You are on page 1of 3

‫ﺑﺴﻢ اﷲ اﻟﺮﺣﻤِﻦ اﻟﺮﺣﻴﻢ‬

DÜŞMAN BİZMİŞİZ VURULDUK EY HALKIM

Halkı Müslüman ama yaşamı düzenleyen kanun ve düzenlemelerin şirk ve küfür temelli olduğu
ülkelerde yaşayan müminlerin, kendi toplum yapılarındaki düzenlerin temel dinamiğini
anlamaları için artık şu düşünceyi sabite olarak edinmeleri gerekmektedir:

Batılı ülkelerin orduları dış düşmanlar içindir.


Halkı Müslüman olan ülkelerin orduları ise iç düşmanlar içindir.

Batılı ülkelerin orduları kendi halklarına karşı oluşturulmamıştır.


Halkı Müslüman olan ülkelerin orduları kendi halklarına karşı kurulmuştur.

Batılı ülkelerin ordularının temel değerleri ile halkın temel değerleri barışıktır, uyum içindedir,
aynıdır.
Halkı Müslüman olan orduların değerleri ile halkın değerleri daima savaş halindedir,
uyumsuzdur, aynı değildir.

El bebek gül bebek büyüttüğümüz çocuklarımızı ellerine kına yakarak askere yolluyoruz.
Vergi vererek askere yolladığımız çocuklarımıza silah, tank, tüfek, uçak, gemi, bomba, füze
alıyoruz.
Günlük iaşeleri onlara ulaşsın diye garnizonlar, alaylar, taburlar kuruyoruz.
Rahat yatsınlar diye yataklar, soğuktan korunsunlar diye elbise alıyoruz.
Düşmana üstünlük sağlasın ve onu yensin diye son teknoloji ürünlerle teçhiz ediyoruz.
Yemin törenlerinde gurur, tezkerelerde sevinç yaşıyoruz.
Öldürülürse şehit oldu diye sağa sola lokum dağıtıyor, başımız dimdik gururla dolaşıyoruz.
Resmini çerçeveletip duvara asıyor, ismini yeni doğanlara veriyoruz.
Kahramanlık hikayeleri unutulmasın diye dilden dile aktarıyoruz.
Tüm bunları ve daha fazlasını hain düşman bize musallat olmasın diye yapıyoruz.

Peki fertlerini bizim çocuklarımızın oluşturduğu bu ordunun “DÜŞMAN” tanımı nedir?

Demokratik laik değerlere karşı olan DÜŞMANDIR.


Bu ülkenin demokratik temellerini değiştirmeye çalışanlar DÜŞMANDIR.
Bu ülkenin ırk temeli üzerine kurulmuş milli değerlerine karşı olanlar DÜŞMANDIR.
Bu ülkenin tamamen müktesebattan oluşmuş manevi değerlerine karşı olanlar DÜŞMANDIR.
Bu ülkenin mazlum, mağdur ve aldatılmış halkı demokrasi-memokrasi, laiklik-maiklik nedir
bilmez.
Bu ülkenin mazlum, mağdur ve aldatılmış halkı İslam’ı da bilmez.
O sanır ki kendisi İslami değerlerle bezenmiş, pirüpak biridir.

Ona kendisini böyle hissettiren şey sabah akşam dört bir koldan kendisine pompalanan,
tamamen propaganda ve slogana dayalı dindir.

1
Bu tuhaf bir durum değildir. O halktır. O, kendisini emanet ettiği devletin yalan-yanlış da olsa
tam bilmese de İslam’ına sahip çıkacağını zannederek yaşar.

Mazluma sahip çıkmayı bir meleke haline getiren bu halk, devletinin mazluma sahip çıkacağına
inanarak yaşar.

Bu yüzden devletinin başındaki adamın ağzından çıkacak iki sözü bekler.

Bir gün o adam “one minute” der ve halk zalimin karşısında dimdik hakkı haykıran bu adama
dualar üstüne dualar eder.

İşin iç yüzünü bilmez, uluslararası siyasetmiş, hukukmuş, devletin âli menfaatleriymiş, ülke
menfaatlerinin uluslararası arenada korunmasıymış, daha bilmem neymiş umurunda bile
olmaz.

O, “one minute” diyen adamın temsil ettiği değerlerle kendi değerlerinin tıpatıp aynı olduğunu
zanneder.

Devlet ve millet bütünleşiverir.

Bir gün o adam BM kürsüsünden “Dünya beşten büyüktür.” der kendisini dinleyen dünya
devletlerinin liderlerine. Halk beklentilerini daha da yükseltir ve devletine daha bir güven
duymaya başlar. Daha çok kahramanlık türküleri söyler, daha çok askerine sahip çıkar,
ordusuyla daha bir gurur duyar.

Sonra bir gün, yıllardır devam eden uzaktaki bir zulüm yeni bir aşamaya geçer.
Mazluma sahip çıkmayı meleke haline getirmiş bu halk ilk ayağa kalkar, ilk gösteriyi o yapar,
ilk taşı o atar.

Meydanları dolduran binlerce kadın kadınlığına bakmadan Gazze’ye gidip savaşmaya can atar.
Binlerce genç delikanlı bir Yahudi mermisiyle can vermek için oraya gitmeyi arzular.

Oysa sadece bu bile bizzat kendi ordusunun kendisine karşı olduğunun bilinçaltına ne kadar
yerleşmiş olduğunu göstermeye yeterlidir.

Biz çocuklarımızı savaşmaları için teçhiz etmedik mi?


Eğitim alanları kurup teçhiz etmedik mi?
Aslanlar gibi düşmana saldırıp zalimin başını ezsin diye eline kına yakmadık mı?
Peygamber mirasına sahip çıkacak diye orduya “peygamber ocağı” demedik mi?

Eğer mazlumlar bebeklerse, bebeklerin cesetlerinin parçaları bir naylon poşete konuluyorsa…
Anneler çocuklarını, cesetlerinin parçalarından teşhis ediyorsa…
Babalar evlatlarına sahip çıkamamanın ezikliğini karakter haline getiriyorsa…
Ne zaman harekete geçecek bu peygamber ocağı?

Biz savaşmayı bilmeyiz, ama “peygamber ocağı” dediğimiz ordumuz bilir.

2
Bizim elimize silah almamız suçtur ama “peygamber ocağı” dediğimiz ordumuzun elinde silah
olmasa ekmeğimizi satar o silahı alırız.

Mermisi olmasa kaşıklarımızı, çatallarımızı eritir mermi yaparız.


Elbisesi olmasa yeni doğmuş bebelerin zıbınları söker çorap yaparız.

İşte zulüm orada hemen yanı başımızda. Eğer biz mazluma sahip çıkmayla övünen ve bunu bir
meleke haline getirmiş bir halksak bu orduyu da işte bu halk yediriyor, içiriyor, eğitiyor, teçhiz
ediyorsa ve eğer bu ordu peygamber ocağıysa DAHA NE BEKLER?

Muhammed’in mezarından kalkıp gelmesini mi?

Toplantı üstüne toplantı yapıp dağılmak ne diye?


Sloganlar hangi bebeğin parçalanmış cesedini toplayacak?
Gösteriler hangi İsrail akınını önleyecek?

Tabi ki öyle değil…

Bu ordunun tek bir düşman tanımı vardır.

Ve o tanıma uyan tek bir topluluk vardır: KENDİ HALKI!

Kusursuzluk sadece Âlemlerin Rabbi Allah’ın olabileceği bir şeydir.

‫اﻟﺤﻤﺪ ﷲ رب اﻟﻌﻠﻤﻴﻦ‬
Ramazan Demir
14.11.2023

You might also like