2. Bakteri plağında oluşan asitlere karşı dişin direncini arttırıcı girişimler Diş çürüklerinden korunmada ve başlangıç çürüklerinin durdurulmasında en yaygın kullanılan ve en etkili yöntemler F uygulamalarıdır. FLOR nedir? - Flor kayalık yörelerde ve bu yörelerin kaynak sularında ayrıca az oranda olmak üzere atmosferde; su buharında ve yüzey sularında bulunur. -Biyolojik yapılarda çok az miktarlarda bulunan (ppm) bir eser elementtir. -Yüksek elektronegatifliğe sahiptir, bu sebeple doğada serbest halde değil, bileşikler oluşturarak flor tuzları (floridler) halinde bulunur. Flor insan vücudunda çoğunluğu kemik ve diş sert dokularında olmak üzere sert ve yumuşak dokularda bulunur.
Flor organizmada; mineralizasyon ve kalsifikasyon olaylarını etkiler. Çeşitli
enzimatik olaylara katılır. Flor bu özellikleri nedeniyle yaşam için gerekli bir eser elementtir. Flor organizmaya iyonize şekilde mide-bağırsak kanalından absorbsiyon yoluyla girer. 1 litre kanda 0,04-0,06 mg. oranında bulunur. Florun vücuttan atılımı böbrekler üzerinden urin (idrar) ile olur. Flor ayrıca tükürük bezleri üzerinde, tükürükle de atılır. Ancak tükürüğün yutulması sonucu yeniden organizmaya geçer. Tükürük bir flor deposudur. Florun ayrıca fazlası alındığında kandaki düzeyi yükseltir, fakat fazla florun böbreklerden atılımıyla bu düzey kısa bir süre sonra tekrar normal değerlerine iner. Organizmaya böbreklerden hemen atılamayacak kadar fazla flor girdiğinde; kandaki flor düzeyinin normal sınırlar içinde kalabilmesi için kemiklerdeki tutulma artar. Gerek genel sağlık, gerekse çürükten korunma açısından ideal olan günlük flor alım dozu 1 litre içme suyunda 1 mg.’dır. Plakta F 3 farklı şekilde bulunur: 1. Serbest F iyonu: Total plak F miktarının %1-5’i kadardır. Plak sıvısının F ile, Ca ve PO4’tan zengin olması, mine kristallerinin çözünürlüğünü azaltır. 2. İyonize olabilen, zayıf bağlı F: Total plak F miktarının %15-75’i olan bu depo gerektiğinde F rezervuarı görevi görür. 3. Kuvvetli bağlı F: Plağın yüksek ısı altında, kuvvetli asitle muamelesi sonucu açığa çıkar.
Plaktaki F seviyesi: 1. su ve diyetle alınan F içeriğine
2. plak miktarına 3. minenin F içeriğine 4. ortamın pH’ına göre değişir. Koruyucu diş hekimliğinde florun etki mekanizması 1.Mine dokusuna etkisi
Sürme öncesi Sürme sonrası
-Amelogenezis üzerine etkisi -Mine dokusunun olgunlaşmasına etkisi 2.Bakteri plağına etkisi 3.Başlangıç çürük lezyonu üzerine etkisi 4.Dentin üzerine etkisi 1. Mine Dokusuna Etkisi 1a. Dişler Sürmeden Önce Amelogenezis üzerine etkisi: Birbirini izleyen ve birbirinden farklı 2 olayla etkiler. • Önce eser element olarak çeşitli enzimatik olaylara karışıp, mine organik matriksini oluşturan ‘keratoprotein lifleri’nin sentezinde rol oynar. F yokluğunda -> protein sentezi olmaz. Aşırı F varlığında -> florozis meydana gelir. Organik matriksi oluşturan keratoprotein liflerinin CaPO4’ın en ideal formu olan HAP’e dönüşümünde katalizör rolü oynar. 1. Mine Dokusuna Etkisi 1a. Dişler Sürmeden Önce Mine dokusunun olgunlaşmasına etkisi: Profilaksideki büyük önemi, sürmeden önce mineralize olmuş minenin olgunlaşması dönemindeki hidroksiapatit kristalleri üzerine olan etkisiyle başlar. 1. Kristal formasyonu sırasında serbest kalmış intrakristallin boşlukları doldurur. Boşlukları doldurarak kristal yapının stabilitesini artırır. 2. Kristalden kolayca ayrılabilen iyonların boşluklarını doldurur. 3. Hidroksiapatit yapısında bulunan hidroksil iyonlarının kristal yüzeyine yakın olanlarıyla yer değiştirir. 1. Mine Dokusuna Etkisi 1b. Dişler Sürdükten Sonra •Posteruptif dönemde diş sert dokularına flor ya düşük konsantrasyonda yani bir litre içme suyunda 1 mg. olarak ya da bu konsantrasyona eşdeğerde süt, tuz gibi besinlerle ya da tabletlerle önce doğrudan değinim sonra da tükürük ile atılım sırasında ikincil değinimle yollanabilir. Ayrıca; diş macunlarıyla da flor sert dokulara doğrudan değinimle verilebilir. Düşük konsantrasyonda verildiğinde flor kristal yapısına; preeruptif mine oluşması dönemindeki benzer bir mekanizma ile girer ve yerleşir. •Posteruptif dönemde, flor dişlere yüksek konsantrasyon ile de verilebilmektedir. Ancak bu tür flor uygulamasında florun apatit yapısına girişi diğer mekanizmadan biraz daha farklı olmaktadır. Yüksek konsantrasyondaki flor birleşiği doğrudan değinmede bulunduğu yüzeydeki hidroksiapatit kristalini iyonize eder ve açığa çıkan Ca ile reaksiyona girerek yüzeyel bir CaF2 tabakası oluşturur. Yerel uygulama preparatlarının belirli bir süre dişe yapışma özelliği nedeniyle bu yeni oluşan CaF2 tuzu diş yüzeyinden uzaklaşmaz ve yavaş bir tempo ile alttaki apatit kristallerine flor iyonlarını yollayıp bunların flor-hidroksiapatite dönüşmelerini sağlamış olur. Sürme sonrası dönemde kullanılan F ajanına bağlı olarak CaF2 , FAP yada FHAP oluşmaktadır. FAP ve FHAP çürükten korunmada minede oluşturulmak istenen ürünlerdir ve ‘sıkı bağlı F’ olarak adlandırılır. Ancak rutinde kullanılan topikal F ajanları ile minede genellikle ‘gevşek bağlı F’ olarak bilinen CaF2 oluşur. CaF2 plak, tükürük ve bazı oral dokularda birikerek, gerekli durumlarda ağız ortamına F salgılayan bir rezervuar görevi görür. Günümüzde topikal F uygulamalarının çürük önleme gücü CaF2 oluşturma kapasitesiyle açıklanır. Topikal ajanın: 1. pH’ının asidik olması Mine yüzeyinde daha fazla ve 2. F konsantrasyon yüksekliği saf CaF2 oluşmasına neden olur. 3. Uygulama süresinin uzaması
*NaF gibi nötral pH’taki uygulamalarda yada düşük konsantrasyonlu F içeren
macunlarda yüksek düzeyde inorganik fosfat içeren CaF2 kristalleri oluşur. *APF gibi düşük pH’lı yada yüksek konsantrasyonda F içeren preparatlar uygulandığında büyük boyutlarda ve daha az fosfat içeren, daha saf CaF2 kristalleri oluşur. 2. Bakteri Plağı Üzerine Etkisi Florun bakteri plaklarındaki mikroorganizmalar, asit üretimi ve demineralizasyon olayları üzerinde de etkileri vardır: •Ortamda flor bulunduğunda, asidojen bakterilerin glikoz yıkımı yavaşlar ve ortaya çıkan asit miktarı daha az olur. •Asit etkisiyle plağa geçen fosfat iyonlarının bakteri sitomembranına fiske olmalarını flor önler ve böylece plak-mine yüzeyi arasında asidin tamponlanması ve demineralize minenin remineralizasyonu için serbest PO4 lar kalır. Ortamın pH’sı yükseldiğinde bu PO4’lar Ca iyonlarıyla tuz kompleksleri oluşturup, çökelebilirler. •Florun mine apatitinde bulunması halinde, tükürük glikoproteinlerinin dişlere çok zor çökeldikleri ve böylece plak oluşumunun da zorlaştığı bildirilmiştir. •Florun mikroorganizmaların, özellikle st. mutans ve sangiusların plaktaki sayılarını azaltıcı etkisi vardır. 3. Başlangıç Çürük Lezyonları Üzerine Etkisi Aktif plak altında ortamın asidik olduğu koşullarda, tükürük ve plak minedeki apatit kristallerine göre doymamış olduğundan, minede çözünme olur. Tersi olduğunda ise çözünen mineraller tekrar çöker. Demineralizasyon sırasında minedeki difüzyon kanalları boyunca plak asitleri mineye ulaşır. Bu sırada plakta ve tükürükte F varsa, asiditeyi sağlayan H+ iyonlarıyla birleşip HF halinde difüzyon kanallarından mine iç tabakalarına ulaşır. Bu şekilde F, asit etkisini azaltıcı ve remineralizasyon başlatıcı rol oynar. Ayrıca asidin etkisiyle minenin iç tabakalarında çözünmüş olan Ca ile birleşerek difüzyon kanallarını kapatmakta ve asidin daha derinlere ulaşmasını önleyen bariyer fonksiyonu görmektedir. Demineralizasyondan sonra ortamda çözünmüş halde bulunan Ca ve PO4 iyonlarının FAP yada FHAP’e dönüşmesinde katalitik etki yapar. Ortamdaki Ca iyonlarıyla birleşip mine yüzeyine çökelir. CaF2 şeklinde zayıf bağlı F kristalleri oluşturarak, minenin iç kısımlarındaki porlarda serbest kalmış iyonların dışarıya difüzyonunu engeller ve bunlar için depo vazifesi görüp, bu iyonlarla reaksiyona girip sıkı bağlı FAP oluşturur. Antibakteriyel ajan etkisi olup, plak bakterilerinin glikolitik enzimlerini inhibe eder. 4. Dentin Üzerine Etkisi Ekspoz dentin üzerine uygulanan F, dentin çürüğünün ilerlemesini engeller. Dentin dokusunun yüzeyel tabakalarına F iyonunun etkisiyle apatit kristalleri çöker. Dentinde remineralizasyon F, Ca ile birleşerek dentin kanallarının ağzını tıkar, dentin hassasiyetini giderir. F açık dentine uygulandığında odontoblastlar üzerine tamir dentini yapımını uyarıcı etkide bulunur. FLORÜR UYGULAMA YÖNTEMLERİ A) Sistemik: 1. İçme suyunun florürlenmesi 2. Tuzun florürlenmesi 3. Sütün florürlenmesi 4. Flor damla ve tabletleri B) Topikal: 1. Florürlü jel ve solüsyonlar 2. Vernikler 3. Gargaralar 4. Diş macunları 5. Diş ipleri 6. Sakızlar 7. Uzun süre salınım yapan sistemler A. SİSTEMİK FLORÜR UYGULAMALARI A1. İçme Suyunun Florürlenmesi *En etkin ve yaygın kullanılan yöntemdir. *Her kesime ulaşabilir ve nispeten ucuzdur. *Çürük prevalansında % 40-60 azalma sağlar. *Günümüzde bir çok ülkede içme sularına optimal düzeyde F katılmış su kullanılmaktadır. (1 litre içme suyunda 1 mg dır. /1 ppm = 1 parts per million) *İklime bağlı olarak eklenecek F miktarı değişiklik gösterir. Çok su içmeyi gerektiren sıcak iklimli ülkelerde florun suya karıştırılma oranı 1 litre içme suyunda 0.8 mg’a düşürülmelidir. *Florürlü su kullanan bireylerde, florürün çürük önleyici etkisi düz ve aproksimal yüzeylerde daha belirgin olup, okluzal yüzeylerde daha düşüktür. Bu sonuç pit ve fissürlerin F’lu su ile temasının daha az olmasıyla açıklanmaktadır. *Günümüzde suları florlanmış toplumlarda F’un asıl koruyucu etkisinin sistemik olarak mine yapısına katılmasından çok, ağızda mevcut dişlere yüzeyel temasla ilişkili olduğu görüşü hakimdir. *Sistemik flor kullanımlarının bu tartışmalı sonuçlarının yanı sıra, suların florlanması ortamın ısısı, iklim, yiyeceklerle alınan F miktarı düşünülerek programlanması gereken hassas bir konudur, aksi taktirde optimal doz üzerinde alınan florun dental florozise neden olacağı bilinmektedir. *Ayrıca zorunlu flor verilmesinin hukuk açısından insan özgürlüğüne ters düşmesi ve çevre kirliliğine yol açma dezavantajları da vardır. *Ülkemizde ise, suların florlanması zaten temizleme santralleri uygun olmadığından yapılmamaktadır. A2. Tuzun Florürlenmesi *Tuzun fabrikasyonu sırasında F, sodyum yada potasyum florür şeklinde tuza ilave edilir. *Tuzdaki F konsantrasyonu 200-350 mg/kg civarındadır. Uygulanmasıyla ilgili karşıt görüşler vardır: •Ayrı bir ünitenin gerekliliği => ekonomik problem •Tuz tüketimi kişiler ve toplumlar arasında farklılık gösterir. •Yemeklerle beraber alınması F absorpsiyonunu azaltır. •Tuz tüketimini özendirdiği ve hipertansiyona neden olabileceği düşüncesiyle bazı ülkeler bu uygulamanın karşısında. A3. Sütün Florürlenmesi *Süte 2.5-5 mg F/lt katılır. oSütün florürlenmesinin topikal etkinliği düşük olduğundan çok yaygın değildir. oDüşük sosyo-ekonomik düzeyi olan toplumlarda paketli süt kullanımı düşüktür. oPahalı bir halk sağlığı yöntemidir. A4. Florür Damla ve Tabletleri oNaF ve APF tabletleri mevcut. oYurtdışında bebekler için damla, çocuklar için tablet formu varken; ülkemizde sadece tablet formu mevcut. oTablet yatmadan önce çiğnenerek yada emilerek kullanılır. *Emme, çiğneme esnasında => Topikal etki *Yutulduktan sonra => Sistemik etki Sakıncaları: 1. Çocuklarda ilaç kullanma eğilimi ve bağımlılığı gelişebilir. 2. Aşırı kullanımda toksik etki 3. Uzun süre uygulanması gerekmesi kontrolü zorlaştırır. Yaş İçme suyu F Günlük F konsantrasyonu dozu (ppm) 6 ay-3 yaş <0.3 ppm 0.25 mg Damla 3-6 yaş <0.3 ppm 0.50 mg Tablet 0.3-0.6 ppm 0.25 mg 6-16 yaş <0.3 ppm 1 mg Tablet 0.3-0.6 ppm 0.50 mg
*6.ayda başlanıp, 3. molarların kalsifikasyonunun tamamlandığı 16 yaşına
kadar devam edebilir. *Sudaki F oranı >0.6 ppm ise ilave F uygulamasına gerek yoktur. *Flor tabletleri çürük riski yüksek çocuklara önerilebilir, diğer çocuklara 6-7 yaşından itibaren F gargaraları önerilebilir. ***Plasenta seçici geçirgen olduğundan anneye verilen F’un ¼’ü fetusa geçer. Hamilelik döneminde plasenta bariyeri nedeniyle anne adayına verilen F bebeğin dişlerinde yeterli koruyuculuk sağlayacak düzeye ulaşamadığından, F desteğine hamilelik döneminde gerek yoktur.
oÇürük risk grubu
oDiyetin karyojenitesi Çocuğa F tableti verilmeye oHastanın yaşı başlanmadan önce göz oİçme sularındaki F miktarı önünde bulundurulması gereken faktörler İYİ ÇALIŞMALAR DİLERİM…