You are on page 1of 111

2

İÇİNDEKİLER
REFİK KORKMAZ .................................................................................. 6
21 ARALIK 2020 EĞİTİMİ BAŞTAN SONA TAMAMI ............................ 7
1. RUHLARIMIZIN ŞİFAYA VESİLE OLMASI ........................................ 7
2. RUHLARIN ŞİFAYA VESİLE OLMASININ ŞARTLARI ...................... 8
3. İNSANIN AB-I HAYAT ARAYIŞI ........................................................ 8
4. ÖLÜMSÜZLÜK OTU........................................................................... 9
5. ŞAHMARAN EFSANELERİ .............................................................. 11
6. ÖLÜMSÜZLÜK OTUNU BULMA YOLCULUĞU ( UYGULAMALI ) . 12
7. COŞKU - DÜĞÜN - DERNEK ........................................................... 15
8. ŞAHMARAN VE ZÜMRÜDÜANKA ÇALIŞMASI .............................. 16
9. ANKA ÇAĞI ...................................................................................... 18
10. ZÜMRÜDÜANKA NİYE KONDU BAŞIMIZA? ................................ 20
11. AKSAKAL NE YAPIYOR? GÖREVİ ............................................... 20
12. SİZ DÜNYASINIZ ............................................................................ 22
13. ROMAN - MULTİPLİLER - KARAÇİLER ........................................ 23
14. FİLM - SENARYOLAR .................................................................... 23
15. ZAMANIN - MEKANIN ORTADAN KALKTIĞI ANKA ÇAĞI .......... 24
16. MANAS - RAMAYANA - ODİSEYA VE OK ÇALIŞMASI ............... 27
17. DİLEKLERİN KARŞILANMASI ...................................................... 28
18. MİSAFİRLER .................................................................................. 29
19. 5.BOYUTA ULAŞAMAYAN İNSANLAR ÖNCE DEVLERİN
ÜLKESİNE GELMELİ ........................................................................... 31
20. ODİSEUS'UN İLK YOLCULUĞU .................................................... 31
21. ODİSEUS'UN 2. YOLCULUĞU....................................................... 32
22. ODİSEUS'UN 3. YOLCULUĞU....................................................... 33
23. ODİSEUS'UN 4.YOLCULUĞU........................................................ 34
24. ODİSEUS'UN 5. YOLCULUĞU....................................................... 35
25. 5. BOYUT ....................................................................................... 35
26. 6. BOYUT ....................................................................................... 35
3
27. ODİSEUS'UN 6.YOLCULUĞU........................................................ 36
28. ODİEUS'UN 7. YOLCULUĞU ......................................................... 38
29. ZÜMRÜDÜANKA DESTANINI YAZMAK........................................ 38
30. ZÜMRÜDÜANKANIN DESTANINI YAZANLAR NE OLACAKLAR 38
31. 5. BOYUTTAN 6. BOYUTA GEÇMEK ............................................ 39
32. EVET DEYİN ................................................................................... 40
33. KAFDAĞININ FARKINA VARMAK ................................................ 42
34. 21 ARALIK ..................................................................................... 43
35. YELDA NE DEMEK ........................................................................ 43
36. SORU.............................................................................................. 44
37. ATASÖZLERİ ................................................................................. 45
38. İLYADA DESTANI .......................................................................... 46
39. 5. BOYUT ŞAİRLERİ SEÇER ......................................................... 47
40. İSKAMBİL KAĞITLARI - KADER - GEZEGENLER ....................... 48
41. BU SİSTEMİ NASIL GELİŞTİRDİM ? ............................................. 49
42. KANALLAR KİMDİR ? ................................................................... 50
43. KAHİNLER VE KANALLIK GELENEĞİ ......................................... 51
44. 5. BOYUT HAKKINDA BİLGİ VERENLER ..................................... 52
45. ZAMAN - LE-DUNİ ......................................................................... 53
46. SORU.............................................................................................. 56
47. ŞAHMARAN VE ANKA ÇALIŞMASI .............................................. 56
48. ZAMAN ........................................................................................... 59
49. YUNAN MİTOLOJİSİ ...................................................................... 63
50. SORU - ÇALIŞMALAR ................................................................... 67
51. İSİM BULMA ................................................................................... 70
52. RUHLARIN YARDIMI ..................................................................... 76
53. SORU.............................................................................................. 76
54. SUDAN KORKMA ÇALIŞMASI ...................................................... 77
55. PAYLAŞIM ..................................................................................... 80
56. 21 ARALIK İNSAN OLARAK GELDİ Mİ ?...................................... 80
4
57. KISA ÇALIŞMA .............................................................................. 84
58. KONTROL ...................................................................................... 84
59. KIBRIS RESMİ................................................................................ 84
60. SORU.............................................................................................. 90
61. KİLO - OBEZİTE ÇALIŞMASI ........................................................ 90
62. KORKULAR - BAĞIMLILIKLAR İÇİN İKİNCİ BİR YÖNTEM .......... 94
63. ESTETİK AMELİYAT SONRASI BURUN ÇALIŞMASI .................. 98
64. RÜYALAR .................................................................................... 101
65. RÜYALARIN YORUMLANMASI ................................................... 102
66. GÜNEŞE DÖNÜŞEN RÜYA ......................................................... 105
67. GÜNEŞ ÇALIŞMASI ..................................................................... 107
68. SÜLÜN RÜYASI ........................................................................... 108
69. YASAL BİLGİLENDİRME ............................................................. 111

5
REFİK KORKMAZ
Bilinçaltı Dili ve Mucizeler Sistemi Kurucusu

1972 doğumlu Refik Korkmaz, yükseköğrenimini Atatürk Üniversitesi Türk


Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde tamamladı (1996). Trabzon halk kültürü
üzerine dört yıllık alan araştırmaları yaptı, konu üzerine 4 kitap yayınladı
(2000).
Edebiyat araştırmaları sonucu mitolojiden hareketle insan bilinçaltının
okunması için Türk, Yunan, Arap, İran, Hint ve Çin mitolojilerinin
gidilebilecek en eski sözlü ürünlerine kadar karşılaştırmalı araştırmalar
yaparak 25 yıl çalışan Refik Korkmaz, bu çalışmalar sonucu “Refik
Korkmaz Bilinçaltı Dili Mucizeler Eğitimi’ni ortaya çıkardı.
2017’den itibaren bu eğitimi; seminerler yoluyla psikologlara, eğitimcilere
ve araştırmacılara sunmaktadır.
İnsan bilinçaltının; milletlerin bilinçaltlarının küçük bir modeli olduğunu
keşfeden Refik Korkmaz, dış dünyadaki kavramların bilinçaltımızdaki
karşılıklarını seminerlerinde açıklamaktadır.
Refik Korkmaz, bilgilerini geniş halk kitlelerine ulaştırabilmek için
Rüyaların Efendisi romanını yazdı (2009).
Bir yıl gibi kısa bir sürede 14 ülkede verdiği 180 seminerde 1600 eğitmen,
3.400 uygulayıcı yetiştirdi; binlerce kişinin hayatlarına değer (MUCİZE
ÖTESİ) kattı.
Şu anda yaklaşık 7500 eğitmen yetiştirdi.

6
21 ARALIK 2020 EĞİTİMİ BAŞTAN SONA TAMAMI
1.RUHLARIMIZIN ŞİFAYA VESİLE OLMASI
3. Modül konumuz bizim ruhlarımız şifaya vesile olsun. Yani, biz dün
kendimiz şifaya vesile olduk. Dün işte, sizlerle konuştuk. Nerenizde sıkıntı
var? İşte şuramda, o zaman gözlerimizi kapatalım, şifaya vesile olalım
dedik. Yani karşımızdaydınız, Dünyanın başka bir yerinde idiniz, sizlerin
şifasına bilinçli zihnimizle vesile olduk. Bugün ise şu şekilde vesile
olacağız. Biz gece uyuyoruz, ama birisi bizim ruhumuzdan şifaya vesile
olmasını istedi, işte ruhumuza bugün izin vereceğiz. Birisi, ey ruhum
senden şifaya vesile olmasını istediği zaman, lütfen git şifaya vesile ol,
bugün bunu yapacağız. Ey ruhum, eğer dünyanın neresinde kim, onun
bereketine vesile olmanı istiyorsa git ve lütfen onun bereketine vesile ol.
Kim senden bilgeliğe vesile olmanı istiyorsa eğer ruhum, ben uyurken sen
git, onun bilgeliğine vesile ol ya da ben yemek yiyorken, ben kitap
okuyorken, herhangi bir şeyle ilgileniyorken, ey ruhum, lütfen git onun
bilgeliğine vesile ol. Ey ruhum, ben herhangi bir işle ilgileniyorken ya da
uyuyorken birisi huzur, mutluluk, cesaret, 36. enerji ve sonrasını istediği
zaman lütfen git ve bunları uygula, bu konularda vesile ol. Bugün artık
ruhumuzun şifaya vesile olduğu gün. Peki, size bununla ilgili neler
yaşadığımı söyleyeyim. Bazen sabah kalktığımda sosyal medya ve
WhatsApp mesajlarıma baktığımda, şunu görüyorum: Günde 1 tane, bazı
gün 3 tane, bazen haftada 4 tane, bazen haftada 21 tane, şu mesajla
karşılaşıyorum. " Hocam sizin eğitimlerinize hiç almadım, sizi tanımıyorum
da sadece videolarınızı izledim ve ben çocuk sahibi olamıyorum. Gece
rüyamda bana dediniz ki; artık sizin sağlıklı bir bebeğiniz olacak. Ya da
benim şuram şuram ağrıyordu, rüyamda sizi gördüm, şifama vesile
oluyorsunuz. Ya da bir arkadaşımız diyor ki; ben kabus görüyordum, siz
geldiniz, beni uykumdan uyandırdınız o kabustan kurtulmama yardımcı
oldunuz." Buna benzer mesajlar. İşte bu, bizlerin ruhlarının şifaya,
7
berekete, bilgeliğe, huzur, mutluluk, cesarete, 36. enerji ve ebedi gençliğe
vesile olmasının işareti.

2.RUHLARIN ŞİFAYA VESİLE OLMASININ


ŞARTLARI
Peki, bizlerin ruhlarının buna vesile olabilmesi için, bazı şartlardan
geçmemiz lazım. İşte, bunların ne olduklarını şimdi göreceğiz. Öncelikle
zamanın ortadan kaldırılması gerekiyor. İkinci olarak enerjimizin
yükseltilmesi gerekiyor. 3. olarak da farkındalık gerekiyor. Zaman enerji
yükseltimi ve farkındalık.

3.İNSANIN AB-I HAYAT ARAYIŞI


Şimdi ilk konumuz olan İNSANIN AB-I HAYAT ARAYIŞI konusunu ele
alacağız. İnsanlar Ab-ı Hayatı aradılar mı? Buldular mı? Yoksa aradılar
fakat bulamadılar mı? Eğer biz bunun cevabını verirsek, ruhlarımızın
şifaya vesile olmasını sağlarız. Peki, bizim ruhumuz şifaya gidip vesile
olduğu zaman, ona hemen gidip eczanelerden ilaç alıp mı götürecek?
Hayır. Ya da bizim ruhumuz onun şifasına vesile olduğu zaman, gidip gece
yarısı onun odasına bir tekerlekli sandalye mi bırakacak? Hayır. Bizim
ruhlarımız birinin şifasına vesile olabilmek için, sizlere Ab-ı Hayatın
varlığını anlatacak. Şimdi şu tarz insan, Ab-ı Hayatın peşinden koşar mı?
" Ben ölüyorum, gelin ziyaretime gelin, benimle ilgilenin, ben ölüyorum. "
Diyen birisi. Hani, nasılsın diye sorduğumuzda, çevremizdeki insanlar 'ben
ölüyorum' demiştir ya da çevrenizdeki insanlara nasılsın? Diye
sorduğunuzda, sürünüyorum demiştir, hem de bunu zevkle, ondan keyif
alarak, ondan bir çıkar bekleyerek sürünüyorum demiştir. Hangi çıkarları
olmuştur sürünüyorum dediği zaman? İnsanlar gelir onunla ilgilenir, hal
hatırını sorar. Peki, insanlar ben kendimi kötü hissediyorum dedikleri
zaman, nasıl bir psikoloji içindedirler? Ben kendimi kötü hissediyorum,
hadi Ayşe lütfen gel beni ziyaret et, amcamın oğlu gel bak, ben kendimi

8
kötü hissediyorum, böyle kendimi kötü hissediyorum diyenler, bir çıkarları
var. Ne? Onu ziyarete gelirler, ona telefon ederler, ona mesaj atarlar,
kendisi ile ilgilenmesini sağlarlar.
Ve bu çıkarlar, bu kazançlar, onu hep orada tutar. Bir başkası ben iyi
olmaya çalışıyorum, ama bir türlü iyi olamıyorum. İç güveysinden
halliceyim, yuvarlanıp gidiyorum. Kendime de hayrım yok, kimseye de
hayrım yok diyenler de yani, hiç gelip benden bir şey isteme, ne ben
senden bir şey istediğimde sen benden bir şey iste isteme diyenler, gelip
benden herhangi bir şey isteme. Bu da ona bir kazanç sağlıyor, kimse
gidip ondan da bir şey istemiyor, onun kazancı oluyor. Peki insanlar bu
hayatın peşine düşerler mi? Ya da ben iyiyim diyenler, ben iyiyim tamam,
bu insanların Abı- Hayata ulaşma isteği yok, ama içlerinden bir tanesi çıkar
da, ben Abı-Hayata ulaşmak istiyorum dediği anda, artık o iyiyim demez,
çok iyiyim der. Çok iyi olan birisi de bütün dünya insanlarının çok iyi
olmasını ister. Ve der ki; ölüyorum diyenler, sürünüyorum, kötüyüm, iyi
olmaya çalışıyorum, iyiyim diyenler var. Ben bunların hepsinin çok iyi
olmasına vesile olmak istiyorum. Nasıl acaba bunların çok iyi olmasını
sağlarım? Abı-Hayat denen bir şey varmış. Abı-Hayat ne acaba? Gideyim
onu bulayım. Abı-Hayat, hayat, zaten hayat su demek. Yani hayat suyu,
tabii bu ölümsüz bir hayatın suyu. Bu bir içecek mesela: Bu çay, ( Refik
Hoca eline çayı aldı) içtiğimde, ölümsüzlüğe ulaşayım diye düşünülen, bir
ölümsüzlük suyu diyebiliriz. Ya da bazı kültürler buna su dememiş de ot
demiş. Ölümsüzlük otu.

4.ÖLÜMSÜZLÜK OTU
Peki, gerçekten Dünyada ölümsüzlük otu ya da ölümsüzlük içeceği var
mı? Bunu 5500 sene önce, Suriye, Irak, Anadolu'da yaşamış,
Mezopotamya'da yaşamış, bir yarı Tanrı var. Adı Gılgamış. 5500 sene
önce onun destanı yazıldı. Bu Gılgamış yarı Tanrı öleceğini anlamış, artık.

9
O daha önce zannediyormuş ki; yarı Tanrılar ölmez zannediyormuş. Evet
insanlar ölür, tamam Tanrılar ölmez ama bu yarı Tanrı yarısı insan, yarı
Tanrı herhalde bakmış ki ölecek, bu hemen korkmuş. Ve ölümsüzlüğün
peşine düşmüş. Bütün Dünyayı dolaşmış, ona demişler ki; ölümsüzlük otu
var, onu yersen ölümsüz olursun. O da yola çıkmış demiş ki; hem ben
ölümsüz olayım, hem de Ülkemizdeki ve Dünyadaki her insan ölümsüz
olsun. Onları gidip bu otu bulacağım demiş, yola çıkmış. Artık ne kadar
süre dolaştı anlatılmıyor destanda. Biz yıllarca dolaştı diyelim. Ve en
sonunda ölümsüzlük otunu bulmuş. Ülkesi onun bulunduğu şehri Uruk,
bugünkü Irak'ta. Elinde ölümsüzlük otuyla Uruk'a dönerken bir pınar
başına gelmiş. Su içmek istemiş, pınardan. Eğilmiş suyunu içmiş. Tabii
ellerini yere koyunca, elindeki ot ezilmesin diye yan tarafa bırakmış,
suyunu içmiş. Oradan bir yılan çıkmış otu yemiş ve toprağın içine girmiş.
Gılgamış tam onun kuyruğunu yakalamak istemiş, ama son bir hamleyle
yılan kaçmış gitmiş. Gılgamış ne yaptıysa, toprağı ne kadar kazdıysa artık
daha yılana ulaşamamış, kendi de yiyememiş. Ülkesine de götürememiş,
o üzüntü ve keder içinde ülkesine dönmüş, ülkesine döndüğünde oradaki
herkese anlatmış, bilgileri anlatmış. Ben sizin için Dünyayı dolaştım,
ölümsüzlük otunu buldum ama bir yılan çıktı onu elimden aldı götürdü,
demiş. Ona ülkenin bilginleri demişler ki; sen hayatını hiç değilse bundan
sonrasını mutlu, mesut yaşa. Kaçtıysa kaçtı o yılan ve elimizden de
ölümsüzlük otu gittiyse gitti. Ve bu günümüze kadar 5500 senedir böyle
gelir. Peki bu destan bize neyi anlatır? Bu destanı daha iyi anlayabilmek
için, bir de şuna bakalım: Sizin bulunduğunuz şehirlerde Antalya'da,
Konya'da, Mardin'de, Trabzon'da, İstanbul'da, pek çok yerde halk
hekimleri efsaneleri anlatılır. Lokman Hekim vardı. Dünyayı dolaştı.
Ölümsüzlük ilacının formülünü buldu. Tam da bunları bunu, insanlara
ulaştıracakken, elindeki yapraklara bakıyordu. Ve bir rüzgar esti, onu onun
bütün formüllerini aldı, Misis Nehrine aldı götürdü. Kızılırmak, Yeşilırmak'a
10
aldı götürdü. Ceyhan, Seyhan nehirleri aldı götürdü, o yaprakları o
formülleri. İnsanlar ölümsüzlük formülüne ölümsüzlüğün ilacına
ulaşamadı.
Diye bunun versiyonlarını, varyasyonlarını duymuşsunuzdur. Bu da,
Gılgamış Destanı'nın aynı amaç çerçevesinde anlatımı.

5.ŞAHMARAN EFSANELERİ
Ve yine biliyorsunuz, Şahmaran efsaneleri; yerin altında yılanların şahı
olan bir yılan yaşarmış. O çok güzel bir kadın yüzüne sahipmiş. Özetle:
Yeryüzünden bir insan bir şekilde aşağı inmiş, yılanla bu insan aşık
olmuşlar birbirlerine. Orada mesut yaşarken, bir gerekçeyle insan, yani
erkek yeryüzüne çıkma ihtiyacı duymuş. Bu ailesini özlemek ya da başka
bir şey için yukarıya çıkıyor. Yukarı çıkınca da insanlara aşağıdaki o
sevgilisinden bahsediyor, kötü niyetli insanlar o şahmaranı öldürmek
niyetindeler. Ve bir şekilde onu tuzakla yeryüzüne çekiyorlar öldürüyorlar.
Ama onun öldüğünü, yerin altındaki yılanlar bilmesin diye; düğünler,
dernekler, zurnalar, davullar çalıyorlar. Düğün Dernek yapıyorlar davul
zurna çalıyorlar. Gılgamış ölümsüzlük otunu kaptırmıştı, kapan kişi
şahmaran. O da şahmaran efsanesinde söylediğimiz gibi, insanlar bir
şekilde onu yeryüzüne çıkarıyorlar. Ve şahmaranı yaşatacakları yerde
şahmaranı öldürüyorlar. Tabii Şahmaran yukarı çıkmadan önce, aşağıdaki
yılanlara şunu demiş: Ben yukarı çıktığımda davullar zurnalar
çaldıralacağım, Ey yılanlar eğer o davul ve zurnaları duymazsanız bilin ki
beni öldürmüşlerdir. Tabii insanlar yılanların bu konuşmayı duyduğunu
bilince, şahmaranı yukarı çıkardıklarında, davulları zurnaları çalarlar.
Şahmaranı öldürürler, gene davullar zurnalar çalarlar ki; aşağıdaki yılanlar
onu, hala yaşıyor zannetsin. İşte Şahmarandaki davul zurna çalımı, düğün
dernek yapımı, Gılgamış'ın en son anlatısında ne dedim? Ülkesine eli boş
geldi ya, bilgeler ona ne dedi? Gül eğlen, eğlenmene bak, mutlu olmana

11
bak. Peki, Şahmaran efsanesindekiler ne yapıyorlar? Davullar, zurnalar,
düğünler, dernekler yapıyorlar, eğlenmelerine bakıyorlar. İşte bizlerin
ruhları şifacı olabilmek için, dahası bazı unsurları bir araya getirmek
zorunda. Bizim kendi içimizde bir şifacının bulunduğunu bilmek
zorundayız. Benim mesela; şu bedenim toprak ve ben 80 kiloluk bir
toprağım ben. Gılgamış Destanı'nda ölümsüzlük otunu yiyen yılan nereye
kaçtı? Toprağa kaçtı. Gılgamış onu dışarıda, böyle o yürüdüğümüz
tarlalardaki, toprak zannediyor. Herkesin kendi toprağına kaçtı o yılan,
ölümsüzlük otunu yedikten sonra. İşte burada, benim şu 82 kiloluk
toprağımda. Bu yılanın kafası bu. ( Refik Hoca kafasını gösterdi. ) Boğazı,
bu yılanın sırt omurları, beli ve o yılanın kuyruğu benim kuyruk sokumum.
Şahmaran yılan şifacıdır ki yılanların şahı. Şahı Maran, Mar yılan demek,
yılanların şahı şifacıların en büyüğü.

6.ÖLÜMSÜZLÜK OTUNU BULMA YOLCULUĞU (


UYGULAMALI )
Haydi lütfen, şimdi gözlerinizi kapatın. Bunu çok daha iyi anlamak için
çalışacağız. Çünkü en iyi öğrenme yöntemi bu, yaptığımız gözlerimizi
kapatarak uygulama yöntemi. Bizler bir yolculuğa çıkıyoruz, öyle hayal
edelim. Bu yolculuğun sonunda ölümsüzlük otunu bulacağız. Bütün
insanlara bu ölümsüzlük otunu sunacağız. Hem de bu ölümsüzlük otu
şöyle bir ot: Yaşarken hiç hasta olmamayı sağlayan bir ot. İnsan onu yediği
anda sağlığına kavuşuyor. Ve onunla hep sağlıklı yaşıyor, sonsuza kadar
genç kalıyor. Şu an herkes farklı yerlerde. Siz farklı şehirlerde,
ülkelerdesiniz. Haydi çıkın yola. Dağlar, denizler, göller, çöller ve başka
başka kıtalar aştığınızı da hayal edin. Takvime bakıyoruz, 6 sene geçmiş,
daha bulamamışız ve hala arıyoruz. Çünkü, çıktığımız şehrimizdeki
insanlar bizden ölümsüzlük otunu ya da ölümsüzlük suyunu bekliyorlar. Ve
hala dolaşın, 20 sene dolaşalım. Ben 48 yaşındayım, 68 yaşına gelmişim.
Ve ölümsüzlük otunu bulmuşuz, belki ölümsüzlük otu yeşil bir ot, belki mor
12
bir ot. Belki başka bir şey ya da belki bazılarınız ölümsüzlük otunu değil
de Ab-ı Hayatı buldunuz. Belki kırmızı bir içecek, belki başka bir ot. Lütfen
bu otu ya da suyu getirin, hem de güzelce muhafaza ederek getirelim,
evimize dönüyoruz. Yaya çıktığımız bu yolda yine yaya yolculukla devam
ediyoruz. Susadık, bir yerde yorulduk, bir pınarbaşı var orada. Gidelim
pınarın başına, oradan ellerimizi yere koyalım, ayaklarımızı böyle geriye
şınav çekiyor pozisyonunda eğilip, suyumuzu içelim. Ama tabii elimizdeki
Ab-ı Hayatı kenara bırakacağız, ölümsüzlük otunu kenara bırakacağız. Biz
suyumuzu oradan kana kana içiyoruz ve su dalga dalga yayılıyor etrafa ve
bir yılan çıktı. Biz suyumuzu içerken aldı götürdü ölümsüzlük otumuzu ya
da ölümsüzlük suyunu içti. Biz de hemen bakıyoruz ki yılan yiyor onu
hemen su içmeye ara verelim, yılanı yakalamaya çalışalım. O da ne? Yılan
çoktan deliğine girdi. Biz artık ne kadar o toprağı kazsak da atsak da
yakalayamayız yılanı. Bir daha istersek kazalım, o yılan ölümsüzlük otunu
yiyerek, ölümsüzlük suyunu içerek yılanların ölümsüzlüğü oldu. Şahmaran
oldu.
Demek ki bir yerde ölümsüzlük otu ya da ölümsüzlük suyu var. Ve onu
yılanların şahı aldı. Biz şimdi evimize geliyoruz ve ekranınızın başına
oturduk, Zoom programındayız. Ve Kaf Dağı'ndan eğitimimizi sunuyoruz.
Şu anda Kaf Dağı'na gelen arkadaşlarımız da var. Diyorsunuz ki;
ölümsüzlüğün çaresini bulduk, ama yılan aldı, onu götürdü. Ben de size
diyorum ki: Aynen Gılgamış'ın ülkesine döndüğünde, çevresindekilerin
ona söylediği sözleri söylüyorum. Kendini boşuna harab ettin. Ölümsüzlük
otunu çalan yılan toprağa karıştı ya, o senin aradığın o toprakta değil. O
tarlalarda değil. Ölümsüzlük otunu yiyen yılan, ölümsüzlük suyunu yani
Ab-ı Hayatı içen yılan senin toprağına karıştı. Ve sen su içerken eğildin ya,
hani yılan onu kaptı ya, işte sen su içerken ölümsüzlük suyunu içtin, o Ab-
ı Hayattı. Sen su içerken o sırada yılan otu yedi ya, sen o sırada
ölümsüzlük otunu yedin. Ve sen kaybettiğini düşünüyorsun ya, o pınardan
13
buraya kadar üzüntüyle geldin ya, o ölümsüzlük otunu yiyen yılanla
beraber geldin. Ve sen oradan pınardan su içerken, senin kendi içinde,
kendi bedeninde bir şifacı yılan olduğunu anladın. Ve senin bulduğun ot
var ya, aslında ölümsüzlük otu falan değil. Senin istediğin o pınardaki su
var ya, aslında Ab-ı Hayat falan değil. Senin o sırada bilinçlenmen Ab-ı
Hayat. Senin o sırada farkındalığa varman ölümsüzlük otu. Bak senin için
de o yılan, şu anda evinizde Zoom programındasınız, bilgisayarın
karşısındasınız. Ve gözlerinizi kapatmışsınız, o şifacı yılan, o yılanların
bilgini, o yılanların şahı sizin içinizde. Kafası sizin kafanız, kuyruğu sizin
kuyruk sokumunuz, beli, sırtı, boynu, sizin bel, sırt ve boyun omurlarınınız.
Şahmaranın 33 tane omuru var ve kafası var, saçları var. İşte sizin bizim
33 omurumuz, kafatasımız, saçlarımız var. Şahmaranın yüzü kadın yüzü,
kuyruğu erkek. Gılgamış'a ne demişti çevresindekiler? Eğlenmene bak,
hayattan zevk ve neşe almana bak. Bugüne kadar insanlar o yılanı hep
tarlalarda, dağlarda, toprağın içinde sandılar. O şifacı o ölümsüz yılan sizin
içinizde. Sen içinde bütün ilaçları taşıyan ve seni hep sağlıklı tutan, bu
yılanınla sana ölümsüzlük bahşeden, bu yanınla gül eğlen, davullar
zurnalar çal. Senin gülüp eğlenmeni, davullar zurnalar çalmanı merak
edenler gelip sorsunlar. Niye eğleniyorsun? Niye davul, zurnalar
çalıyorsun dediğinde, ben şifacı şahmarana sahibim. Eczanelerde satılan
bütün ilaçlardan milyon kat daha güçlü, bir şifacı benim içimde. Ben
eğlenmeyeyim de kim eğlensin. Ben gülmeyim de davullar, zurnalar
çalmayayım da kim eğlensin, kim gülsün, kim davullar, zurnalar çalsın.
Şimdi Gılgamış'ın ülkesine döndüğünde, bilgelerin ona sen ölümsüzlük
otunu getiremedin, gülmene eğlenmene bak, demelerini anlatabildim mi?
Şimdi size Şahmaran'ın toprak üzerine çıkışında, davullar çalınmasını,
onun öldürülmesine rağmen, insanların davullar zurnalar çalmaya,
düğünler, dernekler yapmaya devam etmesinin, sizdeki eğlence ile
bağlantısını anlatabildim mi? Peki davullar zurnalar çalamayan, düğün
14
dernek yapamayan, eğlenceler şölenler düzenleyemeyen, kendi içerisinde
şifacı olduğunu bilemeyenler ne yapıyorlar? Hasta oluyorlar, bazen üç,
dört, beş ayda bir hasta oluyorlar. Hasta olan insan nasıl düğün dernek
yapsın? Hasta olunca nereye gidiyorlar? Vitrinlerinde iki yılanın birbirine
dolanık olduğu eczanelere gidiyorlar. Nereye gidiyorlar ilaç kutularında iki
yılan birbirine dolanmış gidip oraya bakıyorlar. O ilacı alıyorlar, ilacı alınca
anında şifalananlar vardır. Ya da hastanelerin beton duvarlarına, kesici
aletlerine, uyuşturucu iğnelerine ilaçlarına gidiyorlar. Onun için davul
zurna çalan, düğün dernek yapan, neşe içinde olan ve şahmaranın bizim
içimizde olduğunu anlamıyorlar, bilmiyorlar. Düğün, dernek
yapamayanlar, eğlenemeyenler, hep sağlıklı kalamayanlar, hep sağlıklı
kalanların düğün - dernek yapanların, şahmaranıyla buluşanların,
ölümsüzlük otunu bulanların, Ab-ı Hayat içenlerin halinden halinden tabii
ki anlamıyorlar.

7.COŞKU - DÜĞÜN - DERNEK


Gözlerimiz kapalı. Dün biz gördünüz, kuyruk sokumu, bel rahatsızlığı,
skolyozu olan arkadaşlarımız da nasıl şifaya vesile olduk. Dün gördük
çalışmalarımızı, bunu ne ile yaptık? İçimizdeki şahmaran ile yaptık. Ve biz
gördünüz ya nasıl coşku ile alkışladık. İşte diyorum o kadar güzel
çalışmalar yaptık, arkadaşlarımız alkışlayalım dedi, hepimiz alkışladık,
coştuk eğlendik. İşte kim ki kendi içinde şahmaran olduğunu bilirse, şifa
içinde yaşamanın coşkusu eğlencesiyle, alkışlarla, düğün derneklerle,
eğlencelerle hayatını yaşar. Hani dün sizlerle konuştuğumuzda,
arkadaşımız ne dedi? İçim o kadar dolu ki ama artık frenlemiyeceğim,
coşku mu anlatacağım, dedi. Hepimiz alkışladık.Tabii ki insanlar şifa
bulduklarında birbirlerini alkışlarlar. Şifa bulduklarında düğün, dernek
içinde olurlar.

15
8.ŞAHMARAN VE ZÜMRÜDÜANKA ÇALIŞMASI
Haydi bugün içimizdeki yılanı, şahmaranı ruhumuzla buluşturacağız. Dün
içimizdeki şahmaranı bilinçli zihnimizle buluşturmuştuk. Bizim bilinçli
zihnimiz çok az şey bilir. Bizim ruhumuz her şeyi bilir. Bizim bilinçli zihnimiz
çok az şey bildiğinden, dün size şahmarandan bahsetmedik. Bizim bilinçli
zihnimiz çok az şey bildiğinden, Gılgamış'tan Lokman Hekim
Efsanelerinden, Şahmaranlardan bahsetmedik. Çünkü, bilinçli zihnimize
az şey yetiyordu. Bugün ruhumuzla şahmaranımız tanışacak. Bizim
ruhumuz 5. boyuttan gelir. Ruhlar aleminden gelir ve bizim ruhumuz bu
Dünyada bedene girince, bize Zümrüdüanka olarak görünür. Bizim
ruhumuz biz henüz annemizin karnına düşmemişken, mesela; Refik
Korkmaz annesinin karnına henüz düşmemişken, sizlerin bizlerin hepimiz
anne karnımıza düşmeden 51 gün önce, ruhumuz Ruhlar aleminden ayrılır
gelir, burada bizi bu 4 boyutlu evrenimizde bekler bizi. Tam 51 gün bekler
bizi, Zümrüdüanka olarak bekler. Sonra 52. gün biz annemizin karnına
düşeriz. Ondan sonra Zümrüdüankamız bizim bedenimiz ile beraber olur,
biz annemizin karnından çıkarız. Zümrüdüankamız bizimle beraber olur. 5
- 10 yaşına, bugünkü yaşımıza geliriz, Zümrüdüankamız bizimle beraber.
Zümrüdüankamız hep bizimle beraberdir de biz Zümrüdüankamızı
unuturuz. Ve biz annemizin karnındayken de biz doğduktan sonra da
kafatasımız olduğunu, boynumuz, sırt omurlarımız, bel omurlarımız,
kuyruk sokumumuz olduğunu unuturuz. Kafatasımızdan kuyruk
sokumumuza kadar, içimizde bu Şahmaranın varlığını da unuturuz. Ve
sonra doğarız. İşte bugünkü yaşımıza geliriz. Şahmaran dışarılarda bir
yerlerdeymiş, şahmaranı Gılgamış aramış. O da öleceğini anladığı zaman,
aramış. İşte biz şahmaranı şimdi aramaya başladık, bilmiyor muşuz ki, biz
annemizin karnında düştüğümüz andan itibaren, şahmaran biz de
kafatasımızdan kuyruk sokumumuza kadar olurmuş. Bizim omurlarımızın
kendisi şahmaranmış, bunu bilmez misiniz? Biz annemizin karnına
16
düştüğümüz andan, annemizin karnından çıktığımız ana, bugüne kadar
içimizde o şifacıyı taşırmışız da onu bilmezmişiz. Allah bizi yaratırken,
bizim içimize bütün dertlerin dermanı olan şifacı şahmaranı koymuş da biz
bilmezmişiz. Eğer Yüce Allah bizim bedenimizin içine şahmaran
koymasaydı, bizim kuyruk sokumumuzu yılanın kuyruğuna benzetmezdi.
Kuyruk sokumundan kafatasımıza kadar bu şekli yılana benzetmezdi.
Yani ben yanılıyor değilim herhalde. Hepimizin kuyruk sokumu, beli, sırtı,
kafatası tam bir yılan. Yani bizi Yüce Allah Dünyaya getirirken, bizi
yaratırken eczanelerde şu ana kadar üretilmiş, bütün ilaçları bizim
bedenimize zaten koymuş. Şu andan itibaren bundan sonra üretilecek
bütün ilaçları da koymuş. Hem de bu içimize koyduğu ilaçlar, yan etkili
olmayan ilaçlar, asla bir kuruş para ödemediğimiz ilaçlar. Ve yanımızda
ayrıca bir çantanın, bir kutunun içinde, bir şişenin içinde taşıma
zahmetinde olmadığımız ilaçlar, bizim içimize bir şahmaran koymuş. Ve
biz bugüne gelmişiz. Hani biz dedik ya, ruhumuzu şahmaranımız ile
tanıştıracağız. Zaten ruhumuz şahmaranımızı biliyor, biz bilmiyormuşuz.
Biz şahmaranımızı ruhumuzla tanıştıralım diye, gereksiz düşünüyoruz,
burada ruhumuz zaten şahmaranla tanışık, zaten onunla iç içe bir tek bize
kalmış bu bağlantıyı kabullenmek. Nerede bizim zümrüdüankamız
nerede? Bizim ruhumuz bedenimizde. Nerede bizim Zümrüdüankamız?
Zümrüdüankamız kafamızın üzerinde. Saçımız var ya, Zümdüankaramız
için yumuşacık bir yuva. Zümrüdüankamız var ya, bizim kafamızda. Ona
Devlet Kuşu demişiz. Devlet Kuşu başına kondu demişiz. Devlet Kuşu ne
demek? Bütün zenginliklerin, bolluğun, bereketin, sağlığın, şifanın, huzur,
mutluluk, cesaret, 36. enerjinin ve ebedi gençliğin kendisi demek. Devlet
Kuşu, devlet her türlü zenginlik demek.
Ve Talih Kuşu demişiz ona, yani istediğiniz her talihi size getiren,
istediğiniz her tür kaderi yaşayabileceğiniz, Talih kuşunuz. Yani sizin
tahtınızı da bahtınızı da tahlihinizi de en güzel şekilde yapacak kuş
17
kafamızda. Bu kuşun adı Tuğrul Kuşu, adı Hüma, bu kuşun adı Turna, bu
kuşun adı Zümrüdüanka, o kuşun adı Feniks, bu kuşun adı Anka, bu kuşun
adı Zümrüdüanka bu kuşun adı Devlet Kuşu, bu kuşun adı Talih Kuşu. Her
kültür başına böyle bir kuşun konmasını bekliyor. Oysa, biz doğarken bu
kuş başımıza konmak için bekliyordu. Oysa biz annemizin karnına
düştüğümüz anda, bu kuş bizi 51 gün öncesinde bekliyordu. Hani sizin
iyiliğinizi isteyen anneniz, babanız, akrabalarınız, çevrenizdeki insanlar
başına Talih Kuşu konsun derler ya, zaten talih kuşu konmuş ki; sadece
onu orada söylerken, artık sen de kabullen, farkına var. Bugüne kadar
hangimiz başıma Talih Kuşu kondu ne demek acaba diye düşündü.
Başıma talih kuşu kondu demek, acaba benim içimde bir şahmaran vardı,
onun da kafası benim kafamdı. şahmaranın saçları benim saçlarımdı.
Peki, şahmaranın kafasına, yani saçlarına zümrüdüanka konduğunda ne
olur? Bir, yılanların şahı bir de kuşların şahı bir araya gelince ne olur? Yılan
yeryüzüne ait olandı, sizin tahtınızdır. Zümrüdüanka gökyüzüne ait
olandır, sizin bahtınızdır. Bahtınızı da tahtınızı da en güzel şekilde
oluşturmak, sizin farkındalığınız ile mümkündür. Lütfen şöyle, 2 dakika bir
bakın bakalım. Kuyruğu sizin kuyruk sokumunuz, başı sizin başınız, saçı
sizin saçınız olan bir şahmaran. Ölümsüzlüğün ve şifanın ve gençliğin
kendisi. Ve başınızda ruhunuz zümrüdüanka haline gelmiş, size her tür
güzelliği sunan ve her tür kaderi sunan, bunların hepsi bir araya gelmiş.
Şahmaran ve pençelerini onun kafasına tam olarak monte etmiş onunla
tam bir birleşime geçmiş Zümrüdüankanız var. Asla kopmayacak. 2 dakika
bunu hayal edin.

9.ANKA ÇAĞI
Ey insanlık, ey arkadaşlar, ey biz insanlar, ey hayvan dostlarımız, ey bitki
dostlarımız; bugün Anka Çağının, Yeni Çağ'ın ilk günü. Siz Manisa Spil
Dağı'ndasınız, Manisa Spil Dağı'nın üzerine konan Zümrüdüankasınız.

18
Manisa Spil Dağı'nın altında, gökyüzündeki o büyük gezegen Uranüs var.
Gökyüzündeki o halkalı gezegen Satürn var. Onlar aynı anda yeryüzünde
ve Manisa Spil Dağı'nın altında. Manisa Spil Dağı'nın 114 kilometre
altında, Uranüs 70'inci şu yüzeye kadar olan kısımda Satürn var. O
yekpare maviye çalan uçurum olan Manisa Spil Dağı ki; biz ona Kafdağı
diyoruz. Uranüs'le Satürn'ün enerjisi dolu dağ. Ve o dağın en tepesinde
gördüğümüz ağaçlar, gördüğümüz yosunlar Satürn ve Uranüs'ün saçları.
Dünyamızın kendisi toprak ve o gördüğümüz ağaçların olduğu yerde
zümrüdüanka vardı. Zümrüdüanka geldi toprağın başına kondu. Toprağa
devlet kuşu kondu, Dünyaya talih kuşu kondu, Dünyaya Zümrüdüanka
kondu. Bugüne kadar gidip gördük ya, o Spil Dağı'nın tepesindeki ağacı.
İşte o bizim ruhumuzdu, o Zümrüdüankaydı. Spil Dağı'nın altındaki Satürn
ve Uranüs bizim bedenimizdeki Şahmarandı. Ve bugün 12 -13 kadar
arkadaşımız sabah gittiler. Yeniçağın ilk saatlerinde Uranüs'ün, Satürn'ün
ve zümrüdüankanın havasını aldılar, onlara selam verdiler. Ben gitmedim
ben de şimdi onlara buradan selam veriyorum ağaçlara. O ağaçlar
saçlarımız, o ağaçların olduğu yerdeki zümrüdüanka ağaç zümrüdüanka.
O ağacın kökleri aşağıda Satürn'e bağlandı. Satürn'de kendi altında
Uranüse bağlandı. Uranüs Satürn'ün babası. Satürn bu Zümrüdüanka
ağacın babası. Bu Zümrüdüanka ağaç ta gökyüzünden geldi. Gökyüzünde
ne oluyorsa Dünya yüzeyinde o oluyor. Bu Zümrüdüanka ağaç Jüpiter.
Jüpiter geldi babasının başına kondu, Satürn'ün başına. Satürn'de kendi
babasının Uranüs'ün başına konmuştu. Ve Yeniçağ ilk gün Satürn'ü
Uranüs Jüpiter kavuşumuna, bugün sabah arkadaşlarımız gittiler. Acaba
12 kişi miydiniz? 12'nin de böyle mitolojik kutsiyeti var ya. İşte gökte ne
oluyorsa yerde de o oluyor, yerde ne oluyorsa bizim içimizde de o oluyor.
Biz insanlar sadece yerin insanı değiliz. Biz hem yerin hem göğün
insanıyız. Bizim şahmaranımız yere ait. Bizim zümrüdüankamız göğe ait.
Peki, kafatasımdan kuyruk sokumuna kadar olan kısmımız, bizim
19
Şahmaranımız. Kolumuz, bacağımız ne oluyor? Bunlar da bizim
toprağımız oluyor. Hani yılan ölümsüzlük otunu, Ab-ı Hayatı kaptıktan
sonra toprağa kaçmıştı ya, işte bu bizim toprağımız. Niye o toprağa kaçtı?
O toprağa şifa olmak için, o toprağa ölümsüzlük götürebilmek için, o
toprağa gençlik götürebilmek için, toprağımıza kaçtı.

10.ZÜMRÜDÜANKA NİYE KONDU BAŞIMIZA?


Peki, Zümrüdüanka niye kondu kafamıza? Bize bilgelik getirmek için, göğe
aittir, bilgelik. Bize bereket getirebilmek için, göğe aittir bereket. Bize
bilgelik getirebilmek için. Bize huzur, mutluluk, cesaret, 36. enerji ve ebedi
gençlik getirmek için geldi Zümrüdüanka. Bunlar göre aittir ve göğe ait olan
her şey yere ait olmaya başlar, yere ait olan her şey de göğe aittir. Gökte
ne oluyorsa yerde de o olur, yerde ne oluyorsa gökte de o olur. Gökte
Gezegenler, Yıldızlar birbirine yakınlaşır, birbirini sever, birbiriyle
kucaklaşır, huzur içinde yaşarlarsa, yerde insanlar, hayvan dostlarımız,
bitkiler aynısını yaşar. Gök de bunun tersi yaşanırsa, yerde de bunun tersi
yaşanır. Artık göğün 3 kuvveti yere indi, Jüpiter, Satürn, Uranüs. Bir de
Merkür o çoktan yere indi. Merkür'e Biz Hızır Aleyhisselam diyoruz.
Merkür'e Yunanlılar Hermes diyorlar, Merkür'e Orta Asya'da Dede Korkut
diyorlar ya da Aksakal diyorlar.

11.AKSAKAL NE YAPIYOR? GÖREVİ


Hızır A.S., Aksakal ya da Dede Korkut ne yapıyor? Nedir görevi? Bizim bu
4 boyutlu evrenimizde, 5 boyuttan bilgi getiriyor. Hani dün pazardı,
gözümüzü kapattık, hiç tanımadığımız insanların böbreklerine dair,
kalplerine dair bilgiler aldık ya. Hani hiç tanımadığımız, yani kanal olan
arkadaşımızın tanımadığı insanın bağırsağına girdi ya da kalbine girdi, pil
takılı olduğunu, hem de pilin ne zaman takılı olduğunu söyledi. Ya da
cumartesi işte ne zaman evlenmiş, kaç çocuğu olmuş, kız mı erkek mi
vefat etmiş mi etmemiş mi? Nasıl bu bilgileri bize getirdiler? Kanal olan

20
arkadaşlar, bu bilgileri Hızır Aleyhisselam getiriyor, bu bilgileri namıdiğer
Aksakal getiriyor. Bu bilgileri namıdiğer Dedek Korkut getiriyor. Bu bilgileri
namıdiğer Hermes getiriyor. Bu bilgileri getiren Merkür. Bu bilgileri getiren
Mısır'da adlandırılıyor Toth. 5.BOYUTUN KAPILARI AÇILDI MI?
İnsanların bu bilgilere ihtiyacı vardı, 5 boyutun bilgilerine ihtiyacı vardı. O
yüzden artık kapı açıldı. Bundan 2500 yıl önce, insanların bu bilgiyi
kapattığını görüyoruz. Yani yaklaşık 2500 yıldır insanlar bu bilgi alanını
kapattılar. Bugün yeniden bu bilgi kapılarını açıyoruz. Hazreti Musa ve
Hızır Aleyhisselam gelmişti. Hz Musa ile Hızır Aleyhisselam arkadaş
olmuşlardı, ama Hazreti Musa Hızır Aleyhisselam'ın yaptığı hiçbir şeyi
anlayamamış. Hızır Aleyhisselam'la arkadaşlığından hiçbir bilgi
alamamıştı, onun yaptıklarını hep ters bulmuş, anlattıklarını hep
yadırgamış ve ve Hızır Aleyhisselam da Ey Musa Peygamber Yolumuz
burada ayrılıyor demişti. Şimdi ise gözlerimizi kapattığımızda, Hızır
Aleyhisselam'ın bize bilgileri ulaştırdığını gördük. Peki, günümüzde artık
neden bu kapılar açıldı? Çünkü bu insanlara bir uyarı, daha önce de
insanlara aynı uyarı geldi. Daha önce Dünyanın nükleer savaşlarla yok
edildiği dönemler yaşandı. Bu nükleer savaşlarla yok edilme yaşanmadan
önce, yine göğün kapıları, 5 boyutun bilgileri açıldı. Onlara dendi ki;
silahları yok edin, nükleer silahlarınızı yok edin, birbirinizi düşman
görmeyin, hayvanları bitkileri ötekileştirmeyin, ama insanlar Mahabarata
Destanı bunu bize anlatır, Hinduların Destanı, silahlarını çoğalttılar,
nükleer silahlarını kullandılar. Dünya ve insanlık için büyük bir felaketin
eşiğinden geçti. Bugün gökyüzünün kapılarının açılması neye binaen
oldu? Bu anlattıklarıma binaen oldu. Siz eczanelerde, ilaç fabrikalarında
şifamızı ararken, bizim sizin içinize koyduğumuz o şahmaranın o
ilaçlardan biliyorsunuz, kat trilyon kat daha güçlü olduğunu
unutuyorsunuz. Sizler başınıza devlet kuşunun konmasını görmüyor,
birbirinize şifaya vesile olabileceğinizi anlamıyor. Birbirinizin bolluk
21
bereketine dua ederek ulaşacağınızı anlamıyor. Birbirinizin bilgeliğini
kolaylıkla arttıracağını anlamıyor. Bunun yerine düşmanlaştırma, bunun
yerine düşmanına karşı nükleer silahlar geliştirme yolundasınız. İnsanlık
bu değil. İnsanlık düşmanlaşma, silahlanma, ötekileştirme değil. İşte o
yüzden siz Yeni Çağ'da bu bilgilerle doluyorsunuz. Artık anlayın bir
Rus'un, bir Çinli'nin, bir Yunan'ın, bir İngiliz'in, bir Arab'ın, bir Hindu, onun
Dünyanın neresinde olursa olsun, herhangi bir insanın hatta bir hayvan
dostumuzun, bitki dostumuzun, sadece gözlerinizi kapatarak, onun için
dua ederek şifasına vesile olduk. Mademki şifalarına vesile olduk, onlar
için bolluk bereket içinde yaşasınlar diye, ben dua ettim, siz de dua
etmişsinizdir. Başka bir milletten birine dün, Dünyamız için, hayvanlar,
bitkiler için de dua ettik. Mademki birbirimiz için dua ederek bereketine
vesile olabiliyorsak, şifasına vesile olabiliyorsak, Dünyamızı
düşmanlaşarak düşmanlaştırarak, güzelleştiremeyiz. Birbirimize şifaya
vesile olarak, ilaçlara ihtiyaç duymayarak, birbirimizle kardeş yaşayarak,
düşmanlaştırma ihtiyacı olmayarak, birbirimizin bolluk bereketine dua
ederek, yardımcı olarak, elbirliğiyle vesile olabiliriz.

12.SİZ DÜNYASINIZ
Bu içimizdeki şahmaranamazı bu şahmaranımızın kafasına konmuş
zümrüdüankamızı görmek ve bunu kabullenmek ve bunun neşesi,
eğlencesi, mutluluğu, düğünü, derneği, şöleni içinde, eğlencesi içinde
olmakla mümkün. Şimdi siz, Manisa Spil Dağı'nın altındaki şahmaran yani
Satürn ve Uranüs'ün Jüpiter'le buluşumunu yani Zümrüdüanka ile
kavuşumunu hayal edin. Dünya üzerine nasıl çiçeklenme bahar, bereket
geldiğini görün. Ve kendinizi aynı şekilde hayal edin, siz Dünyasınız. Sizin
kuyruk sokumunuzdan kafatasımıza kadar olan kısım şahmaran ve
başınızda zümrüdüanka var. Siz şifa içinde, bereket, bolluk içinde, bilgelik
içinde, huzur, mutluluk içinde, cesaret, 36. enerji ve ebedi gençlik

22
içindesiniz, bunun mutluluğunu yaşayın. Bakın bakalım çalgılar çalsın,
eğlenceler düğünler, dernekler yapılsın. 2 dakika bunu hayal edelim.

13.ROMAN - MULTİPLİLER - KARAÇİLER


Ve Çingen, Roman kardeşlerimizin, Multiplillerin, Karaçilerin, bunların
hepsi eş anlamlı sözcükler. Çingen kardeşlerimizin hayatını gözümüzün
önüne getirelim. Acaba onlar şahmaranı çoktan fark etmişler,
zümrüdüankayı çoktan fark etmişler. Onun için mi her gün müzik çalıp,
düğün dernek ediyorlar. Onun için mi onlar beton binalarda yaşamıyorlar?
Onun için mi onlar devlet kurmuyorlar? Silahlanmaya hoş bakmıyorlar.
Onun için mi onlar orduya hoş bakmıyorlar? Onun için mi onlar ordular,
askerler, sınırlar, düşmanlıklar oluşturmuyorlar. Haydi, zümrüdüankanız
mademki başınızda, şahmaranınız mademki bedeninizde, düğünler
dernekler görün. 2 dakika.

14.FİLM - SENARYOLAR
Gözlerimiz kapalı. Bugüne kadar hep şahmaranın hikayelerini,
masallarını, efsanelerini, destanlarını, şiirlerini yazdı. İnsanlık bugünden
sonra şahmaran ve zümrüdüankanın birlikte masalını, efsanesini,
destanını, hikayesini, romanını yazacak, tiyatro oyunlarını, sinema
senaryolarını yazacak, insanlık fakat farklı bir yöntemle yazacak. Artık
zahmet çekip sinema filmi için bütçeler ayırmayacak, yönetmenler zahmet
çekip 50 -100 kişilik bir kadro oluşturmayacak. Yapımcılar zahmet çekip
kameralar, set ekipleri, set ekipmanları kullanmayacak, senaristler zahmet
edip senaryo yazmayacak. Roman yazarları kalemi kağıdı ellerine alıp,
daktiloyu bilgisayarı ellerine alıp günlerce yazma zahmetine
katlanmayacak. Bütün filmler, bütün tiyatrolar, bütün yaşam öyküleri,
bütün filmler çoktan çekilmiş, hepsi 5 boyutun içinde. Hani dün hatırlayınız,
filmlerin içine girdik ya, hani cumartesi günü hatırlayınız, en acıklı, en trajik,
en komik, en bilge filmlerin içine girdik ya, kanallarımız gözlerini

23
kapatıyordu. Sinema sahnesinde koltukta bile oturmuyorlardı, sahnenin
içine filmin içine giriyorlardı, kanal olan arkadaşlarımız sağına, soluna,
aşağıya, yukarı her tarafına baktığında, filmin içindeydiler. Filmin içindeki
kokular, duygular, düşünceler, sesler görüntüler hepsi ne kadar netti
hatırladınız değil mi? Hani bir arkadaşımız, annesi onu doğurmuştu,
hastanede bırakmıştı, sonra biri gelmişti, onu almıştı. Nasıl her şey film
sahnesinin içinde bize yaşatılmıştı. Artık kim takar YouTube'daki filmleri
artık kim takar, sinemadaki filmleri. Artık herkes hop gözünü kapatıp,
istediği filmi izleme imkanına sahip. Anka Çağı, bugüne kadar sadece
şahmaranın hikayesi, romanı, efsanesi, destanı, masalı anlatıldı.
Bugünden sonra şahmaranla zümrüdüankanın destanı, efsanesi, masalı,
hikayesi, sinema filmi anlatılacak. Şahmaranın hikayelerinde,
efsanelerinde her şey yerseldi, dünyeviydi, topraklaydı. Toprakla olan her
şey maddeden oluşur, fotondan oluşur, enerjiden oluşur. O yüzden bizim
sinema filmlerimiz sinema salonlarında. Oysa bundan sonraki filmlerimiz
maddesiz ortamda. Hani iki gündür arkadaşlarımız gözlerini kapattığında,
filmleri izliyorlar ya, orada hiçbir madde yok, hiçbir foton yok, enerji de yok,
orası 5. boyutun kendi iç kuralları. Bugüne kadar şahmaranın hikayesi,
efsanesi, destanı yazılmıştı. Bugünden sonra zümrüdüanka ile
şahmaranın efsanesinin yazıldığı zamandır. Şahmaranın efsanesi,
masalında,; her şey maddeseldi, fotondan oluşuyordu, enerjiden
oluşuyordu. Zümrüdüankalı efsanesinde artık bunlardan oluşmuyor.
Şahmaranın efsanesinde zaman vardı. Artık şahmaran ve
zümrüdüankanın yeni birleşiminden doğan, Yeniçağ'da zaman yok,
zamanı yok edeceği zaman ortadan kalkacak.

15.ZAMANIN - MEKANIN ORTADAN KALKTIĞI


ANKA ÇAĞI
Zamanın ortadan kalktığı bir Anka Çağı'na giriyoruz. Maddenin ortadan
kalktığı bir Anka Çağı'na giriyoruz. Mekanın ortadan kalktığı bir Anka
24
Çağı'na giriyoruz. Rüyalarımızın kayıtlı olduğu bir evrenin içine giriyoruz.
Yaşadığımız her şeyin kayıtlı olduğu bir evrenin içine giriyoruz, Yeni
Çağ'da. Vefat etti yıllar önce dediğimiz ninelerimizin, dedelerimizin,
capcanlı yaşadığını gördüğümüz bir Çağa giriyoruz. Ve kendimizin sonsuz
sınırsız, ölümsüz ebedi gençlik içinde olduğunu anladığımız bir Çağa
girdik. Bu Zümrüdüanka Çağı'nın işleyişidir bu. Zümrüdüanka Çağının
manifestosudur bu. Zümrüdüanka Çağı'nın 4. boyutla 5. boyutun
birleşmesinin ifadesidir. Biz artık 5 boyutlu bir evrenin kapılarından içeri
girdik. Peki biz toplam kaç boyut değiştirdik? Sadece bir boyut değiştirdik.
4. boyuttan 5. boyuta geçtik. Biz 4. boyuttan 5. boyuta geçtiğimizde,
bakınız ne kadar farklar olmuştu? Bu farkları bir daha söyleyeyim: Zaman
ortadan kalkıyor, mekan ortadan kalkıyor, madde ortadan kalkıyor, her
rüyanın kayıtlı olduğunu, her yaşantının her anın kayıtlı olduğunu
görmekteyiz. Öldü zannettiklerimizin capcanlı yaşadığını görmekteyiz,
sonsuz ve sınırsız olduğumuz bir alandayız. Ölümsüz ve ebedi gençlik
içinde olduğumuzu anladığımız bir evrendeyiz. Bakınız bir Evren değişti,
fark bu oldu, 4'ten 5'e geçtik. Peki Yüce Allah kaç Evren yaratmış? Bundan
kesin değil emin değilim, ama Tasavvuf bize yani İslam Felsefesi, İslam
Tasavvufu bize 70.000 tane Evren olduğunu söylüyor. Biz daha bir Evren
farkla bunları yaşıyorsak, 5 Evren farkta neler yaşarız? Hele 70.000 Evren
farkta neler yaşarız? Tabii, 70 bininci evrenin farkına varacak mıyız ya da
şimdi 5 boyutun farkına vardık. 5. evrenin acaba 6. evrenin farkına
varabilecek miyiz? Altıncı evrene geçtiğimizde ne olur? Bugüne kadar
zümrüdüankanın efsanesi, masalı yaşanmamış yazılmamıştı. Platon yani
Eflatun, Sokrates, Aristo bundan 2500 yıl öncesinden başlayarak, 5.
boyutun bütün bilgilerini kapatmak üzere hareket ettiler. 2500 yıldır, 5
boyutun kapıları bu söylediğim bilim insanlarının gayreti ile bugüne kadar
gelen bir bilim insanlarının gayreti ile kapatıldı. Ve bugünden itibaren Yeni
Çağa yeniden açıldı. Yani Zümrüdüanka Çağı yeniden açıldı. Artık
25
kitaplardan, bilgisayar data banklarından bilgilerin bir kum tanesi olduğu,
5. boyutun bilgilerinin ise sonsuz ve sınırsız olduğunu anladığımız bir
Çağa girdik. Artık bilim insanlarının bugüne kadar yüksek gayreti ve
çabasıyla kapatılmış olan, 5. Boyut kapılarının yeniden açıldığı bir
dönemdeyiz. Bir insan hakkında bilgi sahibi olmak istiyorsak, Google'a da
yazsak, Dünyanın bütün kitaplarını, gazetelerini de okusak, okutsak
ulaşamayacağımız bilgiler vardır. İşte dün, evvelki gün onları gördük.
Bizim eğitimimizi daha önceki yıllardan alan arkadaşlarımızda yıllardır
gözlerimizi kapattığımızda, 5 boyuttan aldığımız bilgilerle hiçbir yerde
hiçbir şekilde yazmayan, ulaşılamayacak bilgilere ulaştığımızı gördük. Bu
5. boyutun kapılarının açılmasıydı. Hızır Aleyhisselam bu kapıları bizlere
açtı. Ben sizin kadar şanslı değilim, yani kanal olan arkadaşlarımız kadar
şanslı değilim, kanal olan arkadaşlarımızı tebrik ediyorum. Ve size gıpta
ile bakıyorum, ne güzel gözünüzü kapatıyorsunuz, herhangi bir zamanda
olursa olsun, yaşamış bir insanın bütün bilgilerine ulaşıyorsunuz,
rüyalarına ulaşıyorsunuz. Ben gözümü kapattığımda, sadece karanlık bir
ekran görüyorum, bazen böyle beyaz ışıklar görüyorum o kadar. Ey yüce
Allah'ım, lütfen benim de eğer uygun görüyorsan, kanalımı aç. Ben de
göreyim, ben de Hızır Aleyhisselam'ın bize 5. boyuttan getirdiği bilgileri
görebileyim. Ve şu anda hangi dostumuz, arkadaşımız kanal olmak
istiyorsa, Ey Allah'ım onların da kanal olmasını sağla. Onlar da görsünler.
Belki de Yeni Çağda, bütün Dünya zaten kendiliğinden bu bilgileri
görecektir. Bugüne kadar hep şahmaranın hikayesi yazıldı, bugüne kadar
hep şahmaranın masalı, destanı yazıldı. Ben size Gılgamış'tan söz ettim.
Şahmaran'ın Destanı olarak ben size yöresel Lokman Hekim efsanelerini
anlattım. Ben size Anadolu'muzun pek çok yerindeki şahmaranın
versiyonlarından bir karışım yaparak şahmaranı anlattım.

26
16.MANAS - RAMAYANA - ODİSEYA VE OK
ÇALIŞMASI
Şahmaranı arayan bir başkası daha vardı. Manas, Kırgızların Milli Destanı,
Türklerin Milli Destanı, Manas Destanı. O da şahmaranı aradı, ama tabi
diyeceksiniz ki, öyle bir şey yok ki, hep savaş var, şahmaran yok. Anlamak,
şiirinin ötesine geçmek kuvveti lazım. Buna ki sizler şiirin ötesine geçen ve
bunu anlayan arkadaşlarımısınız. Bu nasıl oluyor? Diye size soranlara bu
cevabı verirsiniz. Şiirin bize anlattıkları; sadece bize sunulan hediyenin
paketi, jelatini, dışarıdaki süslü kabı. Oysa bir dostunuz size güzel bir
kutunun üzerine, güzel bir paket yapıp, bir de kurdele bağlayıp hediyesini
sunmuşsa bilin ki; o sadece kurdeleden, üzerindeki jelatinden ve o
kartondan oluşmuyor, onun içinde ya bir kazak vardır, onun içinde ya bir
gömlek vardır ya bir kravat, parfüm vardır ya bir elmas vardır. Hele ki
hediyelerin en büyüğünü sunan, Yüce Allah bir hediye paketi sunmuşsa,
içinde ne olacağını, ne kadar değerli bir hediye olacağını siz hayal edin.
Manas Destanı'nda işte böyledir. Bugüne kadar hep jelatiniyle,
kurdelasıyla, kutusuyla ilgilendik. Gılgamış bugüne kadar böyle bir
destandı. Paketi, jelatini, kurdelesi ile ilgilendik. Bugüne kadar Hızır
Aleyhisselam'ın, Dede Korkut'un böyle olduğunu zannediyorduk, özüne
indik artık. Ve bugüne kadar İlyada Destanı'nın paketi ile kutusu ile
ilgilendik. İlyada Destanı'nı açtığımızda, kutuyu açtığımızda içinde ne
mücevher saklandığını gördük. Ve Odiseya Destanı var. Manisa Spil
Dağı'nda yani Kafdağı'nda yaşamış bir şair yazdı, bu Odiseya Destanını.
Bu şairin adı Homer, gözleri çok keskin, çok sağlam gözleri vardır, ama
destanı anlatmaya başladığı zaman, Homer gözlerini kapardı,
konsantrasyon sağlardı. Ve şiirlerini bir serin pınar gibi dudaklarından
akıtırdı, yüreği coşar anlatırdı bir pınar gibi. İşte Odiseya Destanı'nda da
bize şahmaranın hikayesi anlatıldı. Hinduların Rama, Prens Rama'ya
düzenledikleri Ramayana Destanı'nda da, Prens Rama'da gitti, şahmaranı
27
buldu. Şahmaran bazen Gılgamış'da olduğu gibi gerçekten bir yılandır.
Şahmaran efsanelerinde Anadolu'da anlatıldığı gibi gerçekten bir yılandır.
Ramayana Destanı'nda, Manas Destanı'nda ve Odiseus Destanı'nda, bu
bazen de bir savaş yayı olarak karşımıza çıkar. O savaş yayının, yani ok
atmak için kullanılan yayın, kafası ile kuyruğu bağlanır, o iptir. Ve O ip, ipe
hangi oku koyarsanız hedefe atarsınız. Yani, bir insan kuyruk sokumundan
kafatasına kadar olan kısmını, şahmaran olarak algıladığında, bildiğinde,
içinde şahmaranın olduğunu fark ettiğinde, hangi isteği dileği varsa,
onların hepsine kavuşur. Hangi oku atarsa atsın, bütün oklar hedefi 12'den
vurur. ( Tam bu esnada kapı çalındı. Üç arkadaş geldi. )

17.DİLEKLERİN KARŞILANMASI
Arkadaşlarımız dileklerinin karşılanması üzere buraya geldiler, dedi, Refik
Hoca. Kapıyı çaldılar, onların içinde de bizim Murat Bey eğitmenimiz var,
o da muradına ermek için gelmiş. Serpil Hanım muradına ermek için
gelmişler. Arkadaşlar lütfen herkes kendi kuyruk sokumundan kafatasını
kadar olan kısmı hayal etsin. Şunu anlatıyorduk: Bugüne kadar destanlar,
efsaneler, şahmeranın hikayesini yazdılar. 21 Aralık 2020'den itibaren
Zümrüdüanka Çağı başladıktan itibaren destanlar, efsaneler
zümrüdüanka ile şahmaranın hikayesini anlatacaklar. Bugüne kadar
Gılgamış Destanı, şahmaranın hikayesini anlatmıştır. Ramayana Destanı
şahmaranın hikayesini anlatmıştı. Kırgızların Manas Destanı, şahmaran
hikayesini anlatmıştı. Bizim Anadolu'muzun pek çok şehrinde, yöresinde
Lokman Hekim hikayeleri anlatılır. Bunlar şahmaranın hikayeleri idi.
Kars'ta, Çukurova'da, Antalya'da, ülkemizin her yanında şahmaranın
efsaneleri farklı versiyonlarla anlatılmıştı. Ve yine şahmaranın efsanesini
şair Homeros Odiseya isimli Destanı'nda yazdı. Şahmaran efsanelerinde
ve Gılgamış'ta şahmaranın direkt bir yılan olarak anlatıldığı Ramayana'da,
Manas'ta, Odiseya Destanı'nda şahmaran bir savaş yayı olarak anlatıldı,

28
ok atmaya yarayan bir yay. Bizim kuyruk sokumumuz, belimiz, sırtımız,
kafatasımız, 33 omurdan ve bir kafatasından oluşur. Biz bunu yay yapalım
bakalım, eğelim yarı çember haline getirelim. Şahmaran resimlerini
görmüşsünüzdür çok defa.
Şahmarananda kendisini yarı yay haline getirmiş ki; onun kafası ve
kuyruğu böyle yarı çember halindedir. İşte Ramayana ve Odiseya
Destanı'nda, kuyruk sokumundan kafatasınıza kadar bedeninizi yay haline
getirirsiniz, onları öyle tutmak için de bağlarsanız, size bir ip lazım. Allah o
ipi de vermiş, bize saçlarımız ki, kadınların saçları buna daha uygun
uzundur, kafatasından kuyruk sokumuna kadar saçınızı bağlayınız. Soru
geldi.
- Hocam öne doğru mu yayı yapalım arkaya doğru mu?
- Hiç fark etmez. Her iki şekilde de olur. Şahmaranda sırta doğrudur, biz
öne doğru da yapabiliriz, hiç fark etmez. Ve kuyruk sokumundan kafatasını
bağladınız, yayınızı gerdiniz. İşte kim ki bunu fark ederse, artık ok koyar
yaya, istediğiniz oku koyun, oklar sizin murat oklarınız, sizin bütün güzel
dilekleriniz oklar. Haydi okları alın, yaya koyun, şu an bu sizin dilek
oklarınız, istek oklarınız, sizin murat oklarınız. Ve bunları haydi gerin,
dileğini tam hedefi 12'den vurun dedim, tam da kapı çaldı. İşte dedim birisi
hedefi 12'den vurdu ve açalım kapıyı kim geldi dedim.

18.MİSAFİRLER
Bir de baktım ki; Serpil Hanım, Murat Bey ile gelmiş Yelda Hanımla gelmiş.
Yelda hanım Yelda ne demek?
- 21 Aralık demek, en uzun gece demek.
- Bakınız Yelda demek, 21 Aralıkmış. Yani en uzun gece demekmiş.
Şimdi bugün 21 Aralık ne işiniz var sizin bugün burada Yeldağ. Peki işte
geldi, Kaf Dağı'na geldi. Onu kim getirdi? Murat adı getirdi, bütün
muratlarınız İnşallah gerçek olsun ve kimle geldiler? Nasıl geldiler?

29
Serpilerek geldiler. Kapıyı kim çaldı tıklattı? Serpil tıklattı arkadaşlar, eğer
Kafdağına Yelda gelmişse, 21 Aralık gelmişse, bunu Serpil Murat'ı alarak
gelmişse, şu anda sizin içinizdeki bütün muratlar, Murat demek; dilekler,
istekler, gönlünüzden geçen güzellikler demek. Ancak bu kadar anlamlı
olabilirdi. Onlar 3 kişiydiler. Serpildiler, 21 Aralık'ın Murat'ı yaydılar.
Odamda Spil Dağı'ndayız, Kafdağındayız. Şahmaranın zümrüdüankayla
destanı, efsanesi yazılacak diyorum. Yayımızı kurduk, oklarımızı üzerine
koyduk, biz şimdi dilediğiniz herşeyi 12'den vurabilirsiniz dedim, tam kapı
vuruldu. Ben de oku çekerken tam kapının kapı önünde çekmiştim. Tam
da kapıda 12 rakamını görüyordum, o an kapı vuruldu. İşte arkadaşlar
bundan sonra zümrüdüankanın şahmaranla hikayesinin yazıldığı
zamandır. Bunu alıp kabul etme, hayatımıza uygulama zamanıdır. Bugüne
kadar şöyle bir yanılgı vardı. Zümrüdüanka çağında bir lider doğacak, işte
böyle böyle olacak, yanılgı burada bir lider yok. Lider de yok, herkes o bir
lider de aradığınız özelliklerin tamamına sahipsiniz. Hani gördünüz, ben
bu sistemin kurucusu olarak, sizin kadar avantajlı değilim. Göremiyorum,
siz gözünüzü kapattığınızda her şeyi görüyorsunuz, görenleriniz var. Yani,
dolayısıyla Anka Çağında, bu 21 Aralık'ın bize getirdiği çağda yeni bir lider,
işte buna benzer bir şey yok. Herkes yeni aydınlanmanın lideri.
Zümrüdüanka hikayesini hatırlıyorsunuz. Bütün kuşlar toplandılar, gidip
her şeyi bilen bilge bir kuş varmış, onu arayalım bulalım demişlerdi. O
zahmetli yolculukta pek çokları yolda mola vermişti, pek çokları yorulduğu
yerde kalmıştı. 30 tanesi Kaf Dağı'na ulaşmıştı. Onlar lideri ararken
bakmışlardıki; kendileri liderdi. Yeni Çağ, yaşayan 8 milyar insanın, 8
milyar anında lider olduğu çağ. Zümrüdüanka ve şahmaran efsanelerinin,
zümrüdüanka ve şahmaran hikayelerinin, masallarının özelliği, şu: 5 Boyut
kapıları sonuna kadar açıldı, bütün bilgiler yağdı. 4 boyut ve 5 Boyut artık
iç içe geçti. Peki henüz Yeni Çağın bütün bu ayırtılarının farkında olan
7600 arkadaşımız var. 8 milyardan 7600'u çıkarın, o kadar daha insan var,
30
5 boyuta haiz olmayan, 5 boyutun bilgilerini henüz anlamayan. Peki, onları
5 boyutun bilgilerine nasıl ulaştıracağız? Bir insan anında 5 boyutun
bilgilerine ulaşamaz. Bunu 2800 yıl önce Homer bize anlattı. Odise'yada
anlattı.

19.5.BOYUTA ULAŞAMAYAN İNSANLAR ÖNCE


DEVLERİN ÜLKESİNE GELMELİ
Şu an henüz 5 boyuta ulaşamayan insanlar, hangi yoldan geçerler? Onlar
Odiseus gibi yola çıkmalılar, önce devlerin ülkesine gelmeliler.
Devin alnında tek gözü var. Devin alnındaki tekgöz, yani 3. göz demek.
Henüz eğitimimizi almamış olanlar, 5 boyutun bilgeliğini almamış olanlar,
kendilerinin bir dev olduğunu bilsinler. Bu devin tek bir gözü olduğunu
bilsinler ve bu tek gözü açmanın, yani üçüncü gözü açmanın gerekliliğini
bilsinler. Odiseus'ta devler ülkesine gitmişti ve orada devin kuyruk
sokumunu devin alnındaki tek göze sokmuşlardı. Devin gözünü kör
etmişlerdi, yani Devin 3. gözünü açmışlardı. 5. boyutu tanımak için, 3.
gözümüzü açmak lazım. Eğitimimizi almayanların 3. gözünü açmaları
gerektiğini söyleyeceğiz iki, bir de onların gerçekten dev olduğunu
söyleyeceğiz. Ama biz onlara siz devsiniz dediğimizde, sakın
övünmesinler. Dev demek aptal demek, dev demek cahil demek, dev
demek mağarada yaşayan demek, dev demek kendi karanlığında
yaşayan demek. Dev demek kendi cehaletinde yaşayan demek, dev
demek korsan demek, dev demek kendi kendinin katili demek, dev demek
kendi kendine zarar vermek demek. Dev demek henüz her şeye bütün
hücreleri ile hazır olmamak demek.

20.ODİSEUS'UN İLK YOLCULUĞU


Peki, Odiseus o devin 3. gözünü açmıştı. Sonra ne oldu? Peki devin 3.
gözünü açmak demek; devler ülkesine gitmek demek. Neresi? Kuyruk
sokumunu farketmişti demek. Bizim kuyruk sokumumuzun ucu sivri ya, o

31
tam da yay yapınca yayı çembere döndürünce, şahmaranın 3. gözüne
geldi ya, bizim kuyruk sokumumuzun varlığını anlamıştı. Odiseus'ta
şahmaranı aramak yolculuğunda, önce şahmaranın kuyruğunu buldu.
Dedi ki: Bu üçüncü gözü açmaya yarar. Bu bir mızraktır. Ve sonrasında
yani, dolayısıyla kuyruk sokumunun 1.2.3.4.5.6.7. boğumuna, omuruna
kadar yükseldi. Ve sonra Odiseus ve arkadaşları devler ülkesinden nereye
gittiler?

21.ODİSEUS'UN 2. YOLCULUĞU
Bir su perisinin adasına giderler. Bu su perisinin adı Kirke. Odiseus'ta gider
bu çok güzel bir su perisidir ve bir sarayı vardır adada, ama ama bu su
perisinin bir garipliği vardır. Oraya hangi insan giderse, o insanları hemen
hayvana dönüştürür. Odiseus'un adamları giderler, adayı tanımaya saraya
gelirler. Saraydaki onların hepsini hayvana dönüştürür, atlar, aslanlar,
zürafalar, domuzlar, bunlara dönüştürür. Ve Odiseus, Hermes'ten yardım
ister, der ki; ben onları nasıl tekrar insana dönüştürebilirim? Hermes ona
bir ot verir, bu otu kokla der. Hermes kimdi? Merkür'dü. Merkür kimdi?
Hızır'dı. Hızır kimdi? Toht'tu. Touht kimdi? Dede Korkut'tu. Dede Korkut
kimdi? Aksakal'dı. Ona dedi ki; sen bu otu koklarsan Kirke seni hayvana
dönüştüremez ve sen o hayvanların hepsini yeniden insana, kendi
arkadaşlarını dönüştürebilirsin dedi. Ve aynen öyle yaptı. Hızır
Aleyhisselam'ın bilgisini aldı, arkadaşların hepsini yeniden insana
dönüştürdü. İlk yolculuğu neresiydi? Şahmaranın kuyruğunu bulmuştu, ilk
6 omuru. Sonra 7.8.9.10.11.12.13.14. omurumuzu buldu oraya kadar
yükseldi. Oraya kadar yükselen insan şunu anlar: 5 Boyut varmış, 5
boyutta insanlar hayvan olarak kaydedilirmiş. İnsanlar bisiklet olarak
kaydedilirmiş. İnsanlar ağaç olarak kaydedilirmiş. İnsanlar dolma kalem,
bardak olarak kaydedilmiş. 5. boyutta insanlar her şey olarak
kaydedilirmiş, bunu anladı. O zaman arkadaşlar siz de siz 7600

32
arkadaşımız, bugüne kadar Refik Korkmaz eğitimlerini almamış, 5 boyutu
tanımamış, 8 milyar insana 5 Boyut yolculuğunu anlatırken, ilk önce onlara
kuyruk sokumunu anlatacaksınız. Kuyruk sokumunun üçüncü gözü açmak
için bir mızrak olduğunu anlatacaksınız. Siz bunları onlara anlattığınız da
5 boyutu anlayacaklar, gözünü açan insan 5 boyutun farkına varır ve
orada artık her şeyin kuantum alemde kayıtlı olduğunu anlar. Bir insanın
hayvan, bir bitki, taş, toprak, dolma kalem, bisiklet, araba, bardak, her şey
olarak kaydedildiğini anlar. Bunu söyleyeceğiz onlara. Ve sonra onlara
diyeceğiz ki; arkadaşlar evet siz 5. boyutun böyle tüm kayıtları tuttuğu yer
olduğunu anladınız. Şimdi biraz daha ilerlemeniz lazım. Siz 7600
arkadaşımız, henüz Anka Çağına geçmemiş olan, Yelda'yla muratlarına
serpilerek ulaşacakları, henüz ulaşmadığı bir noktaya gelmesini
istiyorsanız, biz istedik Yelda geldi, muradını aldı, serpilerek geldi.
Hani her şeyi, ancak bu kadar olur, hem de bunlar ne, bana söylediler, ne
de herhangi bir şekilde. İyi ki söylemeden geldiler, söyleyerek gelselerdi,
bunu sipariş vermiş olacaktık. Hoş geldiler. Sefa getirdiler. Kaf Dağı
ötesine Kafdağı öteleri ile geldiler. Muratlarını 21 Aralık serpilerek
getirdiler. Ve serpilerekde çoğalsınlar. İşte siz bu durumda olan 7600
arkadaşımız, bu durumda olmayan, henüz Kafdağını anlamayan, 8 milyar
insana kuyruk sokumunun varlığını, gerekliliğini, üçüncü gözü açmak için
bir zaruret olduğunu anlatacaksınız. 3. gözlerini açtıklarında; 5 boyutun
işleyiş kurallarını anlatacaksınız. 5. boyutta her şeyin kaydedildiğini,
insanların, hayvanların, insanların hayvan olarak da kaydedildiğini
anlatacaksınız.

22.ODİSEUS'UN 3. YOLCULUĞU
Ve sonra Odiseus başka 3. macerasına çıkar. Kirke'den sonra gider ölüler
ülkesine. Ölülerin ülkesi yerin altındadır ve oranın Tanrısı Hades'tir. Gider
orada ölmüşlerle, annesi ile, savaştaki diğer arkadaşlarıyla, ölmüş

33
olanların tamamıyla ölüler ülkesine gider helalleşir. Yani, onların orada
yaşadığını görür, capcanlı yaşarlar, orada. İşte, siz 7600 arkadaşımız, 5
boyutun Yeniçağ varlığını arkadaşlarımız anlattığınızda; bir kuyruk
sokumunuzun üçüncü gözü açmak için kullanılacağını anlatırsınız. 3
gözünü açan insanların artık kuantum aleme geçtiğini anlatırsınız.
Kuantum alemde her şeyin kayıtlı olduğunu anlatırsınız. Ve orada öldü
zannettiklerimizin de yaşadığını anlatırsınız. Ve siz onlara Odiseus'un 4.
yolculuğunu da anlatırsınız.

23.ODİSEUS'UN 4.YOLCULUĞU
Odiseus'un 4. yolculuğun şudur: Sirenlerin ülkesinden geçer, sirenlerin
inanılmaz güzel sesleri vardır. Odiseus'un bu sesi duymak ister ve
kendisini gemiye bağlar, geminin direğine. Siren Kayalıklarının yanından
geçince ve Sirenlerin o güzel sesi gelir, bir o büyülü sesi. Peki nedir büyülü
ses güzel ses? Ve o güzel sesin büyülü sesin geldiği yere bakar. Orada
kayalar vardır. Orada insanlar vardır. Bütün varlıklar vardır. Oradaki her
varlık birbirinin içinden geçer, gölgeler nasıl birbirinin içinden geçerse,
orada her şey birbirinin içinden geçer. İşte siz, 5 boyutu arkadaşlarınıza
anlatırken şöyle dersiniz: İnsanın kuyruk sokumu var, bu şahmaranın
kuyruğuna denk gelir. Bu kuyruk sokumu şahmaranın 3. gözünü açmak
içindir. Arkadaşlar siz üçüncü gözünüzü açtığınızda, 5 boyuta çıkarsınız.
Orada herkesin hayvan olarak kaydedildiğini görürsünüz. Siz 3. gözünüzü
açtığınızda, orada ölülerin ölülerimizin tamamen capcanlı yaşadığını
görürsünüz. Siz 3. gözünüzü açtığınızda, orada hiçbir şeyin atomdan
oluşmadığını, orada hiçbir şeyin mekanda ve maddeden oluşmadığını,
ışıktan ve enerjiden oluşmadığını anlarsınız. Orada her şeyin birbirinin
içinden geçen gölgeler gibi, birbirine zarar vermeden geçtiğini görürsünüz.
Ve siz 5 boyutun hangi maddeden yapıldığını anlarsınız. 5 Boyut bir

34
maddeden yapılmaz. 5 Boyut Allah'ın sesinden yapılmıştır, müzikten.
Nasıl olur?

24.ODİSEUS'UN 5. YOLCULUĞU
Bir ve siz sonra onlara Odiseus'un şahmaranı bulmak için 5. yolculuğunu
anlatırsınız. Odiseus 5. yolculuğunda iki kayalığın arasından geçer.
Skayla Kayalıklarıdır. Bunlar, o kayalıklarda iki canavar yaşar. Bir
kayalıkta 6 kafası olan ejderha, öbür kayalıkta 6 kafası olan ejderha ve
başka bir yol yoktur gibi ancak, o iki kayanın arasından geçecektir. Ve
oradan geçerken, eğer insanlar yalan söylemişse o canavarlar o insanı
yer. Eğer insanlar haram yemişse, o canavarlar o insanı yer. Eğer bir insan
verdiği sözleri tutmamışsa, o canavarlar o insanı o insanın oradan
geçmesine izin vermez, o insanı yer. İşte orası da bizim boğazımıza denk
gelir. Bizim boyun omurlarında denk gelir. Yani Odiseus şahmaranın
boyun omurlarında denk geldiğinde, şahmaranın boyun omurlarını
keşfettiğinde, fark ettiğinde, haram yememek, doğru söylemek ve verilen
bütün sözleri yerine getirmek gerektiğini anlar.

25.5. BOYUT
İşte sizler 5 boyutta ne olduğunu bir kez daha anlamış olursunuz. 5 boyutta
insanlar hayvan olarak kayıtlı. 5 boyutta ölülerimiz capcanlı duruyor. 5
boyutta madde yok, tamamen Allah'ın sesi var ve bir müzik. Ve 5 boyutta
bir yarış var. 6 boyuta geçmek yarışı. Biz 4. boyuttayız. 5. boyuta bir yarış
var, onlar 6. boyuta geçmeye çalışıyorlar.

26.6. BOYUT
6 boyuta kim geçer? Yalan söylemeyen ruhlar, haram yemeyen ruhlar,
verdiği bütün sözleri tutan ruhlar 6 boyutluya geçer. Ve onlar o gayret
içindeyken, Odiseus şahmaranın kuyruğunu keşfetmişti ya 6. omura kadar
ve omura kadar soru yine keşfetmişti ya, 14. omura kadar sonra ölüler
ülkesine gitmişti ya 15.16.17.18.19. omura kadar. Sonra siren
35
kayalıklarından geçmişti ya, 20.21.22.23.24.25.26. omura kadar
yükselmişti, şahmaranla ve sonra skayla kayalıklardan geçmişti ya. 28'den
33'e kadar şahmaran uzanır ve 28. omura geldiğinde, hala şahmaranın
kafasına ulaşmamıştır. Onun şahmaran olduğunu tam anlamaz ve
Odiseus gelir 6. macerasına.

27.ODİSEUS'UN 6.YOLCULUĞU
O da kalipso denilen bir su perisi vardır. Dünyanın en güzel perisidir onun
adasına çıkar. Ve kalipso onu tam 7 sene yanında tutar. Kalipso onun
sevgilisi olur. Şahmaran Anadolu'da anlatılan şahmaran hikayelerinde
hatırladınız mı? Yeraltına inan gencin yılan sevgilisiyle yıllarca mutlu
yaşadığını. İşte Odiseus'ta Kalipsonun adasına gelir, o sevgilisiyle, su
perisi ile 7 sene mutlu yaşar. Ve sonunda 7 sene gelince de derki; Kalipso
ben evimi özledim, bana müsaade et. Anadolu'da anlatılan şahmaran
hikayelerinde de aynı değil mi? Ben evimi özledim, annemi özledim, yer
yüzüne çıkmak istiyorum. Şahmaran hikayelerinde Anadolu'da anlatılanlar
da, şahmaran istemeye istemeye izin verir. İşte kahraman da çıkar,
bakınız Odiseus'un nasıl şahmaranı bulmak yolunda bir yolculukmuş. Ve
siz 5 boyutu, dünyada henüz bizim eğitimimizi almamış, 8 milyar insana
tanıtırken, diyeceksiniz ki: Kuyruk sokumumuz 3. gözümüzü açmaya
yarar. Burası şahmaranın kuyruğudur. Belimiz şahmaranın belidir. Ve
gözünü açmış olan insan, insanların geldiği yerdir burası sihirli bir alandır.
O yüzden kadınların bel bölgesi sihirli bir alandır. Kadınların bel bölgesi
göbekleridir, orada hiçbir can yokken hamileyken var orada bir bebek. Ve
tam da o bebek bir sıvının içinde, bambaşka alemde yaşar, her şeyin
farkındadır. İşte, 5. boyutta böyle bir boyuttur. Siz 3. gözünüzü açtığınızda,
5. boyutun bambaşka bir boyut olduğunu anlarsınız. Orada insanların
hayvan şeklinde kayıtlı olduğunu anlarsınız. Ve siz 5. boyutta başka bir
şey daha anlarsınız. Şahmaranın kalp seviyesine geldiğinizi, 14-15-16.

36
omura geldiğinizi anlarsınız. Siz oraya geldiğinizde, anladığınızda, ölmüş
bütün insanların 5. boyutta capcanlı yaşadığını anlarsınız. Ve siz 20.
omura kadar geldiğinizde, şahmaranın 20. omuruna ulaştığınızda, 5
boyutun yapısını anlarsınız. Orada madde yok, atom yok, enerji yok, orada
sadece Allah'ın Dili var, bir müzik var. Ve siz şahmaranın boğazına yani
20.'den 28'e kadar olan kısmına ulaştığınızda, 5 boyutu daha da tanırsınız.
5. boyuttaki varlıkların 6. boyuta geçmek üzere hazırlandıklarını
anlarsınız. 6. boyuta yalan söylemeyen, haram yemeyen ve verdiği bütün
sözleri tutan ruhların geçebileceğini anlarsınız. Ve siz Odiseus'un
yolculuğunu anlattığınızda kafasına denk gelirsiniz. Şahmaranın kafasına
denk gelmiş olursunuz. Ve siz artık sevgiliye kavuşmak gerektiğini
anlarsınız. Hangi sevgili? Sizin bu Dünyaya gelmeden önce, 5. boyutta
bıraktığınız bir sevgili var. Sevgiliniz var. Siz bu Dünyaya geldiniz ya, 5.
boyuttaki sevgiliniz kimdi? Ruhunuzu, sizin arkanızdan geldi, sizin her
zaman arkamızda durdu, ruhunuz bazen önünüzde durdu, bazen kafanıza
kondu. Ruhunuz size zümrüdüanka olarak göründü. Ve siz şahmaranın
aşkı ile tam 7 sene yaşadınız ya, sonra dediniz ki şahmaran lütfen izin ver
ve Ankaya gitmek istiyorum. Şahmaran size diyor: Zümrüdüanka nerede?
Diyor. Siz diyorsunuz ki; senin saçlarında. Şahmaran diyor ki: Tamam git.
İşte Odiseus Kalipso'dan ayrılır. Ve oradan Payyakların ülkesine gider.
Payyakların Ülkesi bizim saçlarımız. İşte, bizim saçlarımız
zümrüdüankaya ulaşmak için, şahmarandan ayrılır. Odiseus, yani
şahmaranın kafatasından dışarı çıkar, şahmaranın kafatasından dışarı
çıkaracak olan da saç kökleridir, saç dipleridir. Şahmaranın kafatasından
çıkar, payyakların ülkesine gider. Payyakların ülkesinde ona dünyanın en
güzel hediyelerini verirler, altınlar, kolyeler, bilezikler, taçlar verirler. İşte,
zümrüdüankaya ulaşmak için, şahmaranın kafatasından çıktığı,
şahmaranın saçına ulaştı. Şahmaranın saçına ulaşınca o, 6. maceradır.

37
28.ODİEUS'UN 7. YOLCULUĞU
7. maceraya ulaşır. 7.'de Odiseus evine gider, karısına kavuşur. Karısının
adı Penelope. Saçımızda artık, bizler sevgilimize ulaştık. Kim sevgilimiz
zümrüdüanka, ruhumuz. İşte, bugüne kadar ve Odiseya Destanı orada
biter. Sevgilisi ile yani zümrüdüankası ile olan macerası anlatılmaz.

29.ZÜMRÜDÜANKA DESTANINI YAZMAK


Onun zümrüdüanka ile olan macerasını anlatmak 2800 yıl sonra yine Kaf
Dağı'nda yaşayan bir başka Odiseus'a kaldı. Siz şu anda Zümrüdüankalar
Kaf Dağı'ndasınız ve yaklaşık 40 kadar zümrüdüankayız. Şu anda Kaf
Dağı'nda ve bugünden itibaren artık zümrüdüankanın destanı yazılacak.
Bugüne kadar herşey Şahmaranın destanını yazmıştı. Ne mutlu bundan
sonra şahmaran ve zümrüdüankanın destanını yazacaklara. Peki,
şahmaranıın destanını yazanlar, 4. boyuttan 5. boyuta ulaştılar.

30.ZÜMRÜDÜANKANIN DESTANINI YAZANLAR NE


OLACAKLAR
Zümrüdüankanın Destanını yazanlar ne olacaklar? 5. boyuttan 6. boyuta
çıkacaklar. 6 boyutta nasıl bir yapı var, bilmiyorum ama 5 boyutun yapısını
biliyorum. Her şey orada hayvan olarak kayıtlı, ağaç olarak, bisiklet olarak,
ev olarak, cam olarak, bardak olarak, dolma kalem, her şey olarak kayıtlı.
5. Boyutta insanlar her şey olarak kayıtlı. 5. Boyutta ölüler canlı, capcanlı.
5. Boyutta madde yok, Allah'ın sesinden oluşmuş her şey. 5. Boyutta bir
gayret var, 6. boyuta geçmek istiyorum diyenlerin gayreti. Ve 5. boyutta
Zümrüdüankasına ulaşanlar, artık 6. boyutta geçmeye çalışacaklardır.
Sizler, İnşallah, Zümrüdüankanın Şahmaran ile olan efsanesini, en iyi
yazan anlatan, en güzel türküsünü söyleyenlerden olun. Ve oradan 6
boyuta geçebilin. Hızır Aleyhisselam 5 boyutta yaşayan bir ruh, 6. boyuta
geçmeye çalışıyor. Neden? Çünkü 6 boyutun güzelliklerinin farkına
varmış. Çünkü, Hızır A.S. çoktan Zümrüdüankanın Şahmaranla hikayesini

38
tamamlamış. Hermes, Toht, Dede Korkut, Aksakal bunu çoktan
tamamlamışlar. Onlar artık 6. boyuta geçecekler.

31.5. BOYUTTAN 6. BOYUTA GEÇMEK


Peki, biz 5. boyutun kapılarını araladık, bu farkındalığa vardık, biz 5'ten
6'ya geçebilecek miyiz? 3. modülü alan bütün dostlar, siz 5'ten 6'ya
geçmek üzere buradasınız. Kimler 5'ten 6'ya geçebilir? Bizim ruhlarımız
şifaya vesile olmayı kabul etmişse, 5'ten 6'ya geçebilir. Bizim ruhlarımız
bolluğa ve berekete vesile olmayı kabul ederse, 6. boyuta geçebilir. Bizim
ruhlarımız, godzilyon yıllar sonrasına ait bilgeliğe vesile olmayı kabul
ediyorsa, 6. boyuta geçebilir. Bizim ruhlarımız dil, ırk, din, hayvan, bitki,
taş, toprak, insan ayrımı yapmadan, her varlığın huzur, mutluluk, cesaretin
ve 36. enerjilerinin artmasına ve ebedi gençliğe vesile olmayı kabul
ediyorsa, 6. boyuta geçer. Bunlardan birisi Hızır Aleyhisselam. Hızır
Aleyhisselam o yüzden dil, din, ırk farklılığı gözetmeden gönlü temiz her
insanın yardımına koşuyor. Ve yeteri kadar emin değilim ama
zannediyorum ki; %100 doğru biliyorum. Kötü insanların yardımına
koşmuyor, yani bir katilin " Ey Hızır Aleyhisselam, gel bana yardım et, bunu
beraber öldürelim. " Tövbe Estağfurullah, Hızır Aleyhisselam yardımına
gitmez. Ya da bir hırsız birinin eşyasını çaldı. Pencereden kaçacak,
pencereye ceketi sıkıştı, askıda kaldı. " Hızır Aleyhisselam, yetiş beni
kurtar. " Dediğinde, herhalde Hızır Aleyhisselam yetişmeyecektir. İşte
Hızır A.S.dedik ya, 5. boyuttan 6. boyuta geçmeye çalışan geçecek olan
bir ruh. Doğru söyleyen Ruhlar, haram yemeyen Ruhlar, verdiği sözleri
tutan Ruhlar, güzellikleri çoğaltan Ruhlar altıya geçebilir. Siz bugün Anka
Çağı'nın insanları, Anka Çağının eğitmenleri olarak, ruhlarımızın şifaya,
berekete, bilgeliğe, huzur, mutluluk, cesaret, 36. enerji ve sonrasına ve
ebedi gençliğe vesile olmasını isteyenler, İnşallah ruhlarınız 5. boyuttan 6.
boyuta da geçecek. Ve siz sadece 5. boyuta geçen varlıklar, arkadaşlar

39
olarak burada durmuyorsunuz. Siz aynı zamanda, insanlara bu kapıların
rehberi olma görevini üstleniyorsunuz. Siz eğitim verdikçe, henüz 5
boyutun, 21 Aralık 2020'den itibaren, kapılarının açıldığını bilmeyen, 8
milyar insana bu rehberliği, eğitimlerinizle yapacaksınız. Bu rehberliği,
şifaya vesile olmanızla yapacaksınız. Bu rehberliği, onların bilgeliğine
vesile olmakla yapacaksınız. Bizim bilgilerimizi, Kafdağı bilgilerini, onlara
aktararak yapacaksınız. Siz şimdi, ruhlarınızı başınızda görün. Saçlarınız
yuva ve ruhlarınız sizin başınızın tacı, baş tacı ruhlarınız. Ruhunuz bir
Zümrüdüanka olarak geldi, başınıza kondu. Başınız Şahmaranın kendisi.

32.EVET DEYİN
Ve şimdi, lütfen, eğer kabul ederseniz, benim söyleyeceğim şeye evet
deyin. Tabii, kabul etmek için, evet demek için, önce ne söylediğimizi
bilmeniz, dinlemeniz lazım, önce bir dinleyin. Eğer sizce uygunsa, evet
deyin. Şu anda sizin şahmaranınız ve zümrüdüankanız temas halinde.
Zümrüdüankanız geldi, Şahmaranınızın kafasına kondu. Ve pençelerini
Şahmaranınızın kafatasına tam olarak kenetlendi. Sizin ruhunuz
zümrüdüankanız. Ve ben şimdi size soracağım, ama önce dinleyin. Ey
ruhum bütün insanların, bütün hayvan dostlarımızın, bütün bitki
dostlarımızın, bütün taşların, toprağın, havanın, suyun, çöpün, yıldızların,
uzay boşluğunun ve 5. boyutun şifasına vesile olmayı kabul ediyor musun
Ey ruhum? Ey ruhum, onların şifasına vesile olmanı istiyorum.
Ey ruhum lütfen, onların şifasına vesile olmayı kabul ediyor musun?
Arkadaşlar, ben bunu soracağım size. Eğer siz kabul ediyorsanız
söylersiniz. Şimdi, beraber bunu kabul edenler benimle beraber
söylesinler. Ey ruhum ben senin bütün insanların, bütün hayvan
dostlarımızın, bütün bitki dostlarımızın, ne kadar taş, toprak, çerçöp varsa,
onların havanın, suyun, Yıldızların, uzay boşluğunun ve 5 boyutun şifasına
vesile olmanı istiyorum. Ey ruhum onların şifasını vesile olur musun? Evet

40
diyorsanız, lütfen ruhunuz sizin ağzınızla evet desin. Ve evet diyorsa,
başınızı da önünüze evet manasında sallayın. Ve söylüyoruz. Eğer ruhum
bir insan rüyasında kabus görüyorken, bir insan rüyasında herhangi bir
şekilde yardım bekliyorken ya da bir insan uyumuyorda günlük
yaşantısının herhangi bir anında, bir şifaya ihtiyaç duyuyorsa, ey ruhum
sen senden şifasına vesile olmanı istiyorsa, lütfen git, ona şifaya vesile ol.
Onun şifasını sağla. Ve bunu kabul ettiğin için ey ruhum Allah senden razı
olsun, bunu kabul ettiğin için eğer ruhum sana teşekkür ediyorum. Ve
Diyoruz ki: Ey ruhum, ben senin bütün insanlara, bütün hayvan
kardeşlerimize, bütün bitki kardeşlerimize, ne kadar toprak, kum tanesi, ne
kadar çok ne kadar hava, su, Yıldız, uzay boşluğu varsa, 5. boyutun bütün
varlıklarına, tamamına bolluk berekete vesile olmanı istiyorum. İnsanların
parasının artmasına, bu paranın onlara huzur ve mutluluk getirmesine
vesile olmanı istiyorum. Ey ruhum buna vesile olur musun? Evet der
misin? Evet diyorsanız, hem ruhunuz sizin ağzınızla evet desin. Hem de
başınıza evet manasında yukarıdan aşağıya onaylasın. Evet. Ey ruhum
ben senin bütün bu yaratılmışların şifasına vesile olmanı isterken, tabii ki,
sen ne kadar onların şifasına vesile olursan, daha fazlasıyla ey ruhum,
sen şifalan. Benim şahmaranımı şifalandır ve benim toprak bedenimi
şifalandır. Ey ruhum sen ne kadar insan, hayvan, bitki tüm her şeyin bolluk
bereketine vesile olursan, onların paralarının artmasına vesile olursan, o
paranın onlara huzur ve mutluluk getirmesine vesile olursan, aynı şekilde
ruhum kendinin, şahmaranımın ve benim bedenimin de bolluk bereketinin
artmasına vesile ol. Sana şahmaranıma ve bana huzur, mutluluk getiren
paramızın artmasına vesile ol, öyle çok para olsun ki; bankalar desinler ki;
kusura bakmayın, alamayız bu kadar parayı, biz de gidip başka başka
bankalara birleştirmek zorunda kalalım. Ve eğer ruhum lütfen, senin bütün
insanların, bütün hayvan dostlarımızın, bitki dostlarımızın, taş, toprak, çöp,
hava, su, Yıldızlar, uzay boşluğu ve 5 boyutun bilgeliğinin artmasına vesile
41
olmanı istiyorum. Yaşadığımız çağdan godzilyon yıllar sonrasına ait
sonsuz ve sınırsız bilgeliğe vesile olmanı istiyorum.Lütfen onların
bilgeliğine vesile olur musun? Evet diyorsanız ruhunuz sizin ağzınızdan
evet desin. Başınızı öne doğru onaylansın. Evet. Ve ruhum sen şimdi 5
boyutta yaşıyorsun bedenimi ve şahmaranımı da 5. boyuta götürdün. Ve
6.7. boyut varmış, 70 bininci boyut varmış. Ben şu an sadece mış demek
zorundayım. Çünkü emin değilim. Ey ruhum sen bunu biliyorsun. Eğer
diğer boyutlar varsa, eğer ve eğer bizim için gerekiyorsa, lütfen onların da
bilgeliğini şimdi akıt. Ey ruhum senden insanların tamamının, hayvanların,
bitkilerin tamamının, her şeyin tamamının, godzilyon yıllar sonrasına ait
bilgelikle ve 6.7.8.... 70 bininci boyuta ait bilgelikle dolmasına vesile
olurken, öncelikle ruhum senin şahmaranın ve bedenimin bu bilgelikle
dolmasını sağla. Ey ruhum, lütfen bütün insanların, bütün hayvan
dostlarımızın, bütün bitki dostlarımızın, taşın, toprağın, çöplük, havanın,
sıvıların, suyun, Yıldızların, uzay boşluğunun, 5. boyutun huzuruna,
mutluluğuna, cesaretinin artmasına, 36. enerjiye ulaşmasına, 36.
enerjiden de öte enerjilere ulaşmasına ve ebedi gençlik içinde yaşamasına
vesile olmayı kabul eder misin? Edersen, lütfen evet de. Ve başınızı lütfen
onaylayın. Ey ruhum, sen tüm insanların, tüm bitkilerin, tüm hayvanların,
taşın, toprağın, havanın, suyun, Yıldızların, uzay boşluğunun ve 5.
boyutun huzuruna, mutluluğuna, cesaretinin artmasına, 36. enerjiye ve
sonrasına ulaşmasına, ebedi gençliğe vesile olurken, öncelikle bunları
eğer ruhum sen kendin yaşa, şahmaranımın da yaşasın ve bedenim
yaşasın.

33.KAFDAĞININ FARKINA VARMAK


Ey ruhum Kafdağının da farkındalığına vardım, ne güzel bu farkındalığa
varmak. Ey ruhum Allah senden razı olsun. Uranüsle Satürn'ün önceden
birleştiği ve şahmaran olduğu Manisa Spil Dağı'nın altında. Bugün Jüpiter

42
geldi onların başına taç olarak, zümrüdüanka ağacı olarak kondu, üçü
birleşti. Dede, baba, torun olarak ve biz de bugün kendimizi tanıdık. Bizim
dedemiz bizim toprağımızmış. Benim 82 kiloluk bedenim, benim
dedemmiş. Bu benim toprağımmış. Bu toprağın çocuğu varmış,
şahmaranmış. Şahmaranın işi bu toprağa şifaya vesile olmakmış ve bu
dedenin torunu varmış. Yani benim 82 kiloluk toprağımın torunu varmış. O
da Zümrüdüankaymış.
O da şahmaranın başına konmuş. İşte bunu ben Kafdağında anladım ve
bunu anlamamak, Kafdağı pek çok şekilde bana kendini göstererek,
gözümün içine sokarak, bana ifade etti. Buradaki bütün taşlarını kalbe
döndürdü. Buradaki en güzel noktaya zümrüdüanka ağacını kondurarak
bana gösterdi. Ve sizlerin Dünyanın pek çok yerinden kalkıp buraya 40 -
41 kişi olarak gelmenizi sağladı.

34.21 ARALIK
Ve tam bugüne Yüce Allah'ım 21 Aralık'ını gönderdi geldi, Yelda'sını
gönderdi, bugün bütün evrenin muratlarının gerçekleşmesini, Murat
hocamızla gönderdi. Ve tüm muratlarınız bugün serpildi. Serpil hocamızla
gönderdi. Yelda, Serpil, Murat hocamız buradalar. Bunlar İnşallah sizin
hayatlarınıza, hepimizin hayatlarına tüm güzellikleri getirsin, oldu. Ve açın
gözlerinizi.
Refik Hoca Gelen arkadaşlara Hoş geldin dedi ve onlarla sohbet etti.

35.YELDA NE DEMEK
Yelda ne demek? 20 Aralık'ı 21 Aralık'a bağlayan gece, kısalan günler,
günlerin kısaltmasının son bulduğunun habercisidir. İşte karanlıkların son
bulduğunun habercisi. Bugüne kadar hangi karanlıklar vardı? Şu
karanlıklar vardı: Şahmaranımızı tanımama karanlığı vardı.
Zümrüdüankamızı tanımama karanlığı vardı. Şahmaranını tanımayan
insan hasta olurdu, gider ilaçları almak zorunda kalırdı. Gider ameliyatlar

43
olurdu, başka hangi karanlıktaydık. Bereketimiz için, ülkemiz insanının
refahı için, başka ülkeler kendi insanlarının refahı için, gidip başka ülkeleri
sömürmek, işgal etmek, insanlarını öldürmek ve oradaki zenginliği kendi
insanlarına aktarmak, taşımak, getirmek gibi bir karanlığın içindeydiler.
Artık insanların şahmaranı tanıdığı, zümrüdüankasını tanıdığı, 5. boyutun
bilgilerinin tamamen aydınlık nur içinde aktığı, şifalara, eczaneler ve
hastanelerin gerek olmadığı bir devrin habercisi Yelda; uzun gecelerin
bittiğinin, 20 Aralık'ın 21 Aralık'a bağlandığının göstergesi. Ve bakınız ve
işte geldi ya, geldi. İyi ki geldiniz Allah razı olsun.

36.SORU
- Hocam üçüncü gözümüzü açmak, sezgilerimizi güçlendirebileğimiz
güçlendirebilmemiz için, yapabileceğimiz, ekstra söyleyebileceğiniz şeyler
var mı? Tavsiyeler 3. gözümüzü açma konusunda, şifa ile ilgili
sezgilerimizi güçlendirme konusunda ekstra kendi kendimize
yapabileceğimiz egzersizler var mı?
- Bugüne kadar ben Dünyanın pek çok ülkesine gittim. Eğitimler verdim.
Rusya'da 100 insandan 95'i görüyor. Türkiye'deki 100 kişiden 30 tanesi
görüyor. Peki ben göremiyorum, belki otomatik olarak 21 Aralık gününden
itibaren insanlar görmeye başlayabilir. Bugüne kadar Mevlana,
Mevlana'nın ne yaptığını biliyoruz. Bunun için üzerlik tohumu kokusu,
üzerlik tütsüsü vardı, onu korkuyorlardı. Dünyanın bazı yerlerindeki
şamanlar ayabaska içiyorlar. Biz hiçbir içmek, koklamak taraftarı değiliz,
kesinlikle. Ve bir de buna şiddetlisinden karşı çıkıyorum. Biz doğal olarak
kanalsak kanalınız, değilsek değiliz. Bugüne kadar kanallık eğitimi veren
arkadaşlarımız vardı. Hani durum nedir ne değildir, sonuç nedir
bilmiyorum. Dolayısıyla bilmediğim bir şey için sizi hiç yönlendirmeyeyim.
Bence en doğrusu şu kanalsanız kanalsınız, değilseniz değilsiniz. Bunun
için herhangi bir şey yapmaya gerek yok. Bizim sistem sadece yeniden

44
söyleyeyim: Bizim sistem sadece 3 modülden oluşuyor. 1 - 2 ve 3. modül.
Bizim sistemimizde kanallık eğitimi diye bir şey yok. Ben sistemin başında
ve sistemi kuran kendim kanal değilim. Gözümü kapattığımda hiçbir şey
göremiyorum. Peki hiçbir şey göremediğim halde, ben nereden biliyorum?
İnsanlar gözünü kapatınca, görüntü alıyorlar. Bir de ben nereden
biliyorum, orada görülen kirli, temiz su, kedi, köpek koala ne demek?
Nereden biliyorum Ay, Güneş, Yıldız ne demek? Nereden biliyorum
şahmaran, zümrüdüanka? Nereden biliyorum kırık cam, çizik cam, çatlak
cam, ne demek? Kanal olanlar görmelerine rağmen; bugüne kadar bunu
bilememişlerse, ben nasıl dedim, ben de buna atasözlerinden öğrendim.

37.ATASÖZLERİ
Mesela: Atasözlerinden nasıl insanlar gözünü kapatınca, görüntü
görürlermiş. Bu görüntüler şu şu işleyişi içinde gerçekleşirmiş ve 5. boyut
diye bir boyut varmış. Bu bilgiye nasıl ulaşırlar? En basitinden deyimi
söyleyeyim: " Karadeniz'de Gemilerin mi Battı " Ya ben düşündüm, şu
anda hangi sözlüğe ya da nereye bakarsanız bakın bir şeyler
söyleyeceklerdir. Karadeniz'de Gemilerin mi Battı'dan ben şunu çıkardım.
Anadolu kadın, Marmara bu kadının rahmi. Marmara'dan Ege'ye çıkan
Çanakkale Boğazı rahim ağzı. Ege Denizi kadının vajinası. Akdeniz hayat
demek. Girit Adası penis demek. İstanbul Boğazı ölüme açılan yol demek.
Karadeniz demek, mezarlık demek. Karadeniz'de Gemilerin mi Battı, şu
hamile bir kadına söylenen bir şeydir: Bu senin hamileliğin düşükle mi
sonuçlandı? Demek. Tabii, o hamile kadının kocası, akrabaları bu düşüğe
üzülür, işte bebek doğmadı, canlı doğmadı, anne karnında öldü, onun için
böyle kara kara düşünüyorsunuz manasına gelen, " Karadeniz'de
Gemilerin mi Battı? " Deyiminden ben bunu çıkardım. Marmara Denizi'nin
rahim olduğunu, Akdeniz'in canlı doğmak, hayat olduğunu, Karadeniz'in
mezarlık olduğunu. Peki sonra bir tek bu kadar yeter mi? Refik hiç yetmez.

45
38.İLYADA DESTANI
İlyada Destanı'na baktım. Homeros'un 2800 yıl önce yazdığı İlyada
Destanı'nda tam da bir karı kocanın sevişmesi ve bir bebeğin doğması
anlatılıyormuş.
Hani orada yok, Yunanlılar Truva'ya saldırıyorlarmış, savaşıyorlarmış.
Savaş 10 yıl sürüyormuş gibi. Bunlar sadece hediye paketinin kutusu,
jelatini ve kurdelası savaş, asıl altında yatan şuymuş: Kadın doğum
anabilim dalı bilgileri. İlyada Destanı'nda anlatılıyor. Anlatılan şey de
Girit'te toplanıyoruz, Yunanlılar Girit adı Girit Türkçe nereye girecek o ada
tam da Ege'nin ağzında duruyor. Ege, bakıyorsunuz ters bir bardak
şeklinde ve vajina şeklinde o ters bardak şeklinde ya tam yukarıda
Çanakkale Boğazı var. O da rahim ağzı, rahme açılıyor. Peki, İlyada
Savaşı nasıl oluyor da kahramanlık destanı değil bir karı kocanın ilişkisi ve
çocuk sahibi olması. Şu: Girit'tekiler İlyada Destanı'nda aynen şu: Girit'teki
askerler Yunan askerleri geliyorlar. Ege Denizi'ne giriyorlar, orada tam 9
sene savaşıyorlar. Savaşan ve ölen askerlere biz sperm dedik. Ve savaş
bitiyor ya, 9. senenin sonunda oradan bir prens doğuyor. Ve oradan ayrılıp
tam İtalya'nın çizmenin topuğuna gidiyor. Orada Roma İmparatorluğu'nu
kuruyor, kuran bu prensin adı Ayneas. 9 yıl bitiyor, 10 yıla girdiğinde Truva
yerle bir oluyor. Truva'nın yerle bir olması demek, anne karnı 9 ay şişiyor,
hamilelikten dolayı büyümüş büyümüş 9 ay 10 gün sonra bebek doğar. Ve
annenin hamile göbeği eski haline döner, eski hali ile bir olur, yerle bir olur.
İlyada Destanının kadın doğum ana bilim dalı olduğunu, bu şekilde
İlyada'dan öğrendik. Başka bir şey daha; Yunanlılar Girit Adası'nda
toplanıyorlar ya, bütün askerleri yani penis ereksiyon haline geçiyor ve
sonra savaş bitiyor. Yunanlıların en büyük kralının adı Agemennon. Savaş
bitiyor ya, Agemennon ülkesine döndüğünde karısı onu öldürüyor, yani
karısının kollarında ölüyor, adam ilişkideki karı kocanın da bittikten sonra
karısının kucağında penis ölür, İlyada Destanı aynen böyledir.
46
Agemennon bütün Yunanları toplar der ki; haydi bizim işte kraliçemizi
kaçırdılar. Biz onlardan öcümüzü alacağız, bütün Yunanlılar gemilerle
giderler. Truva'da savaşırlar. Savaş biter, en büyük komutan Agemennon
tam Girit'e gelir, karısı onu öldürtür. Bu yüzden bu bir kadın doğum
anabilim dalı bilgisi. Bu bir elmadan çıkmış bir savaştır. En güzel kimse,
elmayı o tanrıça alsın yarışmasıyla başlamıştır. Bu bir elma ile Adem'le
Havva elma yemedikleri sürece çocukları yok ki; elmayı yediler çocukları,
bizler olduk. Bu destanın başı elmayla başlıyor. Bu destanda Ege Denizi
vajina olarak düzenlenmiş. Girit adası oraya penis olarak konmuş.
Çanakkale Boğazı rahim ağzı olarak. Tam da bu Ege Denizinin sonda, sağ
köşesinde Marmara denen rahim var. Ve cumartesi de hep hamileliklere
baktığımızda, Marmara'da bebek gördük. Uçarak oradan Akdeniz'e
gitmesi sezeryan, yüzerek Akdeniz'e gitmenin normal doğumu olduğunu
gördük. İşte tüm bu bilgileri ben İlyada'dan aldım.

39.5. BOYUT ŞAİRLERİ SEÇER


Bir de 5. Boyut o kadar muazzam bir boyut ki; bir şairi seçer, anlatmak
istediğini, o şairin bedenine girer. Onun dilini, damağını, dişlerini,
dudaklarını kullanır. Ve ses olarak bize ulaştırır. 5 boyut anlatmak istediği
şeyi, şairleri kullanarak ortaya koyar. Bundan 2800 sene önce Manisa'da
Spil Dağı'nda yaşayan bir ozan vardı, Homer. Kendini o kadar çok
konsantre ederek şiirlerini aktarıyordu ki; gözlerini kapatırdı, benim gibi.
İnsanlar o yüzden ona kör derlerdi. Halbuki sadece konsantrasyon amaçlı
gözlerini kapatırdı. 5. Boyut, kadın doğum anabilim dalı bilgilerini insanlara
sunmak için, İlyada Destanı'na yazdırdığı, ama onu paketledi. Bir kutuya
koydu, kutunun üstüne jelatin koydu. Bir de üstüne bir kurdele. Kurdelada
şu vardı: Savaş ve kahramanlık. Jelatin de şu vardı: Yunanlılar Girit
Adası'ndan Çanakkale'ye geliyorlar savaşıyorlar. Kutuda şu vardı:
Yunanlar bu savaşı, kaçırılan Sparta Kralının karısı Helena'yı geri

47
getirmek için, bu savaşı yaptılar. Ama bugüne kadar bu kutunun kurdelası
çözülmedi, jelatini çıkarılmadı. Bir de kutuda açılmadı. Bizim eğitimlerimiz
ile kutu açıldı. Bir de baktık ki; içinde kadın doğum anabilim dalı bilgileri
varmış. Hani ben size diyorum ya, ruhlarımız 5. boyuttan bu 4 boyutlu
evrenimizee 51 gün önce gelirler. Henüz bebek anne karnına
düşmemişken gelirler. 51 gün beklerler. Ve 52. gün bebek anne karnına
düşer. Ve yine peki ben bu 51 olayını nereden aldım? Yine Homeros'un
İlyada'sından aldım. 9 yıl süren ve 10 yılda biten bir savaş var. 10 yıl süren
savaş 3656 gün eder. Homeros 3656 günü yazmıyor, sadece savaşın son
51 gününü yazıyor.
Ruhların, Dünyaya anne karnına bir bebek düşmeden, 51 gün öncesinde
geldiğini anlatır. Ve bizim hani Anadolumuz'da 52 Gün mevlüdü vardır ya,
o da şudur: İnsan vefat ettiğinde, ruhu 51 gün boyunca o bedenin başında
durur. 52 Gün artık ilişiğini keser, bu dünyadan 5. boyuta gider. Gittiği gün
biz insanlar tören düzenlemesi, bizim Anadolu törenlerimizde Mevlüt
okutma şeklinde gerçekleşir.

40.İSKAMBİL KAĞITLARI - KADER - GEZEGENLER


Öyle bakınca bu sefer diyorsunuz ki; iskambil kağıtlarındaki; o papaz,
sinek, karo, maço ne demek? Bu sefer sorarsınız, iskambil kağıdında
neden 52 kağıt var? Ve neden iskambil kağıdı bir tane 52 kağıtla bir deste
ile oynanmıyor? 2 tane 52'lik deste ile oynanıyor. 2 tane 52 topladığınızda
104 eder. İşte, anne karnına düşmeden önceki 52 gün, öldükten sonraki
52 gün. Ve peki iskambil kağıtları neden karıştırılır? Şundan dolayı:
İskambil kağıtları karıştırılır, hiçbirimiz bir tek kaderi ömür boyu bu
dünyada yaşamak üzere mahkum değiliz. Bizler her tür kaderi seçmek
hakkına sahibiz. 104 kağıdı, kağıtların yerini bir değiştirin. Alın size kader
değişimi tamamen bizlerin eline bırakılmış. Bu 104 kağıt, hem kaderiniz
sizin elinizde istediğiniz kaderi istediğiniz şekilde alın, değiştirin, yerine

48
koyun demektir. İkinci olan şey; bu birincisiydi; kaderi değiştirmek elinizde.
İkincisi şu: Yeryüzünde ne oluyorsa, o gökyüzünde olandır. Gökyüzünde
ne oluyorsa yeryüzünde olandır. Yani yer göğün tam bir aynasıdır. Hani,
gökyüzünde Satürn, Uranüs, Jüpiter, Merkür var diyoruz ya, bunları ilk
derste anlatmıştık. Merkür bizim içimizde, Hızır Aleyhisselam olarak
dolaşıyor. 5 boyutun bilgilerini 4 boyuta getiren. Yunanlılar ona Hızır
demiyorlar, Hermes diyorlar. Orta Asya'da ona Dedem Korkut, Korkut Ata,
Aksakal diyorlar. Mısır'da ona Toht diyorlar. Başka medeniyetlerde isimleri
var ya, onlara girmemize gerek yok. Yani Merkür bir haberci olarak
aramızda. Ve Uranüs Satürn bizim içimizde şahmaran olarak bulunmakta.
Jüpiter bizim başımızda Talih Kuşu yani Zümrüdüanka olarak bulunmakta.
Onlar Satürn, Uranüs, Jüpiter, Merkür gökyüzünde mutlularsa,
yeryüzünde insanlar mutlu olur. Gökyüzünde sıkıntı varsa, sıkıntılılarsa,
çekişme içinde iseler, yeryüzünde bizler sıkıntı ve çekişmeler
içerisindeyiz.

41.BU SİSTEMİ NASIL GELİŞTİRDİM ?


Bu sistemi nasıl geliştirdim görmememe rağmen? Sizler kapatıp gözünüzü
görüntü alıyorsunuz ya, ben deyimlerden, atasözlerinden, masallardan,
bilmecelerden, efsanelerden bu sistemi geliştirdim. İşte Marmara'nın anne
rahmi, Ege Denizi'nin, Akdeniz'in, Karadeniz'in, Girit Adası'nın ne manaya
geldiğini, Kıbrıs'ın, Fethiye'nin, Ölüdeniz'in, Çanakkale'nin hemen adının
biliyorsun İlios, İstanbul Boğazı'nın Karadeniz'e açılan son noktasının,
Kilyos ölmek olduğunu, bunların hepsini İlyada'dan çıkardım. Ve 5. boyut
bizimle konuşur. 5. boyut şairler vasıtasıyla konuşur. 5. Boyut işte
Hermes'i Hıdır Aleyhisselam'ı, 5. boyutun kapılarını açmakla
görevlendirilir, o bilgiler bize akar. 5. Boyut bir bilgiyi sunacaksa, kapıları
açar. Bilgi kapılarına 5. Boyut bizimle sadece bilgi kapılarını açmak
yönüyle iletişim içerisinde değil. 5. Boyut bizimle bambaşka bir iletişim

49
içerisinde. Burada içimizde, şu anda coğrafya öğretmenimiz var, Serpil
Hanım. Akdeniz'e bakınız, Akdeniz'in hemen kuzeyinde Ege Denizi var.
Ege Denizi'nin vajinaya benzediğini, ancak yukarıdan 1 kilometre 100
kilometre yukarıdan baktığında, bir insan anlar. Oranın Marmara Denizi ile
bağlantı içinde olduğunu, Karadeniz'le bağlantı içinde olduğunu, 100
kilometre yukarıdan bakan birisi anlar görür. Ve Ege'nin şeklini yukarıdan
bakan biri anlar. Ve Çanakkale Boğazı'nın tam da rahim ağzına denk
geldiğini, yine yukarıdan bakan biri anlar. İlyada 2800 sene önce yazıldı
2800 sene önce 1 kilometre 10 kilometre 100 kilometre 200 kilometre
Onları yukarı çıkarıp aşağıyı gösterecek en azından bizim bildiğimiz bir
mekanizma yoktu Homeros bunu bilmemesine rağmen besinci-boyut
vajinanın en sonunda Çanakkale Boğazı'nın ağzında oranın rahim ağzı
olduğunu ve orada spermlerin savaşmak zorunda olduğunu İlyada
Destanı'nda anlattığı Bunu onlara bunu ona 5 Boyut anlatırdı anlatırdı
anlattırdı. 5 Boyut bunu yapmadan önce Türkiye'yi şöyle bir dikdörtgene
benzetti 5. boyut Yunanistan'a oraya koydu batıya Türkiye'nin doğu
kıyılarında oluşturdu Ege Denizi'nin En sonuna işte bugün bildiğimiz
edirne'yi koydu ve parmağı ile 5 Boyut söyle bir uzattı Marmara Denizi ile
Ege Denizi arasında ışık ışık oradaki toprağa bir kanal olarak açtı
Marmara'daki Su yolunu Karadeniz'e bağlamak için de İstanbul'u söyle
parmağıyla bir açtı kanalları birleştirdi sadece 5'ci Boyut bizlere bilgiler
aktarmakla kalmaz dünyamızı da şekillendirir İşte biz Tüm bunları Daha
doğrusu ben Tüm bunları masal efsane destanlardan hareketle buldum ve
bu sistemi kurdum 28 yıldır bu sistemi geliştiriyorum işte 5 yıla girdi şu an
7600 arkadaşımız sizlerle geliştiriyoruz.

42.KANALLAR KİMDİR ?
Bu sistemde her şey, kanallar vasıtası ile bize aktarılır. Kanallar kimdir?
Gözünü kapatıp 5. boyutun bilgilerini alanlardır. Kanallar gözünü kapatıp,

50
geçmişe gidebilirler, geleceğe gidebilirler. Şu ana gidebilirler ve şuanın
bütün mekanlarına gidebilirler. Bu antik dönemlerde mesela Mısır Antik
Dönemleri diyelim; bundan 4000 yıl öncesine kadar, milattan önce 2000'e,
hatta milattan önceki 3000'e, tapınaklarda kahinler vardı. Bu sorumuz
nereden geldi? Arkadaşımızın şu sorusu ile geldi. Kanal olabilmek için ne
yapmak lazım? Ben de dedim ki; kanal olabilmek için hiçbir şey yapmayın.
Eğer kanalsanız kanalsınız, kanal değilseniz değilsiniz. Ama Mevleviler
kanal olmak için, üzerlik tohumu tütsüsü içiyorlardı. İşte bazı Şamanlar
Ayabaska içiyorlar ya da bir insan alkol aldığı zaman, sarhoş olur ya,
görüntüler almaya başlar, 5 boyuta kolay geçer. Ben bunların hiçbirinin
kullanılmasını istemiyorum ve yüzde on milyon karşıyım. Kanalsanız
kanalsınırsızdır, değilseniz kanallarımızı kullanırsınız.

43.KAHİNLER VE KANALLIK GELENEĞİ


İşte bugüne kadar kanallık geleneği nedir? Onu anlatacağım size. Antik
Mısır'da kahinler kanaldı. Antik Yunan'da hani Delfi Kahinleri, Apollon,
Zeus, Athena tapınakları var. Onlarda kahinler vardı. Antik
Mezopotamya'da yine Zigguratlarda, başka tapınaklarda kahinler vardı.
Hititler'de, İran'da, Hindistan'da insanlar geleceklerini yada geçmişlerini
merak ediyorlarsa, öğrenmek istiyorlarsa, giderler kahinlere danışırlar.
Kahinlere hediyeler sunarlar. Kahinler de orada yanan bir tütsüyü çekerler,
görüntüler almaya başlarlar. O sarhoşluk içerisinde konuşurlardı. Ve
konuşmalarını daha da ulvileştirmek için, öyle bir görüntü elde etmek için,
şiirleştirirlerdi. Mesela: Bir bahçe içerisinde bir ev görüyorum, camları
kırılmış tuz buz olmuş, çatısı kırmızı, duvarları beyaz. Ve bir de o anda kişi
hemen bunu aklında tuttu tutmadı, gitti sonra kahin ayılıyor. Kehanet
almaya gelen kişi diyor ki; sen gözünü kapattığında çatısı kırmızı duvarları
beyaz, yeşillikler içerisinde camı tuz buz olmuş, bir evden bahsettin ne
demek? Bu antik dönemin kahinleri bizim kadar şanslı değillerdi. Antik

51
dönemin kahinleri, 5. boyuta gidip oradaki bütün bilgileri alıyorlardı, ama
manasını çözemiyorlardı. Siz biliyorsunuz, cumartesi anlattım. Cam
neydi? Camın çizik, kırık, çatlak, buğulu, buzlu, puslu olması neydi?
Hatırladınız, çizik cam taciz, çatlak ağır taciz, kırık tecavüze uğramış.
Kararmış cam, kötü bir evliliğin psikolojik cinsel travmasını yaşıyor. Buğulu
cam, aile tembihleri psikolojik travmaya sebep olmuş. Buzlu cam, ailenin
tembihleri tehdit seviyesine ulaşmış, artık kişinin cinsel sorunlarına sebep
olmuş, bu demekti. Bir göl var, kararmış suları, bir maymunla domuz su
içiyor, doymuş karınları böyle anlattığında, sonra gözünü açıyor. Kehanet
almaya gelen de diyor ki; ne bu? İşte biz biliyoruz. Kararmış gölde su ne
demek? Temiz su demek, aşk demek. Kirli su demek kötü aşk demek.
Kedi - köpek olsaydı tertemiz aşktı, ama maymun ve domuz su içiyor, o
berbat bir durum demek. İşte kahinlik böyleydi. Gördüklerini gelir
anlatırlardı. Tabii bazen direkt görüntüleri görürlerdi. Derler ki; eşinizle
aranızda problem var, hemen bunu söylerlerdi. Ama bazen de suları
görürlerdi, onu çözemezlerdi. 2017'den başlayarak insanlık şu gün; bu 5
boyutun dilini çözmeye başladı. İşte, sizler kanallar geçmişin
kahinlerisiniz. Tabii insanın doğal bir yeteneği bu. Okullarımızda bunların
zorlanması, bunların kabul görmemesi, yaşadığımız toplumun bunları
kabullenmeyişi, içimizdeki bu üçüncü gözümüzü öldürdü. Ve biz bugün
yeniden bunu canlandırma çalışması içerisindeyiz. O yüzden, Fatma
arkadaşımız diyor; 3. gözü görmeyenler bunun için ne yapmalı?
Bekleyelim, İnşallah görürüz. Görmeyenlerimiz de benim gibi hemen
kanallara sorarız, kanallar bize bildirir.

44.5. BOYUT HAKKINDA BİLGİ VERENLER


5. boyuta giden ve 5 boyutta yaşayan, bize orası hakkında bilgi verenler
var. Hazreti Süleyman 5. boyuta gitti. Baktı ki; orada bütün insan halkları
aynı dili kullanır. Onun için, Hazreti Süleyman bütün insanların dilini

52
biliyordu, deriz. Hazreti Süleyman oraya gittiğinde, ağaçlarla, otlarla, bütün
bitki türleriyle konuşabildi. Ve biz artık neyi gördük? 5 boyutta insanların
da bitkilerin de kullandıkları dil tek. Ve orada Hazreti Süleyman biliyoruz
ki; bütün hayvan türleri ile konuştu, kuşlarla dahi. Orada bütün insanların,
hayvanların ve bitkilerin, taşın, toprağın, her bir atomun kullandığı dil, aynı
dil. Ve bir de Sabah Melikesi Belkıs'ın Tahtı'nı oradan alıp, başka bir yere
götürüyor.

45.ZAMAN - LE-DUNİ
5 boyutta zaman bizim bildiğimiz zamanla örtüşmüyor, orada bize göre
zaman yok. Tabii her yöne zaman var, bizim algımızın dışına çıktığı için
bir zaman yok diyoruz. 5. boyutta size söylemiştim. Zaman yok, madde
yok, maddenin yapı taşları, alt birimleri yok orada. Her şey kaydedilir. Ve
orada mademki; maddenin yapı taşı yok, maddenin yapısını Allah'ın sesi,
işte oraya giden ve bize oranın bilgilerini veren Hazreti Süleyman var. Ve
yine bu bilgiler size sunduğum bu 5 boyutun bilgileri ne? Kur'an-ı Kerim'de
Le-duni bilgiler denilmekte, yani Dünya dışı bilgiler denilmekte. Bunlar
Dünya dışı bilgiler ve Kainat dışı bilgiler. Bizim yaşadığımız Dünyamız
uzay boşluğu ve gezegenler, bunların hepsi 4 boyutlu bir evren. Yüksekliği
var, eni var, boyu var, 3 boyut birde gelir buna 20 milyar sene, bir yaprak
var, burada dediğim 20 milyar yıl sonra o yaprağa baktığında, bakmaya
çalıştığınızda, ya yaprağı bulamazsınız ya da artık yaprak hangi hali
almıştır. Onu siz düşünün. Yani bu da 4. bir etmen zaman. Tüm evrenimiz
gördüğümüz evrenimiz, 4 boyutlu bir evren. Oysa 5 boyutlu Evren başka
bambaşka bir evrendir. Orada bizim bildiğimiz zaman yoktur, madde
yoktur. Hiçbir şey yoktur orada, tek bir yapı taşı vardır, tek bir yapı birimi
vardır. O da Allah'ın sesi. O bir tür müziktir ve onu da bize kim söyledi?
Odiseus. O söyledi, nerede? Siren Kayalıklarından geçerken, Sirenlerin
Sesi orada öyle bir evren var, sadece sesten oluşuyordu. Tabii ses

53
diyorsam bizim dünyadaki bildiğimiz gibi bir ses olarak algılamayın. Çünkü
dünyada bildiğimiz ses te ölçülebilir özelliğine sahip, orada bambaşka bir
Yaradanın sesi. 5. boyut hakkında bu bilgilerini bize Hz Süleyman veriyor.
İşte ben bu 5 boyutun bilgilerini size anlattığım, bu bilgileri gözümü
kapatıp, hiçbir şey görmememe rağmen, tüm işleyişiyle anlatıyorsam,
deyim, atasözü, bilmece, efsane, masal, destan, bugüne kadar gelen
edebiyat malzemeleri ile bunu derledim. Bir de dini kitapların surelerinden
bunu derledim. Hz Süleyman'ın tabii ki din kitaplarından biliyoruz. Bir de
bunun dünyada şu bilgileri olduğunu, Kur'an-ı Kerim'den öğreniyoruz, Kehf
Suresi. Kehf suresinde şöyle denir; Musa Peygamber Yüce Allah'a der ki;
" Ey Allah'ım, beni Peygamber seçtiğine göre, herhalde ben çok bilgiliyim.
Benden daha bilgili Dünyada yaşayan biri var mı? Der. Yüce Allah'da der
ki evet var. O zaman onunla tanışabilir miyim? Der. Tamam. Bir şekilde
tanışırlar, onunla. Hızır Aleyhisselam'a der ki; çok şey biliyormuşsun, Allah
öyle dedi. Evet der. Benim bilgilerim Dünya dışı bilgiler, sen dünyevi
bilgilerle donanmışsın. Ve Musa Peygamber der ki; ben senin arkadaşın
olayım. Lütfen bu süre içerisinde senden bilgiler alayım. Aynen şunu der:
Sen ey Musa Peygamber benim yaptıklarımı onaylamazsın, benim
bilgilerimi de hep eleştirirsin. Musa Peygamber'de, hayır ne kadar bana
ters gelse, ne kadar anlayamazsam da anlamaya çalışacağım. Hiç
eleştirmeyeceğim seni der. Ve 3 macera yaşarlar, üçünü de anlayamaz.
Musa Peygamber üçünde de Hızır Aleyhisselam'ı eleştirir, üçünde de
onun yaptıklarını onaylamaz. Hızır Aleyhisselam der ki; Musa Peygamber
kusura bakma, bu böyle gitmez ve Hızır Aleyhisselam'ın hiçbir bilgisini
almadan arkadaşlıkları biter. İşte o dünyevi bir bilgi. Hızır Aleyhisselam'ın
ki 5 boyutun bilgileri. Size dedim ya, Aristo'dan Platon'dan, Sokrates'ten
itibaren 5 boyutun bilgileri kapatılmaya çalışıldı. 5 boyutun bilgilerine son
verilmeye çalışıldı. Ve geçen 2500 yıl içerisinde, 5 boyutun bilgileri
inanılmaz derecede 4 boyutlumuzla çelik duvarlar örülecek şekilde
54
kapatıldı. Şimdi o çelik duvarların inceldiği, soğan zarı haline geldiği ve
dünden itibaren ortadan kalktığını görmekteyiz. ( Bu kısımda bir katılımcı;
hocam çok şey kaçırdın mı? Doktora gidip gelmek zorunda kaldım, dedi. )
Biz o kadar güzel imkânlarla donanmışız ve o kadar güzel imkanlarımız
var ki; hem sizin için yeniden anlatacağım hem de anlatmasam dahi tüm
bu anlattıklarım baştan sona kaydediliyor. Dolayısıyla Siz bu üçüncü
modüldeki kaçırdığınız anları sınırsızca istediğiniz an izleyebileceksiniz.
Lütfen Melek Hanım gözlerinizi kapatın. Ben birisini işaret ediyorum, bu
kadın mı erkek mi?
- Kadın.
- Tamam Peki bu kadın bir hayvan olsa ne olur? Zümrüdüanka mı
pegasus aslan ya da başka bir şey mi ne olur?
- Kedi.
-Tamam kedi kimseyle su içiyor mu? Bir hayvanla su içiyor mu?
- O kedi yalnız başına su içiyor.
- Peki son bir senedir su içiyor mu bir hayvanla?
- Zaman zaman her zaman değil.
- Peki evlilik bağı var mı? O hayvanla evlilik bağı ipi kopmuş mu? Var mı
yok mu?
- Kopmuş.
- Tamam, peki şu anda su içtiği kişi, hani onun evlilik bağı kopan kişi mi?
Yoksa bambaşka biri mi?
- Başka birisi.
- Tamam şudur. Yani biz gözümüzü kapattığımızda görüntü alırız ya, siz
Eylem Hanım gözünüzü kapattığınızda, bir şeyler görüyorsunuz. Kedi
gördünüz, en azından ben gözümü kapattığımda, hiçbir şey görmüyorum.
Peki hiçbir şey görmediğim halde, insanların bir şey gördüğünü nasıl
anladım.

55
Ve 5 Boyut varmış? Bunu nasıl anladım olayını anlattım. Bunu
atasözlerinden, masallardan, efsanelerden onları inceleyerek anladım.
Güneş, Ay neymiş? Güneş babaymış. Yıldız çocukmuş, bunu nasıl
anladım. Şuradan anladım: Dini kitaplardan. Kur'an-ı Kerim'de diyor ya,
Hazreti Yusuf rüya gördü. Rüyasında 12 tane yıldız vardı. Yıldızlardan biri
çok parlaktı, rüyasında Ay ve güneş vardı. Bakıyoruz, Hz. Yusuf toplam
12 Kardeşler. 12 yıldız 12 kardeşlere karşılık geliyor. Yıldız kardeş demek.
Güneş baba demek. Ay ne demek? Sonra onlar secde ediyorlardı.
Bunların hepsi bambaşka özellikleri demek, mitoloji bana bunu söyledi.
Yani anlattıklarımız kısacası bunlardı. Bu sistemi nasıl geliştirdim olayı idi.

46.SORU
Soru, katılımcılardan birinden soru geldi.
- Kendimizi şahmaran yapıyoruz ve ankaya başımıza konduruyoruz. O
hep öyle mi kalacak? Yoksa şifaya ihtiyacımız olduğu zaman ya da
şifalandırdığımız zaman mı?
- Muazzam güzel bir soru sordunuz.

47.ŞAHMARAN VE ANKA ÇALIŞMASI


Kapatalım gözlerimizi. Bugüne kadar biz şahmaranın hikayesini biliyorduk.
Ve şahmaranın hikayesini resmediyorduk. Şu şekilde resmetmiştik.
Şahmaran bir yarım çember haline gelmişti. Kuyruğunu sırtına doğru
çevirmişti, başını da sırtına doğru çevirmişti, yarım çember ve hep şöyle
bir meyil vardı. Kuyruğu kafasına yaklaşıyor şeklinde bir meyil vardı, yani
çemberin tamamlanması. Ama hiçbir zaman da bu çember
tamamlanmadı. Resimlerde orada bir yarı çember var. Şimdi bugüne
kadar gördüğünüz şahmaran resimlerini hatırlayın. Genellikle kırmızı,
mavi, mor böyle canlı renklerle yapılır. Şahmaranın kafasına
zümrüdüanka konsun, bunu hayal edin. Böyle zümrüdüankanın pençeleri
şahmaranın başında güzelce kenetlenmiş. Zümrüdüanka da aynen

56
şahmaran da olduğu gibi sırttan kendisini böyleymiş, kafasını sırtından
eğmiş ve gidiyor tamda zümrüdüanka gagasıyla şahmaranın kuyruğunu
yakalıyor ağzıyla. Hani size dedim ya, şahmaranımız, şahmaranın
kafasında zümrüdüanka kondu, pençelerini onun kafatasına geçirdi. Şimdi
şöyle yapacağız: Pençeleri kafatasından çıkaracağız, zümrüdüankanın
pençelerini yani ayaklarını şahmaran yakalayacak. Zümrüdüankanın
ayakları şahmaranın ağzına girecek. Ve şahmaran zümrüdüankanın
ayaklarını ağzına almış, zümrüdüanka bir yarı çember çizmiş. Çizdiği
çemberde kafası gidiyor, şahmaranın kuyruğunu yakalıyor. Zümrüdüanka
şahmaranın kuyruğunu ağzına almış ve şahmaran da zümrüdüankanın
ayaklarını ağzının içine almış. Öyle bir çember, ikisi sırt sırta çemberi
oluşturmuşlar. Ve burada bakınız, şahmaranın ağzı kafası, şahmaranın
kafası kadın. Şahmaranın kuyruğu erkek. Zümrüdüankanın ağzı kadın,
zümrüdüankanın ayakları erkek. Ve şahmaranın ağzının içinde
zümrüdüankanın kafası kadın. Ve şahmaranın erkek olan kuyruğunu
ağzına ağzında tutuyor. Şimdi tam bir ying - yang sembolü oluştu, daire.
1, bu dairenin ortasından da bir "S" çizili. Bu kutuplar "S"nin başladığı üst
kutup, yani şahmaranın ağzı ve zümrüdüankanın ayakları hem kadın, hem
erkek. "S"nin alt kutbu aşağıda zümrüdüankanın kafası ve şahmaranın
kuyruğu, zümrüdüankanın ağzı kadın, şahmaranın kuyruğu erkek. Bu ying
yangı hayal ettiniz mi? Gördünüz mü? Ve şimdi birbirinden ayırın, bakın
şahmaran tam öyle sırtından çember olmuş, onu ayırın, şahmaranı da
ayırın. Böyle yarı çember çizmiş, şahmaranın uzun saçlarını götürün, onun
kuyruğuna bağlayın, savaş yayı oluştu. Zümrüdüankanın da kafasını
götürün ayaklarına bağlayın. O da bir yarı çember oluşturdu. Oluşmuş 2
tane savaş yayı var. Bu savaş yaylarından şahmarana ait olanı; bizim
dünyadaki iyiliklerimiz, güzelliklerimiz, herkese karşı efendiliğimiz,
herkese karşı şifaya, iyiliğe, güzelliğe, bolluğa ve berekete faydalı
oluşumuz. Zümrüdüankadan oluşan o yay; 5 boyutta ruhlarımızın her şeye
57
şifacı oluşu, berekete bilgeliğe vesile oluşu. Kim ki; 5 boyutta bulunan
ruhunun böyle güzelliklerle donandığını anlar. Ve bunun zümrüdüanka
olduğunu fark ederse, kim ki; Dünyadaki şahmaranın varlığını anlar.
Şahmaranın böyle güzelliklere vesile olduğunu anlarsa, şahmaran yayına
istediği oku koyduğunda, istediği hedefe atar. Ve 12'den vurursa kim ki; 5.
boyutta zümrüdüankanın yay olduğunu fark eder. Ve oraya oku da
koyarsa; istediği hedefe atarsa, istediği hedefi 12'den vurduğunu anlar.
Hem 5 boyutta isteklerini gerçekleştirir, hem 4 boyutta isteklerini
gerçekleştirir. Bir de 4. boyuttaki bu şahmaran yayını, 5 boyutun
zümrüdüanka yayıyla birleştirdiğini anlarsa, bir insan tam bir çember
oluşturursa, 4 boyutla 5. boyut arasında gidip gelirse, işte o zaman, kim
sizden siz uyurken, siz çalışıyorken, herhangi bir işle meşgulken, sizin
ruhunuz, ruhumuzdan şifama vesile ol, bereketime vesile ol bilgeliğime
vesile ol, diye yardım isterse, ruhunuz gider onların şifasına, bereketine,
bilgeliğine, sizin bilinçli zihninizin haberi yokken, hatta belki de uyuyorken,
tüm bu güzelliklerine vesile olur.
Zümrüdüanka, Eylem Hanım sizin sorunuzun üzerine şahmaranın
neresinde? Zümrüdüankanın ayakları şahmaranın ağzında,
zümrüdüankanın kafası şahmaranın kuyruğunu ısırıyor. Bu şekilde bir
döngü içerisinde. Gözlerinizi açınız. Ne demek bizim zümrüdüankamızın
yarı çember, yani yay haline gelmesi: 5 boyuttaki varlıklar 6 boyuta
geçmek için hayırlı işler yapmalı. Şifaya vesile olmalı, berekete vesile
olmalı, bilgeliğe vesile olmalı. İşte, oradaki bir ruh kendini yarışan, yani yay
haline getirirse, bunlara vesile olur. Ve biz bugün tüm bu güzelliklere vesile
olmak için buradayız. Şimdi lütfen kapatın gözlerinizi. Şahmaranınız
sırttan kendisini bir yay yapmış. Zümrüdüankanız da kendisini gererek bir
yay yapmış. Bu iki yay gelmiş, birbirine yapışmış. Zümrüdüankanın
ayakları şahmaranın ağzında, şahmaranın kuyruğu zümrüdüankanın
ağzında. Ve bu iki birliktelik bizim ruhlarımızın şifaya vesile olması için,
58
gereklilik. Bu birliktelik bizim ruhlarımızın berekete vesile olması için,
gerekli. Bu birliktelik, bizim ruhlarımızın bilgeliğe vesile olması için gerekli.
Bu birliktelik bizim ruhlarımızın huzura, mutluluğa, cesarete ve 36. enerjiye
ve sonrasına ulaşması için gerekli. Biz bugün ruhlarımızdan bu bu bu
enerjilere vesile olur musun? Diye sorduğumuzda onlar evet dediler. İşte
bu birlikteliği sağlayan ruhlar buna evet dediler. 2 dakika. Herkes sırttan
eğilmiş şekilde bir zümrüdüanka yarı çember olmuş, sırttan eğilmiş şekilde
bir şahmaran yarı çember olmuş. Bu iki yarı çember birbirleri ile temas
halindeler ve tam bir çember olmuş. Bu çember de zümrüdüankanın
ayakları, şahmaranın ağzında, şahmaranın kuyruğu zümrüdüankanın
ağzında, bu çemberin sürekli olarak döndüğünü hayal ediniz. 2 dakika. (
Refik hoca kanal arkadaşa sordu. ) Lütfen gözünüzü açmayınız. Ne
gördüyseniz bize söyleyiniz, bu çemberi biraz bize tarif ediniz.
- Aynen dediğiniz şekilde gördüm. Şahmaranın ağzında zümrüdüankanın
ayakları, şahmaranın kuyruğu ise zümrüdüankanın ağzında, aynı şekilde
çember dönerken gördüm, tarif ettiğiniz şekilde.
- Lütfen hepiniz gözünüzü açınız.

48.ZAMAN
Zaman ortadan kaldırılırsa ne olur? Ve zaman ortadan kaldırılır mı? Biz
bugün zamanı ortadan kaldırma çalışması yapacağız. 3. modüllerin
hepsinde de bunu yapıyoruz. Fatma Hanım lütfen kapatın gözünüzü. Ben
şimdi bir kalem alacağım. Soy isminiz nedir?
- Akbulut.
- Sizin babanızın annesi yaşıyor mu?
- Hayır, yaşamıyor. Babam da yaşamıyor.
- Allah rahmet etsin.
( Refik Hoca kağıda bir şeyler yazdı, Fatma Akbulut'un babası. ) Ekrandan
gösterdi. Ben bir insana odaklandım. Bu insanın kim olduğunu size

59
söylemeyeceğim, söyleyeyim. Sizin babanıza odaklandım, rahmetli
babanız lütfen, şimdi şu an şu saniye babanız tam şu an şu saniye
gözünüzün önüne gelsin. Şu saniye nasıl geliyor gözünüze?
- Gülümsüyor şu anda.
- Nerede sizin odanızın içinde mi nerede?
- Boşluk gibi, arkası karanlık gibi.
- De ki: Baba gel lütfen yanıma otur şu anda, sizin bulunduğunuz yere
hemen yanınıza gelsin.
- Evet, geldi.
- Peki. Bugüne kadar babanızla alakalı merak ettiğiniz bir şey var mı? Belki
bir evrak, bir evrağın yerini sormak istiyorsunuzdur. Belki akrabalarınızdan
biriyle ilgili bir durumu çözmek istiyorsunuz. Merak ettiğiniz vardır,
öğrenemediniz bir şey vardır. Fatma Hanım var mı böyle bir şey? Şimdi
babanıza sorun.
- Şu an hiç aklıma gelmiyor.
- Tamam, lütfen babanıza sorun. Beni seviyor musun baba? Bakalım ne
diyor babanız?
- Güldü ve sarıldı.
- Ve zaten seviyordum sormana gerek yok mu diyor? Ne diyor?
- Sadece güldü ve sarıldı.
- Konuşun babanızla, babanızın size sert davrandığı, istediği bir şeyi
yapmadığınız zamanlar var mı? Varsa o anlara gidin, onu masaya yatırın,
onu konuşun.
- Üzgün sadece, başı önünde bir şey söylemiyor.
- Siz babanıza bir şey söylemek ister misiniz?
- Söylemek istediğim çok şey var da.
- Tamam, babanız yanınızda, lütfen söyleyin kırgınlıklarım oldu ama ben
onların hepsini unuttum. Bir şey söylemek istemiyorum.
- Peki Babanız bunu anlayınca ne yapıyor?
60
- Üzgün duruyor. O da ağlıyor.
- Peki, lütfen babanızın annesi gelsin.
- Babaannem geldi.
- O gelince ne yapıyor? Oğlu üzgün, torunu üzgün o ne yapıyor? Sordumu
ne oldu? Diye, oğlu ile konuşuyor mu? Sizinle konuşuyor mu? Bize
anlatınız.
- Oğluna soruyor. Ne oldu? Diye, babam da diyor, hiç aramızda bir şey
yok diyor.
- Peki, lütfen babanıza sorun " Baba sen oradan vefat ettikten sonra benim
hiçbir işime karıştın mı? Başıma gelecek bir talihsizliği, kötü bir kötü
durumu gördün ve buna engel oldun mu? Bana ara sıra yardım ediyor
musun? " Bunu sorunuz.
- Cevap vermiyor.
- Lütfen, babaannenize sorun, aynı soruyu.
- Yok, karışmıyoruz biz dedi.
- Tamam ve lütfen, gözünüzü açınız.
Peki siz nasıl gittiniz gördünüz onları? Gözünüzü kapattınız onlar orada
capcanlı yaşıyorlardı. ( Refik Hoca, başka bir kanala rica etti. ) Lütfen
gözünüzü kapatınız.
- Ve Melek Hanım sizin babanız yaşıyor mu?
- Evet.
- Babanızın annesi?
- Rahmetli oldu.
- Kaç yıldır rahmete gitti?
- Babam 20 yaşındayken rahmetli olmuş.
- Yani yaklaşık 30 - 40 yıldır rahmetli.
- Evet babam 60 yaşında, 40 yıldır.
- Lütfen babaanneni çağır ve gelsin bakalım. Nasıl göreceksiniz
babaannenizi? Gördüğünüzde bize söyleyin. Dolunay olarak görüyorum.
61
- Ve insana dönüştürün onu.
- Geyik olarak gördüm.
- O geyiği de insana dönüştürün.
- Evet.
- Biraz tarif edin.
- Yakınımda değil biraz uzağım da duruyor. Beyaz yazmalı, orta boylu
güzel, nur yüzlü.
- Söyle yanına gelsin de bakalım, şu an aranızda neler olacak? Size nasıl
bakıyor? Torununuz olduğunu biliyor mu? Size neler söylemek istiyor?
- Sevgi ile bakıyor, sevgiyle kucaklıyor, gurur duyuyor.
- Peki, konuşun onunla. Peki babanızla ilgili bilgi versin size, mesela
babanız nasıl bir çocukluk yaşamış, babanızla olan anılarını anlatsın size.
- Benim babam anlatır da zaten babaannemi çok severdi.
- Hayır, babanızın anlattıklarını değil. Şu anda babaanneniz anlatsın. Hem
de babanızın hiç anlatmadığı şeyleri anlatsın.
- Babamla da gurur duyuyor. İyi bir evlat olduğunu, sevgi ile, yani gözleri
ışıl ışıl ışıl.
- Bir anısını anlatsın, babanızla alakalı.
- Düğünde zeybek oynamışlar, onunla beraber.
- Kimin düğünüymüş?
- Babamın düğünü galiba.
- Peki, lütfen anneniz hakkındaki fikirlerini sorun. Annenizi anlatsın.
- Annemi çok sevdiğini söylüyor, onların düğününde oynadığı için, anneme
böyle hayranlıkla sevgi ile bakıyor.
- Peki sor, babaanne sen bizim işlerimize hiç karıştın mı? Başımıza
gelecek bazı tehlikeleri gördün bertaraf ettin mi? Bizi izliyor musun? (
Orada kanal sesli sordu. )
- Her zaman yanımızdaymış. Her zaman dua ediyor, başka bir şey
olmadığı için göremedim.
62
- Allah'a Şükür, kötü bir şey yokmuş. Peki babanıza bir şey söylesin, siz
de babanıza söyleyin. Babanıza var mı söylemek istediği mesaj?
- Çok memnun oldu.
- Biraz daha konuşsun.
- Başka bir şey söylemiyor, çok memnun olduğunu.
- Tamam ve sor nasıl bir hayatınız var sizin?
- Şöyle yanımdayken de gurur duyuyorum sizinle dedi.
- Tamam, gözünü aç teşekkür ediyoruz, babaannenize. Peki çok net mi
gördünüz babaannenizi?
- Evet çok net gördüm.

49.YUNAN MİTOLOJİSİ
Şimdi Yunan Mitolojisine bakalım. Bundan yaklaşık 3000 yıl önce, milattan
önce 1000'de, Yunanlılar şöyle bir efsane, hem de yüzlerce efsane
oluşturmuşlar. Demişler ki: Satürn, Yunanlıların bir Tanrısı. Satürn'ün
karısı var. Satürn'ün karısının adı Rehiya, yani Toprak Ana. Toprak Ana ot
doğurduğunda, hemen kocası Satürn diyor ki; ver yiyeceğim. Toprak Ana
Rehiya, hayvan dünyaya getirdiğinde, kocası Satürn diyor ki; ver
yiyeceğim. Toprak Ana Rehiya bir insan doğurduğunda, kocası hemen
diyor ki; ver onu yiyeceğim yani, Toprak Ana ne doğuruyorsa, anında
Satürn onu öldürüyor, yok ediyor, tabi Yunanlılar Satürn demiyor ona.
Yunanlılardan sonra gelen Romalılar ona Satürn diyor. Peki ben niye
Roma dilindekini kullandım. İşte Satürn'ü iyice bilelim diye. Gökyüzündeki
o ekvator bölgesinde halkası olan gezegen, Toprak Ana'nın kocasıymış.
Ve Toprak Ana ne doğurursa doğursun, Satürn onu yiyormuş. Peki,
Yunan'daki adı ne bunun Kronos. Toprak ne doğurursa Kronos onu
öldürüyormuş. Toprak ne doğurursa Kronos onu yiyip yok ediyormuş.
Toprak Ana ne doğurursa Kronos onu anında öldürüyor. Kronos yani
kronoloji, kronometre, zaman. Toprağın doğurduğu her şey zamanla

63
ölüyor, yok oluyor. İşte, Yunanlılar ve Kronos evliliğini durumunu böyle
açıklıyorlar. Toprak ne doğuruyorsa, zaman onu yiyor ki; öyle değil mi?
Toprağın doğurduğu her şey zamanla yok oluyor, Kronos'la yok oluyor. Ve
öyle bir şey oluyor ki; artık Toprak Ana diyor ki; Toprak Ana intikam almak
istiyor, bu duruma son vermek istiyor. Toprak Ana bir bebek doğuruyor, bu
bebeğin adı Zeus. Kronos diyor ki; bir bebek doğurdun ver yiyeceğim.
Toprak Ana onu saklıyor. Girit Adası'na gönderiyor, orada bir mağaraya
ve bir keçiyi görevlendiriyor. O keçi Zeus'u besliyor. Tabii Kronos ne
demişti? Ver onu yiyeceğim, hemen oradan bir kaya parçası alıyor,
kundağa sarıyor, Kronos'a veriyor. Kronas o kayayı yiyor. Ve bebeği
yediğini düşünüyor. Zeus doğduktan sonra da Zeus'un kardeşlerini de
Kronos yiyor. Zeus doğmadan önce de kardeşleri doğmuştu. Onları da
Kronos yemiş ve Kronos böyle zulmüne devam ediyor. Doğan her şeyi
yiyor, yok ediyor, öldürüyor. Zeus büyüyor ve bir gün babasından intikam
alıyor. Babasının karnını kesiyor ve babasını öldürüyor. Karnını
kestiğinde, o zamana kadar Kronos kimi yediyse, hepsini dışarı çıkarıyor.
Zeus'un kardeşleri, hayvanlar, bitkiler dışarı çıkıyorlar, capcanlı yaşıyorlar,
Yunanlar böyle bir efsane anlatırlar.
İnsan zamanı ortadan kaldırırsa, öldü zannettiklerinin ölmediğini görür.
Öldü zannettiklerin nasıl capcanlı yaşadıklarını görür, ama nasıl oluyor da
biz öldü diyoruz. Artık aramızda yaşamıyorlar ki; işte ölenler, onların geride
bıraktığı, toprağa teslim ettiği toprakları, bedenleri, onların ruhları beden
öldükten 52 gün sonra, 5 boyuta gidiyor. Onların ruhları orada yaşıyor
sonsuza kadar. O yaşadıkları yerin adı, 5 Boyut. Orada, onların ağırlıkları
yok, ağırlıklarını bu dünyada bırakmışlardı. Orada onların yanında artık
şahmaran yok. Çünkü, şahmaranı burada bıraktılar. Orada ölenlerimizin
ruhları var. Ve biz de aynen onlar gibi, bir gün toprağa teslim ettiğimizde
bu ağırlığımızı, yine oraya gideceğiz. Nereden gelmiştik? Oradan
gelmiştik, yine oraya gideceğiz, 5 boyuta. Peki, oradan geldik kaç yıllığına,
64
5 boyuttan buraya geliyoruz? 80 - 100 yıllığına, bazılarımız 200 yıllığına
geliyor buraya. Oradan buraya geliyoruz, bir bedene giriyoruz, 100 yıl
kadar yaşıyoruz sonra bir daha oraya gidiyoruz. Ve işte sizin
babaannenizle gittik, görüştük. Onlar orada sonsuza kadar yaşayacak. O
zaman yaşayan kimmiş? Biz mi yaşıyoruz? Yoksa asıl yaşayan onlar mı?
80 - 100 sene yaşayanlara mı yaşayan denir? Yoksa sonsuza kadar
yaşayana mı denir? Kapatalım gözlerimizi. Biz öldükten sonra ruhlarımız
5 boyuta gidecek ve orada sonsuza kadar yaşayacak. Biz bu dünyada
yokken, henüz dünyaya gelmemişken, ruhlarımız oradaydı. Biz bu
dünyada olduğumuzda, ruhlarımız oradan ayrılıp buraya geldiler. Orada 5
boyutlu sonsuz ve ölümsüz. Biz bu dünyada yaşıyoruz ya, 80 - 100 - 150
seneye yaşıyoruz ya, ölüp gittiğimizde, ruhlarımız sonsuza kadar orada
yaşıyor olacak. 5 boyutta hiçbir ağırlığı olmadan. Mesela: Ben şimdi 82
kiloyum, 5 boyuta gitmek, hiç ağırlığı olmadan orada yaşamaya devam
edecek. O, 5 boyuttan bu dünyaya gelmişti, burada 100 sene yaşadı.
Dolayısıyla 5 boyuttan bir 100 sene koptu. Öldükten sonra yine oraya
gidecek. Sonsuz ve sınırsız bir yaşamın içinde olmak mı asıl yaşamak?
Yoksa 100 yıllık bir zaman içinde, bu dünyada yaşamak mı yaşamak?
Oradaki ruhlara sorun, deyin ki: Siz yaşıyor musunuz yoksa öldünüz mü?
Bize gülecekler, diyecekler ki; asıl ölen sizsiniz. Siz 70 - 80 yıllık bir ömrü
yaşamak sanıyorsunuz. İşte, Zeus'un babası Kronas'ı öldürdüğünde; onun
karnından bütün kardeşlerinin yeniden yaşadığını görmesi, zamanı
ortadan kaldırdığımızda, hiçbir şeyin ölmediğini göreceğiz. Her şeyin
yaşadığını göreceğiz. Ne demek her şey? Yani şu anda babaanneniz
yaşıyor mu? Tabii ki babaanneniz yaşıyor. Dedemizin dedesinin dedesi
dedesi yaşıyor mu? Tabii ki, 5. boyutta yaşıyor ve şu anda 5. boyutta
yaşadığı gibi, bu dünyada yaşadığı zaman, yine burada duruyor. Zaman
ortadan kalkınca, biz bütün vefat etmişlerimizle bir arada olacağız. Peki
ölmeden de vefat etmişlerimiz ile bir arada olabilir miyiz? Lütfen, herkes
65
şu anda vefat etmiş birini çağırsın, bir akrabasını. Şöyle 2 dakika onunla
konuşsun herkes. Ve lütfen Melek Hanım mikrofonunuzu açınız, hangi
akrabanızla görüştüğümüzü bize söyleyiniz.
- Yine babaannem geldi.
- Peki ne konuştunuz? Neler söylediniz birbirinize?
- Burada bulunan bütün arkadaşlarıma sarıldı, çok dua ediyor, çok mutlu,
çok dua ediyor. Gerçekten çok güzel bir alanda olduğumu onayladı, gurur
duyduğunu söyledi.
- Bana direkt onun sözcükleri ile konuşunuz.
- Hani bazen hiçbir şey söylemeden anlarsınız ya, aynen öyle anlaştık.
- Teşekkür ederim. Peki onlara teşekkür edebiliriz. Ruhlar gidebilirler.
- Bizler, hocam şu anda hepsi geldi, o kadar kalabalıklar ki; duayı yaptıktan
sonra. Şu anda burası dolu.
- Size söylemek istedikleri var mı?
- Çok mutlular. Amin diyorlar.
- Tamam, teşekkür ediyoruz hepsine geldikleri için ve şimdi gidebilirler.
Allah razı olsun. Bizler arkadaşlar, gözlerimizi kapattığımızda, vefat etti
diye düşündüklerimizin nasıl ruhlarının capcanlı yaşadığını görmekteyiz.
Ve yine bizler onların bazen bizlerin işlerini düzelttiğini, başımıza gelecek
bazı kötülükleri önlediğini görmekteyiz. Ve işte bizim ruhlarımız nasıl ki
ruhlarla iletişime geçiyorsa, biz uyurken ya da herhangi bir işle meşgulken
vefat etmişlerinin ruhlarıyla iletişime geçti ya, yaşayanların da ruhlarıyla
iletişime geçer. Dolayısıyla, biz uyurken, herhangi bir iş yapıyorken, bir
insanın ruhu bizim ruhumuzdan şifaya vesile olmamızı isteyebilir. Ya da
insanın direkt bilinçli zihni, bizim ruhumuzdan şifaya vesile olmasını
isteyebilir. Biz ruhumuzun onun şifasına vesile olmasına, ruhumuzun onun
bilgeliğine, bolluğuna, vesile olmasına, işte bu düzlemde, demin
gördüğümüz düzlemde vesile olacağız. Bazı arkadaşlarımız yazıyorlar
sabah, bana diyorlar ki; işte gece rüyama geldiniz, karnımdaki bebeğin
66
şifalandığını söylediniz. Ya da gece ben bir kabus görüyordum, geldiniz
beni kabustan uyandırdınız. Ya da yıllardır beklediğim şöyle bir şey vardı;
rüyamda bana bunun düzeleceğini söylediniz, şeklinde sabah aldığım
mesajlar var. Bu ruhlarımızın vesile olduğu güzelliklerin göstergesi.

50.SORU - ÇALIŞMALAR
Soru geldi.
- Ruhlar herhangi bir kuş gibi, bir hayvan gibi de görünebilir mi insanlara?
Bir anım var, bununla ilgili de.
-Tamamdır, lütfen anınızı bekletin.
Geçen hafta eğitimimize katılan bir arkadaşımız vardı. Dedi ki; Elif Hanım.
Elif Hanım'ın eşi Hayati Bey dedi ki; bizim ninemiz var, 120 yaşında. 120
yaşında olmasına rağmen, dinç bir kadın, hiçbir namazını kaçırmaz. Hatta
öyle olur ki, her sabah penceresine bir kuş gelir, onunla konuşur, onu
uyandırır, kalk namaza der. Böyleymiş yani ne anlatıyor: Bunu biz hemen,
kanalımıza bağlandık, kanal arkadaşımıza dedik ki; lütfen bak bakalım,
kanal arkadaşımız gözünü kapattı dedi ki; bir kuş geliyor ona her sabah
namaza kaldırıyor. Ve bu kuş dedi bir Mevlevi Dervişi dedi. Şimdi Lütfen
bize anlatınız sizin yaşadığınız olay nedir? Bir saniye bir kanal seçelim.
Ondan sonra anlatın. ( Kanal olan, kanal seçilen arkadaş ekrandan
uzaklaştırıldı. ) Ve lütfen Fatma Hanım anlatız.
- Benim bir arkadaşım vardı. Bu genç yaşında vefat etti. Karın ağrısından
dolayı vefat ettikten sonra, kocasını çok aşırı seviyordu, çok bağlıydı
kocasına. Bu öldükten sonra, bu kocası işte, mezarlık evlerinin yolunun
üzerinde, kocası arabayla giderken mezarlığın önünden geçerken, bir kuş
geliyormuş arabasının camına, mezarlığın önünden geçerken, tık tık tık
camı vuruyormuş.
- Bu çok defa olmuş mu?

67
- Evet çok defa olmuş, her mezarlığın önünden geçerken oluyormuş hep.
Bunun için çok ürpermiş, korkmuş mezarlığın önünden geçerken, niye bu
kuş geliyor, cama konuyor diye.
- Çok teşekkür ederiz, bunu şimdi inceleme konusu yapacağımız için,
bunu dile getirdiğiniz için teşekkür ediyorum.
Kanal arkadaş geldi.
- Lütfen gözünüzü kapatın, bir arkadaşımız bize bir şey anlattı, dedi ki: Bir
adam var, hanımı ölmüş, çoktan ölmüş. Lütfen bir bak bakalım, bu vefat
eden hanım kocasına gelip görünüyor mu? Bu adam kimdir? Bilmiyoruz
Nerede yaşar onu da bilmiyoruz. Bunların zaten hiçbir önemi yok. Biz, 5.
boyutta bunlara ihtiyaç duymayız. Bu adamın hanımı ölmüş, adam
hanımını çok seviyormuş, hanımı da onu çok seviyormuş. Hanımı vefat
etmiş hanımın kocasına gelip görünüyor mu? Görünüyorsa ne şekilde
görünüyor?
- Gözümün önüne nal geldi.
- Neden? Ne oldu?
- Neden geldi bilmiyorum, ama şanslı çok şanslı, ben şanslıyım, senin eşin
olduğum için diyor hala.
- Şuna odaklanın, başka bir şeye odaklanın. Kocasına görünüyor mu?
Gelip kocasına görünüyor mu?
- Evet, tam böyle ortada görüyorum, onu şimdi.
- Peki kocasına insan olarak mı görünüyor? Kocasına hayvan olarak mı
görünüyor? Ne olarak görünüyor kocasına?
- At olarak gördüm.
- Peki atın dışında, başka bir hayvan olarak görünüyor mu?
- Şu anda insan olarak görünüyor.
- Tamam çok teşekkür ederim. Lütfen gözünüzü açınız, belki tam kanal
olamayabiliriz.

68
Refik Hoca telefonla bir kanal arkadaşı aradı. Ve ona aynı şekilde az
önceki kanala arkadaşa söylediklerini söyledi. Refik Hoca ve yine o ölen
hanımının kocasına görünüp görünmediğini ve hangi hayvan olarak
göründüğünü sordu.
- Kuş geldi gözümün önüne güvercin ya da serçe kuşu gibi böyle bir kuş
geldi.
- Peki, adama göründüğünde, adam nerede görüyor? Nasıl görüyor? Yani
yürürken mi koşarken mi evindeyken mi? Başka bir şey de mi? Nerede?
- Dışarıda. Yolculuk esnasında yol görünüyor, gözüküyor. Araba geldi şu
anda.
- Sevgi sen, hep doğru söylediğini biliyorum ama şu anda yayındaki
arkadaşların da emin olması için, lütfen yemin et, ben sizi duymadım, diye.
- Hocam telefon açık ama, ben 10 dakikadır hiç o içerde salonda, ben
temizlik yapıyorum, şu anda da balkondayım. Hiç dinlemedim. Her
zamanki gibi mutfakta duruyor telefon ve yayınınız açık ve o mutfakta
kalıyor. Ben bazen alışverişe de çıkıyorum yani böyle, daha önce de
sormuştunuz, hepsini görmüştüm.
- Tamam, bir kuş olarak geliyor. Adam arabanın içinde mi?
- Cam kenarında görünüyor, şimdi.
- Evin camı mı arabanın camımı?
- Yol var, yol kenarı geldi, kenarındaydı. O camın kenarına konduğunu
gördüm. Uzaklaşıp bakınca araba olduğunu görüyorum.
- Tamam, lütfen bak, kuş gelip ne söylüyor? Niye geliyor? Niçin geliyor?
- Görmek için geliyor. Geliyor bakıyor, sadece bir şeyler anlatmaya
çalışıyor, ama anlatamıyor.
- Lütfen şunu sor o kuşa, de ki; ruhlar öldükten sonra 5 boyuta gidiyor, bir
de istediklerinde hayvan kılığına girip bu dünyaya geliyorlar mı ruhlar?
- Evet, böyle sadece hayvan değil her şekle giriyorlar.

69
- Peki. Lütfen bu kuşa sor de ki; sen kocanın hayatına karıştın mı bugüne
kadar? Onun başına gelecek tehlikeleri bertaraf ettin mi?
- İki yaptı, böyle iki defa ikaz etmiş. Öyle bir şey görmüş. Ve ondan sonra
bir şey atlatılmış, iki kez bir şey olmuş, yaşanmış.
- Tamam, lütfen gözünü aç, çok çok teşekkür ederim.

51.İSİM BULMA
Fatma Hanım sizden bir başka bir şey daha isteyeceğiz. Kanal arkadaş
yine yan odaya gönderildi.
- Fatma Hanım, lütfen bu vefat eden hanımın adını söyleyin bize.
- Aynur.
Kanal çağırıldı.
Sizce isim bulabilir mi?
- Melek Hanım hoş geldiniz. Hani demin bir kadın vardı ya, vefat etmişti,
kuş olarak kocasına gelip görünüyordu. Lütfen biz bu kadının adını
bulacağız. Bize, Fatma hanım o kadının adını söyledi. Siz duydunuz mu?
- Hayır.
- Yemin edin.
- Yemin ederim.
- Peki şunu istiyoruz. Bu nasıl bulunacaktı. Siz harfleri bir kağıda
yazacaktınız ve benimde elimde bir bardak var, harfi yazıp bardağa
atacaksınız. Lütfen bir sesli harf alın.
- ' A ' harfi.
- Ve ' A ' harfini kağıda yazın. Sonra da benim elimdeki bardağa atın.
Bardağa giriyorsa, 10 saniye orada kalıyorsa, ' A ' harfi var demektir.
- Attım.
- Girdi mi?
- Girmedi.
- Yeniden atın.

70
- Şu anda girdi.
- Demin niye girmedi? Demin ne oldu dışarı çıktı?
- Ben atamadım galiba.
- Peki ' A ' harfi girdi. Sonra başka bir sesli harf alınız.
- ' E ' harfi.
- Tamam ' E ' atınız, bardağa girecek mi?
- Girdi.
- 10 saniye sayın, 10 saniye sayacağız. 10 saniye boyunca duruyorsa
kabul, durmuyorsa kabul değil. 1 - 2 - 3 - 4 - 5 - 6 - 7 - 8 - 9 - 10 duruyor
mu? Çıktı mı?
- Durmuyor, şu anda göremedim orada.
- Peki, başka bir sesli harf alın, hızlıca.
- ' İ ' harfi.
- ' İ ' harfini attınız hızlıca.
- Attım.
- Girdi mi?
- Girmedi.
- Peki başka bir harf alın sesli harf.
- ' Ü 'harfi.
- ' Ü ' harfini atınız.
- Girdi.
- 1O saniye sayalım. 1 - 2 - 3 - 4 - 5 - 6 - 7- 8 - 9 - 10 duruyor mu? Gitti
mi?
- Gitti.
- Peki, ' U 'harfini atın.
- Attım.
- Girdi mi? Girmedi mi?
- Girmedi.

71
- Peki, o zaman deminki bardak olayını bırakalım. Sizin gözünüzün önüne
resimler gelsin. Ne resmi geliyor bu kişinin adı ile alakalı?
- Şöyle benim önüme direkt, isim geldi.
- İsmi söyleyin.
- Sebahat diye bir isim geldi.
- Sebahat değil. Ve şimdi tek tek şöyle konuşalım. 5 Boyut bu ismin ilk
harfini size göndersin, ilk harfi ne? Hangi harf?
- ' A ' harfi geldi. Çok doğru ilk harfi ' A ' ikinci harfi ne?
- ' Y ' harfi geldi.
- Bravo devam edelim, Y'den sonra ne var?
-'Ş'
- Bir daha söyleyin, Y'den sonra ne var?
-'Ş'
- Kesin görüyor musunuz?
- Görüyorum şu anda.
- Sonra?
- ' E ' Ayşe.
- Bitti mi yoksa başka harf geliyor mu? Hani, Ayşe'den sonra bir harf geliyor
mu?
- Sanki öncesinde var mıydı bir harf, sanki öncesinde var.
- Ne hangi harf?
- ' T ' olabilir mi?
- Yani siz görüyor musunuz?
- Görüyorum.
- Şimdi hangi harfler yan yana geldi?
- Şu anda da Ayten görüyorum. Peki niye Ş'den önce başka bir şey vardı
dedin. Bakalım Ayten mi? Hadi Ay'dan sonrakileri iptal edelim sadece ' AY
' var, ' AY ' demin, ' Ş ' demiştiniz, onları iptal edelim. AY'dan sonra hangi
harf var?
72
-'N'
- Bravo. Peki bitti mi? Niye ' N ' harfi gelmedi?
- Bilmiyorum, hocam neden gelmedi?
- Tamam ' AY ' ve ' N ' harfi var.
- Aynur.
- Peki açın gözünüzü tebrik ediyoruz. Bu kadının adı Aynur. Lütfen, yine
yan odaya gidin, hemen sizi çağıracağız. Fatma Hanım bu merhum Aynur
Hanım'ın soyadı ne?
- Tam hatırlayamadım şimdi.
- Tamam, soyadını boşverin, kocasının adı ne?
- Nuri.
- Tamam, arkadaşımızı çağıralım yan odadan.
- Hocam soyadı Göktaş'tı.
- Tamam, şimdi onu iptal edelim.
- Melek Hanım lütfen gözünüzü kapatın, bu kadının kocası vardı ya, hani
arabadaydı.
- Evet.
- Kocasının adını bulacağız. Lütfen ilk harfini 5 Boyut size yazsın,
göstersin.
- ' K 'geldi.
- ' K 'değil. Söyleyin, lütfen bu kişinin adı gelsin, kocasının adı.
- Yine ' A 'geldi.
- ' A 'değil. Ve lütfen bir kez daha gözünüzü açın. Ve 5 Boyut lütfen ismi
gönderin bu kişinin isminin ilk harfi ve sonra yanındaki harfi gelsin.
- ' N ',' U ' harfi geldi.
- İlk harfi Manisa mı? Niğde mi anlamadım?
- ' M 'Manisa.
- Sonra ne geliyor? 3. harf.
- ' S ' harfi.
73
- Lütfen gözünü aç. 5. boyuta söyle, de ki; şu an biraz karışık geldi. Lütfen
yeniden gelsin harfler, ilk harf.
-'N'
- Bravo sonra?
-'E'
- ' E ' değil. N'den sonra başka harf gelsin. ' N 'harfi doğruydu, yanındaki
ikinci harf gelsin.
- ' İ ' mi hocam?
- Yok, siz ne görüyorsanız.
- Göremedim.
- Tamam ikinci harf dursun, 3. harf gelsin.
-'D'
- Tamam bulamadık. Peki hiç Nuri geldi mi?
- Gelmedi.
- Ve aslında demin ' MU ' geldiğinde, belki ' NU 'ya benziyordu. Tamam,
şimdi şunu gördük. Bu kişi bu merhum bu dünyaya gelip, bir kuş şekline
giriyor, kocasına görünüyor. Ve ona bir şeyler anlatmaya çalışıyor,
sevgisini. Ve bu merhumenin adı Aynur'du, kocasının adı da Nuri. Siz
bunun adının Aynur olduğunu bildiniz. Sevgi Hanım bunun kuş olduğunu
gördü. İşte, biz böyle bir dünyadayız. Ve biz daha önceki çalışmalarımızda
şunu gördük: Ruhlar oradaki ruhlar, vefat etmişlerimiz, eğer birinin başına
bir kaza gelecekse, bunu önlüyorlar. Ona doğru yolu gösteriyorlar. Biz de
bu üçüncü modülde şunu istiyoruz. Bizim ruhlarımızın şifaya vesile
olmasını istiyoruz. Bizim ruhlarımızın aynen o Aynur Hanım'da olduğu gibi
bilgeliğe, berekete vesile olmasını istiyoruz. Bizim ruhlarımız huzura,
mutluluğa, cesarete, 36. enerjiye ve sonrasına vesile olsun istiyoruz. Peki
bir çalışma daha yapalım. Oradaki bir katılımcıya Refik Hoca dedi ki; bize
hiç söylemeyin, şuraya kağıda oğlunuzun adını yazın. O da elinde tuttuğu

74
bir not kağıdına yazdı. Peki lütfen Melek Hanım şu anda arkadaşımız
kendi oğlunun adını yazdı. Lütfen ismin ilk harfi gelsin, hangi harf geliyor?
- ' İ ' harfi geldi.
Refik Hoca oradaki katılımcıya soracağım ilk harfi ' İ ' mi değil mi? Değil
dedi. Tamam lütfen bak başka bir harf gelsin.
- Göremedim hocam.
- Biraz bekleyelim mi bir harf gelsin.
- ' T ' harfi geldi.
( ilk harfi T' mi diye sordu. Refik Hoca hayır dedi. Bize ilk harfini söyleyin,
dedi. )
- ilk harfi ' F ' imiş. Şimdi bak.
- Söyleyebilir miyim ismi?
- Harf harf söyleyin, lütfen.
- Fransa'nın F'si.
- ' F 'den sonra ne var?
-'A'
- Tamam doğruymuş, ' F 'den sonra ' A ' var.
- Ondan sonra ' T '
- FAT, doğru buraya kadar.
-'İ'
- Tamam, Fati.
- ' H ' . Fatih.
- Tamam, Fatih. Kızınız var mı? Lütfen onun adını yazın. Melek hanım sizi
tebrik ediyorum. İşte adı Fatih imiş. Kızının adını yazdı. Lütfen kızının
adının ilk harfini bul.
- ' S ' harfi.
( Refik hocası ilk harfi S'mi diye sordu? Hayır dedi. Bize söyleyin ilk harfini
öyle kolaylaştıralım ilk harfi ne?
- İlk harfi Adana'nın 'A' sı.
75
-'L'
- ' L ' değilmiş ikinci harf.
- ' Y '.
- Değil.
- Göremedim hocam.
- Olsun bir bekleyelim. Son bir tane bekleyelim, bir harf.
- ' K ' olabilir mi? K gördüm şu anda.
- Tamam, lütfen gözünüzü açınız.
( Refik Hoca ismi sordu, Asilay. )
- Asilay'mış.

52.RUHLARIN YARDIMI
Arkadaşlar şundan dolayı isim çalışmasına geçtik. Ruhlar bu dünyaya
gelip aramıza karışabiliyorlarmış, hayvan şeklinde ya da başka şekillerde.
İhtiyaç duymuyorlarsa, sizin babaannenizde ve babanızda olduğu gibi
gelip karışmıyorlar. Ve biz bunların isimlerini istersek bulmak kabiliyetine
sahibiz. İşte nasıl ki, vefat eden birinin gelip bu dünyada bazı işlere
karışıyorsa, biz yaşıyorken de, biz vefat ettikten sonra da, bu dünyada
kalanlar bizim ruhlarımızdan şifa, bereket ya da bilgelik istediklerinde,
bunlara bizim ruhlarımız vesile olabilsin. Biz öğleden önce bunun
anlaşmasını konuşmasını yaptık. İnşallah bu böyle olsun amin.

53.SORU
- Ruhumuzun şifacı olması, arkadaşın ruhunu çağırmak için bir cümle var
mı?
- Hayır. Herhangi bir arkadaşınız şu anda, keşke Adil Hanım'a ulaşsam
da, şifama vesile olsa demesi yeterli.
- Teşekkür ederim.
Bir de bunlar bizim bilinçli zihnimizle yaptığımız şeyler değil, ruhlarımız
bunu istiyor. Onlar birbirine hemen kontağa geçiyorlar.

76
54.SUDAN KORKMA ÇALIŞMASI
Şimdi, 1. modülden kalan rüyalar ve korkulardan kurtulma konusuna
geçelim. Lütfen söyleyin, Eylem Hanım sizin korkunuz var mı?
- Evet. Benim sudan korkum var. Suya böyle ayağım girdiği zaman, öyle
müthiş bir korku var, bilmiyorum o korkuyu nereden aldım. Ben her sene
tatile gidiyorum, ama suya girdikten sonra panik oluyorum, nefes
alamıyorum.
- Siz ne zamandan beri bu durumdasınız? Yani kendinizi bildiğiniz bileli
mi?
- Aslında şöyle: Ben 13 yaşına kadar deniz görmedim hiç. 13 yaşında
İstanbul'a taşındık, orada gördüm denizi. Benim bir öğretmenim vardı,
adada yalnızdı, gel dedi yaz tatilinde öğrencilerim var, onlara özel ders
vereceğim dedi. Hem de tatil yaparsın dedi, ben onunla beraber gittim.
Dersler bittikten sonra biz denize gidiyorduk hep. 2. ve 3. günü girdik ve
orada dalga geldi, beni aldı götürdü, kimse farkına varmadı.
- O zamana kadar korkun var mıydı? Yok muydu?
- Vardı biraz ama, bu kadar çok değildi, dalga götürdü, boğulma tehlikesi
atlattım. Ondan sonra da hep korku kaldı, yenemedim.
- Tamam. Şu anda bir leğenin içine su koysanız leğene su doldursanız,
içine girseniz gene korkar mısınız?
- Ben bardaktaki suyu korka korka içiyorum. Suyu içerken bile
boğulacağım, diye korkuyorum.
- Denizi falan geçtik. Leğendeki sudan, bardaktaki sudan bile
korkuyorsunuz doğru mu?
- Aynen öyle.
- Önce test edelim sizi. Lütfen bir bardak su getirin bakalım, nasıl
içiyorsunuz?
( Yarım bardak su içti. )
- Peki ne oldu?
77
- Su dilime, boğazıma geldiğinde, yarıya geldiğinde boğulacağım korkusu
orada bırakıyorum. Rüyalarımda hep deniz görüyorum. Çok korkuyorum,
boğulacağım diye.
- Peki, şu anda içinde su olan leğene ayaklarınızı koysanız, korkar
mısınız?
- Su karanlık olduğunda, korkarım. Aydınlık olduğu zaman, yayvan leğen
olursa korkmam, çukurda korkarı.
- Tamam, bunun üç ana nedeni olabilir. Bunlar çok daha fazladır da, üç
ana neden kendisine görünüyor. Bir belki hiç bir korkunuz yoktu, 13
yaşında o adada ki rüzgar, dalgalar sizi bir anda korkuttu. Bu zayıf ihtimal.
İkinci ihtimal; siz aşktan korkuyorsunuz, aşık olmaktan aşırı
korkuyorsunuz. Peki ama diyeceksiniz ki; 12 - 13 yaşında aşktan mı söz
edilir? Şu çevrenizde gördüğünüz aşklar, siz çocukken kötü örnektiler,
belki annenizin babanızın belki aşkı kötü örnek oldu, aşktan
korkuyorsunuz. Ve bir de asıl mesele şudur: Birincisidir, o. Bizler 9 ay bir
denizin içinde yüzdük. Orası Atlantis'ti. İşte, biz o denizde korktuysak,
doğduktan sonraki denizlerde de korkmuşuzdur. Yani siz annenizin
karnındayken, babanız annenizi dövmüşse, babanız annenize kötü
davranmışsa, siz annenizin karnındayken, kötü muamelelere maruz
kaldıysanız ondandır. Şimdi buna bakacağız, ne zaman geldiğini
göreceğiz. Refik hoca telefonla kanal bir arkadaşa bağlandı.
- Lütfen gözünüzü kapatınız, bir arkadaşımız var. Eylem Hanım'ın sudan
korkusu var. Su korkutuyor onu. Lütfen bakın Eylem Hanım'ın sudan
korkusu hangi hayvan olur?
- Su yılanı oldu.
- Tamam. Şunu istiyorum. Eylem hanım siz kaç yaşındasınız?
- 40 yaşındayım.

78
- Hayriye hanım, Eylem Hanım 40 yaşında ve onun sudan korkusu su
yılanı. Lütfen bak bakalım Eylem Hanım 10 yaşında bir çocuk. 10
yaşındayken su yılanı yanında mı? Onun yanında mı değil mi?
- Hayır değil, su yılanı yok.
- Siz 10 yaşındayken Eylem Hanım su yılanı yanınızda değil demek, 10
yaşındayken, sizin böyle bir korkunuz yoktu demek. Peki, lütfen bak, 11
yaşında su yılanı yanında mı değil mi?
- Evet uzakta, yaklaşıyor gördüm ve yılan küçük halde.
- Lütfen bakın, yılanı kim gönderiyor? Kendisi mi geliyor? Niye geliyor?
- Evet kendisi geliyor, uzakta gördüm de o yüzden biraz durakladım,
yaklaştı yaklaştı geldi, yılanın küçük halini görüyorum.
- Peki, yılana sor neden geldin?
( Kanal sesli şekilde nereden, neden geldin, kim gönderdi seni, diye sordu.
)
- Dışarıdan geliyorum diyor, erkek görüyorum. Kim gönderdi deyince,
sanki böyle bir sıçramış, korkmuş, korku var, karanlık gördüm.
- Neden geldin diye sor.
- Kötü niyetten birinden geldim.
- Tamam kim seni gönderdi? Ne kötü niyeti? Nedir? Anlat biraz.
- Karanlıktan geldim diyor, karanlıktan yani erkek görüyorum, ben
karanlıkta. Ve erkekten geldim diyor.
- Tamam. Ona rica eder misin, de ki: Şu anda bu 11 yaşındaki kız çocuğu
büyüdü ve 40 yaşına geldi. Ve onun hayatında korku oluşturmuşsun.
Senden rica etsem geri gider misin?
- Evet dönerim diyor.
- Allah razı olsun ve de ki; haydi,
- O da diyor ki; burada bu enerji de huzursuzum diye söyledi.

79
- Çok güzel ve ona deki; haydi sen zümrüdüanka olmaya hak kazandın.
Zümrüdüanka olmak istersen, zümrüdüanka ol bakalım. Oradan uzaklaşıp
giderken, zümrüdüanka olacak mı?
- Evet, canı gönülden diyor. Tamam gidiyor şu anda mor renk bir anka
oldu. Hem de çok kolay oldu anka.
- Tamam gözlerinizi açınız.

55.PAYLAŞIM
- Hocam bir şey paylaşmak istiyorum. Dün bir enerji akışı geldi, ismini de
söyledi.
- İsmi ne?
- Bunu bir uyguladım birkaç insana. Mumbera diye bir isim. Mumberra
diye bir enerji indi, dün akış oldu. Google'dan baktım, Müberra diye,
İslamiyette Yeni Doğuş demekmiş. Ama ben onu Mumberra diye geldi
bana. İsim olarak yani Müberra'ya da yakın. Şimdi bu enerjiyi araştırabilir
misiniz? Mesela kanallarla bu bir enerjimi? Ve şifa enerjisi diye gösterdi
kendisini.
- Tamam, çalıştığınız arkadaş da burada.

56.21 ARALIK İNSAN OLARAK GELDİ Mİ ?


- Ve şunu istiyoruz. Lütfen, şuna bak. Bugün buraya bizim oturduğumuz
şu evin içine ( Spil'deki bungalov ev ) 21 Aralık geldi mi? 21 Aralık bize
geldi mi?
- 21 Aralık bize geldi mi? Hocam tam soruyu anlayamadım ben, bugün 21
Aralık.
- Bugün 21 Aralık. 21 Aralık bize bir insan olarak geldi mi? Değil mi? Bugün
bir insana dönüşerek geldi mi bugün?
- Tabii, ben onu görüntü olarak gördüm. Şu anda ihtiyar geldi, sanki sakallı
bembeyaz ve elbiseleri böyle çok yıpranmış geldi. Ve değneği de var,
bana böyle açıldı, böyle görüntü olarak açıldı.

80
- Tamam. Acele etme. Sizde bu şekilde geldi, bu ihtiyar tertemiz giyimli
ihtiyar, şu anda bulunduğumuz evin içine girdi mi? Siz hani Selda hanımla
gelmiştiniz ya bu eve. Bu evin içinde mi?
- Şu anda yanınızda.
- Tamam başka bir şey daha soracağım. Bu bize insan olarak mı yani bu
bize Aynen senin tarif ettiğin şekilde mi göründü? Yoksa başka bir insan
şekline girerek mi göründü?
- Evet, birisine çok net bir şekilde görüntü olmuş, ama bu şekilde değil
farklı bir görüntü olarak görmüş, bu insana.
- Bir dakika. Dur bir saniye. Yani bu söylediğiniz ihtiyar, bugün bana ve
buradaki 5 - 6 arkadaşımıza insan olarak göründü mü? İnsan olarak
göründüyse kadın olarak mı? görüntü erkek olarak mı göründü?
- Evet insan olarak göründü.
- Kadın olarak mı göründü bize erkek olarak mı göründü?
- Kadın olarak diye yazıldı bana.
- Tamam. Bu kadın kaç saat kaldı bizim yanımızda?
- 4 saat.
- Doğrudur. Peki bu kadın yalnız başına mı geldi yoksa yanında
başkalarıyla mı geldi?
- Bir kişi daha var yanında.
- Bir kişi mi 2 kişi mi var yanında?
- Şimdi belki de 2 kişi olabilir, ama girişte yanında bir kişi gördüm. Belki de
diğeri daha geriden geldiyse.
- Çok doğru. Bir bak onlar geldiler evde oturdular, burada karşımızda
oturdular koltukta, evin içindeyken, ay lütfen kaç kişiymişler?
- 6 - 7 kişi hepsi mi?
- Biz 6 - 7 kişi olduk doğru ama, bu 21 Aralık bir kadın olarak geldi, yanında
biri vardı. Peki, onlar İzmir'den geldiler kendi arabaları ile geldiler bir
kırmızı araba bak bakalım onların arabasında kaç kişi var?
81
- 4 kişi yazdı bana, üçe değindi önce 4 sonra 3'e indi, bilmiyorum böyle
oldu.
- Tamam 3 kişi geldiler. Peki kaç kadın kaç erkek?
- Ben şimdi 4 kişiyi de söylemek istiyorum. Çünkü, 4 kişi görünmez halde
orada.
- Tamam, peki lütfen kadını biraz tarif eder misin?
- Kadının üzerinde beyaz bir şey gördüm, elbise gibi, paltomu, montumu,
şapkamı beyaz bir şey gördüm, beyaz görünüyor.
- Saçı ne renk?
- Kumral.
- Tamam, peki gelirken bir şey getirmiş ama elinde bir şey var. Onları da
boş verelim, yanında iki kişiyi gördük, yani toplam 3 kişiydiler. Ama biri
bize görünmemiş. Peki niye geldiler?
- Gülmeyin, lütfen enerji vermeye geldiler.
- Başını kaçırdığım için, şu anda bana söyleyebilirsin. Hayriye hanım size
de şimdi yeni baştan soracağız. Lütfen yeni bilgiler gelsin, söyleyin. 21
Aralık bize enerji olarak geldi mi? Diye sorduğumda dediniz ki; evet, ihtiyar
bir adam olarak geldi. Onu biraz anlatır mısın? 21 Aralık bugün bize geldi
mi diye sordum, bakın ne dedi. Her şeyi en baştan anlatın.
- Ben Hızır Aleyhisselam gördüm, değneği ile ve bembeyaz elbisesi ile,
ama yıpranıp tertemiz elbisesiyle. Elbiseler uzun böyle sakallı görüyorum.
Ondan sonra siz diyorsunuz ki; bugün bize insan olarak mı geldi? Evet
öyle dedim, kadın olarak gördüm. Ve 3 kişi, ilk önce 2 kişi giriyor, 3 kişi de
daha sonra katılıyor giriyor. Aynen öyle oldu ve ama kaç kişi geldi diye,
sorduğunuzda, ben 4 kişi gösterdi bana, ama 4 kişi. Ben onu ruh olarak
gördüm, onlarla beraber gelmiş, sonradan tam olarak net olarak 3 kişi
ama, benim için 4 kişi.
- Ve niye geldi dedik size, enerji vermek için geldi dediniz. Aynen ve ben
size açıklayayım: Bugün 1 - 2 gibi kapı çalındı, kapıyı açtık. Serpil Hanım
82
vardı yanında da aşağıda. Yelda hanım vardı, bir de daha sonra içeri girdi.
Murat Bey vardı içeri geldiler, oturdular hoş geldin dedik, çok mutlu olduk.
Dedik ki; isminiz nedir, dedi ki; Yelda. Serpil Hanım'ı, Murat Bey'i
tanıyorduk. Yelda ne demek Hayriye hanım?
- Yel. Rüzgar kelimesinden, dağ dağ kelimesinden geliyor.
- Bravo dağdaki rüzgar, kuvvetli rüzgar. Lütfen, Google'dan bakıp okuyun
dedi oradaki katılımcılardan birine. Yelda en uzun gecedir. İşte, Yelda en
uzun gecedir ve 21 Aralık'tır. Murat Bey ve Serpil Hanım Yelda'yı getirdiler.
Yelda demek, 21 Aralık demek, en uzun gece. İşte, 3 kişi geldiler, hem de
21 Aralık'ta geldiler. Biz hani bugün ne açılım olacak diye beklerken, hem
de Murat getirmişler. Yani şu; 21 Aralık, sizin bütün muradınızı artık
dünyaya serpiyor.
Bütün muratlarınız dünyaya serpildi. Siz ne istiyorsanız, onlar dünyaya
serpildi demek. Ve lütfen, şimdi bize söyleyin. Siz, hani o Yelda hanımın
görüntüsü geldi. Görüntü çok önemli değil, lütfen bir bakın, o hani yanında
4. kişi vardı ya, bu arkadaşlarımız 4. kişiyi görüyor mu? Görmüyor mu? Bu
üç arkadaşımız onun farkında mı? Değil mi?
- Hayır, değil ama farklı bir enerjiyi hissetmişler. Kendileri hissetmişler
bunu, bir farklılık hissetmişler enerji olarak, ama bilmiyorlar, yani.
- Tamam, peki şuna bakın. O enerji gitmiş, bunları bu arkadaşlarımızı mı
getirmiş? Onları toparlayıp getirmiş?
- Hocam aklımı okudunuz şu anda, onu demek istedim. Evet, işte o enerji
bu insanları ve o hanımı iletti size iletti size, yani o geldi ki; Yelda Hanım
geldi ki; size bu yani ismiyle tarif etti enerjiyi, onu demek istedim. Kendi
ismi ile tarif etti.
- Kaf Dağı'nın ötesindeki bu enerjiler Hızır Aleyhisselam gitti. Murat Bey'i
Serpil Hanım'ı harekete geçirdi, onlar da Yelda'yı getirdiler. Onlar da niye
geldiklerini bilmiyorlar ve onlar yanlarındaki 4. kişiyi yani Hızır
Aleyhisselam'ı bilmiyorlar. Ve bize şu amaç için Hızır Aleyhisselam onları
83
getirdi. 21 Aralık'ta sizin bütün muradınız dünyaya serpildi. Bunu
anlamamız için getirdi, doğru mu?
- Doğru. İşte, 4. kişi görünmeyen kişi de Hızır Aleyhisselam onlara iletti,
kendi isimleriyle size ispat ettirdi. Ve dünyaya ispat ettirdi.
- Peki, şimdi onlar arabayla gittiler ya, onların yanında mı bu 4. kişi? Yani,
ruh onlarla beraber, şu anda onlar İzmir'e döndüler. Şu anda onların
yanında mı? Yoksa burada mı kaldı?
- Hızır Aleyhisselam yanınızda gördüm.

57.KISA ÇALIŞMA
Tamam, lütfen herkes gözlerini kapatsın ve 21 Aralık 2021 de şu andan
itibaren bütün dileklerinizi aklınızdan geçirin. Hızır Aleyhisselam bunların
gerçekleşmesine vesile olsun, İnşallah. Her şeyi tüm güzellikleri veren
Allah, Hızır Aleyhisselam vesile olur. İnşallah bir dakika bütün güzellikleri,
bolluk bereketinizi dileyin. Ve gözlerinizi açın, teşekkür ederiz, Hayriye
hanım.

58.KONTROL
İşte gördünüz ve şimdi Eylem Hanım lütfen suyunuzu için rahatlıkla mı
içtiniz?
- Rahatlıkla içtim.
- Haydi bir bardak daha getirin onu da için, nasıl? Tamamen iyileştiniz mi?
Şimdi kurtuldunuz mı?
- Evet, su içerken korkmadım nefesimden boğulacağım diye, Allah'a
şükürler olsun. Baktık, siz 11 yaşındayken gelmiş ve rica ettik, geri git, gitti.
Bu kadar, bu, bu şekilde yok edilirdi.

59.KIBRIS RESMİ
Bir katılımcı söz aldı. " Hocam benim sol omzumda doğuştan beri Kıbrıs
resmi var. Bir de ben dört - beş yaşlarında rüya mı gerçek mi? Onu
bilemiyorum da. Köyde yayık olduğu yerde, çocukken yeni ay dede ile
84
konuşmuş, oturmuştum, böyle ama rüyada mı gerçekte mi? Onu hiç
kimseye söyleyememiştim.
- Lütfen baştan anlatın.
- Benim doğuştan bu sol omzumda Kıbrıs resmi var.
- Omzunuzda Kıbrıs'ın haritası var. Kaç yaşındasınız, siz.
- 54. Tamam Başka?
- Ben dört - beş yaşlarında köy yayıkları oluyordu ya, böyle yaydığımız
onun olduğu yerde, köy evlerinde orada Aydede ile rüyamda mı gerçekte
mi konuştum. Hani çok küçüktüm orasını hatırlayamadım, ama sadece
oturup, böyle konuştuğumuzu hatırlıyorum, Aydede ile. Çok büyüktü böyle
yayık yaydığımız yerde, onu da hiç kimseye söyleyememiştim.
- Tamam biz ne yapalım yani neye bakalım?
- Bakma değil de bu neye işaret şey ne olabilir, diye hep soru işaretleri
kaldı aklımda.
- Tamam, bir kanalı soralım. Fatma Hanım lütfen gözünüzü kapatın. Güler
hanım 4 - 5 yaşlarındayken Ay ile konuşmuş. Lütfen bu 5 - 6 yaşlarındaki
kız çocuğu, görün bakın, bakalım. Ay ile konuşuyor mu? Rüyamı görüyor
nedir?
- Düşmüş mü, sanki yere düşmüş. Sonra kafasını kaldırmış Ay'ı görmüş
gibi. Yere kapaklanmak, düşmüş sonra sanki Ay'ı görmüş gibi kafasını
çarpmış. Tamam ve lütfen bakın. Ne konuşuyor Ay'la?
- Sadece bakıyor Ay'ı görüyor.
- Tamam, eline sağlık, lütfen gözünüzü açınız. Peki, siz öyle bir şey
hatırlıyor musunuz? Düşme ve çarpma.
- Hayır, sadece böyle oturup konuştuğumuzu hatırlıyorum da, ne
konuştuğumuzu hatırlamıyorum. Çok küçüktüm o zaman.
- Peki, biz de bir arkadaşımızı ararız telefonla. Bir kanala bağlandı. Bizim
şu anda bizim programda bir arkadaşımız var. Arkadaşımız şu anda 54

85
yaşında. 5 - 6 yaşlarındayken Ay ile konuşmuş. 5-6 yaşlarındaki bir çocuk,
Ay'la oturmuş konuşmuş. Lütfen o ana gitsene.
- Sanki Ay kocaman olmuş. O da dağın tepesinde oturuyor. Böyle Ay
gelmiş karşısına, inmiş aşağıya, çocukla göz gözeler şu anda.
- Çocuk ne konuşuyor onunla? Ne konuşuyorlar? Diyalog nedir?
- Neden böyle davranıyorsun dedi? Dertleşiyor gibi. Çocuk ona Ay'dan
yardım istiyor, bir şekilde yardım istiyor.
- Lütfen anlamaya çalış, ne için yardım istiyor? Çocuğun hayatında ters
giden bir şey mi var? Nedir?
- Sevilmediğini düşünüyor. Ağlıyor çocuk şu anda ağlıyor ve ağlayarak
anlatıyor. Lütfen bana yardım et. İtilen kakılan ufak ufacık bir şeyi bile çok
büyütür ya, onun gibi bir şey, bir durum. Lütfen bana yardım et diyor,
korkuları var. Çocuğun bir şeyden korkuyor, çocuk olduğu için dinlemiyor,
kimse onu. Lütfen bana ışık ol, ışık tut yanımda ol, bana yardım et, diyor.
Karanlık var, bir tarafta çocuk karanlıktan çok korkuyor. Bir yerden
düşmekten korkuyor, öyle bir şey yaşadımı bilmiyorum. Çimenlik, dağlık,
taşlık bir yerde, bir yerden düştüğünü görüyorum. Çocuğun kuyu gibi bir
yere düşmüş, böyle yüksek bir yerden, benim gördüğüm şu an çocuk
oradan düştüğünü görüyorum. Ve orada korkuyor, korku yaşamış.
- Tamam az önce Fatma Hanım, bize kanallık yaptı. Fatma Hanım doğruyu
söylemiş. Şimdi şunu anladık ki: Biz sorduk. Siz düşüncemi bunu yaptınız
hayır dedi. Düşme yok dedi. Fakat, biz şimdi anladık ki; çocuk çaresizliğini,
sevilmediğini düşündüğünü, istenmediğini ve çocukça endişelerini dile
getiriyor. Bunu Ay ile paylaşıyor ve bir de daha öncesinde düşmüş. Bu
düşüşüne ayın bu düşüşündeki acıyı da Ay'la paylaşıyor, Ay'a anlatıyor,
derdini.
- Evet, aynen öyle.
- Tamam ve lütfen söyle. Ay bu durumda ne yapıyor?

86
- Ona ışık gönderiyor. Sevgi gönderiyor, böyle alıp bağrına basar gibi aldı.
Ve içine ve ışığın içinde yok oldu çocuk ve öyle güvende hissediyor
kendisini. Şimdi de Ay'a baktığında, hep böyle bir huzur, böyle bir sevgi
hissi geliyor. Onu seyrettiğini görüyorum. Yani, uzun uzun Ay'a baktığını
görüyorum.
- Tamam. Dolunay onu dinlemiş, onu bağrına basmış, derdine ortak
olmuş. Doğru mu?
- Evet, doğru.
- Ve Güler hanım da o günden beri derdini paylaşmak için Ay'ı kendisine
canayakın mı görüyor?
- Aynen öyle görüyorum, dua ederken görüyorum. Kafası yukarda Ay'ı
seyrediyor ve Ay çok parlak ışık gönderiyor.
- Tamam ve lütfen bize, bir dakika bekleyin. Güler hanım, lütfen bize anlatır
mısınız? Söylenenleri değerlendirebilir misiniz?
- Ben kız çocuğu olduğum için, istenmeyen çocuk olduğum için, babam
hiç eve gelmemiş. Babaannemin adını koyduktan sonra, babaannem
yalvara yalvara getirmiş. Ben istenmeyen çocuktum, kız oldu diye, oğlan
çocukları hep ölmüş, kız çocuklar yaşıyor diye babam eve hiç gelmezmiş.
Kız olunca istenmeyen çocuktum, yani hiç kimse dinleme gibi bir şansı
yoktu beni.
- Peki.
- Daha yeni yani 1 yıl oluyor, böyle gecenin bir yarısı Elma Dağı'na çıkıp,
orada Ay ışığına orada, bağıra bağıra konuştuğumu. O yansımıştır, o
zaman bağıra bağıra konuşmuştum.
- Yani siz Ay'la konuşunca rahatlıyor musunuz? Ay sizin derdinizi dinliyor
sizi bağrına basıyor mu?
- Bilmiyorum sabaha karşıydı, Elmadağ'da bir yıl oldu. O zaman da
karanlıkta gece sabah 5'e kadar.
- Yani sizi rahatlatıyor mu?
87
- Rahatlatıyor, kimseye anlatamadığımı gidip anlatıyorum. Orası doğru o
yansımıştır.
- Tamam ve Sevgi Hanım, lütfen bak bakalım. Güler hanımın sol omzuna
bak, orada bir doğum lekesi ya da deride bir renk var mı? Neye benziyor?
Varsa şekil olarak neye benziyor?
- Var, çok siyah değil, böyle açık kahverengi gibi, doğum lekesi gibi.
- Şekli neye benziyor?
- Harita, diyorlar da ama ne haritası bilmiyorum. Böyle bir şekil çizilmiş gibi,
sanki böyle yama gibi.
- Tamam lütfen bak nerenin haritasına benziyor? Bize nerenin haritasına
benzediğini söylemişti.
- Dolayısıyla Türkiye'nin dışında.
- Aynen öyle Türkiye'nin dışında ve yakın bir yer. Girit ya da Kıbrıs ama
Kıbrıs geliyor.
- Evet bu Kıbrıs. Lütfen sor, de ki; neden bu Güler Hanım'ın, Güler bebeğin
omzuna Kıbrıs haritası geldi?
- Bu aslında bebek Kıbrıs'ta bir bağlantısı varmış. Bebek orada
doğacakmış, sonra bu tarafta doğmuş, yani bebeğin gideceği önce
bebeğin gideceği yer Kıbrıs'mış doğacağı yer, orasıymış öncesinde. Sonra
bu tarafa gelmiş, bu bebek, bu bebeğin Kıbrıs'ta doğması planlanmış.
- 5 boyutta biraz bunu açıklasın. 5. Boyut tam olarak sebebini açıklasınlar.
Nasıl bir şey bu anlaşılsın.
- Bu bilgileri aldığımız yer var ya, orada bize bir yer açılıyor. Ankalar Meclisi
gibi bir yer açılıyor, masa başındakiler diyor ki; dosya var önlerinde. Orada
onun anlaşması orada gözüküyor. Ama daha sonra birisinin ricası oluyor.
Yani bir istek olduğu için, oradaki dosya alınıp, öbür dosyanın içine
konuyor. Orada, yani hatırı geçen birisi var. Orada öyle bir istek oluyor, o
dosya alıp oraya konuyor.

88
- Tamam. Ruhlar aleminde buna karar veriliyor. Ruhlar aleminde önce
diyorlar ki; Kıbrıs'a doğsun. Sonra başka bir rica geliyor diyor ki; Kıbrıs'ta
doğmasın, kağıtların yer değiştirdiğini gördüm.
- Tamam, gözünü aç lütfen. Allah razı olsun. Güler hanım, sizin ruhlar
aleminde karar verilen, Kıbrıs'a doğsun olayı sonradan değiştirilmiş.
Türkiye'de doğsun olmuş. İnşallah, bu karar sizin bütün hayatınıza şu
andan itibaren şiir öteleri, mucize öteleri, kafdağı öteleri getirsin. Amin.
Sevgi size de teşekkür ederiz.
- Ben de teşekkür ederim kardeşim için sizlerden şifa diliyorum.
- Kardeşine ne oldu?
- Büyük bir ameliyat geçirecek, Cuma gününe kadar gün verecekler, belli
oldu artık. Aort genişleme yapıyormuş, yırtılıyormuş, damar
değiştirecekler. Yani bu yapılması gerekiyormuş böyle bir şeyin. Ve açık
kalp ameliyatı biraz riskli, hele ki bu dönemde ama kolaylıkla geçmesini
diliyorum. Sizin duanıza, sizin çalışmaları, bizim çalışmalarımız sayesinde
gördüm, yani biliyorum, zaten ben onu yaptım. Yani damarın içine stent
koydum, bir de dışından koydum, orayı sağlama aldım. Garantide şu anda.
- Tamam, kalp ameliyatı olacak. Peki, lütfen gözünü kapat ve bak bakalım,
şu anda bu odanın içerisinde bir enerji var mı?
- Sizin bulunduğunuz yerde var.
- Ne var? Kim var?
- Hızır enerjisi var, şu anda beyaz kıyafetli o yukarıdan aşağıya sanki, siz
gibi yansıyor. Kim olduğuna bakınca kıyafet benziyor, böyle.
- Tamam, bunu biz yaklaşık 20 dakika önce Hayriye Hanımla da konuştuk.
Hızır Aleyhisselam'ın burada olduğunu söyledi. Ve lütfen Hızır
Aleyhisselam'a söyle: Hızır Aleyhisselam benim kardeşime ameliyatta
yardım eder misin? Ve hatta şu an şifasına vesile olur musun?
- Olacağını söyledi, elini başının üzerine koydu.

89
- İnşallah, şu andan itibaren buna vesile olsun, ameliyata ihtiyaç kalmasın.
Amin.
- Teşekkür ederiz, güle güle.
İşte böyle, Ay size yardım etmiş. Sizin bu Kıbrıs'ınızı da anladık.

60.SORU
Soru geldi.
- Benim çevremde çok obezite insan var, çok kilolu insanlar var. Onların
sorduğu şey nasıl kilo verebiliriz?
- Kilo problemini çözüyoruz.

61.KİLO - OBEZİTE ÇALIŞMASI


Kapatalım gözlerimizi. Kilo problemimiz için bir okyanus çalışmamız var.
Okyanusu yapacağız. Kendinizi bir okyanusun dibinde hayal ediniz.
Görebilenler görsün, göremeyenler sadece niyet etsin. Kilo problemini
ortadan kaldırmak için, şimdi çalışacağız. Çağımızın problemlerinden biri
obezite, bu aşırı kilo kilolardan kurtulmak üzere çalışacağız. Bir okyanusun
dibinde hayal edin kendinizi. ( (kanal ) Eylem Hanım lütfen anlatın
okyanusun dibinde neler görüyorsunuz? Nasıl bir okyanustasınız?
- Böyle foklarda benimle beraber yüzüyor. Dipteyim güneş var, dibine
vuruyor.
- Fatma Hanım lütfen, siz bulunduğunuz okyanusu tarif ediniz.
- Benim de kumlar var, arkadaşımın dediği gibi, güneş ışınları vuruyor.
Küçük balıklar var. Taş, kaya, hiçbir şey yok, yosun var.
- Peki, lütfen bu okyanusun içinden, bir çınar ağacı olarak yükseldiğinizi
hayal edin.
Siz okyanusun dibindesiniz. Bir çınar ağacına dönüşün. Köklerimiz
okyanusun dibinde, dallarınız, yapraklarınız, okyanusun üzerinde, bu
çınarı görünüz. Köklerimiz okyanusun derinliklerinde, okyanusun
tabanında aşağılara inmiş, suyun gitmediği yere köklerimiz gidiyor.

90
- Eylem Hanım lütfen anlatın görüntüyü.
- Gövdesi büyük bir uzun çınar ağacı oldum. Yapraklarının biraz aşağıda,
suyun içinde kafamın biraz yukarıda, köklerimi de hiç görmüyorum. Zaten
suyun altına toprağa kuma girdi, kuma girdiler.
- Lütfen Fatma hanım siz söyleyin çınar ağacınız nasıl ve okyanus?
- Benim ağacım da aynı şekilde, köklerin birazı toprağa tam girmemiş
vaziyette. Birazı dışarıda uzun, uzadı iyice, ama biraz kalın, gövdesi biraz
kalın.
- Tamam okyanusun üzerinde, yani suyun üzerinde kalan yapraklarını,
dallarını anlatın.
- Suya değiyor, ama göğe gidiyor, benim çınar ağacım bulutlara gidiyor.
- Benim yapraklarım sararmış gibi.
- Tamam. Şunu istiyorum. Eylem Hanım şunu istiyorum, sonra Fatma
Hanım size de soracağım. Lütfen bakın, o çınar ağacı sizsiniz. O çınar
ağacının kilo almak problemi ağaçta ne olarak görünüyor? Bir hayvan
olarak mı görünüyor? Başka bir şey mi görünüyor? Eylem Hanım sizin kilo
alma probleminiz kendisini gösteriyor, gösteriyor ağaçta belli ediyor,
neymiş?
- Salyangoz. Yapraklarına yapışmış gövdesine yapışmış.
- Tamam ve lütfen Fatma hanım siz anladınız, ne olarak göründü?
- Tosbağa gibi göbekli tosbağa mı desem.
- Tamam tosbağa deyin. Yani çok da adını koymak önemli değil, görmeniz
yeterli. Şunu istiyoruz sizden şimdi: Lütfen bakın bakalım.
- Hamam böceği de geldi.
- Tamam, Fatma Hanım'a soruyorum; bu tosbağaya bakın bakalım.
Okyanusta o tosbağanın parçaları var mı? Tosbağanın atıkları var mı?
Tosbağa o okyanusta yüzerken, sizin ağacınıza çıkarken, geride bir sıkıntı
bırakmışmı? Geride bir atık bırakmış mı? Bunları görün ve Eylem Hanım
hem hamam böceğinin, hem de sümüklü böceğin, bakın bakalım.
91
- Ara sıra ağaca çıkıyorlar, ara sıra okyanusta dolaşıyorlar. Okyanusta
bıraktıkları bir atık, pislikleri var mı?
- Hamam böceğinin kanatları var, bacakları kopmuş bacakları var.
Kanatları var, kopmuş salyangozun hiçbir şey yok, sadece ağaçta.
- Tosbağanın da kabuklarından sanki parçalar var, pislik gibi bir şeyler var.
Peki; şimdi sizleri kilolarınızdan kurtarmak için çalışmaya şu anda
başlıyoruz: Lütfen salyangozu, hamam böceğini ve onların okyanusta
kalan, ağaçta kalan bütün atıklarını, zümrüdüankaya dönüştürün.
Salyangoz, hamamböceği, zümrüdüanka olsun. O çöpler, onların bıraktığı
kanatlar, hepsi zümrüdüanka olsun. Siz de lütfen tosbağanızı
zümrüdüankaya dönüştürün. Siz de lütfen tosbağanın geride bıraktığı, ne
sorun varsa hepsini zümrüdüankaya dönüştürünüz.
- Hepsi bebiş zümrüdüanka oldu, ağaca çıktı.
- Lütfen, onlar büyüsün. Büyük zümrüdüankalar olsunlar, yetişkin.
- Hepsi büyüdü.
Ve şimdi de sizin ağacınızı tamamen yemyeşil güzel bir ağaç yapsınlar.
Ve bulunduğunuz okyanusu tertemiz bir okyanusa dönüştürsünler, bütün
pislikleri, kirleri, hepsini yok etsin. Çünkü, ankanız büyüdü, ağacı yemyeşil
güzel bir çınara ve okyanusun bütün sularını tertemiz, billur suya
dönüştürsün. Bir dakika bunu hayal ediniz. Tertemiz bir okyanus hiç kir
yok, ağaç yemyeşil bir çınar ve üzerinde zümrüdüanka var. Fatma Hanım
oldu mu?
- Temiz bir okyanus ve güzel bir çınar oldu, bu çınarın yapraklarını yeşille
çevirmekte çok zorlandım.
- Bekleriz bir dakika daha yeşerinceye kadar. Eylem hanım, siz nasıl
gördünüz?
- Benim zaten ağacım çok güzeldi, sağlıklıydı. Gövdesi kahverengi
yaprakları çok güzel yeşildi, ama salyangoz yapışmıştı. Bir de birkaç tane

92
hamam böceği vardı. Onlar hepsi yok oldu, küçük zümrüdüanka onları da
büyüttüm, bir tane beyaz zümrüdüanka oldu, ağacın tepesinde şu an.
- Okyanus tertemiz ve çınar ağacı yemyeşil ve tepesinde zümrüdüanka
var doğru mu?
- Evet.
Ve şimdi, okyanus çekilsin, suyu kalksın, tertemiz muazzam güzel bir
manzara, yemyeşil bir çimen. Ve çimenin ortasında dünyanın en güzel, en
yeşil çınarı olsun. Çınarın başında zümrüdüanka olsun.
İki arkadaş ta oldu dediler. Bir dakika bu güzel yeşil çınar ağacına ve
üstünde zümrüdüankayı görünüz. Ve gözlerinizi açınız. İnşallah şifanıza
vesile olsun.
Arkadaşlar gördük. Korkular nasıl yok edilirdi? Ne yaptık? Şu anda Eylem
Hanım 40 yaşında. Kanala sorduk. Ve lütfen dedik, git bak bakalım, Eylem
Hanım'ın korkusu hangi hayvan? Baktı ki; Eylem Hanım'ın korkusu: Su
yılanıydı. Dedik ki; lütfen git bak, 10 yaşındayken Eylem Hanım'ın yanında
su yılanı var mıydı? Yok dedi. O zaman 10 yaşındayken, Eylem Hanım bu
korkuyla içeceği değildi su yılanı yoktu, korkusu yoktu. 11 yaşındayken
evet dedi. Uzaktan bir su yılanı geliyor, peki, biz ne dedik Eylem Hanım?
Biz ne dedik su yılanına? Niye geldiniz dedik? Ve en sonda dedik ki; gelme
gelme dedi ki; tamam dedi. Geri döndü dedi ki; Allah razı olsun, madem
bizi dinledin ve biz de sana hediye sunalım, sen zümrüdüanka ol dedik.
Peki derken, zümrüdüanka oldu gitti, hemen Eylem Hanıma sorduk. Eylem
Hanıma sorduk, nasıl dedik, hemen kendini test etti. Eylem Hanımın
sıkıntısı; su içtiğinde boğulacağını hissetmekti, boğulacağını hissediyordu.
Suyu yavaş ve zorla içiyordu, bir, çalışma bitti 2 bardak su içti de tamamen
kurtuldu doğru mu?
- Evet doğru.
İşte, arkadaşlar bu yöntemi kullanacağız.

93
62.KORKULAR - BAĞIMLILIKLAR İÇİN İKİNCİ BİR
YÖNTEM
İkinci bir yöntem daha var, şu anda birkaç arkadaşımızda bir korku var.
- Evet, hocam bende yüzme ve yılan korkusu var.
Lütfen kapatın gözlerinizi, bütün arkadaşlarımız, bizlerin korkuları farklıdır.
Ya da vardır, belki de yoktur. Varsa ne türden olduğunu hiç söylemeniz
bile gerekmiyor. Şimdi onlardan kurtulmanın ikinci yöntemini
uygulayacağız. İkinci yöntem; demin Eylem hanıma uyguladığımız birinci
yöntemdi. Bakalım ikinci yöntemle nasıl kurtulacağız? Ne olur? Endişeler,
panik atak, uçağa binememek, asansöre binememek, yüksekten
bakamamak, daralan kapalı alan korkusu, sonra alışkanlıklar. Mesela;
kumar alışkanlığı, insana körükörüne bağımlılık, alışveriş bağımlılığı,
internet bağımlılığı, tatlı bağımlılığı, yeme içme bağımlılığı, sonra bir de
sigara kullanmaktan kurtulmak istiyorsa kişi, uyuşturucudan vazgeçmek
istiyorsa, bundan kurtulmak için çalışacağız. Ve alkolden kurtulmak
istiyorsa, bundan kurtulması için çalışacağız. Her türlü kurtulmak istediği
alışkanlıklardan kurtulma çalışması yapacağız. Hani şimdi sorsak,
binlerce farklı türden olabilir. Bir kişi aynı anda bu binlercesinden de
kurtulabilir. Hazır mısınız? Gözünüzü kapatın lütfen, kendinizi bir ağaç
olarak hayal edin. Siz bir ağaçsınız. Fatma Hanım nasıl bir ağaç geldi,
gözümüzün önüne?
- Dut Ağacı geldi.
Tamam, şimdi hepinizin ağacı mutlaka ki; farklıdır. Olsun bu dut ağacının
sigaraymış, uyuşturucuymuş, alkolmuş bunlardan kurtulma ihtiyacı
varmış. Yeme - içme bağımlılığı varmış, tatlı yeme ihtiyacı varmış, insana
bağımlılıkmış, alışveriş bağımlılığıymış, kumar bağımlılığıymış, falan
vesaire. Yükseklikmiş, uçakmış, su korkuları, hayvan böcek korkuları
varmış, hiç önemli değil. Panik atağı varmış, hiç önemli değil. Bunun hangi
korkuları, hangi sıkıntısı varsa, ağaçtan dışarı çıksın. Duman olsun,
94
ağacın yapraklarından bu korkular duman olarak çıksın. Duman
dağılmasın, hemen ağacın yanında bir kuzuya dönüşsün . Bütün bu
kurtulmak istedikleriniz ağacın dallarından çıksın, duman duman. Hani
fırından yeni çıkan bir ekmek var ya, ikiye böldüğünüz de sıcak dumanı
çıkar ya, işte ağacın yapraklarından, dallarından, gövdesinden,
köklerinden çıksıb bu duman. 1 dakika bu duman çıksın. Ve çıkan bütün
dumanlar ağacın yanında bir kuzuya dönüşsün. Şimdi, ağaç ikiye
bölünsün, ortadan ikiye bölünsün, gövdesi. Gövdesinden şimdi daha
rahatlıkla çıkar. Kalan varsa dumanlar onlar da çıksın. Artık, ağaçtan hiçbir
duman yok çıkacak.
- Lütfen Fatma Hanım, nasıl bir kuzu oluştu? Ne renk bir kuzu oluştu?
- Siyah bir kuzu oluştu.
- Tamam. Güler hanım ne renk nasıl bir kuzu oluştu?
- Göremedim de beyaz kuzu hayal ettim, hocam.
- Tamam. Eylem Hanım nasıl bir kuzu oluştu.
- Bembeyaz.
Şunu istiyoruz; bunu kadınlar ve erkekler farklı hayvana dönüştürecek.
Erkekler bunu bir aslana dönüştürsün, bayanlar siz bu kuzuyu bir kaplana
dönüştürün. Fatma Hanım, lütfen kaplanı biraz tarif edin.
- Benim gözümün önüne leopar mı o çizgili çizgili olan, o geldi.
- Tamam ve siz anlatın, Güler hanım ne renk?
- Beyaz kaplan.
Şunu istiyoruz: Lütfen bu kaplanı bir ejderhaya dönüştürün. Nasıl bir
ejderhaya döndü Eylem Hanım?
- Yeşil.
- Tamam.
Bir katılımcı da yeşil, bir diğeri de gökkuşağı renginde, olduğunu söyledi.
Ve şimdi de şu olsun: Sizin bu ejderhanız gökyüzüne bağırsın, desin ki:
"Lütfen gökyüzü, ben ejderhayım ve şimdi zümrüdüanka olmak istiyorum."
95
Gökyüzü desin ki:" Sen zümrüdüanka olamazsın." Eylem Hanım sizin
ejderhanız zümrüdüanka olmak istiyor, ama gökyüzü diyor ki; olamazsın.
Ejderha ne yapıyor? Nasıl bir tavır gösterdi?
- Olurum diyor, olurum, ateş çıkıyor ama, olurum olurum diyor. Gökyüzü
diyor ki; kabul etmem seni, sen zümrüdüanka olamazsın, olurum diyor.
- Olamasın. Evet Fatma Hanım sizin ejderhanız ne yapıyor zumruduanka
olamazsın deyince?
- Benimki Kafasını sallıyor, böyle öfke ile. Yani hayır der gibi kafasını
sallıyor. Öfkeli bir şey şekilde sağa sola.
- Tamam. Güler hanım sizin ejderhanız bu tepkiyi alınca, ne diyor?
- Zümrüdüanka olmam için ne yapmam lazım? Hazırım diyor.
- Siz çizgi filmimizi seyretmişsiniz.
- Evet.
- Peki. Biz bu korkulardan, kötü alışkanlıklardan kurtulmak için, bu
meditasyonumuzu çizgi film yaptık. Güler hanım çizgi filmi izlemiş. Sizler
de daha sonra o çizgi filmi YouTube'dan izlersiniz. Açmayın gözünüzü.
Hani sizin ateş fışkırtıyor ya, Eylem Hanım ve sizin de kızgın Fatma Hanım
diyor ya, kızmış başını sallıyor, gökyüzü diyor ki: Bu kadar sinirlenme, sen
zümrüdüanka olmak için, önce bu kızgınlığından vazgeçmelisin. Ve bir de
zarar veriyorsun, sen sen zarar veriyorsun, bu ağaca. Bu ağacın kurtulmak
istediği bütün şeyler sensin. Zararlı alışkanlıklarısın, zarar veren hiçbir şey
zümrüdüanka olamaz. Git, toprak ol, temizlen gel, zümrüdüanka olmak için
temizlenmem lazım. Ejderha da desin ki; nasıl temizleneceğim? Gökyüzü
ona desin ki; kaplana geri dön, kuzuya geri dön, toprak ol, temizlen, bir
fidan ol, bir çınar ol.
Lütfen, şimdi ejderhamız kaplana geri dönsün, erkekler, aslana geri
döndürün. Lütfen, şimdi kuzuya dönüştürün, peynirden yapılmış bir kuzu
olsun, peynirden bir kuzu. Hani, peyniri heykel haline getirmişler, öyle bir

96
kuzu hayal edin. Refik Hoca arkadaşlara sordu, kuzunuz oldu mu nasıl
diye, peynirden, beyaz olduğunu ve birisi de çökelekten olduğunu söyledi.
Tamam, şimdi şunu istiyoruz: Yağmur yağsın, yağmur yağınca peynir
erisin, çökelek erisin, toprağa karışsın. 10 gün boyunca yağmur yağsın,
bir dakika böyle kalalım. 1 dakika boyunca yağmur yağsın. Tabii bu 1
dakikalık sürede, 10 gün boyunca yağmur yağsın. Bakalım, tamamen yok
olacak mı?
- Peynir çok sert, çok zor.
- O zaman, lütfen çökelekten oluşsun, bu peynir hemen dağılır.
- Evet dağıldı.
- Şimdi, Fatma Hanım sizin de kuzunuz dağıldı, eridi mi?
- Dağıldı, toprağın yüzünde beyazlık kaldı, kar yağmış gibi beyazlık var.
- Güler hanım, sizin ki?
- Benim hiç kalmadı, tertemiz oldu.
Yağmur 10 gündür yağdığı için ve şimdi o kadar çok yağmur yağsın ki
çamur olsun. Çamurun içinde artık görünmesin, çökelek peynir
erimiş.Toprağın altına gitmiş, tamamen toprakta kayboldu mu Eylem
Hanım?
- Evet kayboldu.
Şimdi de hani, yağmur yağdıktan sonra günler geçer, çimenlerin üzerinde
bir karış kadar su kalır ya, su birikintisi. İşte su birikintisinde görün, bakın
bir çınar fidanı çıkıyor. Bir çınar fidanı çıksın. O fidan büyüsün büyüsün
kocaman bir çınara dönüşsün. Fatma Hanım nasıl bir çınara dönüştü?
- Çok büyüdü, uzadı gitti, böyle her tarafı kapladı.
- Tamam çok hızlı büyüdü. Tamam ben de öyle istiyordum zaten. Güler
hanım ne kadar büyüdü?
- 10 katlı apartman büyüklüğünde.
- Bravo. Eylem Hanım sizin için çınarınız nasıl?
- Gökyüzüne değdi, uzun ince oldu.
97
Peki, şimdi de bu çınar ağacı gökyüzüne desin ki: Ben artık zümrüdüanka
olabilir miyim? Fatma Hanım gökyüzü ne cevap geliyor?
- Olabilirsiniz diyor.
- Lütfen, şimdi çınarımız zümrüdüanka olsun. Nasıl bir zümrüdüanka oldu
Güler hanım?
- Bembeyaz, çok büyük, uçaktan daha büyük bir Anka oldu.
- Adile Hanım, sizinki nasıl bir zümrüdüanka oldu?
- Yeşil, boyun kısmında da mor renkler var.
- Fatma Hanım?
- Çok güzel bir zümrüdüanka oldu. Mor, yeşil karışımı, gagası turuncu gibi.
Lütfen. Bu zümrüdüanka şimdi uçsun. Sizin ağacınız vardı ya, hani ikiye
bölünmüştü, içinden dumanlar çıkmıştı. İlk ağacınız. Ağacınız şimdi
tamamlansın. Hani ikiye bölünmüştü bütünleşsin. Ve zümrüdüanka gitsin,
o ağacınızın başına konsun. Sizin ağacınız çok büyük bir çınara
dönüşsün, güzel bir çınara. Zümrüdüanka var, o çınarın başında onu
görünüz. Ben şimdi, Adile Hanım çınarınız nasıl oldu? Onu bir anlatınız,
eskisine nazaran.
- 50 kat daha büyüdü, yaprakları yeşil oldu. Ve yüksekliği, çok yüksek
tahmin edemiyorum. Lütfen hepiniz gözlerinizi açınız. Bu yöntem İnşallah
sizin bütün korkularınızı yok etsin. Biz, bir de bunu çizgi filmi haline
getirdik. YouTube'da duruyor, bunu da isterseniz izleyebilirsiniz.

63.ESTETİK AMELİYAT SONRASI BURUN


ÇALIŞMASI
- Hocam benim oğlumun bundan 6 ay önce falan, burundan ameliyat oldu.
Biz o kadar ısrar etmemize rağmen, bizi dinlemedi. İlle ben estetik
olacağım diye, burun da fazla bir şey yoktu aslında. Burnunun ucunun hafif
düşüklüğünden şikayetçiydi. O kadar söylememize rağmen dinlemedi bizi.
Şimdi burun ameliyatı olduktan sonra, yeni burnunu şey yapmadı
depresyona girdi, bunalıma girdi. Beğenmedi burnunu. Doktor sadece
98
bunun ucundan şikayetçiydi, bu doktor bir burun kemiğini biraz oymuş,
bayağı bir psikoloji bozdu. Bu çocuk yattı kalktı, burnu ile beraber yatıp
kalkıyor. Beni de sinir, stres sahibi yaptı.
- Oğlunuz yanınızda mı? Yanımda da o konuşmak da istemiyor, çok fazla
duymasın diye de, çok sesli konuşmuyorum. Kimsenin öğrenmesini
istemiyor, bilsin istemiyor.
- Tamam, zaten söylemeyin. Biz şimdi oğlunuzun burnuna çalışalım, siz
biraz sonra gider bakarsınız. Lütfen herkes gözünü kapatsın. Melek Hanım
lütfen siz de gözünüzü kapatın ve bize kanal olun. Bir genç var, erkek.
Fatma Hanım'ın oğlu burnun da problem varmış. Yani burnunu
beğenmemiş, gitmiş estetik yaptırmış. Lütfen bak estetikten sonraki, şu
anki durumu nasıl? Güzel mi değil mi?
- Burnunub sağ tarafında siyah bir tıkanıklık, bir şey kalmış orada.
( Anne de tıkanıklık da var, dedi.)
- Biraz, lütfen anlatın, dışarıdan, içeriden, bütün görüntülerini anlatın.
- Yani nefes almasını engellediği için rahatsız ediyor, onu. Orada dışarıdan
ve çok uzunmuş burnu. Uzun olduğu için yaptırmış, ama içeriden içindeki
sorun onu rahatsız ediyor. Şu an sağ tarafı siyah, tıkanıklık onu rahatsız
ediyor.
- İçeride mi bu tıkanıklık?
- Evet, içerisinde.
- Peki, dışarıdan bir görüntü, çukurluk var mı?
- Evet.
- Fatma Hanım, lütfen Melek Hanım'ın söylediklerini bir değerlendirin.
- Evet tıkanıklık var birinde, sağ tarafta galiba. Bir de burun deliklerinde de
eşitsizlik var. Ve burun kemiğini biraz fazla oymuş doktor. Burun
kemiğinden zaten şikayet yoktu. Sadece ucundan, ucundan ucunun
düşüklüğünden şikayet vardı, doktor buna sormadan burun kemiğinde
oymuş biraz. O yüzden de çok şey, şikayetçi.
99
- Oğlunuzun burnu burun ucu uzundu onu düzeltti.
- Evet, çok azcık ucunca uzunluk vardı, başka hiçbir şeyi yoktu.
- Tamam. Melek Hanım, onu söyledi dedi, uzundu. Peki, o söylemediği
halde doktor bir törpüleme yapmış, çocuk istemediği halde. Bakalım şimdi
onu Melek Hanım görsün. Bakalım, törpülemiş mi?
- Şöyle kemiği düz duruyor, kemiğinde herhangi bir sorun görünmüyor.
- Olsun yine de yani, hani çocuğun istemediği bir şey yapmış mı? Bir
yerden törpü yapmış mı?
- Sadece ucunu düzeltmiş, burnun yukarısını alna doğru olan kısma,
kemiği mahvetmiş.
- O dışarıdan mı mahvedilmiş? İç taraftan mı?
- İçeriden.
Haydi, lütfen hepimiz gözümüzü kapatalım. Şunu yapacağız: Hani şu (
Refik Hoca, oradakilere florasan lamba gösterdi. ) yanıyor ya hani, şurada
florasan lamba yanıyor ya, onun burnunun içini bu kadar net Nurla dolu
görelim. Nurla dolduralım burnun içini. Ve burnun etrafını tamamen Nurla
dolu görelim. Ve dün gördük, ondan önceki gün de gördük. Kuyruk
sokumlarını düzelttik. Başka başka neler vardı, hepsine şifa olduk, vesile
olduk. Şöyle 3 dakika. Lütfen hepimiz orada Nur görelim. Bizim bir şey
yapmamıza gerek yok. Hani şöyle olsun, böyle olsun yapmamıza gerek
yok. Biz Nur dolduralım. Tam da Fatma Hanım'ın oğlu nasıl istiyorsa, öyle
bir burun olacak. Burun kemiği ve burnun içi Nur dolu. Eğer Nur görmekte
zorlanıyorsak, gözümüzü açıp hemen şu floresana bakarız. Ve lütfen
gözlerimizi açalım. Belki şimdi gidip bakamazsınız Fatma Hanım, ama
yarım saat sonra, biraz sonra şöyle çocuğunuza çaktırmadan bir anlamaya
çalışırsınız, burnu nasıl oldu diye.

100
64.RÜYALAR
Şimdi rüyalar bahsine geçelim. Eylem hanım sizin gördüğünüz etkisinde
kaldığınız bir rüyanız var mı?
- Vardı ama geçen de arkadaşlara anlatmıştım. 3 tane Dünya yan yana
gördüm.
- Tamam onun dışında hatırladığınız rüyanız var mı?
- Yok ama rüyamın anlamını çok merak ediyorum, birisi olsa da yorumlasa
böyle bana ne anlama geldiğini.
- Siz rüyanızı bize anlatmış mıydınız? Eylem Hanım.
- Anlatmıştım.
- Ben hatırlamıyorum.
- Hatta bir bayan kanallık yapacaktı, ilk gün anlatmıştım.
- Lütfen yeniden anlatın rüyanızı.
- 3 - 4 ay önce iki tepenin, yani iki tane tepe vardı. Onun üstündeydim, hafif
hava böyle tam karanlık değildi. Tanımadığın bir evdeydim. İş arkadaşım
vardı, üstünde kelebek vardı. Kelebeği sevmek istedim, kelebek birdenbire
tavus kuşu oldu. Kelebeği bir kere okşadım, tavus kuşu oldu. Sonradan
plastik bir sandalyenin üzerine oturdum. Tavuskuşu üstümden, böyle sağ
tarafından uçtu, ama görmedim gökyüzünde. Kafamı kaldırdım baktım. 3
tane Dünya var. Üçü de böyle dönüyor, çok hızlı dönüyor. 3 Dünya karşıda
bir tane Ay var. Ondan sonra birdenbire simsiyah oldu, her yer. Korktum,
yağmur yağacak diye ya da doğaüstü bir şey var diye, içeri girdik, hemen
arkadaşımla. Saksının içinde bir sürü çiçek vardı, içerde de onun erkek
kardeşi çıktı. Dedim, ben şimdi burada da yatamam bu gece. Yani, benim
yabancı olduğum birisi var dedim kendi kendime, burada uyuyabilirdim
ama uyuyamam şimdi. Ondan sonra uyandım, çok etkisinde kaldım. İlk
defa rüya gördüm.
- Tamam, rüyanızı anladık, ama lütfen bir kez daha anlatın.

101
- Bir tepenin başında, bir evdeydim, tanımadığım bir evdeydim, ama iş
arkadaşımın eviymiş. O yukarı çıktı, üstünde kelebek vardı. Kelebeği böyle
sevmek istedim, elime attığın zaman, tavus kuşu oldu. Mavi, yeşil bir tavus
kuşu oldu, böyle kucağında kaldı. Plastik bir sandalyenin üstüne oturdum.
O kuş gitti, ama gökyüzünde görmedim. Kafamı kaldırdım, sadece 3 tane
hızlı hızlı dönen Dünya gördüm. Ve bir tane Ay gördüm. Birden her taraf
karardı. Ben de korkup içeri girdim, yerde de saksının içinde bir sürü çiçek
vardı. Ama her taraf taştı, nasıl o saksıda, içinde nasıl yetişiyorlar diye,
düşünürken içeri girdim. İçerde de bir erkek çıktı, tuvaletten. Ondan sonra
o iş arkadaşımın kardeşi imiş. Ben burada uyuyacaktım ama uyuyamam
dedim, rahat edemem, kendime yer aramalıyım dedim. Şimdi, burada
doğaüstü olay var ya da mecbur kalacağım dedim.
- Tamam, lütfen kapat gözünü, rüyanızı bize anlattınız. Lütfen şimdi
rüyanız bir hayvan olsun. Bakın bakalım rüyanızın tamamı bir hayvan
olsun. Hangi hayvan oluyor?
- Kanguru.
- O kanguru hoşunuza gidiyor mu?
- Böyle çok hoşlanmadım, ama çok itici de gelmedi.
- Peki, açın gözünüzü. Ördek, kaz, tavuk, kanguru bunlar şu demek:
Annelik duygularınız çok artmış demek. Siz hani dün de söylediniz. Ondan
önceki gün de söylediniz. Çocuk sahibi olmak istiyorsunuz ya, en fazla
istediğiniz zamanda buraya rüyayı görmüşsünüz. İşte bu Ağustos ya da
ne zamansa, siz çocuk sahibi özlemimizi, çocuk sahibi olma isteğinizi
rüyanızda görmüşsünüz. Öyle mi, çocuk sahibi olmak bu sizin için büyük
bir istek olduğundan, rüyanıza girmiş.

65.RÜYALARIN YORUMLANMASI
Şimdi burası çok önemli bir yer, bu rüyalarla ilgili en önemli nokta:
Rüyamızı nasıl yorumlarız? Rüyalar nasıl yorumlanır. İşte rüyayı

102
göreceğiz, hayal edeceğiz, yani sonra rüyayı bir hayvana dönüştüreceğiz.
Hangi hayvana dönüşmüşse; 1. modül kitapçığmızda bütün hayvanların
manası yazıyor. Siz baktınız; kanguru mu hemen benim söylediğim şey
çıkar, annelik duygularınız kabarmış, çocuk sahibi olmak istiyorsunuz.
Onun için bu rüyayı görmüşsünüz.
- Baş edemiyorum o duygu ile ama anne olmaya öyle bir hazır da değilim.
Onun yüzünden süt hormonlarım yükseldi. Hocam anne değilim, ama süt
hormonlarım yükseldi. İşin tuhaf tarafı; evdeki kediye, bebek gibi
seviyorum, o da benim yakamı her gün emiyor, her gün sanki onun anne
özlemini ben gideriyorum, o da benim evlat özlemimi gideriyor. Artık öyle
seviyoruz birbirimizi ve bir de tam şu söylediğiniz: Evet annelik
istiyorsunuz, çocuk sahibi olmayı çok istiyorsunuz, bir de hazır değilsiniz,
hani onu dediniz.
- İşte ben demin o yüzden sordum. Hani kanguru olduğunu söylediniz ya,
kangurunun annelik olduğunu biliyorum. Buna rağmen sordum size, o
kanguruyu beğendiniz mi? Sevdiniz mi? Dedim. Pek beğendiğimi
söyleyemem, ama itici de bulmuyorum dediniz. İşte hem annelik
duygunuz, anne olmak isteyişiniz çok aşırı, hem de hazır
hissetmiyorsunuz kendinizi. Tabii biz size cumartesi günü anne
olabilmeniz için, çalışma yaptık ya, İnşallah o sizi çocuk sahibi yapsın.
Amin. Kedinizi sokaktan mı aldınız? Petshoptan mı aldınız sokaktan?
- Ne petshooptan, ne sokaktan da almadım. Burada takip ediyoruz. Hani
kimin kedisi varsa, yavrusu olduğu zaman alıyoruz. Yavru aldım 12 hafta
annesinde kaldı. 12 haftadan sonra bana geldi. Şu anda annesi de misafir
bende, evvelsi gün geldi, biraz misafirliğe, annesiyle yakınlaştırmaya
çalışıyorum, bazen annesini kabullenmiyor, artık nasılsa bilmiyorum,
aralarında ne varsa.
- İnşallah sizin de tüm dilekleriniz trilyon katı fazlasıyla gerçekleşsin.

103
- Amin, kediyi o kadar çok seviyorum ki, kalbimde benim böyle, yani sanki
kedi değil, benim için bebek.
- Ve başka Güler Hanım, siz dediniz ya. Bir rüya vardı rüyayı anlatmayın,
hatırınızda kalan sizi etkileyen bir rüya mı var?
- Evet.
- Ne zaman gördünüz?
- 18 sene oldu hocam, ama daha etkisinden kurtulamıyorum.
- Tamam, lütfen rüyanızı gözünüzü kapatın, bir görün.
- Şöyle görmüyorum, hocam sadece kopya alabiliyorum.
- Tamam olsun. Güler hanım açın gözünüzü. ( Kanalı söyledi. ) Melek
Hanım lütfen gözünüzü kapatın. Bakın bakayım, 17 - 18 sene önce, Güler
hanım hangi rüyayı görmüş? Hangi rüyanın etkisinde kalmış?
- İki dağın arasında bir köprü, böyle boşlukta gibi, dağ görüyorum,
arasında köprü olur ya, o boşlukta görüyorum, şu anda kendisini.
- Sonra.
- Korku yaşamış, korku ile beraber tam böyle köprünün ortasında, düştü
düşecek gibi.
- Tamam. Güler hanım lütfen rüyanızı biraz anlatır mısınız? Durun dediğim
yerde durun ama.
- Tamam. Bizim köyleri bilirsiniz hocam, bayan da demişti ya, dağlık taşlık
diye. Bizim köyde büyük bir harmanımız var. Köyün de orayı sel basıyor,
çamurlu sel, çok büyük bir sel basıyor. İçinde böyle timsahlar, bir sürü
içinde, kızım ya da oğlum içinde. Oğlumu kucağıma alıyorum, kaçırıyorum,
arkamı dönüyorum. Aman kızım kaldı diye dönüyorum bakıyorum ki; onu
da artık askerler kurtarsın diyorum, bu kadardı. Ondan sonra uyandım.
- Tamam. Melek Hanım lütfen gözünüzü açın. Normalde rüyaların hepsine
ulaşılabilir. Çünkü, bütün rüyalar 5 boyutta kayıtlı. Peki, bir başka
kanalımıza soralım.

104
66.GÜNEŞE DÖNÜŞEN RÜYA
- Eylem Hanım lütfen gözünü kapat. Hani bizim Güler hanım rüyasını
anlattı ya, timsahlar, kızı ile alakalı rüyayı, lütfen onu bir hayvana
dönüştürün. Bu rüya bir hayvan olsa, hangi hayvan olur?
- Rüya Güneş oldu. Hayvan olmadı. Güneş oldu.
- Güneş demek, baba demek, yani babası ile alakalı rüyayı görmüş. Lütfen
bak bakalım, Güneşe sor, deki: Neden rüya sana dönüştü? Yani sen
neden kızının rüyasına girdin?
- Onun babası ile ilgili bir şeymiş.
- Tamam anlatsın. Babası niye rüyasına girmiş? Ne olmuş?
- Babası onu kızdırmış.
- Biraz ayrıntılar verin, o bir şey yapmak istemiş, babası izin vermemiş.
- O yüzden böyle bir rüya görmüş. Tamam, lütfen gözünüzü açın. Babanız
size karşı nasıldı? Böyle bir tutum oldu mu?
- Babam daha Güler kızım diye daha bir kere kucağına alıp sevmedi, hiç
sevmedi. Hiç sevmeden öldü gitti hocam.
- Söylemiştiniz kız olduğunuz için.
- Evet.
- Ve lütfen rüyanızı yeniden anlatın. Siz de Eylem Hanım lütfen gözünüz
açınız. Yani sizin rüyanızın rüyamızı görme sebebiniz şu: Babanız size
şefkat ve sevgi göstermediği için, size kızgın olduğu için, bu rüyayı
gördünüz. Yani, babanızın tavırlarından kaynaklı. Lütfen rüyanızı
anlatınız.
- Bizim köyde çok büyük harman var. Orayı sel basmış. Çamurlu çok
bulanık bir sel, onun içinde timsahlar kaynıyor, benim çocuklarım da
içindeymiş. Oğlanı kucağıma alıyorum, kaçırırken kız arkada kalıyor,
diyorum ki, kızım kaldı, dönüp baktığımda, onu da askerler alsın kucağına,
askerler de varmış.

105
- Tamam. Eylem Hanım sizin rüyanızı çok iyi, doğrusunu yorumladı. Sizin
babanız neydi? Kız çocuk istemiyordu. Harman yerinde ne olur? Buğday
harmanı mıydı?
- Orada sadece ekinleri getirip sürülüyordu. Ekin sürülüyordu.
- Tamam. İşte, bulunduğunuz yeri sel basıyor, çamur oluyor, içinde
timsahlar yani ölümcül hayvanlar var. Tam bir mahşer yeri. Oğlunuzu
kurtarıyorsunuz, kızınızı kurtaramıyorsunuz. Kızınız tehlikede, kızımı
askerler kurtarsın diye, dua ediyorsunuz. Yani oğlunuzu güvene
almışsınız, kızınız tehlikede, kızlar tehlikede. Şimdi, bu da şundan
kaynaklanıyor: Babanızın kızlara olan isteksizliği, kız çocukları
istememesi, sizi kız çocuğu olarak bağrına basmaması, hep siz de kızlara
karşı bu durumu ortaya çıkarmış. Onlara üzülmek durumunu çıkarmış,
onları hep tehlikede görmenize sebep olmuş. Rüya nasıl görüyorsunuz,
oğlun sağlam kurtuluyor. Siz onu kucağınıza almışsınız, ama kızınız
tehlikede ve sizin babanıza olan duygularınızdan siz bunu görüyorsunuz.
Şimdi bağlantıyı kurabildiniz mi?
- Şimdi, şey de geldi aklıma, ben okula gitmiyordum. 5 - 6 yaşlarında kız
kardeşim vardı, daha 1 yaşına girmediydi. Onu, benle oynasın diye, bana
verdiler, aynı o gördüğüm harmanın olduğu yerde, düştük, ikimiz. Ben
üstüne, o altıma düştü sabahleyin de ölmüştü. Yani bunu, ben hiç kimse
niye bu kızı öldürdün, suçlayan olmadı da şimdi bağlantıyı kurdum. Ben
daha 6 yaşındaydım okula gitmiyordum. Gücüm de yetmediği için,
sürükleye sürükleye götürüyordum çocuğu. Aynı o selin olduğu yerde,
şimdi aklıma geldi. Selin olduğu yerde düştüm, o altıma düştü, ben üstüne,
sabahleyin ölmüştü çocuk.
- Dolayısıyla, babanız sizi istemediği gibi, o diğer kız çocuğunu da
istememiştir, doğru mu?
- Evet.

106
- Kız çocukları istemiyordu ve babanızın kız çocukları istemeyişi, sizin
rüyanıza aynen bu şekilde girmiş. Siz bu rüyanızı babanız kız çocukları
istemediği için, görmüşsünüz. Ve sizin hayatınızın, büyük bir kısmını bu
etkilemiş. Şimdi arkadaşlar rüyanın manasını anlamak anlaşıldı mı? Ve
kitapçığımızda Güneş de yazıyor, renkler de yazıyor. Güneşe baktığınızda
göreceksiniz; baba ile alakalı bilgiler var. Neymiş manasını çözmek?
Gözümüze kapatıyoruz, rüyayı bir hayvana dönüştürüyoruz.
- Peki, böyle değişik gelirse; Güneş, Ay, Yıldız, insanlar, diye soru geldi.
- ( Güler hanım da ) Ben tatillerde de hiç Güneşi sevmezdim. Böyle
Yakamoz, Dolunay onları seyretmeye bayılırdım, dedi. Şimdi, onları
birbirine bağlantı kuruyorum.
- Adile Hanım size birazdan söz verelim. Güler Hanımla konuşalım. Ve
Güler hanım siz Güneşe çıktığınızda, hiç hapşırıyor musunuz? Güneşe
karşı.
- Evet hapşırıyorum, midem bulanıyor, öyle denize gittiğimde,
güneşlenmem, o kadar hiç aram yoktu, güneşli ama, böyle gece
karanlıkta, o dolunayı o yakamozu seyretmek, böyle Ay ile konuşmak,
Dolunayla. Böyle Hilal olduğunda, bize babaannem öğretmişti. Ay
Gördüm, Allah, Amin. Hep böyle Ay'la daha çok yakınlaşma olmuştu. Ama
Güneşe karşı hiçbir ilgim olmadı, benim bugüne kadar.
- Evet, Ay neydi? Annemizdi. Siz annenizle, anneannenizle derdinizi
paylaşmayı hep uygun görmüşsünüz. İşte, baba böyle sorunlara sebep
olduğunda, Güneşe çıktığınızda, hapşırırsanız, Güneş nezlesi olursunuz,
görmek istemezsiniz, kaçarsınız, Güneşten.

67.GÜNEŞ ÇALIŞMASI
Peki Lütfen herkes kapatsın gözünü. Herkes, kendi Güneşini görsün,
babasını yani. Güneşi eğer kızgın bir Güneşse, lütfen tatlı bir bahar Güneşi
görün, tatlı bir güneş bahar Güneşi.

107
- Bir katılım ben hiç hayal edemiyorum, bahar Güneşi hep sertti.
- Babanız sert miydi?
- Babam çok sertti, şu anda yumuşak yani, eskisi gibi değil.
- Tamam, lütfen o zaman şöyle deyin: Güneşe deyin: Zümrüdüanka olsun.
- Oldu. Hemen oldu.
- Biraz öyle görün. Şimdi, zümrüdüankayı yeniden Güneşe çevirin,
göreceksiniz, yumuşak bir tatlı bir bahar Güneşi olacak.
- Evet oldu yakmıyor.
- Ve lütfen 2 dakika böyle kalın. Sonra annenizi de görün, onu da Dolunay
yapın. Parlak bir Dolunay. Ve açalım gözlerimizi.

68.SÜLÜN RÜYASI
- Adile Hanım lütfen söyleyin rüyanızı.
- Dün akşam bir rüya gördüm. Çok etkisinde kaldım. Bir saniye anlatmayın,
söylemeyin lütfen.
Kanal seçildi.
- Lütfen kapat gözünü. Adile Hanım Paris'te. Bir rüya görmüş dün akşam,
etkisinde kalmış. Bu görüntüler gelsin.
- Şimdi gözümün önünde kocaman bir kalp görüyorum. Ama uçuyor da
kanatları da olan anka kuşu diyebilirim. Yani bir kalp zümrüdüankaya
dönüşmüş uçuyor.
- Peki lütfen söyleyin, Adile Hanım rüyanızı. Gözünüz kapalı kalsın, lütfen
anlatın. Böyle mi ne gördünüz?
- Çok enteresan bir rüyaydı. Bu rüyanın çok etkisinde kaldım, acaba bir
hata mı yaptım, bir uyarıcı rüya mı diye sabahtan beri, hep düşünüyorum.
Ben şöyle bir yerleşim alanından geçiyorum, eski komşumuzla birlikte.
Orada bir kilise çıkıyor komşumuz da kilisenin içinden geçerken, o anda
da düşünüyorum. Bu kilise neden bu kadar bakımsız, bu kadar eskimiş,
kimse bunu temizlemiyor, diye düşünüyorum, o anda. O anda kilisenin

108
papazını gördüm, duvar dibinde uzanmış. O da çok bakımsız bir
şekildeydi. Üstü başı normal değildi ve yanında da bir şişe alkol vardı,
böyle bir şey gördüm.
- Tamam. Melek Hanım lütfen gözünüzü açın. Elinize, yüreğinize sağlık.
Siz elinizden geldiğince çok şey yaptınız, galiba bir tek rüyalara tam
giremediniz. Onun dışında her şeyi muazzam derecede etkidesiniz ve
başka bir şey daha gördük. Eylem Hanım, rüyalar konusunda çok iyi.
Eylem Hanım lütfen gözünü kapat. Az önce Adile Hanım'ın söylediği, bu
rüya lütfen bir hayvana dönüşsün. Hangi hayvana dönüşüyor?
- Yeşil bir çekirge gördüm ,yeşil kahverengi karışık.
- Lütfen o çekirgeyi zümrüdüankaya dönüştürün.
- Biraz zorlanıyor, acelemiz yok.
- Beyaz bir anka oldu.
- Ve lütfen gözünüzü açın. Arkadaşlar biz gözümüzü kapattığımızda,
rüyayı bir hayvana dönüştürdüğümüzde; eğer yüksek frekanslıkaslı bir
hayvansa. Daha doğrusu şöyle bakarsınız, ne manaya geliyor. Çekirge
için, şu: Yani şu anda, içinde bulunduğu durum iyi değil. Hani bir sıkıntıdan
kurtulmuş, evet ama tam olarak o sıkıntıdan kurtulmamış, hala o sıkıntının
içerisinde. Peki. Lütfen bir bakın, bu aralar ne tür bir sıkıntınız var sizin
Adile Hanım?
- Ben bununla hiç bir bağlantı kuramadım.
- Yani, bu günlerde, bu aylarda hiç bir sıkıntınız İnşallah yoktur.
- Hayır, hocam ben hiçbir şekilde bu rüyayla bir bağlantı kuramadım.
- Tamam, peki Adile Hanım o zaman şu: Hani, biz bu rüyanın manasını
çözemedik, diyelim. Ve çekirgeye dönüştürdük ya, çekirge güzel bir
hayvan değil, manası güzel değil. Biz onu zümrüdüankaya
dönüştürdüğümüz an, bizim rüyamız için en hayırlı, en güzel sonuçlara
dönüşür. Eğer arkadaşlar gözünüzü kapattınız, hamamböceğine dönüştü
hemen sezonun Zümrüdüankaya dönüştüreceksiniz. Hangi hayvana
109
dönüşürse dönüşsün, onu zümrüdüankaya dönüştürün. Siz rüyanızın size
vereceği olumsuzluktan kurtulursunuz. Rüyanızı eğer olumsuzsa tabi ona
en güzel hale getirirsiniz. Çok kolay yani, rüyanız hangi hayvan. Tamam.
O hayvanın size verdiğimiz kitapta bakın manasına. Eğer manası güzel
değilse, siz onu zümrüdüankaya dönüştürün, o rüya artık sizin için en
hayırlı mucizelerle dolu rüya olur.
- Lütfen söyleyin. Fatma Hanım.
- Hocam ben de parça parça, tam böyle bütünleştiremiyorum ve rüyayı
parça parça bir şey oluyor. Bir bindallı oluyor üzerimde kırmızı, böyle
kırmızı içinde, altın sarısı, içi dışı kaftanı kırmızı bir at gibi, bir şeyin
üzerinde oluyorum. Bir düğün, dernek oluyor, davul oluyor, ama kendimi
yanımda birisi var, ama damat değil, eşim de değil, birisi var ama yanında
kim olduğunu bilmiyorum, amcam gibi oluyor. Sanki tam böyle, hayal
meyal hatırlayamıyorum, bir atın üzerindeyim, davullar zurnalar. İşte, sizin
o bugün anlattığınız düğün gibi, dernek şeyler çıktı, sonra böyle atın
üzerinde yan oturmuşum. Tam at olduğunu da hatırlamıyorum, bir hayvan
üzerinde ama böyle gidiyorum, bir öyle gördüm. Bir de öyle kanal oluyor,
kanaldan su akıyor, tertemiz beyaz su akıyor, kanalın dibinden de böyle
boru geçiyor. Boruda oradan da ayrıca çeşmesi oluyor. O çeşmeden de
böyle temiz su akıyor, içme suyu tadına bakıyorum. Hatta suyun, bu sular
diyorum, buradan doldursam, sonra bir de o kanalın yanında incir ağacı
oluyor. İncir ağacının dalları kalın oluyor, incir ağacının dallarının içinden
böyle su akıyor, orada ondan da su akıyor, boru gibi oluyor. İncir ağacının
dalları boru görevi görüyor, ışıl ışıl tertemiz su akıyor. Buradan da
doldurulabilir. Su soğuk aslında temiz bir dağdan geliyordur, diyorum. Bu
şekilde öyle gördüm.
- Peki lütfen, Fatma Hanım gözünüzü kapatınız. Bu anlattığınız rüyanızı
bir hayvana dönüştürünüz.

110
- Sülün geliyor gözümün önüne de sabahleyin sülün geldi kapının önüne,
durmadan ötüyordu böyle, yani gerçek olan, rüya değil de o yüzden mi
sülün geldi, gözümün önüne sürekli öttü. Kapının önünde böyle daha önce
hiç görmemiştim, sülün.
- Burada siz köyde misiniz?
- Köy gibi bir yer, bahçesinde köy gibi bir yer. Antalya Kemer'de
oturuyorum.
- Bunu ne zaman gördünüz?
- Bu akşam gördüm, dün akşam.
- Sülün demek; giyimine, kuşamına hareketlerine özen gösteren, kibar
bakımlı kadın demek. Siz bu aralar böyle bir durum içindesiniz.
- Çevremde öyle söylerler, giyimime kuşamına özen gösterdiğimi,
özelliğimdir, her zaman içinde, sürekli de söylerler. Yani güzel giyiniyorsun
diyor ki, diye de bu aralar yalnızca değil sürekli öyleyim, yani de.
- Tamam, işte sizin güzel giyinen bir de birazcık etrafına hava atan.
- Evet havalı olduğumu söylüyorlar. Ben bundan hiç hoşlanmıyorum, ama.
- Bu yapınız rüyanız da ortaya çıkmış. Sülün ve de tavus kuşu ikisi aynı
manaya gelir. İşte, arkadaşlar rüyalarımızın ne manaya geldiğini bilmek
için, onu hayvana dönüştüreceğiz, hemen anlamına bakacağız.

69.YASAL BİLGİLENDİRME
Burada yer alan bilgi, yorum, çalışma ve tavsiyeler Sağlık Bakanlığı
Danışmanlığı kapsamında değildir. Tıbbi teşhis ve tedavi yerine geçmez.
Sağlık sorunlarında doktorunuza başvurunuz. Bu pdf paylaşılamaz ve
çoğaltılamaz, tüm hakları saklıdır.

111

You might also like