You are on page 1of 68

Vefatının

25.
Yıldönümü i
5? X

MARESAİ
FEVZİ MKMAh
Zrya TUTÜNO
Sadece İncelemek İçindir
milliyetçi yayınlar
Ücreti Yoktur
İnceledikten Sonra Siliniz ve Bulursanız Satın Alınız.

Levent Şahverdi Arşivi


'• M

KİI

fi s

.1

(
’İ

/■

I
Levent Şahverdi Arşivi
Büyük Milletin, Büyük Askeri
MAREŞAL
FEVZİ ÇAKMAK

6.
BASKI

YAZAN :
ZİYA TÜTÜNCÜ

________________________________

llllll milliyetçi l|ai|inlap


—:-------------------------

17.8.2022 NOXPALGIN
Levent Şahverdi Arşivi
Türk Büyükleri Dizisi: I

Baskı Tarihi: Ağustos 1975

Dizki - Baskı; Latin Matbaacılık Sanayii

Genel Dağıtım :
Milliyetçi Yayınlar
Beyazıt, Mithatpaşa Cad.
Çadırcı îşhanı, Kat 2
No; 112 İSTANBUL

t Levent Şahverdi Arşivi


ÖNSÖZ

erçek «Büyük insan» odur ki, değeri dostları


G tarafın
ve düşmanlan tarafından
edilmiş olur,
aynı zamanda itiraf

İşte, elinizde tuttuğunuz şu küçük kitap, sîzle­


re, böylesine «Büyük Bir lnsan»ın yaşantısını, ki­
şiliğini, hizmetlerini ve başarılarını anlatmağa ça­
lışacaktır.
Türk askeri, meşhur deyimiyle: «MEHMETÇİK»
asîldir, cesurdur, kahramandır. Mareşal Çakmak
ise, Türk Ordusunun büyük Mehmetçiğidir. Büyük
milletin, büyük ordunun, büyük Mehmetçiği.
O, 74 yıllık hayatı içinde, çok az faniye na­
sip olan şerefli ve başarılı bir ömür sürmüş, ebe­
diyete geçtiği gün, bütün millet tek bir kalp, tek
bir gönül halinde peşinden akıp çağlamıştır. Tabu­
tu, cephelerden cephelere koşturduğu Türk bayra­
ğına sarılı, alevden bir dağ halinde omuzlar üzerin­

Levent Şahverdi Arşivi


de yükselmiş ve yüzbinlerin gözyaşı arasında Eyüp’­
teki aile mezarlığında hakkın rahmet ve mağfireti­
ne tevdi edilmiştir.
I

I
üyük insan, büyük kumandan Mareşal Fevzi
B Çakmak hakkındaki bu nâçiz eseri hazırlar-
ken şöyle bir sıra takip etmek istedik :
önce O’nun hayat akışını, sonra askerlikteki,
idaredeki, siyasetteki, bilim ve düşünce alanındaki
kişiliğini belirtmek sonra da siyasî hayattaki tutu­
munu in.relemek, bütün bunların 64 sayfalık mini­
mini bir esere sığmayacağını biliyoruz. Mareşalin
74 yıllık ömrüne ciltler dolusu kitap yazılsa, gene
yetmez. Ne var ki, biz - Karınca kararınca - elimiz­
den geleni yapmağa ve küçük de olsa, O'nun bü­
yük adına bu küçük eseri armağan etmeğe azmet­
tik. Türklerin ata sözleri arasında, ÇOBAN ARAAA-
ĞANI, ÇAM SAKIZI diye bir deyim vardır. Gene
Anadolu Türkleri arasında çok yaygın bir tâbire
göre, (Varını veren utanmaz) mış. Biz de bu kitap
içine varlığımızı koyacağız. Sîzlerin müsamaha ve
affınıza sığınarak «varımızı» vereceğiz. Esasen ese­
ri hazırlarken çektiğimiz çile, bu düşünüşün verdiği
gayrettir.

(MİLLİYETÇİ YAYINLAR)

Levent Şahverdi Arşivi


KÜÇÜK MUSTAFA FEVZİ

ÜYÜK asker 12.1.1876 tarihinde, dedesinin Ci­


B hangir’deki evinde dünyaya geldi. Babası Top­
çu Yüzbaşısı Ali Bey, annesi, Varna Müftü­
sünün kızı Hasene Hanımdır. Baba tarafından kü­
çük Mustafa Fevzi'nin ecdadı, yedi göbekten itiba­
ren kaptandı. Ege denizindeki Lemnos (Limni Ada­
sı) nda otururlardı. Dedesi Bekir Efendi, İstanbul’a
gelerek Cihangir’e yerleşmiş, oğlu Ali Beye Varna
Müftüsünün kızını almıştı. Ali Beyin Hasene Ha­
nımdan, hepsi de erkek olmak üzere dört evladı dün­
yaya geldi. Ali Bey, kendisi asker olduğu için, ço­
cuklarını subay yetiştirmek istiyordu. Düşündüğü­
nü de yaptı. Ne çare ki, ecel Mustafa Fevzi’nin öteki
kardeşlerini çok genç yaşta aldı. Bunlardan Mü-
lâzım-evvel (üsteğmen) Muhtar Bey 1912 yılında,
Balkan Savaşında (1912), diğer kardeşi Nazif Bey
yüzbaşıyken Çanakkale savunmasında (1915) şehit

— 5 —

Levent Şahverdi Arşivi


I
oldu. En küçük kardeşi Sami Bey ise, henüz okul
çağındayken hayata gözlerini yumdu. Ölümünde As­
kerî Rüştiye, yani Askerî Ortaokul öğrencisiydi. Tan­
rının rahmetine kavuşmuş olan bu üç kardeş, ko­
numuzun dışında kaldığı için biz burada yalnız kü­
çük Mustafa Fevzi ile meşgul olacağız.
Ali Sırrı Bey, Gümüşsuyu’nda vazifeli olduğu
için, Mustafa Fevzi, üç yaşına kadar Cihangir’deki
dedesi Bekir Efendi’nin evinde büyüdü. Yüzbaşı Ali
Sırrı Bey, Karadeniz Boğazını savunmak için vazi­
felendirildi. Boğazdaki tabyalardan bir bataryaya
tâyin edildi. Sene 1879’du ve Mustafa Fevzi, henüz
üç yaşındaydı.
Ali Sırrı Bey, Rumeli Kavağı’nda bir ev kiraladı
ve ailesini buraya nakletti. Mustafa Fevzi’nin on ya­
şma kadar olan çağı Rumeli Kavağı’nda geçmiştir.
Bu yüzden Mareşalin ordudaki adı (Kavaklı Fevzi
Paşa) dır. Oysa ki, yukarıda da arzettiğimiz gibi bü­
yük askerin gerçek doğum yeri, Cihangir’dir.
Küçük Mustafa Fevzi, beş yaşına gelince, Ru-
melikavağı’ndaki mahalle mektebine gitti. îlk ho­
cası Sâdık Efendi adında bir zattır. Ne var ki, Ali
Sim Bey, aydın ve uyanık bir kişi olduğundan, oğ­
lunu Kavak mahalle mektebinde ancak iki sene okut­
tu. Çocuk yedi yaşma gelince, Sarıyer’deki Hayriye
Okuluna yazdırdı. Rumelikavağı’yla Sarıyer arasın­
daki mesafe, küçümsenmiyecek kadar uzaktır. Mus­
tafa Fevzi, yaz-kış çok erkenden, hattâ bazı kış gün­
leri geceden kalkar, hazırlanır, yanına babasının emir
erini alarak tâ Sarıyer’e, mektebine giderdi. Baba­
sının mütevazi maaşı, at, araba teminine yetmiyor­
du. Küçük bir merkep satın aldılar, Mustafa Fevzi,
Hayriye mektebine yıllarca bu merkeple gitti geldi.

— 6 —

Levent Şahverdi Arşivi


Rahmetlinin çok erken kalkmak âdeti buradan
kalmıştır. Bunu bizzat kendisi. Taşlıca’da Tugay ku­
mandanı iken yaveri Süleyman Beye şöyle anlatmış­
tır :
— Çok küçüktüm. Rumelikavagı’ndaki evimiz­
den Sarıyer’deki okuluma gitmek için erkenden u-
yanmağa mecburdum. Aradaki yolun uzunluğu, bi­
zim «Karakaçan» m küçük adımlan, beni erken
kalkmağa mecbur ederdi. Hele kış günleri geceden
düşerdik yollara.
Rahmetli Mareşal, bu âdetini ölünceye kadar
muhafaza etmiş ve sabahlan erken uyanma alışkan­
lığını bir türlü bırakamamıştır. Buna karşılık, öğle
yemeklerinden sonra bir saat kadar uyumak âdetleri
vardı.
Mustafa Fevzi, Sanyer’deki mektepte üç yıl oku­
du. On yaşına gelince, dayısıyla birlikte Selâniğe git­
ti (1886), ancak burada da uzun boylu kalamadı.
Ana-baba hasreti çocuğu üzüyor, gün geçtikçe zayıf­
lıyordu. Bir yıl sonra geriye îstambul’a döndü.
1887 tarihi, Mustafa Fevzi’nin hayatında bir dö­
nüm noktasıdır. Zira kendisinin Soğukçeşme (Rüş­
tiye-! Askeriye) sine yani askerî ortaokula kaydol­
duğu yıl, 1887 yılıdır. Mektebin parlak üniforması,
ders programındaki ve okul araçlarındaki değişiklik
çok hoşuna gitti. Aslında zeki ve çalışkan bir çocuk­
tu. Bilhassa hesap ve hendese (matematik, geometri)
derslerinde büyük başarı sağlıyordu. İdadide (orta­
okul) üç sene okudu. Mektebi pekiyi derece ile bi­
tirerek 1890 yılında Kuleli Lisesi’ne geçti. Ortaokul­
daki başarısı lisede de devam etti. 1893 yılında Har­
biye’ye geçerken, elindeki şehadetnamenin değerlen­
dirme kaydı gene (PEKİYİ) idi. Harbiye talebesi
Fevzi Efendi, emsal ve akranlarının arasında zekâsı.
—1—

Levent Şahverdi Arşivi


kabiliyeti ve çalışkanlığıyla bir yıldız gibi parlıyor­
i.
du.
Mustafa Fevzi'nin Harbiye’de geçirdiği iki yıl
(1893-1895) kendisi için pek faydalı oldu. Genç öğ­
renci, hem dersleriyle, hem de. dünya gidişatiylc
meşgul oluyordu. Harbiye’yi de pekiyi dereceyle bi­
tirdi, mülâzım-sani rütbesini taktı ve kılıç kuşan­
dı. O zamanlar, okuldan birinci çıkanlarla, onuncu
sıraya kadar başarı gösterenler, Erkân-ı harp (Kur­
may) sınıfına alınırdı. Tabiatiyle Mülâzım-ı evvel
Mustafa Fevzi Efendi de Erkân-ı harp (Kurmay) sı­
nıfına ayrıldı. Üç sene de burada okudu. 1898’de Kur­
may Yüzbaşı olarak mektebi bitirdi. Artık, genç kur­
may subayının önünde geniş bir çalışma ve ilerleme
ufku açılmıştı.
Biraz önce değindiğimiz gibi, genç kurmayda
yeni bir dünya görüşü başlamıştı. Memleketin gidi­
şatını, baştakilerin idaresini açıktan açığa tenkid
ediyor, kurtuluş yolunun çok çalışmakta, batı dev­
letlerine yetişmekte olduğunu beyan ediyordu. Genç
yüzbaşının serbest fikirleri, isabetli düşünceleri bir
kısım kişiler tarafından yadırgandı, hoş karşılanma­
dı. Fevzi Bey, mektebi bitirince. Harbiye Nezaretin­
deki (Millî Savunma Bakanlığı) Genel Kurmaya tâ­
yin edilmişti. Fakat muhiti onu çekemedi. Fikir ve
davranışlarından gocundu. İftira ve tezvir makinesi
işlemeğe başladı. Üç ay sonra genç ve çalışkan yüz­
başıyı Rumeli’nin uzak bir köşesine gönderdiler.
Yüzbaşı Fevzi Beyin yeni vazifesi, merkezi Met-
roviçe kazasında olan 18. Nizamiye Fırkası (Tümen)
Kurmay Başkanlığıydı. Rahmetli Mareşalin hayatı
hakkındaki izahatımızı burada keserek, o günlerdeki
Rumeli ahvaline ve Metroviçe kazasımn askerî ve si­
yasî durumuna bir göz atalım.
— 8 —

Levent Şahverdi Arşivi


KAYNAMAKTA OLAN KAZAN

Osmanlı İmparatorluğu, yıkılış dönemine gir­


mişti. Bir yanda Suriye, Irak, Filistin, Ürdün, Lüb­
nan, Hicaz, bir yanda Rumeli için için kaynıyordu.
Hattâ Anadolu bile türlü fikir akınlarımn tesiri al­
tında bulunuyordu. Ülkede yirmiden fazla dil konu­
şuluyor, yirmiden fazla ayn millet, istiklâl dâvası
güdüyordu. Osmanh idaresinin elinde tuttuğu tek
koz ise, (OSMANLI) adı ve din birliği idi. Ama ne
bu ad, ne bu birlik İmparatorluğun geleceğini temi­
nat altına alamıyordu. Kaldı ki, Rumeli’de «din bir­
liği» de yoktu. Sırplar, Hırvatlar, Bulgarlar, Rum-
1ar, Boşnak ve Arnavut Hıristiyanları ile aramızda
bir din ilişkisi dahi yoktu. Hattâ Hıristiyan Amavut-
1ar o derece ileri gitmişti ki, açıktan açığa: «Biz Lâ­
tin ırkına mensubuz. Bundan dolayı Arap harfleriy­
le yazılan yazıyı kabul etmeyiz» diyerek yazılarını
Lâtin harfleriyle yazmağa başlamışlardı. Müslüman
Arnavutlar ise, cahil hocalar elinde bir oyuncak ha­
line düşmüş, «bizi ancak şeriat kurtarır» feryadıyla
ayaklanarak şeriat ile hiç alâkası olmayan istekler­
de bulunmuşlardır. Bir misâl olmak üzere Müslüman
Arnavutların öne sürdüğü tekliflerden bazılarını ge­
lişi güzel sıralayalım :
«Vergi vermeyiz, delikanlılarımızı askere yolla­
mayız. Pantolon giyen memur istemeyiz, boyunbağı
takan kişi istemeyiz. Herbiri gâvur icadı olan şimen­
diferin, telgrafın, makinenin karşısındayız. Peygam­
berimiz nasıl yaşadıysa öyle yaşamak istiyoruz.»
Daha bunlara benzer yüzlerce safsata...
İşte, Kurmay Yüzbaşı Fevzi Beyin vazife aldığı
18. Nizamiye Tümeninin bulunduğu Metroviçe ka­
zası, bu akımların toplandığı bir bölgedir. Metrovi-

— 9 —

Levent Şahverdi Arşivi


F
u
(
çe’nin kuzeyinde Sırbistan, batısmda can düşmanı­
mız olan Avusturya - Macaristan birleşik devleti,
güneyinde Karadağ sınırlan vardı. Kaza toprakları
bu üçlü düşman sınırları içinde bir üçgen olarak
saplanmıştı. Tümen, hem karşı hudutlardaki düş­
manı gözetlemekle, hem de içerdeki asî Arnavutları
I tenkil etmekle görevliydi. Şurası muhakkak ki, içer­
den, yani kendi topraklanmızdan gelen ölüm tehli­
kesi, komşu memleketlerden gelecek olanlardan çok
daha mühimdi. Bu hususta bir fikir vermek için,
Rahmetli Süleyman Külçe Beyin (Mareşal Fevzi Çak­
mak) isimli kitabından bir parçayı aynen naklede­
lim. Süleyman Külçe Bey, o tarihte 18. Tümene bağ­
lı 72. alayın üçüncü taburunda subaydır. Mustafa
Fevzi Bey ise. Tümenin Kurmay Başkamdir. Şimdi
rahmetli Süleyman Külçe’yi dinleyelim :
«Taburumuzun mevcudu Ayancık’tan gönderi-
len redif efradıyla takviye edildi. Taburda 1100 mu-
harip asker vardı. Tabur, bir buçuk sene zarfında
950 şehit vererek 150 kişiye düştü. Değil günlük ta­
bur işlerini gördürmek, ölüleri kaldırmak için bile
asker bulamaz olmuştuk. Bakımsızlık o dereceye
varmıştı ki, Karadağ hududunda bulunan bölükle­
rimizdeki erler, parça parça olan pantolonlarına bir
yama vurmak için sökaklarda çuval dilenirlerdi.
(Mareşal Fevzi Çakmak adlı kitap. Birinci cilt, say­
fa 19. Yazan: S. Külçe).
Birliklerin durumu böyle olan bir tümendeki
Kurmay Başkanını bekleyen güçlükler, kolayca dü­
şünülebilirdi. Kaldı ki. Tümen Komutanı Şemsi Pa­
şa, alaydan yetişme bir zat idi. Çok cesur, çok fe­
dakâr, fakat o nisbette cahil bir paşa... Okuma
yazmayı, binbaşı olduktan sonra, tabur kâtibinden
öğrepmiş, ancak imzasını atıp alfabeyi sökebilen bir
— 10 —

1
Levent Şahverdi Arşivi
zat imiş. Bu hâl karşısında, Tümenin yükü, büsbü­
tün Kurmay Başkanmm omuzlarına yüklenmiş.
Durum hakkında bu kısa bilgiyi verdikten son­
ra, biz yine Fevzi Beyin hayat hikâyesine dönelim.

ALIN TERİYLE KAZANILAN RÜTBELER


VE BİR HAKSIZLIK

Kurmay Yüzbaşı Fevzi Bey, yüzbaşı rütbesin­


de gönderildiği Rumeli’de, on dört sene sürekli ola­
rak kalmış ve Miralay (Albay) rütbesine kadar yük­
seldikten sonra, hürriyetin ilânıyla birlikte yapılan
(rütbe tasfiyesi) yüzünden tekrar binbaşılıktan baş­
layarak rütbe almağa devam etmiştir. Bu haksız
muamelenin hikâyesi, kısaca şöyledir :
Kurmay Yüzbaşı Fevzi Bey, askerî idaredeki
mahareti, üstün cesareti ve çalışkanlığı sayesinde,
kısa zaman içinde terfiler sağlayarak sırasıyla: Kol­
ağası (binbaşı), kaymakam (yarbay) ve miralay
(Albay) oldu. Albay olduğu yıl, otuzaltı yaşını he­
nüz bitiriyordu (1912 yılı başları). Bu arada tuhaf
ve güzel bir tesadüf oldu. Binbaşı Fevzi Bey, yar­
baylığa terfi ettiği zaman pederi Ali Sırrı Bey de
yarbay rütbesindeydi. Albaylığa terfileri ise, oğlu-
nunki, babasından öncedir. Zira, Fevzi Bey Kurmay,
babası Ali Sırrı Bey ise, topçu subayıydı. Bu zat
sonradan Medine’deki kıtaata tâyin edilmiş ve orada
vefat etmiştir.
Albay Fevzi Beyin, haksız bir muamele ile bin­
başılığa indirilmesindeki sebep şudur :
1908 yılında hürriyet ilân olunmuştu. O zaman­
lar bazı paşa çocukları, anasından teğmen doğar,
mektebe gitmeden, talim görmeden, harbe girrtıe-

— 11 —

Levent Şahverdi Arşivi


den, barut kokusu almadan padişahın iradesiyle
bir düziye terfi ederdi. Bu paşazadelerin içinde yir-
»t
mibeş yaşına gelmeden miralay (tuğgeneral) olan­
i lar vardı. Hürriyetten sonra alman «rütbe indirme»
kararmm mucip sebebi, bu gibi saray rütbelerinin
tasfiyesiydi. Oysa ki. Albay Fevzi Bey, kazandığı rüt­
belerin hepsini savaş meydanlarında, eşkiya takip­
lerinde döktüğü ahnteri ve kam pahasına elde et­
mişti. Ancak, rütbe indirmekle vazifeli komisyon,
bir takım bilgisiz ve ard düşünceli insanlardan ku­
rulmuştu, Albay Fevzi Beyin rütbesi de iki derece
indirildi ve büyük asker, yeni gayretlerine tekrar
binbaşılıktan başladı. Kendisine reva görülen bu
haksız muameleden hiç yüksünmedi, üzülmedi. O.
Tanrının takdirine boyun eğen bir iman sahibiydi.
Hâdiseyi bir alın yazısı olarak kabul etti. Öyle ol­
mayıp da gücense ve çekilseydi, bugün Türk tarihi
en büyük şöhretinden, Türk ordusu büyük mehmet-
çiğinden mahrum kalırdı. Onun rütbesini albaylık­
tan binbaşılığa indiren kişiler, bugün unutulup git-
inişlerdir. Herbiri adsız, sansız ölmüşlerdir. Hal-
buki, iki derece rütbe indirimi gibi büyük bir hak­
sızlığa uğrayan Fevzi Bey, Türkiye’nin en büyük
askeri olarak namını cihana duyurmuştur. Kendisi,
gençliğinde ve yaşlılığında, İbrahim Hakkı Hazret­
lerinin şu mısralarını sık sık, tekrar ederdi:
I

GÖRELİM MEVLÂ NEYLER,


NEYLERSE, GÜZEL EYLER.

Gerçekten de Mevlâ, eylediğini «güzel» eylemiş,


Türk milletine bir kahraman, bir «Büyük Mehmet­
çik» kazandırmıştır.

— 12 —

Levent Şahverdi Arşivi


BALKAN SAVAŞI

Türk milleti için bir iç acısı olan Balkan Sava-


şı’nın tafsilâtına girmeden önce, o günlerdeki siyasî
durumu ve Albay Fevzi Beyin idare hayatından bir
kısmını vermek yerinde olur :
İtalyanlar, habersizce Trablus’a saldırmışlardı.
Deniz hâkimiyeti ellerinde olduğu için, Osmanlı Dev­
leti, bu uzak vilâyetine açık ve tesirli bir yardım ya­
pamıyordu. Harbiye Nezaretinin elinden gelen, bu
topraklara, gizli gizli bir kaç subay gönderip orada­
ki halkı teşkilâtlandırmaktan ibaretti. Sonradan Ma­
reşal Fevzi Çakmak’ın fikir ve silâh arkadaşı olan
Mustafa Kemal de bu gidenler arasındaydı.
Bir avuç Türk subayı, toplayabildiği bir avuç
Arap savaşçılarıyla birlikte, İtalyan ordusuna karşı
yiğitçe direndi, kahramanca çarpıştı. Ne var ki, İtal­
yanlar, bizden yüz misli fazla kuvvete sahiptiler. Ge­
rek insan, gerekse malzeme bakımından olan bu üs­
tünlüklerini donanmaları sayesinde elde ediyorlar­
dı. Türk milletinin topa karşı kılıçla savaştığı çok
görülmüştür. Trablus savaşı da bu harplerden biriy­
di. Mertçe, erkekçe dövüştük. Çaresiz ve neticesiz bir
dövüşmeydi bu... Sonunda devlet mütareke tekli­
finde bulundu ve taraflar arasında ateş kesildi (1911
-1912).
Albay Fevzi Bey, tugay komutanıyken bir ayn
vazife daha verildi kendisine... Hem tugaya kuman­
da edecek, hem de Taşlıca Sancağının mutasamf-
lığını yapacaktı. O zamanki idare bölümümüz şöy-
leydi: Vilâyetler sancaklara, sancaklar da kazalara
ayrılırdı. Bu idare taksimatına göre. Sancak, vilâ­
yetten küçük fakat kazadan büyük bir idare merke­
ziydi. Vilâyeti idare edenler, gene bugünkü gibi,
— 13 —

Levent Şahverdi Arşivi


vali, kazadakilere kaymakîîm dendiği gibi, sancak­
ları idare edenlere de «MUTASARRIF» deniliyordu. i

Taşlıca sancağı, gerek hududa yakınlığı, gerek­


se, ahalisinin siyasî durumları bakımmdan çok mü­
him bir merkezdi. Uzun zamandır Taşlıca’da muta­
sarrıflık yapanlar, rütbesi yüksek generallerdi. Fe­
rik (Tümgeneral), veya birinci ferik (Korgeneral)
Taşhca’yı ilk defa olarak gencecik bir albay idare
edecekti. Saçlı sakallı paşaların güç idare ettiği bir
makama ilk olarak 35 yaşlarında bir albay getiri­
liyordu.
Bir yandan Italyan harbi devam ediyor, öte yan­
dan iç ayaklanmalar, dış tehditler kesafet peyda edi­
yordu. Halkının asiliği ile tanınmış olan Taşlıca san­
cağını çekip çevirmek, dağlarda, hatta civar kasa­
balarda hüküm süren asayişsizliğin önüne geçmek
kolay iş değildi. Bununla beraber Fevzi Bey idare­
yi eline alınca umulmayacak kadar büyük başarı­
lar sağladı. Eşkiyahğın, kan gütme davalarının, si­
yasî ayaklanmaların süratle önüne geçti. Yıllardır
devlet hâzinesine on para vergi ödemeyenlerden tı­
kır tıkır vergi aldı. Sözü o kadar geçiyordu ki, Taş-
hcahlar, beş yıldanberi ödemediği vergilerini de
ödedi. Bütün bunlar zora baş vurmadan tatlılıkla
olup bitiyordu. Albay Fevzi Beyin yumuşak, fakat
son derece disiplinli karakteri, idare üzerinde bü­
yük tesirler yapıyordu. Asayiş görülmemiş derecede
düzeldi. Soygunlarm, hırsızlıkların, cinayetlerin
önüne geçildi. O güne kadar askere gitmeyen Arna­
vut delikanlıları askere alındı. Yeni Mutasarrıfı o
kadar sevdiler ki, O’nun adına Arnavutça destanlar
düzüldü. Albayın idare ve cesareti destanlara konu
oldu. Rumeli’nin diğer çevrelerinde ise, kan gövdeyi
götürüyor, yer yer ayaklanmalar, isyanlar oluyor-
— 14 —

t
)
İH Levent Şahverdi Arşivi
r

du. Albay Fevzi Beyin bu iyi idaresi, Balkan Savaşı


başlayıncaya kadar devam etti. İdare edenle idare
edilenler memnundu. İşte bu sırada harp patladı
(17 Ekim 1912). Türk orduları önce Karadağ’a, son­
ra da öteki Balkan devletlerine harp ilân etti. Bilin­
diği gibi, diğer Balkan devletleri şunlardı: Sırbis­
tan. Bulgaristan ve Yunanistan. Görünüşte bu üç
devletle harp ediyorduk, gerçekte ise, düşmanları­
mızın arkasında Rusya, Avusturya - Macaristan Bir-
leşik İmparatorluğu ve İngiltere vardı. İtalyanlar
ise, daha mürekkebi bile kurumamış olan barış and-
laşmasma rağmen Balkanlılara yardım ediyordu. Bu
harpte Fevzi Beyin büyük yararlık ve fedakârlıkları
görülmüştür. Fakat orduya giren siyaset belâsı, bü­
yük kumandanların bilgisizliği ve dış entrikalar yü­
zünden yenildik. Bir zamanlar teb'amız olan millet­
lerin karşısında utandırıcı bir yenilgiye uğradık ve
bir mağlûp sıfatıyla sulh yaptık. Balkan harbi, Edir­
ne’nin batısında kalan koca bir ülkenin, koskoca
Rumeli’nin elimizden çıkmasına sebep olmuştur. Bu
konuda bir eser neşretmiş olan Mustafa Fevzi, Bal­
kan mağlûbiyetimizi üç dış ve üç iç sebebe bağla­
maktadır. Şimdi, kendilerinin eseri olan BALKAN
HARBÎNDE GARP CEPHESİ adlı kitabından şu sa­
tırları beraberce okuyalım ve sonra düşünelim :
«Hazarda ve seferde hazırlıklarımız noksan ol­
duğu gibi, harekâtta da yanlışlarımız var. Bunlar­
dan, harpten evvel olan dahilî, haricî hazırlıklarımız­
daki yanlışlıklar ve noksanlar şunlardır : DAHİLÎ :
1 — Milleti belli hedeflere götüren program yok­
tu. İmparatorluk İslâm an’anesine dayanmıştı. Meş­
rutiyet onu yıkmakla beraber yerine başkasını koya­
madı.

— 15 —

Levent Şahverdi Arşivi


r
2 — 1293 harbinden sonra (1877 Türk-Rus
muharebesi) kaybettiğimiz yerlerden gelen göçmen­
leri rastgele yerlere yerleştirdik. Halbuki bunlar mü­
dafaa hattının gerisinde, dahilde ve düşman unsur­
ların toplulukları arasında olmalıydı.
) 3 — Dost ve destek olan îslâmlar ile bitaraf
Hıristiyanları hükümet kendine çekmek ve düşman
unsurları kontrole tâbi tutmak ve aralarında anlaş­
maya meydan vermemek lâzım iken bu yapılamadı.

HARİCÎ SEBEPLER:

1 — Osmanlı hükümeti, bilhassa Meşrutiyet


devrinde esaslı bir siyaset takip etmedi. Bir sadrâ­
zam (başvekil) Alman taraftarı olduğu halde, yeri-
ne geçen diğer sadrâzam İngiltere siyaseti güttü.
2 — Balkan ihtilâfını aleyhimize yapan Ruslar
olduğu halde, bizim hayatımıza kastedeceğin Rusya
olacağının bilinmesi lâzım iken, hükümet O’nun
dostluğunu temin etmeğe çalışıyordu. Ve bu mak­
satla Sırphlann top ve cephanelerinin Selânik’ten
transit olarak Sırbistan’a geçirilmesine müsaade
edecek kadar saflık gösteriyordu.
3 — Ruslar, bir taraftan Balkan devletlerini
aleyhimize birleştirirken, diğer taraftan harp olma­
yacağını, olsa bile statüko’nun korunacağını propa­
ganda ediyordu (Statükonun korunması, galiplerin
mağlûplardan toprak almaması, harpten önceki du­
rumun değiştirilmemesi demektir). Hükümet bu
propagandalara aldandı, silâh altındaki askerlerimi­
zi terhis etti. Milletin sinirlerine bir gevşeklik ârız
oldu. Bu sebepledir ki, Rumeli’de harp olurken bile:
«Nasıl olsa statüko muhafaza edilecekmiş. O halde

— 16 —

Levent Şahverdi Arşivi


boş yere neden kan döküyoruz» diye söylenenler pek
çoktu.
Bunların yanında şu askerî hataları da işledik:
1 — Seferberlikten evvel Trakya ve Makedon­
ya’daki askerî kuvvetimiz, düşmanlarımızın iki mis­
li idi. Seferberlikte bu üstünlüğümüzü koruyacak
idik. Halbuki, 70 bin neferi terhis ettik. Kuvvet üs­
tünlüğümüzü kendi elimizle ve kendi kararımızla
kaybettik.
2 — Bulgarlar, yirmi, otuz yıldanberi siyaset­
lerini Arnavutları kışkırtmak yoluna çevirmişti. O
sıralarda Arnavutların ayaklanması ve bazı Arnavut
asıllı zabitlerin isyancılarla birleşmesi harbin kaybı
üzerinde büyük tesiri olan bir vakıadır.»

Balkan Harbi yenilgimizi siyasî, sosyal, ekono­


mik ve askerî yönlerden inceleyen bu çok mühim ve
çok kıymetli eser. Sayın Mareşalin Harp Akademi­
sinde verdiği serî konferanslardan teşekkül etmekte­
dir. Dikkatle ve ibretle okunması gereken bu eserde
OsmanlI imparatorluğu’nun dağılmasına yol açan
sebepler, ince ve titiz bir emekle derinliğine tetkik
edilmiştir.

RUMELİ’DEN AYRILIŞ

Albay Fevzi Bey, Kurmay Yüzbaşı olarak gittiği


Rumeli’den sürekli olarak 14 yıl kaldıktan sonra, Al­
bay olarak ayrıldı. İstanbul’daki Harbiye Nezareti,
bir müddet sonra kendisini. Merkez Karargâhı An­
kara’da bulunan Ankara Redif Tümeni Kumandan­
lığına tayin etti (Temmuz 1913). Balkanlardaki Var-

— 17 — F: 2

Levent Şahverdi Arşivi


dar Ordusu Kurmay Başkamm, şimdi Anadolu’da
önemli vazifeler beklemekteydi.
Aslında yeni tayin edilmiş olduğu Redif Tüme­
ni Kumandanlığı mühim bir mevki değildi. Âdeta
bir nevi levazım müdürlüğü vasfındaydı. Fakat bu
görevinde çok kalmadı. Kısa bir müddet sonra Kol­
ordu Kumandanlığına getirildi ve Şubat 1915 tari­
hinde Miralaylığa (Tuğgeneral) terfi etti. Bu sırada
kendileri 38 yaşındaydı. Bu yaşta paşalığa kadar
yükselen, hem de ahnterinin ve kanının karşılığı
olarak paşalık rütbesine nail olanların sayısı iki elin
parmaklarıyla sayılacak kadar azdır. Gerçi daha
genç yaşta paşa olanlar görülmüştür. Fakat bunlar
saraya mensup padişah damatları, yahut hatırı sayı­
lır paşazadelerdir.
Koca Osmanh İmparatorluğu, kendi iradesi dı­
şında Birinci Dünya Harbine girmişti. Yüzbinlerce
gencin hayatına ve 600 yıllık bir İmparatorluğun yı­
kılmasına sebep olan bu macera, Yavuz zırhlımızın
Sivastopol'ü bombardımanıyla başlar. Müsaadenizle
hâdiseye kısaca temas edelim:
Trablus’ta Italyanlara, Balkanlarda Yunanlılara
yenilmemizin, tek değilse bile, büyük sebebi, deniz
kuvvetlerimizin yok denecek kadar zayıf olmasından
ileri gelmişti. Bunu takdir eden Türk milleti bir ce­
miyet kurdu: OSMANLI DONANMA CEMIYETI...
Cemiyetin kurulmasıyla birlikte, geniş bir yardım ve
iane kampanyası açıldı. Cömert Türk milleti, varını
yoğunu seve seve bağışladı. Bu kampanya sırasında
göz yaşartıcı hadiseler olmuştu: Meselâ Sinop’ta bir
köylü yurttaşımız, cemiyete örtündüğü yorganını
bağışlamış ve Karadeniz’in soğuk kışını yorgansız
geçirmiştir.
Toplanan paralarla Osmanh donanması takvi-
— 18 —

L Levent Şahverdi Arşivi


ye edildi. Ayrıca, İngiltere’ye Sultan Osman ve Re­
şadiye adlı iki zırhlı ısmarlanarak parasının yarısı
peşinen ödendi. Gemiler yapılmış, bitmiş, hattâ tec­
rübeleri yapıldıktan sonra teslim alınmak üzere Re­
şit Paşa yolcu vapurumuz kumandan, subay ve deniz
erlerini İngiltere’ye götürmüştü.
Bu sırada malûm Bosna-Saray hâdisesi meyda­
na geldi. Prençip adlı bir Sırp milliyetçisi, Avustur­
ya Kraliyet tahtının varisi olan Veliahtı öldürdü.
Esasen, yıllar boyu Avrupa’da harp hazırlıkları ya­
pılıyordu. Veliahdin öldürülmesi, bu hazırlıkları hız­
landırdı. İngilizler, dünya ufuklarında siyah harp
bulutlarının dolaştığım görünce, gemilerimizin tes­
lim etme işini ağırdan almağa başladı ve nihayet
Sultan Osman’la Reşadiye zırhhlanmıza el koydu.
Bu nâhoş hâdise, Osmanhlar arasında derin bir
nefret ve aşırı bir asabiyetle karşılandı. İngiltere bir
devlet gibi değil, âdeta bir soyguncu, bir haydut gibi
hareket etmişti.
Garip bir tesadüf eseri olarak, Almanların harbe
girdikleri sırada Akdeniz’de iki harp gemileri bulu­
nuyordu: Göben ve Breslav... Bunlar, Akdeniz’deki
devletler limanına dostluk ziyareti yapmak için çık­
mışlardı. Ne var ki, ziyaretlerinin ilk safhasında Bi­
rinci Cihan Harbi patlak vermişti.
Akdeniz’in üç çıkış yolu vardır. Süveyş Kanalı,
Cebelitarık Boğazı ve Çanakkale. Bunlardan ilk
ikisi, yani Süveyş’le Cebelitarık îngilizlerin elindey­
di. Harbin ilânıyla birlikte bu iki geçiş yolu,
tabiatıyla kapandı. Geriye bir tek Çanakkale Boğazı
kalıyordu. Akdeniz’den çıkabilmek için bu geçide
yönelmek lâzımdı. Filo Kumandanı Amiral Şoson da
bu yolu tercih etti ve Çanakkale Boğazından geçerek
İstanbul sularına demirledi.
— 19 —

b Levent Şahverdi Arşivi


Milletlerarası hukuk gereğince, muharip bir
devletin harp gemileri, tarafsız bir devletin sularında
ancak 24 saat kalabilir. Göben’le Breslav’ın 24 saat
içinde sularımızı terketmesinin imkânı yoktu. Zira,
Almanların peşine takılan İngiliz ve Fransız harp
gemileri. Çanakkale Boğazının ağzında, Bozcaada
açıklarında beklemekteydiler. Kuvvet bakımından
Alman gemilerinin beş mislinden fazla olan bu do­
nanmanın karşısına çıkmak açıktan açığa ölümü gö­
ze almak demekti.' Kısa ve meşhur tabiriyle bir İN­
TİHAR...
Gemilerin İstanbul’da kalması için bir formül
arandı ve çabucak bulundu. Bu formül şöyleydi: Al­
manlar, Göben ve Breslav gemilerini bize sata­
caktı.
Önceden, İngilizlerin Sultan Osman ve Reşadi­
ye zırhlılarımıza el koyduklarını arzetmiştik. Halk
derin bir heyecan içindeydi. Kaybettiğimiz iki zırh­
lı yerine kaderin gönderdiği bu iki harp gemisinin
donanmamıza katılması, memlekette büyük br se­
vinç uyandırdı. Formaliteler ikmâl edildikten son­
ra bu gemilerdeki Alman bandıraları indirildi, yeri­
ne Türk bayrağı çekildi. İki Alman gemisinden Gö­
ben ağır savaş gemisiydi, Breslav ise, muharebe kru­
vazörü idi. Bunlara yeni adlar takıldı. Göben’e Ya­
vuz Sultan Selim, Breslav’a ise, Midilli ismi veril­
di. Göben, yani Yavuz Sultan Selim harp gemisi, bi­
zim kısaca: YAVUZ dediğimiz şanlı teknedir. Midilli
ise, Çanakkale Boğazından Akdeniz’e yaptığı bir
akın esnasında, torpil tarlasına düşerek batmıştır.
Bu izahatı şunun için veriyoruz: Yukarıda, Os-
manlı Devletinin iradesi haricinde Birinci Cihan
Harbine katıldığından bahsetmiştik. O büyük, o kan­
lı maceraya sürüklenişimizin, tek değilse bile, bü­
— 20 —

Levent Şahverdi Arşivi


yük sebebi bu iki savaş gemisi olmuştur. Yavuz ve
Midilli yanına aldıkları diğer Osmanlı donanmasıyla
talim için Karadeniz’e açılmış ve Filo Kumandanı
olan Alman Amirali Şoson’un emriyle hükümetten
habersizce Sivastopol’ü, Odesa’yı ve Nevrososki li­
manını topa tutmuştur. Bu hareketten Enver Paşa­
nm ve bazı yakınlarının haberi olduğu söylenirse de,
muhakkak olan gerçek şudur:
Sivastopol, Odesa ve Nevrososki limanlarının
bombardımanından bir çok kabine üyelerinin, husu­
siyle kabinenin başı olan sadrazamın (başvekil) ha­
berdar olmadığıdır. Bu suretle ister istemez harbe
girmiş olduk. 1914-1918 arasında dört yıl sürmüş
olan Birinci Dünya Savaşında Afrika’da, Yemen’de,
Galiçya’da, Dobruca’da Almanlar hesabına oluk oluk
kan akıttık.
FEVZİ PAŞA HARP CEPHELERİNDE

Büyük harbin ilânıyla beraber Beşinci Kolordu


Çanakkale’ye hareket emrini aldı. Kumanda ettiği
kolordu, Kanhdere ve Kerevizdere civarında kanlı
savaşlar verdi ve düşmanı mağlûp etti.
1916 Eylülünde Kafkas Kolordusu Kumandan­
lığına, 1917 Temmuzunda ise, Rusların karşısında­
ki ikinci Ordu Kumandanlığına getirildi. Paşanın bu
cephedeki fedakârlıkları, takdire cidden lâyıktır.
Uzun bir cephe teşkil eden ikinci Ordu birlikleri,
Ruslara karşı kahramanca çarpıştı. Bizzat S âyin
Çakmak tarafından kaleme alınan (BÜYÜK HARP­
TE ŞARK cephesi hareketler!) isimli kitap­
ta, bu savaşlar tasfilâtıyla anlatılır.
Saym Mareşal Çakmak’m, bir hâtıra defteri tu­
tarmış gibi anlattığı bu harplerden kısa bir pasaj
verelim :
— 21 —

L Levent Şahverdi Arşivi


«27 Ağustos: İkinci Ordu mukabil taarruzu in­
kişaf etti. Sahilde kuvvetlerimiz mukabil taarruzla
düşmanı Çanakçı Deresi’ne doğru sürdüler. Hamit
Danişment hattına taarruz ederek Ruslara telefat
verdirildi.
28 Ağusotos : Hamit Danişment hattıyla Rusları
kanlı bir surette Çanakçı Deresi şark sırtlarına tar-
detti.
29 Ağustos: 13. Fırkanın 4. alayı Şirvan şimalî
şarkisindeki Taşlı Tepeye şiddetli bir taarruz yapa­
rak ileri mevzilere girdiyse de Plaston Livası’mn
(Tugay) mukabil taarruzu karşısında, geri çekilme­
ye mecbur oldu. Alayımız 173 nefer zayiat verdi. Düş­
man taarruz halinde olduğu için zayiatları bizimki­
nin iki misliydi.»
Fevzi Paşanm bir hususiyeti de, hem muharebe
yapmak, hem de yaptığı savaşların tahlilini yaz­
maktır. Balkan Savaşında Vardar Ordusu Kurmay
Başkanı iken bu savaşın bütün ayrıntılarını, yenil­
gimizin nedenlerini (BALKAN HARBÎNDE GARP
CEPHESİ) isimli kitabında yazmış olduğu gibi. Bi­
rinci Dünya Harbinde Kolordusuyla iştirak ettiği
Kafkas savaşlarını da (BÜYÜK HARPTE GARP
CEPHESİ HAREKETLERİ) adı altında yazmış ve
kamunun bilgisine sunmuştur. Bizden bir önceki ku­
şağın kullandığı bir tâbir vardı: Hem döğüşmesini,
hem yazmasını bilenlere : «Sahib-i Seyf-ü Kalem»
derlerdi. Bu deyimin bugünkü dilimizle karşılığı :
«Kılıcın ve kalemin sahibi» demektir. Sayın Mare­
şal, gerçekten kılıcının ve kaleminin sahibiydi.
Fevzi Paşanm kumanda ettiği Beşinci Kolordu,
Bayburt hattı üzerinde üstün Rus kuvvetlerine kar­
şı dört ay direnerek henüz toparlanmakta olan Os-
manh kuvvelerinin cepheye gelmesini kolaylaştır­
— 22 —

Levent Şahverdi Arşivi


F

mıştır. Beşinci Kolordunun karşısındaki seçme Rus


kuvvetlerinin başında ise, Rus Çarının yakın akra’
bası olan Grandük Nikola bulunmaktaydı. Rusların
bu cepheye ne kadar önem verdiği düşünülürse, el­
deki eksik ve teçhizatsız kuvvetlerle Bayburt - Erzin­
can hattını dört ay süreyle elde tutmanın önemi ko­
layca anlaşılır.

SURİYE CEPHESİNDE!..

Şark cephesindeki harekât kısmen normale dö­


nünce, Fevzi Paşa önce Suriye’ye, sonra da Sina ve
Filistin cephelerine gönderildi. Burada kumanda e-
decegi birlik, daha büyük bir cüzütam olan Yedinci
Ordu Kumandanlığıydı.
Cenup cephesindeki Grubun kumandanı. Gene­
ral Falkenhayn adında bir Almandı. Falkenhayn, be­
raberinde bazı küçük rütbeli Alman subayları da ge­
tirmiş, bunları «Kurmay» olarak Türk birliklerinin
başına geçirmişti. Bu genç Alman subayları kendini
beğenmiş, şımarık kişilerdi. Askerî rütbelerinin çok
küçük olmasına rağmen, Türk kumandanlarını say­
mazlar, onlara emir vermeğe kalkışırlardı. Türk mi­
safirperverliğinin yanlış anlaşılması yüzünden bu şı­
marık küçük subayların cüreti gittikçe artmıştı. Bu
münasebetle, 7. Ordu Kumandanı Fevzi Paşanın da­
ha işe yeni başladığı günlerde geçen müessif bir ola­
yı ve hâdisede Paşanın gösterdiği millî ve medenî
cesareti anlatmak isteriz.
Fevzi Paşa 5. Kolordudan terfian 7. Kolordu Ku­
mandanlığına tâyin edilince, ordusunun karargâh
merkezi olan Halilürrahman kasabasına gelir ve ka­
rargâh merkezine iner. Burası, küçük, gösterişsiz,

— 23 —

Levent Şahverdi Arşivi


biraz da harapça bir binadır. Ne var ki, Fevzi Paşa
karargâh binasının durumuyla ilgilenmez. Onun için
mühim olan vazifedir. Vazife, bir saraydan da yapı­
lır, bir kulübeden de... Ama, kaziyye öyle değildir.
Karargâh subaylarından biri, yeni Ordu Kumanda­
nını saygıyla selâmladıktan sonra :
— Paşam, der. Kasabada çok güzel bir bina var­
dı. Size karargâh olmak üzere bu binayı hazırlaya­
caktık. Fakat orada küçük rütbeli Alman subayları
oturmaktadır. Kendilerine binayı boşaltmalarını söy­
ledik, razı olmadılar.
I Bu sözleri duyunca, Fevzi Paşanın kaşları çatı­
lır. Gerçi o, vazifesini bir çadırda, bir kulübede de
görebilir. Kendi rahatını hiç aramaz. Fakat bahis
gonusu olan kendi rahatı, kendi huzuru değildir. Bu
suretle ortaya çıkan Türklüğün ve Türk ordusunun
şerefidir. Paşa, çok alçak gönüllü, çok mütevazi,
çok feragatkârdır. Ama, milletinin ve ordusunun şe­
refi mevzuubahis olunca herşey orada biter. Karar­
gâh subayından aldığı bu haber üzerine şu kat’i em­
rini verir :
— Şimdi yanına bir müfreze asker alarak o bi­
naya gideceksin. Içeridekilere, binayı boşaltmalarını
üç defa ihtar edeceksin. Üçüncüden sonra ateş ede­
rek hepsini temizleyecek ve leşlerini pencereden ata­
caksın. Neticeyi yarım saate kadar bekliyorum.
Fevzi Paşanın kafi emri üzerine beraberine bir
manga Mehmetçik alarak Almanların oturduğu bi­
naya giden subay, yarım saate kalmadan orasını bo­
şaltmış, Almanların kendisini kapıdan, eşyalarını ise,
pencerelerden sokağa dökmüştür. Bu suretle kendi
memleketimizde bizi hafife alan şımarık ve küstah
misafirlerin haddi bildirilmiş oldu.

— 24 —

Levent Şahverdi Arşivi


f

FEVZİ PAŞAYA YAPILAN İKİNCİ HAKSIZLIK

Bundan önce, Hürriyetin ilânından sonra Albay


Fevzi Beye yapılan haksızlığı anlatmıştık. Bu hak­
sızlık, rütbelerin tasfiyesi sırasında. Albay rütbesin­
den binbaşı rütbesine indirilmesiydi. Haksızlığın
Fevzi Bey tarafından nasıl sükûnetle karşılandığım
belirtmiştik.
7. Ordu Kumandanı Fevzi Paşa ise Cenup cep­
hesinde Başkumandan Vekili Enver Paşa tarafın­
dan haksız bir tecavüze uğramış ve bunu vekar ve
sükûnetle karşılayarak Enver Paşayı mahcup ve
hacil vaziyete düşürmüştür.
Olayın cereyan tarzı şöyledir :
Fevzi Paşa, Halilürrahman'a geldiği günlerde
şımarık Alman subaylarını zor kullanarak oturduk­
ları binadan çıkarınca, hâdise General Falkenhayn’a
ve onun vasıtasıyla Harbiye Nazın ve Başkumandan
Vekili Enver Paşaya duyuruldu. Enver Paşa, bir Al­
man hayranıydı. Alman ordusunu bütün dünya or­
dularından üstün tutar, Alman stratejisini münaka-
şasız beğenirdi. Türikye’deki Alman misyonunun şı­
marmasında biraz da Enver Paşa’nın hatası olmuş­
tur. Durum Enver Paşa’ya çok mübalâğalı ulaştırıldı.
Fevzi Paşa âdeta bir Alman düşmanı olarak göste­
rildi. Enver Paşa, 10-23 Temmuz 1908’den sonra bir­
den parlamış, binbaşılıktan Birinci Ferikliğe (Orge­
neral) kadar yükselmiş. Padişaha damat olarak Har­
biye Nazırlığı ve Başkumandan Vekili makamına ka­
dar gelmişti. Gençti, ateşliydi ve hırslıydı. Fevzi Pa­
şanm Halilürrahman’da davranışını cezalandırmak
için Filistin’e geldi. 7. Ordu Kumandanının karar­
gâhı Beytüllahim’deydi. Tesadüf eseri, cephede bu­
lunan 7. Ordu birlikleri o gün ateş hattından geri
— 25 —

rnr Levent Şahverdi Arşivi


çekilerek, birkaç gün dinleneceklerdi. 7. Ordunun ye­
rini başka kıt’alar alacaktı. Enver Paşa, doğru karar­
gâha gitti. Fevzi Paşayı bulamadı. Beraberinde kala­
balık bir subay kafilesiyle geldiği halde, 7. Ordu Ku­
mandanını bizzat aramağa çıktı. Bu sırada Fevzi Pa­
şa. kasabanın en yüksek çan kulesine çıkmış, cep­
heden dönen kıt’alannm gelişini gözetlemektedir.
Şimdi Başkumandan Vekili ile 7. Ordu Kumanda­
nının konuşmalarını Süleyman Külçe Beyden din­
leyelim. (Mareşal Fevzi Çakmak adlı kitap, sayfa
84).
Enver Paşanın Ordu Kumandanına ilk sözü:
— Zangoç musun, nesin?.. Çan kulesinde işin
ne!..
Enver Paşa, kötü düşüncesini (Paşanın idamı)
tatbik edebilmek için onu kızdırmak ve mukabe­
lesine maruz kalmak istediği besbelli idi. Fakat, va­
zifeşinas, görgülü ve soğukkanlı Ordu Kumandanı
yalnız :
— Civarda dağılan eratı toplamak üzere maiye­
time verdiğim emirlerin tatbik edilip edilmediğini
görebilmek için buradan daha uygun, daha yüksek
bir yer bulamadım. Tarassut mevkii olarak kulla­
nıyorum burasını, cevabını vermiştir.
Hiddetini tutmağa çalışan Başkumandan Fevzi
Paşadan 7. Ordu hakkında malûmat istemiş, o da :
— Sağ tarafımızdaki kuvvetlerin çekilmesi bizi
zor duruma düşürdü. Bununla beraber, kendi tuttu­
ğum cepheden bir karış toprak dahi vermedim.
Enver Paşa, 7. Ordu Kumandanının bu cevabı­
na çok sinirlendi. Çünkü cephenin sağ cenahı Alman
Kurmaylarının emriyle geri alınmıştı. Çok yüksek
sesle, âdeta azarlarcasına :

— 26 —

Levent Şahverdi Arşivi


— Almanlan suçlamak, kirletmek mi istiyorsun?
Öyleyse dediklerini isbat et. Eğer isbat etmezsen...
Enver Paşa sözlerinin gerisini söylemedi. Açık­
ça anlaşılıyordu ki, «Cephemden bir kanş toprak
kaybetmedim» diyen Fevzi Paşanm dedikleri çık­
mazsa, idam edilecektir. Enver Paşa, 7. Ordu Ku­
mandanını otomobiline aldı. Önce Halilürrahman’a
gittiler. Buradaki Kolorduya Miralay ismet Bey (I-
nönü) kumanda ediyordu. Enver Paşa İsmet Beye
sorular sordu. Gördü ki, gerçekten 7. Ordu kendi
cephesinde bir karış bile gerilememiştir. Askerin
kuvc-i maneviyesi bütün ve üstündür. Ordu Kuman­
danına karşı bir şey söylemeden geri döndü. Namus­
lu ve büyük askere karşı yaptıklarından utanmıştı.

MÜTAREKEDEN SONRA

Boş ve sebepsiz yere döğüşüyorduk. Ama, ger­


çekten çok iyi dövüşüyorduk. Buna bütün dünya
milletlerinin harp tarihleri şahittir. Ne çare ki, ön­
ce müttefikimiz olan Bulgarlar mütareke yaptı. Üç
yanlı olan hudutlarımızın dördüncü yanı olan Bal­
kan yolları da düşmanlarımıza açılmıştı. Çaresiz
Osmanh imparatorluğu da mütareke istedi ve her­
kesçe bilinen Mondros Mütarekenamesi imzalandı.
Mütarekeye yakın tarihlerde, Ordu Kumandanı Fev­
zi Paşa amansız bir dizanteriye yakalandığı için gö­
revinden ayrılmak zorunda kalmıştı. 1918 senesi
Ağustoslarında İstanbul’a gelmiş, Beykoz’daki evin­
de tedavi altına alınmıştı. Mağlûbiyeti kabul eden
Talât Paşa kabinesi istifa etmiş, kabine üyelerinden
Enver, Talât ve Cemal Paşalar yurdu terketmişti.
Ahmet izzet Paşanın başkanlığında kurulan ilk mü­
tareke kabinesi uzun ömürlü olamamış, bunun ye­
— 27 —

Levent Şahverdi Arşivi


rini kısa bir süre sonra Tevfik Paşa kabinesi almış­
tı. Ahmet Tevfik Paşa Kabinesinde Ferik (Tümge­
neral) Fevzi Paşayı Genel Kurmay Başkanı olarak
görüyoruz. Henüz geçmemiş olan dizanteri hasta­
lığına rağmen o, bu vazifeyi kabul etmiş, mağlûp ve
perişan Osmanlı ordusundan geri kalan kuvvetleri
düzenlemeğe başlamıştı.
Ahmet Tevfik Paşa da istifa edince, yerine 4
Mart 1919 tarihinde Birinci Damat Ferit kabinesi
kuruldu. Bu kabinede, sonradan M. Kemal ve İsmet
Paşaların katline fetva veren Mustafa Sabri Hoca
Şeyhülislâmlık, Şeyh Sait isyanıyla alâkalı olduğu
için asılmak suretiyle idam edilen Seyyit Abdülkadir
nazırlık ve İzmit’te linç edilerek öldürülen Ali Kemal
Bey Maarif Nazırlığı yapmakta idi. Hepsinden daha
elimi ise. Damat Ferit denilen hainin sadrâzam olu­
şuydu. Bu kabine, Anadolu hareketinin başlangıç ta­
rihi olan 19 Mayıs 1919 tarihinden tam iki buçuk ay
evvel kurulmuştu.

ANADOLU HAREKETİNDE FEVZİ PAŞA

Ferik Fevzi Paşanın Anadolu’ya geçişi, başlı ba­


şına bir hikâyedir. Sayın Mareşalin Üsküdar - Anka­
ra arasındaki beş yüz kilometrelik yolu, o günkü zor
şartlar içinde, bir atın sırtında geçtiğini bugün pek
az kişi bilir. Ayrıca, Paşaya musallat olan dizanteri
hastalığı da henüz tamamiyle iyileşmemişti.
Fevzi Paşa, Üsküdar’daki At Pazan’ndan satın
alman atla 8 Nisan 1920 günü Ankara’ya doğru yola
çıktı. Bu günler, iç ve dış düşmanlarımızın en azgın
zamanıdır. Yunan ordusu Bursa ve İzmir’den hare­
ketle bir yandan Afyon’a, bir yandan Bileciğe var­
mış, Padişahın kışkırttığı asî kuvvetleri ise, tümen­
— 28 —

Levent Şahverdi Arşivi


ler bozacak kadar müessir bir duruma gelmişti. Bo­
lu - Düzce isyanında şehit edilen Tümen Komutanı
Mahmut Beyin şehadet tarihi de bu günlere rastlar.
Binbir muhatara içinde bozuk yollar üstünde yapı­
lan bu beş yüz küsur kilometrelik yolculuk, tam
19 gün sürmüştür. Fevzi Paşa Ankara’ya 27 Nisan
Salı günü saat 15’de varmıştır.
Büyük Askerin Ankara’ya gelişinde, kadir bilir
Türk milletinin kendisine karşı gösterdiği saygı ve
sevgiyi göstermek için o günkü olayları gözden ge­
çirelim.
1920 yılının Nisan ayındayız. Günlerden Salıdır,
saatlar 14’ü göstermektedir. Türkiye Büyük Millet
Meclisi öğleden sonraki toplantısını yapacaktır. Re­
islik makamında Mustafa Kemal Paşa otumaktadır.
Mustafa Kemal, kürsü üzerinde zili üç defa çaldık­
tan sonra söze başlar:
(O günkü dil aynen muhafaza edilerek yazıl­
mıştır.)
— Efendiler, celseyi küşat ediyorum! Ruzna-
me müzakeratına geçilmezden, müsaadenizle bir şey
arzetmek istiyorum. Harbiye Nazır-ı Sabıkı Ferik
Fevzi Paşa Hazretleri aramızdan ve heyet-i icraiye
âzasmdandır. Şimdi buraya dahil olmak üzeredir.
Eğer, tensip buyurursanız, hem arkadaşımız bulun­
malarından. hem de bin türlü mihen ve meşak için­
de ihtiyarı sefer ettiklerinden dolayı, heyet-i aliyeniz
tarafından bazı arkadaşlar kendilerini istikbal eyle­
sinler. (Hey’eti umumiyeden, «Hay hay» sadaları,
«muvafıkû sadaları, hepimiz gidelim, paşanın istik­
balinde bulunalım» sadaları).
Reis Mustafa Kemal Paşa devamla :
— O halde, şimdi müzakereleri bir saat tatil
ediyorum.
— 29 —

Levent Şahverdi Arşivi


Ve Meclis konuşmaları, bir saat süreyle tatil
edildi. Bir müddet sonra, 19 günlük güç yolculuğu­
nu bitiren Fevzi Paşa, Meclisin önünde göründü.
Meclis üyeleri kendisini alkışlar arasında karşıladı.
Salona girilip oturum açıldığı zaman, saat onbeşti.
Mustafa Kemal, gene Reislik makamını işgal etti ve
şu sözlerle celseyi açtı:
I — Efendiler! Meclisi açıyorum. Evvelâ müsaa­
de buyurularsa Çelebi efendi hazretlerinin bir tak­
riri vardır, onu okutacağım. Kabul edenler, etmiyen-
1er. Kabul edilmiştir.
Kâtip Haydar Bey, Konya Meb’usu Çelebi Efen­
1 dinin bir takririni okudu. Bu takrirde, İstanbul’un
ahvalini öğrenmek üzere oraya bir hey’et gönderil­
mesi isteniyordu. Takrir okunduktan sonra, Erzu­
rum Meb’usu Celâlettin Arif Bey söz aldı:
— Müsaade buyurun efendim. Fevzi Paşa Haz­
retleri İstanbul’dan bugün teşrif buyurmuşlardır. Bi­
ze reyel’ayn (gözleriyle) gördüklerini beyan buyur­
sunlar. Eğer kâfi derecede tenevvür (aydınlanmak)
etmezsek. Çelebi Efendinin takririni o zaman mü­
zakere ederiz.
Gerek verilen takrirden, gerekse, Celâlettin Arif
Beyin teklifinden maksat buydu zaten. Eski Harbiye
Nazırından İstanbul’daki durum hakkında bilgi al­
mak.
Fevzi Paşa, yol yorgunluğuna bakmadan, ayağı­
nın tozuyla T.B.M.M. kürsüsüne geldi ve iki saat
süren uzun bir izahat verdi. Aynı gün, bizzat Mus­
tafa Kemal tarafından askerî birliklere yollanan, vi­
lâyetlere ve sivil kademelere duyurulan tamim ay­
r\ nen şöyledir :
Bilcümle vilâyetlere, mutasarrıflıklara, kayma­
1». kamlıklara ve askerî birliklere;
— 30 —

Levent Şahverdi Arşivi


İstanbul’un vaziyet-i elimesi karşısında orada
herhangi bir suretle vatan ve millete hizmet ihtima­
linin kalmadığını gören Harbiye Nazır-ı Sabık Ferik
Fevzi Paşa Hazretlerinin milletin istihlâs-ı mevcudi­
yeti emrindeki mücahedatına fimaabat Anadolu’da
iştirâk eylemek üzre, büyük mezahim ve mehalik ih­
tiyarıyla dersaadetten mütenekkiren Ankara’ya mu-
vassalat buyurdukları tâmimen tebşir olunur efen­
dim. 27 Nisan 336.
Mustafa Kemal
Ebedî Atatürk tarafından kaleme alınan, ve gü­
nün mükemmel bir ifade örneği olan bu tâmimi,
genç neslin bilgisine de sunmak için biraz sadeleş­
tireceğiz :

GENELGE

İstanbul’un acıklı durumu karşısında orada her­


hangi bir yurt ve millet görevi yapmanın mümkün
olmadığını gören eski Millî Savunma Bakanı Tüm­
general Fevzi Paşa Hazretleri millet kurtuluşu yo­
lundaki savaşlarına bundan sonra Anadolu’da de­
vam edeceklerdir. Bu düşünceyle büyük güçlük ve
tehlikelere katlanarak İstanbul’dan kıyafet değişti­
rerek, Ankara’ya geldiklerini müjdelerim.
Mustafa Kemal
Balkanlardan başlayıp, Çanakkale’de, Kafkas-
lar’da, Suriye ve Filistin’de süregelen hizmetleri ar­
tık Anadolu’da devam edecektir.

ANKARA HÜKÜMETİNİN İLK GÜNLERİ

Korgeneral Fevzi Paşa, 27 Nisan 1920’de Türki­


ye Büyük Millet Meclisine Kozan Meb’usu olarak
— 31 —

Levent Şahverdi Arşivi


girmişti. Bu tarihten beş gün sonra kurulan yeni
kabinede kendisini Millî Müdafaa Vekili olarak gör­
mekteyiz. Kabinenin tabiî başkanı, yani Başvekili
aynı zamanda T.B.M.M. Başkanı olan Mustafa Ke­
i mal’di. Bu kabinenin diğer üyeleri şunlardı :

Umur u Şer’iyj e Vekili : Mustafa Fehmi Efendi


Erkân-ı Harbiye Vekili : İsmet Bey (İnönü)
Dahiliye Vekili : Hamdi Bey
Adliye Vekili : Celâlettin Arif Bey
Nafia Vekili : İsmail Fazıl Paşa
Hariciye Vekili : Bekir Sami Bey
I Sıhhiye ve Mu. İç, Vekili : Dr. Adnan Bey (Adıvar)
iktisat Vekili : Yusuf Kemal Bey
(Tengirşek)
Maliye Vekili ; Hakkı Behiç Bey
Maarif Vekili : Rıza Nûr Bey

Bu on bir kişilik hey’et, aralarında bir başkan


vekili seçtiler. Bilindiği gibi, kabinenin tabiî ve ka­
nunî başkanı Meclis Reisi olan Mustafa Kemal’di. O
güne kadar bütün kabine toplantılarına Mustafa
Kemal Başkanlık ediyordu. Fakat artık, mevkiini iti­
mat ve hulusla terkedeceği bir arkadaşı kabinede
vazife almıştı. Bu yüzden kurtarıcı Atatürk, kendi
işlerinden bir kısmını yeni arkadaşına devretmeyi
düşündü. Kabine üyeleri arasında yapılan bir seçim
sonunda, bu makama Mustafa Kemal’in yerine Mus­
tafa Fevzi seçildi. Fevzi Paşa bu suretle ilk »İcra
Vekilleri Heyeti»nin Başkanı olmak şerefine erişti.
Şimdi, onun Anadolu’daki türlü faaliyetine geçme­
den önce, Atatürk’ün bu büyük asker hakkmdaki
görüşlerine değinelim. (Falih Rıfkı Atay, 19 Mayıs
k
adlı eserinden) :
I
— 32 —

Levent Şahverdi Arşivi


t

«Fevzi Paşayı ben, eskiden tanırdım. Anafarta-


1ar Grup Kumandanlığından ayrıldığım vakit, yeri­
me onu tâyin etmişlerdi. Bir zamanlar Yedinci Or­
du Kumandanlığından Yıldırım Orduları Kuman­
danlığına geçtiğim zaman da benim yerime gene o
faziletli arkadaş geldi. İstifa etmiş olduğum Yedinci
Ordu Kumandanlığını da gene kendisine devretmiş­
tim. Fevzi Paşa, beni istifa mecburiyetinde bırakan
sebeplere göğüs germek için sıhhatini kaybetmiş, ha­
yatının tehlikeye girdiğini görmüştür. Hattâ İstan­
bul’a dönünce yıllarca tedavi görmek zorunda kal­
dı.» (19 Mayıs. Sayfa: 17. Yazan: Falih Rıfkı Atay.)
Fevzi Paşa, Millî Savunma Bakanlığına gelişi­
nin hemen ertesi günü. Büyük Millet Meclisi Reis­
liğine verdiği bir lâyiha ile İstanbul’daki hükümetin
riıeşrû olmadığını açıkça ilân etmiştir. Şöyle ki,
Fevzi Paşa bu takririnde, 16 Mart 1920 tarihinden,
yâni İstanbul’daki yabancı kuvvetlerin şehri fiilen
işgal ettiği tarihten sonra İstanbul’da yapılacak as­
kerî terfi, tâyin ve nakillerin tanınmamasını teklif
ediyordu. Gerçeken de ortada tuhaf bir durum
vardı. Biri İstanbul’da, diğeri Ankara’da olmak üze­
re iki hükümet iş başında bulunuyordu. İstanbul’da
bir Harbiye Nezareti, Ankara’da ise, bir Millî Mü­
dafaa Vekâleti bulunuyordu. İki makamın emrinde
de erler ve subaylar bulunuyordu. İstanbul’a göre
Ankara’dakiler ASÎ, Ankara’dakiler için ise, İstan­
bul’dakiler SATILMIŞ’tı. Bu garip durumu ilk ola­
rak resmen ve fiilen ele alan Fevzi Paşa olmuştur.
Fevzi Paşa, Ankara’nın Millî Müdafaa Vekili olarak
Türk ordusunun biricik salâhiyeti! ve sorumlusuydu.
Oysa ki, İstanbul’daki Harbiye Nezareti de, kendi­
sine göre rütbe ve makam dağıtıyor, bir jandarma
çavpşu olan Çerkez Aznavur’a paşalık rütbesi bağış­
— 33 — F: 3

Levent Şahverdi Arşivi


I layarak Anadolu içlerine salıveriyordu. İşte, Fevzi
Paşanın lâyihası, bu gibi tâyin ve terfilerin önüne
geçmek için hazırlanmıştı.
Meclis, 21 Mayıs tarihinde Fevzi Paşanın lâyi­
hasını ittifakla kabul etmiş, 16 Mart 1920'den sonra
İstanbul’ca yapılacak tâyin, nakil ve terfilerin geçer­
li sayılmaması kararını vermiştir. Bu karar, İstan­
bul’daki hükümetin gayrî meşrû sayılması hakkında
atılan ilk adımdır.

BUHRANLI GÜNLER

Kurtuluş Savaşımız bir aralık öyle buhranlı bir


devreye girdi ki. Meclisteki meb’uslann bir kısmı za­
ferden ümidi kesti. Bu ümitsizlik, Mecliste ister is­
temez bir muhalif grubun doğmasına yol açtı. İç
isyanlar Ankara kapılarına kadar dayanmıştı. Yur­
dun dört bir yanından hergün acı haberler geliyor­
du. İsyanı bastırmaya gönderilen kuvvetler, gerçi
oradaki isyanı bastırıyordu. Fakat ondan sonra ken­
dileri isyan durumuna geçiyorlardı. Çerkez Ethem ve
Demirci Mehmet Efe, bunun tipik delilleridir.
Dış düşman ise, bizim içerde uğraşmamızdan
faydalanarak hergün biraz daha içimize sokuluyor,
tâ Polath’ya kadar ilerliyordu. Bu arada Birinci,
İkinci İnönü, Sakarya gibi çeşit savaşlar vermişiz­
dir. İşin asıl fecî tarafı. Büyük Millet Meclisi’ndeki
türedi muhalifleri bertaraf etmek, inancını kaybet­
miş olanları yeniden kuvvetlendirmek gerekiyordu.
Fevzi Paşanın bu hususta sarfettiği gayret gerçek­
ten İNSANÜSTÜ’dür. Hattâ, dünyanın en doğru, en
dürüst adamı olan Fevzi Paşa, bu uğurda bir yalan
söylemeyi bile göze almıştır. Olayın tafsilâtı şöy­
ledir :
— 34 —

Levent Şahverdi Arşivi


(
Gün geçtikçe gelişen iç ayaklanmalar yüzünden
Yunanlıların karşısında biraz gerilemek zorunda ka­
lınmıştı. Bu bir tabiye gereğiydi. Ordu bozulmamış,
fakat bazı yerlerden ufak tefek gerilemelerle çekil­
mişti. Mecliste bir fırtınadır koptu. Mustafa Kemal
ve Mustafa Fevzi Paşalar aleyhinde kuvvetli bir ce­
reyan başladı. Bu meyanda Fevzi Paşa, Meclis önün­
de sorguya çekildi. Ordunun elbise, ayakkabı gibi
teçhizattan, silâh, mermi gibi cephaneden mahrum
olduğu iddia ediliyordu. Bu iddiaları karşılamak
için Fevzi Paşa kürsüye çıktı ve şöyle konuştu :
— Askerimizin mânevi kuvveti yerindedir. Or­
dunun ikmâl işleri yolundadır. Elbisemiz, ayakka­
bımız, topumuz, tüfeğimiz, mermimiz, elhasıl her
şeyimiz, hem de fazlasıyla mevcuttur. Her zaman
düşmana taarruz edecek kuvvetteyiz. Ancak, müna­
sip bir zaman kollamaktayız, dedi.
Meclis, Fevzi Paşanın bu beyanatını alkışlarlâ
karşıladı. Kakikatte ise, ordumuz derin bir yoksul­
luk içindeydi.
Müaaİ^ereler bitip de Meclisten çıkarlarken,
Mustafa Kemal, Fevzi Paşanm koluna girdi :
— Ne yaptınız Paşa Hazretleri, dedi. Yeteri ka­
dar cephanemiz var demekle büyük bir mesuliyet
altına girdiniz. Durumu nasıl idare edebiliriz?
Mustafa Kemal’in bu sözlerine karşı Fevzi Paşa:
— Paşam, dedi. Tanrı göstermesin, düşmanımız
galip gelirse, ne Meclis kalır, ne ordu... Ne zatı dev­
letiniz kalır, ne ben. Zaferi kazanırsak mesele yok.
Çünkü, galip gelen daima haklıdır. Ben bu yalanı
bilerek söyledim. Neticesine razıyım!
Meğer, Fevzi Paşanın bu teminatı verdiği gün
cephanemiz yüz elli sandık kadarmış. Bunların da
yüz sandığı efrada dağıtılmış, geri kalan elli sandık
— 35 —

t Levent Şahverdi Arşivi


cephane ihtiyatımız varmış. Meşhur söz gereğince:
«Büyük kumandanlar, en dar, en sıkışık anlarda bi­
(
le soğukkanlılığını yitirmeyen kumandanlardır.»

HARP İÇİNDE BİR DEMOKRASİ TECRÜBESİ

I Fevzi Paşanm da dahil olduğu birinci kabine,


kendisinin Ankara’ya geliş tarihi olan 27 Nisan 1920
tarihinden beş gün sonra, 2 Mayıs 1920’de kurulmuş­
tu. Bu kabine bir yıl ve 15 gün iş başında kaldık­
tan sonra, 17 Mayıs 1921 tarihinde istifa etti. Yeni­
den bir hükümet kurulacaktı. O zamana kadar aday­
lar, Meclis Başkanı tarafından tek tek gösterilirdi.
Meclis, gösterilen adayları seçmeğe mecburdu. İs­
terse seçmez, ya da çekimser kalır fakat, gösterilen
tek ismin yerine bir başkasını seçemezdi. Bu hâl de­
mokrasi prensiplerine aykırıydı. Gerçi bir ölüm -
kalım savaşma girmiş olan bir memlekette demokrasi
kurmak, en son akla gelir bir şeydi. Fakat Türk mil­
leti kendisine mahsus fikir ve ruh asaleti içinde, bü­
yük Atatürk’ün uyarıcı ve aydınlatıcı önderliği al­
tında ilk demokrasi tecrübesini çetin harp yıllan sı­
rasında yapmıştır. Bu tecrübe şöyle olmuştu:
17 Mayıs 192rde, Fevzi Paşanm dahil bulundu­
ğu ilk kabine istifa edince. Meclis Reisi Mustafa Ke­
mal, kabine üyelerini tesbit etmiş, fakat eskiden ol­
duğu gibi, her bakanlığa tek aday değil, ikişer üçer
aday göstererek meclisi bunların arasından birini
[ seçmekte serbest bırakmıştı.
Bakanlıklar için gösterilen adaylar şöyleydi:
Şer’iye Vekâletine : Bursa Meb’usu Mustafa
Fehmi Efendi, Çankın Meb’usu Hacı Tevfik Efendi,
Üsküdar Meb’usu Hüseyin Hüsnü Efendi.
f
Müdafaa-i Milliye Vekâletine : Kozan Meb’usu
— 36 —

Levent Şahverdi Arşivi


Fevzi Paşa, Edime Meb’usu Kâzım Karabekir Paşa,
İzmir Meb’usu Rafet Paşa.
Nafia Vekâletine : Amasya Meb’usu Ömer Lütfü
Bey, Cebelibereket Meb’usu İhsan Bey.
Adliye Vekâletine: Saruhan (Manisa) Meb’usu
Refik Şevket Bey, Eskişehir Meb’usu Abdullah Az­
mi Efendi, Trabzon Meb’usu Hafız Mehmet Bey.
Maarif Vekâletine: Antalya Meb’usu Hamdullah
Suphi Bey, Canik (Samsun) Meb’usu Hamdi Bey,
Burdur Meb’usu Veli Bey.
Dahiliye Vekâletine: Niğde Meb’usu Ata Bey,
Van Meb’usu Haydar Bey.
Maliye Vekâletine: Trabzon Meb’usu Haşan Bey,
Çorum Meb’usu Ferit Bey.
Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekâletine :
Beyazıt Meb’usu Refik Bey, Kozan Meb’usu Fikret
Bey, Bursa Meb’usu Emin Bey.
İktisat Vekâletine: Saruhan (Manisa) Meb’usu
Celâl Bey, Çorum Meb’usu İsmet Bey.
Meclis, birden fazla gösterilen bu adaylar ara­
sında tercih hakkmı kullanmış ve dokuz hükümet
üyesini seçmiştir. Seçilen kabine üyeleri arasından
en fazla reyi, gene Fevzi Paşa almıştır. Bu demokra­
tik seçimlerin neticelerini ve aldıkları oy sayılarını
aşağıda veriyoruz :

Bakanlıklann adı: Aldığı oy


Seçilen zat: sayısı
Müdafa-ı Milliye Ve. : Fevzi Paşa (Çakmak) 156
Sıhhiye Vekâleti : Refik Bey (Saydam) 152
Şer’iye Vekâleti : M. Fehmi Efendi 149
Dahiliye Vekâleti ; Ata Bey 147

— 37 —

l Levent Şahverdi Arşivi


İktisat Vekâleti : Celâl Bey (Bayar) 144
Maliye Vekâleti : Haşan Bey (Saka) 142
Maarif Vekâleti H. Suphi Bey
(Tannöver) 136
Nafia Vekâleti : Ömer Lütfi Bey 136

17 Mayısta istifa eden kabinenin yerine yeni ka­


I bine kurulmuş, bu hükümette eskilerden yalnız Fev­
zi Paşa ile Şer’iye Vekili Haşan Fehmi Efendi yer­
lerini alabilmişlerdir. Rey sayısındaki üstünlük ise,
pek haklı olarak Fevzi Paşada kalmıştır.

ZAFERLER BAŞLIYOR

İç isyanlar tamamiyle bastırılmış, Çerkez Ethem


lâyık olduğu düşman saflarına sürülmüştü. Orduda
artık başıbozukluk yerine kuvvetli bir disiplin hü­
küm sürüyor, Fevzi Paşanın baba şefkatıyla karışık
sert disiplini, bütün orduya yeniden çeki-düzen ve­
riyordu.
Bu sıralarda Yunan Ordusu yeniden taarruza
kalktı. 23 Mart 192rde üstün düşman kuvvetleri ile
yapılan taarruz, 1 Nisan akşamı sona erdi. O akşam
Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Fevzi Paşaya çe­
kilen telgraf ve Paşanm buna verdiği cevap aynen
aşağıya alınmıştır;

ERKAN-I HARBİYE İ UMUMİYE RİYASETİNE

9.30, sonra da Metris Tepe'den gördüğüm va­


ziyet :
Gündüzbey şimalinde sabahtanberi sebat eden
ve dümdar olması muhtemel bir düşman müfrezesi,

— 38 —

L Levent Şahverdi Arşivi


sağ cenah grubunun taarruzuyla gayri muntazam bir
halde çekiliyor. Kıtalarımız yakından takip ediyor.
Hamidiye istikametinde temas ve faaliyet yok. Bozö-
yük yanıyor. Düşman, binlerce maktûlleri ile dol­
durduğu muharebe meydanını muzaffer silâhlarımı­
za terketmiştir. 1.4.337

Garp Cephesi Kumandanı


İSMET

Bu müjde telgrafına Fevzi Paşanm verdiği cevap:

METRİS TEPE’DE
GARP CEPHESİ KUMANDANLIĞINA

l.Nisan.337 Ankara

Düşmanlarımızın imhakâr siyasetlerini mevkii


tatbike koymak için anavatanımıza saldırdıkları Yu­
nan ordusu ile yedi gündenberi pek kanlı devam e-
den İkinci İnönü muharebesinde azimkâr kuman­
danız altında kahraman ve aziz ordumuzun kazandı­
ğı kafi muzafferiyetten dolayı milletimizin en bü­
yük şükranına tercüman olarak sizi ve şanlı asker­
lerimizi tebrik eder, yüksek alnmızdan öperim efen­
dim.
Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi
FEVZİ

Fevzi Paşa, Garp Cephesinden aldığı bu müjde


haberini Büyük Millet Meclisinin 2.Nisan.337 tarihli
içtimaında milletin vekillerine ulaştırdı. Meclis bina­
sının çatısı alkış sesleriyle çınlıyor, bütün meb’uslar
Fevzi Paşayı ayakta alkışlıyorlardı. Bu arada Meclis

— 39 —

Levent Şahverdi Arşivi


Başkanlığına bir teklif takriri geldi. Bu tarihî tak­
I' rirde Fevzi Paşanın bir derece terfi ettirilmesi is­
f,.
teniyordu. Tarihî ehemmiyetine binaen bu teklif
takririni aynen veriyoruz :

RİYASETİ CELİLEYE

istiklâl ve istihlası milletimizin temini yolunda


bilhassa bu defa müşadehe olunan hidematı vatan-
perveranesinden dolayı, Müdafaa-i Milliye Vekili
Fevzi Paşa Hazretlerinin bir derece terfii rütbeleri­
nin icrası hususunu teklif ederiz. 2.Nisan.337.

Ertuğrul (Bilecik Yozgat Saruhan (Manisa)


A. Hamzi. Ahmet Avni
Üsküdar Mersin Lazistan Rize)
Neşet Yusuf Ziya Osman Nuri

Bu altılı takrir riyasetine verilince alkışlar ve


(Kabul, muvafık) sesleri arasında kabul edildi. Mec­
lisin bu teveccühüne karşı, o aşağıdaki şekilde te­
şekkür etti:
Reis — Söz Kozan Meb’usu Fevzi Paşa Hazret-
lerinindir.
Kozan Meb’usu ve Müdafaa-i Milliye Vekili Fev­
zi Paşa :
Muhterem arkadaşlar! Hakkı acizanemde ibraz
buyurulan teveccühe teşekkür ederim. Bu vesile ile
arzedeyim ki, bu muvaffakiyeti kazanan ben değilim.
Cenup ve Garp Cephelerindeki saffı harp neferinden
umum zabitan ve kumandana kadar olan mücahit­
ler kazanmıştır. Bu teveccühleri ben kendime ala­
mam. Muvaffakiyet tamamiyle onlanndır.

— 40 —

Levent Şahverdi Arşivi


Burada rahmetli Mareşal Çakmak’ın fazileti,
ruh asaleti tamamiyle ve açıkça görünmektedir.
Fevzi Paşanın bu mütevazi konuşması karşısın­
da söz alan Bolu Meb’usu Tunalı Hilmi Bey şöyle
demiştir :
Reis — Söz Tunalı Hilmi Beyindir.
Tunalı Hilmi Bey — Arkadaşlar, mahviyetkâr
Paşa Hazretlerini şuradan, karşıdan dinlerken de­
dikleri ne kadar mahviyetkâr görünüyorsa, ben de
kendilerini o derece yüceltiyor, ve gittikçe yükselir
bir halde gördüm. Yüksele yüksele bir dereceye gel­
di ki, bir vecd ve istiğrak içinde kendilerine ecdadı­
mızın bütün ervahı sığınmış, sanki o ervah tamamiy­
le bir cisimde Fevzi Paşa halini almış.
Reis — On günde iki meydan muharebesi kaza­
nan ve memlekete iki mühim zafer temin eden or­
dumuzun temin ettiği zaferin şerefine Cumartesi gü­
nü içtima etmek üzere celseyi tatil ediyorum. (2.Nİ-
san,1337 tarihli Meclis zahit ceridesinden).

TEKRAR KRİTİK GÜNLER BAŞLIYOR

9.Temmuz.l92rde Garp Cephesinden bir şifre


geldi. Şifre telgraf çözülünce Yunan ordusunun bü­
tün cephelerden taarruza geçtiği öğrenildi. Garp
Cephesi Kumandanı ve Erkân-ı Harbiye-i Umumiye
Reisi İsmet Paşanın verdiği haber cidden mühimdi.
Geriden silâh, malzeme ve insan takviyesi almış olan
Yunan ordusu, bütün kuvvetleriyle cephemize yük­
lenmişti. Bilhassa Gediz - Kütahya cephesinde bü­
yük bir hareket icra ediyorlardı. Yalnız burada 100
bin kişilik bir kuvvet toplanmışlardı. Yunan ordusu-
nun idaresini bizzat Kral Konstantin eline almıştı.
(Not: Rahmetli Mareşal, Kral Konstantin’den bir
— 41 —

Levent Şahverdi Arşivi


meyhane çırağıymış gibi bahseder ve ona KOSTİ
derdi). Durumun ciddiyeti Mustafa Kemal ve Fevzi
Paşalar arasında görüşüldü. Mustafa Kemal Paşa
cepheye, İsmet Paşanın karargâhına, Fevzi Paşa ise,
Sakarya’da ordunun çekileceği ikinci hattı tesbit ve
icraya gitti. Yvman kuvvetleri gerçekten ağır bası­
yordu. Müdafaamız hiç bir bozgun vermeden, Fevzi
Paşanın hazırladığı Sakarya müdafaa hattına çekildi.
Buradan karşı bir taarruzla, başta KOSTİ olduğu
halde Yunan sürülerini geri attı. Bu hareket, harp
tarihlerimize Sakarya zaferi olarak geçmiştir. Zafer­
den sonra Meclise dönen Fevzi ve İsmet Paşalar, 14
Eylül 337 (1921) de Meclis Başkanlığına şu takriri
vermişlerdi:

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ


RİYASETİ CELİLESİNE

Bizzat muharebe meydanmdaki tedabidi ile mu-


zafferiyetin âmil ve müessiri olan Başkumandan
Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine Müşürlük (Mare­
şallik) rütbesi ve Gazi’lik ünvanuım tevcihini teklif
ve istirham ederiz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
bu tevcihtini milletimiz tarafından doğrudan doğru­
ya orduya müteveccih bir eseri takdir ve taltif ola­
cağı kanaatinde bulunduğumuzu da ayrıca arzeyle-
riz.

Edime Mebusu Kozan Mebusu


İsmet Fevzi

Teklifin müstacelliyetle müzakeresi kabul edil­


dikten sonra celse tatil edildi. Bundan sonraki ilk

— 42 —

Levent Şahverdi Arşivi


toplantıda, Başkumandan Mustafa Kemal Paşaya
Müşürlük (Mareşallik) ve Gazilik tevcih edildi, (Bü­
yük Millet Meclisinin 79 uncu toplantısı. 19.9.337)

TÜRK ORDULARININ İKİNCİ MÜŞÜRÜ

Osmanh İmparatorluğunun askerî idaresinde


birçok müşür (mareşal) vardı. Bunların çoğunlu­
ğunu Padişahın yakınları teşkil etmekteydi. Hattâ
bu müşirler arasında tüfek atmasını bilmeyen hün­
kâr yaverleri bile vardı. Türkiye, genç ordusunu
kurduktan sonra bahşiş dağıtır gibi rütbe dağıtmak­
tan vazgeçildi. Herkes, kılıcının hakkını, kanı paha­
sına alacaktı. Genç Türk Ordusunun ilk müşürü.
Gazi Mustafa Kemal Paşadır, ikinci Müşürü ise, bu
yüksek mevkie gerçekten lâyık olan Sayın Mareşal
Çakmak’tır.
Burada bir istiklâl Harbi Tarihi yazmadığımız
için, doğumuyla ele aldığımız rahmetli Mareşali,
teğmen rütbesinden en büyük askerî pâye olan Ma-
reşalhğa kadar takip ettik. Bundan sonra onun özel
ve siyasî hayatı üzerinde duracağız.

mareşalin özel hayati

Rahmetli Çakmak, doğumundan ölümüne ka­


dar, çok mazbut, çok müeddep yaşamıştır. 1.78 bo­
yunda, gürbüz, neşeli bir zattı. Bilhassa yüksek ses­
le gülmesi ve gür sesle konuşması meşhurdu. Gayet
muntazam yaşamış, hiçbir suiistimali görülmemiş­
tir. Otuz yaşında iken dayısı şehit Nuri Beyin kızı
Fitnat hanımla evlenmiştir. Bu müşterek hayattan
iki kızı olmuştur. Damatlarından biri Şefik (Çak—

— 43 —

Levent Şahverdi Arşivi


mak Paşa), diğeri Güzel Sanatlar Akademisi Profe­
sörlerinden Burhan Toprak Beydir. Burhan Toprak
Beyin refikası Muazzez Hanım, genç yaşında verem­
den ölmüştür. Rahmetli Çakmak, çok sevdiği bu kı­
zını kurtarmak için elinden geleni yapmış, onu tâ İs­
viçre’lere kadar göndermiş, fakat Tanrının ezeli tak­
dirini... her fani gibi... değiştirememiştir.
Kitabunızm baş taraflarmda da belirttiğimiz
gibi. Mareşal Çakmak, Lemnoslu, (Limni Adası)
Çakmak oğullan ailesine mensuptur. Bu yüzden So­
yadı Kanunu çıkmca eski aile adı olan ÇAKMAK
soyadım seçmiştir. Fikir hayatı, bir çoklannı imren­
direcek kadar zengindir. Dedesi Bekir Efendinin tut­
tuğu hususî hocalardan Arapça ve Farsça dersleri
almış. Kurmay olunca da Fransızca ve Almancayı
öğrenmiştir. 14 yıl süreyle kaldığı Arnavutluk’ta,
başta Arnavutça olmak üzere Sırp, Bulgar ve Kara­
dağ dillerini öğrendi.
Henüz Kurmay Yüzbaşı iken askerî okullar için
matematik ve geometri kitaplan yazdı. Bunlar, ken­
disinden sonra gelen subayların faydalandığı eser­
lerdir. Ayrıca (Balkan Harbinde Garp Cephesi) ve
(Birinci Dünya Savaşında Kafkas Harekâtı) isimli
kitaplan vardır. Bu eserlerin dışında. Harp Akade­
misinde verdiği ders ve konferanslann toplamı, bir
kaç cilt tutacak kadardır. Rahmetlinin ömrü ara­
lıksız bir okuma, araştırma ve yazma içinde geçmiş­
tir. Denebilir ki, Saym Çakmak, millete kazandırdı­
ğı zafer kadar da eser kazandırmıştır.
Mareşal pek güzel ve pek zarif olan hasta kızı
Muazzez Hanımı çok seviyor, onun üstünde titriyor­
du. Muazzez Hanım İsviçre’deyken babasıyla dost­
ça, arkadaşça mektuplaşıyor, ona hasta ruhunun ver­

— 44 —

Levent Şahverdi Arşivi


r

diği aşın hassasiyetle mektuplar yazarak bazı şey­


leri öğrenmek istiyordu. Muazzez Hanımın öğren­
mek istediği şeyler arasında Dünya ile Allah ve dün­
yayı inkâr edenler hakkında bilgi de vardı. Hasta
kızın araştırdığı ve sorduğu şey, hayattan sonra ne
olacağıdır. Çünkü aydın ve uyanık bir kız olan Mu-
azzez Hanım, derin ıstıraplar ve şüpheler içinde
kıvranmaktadır. Mareşalin, hasta kızına yazdığı te­
selli mektubundan bazı parçalar alıyoruz :
Pek sevgili kızım, Muazzez’cigim!
Sevimli mektubunu aldım, dikkatle okudum.
Seninle hasbihale karar verdim. (Dünyayı Allah ya­
ratmış olduğu halde neden insanlarla Allah arasın­
da mâni olduğunu anlamıyorum. Neden bütün evli­
yalar dünyayı terk ve inkâr ederler) diyorsun. Za­
ten Ömer Hayyam gibi İslâm mütefekkirleri şöyle
der :

«Küfr ile din arası, şüphe ile iman arası bir ne­
feslik yoldur. Madem ki, ömrümüz bir nefesten iba­
rettir, aziz nefsimizi hoş tutmalıyız.»
Esasen İslâmlıkta, dünyadan vazgeçmek yoktur.
Dünyayı terkedenler Hıristiyan papaslarıdır. Dini­
mizde ruhbaniyet ve Allah ile kul arasına girmek
memnudur. Şüphe âleminde melâl, ümitsizlik, bık^
kinlik vardır. İnanç âleminde ise, ümit vardır. Dün­
ya ile ukba arasında tasavvuf, tarif ile anlaşılmaz.
Onun zevkine ancak düşünmekle erilir. Mektubunda,
(Ruh varlığı ıstırapla başlıyor,) diyorsun. Çok doğ­
ru... Çünkü insan, ıstırap çekerken çok düşünür ve
herşeyi anlamağa başlar. Sana Namık Kemal’in bir
iki beytini yazayım :

— 45 —

■p 'T Levent Şahverdi Arşivi


Minneti didara düşmüş, can-ı şeyda mustarip,
Lenterani dehri tutmuş, ruh-ı Musa mustarip.

Hülâsa kızım, Şarkta Budistler Adem’e inanmış,


(Nirvana) ya erişmek için dünyadan alâkalarını kes­
meyi en kestirme yol saymışlardır. Hıristiyanlık da
bundan ilham alarak başka bir yoldan (Tarik-i Dün­
ya) lığı benimsemiştir. Hakikî İslâm, dünyayı terket-
mez. Islâmlar yokluk felsefesini değil, «vacibül-vü-
cût» inancını seçmiştir. İnsan yaşarsa düşünür, dü­
şünürse olgunlaşır. Hakikata ulaşmak için yaşamak
ve düşünmek lâzımdır.

Kızım, biraz da sıhhatinden haber ver

Mektup bundan sonra özel mahiyette devam


edip gitmektedir. Mareşalin sevgili kızı ve Burhan
Toprak Beyin muhterem refikası Ayşe Muazzez Ha­
nım 19 Nisan 1939 günü fani hayata gözlerini yum­
muştur. Bu ayrılış. Sayın Mareşali çok dertlendir­
miş, fakat o. Tanrıya olan inancıyla kadere boyun
eğmiştir.
Mareşal Çakmak, 12.1.1944 yılında yaş haddine
uğradığından emekliye ayrılmış, bu suretle uzun ve
şerefli askerlik hayatı sona ermiştir.

mareşalin SİYASÎ HAYATI

Mareşal Çakmak, 12.1.1944 tarihli. zamanın


Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’den şu mektubu aldı ;
Sayın Mareşalim,
Kanunun tâyin ettiği yaş haddi sebebiyle, mu­

— 46 —

Levent Şahverdi Arşivi


vazzaf ordudan tekaüt suretiyle, bugün ayrılıyor­
sunuz. Uzun senelerdenberi en yüksek askerî vazi­
felerde devletimize ifa buyurduğunuz değerli hiz­
metlerinizi şükranla yâdetmeyi bir vazife sayarım.
Memleket, engin tecrübelerinizden hazerde ve sefer­
de devletin askerlik veya diğer hizmetlerinde daima
istifade etmek isteyecektir. İlerde deruhte buyuraca­
ğınız vatan hizmetlerini de şeref ve muvaffakiyetle
başaracağınızdan eminiz.
Aziz Mareşalim, sıhhat ve sağlamlık içinde uzun
ömürler ve devletimize yeni, büyük hizmetler dile­
rim.
Cumhurbaşkam
i. İnönü

Bu mektup üzerine kendileri, hükümete ve or­


duya kısa vedâ mesajları göndererek aynı gün (12.1.
1944) ordudan ayrılmıştır. Sayın Mareşalin orduya
gönderdiği mesaj şöyledir:

ORDUYA VE ASKERİ MÜESSESELERE

Yaş Haddi Kanunu mucibince vâki tebligat üze­


rine bugün kahraman ordumuzdan ayrılıyorum. Bü­
tün sevgili silâh arkadaşlarıma zaferler ve saadet­
ler diler, cümlenin gözlerinden öperim. 12.1.1944

Mareşal
Fevzi Çakmak

— 47 —

Levent Şahverdi Arşivi


Hükümete sunduğu vedâ mesajı ise şudur:

! , BAŞVEKÂLETE

Sayı : 70111 12.1.1944

Resmî tebligat veçhile Yaş Haddi Kanunu mu-


cibince bugün ordumuzdan ayrılmak mecburiyetin­
de bulunduğumu arz ile hürmetlerimi sunar, sevgili
vatan ve milletimiz için selâmet ve saadetler dile­
rim.
Genel Kurmay Başkam
FEVZİ ÇAKMAK

Rahmetli Çakmak, Mareşallığa yükseldiği 29.9.


1922 yılından emekliye ayrıldığı 12.1.1944 tarihine
kadar bilfiil 21 sene 3 ay ve 21 gün bu rütbede hiz­
met görmüştür.

Demokrat Parti kurulunca, Rahmetli Çakmak bu


partiyi can-ü gönülden destekledi. 1946 seçimlerin­
de Demokrat Parti listesinden müstakil aday olarak
İstanbul Milletvekili seçildi. Bu partinin gelişip tu-
tunmasında rahmetli Mareşalin hizmet ve rolü çok
büyük olmuştu.
Zamanın Cumhurreisi İnönü, 12 Temmuz beyan­
namesini yayınlayınca, bu tebliğ, bazı Demokratlar
tarafından bir «muvazaa» telâkki edildi. Muhale­
fet partisinin yüksek kademelerinde bir anlaşmazlık
başladı. Bu anlaşmazlık gittikçe büyüdü ve Demok­
rat Partiden bazı kopmalar oldu. Muhalefet parti­
sinden aynlanlar arasında Kenan Öner, Osman Bö-

— 48 —

l Levent Şahverdi Arşivi


lükbaşı, Fuat Arna, Hikmet Bayur, Mustafa Kentli,
Enis Akaygen, Nurettin Ardıçoğlu gibi siyaset ala
nında isim ve şöhret yapmış zatlar vardı. Bunlar,
Demokrat Partinin Halk Partisiyle anlaştığını iddia
ediyor, yeni bir muhalefet partisinin kurulması lü­
zumundan bahsediyordu. Nihayet bu parti kuruldu
ve MÎLLET PARTİSİ adını aldı. Millet Partisinin
Fiili Genel Başkanı Hikmet Bayur idi. Mareşal, bu
partiyi himayesine aldı ve Fahrî Başkanlığını kabul
etti. İlerlemiş yaşı ve bozulmuş sıhhatine rağmen,
propaganda gezilerine katıldı. Hasta olup yatağa dü­
şünceye kadar. Millet Partisi için çalışmaktan geri
durmadı. Hatta ölümünden sonra ailesine intikal
eden «Not Defteri» Rahmetlinin Millet Partisi saf­
larında çalışmağı çok özlediği ayan beyan gözük­
mektedir. Bu defterin 2 Nisan 1950 tarihli yaprağın­
da bizzat kendi el yazısıyla şu notlar vardır :
(Millet Partisinin seçim beyannamesini imzala­
dım. Taksim’de 2O.(XX) kişi toplanıp Aldoğan için mi­
ting yapmış. Hikmet Bayur Millet Partisi Kongresi
için Adana’ya gitmişti. İsmet Paşa da oraya gitmek
üzereymiş.)
Büyük bir ömrün, küçük bir not defterindeki
son satırları bunlardan ibarettir.

ACI GERÇEK

Mareşal Çakmak, sağlam yapılı, sıhhatli bir zat­


tı. 1917 yılına kadar belli başlı bir rahatsızlık da ge­
çirmedi. Ancak, Filistin harekâtmda dizanteriye ya­
kalandı. Amipli Dizanteri denilen mel’un rahatsız­
lık, Paşanın peşini bir türlü bırakmadı. 1922’de ge­
ne bu hastahktan muztarip olduğu bilinmektedir.
îlk prostat ameliyatını 1949 başlarında geçir­

— 49 — F: 4

Levent Şahverdi Arşivi


f

mişti. İkinci ameliyata lüzum görüldü. Teşvikiye


Sağlık Evine yatırıldı. Burada da bütün çalışmala­
ra rağmen kurtarılamadı ve 10 Nisan 1950 Pazar­
tesi sabahı, saat 7.35’de fani hayata gözlerini kapadı.
Mareşalin ölümüyle birlikte, başta Millet Partisi ol­
mak üzere, gençlik, yüksek tahsil, diğer siyasî ve
İçtimaî kuruluşlar birer beyanname neşrederek bü­
yük askerin kaybından duyulan üzüntülerini belirt­
tiler. Cenaze törenine 100.000* den fazla vatandaş iş­
tirak etti. Türk bayrağına sanlı olan tabutu, Beya­
zıt’tan Eyüp'e kadar eller üzerinde nakledildi.
Tannnm rahmet ve mağfireti üzerine olsun.

— 50 —

Levent Şahverdi Arşivi


Mareşal Fevzi
Çakmak Diyorki
— 51 —

Levent Şahverdi Arşivi


P
V.
I
V

w p..
‘ I'
.-V
i‘

6\ - .V
. Rj''
i '■■' ‘y

f
Z
.1,
T
.( ';R-I'
I İt
>» •f-’ii
■t- ’ı - -‘,V. 7'

W l
^4 • ’
»
11 jı A ?V
?v- i s

»'V
}W ,
»V '■■;i
'V
k'' '. ■ ■
't
u *•
f

sŞ'I
>V:V
'
t
'
F?' t'
T
;t
yi ■?'3
■V '^’•'

ı| i:

tt - *.
:4
t
-
J 't? ‘ ' *'* 't'.M
f

i' r M
^k'¥13i&8
I. . ■ ■••■ ’■'•■
f'‘*iı l '. '■ I '"'îS
’i?'
l'e"'
' '!■' 't-
‘>üS
S’/ Z A'* »i 41' “i
■J# V ‘'«f
' îî^' ; ; , ;■■() ■ ' ' '■ ' \
?;
*' fi
V S'»''T’ ?' .< ■
1‘

7®^
16' f if. I ‘•jT f *tı»î 4'
,

,iır

'< r
■ r*‘ .; 4. ■'-W
5< ? »*> m’p 7 5 » t-rt‘ j,"^-.-Z, ' I ;*•
'öl
A

’v- 7**^*'

S
' ‘ *• * »

i
ttfeiBl

»i
ılt^Aj
ll^ıVıııtıAırltlııTı- •■■«■■■I»-
Levent Şahverdi Arşivi
F

BÜYÜK ASKERİN VECİZELER!

Buhran yerine koşan komutan; oraya en iyi ih­


tiyat göndermiş olur.

Bir millette vahdet olmazsa vücuda getireceği


ordunun manevî cephesi zayıf olur. Mağlûbiyet se­
beplerini milletlerin ve hükümetlerin dahili zaafm-
da aramalı.

Bir ordunun muharebe vasıta ve usulleri alına­


bilir. Lâkin milli seciye ve ruh kıymeti nesilden ne-
sile intikâl eder.

— 53 —

Levent Şahverdi Arşivi


Muharebe komutanlarm sinirleri ve eratın kah­
ramanlığı ile hallolunur. Bir mücadeleden ibarettir.

Taarruzda ilerlerken düşman topçusu ateşinden


az zayiatla kurtuhnamn yegâne çaresi düşmana yak­
laşmaktır.


Muvaffakiyetle başarılacak bir baskınla mey­
dan muharebesine başlamak; zaferin kopanhp alın­
ması için ilk şarttır.

Harp demek; her güçlüğü yenmek demektir.

4:

Tehlike ile tedbir; ahenktar yürümelidir.

Bir millet ölümü göze almak için iman sahibi


olmak lâzımdır.

Yıpratma harbine hazırlanmış bir millete kolay­


lıkla taamız edilemez ve dok^sile; böyle bir mille­
tin ordusu sulhun büyük bir zamam yerine geçer.

— 54 —

Levent Şahverdi Arşivi


Mahsur kalan kaleler ve müstahkem mevkiler
ancak seyyar ordular sayesinde manen hayatlarım
uzatmağa kadir olurlar.

*
Tereddüt ile ihtiyat, yekdiğerinden kıl kadar
farkh bir iştir. İskajarak muharebesini Ingilizler
düzmam, fazla ihtiyatları dolayisUe kaçırmışlar, Al­
manlar ise muharebeyi tereddütleri dolayısile kay­
betmişlerdir.

Harpte en büyük müşkülâtı yenmekle büyük bir


zevk duymahdır.

Muvaffakiyet; ancak kendisini iştiyakla arayan­


ların meftunudur. Daimi bir faaliyet, düşmanına
kuvveti bir kaç misli fazla gösterir, parça parça mu­
vaffakiyetler manevî kuvveti taze bulundurur.

Düşmanm hatasından istifade etmek ilk şart;


bizzat hata etmemeğe çalışmaktır.

Maneviyatı sağlam olmayan ordunun mahiyeti


hiçtir. Milletlerin diriliği ve tazeliği maneviyata bağ­
lıdır. İç kemiyette değil, keyfiyettedir.

— 55 —

Levent Şahverdi Arşivi


Muvaffak olan taarruz darbeleri, kuvvet tahmi­
ninde düşmam aldatır.

Bilgi, intizam, enerji ve itimat; harbin kat’î ne­


ticeye eriştirilmesi için biricik esastır.

Ustadane bir darbe; düşmamn pasif komutan­


larına panik yaptırır.

Harpte her müşkülün bir çaresi vardır. Meharet;


onu bulup zamanında tatbik edebilmektir.

Umumî seferberlikte vatan müdafaası için mil­


letin, zindeliği ile hareket getirilmesi lâzımdır.

*
Muvaffakiyet zafer heyecaııııu arttırır. Heyecan­
la ilerleyen ordu TÜRK ORDUSU ve bu orduya ko­
muta edenler Türk komutam olursa muvaffakiyetin
nisbeti o derece büyük olur.

*
— 56 —

Levent Şahverdi Arşivi


Piyade hücum savaşma kadar hiç görünmcmell;
hücuma kalktığı zaman yer yanhnış da fışkırıyor­
muş gibi fırlamahdır.

Siyasî propagandanın tesiri âsabı gevşetir, buna


aldananlar büyük felâkete düşerler.

Ordu teşkilinde tedafüi veya taaruzi takip oluna­


cak maksadı evvelce tasrih ve tayin etmek lâzımdır.

Ordunun bir de manevî cephesi vardır. Manevi­


yatı sağlam olmayan ordunun maddiyatı ehemmi­
yetsizdir.

Umumî seferberlikte vatan müdafaası için mil­


istin bütün kuvvetlerini harekete getirmek lâzım­
dır.

Mutlaka merkezi vaziyetten istifade edilmek


lâzım gelirse düşmanların deıha uzakta iken bir mey­
dan muharebesi kazamlacak zaman ve mesafede ya­
kalamak lâzımdır.

— 57 —

Levent Şahverdi Arşivi


Bir plân tertibinde herşeyden evvel icra kabili­
yetini düşünmek ve ahvali coğrafiye ve içtimaiyyeyi
nazarı dikkate almak ve memleketin kuvve-i umu-
miyesinden azamî istifade temin etmek lâzımdır.

Menhus mütareke eyyamında mukaddesatımız


ve menafiimize derece derece vukubulan taaddiyat
bütün milletin gönlünde istiklâl ateşi alevlendir­
mişti.

— 58 —

Levent Şahverdi Arşivi


I

I
Büyük Mareşal’ın
I
ölümünden sonra
yazarların kalemin ?5s

s ii
den seçmeler s
I
— 59 —

Levent Şahverdi Arşivi


İp-

t-

L A *
Levent Şahverdi Arşivi
i

O BÜTÜN MİLLETİN MALİ ÖLMÜŞ


KAHRAMANDI

Hüseyin Cahit YALÇIN

AREŞAL Fevzi Çakmak ebediyete intikal etti.

M Bu, milleti için, büyük bir acı teşkil eder.


Memleket Fevzi Çakmak’ı, millî mücadelede
Atatürk’ün yanı sıra ifa etmiş olduğu hizmetleri do-
layısıyle bilhassa sever ve kendisine saygı besler.
Busevgi ve saygı hiç bir zaman geçmlyecek, vatanın
kurtuluş tarihini içinde daima yaşayacaktır. Mareşal
Çakmak, Manastırda bir inkılâp kurşuniyle yere dü­
şen Şemsi Paşanm, Erkâm Harbiye Reisi sıfatiyle
Hürriyet mücadelemiidn tarihine girdi. İttihat-ı Te-
rakki’nin pek dağdağalı mücadeleleri arasında yetiş­
ti, tecrübe gördü ve millî mücadelede, Atatürk’ün
irşatları altında pek yüksek hizmetler ifa etti. Mu-
vaffakiyeten sonra Türk ordusunun sevk ve idaresi­
ni tanzim kusurunda, ağır mesuliyetli bir vazifenin

— 61 —

Levent Şahverdi Arşivi


t
başında yorulmak bilmez bir sebat ve ikdam ile yıl­
larca çalıştı.
Atatürk ile Çakmak, Türk milletinin millî kah­
ramanlan halinde, bütün kalplere hâkim olarak ya­
şadılar. Bundan dolayıdır ki, vefatı haberinin mem­
leketin her tarafmda çok derin bir hüzün ve teessür­
le karşılandığı muhakkaktır. Mareşal Fevzi Çak­
mak, ordunun daima genç, diri ve faal kalması ga­
yesiyle lüzum gösterdiği (yaş tahdidi) kanunu hük­
müne büyük bir ruh asaletiyle boyun eğerek genel
kurmay başkanlığmdan ayrıldıktan sonra bir müd­
det tetebbu ve istirahat hayatı içinde her türlü faa-
liyeten uzak kaldı.
O büün milletin mah olmuş, kahraman bir as­
kerdi. Her Türk, Onun vatana ettiği hizmetlerin ha­
tırasıyla kendisine karşı sonsuz bir sevgi besliyor­
du. Bu gibi şahsiyetlerin sadece varlıkları bile bir
kavm için, manevi bir kuvvet teşkil eder.
Demokrat hareket başladıktan sonra Mareşal
Fevzi Çakmak iç politika sahasındaki faaliyetlere iş­
tirak etmeyi münasip buldu. Bütün milletin mah
olan, büyük millî mücadele kahramanınm, bu müs­
tesna mevkii feda ederek, bir parti adamı olması,
kendisini mücadelelerin üstünde daima yüksek bir
mevkide görmeyi tercih eden bir kısım vatandaş­
larda bir mahzunluk tevlit eylemişti. Fakat, hiç şüp­
he yok kî. Mareşal, bu kararım verirken memleke­
tin yüksek menfaatleri namına, bunun lüzumu ol­
duğuna inanmış olacaktır. Kendisini kaybetmekten
ileri gelen teessür içinde bu noktamn muhâkemesini
tarihe bırakarak, biz sadece duyduğumuz acıyı ifa­
de etmek ve unutulmaz hizmetleri karşısında hür­
metle eğilmek isteriz.»

— 62 —

Levent Şahverdi Arşivi


I

MİLLETİN MİNNETİ ONUN


ARKASINDADIR

Nurettin ARTAM

YLARDANBERt sağlığını ve rahatını bütün

A gönlümüzle özlediğimiz saym Mareşal Fevzi


Çakmak, nihayet ecel denilen merhametsiz ka-
derin takdiri ile, vatan ve ordu hizmetlerinden yo­
rulmuş gözlerini yumdu.

Bu büyük kumandanm devlette ve orduda gör­


düğü büyük hizmetlerin, benim perişan satırlarımda
okumadan hatırlanacağını biliyorum. Yazılmış eser­
lerinden, söylediği sözlerinden, gösterdiği kahraman­
lıklardan başkaları bahsetsinler. Ben de bunlardan
iki ufacık hatırayı buraya almak istiyorum: Müta­
rekenin o sıkı günlerinde idi. Vakit Gazetesinde Fevzi
Paşanm Mustafa Kemal Paşa ile birlikte çektirilmiş
fotoğraflarını ele geçilmiştik. Bunu koymak, fakat

— 63 —

Levent Şahverdi Arşivi


düşman sansürünün gözüne batmayacak, onu iliştir­
meyecek surette basmak lâzımdı. Bunu sağlamak
için rahmetli Mareşalden şöylece - fakat dünyanın
en derin samimiyet ve saygısı ile - (Kavaklı Fevzi)
diye bahsetmiştik. Sansür dokunmamıştı. Çünkü, bu
(Kavaklı) mn, günün birinde (Vatan kurtaran bü­
yük Mareşal) olacağmı tahmin edemezdi. Biz de
onun bu tahmin edemeyişinden istifade ile paşamı­
zın resmini milletin gözlerine arz edebilişimize, bile­
mezsiniz, ne kadar sevinmiştik.

Bir de, bundan yirmi iki yıl evvel Akka’da, bir


kışlamn kulesinden, Napolyon’un Cezzar Ahmet Pa-
şa’ya yenildiği sırtlara bakar ve bunun hikâyesini
dinlerken, orada duvarda, eski ve tarihî bir imza
görmüştüm. Bu buralara bir Erkânı Harbiye tatbi-
katma gelmiş Kolağası Fevzi Beyindi. İşte bu küçük
hatıraları da yalnız bende olan büyük asker, bugün
tarihin Türk ölmezlerine ayırdığı sahifeye göçüyor.
Tannnm rahmeti üzerinde, milletin minneti arka­
sındadır.»

FİATI : ON LİkA

Levent Şahverdi Arşivi


’i-

fî/'
'*1 ’• t

'T

f’i
r
TV
ij
’İ

?•'
»'■
S"* ■
'*• ■

A'
’^’î*'
4r

«i,

i
Levent Şahverdi Arşivi
Levent Şahverdi Arşivi

You might also like