Professional Documents
Culture Documents
Gokkusagini Yakalamak Kathleen Long 11353
Gokkusagini Yakalamak Kathleen Long 11353
ath
leen
Lo
ng
-G
ökk
usa
gın
ıY
aka
lam
ak
ak
lam
aka
Siz kendi gölgenizin esiri olmuşken,
başkasının hayatını nasıl aydınlatabilirsiniz?
ıY
Bir zamanlar tek derdinin fazla kiloları olduğunu düşünen
Bemadette Murphy, hayatın, yediği çikolata kadar tatlı olmadığını
gın
acı bir şekilde anlamıştır. Babasının ani kaybıyla kendini adeta bir
boşlukta bulurken, kocasının onu terk edişiyle içten içe
usa
savaşmaktadır. En yakın arkadaşının bir bebek beklediği gerçeği
ise onu adeta karanlığa sürüklemektedir.
ökk
lam
aka
Siz kendi gölgenizin esiri olmuşken,
başkasının hayatim nasıl aydınlatabilirsiniz?
ıY
Bir zamanlar tek derdinin fazla kiloları olduğunu düşünen
Bemadette Murphy, hayatın, yediği çikolata kadar tatlı olmadığını
gın
acı bir şekilde anlamıştır. Babasının ani kaybıyla kendini adeta bir
boşlukta bulurken, kocasının onu terk edişiyle içten içe
usa
savaşmaktadır. En yakın arkadaşının bir bebek beklediği gerçeği
ise onu adeta karanlığa sürüklemektedir.
ökk
ak
lam
aka
ıY
gın
usa
ökk
KATHLEEN
LONG
-G
ng
Lo
İngilizceden Çeviren
Buse Barış
leen
ath
K
ak
lam
aka
ıY
gın
usa
ökk
aka
ıY
gın
azı insanlar arkalarında notlar bırakırdı. Bazılanysa
B
usa
günlükler... Bazen de gelecek nesiller için özenle sak
lanmış hayat dersleri kalırdı geriye.
ökk
mamıştım.
Annem, babamın hırkalarının yanında duran çorap çek
mecesini boşaltmaya başladı. “Kıyafetleri bağışlamak için
bundan daha iyi bir zaman olamazdı,” dedi.
Canlı bir ses tonuyla konuşsa da beni kandıramazdı. Dı
ak
şarıdan bakıldığında tebessüm ederek olanları kabul'eder
gibi gözükse de ruhu en az benimki kadar paramparçaydı.
lam
Hiçbir şey beni, babamın geçen haftaki ani ölümü kadar
şaşırtamaz sanırdım. Ancak annemi burada oturmuş, baba
aka
mın bağışlanacak kıyafetlerini ayarlarken bulmak, beni ger
çekten şaşırtmıştı.
ıY
Aslında ‘şaşırmak’ pek de doğru kelime sayılmazdı.
Ürkütmüştü. Üzmüştü. Serseme çevirmişti.
gın
Bunlar, hissettiklerimi daha net yansıtıyordu.
Annemle birlikte, ana atardamar yırtılması yüzünden
usa
hastanede yatan babamın başında oturup, on iki saat bo
yunca onun bizi terk edişini izlemiştik. Ardından, içinde
ökk
müştüm annemi.
Hiçbir şey söylemeden arabanın camından öylece dışa
rıyı seyretmişti. Annemin canından bir parçanın gittiği her
ng
ak
“Bemadette?”
lam
Başımı defterden kaldırdım ve annemin hüzün dolu göz
lerine baktım.
aka
“Ryan nerede?” diye sordu.
Üç hafta önce kocamdan ayrılmam ve hakkında tek ke
ıY
lime etmemem affedilmez bir şey miydi? Ryan cenaze bo
yunca hep yanımda durmuştu. Bu yüzden ona gönül bor
gın
cum vardı, evet, ama daha fazlası değil.
‘‘Çalışıyor, anne.”
usa
“Çok çalışıyor,” diye sorgulayan gözlerle cevap veren
annem, yatağın üzerindekilere dönüp bordo renkli bir hır
ökk
ak
Neredeyse.
lam
Annem bir çorabı diğer tekinin içine geçiriyor, bir zaman
lar babamın giydiği san burunlu çorapları bir yabancı için
aka
özenle katlıyordu. Yaptığı işten başını kaldırmadan, “Eminim
baban da yeterince zamanı olduğunu düşünüyordu,” dedi.
ıY
Sesime güvenemediğimden, sadece gözümü kırpmakla
yetindim.
gın
Babamla birlikte bir sabah daha geçirmek için neler ver
mezdim.
usa
Annem hafifçe başını iki yana sallayarak, “Böyle ufak
bir defteri olduğunu bile bilmiyordum,” dedi.
ökk
ak
raflarıyla yatağın üzerindeki kıyafetlere baktım. Ardından
lam
defteri kenara koyup ayağa kalktım ve babamın çalışma
odasına doğru ilerlemeye başladım.
aka
Köşede her zaman fazladan bir çift gözjük, bozuk para
ve saatini koyduğu sehpa duruyordu. Her bir parça tıpkı ge
ıY
çen hafta, geçen ay, geçen yıl olduğu gibi aynıydı. Tek bir
şey dışında...
gın
Bu sefer babamın alyansı da eşyaların arasındaydı.
Alyansını bir kez olsun parmağından çıkarttığını görme
usa
miştim. Evlilik yıllarından geriye kalan izlere dokunmak
ökk
“Birazdan oradayım.”
Lo
ak
di. Kötü haber de menopoza girmediğiydi.
Diane’in jinekologu bir şekilde randevularını ayarlayıp
lam
onu araya alınca, ben de kızı Ashley’yi okuldan almaya gö
nüllü oldum.
aka
Cenaze için aldığım izin bu sabahtan itibaren bitmişti.
Ashley’yle vakit geçirmek beni bu gerçeklikten uzaklaş
ıY
tıracaksa, neden olmasındı? Ruh halimi canlandıracak eğ
lenceli gençlik öyküleri anlatmak, Ashley’nin çok başarılı
gın
olduğu bir konuydu. Aynca onunla vakit geçirdiğim zaman
larda son dönemin konuşma tarzını da öğreniyordum.
usa
‘Konuşma tarzı’ kelimelerinin bunu doğru ifade ettiğin
den emin olamayarak kaşlarımı çattım.
ökk
lerime bakıyordu.
Bir anda gözümün önüne Diane’in bu yaştaki hali gel
K
ak
hiç değişmemiş meğer...
lam
Babamın ölümünü ne zaman kabullenebileceğimi merak
ederek Ashley’nin sorusuna odaklandım. “Ana atardamarı
aka
yırtıldı,” diye düzelttim. “Kalpteki bir atardamar. Kalbin
kendisi yırtılmadı.”
ıY
Omuz silkip, sabırsız bir ifadeyle yüzüme baktı. “Yine
de kalbi, öyle değil mi?”
Gözucuyla ona bakarak başımı salladım. Sadece “Haydi
gın
canım!” deseydi, belki de daha az zahmete girmiş olacaktı.
“Eğer annem hamileyse, babam kafasını fırına sokacağı
usa
nı söyledi. O zaman benim de ölü bir babam olacak.”
ökk
kontrol ettim. “Lafın gelişi canım. Baban öyle bir şey yap
maz.” Yine de David’in kafasını bir fırında hayal etmenin
çok da rahatsız edici olmadığını söyleyebilirdim.
ı
ng
ak
David’in garaj yoluna çekerek, vitesi park konumuna getir
dim. “Baban iyi bir aşçı sayılmaz. Fırını bile nasıl açacağını
lam
bildiğinden şüpheliyim.”
Ashley kıkırdayarak emniyet kemerini çözdü. Ardından
aka
derin bir iç çekerek, “Annem geldi,” dedi.
Diane minivanını arabamın arkasına park ediyordu. Ash
ıY
ley arabadan inince, ben de peşinden ilerledim.
Gözyaşları, Diane’in yanaklarından süzülüyordu. Yü
gın
zünde, ‘Kahretsin bu nasıl oldu!’ ile ‘Bir daha hamile kala
bileceğimi hiç düşünmezdim’ arası bir ifade vardı.
usa
Diane’in on üç yaşındaki kızının önünde ağlamak is
temeyeceğini bilerek, “Ashley!” diye seslendim. “Bemie
ökk
ak
Saçlarının arasından, “Bu harika,” diye fısıldadım. Oy
lam
saki içimdeki hain ses, niçin ben değilim, diye sorguluyor-
du. Neden? Sadece bir şans daha istiyorum.
aka
O sırada Diane burnunu o kadar sert çekti ki adeta kulak
zarım çınladı. “Gecikmemin sebebi bir çeşit tiroit sorunun
ıY
dan kaynaklanır sanıyordum. Bana kilo vermeme yardımcı
olacak bir hap yazardı.”
gın
Bunun üzerine kahkaha atmama hâkim olamadım. Duy
gusal dengesizliği benimkiyle bir olan bir arkadaşa sahip
usa
olmak, çok rahatlatıcıydı. “Haydi gidelim,” diyerek koluna
girdim. “David’in başını fırına sokacağına dair dedikodular
ökk
geçirdim.
Bir zamanlar, kederin zaman içinde yok olacağına ina
K
ak
Emma için tuttuğum matem, babam son nefesini verdi
lam
ğinden bu yana ellerimi zincirleyen, içimde bir fırtınaya dö
nüşen donuk bir sismiş gibi geliyordu bana.
aka
Şimdi bu iki insan, parmaklarını kalbime geçirip sımsıkı
sıkarak, beraber dans ediyordu.
ıY
Bu kutuya en son ne zaman bakmıştım? Ne zaman onun
eşyalarına dokunmuştum? Anne oluşumu kutlayan tebrik
gın
kartlarım kaç kez baştan okumuştum?
Emma’nm hatıra kutusu, yaklaşık beş yıldır çalışma ma
usa
samda duruyordu. Başlarda kutuyu, büyükannemin hediye
ettiği, alt kattaki antik masanın üzerinde tutuyorduk.
ökk
mek istememişti.
Sadece üzerine Emma’nın adının işlendiği pırıl pırıl du
leen
ak
beş günüydü. O olmadan hastaneden eve dönüşümü anım
lam
sadım. İnsanların sadece filmlerde bayıldığını sanırdım.
Ancak Emma’nın odasının önünde durduğumda benim de
aka
yaptığım bu olmuştu.
Ryan, düşmeden hemen önce beni yakalamıştı.
ıY
Kapağı yeniden kaldırıp kutunun içindeki soluk pembe
bir karta uzandım ve Emma’nın ayak iziyle şekillenen mü
rekkebe dokundum. Buruşuk ayak tabanına ait her bir çizgi
ve kıvrımı dikkatle inceledim.
gın
usa
Rengârenk bir patiği burnuma yaklaştırıp, kokusunu de
rin derin içime çektim. Patiğin yünü aynı maun kutu gibi
ökk
uçup gittiği gibi yok olacak olsa da anılara bir süre daha
tutunabilmek için en azından...
K
ak
de kalamayacağımı fark edene kadar minik bebeğimi ku
cağımdan bırakmadım. Er ya da geç beni eve gönderecek,
lam
bebeğimi bırakmamı isteyeceklerdi. Söylediklerini yap
maktan başka çarem yoktu.
aka
Babam öldükten sonra sırasıyla acil, bekleme salonu ve
dışarıdaki park alanından geçerken, annemi yanımdan ayır-
ıY
mamıştım.
“Onu terk edemeyiz,” diye feryatlar etse de babamı ar
kamızda bırakmıştık.
gın
Babamla son bir kez daha oturmasına izin vermeyi dü
usa
şünsem de buna izin vermek, ayrılık acısını iki kez yaşamak
zorunda bırakırdı bizi.
ökk
parmaklarımı.
Hayat kırılgan, kederse dayanıklıydı.
Emma’nın ölümünden bu yana hangisi kazandı emin de
leen
ğildim.
Ne yaptığını, neler düşündüğünü merak ederek, Ryan’ı
ath
ak
Hayat, ölüm, evlilik...
lam
Her biri geçici, her biri ebediydi.
Hayatta gökkuşağının peşinden ya gidersin ya da git
aka
mezsin.
Patiğe bir öpücük kondurup, kutunun içine geri yerleştir
ıY
dim. Ardından nemli yanaklarımı silerek, kapağı kapattım.
gın
Jbrtesı sabah güneş perdelerin arasından odamı aydın
usa
latırken, gözlerimi açtım ve tüm yaşananları unuttum.
Ryan’ın beni terk ettiğini, babamın öldüğünü çıkardım
ökk
ak
olur diye umuyordum.
lam
Aklımı işime -sevemediğim yine de orada seneler, se
neler, senelerce çalışmaya devam ettiğim işime- vermeye
aka
çalıştım.
Ryan yeni bir şeyler denememi, başka bir alanda uzman
ıY
laşmamı önerse de ben yapamamıştım. Hatta bir seferinde
daha büyük hayaller kurmak için beni cesaretlendirmişti.
gın
Oysa ben hayatımın bir noktasında, sorgusuz sualsiz mev
cut durumu kabullenen biri haline gelmiştim.
usa
İşime tahammül edecek sabnm kalmamıştı. Ancak ça
lıştığım yeri sevmesem de orada güvendeydim. Orada ney
ökk
ak
başladı.
lam
Kimilerinin arabaları kovalayan köpekleri olurdu. Be
nimse uçak kovalayan bir köpeğim vardı. Evimin Phile-
aka
delplıia Uluslararası Havalimanfnm iniş istikameti üze
rinde olduğunu düşünürsek, köpeğim gerçekten meşgul bir
ıY
hayvandı. En azından daha büyük şeyler hayal etmiyor diye
kimse onu suçlamıyordu.
gın
Tam o esnada telefon çaldı. Kapıyı açıp, Poindexter’a
seslendim. Fakat uçak kovalamaya o kadar dalmıştı ki beni
usa
duymadığından emindim.
“Alo?”
ökk
“Bayan Murphy?”
Sesi duyunca korkudan iki büklüm oldum. Resmiyet
-G
“Köpeğiniz...”
Verdiği tepki, gülümseme hakkmdaki teorileri çürüt
K
ak
rını kontrol etmeyi unuttum.”
“Bunu yapabiliyor musunuz?” diyen sesi, şüpheyle yükseldi.
lam
“Ah, evet,” diye uydurdum. “Havalimanı, planlarını ci
vardaki köpek sahiplerine uygun hazırlıyor.”
aka
Ne diyeceğini bilemeyen kadın susmuştu.
Başka bir şey söylemesine fırsat vermeden, “İyi günler,”
ıY
diyerek telefonu kapattım.
Arka kapıya geldiğimde Poindexter havlamayı kesti.
gın
Sevinçten nefes nefese kalan köpek, kuyruğunu sallayarak
içeri çağırılmayı bekliyordu.
usa
Bir de köpeklerin gülmediklerini söylerlerdi. Bunu her
kim söylemişse, Poindexter’m uçakları kovaladıktan sonra
ökk
yordu.
İş arkadaşlarım beni, nispeten normal ses tonlarıyla kar
şıladılar. Yokluğumu bir çeşit tatil olarak mı algıladılar diye
düşünmeden edemedim.
Yan kabinde çalışan Jane, “Nasıldı?” diye sorabilirdi
belki.
ak
Ben de, “Hoştu,” diye yanıtlardım. “Çiçekleri ve geçidi
lam
görmeliydin. Kırk kadar araba vardı.”
“Haydi canım,” diye karşılık verirdi o da.
aka
“Birkaç hafta önce Ryan’la ayrıldığımızı duydun mu?”
Başını sallayarak, “Gerçekten çok yoğunmuşsun. Tekrar
ıY
hoş geldin,” derdi.
“Cooper dosyası nerede?” Genel Müdürümüz Blaine
McMann’in sesi düşüncelerimi bıçak gibi kesip, bana ay
gın
rılan yas tutma süresinin de resmen sona erdiğinin işare
usa
tini verdi.
Sandalyemi çevirip bakışlarımı kaldırdım. Hakikaten
ökk
ak
ladı. Bir yukarı, bir aşağı... Bir yukarı, bir aşağı. Tıpkı atari
lam
salonlarındaki hareketli hedefleri andırıyordu. Acaba paket
lastikleriyle alnının ortasına hedef alarak, kaç puan kazana
aka
bilirim diye merak ettim.
Kendime hâkim olamayarak gülümsedim.
ıY
Belki de geçen haftalarda hissettiğim duyguların acı
sı şimdi çıkıyordu. Ancak kontrolü ele almak neredeyse
imkânsızdı. gın
O an, bir doksan sekizlik Blaine McMann’i tüylü bir ör
usa
dek başıyla hayal edince, tekrar güldüm.
Blaine durdu ve bana baktı. “Bunun komik olduğunu mu
ökk
düşünüyorsun, Murphy?”
Hiçbir şey demeden yalnızca başımla onu onayladım.
-G
ak
Bir şeyler peşinde olabileceğini düşünmeme rağmen ba
lam
şımı iki yana salladım.
Blaine, kişisel sorunların işten ayrı tutulması gerektiği
aka
hakkında nutuk atmaya başlamıştı. Onu göz ardı edebile
cek kadar uzunca bir süre gülmeyi kestim ve düşüncelerime
ıY
daldım.
Ryan’ın dediği pek çok şeye itibar etmek için bekleni
gın
len fırsat gelmeyebilirdi ama bir konuda haklıydı. Bu işten
nefret ediyordum. Elimden ne yazık ki bir şey gelmeyerek,
usa
Blaine’in saçmalıklarına katlanmaya devam ettim.
Peki niye?
ökk
Emma öldüğünde J
Tannm. Burada öleceksem, böyle mi hatırlanmak isti
ng
yordum?
Kesinlikle hayır!
Lo
ak
Poindexter haklıydı. Bir uçak bulup, onu kovalamalıydım.
“Beni dinliyor musun?” Blaine yüzüme o kadar çok yak
lam
laşmıştı ki saçıma çarpan nefesini hissedebiliyordum.
Göz göze geldiğimizde cesaret duygusu içimde gezini
aka
yordu. Blaine’in ağzını ilk açtığı günden bu yana yapmak
istediğim bir şeyi yaptım.
ıY
Ona çenesini kapamasını söyledim.
Sandalyemin üzerine çıkıp, anı daha unutulmaz kılmayı
gın
planlıyordum fakat ciddi yaralanma, ölüm ya da mahcup
olma ihtimalini düşününce sadece ayağa kalkmayı tercih
usa
ettim.
Blaine’in son moda, çerçevesiz gözlüğünün arkasındaki
ökk
yardı ki?
“Dinliyor musun sen beni?” diye sordu öfkeyle.
leen
ak
dilimde bekliyor gibiydi. Söylemek çok doğal gelmişti.
Arkamdaki sandalyeme asılı olan çantamı çekip aldım.
lam
Çalışma masamdaki Poindexter’ın fotoğraflarını toplayıp,
koridora doğru dönerken Blaine tek kelime etmedi.
aka
Ofis olarak kullandığım kabinin girişinde durdum. Si
yah evrak dolabına döndüm ve Cooper dosyasını nerede
ıY
bıraktıysam tam da orada buldum. Çalışma masama dos
yayı çarparak, Blaine’e bir kez daha ters ters baktım. Sa
dece bir kez. gın
Çıkışa doğru sert adımlarla ilerlerken, iş arkadaşlarımın
usa
bu cesur hareketimi avuç patlatan alkışlarla takdir ettiğini
hayal ediyordum. Zihnimin içinde “Bemie, Bemie, Ber-
ökk
istersem o olabilirdim.
Gün benim günümdü. Hayat, benim hayatım...
leen
ıY
- U. Ğ. LRFLVR
gın
E
rtesi gün öğlene kadar Poindexter’la birlikte, evdeki
usa
tüm karbonhidratları tükettik.
Hazır dolaplarım boşalmışken, market alışverişim ve
ökk
ak
Alışverişe gelen diğerleri çene çalıyor, etrafa bakınıyor,
lam
ürünleri inceliyor ve satın alıyorlardı. Eneıji patlamasıyla
ışık hızında ilerleyen müşteriler, bir yandan konuşup bir
aka
yandan hedeflerine yürüyorlardı.
Yüzlerin ve seslerin bulanıklığı başımı döndürse de bi
ıY
rinin omzuna dokunmamak için kendimi zor tutuyordum.
O mükemmel yabancı, “Evet?” diye sorabilirdi belki.
gın
Ben de, “Babam öldü,” diye açıklardım.
Yabancı bir an kaşlarını çatardı. Ardından halime acır
usa
mış gibi ağzından bir ses çıkarır, yanından geçen birine ba
şını sallayarak, omzuma dokunurdu.
ökk
hissediyordum kendimi.
Bunların üstüne bir de Ryan’ın beni terk ettiğini ekler
leen
yanışmasına katılınız.
“Hanımefendi.” Hayalimin parçası olamayacak kadar
gerçek ve yakından gelen sabırsız bir ses bana sesleniyordu.
“Pamuk reyonunun önünde duruyorsunuz.”
Uzunca bir süre kadının sinirden çattığı kaşlannı incele
dim. Hayali huzur dolu dünyam sona ermişti.
ak
Yüz kremlerine doğru ilerlerken, “Özür dilerim,” diye mı
lam
rıldandım. Gözenek sıkılaştıncı bir maske alıp şeker reyonuna
doğru ilerledim. Şokta olabilirdim, fakat aptal da değildim.
aka
Eve döndükten bir saat sonra hem yüzüm hem de midem
yanıyordu. Koridordaki dolabın karanlık, derin köşelerin
ıY
den düğün videomu bulup çıkarttım.
Babamın kitabındaki ilk bulmacayı çözmek için biraz
daha uğraştım. Üç dakika kelimelere odaklandıktan sonra
gın
pes ettim. Geçmişi tekrar hatırlamak istemiştim çünkü o za
usa
manlar her şey daha canlı gözükürdü gözüme.
Video kaydını hızlıya sararak, en sevdiğim kısmında
ökk
pratik yapmıştık.
Lo
ak
şey ifade etmediği gerçeği adeta beni boğuyordu.
Bir parti sırasında düğün kasetime rastlayan birine ne di
lam
yecektim? Sanırım bir daha parti de vermeyecektim.
İlgisizce elimi sallayıp, “Bir halk tiyatrosu,” derdim.
aka
“Üniversite mezuniyetinden sonra kısa süreliğine sahnele
nen bir oyun.”
ıY
O sırada telefon çalınca televizyonda gülümseyen yüzle
ri görmekten bıkarak, arayanın da kim olduğunu öğrenmek
istemeyerek gözlerimi kapattım. gın
“Bayan Murphy?” Telesekreterin bip sesi duyulduk
usa
tan sonra tiz bir bayanın sesi gelmeye başlamıştı. “Köpek
Akademisi’nden arıyorum. Adım Pat Diller.”
ökk
ak
iadesini, Poindexter’ın okulun içine patisini bile sokamaya-
lam
cağını garanti altına almak için ödedikleri ufak bir meblağ
olarak görüyorlardı.
aka
Şansımın döndüğünü umarak, eski meşe sehpanın üzeri
ne parmağımı vurunca, Poindexter kapıya doğru ayaklandı.
ıY
Ses yüzünden aptal aptal havlayarak sivri dişlerini gösterdi.
“Ben yaptım, şapşal!”
gın
Sanki şapşal olan benmişim gibi bana yan yan bakarak,
başını benim tarafıma doğru eğdi. Boğazının derinliğinden
usa
alçak bir hırıltı çıkartarak, kapıyla duvarın arasındaki çatla
ğa yeniden yoğunlaştı.
ökk
içeri girdi.
“Demek şimdi ne kapıya ne de telefona cevap veriyorsun.”
ath
ak
vermiş, hasta diye doğruca evine yollamıştı.
Diane müdürün odasına gidene kadar teninde o ka
lam
dar çok leke belirince, müdür, öğrencinin bütün vücudu
na yayılabilecek kadar erfder görülen ne tür bir hastalığı
aka
varsa, etrafa yaymadan önce onun okuldan çıkartılmasını
istemişti.
ıY
“Beni dinliyor musun?” Diane’in lekeleri, yanaklarını
ele geçirmekle tehdit ederek, alnına doğru ilerliyordu.
gın
Onu en son ne zaman bu kadar duygusal gördüğümü ha
tırlayabilmek için kendimi zorlayarak, tek kelime etmeden
usa
başımı salladım.
Diane elimdeki şarap şişesini aniden çekti ve bir elini be
ökk
ak
de her türlü gerginliği midesi kaldırmıyordu.
lam
“Ben-” Sanki dünyayı kurtaracak bir planı varmış
gibi elini göğsüne koyarak, “-buraya seni bunalıma gir
aka
mekten kurtarmaya geldim,” diye karşılık verdi Diane
sözlerime.
ıY
“Bunalım mı?” Şimdi de o beni sinirlendiriyordu. Ba
kışma karşılık verip omuzlarımı dikleştirdim. “Sorun ne?
gın
Benim bunalımlı ruh halim seni utandırıyor mu?”
Diane’in kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı. “Yanlış anlama,
usa
tatlım. Bir ruh hali içinde olman bile iyiye işaret. Şimdi sadece
bu eneıjiyi yolumuza devam etmeye yönlendirmeliyiz.”
ökk
Sanki yeni hayata yer açmak için eskisini kapı dışan et
mek istermiş gibi sokak kapısına işaret etti. Pekâlâ. Çocuk
-G
oyuncağı.
“Öncelikle bana tatlım deme,” dedim. “Aynca ne deme
ng
ak
Diane düzenlediği abur cuburu kucaklayıp bir topuğu
nun üzerinde döndü ve mutfağa doğru ilerlemeye başladı.
lam
Şaşkınlık ve inanamama, beynimi zonklatıyordu. “Nere
ye gidiyorsun?”
aka
“Markete ve sen de benimle geliyorsun,” dedi Diane,
köşeyi dönüp kayboldu. Çöp bidonunun kapağının duvara
ıY
vuruşu gayet net duyulmuştu.
İşte bu dikkatimi çekti.
gın
“Sakın...” Beslenme unsurlarımın çöpe atılıyor olmasıy
la cümlem yanda kalmıştı.
usa
“Tamamdır.” Yakında eski en yakın arkadaşım olacak
olan kadın, tekrar göründü ve beni dirseğimden yakaladı.
ökk
“Ah, doğru.”
Birbirimize baktık. Yıllar boyu birbirinin içlerinden ge
Lo
baktım.
Onun bakışları yumuşarken benim görüşümse gözyaşla-
K
rıyla bulanıklaşmıştı.
Bana sarılmak için kollarını açınca ben de kollarımı beline
dolayarak ona sarıldım, kuvvetinin ve güçlü kararlılığının bede
nime akmasını diledim. “Sana kaltak dediğim için üzgünüm.”
“Sorun değil,” dedi Diane yumuşak bir sesle. “Şaşkın
lık ve şeker yüzünden kafayı sıyırdığından, en yakın arka
ak
daşına ‘kaltak’ diyebilme hakkına sahipsin.” Benden biraz
lam
uzaklaşarak konuşmasına devam etti. “Biraz temiz hava
alınca daha iyi olursun. Söz...”
aka
Markete gitmenin temiz hava içerdiğinden emin değil
dim, fakat tartışacak mecalim yoktu. Hele bir de Diane bir
ıY
görev üstlenmişken...
“Acele etsen iyi olur,” dedi Diane, Poindexter’ın uzandı
ğı kanepeye doğru çenesiyle işaret ederek. “Yoksa ne alış
gın
veriş için ne de itaat okulu için vaktimiz kalır.”
usa
Yüzümü buruşturup, umutsuzca başımı iki yana salladım.
Diane dudaklarını birbirine bastırdı. “Ah, canım. Burcu
ökk
ak
duygusu, hâlâ üstümdeydi. Keşke beni terk ettiğinde kapının
kilidini değiştirseydim diye hayıflanırken buluyordum ken
lam
dimi. Bu, hem onun geri dönmesini hem de iyi niyetli olsa da
sinirimi bozan arkadaşımın evime dalmasını engellerdi.
aka
Diane’i ne kadar çok seversem seveyim, hayatın devam
edeceği konusundaki ısrarları yüzünden cinayet işleme fikri
ıY
aklıma gelmiyor değildi.
Anladığım kadanyla Diane yeniden doğmanın -yani be
gın
nim yeniden doğmamın- makyajla başlaması gerektiğine
inanıyor, bu da beni sabırsızlandırıyordu.
usa
Daha da kötüsü, bir alışveriş merkezinin alelâde bir
kozmetik mağazasına da gitmeye niyeti yoktu. O, alışveriş
ökk
gıcırdıyordu.
Satış görevlisi kız bize baktığı an, yaklaşan felaketi sez
leen
diktim gözlerimi.
İşlenmiş yazıyı okuyunca şaşkına döndüm.
K
Brittany.
Aman ne hoş.
Brittany, benim mükemmelden biraz kaymış olan gö
rüntüm üzerinden, şüphesiz, ne kadar komisyon kazanaca
ğını hesaplayarak, boğazını temizledi. “Yardımcı olabilir
miyim?”
ak
Ben başımı iki yana sallasam da Diane kolumu çimdik
lam
ledi. Hem de sertçe...
Ciddi bir ses tonuyla, “Evet,” diye yanıt verdi Diane.
aka
“Arkadaşım son zamanlarda epeyce kötü haber aldı ve bi
raz kendine gelmeyi hak ediyor.”
ıY
Epeyce kötü haber. Sanınm bu, hayatımdaki patlayışı
özetlemenin tek yoluydu.
gın
“Aklınızda bir şey var mı?” diye soran Brittany, beni ol
dukça yakından inceliyordu.
usa
Ellerimle yüzümü kapayıp, çığlık atarak kaçmamak için
kendimi zor tutuyordum.
ökk
merak ediyordum.
“Bir ruj alıp çıkacağım.”
Lo
dökülüyordu.
“Koruma mı, onarım mı?” diye sordu Tiffany.
Yas tutmaya ne dersin? demek istedim. Ya da yaklaş
makta olan bir boşanmaya?
Kızlaı m ışık saçan yüzlerine bakıp her gün işe nasıl gel
ak
diklerini merak ettim. Araba kullanamayacak kadar genç
oldukları belliydi. Acaba aileleri mi onlan işe bırakıyordu,
lam
yoksa otobüse mi biniyorlardı?
“Hıınm...” Brittany hâlâ beni inceleyerek, başını yana
aka
doğru eğdi
Kesinlikle otobüse binmiyorlardı. Belki de şoförleri vardı.
ıY
Acınası durumuma son vermek için, “Koruma?” diyiverdim.
Başlarını aynı ifadeyle sallayarak, “Olmaz,” diye karşı
gın
çıktılar. Şahane. Alışveriş merkezine yaptığım gezinti, öz
saygımı baştan keşfetmek için mucizeler yaratmaya şimdi
usa
den başlamıştı.
“Kesinlikle onanm,” dedi Tiffany. *
ökk
sunuz?”
“Ya da uyuyamıyor musunuz?” diye ekledi Tiffany.
ng
tany’ye baktım.
“Ah evet,” diye yanıtladı Tiffany, başparmağıyla duvar
da asılı tabelayı göstererek. “Bu bizim sloganımız.”
Tabelayı okuyup ,geri adım attım.
Bizim en önemli değerimiz sizsiniz.
Ellerimle gözlerimi ovuşturdum. “Sadece dalga geçiyor
ak
dum, hakikaten öyleymiş gibi, anlarsın ya.”
lam
Tiffany söylediklerimi anlamayarak, “Ah,” dedi.
“Yüzünüzü böyle ovuşturmamalısınız,” diye araya girdi
aka
Brittany. “Kırışıklıklarınız daha kötü olacak.”
Dudağımı ısırıp sabırla ona kadar saydım.
ıY
Diane bıyık altından, “Gitsek iyi olur,” diye geveledi,
ardından dirseğimi biraz daha sıktı. “Bu sanırım kötü bir
fikirdi.”
gın
Haydi canım! Şimdi öyle mi düşünüyorsun?
usa
Tiffany başını sallayıp, burnunu buruşturdu. “Belki de
alışveriş merkezindeki daha büyük mağazaları gezmeli-
ökk
mekten utanmıyordum.
Diane, kendimi kaybetmek üzere olduğumu sezerek, ko
K
ak
sert bir ifadeyle. “Yoksa okullarda size terbiye vermiyor
lar mı?”
lam
“B ernier Diane, kadife eşofman altımdan tutarak beni
hızla kendine doğru çekti.
aka
Onu uzaklaştırabilmek için kollarımı stanttan çektim.
Brittany ve Tiffany birbirlerine sarılmış, sessizce ‘Yar
ıY
dım edin, burada kırışık yüzlü, orta yaşlı bir kadın bizi teh
dit ediyor’ alarmları çalarak, yavaş yavaş danışmaya doğru
ilerliyorlardı. gın
O an, Baştan Yarat çalışanlarından çok daha suratsız bir
usa
şeye dönüşmüşlerdi, en azından benim gözümde. Benim
için onlar, kadın ırkının en harika saçlarıyla mükemmelin
ökk
kaçık!
“Neye ihtiyacınız olduğunu biliyor musunuz?”
K
ak
kilsen iyi olur,” dedi.
lam
“Çekilmezsem ne olur? Kafama ahizeyle vurarak mı ba
yıltacaksın beni?”
aka
Başını iki yana sallayarak, güvenliği arayacağını söyledi.
Bana stanttan uzanmaya çalışan Diane, “Tekrar söylü
ıY
yorum,” dedi tatlı tatlı. “Çok fazla stres altındaydı.” Sonra
bana bakıp tehditkâr bir ifadeyle, “Bemie. Gidiyoruz. He-
men!” diye ekledi.
gın
Benden uzak dur dercesine bakınca Diane geriledi. Ben
usa
de hedefime geri döndüm. “Koruyucu kremler nerede?”
Brittany telefonu çevirirken, Tiffany de sağımda duran •
ökk
bir sıra kutuyu işaret etti. Kız gergin bir tavırla yutkununca,
ne kadar mutlu olduğumu inkâr edemezdim.
-G
Raftan önce bir kutu, ardından başka bir kutu alıp, süslü
karton kapaklarını yırtarak açtım ve pahalı camdan şişeleri
standm üzerine sertçe koydum.
ng
ak
şeye dönüşmüştü. Cildi tamamen itfaiye kırmızısı rengine
bürünmüştü.
lam
Stant ikizlerinin bunun için de bir kremleri var mı, me
rak ediyordum.
aka
“Hemen. Oradan. Çık.”
Dolu dolu bir saniye boyunca söylediği şeyi düşündüm.
ıY
Gerçekten, düşündüm. Sesinin tonu o kadar ikna edici bir
otoriteye sahipti ki isteğine boyun eğecektim. Fakat o sıra
gın
da Brittany ölümcül bir hata yaptı.
Konuştu.
usa
“Etfet. Çık git buradan hemen. Buraya ait değilsin sen.”
Sınırlarımı zorlayan söyledikleri değil, söyleyiş biçimi
ökk
ak
etmediği kesindi, fakat kendimi canlı hissediyordum ve bu
his... güzeldi.
lam
“Biliyor musun?”
“Ne?!” Diane’in çileden çıkmış ses tonu, standın üzerine
aka
çıktığımdan beri değişmemişti.
“Haklıymışsın,” diyerek başımı salladım. “Bunu daha
ıY
sık yapmalıyız.”
gın
O gece, defterin ilk bulmacasını çözmek için tekrar kolları
usa
sıvadım. Bu sefer şifrelenmiş harfleri başka bir kâğıda geçi
rerek, bir zamanlar bunlan nasıl çözebildiğimi hatırlamaya
ökk
çalıştım.
-G
“Hayat oyunu, iyi bir ele sahip olmak değil, kötü bir
K
lam
aka
“ORFMERĞ ÇLIAIBR ZC E ZĞ H TH BH N VLR B Ğ R Z Z V G V
CLAM FMBMĞÜPÜE. ”
ıY
-RMEL WÜLFCB
gın
E
rtesi gün öğleden sonra yere oturup, erkek kardeşim
usa
Mark’m, hâlâ dolapta asılı duran babamın spor ceket
lerine dokunuşunu seyrettim. Her bir kol manşetine, yaka
ökk
ettiğinin kanıtıydı.
Lo
ak
sonra bir daha arkasına bakmamıştı. Ayn geçen yıllar, ara
lam
mızda oluşan tuhaflığı hep ortaya koymuştu.
Aynı anne ve babaya sahip olabilirdik, aynı çatı altında
aka
da büyütülmüş olabilirdik ama Mark’la ben şimdiye kadar
hiç ortak deneyimler yaşamamıştık.
ıY
Şimdi ise kederimizi paylaşıyorduk.
Dizlerimi çeneme kadar çektim. Canlı bir şekilde ko
gın
nuşmaya çalışarak, “Bunları giymeni o da çok isterdi, de
ğil mi?” diye sordum. Babamın bir daha o ceketleri giye
usa
meyeceği gerçeğini hatırlamamak için bakışlarımı başka
tarafa çevirdim.
ökk
yordu.
İfadesi değişmemişti ama yüzünde beliren yürek acısı
leen
gezdirdi.
“En sevdiği buydu, biliyor musun?” Sesimdeki aşırı
K
ak
Evet, belki de.
lam
Mark ceketi askıdan çıkarıp incelemeye başladı. Sanki
ceketin kollan onu her an boğazlayabilirmiş gibi onu biraz
aka
uzağında tutuyordu.
“İnanılır gibi değil,” dedi Mark tekdüze bir sesle, ardın
ıY
dan bana baktı.
•• •
Üzgün bakışlarıyla karşılaşınca, tebessüm etmeye zorla
dım kendimi.
“İnanılır gibi değil.”
gın
usa
Yüreğim burkuldu bir kez daha.
Mark’ın gözleri yaşlar yüzünden parlıyordu. “Hasta bile
ökk
değildi.”
Başımı iki yana sallayarak, “Değildi,” diye karşılık
-G
verdim.
Bir süre sonra Mark askıyı dolaba astı ve koşar adımlarla
ng
indi.
“Seni sonra ararım, anne!” dedi kapıyı çarpıp çıkmadan
K
önce.
Babamın ceketlerine bakarak, annemlerin yatak odasın
daki yıpranmış halıya geri bıraktım kendimi. Yalnız, isten
meyen, yakında unutulacak olan ceketlere...
Annem aşağıdan, “Gel de bir şeyler ye,” diye seslendi.
Oturduğum yerden uzanıp, dolabın kapağını kapattım.
ak
Bazen yüzleşmeye hazır olmadığınız gerçekleri ortadan
lam
kaldırmak, işleri kolaylaştırıyordu.
Peynir, kraker ve bir avuç dolusu üzümü mideye indir
aka
dikten sonra, annemin mutfak masasına dizdiği birtakım
belge işlerine kafa yordum.
ıY
Cenaze evinin hazırlamış olduğu on ölüm belgesi, bana
babamın hayatını yok etmeye kurulu bir görev gibi geli
yordu. gın
Doldurulması gereken sigorta belgeleri, bildirilmesi ge
usa
reken emeklilik hesaplan ve aranması gereken bankalar
vardı. Her birini san bir not defterine karalarken, listenin
ökk
nuşmasını sürdürdü.
“Nasıl olduğumu sormak için her akşam anyor.”
leen
yordum.
Sarı sayfalı deftere baktım. Gözlerim kelimeleri görmü
K
ak
Yetersizlik hissi yerini terk edilme duygusuna bı
lam
rakmıştı.
Ryan nasıldü Hilekâr, ahlaksız, soğuk yenecek bir inti
aka
kamı hak eden biriydi.
Annemi, Ryan’ın gidişi ya da iş hayatım hakkındaki de
ıY
ğişiklikler konusunda bilgilendirmeyi gerekli görmemiş
tim. Beni hâlâ cenaze için izinde sanıyordu.
gın
Kendi derdi ona yeterdi zaten.
“İyi anne. Selamlarını yolladı.”
usa
“Çalışıyor mu?” diye sordu sesini birkaç oktav yüksel
terek. Verdiğim cevabı yutmadığından adım gibi emindim.
ökk
zorundaydım... derhal!
Evlilik hayatımdaki başarısızlığı dile getirmeyecektim,
leen
ak
Gözlerimi kırpıştırdım. “Efendim?”
lam
“Bir görevliye vurdum.” Kurduğu cümle gayet doğalmış
gibi cılız omuzlarını silkti. “Dudağını patlattım. Bahşiş ku
aka
tusunun fazla yakınından geçmişti,” diye devam etti tekrar
omzunu silkerek. “Aşın tepki vermiş olabilirim.”
ıY
“Öyle mi?”
Anlaşılan çıldırmak bizde genetikti. Ben de kalkmış
gın
New Jersey’de çok uzun süre yaşadığımdandır diye düşü
nüyordum.
usa
Gülmemek için dudağımı ısırdım. Haydi ama... ortadaki
görüntü paha biçilemezdi. Görünüşe göre biz Caroll Ailesi,
ökk
lemiştim.
Babamı özlemiştim ama annemin kendini ne kadar ka
leen
ak
kika sonra birlikte parlak öğlen güneşi karşısında gözleri
lam
mizi kısarak sessizce yürüyorduk.
“Ryan’dan belgelere yardım etmesini istemelisin,” dedi
aka
annem. “Bu tür şeylerle arası iyidir onun.”
“Bakanz,” desem de bu imkânsızdı.
ıY
Annem dilini şaklattı. “Tek başına halletmen için biraz faz
lalar.”
gın
Ona Ryan’la olanlardan bahsetmek için mükemmel bir za
mandı fakat başaramıyordum. Annem Ryan’ı severdi. Severdi.
usa
Ryan’m sadece yeni bir ilişki peşinde koşmadığını, aynı
zamanda yeni bir çocuk sahibi olacağını söyleyerek, hayal
ökk
ak
ban bana vermişti. Evlenmeden önce.”
lam
Kahretsin!
“Bulurum şimdi.” Evrakları masaya bıraktım ve başımı
aka
zın üstündeki koridor lambasını yaktım. “Bir şeyler bulma
da üstüme yoktur. Ciddiyim. İstersen Ry... herkese sorabi
ıY
lirsin.”
Birkaç dakika boyunca koridora, dolabın yanına, mobil
gın
yaların altlarına baktık. Annem süveterini çıkarıp silkele
meden önce, trençkotunu iyice aradık.
usa
Hiçbir şey çıkmadı. Hiçbir şey.
“Bir yerlerde olmalı.” Soğukkanlı görünmek adına elim
ökk
ak
aşırıya kaçmış olduğum gerçeği, beni hüsrana uğratmaya
lam
başlamıştı.
Dizlerimin üstüne çöktüm ve sinirle nefes alıp verdim.
aka
Yol bitmiş, başarısız olmuştum.
İşte o an, onu gördüm. Kummuş bir akçaağaç yaprağının
ıY
kıvrılan kenarının altında bir panitı... Annemin küpesinin
arkasıydı bu.
Etrafındaki yapraklan dikkatle incelerken, umutla heye
gın
canlandım. Aradığım şeyi buluncaya kadar yaprakları tek
usa
tek kaldırdım. Altın küpe arkasının hemen yanında duran
amber taşından oluşan küpeyi gördüm.
ökk
girmiştim.
Avucumun içinde taşıdığım bu seferki minik eşyayı ona
Lo
ak
su yaşasam da o sabah kanepeden gelen horultuları hatırla
dım ve son birkaç günün trajedisi daha da kötüleşti.
lam
Sol tarafımda kalan marketi görünceye kadar kafamda
gitmeyi planladığım bir yer yoktu.
aka
Asla yemek için yapılan alışverişlerden zevk alabilen bir
tip olmamıştım. Asla. Yine de gıcırdayan bir alışveriş arabası
ıY
nı yiyeceklerle doldurma fikri cazip geldi birden. Küllerimden
yeniden doğacağım yer burası olacaktı; mahallemdeki marke
gın
tin besin değeri bakımından zengin, kalori yüklü reyonları...
Arabamı park alanına çekip ön camdan bakmaya başla
usa
dım. Alışverişe gelen diğer kişiler, arabalarını doldurmakla,
alışveriş arabalarını itmekle, yollardaki çocuklarını topla
ökk
makla meşgullerdi.
Onlar hayatlarının basamaklarını çaba sarf etmeden ku
-G
hiçbir zaman...
Orada ne kadar uzun süre oturdum bilmiyorum. Fakat park
Lo
ak
mal bir akşam geçirmeyi bekliyordum. Ryan televizyon
lam
izleyecek, ben de kitap okuyacaktım. Ancak Ryan surat as
mış, önemli bir şey söyleyeceğini ima etmişti.
aka
O bakışı elbette daha önce de görmüştüm ama hep baş
kasına yönlendirilmişken...
ıY
O gece, bakışları banaydı.
“Biriyle tanıştım.”
Bu iyi miydi, kötü müydü?
gın
Düğünümüzde ettiğimiz yeminler geçmişti zihnimden.
usa
Ellerimi dizlerime dolayarak söylediği kelimeleri yeniden
düşünmüştüm. “Onu tanıyor muyum?”
ökk
ak
daha iyisini biliyordu.
lam
“Ne oldu?” diye sordum, kapıyı açarken. “Nerede yaşa
dığını mı unuttun?”
aka
Ryan yavaşça başını iki yana sallayarak, “Annen aradı,”
diye karşılık verdi.
ıY
Hay aksi! Annem, evliliğimin devrilişini böyle öğrensin
istemezdim. Ben dünyadaki en kötü çocuktum.
“Ona söylemedim,” diyen Ryan, çenesiyle salonu işaret
etti. “İçeri girebilir miyim?”
gın
usa
Tereddüt etmiştim. Fakat buna izin versem mi, verme
sem mi diye düşünürken Ryan, beni geçerek içeri girmişti
ökk
bile.
“Babanın evraklan için yardıma ihtiyaç duyabileceğini
-G
söyledi.”
“Sen de her şeyi bırakıp buraya mı koşturdun?” dedim
sert bir tavırla. “Kendim halledebilirim.”
ng
başını salladı.
Omuzlarımı dikleştirip ellerimi belime koydum. “Önce
ath
ak
Kuracağı saçma sapan cümleyi sonuna kadar dinlemeye
lam
niyetli değildim. “Belki de ailemi, şu hamile yelloz metresin
le o minik kaçamağınıza başlamadan önce düşünmeliydin.”
aka
Ryan’ın tüm vücudu gerildi. “Sakın...”
Onu kolundan tuttuğum gibi kapıya kadar çekiştirdim.
ıY
“Hayır! Asıl sen sakın bit daha buraya haber vermeden gele
yim deme. Burası benim evim, senin değil.” Elimi göğsüme
koydum. Yanaklarımı ateş basmıştı. Hatta öfkeden gözüm
gın
bile döndü diyebilirdim. “Sen yatağmı seçtin, git orada yat.”
usa
Bir an için Ryan’ın beti benzi attı. Bu ufak cinnetimin
onu şaşırttığını fark etmiştim.
ökk
merdivenlere oturdum.
Derken gözüm, hâlâ taktığım alyansıma kaydı.
Eğer biraz olsun gururum olsaydı, daha terk ettiği ilk gün
altın yüzüğümü Ryan’m yüzüne fırlatırdım. İnkâr etmenin
hayatımda büyük bir yer kapladığına inanıyordum. Hiçbir
şey yapmamanın rahatlığıyla büyümüştüm ben.
ak
Üçüncü zorlayışın ardından yüzük avucumun içindeydi.
lam
Bir zamanlar, bu sade, altın daire benim için umutlarım,
hayallerim, sevgim, ailem ve Ryan anlamına gelirdi. Şimdi
aka
ise bir anlamı yoktu.
Ölüm bizi ayırıncaya dek.
ıY
Parmağımda kalan ize baktım. On dört seneden geriye
bir iz bırakmıştı.
gın
Poindexter arkamdaki merdivenlerden hızla aşağıya indi.
Yanımda durdu ve kocaman, endişeli gözleriyle beni inceledi.
usa
Kapıya doğru işaret ettim. “îşte tartışmalarla böyle başa
çıkılır, dostum.”
ökk
olma sanatıdır. ”
Lo
-Earl Wilson
leen
ath
K
ak
Q ) ö r tû in c ü ( $ ö û im '
lam
aka
“UMJMĞĞM JM DM NVLRORTVBVK RB N IJIZ UM ĞM
F IE R ZLV N V E UM ĞM JM DAM ZĞM B RBPVGR
ıY
PHJAMZĞÜE. ”
-RLNREĞ UHNNMEP
gın
ütün gece bir sağa, bir sola dönüp durdum. Geçen bir
B kaç günün olayları, hızlıya alınmış bir film gibi bey
usa
nimde dönüyordu.
ökk
ak
şey yapmamanın rahatlığıyla büyümüştüm ben.
Üçüncü zorlayışın ardından yüzük avucumun içindeydi.
lam
Bir zamanlar, bu sade, altın daire benim için umutlarım,
hayallerim, sevgim, ailem ve Ryan anlamına gelirdi. Şimdi
aka
ise bir anlamı yoktu.
Ölüm bizi ayırıncaya dek.
ıY
Parmağımda kalan ize baktım. On dört seneden geriye
bir iz bırakmıştı.
gın
Poindexter arkamdaki merdivenlerden hızla aşağıya indi.
Yanımda durdu ve kocaman, endişeli gözleriyle beni inceledi.
usa
Kapıya doğru işaret ettim. “İşte tartışmalarla böyle başa
çıkılır, dostum.”
ökk
olma sanatıdır. ”
Lo
-Earl Wilson
leen
ath
K
ak
Q )ö rtJ ü s ıx M ($ ö û u ri/
lam
aka
“UMJMĞĞM JM DM NVLRORTVB VK RB N IJIZ UM ĞM
F IE R Z L V N V E UM ĞM JM DAM ZĞM B RBPVGR
ıY
PHJAMZĞÜE . "
-RLNREĞ ÜHNNMEP
B
gın
ütün gece bir sağa, bir sola dönüp durdum. Geçen bir
kaç günün olayları, hızlıya alınmış bir film gibi bey
usa
nimde dönüyordu.
ökk
ak
şey söylemedim.
lam
“Bayan Murphy?” Bayan Cooke’un sesi geliyordu.
Elimden geldiğince telesekreter taklidi yapmaya çalışa
aka
rak, “Üzgünüm, şu anda evde aramanıza cevap verecek biri
bulunmamaktadır,” dedim. “Bip sesinden sonra mesajınızı
ıY
bırakabilirsiniz.”
“Orada olduğunuzu biliyorum,” dedi Bayan Cooke.
gın
“Arabanız garaja park edilmiş. Köpeğinize bir ağızlık tak...”
“Biiip!” Komşum nasihat veremeden sözünü yarıda kes
usa
miştim bile.
Belki o da sabah vakitlerini seven biri değildi. Kim se
ökk
verdi ki?
Arka kapıyı açtığımda, Poindexter beni bekliyordu. “Sa
-G
ak
Bir hedef tablosu çizebilir, özgeçmişimi güncelleyebilir
lam
ve internetten gönüllü arayan yardım kuruluşlarını inceleye
bilirdim. Yerel aşevinde çorba dağıtabilir, görme engelliler
aka
için kitap okuyabilir, evden çıkamayanlara yemek götürebi
lirdim ya da... Aklıma gelen şey gülümsememi sağlamıştı.
ıY
Temizlik yapabilirdim!
Nereden başlayacağımı da çok iyi biliyordum.
gın
Merdivenleri çıktım. Ryan’m ofis olarak kullandığı, evi
mizin en ufak odasının kapısında durdum.
usa
Geçtiğimiz haftalarda gaza batırılmış bir bezin üzeri
ne kibrit çakmanın hayalini kurmuştum. Fakat beynimin
ökk
ak
ben neden birkaç haftamı baştan yazamayayım?
Kapının pervazına yaslandım ve Ryan’ın çalışma masa
lam
sının yanında duran raflara baktım. Çerçeveli sertifikalar,
plaketler, lisede kazandığı yüzme kupaları...
aka
Yüzme.
Büyüyüp de iş gezilerindeymiş gibi davranarak karı
ıY
sını aldatan bir erkek için oldukça uygun, pasif agresif
bir spordu. Y üzücülere karşı bir garezim olduğundan
değil... gın
O anda yüreğim adeta yanarken, tüm bedenimi bir öfke
usa
seli sardı. Gün ışığı, ofisteki perdelerin arasında dans eder
ken, tozlanmasınlar diye uğraştığım kristal kupaları ışılda
ökk
sarak baktım.
Hiçbirini çizmemiş ya da kırmamıştım.
ng
ak
Kristale bir şey olmadı. Çalışma masası... pek öyle denemez.
lam
Bir an hayal kırıklığına uğradım. Masadaki çöküntüye ba
karak kaşlarımı çattım. Ryan’ın masasını ezmek, beni biraz ra
aka
hatlatmış olsa da sonucunda kimin fayda göreceği konusundan
emin değildim. Bu yüzden B planına geçmeye karar verdim.
ıY
Kupayı kolumun altına aldım ve diğer kupaları kucakla
dım. İki, üç, beş yedi.
Harika. gın
Çalışma odasından hızla koridora çıktım. Poindexter ka
usa
fasını yatağın altından çıkarıp bana bakmış, ardından sak
landığı yere geri dönmüştü.
ökk
ak
Ryan’ın kupalarını fırlatmak, çalışma odasını yakmak
tan daha olgun bir davranış mıydı? Hem bu kupalar bana ne
lam
yapmıştı ki? Bu ufak yüzücülerin hiçbiri, geleceğin Bayan
M urphy’sini hamile bırakmamıştı.
aka
“Her şey yolunda mı?”
Evlerimizi birbirinden ayıran çitin arkasından Sophie
ıY
Cooke’un sesini duyunca irkiliverdim. Bu kadın hiçbir şeyi
kaçırmaz mıydı?
Her şey yolunda mıydı? Önümdeki sayısız cam kırığı
gın
na baktım. Hayatımın her karesini yansıtan mükemmel bir
usa
manzaraydı.
“İyiyim, Bayan Cooke.” Yalancı. “Bardak elimden
ökk
kaydı da.”
On dakika içinde işlediğim günahın tüm izlerini süpür
-G
dan aradım.
Bir arkadaşlarını yok edişimi telafi etmek istercesine her
Lo
ak
şıdım. Ardından bir rafı boşaltıp kutuyu yeni yuvasına
lam
yerleştirdim. İçeri dönmeden önce de daha fazla kutuyla
torba aldım.
aka
Sabahın geri kalan saatlerini kutulan doldurup, temizlik
yaparak geçirdim.
ıY
Ben Ryan’ın odasındaki her zemini dip bucak temizler
ken, Poindexter da hareketlerimi inceliyordu.
gın
Kutuları garaja yerleştirince, artık boş olan odaya geri
döndüm. Duvarlann boyası solmuş, Ryan’ın diplomaları
usa
nın asılı olduğu yerlerde izler kalmıştı.
İçimdeki duygu, n^lankoli mi yoksa tatmin olmak mı
ökk
ak
Kafasını iki yana sallayarak, “Burada değil. Kendini
lam
iyi hissetmediğini söyledi,” dedi. Sanki hamilelik belir
tileri, D iane’den çok onu rahatsız ediyormuş gibi dudak
aka
büktü.
“Kolay değil, David. Kadın kırk bir yaşında. Biraz daha
ıY
anlayışlı olabilirsin.”
Bunun üzerine David bana ters ters baktı. Onun bu ba
gın
kışlarından nefret ediyordum. Üniversite ikinci sınıftayken,
finaller başlamadan önce biraz rahatlarız diye Diane’i bir
usa
iki kadeh rom içmeye ikna ettiğim günden beri bana böyle
bakardı.
ökk
David’in önündeyken...
Tekrar denedim. “Ben ne yapardım, biliyor musun?” diye
K
ak
bu bir tane daha maaş ödemek demek.”
lam
Her ikimizin de işine yarayacak çözümü bilerek göğsü
me vurdum ve “Ben yapabilirim... ücretsiz hem de,” dedim.
aka
Hayatımı yola sokmaya ihtiyacım vardı. Hiç değilse piste
yardımcı olarak iki amacımı da gerçekleştirmiş olacaktım.
ıY
Bir, kendine bir uğraş bul. İki, evden dışarı çık.
Gittiği yere kadar* gidecekti. Tamam, benim amaçları
gın
mın dünyayı kurtarmayacağı belliydi ama yine de bir baş
langıçtı.
usa
David’in yüzündeki ifade gerildi. Sunacağım teklifin ilgi
görebileceğini düşünmüyordum. “Neden bahsediyorsun sen?”
ökk
şi kararlar alınmamalı.”
Şimdi o bakışı ben takınmıştım. “Bunu nereden öğren
K
ak
Başımı olumlu anlamda salladım.
lam
“Ne zaman başlarsın?”
“Hemen şimdi.”
aka
“Güzel. Ashley’nin boncuk dizme partisine mi ne gitme
si gerekiyor.”
ıY
gın
Buz pistinin otoparkından daha yeni çıkmıştık ki Ashley,
arabanın camlannı titreten bir of çekti.
usa
“Sana okulun aile gecesinde şarkı söylemek istediklerini
söylediler mi? ŞarkıV
ökk
ak
Ashley bir o f daha çekip, kapıya doğru yığıldı.
lam
Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım. “O şarkıyı söyleme
yecekler, değil mi?”
aka
Evet der gibi başını salladı. “Hem de kostümlü!”
Tamam, çocuğun panik yapmaya hakkı vardı. Yine de
ıY
ona biraz işkence etmekten kendimi alamadım.
“Hey, eğer gerçek bir yetenek görmek istiyorsan, annen
le birlikte Superfreak* dansımızı yapabiliriz.”
gın
Ashley’nin adeta yuvalarından fırlayan gözleri, artık sus
mam gerektiğini söylüyordu. “Hiç yardımcı olmuyorsun.”
usa
Gülmemek için zor tuttum kendimi. “Onlarla konu
şurum .”
ökk
“Teşekkürler.”
Sesindeki ani rahatlama beni gülümsetmişti. “Haydi,
-G
ak
Ashley’nin her zamanki ‘ben her şeyi yapabilirim’ ifade
lam
si aniden yok olmuştu. “Gitme, Bernie Teyze.”
“Harika vakit geçireceksin. Endişelenmeyi bırak.”
aka
Yutkundu. “Ama bu kızları gerçekten tanımıyorum. Ya
beni sevmezlerse?”
ıY
Omuzlarını sıktım. “Seni nasıl sevmezler?”
Ashley kaşlarım çatarak bana baktı.
“Kalacağım,” dedim.
gın
“Dilerseniz boncuklardan kolye ya da bilezik yapmayı
usa
deneyebilirsiniz.” Masada oturan genç kadın, bakışlarını
çalışmasından kaldırmadan konuşmuştu. Uzun, düz kah
ökk
ak
gibi parmak uçlarımda tutuyordum. “Dediğimde ciddiy
lam
dim. Daha önce hayatımda hiç yaratıcı şeyler yapmadım.”
“İzle.” Kadın, benzeri bir ipi alıp bir kancaya iliştirdi.
aka
Ardından diğer ucundan da gümüş bir şey geçirdi. “Bu en
gel boncuğu. İpini böyle geriyorsun...” Bir eliyle ipi gerip
ıY
diğeriyle ufak bir alete uzandı, “...sonra da bununla boncuğu
sıkıştırıyorsun.” Bakışlarını kaldırıp gülümsedi. “İşte böyle.”
Beş başarısız denemenin ardından engel boncuğu işini
gın
kapmıştım. Sonuç pek başarılı değildi, fakat ip, insanlık ta
rihinin en çirkin bileziğini yapmama yetecek uzunluktaydı.
usa
Günün sonunda takı tasarımcı lığını gelecekteki muh
temel kariyer seçeneklerimden çıkartmaya karar verdim.
ökk
ıY
NİJIZLITIPIE."
-PWÜŞUĞ P RÜFRBUCWRE
gın
P
azartesi öğleden sonra buz pistine giden yolu yarıla
mışken, Diane aradı.
usa
“Ne yapıyorsun?” Sesi oldukça neşeliydi.
ökk
verdim.
“Düşünmeden söyledim.”
ath
ak
“Çıldır işte, neşeyle...”
Hattın öteki tarafından burun çekme sesini andıran bir
lam
gürültü geldi.
“Ağlıyor musun sen?”
aka
“Hayır.”
Yine de beni kandıramazdı. Onu otuz beş senedir tanı
ıY
yordum. Aramızda ne kadar mesafe olursa olsun, bir burun
çekişin ne demek olduğunu bilirdim. “Sorun ne?”
“Ben seni hak etmiyorum.” gın
O sırada yeşil yandı. Gaza nazikçe basmama rağmen kal
usa
karken lastikleri yaktığımı düşünmeden de edememiştim.
“Emin ol,” dedim yutkunarak. “Kimse beni hak et
ökk
m iyor.”
-G
Yine sessizlik.
“Neredesin?” diye sordum sonunda.
“Alışveriş merkezinde.”
ng
“Ne alışverişi?”
“Çanta!” diye fısıldadı Diane hattın diğer ucundan.
“Çanta?” Benim sesim ise duyduklarıma inanamadığım
gerçeğini gizleyememişti. “Çanta mı alıyorsun?”
“Harika, değil mi?” Bunu sorarken adeta ciyaklamıştı.
“Ne zaman yeni bir şey bulsam, mutluluk yüzünden ken
ak
dimden geçiyorum.”
lam
“Ne güzel.” Diane’in bu ufak girişimini onaylamamayı
denesem bile yapmadım. Eğer çanta satın almak istiyorsa,
aka
bunu yapmalıydı. “Normal hamilelerin turşu aşerdiğini bi
liyorsun, değil mi?”
ıY
“Normal olduğumu hiç iddia etmedim ki...”
“Şaka yapmıyorum.”
“Hazır buradayken istediğin bir şey var mı?” Gözyaşla-
gın
nyla dolu anlar geride kalmış, müzikal havasına geri dön
usa
müştük.
“Yeni bir hayat,” dedim kendime hâkim olamadan.
ökk
nuştuğunu söyleme.”
“Konuşma mı? Ne konuşması?”
ath
ak
liyordum.
“Telefonunu açmıyor,” dedi David başını sağa sola salla
lam
yarak. Büfedeki atıştırmalıkları midesine indirirken, sinirli
olduğu her halinden belli oluyordu.
aka
Yalan söylemeyi hiç beceremezdim. Diane’i korumak da
bu kategoriye dahildi. Ne de olsa, nerede olduğunu biliyor
ıY
dum. Bu durumda suça ortaklık etmiş sayılırdım.
“Belki uyuyordur.” Karısının aniden gelen çanta aşerişi-
gın
ni tatmin etmek için alışveriş merkezine gittiğini gizleyebil-
diğimi umarak hızla omuz silktim. “Telefonunu da sessize
usa
almıştır,” diye ekledim. “Eminim iyidir.”
“Bu yüzden endişelenmiyorum,” diye surat astı David.
ökk
ak
şının komik bir tarafı yok.”
lam
Büfeye ait olan tezgâha yaslandım. Eminim David, konuş
mamızın sonlandığını düşünmüyordu. “Söylesene, burada buz
aka
düzeltme aracını kullanmayı bilen başka biri yok mu?”
“Ben, Diane ve Ashley.”
ıY
“Ashey,” dedim heyecanla. Kendimi kontrol altına al
mak için elimden geleni yapıyordum. “Ashley...” Bahsi ge
çen motorlu canavara bir bakış attım. “O şeyi kullanmayı
biliyor mu?”
gın
usa
“Onu herkes sürebilir.” İfadesiyle sabrının taşmak üzere
olduğunu gösteren David, bana arkasını dönmüştü. Ya bu
ökk
inanıyorum.”
Lo
ak
ten sonra günün sorusunu patlattım. “Duyduğuma göre buz
lam
düzeltme aracını kullanıyormuşsun, doğru mu?”
Tıpkı babasının bir kopyası gibi omuz silkti. “Onu her
aka
kes sürebilir.”
İrkildim. “Tannm... Ben de kime çekti diye merak edi
ıY
yordum.”
Ashley saçlarını kulağının arkasına sıkıştırıp, beton zie-
gın
mine baktı. Tipik, muhalefet eden kızgın ergen belirtileri
göstermediğinde, Bemie Teyze radarım beynimin derinlik-
t
usa
lerinde devreye giriyordu.
“Okulda bir şey mi oldu?”
ökk
“Dökül bakalım.”
“Cuma günkü bir partiye davet edildim.”
Lo
sin ya.”
Ashley gözlerini fal taşı gibi açınca ister istemez ürk
müştüm.
“Değil mi?” diye sordum.
Ashley sanki koca bir limonu yemiş gibi yüzünü ekşitti.
“İğrenç!”
ak
Biraz olsun rahatlayarak elimi çenesinden çektim. “O
lam
zaman sorun ne?”
“Onu yumuşatması için anneme ihtiyacım var. Yeterince
aka
büyüdüğüme ikna olması gerek.”
“O zaman ondan yardım iste.”
ıY
“Artık bana ayıracak vakti yok.” Ashley bir kez daha iç
çekip tekrar yere odaklandı. Çaresiz tavrını görmek yüreği
mi burkmuştu. gın
“İşte şimdi saçmalıyorsun.” Ortamı biraz rahatlatmak
usa
için hafifçe güldüm. “Annen senin için yaşıyor.”
ökk
ak
nuşmama.
lam
“Gerçekten mi?”
Ashley’nin omuzlarını tutarak, “Hatta önce benim evime
aka
uğrar, dolabımdan sana bir şeyler seçeriz,” dedim. “Bak, bu
ıY
çok şahane olur.”
Ashley biraz yüzünü asmıştı.
“O kadar da demode değilim, Ash.”
gın
“Bemie Teyze...” Yüzü daha da asıldı.
usa
“Ama konu saç buklesine geldiğinde ezer geçerim.”
Ashley’yi kıvırcık saçlarıma bakarken yakalayınca, is
ökk
ezebilirim.”
Asık yüzünde sıcak bir gülümseme belirmişti. Noel
ng
yordum.
Bulunduğum yerden Ashley’nin zorlanmadan makineyi
çalıştırışını seyrederken, benden yaşça çok genç olsa da bir
birimizden çok farklı olmadığımızı fark ettim.
Ben, evlilik ve bekârlık, babamın hayatta oluşuyla ölü
mü arasındaki geçişlere yakalanmış olabilirdim. Fakat Ash
ak
ley de çocukluk ve kadınlık arasındaki kendi geçişine tutul
lam
muştu.
Ayrıca ben buz düzeltme aracım nasıl kullanacağım, köf
aka
teleri nasıl çevireceğim ya da geçişlerim arasında nasıl ha
ıY
yatta kalabileceğim hakkında bir şey bilmezken, Ashley’ye
kendi yolunu bulabilmesinde yardımcı olabilecektim.
Deneyimlerim sonucunda Ashley'ye yardım edebilme
gın
düşüncesi, boncuk dizme partisindeki bana sarılışında his
usa
settiğim aynı amaç parıltısını hissettirmişti.
Ben, Bemadette Murphy, sonunda fark yaratabileceğim
ökk
birini bulmuştum.
Ashley’ye bakıp el salladım.
-G
yordu.
Yataktan kalkıp komodinin çekmecesinden babamın
ath
ak
olduğu gerçeği beni üzüyordu.
lam
Çok acınası bir hale mi gelmiştim de motivasyon cümle
lerinin beni kurtaracağını düşünmüştü?
aka
Yazıyı tekrar okudum ve babamın bana acımadığını an
ladım.
ıY
Gülümsedim.
Defteri kapatıp gözlerimi yumdum ve uykuya daldım.
gın
“Önemli olan kavganın içindeki köpeğin büyüklüğü değil,
usa
köpeğin içindeki kavganın büyüklüğüdür. "
-Dwight D. Eisenhovver
ökk
-G
ng
Lo
leen
ath
K
ak
lam
aka
“RTRE BRERJR ŞVPRORTVBVKV NVLAVJCEFMBÜK
CEMJM İMEPÜTÜBÜKPM HLMGAMZ VFĞRPVTVBVK
ıY
JREV ZMÖÜEMNVLVEFVBVK.”
-MBCBVA
gın
adılar Bayramı’nda David, buz patenini ‘şeker ya da
C oyun’a tercih eden çok çocuk olmadığı için işe gelme-
usa
yebileceğimi söylemişti.
ökk
ak
Emma’nın ne giyiyor olabileceğini hayal etmemeye çalış
lam
sam da elimde değildi.
Kızımın prenses kıyafetleri giyerek büyüyen gelenek
aka
sel kızlardan olacağını hiç düşünmedim. Onun daha çok,
kementli bir kovboy gibi klasikleri tercih edeceğini düşün
ıY
müşümdür.
Kısa kesim koyu renk dalgalı saçları, pembe kovboy
gın
şapkasının altından kıvnlırdı. Muhtemelen onun sadık
midillisi olan Poirıdexter,ın da kendi kovboy şapkası
usa
olurdu.
Bu hayale kendimi kaptırmışken iki küçük kız neşeyle
ökk
“Buyurun.”
Yabancı adam topuğunun etrafında döndü. Ben ne oldu
ğunu anlayamadan arabasına binip uzaklaştı.
Buyurun... Ne geldiğine dair bir fikrim vardı açıkçası.
Merdivene çöktüm ve elimdeki sepeti yere bıraktım.
Hareketimle yazlan üzerine bir kez bile çiçek koymadığım
ak
çiçekliğin sallanmasına neden olmuştum.
lam
Bu akşam ormana gittiğinde...
Elimden geldiğince derin bir nefes alıp belgeyi açtım.
aka
...büyük bir sürprizle karşılaşacaksın.*
Ryan Murphy ile Bemadette Murphy.
ıY
Başım, sanki boynumun taşıyabileceğinden daha ağır
mış gibi aniden öne doğru düştü.
“Şeker ya da oyun.”
gın
Başımı kaldırdım. Bir metrelik bir itfaiyeci önümde
usa
duruyordu. Fakat onu tatlılıkla kandıracak kelimeleri söy
lemek imkânsız gibiydi. Ayağa kalkarken sepeti alıp ona
ökk
uzattım.
Çocuk, şapkasının altındaki iri gözleriyle bana baktı.
-G
mak istemezdim.
Çocuk olduğu yerde donakalmış bir halde sepeti tutar
leen
ak
mun farkında değildim. Fakat ayağa kalkmam gerektiğini
lam
idrak edene kadar telefon birkaç kez daha çalmıştı.
Telefonda Ryan’m sesini duyunca, Cadılar Bayramı’nda
aka
yayınlanan, kötü karakterlerin hiç ölmediği filmlerden biri
nin içinde sıkışıp kaldığımı anladım. Hem de şu kötü adam
ıY
verebileceği tüm zararı verdikten sonrş, çirkin suratının
tekrar ekranda göründüğü tip filmlerden...
gın
“Bemie?” Ryan’m sesi telefondan, sanki bugün farklı bir
günmüş, sanki evliliğimizi sonlandıran kâğıtları imzalayıp
usa
da bana gönderdiği gün bugün değilmiş gibi geliyordu.
“Bana Bemie deme!” diye bağırdım. Sesimdeki-güç beni
ökk
bile şaşırtmıştı.
Ryan, “Şey...” diye cümlesine başladıysa da birkaç sa
-G
“Üzgünüm.”
Beni görmediğini bilmeme rağmen, başımı sağa sola
leen
“Bemie...”
“ Sus!” diye lafını böldüm. “Konuşma. Şimdi konuşma.
Hiç konuşma. Sadece beni yalnız bırak.”
“İyi olduğundan emin olmak istedim.”
Söylediğine inanmamıştım. Konuşmaya başlamadan
önce sesimdeki acıyı, hüsranı bir şekilde önler diye uma
ak
rak, dudaklarımı birbirine bastırdım. “Bunu beni aldatma
lam
dan önce düşünecektin.”
Zor bir haftaydı.
aka
Emma ’nın doğum günü vardı.
“Senden nefret ediyorum.” Telefonu kapattım ve ağla
maktan aciz, uzunca bir süre cihaza baktım. Herhangi bir
ıY
tepki veremeyecek kadar uyuşmuştu bedenim.
Senden nefret ediyorum.
gın
Ondan gerçekten nefret ediyordum. Bana mutsuz oldu
ğunu söylemektense beni aldattığı için nefret ediyordum.
usa
Bana, bize bir şans daha tanımadığı için nefret ediyordum.
Başka birine âşık olduğu için, bensiz çocuk sahibi olabildi
ökk
ak
Kasımın üçü.
lam
Emma beş yaşında olacaktı.
Kahretsin!
aka
Bu tarih, tam da sahile yaklaştım derken beni alabora
eden sinsi bir dalga gibi her sene karşıma çıkıyordu. Geçen
ıY
sene bunun tekrarlamayacağına yemin etmiştim. Hazır ola
cağıma yemin etmiştim.
gın
Anlaşılan pek de hazırlıklı değildim.
Emma doğduktan sonraki beş yıl içinde bazı ayrıntılar
usa
silinmişti. Kızımın hayatının her saniyesi sonsuza dek ak
lıma kazınacak diye düşünmüştüm hep. Fakat öyle olma
ökk
ak
Cuma akşamı, depresyonumun kırk sekizinci saatindey-
lam
ken, telefon çaldı. Cevap vermeyip telesekretere geçme
sini bekledim. Yastıklarımdan birini başımın altına koyup
aka
Diane’in gaz veren konuşmalarından birini duymayı bekli
yordum. Ancak telefondan Ashley’nin sesini duyunca, ya
ıY
tağımda doğruldum. Poindexter ise başını kaldırıp bir çeşit
uzaylıymışım gibi bana baktı. Gerçekten hareket edebilen
bir insan.
gın
Komodinin üstündeki telefonu açıp Ashey’nin bırak
usa
makta olduğu mesajı yanda kestim. “Buradayım, ne oldu?”
“Babam gidebileceğimi söyledi.” Sesinde, Diane hamile
ökk
ak
lağıma tutarken, ağzım açık kendi yansımama baktım. Sa
çımın kendine ait bir hayatı olduğunu zaten biliyordum ama
lam
karşımdaki korkunç bir şeydi. Uzun, kıvırcık tutamlar, bir
geometri hocasının gurur duyabileceği açılarla yüzümden
aka
yukarı doğru zig zağlar çiziyordu.
Yüzüm ise daha kötüydü. Çarşafın izi sol yanağıma o kadar
ıY
derin işlemişti ki botoks iğneleri bile beni artık kurtaramazdı.
Aynaya yaklaşıp kan çanağına dönmüş, uykudan şişmiş
gözlerimi inceledim.
gın
“Bir saat sonra, tamamdır,” diye çevap verdim. “Ben de
spor yapıyordum. Hemen duş alır, seni almaya gelirim.”
usa
Telefonun ucundaki Ashley’denkısa süre ses kesildi. Bir
ökk
lüyor sanki.”
“Endorfinlerden,” diye yanıt verdim. “Çok rahatlatıcılar.”
Tekrar ses kesildi. “Bemie Teyze, endorfin seni hiperak-
ng
ak
“Ama sen çok şey istiyorsun,” dedi Ashley tatlı tatlı.
“Oradan alman yeterli.”
lam
“Annenler bu konuda sıkıntı çıkarmazlar, değil mi?”
“Beni alışveriş merkezine kim bırakacak sanıyorsun?”
aka
Teslim olur gibi iç geçirdim. “Tamam, bir saate görüşü
rüz. Mağazanın içinde seni aramak istemiyorum ama, an
ıY
laştık mı?”
“Anlaştık.”
gın
Günler önce hissettiğim bir amaca sahip olma duygusu
nu tekrar keşfetmeye kararlı olarak duşa girdim.
usa
ökk
-Anonim
ng
Lo
leen
ath
K
ak
9/ e d iş te n (ÎB ö /ü sn /
lam
aka
"UMJMLLREVBR FÜAFÜZÜ FMEÜL ÖIBZÎ UMJMLLREVB
JC Z CLHEFM UMJMĞ ZMBMPÜ ZÜEÜZ HÖMAMJMB NVE
ıY
ZHGM NRBKRE."
-LMBŞFĞCB UHŞURF
gın
am bir saat sonra yemek bölümünün girişine park et
T
usa
miş, boş boş oturuyordum. Ashley görünürlerde yoktu.
İki üç dakika boyunca sabırsızca parmaklarımı direksi
ökk
Salatalar. Yok.
Buzlu içecek. Hayır.
Sağlıklı bir şeyler yemek istemiyordum. Ne şimdi ne de
sonra.
Bakışlarımı Taco B ar’m üstüne diktim ve sipariş verme
yi bekleyen insanlar sırasına doğru emin adımlarla yürü
ak
düm. Sanki mağaza görevlileri her an harekete geçecekmiş
lam
gibi gergin olmamaya ve dümdüz önüme bakmaya zorla
dım kendimi.
aka
Sıraya geçerken, dikkatle mönüyü inceledim. Seçimim,
hafif bir şeylerden yana olmayacaktı. Neticede bu, boşanma
ıY
belgeleri sonrasındaki hayatımda yiyeceğim ilk öğün ola
caktı. İşte bu!
Büyük boy bir mönü... gın
Kamım o kadar gürültüyle guruldadı ki önümdeki kadın
usa
çocuğunun elini tutup, yavrusunu aç kurttan koruyan anne
ayı misali aramıza girdi.
ökk
Gözlerimi devirdim.
Birkaç dakika sonra içi çeşnili et, kıvırcık ve domatesle
-G
alamet değildi.
Lo
ak
O sırada görüş açımda beliren Ashley, bana doğru koş
lam
maya başladı. Teyzesinin bir güvenlik görevlisiyle yüz yüze
gelmesinin şüphesiz tek bir anlamı vardı. Utanç. Kayarak
aka
yanımda durdu.
“Sadece onu almaya gelmiştim. Gerçekten.” Lokmamı
ıY
yutup yemeğimin kalanını çöpe attım ve elimi Ashley’nin
sırtına koyup ittirdim. “Biz de gidiyorduk. Güvenliği çağır
gın
maya gerek yok. Ufak bir yanlış anlaşılma olmuş sadece.
Yasağın yemek bölümünü de içerdiğini bilmiyordum. İzci
usa
sözü. İyi günler.”
Kıkırdayan Ashley’yi çekiştirerek adımlarımı hızlan
ökk
dırdım.
“Haberlerde gösterilen kapkaççı çocuklara benziyorsun.”
-G
diye fısıldadım.
Bir ergeni, alışveriş mağazasından kovulma tehdidi ka
Lo
lam
Hepbum ve Tracy filmi izliyor, daha önceden sipariş etti
ğim pizzanın soğuk bir dilimini yiyordum.
aka
Telefona uzanırken ağzımdaki lokmayı yavaşça mideme
indirdim. Tarih, gecenin bir vakti gelen telefonların çok na
ıY
dir iyi haber getirdiğini yazar, buda farklı değildi.
Telefona cevap verdiğimde Diane o kadar yüksek sesle
bağırdı ki kulak zarım patlamasın diye ahizeyi kulağımdan
uzaklaştırmak zorunda kaldım.
gın
usa
Sesindeki delirmişlik seviyesi, şimdiye kadar duydukla
rımın yanından bile geçemezdi. Eğer birini birinci sınıftan
ökk
İzni olmadan.
Bu kızı öldüreceğim.
leen
dunuz?”
“Onu alışveriş merkezine biz bırakmadık,” diye devam etti
konuşmasına Diane buz gibi bir sesle. “Anlaşılan yürümüş.
Hepsi küçük planının bir parçasıymış, sen de yutmuşsun.”
Gözlerimi ovuştururken önümdeki bir bardak suyun sek
alkol gibi sert bir şeylere dönüşmesini diledim. “Üzgünüm.
ak
Yalan söyleyebileceğini hiç düşünmemiştim.”
lam
“Hiç düşünmedin,” dedi Diane derin bir iç çekerek.
Şimdi neler olacağını adım gibi biliyordum.
aka
“Eğer gerçekten bir çocuğun olsaydı daha farklı düşü
nebilirdin belki, Bemie. Her şeyi bildiğini sanıyorsun fakat
ıY
hiçbir şey bilmiyorsun. Anne olmak ve kızın eve gelme
diğinde nerede kaldığını merak etmek, nasıl hissettirir bil
mezsin.”
gın
Derin bir nefes alarak sinirime ve kırgınlığıma hâkim ol
usa
maya çalışıyordum. Söylemek istediğim birçok şey vardı
ama sustum.
ökk
nik dolabı gibi ufak bir tabut ile gömmek nasıl bir duyguy
du anlatmak istiyordum ona.
Lo
ak
nu düşünüyorsa, kendi ergenlik dönemimizi anımsamalıy-
lam
dı. Tanrım, o zamanlarda nasıl hayatta kaldığımızı zaman
zaman merak ediyordum.
aka
Diane nefes almak için susunca özrümü tekrarladım. Ar
dından telefonun kapama tuşuna bastım. Telefon çalmadan
ıY
önce yediğim pizza dilimini aldım ama yiyeceğin kokusu
aniden midemi bulandırdı.
gın
Filmin sesini biraz daha yükselttim ama o bile eskisi ka
dar sıcak ve içten gelmiyordu artık. Hatta filmdeki her şey,
usa
benim olamayacağım kadar zeki, destekçi, esprili ve hari
kaydı. Hatırlatma için teşekkürler.
ökk
Diane haklıydı.
Sandığımdan daha çok şey bilmeliydim. Ailesini arayıp
-G
ak
ticede onlan elimden kaçırmamıştım. Sadece bir zamanlar
lam
istediğim şeyleri hayattan almak yerine oluruna bırakmak
daha kolay geliyordu.
aka
Babamın elyazısına bakıp, fiziki şeylerin ötesinde bir
kaybolmuşluk hissi sezdim.
ıY
Ben büyürken, üzgün ya da korkmuş olduğumda babam
hep yolumu bulmama yardım etmişti.
Şimdi de artık aramızda olmamasına rağmen yine yar
dım ediyordu.
gın
usa
Düşündüğü her şeyi ya da seçtiği her cümleyi bazen an
layamıyor olsam da tek bir şeyden emindim. Beni, bana eli
ökk
ak
lam
aka
“GVAPV CLPHTHJRER ŞRLRB UREZRFRFZVPRB
CLPHTH JREPRB NMGLMAMZ KCEHBPMJPÜ. ”
ıY
-EÜOUMEPL. RİM BF
gın
rtesi sabah uyandığımda nereden başlayacağımı bili
E yordum.
usa
İhmal ve hareketsizlik günleri ile ideale yakın olmayan
ökk
ak
Bir pedometre.
lam
Kobalt mavisi eseri elime aldım ve televizyondaki sa
tış kanallarının vaatleriyle rahatladım. Günde on bin adım,
aka
bana yeni, zayıf ve enerjik bir beden kazandıracaktı. Başar
ması ne kadar zor olabilirdi ki?
ıY
Dökümlü pantolonumu ve en sevdiğim kazağımı giy
dim. Epeyce yıpranmış spor ayakkabılarımı da ayağıma
gın
geçirdim. Sonra aynada saçıma bakınca kontrolden çıkmış
saçlarımı düzeltmeyi düşündüm ama bunun için hiç umut
usa
yoktu. Öne doğru eğilip hayır dercesine başımı salladım,
ardından doğruldum.
ökk
yuldum.
Hiç değilse biraz spor, Emma’nın doğum gününü ve Di
ng
ğa benziyordu.
Ancak beş dakika sonra beni eve götürmesi için taksi
leen
ak
yüzümü sildim, cihazı tekrar bileğime bağladım ve yürü
lam
meye devam ettim.
Ayaklarım acıyordu. Saçlarım alnımın üzerinden görüle
aka
bilecek kadar kabarmıştı ve üstelik bir de kötü bir talihsiz
lik yaşamıştım.
ıY
Bir çakıltaşına basıp bileğimi burkunca, kendime ‘Geri
dön!’ emri verip, eve doğru yöneldim. Hedefime ulaşmak
gın
taki ilk girişimimde başarısız olmuş olabilirdim ama kendi
mi de korumam gerekiyordu.
usa
Sokağımın köşesini dönerken, pedometreye tekrar bak
ma cesaretini gösterdim. Yürüyüş boyunca cihazı her kont
ökk
nebilirdim ki?
Gözlerimi kısarak makineye baktım. Bin sekiz yüz adım.
ng
ak
muazzam bir öfkeye dönüştü.
Yüzüm ve ciğerlerim yanıyordu. Bu hissin yaptığım
lam
sporla alakası olmadığının farkındaydtm.
Ryan’m kristal kupasının aksine kendi sonuyla karşıla
aka
şan makineden çıkan ses, beni -belki gerçek anlamda değil
ama- tatmin etmişti.
ıY
“Yardım edebilir miyim?” diye gürledi yakınlardaki bir
erkek sesi.
gın
Yere eğilip parçalanmış makinenin kırıklarını toparlar
ken, sesin geldiği yere bakındım. Daha önce hiç görme
usa
diğim bir adam, bana doğru salınarak yürüyordu. Dudak
köşelerinin gülümseyen kıvrımı, pedometre felaketinin her
ökk
ak
doladım. “Bileğimden düşmüş olmalı.”
lam
“Herhalde.” Ancak gözlerindeki parıltı, kolayca kandı
rılm ayacak biri olduğunu söylüyordu. “Çok sık koşar mı
aka
sınız?”
“Genellikle evet,” diyerek başımı salladım. Çok iyi yalan
ıY
söyleyebilecekken, doğruyu söylemenin ne anlamı vardı.
“Spor için harika bir sabah,” dedi adam. Başımı sallama
ya devam ettim.
gın
Bu sabah evden çıktığımda nasıl göründüğümü hatırla
usa
dım birden. Şu saate kadar görünüşümün ne kadar korkunç
laşmış olduğunu sadece hayal edebilirdim. Karşımda duran
ökk
ak
çekmeden yavaşça başını salladı. “Benim de bir kedim var.”
lam
Kedi mi? Karşımdaki adam, kedi besleyen diğer tanıdık
larıma hiç benzemiyordu.
aka
Hay aksi, bir şey söyledi ama anlamadım. “Efendim?”
Yeni komşumun gülümseyişi iyice yüzüne yayılmıştı.
ıY
İnanılmaz...
“Bir ara kahve içmek için uğrar mısınız demiştim.”
gın
Elimdeki parçalanmış makineyi işaret ederek, “Belki koşu
dan döndükten sonra,” diye devam etti.
usa
Gülmemek için kendimi zor tuttum. Koşu. Bugünkü
ufak şovun sadece sonunu yakalaması iyi bir şeydi.
ökk
mek gerekliydi.
Gerçek şu ki, eğer Ryan beni terk etmiş olmasaydı, Bay
K
ak
Bay Otuz Altı Numara da benim boşta oluşumla muhteme
lam
len ilgilenmeyecekti. Sadece komşu canlısı gibi davranmış
tı. Ben de korkmuş bir kız gibi kaçmak üzereydim.
aka
Evimin güvenli sahasına doğru dönerken, “Tanıştığımı
za memnun oldum,” diye geveledim.
ıY
“Sonra görüşürüz, Bayan Otuz İki Numara.”
Omzumun üzerinden el salladım ve adımlarımı hızlan
gın
dırdım. Bay Otuz Altı Numara’nın gözleri beynimin içinde
alev alev yansa da arkama dönüp bakmadım.
usa
Daha kaç adım atmam gerektiğini merak ederek giriş ka
pıma diktim gözlerimi.
ökk
-G
rına doğru.
“Aynı. Annem içeride.”
K
ak
“Biri marketteyken arabama çarpmış. Göçüğü düzeltip
lam
boyasına rötuş atmaya çalışıyor.” Giriş kapışına bitişik ek
dış kapının ardından bakıp Mark’ın ayaklarına doğru gü
aka
lümsedi.
“Peki neden arabanın altındaV
ıY
“Ne yaptığını bildiğinden eminim.”
Kıskançlıkla suçluluk arası yersiz bir duygu seli, içim
gın
de can buldu o an. Anlaşılan Mark, ben ilgileneceğime söz
verdiğim evrak işlerine dönüp bakmamışken, annemin ara
usa
basını tamir etmeye hiç düşünmeden girişivermişti.
Babamın bir elinde okuma gözlüğü, diğerinde bulmaca
ökk
çıkmasını dileyerek...
“Gördüğüm kâbusa inanamayacaksın,” derdi annem.
K
ak
su ve dış kapının önüne bıraktığı kovayı alırken, başımı sal
ladım. Ona bu topladıklarının ne için olduğunu sormadım.
lam
Çünkü biliyordum.
Bir seferinde, Emma’nın mezarını ziyarete gittiğimiz
aka
zaman, pirinç kaplı mezar taşının çamurla sıvanmış hali
dizlerimin bağının çözülmesine yetmişti. Mezarlığı ziyaret
ıY
etmek yeterince zorken, pis ve bakımsız mezar taşını gör
mek, yaramı daha da deşmişti.
O günden beri annem temizlik için her zaman hazırlıklı
giderdi.
gın
usa
Emma yaşasaydı, annem gibi bir anne mi olurdum, me
rak ediyordum. Öyle olmasını umdum.
ökk
Şaka yapmıyordu.
“Hâlâ babamın ceketlerinden birini almadı mı?” Konuş
mayı kapatma niyetinde değildim. Erkek kardeşimin aley
hine de olsa dişlerimi bir şeylere geçirmek iyi geliyordu.
“Ona biraz zaman tanı.”
Aile üyelerim, kendimi bildim bileli birbirleri etrafında
ak
garip kibarlıkta bir dansla hareket ederlerdi. Kimi zamanlar
lam
çığlık atmak istiyordum fakat annemin bana cevap verirkenki
ses tonu o kadar ifadesizdi ki, susmam gerektiğini anladım.
aka
“Özür dilerim,” diye geveledim.
“Özür dilenecek bir şey yok.” Ancak annem yüzümü
ıY
görmek istemezmiş gibi başını pencere tarafına çevirdi.
“Ayrıca konuşurken geveleme. Hiçbir şey böyle konuşman
kadar babam deli etmezdi.” gın
Gözlerimi devirip arabayı yola çıkarttım.
usa
Emma’nın mezarlığının olduğu sıranın yanma aracımı
park edinceye kadar birbirimize tek kelime etmedik. An
ökk
ak
Yüzünün ifadesini inceledim. Gözlerindeki sevgiyle acı
lam
apaçık ortadaydı.
Emma’yı tek kaybeden ben değildim. Ryan da, babam
aka
da, annem de onu kaybetmişti. Yalnız değildim kederimde,
hayatım dajalnız değildim.
ıY
Aniden, Ryan evi terk ettiğinde neden annemi aramadı
ğım geldi aklıma.
“Ryan beni terk etti.”
gın
Annem başını olumlu anlamda salladı. Gözleri hâlâ dö
usa
külmemiş damlalar yüzünden ıslaktı.
“Biîiyor muydun?” Dikkatle kahverengi gözlerine baka
ökk
lam
ğim evraklarla yüzleşmenin zamanı geldi, dedim kendime.
Annemin arabasını tamir eden Mark’ı düşündüm ve ha
aka
yatla yüzleşmek için ettiğim yemin daha da alevlendi. Kah
ve masasının üzerine istiflenmiş belgelere baktım.
ıY
Evrakları ve notlan kategorilere ayırdım. Emeklilik he
sabı, hayat sigortası, banka işleri, emekli aylığı, sağlık si
gortası, kamu hizmetleri, ev sigortası, araba sigortası...
gın
İçinde babamın ölüm belgelerinin olduğu saman kâğı
usa
dından yapılma dosya, hepsinden uzakta bir yerde duru
yordu. Dosyayı, sanki ölümcül ısırışıyla kalbimi delecek
ökk
duğum için kalbim sanki üstüne bir fil oturmuş gibi ağrı
yordu.
ath
ak
ğımı görmek için dosyanın içine bakmaya karar verdim.
lam
Zarfın kenarı boyunca parmağımı gezdirdim ve ağzını
kapatan ataşı çıkarttım. İçine uzanıp özenle istiflenmiş, no
aka
ter onaylı belgeleri alırken yutkundum. Acımasızca boğa
zıma düğümlenen hıçkırığımı defetmek için boşa çaba sarf
ıY
ediyordum.
Her sayfasına yazılmış kelimelere göz attım. İsim, sos
yal güvenlik numarası, ölüm tarihi, ölüm nedeni.
gın
Kelimeler bulanıklaştı. Damlalar gözlerimden düşüp, el
usa
değmemiş evrakları şişirmeden önce yanaklarımı sildim.
Kalbimin bildiği ama hâlâ inkâr etmek istediği şeyi avaz
ökk
ak
daha hareketliydi ve bu bir şey ifade ediyordu.
lam
Poindexter kaşlarını çattı, başmı bir tarafa eğdi ve
kam ının üzerine devrildi. Yanımda, halının üzerine ya
aka
yılarak uzandı ve çenesini kamıma koydu. Bir kolumu
köpeğim in boynuna sardım ve parmaklarımı tüylerinin
ıY
içine gömdüm.
Uzunca bir süre böyle kaldık. Ne kadar uzun emin değil
gın
dim. Saatler sürmüş gibiydi ama sadece dakikalar da geç
miş olabilirdi. Tek bildiğim, Poindexter’ın beni gerçekten
usa
sevdiğiydi. Tamam, hareketleri tamamen bencil olmayan
sebeplerden değildi belki ama ben yine de aksini düşünme
ökk
yi tercih ediyordum.
Poindexter beni, ben kederimin son dalgasına boyun
-G
ak
içimden.
lam
Dumanı tüten kahve kupamı sehpaya koydum. Derin bir
nefes alıp ilk kâğıt destesine uzandım.
aka
“Şimdi olduğu yere gelen herkes, eskiden olduğu yerden
ıY
başlamak zorundaydı. ”
-Richard L. Evans
gın
usa
ökk
-G
ng
Lo
leen
ath
K
ak
Q 5 o  iM u m c M /Ç $ ö /ü m /
lam
aka
“NVE VBFMBÜB JMGMAUBÜB RB ÇBRALVZÜFAÜ
VJVLVZÎR FRÎŞVM PÜBM JMDĞÜTÜZIÖ1Z VFVAFVKİR
MBÜAFMBAMJMB RJLRALREİPİE . "
ıY
İVÜLLÜMA WCEPFWCEĞU
gın
aat gece biri biraz geçerken, uyuyamadığımdan televiz
S yonu açtım. Zihnim, yeni halime alışmaya çalışmaktan
usa
aşırı yorulmuştu.
ökk
ak
kü her zaman öyle olmuştum.
lam
Sorun ise, ben Ashley’yi partiye götürdüğümden bu yana
Diane’in benimle konuşmamış olmasıydı. Aynça haklıydı
aka
da. Bütün gece oturup çocuğumun nerede olduğundan endi
şe etmek nasıldır, bilmiyordum. Ben onun nerede olduğunu
ıY
hep bilmiştim. Yeni doğan ünitesinde...
Geceler boyu oturup hâlâ nefes alıyor mu, kalbindeki
gın
delik iyileşti mi, canı yanıyor mu diye merak etmiştim. Onu
ne kadar çok sevdiğimizi, onun hayatı için nasıl savaşacağı
usa
mızı biliyor mu, merak etmiştim.
Bir çocuğun hayatındaki diğer şeyler için endişe duyma
ökk
ak
te sokacağınızı bilemezsiniz çünkü.
lam
Tüm şüphecilikler bir yana telefonu alıp, numarayı tuş-
ladım. Ne olmuş yani? Su geçirmeyen bir kuruluştan zarar
aka
gelmezdi. Satış görevlisi siparişimi alırken, bana bir de bı
ıY
çak seti fırsatı sundu.
Minik alışverişimin heyecanıyla sunulan fırsatı kabul
ettim. Süper güçlü vakumlu poşetlerin, fazladan gelen bı
gın
çakların saldırısına dayanıp dayanamayacağını merak edi
usa
yordum. Belki bu merakımı, Ryan’ın hâlâ dolabından gelip
almadığı kıyafetleri üzerinde denerdim.
ökk
ak
mem gerekiyor gibi geldi.
lam
Fakat gözlerimin gördüğü en güzel, en alımlı kadın bir
oryantal gösterisine başladığında büyülenerek, gözlerimi
aka
televizyon ekranından alamayacak hale geldim. Kadın, an
tik hareketlerin kıvrımlarını ve yağ yakma işlevini açıklı
ıY
yordu. Tamamdır. Ürün, deli saçlı ve tavşan figürlü terlikle
ri olan kadına satılmıştır.
gın
Heyecanım, bir coşku seline dönüşmüştü.
Alışveriş listeme bir meyve sıkacağı ve pile ihtiyaç duy
usa
mayan el fenerini de ekledim. Derken ana öğün gözüme
ilişti. Yengeç dolması...
ökk
kahvemi yudumluyordum.
Bir kafede oturuRhayatımı mercek altına almak gelmişti
içimden. Hayatın aktif bir üyesi olmaya henüz hazır değil
ken, sadece oturur hayatımı onaylayarak seyretme davranı
şı -ya da bir hayatım olduğu gerçeği- belki de bir gün edi
nebileceğim bir fikirdi.
ak
Kederlenişim belki de resmi olarak sona ermişti, en
lam
azından şimdilik. Bir ayyaşın içkiye ya da Diane’in çantala
ra susaması gibi ben de hayata susayarak uyanmıştım. Duş
aka
alıp giyinmiştim ve evden dışarı çıkmak için çıldırıyordum.
Temiz hataya ihtiyacım vardı. Açık alana ihtiyacım vardı.
ıY
Yapmam gereken şeyler vardı.
Bazı şeyler.
Pek çok şey. gın
Bu şey sadece bir kafeye gidip oturmak olsa bile...
usa
Poindexter kanepeye çıkmak için benim evden çıkmamı
bile beklememiş, köpeksi saadeti tüm yüzüne yayılmıştı.
ökk
şünüyordum. Genç bir kadının, yaşlı bir teyze için üst raf
lardan bir kutu indirdiğini gördüm. Genç kadın içtenlikle
leen
Sürpriz.
Yabancının kibar bir hareket sergileyen davranışı değildi
K
ak
düşündüm. Bir zamanlar, genç ve ümitle doluyken, yazma
yı nasıl da çok istediğim, günlüğümün her köşesine bir şey
lam
ler karaladığım geldi aklıma.
Babamın bulmacalarının, uzun zaman önce öldüğünü
aka
sandığım heyecanımı yeniden ateşleyerek, bana şimdi il
ham vermesi nasıl da komik bir durumdu.
ıY
Kelimeler kalemimden dökülüyordu adeta. İyilik, sevgi
ve bizi insan yapan, bizi bağlayan basit hareketler hakkın-
gın
daki kelimeler. Özetle Emma ve onun bana, doktorlarına
öğrettikleri hakkında yazdım. Ancak yazılan her kelime hep
usa
aynı şeye dönüyordu.
İyilik,.
ökk
ruşmuştu.
Eşyalarımı geride bırakarak harekete geçtim. Babalann
bıraktığı günlüklerin ya da terk edilmiş orta yaşlı bir kadın
artıklannın ikinci elden satılacağını düşünmüyordum. Eş
yalarım çalınır da internetteki alışveriş sitelerine düşer diye
de endişelenmiyordum.
ak
Ashley ve mağaza çalışanının bulunduğu yere yakla
lam
şırken, “Bir sorun mu var?” diye sordum. Ashley bir kutu
konserve fasulyeyi eline aldı. Umarım karşısındaki kişiyi
aka
elindekini fırlatmakla tehdit etmemiştir, diye geçirdim ak
lımdan.
ıY
“Bemie Teyze?” Yüzü mutluluk saçarken, gözleri ‘Senin
burada ne işin var?’ diye sorguluyordu.
gın
Yanına yaklaşıp kolumu omzuna attım. Yanımdan uzak-
laşmayıp aksine bana doğru biraz daha yaslanınca, bir sı
usa
caklık dalgası tüm bedenime yayıldı. Mağaza görevlisine
en sıcak gülümseyişimle bakarak adamın isim etiketini
ökk
okudum.
“Bir sorun mu var...” Sorumu bu sefer, sonuna okudu
-G
aldım.
“Öyle,” diye başımı salladım. “Biz de bunun farkındayız
leen
ak
kocaman bir gülümsemeyle Geoff’a bakıp, “İlginiz için te
şekkürler,” dedim.
lam
Babamın defterini çantamın içine koyarken, “Bana neler
olduğundan bahsetmek ister misin?” diye mırıldandım du
aka
daklarımın arasından.
Ashley’nin parmaklan not defterimin kenarında geziyor
ıY
du. Kaşlarını çatarak, “Bunu sen mi yazdın?” diye sordu.
Not defterini uzanabileceği yerden çektim ve çantama
gın
tıktım. “Sadece birkaç düşünce. Önemli bir şey değil. Soru
mu cevaplamadın.” Ona en acımasız bakışımla baktım. En
usa
azından öyle baktığımı sandım ama görünüşe göre yanıl
mıştım. Çünkü beni tamamen göz ardı etmişti.
ökk
Nezaket yani.”
“Peki.” Ashley’nin parlatıcı sürülmüş dudaklanndan bir
Lo
ak
sürükledim.,
“Konuş bakalım.”
lam
“Konserve açacağın var mı?” Elindeki konserve kutu
suna sevecenlikle bakıyordu. Konudan kaçma çabası için
aka
çocuğa hakkını vermek lazımdı.
“Hayır.” Avuçlarındaki konserveyi kapıp, koltuğu
ıY
nun arkasına koydum. “Neden okulda değilsin? Buraya
nasıl geldin? Annen bana ne kadar kızgın bir fikrin var
mı senin?” gın
İri iri açtığı gözlerle dosdoğru karşıya bakarken, aramız
usa
da bir sessizlik oldu. Yüzünü bana döndüğünde her şeyi iti
raf edecek sanmıştım. Ama yanılmıştım.
ökk
ak
Aracımın marşına bastım ve park ettiğim yerden geri
lam
geri çıktım. “Eminim annenin evde bir konserve açacağı
vardır.”
aka
“Beni öldürür.”
“Bunu okulu asmadan önce düşünmeliydin.”
ıY
“Senin evine gidemez miyiz? Lütfen? Sana her şeyi an
latırım.”
gın
Tam anlamıyla bir itiraf vaadi kararımı kolaylaştırdı.
“Ardından anneni arayacağım ama.”
usa
Ashley, sanki yaşayacak son iki saati kaldığını ona söy
lemişim gibi kendini koltuğa bıraktı. “İyi.”
ökk
lam
aka
"NMKRB ZMDÜJÜ ZVA VB ÖMLPÜTÜBÜ NVLARZ ZCLMJ
PRTVLPVE - SÜEFMĞ AÜ, JCZFM GRJĞMB A Ü ? ”
ıY
-MBCBVA
gın
ve geldiğimizde Diane’in telefonuna mesaj bıraktım.
E Mutfakta oturan Ashley ise annesinin okulu asanları
usa
yakalaması için göndereceği ekip her an içeri girecekmiş
ökk
belliydi.
Ashley bir kaşık dolusu fasulyeyi yedi, ardından kâsesine
sanki onu yalayacakmış gibi baktı. “Başka var mı?”
leen
ak
badır diye düşündüm ama yanılmıştım.
Konserve kutusunu raftan çıkarttım ve şaşkınlıkla yüzü
lam
mü buruşturdum. Fasulye! Hem de benim evimde! Belki
Ryan koymuştu. Ya da önceki ev sahiplerinden kalmıştı.
aka
Herhangi bir paslanma, darbe, şişme ibaresi ya da kont
rol etmemi gerektirecek ne varsa bakındım. Son kullanma
ıY
tarihini de aradım fakat bulamadım.
Ashley, sanki o bir vampirmiş de ben de elimde şehirde
gın
ki en uzun, en nadir boyunu tutuyormuşum gibi konserveye
gözlerini dikti.
usa
“Emin değilim,” diye mırıldandım, başımı iki yana sal
ökk
ak
Ancak Diane’in boş bir ses tonu ile söylediği tek şey,
lam
“Fasulyeler,” oldu. “Başlayacağım onun fasulye sevgisine.”
Beni göremeyecek olmasına rağmen omuz silktim. “De
aka
mek ki çocuğun bir saplantısı var. Ne var bunda?! Sanki
sen şehirdeki her çanta uğruna komanda ordusu yönetmi
ıY
yorsun.”
Diane’in nefesinin kesilişi tüm telefon hattını doldur
du. Gülümseyerek, sandalyesinde doğrulan Ashley’ye göz
gın
kırptım. Hareketlerim ebeveyn otoritesini desteklemenin
usa
kitabında yoksa ne olacaktı. Yaptığım şey doğruymuş gibi
hissettim. İyi hissettim!
ökk
la açarsın.”
Söylediklerine şaşırdığımdan gözlerimi kııpıştırdım. Akılcı
düşüncenin bir örneği sayılmazdım ama eski dostumun önce
likleri kesinlikle raydan çıkmış durumdaydı.
“Anlaşıldı.” Telefonu kapatıp Ashley’nin karşısına oturdum.
' Fasulyeler?” Kızın kaşları umutla havaya kalktı.
ak
“Eve giderken markete uğrar alırız. Anlaştık mı?”
lam
Başını salladı. “Sinirli miydi?”
Ben de başımla onu onayladım. “Biraz. Onunla evde bu-
aka
uşacağız. Bir şeyler için alışveriş merkezine gitmesi gere-
Myormuş.”
ıY
Kızın iç çekişi içimi burkmuştu. Annesinin hamilelik yü
zünden birazdan da fazla dağıtmış olduğunu fark edecek
r ’gunluktaydı.
gın
“Kadınların hamileyken tuhaflaşmaları normaldir.” Uza-
usa
'i p elini kısa süreliğine sıktım. “Çanta olayını atlatacaktır,
hayatım. Göreceksin.”
ökk
“Ya ne peki?”
“Göbeğini vurgulayacak giysilere geçti şimdi.”
Midem çeşitli nedenlerle kasılsa da göz ardı etmeye ça
ng
tım.
Lo
‘Ash?”
“Yeni doğacak bebeğiyle hava atmaya o kadar meraklı ki
K
ak
“Köpeği nasıl büyülediğine bir bak.”
lam
Ashley’nin dudakları belli belirsiz bir gülümsemeyle yu
karı doğru kıvnlmıştı.
aka
“Bunu gördüm,” dedim.
“Neyi?” Gözlerini kıstı, ifadesi ciddileşmişti.
ıY
“Tebessümü.”
Başını iki yana salladı. “Tebessüm etmedim.”
Omuz silkerek, “Etseydin de ölmezdin,” diye karşılık
verdim.
gın
usa
Bakışları benden masaya, oradan da kilerin kapısına sıçradı.
“Boş ver.”
ökk
ak
“Bana sanlabilir misin? Zor bir hafta geçirdim sayılır.”
lam
İkimiz de kendimizi sandalyelerimizden ileri doğru itti
rirken, yüzüme bir gülümseme yayıldı. Gözlerimin önünde
aka
genç bir kadına dönüşen küçük kızı kollarımla sardım ve
sıkı sıkı tuttum.
ıY
“Aklıma yapılacak daha güzel bir şey gelmiyor.”
“Sen harikasın,” diye fısıldadı omzumun üzerinden.
Sözleri yüreğimi ele geçirmişti. gın
“Sen de çok kötü sayılmazsın,” diye cevap verdim, ar
usa
dından ipek gibi saçlarına bir öpücük kondurdum. “Gitme
ye hazır mısın?”
ökk
misin?”
Hafifçe güldüm. “Ben yazar değilim, Ash. Öylesineydi.”
ng
“Okuyabilir miyim?”
Okuyabilir miydi? Neden olmasın? “Elbette,” diye başı
Lo
“Bemie Teyze!”
“ ‘Bemie Teyze* ne?” Yazdıklarım hakkındaki endişem
K
ak
heyecanlıydı.
lam
Ashley’nin yüzündeki gülümsemenin, yazdıklarımı be
ğenmesinden daha çok şey ifade ettiğini fark ettim o an.
aka
“Seninle bir anlaşma yapalım,” dedim not defterini elin
den alarak. “Eğer gece ya da gündüz ne zaman bir şeye ih
ıY
tiyacın olursa bana geleceğine ya da beni arayacağına söz
verirsen, bunu gönderirim. Tamam mı?”
“Tamam.” gın
Böylelikle Diane’in evine doğru yola koyulduk. Çanta
usa
delisi, hormonlarınca yönetilen arkadaşımla yapacağım ba
rış anlaşmasının, Ashley’yle konuşmak kadar acısız olma
ökk
ak
geçen gece farklıydı. Geçen gece kendimizi sadece kibar
baş sallamalarla ifade ettik. Düşünce ve duygularımızı ken
lam
dimize sakladık, ardından birbirimize sırtımızı döndük.
Diane’i suçlayamazdım. Ben de bir o kadar suçluydum
aka
çünkü. Sonuçta cuma günü aradığında çenemi kapalı tut
muş, dün gece de durumu zorlayacak tek bir hamlede bu
ıY
lunmamıştım.
Aramızdaki duvara onun kadar ben de tuğlalar dizmiştim.
gın
“Anladığım kadarıyla ahlaksızlıktaki becerilerini şimdi de
kızımın üzerinde deniyorsun.” David’in sert sesi, düşüncele
usa
rimi toparlamaya fırsat vermeden paramparça etmişti beni.
Gözlerimi ince birer çizgi haline gelecek kadar kısarak
ökk
Ashley’de de.”
Bu yorumuna içerlemiştim. “Ben hiçbir zaman sinsi sin
Lo
si iş yapmadım.”
David yine nadiren görülen gülümsemelerinden takın
leen
mıştı. “Doğru.”
“Ashley de öyle değil. Şu an sadece üzgün. Hepsi bu.”
ath
ak
“Her ne olduysa,” dedi David, “...atlatacaktır.”
lam
Belki de erkekler gerçekten Mars’tan geliyorlardı.
Çenesini bana doğru uzatarak, “Seni buraya ne getirdi?”
aka
diye sordu.
Hileli bir soru muydu bu? “İş.’'
ıY
David yüksek sesle dilini şaklatarak, “Artık burada ça
lışmıyorsun,” dedi.
gın
Sanki nefesimi kesmiş gibi hafifçe öne eğildim. “Ne de
mek istiyorsjn?
usa
“Artık. Burada. Çalışmıyorsun.” Sözlerini açık ve üzer
lerinde dura dura söylemişti.
ökk
ak
Bunu duyan David kahkaha attı. Adamın ruh halindeki
değişimler canımı yakıyordu. “Kırk iki yaşındayım. Karım
lam
hamile ve ergenlikteki kızım fasulye almak için okulu ası
yor. Hangisi daha büyük çalkantı acaba?”
aka
Nereden bilebilirdik? Adam aile içi durumlardan haber
darmış. Demek ki onun için hâlâ umut var.
ıY
“Patates kızartabilirim.” Sesime ‘Sen bensiz yaşayamaz
sın, sana hiç masraf çıkarmıyorum’ edası takındım ama Da
vid etkilenmişe benzemiyordu.
“Hayır.”
gın
usa
“Buz düzeltme aracını sürerim,” diye fısıldadım. Ancak olay
lı partiden sonraki yokluğumu düzeltecek olan buysa, yapardım.
ökk
“Hayır.”
-G
larına ne döndürür?”
“Git tuvaletleri temizle.”
leen
ak
“O kadar da aptal değilim.”
lam
Aptal değilmişmiş, diye düşünüyordum tuvaletlere doğ
ru giderken. Kim bilebilirdi?
aka
David, tam ben köşeyi dönmeden önce bana seslendi.
“Malzemeler dolapta, eldiven giymeyi unutma!”
ıY
O akşam eve döndüğümde, hava kasım ayının başları
gın
için fazlasıyla ılıktı. İçeri temiz hava girsin diye sadece
usa
mutfaktaki sineklikli kapıyı örtmüştüm. Fakat kapı açık
duruyordu.
ökk
rılı olamamıştım.
Lo
bulmaya çalıştım.
Soğuk gözyaşları yanaklarıma batıyordu ama onları
K
ak
huyu edinmişti. Ancak ona ihtiyacım vardı.
lam
İtaat okullarınca istenmeyen köpek olabilirdi. Ama be
nim itaat okullarınca istenmeyen köpeğimdi.
aka
Dizlerimin üzerine düştüm. Çamur olduğunu sandığım
şeye gömülmem umurumda değildi. Başımı geri atıp hay
ıY
kırdım. Daha önce hiç haykırmamış gibi haykırdım hem de.
Toplum içinde.
gın
Aile içinde birbirimize bağırmazdık. Sade ve sakin bir
aileydik biz.
usa
Sahanın ortasında kükrerken, komşular pencerelerinden
bakıyorlardı. Kimin beni gördüğü, duyduğu ya da benim
ökk
gırtısı...
Lo
ak
etmişti. Başını iki yana sallayarak, “Bayan Cooke kapımı çal
lam
dı,” dedi. “Köpeğinin bahçede havaya havladığını ve başı boş
olduğunu söyledi. Ona bir şey olacağından endişe etmiş.”
aka
Şüphe, içimde ağır ağır ilerliyordu. “Bayan Cooke mu?”
Yeni komşum onaylayarak başını salladı ve elini uzattı.
ıY
İlk karşılaşmamızı hatırlayarak, parmaklarına odaklandım.
Poindexter’a sarılmış olan kolumu gevşettim ve Cadılar
gın
Bayramı’ndan arta kalan bir yemek gibi görünüyor olabile
ceğimi anımsayarak kolumla yüzümü sildim.
usa
“Haydi ama,” dedi Bay Otuz Altı Numara. “Isırmam.”
Vaatler. Vaatler.
ökk
ak
yuvarlanmaktan hoşlanıyor.”
lam
Yuvarlanmak mı?
Poindexter’a öyle bir bakış attım ki köpeğin titrediğine
aka
yemin edebilirdim. Birbiri ardına itaat okullarından atılma
yı kendi isteyecek kadar mı zekiydi?
ıY
“Şahane,” diye mırıldandım.
“Evet, öyle.”
Sırıtıyordu. Hâlâ el ele tutuştuğumuzu fark ettim. San
gın
ki elleri avucumu yakmış gibi hızla çektim kendimi. “Onu
evine aldığın için teşekkürler.”
usa
“önem li değil.”
ökk
turuyordu.
“Bir bardak kahveye var gibisin,” diyen Bay Otuz Altı
Nıimara’nın gözleri içtenlikle bakıyordu bana.
ng
“Peki o zaman.”
Şahane bir tebessümle, ilerideki evini işaret etti. “Eğer
leen
sesle.
Bir an zihnimde, Bay Otuz Altı Numara’nm verebileceği
K
ak
laştı.
lam
Ağaçların üzerinde bir jet uçağı belirdi ve kovalamaca
başladı. Poindexter havaya havlayarak, uçağın kuyruğunu
aka
kovalıyordu.
Evine giden Bay Otuz Altı Numara’yı izledikten sonra
ıY
gerçek hayata geri döndüm.
Ders. Köpek için.
Bir düşünsenize... gın
usa
“Bazen kapıyı kimin çaldığını bilmek kolay değildir.
ökk
lam
aka
“LVAMBPMZVŞRAVŞIİRBPR CLFMPMŞRAVLRENHBHB
VÖVBIERĞVLARAVGĞVE . "
ıY
-MBCBVA
•• gın
ç hafta sonra kargocu kapımın önüne paket bırakmak
U tan usanmıştı. Diane ve ben de hâlâ konuşmuyorduk.
usa
Açıkçası onu özlemiştim. Hem de çok. Hormonları sapıt
ökk
ramıyordum.
Giriş salonunun eşiğinden geçtiğimde içim rahatlamıştı.
Asma lambalar yanıp yanıp sönerken, rahatlığım ise kendi
ni çok daha farklı bir duyguya bırakmıştı.
Elini başka bir kadının cılız sırtına koyan Ryan, giriş sa
ak
lonunun en uzak köşesinde dikiliyordu.
Bir an yüzüm alev alev yanarken, bir sonraki saniye buz
lam
kesmişti. Kaçma ve kusma isteklerinin arasında sıkışıp kal
mıştım.
aka
Gözlerimi sıkı sıkı kapadım. Bağırmamayı, bayılma-
mayı ya da dikkati bir şekilde üzerime çekmemeyi diledim
ıY
ama o her zamanki gibi beni fark etti. Konu bana gelince
Ryan altıncı bir his geliştirmişti. Ancak Ryan’ın varlığımı
gın
hâlâ fark ediyor olması, sevgilisinin şiş göbeğini görünce
beni avutmaya yetmemişti.
usa
Benimle göz göze geldiğinde diğer kadının kulağına bir
şeyler fısıldadı. Kadın, benim tarafıma doğru bakıp gülüm
ökk
tanıştık.”
Ryan’ın sesi yakınımdan geliyordu. Parmaklan dirseği
me yaklaştığında kolumu çekip, ondan birkaç adım uzak
laştım.
Açıklaması harikulade mantıklıymış gibi başımı sal
ladım. “Ashley onu tanıyor mu?” Hatta daha da önemlisi
ak
şuydu: “Diane ve David onu tanıyorlar mı?”
lam
Ryan başını iki yana salladı. “Onunla ilk kez bu akşam
tanışacaklar. Yemin ederim.”
aka
Ne de şanslıyım. Çiftimizin görücüye çıktıkları ilk akşa
mın mutlu şahitlerinden olmak için mükemmel bir zaman
ıY
lama seçmiştim.
“Yeminlerin bende pek iş görmüyor, Ryan.”
Ryan bakışlarını ayakkabılarına indirerek başını salladı.
gın
Ardından kahverengi kaşlarını tekrar çatarak dikkatini yü
züme verdi.
usa
Belki de Ryan’ı görmekten ya da diğer kadını görmekten
ökk
Bir an, benden tüm olanlar için özür dilemek için anı
kullanacak diye düşündüm. Ama yapmadı.
Lo
dersleri alıyorum.”
“Uçuş dersleri mi?” Beni çok şaşırtmıştı.
ath
ak
“Sende yeni bir şeyler var mı?”
Hâlâ güvenle kutusunda duran oryantal DVD’sini, bir ta
lam
nesini bile tadamadan bayatlayan yengeç dolmasını ve Bay
Otuz Altı Numara’nın Poindexter için önerdiği, benim de
aka
anında reddettiğim dersleri düşündüm.
“Var birkaç tane,” diye mırıldandım başımla onu onay
ıY
layarak.
“İyi!” Ryan’ın gülümsemesi yüz hatlarını aydınlatarak
gın
tüm suratına yayıldı. “Mutlu olmayı hak ediyorsun.”
“Hepimiz ediyoruz.” Yüzündeki rahat neşeden bakışları
usa
mı alamayarak ifadesiz bir tonla cevaplamıştım.
Belki de içindeki, benim uzanamadığım karanlık bölge
ökk
de kalakalmıştım.
Görünüşe bakılırsa onu çok uzun zamandır dinlemi
yordum.
ak
Okuldan evime dönerken bütün gece açık olan markete uğ
lam
radım. Yağsız süt, yoğurt, taze meyve gibi sağlıklı yiyecek
lerden başka bir şey almadığımı söylemek isterdim. Fakat
aka
bu kocaman bir yalan olurdu.
İşin aslı, gittikçe tombullaşan kollarımın yüklenebildiği
ıY
kadar şeker ve tuz içerikli ne kadar abur cubur varsa topla
yıp mağazadan çıktım.
Gece saat iki gibi midemin bulandığını hissedebiliyor
gın
dum. Ama hakiki ve sağlam bir bulantıydı bu seferki.
Karamel dolgulu çikolataları mideme indirirken bir di
usa
zinin bölümlerini peş peşe seyrediyordum. Bu, çikolatalar
ökk
gözüme.
Batı Yakasının Hikâyesi'ndeki çetelerin savaşı bile mi
demdeki yemek çatışmasının yanında hiç kalırdı.
ng
arkama yaslandım.
Kıyafetlerime sığamıyor oluşuma şaşmamalıydım.
K
ak
Ambalajı soymak da bir çeşit antrenman sayılabi
lam
lirdi. Ancak beni asıl yenilgiye uğratan, DVD’nin ken-
disiydi. Eğer kıvrak kalçalı ve elastik bir kadın olarak
aka
doğsaydım, hareketler yapılabilirdi belki. Fakat ben...
şey... ben bu hareketlere pek de uygun olarak dünyaya
ıY
gelmemiştim.
Kıvırmalarım, eminim pek seyredilebilecek türden de
gın
ğildi. Hatta Poindexter, başlangıç seviyesinin ilk beş daki
kasından sonra homurtular çıkararak odayı terk etti.
usa
Bir an durup köpeğin gidişini seyrettim.
Bir insanın en yakın arkadaşı bile onunla aynı odada kal
ökk
ak
havayı çektim.
lam
Boş bir dolap ve incelmiş vakumlu poşetlerin yarattığı
başan hissi, hiç olmadığım kadar memnun etmişti beni.
aka
Doğrulup vakumlu poşetleri dolaba koydum ve dola
bın kapağını, büyük değişiklikler yapmaya yemin ederek
ıY
kapadım.
Temizlik yapacaktım.
Evi tepeden aşağıya, mutfak dolaplarından garaj rafları
gın
na kadar bölümlere ayırdım. Güneş doğduğunda kaldırımda
usa
yükselen atılmış eşya yığını, küçük bir Klimanjaro Dağı’m
andınyordu. Ne tuhaftır ki komşuların ne düşündüğü umu
ökk
ak
Derin bir nefes alarak kendimi sakinleştirdim. Ardından
fayanslı zeminin ortasına tartıyı yerleştirdim. Çalıştırmak
lam
için düğmesine bastım ve kilomu ölçecek olan bir seri sıfı
rın çıkmasını bekledim.
aka
Bip sesini beklerken gözlerimi kapadım. Ekrana bakınca
göreceğim şey için gerçekten hazırlıksızdım.
ıY
69 kilogram.
Gözlerimi kırpıştırdım, elimle ovuşturdum ve tekrar
baktım.
Kahretsin!
gın
usa
Bu, tüm zamanların en yükseğiydi...
Ta ki çırılçıplak kalana kadar teker teker kıyafetlerimi
ökk
çıkarttım.
Tartıyı yeniden başlattım ve tekrar denedim.
-G
68 kilogram.
İnanamıyordum.
ng
İrkiliverdim.
Bay Otuz Altı Numara.
ath
ak
Eğer biraz şansım varsa çıplak göğüslerimin korkunç
lam
görüntüsü, yaşanan tüm olayları Bay Otuz Altı Numara’nın
hafızasından silebilirdi.
aka
Yüzümü ellerime gömüp bir dizi küfür saydım.
Tam her şeyi bir araya getirdiğimi düşünürken aslında ne
ıY
kadar çaresiz olduğumu fark ettim.
Telefonun sesi, banyo zemininde emekleyip odama geç
gın
mem için bana iyi bir bahane olmuştu.
Yeni kilomun şoku, geçen geceki şeker tüketimim ve Bay
usa
Otuz Altı Numara’nın gözlerindeki saf korku ifadesinin birle
şimi, sol kaşımdan ilerleyen keskin bir ağnya sebep olmuştu.
ökk
“Evet?”
Normalde telefonu böyle sert bir şekilde açmazdım.
ng
çıkaramadım.
En kötüsünü umarak kaşlarımı çattım.
K
ak
mak istiyorum.”
lam
“Yayımlamak mı?”
Sözcükler dudaklarımdan dökülür dökülmez irkildim.
aka
Sesim, şaşkınlıktan o kadar gerilmişti ki adeta ürkmüş bir
papağan gibi çıkıyordu.
ıY
“Evet,” dedi. Adamın sesindeki sabır, telefondan hisse-
dilebiliyordu.
“Gazetede?”
Papağan.
gın
usa
Korkmuş.
Deli gibi.
ökk
ak
“Pekâlâ o zaman. Yazıyı pazar günü hafta sonu ekimizde
lam
yayımlayacağız.”
Benim yazım.
aka
Gazetede.
Pazar günü.
ıY
Bir köşe yazısında.
Başka bir şey yapmaktan aciz, başımı salladım.
“Bayan Murphy?”
gın
“Evet,” dedim üzerimden sessizliğimi silkeleyerek. “Te
şekkür ederim. Evet! Gurur duyarım.”
usa
Banyoya geri dönmeden önce üzerime oldukça bol bir
kazak geçirdim. Bir zamanlar benim için çok gerekli oldu
ökk
lam
aka
•Ş/LARZ ZMLDĞRZV ÇEIAORZ MTLMEÜBÖ ĞRA VKLRJRB
NVE FIDIEŞR ŞVNVPVE. ”
ıY
-MBCBVA
gın
iane ile olan anlaşmazlığımızın bir çantacının indirim
D reyonunun önünde çözüm bulacağını hiç düşünmez
usa
dim. Ancak öyle oldu.
ökk
gelmişti.
Jim Bames’tan gelen telefonu kapattıktan sonra, olanları
paylaşmayı en çok istediğim kişinin Diane olduğunu fark
ng
ak
Süet, büyük boy bir çantanın üzerinden beni gördü, fakat
lam
aynı hızla önündeki rafa tekrar odaklandı.
Geri dönüp uzaklaşmayı, telefona her uzandığımda ko
aka
nuşmadığımızı hatırlayarak hissettiğim yürek burukluğunu
umursamamayı düşündüm. Belki de hayatla yüzleşmeyi
ıY
öğrenmek, hatalarım ve güçsüzlüklerimle yüzleşmeyi de
kapsıyordu.
“Hatalıydım,” dedim usulca. gın
Diane gözlerini kısıp, kaşlarını çatarak bana baktı. İfa
usa
desini ya da kaşları arasında beliren çizgileri görmemek
için bakışlarımı kaldırmadım. Orada olduklarından emin
ökk
arını inceliyordum.
“Ben de biraz sert çıkmış olabilirim.” Diane’in genellik
leen
Gerçekten mi?
Ama söylemedim. Düşündüm ve zihnimden uzaklaş
K
tırdım.
Diane ile şimdi tartışmak, beni bir yerlere getirmeye
cekti. Aynca hem hamile hem de bir ergen annesiydi. Bana
bağırmaya hakkı vardı. İşin özü buydu. Konu çocuklara
geldiğinde ne yapacağını benden daha iyi bilirdi. Benim ise
bir fikrim yoktu çünkü beş gün kimseyi çocuk bakımında
ak
uzman yapmazdı.
lam
“Özür dilerim.” Gözlerimi onun gözlerine dikerek şaş
kın ifadesine gülümsedim. Sonra da kahkaha attım. Kendi
aka
mi tutamamıştım.
Birbirimizle yumuşak bir tonda konuşsak da Diane’in
ıY
gergin olduğu besbelliydi. Onu bir çeşit suçiçeğine yaka
lanmış gibi gösteren kırmızı lekeler, yanaklarıyla boynuna
yayılmıştı.
“Kötü mü?” diye sordu.
gın
usa
Rafın etrafından dolaşıp yanına giderek, Diane’in kolu
na girdim. “Kanşık meyveli buzlu bir çayın çözemeyeceği
ökk
türden değil.”
Kaşlarını kaldırdı ve kestane rengi saçlarını sağa sola
-G
Yetenek gecesi.
Aklımda Ryan’la olan konuşmam, Diane ve David’in
ath
ak
Diane başını iki yana sallayarak, “Ashley protesto etmek
için kaşlarını kazıdı,” dedi.
lam
Olduğum yerde kalakaldım. “Ne yaptı?!”
“Kaşlarını kazıdı.”
aka
Fakat başka bir şey söyleyemeden alışveriş merkezinde
ıY
ki güvenlik görevlisini fark ettim. Sinirli bir ifadeyle bana
doğru baktığını göz önüne alırsak, ne yazık ki onun da beni
fark ettiğinden oldukça emindim.
gın
Diane’i kolundan yakaladım, başımı eğdim ve onu ye
mek bölümüne götürdüm.
usa
Ashley’yi düzgün çatılı kaşları olmadan hâlâ hayal et
ökk
nemeliyiz.”
“Balon gibi şişmişsin. Her yanında kırmızı lekeler var ve
cadı gibi kahkahalar atıyorsun.” Ardından başımı iki yana
leen
ak
ği için anneme gitmeyi planlıyordum.
lam
Giriş kapıma yapıştjrılmış bir not bulmayı planlamıyor
dum ama.
aka
Kapımı çal. Senin için bir şeyim var.
Bu iki kısa cümle o kadar anlamlıydı ki kendime rağmen
ıY
gülümsedim. Notu yazan kişi kim olduğunu belirtmemişti
ama tahmin edebiliyordum.
Bay Otuz Altı Numara...
gın
Neticede Bayan Cooke bana ya gürültü çıkararak say
usa
gısızlık ettiğim üzerine bir konuşma yapardı ya da evime
hayvan denetim idaresinden birilerini gönderirdi.
ökk
rildi.
“Sana Noel ağacı getiriyorum.”
K
ak
zorundayım?”
lam
“Bunun bir karşılığının olacağını sanıyorum.”
Bay Otuz Altı Numara’nın neşeli yüz ifadesi kuşkulu bir
aka
hal aldı. “Ne gibi?”
“Bu kadar zahmete sırf iyilik için girmiş olacağını hayal
ıY
bile edemiyorum.”
Bay Otuz Altı Numara dudaklarını birbirine bastırıp ba
şını iki yana salladı ve ağacı yüklendi. “Demek ki hayal
gücün zayıfmış. Kapıyı aç.”
gın
usa
Adam ve ağaç odaya geçebilsin diye yoldan çekilerek
verdiği emri uyguladım.
ökk
Gülümsedim.
Bay Otuz Altı Numara da gülümsüyordu.
K
ak
Odanın öteki köşesine doğru ilerlerdi ve ben bir şey söy-
lam
leyemeden dışarı çıktı.
Uzun adımlarla uzaklaşmasını seyrederken, “Mutlu No
aka
eller,” diye mırıldandım boş odada.
Bay Otuz Altı Numara gittikten sonra merdivene oturup
ıY
uzunca bir süre ağaca baktım.
Aklıma da gelmişken, o yaşadığımız olay hakkında da tek
kelime etmemişti. Beni çıplak görmesinden bahsetmemişti.
gın
Bana bir Noel ağacı getirmekten başka bir şey yapmamıştı.
Herkes çıkar için iş yapmaz.
usa
Tanıdığım hemen hemen herkesin çıkan için iş yaptığın
dan emindim. Ancak Bay Otuz Altı Numara tanıdığım diğer
ökk
hiçbirine benzemiyordu.
Bu gerçekle iliklerime kadar ürpermiştim.
ng
Lo
ak
lerini bir kez daha görmek isteyebilecek pek çok yas tutan
lam
akraba olduğuna emindim.
Belki de bir fikir üzerindeydim. Hatta belki de yeni bir
aka
kariyer olarak değerlendirilebilecek bir şey üstündeydim.
Çünkü Tanrı biliyor ya, buz pistindeki işim beni hiçbir yere
ıY
getirmeyecekti.
Birazcık sıyırmıştım belki de ki bu çok uzak bir ihtimaldi.
“Bemie?” gın
Annemin sesi, beni zihnimdeki ‘merhumlarımızın kar
usa
ton resimleri’ satış planlarımdan uyandırdı. Kafamı kaldır
dığımda herkesin bana baktığını fark ettim.
ökk
Noel’e ertelemişti.
“Bemie!”
Ses tonu bahaneye yer bırakmamıştı. Bir cevap istiyordu
ve şimdi istiyordu.
“Ben...” Beynimde uygun bir cevap ararken birkaç da
kika bekledim.
ak
İşte cevabım.
lam
“Hepinize minnettarım. Aynca Poindexter’a da. Bir de
sağlığım için de şükrediyorum.” Aldığım dört buçuk kilo
aka
için minnettar değildim ama bu ufak ayrıntılardan şikâyet
edilebilecek bir zaman değildi.
ıY
Ardından boş sandalyeye baktım. Babamın sandalyesi
ne. Bir sonraki cümlemi kurarken sesim çatladı.
“Hepsinden öte babam ve birlikte geçirdiğimiz yıllar
için şükrediyorum.” gın
Pirzola, soslu patates ve güveçte taze fasulyelerimizi mi
usa
demize indirirken, düzenli aralıklarla babamın boş sandal
ökk
gözlerini de.
Gözlerini ve gülümseyişini özlemiştim.
Lo
Onu özlemiştim.
Muhabbetin ortasındaki rahatsız edici sessizlik sırasın
leen
ak
görmüştüm.
lam
Ailemizin kartondan bir resme ihtiyacı yoktu. Eğer ken
dimizi yeterince zorlarsak, babamın her birimizde izler bı
raktığını görebilirdik.
aka
Ve bu gerçekten de şükredilecek bir şeydi.
ıY
“Gülmek, kalpteki örümcek ağlarını temizleyen bir
gın
süpürge gibidir”
-Anonim
usa
ökk
-G
ng
Lo
leen
ath
K
ak
O r v 9 lç ü /ıc ü ($ ö J ü /? v
lam
aka
“MDĞMLOM GRJLRE JMDMOMZFÜB MAM NHBLMEÜ
URÎRFLR JfylD. ”
ıY
-OCLRĞĞR
gın
iane ile alışveriş merkezine tekrar gitmeyi neden ka
D bul ettiğimi hiçbir zaman anlamayacaktım. Hayatımı
usa
alışveriş yolundan geçerek düzeltmeye çalıştığı son vakit,
ökk
ak
sun görürse, ‘Bemie’nin yeni bir aşk hayatına ihtiyacı var’
lam
kampanyası ozon tabakasının ötesine fırlatılacaktı.
Ancak Diane’in ilgi odağı olan kişi, Bay Otuz Altı Nu
aka
mara değildi.
“Günaydın Bayan M.”
ıY
“Günaydın Freddy,” diye bir görünüp bir kaybolan bah
çıvanıma el salladım.
Hava, ocak ayı için şaşırtıcı derecede güzeldi. Şüphesiz
gın
Freddy, bunun bahçeleri budamak için iyi bir zaman oldu
ğunu düşünmüştü.
usa
Buruşuk tişörtü, kapüşonlu eşofman üstü ve eskimiş iş
ökk
dedi Freddy.
Lo
rek söylemişti.
“Hayır, kes-mi-yor.”
Arabaya binerken, “Yapma lütfen,” diye fısıldadı Diane.
“Ryan’ı sordu. Durum hakkında ağzını aramaya çalışıyordu.”
Gözlerimi devirdim. “Ağzımı aramaya çalıştığı tek konu,
müşteri kaybedip kaybetmeyeceğini öğrenmek içindir. An
ak
nesi olacak yaştayım.”
lam
“Eğer onu on yaşında doğursaydın...”
Adamın gördüğüm en çarpıcı gri gözlere sahip olduğunu
aka
kabul etmeliydim. Yine de Freddy’yle yıllar süren konuş
malarımda Bay Otuz Altı Numara’da hissettiğim kesin şey
ıY
leri hissetmemiştim.
Söyleyebildiğim kadarıyla Freddy, yirmi beş ile otuz yaş
arasında bir yerlerdeydi ama potansiyel ilişki listemin en alt
sınırının bile altındaydı.
gın
usa
Diane ile birlikte aracın kapılarını aynı anda kapattık.
Fakat sevgili arkadaşım kontağı çevirmek yerine bakışları
ökk
lütfen?”
Alışveriş merkezine vardığımızda, Diane binadaki en
pahalı, en önemli mağazaya doğru ilerledi.
“İşsiz olduğumu hatırlıyorsun, değil mi?” diye sordum.
Umursamaz bir el hareketiyle, “Bu durum değişecek,”
diye yanıt verdi Diane.
ak
Neydi bu haller ve el sallayışlar? Hamilelik hormonları
lam
onu kraliyet ailesinden birine mi dönüştürmüştü?
Elimi yakaladı ve beni park alanından mağazanın için
aka
deki ayakkabı reyonuna kadar peşinden sürükledi. Anlaşı
lan biz buluşmadan önce bir zemin araştırması yapmıştı.
ıY
“Orada!”
Parlak renkteki deri çizmelerin bulunduğu bir vitrini işa
ret etti. Bacaklarınızı sarmalayan ve hayatınız boyunca hiç
gın
kıvrıma sahip olmasanız bile size vücut hatları kazandıran
usa
cinsten çizmeler...
Ne yazık ki ben, kar botlarımdan daha seksi görünen hiç
ökk
el salladı.
Ne olduğunu anlayamadan, Diane beni bir banka doğru
K
ak
“Dikkatli ol. Onlar benim en sevdiklerim.”
lam
Diane burnunu buruşturup, satış görevlisine döndü.
“Kırmızı bir şeyler var mı? Onlardan başlayalım.”
aka
“Kırmızı mı?” diye ciyakladım. “Benden kırmızı çizme
giymemi mi bekliyorsun?”
ıY
Diane dudaklarını birbirine bastırarak başını iki yana
doğru salladı. Tanrım yardım et, yine Öğütler vermeye baş
layacaktı.
gın
“Hayatta olduğunu hissetmek istiyor musun?” diye sor
usa
du Diane kaşlarım kaldırarak.
Başımı olumlu anlamda salladım.
ökk
ak
Yumuşak derînin bacağıma oturuşunun zevkini çıkararak
lam
hemen dizimin altında bitecek olan bölgeye kadar fermuarı
çektim.
aka
Diane bir elini göğsüne koyarak iç geçirirken, görevli de
çizmenin diğer tekini kucağıma koydu.
ıY
İkincisini de bacağıma geçirince, ayağa kalktım ve anın
tadına vardım.
gın
Pürüzsüz tarzı bacağımı okşuyor, yeni derinin kokusu
başımı döndürüyor, kırmızı renk canlılık yayıyordu. Ancak
usa
on santimetrelik topuklarla yürümek bana göre değildi.
“Alışırsın,” dedi Diane.
ökk
bence senin.”
Ancak bahsi geçen adama gözucuyla baktığımda ger
çekten beni incelediğini gördüm. Hatta bana gülümseyip
başıyla selam bile vermişti.
Aynanın köşesine takılıp sendeledim ama bir şekilde to
kalı ayakkabılar rafına tutunarak dengemi sağladım. Garip
ak
bir rahatlık hissi içimden aktı gitti. Bir yabancının ilgisini
lam
çektiğim gerçeği beni iliklerime kadar etkilemişti.
Bir aynadan diğer aynaya, kalçalarıma da biraz hareket
aka
katıp ileri geri yürüyerek, teorimi küstahça test etmeye ka
rar verdim.
ıY
Hayranım ise ben tekrar banka oturana kadar yerinden
kımıldamadı.
Bu durumla başa çıkabilmenin tek bir yolu olduğunu gö
gın
rebiliyordum. Anlaşılan çizmelerin sihirli güçleri vardı.
Oturduğum yerden satıcıya bakıp gülümsedim. “Bunları
usa
alıyorum... Elinizdeki diğer renkleriyle beraber.”
ökk
ak
Kırk beş dakika sonra aynadaki yansımama baktığımda
lam
umduğum gösterişli, seksi kadın değildi de kötü saç kesimi
olan bir erkek çocuğuydu.
aka
“Kahr...”
“Kısa! Şahane,” diye haykıran Diane, heyecanla ellerini
ıY
çırpıyordu. Anlaşılan gerçek tepkimi kuaförden saklamak
istiyordu.
gın
Ancak yüzü yine kırmızı lekelere bürünmüştü. İyi bir
performans sergiliyor olsa da zihninin en derinliklerinde
usa
elimden uzun ve acılı bir ölüm çekmek üzere olduğunu bi
liyordu.
ökk
Elbette, saç kestirme fikri bana aitti ama her kadın, yeni
aldığı çizmelerden başı döndüğünde radikal saç değişikliği
-G
keme yoktu.
Yerdeki kırpılmış saç tutamlarımı toplayıp çığlıklar ata
ath
ak
Gülmemek için kendini zor tutan Diane, dudaklarını bir
lam
birine bastırıyordu.
Kollarımı kavuşturup arkama yaslanarak, “Bunu gör
aka
düm,” dedim.
“Neyi?” diye sordu.
ıY
“Gülüyordun.”
“Gazdan,” dedi Diane, midesine hafifçe vurarak. “Mi
dem çok fena ekşiyor bugün.”
gın
Fakat bunları söylerken kıkırdamadan da edememişti.
usa
Tek cevabım gözlerimi kısmak, somurtuşumun onu sus-
.turacağını ummaktı. Nerede o şans?
ökk
“Düşündüğüm şu...”
Bu cümleler, Diane tarafından kurulduysa her zaman
-G
cümleleri.
Saçlarımızı oksijenli suyla yıkayıp temmuzun yakıcı gü
leen
ak
mak tamamen aptallıktı.
lam
Bahsettiklerini kaçırdığımı bilerek, “Baştan başla,”
dedim.
aka
Diane kaşlarını çatarak bana ters ters bakıyordu. Ardın
dan dikkatini tekrar yola verdi.
ıY
“Hızlı buluşma.”
Hızlı buluşma mı? Hızlı ayrılığım, hızlı kederlenişim
gın
ve hızlı dazlaklığım beni bir süreliğine tutmaya yetmiyor
muydu?
usa
Ani bir seğirmeyi engellemek için parmağımı sol göz-
kapağımın üzerine koyarak, “Olmaz,” diye cevap verdim.
ökk
yıl, yeni bir sen.” Yine boş ver dercesine elini salladı. “İyi
olan her şey işte. Seveceksin bak.”
K
“Sevecek miyim?”
Gözlerini arka arkaya düzinelerce kez kırpıştırarak ba
şını salladı. Bu, ona çıkışmaya ne kadar yakın olduğumu
kesinlikle anladığının bir göstergesiydi.
Arabanın kapısını itip açtım. Torbalarımı toparlayarak
araçtan indim. Kapıyı çarparak kapadığımda tüm mahalle
ak
nin titrediği gerçeği, bana büyük bir haz vermişti.
lam
Diane’in sırıtışı, aracın penceresini indirene kadar daha
da büyümüştü. “‘Hoş Geldiniz Paketi’ bugün yarın gelir.
aka
Bana teşekkür edeceksin.”
Konuşmak için pencereye doğru eğildim. “Madem bu
ıY
kadar meraklısın, sen neden gitmiyorsun?” diye azarladım
alçak bir sesle.
Diane, “Lütfen,” diyerek arkasın^ yaslandı. Sağ avu
gın
cuyla göbeğine vurup, sol elindeki alyanslı parmağını bana
usa
doğru sallayarak, “Çok dikkat çekerim,” diye ekledi.
Başımı işaret ederek, “Ben etmem sanki,” diye karşılık
ökk
verdim.
“îşveli,” diye seslendi Diane arkamdan. Ancak durup
-G
ruyordu.
Canlı, güçlü ve seksi.
ath
Gülümsedim.
Saçım rezalet olabilirdi fakat dizlerimden aşağısı pek
K
ateşliydi.
Uzun, alçak tonda bir ıslığı duyunca durdum. Ancak ıs
lığı çalan kişinin kim olduğunu gördüğümde tuhaf bir hayal
kırıklığı hissi yaşadım.
Freddy.
ak
Kimi görmeyi umuyordum ki? Bay Otuz Altı Numa-
ra’yı mı?
lam
“İnanılmaz görünüyorsunuz, Bayan M.”
Güneş batmaya başlamış olsa da Freddy’nin alm terden
aka
boncuk boncuk parlıyordu. Sıvadığı kollarına toprak kalın
tılarının yapıştığı ve üstüne oturan tişörtüyle çalıştığı her
ıY
halinden belli oluyordu.
Başımı iki yana sallayıp, yanımda ona iyi bir bahşiş ve
gın
rebilecek kadar para var mı diye merak ederek hafifçe gül
düm. “Teşekkür ederim,” diye seslendim, kapımı açıp içeri
usa
girerken.
Birinden böyle bir iltifat almayalı çok uzun zaman ol
ökk
muştu.
-G
ak
A-ah! Uzaklaşmadan önce aynadaki yansımama son bir
kez bakıp olumsuzlukla başımı salladım.
lam
Haklı olsa da bunu kabul etmek, fazladan müdahalelere
sebep olacaktı. Zaten çoktan cilt bakımı, ayakkabı seçimi,
aka
saç ve ilişki dünyasının sınırlarını ihlal etmişti.
Bir sonraki adımın ne olacağını düşünerek ürperdim.
ıY
İç çamaşırı? Alkol tüketimi? Şeker yüklemesi?
Diane’in bilmediği şey onu üzmezdi. Beni de üzmezdi!
gın
Hayatıma müdahale edişleriyle kendimi tanıma yeteneğimi
kaybedebilirdim.
usa
Çalışma odamdaki aynadan yansımamı görebilmek için
uzandım.
ökk
lam
aka
“İVOPMB REĞRFV FMNMU PM MİM K MİMK'NMTÜEMB
ıY
OÜLÜK NVE FRFĞVE. ”
gın
afta sonu boyunca telesekreterimi kontrol etmedim.
H
usa
Diane, beni ve saçımı kontrol etmek için birkaç sefer
aramıştı. Pazar günü gazetede yayımlanan yazım hakkında
ökk
memiştim.
Köpek kendini dışarı atar atmaz, uçağın motor sesini
duydum.
Boeing 737 olmalıydı. Ya da daha büyük bir şey.
“Kahretsin!” diyerek ellerimi saçlarıma götürdüm ama o
da bana neredeyse kel kaldığımı hatırlattı.
ak
Poindexter, namludan çıkan bir kurşun gibi fırlamış,
lam
bahçede hoplayıp zıplıyordu. Dünyayı ve Bayan Cooke’un
köpek kontrolü hakkındaki son nasihatlerini vermek için
aka
telefon numaramı ne kadar çabuk çevirebileceğini umursa
madan havaya doğru havlıyordu.
ıY
Elimi telefonun üzerine koydum. Yeni telesekreter me
sajımın provasını yapmaya hazırdım.
gın
Derken kapı çaldı. İşte buna hazırlıklı değildim.
Kapıya doğru ilerleyip eşofman üstümün önünü düzelt
usa
tim. Hayatımın yeniden doğuşunu bir noktada bu tür kıya
fetlerden kurtulmak olarak hayal etmiştim. Fakat henüz o
ökk
ak
Kurabiyelerin hem cenneti andıran kokusu hem de fırın
lam
dan yeni çıkmış muhteşem görüntüsü, ağzımın sulanmasına
yetmişti.
aka
Bayan Cooke, “Kurabiye yapmak istedim,” dedi gülüm
seyerek. “Umanm henüz kahvaltı yapmamışsındır.”
ıY
Kurabiyelerin üzerinden akan karamel sos, tabağın ke
narını dolduruyordu.
gın
Kahvaltı mı? Kahvaltı kimin umurunda? Tarçınlı kura
biyelerin artık sadece kahvaltı için pişirilmediğini herkes
usa
öğrenemedi mi daha?
“Hâlâ sıcaklar mı?” diye sordum, son kelimede sesim
ökk
çatlamıştı.
Bayan Cooke, temin edercesine başını salladı. Beni tam
-G
dikerek.
Acıyla yüzümü buruşturarak, “Çok kısa,” dedim. “Bili
K
yorum.”
‘‘Saçmalık!” diyen Bayan Cooke, uzanıp saçıma do
kunurken gülümsüyordu. “Yeni yıl için hoş olmuş. Ay
rıca elmacıkkemiklerini ortaya çıkarmış. Yanlış anlama
ama sana hep saçlarını yüzünden çekmeni söylemek is
ak
temişimdir.”
Sen, annem, Ryan ve neredeyse hayatımdaki diğer herkes.
lam
Kendimi gülmek için zorlayarak, “Teşekkür ederim. Gi
dip kahve getireyim,” dedim kibarca.
aka
Şansıma makinedeki kahve yeni pişmişti. Ben dolaptan
iki fincan çıkarırken, Bayan Cooke arka kapıya doğru iler
ıY
liyordu.
Poindexter’m iki numaralı uçağını kovaladığı bahçeyi
gın
işaret ederek, “Ne yapıyor?” diye sordu. “Pek mutlu oldu
ğunu itiraf etmem gerek.”
usa
“Uçakları kovalıyor.”
“Uçakları mı?”
ökk
sordum.
“Kurdeleye ne dersin?”
leen
ak
bahsettik. Üstesinden gelip gelemediğimi öğrenmek için
lam
zorladığında yüreğim sızladı.
“İdare ediyorum,” diye yanıtladım. “Gerçekten... iyiyim.”
aka
Bayan Cooke, bir şey söylemeden başını salladı. Gözle
rinde, annemin sıklıkla kullandığı ‘Ben senin içini bilirim’
ıY
bakışı vardı, inanılmazdı.
“Neyse...” diyerek ayağa kalktı. “Eminim yapacak işle
rin vardır. Konuşmaya ihtiyaç duyarsan, seslen yeter.”
gın
“Ziyaretiniz ve kahvaltı için ne kadar teşekkür etsem
usa
azdır,” dedim yansı yenmiş tarçınlı kurabiye tabağını işa
ret ederek. Ayağa kalkıp, “Büyük bir jest oldu benim için,”
ökk
duyuyorum, hayatım.”
Şaşırarak kaşlanmı çattım. “Gurur mu duyuyorsunuz?”
Bayan Cooke başını sallayarak, “Gazetedeki makalen
ng
ak
Babam hep yazmaya yeteneğimin olduğunu söylerdi. Be
şinci, dokuzuncu ve on ikinci sınıf öğretmenlerim de...
lam
Hemen hareket edip ön kapıyı tutarak Bayan Cooke’u
uğurladım. Kadının giriş yolundan ilerleyip yan taraftaki
aka
evine geçişini seyrettim.
O sırada gözümün ucuna kırmızı bir şey ilişti. Benim
ıY
garaj yoluma park eden kırmızı bir kamyonet.
Freddy.
Şaşırmıştım. gın
Bayan Cooke soslu kurabiyeler getirmişse, Freddy de
usa
pekâlâ yaptığı işin faturasını getirebilirdi.
Mahalledeki beş bahçeyi güzelleştirmesine bayılsam da
ökk
rekiyordu.
İç geçirme isteğimi bastırarak, bunun normal olduğunu
leen
olgun görünüyordu.
Gri gözleri dans edince, midem şu tuhaf edayla burkul
du. Ardından ağzım kurudu.
Çok fazla tarçınlı kurabiye yemiştim anlaşılan.
Freddy girişteki merdivenlere çıkarken yüzünde çarpık
bir gülümseme belirdi. “Hâlâ inanılmaz göründüğünüzü
ak
söyleyebilirim, Bayan M.’-’
lam
Makyajsız, bir kolu sıvanmış kılıksız bir eşofmanla ol
duğum düşünülürse eğer, Freddy ya bana vurgundu ya da
aka
benden bir şey istiyordu.
Başımı iki yana sallayarak, “Çok kısa,” dedim.
ıY
Uzanıp saçımın bir tutamına dokununca, içimi bir ürper
ti kapladı. Freddy ya o kadar da genç değildi ya da karşı
gın
cinsten birinin uzanıp bana ait bir şeye dokunmasının üze
rinden çok zaman geçmişti.
usa
Yüzündeki belli belirsiz kırışıklıkları inceledim. Yete
rince dikkatli bakarsam eğer, göz çevresindekileri bile can-
ökk
landırabilecektim gözümde.
“Seksi” kelimesini o kadar yumuşak bir tonda söylemişti
-G
Seksi.
Ardından Freddy... Freddy bana o kadar çok yaklaştı ki
K
ak
ğünü yaşıyordum.
Freddy elini eşofmanımın içine sokup göğüslerimi avuç-
lam
ladığında, dizlerimin tutmayacağım düşündüm. Omuzları
na tutunup ona sıkı sıkı sarılırken, Freddy de öpücüklerini
aka
boynuma indiriyordu.
Hatırladığım diğer an, beni kucaklayıp yatak odama çı
ıY
karıyor oluşuydu. Sadece muhteşem öpüşmüyordu, ayrıca
süper bir kol gücüne de sahipti.
gın
Soyunurken hayatımda ilk kez belim, kalçam ya da ba
senlerim yüzünden kendimi özgüvensiz hissetmiyordum.
usa
Normalde saplantılı olduğum hiçbir şey yoktu aklımda.
Freddy’nin gözlerindeki arsız arzu, bir kadının kendini
ökk
ak
melen yatak odası kapısının hemen önünde olmalıydı. “Ön
lam
kapı açıktı. İyi misin?”
Konuşamayacak kadar şaşkın olduğumdan hiçbir şey söy-
aka
leyemedim. Tüm bunların hepsi bir rüyaydı, emindim. Aksi
takdirde hayatımın en olağandışı sabahını yaşıyor olmalıydım.
ıY
“Çalışma odamdaki eşyaları almaya gelmiştim,” diye
konuşmasına devam etti Ryan. “İşten izin aldım. Rahatsız
olabileceğini düşünmemiştim.” gın
Rahatsız olmak mı? Neden olayım ki? Ha, belki beni
usa
gerçekten arzuluyor gibi görünen bir adamla -genç bir
adamla- aklımı başımdan alacak bir orgazm yaşamaya bu
ökk
Tanrım!
“Ben kaç yaşındayım biliyor musun?”
Lo
mıştı artık.
“Saklan,” diye fısıldadım. Yatak odasının banyosuna
K
ak
“Ben aşağıdayım o zaman.”
Hiçbir şey kusmuk kadar bir insanı ters yöne kaçıramazdı.
lam
Freddy’yi banyoda bırakıp solmuş san renkli bornozu
ma sanlıp sarmalanarak aşağıya indim. Ryan televizyon
aka
koltuğuna oturmuş, gelen postalan karıştınyordu.
“Sana gelen bir şey yok.”
ıY
Zarflan yerine bırakan Ryan’ın yüzünde suçluluk ifadesi
belirmişti. Koltukta doğrulurken yüzündeki ifade ciddileşti.
gın
“Kıpkırmızı olmuşsun. Ateşin mi var?”
Yüzümün daha da alevlendiğini hissederek, “Onun gibi
usa
bir şey,” diye yanıt verdim. “Dinle, ben zaten senin çalışma
odandaki eşyalan topladım. Daha iyi bir vakitte gelsen fena
ökk
olmaz.”
-G
Zeki köpek.
“Şey... Freddy, Poindexter’ı yürüyüşe çıkarttı.”
leen
ak
Korkak.
lam
Beş dakika sonra Freddy’yi kamyonetiyle beraber evim
den ayrılırken seyrettim.
aka
Yatak odasına döndüğüm zaman hâlâ beni hazırda bek
liyordu. İşin aslı, daha önce bir erkeği bu kadar 'hazır’gör
ıY
düğümden de emin değildim.
Ancak merdivenleri tekrar çıkarken, tek korkak olanın
Ryan olmadığını fark ettim. gın
Ben de korkaktım. Her ne kadar şahane gözlere sahip ya
usa
da diliyle ne tür numaralar yapabiliyor olsa da yirmi dört
yaşındaki bahçıvanıyla çarşaflara dolanmak, bir korkak için
ökk
çok fazlaydı.
Ben kırk bir yaşındaydım! Tannm, kırk biri
-G
Bay Otuz Altı Numara, bir an tereddüt etmiş gibi omuz silk
ti. Ardından yürümesine devam ederek, çenesiyle Freddy’nin
kamyonunu işaret etti.
“Belki herkes çıkarları için iş yapıyor.”
Tekrar benim olduğum tarafa döndü. Yüzünün ifadesiz
ak
ya da muzip bir ifadeye sahip olduğunu söylemek isterdim
lam
ama ikisi de yoktu.
Bay Otuz Altı Numara hayal kırıklığına uğramış görü
aka
nüyordu.
Yine doğrulup kendimi savunmak için bir özet geçmeyi,
ıY
Freddy’nin bir anlamı olmadığını, kendi işine bakması ge
rektiğini söylemek istedim.
Pek çok şey söylemek istedim ama tek kelime etmeden
gın
kapıyı kapattım sadece. Ne tuhaftır ki kendimi suçlu his
sederken, Bay Otuz Altı Numara’ya bir açıklama borçlu
usa
olmadığıma karar verdim. Adam bana sadece Noel ağacı
ökk
ak
8
lam
aka
“VBFMBLMEÜB UMJMĞĞM VJV NVE MAOÜ CLFM
PM BRPRBFR UMERZRĞR ŞRÖARZ VÖVB ĞRĞVTV
ıY
ÖRZARKLRE.”
-MBCBVA
gın
rtesi sabah UPS görevlisi, üzeri Aşk Yeniden kelime
E leriyle süslü, kahverengi, paket kâğıdına sarılmamış
usa
bir kutu getirdi. Takip cihazının üzerine imzamı atarken,
ökk
ak
terasında birileriyle buluşma fikri bana nedense çok sıradan
lam
geliyordu.
Fakat endişelenmem gereken daha önemli şeyler vardı.
aka
Mesela, ne giyecektim?
Soğumuş kahvemden bir yudum aldım. Çizmeler cep
ıY
teydi tamam, ama onları neyle giyecektim?
Sadece çizmeleri giyerek gitmek gibi bir seçeneğim de
gın
vardı. Ancak Aşk Yeniden'de çalışan insanlar çıplaklık iste
selerdi, o zaman kendilerine Çıplak Aşk Yemden, Çıplaklık
usa
Zamanı ya da kulağa daha çıplak gelen başka bir isim se
çerlerdi.
ökk
ak
yapmak gelmişti.
lam
Mezarlığa uğradım.
Buraya gelmekten hep kaçmıştım. Bana kötü bir anne
aka
olduğumu söyleyin. Bana ne söylemek isterseniz onu söy
leyin. Ancak burayı ziyaret etmek, benim için her zaman
ıY
kalbimi parçalamaktan, beni günlerce perişan etmekten öte
ye gitmemişti.
Kendime yön bulma noktası olarak belirlediğim büyük, si
gın
yah mezar taşının olduğu sıranın yanma arabamı park ederek,
usa
araçtan indim ve dikkatle Emma’nın, babamın, büyükannemle
büyükbabamın mezarına doğru giden yoldan ilerledim.
ökk
ak
değildi çünkü.
Ne zaman buraya gelip diz çöksem, aklıma hep çiçek
lam
dallarıyla süslenmiş minik, beyaz tabutu geliyordu. Ailem
\ c arkadaşlanm mezarlığı terk ederken, yürümeyi becere-
aka
meyip arkada kalmıştım.
Beni arabaya götürmek için yanıma gelen Ryan’ın söz
ıY
lerini hatırladım.
“Artık burada değil,” demişti.
gın
Haklıydı. O gün aramızda yoktu, bugün de olmadığı gibi.
Ruhen bile yoktu.
usa
Ayağa kalkıp gökyüzüne baktım. Bir çift kuş hızla ha
valanıp ilerlerken, Emma’nm her yerde olduğunu fark
ökk
ettim.
-G
ak
“Farkındayım, Bemie,” diye karşılık verdi annem, ar
lam
dından listeyi parmak uçlarımdan çekip aldı. “İşe cep tele
fonuyla başlar, oradan devam ederiz.”
aka
Başımı sallarken aklıma birdenbire mezarlıktaki çiçekler
ve oyuncak ayı geldi.
ıY
“Bugün mezarlığa gittin mi?”
Annem başmı iki yana sallayarak, “Mark gitti,” dedi.
gın
Mark mı? Bay ‘Ölmüş aile bireyleri hakkında konuşmak
istemiyorum’ mu?
usa
“Mezarlıkların üzerinde çiçekler, Em’in mezarının ya
nında da oyuncak ayı vardı,” dedim ve gözlerimi kısarak
ökk
yorsun?”
“Babanın ceketlerini denemek için buraya uğradı.” San
ath
İyi deneme!
Ölümcül hamleyi yaparak, “Hangilerini aldı?” diye
sordum.
Verdiği tek cevap, başını iki yana sallamak oldu.
Sinir ve öfke karışımı bir his beni ele geçirmişti. Anne
ak
min yüzünde gördüğüm ifadeye sinirlenmiş, erkek kardeşi
min tek bir işi yapmayı reddetmesine öfkelenmiştim.
lam
Mezarlığa çiçek koyabiliyordu ama dolaba bakarak bir
ceket seçip evine götüremiyordu.
aka
“Hiç mi almadı?”
“Hayır,” dedi annem, listeye hafifçe vurarak. “Çıksak iyi
ıY
olur.”
Üstelemek yerine çok daha iyisi gelmişti aklıma.
gın
Ne de olsa yeğenimin doğum günü yaklaşıyordu. Mark’a
ne düşündüğümü söylemek için mükemmel bir fırsattı bu.
usa
Bu esnada anneme ve ona alınacak yeni cep telefonu gö
revime yeniden odaklandım.
ökk
ak
Kendini konuşmaya zorlayarak duygu yüklü bir sesle,
lam
“Teşekkür ederim,” dedi. “Başka zaman tekrar uğrarız.”
Satış görevlisi kız, düşüncesiz soruların ve kalıplaşmış
aka
gülümsemesinin altında bir kalbi olduğunu ima edermiş
gibi ifadesizleşti.
ıY
“Özür dilerim,” dedi kibarca. “Size bir form getireyim. Eğer
sizin için daha kolay olacaksa, faksla da gönderebilirsiniz.”
Durumu başımızla onaylarken, satış görevlisi kız da ba
gın
şını olumlu anlamda salladı. Ardından arka tarafa giderek
gözden kayboldu.
usa
Annemin koluna uzandım fakat daha dokunamadan,
ökk
tatlım.”
İşte o an, ruh eşini kaybetse de ayakta durabilen, gözyaş
ath
ak
Haklı olduğunu biliyordum. Herkesin bir hikâyesi oldu
lam
ğunun farkmdaydım. Nasıl olmayabilirdi ki?
Köpeğini yürüten kadının bir hikâyesi vardı. Arkamdaki
aka
arabayı süren adamın bir hikâyesi vardı. Kaldırımın kena
rındaki çöpü eşeleyen komşumun bile bir hikâyesi vardı.
ıY
Herkesin hayatta kalmaya çalıştığı, başarmaya çalıştığı
ya da atlatmaya çalıştığı bir şeyleri vardı. Hiç kimse ka
gın
yıplara, yürek acılarına, özlemlere ve mücadelelere alışkın
değildi.
usa
Bu işler böyle yürüyordu ve buna hayat deniyordu.
Hayattan kaçmanın tek yolu da yaşamanın kendisinden
ökk
kaçmaktan geçiyordu.
Herkesin adına konuşamasam da kendim ve annemin
-G
adına konuşabilirdim.
Eminim annem bana babamla yaşadığı her dakikanın, şu
ng
ak
lam
Cuma akşamı saat tam yedide Atlantik Restoram’nm tera
aka
sındaki bana ayrılan masada oturuyordum.
Tüm gardırop eşyalarımla aksesuvarlanmı inceleyen
ıY
Diane’in, özenle seçilmiş bir döpiyes getirmesiyle, ne giye
ceğime benden daha çok kafayı taktığını öğrenmiştim.
gın
Çizmelerin tüm görkemini ortaya koyan, klasik kesim
kalem eteğim dizlerimde bitiyordu. Diane’in dolapta bul
usa
duğu süveter uzun olsa da hayatımın hiçbir evresinde sahip
olmadığım bel kıvrımım yaratabiliyordu.
ökk
liyorduk.
Odayı inceleme fırsatı bulduğumda hızlı buluşma fikri
ath
ak
Aşk Yeniden personeli, ilk görüşmeler başlamadan önce
lam
prosedürü bir kez daha bizimle birlikte gözden geçirdi. Ma
sanın karşısında oturan kişiye kendimizi tanıtmak için beş
aka
dakikamız vardı. Beşinci dakikada personel, resepsiyonlar
da bulunan türden bir zile basacak ve siz de acaba araların
ıY
da gerçekten turizmci var mı diye düşünmeden edemeye
cektiniz.
gın
Her çalan zil sesiyle erkekler, bir sollarındaki masaya
geçecek ve süreç yeniden başlayacaktı.
usa
Zil. Masa değiştir. Tekrarla.
Zil. Masa değiştir. Tekrarla.
ökk
ak
göz göze gelmeseydi eğer yapabilirdim de. Şimdi sadece
lam
bir masa uzağımdaydı.
Yüzünde gergin bir gülümseme, hatta bir sırıtış vardı.
aka
Boğazımda düğümlenen iğrenme hissi ve pişmanlığı yut
kunarak, kendime hâkim olmaya çalıştım. Şu an karşımda
ıY
oturan zavallı adam ise hakikaten endişelenmişti.
“İyi misin? Yüzün kızarmış.”
gın
Kızarmış mı? Tabii ki kızarır.
Çenesini ilk ve son kez kapamasını söyleyip, bir daha da
usa
onunla karşılaşmayacağımı düşündüğüm adamla yüzleşme
düşüncesine sinirlenmiştim.
ökk
Blaine McMann.
Cehennemden gelen patron. Ya da şöyle söyleyeyim, ce
ng
ak
Neredeyse şaşkınlıktan boğulacaktım. Ciddiyim!
lam
Aşk Yeniden personelinin dikkatini çekebilmek için deli
gibi elimi kolumu salladım. Takındığı sahte içtenlik ifadesi
aka
kusursuz yüzüne yayılmıştı.
“Bir şeye mi ihtiyacınız var?” diye sordu görevli.
ıY
“Bunu atlamak istiyorum.”
“Neyi atİamak istiyorsunuz?”
“Onu!” diyerek, başparmağımı Blaine’in burnuna doğru
uzattım.
gın
usa
“Ne-neden?” diye sordu görevli tereddüde düşerek. San
ki daha önce kimse böyle bir soru sormamış gibi gözlerini
ökk
ak
Bu sefer tereddüde düşmedim. ‘Hayatta olmaz!’ deme
lam
den önce çizmelerimi çıkarmadan sandalyemin üzerine çık
tım. Oradan adıma ayrılmış masanın üzerine geçip, tehlikeli
aka
bir şekilde sallanmaya başladım.
Blaine yüzünü avucuna gömüp, “Buyurun bakalım,”
ıY
diye mırıldandı.
îşaret parmağımı adamın yüzüne doğrultarak, “Sakın bir
gın
daha benimle ya da bir başkasıyla böyle konuşmaya kalkışma!”
diye bağırdım. Ağırlık merkezimi bulunca ellerimi belime koy
usa
dum. “Seni benmerkezci, küstah, kendini beğenmiş herifi Dün
yada son kalan erkek bile olsan, seninle asla birlikte olmam.”
ökk
Zil sesi.
Aşk Yeniden' ç a l ı ş a n görevli kızın benzi gittikçe atı
-G
Utanmış!
Bunun mümkün olabileceğini düşünmezdim.
Midemde hissettiğim memnuniyetin sıcaklığı, vücudu
mu tepeden tırnağa ısıtmıştı.
Belki de hızlı buluşma konusunda yanılmıştım.
ak
Aşk Yeniden'e katılmak sosyal hayatımın durumunu çok
değiştirmese de uzun, çok uzun zaman sonra yaşadığım en
lam
iyi geceydi.
Eve dönerken en sevdiğim kafeye uğrayıp büyük bardak
aka
kahve sipariş ettim ve işe koyuldum.
Eğer Courrier Post ilk mektubumu yayımladıysa, İkin
ıY
cisini de. yayımlayabilirdi belki. Kim bilir? Belki de dışa
rıda bir yerlerde sabahlan gazetelerine saldırıp, hayatımın
gın
nasıl gittiğini öğrenebilme beklentisiyle nefes nefese kalan
okuyucular vardı.
usa
Her şeye rağmen artık son hayalimi gerçekleştirme za
manının geldiğini düşünüyordum. Yani yazmanın...
ökk
bir şaheser. Atılan ilk adım her ne kadar ufak olsa da...
Neticede Diane beni çizmeleri almak, saçımı kestirmek ve
leen
Ben.
Başka biri değil.
Adım, adım.
Ve atılan adımlar güzeldi.
Atılan bu adımlar, beni kurtaracaktı. Beni ileriye götü
ak
recek, eski hayatımdan çıkarıp yenisine taşıyacak olan şey,
adımlardı.
lam
Kendi yazımdan o kadar etkilenmiştim ki çantamdan
babamın bulmaca defterini çıkarttım. Babamın benim için
aka
seçtiği kalan her mesajı, her kelimeyi çözmek için kitabı
istekle yanımda taşımaya karar vermiştim.
ıY
Şimdi uğraştığım bulmacaya bu sabah başlamıştım. So
nuca şimdi ulaşmak ise sadece dakikalarımı almıştı.
gın
Tezgâhın arkasında duran adam, gelip omzuma dokundu.
“Hanımefendi, kapatıyoruz.”
usa
Hanımefendi.
Hep de böyle olmaz mıydı? Yeni saç kesimim, çizme
ökk
yordum artık.
İleriye yönelik adımlar.
ath
ak
lam
aka
"ÖRE GRJVB VJVŞVĞĞVTVNMKÜ MBLME İMEPÜE; UVÖ
ZCEZAMJÜB ŞRLVD ŞRÖRELRE. ”
ıY
- YHLRF ERBMEP
B
gın
unu David’e asla itiraf etmeyecek olsam da buz pistin
de çalıştığım saatleri iple çeker olmuştum.
usa
Günlük hayatın hareketliliğiyle paten dersleri gülmemi
ökk
duymuyordum.
Bugün büfeyi işletme görevi bana verilmişti. Piste gelen
herkesle iletişim halinde olma şansı yakaladığımdan aslın
ng
da bu işi seviyordum.
Lo
ak
Doğum günüm için eve geri dönerken, annemin dudak
lam
larından ilk dökülen kelimeler sıcaklık ve samimiyetten
yoksundu.
aka
Giriş kapısını ardına kadar açmış, karanlıkta parıldayan
arabamdan inişimi izlemiş ve kaşlarını çatarak, “Basenlerin
ıY
şişmiş,” demişti.
Ne yazık ki o basenler bugün de hâlâ benimleydi.
gın
Buz pistinde ise takım anneleri, ellerinde kahvelerini,
çaylarını ya da şekersiz sıcak çikolatalarını tutarak, binanın
usa
oturma bölümünde toplanıyorlardı.
Hokeyci çocuklardan birinin çok havalı annesi, kusursuz
ökk
ak
rerek. Tezgâhın arkasına geçip kendine bir bardak sıcak çi
lam
kolata koydu.
Gözlerimi kırpıştırarak, “İlginç bir kelime,” dedim.
aka
“O gerçekten bir Neandertal, Bemie Teyze! Neandertal ho
key takımının maskotu,” diye karşılık verdi azarlar bir tavırla.
ıY
Sözlerinden sabırsızlık akıyordu. “Ona Buz Adam diyorlar.”
Kıkırdamama engel olabilmek için dudağımı ısırdım.
gın
Nedense her türlü gülüşün, bu durum için uygunsuz kaça
cağını düşünmüştüm.
usa
Zihnimde aniden canlanan bir grup kürk giyinmiş mağa
ra adamının buz pistine çıktığı görüntüyü dağıtmaya çalışa
ökk
kıza verdim.
Lo
ak
Ashley gözlerini yerdeki halıya doğru indirince, ona
lam
doğru uzanıp omuzlarını sıktım.
“Hepsi budalanın teki, hayatım. Ergen budalalar.”
aka
“Ama sadece bu kadar, Bemie Teyze,” dedi Ashley, sulu
gözleriyle gözlerime bakarak.
ıY
Sersemlemiştim. Anlaşılan gençlerin düşünce süreçleri
ni takip etme yeteneğimi kaybetmiştim. “Ne?”
gın
“O, budala değil. Aksine gerçekten havalı biri. Benden
hoşlanmış olabileceğini düşünüyordum.”
usa
Acısını hissederek, onun adına üzüldüm. Fakat daha bir
ökk
ak
muyum?” diye sordu.
lam
Başımı iki yana sallasam da sahnede ve filmlerde tüken
miş bir film yıldızını andırdığını düşünerek ‘Evet’ diyor
aka
dum içimden. En azından bir yol üzerindeydik.
Şansımız varsa, düzgün malzemelerle Ashley’nin kaş
ıY
ları eski günlerine kavuşana kadar geçici bir çözüm yara
tabilirdik.
Yeni görevimi üstlenerek, Ashley’nin aynadaki yansı
gın
masına sırıttım. “İşten sonra alışveriş merkezine gitmeye
usa
ne dersin?”
ökk
ak
gülümsetmişti.
Bir kadın farklı biri olmayı ne kadar çok denerse dene
lam
sin, nihayetinde annemize benziyorduk. Bu genellikle de
iyi bir şeydi.
aka
Ashley’ye gülümseyince, kız gözlerini kısarak bana
baktı.
ıY
Ashley’nin durumunda bu çok iyi bir şeydi. Hiçbir anne,
Diane’den daha iyi olamazdı... hele bir de tezgâh tezgâh
gezmiyorsa.
Diane.
gın
usa
Yutkunup çantamda telefonumu aradım. Kesin beni öl
dürecekti. Pistten ayrılırken David’e nereye gittiğimizi söy
ökk
mı çattım.
Lo
ak
başımda vahşice birbirine kanşmış buklelerim vardı. Kısa
lam
cık kesilmiş saçlarımla beni asla tanıyamazlardı.
Ashley’nin gözlerindeki parıltı dikkatimden kaçmadı.
aka
Bu kadar mutlu olduğunu en son bir konserve fasulyeyi bi
tirdikten sonra görmüştüm. Şüphelenmeden edemedim.
ıY
“Ne?” diye sordum.
Ben bir kez daha ne çabuk büyüdüğü gerçeğine hayran
kalırken, gülümsemesi daha da genişledi.
gın
Elindeki koyu kırmızı çerçeveli kütüphaneci gözlüğünü
bana uzattı.
usa
Bir şaşkınlık ifadesiyle gözlüklere uzanıp başıma geçir
dim. Yansımamı görebilmek için tezgâha asılmış minik ay
ökk
ak
Dudağımı ısırarak güldüm. “Mesaj alınmıştır.” Elimdeki
lam
gözlüğü Ashley’nin yüzüne doğru sallayarak, “Haydi şun
ları ödeyelim de sana düzgün kaşlar yaptıralım,” dedim.
aka
ıY
Baştan Yarat standmdaki işler tıkırında gidiyordu. Bunu
kendim için de söyleyebilirdim. Bugün tam havamdaydım.
Yani, ikizlerin sıklıkla damarıma basacak şeyler söylediği
gın
her dakika, sinirime hâkim olabildim.
Öte yandan Ashley, Brittany ve Tiffany ile bir profes
usa
yonelmiş gibi başa çıkıyordu. Buz pistinde gördüğüm bazı
ökk
ak
“Affedersiniz.”
lam
En iyi gülümsememi takınarak onlara döndüm.
Tiffany bana doğru parmağını sallayarak, “Gerçekten
aka
onarıcı krem kullanmaya ihtiyacınız olduğunu biliyorsu
nuz, değil mi?” diye sordu.
ıY
Alt dudağımı ısırıp kendimi zapt edebilmek için dişleri
min arasından sinirle nefes alıp verdim.
Brittany burnunu buruşturup başıyla onaylayarak, “Ay
gın
rıca kırmızı kesinlikle sizin renginiz değil,” dedi. “O göz
usa
lükleri kim seçti?”
Tam standa doğru bir adım atmıştım ki Ashley beni dir
ökk
seğimden yakaladı.
Brittany ve TifFany’nin alaylı ifadeleriyle Ashley’nin
-G
rıtıyordum.
K
ak
saiye kaldığı, Diane’in de bir iki, belki de üç indirim haberi
lam
almış olduğuydu.
Ashley bana evden el sallayana kadar bekledikten sonra
aka
tekrar yola koyuldum.
Eve girdiğimde telesekreterimdeki sessiz yalvarışıyla
ıY
yanıp sönen lamba karşıladı beni. Düğmeye bas. Düğmeye
bas. Düğmeye bas.
Ben de bastım. gın
Makinemden David’in gergin ve duygusal sesi yükseldi.
usa
Hamileliğinin altıncı ayında Diane’in kanaması olmuştu.
Onunla Cooper Hastanesi’nde buluştuğunu, Diane’i ka
ökk
ak
9
lam
aka
‘UVÖNVE GRJ NVE MBÜJÜ HBHĞAM MEKHFH ZMPME
ŞIÖLIPRTVLPVE. ”
ıY
-A ÜOJJRL PR ACBĞMÜŞBR
gın
C
ooper Hastanesi’nin otoparkında hızla rampaları tır
manarak park yeri arıyordum. İçimdeki her şey, boğa
usa
zıma takılan kalın bir düğüme dönüşmüştü sanki.
ökk
biliyordum.
Emma için Ryan’la ultrasona geldiğimiz zaman kaç
leen
miştik?
Ashley’yle birlikte asansörün aşağı düğmesine basıp
K
ak
şayamayacağımız günler için ağlamıştım.
Yanımdaki alana bir araç park ederken, Ryan elimi tu
lam
tup, “Bu palyaçolardan ister miydin?” diye sormuştu.
Arabadaki insanları görebilmek için tam vaktinde başımı
aka
kaldırmıştım. Palyaço kıyafeti giymiş iki yetişkin, kırmızı
burunları, kıvırcık perukları ve parlak renkli kıyafetleriyle,
ıY
çocuk oyun alanına doğru ilerliyorlardı muhtemelen.
Gözlerimden yaşlar süzülüyor olsa da dudaklarımın kö
şeleri yukarı doğru kıvnlmıştı. gın
Ryan kolunu omzuma atıp beni arabaya doğru götür
usa
müştü. Ancak daha da önemlisi beni güldürmüştü.
Hayatımızın en acı verici dönemi boyunca beni güldüre-
ökk
ak
Ryan’a, “Buzdolabında yemek var,” diye seslenip, has
lam
taneye gitmek için evden çıkmıştım. “Güneş kremini de al
mayı unutma.”
aka
Şimdi sıra Diane’e gelmişti. Ashley’yle birlikte ayakta
dikilirken, zamanından önce gelen doğumunun benimkin
ıY
den çok daha farklı sonuçlanması için dualar ediyordum.
Beraber hemşire odasına gittik. İsimlerimizi verirken
Diane ve David’i nerede bulabileceğimizi ve onları ne za
man görebileceğimizi sorduk.
gın
Biz beklerken, doktorlardan biri telefondan uzaklaşıyor
usa
du. İnce yapısının soğuk mizacı, geçmişin tüm acısını üze
ökk
rime salmıştı.
Dr. Platt.
-G
ak
David’in sesi, dikkatimi geçmişten tutup günümüze, ol
ması gerektiği yere çekmişti.
lam
Burada kalmalıydı dikkatim.
Ashley, babasının yanına geçmeden önce son kez elini
aka
sıktım. David de kolunu, kızını korur şekilde Ashley’nin om
zuna koydu ve uzanıp kızının yanağına dokundu. Ben de kol
ıY
larımı kendime dolayarak Diane’in muayene odasına girdim.
Ashley’nin, başını babasma doğru kaldırdığında gözlerin
gın
de beliren korku, benim de içimi kemiriyordu. David kızı
na sıkıca sarılıp kulağına güven veren kelimeler fısıldarken,
usa
onun hakkında çok kötümser olduğumu fark ettim. O, en ya
kın arkadaşımın umutlarını, inançlarını ve sevgisini yaşatan
ökk
ak
“Elimizden geleni yapacağız,” diye yanıtladı Platt. Not
lam
larını karıştırırken, dosyanın sayfalarından hışırtılar geli
yordu. “Ayrıca bebeğin akciğerlerini geliştirmesi için bir
aka
iğne de yapacağız.”
“Ne kadar sürer?” diye sordu David. “Saatlerden mi
ıY
bahsediyoruz?”
“Günlerden bahsediyoruz, Bay Snyder.”
“Günler mi?” Dav id’in endişeli sesi duyduklarına inana
gın
mayan bir tona bürünmüştü. “İşletmemiz gereken bir aile
usa
şirketimiz var!”
Öfke, o an bedenimi ve söyleyeceklerimi iki sebepten ötü
ökk
dedim.
David’in gözlerinde beliren ifade hem sabırsızlığı hem
leen
* İleri yaşta anne olan kadınların bebeklerinde görülm e ihtim ali olan bir k ro
m ozom anom alisi. (Çev. N.)
Doktorun boğazına yapışmamak için kendimi zor tu
ak
tarak, başımı iki yana salladım. “Benim adım Bemadette
Murphy.” Diane eliyle bileğimi yakalayıp var gücüyle beni
lam
tutmuş olsa da, adama doğru bir adım attım. “Kızımın adı
Emma Murpy’ydi ve evet! Trizomi 18’le doğmuştu.
aka
“Beş gün yaşadı. Beş gün!” diye bağırırken sertçe ada
mı işaret ediyordum. “Hiç yaşamayacağını söylemiştin!”
ıY
Başparmağımla Diane’i göstererek, “Bu kadının adı Diane
Snyder. Sana sadece onun adını öğrenmeyi değil, aynı za
gın
manda onu konuşmalanna dahil de etmeni öneririm,” diye
ekledim.
usa
Bir an kimseden ses çıkmadı. Adamın bir özür dileyece
ğini ya da beş yıl önce kucağımda tuttuğum kızım kollarım
ökk
ğını sanmıştım.
Dr. Platt ise bakışlarını elindeki çizelgeye indirmekten
başka bir şey yapmadı.
ng
sebepli değildi.
Doğruca David’e ilerleyip, işaret parmağımla adamı
K
ak
ğini ummayarak bileğimi tutmayı bırakmıştı.
lam
“Hayır,” dedim başımı sallayarak. Ardından David’le
aramızdaki kısa mesafeyi koruyarak onun etrafında
aka
döndüm. O da bir sonraki hamlemi bekleyen bir bok
sör edasıyla beni takip etti. “Sen de aynı şeyi söylemek
ıY
istiyorsun, değil mi?” diye ekledim, Diane’e bir bakış
atarak.
gın
Diane alt dudağını ısırarak David’e baktı ve hemen ar
dından başını hayır anlamında iki yana salladı.
usa
“Evet, istiyorsun,” diyerek başımla onayladım. Bede
nimi saran kararlılık, her an gözeneklerimden fışkıracaktı
ökk
rar ısırıp aklından geçen her neyse onu düşündüğü için ken
dini ayıplıyormuş gibi çekinerek, “Şey...” dedi.
K
ak
Yattığı yerden dirseklerinden destek alarak kalkan Di
lam
ane, David’in şaşkın yüzünü görmek için döndü. “David.
Defol git!”
aka
ıY
Dört yıl Önce buz pistini açtıklarından bu yana ilk kez,
Diane’in hastanedeki ikinci günü sebebiyle David iş yerine
gitmedi. gın
Dr. Platt, Diane’e vücudundaki her hareketi yavaşlatan
usa
magnezyum sülfat aşılıyordu. Diane’in kanaması durmuş
tu ama zavallı kadın mahvolmuş görünüyordu. Hemşire,
ökk
Ailesinin.
İlk gece hepimiz -ben, David ve Ashley- hastanede kal
leen
ak
“Bana bu soruyu sormaktan keyif mi alıyorsun?”
lam
Omuz silkerek, “Bilmem, Öyle miydi?” diye soruma so
ruyla karşılık verdi.
aka
Başımla onu onaylayarak, “Hamile bir arkadaşım kana
ma geçirdi,” diye yanıt verdim.
ıY
Sırıtışı bir anda yok oldu. “Özür dilerim. Ah, çok uygun
suz oldu.”
“Sorun değil,” diyerek gözlerimi ovuşturdum. “Tekrar
gın
hastaneye dönmeden önce zavallı Poindexter’ı dışarı çı
kartmam gerek-.”
usa
Bay Otuz Altı Numara yanıma yaklaşarak, “Bak, sana •
ne diyeceğim,” dedi. Kedisi ise bacaklarıma sürtünüyordu.
ökk
sorun yok.”
Ah, bundan ötürü endişelenmiyordum. Sadece komik
ath
bulmuştum.
“Peki ne iş yapıyorsun?” diye tekrarladım sorumu.
K
ak
Onu aceleyle mutfağa-çağırıp arka kapıdan dışan çıkart
lam
tım. Zavallı hayvan avlunun kenarına kadar geldi, sonra da
tek adım atmadı.
aka
O anda tepemizde bir uçağın motor sesi duyuldu. Poin-
dexter her şeyi havalandırarak, hızla bahçeye çıktı ve bir
ıY
deli misali gökyüzüne havlayarak ileri geri koşturdu.
Omzuma değen el yüzünden korkudan sıçrayarak çığlık
attım. gın
“Affedersin.” Bay Otuz Altı Numara’nın tok sesi, baltalı bir
usa
katilin saldırısına uğramayacağımın garantisini vermişti ama
yakınlığı, kalp atışlarımı yavaşlatmaya yardımcı olmuyordu.
ökk
ak
Uydurduğum şeyin tek kelimesine bile inanmamıştı.
lam
Bakışlarını benden almadan önce dudağının kenarı kıv
rıldı, ardından arka kapıya baktı. Poindexter ileri geri koş
aka
maya devam ediyor, coşkuyla havlıyordu.
Çenesine dokundu. “Hepimiz köpeğinden bir iki şey öğ
ıY
renebiliriz.”
Kollarımızın birbirine değmediğinden emin olarak yanı
na yaklaşıp, “Ne gibi?” diye sordum. “Hedefimizi yüksek
tutmak gibi mi?” gın
Bay Otuz Altı Numara başını iki yana sallayarak sorgu
usa
layan gözlerle yüzüme baktı. “Başkalarının ne düşündüğü
ökk
nü umursamamasından bahsediyorum.”
Ben mi uyduruyordum, yoksa adam olmayan saçtmı
-G
tutunuyor!”
“Ne iş yapıyorsun sen?” diye tekrar sordum.
leen
ak
iki borcum var, belki de üç.”
lam
Poindexter’ın eşyalarını kucağına alıp ilerlerken, hafifçe
kulağıma eğilip, “Bir liste çıkarırım, Bayan Otuz İki Nu
aka
mara,” dedi.
“Çıkarlarının olmadığını sanıyordum,” diye seslendim
ıY
arkasından. Köpeğimle beraber kaldırım boyunca uzaklaş
masını izlerken, kalbim deli gibi atıyordu.
“Fikrimi değiştirmiş olabilirim,” diye cevap verdi.
gın
Yavaşlamamasına ya da arkasını dönmemesine rağıjıen,
gülümsediğine adım gibi emindim.
usa
ökk
“Bemie Teyze?”
Ashley’nin sesindeki ton gülümsememi sağlamıştı. Kız
ath
ak
kalmadığından eminim.”
lam
Son iki günün fasulye hak eden cinsten geçtiğini kabul
etmeliydim, eğer fasulye hak edilebiliyorsa.
aka
“Haydi, alalım,” dedim ve sinyal vererek şerit değiştirdim.
“Teşekkürler, Bemie Teyze.”
ıY
Fakat sözleri öten komanın içinde yok olmuştu. Başka
bir sürücü, sinyal vermeden benimle aynı anda, aynı şeride
atlamaya çalışmıştı.
gın
Adama orta parmağımı kaldırıp, “Aferin sana hayvan
herif!” diye bağırdım arkasından.
usa
Yanımda oturan Ashley, kıkırdadı.
ökk
Kahretsin.
“Kurusa bakma, hayatım.”
-G
rek başımı iki yana salladım. Asıl sayıyı şimdi yapmak isti
yordum. “Mesela seni ve fasulyeleri ele alalım. Eğer kendini
daha fazla ifade edersen, daha az fasulyeye ihtiyaç duyarsın.”
“Ama fasulye benim için iyi,” diye cevap verdi Ashley.
“Teoride öyle.” Markete dönmeden önce ortalıktaki do
ak
landırıcıları kontrol etmek için sağa sola bakındım. “Ancak
lam
duygularını bastırmak iyi değildir.”
“Annemin babama ‘Defol git’ demesi gibi mi?”
Şaşırmıştım. Çocuğa iyi örnekler veremiyor olabilirdim
aka
belki ama başımı sallayarak onu onayladım. “Aynen onun
gibi. Sadece kendini ifade ederken küftir etmek zorunda de
ıY
ğilsin, o kadar.”
Kısa bir süre sonra arabayı bir park alanına çektim. Vite
gın
si park konumuna getirip kontağı kapattım.
Ashley kapı koluna parmaklarını dolarken, “Sadece
usa
duygularımı bastırmayı kesmem gerek yani?” diye teyit
edercesine sordu.
ökk
diye sordu.
“Fasulye,” diye cevap verdim. O konserve reyonlarına,
ng
Fasulye.
Kendini ifade etmesi gerektiği fikrini yeni kavramış olsa
leen
ak
lam
aka
"UMJMĞ JMLBÜKOM ŞREVJR PCTEH MBLMGÜLÜE M AM
ıY
VLREVJR PCTEH JMGMBAMLÜPÜE . "
-F0ERB ZÜREZRŞMMEP
gın
P
azar günü, beklediğim fırsatların birini getirmişti. Ye
usa
ğenimin ilk doğum günü.
Bay Otuz Altı Numara’dan Poindexter’ı alıp, sadık dos
ökk
ak
yüksek ses bile travma nedeniydi.
Çantamın içine uzanıp yanımda getirdiğim köpek bis
lam
küvilerinden çıkarttım. Bay Otuz Altı Numara, evimde bu
bebeklerden olduğunu öğrendikten sonra köpeğimin elimde
aka
oyuncak olacağının teminatını vermişti.
Kırmızı, yapışkan, hangi geometrik şekilde olduğunu
ıY
bilmediğim minik biftek kokulu bisküviyi elime aldım.
Poindexter tek kaşını kaldırarak bana baktı.
Kesin lanetlenecektim. gın
Bisküviyi burnunun önünde salladım. Evi işaret edip en
usa
otoriter ses tonumu takınarak, “Eve. Şimdi!” diye komut
verdim.
ökk
koştu.
Şaşkınlığımı saklamak için elimden geleni yaptım. Çün
kü şimdi sevinmek, ilerleyen günlerdeki komutlann başarı
ng
ak
buldum. Mark pastanın tek mumunu yakma işiyle uğraşsa
lam
da bana çenesiyle selam verebilmişti.
“Bemie.”
aka
“Mark.”
Aramızdaki soğukluk partinin büyük bir kısmını kaçır
ıY
dığımdan mı, yoksa her zamanki soğukluğumuz mu emin
olamadım.
gın
Buster’ın burnu dizime değince ben de farkında olma
dan eğilip köpeğin başını okşadım. Parmaklarım sert bir
usa
plastiği hissedince, kaşlarımı çatarak diz çöktüm.
Köpek, eğer yanılmıyorsam Fransız Bisiklet Turu’nda
ökk
la odaya girerek.
Jenny’nin, hayatını nasıl sürdürdüğünü hiç merak etme
Lo
söylerdi.
Eğer durum buysa, ben de mıymıntı biri olmaya çok da
K
güzel alışmıştım.
Fakat Jenny öyle değildi.
Yanaklarına can gelmiş, gözleri her zamanki hisle parıl
dıyordu. Hayat doluydu o.
“Nöbet falan mı geçiriyor?” diye sordum. Beynim, za
vallı Buster’ın neden bir başlık giymek zorunda kaldığını
ak
anlamak için çalışıp duruyordu.
lam
“Hayır,” dedi Jenny, gözlerinde apaçık korku olan
Poindexter’a doğru ilerleyerek.
aka
Sesim birkaç oktav yükselerek, “Ne yapıyorsun sen?”
diye sordum.
ıY
“Bu onun iyiliği için.”
Tam da o an, Elizabeth’in elindeki alıştırma bardağı,
gın
kızm elinden kayarak, Buster’ın başına çarptı. Başlık ol
masaydı, içi süt dolu bardak eminim canını çok yakacaktı.
usa
Başlık olunca, köpek yalvarmaya devam etmeden önce sa
dece gözünü kırpmıştı.
ökk
içimi acıtmıştı.
Ona doğru eğilerek kulağına, “Bunu telafi edeceğim,”
Lo
diye fısıldadım.
Beş dilim pastayı midesine indirdiğinde, tüm bu başlık
leen
sorununu aşmıştı.
Ben ise parti etkinliklerinden biraz uzaklaşmayı seçe
ath
ak
cuk, Jenny, annem ve başlık giymiş iki köpekle sarılmışken
lam
bunu nasıl başaracağımla başlıyordu.
Şansıma misafirler, yorgun düşmüş domino taşlan gibi
aka
birer birer devrilmeye başladı. Doğum günü pastası, fıstık
ezmesi ve sandviçler yüzünden şişen davetliler, kanlarında
ıY
değişen şeker seviyesi yüzünden artık pes etmişlerdi.
Her bir çocuk, şüphesiz bir sonraki partiyi iple çeken
gın
anne babalarıyla kibar birer gülümsemeyle evden aynldı.
Jenny, üzerinde parti elbisesi olan Elizabeth’i üst kata
usa
taşırken, hamlemi gerçekleştirdim.
Annem, parti dağınıklığını temizlemek için mutfağa,
ökk
ak
Konuşma tarzı beni sinirlendirmişti. Durum karşısındaki
tutumu beni sinirlendirmişti. Şu an aldığı nefes bile beni
lam
sinirlendirmeye yetiyordu.
Birbirimizle kardc ;. kardeş geçinemediğimiz bunca yıl
aka
kaybettiğimiz şey bu muydu? Kardeş bağımızı güçlendirecek
fırsatları kaçırdığım için pişmanlık duyduğum zamanlar, ayrı
ıY
yaşadığımız için şükretmem gereken zamanlardı belki de.
Görünüşe göre ikimiz de akrabalıktan nasibimizi alma
mıştık. gın
“Neden hâlâ yapmadın?” diye sordum, bir elimi şiddetle
usa
havada sallayarak.
“Neyi?” diye karşılık verdi Mark, ardından gözlerini kı
ökk
ak
Bu numarayı biliyordum. Ah, bu numaranın patenti bile
lam
bana aitti.
Kardeşim düşünmek için vakit kazanmaya çalışıyordu.
aka
Ona bu şansı...
“Hiç durup annemi üzecek tonla şey yaptığını düşünme
ıY
din mi?” diye sordu.
Söyledikleri beni şaşırtınca, bu sefer gözlerini kırpıştı
gın
ran ben oldum. “Annemi mi üzüyormuşum? Ben anneme
yardım ediyorum.”
usa
“Nasıl?” Dudağının bir kenarı ukala bir tavırla kıvrılın
ca, yüzüne bir yumruk indirme isteğimi zor bastırdım. “Bo
ökk
gün mü?”
“Kesin şunu!”
K
ak
Bedeninden çıkan ses çok heybetli olsa da aslında çok ufak
lam
görünüyordu. Çok, çok ufak.
Ayrıca yeğenimin birinci yaş gününde erkek kardeşimin
aka
arka bahçesinde kavga etmek, hiçbir şeyi düzeltmiyordu.
Özür dilemeliydim. Biliyordum, ama yapmadım. Bi
ıY
lakis, sanki hâlâ baba evimizdeymişiz gibi başparmağımı
Mark’a doğrulttum.
gın
“Onun hatası. Babamın artık aramızda olmadığını ka-
bullenebilse, hepimiz hayata devam edebiliriz.”
usa
Annemin gözlerinden yaşlar boşanacağını hiç bekle
mezdim.
ökk
ak
lanmıştı ve Bay Otuz Altı Numara’nın pencerelerinden eğ
lam
lenceli bir hava yükseliyordu.
Şaşkınlık içinde durup parlak güneşin altında çalıdan
aka
eteklerini sallayan, Hawaii gömleği giymiş yaşlı kadınların
dans ederek eve girişini izledim. Hava, kışın son ayları için
ıY
nispeten serindi. Ancak kadınların yüzlerindeki gülümse
meye bakınca, kendimi tropik bir tatildeymişim gibi his
settim.
gın
Çekinmeden yaşadıkları eğlence yüzlerindeki ifadeyi
usa
aydınlatmışken, ben her seferinde kendimi geri çekmeyi ne
zamar. öğrenmiştim diye sorguluyordum.
ökk
başlamıştım.
“Senin partin mi?” diye sordum.
K
ak
“Onun doğum günü mü?”
lam
Yanımda durup başını salladı. “Seksen yaşına girdi.”
Yüreğim burkuldu. Eğer birazcık daha yaşamış olsaydı,
aka
sekseninci yaş günü için bir parti düzenlemeyi babam da
isterdi.
ıY
Bay Otuz Altı Numara hafifçe dirseğime dokununca,
elektrik çarpmış gibi kendime geldim. “Sana da bir bardak
kokteyl ayırdım.”
gın
îçimden gerçekten üzerime hasır bir etek geçirip gece
boyunca dans etmek geçse de Bay Otuz Altı Numara’dan
usa
ve partisinden uzaklaşarak evime döndüm. Ancak akşama
ökk
vırla.
Sırıtıp yavaşça başımı iki yana sallayarak, “O şeye ha
ath
ak
David ortalıklarda görünmezken, oyuncular ve aileleri
lam
park alanını doldurmaya başlamışlardı.
Ashley büfede oturmuş, köpük bardağından sıcak çiko
aka
lata içiyordu.
“Baban nerede?” diye sordum.
ıY
Burnunu buruşturarak, “Ne oldu sana?” diye karşılık
verdi.
gın
Moralimin bozuk olduğu o kadar mı çok belliydi? So
rusuyla ilgilenmiyormuşum gibi elimi sallayarak, “Hiçbir
usa
şey,” diye cevap verdim.
Ashley düzgün bir şekilde çizilmiş soluk renkli kaşını
ökk
ğini söyledi.”
Sandalyelerden birine devrildim.
Alışveriş merkezinde indirim ve David?
Yüzümü ekşittim.
Ashley, bilmiyorum der gibi ellerini havaya kaldırarak,
ak
“Ya annemin enerjisi ona geçti ya da annem hastanedeyken,
onun şöhretini korumaya çalışıyor herhalde,” diye devam
lam
etti.
“Bugün annenle görüştün mü?” diye sordum.
aka
Ahley başını sallayarak, “Bütün öğleden sonra ora
daydım,” diye cevap verdi. Yüzündeki ifade aydınlanmış,
ıY
gözleri dans eder olmuştu. “Sanırım yarın taburcu olacak.
Harika bir konuşma yaptık.” Ardından omuz silkti. “Muh
gın
temelen aldığı ilaçlar onu daha iyi biri yaptı.”
Oysa daha çok, hissettiği korku sayesinde takdir etmesi
usa
gerektiği şeylerin farkına varmış gibiydi.
Ashley’nin saçlarını sevecenlikle karıştırmak için Uzan
ökk
ak
Aynı konuya geri dönmek gibi bir niyetim yoktu.
lam
“Hayır,” diye yanıt verdim sert bir ifadeyle, çoktan te
mizlenmiş tezgâhı silmek için arkamı döndüm.
aka
“Sana öğretebilirim, Bemie Teyze.” Kısa bir sessizlik
oldu. “Lütfen?”
ıY
Ashley’nin babasıyla çok fazla vakit geçirmiş olaca
ğım ki, “Bana mı öğreteceksin?” diye kıza kızgınlıkla
baktım. gın
Sorumdan cesaret almış gibi görünen Ashley, başın1 sal
usa
ladı. “Bunu yapmak istediğini sen de biliyorsun. Korkula
rınla yüzleşme işlerine ne oldu?”
ökk
Korkularımla yüzleşmek.
Ashley haklıydı.
ng
ak
raladım. Midemde dönen korkutucu sakinlikle Ashley’nin
peşinden gittim.
lam
Babam her zaman her şeyi yapabileceğimi söylerdi,
özellikle de başka insanlann nasıl yapıldığını bildiği bir
aka
şeyi. Ölümcül buz düzeltme aracını kullanmak da kesinlik
le bu sınıflandırmaya giriyordu.
ıY
Muhtemelen binlerce kişi buz düzeltme aracının nasıl
kullanılacağını biliyordur, değil mi? Ayrıca basın, çok sık
gın
buz düzeltme aracı yüzünden yaşanan ölüm haberi yayınla
mıyordu. Yani, hayatta kalabilirdim.
usa
Ancak birkaç dakika sonra koca makine buzun üzerin
de yavaşça ilerleyip pistin soğuk havası yüzüme vururken,
ökk
miştim.
Lo
Pistte sakin bir şarkı çalıyor, Ashley belirli bir rotayı ta
kip ederek, “Sence de kolay, değil mi?” diye çığlık atıp,
buzda manevralar yapıyordu.
leen
Başımı ağır ağır iki yana sallasam da artık her şey için çok
geçti. Ashley direksiyonu bırakıp koltuğun üzerine çıktı.
K
ak
Bir daha kendimi ispat etmek için bir sandalyeye otur
lam
madan önce Ashley’nin uyguladığı bu taktikleri hatırlata
caktım kendime.
aka
Ölüm makinesini durdurmaya çalışarak deli gibi kontrol
düğmelerini incelerken, Ashley harekete geçti.
ıY
Çalan sakin şarkının sustuğu an Ashley, “Hey, aptal he
rif!” diye seslendi.
İnsanların şaşkınlıktan soluksuz kalmaları, tüm pistte
gın
duyuldu. Bahsi geçen aptal olduğunu fark eden mağara ada
mı, doğruldu. Ashley gururla çocuğa el hareketi çekerken,
usa
korkudan sindim.
“Kaşların ve senin hakkında ne düşünüyorum biliyor
ökk
nekliydim.
İkincisi, görünüşe bakılırsa Ashley duygularını bastırma
leen
ak
“Biliyor musun, bütün pistin önünde insanlara el hareke
ti çekmesine sinirli olmadığımı fark ettim,” diye sözlerine
lam
devam etti Diane.
“Hayır?” dedim şaşkınlıkla elimdeki çantayı yere düşü
aka
rerek, uzanıp Diane’i alnından öptüm. Geceden toplanmış,
gitmek için hazır olan çantası da gözümden kaçmadı.
ıY
Diane başını iki yana sallayarak, “Kaçırdığıma gerçek
ten sinirlendim,” dedi.
gın
Ne demem gerektiğini bilemeyerek gözlerimi kıstım.
Diane’in gözlerinde hüzün belirdi. “Madem biri kızıma
usa
kaba el hareketleri yapması için cesaret verecekti, o ben ol
malıydım.”
ökk
diye sordu.
Emin miydim? “Elbette. Sen onun annesisin. Bunu hiç
K
ak
ni hayal ederek, gerildim. Ancak Diane’in yüzü parlak bir
lam
gülümsemeyle aydınlanmıştı. Arkamı dönünce, David ile
Ashley’nin içeri girdiklerini gördüm.
aka
“Senin okulda olman gerekmiyor mu?” diye sorsa da,
Diane’in yüzünde Ashley’nin yanında olmasından keyif
ıY
duyan bir mutluluk ifadesi vardı.
“Önce sana bir şey getirmek istedik,” dedi David. Yü
gın
zünde, Diane’le tanıştığı ilk akşamdan beri görmediğim
utangaç bir gülümsemeyle bakıyordu. Her ikisinin de yü
usa
zündeki ifadeyi hatırlayabiliyordum. Ayrıca onlar için İşte
bu! ’ dediğimi de. Gerçekten de öyle olmuştu.
ökk
tuyordu.
Başkaları çanta için zevksizce süslenmiş ya da abartı
ath
ak
min,” diye yanıt verdi.
lam
Ashley’yle birlikte sırıtmamızı gizlemek için soluk renk
li fayans zemine eğdik başımızı. Dönüp David ve Diane’e
aka
baktığımızda, çiftimiz liseli âşıklar gibi öpüşüyordu.
Ashley bir eliyle ağzını kapayarak, “Midem bulanıyor,”
ıY
dese de beni kandıramazdı.
Çünkü gözleri umutla panldamıştı. Gerçek umutla. Uzun
gın
zamandır bulamadığı için korktuğu türden bir umutla.
David, “Hastaneye ilk yattığın günkü aptallığım için
usa
özür dilerim,” dedi Diane’e yavaşça. “Korkmuştum.”
Kolumu Ashley’nin boynuna dolayıp kızı kendime çek
ökk
yordu.
Tüm el ve ayak parmaklanma kadar yayılan bir sıcaklık
Lo
la ısmdı bedenim.
Diane*in, David’in ve Ashley’nin arası düzelmişti. De
leen
ak
içermeyen tek cümle kurmamıştı bana. Şimdi niye farklı
davransındı ki?
lam
Sonuçta hayat bir Hollywood filmi değildi. Tüm sonlar,
bir bitiş sağlamıyordu. Bazen aşağılık bir herif sadece aşa
aka
ğılık bir herif, mucizelere inanmayan bir doktor da mucize
lere inanmayan bir doktordan ibaret oluyordu.
ıY
David ve Ashley’nin, hemşirenin girişe kadar ittirdiği
Diane’in tekerlekli sandalyesinin hemen yanında ilerleyiş
lerini seyrettim. gın
Dr. Platt mucizelere inanmıyor olabilirdi fakat ben ina
usa
nıyordum.
Belki de önemli olan şey de buydu.
ökk
-G
lam
aka
"ŞREÖRZ CLMB URE KMAMB JMDÜLMOMZ CLMB GRJV
NVLARBVKPVE. KCE CLMB VFR JMDAMBÜKPÜE . "
ıY
-ŞRB. BCEAMB FOUWMEKZCSS
gın
astaneden ayrıldıktan sonra doğruca eve gidip zama
H
usa
nımın çoğunu Mark’la ettiğim kavgayı tekrar tekrar
yaşayarak geçirdim. Bu sefer budala gibi davranıp, bu dav
ökk
ak
Bay Otuz Altı Numara hâlâ sımıyordu. Harika, yüzün
lam
deki çarpık gülümseme aklımı okuduğunu açıkça belli et
mişti. “Sana inanmadığım kısmını.”
aka
Omzumu silktim.
Kaşlarının arasında dikine bir çizgi belirdi. “Yürümeye
ıY
ne dersin? Yürür müsün?”
Savunmaya geçerek, “Elbette yürürüm,” diye cevap ver
gın
dim. Nasıl bir soru bu böyle, diye düşünürken anladım. Bay
Otuz Altı Numara bana yem atmıştı, ben de bu yeme kan-
usa
mıştım.
Verdiğim cevaptan cayabilmenin yollarını arayarak, “Şey
ökk
ak
ma oturmuş, talimatları bekliyordu.
lam
Seni gidi...
“Poindexter, yürü!” Bay Otuz Altı Numara’nın sesi öyle
aka
otoriter çıkmıştı ki o an köpeğin neden beni değil, onu din
lediğini kavradım.
ıY
Yetişebilmek için acele ederek arkalarından sessizce
yürüyordum. Otuz Altı Numara ise bekle, otur ve yürü
gın
gibi komutlar veriyordu gür sesiyle. Kabul ediyorum, et
kilenmiştim.
usa
Ben tüm hayvan eğitmenlerine, evcil hayvan mağa
zalarının satış görevlilerine ve veterinerlere saatlerimi
ökk
>
meyle kıvrıldı. “Amatör,” dedi Bay Otuz Altı Numara.
Gözlerimi kısarak ona baktım. “Affedersin, acaba be
ath
ak
çenesiyle Poindexter’ı işaret etti. “Haydi dene. Seni dinle
mesini sağla.”
lam
Yutkundum. Nabzım anlamsız bir şekilde hızlanmıştı.
Bay Otuz Altı Numara’nın önerisi beni o kadar germişti ki
aka
inanamıyordum. Ne de olsa bahsi geçen benim köpeğimdi.
Onu pekâlâ kontrol edebilirdim.
ıY
Değil mi?
“Bisküvilerini yanımda getirmeyi unuttum,” dedim.
gın
“Onlara gerek duymayacaksın,” diye karşı çıktı Bay
Otuz Altı Numara. O kadar ciddi konuşmuştu ki neredeyse
usa
ona inanacaktım.
Ancak yolumuza bir çift sincap çıkınca, Poindexter göz
ökk
ak
sadece birkaç santim ötede duruyordu.
lam
Diz çökmüş kendime söverken, gözyaşları gözlerimi ya
kıyordu.
aka
Bay Otuz Altı Numara, “Bir şeyi yok,” diyerek elini om
zuma koydu. Koyduğu elini kenara itip, sinirimin gücüne
ıY
gafil avlanarak ayağa kalktım.
“Hayır, sayende değil!” Arabaya el sallayarak, “Özür di
gın
lerim,” diye seslendim. Ardından köpeğime dönüp, “Çabuk
buraya gel,” diye emrettim.
usa
Ben Otuz Altı Numara’ya dönüp elindeki tasmaya uza
nırken, Poindexter koşarak yanıma geldi.
ökk
Kulaklarıma inanamadım.
Ona doğru döndüm. “Sen benimle dalga mı geçiyorsun?”
Sesim, süpürgesiyle hız yapan bir cadı gibi çıkıyordu ama
umurumda değildi. “Sahip olduğum bir tek o var, anlamıyor
musun? Bir tek o. Tanrı aşkına, ne düşünüyordun? Köpeğin
ak
komutlarımı dinlemediğine neden inanamıyorsun? Neden
bu işin peşini bırakmıyorsun?”
lam
Eve doğru birkaç adım daha attım ama son sözümü söy
lemek için tekrar arkamı döndüm. “Neden peşimi bırakmı
aka
yorsun?”
Yüzü, sanki onu tokatlamışım gibi bir hal alsa da umu
ıY
rumda değildi.
Bay Otufc Altı Numara’ya ihtiyacım yoktu. Poindexter’m
gın
da Bay Otuz Altı Numara’ya ihtiyacı yoktu. Adam mahal
lemize taşınıp hayatımıza girmeden önce gayet iyiydik. O
usa
olmadan da gayet iyi olabilirdik.
Eve vardığımda Poindexter’ı içeri sokup kapıyı arkam
ökk
İki saat sonra hem kendime hem de Bay Otuz Altı Numara’ya
hâlâ sinirli olduğumdan, yapılacak bir tek şey vardı. Mutfa
Lo
ak
Çekmecedeki dağınıklığı boşalttım. Geri dönüp kucağım
lam
daki tüm çöpleri mutfak masasına döktüm. Poindexter’ın
salladıkça yere çarpan kuyruğu, yüksek bir ses çıkarıyordu.
aka
Bir keresinde ufak bir kutu çikolatayı bir solukta midesine
indirmiş, üzerine havlayacak konuları olmuştu.
ıY
Bu yüzden, ‘köpekler çikolata yiyemez’ sözüne hiç inan
mazdı. Tüm dağınıklığı incelesem de köpeğime endişelene
gın
ceği tek bir parça lokma bırakmamıştım.
Çöpleri çöp kutusuna atıp, kendime bir bardak su koy
usa
dum. Mideme inen son yudumu çıkarmamaya çalışarak
tüm bardağı kafama diktim.
ökk
boncuk alışverişim.
Mücevherat sektöründe bir geleceğimin olmadığını bil
K
ak
mak, beni çikolata almak için dışanya koşmaktan alıkoya
lam
caksa eğer, boncuklanma kuvvet!
Torbayı mutfak masasına taşıyıp yavaşça, sistemli bir
aka
şekilde satın aldığım malzemeleri dizdim. Genç kadının
bana gösterdiği misina, bilezik tasarımının en önemli mal-
ıY
zemesiydi. Diğer malzemeler de model tarifi veren kartlar
ve boncuklardı.
gın
Önce mor, ardından da limon yeşili boncuklar olan poşe
ti boşalttım. Farklı, bahar gibi, canlı görünüyorlardı. Cam
usa
dan boncuklann yuvarlanıp düşmesini engellemek için ser
vis altlığını kullandım. Boncuklan dizdim, boyutlanna göre
ökk
ak
Bardağımı tekrar doldurmayı düşündüm, gerçekten dü
lam
şündüm. İşin aslı, hâlâ bardağıma su koymayı düşünürken,
arabamı marketin önünde ani bir frenle durdurup içeriye
aka
kadar son hızla koştum.
Saatler sonra çok fazla şeker tüketiminden midem bulanı
ıY
yor olsa da çikolatanın verdiği hoşnutlukla kendimden geç
miştim. Yatmadan önce Poindexter’ı son kez dışan çıkartmak
gın
için ilerlerken, boncuklarla dolu masanın yanından geçtim.
Bilezik projemin başına tekrar oturmayı düşündüm.
usa
Sonra bu fikirden vazgeçtim.
Scarlet O’Hara’nın* da dediği gibi, yann yeni bir gündü.
ökk
ya başlayacaklardı.
Gardırobuma bakarken, yine erken saatte verdiğim ra
hatsızlık yüzünden Bayan Cooke’un beni affetmesi için dua
* R üzgâr G ibi G eçti adlı rom anın ana kadın karakteri. (Çev. N .)
ediyordum. Gardırobumdan hiç yoga dersi görmemiş yoga
ak
eşofmanımı çıkarttım. Ardından babamın gömleğini alıp
düğmelerini çözmeden başımdan geçirdim.
lam
Aynaya dönüp gömleğin içindekini babam olarak can
landırdım gözümde. Koyu kırmızı şeritler, mavi, yeşil ve
aka
altm sarısı desenlerin arasından geçiyordu. Renkler canlı ve
huzur vericiydi. Sanki yanımda, bayattaymış gibi bana gü
ıY
lümsediğini görebiliyordum.
Geçmişim, yaşadığım ana dönüştü. En derinlerimde baş
layan bir ürperti, her yanımı sarıyordu. İçimi delen mutsuzlu
gın
ğun bunaltan hissini dağıtmaya çabalamadan yere yığıldım.
usa
Ancak kapı çalınca, rahatsız edilmekten memnun oldum.
Sabahın bu saatinde bana uğrayacak kimse gelmiyordu
ökk
örtüsünü kaldırdı.
Kapı pervazına yaslanıp rüyada olup olmadığımı sorgu
ath
kendimi çimdikledim.
Poindexter misafirimizi içtenlikle karşılamış, Bayan
Cooke da onu, hırkasından çıkarttığı bir bisküvi ile ödül
lendirmişti.
Erken yatıp erken kalkabilen insanlar.
Bunu nasıl başarıyorlardı acaba?
ak
Tezgâhı ve Poindexter’ı işaret ederek, “Zahmet etme
lam
seydiniz,” dedim. “Ama gerçekten harika görünüyorlar.”
Bayan Cooke bir sandalye çekip, oturmam için çenesiyle
aka
işaret etti. Kadın, masanın ortasına peçete ve kek tabağını
yerleştirirken, ben de talimatına uyarak sandalyeme otur
ıY
dum. Fincanı bana uzattığı an, kahvemi uzun uzun yudum
ladıktan sonra gözlerimi kısarak Bayan Cooke’a baktım.
“Neden?”
gın
Hafifçe elime vururken, gözlerinin kenarlan sevecenlik
le kmşmıştı. “Küçük bir kuş bana başından çok şey geçti
usa
ğini söyledi.”
Kısık gözlerimin yerini çatık kaşlanm almıştı.
ökk
ak
karşılık verdi.
Evet, köpeğimi tasmasız olarak intihar görevine gönder
lam
mediği sürece...
Uzun bir süre sessizce oturup kahvemizi yudumlayarak
aka
keklerimizden yedik. Sophie Cooke’un gözlerinde, tam
olarak tarif edemediğim bir şey vardı. Eğer onu tanımıyor
ıY
olsaydım, Bay Otuz Altı Numara’ya karşı daha kaba dav
randığımı bildiğine yemin edebilirdim.
gın
Teorimi test etmeye karar verdim.
“Nazik olamamaktan daha kaba bir davranış sergilemiş
usa
olabilirim.”
“Biliyorum, hayatım.”
ökk
“Biliyor musunuz?”
Gözlerindeki haylaz parıltıyla başını salladı. “Daha iyi
-G
ru kıvnldı.
Ben de ona gülümseyip ellerimi saçlanmm arasından
K
ak
Sorunun cevabı çok basitmiş gibi gözlerini kırptı. “Her
lam
zaman gidip onunla konuşabilirsin, canım. Gidip özür dile.
Eminim seni ve Poindexter’ı zorladığı için o da üzgündür.”
aka
Sophie’ye şüpheli bir ifadeyle bakınca, kadın bir kez
daha başını salladı.
ıY
“Isırmaz merak etme. Geçen gittiğimde kontrol ettim.”
Çok yazık oldu.
gın
Beni rahat bırakmasını söylediğimde yüzünün aldığı ifa
de gözlerimde canlandı.
usa
Ne ayıp, Bemie.
Sophie’nin sevgi dolu gözleri kısıldı. “Çok fazla stres al
ökk
diye sordu.
İkinci kekime uzanmıştım ki kendimi geri çektim. Eğer
ath
ak
doğru ittirirken. “Gökkuşağını andırıyorlar, değil mi?”
Sophie kapıya doğru ilerlerken ayağa kalkıp teşekkür et
lam
mek adına ona sarıldım. Ancak omzunun üzerinden masada
duran boncuklara bakmaktan alıkoyamıyordum kendimi.
aka
Gökkuşağı.
Olur şey değil.
ıY
Sophie haklıydı.
O eve doğru ilerlerken, ben mutfak masasının yanına gi
gın
dip renkli boncuklara baktım. Kırmızılar, morlar, yeşiller,
maviler.
usa
Her renkten bir boncuk alıp benzer şekil, biçim ya da bo
yutta olmamalarını umursamayarak, boncuklan bir sıra ha
ökk
ak
kabul edip bırakmaktı.
lam
Basit, etkileyici ve acısızdı bu şekilde kaçmak.
Yine de sıcak bir duşa doğru ilerlerken, kendimi hiç et
aka
kileyici hissetmiyordum.
Daha çok kolay pes eden biri gibi hissediyordum ve bu
ıY
hiç hoşuma gitmiyordu.
Bir nebze bile.
gın
“Gerçek olan her zaman yapılacak olan şeyi bilmenizdir.
usa
Zor olan ise yapmanızdır.”
ökk
ak
lam
aka
“ZÜGÜB RBFCTHZKMAMBÜBPMBVUMJRĞ VÖVAPR
ıY
UVÖ NVĞARJRB NVEJMKÜB CLPHTHBH ÇTERBPVA. ”
-MLNREĞ OMAHF
gın
irkaç hafta sonra, George Clooney beni üzümlerle bes
B
usa
liyor, parmak uçları dudaklanma değiyor, her bir sulu
üzüm tanesini açlıkla bekleyen ağzıma yerleştiriyordu.
ökk
Sevimli.
Rüyalarımda bile bir işi düzgün yapamıyordum.
Ding dong.
ng
Ha, Aidan.
Böylece George, dağınık saçları ve seksi gülümseyişiyle
K
ak
çaldı.
Bay Otuz Altı Numara bana göz kırparken, ben parti için
lam
getirdiği ıslak keklerin nasıl olduklarını merak ediyordum.
Buz gibi soğuk, ıslak bir burun yanağıma değse de yana
aka
ğımdan kayarak uzaklaştı.
Ding dong.
ıY
Yine bir burun dokunuşu, yine bir kayma hissi.
Bu sefer, göğsümde bir pati vardı.
gın
Rüyadan ayılmak istemeyerek, “Poindexter,” diye mırıl
dandım. “Eğer benim gördüğümü görseydin, uyumama izin
usa
verirdin.”
Ding dong.
ökk
dim. Sctnırım.
Çıplak ayaklarımı, tavşan figürlü terliklerime geçirirken
ath
ak
nin kapıma dayanması... Düşüncelerimi bir kenara bıraka
rak kapıya doğru ilerlemeye başladım.
lam
Gözetleme deliğinden bakınca, yüzü kızarmış, mutsuz
luğu açıkça belli olan Diane’i gördüm. Heyecanım yerini
aka
mide bulantısına bırakmıştı.
Ağır bir hareketle kapıyı açtım, Diane’i kolundan yaka
ıY
layıp içeri soktum.
Fal taşı gibi açılan Diane’in gözleri yaşlarla doluydu.
gın
Konuşabilmek için kendimi zorlayarak yüzünü incele
dim. “Ne oldu?”
usa
O cevap verene kadar kafamdan milyonlarca düşünce
geçti. Bebek, David, Ashley, Ashley ve David, ev, buz pisti,
ökk
sebep olmuştu.
“O...”
Diane’in cevabını beklerken nefesim kesildi.
Diane başını sallayarak, “Baba oldu,” dedi.
Baba mı olmuştu?
ak
Çabucak gelen, gözkapaklarımın arkasını yakan gözyaş-
lanmdan nefret ederek gözlerimi kapadım.
lam
“Kız mı, erkek mi?” diye sordum gözlerimi açmadan. An
cak dik bir omuıganın ben dahil herkesi, yaşadığım acının bü
aka
yük olmadığına ikna edebilecekmiş gibi sırtımı doğrulttum.
“Kız.”
ıY
Sözleri fısıltıdan farksızdı. Eğilip beni şiş kamıyla du
varın arasında sıkıştırarak, merdivene oturdu. Bir kolunu
gın
omzuma dolayarak, sıkıca beni kendine çekti.
O sırada Poindexter, bizi incelemek için yavaşça mer
usa
divenlerden aşağıya indi. Ben kapıyı açtıktan sonra her
ökk
me koydu.
“İyi mi? Sağlıklı mı?” diye sorarken, içimi yersiz bir
leen
korku kemiriyordu.
“İyi, evet.”
ath
“Adını ne koymuşlar?”
Diane başını iki yana sallayarak, “Bilmiyorum,” diye
yanıtladı. “Ryan, David’i aradı ama bebeğin dünyaya geldi
ğinden başka bir şey söylemedi.”
Dünyaya geldi .
Ryan’ın yeni kızı, y£ni hayatı.
Buna hazır olduğumu düşünüyordum. Emma’nm ve ba
ak
bamın ölümünden sonra bu durumun canımı bu kadar acıt
lam
masını beklemiyordum. Fakat kalbimdeki derin sızı, nere
deyse dayanabileceğimden çok fazlaydı.
aka
Diane’i kandıramayacağımı bilsem de sesime şakacı bir
ifade takınarak, “Sabahın bu saatinde seni yatağından kal
ıY
dıran şeyin tasarım ürünü bir çantadan fazlası olduğunu bil
meliydim,” diye dalga geçtim.
gın
Sesim son kelimemde çatlayınca boğazımdaki düğüm,
kendimi kontrol yeteneğimin önüne geçti.
usa
Diane, beni kendine yaslayarak bana daha da sıkı sarıldı.
Poindexter da biraz daha yaklaşınca, muhtemelen beni dün
ökk
biliyordum.
“Her şey yoluna girecek, Bemie,” diye fısıldadı Diane.
Lo
ak
Şaşkınlıkla kaşlanmı çattım.
Yeni, duygularını dinleyen David’e alışmak biraz zaman
lam
alacaktı anlaşılan.
Bir filmin tüm serilerini izlemeye karar verdim.
aka
Ufukta gerçek bir romantizm ve aşkın görünmediğini tam
anlamıyla idrak edene kadar birbiri ardına aşın romantik aşk
ıY
filmleri izlemek varken, neden mutsuzluğuma ağlayayım ki?
Aşk Yeniden fiyaskosundan sonra aşk evliliğinde başanlı
gın
olma şansım sıfıra inince, üyeliğime ara vermiştim. Ayrı
ca rüyamda oldukça sıcakkanlı görünse de Poindexter’ın
usa
ölümden kıl payı kurtulduğu gün azarladığım Bay Otuz Altı
Numara’yı o günden beri hiç görmemiştim.
ökk
seçerdim.
Gözetleme deliğinden Ashley’yi görünce, içimi hemen
bir sıcaklık sardı. Eğer firar ederken saklanacak yer arama
leen
söz etmemişti.
“Babam buz düzeltme aracını kendi başına kullan
mana izin verdi.” Sekerek yanımdan geçip, kanepeye ve
Poindexter’a yöneldi.
Nasıl yani? “İzin mi verdi?”
ak
Ashley, kalemle çizilmiş kaşlarını içtenlikle kaldırma
ya çalışarak başını salladı. “Bilirsin, insan böyle şeylerle
lam
gelişir.”
Gülümsemeden edemeyerek, “Ben de öyle duydum,”
aka
diye karşılık verdim.
Ashley, Poindexter’ın yanına çöktü ve köpeğin tüylü çe
ıY
nesini yastığın üzerinden kaldırarak kendi dizinin üzerine
koydu. Poindexter da karşılığında kuyruğunu sallayıp biraz
gın
daha yaklaşmadan önce hafifçe başını kaldırarak Ashley’yi
inceledi.
usa
Ashley, “Keşke bizim de köpeğimiz olsaydı,” diye mı
rıldanırken ciddi bir ifadeyle bana bakıyordu. “Ne dersen
ökk
biliyor muydun?”
“Gerçekten mi?” diye sordum, yüzümde bir gülümseme
nin belirdiğini hissederek. Bu gülümseme, sabah Diane’nin
ng
bakıyordu.
Ne zamandan beri böyle hareketler yapan biriydim ben?
K
ak
Buraya sosyalleşme ihtiyacını gidermekten ziyade başka
sebeplerden ötürü geldiğini düşünmeye başlamıştım. “Beni
lam
görmek için otobüse mi bindin?”
Yaptığı davranış çok normalmiş gibi omuz silkse de
aka
karşımda oturan kızı doğduğu günden beri tanırdım. Öte
yandan sırf nasıl olduğumu görmek için tüm bu zahmetlere
ıY
girdiğine de inanmak istiyordum.
“Annenler seni nerede zannediyorlar?”
gın
Kahve masasına yığdığım DVD’leri inceleyerek, “Alış
veriş merkezinde,” diye cevap verdi Ashley. Hemen arka
usa
sından başını kaldırıp sırıttı. “Hiç fasulyen var mı, Bemie
Teyze?”
ökk
çatladı.
Dudaklarımı birbirine bastırdım, tek kelime etmeden
Lo
ak
lerime baktı. “Mağara adamı bana palyaço dedi.”
lam
Ashley bir daha buz düzeltme aracını çocuğun üzerine
sürecek olursa, fren yerine gaza basacaktım.
aka
“Ne oldu?”
“Kaşlarım aktı.”
ıY
Yüz ifademin alabileceği her türlü istemsiz tepkiyi kont
rol altına alabilmek adına alt dudağımı ısırdım.
“Aktı da ne demek?” gın
“Aktı işte!” dedi Ashley tekrar omuz silkerek. “Terle
usa
dim, Bemie Teyze. Ben de sadece insanım. Alnımı silince-”
dediklerini kanıtlamak için elini alnına götürünce, iki soluk
ökk
ak
Bir şeye ihtiyacım olduğunda arayabileceğimi söylemişti,
değil mi?
lam
Ashley’nin fasulye aşermesini desteklemenin abur cubur
yiyecekler kanununa aykırı olduğunu bilsem de gençlik yıl
aka
larının, konu kaş bile olsa, ne kadar can acıtıcı olabileceği
nin farkındaydım.
ıY
Madem baklagillerin bir çeşidini yemek istiyordu, is
tediği baklagilleri bulmak için dünyanın sonuna kadar, en
gın
azından yan komşunun kapısına kadar giderdim.
Geçen hafta bir alana bir bedava kampanyasıyla aldığı
usa
konservelerle birazdan bizde olacağını söyleyen Sophie’yi
dinlerken, Ashley kanepede doğrulup çerçeveye uzandı.
ökk
düğüm oldu.
“Yüzündeki şeyler ne?”
Lo
ak
Gözlerimden dökülmekle beni tehdit eden yaşları gör
lam
mediğini umarak dudağımı ısınp, kolumu Ashley’nin om
zuna doladım.
aka
“Hayır,” diyebildim düğümlenmiş boğazımdan kelimeyi
zorla çıkararak. Aklımda ise Em hakkında ne zaman daha
ıY
rahat konuşabileceğim sorusu vardı. “Hiç kendi başına ne
fes alamadı ama eminim denemiştir. Daha iyiye giderken
gın
bir gün kalbi yorgun döştü, tatlım.”
Ashley hiçbir söz söylemeden beni inceleyerek, ağır ağır
usa
başım salladı. “Onu hiç eve getiremediğin için üzülüyorum,
Bemie Teyze.”
ökk
ak
başkasını koymaya çalışmıyordu. Belki de o sadece bir zaman
lam
lar sahip olduğumuz şeyleri tekrar yakalamaya uğraşıyordu.
Resme, Emma’yı kucaklayan Ryan’ın yüzündeki saf
neşe dolu ifadeye baktım bir daha.
aka
Ashley haklıydı.
ıY
Ryan, kızımızın yerine bir başkasını hiç koymamıştı.
O sadece hissettiği karşılıksız sevgiyi hissetmek istemiş
ti bir kez daha.
gın
Aniden, onu suçlamak için en ufak bir sebep bulamadı
ğımı fark ettim.
usa
“Emma’nm anı defterini görebilir miyim, Bemie
ökk
Teyze?”
Ashley’nin sorusu beni o kadar şaşırtmıştı ki derin bir iç
-G
çektim.
“Ben de görmek isterim.”
Sophie’iıin sesiyle irkildim. İçeriye girdiğini duyma
ng
mıştım.
Antreyi işaret ederek, yanımıza yaklaştı. “Kapıyı çaldım
Lo
ak
samayarak, kadının kollarına bıraktım kendimi.
lam
“Hayatın tuhaf bir işleyiş biçimi vardır, tatlım,” diye fı
sıldadı kulağıma. “Bunu sakm unutma.” Benden yana dö
aka
nüp nazikçe gülümsedi. “Emma’nm eşyalarını görmeyi çok
isterim.”
ıY
Bir nebze olsun kararsızlık hissi yaşamadan söylemişti
cümlesini.
gın
Gözyaşlarımdan kurtulmak için birkaç kez gözlerimi
kırparak, “Gerçekten mi?” diye sordum.
usa
Ona inanmakta güçlük çekiyordum. Bugüne kadar kim
se Emma’nın eşyalarını görmek istememişti. Hiç kimse.
ökk
ak
kez azarlayan kadın gerçekten bu muydu?
Sophie’nin gözleri, sanki ne düşündüğümü anlıyormuş
lam
gibi çok hafif bir gülümsemeyle kırıştı.
“Hemen dönerim,” dedim. Hatırladığım bir sonraki adım
aka
en değerli varlığımı almak için üst kata çıkıyor oluşumdu.
Ömrümün en acı dolu, bir o kadar da neşeli anılarını, haya
ıY
tımdaki en önemli iki kadın haline gelen bir genç kız ve bir
kapı komşusuyla paylaşmaya hazırdım.
gın
usa
Sophie gittikten, David de Ashley’yi eve götürdükten sonra
uzun bir süre oturup Emma’nm hatıra kutusundaki eşyala
ökk
Trizomi 18.
Gelen telefonu, saati, açık pencerelerden esen yazın
son kokusunu ve Dr. Platt’ın sesindeki tonu hatırlıyordum
ng
hâlâ.
Duyduklarıma inanamayarak yaslandığım duvarı, duva
Lo
ak
yatağın üzerindeki yastıkların yanında duruyordu. Yatağın
lam
üzerinde Emma’nın hastanede üzerine serdiğimiz tüylü,
pembe ve san lale desenleri olan battaniye vardı.
aka
Pelüş fillerden, ayılardan ve köpeklerden oluşan bir gök
kuşağı raflarda sıralanmış, eve hiç gelmeyecek olan, onlara
ıY
hiç uykusunda sarılamayacak olan küçük kızı bekliyorlardı.
Her bir oyuncağın başına parmak uçlarımla yavaşça dokun
mak, bugün bile Emma’nın tenindeki ve başındaki tüyden
gın
saçlardaki yumuşaklığı anımsatıyordu bana.
usa
Yaşasaydı, burayı çok sevecekti.
Boğazım yine düğümlenmişti. Dayanabilmek için par-
ökk
ak
eşyalarını döküp onları düzeltmek, birilerine vermek ya da
garaja kaldırmak niyetiyle odanın ortasına oturmuştum kim
lam
bilir kaç kez.
Fakat hiç başaramamıştım.
aka
Gerçeği tam anlamıyla kabullenememişdm hiçbir
zaman.
ıY
Emma eve gelmeyecekti.
Bu sefer ise Emma’nm boş odası, önceki seferlerden
daha farklı geliyordu bana. gın
Gözlerime dolan yaşlara karşı gelerek, ayaklarıma ve te
usa
ker teker ayaklarıma düşen gözyaşlanma baktım.
Başımı kaldırıp Emma’nm odasını tekrar inceledim. Her
ökk
Bu sefer hazırdım.
ng
ak
çift bisküvi verdim.
lam
Gece açık ve serindi. Yılın bu zamanı için birazcık fazla
serin olsa da baharın geldiği her yerden anlaşılıyordu. Ha
aka
vanın bir günü diğerini tutmuyordu.
Tıpkı hayat gibi.
ıY
İçine boncuklan, misinaları ve takı yapma aletlerini tık
tığım çekmeceyi açıp malzemeleri çıkarttım.
gın
Poindexter’ı içeri alıp arka kapıyı kilitledikten sonra, her
şeyi önüme sistemli bir şekilde dizmek için mutfak masasına
usa
oturdum. Boncuklan dizerken renk seçimleriyle desenler, san
ki ilham perisi yardım ediyor gibi gözlerimde canlanıyordu.
ökk
devam ettim.
Çok basit bir desendi ortaya çıkan. Her iki tarafı gün
Lo
ak
birlikte olmadan hayatını yoluna koyabilirdi.
lam
Ben yapamamıştım ama zararı yoktu.
Çünkü bu benim gökkuşağımdı. Sadece bana aitti. Kim
aka
bilir, belki de benim için artık onun peşinden koşma vakti
gelmişti.
ıY
“Kışın en soğuk zamanında, nihayet içimde hiç bitmeyen
gın
bir yazın olduğunu öğrendim.”
-Albert Camus
usa
ökk
-G
ng
Lo
leen
ath
K
ak
lam
aka
“NVK RB ZÇĞIJMBLMEÜAÜKÜNVLVD PR NVKR FÜEG
ÖRİVEARJRBLREV FRİREVK. ”
ıY
- IVMLZRE DREOJ
gın
P
askalya Bayramı’nda annemin kapısının önüne park
usa
ederken, içimi kocaman bir korku kapladı. Kavga et
tiğimiz günden beri Mark’ı ne görmüş ne de onunla konuş
ökk
ak
kristal servis tabağından bir turşu aşırdım. İlkokuldan beri
başarıyla gerçekleştirdiğim bir hamleydi bu.
lam
“Halledildi o,” diye yanıt verdi annem.
“Ne halledildi?” diye sordum lokmamı çiğnerken. Sanı
aka
rım artık yürüttüğüm turşuyu anlamıştır.
“Liste.”
ıY
“Liste mi halloldu?” Ciddi miydi bu kadın?
Akşam yemeği için hazırladığı tepsiyi firma verirken,
gın
onayladığını belirtircesine bir ses mırıldanarak başını salladı.
“Ne zamandan beri?”
usa
“Her bir maddeyi teker teker tamamladığımdan beri.”
Bensiz. “Özür dilerim, anne,” dedim utangaç bir ifadeyle.
ökk
“Niçin?”
“Mark haklıydı. Buraya daha sık gelmeliydim. Ben...”
“Senin kendine ait bir hayatın var,” diye söylediklerimi
ng
yarıda kesti.
“Ama ben...”
Lo
ak
Güçlü olmak adına derin bir nefes aldım. Artık özür di
lam
leme vakti gelmişti benim için. Gelmiş geçmişti bile. İyi bir
kız kardeş haftalar öncesinde dilemeliydi özrünü. Fakat ben
aka
iyi biri değildim.
Mark’ın yaklaşan adımlarını duyunca, konuşmak için ağzı
ıY
mı açtım. Üzerinde babamın en sevdiği pirinç düğmeli, deniz
ci mavisi ceketiyle eşikten geçtiğini görünce, nutkum tutuldu.
gın
Ah, ne kadar da yakışıklı olmuşsun. Annemin sözleri ku
laklarımda çınladı.
usa
Gerçekten de yakışıklı görünüyordu.
Tıpkı babam gibi... Heyecandan nefesim kesildi.
ökk
ak
itiraz ettim. “Ben özür dilerim. Hatalıydım. Çok, çok hata
lıydım hatta.”
lam
Kolunu omzuma atarak bana sıkıca sarıldı. En son ne za
man birlikte böyle oturduk, hatırlamıyordum. Dahası, daha
aka
önce böyle oturduğumuzu hiç hatırlamıyordum.
ıY
“İkimiz de hatalıydık.” Sesindeki yatıştınrcı tını, hâlâ
içimde tuttuğum tüm gerginliği söküp attı. “Babalarını kay
beden insanlara olur öyle.”
gın
“Kafayı mı yerler?” diye sordum.
“Evet,” diye onayladı Mark, hafifçe bir kahkaha atarak.
usa
“Kafayı yerler.”
ökk
ak
Başımı iki yana sallayarak, “Başka hayatlarda yaşanan
lam
lardan çok değil,” dedim.
Mark gözlerini kısarak başını salladı. “Seninle gurur du
aka
yuyorum.”
Birkaç dakika boyunca birbirimize baktık. Sessizlik hu
ıY
zur vericiydi. Tıpkı eve dönmek gibi.
“Emma ölünce günlerce ağladım,” dedi. O kadar yumu
şak bir tonda konuşmuştu ki bir an gözlerimde o anı canlan
gın
dırdım. Gözlerindeki yaşlar parıldıyordu.
usa
Mark’ı daha önce ağlarken hiç görmemiştim.
Hiç.
ökk
ak
liyor,” dedim. Diğer elimin parmaklarım, Mark’m parmak
larına geçirerek, “Mükemmel,” diye tekrar ettim. Üçümüz
lam
birlikte ailenin geri kalan üyelerine katıldık.
aka
Diane ve Ashley, akşam üzeri evime girerken Diane, “Alış
ıY
veriş merkezine gitmiştik,” diye söze başladı.
Diane’in, sağa sola çarparım korkusuyla yürüyemeyece-
gın
ği gün acaba gelecek mi sorusu dolanıyordu beynimde.
Sanırım gelmeyecekti.
usa
“Senin yatak istirahatinde olman gerekmiyor mu?”
Hastanede yaşanan korkutucu olayın üzerinden haftalar
ökk
değil mi?”
Ashley’ye yaklaşıp parmağımla hafifçe kaşlarına dokun
dum. Köklerinjn uzadığını hissedince gülümsedim. Ashley,
çok yakında eski kaşlarına tekrar sahip olacaktı.
“Güzel,” diyerek ona sanldım.
Ashley geriye doğru bir adım atarak kollarıma bir paket
ak
koydu. “Aç haydi,” diye de ekledi.
lam
Paketi incelerken kaşlarım çatılmıştı. “Bu ne?”
“Aç haydi,” diye tekrar etti Diane, Ashley’nin sözlerini.
aka
Ben de açtım.
Paketin ağız kısmını açıp içindeki parlak, lila renkli pa
ıY
rıltıyı inceledim. Ardından torbaya elimi sokup kalın örgü
den yapılma eşofman üstünü çıkarttım.
Yeni bir eşofman üstü.
gın
O an belimin üzerini kapayan yıpranmış eşofman üstüne
usa
bakıp, kahkaha attım. Manşetleri iyice gevşemiş, fermuarı
ise kapanmıyordu.
ökk
Oku mu?
Elimdeki kıyafeti çevirip göğsüne kaim harflerle işlen
miş o tek kelimeyi okudum.
ng
Tanrıça.
Lo
kar şunu.”
“Yakacağız mı?” diye karşılık verdim tiz bir sesle.
Diane dudaklannı birbirine bastırarak başını salladı. Ne
kadar buyurgan olabileceğini unutmuştum.
Fakat bu durum hoşuma gitmişti.
ak
Son zamanlarda yaşadığım değişiklikler boyunca benim
sadık yoldaşım olan giysiye başımı eğip bakarken, yüzüme
lam
bir gülümseme yayıldı.
Yakmak.
aka
Fikir gerçekten hoşuma gitmişti.
Fermuarımı çözdüm. Artık canımı sıkan giysiyi çıkanp
ıY
yere bıraktığımda, soluk gri bir birikinti gibi görünüyordu.
Diane onarılabilir günlerini geride bırakmış eşofman üstü
gın
nü yerden alıp, arka kapıya doğru ilerledi. Ashley de arka
ma geçip eşofman üstünü, sanki bir pelerinmiş gibi bana
usa
tuttu.
Hiç giyilmemiş kumaşın cildimde yarattığı şımartma
ökk
baktım ve gülümsedim.
Tanrıça.
ng
ak
Kıyafeti ateşin üzerine bıraktım. Bir an, alev alacağı yer
lam
de alevi söndüreceğini düşünerek kaşlarımı çatsam da bile
ğimdeki boncukları parıldatarak yükseldi ateş.
aka
Ne söylemek istediğimden, gerçekten neye inanmak is
tediğimden tamamen emin olarak gülümsedim.
ıY
' Anı kutlamak için bardaklara doldurduğumuz suyu ha
vaya kaldırarak, “Gökkuşağını yakalamaya,” dedim.
Ashley’nin alnı dediğimi anlayamadığı için kırışsa da
gın
Diane’in yüzü parladı. Bir gün Ashley de neden bahsetti
usa
ğimi anlayacaktı. Şimdilik sadece omuz silkip suyunu yu
dumladı.
ökk
vaş söndü.
Bir uçak sesi duyulur duyulmaz Poindexter yerinden fır
ladı. Patileriyle adeta bahçeyi döverken, gözleri inmek için
manevra yapan kargo uçağındaydı.
Ashley sorduğu marşmelovlan bulabilmek için mutfa
ğa giderken, daha önce binlerce kez yapmayı düşündüğüm
ak
şeyi yaptım.
lam
Bardağımı kenara bırakıp köpeğimle beraber bahçede
bir ileri bir geri koşturdum. Onun gibi hedefi takip ettim.
aka
Poindexter’ın gökkuşağı bir tanecik uçaktı.
Uçağı gözden kaybolana kadar kovaladıktan sonra kahka
ıY
halar atıp Poindexter’ı kollanma çekerek çimlere yığıldım.
Eğer yanılmıyorsam, Bay Otuz Altı Numara’nın kapı
sından bir siluet uzaklaşıyordu.
Bu, beni gülümsetti.
gın
usa
ökk
-Walker Percy
ng
Lo
leen
ath
K
ak
lam
aka
ıY
gın
yan’la avukatlık bürosunda buluşacağım günün sabahı
R erken uyandım. Hatta pek uyumadığım da söylenebilirdi.
usa
Öğle arasında mal taksim sözleşmesini imzalayacaktık.
ökk
yormak istemiyordum.
Geçirmem gereken vaktimin olduğunu fark ederek rahat
lamaya, kendime kahve yapmaya ve sabahın olabildiğince
çabuk geçmesini sağlayacak bir yol bulmaya karar verdim.
Babamın gömleğinin güvenli kumaşına uzandığımda te-
reddüde düştüm. Parmak uçlarımla iyice yıpranmış kumaşa
ak
dokundum. Gömleğin kolunu kaldırıp yüzüme bastırarak
lam
derin derin içime çektim kokusunu. Sayısız yıkamadan son
ra babamın kokusundan eser kalmamıştı. Tıpkı Emma’nın
aka
saç tutamında, patiklerinde, tulumunda da olduğu gibi.
Babam da Emma da yoktu artık. Geri de gelmeyecek
ıY
lerdi.
Dolabın kapağını kapatmadan önce tuttuğum gömlek
gın
kolunu bırakıp, elimle düzelttim.
Gömleği ara sıra gardırobumdan çıkarttığımı bilsem de
usa
en zor anlarımda bana destek olmuştu. Babamın gömleğiy
le defteri, buraya, bu ana kadar gelmek için ihtiyaç duydu
ökk
Tanrıça.
Bunun üzerine bir kahkaha attım.
Lo
lam
bakışlarla birbirimizi süzüyorduk. Bütün imza atma süreci
on beş dakika bile sürmemişti. Şimdi tek yapmamız gereken,
aka
posta kutumuza gelecek olan resmi belgeleri beklemekti.
Nisan ayının bitimine doğru hava ısınmıştı. Sıcak bir
ıY
rüzgâr esintisi kaldırımı yalarken, minik saksı bitkilerini
titretiyor, canlı renklere sahip bayrakları dalgalandırarak
yaklaşan fırtınadan haberler getiriyordu.
gın
Birbirimizi seyrederken, Ryan’ın özelliklerini listeliyor
usa
dum kafamda. Aramızda gergin bir sessizlik hayat bulmuştu.
Göz kenarlarında yeni kırışıklıklar belirmişti. Eğer yanılmı
ökk
ak
“Çok güzel görünüyorsun, Bemie,” dedi Ryan gülümse
lam
yerek. Ancak gözleri pişmanlıkla gölgelenmişti. “Belki de
ihtiyacın olan şey budur.”
aka
“Ne?” diye sordum, kaşlarımı çatarak.
“Yalnız kalmak,” diye cevap veren Ryan, iri iri açtığı
ıY
gözleriyle bana bakıyordu. “Bensiz olmak.”
Başımı iki yana sallarken şaşkınlıktan ister istemez hafif
bir kahkaha attım. “Hayır.”
gın
Açıkçası bir yanım hâlâ eskiden sahip olduğumuz gün
usa
leri geri kazanmak istiyordu. Emma’nm ölümünden sonra,
kendi evliliğimi de ölüme terk etmiştim ben. Ne kadar içi
ökk
ak
Ayaklanma bakıp omuz silktim. ‘Seni hiç alakadar et
lam
mez’ diyen bir omuz silkmesinden daha çok ‘Buna mı takıl
dın?’ diye sorgulayan bir hareketti yaptığım.
aka
Evliyken yapmadığım tonla başka şey de vardı, diye dü
şünsem de dile getirmedim. Belki de bir korkaktım. Düşün
ıY
düğümü söylemek, belki de Ryan’ı kıracaktı ve onu kırmak,
yapmak istediğim en son şeydi.
gın
Ne de olsa Emma öldükten sonra tüm gemilerimi yak
mam, Ryan’ın hatası değildi.
usa
Kimsenin hatası değildi.
Sadece öyle olmuştu.
ökk
artık.
Hem bunu neden yapmayayım ki?
ath
şey değildi.
Ryan bana gergin bir gülümsemeyle bakıp, arkasını dön
dü. Ona vermeyi düşündüğüm kutuyu hatırlayarak belgeleri
taşımak için yanımda getirdiğim büyük el çantasına uzandım.
“Bekle iki dakika.”
ak
Hafifçe kaşlarını çatarak tereddüde düşen Ryan’a küçük,
paketlenmiş kutuyu uzatınca, bakışları şaşkınlık ve merakla
lam
parıldadı.
“Bebek için,” dedim.
aka
Ryan şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı.
Kızı hakkında tek söz etmemiştik. Böylesi muhtemelen
ıY
daha iyi olsa da ona getirdiğim şeyi vermek istedim.
Hava toplanan yağmur bulutlarıyla kararmaya başladı
gın
ğında, demir banktan uzaklaşan bir çift genç anne, aceleyle
bebek arabalarının güneşliklerini açıyordu.
usa
Boşalan bankı işaret ederek, “Şuraya oturalım. Haydi
aç,” dedim.
ökk
“Emin misin?”
-G
sesle.
Yan yana oturduk. Ryan, paketin ambalajını yırtıp ku
Lo
ak
ayrıntıyı unutmadığının bir kanıtıydı.
lam
Suaygırınm akerdeona benzer kuyruğunu çekerek, “Bak,
böyle,” diye gösterdim Ryan’a.
aka
Sıcak havayı saran yumuşak tınılı müzik, Ryan’la bir
likte kreş için oyuncağı aldığımız güne götürdü beni adeta.
ıY
Müzik susunca hareket etmeden, konuşmadan öylece
bekledik, ta ki Ryan oyuncağı kutuya geri koyup kapağını
kapatana kadar. “Teşekkürler.”
gın
Birbirimize baktık. Söyleyecek söz bulamayarak başımı
usa
onaylarcasına salladım.
“Görüşmek üzere, Bemie.” Konuşurken kaşlarını hafifçe
ökk
ak
lığı hakkında konuşmak istiyordu.
Düzenli.
lam
Köşe yazısı.
Gönderdiğim ikinci yazıdan sonra benden haber ala
aka
madığını, bu yüzden yolladığım iki yazıyı birlikte yayım
lamakta bir sakınca olup olmadığını soruyordu. Aynca bir
ıY
sonraki yazımı ne zaman göndereceğimi, onlara haftalık
köşe yazısı yazıp yazamayacağımı da konuşmak için ne za
gın
man ofise gelebileceğimi de eklemişti sorularına.
Düzenli.
usa
Köşe yazısı.
Bu kelimeleri defalarca söylemek, kelimelerin dilimin
ökk
dağıldı.
“Bern, Ben David. Diane’in suyu geldi. Ashley’yle bir
Lo
likte hastanedeyiz.”
David’in bıraktığı mesajın geri kalanını dinlemeye gerek
leen
ak
daha sonra düşünmeye karar verdim.
lam
Şimdi yeni bir Snyder dünyaya gelmek üzereydi ve bu
kutsal anın tek bir saniyesini bile kaçırmaya niyetim yoktu.
aka
ıY
Doğumhanenin kapısına geldiğimde, Diane ve David orta
lıkta görünmüyordu. Diane sezaryen için ameliyathaneye
gın
alınmış, David de onunla birlikte ameliyathaneye girmişti.
Bekleme salonunda oturan benzi solmuş, gözleri korku
usa
dan irileşmiş Ashley’yi buldum.
Beni gören Ashley, “Bemie Teyze,” diye seslendi. Ona
ökk
ak
deşin oldu,” dedi.
Küçük kız babasının kollarına koşarken, ben kenarda
lam
durup onlann kahkahalar içinde birbirlerine sarılmalarını
seyrettim. Bazen gerçekten onlann ailesinden biri olup ol
aka
madığımı düşünüyordum. Belki de sadece bana tahammül
ediyorlardı.
ıY
David kolunu kaldınp yaklaşmamı işaret edince, kor
kulanın yok olup gitti. Hem David’in hem de Ashley’nin
gın
koluna girerek, Snyder Ailesi’nin yeni üyesini kutladım on
larla.
usa
“Adını ne koyacaksınız?” diye sordum David’e.
“Küçük David.”
ökk
ak
kondurdu.
lam
Senelerce bunun aksini düşünsem de Diane, David’e sa
hip olduğu için şanslıydı. Hatta ben bile ona, onlara sahip
aka
olduğum için ne kadar şanslıydım.
Emma’nın doğumundan önceki günlerimi, onu güven
ıY
içinde uyuduğu kamımdan hiç çıkarmak istemeyişimi
anımsadım. O günler sanki çok uzaktaymış gibi geliyor
gın
du şimdi. Hayat onsuz, hatta bir süre bensiz de devam
etmişti.
usa
Bir duygu patlaması yaşıyordum adeta. Hissettiğim neşe,
hüzün ve umutla zar zor nefes alabiliyordum. Kendime daha
ökk
ak
kuvözün içine yerleştirmiştik. Oyuncağın çaldığı Clair de
Lune* melodisini duyana kadar Emma’nm işitebildiğinden
lam
emin değildik. Aricak müzik çalmaya başladığında, Emma
başını ayıya doğru çevirmiş, meraktan irileşen gözleriyle
aka
çalan melodiyi dinlemişti.
Hayat karşıma başka ne sürprizlerle çıkar bilmiyordum.
ıY
Bu yüzden ayıcığı kendime saklamaya karar vermiştim.
Oğlunu kucağına alan Diane’i seyrederken, içimde mut
gın
luluktan kahkaha atma hissi uyandı. Önce minik bir kıpırtı
olarak içimde büyüyen kahkaha isteği, patlayıp tüm odaya
usa
yayılana kadar büyüdü, yoğunlaştı.
Yüzü endişeli bir ifade alan David, bir adım daha yakla
ökk
ak
düştüğü yeri kalın bir su birikintisi kaplıyordu.
lam
Solumdaki alışveriş merkezine sığınabileceğimi düşü
nürken, uzun zamandır eskiden oturup dünyada olup biten
aka
leri uzaktan seyrettiğim kafeye uğramadığımı fark ettim.
Kafeye gelen insanlan inceleyip ilham almak için bun
ıY
dan daha güzel bir fırsat bulamazdım herhalde. Ne de olsa
yazmam gereken köşe yazılarım vardı artık.
gın
Park alanını geçip yanıma yaklaşan yağmıırluklu figürü
fark etmemiştim. Ta ki ikimiz de alışveriş merkezinin açık
usa
olan tentesine doğru koşana kadar...
Sırtımı duvara yaslayıp ıslanmış sandaletlerimin altında
ökk
Numara.”
Adamın gür sesi şüpheye yer bırakmıyorken, midem
ng
ak
lerle çerçevelenmiş, gamzeleri leziz dudaklarını birer pa
rantez içine almıştı.
lam
Kalbim sevecenlikle atıyordu.
“Hiç, sadece düşünüyordum.” Sesindeki tını, uzun za
aka
man önce öldüğünü sandığım bir şeyleri harekete geçirmiş
ti içimde. Konuşmak, fısıldaşmak, sevişmek gibi şeyleri...
ıY
Yatmaktan bahsetmiyorum, aşkla yapılan şeyleri harekete
geçirmişti.
gın
Madem öyle istiyor, ‘Komşular tentenin altına’ adlı oyu
nu oynayabilirdik birlikte. Tek kaşımı kaldırmaya çalışarak,
usa
“Neyi düşünüyordun?” diye sordum.
Birbirine değen dudakları ayrılarak yerini geniş bir gü
ökk
gülümsemeye...
Dökülen sağanağı çenesiyle işaret ederek, “Böylesi bir
yağmurdan sona gökkuşağını yakalamak gerekir,” diye ce
ng
yordu.
Babamın benim için seçtiği bulmacaları düşünüp, bir so
nuca varamamış olabileceklerini fark ettim. Ancak hayatın
güzelliği burada başlamıyor muydu zaten?
Öğrenmenin, büyümenin, tökezleyip düştükten sonra
geri dönüp baştan başlamanın güzelliği değil miydi bu ya
ak
şadıklarımız?
lam
“Bunu çok sık söyler misin?” diye sordum Bay Otuz Altı
Numara’ya. “Gökkuşağı ile ilgili olan şeyi?”
aka
Bay Otuz Altı Numara hafifçe kaşlarını çatarak, “Hayır,
dürüst olmak gerekirse şimdi aklıma geldi,” dedi. “Ne tu
ıY
haf, değil mi?”
“Tuhaf,” diye fısıldadım.
gın
Bir yandan da çok basitti. Biz gökkuşağının peşinden
koşsak da koşmasak da sonunda hayat bizi bu noktaya ge
usa
tirmişti.
Tabii mümkünse, çünkü yağmur daha da hızlanmıştı.
ökk
ak
leceğim biri olarak göründü.
lam
Gülümsedim. İçtenlikle, gerçekten gülümsedim. Sırtımı
doğrultan, kendimi daha güçlü ve daha canlı hissetmemi
aka
sağlayan bir gülücüktü yüzümdeki.
“Kahve... kulağa şahane geliyor,” diye yanıtladım.
ıY
Ne oldu biliyor musunuz?
Gerçekten şahaneydi.
gın
usa
ökk
-G
ng
Lo
leen
ath
K