Professional Documents
Culture Documents
Modern Felsefe 2
Modern Felsefe 2
MODERN FELSEFE-II
Yazar
Prof.Dr. Sara ÇEL‹K
Editörler
Prof.Dr. Sara ÇEL‹K
Yrd.Doç.Dr. Serdar USLU
ANADOLU ÜN‹VERS‹TES‹
Bu kitab›n bas›m, yay›m ve sat›fl haklar› Anadolu Üniversitesine aittir.
“Uzaktan Ö¤retim” tekni¤ine uygun olarak haz›rlanan bu kitab›n bütün haklar› sakl›d›r.
‹lgili kurulufltan izin almadan kitab›n tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kay›t
veya baflka flekillerde ço¤alt›lamaz, bas›lamaz ve da¤›t›lamaz.
Genel Koordinatör
Prof.Dr. Levend K›l›ç
Ö¤retim Tasar›mc›s›
Doç.Dr. T. Volkan Yüzer
Kapak Düzeni
Prof. Tevfik Fikret Uçar
Dizgi
Aç›kö¤retim Fakültesi Dizgi Ekibi
Modern Felsefe-II
ISBN
978-975-06-1082-0
2. Bask›
Bu kitap ANADOLU ÜN‹VERS‹TES‹ Web-Ofset Tesislerinde 7.000 adet bas›lm›flt›r.
ESK‹fiEH‹R, Ocak 2013
‹çindekiler iii
‹çindekiler
Önsöz ............................................................................................................ vii
Önsöz
Modern Felsefe I kitab›nda Kant’a kadarki bölümü ele al›nan Modern Felsefe,
Kant ile birlikte yeni bir yöne girmifl, yeni sorun alanlar›na aç›lm›fl, yeni kavram-
lar ve yöntemlerle etkileri ça¤›m›za dek uzanan özgün ve verimli bir sorunsal
dönem oluflturmufltur. Elinizde tuttu¤unuz kitap, bugünkü felsefe sorunlar›n› ve
kavramlar›n› anlamak bak›m›ndan bir milat olma özelli¤i tafl›d›¤› savunulan
Immanuel Kant ile bafllamaktad›r. Kant’›n önemi, kitab›n sonraki ünitelerinde ele
al›nan düflünürler üzerindeki yo¤un etkisinden de kolayca ç›kar›labilir. Kant,
kendi dili olan Almancada verdi¤i eserlerle bu dili Modern felsefe dillerinin belki
de en etkilisine dönüfltürmüfl ve Alman dilini Fichte, Schelling, Schleiermacher,
Hegel, Nietzsche, Schopenhauer gibi birçok dehalar yetifltiren nitelikli bir düflünme
arac› haline getirmifltir. Bahsi geçen düflünürlerin hemen tamam› Kantç› kavram-
lar›n ve sorunlar›n az çok izleyicisi durumundad›rlar. Bu, genelde elefltirel bir
izleme olmufl ve Kant’›n bütün bu özgün ard›llar› Alman felsefesinin geç dönem
Modern Felsefenin merkezine yerleflmesini sa¤lam›fllard›r. Gerçekten de Alman
felsefesinin Bat› düflüncesindeki bu birkaç yüzy›ll›k egemenli¤i, Almancay›,
geçmiflte Eski Yunanl›lar›n Yunanca ile ya da Ortaça¤ düflünürlerinin Latince ile
baflard›klar›, düflünceyi tek bir felsefe dilinde bütünlüklü olarak infla etmek
baflar›s›na en çok yaklaflm›fl Bat› dili haline getirmifltir. Nitekim Kant’taki ve
Hegel’deki kadar kuflat›c› ve görkemli bir sistematik felsefeye modern ‹ngilizcede
ya da Frans›zcada rastlamak zordur.
Geç dönem Modern Felsefenin baflar›lar› elbette Alman düflünürlerinin etkin-
likleriyle s›n›rl› de¤ildi. Bat› dünyas›n›n felsefesinde, yaz›n›nda, siyasetinde ve
toplumsal düflünümünde etkileri günümüze kadar ulaflan çok derin izler b›rakan
Marksizm ve materyalist düflünce de yine kitab›n kapsam› dâhilineki konular
aras›ndad›r. Marks, eserlerini Alman dilinde kaleme alm›fl bir düflünürse de
Marksizmin ve materyalizmin tek bir milletin baflar›s› olarak düflünülemeyecek
kadar kapsaml› bir modern olgu oldu¤u ifade edilmelidir.
Kitab›n kapsam› dâhilindeki konulardan bir di¤eri, Jeremy Bentham ve James
Stuart Mill’in yararc› yaklafl›mlar›d›r. Bugünkü yayg›n kapitalist etik anlay›fl›n›n,
demokratik e¤ilimlerinin ve siyasal düzen anlay›fl›n›n anlafl›lmas›nda yarar›
olaca¤›n› düflündü¤ümüz yararc›l›k, Anglo-Sakson dünyadaki güncel etik
tart›flmalar›n›n verimli bir öncülü olarak dikkat çekmekte ve kitapta ayr› bir bölümü
hak etmektedir.
Uzaktan Ö¤retim tekni¤ine uygun olarak haz›rlanan elinizdeki kitap, Modern
dönemin belki de en büyük filozoflar› olan Kant’›n ve Hegel’in sistematik felse-
feleri baflta olmak üzere geç dönem Modern filozoflar›, siz üçüncü s›n›f ö¤renci-
lerimizin, bugüne kadarki bilgi birikimlerinizle rahatça takip edebilece¤iniz bir
aç›kl›k ve düzenlilikle ele almakta ve Modern Felsefe I kitab›nda daha önce
tart›fl›lan baz› önemli felsefe sorunlar›n› bir ad›m daha ileri götürerek Modern
Felsefe konular›n› tamamlamaktad›r. Kitab›n siz de¤erli ö¤rencilerimiz için yararl›
olmas›n› umuyor, baflar›lar diliyoruz.
Editörler
Prof.Dr. Sara Çelik
Yrd.Doç.Dr. Serdar Uslu
1
MODERN FELSEFE-II
Amaçlar›m›z
N
Bu üniteyi tamamlad›ktan sonra;
N
Kant’›n yaflam›n›, yap›tlar›n› ve elefltiri-öncesi görüfllerini özetleyebilecek,
N
Kant’›n Salt Akl›n Elefltirisi’nin genel özelliklerini saptayabilecek,
Kant’›n Salt Akl›n Elefltirisi’nin Transendental Estetik bölümünü de¤erlendi-
N
rebilecek,
N
Kant’›n Salt Akl›n Elefltirisi’nin Transendental Analitik bölümünü tart›flabilecek,
Kant’›n Salt Akl›n Elefltirisi’nin Transendental Diyalektik bölümünü tart›flabi-
leceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Elefltirel Felsefe • Duyarl›¤›n Formlar›
• Salt Ak›l • Anlama Yetisinin Kategorileri
• Transendental ‹dealizm • Salt akl›n ‹deleri
• Transendental Estetik • Fenomen
• Transendental Analitik • Nomen
• Transendental Diyalektik • Transendental Tamalg›n›n Birli¤i
• Anlama Yetisi • Antinomi
• Duyarl›k • Eklektik Felsefe
‹çindekiler
1770’de Duyu Dünyas› ve Düflünce Dünyas›n›n Form ve ‹lkeleri bafll›kl› tezi ile
profesör olarak atand›. Bu tarih onun elefltirel döneme geçiflinin de bafllang›c› ol-
du. Bu yaz›da duyu dünyas› ile düflünce dünyas› birbirinden ay›rt edilmekte ve her
birinin kendine özgü bilgi temelleri oldu¤u öne sürülmektedir. Kant burada salt
(rein, purus) teriminin anlam›n› geniflletme yoluna gitti. Bu terim bilen öznenin
kendi do¤as›nda bulunan bilgi ögelerini anlatmaktad›r. Bu flekilde Kant, epistemo-
loji alan›nda özgün görüfllerini gelifltirmeye bafllam›fl, elefltirel felsefenin ilk ve güç-
lü sinyallerini vermifltir.
Kant’›n as›l elefltirel dönemi 1781’de yay›mlad›¤› Salt Akl›n Elefltirisi (Kritik der
reinen Vernunft) adl› yap›t›yla bafllad› çünkü yap›t bafltan sona geleneksel felsefe
tutumlar›n›n elefltirisi üzerinde yükselmektedir. Bu yap›t›n ard›ndan 1788’de Pratik
Akl›n Elefltirisi (Kritik der Praktischen Vernunft), 1790’da Yarg› Gücünün Elefltirisi
(Kritik der Urteildkraft) yay›mland›. Bunlar›n d›fl›nda ‹lerideki Her Bir Metafizi¤e
Önsöylem (Prolegomena zu einer jeden künftigen Metaphysik), Ahlak Metafizi¤i-
nin Temelleri, Ahlak Metafizi¤i, Dünya Yurttafll›¤› Bak›m›ndan Bir Genel Tarih Ta-
sar›m›, Sonsuz Bar›fl Üstüne, Akl›n S›n›rlar› ‹çindeki Din, Pragmatik Bak›mdan
Antropoloji gibi yap›tlar› da yay›mlanm›fl ve her biri kendi alan›nda ses getirmifltir.
ifade etti¤i evren, maddenin ve devinimin temel yasalar› ile aç›klanabilir. Ne var ki
Kant tüm evreni yöneten mekanik nedenselli¤in arkas›na tanr› idesini yerlefltir-
mekten geri durmaz, ayn› ide yeri ve zaman› geldikçe Newton’da da karfl›m›za ç›-
kar. Kant, tanr›sal akl›n her fleyi esas yap›ya uygun birtak›m niteliklerle donatarak
ortaya koydu¤unu ve fiziko-teolojinin yani do¤an›n kitab›ndan tanr›n›n okunmas›-
n›n en do¤ru yolunun bu oldu¤unu ifade eder. Kant bu yaz›s›nda insana henüz
belirgin bir yer vermemifltir. Sonsuz nedensel olaylar içinde insana ve onun özgür-
lü¤üne pek yer kalmam›fl olarak görünmektedir. Evrenin mekanik düzeni içinde
insan›n özgürlük ve sorumlulu¤unun nas›l yer bulabilece¤i sorusu henüz Kant’›n
zihnini kurcalamamaktad›r. Oysa elefltirel döneminde Kant’›n birincil kayg›s› bu
sorunu çözmek olacakt›r.
Görüldü¤ü gibi Kant’›n felsefedeki ilk yönelimleri filozof Knutzen’in etkisiyle Kant’›n elefltiri-öncesi
görüflleri büyük ölçüde do¤a
genel olarak do¤al felsefe alan›ndad›r. Bu dönemde ele ald›¤› baz› metafizik kav- felsefesi alan›na aittir ve bu
ramlar› bile do¤al felsefe alan›n›n ideleri ›fl›¤›nda yorumlamaya çal›fl›r. Bu döne- dönemde ele ald›¤› metafizik
min baz› metafizik nitelikli yaz›lar›ndan ç›kar›labilecek genel fikirlere k›saca de¤i- kavramlar› da büyük ölçüde
do¤a felsefesi alan›na aittir.
nirsek flunlar dile getirilebilir:
Kant, Knutzen taraf›ndan Leibniz felsefesinin Wolff-Baumgarten versiyonu için-
de yetifltirilmifltir. Ama Knutzen gibi o da Leibniz felsefesindeki soyut, ussal düflün-
me biçiminden giderek uzaklaflm›flt›r. Bu noktaya gelmesinde hiç kuflkusuz Knut-
zen’in ö¤retti¤i Newton felsefesinin etkisi büyüktü. Ayr›ca Hume’un eserleriyle ta-
n›flt›¤›nda görüflleri büyük ölçüde de¤iflmifl, kendisi de bu durumu “Hume beni
dogmatik uykular›mdan uyand›rd›.” diyerek aç›kça ortaya koymufltur. Bu nedenle
Kant daha elefltiri-öncesi döneminden itibaren giderek empirizme kaymaktayd›
denebilir.
Hume’un Kant üzerindeki etkisi daha çok nedensellik konusundaki fikirleri
üzerinden olmufltur. Nedensellik konusunu Leibniz’in yeterli neden ilkesini mant›-
¤›n özdefllik ve çeliflmezlik ilkeleri ile iliflkisi içinde ele alarak tart›flma yoluna git-
mifltir. O, Wolff’un gerçek olan› mant›ksal olana yard›mc› k›lma girifliminin yanl›fl
oldu¤unu düflünüyordu. Daha sonra sentetik diye adland›raca¤›, gerçek ba¤lant›-
lar› dile getiren önermelerin do¤as›na iliflkin henüz belli belirsiz bir fikre sahipti.
Bu arada do¤adaki karfl›tl›¤›n mant›ktaki karfl›tl›ktan farkl› oldu¤unu öne sürüyor-
du. Birbirine karfl›t olarak eylemde bulunan iki güç, bir yüklemin ayn› anda hem
onaylan›p hem de yads›nd›¤› bir önermeye pek de benzemez. Ama Kant bu dö-
nemdeki yaz›lar›n›n hiçbirinde Hume’un yapt›¤› gibi nedensel ilkenin uygulama
alan›n› henüz aç›kça soru konusu yapmam›flt›. Kant’›n do¤al felsefenin alan›ndan
s›yr›larak salt felsefe alan›na geçifli 1770’de yay›mlanan Duyu Dünyas› ve Düflün-
ce Dünyas›n›n Form ve ‹lkeleri adl› yaz›s› ile gerçekleflir. 1781’e dek yeni bir yap›t
vermedi¤ine göre Kant’›n elefltirel dönemini bu tarihten bafllatmak yanl›fl olmaz.
lik, zaman ve uzam›n varl›¤›n ilkeleri olmay›p bizim alg› yetimizin formlar› olma-
lar›d›r. Duyulur dünya (mundus sensibilis) biz insanlar›n duyu alg›s›na verilen bir
dünyad›r. Kant bu yaz›da duyulur dünya ile düflünülür dünya (mundus intellegi-
bilis), duyu bilgisi ile ak›l bilgisi ve yine duyu bilgisine götüren duyarl›k ile ak›l
bilgisine götüren anlama yetisi aras›nda ayr›m yapmaktad›r. fiu hâlde zaman ve
uzam alg›ya dayal› bilgimizin genel formlar› olarak temellerini insanda, insan›n bil-
Kant 1770’deki tezinde
zaman ve uzam›n varl›¤›n gi yetisinde bulurlar. Kant zaman ve uzamdan “insan düflüncesinde bulunan yasa-
ilkeleri de¤il, alg› yetimizin lar” (leges menti insitae) olarak söz etmektedir. Bu formlar, duyu bilgimizin teme-
formlar› oldu¤unu savundu.
Duyulur dünya-düflünülür
linde yer alan duyarl›¤›m›z›n yap›s›nda bulunan formlard›r. Bu formlar›n insan zih-
dünya, duyu bilgisi-ak›l ninde bulunmas› geometrinin oluflumunu olanakl› k›lmaktad›r, geometri bilgileri
bilgisi, duyarl›k-anlama de en aç›k ve seçik bilgiler oldu¤una göre, Leibniz ve Wolff’un, duyu bilgisinin bu-
yetisi ayr›mlar›n› yapt›.
lan›k oldu¤u, aç›k-seçik bilginin ancak kavramlara dayanan bir bilgi oldu¤u tezi de
böylece geçersiz hâle gelmifl oluyordu. Kant’a göre, Empiristlerin duyarl›kta zaman
ve uzam formlar›n›n bulundu¤unu keflfedememifl olmalar› da büyük bir eksiklik
olmufltur. Salt kavramlar ve mant›k ifllemleriyle u¤raflan ussalc›lar ise Leibniz, Wolff
örne¤inde görüldü¤ü gibi duyu bilgisi konusunu tümüyle yanl›fl anlam›fllard›r.
Kant, ortaya koydu¤u bilgibilimsel sistemde ussalc›l›k ile deneyimcilik, bir bafl-
Kant, yap›t›nda ussalc›l›k ile ka deyiflle, dogmatizm ile kuflkuculuk aras›nda bir tür arabuluculuk yapmaya ya
deneyimcilik, dogmatizm ile
kuflkuculuk aras›nda bir
da orta yolu bulmaya çal›flm›flt›r. Bu tutumundan dolay› ö¤retisi bazen eklekti-
arabuluculuk yapmaya sizm olarak da adland›r›lmaktad›r. Böyle bir arabuluculuk, taraflar› elefltiri süzge-
çal›flm›fl, bu nedenle cinden geçirmeden gerçekleflebilecek bir fley de¤ildir. Bu nedenle Kant, yap›t›nda
felsefesi eklektik olarak
nitelenmifltir. hem ussalc›l›k hem de deneyimcilik elefltirisi yapmaktad›r. Kendi deyimiyle hem
dogmatizm hem de Hume örne¤inde deneyimcili¤in ulaflt›¤› bir nokta olarak kufl-
kuculuk elefltirisi yapmaktad›r. Gerçekten elefltirel bak›fl Kant’›n sisteminin tüm
doku ve hücrelerine yay›lm›flt›r diyebiliriz.
Kant’›n elefltirel döneminin en önemli yap›t› olarak kabul edilen Salt Akl›n
SIRA Elefltirisi’nde
S‹ZDE SIRA S‹ZDE
ele al›nan bafll›ca konular› aç›klay›n›z. 1
Kant, neden böyle bir metafizik elefltirisine gereksinim duydu¤unu henüz yap›t›-
n›n önsözünde ortaya koyar. Metafizi¤in ele ald›¤› temel sorunlar S O tanr›n›n
R U varolu- S O R U
flu ve do¤as›n›n ne oldu¤u, insan›n gerçekten istenç özgürlü¤üne sahip olup olma-
d›¤› ve insan ruhunun ölümsüz olup olmad›¤›d›r. Kant flimdiye dek ortaya konu-
D‹KKAT D‹KKAT
lan metafizik sistemlerin bu sorunlar› ayd›nlatamad›klar› ve bu alanda sürekli tar-
t›flmalara ve çeliflkilere yol açt›klar› inanc›ndad›r. Buradaki temel sorun metafizi¤in
N N
SIRA S‹ZDE Bu bilim
neden matematik ve do¤al bilimler gibi geçerli bilgiler sunamad›¤›d›r. SIRA S‹ZDE
dallar› ile metafizik aras›ndaki fark nedir? Hiç kuflkusuz yöntemlerindeki farkl›l›k
buna yol açmaktad›r. Metafizik sistemler duyusall›k ile hiçbir iliflki içine girmeden
AMAÇLARIMIZ AMAÇLARIMIZ
salt akl›n kullan›m› ile duyusal verileri hiç dikkate almadan salt kavramlar düzle-
minde kalarak sözü edilen temel konulara iliflkin bilgibilimsel sonuçlara ulaflmaya
çal›flm›fllard›r. Ulafl›lan sonuçlar bu flekilde tümüyle çeliflik veK tart›flmal›
‹ T A P olmufltur. K ‹ T A P
fiu hâlde bu tür metafizik sorunlarda salt akl›n kullan›m› yoluyla tart›flmalar› önle-
yen, do¤rulu¤u aç›k seçik bilgilere ulafl›labilir mi? Salt akl›n kullan›m› bize düflü-
nülür dünya (mundus intellegibilis) üzerine bilgi verebilir mi?T EBu L E Vsorular›n
‹ZYON yan›t›- TELEV‹ZYON
n› alabilmek için öncelikle insan akl›n›n elde edebildi¤i bilgi türleri nelerdir? Bu
‹NTERNET ‹NTERNET
8 Modern Felsefe-II
bilgi türlerinin bilgi de¤eri nedir? sorular›n›n yan›tlanmas› gerekir. Kant için çok
önemli olan bu bilgi türleri konusu daha Elefltiri’nin önsözünde ele al›n›r.
Kant bilgi türlerini önce a Bilgi Türleri: Kant bilgi türlerini önce a priori ve a posteriori olarak ikiye ay›-
priori ve a posteriori olarak,
ard›ndan analitik ve sentetik
r›r. Daha sonra bunlara analitik ve sentetik bilgi türlerini ekleyerek her birini nite-
olarak ay›r›r. Sonra bunlar likleri bak›m›ndan aç›mlama yolunu tutar. Ard›ndan bunlar aras›nda iliflki kurma
aras›nda iliflki kurma yoluna yoluna gider. Kant her bilgi bir yarg›da dile geldi¤i için konuya zihinsel ba¤lamda
gider.
bakarak yarg› ve yarg› türlerinden söz etmeyi ye¤lemifltir.
a) A priori yarg›lar: Bu yarg›lar do¤rulu¤u zorunlu olan ve ayn› zamanda ev-
rensel olarak geçerlilik tafl›yan yarg›lard›r. Bu zorunluluk ve evrensellik özellikleri
deneyimin sa¤lad›¤› sonuçlarda kesinlikle bulunmazlar. Buna karfl›l›k matematik
önermeler bu nitelikleri bütünüyle tafl›rlar.
b) A posteriori yarg›lar: Deneyimin sa¤lad›¤› verilere iliflkin yarg›lard›r. Bunla-
r›n do¤ruluklar› olumsal oldu¤u için zorunluluk ve evrensellik niteli¤i tafl›mazlar.
Kant’›n bir yenilik olarak öne sürdü¤ü öteki iki önerme tipine gelince
c) Analitik yarg›lar: E¤er bir önermenin yüklemini oluflturan kavram önerme-
nin öznesi durumundaki kavram taraf›ndan içeriliyorsa efl deyiflle iki kavram an-
lamca özdefl iseler bu yarg› analitik bir yarg›d›r. Kant’›n kendisinin verdi¤i örnek:
“Tüm cisimler uzayda yer kaplar.” Bu önerme analitiktir çünkü bizim cisim kavra-
m›m›z uzaml› olmay› ya da uzayda bir yer kaplam›fl olmay› içeren bir kavramd›r.
Bir baflka deyiflle “Uzaml› olan cisimdir, cisim uzaml› oland›r”. fiu hâlde tüm tan›m
önermeleri analitik önermeler olmaktad›r. Analitik önermelerde özne ile yüklem
aras›ndaki iliflki özdefllik biçiminde bir iliflkidir.
ç) Sentetik yarg›lar: Analitik bir yarg›daki koflulun gerçekleflmedi¤i yarg›lard›r.
Baflka bir deyiflle yüklem kavram› özne kavram› taraf›ndan içerilmemektedir. Bu
flekilde özne ile yüklem kavramlar› aras›nda bir özdefllik iliflkisi yoktur. Kant’›n ver-
di¤i örnek flöyle: “Tüm cisimler a¤›rd›r.” Kant’›n düflüncesine göre, “a¤›r” kavram›
“cisim” kavram› taraf›ndan içerilmemektedir. Biz cisimlerin a¤›r oldu¤unu deneyim
yoluyla ö¤renmekteyiz. Asl›nda Kant bu özelli¤in iyi bir fley oldu¤unu belirtir.
Çünkü özne kavram›na yüklem kavram› ile yeni bir nitelik eklenmektedir ve bu fle-
kilde özneye iliflkin bilgimiz de genifllemifl olmaktad›r.
Kant’a göre analitik Kant Elefltirinin baflka bir yerinde analitik yarg›lar›n dayand›¤› temel ilkenin çe-
yarg›lar›n temel ilkesi liflmezlik ilkesi oldu¤unu belirtir. Bundan her analitik yarg›n›n a priori oldu¤u so-
çeliflmezliktir ve bu yüzden
her analitik yarg› a prioridir. nucu ç›kar. fiu hâlde do¤ru ya da yanl›fl bu yarg›lar›n deneyim ile hiçbir iliflkileri
yoktur. Zorunlulukla do¤ru ya da yanl›fl olmalar› sadece içerdikleri terimlerin ta-
n›mlar›na ve çeliflmezlik ilkesine referansla belirlenir. Tersine sentetik yarg›larda
özne ile yüklem terimleri özdeflli¤e dayanmaks›z›n düflünüldükleri için onlar›n
do¤ru oldu¤unu ispatlama bak›m›ndan daha farkl› referans kayna¤›na gereksinim
vard›r. Örne¤in olgular›n gündelik yarg›lar›nda özne ile yüklem aras›nda iddia edi-
len ba¤lant›n›n olgusal olup olmad›¤› konusunda deneyimi gözden geçirmeye ge-
reksinim vard›r.
Kant’›n bu analitik sentetik ayr›m› daha önce Hume taraf›ndan ideler aras›n-
daki ba¤lant›lar› dile getiren, olgu ve varolufl konular›n› dile getiren önermeler bi-
çimindeki ikili s›n›flamas›n› and›rmaktad›r. Hume da birinci tip önermelerin zorun-
Kant, bir yarg›n›n hem lu do¤ru oldu¤unu ikinci tip önermelerin do¤ruluklar›n›n olumsal oldu¤unu öne
sentetik hem a priori sürüyordu. Ancak Kant bu noktada yeni bir bulufl yaparak ayn› yarg› bak›m›ndan
olabilece¤ini söyleyerek ilk
kez sentetik a priori yarg› hem sentetik, hem apriori olan önermelerin bulundu¤unu öne sürer. K›sacas› sen-
kavram›n› ortaya koydu. tetik a priori yarg› türünü önümüze koyarak bilinen s›n›flamalar› bozmufl olur.
Hemen hemen matemati¤in tüm önermelerinin bu kategoride yer ald›¤›n›, do-
¤al bilimlerin temel ilkelerinin de sentetik apriori yarg› tipinde olduklar›n› öne sü-
1. Ünite - Kant’›n Elefltirel Felsefesi ve Salt Akl›n Elefltirisi 9
rer. Burada seçilmifl iki örnek verilirse Maddesel dünyadaki tüm de¤iflmelerde,
maddenin miktar› de¤iflmeden kal›r. Devinimin tüm iletiminde etki ve tepki daima
eflit olmal›d›r. Bu ilkelerin tümünü daha sonra Kant’›n epistemolojik sisteminin s›-
ral› aç›mlan›fl› ba¤lam›nda görmüfl olaca¤›z. Kant bu tip ilkelerin daima evrensel ve
zorunlu oldu¤unu, yani a priori bir önermenin niteli¤ini tafl›d›¤›n›, ama ayn› za-
manda do¤ruluklar›n›n görülebilmesi için deneyime de baflvurmak gerekti¤ini bir
baflka deyiflle, bu yarg›larda özne ve yüklem ba¤lant›s›n›n özdefllik olmad›¤›n› öne
sürer. Kant bu noktaya geldi¤inde epistemoloji sistemi bak›m›ndan çok önemli öl-
çüde yol alm›fl oldu. Çünkü bundan sonra tüm geçerli bilgi sistemini sentetik ap-
riori yarg›lar üzerine kuracakt›r.
TRANSSENDENTAL ESTET‹K
Kant, bundan sonra ikinci ad›m olarak sentetik apriori yarg›lar›n S Onas›l
R U olanakl› ol- S O R U
du¤unu araflt›rmak ister. Çünkü e¤er sentetik apriori yarg›lar› oluflturabiliyorsak me-
tafizik alan›nda da bunlar›n olanakl› olup olmad›¤›n› araflt›rmaya hakk›m›z vard›r.
D‹KKAT D‹KKAT
Bu konuyu Gelecekteki Her Metafizi¤e Önsöylem’de (k›saca Prolegomena) özel ola-
rak ele alm›flt›r. Ancak Elefltiri’de insan zihninin tüm biliflsel yetilerini betimlemeyi
N N
SIRA S‹ZDE SIRA S‹ZDE
ve böylece sentetik apriori yarg›lar›n hangi alanlarda, nas›l olanakl› oldu¤u yada ol-
mad›¤› konusunu ayd›nlatmay› önerir: Bunun için öncelikle duyusal bilgide a prio-
ri bir bilgi ögesi olup olmad›¤›na bakmas› gerekmektedir. KantAMAÇLARIMIZ
bu görevi Transsen- AMAÇLARIMIZ
dental Estetik alt bafll›¤› alt›nda gerçeklefltirir. Estetik teriminin burada ‘güzelin du-
yumlanmas›’ anlam›ndaki estetik terimi ile hiçbir iliflkisi yoktur. ‘Estetik’ terimi Grek-
çe ‘aisthesis’ (duyularla, alg› yoluyla kavrama) teriminden gelmektedir.
K ‹ T A PKant da ‘es- K ‹ T A P
tetik’ terimini köken anlama uygun olarak kullanm›flt›r. Çünkü bu alt bafll›k alt›nda
Kant, zihnin duyu yetisini (duyarl›¤›) inceleme ifline giriflir. Burada birincil kayg›s›
duyu bilgisinin a priori ögeleri içerip içermedi¤ini araflt›rmakt›r.T EÇünkü
L E V ‹ Z Y Oe¤er
N varsa o TELEV‹ZYON
zaman bir de a priori sentetik bir fley olup olmad›¤›na bakmak kolaylaflacakt›r. ‹lk
bak›flta duyu bilgisinin a priori ögeler içerdi¤ini söylemek çeliflik görünmektedir.
Çünkü yerleflik felsefi ve psikolojik gelene¤e göre duyumlar özsel olarak pasif bir
yap›dad›r; duyular bize verileri sunar biz de seçme flans›m›z olmadan ‹ N T E R N E onlar›
T kabul ‹NTERNET
ederiz. Buna asl›nda duyu yetisinin al›c›l›¤› (receptivite) denir. Asl›nda Kant, duyu
yetisine, duyuma iliflkin bu genel aç›klamaya kat›lmaktan geri durmaz ama o, flim-
di, duyu deneyiminde empirik olarak verilmesi kabul edilemeyen birtak›m ögeler
oldu¤unu da düflünmektedir. Yani birtak›m a priori bilgi ögeleri bulundu¤unu dü-
flünmektedir ve bunlar›n ne oldu¤unu gün yüzüne ç›karma ifline giriflir. Kant önce-
likle flunu belirtir: Her bilgide alg› ve kavram olmak üzere iki yan vard›r. Bir tarafta
duyular›m›za verilen ve bizim somut olarak kavrad›¤›m›z yan, öbür tarafta anlama
yetimizin düflünme ile ba¤lar kuran yan›. Bilgimizin oluflabilmesi için bu iki yan›n Kant’a göre her bilgide alg›
birlikte çal›flabilmesi gerekir. Empiristlerin öne sürdü¤ü gibi salt duyusal veriler tek ve kavram olmak üzere iki
yan vard›r. ‹lki
bafl›na bize bilgi sa¤layamaz. Sadece anlama yetisinin kavramlar› içinde dönen bir duyular›m›zla, ikincisi
düflünme biçimi de içi bofl bir kavram bilgisinden baflka bir fley vermez. Buna göre, anlama yetimizle ilgilidir ve
duyusuz kavramlar bofl,
“Duyusuz kavramlar bofl, kavrams›z duyular kördür.” fiimdi duyu yetimizin (duyar- kavrams›z duyular kördür.
l›¤›n) yap›s›na ya da genel iflleyifl biçimine yönelebiliriz.
10 Modern Felsefe-II
Matemati¤in Oluflumu
Deneyimsel olmayan, salt görülerin uzam ve zaman görülerinin-alg›lar›n›n var ol-
du¤unu kan›tlamas›, sentetik apriori bilgi yolunda Kant’›n elini büyük ölçüde ra-
hatlatm›flt›r. Çünkü ona göre salt ve uygulamal› matemati¤in ve yine salt geomet-
rinin olana¤› bu temel üzerinde aç›klanabilir: salt geometriyi biz salt görü içinde
kurabiliriz ya da bu temel üzerinde onun tüm kavramlar›n›n gerçek olana¤›n› gös-
terebiliriz. ‹mgelemde düzenlenen bir deney bir üçgenin gerçek bir uzamsal olas›-
l›k oldu¤unu derhal gösterir, oysaki iki do¤ru çizgi taraf›ndan s›n›rlanm›fl bir flekil
de¤ildir. Uygulamal› geometri olanakl›d›r çünkü duyularla kavranan her ne varsa
duyarl›¤›n formlar›yla zorunlulukla uyumlu olmaktad›rlar. Salt görü ya da alg› ya
da form geometriden matemati¤in tüm öteki dallar›na kadar, tüm matematiksel
düflünme için çok önemlidir ve Kant pek çok yerde bunu kan›tlamaya devam
eder. Burada önemli olan nokta fludur: Salt görü ya da salt uzam formu üzerinde
matematiksel ve geometrik ifllemleri yapabildi¤imize göre salt matemati¤in ve geo-
metrinin tüm yarg›lar› sentetik a priori yarg›lard›r. “Yedi art› beflin on iki oldu¤u-
nu” söylemek, bafllang›çta insanlara sentetik a priori bir yarg› de¤ilmifl gibi gelebi-
lir. “Ne var ki dikkatle bak›ld›¤›nda görülür ki 7 ve 5’in toplam› kavram›, her iki sa-
y›n›n bir tek say›ya birlefltirilmesinden baflka bir fley içermemektedir... on iki kav-
ram›, benim sadece yedi ile beflin birlefltirilmesini düflünmemle hiçbir flekilde dü-
flünülmüfl olmaz.... Bunlar›n ikisinden birini karfl›layan görünün yard›m›yla....befl
noktayla böylece de görüde verilen beflin birimlerinin teker teker yedi kavram›na
eklenmesiyle bu kavram›n ötesine gitmek gerekir. 7+5=12 önermesiyle insan ken-
1. Ünite - Kant’›n Elefltirel Felsefesi ve Salt Akl›n Elefltirisi 11
di kavram›n› geniflletir.” (Kant, 1995: 17). fiu hâlde bu önerme sentetik a priori bir
önermedir. Ayn› flekilde salt geometrinin hiçbir ilkesi analitik de¤ildir. “do¤runun,
iki nokta aras›nda çizilen en k›sa çizgi oldu¤u” önermesi sentetik bir önermedir.
Çünkü benim ‘do¤ru’ kavram›m nicelikle ilgili hiçbir fley içermez, sadece bir nite-
li¤i içerir. “En k›sa” kavram› tamam›yla ona eklenir ve “do¤ru çizgi” kavram›n›n
ögelerine ayr›lmas›ndan ç›kar›lamaz. O hâlde burada görünün yard›m› gereklidir;
ancak onun arac›l›¤›yla sentez olanakl›d›r.” (Kant, 1995: 17). Salt matematik kav-
ramlardan de¤il, sadece kavramlar›n oluflturulmas›ndan hareket etti¤i için kavra-
m›n ötesine, onu karfl›layan görünün içerdi¤ine gitmek zorunda oldu¤undan bura-
daki önermelerin tümü de sentetiktir. fiu hâlde matematik bilimi sentetik yarg›lar-
dan olufltu¤una göre bilgi tafl›y›c› gerçek bir bilim dal› olmaktad›r.
Kant’a göre Transsendental Esteti¤in en önemli sonuçlar›ndan biri, zaman ve
uzay›n “transsendental idealite”sidir. Buna göre içsel duyu da dahil, duyular arac›-
l›¤›yla bildi¤imiz her ne varsa fenomenaldir, yani salt bir görünüfldür, bir görüngü-
dür. Buna göre zaman ve uzay mutlak bir gerçekli¤e sahip de¤ildirler. Bunlar ide-
al varl›klard›r. Burada idealin anlam› zaman ve uzay›n insan›n duyu yetisinde bu-
lunan kavray›fl formlar› olmalar›d›r. Görüngü kavram›n›n karfl›t› “kendi bafl›na va-
rolan, kendinde-varl›k” kavram›d›r. Bizim sadece zaman ve uzay içinde verilenleri
kavrayabilir olmam›z, varolan her fleyin zaman ve uzay içinde olmas›n› gerektir-
mez, ama bizim “kendi bafl›na varolan” fleyleri alg›lad›¤›m›z› da göstermez. Kant
bu görüflüne transsendental idealizm ad›n› verir. Buna göre zaman ve uzam alg›
yetimizde bulunan salt görüdürler. ‹çinde devindi¤imiz ve bilimlerle yasalar›n›
kavramaya çal›flt›¤›m›z dünya ise salt bir görünüfl dünyas›d›r ve bu nedenle insana
ba¤l› bir dünyad›r. Ama bu transsendental idealizm, do¤a bilimlerinin araflt›rd›¤›,
duyu alg›lar›m›z›n kendisinden geldi¤i do¤an›n tam bir gerçekli¤ini kabul eder.
Transsendentalin anlam›, bilen özne olarak zihnimizin içindekileri oldu¤u gibi,
zihnimizin d›fl›nda yer alanlar› da bilebilece¤imizdir. ‹dealizmin anlam› ise zihni-
mizin d›fl›nda yer alanlar› kendi zihinsel yap›m›za göre bilmekte oldu¤umuzdur.
TRANSSENDENTAL ANAL‹T‹K
Salt Akl›n Elefltirisi’nin ikinci ana bölümü genel bafll›k olarak Transsendental Man-
t›k’t›r. Kant bu bafll›k alt›nda iki temel bölümleme yapar: Bunlardan ilki Transsen-
dental Analitik sonraki ise Transsendental Diyalektik’tir. Bunlar›n aç›mlan›fl› Aris-
toteles’e karfl›t olarak, Kant’›n getirdi¤i bir tür yeni mant›k anlay›fl› olmufltur.
Kant Transsendental Analitik bafll›¤› alt›nda anlama yetisini inceler. Bu yetinin
temel ifllevi düflünmedir. Kavramlar›m›z› oluflturan ve yarg›lar öne süren düflünme
yetisi insan zihinselli¤inin en önemli ifllevlerinden biridir. Yarg›lar öne sürme sonu-
cudur ki nesnelere iliflkin bilgilerimiz oluflmaya bafllar. Ancak bu yeti, duyarl›¤›m›-
z›n sa¤lad›¤› veriler olmaks›z›n bilgiyi oluflturamayacakt›r. Duyular›m›z bize nesne-
lerden ilk izlenim olarak gelen verileri sa¤lar, anlama yetimiz kavramlar arac›l›¤›yla
bu veriler üzerinde düflünür ve bu flekilde anlama yetimiz yarg›da bulunarak bir bil-
gi ortaya koymufl olur. fiu hâlde d›fl dünyaya, fenomenal dünyaya iliflkin bilgileri-
miz bu iki kayna¤›n birlikte çal›flmas› sonucunda oluflurlar. Kant’a göre, bir kez
daha yinelemek gerekirse “duyusuz kavramlar bofl, kavrams›z duyular kördür.”
Bilgi için bu iki yetinin iflbirli¤i gerekli olsa da bunlar›n her birinin yasalar› ken-
dilerine özgüdür. Duyarl›¤›n yasalar›n›, yani zaman› ve uzam› bir önceki bölümde
görmüfl bulunuyoruz. fiimdi de anlama yetimizin yasalar› var m›, yok mu buna
bakmam›z gerekmektedir. Kant’a göre anlama yetimizin (Verstand) yasalar› ya da
Kant’›n ye¤ledi¤i terimlerle a priori kavramlar› elbette vard›r. Kant, bunlardan ka-
12 Modern Felsefe-II
kendisine yüklenenlerden önce gelir, töze yüklenen her fley töze göre ilinektir.
Töz kal›c› iken ilinekler gelip geçicidir. Örne¤in; “Kar beyazd›r.” “Kar s›cak de¤il-
dir.” gibi. Töz ve ilinek kategorisine karfl›l›k gelen yarg› türü kesin yani kategorik
yarg› türüdür. Neden-etki kategorisinde, neden etkin olan fley, etki de nedene ba-
¤›ml› olan yani kendisine etki edilen fleydir. Buradaki yarg› türü hipotetik ya da
koflullu ya da varsay›ml›d›r. “E¤er metaller ›s›t›l›rlarsa genleflirler.” gibi. Kant bu ka-
tegorinin özellikle bilimlerde çok önemli bir yer tuttu¤unu belirtmektedir. Karfl›l›k-
l› etkileflim kategorisine göre, ayn› ortamda bulunan fleyler birbirleriyle karfl›l›kl›
iliflki içindedirler.
Tarz Kategorileri: Bunlar Aristoteles’in kategori olarak hiç akl›na gelmeyen
kavramlard›r. Bütün insan bilgisinin bu üç kategori ile çal›flt›¤› bunlar olmadan ola-
mayaca¤› ifade edilir. Buna göre örne¤in bir fleyin olmas› olanakl› görülebilir, bu
olanak yerine gelirse bu fley varl›k kazand› demektir, bu fley gerçekleflti¤ine göre
demek ki varl›¤a gelmesi zorunlu imifl.
Anlama yetimizin Kant taraf›ndan belirlenen a priori bilgi kategorileri bunlard›r.
Bunlar duyarl›¤›n bize sa¤lad›¤› duyusal verilere ilgili kategoriler olarak yüklenir-
ler ve bu flekilde çeflitli kategorilere özgü yarg› tipleri ortaya konmufl olur. E¤er bu
kategoriler olmasayd› duyu verileri zaman ve uzam formlar› içinde bize ulaflmala-
r›na karfl›n yine de birlefltirilmemifl olarak, birbirinden kopuk ya da kavrams›z du-
yular olarak kör gibi kalacaklard›.
Transsendental Tümdengelim
Kant bu alt bafll›k alt›nda anlama yetisinin a priori kavram ya da kategorilerinin de-
neyim olana¤›n›n a priori koflullar› olduklar›n› göstermeye çal›fl›r. Kuflkusuz uzay
ve zaman da apriori deneyim koflullar›d›r ama onlar nesnelerin henüz duyular›m›-
za verilebilmelerinin zorunlu koflullar›d›r. Burada yap›lmak istenense kategorile-
rin, nesnelerin düflünülmeleri için zorunlu olarak istenen koflullar olduklar›n› gös-
termektir. Bunun anlam› nesnelerin bu kategoriler olmaks›z›n düflünülemeyece¤i-
ni, düflünülemeyince bilgilerinin ortaya konamayaca¤›n›, flu hâlde anlama yetisinin
kategorileri olmaks›z›n nesnelerin bilgilerine ulafl›lamayaca¤›n› göstermektir. Kant’a
göre kategorilerin kullan›m›, zihnin kendini nesnelere uydurmas› gerekti¤i inanc›
üzerinde kan›tlanamaz. Tersine, nesnelerin bilinmek için ya da tam anlam›yla nes-
ne olabilmek için akl›m›z›n kategorileri alt›na al›nmalar› gerekir. Burada kategori-
lerin kullan›m›n›n daha fazla bir do¤rulan›fl› gerekmez. Bu aç›dan Kant, “Salt anla-
ma yetisi, yasalar›n› fenomenlere dikte eder.” demifltir. Biz d›fl dünyay› kendi zi-
hinsel yap›m›za göre yap›laflt›r›r›z. Kant bu durumu Copernicus Devrimi olarak be-
timlemifltir. Nas›l ki Copernicus, günefl do¤udan bat›ya dünyan›n çevresinde dönü-
yor olarak görünse de, gerçekte bunun tam tersinin do¤ru oldu¤unu, merkezde sa-
bit gibi görünen dünyan›n güneflin çevresinde döndü¤ünü kan›tlam›fl ve astrono-
mide devrim yapm›flsa Kant da insan zihninin a priori bilgi koflullar›n› saptamas›-
n› ve a priori sentetik yarg›larla fenomenal dünyay› yap›laflt›rmas›n› Copernicus
devrimi kadar önemli görmüfltür.
düflüncesi bir baflka ögeyi daha kapsar, bu da “alg›lar›n bireflimli birli¤inin tasar›m›”
olarak betimlenebilir. Buradaki birlik tasar›m› nicelik kategorileri aras›nda ad› geçen
birlik kategorisinden farkl› bir fleydir. Asl›nda ister birlik isterse bir baflkas› olsun
herhangi bir kategorinin uygulanmas›, flimdi sözü edilen birli¤i öngerektirir. Bura-
da sözü edilen alg›layan ve düflünen bir özne ile iliflkiyi içeren bir birliktir. Kant bu-
na “transsendetal tamalg›n›n birli¤i” der. Nesneler kategoriler arac›l›¤›yla düflünü-
lür ama bu birlik olmaks›z›n düflünülebilir olmayacaklard›. Baflka deyiflle anlama
yetisinin birlefltiricilik ifli “bilincin birli¤i” içersinde olmaks›z›n olanakl› de¤ildir.
Kant bu durumu, “Düflünüyorum.” tüm tasar›mlar›m›za efllik edebiliyor olmal›-
d›r, biçiminde aç›klar: “Alg›lamam› ve düflünmemi her zaman benim olarak düflün-
mem zorunlu de¤ildir ama böyle bir fark›ndal›¤›n olana¤› olmaks›z›n duyu verile-
rine hiçbir birlik verilemez, hiçbir ba¤›nt› olanakl› olmaz. fiu hâlde ‘Düflünüyorum.’
tüm tasar›mlar›m›za efllik ediyor olmal›d›r.” Özne ile duyu verileri çoklu¤u aras›n-
daki bu iliflki Kant taraf›ndan “salt tamalg›” olarak adland›r›l›r. Böylece empirik ta-
malg›dan ay›rt edilir. De¤iflik tasar›mlara efllik eden empirik bilinç, efllik etti¤i tasa-
r›mlar gibi parçal›d›r. Ama tüm tasar›mlara efllik eden özdefl bir düflünüyorum bi-
lincinin olana¤› sürekli bir deneyim kofluludur ve öz-bilincin transsendental bir
birli¤ini ön koflul olarak gerektirmektedir. Bize bir nesne olarak verilmifl de¤ildir,
ama bizim için herhangi bir nesnenin olmas› için temel zorunlu kofluldur. E¤er du-
yu verileri y›¤›n› tamalg›n›n birli¤i içine getirilmeseydi hiçbir deneyim, hiçbir bilgi
olamazd› ya da daha öznel bir aç›dan bak›flla hiçbir nesne olamazd›. fiu hâlde ta-
malg›n›n birli¤i (düflünüyorum tüm tasar›mlar›ma efllik edebiliyor olmal›d›r anla-
m›nda) ve bilincin transsendental birli¤i deneyimin a priori koflullar›d›r. Bireflim-
sentez olmaks›z›n hiçbir deneyim yoktur ve bireflim tamalg›n›n birli¤ini gerektir.
Duyu verilerinin sundu¤u Bu noktada, kategorilerin uygulanmalar›n›n hakl› ç›kar›lmas› konusuna geri dö-
karmafla, tek bir öz bilinç
taraf›ndan ba¤lanmad›kça -
nersek tamalg› konusunda söylenenlerle kuraca¤›m›z iliflki fludur: Hiçbir nesnel
ki bu ba¤lanma ifli deneyim, nesnelerin hiçbir bilgisi, duyu verileri karmaflas› tek bir öz bilinç taraf›n-
kategorilerin dan ba¤lanmad›kça mümkün olamaz. Ancak ba¤lanma ifli de kategorilerin uygu-
uygulanmas›yla gerçekleflir-
nesnel deneyim ya da lanmas› olmaks›z›n gerçekleflemezdi. fiu hâlde deneyim dünyam›z duyarl›¤›n a
nesnelerin bilgisi elde priori formlar›n›n ve anlama yetisinin a priori kategorilerinin uygulanmalar›nda al-
edilemez.
g› ve düflünmenin efl-güdümü yoluyla oluflturulur. Ama buradaki as›l sorun bu efl
güdümün nas›l sa¤land›¤›d›r. Bu sorunu Kant “kategori flemalar›” kavram›yla afl-
maya çal›flmaktad›r.
Kategori fiemalar›
Duyu verilerinin çoklu¤unun uzay ve zaman formlar› alt›na al›nmas› yoluyla nes-
nelerin bize verilmesi olanakl› olmaktad›r. Formlar nesnelerin varolabilmesi için
zorunlu koflullard›r. Ama anlama yetisinin kategorileri aç›s›ndan durum farkl›d›r.
Çünkü nesneler daha flimdiden uzay ve zaman formlar› içinde duyusal görüde ve-
rilidirler. Bu nesneler efl deyiflle görüngüler, kategorilerin uygulan›fl›n›n onlar› çar-
p›t›p yanl›fl sunaca¤› bir flekilde olamazlar m› ? Bu nedenle kategorilerin uygulan›-
fl›n›n nas›l gerçekleflti¤inin aç›klanmas› gerekir. Önümüzdeki duyu verileri karma-
flas›na hangi kategorinin ya da kategorilerin uygulanaca¤›n› belirleyen nedir? Ba¤-
lay›c› halkay› oluflturan bir fley bulmak gerekiyor. Çünkü bu ikisi birbirinden çok
farkl› fleyler. Kant, duyarl›k ile anlama yetisi aras›nda arac›l›k yapma yetisi olarak
imgelemi öne sürer. ‹mgelemin, kategori flemalar›n› ve bunlar›n tafl›y›c›l›¤›n› üst-
lendi¤ini öne sürer. Bu iflleme Kant, “kategorilerin flemaland›r›lmas›” demektedir.
“Bir flema, bir kategoriyi, görüngülere uygulanmas›na izin verecek bir yolda s›n›r-
layan imgelerin üretimi için bir kural ya da bir ifllemdir, flu hâlde fleman›n kendisi
1. Ünite - Kant’›n Elefltirel Felsefesi ve Salt Akl›n Elefltirisi 15
bir imge de¤ildir. Kant bu konuda ne demek istedi¤ini aç›klayabilmek için bir iki
örnek verir. Örne¤in befl noktay› birbiri ard›na koyarak befl say›s›n›n bir imgesini
üretebiliriz: ... ama befl say›s›n›n flemas›n›n kendisi bu imge ya da herhangi bir im-
ge de¤ildir. O bir duyusal çoklu¤un belli bir kategori ile uyumlu olarak bir imge-
de tasarlanabilmesini sa¤layan bir yöntem tasar›m›d›r. Kant bu konuda bir de ör-
nek olarak köpek kavram›n› gösterir. Bu kavram›n flemas› kavram› tekil bir hayva-
na uygulamak için gereken imgeyi üretmek için bir kurald›r. Böylece bir flema, im-
ge arac›l›¤›yla, kategorinin fenomenlere uygulanmas›n› sa¤lar.
Kuflkusuz burada ne matematiksel kavramlar ne de bir köpe¤inki gibi empirik
a posteriori kavramlar söz konusudur. Bunlar salt konunun daha iyi anlafl›lmas›na
yönelik olarak örneklemelerdir. Burada Kant’›n belirlemeye çal›flt›¤›, anlama yeti-
mizin kategorilerinin uygulanmalar›n›n koflullar›n› a priori belirleyen transsenden-
tal flemalar ya da ilkelerdir.
Bu flemalar genel anlamda anlay›fl yetisinin ilkeleri olarak adland›r›l›r ve ele al›-
n›r. Bu ilkeler ayn› zamanda salt do¤a bilimlerinin de a priori ilkeleridir ve ayn› za-
manda do¤an›n kendisinin bir baflka deyiflle mundus sensibilis’in de ilkeleridir.
Çünkü do¤a bize yabanc› olan kendinde-varl›k de¤ildir. Görüngülerin bütünüdür.
Do¤ada olup bitenler, zaman ve uzay koflullar› içinde gerçekleflir; zaman ve uzay Kant, anlama yetisinin
ise, bildi¤imiz gibi duyarl›¤›m›z›n a priori formlar›d›r ki fenomenler bize zaman ve kategori flemalar›n› dört
bafll›kta toplar:
uzay formlar› içinde verilirler. Bir baflka deyiflle biz alg›lad›¤›m›z nesneleri ancak 1. Zaman ve uzaya ba¤l›
zaman ve uzay formlar› içinde alg›lar›z. Anlama yetisinin ya da salt do¤a biliminin alg›n›n aksiyomlar›,
2. Alg›n›n beklentileri,
ilkelerini, bir baflka deyiflle kategori flemalar›n› Kant kategori s›n›flamas›na uygun 3. Deneyimin analojileri,
olarak dört ana bafll›k alt›nda toplamaktad›r: 1) Zaman ve uzaya ba¤l› alg›n›n ak- 4. Empirik düflünmenin
siyomlar›. 2) Alg›n›n beklentileri (antisipasyonu). 3) Deneyimin analojileri. 4) Em- postülatlar›.
pirik düflünmenin postülatlar›.
Alg›n›n aksiyomlar›: ‹lke:“Alg›lad›¤›m›z her fley uzaml› büyüklüklerdir.”
Çünkü tüm görüngüler alg›n›n zaman ve uzay formlar› içinde yer ald›klar› için sa-
y›labilir ve ölçülebilir büyüklüklerdir: Bunlar, bütünün imgelenebilmesi için bir
parças› yeterli olabilen görüngülerdir. Parçalar› birbiri ard› s›ra izleyerek bütüne
ulaflmak olanakl›d›r. Tüm zaman parçalar› için de ayn› fley geçerlidir. Bunlardan
sadece bir an’dan bir baflkas›na ard›fl›k ilerlemeyi düflünelim: “Ve böylece tüm za-
man parçalar› ve ekleniflleri yoluyla sonunda belirli bir zaman büyüklü¤ü üretilir.”
(Kant, 1993:123). Bu ilke matemati¤in do¤a bilimlerinde uygulanmas›n› sa¤lar. Ma-
tematik, duyarl›¤›n zaman ve uzam formlar› içinde üretilmifl olsa bile, anlama ye-
timizin nicelikleri düflünme kategorisi bu ilkeye ba¤l› olarak çal›fl›r.
Alg›n›n Beklentileri: ‹lke:“Tüm görüngülerde duyumun ve ona nesnede
karfl›l›k düflen olgusal›n ye¤in bir büyüklü¤ü, efl deyiflle, bir derecesi vard›r.” (Kant,
1993: 124). Kant bu ilke ba¤lam›nda da matemati¤in duyumlara uygulanabilirli¤iy-
le ilgilidir. Biz duyum maddesini elde edemeyiz ama deneyimimiz gelifltikçe her
duyumun intensive (yo¤unluklu) bir büyüklük oldu¤unu, yani belirlenebilir bir
yo¤unluk derecesine sahip oldu¤unu matematiksel olarak ifade edebiliriz.
E¤er bu iki ilkeyi birlikte al›rsak bunlar bize gelecekteki alg›lar konusunda ön-
deyide bulunma olana¤› verirler. Asl›nda gelecekteki alg›lar›n tam olarak ne olaca-
¤›n› saptayamay›z ama flunu kesinlikle saptayabiliriz. Tüm alg›lar uzaml› büyük-
lükler olacakt›r ve tüm duyum içeren empirik alg›lar›n yo¤unluklu (intensive) bü-
yüklükleri olacakt›r. Bu iki ilke Kant’›n ifadesine göre kategorilerin matematiksel
kullan›mlar›n›n ilkeleridirler. Bu ilkeler ayr›ca Kant’a göre dinamik ilkelerdir ve yi-
ne ayr›ca bu ilkeler oluflturucu ilkelerdir.
Deneyimin Analojileri: fiemalaflt›r›lm›fl iliflki kategorilerine karfl›l›k düflen
sentetik apriori ilkelere Kant üç ilke olarak yaklafl›r. Bu ilkeler zaman›n üç modu-
16 Modern Felsefe-II
TRANSSENDENTAL D‹YALEKT‹K
Bu alt bafll›k alt›nda Kant, nesnel gerçeklik bak›m›ndan metafizi¤in neyi baflar›p
baflaramayaca¤› konusuna yönelmektedir. Bir baflka deyiflle burada salt akl›n elefl-
tirisi yap›lmaktad›r. Metafizik üreten akl›n dar anlamda kullan›ld›¤›n› daha bafllan-
g›çta söylemifltik. Bu anlamda ak›l, salt anlama yetisinin ifllemlerine göre daha Salt anlama yetisi
ilerilere giden, daha yeni bir yeti ya da etkinlik olarak görülmektedir. Salt anlama kategoriler içerdi¤i gibi, dar
anlamda salt ak›l da ide ad›
yetisi nas›l ki birtak›m a priori kavramlar›-kategorileri yap›s›nda tafl›yorsa, ayn› fle- verilen a priori birtak›m
kilde bu dar anlamdaki salt ak›l da kendisinde a priori birtak›m kavramlar tafl›mak- kavramlar tafl›r.
tad›r. Kant, bu kavramlara ideler ad›n› verir. ‹flte bu bölümde idelere iliflkin bilgi-
mizin geçerlilik aç›s›ndan ne durumda oldu¤u araflt›r›lmaktad›r. Kant’›n salt akla
iliflkin olarak sözünü etti¤i ideler, tanr›, evren (kosmos) ve ruh ideleridir. Salt ak›l
bu ideleri yap›s›nda tafl›maktad›r. Bir baflka deyiflle insan akl› bu ideleri ister iste-
mez üretiyor. Bunlarla ilgili olarak salt ak›l birtak›m ifllemler yap›yor ve baz› bilgi-
ler öne sürüyor. Ne var ki idelere iliflkin bilgilerin nesnel gerçekli¤i yans›tt›klar›
çok kuflkuludur.
Kant fenomen, numen ayr›m›n› ele al›rken tanr›n›n fenomen de¤il numen ol-
du¤unu, bir kendinde-fley olarak tasarlanmas› gerekti¤ini savunur. Numenin ise
nesnel bir bilgisi olamaz çünkü insan zihni kendinde-fleyi alg›layabilmek için do-
nat›l› de¤ildir. ‹nsan zihni deneyimin s›n›rlar›n› aflamaz, kendinde fleylerin duyusal
olmad›klar› için deneyime konu olamamalar› ölçüsünde insan evrenin en son ol-
gusall›¤› diyebilece¤imiz numen dünyas›n› ontolojik olarak olgusal do¤as› aç›s›n-
dan bilemez. Bu alanda sonsuza dek bilinemezci olarak kalmak zorundad›r. Kant’›n
bu yaklafl›m›na agnostik realizm denilmektedir.
Kant’›n buradaki bafllang›ç sav› fludur: En son olgusall›¤›n bilinemez olmas›na
karfl›n akl›m›z onun do¤as›n› araflt›rmaya ve betimlemeye çal›fl›r: Duyulur-üstü
dünya deneyimin ötesinde kalan numenler dünyas›, salt akl›n yeniden kurdu¤u bir
fleydir. “‹nsan anl›¤› (alg›lar› ve kavramlar› yoluyla) ona iletilen herhangi bir fleyi
al›r, sonra olgusal dünya oldu¤una inand›¤› fleyi yeniden üretir. Böylece olgusal
dünya insan anl›¤›nda yeniden kurulan ideal bir fleydir, olgusal dünya gibi oldu-
¤una inand›¤› fleyin bir efllemidir” (Sahakian, 1997: 160). Görüldü¤ü gibi burada
inan›lan bir dünya söz konusudur. Bu dünya numenal bir dünyad›r, salt ak›l tara-
f›ndan bir kendinde-fley olarak düflünülür.
Ancak Kant, “bu düflünceler tümüyle yap›nt› de¤ildir.” diyordu. Bunlar salt ak-
l›n do¤as›ndan kaynaklan›rlar. Dolay›s›yla, anlama yetisinin tüm kullan›m›yla zo-
runlu bir iliflki içinde dururlar. Salt akl›n ideleri arac›l›¤›yla ifllevi, sentezde mutlak
bütünlü¤e ulaflmakt›r. Bu nedenle bu ideler de düzenleyici bir de¤er tafl›rlar. Salt
ak›l ideleri arac›l›¤›yla koflullar›n bütünlü¤üne ulaflmak yönünde çaba gösterir. An-
cak evrenin en son gerçekli¤ine ulaflmak olanaks›zd›r çünkü fenomenler dizisinde
bir sona ulaflmak olanakl› de¤ildir. Salt ak›l, ideleri arac›l›¤›yla fenomenler dünya-
s›nda mutlak bir bütünlü¤e ulaflmak ister ama idelerin aflk›n varl›klar, kendinde-
varl›klar oldu¤unu unutur. Salt ak›l önüne koydu¤u bu görevi gerçeklefltiremez.
Çünkü çeliflik gibi görünse de bu alanda tam bir yan›lsama mant›¤› hüküm sürer.
Kant’a göre diyalektik terimi bu tür bir mant›¤› anlat›r. Bu nedenle bu bölümün
18 Modern Felsefe-II
‹liflki kategorisinden hareketle ortaya ç›kan tez ve antiteze gelince: Sav: Do¤a
yasalar›yla uyum içindeki nedensellik kendisinden evrenin tüm fenomenlerinin tü-
retilebilece¤i biricik nedensellik de¤ildir. Bu fenomenleri aç›klamak için ayr›ca öz-
gür bir nedenselli¤in oldu¤unu kabul etmek de zorunludur. Karfl›sav: Evrende hiç-
bir özgürlük yoktur, tersine dünyada varl›¤a gelen her fley bütünüyle do¤a yasala-
r›na göre yer al›r. Kant bu iki iliflki antinomisi için hem o hakl› hem de öteki hak-
l› demektedir. Çünkü do¤adaki olaylar gerçekten kat› bir determinizme ba¤l› ola-
rak gerçekleflmektedirler ve bu determinizm sonsuza dek sürüp gidebilir. Böylece
anti tez kendini hakl› ç›karm›fl olur. Buna karfl›l›k nedenler dizisinde geriye do¤ru
gidersek sonunda öyle bir ilk nedene varmam›z gerekir ki bunun kendisi art›k hiç-
bir nedenin etkisi olmas›n ve bu nedenler dizisi onunla bafllas›n. Bu düflünceye
göre, olaylar›n neden-etki dizisinin bir bafllang›c› vard›r, kendisi için hiçbir neden
gerekmeyen, bir fley bafllang›ç noktas› olmufltur. Hiçbir koflula ba¤l› olmayan bu
nedene özgürlük ya da “özgürlü¤ün nedenselli¤i” ad›n› verir bu özgür bir etki et-
medir. ‹flte do¤ada olup bitenlerin aksine kendisi art›k baflka bir etkiden do¤ma-
m›fl olan bir neden, koflulsuz olan bir fley aran›rsa o zaman özgürlükten do¤an bir
etki etmeye var›l›r: Böylece tez ve anti-tez birbirine karfl› durur. Gerçekte bu du-
rum akl›n diyalekti¤inden baflka bir fley de¤ildir. Bu noktada Kant, ilk iki antino-
mide ortaya ç›kmayan yeni bir sonuca ulafl›r.
Modalite (kiplik) kategorisinden ç›kan antinomilere gelince Sav: Mutlak olarak
zorunlu bir varl›k vard›r ki ya bir parças› ya da nedeni olarak evrene aittir. Karfl›-
sav: Hiçbir yerde mutlak zorunlu bir varl›k yoktur, ne dünyada ne de nedeni ola-
rak dünyan›n d›fl›nda. Burada evrenin mutlak olarak zorunlu bir varl›¤› gerektirip
gerektirmedi¤i irdelenmektedir.
Kant’a göre antinomi ne demektir ve nas›l ortaya ç›kar? Antinomilerin, bir bilim olarak
SIRA S‹ZDE SIRA S‹ZDE
metafizi¤in olanaks›zl›¤›n› göstermeleri bak›m›ndan önemleri nedir? Aç›klay›n›z. 3
Tanr› ‹desi: salt usun üçüncü idesi olarak ele al›nan ideD ÜTanr›
fi Ü N E L ‹idesidir.
M Bu D Ü fiidesi
Kant’a göre Tanr› Ü N Eakl›n
L‹M
ide ile ussal teoloji u¤raflmaktad›r. Kant kitab›n›n Tanr› idesini ele alan bölümüne varl›k yap›s›ndan, kendi
do¤as›ndan gelir. Metafizik,
“Transsendental ‹deal Üzerine” ad›n› vermifltir. Tanr› idesinde ShiçbirO R U koflula ba¤l› S Oolarak
salt akl›n bir bilimi R U
olmayan ya da koflullar›n totalitesi ruhun ve her fleyin kendisine benzedi¤i bir var- hiçbir koflula ba¤l› olmayan
mutlak olan birin varl›¤›n›
l›k düflünülmektedir. Dünyada eksiksiz bir varl›kla karfl›laflm›yoruz. Her fley birta- ve yap›s›n› göstermek
D‹KKAT D ‹ K Kister.
AT
k›m olumlu nitelikler ve güçlerden s›n›rl› bir biçimde pay alm›flt›r. Her fleyin ken-
disine benzedi¤i eksiksiz varl›k, bütün realitelere sahip olan bir varl›kt›r. Her fley
N N
en yüksek derecede bu varl›kta bir araya gelmifltir. Salt usun bu SIRAidesi
S‹ZDEbir ens rea- SIRA S‹ZDE
lissimumdur. Yani bütün varl›k olas›l›klar›n› varl›k türlerini en yüksek bir biçimde
içine alan birlefltiren bir varl›k tanr›dan baflkas› de¤ildir.
AMAÇLARIMIZ AMAÇLARIMIZ
Kant’a göre bu ide akl›n varl›k yap›s›ndan do¤ar, akl›n hiçbir koflula ba¤l› ol-
mayana, totaliteye uzanmas›ndan do¤ar. Platon’dan beri bütün metafiziklerde ta-
rih boyunca devam ederek gelen bu ide, insan akl›n›n kendisinden kurtulamaya-
K ‹ T A P K ‹ T A P
ca¤›, kendi do¤as›ndan, varl›¤›ndan gelmektedir. Metafizik salt akl›n bir bilimi ola-
rak hiçbir koflula ba¤l› olmayan, mutlak olan ‘bir’in varl›¤›n› ve yap›s›n› göstermek
ister. Aristoteles’ten bafllayarak kilise babalar›ndan, skolâstiklerden Descartes, Spi-
TELEV‹ZYON TELEV‹ZYON
noza, Malebranche, Leibniz ve Wollf’a kadar yap›lan tüm tanr› tan›tlamalar› kendi-
lerini sa¤lam ve kesin buluyorlard›.
Kant’a göre burada yine salt akl›n bir ilüzyonu, bir diyalekti¤i ya da bir görün-
tü mant›¤› ile karfl› karfl›ya oldu¤umuz aç›kt›r. Kant’a göre, bu ‹alanda,
N T E R N E Takl›n kendi- ‹NTERNET
sinden ayr›lamayan bir idesi, obje gibi gösterilebilen bir varl›¤a çevrilmekte “fley-
20 Modern Felsefe-II
¤il. Bu formlar daha az düzenli de olabilirdi. O zaman evrenin rastlant›ya ba¤l› ol-
du¤unu düflünecektik, böyle olunca da onun bilge bir yarat›c›s› oldu¤unu düflün-
meyecektik. Yani tanr›n›n evrenin yarat›c›s› olmad›¤› sonucu ç›kacakt›.
Evrene düzen veren bilge bir varl›k tasar›m›, “her fleyin ilk nedeni” düflüncesi-
nin diyalekti¤inden do¤maktad›r. Asl›nda Kant’a göre insan bilgisi için böyle bir ilk
nedeni bilebilmek olanaks›zd›r. Tanr› idesi insan akl›n›n üretti¤i bir idedir ama du-
yu dünyas›n› ve deneyim alan›n› aflan bu ideye iliflkin olarak, duyulara verilen nes-
neler gibi bilgi sahibi olunamaz. Çünkü Burada sentetik a priori yarg›lara ulaflmak
olanaks›zd›r.
Kant’›n tanr› idesine iliflkin elefltirel uslamlamalar›n› gördükten sonra, bu ideler
çerçevesinde metafizi¤in bilim olarak olanakl› olmad›¤›n› anlam›fl bulunuyoruz.
Ancak Kant’a göre metafizik, do¤al bir yeti olarak temelini insan›n ak›l sahibi bir
varl›k olmas›nda bulur. Salt usun ruh, evren ve tanr› ideleri deneyimin s›n›rlar›n›
aflt›klar› için insan›n anlama yetisi bak›m›ndan sonsuza dek bilinemez olarak kala-
caklard›r. Yine de Kant’a göre bu üç idenin varoluflunu tan›tlayamasak bile, ayn›
zamanda bunlara iliflkin inançlar›m›z›n çürütülemeyece¤i de eflit ölçüde do¤rudur.
Bu idelerin Kant’a göre temel ifllevi bilgilerimizin bütünü aç›s›ndan “düzenleyici
bir rol oynamalar›d›r. Kant, bilgi olarak elde edebilece¤imizin tümünü yaln›zca fe-
nomenler alan›na s›n›rlam›fl bulunuyordu. “Bu yüzden inanca bir yer açabilmek
için bilmeyi bir yana atmak zorunda kald›m.” demifltir (Kant, 1993: 29). Böylece
salt akl›n inanca konu olan bu ideal ögelerine Kant, ahlak felsefesinde gerçek bir
ifllev yükleme olana¤›n› yaratm›fl oldu, böylece deneyim dünyas› için bilimsel bir
metafizik olanakl› görünmemekle birlikte, ahlak alan›nda yeni bir tür metafizi¤e
yol vermifltir.
22 Modern Felsefe-II
Özet
N
A M A Ç
Kant’›n yaflam›n›, yap›tlar›n› ve elefltiri-öncesi bilginin s›n›r› nereye dek uzan›r? Geçerli bilgiden
1 görüfllerini özetlemek. ne anlafl›lmal›d›r? Bütün bunlar insan›n zihin ya-
Düflünce tarihinin en büyük filozoflar›ndan biri p›s›yla ilgili sorunlar olduklar› için yap›t ayn› za-
olan Kant’›n felsefesi iki aflamada incelenir: Elefl- manda insan›n zihin yap›s›n›n da dökümünü ver-
tiri öncesi dönem ve elefltirel dönem. Elefltirel meye giriflmifltir. Yap›tta Kant, duyarl›k, anlama
dönemi aslen 1781’de yay›mlad›¤› Salt Akl›n Elefl- yetisi (anl›k) ve salt ak›l olmak üzere üç biliflsel
tirisi ile bafllasa da 1770 y›l› bu bak›mdan bir dö- yetiyi içeni alan genel bir insan akl› resmi çizer.
nüm kabul edilir. Elefltiri sözcü¤ü, Kant’›n olgun- Bu üç yetiye üç alan karfl›l›k gelmektedir: mate-
luk dönemi yap›tlar›n›n üçünün de (Salt Akl›n matik, do¤a bilimleri ve metafizik. O hâlde yap›t
Elefltirisi, Pratik Akl›n Elefltirisi ve Yarg› Yetisinin öncelikle flu üç soruyu yan›tlamaya giriflmektedir:
Elefltirisi) bafll›¤›nda bulundu¤u gibi bu yap›tlar- 1. Matematik nas›l olanakl›d›r? 2. Do¤a bilimleri
da dile gelen felsefenin genel niteli¤ini ortaya nas›l olanakl›d›r? 3. Metafizik nas›l olanakl›d›r?
koyar. Kant, 1770’den önceki dönemde daha çok Yap›t›n önsözünde metafizi¤in neden matematik
do¤al felsefe alan›nda yetiflmifl biri gibi düflün- ve do¤a bilimleri gibi kesin bilgiler sunamad›¤›
müfl, Newton’un do¤al fizik alan›ndaki görüflleri- tart›fl›l›r ve bu esas üzere, bilgi türlerinin bir dö-
ni önemli ölçüde benimsemifl, evrendeki olufl ve kümü yap›l›r. Bilgi türleri önce a priori ve a pos-
geliflimin maddenin güçleri ve yasalar›n›n etkisi teriori olarak sonra da analitik ve sentetik olarak
alt›nda gerçekleflti¤ini iddia etmifltir. Ona göre ayr›l›r. Ard›ndan bunlar aras›nda iliflkiler kurulur
zaman›n ak›fl› içinde sonsuzlukta yer alan tüm ve Kant ilk kez sentetik a priori bilgilerin bulu-
kozmik düzenler, evrensel mekanik nedenselli- nup bulunmad›¤›n› sorgular ve ard›ndan mate-
¤in ürünüdür. Evren, maddenin ve devinimin te- matik ve geometri bilgisini bu sentetik a priori
mel yasalar› ile aç›klanabilir. Yine bu dönemde bilgiler üzerine infla etmeye giriflir.
N
Kant, Hume’a dair okumalar›n›n da etkisiyle gi-
derek empirizme kaym›flt›r. 1770’de savundu¤u Kant’›n Salt Akl›n Elefltirisi’nin Transendental
A M A Ç
bir tezinde zaman›n ve uzam›n varl›¤›n ilkeleri 3 Estetik bölümünü de¤erlendirmek.
de¤il, alg› yetimizin formlar› olduklar›n› ileri sür- Kant yap›t›n Transendental Estetik isimli bölü-
dü. Bu çok yeni bir yaklafl›md› ve büyük ilgi gör- münde sentetik a priori yarg›lar›n nas›l mümkün
dü. Yine ayn› dönemde duyulur dünya-düflünü- oldu¤unu ve matematikle geometrinin bunlar
lür dünya, duyu bilgisi-ak›l bilgisi, duyarl›k-anla- üzerine nas›l kurulaca¤›n› göstermeye giriflir.
ma yetisi ayr›mlar›n› yapt›. Bu yap›t Kant’›n us- Amac› duyusal bilgide a priori ögeler bulunup
salc›l›kla deneycilik aras›nda eklektik bir tutum- bulunmad›¤›n› göstermektir. Buradaki estetik ifa-
la uzlafl›ya varmay› deneyece¤i sonraki elefltirel desi güzelin duyumlanmas› anlam›nda de¤il, du-
dönem görüfllerini önceledi ve onun düflünce ya- yularla, alg› yoluyla kavrama anlam›na gelir. Çün-
flam›nda bir milat oldu¤u kabul edildi. kü Kant burada zihnin duyu yetisini (duyarl›¤›)
N
inceler. Duyu deneyiminde empirik olarak veril-
Kant’›n Salt Akl›n Elefltirisi’nin genel özelliklerini mesi kabul edilemeyen ögeler oldu¤unu düflün-
A M A Ç
ra duyarl›¤›n zaman ve mekân olmak üzere iki eflli¤inde zihne ulaflan duyu verileri, anlama yeti-
formu oldu¤unu ortaya koyar. Bir fley duyular›- sinin on iki kategorisi sayesinde bilgiye dönüflür-
m›za verildi¤i zaman, da¤›n›k olan duyusal veri- ler. Bunlar; Nicelik kategorileri: birlik (ölçü), çok-
leri bu iki form sayesinde yap›laflt›rarak alg›lar›z. luk (büyüklük) tümlük (bütünlük). Nitelik kate-
Yani uyu verilerini zaman ve uzam formlar› için- gorileri: olgusall›k, de¤illeme, s›n›rlama. ‹liflki ka-
de al›r›z. Deneyimsel olmayan, salt nitelikteki za- tegorileri: töz-ilinek, neden-etki(nedensellik), et-
man ve uzam formlar›n›n varl›¤›n›n kan›tlanma- ki-edilgi(karfl›l›kl› etkileflim; birliktelik). Tarz
s›, sentetik apriori bilgi yolunda Kant’›n elini ra- (Kip) kategorileri: olanak-olanaks›zl›k, varl›k-
hatlatm›fl, matematik ve geometriyi bu esas üze- yokluk, zorunlu-olumsal. Nesneler bu kategoriler
rine kurmufltur. Tüm matematik ve geometri ifl- olmaks›z›n düflünülemez, düflünülemeyince bil-
lemleri salt görü ya da salt uzam formu üzerinde gileri ortaya konamaz. Bir bilgi nesnesi “kavra-
yap›labilir ve bu yüzden salt matemati¤in ve geo- m›nda içerilen duyu verileri birlefltirilmifl olan”
metrinin tüm yarg›lar› sentetik apriori yarg›lard›r. olarak tan›mlan›r. Yani sentez-bireflim olmaks›z›n
Kant’a göre Transsendental Esteti¤in en önemli nesnelerin hiçbir bilgisi olamaz. Sentez, anlama
sonuçlar›ndan birisi, zaman ve uzay›n “transsen- yetisinin spontanitesinin bir edimidir. Bu da “Al-
dental idealite”sidir. Yani içsel duyu da dâhil du- g›lar›n bireflimli birli¤inin tasar›m›”d›r. Burada sö-
yular arac›l›¤›yla bildi¤imiz herfley fenomenaldir, zü edilen alg›layan ve düflünen bir özne ile iliflki-
yani görüngüdür. Sadece zaman ve uzay içinde yi içeren bir birliktir. Kant buna “transsendetal
verilenleri kavrayabilir olmam›z, varolan her fle- tamalg›n›n birli¤i” der. Nesneler kategoriler ara-
yin zaman ve uzay içinde olmas›n› gerektirmez c›l›¤›yla düflünülür ama bu birlik olmaks›z›n dü-
ama bizim “kendi bafl›na varolan” fleyleri alg›la- flünülebilir olmayacaklard›. Baflka deyiflle anlama
d›¤›m›z› da göstermez. Kant bu görüflüne trans- yetisinin birlefltiricilik ifli “bilincin birli¤i” içersin-
sendental idealizm ad›n› verir. Transendental de olmaks›z›n olanakl› de¤ildir. Kant bu durumu,
idealizm tamlamas›ndaki transendental kavram›, “Düflünüyorum.” tüm tasar›mlar›m›za efllik edebi-
bilen özne olarak zihnimizin içindekileri oldu¤u liyor olmal›d›r, biçiminde aç›klar. Hiçbir nesnel
gibi zihnimizin d›fl›nda yer alanlar› da bilebilece- deneyim, nesnelerin hiçbir bilgisi, duyu verileri
¤imizdir. ‹dealizm kavram›n›n anlam› ise zihni- karmaflas› tek bir öz bilinç taraf›ndan ba¤lanma-
mizin d›fl›nda yer alanlar› kendi zihinsel yap›m›- d›kça mümkün olamaz. Ancak ba¤lanma ifli de
za göre bilmekte oldu¤umuzdur. kategorilerin uygulanmas› olmaks›z›n gerçeklefle-
N
mez. fiu hâlde deneyim dünyam›z duyarl›¤›n a
Kant’›n Salt Akl›n Elefltirisi’nin Transendental priori formlar›n›n ve anlama yetisinin a priori ka-
A M A Ç
N
A M A Ç
Kant’›n Salt Akl›n Elefltirisi’nin Transendental koloji, ussal kozmoloji, ussal teoloji. Bu ideler,
5 Diyalektik bölümünü tart›flmak. yanl›fl uslamlamalar yoluyla birtak›m antinomiler
Transendental Diyalektik bafll›¤› alt›nda Kant, do¤ururlar. Kant’a göre hakl›l›klar› ayn› flekilde
nesnel gerçeklik bak›m›ndan metafizi¤in neyi ba- gösterilebilen birbirleriyle çeliflik kuramlara anti-
flar›p baflaramayaca¤› konusuna yönelir. Salt an- nomi denir ve bu antinomiler anlama yetisinin,
lama yetisi nas›l baz› a priori kategorileri yap›s›n- kategorilerini aflk›n olana uygulama girifliminden
da tafl›yorsa dar anlamdaki salt ak›l da kendisin- do¤arlar. Kant’a göre tanr› idesi de akl›n varl›k
de a priori birtak›m kavramlar tafl›r. Kant, bu kav- yap›s›ndan, kendi do¤as›ndan gelir. Metafizik,
ramlara ideler ad›n› verir. Bunlar tanr›, evren salt akl›n bir bilimi olarak hiçbir koflula ba¤l› ol-
(kosmos) ve ruh ideleridir. ‹nsan akl› bu ideleri mayan mutlak olan birin varl›¤›n› ve yap›s›n› gös-
ister istemez üretir. Kant fenomen, numen ayr›- termek ister. Kant baflta tanr› olmak üzere üç ak›l
m›n› ele al›rken tanr›n›n fenomen de¤il numen idesi üzerine yapt›¤› incelemeler sonucu metafi-
oldu¤unu, bir kendinde-fley olarak tasarlanmas› zi¤in bilim olarak olanakl› olmad›¤›n› iddia et-
gerekti¤ini savunur. Numenin ise nesnel bir bil- mifltir. Ama ona göre metafizik, do¤al bir yeti
gisi olamaz çünkü insan zihni kendinde-fleyi al- olarak temelini insan›n ak›l sahibi bir varl›k ol-
g›layabilmek için donat›l› de¤ildir. Ak›l, numen mas›nda bulur. Kant’a göre bu üç idenin varolu-
dünyas›n› ontolojik olarak olgusal do¤as› aç›s›n- flunu tan›tlayamasak bile, ayn› zamanda bunlara
dan bilemez. Bu alanda sonsuza dek bilinemez- iliflkin inançlar›m›z›n çürütülemeyece¤i de eflit
ci olarak kalmak zorundad›r. En son olgusall›k ölçüde do¤rudur. Bu idelerin Kant’a göre temel
bilinemez olmas›na karfl›n akl›m›z onun do¤as›- ifllevi bilgilerimizin bütünü aç›s›ndan “düzenleyi-
n› araflt›rmaya ve betimlemeye çal›fl›r: Olgusal ci bir rol oynamalar›d›r.” Salt akl›n inanca konu
dünya insan anl›¤›nda yeniden kurulan ideal bir olan bu ideal ögelerine Kant, ahlak felsefesinde
fleydir, olgusal dünya gibi oldu¤una inand›¤› fle- gerçek bir ifllev yükleme olana¤›n› yaratm›fl ol-
yin bir efllemidir. Ak›l bu evreni nas›l kurar? du, böylece deneyim dünyas› için bilimsel bir
Kant’a göre bugüne dek akl›n üç idesine karfl›l›k metafizik olanakl› görünmemekle birlikte, ahlak
gelen üç skolastik metafizik yap›lm›flt›r: ussal psi- alan›nda yeni bir tür metafizi¤e yol vermifltir.
1. Ünite - Kant’›n Elefltirel Felsefesi ve Salt Akl›n Elefltirisi 25
Kendimizi S›nayal›m
1. Afla¤›dakilerden hangisi Kant’›n elefltiri öncesi döne- 6. Kant’a göre afla¤›daki efllemelerden hangisi kip ka-
me ait düflünceleri aras›nda yer almaz? tegorisine girer?
a. Evren, zaman ve uzam içindeki cisimlerle onla- a. Töz-ilinek
r›n devinimlerinden oluflan bir bütündür. b. Neden-etki
b. Evren bütünlü¤ü içindeki temel yasa Newton’un c. Etki-edilgi
genel çekim yasas›d›r. d. Birlik-çokluk
c. Evrendeki tüm olaylar maddedeki iki temel güç e. Zorunlu-olumsal
olan çekme ve itme ile aç›klanabilir.
d. Zaman sonsuz yap›dad›r fakat uzam sonludur. 7. Kant’a göre salt âkl›n ideleri afla¤›dakilerden hangi-
e. Evren bir anda olup bitmemifltir ve sonsuz bir sinde birlikte ve do¤ru biçimde verilmifltir?
geliflme hâlindedir. a. Zaman, mekan, uzam
b. Ruh, madde, tanr›
2. Kant’a göre genel anlam›yla insan akl› afla¤›daki han- c. Ruh, evren, tanr›
gi biliflsel yetilerden oluflur? d. Tanr›, zaman, uzam
a. Duyarl›k, anlama yetisi, salt ak›l e. Evren, zaman, uzam
b. Duyum, anlama yetisi, düflünme
c. Duyarl›k, duyum, salt ak›l 8. “Tanr›, tan›m› gere¤i en gerçek varl›k ise varolmad›-
d. Bellek, imgelem, düflünme ¤›n› düflünmek çeliflik olur, flu hâlde vard›r.”
e. Duyarl›k, bellek, imgelem Yukar›daki kan›tlama, Tanr›’n›n varl›¤›na iliflkin kan›t
biçimlerinden hangisine karfl›l›k gelir?
3. Kant’a göre matematik akl›n hangi yetisi üzerinde a. Ontolojik Kan›t
temellenir? b. Kozmolojik Kan›t
a. Anlama yetisi c. Teolojik Kan›t
b. ‹mgelem d. Fiziksel Kan›t
c. Salt ak›l e. Do¤al Kan›t
d. Duyarl›k
e. Düflünme 9. Kant’›n antinomiler bahsinde ele ald›¤› ve karfl›t›n›n
da efl ölçüde geçerli oldu¤unu söyledi¤i afla¤›daki sav-
4. Kant’›n analitik ve sentetik yarg›lar ayr›m›na iliflkin lardan hangisi, iliflki kategorisinin evren idesine uyar-
görüflleri göz önünde bulunduruldu¤unda afla¤›dakiler- lanmas›ndan do¤ar?
den hangisi analitik bir yarg›d›r? a. Mutlak zorunlu bir varl›k yoktur.
a. Ahmet’in saç› uzundur. b. Evrende özgürlük yoktur.
b. Do¤ru, iki nokta aras›ndaki en k›sa çizgidir. c. Evrenin zamanda bir bafllang›c› vard›r.
c. Cisim uzayda yer kaplar. d. Evrenin uzayda hiçbir s›n›r› yoktur.
d. Tafl a¤›rd›r. e. Evrendeki her bileflik töz yal›n parçalardan ya-
e. Üç art› iki befl eder. p›lm›flt›r.
5. Afla¤›dakilerden hangisi Kant’›n transsendental ana- 10. Kant’›n felsefi görüflleri bir bütün olarak düflünül-
litik bafll›¤› alt›nda inceledi¤i konulardan biridir? dü¤ünde, afla¤›daki ifadelerden hangisiyle nitelene-
a. Salt akl›n ideleri mez?
b. Anlama yetisinin kategorileri a. Eklektik felsefe
c. Duyarl›¤›n formlar› b. Elefltirel felsefe
d. Tanr› c. Transcendental idealizm
e. Antinomiler d. Elefltirel idealizm
e. Kuflkuculuk
26 Modern Felsefe-II
Yararlan›lan ve Baflvurulabilecek
Kaynaklar
bir düflünce ortaya koymufl oldu. Kant’a göre matema-
Cassirer, E. (1996). Kant’›n Yaflam› ve Ö¤retisi. çev.
tik ve geometri iflte bu sentetik a priori yarg›lar üzerine
Do¤an Özlem, ‹stanbul: ‹nk›lap Kitabevi.
kurulacakt›r. Yani deneyden ba¤›ms›zd›rlar ama yük-
Copleston. (2004). Felsefe Tarihi: Kant. çev. Aziz Yar-
lemleri özneleri hakk›nda yeni fleyler söyleyebilir. Bu
d›ml›, ‹stanbul: ‹dea Yay›nevi.
da Kant’a özgü büyük bir yeniliktir.
Gökberk, M. (1988). Felsefe Tarihi. ‹stanbul: Remzi
Kitabevi.
S›za Sizde 3
Heimsoeth, H. (1967). Immanuel Kant’›n Felsefesi.
Kant’a göre gerçek bilgi, deneyimin koflullar› içinde
çev. Takiyettin Mengüflo¤lu, ‹stanbul: ‹stanbul Üni-
olanakl›d›r. Deneyim alan›n›n zaman ve uzay koflullar›
versitesi Edebiyat Fakültesi Yay›nlar›
bizi sonsuza götürse de bu bize sonsuz olan üzerine bir
Jimenez, M. (2008). Estetik Nedir? çev. Aytekin Kara-
yarg›ya varma hakk›n› vermez. Çünkü biz düflüncemiz-
çoban, ‹stanbul: Doruk Yay›nlar›.
de bütünü kavrayarak hiçbir koflula ba¤l› olmayan bir
Kant, I. (1980). Pratik Akl›n Elefltirisi. çev. Ioanna
bütünlü¤e ulaflmay› istedi¤imiz anda yan›lsama bafllar
Kuçuradi, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yay›nlar›.
ve hakl›l›klar› ayn› flekilde gösterilebilen birbiriyle çeli-
Kant, I. (1981). Ahlak Metafizi¤inin Temellendiril-
flik kuramlar ortaya ç›kar. Kant bu çeliflik kuramlara an-
mesi. çev. Ioanna Kuçuradi, Ankara: Hacettepe Üni-
tinomiler der. Birbiriyle çeliflik iki savdan her biri ilke-
versitesi Yay›nlar›.
lerden do¤ru olarak uslamlanm›flt›r ve bunlar›n her biri
Kant, I. (1993). Ar› Usun Elefltirisi. çev. Aziz Yard›m-
do¤ru olarak görünür. Oysa birbirleriyle çeliflik olan iki
l›, ‹stanbul: ‹dea Yay›nevi.
önermeden biri do¤ru, öteki yanl›fl olmal›d›r. Demek ki
Kant, I. (1995). Prolegomena. çev. Ioanna Kuçuradi-
Kant’a göre antinomiler, hakl›l›klar› ayn› flekilde göste-
Yusuf Örnek, Ankara: Türkiye Felsefe Kurumu Ya-
rilebilen birbirleriyle çeliflik kuramlard›r ve bunlar, an-
y›n›.
lama yetisinin, kategorilerini aflk›n olana uygulama giri-
Kant, I.(2006). Yarg› Yetisinin Elefltirisi. çev. Aziz
fliminden do¤arlar. Buna bir örnek verelim: Nicelik ka-
Yard›ml›, ‹stanbul: ‹dea Yay›nevi.
tegorisinden hareketle evren hakk›nda flu iki karfl›t sa-
Kant, I. (2007). E¤itim Üzerine. çev. Ahmet Aydo¤an,
va var›r›z: Sav: Evrenin zamanda bir bafllang›c› vard›r
‹stanbul: Say Yay›nlar›.
ve uzay›n s›n›rlar› içerisinde yer al›r. Karfl›sav: Evrenin
Magee, B. (2001). Büyük Filozoflar. çev. Ahmet Ce-
zamanda hiçbir bafllang›c› ve uzayda hiçbir s›n›r› yok-
vizci, ‹stanbul: Paradigma Yay›nlar›.
tur. Tersine hem uzay hem de zaman aç›s›ndan s›n›rs›z-
Stumpf, S., E.(1994). Philosophy: History & Prob-
d›r. Bu iki kuram da eflit derecede hakl› görünmektedir-
lems. North America McGraw-Hill, Inc.
ler. Bunlardan herhangi birini çürütmek hiç kolay de-
Sahakian. (1997). Felsefe Tarihi. çev. Aziz Yard›ml›,
¤ildir. Asl›nda Kant’a göre ne biri ne öteki hakl›d›r. Çün-
‹stanbul, ‹dea Yay›nevi.
kü ikisini de do¤rulamak olanakl› görünmemektedir.
Thilly, F. (2007). Felsefenin Öyküsü-II: Ça¤dafl Felse-
Bu tür antinomilerden kaç›nmak için anlama yetimizin
fe. çev. ‹brahim fiener, ‹stanbul: ‹zdüflüm Yay›nlar›.
kategorilerini akl›n aflk›n idelerine uygulamaktan vaz-
Walsh, W. H. (1967). Kant, Immanuel. (Encyclopedia
geçmeli, bu ideleri sadece kategorilerimiz yoluyla üret-
of Philosophy) ed. Paul Edwards, New York.
ti¤imiz bilgilerin bütünlü¤ünü sa¤layan genellemeler
olarak düflünmeliyiz. Bu da bizi metafizi¤in bir bilim
olarak de¤il ama akl›n faydal› bir genel e¤ilimi olarak
hakl› oldu¤u sonucuna vard›r›r.
2
MODERN FELSEFE-II
Amaçlar›m›z
N
Bu üniteyi tamamlad›ktan sonra;
Kant eti¤inin temel kavram ve sorunlar›n› Pratik Akl›n Elefltirisi isimli eseri
N
›fl›¤›nda saptay›p tart›flabilecek,
Kant’›n estetik anlay›fl›n›, güzel ve yüce kavramlar›na yönelik çözümlemele-
N
rini Yarg› Gücünün Elefltirisi isimli eseri ›fl›¤›nda de¤erlendirebilecek,
Kant’›n din, tarih hukuk ve politika felsefesini ana kavramlar› do¤rultusunda
tart›flabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Salt Pratik Ak›l • Estetik ‹deler
• Ödev Ahlak› • Yarg› Gücü
• ‹yi ‹steme • Pratik Akl›n Postülalar›
• Maksim • Be¤eni Yarg›s›
• Yüce • Koflullu Buyruk
• Güzel • Koflulsuz Buyruk
‹çindekiler
• PRAT‹K AKLIN ELEfiT‹R‹S‹ VE
KANT’IN ET‹K ANLAYIfiI
Kant’›n Etik Estetik • YARGI GÜCÜNÜN ELEfiT‹R‹S‹ VE
Modern Felsefe-II ve Politik Görüflleri KANT’IN ESTET‹K ANLAYIfiI
• KANT’IN D‹N, TAR‹H, HUKUK VE
POL‹T‹KA FELSEFES‹
Kant’›n Etik Estetik ve
Politik Görüflleri
Oysa Kant’a göre, gerçek ahlakl›l›¤›n, gerçek erdemin yarar ve mutluluk gibi
kavramlarla hiçbir iliflkisi yoktur. Gerçek ahlakl›l›¤›n temeli salt pratik ak›ld›r. Salt
pratik ak›lda istemeyi yöneten e¤ilimler, duygu ve istekler de¤il, salt pratik akl›n
kendisidir. Bir isteme-istenç ancak herhangi bir istek, gereksinim, do¤al bir e¤ilim
taraf›ndan de¤il, salt pratik ak›l ve onun ilkeleri taraf›ndan yönetiliyorsa bir iyi is-
temedir. Böyle bir akl›n varl›¤›n›, insan›n yaflam›n› kendi varl›k yap›s›na uygun ola-
rak yöneten çok özel ve temelli bir ediminin oldu¤unu bize ahlakl› eylemler gös-
termektedir. Bir insan›n mutlulu¤a bir amaç olarak eriflip eriflmemesinin onun ah-
lak varl›¤› ile hiçbir iliflkisi yoktur. Bu yüzden Kant, mutluluk ve yararc›l›k kuram-
lar›n›n karfl›s›na yaflam anlay›fl›ndaki ahlakl›l›¤› koyar.
‹nsan kuflkusuz, bir yönüyle duyusal, bir yönüyle ussal bir varl›kt›r. Duyusal
dürtüler onun pek çok eylemlerinde belirleyici etkendir ve bu durumlarda her in-
san› mutlu k›lacak fleyler baflka baflkad›r. Bu noktada tam bir birlik ya da yasa bu-
lamay›z. Oysa salt pratik ak›l sadece iyi-istemeyi buyurur. Bir baflka deyiflle etik
eylemler iyi istemeyi-iyi istenci içeren eylemlerdir. Kant eti¤inin yenili¤i de bura-
dad›r: ‹yinin ve kötünün özünün eylemin niyetinde (intention) aranmas› gerekti¤i
ilk kez Kant taraf›ndan gündeme getirilmifltir. Bu yüzden Kant eti¤i salt bir iyi ni-
yet eti¤idir. ‹yiyi isteme uygulamada bir sonuca ulaflamasa da iyi olma üstünlü¤ün-
den hiçbir fley kaybetmez.
Kant’›n ifade etti¤i flekliyle, bir eylemin etik de¤eri, onunla ulafl›lacak amaçta
de¤il, onun yap›lmas›na karar vermeye yol açan güdüdedir (maksim). Amaçlar›m›-
za ulaflmak ya da ulaflmamak sadece bize ba¤l› de¤ildir ve eylemlerimiz olgusal
olarak ortaya koydu¤u etkilere göre iyi ya da kötü olarak ilan edilemezler, eylem-
lerimizi gerçeklefltirirken tafl›d›¤›m›z niyete göre övülür ya da lanetlenirler. fiu hâl-
de, “Eylemimin maksimi ya da öznel ilkesi, e¤er seçersem ahlak›n gerekleri ile
uyumlu olmal›d›r.” Bunu yapabilmek için eylemimin güdüsünün sadece benim söz
konusu özel eylemimi yönetmeyip benzer koflullardaki tüm kiflilerin eylemlerini
de yöneten evrensel bir ilke olabilip olamayaca¤›n› sormak yeterli olacakt›r. Bu da
benim durumumdaki baflka herhangi biri taraf›ndan onaylanabilir olan bir eylemin
benim taraf›mdan da onaylanabilir olmas› gerekti¤i anlam›na gelir. ‹flte bu aç›dan
insan›n ahlakl› eylemlerindeki salt pratik akl›n ifllemi bir buyruk, gereklilik göste-
ren bir ilke olarak ortaya ç›kar. Bu ilkeler insan›n istemesini, eylemlerini, do¤a ya-
salar›n›n do¤a olaylar›n› yönetti¤i gibi yönetmezler. Bu ilkeler “yapmal›s›n” buy-
ru¤uyla yapma gereklili¤i ile ortaya ç›karlar. Kant bunu flu noktaya dayand›r›yor:
“Yapmal›s›n.” çünkü “Yapabilirsin.”
Kant’›n ahlak anlay›fl›nda bu gereklilik kendini, koflulsuz buyruk (kategorik im-
peratif) biçiminde yans›t›r: “Öyle eylemde bulun ki senin eyleminin maksimi tüm
insanlar için genel geçer bir yasa olsun.” Görüldü¤ü üzere, bu söylem biçiminde
koflullu olan hiçbir fley yoktur. Oysa Kant mutlulukçu ve yararc› kuramlarda etik
ilkelerin daha çok karfl›m›za koflullu buyruk (hipotetik imperatif) biçiminde ç›kt›k-
lar›n› öne sürer. Bu da yukar›da belirtildi¤i gibi gerçek etik ruhu yans›tmamakta-
d›r. Örne¤in “büyüklerine sayg›l› ol” buyru¤u, asl›nda anlam› bak›m›ndan koflullu
bir buyruktur. Çünkü buyru¤a dikkat edilirse “E¤er büyüklerine sayg›l› olursan bu
iflten sen kazançl› ç›kars›n, seni severler, gözetirler, isteklerini onlara daha kolay
kabul ettirebilirsin.” tarz›nda bir içerik tafl›d›¤› görülecektir. Kant’a göre gerçek ah-
lak buyru¤u bu flekilde koflullu olamaz. Zaten koflullu buyruklarda ulafl›lacak olan
sonuç önemlidir. Oysa Kant’›n yaklafl›m›n›n eylemin sonucundan çok, niyetinin iyi
2. Ünite - Kant’›n Etik Estetik ve Politik Görüflleri 31
olmas›n› öngördü¤ünü aç›klam›fl bulunuyoruz. ‹flte bu nedenle ahlak buyru¤unun Kant’a göre eylemlerimizi
belirleyen buyruk
koflulsuz (kategorik) olarak buyurmas› kaç›n›lamaz bir kofluldur. “Dürüst olmal›- koflulsuzdur ve bu buyru¤a
s›n.” buyru¤u e¤er kategorik bir buyruk olacaksa “Dürüst olmak insanl›k görevi- uymak insanl›k ödevimizdir.
Bu yüzden Kant ahlak›na
dir, biz insan olarak ödevimiz oldu¤u için dürüst olmal›y›z.” mesaj›n› vermelidir. ayn› zamanda ödev ahlak›
Kategorik yasa koflulsuz buyurdu¤u, bu yasaya uymak insanl›k ödevimiz oldu¤u denir.
için Kant’›n ahlak ö¤retisine ödev ahlak› denir.
Burada bir noktan›n daha aç›klanmas› gerekmektedir: Kant’›n yaklafl›m›na gö-
re, öznenin etik eyleminin ödeve sadece uymas› ya da uygun düflmesi ahlakl›l›¤›n
baflar›lmas› aç›s›ndan asla yeterli de¤ildir. Söz gelimi, büyüklerine sayg› gösteren
bir kiflinin bu eylemi, d›flar›dan bak›ld›¤›nda kuflkusuz iyi ve ahlakl› bir fley gibi an-
lafl›lacakt›r. Çünkü büyüklere sayg› göstermekte kötü bir fley yoktur. Zaten insan-
l›k ödevi olarak istenen de bu de¤il midir? Ama bir kifli büyüklere sayg› gösterme-
yi onlar taraf›ndan sevilmek, kay›r›lmak gibi birtak›m koflullara ba¤l› olarak yap›-
yor olabilir. Bu durumda eylemi görünüflte ödeve uygun düflse de niyeti iyi bir ni-
yet olmad›¤› için eylemi gerçek anlamda ahlakl› bir eylem say›lmaz. Daha da öte-
si, Kant’a göre böyle bir eylemin niyeti kötüdür çünkü niyetini yarar, ç›kar tafl›yan
bir koflula ba¤lam›fl ve o koflulu gerçeklefltirmenin peflinden gitmifltir. Oysa “Bü-
yüklere sayg› göstermek insanl›k ödevimdir.” niyetiyle eylemini gerçeklefltiren bir
etik özne, ödeve dayanarak ya da ödevden gelen bir eylem gerçeklefltirmifl olur.
Böylece Kant, do¤al gereksinimlerden, isteklerden, e¤ilimlerden gelen eylemleri
gerçek etik eylemlerin karfl›s›na koyar, etik eylemlere, salt pratik akl›n yönetti¤i is-
temelerden gelen eylemlere ödeve dayanan eylemler demektedir. Do¤al e¤ilim Etik de¤er tafl›yan eylemler
sadece ödeve uygun olmakla
ve yönelimler genelde ödeve karfl›tt›rlar. Bazen bir insan do¤al yönelimleri ile öde- kalmay›p ödeve dayanan,
vi karfl›s›nda çat›flmaya düflebilir ama kuflkusuz etik duyarl›l›k gere¤i ödev duygu- ödevden gelen eylemlerdir ve
salt pratik akl›n yönetti¤i
su a¤›r basmal›d›r, gerçek erdemlilik bunu gerektirmektedir. Baz› durumlarda do- istemelerden do¤arlar.
¤al yönelimlerle ödev çat›flmak yerine örtüflebilirler de büyüklere karfl› sayg›l› ol-
ma örne¤inde oldu¤u gibi. Sonuçta her iki durumda da görünüm sayg›l› olmakt›r.
Ne var ki büyüklere sayg›y› ç›kar beklentisiyle gerçeklefltiren birinin eylemi gerçek
anlamda etik iyiyi yans›tmaktad›r çünkü eylemi ödeve uygundur ama ödeve da-
yanmamakta, ödevden gelmemektedir. Bu yüzden hiçbir etik de¤eri yoktur. Kate-
gorik gereklilik ya da kategorik ahlak yasas› pratik akl›n bir aç›n›m›d›r. Bu yasa ile
insan akl›n›n derinli¤ini ve yüceli¤ini kavram›fl oluruz.
N N
SIRA S‹ZDE SIRA S‹ZDE
n› göz önünde bulundurarak seçebilmelidir. Yasa bu biçimiyle insanlar›n eylemle-
rini ahlak bak›m›ndan yarg›laman›n ölçütü durumundad›r. Kant bu genel yasa ile
yaflamdaki bütün eylemlerin ahlaka uygun olup olmad›klar›n› kesin olarak a盤a
AMAÇLARIMIZ AMAÇLARIMIZ
ç›karacak bir ölçüt (kriterium) vermek istemektedir.
K ‹ T A P K ‹ T A P
TELEV‹ZYON TELEV‹ZYON
32 Modern Felsefe-II
Ahlak yasas›n›n ikinci ifade biçimi flöyledir: “Öyle eylemde bulun ki bu eyle-
minde insanl›¤› hem kendinde hem de di¤er insanlar›n her birinde her zaman bir
amaç olarak alas›n, asla sadece bir araç olarak kullanmayas›n.” Bu söylem insan-
dan ifl yaflam›nda yararlan›lmayaca¤›n› içermez. Çünkü sosyal yaflam ancak bu
flekilde yürümektedir. Kant burada insan›n hiçbir koflulda araç olarak görülme-
mesi gerekti¤ini vurgulamaya çal›flmaktad›r. Her insan sonul anlamda tüm insan-
l›¤›n tafl›y›c›s›d›r. O kendi bafl›na bir erektir ve eylemde bulunurken insandaki bu
insanl›¤› hesaba katmal›y›z. Örne¤in ac›lar içinde k›vranan birinin e¤ilimi onu ya-
flam›na son vermeye do¤ru sürükleyebilir. Ama o bu e¤ilimine boyun e¤memeli-
dir çünkü insan her eyleminde kendisini bir araç de¤il, amaç olarak görmelidir
oysa yaflam›na son verirse mutluluk için bir araç durumuna düflecektir. Ahlak ya-
sas›n›n bu ikinci anlat›mda dile gelen içeri¤i gere¤i buna hakk› yoktur. Görüldü-
¤ü gibi ahlak yasas› salt pratik akl›n görmemezlikten gelemeyece¤imiz zorunlu
bir olay›d›r art›k.
Kant, ahlak yasas›n› istememizin nedeni yapan fleyin ne oldu¤unu sorar ve bu-
nun ancak sayg› duygusu olabilece¤i sonucuna var›r. Çünkü sayg› duyma özel bir
duygudur, temelini a priori olarak kendi insanl›¤›m›za iliflkin bilgide bulur. Sayg› bi-
rinci derecede ahlak yasas›n›n uyand›rd›¤› bir duygudur, ahlak yasas›na karfl› duyu-
lan sayg› ahlakl›l›¤›n öznel bir devinime geçiricisi olarak görülmemelidir. O, salt bir
ahlak duygusudur. Her insan bir fley yapmaya karar verirken ahlak yasas›n›n bir öz-
nesi, bir ak›l öznesi oldu¤unu düflünmelidir. Bundan dolay› da ahlak yasas› onun
için sayg› duyulacak bir yasad›r. Bu nedenle tüm eylemlerinin güdücüsü olmal›d›r.
Yasan›n üçüncü ifadesine gelince “Özerklik (otonomi) ilkesine göre davran.”
Oldukça k›sa bir biçimde dile getirilebilen bu ilkeye göre, etik öznenin ussal isten-
ci evrensel bir yasa koyucu olarak düflünülüyor. Her ussal istence kendinde bir
erek olarak sayg› duyma ve onu salt birinin isteklerinin elde edilmesinin bir arac›
olarak görmeme düflüncesi, Kant’›, böyle bir ussal istenci evrensel yasa koyucu
olarak görme düflüncesine götürür. Ona göre ussal bir varl›k olarak düflünülen in-
san›n istenci evrensel yasan›n kayna¤› olarak görülmelidir. Bu, istencin özerkli¤i-
nin ilkesidir. “Bir ahlaksal istencin özerk oldu¤unu söylemek, onun boyun e¤di¤i
yasan›n kendisinin yap›t› oldu¤unu söylemektir” (Copleston, 2004: 181). Kant is-
tencin özerkli¤inden “en yüksek ahlak ilkesi” ve “tüm ahlaksal yasalar›n ve karfl›-
l›k düflen ödevlerin biricik ilkesi” olarak söz eder.
Erekler Ülkesi
Kant taraf›ndan üç farkl› tarzda dile getirilen ama özünde bir ve ayn› fley olan ah-
lak yasas›, istenci evrensel bir yasa görevi gören tüm insanlar› birbirine ba¤lar ve
tümünü bir erekler ülkesinin yurttafl› yapar. Bu ülkede, söz konusu sentetik a prio-
ri yasa, do¤adaki karfl›l›kl› ba¤l›l›k ilkesinin yerini tutar. Do¤adaki karfl›l›kl› ba¤l›-
l›k ilkesi zaman ve uzay içindeki fleyleri birbirine ba¤larken ahlak yasas› ahlak›n
erekler ülkesinde özerk istençleri birbirine ba¤lar. Bu ülkede herkes hem yasan›n
yap›c›s› hem de bu yasan›n yönetti¤i bir varl›k olarak ayn› düzlemde yer al›r, ayn›
hakka sahiptir, birbirine eflittir. Ahlak yasas› insana d›flar›dan verilmemifltir, o insan
akl›n›n kendi do¤as›ndan gelmektedir. Ahlak buyruklar›n›n temeli insan›n insanl›-
¤›d›r. Bu ülkede otonomi yasas› geçerlidir. Heteronomi, yani istençlerin d›fltan ge-
len etkilerle yönetilmesi söz konusu bile de¤ildir. Sadece do¤al gereksinimlerin
mutluluk e¤ilimlerinin yönetti¤i bir istenç heteronomdur. Böyle bir istenç ussal de-
2. Ünite - Kant’›n Etik Estetik ve Politik Görüflleri 33
¤il, do¤a yasalar› taraf›ndan yönetilir. Baflka deyiflle, koflullu buyruklara uyar. Salt
pratik ak›l sahibi olan bir insan koflulsuz gereklili¤in buyru¤u alt›na girer ve bu fle-
kilde ak›l sahibi bir varl›k olma onurunu elde etmifl olur.
Kant ahlak yasas›ndan adeta dindarca bir sayg› ile söz eder. Ona göre insan›n
bu koflulsuz yasaya uyma gereklili¤ini duymas› aç›klanmas› kolay olmayan, ancak
insan›n us sahibi olmas› ile aç›klanabilecek olan bir olgudur. ‹nsan›n bu koflulsuz
buyru¤a uymas›, onun varl›¤›n› içinde duymas› onu yüceltir. Kant gençli¤inden beri
içinde duydu¤u bir yücelikten söz eder, bu evren bütünlü¤üdür. Sonsuz düzenlerin
düzeni, Kosmosdur. Kant daha önce “bafl›n›n üstündeki y›ld›zl› gökyüzünün yüceli-
¤inden” söz etmiflti. fiimdi ise Pratik Akl›n Elefltiri’sinde sözünü etti¤i ikinci yücelik,
kendisine iliflkin bilgisinde buldu¤u, varl›¤›n› içinde duyumsad›¤› ahlak yasas›d›r.
Kant birinci yüceli¤i flöyle anlat›yor: “ D›fl duyular dünyas›nda, benim oldu¤um
yerden bafllayarak içinde benim de bulundu¤um sonuna var›lmaz bir büyüklü¤e ula-
fl›yorum, dünyalar dünyalara, sistemler sistemlere eklenerek sonsuz bir zaman içinde
düzenli hareketler sonu gelmeden uzay›p gidiyor” (akt. Heimsoeth, 1967: 141). fiim-
di ise Kant, ikinci yüceli¤in kendi kiflili¤inden, düflünülür (intellegible) bir varl›k ola-
rak kendi ben-varl›¤›ndan bafllad›¤›n› belirtmektedir. Bu görünmeyen, ussal ben, ger-
çekten sonsuzlu¤a aç›lan bir dünyada, anlama yetisinin ancak fark edebilece¤i bir
dünyada ortaya ç›kar. ‹nsan varl›¤› ilk defa burada hiçbir koflula ba¤l› olmayanla kar-
fl›lafl›r; bu da ahlak yasas›n›n sesini duymak ve ona uymakt›r. ‹çimizdeki ahlak yasa-
s›na bakt›¤›m›z an duyu dünyas›ndan bütünüyle s›yr›l›p ahlak›n otonom dünyas›na
aç›l›r, zaman ve uzay koflullar›n›n üstüne yükseliriz. ‹çimizde buyruk olarak sesini
duydu¤umuz ahlak yasas›n›n etik özneye sa¤lad›¤› yücelik iflte budur. Duyulur dün-
yan›n koflullar› ve s›n›rlar› d›fl›ndaki bu dünya sonsuza uzanan bir dünyad›r.
Kesin buyruk (kategorik imperatif), tüm ussal varl›klar›n belli bir yolda davran-
malar› gerekti¤ini bildirir. Bu, yukar›da da ifade edildi¤i gibi, etik öznelerin evren-
sel yasalar olmalar›n› isteyebilecekleri nedenlere ba¤l› olarak eylemde bulunmala-
r›d›r. Bu flekilde buyruk bir yükümlülük bildirmektedir. Bu yükümlülük ise kesin
buyru¤un seçilip seçilmemesi yönünden istencin özgürlü¤üne göndermede bu-
lunmaktad›r. Kant, kesin buyru¤un olana¤›n›n koflulunu özgürlük kavram›nda bu-
lur. Ama ona göre özgürlük tan›tlanamaz. Kant’a göre kesin buyru¤un koflulunun Kant’a göre özgürlük
özgürlük düflüncesinde bulundu¤unu söylemek belki daha do¤rudur. Kant, özgür- tan›tlanamaz ama salt bir
kurgu olarak da
lük düflüncesinin salt bir kurgu oldu¤unu da kabul etmez. Gerçi Salt Akl›n Eleflti- düflünülemez. Kendimizi
risi’nde kosmos idesine iliflkin olarak özgürlük antinomileri nedeniyle özgürlük evrensel yasalar yapan,
ahlaksal düzlemde özerk
çürütülememiflti ama varl›¤› da tam olarak gösterilememiflti. fiimdi Kant’a göre öz- varl›klar olarak görmemiz
gürlük alan›nda ‘yükümlülük’ ya da ‘olmas› gerek’ özgürlü¤ü, yasaya boyun e¤me özgür olabilmemize ba¤l›d›r.
O halde özgürlük ahlaksal
ya da e¤meme durumlar› insan›n özgürlü¤üne iflaret eder. Üstelik kendimizi ev- eylemler için pratik bir
rensel yasalar yapan ahlaksal düzlemde özerk varl›klar olarak görmemiz de özgür zorunluluktur, pratik akl›n
alan›nda zorunlu oldu¤u
olabilmemize ba¤l›d›r. Ussal bir varl›¤›n pratik akl› ya da istenci, kendini özgür kabul edilmelidir.
olarak görmelidir. fiu hâlde özgürlük düflüncesi pratik usun alan›nda zorunludur.
Kant ayn› zamanda salt usun Elefltiri’sinde özgürlü¤ün mant›ksal olarak çeliflkili ol-
mad›¤›n› göstermiflti. Çünkü numenal alanda özgür bir nedenin bulunmas› çeliflki-
li olmaz. Ancak anlama yetisine dayal› bilgimiz numenal alana geçemedi¤i için öz-
gürlük tan›tlanmaya aç›k de¤ildir. Ama özgürlük varsay›m› ahlaksal eylemler için
pratik bir zorunluluktur. fiu hâlde özgürlük keyfi bir kurgu de¤ildir.
S O R U S O R U
D‹KKAT D‹KKAT
34 Modern Felsefe-II
teme. Kant iyiyi istemenin mutluluktan ba¤›ms›z oldu¤unu söylemesine karfl›n in-
san›n ahlakl› hareket etmesi ile mutlu olmay› istemesini birbirinden ay›ramayaca-
¤›m›z› söylemektedir. Çünkü insan›n çabalar›n›n ve arzular›n›n gerçekleflmesine
yani mutlu olmaya gereksinimi vard›r. ‹nsan›n mutlulu¤a yönelmesi onun duyulur
dünyaya ba¤l› yan›ndan, gereksinimlerle dolu olan varl›¤›ndan gelmektedir. Ama
Kant’a göre, insan mutlulu¤a lay›k olmaya muhtaçt›r, ondan pay almaya de¤il. La-
y›k olma ve pay alma, bu ikisinin birleflmesi, us sahibi bir insan›n iyiyi istemesinin
yan› s›ra bu isteme ayn› zamanda çok büyük bir güce sahip ise olanakl› olabilirdi.
Oysa Kant’a göre bu olanakl› de¤ildir: Böyle bir varl›k ancak düflünülebilir. Mutlu-
luk ve ahlakl›l›¤› tam olarak birlefltirmifl bir varl›k, do¤a bütünündeki nedenlerin
ak›fl›n›n d›fl›nda kalan bir varl›¤›n postülalaflt›r›lmas› ile olanakl› olabilir. Dünyada
bu “en yüksek iyinin var olmas›, ancak do¤ada “ahlaka uygun bir gücün” en yük-
sek neden olarak varoldu¤unun kabul edilmesi ile olanakl› olabilir. ‹flte böyle bir
varl›¤a biz tanr› diyoruz. Tanr› bir anlama yetisi ve isteme olarak evrenin bütünü-
nü yönetmesi, mutlulu¤a lay›k olma ve mutlulu¤u birlefltirmesi bak›m›ndan vard›r,
yani salt pratik akl›n bir postülat› olarak vard›r.
Kant’›n tanr› postülat› onun daha önce sordu¤u üç sorudan üçüncüsüne verdi-
¤i yan›ta iliflkindir. Bu üç sorudan birincisi; Ne bilebiliriz? Kant’a göre bunun yan›-
t›n› Salt Akl›n Elefltirisi vermifltir. Deneyimin geçerli oldu¤u alanda do¤ru ve son-
suz derecede ilerleyebilecek bir bilgiye sahip olabiliriz. Ama deneyimin ve bilim-
sel bilginin d›fl›nda, yani metafizik alan›nda gerçek ve tan›tlanabilir bir bilgi elde
edemeyiz. ‹kinci soru “Ne yapmal›y›z?” sorusudur. Bunun yan›t›n› Kant’›n ahlak
felsefesi, en yüksek noktas›nda erekler ülkesine var›lan ahlak metafizi¤i verir.
Üçüncü soru: “Ne ümit edebiliriz?” sorusudur. Bu soruya ahlak›n duyulur üstü
dünyas› ile mutlulu¤a iliflkin postülat yan›t verir. Biz bu en yüksek uyumu tan›tla-
yamay›z. Bu alanda beklemelerimiz ve umutlar›m›z bilgiden de¤il ahlakl› eylemin
kendisinden do¤abilir, do¤mal›d›r da. Çünkü insan akl›n›n son ere¤i bilgide de¤il,
insan›n eylemlerinde istemesinde gerçekleflir (Heimsoeth, 1967: 54).
Pratik akl›n üçüncü postülat› ruh idesidir. Bu ide Salt Akl›n Elefltirisi’nde, akl›n Kant’a göre bütün
bir diyalekti¤i olarak görüntü mant›¤›n›n tan›tlamak istedi¤i metafizik bir kuram eylemlerinde ve niyetlerinde
ahlak yasas›n›
olarak gösterilmiflti. Bu ide özellikle ruhun ölmezli¤i düflüncesini içerir. Oysa gerçeklefltirebilmeyi ancak
Kant’a göre, ruhun ölmezli¤i kuramsal olarak tan›tlanamaz. Ölmezlik kesin bir bil- kutsal bir varl›k baflarabilir.
ginin nesnesi olamaz ama salt pratik akl›n bir postülat›d›r. Kant konuyu flöyle
aç›mlar: “En yüksek iyi”nin bizden bekledi¤i, bütün niyetlerimiz bak›m›ndan ahlak
yasas›na tam olarak uymakt›r. Ama s›n›rl› ve sonlu bir yaflam içinde bunu tam an-
lam›yla gerçeklefltirmek olanaks›zd›r. Fenomenal dünyaya ba¤l› fizik yap›m›zla bu
bizden beklenemez. Ancak kutsal bir varl›k bütün eylemlerinde ve niyetlerinde ah-
lak yasas›n› gerçeklefltirebilir. Bununla birlikte kutsal bir isteme bir ahlak varl›¤›
için ulaflmaya çabalanmas› gereken son erek ve en yüksek mutluluktur. Burada yi-
ne insan varl›¤›n›n s›n›rlar›n› aflan bir totalite karfl›m›za ç›kmaktad›r. ‹nsan›n yafla-
m›nda gerçeklefltiremedi¤i ama kendisinden istenen bu totalite, asl›nda olanakl›
olmal›d›r çünkü yap›lmas› gerekenin olanakl› olmas› da gerekir. Ama duyulur dün-
yada yaflayan hiç kimse, bu dünyadaki yaflam›n›n s›n›rlar› bak›m›ndan buna ulafla-
maz. “Böyle bir fleyin pratik bak›mdan-ahlak bak›m›ndan- beklenmesi gerekti¤in-
den tam bir baflar›ya, ancak sonsuza dek uzayan bir olufl içinde var›labilece¤inden
salt pratik akl›n bir ilkesi olarak pratik bak›mdan bu aflmay›-bu dünyay› aflmay›- is-
tememizin gerçek bir objesi olarak kabul etmemiz gerekir” (akt. Heimsoeth, 1967:
156). Buna göre, yaflam›n devam›, ölümsüzlük Kant için düflüncenin özü bak›m›n-
dan, kuramsal bir tahmin de¤il, ahlakl› istemenin, akl›n vard›¤› bir sonuç olarak in-
36 Modern Felsefe-II
lerin alt›na yerlefltiriyordu. Bu durum belirleyici yarg›n›n bir örne¤idir. Oysa do¤a-
da verili olmayan ve keflfedilmeleri gereken pek çok özel yasa vard›r. Yani fizi¤in
empirik yasalar› a priori verili de¤ildirler ne de tikellerin verili olduklar› anlamda a
posteriori verilidirler. Örne¤in a priori biliriz ki tüm fenomenler nedensel zincirde
yer al›rlar. Ama söz gelimi gazlara iliflkin yasalar› a priori bilemeyiz. fiu hâlde alt-
lar›na tikelleri getirece¤imiz bu empirik yasalar› bulmam›z gerekir. ‹flte burada yar-
g› gücü düflünsel (refleksiyonlu) çal›flmak zorundad›r. Refleksiyonlu yarg› gücü
empirik yasalar› bulmaya çal›fl›r ve bu flekilde bulgulay›c› (heuristik) bir özelli¤i de
vard›r. Bu yarg› gücü keflfetti¤i yasalar› birbirleriyle iliflkilendirmeye çal›fl›r. Bir sis-
teme do¤ru ilerler. fiu hâlde Kant’a göre do¤a taraf›ndan güdülmektedir. Kant’a gö-
re özel empirik yasalar, sanki bizim zihnimiz olmayan bir zihin, onlar› bilgi yetile-
rimiz için vermifl ve böylece özel do¤a yasalar›na göre bir do¤a sistemini olanakl›
k›lm›fl. Kant burada bilim insan›n›n tanr›n›n varl›¤›n› varsaymas›n› imlemedi¤ini
belirtmektedir demek istedi¤i, do¤an›n tanr›sal bir zihnin ifli olmas› durumunda ya-
ni bilgilenme yetilerimize uyarlanm›fl, anlafl›l›r bir dizge olmas› durumunda geçer-
li olabilecek bir birli¤ini varsayd›¤›d›r. Ona göre tanr› düflüncesi burada sadece dü-
zenleyici ifllevde kullan›lm›flt›r. Burada vurgulanan nokta, tüm bilimsel araflt›rma
aç›s›ndan do¤an›n bilgi yetilerimiz taraf›ndan anlafl›l›r bir birlik oldu¤u ilkesinin
kabul edilmesidir. Buna göre do¤a öyle bir tasarlan›r ki sanki bir anl›k do¤an›n
empirik yasalar›n›n toplulu¤unun birli¤ini kapsar. Do¤an›n erekselli¤i (teleolojisi),
böylece kayna¤›n› düflünsel (refleksiyonlu) yarg› yetisinde bulan özel a priori bir
kavramd›r, do¤an›n erekselli¤i yarg› gücünün transsendental bir ilkesidir. Trans-
sendentald›r (aflk›nsal) çünkü empirik bilgi nesnelerini ilgilendirir ama kendisi em-
pirik gözleme dayanmaz. Örne¤in “Do¤a en k›sa yolu bulur.”, “Do¤a hiçbir s›çra-
ma yapmaz.” gibi kurallar empirik genelleme de¤il, tersine a priori kurallard›r ama
do¤ay› empirik araflt›rmada yol gösterici bir rol oynam›fl olurlar. Ama bunlar da
do¤an›n empirik yasalar›n›n en son birli¤i aç›s›ndan do¤an›n bizim bilgilenme ye-
tilerimize uyarlanm›fl oldu¤u biçimindeki sonul a priori ilkeye dayan›rlar.
Öte yandan, do¤an›n erekselli¤i iki yolda tasarlanabilir. ‹lk olarak verili bir de-
neyim nesnesinin biçiminin bilme yetisi ile bir uyumu olarak tasarlanabilir ama bu-
rada nesnenin belirli bilgisi göz önünde tutularak biçimin bir kavram ile iliflkilen-
dirilmesi olmaks›z›n, nesnenin biçimi nesnenin tasar›m›ndan gelen bir hazz›n ze-
mini olarak düflünülür. Ve tasar›ma zorunlu olarak bu hazz›n efllik etti¤i ve bir so-
nuç olarak tasar›m›n (yaln›zca burada ve flimdi nesnenin biçimini alg›lamakta olan
tikel özne için de¤il ama) herkes için haz verici olmas› gerekti¤i yarg›s›nda bulun-
du¤umuz zaman, bu yarg› bir estetik yarg›d›r. Nesneye güzel denir ve tasar›ma efl-
lik eden haz temelinde evrensel olarak yarg›da bulunma yetisine ise be¤eni denir
(Copleston, 2004: 210).
‹kinci olarak, verili bir deneyim nesnesinin erekselli¤i o nesnenin biçiminin fle-
yin “kendisinin olana¤› ile bir uyumu olarak” tasar›mlanabilir ve bu uyum “bir fle-
yin biçiminin zeminini önceleyen ve kapsayan kavram›na göre” yer al›r. Baflka bir
deyiflle, fley biçimi aç›s›ndan do¤an›n bir erek ya da amac›n› yerine getiriyor ola-
rak tasar›mlan›r ve durumun bu oldu¤u yarg›s›nda bulundu¤umuz zaman önü-
müzde erekbilimsel bir yarg› bulunur” (Copleston, 2004: 210).
Kant yap›t›n ak›fl› bak›m›nda öncelikle estetik be¤eni yarg›lar› ve güzelin çö-
zümleniflini ele al›r. Ancak bir do¤a felsefesi ve do¤adaki teleoloji aç›s›ndan konu-
ya yönelirsek estetik be¤eni yarg›lar› ve güzel kavram›n›n çözümlenmesinden ön-
ce organik do¤a sorununu ele almak konuda bütünlük bak›m›ndan çok daha uy-
gun olacak gibi görünüyor.
38 Modern Felsefe-II
etki ba¤lar›na dayanarak yap›lan aç›klamalar› bir kenara itemez. Bu alanda her
gerçek aç›klama fizi¤in ve kimyan›n yasalar›na dayanmak zorundad›r. Teleolojik
kavramlara araflt›rmalarda heuristik (buldurucu) bir maksim olarak yani araflt›rma-
y› yöneten bir ilke olarak yer verilebilir. Çünkü organik do¤a alan›nda fizikte ol-
du¤u gibi nedensellik ilkesine dayanarak tam bir aç›klamaya ulafl›lamaz. Ama
Kant’a göre, organizmalar›n mekanik yasalar çerçevesinde oluflturulmalar›n›n ola-
nakl› olmad›¤›n› da nesnel olarak öne sürmek zordur. Yine de bilgimizin organiz-
malar karfl›s›nda teleolojik tasar›ma baflvurmadan edemeyece¤ini biliyoruz. Çün-
kü bu tasar›mlar heuristik maksimler olarak bilgimizin ilerlemesine yard›m eder-
ler. Kant’a göre organik varl›klar alan›n›n bilgisinde do¤a ile özgürlük dünyas›
aras›nda bir köprü kurulur. Organizmalarda teleolojik tasar›mlar›n ortaya ç›kt›¤›
bir do¤a varl›¤› ile karfl› karfl›ya bulundu¤umuz aç›kt›r. Buna göre, teleolojik yar-
g› gücümüz anlay›fl yetimizin ve pratik akl›m›z›n birbirinden kesin bir biçimde ay-
r›lan alanlar›n›n duyulur üstü birli¤ini göstermektedir. Ayn› birli¤e hizmet eden
bir baflka etken ise estetik yarg› gücümüzdür. Kant estetik yarg› gücünün elefltiri-
sine de bu son elefltirisinde oldukça kapsaml› bir bölüm ay›rm›flt›r. fiimdi s›ra bu
konuya gelmifl oldu.
Estetik be¤eni yarg›lar›na gelince, burada durum çok farkl›d›r. ‹nsanlar›n bir fle-
ye “Bu fley güzeldir.” dedi¤i estetik be¤eni yarg›s›n› dört ayr› tarzda dile getirmifl-
tir: Bunlar, anlama yetimizin temel kategorileri olan nitelik, nicelik, iliflki, ve kiplik
kategorilerine paralel bir biçimde ele al›nm›fllard›r. Be¤eni yarg›s› özü bak›m›ndan
bir duygu aktar›m› yarg›s› oldu¤u ve mant›ksal bir yarg› olmad›¤› için bu kategori-
lendirme gerekli miydi diye düflünen ve soru yönelten elefltirmenler ç›km›flt›r. So-
nuç olarak güzel teriminin anlam›n›n dört ayr› aç›dan belirlenmesi ve bunlar›n bir-
birini bütünlemesi söz konusudur oldu¤u için Kant baflar›l› bir ifl ç›karm›flt›r diye-
biliriz. fiimdi bu çözümlemeleri s›ras›yla ele alal›m:
1) Güzelin nitelik kategorisi aç›s›ndan tan›m›: “Be¤eni bir nesneyi hiçbir
ç›kar olmaks›z›n bir hofllanma ya da hofllanmama yoluyla yarg›lama yetisidir; böy-
le bir hofllanman›n nesnesine güzel denir.” Hiçbir ç›kar olmamas› onun s›k›c› ol-
du¤unu imlemez, sadece bir seyretme edimi oldu¤unu gösterir. Estetik yarg› nes-
nenin istekle, ifltah yetisiyle hiçbir iliflkisi olmaks›z›n be¤enilmesine iflaret eder.
Kant bu aflamada hemen hofl, güzel ve iyi aras›nda bir ayr›m yapar. ‘Hofl’ ona gö-
re, “Genel anlamda e¤ilimi ya da iste¤i doyurand›r ve insanlar taraf›ndan oldu¤u
gibi hayvanlar taraf›ndan da yaflan›r. Bu noktay› biraz yukar›da zevkler tart›fl›lmaz
ba¤lam›nda zaten aç›klam›fl bulunuyoruz. ‘‹yi’ etik de¤erlendirme ölçütüdür. fiey-
lere, eylemlere, estetik de¤erle karfl›laflt›r›ld›¤›nda Kant’a göre nesnel bir de¤er
yüklemifl olur, asl›nda burada ‘iyi’ teriminin bilgi tafl›y›c›l›¤› vurgulanm›fl oluyor ki
bu nokta tart›flmaya aç›kt›r. ‘Güzel’ kavram›na gelince kat›fl›ks›z, ç›kars›z salt bir
hofllanmay› ya da be¤enmeyi, zevk almay› anlat›r. E¤ilim ya da istek ile hiçbir öz-
sel iliflkisi olmaks›z›n sadece ussal varl›klar taraf›ndan yaflan›r. Bu son nokta kufl-
kusuz iyi kavram› için de geçerlidir.
2) Güzelin nicelik kategorisi aç›s›ndan tan›m›: “Nesneye iliflkin bir kav-
ram olmaks›z›n evrensel olarak hofla giden fley güzeldir.” Burada ‘kavram’ ve ‘ev-
rensel’ terimleri üzerinde durmam›z gerekmektedir. Bütünüyle ç›kars›z bir hofllan-
ma nesnesi olmas› birinci yarg› gere¤i önümüzde durmaktad›r, flimdi bu ç›kars›z
hofllanman›n ayn› zamanda evrensel olmas› ve kavramdan uzak olmas› istenmek-
tedir. Kavramdan uzak olmas› demek, güzel dedi¤imiz nesne ile hiçbir bilgi al›fl
veriflimiz ya da amac›m›z olmamas› demektir. Estetik yarg› kavrama de¤il duygu-
ya dayal› bir yarg›d›r. Örne¤in bir arkeoloji ö¤rencisinin bir heykele dönemi, tarz›,
malzemesi gibi veriler aç›s›ndan yönelmesi, bilgi toplamak amac›yla bir baflka de-
yiflle kavramsal aç›dan bakt›¤›n› gösterir. Bu yönelimde estetik be¤eni (hofllanma)
yoktur. Olas›d›r ki s›nav baflar›s› ç›kar›yla bu yola gitmektedir. Heykelden güzel
olarak estetik haz duyabilmek ya da hofllanabilmek için bilgilenme iste¤inden ya
da düzeyinden s›yr›labilmek ve ç›kars›z, kavrams›z ona yönelebilmek zorunludur.
Ayr›ca evrensel olarak hofla giden derken anlat›lmak istenen de fludur: Estetik yar-
g›m›z duyguya dayal› bir yarg› oldu¤u için evrensel geçerlilik istemimizi herhangi
bir mant›ksal uslamlama süreci ile tan›tlayamay›z ama yarg›da bulundu¤umuz za-
man bir bak›ma evrensel bir sesle konufltu¤umuza ve baflkalar›n›n onay›n› istedi-
¤imize inan›r›z ama onlar da bu onay› ancak kendi duygular› temelinde verecek-
lerdir. ‹leri sürebilece¤imiz herhangi bir kavram dolay›s›yla de¤il. Be¤eni yarg›s›n-
da kavramlar›n bir kar›flmas› olmaks›z›n hofllanma, be¤enme aç›s›ndan böyle bir
evrensel sesten baflka bir fley öne sürülemez.
3) Güzelin iliflki kategorisi aç›s›ndan tan›m›: “Güzel, bir nesnede ereksiz
bir ereklili¤in formudur.” Bu tan›m›n anlam› gerçekten aç›klanmay› gerektirebilir.
Örne¤in bir çiçe¤e bakt›¤›m›zda, onu güzel buluruz, ç›kars›z ve kavrams›z bakt›¤›-
2. Ünite - Kant’›n Etik Estetik ve Politik Görüflleri 41
m›z aç›kt›r ama bir de çiçe¤in özel bir amac› olmadan, o kendisi bir ereklilik ola-
rak karfl›m›za ç›kt›¤› için biz onu güzel bulmaktay›z, biçimiyle, rengiyle, oranla-
r›yla k›sacas› salt kendisi olarak sanki güzel görünme ere¤ine uygun olarak olufl-
mufltur. Hiç kuflkusuz güzellik kavram›na efllik eden bir amaç kavram› olabilir.
Ama Kant, bir amaç kavram›n›n efllik etti¤i bir be¤eni yarg›s›n›n salt olmad›¤› dü-
flüncesindedir. Bu nedenle özgür ve ba¤›ml› güzellik dedi¤i fleyler aras›nda ayr›m
yapar. E¤er bir çiçek güzeldir yarg›s›nda bulunuyorsak önümüzde büyük bir ola-
s›l›kla çiçekte yerine getirilmifl bir amaca iliflkin hiçbir kavram yoktur. O zaman
çiçe¤in güzelli¤inin özgür oldu¤unu söyleyebiliriz ve be¤eni yarg›m›z›n da salt ol-
du¤unu söyleyebiliriz. Ama bir yap›n›n örne¤in bir saray›n güzel oldu¤unu söyle-
di¤imizde, bu yap›da yerine getirilmifl ve eksiksiz olarak somutlaflt›r›lm›fl bir ama-
c›n, kavram›n›n bulundu¤u asl›nda aç›kt›r. Çünkü içinde yaflamaya yönelik yap›l-
m›flt›r. O zaman bu yap›n›n güzelli¤inin ba¤›ml› güzellik oldu¤u, yarg›m›z›n da
salt estetik be¤eni yarg›s› olmad›¤› söylenebilir. Çünkü yaln›z bir estetik hofllan-
man›n anlat›m› de¤ildir, ayr›ca kavramsal bir öge içermektedir. fiu hâlde estetik
yarg›da kavramsal bir amaç bulunmamak zorundad›r ve güzel dedi¤imiz nesne
d›flsal bir amaç tafl›mamal›d›r.
4) Güzelin kiplik kategorisi aç›s›ndan tan›m›: “Güzel herhangi bir kavram
olmaks›z›n zorunlu bir hofllanman›n nesnesi olarak kabul edilen fleydir.” Buradaki
zorunluluk kuramsal, nesnel bir zorunluluk de¤ildir. E¤er böyle olsayd› öne sür-
dü¤ümüz be¤eni yarg›m›z› herkesin onaylayacak oldu¤unu a priori olarak bilirdik
ama kuflkusuz zorunluluk terimi bunu anlatmaz. Yarg›m›z için evrensel geçerlilik
isteminde bulunuruz. Ne var ki gerçekte kabul edilip edilmeyece¤ini bilemeyiz.
Buradaki zorunluluk ‘örneksel’ terimine eflde¤erdir. Yani bildirilmeyen bir evren-
sel kural›n bir örne¤i olarak görülen bir yarg›ya herkesin onay vermesinin zorun-
lulu¤u anlat›lmak istenmektedir. Biri bir fley güzeldir dedi¤inde herkesin onu
onaylamas› gerekti¤ini öne sürmektedir. Bu öne sürüm ya da istem evrensel bir il-
keyi varsayar ki yarg› bunun bir örne¤idir. Ama bu ilke mant›ksal bir ilke olmay›p
bir tür sa¤duyuyu yans›t›r. Buradaki sa¤duyu bilinen anlamda biliflsel içerikli sa¤-
duyu de¤ildir. “Terimin estetik anlam›nda sa¤duyu, biliflsel güçlerimizin özgür
oyunundan sonuçlanan etki ile ilgilidir. Estetik bir yarg›da bulunurken söz konu-
su nesneyi alg›layan herkeste, bunlar›n karfl›l›kl› oyunlar›ndan belli bir benzer do-
yumun do¤aca¤›n› ya da do¤mas› gerekti¤ini varsayar›z” (Copleston, 2004: 219).
Bu sa¤duyuyu varsaymak için herhangi bir hakk›m›z var m›d›r? Kant “Varoluflunu
tan›tlayamay›z ama yarg›lar›m›z›n zorunlu koflulu olarak varsay›lmalar› kaç›n›lmaz-
d›r.” demektedir. Çünkü yarg›lar onlara efllik eden kan› ile birlikte evrensel iletile-
bilirli¤e aç›k olmal›d›r. Ama bu kavrama uygun olan evrensel mant›k ilkesine gö-
re olamayacaksa geriye salt bu sözü edilen sa¤duyu zemini kalmaktad›r.
Kant, güzel kavram›na iliflkin bu çözümlemesi ile insanlarda estetik be¤eniyi
e¤itmek ya da gelifltirmek için birtak›m kurallar vermek amac›nda olmad›¤›n› be-
lirtir. O estetik yarg›n›n do¤as› ile ve varsa a priori, yani zorunlu ve evrensel özel-
likleri ile ilgilidir. Yukar›da gördü¤ümüz gibi estetik yarg›n›n ç›kars›zl›¤›, ereksiz
bir ereksellik tafl›yor olmas›, a priori özelliklerine örnek oluflturmaktad›rlar. Ama
buradaki temel sorun, salt be¤eni yarg›s›n›n biricik belirleyici tafl›y›c›s› olmas› an-
lam›nda duygu anlat›p anlatmad›¤› ya da belirli bir anlamda biliflsel bir yarg› olup
olmad›¤›d›r. Kant’a göre estetik yarg› kuflkusuz nesnel bir bilgi aktarmaz ama ak-
tar›r diyen ç›karsa o zaman da bu bilginin ne oldu¤u sorulabilir. Bu aç›dan Kant’›n
yaklafl›m› daha bir do¤ru çizgi üzerinde gibi görülebilir.
42 Modern Felsefe-II
D Ü fi Ü N E L ‹ M D Ü fi Ü N E L ‹ M
S O R U S O R U
D‹KKAT D‹KKAT
2. Ünite - Kant’›n Etik Estetik ve Politik Görüflleri 43
Sonuç olarak çat›flma ve ac›larla dolu olan tarihsel varl›k alan›, bütününde po-
zitif bir anlam tafl›r. Tarihin genel ak›fl›nda toplum-d›fl› birtak›m güçler, bir varl›¤›n
geliflmesi için harekete geçirici, öne do¤ru itici bir rol oynarlar, kendi kendisini yö-
netme, kendisi olma ve özgürlü¤ün geliflmesine yard›m ederler. Dünya Vatandafl-
l›¤› Aç›s›ndan Genel Bir Tarih ‹desi adl› yaz›s›nda Kant, insanl›kta dünya vatandafl-
l›¤› idesinin geliflti¤ini yazar. Buna göre, ayr› ayr› uluslar›n kurduklar› devletlerin
birleflmesi ile bir uluslar birli¤inin kurulmas› bu birli¤in ebedi bar›fl› sa¤lay›p ko-
rumas› gerekti¤i temel düflünce olarak ifllenmifltir. Kant bu görüflleriyle insan akl›-
n›n ve ahlak›n›n insana gösterdi¤i ve ondan bekledi¤i idelere dayanan idealist bir
tarih felsefesi ortaya koymufltur.
Özet
NA M A Ç
Kant eti¤inin temel kavram ve sorunlar›n› Pratik leri ve çabalar›n›n bir beklentisi, inanc›d›r. ‹nsan,
1 Akl›n Elefltirisi isimli eseri ›fl›¤›nda saptay›p tar- ahlakl› bir varl›k olma ödevi bak›m›ndan varl›¤›-
t›flmak. n›n sonsuza dek sürece¤ini postülat olarak kabul
Kant’a göre iyi istemeden baflka kay›ts›z flarts›z etmelidir. Böylece Kant ruhun ölümsüzlü¤ünü
iyi say›labilecek bir fley yoktur ve iyi isteme de flu ya da bu flekilde kabul etmifl olur.
sonuçlar› nedeniyle de¤il, salt isteme olarak ken-
di bafl›na iyidir. Mutluluk ya da yarar ahlaklar› N
A M A Ç
Kant’›n estetik anlay›fl›n›, güzel ve yüce kavram-
pratik akl› özünden sap›r›r ve onu amaç u¤runa 2 lar›na yönelik çözümlemelerini Yarg› Gücünün
bir araç durumuna düflürür. Oysa gerçek akl›n Elefltirisi isimli eseri ›fl›¤›nda de¤erlendirmek.
temeli salt pratik ak›ld›r ve iyi isteme salt pratik Kant’a göre anlama yetisi ile salt ak›l aras›nda
akl›n ilkelerinden do¤ar. Etik eylem, iyi isteme arac› bir güç olan yarg› yetisi, kuramsal do¤a fel-
içerir. Eylemin etik de¤eri, onunla ulafl›lacak sefesi ile özgürlük postülas› üzerine temellendi-
amaçta de¤il, onun yap›lmas›na karar vermeye rilmifl pratik ya da ahlaksal felsefe aras›ndaki ba-
yol açan güdüdedir (maksim). Etik eylem yap›l- ¤› sa¤lar. Genel olarak tikeli tümelde kapsanm›fl
mas› gerekti¤i için yap›l›r ve bu gereklilik kendi- olarak düflünme gücüdür. Tikelleri, anlama yeti-
ni koflulsuz buyruk biçiminde yans›t›r. Eylemle- sinin kategorileri alt›na yerlefltirerek daha önce
rimizin güdüsü tüm insanlar için genel bir yasa bulunmam›fl empirik yasalar› düflünsel (refleksi-
olabilmelidir. Bu yasaya uymak bir ödevdir ve yonlu) bir çabayla bulup ç›kar›r. Böylece bulgu-
bu yüzden Kant ahlak› ödev ahlak› olarak an›l›r. lay›c› (heuristik) bir özelli¤i vard›r. Keflfetti¤i ya-
Etik de¤er tafl›yan eylemler sadece ödeve uygun salar› birbirleriyle iliflkilendirip bir sisteme do¤ru
olmakla kalmay›p ödeve dayanan, ödevden ge- ilerler ve bu süreç boyunca do¤a taraf›ndan gü-
len eylemlerdir ve salt pratik akl›n yönetti¤i iste- dülür. Do¤adaki erekselli¤i izler. Bu ereksellik
melerden do¤arlar. Ahlak yasas›n›n birinci ifade- verili bir deneyim nesnesinin biçiminin, bilme
si: “Öyle eylemde bulun ki senin bu eylemdeki yetisiyle uyumu olarak tasarlanabilece¤i gibi, nes-
istemenin maksimi her zaman, ayn› zamanda ge- nenin biçiminin fleyin kendisinin olana¤› ile uyu-
nel bir yasan›n ilkesi olarak geçebilsin.” ‹kinci mu olarak da tasar›mlanabilir. Yani fley, biçimi
ifadesi: “Öyle eylemde bulun ki bu eyleminde aç›s›ndan do¤an›n bir ere¤ini yerine getiriyor ola-
insanl›¤› hem kendinde hem de di¤er insanlar›n rak tasar›mlan›r.
her birinde her zaman bir amaç olarak alas›n, as- Yarg› gücüne iliflkin çözümleme önce do¤aya,
la araç olarak kullanmayas›n.” Üçüncü ifadesi: sonra estetik alana yönelir. Kant’a göre organik
“Özerklik ilkesine göre davran.” Özünde bir ve varl›klar alan›n›n bilgisinde do¤a ile özgürlük
ayn› fley olan ahlak yasas›, istenci evrensel bir dünyas› aras›nda bir köprü kurulur. Çünkü orga-
yasa görevi gören tüm insanlar› birbirine ba¤lar nizmalarda, teleolojik tasar›mlar›n ortaya ç›kt›¤›
ve tümünü bir erekler ülkesinin yurttafl› yapar. bir do¤a varl›¤› buluruz. Kant bundan sonra ge-
‹nsan bu ülkede özgürdür. Özgürlük tan›tlana- rek do¤ada gerek sanatta güzelin ve yücenin çö-
maz ama salt bir kurgu olarak da düflünülemez. zümlenmesine giriflir. Ona göre bir fleyin güzel
Kendimizi evrensel yasalar yapan, ahlaksal düz- oldu¤unu bildiren yarg›ya be¤eni yarg›s› denir
lemde özerk varl›klar olarak görmemiz özgür ola- ve bu yarg› dört tarzda dile getirilir. Bunlar, an-
bilmemize ba¤l›d›r. O hâlde özgürlük ahlaksal lama yetisinin nitelik, nicelik, iliflki, kiplik kate-
eylemler için pratik bir zorunluluktur. Nitekim gorilerine paralel biçimde oluflur. Güzelin nitelik
özgürlük, ölümsüzlük ve tanr› pratik akl›n postü- kategorisi aç›s›ndan tan›m›; “Be¤eni yetimizin
lalar›d›r. ‹nsan›n özgür olmas› ahlak yasas›n› bil- hiçbir ç›kar olmaks›z›n hoflland›¤› nesneye güzel
mesiyle mümkündür. Otonomi, insan›n istemesi- denir.” fleklindedir. Nicelik kategorisi aç›s›ndan
nin kendi belirledi¤i kanuna uymas›d›r. Pozitif tan›m›; “Nesneye iliflkin bir kavram olmaks›z›n
anlamda özgürlük budur. Ölümsüzlük ise akl›n evrensel olarak hofla giden fley güzeldir.” fleklin-
vard›¤› bir sonuç olarak insan›n en yüksek niyet- dedir. ‹liflki kategorisi aç›s›ndan tan›m›; “Güzel,
2. Ünite - Kant’›n Etik Estetik ve Politik Görüflleri 49
bir nesnede ereksiz bir ereklili¤in formudur.” kurtulma çabalar›, ak›lla kavranamayacak dinsel
fleklindedir. Kiplik kategorisi aç›s›ndan tan›m›: düflünce ve inançlara dek uzan›r. Tarih sorunu
“Güzel, herhangi bir kavram olmaks›z›n zorunlu da iyi ve kötü güçlerin yeryüzündeki çat›flmas›
bir hofllanman›n nesnesi olarak kabul edilen fley- sorunudur. Kant, tarihin ak›fl›na sürekli negatif
dir.” fleklindedir. Yüce de güzele benzer biçimde güçler etki etti¤ine inan›r. Belki de tarih, iyi ile
izleyen estetik haz verir ama güzel nitelikle, yü- kötünün sürekli yer de¤ifltirdi¤i ve bunun sürgit
ce nicelikle iliflkilidir. Ayr›ca güzel biçim ve s›n›r- devam etti¤i bir aland›r. ‹nsanl›¤›n ilerledi¤i dü-
la yüce ise s›n›rs›zl›k ve belli bir biçim tafl›mama flüncesi sadece insan akl›n›n bir idesidir. Bu ide,
ile ön plana ç›kar. Kant güzeli anlama yetisi ile eylemlerimiz ve araflt›ralar›m›z için öznel bak›m-
yüceyi ise ak›l ile iliflkilendirir. Güzelde anlama dan gerekli olan yönetici bir ilke görevi görmek-
yetisi ile imgelem uyum içindedir. Yücede ise tedir. Do¤a durumunda insan bir ussal hayvan-
imgelem ak›l taraf›ndan bask› alt›na al›n›r. Sanat d›r. ‹nsan›n do¤al varl›k durumundan ç›k›p ken-
yap›t›n›n nas›l ortaya ç›kt›¤›na gelince. Deha sa- di kendisini yöneten özgür bir varl›k olma düze-
natç› kendi kural›n› kendisi koyan ve bu yüzden yine ulaflmas› sürüp giden bir süreçtir. ‹nsanl›¤›n
taklit edilemeyen sanatç›d›r. soy olarak gelifliminde sükunet içinde yaflamak
Sanat, duyulara verilmifl fleylere yeniden flekil ve- de¤il tam tersine, z›tlaflma ve çat›flmalar›n çok
rerek onlar› ideal bir yap›ya yükseltir. önemli bir rolü olmufltur. Çat›flma ve ac›larla do-
N
lu olan tarihsel varl›k alan›, bütününde pozitif bir
Kant’›n din, tarih hukuk ve politika felsefesini anlam tafl›r. Kant’›n hukuk ve politika alan›ndaki
A M A Ç
Kendimizi S›nayal›m
1. Kant’a göre mutluluk ahlak›nda eylemler afla¤›daki- 6. “Nesneye iliflkin bir kavram olmaks›z›n evrensel ola-
lerden hangisine göre belirlenir? rak hofla giden fley güzeldir.” Kant’›n güzele iliflkin
a. Koflulsuz buyruk yukar›da verdi¤i bu tan›m, anlama yetisinin temel ka-
b. Hukuksal buyruk tegorilerinden hangisine uygun olarak oluflturulmufltur?
c. Koflullu buyruk a. Nicelik
d. Yasal buyruk b. Nitelik
e. Gelenek ve al›flkanl›klar c. ‹liflki
d. Kiplik
2. Kant’a göre afla¤›dakilerden hangisi bir eylemin etik e. Olumsall›k
bak›mdan iyi oldu¤unu göstermeye yetmez?
a. Eylemin maksiminin genel bir ilke olabilmesi 7. Kant’›n yüce kavram› ile güzel kavram› aras›nda ya-
b. Eylemin insanl›¤› araç de¤il, amaç olarak gör- p›lan afla¤›daki karfl›laflt›rmalardan hangisi yanl›flt›r?
mesi a. Güzel olan da yüce olan da izleyene estetik bir
c. Eylemin otonomi ilkesine uygun olmas› haz ya da hofllanma duygusu verir.
d. Eylemin ödev gere¤i ve ödevden dolay› olmas› b. “Bir fley yücedir” yarg›s› da “Bir fley güzeldir.”
e. Eylemin ödeve uygun olmas› yarg›s› gibi belli bir kavram› ön gerektirmez.
c. Güzel nicelik ile iliflkiliyken yüce nitelikle iliflki-
3. Kant’›n özgürlük anlay›fl› hakk›nda afla¤›daki bilgi- lidir.
lerden hangisi yanl›flt›r? d. Güzel, anlama yetisiyle yüce ise ak›lla iliflkilen-
a. Özgürlük, salt ak›l temelinde tan›tlanabilir. dirilmifltir.
b. Özgürlük pratik ak›l alan›nda zorunludur. e. Güzel do¤al nesneleri nitelemek için kullan›l›r,
c. Özgürlük salt keyfi bir kurgudan ibaret görüle- yücelik ise nesnelere olmaktan çok nesnelerin
mez. bizde yaratt›¤› duygulara aittir.
d. ‹nsan›n ahlaksal özerkli¤i özgür olmas›na ba¤-
l›d›r. 8. Kant’›n kötülük anlay›fl› hakk›nda afla¤›daki bilgiler-
e. Numenal alanda özgür bir nedenin bulunmas› den hangisi yanl›flt›r?
çeliflik de¤ildir. a. Kötülük e¤ilimi insan do¤as›na kökten ba¤l›-
d›r ve bu e¤ilimin kayna¤› insan için kavran›-
4. Afla¤›dakilerden hangisi salt pratik akl›n postülala- lamazd›r.
r›ndan biridir? b. Kötü, insandaki bir eksiklik ya da yetkinli¤in
a. Ödev oluflamamas› hâlidir.
b. Ölümsüzlük c. Kötülük insanda duyulardan kaynaklanan gü-
c. Mutluluk dülerin salt pratik ak›ldan kaynaklanan güdüle-
d. Ölçülülük re a¤›r basmas›d›r.
e. ‹yi isteme d. Kötülükten kurtulma sadece insan›n bireysel ça-
balar›yla baflar›lamaz.
5. Kant’a göre yarg› gücü hakk›nda afla¤›dakilerden e. ‹nsan›n kötülükten tamamen kurtulabilmek için
hangisi söylenemez? tanr›n›n kötülükle mücadelede kendisine yar-
a. Anlama yetisi ile salt ak›l aras›nda arac› bir güçtür. d›m edece¤ine inanmas› gerekir.
b. Do¤a felsefesi ile ahlak felsefesi aras›ndaki ba¤›
sa¤lamada etkindir.
c. En genel anlam›yla tikeli tümelde kapsanm›fl
olarak düflünme gücüdür.
d. Bulgulay›c› olmaktan çok oluflturucu bir ifllev
görür.
e. Düflünsel yani refleksiyonlu bir flekilde çal›fl›r.
2. Ünite - Kant’›n Etik Estetik ve Politik Görüflleri 51
9. Kant’a göre tarih konusunda afla¤›da verilen bilgiler- 4. b Yan›t›n›z do¤ru de¤ilse ünitenin Salt Pratik Ak-
den hangisi yanl›flt›r? l›n Postülalar› bafll›kl› k›sm›n› yeniden gözden
a. Tarih sorunu iyi ve kötü güçlerin yeryüzündeki geçiriniz. Ölümsüzlük, özgürlük ve Tanr› pos-
çat›flmas› sorunudur. tülalar›n›n Salt Pratik Akl›n postülalar› oldu¤u-
b. A priori bir tarih bilgisi olanaks›zd›r. nu göreceksiniz.
c. ‹lerleme düflüncesi insan akl›n›n bir idesinden 5. d Yan›t›n›z do¤ru de¤ilse ünitenin Yarg› Gücü-
ibarettir. nün Elefltirisi bafll›kl› k›sm›n› yeniden gözden
d. Dünyan›n gidiflinin önceden belirlenebilece¤ine geçiriniz. Anlama yetisinin oluflturucu, salt ak-
inanmal› ve bu yolda çal›flmal›d›r. l›n düzenleyici bir ifllevi oldu¤unu, yarg› gücü-
e. Z›tlaflma ve çat›flmalar›n insanl›¤›n soy olarak nünse tikeli tümelde kapsanm›fl olarak düflü-
gelifliminde önemli rolü olmufltur. nerek bulgulay›c› bir ifllev sergiledi¤ini göre-
ceksiniz.
10. Kant’a göre bir istemenin iyi bir isteme olabilmesi 6. a Yan›t›n›z do¤ru de¤ilse ünitenin Estetik Be¤eni
afla¤›dakilerden hangisinin ilkelerine uygun olmas›na Yarg›lar› ve Güzelin Çözümlenmesi bafll›kl› k›s-
ba¤l›d›r? m›n› yeniden gözden geçiriniz. Söz konusu ta-
a. Salt ak›l n›m›n anlama yetisinin nicelik kategorisine uy-
b. Duyarl›k gun olarak oluflturuldu¤unu göreceksiniz.
c. Anlama yetisi 7. c Yan›t›n›z do¤ru de¤ilse ünitenin Yüce Kategori-
d. Yarg› gücü sinin Çözümlenmesi bafll›kl› k›sm›n› yeniden
e. Salt pratik ak›l gözden geçiriniz. Güzelin nitelik ile, yücenin
ise nicelik, yani büyüklükle iliflkili oldu¤unu
göreceksiniz.
8. b Yan›t›n›z do¤ru de¤ilse ünitenin Kant’›n Din
Kendimizi S›nayal›m Yan›t Anahtar› Felsefesi bafll›kl› k›sm›n› yeniden gözden geçi-
1. c Yan›t›n›z do¤ru de¤ilse ünitenin Pratik Akl›n riniz. Kötülü¤ün insandaki bir eksiklikten ya da
Elefltirisi Ifl›¤›nda Kant Eti¤i bafll›kl› k›sm›n› ye- yetkinlik yoksunlu¤undan ibaret olmad›¤›n›, gü-
niden gözden geçiriniz. Kant’a göre mutluluk dülerin tersine dönmesiyle ilgili bir durum ol-
ya da haz etiklerinin koflullu buyruklar temelin- du¤unu göreceksiniz.
de flekillendiklerini göreceksiniz. 9. d Yan›t›n›z do¤ru de¤ilse ünitenin Kant’›n Tarih
2. e Yan›t›n›z do¤ru de¤ilse ünitenin Pratik Akl›n Felsefesi bafll›kl› k›sm›n› yeniden gözden geçi-
Elefltirisi Ifl›¤›nda Kant Eti¤i bafll›kl› k›sm›n› ye- riniz. Kant’a göre dünya tarihinin gidiflat›n›n ön-
niden gözden geçiriniz. Eylemin ödeve uygun ceden belirlenebilece¤ine inanman›n bir ölçü-
olmas›n›n tek bafl›na bir eylemin etik bak›mdan süzlük oldu¤unu göreceksiniz.
iyi oldu¤unu göstermeyece¤ini, eylemin ayn› 10. e Yan›t›n›z do¤ru de¤ilse ünitenin Pratik Akl›n
zamanda ödev gere¤i ve ödevden dolay› yap›l- Elefltirisi Ifl›¤›nda Kant Eti¤i bafll›kl› k›sm›n› ye-
m›fl olmas› gerekti¤ini göreceksiniz. niden gözden geçiriniz. Kant’a göre bir isteme-
3. a Yan›t›n›z do¤ru de¤ilse ünitenin erekler ülkesi nin iyi bir isteme olabilmesinin salt pratik akl›n
bafll›kl› k›sm›n› yeniden gözden geçiriniz. Kant’a ilkelerine göre belirlenmifl olmas› flart›na ba¤l›
göre özgürlü¤ün tan›tlanamaz oldu¤unu göre- oldu¤unu göreceksiniz.
ceksiniz.
52 Modern Felsefe-II
Yararlan›lan ve Baflvurulabilecek
Kaynaklar
Cassirer, E. (1996). Kant’›n Yaflam› ve Ö¤retisi. çev.
Do¤an Özlem, ‹stanbul: ‹nk›lap Kitabevi.
Copleston. (2004). Felsefe Tarihi: Kant. çev. Aziz Yar-
d›ml›, ‹stanbul: ‹dea Yay›nevi.
Gökberk, M. (1988). Felsefe Tarihi. ‹stanbul: Remzi
Kitabevi.
Heimsoeth, H. (1967). Immanuel Kant’›n Felsefesi.
çev. Takiyettin Mengüflo¤lu, ‹stanbul: ‹stanbul Üni-
versitesi Edebiyat Fakültesi Yay›nlar›
Jimenez, M. (2008). Estetik Nedir? çev. Aytekin Kara-
çoban, ‹stanbul: Doruk Yay›nlar›.
Kant, I. (1980). Pratik Akl›n Elefltirisi. çev. Ioanna
Kuçuradi, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yay›nlar›.
Kant, I. (1981). Ahlak Metafizi¤inin Temellendiril-
mesi. çev. Ioanna Kuçuradi, Ankara: Hacettepe Üni-
versitesi Yay›nlar›.
Kant, I. (1993). Ar› Usun Elefltirisi. çev. Aziz Yard›m-
l›, ‹stanbul: ‹dea Yay›nevi.
Kant, I. (1995). Prolegomena. çev. Ioanna Kuçuradi-
Yusuf Örnek, Ankara: Türkiye Felsefe Kurumu Yay›-
n›.
Kant, I.(2006). Yarg› Yetisinin Elefltirisi. çev. Aziz
Yard›ml›, ‹stanbul: ‹dea Yay›nevi.
Kant, I. (2007). E¤itim Üzerine. çev. Ahmet Aydo¤an,
‹stanbul: Say Yay›nlar›.
Magee, B. (2001). Büyük Filozoflar. çev. Ahmet Ce-
vizci, ‹stanbul: Paradigma Yay›nlar›.
Stumpf, S., E.(1994). Philosophy: History & Prob-
lems. North America McGraw-Hill, Inc.
Sahakian. (1997). Felsefe Tarihi. çev. Aziz Yard›ml›,
‹stanbul, ‹dea Yay›nevi.
Thilly, F. (2007). Felsefenin Öyküsü-II: Ça¤dafl Felse-
fe. çev. ‹brahim fiener, ‹stanbul: ‹zdüflüm Yay›nlar›.
Walsh, W. H. (1967). Kant, Immanuel. (Encyclopedia
of Philosophy) ed. Paul Edwards, New York.
3
MODERN FELSEFE-II
Amaçlar›m›z
N
Bu üniteyi tamamlad›ktan sonra;
N
Fichte’nin temel felsefi ahlaksal ve siyasal görüfllerini de¤erlendirebilecek,
Schelling’in felsefi görüfllerini, tarih ve sanat konusundaki özgün yaklafl›m›n›
N
tart›flabilecek,
Schleiermacher’in dinsel deneyim yorumunu ve ahlaksal görüfllerini tart›fla-
bileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Alman ‹dealizmi • Kapal›Tticaret Devleti
• Kendinde Anl›k • Öznel ‹dealizm
• Kendinde fiey • Mutlak
• Deneyim • Transendental ‹dealizm
• Mutlak Ben • Dinsel Deneyim
• Ben-Olmayan (ya da Do¤a) • Hermeneutik
• Vicdan (ya da Duyunç) • Tin
• Hak (ya da Hakkaniyet)
‹çindekiler
FICHTE
Yaflam› ve Yap›tlar›
Johann Gottlieb Fichte (1762-1814) Alman idealizmi olarak bilinen felsefi devini-
min kurucular›ndand›r. Bu devinim Kant’›n kuramsal ve pratik felsefe alan›ndaki
görüfllerinden gelifltirilmifltir. Fichte Kant’›n pratik felsefe-ahlak felsefesine iliflkin
görüfllerini ç›k›fl noktas› yaparak idealist felsefesini oluflturma yoluna gitmifltir.
Fichte, yoksul bir dokumac›n›n o¤lu olarak Almanya’n›n Saksonya bölgesinde,
Rammenau’da do¤du. Ailesinin kendisine düzenli bir e¤itim sa¤lama olana¤› yok-
tu. Küçük yaflta kan›tlad›¤› yetene¤inden etkilenen bir soylunun yard›m› ile Meis-
sen ve Shulpforta’da temel e¤itimini ald›. Shulpforta, Novalis, August Wilhelm
Schlegel, Friedrich Schelegel gibi dönemin ünlü romantik flairlerinin yetiflti¤i ve
daha sonra Nietzsche’nin de e¤itim görece¤i ünlü bir okuldur. 1780 y›l›nda Tanr›-
bilim ö¤rencisi olarak Jena Üniversitesine bafllad›. Üniversiteyi bitirince önce Wit-
tenberg’e, oradan Leibzig’e gitti. Bu dönemdeki çal›flmalar›nda Spinoza’n›n Ethica
isimli eserine iliflkin okumalar› sonucunda önce determinizm kuram›n› benimser
gibi olmas›na karfl›n, sonralar›, devrimci ve enerjik karakterine daha uyumlu olma-
s› nedeniyle ahlaksal özgürlük kuram›n› destekledi ve Spinozac›l›¤›n güçlü bir kar-
fl›t› durumuna geldi.
Bu arada parasal nedenlerle Zürih’de bir aile ö¤retmenli¤i görevini kabul etti.
Bu dönemde Rousseau ve Montesquieu okuyarak özgürlük idesine iliflkin düflün-
celerini daha da gelifltirdi. 1790’da baz› ö¤rencilerinin iste¤i üzerine Kant’›n eleflti-
rel felsefesi üzerine çal›flmaya bafllad›. Bu çal›flma yaflam›nda devrimsel de¤iflimle-
re yol açt›. 1792’de, Tüm Tanr›sal Bildiriflin Elefltirisi, 1793’de Frans›z Devrimi
Üzerine Kamunun Yarg›s›n› Düzeltmek ‹çin Tasarlanm›fl Katk›lar adl› çal›flmalar›
yay›mland›. Bu son çal›flmayla bir demokrat oldu¤unu kan›tlam›flt›r. 1794’te Jena
Üniversitesinde profesör olarak çal›flmaya bafllad› ve bu üniversitede oluflmaya
bafllayan idealist felsefenin öncülü¤ünü yapt›. Fichte burada insan›n de¤eri ve bil-
ge insan›n görevi üzerine bir dizi konferans verdi. 1794 y›l›nda Tüm Bilim Kura-
m›n›n Temeli (Grundlage der Gesammten Wissenschaftslehre) adl› ünlü yap›t› ya-
y›mland› (Bu yap›t k›saca Wissenschaftslehre olarak bilinir ve Türkçe’de Bilginin
Bilimi ya da Bilim Kuram› gibi adlarla an›l›r.). Bu yap›t›nda Kant’›n elefltirel felse-
fesini idealist bir yönde gelifltirmifl görünüyordu: Yap›tta en son bir ilkeden yola
ç›karak tüm bilme yollar›n›n dizgesel bir geliflimini sunmaktad›r. Bu geliflim ayn›
56 Modern Felsefe-II
Mutlak ben salt bir etkinlik, ¤ini bildirir. Ona göre mutlak ben bu aç›dan salt bir etkinliktir ve bu etkinlik ken-
sonsuz bir çabad›r. Bu çaba
ben-olmayan›, yani do¤ay›
dini sonsuz bir çaba olarak a盤a koyar. E¤er çabadan söz ediliyorsa do¤ald›r ki bir
bir karfl› tez olarak fley u¤runa çabadan söz ediliyordur, bu flekilde yine bir ben-olmayan›n varoluflu-
gerektirir. Do¤a, ben’in nu varsayar›z. Ayn› flekilde çaba bir karfl› devinimi, bir engeli gerektirir. Çünkü
ahlaksal özünü
olgusallaflt›raca¤› zorunlu e¤er hiçbir direnç görmese, doyum bulacak ve çaba olmaktan ç›kacakt›r. Ama mut-
bir ortamd›r. lak ben bir çaba olmaya son vermez. Böylece mutlak benin bu etkinli¤i ben-olma-
yan›n koyulmas›n› zorunlu k›lar. Bir baflka deyiflle ben üstesinden gelinecek bir
engel olarak ben-olmayan›, do¤ay› koymal›d›r. Bir baflka deyiflle, do¤a ben’in ah-
laksal özünü olgusallaflt›raca¤› zorunlu bir ortamd›r, eylem için gerekli bir aland›r.
N N
SIRA S‹ZDE SIRA
baflka bir fley S‹ZDE Bu yüzden duygu öz-duygudur. Kuflkusuz duygu çeflitli gö-
de¤ildir.
rünümler kazan›r. Örne¤in dürtü ya da itki çeflitli dürtü ve itkiler biçimine bürünür
AMAÇLARIMIZ
ve ben’de AMAÇLARIMIZ
de¤iflik doyum duygular›n›n geliflmesine yol açarlar. Ancak ben sonsuz
çaba olmas› nedeniyle tikel doyumlarda durmaz. O özgür etkinli¤i yoluyla daima
ideal bir hedefe do¤ru yönelir. Ama bu hedef de her zaman geri çekilir. E¤er ben
K ‹ T A P sonsuz ya da K ‹ bitimsiz
T A P bir çaba ise çekilmelidir de. Sonunda ben’in önünde duran
fley eylem u¤runa eylemdir. Gerçi ahlak ö¤retisinde Fichte tam özgürlük ve öz-de-
netim u¤runa mutlak ben’in sonsuz çabas›n›n kendisinin koydu¤u dünyada sonlu
TELEV‹ZYON öznelerin Tahlaksal
E L E V ‹ Z Y Oeylemlerinin
N ideal bir hedefe do¤ru yak›nlaflmas› yoluyla nas›l
yerine getirildi¤ini göstermeye çal›flmaktad›r.
Bilincin pratik yönden temellendirilmesinde flu kesindir ki ben daha bafltan ah-
laksal olarak etkin ben’dir. Onun do¤as›-özü budur. Ben’in kuramsal etkinli¤inin
‹NTERNET ‹ N T E R çaba
arkas›nda onun N E T olarak dürtü ya da itki fleklindeki do¤as› yatar. Örne¤in tasa-
r›m kuramsal etkinli¤in ürünüdür ama gerçekleflebilmek için üretim-tasar›m itkisi-
ni gerektirir ve yine duyulur dünyan›n koyulmas› temel çaba ya da itkinin ideal bir
hedefe do¤ru yönelerek belirli özgür ahlaksal etkinlik biçimini alabilmesi için zo-
runludur. fiu hâlde bu iki etkinlik tarz› birbirini bütünlemektedir. Ancak yine de
kuramsal aç›klama temelini eylemsel aç›klamada bulur. Bu flekilde Fichte, Kant’›n
pratik akl›n birincilli¤i ö¤retisinin istemlerini kendi yolunda karfl›lamaya çal›flm›fl
görünüyor.
Fichte, konuya insan›n ahlaksal do¤as›n›n ne oldu¤unu sorarak bafllar: Ben ‹nsan, dürtüleriyle
zorunlulu¤un hüküm
(Ego) özü bak›m›ndan bir etkinliktir, bir çabad›r; bu etkinlik ve çaban›n alt›ndaki sürdü¤ü do¤an›n, anlama
temel biçim ise gördü¤ümüz gibi bilinçlili¤in alt›nda kalan dürtü ya da itkilerdir. yetisi ya da kendini kendisi
Bu yüzden bir bak›fl aç›s›na göre insan bir dürtüler sistemidir diyebiliriz, bir bütün arac›l›¤›yla belirleme
e¤ilimiyle de özgürlü¤ün
olarak sistemi temsil eden dürtü Fichte’ye göre öz-sak›n›m dürtüsüdür. Bu aç›dan alan›na aittir. ‹nsan do¤as›
bak›ld›¤›nda insan, do¤an›n bir sistemi olarak görülebilir. Ama insan bir o kadar böylece ikili bir görünüm
sergiler.
da anlama yetisidir, ak›ld›r, bir bilinç öznesidir. ‹nsan bir bilinç öznesi olarak, ya-
ni ben olarak kendini yaln›zca kendisi arac›l›¤›yla belirleme e¤ilimindedir, efl de-
yiflle, özgürlük ve ba¤›ms›zl›k u¤runa bir çaba olarak kendisini ortaya koyar. Bu-
radaki çaba, do¤an›n belirleyicili¤inden kurtulabilme çabas›d›r. Bu ikisi aç›kça bir-
birine karfl›tt›r. Biri zorunluluk alan› iken öteki özgürlük alan›d›r. Böylece insan
do¤as›nda bir ikilik söz konusudur. Ne var ki Fichte’ye göre bu ayr›m sonul de¤il-
dir. Ona göre somut doyumu amaçlayan dürtü ile tam özgürlü¤ü ve ba¤›ms›zl›¤›
amaçlayan tinsel itki aflk›nsal ya da fenomenal bak›fl aç›s›ndan tek bir itkidirler. ‹n-
san› salt do¤an›n örgütlü bir düzene¤i olarak görmek bir yan›lg›d›r. O bu konuda
flunu söyler: “Ac›kmam›n nedeni besinin benim için varolmas› de¤ildir, tersine aç
oldu¤um içindir ki belli bir nesne benim için besin olur” (akt. Copleston. 1996: 72).
Buna göre organizma daima etkinli¤e e¤ilimlidir ve kendili¤inden etkinlik itkisi
(Trieb) tam özgürlü¤ün olgusallaflmas› için tinsel itki biçiminde yeniden ortaya ç›-
kar. Çünkü bu itki geçici doyum duygusu ile yat›flt›r›labilecek bir itki de¤ildir, o
do¤rudan do¤ruya sonsuzlu¤a aç›l›r. Burada bilinç sahibi ben, yani düflündü¤ünü
ayr›msayan ben, tam özgürlük itilimine yol verir. Ama insan sonul anlamda özne
ve nesne olarak bir tek itilimdir. Daha aç›k bir deyiflle Ben asl›nda özne-nesnedir
ve insan›n gerçek varl›¤› bu ikisinin özdefllik ve ayr›lmazl›¤›nda dile gelir. Bizim
duruflumuza göre yaflam›m›zda biri ya da ötekisi egemen olur, ben’in tüm yaflam
fenomenleri bu iki itkinin karfl›l›kl› olmalar›na dayan›r. Bir baflka deyiflle tüm olup
bitenler, bir ve ayn› temel itkinin ben/kendi ile karfl›l›kl› iliflkisidir. Bu bir tek itki
terimlerinde dile gelmenin Fichte’nin ahlak kuram› ile önemli ba¤›nt›s› vard›r.
Çünkü e¤er insan›n bu ikili yanlar›n› ayr› ayr› yaflad›¤›n› kabul etmifl olsak, bir
yanda tikel nesneler ile iliflkileri taraf›ndan belirli k›l›nan do¤al dürtülerle uyum
içinde yerine getirilen eylemleri, öte yanda tikel nesnelere iliflkin tüm belirlenim-
leri d›fllayan ve salt özgürlük u¤runa özgürlük düflüncesi ile uyum içinde yerine
getirilen eylemleri bulurduk. Burada ikinci eylem s›n›f› bütünüyle belirsiz olarak
kal›rd›. Ama Fichte en temelde bu iki itilim biçiminin bir ve ayn› itki/dürtü olmas›
nedeniyle, bunlar aras›nda bir sentez ortaya koymam›z gerekti¤i yan›t›n› verir: Bu-
na göre itkinin alt biçimi kendi ere¤inden, yani hazdan vazgeçmeli ve bu arada üst
itilim tek bir itkinin üst biçiminin mutlakl›¤›ndan yani herhangi bir nesne taraf›n-
dan belirlenmemifl olma durumundan vazgeçmelidir. Bunu biraz daha aç›klamak
gerekirse istenen fley, eylemlerin salt dolays›z bir doyum, haz u¤runa yerine geti-
rilmemeleri ama bunlar›n tinsel bir özne olarak insan›n önüne koydu¤u ideal ere-
¤e do¤ru yaklaflan bir dizinin üyeleri olmalar›d›r. Bu istemi yerine getirdikçe insan
ahlaksal do¤as›n› da olgusallaflt›racakt›r. Fichte bu giriflimiyle do¤al bir organizma
olarak insan yaflam› ile tinsel bilinç öznesi olarak insan yaflam› aras›nda kopar›la-
maz bir süreklilik bulundu¤unu göstermeye çal›flm›flt›r.
Eylemlerin Ahlaksall›¤›n›n Biçimsel Koflulu, Ahlak Yasas›: Fichte’ye göre,
kendini salt bir do¤a olarak düflünen ben’in özsel niteli¤i öz-etkinli¤e bir e¤ilim-
dir. Ama kendini sadece ve ben d›fl›ndaki herhangi bir fleyle iliflki kurmaks›z›n
kendinde ve kendi için düflündü¤ü zaman da düflünülen fley bu ayn› e¤ilimdir. Bu
nedenle Ben kendini öz-etkinlik ad›na etkinlik olarak düflünürken ayn› zamanda
62 Modern Felsefe-II
Fichte’ye göre devlet zorlay›c› bir güç olarak düflünüldü¤ünde, sadece varsa-
y›msal olarak zorunludur: Bir baflka deyiflle insan›n ahlaksal gelifliminin, henüz
toplumun bireylerinin birbirlerinin hak ve özgürlüklerine salt ahlaksal güdülerden
sayg› duyaca¤› noktaya henüz ulaflmam›fl oldu¤u varsay›m› üzerine temellenir.
E¤er bu koflul yerine getirilmifl olsayd› devlete zorlay›c› bir güç olarak gerek kal-
mazd›. Gerçekten devletin ifllevlerinden biri insanlar›n ahlaksal geliflimini sa¤la-
mak ise o zaman devlet kendi yok oluflunun koflullar›n› yaratmaya çabalamal›d›r.
Fichte en az›ndan ideal bir koflul olarak devletin yok oluflunu bekler flu hâlde dev-
leti kendinde bir erek olarak gördü¤ü söylenemez.
Bu fikirlere dayanarak Fichte, devlet yönetiminde despotizmi oldu¤u kadar de-
mokrasiyi de kabul etmez. Demokrasiden bütün bir halk taraf›ndan do¤rudan yö-
netimi anlar ve bu durumda ona karfl› ç›k›fl›, sözel bir demokraside ço¤unlu¤un
kendi yasalar›n› izlemeye zorlayacak hiçbir yetkenin olamayaca¤›d›r. Pek çok yurt-
tafl bireysel olarak iyi e¤ilimler tafl›salar bile, toplulu¤un sorumsuz, bafl›na buyruk
bir sürüye dönüflmesini önleyecek hiçbir güç ya da yetke bulunamaz. Ayn› zaman-
da yurttafllar›n yetkesi taraf›ndan yönetim gücünün kötüye kullan›labilece¤i varsa-
y›m›ndan hareketle bir tür yüksek mahkemenin kurulmas›n›n istenilebilirli¤ini de
vurgulam›flt›r. Bu kurulun ifllevi yasalara ve anayasaya uyulmas›n› gözetmek ola-
cakt› ve devlet yetkisini kötüye kullananlar› yasa gere¤i görevlerinden uzaklaflt›r-
ma hakk›n› da tafl›yacakt›. Bunun için halk›n anayasa, yasalar ve hükümette bir de-
¤iflim konusundaki istencini saptamak bak›m›ndan bir referanduma baflvurulabile-
cekti. Sonuç olarak Fichte, devletin amac›n›n kamu güvenli¤ini ve haklar sistemi-
ni korumak oldu¤unu bildirir. Bireyin özgürlü¤üne kar›flma, bu amac›n yerine ge-
tirilmesi için gereken noktalarla s›n›rl› olmal›d›r.
SCHELLING
Yaflam› ve Yap›tlar›
Tam ad› Friedrich Wilhelm Joseph von Schelling (1775- 1854) olan Schelling Al-
manya’n›n Württemberg kesiminde, Leonberg’de do¤du. Ayd›n bir rahibin o¤lu
olarak iyi bir e¤itim ald›. Daha küçük yafllarda parlak bir ö¤renci oldu¤unu kan›t-
lad›¤› için on befl yafl›nda Tübingen Üniversitesinde felsefe ve ilahiyat e¤itimine
bafllad›. Orada her ikisi de kendisinden befl yafl büyük olan Hegel ve büyük ro-
mantik flair Hölderlin ile arkadafll›k yapt›. Üçü de Frans›z devriminin bir yandafl›
idiler. Genelde Spinoza, Kant ve Fichte baflta olmak üzere çeflitli filozoflar›n görüfl-
leri üzerine ateflli tart›flmalar yapmaktayd›lar. Bu iki düflünürün düflünce yaflam›n›n
flekillenmesine katk›lar› olmuflsa da Schelling’in o s›ralar bir Fichte izleyicisi oldu-
¤u görülür. 1793’de Mitler Üzerine bafll›kl› denemesi, 1794’te Genel Olarak Bir Fel-
sefe Biçiminin Olana¤› Üzerine adl› yaz›s› yay›mlad›. 1795’te yay›mlanan Felsefe-
nin ‹lkesi Olarak Ben Üzerine bafll›kl› yaz›s› Fichte felsefesine iliflkindir. Ayn› y›l
Dogmatizm ve Elefltiricilik Üzerine Felsefi Mektuplar bafll›kl› makalesi ç›kt›. Bu ya-
z›da dogmatizm Spinoza, elefltiricilik ise Fichte taraf›ndan temsil ediliyordu.
Fichte’nin felsefesi düflüncelerinin geliflimi bak›m›ndan bir bafllang›ç olufltur-
makla birlikte, do¤ay› ahlaksal eylem için bir araç olarak görmesi Schelling’in
onaylayabilece¤i bir görüfl de¤ildi. Bu nedenle Fichte’nin etkisinden kurtularak
kendi özgün felsefesini bir do¤a felsefesi biçiminde oluflturma yoluna girdi. Bu ala-
na iliflkin görüflleri bundan sonraki bir dizi yay›n›nda anlat›m bulmufltur: Bu aç›-
dan 1797’de Bir Do¤a Felsefesine ‹liflkin ‹deler, 1798’de Dünya Ruhu Üzerine,
1799’da Bir Do¤a Felsefesi Üzerine ‹lk Taslak ve Bir Do¤a Felsefesi Sisteminin Tas-
la¤›na Girifl ya da Spekülatif Fizik Kavram› Üzerine bafll›kl› yap›tlar› yay›nland›.
Bu yap›tlar erken geliflmifl bir zihnin ürünleri olarak da dikkati çekmektedir.
Okulunu bitirince bir süre asil bir ailenin özel ö¤retmenli¤ini yapt› ve 1798’de
Fichte’nin önderli¤indeki Jena Üniversitesine profesör olarak atand›. Orada genç-
li¤inin idolü olan bu düflünürle meslektafl ve arkadafl olma flans›n› yakalad› 1802,
1803 y›llar›nda Hegel ile birlikte Elefltirel Felsefe Dergisi’ni (Kritisches Journal der
Philosophie) ç›kard›lar. O s›rada Hegel Schelling’in çömezi gibi görülüyordu. Nite-
kim Hegel’in ilk kitab› Fichte ve Schelling’in felsefelerinin bir karfl›laflt›r›lmas›na ay-
r›lm›flt›r. Bu arada Schelling, Goethe ve Schiller ile tan›flma olana¤›n› buldu ve Go-
ethe ile yak›n arkadafl oldular. Böylece Jena, Alman romantizminin de bir merke-
zi hâline geldi. Romantik devinim Schelling’in düflüncesi ve felsefesi üzerinde çok
etkili olmufltur. Ona bir bak›ma romantizmin filozofu diyebiliriz: Sanat›n bireysel
66 Modern Felsefe-II
Öznel ‹dealizm
Bu birinci döneminde Schelling, Fichte felsefesini yans›tan yaz›lar yazmakla birlik-
te, yavafl yavafl Fichte’nin etkisinden kurtularak kendi ba¤›ms›z konumuna do¤ru
yol almaktad›r. Bu dönemin en büyük yap›t› olan Felsefenin ‹lkesi Olarak Ben Üze-
rine bafll›kl› yaz›s›nda ben (ego) kavram›n› insan bilgisinin en yüksek ve koflulsuz
ögesi olarak postülalaflt›rm›flt›r. Bunun arkas›ndan gelen yaz›da Spinoza ve Fichte
felsefelerini karfl›laflt›rmaktad›r. Bu çal›flma bir bak›ma bir Fichte savunusudur ama
uzun vadeli imlemi bak›m›ndan ben-olmayan›n mutlaklaflt›r›lmas›n› içerir çünkü
do¤matizmin kuramsal düzlemde çürütülemeyece¤ine inanmaktad›r. Sonuç olarak
kuramsal düzlemde kal›nd›¤› sürece dogmatizm de elefltiricilik de ayn› sonuca gö-
türür. Bunlardan herhangi birini seçmek insan›n insan bireyi olarak tafl›d›¤› do¤a-
s›na kalm›flt›r. Bu ayn› görüflü Fichte’nin de dile getirdi¤ini an›msayabiliriz. Bu ya-
p›t görünürde Fichte destekçisi gibidir ama elefltirmenlerin birleflti¤i bir nokta ola-
rak asl›nda hem Spinoza felsefesinin hem de Fichte’nin aflk›nsal idealizminin, ken-
di çizgilerinde tek yanl› abartmalar olduklar› biçimindeki söze dökülmeyen bir
elefltiriyi içermektedir. Çünkü Spinoza nesneyi mutlaklaflt›r›yor, Fichte ise özneyi
mutlaklaflt›r›yor olarak betimlenmektedirler ve buradaki imlem mutlak varl›¤›n öz-
nellik ve nesnellik aras›ndaki ayr›m› aflmas› ve özdefllik içinde özne ve nesne ol-
mas› gerekti¤idir. Böylece Spinoza ve Fichte’nin çat›flan tutumlar›n› uzlaflt›racak bir
tür sentezin yerine getirilmesi gereklili¤idir. Bu sonuç Fichte’nin anlay›fl›na kuflku-
Schelling Öznel ‹dealizm suz bütünüyle yabanc›d›r. Böylece Schelling kendi özgün konumuna do¤ru ilerle-
döneminin sonlar›na do¤ru mektedir. Bir süre sonra do¤a felsefesi üzerine yazd›¤› yaz›lar göstertmektedir ki
do¤ay› mutlak varl›¤›n
nesnel belirifli olarak Fichteci konumdan tümüyle ayr›larak do¤aya tam da Fichte’nin yads›m›fl oldu¤u
görmeye bafllad›. metafizik konumu yükleme yoluna gitmifltir. Burada art›k do¤a mutlak varl›¤›n
nesnel belirifli olarak gösterilecektir. fiimdi o hâlde Schelling’in do¤a felsefesi ko-
numuna geçebiliriz. Schelling felsefesinin özgünlü¤ü de buradad›r.
Do¤a Felsefesinin Metafizik Temeli: Schelling’in felsefesinde ikinci aflamay›
Schelling’e göre Fichte, oluflturan do¤a felsefesine iliflkin görüflleri en ünlü ve etkili olan bölümü olufltur-
do¤ay› ben-olmayan olarak maktad›r. Bu dönemin ilk önemli yap›t› olan Bir Do¤a Felsefesine ‹liflkin ‹deler’de
belirleyerek do¤a ile tin,
nesnel ile öznel aras›nda ben’in bir yap›laflt›rmas› olarak dünya kavram›na karfl› ç›kar. Yani Fichte’nin, öz-
yapay bir ikilik yaratm›flt›r. nenin yap›laflt›rd›¤› ben-olmayan olarak do¤a anlay›fl› bir kenara b›rak›l›r: Ona gö-
Kendi do¤a metafizi¤i iflte
bu ikili¤i aflmaya yönelir. re do¤a ile tin, nesnel ile öznel aras›nda yarat›lan ayr›mlaflt›rmadan soyut düflün-
me yetimiz sorumludur. ‹nsan soyut düflünme yetisi ile d›flsal nesneyi ve öznel ta-
3. Ünite - Alman ‹dealistleri: Fichte, Schelling, Schleiermacher 67
sar›m› birbirinden ay›rt etmifl ve kendisi için bir nesne hâline gelmifltir. Böylece do-
¤a, tinin karfl›t› olmufl ve insan öz-bilinçli soyut düflünme yetene¤indeki bir varl›k
olarak kendini do¤aya yabanc›laflt›rm›flt›r. Schelling’in do¤a metafizi¤i iflte bu ya-
pay düalizmi ortadan kald›rmaya yönelik bir giriflimdir.
Schelling, öznel ve nesnel, ideal ve reel aras›ndaki ba¤daflma ya da uygunluk
sorununu çözme yönünde iki önemli giriflim oldu¤undan söz eder: Bu giriflimleri
yapanlar Spinoza ve Leibniz’dir. Spinoza özdeflli¤i bir sonsuz Töz’ün ayr› yüklem-
lerinin paralel de¤iflkileri kuram› ile aç›klarken Leibniz, bir önceden saptanm›fl
uyum kuram›na baflvuruyordu. Ama bu iki kuramdan hiçbiri Schelling’e göre ger-
çek bir aç›klama de¤ildi. Çünkü Spinoza tözün de¤iflkilerini/moduslar›n› aç›klan-
mam›fl b›rak›rken Leibniz ise sadece bir önceden saptanm›fl uyum varsay›m›n› öne
sürmüfl olman›n ötesine gitmemifl oluyordu. ‹kisinin de üstünlü¤ü tinsel olan›n ve
nesnel olan›n en sonunda bir olduklar› gerçe¤inin sezgisini tafl›malar›d›r. Asl›nda Schelling’e göre filozof do-
önemli olan da budur. Filozof göstermelidir ki, ‘Do¤a görülür tindir ve tin ‘görül- ¤an›n görülür Tin oldu¤unu,
Tininse görülmez do¤a oldu-
mez do¤ad›r.’ fiu hâlde öznel ve nesnel, ideal ve olgusal aras›ndaki ba¤daflma so- ¤unu göstermelidir.
runu çözülemeyecek bir güçlük yaratmaz. Tasar›m yaflam› do¤an›n kendisine ilifl-
kin bilgisidir. Do¤an›n gizilli¤inin edimselleflmesidir ve bu yolla ‘uyuklayan tin bi-
lincine uyanm›fl olur.’
Tin ve do¤an›n bu özdeflli¤i bizi mutlak kavram›na götürür. Mutlak, öznellik Tin ve do¤an›n özdeflli¤ini
ve nesnelli¤in salt özdeflli¤idir. Mutlak tek bir bilgi edimidir ve içinde hiçbir za- temsil eden Mutlak, üç
mant›ksal evre sergiler;
mansal ard›fl›kl›k yoktur. Ayn› zamanda bu tek edimde üç evre ay›rt edilebilir: 1. kendini ideal do¤a olarak
Bunlar zamansal olarak birbirini izlemez bu ayr›m salt mant›ksal bir ayr›md›r: Mut- nesnelefltirir,
2. nesnelleflmifl mutlak,
lak, kendini öncelikle ideal do¤a olarak nesnellefltirir, bu Spinoza’n›n natura natu- öznellik olarak mutlakl›¤a
rans›na (do¤alaflt›ran do¤as›na) karfl›l›k gelir. ‹kinci evrede nesnelleflmifl mutlak, dönüflür,
3. mutlak nesnellik ve
öznellik olarak mutlakl›¤a dönüflür ve üçüncü evre sentez evresidir. Burada mut- mutlak öznellik yine tek bir
lak nesnellik ve mutlak öznellik yine tek bir mutlak olarak belirir: Mutlak böylece Mutlak olarak belirir.
sonsuz bir öz-bilgi edimidir. Mutlak’›n iç yaflam›nda ilk evre bir tikel fleyler sistemi
olarak do¤ada (natura naturata) da yans›ma bulur. Bu natura naturans›n bir görün-
güsü ya da fenomenidir. Mutlak’›n iç yaflam›ndaki ikinci evre nesnelli¤in öznelli¤e
dönüflümü olarak tasar›m dünyas›nda anlat›m bulur. Bu flekilde Schelling’in deyi-
fliyle iki birlik oluflmufl olur, nesnel do¤a ve ideal tasar›m dünyas›. Üçüncü birlik
ise üçüncü evre olarak nesnelin ve idealin ayr›msanan iç içe geçiflleridir. Mutlak›n
bu serüvenini bir kez daha özetlemek gerekirse: kendini do¤ada nesnellefltiren, ta-
sar›m dünyas›nda öznellik olarak kendine geri dönen ve sonra kendini felsefi dü-
flünmede ve onun yoluyla reel ve idealin, do¤a ve tinin özdeflli¤i olarak bilen bir
mutlak ile karfl› karfl›ya oldu¤umuz söylenebilir. Schelling’in do¤a felsefesi ya da
yüksek fizik felsefesi dedi¤i fleyin metafizik temellerini bu flekilde çok kabaca gör-
dükten sonra, flimdi do¤a felsefesini nas›l aç›klad›¤›na yine genel çizgileriyle bir
göz atabiliriz:
Do¤a Felsefesi
Schelling, öncelikle flu noktaya vurgu yapar: Do¤an›n temelinde yatan ve kendini
fenomenal dünyaya dönüfltüren etkinlik sonsuz ya da s›n›rs›zd›r. Çünkü do¤a gör-
dü¤ümüz gibi etkinlik ya da isteme olan sonsuz Mutlak’›n kendini nesnellefltirme-
sidir ama e¤er bir nesnel do¤a sistemi olacaksa bu s›n›rs›z etkinli¤e karfl› durduru-
cu ya da s›n›rlay›c› bir kuvvet olmal›d›r. S›n›rs›z etkinlik ve durdurucu kuvvet ara-
s›ndaki etkileflimle en alt do¤a düzeyi, dünyan›n genel yap›s›, cisimler dizisi orta-
ya ç›kar. Schelling bu düzeye do¤an›n ilk potansiyelli¤i ad›n› verir. Böylece, e¤er
çekme kuvvetini durdurucu kuvvete karfl›l›k düflüyor olarak ve itme kuvvetini s›-
68 Modern Felsefe-II
n›rs›z etkinli¤e karfl›l›k düflüyor olarak düflünürsek ikisinin sentezi salt kütle olarak
düflünüldü¤ü sürece maddedir. Ama s›n›rs›z etkinli¤in itkisi kendini yeniden ileri
sürer ve do¤an›n kuruluflunda ikinci birlik ya da potansiyellik, evrensel mekanizm
olarak karfl›m›za ç›kar. Bu bafll›k alt›nda Schelling ›fl›¤›, cisimlerin dinamik süreci-
ni ve ya da dinamik yasalar›n› öne sürer. Dinamik süreç maddenin ikinci kurulu-
flundan baflka bir fley de¤ildir. Alt düzeyde çekme ve itme kuvvetlerinin iflleyiflle-
rini ve kütle olarak maddede birleflmelerini bulurken üst düzeyde ayn› kuvvetlerin
kendilerini manyetizma, elektrik ve kimyasal süreç fenomenlerinde ya da cisimle-
rin kimyasal özelliklerinde gösterdiklerine tan›k oluruz.
Do¤an›n üçüncü birli¤i ya da potansiyelli¤i organlaflma/organizmdir. Yani can-
l› varl›klar›n ortaya ç›k›fl› devreye girer. Bu düzeyde ayn› güçlerin potansiyellikle-
rini duyarl›k, irkilirlik ve üreme fonksiyonlar›nda daha öte edimsellefltirmelerini
buluruz. Bu birlik ya da do¤a düzeyi öteki ikisinin sentezi olarak olgusallafl›r. Bu
yüzden herhangi bir düzeyde do¤an›n bütünüyle canl›l›ktan uzak oldu¤u söylene-
mez. O yaflayan bir birliktir, tafl›d›¤› potansiyelleri daha üst düzeylerde edimsellefl-
tirir ve sonuç olarak organizma düzeyine gelinmifl olur. Organik alan›n içinde de
aç›kça ay›rt edilebilir düzeyler vard›r: Alt düzeylerde üreme a¤›r basar, duyu yeti-
si göreli anlamda daha az geliflmifltir, bireysel organizma türün içerisinde kaybol-
mufltur. Buna karfl›l›k yüksek düzeylerde duyusal yaflam daha çok geliflmifltir ve
bireysel organizma türün bir ögesi olmaktan ç›karak kendine özgü bir birey duru-
muna gelmifltir Bu sürecin doru¤unda ise insan organizmas› bulunur. Do¤an›n ide-
alli¤ini en aç›k olarak sergileyen canl› varl›k odur. Tasar›m ya da öznellik dünya-
s›na Do¤an›n kendi üzerine düflünebilmesi noktas›na geçifli sa¤layan insand›r.
Bütün bunlar›n oluflumunda Schelling’e göre, güçlerin kutupsall›¤› görüflü rol
oynamaktad›r. Bu kutupsall›k çat›flan iki gücün birbirine karfl› olan etkinli¤ini anla-
t›r. Do¤adaki her fley karfl›t güçler aras›ndaki gerginlikten, bu güçlerin birbirlerine
karfl›l›kl› etkide bulunarak sonunda bir dengeye ulaflmalar›ndan oluflur. Söz gelimi
süje ile özne aras›nda asitler ile alkaliler aras›nda böyle bir kutuplaflma vard›r. Bu
kutuplaflma (polarite) do¤adaki iflleyiflin genel ilkesi durumundad›r. Bütün kutup-
laflmalar dinamik do¤a sürecinin basamaklar›d›rlar, bu süreç karfl›tlara (kutuplaflma-
lara) bölüne bölüne ve karfl›tlar› daha yüksek bir düzeyde birlefltirerek ilerlemeyi
sürdürür. Do¤adaki geliflim ilkesinin anlam› budur: sürekli ileriye do¤ru akan bir
bölünme ve ayr›mlaflma. Daima daha yüksek olana do¤ru yönelmifl olan bu süreç
ayn› zamanda do¤adaki teleolojiyi (erekselli¤i) de gözler önüne sermektedir. Tele-
oloji, yaln›z organizmalar dünyas›n›n de¤il tüm do¤an›n bir ilkesidir. Cans›z do¤a-
dan canl› do¤aya geçifli çözümleyebilmek için Schelling tüm do¤an›n canl›l›k ögesi
tafl›d›¤›n› öne sürer, cans›z nesnelerde bu öge bilinçsiz bir oluflum süreci içindedir.
Canl›larda aflama aflama geliflim sürecinden geçerek insan varl›¤›nda geliflmenin en
yüksek basama¤› olan bilinçlilik düzeyine ulaflm›fl olur. Do¤adaki tüm geliflimin al-
t›nda yatan mutlak (absoluter) kendini daha geliflmifl üst basamaklarda aç›mlamak
isteyen teleolojik yap›l› bir varolufl biçimidir. Mutlak-olan sonsuz bir kendinde-et-
kinliktir: sonsuzcas›na kendini sonlu maddede gerçeklefltirmeye çal›flmakla birlikte
bütünüyle gerçeklefltirmek için daima yetersiz kalan bir etkinlik. Schelling, do¤a
dünyas›nda betimledi¤i bu durumla Kant’›n ahlaksal evreni aras›nda bir paralellik
oldu¤unu dile getirmifltir. Çünkü Kant’›n ahlak dünyas›nda da pratik ak›l ulafl›lama-
yan bir ideale do¤ru sürekli bir çaba içinde olarak görünür.
SIRA S‹ZDE Schelling Fichte’nin ben ile do¤a aras›nda kurdu¤u iliflkiyi hangi bak›mlardan elefltirir ve
SIRA S‹ZDE
2 bu konuda hangi alternatif görüflleri gelifltirir?
D Ü fi Ü N E L ‹ M D Ü fi Ü N E L ‹ M
S O R U S O R U
D‹KKAT D‹KKAT
3. Ünite - Alman ‹dealistleri: Fichte, Schelling, Schleiermacher 69
mel ilkeleri genel olarak tan›nmal›d›r. Bu flekilde tüm devletler birbirlerinin yasa-
ma haklar›n› korumada ortak olarak davranabilsinler. ‹kinci olarak, Bireysel dev-
letler, ortak bir temel yasaya boyun e¤melidirler. Bunun anlam› federasyonun bir
devletler devleti olmas› gerekti¤idir. E¤er böyle bir ideal gerçekleflebilirse politik
toplum, yani devlet evrensel bir ahlaksal düzenin tam edimselleflmesi için güveni-
lir bir ortam olacakt›r.
Tarih Felsefesi
Acaba insan tarihinde bu hedefe eriflme yönünde bir e¤ilim var m›d›r? Schelling’in
inanc›na göre insan tarihinde sonsuz bir ilerlemeye yer vard›r. Çünkü bir bütün
olarak tarih, mutlak’›n sürekli bildiriliflidir. Bu bildirifl kendini aflamal› olarak a盤a
koyar. Mutlak, ideal ve olgusal›n salt özdeflli¤i oldu¤u için “Tarih ikinci bir do¤a-
n›n, ussal olarak örgütlenmifl politik toplum çerçevesi içerisinde yetkin bir ahlaksal
dünya-düzeninin oluflturulmas›na do¤ru bir devinim olmal›d›r ve mutlak sonsuz ol-
du¤una göre bu ilerleme devinimi de sonsuz olmal›d›r. E¤er böyle zorunlu bir iler-
leme çizgisi varsa bireylerin özgür istençlerinden söz edilebilir mi? Schelling bura-
da özgür eylemlerin mutlak bir sentezi düflüncesine baflvurur: Buna göre, bireyler
özgürce davran›rlar. Yani herhangi bir birey yaln›zca kiflisel ve bencil bir erek ile
davranabilir. Ama ayn› zamanda gizil bir zorunluluk ilkesi de vard›r. Bu ilkenin ›fl›-
¤›nda tarih, bireylerin ba¤›nt›s›z görünen eylemlerinin bir sentezini baflar›r.
Bir insan bencil güdülerle davransa bile giderek istencine karfl›t olarak insan ta-
Schelling’e göre tarih, insan rihinin ortak ere¤inin yerine getirilmesine katk›da bulunur. Bu aç›dan bak›l›rsa ta-
soyunun özgürleflme
yolundaki geliflimidir. Tarih rih insan soyunun özgürleflme yolundaki geliflimi olarak da betimlenebilir. Çünkü
zorunluluk arac›l›¤›yla Schelling’e göre, zorunluluk ile özgürlük aras›nda da mutlak bir özdefllik vard›r.
özgürlü¤ün gerçekleflimidir.
Ama bu özdefllik daima bilinçsizdir, hiçbir zaman bilgiye konu olmaz ancak daima
imana konu olur. Ona göre tanr› kiflisel ya da nesnel bir varl›k de¤ildir ama insan-
daki kutsal›n bir aç›n›m›d›r ve bu aç›n›m asla tamamlanmayacakt›r. Schelling’in ta-
rihe iliflkin son sözü: “Tarih bir dramad›r, bu dramada rol alan insanlar sadece ak-
tör de¤il ama ayn› zamanda yazard›rlar.”
Schelling, transsendental idealizm ba¤lam›nda ortaya koydu¤u görüfllerini do-
¤a felsefesinin bütünlenmesi ad›na bir gereklilik olarak sistemin do¤al bir uzant›s›
oldu¤u düflüncesiyle öne sürmüfltür. Ne var ki bu alanda öne sürdü¤ü görüflleri
Fichte’nin aflk›nsal idealizm, haklar kuram› ve ahlak felsefesi alanlar›nda ortaya
koydu¤u görüfllerden çok farkl› de¤ildir. Genelde pek çok elefltirmen bu noktada
birleflmektedir. Ama Schelling, kendi aflk›nsal idealizm sistemine tam da bu nokta-
da, Fichte sisteminde bulunmayan yepyeni bir araflt›rma alan› daha ekleme yolu-
na gitmifltir ki bu flekilde Schelling felsefesinin özgün yanlar›ndan birisi karfl›m›za
ç›km›fl olur. Bu yeni araflt›rma alan› estetik sezginin, güzelin duyumsanmas›n›n ve
sanatsal yaratman›n alan›d›r. Böylece Schelling ile birlikte, Fichte’ye karfl›t olarak,
vurgu, ahlaktan esteti¤e, ahlaksal yaflamdan, sanatsal yaratmaya, eylem u¤runa ey-
lemden, seyredifle do¤ru kaym›fl olur.
Sanat Felsefesi
Fichte’nin felsefesinde a¤›rl›k noktas›n› pratik felsefe oluflturuyordu. Ben’in temel
niteli¤i eylemdi. Schelling’in felsefesinde ise ben’in ulaflabilece¤i en yüksek basa-
mak etik de¤il, estetiktir. Schelling, ben’in bilen ve eyleyen bilinçlili¤ine estetik bi-
linci eklemifltir. O, bu bilinçlili¤e estetik sezgi der. Estetik sezgi kendisini sanatsal
yaratmada d›fllaflt›r›r. Schelling bu konuda flunlar› söylemektedir: Sanatsal yaratma,
kendi nesnelleflmesi içinde kavranan ben’e ait bir sezgidir. Ben, zorunlu bir obje
3. Ünite - Alman ‹dealistleri: Fichte, Schelling, Schleiermacher 71
biçimine kendi özgür etkinli¤inin sezgisini tafl›r. Bunun anlam› sanat yap›tlar›n›n
bu üretken sezginin ürünü oldu¤udur. Bu üretken sezgi, mutlak’›n zihinsel sezgisi
olarak do¤ay› yarat›r. Ona göre, “Do¤a yarat›c› tinin bilinçsiz bir fliiridir.” bir bafl-
ka deyiflle do¤a, salt bir organizma de¤il bir sanat eseridir. Buna karfl›l›k sanat ya-
p›tlar› estetik sezgiyi tafl›yan sanatç›n›n bilinçli yaratmalar›d›r. Sanatç› ne yapt›¤›n›n
bilincindedir ama sanatsal yaratmada bilinçsiz bir yan da vard›r. Sanatç›, yarat›c›
gücünü nas›l kazand›¤›n› bilemez, bu gücü ö¤renerek kazanmam›flt›r. Sanatsal ya-
ratma e¤itim yoluyla pratik yaparak elde edilecek bir beceri de de¤ildir. Bu neden-
le, Schelling’e göre estetik sezgi bilinçsizin ve bilinçlinin, reelin ve idealin birli¤i-
nin temel gerçekli¤idir.
Mutlak’›n yarat›c› etkinli¤i do¤a nesnelerinin reel dünyas›n› oluflturur, sanat et-
kinli¤inde ise ideal bir dünya yarat›r. Sanatsal etkinlik asl›nda bu ikisinin birli¤in-
den baflka bir fley de¤ildir: fiu hâlde tarih bir drama ise do¤a da bir sanat yap›t›d›r.
Mutlak, amac›n› do¤an›n yarat›m› içinde gerçeklefltirir. Buna göre, “Do¤a görülür
bir tindir, tin ise görülemeyen bir do¤ad›r.” En yüksek insan etkinli¤i ide art›k ku-
ramsal bilgi de¤il, sanatsal etkinliktir. Sanatsal etkinlik kuramsal ve pratik davran›fl-
lar›n üstünde bunlar› birlefltiren bir sentez olarak yükselir. Sanat ürünlerinde özne
ve nesne, reel ve ideal, madde ve biçim, zihin ve do¤a, özgürlük ve zorunluluk bir-
likte bulunurlar. Sanat ürününde tinsel olan duyumsal bir araç içinde ortaya konu-
lur. Bu görülen dokunulan ve duyulan bir birliktir, sanat ürününün ta kendisidir.
Sanatsal yarat›m, dünyan›n sezgisi için bir örnek görevi görür. Bu felsefenin
gerçek organonudur yani felsefeciler de t›pk› yarat›c› dehalar gibi evrende bir
uyum ve özdefllik görebilmelidirler. Estetik sezgi mutlak bilmedir. Mutlak’›n biline-
bilmesi için nesnel bir bilgi haline gelmesi gerekir. Mutlak özne kendini yok etme-
den nas›l bilgi hâline gelebilir ki? ‹flte bu dü¤ümü sanat çözer ve mutlak’›n biricik
kan›t› olarak “sanat mucizesi” denen fley karfl›m›za ç›kar. Sanat iki karfl›t etkinli¤in
özdeflli¤ini nesnel bir biçimde dile getirmeyi baflaran etkinliktir.” Sonlu etkinlik bir
yandan kendini s›n›rlamakta, öte yanda bu s›n›rl›l›¤›n› olumsuzlamakla kendini ye-
niden sonsuz olarak ortaya koymaktad›r. Bu flekilde sanat ürünü güzelli¤i yans›tan
bir nesne olarak belirir.
“Sanatsal güzellik sonlu bir fleyde betimlenen sonsuzdur.” Ya da sonlu olarak
betimlenen sonsuz, güzellikten baflka bir fley de¤ildir de diyebiliriz. Bu noktada sa-
nat flu flekilde de tan›mlanabilir: “Sanat sonsuzun sonludaki ifadesidir, nesnel ol-
mayan›n nesne arac›l›¤›yla anlat›m›d›r.” Görüldü¤ü gibi Schelling, bu görüflleriyle
aflk›nsal idealizmin kendine özgü bir örne¤ini gözler önüne sermektedir. Schelling
“Sanat felsefenin organonudur.” deyifliyle, nas›l ki yarat›c› sanatç› yap›t›nda karfl›t-
lar› birlefltiriyorsa ayn› flekilde filozof da benzer zihinsel sezgi ile fleyleri bir bütün
olarak görmelidir, tikelde tümeli, çoklukta birli¤i, farkl›l›kta özdeflli¤i görebilmeli-
dir. Zaten Schelling’e göre gerçek filozof da do¤ufltan sanatç›d›r. Çünkü bilinçlili-
¤in en yüksek edimselli¤i olan ayn› estetik sezgiyi deha ile birlikte paylafl›r. Bu fle-
kilde Schelling kendi özdefllik felsefesini, felsefenin biricik yolu olarak görmüfl
olur.
Schelling sanat yap›t›na iliflkin olarak flu soruyu da sorar: “Niçin bir sanat yap›-
t›n›n seyrinde zihin ister sanatç›n›n kendisinin isterse de bir baflkas›n›n olsun hiç-
bir fley eklenmemeli ya da ç›kar›lmamal› tarz›nda bir yetkinlik duygusu duyar?” Ya-
n›t: tamamlanm›fl sanat yap›t›n›n zihnin kendisini kendi için en yüksek düzlemde
nesnellefltirmesi oldu¤udur. Bilinçsizin ve bilinçlinin, reelin ve idealin, nesnelin ve
öznelin özdeflli¤i olarak nesnellefltirmesidir. Ama zihin ya da ben, bunun üzerine
düflünmedi¤i için sanki bildirilmemifl bir gizem a盤a serilmifl gibi yaln›zca s›n›rs›z
72 Modern Felsefe-II
bir estetik haz duyar. Sanat yap›t›n›n üretimini, onun içinde bulunan ve onun is-
tenci d›fl›nda davranan bir güce yükler. Yinelemek gerekirse bu en yüksek nesne-
leflme sanat yap›t›d›r. Buna göre, “do¤ada görülen organizma reel ve idealin bö-
lümsel bir beliriflidir. Ama organizma özgürlük içinde çal›flmayan bilinçsiz bir üret-
ken güce yüklenirken buna karfl›l›k sanat yap›t› özgürlü¤ün anlat›m› olmaktad›r,
özgür ben’in kendisinin kendine beliriflidir” (Copleston, 1996: 132-133). Bir baflka
deyiflle sanat bütün benlerin kendisine yöneldi¤i en yüksek amaçt›r. Bu nedenle
sanat felsefesi Schelling’e göre aflk›nsal idealizm sisteminin doru¤udur bir baflka
deyiflle gerçek felsefe sanat felsefesidir. “Çünkü onda do¤a ve tarih sonsuzca bir
uyum içindedirler. Ama sanatç› bir filozof de¤ildir. Çünkü o kendi yaratma etkin-
li¤ini kuramsal olarak anlayamaz. fiu halde kuramsal bilinç do¤ay› sadece anlama-
ya çal›fl›r, pratik bilinç onu sadece düzenler; ama estetik bilinç dünyay› yarat›r”
(Abel, 1967: 308).
Schelling, Bruno adl› yap›t›nda Platon’un idealar› gibi sonsuz tanr›sal idealar
kavram›n› devreye sokarak fleylerin bu idealara kat›lmak yoluyla güzel olduklar›n›
öne sürdü. Böylece güzelli¤in oldu¤u yerde reel olan kendi ideas› ile öylesine
uyum içindedir ki bu uyum içinde idean›n kendisi sonsuz olarak sonluya kat›l›r ve
bu reel olan içinde sezilir ve bu idean›n sezilmesi sonlu varl›¤› güzel k›lar. Görül-
dü¤ü gibi Schelling estetik görüfllerine Platon’un idealar›n› da katma noktas›nda
bir senteze do¤ru gidince idealist sanat anlay›fl›n›n da doruklar›na t›rmanm›fl oldu.
Schelling son dönemlerinde özdefllik felsefesini özel olarak vurgulamaktad›r.
Asl›nda Schelling’in tüm felsefesi bir bak›ma özdefllik felsefesi olarak karfl›m›za
ç›kmaktad›r. Ama Schelling’in felsefi aflamalar›ndan birisi oldu¤una göre bu özdefl-
lik felsefesine de k›saca de¤inmemiz uygun olacakt›r.
Özdefllik Felsefesi
Schelling’e göre, do¤a felsefesi ile bilgi felsefesi birlikte al›nd›klar›nda bir bütünün
sadece bir yar›s›n› olufltururlar. Bu durumda öteki yar› ile bütünlenmeye gereksi-
nimleri vard›r, öteki yar›y› ise do¤an›n ve bilginin ayr›mlaflt›r›lamayan özdeflli¤i
oluflturur. Gerçekli¤in üretimi zihinsellik ile do¤an›n, özne ve nesnenin karfl›tl›¤›
üzerine kurulmaz, ama mutlaktan do¤an bir fley olarak do¤adaki tüm fleylerin öz-
deflli¤i üzerine kurulur. Do¤an›n ve zihinselli¤in mutlak özdeflli¤i onlar›n ortak,
nötr/yan tutmayan kayna¤›nda bulunur, yani ak›lda. Ak›l, kendinde-fleyleri ve fley-
lerin bilgisini kapsarken birdir ve sonsuzdur. Ak›lda nesne, özne, uzay zaman yok-
tur. Onun en yüksek yasas›, özdefllik yasas›d›r. A=A uzay ve zaman koflullar›na
ba¤l› kalmaks›z›n do¤rudur. A=A formülünde özne ve nesne aras›ndaki ayr›m for-
mel ve görelidir (rölatif). Özne ve nesne burada sadece biçime iliflkindir, öze gitti-
¤imizde bu ikisi aras›nda hiçbir fark yoktur. Schelling’in düflüncesinin bu aflamas›-
na iliflkin olarak Hegel esprili bir biçimde, “Bütün ineklerin siyah göründü¤ü ge-
ce...” betimlemesini yapm›flt›r (Margoshes, 1967: 308).
“Schelling’in özdefllik felsefesi panteizmin bir türüdür ama Spinoza’n›n ölü,
maddesel ve determinist panteizmine karfl›t olarak, do¤an›n canl›l›¤›n› vurgula-
maktad›r. Spinoza’n›n etkisi aç›k olmas›na karfl›n, Herder ve Goethe’nin vitalistik
yorumlamalar› arac›l›¤›yla filtrelenmifltir. Ayn› fley Schelling’in Bruno’sundaki vita-
listik panteizmin benzer etkisiyle gerçekleflmifltir” (Margoshes, 1967: 308).
Schelling inorganik dünyan›n temelinde yaflam bulundu¤una inan›yor, bunun
tersinin olanakl› olmad›¤›n› düflünüyordu. Do¤a tanr›dan ayr›lmazd›r ama ondan
fark› görülebilir. Tanr› ussal olarak kavran›lamaz çünkü onun özü istenç-istemedir
ve sadece eylem içinde isteme olarak anlafl›labilir. Schelling’in bu düflünceleri bü-
3. Ünite - Alman ‹dealistleri: Fichte, Schelling, Schleiermacher 73
SCHLEIERMACHER
Friedrich Daniel Ernst Schleiermacher (1768-1834) Breslau’da do¤du. Temel e¤iti-
mi için ailesi taraf›ndan Moravya Kardeflli¤i ad›n› tafl›yan Protestan tarikat›na teslim
edildi. Ancak buradaki biçimsel dindarl›kla uyuflamad› ve kimi dinsel inançlar›n›
yitirmesine karfl›n, teoloji e¤itimi için Halle’ye gitti. Üniversitede ilk y›llar›nda da-
ha çok Spinoza ve Kant felsefeleriyle ilgilendi. Böylece felsefe alan›nda da geliflme
kaydetti. 1790’da üniversite e¤itimini tamamlayarak bir aile ö¤retmenli¤i görevini
üstlendi. Ard›ndan bir süre papazl›k yapt›. 1810 y›l›nda yeni kurulan Berlin Üniver-
sitesine teoloji profesörü olarak atand› ve ölümüne dek bu üniversitedeki görevi
bafl›nda kald›. ‹lk yap›t› 1799 da yay›mlad›¤› Din Üzerine Söylem bafll›¤›n› tafl›mak-
tad›r. Bu yap›t›nda kendi anlad›¤› biçimiyle dinsel bilinç için zihinsel çerçeveyi dü-
flünüp oluflturmak amac›n› gütmüfltür. Bu nedenle bu yap›t daha çok ayd›nlara yö-
neliktir. Bir y›l sonra 1800 de Monologlar adl› yap›t›n› yay›mlad›. Bu yap›t birey ve
toplum aras›ndaki sorunlar› irdeleyen dinsel vaazlar›n›n topland›¤› bir yap›tt›r.
1803 de Günümüze Dek Ahlak Ö¤retisinin Bir Elefltirisinin Ana Çizgileri adl› yap›-
t›, 1821 y›l›nda Evangelist Kilisenin ‹lkelerine Göre H›ristiyan ‹nanç adl› yap›t› ya-
y›mland›. Bu yap›t›n 1730’da ikinci bask›s› gerçekleflir. Felsefi ve e¤itsel konular›
kapsayan üniversite dersleri ölümünden sonra yay›mlanm›flt›r.
3. Ünite - Alman ‹dealistleri: Fichte, Schelling, Schleiermacher 75
E¤itiminden de anlafl›ld›¤› gibi, Schleiermacher her fleyden önce vaiz, teolog, ki-
lise görevlisi ve e¤itimcidir ama bir filozof olarak çal›flmas›n› Schelling, Fichte ve
Hegel’in büyük idealist sistemlerinin ba¤lam› içine tafl›yabilmifl ve bu düflünürlerin
felsefi sistemlerini izlemek yerine kendisini dinin elefltirel bir çözümlemesine ver-
mifltir. Kald› ki tüm bu idealist filozoflar mutlak tin ile sonlu tin aras›ndaki iliflkiye
dikkatlerini özel olarak yönelttikleri için sistemlerinde tanr›sal olgusall›k daima te-
pede ya da sonul noktada yer alm›flt›r. Bunun en son örne¤ini Schelling’in din fel-
sefesinde görmüfl bulunuyoruz. Schleiermacher’in e¤itimi ve mesle¤i gere¤i bir din
felsefesi yapmamas› düflünülemezdi. Bu nedenle onun önce bu alandaki görüflle-
rine, sonra da öteki önemli felsefi görüfllerine geçebiliriz. Asl›nda Schleiermacher’in
buradaki felsefi önemi dinsel yaflam› çözümleme eylemine giriflince ortaya ç›kan
yorumlama denemesi ile dinsel bir yorumbilim (hermeneutik) alan›ndan hareketle
modern hermeneuti¤in de kurucular›ndan biri durumuna gelmifl olmas›d›r.
S O R U S O R U
D‹KKAT D‹KKAT
N N
SIRA S‹ZDE SIRA S‹ZDE
AMAÇLARIMIZ AMAÇLARIMIZ
K ‹ T A P K ‹ T A P
TELEV‹ZYON TELEV‹ZYON
‹NTERNET ‹NTERNET
78 Modern Felsefe-II
Özet
N
A M A Ç
Fichte’nin temel felsefi ahlaksal ve siyasal görüfl- mas› gerekti¤inin de ay›rt eder, asl›nda kendini
1 lerini de¤erlendirmek. öz belirleme yasas›na uyum içinde öz belirleme-
Fichte felsefenin tümel bir bilim oldu¤u ve tüm yi gerçeklefltiriyor olarak tasar›mlar. Bu flekilde
parçalar› aras›nda sistematik bir bütünlük sa¤lan- öz-etkinli¤in gerçeklefltirimi özgürlük ve yasa te-
mas› gerekti¤i düflüncesindeydi. Ona göre her rimleri ile birlikte gider. ‹nsanda bulunan vicdan
bilimin temel bir ilkesi vard› ve felsefe için bu il- (duyunç) tikel bir yükümlülü¤ün dolays›z olarak
ke bilinçli varl›k, düflünen ben olmal›yd›. Ben’i fark›nda olmakt›r, belirli ödevimizin dolays›z bi-
ne denli bilinç nesnesi yapmaya çal›fl›rsak çal›fla- lincidir. Yan›lmaz ve yan›lamaz. Vicdan eylemle-
l›m her zaman nesneleflmeyi aflan bir ben kal›r. rin do¤rulu¤u ve e¤rili¤i için bir ölçüttür ve böy-
Buna salt ya da aflk›nsal ben denir ve felsefenin lece eylemin ölçütü insana d›flsal de¤il, insan›n
ilk ilkesi iflte bu salt bendir. Bu esas üzere üç te- kendisindedir. Ben (ego) kendini ussal ve özgür
mel önerme öne sürdü: “Ben sadece kökensel olarak tan›d›¤› baflka varl›klardan ay›rt ederek
bir yolda kendi varl›¤›n› koyar”, “Ben’in karfl›s›n- kendisinin özgür bir varl›k olarak bilincine vara-
da genel olarak bir ben-olmayan vard›r”, “Ben’de bilir. Böylece, öz-bilincin do¤mas› için bir “ken-
bölünebilir bir Ben’e karfl›t olarak bölünebilir bir diler/benler” toplulu¤u olmas› gerekir. Kendimi-
ben-olmayan bulunur.” Bu üç önerme tez, anti- zi ussal varl›klar toplulu¤unun bir üyesi olarak
tez ve sentez flemas›na uyarlar. ‹lk önerme öz- görmedikçe, özgürlü¤ümüzün bilincine varama-
defllik ilkesiyle ilgilidir. ‹kinci önerme birinciden y›z. Hak, toplumsal bir kavramd›r ve Fichte tara-
ç›kar ve bunlar üçüncüde sentezlenirler. Bilinç- f›ndan flu cümleyle belirlenir: Özgürlü¤ünü ilifl-
ten ba¤›ms›z bir ben-olmayan düflüncesini kabul kiye girdi¤in tüm baflka kiflilerin özgürlü¤ü kav-
etmek idealizmden ayr›lmakt›r. Oysa idealist fel- ram› yoluyla s›n›rlar. Bireylerin istençleri tek bir
sefenin amac› bilincin olgular›n› idealist ilkeler istenç hâlinde birleflerek genel istenci temsil eden
üzerinde aç›klamakt›r. Bunun için ben’e ba¤›m- devleti oluflturur.
N
s›z olarak varolan bir ben-olmayan düflüncesini
üretme gücü yüklemek gerekir. Bu süreç ben-ol- Schelling’in felsefi görüfllerini, tarih ve sanat ko-
A M A Ç
mayan olarak bir d›fl dünyan›n, yani do¤an›n 2 nusundaki özgün yaklafl›m›n› tart›flmak.
Ben’den türemesiyle sonuçlan›r. Böylece Fichte Schelling ben (ego) kavram›n› insan bilgisinin en
d›fl dünyay› ve tüm içeriklerini bilincin içkin yüksek ve koflulsuz ögesi olarak postülalaflt›r-
edimlerine indirgeyerek öznel idealizmin tutarl› m›fl, do¤ay› mutlak varl›¤›n nesnel belirifli olarak
bir temsilcisi olmufltur. Mutlak ben salt bir etkin- görerek Fichte’den ayr›lm›flt›r. Ona göre filozof
lik, sonsuz bir çabad›r. Bu çaba ben-olmayan›, do¤an›n görülür tin oldu¤unu, tininse görülmez
yani do¤ay› bir karfl› tez olarak gerektirir. Do¤a, do¤a oldu¤unu göstermelidir. Schelling tin ve
ben’in ahlaksal özünü olgusallaflt›raca¤› zorunlu do¤an›n özdeflli¤ini mutlak kavram›yla ifade
bir ortamd›r. Ben’in gösterdi¤i bu çaban›n bilin- eder. Mutlak üç mant›ksal evre sergiler; 1. kendi-
çalt› alan›nda bir dürtü ya da itki yer al›r. ‹nsan, ni ideal do¤a olarak nesnelefltirir, 2. nesnellefl-
dürtülerden oluflan bir varl›kt›r ve dürtüleriyle mifl mutlak, öznellik olarak mutlakl›¤a dönüflür,
zorunlulu¤un hüküm sürdü¤ü do¤an›n, anlama 3. mutlak nesnellik ve mutlak öznellik yine tek
yetisi ya da kendini kendisi arac›l›¤›yla belirleme bir mutlak olarak belirir. Do¤a, etkinlik ya da is-
e¤ilimiyle de özgürlü¤ün alan›na aittir. ‹nsan do- teme olan sonsuz mutlak’›n kendisini nesnellefl-
¤as› böylece ikili bir görünüm sergiler. Fichte’ye tirmesidir. Do¤a da afla¤›dan yukar›ya, cisimler,
göre bu ayr›m sonul de¤ildir. Ona göre somut evrensel mekanizm ve organizm gibi aflamalar
doyumu amaçlayan dürtü ile tam özgürlü¤ü ve sergiler. Tüm bu süreçlerin oluflumunda güçlerin
ba¤›ms›zl›¤› amaçlayan tinsel itki aflk›nsal ya da kutupsall›¤› rol oynar. Çünkü do¤adaki her fley
fenomenal bak›fl aç›s›ndan tek bir itkidirler. Ben karfl›t güçler aras› gerginlikten, bu güçlerin bir-
kendini öz-etkinlik ad›na etkinlik olarak düflü- birlerine etkide bulunup bir dengeye ulaflmala-
nürken ayn› zamanda özgür oldu¤unun da fark›- r›ndan oluflur. Do¤adaki herfley bu mücadeleyle
na var›r ve bu özgürlük içinde öz etkinli¤ini ger- aflamal› olarak geliflir ve bu süreç insan bilincin-
çeklefltirme çabas›n› bir yasaya uygun olarak yap- de doru¤una ulafl›r. Tüm geliflimin alt›nda yatan
3. Ünite - Alman ‹dealistleri: Fichte, Schelling, Schleiermacher 79
Kendimizi S›nayal›m
1. Fichte’ye göre felsefenin ilk ilkesi afla¤›dakilerden 6. Schelling’e göre mutlak’›n kendisini do¤ada nes-
hangisidir? nellefltirmesi sürecinin ikinci aflamas› afla¤›dakilerden
a Salt ben hangisidir?
b. Kendinde fley a. Evrensel mekanizm
c. Do¤a b. Organizm
d. Mutlak (Absoluter) c. Cisimler dünyas›
e. ‹dealizm d. Tanr›
e. Devlet
2. Fichte’ye göre afla¤›dakilerden hangisi insan› bir do-
¤a sistemi hâline getirmektedir? 7. Schelling’in özdefllik felsefesi, en iyi, afla¤›daki ge-
a. Anlama yetisi nel felsefi e¤ilimlerden hangisine uymaktad›r?
b. Öz-sak›n›m a. Materyalizm
c. Öz-bilinç b. Panteizm
d. Zihin c. Vitalistik panteizm
e. ‹nanç d. Nesnellik
e. Öznellik
3. Fichte’nin üç temel önermeye dayal› düflünme sis-
teminde antitez afla¤›dakilerden hangisine karfl›l›k gel- 8. Schelling’e göre afla¤›dakilerden hangisi bilincin
mektedir? kendisini gerçeklefltirme sürecinin (bilincin tarihinin)
a. Ben ikinci evresinde ortaya ç›kan olgulardan biri de¤ildir?
b. Mutlak ben a. Uzay
c. Tin b. Zaman
d. Ben-olmayan c. Nedensellik
e. Do¤a d. Organizma
e. Evren
4. Kapal› Ticaret Devleti kavram› afla¤›daki düflünür-
lerden hangisine aittir? 9. Afla¤›dakilerden hangisi modern hermeneuti¤in ku-
a. Kant rucular›ndan biri olarak kabul edilir?
b. Hegel a. Fichte
c. Fichte b. Schelling
d. Schelling c. Schleiermacher
e. Schleiermacher d. Hegel
e. Kant
5. Schelling’in mutlak (absoluter) kavram› hakk›nda
afla¤›da verilen bilgilerden hangisi yanl›flt›r? 10. Schleiermacher’in din ve tanr› anlay›fl› hakk›nda
a. Tin ve do¤an›n özdeflli¤ini ifade eder. afla¤›da verilen bilgilerden hangisi yanl›flt›r?
b. Öznellikle nesnelli¤ni salt özdeflli¤idir. a. Dinin özü düflünce de¤il, duygudur.
c. Kendisini öncelikle ideal do¤a olarak nesnel- b. Din, özsel olarak sonsuza ba¤›ml›l›k duygusudur.
lefltirir. c. Tanr›ya bir kiflilik yüklenemez.
d. Sonsuz bir öz-bilgi edimidir. d. Din, ahlak ve metafizik farkl› nesneleri konu
e. Zamansal ard›fl›kl›k sergileyen üç evrede kendi- edinirler.
ni aç›nlar. e. Dini edim evreni sezmeye çal›fl›r, evrense son-
suz tanr›sal olgusall›kt›r.
3. Ünite - Alman ‹dealistleri: Fichte, Schelling, Schleiermacher 81
Yararlan›lan ve Baflvurulabilecek
Kaynaklar
olarak nesnellefltirir. Bu Spinoza’n›n natura naturans’›na Copleston, F. (1996). Felsefe Tarihi: Alman ‹dealizmi.
(do¤alaflt›ran do¤as›na) karfl›l›k gelir. ‹kinci evrede nes- çev. Aziz Yard›ml›, ‹stanbul: ‹dea Yay›nevi.
nelleflmifl mutlak, öznellik olarak mutlakl›¤a dönüflür Ellas, J. (1967). Schiller, Friedrich. The Encyclopedia
ve üçüncü evre sentez evresidir. Burada mutlak nesnel- of Philosphy. (ed: Paul Edwards). New York, The
lik ve mutlak öznellik yine tek bir mutlak olarak belirir. MacMillan Company of The Free Press.
Mutlak böylece sonsuz bir öz-bilgi edimidir. Bu tabloda Farago, F. (2006). Sanat. çev. Özcan Do¤an, Ankara:
do¤a etkinlik ya da isteme olan sonsuz mutlak’›n ken- Do¤u-Bat› Yay›nlar›.
disini nesnellefltirmesidir. Gökberk, M. (1998). Felsefe Tarihi. ‹stanbul: Remzi
Kitabevi.
S›ra Sizde 3 Hartnack, J. (1967). Schleiermacher, Friedrich
Schleiermacher’e göre insan-olma tümeli tüm sonlu in- Daniel Ernst. The Encyclopedia of Philosophy. (ed:
san bireylerine içkindir, bu aç›dan her birey ayn› za- Paul Edwards). New York, The MacMillan Company
manda tanr›sal›n tikel bir beliriflidir. ‹nsan ayn› zaman- & The Free Press.
da mekân ve zamanda yaflayan bir varl›k olarak birey Jimenez, M. (2007). Estetik Nedir? çev. Aytekin
baz›nda özgünleflir ve böylece her bireyin kendine öz- Karaçoban, ‹stanbul: Doruk Yay›nlar›.
gü yetenekleri ve özgünlü¤ü bulunur. E¤itim, bu birey- Margoshes, A. (1967). Schelling Freidrich Wilhelm
sel yetenekleri gelifltirmeli ve özgünlü¤ü ön plana ç›- Joseph Von, The Encyclopedia of Philosophy (ed:
karmal›d›r. Fakat insan bireylerinin kendilerini özgün- Paul Edwards). New York, The MacMillan Company
lükleri içinde gerçeklefltirmeleri süreci bireyin özgürlü- & The Free Pres.
¤ünün, di¤er bireylerin haklar›n› ihlal eden bir görüntü Sahakian. (1997) Felsefe Tarihi, çev. Aziz Yard›ml›,
sergilemesi anlam›na gelmez. Birey ve toplum karfl›t ‹stanbul, ‹dea Yay›nevi
kavramlar de¤ildirler. Çünkü bireysellik ancak baflkala- Soykan, Ö. N. (2006). Kuram-Eylem Birli¤i Olarak
r› ile iliflki içinde gerçeklik kazan›r. Bir yandan insan›n Sanat: Schelling Felsefesinde Bir Araflt›rma,
biricik olma özelli¤i, efl deyiflle onu baflka insanlardan ‹stanbul: MVT Yay›nc›l›k.
ay›ran yan›, bir insan toplumu içinde olgusallafl›r, bu Thilly, F. (2007). Felsefenin Öyküsü-II Ça¤dafl
nedenle toplum ön kofluldur. Öte yandan toplum insan Felsefe. çev: ‹brahim fiener, ‹stanbul: ‹zdüflüm
bireylerinin bir toplulu¤u olarak bireysel ayr›mlar› ge- Yay›nlar›
rektirir. Bu yüzden birey ve toplum birbirlerine gönder- Wikipedia (The Free Library in English).
mede bulunurlar. Böylece birey için öz-geliflim sadece
kiflinin bireysel yetenek ve becerilerinin geliflimini de-
¤il, ayn› zamanda baflka kifliliklerin geliflimine sayg›y›
da gerektirir.
4
MODERN FELSEFE-II
Amaçlar›m›z
N
Bu üniteyi tamamlad›ktan sonra;
N
Hegel’in yaflam›n› ve yap›tlar›n› özetleyebilecek,
N
Hegel’in nesnel idealizminin ana hatlar›n› saptayabilecek,
N
Hegel’in tin felsefesini de¤erlendirebilecek,
Hegel’in sanat, din ve felsefe anlay›fl›n› tart›flabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Nesnel ‹dealizm • Hak ya da Yasa
• Öznel Tin • Öznel Ahlak
• Nesnel Tin • Toplumsal Ahlak
• Mutlak Tin • Devlet
• Köle-efendi Diyalekti¤i • Estetik Kuram
• Mutsuz Bilinçlilik • Do¤al Güzel
• Diyalektik
‹çindekiler
delberg’de vermifltir. Ayn› y›l Berlin Üniversitesine geçmifl, ölüm tarihine kadar
kald›¤› bu üniversitede yo¤un biçimde çal›flmaya ve yazmaya devam etmifltir.
1821’de Ana Çizgileriyle Hukuk Felsefesi, 1827 ve 1830’da Ansiklopedi’nin yeni dü-
zenlemeleri yay›mlanm›flt›r. Verdi¤i derslerin metinleri, belli ölçüde ö¤rencilerinin
karfl›laflt›rmal› notlar›na dayal› olarak ölümünden sonra yay›mlanm›flt›r. Bu flekilde
yay›mlanan yap›tlar› aras›nda Tarih Felsefesi, Din Felsefesi, Sanat Felsefesi ve Felse-
fe Tarihi yer al›r. 1831 y›l›nda bafl gösteren kolera salg›n›nda altm›fl bir yafl›nda ya-
flamdan ayr›lm›flt›r.
Hegel Berlin Üniversitesinde çal›flt›¤› sürece sadece Berlin’de de¤il, tüm Alman-
ya’da en büyük filozof ve belki resmî filozof olarak an›lmaya bafllanm›flt›. Jena’da-
ki y›llar›nda Schelling’in bir bak›ma asistan› durumunda görünün Hegel, 1820’li y›l-
larda Kant’›n izinde gelifltirilen Alman idealizminin doruk temsilcisi olarak baflka
hiçbir felsefeciye söz hakk› tan›maz bir büyüklü¤e ulaflm›flt›r. Hiç kuflkusuz bu ünü
hak ediyordu. Konuflma yetene¤i Schelling’den iyi de¤ildi ama ussal düflünmede-
ki tutarl›l›¤› ve tüm bilgi alanlar›n› diyalekti¤in alan› içinde ele alabilme yetene¤i
hakl› olarak hayranl›k topluyordu. Yap›tlar›n› verirken genelde evren ve insanl›k
tarihinin ak›fl›na ve anlam›na yönelik derin bir öngörüden esinlendi¤i söylenebilir,
ona göre felsefe söz konusu oldu¤unda, gizemli-mistik sezgilere ve duygulara bafl-
vurmak kesinlikle onaylanacak bir yol de¤ildir. Felsefede biçim ve içeri¤in birli¤i-
ne inan›yordu, felsefe ancak kavramsal dokusu aç›k, net ve ba¤lant›l› bir sistem
bütünlü¤ü içinde varolabilirdi. Gerçeklik, ancak ussal olan›n yeniden kuruluflu
içinde anlafl›labilirdi. Ona göre, bir k›s›m felsefecinin yapt›¤› gibi kestirme yoldan
giderek gizemli iç görülerle gerçekli¤in yakaland›¤›n› ilan etmek içi bofl bir imge-
den baflka bir fley de¤ildir.
li¤in do¤as›n›n düflünce oldu¤u, ussall›k oldu¤u ve sonul gerçekli¤in mutlak ‹dea
oldu¤udur. Hegel tüm gerçekli¤in mutlak ‹deada bulundu¤unu ya da mutlak ‹de-
a taraf›ndan temsil edildi¤ini söyler; flu halde tüm gerçeklik, evren, mutlak ‹dea’n›n
bir aç›n›mdan baflka bir fley olmamaktad›r. Bu durumda dikkatimizi art›k mutlak
Varl›¤a ya da ‹dea’ya ya da Tin’e çevirmemiz gerekmektedir.
olarak mutlak›n bütünlü¤ü içinde özdefl olarak görülebilirler. Ama Tin, kendi içinde-
ki momentleri ay›rt edebilir ve kendini bu evreleri kapsayan bir birlik olarak bilir.
Görülüyor ki do¤a ve tin alanlar›, içinde sonsuz idean›n ya da mutlak›n kendi-
ni sergiledi¤i alanlard›r. Burada edimselleflen idea ya da öz ile edimselleflme alan›
aras›nda bir ayr›m yap›labilir. Böylece kendini do¤ada ve tinde sergileyen sonsuz
idea ya da Hegel’in kulland›¤› teknik terimle logos üçlüsü karfl›m›za ç›kar: Do¤ada
Logos bir bak›ma nesnelli¤e, kendisinin anti-tezi olan maddesel dünyaya geçer.
Tin dünyas›nda yani insan tini alan›nda logos kendini özünde oldu¤u gibi sergili-
yor olmas› anlam›nda kendine geri döner. Bu flekilde tez, anti-tez ve sentez (bire-
flim) gerçekleflmifl olur. Hegel’e göre bu tarzdaki bir ak›fl süreci diyalektik bir sü-
reç olmaktad›r. Mutlak’›n yaflam› bu flekilde üç ana evreden oluflur. Mant›ksal idea
ya da kavram, do¤a ve tinsellik. Buradan ç›kan sonuca göre, felsefe ya da bilim
sistemi üç ana bölüme ayr›lacakt›r: Mant›k yani mutlak›n do¤as›n› inceliyor olma-
s› anlam›nda metafizik; Do¤a Felsefesi ve Tin Felsefesidir. Bu üç bölüm birlikte
mutlak›n yaflam›n›n bilimsel dökümünü oluflturmufl olurlar. Buna göre mant›k,
‘kendinde’ mutlak› inceler. Do¤a felsefesi ‘kendi-için’ mutlak› ve Tin felsefesi ‘ken-
dinde ve kendi-için’ mutlak› inceler. Bunlar›n biraradal›¤› mutlak’›n yaflam serüve-
ninin tamamlanm›fl yorumunu ortaya koyar.
Mutlak›n yaflam serüveninin hangi evresinde olursa olsun, olgular›n tüm ak›fl süre-
ci diyalektik yap› içinde gerçekleflmektedir. Bu yöntemsel zorunluluk, S O R U Hegel felse- S O R U
fesinin en temel tafl›y›c›lar›ndan birini oluflturur. Diyalektik süreç biraz yukar›da
belirtti¤imiz gibi üç-ad›ml› bir devinim sergiler. Bu üç-ad›ml› devinimin birinci ad›-
D‹KKAT D‹KKAT
m› tezdir. ‹kinci ad›mda tezden anti-tez’e geçilir ve son ad›m olarak sentez ile bu
üçlü devinim tamamlanm›fl olur. Ancak Hegel’in belirtti¤ine göre sentez yeni bafl- Mutlak›n yaflam serüveninde
N N
SIRA S‹ZDE olgular›n tüm SIRA
ak›fl› S‹ZDE
layacak olan bir devinimin tezi durumuna gelir ve böylece süreç mutlak ideada diyalektik yap› içinde
son buluncaya dek devam eder. Hegel’in diyalektik yöntemini betimleyebilmek gerçekleflir. Diyalektik süreç
için mant›¤›ndaki üç temel üçlü s›ras›yla ve k›saca aç›klanabilir: Bunlar öncelikle üç ad›ml› bir devinim
AMAÇLARIMIZ sergiler; tez, AMAÇLARIMIZ
antitez ve
varl›k mant›¤›, daha sonra öz mant›¤› ve sentez olarak da kavram mant›¤›d›r. sentez.
Önce varl›k mant›¤› aç›s›ndan bu alandaki üçlüyü (diyalektik süreci) ele alma-
m›z kaç›n›lmaz bir ilk ad›md›r: Buradaki üçlü; varl›k, yokluk ve K ‹ olufl
T A kavramlar›n-
P K ‹ T A P
dan oluflur: Hegel flunu öne sürer: zihin daima daha genel ve soyut olandan, daha
somut olana do¤ru yola ç›kar; fleyler üzerine oluflturabilece¤imiz en genel kavram
onlar›n var oldu¤udur. Çeflitli fleyler özel ve farkl› niteliklere Tsahip
E L E V ‹olmalar›na
ZYON kar- Hegel’in diyalektik süreci üç
TELEV‹ZYON
temel tez-antitez-sentez
fl›n, onlar›n tümünün de ortak olarak sahip oldu¤u bir tek fley varl›klar›d›r. Varl›k, üçlemesinden oluflur.
o hâlde zihnin formüle edebilece¤i en genel kavramd›r ve yine varl›k herhangi Bunlara varl›k mant›¤›, öz
özel bir fleye göre, mant›ksal olarak ilk önde gelmifl olmal›d›r, çünkü nesneler be- mant›¤› ve kavram mant›¤›
denir. Bunlardan varl›k
lirlenimleri ya da nitelikler olmaks›z›n temelde onlar› o yapan ‹ N Tbiçimlenifli
ERNET temsil ‹NTERNET
mant›¤› varl›k-yokluk-olufl
ederler. Böylece mant›k (ve gerçeklik) belirlenmemifl olanla bafllar; tüm belirli ka- üçlemesiyle ilerler. Burada
tez varl›k, antitez yokluk,
rakteri önceleyen temeldeki özelliksizlikle ve tümünün en bafl›nda gelenle bafllar. sentez ise olufltur.
‹flte biz buna varl›k diyoruz. Bundan dolay› Hegel’in sistemi varl›k kavram›yla bafl-
lar ve bu tezdir. fiimdi sorulmas› gereken soru fludur: Düflünce böyle soyut bir kav-
ramdan baflka bir kavrama nas›l geçebilir? Daha önemli bir soru da fludur: Varl›k
gibi böylesine tümel bir kavramdan, daha baflka bir kavram› tümdengelimsel ola-
rak ç›karsamak nas›l olanakl› olabilir?
90 Modern Felsefe-II
Bu noktada Hegel düflüncenin do¤as›na iliflkin yeni bir fley keflfetti¤ine inand›.
Aristoteles’in zaman›ndan beri mant›kç›lar, bir kategoriden o kategoride içerilme-
yen hiçbir fleyin tümdengelimsel olarak ç›kar›lamayaca¤›n› düflünmüfllerdir. A’dan
B’yi sonuç olarak ç›karabilmek için A’n›n bir flekilde B’yi zaten içermifl olmas› ge-
rekir. Hegel bunu kabul etmekle birlikte, Aristoteles mant›¤›nda yads›d›¤› fley, tü-
mel bir terimden hiçbir fley ç›kar›lamaz sav› idi. Örne¤in ya mavi vard›r ya da ma-
vi-olmayan vard›r; bu nedenle maviden, baflka bir rengi ç›karman›n yolu yoktur.
E¤er mavi, mavi ise siz ayn› zamanda onun baflka bir fley, yani mavi-olmayan bir
fley oldu¤unu söyleyemezsiniz. Bu çeliflmezlik ilkesi formel mant›kta çok önemli
bir ilkedir. Ama Hegel, bir tümelin daha baflka bir fleyi içermeyece¤inin do¤ru ol-
mad›¤›na inand›. fiu hâlde Varl›k kavram›na geri dönersek biz burada öyle bir ide-
ye sahibiz ki bu ide, varl›¤a sahip olan pek çok fleyin tafl›d›¤› nitelikleri ya da ka-
rakteristikleri içermemektedir; k›sacas› varl›k kavram›n›n herhangi bir içeri¤i yok-
tur. E¤er ona bir an için bir içerik verirseniz o art›k salt varl›k kavram› de¤ildir, ama
bir fleyin kavram›d›r. Bununla birlikte Aristoteles’ten farkl› olarak Hegel, bu varl›k
kavram›ndan bir baflka kavram›n ç›kar›lmas›n›n olanakl› oldu¤una inand›. Çünkü
salt varl›k sadece bir soyutlamad›r; bundan dolay› da kesinlikle olumsuzdur. Yani
varl›k kavram› bütünüyle belirlenmemifl oldu¤u için yokluk kavram›na bütünüyle
geçifl yapar. Her ne zaman biz, varl›¤› herhangi özel karakteristikleri olmaks›z›n
düflünmeye çal›flsak zihin varl›ktan varl›k-olmay›fla do¤ru devinir. Bu tabii ki bir
anlamda varl›k ve varl›k-olmay›fl›n ayn› oldu¤unu düflündürebilir. Hegel flunu söy-
ler: “Varl›k ve yoklu¤un ayn› oldu¤u önermesi, imgelem ya da anlama yetisi için
öylesine paradoksal ki belki de bir flaka olarak görülebilir. Gerçekten varl›k ve
yoklu¤un ayn› fley oldu¤unu kavramak çok zor olabilir. Yine de Hegel iflaret eder
ki yokluk, varl›ktan ç›kar›mlanabilir. Ayn› zamanda Yokluk kavram› da zihnimizi
kolayca varl›k kavram›na do¤ru yönlendirir. Kuflkusuz burada özel fleylerin Yok-
lukla ayn› fley demek oldu¤u düflünülmüyor. Onun buradaki uslamlamas› salt Var-
l›k kavram›yla s›n›rl›d›r. Ona göre salt varl›k kavram› yokluk kavram›n› içerir. Böy-
lece anti-tez yokluk, varl›k tezinde içerilmektedir.
Varl›ktan yokluka do¤ru zihnin bu devinimi üçüncü bir kategoriyi üretir; Bu
da olufl kavram›d›r. Olufl kavram›, varl›¤›n zaten sözü edilen nedenlerle Yokluk
ile ayn› fley oldu¤u zihin taraf›ndan anlafl›ld›¤› zaman, onun taraf›ndan oluflturu-
lur. Bu durumda Hegel’e göre olufl, varl›k ile yokluk’un birli¤idir; o bir tek ide-
dir. Olufl bundan dolay› varl›k ile yoklu¤un sentezidir. E¤er biz nas›l bir fley hem
varolabilir, hem de var olmayabilir diye sorarsak, Hegel’in buna yan›t›, olufl ha-
linde iken, bir fley hem varolabilir hem de var olmayabilir: olufla gelmifl yönüyle
vard›r, henüz olufl haline gelmemifl yönüyle yoktur; çünkü olufl öz olarak bir sü-
rece iflaret etmektedir. Bu süreç, mutlak›n olufl olarak, bir öz- geliflim süreci ola-
rak kavram›d›r.
Hegel’in varl›k mant›¤›nda Kant’›n bilgi kategorilerinin varl›k kategorilerine dö-
nüfltürüldü¤ünü düflünürsek Hegel nitelik, nicelik ve ölçü kategorilerinin geçerli
Hegel’in varl›k mant›¤›nda oldu¤unu öne sürer. Nitelik zaten yukar›da belirtilen üçlüyü kapsamaktad›r. Üçlü-
Kant’›n bilgi kategorileri nün ö¤eleri daima say›ca bir birlik ya da bütünlük olarak niceli¤i anlat›rlar. Ölçü
birer varl›k kategorisine
dönüfltürülmüfltür. ise nitelik ile niceli¤in sentezi olarak betimlenir. Çünkü nesnenin niteli¤i taraf›ndan
belirlenen bir nice oldu¤u kavram›d›r. Bu kategoriler kendinde-varl›k kategorileri
Varl›k mant›¤›n›n antitezi olarak dile getirilirler.
olan öz mant›¤› flu temel
diyalektik üçlüden oluflur: Bu alanda varl›¤›n anti-tezi durumundaki öz mant›¤›nda Hegel, öz ve varo-
öz, kuvvet ve edimsellik. lufl, kuvvet ve belirifl, töz ve ilinek, neden ve sonuç, etki ve tepki gibi iliflki ya da
ba¤›nt› kategorilerini ele al›r. Örne¤in öz, görünenin arkas›nda ya da alt›nda yat›-
4. Ünite - Hegel’in Nesnel ‹dealizmi 91
yor olarak düflünülürken güç belirifli içinde sergilenen olgusall›k olarak düflünülür.
Burada kendinde-varl›k düflünen bilinç için kendini bölme sürecine girer, birbirle-
riyle ba¤›nt›l› kategorilere da¤›l›r. Ama öz mant›¤›nda as›l amaç, öz ve d›fl görün-
güsel varoluflun birli¤i olarak betimlenen edimselliktir. Edimsel, ortaya ç›kan iç öz-
dür, tam belirifline ulaflm›fl güçtür. Edimsellik olarak varl›k, için ve d›fl›n birli¤i ola-
rak kendini belirten özdür.
Edimsellik kategorisi bafll›¤› alt›nda Hegel, töz ve ilinek, neden ve sonuç ve
karfl›l›kl› etkileflim kategorilerine yer verir. Edimselleflen öz, töz demek oldu¤una
göre, burada tözün ve tek bir nedenin mutlaka gönderme yapt›¤› izlenimine yol
açabilir. Oysa Hegel burada öncelikle sonlu nedenlere iflaret etmektedir. Kuflkusuz
edimsellik olarak mutlak kendini belirten özdür ve bu belirifl bildi¤imiz biçimiyle
evrendir. Bu flekliyle mutlak say›ca bir de¤il ama ayn› zamanda çoklukta birliktir;
bir baflka deyiflle ayr›mda özdeflliktir. Bu flekilde özdefllik mant›¤›ndan ana üçlü-
nün üçüncü momenti olarak kavram mant›¤›na geçilir.
Varl›k mant›¤›nda her kategori aralar›ndaki diyalektik iliflkiye karfl›n bir bak›ma
ba¤›ms›zd›r ve kendi ayaklar› üzerinde durur. Oysa öz mant›¤›nda töz ve ilinek,
neden ve sonuç gibi kategorilerin her bir üyesi varl›¤›n› öteki üyenin varl›¤›ndan
al›r, bir baflka deyiflle varl›klar› dolayl›d›r. Örne¤in, neden karfl›t›na yani nedenden
ayr› bir fley olarak düflünülen etkiye ba¤l› iken bir neden olarak oluflturulur. ‘Etki’
için de ayn› usavurmay› gerçeklefltirebiliriz. Dolays›zl›k ve bir baflkas› yoluyla do-
layl›l›k alanlar›n›n sentezi, kendini dolayl› k›lma alan› olacakt›r. Kendini dolayl› k›l-
ma Hegel’in kavram dedi¤i aland›r.
Kavram mant›¤›n›n diyalektik üçlüsünün tez olarak düflünece¤imiz ilk ad›m›
öznelliktir. Burada özne aç›s›ndan tümel kavram›n birli¤i önce ‘yarg›’da bölünür;
birtak›m yarg›lar olarak karfl›m›za ç›kar ve daha yüksek bir düzeyde ‘tas›m (k›yas)’
da yeniden kurulur. Öznelli¤in anti-tezi olan nesnelli¤e geçildi¤inde ise bu bölü-
mün üçlüleri olarak karfl›m›za mekanizm, kimyasall›k ve ereksellik ç›kar. Bu kate-
goriler do¤a dünyas› ile iliflkilidirler. Kavram mant›¤›n›n üçüncü aflamas›nda ise
öznellik ve nesnelli¤in sentezi olarak karfl›m›zda art›k kavram yani idea (düflünce)
vard›r. idea’da art›k biçimsel ve maddesel, öznel ve nesnel gibi tek yanl› etmenler Hegel varl›k mant›¤› ile öz
mant›¤›n›n sentezi olarak
bir araya getirilir. Ama idea’n›n da kendi momentleri (ana u¤raklar›) vard›r: bunlar gördü¤ü kavram mant›¤›n›n
yaflam, bilgi ve ikisinin birlikteli¤ini anlatan mutlak idead›r. “Mutlak idea, öznel- flu ana diyalektik üçlüye
lik ve nesnelli¤in ussal yaflam ile zenginlefltirilmifl birli¤idir: Mutlak idea kendisini dayand›¤›n› söyler: öznellik,
nesnellik ve kavram (idea ya
nesnesinde ve nesnesini kendisi olarak bilen öz-bilinç, kiflilik, kendini-düflünen da düflünce).
düflünce kavram› ya da kategorisidir. Daha genel bir anlat›mla tin (geist) kategori-
sidir. Dini söylemde kendini bütünlük olarak bilen, kendinde ve kendi için tanr›
kavram›d›r. Böylece uzun bir diyalektik yolculuktan sonra varl›k sonunda kendini
mutlak idea olarak ya da kendini-düflünen düflünce olarak aç›mlam›flt›r.
Mant›k biliminde Hegel’in yapt›¤› zor ifli bir kez daha özetleyecek olursak flun-
lar› dile getirebiliriz: Görüldü¤ü gibi Hegel genifl kapsaml› ve karmafl›k yap›l› tüm
sistemi boyunca, diyalektik yöntemi ad›m ad›m uygulam›flt›r. Her ad›mda O, anti-
tezi kendisinden türetilen bir tez öne sürmüfltür. Sonra bu tez ve anti-tezin birli¤i-
ni daha yüksek bir sentezde bulmufltur. Bu sürecin sonunda Hegel mutlak idea’ya
ulafl›r; bu flekilde diyalektik yöntemle uyum içinde mutlak idean›n kendi geliflimi
kadar, oluflu da betimlemifl olur. O hâlde bilginin en afla¤› düzeyinden, yani özel
fleylerin nitelik ve karakteristiklerinin duyumundan bafllayarak bilgi alan›n› tüm
fleylerin aralar›ndaki iliflkileri keflfederek geniflletmeye çal›flm›flt›r. Bunun için zih-
nin, imgeleme kaç›fl yapmad›¤›ndan daima emin olarak, bir kavramdan ötekine s›-
k› bir tümdengelim yoluyla geçerek zihnin, olgusall›k içindeki kategorileri bulma-
92 Modern Felsefe-II
s›n› sa¤lamaya yönelmifltir. Tekil olgular Hegel için ussal de¤ildir; ancak böyle te-
kil olgular bütünün görünümleri olarak alg›lanabildikleri zaman ussallafl›rlar. Dü-
flünme, olgular› meydana ç›karan her kavram›n do¤as› gere¤i birinden ötekine
geçmeye zorlan›r, bunun için diyalektik olarak devinir; bu yolla herhangi bir fleyin
do¤rulu¤unu, onun bütüne yani ideaya olan iliflkisini keflfettikten sonra elde eder.
Hegel’in mant›¤›n›n tüm e¤ilimi, flu halde bafllang›çtaki varl›k kavram›ndan de-
vinime geçerek, sonunda idea (kavram- düflünce) fikrine ulaflmakt›r. Ama bu idea,
ayn› zamanda, dinamik bir süreç içindeki varl›k olarak anlafl›lmal›d›r; böylece
idea, sürekli bir öz-geliflim süreci içinde kendini, öz- yetkinlefltirme noktas›na do¤-
ru tafl›m›fl olur.
Do¤a Felsefesi
‹dea’dan do¤a alan›n›n ç›kt›¤›n› daha önce de dile getirmifltik. Hegel’in söyleyi-
fliyle, do¤a, “‹dea’y› kendisinin-d›fl›nda” olarak yans›t›r. Bir baflka deyiflle de
mutlak kendini zorunlulukla do¤ada a盤a ç›kar›r. Ancak bunu yapmak için ken-
disine d›flsal bir fley taraf›ndan zorlama yap›lmaz. Zorunluluk do¤ada geçerlidir.
Mutlak›n kendini belirtiflindeki özgürlük, kendili¤indenlik özgürlü¤üdür. Mant›k
aç›s›ndan görürsek do¤a tez olarak kendisini öne süren ussal idea’n›n karfl›t›d›r,
yani anti-tezidir. Bizim düflüncemiz diyalektik olarak ussal olandan-idea’dan yola
ç›karak ussal olmayana yani do¤aya yönelir. Do¤a kavram› bizim düflüncemizi ni-
hayetinde do¤a ile idea’n›n birli¤ini temsil eden bir senteze ulaflt›r›r; bu sentez ar-
t›k yeni bir kavramda, ruh (spirit) kavram›nda dile gelir. Bizim düflüncemizi do-
¤a’dan ruh’a do¤ru yönlendiren fley, do¤a kavram› içindeki diyalektik devinimdir:
Mant›¤›n en soyut kavramla, varl›k ile bafllamas› gibi, do¤a felsefesi de en soyut
fley olarak Hegel’in belirtti¤ine göre uzay kavram› ile yola ç›kar: Uzay bofltur; t›p-
k› varl›k’›n belirlenmemifl olmas› gibi. O hâlde do¤a bir ucuyla bofllu¤a dokun-
maktad›r. Öteki ucundan ise ruhun dünyas›na geçifl yapar. Uzay ile ruhun aras›n-
da tikel nesnelerin çeflitlili¤i gerçekte do¤a dedi¤imiz fley yer al›r. Do¤ada meka-
nik, fizik ve organik yasalar hüküm sürmektedir. Bunlar›n her biri do¤an›n görü-
nümleri olarak Hegel taraf›ndan diyalektik terimler içinde ele al›narak ifllenmeye
çal›fl›lm›flt›r. Ancak bu alanlarda söylenenlerin bir bölümü ilerleyen bilimlerin bul-
gular› ›fl›¤›nda geçerlili¤ini yitirmifltir. Yine de bu konular› do¤a felsefesi ›fl›¤›nda
daha çok ussal bir yap› içinde ele alm›flt›r. Bu ba¤lamda ayr›ca özgürlük ve zo-
runluluk aras›ndaki ayr›m› da göstermeye çal›flm›flt›r. Bu bölümün bafllang›c›nda
k›smen de¤indi¤imiz gibi Hegel’e göre, ruh özgürlü¤ün dünyas› iken do¤a zorun-
lulu¤un dünyas›d›r: Hegel’e göre do¤a birinin ötekini zorunlulukla izledi¤i afla-
malar›n bir sistemi olarak görülebilir. Buna karfl›l›k özgürlük ruhun edimidir. O
hâlde ruh ile do¤a aras›nda, yani özgürlük ile zorunluluk aras›nda diyalektik bir
karfl›tl›k vard›r. fiu hâlde do¤a alan› zorunlulu¤un terimleri içerisinde ele al›n›p
kavranabilir. Bu genel aç›klamadan sonra Hegel’in do¤a felsefesinde yer verdi¤i
alt bafll›klara çok k›saca bir göz at›labilir:
Mekanik: Bu bölümde Hegel öncelikle astronomi kuramlar›n› aç›mlamaktad›r.
Ayr›ca burada uzay ve zaman üzerine k›sa bir tart›flma gerçeklefltirir. Hegel bura-
da Kant’› izleyerek uzay ve zaman›n duyarl›l›¤›n formlar› oldu¤unu kabul eder ama
daha aç›k bir ifade ile ‘duyarl›-olmayan duyarl› formlar’ ifadesini kullan›r. Yine bu
bölümde anlama yetisinin bilimleri olarak aritmetik ve geometriden söz eder, ay-
r›ca ölçme ve oranlama düzeyinde felsefi bir matemati¤in olas›l›¤›ndan da söz et-
mektedir.
4. Ünite - Hegel’in Nesnel ‹dealizmi 93
Fizik: Do¤a Felsefesi’nin ikinci bölümünde Hegel, ›fl›k, ses, s›cakl›k, elektrik,
elementler ve kimyasal tepkimeler gibi fizik ve kimya konular›n› ele al›r. Bu konu-
lara felsefi bak›fl aç›s›yla birtak›m yorumlar getirmeye çal›flt›¤› görülmektedir. Ör-
ne¤in s›cakl›k üzerine yorumu oldukça karakteristiktir. “S›cakl›k formsuzlu¤u için-
deki maddenin, ak›flkanl›¤›, özel belirlenimleri üzerinde soyut homojenlikteki za-
feri ile yeniden bir yap›lanma biçimidir... Formel olarak uzaysal belirlenimlere ilifl-
kisi içinde, genelde, s›cakl›k, uzay›n farkl› alanlar›n›n özelleflmesi demek olan s›-
n›rlar› bozarak yay›l›c› bir özellik gösterir.” (akt. Acton, 1967: 441). Hegel bu aç›k-
lamaya flunu da ekler: S›cakl›k bedende-cisimde özel ve sadece bedene ait olan fle-
yin gerçek olumsuzlamas›d›r. Görüldü¤ü gibi Do¤a Felsefesi yap›t›n› bu ayr›nt›lar-
da izlemenin pek gere¤i yoktur. Çünkü Hegel’in yapt›¤› aç›klamalar›n bugün için
bilimsel aç›dan bir yeri yoktur. Ancak flu vurgulanabilir ki gerek mekanikte gerek
fizikte ve arkadan gelen organik do¤ada olaylar›n ak›fl› ya da olup bitenler diya-
lektik süreç içinde tez, anti-tez ve sentez, üçlüleri biçiminde ele al›nmakta ve ileri
aflamalara do¤ru tafl›nmaktad›r. Hegel’in yap›t›n› özgün k›lan da zaten sisteminin
bu genel ifllenifl biçimidir. Bu bölümü bitirmeden bilimsel bir de¤eri olmasa da
üçüncü bölüme de de¤inmifl olal›m.
Organik Do¤a: Hegel Do¤a Felsefesi’ndeki üçlüsünün bu son basama¤›nda, je-
olojik do¤adan bitki dünyas›n› basamak yaparak hayvan organizmalar› do¤as›na
geçer. Elefltirmenlere göre üçlünün en ilginç parças› da buras›d›r. Hegel bu bölüm-
de hayvan türleri ve onlar›n aralar›ndaki iliflkileri tart›flmaktad›r. Ona göre hayvan
dünyas›nda, “bireyin do¤al kaderi,” fliddete dayal› ölüm olarak görünmektedir. Do-
¤adaki bu olumsall›ktan dolay› hayvan yaflam› belirsiz, endifleli ve mutsuzdur. Ama
ayn› türün öteki üyeleri aras›nda birbirinden hofllanma durumu da söz konusu ola-
biliyor.” diye Hegel eklemektedir. Bu mekanizma kuflkusuz türün devam›n› sa¤la-
mak ve bireyin kendisini türde bütünlemek gereksiniminden kaynaklanm›fl olabilir,
temelinde olumsall›k de¤il, özellikle türün devam›n› sa¤lamaya yönelik bir zorunlu
mekanizma bulunabilir. Bu alandaki aç›klamalarda Hegel’in yine sözcüklerle oyna-
d›¤› öne sürülmektedir. Özellikle canl›lar dünyas›ndaki evrim kuram›yla da çok faz-
la ilgilenmemifltir. Asl›nda evrim kuram›ndaki sürekli ard›fl›kl›k diyalektik yöntemle
pek fazla ba¤daflmamaktad›r. Kald› ki Hegel’in öldü¤ü s›rada Darwin’in Evrim Ku-
ram› henüz ortada yoktu ama kuflkusuz öncellerinin aç›klamalar› da oldukça üst
düzey bir aflamaya ulaflm›fl görünüyordu. Diyalektik yöntemle tüm felsefi sistemini
çok da baflar›l› bir biçimde dokuyan bir düflünürden neden evrim kuram›na ilgi
göstermedi gibi bir istemde bulunulmas› aç›kças› hakça olmayacakt›r.
Do¤a, Hegel’in felsefi sistemi içinde nas›l bir anlam içeri¤i ile donat›lm›flt›r?
SIRA S‹ZDE SIRA S‹ZDE
2
HEGEL’‹N T‹N FELSEFES‹
Felsefe Ansiklopedisi’nin üçüncü büyük kitab›, Tin Felsefesi ad›n› D Ü fi Ütafl›maktad›r.
NEL‹M Bu D Ü fi Ü N E L ‹ M
yap›ttaki büyük üçlü “Öznel Tin,” “Nesnel Tin,” “Mutlak Tin” biçiminde karfl›m›za
ç›kar. Bu aç›dan öznel tinin anti-tezi nesnel tindir ve mutlak tinS de O Rikisinin
U sentezi S O R U
durumundad›r. Burada mutlak›n tinselli¤e geçmesinin öyküsü verilmektedir. Mut-
lak, tinselli¤i öncelikle bireysel insanlar›n zihinselliklerinde yakalamakta, ard›ndan
D‹KKAT D‹KKAT
aile, sivil topluluklar ve devlet gibi toplumsal kurum ve kurulufllarda bu tinselli¤i-
ni biraz daha gelifltirmekte ve böylece nesnel tine dönüflmekte, sonul olarak da
N N
din, sanat ve felsefe etkinliklerinde en yüksek düzeye ulaflarak SIRA S‹ZDE tin hâline
mutlak SIRA S‹ZDE
gelmektedir. Öznel tin insan zihninin içsel çal›flmalar›na iflaret ederken nesnel tin,
zihnin toplumsal ve politik kurumlardaki d›flsal cisimleflmelerine göndermede bu-
AMAÇLARIMIZ AMAÇLARIMIZ
lunur. Bilginin doru¤unda mutlak tinin baflar›s› olan din, sanat ve felsefe yer al›r.
K ‹ T A P K ‹ T A P
TELEV‹ZYON TELEV‹ZYON
94 Modern Felsefe-II
Öznel Tin
Bu bölüm için Hegel’in kulland›¤› alt bafll›k, Antropolojidir. Bu bafll›k alt›nda He-
gel fiziksel dünyadaki do¤al bir varl›k olarak ruh (spirit) ile ilgilenmektedir: Du-
yarl›, duygulu bir özne olarak ruh, mutlak’›n, tin hâlinde kendine geldi¤i ilk ad›m-
d›r; bir baflka deyiflle de mutlak›n do¤adan özgürleflmesinin ilk basama¤› olmakta-
d›r. Ama tin (geist) olarak henüz uyuklamaktad›r: Bu aflamada ruh bir özne olarak
kendini ifade edebilir ve bedeni arac›l›¤›yla dünya üzerinde edimde bulunabilir.
“Mutlak araç olarak,” dik duran bir bedene, ellere ve a¤za, a¤lama ve gülme gü-
cüne sahip olan yetiflkin bir insan, düflüncelerini ve duygular›n› d›flsallaflt›rarak ifa-
de edebilir. Duygular›n›n çoklu¤u içine gömülmüfltür. Bu nedenle öz-duygu sahi-
bidir ama henüz düflünen öz-bilinci vard›r denemez. Ayr›ca dünya, onun taraf›n-
dan içsellefltirilen bedeni üzerinde etkilere sahiptir. Beden ruhun d›flsall›¤›n› anlat-
maktad›r. Organizma, salt kendi deneyiminin ›fl›¤›nda ani bir uyar›c›ya tepki gös-
terdi¤i zaman, zihin hayvansal düzeyin ötesine geçerek, bilinçlilik aflamas›na ulafl-
m›fl olur.
Hegel öznel tinin bundan sonraki aflamas›n› Tinin Fenomenolojisi bafll›¤› alt›n-
da inceler. Bu alanda ele ald›¤› kavramlar duyu deneyimi, alg›, anlama yetisi, ar-
zu, öz-bilinç, efendi-köle diyalekti¤i ve ak›l gibi kavramlard›r. Bu kavramlar› He-
gel, ilk büyük ve önemli yap›t› Tinin Fenomenolojisi’nde daha önce zaten aç›kla-
m›flt›r. O nedenle bu noktada bu iki çal›flmay› birlefltirerek aç›klamam›z uygun ola-
cakt›r. fiu hâlde bu alandaki temel kavramlar› k›saca aç›klamak uygun olacakt›r
Antropoloji bölümünde ele al›nan ruh, en alt düzeyde henüz ayr›mlaflmam›fl bir
birlik olarak düflünülen öznel tindi. Tinin Fenomenolojisi bölümünde ise bilinçlilik
kazanm›fl ruhsal varl›k söz konusudur: Bu nedenle burada birinci ad›m duyu alg›-
s›d›r. Duyu alg›s› bilincin ilk temel görünümüdür. Tinin Fenomenolojisi, duyu al-
g›s›n›n diyalektik bir tart›flmas› ile bafllar. Özellikle özne, ona d›flsal ve ondan ba-
¤›ms›z olarak görünen fiziksel nesnelerle bu flekilde tan›fl›kl›k kurar. D›flsal nesne-
lerin bilgisini elde eder. D›flsal nesnelerin bilgisi, fiziksel dünyan›n, fizik yasalar›na
göre etkileflen güçlerden ibaret oldu¤u görüflünü öngörür. Hegel böyle bir dünya-
n›n bilgisinin, gerçekten ben-bilgisinin bir türü oldu¤unu iddia eder çünkü ona gö-
re fenomenlerin arkas›ndaki güçlere nüfuz etmede tasarlad›¤›m›z ve oraya koydu-
¤umuz fleyin fark›nday›zd›r. E¤er biz kendimiz perdenin arkas›na gitmezsek nesne-
lerin içyap›s›n› saklayan bu perdenin arkas›nda görülebilecek hiçbir fley yoktur.
fiu halde, fiziksel dünyan›n bilimsel kuram› öz-bilinçli varl›klar› koflul olarak
gerektirmektedir: Öz-bilinçlili¤i çözümledi¤imizde, insan›n gerçek anlamda bir
öz-bilinçten baflka bir fley olmad›¤›n› görürüz. ‹nsan, salt içinde yaflad›¤› dünyay›
bilmekle, aç›klamakla kalmaz, o ayn› zamanda kendi kendisinin de fark›ndad›r,
kendi varl›¤›n›n bilincinde olan tek varl›kt›r. ‹nsan öz-bilince nas›l ulaflt›? E¤er sa-
dece d›fl dünyay› seyretmekle yetinseydi bu olanakl› olamazd›. Çünkü bu durum-
da ‘ben’ demesini gerektiren bir koflul yoktur, birey izledi¤i varl›kta eriyip kendin-
den geçebilir. Oysa istek, isteme edimi bireyin ben demesine yol açar. Çünkü bir
fleyi istedi¤im zaman o, daima benim iste¤imdir ve bu durum ‘ben’ ya da ‘benim’
demeye yol açar. Böylece, benim kendi isteklerimin fark›nda olmam öz-bilince gi-
‹nsan bir iste¤e sahip den yolu açm›fl olur.
olmad›¤› sürece ben ‹stek, insan›n yaln›zca kendisine ben demesini sa¤lamaz, ayr›ca seyredilen nes-
bilincine eriflemez ve d›fl
dünyada eriyip gider. Oysa ne üzerinde etkide bulunmaya, onu tüketmeye ya da dönüfltürmeye yol açar. Bu
bir fleyi istedi¤imiz zaman, o flekilde özne d›flsal, yabanc› bir gerçekli¤i kendi gerçekli¤ine dönüfltürerek onu iç-
fley bizim iste¤imiz olur ve
bu durum “ben” ya da sellefltirir ve böylece kendi öznel gerçekli¤ini öne sürer. Bunun yan› s›ra bu öznel
“benim” dememize yol açar.
4. Ünite - Hegel’in Nesnel ‹dealizmi 95
gerçeklik, bir baflka deyiflle kendine ben diyen varl›k, çevresinde kendisine ben-
zeyen, yaflayan ve isteyen varl›klar›n bir baflka deyiflle öteki- ben’lerin bir çoklu¤u
ile karfl›lafl›r; bunlar›n her biri de koflullar›, kendi isteklerine boyun e¤dirmek ça-
bas›na giriflmifltir ve kendisinin bir parças› yapmak istedi¤i bir dünyan›n pefline
düflmüfl görünürler. Bu durumda öznel ben gerçek öz-bilince ulaflabilmenin yolu-
nun bu öteki- benlere kendini kabul ettirmekten geçti¤inin bilincine var›r. Bu fle-
kilde öz-bilinç öteki-istek sahibi bireylere, kendini kabul ettirme iste¤i olarak beli-
rir. Bunun yolu ise ço¤unlukla ayn› fleyleri isteyen benlerin k›yas›ya bir savafl›ma
girmelerinden geçer. Bu aflamada Hegel’in önemle üzerinde durdu¤u ve Efendi-
Köle diyalekti¤i olarak betimledi¤i öz-bilinç koflulu ortaya ç›kar.
Efendi ve Köle Diyalekti¤i: Hiçbir birey, öteki insanlar taraf›ndan onaylanmay› ‹nsan›n öz bilincini
sa¤lamaktaki baflar›s›zl›ktan mutlu olmaz. Hegel’e göre gerçek öz-bilincin yolu, gerçeklefltirmesinin yolu
kendisini öteki öz bilinçlere
kendimizi öteki öz-bilinçlere kabul ettirmek ya da onaylatmaktan geçti¤i için ben- kabul ettirmesinden ve
ler aras›nda tan›nma ve güç bak›m›ndan k›yas›ya bir savafl›m ortaya konacakt›r. Bu onlarca onaylanmas›ndan
geçti¤i için benler aras›nda
savafl›mda bir taraf rakibine ya da rakiplerine göre daha büyük bir risk alarak tan›nma ve güç bak›m›ndan
ölümle yüz yüze gelecek denli yaflam›n› hiçe sayma pahas›na bir savafl›m verirse bir savafl hüküm sürer.
rakibini öldürmesi iflten bile de¤ildir. Ancak karfl›s›ndakini öldürürse bir öz-bilinç
olarak kendisini kabul ettirmesi olanaks›z olacakt›r. Bunu bilen kifli rakibinin yafla-
m›na son vermeyerek onun yaflam›n› ba¤›fllamakta, buna karfl›l›k onu kendisine
köle yapmaktad›r. Kendisini de böylece efendi ilan etmifl olur. Soruna karfl› taraf-
tan bakt›¤›m›zda ise savafl›mda yenilen kifli, yaflam›n› koruyabilmek için, köleli¤i
kabul eder ve efendiye boyun e¤er ama efendi de bilir ki, efendili¤i kölenin ken-
disini efendi olarak tan›mas›na ba¤l›d›r. Buradaki diyalektik bunlar›n birbirine ba-
¤›ml› olmalar›ndad›r. Biri ötekinden türer. Ama bunlar›n senteziyledir ki ileri bir
aflamada gerçek özgür öz-bilinçli insan tipi ortaya ç›kacakt›r.
fiu aflamada, köle, efendinin emriyle çal›flmaya zorlan›r, istenilen her fleyi yap-
mak zorundad›r; köle art›k efendi aç›s›ndan kendi plan ve istekleri için bir araç ol-
man›n d›fl›nda baflka hiçbir anlam tafl›maz. Efendi ise bilgi edinmek için bofl zama-
na sahiptir. Çal›flmaktan uzak durmas› onu do¤an›n olumsuzluklar›n› deneyimle-
mekten korur. Buna karfl›l›k köle, efendinin tüketmesi için eme¤inin ürünlerini
sa¤layabilmek bak›m›ndan, do¤al dünyaya yeniden biçim verir. Do¤an›n boyun
e¤mezli¤i ile savafl›mda, onun gizemlerini ö¤renir ve onlar› zihnine yerlefltirir.
Efendi tüketerek imha eder, köle çal›flarak yarat›r. Efendinin tüketimi kölenin ça-
l›flmas›na ba¤›ml›d›r ve bu flekilde süreklilik niteli¤i tafl›maz, oysaki kölenin eme¤i
nesnelerin içinden geçip gider ve sürekli bir varolufl kazan›r.
Hegel bu ba¤lamda flunu da öne sürer: Dünyay› dönüfltürmede kölenin çal›fl-
mas›, onun kendisini öldürebilece¤ini düflündü¤ü efendiden korkmas›n›n bir so-
nucudur. Ölüm çal›flmaya yol açarak uygarl›k yolunda zafere ulafl›r. Çal›flma nes-
neyi yarat›rken öz-bilinç olarak insan› da yarat›r. Bafllang›ç olarak böyle bir etkin-
lik efendinin iste¤inin güdümünde gerçekleflmifl olsa da giderek köle, çal›flma ara-
c›l›¤›yla nesneyi yaratmaktan baflka onu olumsuzlayabilen, dönüfltürebilen bir bi-
linç oldu¤unun fark›na var›r, yaratt›¤› nesnede kendi özerk yönünü görür. Böyle-
ce kendini nesnel üründen ay›r›r, do¤an›n üstünde ve ondan fark› olarak öznel bir
kiflilik oldu¤unun fark›na var›r. Çal›flma yoluyla insan›n bir öz-bilinç olmas› yolun-
da efendinin rolü nedir? Efendi çal›flmaz ama o olmasayd› kimse çal›flmayacakt›.
Yaflam›n› tehlikeye atan ve ilk efendi olan insan, do¤an›n zincirlerini k›rmak için,
tini kendisiyle birlefltirecek sürece ilk bafllama iflaretini veren kiflidir. Onun rolü uy-
garl›¤›n bafllang›c› ve bekli de devam› için tetikleyici bir ifllev yerine getirmesi ba-
k›m›ndan pek de az›msanmayacak bir rol olabilir.
96 Modern Felsefe-II
maktad›r. Hegel bu aflamada sonlu tinin ya da zihnin hem kuramsal hem de pra-
tik-eylemsel yanlar›n› incelemektedir: Kuramsal yanlar› düflünme, bellek, imgelem
ve sezgi edimleri olarak incelenirken, pratik yanlar, dürtüler, itkiler, duygular ve is-
tenç olarak incelemektedir. Bu kuramsal ve pratik yanlar›n birli¤i olarak özgür is-
tenç olarak bir senteze ulafl›r.
Hegel burada, insan özgürlü¤ünün düflünce ve itkiler olmak üzere ikili bir te-
mel üzerinde olanakl› oldu¤unu öne sürer. Düflünme yetisi burada tutkular› ve it-
kileri ussallaflt›rmak ve sistematize etmekten baflka bir fley de¤ildir. Ona göre öz-
gürlük istenci, art›k doyum isteminde bulunan bir itki de¤ildir, itkisel olmayan bir
fleye do¤ru tinin bilinçlili¤inin geliflti¤ini gösteren bir kiflilik özelli¤i hâline gelir. Bu
aflamada, “Kendi için özgür istenç olarak varolan özgür istençtir.” söz konusu
olan. Burada düflünme yetisinin özgürlü¤ü istencin özgürlü¤ünü de sonuç olarak
getirmektedir. Ne var ki bu aflamada özgürlük uygulay›msal olmaktan çok edim-
seldir. H›ristiyanl›¤›n bilge insan› bir köle bile özgürdür. ‹nsan kendinde en yük-
sek özgürlü¤e belirlenmifltir. Özgürlü¤ün olgusallaflmas›na göndermede bulunan
bu düflünce Hegel’in tarih felsefesinde belirleyici olacakt›r. fiu aflamada ise Hegel’e
göre, öznel tinin doruk noktas›n› oluflturan özgürlük sadece bir kavramd›r-bir
idead›r.” Akl›n ve yüre¤in bu ilkesi, ahlaksal, hukuksal, dinsel ve bilimsel olgusal-
l›k olarak geliflen bir nesnel evreye dönüfltü¤ü zaman, nesnel tinin dünyas›na da
ayak bas›lm›fl olur.
Nesnel Tin
Bu aflamada insan istenci düflünce ve dürtü (ak›l ve yürek), özgürlükte birleflirler.
Böylece etkin bir duruma gelirler. Bu olgusall›k sözcü¤ünün arkas›ndaki idead›r.
Kamusal dünyada, insanlar›n edimde bulunduklar› dünyada düflünceleri, yapt›kla-
r› ifller kurallara, kurumlara ve örgütlenmelere neden olurlar. Bu kurallar, kurum-
lar ve örgütlenmeler tekil bireylerden ba¤›ms›zd›r ve bu flekilde, fiziksel obje ol-
mamakla birlikte, yine de obje türleri olarak kabul edilirler. Do¤al dünya içinde in-
sanlar do¤a üzerinde ifllem yapmakla, onu de¤ifltirmekle, kazanç sistemleri, eko-
nomik düzenlemeler, s›n›f farkl›l›klar› ve bunun gibi fleyler yaratmakla do¤al dün-
yadan daha farkl› bir dünya infla ederler. Nesnel tini oluflturan diyalektik üçlü, hak
ya da yasa, öznel ahlak ve toplumsal ahlakl›l›¤› kapsar. Birinci bölüm mülkiyet,
sözleflme ve ceza ile örneklenebilen yasal haklar› ve ödevleri içerir. ‹kinci k›s›m bü-
yük ölçüde niyet ve vicdan ahlakl›l›¤› ile ilgilidir. Üçüncü k›s›m kendi içinde yine
bir üçlü ad›m içerir: Toplumsal ahlak ise aile, sivil toplum ve devlet diyalektik üç-
lüsüne dayan›r. Burada birinci ad›m› oluflturan hak ya da yasa kavram›na k›saca
göz atal›m:
Hak ya da Yasa
Nesnel tinin ilk evresinde, özgürlü¤ünün bilincindeki bireysel özne, özgür tin ola-
rak kendisine bir d›flsal özgürlük alan› oluflturmak gereksinimini duyar. Bunu ilkin
istencini cisimsel fleyler alan›nda belirterek yapar. Bunlar› edinip kullanarak bu
alandaki özgür istencini anlatm›fl olur. Böylece mülkiyet ve kiflilik haklar›n› kulla-
n›m alan›na sokar. Bir kifli bir fleye somut edinim yoluyla sahip olur. Gerekti¤inde
o fley üzerindeki mülkiyet hakk›ndan vazgeçebilir de. Ayr›ca eme¤i üzerindeki
hakk›ndan da bir süre için belirli bir amaç u¤runa vazgeçebilir. Ama kendini köle
olarak ilan ederek bütünsel özgürlü¤ünden vazgeçemez çünkü bütünsel özgürlük
kiflinin kendisine d›flsal bir fley de¤ildir ve d›flsal olarak görülemez. Ayn› flekilde
ahlaksal aç›dan vicdan› ve dini de kifliye d›flsal görülemez.
98 Modern Felsefe-II
Öznel Ahlak
Hegel ‘ahlak’ terimini günlük kullan›mdakinden çok daha dar bir anlamda kulla-
n›r, terim günlük dilde pek çok de¤iflik anlamda ele al›nmakla birlikte, ahlak de-
yince genelde olumlu ödevlerin toplumsal bir düzlemde yerine getirilmesi anlafl›-
l›r. Ancak Hegel aile ya da devletin ödevlerini bu konunun d›fl›nda tutarak salt bi-
reysel istencin bir belirlenimi olarak kavram› s›n›rlama yoluna gider. Ahlaksal is-
tenç özgür istençtir ve kendisinin özgür olarak bilincindedir ve eylemlerin yetkili
kayna¤› olarak hiçbir d›flsal yetkeyi de¤il salt kendisini tan›r.
Hegel’e göre öznel istenç kendini eylemde d›flsallaflt›r›r. Buradaki sorun özgür
istencin kendisini hangi eylemlerden sorumlu tutaca¤›d›r. Ne var ki Hegel eylem-
leri genelde biçimsel aç›dan incelemekte ve ahlaksal ödevleri somut olarak belirt-
me yoluna gitmemektedir. Sadece flunu belirtir: Kötü eylemlerimiz kadar iyi ey-
lemlerimizden de sorumlu tutulmam›z gerekmektedir. Çünkü özgür istence dayal›
tüm eylemler sorumlulukla ba¤lant›l›d›r. Özgür istence dayal› eylem amaçl› ey-
lemdir. Amaç ahlak›n ilk evresidir ikincisi de niyet ya da iyiliktir. Bunlar genelde
ahlak alan›nda efl anlaml› kabul edilir ama Hegel bunlar› birbirinden ay›rma yolu-
na gider: Niyet, genelde eylemlerimizin ahlaksal niteli¤ini, ere¤ini dile getirir. Bir
insan kendi iyili¤i için gereksinimlerini doyurmak bak›m›ndan çaba gösterme hak-
k›na sahiptir. Bu aç›dan e¤er bir davran›fl e¤ilimden dolay› yerine getirilirse ahlak-
sal de¤erini yitirece¤i tarz›ndaki Kantç› düflünceyi kabul etmez. Ama bireye kendi
iyili¤i için çaba gösterme hakk› verilse de ahlak, sadece kendi tikel iyisi için çaba-
layan tikel istençten oluflmaz. Bu tikel istencin kendisini evrensel istenç ile özdefl-
lefltirmesi, evrensel iyili¤i erek olarak görmesi de gerekmektedir. Böylece tikel is-
tencin, kendinde istenç (ussal istenç) kavram› ile birli¤i iyidir; yani olgusallaflm›fl
özgürlük, dünyan›n mutlak son ere¤i denilebilecek olan fleydir.
Ussal istenç, asl›nda bir insan›n gerçek istencidir, onun ussal, özgür bir varl›k
olarak istencidir. Bu nedenle bir insan›n tikel istencini ussal ya da evrensel isten-
ce uyumlu k›lma gereklili¤i kendini ödev ya da yükümlülük olarak kendini sunar.
fiu hâlde tikel istencimizi evrensel istence uyumlu k›lmam›z gerekir, sadece ödevi-
miz oldu¤u için. Asl›nda bu bize bir insan›n neyi yapabilece¤i konusunda somut
bir fleyler söylemez. Bunun bize iç kesinli¤imiz yani vicdan›m›z-duyuncumuz söy-
leyecektir. “Duyunç öznel öz bilincin kendinde ve kendisi yoluyla, neyin hak ve
ödev oldu¤unu bilmek için ve iyi olarak bildi¤inden baflka hiçbir fleyi iyi olarak ta-
n›mamak için ayn› zamanda iyi olarak bildi¤inin ve istedi¤inin gerçekte hak ve
ödev oldu¤unu ileri sürmek için salt›k hakk›n› anlat›r.” (akt. Copleston, 2000: 62).
Hegel yine de ahlaka bu salt içselcilik noktas›nda belirli bir içerik verebilmenin zor
oldu¤unu dile getirir ve bu soyut ödev ve sorumluluk kavramlar›n›n tek yanl› kal-
4. Ünite - Hegel’in Nesnel ‹dealizmi 99
mamalar› için, daha yüksek düzeydeki bir ahlaksal yaflamda birlefltirilmeleri gerek-
ti¤ini öne sürer. Bir baflka deyiflle somut bir ahlaksal yaflam için nesnel tinin ala-
n›ndaki ikinci diyalektik ad›m olan toplumsal ahlak alan›na geçilebilmesi gerek-
mektedir. Hegel için gerçek ahlaksall›k, toplumsal ahlakl›l›kt›r, çünkü kiflinin ödev-
lerini belirleyen onun toplum içindeki konumudur. fiu hâlde flimdi toplumsal ah-
lak ba¤lam›nda aile ve yurttafl toplumu kavramlar›na gelmifl bulunuyoruz.
Toplumsal Ahlak
Bu alt bafll›k alt›nda Hegel, toplumsal tözden söz eder ve özgür istenç sahibi ki-
flilerin toplumsal ödevleri üzerinde aç›kça durmaz. Burada genelde aile, sivil top-
lum ve devletin özsel do¤alar›n› incelemek ve bir kavram›n nas›l ötekine dolay›m-
land›¤›n› göstermek gibi bir kayg› içine girdi¤i görülür. Bu kavramlar›n özsel do-
¤as›n› aç›mlamak, ödevlere iliflkin bir anlay›fla da yol açacakt›r, düflüncesine gö-
re, daha do¤rusu toplumsal ödevlerin s›ral› bir listesini vermek bir filozofun göre-
vi de¤ildir.
Bu alandaki diyalektik üçlünün ilk u¤ra¤›, nesnel tinin ilk ve do¤al etik evresi
ailedir. Toplumsal alanda bireysel tin bir bak›ma içselli¤inden ç›karak kendini her
fleyden önce ailede nesnellefltirir. Aile tümelin ilk örne¤idir, aile üyeleri duygu ba-
¤› ya da sevgi ile birleflmifl olarak düflünülür. Ailenin istenci ailenin ortak mülkiye-
tinde dile gelen tek bir istençtir. Ama çocuklar ailede yaln›zca üyeler olarak vard›r-
lar, bu üyeler yani çocuklar yetiflkin bireyler olduklar› zaman, aileden ayr›l›rlar ve
akraba grubuna ba¤l›l›ktan uzak olarak ekonomik ortamda birbirleriyle yar›flma
içinde bulunan ba¤›ms›z insanlar›n dünyas›na girerler.
Toplumsal yaflam›n bu biçimine Hegel “sivil toplum-yurttafl toplumu” ad›n› ve-
rir. ‹fl iliflkilerinde soy-sop ba¤l›l›klar›ndan özgürleflmifl ussal ve sorumlu bireylerin
dünyas›d›r. Burada genifl yay›l›ml› bir pazar içinde istemlerin uyumlulu¤u taraf›n-
dan biçim kazanm›fl iliflkilere izin veren bir ortam söz konusudur. Gerçekten de
klasik ekonomistlerin analiz etti¤i bir insan toplumu görünümü söz konusudur.
Ama sivil toplum salt bir pazar olarak varolamaz. Çünkü pazarlar yönetilmeye ge-
reksinim duyarlar, oysaki ticari giriflimler ve endüstriler bireyleri çeflitli türden der-
neklerde birlefltiren ortak ilgileri kendileri bulur ve olufltururlar. Bu flekilde bir
ekonomik örgütleniflin kararl›l›k gösterebilmesi için adaletin kurumsallaflmas› mah-
kemeler ve adliye baflta olmak üzere, yasalar› iflletecek ayg›tlar gerekecektir. An-
cak Hegel, politik anayasay› ve hükümeti Devlet bafll›¤› alt›nda ele almay› zorun-
lu buldu¤u için sivil toplumun ya da yurttafl toplumunun hiçbir zaman varolama-
yaca¤› gibi bir sonuç da ç›kar›labilir. Çünkü bir devlet içinde olmaks›z›n yasalar ve
hukuk uygulamas› olanakl› görünmemektedir. fiu hâlde sivil toplumu devlet için-
de ele almak da belki de düflünülebilir. Bu flekilde devlet için çifte bir zorunluluk
vard›r, denebilir. Bir kez toplumun refah›na yönelik iyi iflleri gerçeklefltiren ve des-
tekleyen olarak ve yine sivil toplum içindeki ticari kurulufllar›n bencilliklerini en
üst düzeyden frenleyici olarak.
Hukuk Felsefesi’nde devlet etik idean›n bir olgusall›¤› olarak yani onun etkili
bir cisimleflmesi olarak betimlenir. Orada Hegel flunu yazar: “Bir ulusun tini ken-
dini bilen ve isteyen olarak kutsald›r ve dünyada tanr›n›n yürüyüflü devlet denen
fleydir.”
Hegel’in ana ilgisi, kendisinin belirtti¤ine göre, devleti çözümlemektir. Aristote-
les gibi, insan›n en yüksek toplumsal baflar›s›n›n devlet oldu¤unu belirtir. Aile ay-
r›mlaflmam›fl birlik anlam›nda tümellik, sivil toplum ise tikellik momentini temsil
ederken devlet ayr›mlaflmam›fl birlik yerine, tümelin ve tikelin ayr›mlaflm›fl birli¤i-
100 Modern Felsefe-II
ni temsil eder. Burada yal›n tikellik yerine tikel istencin tümel istenç ile özdeflli¤i
bulunur. Baflka bir anlat›mla, devlette bireysel öz-bilinç tümel öz-bilinç düzeyine
yükselmifltir. Birey bütünlü¤ün bir üyesi olarak kendisinin fark›ndad›r. Devlet ken-
di üyelerinin karfl›s›nda duran soyut bir tümel de¤ildir; onlarda ve onlar yoluyla
varolur. Devlet yaflam›na kat›larak üyeler salt tikelliklerinin üzerine yükselirler. Bu
flekilde devlet ayr› olan ve ayn› zamanda bir olan tikeller arac›l›¤›yla varolan somut
bir tümeldir.
Devlet ayn› zamanda öz-bilinçli etik tözdür, etik tindir. Bu alan›n önceki mo-
mentleri onda sürdürülür birleflir. Örne¤in haklar tümel ussal istencin anlat›m› ola-
rak koyulur ve sürdürülür ve ayr›ca ahlak içeri¤ini kazan›r: Daha aç›k bir deyiflle
bir insan›n ödevleri onun toplumsal organizmadaki konumu taraf›ndan belirlenir.
Elbette ayn› kiflinin ailesine karfl› da ödevleri vard›r. Çünkü aile de devlette varl›-
¤›n› sürdüren tinsel bir birimdir. Ama ödevler skalas›nda de¤iflmez bir yap› da dü-
flünülüyor de¤ildir. Özgürlük ve kiflisel karar ilkesinin devlette korunmas› gerekti-
¤i konusunda Hegel duyarl› görünmektedir.
Hegel devletten s›k s›k yüceltici terimlerle söz eder. Devlet, nesnel tin olarak
Hegel’e göre devlet, nesnel ona göre bir anlamda zorunlulukla tanr›sald›r. Ne var ki devletin olumsall›k, özenç
tin oldu¤u için bir anlamda ve yan›lg› alan›nda durdu¤unu da kabul eder. Devlet kötü yönetim taraf›ndan pek
zorunlulukla tanr›sald›r ama
o da Aristoteles gibi devlette çok bak›mlardan bozulabilir. Bu nedenle o da Aristoteles gibi devlette keyfiliklere
afl›r›l›klar› ve despotizmi ve despotizme karfl› birtak›m garantiler bulunmas› gerekti¤ini kabul eder. Halk›n
önleyecek güvenlik
mekanizmalar›n›n oy kullanma hakk› görüflünü uygun bulmam›flt›r, çünkü bu büyük devletlerde ka-
bulunmas› gerekti¤ini kabul ç›n›lmaz olarak seçmenlerin ilgisizli¤ine götürür ve bunun sonucu olarak da seçim
eder.
birkaç kiflinin gücü dahiline gerçekleflir ya da bir kaos ortam›na do¤ru sürüklene-
bilir. fiunu, inançl› bir biçimde öne sürmüfltür: Tüm önemli ilgiler temsil edilmeli-
dir ve bunun için yüksek ve daha afla¤› yasama organ› taraf›ndan denetlenen dik-
kate de¤er yetkileri olan anayasal bir monarfli uygun bir yönetim biçimi olabilir.
Hegel’in bu önerisiyle t›pk› Fichte’nin yapt›¤› gibi kendi yaflad›¤› dönemin Prusya
devletini kutsad›¤› öne sürülmüfltür. Asl›nda Hegel ussal yap›l›, bir baflka deyiflle
kiflisel özgürlük ilkesini en üst düzeyden gerçeklefltiren anayasadan yanad›r. Her-
hangi bir yönetim biçiminde böyle bir anayasa uyguland›¤› sürece Hegel’e göre
sorun yoktur.
Devlet aç›s›ndan savafl›n ifllevi: Hegel’in devletler baz›nda savafla iliflkin söyle-
dikleri oldukça ilginçtir. Devletler zorunlulukla ba¤›ms›z varl›klard›r. Her devlet bir
bireydir ve bireyler kendi varolufllar›n› onlar› tan›yan ve onlar›n da tan›d›¤› öteki
bireylere karfl› korumak isterler. Bundan dolay› bir devletin tam bir kavram›, dev-
letlerin tam bir çoklu¤unu gerektirir.
Onlar›n iliflkileri bir dereceye dek gelenek taraf›ndan düzenlenir. Ayr›ca, dev-
letler aras›ndaki konular› düzenleyen uluslararas› yasa vard›r ve sanki onlar bir
sözleflme yapm›fllar gibi yasa metnine ba¤l›l›k gösterirler. Bununla birlikte, devlet-
lerin yaflamsal ilgileri çat›flt›¤› zaman, savafltan baflka bir yol yoktur. Herhangi bir
anlaflmazl›ktaki en son yarg›ç savaflt›r çünkü bireysel devletler üzerinde egemen
baflka hiçbir güç yoktur.
Hegel bundan sonra savafl› hakl› ç›karma gibi bir yönelime girer. Gerçi insan-
lar›n gözünde savaflla birlikte haks›zl›k, ac›mas›zl›k, savurganl›k ve buna benzer
olumsuzluklar ortal›¤› kaplar ama Hegel savafl›n etik bir yan› oldu¤unu da öne sü-
rer. Bir baflka deyiflle savafl ussal bir olgudur: “Sonlunun, mülkiyetin ve yaflam›n
olumsall›klar›n›n da ortaya serilmesi gerekir ve savafl›n yapt›¤› tam da budur” (akt.
Copleston, 2000: 72). Ona göre, savafl tarihsel diyalekti¤in ileriye do¤ru tafl›nma-
s›nda en önemli etmenlerin bafl›nda gelir, kat›laflmay› önler ve uluslar›n ahlaksal
4. Ünite - Hegel’in Nesnel ‹dealizmi 101
sa¤l›¤›n› korur. Çürümüfl bir sistemin bir yana at›larak tinin daha dinç bir belirifli-
ne yer açmay› sa¤layan bafll›ca araçt›r. Görüldü¤ü gibi Hegel Kant’›n ebedi bar›fl
düflüncesine karfl›t bir tutum içindedir. Hegel savafla iliflkin bu görüflleri hiç kuflku-
suz kendi döneminin tini içinde henüz dünya savafl› denen savafl türü ortaya ç›k-
madan önce ve daha çok ba¤›ms›zl›k savafllar›n›n yap›ld›¤› bir dönemde söylemifl
bulunuyordu. Bu nedenle Hegel’i bu konuda kendi döneminin gözüyle okumak
gerekebilir.
Burada genel bir sonuç ç›karmak gerekirse savafl devletlerin do¤al bir koflulu
olmasa da, bar›fl durumunun bir kesintiye u¤ramas› olarak onu, devletler sistemi-
nin bir olgusu fleklinde görmekten baflka bir yol yoktur. Savafl, bireysel insanlar
aras›nda de¤il, devletler aras›nda bir iliflki oldu¤una göre, savaflç› olmayanlar›n
haklar› ve ç›karlar› en üst düzeyden korunmal›d›r ve yine savafl profesyonel ordu-
lar›n da varl›k nedeni olarak görünmektedir. Uluslararas› iliflkilere ve tarihsel diya-
lekti¤in ilerlemesinin arac› olarak savafl konusuna yer vermek bizi kendili¤inden
dünya tarihinin felsefesine getirmifl olmaktad›r.
rih dünya tininin bilincini kazanma yoluyla ad›m ad›m özgürleflmesinin bir tarihi-
dir. Ancak tarihçi bireylerden çok uluslarla ya da devletlerle ilgilendi¤i için dünya
tininin somut gelifliminde ölçüt, bir ulusun tümüyle kültürel yap›s› ya da koflullar›-
d›r. Ancak bir ulus ancak devlet koflullar› içinde kendinin bilincinde olarak varo-
labilece¤i için buradaki as›l ölçüt Hegel’e göre devlet olarak karfl›m›za ç›kar. Bu
nedenle, uluslar devlet olma düzeyine ulaflt›klar› zaman, dünya tarihinde kendi
parçalar›nda rol oynayarak bütüne yani dünya tinine katk›lar›n› yapm›fl olurlar: Bu
nedenle bir devlette somutlaflm›fl her ulusal tin, Weltgeist’›n (dünya-tininin) yafla-
m›nda bir u¤rak yeridir. Devletler arac›l›¤›yla dünya-tini kendini edimsellefltirir.
Uluslar diyalektik bir iliflki içinde birbirlerinin yerini al›rlar ve bu flekilde dünya- ti-
ninin ilerlemesinde bir evre olarak gelip geçerler. Hegel’e göre verili herhangi bir
evrede bir tikel ulus özel bir yolda dünya-tininin geliflimini temsil eder. Örne¤in
bir ulus bir ça¤ boyunca tümüyle öndedir. Ulusal tinini doru¤una ulaflt›r›r, ama da-
ha sonra düflüfle geçer ve sonunda tarihin arka bahçesinde yerini al›r. Bu arada ye-
ni bir devlet bu kutsal tafl›y›c›l›k görevi ile öne ç›kar elbette o da kendi dönemi bo-
yunca bu bayra¤› tafl›yacakt›r.
Dünya-tini aç›s›ndan, özgürlük ideas›n›n geliflimi de kuflkusuz diyalektik bir sü-
reç içinde gerçekleflir: Örne¤in, Do¤u dünyas›nda özgürlük yoktur. Bu dünyan›n
toplumlar› üzerinde bask› uygulayan despotun keyfi tutumlar›na ba¤l› olarak baz›
öznelere tan›nm›fl irrasyonel özgürlükten söz etmek ne dereceye dek özgürlükten
söz etmek olabilir? Buna karfl›l›k klasik Grek ve Roma dünyas›nda özgürlü¤ün bi-
raz daha uygun bir kavram›ndan söz edilebilir. Grek site devletlerinde yurttafllar
kendilerini devletin kazan›mlar› ile donat›lm›fl olarak düflünüyorlard› ve kendileri
için devletten ayr› bir yaflam düflünmüyorlard›. Kuflkusuz onlar kiflisel kusur ve fe-
laketleri kabul ediyorlard› ve bunu kader olarak adland›r›lan fleye ba¤l›yorlard› ve
bu durumda bile kendilerini halen özgür olarak görüyorlard› ve kuflkusuz bu et-
kinlikte hiçbir biçimde yer almayan, yani hiçbir biçimde özgür olmayan kölelerin
varl›¤› da bir gerçektir.
H›ristiyanl›k insanlara bir özgürlük reçetesi sundu ama daha çok verili toplum-
sal düzenin ötesine iliflkin idi. Hegel’in Germanik dünya olarak adland›rd›¤› Pro-
testanl›k, H›ristiyan uygarl›¤›n›n özgürlük yolundaki en son geliflim formu oldu ve
Avrupa ve Amerika’daki devletlerde özgürlü¤ü düzenlemeye ve korumaya yöne-
lik pek çok yeni kurumlaflmalara yol açt›. H›ristiyanl›kta birey sonsuz bir de¤erdir
ve sonsuz kurtulufl için bir aday olarak görülür. Vurgu öznel özgürlük üzerine ol-
mas›na karfl›n, Frans›z devriminde toplumsal kurumlara duyulan nefrette oldu¤u
gibi, H›ristiyanl›k, modern uygarl›¤a özel niteli¤ini veren özgürlü¤ün formunu ve
görünümünü yine de farkl› bir biçimde etkileyerek bu flekilde romantik sanat, ro-
mantik aflk gibi fleyleri ve vicdan özgürlü¤ünü ve haklar›n› desteklemifl oluyordu.
Bu arada Hegel’in tarih felsefesine iliflkin görüfllerini sona erdirmeden önce flu
özel ama iyi bilinen görüflüne de k›saca de¤inmifl olal›m: Hiç kuflkusuz dünya ta-
rihinde birincil önemi olanlar ulusal devletlerdir. Ancak ulus tinini ileriye tafl›mada
öncü görevi gören kiflilerin varl›¤› da bir gerçektir. Büyük ‹skender, Jül Sezar ve
Napoleon gibi insanlar›n tarihte oynad›klar› rol üzerinde fazlas›yla durulur. Hegel
de bu tür kiflileri dünya tarihsel bireyler olarak nitelemektedir. Ulusal tinler ve bun-
lar›n diyalekti¤inden do¤an dünya-tini, kuflkusuz tekil insanlarda ve onlar arac›l›-
¤›yla varolur ve iflleyifl gösterir, bunu bu bölümün bafl›nda da belirtmifltik. Bu aç›-
dan dünya-tini belirli bireyleri de t›pk› devletleri oldu¤u gibi kendi amac› do¤rul-
tusunda kullan›r. Bu insanlar›n hiç kuflkusuz öznel tutkular› ve kiflisel güdüleri var-
d›r. Hegel’e göre bu dünyada hiçbir büyük fley tutku olmaks›z›n baflar›labilmifl de-
4. Ünite - Hegel’in Nesnel ‹dealizmi 103
¤ildir. Bu nedenle tarihin büyük kifliliklerinin tutkular›, dünya- tini taraf›ndan araç
olarak kullan›l›r. Burada evrensel “akl›n hilesi” iflbafl›ndad›r. Böylece bu tür kifliler-
den herhangi birinin kiflisel tutkusu ile gerçeklefltirdi¤i bir tarihsel olgu dünya-tini-
nin ilerilere tafl›nmas›n›n bir evresinde çok önemli ve yaflamsal bir ad›m› gerçek-
lefltirmifltir. Sonuç olarak, Hegel’in tarih anlay›fl› görüldü¤ü gibi teleolojik (erekbi-
limsel) bir anlay›flt›r. Bu durumda olmas› gereken fleyler dünya-tininin dönemsel
olarak tafl›y›c›l›¤›n› üstlenen devletler ve dünya-tarihsel kiflilikler arac›l›¤›yla kesin-
likle gerçekleflecektir.
Mutlak Tin
Hegel’in sistemini tamamlayan temel üçlünün sonuncu aflamas›, mutlak tin (ab- Mutlak tin kendisini üç
aflamada aç›mlar: sanat,
soluter geist) ad›n› al›r ve sanat, aç›nlanm›fl din ve felsefeden oluflan bir aflamad›r. din ve felsefe.
Fenomenolojinin sonunda Hegel, dünya tarihinde, do¤adan dine, dinden sanata
ve sanattan felsefi bilgiye do¤ru bir devinim oldu¤unu belirtmiflti. Ansiklopedide
sanata daha ba¤›ms›z bir statü vermifl olarak görünür. Ama genel flemada karfl›m›-
za ç›kan uslamlaman›n ayr›nt›lar› bu ba¤›ms›zl›¤› çok zor ortaya koyar çünkü ge-
çiflin betimlendi¤i bölümlerde, t›pk› Fenomenoloji’de oldu¤u gibi nesnel tinden di-
ne do¤ru bir gidiflin betimlemesi yap›l›r. Bu flekilde Ansiklopedinin sonuç bölüm-
lerinde, sanat, dinin uygun olmayan bir formu olarak. Din ise sanat›n daha uygun
bir formu olarak gösterilmektedir. Felsefe, çizilen resimde düflünme ve tümüyle
ussallaflt›r›lm›fl bir fley olarak t›pk› din gibi özgür bir konumda görünür. Sonuç ola-
rak Hegel’e göre bu üçü de mutlak tinin görünümleridir. Mutlak tin kendisini bun-
lardan her birisi olarak aç›mlama yoluna gider.
Sanat, sanatç›n›n eliyle mutlak tinin maddesel fleyler içinde cisimleflmesidir; bu
nedenle sanatç› bir anlamda “tanr›n›n efendisi” say›labilir. Klasik sanatta cisimlefl-
tirme ve cisimlefltiren zihin aras›nda bir anti-tez yoktur. Klasik sanat›n öngördü¤ü
fley, yücenin sanatsal olarak anlat›m›nda cisimleflmeye meydan okuyan bir fley ola-
rak görülür ve daima duyulur fleylerin ötesinde ve arkas›nda kal›r, bu duyulur fley-
ler sadece onu sembolize etmekte baflar›l› olurlar. Artistik temsil etmenin eksik ya-
n›, duyusal semboller, bu dünya kadar s›n›rl› ve yanl›fl olarak ele al›nm›fl olan bir
baflka dünyaya göndermede bulunmak üzere ele al›nm›fl olabilirler. Böylece insan-
lar, tap›lan idollerle ve hatta kemikler gibi fleylerle öteki dünyan›n ruhsal (spiritü-
el) olmayan nesnelli¤ine göndermede bulunabilirler.
Tanr› bundan dolay› do¤al dünyadan- ki asli olarak ona benzer- daha büyük ve
daha güçlü de¤ildir. Ne de dünyan›n ötesinde, insan için öncesiz sonras›z ulafl›la-
maz olarak kalan bir fleydir. Tanr› dünyada kendini gösterir. Bu bedenleflmenin
H›ristiyan ö¤retisinde olmak üzere aç›mlanm›fl dinin en uygun bir biçimde ifade et-
ti¤i do¤ruluk anlay›fl›d›r. Bu ö¤reti olmaks›z›n tanr› hâlen bu dünyan›n ötesinde
olacak ve eksik ve s›n›rl› olarak görülecektir. Bu ö¤retiyle bile, o özel tarihsel olay-
lar›n ortas›nda ve onlar arac›l›¤›yla kavran›l›r. Ama bu flekilde onun kavram›na
olumsall›k ve tutars›zl›k ögesi girmifl olmaktad›r.
Felsefede sanatç›n›n d›flsal vizyonu ve misti¤in içsel vizyonu art›k orada daha
fazla çat›flma olmayan bir düflünme tarz›nda birleflir. En yüksek düzeyden ben-bil-
gisini kazanan filozof, bilginin daha afla¤› düzeylerinde kaç›n›lmaz olarak çalkan-
t›lara yol açan iç çat›flmalar›ndan özgürleflir; felsefe ile u¤raflmakla sonunda o ken-
disini özgür haâle getirir. Ve sonsuz tinin dünya tarihi olarak özgürleflme yolculu-
¤unda Bu mutlak olarak sonul özgürleflme basama¤› da gerçekleflmifl olur. fiimdi
de mutlak tinin sanat din ve felsefe olmak üzere ana u¤raklar›n› gerekti¤i kadar›y-
la tek tek ele almak durumunday›z.
104 Modern Felsefe-II
Sembolik Sanat
‹nsanl›k tarihinde ilk en uygun yol olarak sembolik sanat türü karfl›m›za ç›kmak-
tad›r. Burada duyulur biçim, ussal içeri¤i onun içine nüfuz etmeksizin ya da onu
dönüfltürmeksizin tümüyle sembolize etmekte efl deyiflle simgelemektedir. Buna
göre bir aslan cesareti, bir kufl ruhu, bir tap›nak sonul anlamda bir gizem olarak
kalan bir tanr›n›n burada haz›r varoluflunu simgeleyebilir. Böylece sembolik sanat-
ta, duyulur obje, anlafl›lmas› zor ve gizemli bir biçimde kendi d›fl›nda ve kendisin-
den ötedeki bir ussall›¤a göndermede bulunur. Duyulur sembolle çok büyük ve
salt ima edilebilir olana göndermede bulunuldu¤u zaman, bazen sembolik sanatta
yüce olan meydana getirilmifl olur. Bu sanat›n en güzel örnekleri M›s›r sanat›nda
karfl›m›za ç›kmaktad›r.
Klasik Sanat
Klasik sanatta, duyulur cisimleflmenin ikinci formu karfl›m›za ç›kar. Burada duyu-
lur anlat›m, verilmek istenen fikre uygundur. O, verilmek isteneni tam olarak an-
lat›r, anlat›m bulan›k bir biçimde kendisinin ötesinde bulunana iflaret etmez. Bu
yaklafl›m klasik dönem heykellerinde çok güzel anlat›m bulmaktad›r. Yani insan
bedeninin heykellerinde taflta gerçeklefltirilen kutsal ideal, taflta gizlenme yoluna
gidilmiyor, tersine ideal bir insan bedeni olarak cisimsellefliyor. Bir tap›nak tanr›
de¤ildir ama tanr›y› düflündürür. Bir Apollo heykelinde ise tanr› taflta görülebilir ve
ona dokunulabilir. Hegel’e göre klasik sanat ürünleri, ba¤›ms›zl›¤a ve bütünlü¤e
sahiptir. Öyle ki onlar yarat›ld›¤› zaman, geride daha fazla yap›lmas› gereken hiç-
bir fley b›rakmam›fl olarak görünürler. Daha güzel olan hiçbir fley geride kalm›fl
olamaz ya da yoktur.
Romantik Sanat
H›ristiyanl›k, bireyin sonsuz de¤erine ve öznel özgürlü¤e yapt›¤› vurgu ile klasik
sanat› bir flekilde doyurucu olmaktan ç›kar›r. ‹nsan bedeninde sükunet ve kutluluk
içinde yer alan ak›l olarak sanat çal›flmas›ndan daha fazlas› gerekmektedir çünkü
özne ve onun içsel yaflam› sonsuz bir de¤er olarak düflünülmektedir. Sanat form-
lar› denge ve uyumdan, öznelin heyecan ve ruhsal çalkant›lar›na do¤ru yola ç›k-
mal›d›r. Hegel’e göre, romantik sanatta öznele ve kendilik bilincine olan bu ilerle-
me baflar›labilmifltir. Romantik sanat kendi arka tasar› olarak klasik sanat›n huzur-
lu ve dengelenmifl güzeline geri döner ve oradan güzelin içsel yaflam›n› d›flsal for-
mun olumsall›¤›nda incelikle örer ve güzel olmayan›n kuvvetle ifade edilmifl özel-
liklerine tüm geniflli¤i ile izin verir. Romantik sanatta, sembolik sanattaki gibi, bi-
4. Ünite - Hegel’in Nesnel ‹dealizmi 105
çimsiz ve hatta acayip olana da çokça yer verilir ama romantik sanat, sembolik sa-
nattan daha üst bir düzeyde yer al›r çünkü onda yans›t›lan tin daha karmafl›k ve
sofistikedir ve yine romantik sanatta klasik sanattakinden daha büyük ölçüde bir
özgürlü¤e ulafl›l›r çünkü romantik sanat duyulur cisimleflme taraf›ndan daha az
içerilir ya da engellenir. H›ristiyan dönemin sanat ürünleri ve Hegel’in kendi günü-
ne dek gelen her tür sanatsal yaratmaya Hegel bu kategoride yer vermektedir.
medide böyle bir uzlaflma yoktur. Karakterler, sadece öznel bir anlam› olan eyle-
min ak›fl›n› izlerler. Gerçekten de komedide, Hegel’e göre, romantik sanat›n öznel-
lik karakteri tüm birli¤in çözüldü¤ü bir afl›r›l›¤a kadar gider ve onunla birlikte gü-
zellik de yitip gitme yoluna girer. Komedide kiflilerin birbirine karfl› oynad›¤›, tüm
sanat›n amac›na karfl›t olarak öznel ç›karlar›n bir serisi vard›r sadece. Oysa Hegel’e
göre, sanat›n amac› duyulur olanda, sonsuzun ve kutsal›n aç›nlanmas›d›r.
Do¤al Güzel
Hegel Estetik Üzerine Söylevler’in ikinci bölümünde do¤al güzel üzerine baz› aç›k-
lamalarda bulunmaktad›r. Öncelikle düzenlilik, simetri, uyum ve benzeyifl yasala-
r› üzerine tart›flmakta bitki hayvan ve insan güzelli¤ini ele almaktad›r. Bu incele-
melerden ç›kard›¤› sonuca göre do¤al güzellik sanatsal güzelli¤e göre daha düflük
düzeyde kalmaktad›r. Bitkiler ve hayvanlar tin tafl›mayan do¤al cisimlere göre kufl-
kusuz daha güzeldirler. Ama bizim onlarda gördüklerimiz içlerindeki ruh de¤il d›fl-
lar›n› kaplayan deri bunun yan› s›ra saç, t›rnak, kuyruk gibi görülebilir fleylerdir.
Hegel do¤al güzelli¤i “dünyan›n düzyaz›s›” olarak niteleme yoluna gider. Do¤a
güzelli¤ini tümüyle yads›mamakla birlikte, düflük düzeyde bulundu¤unu belirt-
mekte diretir. Asl›nda sistemin yap›s› bunu gerektirmektedir çünkü insan›n ben bi-
linçli baflar›lar› onun en üst noktas›n› oluflturmaktad›r.
Hegel’in esteti¤e iliflkin görüfllerini bitirmeden önce bir iki kavramsal kar›fl›kl›-
¤a de¤inmek aç›klay›c› olabilir: Öncelikle tarihsel ve kavramsal aras›ndaki iliflkide
bir belirsizlik dikkati çekmektedir. Örne¤in sembolik, klasik ve romantik sanat tür-
leri aras›ndaki ayr›m› öncelikle kavramsal düzlemde ele almakla birlikte, Hegel,
bunlar›n tarihsel ilerleme çizgisinde s›ral› olarak ortaya ç›kt›klar›n› belirtir. Ayr›ca
tarihsel tip olarak ele ald›¤› romantisizmi kavramsal tip olarak ele almaktan kaç›n-
maz ve bu ba¤lamda trajediyi romantik sanata bir örnek olarak gösterir. Oysa tra-
jedi tarihsel olarak ilkça¤ Grek sanat türlerinden biridir. Böylece bu konuda za-
mansal ard›fl›kl›¤› göz ard› etmifl olur. Bu arada Hegel’in en ilginç önerilerinden bi-
risi romantik sanat›n en uçucu örnekleri ile sanat›n bir sona ulaflt›¤›n› öne sürme-
sidir. Dramatik fliirin tüm sanat formlar›n›n en özneli olan komedi ile en uç nokta-
ya geldi¤ini ve bu noktadan bafllayarak genel anlamda sanatta bir çözülmeye do¤-
ru yol açt›¤›n› öne sürmektedir. Asl›nda Prusya Devleti ile tarihin sona erdi¤ini öne
sürmesine paralel olarak sanat›n da ayn› zamansal düzlemde sona do¤ru gitti¤ine
inanmaktad›r. Her bir durumda kavramsal geliflimin sonucunu tarihsel geliflimin de
sonucu olarak göstermifltir. Tarih kutsal›n dünyadaki bir serüveni oldu¤una göre
bu ikisini özdefllefltirmesi do¤al bir sonuç olarak görülebilir. ‹ngiliz Hegelci filozof
Bosanquet, Hegel’in sanat›n sonul çözülme noktas›na do¤ru gitti¤ine inanmaktan
daha çok toplumun geldi¤i noktadaki umut k›r›c› görünümden ac› çekerek böyle
bir öngörüde bulundu¤unu belirtmifltir. Ancak bu öngörüyü Schiller ve Goethe’nin
terimlerini heceleyerek dile getirdi¤ini elefltirmenler belirtmektedir.
Din Felsefesi
Mutlak tin kendisini sanat, din ve felsefe olarak aç›mlad›¤›na göre, Hegel’in felse-
fi sisteminde dinin en az›ndan felsefi bir bak›flla ele al›nmas› hiç de flafl›rt›c› olma-
yacakt›r. Bu konuda birkaç yorumcu asl›nda Hegel felsefesinin ateistik (tanr›tan›-
mazc›) nitelikli oldu¤unu öne sürmüfltür, ama pek ço¤u ya teistik ya da panteistik
oldu¤unu öne sürmektedirler. Kuflkusuz Hegel’in yaz›lar›nda, hatta mant›kta bile
dinsel ifadeler çokça yer almaktad›r. Nas›l s›k› bir flekilde sanat› dinle benzefltirdi-
¤i ve nas›l s›k s›k devleti dini etiketlerle yaftalad›¤› aç›kça gösterilebilir bir olgudur.
4. Ünite - Hegel’in Nesnel ‹dealizmi 107
Bunun yan› s›ra Tinin Fenomenolojisi, bafll›kl› baflyap›t› belli bir hakl›l›k derecesin-
de ateistik terimlerle yorumlanabilmektedir. Ne var ki baz› elefltirmenlere göre He-
gel’in olgun dönem felsefesini bu flekilde yorumlamak eldeki veriyi çok fazlas›yla
zorlamaktan baflka bir fley olmamaktad›r. Çünkü sistemde din, sanat ve felsefenin
yan› s›ra mutlak tinin bir formudur; bu nedenle tinin en üst düzeyden bir anlat›m›
olmaktad›r. (Kuflkusuz Hegel’in bu yaklafl›m› tart›flmaya aç›kt›r). Hegel asl›nda
mutlak Tin bafll›¤› alt›nda felsefe ile dini de birbirleriyle çok iç içe olarak ele alm›fl-
t›r. Hegel’e göre din mutlak’› betimler ya da resmeder, buna karfl›l›k felsefe onu
kavrar ya da düflünür. Ayn› do¤ruluk, birinde yar›-imgesel bir form içinde ötekisin-
de ise kavramsal form içinde anlat›l›r.
Mutlak tin kendi bilincine ulaflma sürecinde, sanat alan›na en yak›n olan bilinç-
li yaflam alan› dindir ve yine din ya da dinsel bilinç sanata göre felsefi bilince ulafl-
mada çok daha kolayca bir ara basamak görevi görebilecek yap›dad›r. Çünkü din,
mutlak tinin, Hegel’in deyimiyle ‘Vorstellung’ biçimindeki öz-belirimi ile iliflkilidir.
Vorstellung (tasar›m) imgesel ya da resimsel düflünme demektir. Bu düflünme tar-
z› ise dinsel bilince özgüdür. Dinsel bilinç mutlak› bu tarzda düflünür ve bu düflün-
me biçimiyle estetik bilinçten ayr›l›r. Öte yandan bu düflünme biçimi felsefi düflü-
nüflü niteleyen kavramsal düflünceden de ayr›l›r. Dinsel bilince özgü düflünme bir
bak›ma imgelerle örtülü olan bir düflünme biçimidir; imgelem ve düflünce aras›n-
daki bir tür etkileflimin ürünüdür, bir Vorstellung (tasar›m) felsefecinin salt kavra-
m› de¤ildir, ama imgesel ya da resimsel bir kavramd›r.
Örne¤in, mutlak tinin do¤ada nesnelleflmifl oldu¤u gerçe¤i, dinsel bilinç aç›s›n-
dan dünyan›n aflk›n bir tanr› taraf›ndan özgürce yarat›l›fl›n›n imgesel ya da resim-
sel bir tasar›m›n› ortaya koyar. Yine insan tininin, sonsuz tinin yaflam›nda bir mo-
ment oldu¤u gerçe¤i, bedenselleflme ve insan›n ‹sa yoluyla tanr› ile birleflmesi bi-
çiminde imgelenir ya da tasar›mlan›r. Hegel için gerçeklerin içeri¤i ayn›d›r, ama
anlam ve anlatma biçimleri dinde ve felsefede ayr›l›r. Her biri gerçekli¤i farkl› yol-
larda anlar ve betimler.
Hegel bu ba¤lamda tanr›n›n varoluflunu kan›tlamaya gereksinim duymaz. Çün-
kü tanr› varl›kt›r; Varl›¤›n do¤as› ise mant›kta ya da soyut metafizikte tan›tlan›r (ve
zaten sistemin ak›fl› gere¤i tan›tlanm›flt›r). fiu hâlde gerçek bir din felsefesi tanr›n›n
varoluflunu tan›tlamaktan çok, dinsel bilinç ile ve bunun tanr›y› ayr›msama yolu ya
da yollar› ile ilgilenir.
Buna göre dinsel bilinç üç ana momentten ya da evreden geçmifltir. Birincisi Dinsel bilinç üç ana evreden
tümellik evresidir. Tanr› ayr›mlaflmam›fl, tümel olarak ve sonsuz olarak biricik ger- geçmifltir: Birincisi tümellik,
ikincisi tikellik, üçüncüsü
çekliktir. ‹kincisi tikellik evresidir. Bu aflamada tanr›y› düflünmekle, kendim ile O, bireysellik evresidir.
sonlu ile sonsuz aras›na ayr›m getirmifl olurum. Böylece tanr› karfl›mda duran bir
nesne olur ve bu flekilde ona yabanc›laflm›fl olurum. Bu dini aç›dan bir günahkâr
oldu¤um bilincini de kapsar. Üçüncü evre bireysellik evresidir. Tikelin tümele,
sonlunun sonsuza geri dönüflünü imler, böylece ayr›lma ve yabanc›laflma afl›lm›fl
olur. Dini aç›dan bu tap›nma yoluyla gerçekleflir. fiu hâlde, zihin salt soyut tanr›
düflüncesinden, kendisinin ve tanr›n›n ayr› varl›klar oldu¤unu ayr›msamas›na ve
oradan da kendisini tanr› ile yeniden bir olarak bilmeye do¤ru devinir. Hegel’e gö-
re bu devinim dinsel bilincin özsel devinim çizgisidir. Bu üç evre idean›n üç temel
evresine de karfl›l›k gelir. Ancak din sadece soyut olarak din de¤ildir, çeflitli olgu-
sal dinler biçimini alarak kendi geliflimini izler. Bu geliflimi din felsefesi verecektir
hiç kuflkusuz. Buna göre dünya üzerindeki ilk din tipi do¤a dini olarak karfl›m›za
ç›kar. Bu da üç evreye bölünür: ‹lki büyü dinidir. ‹kincisi, Çin ve Hint dinleri gru-
budur. Üçüncüsü, ‹ran, Suriye ve M›s›r dinleri olarak belirginleflirler.
108 Modern Felsefe-II
Diyalekti¤in ikinci momenti olarak Hegel’e göre karfl›m›za tinsel bireysellik din-
leri ç›kmaktad›r. Buradaki kaç›n›lmaz üçlü ise Yahudi, Yunan ve Roma dinleridir.
Bunlar s›ras›yla, yücelik, güzellik ve yararl›l›k amaçlar›na yöneliktir. Bu evrede tan-
r›sal, insansal olanla karfl› karfl›ya ve ondan ayr› olarak düflünülür. Örne¤in Yahu-
di dininde tanr› aflk›n yücelik olarak insan›n ve dünyan›n üzerinde yükselir, Yunan
dininde tanr› mutlak güzel ve iyiyi temsil eder. Roma dininde ise Jüpiter’in görevi
devleti, egemenli¤i korumakt›r. Bu dinlerde genelde insan ile tanr› aras›nda bir uz-
laflma düflüncesi vard›r.
Dinlerin geliflmesindeki üçüncü evrede ise H›ristiyanl›k bulunur. Bu dinde tan-
r› aflk›n de¤il, içkindir ama yine de sonsuz tindir ve insan tanr›-insandan (‹sa’dan)
al›nan onay ile tanr› ile birleflmifl olarak düflünülür. Bu yüzden H›ristiyan dini tan-
r›y› ayr›mlaflm›fl bir birlik olarak de¤il, kutsal kifliler üçlüsü olarak görür. Bu nok-
tada Hegel’in H›ristiyan dininin felsefesine kayd›¤›n› söylemek acaba abart›l› olur
mu? Bu sorunun yan›t›n› anlayabilmek için biraz da din ve felsefe aras›ndaki ilifl-
kiye göz atmak gerekli gibi görünmektedir.
S O R U S O R U
D‹KKAT D‹KKAT
4. Ünite - Hegel’in Nesnel ‹dealizmi 109
Hegel’in Etkisi
Hegel’in etkisi gerek Almanya’da gerekse de tüm Avrupa’da çok büyük ve yayg›n
olmufltur. H›zla sa¤ ve sol Hegelciler ayr›mlaflmas› gerçekleflmifltir. Çünkü sa¤ He-
gelci olarak adland›r›lan düflünürler Hegel’in mutlak idealizminin hakl› olarak H›-
ristiyanl›k ile ba¤daflabilir bir anlat›mda yorumlanabilece¤ini öne sürmekteydiler.
Karl Friedrich Göschel (1784-1866) daha Hegel’in sa¤l›¤›nda dinsel bilinci betimle-
yen düflünce biçimi ile felsefi düflünme biçimini ba¤daflt›rmaya ama bunu yapar-
ken dinsel düflünme biçimini kavramsal düflünmeye altgüdümlü olmaktan ç›kar-
maya çal›flm›flt›r. Bu konuda Hegel’in de yak›n ilgisiyle karfl›laflm›flt›r. Karl Ludwig
Michelet (1801-1893) adl› profesör ise Hegel’in diyalektik üçlüsünü Kutsal üçlünün
kiflileri ile özdefllefltirmeye çal›flm›flt›r. Bu alanda yani H›ristiyan tanr›bilim kökenli
çal›flmalarda Hegelci ö¤retiyi gelifltirmeye çal›flan burada ele alamayaca¤›m›z daha
pek çok kifli vard›r. Biz sadece sol Hegelcilere bir iki örnek vermekle yetinelim.
110 Modern Felsefe-II
‹lk bafllarda sol kanat Hegelciler, David Friedrich Strauss (1804-1874) taraf›ndan
temsil edilmifltir. ‹sa’n›n Yaflam› adl› ünlü çal›flmas›nda ‹ncil’deki öykülerin efsa-
nelerden baflka bir fley olmad›¤›n› öne sürerek bu görüflü Hegel’in Vorstellung ku-
ram› ile iliflkilendirmifltir. Bu flekilde tarihsel H›ristiyanl›¤› çözüflünü Hegel düflün-
cesinin gerçek bir geliflimi olarak sunmufltur. Asl›nda buradaki durum fludur: Ge-
rek sa¤ gerek sol Hegelciler aras›ndaki ayr›m Hegel’in dinsel ve Tanr›bilimsel so-
runlar ile ilgili konumunun ele al›n›fl›ndan kaynaklan›yordu: Sa¤ kanat Hegel’i az
çok H›ristiyanl›k ile ba¤daflabilir olarak yorumlad›. Buna göre tanr› kiflisel ve öz-
bilinçli bir varl›k olarak tasar›mlan›yordu. Buna karfl›l›k sol kanat panteist bir yo-
rum öne sürerek kiflisel ölümsüzlü¤ü yads›d›. Bununla birlikte sol Hegelciler çok
geçmeden panteizmin ötesine natüralizme ve ateizme do¤ru yol ald›lar. Ayr›ca
Marx ve Engels’in elinde Hegelci toplum ve tarih kavramlar› devrimci bir aç›dan
ele al›narak gelifltirilme yoluna gidildi. Bu flekilde Marx ve Engelsin ö¤retileri ne-
deniyle sol Hegelcilik daha büyük bir tarihsel önem kazanm›flt›r.
4. Ünite - Hegel’in Nesnel ‹dealizmi 111
Özet
N
A M A Ç Hegel’in yaflam›n› ve yap›tlar›n› özetlemek.
mutlak bir bak›ma nesnelli¤e, kendisinin anti-te-
1 zi olan maddesel dünyaya geçer. Tin dünyas›nda
Kant sonras› Alman idealizminin doruk noktas›
yani insan tini alan›nda logos kendini özünde ol-
ve en büyük ismi olan Hegel, ilk yap›t›nda Fich-
du¤u gibi sergiliyor olmas› anlam›nda kendine
te’nin ben ve ben-olmayan›n mutlaktaki özdeflli-
geri döner. Bu flekilde tez, anti-tez, sentez ger-
¤i düflüncesini kabul etmemekte ve Schelling’in
çekleflmifl olur. Hegel’e göre bu tarzdaki bir ak›fl
bu konudaki düflüncelerini uygun bulmaktayd›.
süreci diyalektik bir süreç olmaktad›r. Hegel’in
1807’de en büyük ve etkili yap›t› tinin Fenome-
diyalektik süreci üç temel tez-antitez-sentez üç-
nolojisi’ni yay›mlayarak Alman idealizmi sürecin-
lemesinden oluflur. Bunlara varl›k mant›¤›, öz
deki ba¤›ms›z ve özgü yerini ald›. 1812’de Man-
mant›¤› ve kavram mant›¤› denir. Bunlardan var-
t›k Bilimi’ni (Wissenschaft der Logik), 1816’da
l›k mant›¤› varl›k-yokluk-olufl üçlemesiyle ilerler.
Özet Olarak Felsefi Bilimler Ansiklopedisi’ni,
Burada tez varl›k, antitez yokluk, sentez ise olufl-
01821’de Ana Çizgileriyle Hukuk Felsefesi’ni,
tur. Salt varl›k kavram› yokluk kavram›n› içerir.
1827 ve 1830’da Ansiklopedi’ni yay›mlad›. Yap›t-
Böylece anti-tez yokluk, varl›k tezinde içerilmek-
lar›n› verirken genelde evren ve insanl›k tarihi-
tedir. Olufl, varl›k ile yoklukun birli¤i, sentezidir.
nin ak›fl›na ve anlam›na yönelik derin bir öngö-
Hegel’in varl›k mant›¤›nda Kant’›n bilgi kategori-
rüden esinlendi¤i söylenebilir; ona göre felsefe
leri birer varl›k kategorisine dönüfltürülmüfltür.
söz konusu oldu¤unda, gizemli-mistik sezgilere
Varl›k mant›¤›n›n antitezi olan öz mant›¤› flu te-
ve duygulara baflvurmak kesinlikle onaylanacak
mel diyalektik üçlüden oluflur: öz, kuvvet ve
bir yol de¤ildir. Felsefede biçim ve içeri¤in birli-
edimsellik. Varl›k mant›¤› ile öz mant›¤›n›n sen-
¤ine inan›yordu. Ona göre, bir k›s›m felsefecinin
tezi olan kavram mant›¤› ise flu ana diyalektik
yapt›¤› gibi kestirme yoldan giderek gizemli iç
üçlüye dayan›r: öznellik, nesnellik ve kavram
görülerle gerçekli¤in yakaland›¤›n› ilan etmek içi
(idea ya da düflünce). Hegel mant›¤›n›n tüm e¤i-
bofl bir imgeden baflka bir fley de¤ildir.
limi bafllang›çtaki varl›k kavram›ndan devinime
N
geçerek sonunda idea (Kavram-Düflünce) fikrine
Hegel’in nesnel idealizminin ana hatlar›n› sap-
A M A Ç
ulaflmakt›r.
N
2 tamak.
Hegel de di¤er Alman idealistleri gibi maddesel
A M A Ç
Hegel’in tin felsefesini de¤erlendirmek.
fleyler de dâhil olmak üzere her bilgi objesinin 3
Hegel’in tin felsefesi öznel tin, nesnel tin, mutlak
zihnin ürünü oldu¤unu düflünmekte ve flu mefl-
tin diyalektik üçlemesi biçiminde ilerler. Öznel
hur öne sürümde bulunmaktayd›: “Her gerçeklik
tin aflamas›nda do¤al bir varl›k olarak ruh öne ç›-
ussald›r, ussal olan gerçektir.” O’na göre bilginin
kar. Ruh, mutlak›n, tin hâlinde kendine geldi¤i
tüm nesneleri ve tüm evren mutlak bir Öznenin,
ilk ad›md›r. Antropoloji bölümünde ele al›nan
bir mutlak zihnin ürünüdür. Uslamlamas›nda iki
ruh, en alt düzeyde henüz ayr›mlaflmam›fl bir bir-
nokta öne ç›kar: bilinemeyen bir kendinde-var-
lik olarak düflünülen öznel tindir. Tinin Fenome-
l›k düflüncesinin reddi ve gerçekli¤in do¤as›n›n
nolojisi bölümünde ise bilinçlilik kazanm›fl ruh-
düflünce oldu¤u, ussall›k oldu¤u ve sonul ger-
sal ele al›n›r. Duyu alg›s› bilincin ilk temel görü-
çekli¤in mutlak idea oldu¤udur. Tüm gerçeklik
nümüdür ve duyu alg›s›yla edinilen fizik dünya-
mutlak ideada bulunur ya da mutlak idea taraf›n-
n›n bilgisi, ben-bilgisinin bir türüdür. Fiziksel
dan temsil edildir. Evren mutlak idean›n aç›n›-
dünyan›n bilimsel kuram› öz-bilinçli varl›klar›
m›ndan ibarettir. Bu aç›n›m süreci çemberseldir,
koflul k›lar ve bunlar bir iste¤e sahiptirler. ‹nsan
yani sonul amaç bafllang›çta erek olarak koymufl-
bir iste¤e sahip olmad›¤› sürece ben bilincine
tur. Mutlak, nesnesi kendisi olan düflünmedir,
eriflemez ve d›fl dünyada eriyip gider. ‹nsan›n öz
yani kendini düflünen öznedir. Bunu söylemek
bilincini gerçeklefltirmesinin yolu, ayn› zamanda
mutlak›n tin (geist) oldu¤unu söylemektir. Do¤a
kendisini öteki öz bilinçlere kabul ettirmesinden
ve tin alanlar›, içinde sonsuz idean›n ya da
ve onlarca onaylanmas›ndan geçti¤i için benler
mutlak’›n kendini sergiledi¤i alanlard›r. Do¤ada
112 Modern Felsefe-II
Kendimizi S›nayal›m
1. Hegel’in var olan ne varsa bilinebilir önermesi, afla- 6. Afla¤›dakilerden hangisi nesnel tinin aç›n›m evrele-
¤›daki düflünürlerden hangisine bir karfl› ç›k›fl olarak rinden biri de¤ildir?
anlafl›labilir? a. Sivil toplum
a. Fichte b. Aile
b. Schelling c. Devlet
c. Schiller d. Din
d. Strauss e. Yasa
e. Kant
7. Hegel’e göre afla¤›daki sanat ürünlerinden hangisi
2. Afla¤›dakilerden hangisi tüm Alman idealistlerinin sembolik sanat için daha uygundur?
üzerinde anlaflt›klar› bir yarg›d›r? a. Mimari
a. Her bilgi objesi zihnin ürünüdür. b. Heykel
b. Evren mutlak idean›n aç›n›m alan›d›r. c. Müzik
c. Tinin do¤adaki aç›n›m› diyalektik bir süreç izler. d. Resim
d. Nesnel tin öznel tinin nesnelleflti¤i aflamad›r. e. fiiir
e. Mutlak tinin aç›n›m›n›n son aflamas› felsefedir.
8. Hegel’in din anlay›fl›nda önemli bir yeri olan Vors-
3. Hegel’in mutlak kavram› hakk›nda afla¤›da verilen tellung kavram› ne anlama gelir?
bilgilerden hangisi yanl›flt›r? a. Dünya görüflü
a. Mutlak tek evrensel gerçekliktir. b. Kavramsal düflünme
b. Mutlak salt bir bütünlük ya da bütün sonsuz ya- c. ‹mgesel düflünme
flamd›r. d. Uzay ve zaman görüsü
c. Mutlak›n aç›n›m süreci bafl› ve sonu olan çizgi- e. Sembolik sanat
sel bir ilerleme izler.
d. Mutlak, nesnesi kendisi olan düflünmedir. 9. Hegel’e göre afla¤›dakilerden hangisi bir do¤a dini
e. Mutlak, kendini bilme sürecini insan arac›l›¤›yla de¤ildir?
ve insan tininde gerçeklefltirir. a. Çin dinleri
b. Hint dinleri
4. Afla¤›dakilerden hangisi Hegel’in varl›k mant›¤›n›n c. Büyü dinleri
sentez aflamas›n› oluflturur? d. Yunan dinleri
a. Yokluk e. M›s›r ve ‹ran dinleri
b. Edimsellik
c. Kuvvet 10. Hegel’e göre dinsel bilincin gelifliminin son evresi
d. Olufl afla¤›dakilerden hangisidir?
e. Varl›k a. Öznellik
b. Bireysellik
5. Hegel’e göre bilincin ilk temel görünümü afla¤›daki- c. Nesnellik
lerden hangisidir? d. Ahlakl›l›k
a. ‹stenç e. Dindarl›k
b. Duyu alg›s›
c. Zihin
d. Öz bilinç
e. Kuvvet
114 Modern Felsefe-II
yaflam›n›n bilimsel dökümünü oluflturmufl olurlar. Bu- ¤ildir, sadece felsefeci de de¤ildir. Üstelik dinsel bilinç
na göre Mant›k, ‘kendinde mutlak›, Do¤a felsefesi ‘ken- için H›ristiyan tanr›bilim gerçe¤in eksiksiz anlat›m›d›r.
di-için mutlak› ve tin felsefesi ‘kendinde ve kendi-için Hegel, Kutsal Üçleme, Düflüfl ve Bedenselleflme gibi
mutlak› inceler. ö¤retilerin felsefi tan›tlar›n› verir ama onlar› salt kav-
ramsal düflünme biçiminde anlatmay› bitirince, bunlar
S›ra Sizde 2 Kilisenin en do¤ru ve uygun anlat›m iddias›yla öne sür-
Herfleyden önce Hegel’e göre Do¤a alan› mutlak dü¤ü fleylerden çok farkl› bir fley olup ç›karlar. Hegel,
idea’dan ç›kar. Do¤a, “‹dea’y› kendisinin-d›fl›nda” ola- burada spekülatif felsefeyi H›ristiyan vahyin içkin anla-
rak yans›t›r. Bir baflka deyiflle mutlak kendini zorunlu- m› bak›m›ndan yarg›lay›c› bir otorite olarak kullan›r. Bu
lukla do¤ada a盤a ç›kar›r. Do¤a tez olarak kendisini flekilde H›ristiyan tanr›bilim sürekli olarak diretti¤i tüm
öne süren ussal idea’n›n karfl›t›d›r, yani anti-tezidir. Dü- gizemlili¤inden soyularak felsefi bir aç›klamaya boyun
flüncemiz diyalektik olarak ussal olandan, yani ideadan e¤mifl olur.
yola ç›karak ussal olmayana, yani do¤aya yönelir. Do-
¤a kavram›, düflüncemizi nihayetinde Do¤a ile idea’n›n
birli¤ini temsil eden bir senteze ulaflt›r›r; bu sentez art›k
yeni bir kavramda, ruh (spirit) kavram›nda dile gelir. Yararlan›lan ve Baflvurulabilecek
Demek ki ruh kavram›n›n ortaya ç›kmas› için Do¤a zo- Kaynaklar
runlu bir basamakt›r. Do¤ada mekanik, fizik ve organik Acton, A. B.(1967). Hegel, Georg Wilhelm, Friedrich.
yasalar hüküm sürmektedir ve tüm bu yasalar zorunlu- The Encyclopedia of Philosophy. (ed: Paul Edwards)
lukla ifllerler. Ruh, özgürlü¤ün dünyas› iken Do¤a ta- New York: The MacMillan Com. & The Free Press.
mamen zorunlulu¤un hükmünde bir aland›r. Böylece Acton, A, B. (1967). ‹dealism. The Encyclopedia of
Ruh ile Do¤a aras›nda, yani zorunlulukla özgürlük ara- Philosophy, (ed: Paul Edwards) New York: The Mac-
s›nda diyalektik bir karfl›tl›k vard›r. Millan Com. & The Free Press
Bubner, R. (1993). Modern Alman Felsefesi. çev: Aziz
S›ra Sizde 3 Yard›ml›, ‹stanbul: ‹dea Yay›nevi
Hegel’e göre sanat, din ve felsefe mutlak tin’in kendisi- Bumin, T. (2001). Hegel. ‹stanbul: Yap› Kredi Kültür ve
ni aç›nd›rd›¤› evrelerdir ve bu s›ralamada din, ya da Sanat yay›nc›l›k
dinsel bilinç felsefi bilince ulaflmada bir ara basamak Copleston, F. (2000). Felsefe Tarihi: Hegel. çev: Aziz
görevi görmektedir. Din, mutlak tinin, vorstellung (ta- Yard›ml›, ‹stanbul: ‹dea Yay›nevi
sar›m) biçimindeki öz-belirimi ile iliflkilidir. Vorstellung Farago, F. (2006). Sanat. çev: Özcan Do¤an, Ankara:
imgesel ya da resimsel düflünme demektir. Dinsel bi- Do¤u Bat› Yay›nlar›
linç mutlak› bu tarzda düflünür ve bu düflünme biçimiy- Gökberk, M. (1998). Felsefe Tarihi. ‹stanbul: Remzi
le estetik bilinçten ayr›l›r. Öte yandan bu düflünme bi- Kitabevi
çimi felsefi düflünüflü niteleyen kavramsal düflünceden Hegel, G. W. F. (1997). Do¤a Felsefesi I: Mekanik.
de ayr›l›r. Felsefe ise dinsel düflüncenin imgesel ya da çev: Aziz Yard›ml›, ‹stanbul: ‹dea Yay›nevi
resimsel ö¤elerini bir kenara b›rakarak ayn› gerçe¤i salt Hegel,G. W. F. (2011). Tarih Felsefesi-I. çev: Aziz Yar-
kavramsal yolla anlar ve anlat›r. Din de felsefe de tan- d›ml›, ‹stanbul: ‹dea Yay›nevi
r›’y› ele al›rlar ve her ikisi de dindirler. Hegel burada Hegel, G. W. F. (1995). Tarihte Ak›l. çev: Önay Sözer,
din terimini sadece dinsel deneyimi inanc› ve kültü de- ‹stanbul: Kabalc› Yay›nevi
¤il tanr›bilimi (teolojiyi) de içine alacak biçimde kulla- Jimenez, M. (2008). Estetik Nedir? çev: Aytekin Kara-
n›r. O zaman felsefe sadece tanr›bilim ise, dinin öteki çoban, ‹stanbul: Doruk Yay›mc›l›k
yanlar›na ters düfler denebilir. Hegel bunu kabul etmez: Magee, B. (2001). Büyük Filozoflar. çev: Ahmet Ce-
ona göre H›ristiyanl›¤›n özü bilgidir; o kendi inanc›n› vizci, ‹stanbul: Paradigma Yay›nlar›
anlamaya çabalar. Spekülatif felsefe ise bu giriflimin bir Sahakian, W. S. (1997). Felsefe Tarihi. çev: Aziz Yar-
sürdürülmesidir. H›ristiyanl›k mutlak dindir ve mutlak d›ml›, ‹stanbul: ‹dea Yay›nevi
idealizm mutlak felsefedir. Kavray›fl ve anlat›m biçimle- Stumpf, S. E. (1994). Philosophy: History and
ri farkl› bile olsa her ikisinin de gerçeklikleri ayn›d›r. Problems. North America: McGraw- Hill
Bundan mutlak idealizmin H›ristiyanl›¤› ortadan kald›r-
d›¤› söylenemez. Çünkü insan sadece salt düflünce de-
5
MODERN FELSEFE-II
Amaçlar›m›z
N
Bu üniteyi tamamlad›ktan sonra;
Schopenhauer’in görüfllerini bafll›ca kavramlar› ve sorunlar› ›fl›¤›nda tart›fla-
N
bilecek,
Nietzsche’nin düflüncelerini tarihsel geliflim seyirleri içinde izleyip de¤erlen-
direbileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Yeterli Neden ‹lkesi • Köle ve Efendi Ahlak›
• ‹stenç-‹steme • Sonsuz Yinelenifl Kuram›
• Kötümserlik (Pesimizm) • Yaflama Felsefesi
• Zorunluluk • Decadence
• Tasar›m • Apollonian-Dionysian
• Güç ‹stenci • ‹çerleme
• Üst ‹nsan • Yüceltme
‹çindekiler
SCHOPENHAUER
Yaflam› ve Yap›tlar›
Arthur Schopenhauer (1788-1860) Almanya’n›n Danzig kentinde do¤du. Babas›
asil bir aileden gelen baflar›l› bir ifl adam› ve Voltaire hayran› idi. Danzig 1793 y›-
l›nda Prusya ordular› taraf›ndan kuflat›l›nca ailesi Hamburg kentine göç etmek zo-
runda kald›. Annesi bir yazard›. Bu nedenle yaz›n dünyas›ndan pek çok ünlü kifli
ile tan›fl›kl›k kurma olana¤› buldu. Bunlar aras›nda Goethe’nin ad›n› anmaya de-
¤er. Bununla birlikte annesi ile olan iliflkileri çekiflmeli ve sert bir çizgide olmufl,
giderek birbirlerine az çok yabanc›laflm›fllard›r.
Schopenhauer’›n erken e¤itimi Fransa, ‹ngiltere, ‹sviçre, Avusturya gibi ülke-
lerde sürekli bir seyahat süreci içinde gerçekleflmifltir. Buna karfl›n bu erken dö-
nem e¤itimi oldukça üst düzeyde olmufltur. Sonunda Göttingen Üniversitesine t›p
e¤itimi almak üzere girdi. Fizik, kimya ve botanik konular›nda dersler gördü. Bu-
rada ilk kez Platon ve Kant felsefeleri ile tan›flt›. Bu düflünürlerin, görüflleri üzerin-
de güçlü ve kal›c› bir etkisi oldu ve tüm ilgisini kararl› bir biçimde felsefeye yönelt-
ti. 1811 y›l›nda Göttingen’den ayr›l›p o zamanlar Almanya’da felsefenin bafll›ca
merkezi olan Berlin Üniversitesine girdi. Burada iki y›l Fichte ve Schleiermacher’in
derslerine devam etti. Bu derslerde arad›¤›n› bulamay›p büyük düfl k›r›kl›¤›na u¤-
rad›. Bu arada bafllayan savafl nedeniyle üniversite kapat›l›nca kendi köflesine çe-
kilerek doktora tezi üzerinde çal›flmalar›n› sürdürdü ve 1813 y›l›nda Yeterli Neden
‹lkesinin Dörtlü Kökü Üzerine bafll›kl› çal›flmas›n› yay›mlayarak Jena Üniversitesin-
den doktora derecesini ald›. Bundan sonraki eseri baflyap›t› olan ‹stenç ve Tasar›m
Olarak Dünya oldu. Bu yap›t› 1814 ve 1818 y›llar› aras›nda sakin bir yaflam geçir-
di¤i Dresden’de yazm›fl, 1819 y›l›nda yay›mlam›flt›r. Bundan önce Goethe’nin yü-
reklendirmesiyle Görme ve Renkler Üzerine bafll›kl› bir yap›t daha yay›nlam›flt›r.
Ancak sözü edilen yap›tlar› bafllang›çta pek ilgi görmemifl, sat›fllar› da iyi gitmemifl-
tir. Schopenhauer ancak ölümüne yak›n y›llarda gerçek anlamda tan›nmaya baflla-
m›fl ve hak etti¤i üne kavuflmufltur.
Sözü edilen önemli yap›tlar›n› yay›mlad›¤› y›llarda ününün ve etkisinin doru-
¤unda bulunan Hegel’in gölgesinde kalan Schopenhauer, gerçek bir Hegel karfl›t›
ve hatta düflman›yd›. Hegel’in gerçek ve uygun bir Kant mirasç›s› oldu¤u biçimin-
deki kamusal görüflü onaylamay› yads›maktayd›. Hegel’e karfl› olan hoflnutsuzlu¤u
o denli büyüktü ki “Kant ile benim aramda bulunan periyotta üniversitelerde flar-
118 Modern Felsefe-II
latanl›k d›fl›nda felsefe diye bir fley bulunmamaktad›r.” diyecek kadar ileri gidebil-
mifltir. “Hegel’in felsefi çal›flmalar›n›n tümünden, Hume’un her bir sayfas›ndan ö¤-
rendiklerimizden fazla ö¤renece¤imiz bir fley yoktur.” biçimindeki elefltirisi çarp›-
c›d›r. Ancak Schopenhauer’›n elefltiri oklar› sadece Hegel’e yöneltilmemiflti; biraz
yukar›da sözünü etti¤imiz gibi Fichte, Schleiermacher ve Schelling gibi tüm idea-
list filozof kufla¤›ndan derin bir hoflnutsuzluk duymakta idi. Asl›nda derinlikli ve
tam bir aç›kl›kla geliflmifl olan entelektüel yetene¤inin fark›nda idi ve biraz da ya-
d›rgat›c› egoizmi bundan kaynaklan›yordu denebilir.
1831 y›l›nda kolera salg›n› bafl gösterince Berlin’den ayr›larak Frankfurt’a yer-
leflmifl ve orada çal›flmalar›n› sürdürmüfltür. Bu çal›flmalar ço¤unlukla ‹stenç ve Dü-
flünce Olarak Dünya’daki temel fikirleri pekifltirmek ya da daha ileri düzeyde ge-
lifltirmek amac›na yönelikti. Bunlar aras›nda örne¤in, Dünyadaki ‹stenç Üzerine
(1836) bafll›kl› yap›t›n›n sözü edilebilir. 1838’de, özgür istencin bilinçlilik kan›t›n-
dan tan›tlan›p tan›tlanamayaca¤›na iliflkin bir çal›flma ile Norveç’teki bilimsel bir
topluluk taraf›ndan verilen bir ödülü kazand›. Bu ve bir baflka makalesi Eti¤in ‹ki
Temel Sorunu ad› alt›nda 1841 y›l›nda yay›mland›. Bunlar›n d›fl›nda Kad›nlar Üze-
rine, Din Üzerine, Etik Üzerine, Estetik Üzerine, Dünyadan Ac› Çekme Üzerine ve
Varoluflun Bofl Oluflu Üzerine, adlar›nda yap›tlar› vard›r. Özellikle son kitab› ona
gerçek ün ve popülerli¤i sa¤lam›flt›r.
Schopenhauer’in felsefi düflüncelerinin kaynaklar› öncelikle ailesel iliflkile-
rinde, yo¤unlaflt›r›lm›fl ö¤reniminde ve bunlarla ayn› ölçüde kendine özgü kifli-
li¤inde bulunur. Erken bir döneminde ö¤retmenlerinden birisi felsefe çal›flmala-
r›n› Platon ve Kant üzerinde yo¤unlaflt›rmas› gerekti¤ini söylemifltir. Gerçekten
bu iki büyük düflünürün etkisi büyük yap›t›nda aç›kça ortadad›r. Bunlara ek
olarak Schopenhauer bir baflka etkili kaynak olarak klasik Hindistan kültürün-
den Upanishad’lar› keflfetmifltir. Uzakdo¤u felsefesinin bu kolu, Schopenhau-
er’›n “Tüm her fley bu mu?” “Yaflam bu mu?” sorular›n›n yan›tlanmas› bak›m›n-
dan, görünümün deneyimlenmesinden baflka bir fley olmad›¤› konusunda ç›ka-
r›mlad›¤› ussal ya da felsefi sonuçlar› kiflilik özelliklerine ba¤l› sonuçlarla birlefl-
tirmesi bak›m›ndan yüreklendirici olmufltur. Schopenhauer’›n bu sorulara verdi-
¤i yan›t kötümser (pessimistik) bir “evet” olmufltur: Schopenhauer’›n pessimiz-
mi büyük ölçüde kiflilik sorunuydu ama kendi kiflili¤inden gelen delilik düflün-
cesinin nesnel bir bilgisi üzerine yap›laflt›rd›¤› kiflisel yarg›s›na dayal› kötümser-
li¤i ile öte yandan kötü kiflilerin kötü niyetini anlatan pessimizm aras›na ayr›m
çizgisi koymak istemifltir. O kendi kötümserli¤ini, “beklenmedik günahkarl›kla-
ra bafl kald›ran ve sadece daha iyi bir kiflilik yap›s›ndan ç›kan asil bir hoflnut-
suzluk duygusu” olarak niteledi ve kendisininki gibi bir kötümserli¤in tikel bi-
reylere yönelmedi¤ini ama tümünü de ilgilendirdi¤ini ve her bir bireyin bu ko-
nuya salt bir örnek olabilece¤ini ekledi.
Schopenhauer’›n metafizik sistemi, metafizik sorunlar› ilgilendiren bilinen an-
lam›ndaki bir metafizik sistem olmaktan çok, yaflam ve gerçeklik üzerine kötüm-
ser bir bak›fl›n metafiziksel bir hakl› ç›kar›l›fl›n› aç›mlamak esas›na dayan›r. Onun
dünyan›n içeriklerinin do¤as›n› anlay›fl tarz›, dünyadaki istencin ifllevinin ve dün-
ya ile iliflkisi içinde kavram›n (tasar›m›n) konumunun bir betimleniflinden baflka
bir fley de¤ildir. Bu betimleme Schopenhauer’i, kaç›n›lmaz bir sonuç olarak, kö-
tümserli¤in akl› bafl›nda bir kiflinin insan varolufluna iliflkin olarak seçebilece¤i tek
bak›fl aç›s› oldu¤u noktas›na götürdü.
5. Ünite - Hegel Karfl›tlar›: Schopenhauer ve Nietzsche 119
Schopenhauer fiziksel, larda zorunluluk ya da determinizm olgusu ifl bafl›ndad›r. Böylece biz fiziksel zo-
mant›ksal, matematiksel ve
ahlaksal alanda runluluk, mant›ksal zorunluluk, matematiksel zorunluluk ve ahlaksal zorunluluk
zorunlulu¤un geçerli ile yüz yüze kal›r›z. Nesnelerin do¤as›ndaki bu zorunluluk ögesi, Schopenhauer’›,
oldu¤unu görerek derin bir
kötümserli¤e yöneldi.
insanlar›n günlük yaflamda zorunlulukla davrand›klar›n› söylemeye götürdü, ka-
rakterlerinin üretti¤i güdülere do¤al olarak tepki verdikleri için zorunlulukla dav-
rand›klar› söylenebilir ve insanlar›n karakterlerini de¤ifltirip de¤ifltiremeyecekleri
sorusu burada aç›k kalmaktad›r. Zorunlulu¤un bu kapsay›c›l›¤› Schopenhauer’da
kaç›n›lmaz olarak kötümserli¤in derin bir anlam kazanmas›na yol açt›. ‹nsan varo-
lufluna iliflkin tüm yaz›lar›nda bu tutum yayg›n bir biçimde görülür. Evrende ‹nsan
varl›¤›n›n yerinin bir aç›klamas›n› vermek istedi¤imiz zaman bu kötümserlik aç›k-
ça anlafl›labilir hâle gelir. Onun büyük çal›flmas›n›n merkezî ilgisi iflte bu konuya
yönelmifltir.
gorisi ve zaman, mekân formlar›, köken olarak öznel ama ayn› zamanda tasar›m
olarak dünya bilgimizin zorunlu koflullar›d›r. Bundan dolay› onlar›n geçerli uygu-
lan›fl› dünya ile s›n›rl›d›r; duyu deneyiminde verilmeyen ya da verilemeyen her-
hangi bir fleye uygulanamazlar.
Schopenhauer, ayr›ca idelerin (kavramlar›n) daha ileri bir s›n›f›n› ayr›mlaflt›rd›;
bunlar yans›ma ideleri ya da bazen ifade etti¤i gibi idelerin ideleridir. Bu terimler
içinde biz görüngüsel deneyimimizin içeriklerini düflünürüz ve onlar› iletebiliriz.
Bir baflka deyiflle, onlar genel kavramlard›r ve biz onlar arac›l›¤›yla, ilgilendi¤imiz
ya da bizim için önemli olan fenomenleri ortak niteliklere göre s›n›flayabiliriz ve
bu flekilde empirik dünyan›n bir kopyas› ya da aynas› oldu¤unu söyleyebilece¤i-
miz bir kavramsal yap› ya da sistem oluflturabiliriz. Bu sistemin ifllevi pratik olarak
tekdir: o bize fleylerin çeflitli koflullar alt›nda nas›l davrand›klar›na iliflkin gözlem-
lerimizi ve buna dayanarak deneyimden ö¤rendi¤imiz fleyi nas›l kullan›ma sokaca-
¤›m›za iliflkin bir an›msama ve genellefltirme arac› verir. Schopenhauer bu sistemin
üzerine kuruldu¤u empirik realitenin temelinden ayr›lamayaca¤›nda ›srar etti ve
deneyime geri götürülemeyecek olan kavramlar›n ve soyut fikirlerin de deneyim-
den gelenlerle karfl›laflt›r›labilir oldu¤unda ›srar etti. Bu durumda, empirik yoruma
duyarl› olmayan terim ya da önermeleri uygulayan, tümüyle a priori olan ve dün-
yan›n bu flekilde herhangi bir aç›klamas›n› önerir gibi yapan metafizik kuramlar bi-
liflsel içerik bak›m›ndan boflturlar. Onlar desteksiz hava koflullar›nda devinir gibi-
dirler. Gerçekten böyle kuramlar genellikle, çok az bir bafllang›ç aksiyomundan ve
tan›m›ndan ç›kar›lan zahmetli deduktif ad›mlarla bofl, totolojik sistemleri ortaya
koymaktan baflka bir geliflmeye yol açmazlar.
Buraya kadar, Schopenhauer, s›n›rlar› s›k› bir flekilde belirlenmifl insansal arafl-
t›rma alan› üzerine kalmak gerekti¤ini düflünmekte gibidir. Bu nedenle, salt tüm-
dengelimsel düflünme kaynaklar›na baflvurarak bu s›n›rlar› aflma giriflimi zorunlu-
lukla olanaks›zd›r. Çünkü mant›ksal ç›kar›m›n do¤as›na iliflkin yanl›fl fikirler içerir-
ler. Bu kavramlar bize asla daha önce alg›lamam›fl oldu¤umuz bir fleyin bir bilgisi-
ni vermezler, sadece öncüllerde üstü kapal› olarak ifade edilen fley bu tarz bir ç›-
kar›mla daha aç›k bir duruma getirilmifl olur.
aç›s›ndan, sadece özne ile iliflki içinde bir obje oldu¤u, alg›layan›n alg›s› oldu¤u,
yani tek bir sözcükle tasar›m oldu¤u anlam›na gelir.
Tasar›m Olarak Dünya: Bu kavram sadece, önümüzde yer alan ya da bilinci-
mize verilmifl her fley tasar›m olarak dünyad›r ya da benim tasar›m›md›r ve bu ta-
sar›m salt onun üzerine düflündü¤üm fleydir tezini öne sürmüyor, ayn› zamanda
iflitti¤imiz, hissetti¤imiz, öteki çeflitli yollarla alg›lad›¤›m›z fleye de göndermede bu-
lunuyor. Tüm olgusal olan, yani etkinlik içindeki dünya anlama yetisi yoluyla o fle-
kilde belirlenmifltir ki bunun d›fl›nda baflka hiçbir fley yoktur. Dünya kendisini bir
kifliye, obje olarak bir özneye sunar ve biz özne olarak sadece alg›lad›¤›m›z dün-
yay› biliriz. Bu flekilde objelerin tüm dünyas› idead›r-tasar›md›r ve tasar›m olarak
kal›r. Bütünüyle ve sonsuza dek özne taraf›ndan belirlenmifltir. Hiç kimsenin dün-
ya tasar›m› yetkin de¤ildir ve bu yüzde benim tasar›m›m senin tasar›m›n ile ayn›
olmaz ama herkes “Dünya benim tasar›m›md›r.” diyebilir. Kimse dünya üzerine,
kendi bildi¤inin d›fl›nda bir fley bilemez ve kuflkusuz ben varolmasam da dünya
varolmay› sürdürecektir. Bununla birlikte, hiç kimse dünyay› ötekinin bildi¤inden
daha gerçek olarak bilemez. Çünkü her biri bir alg›ya sahiptir ve alg›lar bilginin te-
melidir. Alg›lara ek olarak bizler soyut kavramlar› formüle edebiliriz. Bu soyut kav-
ramlar, örne¤in a¤aç ve ev idealar› çok pratik bir iflleve sahiptirler çünkü onlar ara-
c›l›¤›yla bilginin özgün materyali kolayca elde edilir, korunur ve düzenlenir. Bu so-
yut kavramlar, bundan dolay› basit olarak uçucu ya da uydurulmufl de¤ildirler. So-
yut kavramlar›n de¤eri, onlara güvenilip güvenilmemesine orijinal alg›lardan yani
olgusal deneyimden soyutlan›p soyutlanmamas›na ba¤l›d›r çünkü sonul olarak al-
g›lara iflaret etmeyen kavramlaflt›rmalar ya da soyutlamalar, ormanlardaki hiçbir
yere ç›kmayan patikalara benzerler. Bundan dolay›, “Dünya benim tasar›m›md›r.”
benim dünyaya iliflkin tasar›m›m›n soyut bir kavram oldu¤unu önermez. fiu hâlde
dünya benim tasar›m›md›r çünkü bana anlayan bir özne olarak nesnel ve empirik
bir sunumdur.
‹stenç-‹steme olarak Dünya: Günlük yaflamda istenç sözcü¤ünü, belirli bir yol-
da davranmak için düflünülerek bilinçli biçimde yap›lm›fl seçimlere iflaret etmek
için kullan›r›z. ‹stenci zihnimizin bir yetisi olarak, yani ussal bir kifli taraf›ndan sa-
hip olunan bir özellik ya da yeti olarak kabul eder ve onun ak›l taraf›ndan yöne-
tildi¤ini düflünürüz. ‹stencin ak›l taraf›ndan etkilendi¤i konusunda sorun olmasa
da bu aç›klamalar bizi Schopenhauer’›n istenç terimini kullan›fl›na haz›rlam›fl ol-
maz çünkü Schopenhauer sözcü¤ü öyle yeni bir anlamda kullanmaktad›r ki siste-
matik felsefesinin merkezî temas›n› ya da özünü bu terim oluflturmaktad›r.
Schopenhauer’›n istenç kavram›, Kant’›n kuram›ndaki kendinde-fley kavram›-
n›n de¤ifltirilmesinden duydu¤u büyük hoflnutsuzlu¤u yans›tmaktad›r. Kant ken-
Schopenhauer’e göre her dinde-fleyleri asla bilemeyece¤imizi söylemifltir. Biz daima fleylerin d›fl›nday›zd›r,
birimizin kendi istencimize- biz asla onlar›n içsel yap›s›na nüfuz edemeyiz. Oysa Schopenhauer hakikate götü-
istememize sahip
oldu¤umuz yolundaki
ren biricik bir dar kap› buldu¤unu düflündü ve sonsuza dek fleylerin d›fl›nda kal-
deneyimimiz, Kant’›n asla d›¤›m›z düflüncesine, buldu¤u bu biricik dar kap›n›n büyük bir istisna oluflturdu-
bilinemeyeceklerini söyledi¤i ¤unu iddia etti. Bu istisna “her birimizin kendi istencine-istemesine sahip oldu¤u”
kendinde-fleylerin (numen)
içsel yap›s›na nüfuz yolundaki bilgimiz ya da deneyimimizdir. Bedensel eylemimizin normal olarak is-
etmemizi sa¤layacak biricik tencin ürünü oldu¤u düflünülür ama Schopenhauer için isteme ve eylem iki farkl›
dar kap›d›r.
fley de¤il, bir ve ayn› fleydir. Ona göre bedenin eylemi nesnelleflmifl istencin edi-
minden baflka bir fley de¤ildir. ‹stenç ve eylem sadece derin düflünmede ayr›l›rlar.
Bilinçlili¤imiz içinde kendimize iliflkin bildi¤imiz fley, “Salt bilen bir özne olmad›-
¤›m›z, ama bir baflka aç›dan bilinebilir içkin bir do¤aya sahip oldu¤umuzdur.”
Bundan ç›kan sonuç, biz kendimiz kendinde-fleyiz; bu kendinde fley istençtir. Ya
5. Ünite - Hegel Karfl›tlar›: Schopenhauer ve Nietzsche 123
da Schopenhauer’›n dedi¤i biçimiyle, istenç edimidir; yani kendinde-fleyin en be- Biz kendimiz kendinde fleyiz
ve bu kendinde fley istençtir,
lirgin en s›k› tezahürüdür. fiu hâlde bu, do¤rulu¤a giden biricik dar kap›d›r, yani istenç edimidir. Bu da
istencin her bir kiflinin özü oldu¤unun keflfidir. Schopenhauer, baflka her fleyin do¤rulu¤a giden biricik
kap›d›r.
sonsuza dek d›fl›nda oldu¤umuz esnada, kendimizin bilinebilen içsel bir do¤aya
ait oldu¤umuza yönelik keflfinden flu sonucu ç›kar›r: Bizden bafllayan yol, kendin-
de-fleylere ait olan içsel do¤ay› bizim için aç›k tutar. Böylece her fleyin içsel do¤a-
s›n›n istenç oldu¤unu ö¤renmifl oluruz. Mademki her fley dünyay› yap›laflt›rand›r o
halde dünyay› istenç olarak görmeliyiz.
Schopenhauer için istenç, salt ussal kiflilere ait de¤ildir. ‹stenç her fleyde, hay-
vanda ve hatta ruh tafl›mayan fleylerde bile bulunur. Asl›nda, salt bir tek istenç var-
d›r ve her bir fley istencin özel bir tezahürüdür. Schopenhauer, gerçekli¤in tümü-
ne istencin çal›flmas›n› yükler. ‹stenç, tüm içkin ve bilinçsiz maddi ifllevlerde bulu-
nan bir etkendir. Organizma istençten baflka bir fley de¤ildir. Tüm do¤al güçlerde-
ki etkin uyar›m istenç ile özdefltir. Kendili¤inden devinim ya da herhangi bir bafl-
lat›c› güç buldu¤umuz tüm örneklerde içsel özün istenç oldu¤unu kabul etmeliyiz.
‹stenç kendini milyonda bir olarak tek bir kavak a¤ac› olarak aç›mlar. fiu hâlde
tüm do¤ada karfl› konulmaz bir güç, enerji ya da Schopenhauer’›n deyifliyle sürek-
li ve kör bir itici güç vard›r. Ayr›ca o istençten sonu gelmez bir çabalama olarak
söz eder ve bu istenç tüm do¤a boyunca bilgi d›fl› olarak çal›fl›r, sonul amaç yafla-
ma iste¤i olarak çal›flmas›d›r.
N N
lenir. ‹nsan davran›fl›n› üreten kör istenç, bitkileri büyüten ileSIRAayn›S‹ZDEfleydir. Her bi- SIRA S‹ZDE
rey bir zorlan›lm›fl koflulun mührünü tafl›r. “Bu öne sürüm insanlar›n hayvanlara
göre daha yüksekte yer ald›¤›n› gösterir, çünkü hayvanlar salt içgüdüleri taraf›n-
AMAÇLARIMIZ AMAÇLARIMIZ
dan kontrol edilirler.” denebilir. Oysa Schopenhauer insanlar›n ussal varl›klar ol-
du¤u tezini yads›m›fl, insan akl›n›n da, hayvanlar›n içgüdüleriyle ayn› düzeyde
olacak tarzda, evrensel istenç taraf›ndan biçimlendirilir. Ayr›ca insan varolanlar›n-
K ‹ T A P K ‹ T A P
da ak›l ve istenç iki ayr› yeti olarak düflünülmemelidir; tersine Schopenhauer’a
göre ak›l, istencin bir s›fat›d›r. O, ikincildir ya da felsefi anlamda ilinekseldir. Us-
sal çaba zaman›n k›sa periyotlar› boyunca elde tutulabilir, güçten düfler ve dinlen-
TELEV‹ZYON TELEV‹ZYON
meye çekilir, sonul anlamda bedenin bir ifllevidir. Tersine istenç kesintiye u¤ra-
maks›z›n yaflam› desteklemek ve elde tutmak için devam eder. Rüyas›z uyku es-
nas›nda ak›l ifllevini yerine getirmez, oysaki bedenin tüm organik ifllevleri devam
eder. Bu organik ifllevler istencin tezahürleridir. Öteki düflünürler
‹ N T E R istenç
NET özgürlü- ‹NTERNET
¤ünden söz ettikleri esnada Schopenhauer, “Ben onun her fleye gücünün yetti¤i-
ni kan›tlad›m.” söyleminde bulunur.
Do¤an›n tümündeki istencin tüm-gücü insan varolanlar› için kötümser içerimler
tafl›maktad›r. Schopenhauer insanlar›n sadece görünüflte önlerinde bulunanlar tara-
f›ndan çekildiklerini, fakat gerçekte arkadan öne do¤ru itildiklerini söylemekteydi.
124 Modern Felsefe-II
Schopenhauer’e göre Bu itici güç, kendisine yöneldikleri yaflam de¤il, fakat onlar› ileriye do¤ru sürükle-
do¤adaki birincil itki
yaflam›n üretilmesidir. Do¤a yen zorunluluktur. Do¤an›n tümündeki birincil itki yaflam›n üretilmesidir. Yaflama
dünyas› yaflama istencinin istenci yaflam çemberinin devam etmesinden baflka bir ere¤e sahip de¤ildir. Scho-
sürekli çat›flmalar
do¤urdu¤u ac›mas›z bir
penhauer do¤a dünyas›n›, yaflama istencinin kaç›n›lmaz olarak sürekli çat›flma ve
savafl›m› alan›d›r. yok etmeyi do¤uran ac›mas›z bir savafl›m› olarak betimleme yoluna gitmifltir.
SIRA S‹ZDE Schopenhauer’in felsefi anlamda kötümser (pesimist) bir tutumda olmas›n›n metafizik ne-
SIRA S‹ZDE
2 deni nedir?
N N
SIRA S‹ZDE sundu¤u yol SIRA
çokS‹ZDEdaha kal›c›d›r. Bunun nas›l olanakl› oldu¤unu biraz sonra görme-
ye çal›flaca¤›z. Kuflkusuz bu alanda pek çok arzu ve tutkunun yads›nmas› gereke-
cek. Burada s›ra bak›m›ndan önce geçici yolu ele almak daha sonra kal›c› olana
AMAÇLARIMIZ AMAÇLARIMIZ
geçmek daha ussal görünmektedir. fiu halde önce estetik kaç›fl yolunu görmeye
çal›flal›m:
K ‹ T A P Estetik Kaç›fl
K ‹ T Yolu:A P Önce estetik seyrediflin genel özelli¤ine de¤inmekte yarar
vard›r. Estetik seyirde kifli seyretti¤i estetik objeye bir yarar ya da ç›kar sa¤lamak
için yönelmez, tersine tümüyle yarardan ve ç›kardan ar›nm›fl olarak yönelir. Tek
TELEV‹ZYON
amac› estetik objeyi seyretmek ve bu seyirden haz duymakt›r. Bir baflka deyiflle es-
TELEV‹ZYON
tetik obje bir istek nesnesi olarak ya da istek için bir uyaran olarak görülmemeli-
dir. Güzel bir nesneyi d›flsal bir erek u¤runa de¤il, onun kendisini seyretmek bir
erekmifl gibi kabul ederek seyretmek bir zorunluluktur. Kant bu duruma estetik
‹NTERNET ‹ N T E R Nereklili¤i”
objenin “ereksiz ET demifltir. fiu hâlde estetik hofllanma ya da be¤enme, bir
insan›n dikkatini sald›rgan yaflama istencini uyaran objelerden, onlar›n yerine tut-
ku ve arzu ile hiçbir iliflkisi olmayan seyir objelerine yo¤unlaflt›rmaya yöneltebilir.
Birisi bir sanat ürününü seyrederken o bir isteyen özne olmaya karfl›t olarak salt
bir bilen özne durumuna gelir.
Sanatta gözlemlenen fley ne olursa olsun genel ya da tümel bir ögedir. Scho-
penhauer, burada estetik objeyi idea kavram› ile iliflki içine sokmufl görünmekte-
dir. Buna göre bizim bir kiflinin resminde gördü¤ümüz fley belli özel bir kifli de¤il,
insanl›¤›n, tümümüzün paylaflt›¤› belli bir görünümünün bir sunumudur. Scho-
penhauer’a göre estetik ve etik benzer bir iflleve sahiptirler. Çünkü her ikisi de
dünyevi tutku dolu çabadan istencin etkinli¤inin ötesindeki bir düzeye do¤ru bi-
linçlili¤imizi yukar›lara kald›rmaya hizmet ederler, bu düzeyde sükûnet içinde bir
seyretme olarak en yüksek edim gerçekleflmifl olur. Bu flekilde kifli, istencin tutsa-
¤› olmaktan istence boyun e¤mekten bir süreli¤ine de olsa özgürleflmifl olur. “Ar-
t›k iliflkileri yeterli neden ilkesine uygun olarak izlemeyen ama ona baflka herhan-
gi bir nesne ile ba¤›nt›s›ndan ayr› olarak sunulan nesnenin dura¤an seyrediflinde
dinginleflen ve yiten ar› istenç-siz bir bilgi öznesi olur” (akt. Copleston, 1996: 42).
Görüldü¤ü gibi bir süreli¤ine de olsa istencin alan›ndan s›yr›larak tasar›m dünya-
s›nda soluk almak, kuflkusuz yine de seyir yoluyla olanakl› olmaktad›r.
Schopenhauer trajediyi en üstün sanat türlerinden biri olarak kabul eder. Ona gö-
re trajedi, fliiri ya da fliirselli¤i yap›s›nda bar›nd›rman›n yan› s›ra insan yaflam›n›n ger-
5. Ünite - Hegel Karfl›tlar›: Schopenhauer ve Nietzsche 125
çek görünümüne, dramatik bir biçimde anlat›lan “dile gelmez ac›ya” insanl›¤›n 盤l›- Müzik, istencin kendisini,
kendinde-fleyin iç do¤as›n›
¤›na, kötülü¤ün yengisine, “hakl› ve suçsuz olan›n geri al›namaz düflüflüne” tan›kl›k sergiledi¤i için en yüksek
etmemizi sa¤layan bir sanatt›r. Buna karfl›n en yüksek sanat dal› de¤ildir. Schopen- sanatt›r.
hauer’a göre tüm sanatlar›n en yükse¤i müziktir. Çünkü müzik bir ideay› ya da ide-
alar›, istencin dolays›z nesnelleflmesini sergilemez. ‹stencin kendisini, kendinde-fle-
yin iç do¤as›n› sergiler. Bu yüzden insan müzik dinlerken görüngülerin alt›nda ya-
tan as›l gerçekli¤in bir bildiriliflini al›r. Bu gerçekli¤i istencin bask›s›ndan uzak, nes-
nel ve ç›kars›z bir tutum içerisinde sezinler. Her fleye karfl›n estetik seyrediflin gücü
istencin tiranl›¤›ndan geçici ya da k›sa süreli bir kaç›fltan fazlas›na yetmez.
Ahlaksal Kaç›fl Yolu: Schopenhauer istencin tiranl›¤›ndan çok daha uzun süre-
li bir kaç›fl›n yolunu yaflama istencinden vazgeçme formülünde bulmufltur. E¤er
ahlakl›l›k olanakl›ysa ahlaksal ilerleme bu biçimi almal›d›r diye düflünür. Zira bir
insan›n yaflam›n› komplike hale getiren ve ac› çekmeye neden olan fley, sonu gel-
meyen arzular biçiminde kendisini ifade eden ve süreklilik gösteren yaflama isten-
cidir. ‹nsanda birtak›m fleylere karfl› duyulan istek ya da uyanan arzu sald›rganl›k,
savafl›m, yok etme ve ben-merkezcilik gibi y›k›c› duygular› üretmektedir. K›sacas›
yaflama istenci her türlü kötülü¤ün kayna¤›d›r. Schopenhauer insanlara s›k s›k flu-
nu an›msat›r: “‹nsan kökeni bak›m›ndan korku yaratan yaban›l bir hayvand›r.” Bu
yaban›l hayvan yaflama istencinin do¤rudan anlat›m›d›r.
Böylece ahlak, e¤er olanakl›ysa istencin yads›nmas›n› içermelidir. Bu yads›ma Schopenhauer’e göre ahlak
insana istencin
özü-yads›ma, çilecilik ve vazgeçme anlam›na gelecektir. Asl›nda varoluflun ve ya- tiranl›¤›ndan daha uzun
flam›n kendisi bir suçtur. Çünkü istenç nesnelleflir ve bu nesnelleflmesinde ac› çe- süreli bir kurtulufl imkân›
ker. Schopenhauer, sanki suçlu olan istencin kendisiymifl ve cezay› ödeyen de is- sa¤lar ve ancak istencin
yads›nmas›yla baflar›labilir.
tenç olmal›ym›fl gibi konuflur. Bu nedenle istencin yads›nmas›, bir bak›ma onun
cezaland›r›lmas› anlam›na da gelecektir. ‹stencin yads›nmas› yaflam› yads›mak de-
mek olaca¤›na göre acaba kifli yaflam›na son mu vermeli diye akla gelebilir. Scho-
penhauer bunu kabul etmez. Çünkü yaflama son vermek istenci yads›maktan çok,
ona boyun e¤mek olacakt›r. Bu nedenle yads›ma ve vazgeçme intihardan baflka
bir biçim almal›d›r.
Ancak Schopenhauer’›n felsefesinin çerçevesi içinde ahlak olanakl› m›d›r? Bi-
reysel insan, tek bir bireysel istencin bir nesnelleflmesidir ve bu nedenle eylemle-
ri belirlenmifltir. Schopenhauer’e göre bu belirlenmifllik tutum de¤iflikliklerinin
olana¤›n› ortadan kald›rmaz. Çünkü bireysellik fenomenaldir, numen tektir. Ör-
ne¤in, bir kifli zaman zaman düflünce ya da bilinçlili¤ini cisimler dünyas›n›n üze-
rinden daha yüksek bir düzeye kald›rmay› baflarabilir. Bir bireyler çoklu¤u yaln›z-
ca fenomenal özne için varolur. Ve bir insan kendisini baflkalar›yla ayn› düzleme
koydu¤u ve onlara hiçbir zarar vermedi¤i ölçüde bireysellik yan›lsamas›n› görme-
yi baflarabilir. Ama bu noktadan daha da ileriye gidilebilir. Bir insan asl›nda tüm
bireylerin bir oldu¤unu görecek denli fenomenin arkas›na geçebilir. Tümü de tek
bir istencin fenomenleridir. ‹flte bu noktada karfl›m›za etik duygudafll›k düzlemi
ç›kar. Baflkalar›n›n ç›kars›z olarak sevilmesi iyilik ya da erdemdir. Bir kifli bir bi-
reye karfl› duydu¤u yo¤un arzudan tüm insanl›¤a duyulan bir sempati duygusuna
geçebilir. Bu flekilde baflkalar›n›n ç›kars›z olarak sevilmesi, iyilik ya da erdem ad›-
n› al›r. Gerçek iyilik Kant’›n düflüncesinin tersine yaln›zca ödev u¤runa kesin buy- Schopenhauer’e göre gerçek
iyilik, Kant’›n tersine
ru¤a boyun e¤mek de¤ildir. Gerçek iyilik sevgidir, kendine yönelik erostan ayr› yaln›zca ödev u¤runa kesin
olarak caritast›r, yani öteki insanlara duyulan sempati- duygudafll›kt›r. Bu düzey- buyru¤a boyun e¤mek
de bir kifli bizim tümümüzün ayn› do¤ay› paylaflt›¤›m›z›n fark›na var›r. Bu fark›n- de¤ildir. Gerçek iyilik
sevgidir, öteki insanlara
dal›k, kibarl›k-naziklik eti¤ini do¤urabilir ya da gerçek içsel varl›¤›m›z her yafla- duyulan sempati-
yan canl›da, benim kendi bilinçlili¤immifl gibi birdenbire her yaflayan canl›da va- duygudafll›kt›r.
126 Modern Felsefe-II
Her fleye karfl›n Schopenhauer’›n felsefesi ayn› idealist özelli¤i paylaflmakla bir-
likte, Fichte-Schelling-Hegel idealist çizgisinin içine yerlefltirilemez. Çünkü bu dü-
flünür onlar gibi usçu de¤ildir. Söz gelimi Hegel’in sisteminde sonul gerçeklik us-
tur: gerçek olan ussald›r, ussal olan gerçektir. Oysa Schopenhauer’da gerçeklik us-
d›fl› oldu¤u kadar ussal da de¤ildir, dünya kör bir güdü ya da gücün beliriflidir; bu
güç istençtir. Ayr›ca Schopenhauer’›n felsefesi idealist devinim ile bundan sonraki
yaflam felsefeleri aras›nda bir köprü görevi de görmektedir. Her ne kadar yaflama-
hay›r deme gibi bir tutumu vurgulad›¤› söylenebilirse de Schopenhauer’›n vazgeç-
me ve yads›ma kuram›na, ilkin yaflama istenci düflüncesini olumlayan bir felsefe ile
ulafl›labilir.
NIETZSCHE
Yaflam› ve Yap›tlar›
Hegel’in en köktenci karfl›tlar›ndan biri de modern felsefenin en ilgi çekici ve et-
kili filozoflar› aras›nda yer alan Alman Friedrich Nietzsche’dir (1844-1900). Felsefi
görüfllerinden çok yaflam›yla pek çok yazar, psikolog ve psikiyatr için ilgi çekici
olmufl ve dikkatleri üzerine toplam›flt›r. Hiçbir büyük filozofun yaflam›na Nietzs-
che’ninkine oldu¤u kadar ilgi gösterilmemifltir. Bu abart›l› ilgi felsefi görüfllerinin
gerçek de¤erini belirlemede olumsuz bir etken olmufltur. Yaflam›n› ilgi çekici ya-
pan bafll›ca nedenler kronik bedensel hastal›¤›, psikolojik rahats›zl›¤› ve Richard
Wagner ile olan iniflli ç›k›fll› iliflkisidir.
Nietzsche, 15 Kas›m 1944 tarihinde, Prusya’n›n Saksonya bölgesinde bulunan
Rocken’de do¤du. Dindar bir Lutherci olan babas›n›n 1849 y›l›ndaki ölümünden
sonra, annesi, k›z kardefli, büyükannesi ve iki teyzesinden oluflan dindar bir kad›n-
lar grubu içinde büyütüldü. 1854-1858 tarihleri aras›nda bulunduklar› yöredeki bir
lisede okudu. 1858’den 1864’e dek Pforta’daki ünlü yat›l› okulda ö¤renim gördü.
Klasik Grek dili ve kültürü konusunda verdi¤i e¤itimle sivrilen bu okulda Grek di-
line ve kültürüne iliflkin derin bir bilgi birikimi edindi. En be¤endi¤i klasik yazar-
lar›n bafl›nda filozof olarak Platon, trajedi yazar› olarak Aiskhylos gelmekteydi. Ni-
etzsche’nin bu okulda yaflad›¤› bir baflka ilginç geliflme de 1861 y›l›nda en be¤en-
di¤i flair olan Hölderlin üzerine duygu dolu bir deneme yazm›fl olmas›d›r. O s›ra-
larda Hölderlin insanlarca pek tan›nm›yor, tan›nmamaktayd› ve yaflam›n›n son on
y›l›n› ciddi ruhsal bozukluklar içinde geçirmiflti. Nietzsche’nin yazd›¤› denemeden
altm›fl y›l sonra Hölderlin, Goethe’den sonra Almanya’n›n en büyük flairi olarak ka-
bul edilmifl ve genifl kitlelerce tan›nm›flt›r. ‹lgili dersin hocas› Nietzsche’nin k⤛d›
üzerine flu notu düflmüfltür: “Yazara, nazik bir flekilde daha sa¤l›kl›, daha aç›k ve
daha Alman bir flaire ba¤lanmas›n› önermeliyim” (Kaufman, 1967: 505). Yirminci
yüzy›l›n büyük düflünürlerinden Martin Heidegger’e göre de Hölderlin Alman-
ya’n›n en büyük flairidir. Nietzsche dâhilik yolunda duyarl›k ve içgörüsünü daha
gençlik yafllar›nda yans›tmaya bafllam›flt›r.
1864 y›l›nda okul arkadafl› Paul Deussen ile birlikte Bonn Üniversitesine gitti.
Bir y›l sonra klasik filoloji çal›flmalar›n› Ritschl’in yönetiminde sürdürebilmek için
Leibzig’e geçti. Ritschl, o dönemin en büyük klasik filologlar›n›n bafl›nda geliyor-
du. Nietzsche, Leibzig’de Schopenhauer’›n baflyap›t› ile tan›flm›fl ve yazar›n ateist
olmas›ndan etkilenmiflti çünkü kendisi de o döneme geldi¤inde H›ristiyanl›¤› çok-
tand›r terk etmifl bulunuyordu. Rheinishes Museum’da klasik filoloji konular› a¤›r-
l›kl› olmak üzere baz› makaleler yay›mlad›. Bu s›rada Ritschl’in hararetli tavsiyesiy-
le Basel’de bofl bulunan felsefe kürsüsüne profesör olarak atand›. Henüz doktora-
128 Modern Felsefe-II
s›n› bile vermeden üniversitede profesör olmufltu. 1869 y›l›nda Homeros ve Klasik
Filoloji bafll›kl› aç›l›fl dersini vermifltir. Basel’deki yaflam›nda Wagner ile dostlu¤u
bafllang›çta yaflam›na renk ve anlam katm›flt›r. Çünkü o s›ralarda ayn› zamanda ya-
kaland›¤› hastal›k ile bo¤uflmaktayd›. 1872 y›l›nda Müzi¤in Tininden Trajedi’nin
Do¤uflu bafll›kl› yap›t›n› yay›mlam›flt›r. Sokrates’ten önceki ve sonraki Yunan kül-
türünü betimleyerek Sokrates’ten sonraki dönemin bir geliflme de¤il düflüfl süreci-
ni gösterdi¤ini ve ça¤dafl Alman kültürünün de Sokrates-sonras› döneme benzedi-
¤ini öne sürmüfl, Alman kültürüne Wagner’in tini yay›labilirse bir düzelme olabile-
ce¤ini iddia etmifltir. Bu yaklafl›m›yla özellikle linguistlerden çok fazla elefltiri al-
m›fl, bu yüzden Nietzsche’nin klasik kültür ve dilbilim araflt›rmalar›na insanlar›n
güveni azalm›flt›r. Asl›nda Nietzsche bir yaflama ve ahlak filozofu olarak yapt›¤›
ruhbilim irdelemeleriyle daha fazla ilgi çekmeye bafllam›fl, dünyaya kendisini bu
yönden kabul ettirmifltir. Bu alanlarda yazd›¤› çok say›da yap›t›n her biri filozoflar
kadar s›radan insanlar üzerinde de sars›c› ama sürekli etkiler b›rakm›flt›r.
1876 y›l›nda Richard Wagner Beyrut’ta bafll›kl› yaz›s› ç›kt›¤› zaman, Nietzsche
ve Wagner birbirlerinden kopma noktas›na gelmifllerdi. Bu flekilde Nietzsche’nin
ilk yaz›nsal dönemi sona ermekte ve yeni bir düflünsel döneme girmifl olmaktay-
d›. ‹lk döneminde Sokrates’i ve ussalc›l›¤›n› k›nay›c› bir tutum sergilerken bu yeni
dönemde düflünürü yüceltici bir e¤ilim içine girmifltir. ‹lk döneminde sanat› ve sa-
natç›y› kültürün tafl›y›c›s› olarak görürken bu yeni döneminde, bilimi, fliire ye¤le-
meye bafllam›flt›r. Yine bu dönemde yerleflik tüm inançlar› sorgulamaya bafllam›fl
ve üstelik bunu Frans›z ayd›nlanmas›n›n ussalc› bak›fl aç›s› alt›nda gerçeklefltirme
yolu tutmufltur. Bu ikinci dönemin simgesi durumundaki yap›t›, ‹nsan, Çok-Fazla-
‹nsan bafll›kl› çal›flmas›d›r. 1878-1879 y›llar› aras›nda üç bölüm hâlinde yay›mlanan
bu yap›tta Nietzsche, pozitivist bir bak›fl aç›s› ile metafizi¤e sald›rmakta, metafizik
uslamlamalar›n sonul anlamda maddeci çizgide aç›klanabilece¤ini savunmaktad›r.
Yine bu dönemde iyi ile kötü aras›ndaki ayr›m›, baz› eylemlerin topluma yararl›,
baz›lar›n›nsa zararl› olarak yaflanmas›nda bulmaktayd›.
Nietzsche, sa¤l›¤›n›n giderek kötüleflmesi nedeniyle Basel’deki kürsüsünden
istifa etmek zorunda kalm›fl ve bundan sonraki on y›l› ‹sviçre’nin ve ‹talya’n›n çe-
flitli yörelerinde dolafl›p yazarak geçirmifltir. 1881’de Günün fiafa¤›’n›, 1882’de Se-
vincin Bilimi’ni kaleme alm›flt›r. Bu yap›tta H›ristiyanl›¤›n yaflama düflman oldu¤u
düflüncesi ifllenirken “Tanr› öldü.” bildirimi pek çok kifliyi floke etmifltir. 1883-1885
aras› y›llarda Zerdüflt Böyle Buyurdu isimli eserini bölümler hâlinde yay›mlam›flt›r.
Yap›t›n son bölümünde öncesiz-sonras›z yinelenifl kuram› aç›klan›r. Bu yap›tta Ni-
etzsche, vermek istedi¤i düflüncelerini ‹ranl› bilge kifli Zerdüflt’e söyletir. Bu yap›t-
ta ifllenen üst-insan ve de¤erlerin yeniden de¤erlendirilmesi düflünceleri, Nietzs-
che’nin düflünsel geliflimindeki üçüncü evreyi betimlemektedir. Bu evrede Nietzs-
che, felsefi görüfllerini ön-plana ç›karan ‹yinin ve Kötünün Ötesinde (1886) ve Ah-
lak›n Soy Kütü¤ü (1887) isimli eserlerini yay›mlad›. ‹yinin ve Kötünün Ötesin-
de’nin alt bafll›¤›, Gelece¤in Bir Felsefesine Girifl fleklindedir. Bu yap›tta güç istenci
ve de¤erlerin yeniden de¤erlendirilmesi düflünceleri ifllenmektedir. Nietzsche,
bundan sonra Wagner Davas› ve Nietzsche Wagner’e Karfl› (1888) isimli Wagner
karfl›t› yaz›lar›n› yay›mlad›. Ayn› y›l Putlar›n Alacakaranl›¤›, Antichrist (Deccal) ve
bir tür otobiyografi olan Ecce Homo adl› yap›tlar› birbirini izledi. Özellikle bir tür
otobiyografi olan Ecce Homo’da elefltirmenlere göre zihin sa¤l›¤›n› yitirmeye bafl-
lamas›n›n belirtileri aç›kça görülebilmektedir, afl›r› bir biçimde kendisini yüceltme
yoluna gitmifltir. Bundan sonraki süreçte zihinsel dengesini yitirerek son on y›l›n›
yar› bilinçsiz bir biçimde geçirmifl, 1900 y›l›nda yaflam›n› yitirmifltir.
5. Ünite - Hegel Karfl›tlar›: Schopenhauer ve Nietzsche 129
Nietzsche’ye göre ahlak tarihinde görülen fley genelde bu iki ahlaksal tutum ya Nietzsche’ye göre
H›ristiyanl›k, köle ahlak›n›n
da bak›fl aç›s›n›n çat›flmas›d›r. E¤er, daha yüksek hiçbir fleye yetene¤i olmayan sü- dayand›¤› de¤erlerin
rü kendi de¤erlerini kendine saklamakla yetinseydi üst düzeydeki insan›n bak›fl evrensellik düzeyine
yükseltilmesi amac›na
aç›s›yla bir arada yaflamak olanakl› olabilirdi ama sürü insan› kuflkusuz de¤erleri- hizmet etmifltir.
ni kendine saklamakla yetinmez, bunlar› evrensel de¤erler olarak dayatmaya kal-
k›fl›r. Bat› dünyas› bunu en az›ndan H›ristiyanl›k ile yapmay› baflarm›flt›r. Nietzs-
che, H›ristiyan ahlak›n›n insan›n inceltilmesine anlat›m›n› görür. Ayn› içerleme, Ni-
etzsche’ye göre, H›ristiyanl›¤›n türevleri olarak kabul etti¤i demokratik ve toplum-
cu devinimlerde de ifl bafl›ndad›r. Bu yüzden Nietzsche, evrensellik ve mutlakl›k
iddias› tafl›yan bir ahlaksal sistem kavram›n›n yads›nmas› gerekti¤ini öne sürer.
Çünkü bu tür bir ahlak sistemi ona göre içerlemenin meyvesidir ve afla¤›ya do¤ru
çeken bir yaflam tarz›n›, bir baflka deyiflle yozlaflmay› temsil eder. Bu nedenle ay-
r› ahlak tipleri aras›nda bir rütbe derecelendirmesi kavram› olmal›d›r. Bu durumda
sürü isterse kendi de¤erlerini tafl›yabilir ama bunlar› daha yüksek insan tipine da-
yatma hakk›na sahip de¤ildir. Asl›nda sürüden beklenen flimdiki durumunu aflabil-
mesini sa¤layan de¤erlerini yaratmas›d›r. Bu yüzden Nietzsche, iyinin ve kötünün Nietzsche evrensellik ve
mutlakl›k iddias› tafl›yan
ötesinde durmaktan söz etti¤inde, herkesi ortak bir düzleme indirgeyen, s›radanl›- ahlaksal sistemleri yads›r ve
¤› destekleyen ve daha yüksek insan tipinin geliflmesini önleyen sürü ahlak›n›n ayr› ahlak tipleri aras›nda
üzerine yükselmek gerekti¤ini anlatmaya çal›flmaktad›r. Ona göre bunu herkes ba- bir rütbe derecelendirmesi
önerir.
flaramaz: iyinin ve kötünün ötesine güvenle geçebilen sadece daha yüksek insan
tipidir. Bu durum hem yükselen bir yaflam›n anlat›m› olacak hem de hem de insa-
n›n üstün-insan olma yönünde kendini aflabilmesini sa¤layacak de¤erleri yaratabil-
mek için bunu yapar. Bu yeni de¤erlerin içeri¤i konusunda Nietzsche, pek ayd›n-
lat›c› de¤ildir. Çünkü yeniden de¤erlendirildi¤i ileri sürülen baz›lar› eski erdemle-
re büyük ölçüde benzer olarak görülmektedir. Asl›nda bilinen de¤erler de¤iflik gü-
dülere, tutumlara dayand›r›larak aç›klan›nca de¤iflik k›l›nm›fl olmaktad›rlar. Nietzs-
che’nin burada yapmak istedi¤i, insan do¤as›n›n tüm yanlar›n›n olanakl› en yük-
sek bütünlü¤ünü sa¤lamakt›r. Ona göre, H›ristiyanl›k bedeni, dürtüyü, içgüdüyü,
tutkuyu, zihnin özgür ve dizginlenmemifl çal›flmas›n› ve estetik de¤erleri de¤ersiz-
lefltirmifltir. Ama insan kiflili¤inin çat›flan dürtülerin ve dizginlenmemifl tutkular›n
bir y›¤›n›na da¤›lmas› ça¤r›s›nda bulunmad›¤› da bir gerçektir. Buradaki sorun gü-
cün bir anlat›m› olarak bütünleflme sorunudur. fiimdiye dek zay›fl›k bilincine da-
yal› korku güdüsüyle güç parçalanm›fl ya da güçten tümüyle vazgeçilmifltir.
Ateizm ve Sonuçlar›
Nietzsche, fien Bilim’de “Yak›n zamanlar›n en büyük olay› Tanr›’n›n ölmesidir.” bil-
diriminde bulunur. Bunun anlam›, H›ristiyan Tanr›’ya inanc›n inanmaya de¤mez
olmas› düflüncesidir. Bu bildirim Avrupa’daki belli bir kesim üzerinde yap›c› bir et-
ki yaratm›fl, Tanr›’ya inançtaki gerileme insan›n yarat›c› güçlerinin geliflmesi aç›s›n-
dan tetikleyici olmufltur. H›ristiyan Tanr› art›k buyruk ve yasaklar›yla durdurucu
olamaz. ‹nsanlar›n gözleri olgusal-olmayan, do¤aüstü bir öte dünya varl›¤›na de-
¤il, bu dünyaya çevrilmiflti art›k.
Bu sözlerden Tanr›’n›n insan yaflam›na düflman oldu¤u gibi bir sonuç ç›kmak-
tad›r. Nietzsche, Putlar›n Alacakaranl›¤›’nda bu inanc› flu sözlerle pekifltirir: “Tanr›
kavram› flimdiye dek varolufla en büyük karfl› ç›k›flt›.” Antichrist’te tanr› kavram› ile
“Do¤aya, yaflama ve yaflama istencine savafl aç›ld›¤›n›” ifade edilir ve “Bu dünya-
ya ve öbür dünyaya yönelik her yalan›n tan›t› olarak Tanr›’n›n gösterildi¤i” söyle-
nir. Gerçi Nietzsche, H›ristiyan dininin belli evrelerinde güç istencinin anlat›m bul-
du¤unu kabul eder ama H›ristiyan dininin Tanr›’s›n›n yaflama düflman oldu¤unun
132 Modern Felsefe-II
aç›k oldu¤unu, söz konusu istencin daha afla¤› insan topluluklar›n›n istenci oldu-
¤unu belirtir. Ancak gelinen noktada, güç, düflünsel özgürlük, ba¤›ms›zl›k ve insa-
n›n gelece¤i için duyulan kayg›n›n, bir tanr›tan›mazl›¤› gerektirdi¤ini savunur.
Nietzsche’nin H›ristiyanl›ktan hoflnutsuzlu¤u, H›ristiyanl›¤›n insan üzerindeki
etkisinin olumlu olmad›¤› görüflünden do¤ar: ona göre H›ristiyanl›k insan› zay›f
düflürür; boyun e¤meye, vazgeçmeye ve teslimiyete götürür. Kendini afla¤› görme-
sine, vicdan ac›s› çekmesine yol açar ve kendini özgürce gelifltirme yetene¤ini kö-
reltir. Üstün bireylerin geliflmesini engeller. Nietzsche, kimi insanlar›n H›ristiyan
Tanr›ya inanç ve H›ristiyan ahlak›n›n ilke ve de¤erlerini kabul etme aras›nda hiç-
bir zorunlu ba¤lant› olmad›¤›n› imgelediklerini belirtir. Buna göre Tanr›’ya inanç
düflüncesi bir tarafa at›l›rken, ahlak ilke ve de¤erlerinin az çok zarar görmeden ko-
runabilece¤i öngörülmüfl olur. H›ristiyan ahlak sisteminin önemli bir parças›n› te-
olojik kökleri olmaks›z›n sürdürmeye çal›flan demokrasi ve sosyalizm gibi laiklefl-
mifl H›ristiyanl›k biçimlerinin sonul anlamda baflar›s›z olaca¤›na inanmaktad›r.
Nietzsche demokrasiyi ve Çünkü bu aflamay› er geç mutlak de¤erlerin, nesnel ve evrensel bir ahlak yasas›
sosyalizmi H›ristiyan ahlak düflüncesinin yads›nmas› aflamas›n›n izleyece¤ine inanmaktad›r. Böyle bir aflama
sistemini laik düzlemde
devam ettirmekle ise nihilizm (yads›mac›l›k) aflamas›d›r. Tüm etik de¤erlerin yitirilmiflli¤ini anlatan
suçlamakta, mutlak nihilizmin bir edilgin biçimi vard›r, bir de etkin biçimi bulunur. Edilgin biçiminde
de¤erlere dayal› nesnel ve
evrensel ahlak yasas› de¤erlerin yoklu¤unun ve varoluflun amaçs›zl›¤›n›n kötümser bir kabullenilifli an-
düflüncesinin daha üst bir lat›l›r. Bunun d›fl›nda art›k inanmad›¤›n› y›kmaya giriflen etkin nihilizmden söz edi-
aflama olan nihilizm
aflamas› u¤runa terk lebilir. “Yeryüzünde flimdiye dek hiç olmam›fl türden savafllar olacakt›r.” biçimin-
edilece¤ini öngörmekteydi. deki söylemi ile Nietzsche, ideolojik savafllarda kendini gösteren bir etkin nihiliz-
min do¤uflunu öndeyilemifl oluyordu. Nietzsche’ye göre, nihilizmin gelifli kaç›n›l-
mazd›r: Avrupa’n›n yozlaflm›fl (decadent) H›ristiyan uygarl›¤›n›n da sonu gelecek-
tir. Ayn› zamanda bu, de¤erlerin yeniden de¤erlendirilmesi için daha yüksek bir
insan tipinin do¤uflu için kap›y› açacakt›r.
S O R U S O R U
134 Modern Felsefe-II
kil olarak (overman) kulland›¤› için tanr›n›n bu dünyadaki bir modeli gibidir. Ama
sonul anlamda Nietzsche bu kavramla insanl›¤› afla¤› ve yukar› olarak ikiye bölme-
mektedir. Bu terim, herkesin az çok amaç edinebilece¤i bir ‘ideal insan’ kavram›
olarak düflünülebilir. Buna göre, denebilir ki yüksek kültürlü, bedensel aç›dan her
konuda yetenekli, gücünden dolay› hoflgörülü, hiçbir fleyi yasak olarak görmeyen,
bütünüyle özgürleflmifl, yaflam› ve evreni olumlayan bir insan modeli üst-insan› an-
latabilir.
baz› kiflilere göre ise de¤erlerin yeniden de¤erlendirilmesi yaklafl›m› en fazla öne
ç›kan görüflüdür. Kültür felsefesi alan›nda kimileri onu nazizme götüren baz› gö-
rüfller u¤runa demokrasiye ve demokratik toplumculu¤a sald›r›yor olarak gösterir-
ken, kimileri de onu tam bir Avrupal› ya da büyük bir kozmopolitan olarak göste-
rir. Din alan›nda kimilerine göre köktenci bir tanr›tan›maz iken, baz›lar› da H›risti-
yanl›¤a sald›r›s›n›n afl›r›l›¤›nda kendisinin tanr› sorunu ile kiflisel kayg›s›n›n tan›tla-
r›n› görmek istediler. Freud gibi kimileri ruhbilimsel çözümlemelerini çok öne ç›-
kard›. Thomas Mann gibi kimileri de Dionysiosçu ve Apolloncu tutumlar aras›nda
yapt›¤› ayr›mdan etkilendiler. Kimileri de Alman dilinin gizilliklerini gelifltiren bir
yazar olarak yücelttiler. Ayr›ca, Copleston’a göre, yaflam›n›n ve düflüncesinin bü-
tün karmafl›kl›¤›n›n tafl›d›¤› imleme varoluflçu bir yorum getirme olana¤› da vard›r.
Bu nokta gerçekten hakl› görünüyor. Sonuç olarak Nietzsche, tüm çok yönlülük-
leri ile gerçekten dahi bir yazar ve özgün bir düflünür olarak yeri bir daha doldu-
rulamayacak bir biçimde düflün tarihinde yerini alm›flt›r.
5. Ünite - Hegel Karfl›tlar›: Schopenhauer ve Nietzsche 137
Özet
N
A M A Ç
Schopenhauer’in görüfllerini bafll›ca kavramlar› nin sürekli çat›flmalar do¤urdu¤u ac›mas›z bir sa-
1 ve sorunlar› ›fl›¤›nda tart›flmak. vafl›m› alan›d›r. Bu da Schopenhauer’i kötümser
Schopenhauer’›n metafizik sistemi, yaflam ve ger- bir belirlenimcili¤e iter. Fakat istencin her fley-
çeklik üzerine kötümser bir bak›fl›n metafiziksel den üstün olan gücünden kaç›fl›n iki yolu vard›r,
bir hakl› ç›kar›l›fl›n› aç›mlamak esas›na dayan›r. estetik ve ahlak. Estetik istencin tiranl›¤›ndan an-
Gerçekli¤in tüm boyutlar›n›n bir hesab›n› ver- cak k›sa süreli bir kurtulufl sa¤larken ahlak daha
mek istemifl, bunu gerçeklefltirebilmek için de uzun süreli bir kurtulufl imkân› sa¤lar ve ancak
öncelikle yeterli neden ilkesini ele alm›flt›r. Ye- istencin yads›nmas›yla baflar›labilir. ‹stenç, insan
terli Neden ‹lkesinin dört formu flunlard›r: fizik- içinden ve onun yoluyla kendinin öyle duru bir
sel nesneler, matematiksel objeler, soyut kav- bilgisini elde edebilir ki dehflet içinde kendinden
ramlar, ben bilgisi. Schopenhauer bütün bu alan- uzaklafl›r ve kendini yads›r. O zaman insan isten-
larda zorunlulu¤un geçerli oldu¤unu görerek de- ci herhangi bir fleye ba¤lanmaya son verir ve in-
rin bir kötümserli¤e yöneldi. Kant’›n ayr› ayr› ele san çilecilik ve kutsall›k yolunu izler. Schopen-
ald›¤› duyarl›¤›n formlar› ile anlama yetisinin ka- hauer’a göre, istenci yads›yan insan dünyay› yok-
tegorilerini birlefltirdi ve nedensellik kategorisini, luk olarak görür. Kendinde-fleyin bilmedi¤imiz
zaman› ve mekân›, tasar›m olarak dünya bilgimi- yüklemlere sahip olmas› mümkündür ve bu yüz-
zin zorunlu koflullar› olarak kabul etti. Felsefe den istenç kendini yads›d›¤›nda hiçli¤i önleyen
anlay›fl› “Dünya benim tasar›m›md›r.” cümlesin- bir koflula ulafl›labilir. Bu bir bilgi durumu ola-
de özlü bir ifade buldu. Yani tüm varolanlar ve maz. Çünkü özne- nesne ba¤› fenomenle iliflkili-
bir bütün olarak dünya, bilgi aç›s›ndan, sadece dir. Geriye gizemcilerin bulan›k terimlerle betim-
özne ile iliflki içinde bir objedir, alg›layan›n alg›- ledi¤i baflkalar›na iletilemez deneyim kalmakta-
s›d›r, tek sözcükle tasar›md›r. Dünya kendisini d›r. Ne var ki felsefe bu tür deneyimler üzerine
obje olarak bir özneye sunar ve biz özne olarak bir fley söyleyemez. Schopenhauer yaflam ideas›-
sadece alg›lad›¤›m›z dünyay› biliriz. Bu flekilde n› felsefenin temeline yerlefltirmifltir. Dünyan›n
objelerin tüm dünyas› bütünüyle ve sonsuza dek bizim tasar›m›m›z oldu¤unu söyleyerek idealist,
özne taraf›ndan belirlenmifltir. Schopenhauer’in akl› ya da düflünceyi de¤il, istenci dünyan›n tözü
felsefesini belirleyen ikinci kavram istenç-iste- yaparak istemselci, tek bir bireysel istencin, ken-
medir. Her birimizin kendi istencimize-istememi- disini deneyimin çeflitli fenomenlerinde belirten
ze sahip oldu¤umuz yolundaki deneyimimiz, mutlak istenç olmas› anlam›nda ise aflk›nsal bir
Kant’›n asla bilinemeyeceklerini söyledi¤i ken- felsefe yapm›flt›r.
N
dinde-fleylerin (numen) içsel yap›s›na nüfuz et-
memizi sa¤layacak biricik dar kap›d›r. Biz kendi- Nietzsche’nin düflüncelerini tarihsel geliflim se-
A M A Ç
miz kendinde fleyiz ve bu kendinde fley istençtir, 2 yirleri içinde izleyip de¤erlendirmek.
istenç edimidir. Bu da do¤rulu¤a giden biricik Nietzsche erken dönem eserlerinde Yunanl›lar›n
kap›d›r. Bizden bafllayan yol, kendinde-fleylere trajik ça¤›ndan esinlenerek ça¤dafl Alman kültü-
ait olan içsel do¤ay› bizim için aç›k tutar. Bu is- rünü elefltirmifl, gerçek kültürün Antik Yunan
tenç sadece insanda de¤il, dünyadaki her fleyde dünyas›nda hüküm süren Apolloncu ve Diony-
bulunur. Schopenhauer gerçekli¤in tümüne is- sosçu ögelerin uzlafl›m›ndan do¤aca¤›n› savun-
tencin çal›flmas›n› yükler. fiu hâlde tüm do¤ada mufltur. Dionysos ögesi yaflam güçlerini Apol-
karfl› konulmaz bir güç, enerji ya da sürekli ve loncu öge ise biçim ve güzellik sevgisini temsile
kör bir itici güç vard›r. Evrendeki her fley istenç eder. Bunlar varoluflu estetik bir fenomen hãline
taraf›ndan sürüklenir ve insan akl› da hayvanla- getirecektir. On dokuzuncu yüzy›l kültürünün,
r›n içgüdüleriyle ayn› düzeyde olacak fleklide, canl›l›k güçlerini bast›rd›¤›n› ama bu güçlerin ye-
evrensel istenç taraf›ndan biçimlendirilmifltir. niden patlayaca¤›n› öngörmüfltür. Ne empirik bi-
Schopenhauer’a göre do¤adaki birincil itki yafla- lim, ne de H›ristiyanl›k insan›n kendisini aflmas›-
m›n üretilmesidir. Do¤a dünyas› yaflama istenci- na yard›mc› olamazlar çünkü olaylara tarih üstü
138 Modern Felsefe-II
de¤erlerle bakmaktad›rlar. Geriye felsefe kalmak- mak istenen bir amaçt›r. Üst-insan yeryüzünün
tad›r. Felsefenin görevi, dünyan›n de¤ifltirilmeye anlam› olacakt›r. Dünyam›z gezegen olarak so-
aç›k olan yan›n›n gelifltirilmesidir. Ona göre ah- na erdikten sonra, parçac›klar›n gücü taraf›ndan
lak, toplulu¤u koruman›n ve y›k›mdan uzak tut- t›pk› daha önce oldu¤u gibi yeniden yap›laflacak
man›n arac›d›r ve bireye, davran›fllar›n› toplu- ve bu dünyada olup-biten her fley yeni bafltan ve
mun ç›karlar›na uydurmas› yolunda zorlamada aynen yinelenecektir. Sevincin Bilimi’nde yafla-
bulunulur. Bu zorlama zamanla vicdan ifllevi gör- m›n›n en küçük ayr›nt›lar›na dek say›s›z kez yi-
meye bafllar ve boyun e¤me esasl› köleci bir ah- nelenece¤ini kendisine söyleyen bir Tin’i imge-
lak do¤ar. Köle ahlak›nda ölçüt, zay›flar›n ve güç- ler. Yaflam› bu hâliyle oldu¤u gibi kabul etme ya
süzlerin toplumuna yararl› olan fleylerdir. Bunlar da güler yüzle do¤rulama tutumu güç istencinin
duygudafll›k, iyi kalplilik, alçakgönüllülük gibi bir anlat›m› olacakt›r. Yani sonsuz yinelenme ku-
niteliklerdir ve erdemlilik olarak görülüp övülür- ram› hem ezici hem özgürlefltirici bir kuramd›r.
ler. Nietzsche’ye göre H›ristiyanl›k, köle ahlak›-
n›n dayand›¤› de¤erlerin evrensellik düzeyine
yükseltilmesi amac›na hizmet etmifltir. Oysa ev-
rensellik ve mutlakl›k iddias› tafl›yan ahlaksal sis-
temleri yads›nmal›, ayr› ahlak tipleri aras›nda bir
rütbe derecelendirmesi yap›lmal›d›r. Demokrasi
ve sosyalizm de H›ristiyan ahlak sistemini laik
düzlemde devam ettirmektedir ve mutlak de¤er-
lere dayal› nesnel, evrensel ahlak yasas› düflün-
cesi daha üst bir aflama olan nihilizm u¤runa terk
edilecektir. Nihilizmin gelifli kaç›n›lmazd›r ve Av-
rupa’n›n decadent H›ristiyan uygarl›¤›n›n da so-
nu gelecektir. Dünya güç istencinden baflka bir
fley de¤ildir. Güç istenci a priori metafizik bir sav
de¤il, genifl kapsaml› empirik bir varsay›md›r.
Bilgi de her fleyden önce güç arac›d›r ve bilme
iste¤i güç isteminden do¤ar. Bilgi, canl›l›k gerek-
sinimleri temeli üzerinde yükselen bir yorumla-
ma sürecidir ve oluflun ak›fl›na egemen olma is-
tencini anlat›r. Mutlak gerçeklik kavram› olufl
dünyas›ndan tatmin olmayan ve kal›c› bir varl›k
dünyas› arayan felsefecilerin icad›d›r. Do¤a yasa-
lar› da iki ya da daha çok parçac›k aras›ndaki
güç iliflkilerini temsil ederler. Bunlar› kavramak,
s›n›fland›rmak ve denetlemek için matematiksel
formüllere gereksinim duyulur. Haz ve ac›, gücü
art›rma çabalar›na efllik eden fenomenlerdir. Haz,
artm›fl güç duygusu iken ac›, güç istencinin en-
gellenmesinden do¤ar. Nietzsche’ye göre yafla-
ma biçiminde aflama yapmak güç istenci taraf›n-
dan belirlenir. Bu aç›dan yükselen yaflam› temsil
eden insan tipi ile yozlaflma (decadence), zay›f-
l›k ve çürümeyi temsil eden insan tipi aras›nda
s›k› bir ayr›m yapar. Hedef insanl›k de¤il üst-in-
sand›r. ‹nsan afl›lmas› gereken bir fley, hedefe
vard›ran köprüdür. ‹nsan kaç›n›lmaz bir süreçle
üst insana evrilmez, üst insan istenç için ulafl›l-
5. Ünite - Hegel Karfl›tlar›: Schopenhauer ve Nietzsche 139
Kendimizi S›nayal›m
1. Schopenhauer’e göre afla¤›dakilerden hangisi yeterli 6. Schopenhauer’in kötümserli¤inin metafizik nedeni
neden ilkesinin temel formlar›ndan biri de¤ildir? afla¤›dakilerden hangisidir?
a. Fiziksel nesneler a. Nomen
b. Matematiksel objeler b. Fenomen
c. Ben bilgisi c. ‹stenç
d. Soyut kavramlar d. Tanr›
e. Canl› formlar e. Ak›l
2. Afla¤›dakilerden hangisi ben ile onun istenç edimle- 7. Nietzsche’nin bilgi anlay›fl› hakk›nda afla¤›daki bilgi-
ri aras›ndaki iliflkinin bilgisini yöneten ilkedir? lerden hangisi yanl›flt›r?
a. Güdülenme a. Bilgi bir güç arac› ifllevi görür ve bilmeyi isteme-
b. ‹mgelem nin temelinde güç istenci yatar.
c. Zihin b. Bilim, do¤an›n, ona egemen olmak amac›yla
d. Tasar›mlama kavramlara dönüfltürülüp betimlenmesidir.
e. Sa¤duyu c. ‹nsan zihni duyum ve izlenimler kompleksini
pratik gereksinimlerin gerektirdi¤i ölçüde flema-
3. Afla¤›dakilerden hangisi Kant ve Schopenhauer’in laflt›r›r.
do¤ru kabul etti¤i önermelerden biri de¤ildir? d. Bilgi, canl›l›k gereksinimleri temeli üzerinde
a. ‹nsan deneyiminin ötesinde yer alan fleylerin bil- yükselen bir yorumlama sürecidir.
gisine eriflilemez. e. Bilginin amac› mutlak gerçekli¤i tan›y›p bilerek
b. ‹nsan zihni d›fl dünyan›n edilgin al›c›s› de¤il, oluflun ak›fl›na egemen olmakt›r.
onu flekillendirip düzenleyen etkin bir güçtür.
c. Fenomen-nomen ayr›m› sa¤l›kl› bir felsefe için 8. Nietzsche’ye göre üst-insan hakk›nda afla¤›dakiler-
gereklidir. den hangisi söylenemez?
d. Uzay ve zaman anlama yetisinin bafll›ca katego- a. Yeryüzünün anlam›d›r.
rileridir. b. Yaflam› ve evreni olumlar.
e. Uzay ve zaman dünya bilgimizin zorunlu koflul- c. ‹nsanlarca amaç edinilemeyecek bir yüceliktir.
lar›ndand›r. d. Hiçbir fleyi yasak görmemesi anlam›nda tümüy-
le özgürleflmifltir.
4. Schopenhauer’in do¤rulu¤a giden biricik dar kap› e. Bedensel konularda yeteneklidir.
olarak gördü¤ü fley afla¤›dakilerden hangisidir?
a. Estetik haz sa¤layan dahiyane sanat eserleri 9. Afla¤›daki görüfllerden hangisi Nietzsche’ye atfedile-
b. Tanr›sal iradenin ussall›¤›m›z› güdüleyen bafll›ca mez?
güç oldu¤una iliflkin duyumumuz a. Evren yok oluflunun ard›ndan ayn› flekilde son-
c. Her birimizin kendi istencimize-istememize sa- suza dek yeniden do¤acakt›r.
hip oldu¤umuz yolundaki deneyimimiz b. Haz ve ac› gücü art›rma çabalar›na efllik eden
d. Kendinde fleylerin bilinemezli¤ine yönelik kesin fenomenlerdir.
kabulümüz c. ‹steyen köle ahlak›na, isteyen efendi ahlak›na
e. Çileci pratiklerle yaflam›n bir bütün olarak yad- uygun yaflayabilir.
s›nmas› d. Üst insan ideali sadece erkeklerce gerçeklefltiri-
lebilecek bir idealdir.
5. Afla¤›dakilerden hangisi, Schopenhauer’in “dünya e. Mutlak gerçeklik, olufltan rahats›z olan ve de¤ifl-
benim tasar›m›md›r” ifadesine dayand›rd›¤› sonuçlar- mez bir varl›k düzeni arayan düflünürlerin yan›l-
dan biri de¤ildir? g›s›d›r.
a. Sadece alg›lad›¤›m›z dünyay› biliriz.
b. Her özne bütünüyle d›fl›ndaki dünya taraf›ndan 10. Afla¤›dakilerden hangisi Nietzsche’nin kulland›¤›
belirlenmifltir. kavramlardan biri de¤ildir?
c. Dünya kendisini özneye obje olarak sunar. a. Dolaylama
d. Kimse dünyay› öteki insanlar›n bildi¤inden da- b. ‹çerleme
ha gerçek olarak bilemez. c. Yüceltme
e. Dünya bana, anlayan bir özne olarak nesnel ve d. Yozlaflma
empirik bir sunumdur. e. Sonsuz yinelenme
140 Modern Felsefe-II
Yararlan›lan ve Baflvurulabilecek
Kaynaklar
devinen bir yap›ya dönüfltürür. Her fley sanki içindeki Ajdukiewicz, K. (2007). Felsefeye Girifl. çev. Ahmet
içsel bir saatin devinimini ortaya koyar. En düflük yap›- Cevizci, ‹stanbul: Say Yay›nlar›.
l› varl›k olan amipten, en yüksek yap›l› varl›k olan insa- Cooper, D. E. (1999). Epistemology: The Classic
na dek her var olan, ayn› güç, yani istenç taraf›ndan sü- Readings. Great Britain: Blackwell Publishers.
rüklenir. Dolay›s›yla her birey bir zorlan›lm›fl koflulun Copleston, F. (1998). Felsefe Tarihi: Nihilizm ve
mührünü tafl›r. Ak›l dahi istencin bir s›fat›d›r. Do¤an›n Materyalizm. çev. Aziz Yard›ml›, ‹stanbul: ‹dea
tümündeki istencin tüm-gücü insan varolanlar› için kö- Yay›nevi.
tümser içerimler tafl›maktad›r. Schopenhauer insanlar›n Gardiner, P. (1967). Schopenhauer, Arthur. (Ency-
sadece görünüflte önlerinde bulunanlar taraf›ndan çe- clopedia of Philosophy) edt. Paul Edwards, New
kildiklerini, fakat gerçekte arkadan öne do¤ru itildikle- York: The MacMillan Com & The Free Press.
rini söylemekteydi. Bu itici güç, kendisine yöneldikleri Kaufmann, W. (1967). Nietzsche, Friedrich. (Encyclo-
yaflam de¤il, fakat onlar› ileriye do¤ru sürükleyen zo- pedia of Philosophy) ed. Paul Edwards, New York:
runluluktur. Zorunlulu¤un ya da istencin do¤a ve insan The MacMillan Com & The Free Press.
olaylar› üzerindeki bu ezici belirleyicili¤i Schopenhau- Kaufmann, W. (1997). ‹nsan› Anla(ma)mak: Nietzs-
er’i felsefi anlamda karamsar bir tutuma itmifltir. Çünkü che, Heidegger, Buber. çev. Aziz Yard›ml›, ‹stan-
insan böyle bir yap›da, kendi iradesiyle belirledi¤i hiç- bul: ‹dea Yay›nevi.
bir amaç koyamaz ve hiçbir amac› kesin bir güvenle so- Magee, B. (2001). Büyük Filozoflar. çev. Ahmet Cevizci,
nuna dek izleyemez. Yine de bu zorunluluk k›skac›n- ‹stanbul: Paradigma Yay›nlar›.
dan kurtulman›n baz› yollar› vard›r ve Schopenhauer Marx, K. & Engels, F. (1966). Din Üzerine. çev. Murat
bunlar›n estetik ve ahlak oldu¤unu söyler. Belge, ‹stanbul: Gerçek Yay›nlar›.
Nietzsche, F. (1963). Yunanl›lar›n Trajik Ça¤›nda
S›ra Sizde 3 Felsefe. çev. Nusret H›z›r, ‹stanbul: Elif Yay›nlar›.
Nietzsche, F. (2007). E¤itici Olarak Schopenhauer.
Nietzsche güç istencini a priori metafizik bir sav olarak
çev. Mustafa Tüzel, ‹stanbul: ‹thaki Yay›nlar›.
de¤il, genifl kapsaml› empirik bir varsay›m olarak görü-
Nietzsche, F. (2001). Ahlak›n Soykütü¤ü Üstüne. çev.
yordu. Bunun bafll›ca sebebi bilgi iste¤ini, bilmeye yö-
Ahmet ‹nam, ‹stanbul: YorumYay›nevi.
nelmeyi güç istemine ba¤lamas›yd›. Ona göre bilgi her-
Nietzsche, F. (2000). Putlar›n Alacakaranl›¤›. çev.
fleyden önce güç arac›d›r ve bilme iste¤i güç istemin-
Hüseyin Kaytan, ‹stanbul: Tümzamanlar Yay›mc›l›k.
den do¤ar. Canl›l›k gereksinimleri temeli üzerinde yük-
Nietzsche, F. (2002). Ecce Homo. çev. Can Alkor,
selen bir yorumlama süreci olan bilgi, do¤adaki oluflun
‹stanbul: Yap› Kredi Kültür Sanat Yay›nc›l›k
ak›fl›na egemen olma istencini anlat›r. Örne¤in bir töz
Nietzsche, F. (1965). Tragedyan›n Do¤uflu. çev. ‹smet
olarak, “ben” ya da “kendilik-self” kavram› oluflun ak›-
Zeki Eyübo¤lu, ‹stanbul: Ataç Kitabevi.
fl›na dayat›lm›fl bir yorumdur. Nietzsche temel mant›k
Nietzsche, F. (1995). Böyle Buyurdu Zerdüflt. çev. A.
ilkelerini bile güç istencinin anlat›mlar› olarak kabul
Turan Oflazo¤lu, ‹stanbul: Cem Yay›nevi.
eder. Bu ilkeler, insan›n oluflun ak›fl›na egemen olabil-
Sahakian, W. (1997). Felsefe Tarihi. çev. Aziz Yard›ml›,
mesini sa¤layan araçlard›r. Do¤a yasalar› da iki ya da
‹stanbul: ‹dea Yay›nevi.
daha çok parçac›k aras›ndaki güç iliflkilerini temsil eder.
Schopenhauer, A. (1998). Yaflam Bilgeli¤i Üzerine
Bunlar› kavramak, s›n›fland›rmak ve denetlemek için
Aforizmalar. çev. Mustafa Tüzel, ‹stanbul: Kabalc›
matematiksel formüllere gereksinim duyulur. Canl› or-
Yay›nevi.
ganizmalar alan›nda da ayn› durum geçerlidir. Canl›l›k
Schopenhauer, A. (1963). Aflk›n Metafizi¤i. çev.
sürecinde özsel öge, biçimlendirmek ve oluflturmak için
Selahattin Hilav, ‹stanbul: Olufl Yay›nlar›.
organizman›n kendi içinde bulunan güç oda¤›d›r. Bu
Stumpf, S. E. (1994). Philosophy: History & Problems.
güç çevreyi kullan›r ve sömürür. Bütün bu bilgiler ›fl›-
North America: McGraw-Hill, Inc.
¤›nda güç istenci, Nietzsche’nin bilgi anlay›fl›n›n temeli Tanyol, C. (1998). Schopenhauer’da Ahlak Felsefesi.
hâline gelir. ‹stanbul: Gendafl A.fi.
Thilly, F. (2007). Felsefenin Öyküsü-II Ça¤dafl Felsefe.
çev. ‹brahim fiener, ‹stanbul: ‹zdüflüm Yay›nlar›.
6
MODERN FELSEFE-II
Amaçlar›m›z
N
Bu üniteyi tamamlad›ktan sonra;
Marx ve Engels’in diyalektik materyalist görüfllerini bafll›ca kavramlar› ve so-
N
runlar› ›fl›¤›nda tart›flabilecek,
N
Bentham’›n empirist ve yararc› görüfllerini de¤erlendirebilecek,
Mill’in empirist ve yararc› görüfllerini de¤erlendirebileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Diyalektik Materyalizm • Kapitalizm
• Yabanc›laflma • Mülkiyet
• Proleterya • Anamal (Kapital)
• Üretim ‹liflkileri • S›n›f Savafl›m›
• Üretici Güçler • Yararc›l›k
• Üretim Araçlar› • Genel Yarar ‹lkesi
• Emek-De¤er • Hazc› Hesaplama
• Art› De¤er • Bireysel Özgürlük
• Köleci Toplum • ‹stenç Özgürlü¤ü
• Feodal Toplum
‹çindekiler
MARX VE MARX‹ZM
m›na karfl› bir elefltiriyi Kritik des Hegelschen Staatsrechts bafll›¤› alt›nda yay›mla-
m›flt›r. Hegel’e göre nesnel tinin diyalektik gelifliminde aile ve yurttafl toplumu sa-
dece birer evre iken devlet, nesnel tinin en yüksek anlat›m›d›r ve bu nedenle “öz-
ne”dir. Aile ve toplum da onun yüklemleridir. Oysa Marx’a göre bu, do¤al ak›fl›
bozmaktan baflka bir fley de¤ildir. Çünkü as›l özne olan aile ve yurttafl toplumu-
dur. Bunlar insan toplumundaki temel olgusall›klard›r. Oysa devlet soyut bir tü-
mel, insan yaflam›ndan ayr› ve onun üstünde duran yönetsel ve bürokratik bir ku-
rumdur. Marx’a göre, Hegel taraf›ndan kavrand›¤› biçimiyle insan devlette kendi
gerçek do¤as›na yabanc›laflmaktad›r. Çünkü ‘‹nsan›n gerçek yaflam› devlette varo-
luyor.’ biçiminde düflünülmektedir, oysa Devlet bireysel insanlar›n ve ç›karlar›n›n
karfl›s›nda ve üstünde durur, bu nedenle kamusal ve özel ç›karlar aras›nda bir çe-
liflki söz konusudur.
1843 bafllar›nda Reinische Zeitung’un yay›n yaflam›na yetkililer taraf›ndan son
verilince yeni bir yay›mc›l›k giriflimi amac›yla Paris’e gitti. Burada pek çok önemli
kifli ile tan›flmas›n›n yan› s›ra en önemlisi 1844 y›l›nda Engels ile karfl›laflmas›d›r.
Bilindi¤i gibi bu iki arkadafl diyalektik matertyalist ö¤retinin neredeyse aralar›nda
ayr›m gözetmeden birlikte temsilcileridir.
Marx’a ö¤retilerini gelifltirmekte madden manen yard›mc› olan Friedrich Engels
(1820-1895) ise zengin bir sanayicinin o¤luydu. 1841 y›l›nda askerlik görevi için
Berlin’de bulundu¤u s›rada önce Bruno Bauer çevresi arac›l›¤›yla idealizmi benim-
sedi ama çok geçmeden Feuerbach’›n yaz›lar› arac›l›¤›yla idealizmden maddecili-
¤e do¤ru evrildi. 1842’de babas›n›n firmas› ad›na Manchester’a gitti. Burada top-
lumcu düflünürlerin görüflleriyle ilgilendi. Çeflitli alanlara iliflkin baz› önemli maka-
leler yay›nlad›.
Marx ve Engels, 1844’te karfl›laflmalar›ndan sonra 1845’te Kutsal Aile’yi birlikte
yazd›lar. Kitap Bruno Bauer ve yandafllar›n›n idealizmine yöneltilmiflti. Düflünce
ve bilinç üzerine Bauer ve yandafllar› taraf›ndan yap›lan idealist vurguyla karfl›tl›k
içinde, Marx ve Engels, Devlet, yasa, din ve ahlak biçimlerinin s›n›f savafl›n›n evre-
leri taraf›ndan belirlenmifl oldu¤unu savunmaktayd›lar.
1845 y›l›nda Marx Fransa’dan s›n›rd›fl› edilerek Brüksel’e gitti. Orada Feuer-
bach’a karfl›, “Felsefecilerin dünyay› yaln›zca de¤iflik yollardan anlamaya çal›flt›kla-
r›, oysa gerçek gereksinimin onu de¤ifltirmek oldu¤u ünlü bildirimiyle sonlanan on
bir tezini haz›rlad›.” Engels’in de kendisine kat›l›m›yla 1932’ye dek yay›mlanmadan
kalan Alman ‹deolojisi’ni yazd›lar. Bu yap›t›n önemi, materyalist tarih anlay›fl›n›
özetlemesinden ileri gelir. Temel tarihsel olgusall›k, do¤adaki etkinli¤i içindeki
toplumsal insand›r. Bilinci belirleyen insand›r, tersi de¤il. Tarihteki temel etmen
maddi ve ekonomik üretim sürecidir. “Bütün tarihsel süreç diyalektik olarak prole-
ter devrimine ve komünizmin gelifline do¤ru ilerlemektedir. Salt›k tinin kendinin
bilgisine ya da böyle baflka bir felsefi yan›lsamaya de¤il” (Copleston, 1998: 71).
1847’de Marx, Proudhon’un Sefaletin Felsefesi’ne yan›t olarak Felsefenin Sefa-
leti’ni Frans›zca olarak yay›mlad›. Burada da burjuva ekonomisinin söz gelimi
mülkiyet gibi de¤iflmez kabul edilen kategorilerini elefltirmekteydi. Marx, yine
1847’de kominist Liga’ya kat›ld›. Engels ile birlikte hareketin temel ilkelerini ve
amaçlar›n› özetleyen bir bildiri yazmakla görevlendirildiler. Bu flekilde ünlü Ko-
münist Manifesto ortaya ç›kt›. Marx çeflitli nedenlerle bir kez daha Paris’e gitmek
zorunda kald› ama 1849’da Fransa’dan ikinci kez s›n›r d›fl› edilerek yaflam›n›n ge-
ri kalan›n› geçirece¤i Londra’ya gitti. Burada arkadafl› Engels’den yard›m alarak
yaflam›n› sürdürdü.
6. Ünite - Diyalektik Materyalizm ve ‹ngiliz Yararc›l›¤›: Marx, Bentham ve Mill 145
Canl› maddenin bundan sonraki geliflim sürecinde, onda ortaya ç›kan fiziko-
kimyasal-biyolojik süreçler yeterince yüksek bir evrim düzeyine ulaflt›¤› zaman,
canl›da bir kez daha yeni bir nitelik ortaya ç›kar. Bu canl› maddenin baz› parçala-
r›n›n bilinç ya da ruhsall›k dedi¤imiz bir nitelik kazanmas› ile hayvan ve insanlar-
da görülen bilinçlili¤in/ruhsall›¤›n devreye girmesi söz konusu olur. Yine burada-
ki bilinçlilik olgusu da bir önceki maddeselli¤e indirgenemez. Ayn› tarzdaki evrim-
leflmenin bir sonucu olarak insan ad› verilen varl›¤›n ruhsall›¤›nda öz-bilinç olgu-
su da gerçekleflir ve devreye girer. Söz gelimi insan›n, kendi varl›¤›, yaflam›, tarihi,
ölüm gerçe¤ine iliflkin bilinçlili¤i kuflkusuz hiçbir hayvanda yoktur. Bu flekilde
canl› dünyas›ndaki evrim sürecinde ruhsall›¤›n en üst aflamas› olarak tinsellik dev-
reye girerek ruhsall›k olgusu tam anlat›m›n› bulmufl olur. Bu nitelik maddenin hiç-
bir biçimine indirgenemez. fiu hâlde do¤ada bir tür tinsellik vard›r ama bu düaliz-
min öne sürdü¤ü gibi maddeden ba¤›ms›z bir töz olarak de¤il de salt maddenin
bir fenomeni ya da bir yans›mas› olarak vard›r. Madde ortadan kalkt›¤›nda bu fe-
nomen de varl›¤›n› yitirir.
Diyalektik Maddecilik
Do¤an›n ve toplumun diyalektik bir süreç olarak geliflimi düflüncesi Marx ve En-
gels’in maddecili¤inde özsel bir noktad›r. Bu nedenle bu maddecilik kendini öte-
ki maddeciliklerden ay›rmak üzere diyalektik maddecilik olarak ayr›mlaflt›r›r. Marx
ve Engels’in birincil kayg›lar› kendi diyalektik anlay›fllar›n› Hegel’inkinden ay›rmak
olmufltur. Hegel bilindi¤i gibi bu süreci mutlak düflüncenin öz-geliflim süreci ola-
rak kabul etmiflti. Böyle olunca diyalekti¤in do¤adaki ve insan tarihindeki devini-
mi düflüncenin-idean›n deviniminin yans›mas› ya da fenomenal anlat›m› olarak ka-
bul edildi. Marx ve Engels bu yaklafl›m› do¤ru bulmad›lar. Onlara göre tersini dü-
flünmek gerekmekteydi, buna göre diyalektik devinim her fleyden önce do¤ada ve
tarihte geçerlidir. ‹nsan düflüncesinin diyalektik devinimi sadece maddenin diya-
lektik deviniminin bir yans›mas›d›r. Düflünce ve maddesellik aras›ndaki bu evrilme
ya da yer de¤ifltirmeyle Hegel’i ayaklar› üzerine yerlefltirme iflini gerçeklefltirmifl ol-
dular. Onlar diyalektik yöntem düflüncesini Hegel’den ald›klar›n› kabul ettiler ve
maddeciliklerini de maddeci kuram›n daha erken bir örne¤ine geri dönüfl olarak
de¤il, Hegel-sonras› maddecili¤i olarak nitelemekten kaç›nmad›lar.
Marx, Feuerbach’a kat›larak do¤an›n zihinselli¤e öncel olmas› düflüncesini
onaylam›fl fakat do¤ay› hep insan ile iliflkisi içinde anlamland›rm›flt›r. Bunun anla-
m› fludur: ‹nsan kendini önce do¤adan ay›rd›¤› ve yine de kendisi ile do¤a aras›n-
da bir iliflkinin oldu¤unu anlad›¤› zaman do¤a varolmaya bafllar. Bilincin ve özne-
nesne iliflkisinin do¤mas›yla do¤a insan için apayr› bir varl›k olarak anlam kazan›r.
Bu, hayvan için söz konusu bile de¤ildir, hayvan do¤an›n içinde ve do¤an›n bir
parças› olarak yaflar. “‹nsan olmak” için insan kendini do¤adan ay›rt etmeli ve nes-
nelleflmelidir.
Çal›flma, insan›n ‹nsan, kendisinden baflka nesneler yoluyla sa¤lanabilen gereksinimleri olmas›
gereksinimlerini gidermek
için do¤al nesneleri çeflitli
anlam›nda, bu gereksinimleri karfl›layabilmek için do¤aya yönelmifltir. Bunun için
araçlar kullanarak bilinçli etkinlikte bulunmas› ya da çal›flmas› gerekir. Bu sadece herhangi bir fleyi yapma-
olarak dönüfltürmesidir. s› anlam›nda de¤ildir. Bir insan e¤ilip ›rmaktan su içebilir, oysa bunu hayvanlar da
‹nsan›n do¤ayla temel
iliflkisi üretici etkinli¤idir ve yapmaktad›r. Çal›flma, insan do¤al bir nesneyi gereksinimlerini doyurmak için bi-
insan temelde ekonomik bir linçli olarak dönüfltürdü¤ü zaman ve bunu yapmak için araçlar ya da ayg›tlar kul-
varl›kt›r.
land›¤› zaman gerçek anlamda söz konusu olan bir etkinliktir ve bu etkinlikle ger-
çek anlamda insan olunur. fiu hâlde insan›n do¤ayla temel iliflkisi üretici etkinli¤i-
dir. ‹nsan temelde ekonomik bir varl›kt›r. Bu ekonomik insandan baflka bir fley
olamayaca¤›n› söylemek demek de¤ildir.
6. Ünite - Diyalektik Materyalizm ve ‹ngiliz Yararc›l›¤›: Marx, Bentham ve Mill 147
Bununla birlikte insan ayr›ca toplumsal bir varl›kt›r: kendi hemcinsleriyle iliflki
içinde olmas› varl›¤›na özseldir. Bu yüzden insan›n temel üretken etkinli¤i do¤aya
karfl› oldu¤u gibi öteki insanlara da karfl›d›r. ‹nsan›n üretken bir varl›k olmas› tüm
öteki yetilerinin önünde yer al›r. Bu nedenle Marx’a göre, insan temel olarak dü-
flünen de¤il, etkin bir varl›kt›r ve bu etkinlik birincil olarak, maddeye iliflkin üret-
kenlik etkinli¤idir. ‹nsanla do¤a aras›ndaki iliflkiler dinamik iliflkilerdir. ‹nsan ge-
reksinimlerini doyurmak için üretim araçlar›n› kullan›r. Bu yüzden yeni gereksi-
nimler ortaya ç›kar, bunlar›n karfl›lanmas› üretim araçlar›n›n daha da gelifltirilmesi-
ne yol açar. Üretim araçlar›n›n geliflmesinde her aflamaya karfl›l›k düflen toplumsal
iliflkiler vard›r. Üretim araçlar› ve bu toplumsal iliflkiler aras›ndaki dinamik etkile-
flim, tarihin temelini oluflturur. ‹nsanl›k tarihinin diyalektik sürecine geçmeden ön-
ce do¤adaki diyalektik iflleyifle k›saca yer vermek, düflüncenin do¤al ak›fl› bak›-
m›ndan uygun olacakt›r.
Buna göre Marx, “ilk tarihsel olgu”nun insan›n gereksinimlerini giderebilmek
için gerekli araçlar›n üretilmesi oldu¤unu söyler. Ama belirtildi¤i gibi bu durum ye-
ni gereksinimlere, bunlar üretim araçlar›nda bir geliflmeye, bu da yeni toplumsal
iliflki biçimlerine yol açar. fiu hâlde tarihin ilk nüvesi, sözü edilen bu ilk tarihsel ol-
gudur yani üretim araçlar›n›n ilk üretilifli olgusudur. Tarih bu betimlenen biçimiyle
yukar›da da belirtildi¤i gibi diyalektik yasalara göre iflleyen bir süreç gösterir.
Marx insan›n temelde ekonomik bir varl›k oluflunu nas›l temellendirmifl ve ekonomik et-
SIRA S‹ZDE SIRA S‹ZDE
kinli¤i nas›l toplumsal ve tarihsel olaylar›n tafl›y›c›s› haline getirmifltir? 1
Do¤adaki Diyalektik ‹flleyifl D Ü fi Ü N E L ‹ M D Ü fi Ü N E L ‹ M
Engels bu konuyu Do¤an›n Diyalekti¤i adl› yap›t›nda aç›mlam›flt›r. Kuflkusuz bu
görüfllerle Marx’›n da uyuflum içinde oldu¤unu kabul edebiliriz. S OEngels,
R U öncelikle S O R U
flunu belirtir: Do¤ada hiçbir fley de¤iflmez ve dura¤an de¤ildir, tersine her fley de-
vinim, de¤iflim ve geliflim içindedir. Özellikle do¤ada üç etmen ifl bafl›ndad›r. Birin-
D‹KKAT D‹KKAT
cisi ço¤alma ve ayr›mlaflma yoluyla bitki ve hayvan bedenlerinin geliflimini sa¤la-
yan hücrelerin bulunmas› ikinci olarak enerjinin dönüflümü yasas› ve üçüncü ola-
N N
rak Darwin’in evrim kuram›na uygun olarak evrimleflme sürecinin SIRA S‹ZDE
varl›¤›d›r (Cop- SIRA S‹ZDE
leston, 1998: 79). Engels, bilimin verilerini de dikkate alarak do¤adaki say›s›z de¤i-
flimlerin karmafl›kl›¤› içinde hüküm süren diyalektik devinim yasalar›n›n, tarihteki
AMAÇLARIMIZ AMAÇLARIMIZ
olaylar›n görünürdeki olumsall›¤›n› yönetenlerle ayn› yasalar oldu¤unu öne sürdü.
Bir baflka deyiflle Marx ve Engels, do¤an›n ve tarihsel sürecin diyalektik yasalar ta-
raf›ndan yönetildi¤inin deneyim taraf›ndan do¤ruland›¤›na inan›yorlard›.
K ‹ T A P K ‹ T A P
Diyalektik Yasalar
Engels, Do¤an›n Diyalekti¤i’nde diyalektik yasalar› flu flekildeT Edile getirdi: 1) Nice-
LEV‹ZYON TELEV‹ZYON
lik de¤iflimlerinin nitelik de¤iflimlerine yol açmas› yasas›, 2) Karfl›tlar›n birli¤i ve
savafl›m› yasas›, 3) Olumsuzlaman›n olumsuzlanmas› yasas›.
1. Nicelik de¤iflimlerinin nitelik de¤iflimlerine yol açmas› yasas›: Bu yasa ol-
‹ N T E R suyun
dukça iyi bilinir. Örne¤in ›s›t›lan suyun derecesi yükseldikçe NET s›cakl›¤› ‹NTERNET
da artar. Ancak ›s›s› yüz dereceyi bulan su molekülleri birdenbire s›v› halden
buhar hâline geçerler. Tersi de söz konusudur. Yirmi derecelerden bafllaya-
rak ›s›s› ad›m ad›m düflürülen suyun ›s›s› s›f›r derece civar›na geldi¤inde su
birdenbire buz kütlesi durumuna dönüflür. Ayr›ca bu evrimsel dönüflüm bir-
denbire bir s›çrama ile bir baflka deyiflle devrim biçiminde olmaktad›r.
148 Modern Felsefe-II
li¤i ile gereksinimlerini karfl›lamak için gerekli araçlar› üreten de insan›n kendisi-
dir. Buna göre Marx, ilk tarihsel olgunun, insan›n gereksinimlerini giderebilmek
için gerekli araçlar› üretmesi durumu oldu¤unu söyler. Yukar›da da belirtildi¤i gi-
bi bu durum yeni gereksinimlere, bunlar üretim araçlar›nda bir geliflmeye, bu ge-
liflme de yeni toplumsal iliflki biçimlerine yol açar.
fiu hâlde tarihsel süreci bafllatan ve belirleyen, üretim araçlar›n›n üretilmesi ol-
gusudur: Üretim araçlar›n›n üretilmesi birtak›m üretici güçleri gerektirir. Üretici
güçler ile üretim araçlar› aras›ndaki iliflki üretim iliflkileri olarak adland›r›l›r. Bir
toplumdaki üretim iliflkilerinin toplam›, o toplumun ekonomik yap›s›n› oluflturur.
Ekonomik yaflam da toplumsal alt yap›y› oluflturur. Toplumsal alt yap› içinde
Marx, özellikle maddi üretici güçleri ve üretim iliflkilerini vurgulama yoluna gider.
En ilkelinden en karmafl›¤›na insan taraf›ndan yap›lan tüm üretim araçlar›, do¤al
güçler ve her türlü ilgili nesne maddi üretici güçler kapsam›nda yer al›r. Yaflamla-
r›n›n toplumsal üretiminde insanlar istençlerinden ba¤›ms›z olarak zorunlu belirli
iliflkiler içine girerler, bunlar üretimin maddi güçlerinin belirli aflamas›na karfl›l›k
düflen olgusal üretim iliflkileridir. Üretim iliflkileri üretici güçlerin geliflmesine ayak
uyduramaz olursa toplumda çat›flmalar bafl gösterebilir. Marx taraf›ndan ayn› za-
manda üretim tarz› olarak da betimlenen ekonomik yap›da baz› t›kanmalar orta-
ya ç›kabilir.
Üretim iliflkileri terimi mülkiyet iliflkilerine de göndermede bulunur. Mülkiyet
iliflkileri üretim iliflkilerinin hukuksal anlat›m›ndan baflka bir fley de¤ildir. Ama ge-
nelde üretim iliflkileri emek-sürecine kat›lm›fl insanlar aras›ndaki toplumsal iliflkile-
re göndermede bulunur. Bu flekilde bu iliflkilerin üretim araçlar›n›n geliflme afla-
mas›na ba¤›ml› oldu¤u aç›kça görülebilmektedir. Bu ikisi birlikte ekonomik alt ya-
p›y› oluflturur.
Ekonomik alt yap› üzerinde toplumsal üst yap› olarak, insan topluluklar›n›n po-
litik yaflam›, devlet ve hukuk düzeni, ahlak, din, sanat, felsefe gibi kültür etkinlik-
leri yer al›r. Bu flekilde kültürel üst yap›, ekonomik alt yap›ya ba¤›ml› olarak var-
l›k kazanm›fl olur. Bir baflka deyiflle ekonomik alt yap› toplumsal üst yap›y› koflul-
land›rm›fl olur. Ne var ki bu koflulland›rmay› mutlak biçiminde almamak gerekir.
Marx da, Engels de bu koflulland›rmay› ekonomik yap›n›n kat› bir yans›mas› ola-
rak düflünmediklerini belirtme yoluna giderler. Asl›nda politik ve yasal yap›lar, alt
yap› taraf›ndan din ve felsefe gibi ideolojik üst yap›lara göre daha do¤rudan ola-
rak belirlenirler. Baz› düflüncelerden etkilenmifl olan kifliler onlar› koflulland›rm›fl
olan alt yap›ya tepki gösterebilirler. E¤er devrimcilik kabul ediliyorsa bu tür tepki-
lere de izin verilmesi gerekir.
Tarih bu betimlenen biçimiyle, yukar›da da belirtildi¤i gibi diyalektik yasalara
göre iflleyen bir süreç gösterir. fiimdi bu sürecin çok daha aç›kça görülebildi¤i ta-
rihsel olgulara dönelim: Marx’a göre, bir toplumun üretim güçleri geliflmelerinin
belli bir aflamas›nda, varolan üretim iliflkileri ile çat›flmaya -Marx’›n terimiyle çelifl-
kiye- girerler. Bu durum, üretim güçlerinin geliflmesine üretim iliflkilerinin, özelik-
le mülkiyet iliflkilerinin ayak uyduramad›¤› ve hatta engel olman›n üst noktas›na
geldi¤i zaman patlak verir. Bu olgu toplumun ekonomik yap›s›ndaki çeliflkiye ifla-
ret eder. Bu durumda bir devrim yani yeni bir ekonomik yap›ya nitel bir dönüflüm,
yeni bir toplumsal evre kaç›n›lmaz olarak gerçekleflir. Asl›nda bu yeni evre eskisi-
nin içinde geliflerek kendini tam belirginlefltirdi¤i bir koflulda gerçekleflir. Çünkü
bir fley çelifli¤ini ba¤r›nda tafl›r. Bunun bir baflka anlat›m›, karfl›tlar›n birli¤i ve sa-
vafl›m› yasas›d›r. Ayr›ca daha önceki nicel de¤iflimler yoluyla olgunlaflmad›kça bu
evrim ya da nitel de¤iflim gerçekleflemezdi.
150 Modern Felsefe-II
Tarihsel Dönemler
Marx ve Engels, tarihin bafllang›çlar›nda insanl›¤›n ilkel komünal bir evresinin ya-
fland›¤›n› öne sürerler. Bu dönemde henüz özel mülkiyetin ortaya ç›kmad›¤›n›,
hiçbir s›n›f ayr›m›n›n bulunmad›¤›n›, topra¤›n bireylere de¤il kabileye ait oldu¤u-
nu ve ortaklafla ifllendi¤ini dile getirmifllerdir. Ancak zaman içinde özel mülkiyet
belirdikten sonra çok geçmeden bunu toplumun ekonomik s›n›flara bölünmesi iz-
lemifltir. Kuflkusuz uygar toplumdaki s›n›f ayr›l›klar› çok daha karmafl›k bir yap›
göstermektedir. Marx ve Engels de bunun fark›ndad›r ama onlar bu s›n›f ayr›l›kla-
r›n› sömürenler ve sömürülenler biçiminde sunarak durumu yal›nlaflt›rmaktad›rlar.
Konuya bu aç›dan bak›nca özel mülkiyetin bulundu¤u tüm toplum biçimlerinde
s›n›flar aras›nda üstü kapal› ya da aç›k bir uzlaflmazl›k ve buna dayal› bir savafl›m
oldu¤u görülür. Bu nedenle Marx ve Engels’e göre tüm toplumun tarihi bugüne
dek s›n›f savafl›mlar› biçiminde süregelmifltir. Bu süreçte devlet de egemen s›n›f›n
organ› ya da arac› durumundad›r. Bu hukuk sistemi için de böyledir. Egemen s›n›f
ayr›ca kendi ahlak kavramlar›n› da dayatmaya çal›fl›r.
‹lkel komünal toplum biçiminden sonra tarih sahnesinde yerini alan toplum bi-
çimi köleci toplum olarak nitelenen ilkça¤ Grek ve Roma toplum biçimlerini anla-
t›r. Köleler ile özgür insanlar ya da efendiler aras›ndaki s›n›f karfl›tl›¤› ile nitelenen
bu toplum biçiminde ekonomik sistem kölelerin eme¤i üzerinde flekillenmektedir.
Bu toplum biçiminde uzlaflmaz çeliflki kendisini köle isyanlar› ile belirginlefltirir.
Zaman içindeki geliflim ve de¤iflim süreci sonunda bu toplum biçimi yerini feodal
topluma b›rak›r. Orta ça¤lar› niteleyen bu toplum biçiminde ise uzlaflmaz s›n›flar
feodal beyler-senyörler ve topra¤a ba¤›ml› köylüler-serflerden oluflur. Bunlara ek
olarak bu dönemde bir orta s›n›f-burjuvazi geliflti. Dünyan›n çeflitli bölgelerinde
pazarlar›n aç›l›fl› ile birlikte, ticaret, gemicilik ve iflletmecilik alanlar›nda çok h›zl›
bir geliflme oldu. Yeni zenginlik kaynaklar› ulafl›labilir bir duruma geldi. Dünya
pazar› geniflledi. Yeni orta s›n›f burjuvazinin geliflmesi sonucunda lonca sistemi y›-
k›ld›. Buhar ve makineleflme ekonomide devrimlere yol açt› ve bu flekilde, Orta-
ça¤larla birlikte feodal sistemin de sonu gelmifl oldu.
‹nsanl›k tarihsel süreçte flu Feodal toplumdaki örgütlenme senyör beyler ve serfler ayr›mlaflmas›na indirge-
aflamalardan geçmifltir: ilkel
komünal toplum, köleci
nemeyecek denli karmafl›k bir yap›ya ulaflm›flt›, ne var ki Marx tarihsel dönemle-
toplum, feodal ve kapitalist rin s›n›fsal yap›s›n› genelde bir dikotomi (ikili bir s›n›flaflma) biçiminde ele ald›¤›
toplum. için ayn› yap›y› feodal sistemi izleyen kapitalist toplum yap›s› için de uygulama yo-
luna gitti. Bu toplum yap›s›nda anamal› (kapital) elinde tutan iflverenler ile onla-
r›n karfl›s›nda eme¤ini pazarlayan iflçi s›n›f› yer al›r. Bir baflka deyiflle burjuva s›n›-
f› ve proletarya. Üretim iliflkisi aç›s›ndan görüldükte, sömürenler ve sömürülenler
birbirleriyle k›yas›ya bir s›n›fsal çat›flma içinde iki s›n›f birbirlerinin karfl›s›nda yer
al›r. Bu iki s›n›f üretim etkinli¤ini paylaflmalar›na karfl›n, kökenden birbirleriyle çe-
liflki içindedirler, üretim ç›kt›lar›n›n da¤›l›m› her bir s›n›f›n üretime yapt›¤› katk›ya
göre dengesizlik gösterir. Bu anlaflmazl›¤›n nedeni genelde eme¤e ödenen ücretin
çok düflük olmas›d›r. ‹fl isteminde bulunan iflçilerin say›s›n›n çoklu¤u ücretlerin
düflük olmas›na neden olur. Ancak kapitalin çok az kiflinin elinde toplanmas› kü-
çük esnaf›n da giderek proleterleflmesi, sonucu bu toplum yap›s›nda mülkiyetin
6. Ünite - Diyalektik Materyalizm ve ‹ngiliz Yararc›l›¤›: Marx, Bentham ve Mill 151
da¤›l›m›n›n zaten çok dengesiz bir durumda olmas› bu toplum yap›s›n›n sui gene-
risidir. Buna karfl›n üretilen ürünler, harcanan emekten çok daha pahal› bir fiyat-
la sat›lmaktad›r.
Marx, bu aflamada emek-de¤er çözümlemesine giriflmifltir: Bir ürünün de¤eri Marx’a göre ürünün de¤eri,
onun için harcanan eme¤in miktar› ile ölçülür. Bu aç›dan eme¤in ürünü, eme¤in ürünün üretiminde harcanan
de¤erin miktar›yla ölçülür.
fiyat›ndan daha fazlaya sat›labildi¤ine göre, buradaki fark› kapitalist cebe indir- Ürün eme¤in karfl›l›k
mektedir. Marx bu farka art›-de¤er ad›n› verir. Art› de¤erin varl›¤› kapitalist sistem- geldi¤inden daha yüksek
de¤ere sat›ld›¤›nda bir art›-
de çeliflkiyi derinlefltirir. Bu nedenle, Marx, sömürünün kapitalist sistemde orada de¤er oluflur.
burada tek tük rastlanan bir olgu de¤il, her yerde ve daima karfl›m›za ç›kan yayg›n
bir olgu oldu¤unu öne sürdü. Ücret politikalar›n›n ac›mas›zl›¤› bu sömürüye yay-
g›n olarak yol aç›yordu. Bunun arz ve talep dengesinden geldi¤ini söylemenin de
hiçbir etik taraf› yoktu. Çünkü eme¤e verilen de¤ere göre belki de yar›m gün ça-
l›fl›lmas› gerekirdi, oysa iflçi tam gün çal›flarak patrona art› de¤er sa¤lamaktan bafl-
ka bir fley yapm›fl olmuyordu. Bu flekilde iflçi bir günlük emek gücünün iki kat› de-
¤er üretiyordu.
Bu nedenle Marx kapitalist patronu lanetlemek yerine, iflçilerin bilinçli ve güç-
lü bir grup olarak örgütlenmeleri gerekti¤ini öne sürdü. Bu örgütlenifl, bu tür dü-
zenlemelerin gerçekleflimini belirleyen tarihin maddi güçlerinin bir sonucudur as-
l›nda. Genifl alanl› fabrikalar› gerektiren büyük ölçekli makineleflme eme¤i tutarl›
bir grup hâline getirdi ve bu sayede emekçiler birbirlerine böylesine yak›nlaflt›kla-
r›n› gördüler. Tarih kapitalist sistemi baflka bir fleyle çeliflki içine koyarak olmas›
gerekti¤i flekilde oluflturdu. Bu nedenle Marx, kapitalistten özür dileyerek, art-de-
¤erin çeliflkisinin neden oldu¤u s›n›f çat›flmas› sonucunda mademki gidilmesi ge-
reken nokta belirlenmifl bulunuyor, tarihte bundan sonraki toplumsal aflama sos-
yalizm ve nihayet komünizm olacakt›r, biçiminde bir öndeyide bulundu.
Marx, s›n›f mücadelesinin üç karakteristi¤i oldu¤unu belirtir: Birincisi kapita-
lizmde iflçilerinin durumu giderek daha da kötüleflecek, fakirler daha da fakirlefle-
cek, say›lar› daha da artacak, buna karfl›l›k zengin daha da zenginleflecek, bu du-
rum kitleler üretim araçlar›n› ele geçirinceye dek sürecek. Tarihsel bir olgu ki Marx
bundan daha yan›lg›l› bir duruma düflemezdi. Çünkü yüksek derecede geliflmifl
kapitalist ekonomilerde iflçilerin koflullar›n›n dramatik bir biçimde geliflmifl oldu¤u
aç›k bir gerçektir. Yine üretim araçlar› bir avuç kiflinin elinde kald›¤› sürece, Marx’a
göre, çeliflki çözülünceye kadar s›n›f mücadelesi amans›z bir biçimde devam ede-
cek, bu arada, iflçilerin yaflam›, Marx’›n “eme¤in yabanc›laflmas›” biçiminde adlan-
d›rd›¤› fley taraf›ndan korkunç biçimde robotlaflt›r›lacak.
Eme¤in Yabanc›laflmas›
Marx, 1844 y›l›nda yazd›¤› Ekonomik ve Felsefi Elyazmalar› adl› yap›t›nda yaban-
c›laflma kavram› üzerinde durmaktad›r. Bir yabanc›laflma kuram› gelifltiren ilk kifli
olmas›na karfl›n, bu kavrama iliflkin görüflleri biriciktir çünkü kapitalizm elefltirisi-
nin temelini oluflturan bu kavrama iliflkin görüflleri onun özel ekonomik ve felsefi
iddialar›n›n üzerinde yap›lan›r.
E¤er insanlar yabanc›laflm›fl ise yani onlar uzaklaflm›fl ve ayr›lm›fl iseler, bir fley-
den yabanc›laflm›fl olmal›lar. Marx bu nedenle yabanc›laflman›n dört görünümüne
dikkat çeker. Onlar 1) do¤adan, (2) kendilerinden, (3) türsel varl›klar›ndan, (4)
öteki insanlardan yabanc›laflm›fl olabilirler. ‹flçilerin emeklerinin ürünüyle olan te-
mel iliflkileriyle söze bafllar: Kökeninde insanlar›n emeklerinin ürünüyle iliflkileri,
duyusal, d›flsal dünya ile do¤an›n objeleri ile özdefltir. Do¤a ile bu iliflki içten ve
mahremdir çünkü insan inorganik do¤adan ayr› olarak do¤a insan›n bedenidir; öl-
152 Modern Felsefe-II
memek için onunla sürekli bir al›fl verifl içindedir. ‹nsanlarla do¤a aras›ndaki, in-
sanlarla do¤an›n objeleri aras›ndaki bu iliflki “do¤ru” bir iliflkidir. ‹flçiler do¤an›n
d›fl›nda yaratamazlar. Yani duyular›yla yöneldikleri d›flsal dünyan›n d›fl›nda yarata-
mazlar. Dünya onlar için emeklerini yat›r›m olarak koyduklar› ham maddedir, on-
lar bu madde arac›l›¤›yla nesneleri üretirler ve bu olmadan yaflayamazlar. Ama ka-
pitalizmde bu iliflki k›r›l›r, insanlar do¤aya yabanc›lafl›r, etkinliklerinin ya da çal›fl-
malar›n›n ürünlerine yabanc›lafl›rlar.
Marx’a göre, ça¤dafl ekonomik etkinlikte, eme¤in ürünü olan nesneler, flimdi
iflçiye “yabanc› bir varl›k” olarak dururlar. ‹nsan eme¤i bir objede cisimleflir ve fi-
ziksel bir nesneye dönüflür. Bu ürün eme¤in bir nesnelleflmesidir. Eme¤in nesnel-
leflmesi objeye köleli¤i yaratt›¤› gibi, iflçinin bir kayb›n› da temsil eder. K›saca bu,
imal etti¤i fleyden iflçinin yabanc›laflmas›d›r. Ayr›ca üretim sürecinde bir kiflinin
eme¤i, fiziksel maddi fleyler gibi al›n›p sat›lan bir nesne haline gelir. ‹flçi daha çok
nesne üretir, daha az kifli bunlara sahip olur ve yine daha büyü¤ü onun kayb›d›r.
Bundan ç›kan sonuç fludur ki iflçiler emeklerinin ürünüyle yabanc› bir nesne ola-
rak iliflki içindedirler. Üründe cisimleflen, nesnelleflen onlar›n bir parças›d›r; onla-
r›n eme¤i art›k onlar›n de¤ildir. Marx’a göre iflçi eme¤ini nesnenin içine koyar.
Onun yaflam› art›k kendisine de¤il, nesneye aittir. Nesne baflka biri taraf›ndan sa-
hiplenilir ve ona özgü olur. Bu flekilde insanl›k ve do¤a aras›ndaki kökensel iliflki
emeklerinin ürünüyle yabanc›laflan insanlar arac›l›¤›yla bozulmufl olur.
‹nsanlar sadece emeklerinin ürününden de¤il ama ayn› zamanda üretim süreci
arac›l›¤›yla kendilerinden de yabanc›lafl›rlar. Eme¤in üretimsel etkinli¤inin do¤as›,
insanlar›n kendilerine yabanc›laflmas›na neden olur. Bunun nedeni çal›flman›n d›fl-
sal olmas› ve çal›flanlar›n do¤as›n›n bir parças› olmamas›d›r. Buradaki çal›flma is-
tençli olarak de¤il ama onlar›n üstüne yüklenerek gerçekleflir. Bu durumda kendi-
leriyle bar›fl›k olmak yerine bir zavall›l›k duygusu tafl›rlar. Onlar kendilerini yads›-
mal›d›r. Fiziksel ve zihinsel kapasitelerini özgürce gelifltiremezler, tersine fiziksel
olarak tükenmifl ve zihinsel olarak geriye gitmifl hissederler. Sonuç olarak iflçiler
kendilerini yaln›zca serbest zamanlar›nda insan gibi hissederler. Hepsinden önem-
lisi, iflçilerin kendilerini ifllerinden yabanc›laflm›fl hissetmelerinin nedeni, yapt›klar›
iflin onlar›n kendi ifli de¤il de bir baflkas›n›n ifli olmas›d›r. Bu anlamda iflçiler ken-
dilerine de¤il baflkalar›na aittirler. Sonuç olarak iflçi kendisini salt canl›l›k ifllevleri-
ni-yemek, içmek, çocuk yapmak gibi- yerine getirirken özgürce eylemde bulunu-
yormufl gibi hisseder. Oysa bu tür eylemler s›ras›nda hayvansal varl›¤›na indirgen-
mifl durumdad›r. Çünkü bu tür eylemler gerçekten insansal ifllevler olmakla birlik-
te, öteki insansal ifllevlerden yabanc›laflt›¤› ve ayr›ld›¤› zaman hayvansal ifllevler
haline gelirler.
Halen bir baflka düzeyde insanlar, türsel-varl›klar›ndan yani gerçek anlamda
insansal do¤alar›ndan yabanc›lafl›rlar. Herhangi bir türün karakteri onu yans›tan
yaflam etkinli¤i tipinde yer al›r. ‹nsan›n türsel karakteri özgür bilinçli etkinliktir.
Tersine bir hayvan kendini etkinli¤inden ay›rt edemez, hayvan etkinli¤inin kendi-
sidir. Ama Marx’a göre, bir insan yaflam etkinli¤ini istencinin ve bilincinin bir nes-
nesi yapar. Hayvanlar›n ar›, kar›nca ve kunduz örneklerinde oldu¤u gibi yuvalar›-
n› ya da yaflayacaklar› yeri yapabildikleri do¤rudur ama bu tür fleylerin üretimi, on-
lar›n ya da yavrular›n›n gereksinimi olduklar› fleyle kesin bir biçimde s›n›rl›d›r. Öte
yandan insanl›k evrensel olarak üretimde bulunur. Yani öteki insanlar›n anlayabi-
lece¤i ve uygulayabilece¤i bir tarzda üretimde bulunur. Yine hayvanlar sadece
özel fiziksel gereksinimlerinin dürtüsü alt›nda üretimde bulunurlarken insanlar en
ay›rt edici ürünlerini, yaln›zca onlar fiziksel gereksinimlerinde özgür iken üretirler.
6. Ünite - Diyalektik Materyalizm ve ‹ngiliz Yararc›l›¤›: Marx, Bentham ve Mill 153
Hayvanlar sadece kendilerini yeniden üretirler, insanlar, bütün bir dünyay›, bir sa-
nat, yaz›n ve bilim dünyas›n› üretirler. Hayvanlar etkinliklerinde, ait olduklar› tü-
rün standartlar›na uygunlukla s›n›rl›d›rlar. Öte yandan, insanl›k, her türün standart-
lar›na uygunluk içinde nas›l üretece¤ini bilir. Bu nedenlerle, insan eme¤inin tüm
nesnesi, do¤a dünyas›na, insan›n türsel yaflam›na, özgür, spontan ve yarat›c› etkin-
li¤ine dayatmak suretiyle nesnellefltirilir. Bu flekilde insanlar, salt fikir dünyas›nda
ussal olarak de¤il, ama ayn› zamanda yaratm›fl olduklar› dünyada kendi yans›ma-
lar›n› görerek fleylerin içinde kendilerini yeniden- üretirler. ‹nsan›n türsel yaflam›-
n›n biricik karakteri emek yabanc›laflt›¤› zaman kaybolur. Eme¤in nesneleri art›k
onlar›n olmad›¤› gibi, özgür, spontan etkinlik ve yarat›c›l›klar›n› da kaybederler.
Onlar›n bilinçlili¤i yarat›c›l›ktan sapt›r›larak, bireysel varoluflun basit araçlar›na
transfer edilmifltir. Böylelikle yabanc›laflm›fl emek, insan›n türsel yaflam›na, yani
yabanc›laflm›fl insan varl›¤›na dönüflür ve bu tür insanlar zihinsel yaflamlar›na ve
insansal yaflamlar›na yabanc›lafl›rlar.
‹nsanlar›n kendi emeklerinin ürününden, üretimsel ya da yaflam etkinliklerin-
den ve türsel yaflamlar›ndan yabanc›laflmas›, onlar› tüm öteki insanlardan yabanc›-
laflmaya götürür. ‹nsanlar›n kendi arkadafllar›yla iliflkilerindeki k›r›lma, emekleri-
nin objelerinden yabanc›laflan insanlarla yabanc›laflma ile ayn›d›r. Yabanc›laflm›fl
bir eme¤in çevresindeki tüm insanlar, öteki iflçilere insan türünün tam bir üyesi
olarak de¤il de emekleri al›nan ve sat›lan bir nesne gözüyle bakan iflçilerin bak›fl
aç›s›yla bakar. fiu hâlde insan›n türsel do¤as›n›n yabanc›laflt›¤›n› ya da onu araçlar-
dan uzaklaflt›rd›¤›n› söylemek, onun insan›n özsel do¤as›ndan ve öteki insanlar-
dan uzak düfltü¤ünü söylemektir.
Marx flunu sorar: E¤er eme¤in ürünü bana yabanc› ise o kime aittir? Eski dö-
nemlerde M›s›r’da ve Hindistan’da yap›lan tap›naklar›n tanr›lara ait oldu¤u düflü-
nülürdü ama Marx’a göre, eme¤in yabanc›laflm›fl ürünü, sadece halk›n kendisine
ait olabilir. E¤er o iflçiye ait de¤ilse iflçiden daha baflka bir kifliye ait olmal›d›r. Böy-
lece yabanc›laflm›fl bir eme¤in ürünü olarak, iflçi, emek ile bir baflka kifli aras›nda
yeni bir iliflki imal etmifl olur. Bu öteki kifli kapitalisttir. Yabanc›laflm›fl eme¤in so-
nul ürünü özel mülkiyettir. Özel mülkiyet hem yabanc›laflm›fl eme¤in bir ürünüdür
hem de onun arac›l›¤›yla emek yabanc›lafl›r. Özel mülkiyetin gerektirdi¤i ücret sis-
teminde emek kendisini bir amaç olarak de¤il ama ücretlerin bir hizmetçisi olarak
bulur. Üstelik ücretlerdeki zorlama bir art›fl, ne iflçilerin durumunu ne de onlar›n
iflinin insansal anlam ve de¤erini düzeltir. Sonul kurtuluflun bir önerisi olarak, özel
mülkiyetten toplumun özgürleflmesi, iflçilerin özgürleflmesini ve nihayet bir bütün
olarak toplumun özgürleflmesini sa¤layacakt›r.
N N
SIRA S‹ZDE
hatta dinsel kurtulufl gibi ideler, varolan düzeni rasyonalize etmenin çeflitli yolla- SIRA S‹ZDE
r›ndan baflka bir fley de¤ildir. Örne¤in adalet, ekonomik aç›dan baflat s›n›f›n isten-
cini ve üretim iliflkilerini her nas›lsa o flekilde dondurmak iste¤ini temsil eder.
AMAÇLARIMIZ AMAÇLARIMIZ
K ‹ T A P K ‹ T A P
154 Modern Felsefe-II
Bir toplumda verilen bir zamanda, fikirlerin çat›flmas› ekonomik düzenin dina-
mik do¤as›na ba¤l›d›r. Karfl›tlar›n bir savafl›m› olan diyalektik süreç, maddi bir gö-
rünüme sahiptir ama ayn› zamanda ideolojik bir yan› da vard›r. Bir toplumun üye-
leri, farkl› s›n›flara ait olmakla diyalektik süreçle iliflkilidirler, onlar›n ç›karlar› fark-
l› oldu¤u için fikirleri de birbirlerine karfl›tt›r. Ayr›ca Marx’a göre en büyük yan›lg›,
daha önceki bir dönemin maddi düzenini yans›tan fikirlerin bugün için ifllevsiz ol-
du¤unu çünkü flu anda herhangi bir maddi karfl›l›¤› olmad›¤›n› anlamakta gösteri-
len baflar›s›zl›kt›r. Çünkü flu andaki üstyap›n›n onunla bir iliflkisi yoktur. Eski fikir-
leri tutanlar flu anda onlar›n bir karfl›l›¤› olmad›¤› için, “tutucu” durumuna düflmek-
tedirler. Marx’a göre diyalektik süreç birtak›m fleylerin yok oluflunu ve yeni fleyle-
rin do¤uflunu içerir. Bir tarihsel dönem kapan›rken bir di¤erinin do¤uflunun nede-
ni de budur, bu süreci durdurman›n hiçbir yolu yoktur. Bu nedenle adalet, iyilik
ve do¤ruluk gibi “öncesiz sonras›z ilkelerin” nesnel gerçekli¤ini iddia edenler,
böyle kavramlar›n hiçbir gerçekli¤e iflaret etmedi¤ini anlamazlar çünkü biricik ger-
çeklik olan maddi düzen sürekli olarak de¤iflim içindedir. Üretim iliflkilerinin tüm
toplam› toplumun ekonomik yap›s›n› oluflturur, yasal ve politik üstyap›lar bunun
üzerinde temellenir ve yaflam›n toplumsal, politik ve tinsel süreçlerinin genel ka-
rakterini belirler.
Çünkü Marx’a göre, “‹deler-düflünceler maddi düzenin bafll›ca bir yans›mas›d›r.
Marx idelere s›n›rl› bir rol ya da ifllev yükledi: ‹deler ekonomik gerçeklikle hiçbir
iliflkileri yoksa özellikle yaras›zd›rlar. Ona göre ideler tarihin yönünü belirleyemez.
Bu nedenle Marx, kapitalizme iliflkin kendi düflüncelerinin etik bir k›nama getire-
meyece¤ini düflündü ve yine bu nedenle kapitalizm ya zay›fl›kt›r ya da insan ç›l-
g›nl›¤›d›r diyemedi toplumun devinim yasas›n›n bir sonucu oldu¤unu düflündü.
Sonunda, bir bilim insan› olarak devinim yasalar›ndan soyutlanan nesnel gerçek-
likle düflüncesini s›n›rlam›fl bir biçimde çözümlemesini ileriye do¤ru tafl›d›¤›n› dile
getirdi” (Stumpf, 1994: 417).
JEREMY BENTHAM
Yaflam› ve Yap›tlar›
On dokuzuncu yüzy›l K›ta Avrupas›nda, Marx ve Engels’in maddecili¤i bir yana,
genelde Kant-sonras› idealist felsefeler düflün dünyas›n› ele geçirmifl durumdayd›-
lar. Bu alanda Hegel’in etkisi genifl yay›l›ml› olmufltu, ölümünden sonra da sa¤ ve
sol Hegelciler miras› devralarak etkinliklerini sürdürdüler. Buna karfl›l›k ada Avru-
pas›nda David Hume’un kuflkucu empirizmine Thomas Reid ve izleyicilerinin olufl-
turdu¤u ‹skoç Okulu güçlü bir muhalefet gerçeklefltirmesine karfl›n Hume’un etki-
si güçlü biçimde devam ediyordu.
Henüz Hume yaflarken dünyaya gelmifl olan Jeremy Bentham (1748-1832) Hu-
me’un deneycili¤ini yararc› ilkeleri ön plana ç›kararak canl› bir biçimde sürdürme-
yi sa¤lad›. Kendisini izleyen James Mill ve o¤lu John Stuart Mill bu yaklafl›m› iyice
güçlendirerek daha çok yararc›l›k (ütilitarianism) ad› alt›nda on dokuzuncu yüzy›l
‹ngiliz felsefesinin ak›fl›n› belirlemifl oldular. Bentham yaz›lar›n›n bir bölümünün
on sekizinci yüzy›l›n son otuz y›l› içinde yay›mlanmas› nedeniyle Hume felsefesi
ile on dokuzuncu yüzy›l ‹ngiliz empirizmi aras›nda bir süreklilik sa¤lam›fl oldu.
Bentham’›n önemi bir bak›ma bu yönünden de gelir. Ayr›ca Hume felsefesinin ba-
z› ö¤elerine ba¤l›l›¤› da sürdürmüfltür. Örne¤in Hume’un uygulad›¤› indirgemeci
çözümleme yöntemi, yani karmafl›k yap›l› bütünün parçalar›na, yal›n ya da ilkel
ö¤elerine indirgenmesi Bentham taraf›ndan sürdürülmüfltür.
6. Ünite - Diyalektik Materyalizm ve ‹ngiliz Yararc›l›¤›: Marx, Bentham ve Mill 155
“Bu iki insandan gerçekten de çok daha büyük felsefeci olan› Hume’du. Ama
Bentham’›n kendi buluflu olmayan belli düflünceleri yakalama, onlar› gelifltirme ve
toplumsal reform için bir silah ya da araç kal›b›na dökme yetene¤i vard›. Dar bir
anlamda Benthamizm ve genelde yararc›l›k, gelene¤in a¤›rl›¤›na karfl› ve flimdi s›k-
l›kla Kodomanlar (Establishment) olarak adland›r›lan fleyin kazan›lm›fl ç›karlar›na
karfl› orta s›n›ftaki liberal ve köktenci ö¤elerin tutumunu aç›kl›yordu” (Copleston,
2000: 8). Marx’›n ünlü önesürümü ile ifade edersek Hume birincil olarak dünyay›
anlamakla ilgilenirken Bentham, birincil olarak onu de¤ifltirmekle ilgileniyordu. fiu
hâlde, düflünürlü¤ünün yan› s›ra ayn› zamanda bir reformist ile karfl› karfl›ya oldu-
¤umuzu söyleyebiliriz. Gerçekte, Bentham ve Mill’in ahlak ve politika felsefeleri,
bir yüzy›ldan uzun bir süre için ‹ngiliz politik eylemini ve düflüncesini etkilemifltir.
‹ngiliz anayasas›n›n ve hukuk sisteminin modern ve seküler yap›laflmas›nda bu
düflünürlerin ütilitarianist bak›fl aç›lar›n›n pay› büyüktür.
Jeremy Bentham 15 fiubat 1748 y›l›nda Londra’da do¤du. S›ra d›fl› ussal kapasi-
telerinin iflaretlerini çok küçük yafllarda göstermeye bafllam›flt›. Henüz dört yafl›n-
da iken Latin gramerini ö¤renmiflti. Sekiz yafl›nda Westminster okuluna gitti. Oni-
ki yafl›nda Oxford Üniversitesinde Queen College’a yaz›ld›. 1763 y›l›nda üniversi-
te e¤itimini tamamlad›. Baro kariyerine haz›rl›k olarak Lincolns Inn’e girdi, Ancak
hukuk üzerine verilen baz› konferanslar› derin bir ilgiyle dinledikten sonra konufl-
mac›lar›n aç›klar›n› da yakalayarak, kendisini bu konularda kuramsal araflt›rmalar
yapmaya yönlendirdi. Özellikle yasa ve kurum kavramlar›n› yararl›l›k ögesi aç›s›n-
dan incelemeye bafllad›. 1766’da doktora derecesi ald›.
Bentham’›n ilk yap›t› 1776’da Hükumet Üzerine Bir Fragman ad› ile yay›mlan-
d›. Bu yap›tta Blackstone’un bir konferansta ele ald›¤› ve Bentham’›n baz› çeliflki-
ler yakalad›¤› Do¤al Haklar Kuram›na iliflkin elefltirel bir inceleme söz konusudur.
Bentham’›n en önemli çal›flmas› 1789 y›l›nda ç›kan Ahlak ve Yasama ‹lkelerine Gi-
rifl ( Introduction to the Principles of Morals and Legislation) bafll›¤›n› tafl›r. 1789’da
Politik Taktikler Üzerine Makale’yi, 1791’de Anarchical Fallacies adl› yaz›y› yaz-
mas›na karfl›l›k bunlar ancak Dumont taraf›ndan 1816 da yay›mlanabildi. 1791’de
Bentham, Panopticon denilen örnek bir tutukevi flemas› yay›mlad›.
1802’de Dumont Traittés de législation de M. Jérémie Bentham bafll›kl› bir yap›t
yay›mlad›. Yap›tta Bentham’›n daha önce Frans›zca yay›mlad›¤› yaz›lar ve bir de
Dumont taraf›ndan felsefecinin düflünceleri konusunda haz›rlanan bir inceleme
yaz›s› bulunuyordu. Bu çal›flma özellikle kendi ülkesi d›fl›nda Bentham’›n ününün
birdenbire artmas›n› sa¤lad›. Ard›ndan kendi ülkesinde de giderek iyice tan›n›r hâ-
le geldi. Özellikle 1808 y›l›ndan bafllayarak James Mill onun izleyicisi ö¤retilerinin
yay›c›s› oldu. Bunun sonucu olarak James Mill 1812 de kimi yaz›lar›n›n bir uyarla-
mas› olarak Kan›t Gerekçesi görüflüne Girifl bafll›kl› bir yap›t yay›mlad›. Daha son-
ra James’ Mill’›n çal›flmas›n› da içeren Yarg› Kan›t›n›n Gerekçesi befl cilt halinde
J.S. Mill taraf›ndan 1827 de yay›mland›. Parlamento Reformu Üzerine Sorular ve
Yan›tlar 1817 de ç›kt›. Ayn› y›l Kamunun Bilgilendirilmesi üzerine Yaz›lar ç›kt›.
1819 da Aç›klamalarla Köktenci Reform Tasar›s› bafll›kl› bir yaz›s›, 1823’te de Bir
Anayasa Düzenlemesinin K›lavuz ‹lkeleri bafll›kl› çal›flmas› yay›mland›. Bu yap›t›n
tüm ciltleri toplu olarak ölümünden sonra 1841 de yay›mlanm›flt›r. E¤itim Üzerine
(Chrestomathia) 1816’da ç›km›flt›r. Eylem Tarzlar› Tablosu, 1817’de James Mill ta-
raf›ndan düzenlenerek yay›mlanm›flt›r. Görev Ahlak› ya da Ahlak bilimi ise ölü-
münden sonra 1834’te yay›mlanm›flt›r. Burada sözü edilmeyen daha baflka yap›tla-
r› da vard›r. Yaz›lar›n›n tam ve elefltirel yay›m› henüz gerçekleflmemifltir. Bentham,
6 Haziran 1832’de yaflamdan ayr›ld›.
156 Modern Felsefe-II
Bentham hazc›l›k temeli üzerinde bir etik ö¤reti gelifltirmifltir. ‹lkça¤da Epikü-
ros taraf›ndan öne sürülen, 18. yüzy›lda Fransada Helvetius, ‹ngiltere’de Hartley ve
Tucker taraf›ndan ele al›nan bu yaklafl›ma Bentham, yeni ve unutulmayacak bir
anlat›m kazand›rm›flt›r: Bentham, Ahlak ve Yasama ‹lkelerine Girifl adl› temel ya-
p›t›na flu klasikleflmifl sözleriyle bafllar: “Do¤a insanl›¤› iki üstün efendinin deneti-
mi alt›na yerlefltirdi.”
kü Bentham’›n amac› genel yarar yada ortak iyidir. Bu nedenle eylemin do¤urdu-
¤u hazdan ne denli çok kifli yararlan›rsa o denli iyidir. Çünkü buradaki amaç ola-
bildi¤ince çok say›da insan›n olabildi¤ince yüksek düzeydeki hazz›d›r.
Ancak, Bentham’›n haz olgusunda tümüyle niceliksel ögeleri seçmifl olmas›na
karfl›n, bu ölçümleme pek çok düflünürün de üzerinde birleflti¤i gibi hiç de kolay
görünmüyor. Haz gibi bir fleyi ölçmek ya da tartmak nas›l olanakl› olabilir? Ayr›ca
haz ya da mutluluk salt bedensel bir olgu mudur? Bu nedenle Bentham’›n, bu haz-
lar› hesaplama yönteminin bir tarafa b›rak›labilece¤i, buna karfl›n ö¤retisinin genel
olarak yararl› ve yol gösterici olabilece¤i söylenmifltir, gerçekten ö¤retinin iyi kav-
ram›na yönelik olan çözümlemesi do¤ru ya da uygun olarak görülebilir ve bunun
yan› s›ra hedonik calculus-hazc› hesaplama bir tarafa b›rak›labilir.
Ama Bentham, hakl› olarak ö¤retisini salt bir çözümleme denemesi olarak gör-
memektedir. Bu ö¤reti insanlara ayn› zamanda bir eylem kural› sunmaktad›r. Böy-
le olunca da Bentham’›n istese bile bir insan›n almafl›k eylem yollar›na karfl›l›k ge-
len olas› haz niteliklerinin sa¤›n bir matematiksel hesaplamas›n› yapamayaca¤› ol-
dukça aç›kt›r. E¤er ç›kar› söz konusu olan bir topluluksa pek çok durumda biri için
haz verici olan fleyin baflka biri için haz verici olmad›¤› iyi bilinen bir olguyken
olas› haz toplam›n› nas›l hesaplar›z? (Copleston, 2000: 17). Bu noktada belli bir
güçlük oldu¤u aç›kt›r. Yine de e¤er bu hazc› ütilitarianizmi eylemlerimiz için pra-
tik bir kural sa¤l›yor olarak görüyorsak, sa¤›n olmasa bile bir tür hesaplama gerek-
mektedir ve insanlar zaman zaman böyle yüzeysel hesaplamalar› yaparlar. “Böyle-
ce bir insan kendine kimi ac›l› sonuçlar getirmesi olas› belli bir haz verici eylem
yolunun izlemeye deyip deymedi¤ini sorabilir ve e¤er bu soruyu gerçekten ciddi
olarak irdelerse Bentham’›n kalkülüsünün kurallar›ndan birini kullan›yordur”(a.g.y.
17). fiu hâlde eylemlerimizden do¤acak sonuçlar› ço¤u zaman kendimizce ölçüp
biçme yoluna gitti¤imiz de bir gerçektir. Yine de Bentham’›n kuram›ndaki en bü-
yük kuramsal zorluk, bir eyleme karar verirken birisinin kendi haz ya da mutlulu-
¤unu istemesi ile ço¤unluk kural›na göre öteki insanlar›n mutlulu¤unu istemesi
aras›ndaki çat›flmay› nas›l aflabilece¤i sorunudur. Öteki insanlar›n mutlulu¤unu is-
temek keza do¤an›n bizi alt›na yerlefltirdi¤i en büyük yönetici midir?
Bu arada flunu da sorgulamak gerekir: Olabildi¤ince çok say›da insan›n olabil-
di¤ince mutlulu¤unu sa¤lama konusunda devletin sorumlulu¤u bireye göre çok
daha genifl kapsaml› ve büyük oldu¤una göre, yararl›l›k ilkesinin hükumet üyele-
rine de uygulanmas› gerekmez mi? fiimdi burada ç›kar› söz konusu olan salt bir
topluluktur. Ayr›ca topluluk yapay bir nesnedir, bir anlamda onun üyelerini olufl-
turuyor olarak görünen bireysel kiflilerden oluflur ve toplulu¤un ç›kar› onu olufltu-
ran çok say›da üyenin ç›karlar›n›n toplam›d›r. Bu durumda yasaman›n ve hükume-
tin ortak iyisi onu oluflturan üyelerin toplam›n›n ortak iyisi midir? Bu noktada
Bentham kendini düflünen haz aray›c›dan kendini kamuya adam›fl baflkac›l (altru-
istic) tutuma beklenmedik ve temeli olmayan bir geçifl yapmakla suçlan›r. Ama
Bentham tüm insanlar›n genelde bu terimin anlafl›ld›¤› anlamda bencil olmalar›n›n
do¤alar›ndan gelen bir zorunluluk oldu¤unu kabul etmez. Çünkü toplumsal duy-
gular› da bunlar›n z›tlar› gibi kabul eder. Bu yüzden hazlar tablosunda yal›n haz-
lar dedi¤i fleylerin aras›na iyilikseverlik hazlar›n› da katar. Bunlar› tüm öteki hazla-
r›n yaflanmas›ndan sonuçlanan hazlar olarak betimler. Her fleye karfl›n, yöneticile-
rin pek ço¤unun baflkalar›n›n hazz›ndan haz duymaya tümüyle yetenekli olsalar
bile, kendi bafl›na b›rak›ld›klar›nda kendi ç›karlar›n›n peflinde koflan insanlar hâli-
ne geldiklerini kabul etti¤i için demokratik düflünceleri benimsemeye do¤ru ister
istemez sürüklenmifltir. Ama bu konuyu az çok siyasi görüfllerini aç›klama ba¤la-
6. Ünite - Diyalektik Materyalizm ve ‹ngiliz Yararc›l›¤›: Marx, Bentham ve Mill 159
Ceza Kavram›
Bentham’a göre her çeflit ceza kendinde kötüdür çünkü ac› ve üzüntü verir. Ayn›
zamanda tüm yasalar ortak nitelikleri olarak toplulu¤un toplam mutlulu¤unu art-
t›rmal›d›r. E¤er ceza yararc› bak›fl aç›s›ndan do¤rulanabilecekse gösterilebilmelidir
ki ceza nedeniyle verilen ac›, bir flekilde daha büyük bir ac›y› önlemeli ya da or-
tadan kald›rmal›d›r. Ceza bundan dolay›, haz ya da mutlulu¤un daha büyük bir
toplam›n› sa¤lamada yararl› olmal›d›r. E¤er onun etkisi halen toplulu¤un ac›s›n›
daha da art›r›yorsa hiçbir biçimde do¤rulanam›yor ya da hakl› ç›kar›lam›yor de-
mektir. Bu nedenle ütilitarianizm, sadece yarar ilkesi aç›s›ndan bir cezay› onayla-
ma ya da onaylamama yolu tutar. Bu nedenle cezay› tümüyle yads›d›¤› söylene-
mez. Yararl›l›k ilkesi özellikle Bentham’›n ellerinde, neden bir toplum kabahat ifl-
160 Modern Felsefe-II
Bentham’›n Köktencili¤i
Bentham yarar ilkesinin ‹ngiliz toplum yap›s›nda ve yasal düzeninde uygulanamaz
oldu¤unu keflfetmifl bulunuyordu. Ama düflüncesine göre, nas›l y›ld›zlar çekim ya-
sas›na s›k› bir biçimde uymaktad›rlar, ayn› tarzda yasal düzenin de yarar ilkesine
uygun olarak iflleyifl göstermesi toplumun yarar›na ve mutlulu¤una olacakt›r. Yani
“Sistematik düflünceye sistematik eylemi eklemek istedi.” Böylece her nerede ol-
gusal, yasal toplumsal düzen ile yarar ilkesi aras›nda bir uyuflmazl›k görürse o
alanda reformlara gidilmesinin gereklili¤ini dile getirdi. Yasal sistemdeki pek çok
kötülü¤ün izini sürdü. Yasalar›n keyfi olarak t›pk› bir adam›n köpe¤i için yasa ç›-
karmas› gibi ç›kar›ld›¤›n› dile getirdi. Bu nedenle en acil reformlar yasal düzende
gerçekleflmeliydi. Bentham reformlar konusunda öylesine istekliydi ki bu konuda
felsefi aç›dan bir köktenci olmaya adeta zorland›.
Bentham, zaman›n›n aristokratik toplum yap›s›na yarar ilkesinin uygulanamay›-
fl›n›n nedenine kendince tan› koydu. Neden, toplumsal bozukluklar ve yasal sis-
temdeki bozukluklar, en çok say›da insan için en büyük mutlulu¤u üretebilecek
yeni davran›fl yollar› gösterildikten sonra da hâlen sürüp gidiyor? Yan›t çok aç›k.
Gücü elinde bulunduranlar en çok say›da insan›n en büyük mutlulu¤unu istemi-
yorlar. Yöneticiler kendi kiflisel ç›karlar›na çok daha fazla ilgi gösteriyorlar.
Bentham insanlar›n b›rak›ld›¤›nda kendi mutluluklar›n›n peflinden gittiklerinin
kesin bir biçimde fark›nda idi. Bununla birlikte, yönetimin görevi, en büyük say›-
da insan›n en büyük mutlulu¤u elde etmesine yönelik olarak çal›flmakt›r. Her ne-
rede güç salt bir s›n›f›n ya da küçük bir grubun elinde ise onlar›n kiflisel ç›karlar›
yönetimin gerçek hedefi ile çat›flma içinde olmufltur ve olacakt›r. Bu nedenle, bu
çat›flma ya da çeliflkinin üstesinden gelebilmenin yolu yönetenlerle yönetilenin
özdefl olmas›d›r ya da yönetimi halk›n ellerine vermektir. E¤er yönetenlerle yöne-
tilenler aras›nda bir özdefllik varsa, onlar›n ç›karlar›-ilgileri de ayn› olacakt›r ve en
büyük say›da insan›n en büyük mutlulu¤u sa¤lanm›fl olacakt›r. Sonuç olarak,
Bentham’a göre, ç›kar özdeflli¤i, tan›m› gere¤i monarfli yönetiminde sa¤lanamaz
çünkü monark kendi ç›kar›n› ve çevresinde gruplaflm›fl özel bir s›n›f›n mutlulu¤u-
nu amaç edinerek eylemde bulunur. Demokrasi yönetimi en büyük say›da insan›n
en büyük mutlulu¤unu gerçeklefltirmeye uygundur. Çünkü yöneticiler halk›n ara-
s›ndan gelmifl, halk›n temsilcileri olarak seçilmifl ve en büyük iyiyi elde etmeye ve
sürdürmeye söz vermifllerdir. Yarar ilkesinin tam bir uygulan›fl›, Bentham’›n gör-
dü¤ü kadar›yla monarflinin ve onun tüm benzerlerinin ya da uzant›lar›n›n yads›n-
mas›n› gerektirmektedir. Bunun için kral, aristokrasi ve kurumsal kilise iflbafl›ndan
uzaklaflt›r›lmal›d›r, Birleflik Devletlerdeki gibi demokratik bir model yap›laflt›rmak
tercih edilmelidir. Mademki “Tüm yönetim biçimleri kendinde kötüdür.” kötüyü
uygulaman›n tek hakl›l›¤›, daha büyük bir kötüyü önlemek ya da devre d›fl› b›rak-
mak için olabilir.
6. Ünite - Diyalektik Materyalizm ve ‹ngiliz Yararc›l›¤›: Marx, Bentham ve Mill 161
nun nedeni bunlar›n yan› daha yüksek olarak nitelenenlerin daha kal›c›, daha gü-
venilir ve daha masrafs›z olarak görülmeleridir.
Daha afla¤› ve daha yüksek-üstün hazlar aras›ndaki ayr›m› daha iyi görebilmek
için Mill’in flu ünlü sözünün yeri gelmifl olabilir: “Doygunlu¤a ulaflm›fl bir domuz
olmaktansa, doygunlu¤a ulaflmam›fl bir insan olmak daha iyidir. Yine doygunlu¤a
ulaflm›fl bir aptal olmaktansa doygunlu¤a ulaflmam›fl bir Sokrates olmak daha iyi-
dir. E¤er domuz ve aptal sorunu bu flekilde göremiyorlarsa bu, onlar›n tek yanl›
bak›fllar›n›n sonucudur; baflka bir grup konuyu iki yan›ndan da görebilir ve duru-
mun bu oldu¤u anlafl›l›r.” Mill’in bu söyleminden haz ya da mutluluk kavram›n›
salt bedensel-hayvansal düzeyde ele alman›n bu aç›dan insan› eksik de¤erlendir-
mek olaca¤› sonucu ç›kmaktad›r.
Mill, savundu¤u nitel hazc› yaklafl›m› temellendirebilmek için insan do¤as› kav-
ram›na yönelir. Hayvanlar do¤alar› gere¤i salt bedensel haz ve ac›lar›n› yaflarlar.
Oysa insan hayvana göre daha yüksek yeti ve yeteneklere sahip bir canl› olarak bu
dünyada var olmufltur. Bu daha yüksek yeti ve yeteneklerine daha yüksek hazla-
r›n ya da mutluluklar›n efllik etmesi de do¤ald›r. Ayr›ca insanlar aras›nda da bu aç›-
dan farklar olabilece¤ini belirtir. Mill bu ba¤lamda insan do¤as›n›n iyilefltirilmesi
ve yetkinlefltirilmesi gereksinimine özellikle vurgu yapar. Çünkü insan yine do¤a-
s› gere¤i geliflmeye aç›k bir varl›kt›r. Gerçekte insan›n insan olarak ere¤inin kapa-
site ve güçlerini tam ve tutarl› bir bütüne do¤ru gelifltirmek oldu¤unu belirtir. Bu
arada bireyselli¤in önemine de vurgu yapar. Ona göre bireysellik, öz-geliflme ile
ayn› fley demektir. Bireyselli¤in gelifltirilmesi ile iyi geliflmifl insanlar karfl›m›za ç›-
kacakt›r. Kifli bireysel olarak tüm güçlerini uyumlu bir biçimde birlefltirip bütünlefl-
tirme idealine do¤ru geliflim gösterdikçe, bireyselli¤ini de gerçeklefltirmifl olacak-
t›r. Mill’e göre bu bir ayr›ks›l›k sorunu de¤il, ama türlülük içinde bir birlik sorunu-
dur ve insana özgü bir sorundur.
‹nsan›n tüm güçlerini uyumlu bir biçimde birlefltirip bütünlefltirme idealine
do¤ru geliflebilen bir varl›k olmas› Mill’e göre baz› haz türlerinin kimilerine göre
daha istenilebilir ve daha de¤erli olmalar›na yol açmakta bu da yararl›l›k ilkesiyle
de ba¤daflan bir sonuç ortaya koymaktad›r. Oysa Bentham’a göre insan hazlara ve
ac›lara aç›k, tüm davran›fllar›nda bir yandan öz ç›kar ve bencil olarak s›n›fland›r›-
lan tutkular taraf›ndan, öte yandan, öteki varl›klara yönelik duygudafll›klar ve za-
man zaman karfl›t duygular taraf›ndan yönetilen bir varl›kt›r. Mill’e göre Bent-
ham’›n insan do¤as› anlay›fl› burada sona erer: Bentham insan› hiçbir zaman için
tinsel yetkinli¤i kendi bilinçlili¤ine dayanan kendinde bir amaç olarak istedi¤ini
düflünmez. Oysa Mill, haz üretici etkinlikler aras›ndaki nitelik ayr›mlar›n› belirle-
mek için insan do¤as› kavram›na geri giderken bunu Bentham’›n “Hiç gerek yok.”
dedi¤i Aristoteles’e geri giderek baflarmaya çal›flm›flt›r. Özgürlük Üzerine adl› ma-
kalesinde flunu belirtir: “Yararl›l›¤› etik sorular›n son baflvuru yeri olarak görüyo-
rum ama bu insan›n kal›c› ç›karlar›nda temellenen en genifl anlamda bir yararl›l›k
olarak düflünülmelidir.”
Mill, eylemlerin mutlulu¤u art›rma e¤iliminde olmalar›yla orant›l› olarak do¤ru,
mutlulu¤un tersini üretme e¤iliminde olmalar› ölçüsünde yanl›fl olduklar›n› daha
iflin bafl›nda görmüfltür. Ayn› zamanda Mill, bu etik ba¤lamda mutlulu¤un, tüm in-
sanlarla birlikte en büyük miktar› anlatt›¤›n› dile getirir ve genel mutlulu¤un niçin
istenmeye de¤er oldu¤unu sorarsak her bireyin ulafl›labilir oldu¤una inand›¤› öl-
çüde kendi mutlulu¤unu istemesi d›fl›nda, buna hiçbir neden gösterilemeyece¤ini
belirtir. Bu yüzden bireyin kendi mutlulu¤u ve genel mutluluk aras›ndaki iliflkinin
a盤a ç›kar›lmas› da Mill eti¤indeki en temel noktalardan biridir.
164 Modern Felsefe-II
Mill öncelikle Bentham’a uygun bir uslamlama öne sürer. Her bir kiflinin mut-
lulu¤u bu kifli için iyidir ve bu nedenle genel mutluluk tüm kiflilerin mutlulu¤unun
bir toplam› olmal›d›r. Buradaki güçlük fludur: E¤er genel mutluluk bireylerin mut-
luluklar›n›n toplanmas›ndan ortaya ç›kan genel toplamdan baflka bir fley de¤ilse o
zaman, genel mutluluk için çabalamaks›z›n herkes kendi mutlulu¤u için çal›flabi-
lir. Çünkü nas›lsa bireysel mutluluklar›n toplam› genel mutlulu¤u ortaya koyacak.
Oysa genel mutlulu¤un bu flekilde sa¤lanamayaca¤› aç›kt›r. Çünkü zaman zaman
bireysel haz aray›fllar› ile genel mutluluk çak›flmamakta, tersine çat›flmaktad›r. Bu
nedenle burada vurgu kiflinin toplumsal do¤as› üzerine olmal›d›r. Mill dikkatli dü-
flünceyi daha çok bu noktaya do¤ru çekmeye çal›fl›r. Ona göre yararc›l›¤›n sa¤lam
temeli insanl›¤›n toplumsal duygular›nda bulunmaktad›r. Mill bu duygular› kö-
kende, bizimle ayn› türden varl›klarla birlik içinde olma iste¤i olarak betimler. Bu
istek insan do¤as›nda güçlü bir ilkedir ya da zamanla geliflti¤i için böyledir. Mill,
toplumsal duygular›n e¤itimin ve ilerleyen uygarl›¤›n etkisi ile gelifltikleri ve ne
denli geliflirlerse ortak iyinin ya da genel mutlulu¤un o denli istenilebilir olarak
çabalanmas› gereken bir amaç hâline geldi¤ini belirtir. Bu flekilde Mill, Bentha-
mizmden bir kez daha uzaklaflarak insan kiflili¤inin daha uygun bir görüflüne da-
yanan bir etik anlay›fla yöneldi¤i izlenimini b›rak›r. Mill asl›nda daha yüksek dü-
zeyden hazlar ba¤lam›nda feragat, fedakarl›k ve kendini feda etme gibi erdemle-
rin, toplumsal yararl›l›k bak›m›ndan do¤alar› gere¤i daha de¤erli olduklar›n› öne
sürdü. Ama daha sonra biz onlar›n kendi hat›rlar› için de¤erli olduklar›na inan›r›z.
Daha sonra da toplumsal olarak yararl› olduklar›n› görüp onlara daha çok hayran
oluruz. Ahlaksal niteliklerin ortaya koyduklar› sonuçlardan ba¤›ms›z olarak de¤er-
lendirilmesi, söz konusu etkenin toplumsal güvenilirli¤ini sa¤lar ve uzuv vadede
zarardan daha çok yararl›y› ya da iyiyi üretir. kiflinin toplumsal güvenilirli¤ini sa¤-
lar ve uzun vadede zarardan daha çok iyiyi üretir. Bu söylemiyle Mill eylem yarar-
c›l›¤›n›n ötesine geçerek etik ilkelerin yararc› bir savunusunu yapm›fl oluyordu.
Çünkü insanlar do¤al olarak kendilerine yararl› olacak olan fleylere do¤ru bir yö-
nelim göstermektedirler. Bunun bir baflka anlat›m› yararl› olan daima istenilebilir
oland›r; istenilebilir olan›n ölçütüde yararl›l›kta aranmal›d›r. Mill yararc›l›¤›n ilkele-
rini politik kurama uygulay›nca demokratik kurumlar›, devletin toplumsal yaflama
en az müdahelesini ve serbest ekonomik yar›flmay› önerme yolunu tutmufltur.
Böylece bireysel ve toplumsal yararl›l›k, birbirlerine çok büyük ölçüde yak›nlaflm›fl
olarak düflünülmüfltür. Yine bu alanlardaki söylemlerinden dolay› Mill, daha çok
kural koyucu ütilitarianizmin bir savunucusu olarak görülmeye çal›fl›lmaktad›r. As-
l›nda eylem yararc›l›¤› ile kural-koyucu yararl›l›k aras›nda aç›k ve net bir ayr›m ol-
du¤unu söylemek de kolay de¤ildir.
D Ü fi Ü N E L ‹ M Mill’in Yurttafl
D Ü fi Ü N E L ‹ M Özgürlü¤ü ve Hükümet Üzerine Görüflleri
Mill’in bireyin kendini gelifltirmesi düflüncesi yurttafl özgürlü¤ü ya da toplumsal
S O R U özgürlük üzerine
S O R Udüflüncelerinde merkezî rol oynamaktad›r. “Yarar ilkesinden ba-
¤›ms›z bir fley olarak soyut hak” kuram›n› yads›mada Hume ve Bentham’› izledi¤i
için Mill gerçekten de bireyin kendini özgür olarak gelifltirebilmesi bak›m›ndan bir
D‹KKAT D‹KKAT
do¤al haklar kuram›na baflvurmaz ama yararl›l›k ilkesinin, baflkalar›n›n ayn› özgür-
lü¤ü kullanmalar›na engel olmamas› kofluluyla her insan›n güç ve kapasitelerini
N N
SIRA S‹ZDE SIRAuygun
kendi iste¤ine S‹ZDE olarak gelifltirmesi bak›m›ndan özgür olmas› isteminde bu-
AMAÇLARIMIZ AMAÇLARIMIZ
K ‹ T A P K ‹ T A P
6. Ünite - Diyalektik Materyalizm ve ‹ngiliz Yararc›l›¤›: Marx, Bentham ve Mill 165
lundu¤unu dile getirir. Ona göre, bireysel kiflili¤in özgürce geliflimi, insan mutlu-
lu¤unun baflta gelen ögelerinden biridir. Bireylerin özgürce geliflimi toplumu da
gelifltirir ve zenginlefltirir. Önce flunu belirtelim: Mill için bireysel özgürlük ve top-
lumsal özgürlük efl anlaml›d›r. ona göre “Toplumsal özgürlük toplum taraf›ndan
birey üzerinde yasal olarak kullan›labilen iktidar›n neli¤i ve s›n›rlar›d›r.” (akt. Çe-
lik, 1996: 9). Görüldü¤ü gibi bireyin özgürlü¤ü toplum içinde kulland›¤› özgürlük-
ten baflkas› de¤ildir.
Mill, birey ad›na öz-geliflimin de¤erini öne ç›kar›rken özgürlük düflüncesini
toplumsal uyumun varoluflu ve korunmas› ile tutarl› olan en üst düzeye dek öngö-
rür. Ama bireyin özgürlü¤ünün bir s›n›r› da yok de¤ildir ve bu s›n›r Mill taraf›ndan
flu flekilde belirlenir: “Baflka insanlar›n özgürlü¤ünü engellemekten ve baflkalar›n›
etkin biçimde suça k›flk›rtmaktan kaç›nmas› kofluluyla bireyin özgürlü¤ü k›s›tlan-
mamal›d›r. Birinin davran›fl›n›n topluma karfl› sorumlu oldu¤u biricik yan› baflka-
lar›n› ilgilendiren yan›d›r. Yaln›zca kendini ilgilendiren yan›nda ba¤›ms›zl›¤› hak
aç›s›ndan mutlakt›r. Birey kendisi üzerinde, kendi bedeni ve anl›¤› üzerinde ege-
mendir” (akt. Copleston, 2000: 40).
Mill, soyut bir do¤al haklar kuram›ndan yana olmad›¤› için ona göre bir ilke ola-
rak özgürlü¤ün, insanl›¤›n özgür ve eflit tart›flma yoluyla ilerlemeye yetenekli duru-
ma geldi¤i zamandan önceki durumlar›na hiçbir uygulan›fl› yoktur. Ama uygarl›k
belli bir noktaya dek geliflti¤inde yarar ilkesi bireyin baflkalar›na zarar verme özgür-
lü¤ü d›fl›nda tam özgürlükten yararlanmas› gerekti¤ini bildirir. Bu durumda bir öz-
gürlük hakk›ndan, yarar ilkesinde temellenen bir haktan akla uygun olarak söz
edilebilir. Bu yüzden Mill’in genel sav› uygar bir toplulukta bireye zor uygulaman›n
tek hakl› gerekçesi “baflkalar›na zarar› engellemek” dir. ‹ster fiziksel ister ahlaksal
olsun onun kendi iyili¤i yeterli bir gerekçe de¤ildir. Ama baflkalar›na neyin zarar
verdi¤i ve vermedi¤i aras›ndaki ve yine salt kendini ilgilendiren davran›fl ve baflka-
lar›n› ilgilendiren davran›fl aras›ndaki s›n›r nerededir? Bu güçlük Mill’in kendisi ta-
raf›ndan görülür ve tart›fl›l›r ve çeflitli alternatifler ele al›n›r. Bununla birlikte genel
yan›t› için flunlar söylenebilir: Ortak iyi bireye olanakl› oldu¤unca çok özgürlük ta-
n›nmas›n› ister. Bu yüzden baflkalar›na zarar konusu olanakl› oldu¤u kadar›yla dar
biçimde yorumlanmal›d›r. Bireyler neyin yararl› olabilece¤i konusunda hiç de yan›l-
maz de¤ildirler. Bu nedenle neyin iyi neyin kötü oldu¤u konusundaki düflünceleri-
ni herkese dayatmaya kalk›flmamal›d›rlar. Topluluk “Ya bir bireye ya da kamuya
kesin bir zarar ya da kesin bir zarar riski olmas›” d›fl›nda kiflisel özgürlü¤ü k›s›tla-
mamal›d›r. Ne var ki bu kez de “kesin zarar ya da kesin zarar riski” kavramlar›ndan
ne anlafl›laca¤› sorulabilir. Felsefeci aç›s›ndan buradaki kuramsal güçlük tam olarak
ortadan kalkm›fl say›lmaz ve kalkmas› da zor görünüyor. Yine de Bat› demokrasile-
rindeki genel izlenim Mill’in bu genel ilkesini izleme yönündedir.
Görüldü¤ü gibi Mill’in özgürlük uslamlamas›, temelde tam bir bireycilik uslam-
lamas›d›r. Her birey baflkalar›na zarar vermemek kofluluyla kendi istedi¤i yolda öz-
gürlü¤ünün pefline düflebilir. Fikir alan›nda bile, insanlar düflüncelerini ve inançla-
r›n› özgürce ifade edebilmelidirler. Çünkü yanl›fll›¤› kan›tlarla çürütme flans› veril-
di¤i zaman, do¤ruluk en h›zl› bir biçimde keflfedilir. Bu flekilde Mill’e göre bilinen
do¤rular ve özgürlü¤ün tam bir kavram›, insan do¤as›n›n tüm yetilerini gelifltirebil-
mek için bir ön koflul görevi görecektir.
Hükümet Üzerine
Mill de t›pk› Bentham gibi toplumun sorunlar› ile yak›ndan iliflkilidir. En büyük
mutluluk ilkesi, kaç›n›lmaz olarak tüm ütilitarianlar› birey ile yönetim aras›ndaki
166 Modern Felsefe-II
uyumlu iliflkinin nas›l olmas› gerekti¤i noktas›na getirir. Bentham çareyi demokra-
siyi önermekte bulmufltu çünkü yönetenlerle yönetilenler ayn› oldu¤u için ilgile-
rinin ya da ç›karlar›n›n da ayn› olaca¤› varsay›m›ndan hareketle toplumsal kötü-
lüklerin bu yolla daha kolay ortadan kalkaca¤›na inan›yordu. Mill de demokrasi-
nin en iyi yönetim biçimi oldu¤unu kabul etmesine karfl›n, Özgürlük Üzerine ad-
l› yap›t›nda demokrasi yönetim biçiminin içerdi¤i belirli tehlikelere dikkati çeker:
Demokrasi yönetiminde insanlar›n istencinin genelde ço¤unlu¤un istenci ile efl
anlaml› oldu¤unu ve ço¤unlu¤un da az›nl›k üzerinde bask› yapabilece¤ini ve bu-
nun da zaman zaman görüldü¤ünü öne sürer. Yine bask› kadar büyük bir tehlike
olarak bir demokraside düflünce despotlu¤u (tiranl›¤›) da bulunabilir. Bundan do-
lay› bir demokraside bile insanlar›n özgürlü¤ünü ve öz-geliflim gereksinimlerini
yads›yan güçlere karfl› güvenlik önlemleri almak zorunludur. Bu nedenle toplum-
daki aç›kça görünen kötülükleri gidermek için Bentham’›n reform için arzusunu
Mill’e de yans›r. Ama Mill özellikle özgürlü¤ü korumakla ilgili oldu¤u için yöneti-
min eylemlerine s›n›rlamalar getirilmesinden yanad›r. Bu konuda Mill flu ünlü
önermesini ortaya koymufltur. “Güvence alt›na al›nan insan türü aç›s›ndan birey
olarak ya da topluluk olarak herhangi birinin ya da birilerinin davran›fl özgürlü¤ü-
ne müdahele etme ile ilgili tek ilke, bireyin kendisini koruma (nefsi müdafaa) hak-
k›d›r.” Sadece bu amaç u¤runa, uygar bir toplumun herhangi bir bireyi üzerinde
bu kiflinin istencine karfl›t olarak, güç kullan›labilir, bu da öteki kiflileri zarar gör-
mekten korumak içindir.
Kuflkusuz yönetimin yasal birtak›m görevleri vard›r ancak hiçbir yönetim Mill’e
göre flu konulara müdahele etmemelidir: (1) bir eylem özel kifliler taraf›ndan daha
iyi yap›ld›¤› zaman, (2) yönetimin özel bireylere göre eylemi daha iyi yapabilme
olas›l›¤› bulunmas›na karfl›n, bireylerin geliflimleri ve e¤itimleri bak›m›ndan söz
konusu eylemi yapmalar› arzu edilebilir bir husus olarak görüldü¤ü zaman ve (3)
yönetimin gereksiz yere gücünün artmas›n›n tehlike oluflturdu¤u zaman. E¤er bu
ilkelere bir yönetim taraf›ndan duyarl›l›kla uyulursa tüm yonetim biçimleri aras›n-
da demokratik yönetim biçiminden daha iyisini bulmak da zor görünüyor. Mill, de-
mokrasinin üstün e¤itici gücünden etkilenmifl görünür, ayr›ca demokrasinin belli
düzeyde bir e¤itim kazan›lm›fll›¤›n› ön gerektirdi¤i de do¤rudur ve yine kiflisel öz-
gürlü¤ü ve kiflinin kendisini özgürce gelifltirmesini de en fazla bu yönetim biçimi
dikkate al›r denebilir. Uygulan›fl tarz› olarak ideal olan› do¤rudan demokrasidir,
ancak belli bir nüfus geniflli¤ine ulaflm›fl toplumlarda bunun uygulanmas› nerede
ise olanaks›z oldu¤undan temsili olan›ndan baflka bir almafl›k yok gibidir.
Ne var ki bu yönetim biçiminin tehlikelerini konuyu ele al›rken belirtti¤imiz gi-
bi, burada ço¤unlu¤un az›nl›¤a bask› yapmas›n› önlemek için Mill, az›nl›klar›n da
etkin bir biçimde temsil edilmeleri gerekti¤i konusuna vurgu yapar. Ayr›ca toplu-
mun tüm kesimlerinin yayg›n bir biçimde temsil edilmesi, ›rksal ya da dinsel bir
toplulu¤un bask›c› yönetimini ya da bir ekonomik s›n›f›n ç›karlar› do¤rultusunda
yönetim uygulanmas›n› da önleyecektir. Mill devletin afl›r› bürokratik uygulamala-
ra sapmas›n› da elefltirir. Bir bürokrasi her zaman bir pedantokrasi (bilgiç-erki) ol-
ma e¤ilimindedir. Bu yüzden Mill bireyin kendini gelifltirmesi ve giriflimcili¤inin
de¤eri söz konusu olunca Devletin gönüllü kurumlar›n ifllevlerine kar›flma ve bun-
lar› bir devlet bürokrasisine teslim etme yönündeki hiçbir e¤ilimini onaylamaz.
Gönüllü örgütlenmelerin ve devlet taraf›ndan denetlenmeyen giriflimcili¤in de¤e-
rine olan inanc› ve bunu yan› s›ra bürokrasiye karfl› duydu¤u güvensizlik nedeniy-
le Mill refah devleti gibi düflünceleri de pek inand›r›c› bulmamaktad›r. ‹leri y›llar›n-
da ise az çok toplumcu bir çizgiye do¤ru kayarak zenginli¤in da¤›l›m› üzerinde
6. Ünite - Diyalektik Materyalizm ve ‹ngiliz Yararc›l›¤›: Marx, Bentham ve Mill 167
‹stenç Özgürlü¤ü
Mill, Bir Mant›k Sistemi adl› yap›t›n›n zihinsel bilimlerin mant›¤› bafll›¤› alt›ndaki
bölümünü istenç özgürlü¤ü konusuna ay›rm›flt›r. Bu konuyu ele almas›n›n nedeni
felsefede filozoflar›n daima ilgisini çekmifl olan istenç özgürlü¤ünün toplumsal-bi-
reysel özgürlük konusu ile iliflkisini görebilmek içindir.
‹stenç özgürlü¤ünü savunan ö¤retinin yandafllar›na göre, isteklerimizin sözcü-
¤ün do¤ru anlam›nda nedenleri yoktur, onlar nedensiz olarak ortaya ç›karlar. Çün-
kü istenç o s›rada özgürce yani nedensiz olarak istemifltir. Oysa Mill, tüm istekle-
rin ya da istenç edimlerinin nedenleri oldu¤unu kabul etti¤i için felsefi zorunluluk
ö¤retisi ad›n› verdi¤i ö¤retiyi benimsemifltir. Nedensellik ile de¤iflmez, kesin ve
koflulsuz ard›fl›kl›¤›, önceden tahminde bulunmaya izin veren bir ard›fl›kl›k düze-
nini anlar. Buna göre insan isteklerine ve eylemlerine uygulad›¤›, empirik bir ne-
densellik düflüncesidir.
Bu ba¤lamda Mill için, geçerli olan nedenler, güdüler ve karakterdir. Bu aç›dan
bir bireyin zihninde bulunan güdüler verildi¤inde ve benzer olarak bireyin karak-
ter ve e¤ilimi verildi¤inde ne tür bir davran›fl sergileyece¤i hiçbir yan›lg› olmaks›-
z›n ç›karsanabilir. Bu yüzden Mill’in bir karakter belirlenimcili¤i kuram›n› benim-
semifl oldu¤unu söyleyebiliriz. Ancak Mill, felsefi zorunluluk konusunda konuflma-
s›na karfl›n zorunluluk ya da “belirlenimcilik” gibi terimlerin kullan›lmas›ndan ya-
na de¤ildir. Çünkü insan eylemleri bak›m›ndan ilkece tahmin edilebilirli¤in istenç
özgürlü¤ü savunucular›n›n usauygun olarak savunabilecekleri her fleyle tam ola-
rak ba¤daflabilir oldu¤unu öne sürer. Bu daha çok özgürlü¤ü nas›l anlad›¤›m›za
iliflkin bir sorundur. “E¤er özgürlük almafl›k eylem yollar› karfl›ma ç›kt›¤›nda, ka-
rakter, istekler ve güdüleri de içermek üzere bütün etmenlerin ayn› olaca¤› kabul
edildi¤inde bile edimsel olarak yapt›¤›mdan ayr› bir seçim yapabilece¤im anlam›n-
da al›n›rsa insan›n özgür oldu¤u kabul edilemez. Çünkü bu anlamda özgürlük il-
168 Modern Felsefe-II
Mill sözü edilen yap›t›nda tümever›m mant›¤›n› oldukça ayr›nt›l› bir biçimde in-
celemenin yan› s›ra tümdengelimsel tas›m mant›¤›na da bir yer vermektedir.Ayr›ca
ahlaksal bilimler olarak adland›rd›¤› psikoloji ve sosyolojiyi de içeren bilimler için
de bir mant›k gelifltirmekle ilgilenir. Bunu yaparken fizik bilimlerinin deneysel
yöntemini bu bilim dallar›na uygulama girifliminde bulunur. Bu flekilde David Hu-
me’un tasarlad›¤› ama her nedense uygulayamad›¤› bir insan do¤as› bilimini gelifl-
tirmede deneysel yöntemi kullanma program›n› Mill uygulam›fl olur. Bu tutumuy-
la Mill’in bir empirist oldu¤u düflünülebilir ama Mill empirizmi de baz› bak›mlar-
dan elefltirirken kendisinin empirist olmad›¤›n› ifade etmekten çekinmez. Ne var ki
tüm bilgimizin gerecinin deneyim taraf›ndan sa¤land›¤›n› belirtirken Locke’un ya-
n›nda yer ald›¤› kesindir. E¤er empirizmle söylenmek istenen sadece buysa Mill’in
empirist oldu¤undan kuflku duyulmaz. ‹ntuition’u (sezgiyi) bir bilgi yolu olarak ka-
bul eder ancak intuitif bilgi Locke’ta da söz konusudur fakat Mill’in sezgi ile de-
mek istedi¤i daha çok bilinç durumudur, duyumlar›m›z›n ve duygular›m›z›n do¤-
rudan ay›rd›nda olmakt›r. E¤er sezgi ile Descartes’in düflündü¤ü gibi bilincimiz d›-
fl›nda olan fleyler konusunda tafl›d›¤›m›z kabul edilen a priori bilgi söylenmek is-
teniyorsa Mill’in tam da karfl› ç›kt›¤› bir noktaya gelinmifl olur. fiu hâlde Mill’in Al-
man görüfl olarak adland›rd›¤› a priori bilgiyi tümüyle yads›d›¤› düflünülürse Mill
gerçekten bir empiristtir (deneyimci). Zaten yap›t›nda tuttu¤u yol da bunu kan›tla-
maktad›r. Yap›t›n genelde bir tümevar›m mant›¤› aç›mlamas› oldu¤unu bir kez da-
ha vurgulamakta yarar vard›r.
Tümevar›mc› Uslamlama: Mill tümdengelimsel uslamlamay› kendisi tümevar›-
m›n sonucu olan bir genel önermeyi yorumlama süreci olarak kabul eder. Bu ne-
denle as›l önemli olan tümevar›m süreci olmaktad›r. Bu nedenle tümevar›m en Mill’e göre tümevar›m genel
önermeler ortaya ç›karma ve
temel uslamlama biçimi olmaktad›r. Mill tümevar›m› genel önermeler ortaya ç›kar- tan›tlama ifllemidir ve en
ma ve tan›tlama ifllemi olarak tan›mlamaktad›r. Buna göre ilkin tikel durumlardan temel uslamlama biçimidir.
uslamlamada bulundu¤umuzu ve sonra bunlar üzerine genellemelere geçti¤imizi
öne sürmüfltür. “Tümevar›m bizi bir s›n›f›n belli bireyleri için do¤ru olan›n bütün
s›n›f için do¤ru oldu¤u ya da belli zamanlarda do¤ru olan›n benzer durumlarda da
tüm zamanlar için do¤ru olaca¤› varg›s›na götüren süreçtir” (akt. Sahakian, 1997:
197). Örne¤in “Tüm insanlar ölümlüdür,” genellemesinde bulunmak için, gözlem-
ledi¤imiz her insan›n ölümlü olmas› olgusundan yola ç›km›fl›z ve bu genellemeye
ulaflm›fl›zd›r. Böylece gözlemledi¤imiz bu ölümlü bireyleri hem insan s›n›f›na hem
de ölümlüler s›n›f›na yerlefltiririz. ‹flte bu nedenle k›yas bilgimize yeni hiçbir kat-
k›da bulunmaz. Çünkü öncülleri daha önceden bildi¤imiz fleyleri kapsamaktad›r.
Mill nesnelerin s›n›fland›r›lmalar›n› sa¤layan ‘insan’, ‘ölümlüler’, ‘canl›lar’ gibi te-
rimlerin felsefi bak›mdan tümeller olarak adland›r›ld›¤›n› ve bunlar›n türleri göster-
di¤ini öne sürdü. Bunlar›n önemi gerçekten de nesnelerin s›n›flanmalar›n› sa¤la-
malar›ndan ileri gelir.
Buradaki temel soru, gözlemlenen tikel verilerden hareketle evrensel bir genel-
lemeye nas›l oluyor da geçilebiliyor? Mill burada do¤an›n biçimdeflli¤i ilkesini öne
sürmektedir. Yani tüm fenomenlerin genel yasalara uygun olarak yer ald›klar›d›r.
Do¤adaki tüm süreçlerin biçimdefl oldu¤u önermesi tümevar›m›n genel ilkesi ya
da genel aksiyomudur. Bu ilke tüm tan›tlama süreçlerinin temelinde Mill’in nitele-
mesiyle “bast›r›lm›fl” ilk öncül olarak bulunmaktad›r. Yoksa bir tan›tlaman›n aç›k
öncülü olarak yer alaca¤› beklenmemelidir. Bir baflka deyiflle ç›kar›m›n sonucunun
ondan türetildi¤i bir önerme de¤ildir. Do¤ada biçimdefllik olmad›kça bilimsel ç›ka-
r›m geçerli olmayacakt›r. Bu yüzden do¤an›n araflt›r›lmas›na giriflti¤imizde, ayr›-
m›nda olmasak bile, örtük olarak do¤ada biçimdefllik oldu¤unu kabul ederiz. Do-
¤adaki biçimdeflli¤in belirtik düflüncesi tikel biçimdeflliklerin bulunuflu yoluyla or-
taya ç›kar ve denli çok böyle biçimdefllikler bulursak o denli düflüncenin geçerli-
li¤ini ve böylece tüm ç›kar›m›n örtük ön sav›n› tan›tlama e¤ilimi gösteririz.
170 Modern Felsefe-II
fiimdi e¤er do¤an›n biçimdeflli¤i ilkesi, gelece¤in her zaman geçmifli yineleye-
ce¤i anlam›nda al›n›rsa ilkenin evrensel bir önerme olarak do¤rulu¤u kabul edile-
mez. Örne¤in hava durumu bu anlamda biçimdefl bir gidifl izlemez ne de kimse
böyle olmas›n› bekler. Tekil biçimdeflliklere ortak olarak do¤a yasalar› denir. Bu
durumda do¤an›n biçimdeflli¤i ilkesi bilimsel araflt›rmalar›n bir geçerlilik koflulu
olarak varsay›lan bir kofluldur.
Nedensellik Yasas›
Do¤a yasalar› do¤ada en yal›n anlat›mlar›na indirgenmifl biçimdeflliklerdir. Bunlar
evrendeki tüm biçimdeflliklerin tümdemgelim yoluyla kendilerinden ç›kar›mlana-
bilece¤i en genel önermelerdir. Bilimsel do¤a araflt›rmas›n›n görevi, bu yasalar› ve
bunlardan da bunlara ba¤l› biçimdefllikleri keflfetmektir. Tümevar›mc› mant›¤›n
görevi ise böyle bilgilerin kurulmas›n› sa¤layan uslamlamalar› yöneten ilkeleri ve
yasalar› belirlemektir.
Mill tümdengelimi-tas›m› tart›fl›rken ç›kar›m sürecinin nominalist-adc› bir aç›k-
lamas›n› verir. Tümevar›m› ele ald›¤›nda daha olgusalc› bir konumu benimseyerek,
do¤a biliminin kurdu¤u yap›da temsil edilebilecek kararl› bir yap›s›n›n oldu¤unu
varsayma e¤ilimindedir. Bu varsaymada nedensellik yasas›n›n önemi büyüktür:
Nedensellik zamansal ard›fl›kl›kla iliflkilidir ve Bir bafllang›c› olan her olgunun bir
nedeni oldu¤u gerçekli¤i insan deneyimi ile efl-zamanl›d›r. Nedensellik yasas›n›n
kabul edilmesi tümevar›mc› bilimin temel dire¤idir. Tümevar›mc› bilim nedensel
yasalar› saptar ve her olay›n böyle bir yasaya uygun olarak yer ald›¤›n› varsayar.
Bu yüzden tümevar›mc› bir kuram gelifltirmede nedensellik düflüncesini mümkün
oldu¤unca aç›k olarak tan›mlamak özseldir.
Mill neden ve etki aras›nda herhangi zorunlu gizemli bir ba¤ kavram› peflinde
olmad›¤›n› belirtir. Do¤adaki her olgu ve onu öncelemifl baflka herhangi bir olgu
aras›ndaki ard›fl›kl›¤›n de¤iflmezli¤ine ulaflmak için gözlem taraf›ndan bulunan ta-
n›d›k gerçekli¤in ötesine gitmeye hiç gerek yoktur. Buna göre do¤adaki tüm feno-
menler, önceki nedenler dizisinin koflulsuz sonucudurlar.
fiu hâlde nedensellik yasas›n›n evrensel bir gerçeklik oldu¤unu nas›l tan›tlaya-
biliriz. Mill bunun kendili¤inden aç›k a priori bir önerme oldu¤unu söylemeye ha-
z›r de¤ildir. Bu yüzden tümevar›mc› ç›kar›m›n bir ürünü oldu¤unu söylemekten
baflka bir yol görünmemektedir. Bu alanda ise yal›n s›ralama yönteminin d›fl›nda
baflka bir yöntem bu tan›tlamaya uygun de¤ildir. Mill bir yandan nedensellik yasa-
s›n›n bilimsel uslamlamay› geçerli k›lan evrensel ve kesin bir gerçeklik oldu¤unu
söyler ve yal›n s›ralama yoluyla tümevar›m›n gözlem alan›n›n genifllemesiyle oran-
t›l› olarak daha da kesinleflti¤ini ileri sürer. Ayr›ca neden-etki yasas› bu kesinli¤ini
ondan ç›kar›labilecek tüm baflka tümevar›mc› önermelere de aktarabilir ama yal›n
s›ralama yöntemiyle ayn› zamanda bu yasa yanl›fllanabilir de. Çünkü kuramsal ba-
k›fl aç›s›ndan evrenin tümüyle insan deneyiminin d›fl›nda kalan bölgelerinde onun
yan›lmaks›z›n geçerli oldu¤unu söylemeye hakk›m›z yoktur. Ancak deneyim ala-
n›m›z içinde hem geçmifl deneyimimizin bir kay›d› hem de neyi bekleyebilece¤i-
mizin tahminidir. Bilimsel ç›kar›m için bir kural ya da formül görevi görür. Dene-
yim bu yasay› flimdiye dek yanl›fllamam›flt›r. Buna dayanarak varolmaya bafllayan
her olgunun bir nedeninin oldu¤u kesinlikle kabul edilebilir. Çünkü tam bir ard›-
fl›kl›k söz konusudur. E¤er evrenin önceki durumunun tamam› yeniden ortaya ç›-
kabilseydi bu yine flimdiki durum taraf›ndan izlenirdi. Sonuç olarak Mill nedensel-
lik yasas›n›n evrensellili¤ine ve yan›lmazl›¤›na pratikte kesin gözüyle bakar. Ama
kuramsal aç›dan mutlak do¤rulama olanakl› görünmüyor.
6. Ünite - Diyalektik Materyalizm ve ‹ngiliz Yararc›l›¤›: Marx, Bentham ve Mill 171
Özet
N
A M A Ç
Marx ve Engels’in diyalektik materyalist görüflle- lardan geçmifltir; ilkel komünal toplum, kölece
1 rini bafll›ca kavramlar› ve sorunlar› ›fl›¤›nda tar- toplum, komünal toplum ve kapitalist toplum.
t›flmak. Marx’›n görüflleri bundan sonra kapitalizmin bir
Marx ve Engels, Hegel’in metafiziksel idealizmi- elefltirisine dönüflür. Marx’a göre ürünün de¤eri,
ne karfl› ç›karak evrendeki birincil olgusall›¤›n ürünün üretiminde harcanan de¤erin miktar›yla
do¤a oldu¤unu ilan ettiler. Do¤an›n tözü ise mad- ölçülür. Ürün eme¤in karfl›l›k geldi¤inden daha
dedir. O hâlde evrende hüküm süren biricik töz yüksek de¤ere sat›ld›¤›nda bir art›-de¤er oluflur.
maddedir. Tinsellik maddi temeller üzerinde an- Art› de¤erin varl›¤› kapitalist sistemde çeliflkiyi
lam kazan›r. Do¤a diyalektik yasalara göre iflle- derinlefltirir. Bu nedenle, Marx, sömürünün ka-
yen bir evrimleflme süreci içindedir. Böylece pitalist sistemde orada burada tek tük rastlanan
Marx ve Engels’in maddecili¤i diyalektik madde- bir olgu de¤il, her yerde ve daima karfl›m›za ç›-
cilik olarak an›l›r. Diyalektik devinim her fleyden kan yayg›n bir olgu oldu¤unu öne sürer. Kapita-
önce do¤ada ve tarihte geçerlidir. ‹nsan düflün- list patronu lanetlemek yerine, iflçilerin bilinçli
cesinin diyalektik devinimi sadece maddenin di- ve güçlü bir grup olarak örgütlenmeleri gerekti-
yalektik deviniminin bir yans›mas›d›r. ‹nsan, ge- ¤ini öne sürer. Kapitalist düzen eme¤in yabanc›-
reksinimlerini karfl›layabilmek için do¤aya yöne- laflmas›na flahit olur. ‹flçi eme¤ini nesnenin içine
lir. Bunun için etkinlikte bulunmas› ya da çal›fl- koyar, yaflam› art›k kendisine de¤il nesneye ait-
mas› gerekir. Çal›flma, insan›n gereksinimlerini tir. Nesne baflka biri taraf›ndan sahiplenilir. Bu
gidermek için do¤al nesneleri çeflitli araçlar kul- flekilde insanl›k ve do¤a aras›ndaki kökensel ilifl-
lanarak bilinçli olarak dönüfltürmesidir. ‹nsan›n ki emeklerinin ürünüyle yabanc›laflan insanlarca
do¤ayla temel iliflkisi üretici etkinli¤idir ve insan bozulur. ‹nsanlar sadece emeklerinin ürünün-
temelde ekonomik ve toplumsal bir varl›kt›r. ‹n- den de¤il ama ayn› zamanda üretim süreci arac›-
san temel olarak düflünen de¤il, etkin bir varl›k- l›¤›yla kendilerinden de yabanc›lafl›rlar. E¤er
t›r ve bu etkinlik birincil olarak maddeye iliflkin eme¤in ürünü bana yabanc› ise o kime aittir?
üretkenlik etkinli¤idir. ‹lk tarihsel olgu insan›n Eme¤in yabanc›laflm›fl ürünü, sadece halk›n ken-
gereksinimlerini giderebilmek için gerekli araçla- disine ait olabilir. E¤er o iflçiye ait de¤ilse iflçi-
r› üretmesidir. Bu durum yeni gereksinimlere, den daha baflka bir kifliye ait olmal›d›r. Böylece
bunlar üretim araçlar›nda bir geliflmeye, bu da yabanc›laflm›fl bir eme¤in ürünü olarak iflçi, emek
yeni toplumsal iliflki biçimlerine yol açar. Diya- ile bir baflka kifli aras›nda yeni bir iliflki imal et-
lektik yasalar flu flekilde dile getirdi: 1) Nicelik mifl olur. Bu öteki kifli kapitalisttir. Yabanc›lafl-
de¤iflimlerinin nitelik de¤iflimlerine yol açmas› m›fl eme¤in sonul ürünü özel mülkiyettir. Özel
yasas›, 2) Karfl›tlar›n birli¤i ve savafl›m› yasas›, 3) mülkiyet hem yabanc›laflm›fl eme¤in bir ürünü-
Olumsuzlaman›n olumsuzlanmas› yasas›. Bu ya- dür, hem de onun arac›l›¤›yla emek yabanc›lafl›r.
salar›n hüküm sürdü¤ü do¤a tamamlanm›fl fley- Her tarihsel dönem kendi baflat idelerine sahip-
lerin de¤il, ak›p giden süreçlerin bir karmafl›kl›- tir. ‹nsanlar ideleri, dönemin maddi olgusal ko-
¤›n› yans›t›r. Tarihsel süreci bafllatan ve belirle- flullar›n›n bir yans›mas› olarak din, ahlak ve ya-
yen üretim araçlar›n›n üretilmesi olgusudur: sa alanlar›nda olufltururlar. Bir toplumda verilen
Üretim araçlar›n›n üretilmesi birtak›m üretici bir zamanda, fikirlerin çat›flmas› ekonomik dü-
güçleri gerektirir. Üretici güçler ile üretim araçla- zenin dinamik do¤as›na ba¤l›d›r. Karfl›tlar›n bir
r› aras›ndaki iliflki üretim iliflkileri olarak adlan- savafl›m› olan diyalektik süreç, maddi bir görü-
d›r›l›r. Bir toplumdaki üretim iliflkilerinin topla- nüme sahiptir, ama ayn› zamanda ideolojik bir
m›, o toplumun ekonomik yap›s›n› oluflturur. yan› da vard›r. En büyük yan›lg›, daha önceki
Ekonomik yaflam da toplumsal alt yap›y› olufltu- bir dönemin maddi düzenini yans›tan fikirlerin
rur. Üretim iliflkileri terimi mülkiyet iliflkilerine bugün için ifllevsiz oldu¤unu çünkü flu anda her-
de göndermede bulunur. Mülkiyet iliflkileri üre- hangi bir maddi karfl›l›¤› olmad›¤›n› anlamakta
tim iliflkilerinin hukuksal anlat›m›ndan baflka bir gösterilen baflar›s›zl›kt›r.
fley de¤ildir. ‹nsanl›k tarihsel süreçte flu aflama-
172 Modern Felsefe-II
NA M A Ç
Bentham’›n empirist ve yararc› görüfllerini de- ham’a göre toplumsal düzenle yarar ilkesi ara-
2 ¤erlendirmek. s›nda uyuflmazl›k görülen yerlerde reforma gi-
Bentham Mill ile birlikte yararc›l›k (ütilitarianism) dilmesi gerekir. Bentham dönemin aristokratlar›-
ad› alt›nda on dokuzuncu yüzy›l ‹ngiliz felsefesi- n›n en çok say›da insan›n mutlulu¤unu gütme-
nin ak›fl›n› belirlediler. Bentham’›n felsefesi ge- diklerini söyleyerek döneminin yasalar›na yöne-
nelde bir ahlak felsefesidir. Bentham’a göre ba- lik etkili elefltiriler gelifltirmifltir.
N
flar›n›n birincil koflulu bilimsellik oldu¤u için eti-
¤i ve politikay› da bilimsel bak›mdan do¤rulana- Mill’in empirist ve yararc› görüfllerini de¤erlen-
A M A Ç
bilir disiplinler hâline getirmeye çal›flm›flt›r. Yap- 3 dirmek.
t›¤› ifl temelde bir insan do¤as› çözümlemesidir. Ütilitarianism adl› eserinde Mill, Bentham’›n yo-
Bentham’a göre tüm eylemlerimiz hazza ulaflma lundan ilerleyerek yarar ilkesini savunma ifline
iste¤i ve ac› çekme korkusunca güdülenir. Bu giriflti. Mill’e göre eylemler mutlulu¤u ilerletme
evrensel bir genellemedir. Bunlar ne yapaca¤›- ile orant›l› olarak do¤ru, tersini ortaya ç›karma
m›z› belirledi¤i gibi ne yapmam›z gerekti¤ine de e¤iliminde oldukça yanl›flt›r. Bentham eylemin
iflaret eder. Buradan haz, mutluluk ve iyinin efl ahlaksall›¤›n› do¤urdu¤u haz miktar›n› ölçmek
anlaml› oldu¤u ve yine ac›, mutsuzluk ve kötü- yoluyla belirlemekteydi. Mill’e göre ise hazlar› ya
nün de efl anlaml› olduklar› sonucu ç›kar. Eyle- da ac›lar› böyle bilimsel flekilde ölçümlemek
min do¤rulu¤u ya da yanl›fll›¤›, ortaya ç›kard›¤› mümkün de¤ildir. Bunun yerine hazlar aras›nda
sonuçlar›n ne kadar çok insana yarar ve iyilik nitel ayr›mlar yap›lmal›d›r. Böylece daha yüksek
getirdi¤i ile ölçülür. Bentham, bu genel yarar il- hazlar ve daha afla¤› hazlar vard›r. Afla¤› hazlar
kesini gerçeklefltirebilmek için hazc› hesaplama bedensel, yüksek hazlar entelektüel ve estetik
(hedonic calculus) denilen, hazlar› ve ac›lar› öl- hazlard›r. Mill insan do¤as›n›n iyilefltirilmesi ve
çümleme yolunu önermifltir. Bir eylemin do¤ur- yetkinlefltirilmesi gereksinimine ve bireyselli¤e
du¤u haz ya da mutluluk, yo¤unluk, süreklilik, vurgu yapt›. Bireyselli¤in gelifltirilmesi ile iyi ge-
akrabal›k, kesinlik, verimlilik, ar›l›k ve uzam (et- liflmifl insanlar karfl›m›za ç›kacakt›r. Kifli bireysel
kilenen kiflilerin say›s›) etkenleri bak›m›ndan olarak tüm güçlerini uyumlu bir biçimde birleflti-
analiz edilecektir. Bunlar›n optimal bileflkesini rip bütünlefltirme idealine do¤ru geliflim göster-
ortaya koyan eylem öteki almafl›klara göre seçil- dikçe bireyselli¤ini de gerçeklefltirmifl olacakt›r.
mesi gereken eylem olarak öne ç›kar. Bu da bi- Mill’e göre bu bir ayr›ks›l›k sorunu de¤il, ama
zi hazc› ütilitarianizme götürür. Bentham’›n ya- türlülük içinde bir birlik sorunudur ve insana öz-
sama yöntemi de “eylemin verdi¤i zarar›” ölç- gü bir sorundur. Mill’e göre her kiflinin iyili¤i o
mek üzerine kuruludur. Birincil kötülük, bir h›r- kifli için iyidir ve bu yüzden genel mutluluk tüm
s›z›n, paras›n›n kayb›na yol açmas›ndan dolay› kiflilerin mutlulu¤unun toplam› olmal›d›r. Birey-
kurban›na çektirdi¤i ac›d›r. ‹kincil kötülük ise, sel kiflili¤in özgürce geliflimi insan mutlulu¤unun
baflar›l› bir h›rs›zl›k, h›rs›zl›¤›n kolay oldu¤unu baflta gelen ö¤elerindendir. Uygarl›k belli bir
telkin etmifl olur. Bu telkin kötüdür, çünkü özel noktaya dek geliflti¤inde yarar ilkesi bireyin bafl-
mülkiyete karfl› sayg›y› zay›flat›r ve mülkiyet gü- kalar›na zarar verme özgürlü¤ü d›fl›nda tam öz-
venliksiz hâle gelir. Yasa, toplulu¤un total mut- gürlükten yararlanmas› gerekti¤ini bildirir. Bu
lulu¤unu artt›rmakla iliflkilidir. Bunu kötü sonuç- durumda bir özgürlük hakk›ndan, yarar ilkesin-
lar do¤uran eylemlerin yap›lmas›n› önleyerek de temellenen bir haktan akla uygun olarak söz
sa¤layabilir. Suç oluflturan bir eylem ya da sald›- edilebilir. Demokrasi en iyi yönetim biçimidir
r›, tan›m gere¤i aç›kça toplulu¤un mutlulu¤una ama demokraside bile insanlar›n özgürlü¤ünü ve
zararl›d›r. Ceza yararc› bak›fl aç›s›ndan do¤rula- öz-geliflim gereksinimlerini yads›yan güçlere kar-
nabilecekse, gösterilebilmelidir ki ceza nedeniy- fl› güvenlik önlemleri almak gerekir. Yine de hiç-
le verilen ac›, bir flekilde daha büyük bir ac›y› bir yönetim Mill’e göre flu konulara müdahele et-
önlemeli ya da ortadan kald›rmal›d›r. Ceza bun- memelidir: (1) Bir eylem özel kifliler taraf›ndan
dan dolay›, haz ya da mutlulu¤un daha büyük daha iyi yap›ld›¤› zaman, (2) Yönetimin özel bi-
bir toplam›n› sa¤lamada yararl› olmal›d›r. Bent- reylere göre eylemi daha iyi yapabilme olas›l›¤›
6. Ünite - Diyalektik Materyalizm ve ‹ngiliz Yararc›l›¤›: Marx, Bentham ve Mill 173
Kendimizi S›nayal›m
1. Afla¤›dakilerden hangisi Marx’›n eserlerinden biri 6. Marx’a göre orta s›n›f/burjuvazi afla¤›daki tarihsel
de¤ildir? dönemlerden hangisinde ortaya ç›km›flt›r?
a. Ludwig Feurbach ve Klasik Alman Felsefesinin a. Köleci toplum
Sonu b. Kapitalist toplum
b. Demokritos ve Epiküros’un Do¤a Felsefeleri Ara- c. Proleter toplum
s›ndaki Ayr›m Üzerine d. Komünal toplum
c. Felsefenin Sefaleti e. Feodal toplum
d. Ekonomi Politi¤in Elefltirisine Katk›
e. Kapital 7. Mill ile Bentham aras›nda yap›lan afla¤›daki karfl›lafl-
t›rmalardan hangisi yanl›flt›r?
2. Marx’a göre madde ve tinsellik iliflkisi hakk›nda afla- a. ‹kisi de eylemin ahlaksal de¤erini sa¤lad›¤› mut-
¤›dakilerden hangisi söylenemez? lulu¤a ve haza dayal› olarak belirlerler.
a. Do¤an›n tözü maddedir. b. Bentham hazlar› nicel bak›mdan k›yaslarken Mill
b. Tinsel olgular›n tözselli¤i yoktur. nitel k›yaslama yoluna gider.
c. Tinsellik maddesel töze indirgenebilir. c. Bentham insan do¤as› konusunda Aristoteles’e
d. Tinsellik varl›¤›n› maddi töze borçludur. geri gitmeye gerek olmad›¤›n› savunurken Mill
e. Tinsellik madde tözünün evrimleflmesinin bir bunu yararl› bulmufltur.
sonucudur. d. Her iki düflünür de hazlar›n bilimsel bak›mdan
bir ölçümünü, eylemin ahlaki de¤erinin belir-
3. Marx’a göre ilk tarihsel olgu afla¤›dakilerden hangi- lenmesi aç›s›ndan gerekli görmüfllerdir.
sidir? e. Her iki düflünür de temelde empirist bir tutum
a. Çevresel hakimiyet için giriflilen mülkiyet savafl› içinde olmufllard›r.
b. ‹nsan gereksinimlerinin giderilmesi için gerekli
araçlar›n üretilmesi 8. Afla¤›dakilerden hangisi Bentham’›n politik bak›m-
c. Egemen devlet erkinin oluflturulmas› için ilk po- dan karfl› oldu¤u kurumlardan biri de¤ildir?
litik ad›mlar›n at›lmas› a. Parlamento
d. Diyalektik sürecin maddeden ilk tinsellik düzey- b. Kral
lerini üretmesi c. Aristokrasi
e. Farkl› toplumsal s›n›flar aras›ndaki ilk s›n›f mü- d. Kurumsal kilise
cadelesi e. Monarfli
4. Marx’a göre afla¤›dakilerden hangisi do¤ada iflleyen 9. Mill, türlülük içinde birlik sorunu ile afla¤›daki iki-
diyalektik yasalar›ndan biridir? lemlerden hangisine göndermede bulunmaktad›r?
a. S›n›fsal savafl›m yasas› a. Madde-ruh ikilemi
b. Mülkiyet mücadelesi yasas› b. Do¤a-insan ikilemi
c. Do¤al olgusall›k ve aktüellik yasas› c. Bireysellik-toplumsall›k ikilemi
d. Olumsuzlaman›n olumsuzlanmas› yasas› d. Haz-ac› ikilemi
e. Özgür istenç yasas› e. Teklik-çokluk sorunu
5. Marx üretim iliflkileri ileafla¤›dakilerden hangisini 10. Mill’in en genel önermeler ifadesiyle göndermede
anlatmak istemifltir? bulundu¤u fley afla¤›dakilerden hangisidir?
a. Bir toplumdaki üretim iliflkilerinin toplam›n› a. Mant›k ilkeleri
b. Üretici güçlerle üretim araçlar› aras›ndaki iliflkiyi b. Do¤a yasalar›
c. Özü maddi yap›da olan insanla maddido¤a ara- c. Özgür istenç ilkeleri
s›ndaki iliflkiyi d. Mülkiyet yasalar›
d. ‹nsan›n gereksinimlerini gidermek için gerekli e. Hukuk yasalar›
araçlar› üretmesini
e. Üretim araçlar›n› üreten güçleri
6. Ünite - Diyalektik Materyalizm ve ‹ngiliz Yararc›l›¤›: Marx, Bentham ve Mill 175
Yararlan›lan ve Baflvurulabilecek
Kaynaklar
Copleston, F. (2000). Yararc›l›k ve Pragmatizm. çev.
Deniz Canefe, ‹stanbul: ‹dea Yay›nevi.
Copleston, F. (1998). Felsefe Tarihi: Nihilizm ve Ma-
teryalizm. çev. Aziz Yard›ml›, ‹stanbul: ‹dea Yay›-
nevi.
Çelik, S. (1996). Liberal Toplumda Özgürlü¤ün An-
lam›. (Simurg Dergisi) ed. Eray Ya¤anak, Mersin:
Mersin Üniversitesi Yay›n›.
Çelik, S. (2009). ‹yinin Varl›¤› ve Anlam› Üzerine
Etik Nesnelcili¤in ‹ki Türü ve Elefltiriler. (Özne
Dergisi) ed. Mustafa Günay, Adana: Çukurova Üni-
versitesi Yay›n›.
Engels, F. (2006). Ludwig Feuerbach ve Klasik Al-
man Felsefesinin Sonu. çev. C. Karakaya, ‹stan-
bul: Sosyal Yay›nlar.
Gökberk, M. (1990). Felsefe Tarihi. ‹stanbul: Remzi
Kitabevi
Mill, J. S. (1960). On Liberty. The Subjection of Women,
London: Oxford University Press.
Mill, J. S. (1969) Autobiography. London: Oxford
University Press.
Mill, J. S. (1965). Faydac›l›k. çev. fiahap Nazmi Cofl-
kunlar, ‹stanbul: Milli E¤itim Bas›mevi.
Mill, J. S. (1956). Hürriyet. çev. M.Osman Dostel, An-
kara: Maarif Yay›nevi.
Nielson, K. (1967). Ethics, Problems of. (The
Encyclopedia of Philosophy). ed. Paul Edwards,
New York: The Macmillan Company.
Sahakian, W. (1997). Felsefe Tarihi. çev. Aziz Yard›m-
l›, ‹stanbul: ‹dea Yay›nevi.
Stroll, A. & Popkin, H. R. (1962). Introduction to
Philosophy. New York: Holt Rinehart and Winston,
Inc.
Stumpf, S. E. (1994). Philosophy; History and
Problems. United States of America McGrow Hill
‹nc.
Thilly, F. (2007). Felsefenin Öyküsü-II Ça¤dafl Felse-
fe. çev. ‹brahim fiener, ‹stanbul: ‹zdüflüm Yay›nlar›.