You are on page 1of 37

Donma-Çözünme

Soğuk Hava Nedir?


 Soğuk hava, üç günden fazla sürede ortalama hava
sıcaklığının +40C nin altında olması ile tanımlanır. Bu
nedenle beton yerleştirilirken, bitirilirken ve kürü
(bakım) yapılırken önlemler alınması gerekmektedir.

 Ayrıca sadece soğuk hava değil, hava sıcaklığındaki ani


değişim de önlem alınmasını gerektiren bir durumdur.
Soğuk Hava Neden Önemlidir?
 Soğuk havada başarılı beton dökümü yapabilmek için
önceden soğuk havanın beton üzerinde etkileri iyice
bilinmelidir.
 Beton sıcaklığı – 4oC nin altına düştüğünde beton
donma tehlikesi ile karşılaşır. Eğer donma
gerçekleşirse beton dayanımı en az % 50 oranında
azalır ve beton dayanıklılığı (durabilite) olumsuz
şekilde etkilenir.
 Betonun en azından 3.5 MPa basıç dayanımına
ulaşıncaya dek donması engellenmelidir. Bu dayanım
beton sıcaklığı 10oC iken ve yerleşitirildikten 2 gün
sonra elde edilebilir.
 Beton sıcaklığının olması gerekenden az olması
hidratasyon reaksiyonlarını ( çimento ile su arasında )
etkiler ve bunun sonucunda priz alma ve dayanım
kazanma hızları sıcaklık oranında düşer. Örneğin
betonda sıcaklığındaki 10oC’lik bir düşüş priz alma
süresini 2 kat arttırır. Bu sürenin artması elbette
kalıpların zamanında kaldırılmamasına ve iş süresinin
artmasına neden olabilir. Kısaca beton dayanımı ve
dayanıklılığı etkilendiği gibi ekonomik
olumsuzluklarda meydana gelebilmektedir.
 Hidratasyon reaksiyonu ısı veren (ekzotermik) bir
reaksiyondur. Yeni yerleştirilmiş beton bu ısıya karşı
yeterince yalıtılmalı ve uygun kür(bakım) sıcaklığında
olması sağlanmalıdır. Özellikle soğuk havalarda beton
yüzeyinde sıcaklık ile iç sıcaklık arasında büyük fark
oluşur. Bu ısıl fark betonda gerilmelere ve dolayısıyla
çatlaklara neden olur. Bu sıcaklık farkının 200C’ nin
üzerinde olmaması gerekmektedir. Kullanılan
koruyucu malzemeler kademeli bir şekilde
kaldırılmalıdır. Bu sayede sıcaklık farkı daha az
değişmiş olur.
Şekil : İlk 7 günde Donma-Çözünme’nin basınç dayanımına etkisi
 Şantiyede, betonu yerleştirirken ya da yerleştirdikten
sonra erken yaşta donmaya ve hidratasyon ısısına karşı
koruyacak gerekli malzeme ve ekipman
bulundurulmalıdır. Genelde yalıtkan battaniyeler ve
plastik örtüler kullanılır. Köşe ve uç noktalar ısı
kaybına en hassas yerlerdir ve daha fazla önem isterler.
Resim: Yalıtkan battaniyeler

Resim : Bir temel ayağının plastik örtü ile korunması


Donma-Çözünme
 Soğuk iklim bölgelerinde yapılacak barajlar, köprü kirişleri
beton yol döşemeleri, hava meydanı pistleri, binaların
çıplak kalacak yüzeyleri gibi atmosfer etkilerine maruz
kalacak elemanlarda donma-çözülme etkisine dayanıklılık
şartı aranır (Akman, 1987). Beton boşluklarında suda eriyik
halde bulunabilen tuzların etkisi ile, 0 0C’den biraz daha
düşük sıcaklıklarda donmakta, buza dönüşen suyun hacmi
yaklaşık %9 kadar artmaktadır.
 Kapiler boşluklar tamamen veya %91’den daha çok su ile
dolu olduklarında, donmanın başlaması ve suyun bir
miktarının buz haline dönüşmesi ile ortaya çıkan hacim
artışı, boşluklarda henüz donmamış durumdaki su
üzerinde hidrolik basınç yaratmakta, su boşluklardan
dışarıya itilmekte, zorlanan su boşlukların etrafındaki
çimento hamurunun çatlamasına yol açacak büyüklükte
gerilmeler yaratmaktadır (Erdoğan, 2003; Neville, 1990;
Akman, 1987; Şahin vd., 2003; Felekoğlu vd., 2003).
 Beton yollarda, kaldırımlarda park yerlerinde ve hava
alanı pistlerindeki beton yüzeyinde kışın oluşan buz
tabakasını engellemek için tekrarlanan aralıklar ile
yüzeye kalsiyum klorür (CaCl2), sodyum klorür (NaCl)
gibi buz çözücü tuzlar serilmektedir (Neville, 1990).
 Buz çözücü tuzların serilmesi ile beton yüzeyinde
buzların çözülmesi için büyük bir ısı enerjisi
harcanmakta bu durum, yüzeyin hemen altındaki
beton tabakasının sıcaklığında ani bir düşüş
yaratmaktadır. Bu da, yüzeyin hemen altındaki beton
tabakasının donmasına veya sıcaklık farklılıklarının
yarattığı gerilmelerden dolayı deformasyonların
oluşmasına yol açmaktadır.
 Buzların çözülmesi ile beton yüzeyinde biriken serbest
su, yüzeyde ve yüzeyin hemen altındaki beton
tabakasında buz mercekleri oluşturmaktadır. Buz
çözücü tuzların erimesi sonucunda yüzeyin hemen
altındaki bölgeye iyon konsantrasyonu yüksek eriyikler
yerleşmekte; daha sonra yüzeye biriken yağmur suları
ile yüzeyin hemen altındaki eriyiğin
konsantrasyonunun farklı oluşu, bu iki ortam arasında
osmotik basınç yaratmaktadır.
Bu olaylar, beton yüzeyinin ince tabakalar halinde
gevşeyip kopmasına, yüzeyden ince bir tabakanın
pul gibi sıyrılıp çıkmasına dolayısı ile pullanma
denen olaya neden olmaktadır (Erdoğan, 2003).

Johsson (2002) tarafından yapılan çalışmada, beton


üretiminde %70’lere varan oranlarda yüksek fırın
cürufunun kullanılmasının çok iyi donma-çözülme
direnci sağlandığı ifade edilmektedir.
Beton karışımı ve özellikleri için önerilen sınır değerler
Soğuk Havada Beton Uygulaması Yapılırken
Yapılması Gerekenler:

1.) Betonun suya ya da donma-çözünme durumuna


maruz kalması bekleniyorsa hava sürükleyici kimyasal
katkılar kullanın.

2.) Yağmur ve kar yağışına karşı beton yüzeyi


korunmalıdır.

3.) Beton tavsiye edilen beton sıcaklığında yerleştirip


işlem yapılmalıdır.
5.) Plastik haldeki beton yeterli dayanıma ulaşıncaya dek
donma-çözünme’ ye karşı korunmalıdır.

6.) Koruyucu kür malzemeleri kaldırılırken ani sıcaklık


değişimi olmamasına dikkat edilmelidir.

Kaynak : NRMCA –CIP27


Çeviri : TÜRKİYE HAZIR BETON BİRLİĞİ –Teknik Ofis
İnş.Yük.Müh. Tümer AKAKIN – İnş.Müh. Yasin ENGİN
Klorürlü Suların
(Deniz Suyunun)Etkisi
 Deniz suyundaki klorür, betonun içerisinde sülfat
etkisi ile oluşan alçıtaşının ve etrenjitin bir miktarını
çözerek betonun yüzeyine çıkmasına yol açmaktadır.
Böylelikle alçıtaşının ve etrenjitin, sertleşmiş
betondaki genleşme etkisi bir miktar azalmaktadır.
Deniz suyu etkisindeki betonlar, gözeneklerinde
biriken tuz kristallerinin yarattığı basınç nedeni ile
genleşip yıpranabilmektedir.
 Bu olay, betonun su seviyesi üzerinde kalan
bölgelerinde gelişmekte, suyun gel-git hareketi ile
yükselip alçalması sonucunda beton yüzeyinin bir
bölümü, ıslanma-kuruma etkisinde kalmakta, bu
bölge devamlı su içinde bulunan betona kıyasla daha
çok hasar görmektedir (Erdoğan, 2003; Aköz, 2005).
 Deniz suyunda bulunan klorürlü sular ayrıca betonda
klora-alüminat tuzu (3CaO.Al2O32CaCl2.nH2O)
oluşumuna neden olur. Yapıyı etkileyen yeraltı
sularında bulunan magnezyum klorür (MgCl2),
sertleşmiş çimento hamurundaki kalsiyum hidroksit
ile reaksiyona girerek bağıntıda görüldüğü gibi
çözünen CaCl2 ve çözünmeyen Mg(OH)2 (brüsit)
meydana getirir.
 MgCl2 + Ca(OH)2 → CaCl2 + Mg(OH)2
 Betonun magnezyum tuzlarıyla uzun süreli teması
halinde ise CSH içindeki kalsiyum, Mg++ iyonlarıyla
yer değiştirir ve magnezyum silikat hidrat (MSH)
oluşturur; oluşan MSH jelinin bağlayıcılık özelliği
yoktur, kolayca parçalanabilir (Baradan vd., 2002; Aköz
vd., 1996a).
 Kurdowski tarafından klorür korozyonunun çimento pastası
üzerindeki etkisinin araştırıldığı iç yapı çalışmasında, CSH’ın
MgCl2 içerikli yoğun klorür konsantrasyonunda hızlı bir şekilde
dekalsifikasyona uğradığı ve oluşan yeni fazların brüsit ve temel
magnezyum klorür olduğu, ayrıca magnezyum silikat hidratenin
de oluştuğu ancak amorf olduğu için tespit edilmesinin güç
olduğu ve belirlemede en iyi yöntemin EDAX’lı SEM metodu
olduğu ifade edilmektedir (Kurdowski, 2004).
 Pruckner ve Gjørv (2004) tarafından CaCl2 ve NaCl’ün taze
harca katılması suretiyle yapılan deneysel çalışmada, CaCl2’ün
çözünen hidroksil iyon miktarını azalttığı veya ortamın pH
seviyesini düşürdüğü, NaCl’ün ise hidroksil iyon miktarı veya pH
seviyesini arttırdığı ifade edilmektedir.

 Klorürler daha çok donatı korozyonunu hızlandırır, meydana


gelen korozyon ürünlerinin hacmi, demirin hacminden çok
büyük olduğu için donatı çevresinde hacim artışına, dolayısı ile
betonda çekme gerilmelerinin doğmasına ve çatlak oluşumuna
neden olur.
Metallerin Korozyonu
 Genel olarak malzemelerin, özel olarak metallerin ve
alaşımlarının çevrenin etkileriyle kimyasal ve
elektrokimyasal değişme ya da fiziksel çözünme
sonucu aşınmalarına korozyon denir (Üneri, 2002).

 Latince’de kemirmek anlamına gelen “con rodere”


sözcüğünden türetilmiş olan korozyon, metallerde su
ve oksijenin bulunduğu ortamda görülen kimyasal bir
değişim sürecidir.
 Altın dışındaki tüm metaller, en düşük enerji düzeyi
olan oksit haline dönmeye eğilimlidirler ve yapay
olarak üretilen metal malzemeler uygun ortamı
bulduklarında asıllarına dönmeye çalışırlar (Erdoğan,
2003; Baradan vd., 2002).
 Korozyon bir yüzey olayıdır, yani yüzeyden başlayarak
malzemenin içine doğru ilerler. Buradaki tek istisna
hidrojen gevrekliğidir. Metal yüzeyinde hidrojen
atomunun oluşmasına neden olan reaksiyonlar sonucu
bu atomların metal içine yayınabilmeleri ve belirli
noktalarda yığılan bu atomların birleşerek hidrojen
gazı oluşturmaları sonucu metal, meydana gelen gaz
basıncına dayanamaz, içten başlayarak çatlar.
 Bu olay hariç tüm diğer korozyon türleri metalleri
yüzeyden başlayarak etkiler ve korozyona neden olur
(Çakır, 1996). Metallerin sulu ortamdaki korozyonu
elektro-kimyasal bir süreçtir (Akman, 1992; ACI 222R,
1996) ve birbirinden ayrı ancak aynı zamanda
meydana gelen oksidasyon ve redüksiyon
reaksiyonlarından oluşur.
 Anot reaksiyonu da denen oksidasyon, sulu ortamdaki metalin
elektron kaybederek katyona dönüşmesidir; elektron kaybeden
metal elemana anot denir. Anodik olay elektron üretir. Bu
elektronların olay yerinden uzaklaştırılması mümkün değilse
veya bu işlem yeterli hızda gerçekleşmiyorsa anodik olayın
tamamen durması veya hızından kaybetmesi gerekir. Başlangıçta
yüksek enerjiye sahip olan metal iyonları belirli sayıda su
molekülü ile bağ kurarak alçak enerji durumuna geçer ve
kararlılık kazanırlar (Doruk, 1996).
 M→Mn++ne-
 Redüksiyon yani katot reaksiyonu ise oksidasyonda
açığa çıkan elektronların sarf edilerek birikmesini
önleyen bir reaksiyondur. Katot reaksiyonları arasında
en yaygın olanı, hidrojen gazının açığa çıkması ve
oksijen gazının redüklenmesidir. Katodik olayın
oluşabilmesi için elektron yüklenebilen iyon veya
moleküllere ihtiyaç vardır (Doruk, 1996).
 2H++2e-→H2

 ½ O2+H2O+2e-→2OH-
 Anot reaksiyonunda meydana gelen metal iyonu,
bulunduğu sulu ortam içinde çözülür, dağılır veya
çökelen bir korozyon ürünü meydana getirir, böylece
anot olan metalde malzeme kaybı oluşur.

 Korozyonun sürekliliği için katot ve anodun elektriksel


akım geçişini sağlayan bir iletkenle bağlı olması ve
anotta açığa çıkan elektronların katoda iletilmesi
gerekir (Akman, 1992).
 Elektrik akımının katı içindeki yönü, katotdan anoda
doğrudur; yani elektronların akış yönünün zıttıdır.
Korozyon hızı olarak tanımlanan anodun çözünüm
hızı, hücreden geçen akım ile doğru orantılıdır
(Doruk, 1996).

You might also like