Professional Documents
Culture Documents
A) gidermekle - kabullenmeleri
B) somutlaştırmakla - onaylamaları
C) görmezden gelmekle - benimsemeleri
D) aramakla - düzeltmeleri
E) ortaya koymakla - iyileştirmeleri
3. • açmak: Yakışmak, güzel göstermek.
• basamak: Derece, aşama, kerte, evre.
• çekmek: Güç durumlara dayanmak, katlanmak.
A) I B) II C) III D) IV E) V
10. (I) Plasebo, kısaca, şifa verici bir kimyasal birleşimi olmayan ve
farmakolojik etkileri bulunmayan ilaç olarak tanımlanır. (II) Bu
ilaçların kişide oluşturduğu ruhsal değişim şeklinde
tanımlanabilecek plasebo etkisi, psikolojik hastalıklarda fiziksel
hastalıklardakine kıyasla güçlüdür. (III) Bu alandaki modern
araştırmaların geçmişi, genellikle 50 yılı aşkın bir süre önce
yayımlanan bir makaleye dayandırılır. (IV) Beecher,
makalesinde plasebo uygulamalarının, hastaların %30'unun
durumunda iyileşme sağlayacağını savunarak tıp dünyasında
şaşkınlık yaratmıştı. (V) Günümüzde bu tahmin, astımdan
parkinsona çeşitli sorunlarla boğuşan hastaların yarısı veya
dörtte üçüne kadar yükselmiştir.
A) Öneride bulunma
B) Koşul öne sürme
C) Karşılaştırma
D) Açıklama
E) Tanımlama
12. Richard Strauss, bugünün orkestra repertuvarının
demirbaşları arasında sayılan bir dizi senfonik şiirle ve
opera alanındaki kalıcı eserle tanınan en önemli
bestecilerdendir. Özellikle Salome adlı operası
sansasyon yaratmış, sayısı yüz elliyi aşan lietleri ile bir
şarkı ustası olarak müzik tarihindeki özgün yerini
almıştır. Günümüz operaları hâlen onun zengin sahne
çalışmalarından yararlanır. Gerek lietlerinde gerek
görkemli orkestral eserlerinde lirik gücünü kuvvetle
hissettiren Strauss, bugün de dünyanın önde gelen
solistlerini mıknatıs gibi kendine çekmektedir.
A) Benzetme
B) Öznellik
C) Tartışma
D) Örnekleme
E) Karşılaştırma
A) I B) II C) III D) IV E)V
15. (I) Yirminci yüzyıl, dünya kaynaklarını paylaşmak için
çıkmış savaşlarla ve bu savaşların birbirinden
uzaklaştırdığı toplumlarla tarihteki yerini alıyor. (II) Yirmi
birinci yüzyılda gelişen sanat ve iletişim olanakları
sayesinde artık dilleri, giyimleri, dünya görüşleri farklı
bireyler tahmin edilemeyen ortamlarda karşılaşıyor. (III)
Bu imkânlar, insanlara farklı mekânlarda sanat aracılığıyla
“öteki”ni tanıma fırsatı sunuyor. (IV) Yönetmen Isabel
Coixet, bu buluşma ortamlarını ve farklı kökenden gelen
insanların bir aradalığını sinema diliyle anlatıyor. (V)
Böylelikle insanlar arasındaki mekânsal ve düşünsel
ayrım, sinema aracılığıyla bulanık hâle gelmiş oluyor.
A) I B) II C) III D) IV E) V
16. (I) Hem bir doğaya dönüş öyküsü hem de bir doğal aşk övgüsü
kabul edilen Paul ve Virginie, Hint Okyanusu'ndaki Mauritius
Adası'nda geçer. (II) Roman, başlarına gelen felaketler
yüzünden adaya sığınan iki kadının çocukları arasındaki
tutkulu aşkı anlatır. (III) Türkçeye 1870 yılında çevrilmesinin
hemen ardından Paul ve Virginie, Tanzimat romanlarındaki
genç kızların baş ucu kitabı olur. (IV) Şıpsevdi'deki alafranga
hayranı Lebibe, Sergüzeşt'teki Dilber okurlarıdır bu romanın.
(V) Sevda Peşinde'de sevmediği adamla evlendirilen, kendi
yaşamını Virginie'ninkine benzetip iç geçiren Aynınur Hanım
da okumuştur o içli anlatıyı. (VI) Doğallık üzerine kurulu bu
roman, Tanzimat edebiyatı karakterleri için kendini
gerçekleştirmenin başkası olma arzusuyla ilişkisini gösteren bir
anlatıya dönüşür.
A) II B) III C) IV D) V E) VI
A) I B) II C) III D) IV E)V
18. Bir dergi geleneksel olarak her yılın sonunda yılın insanını
seçer ve onun dev resmini kapağına taşır. 2006 yılı
kapağında ise kocaman bir bilgisayar ekranının üzerinde
ayna görenler çok şaşırdı. Aslında bu yaratıcı kapak son
derece anlamlıydı. ----.
A) William Bragg, bilimin asıl amacının “yeni kanıtlar bulmak değil, bilimle
ilgili yeni düşünme biçimlerini keşfetmek” olduğunu söyler.
B) Cenap Şahabettin’e göre bilim “Eflatun gibi düşünüp okuma yazma
bilmeyen annemin diliyle anlatmak”tır.
C) Carl Sagan’a göre bilim “bilgi birikiminden çok daha fazlasını
düşünmenin bir yolu”dur.
D) M. Esat Erişirgil, “bilimin bize sadece gerçeği sunduğunu, barış ya da
mutluluğu vadetmediğini” belirtir.
E) Cüneyt Ülsever, bilimi “yalnızca gerçeği arama yolculuğu” olarak ifade
eder, asıl amaç onu bulmak değildir.
21. Öğrencisi Herbert Blumer, Mead’in teorisinden yola çıkarak “sembolik
etkileşimcilik” terimini ortaya atar ve sosyologları giyim kuşam
konusunu incelemeye çağırır. Blumer, insanların kendileri için anlam
taşıyan nesnelere yöneldiğini, bu anlamlarınsa parçası olunan toplumla
kurulan sosyal etkileşim sonucu ortaya çıktığını ve yorumla
biçimlendirildiğini vurgular. Ona göre toplum, bireylerin kendi statülerini
algılamalarında kullandıkları sembollerin yerleşmesini sağlayarak
onların davranışını etkiler. Yine bu görüşe göre benliğinin değer ya da
anlam yüklediği bir unsurunun tehdit altında olduğu izlenimine kapılan
kişi, bu kimliğin sosyal kabul görmesi için ciddi bir çabaya girişir.
Nitekim mevsimler ya da modalar değiştikçe bir kişinin “kusursuz siyah
çantayı” aramaktan vazgeçmeyişi, kendine veya benliğine değer
katacağına inandığı bir nesneye sahip olma arzusuyla bağlantılıdır. Bu
kişi çantanın markasını bir statü sembolü olarak imgeler ve o çantaya
sahip olarak kendisinin de bu statüye sahip ayrıcalıklı bireyler arasına
katıldığı izlenimine kapılır.
A) Ünsüz benzeşmesi
B) Ünlü düşmesi
C) Ünlü daralması
D) Ünsüz yumuşaması
E) Ünsüz düşmesi
27. Trenin son vagonuna gelene kadar bir sonraki vagonda nelerle
karşılaşılacağı ile ilgili merak ve beklentiler yaşamın sürükleyici
güçlerindendir; tıpkı heyecanlı bir film izlemek gibi. Son vagon,
yolculuğa dair beklentilerin de sonudur; heyecan diner ve
deneyimlenmemiş duygulardan uzaklaşılır.
A) İlgi B) Ayrılma
C) Yönelme D) Bulunma
E) Belirtme
A) I B) II C) III D) IV E) V
A) I B) II C) III D) IV E) V
34.
35.
A) I B) II C) III D) IV E) V
36. Belli belirsiz görünen ağartı, gecenin içinde bir ada gibi
I
yüzüyor. Baktıkça yukarıda bu koyu karanlıkta bile ton
II
değiştirmeleri ile düzensiz çizgiler oluşturan tepeler,
III
tepelerde de gölgeler hâlinde evler beliriyor. Hiç
A) I B) II C) III D) IV E) V
A) I B) II C) III D)IV E) V
ayrılıp sanki uyur gezer biri gibi çarşıyı baştan başa adımlar.
IV V
A) I B) II C) III D) IV E)V
A) I B) II C) III D) IV E) V
A) I B) II C) III D) IV E) V
A) I B) II C) III D) IV E) V
51. (I) Halil İnalcık’ı diğer tarihçilerden ayıran önemli
hususlardan biri, araştırmalarında tarih dışındaki
beşerî bilimlerden de yararlanmasıydı. (II) Edebiyat,
hukuk, sosyoloji, sosyal antropoloji, iktisat, İslamiyet
ve siyaset bilimi; onun araştırmalarındaki temel
alanlardandı. (III) İnalcık, hukuk ve sosyolojiyle çok
genç yaşlarda tanıştı. (IV) Ankara Üniversitesi Dil ve
Tarih-Coğrafya Fakültesi bünyesinde yapılan sınavı
kazanarak bu kurumun öğrencisi oldu. (V) Daha
sonra Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne de kayıt
yaptırarak eğitim hayatı yoğun bir tempoda devam
etti.
A) I B) II C) III D) IV E) V
52. Dünya’nın merkezine ulaşmak için binlerce kilometre içeri doğru yol
almak gerekir. Merkeze doğru ilerlerken sıcaklık
dayanamayacağımız kadar, yaklaşık altı bin derece, yükselir. Bu
sebeple Dünya’nın merkezine gidip, orada araştırmalar yapıp
dönmemiz kesinlikle mümkün değildir. Hatta bir makine, bir robot
göndermemiz bile imkânsızdır. Çünkü göndereceğimiz robot basınç
sebebiyle parçalanır, sıcaklıktan dolayı yanar.