You are on page 1of 12

Giriş

1. Siz yazar olarak hangi tezi ele alacaksınız? Bu tezin önemi nedir? Hangi konuları ele
almıştır?

*** 2013--Samsun Ondokuzmayıs Üniversitesi--Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı---DİN


PSİKOLOJİSİ—YL

***HZ. İBRAHİM’DE ALLAH İNANCI VE DİN DUYGUSU---Danışman: Prof. Dr. Hüseyin PEKER

manzume.net Arapça tezlere buradan bak!!!!!!!!!!!!!!!!!

—Esra Keskin—2003 lisans mezunu. 2013 YL mezunu

Yöktez’de (Hz. İbrahim, İbrahim Nebî, ;İbrahim Peygamber, Halilullah aratınca…) 28 YL 2 Doktora
çalışması var.

İSAM makalelerde Hz. İbrahimle alakalı 150 civarı çalışma var.

Tezinin sonuna özgeçmişini eklemiş, halen Samsun İl Vaizi…

***Amaç: Bu çalışmada Kur’an-ı Kerim’deki ilgili ayetleri ve hadis kaynaklarında anlatılan nitelikleri
dikkate alarak Hz. İbrahim’in Allah inancını ve din duygusunu, din psikolojisinin temel kavramları ve
verileri ekseninde incelemek hedeflenmiştir.

***Hz İbrahim’deki Allah inancı ve din duygusunu anlamak; aynı zamanda bir peygamberin duygu
yapısını gösterecek ve insanın fıtratında var olan tabî duyguları anlamaya yardımcı olması yönüyle de
din psikolojisi araştırmalarına katkı sağlayacaktır.

*** giriş bölümünde: araştırmanın amacı, yöntemi ve kavramsal çerçevesi

birinci bölümde: Hz. İbrahim’in hayatı ve yaşadığı dönemin inanç-kültür yapısı

İkinci bölümünde ise, O’nun Allah’a bağlılığı ve din duygusu… Kur’an-ı Kerim’de Hz. İbrahim ile
ilgili sunulan bilgiler, din psikolojisinde esas olan kavramlar ekseninde ele alındı.

HZ. İBRAHİM: tam ve katışıksız bir Allah inancına sahip, ehl-i teslimiyet ve tevekkül

NASIL TANIMLANIR?

***3 semavi dinde de kutsal, Kendisinden sonra gelen bütün peygamberlerin babası, putperest bir
babanın çocuğu, çok sayıda olan bir topluluğa karşı tek başına mücadele veren(YAYGIN YANLIŞ…)…
Üstün akıl, hikmet ve basiret sahibi… Hz. Muhammed de onun soyundan… Dirayetiyle, basiretiyle,
fetanetiyle, metanetiyle, cesaretiyle, tevekkülüyle, teslimiyetiyle müminlere örnek şahsiyet… iman
ve aksiyon sahibi… risalet zincirinde kendisinden sonra gelen peygamberlerin ve inananların
babası… Halilullah(Allah’ın emirleri karşında teslimiyet göstermesi sebebiyle)…

------

Gelişme

1. Tezin adı ile metni arasında uyum var mıdır?


*Tezin adı: HZ. İBRAHİM’DE ALLAH İNANCI VE DİN DUYGUSU

1. Bölüm: HZ. İBRAHİM’İN HAYATI VE YAŞADIĞI DÖNEMİN İNANÇ - KÜLTÜR YAPISI


2. Bölüm: HZ. İBRAHİM’DE ALLAH İNANCI VE DİN DUYGUSU

***İkinci bölümün adı teze başlık olmuş

*** Konu dışı cümleler, paragraflar, bölümler; gereksiz ayrıntılar yok. Genel itibariyle uyumlu.

***Ancak Tevrat’a İncil’e bir iki husus dışında atıf yok. Başlık KUR’AN’I KERİME GÖRE HZ.
İBRAHİM’DE ALLAH İNANCI VE DİN DUYGUSU olsa, mutlak bırakılmasa, SINIRLILIK getirilse daha
uygun olurdu sanki. Aynı zamanda İbrahim üç dinin de atası olduğundan onunla ilgili veriler diğer
kitaplarda oldukça fazla olsa gerektir.

2. Tez hangi orijinal noktaları tespit etmiştir?

***Bazı psikologlara göre inanma duygusu sonradan çevresel faktörlerle olan bir şey. Menşei: Korku
ve ümittir diyorlar. Bazıları da hayır doğuştan… Kuran ve Hz peygamber ise fıtrat üzere doğuştan
doğar diyor. Her çocuk fıtrat(ASIL ÜZERE) üzere (Allah’a inanmaya ve İslam dinini kabule eğilimli
olarak) doğar Sonra anne babası onu Yahudi, Hristiyan veya Mecusileştirir. İslâm??

***yazar Türkçede inanç – iman kavramlarını tartışıyor. İnanç kelimesi geniş anlamda ihtimalin
bütün derecelerini içerisinde barındırmakta, ancak daha özel anlamda ise şüpheden ayrılmış olarak
tam bir kabul ve tasdiki belirtmektedir. Demektedir. Yarın yağmurun yağacağına inanıyorum örneği…
ancak tdk dar anlamını almış diyor. Oysaki bütün ihtimaller için kullanılabilir. Ezdad zann- mevlâ

***inanç ile iman aynı anlamda değildir, dini inanç = imandır. İman: kelime-i tevhidi, dil ile ikrar edip
kalp ile kesin bir şekilde tasdik etmektir; + organların buna uygun amel işlemesidir diyen de var.

*** Araplarda amcaya ve dedeye de baba denildiği bilinmektedir. Kuranda Hz. İsmail; Hz. Yakub’un
amcası olduğu halde, kendisine (baba) ata denilmektedir. Azer de mi böyle bir şey? Hayır, Azer, Hz.
İbrahimin öz babası.

***Sanıyoruz ki müşrik-kafire hidayet için dua ve istiğfar edilebilir: Doğrusu dua edilebilir, ama
istiğfar edilemez… Ayetlerde edilemez diyor. Rivayete göre, Rasulullah amcası Ebû Talib'in affı için
dua etmek istemiş, bunun üzerine şu ayet inmiştir: ‚İbrahim'in babası için af dilemesi, sadece ona
verdiği sözden dolayı idi. (sözü şu: “Selam olsun sana! Senin için Rabbimden af dileyeceğim” demişti.
Sözünde durmak için yaptı, söz vermemiş olsaydı müşrike istiğfarı mutlak anlamda yapmayacaktı…)
‘Peygamber'in ve iman edenlerin müşrikler için istiğfar etmeleri doğru değildir.’ayet.

*** Mekkenin bir diğer adı da FARAN-Bekke-Ümmü Kura(hac-panayırlar-dini merkez-ticari merkez)


(metropol)’dır. DİA: Mekke bölgesinin Ahd-i Atîk’teki adı. (Medine-yesrib)

*** Tevrata göre Allah’a adanan çocuğun başının traş edilmemesi gerekir. İnsanların saçlarını
kestirmeme âdeti uzun süre İsmail’in soyunda görülmüş ve bugün Müslümanlarda hac yaparken
ihram çıkarma esnasına kadar saçlarını kestirmezler. Bu buradan gelir.

*** Sabiilerin: yıldızlara, gezegenlere ve bunlar adına yapılan putlara tapma' olarak tanımlanması
yanlıştır. Zira Kur’an, Sabîileri gök isimlerine tapan bir topluluk olarak tanıtmaz. Bu doğrultuda bu
din, Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi özü itibariyle gerçek olup sonradan bozulmuş olması
muhtemeldir.

*** Hz. İbrahim’in yetiştiği çevrede yıldızlara ve bu yıldızların yeryüzündeki temsilcileri olduğuna
inanılan birtakım putlara tapılıyordu. İbrahim’in, kavmine tek Allah fikrini anlatmaya çalışırken
onların tapmış oldukları güneş, ay ve yıldızlar üzerinde yaptığı gözlemlerden hareket etmesi, tesadüf
değildir.

*** Kur’an-ı Kerim’de ayetlerde Hz. İbrahim’in kavminin taptığı putlar için ‚esnam, ‚evsan, temasîl
kelimeleri kullanılır.,
--esnam sanem: ağaçtan yontulmuş, altın, gümüş yahut bakır dökülerek belli bir şekli olan putlar,;
--Evsan, ‚vesen'in çoğul ‚sadece taştan yapılan, fakat anlamsız, belli bir şekli olmayan puttur.
Bostanlının anlamsız mermerleri gibi…
--Temasil ise timsal'in çoğulu… Allah’ın yarattığı şeylere benzetilerek yapılmış put' demektir

*** Hz. İbrahim’in kavmi için şirk ve putperestlik basit bir inanç değil, onların her şeyi… Onların
toplumsal hayatlarının ekonomik, kültürel, siyasi ve sosyal temelidir…

*** Hz. İbrahim, putperestlerden oluşan ve ataları da putlara tapan böyle bir kavmin içinde yetişmiş,
onlarla birlikte büyümüş, onların eğitimini almıştır. Ancak O, kavminin diğer fertlerinden sıyrılarak
gözlem yapmış, aklını kullanmış, düşünmüş, değerlendirmelerde bulunmuş ve Allah’a imanıyla
kavminden kopup ayrılmıştır.

***Hz. İbrahimde teslimiyet ve tevekkül önemli(tevekkül teslimiyetin neticesidir). Ateşe atılırken,


evladını eşini Mekke’de bırakırken, kurban etmekle emrolunduğunda, Kabeyi inşa ederken duasındaki
teslimiyet ve tevekkül ifadeleri İbrahim’de çok güçlü. Bunlar; Allah inancını ve din duygusunu
göstermesi adına önemli örneklerdir.

*** Bana, sonra gelecekler içinde, iyilikle anılmak nasip eyle duası… (ayet) namaz ve hac gibi
ibadetlerde sürekli yâd edilmek ve kendisine sürekli dua edilmek suretiyle hayırla anılmıştır. Salli
barik… Hac…

3. Bölümler uyumlu mudur?

*****çalışmamızın birinci bölümünde; Kur’an’da inancı ve yaşayışıyla örnek gösterilen, üstün


özelliklere sahip bir peygamber olarak sunulan Hz. İbrahim’in kısaca hayatını ve yaşadığı dönemin
inanç ve kültürel yapısını, Kur’an-ı Kerim ve temel kaynaklardan yararlanarak açıklamaya çalışacağız.

Hz.Birinci bölümde anlatılanlar, hedeflere ulaşmış, başarılı bir anlatıma ve üsluba sahip. Kendi
içinde tutarlı (Bu ifade anlamlı bir övgü değil!!!!!!!!- Herkes kendi içinde tutarlıdır zaten…) ve
uyumlu

Ancak hayatı anlatılırken ibrahimin özetle de olsa tüm kıssalarından bahsedilirken kuş çağırma
kıssasından bahsetmiyor. İkinci bölümde detaylandırırken temas ediyor. Yazar bu bölümde bu
hadiseyi anlatmayı gözden kaçırmış olmalı.

*****çalışmamızın ikinci bölümünde Hz. İbrahim’de Allah inancı ve din duygusunu psikolojik veriler
ve kavramlar doğrultusunda değerlendirmeye çalışacağız.
Hedeflere ulaşılmış, ancak psikolojik veriler doğrultusunda değerlendirme hatırı sayılır derecede
yok. Ancak anlatım başarılı ve akıcı

4. Mümkün mertebe temel kaynaklara inilmiş midir?

*** Önsözde diyor ki: Çalışmamızda ayet meallerinin aktarılması esnasında (tez hocası)Prof. Dr.
Hüseyin Peker hocamızın hazırladığı “Son İlahi Mesaj Kuran ve Açıklamalı Meali” başlıklı Kur’an-ı
Kerim meali kaynak olarak benimsenmiştir. Belirtmesi takdire şayan… Tezde verilen ayetlerin
meallerinden gördüğüm kadarıyla meali yapılan ayetlerin sonları kafiye(uyak)-redifli şiirde uyak; -
secili(düzyazı-nesirde uayk)- (Elmalılıda da ara ara böyleydi sanırım). (Kuranda olursa fasıla denir. -
seci denmiyordu-öttürmek.)

***Hem din psikolojisi alanında yazılan İngilizce kaynaklara hem de Arapça tefsir hadis kaynaklarına
inilmiş.

5. Yazarın konusuyla ilgili en son çalışmalardan haberi var mıdır?

***Evet var. Tez 2013te yazıyor. 2012li eserler var.

***Psikoloji eserleri hakkında ciddi literatür bilgisine sahip… zaten olmalı…

6. Yazarın kullandığını söylediği yöntem tanımlanmış mıdır ve tez için uygun mudur?

***Giriş bölümünde Araştırmanın Problemi, Araştırmanın Amacı ve Önemi, Araştırmanın Kavramsal


Çerçevesi olarak üç ana başlık var. (Kavramsal çerçevede; İnanç, Dini İnanç=iman, Allah İnancı, Duygu,
Din Duygusu alt başlıkları var.)

***Ancak Yönteme dair tek bir kelam yok.

7. Dili anlaşılır mıdır?

Sade ve Yalın bir metin: gereksiz bilgi yok. uzun cümleler, imgeler, sanatlı ve süslü anlatım yok.

Akıcı bir metin: okuru sıkmadan, bir çırpıda, kolayca kendini okutturabiliyor

Açıklık: her şey net, belirsiz bir şey yok, Amiyane tabirler, mecazlar vs yok

Duruluk: gereksiz sözler yok…

Genel itibariyle nitelikli, kaliteli bir dille yazılmış… Açık net ve anlaşılır…

8. Yazarın görüşlerine yer verilmiş midir?

***Tezin başlığı: HZ. İBRAHİM’DE ALLAH İNANCI VE DİN DUYGUSU. “Kur’anda kıssalara yer
verilişinin temel nedeninin insanların Allah inancını Ve din duygusunu pekiştirmek olduğunu
söyleyebiliriz.” Diyor yazar. Tezin başlığını oluşturan cümle, bu cümle…

*** yazarın araştırmalarına göre; Hz. Peygamber dönemindeki Arap(Kureyş) müşrikler de soylarını
İbrahim’e dayandırmış, övünmüş ve ona bağlı olmayı şeref addetmişlerdir.

*** O’nun ailesini Mekke vadisine getirme işlemi, basit bir yer değiştirme olarak anlaşılmamalıdır.
Sadece aile içi huzursuzluğu giderici bir eylem olarak da düşünülmemelidir. Yıllarca hasret duyduğu
evladını sadece bir aile içi kıskançlık hadisesi nedeniyle zor şartlarla mücadele etmek üzere tek başına
bırakması da düşünülemez. Hz. İbrahim’i bu kararı almaya yönlendiren temel unsur, Allah’a inacının
bir neticesi olarak, O’nun Rabb’inin emri karşısında benimsediği teslimiyet duygusudur.

*** Âyette söz konusu edilen ‚dört kuş al' emri ile alâkalı olarak kaynaklarda rastladığımız bir
değerlendirmeye göre ise; bu emir ‚dört kuş aldığını düşün, farzet...' şeklinde yorumlanmıştır. (Reşid
Rıza, Tefsiru’l-Menâr) sosyolojik tefsir…akılcı…

‫َّط‬ ‫ْذ‬ ‫ْط‬ ‫ٰل ٰل‬ ‫ْۜن‬ ‫ْذ‬


‫ِا َق اَل ِاْب ٰر ۪ه يُم َر ِّب َاِر ۪ن ي َك ْي َف ُتْح ِي اْلَم ْو ٰت ۜى َق اَل َاَو َلْم ُتْؤ ِم َقاَل َب ى َو ِكْن ِلَي َمِئَّن َقْل۪ب ۜي َقاَل َفُخ َاْر َبَع ًة ِمَن ال ْي ِر‬
*** Hz. İbrahim inancını tebliğ ederken sadece hitabet ile insanlara hakikati aktarmak yerine
rasyonalist bir yaklaşım sergileyerek somut olaylar üzerinden halkını düşünmeye ve hakikati
bulmaya yönlendirmektedir. Mesela; Şuaybın lakabı hatibül enbiya idi. Hz Py. Ebleğul enbiya ve
efsahul Arab…

*** Yazar, İbrahimin Allah inancı ve bu inanç gereğince ortaya koyduğu teslimiyet ve tevekkül ben
merkezli bir hayatı yaşamaya yönlendirilen modern dönem insanı tarafından mutlak surette dikkate
alınmalıdır. diyor.

***İkinci bölümde 1. Başlık: Gök Cisimleri Üzerinde Gözlem Yaparak Akıl Merkezci Tümevarım
Yöntemiyle Allah İnancına Ulaşması: Hz. İbrahim’in gök cisimleri üzerinde gözlem yaparak Allah’ın
varlığı sonucuna ulaşması metodik ikna yöntemlerinin bir örneğini içermektedir. Küçükten büyüğe
ve aynı zamanda parlaklıklarına göre sıralanmıştır. Bilinenden hareketle bilinmeyene varma
nazariyesi… Tikel önermelerden hareketle tümel bir ilkeye varma yöntemi… rasyonel bir tutum…
neden-sonuç ilişkisi içerisinde…

*bu tarihsel vakıa aynı zamanda insanın, çevresi tarafından kendisine hakikat diye sunulan şeylerin
mahkumu olmadığını ve kendi benliğinde çevresini aşabilme kudretini taşıdığını da göstermektedir…
aklını kullanarak imana ulaştı… Allah inancına ve din duygusuna ulaşmada aklın etken rolüne
işaret…

*İslam’da iman, akıl dışı-saçma olana inanç değil, aksine, temeli akıl olan gerçek bilgi zemini üzerine
inşa edilen bir imandır... aklı olmayanın dini de olmaz; çünkü aklını kaybetmiş, dinen sorumlu
değildir.

*** 2. Başlık: Yaratıcı Varlık Anlayışında Tutarlılığı Benimsemesi: kavminin inanç hususundaki
yanlışlıklarını anlatmak maksadıyla putları kırması ve en büyük puta dokunmayarak küçük putları
kıranın o olduğunu… Putların tamamını kırarak ‚bunlar ilâh olamaz' demek yerine içinde bulunduğu
toplumu düşünmeye sevk… Aynı zamanda bu bir ikna metodudur…

*Size hiç bir şekilde, yarar da zarar da veremeyen şeylere mi tapıyorsunuz? soru sormak ve tutarlı
olmaya davet etmek… İnsanların kendi mantıklarını kullanarak içinde bulundukları durumu fark
etmelerini sağlamayı hedefledi…

*** 3. Başlık: Allah İnancını Delillendirmede Rasyonel Tutum Takınması: İbrahim ile Nemrut’un
aralarında geçen konuşmada rasyonel argümanlar tercih etti. İbrahim peygamber, yaşatanın da
öldürenin de Allah olduğunu ifade etmesi karşısında Nemrut’un kendisinin de yaşattığı ve öldürdüğü
cevabını vermesi üzerine ona ‚Peki Allah, güneşi doğudan getiriyor; sen de batıdan getir bakalım!
diyerek karşılık verir. Nemrut bu ifadeler karşısında söyleyecek bir söz yapacak bir eylem bulamaz ve
şaşırıp kalır.

*Nemrut, yaşatmayı idam mahkumuna yaşam hakkı vermesi, öldürmeyi de masum bir kişiyi ise
ölüme mahkum etmesi olarak anlamaktadır. Hz. İbrahim aklını kullanarak Nemrut’u çaresiz
bırakacak bir başka delili ileri sürmektedir. Allah’ın güneşi doğudan getirdiğini ve alternatif ilâhlık
iddiasında bulunan kişinin de bunun tam tersini yapması gerektiğini ifade etti. Bu anlamda din
duygusunu ve Allah inancını kuvvetlendirmek için tartışma üslubunun benimsenebileceğine işaret
vardır.

Sonuç

1. Sonuç bölümünde tezin konusuyla ilgili ne tür alanların çalışılabileceğine dair öneriler
mevcut mudur?

Ne sonuç bölümünde ne de başka bir bölümde bir öneri tavsiye yok.

2. Sonuç bölümü (Siz bu tezden sonra ne tür bir izlenim edindiniz? Size ne kattı bu tez?
Başka bir şekilde bu tez yazılsa daha iyi mi olurdu? Evet ise öneriniz nedir?)

***Oldukça başarılı, kalite bir tez. Tekrara düşmeden, Oldukça öz, yalın…

***İbrahimin tevhid mücadelesini, salt taklide karşın aklın önemini, rayonel tutumu, teslimiyet ve
tevekkülün son derecesinin bir peygamberde nasıl temayüz ettiğini gördüm.

***Neden bu konunun seçildiği, Hazırlanan tez ile hangi boşluğun doldurulacağı, Diğer
araştırmalardan farklılığının ne olduğu(farklı ama net belirtilmemiş), Tezin literatüre/alana nasıl bir
katkı sağlayacağı, Tezin sınırlarının ne olduğu, Bunlar yok.. Bunlar da belirtilse daha iyi olurdu…

Artılar:

***Giriş bölümü “araştırmanın problemi” diye başlıyor. Bugüne kadar okuduğumuz Diğer tezlerde
görmediğimiz bir şey: bu araştırmanın problemi, Hz. İbrahim’in Allah inancı ve din duygusunu Kuran
ve hadis merkezli olarak ele almak ve psikolojik veriler çerçevesinde açıklamaktır. diyor.

Eksi(klik)ler:

*** ‚Rabbimiz! Ben çocuklarımın bir kısmını, Senin kutsal evinin yanında, ekini olmayan bir vadiye
yerleştirdim. Rabbimiz! Namazı kılmaları için bunu gerçekleştirdim. Çocuklarımın bir kısmı??? Neden
namaz kılmaları için ifadesi kullanıldı? Dini yaşamak=namaz mı? Böyle mi anlamalıyız? Yazar açıklama
getirse daha iyi olurdu. Çocuklar birden fazla mı?

***hiçbir satırbaşı var ama girintisiz..

***Cümle düşüklükleri bir iki yerde var. Son okumaları ciddi şekilde yapılmış.

***Apostroflar (Kesme işaretleri) unutulan bir iki yer var.


*******-.???Daha önce de belirttiğimiz gibi- Tevrat’a göre Hz. İbrahim’in yaşadığı şehir, Keldaniler’in
Ur şehridir. Deniliyor. Ancak önceden böyle bir şey denilmedi, geçmedi.

İbrahim kıssasında; Hz. İbrahîm’in, putperest bir kavme ve o kavmin itaat ettiği yine putperest bir
krala(NEMRUD) karşı tevhîd mücadelesi anlatılmaktadır.

Hayatı Kuranda kronolojik olarak anlatılmadı

Kur’an-ı Kerim’de Hz. İbrahim’in künyesi, nerede doğduğu ve yaşadığı yer ile ilgili detaylı bir bilgi
yoktur. Demek ki bunlar önemli değil, önemli olan kıssanın mesajıdır.

Hz. İbrahim’in Ortadoğu’da, Mezopotamya bölgesinde yaşadığı belirtilir. Kabe inşasıOrtadoğuda


yaşadığını gösteriyor. İslam tarihçileri ise onun Urfa ve civarında yaşadığı, oradan Harran, Filistin ve
Şam’a hicret ettiği görüşünü benimsemişlerdir. Tevrat’a göre Hz. İbrahim’in yaşadığı şehir,
Keldaniler’in Ur şehridir. Hz. İbrahim’in ailesinin Şam, Filistin, Harran ve Mısır’a olan göçlerinden
bahsedilmektedir.

Harran, o zamanlar putperest ay kültünün kuzeydeki merkezi idi. Hz. İbrahim’in yetiştiği çevrede
yıldızlara ve bu yıldızların yeryüzündeki temsilcileri olduğuna inanılan birtakım putlara tapılıyordu.
nübüvveti döneminde yaşadığı bölgeye Nemrut’un hâkim olduğunu, ve yönetimi altında bulunan
yerlerdeki mevcut inanç sistemine ‚Sâbilik' adının verildiğini kaydetmişlerdir.

İbrahim, bazı sorgulamalar ve akıl yürütmelerle dikkatleri çekmektedir.

babasının ismi: Âzer. Tevrat’a göre ise Hz. İbrahim’in babasının adı Terah’tır. İki ismi var. Yâkup ve
İsrail gibi biri isim, diğeri lakap olmak üzere Âzer ve Terah isimleriyle anılmıstır.. Azer: şeyh-i herîm
yani çok ihiyar ya da bir put ismi. Hz. İbrahim’in babası müşriklerdendi. İslâmî kaynaklarda put
imalatçısı, müneccim, kendisine danışılan, Nemrud'un güvendiği en seçkin adamlarından biri olarak
kaydedilen babası Âzer, Hz. İbrahim'in güzel bir üslûp ve kuvvetli aklî delillerle yaptığı Hak çağrısına
uymamış, olumsuz bir tutum sergilemiştir.

Doğduğu yer: Rivayetler arasında ön plana çıkan iki yer vardır: Bunlardan ilki Harran’dır ve
günümüzdeki araştırmacılardan birçoğu bu kanaattedirler. Diğer ön plana çıkan yer de Babil’dir. Urfa
tarihi göz önünde bulundurulduğunda ve Tevrat’ta Harran olarak geçen Hz. İbrahim’in kardeşinin ismi
de dikkate alındığında, Hz. İbrahim’in doğum yeri olarak Harran’ın kabulü daha isabetli olacaktır.
(Harran: Tevratta Hz İbrahimin kardeşinin adı.)

Hz. İbrahim’in, Nûh (a.s.) tufanından sonra MÖ. 1263’te veya MÖ. 3337’te doğduğu ifade
edilmektedir. Rakamlar konusunda ihtiyatlı olmak lazım. Ancak eminiz ki, putperestliğin yaygın
olduğu dönemde doğdu. Bugün bilginlerce İbrahim peygamberin yaşadığı dönem olarak kabul edilen
M.Ö. 1900’lü yıllardır.
Tarih kaynaklarında dönemin kralı Nemrut’un bir rüyasından bahsedilmektedir. Rüyaya göre Nemrut,
parlak bir yıldızın üzerine doğduğunu görür. Rüya tabircileri, Nemrut’un saltanatına son verecek bir
çocuğun doğacağını haber verirler. Nemrut da bazı tedbirler alarak şehrini değiştirir, gittiği şehirdeki
tüm erkekleri oradan çıkarır ve doğacak bütün erkek çocukların öldürülmesini emreder. İşte Hz.
İbrahim’in böyle bir dönemde, anne-babasının saklandığı mağarada doğduğu ifade edilir. İbrahim
mağarada büyür. (KAYNAK: TABERİnin TARih’i).

Çocukluk ve gençliğine dair detaylı bilgi yok. Kuran putperest kavmiyle olan mücadelesini anlatırken
onu, genç (feten) kelimesiyle nitelemektedir. bütün gençliğini ve yetişkinliğini tevhit mücadelesiyle
geçirmiştir denilebilir.

Kur’an’da Hz. İbrahim’in iki çocuğunun ismi zikredilmekte. Bunlar İsmail ve İshak. Hangisinin daha
büyük olduğu da belirtilmiyor.

Hz. İbrahim’in eşlerinin isimlerinden de hiç bahsedilmemektedir.

Hz. İbrahim'in içinde yetiştiği toplum, yıldızların yeryüzünü yönettiğine inanıyor ve yıldızlar için
suretler yaparak onlara tapıyorlardı. Böyle bir ortamda Hz. İbrahim’in, yıldızın, ayın ve güneşin ilâh
olamayacağına kanaat getirmesi dikkat çekici.

(YILDIZAYGÜNEŞ…) (Sırasıyla parlaklığın ve büyüklüğün artması… )İbrahim'in akıl yoluyla Allah'ı


araması ve tecrübe ile de bir Allah’ın varlığı inancına ulaşması: önce yıldız gördü, budur dedi, sonra
batanları sevmem dedi. sonra ayı gördü. Sonra güneşi. En büyük bu, rabbim bu dedi. Sonra ise
yönümü Allaha çevirdim dedi.  demek ki insan çevresinden bir olana ulaşabilir.

Hz. İbrahim, kavminin putlara taptığını görünce, onlara Allah’ın birliği inancını benimsetmek için
mücadeleye başlar. Sebebi: elleriyle yapılan bir şeye tapmak insana yakışmaz diye düşünmesi. Ancak,
halk kendisine bunu babasından öğrendiklerini söyleyince de, babasıyla mücadele ediyor.

Babası Âzer, kavminin taptıkları putları bizzat kendi elleriyle yapar, götürüp satması için de öteki
oğullarıyla birlikte İbrahim’e de görev verirdi. Hz. İbrahim de bu putları satarken, 'faydası ve zararı
olmayan bu putları alan yok mu?' diye seslenir ve sonunda putları satamadan eve dönerdi. (TABERİ)
Anlaşılıyor ki py olmadan önce de paganlıkla mücadele ediyordu.

Babasına: ‚Ey babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir katkı sağlamayan şeylere niçin
tapıyorsun? Toplum: ‚biz atalarımızı, bunlara tapar bulduk dediler. Peki ama, ya ataları, akıllarını
kullanmayan, doğru yolda olmayan kişiler idiyseler?'  körükörüne taklit ve taassubun yanlış
olduğuna dikkat

Hz. İbrahim asla müşriklere aldırış etmemiş ve babasından başlayarak tek Allah inancını, aklî ve
mantıkî deliller kullanarak benimsetmeye çalışmıştır. babasını ve kavmini putlar-heykeller hakkında
düşünmeye dâvet eder.

Davetini oldukça yumuşak ve sevimli bir tarzda sunan İbrahim'e, babası Âzer'in verdiği karşılık ise onu
uzaklaştırma, taşlama ile tehdit etme ve kovma şeklinde olmuştur. babasının hidayete erenlerden
olamayacağını anlayıncaya dek, babası için dua etmiş, ve nihayetinde hem babasından hem de
putperest insanlardan uzaklaşmıştır.
Kavmi hiç düşünmediler hem de Hz. İbrahim'i tehdit etmeye başladılar. davasından vazgeçmezse
putlar tarafından bir zarara uğrayacağını söylediler. İbrahim onların tehditlerini, inat ve inkâr üzerinde
direttiklerini görünce putların acziyetini göstermek için, onları kırmaya karar verir.

Kaynaklarda Hz. İbrahim'in kavminin kurban kesip, yemekler pişirerek putlara sunduklarından ve
bayram yerlerinde toplanarak şenlik yaptıklarından söz edilir. Bayram şenliklerine katılmasını isteyen
kavmine İbrahim, bakışlarını yıldızlara çevirip ben gerçekten rahatsızım (hastayım)(bunun dini-manevi
sıkıntı olduğunu söylenir) diyerek cevap vermiştir. Ortam tehlikeli, Tedbir almak amaçlı hastayım
demiştir.

Onlar gittiklerinde, İbrahim gizlice PUTHANEYE putların yanına varır, kavminin bıraktığı oradaki
yiyecek ve içecekleri işaret ederek; "Niçin yemiyorsunuz?, Neyiniz var, niçin konuşmuyorsunuz?" der.
Putların üzerine yürüyerek sağ eliyle kuvvetli bir darbe indirir ve nihayet onları parça parça eder.
Yalnız onların en büyüğünü belki ona müracaat ederler, sorarlar diye sağlam bırakır

Bayram şenliğinden dönen ve putların hâlini gören halk: "Bunu tanrılarımıza kim yapmış olabilir?
Bazıları; ‚İbrahim adında bir gencin, onlara dil uzattığını duyduk' dediler. Haber, Nemrut’a ulaştırılır ve
İbrahim tutuklanarak huzura getirilir. İbrahim getirilince delilsiz cezalandırmamak için-suçu itiraf için
sordular: ‚Ey İbrahim! Bunu, tanrılarımıza sen mi yaptın? İbrahim dedi ki; "Hayır! Onu onların en
büyüğü yapmıştır. Sorsanıza bunu onlara! Tabi eğer konuşabiliyorsa!" (KAVMİNE KENDİ İNANÇLARINI
SORGULATMA) Bunun üzerine bazıları, kendilerine geldiler ve diğerlerine; "sizler, gerçekten
haksızsınız diyerek karşılık verdiler. Fakat sonra yine, eski düşüncelerine döndüler. İbrahim’e; "sen de
kesinlikle biliyorsun ki, bunlar konuşmazlar!'dediler. (KENDİ DİLLERİYLE İTİRAF ETTİLER) (Böylece
BÜYÜK BİR AÇIK VEREREK İNANÇLARINDAKİ ÇELİŞKİYİ ortaya koymuş oldular.) İbrahim: "O halde siz,
Allah'ı bırakıp da, size hiçbir şekilde, yarar da zarar da veremeyen şeylere mi tapıyorsunuz? Yazıklar
olsun size de, sizin Allah’tan başka taptığınız şeylere de! Aklınızı hiç kullanmıyor musunuz? (ÜSTÜN
BİR AKIL)

Sonra ateşe atmaya karar verdiler….

Babil’de yaşadığı rivayet edilen Nemrut b. Ken’anla Hz. İbrahim arasında bu cevap üzerine şöyle bir
tartışma geçer: Nemrut, şu senin ibadet ettiğin ve halkı davet ettiğin ilahın nasıl biridir, onu gördün
mü hiç? diye sorar. Hz. İbrahim; ‚Rabbim, dirilten ve öldürendir' demişti. Nemrut: ‚Ben de diriltir ve
öldürürüm. Der

Rivayete göre Nemrut iki adam getirtmiş, birini idam edip, birini salıvermiş, işte gördün mü ben de
öldürür ve diriltirim demişti. Bunun üzerine Hz. İbrahim onun DEMAGOJİ yapamayacağı bir kanıt
gösterir. İbrahim: Peki Allah güneşi doğudan getiriyor; sen de batıdan getir bakalım.' deyince, kâfir
donmuş kalmış, bir şey söyleyememişti. Allah zalimler topluluğunu doğru yola erdirmez.”

Önce 7 yıl hapis sonra ateş. (İBNİ SAD-TABAKAT) Daha sonra Nemrut kavmiyle söz birliği ederek
İbrahim’i ateşe atmak suretiyle cezalandırmaya karar verdiler.

Ancak Allah, onu ateşten korudu. İbrahim (a.s.) ateşe atıldığı, fırlatıldığı zaman ‚Bana Allah yeter, o ne
güzel vekildir diyerek, Allah’a sığınmıştır. (MUTLAK İLTİCA-TESLİMİYET- TEVEKKÜL) Bunun üzerine
Yüce Allah ateşe şöyle emreder: ‚Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve esenlik verici ol!' (MUCİZE)
İnsanlar azgınlaştıkları için ve İbrahim peygamber de bu azgınlığı savıp, ondan korunamadığı için,
üstelik kendisini koruyacak bir çevresi ve maddi gücü de bulunmadığı için, Allah (c.c.) olaya açıkça
müdahale ediyor. İnsanlara göre alışılmışın dışında olan OLAĞANÜSTÜ BİR MUCİZE ile işe el
koyuyordu.

Mekke Yolculuğu:

Kavminin ateşinden kurtulmuş, mekkeye doğru yola çıkmıştı. "Rabbim! Bana salih bir evlat bağışla!"
şeklinde Allah'a niyazda bulunmuştu.

Hz. İbrahim’in muhtemelen Nemrud'un ülkesinden ayrıldıktan sonra Sare ile evlendiği bilinir. Sare
kısırdı. Uzun süre çocuğu olmamıştı.

Çocuğunun olmadığını ve Hz. İbrahim'in evlat isteğini gören SARE, CARİYESİ HACER'İ çocuğu olması
için kocasına vermiş, fakat daha sonra Hacer'in çocuğunun olmasıyla kıskançlığa kapılan Sare, Hacer
ve çocuğunun evden uzaklaştırılmasını istemişti.

Hz. İbrahim, Sare'nin isteği ve Allah'ın emriyle, ikinci eşi Hacer ve oğlunu alarak yola çıkar. Yanlarına
azık olarak su ve hurma vererek, onları Kabe'nin bulunduğu arazinin yakınına, bugünkü ZEMZEM
kuyusunun civarına,tarıma elverişli olmayan çorak ve ıssız bir vadiye bırakır. Hacer, Şama geri dönen
Hz. İbrahim'e seslenerek: "Ey İbrahim, bizi bu vadide bırakıp nereye gidiyorsun" der, fakat İbrahim
(a.s.) dönüp, bakmaz. Bunun üzerine Hacer: "Bunu sana Allah mı emretti?" diye sorunca, Hz. İbrahim
döner ve "Evet" cevabını verir. Bunu duyan Hacer validemiz "Öyleyse Allah bize yeter, bizi korur,
himaye eder" diyerek oğlunun yanına döner.

Hz. İbrahim Mekke'nin üst tarafında Seniyye denilen yere/Kedâ tepesi gelince Kâbe'nin bulunduğu
yere dönerek, Kur'an-ı Kerim'de bildirildiği üzere, ellerini açarak şöyle dua etmeye başlar: ‚Rabbim!
Bu beldeyi güvenli kıl! Beni ve çocuklarımı, putlara tapmaktan uzaklaştır. Rabbimiz! Ben çocuklarımın
bir kısmını, Senin kutsal evinin yanında, ekini olmayan bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! Namazı
kılmaları için, bunu gerçekleştirdim. Şükretsinler diye, ürünlerle rızıklandır kendilerini.

Hacer, Hz. İbrahim'in kendilerine bıraktığı azık ve suları tükenince, çocuğun ölmesinden korkarak Safa
ve Merve tepeleri arasında belki su bulabilirim ümidiyle yedi defa koşmuştu. Merve'ye son gidişi
sırasında bir ses işitmiş ve hemen çocuğun yanına dönmüştü. Bir meleğin kanadıyla su çıkardığını
görmüş, çıkan suyu evladına içirmişti. Başka bir rivayette çocuğun ayak tabanlarını toprağa
vurmasıyla suyun çıktığı nakledilir. Suyu gören Hacer, su başka yere akmasın diye suyun önüne set
yapmış, hem de kırbasını doldurmuştur.

Hz. Peygamber: zemzem hakkında: Eğer Hacer, avuçlamayarak, Zemzem'i kendi haline bırakmış
olsaydı, muhakkak ki Zemzem akarsu olurdu. Hacer bu sudan içti, çocuğunu emzirdi. Melek, Hacer'e:
‘Ziyan ve helâk oluruz diye korkmayın! İşte şurası Beytullah'ın yeridir. O beyti, bu çocuk ile babası
yapacaktır. dedi.'

Bir zaman sonra, bir kuşun Zemzem mevkiinde dönüp dolaştığını gören ve oralarda su olmadığını
bilen Cürhümlülerden bir grup, şüphelenip orada su olup olmadığına bakmak için gelmişler ve suyun
mülkiyetinin Hacer ve oğluna ait olduğunu kabul etmek şartıyla oraya yerleşmişlerdir. Zamanla
zemzem suyunun etrafı oldukça kalabalıklaşmış, Mekke yerleşim yeri olmuştur.
Allah'ın emriyle, kendisine gösterilen yere kendi ailesini bırakan Hz. İbrahim zaman zaman buradaki
ailesini ziyaret etmiştir. bir ziyaretinde, Mekke civarında kurban hadisesinin gerçekleştiği bildirilmiştir.

KURBAN

Çocuk kendisiyle birlikte çalışmaya başlayınca, şöyle dedi. Ey oğlum! Rüyamda, seni kurban ettiğimi
görüyorum. Düşün bakalım, ne diyorsun?' ‚Ey babacığım!' dedi, oğlu; ‚yap emrolunduğunu! İnşallah
göreceksin, benim sabredenlerden olduğumu!' Böylece ikisi de teslim olunca ve oğlunu yüzüstü
yatırınca; ‚Ey İbrahim!' diye seslendik ona. ‚Sen gerçekten, sadık kaldın rüyana. Böylece fidye olarak,
büyük bir kurbanlık verdik ona. Sonra gelenler içinde, bir ün bıraktık onun adına.”

İsmail (as.) henüz doğmadan önce Hz. İbrahim'in: "O halde bu Allah için kurbanlıktır" dediği, daha
sonra ise İbrahim'e rüyada: "Sen adakta bulundun, adağını yerine getir" diye hatırlatıldığı belirtilir.
(İTAAT-TESLİMİYET-SABIR)

Ayette boğazlananın ismi yok. Müslüman âlimlerin çoğu kurban edilme emrinin ve teşebbüsünün, ilk
evlât İsmail için söz konusu olduğu konusunda ittifak etmişlerdir. Daha az sayıdaki müslüman âlim ve
müfessire göre ise, kurban hâdisesi İshak için mevzu edilmiştir. Kitabı mukkadeste ishak için deniliyor.
Bir çok işaret kurban emrinin aslında İshak için değil İsmail için olduğuna işaret etmektedir.

KÂBE’Yİ İNŞA EDİŞİ

Hz. İbrahim, bir süre oğlundan ayrı olarak yaşadıktan sonra, Allah’ın (cc) ona ibadet için bir ev
yapmasını emretmesi üzerine tekrar Mekke’ye gelir. Hz. İbrahim, oğlu İsmail’e (as), Allah’ın (cc)
ibadet için buraya bir bina yapmayı emrettiğini bildirir. Yüce Allah (cc) Kâbe’nin yapılacağı yeri onlara
bildirmesinin ardından onlar da Beytullah’ı inşa etmeye başlarlar.

Tavaf edecekler, kendilerini ibadete verecekler, rukû ve secdeye gidecekler için, mabedimi temiz
tutun!' diye, İbrahim’e ve İsmail’e emretmiştik.

Kâbe’nin yapımı devam ederken, duvarların yükselmesi ve İbrahim (as)’in uzanıp yerden taş almasının
güçleşmesi nedeniyle İsmail (as) bir taş getirerek, Hz. İbrahim’in ayağının altına koyar. Günümüzde
Makam-ı İbrahim' olarak bilinen bu taş, iskele vazifesi görerek inşaatın sonuna kadar kullanılır.

Kâbe’nin yapımı tamamlanınca, bir yerin boş kaldığını görürler. İsmail (a.s.) taş aramaya gider.
Döndüğünde boşluğa uygun bir taşın yerleştirilmiş olduğunu görür ve babasına bunun kim tarafından
getirildiğini sorar. Hz. İbrahim, taşın Cebrail tarafından ve cennetten getirildiğini söyler Bu konuda
birçok rivayet bulunmaktadır. Bu rivayetlerin ortak yönü, Haceru’l- Esved’in tavafın başlangıç
noktasını oluşturduğu yönündedir yoksa taşın nereden geldiği hususu ihtilaflıdır.

Allah Hz. İbrahim’e ve Hz. İsmail’e Kâbe’yi her türlü maddi ve manevi kirlerden ve şirkten
temizlemelerini ve oranın gerek tavaf edenler, gerekse ibadet maksadıyla itikâfa girenler için temiz
olmasını emretmiştir.

Kâbe’nin yapılma sebebi, orayı insanlar için toplanma ve güven yeri kılmak ve insanları ibadet için
buraya davet etmektir.

İbrahim (as)’in inşa ettiği Kâbe yeryüzünde tevhid inancının bir sembolüdür. Kâbe’nin yapılış gayesi,
şirkin ortadan kaldırılarak Allah’a kulluğun yeryüzüne hakim kılınmasıdır.
Hz. İbrahim, şüphesiz Allah'ın ölüleri dirilteceğine inanıyordu, fakat gözüyle görerek bu inancını
desteklemek istiyordu. (burada aynel-yakîni talep var). “İbrahim de bir zaman, Rabbim, ölülere nasıl
can verdiğini bana göster demişti. Allah, yoksa inanmıyor musun? diye sorunca, İbrahim; hayır
inanıyorum; fakat kalbim yatışsın istiyorum diye cevap vermişti. Allah da şöyle buyurmuştu: Öyleyse
dört kuş yakala! Onları kendine iyice alıştır, bağla! Sonra her dağın üstüne, onlardan bir parça bırak!
Sonra onları kendine çağır! Sana gelecekler uçarak…” (burada inançsızlık yok, Allahın kudreti
konusunda tereddüdü yok; merak var…) (insan yakini olarak inandığını da merak edebilir.) "Allah
diriltebilir mi?", şeklinde bir şüpheye kapılmamıştır. Hz. İbrahim'in isteğine icabet edilmiş, yine de
dirilişin mahiyeti açıklanmamıştır.

You might also like