You are on page 1of 13

ANTALYA’DA TÜRK-İSLÂM MEDENİYETİNİN İZLERİ

ANTALYA’DA MEHMET ALİ PAŞA’NIN ARAPLARI


HACI ÖMER AĞA VE SÜLEYMAN EFENDİ
Evren DAYAR*

1833 Ocak ayı başlarında Antalya, Osmanlı Devleti’nin hâkimiyetinden çıktı ve Kavalalı Mehmet
Ali Paşa’nın idaresi altına girdi. Esasında bu hâkimiyet değişimi, Mehmet Ali Paşa’nın –oğlu İbrahim
Paşa komutasında gerçekleştirdiği– Anadolu seferinin sonucunda yaşanmıştı. Bununla beraber
Paşa’nın Antalya ilgisinin bu sefer sırasında ortaya çıktığı söylenemezdi. 19. yüzyılın ilk yıllarında bile
Mehmet Ali Paşa’nın Antalya ile ticari ilişkileri bulunuyor, Paşa şehirden kereste satın alıyordu.1
Hatta Anadolu seferinden birkaç yıl önce Antalya ve çevresindeki kereste kaynaklarına yakın olabil-
mek için Meyis adasının kendisine verilmesini talep etmişti.2
Antalya’nın Mehmet Ali Paşa’nın hâkimiyetine geçmesi –belki de onun bile tahmin edemeyeceği
kadar– kolay olmuş, şehir hiçbir direnç göstermeden Mısırlılara muzaffer olma fırsatı vermiştir. Sal-
dırı tehdidi belirdiğinde şehrin ileri gelenlerini huzuruna çağıran Babıâli’nin Antalya’daki temsilcisi
Muhafız Yusuf Paşa bir durum değerlendirmesi yapmış ve hep birlikte kale kapılarını kapatıp savun-
mada kalmak için halktan destek istemişti. Ancak muhafızın bu talebi, Burdur ve Isparta sancakları-
nın –yardım etmek şöyle dursun– destek için gönderdikleri askerlerin bile kaçması ve şehirdeki mev-
cut Osmanlı gücünün yetersiz olması gibi nedenlerle reddedilmişti. Bu şartlarda şehrin ileri gelenleri
Mısırlılara karşı koymayacaklarını bildirmiş (tab‘iyet yüzünü teşebbüs ederiz); buna rağmen savaşmayı
tercih ederse Yusuf Paşa’nın şehir dışına çıkarak orada savaşmasını ve kararlarından dolayı kusurla-
rının affedilmesini istemişti.3 Sonuç olarak Anadolu seferinin komutanı İbrahim Paşa Antalya’yı al-
mak için asker sevkine bile ihtiyaç duymamış, bir mütesellim tayin ederek şehri kolayca ele geçirmişti.
Böylece Antalya’daki Osmanlı idaresi son bulmuş ve Mısır hâkimiyeti başlamıştı. Ne var ki bu hâki-
miyet sadece 1833’ün ilk birkaç ayıyla sınırlı kalmış, Mehmet Ali Paşa ile II. Mahmud’un uzlaşmaya
varmasıyla Antalya’daki Mısır idaresi sona ermişti.4
Kısa süreli hâkimiyet değişiminin ve Mehmet Ali Paşa’nın Antalya’ya yönelik ilgisinin çok
önemli sonuçları olmuştur. Her şeyden önce şehrin yeni hâkimleriyle birlikte gelenlerin bir bölümü
işgal bittikten sonra geri dönmemişti.5 Ayrıca, Antalya’ya yönelik Arap göçü tek bir dönemle sınırlı

*
Dr., Antalya Büyükşehir Belediyesi, evrendayar@gmail.com.
1
BOA. HAT. 362-20111-C; BOA. C.NF. 46-2299. Şüphesiz bu ilişkiler sadece kereste ticareti ile sınırlı değildi, 1814 sonlarında
Mehmet Ali Paşa Antalya’dan çok sayıda deve satın almıştı. Bkz. BOA. HAT. 1225-47865.
2
BOA. HAT. 540-26719; BOA. HAT. 666-32404.
3
Dinç, G. (2016). “Mehmet Ali Paşa İsyanı’nın Antalya’ya Etkileri (1831-1833)”. Belleten. LXXX (289), s. 874.
4
İbrahim Paşa tarafından Antalya’ya atanan mütesellim 11 Ocak 1833 tarihinde gönderilen İsmail Ağa idi. İbrahim Paşa, ordugâhı-
nın bulunduğu Konya’dan yazdığı Mütesellim İsmail Ağa’nın atama buyuruldusunda; Teke Sancağı’nın Mısır hükümetine ilhak
olunduğunu, Antalya’ya mütesellim olarak İsmail Ağa’nın atandığını belirtmişti. Ayrıca, diğer vilayetler gibi Mısır ile eşit ko-
numda bulunmak isteniyorsa İsmail Ağa’nın sancakta mütesellim olarak kabul edilip kendisine bağlılık gösterilmesini, onun her
emrinin yerine getirilmesini; emirlerini yerine getirmede tereddüt edilir veya karşı gelinir ise Antalya’nın Mısır ile Anadolu’da
bulunan Mısır ordusu arasında bir kâğıt gibi kesilip paramparça edileceğini (mıkrâz arasında kalmış kâğıd gibi kesilüb hor u hâş olmak-
dan), çok sayıda kadın ve çocuğun ayaklar altına alınıp perişan olacaklarını (bunca nisvân ve sıbyânınızı ayağ altına alınarak ve bâllarını
boynunuza alub) açıklamıştı. Bkz. Dinç, G. 2016, s. 875, 878.
5
Collignon, M. (1897). Notes d'un Voyage en Asie Mineure. Paris, s. 50-51. İşgal döneminde yapılmış iskâna atıfta bulunan çok az
belge vardır. Bu istisnai belgelerden birinde Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın ordusunda on beş sene kadar binbaşılık yaptıktan
sonra tekaüt olmuş ve 1830’ların ortalarına doğru Antalya’ya yerleşerek birçok mülk ve çiftlikte hisse edinmiş, bu suretle yerli
hükmü kazanmış tüccar Mısırlı Mehmet Efendi’den bahsedilir. Bkz. BOA. HR. MKT. 275-8. Ayrıca şu noktaya da dikkat çekmek

▪ 111 ▪
ANTALYA’DA TÜRK-İSLÂM MEDENİYETİNİN İZLERİ

kalmayarak birkaç yıl boyunca devam etmişti. Gerçekten de Osmanlı Devleti ile Mehmet Ali Paşa
arasındaki münasebet olağan haline döndüğünde, Antalya ile Mısır arasındaki ticari ilişkiler tekrar
hareketlenmiş, bu hareketliliğe bağlı olarak şehirdeki Arap nüfusun sayısında hatırı sayılır bir artış
yaşanmıştı. 1840’lara gelindiğinde Antalya’nın bazı mahallelerinde yaşanan dikkat çekici nüfus artışı
esas olarak Arap göçüyle ilişkiliydi.6 Örneğin, 1830 sayımında 173 erkeğin kayıt altına alındığı Mak-
bul Ağa Mahallesi’nde sadece 7 İskenderiyeliye atıf yapılmışken,7 on yıl sonra 203 kişinin yaşadığı sur
içinin bu en büyük mahallesindeki Arapların sayısı 66’ya yükselmişti.8
Şehrin nüfus yapısını dramatik bir biçimde değiştiren bu kitlesel göçün en önemli nedeni, işgal-
den sonra da Antalya’nın Mısır için önemli bir kereste kaynağı olmayı sürdürmesiydi. Mehmet Ali
Paşa’nın Anadolu seferine komuta eden oğlu İbrahim Paşa, sırf bu sebeple babasına Antalya’dan asla
vazgeçilmemesi gerektiğini yazmıştır.9 Bu nedenle Paşa’nın Antalya ilgisi sona ermemiş, ilerleyen
yıllarda da Mısır gemileri kereste almak için Antalya’ya sık sık uğramış;10 Hatta Spratt ve Forbes’e
göre 1842’de İskenderiye’nin senelik kereste ihtiyacının büyük bölümü Finike ve çevresinden karşı-
lanmıştı.11 Bu o denli yoğun ve yakın bir ilişkiydi ki 1843 Ekim ortasında şehri ziyaret eden Albert
Graf von Pourtalès, Mısır ile Antalya arasındaki ticari ilişki nedeniyle Antalyalıların Türk’ten çok
Araplara benzediğini iddia etmişti.12 1847 kışında mevsim şartlarına rağmen Antalya iskelesinin ola-
ğandışı ticari hareketliliğine tanık olan İskoçyalı bir seyyah da, bu tarihlerde kereste ticaretiyle ilgili
Antalya ve Mısır arasında akdedilmiş bir iş anlaşmasının varlığından bahsetmiştir.13 İskoç seyyahın
kastettiği iş antlaşması, Antalya’dan kereste temin edebilmesi için Babıâli’nin Mehmet Ali Paşa’ya
verdiği izin olmalıdır.14 Bu izin Paşa’nın Osmanlı Sultanına müracaatı üzerine alınmıştır.15
Antalya ile Mısır arasındaki ticari ilişkiler 19. yüzyılın ikinci yarısında da devam etti ve Antalya
–Mehmet Ali Paşa’nın valilik dönemindeki kadar olmasa bile– Mısırlıları kendisine çekmeyi sür-
dürdü.16 Ancak 20. yüzyıla gelindiğinde şehirdeki muhacirler büyük ölçüde yerlileşmişti. Öyle ki

gerekir ki Antalya, 1770’teki Memluk İhtilâli ile 1798-1799’da Napolyon’un Mısır’ı işgal etmesinin sebep olduğu koşullar nede-
niyle de Arapların göçüne tanık olmuştu. Bkz. Daineloğlu, D. E. (2010). 1850 Yılında Yapılan Bir Pamfilya Seyahati. (çev. Ayşe
Özil). Antalya: AKMED, s. 141; Konya Vilayet Salnamesi (bundan sonra KVS.) Def’a XXX, İstanbul 1332, s. 284.
6
Bu dönemde Kaleiçi İskender Çelebi Mahallesi % 47, Hatip Süleyman Mahallesi % 21, Makbul Ağa Mahallesi % 17, Tuzcular
Mahallesi ise % 15 oranında nüfus artışına sahne olmuştu. Bu mahallelerdeki nüfus artışının esas nedeni Arap muhacirlerdi.
Örneğin 1830’da elli beş erkek nüfusun kayıtlı olduğu İskender Çelebi Mahallesi’nin nüfusu 1840’ta seksen bire yükselmiş, ma-
hallenin yeni sakinlerinden on yedisinin Arap olduğu ifade edilmişti. Nüfusu altmış dokuzdan seksene çıkan Tuzcular Mahal-
lesi’nde ise on üç “evlad-ı Arap” kayıt altına alınmıştı. Bkz. BOA. NFS. d. 3190 ve BOA. NFS. d. 3205.
7
BOA. NFS. d. 3190, s. 1-2.
8
BOA. NFS. d. 3205, s. 14-16.
9
Fahmy, K. (1997). All the Pasha’s Men: Mehmet Ali, His Army and the Making of Modern Egypt. Cambridge, s. 50.
10
BOA. C. NF. 43-2131.
11
Spratt, T.A.B. ve Forbes, E. (1847). Travels in Lycia, Milyas, and the Cibyratis in Company with the Late Rev. E. T. Daniell I. London, s.
172.
12
Ritter, C. (1859). Die Erdkunde von Asien.Berlin, s. 655.
13
Blackwood’s Edinburgh Magazine (1847): “A Turkish Watering-Place”. Blackwood’s Edinburgh Magazine. No. CCCLXXX, Vol.
LXI, s. 745. Bu tarihte Antalya ve Mısır arasındaki ticari ilişkilerin yoğunluğunu arttıran sadece kereste ticareti değildi; 1843’te
Mısır’da salgın bir hastalık nedeniyle çiftlik hayvanları telef olmuş, bu nedenle Mehmet Ali Paşa kendisine bağlı birçok tüccarı
Antalya’ya yönlendirmişti. Bkz. BOA. İ. MTZ.(05) 11-295, lef. 2.
14
BOA. İ. MTZ. (05) 12-336.
15
BOA. İ. MTZ. (05) 11-309.
16
20. yüzyılın başlarına kadar süregelen ticari ilişkilerin ve şehre gelen Arap muhacirlerin Antalya üzerindeki etkilerini birçok sahada
görmek mümkündür. Bu nedenle 19. yüzyıl Antalya’sında; “Araplar Mahallesi” ve “Arap Mescidi” adında iki mahallenin, Kadın-
yarı’nın batısında (Hastanebaşı civarında) “Arap Alanı” olarak bilinen bir meydanın, “Araplar Suyu” adında bir nehrin, “Arap
Önü” isimli bir çiftliğin, “Arap Hamamı” adında bir hamamın ve “Hisar-ı Arap Dağı” adında bir ormanın varlığı belgelenebilmek-
tedir. Bu bilgiler şu kaynaklardan derlenmiştir: Antalya Şer’iyye Sicili (bundan sonra AŞS.) 13/125; AŞS. 10/125; AŞS. 94/48; AŞS.

▪ 112 ▪
ANTALYA’DA TÜRK-İSLÂM MEDENİYETİNİN İZLERİ

1911’de Anadolu’nun güney sahillerini gezen Edwin Pears bölgedeki Arap nüfusa değinmiş, An-
talya’da karşılaştığı Arapların Türkleştiğini yazmıştı.17 1932 tarihli “Antalya Coğrafyası” isimli çalış-
mada da İbrahim Paşa tarafından “sürüldükleri” rivayet edilen ve amelelik, ticaret gibi sebeplerle
şehre gelen “Arap Uşakları”nın zaman içinde tesalüp ile hayli değiştiklerine ve esas lisanlarını kay-
bettiklerine vurgu yapılmıştır.18 Bununla beraber 19. yüzyılın ortalarında Antalya’daki Araplar ve yer-
liler arasındaki ilişkilerin, özellikle de şehrin ticari ve ekonomik hayatı söz konusu olduğunda bu
kadar sorunsuz olduğu söylenemezdi.
Zanaatkâr ve Tüccarlar
19. yüzyılın ilk yarısı geride kaldığında Antalya kısa süreli Mısır hâkimiyetinin siyasi etkilerini
geride bırakmıştı. Ancak işgal dönemi ve sonrasında yaşanan Arap göçü nedeniyle şehrin nüfus yapısı
dramatik bir biçimde değişmiş, göç sürecinin ticari ve ekonomik hayatı etkileyen pek çok sonucu
olmuştu. Muhacirler birkaç yıl içinde şehirdeki bazı işkollarını hâkimiyetleri altına almışlar, yoğun
olarak iskân edildikleri mahallelerde; yağcılık, ekmekçilik, mısırcılık ve hasırcılık büyük ölçüde Arap-
ların eline geçmişti.19 Ayrıca, göç sürecinden sonra liman hamallığı ve kayıkçılık gibi ticari sevkiyatı
ilgilendiren ve emek gücü gerektiren iş kollarında da muhacirler söz sahibi olmuştu.20
Dolayısıyla Arap göçünün yerel toplum üzerindeki en önemli etkisi, şehirdeki belli başlı istih-
dam sahalarının yeni gelenlerin eline geçmesi, bu suretle yerli esnaf ve zanaatkârların iş imkânlarının
büyük ölçüde sınırlanmasıydı.21 Şehrin yerlileri ile yeni gelenler arasındaki bu gerilim 1853 sonbaha-
rında zahire fiyatlarında yaşanan artışın tetiklediği kitlesel bir ayaklanmaya neden olurken, lonca ka-
bul törenlerini andıran ritüel eylemlerin canlandırıldığı isyanın toplumsal tabanını yerli esnaf ve za-
naatkarlar oluşturmuştu. Aralarından şehrin en güçlü loncasına mensup birçok debbağın da olduğu
isyancılar, bıçak üzerinden atlayarak şehir meclisinde söz sahibi olan Arap tüccarlar ile müttefiklerini
alaşağı edeceklerine yemin etmiş, daha sonra iskelenin yolunu tutan kalabalık burada bulunan Arap
tüccarlara ait zahire ambarlarını yağmalamıştı.22
Açıkça muhacir tüccarları hedef alan 1853 İsyanı göç sürecinden sonra Antalya’da yaşanan bir
başka önemli dönüşümün de göstergesiydi. Arapların şehre gelmesinden sonra sadece esnaf ve zana-
atkârlar arasında değil, şehrin hâkim sınıfları arasında da önemli bir dönüşüm yaşanmıştı. Mısır ile
Osmanlı Devleti arasındaki yakın ilişkiler nedeniyle, bu dönemde Mehmet Ali Paşa için çalışan Arap

91/s. 58-4; BOA. ML. VRD. TMT. d-9700, s. 4; BOA. BEO. 4413-330959. Hacı Ömer Ağa’ya ait Demircileriçi’ndeki Arap Ha-
mamı, Cumhuriyet’in ilk yıllarında da bu isimle anılmış; ancak daha sonra Cumhuriyet Hamamı adını almıştı. Arap Hamamı’na
ait bir ilan için bkz. Antalya, 10 Kânûn-ı Evvel 1341.
17
Pears, E. (1911). Turkey and Its People. London, s. 26 ve 103.
18
Güçlü, M. (2018). Antalya 1932. İzmir: Er, s. 53, 68.
19
Bu bilgiler Arapların yoğun olarak iskân edildiği; Demirci Süleyman, Takyeci Mustafa, Hasbalaban, İskender Çelebi ve Hatip
Süleyman mahallelerine ait gelir tahrirlerinden derlenmiştir. Bkz. BOA. ML. VRD. TMT. d. 9730; BOA. ML. VRD. TMT. d-9741
BOA. ML. VRD. TMT. d. 9742; BOA. ML. VRD. TMT. d. 9756; BOA. ML. VRD. TMT. d-9768.
20
Bu açıdan bakıldığında, Arap muhacirler ile 1821 Mora İsyanı’ndan sonra şehre gelen Mora muhacirleri arasında fark vardı. Esas
olarak çiftçilik ya da bağ bahçe ameleliğiyle geçimlerini temin eden ziraatçı Mora muhacirlerinden farklı olarak Arap muhacirler,
şehirli ve esnaftı. 1844 vergi sayımında Moralıların en yoğun olduğu Kızılsaray Mahallesi’nde, muhacirlerin % 40’ı işçilerden, %
24’ü ziraatçılardan, % 22’si ise bir başkasının ianesiyle geçinenlerden ya da hizmetkârlardan oluşuyordu. Geri kalan % 14’ü ise
hayvancılıkla veya esnaflıkla iştigal ediyordu. Bkz. BOA. ML. VRD. TMT. d-9750.
21
İş kaybı sadece esnaflar düzeyinde yaşanmamıştı; Arap göçünden sonra emek yoğun iş kollarında da istihdam edilenler değişmişti.
Örneğin, göçten daha önce yoğun olarak Aksekililerin (Marla) istihdam imkânı bulduğu liman hamallığı, muhacirlerin gelişinden
sonra Cami-i Atik Mahallesi ile Ahi Yusuf Mahallesi’ndeki Arapların tekeline geçmişti. Bu veriler şu kaynaklardan derlenmiştir:
BOA. NFS. d. 3230; BOA. NFS. d. 3205; BOA. ML. VRD. TMT. d-9672.
22
Dayar, E. (2018). “1853 Antalya İsyanı”. Adalya. (21), s. 263-265.

▪ 113 ▪
ANTALYA’DA TÜRK-İSLÂM MEDENİYETİNİN İZLERİ

tüccarlar ve müttefikleri –çoğu zaman Paşa’nın da ricasıyla– Babıâli’nin desteğini arkalarında bul-
muştu. Antalya açısından bu sürecin en önemli sonucu, şehrin ticari hayatı üzerinde giderek daha
fazla söz sahibi olan yeni bir hâkim sınıfın ortaya çıkışıydı. 1850’li yıllardan itibaren Antalya, bu yeni
muktedirler ve destekçileri ile yerli tüccarlar ve muhacirlerin gelişinden sonra işlerini kaybeden şehrin
yerli sakinleri arasındaki bitmek bilmeyen çekişmelere sahne olmuştu.23
Yeni Muktedirler: Arap Biraderler
Antalya’nın yeni muktedirleri arasında en bilinen isimler, tüccar Arap Hacı Ömer Ağa ile kardeşi
Arap Süleyman Efendi’ydi. Tanzimat Fermanı’nın ilanından sonra şehirdeki nüfuz ve etkileri artan
Arap biraderler, Mehmet Ali Paşa’nın işgali döneminde ya da hemen sonrasında Antalya’ya iskân
edilmiş Araplar arasında yer alıyordu. Aileye ilişkin Antalya kaynaklı ilk bilgiler bu kısa süreli işgali
takip eden yıllara tarihlenir. Bu kayıtlar, ailenin Antalya’daki ilk yıllarında Babıâli tarafından da des-
teklenen küçük ölçekli ticari girişimleri hakkında bilgi verir. Örneğin, 1835’te Hacı Ömer Ağa ve Sü-
leyman Efendi’nin babaları Arap Hacı Ahmet bin Süleyman, Antalya çarşısında aba ve potur satı-
yordu. Aynı tarihte yirmi beş yaşında olan Süleyman Efendi bal mumu; otuz yaşındaki ağabeyi Hacı
Ömer Ağa ise üzüm ve incir alım satımıyla uğraşıyordu.24 Bir süre sonra Hacı Ömer Ağa, Sultan II.
Mahmud’un onayıyla kurulan redif teşkilatına çavuş olarak kaydedilmiş,25 1840’ta redif yüzbaşısı ol-
muştu.26
Babıâli ve Mehmet Ali Paşa arasındaki yakın ilişkilerin ticari antlaşmalarla da takviye edildiği
1840’lı yıllarda Arap biraderler şehirdeki itibarlarını daha da arttırdılar. Örneğin, 1845’te Kargın Çift-
liği’ne tasarruf eden Hacı Ömer Ağa “sermayeli ve muteber” tüccar olarak tanımlanmış;27 Süleyman
Efendi ise 1847’de Muhassıl İzzet Bey ile ortak şirket kurmuştu.28
Ticari itibarlarının yükselmesi iki biraderin siyasi ikballerini de etkilemiş; 1840’ların sonlarında
Hacı Ömer Ağa Sancak Meclisi’ne aza seçilmeyi başarmıştı. Bu tarihten itibaren, ara ara kesintiye
uğrasa da iki biraderin nüfuzu fazlasıyla artmış; Hacı Ömer Ağa birçok defa Sancak Meclisi’ne aza
seçilmiş, Süleyman Efendi ise önce beratlı hayriyye tüccarı, 1850’de şehbender vekili olmuştu.29
1856’da bir kere daha bu göreve getirilmiş,30 1857’de görevinden alınmak istendiğinde ise ardında
kitlesel bir destek bulmuştu.31
Hacı Ömer Ağa ve Süleyman Efendi’yi çok kısa süre içinde bu denli güçlü kılan, onları alelade
tüccarlardan şehrin en nüfuzlu ağalarına dönüştüren, hamileri ve müttefikleriydi. Hacı Ömer Ağa
sıradan bir tüccarken, sipahi tekaütlerinden Çeribaşızade İbrahim Ağa’nın desteğiyle Sancak Mec-
lisi’ne aza seçilmişti. Bu tarihten itibaren de şehirdeki nüfuzunu arttırmış, kardeşiyle birlikte ilişki

23
Muhacir tüccarların toplumsal tabanını muhacir esnaf ve zanaatkârlar oluşturuyordu. Hacı Ömer Ağa ile Süleyman Efendi’yi
destekleyerek aleyhlerindeki ithamlara karşı çıkan 10 Ekim 1857 tarihli bir mahzarın altında, Mısır tüccarları ve Moralı tüccarların
yanı sıra, birçok ekmekçi, yağcı ve helvacı esnafın imzası vardı. Bkz. BOA. İ. MVL. 399-17360, lef. 12.
24
İki kardeşten ilki devletten 1.500 kuruş, ikincisi 2.000 kuruş sermaye desteği almıştı. Bkz. BOA. D. BŞM. d. 10038, lef. 3, 4, 5.
Hacı Ömer ve Süleyman Efendi’nin yaşları 1840 nüfus tahririndeki verilerden yola çıkılarak hesaplanmıştır. Tahririn yapıldığı
dönemde babaları Hacı Ahmet Ağa bin Süleyman altmış yaşındaydı. Bkz. BOA. NFS. d. 3205, s. 21.
25
BOA. D. ASM. d. 39266, lef. 1. Redif askeri teşkilatının kurulmasına 1834 Ağustos başlarında toplanan “Meclis-i Şura”da karar
verilmiş, bu karar hemen uygulanmaya başlanmıştı. Bkz. Çadırcı, M. (1970). “Anadolu’da Redif Askeri Teşkilatının Kuruluşu”.
Tarih Araştırmaları Dergisi. (14-23: 8-12), s. 66.
26
BOA. NFS. d. 3205, s. 21.
27
BOA. ML. VRD. TMT. d-9758 ve BOA. ML. VRD. TMT. d-9778.
28
BOA. A.} MKT. 233-54, lef. 2.
29
AŞS. 7/36.
30
BOA. A.} MKT. NZD. 204-52.
31
BOA. A.} MKT. NZD. 228-60.

▪ 114 ▪
ANTALYA’DA TÜRK-İSLÂM MEDENİYETİNİN İZLERİ

ağlarını genişletmiş, Mısırlı Mehmet Efendi ya da Abdülhamid Efendi Lülü gibi diğer Arap tüccarlar
başta olmak üzere birçok müttefik edinmişti.32 Bu ittifakların en önemli özelliği ise müttefiklerin
tümünün 1840’lardan itibaren Mısır ve Antalya arasında artan ticari ilişkilerden istifade eden tüccar-
lar olmalarıydı.
Arap Biraderler ve Müttefikleri
Arap biraderlerin –kendileri gibi Mısır kökenli diğer tüccarlar dışında– Antalya’daki en önemli
müttefiki, Mubayaacızade Mustafa Bey’di. Mustafa Bey’in babası Halil Ağa muhtemelen şehre dışarı-
dan gelmişti ve Babıâli tarafından 1825’te Antalya mubayaacısı olarak görevlendirilmişti.33 Ayrıca,
şehirdeki Muhassıllık Meclisi’nin ilk üyeleri arasında yer alıyordu.34
Arap biraderler ile Mubayaacızade Mustafa Bey arasındaki ticari ortaklığın, kefalet sözleşmele-
rini ve iş akitlerini, hatta mektupları içeren birçok tanığı vardır.35 Bu ticari ortaklık, şehrin yerli muk-
tedirlerinin Arap biraderlere ve müttefiklerine karşı çıktığı 1853 İsyanı’ndan itibaren siyasi bir ittifaka
dönüşmüş; müttefikler tarafları bu dönemde belirginleşen ve şehir üzerindeki etkileri birkaç yıl de-
vam eden fırkalaşmada aynı safta yer almıştı.36 Mısırlılar açısından bu siyasi ittifakın, hasımlarının
ifade ettiği biçimiyle ahaliyi “dehşete düşürdüğü”; müttefikleri, şehrin kaymakamına muhalefet et-
meye, hatta serkeşçe tavırlar içinde olmaya teşvik ettiği sonuçları da olmuştu. Örneğin, bir borç me-
selesi nedeniyle ve Kaymakam Hüseyin Paşa’nın emriyle 22 Kasım 1858 gecesi Mustafa Bey’in konağı
basıldığında, Süleyman Efendi silahlı adamlarını sokağa çıkararak kaymakamı tehdit etmekten çekin-
memişti.37 Bu yaşananlar nedeniyle Süleyman Efendi ile Mustafa Bey, Kaymakam Hüseyin Bey tara-
fından “öteden beri Antalya’da serkeşliği itiyat edinmiş adamlar”;38 Konya Eyalet Meclisi tarafından da “uy-
gunsuz Araplar” olarak adlandırılmıştı.39
Hacı Ömer Ağa ile Süleyman Efendi’nin şehirdeki diğer önemli müttefikleri, aynı zamanda ak-
rabaları olan Moralı İbrahim Ağa ile kardeşi Ahmet Pertev Efendi idi.40 1821 Mora İsyanı’ndan sonra
Antalya’ya gelen muhacirler arasında yer alan iki kardeş, 1830’ların ortalarında –çok büyük ihtimalle
Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla da irtibatlı olarak– Mısır’a kereste ihraç ediyor; dolayısıyla Paşa’nın
Araplarıyla aynı ticari ilişki ağının içinde yer alıyordu. 41 Bir süre sonra İbrahim Ağa beratlı ve imtiyazlı

32
BOA. MVL. 182-99, lef. 2 ve BOA. A.} MKT. DV. 222-20.
33
AŞS. 3/74.
34
Efe, A. (2002). Muhassıllık Teşkilatı. Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Anadolu
Üniversitesi, Eskişehir, s. 66. Mubayaacızade Halil Ağa, oğlu Mustafa Bey’i, Antalya Ayanı Hacı Mehmet Ağa’nın en büyük kızı
Havva Hanım’la evlendirmişti. Hacı Mehmet Ağa 1849’da öldüğünde ağanın muazzam terekesi hayatta olan eşi Ayşe Hanım ile
en büyük kızı Havva Hanım’a intikal etmişti. Başka bir ifadeyle, Mustafa Bey’in zenginliğinin en önemli kaynaklarından biri eşi
Havva Hanım’dı.
35
Çeşitli iş akitleri ve kefalet anlaşmaları için bkz. AŞS. 11/81; BOA. A.} MKT. DV. 147-57. Hacı Ömer Ağa, Mustafa Bey’in alacak-
lısı Hoca İlyas’a hitaben kaleme aldığı 5 Eylül 1856 tarihli mektubunda ortağı için destek istemiştir. Bkz. BOA. MVL. 580-59.
36
Mustafa Bey’in Araplarla akrabalık ilişkisi oğlu İzzet Bey aracılığıyla da devam etti. İzzet Bey, Hacı Ali Rıza Efendi Lülü’nün da-
madıydı. Bkz. AŞS. 62/35.
37
BOA. MVL. 580-28, lef. 1; BOA. MVL. 580-61, lef. 2.
38
BOA. MVL. 580-28, lef. 2.
39
BOA. MVL. 580-61, lef. 4.
40
İki aile arasındaki akrabalık ilişkisi, Süleyman Efendi’nin Moralı İbrahim Ağa’nın kızı Zeynep Hanım ile evlenmesiyle kurulmuş-
tur. Bkz. AŞS. 28/394.
41
AŞS. 6/1.

▪ 115 ▪
ANTALYA’DA TÜRK-İSLÂM MEDENİYETİNİN İZLERİ

hayriyye tüccarı olmuş,42 daha sonra şehbender vekili seçilmiş;43 1856’da Süleyman Efendi’nin şeh-
bender vekili olmasını desteklemişti.44 26 Şubat 1861 tarihinde öldüğünde Antalya’nın en tanınmış
tüccarlarından biri oydu.45
Moralı İbrahim Ağa’nın kardeşi Ahmet Pertev Efendi ise 1853’teki ayaklanmada muhtekir ol-
duğu gerekçesiyle Arap biraderlerle birlikte hedef gösterilen tüccarlardandı ve bu suretle 1850’lere
damgasını vuran hizip çatışmalarına bizatihi taraf olmuştu. Buna rağmen, Arap biraderlerin itibar
kaybettiği 1860’lardan itibaren Sancak Meclisi’nde birkaç dönem aza olarak bulunmuş,46 1868’de Ti-
caret Mahkemesi reisliğine getirilmiş,47 Antalya Belediye Meclisi ile Antalya Temyiz Hukuk Mec-
lisi’nde de azalık yapmış,48 1878’de “eşraf-ı hanedan” olarak ölmüştü.49
Hacı Ömer Ağa ile Süleyman Efendi’nin şehirdeki en önemli yerli müttefiki, iki biradere defa-
larca kefil olmuş,50 Tanzimat Fermanı’nın ilanından sonra Antalya Meclisi’nin değişmeyen azaları
arasında bulunmuş Rum cemaatinin temsilcileri Zanailoğlu Strati ve Evran’dı.51 Zanailoğulları esa-
sında Antalya’nın en köklü yerli aileleri arasında yer alıyordu.52 Öyle ki aile 1770’lerde Mütesellim
Tekelioğlu Deli Bekir’in sarrafı ve “mahrem-i esrârı” olarak adlandırılmıştı.53
Deli Bekir’in kardeşi Hacı Mehmet ile onun oğlu İbrahim Bey döneminde de Tekelioğullarının
sarrafı Zanailoğulları’ydı.54 Tekelioğullarıyla uzun yıllar çalışan Zanailoğulları –çok büyük ihtimalle–
1812-1814 İsyanı’ndan sonra ailenin servetinin kaydını çıkarmaya uğraşan Babıâli ile işbirliği yapmış,
belki de bu nedenle isyan bastırıldıktan sonra Rum cemaatinin temsilciliğine getirilmişti.55 Ancak
1829 Temmuzu’nda Zanailoğlu Strati ve Evran “altın alıp satmak suçundan” Kastamonu’ya sürgüne
gönderildiler.56 Bir seneye yakın sürgünde kaldıktan sonra Antalya’ya dönmüşler, kısa süre içinde
eski itibarlarını tekrar elde etmişlerdi.
Bu dönemde Zanailoğulları için ikbal kapılarını bir kere daha aralayan ise Kavalalı Mehmet Ali
Paşa’yla kurdukları yakın ilişki olmuştu. 1843’te Zanailoğlu Strati, Mısır Valisi’nin Antalya’daki tem-
silciliğine getirilmiş, böylece kereste ticaretinin nimetlerinden fazlasıyla istifade edebileceği kapıyı
sonuna kadar aralamıştı.57 26 Ekim 1844’te Mehmet Ali Paşa Osmanlı Sultan’ına hitaben kaleme
aldığı bir şukkada, Mısır’da hayvanlara musallat olan hastalık nedeniyle birçok çiftlik hayvanının telef
olduğunu, bu nedenle, çiftlik hayvanı almak için Zanailoğullarını görevlendirdiğini söylemişti.58

42
AŞS. 7/37.
43
AŞS. 11/48, 64.
44
BOA. A.} MKT. MHM. 103-72.
45
AŞS. 11/231.
46
BOA. MVL. 246-17; AŞS. 15/97.
47
KVS. Def’a I, Konya 1285, s. 80.
48
KVS. Def’a I, Konya 1285, s. 63; KVS. Def’a IV, Konya 1288, s. 61; KVS. Def’a V, Konya 1289, s. 55; KVS. Def’a VI, Konya 1290,
s. 55.
49
AŞS. 23/33.
50
BOA. MVL. 593-81, lef. 1; BOA. HR. MKT. 348-13; BOA. HR. MKT. 353-19, lef. 3.
51
Zanailoğlu Strati 1850’lerin sonlarında sandık emini olmuştur. Bkz. BOA. İ. DH. 442-29171. Ailenin etkisi daha sonraki dönem-
lerde de devam etmiştir. Vilayet Nizamnamelerinin ilanından sonra 1868’de kurulan Antalya İdare Meclisi’nin Rum azaları aynı
aileden Zanailzade Strati’nin oğlu Vasil Efendi ile Zanailzade Mihail Efendi’ydi. Bkz. KVS. Def’a I, Konya 1285, s. 62.
52
BOA. HR. MKT. 275-8.
53
BOA. AE. SABH.I.. 28-2145.
54
Erten, S. F. (1955). Tekelioğulları. İstanbul, s. 39, 45.
55
İsyan bastırıldıktan sonra Zanailoğlu Dimitri sorgulanmış ve Tekelioğullarının serveti bu şekilde tahrir edilmişti. Bkz. BOA. HAT.
299-17771.
56
BOA. HAT. 501-24565.
57
Ritter, C. 1859, s. 654 ve Planhol, X. de (1958). De la Plaine Pamphilienne Aux Lacs Pisidiens, Nomadisme et Vie Paysanne.
Paris: Maisonneuve, s.124.
58
BOA. İ.MTZ.(05) 11-295, lef. 1.

▪ 116 ▪
ANTALYA’DA TÜRK-İSLÂM MEDENİYETİNİN İZLERİ

1846’da ise Zanailoğlu Strati’ye “nişan-ı âli” verilmesini rica etmiş, bu ricası kabul görmüştü.59
1847’de Mısır Valisi’nin inşa ettirdiği büyük köprüler için ihtiyaç duyulan kerestelerin Antalya’dan
teminine Paşa’nın “Antalya’daki memurları” Zanailoğulları görevlendirilmişti.60
Zanailoğlu Strati ve Evran daha sonraki yıllarda da Mısırlılar için çalıştılar. Hatta Aralık 1857’de
Mısır Hidivi’nin ricasıyla dördüncü rütbeden mecidiye nişanıyla taltif edildiler.61 1858’e tarihlenen
bir belgede ise “Mısır Valisi devletli fehametli paşa hazretleri hanedanına mensup Antalya’nın mute-
ber ahalisinden ve Rum milleti kocabaşlarından Zanailoğlu Strati ve Evran bendeleri” olarak adlandı-
rılmışlar;62 1860’ların başlarında Mısır Valisi’yle irtibatlı olarak İskenderiye’ye kereste satmaya devam
etmişler;63 1863’te İskenderiye’ye gönderdikleri keresteler engellendiğinde dönemin Mısır Valisi (Hi-
div İsmail Paşa) tarafından himaye edilmişlerdi.64
Arap biraderlerin şehirdeki bir diğer önemli Rum müttefiki, Zanailoğlu Strati’nin vekilliğini üst-
lendiği Metropolit Yerasimos Efendi’ydi.65 Bu ortaklığın da başta mektuplar olmak üzere birçok tanığı
vardır ve mektupların üslubu, Yerasimos Efendi ile Arap biraderler arasındaki ilişkinin ne kadar yakın
olduğunu gösterir. Örneğin, 21 Mart 1857 tarihli mektubunda Yerasimos Efendi, Süleyman
Efendi’ye, “fütüvvetli dost ve vefa-şiarım efendi hazretleri” şeklinde hitap etmiş; mektuplarına cevap ala-
mayınca hissettiği –ortaklıklarını zedeleyecek bir gelişmenin neden olabileceği– endişeyi ise “sükûtu-
nuz ne veçhe neşet etmiş mütalaasıyla endişe-i kesirede kaldık, acaba hukukumuza mugayir bir havadis mi zuhur
etti” sözleriyle dile getirmişti.66
İngiltere’nin Antalya Konsolosu Gadaleta’nın da varlığını teyit ettiği bu dostluğun ya da Yerasi-
mos Efendi’nin ifadesiyle “vefa-şiarlığın” en önemli nedeni, Metropolit Efendi ile Arap biraderler ara-
sındaki ticari ilişkilerdi.67 Bu nedenle Yerasimos Efendi her fırsatta ya da ne zaman ihtiyaç duyulsa
iki biradere destek çıkmış, hemen her zaman onları “temize çıkarmaya gayret etmişti.68
Neticede, sebebi ne olursa olsun, tüm bu ilişki ağının ve Tanzimat Fermanı’nın ilanından sonra
Antalya’da kurulan iktidar dengesinin Mehmet Ali Paşa’nın Arapları ve müttefiklerini muktedir kıl-
dığı kesindi. Öyle ki nüfuzlarının daha önce hiç olmadığı kadar arttığı 1850’lerin ikinci yarısında,
şehirdeki hemen her kurumda bu ittifakın azaları söz sahibiydi. Ve bu ittifakın hemen herkesçe tanı-
nan, kabul edilen reisleri, biri meclis azası diğeri şehbender vekili olan Arap biraderlerdi. Fakat nü-
fuzları arttıkça şehrin yerli hâkimleriyle daha çok çekişmişler, sık sık onlarla yüzleşmek zorunda kal-
mışlardı.

59
BOA. İ..HR. 35-1630.
60
BOA. İ. MTZ. (05) 12-332.
61
BOA. A.} DVN. 128-72; BOA. A.} MKT. UM. 301-4.
62
BOA. MVL. 572-102, lef. 3. Zanailoğlu Evran’ın oğlu Zanailoğlu Dimitraki, 1857’de Avusturya konsolos vekili olmak için giri-
şimlerde bulundu; ancak muhtemelen muvaffak olamadı. Bir yıl sonra Rusya konsolos vekili tayin edildi ve Rusya’nın himayesine
girdi. Ancak bu durum –kadimden beri Osmanlı Devleti tebaası olduğu, üstelik birçok imtiyazdan da faydalandığı ve nihayet
“familyaca servet ve refahları güneş gibi aşikâr” olduğu için– Babıâli nezdinde şaşkınlıkla karşılandı. Bkz. BOA. HR. MKT. 216-3
ve BOA. HR. MKT. 275-8.
63
BOA. A.} MKT. MHM. 280-37.
64
BOA. A.} MKT. MHM. 278-42. Zanailoğulları 1870’lere kadar şehrin en önemli kereste tüccarları arasında yer aldılar. Ailenin
1866’da kereste ticaretiyle meşgul oldukları kesindi. Bkz. BOA. MVL. 731-69.
65
BOA. İ. DH. 281-17635, lef. 3.
66
BOA. MVL. 182-99, lef. 2. Zanailoğulları ve Metropolit Efendi haricinde, Kara Yorgi, Kara Yazıcı ve Papazoğlu gibi Rum cemaa-
tinin önde gelen tüccarları da Arap biraderlerin müttefikleri arasında yer alıyordu. Bkz. BOA. İ. MVL. 399-17360, lef. 12.
67
Mallouf, N. (2002). Gadaleta’s Affair Adalia 1859 or Correspondence Regarding Complaints Against Her Brittanic Majesty’s Vice-
Consul in that Port. İstanbul: İSİS, s. 46.
68
Süleyman Efendi ile Metropolit Efendi arasındaki ticari ilişkilere şu belgeler tanıklık yapar: BOA. İ. MVL. 399-17360, lef. 70-2 ve
BOA. MVL. 582-16.

▪ 117 ▪
ANTALYA’DA TÜRK-İSLÂM MEDENİYETİNİN İZLERİ

Arap Biraderler ve Hasımları


Antalya’da Mısırlı muhacirlere yönelik hemen her muhalefet Arap biraderlerin şahsında yaşan-
mış, önce onları ve müttefiklerini hedef almıştı. Örneğin, Hacı Ömer Ağa meclis azası seçildikten kısa
bir süre sonra azledilmek istenmiş, yerine, tüm bu dönem boyunca Arap tüccarlara yönelik muhale-
fetin temsilciliğini yapacak Yanıkzade İsmail Bey’in aza yapılması için çalışılmıştı.69 Sonuç itibariyle
Hacı Ömer Ağa’ya yönelik bu girişim başarılı olmamıştı; ancak Arap biraderler ile müttefiklerinin
nüfuzu şehirdeki muhacir tüccarları hedef alan 1853 İsyanı’nda tam anlamıyla sarsılmıştı. Arap gö-
çünden sonra iş imkânları sınırlanan yerli esnaf ve zanaatkârların kitlesel tabanını oluşturduğu ayak-
lanmada, isyancılar iki kardeşi muhtekir olmakla suçlayıp hedef göstermiş; Hacı Ömer Ağa, “biz Arap-
lar elinde esir mi olduk” diyerek Hükümet Konağı’nı basan isyancıların elinden son anda kurtulabil-
mişti.70
Bununla beraber, Arap biraderler isyanı soruşturmak için Antalya’ya gelen Babıâli müfettişi ta-
rafından aklanmış, isyancıları kışkırttığı iddia edilen Yanıkzade İsmail Bey ve destekçileri Rodos’a
sürülmüştü. Böylece, sadece kısa süre içinde tekrar muktedir olmakla kalmamışlar, yerli hasımlarının
sürgünde bulunmasından istifade ederek itibarlarını daha da arttırmışlardı.71 Hatta iddialara göre,
isyanın bastırılmasından sonra şehre atanan yeni kaymakamı bile etkilemeyi başarmışlardı.72
Ne var ki tam da bu dönemde, Mehmet Ali Paşa’nın Arapları ile müttefiklerinin şehirde giderek
artan nüfuzuna yönelik bir tehdit belirmişti. Daha önce Rodos valisi olan Hamdi Paşa, 1856 sonla-
rında –yeni görev yerine gitmeden önce– güzergâhı üzerindeki Antalya’ya uğramış, on iki gün bo-
yunca Yanıkzade İsmail Bey’in konağına misafir olmuştu.73 Şehirde kaldığı kısa süre içinde Hamdi
Paşa –Yanıkzade İsmail Bey’in telkinlerinin etkisiyle– ahalinin Araplar ve müttefikleri hakkındaki
şikâyetlerini dinlemiştir. Bütün bu şikâyetler neticesinde Antalya’da bir genel meclis (meclis-i
umumi) oluşturulmuş ve Hacı Ömer Ağa yargılanmıştı. Bunun dışında, Yanıkzade İsmail Bey
Konya’ya giderken de Hamdi Paşa’ya refakat etmiş, bu vesileyle Vali Paşa’yı Arap biraderlerin Kızıl-
kaya ve Bucak’taki şikâyetçileriyle tanıştırmış, Hacı Ömer Ağa Burdur’a getirtilerek burada da yargı-
lanmıştı.74
Tüm bu yargılamalarda Arap biraderler ile müttefikleri aleyhinde birçok iddia ortaya atılmıştır.
Bu iddiaların önemli bölümü onların muhtelif zorbalıklarıyla ilgiliydi. Hatta iki kardeşin zulmüne
dayanamayan bazı Yörük aşiretleri Tarsus’a kaçmıştı.75 Şikâyetlerin bir bölümü de rüşvet meseleleri

69
BOA. MVL. 239-43, lef. 1. Hacı Ömer Ağa bu girişimlere mukabelede bulunmak için 24 Mart 1851’de Sadaret’e başvurmuş,
Antalya Kaymakamı’ndan himaye talep etmişti. Konuyla ilgili hazırladığı mazbatada Antalya Meclisi de Hacı Ömer Ağa’yı destek-
lemiş, onun meclis tarafından aza seçildiğini ve aleyhindeki rivayetlerin “kişisel garezden” kaynaklandığını vurgulamıştı. İlgili
mazbatada Hacı Ömer Ağa’nın Antalya hânedânından olduğu özellikle vurgulanmış, ahalinin kendisinden hoşnut ve razı olduğu
belirtilmiştir. Bkz. BOA. A.} MKT. UM. 53-79; BOA. MVL. 239-43, lef. 2.
70
BOA. İ. DH. 281-17635, lef. 3.
71
BOA. MVL. 276-31.
72
BOA. MVL. 290-59, lef. 3.
73
BOA. MVL. 182-99, lef. 1. Yanıkzade İsmail Bey ile Hamdi Paşa arasındaki ilişki Rodos’ta kurulmuştu. İsmail Bey’in Rodos’ta
sürgünde bulunduğu dönemde Rodos valisi Hamdi Paşa idi. İsmail Bey Rodos’ta bulunduğu bir sene zarfında Hamdi Paşa’yla
ahbaplık kurmuş, bu suretle Arap biraderler ve müttefiklerine göre Hamdi Paşa’yı “iğfal etmeyi” başarmıştı. Bkz. BOA. MVL.
182-130.
74
BOA. MVL. 188-122.
75
BOA. MVL. 188-122. Bir başka iddiaya göre ise Süleyman Efendi Kargın Çifliği’nde kölelerinden Zenci Vahit’i ellerinden bağlamış
ve karşısına oturtup tabancayla öldürmüştü. Bu olay “cümle ahali nezdinde gün gibi aşikâr olmasına” rağmen hiç kimse kendisine
bir soru soramamış, mesele öylece yüz üstü kalmıştı. Benzer şekilde, Hacı Ömer Ağa’nın amcaoğlu İbrahim’in Finike sakinlerin-
den bir adamı telef ettiği cümleye malum olduğu halde hiçbir şey yapılmamıştı. Bir başka tarihte ise Hacı Ömer Ağa’nın akrabası
Arap Yağcı Süleyman, Yağcı Selim’e ait siyah bir köleyi salhanede karnına bıçak sokup telef etmiş, ne var ki himaye edilmiş, hapse
bile atılmamıştı. Arap biraderler ve müttefikleri hakkındaki tüyler ürperten bir diğer iddia ise Nakşibendî Şeyhi Ali Efendi’nin

▪ 118 ▪
ANTALYA’DA TÜRK-İSLÂM MEDENİYETİNİN İZLERİ

hakkındaydı. Anlaşıldığı kadarıyla iki kardeş çeşitli vaatlerle birçok kişiden rüşvet almış,76 rüşvet kar-
şılığı suçluların hapisten çıkarılmasına önayak olmuş,77 “kur’a-i şer’iyye” işlerine müdahale ederek
köylülerin askere sevkini engellemişti.78 Bu ve benzeri iddiaların ortaya çıkardığı bir diğer hakikat ise
Arap biraderler ve müttefiklerinin dönemin kaymakamı Sabri Bey tarafından himaye görmesiydi.79
Vali Hamdi Paşa’nın başkanlığında Antalya ve Burdur’da gerçekleştirilen tahkikatın neticesinde
Hacı Ömer Ağa’nın meclis azalığından çıkarılması, Süleyman Efendi’nin ise tevkif edilmesine karar
verilmiştir.80 Ancak Hamdi Paşa’nın Antalya’dan ayrılmasından sonra Kaymakam Sabri Bey’in em-
riyle bu kararlara uyulmamıştı. Üstelik Sabri Bey bununla da yetinmemiş, Hacı Ömer Ağa ve mütte-
fiki Moralı Ahmet Pertev Efendi’yi tekrar meclise almış, bir süre sonra da hasımları Yanıkzade İsmail
Bey ile Mehmet Hurşit Efendi’yi azalıktan çıkarmıştı.81 Bu andan itibaren her iki taraf birbirleri aley-
hinde birçok başka iddiayı –bıktırıcı bir şekilde– gündeme taşımış, Yanıkzade İsmail Bey ile Mehmet
Hurşit Efendi tekrar aza seçilebilmek ve Arap biraderlerle müttefiklerini azalıktan ihraç ettirebilmek;
Arap biraderler ve müttefikleri ise bunun gerçekleşmemesi için girişimlerde bulunmuş, karşılıklı ih-
barlar Ahmet Ata Bey’in tüm bu iddiaları soruşturmak için Antalya’ya geldiği Mayıs 1858’e kadar
devam etmişti.82
İki Fırka: Yerliler ve Muhacirler
Antalya’daki meseleyi incelemesi için Meclis-i Vala tarafından görevlendirilen Ahmet Ata Bey,
13 Mayıs 1858 tarihinde şehre geldi.83 Antalya’daki ilk işi bir genel meclis oluşturmak ve Hacı Ömer

kızının kaçırılarak dağa kaldırılması hadisesiydi. İddialara göre Antalya ulemasından Şeyh Ali Efendi’nin on dört yaşındaki kızı
Fatma, Hacı Ömer Ağa’nın emriyle, Hacı Ömer Ağa’nın en küçük biraderi Mehmet, oğlu Mehmet, Moralı Ahmet Pertev
Efendi’nin oğlu Osman Efendi ve gulamı Mercan ve diğerleri tarafından kaçırılmıştı. Mütecasirler cebren dağa kaldırdıkları
Fatma’ya tecavüz etmişler, dokuz gün sonra kızı bir gece vakti şehre indirip Hacı Ömer Ağa ile Mubayaacızade Mustafa Bey’e
teslim etmişlerdi. Mustafa Bey’in konağına kapatılan Fatma ertesi gün konaktan kaçarak pederinin evine sığınabilmişti. Şeyh Ali
Efendi olan biteni öğrenir öğrenmez Kaymakam Sabri Bey’in konağına gitmiş ve şikâyette bulunmuştu. Ne var ki Sabri Bey “sev-
diği adamlara zararı olacağından” Şeyh Ali Efendi’yi davasından vazgeçirmek için uğraşmıştı. Orada bulunan Hacı Ömer Ağa’nın
ise Şeyh Ali Efendi’ye “benim su-i halime mahzar mühürletmesini bilir misin işte ben adamı böyle şikest- i namus ederim” dediği iddia edil-
mişti. Tüm bu iddialar için bkz. BOA. İ. MVL. 399-17360, lef. 30-2. Bununla birlikte Fatma, Antalya Naibi Halil Halet Efendi’ye
verdiği ifadede sadece İstanoslu İbrahim’den davacı olduğunu belirtmiştir. Bkz. BOA. İ. MVL. 399-17360, lef. 7.
76
BOA. İ. MVL. 399-17360, lef. 28-2.
77
BOA. İ. MVL. 399-17360, lef. 30-2.
78
İddialara göre Hacı Ömer Ağa pek çoğu Yörük aşiretlerine mensup yüze yakın kişiden rüşvet almış ve “bunlar keyifsizdir” diyerek
askere gitmelerini engellemişti. 1854’te ise muharebeye sevkleri gereken muhtelif Yörük cemaatlerine mensup yüz yetmişten
fazla askerden aldığı deve ve öküz karşılığında “bu neferler hastadır” gerekçesiyle ordularına göndermemişti. Bkz. BOA. İ. MVL.
399-17360, lef. 30-2.
79
BOA. İ. MVL. 399-17360, lef. 52, ayrıca bkz. BOA. İ. MVL. 399-17360, lef. 30-2.
80
BOA. İ. MVL. 399-17360, lef. 6.
81
BOA. İ. MVL. 399-17360, lef. 48. Bu nedenle, bu tarihten itibaren Sabri Bey’e yönelik tarafgirlik iddiası daha yüksek sesle dile
getirilmiş, onun kaymakamlıktan azliyle yerine adil bir kaymakamın tayini istenmiş, Arap biraderlerin tevkifi için birçok talepte
bulunulmuştu. Bir diğer iddiaya göre ise hükümette istihdam edilen zabıtaların bir kısmı Kaymakam Sabri Bey’in bir kısmı Hacı
Ömer Ağa ve Süleyman Efendi’nin hizmetkârıydı; bu nedenle hükümete halini arz etmek ve haklarını talep etmek için arzuhal
takdim etmeye gelen ahaliyi konaktan içeriye almıyorlar, özellikle köylerden şikâyet için gelen halkı şehirde durdurmayıp geri
gönderiyorlardı. Bkz. BOA. İ. MVL. 399-17360, lef. 32, 37; BOA. İ. MVL. 399-17360, lef. 70-2.
82
Konya Valisi Hamdi Paşa yaşanan çekişmenin sorumlusu olarak Arap biraderleri himaye eden Antalya kaymakamını görüyordu.
9 Ekim 1857 tarihli yazısında, Kaymakam Sabri Bey’i, kendisini bağımsız bir memur kabul edip merkez eyaleti tanımaması nede-
niyle eleştirmiş; uygunsuz hal ve hareketleri sebebiyle meclis azalığından çıkardığı Hacı Ömer Ağa’yı “şiddetli bir şekilde” hima-
yesi altına alıp tekrar aza yaptığını ve meclis azasından Yanıkzade İsmail Bey ile Mehmet Hurşit Efendi’yi meclisten ihraç ettiğini
söylemişti. Hamdi Paşa’ya göre kaymakamın bu hareketleri ahaliyi tefrik edip aralarındaki çatışmayı daha da şiddetlendirmişti.
Mart 1858’e tarihlenen yazısında ise Hacı Ömer Ağa ve Süleyman Efendi ile taraflarının mezaliminin, Antalya Kaymakamı bun-
ların hamisi olduğu için incelenemediğini, olayların incelenmesi için bir müfettişin görevlendirileceğini belirtmişti. Bkz. BOA. İ.
MVL. 399-17360, lef. 46 ve BOA. İ. MVL. 399-17360, lef. 25.
83
BOA. A.} MKT. UM. 313-46; BOA. İ. MVL. 399-17360, lef. 85.

▪ 119 ▪
ANTALYA’DA TÜRK-İSLÂM MEDENİYETİNİN İZLERİ

Ağa’yı meclisten ihraç etmek olan Ahmet Ata Bey, tahkikatının sonuçlarını ve hadisenin tarafları hak-
kındaki düşüncelerini Mayıs ayının sonlarından itibaren Babıâli’ye iletmeye başladı.
Ahmet Ata Bey’e göre Antalya’daki çekişmenin iki tarafı vardı. Bunlardan ilki, onun “pek mür-
tekib ve fena adamlar” olarak tanımladığı “fırka-i melûne”ydi. Bu fırkanın karşısında yer alan ve “ser-
keş adamlardan” oluştuğunu iddia ettiği diğer fırka ise “fırka-i mütecâsire” idi.84 Fırka-i melûnenin
önde gelen isimleri, 1840 ve 1850’lerde Mısır ile Antalya arasında yoğunlaşan ticari ilişkilerden isti-
fade ederek nüfuzlarını arttıran, ağırlıklı olarak muhacir tüccarların içinde yer aldığı; Hacı Ömer Ağa,
Süleyman Efendi, Çeribaşızade Yusuf Ağa, Mubayaacızade Mustafa Bey, Metropolit Yerasimos Efendi
ile Moralı Ahmet Pertev Efendi’ydi. 85 Fırka-i mütecâsirenin en önemli iki ismi ise şehrin yerli ailele-
rinden Yanıkzade İsmail Bey ile akrabası Mehmet Hurşit Efendi’ydi.86 Ayrıca, Antalya Naibi Mehmet
Şakir Efendi bu fırkanın içinde yer alıyor, iki ismin Bucak ve Kızılkaya’da da birçok taraftarı bulunu-
yordu.87
Öte yandan, Ahmet Ata Bey Antalya’ya gelip –kendi ifadesiyle– “Arapların nasıl muzır ve melun”,
hasımlarının da “mütecasir ve serkeş olduğunu” görünce meselenin kolayca halledilemeyeceğini de anla-
mıştı. Ona göre her iki taraf açıkça “fena adamlar”dı. Ayrıca, halk arasına “taraftarlık belası” girerek
ahali iki fırkaya ayrılmış, Kaymakam Sabri Bey Arapları ve müttefiklerini himaye etmişti. Yanıkzade
İsmail Bey ve destekçileri ise “her nasılsa yüz bulmuş”, böylece meselenin çözümü iyice güçleşmişti.88
Bu koşullarda meselenin çözümü için Ahmet Ata Bey’in daha fazla zamana ihtiyacı olduğu ke-
sindi. Ancak Antalya’dan ayrılması gerektiğinden tahkikatın derinleştirilmesini yeni gelecek kayma-
kama bırakmalıydı. Buna rağmen şehirden ayrılmadan önce Hacı Ömer Ağa’yı meclis azalığından ih-
raç etmiş, yeni kaymakamın Antalya’ya geleceği tarihe kadar fırka-i melûneden Çeribaşızade Yusuf
Ağa’ya meclise gitmemesini tembihlemiş, Yanıkzade İsmail Bey ve Mehmet Hurşit Efendi hakkındaki
şikâyetleri dinlemişti.89
4 Haziran günü şehirden ayrılan Ahmet Ata Bey’i Karantina Meydanı’na toplanan ve aralarında
Kaymakam Sabri Bey ile meclis azaları ve şehrin diğer ileri gelenlerinin bulunduğu kalabalık bir grup
uğurladı. Ahmet Ata Bey’in Beyrut’a gideceği vapur hareket ettikten hemen sonra ise Arap biraderler
ile müttefikleri (Sabri Bey, Moralı Ahmet Pertev Efendi, Çeribaşızade Yusuf Ağa ve Metropolit Yera-
simos) Mubayaacızade Mustafa Bey’in konağına giderek durum değerlendirmesi yapmışlardı.90
Ertesi gün şehrin önde gelenlerinin katıldığı Sancak Meclisi’nde, Ahmet Ata Bey’in tembihi
üzere meclisten çıkarılan Çeribaşızade Yusuf Ağa’nın durumu ele alınmış, bu esnada Araplar söz
alarak “Bu ne demek? Yusuf Ağa’yı kim azletmiş ve ne cihetle azlolunmuş? Bir azayı Padişah azleder, öyle şu bu
azletmez” demişti. Onların bu tavrına Moravi Ali Muhlis Ağa karşı çıkmış, ancak Kaymakam Sabri
Bey, Arap biraderler ile Yusuf Ağa’nın tarafında yer almıştı. Onun bu tutumunu ve Ahmet Ata Bey’in
tembihlerinin dikkate alınmamasını eleştiren Moravi Ali Muhlis Ağa bir daha meclis toplantılarına
katılmamaya karar vermişti.91

84
BOA. İ. MVL. 399-17360, lef. 85.
85
BOA. İ. MVL. 399-17360, lef. 85. Ahmet Ata Bey’e göre memleket eşrafının iki fırka olmasıyla Kaymakam Sabri Bey de “fırka-i
melûnenin cândârı” olmuştu. Bkz. BOA. İ. MVL. 399-17360, lef. 80. Bununla birlikte Sabri Bey, daha önce de dile getirilmiş olan,
Hacı Ömer Ağa ve Süleyman Efendi’yi tesahup ettiği iddiasını reddetmiştir. Bkz. BOA. İ. MVL. 399-17360, lef. 69.
86
BOA. MVL. 172-34.
87
BOA. İ. MVL. 399-17360, lef. 85.
88
BOA. İ. MVL. 399-17360, lef. 85.
89
BOA. İ. MVL. 399-17360, lef. 83.
90
BOA. MVL. 572-102, lef. 1.
91
BOA. MVL. 572-102, lef. 1.

▪ 120 ▪
ANTALYA’DA TÜRK-İSLÂM MEDENİYETİNİN İZLERİ

Süleyman Efendi’nin Hac Yolculuğu ve Arap Biraderlerin Peşi Sıra Ölümü


Ahmet Ata Bey’in tahkikatından sonra şehre gelen Kaymakam Hüseyin Paşa müfettişin talebi
doğrultusunda meclis azalarının bir bölümünü görevinden azletti,92 hatta Süleyman Efendi aleyhinde
bir mazbata dahi hazırladı.93 Ne var ki Hüseyin Paşa’nın kaymakamlık dönemi kısa sürmüş,94 Arap
biraderler onun yerine atanan Mustafa Paşa döneminde tekrar himaye görmüş, hatta –iddialar doğ-
ruysa eğer– kaymakamla ortaklık kurmuştu.95 Mustafa Paşa’dan sonraki kaymakam Galip Paşa’nın
da desteğini kazanan Araplar ile müttefiklerine yönelik şikâyetler, bu dönemde de devam etti. Ardı
arkası kesilmeyen şikâyetler üzerine Konya Vilayeti harekete geçerek Antalya’ya bir müfettiş gönder-
miş, müfettişin rahat çalışabilmesi için Süleyman Efendi Konya’ya çağırılmıştı. Ancak Süleyman
Efendi –hakkında Konya Valisi’ne yanlış malumat verildiği, onu Konya Valisi’ne “fena bir adamdır”
diye tanıttıkları gerekçesiyle– bu talimata uymamıştı. Süleyman Efendi’ye kalırsa tüm bu iddialar “ehl-
i garezin hanesini söndürmek amacıyla ortaya attığı kara iftiralar”dı. Hiçbir şekilde iddiaları kabul etmiyor,
kendisinin Devlet-i Âliyye’nin sadık bir tebaası olduğunu söylüyordu.96
Öte yandan, Süleyman Efendi şehirden ayrılmasa da müfettiş Antalya’ya gelmiş ve tahkikatını
tamamlamıştır. Soruşturmanın neticesine göre Antalya’daki şikâyetlerin nedeni, “nüfuz kazanarak
şehri istila eden Arapların” Kaymakam Galip Paşa’yı kendilerine boyun eğdirmeleriydi. Bu dönemde
Ticaret Mahkemesi reisi de olan Süleyman Efendi’nin nüfuzu çok artmıştı,97 onun Antalya’da kalmaya
devam etmesi “her türlü fesâdı icra etmekten” geri durmayacağı anlamına geliyordu. Tahkikatın sağ-
lıklı yürütülebilmesi için Konya’ya getirilmeli, mevcut kaymakam görevinden azledilmeliydi.98
Tüm bu iddialar üzerine 1863 sonlarında Galip Paşa görevinden azledilirken Süleyman
Efendi’nin Mısır’a firar ettiği şayiaları ortaya atılmıştı.99 Bir süre sonra Süleyman Efendi ortaya çıkarak
Mısır’da olduğunu doğrulamış; fakat kaçmadığını, sadece hac seyahati için Mısır’a gittiğini söylemişti.
Buna rağmen hac dönüşü uğradığı İskenderiye’de tevkif edilmiş, buradan İstanbul’a gönderilmiş,
uzun süre Antalya dışında yaşamak zorunda kalmıştı.100
Aradan birkaç sene geçtikten sonra bile aleyhinde herhangi bir dava açılmayınca Süleyman
Efendi’nin beraatına karar verildi.101 Ancak bu yaşananlar Arap biraderlerin nüfuzunu olumsuz etki-
lemiş, ayrıca iki kardeş bu dönemde şehirdeki diğer zahire tüccarlarının içinde bulunduğu ekonomik
sıkıntılardan da nasibini almış –müttefikleri Mubayaacızade Mustafa Bey ve Moralı Ahmet Pertev
Efendi gibi– defalarca alacaklıları tarafından şikâyet edilmişti.102

92
BOA. MVL. 581-2, lef. 2.
93
BOA. MVL. 580-28.
94
BOA. İ. MVL. 414-18070.
95
Frederick Gadaleta’nın iddialarına göre Mustafa Paşa, Süleyman Efendi ile müşterek olarak İstanbul’a gönderilmek üzere sancak
dâhilinden 700.000 kuruştan fazla para toplamış, fakat bu parayı ticari amaçları için kullanmıştı. Ayrıca, Mustafa Paşa’nın, adı
yolsuzluklarla anılan Süleyman Efendi’yi kolladığını, Süleyman Efendi’nin adamlarından Kadı Ahmet ve Hacı İbrahim’i Bucak ve
Kalkan’a müdür olarak atadığını da iddia etmişti. Mustafa Paşa bu iddialara verdiği cevapta ise iddiaların asılsız olduğunu söyle-
miştir. Bkz. Mallouf, N. (2002), s. 31-33.
96
BOA. MVL. 424-135.
97
BOA. A.} MKT. UM. 531-84. Süleyman Efendi’nin bu tarihte de dönemin kaymakamının ortağı olduğu iddia edilmiştir. Bkz.
BOA. İ. MVL. 492-22251, lef. 3.
98
BOA. İ. MVL. 492-22251, lef. 1; BOA. İ. MVL. 492-22251, lef. 2.
99
BOA. MVL. 678-86.
100
BOA. MVL. 457-28.
101
BOA. MVL. 708-28.
102
Şikâyet örnekleri için bkz. BOA. A.} MKT. DV. 141-20; BOA. A.} MKT. DV. 147-57; BOA. A.} MKT. DV. 156-59; BOA. A.} MKT.
MVL. 124-14; BOA. A.} MKT. NZD. 340-47; BOA. A.} MKT. DV. 222-20; BOA. MVL. 523-50.

▪ 121 ▪
ANTALYA’DA TÜRK-İSLÂM MEDENİYETİNİN İZLERİ

Arap biraderler ve müttefiklerinin zaman içinde nüfuzlarını yitirmeleri Antalya’daki diğer mu-
hacirlerin de kaderini etkiledi. 1860’lardan itibaren şehirdeki Araplar, en yoğun nüfusa sahip olduk-
ları Kaleiçi Makbule Mahallesi’ndeki evlerini ticaret için Antalya’ya gelip yerleşen Rumlara sattılar.103
Arap muhacirlerin sahip oldukları mülkleri ellerinden çıkardığı bu dönemde Süleyman Efendi Nisan
1872’de Balibey Mahallesi’ndeki evini Çerkes kölesine,104 Temmuz 1872’de ise Sebilhane Önü’ndeki
dükkânını Moralı Hasan’a devretmişti.105 Bu satışlardan kısa bir süre sonra da 1876’da Süleyman
Efendi Konya’da,106 1877’de de ağabeyi Hacı Ömer Ağa Antalya’da ölmüştü.107
***
Muhacirler şehrin yeni muktedirleri miydi? Antalya’nın çekişmelerle geçen uzun 19. yüzyılında
bu soru hep çok önemli oldu. Bununla beraber, yeterli olmayan yerel kaynakların kitlesel göçlerle
daha da sınırladığı bir dönemde, yerliler ile muhacirler arasındaki çekişmelerin –bunlardan hangisinin
muktedir olduğu sorusu bir tarafa bırakılırsa eğer– yerel kimliği önemli bir meşruiyet aracına dönüş-
türmesi kaçınılmazdı. Bu şartlarda bir meşruiyet aracı olarak yerlilik iddiası muhacirler için de önem
kazanmıştı. Ölümünden sonra Konya’da kaleme alınan bir hüccette “Arapzade” adıyla tanındığı be-
lirtilmesine rağmen, Süleyman Efendi de böyle bir yerel meşruiyet ve kimlik arayışının dışında kal-
mamıştı.108
Onun Arap kimliği hasımları tarafından sürekli vurgulanmış, aleyhindeki şikâyet dilekçelerinde
adı hep bu şekilde telaffuz edilmiştir. Oysa günümüze ulaşan imzalı mektuplarından anlaşıldığı ka-
darıyla Süleyman Efendi –bazı istisnalar haricinde– Antalya’da kendisini Arap adıyla tanımlamaktan
genellikle kaçınmıştır.109 1850’lerin başlarına tarihlenen mektuplarında o “Hayriye Tüccarı Süleyman
Efendi”110 ya da “Antalya Şehbenderi Süleyman Efendi” idi.111 Daha sonra “Antalya ahalisinden Sü-
leyman”112 veya “Teke ahalisinden Süleyman” olmuştu.113 1860’ların ikinci yarısından itibaren ise
“Süleyman Antalyalı” ya da yerel vurgunun çok daha güçlü olduğu “Süleyman Tekeli” adını kullan-
mıştı.114
Şüphesiz, kaleme aldığı mektupların altındaki bu imzaların tümü Süleyman Efendi’nin yerel
meşruiyet arayışının –belki de zaman içinde değişen kimlik algısının– göstergeleridir. Bu değişimi
önemsemek ve böyle bir değişimi mümkün kılan koşulların şehrin siyasi kültürünün en önemli öğesi
olduğunu söylemek gerekir. Öte yandan, Süleyman Efendi’nin bu arayışı ne denli dikkate değer olursa
olsun, şu sorulara kesin bir cevap vermek güçtür: Arap biraderlere ilişkin iddialar, Süleyman

103
AŞS. 11/103; AŞS. 11/176; AŞS. 11/184, AŞS. 11/217, AŞS. 93/198. Bu demografik dönüşümün tek sebebi elbette Arap birader-
lerin güç kaybetmesi değildi, yoğun Rum göçü nüfusu arttırmış ve Kaleiçi mahallelerinin demografik yapısını değiştirmişti. Bu
dönemde Makbule Mahallesi’nde Müslümanlardan Rumlara yapılan diğer mülk satışları için bkz. AŞS. 11/207, AŞS. 11/211, AŞS.
11/212; AŞS. 13/416.
104
AŞS. 92/17-1.
105
AŞS. 92/45-3.
106
AŞS. 92/252-6.
107
Hacı Ömer Ağa’nın mezarı, Bali Bey Cami’nin bahçesindedir. Mezar kitabesinde şunlar yazmaktadır: Hüve’l baki / Beni kıl mağ-
firet ey rabbi Yezdan / Bi-hakk-ı’arşı a’zam nurı Kur’an / Gelüb kabrim ziyaret eden ihvan / Ede ruhuma bir Fatiha ihsan / El-
merhum el-Hac Ömer Ağa ibni el-Hac Ahmet Mugi / Sene 1293.
108
KŞS. 98/436.
109
“Arap Süleyman” adını kullandığı istisnai bir örnek, Arap biraderlerin en güçlü olduğu döneme tarihlenir. Bu örnekte, birçok
müttefikinin de imzasının bulunduğu bir mahzarı “Arap Süleyman” adıyla imzalamıştır. Bkz. BOA. İ. MVL. 399-17360.
110
BOA. İ. MVL. 296-12002, lef. 29.
111
BOA. HR. MKT. 101-60.
112
BOA. MVL. 457-28.
113
BOA. MVL. 455-30.
114
BOA. MVL. 738-60; BOA. MVL. 487-12.
▪ 122 ▪
ANTALYA’DA TÜRK-İSLÂM MEDENİYETİNİN İZLERİ

Efendi’nin de iddia ettiği gibi “ehl-i garezin hanesini söndürmek amacıyla ortaya attığı kara iftiralar” mıydı?
Yoksa onlar, birçok kere dile getirildiği gibi “zalim birer zorba” mıydı?

Kaynakça
Not: Arşiv kaynakları metin içinde gösterilmiştir.

Blackwood’s Edinburgh Magazine: “A Turkish Watering-Place”, Blackwood’s Edinburgh Magazine, 1847, No.
CCCLXXX, Vol. LXI, s. 735-753.
COLLIGNON, M., Notes d'un Voyage en Asie Mineure, Paris, 1897.
ÇADIRCI, M., “Anadolu’da Redif Askeri Teşkilatının Kuruluşu”. Tarih Araştırmaları Dergisi, 1970, (14-23: 8-12),
s. 63-75.
DAİNELOĞLU, D. E., 1850 Yılında Yapılan Bir Pamfilya Seyahati. (çev. Ayşe Özil). Antalya: AKMED, 2010.
DAYAR, E., “1853 Antalya İsyanı”. Adalya, 2018, (21), 363-379.
DİNÇ, G., “Mehmet Ali Paşa İsyanı’nın Antalya’ya Etkileri (1831-1833)”, Belleten, 2016, LXXX (289), s. 857-
884.
EFE, A., Muhassıllık Teşkilatı. Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ana-
dolu Üniversitesi, Eskişehir, 2002.
ERTEN, S. F., Tekelioğulları, İstanbul, 1955.
FAHMY, K., All the Pasha’s Men: Mehmet Ali, His Army and the Making of Modern Egypt,. Cambridge, 1997.
GÜÇLÜ, M., Antalya 1932, Er, İzmir, 2018.
MALLOUF, N. (2002). Gadaleta’s Affair Adalia 1859 or Correspondence Regarding Complaints Against Her Brittanic
Majesty’s Vice-Consul in that Port, İSİS, 2002, İstanbul.
PEARS, E., Turkey and Its People. London, 1911.
PLANHOL, X. de (1958). De la Plaine Pamphilienne Aux Lacs Pisidiens, Nomadisme et Vie Paysanne, Paris: Maison-
neuve, 1958.
RITTER, C., Die Erdkunde von Asien. Berlin, 1859.
SPRATT, T.A.B. ve Forbes, E., Travels in Lycia, Milyas, and the Cibyratis in Company with the Late Rev. E. T. Daniell I.
London, 1847.

▪ 123 ▪

You might also like