You are on page 1of 72

1

........................................................................................................................................................... 4
.............................................................................................................................................. 9
.................................................................................................. 11
...................... 15
.......................................................................................... 17
............................................................................................................... 18
......................................................................................................................... 24
....................................................................................................................... 27
.............................................................................................................. 28
............................................................... 31
............................... 32
...................................................................................................... 33
...................................................................................... 33
............................................................................................................................. 34
........................................................................................................................ 37
....................................................................... 39
................................................................................................................ 41
.................................................................. 45
..................................................................................................... 48
.......................................................................................................... 53
.................................................................................................................................... 60
........................................................................................................................................................... 65
...................................................................................................................................................... 65
..................................................................................................................................................... 67
..................................................................................................................................................... 69
..................................................................................................................................................... 70
3

(s.v.t): subhane ve teala (münezzeh ve yüce)

(s.a.a): sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem (Allah ona ve ailesine salat ve selam etsin)

(a.s): çoğul kişiler için aleyhimusselam (onlara selam olsun),


tekil kişiler için aleyhisselam (ona selam olsun)

(s.a): kadınlar için selamullahi aleyha (Allah’ın selamı onun üzerine olsun)

(r.a): rahimehullahi aleyh (Allah ona rahmet etsin)

(l.a): çoğul kişiler için lanetullahi aleyhim (Allah onlara lanet etsin),
tekil kişiler için lanetullahi aleyh (Allah ona lanet etsin)
4

Yeni ilim bazı kimseler tarafından inkar edildi ve onlar diyorlar ki, “Siz batıl
yoldasınız, Ahmed Muradın Mikail meleği olmasına ve Habil (a.s) veya Harun
(a.s) veya Selman Farsi (a.s) olarak enkarne etmesine, Abdullah Haşimin geçmişte
Yusuf (a.s) veya İdris (a.s) veya veya veya… olarak enkarne etmesine deliliniz
nedir?” ve onlar buna somut delil istiyorlardı.
Böyle yorumlar yapanlara birkaç soru sormak isteriz:
Ey şüphe ehli! İmam Ali (a.s) ilk Adem ve ilk Nuh olduğunu buyurduğu
zaman sizi onun (a.s) bu söylediğine inandıran ne oldu?
Sizin görüşünüze istinaden sormak isterim ki, İmam Alinin (a.s) aşağıda
buyurduğu sözlerin doğru olduğuna dair deliliniz nedir:
Benim dağları yükselten ve yerleri yayan.
Benim çeşmeleri akıtan.
Benim bitkileri yeşerten.
Benim ağaçları diken ve meyve verdiren.
Benim mahlûkatın kuvvetini verip takdir eden.
Benim yağmuru yağdıran, yıldırımı düşüren ve sesini işittiren.
Benim şimşeğe ışık verip çaktıran.
Benim Güneş’e ışık veren.
Benim Ay’ı doğurtan.
Benim yıldızları icat eden.
Benim denizlerde gemileri yaratıp seyrettiren.
Benim kıyameti koparacak olan.
Eğer ölürsem ölmemişimdir, eğer öldürülürsem öldürülmemişimdir.
5

Benim Ezille âleminde Allah’ın gaim ettiği ve mahlûktan itaat etme sözü
aldığı kişi.
Benim Mestur Kitap, Beyt-ul Mamur, Hers ve Nesil.
Benim Allah’ın itaatini ruhu olan ve nefes çeken her kalbe farz kıldığı.
Benim evvel ve ahirdekileri neşredecek olan.
Benim nagura üfleyen ve bugün kâfirlere kolay olmayan zor bir gündür.
Benim ismi azam ve o isim şudur: ‫ك‬,‫ ه‬,‫ى‬,‫ ع‬,‫ص‬
Benim istediği şekle giren.
Benim birinci ahiret.
Benim başlatan ve benim geriye döndüren.
Benim nübüvvet kandillerinden bir kandil.
Benim zeytune dallarından bir dal.
– Beyan Hutbesinden alıntı
Ayrıca İmam Alinin (a.s) Turda Musa (a.s) ile konuştuğunu söylediği sözünün
doğruluğuna deliliniz nedir? Oysa Kurani Kerim buyuruyor ki, Musaya konuşan
Allah (s.v.t) idi.
Bizler ve sizler İmam Alinin (a.s) buyurduğu her sözüne iman etmişiz, hatta o
(a.s) buyurduğu o sözler için bizlere bir kanıt sunmadıysa bile. Böylece bizlerin,
onun (a.s) sözlerine iman etmemizin sebebi, onun a.s İmametinin bizler ve sizler
için kanıtlanmış olmasıdır, o yüzden de bizler onun a.s buyurduğu herşeye iman
ediyoruz, hatta anlamasak da bile. Bu, Muhammed ve Al-i Muhammedin (a.s)
yoludur ve bu yol, Hücceti tanıdıktan sonra ona teslim olmaktır.
Eğer sizler Allahın nebisi İmranın a.s zamanında yaşamış olsaydınız, onun
insanlara erkek çocuğunun olacağını vaadettiği, fakat kız çocuğu olduğu zaman,
onu inkar mı ederdiniz? Yoksa Allahın ve Elçisinin bir bildiği var ve ben bunun
hikmetini henüz anlamıyorum deyip imanınızda sabit mi kalacaktınız?
Eğer sizler Allahın nebisi Musanın (a.s) zamanında yaşasaydınız, Musa (a.s) 30
güne döneceğini vaadetmiş olduğu fakat 40 gün sonra döndüğü zaman, ondan
yüz çevirip buzağıya mı tapacaktınız? Yoksa tüm şüphe ve karışıklıkları
kendinizden uzaklaştırıp, onun (a.s) nebiliğine ve Hüccet oluşuna iman etmeğe
devam mı edecektiniz?
Eğer Allah Resulu Muhammedin (s.a.a) zamanında yaşamış olsaydınız, onun
(s.a.a) bir gecede Mescidi-Haramdan Mescidi-Aksaya götürülüp, oradan da
6

göklere kaldırılarak Mirac yaptığını söylediği fakat bunu kanıtlayacak herhangi


bir delil sunmadığı zaman, onun (s.a.a) bu söylediklerine iman edermiydiniz?
Son bir soru: Eğer mevlamız ve imamımız, Allah Resulü Muhammedin (s.a.a)
zamanında yaşamış olsaydınız, ve onun (s.a.a) arkasında 10 seneden de fazla
Beytül-Makdis istikametinde namaz kılsaydınız, sonra birgün Resulullahın (s.a.a)
Kıblenin değiştirildiğini ve Kabe olduğunu söylediğini duysaydınız, hemen
Resulullaha (s.a.a) itaat edenlerden olurmuydunuz? Yoksa, “eğer o hak nebi
olsaydı Kıblenin yönünü en başından bilirdi” diye söyleyip yüz çevirenlerden mi
olurdunuz?
Eğer hemen itaat edenlerden olurduk diye söylerseniz, o zaman ne sebepten
dolayı itaat ederdiniz? Sebep, onun (s.a.a) Allahın Resulü ve sizin üzerinize
Allahın Hüccet olduğu sizin için kanıtlanmış ve onaylanmış olduğu değil mi?
İşte İmam Ahmed el Hasan (a.s) ve vasisi Eba Sadık Abdullah Haşim (a.s) için
de durum böyledir. Eğer Ahmed el Hasanın (a.s) gerçekten de itaat edilmesi
vacip olan bir İmam ve Hüccet ve Doğu Siyah Bayraklarının Sahibi olduğu sizler
için kanıtlanmış olsaydı, öyleyse onun (a.s) buyurduğu her sözü delil falan
istemeden kabul ederdiniz.
Böylece, İmamın veya Elçinin İmametinin ve hükümranlığının delilleri herkese
sunulmuştur, ve aslında onun İmameti için kanıt talep etmek sizin hakkınızdır.
Ve İmam Ahmed el Hasan (a.s) Kurani Kerimde buyurulmuş şekilde Hücceti
tanıma kanununu bizlere ve sizlere sunarak bunu kanıtlamıştır. Ayrıca İmam
Muhammed Mehdinin a.s zuhur müjdesini vermiş ve Doğu Siyah Bayraklarını
kaldırmış ve bunu da ilahi delillerle, Ehlibeyt (a.s) hadisleriyle ve Hücceti tanıma
kanunu ile kanıtlamıştır. Bunun için daha önceden sitelerimizde sunduğumuz
makalelere başvurabilirsiniz.
Onun (a.s) yayınladığı ilme gelince, bu ona (a.s) bağlıdır, istediğini açıklar
istediğini sonraya bırakır, istediğini de hiç açıklamaz.
İmam Zeynel Abidin (a.s) buyurdu:
“İstediğimiz şeyin cevabını veririz, istediğimizi de esirgeriz.”
– Kafi c.1 s.211
İmam Bakır (a.s) buyurdu:
“Bu bize kalmıştır. Yanıtlamak istersek yanıtlarız, esirgemek istersek de
esirgeriz.” Sonra o (a.s) şu ayeti okudu: [İşte bu bizim ihsanımızdır. Artık
dilersen başkasına ver, dilersen verme. Hesabı yok.] (38:39)
– Vesailüş-Şia c.27 s.66
7

Allahın bizim üzerimize farz kıldığı görevimiz İmamı (a.s) bulmak, onu
tanımak ve ona teslim olmak, ayrıca onun ilmini sorgulamamaktır.
Ebu Cafer (a.s) şöyle buyurdu:
“Ey Cabir, bizim sözlerimiz zordur, zorun zorudur, değişmez, keskin, sert
ve temizdir. Vallahi onu mürsel nebi, mukarrep melek ve kalbi imtihan
edilmiş mümin hariç hiçkimse kaldıramaz. Öyleyse ey Cabir, eğer bizim
emrimizden sana birşey ulaşırsa ve kalbin ona meylederse, o zaman
Allaha şükret. Eğer (kalbin) onu reddederse, o zaman onu biz Ehlibeyte
geri döndür. Ve nasıl geldi, nasıl oldu, nasıl mümkün olabilir söyleme!
Zira vallahi bu, Allaha şirk koşmaktır!”
– Biharul-Envar c.2 s.208
Ebu Cafer (a.s) buyurdu:
“Ey Salim, gerçekten de İmam hidayet eden ve hidayet olunmuştur, Allah
hiçbir zaman onu gaflette bırakmaz ve herhangi bir Sünnette cahil
bırakmaz. Onun ne yaptığını soruşturmak veya ona baskı yapmak
insanlara düşmez! Bilakis onlara, ona teslim olmaları emrolunmuştur.”
– Muhtasar Besairul-Deracat: 74
Ebu Cafer (a.s) buyurdu:
“Allah insanları üç şeyle yükümlü kılmıştır: İmamları (a.s) tanımak,
onlardan gelen herşeyde onlara (a.s) teslim olmak ve ihtilafta oldukları
şeyler hususunda onlara dönmek.”
- Muhtasar Besairul-Deracat: 74
Ehlibeyt (a.s) buyurmuyor mu ki, Kaim kendisinden önceki şeyleri
mahvedecek ve İslamı yeniden başlatacaktır?
(Abdullah diyor ki) Eba Abdullahtan (a.s) Mehdinin davranışıyla ilgili sordum
ve (dedim ki) nasıl davranacaktır? Buyurdu:
“Allah Resulü (s) ne yapmıştısa o da onu yapacaktır. Kendinden
öncekileri yıkıp dağıtacaktır, Allah Resulünün (s) cahiliyeti yıkıp
dağıttığı gibi. İslamı yeniden başlatacaktır.”
- Gaybeti-Numani: 236
Abdullah ibn Eta rivayet ediyor ki, Ebu Cafer Bakır’a (a.s) şöyle sordu:
“Kaim kıyam etdiğinde insanlarla nasıl davranacaktır?” Buyurdu: “Allah
Resulü (s) gibi kendinden öncekileri yıkıp dağıtacak, islamı yeniden
başlatacaktır.”
- Biharul-Envar: 52/354, hadis 112
8

Ehlibeyt (a.s) insanların ilmin sadece 2 harfini bildiğini ve Kaimin (a.s) geri
kalan 25 harfi de getireceğini ve 2 harfi de onlara ekleyip 27 harf olarak
yayacağını söylemediler mi?
Eban bin Tağlip Ebu Abdullah’tan (a.s) şöyle rivayet ediyor:
“İlim 27 harftir. Resullerin getirdiğinin tümü sadece 2 harftir. Böylece
insanlar bugüne dek sadece 2 harfi bilmişler. Fakat bizim Kaimimiz
kıyam ettiğinde 25 ilmi getirecek ve insanlar arasında yayacaktır. Ve iki
harfi de ekleyip onları 27 harf olarak yayacaktır.”
– Biharul-Envar: c.52 s.336
Ehlibeyt (a.s) Kaimin ayeni emirle geleceğini ve araplara karşı sert olacağını
buyurmadılar mı?
İmam Bakır (a.s) şöyle buyurdu:
“Kaim yeni bir emir, yeni bir kitap ve yeni bir hüküm getirecektir.
Araplara karşı sert olacaktır…”
- Gaybeti-Numani: s.238
Vallahi bu, Allahın hidayet ettiği kimseler hariç herkese ağır gelecektir.
[İnsanlardan beyinsiz takımı: «Bunları bulundukları kıbleden çeviren nedir?»
diyeceklerdir. De ki: «Doğu da batı da Allah'ındır. O, dilediği kimseyi doğru
yola iletir. İşte böyle sizi, bütün insanlar üzerine adalet örneği, hak şahitleri
olasınız, Peygamber de sizin üzerinize şahit olsun diye, doğru yola iletip
ortada yürüyen bir toplum yaptık. Sana önceden durduğun Ka'be'yi kıble
yapmamız da yalnız peygamberlerin izinde gidecekleri iki ökçesi üzerinde
geri döneceklerden ayırt etmemiz içindir. Elbette o, Allah'ın doğru yola ilettiği
kimselerden başkasına mutlaka ağır gelecekti. Allah imanınızı zayi edecek
değildir. Allah insanlara karşı çok şefkatli ve merhametlidir.]
– Kurani Kerim 2:142-143
Allahtan hepimizi Kendi Nuruyla Kendi Hakkına ve Dosdoğru Yoluna hidayet
etmesini dileriz.
[Allah, dilediğini kendi nuruna yöneltir ve insanlara birçok misaller verir.
Allah, herşeyi bilendir.]
– Kurani Kerim 24:35
9

Lügatte Ric’at veya Kerret, ölümden sonra dünya hayatına geri dönüş
demektir. Cevheri ve Firuzabadi şöyle demiştir: […"Falanca Ric'ate inanıyor"
denildiğinde, "onun ölümden sonra dünyaya dönüşe" inandığı kastediliyor…]
1 Ric'ate "Kerret" de denilmektedir. Ric'at ve Kerret eş anlamlıdırlar. Cevheri der

ki: [Kerre, "geri dönmek" demektir. "Kerrehu" (onu geri döndürdü) ve "kerre bi
nefsihi" (geri döndü) denir; geçişli ve geçişsiz fiil olarak kullanılır.] 2 Ric’atın,
açıklamak istediğimiz ıstılahî anlamına ise şudur:
Ric’at, bazı ölülerin dirilmesi ve Mahşer gününden önce bu dünyaya geri
dönmesiyle ilgilidir. Kurani Kerimde ricatın eski dönemlerde bazı ümmetlerde
gerçekleşmiş olduğunun ve gelecek dönemlerde de gerçekleşeceğini kanıtlayan
çoğu ayetler vardır.
Allahın, iki grup insanı yeniden yaratacağına veya dirilteceğine işaret eden
çoğu sayıda hadisler ve ayetler vardır. İlk grup imanın zirvesine ermiş olanlardır,
diğer grup ise küfrün özüne ulaşmış olanlardır. Yani en iyi müminlerle en kötü
kafirler diriltilecekler. Ve bu grupların ehli eski dönemlerde yaşamış insanlardır.
Bu konuda henüz insanlara açıklanmamış birçok konular vardır, ve zamanı
geldiğinde herkes bilecektir inşaAllah. Fakat bu iki grup arasındaki bu savaş İlahi
Adalet Devletini kurmak için atılan ilk adımlardır.
[Andolsun ki peygamberlikle gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz
geçmiştir: Onlar mutlaka zafere ulaşacaklardır. Bizim ordumuz şüphesiz üstün
gelecektir. Onun için bir süreye kadar onlardan yüz çevir.]
– Kurani Kerim 37:171-174
İmam Ahmed el Hasan (a.s) buyurmuştur: “Ricat alemi bu alemden farklı bir
alem değildir, şuan biz Ricattayız ve her çağda bir Ricat olmuştur ve Ricat
şimdiye dek durmamıştır. Fakat bu devir çok özeldir ve bir daha tekrar
etmeyecektir, zira tüm peygamberler, elçiler, veliler ve seçkinler hepsi bir araya
toplanmaktadır.”
Musenna el-Hannat, İmam Cafer bin Muhammed’den (a.s), o da babasından
(a.s) şöyle rivayet etmiştir:
“Yüce Allah’ın günleri 3’tür: Kaim’in kıyam ettiği gün, Kerret (geri
dönüş) günü ve Kıyamet günü.” [3]

1
Sihah, c.3 s.1216; Kamus-ul Muhit cilt 3, s.28.
2
Sihah, c.2, s.805.
3
Şeyh Saduk, Mean-il Ahbar, s.366.
10

Birden fazla Ehlibeyt (a.s) hadislerinde sadece iki Kıyametin olduğu


belirtiliyor; Kaimin (a.s) zamanında olan Küçük Kıyamet ve ölümden sonra
Mahşer Gününde gerçekleşen Büyük Kıyamet. Bu önemli meseleye değinen bazı
hadislere bakalım:
Hammad şöyle nakleder: Ebu Abdullah (a.s) şöyle buyurdu:
İnsanlar bu ayetle ilgili ne söylüyorlar: {Ve her ümmetin âyetlerimizi
yalan sayanlarından bir cemaati toplayacağımız gün, artık onlar bir arada
tutulup sevkedilirler.} (Neml 27:83) Dedim ki: Onlar bunun Kıyamette
olacağını söylüyorlar. İmam (a.s) da şöyle buyurdu: Onların söylediği
gibi değildir, bu Ric’attır. Allah Kıyamet’te her ümmetten bir cemaat
toplayıp geriye kalanını bırakacak mı? Kıyamet ayeti şudur: {Onları
toplamış ve hiçbir kimseyi geride bırakmamışızdır.} (Kehf 18:47) [4]
{Ve her ümmetin âyetlerimizi yalan sayanlarından bir cemaati toplayacağımız
gün, artık onlar bir arada tutulup sevkedilirler. Nihayet geldikleri zaman,
Allah: «Siz, Benim ayetlerimi, onları ilmen kavramadığınız halde yalanladınız
mı? Değilse ne yapıyordunuz?» buyurur.} (Neml 27:83) İmam Sadık (a.s) bu
ayetle ilgili şöyle buyurdu:
“Ayetler Emirel-Müminin (a.s) ve İmamlardır (a.s) ve bu, Ricatla
ilgilidir.” [5]
{O zulmedenlere bundan başka da bir azap vardır. Fakat pek çokları
bilmezler.} (52:47). Rivayet edilmiştir ki, İmam Bakır (a.s) şöyle buyurdu:
“Hiç şüphesiz ki, Al-i Muhammedin (a.s) hakları konusunda zalim
olanlar için ondan (Mahşer Gününden) önce bir azap olacaktır, fakat pek
çokları bilmezler ve bu azap Ricattadır.” [6]
Cemil bin Derac şöyle rivayet etmiştir: Ben İmam Sadıka (a.s) Allah Azze ve
Cellenin şu ayetiyle ilgili sordum: {Elbette Biz peygamberlerimize ve iman
edenlere hem dünya hayatında, hem de şahitlerin dikileceği günde yardım
edeceğiz.} (40:51). O (a.s) şöyle buyurdu:
“Vallahi bu Ricatta olacaktır. Bilmiyor musun ki, bu dünyada çoğu
peygamberlere yardım edilmedi ve onlar öldürüldüler, İmamlar da
öldürüldüler ve onlara yardım edilmedi. Böylece bu ricatta olacaktır.”
Dedim: {Ve münadinin yakın bir yerden seslendiği gün ona kulak ver.

4
Muhtasar-u Besair-ud Derecat, s.41-42.
5
Biharul-Envar: c.53, s.53, hadis 30.
6
Biharul-Envar: c.53, s.117, hadis 144.
11

Hakka çağıran o sayhayı (haykırışı) işitecekleri gün, işte o kabirlerden çıkış


günüdür.} (50:41-42). İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Bu Ricattır.” [7]
Muhammed bin Selim rivayet eder: Ebu Cafer (a.s) Allah’ın bu ayetiyle ilgili
şöyle buyurdu: {Diyecekler ki, “Rabbimiz, bizi iki kez öldürdün ve iki kez
dirilttin. Şimdi günahlarımızı itiraf ettik. Buradan bir çıkış yolu var mı?”}
(Mümin, 40:11)
“Bu, ölümden sonra Ricattaki insanların hakkındadır ve o, Kıyamette
olacaktır, öyleyse eyvahlar olsun zalimlere.” [8]
Mufazzal, {Ve her ümmetin âyetlerimizi yalan sayanlarından bir cemaati
toplayacağımız gün, artık onlar bir arada tutulup sevkedilirler.} (Neml 27:83)
ayeti hakkında Ebu Abdullah’ın (a.s) şöyle buyurduğunu nakleder:
Öyle bir mümin yoktur ki, öldürülmüş olsun ama (kendi eceliyle) ölene
dek Ric’at etmesin. Halis imana ve halis küfre sahip kimseler Ric’at
edecektir.” [9]

Şia fakihleri Ric’atı, ölümden sonra bu dünya hayatında tekrar dirilme olarak
kabul eder.
Şeyh Müfid şöyle söylüyor: [Ric’at bahsinde, derim ki: Allah (s.v.t) insanları
yeniden canlandırarak eski şekilleriyle ölmüş halinden canlı hale getirecek ve
O (s.v.t) onların bazısını aziz ve bazılarını da zelil edecektir. Ayrıca hak ehli
batıl ehli üzerinde ve mazlumlar zalimler üzerinde zafer kazanacaktır. İşte bu
Al-i Muhammed’in (a.s) Mehdisi’nin kıyamı zamanındadır.] 10
Şeyh Hür Amuli şöyle söylüyor: [Bilin ki, buraya dönüş, ölümden sonraki ve
Kıyamet gününden önceki dirilmedir ve bizim, onun anlamından çıkardığımız
şey budur ve alimler de onu açıklamıştır...] 11
Buradan belli oluyor ki, onlar Ric’atı, içinde bulunduğumuz bu cismani alemle
bağlantılı olan tabii bir zaman dilimi gibi görüyorlar ve bunu daha da kanıtlayan
şey, Ric’atı kanıtlamak hususunda sebeplendirme yapısını belirlemeleridir ve işte
onların bazıları:

7
Muhtasar-u Besair-ud Derecat, s.18-19.
8
Müntehab-ul Besair s. 484, Bihar-ul Envar c.53 s.116, Muhtasar Besair-ud Derecat s.194.
9
Tefsir-i Kummi, cilt 2, s.131; Bihar-ul Envar, cilt 53, s.53.
10
Evail-i Makalat, s.78.
11
el-Îkaz min'el-Hec'at bi'l-Burhan ala'r-Ric’at, s.61.
12

İlki: Ric’atın, cismani dönüşün (mead) türlerinden olduğunu söylüyorlar ve bu


sayede ahiretteki mead için de aynı delili kullanıyorlar. Seyid Murtaza Ric’atla
ilgili muhakemesinde şöyle söylüyor: [...ve Tevhid ehlinin sözünün dışındakiler
hariç, hiç kimse ölülerin geri dönüşünün gerçekliğini inkar etmez çünkü Allah
(s.v.t) değerli insanları, onların katledilişlerinden sonra hayata geri getirmeye
kadirdir ve eğer O’nun (s.v.t) bunu yapmaya kudreti yetiyorsa, o halde O (s.v.t)
istediği zaman onları hayata geri döndürür.] 12
İkincisi: Onunla ilgili muhakemeleri bazı eski kavimlerin veya şahısların,
ölümlerinden sonra bu hayatta yeniden dirilmesine dayanıyor ve onlar Üzeyir’in
ölümünden sonra dirilmesini, İsa’nın dirilttiği ölüleri, Ashab-ı Kehf’in veya
İsrailoğulları’ndan bir kavmin dirilmesini vb. örnek veriyorlar.
Şeyh Muhammed Rıza Muzaffer şöyle söylüyor: [Ric’at’a inanmak ne tevhid
prensibiyle ne de risalet prensipleriyle çelişmemektedir bilakis o, onların her
ikisinin geçerliliğini de onaylamaktadır. Ric’at, Allah’ın (s.v.t) tutarlı gücünün
kanıtıdır, diriliş gibi ve o, fevkalade şeylerden biridir ki, ona Muhammed
Nebi’nin (s.a.a) ve onun Ehlibeyt’inin (a.s) mucizesi denilmesi uygundur ve
ölüyü diriltmek kesinlikle bir mucizedir ki, Mesih’e (a.s) verilmişti fakat o
daha çok bu şey hususundadır çünkü dirilme, bedenin toprağa
dönüşmesinden sonra gerçekleşir...] 13
Şeyh Tabersi şöyle söylüyor: [...ve Muhammed (s.a.a) ailesinden olan
İmamların (a.s) halifelik yapmalarıyla ilgili haberler gözler önüne serilmiştir
ki, Allah (s.v.t), Kaim’in (a.s) zamanında onun yakın dostlarından ve
Şiilerinden bazılarını, ona (a.s) yardım etme ve destek verme mükafatını
kazanmaları ve onun devletinin ortaya çıkmasına sevinmeleri için,
ölümlerinden sonra diriltecektir. Ayrıca O (s.v.t) onun düşmanlarından olan
insanları da diriltecek ki, o (a.s) onlardan intikam alsın ve böylece onlar
Şiaların elleriyle öldürülerek ve O’nun kelamının yücelmesine bakarak,
aşağılanma ve utançla karşılaşsınlar. Böylece de bu dünyadaki cezadan hak
ettikleri kadar çeksinler. Ayrıca hiçbir aklı başında kişi, Allah’ın bu
kudretinin kendi içinde imkansız olduğu yönünde şüphe etmemelidir. Allah
bunu eski kavimlere yaptı ve Kuran’ın birkaç yerinde bundan bahsedilmiştir,
örneğin Üzeyir ve diğerleri. Ayrıca Nebi’nin (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet
edilmiştir: “İsrailoğulları’nın yaşadıklarının tümü benim ümmetimde de adım
adım, nokta nokta yaşanacaktır hatta onlardan biri kertenkele deliğine
girmişse, sizler de onu takip edeceksiniz.”] 14

12
Resail-ul Şerif-i Murtaza, cilt 3, s.135.
13
Akaid-ul İmamiyye, s.109.
14
Tefsir-i Mecma-ul Beyan, cilt 7, s.366.
13

Üçüncüsü: Şeyh Tabersi’den duymuş olduğumuz gibi, Ric’atı İmam Mehdi’nin


(a.s) zuhur dönemine bağlıyorlar.
Şeyh Müfid şöyle söylüyor: [Bize yetişen bilgilerde, Kaim Mehdi’nin (a.s)
kıyam zamanının alametlerinden ve onun kıyamından önce ayet ve delil
olarak gerçekleşecek hadiselerden bahsedilir. Onlardan biri de Süfyani’nin
hurucudur...] ve yine şöyle söylüyor: [ve ölüler kabirlerinden çıkacaktır böylece
dünyaya geri dönecek, birbirlerini tanıyacak ve birbirlerini ziyaret
edeceklerdir...] ve yine şöyle söylüyor: [ve daha sonra onlar onun (a.s)
Mekke’de zuhur ettiğini bilecekler ve böylece ona yardım etmek için ona
doğru gideceklerdir.] 15
Dördüncüsü: Aslında zulümden sonra yeryüzündeki hilafet ve güçten
bahseden bazı ayetleri, Nebi’nin (s.a.a) ve İmamların (a.s) vefatlarından sonra bu
bu dünya hayatına geri dönüşünün kanıtı olarak sunuyorlar. Örneğin: O (s.v.t)
şöyle buyurmuştur: {Biz ise istiyorduk ki, yeryüzünde güçsüz düşürülenlere
lütufta bulunalım ve onları İmamlar yapalım ve Varisler kılalım.} (Kasas 28:5)
Şeyh Hür Amuli, Nebi (s.a.a) ve İmamlar’ın (a.s) Ric’atı hakkında Şia’nın
icmasından bahsettikten sonra, bu ayet ile ilgili şöyle söylüyor: [...ve bu, ayetteki
ve Tabersi’nin sözündeki çoğul zamir mülahazası ile halifelik, güç, korkunun
zevali ve ibadet lafzı ve ayrıca takiyyenin vacipliği hususundaki bilgiler
sayesinde açıklanmış oluyor. Ayrıca o yalnızca, İmam Mehdi’nin (a.s)
hurucuna kadar vacip ise, zaruriyet ve karine olmaksızın uzak tevil ve mecaza
göre herkese o vaciptir....] 16
Ayrıca O (s.v.t) şöyle buyurmuştur: {Allah sizden iman edip güzel işler
yapanlara, kendilerinden öncekileri yaptığı gibi onları da muhakkak
yeryüzünün hükümranları yapacağına, onlara kendileri için hoş gördüğü
dinlerini kuvvetle icra etme gücü vereceğine, kesinlikle onları korkularının
arkasından güvenceye erdireceğine dair, yeminle söz verdi. Onlar, hakkımda
hiçbir şeyi ortak koşmayarak yalnızca Bana ibadet edeceklerdir. Artık bundan
sonra kim nankörlük ederse, onlar fasıkların ta kendileridir!} (Nur 24:55)
Hür Amuli şöyle söylüyor: [...ve bu ayet, öncekinden daha açıktır zira o
açıklıyor ki, zikredilen insanlara verilen nimet, Onun (s.v.t) onları varis
İmamlar yapması ve onları yeryüzünde güçlendirip düşmanlarına karşı onları
uyarmasıdır. Tüm bunlar, onların yeryüzünde zulüme uğramalarından
sonradır öyleyse bu görüş bizlere, Ric’attan başka bir şeyi kanıtlıyor mu?!] 17

15
El İrşad, cilt 2, s.368-370.
16
el-Îkaz min'el-Hec'at bi'l-Burhan ala'r-Ric’at, s.67.
17
el-Îkaz min'el-Hec'at bi'l-Burhan ala'r-Ric’at, s.93.
14

Bu alimlerden yaptığımız alıntılar, onlarla ilgili söylediklerimizi kanıtlamaya


yeter. Bu fakihler Ric’atı ve onunla ilgili rivayetleri bu cismani alemin bir parçası
olarak tevil etmişlerdir ve diğerleri ise Ric’ata ilişkin bu rivayetleri başka bir
şekilde tefsir edip insanların geri dönüşü şeklinde değil, hak devletin geri
dönüşü şeklinde tevil etmişlerdir.
Seyid Murtaza onların sözlerine isnaden şöyle söylüyor: [...Ashabımız içinde,
Ric’atı şahısların geri dönüşü ve ölülerin dirilmesi değil de devletin, emirlerin
ve yasakların dönmesi anlamında tevil eden kimseler vardır. Bu yüzden
Şia’dan bir grup, Ric’ata destekte aciz kalmış ve onun mümkünlüğünü
açıklayamamışlardır. Bunlar teklife 18 zıttır ve onlar Ric’atla ilgili mevcut
haberler için bu tevile bel bağlamışlardır..] 19
Hatta bazıları ileri giderek, Ric’atın geri dönen herkes için teklif yurdunda
olmadığını söylemişlerdir.
Allame Meclisi şöyle söylüyor: [...Böylece belli olan şu ki, Ric’at zamanı
sadece teklif zamanı değildir zira aksine, teklif yurdu cemaatine ve karşılık
yurdu cemaatine nispeten o, dünya ve ahiret arasında bir vasıtadır.] 20 Bu,
Ric’atı ve onunla ilgili rivayetleri idrak etmedeki bir çelişkidir. Şeyh Müfid bunu
şöyle söylemekle özetliyor: [İmamiyye, birçok ölünün Kıyamet gününden önce
dünyaya geri döneceği hususunda ittifak etmiştir, hatta aralarında Ric’atı
anlama açısından farklılık olsa da.] 21
Bu açıdan onların, Ric’at inancını açıklamadaki görüşleri farklıdır.
Sonradan Şeyh Saduk (eski fakihlerdendir) şöyle demiştir: [Bizim Ric’at
hususundaki itikadımız, onun hak olduğudur.] 22
Şeyh Muzaffer (sonraki dönem fakihlerindendir) Ric’atı, araştırmaları gereken
itikad asıllarından biri olarak görmemiştir ve şöyle söylemiştir:[...ve Ric’at, bizim
inanmamız veya araştırmamız gereken asıllardan değildir fakat bizim ona
inancımız, Ehlibeyt’in (a.s) bizlere rivayet ettiği gerçek sözlere dayanıyor ki,
biz onların yalana karşı masum (korunmuş) olduklarına iman ediyoruz ve bu,
onların bize anlattığı gayb meselerindendir ve onun oluşu kaçınılmazdır.]23
Onlardan bazıları da Ric’atın ayrıntılarının, keyfiyyetinin ve tertibinin ilminin
Allah’ın Halifesine havale edildiğini kabul etmiştir.

18
Teklif, İslam dininin insanlara Allah'ın emirlerini yapmalarını, yasaklarından da kaçınmalarını
emretmesi manasına gelir.
19
Resail-ul Şerif-i Murteza:, cilt 1, s.126.
20
Bihar-ul Envar, cilt 25, s.109.
21
Evail-i Makalet, s.46.
22
İtikat fi Din-ul İmamiyye, s.60.
23
Akaid-ul İmamiyye, s.113.
15

Seyid Abdullah Şubber şöyle söylüyor: [Her şeyden önce, Ric’ata iman etmek
ve bazı müminler ile kafirlerin dünyaya geri döneceğine iman etmek vaciptir
fakat onun detaylarını onlara (a.s) bırakmak şartıyla. Ayrıca Emirel Müminin
(a.s) ve Hüseyin’in (a.s) Ric’atla ilgili rivayetleri anlamca mütevatirdir ve geri
kalan İmamlar için ise tevatüre yakındır. Ayrıca onların dönüşlerinin
keyfiyyeti, tertib üzere olup olmadığı vb. onun tüm ilmi, Allah (s.v.t) ve O’nun
velilerine havale edilir.] 24 Ayrıca, Ric’atın Usul-i Mezhep’ten 25 olup da Usul-i
Din’den 26 olmadığı da söylenmiştir.

Allame Meclisi şöyle söylüyor: [Nasıl olur da bir mümin, masum İmamlar
(a.s) ile ilgili şüpheye düşebilir ki, onlarla ilgili yaklaşık 200 apaçık mütevatir
hadis sunulmuştur. Bunlar Naif ve kırk tane başka çok güvenilir ve en alim
fakih tarafından, kendilerine ait 50’den fazla kitapta rivayet edilmiştir... Ayrıca
eğer bu rivayetler tevatür olmazsa, Şia halefinin seleften rivayet ettiği tüm
şeylere rağmen hiçbir rivayete tevatür dememiz de mümkün olmaz.] 27
Hür Amuli şöyle söylüyor: [Ric’atla ilgili rivayetler apaçık bir şekilde
Masumlar (a.s) tarafındandır, zira o rivayetler Dört Kitapta28 ve diğer güvenilir
kitaplarda bulunmaktadır. Ayrıca sık görülen açık deliller onun geçerliliğini
kanıtlıyor ve onun güvenilirliğini onaylıyor, hatta onun kanıtlanması için delil
bile gerekmez. Zira o, tevatür derecesine ulaşmıştır ve hatta o dereceyi de
geçmiştir. Onunla ilgili tüm rivayetler ona işaret eden delillerle birlikte yararlı
bir ilimdir, o halde tüm cemaat bunun üzerinde hemfikir iken, hâlâ nasıl
şüphe edilebilir?!] 29
Şüphesiz ki, Hidayet İmamları (a.s) Ric’attan etraflıca bahsetmişlerdir. Ayrıca
göz önünde bulunduralım ki, Ric’atla ilgili büyük detayların açıklanacağı
zamanın henüz gelmediğini ve onun Kaim (a.s)’a bırakılan bir mesele olduğunu
da açıklamışlardır.

24
Hakk-ul Yakin, cilt 2, s.35.
25
Mezhebin yani Şia’nın temel inançları.
26
Dinin temel inançları.
27
Biharul-Envar, cilt 53, s.122.
28
Şia’nın en önemli dört kitabı olan El Kafi, El Fakih, Et Tehzib, El İstibsar. Arapça kullanımıyla:
Kütüb-i Erbaa.
29
el-Îkaz min'el-Hec'at bi'l-Burhan ala'r-Ric’at, s.56.
16

Zürare şöyle nakletmiştir: Ben Ebu Abdullah’a (a.s) Ric’at ve benzeri bu büyük
meseleler hakkında sordum. İmam (a.s) da şöyle buyurdu:
Senin bana sorduğun bu şeylerin zamanı henüz gelmedi ve Allah (s.v.t)
şöyle buyurmuştur: {Hayır, ilmini kuşatamadıkları ve kendilerine tevili
gelmemiş olan şeyi yalanladılar.} (Yunus 10:39) [30]
Bu yüzden, fakihler bunu bildikten sonra, Ric’atın detaylarıyla ilgili kendi
görüşlerini bir kenara bıraksalardı, düşmüş oldukları duruma düşmezlerdi ve
Allah’ın dininde öneriler ve teviller çıkarmazlardı ki, o öneriler ve teviller onların
bazılarını, Ric’at ile İmam Mehdi’nin (a.s) zürriyetinden olan Mehdiler (a.s)
hakkındaki rivayetler arasındaki bağlantıyı yanlış bir şekilde tasvir etmeye
götürdü.
Mehdiler (a.s) ile ilgili rivayetler mütevatirdir ve Şia kaynaklarında Ehlibeyt
İmamlarının (a.s) çoğundan sık sık rivayet edilmiştir. İmam Mehdi’nin (a.s)
Ensarı, bunların çoğunu onların kitaplarından bulup ortaya çıkarmıştır ve bu
mübarek davetin sitelerinde bulunmaktadır ve herkes onu detaylarıyla
okuyabilir. [31]
İmam Mehdi’nin (a.s) evlatlarından olan 12 Mehdi’nin var olduğunu ve
onların, Allah’ın yeryüzündeki Halifeleri olduğunu söyleyen pek çok mütevatir
hadis vardır. Ayrıca Ric’atın var olduğunu söyleyen pek çok hadis de vardır. Bu
yüzden, her iki akide de birçok mütevatir hadiste kanıtlanmıştır. Dolayısıyla,
onların birini inkar eden kimse ya aklından fayda görmeyen ve doğru ve kabul
edilebilir bir şekilde rivayetleri toplayıp uzlaştıracak ilmi olmayan biridir ya da
güneşi elek ile örtmek isteyen inatçı ve kibirli biridir. Zira, nesilden nesile Şia
alimleri tarafından çokça nakledilmiş olan bir hakikati inkar etmek başka ne
anlama gelir ki?!
Aslında bu, alimlerin hatasıdır ve bu, Al-i Muhammed’in (a.s) kendi Şialarına
şöyle vaad ederek bu konuyu kapatmalarından sonra olmuştur: “Senin bana
sorduğun bu şeylerin zamanı henüz gelmedi.” Bu yüzden, o alimlerin üzerine
düşen şey, bu vaadi bekleyip kendi vehimlerine göre o ikisi konusunda açıklama
yapmaya çalışmamaları ve sonra da ona (vehimlerine) ters olan şeye göre
hükmetmemeleriydi.
Ricatın en önemli meselesi Resulullahın (s), İmamların (a.s) ve Mehdilerin (a.s)
geri dönüşleridir. İmam Mehdiden (a.s) sonra Mehdilerin geleceğini söyleyen
birçok hadis vardır. Mehdilerle ilgili olan hadisler uzun süre Şiaların ilgi

30
Muhtasar-u Besair-ud Derecat, s.24
31
Mehdiler (a.s) hakkındaki hadisler için buraya bakabilirsiniz:
https://ahmedelhasan.wordpress.com/takvim/sii-kanitlari/12-mehdi-hadisleri/
17

alanından kenarda kalmış, zira onlar için Ricat ile ilgili, Mehdilerle ilgili,
İmamlarla ilgili ve Kaimin (a.s) Mübarek Kıyamı ile ilgili hadisler arasında uyum
sağlamak çok zor bir meseledir ve bu, açıklanması için Kaimin (a.s) kendisine
bırakılmıştır. Ayrıca bu dört meselenin İlahi Adalet Devletinin kurmak için
hazırlanmış İlahi Plan ile çok önemli ve sıkı bağlantıları vardır. Öyleyse hiçkimse
buna erişemezdi. Şimdi, önemli olan mesele şu ki, Mehdilerle ve Ricatla ilgili
bahseden hadisleri okurken mühim ortak bir meseleyle karşılaşıyoruz. Bu ortak
mesele odur ki, hakimiyet ve zafer olacak, ayrıca İlahi Adalet Devleti
kurulacaktır. Diğer taraftan bizler inanıyoruz ki, İlahi Adalet Devleti Kaimin (a.s)
eliyle kurulacaktır. Böylece Mehdilerle Ricat hadisleri arasında bir bağlantı
vardır, diğer yönden de Kaim ile İlahi Adalet Devleti arasında bir bağlantı vardır.
Ve bu bağlantı gün gibi apaçıktır.
Ricatın nasıl gerçekleşmesiyle ilgili ve onun Mehdilerle ve geri dönmüş
kimselerle bağlantısına gelince, bu konu özellikle Al-i Muhammedin (a.s)
Kaimine, zamanın İmamına (a.s) özeldir. Ve bugün, Kral Abdullahın öldüğü gece
İmam Mehdinin (a.s) zuhur müjdesini vermiş ve Siyah Bayrakları kaldırmış
İmam Ahmed el Hasan (a.s) bu dört meseleyle ilgili bağlantıyı Kurani Kerim ve
Al-i Muhammedin (a.s) hadislerine uygun şekilde açıkladı ve insanlara sundu.
Böylece de o (a.s) bu dört mesele arasındaki çelişkiyi ortadan kaldırarak, onlar
arasında bağlantı kurmaya çalışan fakat hiçbir türlü bunu beceremeyen sözde
Şialar ve Necef Ofisinin Samirilerine meydan okudu.

İmam Ahmed el Hasan (a.s) şöyle de buyurmuştur: […Allah’ın günleri, Allah


ve Allah’ın halifeleri yanında yakındır ve kafirler yanında ise uzaktır.
{Muhakkak ki onlar, onu uzak olarak görüyorlar. Ve Biz, onu yakın olarak
görüyoruz.} (Mearic 70:6-7) O günler Kaim’in kıyam ettiği gün, Ric’at günü ve
büyük Kıyamet günüdür. Onlara hakikatler açıldığı zaman, tüm insanlar
herkesin önünde ne kadar adalet ve zulüm olduğunu görecektir. Ayrıca daha
önce görmediklerini de görecektirler ve günahkarlar ile zalimler pişman olup
şöyle diyeceklerdir: “Keşke, Allah’ın Velisinin ve mahlukatı üzerine
Hüccetinin velayetini takip etseydik”…] [32]
Al-i Muhammed’in (a.s) sözünü ettiği de budur:
Musenna el-Hannat, İmam Cafer bin Muhammed’den (a.s), o da babasından
(a.s) şöyle rivayet etmiştir:

32
Cevab-ul Münir, cilt 2, soru 59.
18

“Yüce Allah’ın günleri 3’tür: Kaim’in kıyam ettiği gün, Kerret (geri dönüş)
günü ve Kıyamet günü.” [33]
Muhammed bin Selam, Allah’ın {Diyecekler ki: «Ey Rabbimiz, bizi iki kere
öldürdün, iki kere de dirilttin, şimdi günahlarımızı itiraf ettik; acaba çıkmanın
bir yolu var mı?»} (Mümin 40:11) ayetiyle ilgili Ebu Cafer’in (a.s) şöyle
buyurduğunu rivayet eder:
“Bu, ölümden sonra, Ric’attaki kavimlere hastır ve Kıyamet’te cereyan
edecektir. Zalim kavim uzak olsun.” [34]
Hammad şöyle nakleder: Ebu Abdullah (a.s) şöyle buyurdu:
İnsanlar bu ayetle ilgili ne söylüyorlar: {Ve her ümmetin âyetlerimizi yalan
sayanlarından bir cemaati toplayacağımız gün, artık onlar bir arada tutulup
sevkedilirler.} (Neml 27:83) Dedim ki: Onlar bunun Kıyamette olacağını
söylüyorlar. İmam (a.s) da şöyle buyurdu: Onların söylediği gibi değildir,
bu Ric’attır. Allah Kıyamet’te her ümmetten bir cemaat toplayıp geriye
kalanını bırakacak mı? Kıyamet ayeti şudur: {Onları toplamış ve hiçbir
kimseyi geride bırakmamışızdır.} (Kehf 18:47) [35]

İmam Ahmed el Hasandan (a.s) öğrendik ki, Reenkarnasyon gerçektir. Ve


ruhların bu dünyaya çoğu kez geri dönmesi gerçektir. İmam Ahmed el Hasan
(a.s) buyurdu ki, “Söylemişimdir, Haftül Şerif kitabı (insanlığa) sunulmuş en
yüce kitaplardan biridir, fakat içinde küçük miktar bozulma vardır, ama bu, çok
az miktardır.” Reenkarnasyon ve onun devirleri ile ilgili gerçekleri, cennete ve
cehenneme girmenin gerçeğini Haftül Şerif kitabında bulabiliriz. Bunu
kanıtlamak için şimdi sizlere Al-i Muhammedden (a.s) nakledilmiş bazı hadisleri
sunacağız:
Mufazzal, (Neml 27:83) ayeti hakkında Ebu Abdullah’ın (a.s) şöyle
buyurduğunu nakleder:
Öyle bir mümin yoktur ki, öldürülmüş olsun ama (kendi eceliyle) ölene
dek Ric’at etmesin. Halis imana ve halis küfre sahip kimseler Ric’at
edecektir.” [36]

33
Şeyh Saduk, Mean-il Ahbar, s.366
34
Muhtasar-u Besair-ud Derecat, s.194-195
35
Muhtasar-u Besair-ud Derecat, s.41-42
36
Tefsir-i Kummi, cilt 2, s.131; Bihar-ul Envar, cilt 53, s.53
19

İmam Sadık (a.s), Ric’atta İblis’in (l.a) Allah Resulü’nün (s.a.a) elleriyle
öldürülmesini zikrettikten sonra şöyle buyurdu:
İşte o zamanda, Allah azze ve celle’ye ibadet edilir ve O’na (s.v.t) hiçbir
şey ortak koşulmaz. Emirel Müminin (a.s) 44.000 yıl hükmeder, tâ ki
Ali’nin (a.s) Şia’larından bir adam kendi sulbünden 1000 erkek çocuk
doğurur. O zamanda, Allah’ın dilediği şey vasıtasıyla, Kufe Mescidi ve
etrafında her tarafı yemyeşil olan iki bahçe ortaya çıkar. [37]
Şeyh Saduk (r.h) uzun bir rivayette Memun Abbasi’nin (l.a) İmam Rıza’ya (a.s)
sorduğu soruları rivayet edip şöyle naklediyor: ...ve Memun (l.a) şöyle dedi: Ey
Ebul Hasan, Ric’at ile ilgili ne diyorsun? İmam Rıza (a.s) şöyle buyurdu:
Bu gerçekten de haktır ve geçmiş ümmetlerde de olmuş ve Kuran ondan
bahsetmiştir. Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Geçmiş
ümmetlerde olan her şey adım adım, nokta nokta bu ümmette de
olacaktır.” [38]
Esbağ bin Nebata rivayet ediyor ki, Abdullah bin Ebu Bekir el-Yeşkari Emirel-
Müminine (a.s) ölümden sonra bu dünyaya geri dönüşle ilgili sordu. İmam Ali
bin Ebu Talip (a.s) şöyle buyurdu:
“Allahın (s.v.t) Kendi kitabında şöyle buyurduğunu bimiyor musun:
“Musa tayin ettiğimiz vakitte kavminden yetmiş adam seçti.” (7:155) “Ve
bir vakit: «Ey Musa, biz Allah'ı açıkça görmedikçe, senin sözüne kesinlikle
inanmayacağız.» dediniz.” (2:55) ve Allah şöyle buyurdu: “Bunun üzerine
sizi o yıldırım yakalayıverdi; siz de bakakalmıştınız. Sonra şükredesiniz
diye sizi ölümünüzden sonra yine dirilttik.” (2:55-56). Görmüyor musun ey
ibn el-Kevva, onlar hiç şüphesiz öldükten sonra kendi evlerine geri
döndüler. Daha sonra Allah Kendi kitabında buyurmuyor mu ki, “Ve
üstünüze o bulutu gölgelik yaptık ve size verdiğimiz güzel rızıklardan yiyin
diye üzerinize hem kudret helvası, hem de bıldırcın indirdik.” (2:57). Odur
ki bu, onlar öldükten ve Allah onları yeniden dirilttikten sonra oldu. Ey
ibn el-Kevva, İsrailoğullarından bazı kimseler için Allah şöyle
buyurmuştur: “Binlerce oldukları halde, ölüm korkusundan dolayı
yurtlarından çıkıp gidenleri görmedin mi? Allah onlara «Ölün!» dedi
(öldüler). Sonra onları diriltti. Şüphesiz Allah insanlara karşı lütufkârdır.
Lâkin insanların çoğu şükretmez.” (2:243). Ayrıca Allah Acce ve Celle
Üzeyir ile ilgili şöyle buyurdu: “Yahut görmedin mi o kimseyi ki, evlerinin
duvarları çatıları üzerine çökmüş (alt üst olmuş) bir kasabaya uğradı;
«Ölümünden sonra Allah bunları nasıl diriltir acaba!» dedi. Bunun üzerine

37
Muhtasar-u Besair-ud Derecat, s.27
38
Uyun-u Ahbar–ir Rıza (a.s), cilt 1, s.218
20

Allah onu öldürüp yüz sene bıraktı; sonra tekrar diriltti. Ne kadar kaldın?
dedi. «Bir gün yahut daha az» dedi. Allah ona: Hayır, yüz sene kaldın.”
(2:259). Öyleyse Allah Azze ve Cellenin kudretine şüphe etme ey ibn el-
Kevva.” [39]
Hamran bin A’yen şöyle nakleder: Ebu Cafer’e (a.s) şöyle sordum:
“İsrail oğullarında gerçekleşip de bu ümmette gerçekleşmeyecek bir şey
var mıdır?” İmam (a.s) “Hayır.” Diye buyurdu. Ben de şöyle dedim: “O
halde Allah’ın şu buyruğunun anlamı nedir: [Binlerce kişi olarak evlerini
ölüm korkusuyla terk eden kimseleri görmedin mi? Allah, onlara “ölün”
dedi ve sonra da onları hayata geri döndürdü.] (2:243) Allah onları hayata
geri döndürdü ve insanlar onlara baktılar sonra da Allah onları tekrar
öldürdü mü yoksa O (s.v.t) onları normal şekilde mi dünyaya geri
döndürdü?” İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Allah, onları bu dünyaya geri
döndürdü ve onlar, evlerinde yaşayıp yemek yediler ve kadınlarla
evlendiler. Bundan sonra da Allah dileyinceye kadar diri kaldılar ve
bunun ardından sürelerini bitirdikten sonra öldüler.” [40]
Memun (l.a) şöyle dedi: “Ey Ebul Hasan, Ric’at ile ilgili ne diyorsun?” İmam Rıza
(a.s) şöyle buyurdu:
“Bu gerçekten de haktır ve geçmiş ümmetlerde de olmuş ve Kuran ondan
bahsetmiştir. Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Geçmiş ümmetlerde
olan her şey adım adım, nokta nokta bu ümmette de olacaktır.” [41]
Zürare şöyle nakleder: Ebu Cafer’e (a.s) şöyle sordum:
“Bana bildir, katledilen (öldürülen) ölmüş müdür (eceli tatmış mıdır)?”
Buyurdu ki: “Hayır, ölüm ölümdür, öldürülme öldürülmedir. Bunlar ayrı
ayrı şeylerdir.” Dedim ki: “Ama her kim öldürülürse ölmüştür.” Buyurdu
ki: “Allah’ın buyruğu senin sözünden daha doğrudur, Çünkü Allahu
Teâlâ Kuran’da ölüm (ecel) ile öldürülmeyi birbirinden farklı kılmıştır:
[O, ölür ya da öldürülürse…] (3:144) ve yine şöyle buyurmuştur: [Eğer ölür
ya da öldürülürseniz Allah’a götürüleceksiniz.] (3:158) Ey Zürare, dediğin
gibi (ölüm ile öldürülme) aynı şey değildir. Ölüm/ecel ölümdür,
öldürülme öldürülmedir. Allah Azze ve Celle buyuruyor ki: [Allah,
müminlerden, canlarını ve mallarını kendilerine cennet verilmek üzere satın
almıştır. Allahın yolunda çarpışacaklar da öldürecekler de
öldürüleceklerdir. Bu, Onun kendi üzerine yüklendiği bir ahittir.] (9:111) ve
yine buyuruyor ki: [Her canlı ölümü/eceli tadacaktır.] (3:185) Gördün mü,

39
Biharul-Envar: c.53 s.72, h.72
40
Bihar-ul Envar c. 12 s. 381, Muktasar Besair-ud Derecat s. 23-24
41
Uyun-u Ahbar–ir Rıza (a.s), cilt 1, s.218.
21

öldürülen ölümü/eceli tatmamıştır, kılıçla öldürülen yatağında ölen ile


bir değildir. Her kim öldürülürse muhakkak ölümü tadıncaya kadar
dünyaya geri dönecektir, kurtuluşu yoktur.” [42]
Cabir bin Yezid nakleder: Ebu Cafer’e (a.s) bu ayet: [Allah’ın yolunda
öldürülürseniz veya ölürseniz…] (3:157) hakkında soruldu. İmam (a.s) şöyle
buyurdu:
“Ey Cabir! Allah’ın yolu nedir, biliyor musun?” Dedim ki: “Allah’a ant
olsun ki hayır, bilmiyorum. Ancak sizden duyarsam öğrenirim.” Buyurdu
ki: “Ali ve zürriyetinin yolunda öldürülenlerdir. Her kim onun velayeti
üzere öldürülürse Allah’ın yolunda öldürülmüştür. Bu ayete inanan hiç
kimse yoktur ki onun öldürülüşü ve (normal) ölümü olmasın. Her kim
öldürülürse muhakkak diriltilip (eceliyle) ölecektir. Her kim (eceliyle)
ölürse muhakkak diriltilip öldürülecektir.” [43]
Feyz bin Ebi Şeybe nakleder: Ebu Abdullah (as)’ın [Allah peygamberlerden
misak almıştı.] (3:81) ayetini tilavet ettikten sonra şöyle buyurduğunu işittim:
“Resulullah’a (s.a.a) inanmak ve Emirel Müminin Ali’ye (a.s) bağlı olmak
hususunda misak almıştı.” O zaman İmam’a (a.s) “Ali’ye bağlı olmak”
deyince İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Allah’ın gönderdiği hiçbir Resul ve
Nebi yoktur ki, dünyaya dönüp Ali bin Ebu Talip’in (a.s) safında
savaşmasın…” [44]
Feyz bin Ebi Şeybe nakleder: Ebu Abdullah (as)’ın [Allah peygamberlerden
misak almıştı.] (3:81) ayetini tilavet ettikten sonra şöyle buyurduğunu işittim:
Tüm peygamberler Allah Resulüne (s.a.a) iman ediyorlar ve Aliye (a.s)
zafer veriyorlar.” Sonra şöyle buyurdu: “evet, Allah, Ademden son
peygamber Muhammede (s.a.a) kadar tüm peygamberleri yeniden
diriltecektir ki, böylece onlar Emirel Mümininin (a.s) önünde savaşsın.
[45]
Abdurrahman el-Kesir şöyle nakleder: Ebu Cafer (a.s) şu ayeti okudu: [Allah,
müminlerden, canlarını ve mallarını satın almıştır.] (9:111) Sonra da buyurdu
ki:

42
Tefsir-i Kenz’üd Dekâik C.2, S.242; İbn-i Cuma el-Arusi el-Havîzi “Tefsir-i Nûr es-Sakaleyn” C.1, S.403;
Tefsir’us Sâfi C.1, S.387, Mektebet’üs Sadr Tahran 2. Bas; Tefsir’ül Burhân C.1,S.323; Allâme el-Meclisi
“Bihâr’ül Envâr” kitabı C.53, S.65-66; Tefsir’ül Ayyâşi C.1, S.202; C.2, S.112; Müntehab’ul Besair, el İkaz
minel Hacat bil Burhan alar Ricat s. 257
43
Allâme el-Meclisi “Bihâr’ül Envâr” C.53, S.40-41; Tefsir’il Ayyâşi C.1, S.202; İbn-i Cuma el-Arusi el-
Havîzi “Tefsir-i Nûr es-Sıkleyn” C.1, S.403-404; Müntehab’ul Besâir
44
Bihar’ul Envar, c. 53, s. 41.
45
Muktasar-Besairud-Derecat s.26.
22

“Bunların kim olduklarını biliyor musun?” Dedim ki: “Çarpışıp öldüren


ve öldürülen müminlerdir.” Buyurdu ki: “Hayır, ama müminlerden kim
öldürüldüyse geri dönecek ölünceye kadar ve her kim ölürse geri
dönecek öldürülünceye kadar. Bu, Allah’ın kudretidir öyleyse onu inkar
etme.” [46]
Al-i İmran Suresi 185. ayeti yorumlayan İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle
buyurmuştur:
“Her kim öldürülürse ölümü tatmış olmaz. Ölümü tatmak üzere mutlaka
geri dönecektir.” [47]
İmam Ebu Cafer (a.s) buyuruyor ki:
“Hiçbir mümin yoktur ki, ölümü ve öldürülüşü olmasın. Her kim ölürse
diriltilip öldürülecek ve her kim öldürülürse diriltilip ölecektir.” [48]
Daha sonra şu ayetlerle ilgili: [Hayır! Siz yakında bileceksiniz. Yine hayır!
Yakında bileceksiniz.] (102:3-4) Abdullah bin Nacih rivayet ediyor: İmam Sadık
(a.s) şöyle buyurdu:
“İlk örnek Kerr’e (Ricat’a) işaret ediyor, ikinci örnekse Mahşer gününe
işaret ediyor.” [49]
Muhammed bin Abdullah Hüseyin rivayet ediyor: Babam İmam Sadıka (a.s)
şöyle sordu:
“Kerret (Ricat) ile ilgili ne buyuruyorsunuz?” O (a.s) buyurdu: “Ben Allah
Azze ve Cellenin buyurduğu ve Rssulullaha (s.a.a) gönderdiği tefsirini
söylüyorum. Allah azze ve celle şöyle buyurdu: [Dediler ki: «Öyleyse o
zararlı bir dönüş!»] (79:12). Bu, onların bu dünyaya geri dönecekleri (ve
cezalandırılacakları) zamandır, bunun yanısıra onlardan alınacak olan
intikam son bulmayacaktır (yani bu, zararlı dönüştür, zira bu dünyadaki
cezaları ahiretteki cezalarını azaltmayacaktır).” [50]
Aşağıdaki rivayet bizlere gösteriyor ki, ricat birkaç devirde tekralanıyor:

Abdulkerim bin Amr Has’imi şöyle nakleder: Ben Ebu Abdullah’ın (a.s) şöyle
buyurduğunu duydum:

46
Allâme el-Meclisi “Bihâr’ül Envâr” kitabı C.53, S.74; Tefsir’il Ayyâşi C.2, S.113-114; Tefsir’ül Burhân C.2,
S.167; Müntehab’ul Besâir.
47
Tefsir-i Safi c.1 s.405, Tefsir-i Ayyaşi c.1 s.160, Tefsir’ül Burhân c.1 s.329, Tefsir’ül Ayyâşi c.1 s.210.
48
Allame el-Meclisi “Bihâr’ül Envâr” kitabı C.53, S.71; Tefsir’us Sâfi C.1, S.734, 1.Bas; Tefsir’ül Ayyâşi C.2,
S.113; Tefsir’ül Burhân C.2, S.166; Müntehab’ül Besâir.
49
Biharul-Envar c.53 s.120 h.156.
50
Biharul-Envar c.53 s.46 h.17.
23

İblis (l.a) şöyle dedi: {bana onların gönderileceği (diriltileceği) güne kadar
mühlet ver}. Allah da onu reddetti ve şöyle buyurdu: {Sen mühlet
verilenlerdensin, malum vaktin gününe kadar}. Böylece, malum vaktin
günü geldiğinde, iblis (l.a) Allah’ın (s.v.t) Ademi (a.s) yarattığı günden
malum vaktin gününe kadar olan tüm ortaklarıyla görünecektir ve bu,
Emirel Müminin’in (a.s) döneceği son dönüştür.” Ben de şöyle dedim:
“Dönüşler mi?” İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Evet, dönüşler ve dönüşler. Bir
dönemdeki hiçbir İmam yoktur ki, kendi zamanının iyileri ve kötüleri
onunla birlikte dönmesin, nihayet Allah kafirlere karşı müminlere zafer
verir. Malum vaktin günü olduğunda, Emirel Müminin (a.s) kendi ashabı
içinde döner ve İblis (l.a) de kendi ashabı içinde gelir. Onların tayin
edilmiş yeri, Fırat yerlerinden bir yer olacaktır ve oraya ‘Ravha’ denir.
Orası, sizin Kufe’nize yakındır. Sonra, onlar öyle bir şekilde savaşırlar ki,
Allah azze ve celle alemleri yarattığından beri öyle savaşılmamıştır.
Sanki, Emirel Müminin Ali’nin (a.s) ashabının yüz adım geriye
çekildiğini görür gibiyim ve sanki, bazılarının ayaklarının Fırat’a
girdiğini görür gibiyim. İşte o anda, Cabbar azze ve celle iner
{bulutlardan gölgeler içinde ve melekler de ve iş bitirilir.} (Bakara 2:210)
Resulullah’ın (s.a.a) elinde nurdan bir mızrak vardır. İblis onu görünce,
topukları üstünde geri dönerek geri çekilir ve ashabı ona şöyle der:
“Nereye gidiyorsun oysaki kazanan sensin?” O da şöyle der: {Gerçekten
de ben sizin görmediğinizi görürüm, gerçekten de ben Alemlerin Rabbi
Allah’tan korkarım.} (Enfal 8:48) Böylece, Nebi (s.a.a) onu takip edip onun
omuzlarının arasına çok sert bir şekilde (mızrağı) saplar ve hem onu hem
de tüm ortaklarını helak eder. İşte o zamanda, Allah azze ve celle’ye
ibadet edilir ve O’na (s.v.t) hiçbir şey ortak koşulmaz. Emirel Müminin
(a.s) 44.000 yıl hükmeder, tâ ki Ali’nin (a.s) Şia’larından bir adam kendi
sulbünden 1000 erkek çocuk doğurur. O zamanda, Allah’ın dilediği şey
vasıtasıyla, Kufe Mescidi ve etrafında her tarafı yemyeşil olan iki bahçe
ortaya çıkar. [51]
Kendilerini ilim sahibi olarak iddia eden kimselerin, Ric’at ve diğer akideler
hususundaki rivayetleri basit ve yanlış bir şekilde anlamaları hakkında, İmam
Ahmed el Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur:
[Örneğin, hadislerdeki bu basit anlayışı, bazılarının Deccal’ın bir kişi olduğu
yönündeki tasvirlerinde görüyoruz: Onun eşeğinin bir adımı çok uzundur ve
iki kulağının arası 40 ya da bazı hadislere göre 70 zira’dır. Hatta bir hadiste
bahsedildiğine göre beraberinde bir aş dağı ve ateş dağı ile gelir. Nasıl bir
eşeğin kulağı 30 zira’ yada iki kulak arası 40 zira’ olabilir ki?! Ayrıca onun

51
Muhtasar-u Besair-ud Derecat, s.27.
24

beraberinde nasıl ateş ve aş dağı olabilir ki?! Akıl veya normal bir insan böyle
bir hadisi bunun bir sembol veya şifre olduğunu görmeden kabul edebilir mi?!
Hadislere yaptıkları bu basit açıklamalar, insanları vehimler ve hayallerde,
gerçekten uzakta yaşar yapmıştır.
Örneğin: Onların hadisler üzerindeki basit anlayışlarına göre, Mehdi’nin
Ensarı yataklarında kaybolacak ve birdenbire hiçbir başlangıç evresi olmadan
biraraya geleceklerdir, sanki çocuklar için bir çizgi film gibi. Aynı şekilde,
Akaid ile ilgili hiçbir hazırlık yapılmadan, Mehdi onları ilimle
silahlandırmadan, Mekke’de birdenbire bir araya geleceklerdir. Onların
insanlara yaptıkları tasvir, bir gece Mehdi’nin Ensarının havada uçup sadece
Mehdi ve onunla birlikte 313 kişinin kendilerini Kabe’de bulacak olmasıdır
ama tabii ki aslında kendilerini Mekke’de 100.000 Vahhabi ile çepeçevre
kuşatılmış bir halde bulacaklardır. Bu anlayış aptallığa yakındır. Bu şekilde,
insanları kandırıp onun ve 313 Ensarının Mekke’de zafere ulaşacağını bahane
ederek onların Mehdi’ye yardım etmelerini engellemektedirler. Siz hepiniz
ona yardım etmek için zuhurunu bekleyin ve hiçbir şey yapmayın! Çok güzel!
O zaman Mehdi (a.s) eğer bu 313 kişi ile Mekke’de savaşırsa, yüz binlerce
Vahhabi üzerine nasıl zafer sağlayabilir?! Hicaz’a nasıl egemen olabilir?! Bu
sadece birkaç yüz kişiyle mi yoksa mucizevi güçler ile mi olacaktır? Eğer konu
mucizeler konusuysa ve sadece insanları helak etmekse, o zaman Mehdi’ye ne
gerek vardır? O zaman, Allah Tebareke ve Teala, insanları helak eder,
mucizeler ile onlara galip gelir ve onları zorla iman ettirir ve böylece de mesele
bitmiş olur! İster Mehdi (a.s) ister de Ric’at ile ilgili olsun, akidevi meselelerin
bu şekilde basit anlaşılması, bu fikirleri benimseyenlerin ahmaklığını ve ne
kadar az anladıklarını gösterir. Bunlar açıklanmalıdır ki, bunları duyan
insanlar onların ilim ve fikir seviyelerini bilsin ve onlar tarafından
kandırılmasın.]

Reenkarnasyon, ölen kişilerin ruhlarının yeniden dünyaya dönüp başka


bedenlerde hayatlarını sürdürmelerine denir. İnsanlar, yeniden dünyaya
döndüklerinde önceki hayatlarında sergiledikleri amel ve tavırlara göre yeni
hayatları şekillenir. İyilik ehli olmuş iseler,daha iyi bir vaziyet ve daha güzel bir
beden ve daha yüksek bir dereceyle dönecekler. Ama eğer kötülük ehli olmuş
veya eğitilmemiş ve cahil kalmış iseler, çalışan-zorluk çeken hayvanların veya
çirkin sürüngenlerin bedenine girerek dünyaya dönecekler ya da fakir, kör, topal
olarak dünyaya döneceklerdir. Bunu kanıtlayan ayetlerden biri de şudur:
25

Allah (cc) buyuruyor: {Biz onlara en büyük azaptan önce daha hafif azap
olan dünyanın azabından tattıracağız, olur ki (tevbe edip) dönerler.} [Secde 21]
Küçük azap, dünya azabı ise bu azabı yaşamak için bu insanların bir şeyler
yapmış olması gerekmektedir… O hafif azap mutlaka dünyada çekilmektedir…
Ve şimdi gelelim aşağıdaki ayetlere:
{Nihayet onlardan birine ölüm gelince, “Rabbim! Beni dünyaya geri
gönderiniz ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım” der. Hayır! Bu
sadece onun söylediği (boş) bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar
dirilecekleri güne kadar (devam edecek, dönmelerine engel) bir perde (berzah)
vardır.} [Muminun 99-100]
{Allah, “Âyetlerim size okunuyordu da siz onları yalanlıyordunuz, değil
mi?” der. Onlar da şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Biz azgınlığımıza yenik düştük
ve sapık bir toplum olduk.” “Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer (tekrar
günaha) dönersek şüphesiz kendimize zulmetmiş oluruz. Allah, “Aşağılık
içinde kalın orada, artık benimle konuşmayın!” der.} [Muminun 105-108]
Bu ayetlerde dünyaya tekrar geri dönmek isteyenlere ret cevabı verildiği
söyleniyor. Ancak bu, reenkarnasyonun hiç olmadığına değil, sürekli dünyaya
geri gidip açığını kapatmak isteyenlerin bu isteklerinin reddedildiğine delildir.
Elbetteki dünyaya tekrar dönmemesine karar verilenlerin bu yoldaki istekleri
reddedilecektir. Ama bu onların daha önce reenkarne olmadıklarını veya
başkalarının dünyaya tekrar gönderilmediğini ifade etmez; geri gelmenin herkes
için kural olmadığını belgeler. Bilakis onların defalarca dünyaya
döndürüldüklerini ama her defasında küfür edip Allah’a isyan içinde
yaşadıklarını belgeler.
Kur’an, reenkarnasyonun herkes için mutlaka işleyen sürekli bir mekanizma
olduğunu kabul etmekle birlikte bazı ruhların reenkarne olabileceklerini
göstermektedir. Burada önemli olan nokta reenkarnasyon meselesini Hint
sistemlerinde veya bazı çağdaş spirütüalist anlayışlarda esas alınan haşir inancını
inkar şekline büründürmemektir. Esasen İslam bilginleri çoğunluğunun
reenkarnasyona bir çırpıda karşı çıkışlarının arkasında Kur’an’ın haşir inancının
zedelenmesi endişesi vardır. Onlar bu endişenin itişiyle reenkarnasyona delil
olacak ayetleri parantez içi ilaveler yaparak veya acayip tevillere giderek anlam
kaymalarına uğratmışlardır. Onların bu tavrına saygı duyabiliriz fakat kur’an’ın
reenkarnasyonu toptan reddettiğini söyleyerek şunun bunun hatırı için kur’an’ın
beyanlarını görmezlikten gelemeyiz.
Cenab-ı Allah, adaleti emrediyor, fakat acaba kendisi adaletli mi? Muhakkak ki
adaletlidir. Bundan şüphemiz dahi olamaz. Biz her gün etrafımızda pek çok olay
26

görüyoruz. Bunların içerisinde alabildiğine zengin, malının mülkünün hesabını


bilmeyen insanlar; diğer tarafta da sabahtan akşama sofrasında bir lokma
bulamayan fakir insanlar.
Yine evin baş köşesinde yatırılan, yemekleri yurt dışından gelen ve en pahalı
kuaförlerde bakımı yapılan köpekler, diğer tarafta da sokaklarda bir parça kemiği
dahi bulamayan köpekleri düşünün. İnsanların kimileri alabildiğine sıhhatli,
kimileri hasta, kimileri topal, kimileri kör veya sağır. Afrika’nın bazı ülkelerinde
görüyoruz ki insanlar, bir deri bir kemik, yarı ölü yarı diri. Bütün bunlar Allah’ın
yaratıklarıdır.
Eğer reenkarnasyon meselesini batıl sayarsak o zaman bu anlaşılmazlıkların ve
zahiren adaletsizlik gibi görünen, her çağda cereyan eden bu olayların adalet
çerçevesinde açıklamasını bugünki “İslam” nasıl veriyor? Bazı kimseler diyebilir
ki, Allahın adaleti sorgulanmaz, fakat bu, böyle olayların sebepsiz olarak, sadece
Allah böyle istediği anlamına da gelmez. Zira yeryüzünde gerçekleşen olaylar
mutlak şekilde bir sebebe dayalı olarak gerçekleşmektedir. Ve İmam Ahmed el
Hasan (a.s) ve Ehlibeyt (a.s) bu sebepleri bizlere açıklamaktadır. Eğer bu
açıklamayı inkar edecek delili olan birisi varsa, buyursun delilini Ehlibeytin (a.s)
insanlara sunduğu delillerle sunsun.
Çoğu insan Ricatta ölülerin dirilmesiyle ilgili hadislerden bahsederken, onların
kabirlerinden kalkacaklarını ve başlarından toprak temizleyeceklerini sonra da
Kufenin çatılarında yürüyeceklerini söylüyorlar, ve bunun aynen böyle
gerçekleşeceğine inanıyorlar, tıpkı Zombi veya Drakula filmlerindeki gibi!
Böylece de onlar insanları Ehlibeytin a.s. hadislerinin gerçek tevilinden ayırarak
kandırıyorlar.
Durum onların tevil ettiği gibi olsaydı, o zaman neden insanlar Hüseyinin a.s.
ve ashabının ricatını inkar etsinler ki?! Eöer onlar söylediği gibiyse o zaman
ölüler kabirlerinden kalktığında neden insanlar bunları görecekleri halde onları
inakr etsinler?! Herkes hadisleri aynen okudukları gibi anlamaya çalışıyor. Tıpkı
Ala Salimin (a.s) haddi aşarak Ricatın ilk gökte olduğunu söylediği gibi insanları
tamamen farklı yöe çekmeğe çalışması buna bir örnektir, sanki Ebu Hanifenin
Kuranı tevil ettiğini görür gibiyim. Ve ona söylemek istiyorum ki, belki de
konuşan kimse tamamen farklı bir şeyi kastediyordu ey Alaa...
Gerçektende Resulullah (s.a.a), “ben onlarla tenzil üzerinden savaştığım gibi,
Kaim a.s. da tevil üzerinden savaşacaktır” diye buyururken hakkı söyledi.
Şüphesiz ki, insanın doğarak bu dünyaya yeniden dönmesi (Ricatı) gerçeğe
daha yakındır.
27

Hadislerde ricat olarak bahsedilmiş durum, bugün pek çok insanın


reenkarnasyon olarak kabul ettiği şey ile aynıdır. Buna rağmen pek çok insan,
ricatın reenkarnasyon olduğu gerçeğini kabul etmiyor ve ricatın doğum ile
olmadığını savunuyor. Bu yüzden Siyah Bayraklar ashabından ricatın doğum ile
gerçekleştiğine dair bir delil sunmalarını istiyor. İnsanların hadislere dönmeye
başlaması iyi bir şey. Zira taklit mercilerin döneminde hadisler sadece
müçtehitler (!) içindi. Avam halk ise dinlerini dinde uzmanlaşmış kişilere teslim
ettiler ki, onları cennete soksunlar! Ama artık bu dönem bitti ve İmam Ahmed el
Hasan (a.s) ile babası İmam Muhammed bin Hasan Askeri (a.s) insanları
Ehlibeyt’in (a.s) hadislerine geri döndürdü. Lakin Rahman, bir yol gösterdiğinde
İblis (l.a) de hemen yanında aldatıcı bir yol gösterir. Bu, asla değişmeyen
sünnettir. İnatçı kimselerin, bizim Ehlibeyt’in (a.s) hadislerinden hareketle ricatın
doğum ile gerçekleştiğine dair kesin bir delil sunmamız yönündeki talebi de ilk
başta bizim eksik akıllarımıza göre mantıklı gibi gözükebilir. Ancak dikkatlice
düşünürseniz bu talebin bir kafa karıştırmadan başka bir şey olmadığını
görebilirsiniz. Soru şudur: Onların istedikleri detayları içeren bir hadis yoksa bu,
ricatın doğum ile gerçekleştiğinin batıl olduğu anlamına mı gelir? Akıllı bir kişi,
yalnızca bu konudaki açık detayları içeren bir hadisin olmamasından dolayı
ricatın doğum ile gerçekleştiğini asla reddetmemelidir. Bunun nedenleri şudur:
1- Kuran-ı Kerim’in ve Ehlibeyt’in (a.s) olayların detaylarını zikretmemesine
alışkınız. Doğrusu onlar, olayları daima sembolik bir tarzda zikretmişlerdir.
Detayların zikredilmesi ve sembollerin açıklanması, daima bir sonraki İlahi
Resul’e bırakılmıştır.
2- Kuran’daki ve hadislerdeki sembollerin amacı, İlahi Resul’e insanlar
üzerinde bir otorite vermektir ve bu otorite, hadislerin ve ayetlerin manalarının
onun tarafından açıkça beyan edilmesi ile olur.
3- Tüm hadisler ve ayetler çok kesin bir şekilde detay verseydi eğer,
münafıkların Resullere (a.s) ne yapacağını bir düşünün. Bu münafıklar çok az bir
ilme sahip olmalarına ve pek çok sembolün bulunup Kuran’ın onları tevilden
sakındırmasına rağmen onların bugün de dünyayı şüpheler ve kafa karıştırmalar
ile doldurduklarına şahit oluyoruz. Öyleyse bir hayal edin, münafıklar tüm
detaylara ve bütün ilme sahip olsaydılar o halde Resullere (a.s) ne yaparlardı?
4- Yalnızca Kuran’da zikredilmemiş diye örneğin akşam namazının üç rekat
olmadığını söylememiz caiz midir?
5- Bir düşünün, eğer ricatın doğum ile gerçekleştiğini açıkça söyleyen hadisleri
onlara getirseydik münafıklar ne derdi? Doğrusu aynen şöyle derlerdi: “Sizin
28

İmamınız yeni bir şey getirmedi ve o, sadece ofisten yararlanıp sadece kopyalama
yapıyor. Bu yüzden o, bir İmam değildir.”
6- Temel ilke onların dedikleri gibiyse o halde İmam Mehdi’nin (a.s) bin yıldan
uzun bir süre önce doğması bir yalandır ve Vahhabiler haklıdır. Zira bunu
zikreden tek bir Kuran ayeti yoktur.
7- Böyle hadisleri talep eden bir kimse, ilk önce kendisinin masum bir İmam
olduğunu kanıtlamalıdır. Zira eksik akıllara sahip kimseler, tevil etmekten men
edilmiştir. Bu yüzden de bu söylenilenlerden sonra Vahhabilerin talep ettiği gibi
bu tür deliller isteyen kimseler Allah’ın sünnetini inkar eden kimselerdir zira o
kimse, Allah’ın ve Velilerinin düşmanları gibi davranmıştır ve velayette hiçbir
payı yoktur. Gerçek Mümin, buradan başlamaz. Gerçek Mümin, Resul’ün
(Elçinin) İmametini ispatlamaktan başlar. Ortaya çıkabilecek şüphelere gelince
onlar, insanoğlunun akılları kadar çok olabilir. Ayrıca her ne kadar çok sık
karşılaşmazsak da bu hakikatlere işaret eden böyle az sayıdaki rivayetlere de
rastlayabiliriz: Emirel Müminin (a.s) şöyle buyurmuştur:
“…sonra onlar hiçbir şey iken O, onları nütfeden yarattı. Bu, onların,
öldükten sonra ilk defa yaratıldıkları gibi yeni bir mahluk olarak geri
dönüşlerinin delilidir.” [52]

Muhammed bin Selim rivayet eder: Ebu Cafer (a.s) Allah’ın bu ayetiyle ilgili
şöyle buyurdu: [Diyecekler ki, “Rabbimiz, bizi iki kez öldürdün ve iki kez
dirilttin. Şimdi günahlarımızı itiraf ettik. Buradan bir çıkış yolu var mı?”]
(Mümin, 40:11)
“Bu, ölümden sonra Ricattaki insanların hakkındadır ve o, Kıyamette
olacaktır, öyleyse eyvahlar olsun zalimlere.” [53]
Şimdi lütfen dikkat edin. Hepimiz biliyoruz ki, sadece iki Kıyamet vardır:
Büyük Kıyamet ve Küçük Kıyamet.
Ricatın Büyük Kıyamette (hepimizin bildiği Mahşer ve Hesap günü) olması
mümkün değildir zira hadislerin belirttiği üzere Ricat, Büyük Kıyametten önce
gerçekleşmelidir.
Böylece tabi ki hadiste sözü geçen kıyamet, Küçük Kıyamete işaret ediyor, ki
hepimiz bunun Kaim’in a.s kıyamı olduğunu biliyoruz ve bu konuda ittifak
ediyoruz, hadislerin de apaçık beyanları üzere.

52
Sahifet-ul Aleviyye, Emirel Müminin Ali’nin (a.s) Allah’ı tenzih ve tesbih etme duası, ilk sayfa.
53
Müntehab-ul Besair s. 484, Bihar-ul Envar c.53 s.116, Muhtasar Besair-ud Derecat s.194
29

O yüzden de Ricat, Kaim İmam Ahmed el Hasan’ın (a.s) zamanında bu


yeryüzünde vuku bulmalıdır, melun facebook buzağısının söylediği gibi 12
Mehdi’den (a.s) sonra ilk gökte değil. Başka bir hadis de bu gerçeği teyit
etmektedir:
Salih bin Sehl naklediyor: Ebu Abdullah (a.s) [Sonra biz sizi, onlara karşı
(zafer kazanmanız için) yeniden döndürdük.] (İsra, 6) ayetiyle ilgili şöyle
buyurdu:
“(Bu), Hüseyin’in (a.s), ashabından kendisiyle birlikte öldürülen 70
kişiyle birlikte Ricatta geri dönmesidir. Onların üzerinde altından
miğferler olacaktır, her miğferin iki yüzü olacak ve onlar insanları,
Hüseyin’in (a.s) kendi ashabıyla ortaya çıktığı hakikatine yöneltecektir
ki, böylece müminler onun hakkında şüphe etmesinler ve bilsinler ki, o
ne Deccal’dir ne de Şeytan. O zaman Hüccet Kaim (a.s) onların arasında
olacaktır. Böylece, onun Hüseyin (a.s) olması marifeti müminlerin
kalplerinde sabit olursa, Hüccet’in vefat zamanı gelecektir. Ve Hüseyin
bin Ali (a.s) ona gusül verecektir, onu kefenleyip hunut yapacak, ve
nihayet mezara koyacaktır. Zira Vasinin halifesi Vasiden başkası olmaz.”
[54]
İmam Ca'fer Sadık (a.s) [O gün, sarsan sarsacak. Ardından bir sarsıntı daha
olacak.] (Naziat, 6) ayeti hakkında şöyle buyurmuştur:
“Ayette zikredilen “İlk sarsan” İmam Hüseyin (a.s) olacaktır. Ardından
gelecek olan sarsıntı, Ali bin Ebi Talip aleyhisselâm’dan gelecektir. İlk
olarak başından toprağı silkip 75.000 kişi ile ayağa kalkacak olan Hüseyin
aleyhisselâm’dır. Nitekim şanı yüce olan Allah şöyle buyurmuştur: [Biz,
peygamberlerimize ve Müminlere, hem DÜNYA hayatında hem de
şahitlerin şehadete duracakları gün yardım edeceğiz. O gün öyle bir
gündür ki zalimlerin özürleri fayda vermez ve o gün onlar içindir.]
(Mümin 51-52)“ [55]
Emirel Müminin (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Muhammed’i ve İbrahim’i (a.s) gönderene and olsun ki, sizinle Şam
ehlini dehşetli biçimde katledeceğim. Ne de katliamlar olacaktır! Hakkım
ve şanıma and olsun ki, sizinle Sıffın ehlini yetmiş kez katledeceğim. Her
müslümana yeni bir hayat verecek ve ona, dostu ile katilini de sunacağım.
Böylece onun göğsü de onun sayesinde (ondan intikam alarak) hoşnut
olacaktır.

54
Bihar-ul Envar, cilt 51, s.56, Kitab-ur Ricat, hadis 103
55
Te’vil-ul Ayat-ı Zahire, c. 2, s.762, h.1; Tefsir-ul Burhan, c. 4, s.424, h.1
30

Ben, Ammar bin Yasir ve Uveys Karani ile bin adamı öldüreceğim.
Zalimlere eyvahlar olsun! “Keşke, nasıl, nerede, ne vakit, nereden, öyle
mi” gibi şeyler söylenecektir. Sahib-i Şam kılıçlar savurup mızraklar
kullandığı ve sonra da benim, ona acı azabı tattırdığımı gördüğünüz
vakit ne halde olacaksınız?
Öyleyse müjdeleyin zira yarın, yaratılış emri bana döndürülecektir. O
halde söylediklerimi büyük görmeyin zira bize, ölümler ve belalar, tevil
ve tenzil ilmi, nihai kelam (belki de fasl-ul hitap), afetler ve hadiseler
bilgisi verilmiştir. Öyleyse hiçbir şey bizden uzak değildir.
(Eliyle oğluna (a.s) işaret etti ve şöyle devam etti) Bunun Medine’den
Kerbela’ya geldiğini görür gibiyim. O, susuz halde öldürülecektir ve
onun önünde öldürülecek adamlar olacaktır. Onlar, hak üzere ona (a.s)
biat etmiştir. Develere yapılan şeyin onlara yapıldığını görür gibiyim.
Yeryüzü, onlara bunu yapan kimseleri neredeyse içine alacaktır.
İsteseydim öldürülecek olanların isimlerini tek tek sayardım ve onların
katillerini de kendilerinin, annelerinin ve babalarının isimleri ile
sayardım. İşte onlar, onlar bana yakındır.”
İmam (a.s) eliyle onlara işaret etti ve biz, onun önünde öyle adamlar
gördük ki, yüzleri aydan daha parlaktı, renkleri değişmişti, bedenleri
inceydi, onlardan daha yakışıklı hiç kimse yoktu. İmam (a.s) şöyle
buyurdu: “Onların nereden geldiklerini bilmiyorsunuz. Onlar, hakkın
destekçileridir.”
Cabir şöyle arz etti: “Ey Mevlam! Bunlar nerede olacaktır?”
İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Ey Cabir! Onlar, babalarının sulplerinde
olacaklar ve nihayet malum vakitte (Kaim’in (a.s) kıyam vaktinde) onlar
temiz sulplerden pak rahimlere intikal edeceklerdir… Ey Cabir! Nakveler
feryat ettiği ve onun nuru (eliyle Hüseyn’e (a.s) işaret etti) gözleri önünde
parladığı vakit ne halde olacaksınız? Böylece o, kendi zamanında uzun
bir özlemle ortaya çıkar. O, (arzı) sarsacak ve onu yıkacaktır. Müminler,
her yerden onun yanında olacaktırlar.
Vallahi eğer isteseydim onları tek tek isimleri ve babalarının isimleri ile
zikrederdim. Onlar, erkeklerin sulpleri ve kadınların rahimlerinden
doğmaya devam edecektir ta ki malum vaktin günü gelene dek.” [56]

56
Ali Hairi, İlzam-un Nasib fi İsbat-ul Hüccet-ul Gaib, c.2 s.213. Meşarik-ul Envar-ul Yakin s.265
31

İmam Ahmed el Hasan (a.s) bunu açıklarken şöyle buyuruyor:


Allah Teala şöyle buyuruyor: {Andolsun ki elçilikle gönderilen kullarımız
hakkında şu sözümüz geçmiştir: «Onlar var ya, elbette onlar muzaffer
olacaklardır ve elbette bizim ordularımız mutlaka galip geleceklerdir.» Onun
için sen, bir süreye kadar onlardan yüz çevir. Gör onları(n akıbeti ne olacak!
Onlar da) yakında göreceklerdir. Ve şimdi onlar, Bizim azabımıza uğramakta
acele mi ediyorlar? Fakat (azap) onların sahasına indiği zaman o acı haber
verilenlerin sabahı ne fenadır!} (Saffat 37:171-177)
Ayrıca Allah (s.v.t) şöyle buyuruyor: {Andolsun ki, Musa'ya kitabı verdik de
onda anlaşmazlığa düşüldü. Rabbinden önceden verilmiş bir söz olmasaydı,
kesinlikle aralarında hüküm verilmiş, bitmiş olurdu. Onlar ise bundan
kuşkulu bir şüphe içindedirler.} (Hud 11:110)
{Ve eğer Rabbinden, daha önce (söylenmiş) bir kelime ve belirlenmiş bir
müddet olmasaydı, (onlara) mutlaka bir (ceza) lâzımgelirdi..} (Taha 20:129)
{Andolsun ki, Musa'ya o kitabı verdik de onda ihtilaf edildi. Eğer Rabbinden
bir söz geçmiş olmasaydı aralarında iş bitirilirdi. Kesinlikle onlar, onun
hakkında kuşkulu bir şüphe içindedirler.} (Fussilet 41:45)
{O, size dinde Nuh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi ve İbrahim, Musa ve
İsa'ya tavsiye ettiğimizi de kanun kıldı. Şöyle ki: Dini doğru tutun ve onda
ayrılığa düşmeyin! Bu davet ettiğin iş müşriklere ağır geldi. Allah, ona
dilediklerini seçecek ve kendine yüz tutanları (yönelenleri) de ona hidayetle
eriştirecektir.} (Şura 42:13)
Eğer bu ayetlerin üzerinde iyice düşünürsen, açıkça göreceksin ki, Allah’ın
Elçilere (a.s) ve onların davet ettikleri ilahi gidişata – ki o, Allah’ın hakimiyetidir –
zafer vermesi, Kaim kıyam edinceye kadar ertelenmiştir. O, senin Rabbinden bir
kelimedir ve Allah’ın galip ordusunun komutanıdır. O, ilk fasıl günü yani küçük
Kıyamettir. [57]
Al-i Muhammed’in (a.s) mübarek hadislerinde açıklamış oldukları da budur:
Cemil bin Derrac şöyle naklediyor: Ebu Abdullah’a (a.s) Yüce Allah’ın bu ayetini
sordum: {Elbette Biz peygamberlerimize ve iman edenlere hem dünya hayatında,
hem de şahitlerin dikileceği günde yardım edeceğiz.} İmam (a.s) şöyle buyurdu:

57
Cevab-ul Münir, cilt 6, soru 531.
32

“Vallahi, bu Ric’attır. Bilmiyor musun ki, Allah’ın çoğu Elçisine bu


dünyada yardım edilmedi ve onlar öldürüldüler. İmamlar (a.s) da
öldürüldü ve onlara da yardım edilmedi, öyleyse bu Ric’attadır.”
Ben şöyle dedim: {Ve o seslenenin yakın bir yerden bağıracağı günü dinle!
Hakka çağıran o sayhayı (haykırışı) işitecekleri gün, işte o kabirlerden çıkış
günüdür.} (Kaf 50:41-42) İmam (a.s) şöyle buyurdu: “O Ric’attır.” 58

Allah Teala şöyle buyuruyor: {Ve O Allah’tır. O'ndan başka ilah yoktur.
Ûla’da ve Ahirette hamd O'nadır ve hüküm O'nundur ve O’na
döndürüleceksiniz.} (Kasas 28:70)
Seyid Ahmed el Hasan’a (a.s) bu ayetle ilgili bir soru soruldu, o da onu
cevaplayıp şöyle buyurdu:
[Yani, Allah’a (s.v.t) edilen gerçek hamd, yüksek mertebede bir marifete göre
daha tam ve kâmil bir şekilde O’na (s.v.t) sena etmektir: {İnsanları ve cinleri
ancak, Bana ibadet etsinler diye yarattım.} (Zariyat 51:56), yani tanısınlar diye.
Yaratılışın gayesini temsil eden bu en yüksek marifet Ûla’da gerçekleşir ve o,
ûla Ric’attır. {Hüküm O’nundur}: Yani, İmam Mehdi’nin (a.s) ve Mehdilerin
(a.s) hükmü vasıtasıyla Allah’ın hakimiyeti... Hüküm Nebilere Mürsellere,
İmamlara ve Vasilere (a.s) ait olur. {ve O’na döndürüleceksiniz}: Onlardan (a.s)
rivayet edildiği üzere, Ric’atta salihlere salihliklerinin ve zalimlere
zulümlerinin karşılığı verilecektir (Halis imana ve halis küfre sahip kimselere)
[59]. Her zalim kendi tartısıyla ve her salih de kendi tartısıyla tartılır. Böylece
Allah (s.v.t), halis küfre sahip zalimlerden Nebilerin, Mürsellerin ve
İmamların (a.s) intikamını alacaktır. {Şu da bir gerçek ki, en büyük azaptan önce
onlara o yakın azaptan da tattıracağız, belki dönerler.} (Secde 32:21) Yani,
Ric’atta, onlara o yakın azaptan da tattıracağız.] [60]

58
Muhtasar-u Besair-ud Derecat, s.18-19.
59
Muhtasar-u Besair-ud Derecat, s.24.
60
Müteşabihat, cilt 4, soru 171.
33

Velid bin Sabih nakleder: Bir gün Ebu Abdullah’ın (a.s) yanına gittim. Sonra o
bana bir elbise uzattı ve şöyle buyurdu:
“Ey Velid, onu katlı hale getir.” Ben de onun önünde böyle yaptım ve
Ebu Abdullah (a.s) şöyle buyurdu: “Allah Mualla bin Huneys’e rahmet
etsin.” Ben de onun (a.s) kendi önündeki hareketimi, Mualla bin
Huneys’in kendi önündeki hareketine benzettiğini düşündüm ve sonra
İmam (a.s) bana şöyle buyurdu: “Of olsun Dünyaya, of olsun Dünyaya.
Dünya bir bela yurdudur, Allah Teala orada kendi düşmanını kendi
velisine musallat eder. Doğrusu şu ki, onun ötesinde, böyle olmayan bir
yurt vardır.” Ben de şöyle dedim: “Sana feda olayım, o yurt nerededir?”
İmam (a.s) “Burada” buyurdu ve eliyle yeryüzüne doğru işaret etti. 61
Elbette ki, bu yurt Ric’attır ve o, bu dünyada her devirde gerçekleşmektedir.
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurur:
Yeryüzünü yarıp dünyaya Ric’at eden ilk kimse, Hüseyin bin Ali’dir (a.s).
Ric’at, genel değildir, özeldir. Yalnızca, halis imana ve halis şirke sahip
olanlar Ric’at edecektir. 62

Ric’at aleminde, mükellef ümmetler mi yoksa bireyler mi geri dönecektir?


Ayrıca, Ric’at insanlar ve cinler için mi olacaktır? Ayrıca, geri dönecek olanlar
kimlerdir?
İmam Ahmed el Hasan (a.s) bunun cevabının açıklanması hususunda şöyle
buyurdu:
Ümmetlerden bazı bireylerin Ric’atına işaret eden ayetler çok sayıdadır.
Onlardan biri de şudur: {Muhakkak ki Kuran’ı sana farz kılan, elbette seni
dönülecek bir yere (mead) döndürecek olandır. De ki: “Rabbim kimin
hidayetle geldiğini ve kimin açık bir sapıklıkta bulunduğunu daha iyi bilir.”}
(Kasas 28:85) Bu, Allah Resulü Muhammed’in (s.a.a) ve Al-i Muhammed’in
(a.s) Ric’atı hakkındadır ve onlar Kuran ehlidir.

61
Muhtasar-u Besair-ud Derecat, s.49.
62
Muhtasar-u Besair-ud Derecat, s.24.
34

Ayrıca Allah Teala şöyle buyuruyor: {Ve her ümmetin âyetlerimizi yalan
sayanlarından bir cemaati toplayacağımız gün, artık onlar bir arada tutulup
sevkedilirler.} (Neml 27:83) Bu ise küfür imamları ve özel bir grup takipçileri
hakkındadır.] [63]
Mufazzal bin Ömer rivayet ediyor ki, Ebu Abdullah (a.s) şöyle buyurdu:
“Ey Mufazzal, sen ve 40 kişi Kaimin (a.s) yanında toplanacaksınız. Sen
Kaimin (a.s) sağında olacak, emredip nehyedeceksin. O zamanda insanlar
sana bugünkinden daha çok itaatkar olacaklar.” [64]
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Bu dünyaya ilk ricat edecek kişi Hüseyin bin Alidir (a.s). O (a.s) o kadar
hakimiyet sürecektir ki, yaşının çokluğundan kaşları gözlerinin üzerine
düşecektir.” [65]
Cabir Cufi rivayet ediyor ki, Ebu Cafer (a.s) şöyle buyurdu:
“Sonra Müntesir (intikam alan) dünyada ortaya çıkacaktır. O, Hüseyindir
(a.s), kendi kanının ve ashabının kanının intikamını alacaktır.” [66]
Ebu Abdullah Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurdu:
“Gerçekten de bu dünyaya geri dönecek ilk kimse Hüseyin (a.s) ve ashabı
olacaktır. Ve Yezid bin Müaviye (l.a) (de geri dönecektir). Ve şüphesiz o
(a.s) onları (Yezid ve ashabını) göz göze öldürecektir.” Sonra Ebu
Abdullah (a.s) şu ayeti okudu: {Sonra sizi tekrar onların üzerine galip
kıldık, size mal ve oğullarla yardımda bulunduk ve toplum olarak daha
çoğalttık.} [17:6]. [67]

Malum günde Kufe Mescidi’nde İblisi (l.a) öldüren kimsenin Kaim (a.s) olduğu
belirtilmiştir:
Vehb bin Cemi’ Mevla İshak bin Ömer şöyle nakleder: Ebu Abdullah (a.s)’a
İblis’in (l.a) {«Ey Rabbim, öyle ise, bana onların gönderileceği (diriltilecekleri)
güne kadar mühlet ver!» dedi. O buyurdu ki: «Sen mühlet verilenlerdensin,
malum vaktin gününe kadar...»} (Hicr 15:36-38) sözüyle ilgili şöyle sordum:
“Sana feda olayım, o hangi gündür?” O (a.s) buyurdu:
63
Cevab-ul Münir, cilt 3, soru 235.
64
Delailul-Eimme: 284; Mucemul-Ehadis: c.4 s.97; İsbatul-Huda: c.3 s.573
65
Biharul-Envar: c.53 s.46 h.19
66
Biharul-Envar: c.53 s.196
67
Biharul-Envar: c.53 s.76
35

Ey Vehb, sen onun, Allah’ın insanları gönderdiği (mahşere toplayacağı)


gün olduğunu mu düşünüyorsun? Allah ona, bizim Kaim’imizin
gönderileceği güne kadar zaman vermiştir. Allah bizim Kaim’imizi Kufe
Mescidi’ne gönderdiği zaman, iblis (l.a) gelip onun (a.s) önünde dizüstü
çökecek ve şöyle diyecektir: “Bu günden dolayı eyvahlar olsun bana.” O
(a.s) da onun kafasını kaldıracak ve boynunu vuracaktır. İşte o, malum
vaktin günüdür. 68
Ayrıca, malum günde onu (l.a) öldüren kimsenin Resulullah (s.a.a) olduğu da
belirtilmiştir:
Abdulkerim bin Amr Has’imi şöyle nakleder: Ben Ebu Abdullah’ın (a.s) şöyle
buyurduğunu duydum:
İblis (l.a) şöyle dedi: {bana onların gönderileceği (diriltileceği) güne kadar
mühlet ver} Allah da onu reddetti ve şöyle buyurdu: {Sen mühlet
verilenlerdensin, malum vaktin gününe kadar} Böylece, malum vaktin
günü geldiğinde, iblis (l.a) Allah’ın (s.v.t) Ademi (a.s) yarattığı günden
malum vaktin gününe kadar olan tüm ortaklarıyla görünecektir ve bu,
Emirel Müminin’in (a.s) döneceği son dönüştür.” Ben de şöyle dedim:
“Dönüşler mi?” İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Evet, dönüşler ve dönüşler. Bir
dönemdeki hiçbir İmam yoktur ki, kendi zamanının iyileri ve kötüleri
onunla birlikte dönmesin, nihayet Allah kafirlere karşı müminlere zafer
verir. Malum vaktin günü olduğunda, Emirel Müminin (a.s) kendi ashabı
içinde döner ve İblis (l.a) de kendi ashabı içinde gelir. Onların tayin
edilmiş yeri, Fırat yerlerinden bir yer olacaktır ve oraya ‘Ravha’ denir.
Orası, sizin Kufe’nize yakındır. Sonra, onlar öyle bir şekilde savaşırlar ki,
Allah azze ve celle alemleri yarattığından beri öyle savaşılmamıştır.
Sanki, Emirel Müminin Ali’nin (a.s) ashabının yüz adım geriye
çekildiğini görür gibiyim ve sanki, bazılarının ayaklarının Fırat’a
girdiğini görür gibiyim. İşte o anda, Cabbar azze ve celle iner
{bulutlardan gölgeler içinde ve melekler de ve iş bitirilir.} (Bakara 2:210)
Resulullah’ın (s.a.a) elinde nurdan bir mızrak vardır. İblis onu görünce,
topukları üstünde geri dönerek geri çekilir ve ashabı ona şöyle der:
“Nereye gidiyorsun oysaki kazanan sensin?” O da şöyle der: {Gerçekten
de ben sizin görmediğinizi görürüm, gerçekten de ben Alemlerin Rabbi
Allah’tan korkarım.} (Enfal 8:48) Böylece, Nebi (s.a.a) onu takip edip onun
omuzlarının arasına çok sert bir şekilde (mızrağı) saplar ve hem onu hem
de tüm ortaklarını helak eder. İşte o zamanda, Allah azze ve celle’ye
ibadet edilir ve O’na (s.v.t) hiçbir şey ortak koşulmaz. Emirel Müminin
(a.s) 44.000 yıl hükmeder, tâ ki Ali’nin (a.s) Şia’larından bir adam kendi

68
Bihar-ul Envar, c.60 s.254.
36

sulbünden 1000 erkek çocuk doğurur. O zamanda, Allah’ın dilediği şey


vasıtasıyla, Kufe Mescidi ve etrafında her tarafı yemyeşil olan iki bahçe
ortaya çıkar. 69
İmam Ahmed el Hasan (a.s) rivayette geçen, bulutlar ayetinin açıklaması
hususunda şöyle buyurmuştur:
[Allah (s.v.t) şöyle buyurmuştur: {Onlar, ille de Allah'ın bulutlardan gölgeler
içinde meleklerle birlikte kendilerine gelmesini ve işin bitirilmesini mi
gözetliyorlar. Oysa bütün işler Allah'a döndürülür.} (Bakara 2:210) Ric’atta,
bulutlardan bir gölge içinde gelen kimse Muhammed’dir (s.a.a) (Mahlukattaki
Allah). Onun ellerinde nurdan bir mızrak vardır ve iblis’i (l.a) öldürecektir.
Allah (s.v.t) gelip gitmek, yer değiştirmek veya hareket etmekten münezzehtir
ve onlar, mahlukatın sıfatlarındandır...] [70]
...sonra İmam (a.s) Has’imi’den nakledilen bir önceki rivayeti zikretmiştir.
Ebu Mervan şöyle nakleder: Ben Ebu Abdullah’a (a.s) Allah Subhane ve
Teala’nın bu ayeti hakkında sordum: {Muhakkak ki Kuran’ı sana farz kılan,
elbette seni dönülecek bir yere (mead) döndürecek olandır.} (Kasas 28:85)
İmam (a.s) şöyle buyurdu:
Hayır. Vallahi, Resulullah (s.a.a) ve Ali (a.s) Saviye’de görüşünceye kadar
dünya sona ermeyecektir. Onlar görüşecekler ve Saviye’de 12.000 kapısı
olan bir mescit inşa edecekler. 71
Yani Kufe’de.
O, Kaim’in (a.s) kendi döneminde inşa edeceği mescittir ki, insanlar ona şöyle
söyleyecekler: “Bu mescit bizi içine almıyor.” O (a.s) da şöyle söyleyecek:
“Size bakacağım.” ve Ğariye’ye çıkıp insanları içine alacak 1000 kapılı bir
mescit inşa edecektir. Bu, İmam Bakır’ın (a.s) buyruğunda geçmiştir. 72
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
Kaim, Kufe’nin arkasından 27 kişiyi çıkaracaktır. Musa’nın kavminden
olup hakka hidayet olan ve onunla adaleti uygulayan 15 kişi, mağara
ehlinden 7 kişi, Yuşa bin Nun, Selman, Ebu Dücane Ensari, Mikdad ve
Malik-i Eşter. Onlar, yardımcı ve hakim olarak onun önünde yer alırlar. 73

69
Muhtasar-u Besair-ud Derecat, s.27.
70
İmam Ahmed el Hasan (a.s), Tevhid kitabı, s.41.
71
Bihar-ul Envar, c.53, s.113-114.
72
Bihar-ul Envar, c.52, s.331.
73
İrşad-ı Müfid, c.2, s.386.
37

Allah Teala şöyle buyurmuştur: {Söylenen söz başlarına geleceği zaman, onlar
için yeryüzünden bir dabbe çıkarırız, insanlara, ayetlerimize yakin etmediklerini
söyler (tukellimuhum).} (Neml 27:82)
İmam Ahmed el Hasan’a (a.s) bu ayet-i kerimenin ne anlama geldiği soruldu
ve o (a.s) şöyle buyurdu:
[…Bir kişi Ebu Abdullah’a (a.s) şöyle sordu: “Duydum ki, amme (sünniler) bu
ayeti “tekellimuhum” yani “tecrihihum” diye kıraat ediyor.” İmam (a.s) da
şöyle buyurdu: Allah, onlara cehennem ateşinde konuşsun. Kelamdan inen şey
ancak, “tukellimuhum”dur. [74]
İmam Rıza (a.s) Allah’ın (s.v.t) şu buyruğu hakkında: {onlar için yerden bir
dabbe çıkarırız, onlara söyler ki} (Neml 27:82) şöyle buyurmuştur: (Yani) Ali
(a.s). [75]
Bu yüzden bu ayetteki dabbe, bir insandır ve onun Ali (a.s) olduğunu gösteren
hadisler vardır. O dabbe onlara, göklerin melekutundaki Allah’ın hak
ayetlerine – ki onlar rüya ve uyanık iken olan keşiftir – imanlarının ne kadar
zayıf olduğunu açıklar. Ayrıca onlara, insanlığın bu yeryüzündeki seyahati
boyunca insanların çoğunun Allah’ın melekutî ayetlerine yakin etmediklerini
ve rüya ile göklerin melekutundaki keşfe iman etmediklerini beyan eder. Zira
onlar kendi bakışlarını bu yeryüzü ve madde ile sınırlamışlardır ve onların
ilimden erişebildikleri şey, yalnızca onlar (yeryüzü ve madde) olarak kabul
edilmiştir. {İşte budur onların ilimden erişebildikleri şey! Şüphesiz Rabbin, O
en iyi bilendir yolundan sapanı, hem de O en iyi bilendir hidayet yolunu
tutanı.} (Necm 53:30)] [76]
Mukaddes zuhur zamanında huruç eden Dabbet-ül Arz’a gelince, onunla ilgili
birçok rivayet vardır. Örneğin, İmam Sadık (a.s) uzun bir hadiste şöyle
buyurmuştur:
...sonra rükun ve makam arasında Dabbet-ül Arz zuhur eder ve o,
müminlerin yüzüne “mümin” (yazısı) ve kafirlerin yüzüne de “kafir”
(yazısı) yazar. Sonra Süfyani zuhur eder ve ordusuyla Irak’a doğru
ilerler... ve o, Zevra’yı harap eder ve orayı alevler içinde bırakır. Kufe ve

74
Bihar-ul Envar, c.53, s.53.
75
Pek çok rivayet, Dabbet-ül Arz’ın (Yeryüzü Yaratığı) Ric’atta Ali bin Ebi Talib (a.s) olduğuna
işaret eder. Bu rivayetler hakkında daha fazla bilgi için şu kaynaklara bakın: Bihar-ul Envar,
c.53, s.53; Allame Bahrani, Medinet-ul Meaciz, c.3, s.90.
76
Müteşabihat, cilt 4, soru 145.
38

Medine’yi viran eder... sonra Beyda’ya taraf yürür... ve yeryüzü onu


yutar... [77]
Ali bin İbrahim bin Mehziyar İmam Mehdi’den (a.s) şöyle rivayet eder:
...Böylece ben şöyle dedim: “Ey Mevlam, bu ne zaman olacak?” O (a.s)
bana şöyle buyurdu: “Kabe yolları sizin için kapandığında, Güneş ile Ay
geldiğinde, gezegenler ve yıldızlar onların etrafında döndüğünde.” Ben
şöyle dedim: “Bu ne zaman olacaktır, ey Allah Resulü’nün (s.a.a) oğlu?”
O (a.s) bana şöyle buyurdu: “Falanca ve falanca yılda Dabbet-ül Arz, Safa
ve Merve arasından huruç eder ve onun yanında Musa’nın Asası ile
Süleyman’ın Mührü vardır. O, insanları toplanma yerine götürecektir...”
[78]
Apaçıktır ki, bu ilahî Dabbe, İmam Mehdi’den (a.s) ve Süfyani’nin zuhurundan
önce ortaya çıkan bir insandır ve açıktır ki, Ali’nin (a.s) zuhur asrındaki örneği ve
benzeri, İmam Mehdi’nin (a.s) vasisi, elçisi ve Yamani’sidir. Allah’ın selamı ve
bereketi onun, pak babalarının ve evlatlarının üzerine olsun.
Bu yüzden İmam Ahmed el Hasan (a.s) şöyle buyuruyor:
[…Bazı hadisler Kaim’i Ali bin Ebu Talip (a.s) ya da Dabbet-ül Arz (yeryüzü
yaratığı) olarak ifade eder ve o, Kaim ile Ali bin Ebu Talip (a.s) arasında ortak
bir lakaptır.] [79]
Neden ilk Mehdi kendi dedesi Emirel Müminin’e (a.s) benzer oldu ve “Dabbet-
ül Arz” lakabında öğrendiğimiz gibi, neden onun (a.s) bazı lakapları ona (ilk
Mehdi’ye) verildi? Seyid Ahmed el Hasan (a.s) “Salih Kul ile” kitabında bunu
şöyle açıklıyor:
Ebaya Esedi şöyle nakleder: Emirel Müminin (a.s) şöyle buyurdu:
Şüphesiz, Mısır’da bir Minber inşa edeceğim, taş taş (üstünde
kalmayacak şekilde) Dımeşk’i yok edeceğim. Tüm Arap kavminden
Yahudileri ve Hristiyanları kovacağım ve sahip olduğum bu asayla
Araplara yol göstereceğim.
Sonra bu hadisin ravisi Ebaya Esedi şöyle sordu:
Ey Emirel Müminin (a.s), öldükten sonra tekrar yaşayacağınızı mı
söylüyorsunuz?” İmam (a.s) şöyle cevapladı: Ne kadar uzağa gittin ey
Ebaya! Benden olan bir adam onu yapacaktır. [80]

77
Esterabadi, Ric’at, s.100.
78
Beşarat-ul İslam, s.236.
79
Cevab-ul Münir, cilt 6, soru: 529.
80
Bihar-ul Envar, cilt 53, s.59-60.
39

Bunlar Al-i Muhammedin (a.s) ric’atıyla ilgili bazı hadislerdir:


Cabir bin Yezid, Ebu Abdullah (a.s)’ın şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Ali (a.s) için, oğlu Hüseyin (a.s) ile yeryüzünde bir dönüş vardır. O, onun
bayrağını kabul eder ve nihayet Ümeyyeoğulları, Muaviye, Muaviye'nin
nesli ve onunla birlikte savaşanlardan intikam alır. Sonra, Allah, o günde
onlara, Kufe'den 30.000 ve geri kalan insanlardan da 70.000 kişiyi
yardımcı olarak gönderir. Onlarla ilk kez buluştuğu gibi, Sıffin'de
buluşur. Hepsini öldürür. İçlerinden bir haberci bile hayatta kalmaz.
Sonra Allah (s.v.t) onları diriltir ve Firavun ve Al-i Firavun ile birlikte,
onlara en kötü azabı verir. Sonra, Resulullah (s.a.a) ile birlikte başka bir
dönüş gerçekleşir. Nihayet o, yeryüzünde Halife olur ve İmamlar (a.s) da
onun âmilleri olur ve nihayet Allah’a açıkça ibadet edilir. Böylece
(geçmişte) yeryüzünde Allah’a gizlice ibadet edildiği gibi, artık
yeryüzünde ibadet açıkça olur.” Sonra İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Evet,
Vallahi bunun defalarcası. Sonra da eliyle defalarcayı kastedip şöyle
buyurdu: Allah (s.v.t), Nebisine (s.a.a) Allah’ın dünyayı yaratmasından
onu fâni etmesine dek gelen tüm dünya ehlinin mülkünü
(hükümdarlığını) verir. Onun için Kitabındaki vaadini gerçekleştirir,
buyurduğu gibi: {onu tüm dinlere izhar etmek için, müşrikler hoşlanmasa
bile.} (Saff 61:9) [81]
Cabir, Ebu Cafer (a.s)’ın şöyle buyurduğunu rivayet eder:
Hüseyin bin Ali (a.s) şehit edilmeden önce kendi ashabına şöyle
buyurdu: “Allah’ın Nebisi bana şöyle buyurdu, ‘Ey oğlum, sen Irak’a
sürüleceksin ve orası, Nebilerin ve Nebilerin Vasilerinin buluştuğu
yerdir ve o toprağa, Amura denir. Sen orada şehit edileceksin ve seninle
birlikte olan ashabından bir grup da şehit edilecektir. Demirin değişi
(onlara) acı vermez ve O şöyle buyurmuştur: {«Ey ateş, İbrahim'e serin ve
selamet ol!»} (Enbiya 21:69). Savaş sen ve onlar için serin ve selamet
olacaktır. O halde onları müjdele.’ Vallahi, eğer onlar bizi öldürürlerse,
biz Nebimize döneceğiz.’ Sonra ben Allah’ın dilediği kadar ömür
süreceğim ve ben, yeryüzünü yaracak ilk kişi olacağım. Ben Emirel
Müminin’in (a.s) çıkışına, Kaim’imizin (a.s) kıyamına ve Resul’ün (s.a.a)

81
Muhtasar-u Besair-ud Derecat, s.37.
40

hayatına benzer şekilde çıkacağım. Sonra Allah (s.v.t) katından, gökten


daha önce hiç inmemiş bir topluluk benim üzerime inecek ve ayrıca
Cebrail, Mikail, İsrafil ve Melekler ordusu da (yere) inecek. Muhammed,
Ali, ben, kardeşim (a.s) ve Allah’ın, üzerine sorumluluk lütfettiği herkes,
nurdan olan atlara biner halde inecek ki, önceleri hiç kimse onlara
binmemiştir. Sonra Muhammed (s.a.a) kendi livasını sallayacak ve onu
kendi kılıcıyla birlikte bizim Kaim’imize (a.s) gönderecek. Ondan sonra
biz, Allah’ın dilediği kadar kalacağız. Sonra Allah, Kufe Mescidi’nden
yağ çeşmesi, süt çeşmesi ve su çeşmesi ortaya çıkartacaktır. Sonra Emirel
Müminin (a.s), Allah Resulü’nün (s.a.a) kılıcını bana devredecek ve beni
doğuya ve batıya gönderecek ve ben kanını dökmediğim hiçbir Allah
düşmanı ve yakmadığım hiçbir put bırakmayacağım... [82]
Bu hadis ve bunun gibi hadislerle ilgili, İmam Ahmed el Hasan (a.s)’a şöyle
soruldu: “İmamların (a.s) Ric’atı nasıl olacaktır? Onlar bizim zamanımızın bir
diliminde mi Ric’at edecekler? Onların Ric’atı, önce olduğu gibi, baba oğul olarak
birbiri ardınca aynı sırayla mı olacaktır? Örneğin rivayet edilmiştir ki, ilk ric’at
eden İmam Hüseyin’dir (a.s). Öyleyse o, İmam Ali’nin (a.s) evladı ve
Resulullah’ın (s.a.a) torunu olarak mı Ric’at edecektir?
İmam (a.s) şöyle buyurdu:
Aslında onlar, önceki durumlarını ve önceki imtihana girdiklerini unutacaklar,
tıpkı Allah’ın, insanların, Zer aleminde olan önceki durumlarını ve o alemdeki
bir önceki imtihanlarını unutmalarını sağladığı gibi: {Aranızda ölümü takdir
eden biziz. Biz, sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilmediğiniz bir
şeyde yaratmak konusunda önüne geçilebileceklerden değiliz. Andolsun ki, ilk
yaratılışı bildiniz. Öyleyse hatırlamaz mısınız?} (Vakıa 56:60-62).
Onun (s.v.t) ne buyurduğuna dikkat et: {Sizi, bilmediğiniz bir şeyde yaratmak
(konusunda). Andolsun ki, ilk yaratılışı bildiniz. Öyleyse hatırlamaz mısınız?}
Allah Teala’nın ne buyurduğuna dikkat et: {Sizi bilmediğiniz bir şeyde
yaratmak (konusunda)} İşte bu, Ric’attır. Her kim bu dünyaya yeniden geri
dönerse, önceki durumunu unutacak. Eğer gelecekteki bu hadiseye bir örnek
istiyorsan, geçmişteki bir hadise vardır ve o, Zer alemidir. Siz hepiniz orada
bulundunuz, onu bildiniz ve Allah orada sizi imtihan etti fakat siz şimdi
ondan tamamen gafilsiniz ve onu hatırlamıyorsunuz, neden?! {Andolsun ki, ilk
yaratılışı bildiniz. Öyleyse hatırlamaz mısınız?}
Cevap: Çünkü Allah, sizi vücutlarınız ile perdelediği zaman size hatırlamayı
unutturdu. Bu iş, herkes için aynıdır çünkü Allah adildir. Eğer bu herkes için
hatta Allah’ın yeryüzündeki halifeleri için de böyle olmasaydı, o halde Allah

82
Muhtasar-u Besair-ud Derecat, s.37.
41

onlara unutturmadığı için imtihanı kazanmış olan Allah’ın Halifelerinin


fazileti (üstünlüğü) ne olurdu ki?
Evet, bir insanın, önceki durumunu bilmesi mümkündür lakin imtihanı
geçtikten ve halis olup tanıdıktan sonra. Ama çalışmadan ve imtihanı
geçmeden önceki durumunu öğrenmesi mümkün değildir.
Ayrıca Feyz bin Ebu Şeybe şöyle nakleder: Ebu Abdullah (a.s) şu ayeti kıraat
etti: {Allah, Nebilerden misak almıştı.} (Al-i İmran 3:81) ve şöyle buyurdu:
Resulullah’a (s.a.a) iman etmeleri ve Emirel Müminin Ali’ye (a.s) yardım
etmeleri için. Sonra da şöyle buyurdu: Evet. Vallahi, Allah (s.v.t)
Adem’den (a.s) bu yana hiçbir Nebi ve Resul göndermiştir ki, onların
hepsini dünyaya döndürmesin ve nihayet onlar da Emirel Müminin Ali
bin Ebi Talib’in (a.s) önünde savaşmasınlar. [83]

Babamız İmam Ahmed el Hasan (a.s) Hac Hutbesinde şöyle buyurmuştur:


“Onlar Hüseyni devrimi ve onun amacını yok etmeyi denediler fakat başarısız
oldular. Ve sizler, temiz ellerinizle Hüseyni devrimi'nin meşalesini kavradıktan
ve onun mübarek hedefini yani Allah’ın Yeryüzündeki Hakimiyetini, TEMİZ
KANINIZLA muhafaza etmeyi kararlaştırdıktan sonra, Şeytan utanmış olarak
geri döndü.“
Hac Hutbesi ne zaman okunmuştu? Hac Hutbesinden önce öldürülmüş bir
ensar var mıydı? Hayır, elbetteki yoktu.
Öyleyse İmam (a.s) “TEMİZ KANINIZLA” derken kime işaret ediyor? O (a.s)
Kerbela’da şehit edilmiş ve bugün ricat etmiş kimselere işaret etmiyor mu?
Amr bin Sabit, Cabir’den nakleder: İmam Bakır (a.s) şöyle buyurdu:
“…Sonra Muntasır (intikam alan) ricat edecektir ve düşmanlarını
katledecektir… Sonra Seffah (kan dökücü) gazapla kıyam edecektir ve
tüm düşmanları mahvedecektir. Ey Cabir, Muntasır ve Seffah’ın kimler
olduğunu biliyor musun? Muntasır, Hüseyin bin Ali’dir (a.s), Seffah ise
Ali bin Ebu Taliptir (a.s).” [84]
İmam Alinin (a.s) ziyaretnamesinde şöyle geçer:
“Selam olsun sana ey peygamberlerin soyundan olan Allahın Seffah’ı…”

83
Muhtasar-u Besair-ud Derecat, s.26.
84
El-İhtisas, hadis 122
42

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:


“Merve, bir kadına verilmiş isimdir.”
Sefa’nın (Seffah) Mervesi kimdir? Tabi ki de o, Fatıma Zehradır (a.s)
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“…ve hakimiyetin merkezi Zevra’ya geri dönecektir, işler Şura ile icra
edilecek ve emir sahibi sahibi olan birisi bunu yapacaktır. Bu, o zamandır
ki, Süfyani huruç edecektir ve 9 ay arzda yürüyecektir ve bu süreçte
onları azapların en kötüsüne uğratacaktır. Eyvahlar olsun Mısır’a,
eyvahlar olsun Zevraya (Bağdat), eyvahlar olsun Kufe’ye ve eyvahlar
olsun Vasıt`a! Zira sanki Vasıt’ı görür gibiyim ve orada herhangi bir
haberle haberdar eden görmüyorum. Bu, o zamandır ki, Süfyani ortaya
çıkacaktır, kıtlık artacak, insanlar açlık çekecek, yağmurlar azalacak,
topraklar ürün vermeyecek ve gökten yeryüzüne bir damla da su
inmeyecektir. Sonra hidayet olmuş ve hidayet eden Mehdi ortaya
çıkacaktır. O, bayrağı İsa bin Meryem’den (a.s) alan kişidir. [85]
Tıpkı Abbas (a.s) İmam Hüseyin’in (a.s) sancağının taşıyıcısı olduğu gibi bu
devirde de İsa (a.s) sancağı Mehdi’ye teslim eden kişi olmuştur. Ve doğrusu İsa,
Abbas’ın ve Mehdi’de Hüseyin’in ta kendisidir.
İmam Ali bin Hüseyin Zeynelabidin (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah'ın dinine noksan akıllarla, hatalı düşüncelerle ve bozuk ölçütler
ile ulaşılamaz ancak teslimiyle ulaşılır. Her kim bize teslim olursa
selamette olur, kim bizi takip ederse hidayete erer. Kimde dinini re'y ve
kıyasla alırsa helak olur ve her kim vermiş olduğumuz hükümlerden
veya sözlerimizden şüphe ederse bilmeden Seb'ül-Mesânî ve Ku'ran-ı
Kerim'i indirene iman etmemiştir.” [86]
Emirel Müminin Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah, Peygamberlerden bize iman ve yardım etmeleri için söz aldı ve
bunu şanı yüce Allah şöyle dile getirmiştir: [Hani Allah,
peygamberlerden: “Ben size Kitap ve hikmet verdikten sonra
nezdinizdekileri tasdik eden bir peygamber geldiğinde ona mutlaka
inanıp yardım edeceksiniz.” diye söz almıştı...] (Âl-i İmrân 3/81) Yani
Muhammed’e (s.a.a) inanmaları ve vasisine de yardımcı olmaları
istenmişti. Muhammed’e ((s.a.a)) inandılar fakat vasisine yardımcı
olmadılar ama ileride hepsi ona yardımcı olacaklardır. Allah, benim ve
Muhammed’in (s.a.a) hakkında beraberce birbirimize karşı yardımlaşma

85
İbni Tavus, el-Melahim vel fiten s.266
86
Bihar-ul Envar c. 2 s. 303
43

için söz almıştı. Muhammed’e (s.a.a) karşı yardımcı oldum, onun


huzurunda cihat ettim ve düşmanlarını öldürdüm. Allah’ın benden almış
olduğu yardımlaşma sözünü böylece yerine getirmiş oldum. Bana karşı
verilen yardımlaşma sözünü ise Peygamberler vefat ettiklerinde daha
yerine getirmemişlerdi ama ileride bana yardımcı olacaklardır. O zaman
doğusu ve batısı benim hükmüm altında olduğunda Allah, Adem’den
Muhammed’e (s.a.a) kadar bütün Peygamberleri hayata döndürüp bana
gönderecektir. Hepsi benim hizmetimde olup ölülerin ve hayatta olan
insanların ve cinlerin başlarını kılıçlarla vuracaklar.
Ne acayiptir! Neden acayip olmasın ki, o zamanda ölü bilinen
Peygamberleri Allah gönderecek ve hepsi “Emrindeyiz, emrindeyiz ey
Allah’ın davetçisi!” diyecekler. Hepsi Kufe’nin sokaklarına dalacaklar.
Kılıçlarını ellerine almış ve geçmişten o zamana kadar yaşamış olan
bütün zalimlerin ve onlara uyanların başlarını kılıçları ile vuracaklar. Ta
ki şanı yüce Allah’ın bu buyurduğu yerine gelene kadar: [Allah, sizlerden
iman edip iyi davranışlarda bulunanlara , kendilerinden öncekileri sahip
ve hakim kıldığı gibi onları da yeryüzüne sahip ve hakim kılacağını,
onlar için beğenip seçtiği dini onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını
ve korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlıyacağını
vâdetti. Çünkü onlar bana kulluk ederler; hiçbir şeyi bana eş tutmazlar...]
(Nur 24/55) Yani onlar Bana hiçkimseden korkmaksızın ve saklanmadan,
güven içinde ibadet edecekler.” [87]
Ayrıca o (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Benim galibiyetimden sonra galibiyetlerim daha vardır ve benim
dönüşlerden sonra tekrar dönüşlerim vardır. Galibiyetlerin ve dönüşlerin
sahibi benim!” [88]
Bu vaat, onlar ikinci kez dünyaya geldiklerinde gerçekleşecektir ve bu, Ricat
vaktindedir. İlaveten aşağıdaki ayet de Ricat hakkındadır: [Biz de diledik ki,
arzda zayıf düşürülmüş olanlara nimet bahşedelim, onları İmamlar kılalım ve
onları varisler yapalım…] (Kasas 28/5) Ayrıca bu ayet de: [Muhakkak ki
Kuran’ı sana farz kılan, elbette seni dönülecek yere döndürecek olandır.]
(Kasas 28/85) Bunlar, onların dünyaya tekrar döneceklerinin beyanıdır. Ayrıca
Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Ölüm korkusuyla kendi diyarlarından çıkan
binlerce kişiyi görmedin mi? Oysa Allah onlara: “Ölün.” dedi (böylece

87
Biharul-Envar c.53, s.46, hadis 20;
88
Hasan bin Suleymân el-Hilli “Muhtasar el-Basâir” s.33-34; Bihar’ul-Envâr, c.53, s.46-49, Feyz Keşani
“Tefsir el-Sâfi” c.1, s.352, Mirza Muhammed el-Meşhedi “Tefsir Kenz’ul-Dekâik” c.2, s.143-144, Şeyh
Muhammed Hasan el-Hur el-‘Âmili “El-İkâz” s.335-336, Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Gâyet-ul Merâm” c.4,
s.123-125, Şeyh Ali Yezdi Hâiri “İlzâm-un Nâsib” c.2, s.319-320
44

öldüler). Sonra da onları diriltti. Muhakkak ki Allah, insanlar üzerine elbette


fazlın sahibidir. Lâkin insanların çoğu şükretmezler.] (Bakara 2/243) Ve bu ayet
de Musa (a.s) hakkındadır: [Ve Musa, Bizim belirlediğimiz buluşma zamanımız
için kavminden yetmiş adam seçti.] (Araf 7/155) Allah Teala, yetmiş kişiyi tekrar
diriltmiş ve onları, dünyaya tekrar göndermiştir. Onlar yiyip içmiş ve hatta
evlenmiştir.
Resulullah Muhammed (s.a.a) bir hadiste şöyle buyuruyor:
“... Ve o zaman KARDEŞİM İsa bin Meryem, göklerden Afik dağının
üzerine inecektir, o hidayet eden bir İmam ve adaletli bir hakimdir...” [89]
Hz.Muhammed (s.a.a) “KARDEŞİM İsa bin Meryem” diye buyuruyor ve artık
bunu neden buyurduğunu anlıyoruz zira artık biliyoruz ki, İsa’nın (a.s) annesi
Meryem (a.s) bir sonraki enkarnasyonunda Hz.Muhammed’in (s) annesi Amine
binti Veheb olarak gelmiştir
İmam Ahmed el Hasan (a.s) açılmayan pek çok sırrı açtı. Bugüne kadar
çözülmeyen ve insanların fikir ayrılığına neden olan bir konu da açıklığa
kavuştu. Madem farklı dönemlerde yaşadılar, öyleyse nasıl Meryem (a.s)
Harun'un kız kardeşi olur?
[“Ey Harun'un kız kardeşi!”] (Meryem 19/28)
Ve artık anlaşıldı ki, Musa ve Harun'un (a.s) babası İmran (a.s) Meryem’in (a.s)
zamanında yeniden reenkarne olmuştur. Bu nedenle Meryem (a.s) Harun'un
kızkardeşi olarak beyan edildi çünkü her ikisinin babası ruh olarak aynı kişi
olmuştur. Yani Musa ve Harun'un (a.s) babası İmran (a.s) iki farklı dönemde
yaşamıştır.
Ayrıca İmam Ahmed el Hasan (a.s) bizlere Ruhlar Aleminden bazı kimselerin
diğerleriyle olan kardeşliklerini açıkladı, ve artık biliyoruz ki, Harun (a.s) Ruhlar
Aleminden Meryem (a.s) ile kardeştirler.

89
Medine Tarihi, c.47. sah.505. Ayrıca Suyutinin "Kitabul Burhan fi Elametil Mehdiyyil Ahirzaman"
kitabında da geçmektedir.
45

Allah Resulü Muhammedin (s.a.a) ve İmamların (a.s) Ricatı meselesi uzun


zamandır büyük bir sır olarak kabul edilmiştir. Bu ezoretik konuyu anlamak ve
üzerinde düşünmek zor ve ağırdı, ta ki onun gerçek sahibi İmam Ahmed el
Hasan (a.s) ortaya çıktı ve bu sırları bizler için açmaya başladı. Bu yüzden de ister
Ricatla ilgili, ister Mehdilerle, İmamlarla, ister de Kaimin (a.s) Mübarek Kıyamı
ile ilgili hadisler olsun, bunları anlamak ve aralarında uyum sağlamak bizler için
çok zordu, çünki bu dört konunun İlahi Adalet devletinin kurulmasıyla önemli
ve güçlü bağlantıları vardır. Böylece, gerçek sahibi hariç, kimse bu konuların
sırlarına vakıf olamazdı.
Ebu Abdullah (a.s) şöyle buyurdu:
“Bizim emrimiz sır içinde sırdır, saklanmış sırdır, sırdan başka birşeye
faydası yoktur, sır üzerine sırdır ve sırla perdelenmiş sırdır.” [90]
Ebu Abdullah (a.s) şöyle buyurdu:
“Bizim emrimiz haktır ve hakkın hakkıdır. Ve o zahirdir, ve zahirin
batınıdır ve batının batınıdır. Ve o sırdır, sırrın sırrıdır, sır ile
perdelenmiş sırdır.” [91]
Bu özel mesele ile ilgili çoğu sayıda hadisler vardır. Ebu Mervan şöyle rivayet
ediyor: Ben İmam Sadıka (a.s) bu ayetle ilgili sordum: {Muhakkak ki Kur’ân’ı
sana farz kılan, elbette seni dönülecek yere döndürecek olandır.} [28:85]. İmam
(a.s) şöyle buyurdu:
“Hayır. Vallahi, Resulullah (s.a.a) ve Ali (a.s) Saviye’de görüşünceye
kadar dünya sona ermeyecektir. Onlar görüşecekler ve Saviye’de 12.000
kapısı olan bir mescit inşa edecekler.” [92]
Ebu Halid el-Kabuli şöyle rivayet ediyor: Bu ayetle ilgili {Muhakkak ki Kur’ân’ı
sana farz kılan, elbette seni dönülecek yere döndürecek olandır.} [28:85] İmam Ali
bin Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu:
“Peygamberiniz size geri dönecektir.” [93]
Cabir bin Yezid rivayet ediyor ki, Ebu Cafer (a.s) şu ayet ile ilgili buyurdu:

90
Muhtasar Besairud-Derecat s.48
91
Muhtasar Besairud-Derecat s.48
92
Bihar-ul Envar, c.53, s.113-114
93
Biharul-Envar c.53, s.56, hadis 33, ayrıca s.46, hadis 19
46

“{Ey bürünüp sarınan! Kalk artık uyar.} [74:1-2] O (s.v.t) bununla


Muhammedi (s.a.a) ve onun Ricattaki kıyamını kastediyor, o onda
(ricatta) uyaracaktır. Ve O (s.v.t) şöyle buyuruyor: {Muhakkak ki o,
gerçekten büyüklerden biridir. Beşer için bir uyarıcıdır} [74:35-36], yani
Muhammed (s.a.a) Ricatta beşer için bir uyarıcıdır, ve O (s.v.t) buyuruyor
ki, {Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak
gönderdik} [34:28], yani Ricatta.” [94]
Mufazzal bin Ömer şöyle naklediyor: Ben İmam Sadık’a (a.s) {O (Allah),
müşrikler hoşlanmasalar da (kendi) dinini bütün dinlere üstün kılmak için
Resûlünü hidayet ve Hak Din ile gönderendir.} [9:33] ayeti ile ilgili sordum:
“Allah Resulü (s.a.a) dinini bütün dinlere üstün kılmadı mı?” O (a.s)
şöyle buyurdu: “Ey Mufazzal, eğer Allah Resulü (s.a.a) kendi dinini
bütün dinlere üstün kılmış olsaydı, hiçbir mecusi, yahudi, sabi yada
hristiyan, yahut hiçbir mezhep, anlaşmazlık ve şübhe veya çoktanrılık ve
put olmazdı. Gerçekten de Onun (s.v.t) ayeti Ricatta Mehdinin (a.s)
zamanındadır ve bu, Onun (s.v.t) şu buyurduğudur: {Siz de, ortalıkta
hiçbir fitne kalmayıp din tamamıyla Allah'ın dini oluncaya kadar onlarla
cihad edin!} [8:39]” [95]
Emirel Müminin Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah, Peygamberlerden bize iman ve yardım etmeleri için söz aldı ve
bunu şanı yüce Allah şöyle dile getirmiştir: [Hani Allah, peygamberlerden:
“Ben size Kitap ve hikmet verdikten sonra nezdinizdekileri tasdik eden bir
peygamber geldiğinde ona mutlaka inanıp yardım edeceksiniz.” diye söz
almıştı...] (Âl-i İmrân 3/81) Yani Muhammed’e (s.a.a) inanmaları ve
vasisine de yardımcı olmaları istenmişti. Muhammed’e (s.a.a) inandılar
fakat vasisine yardımcı olmadılar ama ileride hepsi ona yardımcı
olacaklardır. Allah, benim ve Muhammed’in (s.a.a) hakkında beraberce
birbirimize karşı yardımlaşma için söz almıştı. Muhammed’e (s.a.a) karşı
yardımcı oldum, onun huzurunda cihat ettim ve düşmanlarını öldürdüm.
Allah’ın benden almış olduğu yardımlaşma sözünü böylece yerine
getirmiş oldum. Bana karşı verilen yardımlaşma sözünü ise Peygamberler
vefat ettiklerinde daha yerine getirmemişlerdi ama ileride bana yardımcı
olacaklardır. O zaman doğusu ve batısı benim hükmüm altında
olduğunda Allah, Adem’den Muhammed’e (s.a.a) kadar bütün
Peygamberleri hayata döndürüp bana gönderecektir. Hepsi benim
hizmetimde olup ölülerin ve hayatta olan insanların ve cinlerin başlarını
kılıçlarla vuracaklar.

94
Biharul-Envar: c.53 s.52
95
Biharul-Envar: c.53 s.33
47

Ne acayiptir! Neden acayip olmasın ki, o zamanda ölü bilinen


Peygamberleri Allah gönderecek ve hepsi “Emrindeyiz, emrindeyiz ey
Allah’ın davetçisi!” diyecekler. Hepsi Kufe’nin sokaklarına dalacaklar.
Kılıçlarını ellerine almış ve geçmişten o zamana kadar yaşamış olan
bütün zalimlerin ve onlara uyanların başlarını kılıçları ile vuracaklar. Ta
ki şanı yüce Allah’ın bu buyurduğu yerine gelene kadar: [Allah, sizlerden
iman edip iyi davranışlarda bulunanlara , kendilerinden öncekileri sahip
ve hakim kıldığı gibi onları da yeryüzüne sahip ve hakim kılacağını,
onlar için beğenip seçtiği dini onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını
ve korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlıyacağını
vâdetti. Çünkü onlar bana kulluk ederler; hiçbir şeyi bana eş tutmazlar...]
(Nur 24/55) Yani onlar Bana hiçkimseden korkmaksızın ve saklanmadan,
güven içinde ibadet edecekler.” [96]
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Bu dünyaya ilk ricat edecek kişi Hüseyin bin Alidir (a.s). O (a.s) o kadar
hakimiyet sürecektir ki, yaşının çokluğundan kaşları gözlerinin üzerine
düşecektir.” [97]
Cabir Cufi rivayet ediyor ki, Ebu Cafer (a.s) şöyle buyurdu:
“Sonra Müntesir (intikam alan) dünyada ortaya çıkacaktır. O, Hüseyindir
(a.s), kendi kanının ve ashabının kanının intikamını alacaktır.” [98]
Salih bin Sehl naklediyor: Ebu Abdullah (a.s) [Sonra biz sizi, onlara karşı
(zafer kazanmanız için) yeniden döndürdük.] (İsra 17/6) ayetiyle ilgili şöyle
buyurdu:
“(Bu), Hüseyin’in, (a.s) ashabından kendisiyle birlikte öldürülen 70
kişiyle birlikte Ricatta geri dönmesidir. Onların üzerinde altından
miğferler olacaktır, her miğferin iki yüzü olacak ve onlar insanları,
Hüseyin’in (a.s) kendi ashabıyla ortaya çıktığı hakikatine yöneltecektir
ki, böylece müminler onun hakkında şüphe etmesinler ve bilsinler ki, o
ne Deccal’dir ne de Şeytan. O zaman Hüccet Kaim (a.s) onların arasında
olacaktır. Böylece, onun Hüseyin (a.s) olması marifeti müminlerin
kalplerinde sabit olursa, Hüccet’in vefat zamanı gelecektir. Ve Hüseyin
bin Ali (a.s) ona gusül verecektir, onu kefenleyip hunut yapacak, ve
nihayet mezara koyacaktır. Zira Vasinin halifesi Vasiden başkası olmaz.”
[99]

96
Biharul-Envar c.53, s.46, hadis 20;
97
Biharul-Envar: c.53 s.46 h.19
98
Biharul-Envar: c.53 s.196
99
Bihar-ul Envar, cilt 51, s.56, Kitab-ur Ricat, hadis 103
48

Ahmed bin Ukba kendi babasından rivayet ediyor ki, o şöyle dedi:
“Biz Ebu Abdullaha (a.s) ricatın doğru olup-olmadığını sorduk. O (a.s)
buyurdu: “Evet.” Ona sorduk: “Öyleyse ilk ricat eden kişi kim olacaktır?”
O (a.s) şöyle buyurdu: “Hüseyin Kaimin (a.s) izinden gelir.” Ben dedim:
“Tüm insanlar da onunla birlikte mi (gelir)?” O (a.s) şöyle buyurdu:
“Hayır, bilakis bu, Allahın (s.v.t), kendi kitabında buyurduğu gibidir:
{Sur'a üfürüldüğü gün, bölük bölük gelirsiniz!} [78:18], her cemaat bir
diğerinden sonra (gelir).” [100]

Allah bizlere Kendi Nurunu – İmam Ahmed el Hasanı (a.s) – tanıma şerefiyle
nimetlendirdikten ve Mübarek Doğu Siyah Bayrakları kaldırıldıktan sonra, İmam
Ahmed el Hasan (a.s), mahlukatın yaratılışından bu yana akılları hayrette
bırakan, Allahın sırlarını açıklamaya başladı. Ve bugün, İmam Ahmed el Hasan
(a.s) bizlere Ricatın sırlarını açıklıyor. Siyah Bayraklar ashabının Ahirzaman
karakterleri belgeselinin bir bölümünde bizlere açıklandı ki, Allah Resulü
Muhammed (s.a.a) Resul olarak geldiği enkarnasyonundan sonraki ricatları
şunlardır:
1. İmam Muhammed Bakır (a.s)
2. İmam Muhammed Cevat (a.s)
3. İmam Muhammed Mehdi (a.s)
İmam Alinin (a.s) Resulullah (s.a.a) ile birlikte ricatından sonraki ricatları
şunlardır:
1. İmam Ali bin Hüseyin (a.s)
2. İmam Ali Rıza (a.s)
3. İmam Ali Hadi (a.s)
İmam Hasanın (a.s) daha sonraki ricatları şunlardır:
1. İmam Cafer Sadık (a.s)
2. İmam Hasan Asgari (a.s)
İmam Hüseyinin (a.s) Hüseyin olarak ricatından sonraki ricatları şunlardır:
1. İmam Musa Kazım (a.s)

100
Biharul-Envar: c.53 s.103
49

2. İmam Ahmed el Hasan (a.s)


Şimdi sizlere sunacağımız hadisler sadece küçük sayıda olan örneklerdir, zira
gerçekte onlarca böyle hadisler vardır ki, Resulullah Muhammed (s.a.a) İmam
Aliden (a.s), İmam Ali (a.s) de Resulullah Muhammeddendir (s.a.a):
İmam Ali (a.s) uzun bir hadiste Selman (a.s) ve Ebu Zere (a.s) şöyle dedi:
“Ey Selman, ey Cündeb.” Her ikisi dediler: “Lebbeyk ya Emirel
Müminin, Allahın selatı senin üzerine olsun.” O (a.s) şöyle buyurdu:
“Ben ve Muhammed (s.a.a) Allahın nurundan bir nurduk. Sonra Allahu
Teâlâ bu nuru (Nebiyyun Mustafa (s.a.a) ve Vasiyyun Murtaza (a.s)
olarak) iki kısma böldü. Sonra Allahu Teâlâ bir kısma buyurdu;
“Muhammed ol”, diğer kısma buyurdu; “Ali ol.” Bu yüzden Nebi (s.a.a)
buyurdu: “Ali bendendir, ben de Alidenim. Benim hakkımı Ali’den
başkası eda edemez. Ey Selman, ey Cündeb, Ben Muhammedim,
Muhammed de ben. Ben Muhammeddenim, Muhammed de bendendir.
Allah (s.v.t) şöyle buyurmuştur: {İki denizi salıverdi. Birbirlerine
kavuşuyorlar. Aralarında bir engel vardır, birbirine geçip karışmazlar.}
[Kurani Kerim 55:19-20]. Ey Selman ve ey Cündeb.” Her ikisi dediler:
“Lebbeyk ya Emirel Müminin.” O (a.s) buyurdu: “Gerçekten de bizim
ölümüz öldüğünde asla ölmemiştir. Gaibimiz gayb olduğunda asla gaib
olmamıştır. Öldürülmüşümüz asla öldürülmemiştir.” [101]
Muhammed bin Sinan rivayet ediyor ki, Cabir bin Yezid el-Cufi şöyle dedi:
“Hilafet Beni-Ümeyyeye geçtiğinde, onlar haram kan akıttılar ve binlerce
ay minberlerde Emirel Müminine (a.s) lanet okudular ve ondan (a.s)
beraat ettiler. Her beldede Şialara sui-kast düzenlediler, kendi
dünyalarını yıkmak için onları yeryüzünden silip attılar. Böylece de
heryerde insanları dehşete düşürdüler. Herkim Emirel Müminine (a.s)
lanet etmiyordusa ve ondan (a.s) beraat etmiyordusa, kimliğinden asılı
olmadan öldürüyorlardı.” Sonra Cabir bin Yezid şöyle dedi: “Böylece ben
de Beni-Ümeyyeden ve onların takipçilerinden apaçık İmam, temiz
olanların en temizi, abidlerin süsü, zahitlerin mevlası ve Allahın
mahlukattaki halifesi olan Ali bin Hüseyine (a.s) şikayet ettim. O (a.s)
şöyle buyurdu: “Ey Cabir, Malum Gün, mutlak söz ve emredilmiş kader
olmasaydı, vallahi ben bu bozulmuş mahlukatı bir göz kıprımında
mahvederdim. Hayır! Bilakis bir an içinde, hayır, ani bir bakışta. Fakat
bizler, tek kelimeyle bile Onun (s.v.t) önüne geçmeyen ve Onun (s.v.t)
emriyle hareket eden şerefli kullarız.”

101
Biharul-Envar: cilt 26, sayfa 3-6
50

O (a.s) buyurdu: “Ey Cabir, sen Marifetin ne olduğunu bilir misin?


Marifet ilk önce tevhidi ikrardır, ikinci olarak anlamları bilmektir,
üçüncüsü, kapıları tanımaktır, dördüncü olarak mahlukatı tanımaktır,
beşinci olarak sütunları/rüknleri tanımaktır, altıncı olarak nakipleri
tanımaktır, yedinci olarak necipleri/seçilmişleri tanımaktır ve bu, Allahın
şu buyurduğudur: {De ki: Rabbimin sözleri için derya mürekkep olsa ve bir
o kadar da ilâve getirsek dahi, Rabbimin sözleri bitmeden önce deniz
tükenecektir.} [18:109]. Ve O (s.v.t) şöyle buyurmuştur: {Şayet
yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de arkasından yedi deniz katılarak
(mürekkep olsa) yine Allah'ın sözleri (yazmakla) tükenmez. Şüphe yok ki
Allah mutlak galip ve hikmet sahibidir.} [31:27]. Sonra o (a.s) şöyle
buyurdu: “Ey Cabir, eğer onlardan kimseyi tanımıyorsan, o halde hiç
şüphesiz ki ben onlardan bana gelen, beni selamlayan, benden bizim
sırrımızı, saklımızı ve ilmimizin batınını öğrenen bazı kimseleri
biliyorum.” Ben dedim: “Şüphesiz ki falanca, falancanın oğlu ve onun
ashabı, bu özellikleri taşıyanlardandır, zira gerçekten de ben onlardan,
sizin sırlarınızdan bir sır ve sizin iliminizden bir batın duydum. Ve eğer
onlar kemale erip (yüce makama) ulaşmadılarsa, bunu bileceklerini
sanmıyorum.” Böylece o (a.s) şöyle buyurdu: “Ey Cabir, yarın onları çağır
ve kendinle beraber getir.” Bir sonraki gün onları getirdim, onlar İmamı
(a.s) selamlayıp övdüler ve kutsadılar, ve onun (a.s) karşısında durdular.
O (a.s) buyurdu: “Ey Cabir, onlar senin kardeşlerindir, fakat hala
(bilmedikleri) bazı şeyler kalıyor. Ey insanlar, kabul ediyor musunuz,
Allahın (s.v.t) dilediğini yapar ve istediği gibi hükmeder, kimse Onun
(s.v.t) hükmünü değişemez ve kimse Onun takdirini feshedemez. O
yaptığından sorulmaz, fakat onlar sorulurlar?” Onlar dediler: “Evet, Allah
dilediğini yapar, dilediği gibi de hükmeder.” Ben (Cabir) dedim:
“Elhamdulillah. Gerçekten de onlar derinden kavramış, bilmiş ve
ulaşmışlar.”
O (a.s) buyurdu: “Ey Cabir, bimediğin bir şeyde acele etme.” Ben
şaşırdım. O (a.s) buyurdu: “Onlara sor ki, Ali bin Hüseyin (a.s) suret
olarak oğlu Muhammede dönüşebilir mi?” Cabir dedi: “Ben de sordum
ve onlar sessiz kaldılar.” O (a.s) Cabire baktı ve dedi: “Ey Cabir, onlarda
hala birşeylerin geriye kaldığını söylemedim mi?” Ben onlara dedim:
“Size ne oluyor, neden İmamınıza cevap vermiyorsunuz?!” Böylece onlar
sessiz kalıp şaşırdılar. O (a.s) onlara baktı ve dedi: “Ey Cabir, işte sana
söylemiştim ki, onlarda birşeyler geriye kallıyor.” Ve İmam Bakır (a.s)
dedi: “Size ne oluyor?! Neden konuşmuyor sunuz?” Onlar hayret içinde
birbirlerine bakıp şöyle dediler: “Ey Resulullahın (s.a.a) oğlu, senin bize
öğrettiğin hariç, bizim hiçbir ilmimiz yoktur.” Böylece İmam Zeynel
Abidin Ali bin Hüseyin (a.s) kendi oğlu Muhammed Bakıra (a.s) baktı ve
51

onlara şöyle dedi: “Bu kimdir?” Onlar dediler: “Bu, senin oğlundur.” O
(a.s) dedi: “Ben kimim?” Onlar dediler: “Sen, onun babası Ali bin
Hüseyinsin.” O (a.s) bizim anlamadığımız şekilde konuşma yaptı, ve
orada Muhammed, kendi babası Alinin, Ali de kendi oğlu Muhammedin
suretinde oldu! Onlar dediler: “La ilahe illallah!” Ve İmam (a.s) şöyle
buyurdu: “Allahın kudretine şaşırmayın. Ben Muhammedim,
Muhammed de ben.” Ve Muhammed (a.s) şöyle buyurdu: “Ey insanlar!
Allahın emri sizleri hayrete düşürmesin. Ben Aliyim, Ali de ben. Biz
hepimiz biriz, tek nurdanız ve bizim ruhumuz Allahın emrindendir.
Evvelimiz Muhammed, ortamız Muhammed, sonuncumuz Muhammed
ve hepimiz Muhammediz.” [102]
Burada İmam Ali Zeynel Abidin (a.s) buyuruyor ki, “Ben Muhammedim,
Muhammed de ben.” Daha sonra İmam Bakır (a.s) buyuruyor ki, “Ben Aliyim,
Ali de ben.” Bu, Ali bin Ebu Talibin (a.s), Selman ve Ebu Zerle (a.s) konuşurken,
Allah Resulü ile ilgili buyurduğu sözün aynısıdır. O yüzden de İmam Ali Zeynel
Abidin (a.s) ve İmam Muhammed Bakır (a.s) kendileri İmam Ali (a.s) ve
Resulullah Muhammeddir (s.a.a), Allah dilerse bir şekilden başka bir şekle
düşmüştür.
Sürah bin Kuleyb rivayet ediyor ki, İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle
buyurdu:
“Biz, Allahın Peygamberimize verdiği Mesaniyiz (7 tekrarlanan ayet) ve
biz Allahın yüzüyüz, biz sizlerin sırtlarınızda (aranızda) yeryüzünde
dolaşırız. Bizi tanıyan tanır. Bizi tanımayan da tanımaz. Bizi tanımış olan
kimsenin önünde Yakin vardır. Bizi tanımayan kimsenin önündeyse ateş
vardır.” [103]
İbn Abbas rivayet ediyor ki, Allah Resulü (s.a.a) Aliye (a.s) şöyle dedi:
“Ey Ali, senin Şiaların Mahşer gününün galipleridir. Herkim onlardan
birini aşağılarsa, seni aşağılar, herkim seni aşağılarsa beni aşağılar, ve
herkim beni aşağılarsa Allah onu ebedi olarak ceheneme atar. Ne sefil
akıbettir orası! Ey Ali, sen bendensin, ben de sendenim. Senin ruhun
benim ruhumdan ve senin çamurun da benim çamurumdandır.” [104]
Munaşade hadisinde İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor:
“…Allah Resulünün (s.a.a), Hamzanın kızı ile ilgili benim, Caferin ve
Zeydin arasında hüküm verdiğini ve şöyle buyurduğunu kabul ediyor
musun: “Ey Ali, gerçekten de sen bendensin, ben de sendenim. Ve sen
102
Biharul-Envar: cilt 26, sayfa 8-13
103
Biharul-Envar: c.24 s.114
104
El-Emali (Şeyh Saduk): s.66
52

benden sonra tüm müminlerin Velisisin.”? Onlar şöyle dediler: “Vallahi


evet, bu gerçektir, kabul ediyoruz.” [105]
Ebaya el-Esedi rivayet ediyor ki, Abdullah bin Abbas bin Abdul Müttalip şöyle
dedi:
“Allah Resulü (s.a.a) Ümmü Selemeye şöyle dedi: “Ey Ümmü Seleme, Ali
bendendir, ben de Alidenim, onun eti benim etim, kanı benim kanımdır.
Onun bana nisbeti Harunun Musaya nisbeti gibidir. Ey Ümmü Seleme,
dinle ve şahitlik et, bu müslümanların mevlası Alidir.” [106]
Hebeşi bin Cunade şöyle rivayet ediyor: Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu:
“Ali bendendir, ben de Alidenim, benim dinimi benden ve Aliden
başkası tamamlayamaz.” [107]
Yali el-Amri rivayet ediyor: Ben Allah Resulü (s.a.a) ile birlikte dışarı çıktım, zira
onu yemeğe davet etmiştiler. Hüseyin (a.s) yolda oynuyordu, ve Resulullah
(s.a.a) insanların önünde acele şekilde koşuşturmaya başladı. Sonra da ellerini
açtı, o (a.s) da bir oraya bir buraya geçiyordu ve Resulullah (s.a.a) onunla
oynuyor ve onu güldürüyordu. Nihayet Resulullah (s.a.a) onu kucağına aldı ve
bir elini onun çenesine koydu, sonra onu kucakladı ve öptü. Sonra o (s.a.a) şöyle
buyurdu:
“Hüseyin bendendir, ben de Hüseyindenim. Hüseyini seveni Allah da
sever. Hüseyin varislerin varisidir.” [108]
Ebu Halid el-Kabuli şöyle rivayet ediyor: Bu ayetle ilgili {Muhakkak ki Kur’ân’ı
sana farz kılan, elbette seni dönülecek yere döndürecek olandır.} [28:85] İmam Ali
bin Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu:
“Peygamberiniz size geri dönecektir.” [109]

105
Süleym bin Kays: s.196
106
El-Emali (Şeyh Tusi): s.50
107
Biharul-Envar: c.38 s.73-4
108
Kemalul Ziyaret: s.116
109
Biharul-Envar c.53, s.56, hadis 33, ayrıca s.46, hadis 19
53

Hadislerde sabit olduğu gibi, İmam Hüseyin (a.s) ricat edecektir (geri
dönecektir) ve hepimiz biliyoruz ki, İmam Hüseyin bin Ali (a.s) Kerbelada şehit
edildikten sonra yeniden şu karakterler olarak enkarne etti:
1. İmam Musa Kazım (a.s)
2. İmam Ahmed el Hasan (a.s)
İmam Ahmed el Hasanın vaat edilmiş Yamani olduğunun çoğu sayıda
kanıtları sunulmuştur. Şimdi sizlere sunacağımız bu iki hadis kanıtlıyor ki, İmam
Hüseyin (a.s) vaat edilmiş Yamanidir:
1- Esbağ bin Nebata rivayet ediyor ki, Emirel Müminin Ali (a.s) uzun bir hadiste
şöyle buyurdu:
“Siyah Bayraklar yeryüzünün doğusundan gelecektir. Üzerinde işaret
olmaz, ne pamuktandır ne ketenden nede ipekten. Mızrağının başı
Büyük Seyidin (Hz Muhammed (s.a.a)) mühürüyle mühürlüdür. Al-i
Muhammedden (a.s) bir kişi onu yönetecektir. Doğuda ortaya çıkar, oysa
kokusu (rüzgarı), dışarı taşan müşk kokusu gibi batıda yayılır. Korku bir
ay onların önünden yürür. Nihayet babalarının kanını (intikamını) talep
ederek Kufeye ulaşırlar. Onlar bu haldeyken YAMANİNİN ATI ve
Horasaninin atı sanki iki yarış atları gibi yarışıyor olacaklar…” [110]
2- Mus’ade rivayet ediyor ki, Ebu Abdullah (a.s) buyurdu: Emirel Müminin (a.s)
“el-Mehzun” isimli hutbesinde şöyle buyurdu:
...Siyah Bayraklar yeryüzünün doğusundan gelecektir, ne pamuktan ne
ketenden nede ipektendir. Mızrağının başı Büyük Seyidin (Hz
Muhammed (s.a.a)) mühürüyle mühürlüdür. Al-i Muhammedden (a.s) bir
kişi onu yönetecektir. Doğuda dalgalandığında, kokusu (rüzgarı), sert
müşk kokusu gibi batıda yayılır. Korku bir ay onların önünden yürür.
Sa’d el-Saka’nın çocukları Kufeye gelir, babaları için intikam talep
ederler, onlar ahlaksız kimselerin evlatlarıdır. Nihayet HÜSEYİNİN (A.S)
ATI onlara saldırır. İki at yarış meydanında yarışan atlar gibi yarışır.
Onlar ağlayacak ve üzüntülü olacaklar ve onlardan birisi göyaşı dokerik
ve bağırarak ayağına vuracak ve şöyle söyleyecektir: “Bu günümüzden
sonra bizim burada oturmamızda hiçbir hayır yoktur! Allahım! Gerçekten
de biz tevbe edenler, Allah korkusu olanlar ve secde edenleriz.” Onlar
Allahın şöyle tanımladığı İbdal’lardır (değiştirilmiş olanlar): {Allah

110
Biharul-Envar: cilt 52 s.274
54

şüphesiz daima tevbe edenleri sever ve O, temizlenenleri sever.} [2:222], ve


temizlenen kimseler onların Al-i Muhammedden (a.s) olan benzerleridir.
[111]
Bu hadislerde tartışılacak ve üzerinde derinden düşünülecek çeşitli noktalar
vardır, fakat şimdi burda bize gereken en önemli nokta herkesin gördüğü gibi
“Yamaninin atı” ve “Hüseyinin (a.s) atı” ifadeleridir. Yamaninin (a.s) Ahmed el
Hasan (a.s) olduğu kanıtlandıktan sonra bu hadisler de onun İmam Hüseyin (a.s)
ve Mehdilerin ilki olduğunu, ayrıca Doğu Siyah Bayraklarının Sahibi olduğunu
kanıtlıyor.
Ebi Abdillah (a.s) şöyle buyurdu:
“Şüphesiz ki Hüseyin (a.s) kendisine verilmiş olan listeyi okudu ve onun
için gelecek olan ve geriye kalacak olan şeyler açıklandı, ve orada, geriye
kalan bazı şeyler oldu ki, daha gerçekleşmedi. Böylece savaşmak için
çıktı. Geriye kalan şeyler şunlardı ki, melekler, Hüseyine (a.s) zafer
vermek için Allahtan izin istemiştiler, ve O (s.v.t) da onlara izin vermişti.
Böylece melekler savaşa hazırlanmaktaydılar, nihayet Hüseyin (a.s)
öldürüldü. Öyle ki, melekler yere indiğinde onun zamanı artık geçmiş ve
öldürülmüştü, Allahın selatı onun üzerine olsun. Böylece melekler
dediler: “Ya Rab, Sen bize yere inme ve ona (a.s) zafer verme izni verdin.
Ve biz yere indik, fakat sen artık onu almıştın?” Ve Allah (s.v.t) onlara
şöyle vahyetti: “Onun kubbesine adanmış olarak kalın, TA Kİ ONUN
ÇIKTIĞINI GÖRDÜĞÜNÜZDE, ona zafer verin, ve onun için ve ona
zafer vermek uğruna kaçırdığınız şey için ağlayın. Sizler ona zafer
vermek ve ona (onun müsibetine) ağlamak için (özel olarak)
seçilmişsiniz. Böylece melekler Allaha yakınlık arayarak ve Hüseyine
(a.s) zafer vermek uğruna kaçırdıkları şeyden dolayı hüzünlenip
ağladılar. Böylece Hüseyin (a.s) çıktığında, onlar onun ENSAR’INDAN
(destekçilerinden) olacaklar.” [112]
Allahın ilminde İmam Hüseyin (a.s) Al-i Muhammedin (a.s) kılıç ile kıyam
eden Kaimi idi. Fakat ümmet ona (a.s) ihanet etti ve onu katlettiler. Bu yüzden de
Allah (s.v.t) bu meseleni yedinci İmamımız olan İmam Musa Kazım’a (a.s) kadar
erteledi. Şimdi bunu kanıtlayan bazı rivayetlere bakalım:
Ebu Basir şöyle der: İmam Caferi Sadık aleyhisselam’a şöyle arzettim:

111
Biharul-Envar: cilt 53 s.83; Muhtasar Besairud-Derecat: s.200
112
Biharul-Envar: 53/106; Muhtasar Besairud-Derecat: s.178
55

“Bu beklemenin biteceği ve bedenlerimizin rahatlayacağı bir vakit yok


mu?” Şöyle buyurdu: “Vakit vardı ama siz ifşa ettiniz Allah da onu
erteledi.” [113]
İshak bin Ammari Seyrefi şöyle der: İmam Caferi Sadık aleyhisselam’ın şöyle
buyurduğunu duydum:
“Kıyam için vakit tayin olunmuştu ve bu vakit yüzkırk yılında idi. Ama
siz onu açıklayıp ifşa ettiğiniz için Allah azze ve celle onu erteledi.” [114]
Ebu Hamza Somali şöyle der: İmam Muhammed Bakır aleyhisselam’ın şöyle
buyurduğunu duydum:
“Ey Sabit! Allah Teala bu iş için hicri yetmişinci yılı tayin etmişti.
Hüseyn aleyhisselam öldürülünce Allah’ın gazabı çoğaldı ve onu yüzkırk
yılına erteledi. Ama siz bunu yayıp açıkladınız ve sır perdesini yırttınız.
Ondan sonra da Allah bu iş için bizim yanımızda vakit tayin etmedi.
Allah istediğini siler ve istediğini yazar ve asıl kitap O’nun yanındadır.”
Ebu Hamza şöyle der: Bu olayı İmam Ebu Abdullah Caferi Sadık
aleyhisselam’a anlattığımda bunu onayladı. [115]
İshak bin Ammar der ki: İmam Caferi Sadık aleyhisselam şöyle buyurdu:
“Ey Ebu İshak! Bu iş, (kıyam) iki kez ertelendi.” [116]
Züheyr Muharbi şöyle dedi: Ebu Abdullaha (a.s), Peygamberden (s.a.a) sonra
gelen İmamlar hakkında sordum ve o (a.s) şöyle buyurdu:
“Evet, hiç şüphesiz Resulullah’tan (s.a.a) sonra bizden olan yedi vasi
vardır, onlar itaat edilmesi vacip olan İmamlardır. Onların yedincisi
Kaimdir, inşaAllah. Şüphesiz ki Allah Aziz ve Hekimdir. O, istediğini
öne geçirir istediğini de erteler. O, Aziz ve Hekimdir. Ve Kaimden sonra
Hüseyinin (a.s) soyundan 12 Mehdiler olacaktır.” Ben dedim: “Yedinci
kimdir, canım size feda olsun? Sizin emriniz başım üstünedir.” Ravi 3
kez tekrar etti. İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Benden sonra sizin İmamınız
ve Kaiminiz inşaAllah.” [117]
Yunus bin Abdurrahman şöyle dedi: Ben Eba Abdullaha (a.s) Allahın şu
buyurduğuyla ilgili sordum: {Andolsun ki, sana namazlarda tekrarlanan yedi
ayeti ve Yüce Kur'an'ı verdik.} [15:87]. O (a.s) şöyle buyurdu:

113
Gaybeti Numani, s.298, hadis 1
114
Gaybeti Numani, s.303, hadis 8
115
Gaybeti Tusi, s.428, hadis 10
116
Gaybeti Numani, s. 303, hadis 9
117
Üsuli-Sitat Arş: s.91
56

“Onun zahiri Fatiha suresidir. Batınına gelince, oğulun oğludur. Ve


onların yeddincisi Kaimdir (a.s).” [118]
El-Füzeyl bin Yasir şöyle dedi: Duydum ki, Eba Abdullah Sadık (a.s) şöyle
buyurdu:
“Benimle Kaim arasında bir baba yoktur.” [119]
Yezit Sağ şöyle dedi: Ebül Hasan Musa (a.s) Ebu Abdullah Sadıka (a.s)
lütfedildiği zaman, ben ona (a.s) gümüş bir nakış hazırladım ve ona (a.s) hediye
ettim. Onu, Ebu Abdullaha (a.s) götürdüğümde o (a.s) şöyle dedi:
“Ey Yezit, vallahi sen bu hediyeyi Muhammed ailesinin (a.s) Kaimine
getirdin.” [120]
Ebu Said el-Merdani şöyle naklediyor: Ebu Cafer (a.s) şöyle buyurdu:
“Hiç şüphesiz Allah (s.v.t) İsrailoğullarını onların firavunundan, İmran
oğlu Musa (a.s) aracılığıyla kurtardı. Ve hiç şüphesiz Allah bu ümmeti de
onun firavunundan, ismi İmran oğlu Musanın ismiyle aynı olan bir kişi
aracılığıyla kurtaracaktır.” [121]
Muhammed bin Mervan dedi ki, bir kişi Ebu Cafere (a.s) şöyle dedi:
“Canım size feda olsun, diyorlar ki, Emirel Müminin (a.s) Kufe
minberinde şöyle söylemişti: “Dünyanın sonuna bir gün kalsa bile, Allah
o günü o kadar uzatır ki, O (s.v.t) benden olan bir kişiyi göndersin ki,
dünya zülmet ve adaletsizlikle dolduktan sonra onu adalet ve rifahla
doldursun.” Ebu cafer (a.s) şöyle dedi: “Evet.” O adam sordu: “O sen
misin?” İmam (a.s) şöyle dedi: “Hayır! Bu o kimsedir ki, onun ismi denizi
bölenin ismiyle aynıdır.” [122]
Ebu Halid Kelbi şöyle dedi: Ali bin Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu:
“Karun kırmızı elbise giyerdi ve Firavun siyah elbise giyerdi ve saçını
açardı. Allah onlara Musa bin İmranı (a.s) gönderdi. Ve şüphesiz ki
falancanın evlatları siyah giymişler ve saçlarını açmışlar ve şüphesiz ki,
Allah onları, ismi Musa bin İmranın ismi gibi olan kimsenin eliyle
mahvedecektir.” [123]

118
Biharul-Envar: cilt 24, s.117
119
Gaybeti-Tusi: s.43
120
Gaybeti-Tusi: s.44
121
Gaybeti-Tusi: s.45
122
Gaybeti-Tusi: s.46
123
Gaybeti-Tusi: s.47
57

Muhammed bin Hasan babası Hasan bin Harundan naklediyor ki, Ebu Abdullah
(a.s) şöyle buyurdu:
“Benim şu oğlum – Ebül Hasan Musaya (a.s) işaret etti – Kaimdir ve o,
kesin olandandır (kesin olarak gerçekleşecek olan) ve o kimsedir ki,
yeryüzü zülm ve adaletsizlikle dolduktan sonra, onu adalet ve rifahla
dolduracaktır.” [124]
Abdullah bin Sinan şöyle dedi: Ebu Abdullah (a.s) şöyle dedi:
“Kesin meselelerden olan şu ki, benim bu oğlum bu ümmetin Kaimi ve
kılıcın sahibidir.” Ve eliyle Ebül-Hasan Musaya (a.s) işaret etti. [125]
Ebu Velid Teraifi şöyle dedi: Bir gece Ebu Abdullahın (a.s) hüzurundaydım. O,
yanındaki yardımçısını çağırdı ve şöyle dedi:
“Bana evlatlarımın rehberini çağır.” Yardımcı sordu: “O kimdir?” İmam
(a.s) şöyle buyurdu: “Ebül-Hasan (a.s).” Çok geçmedi o (a.s) ipsiz
gömlekle geldi... ta ki o (birşeyler) söyledi... sonra o (a.s) elini benim
omuzlarıma koydu ve dedi: “Ey Ebu Velid, sanki Siyah Bayrakları, yeşil
noktanın sahibini görür gibiyim. Burada oturanın başının üzerinde
dalgalanıyor ve o, yanındaki ashabıyla birlikte olacaktır, onlar demir
dağları sert biçimde mahvedecekler. Onlar mahvetmedikleri birşey
bırakmayacaklar.” Ben dedim: “Canım sana feda olsun, burda oturanı mı
söylüyorsunuz?” İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Evet.” Sonra o (a.s) buyurdu:
“Onu takip et, ona tabi ol, ona iman et ve ona kendinde olanı vermekle
onu memnun et, böylece sen onu idrak edeceksin inşaAllah.” [126]
Abdullah bin Galip şöyle dedi: Bu şiiri Ebu Abdullaha (a.s) okudum: “Siz
beklenilen kimsesiniz...” O (a.s) şöyle buyurdu:
“Ben o alametlerin sahibi değilim. Fakat o alametlerin sahibi bu şahıstır”
ve eliyle Ebül-Hasana (a.s) işaret etti. [127]
Sarim bin İlvan Cuhi şöyle dedi: Ben, Mufazzal, Yunus bin Tubyan, Fuzeyl bin
Muhtar ve Kasım, Ebu Abdullahın (a.s) hüzuruna geldik ve o, oğlu İsmail ile
birlikteydi. Füzeyl şöyle dedi:
“Biz İsmailin sizden sonra bu emrin sahibi olduğunu düşünüyoruz.” Ebu
Abdullah (a.s) şöyle dedi: “Hayır! Vallahi böyle değildir.” Sonra o (a.s)
buyurdu: “Bu emre layık olan, bu şahıstır” ve eliyle Ebül-Hasan Musaya
(a.s) işaret etti, bu zaman Ebül-Hasan Musa (a.s) uyuyordu, sonra İmam

124
Gaybeti-Tusi: s.47-48
125
Gaybeti-Tusi: s.48
126
Gaybeti-Tusi: s.48
127
Gaybeti-Tusi: s.49
58

Sadık (a.s) onu sımsıkı kucaklayıp bağrına bastı ve onu göğüsünün


üzerinde yatırdı. O uyandığında Ebu Abdullah (a.s) onun elini tuttu ve
dedi: “vallahi bu, gerçekten de benim oğlumdur. Vallahi o, dünyayı zülm
ve adaletsizlikle dolduktan sonra adalet ve rifah ile dolduracaktır. Ve
buna üç kez yemin ediyorum!” [128]
İsmail bin Mansur Zubali şöyle dedi: Ben Azrattan olan 120 sene ömür sürmüş
bir kişiden şöyle dediğini duydum: Ben İmam Aliden (a.s) Kufe minberinde
şöyle buyurduğunu duydum:
“Sanki Hamidenin (İmam Musanın (a.s) annesi) oğlunu görüyorum,
dünyayı zülm ve adaletsizlikle dolduktan sonra adalet ve rifahla
doldurmuştur.” Birisi ayağa kalktı ve şöyle sordu: “O senin neslindendir
yoksa başkasının?” İmam (a.s) şöyle dedi: “Hayır, bilakis o benden olan
birisidir.” [129]
Abdullah bin Sinan şöyle dedi: Ebu Abdullah (a.s) beda konusu açıldığında şöyle
dedi:
“Allahın meleklere ilettiği, meleklerin elçilere ilettikleri ve elçilerin
Ademoğullarına ilettiklerinde beda olmaz. Ve doğrusu, bu kesindir ki,
benim bu oğlum Kaimdir.” [130]
Astarhi şöyle dedi: Ebu Abdullah (a.s) şöyle buyurdu:
“Sanki Hamidenin oğlunu görüyorum ve yeryüzünün doğuları ve batıları
ona yaklaştırılmışdır.” [131]
Abdullah Rigani şöyle dedi: Ebu Abdullahın (a.s) huzurundaydım. Salih Kul
(İmam Musa Kazım (a.s)) içeri girdi ve İmam Sadık (a.s) ona şöyle dedi:
“Ey Ahmed, şunu ve bunu yap.” Ben İmam Sadık’a (a.s) dedim: “Onun
ismi Ahmed değildir.” İmam (a.s) şöyle dedi: “Doğrusu onun ismi
Ahmed ve Muhammeddir.” Sonra o (a.s) bana dedi: “Ey Abdullah, bu
emrin sahibi ortadan kaldırılacaktır, öyle ki o hapsedilecek ve onun hapsi
uzun sürecektir. Ona yaklaşsalar, Allahın İsmi Azamı ile dua edecektir ve
Allah onu Kendi elleri arasında koruyacaktır.” [132]
Ve “Salih Kul” Musa Kazımın (a.s) lakaplarından biridir, aşırı ibadet ve gece
ibadetlerinden dolayı böyle çağırılıyordu.
Ebu Abdullah Numan şöyle dedi: Ebu Cafer (a.s) şöyle buyurdu:

128
Gaybeti-Tusi: s.49-50
129
Gaybeti-Tusi: s.51
130
Gaybeti-Tusi: s.52-53
131
Gaybeti-Tusi: s.53
132
Gaybeti-Tusi: s.57
59

“Bu emrin sahibi bir zamanda hapsedilecektir, başka bir zamanda


ölecektir, diğer bir zamandaysa kaçıp canını kurtaracaktır.” [133]
Ali bin Hasan dedi ki, Savfan-i Cemal şöyle dedi: Ebu Abdullaha (a.s) bu emrin
sahibi ile ilgili sordum. O (a.s) şöyle buyurdu:
“Şüphesiz ki bu emrin sahibi o kimsedir ki, ne eylendirir nede eylenir.”
Sonra Ebül-Hasan Musa (a.s) yaklaştı ve o, gençti ve yanında bir hayvan
vardı, hayvana şöyle diyordu: “Rabbine secde et.” Ebu Abdullah (a.s) onu
kucağına aldı ve bağrına bastı ve şöyle dedi: “Annem babam sana feda
olsun, ey o kimse ki, ne eylendirir nede eylenirsin.” [134]
İmam Musa Kazım (a.s) şöyle buyurdu:
“Ben, vasilerin sonuncusu ve kapıların talibiyim. Ben, Sıffinin sahibiyim.
Ben, Basra ehlinden intikam alanım. Ben, Kerbelanın sahibiyim. Herkim
bizi sever ve düşmanlarımızdan teberra ederse bizimle birlikte olacaktır.
Onun yeri cennette yüksek ağacların gölgesinde temiz ve akar nehirlerin
yanıdır.” [135]
İmam Musa Kazım (a.s) uzun bir hadiste şöyle buyurdu:
“... Eyvahlar olsun sana, ey Ali bin Salih! Gerçektende Allah Kendi
yeryüzünü hüccetsiz bırakmaz, hatta bir göz kıprımında olsa bile. İster
batın hüccet olsun, ister aşikar. Ben Allahın aşikar hüccetiyim. Ben
malum vaktin gününde Allahın hüccetiyim, ben Resulün adından
konuşan carçıyım. Ben bu zamanda şüan Musa bin Caferim...” [136]
Tüm şialar iman ediyorlar ki, “Malum Vaktin Gününde” Allahın hücceti Al-i
Muhammedin (a.s) Kaimidir. Ensarlar da özellikle iman ediyorlar ki, o İmam
Ahmed el Hasandır (a.s). Odur ki, bu hadis de İmam Ahmed el Hasanın (a.s)
İmam Musa Kazım (a.s) olduğunun kanıtıdır. Hadiste ayrıca İmam Kazım (a.s)
buyuruyor ki, “ben Resulün adından konuşan carçıyım.” Öyle ki, bugün ve bu
zamanda İmam Ahmed el Hasan (a.s) Allah Resulü Muhammedin (s.a.a), yani
İmam Muhammed Mehdinin (a.s) adından konuşan carçıdır.
Bu hadisler Doğu Siyah Bayraklarının hakkaniyetini tasdik ediyor ki, İmam
Musa Kazım (a.s) Al-i Muhammedin (a.s) Kaimidir. Bütün hamd ve senalar
Allaha aittir.

133
Gaybeti-Tusi: s.58
134
Kafi, cilt 1, s.311; İrşad 2/216
135
El-İhtisas: s.87; Biharul-Envar: c.26, s.256, h.32
136
Biharul-Envar: 48/41; Menakibul-Talip (ibn Şerh Eshub): 3/419
60

Melekler (a.s) Ricatta İmam Hüseyinin (a.s) ashabından olacaklar. Ebi Abdillah
(a.s) şöyle buyurdu:
“Şüphesiz ki Hüseyin (a.s) kendisine verilmiş olan listeyi okudu ve onun
için gelecek olan ve geriye kalacak olan şeyler açıklandı, ve orada, geriye
kalan bazı şeyler oldu ki, daha gerçekleşmedi. Böylece savaşmak için
çıktı. Geriye kalan şeyler şunlardı ki, melekler, Hüseyine (a.s) zafer
vermek için Allahtan izin istemiştiler, ve O (s.v.t) da onlara izin vermişti.
Böylece melekler savaşa hazırlanmaktaydılar, nihayet Hüseyin (a.s)
öldürüldü. Öyle ki, melekler yere indiğinde onun zamanı artık geçmiş ve
öldürülmüştü, Allahın selatı onun üzerine olsun. Böylece melekler
dediler: “Ya Rab, Sen bize yere inme ve ona (a.s) zafer verme izni verdin.
Ve biz yere indik, fakat sen artık onu almıştın?” Ve Allah (s.v.t) onlara
şöyle vahyetti: “Onun kubbesine adanmış olarak kalın, TA Kİ ONUN
ÇIKTIĞINI GÖRDÜĞÜNÜZDE, ona zafer verin, ve onun için ve ona
zafer vermek uğruna kaçırdığınız şey için ağlayın. Sizler ona zafer
vermek ve ona (onun müsibetine) ağlamak için (özel olarak)
seçilmişsiniz. Böylece melekler Allaha yakınlık arayarak ve Hüseyine
(a.s) zafer vermek uğruna kaçırdıkları şeyden dolayı hüzünlenip
ağladılar. Böylece Hüseyin (a.s) çıktığında, onlar onun ENSAR’INDAN
(destekçilerinden) olacaklar.” [137]
Ebi Hamza Somali şöyle naklediyor: İmam Muhammed Bakır’ı (a.s) şöyle
buyururken duydum:
“Al-i Muhammed’in Kaimi kıyam ettiğinde Allah ona müsevvim, mürdif,
münzel ve kerrüb meleklerle yardım edecektir. Cebrail, onun önünde
olacak, Mikail sağında ve İsrafil ise solunda olacaktır. Ve korku bir aylık
yoldan onun önünden, arkasından, sağından ve solundan ilerleyecek.
Mukarreb (Allaha yakın) melekler de onun hizasında olacaklar. Onu ilk
izleyecek olan Muhammed ikincisi ise Ali’dir – Allahın selamı onlara
olsun – Onun elinde bir yalın kılıç vardır. Allah ona Rum’u, Deylem’i,
Sind’i, Hindistan’ı, Kabilşah’ı ve Hazar’ı fethettirecektir.” Ta ki şöyle
buyurdu: “Onun zamanında yaşayarak ona yardım edecek olanlara ne
mutlu. Ona ve onun emrine karşı çıkıp da ona düşman olanlara ise
gerçekten eyvahlar olsun.” Sonra şöyle buyurdu: “Yeni bir emir, yeni bir
sünnet ve yeni bir hüküm getirecek, araplara karşı çok sert olacaktır.
Onun şanı sadece katletmektir, hiç kimseden tevbe etmesini istemeyecek

137
Biharul-Envar: 53/106; Muhtasar Besairud-Derecat: s.178
61

ve Allah yolunda yaptıklarından dolayı onu kınayanların kınamasına


aldırış etmeyecek.” [138]
Ebu Basir şöyle der: İmam Ebu Abdullah Caferi Sadık aleyhisselam şöyle
buyurdu:
“Halka tamamlanmadıkça Kaim kıyam etmeyecektir.” Şöyle arzettim:
Halkanın (tamamlanması) ne kadardır? Şöyle buyurdu: “Onbin. Cebrail
sağından, Mikail ise solundan gelecek. Sonra bayrağı açacak ve onunla
dolaşacaktır. Doğuda ve batıda olan herkes o bayrağa lanet edecektir. İşte
o, Cebrail’in Bedir gününde indirdiği Resulullah’ın bayrağıdır.” [139]
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu:
“...Ben, öldürüldükten sonra Allahın dilediği kadar kalacağım ve ben,
yeryüzünü yarıp çıkacak ilk kişiyim, ve (bu çıkışım) Emirel Mümininin
(a.s) çıkışı, Kaimimizin Kıyamıyla ve Resulullahın (s.a.a) hayatı ile aynı
zamanda olacak. Bundan sonra göklerden, daha önce hiç yere inmemiş
Allaha yakın olan temsilciler benim için inecekler. Cebrail, Mikail, İsrafil
ve melekler ordusu benim için gönderilecektir. Hiç şüphesiz Muhammed
(s.a.a) ve Ali (a.s) gönderilecektir, ben, kardeşim ve Allahın farz kıldığı
kimseler Allahın Merkeblerinden olan Merkeblere inecekler, hiçbir
mahlukun binmediği beyaz ve alınları parlayan atlar (inecekler)...” [140]
Yunus bin Zebyan der ki: İmam Caferi Sadık (a.s), şöyle buyurdu:
“Cuma gecesi olduğunda Rabb Teala dünyanın göğüne bir melek indirir.
Güneş doğduğunda bu melek Beyti Mamur (Kabe) üzerindeki arşa
oturarak Muhammed, Ali, Hasan ve Hüseyn (a.s) için nur’dan minberler
nasbeder. Onlar minberlere çıkarlar; melekler, peygamberler ve
müminler onlar için toplanırlar. Göğün kapıları açılınca Resulullah (s.a.a)
şöyle arzeder. Ey Rabb! Kitabında sözünü verdiğin miad’ın (vaad ettiğin
anın) vakti geldi. Ve o, şu ayettir: {Allah, içinizden iman edip salih amel
işleyenlere tıpkı onlardan öncekileri varis karar kıldığı gibi yeryüzünde
varisler karar kılacağına dair vaad etti. Ve onlar için razı olduğu dini onlar
için galip getirecek ve onları korkularından sonra güvenli bir hale
getirecektir.} [24:55] Sonra meleklerle peygamberler de aynı sözü
söyleyerler. Sonra Muhammed, Ali, Hasan ve Hüseyn secdeye kapanırlar.
Daha sonra da şöyle söylerler: “Ey Rabb! Gazap et, çünkü senin

138
Gaybeti-Numani: s.239
139
Gaybeti-Numani: s.19; Biharul-Envar: 52/360
140
Muhtasar Besairud-Derecat: s.37
62

hürmetine saygısızlık oldu ve seçkinlerin öldürüldü ve salih kulların


zelil oldu.” İşte Allah da istediğini yapar. Ve bu, malüm gündür.” [141]
Siyah Bayraklar Belgeselinin Ahirzaman karakterleriyle ilgili bölümlerinden
birinde [142] Eba Mikail a.s. ile ilgili aşağıdaki bazı gerçekler açıklandı:
Mikail en büyük Mukarreb meleklerden biri ve o, yağmur və bitkilerden
sorumludur. Onun, Rabbine yakın bir makamı vardır ve o, en mukarreb ve
asil meleklerden biridir ve o, İsrailin koruyucu meleğidir. Mikail, bu gün ve
bu çağda İshak, Yakup, Yusuf, Danyal ve digerleri tarafından gönderilmişdir.
Adem (a.s) Mikailin (a.s) resmini çizen ilk kişidir ve O (a.s) Mikailin, şeytanı
hançerlemesini çizmiştir, Allah şeytana lanet etsin…
İmam Ahmed el Hasan (a.s) buyurdu: “Mikail, Hz Muhammedin (s.a.a) Ruh
Alemdeki evladıdır. Mikail, Meryemin ve Ahmed el Hasanın (a.s) ruh
alemdeki kardeşidir. Eba Mikail (a.s) İmam Mehdinin (a.s) “Toplayan”
lakabını verdiği kimsedir. El Cemia (Cem Eden, Toplayan) Eba Mikail. O,
313’ü toplayan kişidir.
Eğer Ahmed Murad insanlara görünseydi ya da insanlar onun sesini
duysaydı, tüm iman edenler ve etmeyenler şöyle derlerdi: “Ben o kişiyi
tanıyorum”, ve onun sesini duyan kişi şöyle derdi: “Ben bu sesi daha önce
duydum”.
Bu o kimse ki, İmam Mehdi (a.s) onun hakkında şöyle buyurdu: "Vallahi
sen olmasaydın, hak aşikar olmazdı ve batıl yok edilmezdi.”
Kardeşim Eba Mikail benim kalbime çok yakın. Ruhum sana feda olsun ey
şeytanları şaşkınlığa düşüren. O, insanlardan ve cinlerden olan şeytanları
şaşkınlığa düşürmüştür. Mikail büyük bir perdenin ardında durmaktadır ve
Azamet Allah Azze ve Celle’ye aittir. O, bir erkek ve erkeklerin en iyisidir.
Eba Mikail sağlam ipin zinciridir ve o olmasaydı müminler karışıklıkta
kalırdı. O olmasaydı bir haber duyulmazdı ve bir ilim izhar olmazdı. Murad,
Allahın muradıdır (isteğidir). Allah ona yiğitlik, hikmet, feraset ve büyük
zeka verdi ve insanların kalbinde ona karşı sevgi yarattı. O, zamandır ve
benim babam Zamanın Sahibidir. O, kılıçtır ve ben kılıcın sahibiyim. Öyle
zaman gelmedi ki, o onda bulunmasın. İsa (a.s), Musa (a.s), Nuh (a.s), Adem
(a.s), Yusuf (a.s), Harun (a.s), İmam Hüseyin (a.s) (hepsinin zamanında
bulundu). O kesin olarak herkesle birlikde oldu. O Allahın dostudur ki, hiçbir
zaman ondan ayrılmamıştır. Halil (Dost) Mikail… Tüm Peygamberlerin,
Elçilerin ve Salihlerin samimi vefadarı.”

141
Tefsirul-Burhan: 3/146, hadis 5; Biharul-Envar: 52/297, hadis 54 vb.
142
https://www.youtube.com/watch?v=6zcmON53C6g
63

İmam Ahmed el Hasan (a.s) 2003 senesinde İmam Mehdi (a.s) ile buluşma
hutbesinde şöyle buyurmuştur: “Her halukarda, Ey Irak halkı, şüphesiz beni
yeryüzündeki insanlara babam gönderdi ve o, şehirlerin anası olan Necef ile,
sizinle başladı. Ve şüphesiz ben, Cebrail, Mikail, İsrafil ve Melekut Alemi ile
desteklenmekteyim. Ve beni Hakk ile kabul eden birçoklarından perde
kaldırılmıştır ve onların rüyaları bugün demir gibidir. Onlar, insanların
görmediklerini görürler, duymadıklarını duyarlar. Ve Ruhun bu alametinden
başka, hangi alamet daha büyük olur?”
---
75. Allah, meleklerden ve insanlardan resûller seçer. Muhakkak ki Allah, en
iyi işitendir, en iyi görendir.
Kurani Kerim 22
---
98. Kim, Allah’a ve O’nun meleklerine ve O’nun resûllerine ve Cebrail’e ve
Mikail’e düşman oldu ise, o taktirde muhakkak ki Allah kâfirlere düşmandır.
Kurani Kerim 2
---
8. 'Ona bir melek indirilmeli değil miydi?' dediler. Bir melek indirmiş
olsaydık iş bitmiş olurdu da onlara göz bile açtırılmazdı.
9. Eğer onu bir melek de yapsaydık, yine onu bir erkek kılacak ve onları yine
düştükleri şüpheye düşürecektik.
Kurani Kerim 6
---
1. "O zaman senin halkını koruyan büyük önder Mikail görünecek. Ulusun
oluşumundan beri hiç görülmemiş bir sıkıntı dönemi olacak. Bu dönemde
halkın - adı kitapta yazılı olanlar - kurtulacak.
2. Yeryüzü toprağında uyuyanların birçoğu uyanacak: Kimisi sonsuz yaşama,
kimisi utanca ve sonsuz iğrençliğe gönderilecek.
3. Bilgeler gökkubbe gibi, birçoklarını doğruluğa döndürenler yıldızlar gibi
sonsuza dek parlayacaklar.
4. Ama sen, ey Daniel, son gelinceye dek bu sözleri sakla, kitabı mühürle.
Birçokları orada burada dolaşacak, bilgi artacak."
5. Ben Daniel baktım, biri ırmağın bu kıyısında, öbürü öbür kıyısında duran
başka iki varlık gördüm.
64

6. İçlerinden biri, ırmağın suları üzerinde duran keten giysili adama, "Bu
şaşırtıcı olayların son bulması ne kadar zaman alacak?" diye sordu.
7. Irmağın suları üzerinde duran keten giysili adamın sağ ve sol elini göğe
kaldırarak sonsuza dek Diri Olan'ın adıyla ant içip, “Bir vakit, vakitler ve
yarım vakit olacak" dediğini duydum, "Kutsal halkın gücü tümüyle kırılınca,
bütün bu olaylar son bulacak.”
8. Adamın söylediklerini duydumsa da anlamadım. Bunun için, “Ey efendim,
bunların sonu ne olacak?” diye sordum.
9. Şöyle yanıtladı: “Sen git, Daniel. Bu sözler son gelinceye dek saklanıp
mühürlenecek.
10. Birçokları kendilerini arıtıp temizlenecek, lekesiz duruma gelecek, ama
kötüler kötülük etmeyi sürdürecek. Kötülerin hiçbiri anlamayacak, bilgeler
anlayacak.
Danyal Kitabı 12

Velhamdulillahi Rabbil Alemin, Allahumme selli ala


Muhammed ve Al-i Muhammed, el Eimma vel Mehdiyyin ve
sellim teslimen kesira.
65

(Bu kısım Türk Ensar Çeviri Komitesi tarafından kitaba eklenmiştir)

Soru:
Peygamberler, Elçiler ve İmamlar’ın (a.s) seçiliş nedeni nedir? Onlara verilmiş
ismetin nedeni nedir?
Cevap:
Allah (s.v.t), o zaman ki, insanoğullarını, kendi varlığına yayınlayıp, onlara şöyle
sorduğunda: (Ben sizin Rabbiniz miyim?), onlar, herbiri kendi cevabına uygun, 3
kategoriye bölündüler:
İlk kategori:
Bu kategoridekiler, soru kulaklarına gelmeden önce, nuru, perdelerin (hicapların)
arkasından gördüler ve EVET, Sensin bizim Rabbimiz, diye cevapladılar. Ve
bunlar da; nuru, arkasından gördükleri hicaplar ve perdelerin sayısına göre,
birkaç kategoriye bölündüler. Ve onlar, o kişilerdirler ki, nurun hicaplarını geçip,
büyüklüğün madeninde erdiler.
Hz.Ali (a.s) buyurmuştur:
Ey Yüce Yaradan, beni, Sana karşı, tam bir şekilde ayrılmayı nasip et. Ve
bizim yüreğimizi, gözlerimizi, Senin nurunu görme kabiliyeti olan bi
nurla aydınlat. Ta ki, bizim basiretimizin gözü, nurun hicaplarını
kaldırıp, büyüklüğün nuruna ersin ve bizim canlarımız, Senin izzetinin
mukaddes makamına katılsın.”
İkinci kategori :
O kişilerdi ki, sorunun kulaklarına değmesinden sonra, nuru hicaplar ve perdeler
kaldırıldığında gördüler ve EVET diye cevap verdiler. Ve bunlar da; işitme ve
cevaplama süratine göre, ayrı kategorilere bölünüyorlar.
66

Ve bu iki kategori, Azadeler’dirler (özgürlerdir).


Ondan sonra, Köleler kategorisi vardır. Etraflarındakilerin, EVET diye
cevaplamalarını duyduktan sonra, EVET cevabını vermiş olanlardır.
Ve ondan sonra da, münafıklar kategorisi vardır, ki EVET diye cevap verdiler
ama kalben duyduklarında şüpheliydiler.
Üçüncü kategori :
Ve sonra (üçüncü kategori), kafirler kategorisi vardır ki, bunlar EVET diye cevap
vermediler.
Peygamberler, Elçiler ve İmamlar (a.s); birinci kategoridendirler. Doğrudur ki,
onlar nuru, hicapların ve perdelerin arkasından gördüler çünkü onlar, sağa veya
sola dönüp de bakmadılar. Ve ruhları, yüce aleme maal olmuş vaziyetteydi. Ve
bakışlarını, Allah’ın faziletine odaklamışlardı Ve Allah’tan (s.v.t) gafil
olamıyorlardı. Ve kendileri (Peygamberler, Elçiler ve İmamlar (a.s)), derece
sahibidirler ve onların arasında, bazıları vardır ki, tüm vücutlarını, Allah’ın
bereketine ve lütfuna odaklandırmışlardır. Bazıları da vardır ki, bu dereceden
daha aşağıdadırlar ve onlardan her hangi birisi, kendi teveccühleri ve çabalarının
oranına göre, Allah’ın ayetlerini görüp yararlandılar.
{İnsan ancak çabasının sonucunu elde eder. Ve çabasının karşılığı ileride
mutlaka görülecektir. Sonra kendisine karşılığı tastamam verilecektir. En
sonunda yalnız Rabbine varılacaktır.} Necm: 39-42
Ve o Alem’de, tüm insanoğulları, seçme hakkına sahiplerdi ve onların
herbirisi, Allah’ın fıtratına – ki buna göre insanlar yaratıldı – sahiplerdi.
Ve onların herbirisi, kendi iradesiyle, bakışını, nura odaklayıp, Yakınlardan
oldular. Bazıları da zulmete odaklanıp, cehennem ehlinden oldular.
Peygamberler, Elçiler ve İmamlar (a.s); kendi iradeleriyle, Subhan olan Allah’ı
seçip, bakışlarını nura odakladılar. Ve Allah da, onları seçti.

Müteşabihat Cilt 1
Ahmed el Hasan
67

Soru:
{Rabbin Âdemoğulları’ndan – onların sırtlarından – zürriyetlerini alıp bunları
kendileri hakkındaki şu sözleşmeye şahit tutmuştu: Ben sizin rabbiniz değil
miyim? “Elbette öyle! Tanıklık ederiz” dediler. Böyle yaptık ki kıyamet gününde,
“Bizim bundan haberimiz yoktu” demeyesiniz} Araf: 172
Zer Alemi, hakiki bir alem midir? Ve doğrudan var mıdır yoksa yok mudur? Ve
nerede yer almıştır? Şeyh Saduk der ki: Zer Alemi vardır. Ve Şeyh Müfid,
Teshihül İtikat kitabında der ki: Eğer ki, Zer Alemi var olsaydı, onu unutmaz ve
bazı şeyleri hatırlardık.

Cevap:
Zer alemi, hakiki alemdir ve hayali değildir. Ama gafiller veya kendilerini
gaflete d, onu unuturlar. Ama, Peygamberler, Resuller ve Vasiler, onu
unutmazlar, bilakis onu hatırlarlar, tanırlar. Oradakı taraftarlarını da tanıyorlar
ve bu fiziki dünyada onları ayırt ediyorlar, nitekim Muminlerin Emiri Ali bin
Ebu Talip (a.s) “Ben senin Şii’lerindenim” söyleyen birine “Ben seni
tanımıyorum” söylüyor.
SubhanAllah, Şeyh Müfit, Allah ondan razı olsun ve makamını yüceltsin, şöyle
söylüyor: “Eğer o, yani Zer Alemi olduysa, biz onu unutmuş olmazdık.” Ve işte,
siz aynadakı şeklinize baktığınızda, aynayı unutursunuz, subhanAllah, eğer siz
ellerinizin arasında, gözleriniz önünde olan şeyi önemsemiyorsanız, ve onu
görmüyorsanız, o zaman sizin Zer Alemine olan gafletiniz daha uyğun ve
gereklidir.
Bunun yanısıra, Ehlibeyt (a.s) o alemden çok fazla konuşmuşlar, böylece, ben
içinde cehalet olan birinin reddedişinden başka bir reddediş görmüyorum. Ve
arzu edilir ki (keşke), onlar onunla ilgili konuşmaktan sakınmış olsunlar, bir
halda ki onun ilmi müteşabih oldu ve Allahın bu buyurduğunu dikkate almış
olsunlar: {Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da kendilerine kendilerini
unutturduğu kimseler gibi olmayın…} Haşr: 19
Şüphesiz ki bu, Zer Alemi ile ilgili inmiştir, aksi halde bir anlam taşımazdı.
68

Ve Zer Aleminin hakikati: O Nefislerin alemidir, ve o bu dünya göğündedir.


Ondan, Ademin (a.s) evlatlarının nütfeleri bu dünyaya iniyor, böylece eğer nütfe
onun taşıyıcısına doğru yol aldıktan sonra büyüdüyse ve cismani şekil, nefsin
ona girmesine amade olduğu zaman nefs, o cismani şekle girip ve ondan nazil
olan nütfeye yapışıp kilitleniyor. Ve insan öldüğü zaman, o nütfe, nefsin
cisminden çıktığı zaman, ağızdan veya başka bir yoldan çıkıyor. Ve bu nütfe,
insanoğlunun nefsine yapışmış bir vaziyette kalıyor. Yani, nefis, nütfeye
yapışmış, kilitlenmiş vaziyettedir ve nütfe, nefise, aynı şekilde yapışmış
vaziyettedir. Ve o ikisi, bir alem’dendirler ve o Alem, Zer Alemi ve Nefisler
Alemi’dir. Nütfe, yeryüzüne indiği zaman, nefis onun arkasından gelir ve nefis,
cismi terk ettiyse, nütfe de onun arkasından gider.
Bu hayatta insan, Allah’a itaat ederse ve O’nun (s.v.t) rizası için endişelenirse,
ona melekutta (melekler alemi ve gizli dünyada) verilmiş şeyler ve haklar vardır.
Ve o kimse Ashabı Yeminden (sağ taraf ashabından) olacaktır ve yaşayanlardan
olacaktır ve onun ismi, hayat karnesinde yazılacaktır. Ve cennetten hak etmiş
insanlardan olacaktır. Ve eğer ki, itaatta ciddileşirse, yakınlardan (mükerrebin)
olacaktır, aynı enbiya ve asfiya gibi ki, onlara korku ve gam ve keder yoktur. Ve
eğer ki, insan, Allah’tan yüz çevirirse ve O’nu (s.v.t) kızdırmaya çalışırsa, ona
melekutta verilmiş birşey veya hak yoktur ve yaşayanlardan yazılmayacaktır.
Cehennemlik olanlardan olacaktır ve o cehennemden bir kıtadır.
Ahmed el Hasan (a.s)
Müteşabihat, Cilt 2, Soru 63
69

Soru:
Allah Teala buyurmuştur: {Andolsun ki, ilk yaratılışı bildiniz. Öyleyse
hatırlamaz mısınız?} (Vakıa 56:62) Bu ayetin anlamı nedir ?

Cevap:
{ilk neş’eti (yaratılışı)}: yani Zer Alemi’nde ilk imtihan gerçekleşti, insan oğlu bu
Aleme dair bilgi sahibi oldu fakat dünya alemine geldikten sonra, Cismani
yoğunluk, şehvetleri, günahları ve Allah’ın zikrinden gafletlerinden dolayı bu
ilmi unuttular. Nebiler, Peygamberler, ve Hüccetler (a.s) ilk neş’eti hatırlıyorlar
ve kendi dostlarını tanıyorlar. Her kimin fıtratı temiz ise bu Zer Alemini hatırlar
ve eski halini bilir fakat insanların çoğu : {Allah’ı unutan kimseler gibi olmayın!
Böylece (Allah da) onlara, kendi nefslerini unutturdu.} (Haşr :19).
Dolayısıyla İnsanlar Allah’ın zikrinden gafil olduklarından, şehvete
battıklarından ve Cismani Alemle uğraştıklarından dolayı kendilerini, hallerini
ve yaşadıkları Zer Alemini hatırlamıyorlar.
Ahmed el Hasan (a.s)
Müteşabihat cilt 3 s.114
70

[Allah yaratışa başlar, sonra onu varlık alanından çekip tekrar yaratır. En sonunda
O’na döndürülürsünüz.] (Rum Suresi, 11. Ayet)
[Allah’a nasıl nankörlük ediyorsunuz? Siz ölülerdiniz, O sizi diriltti. Sizi yine
öldürecek ve sonra diriltecektir. Nihayet O’na döndürüleceksiniz.] (Bakara Suresi,
28. Ayet)
[Onlar: “Ey Rabbimiz! Bizi iki kez öldürdün ve iki kez dirilttin. Artık
günahlarımızı itiraf ettik. Buradan çıkmak için bir başka yol daha var mı?”]
(Mümin Suresi, 11 .Ayet)
[Ancak gereğince dinleyenler çağrıya cevap verir. Ölülere gelince, Allah onları
diriltecektir, sonra O’na döndürülecekler.] (En’am Suresi, 36. Ayet)
[De ki: Eğer Allah dileseydi onu size okumazdım. Allah da onu size bildirmezdi.
Ben bundan önce bir ömür boyu içinizde durdum. Hâlâ akıl erdiremiyor
musunuz!] (Yunus Suresi, 16. Ayet)
[Ölümü aranızda biz takdir ettik. Biz önüne geçilecekler değiliz. Yerinize diğer
benzerlerinizi getireceğiz ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden oluşturacağız.]
(Vakıa Suresi, 60, 61, 62)
[Senin o Ganî Rabbin rahmet sahibidir. Dilerse sizi ortadan kaldırır ve sizi bir
başka topluluğun soyundan yeniden vücuda getirir.] (En’am Suresi, 133)
71

You might also like