You are on page 1of 141

Imam- Gazali

(LCÂMÜ'L AVAM AN LM'L KELÂM)

SAR YAYINE
NANÇTA
HASSAS ÖLÇÜLER
Yazan
MAMI GAZÂLÎ

NANÇTA
HASSAS ÖLÇÜLER
(lcâmü'l Avam An Jmi'l-Kelam)

Nedim Ylmaz
staabul lâhiyat Fakültesi Öretim Görevlisi

hisar YAYINEV
Büyük Reit Paa cad. No: 22/4
Eminönü / stanbul
ÖNSÖZ
Allah katndan haJc âân olarak
slâm'dr. Kur*ânri

^âm'dan. evvel ImM edilmi olan semân


'

MMplann bee-r müdahalesine maruz kald^ bi-


linen bir husus olduu kadar, bu, Kur*an- Ke-
rimdin de luhber verdii bir hakikattir. Gerek
hristiyanlar olsun, geteikm yendiler olsun bir
takm dünyevi menfaatler karü Allah'n âyet,-
lerini tahrif etmi, deitirmilerdir. Kur'an-Ke-
rinpL m* Mbi v«ad ile* her türlü tataiften korun-
mt» v^e kymete kacfer.

V^er semâvî d4a


Muzm m peygamberleri tarafmdan kendileri-
ne mecâzi tarzda söylenen baz sözleri yanl yo-
nmüayarak bir takm sapkJüJdarai dümü; ii,
îm (a;&'^a ilahhlc vermfi^» U^yr Ca.s.)'e Ak
IK^ ^Im ûmm& îouiar götürmülerdir.
Ata sSi^Sm, Kurban;-! Kete, ve hadis-i e-
killerde, kalplerinde erilik büunanlar tarafm-
dan tevilini çallan, pek az sayda lafzlar var-
dr. Mâoâlan tam olarak yahuz Allah tftpim-
dan. bilinen ve daha zîyâMe AUaJ'm zâk ve mr
fMta topusunda olan bü lafzlara «müteâbih»

5
ismi verilmektedir. Mâaâlan gâyet açk olan ve
k&ndilerie ^csmhkenu ismi verüdn ikfBÜ&ci bra-
kp da/Aûteâbih tevÜ üe uraanlar,
âyetlerin
u âyet-i kerime ile kmanmlardu* Sana Kur*- :

an' Inîdiren O^dr. Bunu bir ktsua âyaUeri açk


V» Bunlar Kr*aiL-uL easdr. Djger bir
ke6|baçUr.
imim ief^îiear vsrcbr kî l<Q^artn mS^c^m skm Btk-
laümaz) müteâbihtirler. îte, kalplerinde üphe
buluzanlar. fitne aramak ve teviline gitmek içia
Kur*axL'm müt^^lUifil â^jneüjeülne uyaiar. üalbuki,
m mMBU^Saioa. tmSMJû f^ahm A^a biSr. llimle
k8!k|^»n|L^ ve mletin ölmü kimseler ise t «Biz ona
(mtoâs anlalamayan müteâbihe) insandk;
açk V0 kapaji bütün ftytetier RbbuiKiafi l^urafnjdan-
ü^ ^nenftnr. l^migm maüiL aUOan imci otalr
iyice dûOnûr. Âl-i tmrân^ 3/7).

bu â^t^i krardo^fi^ daya^


If te
led mûteâbâi &y^6re> mâM. vOTinekten çîekM-
milerdir. Böylece Allah, ve peygamberler hak-
knda, hristiyan ve yahudilerin dütükl'eri hata-
rdan balk korumaya çalmlardr. Onlarm
ynadk^ ve kdlbM huzur ve sükûn ile dolu ol-
duu asrdan sonra, her tarafta fitne ve fesadn
artmas ve müteâbih âyetlere yanl mânâlar
vererek fik^leri iyice bulandran baz bâtl mez-
heplerin orMya ç^asi nedeM^rle, sm âstvir îs-
lâm âlimleri, slâm inancmm özüne sadk kala-
rak bu âyetlere ba^ mânâlar verilebileceini ka-
bul etmi§]l»rdir.

Asl mânâlar bizce büiameyen müteâbih

6
âyet ve çok azdu\ Bunlam
hadislerin says
Kur'an- Kerim ye had^-i eriflerde bulummsi'*
Mi 3irçok sebep ve hizmetleri vardr.. Bunlar
arasnda ujlar sayabiliriz:

Allah Teâlâ. bütün sfatlar ve zât ile


a.
insana tecelli etseydi, btma tahammül edilemez-
di. Rabbn gönnek isteye Musa (a.s.)*
Nitekim
O'nun ûa^^ tiscelli etmesiyle ^^ft ^iâ^'^^m^
iMuunn görmü, kendisi d& baygm olarak yere
ylmt. te, mûteâbih âyetlerin esasn te-
kil eden Allah'n zât ve sfatlan ile ilgili âyet-
ler, Im hikmete binâm mânâlar açk bir eklide
olmamtr*
'
' 1
1'

1^ ftf^ 1%Jiadislerden m^^t, beer için


Bu
bir imtihandr. Acaba insanlk, kendileri gibi bir
beer olan peygamberin verdii habere dayana-
rak gayba inanacak zm, yoksa inkâr nu edecek?
c. nsan, Allah'm kendisine izin verdiin-
âm Im^caam bilemem. ^ b^ün vaarlkUu^
Utede ve asttaimaMd g^li m
l^reiyii
bilir. Onlar ise. Allah'm diledii kaJianndan ba-
ka. ilâM ilimden hJçlur ey kavrayamazlar» (Ba-
kara, ^225) jtuma bunu anlamal, her eyi hi-
.

lemeyecepni Wml et&^dl^.


d^ Avâm^ AUal'm asâi a^kç^m ^aüaa
anlaifaîsayd, meselâ: *Allah bir cisim deildir,
bir yer kaplamaz, fakat ö her yerde vardr»» gi-
bi,daha sonraki devirlerde kelamolarm yapt
eküde, kelâmi delillerle AU^'n v^l^ isbt
çaJlsayd, buaolan akllan kavraya-
maz. Allah'a daha çok inanma gerine inkâra kal-
kabilirlerdi. '

Terceme «etmeye çaltunz, mam Gazali -


nin «ssri» mCtte&bih ye hadisler karsn-
da Selefin tuttuu yolun doru olduunu de^*
leri ile göstermektedir. Eserin orjinal ismi *lcâ-
mul-avâm an ilmi'I-kelâm» (Avâm llm-i kelâm-
men etmki aiçpmna^ m^m, ü^ürm
m ^mmwu mz ia^mû^ Mtttearak» «Mmtesâ-
toih Âyet ve Hadisler» ad altmda Türkçejre çe-
virmeye çaltk.
Bir beer olarak yaptmz hatalarn, hâii-
eâne niyetimizin göz önünde bulundmlmas sû-
retiyle balaaw»m umanz.
Çalmak muvaÇÇak^et Allah'tandr,
bizdez^
i^ond 1^ sen& Ö'nai salM ve sel&m Basûlû Mu-
ammed (a.s.}'e olsun.
- _^

Nedim Yhnaz
OmraaiTe, 23 Ausi^
- '

Allah Teâlâ.*ya^ hamd ve Onun Resulü Mu-


bamzdecL (a.s J '& $alât ve selâm olsun.

£y kardeimi Allah sent. hak yolu irat bu-


yursun. Beudeo! mûteâbih haberleri açklama-
m istedin. «Âdii, câhil ve sapk kiiler bu haber-
lere dayanarak, Allah ve sfatlan hakknda. O'-
na yakmayan eylere inanyorlar; sûret, yed,
kadem. nûzû. intikâl. Ar ^â»trinde cûlûs, istüc*
rar ve bunlara benzer lafzlar ihtivu eden mt-
teâbih haberlerin zâhirlerine tutunarak, Allah'-
ta, O'nun münezzeh ve -uzak plduj^ baz vasf
lann bulundu£:unu zarmediyorlar ve bu inanç-
h
larnn, Selef de inanc olduunu söylüyorlar»
d-edin. Selefin bu konudaki itikadnn ne oldu-
unu erh etmemi* bu haberler hakknda hal-
km nasl bir inancaaahip olmas gerektiui açk-
lamam ve bâsedOmesi gerekto il& bahsedilme^
mesi gerekenleri birbirinden ayrmam istedin.

Senin bu isteini, hiçbir tarafa meyletme-


den, hiçbir ekilde mezheb taassubuna kaplma-
dan, suf .doruyu açklamak suretiyle, Allah 'm
nzâsm talep «ederek yerine getkiyorum. Çünkü
hakka sarlmak herhangi bir vola meyletmekten

9
'

» -i. , '

cUIlâ ^A^/doruIuk ve Imsâ da; mazhçb taas-


subu altnda hareket etmekten daha iyidü*.

ABah doruluktan aynhasm vb beni, senin


yerine getirmeye muvaffak küsm.
istediklerini
O. kendisine duâ edenlere icabet edicidir.
^ I

tte. istein üzerine yazdm kitab üç bör.


lüm halinde takdim ediyorum.

10
:

I:

eRNC BÖLÜM

Nj^Oin^ÂMH HABERL£R HAIOCINDA


SELEFN TKADININ HAKKAT
M^m 1^120 kî, basiret o£mlftr& gör®
kesinlikle hak olan mezheD, selefin yani ashâb'
ve tâbiîn (r. aahüm) 'in me^ebi^ir.

kndi bunu delilleri ile a,çklayalm.


Biz ki ehl-i sünnet ve'l cemaatz, bize göre
srf bak olan selef mezh^bljcin hakikati udur
Müteâbih haber ve hadislerden herhangi bi-
rini duyan .avam. üzerine u
yedi ey vâcip olur.

Takdis. All^h l^âlâ'y dsmlyye^en V0 <^^.


1.

simlerde bulman özelliklerden tenzih etmek,

2. Tasdik. Hz. Peygamber buyu^


(s:a.v.)*in
duklarmm hak ve kendisinin de o sözde sâdk
olduuna, o eyin, tamamen onun haber verdi^
gibi oMatuna kesin olarak nanmak.
3. Aczini itiraf. Müteâbih hadiderle H?.
P&ygamb^ m^jre^bm ne odugunu bil-
menin kendi iktidar dahilinde olmadn ve

11
onunla ilgilenmenin kendi ii olmadn ikrar
etmek..
^

Sükût. Mûteâbih haberlerin mânâsrii


4.

sarmamak ve o konulara dalmamak. Avam, bun-


lann mânâsm sormaun bid'at. oldu|;um, o ko-
nulara dalmaam dini ijÇin büydk tehük^l^ do-
uracan ve farkma varmadan, belki de kâfir
olma ihtimalinin bulunacam bilmBidir.
5. îmsâk. Mûteâbih lafzlar üzerinde ka-
tiyyen bir tasarrufta bulunmamak. Yani tasrif,
baka bir lügate çevirme eksiltme ve ziyâdele-
tirme^ ^^mk .ohmlan bir araya getüm^ ve t)ir
arada bulunanlar datma gibi deiiklikler yap.
mamak, nasl vârit olmularsa aynen o ekilde
ve o lafzla konumak.

e. mûteâbih J^vö&rm lafz


Keff. Kalbini,
ve mânâlanodan Imhsetnal^en menetmek ve
Bunlt^z^rieâe düünmemek.
7. TesÜm Mûteâbih lafzlflurm mânâlar.
^^hmt m loEuîar ac^den dolay
kendisine gizli ise
de. Resûlullah (as.) 'a. dier nebilere, sddîklere
ve AUah'm. veli kullarna gizli olmadna inan-

Bu yedi vazifenin, her bir avam üzerine va-


cip olduuna bütün selef itikat etmitir. Jtod^r*
dan herhangi birinde selefin muhalefet ettiini
:mm ve talmto atoek kesinlikle doru de^üdir.
-
,

imdi hn va^elerjl birer birer a^lâftlm.


j

, I

12
1. TAKldS

Takdis, Allah' clsmiyjretten tenzih, etmek de-


mektir.

'
lah(a..s.): .

•cAMb, Mem (a&Vla 1aht«imft iâiât fldtol kemü


eliyle mayalad» (^) buyurmutur. Bir baka ha-

rifte de: «w'cr-H*>;9*-t^-^-9i1»^^^


«Mûmindn kalbi. Aj]al*m parmalldannjdfu ilcV
parmak arasmis((}r» (^) buyurmutur.

inudO, ikvâm bu hadüderde ge^e C^^iad) CeUF

ve iparmsû) kelimelerini iîttâ^ sâuaaaa,


bilmelidir ki (yed) kelimesi iki ayr mânâya ge-
BktM, asd yaz' edildifti mânâ. Yazü, et, kemik,
lir.

sidr ve dâmardan meydana gel&n maltkm uzur.

m I^mUs <J«g9ik lanzlarda Mûslün. Îtfi4

Müslim'di laûz :

'
/

«dîiM«dir.
13',
Bu ve Enirler, belli özelUlcleri olan bi-
et» j&töiik
rer <^imdir. Burada cisizndea 3auk8at, ^Xi% ho-
yu ve derinlii olan ve bulunduu yerde bir ba -

kasmrn bulunmasma engel olan, yani bulundu-


|;u yerden ayrlmadkça bakasnn orada mev-
cudiyetine mâni olan miktardr.
(Yed) lafa. bazan istiare yoluyla baka bir
mââyar nünE^r. aâna kesinlikle cisim de

Ifüdir, ^«tekim; j4» ^1 jüjV -Ülke. devlet

reisinin eli^dir» de^. Bu bir mefhûmdur.


Dövlet reisi, eli kesik birisi de olsa böyle denir.
Hal böyle olunca, yukardaki hadiste geçen *el»
kelimesi ite Hz* Peyfamber .(a.sJin et, kemik, si-
nir ve deri gibi eylerden mûrekkeb bir cisim
plan uzvu murat etmediini, zikrolunan cismin
Allah Teâlâ'nm ulûhiyyetl hakknda mhai ve
.

^lah'n ondiu ^^p#sszeh oîdugunu yakln^ ^


kesinMkle bilmek nvik^ v% hm^m fts^ne
vacip^» .

'

- . ' .'-0 r. .
'

HaberMtle ve hadislerde vârid olan müte-


âbih lafzlarm sadece zahirlerin© bakarak, bir
kimse: «AllaJh Tedlâ uzuvlardan mûrekkeb bir
cisimdir^ cU^ kalbine bir e^ jselip öyle inansa
putpor^ olur. Zira, her cfsfan mahlûktur^ Mah-
lûka ibâdet küfürdür. Mahlûk olduu için. puta
ibâdet de küfü^dür. Bir cisme ibâdet eden kimse,
seM ve hsâ^f bfttm âlinü^^ ^cana ile k^^&d^.
Bu c^im Met daflu: gibi k@e^ ve met ^sun. -
14
)

tex- su gibi ve renksiz olsun, ister ari -gy»


latîf
karanlk ojun. ister güne, Ay ve yiMEBar gtM
aîrdnlk rnn, ister hava gibi effaf ve renksiz
olsun, ister ar, kûrsi ve benzerleri gibi büyük
olsun, ister zerre, ve toz gibi küçük olsun,
mtm
tft| gibi cansz, imm mnh olsun, hasîlî M-
tûa cisiinto mutlak ela^k puttur. Ona küçük-
lük, büyüklük, güzellik, sertlik, yumuaklk
ve
bâkililc takdir olunmakla putluktan çkmaz.

Allab TeâJâ'dan ve onun için kullaralan (y^d


, 4
' '
(

' -. #

A^l, kelin^erinde cismiyyeti nefyeden

kimse, ondan uzviyyeti nefyetmi ve hudûsü ge-


rektiren eyden onu tenzih etmi olur. Bundan
sonra o kimse, bu ik& hadiste $(^n el ve ]^mam^
kelimelerindei kajstedüeo; tel^âw n»» c^âuuhu
her ne kadar bilmese ve fcünhünü ve hakikatini
anlamasa da, onlann cisim ve cismin özelliMe-
nuden olmadirma. ancak AM»h Tem^m i^k
^^toâter ta^db^nft itikat ^t6in. Toks» & Mm-
ae, kastedilen mânây! bilmekle asla mükellef de-
ildir. Anlamaya çalmas da gerekmez. Onun
üzerine vâcib olan, bu meseleietien. bahsetoe-
tM^ ve bu konudaki mesele^ler denizlik âaîm#*
maktr.

Bu l^uda ilerde daha fazla bilgi verüecek^


tir.
• - ^
.

15
.

b«r AAl t
^

«Allah. Â^m maasA «Û?eftln& ^rioM^


(a.d.lY
buyurmust\r. Yiae bir baka hadi'i erifte de
«Rabbimi en ^zel
l/J. J Ji^^i; i 'i
gördüm,
surette o
buyurmutur.

Bu hadîslerde geçen lafzuu duyul

Mlmesl gemJsM €toa ey udur Bu :

müterek isimlerdendir. Bazan bunmla göz, ku-


lak, burun, az
ve yüz gibi cisimlerden hasü
ola. jS^kîl mumt bmlar et, kemik, da-
edilir kî
ma;!^ ve tem gîM ^imlerd^ Ge^ bir i»rkip
telif ile mejrdan^ getirilmitir.
Bazan da onunla cisim olmayaû bîr mâMt
mur$.t olunur. Meselâ: «Bu meselenin veya bu
olayn sûretini bikUm», «Filann Vezareti veya
ünâret^ güzel bir sûrette tanzim edikn^ür» ve
bunlara benzer sözlerde^ geçen i^O^' lkfz gi-

(1) Buhar, Müslim, Ahmed b. Hanbdi. •

<2) Hadis, A. Han- , ^> .cî'fu .C*


bel. (L/ 368 ve *Jr^<r^^ üf .

V/378I'de:
^dinde rivayet edilmitir.

16
:

bi. Bu cümlelerB geçen «sûret» lofzmm göz,- ku-


lak, yanak» burun gibi cisimlerdezL meydana ge^
tirilml bir cisim olmad
açkça' bilindii gibi,
her mümin muhakkak olarak bilsin ki, bu iki •

hadiste gsçen «sûret» lafz. Allah Teâlâ'nu;! ulû-


biyyeti hakknda ag% ytUs, gibi cisimler-.^ozm
âM toreldEûp eden ekil mânâsnda zikredilme-
mitir. Zîra bu mAnâ, yani az, yüz, bunm cis-
mi sûretin cüzleridir. Dolaysyla o cüzlerin ter-
MbMe^ Msd cte f^ül» o^mlerden hâsl ol^
eMffir. Csmlerîn
biâr ekillerin yarat-
cs, onlara ve onlarm sfatlarma benzemekten
elbette münezzehtir.
£er bir kimsenin akhnA: «BesûluUah (a.s.),
ha iki hadistciki «sûret* lâfza le, ilk mânây mu-
rat etmemitir. Bunu inanyorum. Fa^
biliyor ve
kat, acaba onlarla Allah hakknda nasl bir mâr
1^ mur^t e^er« 4^
bir e? l^Jta^iyir
li, > Mstedilen m^i^y bfhnekie» mtâ^Het deil-
'

dir. Aksine o konulana daimamakla mükellef ve


memurdur. Zira, kastedilen mânây bilmeye gü-
€û yetmez. Onm üzerine gen^kli olan ey^ o la-
fzla ci^m olmayan ve Allal"m ^^unetine lâyk
olan bir mânânn kastedildiine inanmaktr.

Baka bir mMl :

Hz. Peygamber (a.s.) bir hadis-i eriflerizide

"j -

her gece dûzüyu. aemânm iner^ (O buyirnnslur^

V 17
Bu hadiste geçen ^ «iirrek» lafzn duyan
her avâm kümelidir ki, bu da müterek lafzlar-
dandr. Yani iki anlam vardr. Bir mânâs, bir
çismin yüksek yerden alçak yere doru intikal
etaesidir. £er cisim a^l^n yukan doru naki
olursa, buntt «m;Eûd». «mlltö* -m ^^ruky» taMr. edi-
"
lir. - . / -

Nüzul kelimesi, snk^da zikredîtad^ %a-


ka mânâ çin de kullanlr. Bunda,
bir ilk mâ-
nâda olduu gibip çjsmin hareket ve intikali-

ne ihtiyaç yoktur. JU l;,^ ^^\1:^'i A^\ i


Allah Teûlâ'nm: &y%^tr''^'^r^'>
«isin için bBjyvaniardan sekiz çift indirdie-)
. âyetinde s&^mt (enzdle) «indirdi» laj^ gibi. Çün-
kü deve ve srlarn seznaâan yeryüzüne nakle-
dildikleri görülmemitir. Aksine onlar, rahimlerde
yaratlmlardr. Bu nedenle, hiç üphe yoktur ki
onkur% ^^^Hind^ maksat bakadr. Aym ekil-
de, mam m^i -'^'"«»G^ * ^ '

«M^a giMM; Halk benîm


lkleri anlamad. Bunun üzerine ^
sözl^tecbaki
to
indim» sözündeki (nüzûl) lafzlar da bu kabil-
is

dendir. Böyle demekle onun. kendi ahs ve vü-


cudunun yulmncU^ Jfeaya doru intikalini
kastetaedii açktr.

18
: :

Aym ekilde, Allah Te&l& hakkm^ olan ntt-


zûûn, «ahs, vücut ve cismin yüksek yerden,
aadaki yere intikali» mânâsna gelen ilk mâ.
nâda olmadn her .mümia yakînen ve kesin-
likle bdimelidîr. Zira ahs, ve vücut cisimiz j&itr
ür. Halbuki Allah Teftlâ cisim deildir.

Eer, bü hadisi duyaHm çkima, *Hz. Föy-


^mber (a.s.), Allah hakkmda. nüzûl kelimesi-
nin birinci mânâsn kastetm«mitir. Buna ina-
myorum. Fakat, acaba na^ bir aoatoâ murat et^
miitü^ merak. ecüyiKrui» eklâc^e^ Mr di^^çe
gelir de bunun izahm sorarsa öyle deriz

Mademki sen, deve ve srlarn selvadan


nüzûlü keyfiyetini anlamaktan âcizsin, artk Al-
lah Teâlâ'nm nüzûlünden ne kastedildiini an-
laniakta daha ziyûdB âcis olduun açktr. Bi-
nâenaleyh, bu konuda kafa yormak ve soru sar"
mak senin vazifen deildir. Sen sâdece ibâdetin-
le ve iinle megul ol. Bu gibi esrâr, derin ve in-
ce m^ete^rî sormaktan vageç. Zjra sen pnu an-
ibumkt^ âciz ok4h>^ için, kasto^to mântom
hakikat ve keyfiyetini bilemezsin. Kasacas unu
bil Buradaki nüzûl lafz ile, arap dilinde murat
:

edilmesi €&i^ ve Aüfikh'an azftmöt ve celMine lâ-


yk olan bh- aâûâ ka^tedilii^. unu öyle bil.
* . -
,

Bakam bir misâl

Allah TeâlA: t^U.^J^^^^> 'O* ^"^^

19
nun üstünde g&iiptir» (^) buyurmutur. Bu Âyet-

te geçea ^ lafzm duyan avâm bilsin kl,

bu lafz da müterek bir isimdir. îki mânâda kul-


lanlr. üstte bulunann, alttakinin b#$ tar
Birisi,
K^mda bulmmas yolusda^ bîr ^^nin cis- dir
me nîsbeti mânâsmadr. Yukarda bulunana
«O. onm M ^a^âmâsMc^
ta bulinana da '•»»> «Bu da onun
tarafmdadr» denir. Bazan da rütbe üstünlüü
mtoâsmai kulianUr, tte bu ikinci mân<Eby% bi-

nâen ^\ ^ ^\iaLA\ ^ ^^^^^


life sultanm fevkinde, sultan da vezirin fevkin-

dedîr», â»L^I ^ a^ClâlT «Boyaüük eteri

lamaJctaa üstündür», j^l j^^^ -Ûim amel-

den üstündür», ^*
ds^i^ iJ^y^. .

MaiiE künse, devl#t reisini It^ss^ruaâa g^l vm


filandan deha üst bir mevkiye otu'du» denir

Buna göre (fevka) afzmm ilk manâs, bir

Cîî Ba'âm, 6/X8

20
d^n^ aibet olmna di&er bir <âamm varlguu
ge^rektütr. Ikînci znÂn& bunu gerektirmez. Binâ-
enaleyh, mümin olan inansn ki, yukardaki âyet-
te geçen (fevka) lafzndan, bu I^Umenin ilk mâ-
nâs kastedilmenitir. ilk mAnAnni Ailah Te&l&'-
ya nisbet edltaesi muhaldir. Çûnkû bu mânâ,
birisi aada dieri yukarda bulunan iki cis-
min, birbirine nisbetini ifade eder. yâni iki cis-
mîa varlm gerektirir.
I

Bu kelimedeki ilk mânânn Allah Teâlâ'ya


nisbetoin mubal oiduuau nuhaün AMaii'a w
nistsetiâl nefyetmenin zarûri oldumu bildikten
sonra, ayrca onun ne mânâ kastedilerek söy-
lendiini, bilmesi gerekmez. Alla!}, ondan bu kül-
feti kaldumtr. '
'

't .

Burayk kadar yus^' açdd4dmus& misaller


üzerine, zi3a?etmedî|finlz ü$eitei V0 IdûzLan k-
yas et.

2. tasdik

Tasdik: Mût^l^ lafizLann biri üe, Al-


lah Teâlâ*nm azâmet ve celâline lâyk btr mâ-
nâ kastedildiini. Uz. Peygamber (a.s.)'in Allah'
o mânâ üe vasfetmekte fiâoUk olduunu kesin-
hkte bilip öylece iman e-toek; «JlesûluUa^^^ (^^^^^^
m geti^ii ey sahihtir ve JbabeiL.YenJii..h^
to, katiyyen ek ve üphe yoktur» diye bütün
babiyle^^aa ve diliyle 4©= «Ben her ne kadar
.

21
: : ,

laüt^Mh lafzlarn gerçek mânâsna ve keyfiy-


yetine vâkf deilsem dei Allah TeâJâ anlaxl^ zâr
tn nasl vasfetmise Veya resûlû (a.sJ vahy ve
-
ilham süratiyle onu nasl nitelemise, o ancak
öyledir. Hepsi onlarn murat ettikleri mânâda
rmeSk mUMmi v0 do::udur, inan-
tük. tasdik dHfflB&to^ ^
E^r sen hvam ü^mm ederek
«Ta^k caicak iki tamf tasavvur ve iman
da ayn ekilde iM taraâ anladktan hal
olur.Hal böyle olunca, kul ad geçen lafzlarm
mânâsn anlamadan, o lafz söyleyenin, o mâ-
nâda dorululnmu nasl tasdik ve iman eder»
d&mkstk öyle c^^^ veririz

Aslnda ua^etel iOTâle^ ¥toek ve icmâ-


li bir bilgi ile tasdik etaâtek muh«û degüdir. 2^

o lafzlarla elbette bir mânâ murat edilmi oldu-


mu ve her ismin bir miisemmâs olup bir top-
lukla Mt^ etmek i&lefm Mposenia o isimle
hitap ettiinde, hiç üphesiz onun iMsenunâ^
kasdettiini her akll kii bilir ve anlar. •

Dinleyenin, o sözü söyleyen kiinin yalanc


olduuna ve verdii haberin gerçek olmadma
tottimas mümkün olduu gibi, onm doru ol-
dtl^m ve ölayi oldu£u gibi haber v^râ|n# i|Laa-
mas da mümklndür. Kiinin, bu lafdön müc-
mel olarak tasdik etmesi imkân dahilindedir. Ni-
tekim. bir ktosa: »Evde bir canU var» dese,, o
öaninn bir imafi r6x, yoksa bir at m, v^a fe^^
ka bir ey mi olduu bilinmeden, söyleyejîa tâ^

22
.

4ik edilmesi mümküadür. Hatta, «eyde bir .^y


vâi*» deer 1^;û|il mhatabm, evde bulu-
nan eyin ne olduunu bllineden söyleyeni tas-
dik etmesi mümkündür.

Ayn ekilde, «Allah ar istiva etti>^ âyetini


iten bununla
de, ara özel^'Bîr 'riisbeln mürâd
'SIîHîgini milcmel lolarak 4ular, Bu nöbetin ar
ûzi^Mg istikrar nM:®^ ^
^omk yânelme nisbe^
ti mi, onu yaratma ve icad etm-e nisbeti mi, yok-

sa aristilâ nisbeti mi veya baka bir nisbet mi


olduunu bümeden tasdik etmesi müukûndür.
te bu anlayp bu tûr sS ve haberler tasdik
edilebilir, ,
^

.
E^ seu:
«Asanlara, mâms^mm^^ioaiL^^ iieküde hit^p
etmenin n^ yaran var?» dersen, cevap olat^
driz ki :
O sözü söyleyen, kastedilen mânây ehli olan
kiilere anlatmak istemitir. Onlan anlamaya
eUI 4a *Mlalt'm veU kullan ve derin ilim
mMpl^â^. JC^^
bu leîzlaria kastedilm mâ^
nâlan anlarlar. Âkü-bâi| olanlara bir ey an-
latmak isteyen kimsenin, çocuklarn da anlaya-
ca Mr aOdü» bitap etmesi art deildir. Ârlfle-
îzâfeüe avâm, yetikMere ismetle çoosüdar
gibidir. Lâkin çocuklar, anlamadklan eyleri ye-
tikinlere sorarlar, onlar da «Bu sizin iiniz de-
:

il, jz bu «e^leleria ehli plmadmz» derler,


Çûnkîa çocuklar, böyle yapmakla bakedaruam
iine karnu olurlar.

23
«cahilleri ; c*^' V'^oJ^Il iiî ^LV
«Eer bilmlyorsazuz» zikir ehline sorun» (*) denil-
mitir. CâhiUer tarafndan jcendilffline soru eor
K^okui âlimler, e^r
vereceklei cevab anlamaya
kudretleri bulunulma, onlarn sorulanm cevaplan:

drrlard. Aksi halde


- '
:
%^ % ^^kç ' '
*•
^
' .
'

'^^m ^^m^m mm^ m lir ey v^ümitlr» n ,

«aman» slbEn çül kötü olacak e^ieri sorma-


yn» (^) ve «bu sual sizin neyinize?» derlerdi
Bunlarn mânâs: «Onlara iman etmek vacip*
tir. Ke^Ay%tleri sisin meçhûkiür, cmlardan
smü j^mak bid'al^ demektir. Nitekim, ken-
disine istivânm ne oldu^nu soranlara «stiva :

malûmdur. Keyfiyeti meçhuldür, ona îman vâ-


âpür» ondan sual sormak ise bid'attir» demitir
Bütün bu anlatdanlardan anlaldna gö-,
VB, dizles^cinin
zH^oll^^ l^eyflyeti msCafisal ola*
rak anlalmayan mânâlara mücmel olarak mân
etmek mümkündür. Ancak Allah'n zât ve sfat-

t) Nahl. 16/43
(2) îsrâ, 17/85
(3) Mâide. 5/iOl

24
ta3ZiâlizL muhali ntf^TRbn^ <^[aa tak^n, nü-
flâsisâiûmns gerekir. AUah'm zât ve sfatlan
için muhal olan ey cismiyy ettir. Bun4an mak-
sadm ne ol<lu|;u yukarda anlatld.

3. AÇTtHt TBAF
Mûteabih lafzlarn n^toâlannm Içünhâine
y0 hakft^m vâkf o^msc^m ve onlarla kast- .

mlOm iFiân&ttn ûe olduunu anlayamayan, on-


lan tevil edemeyen kimsenin, aczini itiraf etme-
si vâciptir. Ancak keyfiyetini tafsilatyla anla-
maktan ctoakla beraber, o lafzlarn mânâ-
larm mticmel olarak tasdik etmesi gerekir. Âc-
zini itirafetme yerine, onlan anladn iddia
ederse yalan söylemi olur. mam Mâlik'in *key-
fiyyeti nj^lûUiü]^. iöisa^un mli^ote b*iWt
Ymî^ miemta nmradm ne oldüga Mfsîîatylt
bilinmez. Hatta derin ilim sahibi velîler ve arif-
1er, ilim ve marifet yolmda avam geçip irfan
meydannda dg^ytggak noterce mesafe ka^ et*
Bei&r, önlerindik kalp da tdaamadklan mesifd^
daha çoktur. Çünkü onlara açklananlar, gizli
olanlara nisbetle çok daha azdr. Gizlenen ey-
lerin çokluuna izâfetle Hz. Peygamber (a.s.) -

cUi; J»^i Lîc-U <J> «li: ^\ ^ «San^^


nâjy blti^mem. Sen keanidiKii nasü sm A ederse
öylecesin» bujrurmutur. Açklananlara izafet-
(^)

le de: «Ben sizin Allah* en çok tamyammz ye


,

O'nAan m
çok korhanmzn» buyurnu^tur.
Netice itiban jUe acz ve kusur zarûri oldu-
jrunâan.. sddklazm efendisi Hz. Ebûbekür ItmJ :
«îâcâîtten â^^^ anlatt^^_^i(tok^ de-
mitir. Bundan dolay, avâma nisbetle bu mânâ-
larn evveli, âlimlere nisbeüe sonu gibidir. Ya-
tl, ÂMmlerl de saaun^ y^p^^
aczlminî iti-
raf; O ââlâ0 av&sa» Ikoi^^lMlea^ UârafEneyip,
de ne yapsmlarl!.., ^
i

4. SÜKÛT
Bu vazife de bûtO avâm t29S!rine vâciptir.
Çünkü soru sormaklia, tâkât getiremeyecekleri
eyi talep edip peine dümü ve ehil olmadk-
lar Jcondam dalm olu^la^.Eer, kc^^fi^ §sih.
lÂ. ^Ml bMsIne âc^mtrarsa, (Mim vettl oevap
cehaletlerini artrr. Hatta çou kere onlar kü-
für bataklma atar. Eer bir ârife sorarlarssc.
^mlaylann noks.nl|Findm dola^ ârü me«e-
âdz kalîr. Btz, bir
leyi kendîlettete anlia^saktaa
babanm; evinde yapmas uygun olan eyleri o-
lma anlatmaktan ve okula gittii zamaa elde
edecei ya^Ian açklamaktan âciz kalmacona
benzer. Bmm, 1^ ki^imcüniûi, saaatmm özel-
lik ve inceliklerini
ti
br marangoza anlatmaktan

.26 . .
4ciz kalmssna da benzet^âHrtâ Çtokü maran^
iroz 3t0 kadar kuyumcunun sanatn görse de,
kuyumculuun inceliklerini anlamaktan âcizdir.
O, bütüA öxnrüaü mara^goduk ^p^mm^^ §^
çirdigi ve hmla uj^ra^ sadece maran^
için
gözlüün inceliklerim bilir. Ayn ekilde kuyum-
culuk da, ömrü o uurda harcamakla ve ura-
makla örenilir. Bu uurda çaba sarfetm-^^en
•eyvel ter ikisi de sematlanm biMezlerdiU

te» bir sanatla v^mt^S^k^s^^ onu anlar


atoa âcte öMuMart ibi. dünyada marifetul-
iah kabilinden olmayan ilimlerle megul olan-
lar ilâhî ilen anlamaktan âciz kalrlar.
Arifin avâma bu meseleyi anlatmaktan âciz
kalmas, emzikü ^xnun et ve eJuoek üe lam-
lemaemeslne bmz^. Onu bunlarla besl^ek*
ten âciz kalmak, et ve ekmek yoklumdan de-
il de çocuun ftratmda bulunan kusurdan do-
laydr. Çünkü buîte" JkuyvetliJlert gdâ olur. Za-
yf büny^iler on^n yemek ve cmlarla b^^^
îS^kten âd[« öIurM". Kim zayf bîr çocua 0t ve
ekmek yedirmeye çalsa ve mümkün olsa da ye-
dirse. ölümüne sebep olabilir. Ayn ekilde, bu
mânâi€^ sormak isteyince âvamm mea edil-
meleri, eer vazgeçmezlerse kamç ile dövülme-
leri gerekir. Nitekim Hz. Ömer müte^â-
(r,a.),
bih haberlere dâir soru soran herkese böyle ya^
pard. Hzw Bmygamt^ IC.) de, kad-er mee-
sine daldklarn gördüü bir topluluu bundan
men etai» kendileriner soru sorduklar zaman,

27
Sizbununla m
emHedjldinJZ? Sizden evvelkilBr,
ancak çok çoru sanualr momaiyle^ Jeiâk olmu-^
ta»C^) buyurmutu. *

Bundan dolay begg diyorum ti, kürsü ve vûn:


h&r^râm. ha&a vWBd ve nasihatta bulmanlarm,
bu sorulara, tevil ve tafsilata dmMse^ tsm&îp ver-
meleri haramdr. Bizim ve selefin zikrettii ey-
lerle yetinmeleri, gerekir. O da takdis, tenzih ve
Aülah' b^z^z^a^^te mûb£ü£^ t^a§l^-
ridîr. Bunlarda, istedffî^si l^ar âtbalaa ede-
bilirler. Hatta öj^le diyebilirler:

Akimza gelen, içinizden geçön ve hafeiöifc-


da ekillenen her eyin yaratcs Allah'tr. O,
hatn^pz^ gelenlerden ve onlara' benzemekten
mteezzeh^. Bu haberlerde, cmlan. ^^Mâ^^ m-
man hatrmza gelenlerden hiç biri murad edil-
memitir. Murad edilen, aklnza gelen deildir.
'

Sîz onu anlamaya v© ondan sual etmeye ehil de-


'
sDdz. Siz takv& Ue megul olun. Allal^îs^^ ^.
emrettiyse onu y«tpm. ö%UBt nehyettikl^ijsâeft

(1) Hadis-i erif Bdiarî, Nlûslhn, NesiM Hsft tiöt^ M«'


^ ce'de: *

seklinde rivayel; edilnUör.

28
€m l^^smL Mûteâbih lafzlaa mânûanm m^.
laif&eiil için soru sormak ve o konulara dalmak

da nehyedildiiniz eylerdendir. Binâenaleyh on-


larla ilgili soru sorznaym. Bu konuda ne zaman
bir e^ iitseniz sasm. «inandk, tasdik ettik. Bi-
ze ilimden az bir ey verildi. Bu, bize verilenler
cümlesinden deildir» deyin.

5. MSÂK
tedâk, mûteâbih haber ve hadisler üzerin-
de tasarrufta bulunmaktan el çekmek demek-
tir. Bunlann lafzlarm. aynen olduklar gibi b-

rakmak, câhil ve âlim h^kes üzerine v&ciptir.


Müteâbih lafzUu: üz^lnde tasarruf alt e-
kilde fÂvT i Tes^f UMl, tttsztf^ teM, ve iei-
rfk.

7- A. Terfsîr

Teîs>Ur,tmüteâbih laî}2sac, Btjm dilde ken-


dilcSr^âûln yerîm koilanüa^ bir lügate yo-
yu o lafzlann mânâsn farsça. türkçe ve ben-
zel dillerin lügatine jçeyj4:Tnektirt te müteâ-,
bih lâfzlar üzerinde bu ejkUde tasarrufta bu-
lunmak câiz âcildir- Oi&r,
olduklar 6i-
kilden bakasyla söylenmez. Arapçada baz Ia>
fizlar onlann farsça karlklar Bulun-
vardr ki.

maz. Yi^e baz lafzlar vardr ki» farsçada onr


lani karhg okgü kelimeler ^wdr, fakat ran-
farsçada iki aypn mânâda kullamlmazlan

Birinciye nüsâl, «istivâ» lafzdr. Bu lafz ile


ifâde olunan mânây içine alacak ekilde fars-
çada kuUamlan bir lafz yoktur. Çünkü bu lafz.

farsçaya jS£^ Co^C üe ter

tedir.Halbuki bunlar iki lafzdr. Birincisi, ken-


dismde meyü ta^Tvir ctoniM^ ejd^ <b^p:;u^
tfm hil»eHr "mdr, ikincisi im la^ket v^^lanl
tasavvur olunabilen eyde sükûn ve sebattan ha-
ber verir. Bu iki lafzn, farsçada yukarda zikre-
dilen mân^ftlan göstemtösi, istivâ* 6 mâ-
nâlar axapçada göstern^£Kid0n daha açktr.
Yani, istiva lafznn mânâs, farsçada onun ye-
rine kdlanlan kelimelerin ifâde ettii mânâ ka-
d^ açûi {fiildir. Bu «pMamadan soura, iki Isii-

ialm ölâu. Bu kelimelerin delâlet ettikleri mâ-


nâlar farkl pluüca. ikincisi birincisinin yerini
tutZMum olur. Bir las^ her ie ekilde olursa
iilkmû, muhalifi ot^myamk bîr benzeri ile
de|:itirmek câiz olur. Aralarnda en küçük, en
in ince ve en gizli bir farkllk bulunan iki lafz-
dam bîri di^€al jerin^' teallamlmaz.

kinciye misal (parmak) li^zidr.

30
Ar^ dilide bu lafz. istiâre olarak «nimet» m&r
I

nâsmda kullamlr. Bu nedenle ^^^^^ .^^yjj


*Fûiazun fülan katnda bir nimeti vardr* d^lr.

Farsçada bu kelime yerine


^^i" keüme&i
kullanlr. Fakat, nîmet mânâsna gelmem Ar^p
dilinin mmim j^t^;^ konusunda o kad^ ge-
ni fc^ kalltmiim kt Iraallar'in hakîki
mteâda kullandklar lügâtten daha çoktur. Belki
nisbet dahi kabul etmez. Bir lafz bir dilde isti-
âre olarak k;Uamn8J£ tabii bate g^ksmm o^'.. m
iafzm G^gm* mi9 o mânâda kullanhnas tabiî
deilse, elbette nefis tabiî olana meyledip die-
rinden nefret eder ve onu kuUaomk istemez.

Bu nedenle lafzm, ^-^l" lafz üe te


açklamak tebdil
sir edip bi'l misil (ayn ile de- -

itirmek olmayp tebdîl bi'lhlâf (muhaiîfi ile '

deitirme) olur. Halbuki tebdîl, aacak misli


üe
I

ÜgEöacûye miaâi lafzKtar* Butof^ bir-


kaç ndâMya geldii için. ömi t^sir eden kii en
açk mânâs üe tefsir eder ve farsçaya (çem)
(göz) diye çevirir. Halbuki hp. lafz arapçada göz.
su kaya^ fU3^ mAjMimm da gedir. ?a<kat
fmmmdsm C^ml I^Einâa bu mütereklik yok*^
tur. Cenb ve vech kelimeleri de ayn kelimesine
yakmdr.
^te bu anlattoladiBa d<da|t. p£^^Ub& a^^

31
fzlan tebdiMen men etme^i ^ ^Ituklan
varid'
ara>ça lafzlan ile kUanmay gerekli v© zorun-
lu görüyonz.
'
Eer:
«Bu farkllk bütün lafzlarda vardr diye id-
dia ederseniz, bu doru olmaz. Çünkü huhz ve
Hto (ekmek) ^eUmetei ile lahm ve got (et) ke-
limeleri mmmSi^ hîç fk% yoktur. Eer bu fa-k*
lln baz lafzlarda bulunduu itiraf edilirse,
farkllk olanlarda tebdilden men lâzm ise de,
aym oiaato tebdiyân mm
gerekmesa» denilir-
se $5yie cevi^ irrâtrt&

^orus^ l». farkllk bütün lafzlarda yok-


tuTr l^eoe bazüarmda vanir. Herhalde arapça
yed ve farsça dest (el) lafzlar» birkaç mânâya
kullanlma hususunda, istiâre ve dier baz ko-
n:aarda eittir. Lâkin konu, «tebdil câiz ^ur ve-
ya olmaz» cihetlerine nakledilince, iki lafz bir-
birinden iyice ayu-mak ve bütün incelikleri ile
aralanndaki farklara vâkf olmak herkes için
Iiçk ye kolay olmaz. Aksint bu çok zc»r bir itir^
L^^stem mym tânâya kullanldklar yerler ile
farkl kullanldklar yerler kolayca ayrt edile-
mez. Biz imdi, iki ayr durumla kar karya-
fiz.. Bir ihtiyaç ve »rûret yok ikm^ ihMyftfea
BhM k^m kapa^te M? Yoksa mutlak ola-
rak o kapy açp da hâlkm tehlike çukuruna dü-
mesine sebep mi olalm? Bu iM çihetten hangi-
si daha ihtiyatU hir dAyrsamt^$
m WSmm^^ mt m
^
di^y^ölsüB
hmmmm^ Â3Mix Teâlâ^ zât
32
vö sfatlan olvtnca,durumuu önemi daha iyi an-
iaüu-. Brace. hu kapmrn mutlak olarak açümA-
sm görm-eyen hiçbir akH dindar yok-
tehlikeli
tur. Zira, Allah'n sfatlar konusunda tehlike-
ye dümek, tehlikelerin en büyüüdür. Bu ba-
kmdan son derece sakuümak gerekir.
Dinimiz, rahminberaeti ve neseplerin ka-
nmasndm Bakmmak için, velâyet, v^âset ve
neseple ilgili hükümlerde bir ihtiyat olarak, ken-
disiyle cinsî münasebette bulunulan kadm üze-
rine iddeti vâclp klmtr. Bununla beraber, k-
sr olan veya ay hâli (hayz) nden kesilmi o£m
kadm ile küçük kz üzerine de iddet vâciptir.
Hatta azil yaplsa dahi iddetin vacip olduunu '

söyleyenler vardr. Zira, rahimlerde olanlar sar


dece Allah Teâlâ bilir. Eer biz bu kapy biraz
daha açar da ksr, hayzdan kesilmi kadn ve
küçük kz hâmile kalmaz, azl halinde de hâmi-
le kalnmaz dersek, dolaysyla bu gibi hallerde
iddetg^eknez gö^^ü savunursak teiüike ge-
misine binmi oluruz. htiyata riâyet ed^:*^k on^
klmak, tehlikelere dalmaktan
lara iddeti vâcip
daha kolay ve daha iyidir. Onlarn iddet bekle-
mesi nasa er'I bir lükûmse, böyle arapça bîr
lafzm tebdilîün haram olmas da içtihatla sâbit
olan erl bir hükümdür. Bunu tercih etmek en
iyi yoldur. Gâyet açktr ki^ Allah'n zât ve s-
fe^iafindan haber Y&drkmh Kur'an ve hacüste
bulunan bu lafzlarla Allah ve resûltoûn mu-
râdnn ne olduu anlatlrken ihtiyatl davran-
mak, yukazda anlatüanlarc benzer konularda

33
' .

iMM^bU davramnaktan daha önemli ve daha


uygundur* '
.

l B. Te'vü

Te'vil. bir lafz, zahirî mânâsn yok ettikten


sonra te^lu etmektir. Te'vü ya avam
tarato-
rum fttipâr. veya' avam ile âif arasmda oIuî". ya-
hut ârif ile Rabbi arasmda olur. imdi bunîM
açklayalm.
I
-

-.1..: .- * ^

1. Avftmn te'vüi

Bu» «v&mm kendi babaar kalarak, nefsi ile


^di bana yapt te'vüdir ki baramdr. yi
.

yüzemeyen kimsenin derin denizlere dalmasna


benzer. üphesiz, böyle kimselerin derin deniz-
lere dalmajil bara^ur^ Mârifetullah denizi ise
1^ de^lzînd^ â^Sk onda bulunan teh^ ^
likeler su deryâsmdaki tehlikelerden daha kor-
kunç ve daha dehetlidir. Zira su deryâsmda bö-
^jOan fâni bayatm. mâdfetullah ummanmda
boulan ise e%e€U toyalanî kayb^ifflf. Bu neden-
le, iki deniz arasmda çok fark vardr.

2. Avâm Üe ârif arasndaki te*vîi

Bu da bir önceki gibi yasaktr. Bu, kendi ken-


dim (tai^ dAp yü^tdlen bûr kimsenin^ yüz-
mekten âciz; kalbi ve beâ^i rahatsz olan Mr
kimseyi denize götürmesine benzer. Bu da ha-
ramdr. Çünkü bu. yüzmek bümeyen bir kimse-
yi teblikej^e atmaklar. Yüzme bilen kiinin, yüz-

3i
.

me bilmeyeni sâhile yakn yerde korumaya gûr


cü yetso dahi, denizin dalgalan atasnda koru-
maya gücü yetmez. Sâhile yaJnn yerde durma-
sm emretse dahi, o kimse bu emri yerine geti-
recek gücü kendisinde bulamaz. Dalgalar v© kor-
kunç deniz hayvanlar üzerine gelirkeh ^Mn
dumasm iste^, kriM ve bedeni zayf olduun-
dan istenilen ekilde duramaz ve itaatte kusur
eder. -

lafzlarn zââM ^l^lan hilâfma


I avâma açan ârifin misâlidir.

üphe y^ M. avâm kaimesinin ifâde ettii


mânâya edîb. nahivci,
muhaddis, müfessir, fa-
kih, kelâmc, mâri|et denizinde yüzmeyi öre-
nen, ömürlerini bu yolda haârç&jan, dünyâdan
ve dünya zevklerinden yüzünü çeviren; mal, ma-
kam ve âir lezzetlere aldr etmeyen, iJim ve
amelde Allah için ihiasl olan. itaati emredilen
her eyi yapmak ve ranUdaaanlfirdan çekinaaefc
steetiyle hûi^tmlmi yerine getiren ve Al-
lah sevgisi yannda dünyay, hatta âhireti ve fi*-
devs-i a'Iây hakir görenlerden baka herkes dâ-
hildir, îte bunlar, marifetullah daoMe^ dalan
kiilerdir. Bma; ramen oümn da hBpsI büyük
tehlikelerle kar karyadr. Dürr-ü meknûn ve
sn-- mahzuna varncaya kadar, onlarn da on-
da dokuzu helâk olur. Ancak biri gâyesine ula-
mûm, kendilerine Allah'tan saad^ cap.
etmi olanlardr, kurtulua erenler onlardr.
üphe yok ki Allah, kalplerin gizlediklerim ve
açkladkiaruu en iyi bilendir.

35
'
3. Arif ile. Rabbi arasndaki teVîl

Bu de ûç ekilde olur. Meselâ, fe:ifin


te*v41
içlxe, «istiVâ re fevk laûzlarmdan ketedil^ mâ-
nâ udur» diye bir ey doar. Bü kalbe ya dou
kesin, veya üpheli, veya zann- gâllp ile olur.
Kein olwsa ona inanmal, üpheli olursa sakn-,
jn^d:^. Allal Teâlâ'ma ve 3iL^ûW^to muracU-
nn ne oîdu&una dâir zra ile MMm
^PBâ^^a«-
lidir. Zîra onlarn, onun zannettiine benzer bir

baka mânâya gelme ihtimâli avrdr. Bir konu-


da ü^i^ düenip yamas gereken durak- i
lamaktr.
Eer âxiî'm kalbine do&an bilgi, zann^. dar
yanyorsa iki ey düûnühnelidir. Birisi «A«ft- :

ba onun içine doan mânâ Allah hakknda câiz


midir? Voksa imkâns, nuc^r?* kincisi: Arif,
onun AllfiO hakknda cmva^pm .fc^inWld© bilifOT-
sa, acaba ondan murad e^b^ latoâ # lEirf»*
yoksa deil midir? . .

Birinciye misal «Üstle-


:
^t^S* Qf ftV*>P^
'hsÜ^ Munan Rableiiüüden korkarlar» C) âyetin-

cleki ^ lafznm teVîlidir. Acaba bununla


mâaevi bir srükseklik mi murad edildi, yoksa Al-
lah için ia^hal olan. ciimlerd© bulunan mekân

(D Nahl. 16/50 O
yükseldii dnda^ O'mn a^Am^ ve coM^ A
yk ^kâ. bir mârt m mor&d edildi?

Üüpciye misâl : jlJJj J^^^I ^^m^


istivâ ettt.(*) âyetittdeki g^l. lafzmn te'-

vîîidir, Allah'n bunmla ara has bir nisbeti mu-


rad ettiini kesinlikle bitlikten msm mmm ^vl-
toi ¥4fm^. â^m nisbet ^
eM#e oltm^ ABah.
bütiö âlemler üzerindeki tasarrufunu, semâdan
arza bütün ileri tedbir etmeyi ar vastas ile y^-
par. Hiçbir sureti, arta ihdas el^âd^âa^mde far
ratum. Bu^ bir ressam re kâtibin, MçMr sÛirGt
ve kelimeyi dimamda ekillendirmeden, zemin
üzerinde ekillendirmemesine benzer. Mimarlar
da, yapacaklar binalarn planlann ^nce dima-
Imnd^ çilerler. Ksacaâ, kalb de, kendi âlemi
öUm nsan bedeni üzerinde, ilerim zihin ve di-
I

'
ma vastas ile düzenler îte Allah da, bütün,
âlem üzerindeki tas€WTOfunu ar vastas ile ya*
par. JF^kal ba»n, bu arn eMde Allal^a ni^
batU eâiz olup olmamâs hususunda tereddüt
vâki olur. öyle ki:

nsan kendi âlemi olan bedeninde, zi-


kalbi,
hia v^ dima vâstas c^madiua ^tsaaruft^ bulu-
namyor Acaba Allah« tmm. kâlMne^ tMm.
dima kullanmadan tasarrufta büunma imkâ-
m
m veremez mijrdi? Veya Allah, niçin ar vasta-

(1) ila'd. 13/2

37
.

syla âlem üzeriod^ t^Msarrufta bulunuyor da


baka ekilde tasarrufta; bulumyor? Allah,
fhnA ii«r 53^^ bilmi ve öyle istemitir. Eer

isteseydi, zihin ve dimagr vastas olmakszn in-


hana tedbir ve tasarrufta bulunma imkân ve-
riiKL Çünkü bu da Q'jaua kudre^ dâliiidedi]:*
Fakat nsanm smcBk âîma vemtmfiei i^mr-
rufta bulunabileceine dâir ezelî irade bulun-
duu için, bunun dmda
bir eyle tasarrufta bu-
lmmas muhal ya imkd^oste^ Mm Jmkil^smUk,
hâa, Allah'm ssteaia Mr k^ür câdu|:uj»tet
il. ezelî iradenin aksinin olmas mümkün ol-
mad içindir. tt&. bu mânâ. için, Allah Teâlâ

• ^ ^ '
V ii'O

gitirmeyie imkân bulamazsn» (M buyur-


iasla
mutur. Âdetullah, vâcîlt oldiu^^ âeg^pi^.
MdtUlahm vâcib <dmas e^lf h^eâ^ ol^
dugu içindir. Ezeli râde vâcib olduundan onun
neticesi de elbette vâcib olur. Bunun zdd mu-
haldir. Her ne kadar, zâtndan dolay muhal de-
ilse 4e» muh^EÜ, ^yihklir. Yâpî, AUak Teftlâ'-
nm, âdetullahn aksini yapmas 'da kudreti da-
hilindedir. Ancak
bu. ilm-i ezelînin cehle dönül-
mesine sebep olduu için muhaldir. te. bu âye-
ti ln'vll ederken, bu açiklamâlar dorultusunda
teVîlde bulunmak mümkün olur.
-i '
. . - . -

üphesiz, &:!ifi2î-1driM^ iki çeit

Cl) Ahzab. 33/62; Fâtir. 35/^ Feth. 4B/m

38
'

zanna dayanan bilgi arasnda fark vatU:. Y#ai,


kalbe âogaa MM^AlUâ
hakknda cââz. olan
veya olmayan bir matiâ tamasyla, Allah hak-
knda c^iz, fakat ne murad edildii kesin belli
olmayan bir mÂn& tamas aym deildir. Fakat
bu iki &3iâm
edince, ^mnu
^
biri ânlden nefiste zuhur
atmak elimizde deildir.
içimizden
Zanda bulmmamak da mümkün olmaz. Zira
zannm talam gizli ve zaruri sebepleri var-
bir
dr ki, <mton defetmek mümkün deildir. AUah 2
'

^ '
~ '
^

'îl 1^ ÜluÎJ^ 'i


«Allah, bir kimseye an-

cak gücttMto yeniini teklif ediM> (^) buyurmu-


mttur. A^cak, bu duruma düm
kimsenin iki
:

ey yapmad gerekmektedir
o zannelt^ uMüâ^ra
Bû^lncisi,
narak, uursuz bir ekilde kmâiM tmtMsmmsh
Udxr. Çünkü, hatâ etmi olma imkân vardr. Bu
nedenle, zannm gereince, kendi, kendine kesin
hüküm vermek câiz olmass.

kincisi, zannettii mânây bakalarna söy-


lediinde, kesin^ ifâdelerle söylememelidir. Me-
selâ: «Istivâdan murad udm-, fevk'tm mak-
sat budur» diye mutlaJc bir söz sSy^lein^e-
lidtr. Zira. o ekilde bir ifadede bulunmak, ke-
sin olarak bilnedii bir ey hakknda zan ile

(X) Bakara,

39
:

büküm vermek demektir. ^Halbuki AUah Teâlâr

obmiM^ eyin a]îxlmca gitme» (M buyurmu-


ta. Fakat, <bea böyle ^azmediyorum» demli-
dir. Böyle yaparsa, içinden ve gönlünden geçeni
doru olarak haber vermi olur. Ayn zamanda,
AHab'm sfatlar ve o keismdaa muradmn ne
öldt^ hakkmda hüküm vermemi, ke^i n^si
bakkmda hüküm vermi olur.

«Arifin, ^iz^ meydana


gelei ssam herke-
se söylemesi, gönlünden geçtii ekilde anlatma-
s ve ayn ekilde gönlünde kati olarak bildii
eyleri söylemesi câiz olur mu?» diye sorulursa,
,

§öyle cevap veririz

Jycifi% gtolünden geçenleri konu^s^as dört

1. Ya kendisiyle konuur,
2. Ya ba^ret ve irfanda kemüsiyle ayn
âdreced0 «da^n bir zât ü& kozdur.
3. Ya zekâs v& narifetullah talebi ile me-
gul olmas sebebiyle, ^dl ltesyu ba^t istidat-
l olan bir kimse ile konuur,
4. Veya avâm ile konuvr.

m mm 17/3Ö
k

40 ,
.

Eger ârif mânây nefsinde kati olarak bili-


,

yoz!sa^ Icendi^yl veya teiMÜslyle i^Fm derecede


GdaxL birisiyle, veya mârifet laldblnâen b^ka bir
düüncesi olmayan ve bu ie istidatl olan, dün-
yâya, dünyâ zevklerine ve mezheb taassubuna
balfi c^ayan, bildikleri le övünerek onlar ava-
ma aâlatoG^tan zevk almayan kimselere söy-
leyebilir. çinden geçenleri, bu sfatlara sâhip
olan kiilere anlatmasmda bir beis yoktur, lmi,
01;üi olmayan aUatinak zulüm olduu gibi, eb-
M.0 mÛAmam^ da zaiûxxulür. Bu nedenle ^vâr
ma anlatmak lâyk olmaz. Buradaki avâm ke^
limesinin mânâsma. yukarda zikredilen sfatlar-
muttasf olmayaa herkes dâhildir. Avâma böy-
le »Eiânftlari; onlatanak. daha önc^ de zikretti£i-
miz gibi süt çocuuna, takât getiremeyecei kuv-
vetli yemekleri yedirmeye^ benzer..

Müteâbih haber ve lafzlarm mânâlarna


dâir Içindle meydana gelen zann. kendi
n€EM ^
kon^m^ zaruridir. Çünkü akla &e^en
ve zan, ek veya kesinlik ifâde eden lafzlar ne-
fis mutlaka konuur. Bundan kurtulmann im-
kân yoktur, aslâ önün© geçümez. Fakat, bunla-
r avâma antetmasmn ya^ okluunda üphe
yoktur. Bu ekildeki mânâlar avftma anlatma*
mak, kesin mânâlar- anlatmaktan daha evlâdr.
Mârifetteki dereceleri kendisi gibi olan zâtlara
veya mârifete kabiliyetli olanlara bu zanlan an-
latmasma gelince, bunda iki ihtimal vanir. Bun*
lan anlatmanm câiz olduu söylenebilir. Ancak
bu dununda, hiçbir ilâvede bulunmadan, sâde-

41.
ki ifâdBSindâ dogrt «âstm. inikat, buzitl^ ^alr
mann yasak olma ihtimali de vardr. Çünkü ko-
xu§]»amay^ n^uktedir olduu bir konudst konu§-
makkL, Allah'n sfc^ito^ o sözden mnradt
hakknda zan ile tasarrufta bulmmu olur. Hal-
buki, böyle devranmakta tehlike vardr. Bir ko-
nud£^. tasarruf ta bulunmann mübahl ya nass
ü^, v3r# icm% ile, v^^ nass üzerine kyasla bi*
Mnir. Pn Monmda îw&! ey vâdd dtea^
mtr. Aksine, böyle konularda tasarrufta bu-
lumnanm y;asaklandma dâir, Allah Teâlâ'nn;

At^âjj4l U^V^ «Hakknda |>ilgl s&lûbi

olnmdgu bir ^yin ardnca gitme» O) âyeti vâ-


rid olmutur.

Eer:
«Oç ey, zem i}@ kenumaysm cemmm €^Ws>''
let eder ; -.

1. Sdkm mûbah3:m gösteren delil. Ar^


bunlar anlatmasmda sâdktr. Çünkü zannetti-
inden bakasm haber, vermiror. Kendisi de o
mânây öy;6! zamediyor.
2: Kur'an- Kerim'i tefsir
Müfessirli^En»
eteieen mm. vm iMisnn ile ^^rû beyan etmele-
ri. Çünkü, onlarm her söylec^ Hz. Peygamber

(i) Jsra^i^

42 .
iitilmi deildin Aksine, bir
Ca«%) 'den ic-
tRathu mteyc^ konmu görülerdir. Bundan do-
laydr bir âyetin tefsirinde birçok kaviller
ki.
ve birbirine zt görüler olabilmektedir,

3. TAbiinin,sahabeden Âhâd tarikle gelip


de tevâtür derecesine ulamayan, müteâ.bihata
dâir ha-berlerin nakli konusunda icmâ etmesi. Bu
3abih h^difi kitaptennd^ büusiMU^ 4^
M3t lEilr^k yine k^EidM gibt û6ü bh* ^'^m
zf^
vâyet etmi olduu haberler vardr. Böyle bir
haberin rivayetine tâbiin cevaz vermitir. Hal-
buki, M? &düin kavU ile sâdece mn^ h&sü olur»
deüUz:^» boalaz^ öyle c^ap v^rktst
, 1

Birinciye cevap:

Evet, söylenildii takdirde bir fitne ve zarar


vuku bulmasmdan korkulmayan doruyu söy-
ImeA^ jnâbsybta. I^buki, mûteâbih iJb^im nm-
t^lad^ zan ile söz söylm^ s^imrdân hM deSMr.
Zira, ariften o zann iiten kimse, onu doru bu-
lur ve inanr. Böylece, Allah Teâlâ'mn sfatlar
lu^Ekmdc^ bUneden büküm vezln^ ^ur. Bu ise
çok büyük bir tehlikedü*. Beer nefsi, a^iliizi mâ-
nâlarn mükilliinden kaçar. Bu nedenle, zan
jile de olsa, kendisini rahatlatacak bir mânâ bu-

lunca ^STLsââi?' ve ks^Jikle inanr. Halbuki bu


inand bazan yanl olur. Böylece Allah s- m
fatlan konusunda bâtl bir eye inanm ve O'-
aun kelâmnda murad etmedii eyle hüküm
^-ermi olur.

43
Itta^îy^ cevap: .

Bu, mûfessirlerlh Kur'ân âyetlerini zanna


dayanarak tefsir etmeleri idi. Biz istivâ, fevk ve
bunlar gibi Allah'n sfatiar üe ügüi olan ko-
nularda,' m<i3$ûrlez:;U3i mn, üe sö2 söylemi ol-
sifiüarm teslim i^eneyiz. Belki bu, fkhî hükûn-
lerde, nebilerin ve kâfirlerin hallerini hikâye-
de, mev'iza ve mesellerde, büyük hata tehlikesi
oimayaja konularda olabilir.

Üçüncüye cevap:
Baaate tema ü&vap cftarak «Mûteâbih : âyet-
ler konusunda, ancak Kur'an'da vârid olan ve-
ya Hz. Peygamber (a.s.)'den kesin ilim ifâde eden
bir tevâtürle gelen durus^av^ itimat câi2xiir.
Mûte^al^l^te ilgili âhâd haberlere timat edil-
mez. Te'vile meyleden kimselere göre, âhadn, ha-
berini tevil itigal edilmez. Rivâyetten ba-
ile
kasm kabul eteûsâ^enlere gör^ ûe, böj^e jhaber-
As ^^gal ^üm^i Ç^^^ m, zwti^-
lerin Fivâ3i^l '

la hüküm vermek ve zanna dayanmak demek -

tir» demilerdir. Onlann bu yakan-


sözleri de,
daki görüe cevap olmaktan uzak 4&i^ûw. Fö-
kat selefin yaptgmm z&hirine miâhalîftir. Çün-
kü onlar âdil kiilerin yapt bu rivâyetleri ka-
bul ettiler ve; onlan s^ahih görerek rivâyette bu-
lundular,

Onlarm kidialanna biz iki ekilde cevap ve-


rebiliriz:

44
a. Tâbii». ulemâs, özelliU© Aüah'K^ sfat-
lan kcmusmâa, âdü bir rAvinin "^l^ûMm *
haa edilmesinin câiz olmadn
er'î delillerden
biliyorlard. Meselâ, Hz. Ebûbekir (r.a.) «Resû-
:

lllah (a.s.} öyle buyurduunu iittim» d^- '

gi z^nan. onun bu liv^etiM reddetmenin. ken-


dili tekzip etmek mânâsna geldiini ve onu
hadis uydurmaya veya yanlmaya nisbet etmek
demek olduunu biliyorlar ve o rlvâyeU tobirt '

ediyorlard. Bu rivâyettoi Hz. EMbekir (r.y.


EesûMî^' 4â;.8.)*m öyle buyurduunu, Enes
(r.a.}«Hz. Peygamber (a.s.)'in böyle buyurduu-
nu söyledi» diyerek naklediyorlard. Tebe-i tâ-
biiiiL de böyle yapyordu. imdim sahabe-î Mpm-
d
dan bîr âdilin menfilikle ithamna bir yol olma*
er*i delille sâbit olunca, bundan âhadm zan-
larn itham etmemek gerekir mânâs çkmaz'-
Ayrca âdilini naklinin dser^sinl 2an dm^sl-
ne indirmek d# ^ge^kmeas. Bununla berabet. ba-
z zan günahtr. mdi, âri' Adil bir râvi size ne
:

haber vermise onu tasdik edin, kabul edin vö


nakledin» deyince, bundan «Nefislerinizin
:

ledîi zanlar kabul v& ts^^ edin, mlmt aça


vurarak rivayet edin» demek gerekmez. Zira nâs-
sn mânâsnda bu yoktur, ite bunun için b;z de^
riz ki cAdü cdmayan Wr Mvlaü rivâyet ettii
:

bu chs f^€M#v lâyk dan tandan yüz çevlzm^k


ve rivâyet etmemek; bu konularda, mev'iza ve
benzeri konularda gösterilmesi gereken ihtiyat:^^
tan d^^
fazla ihtiyat göstermektir,
'

b. Sahabe-i Kirto. bu müteâbil haberle-

45
:

ri,yakînen iittikleri için rivayet etmilerdir. On-


lar, yakînen bilmedikleri haberleri kesinlikle ri-
1^1^ etmecUl^^ l%biîn-i kirto d» onlarm bu
haberlerini kabul buyurup rlvâyet iBtmilerdir.
Tâbiîn, bu rivâyeti yapa^rken *Hz. Peygamber
:

(a.s.) oyl^ byurdu» demeyip «Fülan aababU :

Hz. Peygamber (avsJ'in ^yle buyurdufum iröy-


ledi» demilerdir. Onlar, bu beyanlarnda sâdk
idiler. /

Her hadis-i erif, müteâbih laîzm dnda


nice hüküm ve fâideleri de içine aldgL için, sa-
habe ve tâbiîn böyle hadisleri rivayet etmeyi ih-
lûal etmemlle^iUr. Mü.tia&bih lafzn, hakiki
nâsm, fâide ve hikmetini ârif olan anlayabilir.
6u anlattklarmn ntl^lî, sahabe-i kirâ-
mm Hz. Peygamber (a.s.) 'den u hadisi rivayet
etmeleridir:.

• ••• iJ^^U^^MO.^ JÂ*v^:^**


I

«Allah Teâiâ her gece dünyâ semâsna


ve in,er
«Duâ e4en ^ok mu, duâfiua icabet edeyim. Ba-
llanmasn ixSm^ eten nrn^ onu bag^lifeim-
ym» buyurur». (*) Netice itibâr ile bu hadis, ge-
ce namaz klmaya' tevik için vârid olmutur.
Bu hadU4 eridin, enJ^asU^tli bâdet olan tehec-
cûk iL^azn klmaya sevketaîBkte büyük bir

(1) B^rl. Müslim.


:

<îe: l^übâedlyo^ diy^ rivâyet edilmeseydi, bu bü-


yük fâide yok olurdu. Hftibuki bu fâidenin ih~
znalme asUt yol yoktur.
Hadis-i erifte, sâbiye ve sâbi dunmunda
olan avAma müphem gelen (yenzüü) ilxm) laf-
z vardr. lAkin, Allah Teâlâ'y ^âMs M%m
tenzih fikrini avâmm kalbine yerletirmek son
derece kolaydr. Basiretli bir kii avâma öyle
diyerek, buradaki «ini» ten maksadu zâhir ini
olmacbm anh^tn*

«Eer Allah Teâlâ. nida ve kelâmm bize iit-


tirmek için dünya semâ'sma inseydi, sesini bi^e
iittirhrdi. HaJbüEi O, ar üzerede fk&Oi veya en
yüksek semada iken de ayn ekilde bize kelâ--
mm öyleyse inmesinde ne fayda
iittirebilir.
var? Demek ki bu initen maksat zâhirî bir ini
df^» Bu.lacteaxak l^^fiGldeb üm mi^f bundan
sdtt^ iniin llms^tedbnedigini, böyle IMr teMcM
bâtl oldumu anlar.

Bunun 'misâli, arkta bulunan bir $ahsm.


garpta bulunan birisine «esini iittirnek için gar-
ba dorut blrl^ adm atantk seslenmi bala-
maldr. O, öyle yapmakla sesini iittiremeyecfe-
ini bilir. Bu nedenle garba doru birkaç adm
atmas abes ve fâidesizdir. Delilerin ii gibi bir
itir. Hal böyle iken, ârif ve akU bir kiinin alr
In^ nasl böyle Mr düünce gelebilir? Akll bir
kii bunu nasl kabul- edebilir? 1
'
*
Bu kadaz: bir ^i^MBamâm
saara arim^
bir nüzûlû nefye«ekte yatök tosü eâîiK^î^ k«r
dar zorlanr. Nasl zorl-anmasm. Zira Allah Te-
âlâ'da ci^miyeti mufea) olduu gibi, cisim ol-
mayanlarn bir yerden dierind intikalleri de
muhaldir. Bunlar bilinen eylerdir. Aynca, in-
tikal vaki olmadan nüzulün gerçeklemeyecei
de malûmdur. Yani, Allah için cismiyyet muhal.
<mM «teayam ^m&^ h&jsB, fme »tikaîi
muhal, intikali de n&^l muhaldik ^l^i^ üe
Allak'm. zâhiri mânâda nüzulü muhaldir.

Bu haberlerin nakil ve rivâyetlerinde fayda


büyük ve zarar gayet az olunca, birçok fayday
iJbLtiva eden böyle haberleri naki nerde, kalplere
ve nefislere anâzin* geliver^ zanlan bakasna
anlatmak nerdel.. Bunlar nasl bir tutulur?!..

Arif, kendisine soru soranm ve dinleyenle-


rin durumuna bakarak cevap vermelidir. Eer,
zannaday^an te'viliU ^^l^rc^ttigl zaman, soru
somnn yanuna olacam a^tüam aç^ar; m-
rar göreceini anlarsa terkeder. Hangisinin fay-
dal veya zararh olacananlayamazsa, zann-
gâlibi ile hareket eder. Nice insan vardr ki, için-
â& mûte^âbihlerin mânâsn anUan^ dMr bir
heves olmaz. Mûteâbih âyetlerin zâhiri mânâ-
larnda bir mükillik olduunu akimdan geçir-
mez JSöyMerüie^ tevili beyan etmek, ateHannm
kc^masna sebe^ olur. Nicelleri 4e vardr, bu
âyetlerin zâhirlerindeki mükillik kendilerine o
kadar tesir eder ki, neredeyse Hz. Peygamber

48
SisJ 'e J^r k^tü bir inanç besleyecek ve O'nun
bu çeit varacak duruma iir-
sözlerini inkâra
ler. Böylelerine bu lafzlarn zanna ve iltimale
dayal te'vîüeri söylenirse faydal olabilir. Bu
nedenle onlara bunu alatmakta bir beis yok-
tur. Çünkü bu, l»kalanna derd olsa da^ onla-
rn derdine deva olur. Lâkin bunu kürsüden hal-
ka anlatmak doru olmaz. Zîra bu, birçok din-
leyicinin ilgilenmedii sebep ve belâlar tahrik
eder. ÇC^tl ballan çci;u mût^bih âyeUe^ bu
durumundan habersizdir, onlarn mükilliini
düünmezler. Selef asr, kalplerin sükûn buldu-
u bir asr olduu halde, onlar zihinieri kar-
trmaktan kcn'ktuklan için te'vilden son derece
sakmr. uzak dururlard. Eer o zaanan Mr kim-
se selefe mhalefet ederek müteâbihlerin te'vîl
kapsn açsayd, o vakit böyle bir eye ihtiyaç
dinuMib^ için fitnieyi uyandum. kalplere #k ve
üphe vermi ve böylece günaha sebep öitnu
olurdu. Ama imdi bu fitne baz
bölgelere ya-
yld/. Bu nedenle, bâtl vehimleri kalplerden te-
mizleme ümâdiyleg ârifia?^ mûteâbila. laf s^rn
te-
vlMe âkk MSbn^, dti#Em bilimleri izhar etmesi
konusunda mazur olaca ve daha az knana-
ca açktr.

Eer : «Bütün bu âçâdamaiaru^a zanna da-


yanan ve kesin olan birbirinden
te'vîli ayrm
oldunuz. Fakat, te'vîlin sahih olduuna dâir ke-
sinlik nasl haal olur?- depilirse öyle cevap ve-
ririz :

49
:

îki ekilde olur


l^vîl edUen mânton. Allah Teââ için
a.
sübutuDua kesin olmas ile. Bütbe üstünlüü gi-
bi.. .
.
.

Te'vü edilen lafzn iki ayn mânâyat


b.

gttai-^. fakat birinin AUak JaJldamla $übû-


temn ciâl olnuunas nedesiy^ d^erînin (^iz
câdjgrtmun ortaya çkmas ile. Bunun, misâli,

-^Uâj^ j*M i* i «O. kullaruun üstünde ^


Hpt^rt âyetidir. Bu^^^rettiW ^ lafz, lü-

gatte ancakmekân ve rütbe yükseklii inânâ-


«dilti^> Allah'n zoskAndap mü-
Itün. için y|^'

mmf^ tiÛEi^ bilindii için, O'nun hakknda


kân yükseklii bâtl olur. Geriye rütje yük-

aeklil kahr. Nitekim.


. ^ «.Efen^

di köleden üstündür», *2evc.


î^l^^g^pf
^vceden üstündür». ^ jjjjî
'^^^^^^
' I

vezirden üstündür* denir. Allah da. bu mânâya


göre kullarnn fevkindedir. (fevka) lafz-te
nn t0vilind3 bu inânâ kesin gibidir. Zira bu lafz,
amp dpâsde ^ece bu mânâda kullamlr. Fa-

a) En'âu^ 1^18

50
kat :CJ^I ^ji^
kelâmlarnda g&çen ^[ Jötoun, arap dlliû.
deki ablam, (fevka) laftamn iki mânâya olan
inhisan deildir.

Bir de, eer bir lafz üç ayn mânâya geliyor


ve bu mânâlardan ikisi AJi^ bidonda
^îiss. ^-
geri t^tü olûyar^, AlBh ^te & iki mâ- mm
nayi düürmek ancak zan ve ihtimal ile
olur.

îte. te'vllden men 'e dâir fikirler bundan iba-


rettir.

; C. Tösrtf

Müteâbih lafzlar tasrif etmemek gerekir.

Meselâ, tetftt
*-r^' jp'

ötti-O âSMlMe geçen (istilâ etti)

lafzm.
eder)
^
eklinde kalplara sokmak doru ol-
(istilâ ed^n), istilâ

maz. Zira lafzm d-^i^esi ile, mânânn der

- i
y X-.-.-

*1> ' f/% Yunus. 10/3; Ra'd, 13/2; Furkan. 25/


m ^e, m4; Hadîd. 57/4.
" 1 - »

51
imesi de c&iz olur. ÇiLokû

(Ar' stilâ eden) lafznn istikrara delâleti,

lah, gökl^ gördüünüz ekilde, direksiz olarak


yükseltti, sonra Ar* istUâ etti-(^) â-yetindekî

(^^jd^ü^M, lafzam istikrara devletin-

den daha açktr. Belki ^^^^^l '~^ lafznn


J^xl^

«Yerd© ne var^ hepsini sizin çin yaratt. Sonra

M li^kt^ «tefe is^M !»^, iâd ^


bire yönelik bir Istivâdr. Kalplar deitikçe, ia-
ret ve ihtimaller de deiir. Bu nedenle, bir keli-
me #l#â0 ^^ms^t^ kaçuuncüt g^e^p^
sa. koteeyi çeitli kalplam w^ksmMs^ #â
ayn ekilde çekinmek gerekir. Zira tasrif keli-
mesinin ifade ettii mânânm içinde ziyâde ve
noksanlUc mânâs vardr.

(1) Ra'd, 13/2


(2> Bakara, 2/29

62
t, D. TeM*
_ •

TefrîVde câiz deildir. Meselâ. Allah hakki-


da (yed) (el) kelimesi vârid olduu için. ei'in le-,
vâzunatndandr diye, Allah için. kol, bilek, avuç
isbat etmek çâiz deildir, (parmak)

la£s varid oldu d^e (parm^ tcu, pa^


mak bouam) sha^ ^yz G^mm. Mitekim,
A&âi l^teörta vârid dan bu fcelimelerdea do-
lay, O'nun hakknda et, damar ve sinir isbât
da câiz olmaz. Her ne kadar, mehûr c^n «el»
lafz buzü^daa nyn düûaûlme^ 4b durum böy-
ledir.

.
Bu eküdeki bir ilâveden daha kötüsü gör-
me lafz virid olunca «göz», gülme lafz v^d
is^mm «^f^ "TO iitme lafz vârid olunca «ku-
lak» isbatdr. Bütün bu ilâveler muhaldir. Bun-
lara Müebbihe taifesinden baz ahmaklar cesâ-
ret edr. Onun için bunlan da zikrettik.

f E. Cem'

Dalpk o£UQ :^üteâbih lafzlan bir araya


toplmamak gerekir.

Ûzeljükle bu nevi haberleri bir araya topla-^


mak hususunda bir Mtap yazmak isteyen fer
uzuv için bir bap ayrarak «Bu re'sin îsbat bâ-
:

b, bu ayn*m isbat bâb, bu el'in isbat bab v.s."


diyen ve yazaca bu kitaba «Kitâbû's-sfat» di-

53
ye isim vermek isteyen kimseyi Allal muvaffak
otoesîp. Çûnkii myJ;^bih laüzLar çeitli ^mtn-
arda, birbirlerinin arasnda bir irtibat bulun-
madan, dinleyenlerin sahih mânâlar anlayabil-
mesi için çeitli nedenlere binâen Rasûluilah
(aJsJ 'tan sâdr olmutur. Bu lafzlar, insam ya^
raM^ t^r^ üzerine toplu olarak ^kredüseydi,
hepsinin bir anda iitilmesi zâhirî mânâlarn
tekit etme ve tebihi akla getirme konusunda bü-
yük bir kanne oLur ve «Bi^^UuU^ (a.sJ niçin
böyle hilâf- hakki' d^lûndûrecek sâsder söyledi»
diye nefiste büyük tereddütlerin husûHîne sebep
olurdu. Hatta, sebepsiz söylenen bir tek kelime
day.,bQX^ bir ihtimâli akla ^etirir. Bir cinsten
Ifisl^r I^Cbk^i, ddrdânçû, bet^Kîi... kelimâler ard-
arda gelip birleince, hepsine birden izâfetle mü-
killik de kat«4cat artar. Bunun için, birçok haber-
c^iün söy^dii sözdeki zan derecesi il% bir tek
habercinin sözündeki ziul derecesi aym ohmz.
Ayn ekilde, tevâtür d€?recesine çkan bir haber
le hâsl olan kesin ilim, âhâd haberlerle hâsl ol-
maz* Biüüa baüar, toplanp bir araya gelmenin
neticâsMîr. Çünkü apt ayn nakledil^ h&n âdi-
lin sözünde bh- ihtimal akla gelir, Aatta nakfe^-
ien sözler bir araya getirilince ihtimal ya kalkar
veya zayflar. Bundan dolaîrv damkmüteâbih
lafzlar bir omyB, toplam.^ cAlz deildir.

F. Tefrik

Damk eldldb.zilu^dil^ mâf^bib lafzla


^ araya toplanmad gibi, ^lu ol^Ejlar da da-
54
:

^lUoâz. Çüakü, bir Icelûneden önce re^a sozmi


geleil her kelimenin, o kelimenin mân&âmn an^
lalmasmda vardr. Ayrca, o kelimeler se-
tesiri
bebi ile, kelimenin mânâsmdaki zayf ihtimâli
ömkarak tovveldÛaiîaJI tercih . etmek mümkün
oltm.Eer kel^^^ birbirleriz^m ayn hale ge*
tirilirlerse, mânâya delâletleri sâkt olur. Bunun

misâli: ««îUi^^UJlJ^ j külarum vistü^

de galiptir» (^) âyetidir. Bir kimsenin (el-kâhru)


ve (ibâdihî) kelimelerini kaldrarak: (hüve fev-
ka) «O, üsttedir» demesi câiz olmaz. Çünkü, âyet
tam olaak zikredilince Cfev^a) kelimesinin, ga^
lip olanm malûp olana kar üstünlüüne delâ-
leti zâhir olur. Bu da rütbe üstünlüüdür. Bu mâ-
n&y i^-kâhru) kelimesidir. Ayu eMbie

0/^ jyT^UJ yi^" *0» bakîdarmm üstünde gst-

llptir» dteaz. ^ demek


rekh*^ Oünkü Allah'm vasf olan (kâhiru) kelime-
sinden sonra kulluun zikri; bu ûsti^lüün ^en^
dilik konusunda olma ihtimalini kuvvetlendirir.

2^ jumSI 41» -Efendi, köleden üstün-

En*am. 6/18

56
dür» demek güzel
olur da; efendilik, kölelik, üs*
tûnlûk, saltançtf kocalk ve^ babalk ko-
nulam^ atkiM olma gibi. iki kiinin â^rasnda-
ki farkllk ve üstünlük cihetleri açklanmadan :

^i^'^. j:^ .Zeyd. Amr'n fevkindedi^ ^


mek brakn avânu,
güzel olmaz. Bunlar, âlim^
lerin dahi gafil olduu baz incelikl^îr.
Bütün bu -anlattklarmzdan spiî^, pM^â-
bih kfzlar ü^rinde tefA, teNÖ, MMt ve
dier deiiklikleri yapmak suretiyle tasarrufta
bulunmaya avam nasl cüret edebilir. Selef, böy-
le»lafzlar vârid oldukter |9küd# dondurup b-
mikm^k^ son derece mttMlâa dtel^âidt Hak
ve doru olan onlarn söz ve görüleridir. En çok
ihtiyat gösterilecek konular, Allah'n zât- ve s-
fatlarma dâir konulardr. DiU tutup susturmaya
m lâyk olan konular, kendisinde tehlike olan
konulardr. Küfürden büjrûk hangi tehlike var-
dr?..

6. KEFF

Bandan maksat, mûteâbih konularda dü-


ünmekten bâtmm men etmektir. Bu konular-
da soru sormaktan dilini tutmak ve tasarrufta
Mlumsmak vâ<sLp okluu gibi bu da vftci^tir.
Bu. avâma düen vazifelerin en ar
ve en id-
detlisidir.^ Zira yüzmekten âciz, müzmin hasta
olan bir kimsenin. tafymU ve huyu» onu ûerüm

m .
ddp inci ya cevhidrl^:izi çkarm^a seyketse
dahi, denizin derinliklerine dalmamas gerekti-
i gibi avâmm da bu konulan düünmemesi ge-
rekir. Böyle kimseler, âcizlikierini bilerek deniz-
de bulunm eeirherlerjj nefisüine aldanmama-
ldir. CMlâzu lâyk olaâa bir ftcizliklerine 1:^ de
denizde bulunan tehlikelerin çokluuna bakmak
ve denizdeki nefîs e:^iere nail olamazlars"^, bu-
nun sâdece mal ye yaantüannda ziyâdelik ve
^Ü^p^a ^Mfr edilememek demek oMugmu, hal-
buki kendilerinin böyle bir ziyadelie ihtiyaçla-
r bulmmadm, fakat denizde boulur veya
tiis^l«ra yem olurlarsa asl hayatlarm kaybe-
dec^kîffltini düünmeleridir.

«Avâm, müteâbihat düûnm^tea kalbini


ç^vlremezse ne yapmal?» diye» aorursan öyle
cevap veririm :
,

Bmum mMsbA. Allah^ ibâdet» nanle^,


-fcM,
Kur'an kraati ve ziîM© megul etmektir. Bu-
nunla kalbindeki düünceleri yok etmeye muk-
tedir damazsa mûteâbihat cinsinden olmayan
Kgat, nafa^, hat, tib ve llkh gibi Mr baka ilim-
le nefsini megul etmeli, bunlarla da o düünce-
lerin önüne geçmesi mümkün olmazsa, velev zi-
raat veya dokumaclk olsm bir sanat ile ura-
mial, bum ragnen o düünceler yine de kalbin-
den gitmezse oyun ve elence ile megul olma-
ldr. Bütün bunlar, onun büyük tehlike ve za-
rar^la dolu olan d^rin marifet deizine dalma-

57
su^Hi daha hayrMr, ayâm bedeiü ma-
siyetlerle megul
olsa dabl bu, çovi a&amctn ömm
böyle konulara dalmasndan kendisi için daha
iyi olur. Çünkü
bedeni mâsiyetlerin sonu fâsk-
Uk, bu kcmulara dalmann âkbeü ise irktir. Hal-
buki:

«Ajttalu kediie es kosuliDiiiBUBa iffljhftl-<iwia«g^- On-


â«i»Kakaisn. âlkdil kimse için baklar w
mafiret buyurur».
Eer:
*Ar&mm nefsi, delilsiz olarak âfni tikatla-
ra snmazsa, ona delil hatrlatmak câiz olur mu?
Ona delil hatrlatmamnolduunu söytersen,
câiz
tefekkür JEcmuemiGk mtmm ruhsai veraü olur*
sim. Onun tifekkürâi üe bakalannm tefekkürü
arasnda ne fark vardr? Eer, «böyle ey olmaz»
diye onu men etmeye kalkarsan, delilsiz iman
kemâle ermedi|;i baMe^ mol men edersin?» der-
sen öyle cevap vmirizo.:
Ben onun «marifetullab», »vahdaniyet», «Hz.
Peygamber C&s.) 'in skUo^ fkylOaat güoûaün
yukuu»na dâir deliU^ori dialraaüBsini iBâiz görü-
rüm. Lâkin bunun da iki art vardr.
Birinci art Sadece KurVm'daki
: d^er 8<^-
l^pDdeli, bunlara bir ey ilâve edilmemelidir.

(1) Nisa, 4/«

58
:

kinci art: B^ülleiû zâhirl mûuücaLjSim


. yapmal, konu üzerce derinlemesine düünce^
lere dalmadan basit bir tefekkür yürütmelidir.

Avama delilleri söylenebileçek dört konunun


Kur*an- Kerim'deki delilleri unlardr
a. Mârifetullaha dâir deliller :

«I^ ki I gdkten ve yerden kim nzk.veriyoir?


O knlakjlam vi» gözlen Mm
mUik lHltaiqrovf
Ölüden dirjyi, dînden de ölüyü kim çkartyor?
Bütün ileri kim idâr^ ediyor? Heuen diyecekler
ki, ALMu De ki « O hakle AU^Ot'tam knmaz nu-

(1) Yunm, 10/31


«(öldükten sonra dirilmeyi inkâr edeû O kâfir-
ler,) üstlerindeki semâ^ra tofttanadlay u
ki, biz
onu bînâ etmiiz ve (yldzlarla) donatmz da
hiçbir gedi^ yok? Arz da bir döek yapmz ve
^oraya sabit dalar yerletirmiiz; oraida manza-
m^ S^msl her çeit bîtkîiden çîfler bitirmiiz» Bü-
tün H^&» hâMtis, m MSâkmgt. Mmu hmr^l IçIr
(Allah'n kudretim görüp anlamaya) bir ihtar
ve bir ibret c^rsi oiâun diye yaptk. Gökten de be-
li^te^M Imç '^B^smt indirJte ^»mla babçeler ve
biçile^% MMa^cti^^ Bir 1^ taturcük-
lan birbiri üzerine dizilmi (göe don) uzayan
hurma a^açlan.. Bunlar kullara nzk içindir. O
yamurla da (bitkilezi kprum^) ölü bir mem-
leketo Imyat vmrmAlOeyîm i&iûûk^ sonra
dirilip kabirlerden) çk da böyledir». CM

*Bh" de hsan(yedii) yemeine bak3m$ CChu m-


zk olarak kendisine nasl verdik?) Gerçekten
:

biz, yamun bol bol yadrchk. Sonra (nebat bit-


sin diye) tpsmi bir yan yAtânk, Böylece bitir-
dik onda dâneler, üzümler, yon^lar, zeytbOcI^,
hurmalklar, aaçlan göe d|Oru yükselmi bah-

fl) Kâf. 50/6-l

60
D
çeler, meyveler ve nice çayrlar,. (Bütün bunlar)
tB davariaruuzm nuenfaati için yarattk.»

.
^ .

ût^ j0\ üX«:/ .


^
.


jcj ;
Lif l
. »-c;^ j^^i

.
^
p4 ûkr
?j

«BZ, yapmadk nu ara hbc '<&s^ dalaç lt'^ ^


fiNT karakf SMboA de Ceork^-âii) çiH yttratt- €^
tk. Uykunuzu ise bir dinlenme yaptk. Geceyi Wr
örtü yaptk. Gündüzü ise geçim vakti kldk. Üs-
tûnûa», yedi satan IMna ettik. çimine parl
paatû çtldayan llr kanda (güne) astk. RüsGg^
tarm sktrp yomlatmibulutlardan ani
ani bir su indinlik; onunla çkaralm diye, dâ-
neler, otlar, fiiarma dola ba|^, bahçeler...»

Bunlara benzer âyetlerin says 500*e yakn-


dr. Biz bu âyetloa^ Cevâhü'l-Kur'ân adl eseri-
mizde topladk. ABah^ ceiâl ve azametini bun-
larla halka tantmak uygun olur. (*)

Kelamclann: «A'râz Cevherler de


h&distir.
hâdis olan a'râzdan hâli deildir, öyleyse cev-
herler de hâdistir. Sonra her hâdisin bir muhdi-

H) Abese, 80/24-32
(2) Nebe, 78/6/16
(*) Bu eeerl yaynevimiz nesretmltir.

61
se ihtiyac vardr..» sözleriyle Allah' avama ta-
ntmak uj^gjun olmaz. Eer
bu taksimât ve mu-
kaddimeler ^kredili]: t» buzlarm kelâmî «delil-
lerleisbatna giriilirse, bunlar avâmm ekhm
kartrr. Halbuki Kur'an'da bulunan ve avâmm \
anlayabilecei z4hirî. deliller onlan ikna eder.
K^^rin^ 9ûkûnet verir» ksâp ve nefis bahçele- ;

rine salam inanç tohumlan eker.

b. Uah^m vahdtoiyyetine dair, delillerden


baa^darî:

«E©r yer ile gökte Allah'tan baka ilahlar olsay-


d, bunlarn de muhakkak fesiada ura-, yok
ikisi
olurdu.» (') Çünkü, iki yöneticinin bir araya gel-
mesi yönetünin boulmasma ^^s^^ <iiipr.

«Ey Rasûlüm, (mürikler hakinnda) de ki: AI-


lahla beraber, dedikîeri gibi ilahlar olsayd, o
taktditde bu dlahlar Ar'm sahibine (Allah*a üs-
tün telmek mthaklteak ki bir yol arajiard
(O'nunla çarprlard) ».(*)

<23 tsrft; t
62
«Allal« liç «r^ât ^lâbö^ ber^bei-inde bir
ilah da yoktur. Eer müriklerin dedii gibi, Al-
lahla bera^^er bir tajtom ilahlar o&yd, o takdir-
im h^r lUb kezüdi ywii;tiaiju götürür, 1^ bala-
imm MtoM ^liy^amia ayrdM^ap 'ba gdisteir
VQ bir ksm dierlerine üstün gelirdi. (Bu çeki-
m4. ve savalar olmadna göre Allah'm ei ve
orta .-Stoktu:)». O
c. Hz. Peygamber
"
(a.s.)in sdkna dâir de-
liller: •

I J

Bi^üm, de ki: Ymnin cdsun, eer insanlar


ve cinler bu Kur'an'n benzerini getirmek üzere
1^ap]an^alar, birbirlerine yardmc da olsalar, yi-
ne onm benzerki getixmtB7îlear»A^}

«tOnm gU>i bir sûre yapm, getirin». (°)

(1) Müminûn. 23/91


(2) îsrâ.17/88
(3) Yunxs» 10/36
H

..Oluu gibi uiydurma on sûâne g«tirlh»;0)

mlar ve benzeri âsTette-, Hz. Peygamber


tâ.s.)Î2i pey^amlmilk iddiasncU^ dogrululpanm
delilleridir. -
1
i- -

d. JU?^ gûaûnûm vii^y^ ile £^ deüUar */

«DeUU. M Bul Jieaikli»4


demiken.
1^ ^dltir, onlar çürü-
(E7 Ea^ûlter) ki t Qnl«n ük
yûp ele
defa yaratan diriltir».

^. • ^^^^^^^^

«Sanr im üssUn. ta
lo$ ta«Baafiaîk? D<H(1llra
meniden bir nutfe de:ü iniydi? Sonra menMü
bir kan phts olmu da. Allah onu yaratt^ der-
ken (insan) biçintbue koydu. Nihâ.y0t o maniden .

erkel ve dii iki e


yaratt. Bunlan y;ar»taa. 51ü-

(1) Hûd, 11/13


C2) YâSn. 36/78-79

64
M
mda
dMLtmie^ kâdlr
kadirdir) ».O
deü mi? (üphesiz ki bu-
- ' 1 I

' ' '


' ' 1

«Ey insanlar! Eer öldükten sonra dirilme iinde


üphede iseniz (ilk yaratlnz düüaûnl, mu-
hakkak ki biz, sizi (Âdem'den, Âdemi de) top-
^an yBrattks sonra bir nutfeden (meniden) ,

sonra phtlam bir kandan, sonra yaratl bel-


li belirsiz bîr et parçasmdan k^ sm. ve Jm^t
beyan e#^ü^ Hem Mzl dlIedlilmtE
^timizi
Mr VaMe kadar ^^blmlerde durduruyoruz
da, sizi bir bebek olarak çkanyoruz. Sonra sîzi,
kemal ve kuvvet çama erimeniz için brakrz.
Budunla bevab«rr» iM»^agden kimi piûrûlüyor, ki-
mi de önceki ilgisinden sonra, hiçbir ey bilme-
mek üzere, kuvvetten düürülüp kocalma hâline
çevriliyor»

Bir de ftrz görürsün, ölmü (kurumu); fa-

(1) Kyâme, 75/36-40

65
kut biz onun üzerine suyu indirdiimiz zaman,
MVttkfite geçer, kabanr ve her gOael çiftten ne-
baâar lttisrir. te bunlar (insann muhtelif ta-
vrla yaratl ve ölü arzn ihyâ edilii) isbat
eidlyjor ki, hakikaten Allah vardr. O, ölüleri di-
lüt^for ye gerçekten o hereye kâdirdir>.(')
' ' '

Kur'an- Kerim'de bunlara benzer birçok


âyet vardr. Kur'an*daki bu delillere baz ilave-
lerde buluzpaak don
olmaz.

Eert
«Kelamclar, bu konularda gösterdikleri de-
lillere itimat etmiler ve onlann delâlet yönle-
rini «^klinlardr. BunUûm avârna azUatlma-
s yasaklanyor da niçin Rttî^ttn*ddö©r y^ak-
lanmyor? Gerek onlann delilleri, gerekse Kur"-
an'daki deliller akl ve t^ekkürte idrak edilebi-
jUr. Avtou^ tefekkt^ kapm a^ç^liTsa muttek ola-

rak açlsn veya bu kap ona tamiffîe^ k^^an-


sui ve delilsiz taklid ile mükellef olsun», denirse
öyte cevap veririz:
Deliller, «avâmm gücünün yetmeyecei e-
kilde trfekkür ve- tetkike muhtaç olanlar» ve
«f^k, bak^ bakmaz büt& ha^sdil^m kola^yGa
anlayabilecei, kendisinde bir tehfke biöEUîimâ-
yan ve tetkike muhtaç olmayan» deliller diye
iki tosmsa ajrnhr. Birinci gruptaki deliller, avâ-
mm aalanut fcâjfisitösi d^da kadrlar.

(t) Hacc. 22/5-6

66
:

Fakat Kur'oa'daM deliller gcLa^ lebidir. On-


dan süt çocuu da faydalikmr» gûcû Itvmmti ya^
rinde olanlar da faydalanr. Kelamclann delil-
leri ise» kuvvetli kiilerin bazan faydaland, ba-
zm mmt gî^dûjpa yimeklere benzer. Çocuklar
asla onlardan istifade edmess. Bonda^ dolay
biz deriz ki

Kaan'daki deliller de, avâm tarafndan de-

nulan derin derin düünmeye nefsini zorlama-


maldr.* unlar, hiçbir izaha muhtaç olmayacak
derecede açktr:
Yoktan var edebilen, tekrar yaratmaya da-
ha çok kâdirdir. Nitekim AUah:
; > ^ .
' .

«Möhlûkat ilkin yaratp s<mra (kyamette) «ma


diriltecek olan O'dur. Ki bu. (öldükten sonra di-
riltme, ilk yarattan) O'na daha kolaydu:».(')

Bir evde bulunmasyla ^rada ni-


iki reisin
zam ve intizamdan eser kalmaynca, bu bütün
âlemde nasü olur? ^
Bîr $031^ yamtm, onû elbette bilin Bmm
(1) Rûm. 30/28

67
için
,
.
ABah r ^ l^'J^

.
^ î
*
^.'^
(Bütün varlMa-
'' '
.

r} yaratan bilmez ml?» (\) b^trmatur.


Bu deliller, avâm
Allah'n kendisiyle
için,
her eye hayat verdii suya benzer. Kelamçla^
1^ ^Etair^ pfcardklan deliller ise bunun ârka^
emûm k^r. OBtem ctöiltorî yatrma, 0m
ma, bir mükilin îzahm isteme, sonra onlan çöz
meye çalma gibi durumlar ihtivâ eder. Bun-
lar bid'attir. Bunlair;^ bizçok immia zssmn ol-
duu açktm Bu Mbeple, lâyk c^am te>-
runmaktr. Kelamcüann delilleri ile halkn za-
rar gördüünün delili, tecrübe ile sabit olan ve^
bizzat möâhede «dilea ballardir. Onlann bu i*
Mre baladklar V9 k^lasû aonatiMi yaydiMax
günden bu yana zuhur eden fitneler bunun açk
deiiilerindendir. asrda yani sahabe
Halbuki ilk
devrinde bu gibi eyler FOkt\x* Oalan®. m&taUa-
mm^ m'^âm f^^^h tÂwmA^îmi Affl€rldan
biri de, Hz. Peygamber (a.s.)'in ve bütün ashab-
kiramn, delillerin taksim ve tetkikinde, daha
sonra ginsJt oMuklar yola girme-
kelamch^z
mi dteateîdm Hiç üphesiz bu, onlann âc^-
liklerind^ ileri gelen bir ey deildi. Eer bu-
nun faydal olacan bilselerdi, o konuda geni
açklmalarda buUum* m
tmcâm meselelerine
daldklar gibi, bu konââa Mib rfffi^ yazmaya
giriirlerdi. •

Ü) Mülk, 67/14
; :

Eer
f

«Onlarn bu meselelere girimemeleri ancak


ihtiyaç azhmdan idi. Bid*atlar onlardan sonra
2uh.ur ettll^i için, im sahada çalma yapmak, da-
ha sonraki Âlimler için büyük bir ihtiyaç oldu.
Bir de kelâm ted&viye ya-
ilmi. bid'at hastalm
rayan bir ilme benzer. Sahabe devrinde bid'at
ho^tah az oklu|^ için, poiann, bu gibi tedavi
matlarna îtinâlan da o züsbette bz c^m^^
denirse, buna iki ekilde cevap verebiIidbKi:

Mîüi^ cdyap
Sahabe-i kirâm, imcûM mes^^^rinde, yalloz
vukû bulan olaylann hükümlerini beyan etmek-
le yetinmediler. Aksine, ferâiz meselelerini vaz
V© tesis ettiler ve yultû bulmam fakat zaman-
la vukû büacak oian olaylann hükmünü açk-
ladlar. Olaylann vukûundan evvel ferftiz ihni-
ni tasnif ve tertip ettiler. Çünkü, bu meselelere
dalmann ve bir olaym, vukuundan evvel hük-
münü açklamanîn l»r zarar olmadm biliye»*-
lard.

Bid'at y^ etmek ve onu n^islerden aimaik,


itinâ edilmesigereken çok önemli bir konu oldu-
u halde, sahabe-i kirâm bunu bir sanat ittihaz
edinmediler. onlar, bu konulara dalnd
wfmm hasl olacak olan zararn, faydadan da-
ha çok olduunu bilmemi olsalard öyle yap-
mazlard. Bunu bildikleri için o yola girmekten
^kya^ljp^ ye ona dalmann, haram olduunu an-

ladlar.

- . . 69
'

kiaci cevap:
Ashab- kiram, Hz.. Peygamber (a^.) 'in nü-
büvvetinin i8b4U Umusunda
Yahudiler re .lbis*
tiyanlar ile, ulûhiyyetin: isbât mi- kmm^a
perestlerle ve öldükten sonra dirilme konusun-
da kâfirlerle delil münâkaalar yapmaya muh-
taç idiler. Fakat, akidel^^izUh esâsüu tekU ed^
)m }mmâ$aûM^ Kur'an deim^icdto baka d^e
ba vurmadlar. Bunlarla iknâ edilenler îsiâma
kabul edilir, iknâ olmayanlarla savalrd. ön-
,

GGi Kur'anl'cîaUl bu delilleri açkiariar, scaa^ ge-


rek düsrulursa ii kbç Ve mzraa havâle eder-
lerdi. Akl kyaslar vaz etmek, bir takm mücâ-
dele metotlar tertip etmek v© bakalannm me-
totlanu zayf 4ûûrmek gibi mücâde^le yoluna
g^e^efdi Bûtûa bunlarn bir fiüe Q»jâa ve
akü kartumanm menbâr ol<iuunu çok iyi bil-
Kü?ân delillerinin
dikleri için böyle yaparlard.
11034 edemedii kimseyi ancak klç ve mzrak
iknâ ederdi. Zira; Alk^'m h^âamâm mm-O^ 3m-
ka beyâna ihtiyaç yoktu. Ancak biz, hastalk art-
tkça tedâviye olan ihtiyacm da artacam in-
kto eûaaiyor, kabul ediyoruz. Çünkü asr- saadet-
ten bü y&na uzun zaman geçmi dUnasmm, mü-
kiUerin artmasmda. bir tesirî vardr.

Anc&k, tedftvi için ûâ ycâ, van^.

Birinci, yol:

Beyân ve burhan yoludur. Bu yol ile bir sa-


lah ve necât hasl olursa, iki de vehâmet ve fe-
1 , h

70
mi MsU olur. Bu m^^olU salâb^^^s^yilere nöbet-
le olur. f^t ahhcüdora is^^e
da, baM olur.
Zeki olanlar ne kadar az, ahmaklar ne ka- ise
dar çoktur!.. Tedâvi için, ekseriyet göz önünde
bulundunüarak onlara itina göstermek daha ev-
lâdr. '
J
kinci yol:

mak, inat hâlinde kamç ve klca bavurmak


hususunda selefin takip ettii yoldur. Bu metot,
her ne ka4ax: as sa^a baza, iciilere fayda ver-
mezse de» îEî^F0 verir.

Bunun, iknâ edici bir yol olduunun delili


udur: Biz görüyoruz ki, kâfirlerden köle ve câ-
tiy^ olarak esir almanlar ft&oe khçicrfl^ 0Sm'
sinde mûslüman oluyorlar. Sonra, sllMa o de-
rece sarlyorlar ki, önceleri kerhen sahip olduk-
lar îZMifc. daha somu kendi istek ve ihtiyarlan
île sagEamlayor w
dato önce lu^adjUeriade. bu^
lunan ek ve üphe kesin inmm fiVftüûyor. Bu-
nun sebebi, dîn ehlini görüp onlarla yakmik
kurmalar, Allah kelâmm iitip dinlemeleri ve
sâlih kiü^le hair neir otaalandr. Bu, misir
rm mîzBç ve tabîatlanna, yukanda zikreditea ân.-
rumlanii cedel ve delil gösterme yolundan da-
ha uygun olduunu göstermektedir.

Bvîk nî^l^nje, iki ilaçtan her biri bdr toplulu-


^ t^iun olup dierine olmadna göre^ ^g^-^

71
luk îç^ en faydals hfiuagtsi ise onu tercih et-
mek vAcip olur.

O Bûhu'I4£u^ Ue teyit edilen, kul-


halde,
larn srlarm ve kltlperindekileri bilen Allah'-
tan vahy gelen ilk tabibe muâsr olanlar, yani
ashab- kirâm, en uygun ve doru olanuu daha
ziyâde bildikleri için« onlana takip ettikleri yo*
Im girmek üphe^ daba «v^bdur.

7. TESLM
Teslim, avâmn ilim ehline teslim olmas de-
mektir.

Av&mm» mûleâbih lafzlarm zâhiri mânâ-


l^fizkUm mmAeûtmdaa kendi^ne ifisûi: dan e^
lerin, Rasûlullah (a.s.)'a Sddîk' Cr.aJ'a, sahabe-
nin büyüklerine, velilere ve derin âlimlere gizli
oto^jbEms^ inanmas gerekir. Zira^ top lafzlar-
mânâ srlarm kendisice <âmmms>
ancak onm aczinden ve ilimdeki kusurundâ^
dolaydr. Bakasn, kendisine kyas etmesi uy-
gun olmaz. Çünkü melekler demircilere kyas
edilmi. Mes^ garij^rin ev sandklannâa bir
ey
bulunmamasmdan, hükümdarlarn hazinele-
rinde do bulunmamas gerekmez. Altm ve gû-
.mü§ madenjri ve dier ceyj^ir gibi. msafnia^^
^b^Öbirlernden farkl o€tt^
denlerin ekil, renk.: saflk ve nefasette nasl bir-

72
ayu ekilde kalpler de bilgi casiterlerinin mâ-,
Bâ^
"

denleridir. nübüvvet. velUilç^ llim ve " mâ-


nfetuüa^ ar^
ssular ve eytani ahl&k mâdenleridir. Hattâ n-
samana meslek ve sanatta da farkl oldukhm
görülür. Birisi, sanatndaki mahâret ve el hafif-
lii ile öyle eyler yapabilir ki, bir bakas, deil
omm mesleinia Bast zamanlarnda yapU ey-
ilkzna^ârâa yaptm ûsM bttlto öm*
rünce örenmek için urasa da yapamaz. Mâ-
rifetuUah da böyledir/
Baz insan vardr ki korkak ve âcizdir. Sa-
hilde dahi bulunsa, art arda gelen büyük deniz
dalgalarma bal^maz. Baz insan vcurdr, bunu
yapabilir, fakat yüzmeye güvenip de ayam
yer-
den kaldramaz. Bâzs vardr, sâhile yakn yer-
de yüzebilir, fakat denizin, altma, derin ve teh-
lik^ yerlere dalamag. j^^sm cUk vürjir Jki* bû-
tüt bttilân yapabilir, fal^t nefis ^M4ei^
ttn*-

lunduu derinliklere gidemez.


de buna Imzer. Bu de-
ite, mârifet denizi
nize dalma konusmda da insanlar ayn ekilde
birbirlerinden farkldr. Hiç farksz, ayn misal
burada da geçerlidir.

Eer:,,

«Arifler, nârifetullah denizini tamamen ku-


atrlar, onlardaa gizli hiçbir ey kalmaz» deûr-
se, öyle dedz î v

73
Nerde!.. Ne kadar uza^k bir i.. Biz, «ei-Mak-
atdu'l-aksâ fl metol'l- Mmâi^JtrhusnÂ*^ «cU kita-
bmzda kesin .delillerle aç^ââ^' M. Allal* ken-
disinden baka hiç kimse tam mânâsyla tan-
yamaz. Mahlûkatn ilmi ne kadar derin ve ge-
^bs% 4m, bu, Allah'n ilmine nisbet t^ilinc^e,
«onlam üimâ^ bir ey verilmi» oMufu an-
lalr. Allah'm, var olan her eyi kuatc oldu-
u bilinmelidir. Çiinkü varlk âleminde, Allah
v O'MUm fiiliermdto baka hakîki bir ey yok-
f». fifer ey A&Oil^dr.
Nitekim, s^^tî komu-
tanlardan muhafz ve bekçilere vartncaya kadar
hepsi askerdir. Hepsi de Sultan'a aittir. Sen ulû-
îüyy»tt, ancak dünyevî saltanata temsil ile an-
layabilirsin.

BÜ ki. var olan mt ey Allah'fcaaate. lAkin


u tebihet bak.

Hükümdarm ülkesinde bir saray bulmm*.


Saraym etrafmda geni bir meydan olur. Bu mey-
damn bir amin vaordr ki, bütün halk orada top-
fakat sz:^ l^ip mm^^
giremezle.
Sonra, ülkenin ileri gelenlerine izin vOTfiör y©
smn geçerek meydana girerler. Mevkilerine gö-
re,farkl uzaklk ve yaknlkta oturmalanna mü-
saade edilir. Fakat özel makaüa sadece v&z^
.

girebilir. Sonra Sultan, nmnleketin idaresi le


srlardan, diledii kadann vezh*© bildirir.
ilgili

Bazüarm da kendisine saknarak, vezirini on-


lar^bp haberdar, ctmez.
da Allah'a zakhk ve yai

74
m
mm
gc^re, meydaam sonu olaa bütün mâ^-
dwcdwnxLûua ve geri çevildil^i ye^. On-
larn buradan, öteye geçmelerine izin yoktur.
Eer birisi söz dinlemeyip de geçmek isterse, en-
gellenip cezs^cmdulmas gerekir.

Fakat arifler o snn meydan^


geçer ve ya-
^rj^Iar. Derecelerine i^m» ^itli tzaklk ve ya-
knüîkta dokniar. Onlar, her ne kadar snr
geçmekte müterek olup, kapda durdurulan
avamdan önde bulunsalar da, aralarnda Allah'a
yaknlk, uzaklk, öz^ ^mBax olv^ ve tüm
Isn bilme KHmkoi'^af büjrûk derecede farkl-
lklan vardr. -

S^tan'n saray mesabesindeki Haziratu'l-


kuds, meydann ortasmdadr. ite oras, ârifle-
rin ayaklarnn basamayaca derecede yüce» ber
I^tJ^iMMnp ^^M.^mmm»SL derecede 3^l^k>-
tir. O yüce- makama, büyük küçük kim bakarsa
dehet ve hayretten gözünü kapatr, Nihâyet o
göz, zelil ve hakîr olarak kendisine ûmc. Artk
o âci2 kalmtr^ .

Buraya kadar anlatUManmz,, h&F ne kad«^r


tafsilat ile bilemese de, avâmn mücn^ cdank
inanmas gereken eylerdir, Müfeâbih haberler
konusunda, avâmm bu yedi vazifeyi yerine ge-
tirmesi vâciptir, te, bu konuda Selef mezhebi-
nin hakikati budur.

ûc^ dt» §elef mezhebinin hak olduûuna


dâir d^Uerl anlatalm. ^

-T

>
75
tKNCt BÖLÜM
i -
-

SmJEj? MEZHEBNN HAK CLPUUNÜN

Bu bölümde, Selef mezhebinin hak olduu-


na dair delilleri göstereciagîa Sel^ Ai^^bim
hak olduuna gösteren, biri akil dieri s»'I dl-
mak üzere iki delil vardr. ,, , :

A. AKLÎ DELL

Akli delil iki _


ksma eyrlu:.
- *

b. tafsüî

imdi, bu delilleri izah «delim.

; II. Km delil: Bütün akül kiilerce kabul


0mi &M kabul etmekle zâhir olur.

Birinci asü e

Kullarn, bu dünyâdaki hangi hallerinin uh-


revî saadete daha ujrgun olacam bilen ki§i, hiç

70
üphesiz, B&member (a.s.râir. Ç^lnkû, âbl^
^fda V0
zarûr verecek eylwi, tbbn bi-
lindii gibi, tecrübe ile bilmeye imkân yoktur.
Zira tecrübe ile lim elde etmenin, tekrar tekrar
müâhededen Imka yolü yoktur. Halbuki, ûhi-
ret âlemine gidip de geri dönen ve orada fayda
'
ve zarar veren eylerin neler olduunu müahe-
de yoluyla anlayp habfer veren hiç kimse yok-
tUTv Ayu ekilde, âhiret âlemmdeki JiaU!^« lAt^
Im y^p^^ to, Myas ile âe anlalmaz. Akllar
onu anlamaktan âcizdir. Akl bamda olan her-
kes, akln ölümden sonrasma bir yol bula;maya-
cam;; mâslyeU^IH smmr, i^â^m^ m-,
ladinini ancak erîftlin beyan ettii açklamala-*
nn anlayabileceini îtiraf ve bunun nü-
ile
büvvet nûru ile idrak edilebileceini ikrar et-
mjtiei'dîr. Çünkü, nübüvvet nûru. akl JtevveM-
nin ötesi^ââ^ Imv^m^. ^^1^^ ilgili
bulmu ve bulacak olan birçok ey nübüvvet nu-
ru ile bilinir. Bunlar, aklî sebeplere tevessül, ile
bilimnez, Nazarlarau jpûbûvvet örunf^m ikti-
baslar y^mayâ M^^â^ isns Kmts ^gladi^ kmv^

\'etten baka her kuvvetin kusurlu olduunu ikr


rar etmiç cîan derin âlimler, veliler, faziletli ki-
iler ve hakînlerin hejisi bunun böyle olduun--
da ittifak ;^tmilerdir. ;


. '
. . . •. .

ikinci asl:

Nebî (a.sJ, her konuda olduu gibi, kul-


larn dünyâ, ve âhiretlennin konusunia
kendîâine x^hfedileii ter eyi hsalkat tebli et-

77
,

nlt4r, hiçbir eyi giziememitir. Çüku


o. luU-
larm. yatBnm ve zararna olan eylerf tie^^iz
bildirmek için gönderilmitir. ^te o, bundan do-
lay âlemlere rahmet olmutur. O, asla vahyi
gizlemekle itham edilmedi. Buî <mun ha^m is-
lâhma c^an. hm vevo^^arm dünyâ ve âhiret ha-
yatlarnda saadete kavumalar için gösterdii
ihtimamdan dolay zarurî bir ilimle bilinir. O
(a.s.),^hAlk cennete ve Allah'n r^i^ma yakia-
toan ne vcom hepsini onlara göâtersnl^ yapma- '

larm emretmi ve tevik etmitir. Onlân cehen-


neme ve Allah'm gazâbma yaklatran ne var-
sa hepsinden sakndun ve yapmaktan nehyet-
mitir,

Üçüncü asl:
Hz. Peygamber (a.s.)'in kelâmmm mânâsm
en iyi bilen, onun künhüne vâkf olmaya v& m^-
lanm 4dr^ etmeye en lâyk dlank^, Mg #phe-
&m vâlh^^ müahede edenlerdir. Bmlar. o (a.sJV
nunia ayn asurda yaayarak kendisine sahabe
olma erefine nail olan kimselerdir. Sahabe-i m-
rân^ ük mm^^mt mimi edip emretU^terini ^p-
mak, sc^m âa I^M$:nnden sonrakilere naklet-
mek ve yaymak sûretiyle Allah'a yaklamak için,
ellerinden gelen ihtimam göstererek onun söz-
leri3:ti dinlemi, iyice Allam, ezberlemi ve yay-

lîölardîr, Ge^j^ncfo kendisinden hiç ayrlma-


mlardr. Çünkü Hz. Peygamber (a.s.) onlar,
kendi sözlerini dinlemeye, anlamaya, ezberleme-
3^ ve yaymaya tevik ederek:

78
,
4 m <

«Benim söylediklerimi dinleyip ezberleyen ve it-


tii gibi nakleden JpjniBinin, AlIaJ Jöztoft a^pü-
lalsn».(^) buy^^ofhH*. Bu meyanda iken. ar-
tÛL Hz. Peygamber (a.s.) vahyi insanlanian giz-
leyip saklamakla itham olunur mu? Hââ. Nü-
büvvet makam bu ithamdan beridir. Ayn e-
kilde, Ashab-x Kirâm da, onun s^ünu anlunak
ve p^Mm l^vrkinak konusunda âcîzlüd^
ya anladktan Semra onu gizlemekle, veya onla-
^
r yapmamakla, veya. o sözün ifâde ettii mânâ-
y ve yükledii sarumlulum mUndklan })aMe
kibirlilik göster^k ona mulmlefet etmekle it-
ham olunur mu? Hiçbir akllmm buna cevaz ver-
meyecei açktr.

Sahal^4 Kirâm, bükün dmûrleri boyund^^


hal^ bu #M &f^Mm b^Mtmeye, inc^^tne-
1er yapmaya, tefsir ve tevillerde bulunmaya aa-
lâ dâvet etmemi; aksine bu konulara dalan, ko-
nujrla ilgili sm sûrtEua. ve kaauibUudm men et-
me jcoau8un<fa mübalaa göst^nâtilettür. tlerde^
konuyla olarak vukua gelen olaylan, on-
ilgili
lardan nakil ve hikâye edeceiz.

Cl) Hadis, deiik lafzlarla Tirmizî. Ebû Dâvud ve .

bn-i Mâce tarafmdan. rivâyet edilmiti^. .

70
:

Eer müteâbihattan bahsetmek, dinin rü-


künlerinden bir rukûn veya hükümleri ve din
ilmini anlama yollanndan biri olsayd, gece-gûn-
düz bu ie yönelirler ve çoluk çocuklarn buna
dâv«r ederJerdL Ferâiz ve miras konusunda gös-
terdikleri ge^rret ve itinadan daha Mr
tetle onun. asllarn tesia *
w
me^ ^^^toütt.
Bu emhH^^i3am^ dürt asldan mrûrî olarak
anlalr ki, gerçek. Selef mezhebinin dedikleri,
doru olan da onlarn reyleridir. Bilhassa Hz.
Peygamber (a.a)*in onlan övmesi de bunu gös-
termektedir.

Hz. Peygamber (a.s.) onliar luikkmda

«b^tanlarm m hayrhs benim ammda ya^n-


lazâr. Sonra mtan takip edenler; scmn c^ân
takip edenlerdir..» O ) buyurmutur.

Bir baka te^öateBte iei

«Ünunetim ^etnifî küstür furkaya aynlac^ On^

^ il) Hadîs, deiik


lafzlarla Tirmizi. bn-^i Mâce ve
Dârimî tarafmdan riv^et edilmitir.

80
«

lardan: yalnz bâr brM kunUlupi ere^kttr# D#-


nildi ki : ^Onlar kimlerdir? Yâ I^sûIaJMf»
sünnet Te*l-<«maattir» buyurdular. «Ehl-i sünnet
ye'l-cemaat kimlerdir?» diye sorulunca: «Bejoim
ve ashabmn yolunda ola4ardi]> buyurmu-
tur. H
b. Tafsilî dem
%
I , -

Wm J£<muda hak m^^eltt» âÛ^s^ mez-


Mbi olduunu ve onlarn, müteâbih haberlerin
zâhirleri konusunda halkn ayâmma yedi vazi-
fe yüklediini iddia ederek bmlar deiüleri ile
beraber daha önce beyMi ettik. Bütün bu a^k-
lamalardan sonra bizim sözlerimize kim, nasl
muhalefet eder bilemem. Biz dedik ki, <cbu ha-
l>erleri dyran avâmm ilk yala ey, AUah* ,

c^me^ l^^Bi^^tm toozih ve takdistir». Buna


m muhalefet edilir? Yoksa, «-avârnin. Hz. Pey-
gamber (a.s.)*in söylediklerini, onun mrat et-
tii mânâ île tasdik etmesi giî^te» zümûzm .

mi mub^^fet edilir? Yoksa, m'^mm, o sözlerin


mânâsm anlamaktan itjciz olduunu itiraf et-
mesi gerekir», «gücünün yetmeyecei konulara
dalmaktan ve soru sormaktan sükût etmelidir»,
«ziyâde, n^csan, dem ve t^rik ile, mûte&bîh la-
\fi^toa zia^ni deitirmekten düini tutmahdn».
Vâciz oldumu kabul ederek, müteâbih âyetle-
ri düünmekten kalbini alkojmaldr. Çünkü on-

to Büharî, Tirmlsî. tbn-i Mâce. A. Hanbel.

8i
meyiniz» di^unilf^, «nebilerde, velilerden ve
derin âlimlerden meydana gelen marifet ehline
teslim olmalar gerekir» sözlerimize mi muhale-
fet edüir?

bu yedi vazifeyi, delillerini açklayarak


Biz.
zikrettik. Bunlar ister âto, ster akll, kim olur
sa olsun nkâr edemez.
^e bu zikredil^ deliller «üdî delillerdir.

B. SEM DELL
1 h_ -

Selef Mezhebi'nîn hak oldpaâiu|i delili ur


dur: % , .

Selefin takip ettii y^tm s£iMm yâfmak


bid'attir. Bid'at ise zemmedilen bir itir. Bu ne-
denle gerek avâm. gerekse âlimler tarafmdan
te'vl^ta dalEBak, onlarn §eyi yap-yapmad
^Σ#Melcyâ bi^ai sayhr; Bmm s^d ola
«keff» övülen bir sünnettir. .

- ,

Yaptmz bu açklatiâcîa^ mm^ mMw^


çkmaktadr:
a. Müteâbih haberlerden bahsetmek,
onla^
r incelemek ve onlarla ilgüi sorular sormak bid -
attir.

b. Her bid'at zemmedihnitir,


* - '
I- t

82
:

c. ^*at ^oejauntdiioi olunca, onun zdd


olan «sünnete sanima» ii övUznü olur.

Bu üç esas üzerinde tartma mümkün ola-


msfcz. Bunlar ^«bbul edilince, doru yolun, selefin
yolu <^uu (Ht^pa çkar.

Eer, «Bid'atin zemmedilen bir ey olduu-


nla Jabul «,tmeyerek, veya müteâbih haberler-
did bahsetm^idn bid'at olmadmt iddia edr$k,
üçüncü esasta kar çkmasa dahi, bu kisinde
münakaaya giren kimseyi nasl susturursu-
nuz?» denilirse» öyle cevap veririz

. Bid'atin zemmedildiine dâir bütün ümme-


tin Hatta, bid'atle megul olanlar
icmâ vardr.
^3âT edilir. JBu husus, Hz, Peyg«OEiber (a.s.)'den
aa kontdhi' haberl^ja msmam. i^^tür ^ ^
derecesinde ilim hasl olmasmdan ^fed»**
ilim Hatem'in cömertlii, Hz. Ali (r.a.)*nin cesâ-;
reti, Hz. Peygamber (a.s.)'in Hz. Aie (î-.a.)'ye

olan sevgisi ye buüara. benzer konüardaki il-


mimize benzer. Zira Uz. Peygamber {a.s.)'in Md-
ati zemmi, o kadar çok haberle kati olarak bili-
nir ki. bu haberlerin her biri her ne kadar mü-
tmmr degilsflh^* oaaitem ^dûu$. r^vüerinin
yalanc olma ihtimâlini kaldmt^ Ur ûmmmm
^ulamtr.

'
, I

83
Bu hadislerden b&zûaTi:

«Benim ve benden sonra da Eâid halifelerin sün-


netine smsk sanim. ffoTirarian ihdas edilen i-
eiatoMi^îInn. Çünkü, sonradan ihdas «dilen h&r
ey [blr bid*iwt, bM^ dialM^
düen die ceiennenuiedir». i})

«Sünnete Wai olun, bid*at çkar^^. Çünkü

peyg^anrberlerinjn sünnetielüi terkettikleri ve


kendi reisleriyle söz söyledikleri için helak oldu-
jjgC- îC^Ptdiiearl d^aleie ölütüler, hakalanm da
^âkte dûfirdüJeri,

(i) 'Ebü Dâvud, Tirmizi. bn-i Mâce, Dârimî (deiik


lafzlarla).

84
.BM>tç|J^,4â«^ bir fe-

«EUn, Alim içÜL kex#sîne konraJc bir bîd*atçi-


den yüz çevmr^, AJ^^ onun kalbiû emniyet ve
îman ile dolidunif. KimJ>ir fcid'atçiyi kiova*^ Al-
lah onu ym
denece yûksjeitir. Kte Ibir lkî'atGiye
selâm ^mm^ reya «mu g^r yû^d» lElânsi]^^ ve-
ya onu ^sevindirecek elylerle karlarsa Ai-
Iah*m Mulamnijed i(a)sJe mdirdiini lafife alm

«Allah, bid'at sahibi birisinin orucunu, namaz-


n, zekâtn, haccn, umresini, cihad^ny tevbe ve
fidyesini kabul etmez^ O kîmisei l^r@^afHidan kl
çkar gibi, felâmdai çkar.» (')

m
etmitir.
(â) îbn-i yâce

85
:

Bunlar ve saylamayacak kadar çok sayda


bmteri hsdMm bid'atin raezmûm oldulfima dâir
kesin bilgi tfâd# ©derler.

Soru:
«Bid'atin nezmûn olduunu
kabul ettik. Lâ-
kih, müteâbih haberlerden bahsetmenin ve on-
to aratrmann. bkl'at oldul^u kAbvl etmiyo-
ruz. Bid'at sonradffiö iMas ^Ûm «riwten iba-
rettir. Jtmam a^iî : «Teravihi cemâatle klmak
bid'attir. fakat bid'^fci haefedir» demitir. Ay-
n ^Üde fakihlerû, -fiMbm çeitli dallarna dal-
malar t^bh^ok mHeâd^ yoUan üklf^ €di3:^k
münazaralarda bulunmalar da bid'attir^ Saha'be-

4m» bUAarm zemmine dâir bir ey nakledilme-


aitlr. gösteriyor ki, ^çgmmedilen bid at.
sünneM kaldran IM'âttir. BE, mtUeâbih h-
berlerden bahsetmenin, sünneti kaldrdn Ifeâ-
bul etmiyoruz. Lâkin o, evvelkilerin ilgüenme-
dSderi lt»r itir. Evveljd âlimler ya ondan daha
önemli bir meguliyetleri bulunduu için, yahut
kalpleri ve tereddütlerden sâlim bulundufu
ek
için buna lüzum görmemilerdir. Daha
sonraki-
ihtiyaç
l&tibM^'nt ve hevânn ^ç^ûru sebebiyle,
hissefctMerl. Iç^ bu lamtlara daIoM§lftrdnr» de-
nirse öyle ceyap viBriiz

Çvet* «zenunedilen bid'at, sünneti kal-


dran bltfi#Ö^ sözünüz dorudur, lâkin, mûte-
âbih haberlerden bahsetmek de sto^ E^d-
ran bir bid'attir. Bu konulara dalmaktan men et-

80
: '

md, mm mmûam^ oogalandmna ve bunlâatla sa:^^


b&Iiiga etmek sahabenin sünneti olunca, bu ko-
nularda sual kapsn açmak ve: av&m bu mü-
kilât denizinin derinliklerine daldrmak, sahabe-
den tevâtürle gelen haberlerin hilâfna bir hare-
kettir. Sahabemi Kir&m'm ferftiz meselelerine dal-
dklar ve fkh vakalarda istiâre ettikleri tevâ-
türle sâbit dbd^u gibi, mûteâbih haberler ko-
muna 4abn3aa\men ettikleri^ tâblîadeh gelen
naMflerîe, akla hiçbir üphe gelmeyecek ekil-
de sâbit ve buna ^âir kesin ilim hâsl olmutur.
Nitekim Hz. Ömer (r.a.)*den nakledildiin© gö-
re, MM kend^âme iki mûteâbih âyetten sor-
mu, o da bmu soran adâka denek vurdur^
mutur. Yine rivayet edildiine göre, birisi ona*
<Kux;*aA Tpahluk .mudur, yoksa deil midir?» dX~
eonmuitu Bu tâay; El3^ Hdre^ t^ «öy-
le anlatur

«Adam, Hz. Ömer tacu esrarken b^


(ra^J'e
de tm^a bulmuyordtûoa; î& ö^^tüt tma.î o mi^
man emîrulmûminin idi. Adamm böyle soru sor-
masma hayret etti. Elinden tutarak Hz. Ali (r.a.)
yp götüniH: «Ya Ebe'l-Haseni Bu adam ne diyor
bîr dinle» dedi. Hb. Ali it. B3Ûl) : «Ne diyor, ya
emirelmüminîn?* dedi. Adam «Ona, Kur'an
:

mahluk mu, yoksa deil mi?» diye sordum dedi.


Hz. Ali (r.a;) bu cevaba sinirl^erek önü- bam
ne edi ve «Bu s^en dolay, âhh* zunanda ba-
:

z olaylar zuhur edecek. Senin üzerine aldn gö-


revi ben üz€fl±OQe alm olsaydm, mutlaka bu ada-
mm boynmn vurdururdnm» d^. Bu söz, Hz. Ali
87
,

(r.a.y i^atmdaja Hz. Ö ve Ebu Hüreyre (r. an-

Hz. Ali (r.a.), eer bu sualin dinî bir mesele -

fi {^n?enm«k, kelâxn\ülah'm hûkmüzui anlamak ve


bir muciza olan Kur*ân'm sfatm bilmek maksa-
d ile somimubir sual olduunu bilseydi, bun-
lar örenmek isteyen kimseye böyle bir muame-
leyi gerekil görmezdi.

Hz. Ali (r.a.l'nin I^Brasatine m bu sofikün fîtne


kapsn açacama, Rasûlullah (a.s.)'n va'di ile,

fitne asn olan âhir zamanda bu söz;ün yaylarak


filtreler ^lçaça^iEina dâir keskin {;öra^i|£paj^
bak.
Ö soruyu soran için ^Eg&r emîruhüü'snisin
:

saydm, boynunu vurdururdum» diyerek iddet


göstermesine bak.

Vfiihyi mûâhede eden, dînin esrar ve l^kat^


larma. muttali olan ve birincisi hakkmda Hz, Pey-

gamber (a.â.)'in, 'ji*^^4-il l» «Ben pey-

gamber gönderilmesetyjüm, Ömer göul^rOiJidi» (M

"Benden sonra nebi gelseydi, Ömer b. el-Hattab


nebî olutlu» hadisi vardr.

88
ikincisi hakknda da % 1^44 ^V^lIt;^
«Ben^iümre^hirin. Ali de o ehrin kapsdr» (M
buyurduu boy;le büyük kiiler, bu çeit sual so-
ranlan men edâpeki^.de, sonradan gelerek ken-
dilerini kelâm ve cedele kaptiran ve «Uhud ûb^
kadar altm infftk etseler de, onlardan birisinin
derecesine, hatta yan derecesine ulaamayacak
olan kimseler, böyle suali kabul ederek cevaplan-
drmaya ^rimenin ve bu kapy agmanm hak
ve doru olduunu zan edecekler, sonra da ke-
dilerinin hakl, Hz. Ömer ve Hz. Ali (r. anhü-
ma)'nin haksz olduma inanacaklar!. Heyhat,
gerçekten ne kadar uzak bir tul^m. Bu, bak üe
bâtl aymnaktan ne kadar ussalc bir sdz ve gö-
rütür. Melekleri demircilere kyas eden ve ce-
ctelcüeri râid halîfelere tmâh eden kii, dinden
ne kadar uzak ve âridir.
Büt^ bu ftçklamatordcm anlaüdma göre,
Mtas^^tdb laberl^nlen bahsetmek selefii 6ûn-^
netine muhalif bir bid'attir. Bu, fakihîeln fik-
hm dallarma ve tafsilatna dalmalarna benze-
mez. Çünkü^ fakihlerin böyle konulara dalmaia-
rmm yasaMandigna d&ir onlardan, bir haber £^1^
memitir. Aksine, fkhî meselelere ve ferâize d^-

(1) Tinnizide l^t^^^ «Ben hik^


:
Cl

met yurduyum. Ali de kapadr* hadisi vardr.

m
dklan naklc^dilcLil^ için buzlar yapmann caiz,
daha sonra ortaya ckai mûcftdsle feüeiii ise,
ilim ehli olanlara göre, zenunedilen bîr bid'at ol-
duunu anladk.
Münazaraya gelince; eer bundan maksat,
dinin bükümlerinin almd yerleri aratrmaya
ymm. ise, bu, selefin sünnetidir. Selef« f^hl m&-
seleleMd istiâre ve müniE^^ra yaparlard. Mis-
kim dedenin ve koca ve babasyla bulunan an-
nenin miras meselesinde ve dier meselelerde
mî^v^ vft mûnazaraJan nakledüzaj^tir. Evet,
ÎMtÛBr kfflidi nuâEse^arma dikkat çekmek ii^
bir takm fkh lafz ve ibâreler ihdas ederlerse^
bunda bir mahzûr yoktur. Bilakis, onlar kulla-
nanlar için mûbahtr.
Eer, münazâradan maksat, bir ey öret-
meden k^rsmdakini susturmak: j^, bu zemme-
dibnitir. Çühkû sûm^^to m^kmâiT,

90
> 1 •

* '
-

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
FAYDALI RAZI FASILLAR

BRNC FASIL

MÜTEÂBH LAJIZLARI KULLANMANIN


SEBEP VE itElMETLERt

Soru:
Birisi : «Bu müteâbih lafzlar söyieaaye

pim düütü hu
^^gte«^ çeit lafzlar söyleme-
ye sevked^n ey nedir? Onlarn, halka tebih
vehmini verdiini ve Allah*m zât ve sfatlan
lnd^pda }3M]i ^^tlkada sevkettiâfini bilmiyor muy.
duf "Bb^, m^Mwet makamnda bulman kii-
nin bunlar bilmemesi düünülemez. Yoksa, ad
geçen lafzlann halka vesvese vereceini^ l^r
yoMu da, insanim dalâlete dümesine alcbiv
myor muydu? Bunu da onun için söylemek müm-
kün deildir. Çünkü o âri' ve ârih olarak gön-
derildi. Yoksa^ mânâs anlalmayacak sözler
söylemek için -gönderümedL Fakat onun bu tür
1 - .
,

91
: ;

özlerinia imn kalplere verdii mükülik,. bir h-


sm înâcin (mun hakknda kötü. iûmm evket-
mitir. Bu inancn tesiri ile: «Eer peygamber
olsayd, elbette Allah' tanrd. Ve eer O'nu ta-
lusayd, O'nu, zât ve sfatlar hakknda muhal
olan vasflarla vas^mâ:xmm^ demikrdir.
Bir baka mtft«^b!l laftzlarm zâhîr^e
tâ}fe de,
itikat ederek: «Eer bu ekildç söylemek hak
olmasayd, Hz. Peygamber (a.s.) onlan öyle mut-
.to P»k my^m^ ba^tealanna söyler, veya
öftîan, tefidöeMödm mûpl^colît.gtt^ la-
fzlarla beraber söylerdi» dediler. Buna göre, biî

büyük müküin haili nasl olur?» derse öyle ce-


vap veririz
Basiret ehli olanlara göre, bu mükil bir ko
mx idildir.

öyle ki:

Resûlullah (a.s.) bu lafzlan, bir defâda ve


toplu olarak zikir ve ifâde buyurmamtr. O la-
lar, Müebbihe araya getirmitir. Biz. da-
bir
lla ^Nr^C^tTmüN^bih lafzlar bir a^f^a ^tâ^"^:
menin kiiye vehim vermekte büyük te^M öl-
düünü açkladk. Halbuki damkve teker te-
kei'..^lendiklerind.e o kadar vehim ye tereddüt
hâs4 etmez.
Müt»4bih lafzlar ^k^^J kelyn^dm i^aret^
tir. Hz. Peygamber CEt.s.) az sayd». olan bu
la-

fzlar, bütün ömrü boyunca farkl zamanlarda


spjrlenitir. Ad geçen kelimeler, Kur;ân- Ke-

92
rim vet mûtev^r hadislerdeki kelineldrd hasre-
pek az sayda oldt&lan iemlaür. Bunla-
dilirse, .

ra sahih haberlerdeki kelimeleri de ekl-ersek, yi-


ne az olduu görülür. Bu çeit kelimeler, kendi-
lerine itimat câiz olmayan âz ve zayf rivâyet-
ierde çok bultmmaMa^. Âdil bir r&vid^ nakli
sahih olup da mütevâtir derecesine çkan lafz-
lar birkaç adetten ibârettir. Resûlullah (a,s.),
onlar, tebih vehmini gideren karine ve lafz-
iEurla beraber s&ylemi^» O
kârine ve iâretlesl,
onun huzurunda bulunup da bu konumalara,
âhit olanlar anlarlard. Lafzlar, bu karineler-
den sojotlanarak nakiediJtoce vehim ortaya ç-
kar. Böyle bir vehim ve zann giderecek en bü^
yük karine, kiileri vehme düüren bu lafzla^
na zahiri mânâlarndan Alîah'limünezzeh oldu-
una dâir,önceden, bir bilgiye sâhip olmaktr.
Allafei ^lret, ayak, nüzul ve islikrwr gibi, ci-
simden ve cismin sfatlanndan münezzeh oldu-
unu daha önce örenmi olan bir kimse için bu
bilgisi, içine sermaye gibidir. Her iit-
ilemi bir ,

t^ini ona ta^ik eder. Böylece kedisini v^me


düüren mânâlar oa^an fcftter. &yduu la-
fz hakknda hiçbir ek ve üpheye kaplmaz.
Bu konu, birkaç misd ile daha iyi anlala-
caktr. \ I

^rinci misâl i

- * -

Peygamber (a.s.) Kâ'be*yi, Beytullah (Al-


Hz.
lah'm evü diye? isimlendirdL Kâ'be'ye bu ismi

'93
,

vermek, çocuklara ve onlarn derecesine yakn


.

olulara göre,, Kâi>e'î»in Allah'n vatan ve s-


nan olduu vetaalni uyândru\: lAk^^ Ar, fe^
rinde istikrar ettii için Allah*n semâda olduu-
na inanan avâma göre durum böyle deildir, On-
^.teftyle Sür yehme. asla kapümazlar. Eer on-
'

tera «Dinleyenlere. Kâ'be'nin Allah'n evi oldu-


:

unu hayal ve vehmettirecek nitelikteki bu laf-


'
z söylemeye Resûlullah (a.s.)' sevkeden ey ne-
dir?» diye sorulsa: *Bu, sabilerde ve ahmaklar-
da ts^le bir v^îm dourur» derler. Allah'n Ar
ûiMlnde bikm kimse, bu kto
istikrar ettiini
iittii zaman, mak&adm «AUah'm mesken»! ol-
madndan üphe etmez. Aksine gayet bedihi
Olarak bilir ki, bu izâfeitern maksat, beytin ere-
fini, veya bu lafzn, s&hibîne ve sâkiniî» zafe
edilmek üzere yaz' edildii mânâdan baka bir
mân&7a geldii^ göstermektir. Böylece avâmm,
Al]ah*m Ar'ta olduuna dâir itikacb, m'M
kullanlan Beytullah (Allah'n evü late flö* «bar
rmak ve ev» mânâsmm murad edilmediini gös-
t^en. kati ilim ifâde eden bir karine olmakta-
dr. Bu lafz, ^ha önce bu itikada sÂhip olma-
yan kimselere bû vehnü verir.
îte bu misalde olduu gibi. R^ûluUah k.a.l^
.Allah'n nolcsan sfatlardan mûnehhez olduu-
nu, tebihtw uzak bulmduunu, cismiyyetten
ve ctaniyye^ anzaîarmdan tenzih edildiini bi-
len bir toplulua bu lafzlarla hitap etmitir. Ki-
ilerin önceden sâhip olduu bu bilgiler, her ne
kadar bazUun için bu kelimenin tevüi ve asl
I

94
.

mânâsnn ne olduu konu^uuia baz tereddüt-


ler bâki kals« hiç üphe kaînayttcak ekilde
vehmi gideren bir karinedir.

kinci misâl :
I

Bir faM. bir sabî veya avâmm önünde


ko-
nuurken sözleri arasnda, -(Sûret" lafz geçse
ve faküi: «Bu meselenin ûreti öyledir», *b*t
vak'anua. m^^M öyledir** *mm^^
'-gûml
sûrette tasvir #l1^im» dese. bu sözler, «mesele^nin
,
mânâsn bilmeyen sabî veya avamda, bu sure-
tin, kendisince malûm olduu gibi burun. az.
ve gözden müteekkil bir sûret olduu vete^i
uyandu^. Fakat, meselenin hakikatim bilen ârif
bir kiinin, meselede, cisimlerdeki sûret gibi göz.
burun ve az
bulunduu anlamn çkarmas ta-
aavvur edilebüir nü? HtyM** bu imkluamas
#dü:. Onun, mesNsieifîn cfgmîyyet ve cismiyyet
özelliklerinden münezzeh oldumu daha önce-
den örenmi oinms, sûret lafzmdan böyle bir .

nâjoâ çkannama^ için yeterlidir.

te bunun Allah Teâlâ'xun cismiyyet-


gibi. .

ten ve cîsmiyyet ârKcalanndan münezzeh ve mu-


kaMes oü^^mm ^^ta önceden örenmi olmak.

«Allah. Âdem (a.s.}'i >'^i ÖI


kendi sûrfünde. fma^^ t'^ hadis-i erifini duyan

(l) Buhar, Müslim, Ahmed'b: Hanbel.

95
.

herkesin klbinde, sûret lafznn doru olarak


mb^tof^m bir karine, olur. Mesel'nîn«
^^meM terlip edilmi ilimlerden ilsm?&t olduu-
nu bilen -bir kii, mesele ve vakada bir sûret bu-
lunduunu zanneden kimseye
l&h'm noksra sfatlardan münezzeh,
atoM^unu
gibi, Al-
bi-
len kii de, Allah '^â^nm cismâü Wr sûreü bu-
lunduunu zanneden kiiye aar.
*

Üçüncü misal X

Eer birisi bir sabinin yanmda «Badu ha-


:

lifenin elindedir^» dese. Badat'n ne olduunu


bilmeyeja o sabi,onun halifenia avucu, ve par-
maklan arasmda bulundul^nu zaomeder. SmM
avuç içinde ta ve çamur varm gibL Badat
lafzndan ne kastedildiini bilmeyen her avâm
da ayn vehme kaplr. Fakat Badat'n büyük
b^ ehirden ibâret okiu^runu bilen bir kimsain
aklna böyle bir ey gelebileceini veya öyle bir
vehme kaplabileceini tasavvur etmek mümkün
müdür? Yahut, bu sözü söyleyene *Sen^ niçin :

Badat halîfepj eJ^pdedir dedü^ Bu sös^ .din-


leyem hfO^a^n ak^
vehmMMrh-; ve Baâat-
m halîfenin parmaklar arasnda olduu itika-
dn verecek kadar cehle götürür» diye itiraz edi-
lebitocelci temrmr olunabilir mi? iUc^ae böyle
bir itirazda %ulunana: «£y hs&â bÛgMea yaâc-
sim kii! Badat'm hakikatini bilmeyen kii öy-
le zanneder. Fakat Badat' bilen zarûri olarak
ânlar ki, buradaki «el» il% mw^
^mmâMJin m
içine alm s^v ^(is^ ^^^ffiM^Ei^p^. ÛWm m-
96 .
k&. bü: mto&s
vardr. Kiinin ni «ei»d«a .maL-
sadm» bildiimiz isuY ^Dhnadgm «aüazd'as içix,
Badat hakknda önceden bir bilgiye sahip ol-
PAktaa baka^ karineye ihtiy;ac yoktur.» der.
te, müteâbil haberlerde bulunan ve kii-
yi vehme düüren bu tür lafzlarn hepsinde, bu
vtimii gidermek için bbr tek kajne k4£i iB^Ür.
O ûu Allah Te&lÂ'y tanmak vû 0*mt!i iâaîmym^
ya cisim cinsinden bir ey olmadm daha. ön-
ceden anlam olmaktr. Hz. Peygamber (a.s.),
bi'^ünin ilk yUar^ula^ bu i^af»:^
bnm, Alkfch'm cksmiyye^ea münep^ ^uunu
beyan buyrmutur,

Dömtincû mi$&l

Hz. Peygomb^ SksJ zevceleri hakkmdm


I .

«Sizin el bakmn-, ^^C^^^l c^J'


ist gaiTnmgL bASba katlna bcJamiiicUy &x
aâa^ââl > €M^ buyurmutij^. ZeveM^rin-
den bazlan, uzunluktan maksadn mesafe ba-
kmndan uzunluk olduunu zannederek, elleri-
ni birbirlerinin elleri userine koyarak û^erliMiHi.
Bundan mdcsadnt, uzvun tzunluu deil de, d5-
mertlik olduu kendilerine hatrlatüncaya kar
- .

il) Hadîsi deiik laflzkurla Buharî. Müslim Ve Ne-


sâi rivayet etmitir^

^7
bâyle yaptüar, ÜMiUulkü («^.) bu Mz^ km^
diMmâm t^mertlik mâ&â^ anlatlacak bir harî-
ne ile beraber söylemiti. Lafz, bu karineden so-
yuliarak rivayet edilip de vehim hasl olursa, «ba-
zdanm mÂz&sm bilmedîlri bir lafz «lyledl» di-
ye Hz. Peygan&ber (a.s.re kim itiraz edebilir?
Çünkü Resûlullah (a.s.) bu lafz, cömertlikten
bahsederken, hazr bulunanlar hakkmda zikret-
m%tir. akai ba^a râvi, l^s^ ipttj^i gibi najde*^
âip kat^jri neJÛ^âez. Çûokü 3^ karine^ Bâk-
11 mümkün olmaz, veya râvi karinenin nakline

ihtiyaç yok zanneder, yahut onu iitenin, kendi-


sizin Hz. Peygamber (a.s.) 'den iitti zamm an-
lad gib! aalayacanu zanneder, fsimt da ken-
disinin o lafz, karine sebebi ile anladnn far-
kma varmaz. îte bu ne^Jenlerle, karinesiz, sâde-
ce lafz rivâyet etaek^ yetinir* Böylece müteâ-
4iWar. d^Tu olaiyc ialala^alama yar-
dmc olan karinelerden yoksun kalr, tam oîa^
rak a^aümazlar.

le, Allah'm böyle vasfian^ua m-ücerred ve


münezzeh oldui^unu bilmek, tek bana vehmi gi-
dermeye yeterli bir delildir. Bu lafzlardan mu-
radm ne olduunu bilmeye her ne kadar yeterli
olmasa da, Allah hakkmdaki bu bilgimiz sâye-
sinde, onlardan maksadm z&hiri mânâlar olma-
dn anlam.
Bu anlatlan incelikleri her zaman mutlaka
hatrlamal ve. hatrlatmaldr.

98
Beinci miski s

Bir iusm, bir çoc|[Ua veya meclis ve Im-


zeri yerlerdik resanî usulleri ve protokolü bil-
medii için bu konuda çocuk duruminda olan
bir avâmm yannda.: «Filan adam filan meclise,
geldi ve filan adamn üstüne oturdu* de^, b^u
duyan ^dc^ eâM M^, o atkusa^ 0 k^oîn
ba üstüne veya bann üst tarafnda bulunan
bir yere oturduu vehmine kaplr. Fakat mec-
lislerde>L âdet ve protok^û bilen Inr kimsenin
ymiada bu söz s6ylenmi$ oleo^ omm, meclis ba^
kanma daha yakm ve önceki kiiden daha üstün
bir mevkiye oturmu olduunu, buradaki »üst»
ten maksadm yücelik oldul^mu. cM3üiar..Bu sözü
söyleyen ki^ye. Adet ve merftslnsleri 'bilen kim-
seler «Çocuklar ve câhiller bunu mânâsm an-
:

lamaz, bu sözü onlara söyleme» diye itiraz etse-


ler, bu itiraz bâtl ve botur.

Bu konuda misaller çoktur. Anlattmz mi-


^aUerle tati ^ie^^ aa^Ladm ki. bu Ui&ühj^i Vms
edilmi okh&Nn sarih mdiiâ ve mefhumlarâazt.
bâz karinelerle baka mânâ ve mefhumlara dö-
nümülerdir. Bu karinelerden biri. daha önce
^BXÜx»^t!t^tmm gU9» öEkçde eld« edilen bilgilerdir,
»i Mgüenko 1^ 4e, k^idü^^üün ^Hl^yr» ibâ^
detle emredilmemi olduklarn, bir cisme ibâ-
det edenin, o çsim ister küçük^ister büyük ol-
sun, ister güzel «ister çirkin olsm. ister ea^âsk
ûl^. ster jrukanda olsun, puta ibâdet etmi
gibi 0ldugxmu bilmeleridir. Onlar Allah Teâlâ'-
nm cismiyyetten ve cismiyyetin ârzalarmd^n
müneasseh olduunu biliyorlart. Bu* Hz* Pey-
l^ber (a.$.) 'ü kendilerim tebli buyustoSus

• «i£^j4J «o nun misli gibi (0*na ben-

ler lEBm^ymm^ i^} ve benz^ birçok âyatk^rin


kesin, karineleri iie bütün ashabca mttlum idi.
Bu âyetler, onlann Allah' tanunalanna ve onun
için. et ve kemikten mürekkep bir uzuv olan elm
mthal oklumm bilmelerine^ yetiyordu.
mûteâbih lafzlar da böyledir. Çünkü bu lafz^
1ar, bir cisim için söylenirlerse cismiyyete ve cis-
miyyetin âjnzianna delâlet- eder» Cisim olmayan
bü-^
larmm
için söylendikleri âsamaû^ zâhirî
kaetedfflmedii. aksine Alaî i^in söylen-
mânâ-

mesi câiz olan bir ba^ka mânânn kastedildii


zarûri olarak bilinir. Ancak u var ki, bu mânâ-
mh ne olduu busan anlaylr, bazan anla.^lm€t2.

Bu .açkladklannuz. mûteâbih lafzlar ko-


nusundaki ^^^e ve tereddütleri gideacm eyler^
dendir. '

Ci) ûrâ.^ 42/U


4^ Baka^^t/^S

100
> Sorut

*Resûlullah o sözleri, niçin avâmm ve


(a.s.)
çocuklarn anlayabilecekleri ve zahirlerine ba-
karak ha}m pkâ^iara gelcUklerini dü^im&snh
mkheti f^Me. ^il- »üMâarm ifâd& edecek la-
fzlarla zikretmedi?» denilirse öyle cevap veri-

Hz. Peygamber (a.s.), insanlara arap dili ve


lügati ile tûfeap etmi ve. teblide bulunmutur.
Halbuki arap^id^â^ bassatezi a mâasâkn ifâde €tt-
mek ûsme^ edilmi lafzlar yoktur. Çünkü lü-
gati vaz eden kii. kastedilen mânâlar bilmiyor-
du ki, o mânâya gelen lafzlar va? edebilsin. Û
mâuâlaTr mssBdk nübüvvet aûra ile vey^a tmm
aratrmalardan sonra akü nünr ile idrak edilir.
Akl nûru ile de her ey bilinmeyip sadece bâz
eyler bilinebilir. Murad edilen mefhûm ve mâ-
Mte. daha 5nce vaz edilmi îbâre ve lü|^^
ler bulunniaymca, o mânâlar ifâde etmek için,
arap lügatinde bulunan ve o mânâya uygun dü-
en €^zlar, bu lügatle konuan ve ona muha-
ta ^©liy^^ herkesin, istiâre olarak kullaamm zar
rûreti ortaya çkar.

Nitekim Mi : «Ba meskenin sûreti b5yIe«Ur».


«Bu, dier meselenin sûretine benzemez» lafz-
larn kullanmaya mecbur oluruz. Burada kul-
lankUL «^et» la£z^ cismâni sûretten istJ^r edU-^
mif^« C^i^ü Ifi^ vaz eden MM, m^^^în i^k-

101
:

U olarak bU* keyiûfie ve sim vaz etm#-


miatta Evmm sebebi udur: Ya meseleyi anla-
mamtr, veya anlamtr da lügati vaz ve ter-
tip ederken hatnna gelmemitir. Yahut Jlatn-
m gelmitir de, istiâre otoak kuUaulabilir diye,
ö mesele için aynca lügat vaz etmemitir. Ya-
hut, her mânâ için ayn bîi' lafz vaz etmekten
âciz oldumu bildii içija y;apamamtu:. Çün-
kü jpaânâ mefhûzu^ onsuzduri edileiî
hkfî^mn imt m^rûi c^tomk %îp sAu 0taas ge-
rekir. Bu durumda, vaz edilen lafzlarn dn-
da kalan sonsuz mânâlar için istiâre zarûrî olur.
Lâ^t vc^ edea W biktil^ îçm^ bâz mâ-
nâlar için lügat- vaz eteekle yetinmi olabilir,
gier dillerin noksanUklan ve kusurlar, arap
^
dilinden daha çoktur.

îte açkladmz bu ve benzeri sebepler,


birkavmin dili ile konuanlan itiârey^ mmhr
eâ^* .ÇûnJçû bir kavmin ^^o^ lulmt^ onlarm
dÖîyfeIMuaûlann, kullanlan lügatin dna
çkmalar mümkün olmaz. Nasl mümkün olsun!..
O zaman -anl^ma salanamaz. Hatta, a»rûret
olmacüt zamaA büd. kabinelere itimat ederek

isttâreye cevap veririz de: < f^^^

«Zeyd, Amr'n üstüne oturdu» sözü ile:

«Bakana ondan daN* jj^^

yalan bir yerde oturdu» sözü arasmda ve

102
:

Ü^i^% j^^J «Badat, halifenin ida-


'
. : -' - - ^ .

resi altndadr» sözü üe : U^ih}^ J ^^A^^i


«BagdU» halîfenin elindedir» s5zû arasnda bir
fark gözetmeyiz. Aklllar ile konuurken, lafz-
I

lan, çocuk ve câhillerin yanl anlamalarndan


korumak imkânszdr. Bundan saknmayar çah§-
mak kel^mcto bir tutuklufa^ lafzm arlamas-
na V0 kmuanm aklnm dalmasna seb6p olr.

Scru 1

«liesâltillah Allah lafzndan münin


(as.),
ne olduunu iyica açklayarak ondaki kapall-
niçin gidermedi? Niçin, kelamclann yapt
gibi î »^ü^jgjSi^cIsln pöyM'^
dir,ârâz deildir, âJeffîn ne içi|jde jiö de dm-
dadr. Aleme bitiik de deildi\_jBir^ melcânda ve
bir cihette bulunmaz, fakat âlem ve cihetler on- .

dan hâli deildir» detoedi. Halbuki, kelunclfir


nn yapt glM, Innu fa^ \ât eküâe ^^ötaa^
s mümkündü. Zîra O (a.sJ'nn anlatmmda bir
kusur, hakk açklama arzu ve hevesinde bir
geveklik v€» hakk tanunada bir noksanl yok-
tu^ 4mWtni& öyle cevap veririz

Eer O bunlar haUc^ anlatsa idi, cm*


C-a^.}

1ar bunu anlayamazlar ve inkâra koarlar, *Bu


imkânsz bir ey» derlerdi. Pek az kiinin istis-

103
: : :

ms ile bütün halk, Allah'n sfatlarn inkâra


fötûrtu bir tenzihte hayr yoktur. HalboM O
^Svl, bütün ineanb fthiret saadetine ça^c
ve âlemlere rahmet olarak gönderilmitir. Ço-
unluu helake sevkeden eyleri nasl konuur?
Bilakis O (a.s.) insanlarla, onla^nn akülanom
alabilecei ^lde konuulmamn egut«toi ve

' . j^.'r "jl îli.; - k >/' >^ i" > . t ^ ' '?!! IH^ • >

* " - ; .

«tnstanlarla, oaniiHrm «olaymnayaca blr^h^lde


konuan kimse, bâzlarmn fitneye dümesine se-
bep olur» buyurmütiir.

Soru

«Tenzihtemübalaa etmenin, bâzlaruu AI^


lal»*m sfaüann inJc&ra sevketme korkusu VGrr
du*. nsan vehme düüren müte&bih lafîu^aa
kullanmanm da, bâzlarm tebihe, yâni Allah'
bir cisme benzetmeye, götürme korkusu vardr»
denilirse öyle cevap veririz

Bu ikisi arasnda ilü yönden büyük fark var^


cUr,

Birincisi t

Tenzihte mübalâa yapmak, çouâu^ Al-


lah'm sfatiarm inkâra sevkeder. Müteâbih la-

104
fzlan kullanmak ise, aznbm tebih velumue
kaplmasna sebep olur. ki zarardan, daha az
.
olann tercih ve dierini terk evlâdr.

tkinclal

Tebih vehminin tedavisi, insanlar Allah'n


sfatlarn inkâra götüren hostahm tedavisin-
den daim kc^^dr. i^lnk^« ;üanlara tebih veh-

ye sevkeden bu lafzlarn zâhirleri ile beraber.

zer) hiçbir eyyoktur» (*) ve «O, asla bir cisim


deildir. Cisimlere d-e benzemez» demek kâfidir.
Zikrettiimiz ekilde t^uüht^ mübalâa yaparak
Mkib^ i9«rln i0^ etmeik cok #b@tûr. Belki
binde bir kii kabul eder. özellikle, ümmî olan
Arap milleti için, bu çok. güç bir itir.

«Çou insann, kastedilen mânây anlamak-


tan âciz kald anlald. Bu durumda peygam-
berler, ulûiiyyetin asimi oolarm itikadna yer-
letirmek için, mûteâbih laflzlârla. hak&at
eyi söylemi, meselâ onlara: «Allah
birçok
Ar'ta oturmaktadr. Allah semâdadr. Allah, me-

m ûra, 42/11
kâabaknnda onlarn fevkindedir» veluaini
Vemi oIma,zlar im? dezülirse öyle cevap vexi-
riz:

Hââ, böyle zannedilmekten ve bîr peygam-


berin Allah Teâlâ'y, muttasf olduu sfatlar-
da bakasyla vafetmi ve balka. îtikadma
bunu yerl^ürml vehminin u^mmasmds^ Al-
lah'a snrz. Ancak u
var kî, bu konuda ço-
u halkn kusurunun vardr. Yâni, müte-
etkisi
âbih lafzlarn mânâlarm anlamaya avâmm ve
^sonm gmcü fetsom. AiK?ak bu kuso*, ki^
iyi vehme düüren lafzlar söyleiaemeye bir se-
bep olmayp, onlarn mâ-nâlarm aratrmak ve
o konuda sual sormak s^hi ilere dalmaktan men
edilmelerine sebep olnuüctadr. Bu sedmle» mü-
te&bih kelimeler, (mlatm mââku!im idrak ed^
ve buna gücü yetenlere söylenilmelidir. Böyle
yaplrsa, halkn acz ve kusuruna pek güzel ça-
re bu}«M^ olur. AyÂmfi^ haigülcaia jhilÂfm,
dzellîlûe AUah'm ^tlan kciuum«la, lodaimak-
ta bir zaruret yoktur. Evet, kastedilen mânâka
anlatmak için vaz edilmi lügatler bulunmad-
mdeaii. müetear Jafzlrm loUamvlmada zaru-
ret vairdr. Fe^t^ dilam ittlahâiumda. câhil
kiiler çou kez hatâya düerler. Bu hatâ, lügat-
lerin noksan ye kusurlarmdan kaynaklanr.
''
' ~ '
'
r

Fakat, ster kendis^ade maslahat var kabul


edilsin, ister edilmesm. kiiyi cehle götürecek e-
kilde, kasten hakikatin aksini anlatmak, pey-
gamberler hakkmd£fa muhaldir.

06
Soru:
^ ' •
.
; . .

«Müebbihe'nin Allah Teâlâ'ya uzuv ve me-


kân isnad etmekle cehalet çukuruna dümeleri.
mûtelüsiM lafzlar yûzüD^^miir. Bundan, mûte-
âbîh laf^lann zâhiri mânâlannn onlar cehâ-^
lete götürdüü anlalmaktadr. Mâdem ki Al- '

lah. in&anlar tebihe sevkedecek böyle lafzlar


inzâl bundan t^j^bihe rzâs vib- idmektû'.
etti,

Bu halde, mûtdâbîh ^^^sâem l»t l»iâu8t^^, [

onlan c«hle düürmeyi kast edip* etmediine ba-


klmaz. O lafzlar yüzünden .Müebbihe cehle
dütüüne göre, Allah bunu dah» önceden bilir
yor demektir. £^^, cehlin hâsl olmasmdan râ*
z olmasayd, o lafzlar irat buyurmazd» deni-
lirse, ö^ie cevap veririz : ,
-

«Mûebbihe'nin Allah' tam tanmama-


Biz,
lar, bu lafzlardan dolaydr» görüünü kabul
edemeyiz. Aks^ bu cehal^ onlann bü Isszla-
tm sâMtîm ^âikteadâSL evroi, «ûMis bUgisini ka-
zanmaktaki kusurlarmdandr. Eer onlar, evve-
la takdis ve tenzih bilgisini tahsil etmi olsalar-
d, onlan anlamakta cçhil ve; dalalete dümez-
lerdi.

Meselâ, takdisin* ne demek olduunu dre-


B&n kimse, «Kâ'be Allah'n evidir» sözünü, veya
meselenin hakikatm bilen kimse» ^Meselenin su-
reti udur;» sözünü duyunca, bunlardan muradn

107
:

ne» oldugmu .anlar. Bu ned^a Müebbihe'zLin


yc^mas gereken ey, evvela bu takdia ve ten-
zih ilmini örenm-ek, sonra bu konüda üpheye
dütükleri zaman âlimiere müracaat etmek^, ken-
di nefsini tefsir ve tevilden men etmek ve onu
takdise ikm etmektir. Bunhn yaî)maymca, ^•
feette cehle kaplrlar.

neanlaa^m taMatu^ kusur ve


tenbellîk,
kendilerini ilgilendirmeyen eylere dalmak gibi,
fuzûlî i yapma vasflarmm bulunduunu Al-
lah'm bilmi olmas, oüardan r&z olmas mânâ-
sma gelm»:. Allah-ut o lafizim irat buyurmas,
insanlarn cehâJete dümeleri için bir sebep de-
ildir. AncaJt insan, yukarda anlatlan ihmal ve
tembelliinden dolay AUah'm kaz&sma ve Um-
dî ksmetinin takdirüie rto (tettur. Mît^^m
Allah

«Ve Rabbinin «Andolsun, cehennemi tamâmen


:

insanlartian ve cinlertden dolduracam» sözü tar


matara yerine eldi»0)» .

£|er
.- - *

Rabi^ dUeâs^ yer yû^taide, M *

var-

l) Hûd, 11/119

108
sftbjBpA topiaxk îman edorlezdi O hal^ mü-
min olsunlar dS^^ kmmism sen ml zorluj^
caksm?» C) ve t

«Eer^iaMât mbstsfâi Mtûn insanlar tek bir


dîne ba^l kdad. Halbuki onlar, çeitli dinlere
uyarak ihtilaf edip duracaklardur» (O buyurmu-
tur.

te halkn yaratüuda bu ilâhi taki^m bu^


Iunm«ktadr, .A^Jih'm sûnnetüi tc^îdü ve lagyl-
re hiçbir nebinin gücü yetmez.

Cl) YunilS, 10/99"


C2> ULd» 11/118

109
:

'

'
KNC FASIL
~ ' _
' *

IklÜTEÂBtH LÂflM^IN MÂNÂSI


SOBÜLDUUNDA VERLECEK)
CEVAPLAR

«Soü zam«3ilarâ& ^tmr tsmha, mûteâbih ha-


berlerden bahsedilmeye baland. Bu koiuda bir-
çok ihtilâfiar ortaya çUct. Bu dunjnda, taa3v-
b9. sarlarc^ imoJm sora sprmaikt^a et»
mek ve onlam <^vap vermemek yetmez. Hal böy-
le olunca, bu meseleler bize sorulduunda nasl
cevap verelim?» diyerek bizden cevap bekleye-

BZ deriz ki

£^ hw^ mûtelibil lafzlar hakknda bir


sorulursa» j^;iA^:M «istivâ» Iconusm'
da Söyledikleri ile cevap venriz, O. bu konuda
öyle demiti : «tstivâ malûmdur» keyfiyyeti mec-
l^ûldM^ Oaia iBiUUL v4c|p. ,onj^ ^ual bid*attir*.
:

te, îitm kapsmm ka|»tlmas için, n,vâr


mm bu konu^ sorduu her meselede, bu cev&p
hatrlatlr. -
j.

*Fevk, el ve dier mûte&bih lafzlar soru-


lunca ne ile cevap verirsin?» denilirse deriz ki

& koaiftda Allah. Teâlâ'mn


. îtesülü m-
imM^Mn söyledikleri hakir itogrudur. iUlah

Jf^^ Rahmân. Ar' isti-

Jâ etti»(')buyurmutur. Bundan kaUyetle bilinir


ki. maksat bizim bildiimiz otuma de^
gildir. Ancak Allah'n bundan ne murad ettii
bilinmez. Zaten biz onu bilmekle mükellef de-

iliz. Yine Allah . Teâlâ; j jl^» ^^'jlçUJI^

«€K Ml^mm ününde galîytir»(^} buyumutr.


Allah için mekân yükseklii muhaldir. Bunun-
la n© murad ettiim bilmiyoruz. Ey soru soran
MiK Bunu bizim ve senin bilmen gerekmez. Ay-
n 0Mld0 ^ m pmmak
kelimelerinin de Allah
için isbat caiz deildir. Fakat bu lafzlar Hz.
Peygamber (a.s.) nasü konumusa ayn ekil-
dje,, hiçMr ^â4e ve fifkütme, cem ve tefrik»
tef-

sir ve ^*vüâ# bdmmdan konumak clizdir.


Nitekim bunun tafsilât daha önce geçti;

(l) Tâhâ. 20/5


m En'to. e/18

111
;m Peygamber (a^J'in «jyila^ Âdem ^^^(^^^^^

in tabiatn
— kendi eli ile mayalad»
.......
.-to :

«Müminin kalbi, Allah'm parffli^lanndaa Ud


parmak afasmdadr» (^) sözlerini iitince: «O
böyle söylemekle doruyu konumutur»
der ve öyle^ îDm0iZ' Hiçbir ilâve ve eksilîji^
yapmayz. Masl rivây^ ^il<ü ise biz de w^Qm
öyle naklederiz. Allah'n et. sinir, kan ve dier
cisimlerden mürekkep olan «el»den m^ezzeh ol-
d^^unu belirterek sözû. keseriz.

Eer : .
'

«Kurban kadîm. Döidir, yoksa mahluk mudur?»


diye soruTim. «Kof^ mahipk deildir. O kadîm-

dir. Çünkü Resûluüal Ca^,) : ^^'j^ k^cil^^


«iC^'ââ kadtolig» mahluk deUdir» byurmu-
tur» deriz.

Eer, MKm^'m hesr&Kci kadîm xnidir. yok-


sa deil midir?» diye sorulursa «Ashab- Kirâm :

bu meseleden bahsetmemitir. Onm için bu ko-


nuya dalmak bid'attir. Bu konuda soa sormayn»
deriz.

(1) Hadis daha önce geçmitir.

112
::

Fakat bir kis^, câMlâJo^ taassubun ve fu-


zûli konumaUun çok c^ûi^ ve Kur^an^n harf-
lerinin kadîm oîdu^nu söylemeyenlerin tekfir
edildii bir beldede bulunsa ve cevap vermeye
mecbur kalsa öyle demelidir
bana bu soruyu soran kii! Eer sanin
«Ey,
harSMe]^ m^^sadm. Kur'an'm keufUsi^ ise« bü
!d Kur^n loultaidir^ l^^er bununla, A^al'm ke^
lâm olan Knr'an ve dier sfatlarndan ba^ka-
sm murad ediyorsan, Allah ve sfatlan dnda
olan im ey yan^nutr.»
scaaracten Bma ba-
ka ü&veler yapmamaldm

Eer:

«Kim, Kur*an'dan bir harf okursa, onm için öy-


le sevt^ VBeda^i^} \mpmm}ÜA, Kur'an- Ke-
ttot'n nleri «kh^^nu ve onun bu haMl^^den
meydana geldiini isbat etmitir. Bir baka hadi-
sinde de Kur'an'm mahluk olmadm söylemi-
tir.Bundan, harflerin de kadim olmas gerekir»
dilerse, öyle cevap vwtrjz

Biz Hz. Peyiam,bw (a^J.'in söylediklerine l»r


lâvede bulunamayz. SaâeoQ onun buyu^ttuft
gfbl, «Kur'an mahluk deildir» deriz. Kur'an'm
snahluk olup olmama meselesi baka, onun harf-

1X3
I^tel olzna meselesi bakadr.
Harflerin Icadîîn öltp olmamas üçüncü bir me-
seledir. Binâenaleyh, biz O (a.s.)'nun söyledii
Helam ye ibâredez fazla bir ey söyleyemeyiz.
Eer «Bu iki meseleden, yani Hz. Peygam-
:

ber (a.s.>'in. Kur'aa't jm^bl^ olmadm bey&-


m ve Kur'an'm harfleri bulunlu^H'u a^îama-
smdan, harflerin kadîm olup olnama meselesi,
üçüncü bir meseîe olarak ortaya çkmaz. Zîra,
bu ikisinden, zaten Kur'aj harflerinin kadîm ol-
ÛTi^u anlalr» kanaatine sahip olunarak
deriz ki : - '.

Bu meseleden, harflerin kadim olduu


iki
anlalmaz. Böyle yapmak bir tefrî' iidir. Hal-
buki, müteâbih lafzlar üzerinde, tefrî' yolu ile
bir ta&^.del^iklikler yasmann mümkün c^ma-
dm ve eldii^lait ^dl île yetiniMi^ ge-
rektiini daha evvel delilleri ile açklamtk.
il

[
Aym eMlda: •^ü#te*m arapça almas
da kadîmdir. Çünkü Peygamber ta. s.)
Hz. :

«Kur*an k^imdir»^ buyurmu;. Allah Teâiâ da,

Kur'^^ arapça >ir


4> Gl

Kur*an olarak indirdik» buyurmutur. Buna


göre» Kur'an'm arapça olmas da kadimdir» de-
nilirse öyle i^vap veririz t

(1) Yusuf, 12/2

114
Kur'an'n arapça olma meselesi, bizzat Kur*-
aa'da açkça belirtildii için haktr. Kur'an'n
katlim c^lms da baktr. Çûnkû Hz. Peygamber
(a.s.) bunu sarâhaten belirtmitir. «Kur'an-m -

arapça olmasmn kadîmlii» se üçüncü bir me-


seledir.. Onun kadim olmas hakknda herhangi
bîr ey vârid olmamtr. Bundan dol^y^ «Kur'^
an'm arapça olmas da kadîmdir>» demek gerek-
mez. ;

îte bu ekilde cevap vererek avâmm ve bu


konuda ileri geri konuaniarm azlarna gem
vurur, onlar kyastan vie kendi zanlarnm gere-
ince k^ûüffîâktan men ederiz. Ma;tta daha da
. ileri giderek öyle deriz:

Peygamber (a.s.) «Kar*aia AJlah^ia ke-


Hz. :

lamdr, mahluk deildir» buyurmutur. Eer bir


ba$ka hadiste «Kur*an kadimdir» lafz vârid ol-
mâsayd, bu ilk hadisteki laCzlam day«yara}£ t

«Kur'an kaidîmdir» dememize veriMi ol-


mazd. Çünkü «mahluk deildir» sözü île «ka-
dimdir» sözü orasnda fark vardr. Hatta konu-

urken: t^^i**» Jp^t j^^'pSf »Filann sözü mah-,

luk d^Udir» mz*


Bu, «catun sözü uydurma d0r
ildir» demektirr Zira. mahluk lafz, uydunna ve
yalan mânâlarna da kullanlr. Bu nedenle,
«mahluk deildir» sözünün, vaz edildii asl mâ-
n&nn dm^
bdyla bir loân&s da. akla gelebi-
lir. Kadîm lafzmde ise. böyle bbr mânâ akla gel-

mez. Bu iki lafz arasnda fark vardr. Binâena-

115
^h,^ bl«im «Kur'an'm kdim okhgufaa dâir
ziEix»Q% sadece Beyf^m^m mJ'îa : «Kur'-
aH Allah*i&' M^imaâsr^ o yaratlnanütr» buyur-
masndan deildir. Zira, yukarda açkladmz
gibi lafz tahrif, tebdü, tasrif ve ta|a^ do|pnx de-
|:jldir. BUOd^ «o lafg, Hs. Peyganib^ (a.8J'in

mmmA etö^ tnânâ ile hi^ktt» eklinde inanmak


gerekir. Kim, bir nassa dayanmadan bu konu-
larda söz söylerse. Selef mezhebinden çjk«qnak
bî4'ate âa^m^ olur.

116
: ;

ÜÇÜNCÜ FASL

EYANIN VAMJK MERTEBELER


El^s
«IzDâa k^adimdir» ic^yyesi mehur mesela
lerdendir. Bi2e bu tonud» som sosül^em mml
cevap verelim?» denilirse, öyle deriz
Bu sc»ya muhatap olduumuz belde, bizim
idâj^miz altnda iseve soru sorana kar bir üs-
tünj-ftgftoa^ varsa, o-au hiç önemi olmayan bu
IteE^^iEm l^i^azi mm. ederiz. Kendisine: «-Bu,
bir Mdhs^iir» d^^z.

Ea: biz, bu soruyû. scNTimlann beldesinde


malûp isek, soruya çevap verir ve
«Senin, man'^ia maksadm nedir? Eer,
sanlann bilgi ve sfatlarmdan bir eyi kastedi-
yorsan, bil ki mahiukatm bütün sfatlar da ken-
diler gibi u^Mktur^ «iman» sözü üe» Kr'-
m*Ûân veya Âlalt^iâ sCklanndan bîr eyi kast-
ediyorsan, Allah'm bütün sfatlan kadîmdir. Eer,
ne halkm^ne de Hâlik'm sfat olmayan bir eyi

117
murad ediyorsan, bu tasavvuru ve aûiajjnas
mümkün olmayan bir efdir. Zât tasavvut*^ eM-
n^ren ve anlale^nayan bîr eyin kadîm mi^yok-
sa hâdis mi olduuna dâir hüküm nasl verilir?»
jieriz.

Fakat burada asl, sorana mâni olmak ve


cevap vermemektir. te Selef mezhebini^ özel-
imi bj*dw. Zaruret olmadkça bu yol terfcedil^
mez. Cevap vermi rieatmr kalan kiinin yapa-
ca i. yukarda anlattklarmzdr.
Eer, smii somil zekî. hakikatleri örenmek
isteyen ve örenmeye yetenekli bulursak, mese-
leden örtüyü kaldrr ve onu Kur'an hakknda-
ki üphelerinden kurtannz. DefM ki : v

BU kî. her ^yia meveâdiyeii dört mertebe-


de olur: Gözle görülen varl, zihinlerdeki var-
l. diUerdeki varl, kât
ve benzerleri üzeri-
ne yazl oto v;^iigu M^sejâ* ate gibt
w
;

gözle görülen bir varhg va.Mw. Mmyml


lerde bir varh vardr. Yani onun hakîkatna
dâir zihnimizde bir bilgi vardr. Dillerde bir var-
l vardr. Bu, atee delâlet eden kelhM yani
«nâr»* lafzdr. Bir dt kât üzerine yazlm bir
varM vardr.
Âte*in vadîmn W- bu gözle
ilk mertebesi,
görülen bizzat kendi varl idi, yakc olan ite
bu varlktr. Yakma sfat, bu mertebedeki ate'e
mahsustur, K^em sfatmm MMfan% ve AUh'a
âlt öWmu gibi. Atein m^v üç

118
hinda. yâdi dilime v% ^üfeîe^^-
zihinlerde,
ki varlnda bu özellik yoktur. «Ate yakcdr»
deseler. ^evet, hariçte mevcut olan atein, ken-
disi ^akcd> : âdr^. «Ate lafz yakcdr» de&e-
Ipt, «bayr» deziz. «Zihinde bulunan ate yakc-
dr» deseler, yakc deildir» deriz. Ayn
«hayr,
ekilde, ate kelimesi de yakc deildir. «Ate
k^teâl ^jJm^S^^ imMl^â^ ey yakcdr.^* de-
âeleiK«Evet :mlctödr» de:^ Çünkü bu keüj^ie
söylenince hatrlanan, frn, soba v.b. fm^mâ^^ ]

bulunan ve yakc özellii olan varhktr.


Ayn ekilde kdem de Allah kelâmnn s-
fatdr.
Kendisine Kur'an ismi verilen eyin mevcu-
diyeti de dört mertebede olun

îlk mertebe: Asl olan budur. Bu varhk Al-


IO'n zâU ile kâimdir. Atein frmdaki varh-
îm }mmmP^ ti^ iadem, bu varla bir d:^l-
liktir.

mi^i^ Km^m*m, zihMerimizdeki


ilmî varh. Örenirken, dilimizle söylemeden ev-
vel zihnimizde hasl olur.

Üçüncü mertebe : Lafzî varh. Dilimizle te-


lafliiz^ etnvek sûretiyle hâsl olur.

Dördüncü mertebe: Yfitzilmak suretiyle kâ-


tlardaki varl*
«Dilimizle konumadan evvel, örenmek sû-
retiyle zihinlerimizde hâsl olan Kur'to sureti.
yani K^r'an't bilinemiz loKüm nüdi?» soru-
lursa dyle cevap verir^t

«Büâak, bizim sfatunzdr. Biz nasl tn^M^


luk isek. Mgimiz de mahluktur. Lakin bu bilgi
ile büinen Kur'an'm kendisi kadîmdir. Nitekim,
bizim atei bilmemiz» yani pnun ufeninajzdeki
vaz'jU^ ftaa^;^ onun malumû olan a^
in &^^^si yakcdr.»

Eer;

IWai'm lai^ varlmdan, yani diHfift^


ie telaffuz etmemizden sorulursa, öyle deriz:
Bu etme ii lismmuzn sfatdr Di-
telaffuz
limiz mahluk olduu gibi, o yaratldktan sonra
meydana gelen sfat da mahluk ve hadistir, Zl-
m hMite MomB. meycUoia gel^ hm- ey, zarü-
Ti ^mtak îiâdfe olur. Lâkin bizim hâdis olan di-
limiz ve sesimizle telaffuz ettiimiz, konutuu-
muz, zikrettiimiz ve okuduumuz ey kadîn-
OmkH 0^ JJ^'m z^j^ ile Isââm cto '^safm''-
MlMm. ate îk&lMesiün harflerini dilimiz-
le zikrettiimiz zaman, bu harflerle anlatlan ey
yakcdr. Halbuki bizim sesimiz ve telaffusumuz
yakc deildir.
Eer birisi, «Ate kelimesinin harfleri bizzat
atein kendisidir» ^dârs^ biz de: «Madem ki «01,
ate kelimesinin harfleri, bizzat atein kendisin-
den ibârettir diyorsun, o halde atein harfleri de
yakocadur» deriz. Ayn ekilde «Kur'u*x harfleri.

120
"

rems^ û^mn, o zaman •Kur'an'm hafleri de ka-


dîmdir» deriz. Bu durumda Kur'an harflerinin
kadim olmas gibi, «ate kelimesinin barflej:! biz-
zat al^üL kendisidir» dedig^izde, onlar Ih» ya-
Ism olur,
varlüüarda bulamn bu
dârt mertebe
evâma tebih yolu ile anlatlr. Onlann, bu mer-
tebeleri tafsüat üe ve her birinin özellikleri ile
anlamalar mümkün deildir* Bu nedenle onlan
bd^le koaulam dakürmaao^doriz. Dolam bu
mûstim dalmamalanm tavsiye etmemiz; bu ile-
rin hakikatini bilmediimizden deildir. .

Bu tafsUatm hakikati udur:


Atet ocak ve fnn gibi mahallerde bulun-
mm imeMfU p^kua^ ^nûk ve alevli diye mm-
lehir.Dilde bulunmas hasebiyle farsça, türkçe.
arapça, arz harfli, çok harfli diye nitelenir. F-
^

nnda bulunan ktm* arapça, farsça, türkçe diye


ksuiEim js^mîmad^ dildeki at^ de sönük
veya alevli diye nitelenemez. Kât üzerine
züd zaman krmz, yeil, siyah veya yaz çe-'
|itlerinden sülüs, rik'a. nesih veya muhakkak ile
yazlm dly nitelenir. Lakin dilimizle telalfuz
ettiimiz atein bu ekilde/ nitelenmesi mümkün
deildir. ,

Frnda, zihinde, dilde ve kât


üzerinde bu-
lman eye ate ismi verilir. Ate ismi, bunlar
arasmda müterektir. Lakin furm ve benzeri yer-

121
lerdeki atee «hakikaten ate>» denir. Zihindeki
atee ise* laMtoten deil de ilmen ate denir.
Zihindeki bu ate. gerçek at^i anlatan bûr sû-
ret mânâsnadr. Nitekim aynada görülen îns^
ve atein suretine de insan ve ate ismi verilir.
Lakin bu, haWW iasaa ve atei anlatan bir su-
ret mânâsmadr. Atein, lisartedaki varlaa.ate
denilmesinin sebebi, onun zihnî ve hakikî mtoâ*
sma delâlet etmesidir. Atein hakîkî ve zihnî mâ-
^^m<ian bu üçüncü mâ-
sonra, dillerde bulunan
îite,' stüahlftim d^:j^me8i ile d^iir. Fakat
ilk

iki mânâda hiçbir deiiklik ^mm: "S^i^ tm^.


rinde yazh olan dördüncü mânâs ise, bu keli-
menin dildeki varlna delalet eder.

, Kur'an*m varh da, ate kelimesi gibi dört


mertebede olw. Qnun.için,, açklamal olarak yer-
diimiz bu mirîler Kur'ra keMs^ için de
ndu-. Buna göre bir haberde «Kur'an kulu» laA-
:

jamdedir*, *Kur'an kulun dilindedir*, «Kur'an


.mu^xaffcato?*V fKur'Sfe ^ah'm zâtmm sfatdr*
dîy^ bir söz vârid olsa, bu steLerin hepsi zeki
ki-

ilerce tasdik edUir, hepsinin inânto ^


birbhfi-
kiiler, bun-
ni nakzetmedikleri anlahr. Akll
larla mum4 edüçn eyin hakîkatm ihata
ede-

rek hepsini ta^ik^ter. Çünkü bu meseleler, on-


lara göre gâyet açk seçiktir. Fakat câhil
ve ah-
maklara göre, bu meselelerden daha ince ve da-
ha derin mesele, yoktur. Bu nedenle, câhillere
lâyk oîön, bu Içonular» dahnaJsiMi mm
0^me-
leridir. Onlara: «Kur*an mahluk deildir»
ve susun. Buna bir ilâve ve eksiltmede bulun-

122
,

maym. Bu meseleleri ara^tay? ûc^ezn;^ix^» de-


nir. FaHat bu, zeki kiilere anlatlr. Zira onlar,
. m-ûkil bu ii hemen kavrarlar. Onlara da,
olafâ
bu meseleleri avama anlatmamalar tavsiye edi-
lir. Ta ki, avâma güçlerinin yetmeyecei eyi
yüklemesinler. .

îte bu faslda anlatlan ve' zâhirinde mü-


kilM buBEaan btitün yerlerde! Im^r^fr kiil^©
a^lfc M^-^e îîfitkîkatler vardr ki, bunlar avâma
ve baö-eti olmayan âmâlara son derece gizlidir.

«Selefin bûyükleri»nin, bu hakikati bilmek-


ten âciz olduklarm zannetmek lâyk olmaz. Çün-
kü onlar, her ne ksMr bu lafzlarn hakîki mâ-
lâAmil s^ii^uau ûk olsalar, onlan biliyor-
lard. Lâkhî, avâmm bu konulan anlamaktan
âciz olduklarm bildikleri için onlara bir ey söy-
lemedüeir ve susturduk. Oolan». Mip ettlkie-
Ti bu usul, en ölan. bir usuhnî".

«Selefin bü^ükl^^nd^o wmkm^i^u o^aM


mevki ve öhretçe M^p^ staalari deUdir. Be-
nim bu sözden muradm, hakîkaten derin mânâ-
lara vâkf ve bir takm su-lara muttali olan bü-
yüklerdir. «büyükler» tabirinden, avâm
Zîra.
olanlar, çc# s^^nan ^hret kazanm zâtlan an-
larlar ve en mehurun en büyük olduuna ina-
nrlar. Dalâlete düme, sebeplerinden biri de bu-
dur.

123
'

DÖRDÜNCÜ FASO.

KESN TASDN MERTEBELER


V

Eer birisi:

«Âvte, aratUMa yapmüctan. mm «dük8#»


istenilen eyin delilini bilemez. Delili bilmeyen
de, delil ile ulalacak eyi bilemez. Halbuki Al-

lah bütün külanna, evvela Jkndisini tOr


Teâl^â,,

mmften, yani kedisine iman etmelerini y6


varln tasdik etmelerini, ikinci olarak sonra-
dan olanlarn özelliklerinden ve bakasna ben-
ze^tten kendisini tenzih etmelerini, üçüncü
cteilk S^disini birlemelerini. d^^Lûncû olarak
ilim. kudret v.b. sfatlarm bilip tasdik etmele-
rini emretmitir. Bu saylanlar bilmek ve tas-
dik etmek her kula vacipti: va ondan istenmek-
'mâM, î^nilen bir iloi elde etmek de ancak de-
lillerle mümkün olur. Aynca deliller üzerinde
düünmek ve onlarn, istenilen eylere nasl de-
lâlet atüklerini anlamak gerekir. J^.da ancak
deMerin aartiaruu, ^^mel^in tert^ eklini ve
neticeye varma usullerini bOmekle tapûcam. olur.

124
:

Bütün bmlar, tam; bir aifatoZKU^ >iiM^rak kelâm


lmini tahsil etme sonucunu do|piirur.
Aym ekilde av&^nm, Hz. Peygamb^ i^ûki
bütün getirdikleri ile birlikte tasdik etmesi ge-
rekir. Allah'a iman gibi bu da ondan istenir. Fa-
k^t bu konuda cb .^ygOiie ihUw^ vardr. Çünkü
O Ca.s.) bizim gM 1^ bsandr. Y^ânc peygam-
berlik iddiasnda bulunabilir. Onu yalanclardan
ayracak bir delile ihtiyaç vardr. Bu ise, onun
gösterecei mucizeyi tetkik etmek ve o mûçize-
dJüh mkikatmi V^e arüarm bilmekle mtty^C^
olur. Bütün buhlan yapabilmek demek, kelam
ilmini bilmek demektir.

Ksacas, tasdiki gereken ilerin hepsini tas-


dik, ancak •arattrma ve inceleme ile mümkün
olacandan, avtoa tel. :^ea mea etiq^ loan-
mskrx ire tmâik etmeleri gereken eylei MLiâe*
melerine sebep olur» derse öyle cevap veririz

Üftllnn, y^byr^ sa^^^ Ismttlsmr Manmua


vaciptir. îman ise kesin tasdikten ibârettir. îman-
da tereddüt olmaz. !man sâhibi. inancmda ha-
ta vuku bulacsa^ma imkân ire ihtimâl vermez;

îte bu kesin tasdik aXi mertebede olur. .

Birinci mertebet

Bu,îman mertebelerinin en üstünüdür. Bu


d^ecedeki îman, bütü:^ n:u3^UUe^ tetkik eâü^

m
dr, îmanciLa. ©n bayuk gâi^^, de budur, ger aç-
lli bu dermede bir îmmm
uiaabîl&n Mr ^mk
-veya iki kii bilünabihr. Bazan. bunlardan hiç
kimsçnir bulunmad asrlar da olur. Eer, kur-
tulua ermek için mutlaka böyle bir imana
hip olmak r^rekseydi, kurtulua ©renler çok ez
olurdu.

kinci mertebe 1

Kelâm hasl olan îmandr. Bu de-


delillerle
recedeki îfiani Eâsi eden kelâm deliller, büyük
• âlimler arasnda ^hret bulan ve ijp^kâr edenle^
rin zemmedildii deüll<ötiir>a delîher, fea-
z i ve insanlar hakknda, sahibinin asla aksini
düünemeyecei ve aksine ihtimal veremeyece-
i derecede kesin tasdiki ifâde eder.

Üçüncü mertebe î

Bu. hitâld dsWfM:le hâsl olan iman ve ts^


.

diktir. Bu tür deliller, âdetlerde câri okui ve ko-


nuaniar arasnda doruluu kabul edilen de-
lillerdir. ]Bu yolda olan deliller, gönlü t«ut$sbla
dolu c^eki^i^» delil neyi g«relt^rîyörsa ona ka-
bul eden. mücâdele ve sorumluluk altma girmek
istemeyen, akâidle ilgili konularda, mücadele
ecknlerl ilgilenme meyli tamayan ve konu-
la ire'^^^zda bunlarm k^Oiamldl^ bil^ kim-
seler için, ilk anda tasdik ifade eder.

Er*ân'dâki deMterS^ ^gü bu rtats^teifidir.


m
eiâ î
4kK yönetici ite^ bir eyia yönetimi dtogün
^e^, Ök anda ta^k
0lme.2» ifade eden ko- ^
nuanlar arasnda doruluu kabul edilen bir de-

lildir. Bu nedenle. ' IsJlJS lU SJ ^j ^\S^

«Eer yer ile gökte Allah'tan baka ilahlar olsay-


^dv bunlann ikisi de muhakkak fesada u^ar, yok,
idPltt^^) liPe^lJA iiten ve aslî f^ üzerine
teU. ^^M^
kanp cmMn #Memek süra-
tiyle karmakark olmam her kalp, bu delil-
den derhal Allah'n birliinin kesin olarak tas-
dik edllecel^lll anlar. Fakat bir cedelci «Bu âle- :

min, tedbir ve tasarrufta birbirleri ile aüaarak


ihtilafa dümeyen ve birbirlerine yardm eden
iki ilâhm elinde bulunmas olmayacak ey de-
ildir» dese, bu kadar eyi duînpa^ onun ziJni-
n! teiBâa^ank û/^Ü ta^^u an yapt edi^.
tasdik bozulur. Hatta bu durumda çou kere az
aklllar halledilmesi güç bir üpheye kaplrlar
da. bu üpheyi onlarda^ defetan^ imkânsz oUÇt

Ayn ekilde, «tik batan yaratmaya kâ-


dir olann, sonradan tekrar yaratmaya daha
çok muktedir olduu» açk ilerdendir. Nite-,

kim Allah Teâlâ. \- uU'l 4* jJl ji'

«C£y Easûlüm.) de ki Oolan t ilk defa yaratan di- . -

- '

l-^.T i.n IIP >»- im 11 .I.I1' - ,


'
.

Cl) Snbiyi. 21/231 ^

127
liltir» (^) brunnuür. tster zeki olsun, ifiter ah-
mak bu kjBti duyan ûv^^odaa birisi, ilk
olsun,
anda hemen tasdik' eder ve «Evet» tekrar yarat-
:

ma defa yaratmadan daha zor deildir. Aksi-


ilk
ne çpk daha kolaydr» der. Bjrada da bir sual
ile onu zihnini
kantirmak mümkündür. Bu zi-
hin kanklm ondan gidermek çou zaman
zor olur. Çünkü, bu üpheden sonra o kimsenin,
hiçbir tereddüte yer kalmayacak ekUde, kesin
tasdiki ifade edm ye^ü
d^iU «alâ^g«i8i imkâ^
szdu*. Halbuki, cedelckte s^fci^nâ iitmedöâ öâ-
ce, sadece, âyçti duymakla tasdik hasl olmutu.

DiMAncû mertebe t

Bir kimsenin, halkm kendisini çok övmei


^

sebebi ile kendisine itimat edilen birisinden duy-


s^ü ta^ elmesL Babas hocas ve-
bir
ya mehu? bûyükterâen l^rM hs^toüia güzel
bir itikada sâhip olan bir kimseye, bunlardan
haber verse, mesela: «Filan adam öl-
birisi bir .

dû, burada bul&untyan âUtp. adam geldi» de^


veya bunlara brazer bir haber v^e^ q Mme
duyduu bu haberi o derece kesin tasdik eder
ki, asla aksini düünmez. Onun bu tasdiinin da-
yana, baberl Veren kii mkkndaki güzel iti-.,
kaldr. Baka de&li ydi^. Hz. Ebübekir (r.a.)
gibi doruluu ve takvâs tecrübe ile bilinen bir
kimse: «Hasûlullah (a.s.) öyle buyurdu» dedii

(1) Yââto.

128
'

zaman ,o söz hemen


kesin olarak tasdik ve mut-
lak olarak kabul edilir. Bu k^bul ve tasdi|m da-
yms^ ^ 8ÖZÛ 4u3^ 'Mmsenln îiz, £Mbeklr
(r.a.) mkkmdaki güzel îtikâdndan baka bir
ey deildir. te böyle birisi, avâma bir itikat
telkin etse ve : «Bü U âlemin .yaratua»! tektir. O,
ter eyi hihm W her eye gûcû Setendir. M^-
hammed Rasûl olarak O göndermitir»
(a.sJ'i
dese. hemen onu tasdike koar. Onun bu sözün-
den hiçbir ek ve üph^e kaplmaz. Çocuklarn
t^y^alan ye hocaBsc hakkud-aki iükatim! da
h^^iM. üphem vsûar, baba ve hocaüanndan
itikatla ilgili eyler iitirler ve iittiklerini hiçbir
delile ihtiyaç duymadan kabul ve tasdik edip, o
tasdikte» devam ederler.

Beinci nertebet

jBaz karinelerle birlikte bir ey iitilince kal-


te, gfl^ tasdS^ Bâ J^ft^fiHrrîâMdfc irîte
zarnda kes3n liîm Mde
etmese de/ avâmm kal-
bine kesin inanç verir.

Meselâ.: Bir beldenin reisinin hasta olduu


tevatürle iitilse, sonra onun kctnalrmda feryatr
1ar yükselse, daha sönra da hizmetçilerinden bi-
;
linin <Miun öldüünü söyledii iitilse, avâmdan
olan kimse o zâtm öldüüne kesinlikle inanr.
Tedbirini o habere dayanarak alr. Hizmetçinin,
0 h^2^i« ii^lgi bir fsihm$k dayanarak sâ^lsfi^
bHecetiM, kiö^an .yükselen feryaüarm hasta-

129
mu ba^^ilnasmdan veya h^stahnm iddeîien-
mesiBden» ir^ya bir baka sebepten dolay olabi-
leceini hatrna dahi getirmez. Bunlar» avâmm
hatrna gelmeyecek eyler olduundan, kalple-
rinde o z&tn öldülfûne dâir kesin inanç M31I
cdur.
.t

Nice bedeviler vardr ki. Hz. Peygamber


(a.s.}'in gûli^ yüzüne, güzel ve latif kelâmma,
pinâiline -m eMâkum bato^nüc çe^^U;^^ îman
ve kesin tasdik Efe tasdik ^tei; peygamlj^îti-
ni isbat etmesi için bir mûcize ve delil getirme-
sini istememitir. Onlarn bu imam. ydcarda ve-
rilen misaldi avtan inanana ben^ser.

Altnc Jttdttisibe 1

j^ilüaj^di ve huyuna gelen .

bir dzü iitip tt^d£^ ^^Ene^d^. o sözün


sadece kendi tatbiatma uygun olmasdr. Y^m.
söyleyeni hakkmda sahip olduu güzel bir itikat
.Veya göxdü|fü bür karine deüdir. Meselâ Dü-. ;

mftTi^niT^ Ölmesini, veya Öldürülmesini, veya az-


ledilmesini arzulayan bir kimse, bunu en basit
uydurma bir haberle duysa hemen tasdik eder
ye kesin olarak bu inancm sürdürür. Kendi ar-
l^i^a hakkmda bö^le bir baber dufa» veya
tek ve arzularna muhalif bir hab^ duysa der-
bal tasdik etmeyip duraklar. Belki de reddeder.

130
îte, bir karineye ve haber veren hakknda
iyiitikada htiyaç duyulmadan» bir haberin sâ-
dece kendi hu^^ V9 tabiatum uygun olmasndan
hasl olan itâcat ve tasdik, bu anlatlan mertebe-
lerin en zayf ve derece bakmndan en aa-
dUr. Çünkü evvelki be mertebe, her ne kadar
bazilan zayf olsa da. hir karineye^ veya haber
veren hakkmda güzel itikada, veya bunlara ben-
zer bir delile dayanmaktadr. Bunlar, avama gö-
re delil saylan iaretlerdir. Yani avâm^ onlara
dayanarak tasdik ve iman eder.

Bütün bu anlattklanmzdan tasdik merte*


belerini anlam oldun. Avamn îmanna sebep,
oiaa deiyiierin en .üstünü, ise, Kur'âa d^iUerl ve
kalbin! tasdik yoluna sevked^ dier eylerdir.
Binaenaleyh, avâm tâlim ve telkinde, Kur'an
delillerinin ve kalbinde tasdik ve itminan hasl
Eur'an delilim mtehindeki açk delil-
leri Oei^e geçmek doru deildh^. Zira bun-
larm ötesindeki delilleri anlamaya avûmn gü-
cü yetmez. •

tn^inlann çou, çocuk ik^ iman etmi^lr.


Bunlarn tasdik ve iman sebepleri, sâdece baba^
larm ve hocalarn taklit ve onlar hakknda bes^
ledikleri hüsn-û zaodr. Babalanma ve hocala-
nnm kendi kendilerini övmeleri, veya bakala-
mm onlar övmesi, veya kendi inançlarnda ol-
mayanlar çocuklannm yanlarmda iddetle kö-
tülemeleri ve onlarm baJ^Mina gelen çeitli be-
lalar anlatmalm, me$el&: «Filan yahudî, kab-

131
rinde köpek ekline çevrildi», «Filan rafizi do-
muz oldu» demeleri, rüya ve dier hallere dâir
hikâyeler anlatmalar... ite bütün bunlar, ço-
:

cökton îiefîs ve ruhlarnda o mezhep ve gö-


rülere kar tam' bir nefret, baba ve hocalan-
nm tâlim ve telkin ettikleri eylere bir me- kar
yil hâsü eder. Sonuncu ai^nn doruluuna dâir
kalplerinde hiç üphe kalmaz. Küçüklükte ilüB
örenmek, taa nak ilemek gibidir. Bu bilgi
ve inançla büyüyen çocuklar, bülua erdikten
Semra itikatirorafe o iarece tostsân sanlr ve de-
vam M^M M, mU. bîr üphe ve ter^dütleri
kalmaz. Ayn ekilde bütün yahudi, hristiyan,
râfizî, mecûsî ve müslüman çocuklar babalan-

, W itttel?tttan üwrSn© yetiir ve bulûa ererler,


îler bhînM fiildi, ister hak olsun ist^ faâül ol-
sun o derece kesindir ki, parça parça kesilseler
itikatlarndan dönmezler. Halbuki bu mana sâ-
hip olmak içîn. b©M w hocalarmm sözlerinden
v-m cmlpl Mttteituen baka hiçbir delüleri yok-
\
'

tu. ^
- '

Çoouklann baba ve hocalarm taklit ederek


ima»^ saMp ovalan gibi, saraia €slr lüuo^
köle ve cariyeler de, mûslümanlarla bir müddet
beraber bulmarak onlarn slama olan meyil ve
dükünlüklerini gcrdülderide onlara yaknlk
dupnulm^,. itikatlar ile itikatlanm, ahlaklar
ile de ahiaklanmiardr. Bütün bunlar. ta3d^ -ve

benzems isteinden dolaydr. Bakasn taklit ve


bakasna benzemeye çalmak insan tabia^mda

132
vardr, özellikle çocuklarn ve gençlerin tabiat
taklide dftha palandr.

Bu yaptmz açklamalardan, tasdik ve ima-


nn sadece, aratrma ve delile bal olnad|:3 an-
la^m^ oldu.

133
:

BENC FASIL

MUKALLDN _ •
ÎMANI MESELfâî

imdi sen

«Yukarda arlatlan sebeplerle avamn kal-


binde kesin tasdikin hasl olmas mümkündür.
Fakat ö sebeplerle hâsd olan tasdik, bir eyi bil-
mek saylmaz. Halbuki insan, hakikî bilgi ile mü-
kellef tutulmutur. Yoksa, cehle dayanan bir iti-
ImM mük&M d€^iMir. Zira, mücerred ititoOa
hak le bâtl M^irindeü ayrt eKS^mM^ diyebi-
lirsin. Buna öyle cevap veririz:

Böyle düünmek büyük hatadr. Zîra i£^n-


lann saadeti, bir eye o ey naslsa asmen oldu-
u inanmalarndadr. Bdy;le bir îman ile,
gibi
lolplerlne hakkm hakikatma uygun bir sûret
nakedilir. Nihâ^yet öldükleri zaman, kytoet gü-
nünde örtü açlp inandklar eyleri müahede
ettiklermde rezil olmazlar vq önce rezillik atei,
$amu da ceiennem at^ ile yamaa^slar. Çltokü
hakîkatm sûreti kalbe nakedilince, o sûreti ve^
ren sebebe baklmaz. îster hakikî delil olsun, is-
ter resnü delil olsun, gerek iknâî delil olsun, ge-

134
rekse sebepsiz ol^ak srf sahibi hakkmda
gü-
zel bir lUkacU dayatian bir delU olsun, kalbe hm-
klkatm sûretili ileyen delil ve sebeplere bakl-
maz. stenen delil deil, fâidedir. O da hakika-
tin, olduu gibi kalbe nakdr. Kim: «Allah*a,
sfatUuruu^ Jj^iitorma» p^ygaab^leine ve &fa^
ret gününü, btudâr gerçektm n9tBÛ se o ekMie
inandm* derse, o saîd yani saadete eren kiidir.
Eti itikadm, kelâoî t>ir delil ile olmas art deil-
B3X ^^^^mjmm^ da, bu înan^ sâhip
olan kii saîddir. -^ÎIâ.h teüteön atnmk hakîkat-
lere îman ve tasdikle mükellef kld. Bu durum,
Hz. Peygamber (a.s.)'den geien birçok mütevâ-.
tir haber üe. kesin alar#k bilinmektedir. Bedevi-
ler Hz. Peygamber g^r, O (a.s.) kedi-
(a.s.re
lerine îman arzeder, onlar da bunu kabul edip
tekrar deve ve koyuniarm gütmeye koyulurlar-
4^. Ifc Fmjm^^m eolan, mûcize ve mû-
d^în peygambeolige delâleti üzerinde, Memin
hâdîs oluu, yaratcmm isbat^, vahdaniyyetin de-
lilleri ve dier sfatlar üzerinde düünmekle mü-

kellef ftifcmazd. Neviler bo^le bir i ile mükel-


lef ttMbtn:^ ^salard^ uzun müddet dhur ^mlar
yamazlard. Onlarn.' kendilerinden deüîe
bal olmadan sadece iman ve tasdik istendii-
lOn demleri çoktur. Meselâ, birisi Hz, Peygam-
b^ taaJ'e gelu: ve: «Vallahi, Allah seni hak
peygamber olarak göndeidi» der, O (a.s,) da î
«VaUahi, Allah beni peygîiaber gönderdi» diye-
rek, onun yemini ile onu tasdik eder, adam da
döner ^rdi. Bir bakas 4a O
(a.s J 'nun imm-
runa gelip yüzüne kar : *VaüaM. bu yüz y^J^T

135
:

c bir yüz deildir» derdi. Hz. Peygamber (a.s.)


de aym söz iie onun toamm tasdik ederdi. Bu
ekiMç Imman m^^erî saylamayacak kadar
çoktur. Hatta O (a.s.)'nun ve ashabnn asrnda
bir tek savata binlerce kii müslüman olurdu,
f akat bunlarn pek ^ogu kelâmî delilleri bilmez-
di.Çünkü keiânü delilleri .anlamsk için, ii gü-
cü brakmak ve uzun müddet bir muallime git-
mek ihtiyac vardr. Halbuki onlarn, ilerini güç-
lerini brakarak bir mmüîme gitUklert ti-
vâyet olunmamtr.
AsrUk- kesinlikle anlald ki AUah insanlan*
âncak ^yBdikle^ne kesin man ve tasdikle mü-
kellef tutmutur. Aslolan. ne vesile ile olursa ol-
sun mukallidden üstün ol-
tasdiktir. Evet» ârifin
duu inkâr edüemez. lâkin âri£ nasl mû3xin ise,
mücallid de aym ekilde m^tup^ir.

Eer
«Bu durumda, müslüman mukallid kendisini
yahudi mukallidden nasl ayrr? Zira her ikisi-
nin îOffiEU dfidüe dayah ^ma]pp, taklide d^^alir
dr. haMe. UrM Tmnm taklidini dîgrerînin tak-
lidinden ne ile ayrr dersen, öyle cevap .veri-
rim:

m Mukallid, îman ve tasdiinde taklid yapt-


bilmez. Kendisinin bir mukallid olduunu
düünmes. Aksine k^nadini arif bilerek» nand-
mda üphe etmez. Hasmmm bâtl, kendisinin
da hak üzere olduuna kesin olarak inand için,

136
r

faJiudi ile. kendisi «ura^sn ayrma ihtiyacm duy-


maz. Kendi Mancma göre hâsl eyledii baz kmr
rîneleri kendisine mahsus görüp onl^la kendi-
ni hasmndan üstün sayar. Bu nedenle, kendini
arif gören mukallide» yahudinin inanc zarar
vemez«: onun nan sebebiylt ^iytoi kar-,
arak kendi Maîffîid^ b<^kîuk hâBil oln^ts:.
*

Nitekim arif olan kii de kendisini yahudiden


üstün görür. Yahudi kelamcmn iddialar da onun
,
aMm kM^i^^lc^ t|îe kesin iaa^^ olm
mukaMâ âe Mfe btesser. Batl yolda oltt Mi*
nin itikadmm kendisine zarar vermemesi ve üp-
heye düürmemesi, imsm için ona yeter. Zira
îmandan makiK^ liMfenlacftk 0y» kemi ola*rak
immtp is^m ^^&km. ite Mç, kendi taklidi^ le
yahudinin taklidini ayrmak kendisine zor gel-
dii için üzülen bir avâm gördün mü? Böyle ey
onun akhna^ bile gelmez, ^er kendilerine böyle
bir ey hatriatilsa, bu sözü'sâyley^t^ gülerle
ve «Bu saçmalktan baka bir ey deildir. Hâk
: .

ile bâtl bir mi ki, onlarla bizim aramz ayra-


cak' bir farka ihtiyaç olsun. O bâtl bön ise hak
y^^yâ. Ben buna kesin olozuk inaâiF^'^^
hiç üphem yok. Aramzdaki fark, bS* «ra^t^
maya olmadan kesin olarak
ihtiyaç belli iken^
ben niçin fark arayaym?» der;
inanan
îte, inanlacak eylere kesin olarak
muk^Udiû: lmi budur. olan görülerine ke-
sin G^amk ^^£mw yahudinin hali de böyledir.
Hal böyle iken, inand ey Allah katnda hak
olan müslüman mukalhde nasl üphe gelir?..

137
:

Bu açklamalardan sonra iyice anlald ki.


mukallidleru îmanlai'i kesindir. eriat da onla-
r, sadece böyle l;>ir imanla mükellef tutmutur.

Eer: '

* ,
' '

•Farzedelim ki hem câhil, hem oedelci ve


hem de inatç birisi var. Ne taklide yanayor,
ne de gerek Kür'an delilleri ve gerekse kolayca
zilme 03^mejsi söz ve delilim kabul Wiwr. Bun-
imm M Wâ^âM yapmaya Mmsekro n0 yap-
mal?» denilirse, cevap olarak deriz ki
Böyle kiiler hasta kiilerdir. Yakalandkla-
r hastalktan dolay, aslî yaratllarnda bulu-
nan shhat ve selâmet, tabii özelliini kaybet-
mitir. Böylelerinin, 0kil ve emâiline bakhr.
Eer ve oedelioi tabiatma gâlip gehni ve
inat
mizacn bozulmu görürsek onunla mücadele et-
meyiz, îmanm esaslanndan birini inkâr etmek

^tkike
çardmz zaman, yüzünde kabul emareleri
sezersek, elimizden geldii kadar kendisine ilaç
vmi^t oedel ve apE d^iller]«» kcmdiini teMvi
ederiz. Onuaîa, Âlkk'^ ©mrettigi gibi, en gûz^
yol hangisi ise o ekilde mücâdele etmeye çal-
rz. Bizim, delil ve cedel yoluyla onu tedavi et-
meye bu kadar ruhsat vermemiz, herkese kelâm
kapsm â^namiE mânâca Çünkü ilaç-
gelmez.
lar hastalara verilir. Hastalarn says ise, sh-
hatlilere göre azdr. Hastaya o ilac vermek zo-
runludur. Shhatlileri ondan korumak gerekir.

138
Slüîmtî ola aslî ftrat, mücâdele ve delillerin
açklanmasna ihtiyaç duyulmadan îman kabu-
ie vermenin zarar,
istidatldr. Shhatlilere ilaç
hasteilai'ft yaplmas gereken tedâviyi ihmal
m^Bît douraca zaraMaa daM mm deâdîr. Her
eyi yerine koyalm. Nitekim Allah Teâlâ pey-
gamberine :

«£y Rasûlüm, in^anlftr Kur'aa'i^ g)Pz^I söz ve na-


siha^a Baibblslia i^luna dâ.veî ^
OaÛBJta, km^
en güzel olan bîr mücâdele ile mücâdele yap» (')
diye emretmitir. Hakka hikmet yoluyla davet
edilecek olaüar baka, mev/iza-i basene ile da-
vet edilecek olanlar l^^l^ ^
g^el mücadele
yolu ile davet edilecek olanlar ise yine baka-
dr. Biz bu davet çeitlerini «eî-Kstâsu'l-müsta-
Mm* adl esîtoizde açkladk. Onlan tekrarla-
yamfc uzatmak istemiyoruz. Doruyu en iyi
bilen Allah'».

ABah't hamd, Msûlûne salât ve sel&m olsun.

SON

(1) Nahi, 16/125

130
ÇNDEKLER

Oösöz " " 5


Müellifin Ohh^JzÜ 9
Bölüm
Birinci
Müteabih Haberler Hakknda Selefin tikadnn
Hakikati : -.^^ H
1. Takdis - : 13
2. Tasdik 21
3. Aczini tiraf .«« 25
4. Mkut ; ........1...» 26
5. msak • ^9
A. Tefsir ^ 29
B. Te'vif ^w 34
1. yVvîuifin Tc vifi v-<---#^*'**>'***»*»4******#****»***-**"**»-- 3^
2. Avam ile Arif Arasndaki Te'vif 34
3. Arif ile Rabbi Arasndaki TcVif ; 36
C. Tasrif ;
'

> 51
D. Tefn 53
E. Cem S3
F. Tefrik 54

7. Teslim .......™;.. 72
ikinci Bölüm -

Selef Mezhebinin Hak Olduunun Delilleri ......... 76


A. AküDelü 76
a. Külli Delil 76
b. Tafsili Delil 81
B. Sem'i Delil 82
Üçüncü Bölüm
Faydal Baz Fasllar 91
Birinci Fâsl
Müteabih Lafzlan Kullanmann Sebep ve
Hilmefci „..,, 91
kinci Fasl
Müteabih Lafzlann Manas Sorulduunda
Veüecek CevaplîU' 110
Üf^neü Fasl
Eyann Varlk Mertebeleri 117
Dördüncü Fasü
KesmXasdj|m Mertebeleri 124
1. Mertebe 125
2. Mertebe , 126
3. Mertebe „ 126
4. ^te^ebe »...., 128
5. Mfertel» 129
6. Mertebe , 130
Beinci Fasl . .

Muhîdlid'in mam Meselesi


' Süfyan b.Abdullah es-Sakafî diyor ki;
Resûlüllah (s.a.v.)'a dedim ki:
"Ey Allah'n Resulü, slam hakknda
bana öyle bir söz söyle ki, senden baka
onu hiçbir kimseye sorma ihtiyacn
hissetmeyeyim."
Bunun üzerine Resûllüllah (s.a.v.)
buyurdu ki:
"Allah'a iman ettim" de ve doru ol.
"(Doru yolda devam Tevhid
et)
inancndan ve Allah'a itaatten ayrlma."

Müslim, El'man bab 62. Hadîs No:38

HSAR YAYINEV
/

You might also like