You are on page 1of 46

1.

GİRİŞ
Tarihsel Süreç içerisinde Çevre-İnsan İlişkileri
• İnsan yeryüzünde belirdiğinden bu
yana, çevresi ile olan ilişkileri değişik
aşamalardan geçmiştir.
• İnsanın evrimine koşut olarak, çevre-
insan etkileşimi, insanın çevre
konusundaki güçsüzlüğünden çevreyi
denetlemeye, hatta çevre üzerinde
egemen olmaya doğru yol almıştır.
2
• İlkel insan doğal hayata karşı tamamen
savunmasızdı. Varlığını sürdürmek için doğaya
baş eğmesi ve çevresine uyum sağlaması
gerekiyordu.
• Daha sonra ortaya çıkan göçebe insan ise, belli
ölçüde çevresini etkilese de, kendi yararı için
doğayı biçimlendirmekten, doğal olayların
özünü kavramaktan, bu nedenle çevresini
denetlemekten uzaktı.
3
• Özellikle neolitik çağın sonunda, İnsanlığın yerleşik
tarım toplumuna geçişiyle ve, kentlerin ortaya
çıkmasıyla beraber insan çevreyi denetlemeye ve
ona biçim vermeye başladı.

• Bilgi ve teknik birikimi hızlı bir şekilde artan insan


doğayı her geçen gün daha fazla işleyerek, çevreyi
daha fazla etkileme yolunu açtı.

4
• Takip eden yüzyıllar boyunca, İnsanlar
çevresini gelecek kaygısı duymadan işlemiş,
doğanın zenginliklerini ve sağladığı olanakları
sömürmüştür.
• İnsan-çevre ilişkileri, çevreden yararlanmaktan
çıkarak çevrenin olanaklarını sınırsızmış gibi
kullanmaya, hatta kötüye kullanmaya
dönüşmüştür.
• Bir bakıma ilkel insan ile çevresi arasındaki
uyum, insan kendini yeterince güçlü sandığı
zaman insan tarafından bozulmuştur.
5
• Özellikle 18. yüzyılda başlayan “Endüstri Devrimi”
sürecinin, hızla tüm dünyaya yayılması ile birlikte,
daha fazla üretim için endüstrinin doğal aracı
durumundaki hammadde tüketimi de hızla artmıştır.

• Doğal kaynaklar hiç bitmeyecekmişçesine büyük bir


savurganlıkla harcanmıştır.

• Bunun yanı sıra fabrikalardan, bu kaynakların üretim


sırasında kullanımıyla açığa çıkan son derece zararlı
atıklar da çevreye bırakılmıştır.
6
• Hava, su, toprak kirlenmesiyle başlayıp,
bitki örtüsü ve hayvan topluluklarının yok
olmasına kadar uzanan çevre sorunları,
-en azından sorunlarla karşılaşanlarda
belli bir gelecek kaygısı uyandırmış,
-temel bilimlerde kaydedilen hızlı
gelişmelerden bu yana, insan ilk kez yine
doğadan korkmaya, evrenin sırrını
yeterince çözemediği ya da yanlış
çözdüğünü anlamaya başlamıştır.
7
• Toplumsal açıdan bakınca, doğal kaynakların ve enerji
kaynaklarının kıtlığı, hızlı nüfus artışı, dünyadaki toplam
besin üretiminin artan nüfusu beslemeye yetmeyeceği
varsayımı, kentleşme ve endüstrileşme ile kirliliğin
artması, temel çevre sorunları olarak ortaya çıkmıştır.
• Sıralanan sorunlar herkesçe kabul edilmekle birlikte,
farklı çıkarlar farklı değerlendirmelere yol açmıştır.
Ancak, üretilen değişik çözüm önerileri ne olursa olsun,
hepsinin görünürde hedefi aynıdır: Dünyanın geleceğini
korumak …

8
• Çevre sorunları birden bire ortaya çıkmamış, zaman içinde birikerek
varlığını duyurmuştur. Çevrenin kirlenmesi yada bozulması, çevreyi
oluşturan öğelerin bu süreç içinde giderek niteliğinin değişmesi,
değerinin kaybolmasıyla ortaya çıkmıştır
• İnsan faaliyetleri sonucunda çevreye verilen zararlar, doğanın
kendini yenileyebilme yeteneği sayesinde başlangıçta fark
edilememiş, hatta çevrenin zamanla bu kirliliği yok edeceği kanısı
yaygınlaşmıştır. Ancak zaman içinde, sanılanın tersine, çevreye
bırakılan kirliliğin nicel ve nitel olarak artması, çevrenin kendini
yenileyebilme yeteneğinin çok üstüne çıkmış, çevre hızla
bozulmaya başlamıştır.
• Yaşam ortamını oluşturan çevre öğelerinin kirlenmesi gözle görülür
ve tehlikeli bir düzeye erişince farkına varılmıştır. Bu tehlikeli düzey
ise , genelde bazı toplumsal yıkım olaylarının sonuçları ile
belirlenmiştir. Hava ya da su kirliliği sonucunda karşılaşılan kitlesel
ölümler, toplumları çevreden kaynaklanan bu sorunlara karşı önlem
almaya yöneltmiştir.

.9
• 20 yy boyunca özellikle gelişmiş ülkelerde yaşanan çevre
sorunlarına genel olarak bakıldığında

• hızlı sanayileşmenin ve kentleşmenin, çevre kirliliğinin


artmasının ve çevrenin hızla tahrip olmasının en önemli
nedenleri olduğu görülmektedir.

• Günümüzde, sanayileşmede geç de olsa ihtiyaçları


karşılamak için daha verimli ve gerektiği miktarda kaynak
kullanımı, daha az tüketim, atıkların yeniden kullanımı
gibi çevre korumasına yönelik programlar benimsenmiştir.

10
Çevreye İlişkin Tanımlar
Çevre
• Kısaca, canlı ve cansız varlıkların bir arada bulundukları birbirini
etkiledikleri ve birbirinden etkilendikleri ortamı çevre olarak
tanımlayabiliriz.
– İnsanla birlikte tüm canlı varlıklar,
– Cansız varlıklar
– Canlı varlıkların eylemlerini etkileyen ya da etkileyebilecek fiziksel,
biyolojik, kimyasal ve toplumsal nitelikteki tüm etkenler çevre
kapsamındadır.
• Çevrenin canlı unsurları,insanlar,hayvanlar,bitki örtüsü ve
mikroorganizmalar olarak tanımlanabilecek canlı varlıklardan ve bunların
yaşam süreçlerinden oluşur.
• Canlı türlerinin nitelik ve nicelikleri, tüm bu canlıların birbirleri ve fiziksel
çevreleri ile ilişkileri, çevrenin cansız unsurlarının durumu (iklim,hava,su),
yaşam döngüsü olarak adlandırılan ortamı,bir başka deyişle çevreyi ya da
doğal yaşam ortamını yani ekosistemi oluşturmaktadır. 11
• Bugün genel kabul olarak, ekoloji biliminin yıllar içinde
yarattığı değerler ve kavramların izinde ‘çevre’,
• insanların ve diğer canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini
sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde
bulundukları fiziksel, biyolojik, toplumsal, ekonomik ve
kültürel ortam olarak tanımlanmaktadır.
• Çevreye ilişkin konuların çeşitliliği,derinliği,çok boyutlu bir
yaklaşım gerektirmesi ve çevreyle ilgili değerlerin, sorunların
ya da politika ve yaklaşımların bütüncül bir şekilde ele
alınması zorunluluğu,kavramın tanımını da kendisi kadar
karmaşık hale getirmektedir

12
En geniş tanımıyla çevre, “ insan ve diğer tüm canlı varlıklar ile birlikte doğanın ve
doğadaki insan yapısı öğelerin bütünüdür.” ( Bulca, 332 ) Bu tanıma göre insan kendisi de
dahil olmak üzere çevre sınırları içine girmektedir. Fakat burada dikkat edilmesi gereken bir
nokta vardır. Tanımda doğadaki insan yapısı unsurlardan da söz edilmektedir. Bu ise, insan
ve diğer canlılardan oluşan alt çevrenin yanında bir de karşımıza insan müdahaleleriyle
oluşmuş bir üst çevre oluşturmaktadır. Dolayısıyla tanım çevreyi iki boyutuyla
anlatmaktadır. Bu noktadan hareket ederek çevre, tabii ve suni olmak üzere iki başlık
altında toplanarak gruplandırılabilir.
•Doğal Çevre:
Çevre tanımı normal olarak temelde insan etkisiyle değişmeyen kısmı belirtmektedir.
Yani doğal çevre, “ doğal etki ve güçlerin oluşturduğu, insan müdahalesine maruz kalmamış
ya da böyle bir müdahalenin henüz değiştiremediği tüm doğal varlıkları anlatmaktadır.
( Özdemir, 1988: 10 ) fakat bugün insan elinin değmediği bir yer hemen hemen kalmamış
gibidir. Zaten sorunlar insan müdahalesinin doğaya etkisinden kaynaklanmaktadır. Bunun
dışında doğa kendine ancak doğal afetlerle zarar vermektedir. Bu doğal afetlerin de çoğu
insan kaynaklıdır.
Doğal çevre dendiğinde akla canlı ve cansız tüm varlıklar gelmelidir. Müdahalesi
olmasa insanı da bu gruba dahil edebiliriz. Fakat insan, ihtiyaçlarından ötürü doğaya zarar
vermektedir. Doğal çevredeki canlı varlıkları, bitkiler ve hayvanlar oluşturmaktadır. Cansız
varlıklar ise su, hava, toprak ve yer altı kaynaklarıdır.

13
• Yapay Çevre:
• Yapay çevrenin doğal çevreden bağımsız olarak tanımlanması mümkün değildir. Çünkü
yapay çevre, doğal çevrenin insan tarafından bozulmasıyla meydana gelmektedir. Dolayısıyla “
insanlığın başlangıcından bugüne dek uzanan toplumsal ve ekonomik süreçte, büyük ölçüde
doğal çevreden yararlanılarak insan eliyle yapılan tüm değer ve varlıkları kapsamaktadır.”
( Altuğ, 1990: 9 ) Yapay çevre aslında doğal çevrenin bir parçasıdır. Ve ondan türemiştir. Yapay
çevreyi oluşturan insan bu değişikliklerin bazılarını yapmaya mecburdur. Çünkü hayatını devam
ettirmesi için bu değişikliklere ihtiyacı vardır. Özetlersek yapay çevre; “ İnsanın yaşamaya karar
vererek yerleştiği, yaşaması için gereken değişiklikleri yaptığı ve fiziki-kimyevi yollarla doğal
dengenin bozulmaya başladığı çevredir.” ( Şan, 1991:292 )
• Yapay çevreye örnek verilmesi gerekirse, büyüklüğüne bakılmaksızın yapılmış olan yerleşim
birimleri, parklar, taşıt ve evlerin bacalarından çıkan kirli gazlarla oluşan hava ve ormanların
bozulmasıyla açılan tarlalar verilebilir.
• Yapay çevre, insanlar tarafından oluşturulduğundan doğal çevrenin dengelerini
bozmaktadır. Bunun yanında yapay çevre, çeşitli çevresel sorunlarını da beraberinde
getirmektedir. Çünkü, çevresel dengenin bozulması zaten başlı başına bir çevresel sorundur.

14
Çevre Sorunlarının Etki Alanı

 Bu bağlamda tüm toplumlar ve toplum kesimleri


tarafından Sürdürülebilir Ekonomik Kalkınma
anlayışı benimsenmelidir.(çevre öncelikli kalkınma)
Sürdürülebilir Kalkınma
• Bugünkü ve gelecek kuşakların, çevreyi koruyarak,
sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamasını güvence
altına alan kalkınma politikalarının bütününe
sürdürülebilir kalkınma denir.
15
Çevre Kirliliği

Çevrenin doğal yapısının ve


bileşiminin bozulmasını,
değişmesini ve böylece insanların
ve diğer canlıların olumsuz yönde
etkilenmesini çevre kirliliği(ya da
kirlenmesi) olarak tanımlayabiliriz.
Çevre Etiği
• Çevre etiği kuramı, insanın doğal ekosisteme ve yabanıl yaşam
topluluklarına karşı davranışlarının nasıl olması gerektiğini
ortaya koyan bir ahlâksal ilkeler sisteminin ussal temellerini
hazırlayan bilgi alanıdır.
• Toplumda çevre bilincinin gelişmesi için ilk ve en önemli
basamağı çevre etiğinin geliştirilmesi oluşturur. Bu etik
kurallar içselleştirilmeden verilen çevre ile ilgili eğitimlerin
toplumda çevre bilincinin gelişimine katkısı olmaz.
• “çevre etiği” temelde insanoğlu ile doğa ilişkilerinin sistematik
bütünlüğüne moral anlamda tamamlayıcı etki yapmaktadır.
17
Ekoloji
• Organizmaların çevreleriyle olan ilişkilerini inceleyen bir bilim dalıdır.
• Ekoloji, çeşitli türdeki canlıların çevreleri ile uyumlu olarak nasıl yaşamlarını
sürdürdüklerini veya bu canlı varlıkların hangi şartlar altında besinlerini ve
ihtiyaçlarını karşıladıklarını ve çeşitli fonksiyonların ne tür bir canlı topluluğu
içinde yürütüldüğünü inceleyen bilim dalıdır.
• Ekolojist; Hem çevre bilimi ile uğraşan bilim insanlarını hem de belirli bir siyasi
düşüncenin ve eylem biçiminin savunucularını anlatmak için kullanılır.

Ekolojik Denge
• İnsan ve diğer canlıların varlık ve gelişmelerini doğal
yapılarına uygun bir şekilde sürdürebilmeleri için gerekli olan
şartların bütününe çevre dengesi (ekolojik denge) denir.

Doğa
• İnsan etkinliğinin dışında kendi kendini sürekli olarak yenileyen ve değiştiren güç, canlı
ve cansız maddelerden oluşan varlığın tümü doğa olarak adlandırılır.

18
Çevre Hakkı İle İlgili Bazı Çevre Kavramları
- çevre hakkının konusu olarak aşağıdaki öğeler sıralanabilir:
• Popülasyon: En basit tanımıyla popülasyon, aynı türe ait bireylerden oluşan
organizmalar topluluğudur. Bu organizmalar belirli bir mekanda yaşarlar ve
yaşadıkları mekanın sınırları bellidir. Örneğin; Yeşilırmak’ta (Amasya) yayın balığı
populasyonu gibi.

• Habitat: En geniş anlamıyla habitat, canlı bir organizmanın yaşam ortamı


olarak tanımlanmaktadır. Örneğin; hamsi balığının habitatı Karadeniz’dir.Bu
tanımın kapsamındaki yaşam ortamının, yaşanabilirlik özelliği, büyük bir önem
taşımaktadır. Yaşanabilir ortamın bozulması ya popülasyonun yer değiştirmesine ya
da ortadan kalkmasına yol açmaktadır. Günümüzde kentlerin genişlemesi, tarım
alanlarının açılması ve sanayileşme sonucunda, habitatların bozulmasının, kimi
türlerin giderek azalmasına ve kimilerinin de yok olmasına neden olduğu
görülmektedir.
• Ekolojik Niş: Çoğu zaman habitat sözcüğünün anlamıyla karıştırılan “ekolojik niş” bir
organizma veya populasyonun ekosistem içindeki işlevini belirtir. Diğer bir deyişle,
ekolojik niş organizmanın yaşamını sürdürebilmek için kurduğu ilişkileri ve işlevini
yani yaptığı işi belirtmek amacıyla kullanılır.Bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi,
habitat bir canlının yaşadığı yeri (adres), ekolojik niş ise işini (mesleğini)
belirtmektedir.
19
Ekosistem
• Karşılıklı olarak madde alışverişi yapacak biçimde birbirlerine etki yapan canlılarla,cansız
maddelerin bulunduğu herhangi bir doğa parçası “ekosistem” olarak adlandırılır.
• Açık bir sistem olan ekosistemde,enerji ve besin giriş‑çıkışı süreklidir.
• Cansız doğal çevre ile bu çevre içinde yaşamlarını sürdüren canlılar arasındaki ilişkileri ve
etkileşimleri inceleyen bilim dalına ekoloji adı verilir.
• Ekosistem sınırları doğada çizgi ile belirtilmediği için ekosistemler açık sistemler olarak ifade edilir.
Hava hareketleri ile meydana gelen atmosferik hareketler, devamlı akan akarsular ekosistemlerin
kapalı olmadığını bize gösterir.
• Ekosistemleri oluşturan başlıca dört öğe şunlardır:
– Cansız Varlıklar: İnorganik ve organik maddeler
– Üreticiler: Yeşil bitkiler, (yaptıkları) fotosentez ile canlılar dünyası için önemlidir. Organik
maddelerin meydana getirilmesinde ağırlıklıdırlar.
– Tüketiciler: Birincil tüketiciler (bitkisel maddeleri yiyenler ,otoburlar), ikincil tüketiciler
(hayvansal maddeleri yiyenler,etoburlar) ve üçüncül tüketiciler (et ve otobur- omnivor)
– Ayrıştırıcılar: Bunlar, organik maddeleri ayrıştıran bakteri, mantar gibi canlılardır.

 Ekosistem içinde yer alan bu unsurlar aralarındaki madde ve besin dolaşımı ile kendilerini
yeniler ve besler.
20
Çevre Koruma

• Çevresel değerlerin ve ekolojik dengenin


tahribini, bozulmasını ve yok olmasını
önlemeye, mevcut bozulmaları
gidermeye, çevreyi iyileştirmeye ve
geliştirmeye yönelik çalışmaların
bütününe çevre koruma denir.

21
2. Sektörel Çevre
Sorunları
2.Elektrik ve Enerji Sektörünün Yol Açtığı Çevre Sorunları

Elektrik enerjisi, termik, hidrolik, jeotermal ve nükleer kaynaklı


olarak üretilmektedir.
• Dünyanın tüm enerji ihtiyacının %85 kadarı kömür, petrol,
doğalgaz, gibi fosil yakıtlardan üretilmektedir.
• Türkiye’deki elektrik üretiminin %65’i fosil yakıt kaynaklı; %35’i
ise, hidrolik kaynaklıdır.

Elektrik sektörünün yol açtığı başlıca çevre sorunları şunlardır:


1. Fosil yakıt olan, kömür, petrol ve doğalgaz yoğunlaştırılmış
enerji kaynağı olarak yeraltından kolay çıkarılır ve nakledilir.
Yandığı zaman kömür ve petrol, çevreyi çok fazla kirletir.
Fosil yakıtlı santrallerden yılda milyonlarca ton kükürtoksit
ve azotoksit ile onbinlerce ton kirletici parçacıklar meydana
gelir ve bunlar atmosfere yayılır.
2. Fosil yakıtlar asit yağmuruna yol açarlar. Asit yağmurları ise bitkilerin,
nehir ve göllerdeki balıkların ölümüne sebep olurken, metal sanayi
ürünlerini de korozyona uğratırlar.
3. Fosil yakıtlarda bulunan C’un, fosil yakıtın yanmasıyla CO2 olarak salınımı
atmosferde sera etkisi yaratır. Sera etkisi hava ve okyanusların uzun
süreli ortalama sıcaklığında artışlara, tropik bölgelerde buharlaşmanın
artmasına ve buzulların erimeye başlamasına yol açmaktadır.
4. Fosil yakıtlardan dolayı yayılan diğer gaz ve parçacıklar ise, solunum
yolları hastalıklarına, kanserlere ve erken ölümlere sebep olmaktadır.
3.Hava kirliliği
Hava Kirleticilerinin Kaynakları
• Temiz hava dünya yüzeyinde hareket ettikçe, doğal olaylar ve insan
etkinlikleriyle üretilen çeşitli kimyasalları toplar. Bu potansiyel hava kirleticileri
çoğunlukla troposferde, atmosferin doğal bileşenleri yada birbirleriyle
tepkimeye girerek yatay ve dikey olarak karışırlar.
• Hava hareketleri ve türbülans, potansiyel kirleticilerin yere dönmesine yardım
eder. Uzun ömürlü kirleticiler, katı parçacıklar, akışkan damlacıklar yada yağışta
çözünmüş kimyasallar yeryüzüne düşmeden önce uzun mesafelere taşınırlar.
• Gelişmiş ülkelerde, kirleticilerin çoğu
elektrik santralleri, fabrikalar (hareketsiz kaynaklar) ve motorlu araçlarda
(hareketli kaynaklar) fosil yakıtların yakılması sonucu atmosfere
verilmektedir.
• Az gelişmiş ülkelerde, özellikle de dünya nüfusunun yarısından fazlasının
yaşadığı kırsal kesimlerde, hava kirlenmesinin büyük bölümü ilkel sobalarda
ve üstü açık fırınlarda odun tezek ve bitki artıklarının yakılmasından
kaynaklanır. Bu yakma sonucunda atmosfere karbondioksit ve kurum verilir.
Hava Kirliliği yaratan başlıca kirleticileri
Kirleticilerin Atmosferde Dağılımı ve Taşınımı

Atmosferin alt katmanı olan troposfer yaklaşık 10 km kalınlığa


sahiptir ve çoğu hava olayı bu katmanda gerçekleşir.
Troposferde yukarıya doğru gidildikçe sıcaklık azalır,
stratosferde ise artar.
Bunun sonucu olarak yoğun ve soğuk hava üzerinde daha sıcak
ve daha az yoğun katman bulunur ki bu durum kararlıdır. Bu
iki katman arasındaki hava değişim hızı yavaştır.
• Hava kirliliği denildiğinde troposfer kirliliği anlaşılır.
Troposferdeki kirleticiler yağmur, kimyasal tepkime ve çökelme ile
kısa sürede yere inerler. Ancak stratosferde bir kirlilik varsa, uzun
süre kalır ve tüm dünyayı etkiler. Örneğin volkan patlaması
sonucu stratosfere geçen tozlar güneş ışığının şiddetini bir yıl
süre ile azaltır. Benzer şekilde nükleer patlama ile oluşan tozların
stratosferde uzun süre kalarak güneş ışınlarının geçişini engellediği
nükleer kış da örnek verilebilir. Stratosferdeki kirlilik aynı
zamanda ozon katmanının da incelmesine neden olur.
• Atmosferdeki hareketlilik, güneş ışığının yeryüzünü farklı
şiddette ısıtması sonucudur. Bu nedenle alçak ve yüksek basınç
oluşur. Hava kirleticisinin derişimine etkiyen başlıca etmenler
rüzgar hızı ve yönü ile atmosferin kararlılığıdır.
Hava Kirliliğinin İnsan ve Çevreye Etkileri
Hava kirliliğinin çevre üzerindeki olumsuz etkileri dört ana başlık
altında incelenebilir.
1. İnsan Sağlığına Etkileri
• İnsanın nefes almadan bir dakika bile yaşayamayacağı göz önünde
bulundurulursa havanın önemi daha iyi anlaşılır.
• Havadaki karbon parçacıkları, ozon, karbonmonoksit,
kükürtdioksit, doymamış hidrokarbonlar, aldehitler, kanserojen
maddeler solunum yolu ile insan vücuduna girer.
• Böylece solunum yollarında rahatsızlıklar kendini hissettirir,
vücudun mekanizması bozulmaya başlar, bronşlarda iltihaplanma,
daralma görülür.
• İleri safhalarda ise, bronşit, anfizem ve akciğer kanseri gibi
rahatsızlıklar kendini gösterebilir.
HAVA KALİTESİ İNDEKSİ
Özellikle kış aylarında yüzlerce insan, sağlıksız yakıt ve yakma sistemi kullanımı
nedeniyle, hastalanmaktadır. Hava kirliliği ciddi boyutlarda ekonomik zarara neden
olmakta ve insanların aşırı derecede ilaç tüketimine sebebiyet vermektedir. İş
yerlerinde iş veriminin ve okullarda eğitim veriminin düşmesine neden olmaktadır.
Hava yaşamımızın çok önemli bir kaynağıdır.
Yerel hava kalitesi, yaşadığımız ve soluduğumuz havayı ve hayatımızın kalitesini
doğrudan etkilemektedir. Hava durumu gibi hava kalitesi de günlük olarak veya gün
içinde değişmektedir. Hava kalitesi ile ilgili kamuoyuna aktarılan bilgiler kolay ve
anlaşılabilir olmalıdır. Hava kalitesi ve hava kirliliği hakkında halkın yalın bilgilerle
bilgilendirilmesi için hesaplanan Hava Kalitesi İndeksi Sağlık Düzeyleri verilmelidir.
Hava Kalitesi İndeksinin temelini, Sağlıkla ilgili bilgilerin halka kolay ve anlaşır olarak
ulaştırılması oluşturmaktadır.
Hava Kalitesi İndeksi (HKİ), hava kalitesinin günlük olarak rapor edilmesi için kullanılan
bir indekstir. Diğer bir anlatımla, Analizlerde karşılaştırma (standart) maddesi ile elde
edilen sayısal orandır.
Yaşadığımız bölgenin havasının ne kadar temiz veya kirli olduğu ve ne tür sağlık
etkilerinin oluşabileceği konusunda bilgiler verir.
Hava kalitesi indeksi, farklı hava kalitesi ile birlikte genel halk sağlığı üzerine etkisini,
hava kirliliği seviyesini, sağlıksız seviyeye yükseldiğinde alınması gereken kademeleri de
belirler. Beş temel kirletici için hava kalitesi indeksi hesaplanmaktadır.
Bunlar; partikül maddeler (PM10), karbon monoksit (CO), kükürt dioksit (SO2), azot
dioksit (NO2) ve yeryüzeyi ozonu (O3)’dur.
2. Tabiata Etkileri
2.1 İklime Etkileri
• A)Sera Etkisi ile Küresel Isınma
– Sera: Güneş ışınlarının içerisine girmesine izin vererek ve
ısının dışarıya kaçmasını sınırlayarak, iç ortamın dış
ortama göre daha sıcak olmasını sağlayan sisteme sera
denir.
– Sera etkisi: Yer atmosferinde su buharının da içerisinde
bulunduğu sera gazı olarak adlandırılan gazlar, güneşten
alınan enerjinin bir kısmının uzaya tekrar dönmesini önler,
böylece yer yüzeyinin olduğundan daha fazla ısınmasına
sebep olurlar, bu olaya sera etkisi denir.
• Sera gazı: Atmosferde kısa dalgalı güneş radyasyonunu geçirme buna karşılık yerden atmosfere yayılan

uzun dalgalı radyasyonu tutabilme özelliklerine sahip gazlara(Metan (CH4), karbondioksit (CO2), Nitröz

Oksit (N2O), Hidroflorür karbonlar (HFCs), Perfloro karbonlar (PFCs), Sülfürhekza florid (SF6) )sera gazı

denir.

• İnsan kaynaklı sera gazı emisyonlarının özellikle de CO2’nin sınırlandırılmasına

yönelik önlemler tüm dünya ülkelerini işbirliği yapmaya yönlendirmiştir.


• Ülkelerin atmosfere saldıkları sera gazı emisyonlarının sera etkisi ve küresel ısınma üzerindeki etkisi net

emisyonlarının bilinmesi ile ortaya çıkacaktır.

• Türkiye’nin başlıca sera gazı kaynakları enerji, sanayi ve tarım sektörüdür.

• Bu sektörlerdeki birincil enerji kaynağının yaklaşık %85’i ticari (taş, kömürü, linyit, asfaltit, doğal gaz,

hidrolik), %15’i ticari olmayan (odun, hayvan ve bitki atıkları) kaynaklardan oluşmaktadır.

• Kloroflorokarbonların ise, özellikle 1980’li yılların başından itibaren ortaya çıktığı anlaşılmıştır.
Küresel Isınma
• Atmosfere salınan karbondioksit, kloroflorokarbonlar
ve öteki sera gazı emisyonları nedeniyle yerin yüzey
sıcaklıklarındaki artış “küresel ısınma” olarak
tanımlanmaktadır.
• Küresel ısınma nedeniyle iklim değişikliklerinden
sorumlu tutulan sera gazlarının güneşten alınan
enerjinin bir kısmının uzaya geri dönmesini önleyerek
atmosferde tutmaları ile meydana gelen “sera etkisi”,
yerin yüzeyinin ısınmasına etki eden en önemli
faktördür.
• Küresel ısınmanın dünya boyutunda ele alındığında iklim
sistemleri üzerindeki etkisi, negatif yönde
gözlemlenmiştir.
• Küresel ısınma
• Yerküre, Güneş'ten gelen kısa dalgalı ışınımın bir bölümünü
yeryüzünde, bir bölümünü alt atmosferde (troposferde) emer.
Güneş ışınlarının bir bölümü ise, emilme gerçekleşmeden,
yüzeyden ve atmosferden yansıyarak uzaya geri yansır. Kızılötesi
ışınlar da atmosferin içinden geçer. Yüzeyde ve troposferde tutulan
enerji, atmosfer ve okyanus dolaşımıyla yeryüzüne dağılır ve uzun
dalgalı yer ışınımı olarak atmosfere geri verilir. Atmosferde molekül
kümelerinin oluşturduğu koruyucu bir katmanda karbondioksit de
yer alır. Bu katman uzaya doğru yansıyan radyasyonu bir süre
tutarak, yeryüzünün ısınmasına neden olur. Bir başka deyişle
atmosferdeki karbondioksit tabakası, ısının yükselmesini engelleyen
bir perde oluşturur. Tıpkı seradaki gibi günes ışınlarının içeri
girmesine izin verir ama ısının dışarı çıkmasını engellenir.

KYOTO
Küresel ısınmaya karşı alınacak önlemleri içeren uluslararası Kyoto sözleşmesi, 16 şubat
2005'te yürürlüğe girmiştir. Japonya'nın eski imparatorluk başkenti Kyoto'da Nisan
1997'de imzalanan ve şimdiye kadar 140 ülke tarafından onaylanan Uluslararası Kyoto
iklim sözleşmesi, taraf ülkelerin sera etkisine yol açan gazların havaya karışmasını
engelleyecek ya da azaltacak önlemler almasını gerektirmektedir.
• Bu tür gazların en çok havaya karışmasına neden olan ülke ABD ise sözleşmeye imza
koymuştur, ancak ekonomik gerekçelerle onaylamaya yanaşmamaktadır.
• Kyoto Sözleşmesi, sanayiülkelerini başta karbondioksit (CO 2) olmak üzere dünyanın
ısınmasına yol açan gazların emisyonunu sınırlandırmak zorunda bırakmaktadır.
• Fosil Yakıtların kullanımına kısıtlama
• Sözleşme, başta petrol olmak üzere fosil yakıtların kullanımına kısıtlama getirilmesini
gerektirmektedir. Birleşmiş Milletler'e göre, atmosferdeki karbondioksitin yüzde 80'i,
fosil enerji kaynaklarının ulaşım, ısınma ve sanayi alanlarında kullanılmasından
kaynaklanmaktadır. Sözleşmede, Kuzey'in sanayi ülkelerinin gaz emisyonunun 2012
yılına kadar 1990 yılına göre yüzde 5,2 azaltılması öngörülmektedir. Bu amaçla her
ülkeye kota konmaktadır. Ancak ABD bu sözleşmeye uymadığı için, gaz emisyonundaki
azalma yüzde 5,2 yerine ancak yüzde 2 olabilecektir.
B)Asit Yağmurları
• Özellikle termik santrallerde ve motorlu araçlarda kullanılan fosil yakıtların yanması
sonucu atmosfere bırakılan başta kükürtdioksit (SO 2) olmak üzere, azot oksitler ve diğer
kirleticilerin karmaşık bir süreç içinde havadaki öteki kimyasallarla özellikle su buharı ile
tepkimeye girmesi ile oluşan sülfürikasit (H 2SO4) ve nitrikasit (HNO3)’in yağmur, kar, ve
dolu gibi hidrometeorlarla yere ulaşması “asit yağışları” olarak adlandırılır.
• Asit yağışlarına bağlı olarak toprak, göl ve akarsularda gözlenen asit birikimlerinin yanı sıra,
kuru sülfat ve nitrat partiküllerinin (parçalarının) çiyli ya da sisli ortamda nemlenmesi
sonucu kuvvetli asitik çözeltiler toprakta depolanabilmektedir.
Asit yağışlarının neden olduğu zararlardan bazıları şunlardır:
1. Toprakta bulunan alüminyumun çözülerek içme sularına karışması ve bu yolla
insanların zehirlenmeleri,
2. Göl ve akarsuların asit dengesinin bozulması, su ekosistemin bozulması, tüm canlı
organizmaların etkilenerek bazı su ürünlerinin yok olması
3. Orman örtüsü ve kentlerdeki yeşil alanların ve ağaçların kuruması, yok olması,
4. Tarihsel – kültürel kalıntı ve eserlerin, binaların çözünme ufalanma ve aşınma gibi
süreçlerle tahrip olması.
• Asit yağışları tüm dünyamız için bir tehlike oluşturmakla birlikte en büyük hasar,Avrupa ve
Kuzey Amerika üzerinde toplanmıştır. Asit yağışları, çevre kirliliğinin özellikle de hava
kirliliğinin sınır tanımadığını gösteren iyi bir örnektir.
Asit yağmurlarının etkileri

•Aşırı derişimlerde Bitki örtüsünde doğrudan zehirleme etkisi gösterir.


•Topraktaki Al bileşiklerini çözerek Al+3 ün serbest hale geçmesini sağlamak
suretiyle dolaylı zehirlenmeye neden olabilir.
•Asitliğe duyarlı ormanları yok edebilir.
•İnsan ve hayvanlarda nefes almayı zorlaştırır.
•Göllerde asidik ve toksik etki göstererek canlı hayata zarar verir.
•Korozyona neden olur,
•Kireçtaşlarını çözerek atmosfere CO2 salınımına neden olur.
CaCO3 + 2 H+ Ca+2+ CO2(g)+ H2O
C)Ozon Tabakası, Görevi ve Korunumu
• Etrafımızı çevreleyen atmosfer, çeşitli katmanlardan
oluşmaktadır.
• Yoğunluğu yerden uzaklaştıkça azalan atmosferin
katmanları bütün canlılığın görüldüğü, hava hareketlerinin
etkili olduğu yerdir.
• Atmosferin her tabakasında, fiziksel ve kimyasal olaylar
farklıdır.
• Güneşin ultraviyole ışınları, oksijen moleküllerini
parçalayarak oksijen atomlarını ortaya çıkarmakta ve
oksijen molekülleri ile birleşerek 3 atom oksijene sahip
olan ozon haline dönüştürmektedir.
• Atmosferdeki ekosistemin ve doğal dengenin korunmasına
bağlı olarak, bu faaliyet düzenli olarak sürmektedir.
Ozon Tabakasını İncelten Maddeler
• Atmosferdeki stratosfer içinde ozon dinamik bir denge içinde doğal
proseslerle (süreçler) sürekli olarak oluşmakta ve tahrip olmaktadır. Ancak
yer yüzeyinden atmosfere yayılan pek çok kaynak gaz, ozonu yok eden bazı
kimyasal maddelerin artmasına neden olmakta ve bu maddeler de havanın
oksijeni ile reaksiyona girerek ozonun tahribine yol açmaktadırlar.
• Ozonun tahrip edilmesine neden olan kimyasal maddeler klor, brom,
hidrojen ve azot içeren bileşiklerdir. Bu bileşikler ozonu tekrar moleküler
oksijene çevirmekte ve katalitik reaksiyonlar binlerce ozon molekülü yok
edebilmektedir.
• Yukarıda sözü edilen kaynak gazların en önemlisi, klor ve bromla bir arada
bulunan karbon bileşiklerini ihtiva etmektedir. Bunlar kloroflorokarbonlar
(CFC) olarak adlandırılırlar.
• 1930’larda keşfedilen CFC’ler günümüzde buzdolaplarında soğutucu olarak,
hava soğutucu sistemlerinde, aerosol sprey kaplarında itici gaz olarak,
köpük imalatında, özellikle elektronik sanayinde çözücü olarak
kullanılmaktadır
Hava Kirliliğini Önleme Çalışmaları
• Bütün canlıları ve eşyayı tehdit eden hava kirliliğinin önlenebilmesi için
dünyada ve Türkiye’de programlı çalışmalar yapılmaktadır.
• Bütün problemlerin çözümünde olduğu gibi hava kirliliğinin
çözümünde de öncelikle eğitimi ağırlık verilmeli, çevre eğitimi
dersleri okutulmalı ve halk da bu konuda çeşitli yollarla
bilinçlendirilmelidir.
• Evleri ısıtmak için yüksek kalorili kömürler kullanılmalı, kalorisi
düşük olan ve havayı daha çok kirleten kaçak kömür kullanımı
engellenmeli,
• Her yıl evlerin bacaları ve soba boruları temizlenmeli,
• Evlerin pencere, kapı ve çatıların izolasyonuna önem verilmeli,
• Kullanılan sobaların TSE belgeli olmasına dikkat edilmeli,
• Yeni yerleşim yerlerinde merkezi ısıtma sistemleri kullanılmalı,
• Yeşil alanlar arttırılmalı, imar planlarındaki hava kirliliğini azaltıcı
tedbirler uygulamaya konulmalı,
Hava Kirliliğini Önleme Çalışmaları
• Bununla birlikte kaliteli yakıt kullanımı (is ve duman oranı az ) teşvik
edilip, desteklenmeli, imkânlar ölçüsünde ısınmada fosil yakıtlardan
uzaklaşılmalı, doğal gaz, elektrik, güneş enerjisi. vb. alternatif yollara
ağırlık verilmelidir.
• Yakıcıların eğitimi sağlanmalıdır.
• Kalorifer ve doğalgaz kazanlarının periyodik olarak bakımı yapılmalı,
• Egzoz gazlarının kontrolü için tedbirler alınmalı, filtre zorunluluğu
getirilmelidir.
• Toplu taşım araçları yaygınlaştırılmalı,
• Endüstri kuruluşlarının bacaları da yüksek olmalı ayrıca modern
imkânlardan faydalanılıp filtre taktırılmalıdır.
• Hava kirliliği ölçümleri her yerleşim biriminde düzenli ve sürekli olarak
yapılmalıdır.
• Konuyla ilgili teşkilatlanmalar ve uluslar arası ilişkiler hızlandırılmalı
• Bu konuda yasal tedbirler alınmalı, kanun ve yönetmeliklere uymayanlar
titizlikle izlenip, gerekli cezalarla (para, hapis vb.) cezalandırılarak çevre ve
insan sağlığı korunmalıdır.

You might also like