You are on page 1of 33

İSLÂMİYETTEN ÖNCEKİ ARAPLAR

ve
ARAP DEVLETLERİ

1
Arap Yarımadası ve Bölgede İnsan Unsuru

Arap Yarımadası,
güney tabanı
genişçe bir
dikdörtgeni
andırmaktadır.
Batıda Kızıl Deniz,
güneyde Hint
Okyanusu, doğuda
Umman ve Basra
Körfezleri, kuzeyde
ise Suriye Çölü ile
çevrilidir. Alanı 3
milyon km²
civarındadır.

2
 Arap Yarımadası ve Bölgede İnsan Unsuru
 İslâm dini Arabistan’da ortaya çıkmış ve bütün dünyaya oradan yayılmıştır.
İslâmdan önce burada yaşayan Arap toplumunun kendilerine özgü bir dinleri,
âdetleri, ahlâk ve hayat düzenleri vardı.
 İşte İslâm dini, öncelikle bu yerleşik Arap kurum ve anlayışlarıyla karşı karşıya
gelmiştir. İslâm dininin ortaya çıktığı bu ortamı hiç bilmeden, Arap toplumunun
ona karşı gösterdiği olumlu veya olumsuz tepkileri tam olarak kavramak mümkün
değildir.
 Coğrafi Durum
 Orta Arabistan’ın kuzeyinde Necid, güneyinde Ahkâf bölgesi vardır. Bunlardan
Necid bölgesinde nispeten tarım yapılabilmektedir. Ahkâf bölgesinde ise
neredeyse hiç kimse yaşamamaktadır. Bunun için buraya Rub’u’l-Hâlî (boş/tenha
çeyrek) de denmiştir.
 Yarımadanın kıyı bölgeleri dar bir şerit halindedir. Güneyde ise bu şerit
genişleyerek Yemen’i meydana getirmektedir.
 Kıyı bölgeleri, iç bölgelerden iklim bakımından çok farklıdır. Daha çok yağmur
aldığı için tarım yapmaya ve yerleşmeye elverişlidir. İşte bu nedenle köyler,
şehirler ve hatta devletler hep bu sahil şeridinde hayat bulmuşlardır.
 Hicaz, Yemen, Hadramut, Umman ve Bahreyn memleketleri hep sahil şeridinde
yer almaktadır. Bunlardan Hicaz ve Yemen daha önemlidir.

3
4
5
 Arapların Soyu
 Arab-i Bâide, helâk olmuş ve nesilleri tükenmiş bulunan kavimlerdir. Bunlar
hakkında, semavî kitaplarla Arap şiirlerinde verilen bilgilerin dışında ciddî bir
bilgimiz yoktur. Bunlardan en meşhur olanları: Âd, Semûd, Tasım, Cedîs ve
Birinci Cürhüm kabileleridir. Kuzey Arabistan’la Suriye ve Irak arasındaki
‘Bâdiye’de dolaştıkları bilinmektedir.
 Arab-i Bâkıye ise, soyları devam edip günümüze kadar gelmiş olan
Araplardır. Bunların Arab-i Bâide ile elbette bir bağları vardır. Ancak
günümüzde bu bağı, kesin bilgilerle ortaya koymak mümkün görünmüyor.
Arab-i Bâkiye de, kendi aralarında Kahtanîler ve Adnanîler olmak üzere iki
kola ayrılmaktadır.
 Kahtanîlerin ana yurdu Yemen’dir. Arapların bilinen ataları bunlardır. ‘Asıl
Araplar’ anlamına gelmek üzere Arab-i Âribe olarak da adlandırılırlar.
 Bunlardan bir kısmı, zaman içerisinde ve farklı nedenlerle Arap
Yarımadası’nın değişik bölgelerine göç etmişlerdir. Meselâ Hîre’ye giderek
orada hâkimiyetlerini kuran Lahmîler, Gassanî hükümdarlarından
Cefneoğulları, sonradan Evs ve Hazrec diye iki kabileye ayrılan Ezd kabilesi
ve Kinde kralları bunlardandır.

6
 Hz. İsmail vasıtasıyla Arap olanların kanına Arap olmayan İbrahim oğullarının
kanı karışmıştır. Bunun için İsmail oğullarına ayrı bir topluluk olarak ‘Araplaşmış
olanlar’ anlamına gelen Arab-i Müsta’ribe adı verilmiştir. Yine İsmail’in
oğullarından biri olan Adnan’ın ismine nispetle, zamanla Adnanîler diye de
anılmışlardır.
 Sonraki yüzyıllar zarfında Adnanîlerin nüfusu daha da artarak, içinde Kureyş
kabilesinin de bulunduğu pek çok kabile meydana geldi. Bir kısmı kendilerine,
yağmur alan ve otlağı bulunan yeni yerler bulmak üzere Mekke’den göç ettiler.
İslâmiyet'in ortaya çıkışı sırasında Hicaz’dan Suriye Çölü’ne kadar uzanan geniş
bir sahada yerleşik veya göçebe olarak yaşayan Arapların çoğunluğu bunlara
bağlıdırlar.
 Yemen, Arap Yarımadası’ndaki ilk medeniyet merkezi olma özelliğine sahiptir.
XIX. yüzyılın sonlarına doğru Ma’rib bölgesinde yapılan arkeolojik araştırmalar,
bu bölgenin Milâttan 10-15 yüzyıl öncesine kadar çıkan eski ve parlak bir
medeniyete sahip olduklarını ortaya koymuştur. Eski Arap tarihçileri ve Arap
rivayetleri de Yemen dolaylarını Arapların ana yurdu olarak göstermektedirler.
Yemenliler, başlıca Maîn, Sebe ve Himyer devletlerini kurmuşlardır.
 Memleketlerini su basan Sebe halkı da dağılarak kuzeye doğru göç etmişlerdir.
Bunlardan bir kısmı kuzeyde Gassânîler, Hîreliler ve Kindeliler devletlerini
kurmuşlardır. Mekke’ye Huzâa boyu Yesrib (Medine)’e Evs ve Hazrec boyları
yerleşmişlerdir.

7
Arap Yarımadası

8
9
 Hicaz’daki eski Arap tarihi, iki sebepten dolayı neredeyse gizli kalmıştır Siyasî
birliğin olmayışı ve okuma yazmanın bilinmeyişi.
 Yarımadanın merkezî bölgesine ‘vaha’ (çöl) anlamına gelen bâdiye, insan
unsuruna da çölde yaşayan anlamına gelen bedevî tabiri kullanılmıştır.
 Çöl hayatı, Bedevîlere tarım yapma ve sanatla uğraşma imkânını vermemiştir.
Oysa bu iki husus medeniyet en önemli unsurlarındandır.
 Onlar, yeterince yağmur yağan ve otlakları bulunan yerlere sahip olabilmek için,
devamlı olarak birbirleriyle savaşmak zorunda kalmışlardır.
 Araplar, İslâmiyetin ortaya çıkışından çok önceleri, Arap Yarımadası’nın her
tarafına yayılmış bulunuyorlardı. Öte yandan gelişmiş bir ticarî hayata sahip
bulunan Mekkeliler, güney ve kuzey Arabistan arasında ticarî malların yanı sıra
her türlü düşüncenin taşıyıcılığını yapıyorlardı. Bunun için Güney ve Kuzey
Arabistan’ın tarihi İslâm tarihini yakından ilgilendirmektedir.

10
 Güney Arabistan’daki Arap Devletleri
 a. Maîn Devleti (M.Ö. 1400-700)
 Maîn şehrine ait kalıntılar ve yüzlerce yazıt sayesinde, bu devletin tarihi
oldukça aydınlık kazanmıştır. Bu çerçevede hükümdarlarının ve tanrılarının
isimleri, halkın örf, âdet ve yaşam tarzları tespit edilebilmiştir.
 Buna göre iktidar, babadan oğula miras yoluyla geçiyordu.
 Ticaret gelişmişti. Ülkelerinden topladıkları yerli mallarıyla Hindistan ve
Çin’den gelen ticarî emtiayı Mısır, Suriye ve Asur ülkelerine götürerek
pazarlıyorlardı.
 Çivi yazısını terk ederek, kendileriyle ticarî münasebetlerde bulundukları
Fenikelilerin ticaret işlerine daha elverişli olan ebced harflerini kabul etmişler
ve bunu daha da geliştirmişlerdir.
 Sonraki yüzyıllarda, yine bu bölgede kurulacak olan Sebeliler ve Himyerliler
de, bu yeni yazıyı kendi yazılarına esas alacaklardır.
 Yazıtlardan çıkarılan bilgilere göre M.Ö. VII. yüzyılın ortalarına doğru yıkılmış
olmalıdır.

11
 b. Sebeliler Devleti (M.Ö. 700-115)
 Yemen halkının dip dedesi sayılan Kahtan’ın soyundan gelmektedirler.
Fenikeliler gibi ticarî hayatın gelişmiş olduğu bir devletti. Necran bölgesinde
kurulmuş ve zamanla buradan güneye doğru ilerleyerek Maînlileri kendilerine
bağlamışlardır.
 Mısır ve Suriye ile ticaretlerini, deve kervanları ve gemiler vasıtasıyla
yürütüyorlardı.
 Ortaya çıkarılan yazıtlardan, hükümdarlarından çoğunun ad ve lâkapları tespit
edilmiştir. Sebeliler başlıca iki dönem geçirmişlerdir. Devleti birinci dönemde
(M.Ö.700-500), aynı zamanda rahip olan hükümdarlar idare etmişlerdir.
Yerlerine Himyerlilerin geçmesine kadar devam eden ikinci dönemdeki
hükümdarlar ise resmen ‘kral’ unvanını kullanmışlardır.
 Şimdiye kadar adları tespit edilebilen 27 hükümdardan 15’i ilk, 12’si ikinci
döneme aittirler. Taht, Maîn devletinde olduğu gibi babadan oğula geçiyordu.
 Sebe devleti zamanında yapılmış olan en önemli işlerden birisi hiç şüphesiz
Ma’rib seddidir. Bu seddin varlığı mühendislik ve tarımda ileri bir düzeyde
bulunduğunu göstermektedir.
 Başkent Ma’rib, Sana’nın 40 km. kadar kuzeyinde ve 1300 m. yükseklikte
bulunmaktadır. Eski tarihçilerin, Sebe Melikesi (kraliçe) Belkıs’tan bahsetmiş
olması, bu devlette kadınların da hükümdar olabildiğini göstermektedir.

12
Ma’rib Harabeleri

Eski Marib şehri 20. yüzyılda terk edildi. Eski kentten günümüze sadece
küçük bir köy şeklindeki yıkıntılar kalmıştır. Çağdaş Marib şehri eskisinin 3.5
km kuzeyinde bulunmaktadır.

13
Ay Tapınağı

14
 c. Himyerliler Devleti (M.Ö. 115 - M.S. 525)
 Himyer kelimesi, Habeşçe bir kelime olup ‘koyu renkli’ anlamına gelmektedir.
Sebelilerin ülkesi ile Kızıl Deniz arasında bulunan yaylalarda yaşayan Himyer
kabilesi M.Ö. 115’ten itibaren bölgede hâkimiyeti ele geçirmeye başladı.
 Mekke şehri, ticaret kervanlarının merkezi haline gelinceye kadar, ticarî malları
kuzeye bunlar taşıdılar.
 Romalı tarihçiler, onların Hindistan’dan getirdikleri biber ve tarçın gibi
maddelerin bile Yemen’de yetiştiğini sanıyorlardı.
 Roma denizciliğinin Hint Okyanusu’na girişi ile durum tamamen değişmiş ve
Himyerliler için başlayan iktisadî bozgunun ardından siyasî çöküntünün gelmesi
gecikmemiştir.
 Başkent Zafar’ın kalıntıları, Sana’nın 160 km. kadar güneyinde ve bugünkü
Yarim şehrinin yakınlarında bir yerde bulunmaktadır.
 Milâdî IV. yüzyıl ortalarında uğradıkları kısa süreli bir Habeş istilâsının (340-378)
dışında 525 yılına kadar egemenliklerini devam ettirdiler.
 Maîn ve Sebeliler gibi sırf tarım ve ticaretle uğraşan barışçı bir kabile değildi.
Aksine savaş ve fütuhata da önem veriyorlardı. Nitekim önce, M.S. 300
senesine doğru bugün Güney Yemen’in bulunduğu yer olan Hadramut’u, bir
süre sonra da ülkenin kuzeyinde, Kızıl Deniz sahil şeridinde bulunan Tihâme
bölgesini istilâ etmişlerdi.

15
 Habeş istilası
 Himyerliler devletinin yıkılışı, kendileri gibi Samî topluluğuna dahil olan
Habeşlilerin elinden olmuştur. VI. yüzyılın başlarında Necran bölgesine giren
Hristiyanlık burada yayılmaya başlamış, aynı yıllarda Himyer Kralı Zû-Nuvas ise
Musevîliği kabul etmiş bulunuyordu. Bölgeye, aynı zamanlarda giren iki semavî
dinin bağlıları arasındaki anlaşmazlık düşmanlığa dönüşmekte gecikmedi.
Habeş saldırısının görünürdeki sebebi, Himyer Kralı Zû-Nuvas’ın, Musevîliği
kabul ettikten sonra, Necran bölgesinde benimsenen Hristiyanlığın Arabistan’a
yayılmasını önlemek istemesidir.
 Hristiyanlıktan dönmeyen Necranlıları, kazdırdığı derin bir hendeğe atmak ve
hatta yakmak suretiyle öldürdüğü rivayet edilmektedir. Bizans İmparatoru I.
Jüstin (518-527) oraya en yakın Hristiyan hükümdar olan Habeşistan kralı
(Necâşî)’na bir mektup yazmıştır. O da Eryat adlı bir komutanını, 70 bin kişilik
büyük bir orduyla Yemen’e gönderdi. Son Himyer kralı olan Zû-Nuvas, çıkan
savaşta tahtını ve hayatını kaybetti. Böylece Yemen’in bağımsızlığı sona erdi.
 Habeşlilerin Yemen’i istilâ etmelerini yalnız dinî nedenlerle bağlamak doğru
olmasa gerektir. Çünkü Yemen ticaret yolunun kendi kontrollerine geçmesinde
Habeşistan ve Bizans’ın çok büyük maddî çıkarları olduğu bilinmektedir
• Yemen’i ele geçiren Habeşliler, yarım yüzyıl boyunca burayı valileri vasıtasıyla
idare etmişlerdir. Bu valilerin ilki Eryat, ikincisi, aralarının açılması üzerine onu
öldürerek yerine geçen Ebrehe adlı ünlü komutandır.

16
 Sasanî İstilâsı
 Ebrehe’nin ölümünden sonra, halka çok kötü davranıyorlardı. Bunun üzerine
Yemenliler, Himyerliler hanedanından gelen Seyf b. Zû-Yezen’in çevresinde
toplanarak Habeşlileri, Yemen’den çıkarıp atmağa karar verdiler. Seyf, önce
Bizans İmparatoru ile anlaşarak bu amacına ulaşmayı denediyse de sonunda,
Sasanî hükümdarı (Kisrâ) I. Hüsrev (Enuşirvân-i Âdil)’e (531-578) baş vurdu.
 Kisrâ, Vehrez adında bir kumandanını sekiz gemi ile Yemen’e gönderdi. Bunlar
Yemen’de karşılarına çıkan Habeş ordusunu yenerek vali Mesruk’u öldürdüler.
Böylece 50 yıldır devam eden Habeş istilâsı sona ermiş oldu.
 Seyf, vergi vermek şartıyla hükümdar tayin edildi. Fakat çok geçmeden, Habeşli
biri tarafından öldürülünce Yemen, doğrudan doğruya Sasanîlere bağlı bir valilik
haline getirildi. İlk Sasanî valisi ise Vehriz oldu.
 Sasanîlerin Yemen’deki egemenliği İslâmiyetin ortaya çıkışına kadar sürmüştür.
Son Sasanî valisi Bâzân (M. 629) islamiyeti kabul etmiştir. Zaten İslâmiyetle
birlikte İslâm-Arap tarihinin cereyan sahası kuzeye kaymaya başlamıştır.

17
 Kuzey Arabistan’daki Arap Devletleri
 a. Nabatîler (M.Ö. IV. yüzyıl - M.S. 105)
 Nabatîlerin hangi soydan geldikleri konusu tam olarak çözülebilmiş değildir.
Onlardan günümüze ulaşan yazıtların, Aramice ile yazılmış olmasına bakarak
Aramî olduklarını ileri sürenler olduğu gibi, hükümdarlarının Arapça isimler
taşımalarına bakarak Arap olduklarını kabul edenler de vardır. İkinci görüş daha
fazla kabul görmektedir.
 Günümüzde Arap diliyle yazılmış olduğu bilinen yazıtların en eskisi Nabatî-
Aramî yazısıyla yazılmış olup M.S. 328 tarihini taşımaktadır.
 Göçebe kabileler halinde, bugünkü Ürdün’de Lut Gölü sahillerinde yaşayan
Nabatîler, Edomîlerin ülkesini ve gölün güneyinde bulunan başkent Petra’yı ele
geçirdiler. Petra, Sebe ile Akdeniz arasındaki kervan yolu üzerinde çok önemli
bir merkezdi.
 Romalıların Hindistan’a deniz yoluyla ulaşması ve doğu-batı arasındaki kervan
yolunun daha kuzeye kayması Petra’nın önemini azaltmıştır. Öte yandan
Nabatîlerin genişlemesi ve zenginleşmesi Roma’nın çıkarlarına ters düşüyordu.
Bu nedenle Romalılar bu ülkeyi bir Roma eyaleti hâline getirdiler. Buna rağmen
Romalılar, Akabe körfezinin ucundaki Eyle limanından daha güneye inmediler.
Böylece Hicaz’ın kuzeyinde kalan küçük bir bölgede Nabatîler devletinin kalıntısı
uzun süre bağımsız olarak varlığını devam ettirebildi.

18
Lut Gölü

Kudüs’ün 24 km doğusundaki Ürdün Vâdisindedir.Uzunluğu 74 genişliği 16


km’dir. Ortalama derinlik 300 metredir.

19
Lut Gölü

Yüzeyi deniz seviyesinin 369 m altındadır. Bu Bu özelliğiyle dünyada tektir.

20
Petra antik kentinde tiyatro, tapınak, ev gibi yapılar kireç taşına oyularak yapılmıştır.
el-Hazne ve Roma döneminde yapılan amfitiyatro en bilinen yapılarıdır.

21
22
23
24
 b. Tedmürlüler (M.Ö. II. Binyıl - M.S. 272)
 Greklerin Palmira adını verdikleri Tedmür şehri bugünkü Humus’un 140 km
doğusundaki bir vahada kurulmuştur. Ayrıca, doğuyu batıya ve özellikle Fırat’ı
Şam’a bağlayan yolların kavşak noktasındadır.
 Bazı tarihî kayıtlar, Tedmür’ün, M.Ö. I. yüzyılın sonlarına doğru Roma ile siyasî
bir bağ içinde bulunduğunu ve onların vasalı haline geldiklerini ortaya
koymaktadır. Ancak Tedmür, iç işlerini yine eskisi gibi kendisi yürütmüştür.
 M.S. III. yüzyıl ortalarında güçlü bir devlet olarak yeniden tarih sahnesine
çıkmıştır. Hadisenin kahramanı, Suriye ve Fenike’yi içine alan sahayı Roma
valisi sıfatıyla yöneten Uzeyne (Odenat)’dir. O, dönemin Roma İmparatoru olan
Valerian’ı yenerek tutsak alan ve ardından Suriye, Kilikya ve Kapadokya’yı işgal
eden İran hükümdarı I. Şâpûr’un karşısına cesaretle çıkmıştır. Roma ordusunu
toplayan Uzeyne, düşmanı başkentleri Medâin (Ktesifon)’e kadar kovalamıştır.
 Gallien bu umulmadık başarı dolayısıyla Uzeyne’ye ‘Dux Orientis’ yani ‘doğu
eyaletleri imparator nâibi’ unvanını verdi
 Zeynep, oğlu adına idareyi ele aldıktan sonra Romalılara karşı isyan ederek
Anadolu ve Mısır’ı zaptetti. Fakat bu durum, Roma İmparatoru Orelyan’ın
Tedmür’ü tahrip etmesiyle sonuçlanan talihsiz bir savaşa neden oldu (272).
 Jüstinyen (saltanatı: 527-565) zamanında Araplara karşı bir garnizon haline
getirildi. 634’te Halife Ebu Bekir zamanında Araplar tarafından ele geçirildi.

25
Palmira

26
Palmira (Panoramik Görünüş)

27
Palmira’dan Detay

28
Palmira Antik tiyatro

Milattan sonra 2. yüzyılda inşa edildiği düşünülmektedir.

29
 c. Gassanîler (M.S. V. yüzyıl - 613)
 Bizans ve İran’ın egemenlik sahaları Arabistan sınırına kadar uzanıyor ve
onlarla komşu bulunuyorlardı. Ancak her iki devlet de arada birer tampon
bölgenin bulunmasını kendi siyasetlerine uygun görüyorlardı. İşte Gassanîler
devleti, Bizans İmparatorluğu’na bağlı olarak bu şekilde Suriye’de kurulmuş olan
bir devlettir.
 Yemen’den göç eden kabilelerin bir kısmı Irak’a yerleşirken, Ezd kabilesinden bir
grup da Suriye çölünde Gassan adlı bir su kaynağının çevresine yerleşmiştir.
Tarihî rivayetler, ailenin atası olarak Cefne’yi göstermektedir. Bundan dolayı bu
devleti kuran hanedana Cefneoğulları da denir. Gassanîler, Decâimelilerin
egemenliklerine son vererek bölgeye hâkim oldular. Bizanslılar da bu durumu
kabul ettiler.
 Sasanîlerin 613 yılında Suriye’yi işgal etmesi, bölgeyi Bizans ile İran arasında bir
mücadele sahasına dönüştürdü. Son dönemde Bizans tarafından yönetimin
başına getirilen Cebele b. Eyhem, Hz. Ömer zamanında kazanılan Yermük
savaşından sonra müslümanlığı kabul etmiş ise de daha sonra Bizans’a iltica
ederek Hristiyanlığa dönmüştür.
 Gassanîlerin, medeniyet sahasında Nabatîler ve Tedmürlüler kadar büyük rol
oynadıkları görülmüyor.

30
 d. Hîreliler (M.S. III. yüzyıl ortaları - 602)
 Gassanîlerin aksine Hîreliler de aynı şekilde Sasanîlere bağlı bir devlet olup
Irak’ta kurulmuştur. Hîre kelimesi, Süryancada ‘karargâh’ anlamına gelen ‘herta’
kelimesinin ses değişimine uğramış hâlidir. Hîre şehri, Kûfe’nin 5 km. kadar
güneyinde, Necef’te Fırat nehrinin kollarının geçtiği verimli topraklar üzerinde
kurulmuştur. Kuruluş tarihi tam olarak tespit edilememiştir.
 Hîreliler ile Gassanîler arasındaki çatışmalar hiç eksik olmamıştır. VII. yüzyıl
başlarında çıkan taht kavgaları dolayısıyla iyice zayıflayan Hîre devleti, III.
Numan’ın 602’de Sasanîler tarafından tevkif edilmesiyle son bulmuş ve
doğrudan doğruya Sasanîler tarafından atanan valilerce idare edilen bir vilâyet
hâlini almıştır. Müslümanlar, burayı Halid b. Velid vasıtasıyla ele geçirdiklerinde
de durum böyleydi.
 Hîre, medeniyet bakımından Roma-Bizans tesiri altında Suriye’de gelişmiş olan
Petra ve Palmira ile çağdaşı Gassanîler kadar gelişmiş değildir.
 Havarnak sarayı mimarî bakımdan bir şaheser olarak kabul edilir. Konuşma dili
olarak Arapçayı kullanmalarına karşılık yazı dili olarak Süryancayı tercih
etmişlerdir.
 Rivayete göre yazının Arabistan’a girmesi ve yayılmasında Hîrelilerin büyük
rolü olmuştur. İran’dan Hicaz ve Yemen’e giden ticaret kervanları bunların
topraklarından geçiyordu.

31
Hîreliler Devleti

Hîreliler Devleti, Kûfe’ye 5 km uzaklıkta ve günümüzde kurumuş bulunan


Necef Gölü’nün kıyısında kurulmuştur.

32
 Kuzey Arabistan’daki Arap Devletleri
 e. Kindeliler (M.S. V. yüzyılın İlk yarısı - 529)
 Tarih sahnesine çıkışları M.S. IV. yüzyıla rastlar. İlk Kinde meliki olarak adı geçen
Hucr, beşinci yüzyılın birinci yarısında, Himyerlilere tabi olarak Necid bölgesinde
bir devlet kurdu. Bu sıralarda bölge halkının çoğu Hîrelilere bağlı idiler. Bu
nedenle Hucr, bölgede tutunabilmek için Hîrelilerle çarpışmak zorunda kaldı.
 Hîrelilerin aleyhine olarak Sasanîlerle anlaşma yollarını aradılar. Mazdek
mezhebine giren Sasanî hükümdarı Kubad, Hîre kralı III. Münzir ile anlaşmazlığa
düşmüştü. Bunu fırsat bilen Kinde Meliki el-Hâris, Kubad’ın teklifini kabul ederek
Mazdek mezhebine girdi ve bu sayede Hîre krallığını ele geçirdi. Hâris’in bu
yükselme devri çok sürmedi. Zira, Kubad’ın ölümünden sonra Sasanî tahtına
çıkan Hüsrev, Mazdek taraftarlarını ve mezhebini dağıtarak Münzir’e tahtını iade
etmiştir.
 Hâris 529’da, Hîre hükümdarı III. Münzir karşısında giriştiği savaşta ağır bir
yenilgi alınca firar ederek Kelb kabilesine sığınmış, ancak sığındığı bu kabileye
mensup kişiler tarafından öldürülmüştür. Bu durum sonun başlangıcı olmuş ve el-
Hâris’in oğulları arasında baş gösteren anlaşmazlıklar çöküş sürecini
hızlandırmıştır. İslâmiyetin ortaya çıkışı sırasında Necran, Bahreyn ve Dûmetü’l-
Cendel’de, bunların kalıntıları olan ancak bazı küçük emîrlikler mevcut
bulunuyordu.

33

You might also like