You are on page 1of 4

İNFAK

‫اإلنفاق‬
Allah’ın hoşnutluğunu kazanma niyetiyle harcamada bulunma.

Sö zlü kte “tü kenmek, tamamlanmak, son bulmak” mâ nasındaki nefk


kö kü nden tü retilen infâk “bitirmek, yok etmek; yoksul dü şmek” gibi
anlamlara gelirse de daha çok “para veya malı elden çıkarmak” mâ nasında
kullanılmaktadır. Dinî-ahlâ kî bir terim olarak genellikle “Allah’ın
hoşnutluğ unu elde etme amacıyla kişinin kendi servetinden harcama yapması,
muhtaçlara aynî ve nakdî yardımda bulunması” demektir. Bu bakımdan infak,
farz olan zekâ tı ve gö nü llü olarak yapılan her çeşit hayrı içermektedir. Râ gıb
el-İsfahâ nî, infakı iyi ve kö tü olarak ikiye ayırdıktan sonra iyi olanı “harcama
yapan kişinin â dil olduğ unu gö steren infak” şeklinde yorumlasa da (eẕ-Ẕerîʿa,
s. 409) kelime yalın olarak kullanıldığ ı zaman meşrû ve yararlı harcamaları
ifade eder, harcanan şeye de nafaka denir (el-Müfredât, “nfḳ ” md.). Ancak
nafaka hukukta daha çok, kişinin bakmakla yü kü mlü olduğ u kimselerin
ihtiyaçlarını karşılamak ü zere yaptığ ı harcamaları ifade eder.
Kur’â n-ı Kerîm’de infak kavramı bir â yette “yoksul dü şme” (el-İsrâ
17/100), yetmişe yakın â yette ise “harcama yapma” anlamında geçmektedir
(bk. M. F. Abdü lbâ kī, “nefḳ ” md.). Hadislerde de infak konusu geniş şekilde ele
alınmıştır (bk. Wensinck, el-Muʿcem, “nfḳ ” md.). İslâ mî telakkiye gö re insanın
sahip olduğ u servetin asıl sahibi Allah’tır. O’nun emanet olarak verdiğ i bu
servetten başkalarına infakta bulunmak gerekir (en-Nû r 24/33; el-Hadîd
57/7). Bakara sû resinin 2. â yetinde Allah’a samimiyetle inanan mü minlerin
başlıca ö zellikleri sayılırken iman ve namazın ardından infak zikredilmiştir.
Fahreddin er-Râ zî’ye gö re bu â yet farz ve mendup olan bü tü n infak çeşitlerini
kapsamaktadır. Farz olan infak zekâ tla, kişinin kendisinin ve ailesinin geçimini
sağ lamak ü zere yaptığ ı harcamalar ve ü lkenin savunmasına katkılarıdır.
Mendup olan infak ise bunun dışında kalan harcamalardır (Mefâtîḥu’l-ġayb, II,
20-29). Bakara sû resinde (261-274) infakın ö nemi, amacı, hangi mallardan
kimlere ve nasıl verileceğ i, karşılığ ında vaad edilen ö dü ller ayrıntılı biçimde
zikredilir. Bu açıklamalar şu şekilde ö zetlenebilir:
a) İnfak ve tasadduk gö sterişten uzak, yalnız Allah rızâ sı için
yapılmalıdır.
b) İnfakta bulunan kişi onu alıp kabul edenin onurunu zedeleyecek
davranışlardan kaçınmalıdır.
c) Yapılan yardım en iyi ve en kaliteli mallardan seçilmelidir.
d) İnfakın yerine ulaşması için gerçek ihtiyaç sahipleri tesbit
edilmelidir. Aynı sû renin 195. â yetinde geçen “Allah yolunda infak” tabirinin,
â yetin bağ lamı dikkate alındığ ında ö ncelikle ü lkenin savunması için gerekli
maddî yardımda bulunmayı ifade ettiğ i gö rü lü r. Ancak bu tabirin geçtiğ i
birçok â yet ve hadisin birlikte değ erlendirilmesinden çıkan sonuca gö re
Allah’a itaat ve ibadet niyeti taşıyan, İslâ m’a ve mü slü manlara yardım ve fayda
sağ layan her harcama Allah yolunda infak sayılmaktadır. İslâ m medeniyet
tarihinde de bö yle bir niyet taşıması şartıyla ü lkenin savunması, hac
hizmetleri, yoksulların desteklenmesi, okul, kü tü phane, cami, yol, kö prü ,
çeşme, bakımevleri gibi hayır kurumlarının tesisi, hatta tabiatın korunup
geliştirilmesine kadar çok çeşitli hizmetler için yapılan her tü rlü harcama
Allah yolunda infak kapsamında değ erlendirilmiştir. Â yetin devamında,
“Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın” cü mlesiyle bir anlamda,
cimrilik edip bu tü r harcamalardan kaçınmanın mü slü man toplum ve fertler
için tehlike oluşturduğ u bildirilmiştir.
Bakara sû resinde yer alan bir â yette (2/215) infakla ilgili ö ncelik
sırasına işaret edilmekle birlikte â yetin sonundaki ifadeden asıl ö nemli
noktanın hayır yapma arzusu ve niyeti olduğ u anlaşılmaktadır. Hadislerde de
aile fertlerine yapılan harcamalar infak kavramıyla ifade edilmiş ve bunun
bü tü n sadakaların en hayırlısı olduğ u belirtilmiştir (Müsned, V, 277; Mü slim,
“Zekâ t”, 38, 39). Kur’an’da, varlıklı mü slü manların mallarında yoksulların
hakları bulunduğ unun belirtilmesi (ez-Zâ riyâ t 51/19; el-Meâ ric 70/24-25)
zenginlerin, bir ö zü r sebebiyle çalışamayan veya geliri ihtiyacını
karşılamayanlara yardımda bulunmakla yü kü mlü olduğ unu gö stermektedir.
Bu yardımın tasadduk, zekâ t, fıtır sadakası, kurban, hediye, kullanmaya verme
(iâ re), vakıf, devlet bü tçesinden maaş bağ lama gibi birçok çeşidi bulunmakta
olup bunların hepsi geniş anlamda infak kavramıyla ilgilidir.
İslâ mî anlayışa gö re herkes, ö ncelikle emeğ iyle kendisinin ve
yü kü mlü lü ğ ü altındakilerin ihtiyacını karşılamaya çalışmalıdır. Zira bir
hadiste belirtildiğ i ü zere kişi elinin emeğ iyle kazandığ ından daha hayırlı bir
şey yememiştir (Müsned, II, 334; Buhâ rî, “Bü yû ʿ”, 15; ayrıca bk. Tâ hâ 20/131-
132). Ancak dinî naslar bir bü tü n olarak incelendiğ inde, herkesin elinden
geleni yapması gerekli olmakla birlikte fertlerin toplumun maddî
değ erlerinden yalnızca çalışarak hak ettikleri kadar değ il normal ihtiyaçları
kadar faydalandırılması ilkesinin benimsendiğ i anlaşılır. Hz. Peygamber dul ve
yetimlerin geçimini bizzat ü stlenmiş (Buhâ rî, “Zekâ t”, 18; “Ferâ ʾiż”, 4, 15;
Mü slim, “Ferâ ʾiż”, 14), Hz. Ö mer de bu uygulamayı resmîleştirmiştir. Fâ râ bî,
devlet gelirlerinin bir kısmının çalışma gü cü bulunmayanlarla mesleğ i para
kazanmak olmayıp sosyal faaliyet gö sterenlere harcanması gerektiğ ini sö yler
(Fuṣûlü’l-medenî, s. 145-146). Fakat bunlara yapılacak infak, hizmetlerinin
ö nemiyle sınırlı olmalıdır. Nitekim Hz. Ö mer, ilk zamanlarda hâ fızlık çalışması
yapanlara maaş bağ latmışken daha sonra bu faaliyetin hizmet niteliğ ini
kaybettiğ ini gö rü nce bundan vazgeçmiştir (Abdü lhay el-Kettâ nî, III, 95).
İnfak kelimesi umumiyetle karşılıksız yardımlar için kullanılır; nitekim
Kur’an’da yaptıkları iyiliklerden dolayı bir karşılık beklemeyenler
ö vü lmektedir (el-İnsâ n 76/8-9). Bununla birlikte meşrû alanlarda yatırım
yaparak istihdam yoluyla insanların nafakalarını sağ lamaya vesile olmak da
infak kapsamında değ erlendirilebilir. Serveti â tıl bırakıp (kenz) Allah yolunda
harcamayanları ağ ır bir dille yeren â yetler (et-Tevbe 9/34-35) bu hususu da
kapsamaktadır. Gazzâ lî buradaki “kenz” kavramının malı veya parayı
piyasadan çekmek, bunları Allah yolunda harcamanın ise piyasaya sü rmek
demek olduğ unu belirtmiştir (İḥyâʾ, IV, 91-92, 95). Â yetlerde iyiliklerin sevabı
genellikle bire on olarak gö sterildiğ i halde Allah yolunda infakın sevabının
bire yedi yü z oluşu (el-Bakara 2/261) bunun diğ er ibadetlerden daha gü ç
olduğ unu gö stermektedir (ayrıca bk. CÖ MERTLİK; İHSAN).

BİBLİYOGRAFYA
Râ gıb el-İsfahâ nî, el-Müfredât, “nfḳ ” md.
a.mlf., eẕ-Ẕerîʿa ilâ mekârimi’ş-şerîʿa (nşr. Ebü ’l-Yezîd el-Acemî), Kahire 1405/1985,
s. 409-411.
Lisânü’l-ʿArab, “nfḳ ” md.
Tehâ nevî, Keşşâf, II, 1423.
Wensinck, el-Muʿcem, “nfḳ ” md.
M. F. Abdü lbâ kī, el-Muʿcem, “nefḳ ” md.
Müsned, II, 334; V, 277.
Buhâ rî, “Zekâ t”, 18, 165, “Ferâ ʾiż”, 4, 15, “Bü yû ʿ”, 15.
Mü slim, “Zekâ t”, 38, 39, 91, “Ferâ ʾiż”, 14.
Fâ râ bî, Fuṣûlü’l-medenî (nşr. D. M. Dunlop), Cambridge 1961, s. 145-146.
Gazzâ lî, İḥyâʾ, IV, 91-92, 95.
Ebû Bekir İbnü ’l-Arabî, Aḥkâmü’l-Ḳurʾân, Beyrut, ts. (Dâ rü ’l-fikr), I, 17-19.
Fahreddin er-Râ zî, Mefâtîḥu’l-ġayb, Beyrut 1411/1990, II, 20-29.
İbn  şû r, et-Taḥrîr ve’t-tenvîr, Tunus 1984, I, 234-237.
Abdü lhay el-Kettâ nî, et-Terâtîbü’l-idâriyye (Ö zel), III, 95.
Mustafa Çağ rıcı

You might also like