Professional Documents
Culture Documents
GİRİŞ
Tarihsel Süreç içerisinde Çevre-İnsan İlişkileri
• İnsan yeryüzünde belirdiğinden bu
yana, çevresi ile olan ilişkileri değişik
aşamalardan geçmiştir.
• İnsanın evrimine koşut olarak, çevre-
insan etkileşimi, insanın çevre
konusundaki güçsüzlüğünden çevreyi
denetlemeye, hatta çevre üzerinde
egemen olmaya doğru yol almıştır.
2
• İlkel insan doğal hayata karşı tamamen
savunmasızdı. Varlığını sürdürmek için doğaya
baş eğmesi ve çevresine uyum sağlaması
gerekiyordu.
• Daha sonra ortaya çıkan göçebe insan ise, belli
ölçüde çevresini etkilese de, kendi yararı için
doğayı biçimlendirmekten, doğal olayların
özünü kavramaktan, bu nedenle çevresini
denetlemekten uzaktı.
3
• Özellikle neolitik çağın sonunda, İnsanlığın yerleşik
tarım toplumuna geçişiyle ve, kentlerin ortaya
çıkmasıyla beraber insan çevreyi denetlemeye ve
ona biçim vermeye başladı.
4
• Takip eden yüzyıllar boyunca, İnsanlar
çevresini gelecek kaygısı duymadan işlemiş,
doğanın zenginliklerini ve sağladığı olanakları
sömürmüştür.
• İnsan-çevre ilişkileri, çevreden yararlanmaktan
çıkarak çevrenin olanaklarını sınırsızmış gibi
kullanmaya, hatta kötüye kullanmaya
dönüşmüştür.
• Bir bakıma ilkel insan ile çevresi arasındaki
uyum, insan kendini yeterince güçlü sandığı
zaman insan tarafından bozulmuştur.
5
• Özellikle 18. yüzyılda başlayan “Endüstri Devrimi”
sürecinin, hızla tüm dünyaya yayılması ile birlikte,
daha fazla üretim için endüstrinin doğal aracı
durumundaki hammadde tüketimi de hızla artmıştır.
8
• Çevre sorunları birden bire ortaya çıkmamış, zaman içinde birikerek
varlığını duyurmuştur. Çevrenin kirlenmesi yada bozulması, çevreyi
oluşturan öğelerin bu süreç içinde giderek niteliğinin değişmesi,
değerinin kaybolmasıyla ortaya çıkmıştır
• İnsan faaliyetleri sonucunda çevreye verilen zararlar, doğanın
kendini yenileyebilme yeteneği sayesinde başlangıçta fark
edilememiş, hatta çevrenin zamanla bu kirliliği yok edeceği kanısı
yaygınlaşmıştır. Ancak zaman içinde, sanılanın tersine, çevreye
bırakılan kirliliğin nicel ve nitel olarak artması, çevrenin kendini
yenileyebilme yeteneğinin çok üstüne çıkmış, çevre hızla
bozulmaya başlamıştır.
• Yaşam ortamını oluşturan çevre öğelerinin kirlenmesi gözle görülür
ve tehlikeli bir düzeye erişince farkına varılmıştır. Bu tehlikeli düzey
ise , genelde bazı toplumsal yıkım olaylarının sonuçları ile
belirlenmiştir. Hava ya da su kirliliği sonucunda karşılaşılan kitlesel
ölümler, toplumları çevreden kaynaklanan bu sorunlara karşı önlem
almaya yöneltmiştir.
.9
• 20 yy boyunca özellikle gelişmiş ülkelerde yaşanan çevre
sorunlarına genel olarak bakıldığında
10
Çevreye İlişkin Tanımlar
Çevre
• Kısaca, canlı ve cansız varlıkların bir arada bulundukları birbirini
etkiledikleri ve birbirinden etkilendikleri ortamı çevre olarak
tanımlayabiliriz.
– İnsanla birlikte tüm canlı varlıklar,
– Cansız varlıklar
– Canlı varlıkların eylemlerini etkileyen ya da etkileyebilecek fiziksel,
biyolojik, kimyasal ve toplumsal nitelikteki tüm etkenler çevre
kapsamındadır.
• Çevrenin canlı unsurları,insanlar,hayvanlar,bitki örtüsü ve
mikroorganizmalar olarak tanımlanabilecek canlı varlıklardan ve bunların
yaşam süreçlerinden oluşur.
• Canlı türlerinin nitelik ve nicelikleri, tüm bu canlıların birbirleri ve fiziksel
çevreleri ile ilişkileri, çevrenin cansız unsurlarının durumu (iklim,hava,su),
yaşam döngüsü olarak adlandırılan ortamı,bir başka deyişle çevreyi ya da
doğal yaşam ortamını yani ekosistemi oluşturmaktadır. 11
• Bugün genel kabul olarak, ekoloji biliminin yıllar içinde
yarattığı değerler ve kavramların izinde ‘çevre’,
• insanların ve diğer canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini
sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde
bulundukları fiziksel, biyolojik, toplumsal, ekonomik ve
kültürel ortam olarak tanımlanmaktadır.
• Çevreye ilişkin konuların çeşitliliği,derinliği,çok boyutlu bir
yaklaşım gerektirmesi ve çevreyle ilgili değerlerin, sorunların
ya da politika ve yaklaşımların bütüncül bir şekilde ele
alınması zorunluluğu,kavramın tanımını da kendisi kadar
karmaşık hale getirmektedir
12
En geniş tanımıyla çevre, “ insan ve diğer tüm canlı varlıklar ile birlikte doğanın ve
doğadaki insan yapısı öğelerin bütünüdür.” ( Bulca, 332 ) Bu tanıma göre insan kendisi de
dahil olmak üzere çevre sınırları içine girmektedir. Fakat burada dikkat edilmesi gereken bir
nokta vardır. Tanımda doğadaki insan yapısı unsurlardan da söz edilmektedir. Bu ise, insan
ve diğer canlılardan oluşan alt çevrenin yanında bir de karşımıza insan müdahaleleriyle
oluşmuş bir üst çevre oluşturmaktadır. Dolayısıyla tanım çevreyi iki boyutuyla
anlatmaktadır. Bu noktadan hareket ederek çevre, tabii ve suni olmak üzere iki başlık
altında toplanarak gruplandırılabilir.
•Doğal Çevre:
Çevre tanımı normal olarak temelde insan etkisiyle değişmeyen kısmı belirtmektedir.
Yani doğal çevre, “ doğal etki ve güçlerin oluşturduğu, insan müdahalesine maruz kalmamış
ya da böyle bir müdahalenin henüz değiştiremediği tüm doğal varlıkları anlatmaktadır.
( Özdemir, 1988: 10 ) fakat bugün insan elinin değmediği bir yer hemen hemen kalmamış
gibidir. Zaten sorunlar insan müdahalesinin doğaya etkisinden kaynaklanmaktadır. Bunun
dışında doğa kendine ancak doğal afetlerle zarar vermektedir. Bu doğal afetlerin de çoğu
insan kaynaklıdır.
Doğal çevre dendiğinde akla canlı ve cansız tüm varlıklar gelmelidir. Müdahalesi
olmasa insanı da bu gruba dahil edebiliriz. Fakat insan, ihtiyaçlarından ötürü doğaya zarar
vermektedir. Doğal çevredeki canlı varlıkları, bitkiler ve hayvanlar oluşturmaktadır. Cansız
varlıklar ise su, hava, toprak ve yer altı kaynaklarıdır.
13
• Yapay Çevre:
• Yapay çevrenin doğal çevreden bağımsız olarak tanımlanması mümkün değildir. Çünkü
yapay çevre, doğal çevrenin insan tarafından bozulmasıyla meydana gelmektedir. Dolayısıyla “
insanlığın başlangıcından bugüne dek uzanan toplumsal ve ekonomik süreçte, büyük ölçüde
doğal çevreden yararlanılarak insan eliyle yapılan tüm değer ve varlıkları kapsamaktadır.”
( Altuğ, 1990: 9 ) Yapay çevre aslında doğal çevrenin bir parçasıdır. Ve ondan türemiştir. Yapay
çevreyi oluşturan insan bu değişikliklerin bazılarını yapmaya mecburdur. Çünkü hayatını devam
ettirmesi için bu değişikliklere ihtiyacı vardır. Özetlersek yapay çevre; “ İnsanın yaşamaya karar
vererek yerleştiği, yaşaması için gereken değişiklikleri yaptığı ve fiziki-kimyevi yollarla doğal
dengenin bozulmaya başladığı çevredir.” ( Şan, 1991:292 )
• Yapay çevreye örnek verilmesi gerekirse, büyüklüğüne bakılmaksızın yapılmış olan yerleşim
birimleri, parklar, taşıt ve evlerin bacalarından çıkan kirli gazlarla oluşan hava ve ormanların
bozulmasıyla açılan tarlalar verilebilir.
• Yapay çevre, insanlar tarafından oluşturulduğundan doğal çevrenin dengelerini
bozmaktadır. Bunun yanında yapay çevre, çeşitli çevresel sorunlarını da beraberinde
getirmektedir. Çünkü, çevresel dengenin bozulması zaten başlı başına bir çevresel sorundur.
14
Çevre Sorunlarının Etki Alanı
Ekolojik Denge
• İnsan ve diğer canlıların varlık ve gelişmelerini doğal
yapılarına uygun bir şekilde sürdürebilmeleri için gerekli olan
şartların bütününe çevre dengesi (ekolojik denge) denir.
Doğa
• İnsan etkinliğinin dışında kendi kendini sürekli olarak yenileyen ve değiştiren güç, canlı
ve cansız maddelerden oluşan varlığın tümü doğa olarak adlandırılır.
18
Çevre Hakkı İle İlgili Bazı Çevre Kavramları
- çevre hakkının konusu olarak aşağıdaki öğeler sıralanabilir:
• Popülasyon: En basit tanımıyla popülasyon, aynı türe ait bireylerden oluşan
organizmalar topluluğudur. Bu organizmalar belirli bir mekanda yaşarlar ve
yaşadıkları mekanın sınırları bellidir. Örneğin; Yeşilırmak’ta (Amasya) yayın balığı
populasyonu gibi.
Ekosistem içinde yer alan bu unsurlar aralarındaki madde ve besin dolaşımı ile kendilerini
yeniler ve besler.
20
Çevre Koruma
21
2. Sektörel Çevre
Sorunları
2.Elektrik ve Enerji Sektörünün Yol Açtığı Çevre Sorunları
uzun dalgalı radyasyonu tutabilme özelliklerine sahip gazlara(Metan (CH4), karbondioksit (CO2), Nitröz
Oksit (N2O), Hidroflorür karbonlar (HFCs), Perfloro karbonlar (PFCs), Sülfürhekza florid (SF6) )sera gazı
denir.
• Bu sektörlerdeki birincil enerji kaynağının yaklaşık %85’i ticari (taş, kömürü, linyit, asfaltit, doğal gaz,
hidrolik), %15’i ticari olmayan (odun, hayvan ve bitki atıkları) kaynaklardan oluşmaktadır.
• Kloroflorokarbonların ise, özellikle 1980’li yılların başından itibaren ortaya çıktığı anlaşılmıştır.
Küresel Isınma
• Atmosfere salınan karbondioksit, kloroflorokarbonlar
ve öteki sera gazı emisyonları nedeniyle yerin yüzey
sıcaklıklarındaki artış “küresel ısınma” olarak
tanımlanmaktadır.
• Küresel ısınma nedeniyle iklim değişikliklerinden
sorumlu tutulan sera gazlarının güneşten alınan
enerjinin bir kısmının uzaya geri dönmesini önleyerek
atmosferde tutmaları ile meydana gelen “sera etkisi”,
yerin yüzeyinin ısınmasına etki eden en önemli
faktördür.
• Küresel ısınmanın dünya boyutunda ele alındığında iklim
sistemleri üzerindeki etkisi, negatif yönde
gözlemlenmiştir.
• Küresel ısınma
• Yerküre, Güneş'ten gelen kısa dalgalı ışınımın bir bölümünü
yeryüzünde, bir bölümünü alt atmosferde (troposferde) emer.
Güneş ışınlarının bir bölümü ise, emilme gerçekleşmeden,
yüzeyden ve atmosferden yansıyarak uzaya geri yansır. Kızılötesi
ışınlar da atmosferin içinden geçer. Yüzeyde ve troposferde tutulan
enerji, atmosfer ve okyanus dolaşımıyla yeryüzüne dağılır ve uzun
dalgalı yer ışınımı olarak atmosfere geri verilir. Atmosferde molekül
kümelerinin oluşturduğu koruyucu bir katmanda karbondioksit de
yer alır. Bu katman uzaya doğru yansıyan radyasyonu bir süre
tutarak, yeryüzünün ısınmasına neden olur. Bir başka deyişle
atmosferdeki karbondioksit tabakası, ısının yükselmesini engelleyen
bir perde oluşturur. Tıpkı seradaki gibi günes ışınlarının içeri
girmesine izin verir ama ısının dışarı çıkmasını engellenir.
•
KYOTO
Küresel ısınmaya karşı alınacak önlemleri içeren uluslararası Kyoto sözleşmesi, 16 şubat
2005'te yürürlüğe girmiştir. Japonya'nın eski imparatorluk başkenti Kyoto'da Nisan
1997'de imzalanan ve şimdiye kadar 140 ülke tarafından onaylanan Uluslararası Kyoto
iklim sözleşmesi, taraf ülkelerin sera etkisine yol açan gazların havaya karışmasını
engelleyecek ya da azaltacak önlemler almasını gerektirmektedir.
• Bu tür gazların en çok havaya karışmasına neden olan ülke ABD ise sözleşmeye imza
koymuştur, ancak ekonomik gerekçelerle onaylamaya yanaşmamaktadır.
• Kyoto Sözleşmesi, sanayiülkelerini başta karbondioksit (CO 2) olmak üzere dünyanın
ısınmasına yol açan gazların emisyonunu sınırlandırmak zorunda bırakmaktadır.
• Fosil Yakıtların kullanımına kısıtlama
• Sözleşme, başta petrol olmak üzere fosil yakıtların kullanımına kısıtlama getirilmesini
gerektirmektedir. Birleşmiş Milletler'e göre, atmosferdeki karbondioksitin yüzde 80'i,
fosil enerji kaynaklarının ulaşım, ısınma ve sanayi alanlarında kullanılmasından
kaynaklanmaktadır. Sözleşmede, Kuzey'in sanayi ülkelerinin gaz emisyonunun 2012
yılına kadar 1990 yılına göre yüzde 5,2 azaltılması öngörülmektedir. Bu amaçla her
ülkeye kota konmaktadır. Ancak ABD bu sözleşmeye uymadığı için, gaz emisyonundaki
azalma yüzde 5,2 yerine ancak yüzde 2 olabilecektir.
B)Asit Yağmurları
• Özellikle termik santrallerde ve motorlu araçlarda kullanılan fosil yakıtların yanması
sonucu atmosfere bırakılan başta kükürtdioksit (SO 2) olmak üzere, azot oksitler ve diğer
kirleticilerin karmaşık bir süreç içinde havadaki öteki kimyasallarla özellikle su buharı ile
tepkimeye girmesi ile oluşan sülfürikasit (H 2SO4) ve nitrikasit (HNO3)’in yağmur, kar, ve
dolu gibi hidrometeorlarla yere ulaşması “asit yağışları” olarak adlandırılır.
• Asit yağışlarına bağlı olarak toprak, göl ve akarsularda gözlenen asit birikimlerinin yanı sıra,
kuru sülfat ve nitrat partiküllerinin (parçalarının) çiyli ya da sisli ortamda nemlenmesi
sonucu kuvvetli asitik çözeltiler toprakta depolanabilmektedir.
Asit yağışlarının neden olduğu zararlardan bazıları şunlardır:
1. Toprakta bulunan alüminyumun çözülerek içme sularına karışması ve bu yolla
insanların zehirlenmeleri,
2. Göl ve akarsuların asit dengesinin bozulması, su ekosistemin bozulması, tüm canlı
organizmaların etkilenerek bazı su ürünlerinin yok olması
3. Orman örtüsü ve kentlerdeki yeşil alanların ve ağaçların kuruması, yok olması,
4. Tarihsel – kültürel kalıntı ve eserlerin, binaların çözünme ufalanma ve aşınma gibi
süreçlerle tahrip olması.
• Asit yağışları tüm dünyamız için bir tehlike oluşturmakla birlikte en büyük hasar,Avrupa ve
Kuzey Amerika üzerinde toplanmıştır. Asit yağışları, çevre kirliliğinin özellikle de hava
kirliliğinin sınır tanımadığını gösteren iyi bir örnektir.
Asit yağmurlarının etkileri