Professional Documents
Culture Documents
Rize - Kentleşme Ve Medeniyet
Rize - Kentleşme Ve Medeniyet
Kültürel Özellikleri ve
Doğal Güzellikleri
Rize’nin bitki örtüsü ormanlarla kaplıdır. Ormanlar alçak kesimlerde kızılağaç, gürgen,
kestane, ıhlamur, kayın, meşe gibi yayvan yapraklı ağaçlar ve yerli halkın komar adını
verdiği orman gülünden oluşmaktadır. Daha yüksek kesimler ise, ladin ve köknar gibi iğne
yapraklı ağaçlarla kaplıdır.
Rize ekonomisi çay sektörüne dayalıdır. Sektöre yön veren kuruluş geçmişte olduğu gibi
günümüzde de Çaykur'dur. Rize'de kivi üretimine de son yıllarda önem verilmeye
başlanmıştır. Balıkçılığın payı ise günden güne azalmaktadır.
TARİHÇESİ
Rize'nin tarih öncesi dönemi hakkında bilgiler sınırlıdır. Yöreye hakim olan orman dokusu
nedeniyle, Rize'nin tarih çağları ile ilgili bilgilere ışık tutacak arkeolojik bulgular da bu güne
kadar ortaya çıkarılamamıştır. Rize'nin tarihi ancak komşu illerin ve bölgelerin tarihleri ile
bağlantılı olarak ele alınabilmiştir.
Antik Çağ yazılı kaynaklarında «Rhizus» olarak anılan Rize adının Yunanca «Riza» isminden
geldiği sanılmakta olup bu kelime «Dağ Eteği» anlamındadır. Bazı yazarlar kent adını yine
Yunanca «pirinç» anlamına gelen Rizi kelimesiyle ilişkilendirmiştir. Şehrin Lazca adı ise
«Rizini»dir.
Rize ili ve çevresinin bilinen ilk hakim ahalisi, bitişken dilli ve Asya kökenli kavimlerdir. Bunlar
Rize ve çevresinde tarım ve hayvancılıkla geçinen yerleşik topluluklardır. Bu topluluklardan
«KULKU-KULKHA»ların adına, Erzurum yöresini kendi ülkesinin topraklarına katan
URARTU kralı II. SARDUR (M.Ö. 765-735) 'un Çıldır gölünün güneyinde Taşköprü köyünün
üstündeki kayalıklara kazdırdığı çivi yazılı kitabede rastlanmıştır.
M.Ö. 2000'lerde Kafkas dağları ile Karadeniz'in kuzeyinde yaşayan, daha sonraları da
Kızılırmak ve Adana Bölgesine kadar hakim olan Kimmerler'den, Trabzon-Bayburt
arasındaki Kemer dağı, Rize Çayeli İlçesi çıkışındaki Kemer köyü, Kızılırmak boyundaki
Gemerek ile Kars'ın doğusunda yer alan Ümrü gibi coğrafya adları günümüze kadar
gelmiştir.
M.Ö. 670 yılında Ege'de yaşayan Milletoslu denizciler Marmara ve Karadeniz kıyılarında
Plinius'un tarihine göre 10 kadar empeion (Pazar yeri) adı verilen ticari nitelikle liman
şehirleri kurmuşlardır. Bu arada Rize'nin de Kolonize edilmiş olması kuvvetle
muhtemeldir.
Tarihi akış içerisinde M.Ö. 7 YY sonlarında Medler'in ve Perslerin yöreyi istila girişimleri,
yöredeki savaşçı kavimlerin karşı koymaları nedeni ile Rize çevresinde başarılı
olamamıştır.
İskenderin ölümünden sonra Komutanları ve Satraplar arasında çıkar egemenlik savaşlarında
bağımsızlığını ilan eden Mitridates Kitistes Karadeniz kıyısında Sinop dolaylarına doğru
genişleyen Pontos krallığını kurdu. Pontos kralı Farnakes M.Ö. 180'de Rize'yi İşgal ederek
krallığı topraklarına kattı.
M.Ö. 5. Yüzyılda Karadeniz'in kuzeyini gezen Herodot Sakaların Alazlar boyundan söz eder.
M.S. 23-79 yılları arasında yaşayan Romalı PİLİNUS aynı yörede "Laz'lar" adlı bir kavim
yaşadığını bildirir. 131 yılında Karadeniz kıyılarını gemi ile dolaşan Romalı ARRİANOS da
Karadeniz'in doğusunda hakim olan Lazlardan bahseder.
Rize, M.S. 10-395 yılları arasında Roma, 395 yılından itibaren de Bizans hakimiyeti altında yer
almıştır.
Sakaların Kars, Iğdır kesimine yakın yaşayan bir boyu olan Amadunuler 626 yılında İranlıların
baskısından kurtulmak için Boy Beyleri Hamam'ın öncülüğünde Çoruh ırmağını aşıp Rize'nin
Dampur adlı ıssız yerini şenlendirerek ve bu yöreye «Hamam’ın Şenliği» adını vererek yerleşip
yurt tuttular. Bu yöreye bu gün Hemşin denmektedir. 646 yılında yöre Araplar tarafından vergiye
bağlanmış olup 737 yılında da kısa bir süre Araplar'ın eline geçmiştir.
XI. Yüzyıldan itibaren Rize'ye Türkmenlerin akınları yoğunlaşır. 1071 Malazgirt zaferi ile
birlikte Bizans'tan fethedilen bölgelerde Türk emirlikleri kurulurken, Erzurum-Saltukluları
da Çoruh nehri boyları ile birlikte Rize bölgesini hudutları içine aldılar. Alpaslanoğlu
Sultan Melikşahın emirleri Gürcistan krallığını yenerek Giresun'un batısına kadar olan
Doğu Karadeniz bölgesinde Bizans'ın Hakimiyetine son verdiler. Böylelikle Büyük
Selçukluların yükselme devrinde tüm Anadolu ile birlikte Rize de Selçukluların
hakimiyetine girmiştir.
Bu gelişmelerden sonra 100 bin nüfuslu Çepni'ler ile Kürtünler Doğu Karadeniz kıyılarına
ve Rize'nin İkizdere kesimine yerleştirildiler. 1098 yılında Danışmenlilerin yöreye kısa bir
dönem hakimiyetleri söz konusudur. Ancak Haçlı seferleri yüzünden canlanan Bizanslar,
1098'de Trabzon ve Rize kesimini aldılar.
IV. Haçlı seferinde Frenklerin İstanbul'u işgali üzerine baskıdan kaçan KOMMENLER
soyu, 1204 yılında Rize'yi de içine alan TRABZON PONTOS RUM imparatorluğunu
kurmuşlardır.
Trabzon Rumları, 1456 yılından itibaren Osmanlı devletine vergi vermeye başlamış, 1461
yılında Trabzon'u fetheden Fatih Sultan Mehmet 1470 yılında da Rize ve çevresini Türk
egemenliği altına almıştır.
Yavuz Selim devrinde Trabzon'un doğusundaki dirliklerden bazıları ünlü Oğuz boyu
Çepniler'in elinde idi. Çepniler karada ve denizde yiğitçe mücadele vererek oralarda
kalabalık topluluklar halinde yurt tutmuşlardır. Bilhassa Rize şehri ve bölgesinde Çepniler
yoğun bir şekilde yerleşmişlerdir. Zamanımızda Rize bölgesindeki köylerde Çepni adlı
ailelere rastlandığı gibi, Çepni bu yörede "yiğit" , "gözü pek", "cesur ve çetin", adam
manasına geliyor.
Rize mutfak kültürü son dönemlerde, halk kültürünün genelinde olduğu gibi dönüşümler geçirse
de, özellikle köylerde geleneksel yapısını korumayı sürdürür. Bölgedeki tarım alanlarının darlığı
ve iklim koşulları nedeniyle sınırlı sayıda sebze ve meyve yetiştirilmektedir. Arıcılık ve bal
üretimi (Anzer Balı, Deli Bal) hala yaygınlığını sürdürürken, pekmez üreticiliği de (üzüm
pekmezi, armut pekmezi/balı) devam etmektedir.
Yöre mutfağının başlıca hammaddeleri mısır(mısır unu), kara lahana, fasulye, kabak gibi
sebzelerin yanı sıra, Karadeniz denince akla ilk gelenlerden olan hamsidir. Bununla birlikte
hayvansal gıdalar da (et ve süt ürünleri) Rize mutfağını zenginleştiren ve tamamlayan
unsurlardandır. Yılın büyük bölümünde kapalı ve yağışlı bir havaya sahip olan Rize’de
yiyeceklerin güneşte kurutularak saklanması pek mümkün olmadığından turşu ve salamura
yapımı da ön plana çıkar.
Hamsikoli (Hamsili Ekmek) : En az bir yıllık
ayıklanmış salamura hamsiden yapılır. Kılçığı alınmış
hamsi, elenmiş mısır unu ve bol yeşillik (pırasa,
lahana, pazı, soğan, maydanoz…) birlikte yoğrulur.
Karışıma içyağı veya tereyağı da konulabilir.
Hazırlanan hamur tepsiye konularak pişirilir.
Muhlama: Bazı yörelerde kuymak da
denilen muhlama; mısır unu, tereyağı ve tel
veren(kolot peyniri) peynirden yapılır.
Tereyağında kavrulan mısır ununa
doğranmış peynir ve su ilave edilerek
peynir eriyinceye kadar pişirilir. Sıcak
olarak servis yapılır.
Turşu Tavalı(turşu kavruntusu) : Turşu
tavalısı, fasulye turşusundan yapılır. Soğan
zeytinyağında pembeleşinceye kadar kavrulur.
Küpten çıkartılan salamura fasulyeler, suda
bekletildikten sonra, sıkılarak kavrulmuş
soğanın içine bırakılır. Birlikte kavrulup arzu
edilirse baharat eklenir, bir müddet daha
pişirilir. Soğuk ve sıcak servis yapılabilir.
Laz Böreği: Rize’de sevilerek yenilen ve yıllardır
özel günlerin, düğünlerin, festivallerin ve çeşitli
kutlamaların olmazsa olmaz tatlılarındandır. Bir hamur
tatlısı olan Laz Böreğinin içine konulacak muhallebi;
buğday unu, şeker, az tuz, yumurta ve süt karıştırılıp
kaynatılarak hazırlanır. Sonra buğday unundan baklava
yufkası gibi yufkalar açılır. Tepsiye önce dört adet
yufka serilir, hazırlanan muhallebi üstüne yayılır, altı
adet yufka daha serilir, tereyağı eritilip üstüne dökülür,
kesilip fırına verilir, çıkarıldıktan sonra üzerine şerbeti
verilir.
Pepeçura: Bir çeşit muhallebi kıvamında,
tatlı ekşi dengesi olan meyveli bir tatlıdır.
Siyah üzüm şırası, su, buğday unu ve nişasta
veya mısır unundan yapılır. Yöresel olarak
pepeçi olarak da bilinmektedir.
DOĞAL GÜZELLİKLERİ
YAYLALAR
Kaçkar Dağları’nın eteklerinde kalabalıktan uzak kalıp, doğanın eşsiz güzellikleriyle
baş başa kalmak için ideal çok sayıda yayla bulunur. Handüzü, Çağrankaya, Vaşa, Petran,
Demirkapı(Homeze), Sivrikaya, Anzer, Ovit, Gölyayla, Sal, Pokut, Hazindağ, Samistal,
Golezana, Palovit, Elevit, Çat, Verçenik, Hacivanak, Aşağı Kavron, Yukarı Kavron, Ambarlı,
Kito. Yayla hayatı Haziran ayının başından Eylül ayının ilk haftasına kadar sürüp giden üç
aylık bir dönemi kapsar. Yaylalar; insanların birbirini, bereketi simgeleyen gülsuyu ile
ıslatması anlamına gelen ve coşkuyla kutlanan bağbozumu bayramı “Vartavor” şenlikleriyle
ünlüdür. Horon ve sisli manzaralar, yayla yaşamının vazgeçilmezlerindendir.
Ayder Yaylası
Çağırankaya Yaylası
Anzer (Ballıköy) Yaylası
Palovit Yaylaları
ŞELALELER