Professional Documents
Culture Documents
FÂTİHA SURESİ 1
(Bu sure Mekke’de indirilmiş olup 7 ayettir.)
1. Er-Rahmân ve Er-Rahîm olan Allah’ın adıyla (okumaya başlıyorum).
2. Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.
3. (O,) Er-Rahmân ve Er-Rahîm’dir.
4. Din (Ahiret) Günü’nün sahibidir.
5. Biz, yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz.2
6. Bizi sırat-ı mustakime/dosdoğru yola hidayet et.
7. Kendisine nimet verdiklerinin yoluna (ilet). Gazaba uğramış ve sapkınların (yoluna) değil.3
1. Fâtiha Suresi, Kur’ân’ın mukaddimesi/ön sözü mahiyetindedir. Kitap boyunca anlatılacak konular Fâtiha
Suresi’nde özetlenmiştir. Bu konular şunlardır:
- Sadece ve hakkıyla Allah’ın (cc) övülüp yüceltilmesi
- Allah’ın (cc) güzel isimleri ve yüce sıfatlarının tanınması
- Ahiret inancı
- Tevhid (Allah’ı (cc) zatında ve sıfatlarında birlemek, O’na ait olan sıfatları O’ndan başkasına vermemek, hiç-
bir surette bir varlığı O’na ortak koşmamak)
- Allah’tan (cc) her daim hidayet istemek ve doğru yolda kalabilmek için çaba göstermek
- Hidayet öncülerini tanıyıp örnek almak
- Başta Yahudi ve Hristiyanlar olmak üzere dalalet/sapıklık öncülerini tanımak ve onlardan uzak durmak.
2. Ayet, tevhid akidesinin amelî boyutunu anlatmaktadır. Zira tevhid; Allah’ın zatında, sıfatlarında ve fiille-
rinde bir olduğuna inanmak ve bu inanca uygun olarak yalnızca Allah’a (cc) kulluk etmektir. Başka bir ifa-
deyle uluhiyetinde, rububiyetinde, isim ve sıfatlarında Allah’ın (cc) bir olduğuna inanmak ve ortak koşmak-
sızın Allah’a (cc) kulluk yapmaktır. Kur’ân’da tevhidi anlatan/açıklayan ayetler şunlardır:
- Tevhid, Allah’tan (cc) başka ibadet ve kulluğu hak eden hiçbir ilah olmadığına inanmaktır. (bk. 2/Bakara,
163; 21/Enbiyâ, 22)
- Tevhid; Allah’ın (cc) dışında ilah edinilen, Allah’ın (cc) sıfatlarının kendisinde olduğuna inanılan ve Allah’a
(cc) karşı haddini aşan tağutları ve onlara kulluk edenleri reddedip, onlardan sakınmaktır (içtinab etmektir).
(bk. 2/Bakara, 256; 16/Nahl, 36; 60/Mumtehine, 4)
- Tevhid; Allah’a çocuk nispet etmekten, O’nun yardımcıları olduğu inancından Allah’ı (cc) tenzih etmektir.
(bk. 17/İsrâ, 111; 34/Sebe’, 22)
- Tevhid; yaratmada tek olduğu gibi kanun yapma, yasa belirleme ve helal haram tayin etmede de Allah’ın
(cc) tek olduğuna inanmak; “Egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır.” diyebilmektir. (bk. 7/A’râf, 54; 12/Yûsuf,
40 ; 18/Kehf, 26)
- Tevhid; dil, beden ve kalple yapılan amelleri yalnızca Allah’a (cc) yapmak, O’nun (cc) rızasına talip olmak ve
hiçbir şeyi O’na (cc) ortak koşmamaktır. (bk. 6/En’âm, 162-163)
- Tevhid; fayda ve zararın Allah’ın (cc) elinde olduğuna inanmak, rahatlık veya zorluk ânında yalnızca Allah’a
(cc) el açıp dua etmektir. (bk. 2/Bakara, 186; 6/En’âm, 17; 40/Mu’min, 60; 46/Ahkâf, 5-6)
- Tevhid; Allah’ın (cc) eşi, benzeri, dengi, misli olmadığına inanmak ve Allah (cc) hakkında bilgisiz ve saygısız-
ca yapılan benzetmelerden kaçınmaktır. (bk. 16/Nahl, 74; 19/Meryem, 65; 42/Şûrâ, 11)
- Tevhid; her işte Allah’ı (cc) veli/dost ve vekil edinmek, tüm iş ve yönelişlerimizde O’ndan (cc) yardım/istia-
ne talebinde bulunmak ve O’na (cc) muhtaç ve fakir olduğumuzu hissetmektir. (bk. 6/En’âm, 14, 102; 21/En-
biyâ, 112; 35/Fâtır, 15; 73/Muzzemmil, 9)
3. Nimet verilenler Nisâ Suresi’nin 69. ayetinde belirtildiği gibi nebiler, sıddîklar, şehitler ve salihlerdir.
Sünnet; gazaba uğrayanların Yahudiler, sapkınların ise Hristiyanlar olduğunu bildirmiştir. (bk. Tirmizi, 2954,
Adiy ibni Hâtim’den)
2. BAKARA SURESİ
(Bu sure Medine’de indirilmiş olup 286 ayettir.)
Er-Rahmân ve Er-Rahîm olan Allah’ın adıyla
(okumaya başlıyorum).
177. İyilik, yüzünüzü doğu ya da batı cihetine dönmeniz değildir. 179. Sizin için kısasta hayat var-
(Gerçek anlamda) iyilik; Allah’a, Ahiret Günü’ne, meleklere, Kita- dır, ey akıl sahipleri! Umulur ki sa-
b’a ve nebilere iman edenlerin; sevmesine rağmen malı yakın ak- kınıp korkarsınız.
rabaya, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, dilenenlere ve köle- 180. Sizden birine ölüm yaklaşır
lere verenlerin; namazı kılıp zekâtı verenlerin; söz verdiklerinde ve geriye bırakacağı bir malı/ser-
sözlerine bağlı kalanların; fakirlik, hastalık ve savaş zamanında veti olursa ebeveyne ve yakın ak-
sabredenlerin yaptığıdır. İşte onlar sadık olanlardır. Onlar takva rabaya örfe uygun/münasip bir
sahiplerinin ta kendileridir. vasiyet bırakması farz kılındı. Bu,
178. Ey iman edenler! Öldürme vakaları için size kısas hükmü farz takva sahipleri üzerine bir haktır.
kılındı. Hür olana karşılık hür, köleye karşılık köle, kadına karşılık 181. Kim de onu (vasiyeti) işit-
kadın (olmak üzere kısası yapın). Fakat kime de kardeşi tarafından tikten sonra değiştirirse bunun
(kısastan vazgeçilerek) bir şey bağışlanırsa artık (maktul yakınla- günahı, ancak değiştirenleredir.
rı diyeti) örfe uygun istesin. (Katil de) iyilikle ödesin. Bu, Rabbiniz Şüphesiz ki Allah, (işiten ve du-
tarafından (sizin için) bir hafifletme ve rahmettir. Kim de bundan alara icabet eden) Semî’ ve (her
sonra haddi aşacak olursa onun için can yakıcı bir azap vardır. şeyi bilen) Alîm’dir.
27 2. BAKARA SURESİ CÜZ: 2
5. MÂİDE SURESİ
(Bu sure Medine’de indirilmiş olup 120 ayettir.) 2. Ey iman edenler! Allah’ın şiarlarına, haram aylara, Allah’ın evine
Er-Rahmân ve Er-Rahîm olan Allah’ın adıyla hediye edilen hayvanlara, boyunları gerdanlıkla (işaretli kurbanlık-
(okumaya başlıyorum). lara), Rabblerinin ihsan, lütuf ve rızasını arayarak Kâbe’ye yönel-
1. Ey iman edenler! Sözleşmele- miş insanlara (hürmetini çiğneyerek) saygısızlık etmeyin. İhram-
rinize bağlı kalınız. İhramda av- dan çıktığınızda avlanın. Sizi Mescid-i Haram’dan alıkoydukları
lanmayı helal saymadıkça, haram için bir kavme olan öfkeniz/kininiz sizi haddi aşmaya sevk etme-
olduğu size okunanlar hariç tüm sin. İyilik ve takva üzere yardımlaşın. Günah ve haddi aşma üze-
hayvanlar size helal kılındı. Allah, rine yardımlaşmayın. Allah’tan korkup sakının. Şüphesiz ki Allah,
dilediği gibi hükmeder. cezası çetin olandır.
CÜZ: 6 5. MÂİDE SURESİ 106
6. EN’ÂM SURESİ
(Bu sure Mekke’de indirilmiş olup 165 ayettir.)
Er-Rahmân ve Er-Rahîm olan Allah’ın adıyla
(okumaya başlıyorum).
1. Gökleri ve yeri yaratan, karan-
lıkları ve aydınlığı var eden Allah’a
hamdolsun. Sonra o kâfirler, (bir-
takım varlıkları) Rabblerine denk
tutuyorlar.
2. Sizi çamurdan yaratan, sonra
da (öleceğiniz zamanın) müdde-
tini belirleyen O’dur. (Diriliş zama-
nının) müddeti O’nun yanındadır.
Sonra siz (hâlâ) şüphe edersiniz.
3. Göklerde ve yerde (kulluk edi-
len) Allah O’dur. Sizin gizlinizi de
açığınızı da bilir. Kazandıklarınızı
da bilmektedir.
En’âm Suresi Mekkî’dir. Sure, başın-
dan sonuna dek müşriklerdeki inanç
problemlerine temas edip batıl akide-
yi delillerle çürütmekte, sahih akideyi
ortaya koymaktadır. Bu yanlışlardan
biri de şudur: Mekkeli müşrikler, Al-
lah’ın (cc) göklerin rabbi olduğuna ve
yerdekileri yarattığına inanıyorlardı.
Fakat Allah’ın (cc) hayata, dine, eko-
nomiye müdahalesini istemiyorlar-
dı. Kişi ile vicdanı arasına hapsedilen;
tüm putlara, dinlere ve inançlara eşit
5. Hak kendilerine gelince elbette onu yalanladılar. Alaya aldıkları-
mesafede bir Allah (cc) istiyorlardı. Kâi-
nata hükmeden, ama insanlara hük- nın haberleri onlara gelecektir. (Neyi alaya aldıklarını anlayacaklar.)
metmeyen bir Allah (cc)… 6. Kendilerinden önce nice toplulukları helak ettiğimizi görmediler
Allah (cc) genel olarak surede, özel ola-
mi? Size vermediğimiz güç ve otoriteyi onlara vermiş, gökyüzü-
rak da bu ayette Allah’ın (cc) göklerde
nü bol yağmurla üzerlerine göndermiş, nehirleri altlarından akar
ve yerde kulluk edilen, boyun eğilip
kılmıştık. Günahları sebebiyle onları helak ettik ve onların ardın-
teslim olunan, yasaları geçerli olan
tek otorite olduğunu vurgulayarak dan başka bir nesil inşa ettik.
7. Şayet sana kâğıt üzerine yazılmış bir kitap indirsek ve ona elle-
kendisi hakkındaki bu yanlış tasav-
vuru çürüttü. (bk. 11/Hûd, 87) riyle dokunacak olsalar (yine de) o kâfirler, “Bu apaçık bir büyü-
4. Onlara, Rabblerinin ayetlerin- den başkası değildir.” diyecekler.
den bir ayet geldiğinde mutlaka 8. Dediler ki: “Üzerine melek inmeli değil miydi?” Şayet melek indir-
ondan yüz çevirirler. seydik iş bitirilmiş/kıyamet kopmuş olur ve onlara süre verilmezdi.
CÜZ: 7 6. EN’ÂM SURESİ 128
Ayet, tevhid misakının alınma nedeni olarak iki sebep zikretmiştir: sa bunlar, hüsrana uğrayanların ta
İlki, “Ben cahildim, habersizdim, duymadım, bilmiyordum.” gibi mazeretleri or- kendileridir.
173 7. A’RÂF SURESİ CÜZ: 9
rilerek) üstün kılınanlar, rızıkları- (cc) nimetlerini inkâr ediyorlardı. (bk. 30/Rûm, 28)
nı onlarla eşit olmak için kölele- 72. Allah sizin için kendi nefislerinizden eşler yarattı. Eşlerinizden
rine vermezler. (Böyleyken şirk de sizin için çocuklar ve torunlar yarattı. Sizi temiz şeylerle rızık-
koşarak) Allah’ın nimetini inkâr landırdı. (Hâl böyleyken) batıla inanıp Allah’ın nimetini inkâr mı
mı ediyorlar? ediyorlar?
CÜZ: 14 16. NAHL SURESİ 274
5. Ne onların ne de babalarının
konuya dair hiçbir bilgisi yok-
tur. Ağızlarından çıkan bu söz ne
kadar da büyük! Onlar yalnızca
yalan söylerler.
Allah (cc), şirki ve çeşitlerini tanıttığı
birçok ayette müşriklerin bilgisiz ca-
hiller olduğunu vurgulamış ve zım-
nen onları şirke götüren sebebin ce-
halet olduğuna işaret etmiştir. (bk. 9/
Tevbe, 6; 12/Yûsuf, 40; 21/Enbiyâ, 24;
27/Neml, 61; 31/Lokmân, 25; 39/Zu-
mer, 29, 64)
6. Bu söze (Kur’ân’a) inanmadılar
diye arkalarından üzülerek ken-
dini öldüreceksin/helak edecek-
sin öyle mi?
Allah’ın (cc), Resûl’ünü tesellisi için bk.
20/Tâhâ, 2
7. Şüphesiz ki biz, hangisinin daha
güzel amel yapacağını denemek/
ortaya çıkarmak için, yeryüzünün
üzerindekileri onun için bir süs
kıldık.
8. (Yine) şüphesiz ki biz, onun üze-
rinde (süs kıldıklarımızı) kuru/ve-
rimsiz bir toprak yaparız. 12. Sonra da (onlar hakkında ihtilaf eden) iki zümreden hangisi kal-
9. Yoksa sen, Ashâb-ı Kehf ve dıkları süreyi daha doğru hesap edecek diye onları uyandırmıştık.
Rakîm’i bizim ayetlerimiz arasın- 13. Biz sana, onların kıssalarını hak olarak/gerçek hâliyle anlatı-
da en ilginç olanı mı sandın? yoruz. Şüphesiz ki onlar, Rabblerine iman etmiş bir grup gençti
10. (Hatırlayın!) Hani o gençler ve biz de onların hidayetlerini arttırmıştık.
mağaraya sığınmış ve “Rabbimiz! 14. Ve kıyama kalkıp, “Bizim Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir!
Bize katından bir rahmet ver ve Onu bırakıp da hiçbir (sahte) ilaha dua etmeyiz. Andolsun ki o tak-
işimizde en isabetli olanı bize ko- dirde batıl/saçma bir şey söylemiş oluruz.” dediklerinde, onların
laylaştır.” demişlerdi. kalplerini (yakin, sabır ve kararlılıkla) pekiştirmiştik.
11. (Dış sesleri duymamaları ve 15. “İşte bunlar, bizim kavmimiz. (Tutup) Allah’ın dışında ilahlar
derin bir uykuya dalmaları için) edindiler. (Bu yaptıklarının doğruluğuna dair) apaçık bir delil ge-
mağarada uzun yıllar kulakları- tirmeleri gerekmez miydi? Allah’a yalan uydurup iftira edenden
na (ağırlık) vurmuştuk. daha zalim kim vardır?”
CÜZ: 15 18. KEHF SURESİ 294
23. MU’MİNÛN
SURESİ
(Bu sure Mekke’de indirilmiş
olup 118 ayettir.)
Er-Rahmân ve Er-Rahîm olan
Allah’ın adıyla
(okumaya başlıyorum).
1. Şüphesiz ki müminler, kurtulu-
şa ermişlerdir.
2. Onlar ki namazlarında huşu içe-
risindelerdir.
Huşu; sükûnet, hareketsizlik, kısılma
ve dinme gibi anlamlara gelir. Namaz-
da huşu; kalpte var olan mutmainlik,
huzur, sükûnet ve Allah’ın (cc) huzurun-
da olma şuurunun bedene saygı, ha-
reketsizlik ve edep olarak yansıması-
dır. Huşu, namazda kalbin ve bedenin
Allah’a (cc) karşı edeple süslenmesidir.
Namazın kişiyi kötülükten alıkoyma-
sı (bk. 29/Ankebût, 45), sabrını arttır-
ması (bk. 2/Bakara, 45), bencillik ve
cimrilikten alıkoyması (bk. 70/Meâric,
19-22) ve günahları gidermesi (bk. 11/
Hûd, 114) huşuyla kılınan namaz için
söz konusudur.
3. Onlar, boş şeylerden yüz çevi-
rir, ilgi duymazlar.
4. Onlar, zekât sorumluluğunu ye-
rine getirirler.
5. Onlar, iffetlerini korurlar.
6. Eşleri veya cariyeleri müstes-
na. Bunlarla (beraber olmaları) 10. İşte bunlar vâris olanlardır.
nedeniyle kınanmazlar. 11. Onlar, Firdevs Cennetleri’ne vâris olurlar ve orada ebedî kalırlar.
7. Kim de bundan ötesini arar (eşi 12. Andolsun ki insanı süzülmüş çamurdan yarattık.
ve cariyesi dışındakilerle beraber 13. Sonra onu bir su damlası/meni olarak sağlam bir yere/rahme
olmaya yeltenirse), işte böyleleri yerleştirdik.
haddi aşanlardır. 14. Sonra meniyi pıhtılaşmış kan (alak) olarak yarattık. Sonra o kanı
8. Onlar, (gerek Rabbleriyle kendi çiğnenmiş bir et parçası (mudğa) olarak yarattık. Sonra o et par-
aralarında gerek insanlarla ara- çasını kemik olarak yarattık, sonra da kemiğe et giydirdik. Sonra
larında var olan) emanetlerini ve onu (sureti, aklı, duyguları olan) bambaşka bir varlık olarak inşa
sözlerini gözetirler. ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir.
9. Onlar, (vakitlerine, şart ve rü- 15. Sonra şüphesiz ki sizler, bunun ardından mutlaka öleceksiniz.
kunlarına, huşu ve sünnetlerine 16. Sonra Kıyamet Günü diriltileceksiniz.
dikkat ederek) namazlarını ko- 17. Andolsun ki üzerinizde yedi yol yarattık. Biz yaratmaktan (veya
rurlar. yarattıklarımızdan) gafil değildik.
CÜZ: 18 23. MU’MİNÛN SURESİ 342
nün onlara haksızlık yapacağın- 52. Kim de Allah’a ve Resûl’üne itaat eder, Allah’tan (saygıyla)
dan mı korkuyorlar? (Hayır, öyle korkar ve (azabından) sakınırsa işte bunlar, kazançlı olanların ta
değil!) Bilakis, bunlar zalimlerin kendileridir.
ta kendileridir. 53. Şayet (savaşa) çıkmalarını emretsen kesinlikle çıkacaklarına
51. Aralarında hükmetmesi için dair, var güçleriyle yemin ettiler. De ki: “Yemin etmeyin, maruf
Allah’a ve Resûl’üne davet edi- üzere itaat (edin). Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”
CÜZ: 18 24. NÛR SURESİ 356
35. FÂTIR SURESİ 2. Allah’ın insanlara bahşettiği herhangi bir rahmeti kısıtlayacak,
(Bu sure Mekke’de indirilmiş olup 45 ayettir.)
Er-Rahmân ve Er-Rahîm olan Allah’ın adıyla kısıtladığını da ondan sonra salıverecek/önünü açacak yoktur. O,
(okumaya başlıyorum). (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz ve (hüküm ve hikmet
1. Hamd, gökleri ve yeri yaratan, sahibi olan) El-Hakîm’dir.
melekleri ikişer, üçer, dörder ka- 3. Ey insanlar! Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Allah’ın dı-
natlı elçiler kılan Allah’adır. O, ya- şında gökten ve yerden sizi rızıklandıran bir yaratıcı mı var? O’n-
ratmada dilediğini arttırır. Şüp- dan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (O hâlde) nasıl da
hesiz ki Allah, her şeye kadîrdir. (tevhidden şirke) çevriliyorsunuz?
CÜZ: 22 35. FÂTIR SURESİ 434
3. Günahı bağışlayan,
tevbeyi kabul eden,
cezası çetin, lütuf ve
ihsanı bol olan (Allah tarafından
indirilmiştir). O’ndan başka (iba-
deti hak eden) hiçbir ilah yoktur.
Dönüş O’nadır.
4. Allah’ın ayetleri hakkında kâfir-
lerden başkası tartışmaz. Onların
şehirlerde (güç ve şatafat içinde)
dolaşmaları seni aldatmasın.
5. Onlardan önce Nûh Kavmi,
sonra da (Nebi’ye karşı düşman-
lıkla bir araya gelmiş) gruplar
yalanladı. Her ümmet, resûllerini
yakalayıp (hapsetmek ya da öl-
dürmek) istedi. Batıl uğruna (veya
batıl yöntemlerle) mücadele edip,
hakkın ayağını kaydırmak (onu or-
tadan kaldırmak) istediler. Onları
75. Meleklerin arşın etrafını sarmış (bir şekilde), Rabblerini hamd (azapla) yakalayıverdim. Nasılmış
ile tesbih ettiğini görürsün. Aralarında hak ile hüküm verilmiş ve benim cezalandırmam?
“Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun.” denilmiştir. 6. Böylece Rabbinin (azap) sözü,
kâfirler üzerine hak oldu. Hiç şüp-
hesiz onlar, ateşin ehlilerdir.
7. Arşı taşıyan ve onun etrafında
bulunanlar, Rabblerini hamd ile
40. MU’MİN (ĞAFİR) SURESİ
(Bu sure Mekke’de indirilmiş olup 85 ayettir.)
tesbih eder, O’na iman eder, iman
Er-Rahmân ve Er-Rahîm olan Allah’ın adıyla edenler için bağışlanma talebin-
(okumaya başlıyorum). de bulunur ve “Rabbimiz! Rahmet
ve ilimle her şeyi kuşattın, tevbe
1. Hâ, Mîm. eden ve senin yoluna uyanları ba-
2. (Bu) Kitab’ın indirilmesi (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El- ğışla ve onları cehennem azabın-
Azîz ve (her şeyi bilen) El-Alîm olan Allah tarafındandır. dan koru.” (derler.)
467 40. MU’MİN (ĞAFİR) SURESİ CÜZ: 24
17. Bugün, her nefis kazandığının karşılığını alır. Bugün, zulüm yok- Allah’a davet etmesinden hemen son-
radır.
tur. Şüphesiz ki Allah, hesabı çabuk görendir.
İki emir arasında dikkat çekici bir fark
18. Onları Yevmu’l Azife/yaklaşan gün ile uyar. O zaman kalpler vardır. İlk emir, İsrâîloğullarının sayı-
gırtlaklara dayanır, (korku ve kaygıdan) yutkunurlar. Zalimler için sını azaltmak ve siyasi bir güç hâline
ne yakın bir dost ne de şefaati yerine getirilen bir şefaatçi vardır. gelmelerini engellemek içindir.
19. (Allah,) gözlerin hain bakışlarını ve sinelerin gizlediğini bilir. İkinci emir ise ayette belirtildiği gibi
20. Allah, hak ile hükmeder. Allah’ın dışında dua ettikleriyse hiçbir bir hile ve tuzaktan ibarettir. Mûsâ’ya
(as) inanacak olanları korkutmak ve
şeye hükmedemezler. Şüphesiz ki Allah (evet O), (işiten ve dualara
icabet eden) Es-Semî’ ve (her şeyi gören) El-Basîr’dir. toplumun başına gelen eziyet, işken-
ce ve musibetlerin Mûsâ (as) sebebiy-
21. Kendilerinden önce (yaşayanların) akıbetini görmek için yer- le olduğunu düşündürtmek içindir.
yüzünde gezip dolaşmazlar mı? Onlar, güç ve yeryüzünde (yap- Böylece insanlar Mûsâ’nın (as) tehlikeli
tıkları) eserler bakımından bunlardan çok daha üstündüler. Allah olduğunu düşünecek, ondan ve siyasi
onları günahları sebebiyle (azapla) yakalayıverdi. Onları Allah’tan otorite için tehlike arz eden davetin-
koruyacak hiç kimse de olmadı. den uzak duracaklardır.
469 40. MU’MİN (ĞAFİR) SURESİ CÜZ: 24
13. tevhidmeali@gmail.com
9
çıkarma, tekrarın sebebiyet vereceği bıkkınlığı önleme, dilin zenginliğinden faydalanma gibi
hikmetler barındırır.
Te’kit için kullanılan edatlardan “ ”/inne’yi örnek olarak verebiliriz. Şüphesiz, muhakkak, elbette,
kesinlikle, doğrusu, gerçek şu ki, kuşku yok ki gibi kelimelerle ifade edilebilecek bu ve benzeri te’kit
edatlarında aynı anlama gelen farklı kelimeleri kullanmayı tercih ettik. Hususen aynı konu içinde
birden fazla ve peş peşe tekrar eden te’kit edatlarında bu üslubu kullandık. Türkçede bunun gibi
birden fazla karşılığı bulunan ve Kur’ân’da sıkça tekrar eden kelimelerde aynı üslubu kullandık.
b. Türkçeye motamot çevrildiğinde Arapçada uyandırdığı etki ve anlamı uyandırmayan
kelimelerde Türkçeye uygun kullanımları seçtik.
Buna; “ ” (fetîlun), “ ” (nakîrun), “ ” (kıtmîrun) kelimelerini örnek olarak verebiliriz.
Fetîl: Hurma çekirdeğindeki çizgi, ipliğe benzeyen uzantı veya parmaklar yıkandığında parmak
aralarından akan kir.
Nakîr: Hurma çekirdeği sırtında bulunan çıkıntı, nokta veya çekirdek üzerindeki ince zar.
Kıtmîr: Hurmanın dış yüzeyinde veya çekirdeğinde bulunan ince zar, şeffaf tabaka.
Dil âlimlerinden Ezherî der ki: “Bu üç kelime değersiz ve basit olan şeylere örnek olarak verilir.”11
Türkçe’de bir şeyin azlığını, basitliğini ve önemsiz oluşunu bu kelimelerle ifade etmeyiz. “Kıl
kadar”, “zerre kadar”, “zırnık kadar” gibi ifadeleri kullanırız. Asıl maksadın azlık, değersizlik gibi
anlamlar olduğunu düşünerek “kıl kadar” demeyi uygun bulduk.
Bazı deyim ve kalıp kullanımlar için de aynı metodu uyguladık. Örneğin, Meryem Suresi’nde
yaşlılığın ilerlemesini anlatmak için “ ” cümlesi bire bir tercüme edildiğinde, “Baş, beyaz
saçla tutuştu.” veya “Baş, yaşlılıkla alev aldı/tutuştu.” şeklinde olacaktır. İki tercüme de dilimizde
bir anlam ifade etmemektedir. Bunun yerine “saçları ağarmak”, “saçları bembeyaz olmak” gibi
ifadeler daha anlaşılırdır. Biz de Türkçeye uygun olan tercümeyi seçtik.
c. Kelimenin şer’i ıstılahta bir karşılığı varsa lugat manasını bırakıp ıstılahi anlama uygun bir
şekilde tercüme etmeyi uygun gördük. Buna “muhsin” kelimesini örnek verebiliriz. “Eh-se-ne”
fiilinden ism-u fail olan kelime lugatta iyilikte bulunmak, doğru ve güzel şekilde yapmak, yardımda
bulunmak gibi iyilik ve ihsanın başka birine yapılmasını içeren manaları ifade eder.
Hadis âlimleri yanında “Cibrîl hadisi” olarak ünlenen Cibrîl (as) ve Allah Resûlü (sav) arasında
geçen diyalogda, “İhsan nedir? Bana ihsandan haber ver?” sorusuna Allah Resûlü (sav), “Allah’ı
görüyormuşçasına ibadet etmendir. Şayet sen O’nu görmesen dahi O’nun seni gördüğünü
bilmendir.” şeklinde cevap vermiştir.12
İhsan, Allah’ı (cc) görüyormuşçasına veya Allah’ın (cc) seni gördüğünü bilerek kulluk yapmaktır.
Bunu “kulluğunu en güzel şekilde yapmaya çalışan” şeklinde Türkçeye aktardık. Rabbimden (cc)
doğru olana muvaffak olmayı temenni ederim.
d. Adından da anlaşılacağı gibi meal; “mefhum, mana, mazmun, kavram, maksat, sonuç” gibi
anlamlara gelmektedir. Elinizde bulunan “Tevhid Meali” de Kur’ân’ın birebir/harfiyen tercümesi
değil, genel anlam ve içeriği yansıtan bir mealdir. Hâliyle “Kelime Mealli Kur’ân” çalışması yapanlar
için uygun değildir. Çünkü yer yer mana lafza öncelenmiş, ayetin genel anlamını değiştirmeyecek
şekilde cümle akışına uygun meallendirme yapılmıştır.
8. 22/Hac, 5
9. 13/Ra’d, 31
10. 59/Haşr, 21
6
yazıklar olsun. Elleriyle yazdıklarından ötürü yazıklar olsun onlara! (Uydurdukları kitaplar için,
‘Allah tarafından yazdırıldı.’ diyerek) elde ettikleri kazançtan ötürü de yazıklar olsun onlara.”4
b. Kelimeleri; zahirî anlamlarını bırakıp uzak anlamlarıyla anlamlandırmak ve bu şekliyle
kullanmak:
“Kendilerine Kitap’tan pay verilen kimseleri görmedin mi? Sapıklığı satın alıyor ve sizin de
yoldan sapmanızı istiyorlar. Allah, düşmanlarınızı en iyi bilendir. (Düşmanlarınıza karşı size)
dost olarak da Allah yeter. Yardımcı olarak da Allah yeter. Yahudi olanlardan bazısı, kelimeleri
kondukları yerden (asıl manalarının dışında kullanarak) tahrif ediyorlar. Dillerini geveleyerek ve
dine hakaret ederek, ‘İşittik ve isyan ettik.’, ‘İşit işitmez olası!’ ve ‘Râinâ!’ diyorlar. Şayet onlar,
‘İşittik ve itaat ettik.’, ‘İşit ve bizi gözet!’ deselerdi onlar için daha hayırlı ve daha doğru olurdu.
Fakat Allah, küfürleri nedeniyle onlara lanet etti. (Bu nedenle) pek az iman ederler.”5
c. Allah’ın ayetlerini gizlemek:
Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Yahudiler Allah Resûlü’ne (sav) geldiler. O’na, aralarından bir erkek ve bir kadının zina ettiğini
söylediler. Allah Resûlü (sav) kendilerine, ‘Recm ile ilgili olarak Tevrat’ta ne görüyorsunuz?’ dedi.
Onlar, ‘Biz bunu yapanları rezil ederiz ve onlara celde vururuz.’ dediler.
Bunun üzerine Abdullah ibni Selâm, ‘Yalan söylediniz!’ dedi. Onda (Tevrat’ta) recm vardır.
Bunun üzerine Tevrat’ı getirdiler ve açtılar. Onlardan birisi elini recm ayeti yerine koydu. Öncesini
ve sonrasını okudu. Abdullah ibni Selâm ona, ‘Elini kaldır!’ dedi. Elini kaldırınca Tevrat’ta recm
ayetinin olduğunu gördüler. ‘Muhammed doğru söylemiştir, onda recm ayeti varmış.’ dediler.
Allah Resûlü (sav) zina edenlerin recmedilmesini emir buyurdu.
Ben adamın kadınının üzerine eğilerek taşlardan onu korumaya çalıştığını gördüm.”6
d. Konuşmalara ayetlerden parçalar serpiştirip, yapılan konuşmanın Kitap’tan olduğu gibi
bir algı oluşturmak:
“Onlardan öyle bir grup vardır ki (okuduklarını) Kitab’ın ayetlerinden sanasınız diye dillerini
kitapla eğip bükerler. Oysa (ağızlarında geveledikleri şeyler) Kitap’tan değildir. (Ağızlarında
geveledikleri şeyler için,) ‘Bu, Allah katındandır.’ derler. Oysa o, Allah katından değildir. Bile bile
Allah’a karşı yalan söylerler.”7
Bu bilgiler ışığında diyebiliriz ki her meal çalışması, tahrif faaliyetine dönüşme tehlikesi
taşımaktadır. Allah’ın ayetleri açık bir şekilde izah edilmez, kavramlar parantez içi tahriflerle
amacından çok uzak anlamlara yorulup apaçık tevhid ayetleri kelime ve cümle kurgularıyla
anlaşılmaz hâle getirilirse o; artık bir meal değil, tahrif çalışması olmuştur. Tevhid Meali, böylesi
tahrif çalışmalarına bir itiraz mahiyetindedir.
3. Davet çalışmaları sırasında karşılaştığımız zorluklardan biri de gönül rahatlığıyla tavsiye
edeceğimiz bir mealin olmamasıdır. Buna dair Tevhid Meali’nin de yazılma niyet ve azmini
güçlendiren bir örnek vermek istiyorum. Bir dönem “Yalnızca Allah’a kulluk edin, hiçbir şeyi O’na
4. 2/Bakara, 79
5. 4/Nisâ, 44-46
6. Buhari, 3635; Müslim, 1699
7. 3/Âl-i İmrân, 78
5
ağacı gibi şeylere yapanları gündemine almayan bir meal, Kur’ân’ın gündemini önemsememiş
bir meal olacaktır.
Başka bir örnek vermek gerekirse Kur’ân; zan, tahmin ve hevaya dayalı dinî bilgi sistemine
şiddetle itiraz etmiş, bilgi kaynağının yalnızca vahiy olması gerektiğini belirtmiştir.1 Örnek olarak
da müşriklerin atalarından miras aldıkları, doğruluğundan emin olmadan Allah’a (cc) nispet ederek
uyguladıkları gelenekleri vermiştir. Felsefe veya mistisizmin yaygın olduğu bir toplumda Kur’ân’ı
gündemine alan bir muvahhidin, hevalarına ve zanlarına uygun düşünceleri bilgi diye ele alan
filozofları, rüya, ilham, hatarat gibi vesveselerini din bilgilerinin temeli sayan ruhban sınıfını
görmezden gelmesi düşünülebilir mi? Düşünülemez elbet! Böylesi bir meal, Kur’ân’ı anlamayan
birinin, onu insanlara anlatma çabası olacaktır ki bu da pek mümkün değildir.
Kur’ân’ın tevhide yönelik önemli vurgularından biri de yasama/kanun yapma hakkının Allah’a
(cc) ait olduğu gerçeğidir. Buna binaen Allah (cc) dışında hiç kimse helal ve haram belirleme
yetkisine sahip değildir.
Kur’ân’ın nazil olduğu toplumda bu ilkeye muhalefet ediliyor, Allah’a (cc) şirk koşuluyordu.
İnsanlar bazı hayvanların haram olduğunu, bazı özellikleri taşıyan hayvanlara dokunulmaması
gerektiğini ve onların putların gözetiminde kutsal varlıklar olduğunu var sayıyorlardı.2 Böylece
Allah’ın hiçbir delil indirmediği ve kullarına mübah kıldığı şeyleri haram kabul ediyorlardı.
Bir başka problem; ihtilaf ve tartışma durumunda Allah’ın yasalarına değil, kâhinlerin, kabile
reislerinin ve hatırı sayılır kişilerin hakemliğine başvuruyor olmalarıydı.3
Modern toplumların sadece hayvanlara değil, hayatın her alanına müdahale eden, hayatı
yapılabilir ve yapılamaz diye ikiye ayıran, suç tespit eden, ceza öngören yasaları ve kurumları
vardır. Evet, insanlar kâhinlerin yaşadığı izbe yerlerde sorunlarına çözüm aramıyor belki; ancak
Allah’ın yasaları dışında kanunlarla sorun çözen mahkemeler, aşiret ağalar, örfler, âdet ve
gelenekler, mafya babaları… var.
İlgili ayetler, bu gerçeklerden bağımsız bir şekilde ele alındığı zaman eksik, hatalı, hatta yer
yer okuyucuyu aldatıcı saiklerle dini gizleme faaliyetine dönüşecektir.
Mealin motamot tercüme olmadığını, olamayacağını, daha ziyade Kur’ân’ın açıklaması ve
anlaşılmasına yardımcı bir çalışma olduğunu kabul eden her meal sahibi, aynı zamanda Kur’ân’ın
ve temel mesajının içinde yaşanılan çağa taşınması sorumluluğunu da kabul etmiş demektir.
İşte “Tevhid Meali” bu sancının yazıya dökülmüş hâlidir. Kur’ân’ın ana mesajı olan tevhidin,
içinde yaşanılan zaman ve mekâna hitap etmesi ve gündelik yaşam içinde ayetlerin görünür
hâle gelmesi isteğidir.
2. Bu bağlamda dikkat edilmesi gereken kavramlardan biri de “tahrif”tir. Kur’ân-ı Kerim’de
Yahudilerle özdeşleşen bu kavram, “Allah’ın ayetlerini saptırmak, amacı dışına çıkarmak, ayetlerle
insanları aldatmak” gibi anlamlara gelir. Allah (cc), Yahudilerin Tevrat’ı nasıl tahrif ettiklerine dair
pek çok örnek vermiştir:
a. Ayet uydurup, “Bu Allah’tandır.” demek:
“Az bir dünyalık elde etmek için elleriyle kitap yazan, sonra da, ‘Bu, Allah’ın katındandır.’ diyenlere
Feriduddîn AYDIN
TEVHİD
KUR’ÂN-I KERİM
ve
TÜRKÇE MEALİ
Orta Boy, 3. Baskı, Ocak 2024
Yayıncı
Tevhid Basım Yayın Sertifika No: 42546
Hazırlayan
Halis BAYANCUK (Ebu Hanzala)
Kapak ve Mizanpaj
Tevhid Basım Yayın
ISBN
978-605-06550-1-8
Baskı ve Cilt
İmak Ofset Basım Yayın A.Ş.
Akçaburgaz Mah. 137. Sok. No.12
Esenyurt/İstanbul - Sertifika No: 71320
Merkez Dağıtım
Tel: +90 (545) 762 15 15
Kirazlı Mh. Mahmutbey Cd. No: 120/A
Bağcılar/İSTANBUL
İLETİŞİM
www.tevhidmeali.com
tevhidmeali@gmail.com
© Tüm hakları Tevhid Basım Yayın’a aittir.
TEVHİD
KUR’ÂN-I KERİM
ve
TÜRKÇE MEALİ
www.tevhidmeali.com
tevhidmeali@gmail.com