You are on page 1of 11

Liberteryenizm Godwin

Hayek
Devlet Mülkü
Özel Mülk
Adam Smith Robert Nozick Striner
Ortak Mülk

Mülkiyet, Planlama ve Piyasa


John Locke J. J. Rousseau
Görünmez El
Marksizm
Proudhon

Laissez-Faire Macpherson
Kolektif Mülkiyet
Mülkiyet
Siyaset ile ekonomi hemen hemen her seviyede iç içe geçmiş durumdadır. Seçimler ve parti
politikalarının sürekli ekonomik meseleler tarafından yönlendirilmesi günümüzde sürpriz değildir.
Siyaset mülk sahibi olmaya veya bir ekonomik sistemin diğerine tercih edilmesi tartışmasına kadar
indirgenebilmektedir.
Mülkiyet üzerine yaygın yanlış anlamaların başında terimin günlük konuşmada cansız objeler veya
şeyler için kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Mülkiyet aslında sosyal bir kurumdur ve bu
nedenle gelenek, teamül ve bir çok durumda kanun tarafından tanımlanmaktadır. Bir şeyi mülkiyet
olarak tanımlamak söz konusu objeyle, ona sahip olan kişi veya grup arasında mevcut sahiplik
ilişkisini kabul etme anlamını taşımaktadır. Mülkiyet bu nedenle bir şey yerine bir ‘haktır’. Mülke
sahip olma, hakların varlığını ve obje üzerindeki gücü göstermektedir. Ayrıca mülkle ilişkili olarak
yükümlülükleri ve mesuliyetleri kabul etmek anlamına gelmektedir.
Farklı mülkiyet biçimleri gelişerek günümüze gelmiştir. Bunlar; özel mülk, ortak mülk ve devlet
mülküdür. Her bir mülkiyet çeşidinin ekonomik ve sosyal yaşamın düzenlenmesinde farklı
sonuçları bulunmakta olup bunların tamamı belli ahlaki ve ekonomik ilkelere atıfla
meşrulaştırılmaktadır.
Özel Mülk
Özel mülk batı kültürüne o kadar derin bir şekilde yerleşmiştir ki tüm mülkleri özel olarak düşünmek anormal sayılmayacaktır.
Macpherson; ‘bir bireyin veya kurumun, bir şey kullanma veya ondan faydalanma da diğerlerini dışlama hakkı’ şeklinde
tanımladığı özel mülkiyet farklı bir mülkiyet biçimidir.
Dışlama hakkı kuşkusuz ortak kullanmayı zorunlu olarak yasaklamamaktadır. Öte yandan, birisi benim arabamı sadece benim
iznimle kullanabilir. Mülk kavramının özel anlamı erken modern dönemde gelişmiş ve ticari faaliyetleri gerçekleşmesi için
hukuki çerçeve sağlamıştır. Böylece özel mülkiyet büyüyen piyasanın veya kapitalist ekonomini köşe taşı haline gelmiştir.
Özel mülkiyetin ilk savunusu 17. yüzyılda John Locke gibi doğal haklar kuramcıları tarafından geliştirilmiş ve benzer bir
yaklaşımla 20. yüzyıl ortalarında itibaren Robert Nozick gibi sağ kanat liberteryenler tarafından da benimsenmiştir. Bu
yaklaşımın temelinde, her bir bireyin kendi şahsi veya bedeni üzerindeki hakkını ifade eden ‘şahsi sahiplik’ inancı yatmaktadır.
Locke’un iddia ettiği gibi kendi benliği üzerinde tam bir hakka sahip her bir şahıs emeğiyle ürettiği şeyler üzerinde hakka
sahiptir. Bu şekilde mülkiyet hakkı cansız objeler ile insan emeğinin karışımına dayanmakta böylece emek, harcayanın hususi
mülkü olmaktadır.
Özel mülk aynı zamanda özellikle bireysel özgürlük gibi önemli piyasa değerleri teşvik etmektedir. Mülk sahipliği vatandaşlara
bağımsızlık ve özgüven vererek; ‘onların ayakları üzerinde durmalarını’ mümkün kılar. buna karşın mülkü olmayanlar,
zenginler veya devlet tarafından kolayca kontrol edilip yönlendirebilirler. hatta ekonomik eşitsizliklerin ortaya çıkmasından
korkan Jean-Jacques Rousseau, anarşist Pierre Joseph Proudhon ve modern sosyal demokratlar gibi siyaset kuramcıları bile
özel mülkiyeti tamamen ilga etmeye gönüllü değildirler. Özellikle Hayek gibi serbest piyasa ekonomistleri özel mülkiyet güçlü
bir şekilde savunmaktadır.
Ortak Mülkiyet
Ortak veya kolektif servet sahipliğinin tarihi model sosyalist düşüncesinin çok öncesine kadar
dayanmaktadır. Plato, yönetimin filozof krala teslim edilmesini ve mülkün ortak sahiplenilmesini
tavsiye eder.
Thomas Moore‘un Ütopyası bazı yönlerden daha sonra Komünist Manifesto da geliştirilecek
olana benzeyen, özel mülkün olmadığı bir toplum tasavvur eder. Özel mülkiyet diğerlerini ilgili
mülkün kullanımından dışlama anlamı taşırken, ortak mülkiyet Macpherson’un ifadesiyle
‘başkalarını dışlamama hakkıdır.’ Diğer bir ifadeyle mülk edinme hakkı kolektif birimin üyeleri
tarafından paylaşılır ve hiç kimse ortak servetten hissesini ayırma ve başkalarını dışlayarak özel
alan edinme hakkına sahip bulunmaz.
Ancak bu hiç kimsenin ortak mülkü kullanma hakkından mahrum edilmeyeceği anlamına gelmez.
Ortak mülkiyet hakkı işçi kooperatifi veya komün üyeleriyle sınırlandırılabilir. Mesela kütüphane,
müze ve okullar gibi kamu imkanlarının serbest kullanımı vatandaş olmayanları kapsamayabilir.
Devlet Mülkiyeti
Tüm devletler temel yasama, yürütme ve yargı fonksiyonlarını icra edebilmek için belli ölçüde mülke sahip
olurken bazı ülkelerde devlet mülkiyeti çok geniş ekonomik kaynakları ve hatta tüm endüstriyi içerecek şekilde
kapsamlı olabilmektedir.
Sovyetler Birliği gibi Ortodoks komünist rejimlerde uygulanan devlet ortaklığı tüm ekonomik kaynakları
sosyalist devletin mülkü olarak tanımlar. Ortak mülkiyetten farklı olarak devlet mülkiyeti rasyonel ve verimli bir
biçimde organize edilebilir. Bu genellikle hem ekonomik hedefleri belirleme hem de bunların
gerçekleştirmesini garanti edecek kaynakların tahsis edilmesi mümkün kılacak bir çeşit planlama ile
gerçekleşebilir.
Devlet mülkiyeti çeşitli şekilde eleştirilere maruz kalmıştır. Ortak mülkiyeti savunanlar, devlet mülkiyetin
anlamlı bir şekilde ne kamu ne de sosyali ifade ettiğini öne sürerler. Ayrıca kaynakların devlet tarafından
kontrol etmesi durumunda da özel mülkiyette yaşanan yabancılaşma ortaya çıkabilir. Örnek olarak kamu
sektöründe çalışanların özel sektörde çalışanlara göre verimliliği gibi eleştiriler ortaya çıkmaktadır.
Ek olarak devlet mülkiyeti genellikle merkezileşme, bürokrasi ve verimsizlikle ilişkilendirilir. Özel mülkiyet
ekonomik yaşamın düzenlenmesini piyasanın kaprislerine terk ederken ve ortak sahiplik normal vatandaşın
işbirliği ve topluluk halinde yaşama içgüdülerine dayanırken devlet mülkiyeti merkezi ve farazi rasyonel
ekonomik planlama sistemine inanmaktadır.
Planlama
Planlama, ekonomi içinde rasyonel kaynak tahsisi sistemidir;
piyasaya destek için veya merkezi planlama örneğinde olduğu gibi
piyasa yerine kullanılabilir. Savunucuları planlamanın hakiki
ihtiyaçları dile getirip, uzun dönemli hedefler doğrultusunda
yönlendirildiğini iddia etseler de aynı zamanda verimsizlik, bürokrasi
ve merkezileşmeyle ilişkilendirilmektedir.
Planlama Süreci
Plan yapmak belli bir hedefi gerçekleştirmek için bir şema çizmek veya bir metot
tasarlamaktır. Özü itibari ile bir nevi hareket etmeden önce düşünmedir. Tüm
planlama biçimlerinin iki temel özelliği bulunmaktadır. ilk olarak planlama, amaçlı bir
faaliyettir; planlama başarılması ve gerçekleştirilmesi arzu edilen açık ve
tanımlanabilir hedeflerin varlığını gerektirmektedir.
Bu amaçlar Sovyet tarzı merkezi planlamadaki çıktı hedeflerin belirlenmesinde
görüleceği üzere oldukça kesin olabileceği gibi ekonomik büyümenin artırılması veya
işsizliği düşürme gibi çok genel bir şekilde de olabilir.
İkinci olarak planlama, rasyonel bir faaliyettir. Ekonomik ve sosyal problemlerin insan
aklının ve hünerlerinin kullanılması ile çözülebilecek varsayımına dayanmaktadır.
Ekonomik planlamanın merkezinde kıtlık problemini aşmanın en iyi yolunun,
belirlenmiş hedeflere gerçekleştirebilmek için kaynakları en iyi şekilde tahsis edecek
rasyonel bir mekanizma olduğu inancı yatmaktadır.
Piyasa
Piyasa, gayri şahsi talep ve arz güçleri şeklinde, ‘görünmeyen bir el’
tarafından düzenlenen ticari bir mübadele sistemidir. Piyasa
kuramcılarına göre uzun dönemli denge eğilimi taşıyan ve kendi kendini
düzenleyen bir mekanizma olan piyasanın en iyi çalışma biçimi devlet
müdahalesinden uzak kaldığında gerçekleşmektedir.
Piyasayı savunanlar onu servet yaratmada en güvenilir mekanizma olarak
görürler. Piyasanın erdemleri verimliliği artırması, tüketici arzularına
cevap vermesi, seçme özgürlüğünü ve siyasi hürriyeti korumasıdır.
Muhalifler ise sosyal maliyetler ortaya çıkaran, kamusal ürünleri temin
edemeyen, derin eşitsizliklere sebebiyet veren ve son olarak demokratik
süreci çürüten piyasanın düzenlenmesi ihtiyacına işaret etmektedirler.
Piyasa Mekanizması
Piyasanın işleyişini inceleyen ilk girişimler İskoçyalı ekonomist Adam
Smith’in Ulusların Zenginliği kitabı ile başlamaktadır. Daha sonraki
düşünürler tarafından ele alınıp tavzih edilse de Smith’in çalışması
hala bir çok ekonomik teorinin temelidir. Smith var olan feodal
loncalar ve ticaret üzerindeki Merkantilist sınırlamalar gibi ekonomi
üzerindeki kısıtlamalara karşı çıkarak ekonominin mümkün olduğunca
kendi kendini düzenleyen piyasa şeklinde işlev görmesi gerektiğini
iddia eder.
Smith’e göre piyasa rekabeti, ‘görünmeyen bir el’ gibi hareket ederek
ekonomik yaşamın dış kontrole ihtiyaç duymadan işlemesine adeta
sihirli bir şekilde yardım eder.
Liberteryenizm
Liberteryen siyasi düşünce otorite, gelenek ve eşitlik gibi değerler yerine özgürlüğe tavizsiz
öncelik verilmesi ile temayüz eder.
Bireysel özgürlük alanını genişletmeyi amaçlayan Liberteryenler, devleti özgürlüğe yönelik temel
tehdit olarak algılayarak kamusal otoritenin alanını küçültmeye çalışmaktadırlar. İnsan sosyalliğine
ve işbirliğine çok az yer veren uzlaşıcı olmayan bir bireyciliğe dayanan özelliğiyle bu devlet
karşıtlığı klasik anarşist doktrindan ayrılmaktadır.
En meşhur iki liberteryan gelenek, bireysel haklar ve Laissez-faire ekonomik doktrinden
kaynaklanır. Liberteryen hak teorilerine göre bireyler kendi şahsiyetlerin sahibidirler ve bununla
bağlantılı olarak emekleriyle ürettikleri mülkün mutlak Malikidirler.
Liberteryenizm ile liberalizm arasındaki karmaşık ilişki tartışma konusudur. Bazıları
Liberteryenizmi klasik liberalizmin doğal bir sonucu olarak görür. Fakat çoğunluğa göre liberalizm
klasik şekliyle bile özgürlüğü düzene öncelemeyi reddeder ve Liberteryenizmin belirgin özelliği
olan devlet karşıtlığını benimsemez. Diğer taraftan muhafazakarlık içindeki yeni sağ düşüncesinde
aşikar bir liberteryen vurgu bulunmaktadır.
Anahtar Düşünürler
Adam Smith: Merkentelizm eleştirisi, görünmez el ve laissez faire ekonomi düşüncelerinin temellerini atmıştır.
William Godwin: Aşırı liberal rasyonalizmi, devleti toplumdaki düzensizliğe ilaç olmak yerine onun kaynağı olarak
görmektedir.
Max Striner: İnsan eylemlerinin kısıtlanmaması gerektiğine işaret ederek egoizmi, bizzat bireyi ahlaki evrenin
merkezine yerleştiren bir felsefe olarak görmektedir.
Friedrich Hayek: Bireyciliğin ve piyasa düzeninin esaslı savunucularından ve sosyalizmin amansız
eleştirmenlerindendir. Piyasanın, ekonomik verimliliği sağlayacak yegane yol olduğunu belirterek, zımnen
totaliter gördüğü devlet müdahalesine karşı çıkmaktadır. Tadil edilmiş gelenekçiliği savunan ve Anglo Amerikan
tarzı anayasacılık taraftarı olan Hayek geleneksel Liberteryenlikten daha çok klasik liberalizme yakındır.
Robert Nozick: John Rawls’ın düşüncelerine cevap olarak geliştirdiği haklar temelli adalet teorisi tüm refah ve
yeniden dağıtım politikalarını reddetmektedir. Uyuşturucu kullanımı ve kumar gibi mağdursuz suçların, suç
olmaktan çıkmasını savunmaktadır. Bununla beraber Nozick, özel korumacı kurumlar arasındaki rekabetin
kaçınılmaz bir şekilde küçük ölçekli bir devletin yeniden kurulmasına neden olacağı düşüncesiyle anarşizmi
reddetmektedir.

You might also like