You are on page 1of 11

Fecr-i Ati

Beyanname
Kaynakça

Hakkında
Yazarlar

Toplulugu
Cevahir Mümin HAS Tarafından Oluşturuldu.
Türk Edebiyatı’nın yüzünü batıya dönmesinden sonra kısa sürelerde çeşitli edebi topluluklar ve hareketler ortaya çıkmıştır.
Bunlardan birisi olan “Fecri Ati” topluluğu kendilerinden önce etkili olmuş bir başka edebi topluluk olarak“Serveti Fünun”a
tepki olarak ortaya çıkmış ancak onların bir takliti olmaktan öteye geçememiştir.

Serveti Fünun edebiyatı her ne kadar beş yıl gibi (1896-1901) sürede bitmiş olsa da edebiyatımıza yaptıkları etki bakımından büyüklüğü
tartışılmazdır. 1901 yılından itibaren Servet-i Fünuncular topluluk olarak edebiyat alanından uzaklaşmıştır. Servet-i Fünun dergisi de eski haline
dönmüş yani yine fen dergisine dönüşmüştü. 1901 yılından itibaren memlekette bir edebiyatsızlık durumu hakimdi. Bu dönemde çıkarılmış olan
dergiler günlük olaylara, magazinsel konulara dayanmaktaydı. Fecr-i Atinin ortaya çıkmasına zemin hazırlayan unsur işte bu edebiyatsızlık
ortamıydı.
beyanname
Kaynakça

Hakkında
Yazarlar

Fecri Ati’nin toplantılarına gençlerin ilk tartışma başlığı oluşturacakları topluluğun adı üzerinde olacaktır. Bu edebi topluluğun adı ve
savunacağı kaideler üzerinde tartışmalar yaşanır. Ortaya atılan ilk isim Ahmet Haşim’in, “Sina-yı Emel” yani “İdealler Zirvesi” olur. 
Fakat gençler bu ismin çok da uygun olmadığı fikri üzerinde birleşirler. Faik Ali ise “Fecr-i Ati” ismini ortaya atar. “Yarının Şafağı”
anlamına gelen Fecr-i Ati ismi topluluk tarafından kabul görür
•Fecr-i Ati sanatçıları sanat “şahsi ve muhterem” olandır görüşünü benimser. Onlara göre sanat özel ve estetik bir alandır.
Toplumdan ve toplumsal sorunlardan uzak kendi dünyalarında yaşayan bir topluluktur. Onlara göre sadece belli başlı bir
sanat vardır ve sanat onlara çok şey ifade eder.

•Öncelikle Türk Edebiyatı’nın içinde bulunduğu durumdan memnun olmadıklarını, hiçbir zaman edebiyatımızın kayda değer bir ilerleme
katedemediğini belirtmişlerdir.

•Bu beyannamede en çok Servet-i Fünuncular eleştirilmiştir. Servet-i Fünuncuların edebi topluluk olarak önemli işler yaptıklarını ancak 
onların miadının dolduğunu, artık geçmişte kaldıklarını söylemişlerdir. Fecr-i Ati sanatçıları kendilerini Servet-i Fünunculardan bir adım
önde görmüşler ve onların gerçekleştiremediklerini başaracaklarını söylemişlerdir. Edebiyatı Servet-i Fünuncuların bıraktığı yerden daha
ileriye taşıyacaklarını söylemişlerdir. Ancak bu konuda başarıya ulaşamayıp kendilerinden önceki topluluğun bir taklidi olarak görülen
bu topluluğun en çok eleştiri aldıkları nokta da burası olacaktır.

hakkımızda
beyanname
Kaynakça
Yazarlar

•Batı’nın sanatını ve özellikle edebiyatını yakından takip edeceklerini, Türk Edebiyatı’nı Batı edebiyatlarından geri bırakmayacaklarını
söylemişlerdir. Avrupa edebiyatlarında yer alan gelişmeleri yakından takip edip kendi eserlerine yansıtacaklarını ifade etmişlerdir.

•Batı’daki önemli eserleri Türkçeye tercüme ettirerek ülkemizde de okunması sağlanacak,


verilecek konferanslarla halkın edebi zevki yükseklere çıkarılacaktır.

•Üyelerinin çalışmaları sonucunda ortaya çıkacak eserleri içeren zengin bir kütüphane kurulacaktır.
Ayrıca yayın organı olarak “Seveti Fünun” dergisi belirlenmiştir.

•Yine bu beyannamede kendilerine yayın aracı olarak dergi kuracaklarını ve bu derginin adının Fecr-i Ati olacağını söylemişlerdir.
Ancak bu konuda da başarılı olamamışlar ve eserlerini Servet-i Fünun dergisinde yayımlamışlardır.
1 2 3

Celal Şahir Ali Canip


Erozan Ahmet
Yöntem
Haşim

hakkımızda
Kaynakça

yazarlar
4 5 6

Memet Fuat Refik Halit Yakup Kadri


Karay Karaosmanoglu
1 2 3 4 5 6
Celâl Sahir Erozan'ın Eserleri
1
•Beyaz Gölgeler (1898-1909 arasında yazdığı şiirler)
•Buhran (1909)
•Siyah Kitap (şiirler, düz yazılar; 1911)

Celal Sahir
Erozan

hakkımızda
Kaynakça

yazarlar
Şair olarak tanınan Celal Sahir, şiir yazmaya çocukluk döneminde başlamış; dokuz yaşındayken güzel şiir okuduğu için 2. Abdülhamit'in dikkatini çekmiştir. Bu nedenle sık sık sarayda padişahın
konuğu olmuş, ona şiirler okumuş "liyakat nişanı" almıştır. On dört, on beş yaşlarındayken Malumat, Musavver Fen ve Edeb, Pul, Lisan gibi dergilerde şiir ve makaleleri yayımlanmıştır. Bu yazılarında
Ahmet Celal, Velhan, Şârık, Hikmet Celal gibi takma adları kullanmıştır. Fransızcasını ilerletip Fransız yazının tanıyınca yazınsal değerleri değişmiştir. Bu dönemde Serveti Fünun dergisinde şiirleri
yayımlanmaktadır. Bu dergi kapatılıncaya değin burada şiir ve yazıları çıkmıştır.
Celal Sahir, 1903'te "Hariciye Nezâreti’nde görev başlamış,1907'den sonra Kabataş ve Mercan Liselerinde edebiyat öğretmenliği yapmıştır. Meşrutiyetin ilanını izleyen günlerde Celal Sahir, bir yandan
"dilin sadeleştirilmesini" isteyen aydınların yanında olmuş, bir yandan da yazınsal yaşamına türlü etkinlikler katmıştır. 1. Kitap, 2. Kitap, 3. Kitap adıyla aylık bir dergi, yine kısa bir süre de Demet adlı bir
kadın dergisini çıkararak burada kadın haklarını savunmuştur. Yeni Lisan eylemini Hak gazetesinde anlatan, Halka Doğru dergisinin yayın yönetmenliğini yapan Celal Sahir, Edebiyatı cedide"nin en genç
şairlerinden biri olarak Tevfik Fikret’in etkisinde de kalmış, zamanla kendi özgün anlatımına ulaşmıştır. Türkçülük akımıyla ilgilenen Celal Sahir, dilin konusundaki görüşleriyle Yeni Lisan eyleminin İstanbul’da
ilk önderleri arasına girmiş, Serveti fünun dergisi kapanınca, Milli Edebiyat" akımını benimsemiş, hece ölçüsüyle şiirler yayımlamıştır. 1911'de Selanik'e gitmiş, burada çıkarılan Türk Yurdu, Türk Derneği, 
Genç Kalemler gibi dergilere yazmıştır. Birinci Dünya Savaşı sırasında bir ara ticaret yapmış, cumhuriyetin ilanından sonra 1928'de Zonguldak Milletvekili seçilmiştir. Harf Devrimini gerçekleştiren kurula katılmış,
Türk Dil Kurumu’nun kuruluşuyla birlikte, hep savunduğu dilde sadeleşme eyleminin yapıcıları içinde yer almıştır. 16 Kasım 1935'te akciğer kanserinden yaşamını yitirmiştir.
Celal Sahir, Türk Derneği'nin kurucuları arasındadır. Bu dernek 1909'da bir dergi çıkarmaya başlamış, ama daha başlangıçta dernek üyeleri arasında dil konusunda ayrılıklar olduğu anlaşılmıştır. Celal Sahir'in dilin
yalınlaşmasına tek yönlü bakmadığı, sorunun salt Arapça ve Farsça sözcüklerle tamlamalar olmadığını birçok kez yazmıştır. 1909'da Servetifünun dergisinde,"İmlanın ıslahı önce harflerin ıslahına bağlıdır. Bu ıslah,
harflerin ayrı ayrı yazılmalarını teminle olur" diyebilecek kadar ileri düşünceler taşıyan biridir.
Türk Derneği'nde dille ilgili kimi görüşleri benimsenmediği için, bir bakıma saldırıya uğradığını düşünen Celal Sahir, Hak gazetesinin haftalık ekinde,"Müebbed Mesele Hakkında" başlıklı yazısında, bir bakıma kendisini
eleştirenlerden öcünü almaktadır. Bu öfke dolu bir yazıdır. Agâh Sırrı Levend'in bugünkü dile aktarımıyla bu yazıda, ".genç edebiyatçıların yakın zamana dek dünkülere batırmaktan zevk aldıkları iğnelerini sinirleriyle bileyip
birbirlerine saldırdıklarını; bu iğnelerin zehirli uçlarında kibir, alay, küçümseme, aşağılatma bulunduğunu; hepsinin kendini haklı gördüğünü kaydettikten sonra müebbed mesele dediği dil sorununa geçiyor. Düşünceleriyle
değil, ama üsluplarıyla edebiyatta bir geri dönüş hareketi yapan birkaç kişiyle birtakım yaldızlı baloncular bir yana bırakılırsa, herkesin dilde sadeleşme isteğinde bulunduğunu" belirtiyor

1 2 3 4 5 6
2 Ali Canip Yöntem’in Eserleri
•Geçtiğim Yol (şiirler 1918)
•Millî Edebiyat Meselesi ve Cenab Bey’le Münakaşalarım (1918)
•Epope (1927)
•Edebî Nevilerle Mesleklere Dâir Malûmat (1927)
•Türk Edebiyatı Antolojisi (1931)
•Ömer Seyfeddin, Hayatı ve Eserleri(1935)
Ali Canip
Yöntem

hakkımızda
Kaynakça

yazarlar
Şair ve yazar (D. Haziran 1887, Üsküdar / İstanbul - Ö. 26 Ekim 1967, İstanbul). İlköğrenimine Üsküdar Gülfem Hatun Mektebinde başladı, Toptaşı Askerî Rüştiyesini (ortaokul) bitirdi, bir Fransız okulunda iki yıl okudu.
Ortaöğrenimini Selânik’te (1906) tamamladı. Hukuk Mektebindeki öğrenimini son sınıfta bıraktı. Selânik ve Trabzon liselerinde öğretmenlik, Giresun’da Maarif Müdürlüğü ile müfettişlik (1912-27) yaptı. Ordu (1934)
ve Çanakkale (1943)’den milletvekili seçildi. İstanbul Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde öğretim üyesi olarak (1943) çalıştı. Sonraki yıllarda Türk Tarih ve Türk Dil Kurumu üyeliklerinde bulundu.

Ali Canip Yöntem, edebiyat çalışmalarına Fecr-i Âtî topluluğu (1909-13) içinde başlamıştı. Sonra Ziya Gökâlp ve Ömer Seyfettin’in öncülük ettiği Millî Edebiyat akımını benimseyerek Selânik’te çıkan Genç Kalemler
dergisinin kurucuları (11 Nisan 1911) arasında yer aldı. Genç Kalemler’de yayımlanan yazılar­da Arapça, Farsça terkiplerin ve dilbilgisi kuralla­rının kullanılmaması, konuşma diline girmiş ve Türkçeleşmiş olanların
dışında Arapça ve Farsça edatlara yer verilmemesi, İstanbul Türkçesinin ölçü alınması ilke edinilmişti. Bu prensiplere uygun olarak yayın hayatına devam eden Genç Kalemler’de en çok onun yazıları yayımlandı. İlk
şiirlerini Selanik’te çıkan Bahçe ve Kadın dergilerinde yayımladı. Yazıları, başyazarlığını da yaptığı Genç Kalemler’in dışında Hüsn ve Şiir (Manastır, 1910; sonradan Genç Kalemler adını aldı), Servet-i Fünûn, Aşiyan,
Halka Doğru (1914-15), Yeni Mecmua (1917-18) dergilerinde; Meşrutiyet döneminde Türk Sözü, Hak, Şâir gibi dergilerde; Cumhuriyetin ilânından sonra ise Hayat, Güneş, Çınaraltı, İstanbul ve Türkiyat dergilerinde
yayımlandı.

Polemik yazılarında Yekta Bahri imzasını kullandı. 1912 yılında Paris’te çıkan Mercure de France dergisine P. Rizal imzasıyla “Türkler Bir Millî Ruh Arıyor” başlıklı uzun bir makale yayımladı. Onun edebiyat ve dile
hizmetlerini yakın arkadaşı Ömer Seyfettin Nevsal-i Millî’de (1913) şu cümle ile ifâde etti: “Ali Canib Bey, millî edebiyatın mevzularını, memleketimizde, yaşadığımız muhi­tin içinde bulmuş ve konuştuğumuz saf ve tabiî
Türkçe ile terennüm etmiştir.” Şiirlerini önce aruz ölçüsüyle, Millî Edebiyat akımını benimsedikten sonra hece ölçüsüyle yazdı. Daha sonra hecenin beş şâiri olarak adlandırılacak şâirlere izleyecekleri yolu gösterdi.
Ancak, şiirlerinden çok edebiyat tarihi araştırmalarıyla tanındı.

1 2 3 4 5 6
3 Ahmet Haşim’in Eserleri
•Ağaç •Karanfil •Sonbahar
•Akşam Yine Toplandı Derinde •Karanlık •Süvari
•Bahçe •Kari'e •Şafakta
•Bir Günün Sonunda Arzu •Mehtapta Leylekler •Şairsiz Dünya
•Bir Yaz Gecesi Hatırası •Merdiven (Popüler) •Tahattur
•BülBül •Mukaddime •Yarı Yol
•Başım •O Belde •Göl Saatleri
•Gece •O Eski Hücreye Benzer ki •Piyale
Ahmet Haşim •Gelmeden Evvel Geldin Birlikte •Orman
•Havuz •Öğle
•Hayal-i Aşkım •Parıltı

hakkımızda
Kaynakça

•Seher

yazarlar
Bilinen ilk manzumesi Leyâl-i Aşkım, 1901'de Mecmua-î Edebiyye'de yayınlandı. Bu dönemde Muallim Naci, Abdülhak Hâmid, Tevfik Fikret ve Cenab Şahabeddin'in tesiri altında kaldı. Son
sınıfta iken Fransız şiirini ve sembolistleri tanıdı. Bundan sonra kendi şahsiyetini gösterdi ve ilk şiirlerini kitaplarına almadı. 1905-1908 yılları arasında yazdığı ve Piyâle başlıklı kitabına
aldığı Şi'ir-î Kamer dizisindeki şiirleri hayal zenginliği, iç ahenkteki kuvvet ve büyük telkin kabiliyeti ile dikkat çekti ve beğenildi.
1909'da kurulan Fecr-i Âtî'ye girdi. 1907'de mezun olunca Reji İdaresine memur olarak girdi. Bir taraftan da Mekteb-i Hukuk'a devam etti. I. Dünya Savaşı'ndaki askerliği (1914-1918) sırasında
Çanakkale Cephesinde bulundu. Savaştan sonra sınavla Duyun-u Umumiye'ye girdi. Duyun-u Umumiye'den çıktıktan sonra Osmanlı Bankası'na memur oldu. Anadolu Demiryolu Şirketi Meclisi
İdare Azalığı'na tayin oldu. Ayrıca Anadolu'nun çeşitli yerlerini görme fırsatı buldu. 1924'te Paris'e, 1932'de de hastalığı sebebiyle Frankfurt'a gitti. Çeşitli yerlerde memur olarak çalışan Ahmet
Hâşim, daha çok öğretmenlik yaptı. Sanâyi-i Nefîse Mektebi'nde, mitoloji dersleri hocalığı ve Mülkiye Mektebi'ndeki Fransızca öğretmenliği görevlerine vefatına kadar devam etti.
"Edebiyatı ideolojinin değil, estetiğin emrine vermek" anlayışından hareket eden Fecr-i Âtî grubunun yayın organı Servet-i Fünûn dergisinde şiirler yayınladı ve Servet-i Fünûn topluluğuna
yapılan hücumlara makaleleriyle katıldı. 1911'de yayınlanan Göl Saatleri başlıklı şiirleriyle haklı bir şöhret kazandı. Fecr-i Atî dağıldıktan sonra siyasî ve edebî akımların dışında kendisine has bir
şiir ve nesir anlayışının tek temsilcisi olarak kaldı.
Dış dünya gözlemlerini kendi prizmasından geçirerek anlatır; sonbahar, akşam kızıllığı ve karamsarlık önemli temalardır. Ahmet Haşim fıkraları, denemeleri ve gezi yazılarıyla da önemli bir
yazardır. Düz yazılarında dili sade ve oldukça başarılıdır. Kabri, İstanbul'da Eyüp Sultan Mezarlığı'ndadır.

1 2 3 4 5 6
4 Memet Fuat’ın Eserleri
Konuşan Toplum (1996)
Aşk ve Sümüklüböcek (1946)
Dağlarda Yüreğim (1996)
Yaşadığımız (1951)
Özgünlük Avı (1996)
Bir Ayrılışın Öyküsü (1998)
Sömürüsüz Bir Dünya (1998)
Sana Deliler Gibi (2002)
Çoğunluğun Gücü (1998)
Adlin (2003)
Duyumsanmayan Karanlık (1998)
Gölgede Kalan Yıllar (1997)
Biçemden Biçeme (1999)
Tribünden Palavra Anılar (1999)
Yaşlı Bir Şaire Mektuplar (1999)
Yazarlığın Eteklerinde (2002)
Aykırılıklar (2000)
Düşünceye Saygı ( 1960)
Tartışmalar (2001)
Çağını Görebilmek (Adam, 1982)
Aydınlar Sözlüğü (2001)
Unutulmuş Yazılar (1986)
Konuşmalar (2002)
Memet Fuat Çağdaşımız Makyavel (1992)
Eleştiri Sorumluluğu (1994)
İncelemeler (2002)
Nasrettin Hoca Fıkraları (2002)
İki Yönlü Yozlaşma (1995)
Kitap Eleştirileri (2002)

hakkımızda
16 Şubat 1926’da İstanbul’da, dedesi Mehmet Ali Paşa’nın Erenköy’deki köşkünde dünyaya geldi. Babası sanat eleştirmeni Vedat Örfi Bengü, annesi Piraye Hanım’dır. O doğmadan önce yurt dışına
Kaynakça

yazarlar
giden babasını ilk kez beş yaşında iken gördü. Annesinin ünlü ozan Nâzım Hikmet ile birlikteliği sırasında onlarla birlikte yaşadı. 1932’de anne ve babasının boşanmasının ardından annesi, Nazım
Hikmet ile 1935 yılında evlendi. 1938’de üvey babası Nazım’ın tutuklanıp 15 yıl hapis cezasına mahkûm edilmesinden sonra yaşamını dedesi Mehmet Ali Paşa’nın köşkünde sürdürdü.
Erenköy 38. İlkokulu'nda, Kadıköy 1. Orta'da, Robert Koleji'nde ve Haydarpaşa Lisesi'nde okudu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinin İngiliz dili ve edebiyatı bölümüne 1946’da kaydoldu.
Nâzım Hikmet'in etkisi ile yöneldiği edebiyat alanında Memet Fuat adıyla tanınmaya başladı. 1946’da ilk kitabını Tuna Baltacıoğlu ile birlikte yayımladı. Aşk ve Sümüklü Böcek adlı kitabın ilk yarısında
Baltacıoğlu’nun, ikinci yarısında Memet Fuat’ın öyküleri yer alıyordu.
1950'de Tuna Baltacıoğlu ve Oktay Verevler ile birlikte Memleketimizde ve Dünyada Kitaplar adlı bir dergi çıkardı. 1951 yılında ikinci kitabı Yaşadığımız yayımlandı. Aynı yıl, üniversiteyi
tamamlamasından önce dedesi Mehmet Ali Paşa’yı kaybetti ve aile, maddi sıkıntı içine düştü.Yeditepe dergisinde yayınladığı denemeler ile adını duyurmaya başladı. Üniversiteyi bitirince İstanbul’daki
okullarda yardımcı öğretmen olarak çalıştı. Nazım Hikmet ile ilişkisi nedeniyle Millî Eğitim Bakanlığı’nda çalışmayı sürdüremeyince özel İngilizce dersleri verdi ve kitap çevirileri yaptı. John Steinbeck,
Erskine Caldwell, Jack London’dan öyküler, Walt Whitman’dan şiirler, Varlık Yayınları’na Edgar Allan Poe’dan, Katherine Mansfield’den öyküler çevirdi.
Gençliğinde yaşadığı akciğer rahatsızlığı sebebiyle askerliğe başladığı yedek subay okulundan çürük raporuyla çıkarıldı. Çocukluğundan beri tanıştığı ve Piraye Hanım'ın da akrabası olan İzgen Öksüzcü
ile edebiyat fakültesindeki arkadaşlıkları evlilikle noktalandı. Bu evlilikten 25 Temmuz 1961'de oğulları Kenan doğdu.
1959'da dergilerde çıkan eleştiri yazıları sayesinde Ataç Eleştiri Armağanı'nı kazandı. O sırada eniştesi Metin Yasavul ile De Yayınevi'ni kurdu. Yayınevinin ilk kitabı olarak 1960'ta Düşünceye Saygı’yı
yayımladı ve bu eser, 1961 yılında Türk Dil Kurumu tarafından deneme-eleştiri ödülünü kazandı. Yayınevi, 1960 ile 1980 yılları arasında, 20 yılda birçok kitap yayımladı. Yeni Dergi'yi çıkardı.
1980 - 1983 yılları arasında Yazko edebiyat dergisi’ni yönetti. 1981'de Adam Yayınları'nın yerli yayınlar editörü oldu. Nazım Hikmet’in, Orhan Veli’nin yapıtlarının yeniden basılmasına öncülük etti.
1985’ten itibaren Adam Yayınları'nın genel yayın yönetmenliği görevini 1999’a kadar sürdürdü. 1992’de Çağdaşımız Makyavel başlıklı kitabıyla Sedat Simavi Ödülü’nü Gülten Akın’la paylaştı.
1990 yılında bir ameliyatta kız kardeşi İzgen'i, 1995 yılında da annesi Piraye'yi yitirdi. 1995'te kendisi de solunum yetmezliğinden yoğun bakıma alındı. Yoğun bakım sonrasında öldüğü güne kadar
evinde çalışmaya devam etti. Bu sırada yazdığı ve derlediği birçok eseri yayımlandı. 1995’te Kültür Bakanlığı tarafından "Kültür ve Sanat Büyük Ödülü” verildi. 1996’da bunu Edebiyatçılar Derneği'nin
onur ödülü izledi. 1997’de Yaşasın Edebiyat dergisinin yaptığı soruşturmada Gölgede Kalan Yıllar başlıklı yapıtı yılın kitabı seçildi. 1999'da ikinci kez girdiği yoğun bakımdan çıkar çıkmaz tutmaya
başladığı güncesi, ölümünden sonra Ölünceye Kadar başlığıyla iki cilt olarak yayımlandı. 19 Aralık 2002'de akciğer yetmezliğinden yaşamını kaybetti. Karacaahmet Mezarlığı'na defnedildi.[4]Memet
Fuat adına 2004 yılından beri eleştiri-inceleme, deneme ve yayıncılık alanlarında Memet Fuat Ödülleri verilmektedir. 2008’den itibaren de Genç Şiir Ödülü verilmektedir.

1 2 3 4 5 6
5 Refik Halit Karay’ın Eserleri
Roman Hikâye
•İstanbul'un Bir Yüzü (1920)
•Ay Peşinde (1922) Memleket Hikâyeleri (1919)
•Yezidin Kızı (1939) Gurbet Hikâyeleri (1940)
•Çete (1940)
•Sürgün (1941) Mizah
•Anahtar (1949) Sakın Aldanma, İnanma, Kanma (1915)
•Bu Bizim Hayatımız (1950) Kirpinin Dedikleri (1916)
•Nilgün (3 cilt, 1950-1961) Ago Paşa'nın Hatırı (1918)
•Yeraltında Dünya Var (1953)
•Dişi Örümcek (1953) Ay Peşinde (1918)
•Bugünün Saraylısı (1954) Tanıdıklarım
•İki Bin Yılın Sevgilisi (1954) Guguklu Saat (1922)
•İki Cisimli Kadın (1955) Deli (1939)
•Kadınlar Tekkesi (1956)
Refik Halit •Karlı Dağdaki Ateş (1956)
•Dört Yapraklı Yonca (1957)
Günlük
Bir İçim Su (1939)
•Sonuncu Kadeh (1965)
Karay •Yerini Seven Fidan (1977)
Bir Avuç Saçma (1940)

hakkımızda
Kaynakça

•Ekmek Elden Su Gölden (1980) İlk Adım

yazarlar
•Ayın On Dördü (1980) Üç Nesil Üç Hayat (1943)
•Yüzen Bahçe (1981) Makyajlı Kadın
Tanrı'ya Şikâyet
Anı
Minelbab İlelmihrab (1965)
Bir Ömür Boyunca (1990, 1996, 2011)

Refik Halid, Türk edebiyatında ilk defa Anadolu'yu tanıtan eserleri ile ismini duyurmuş, yergi ve mizah türündeki yazıları ile de üne kavuşmuştur. Gözleme dayanan eserlerinde tasvirler, portreler ve
benzetmeler kullanarak güçlü tekniği, sade ve akıcı dili ile 20. yüzyıl romancıları arasında seçkin bir yere sahip olmuştur. İstanbul'u bütün renk ve çizgileriyle yansıtan ve Türkçeyi ustalıkla kullanan
Refik Halid, Türk edebiyatına birçok eser kazandırmıştır.
Fecriâtî topluluğunda dönemde ve sonrasında özentiden uzak, açık, terkipsiz bir dille yazmayı benimsemiştir. gerçekçi edebiyat akımının başlıca örneklerinden sayılmıştır.
Seyit Kemal Karaalioğlu onu şöyle tarif eder: Refik Halit Karay; akımının tutunmasında önemli payı bulu­nan, konuşma dilini yazılarında büyük bir ustalıkla uygulayan bir yazardır. Hikayelerinde ve
romanlarında renkli bir görgü ve gözlem zenginliği göze çarpar. Ro­manlarında, çoğunlukla aile üstünde durur. Hiçbir belli teze bağlanmaksızın, sağlam bir teknikle, başarılı çevre tasvirleri
içerisinde nefis bir üslupla olayları anlatır. Ağır fikre, derin çözümlemelere, tezli saplantılara girmeden,diyebileceğimiz bir görüşle yazardır.

1 2 3 4 5 6
Yakup Kadri Karaosmanoglu’nun Eserleri
6
•Nur Baba (1922) •Nirvana (1909)
•Kiralık Konak (1922) •Veda (1929)
•Hüküm Gecesi (1927) •Sağanak (1929)
•Sodom ve Gomore (1928) •Mağara (1934)
•Ankara (1934) •Zoraki Diplomat (1955)
•Yaban (1932) •Anamın Kitabı (1957)
•Bir Sürgün (1937) •Vatan Yolunda (1958)
•Panorama (1953) •Politikada 45 Yıl (1968)
•Hep O Şarkı (1956) •Gençlik ve Edebiyat Hatıraları (1970)
•Bir Serencam (1914) •Ahmet Haşim (1934)
•Rahmet (1923) •Atatürk (1946)

Yakup Kadri •Ceviz (1925)


•Milli Savaş Hikâyeleri (1922)
•İzmir’den Bursa'ya (1922)
•Kadınlık ve Kadınlarımız (1923)
•Erenlerin Bağından (1922) •Seçme Yazılar (1928)
Karaosmanoglu •Okun Ucundan (1940) •Ergenekon (1929)

Yazarlar
Kaynakça

Yazarlığa Ümit, Servet-i Fünûn, Resimli Kitap gibi dergilerde başladı. Fecr-i Âticilerin "sanat şahsî ve muhteremdir" görüşünü paylaştığı ve "sanat için sanat" yaptığı bu ilk döneminde Nirvana adlı bir oyun, makaleler, denemeler,
düzyazı şiirler ve öyküler yazdı.
Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı sırasında ülkenin durumu, sanat anlayışını değiştirmesine yol açtı. Asıl ününü romanları ile sağlayan yazar; Türk toplumunun çeşitli dönemlerdeki gerçekliğini sergilemek istediği için bir ikisi
dışında yapıtlarında belli tarihsel dönemleri ele aldı. Bir Sürgün, II. Abdülhamid döneminin; Hüküm Gecesi, II. Meşrutiyet'in; Kiralık Konak, I. Dünya Savaşı öncesinin; Sodom ve Gomore, Mütareke döneminin; Yaban, Kurtuluş
Savaşı yıllarının; Ankara Cumhuriyet'in ilk on yılının; Panorama ise 1923-1952 yıllarının işlendiği romanlarıdır.
Romanlarında yarattığı karakterlerin gerçekçiliği nedeniyle "Türk romanında belki ilk defa tipleri toplumsal koşullara ve tarihsel sürece bağlamaya çalışırken, bu tiplere canlı ve gerçek bir kişilik kazandırma uğruna bilinçli bir
çaba göstermiş bir yazar” olarak nitelendirildi. Yaban, Ankara, Panorama romanlarında Milli Mücadele ve Anadolu ile ilgili konuları işleyerek edebiyatın Anadolu’ya açılmasında önemli rol oynadı.
Karaosmanoğlu 1920'lerden sonra iyimser bir devrimci görünümündeyken, sonra umutlarını yitirerek romancılığını devrimci yönde kullanmaktan vazgeçmiştir. 1955'ten sonra da anı kitaplarından başka bir şey
yazmamıştır.Romanları arasında en önemli ve ünlüleri Nur Baba, Kiralık Konak ve Yaban'dır.
Karaosmanoğlu'nun ilk romanı olan Nur Baba 1922'de kitap olarak çıkmadan önce Akşam gazetesinde tefrika edilmişti. Döneminde olumlu ve olumsuz eleştirilerle karşılanan bu roman edebi gücünden çok ele aldığı konu
bakımından dikkat çeker. Romanda, İstanbul’da bir Bektaşi tekkesinin şeyhiyle, evli bir kadın arasındaki tutkulu bir aşkın öyküsünü anlatır. Eser, kitap olarak basıldığında çok satılıp ve Karaosmanoğlu'nun ününü yaygınlaştırdı.
Ancak Karaosmanoğlu Bektaşilik'in sırlarını açıklamak ve üstelik Bektaşilik'i küçük düşürmekle suçlandığı için romanın ilk ve ikinci baskılarına yazdığı "izah"larla bu suçlamalara karşı kendini savunmak gereğini
duymuştur.Basılan ilk romanı Kiralık Konak oldu. Bu, bireyci sanattan vazgeçtikten sonra yazdığı ilk romandı. Roman, Tanzimat'tan sonra değişen Osmanlı sosyal hayatını konu edinir. “Toplumda meydana gelen sosyal
değişmeler, aile hayatını olduğu kadar, nesiller arasındaki ilişkileri de olumsuz yönlerden etkiler” ana fikri etrafında gelişir
1942'de CHP Roman Armağanı'nda ikinciliği kazanmış olan Yaban, Karaosmanoğlu'nun en başarılı romanı sayılır. Anadolu köylüsünün gerçeklerini dile getirdiği ve Türk aydını ile köylüsü arasındaki uçurumu gözler önüne serdiği
için övülmüştür. Ancak bazı eleştirmenler de Karaosmanoğlu'nu, köylüye tepeden bakmak ve onu hor görmekle suçlamışlardır. Yeni ulusu yaratmak görevi de vatanı kurtaracak olan aydınlara düşmektedir. Yaban hem
Anadolu'yu ve köylüyü konu edinen ilk önemli roman olmasıyla, hem de çirkin bir gerçekliği şiirsel bir üslupla dile getirmedeki başarısıyla Türk roman tarihinde saygın bir yere sahiptir.
Karaosmanoğlu toplumsal sorunlara belli bir siyasal açıdan eğilmiş bir romancı olmakla birlikte, bu sorunlara yaklaşımını elden geldiğince sanatsal bir düzeyde tutmaya çalışmıştır. Ona karşı yapılan eleştiriler daha çok
romanlarının içeriğine ve bazen de diline yönelik olmuştur. Ruhsal çözümlemede, karakter yaratmada ve ele aldığı dönemin toplumsal gerçekliğini yansıtmadaki başarısı övgüyle karşılanmıştır.
1910'dan 1974'e dek verdiği eserler, üslup özellikleri bakımından Türkçenin geçirdiği bütün evreleri yansıtır. Yakup Kadri'nin Fransız etkisinde başlayan yazarlığı 1920'lerden sonra özgün bir sese kavuşarak siyasi ve sosyolojik
konulara, tarihe, dönem çatışmalarına ve birey psikolojisini irdelemeye yönelmiştir

1 2 3 4 5 6
https://tr.wikipedia.org/wiki/Anasayfa
https://www.turkedebiyati.org
https://www.edebiyatciyim.com
https://www.hurriyet.com.tr
https://www.turkedebiyatcilar.net
https://weblenow.com

hakkımızda
Kaynakça
bizler

You might also like