You are on page 1of 70

MAKROKOZMĠK

ÖĞRETĠ
Friday, 05 May 2006
MAKROKOZMİK ÖĞRETİ

Merhum Dion Fortune'un bu çalıĢması çok eskilere dayanır. Geçen zaman içinde bu konuda
edinilen yeni anlayıĢların sonucu olarak, burada ifade edilen fikirlerin bir kısmı artık
geçerliliğini yitirmiĢ olarak görülebilir. Ayrıca yazıların çoğu medyumun bakıĢ açısını
yansıtmaktadır. Medyumluk, çeĢitli yansımaları olan içsel farkındalığın yalnızca bir türüdür.
Konuyla doğrudan ilgisi olmayan okuyucular spiritüel imajlar Ģeklinde verilen deneyimleri
kendi içsel farkındalıkları paralelinde değerlendirmelidirler.

Bu tür eserlerin yayınlanması, içerdikleri değerli bilgiler ve arayıĢ içinde olanlara yol gösterici
olmaları nedeniyle devam etmektedir.

BAŞLARKEN
Ögretilerin bu bölümü 1923-1924 yıllarında makrokozmik planlardan tebliğ edilmiĢtir.
Tebliği yapan, yüksek boyutlardan ruhsal bir varlıktır. En son enkarnesindeki kimliği bilindiği
halde açıklanmamaktadır; sadece çok tanınmıs bir filozof ve öğretmen olduğu söylenebilir.
Esoterik terminolojiye göre bu kiĢi 'Büyük Üstat'lardan biridir.

Öğretilerinin amacı, 'Makrokozmik Kanun'un daha iyi anlaĢılmasını sağlamak ve düĢüncelerin


kaynağına doğru yönlendirilmesi için farkındalığı geniĢletmektir. Aynı zamanda bu öğretiler,
önemli esoterik bilgiler için temel teĢkil etmeleri ve Ģimdiye kadar genel okuyucunun
ulaĢamadığı konulara açıklık getirmeleri açısından ele alınmalıdır. Ancak, farkedileceği üzere,
kavramların somut zihnimizin sınırlarını aĢan niteliği nedeniyle çok fazla sembol kullanımı
gerekmiĢtir.

Bu öğretilerden en iyi Ģekilde yararlanabilmesi için, okuyucunun meditasyon yapması ve belli


bir geliĢme disiplini içinde olması önerilebilir.

Esoterik öğretilerde kullanılan 'Üstat' kelimesi, burada taĢıdıgı 'Üstat/Öğrenci' Ģeklindeki


anlamı yanında, 'Üstat/Mürit' bağıntısını çağrıĢtırması nedeniyle medyumun doğal seçimi
olmayabilirdi. Ancak, bu çalıĢmada, Batı Ülkelerinde 'Kadim Hikmet' arayıĢını canlandıranlar
tarafından standartlaĢtırılmıĢ terimleri, mümkün olduğunca yabancı kelimeleri ayıklayarak
kullanmak uygun görülmüĢtür.

'Logos' kelimesinin metinde tercih edilmesinin nedeni, dinsellikle bir bağlantı kurulmaması
içindir.

Burada sözü geçen Üstat'lar, kendi subjektif durumlarının ürünü olan 'cennet' boyutlarından
bahseden bazı bedensiz varlıklardan çok daha
ileri bir tekamül aĢamasında bulunurlar. Üstat'lar genellikle, özenle seçilmiĢ ve yetiĢtirilmiĢ
kanallar aracılığıyla, spiritüel açıdan değer
taĢıyan, tutarlı bilgiler aktarırlar.

'Makrokozmik Plan' varlıkları arada sırada içinde bulundukları koĢullarla ilgili sorulara yanıt
vermiĢlerdir. Konuya yabancı okurlara bilgi vermesi amacıyla, aĢağıda üç kısa açıklamaya yer
verilmiĢtir. Bu bilinçler, enkarne olma zorunluluğunu aĢmıĢ, yeryüzündeki yaĢamları boyunca
geçirdikleri deneyimlerin bilgisini tümüyle özümsemiĢ varlıklardır. Dünyada ileri tekamül
düzeyinde, aydınlanmıĢ kiĢilere rastlamak mümkündür; ama bir Üstad'ın fizik planda yaĢıyor
olması söz konusu olamaz. Yine de gelecek zamanlarda belli görevleri yerine getirmek
amacıyla, Üstat derecesinde aydınlığa ulaĢmıĢ kiĢilerin yeryüzünde kalmayı seçmeleri de
mümkün olabilir.
'Eğer bir kiĢi 'Yol'u bulmak üzere arayıĢa geçerse, bir istek ortaya koymuĢ olur. Bu istek,
mikrokozmik varlıkların uyanıĢını gözleyenler tarafından farkedilir ve kiĢi, yapısına uygun bir
sınıfa 'kaydedilir'. Eğitimi belli bir kademeye eriĢince, kiĢi bir 'Rehber'in gözetimine alınır;
böylece ruhsal planda ilk çalıĢmaları baĢlamıĢ olur. Rehber kiĢinin ruhuna yüklemek istediği
bilgileri telepati yoluyla aktarır; öğrenci 'söylenenleri' anlamaya çalıĢmak durumundadır.

Daha sonra öğrenci alt kademedeki Üstat'lardan biriyle temasa geçirilir ve o Üstad'ın
sorumluluğu altındaki bir grup öğrenciden biri olur. Bir rehberin herhangi bir anda sadece bir
öğrencisi vardır; bir Üstad'ın ise pek çok sayıda öğrencisi olabilir. Öğrenci, tekamülü
geliĢtikçe, daha üst kademedeki Üstat'lara kaydırılır. Onun problemi daima Üstad'ın
söylediklerini anlamak olacaktır. Bir Üstad'ın kademesi ne kadar yüksekse, yeryüzünden o
denli daha uzak olduğu anlaĢılmalıdır.

'Üstat'lar kimlerdir? Sizin gibi, sizden daha deneyimli insanlar. Onlar Tanrı, Melek veya Peri
değildirler; yalnızca sizin bu yolda amaçladiğınıza ulaĢmayı baĢarmıĢ varlıklardır. Onlar bir
zamanlar sizin gibiydiler; siz de bir gün onlar gibi olabilirsiniz.

Bedenin ölümünden sonra yaĢamın sürdüğü konusundaki inancınız bu kadar zayıf mı ki,
Üstat'ların varlığını kabul etmek size zor geliyor?
Tekamüle olan inancınız o kadar zayıf mı ki, sizin hayvanlardan üstün oluĢunuz gibi, sizden
de üstün insanların varolabileceğini idrak
edemiyorsunuz? Aklın potansiyeli hakkındaki bilginiz o kadar yetersiz mi ki, onlarla
iletiĢimin olabilirliğini yadsıyorsunuz? Eğer sizden yukarıda hiç bir sey yoksa, gelecekten ne
bekliyebilirsiniz? Ve eğer bunları olasılık dahilinde görüyorsanız, neden siz de
denemiyorsunuz? Ve denemeye kalktığınızda ilk sonuçların yetersiz ve hatalı olabileceğini
neden kabul etmiyorsunuz?

Fakat hiç baĢlamazsanız, tam bir sonuca ulaĢmanız da hiç mümkün değildir. Akıcı bir Ģekilde
konuĢmaya baĢlamadan önce kopuk kopuk konuĢmayla yetinmeniz gereklidir. Eğer gerekli
alıĢtırmayı yapmazsanız, asla konusmayı öğrenemezsiniz. Biz size gerekli olan lisanı
öğreteceğiz.'
'Üstat'lar size göre bir hayal ürünüdür. Dikkat ederseniz, 'size göre' dedim. Bizim ne
olduğumuzu sizin kavramanıza imkan yok; buna yeltenmek
sadece bir zaman kaybı olur. Bu yüzden bizi astral planda düĢünebilirsiniz ve biz sizlerle
düĢünce gücünüz aracılığıyla temas kurarız. Sizde oluĢan düĢüncenin sonuçları son derece
reel olacaktır. Üstat'lar hakkındaki yaygın düĢünce, onların masalsı varlıklar olduğu
Ģeklindedir; ancak, 'somut' Ģuur düzeyinde olanlar için 'soyut'a ulasabilmek, astralı
kullanabilmeyi gerektirir. Okült ilimlerde öğretilen, astral düĢünce formlarıyla ilgili
kurallardır.

Astral imgelemeyi salt deneyimlemekle yetinmeyip, bu yolla spiritüel gerçeklere uzanan bir
kiĢi, aldığı ruhsal tesirler ve ilhamla Ģuur alanını geniĢletmeyi baĢarabilir.'

Burada yer verilen öğretilerin kaynağı olan Üstat ilk dersine Ģu sözlerle baĢlamıstı: 'Ders
vermek benim her zaman önemle yaklaĢtığım bir uğraĢ olmuĢtur. Yine de, kainatın
yaradılıĢını (kozmogoni) ve insanlığın tarihini tutarlı bir Ģekilde ifadelendirmek çok kolay bir
iĢ olmasa gerek; bu nedenle arada sırada kopukluklar olabilir. Ama konunun özünün
anlaĢılması yeterli olacaktır. Bu konulara iliĢkin çok sayıda kitap bulunabilir; ama bunlar
genellikle, kendi sınırladıkları tekamül yolunu takip edenlere hitap eder ve bu kitaplar sadece
bilinçle değil, bilinçaltı ile de ilgilenirler. Çoğunluğu düĢünceyi kavramların kaynağına doğru
yönlendirmeyi amaçlar.

Bilgi iki Ģekilde sınıflandırılabilir: Olayların kayıtları ve buna bağlı açıklamalar. Bilgi sadece
bellekte varolur. Zihnin algılamadığı bilinemez. Bu nedenle siz yalnızca beĢ duyunuz
aracılığıyla yorumlayabildiklerinizi bilirsiniz.Yeni duyularınız açıldıkça, varoluĢun farklı
boyutlarını bilmeye baĢlarsınız. Ancak edinebileceğiniz bilginin bir sınırı vardır. Algılama
varoluĢun duvarında durur. Onun ötesinde yatanı sadece tahmin yoluyla kavramaya çalıĢırız.'

Okuyucu, bu tür konuların açıklanmasındaki güçlüğü göz önünde bulundurarak, sık sık
sembolik anlatımlara baĢvurulmasının nedenini anlayabilir. Herkes okurken kendi imgeleme
ve sezgi gücünü devreye sokmalıdır; çünkü burada söz konusu olan bir teoremin ispatı
türünden bir açıklama değil, fizik plandan çok önce ayrılmıs bir varlık tarafından, çok soyut
bazı kavramları, olabildiğince somut bir Ģekilde, halen enkarne halindeki varlıklara aktarma
çabasıdır.

1.

TEZAHÜRÜN ŞAFAĞI
'Tezahür EtmemiĢ Olan' saf varoluĢtur. HerĢeyin baĢlangıcı olan kaynaktır. O varolan tek
'gerçek'tir. Yalnız o özdür. Yalnız o sürekli olandır; geri kalan herĢey bir illüzyondur,
geçicidir. Onun hakkında söyleyebileceğimiz tek sey, 'O, O'dur'. O, nitelendirilemeyen,
geçmiĢi olmayan, saf oluĢ halidir. O'nun bildiğimiz hiçbir Ģey olamayacagı açıktır; çünkü bir
Ģeyi bilebilmemiz için onun tezahür etmiĢ olması gerekir. 'Tezahür EtmemiĢ Olan' Büyük
Yokluk'tur; aynı zamanda açığa çıkmamıĢ olan sonsuz kudrettir.

Bu okült öğretilerinde, üzerinde düĢünmeniz için size belli imajlar verilecek. Sembolik olan
bu imajların iĢlevi, zihni bilgilendirmek değil, eğitmek olacaktır. Burada, 'Tezahür EtmemiĢ
Olan'ı sonsuzluk, 'Logos'u, gezegenlerden oluĢan bir sistemle çevrelenmiĢ bir güneĢ ve
'Logos'un tesirlerini ıĢınlar olarak imgeleyebilirsiniz. 'Tezahür EtmemiĢ Olan' tek Birlik'tir.
Tezahür ile birlikte dualite baĢlar.

Asıl dualite 'uzay' ve 'hareket'tir. Ġlk hareket uzayda bir akımdı. Sizin için pek bir anlam
taĢımasa da bu sembolü kullanmak zorundayım. Tek söyleyebileceğim 'uzay' hareket
ediyordu; ilerde bu sözlerimde birçok ipucu bulacaksınız.

ġimdi, uzay hareket ettiğinde garip bir özellik taĢır: Sürtünme olmadığı için momentum
kaybetmez, akmaya devam eder. Uzay hareket ettiğinde iki kuvvet iĢ baĢındadır:

(a) Uzayın hareketine sebep olan kuvvet:uzayın momentum isteği;

(b) O zamana kadar uzayın hareketini engellemiĢ olan kuvvet: uzayın atalet isteği.

Her harekette bu iki faktör mevcuttur; fakat hareket arzusu, (daha güçlü olduğundan) atalet
arzusuna üstün gelir ve atalet isteği, hareketi denetleyen bir unsur olarak kalır. Bunun sonucu
olarak hareket hafifçe bir yana çekilir. Bu nedenle Kozmoz'da düz çizgi diye bir Ģey yer
almaz. Her hareket, projeksiyonunda belli belirsiz bir eğri çizer; öyle ki, spiral bir yol takip
ederek sonunda baĢlangıç noktasına döner.

ġimdi, asal hareket, iyonlarca yıl sonra baĢladığı yere dönen ve yolculuğuna tekrar baĢlayan
bir uzay akımıdır. Bu da, inanılmaz büyüklükte bir çapı olan, dönen bir kuĢak demektir. Bu
kuĢak, belli bir planda, çok uzun bir süre, değiĢmeyen bir dönme sürdürür. Bu hareketin
etkisiyle baska uzay parçaları da kuĢağa katılır. Bir plandaki dönme, oluĢan kuvvetlerin
etkisiyle, ilkine dik bir yönde ikinci bir akım oluĢana kadar sürer ve aynı olay
tekrarlanır.Bunun sonucu olarak biri diğerinin içinde, farklı çaplarda, iki tane dönen boyut
oluĢur.

Sayısız yıllar boyunca bu boyutlar, birbirine dik açıda döner dururlar ve tekamül olgusu
tamamen bu boyutların hacimleri arasındaki farktan
kaynaklanır. Boyutlardan büyük olanı, daha küçük ve daha yaĢlı olanla aynı hizaya eriĢince,
onu etkilemeye baĢlar; bunun sonucu olarak da eski
çember yenisine doğru çekilir.

ġimdi, ilk çemberin bir üst, bir de alt yüzeye sahip olduğu düĢünülebilir. DıĢa akan arkın
oluĢturduğu üst yüzey pozitif, alt yüzey ise negatif olarak kabul edilir. Ġçe doğru akan arkta
ise bunun tersi söz konusudur. Bu çemberler birbirlerini karĢılıklı olarak iter ve çekerler. Öyle
ki, birinci çemberde dıĢa akan arkın üst yüzeyinin, ikinci çemberin buna karĢı gelen yüzeyine
doğru çekildiğini, ve diğer arkın alt yüzeyinin ise aĢağıya doğru basınç yaptığını
düĢünebilirsiniz. Böylece ikincil bir hareket baĢlamıĢ olur. Bu yeni hareket, devresini
tamamlayıp sabit döngüsüne eriĢtiğinde yeni Kozmoz oluĢmaya baĢlamıĢtır. Burada
anlatılanlar, bir Kozmoz'un temel oluĢumu hakkında sunulabilecek en yaklaĢık sembolik bir
açıklamadan ibarettir.

Ġlk devrenin ikinci döngüsü 'Geçilmez Halka'dır. Ġkinci formasyonun devresi ise 'Kaos'a sınır
koyan küredir. DıĢardaki kürenin üstünde ikincil bir oluĢum mevcuttur ki, dahil olduğu
Kozmoz için asal dinginliği temsil eder. 'Kaos Halkası' olarak adlandırılan bu bölge,
Kozmoz'un hareketine tepki göstererek aynı zamanda momentumun kazanılmasında rol
oynar. 'Kaos Halkası' asal kuvvetin itiĢ gücüne karĢı geliĢen reaksiyondan ortaya çıkmıĢtır.
Asal dönüĢ yönüne dik açıda hareketini sürdürür ve ona zıt bir tesir yaratır. 'Kozmoz
Halkası'nı ikincil hareketine baĢlatarak, 'Geçilmez Halka' (asal sınırlayıcı) denen ikincil
döngünün oluĢmasına yol açan etken, 'Kaos Halkası'nın çekimi olmuĢtur. Sonuç olarak,
temelde, Kozmoz'un yaratılıĢını sağlayan 'Kaos Halkası'dır.

2.

NEGATİF EVREN GÜÇLERİ


Konuya baĢlamadan önce 'negatiflik' kavramını açıklamamız gerekiyor. Daha önce
bahsedildiği gibi, tepki kanunun gereği olarak, birinci hareket, ikinci bir harekete neden
oluyor ve ilkine zıt olan bu ikinci hareket de dinginliği sağlıyordu. Buradaki anlamıyla
'negatiflik', birinci akımın açısına zıt oluĢ anlamına gelir. Ġlk harekete reaksiyon olarak oluĢan
bir döngüdür. Bu kavrama ileride daha çok değinilecektir. 'Negatiflik', sınırlılık, limitlilik
nosyonlarını içerir; bu nedenle odaklaĢma özelliği vardır. Bu kavramın iyi anlaĢılması
önemlidir; çünkü bu sayede, itici bir kuvvet olarak iĢlevsellik kazandırılması mümkündür. Ne
zaman ki, 'Kaos Halkası'nın güçleri, dinamik olarak kurcalanır, iĢte o zaman popüler
anlamıyla 'negatiflik' ortaya çıkar. 'Negatiflik', esoterik yaklaĢımla, basıncın ortaya çıkmasına
neden olan bir sınırlılık, odaklaĢmaya yol açan bir reddediĢ olarak yorumlanmalıdır.

Örneğin, Ģehvetin kötü ve kaçınılması gereken bir duygu olduğuna inanılır. Bu nedenle,
Ģehvete bağlı belli yaĢamsal güçler, deneyimlenmedikleri için, üst planlarda odaklaĢırlar. Eğer
reddetme yerine, bu güçlerin doğal akıĢı sağlansaydı, böylesi bir birikim oluĢmayacaktı.

'Negatiflik' kavramının iyi anlaĢılması çok önemlidir. Yüksek bir plana doğru ilerleme, daima
negatifliğe karĢı oluĢan bir reaksiyon sonucu olur. Eğer negatiflik olmasaydı, tekamülün bir
anlamı olmazdı; bunun sonucu olarak da geliĢme, ilerleme ve evrim mümkün olmazdı.

Özetlersek, 'Kozmoz Halkası'nın bir döngüsü, bunun tepkisiyle ortaya çıkan 'Kaos Halkası',
'Kaos Halkası'nın çekimiyle 'Kozmoz Halkası'nda baĢlayan ikincil döngünün yarattığı
'Geçilmez Halka' oluĢumları söz konusu.

ġimdi, bir boyutta döngüsünü sürdürürken aynı zamanda bir eksen etrafında dönen 'Kozmoz
Halkası', o kürenin varlıklarının, düĢüncede bile geçemiyeceği bir sınır yaratır. Bu küre,
birbirine dik açılarda dönen 'Kozmoz Halkası' ile 'Kaos Halkası'nın meydana getirdiği iki tür
kuvvet çizgisiyle çepeçevre sarılmıstır.

'Kozmoz Halkası'nın döngüsü, tekamüle momentumunu kazandıran kuvvetin,'Kaos


Halkası'nın döngüsü ise, gerilemeye neden olan kuvvetin kaynağıdır.

Tekamül, çeperden merkeze doğru bir itiliĢtir. Gerileme, veya bozulma ise, uzaya doğru bir
çekiliĢtir.

'Kaos Halkasi' çevrelediği küreye değil, uzaya aittir.

'Kozmoz Halkası'nın görevi ait olduğu küreye, 'Kaos Halkası'nınki ise küreyi çevreleyen
boĢluğa yönelmiĢtir.
'Kozmoz Halkası' merkezi geniĢletmeye çalıĢır.

'Kaos Halkası' çeperi geniĢletmeye çalıĢır.

'Kozmoz Halkası' sıkıĢtırarak, bütünleĢtirmeye yönelir.

'Kaos Halkası', baĢladığı noktaya,'Tezahür EtmemiĢ Olan'a dönmeyi amaçlar. Eğer tesiri
kontrol altında tutulmasaydı, çevrelediği küreyi hiçliğe katana kadar uğraĢırdı.

'Kozmoz Halkası', eğer tesiri kontrol altında tutulmasaydı, statik kalırdı.

Bu iki tesir, Kozmoz'daki bütün kuvvetlerin kağnağıdır. 'Kozmoz Halkası', parçaları bir araya
getirmeye çalıĢtığı için geliĢir. 'Kaos Halkası' ise ayrıĢtırmayı, dağıtmayı amaçladığı için asla
büyümez.

ġimdi, bu iki halkaya, 'Pozitif ve Negatif', 'YaĢam ve Ölüm', 'Aydınlık ve Karanlık', 'Ruh ve
Madde', 'Olan ve Olmayan' veya 'Tanrı ve ġeytan' gibi tanımlamalar atfedilebilir. Burada
'pozitif' ve 'negatif' kelimelerinin bilinen anlamlarında kullanılmadıklarını anlamak önemlidir.
Sadece birbirine dik açılarda dönen kuvvet alanları kastedilmektedir. Ġlk oluĢan döngüye
pozitif, buna zıt açıda oluĢan döngüye ise negatif denilmiĢtir. BaĢka bir Kozmoz'da ise ilk
döngü, sizin negatif dediğiniz hareketle aynı açıda oluĢabilir; ancak o Kozmoz için de, bu
döngü pozitif olarak tanımlanacaktır. Aslında pozitif ve negatif kavramları, bir açıya veya bir
boyuta bağlı olarak değil, birbirlerine göreli olarak anlam kazanırlar.

Ġlk oluĢan kuvvet, tekamüle yol açan bir kuvvet çizgisinden ortaya çıktığı için pozitif olarak
nitelenir. Diğer ortaya çıkan kuvvetler ise bu standarda göre değerlendirilir. Ġlk kuvvetle aynı
açıda hareket edenler pozitif, ona dik açıya yakın bir hareket sürdürenler ise, zıt kuvvetler
olarak kabul edilip, negatif olarak tanımlanırlar. O halde negatif, en basit anlatımla, tekamüle
zıt olan demektir. Bir evrende oluĢan bütün negatiflik, 'Kaos Halkası'na çekilir ve kendi
kendini yok eder; çünkü bu kavram, baĢlıbaĢına yokoluĢa yönelen bir kuvvete tekamül eder.

Negatiflik kavramını Ģu iki özelliğiyle açıklayabiliriz:

1. Zıt bir tesir yaratarak pozitif güçlerin kontrol altında tutulmasına yol açan bir kuvvet
olarak: Böylece bir denge unsuru olarak iĢlev görür. Sonsuzluğa açılıĢ yolunda bir eĢik
gibidir.
2. Eğer engellenmeden iĢlevini sürdürse, Tanrıların çöpçüsü olarak yorumlanabilir. Bir
büyük düĢünürün dediği gibi, 'Kötülüğe karĢı durmayın'. Negatif güçlere karĢı
durursanız,onları tesirsiz bırakmaya çalısan pozitif güçleri hapsetmiĢ olursunuz.
Bunun da bir faydası olduğu düĢünülemez. Bu nedenle, nefreti sevgiyle, kötülüğü
iyilikle karĢılamak yeterli değildir. Bu bilinçsizce bir yaklaĢım olur ve eksoterik
(genel) dinlerin dünyada fazla etkin olamayıĢlarının bir nedenidir. Negatif gücü
kilitleyebilmek için, nefrete, yeterince bir nefretle karĢılık vermelisiniz. Nefretten
nefret etmelisiniz. Bu zıt yaklaĢımla, negatifliği etkisiz bırakır, sevginin sağlam bir
platformda yerini almasını ve bu platformu bir zıplama tahtası gibi kullanmasını
sağlayabilirsiniz.

Bu nedenle, negatif güce yalnızca yapıcı bir amacınız varsa, birĢey yaratmak istiyorsanız karĢı
durmalısınız. Hiç bir zaman onu yok etmek çabasına giriĢmeyin; sadece etrafında bir vakum
yaratın ve onu kendi haline bırakın. Bir tepkiyle karsılaĢmadığı sürece, 'Kaos Halkası'nın
hareketine katılmak eğilimiyle, kendi doğal süreci içinde serbest kalır. 'Geçilmez Halka'nın
döngüsüyle karĢılaĢıncaya kadar, Kainatın sınırına doğru çekilir. Bu noktanın ötesine
geçemez; ancak burası öylesine asal bir saflığa sahiptir ki, negatif güç elemanlarına ayrıĢır ve
bu cüzler, en yakın hareket merkezi olan ve pozitifliği temsil eden 'Kozmoz Halkasi'nın çekim
alanına girerler.

O halde negatiflik, karĢı koyulmadığı taktirde, kendisini tezahürün ilk formu olan, asal
elemanlarına ayrıĢtırır. Organize yapısı kalmaz. Yepyeni bir baĢlangıç yapar ve nötr halden
pozitifliğe doğru mutasyona baĢlar.

Sonuçta, yaratılıĢa iliĢkin tesirleri yaratan, bu iki halkanın göreli döngüsüdür.

ġimdi negatifliği çevreleyen gizin nedeni hakkında bir fikir sahibi olacak konumdasınız:
Negatiflik iyi anlaĢıldığı taktirde çok faydalı olabilir. Ancak, bu iĢin disiplini kazanmamıĢ bir
kimse negatifliğin yararını bilseydi, onu dinamik olarak devreye sokup, bilinçsizce
uygulamaya kalkabilirdi.

AÇIKLAMA:
Negatiflik kavramıyla ilgili oluĢabilecek herhangi bir yanlıĢ anlamayı önlemek üzere, yetkin
bir kaynağın bu konudaki açıklaması aĢağıda verilmiĢtir:

'Kaos Halkası'nı negatif olarak nitelemek yetersizdir ve terminolojiye yakın kiĢilerde dahi
yanlıĢ yorumlara yol açabilir. Eğer Kozmoz Halkası'nın geliĢmesinin yarattığı değiĢim ve
basınç olmasaydı, Kaos Halkası'nın hedefine eriĢmesi mümkün olmazdı. Bu iki halka
birbirinden bağımsız değildir ve ezelden ebedi bir iĢbirliği sürdürürler.

Ġki halkanın içiçe çalıĢması, Ģuur ve Ģuuraltı arasındaki bağıntı gibidir. Eğer Kaos Halkası'nın
negatif olarak alınması söz konusuysa, 'Iyi Negatif' demek daha doğru olurdu. Tek kanun
Mutlak olandır; zıt olan her durumda 'kötü' demek değildir.'

3.

ONİKİ IŞIN VE YEDİ KOZMİK BOYUT


Kozmoz'u, en basit Ģekliyle,üç dönen hareketten oluĢmuĢ olarak düĢünebilirsiniz. HerĢey
uzayın hareketinden ibarettir; salt hareket... Tüm oluĢuma neden olan asal hareket ise, hareket
edebilecek hiç birĢey yokken baĢlamıĢtır. ĠĢte Kozmoz, 'Geçilmez Halka' denen bu hareket
tarafından sınırlandırılmıĢtır. Fakat bu halkanın yanısıra, iki yönde daha hareket mevcuttur.
Bunlar, pozitif ve negatif olarak tanımlanan Kosmos ve Kaos halkalarıdır. Bu güçler,
'Geçilmez Halka'nın içindekileri etkileyebilir; ancak tesirleri bu halkanın ötesine asla
geçemez.

Bu üç hareket, Kozmoz'un 'ilk elemanları'dır ve ilk Trinitre'yi oluĢtururlar. Bu nedenle,


'YaradılmıĢ Yüce Yaradan' daima bir Trinitre
olarak düĢünülür ve üç' asal bir rakam olarak kabul edilir. HerĢey,
sonuçta bu üç tesirle açıklanabilir. Sonradan oluĢan etkiler, bu üç
kuvvetin dengeleri açısından açıklanabilir:

1. Merkeze doğru çeken 'Kozmoz Halkası'nın kuvveti.


2. Uzaya doğru yönelen 'Kaos Halkası'nın kuvveti.
3. Bu iki kuvveti dengeleyen ve herhangi birinin aĢırıya kaçmasını önleyen 'Geçilmez
Halka'nın kuvveti. ;
4. 'Geçilmez Halka', 'Kozmoz Halkası'nın bir türevidir. Bu nedenle, 'Kaos Halkası'nın
değil, bu halkanın doğasını paylaĢır.

'Geçilmez Halka', 'Kozmoz Halkası'nın bir türevidir. Bu nedenle, 'Kaos Halkası'nın değil, bu
halkanın doğasını paylaĢır.

'Kaos Halkası', 'Tezahür EtmemiĢ Olan'ın sonsuzluğuna doğru sürekli bir çekim hisseder ve
tezahürden öncesine dönmeye çalıĢır. GeçmiĢe yönelir ve geçmiĢin koĢullarını yaratmayı
amaçlar.

AyrıĢtırmaya çalıĢan 'Kaos Halkası'nın aksine, 'Kozmoz Halkası' odaklaĢtırmayı hedefler.


'Kozmoz Halkası'nın fonksiyonu geleceğe yöneliktir.

'Kaos Halkası' asla birĢey inĢa etmez; çünkü, onun tesiriyle bir birikim baslasa bile, uzaya
doğru dağıtılır. 'Kozmoz Halkası' ise, 'Geçilmez Halka'nın desteğiyle, gücünü korur. Çünkü,
'Kozmoz Halkası'nın çeperi içindeki uzaya yaydığı tesirler, 'Geçilmez Halka' tarafından
sınırlandırılır. Böylece, karĢılıklı bir etkileĢim içinde, gittikçe daha büyük tesir alanları
oluĢtururlar. ġimdi tekrar, 'Geçilmez Halka'nın ilk döngüsünü tamamladığı ve Kozmoz'un
oluĢmaya baĢladığı o ana dönelim.

Her kuvvet, sebep olduğu hareket maksimum momentuma ulaĢtığında, bu arada ortaya çıkan
güç fazlasını taĢıyan ikincil hareketlere yol açar;
çünkü, sürtünmenin olmadığı ortamlarda, kuvvet kuvveti doğurur.
Asal tesir HAREKET'tir.
Ikinci tesir ISIK'tır.
Üçüncü tesir SES'tir.

'Kozmoz Halkası'nın hareketi, tesir alanı içinde ikincil girdaplar yaratır; çabası, döngüsü içine
daha ve daha çok uzay parçasını dahil etmektir. 'Kaos Halkası'nın küresi tarafıından
sınırlandığı için, dıĢa doğru geniĢleyemez; bu nedenle, içeriye doğru büyür. Öyle ki, sonunda
dönen kuĢak, merkezi hareketsiz, dönen bir diske dönüsür.

Ġkincil hareketin kaynağı olan 'Geçilmez Halka'nın tesiriyle, dönen disk, dönen bir küre haline
gelir.

Bu iki hareket geçidinin etkileĢimi, birbirini nötralize etmeye yöneliktir. Bunun sonucu
olarak, diskin basit hareketi, bir dizi harekete ayrıĢır. Tesirin çalıĢma alanı çeperden merkeze
kayar.

Üç halka, aynı boyutta, ancak kendi bölgelerinde dönmeyi sürdürürken, hareketlerinin sentezi
olarak bir dizi dönen ıĢın olusur.

Bu ıĢınları, merkezi çepere bağlayan, dönen spiraller olarak düsünmelisiniz. ġu üç özellikten


bahsedebiliriz:

1. Çepere doğru hareket eden akım,'Kaos Halkası'nın etkisiyle oluĢur.


2. Merkeze doğru hareket eden akım,'Kozmoz Halkası'nın etkisiyle oluĢur.
3. Merkez, tüm kuvvetlerin sentezidir ve onları dengeler.

Bu ıĢınlar, Kozmik planda 'Merkez GüneĢ'i oluĢtururlar.

ġimdi bu noktada, yarattıklari Kozmoz'un dıĢında yer alan üç büyük kuvvetin yanısıra,
tamamen kozmik bir hareket olan ıĢınlarının akımı devreye girmiĢ oluyor.

'Geçilmez Halka' tarafından geri yansıtılan bu dairesel ıĢınlar, giftler halinde yayılırlar. Giftin
bir elemanı, diğeriyle belli bir bağintğ içindedir. DıĢa doğru olan akım dairenin üst yarısında,
diğeri alt yarısında olacak Ģekilde, bir sonsuz iĢareti çizerek hareket ederler. Burada, okült
uygulamalarında da yer alan bir gerçek ortaya çikmaktadır.

Bu yeni hareketler, kendi aralarında oluĢan kuvvetler sonucunda, içiçe yayılan (merkezleri
ortak) hareket çemberleri dizisi meydana getirirler ve böylece Kozmoz'da, çeĢitli tesir
bölgeleri oluĢur. Dönen ıĢınların hareketi ve içiçe çember dizisi, Kozmoz'un 'ikinci
elemanlari' olarak bilinirler. Oniki ıĢın ve yedi tane içiçe çember vardır.

Tesir bölgeleri içinde, 'teğetseller' denilen yeni hareketler oluĢur. Bunlarla atomların
hareketleri arasında bir benzerlik kurulabilir. Çemberlerin ve ıĢınların kesiĢmesi sonucunda
ortaya çıkan farklı açılar ve teğetsel hareketler, Kozmoz'a yeni bir faktör olarak katılırlar. O
halde üç çeĢit hareket söz konusudur:

1. Asal halkaların etkileĢimi.


2. Ġkincil ıĢınların ve çemberlerin etkilĢimi.
3. Ġkincil elemanların açılarındaki farklılıktan dolayı ortaya çıkan teğetsel hareketler.

Bu teğetsel hareketlerde, kuvvet çizgileri sürekli birbirlerinin yolunu keserler. Her kesiĢmede,
zıt kuvvetler nedeniyle, bir vorteks noktası oluĢur. Böylece, belli belirsiz bir eğiklikle hareket
ederek muazzam büyüklükte çemberler oluĢturmak yerine, yeni bir harekete kayarlar.
Birbirlerinin etrafında helezonlar çizerek dönerken, nispeten statikleĢirler ve birleĢik bir birim
oluĢtururlar: Daha büyük güçlerin çekiminden ayrı ayrı değil, beraberce etkilenen iki
kuvvet.Böylece atomlar meydana gelir bir vorteks yaratan ve Kozmoz'un sınıırlarını zorlamak
yerine birbirinin etrafinda dönüp duran, birbirine kilitlenmiĢ kuvvet giftleri..

Burada meydana geliĢ Ģekli açıklanan 'asal atom'lar, birimler halinde etraflarındaki
hareketlerin çekimine karĢılık vererek, dönmelerine devam ederler. BirleĢik atomlar, çepere
doğru hareket ederlerken, basit atomlar merkeze yakın kalmayı tercih ederler. Böylece,
Kozmik madde boyutları geliĢmeye baĢlar.

Özetle, Ģu hareketler mevcuttur:

1. Halkaların hareketi.
2. IĢınların ve çemberlerin hareketi.
3. Tesir bölgeleri içinde 'teğetseller'in hareketi.
4. Vorteks noktalarıının hareketi.
5. BirleĢik atomların hareketi.

Buradaki beĢ hareketin karĢılıkları Ģunlardır:

1. 'Mutlak'
2. 'Tezahür'
3. 'Tekamül'
4. 'Form'
5. 'YaĢam'

ġimdi, asal halkalarla ikincil ıĢınlar ve çemberler, Kozmoz'un temelini oluĢtururlar. Onların
döngüsü, tezahürün 'Gündüz' ve 'Gece' olarak nitelendirdiğimiz büyük devrelerini yaratır.
Kozmoz'un bir safhası, dönen halkaların ürettiği manyetik alanın pozitif kabul edilen
bölgesine
dahil olduğunda, 'gündüz' denilen zaman dilimi ortaya çıkar; negatif bölgede ise 'gece' oluĢur.

Bu tür Kozmik 'med-cezir'lerin bilgisine sahip olan aydınlanmıĢ kiĢi, onların güçlerinden
faydalanmayı baĢarabilir. ĠĢte, gizli takvimdeki rakamların bilgisine sahip olmanın gücü...

Burada açıklanan asal tesirler Kozmoz'un çatısını teĢkil ederler.

KarĢılıklı etkileĢimleri sırasında, teğetsel kuvvetler, vorteksler yaratırlar; bunlar 'Asal


Atomlar'dır. Bir atomun meydana geliĢinde geçerli olan kanunlarla, 'Kozmoz Halkası' ile
'Kaos Halkası'nın Kozmoz'u yaratmasında etken olan kanunların aynı olduğunu
düĢünebilirsiniz. OluĢumlarda dengeyi sağlayan, 'Zıt Kuvvetler Kanunu' dur. Zıt kuvvetler
atomları yaratır ve atomların kendileri de birer kuvvet olurlar.Çünkü atomların hareketleri
sonucunda çeĢitli teğetsel reaksiyonlar ortaya çıkar. Sonuçta, zıt bir kuvvetin neden olduğu
dik açılı bir hareketten, çok boyutlu bir yapıda olan vorteks bölgeleri oluĢur. Bu tür
reaksiyonların sebep olduğu maddesel formları, sizin boyutunuzda çeĢitli kristallerde
görebilirsiniz.

O halde, atomların hareketiyle ortaya çıkan teğetsel kuvvetler, üç boyutludan çok boyutluya
kadar, çeĢitli formasyonlara sebep olabilirler.

14.

GEZEGENSEL BİR VARLIĞIN EVRİMİ*


[(*) Orijinal özel baskıda, 'Gezegensel Varlık' yerine 'Gezegensel Ruh'tanımı kullanılmıĢtı.
Yapılan değiĢikliğin kavramsal açıdan netlik
sağliyacağı düĢünülmüĢtür.]

Bir önceki bölümde Ġlahi Kıvılcımların evrimini incelemeye, benzer yapıda olanların biraraya
gelerek grup bilinçliliği kurduğu noktadan baĢladık. Daha sonra, bu grupların her gezegende
bir boyuttan diğerine hareket ederek, orijinal gezgin atomdan ibaret çekirdeğin etrafına, bu
boyutların atomlarından oluĢan dönen katmanlar eklemesi Ģeklinde geçirdiği geliĢim
aĢamalarını gördük. Bu süreç, birinci boyuttaki Ġlahi Kıvılcımların çekirdeğinin çevresinde
yedi katman meydana gelene kadar devam eder.

Tohum atom, gezgin atom ve yedi katman arasındaki bağıntı oldukça karmaĢıktır. Bu nedenle
daha fazla ilerlemeden önce, bu konu üzerinde duracağız.

Gezgin atom, Logos'un değil de, Kozmoz'un bir projeksiyonudur. Bu nedenle, Logos'un bir
yansımasına oranla daha yalın ve varoluĢun temel kaynağına daha yakındır.

Logos, evreninin bütününü koĢullayacak Ģekilde, mevcut kuvvetlerin ve safhaların genel


çatısını yansıtır.

Logos'un tesirine maruz kalmıĢ olan Kozmik atomlar, Logos bilinçliliğiyle biraraya toplanan
sayısız birimleri projekte ederler. Aslında Kozmik atomlar, Logos'un küçük kardeĢleri gibidir.
Bu Kozmik birimler, aynı geliĢim seviyesinde olmamakla beraber, Logos'la benzer niteliklere
sahiptirler. Bu nedenle bir Logos evreninin her atomu, potansiyel olarak bir Tanrı'dır.

ġimdi, bildiğiniz gibi herĢeyin temelinde yatan, harekettir. Soyut hareketler zıt bir reaksiyonla
karĢılaĢınca, kuvveti kitler ve sabitleĢtirirler. ĠĢte bu kitlenmiĢ kuvvetler 'form'u oluĢturur. O
halde form, hareket edemeyen kuvvetten baĢka bir Ģey değildir.

Kendi içinde denkleyici nitelğe sahip herhangi bir değiĢim silsilesi, sonunda bir etki tepki
döngüsü içine yerleĢir.Bir döngü, kurulduktan sonra artık hareket modunu değiĢtirmez. Bunun
sonucu olarak değiĢim, hareketsiz bir noktada değil ama dönen bir halka içinde kuvvet
kitlenmesi ortaya çıkar. Noktalar birimler, halkalar ise organizmalardır.

Bir birim veya halka, oluĢtuktan sonra bir bütün olarak hareket eder. Bir nesnenin hareketi
sırasında iki faktör mevcuttur: Hareket eden nesne ve nesnenin hareketi... Nesnenin hareketi,
nesnenin yaradılıĢına yol açan hareketle aynı niteliktedir.

Koordinasyonsuz bir hareket sırasında (atomların koordine olmadan önceki teğetsel


hareketleri gibi) istikrarli bir ritim mevcut değildir. Bu nedenle bir form ortaya çıkmaz.
Ancak, denkleyici koordinasyon sağlandığında, soyut harekete bağlı formlar oluĢur.

Bu prensip pek çok durum için geçerlidir ve bazı konuların anlaĢılmasında yardımcı olacağı
için, burada üzerinde detaylı olarak duruyoruz. Ġleride herhangi bir Ģeyin soyut temelinden
bahsedildiğinde, baĢka bir boyutta vibrasyon oluĢturan bir ritimden söz edildiğini anlamanız
gerekir. Ġste bu, belleğin doğasını kavramada bir anahtar teĢkil eder.

Ġlahi Kıvılcımların evrimini incelemeye devam etmeden önce, orijini daha önce açıklanan,
yerküre veya uyduların ilk örneklerinin evriminden bahsedeceğiz.

Açıklandığı üzere, Ġlahi Kıvılcımların grup bilinçliliği oluĢturacak Ģekilde bir araya gelmesi,
beraberlerindeki atomların organize olarak belirli geometrik formlar oluĢturmalarına yol açar.
Yukarıda belirtilen prensip nedeniyle, bu atomların dağılmasından sonra bile, temel form
kalır. Bu form, kendi evrenine yansıttığı özellikleri, yani kuvvet sistemi açısından, Logos'un
bir kopyasıdır.
Bu kuvvet sistemi, temelini teĢkil eden boyutlardaki atomları organize eder ve belirgin bir
form ortaya çıkar. Bu noktada, evrimini sürdüren Ġlahi Kıvılcımlar grubunun yanısıra, bu
kuvvetlerin etkisiyle form bulan küresel yapıda bir Gezegensel Varlık devreye girer. Bu
varlık, Ġlahi Kıvılcımların kendi küresinde iken geçirdikleri evrim safhası sırasında süregelen
aktivite ve organisyonlarının tesirlerini tamamen özümser.

Aynı safhaya eriĢen yeni bir kıvılcım grubu, artık evriminin, o safhada dominant tesir kaynağı
ve o kürenin 'Lord'u durumunda olan Gezegensel Varlığa bağlı olduğunu görür. Kıvılcımlar,
kendilerinden öncekilerin geliĢtirdiği koĢulları hazır bulur ve evrimlerine o noktadan
baĢlarlar. Herbir kıvılcım, belli bir boyutun maddesinden oluĢan katmanın üstüne, bir sonraki
boyuttan topladığı maddeyle bir katman daha oluĢturur. Harekete dayandığı için uzayda yer
tutan Kozmoz'daki boyutların aksine, bir evrenin boyutlarındaki atomlar, bilinç ürünü imajlar
olup bu bağlamda çeĢitlilik gösterirler.

Bu nedenle Ġlahi Kıvılcımlar, farklı türde atomları etraflarında toplamak için uzayda yer
değiĢtirmek durumunda değildirler; çünkü her tür atom her yerdedir. Sadece baĢka bir
boyuttaki atomların katılabileceği bir hareket oluĢturacak Ģekilde hareket modlarını
değiĢtirmeleri yeterlidir.

Hareketler arasında, statik bir birimi, belli bir ritimde dönen bir halkaya dönüĢtürecek
nitelikte bir koordinasyon oluĢtuğunda, bu ritim, daha aĢağıdaki boyutlarda yer alan atomların
hareketlerine yakın olduğu için, bu atomları kendine çeker.

Örneğin, bir asal atom teğetsel bir harekete baĢladığı anda, teğetsel bir atom olur. Asal
atomların bir organizasyonu teğetsel bir yörüngeye girdiğinde ise, teğetsel bir molekül ortaya
çıkar. Bu molekül, teğetsel atomlardan daha büyük olduğu için, diğer atomları çeken bir
merkez oluĢturur ve etrafında bu atomlardan ibaret bir katman meydana gelir. ĠĢte farklı
katmanların oluĢumu bu Ģekilde olmaktadır.

Gezegensel Varlığın evrimine dönersek, baĢlangıçta bu varlık, ilk ortaya çıktığı boyutun
atomlarından oluĢan organize bir sisteme sahiptir. Ġlahi Kıvılcımların yeni bir grubu varlığın
küresine eriĢtiğinde, bir yedinci boyut gezegeni üzerinde yedinci boyut cisimleriyle karĢılaĢır.

Bu kıvılcımlar o gezegendeki evrimleri sırasında, etraflarına altınci boyut maddesinden


katmanlar oluĢturur ve bu katmanlarla ilgili bilinçlerini organize ederek, grup bilinçliliği
kazanırlar. Evrimsel süreç içinde bu gezegeni terk ettiklerinde ise, bu grup bilinçliliğini
Gezegensel Varlığın bilincinde temel bir form olarak bırakırlar. Bu örnek form, kuvvet hatları
boyunca altıncı boyut maddesini toplayarak, varlık için ikinci bir beden oluĢturur.

Bu süreç, Gezegensel Varlık tüm bedenlerini kazanıncaya kadar evrimin her yeni safhasında
tekrarlanır. Bu arada varlık, bir kıvılcım grubunun tüm evrimsel aĢamalarının tesirlerini
kaydetmiĢtir.

Ancak Gezegensel Varlıklar, belli kıvılcım gruplarının form oluĢturma süreci içinde ortaya
koydukları aktivitelerin tesirini derinden özümsediklerinden, her biri evrimde farklı bir
aĢamaya tekabül eder. Bu nedenle, farklı karakterler sergilerler ve her birine iliĢkin evrimsel
süreçlerde de belirgin dominant özellikler gözlenir.

Örneğin, bir yedinci boyut gezegeninde ortaya çıkan tüm formlarda, yedinci boyutun
karakteristik özellikleri dominanttır. O boyutun asal ritmi temel teĢkil eder ve tüm diğer
ritmler bu ritimden geliĢir.

Benzer Ģekilde, birinci boyuttaki bir gezegenin temel ritmi, o boyutun da ritmi olur; ancak bu
ritm bir üst limit teĢkil ettiğinden, kendinden geliĢen varyasyonlar temel ritmin bir kesiri
Ģeklindedir.

Bir gezegende evrimini sürdüren bir kıvılcım grubu, baĢlangıçta gezegenle eĢit sayıda bedene
sahiptir; evrimi süresince bir beden daha geliĢtirir. Böylece gezegen de yeni bir bedene
kavuĢmuĢ olur. Maksimum yedi beden ortaya çıktığında ise terk süreci baĢlar; gezegenler ve
Ġlahi Kıvılcımlar kendilerini bedenlerinden soyarlar. Bu konuya daha sonra değineceğiz.

Farkedeceğiniz üzere, bir evrenin evrim aĢamaları, Kozmoz'dakinin tam tersi bir sıra takip
eder; çünkü evren, bir Büyük Varlığın bilinçliliğinin yansımasıdır. Soyut hareket, Kozmoz
içinde formları oluĢturur; formlar bir evrende soyut harekete yol açar ve böylece Kozmoz'la
bağıntı kurarlar.

O halde, bir evrenin Kozmik seviyeye eriĢmesi için bir forma sahip olması sarttır. Bir evrenin
amacı her atomunu Kozmik seviyeye çıkarmak ve böylece onların kendilerini yaratan Kozmik
atomlarla bağ oluĢturmalarını sağlamaktır. Bunun sonucu olarak Kozmik atomlardan Büyük
Varlıklar ortaya çıkar ve Kozmoz'un atomik boyutları geliĢir.

ĠĢte insanın tanrısallığının sırrı burada yatar. Ġnsan, salt kendi evreninin Tanrı'sıyla ('Düzen
Kurucu'suyla) değil, Kosmos'daki belli bir atomla ('Yaratıcı'sıyla) da iliĢki halindedir. Bu
atom yaratıcıdır ama düzen kurucu niteliği yoktur; çünkü kendisi de, bir parçasını oluĢturduğu
Büyük Varlık tarafından koĢullandırılmıĢtır. Ancak, bir evrenin atomu yaratıcısının doğasına
benzer özellikler geliĢtirdiğinde, onunla birleĢebilir ve o Kozmik atom Büyük Varlık
tarafından projekteedilmiĢ olan evrenin tüm koĢullarını özümser. Bu evren de baĢlangıçta
Büyük Varlık tarafından koĢullandırıldığı için, Kozmik atom da Büyük Varlığı kopyalar.

Artık bu atomun koĢullandırılma süreci sona ermiĢtir. ġimdi kendi kendini koĢullandıracağı
bir aĢamaya gelmiĢtir ve bu nedenle bağımsızdıır. Kozmik boyutlardan özgür olmuĢ ve Büyük
Varlığın hizmetinde olmak zorunluluğundan kurtulmuĢtur. Projeksiyon evrenindeki geliĢmiĢ
bir atomla olan bağı sayesinde, boyutundaki atomlardan daha yüksek bir statü kazanır ve
gezgin bir atom haline gelir. Bağlı olduğu Ġlahi Kıvılcım'la beraber Kozmoz'un ıĢınları
boyunca turunu tamamlar ve kendisi de bir evren geliĢtirir.

ĠĢte bir evrendeki her atomun amacı budur: Bir Ġlahi Kıvılcım geliĢtirmek, projeksiyon
evreninde insandan Tanrıısallığa doğru bir evrimi tamamlamak ve Kozmik yaratıcısıyla
birleĢerek, Kozmik atomun önce bir gezgin atoma, sonra bir Büyük Varlığa dönüĢecek Ģekilde
geliĢmesine yardımcı olmak.

Burada detaylı olarak verilen bilgiler daha önce kimseye açıklanmamıĢtır. Ġnsan düĢüncesi hiç
bir zaman Düzen Kurucu Logos'un ötesine geçememiĢtir. Oysa burada açıklandığı gibi, bir
evrenin yaratıcısının Logos oluĢu gerçeğine karĢın, o evrendeki her atom farklı bir Kozmik
atom tarafından yaratılmıĢtır. Bu Kozmik atom, yaratıcılık deneyimiyle kendi evrim sürecine
de katkıda bulunur.

O halde, insanın 'Bilgi Ağacı'ndan beslenerek Tanrı haline gelebileceği bir gerçektir.

Belirtilen amaca ulaĢmak için aceleci davranarak evrimsel süreçlerini sekteye


uğratabilecekleri düĢüncesiyle insanlıktan Ģimdiye kadar sakınılan bu bilgi, belli bir aĢamaya
eriĢmiĢ olanlarınıza burada sunulmuĢtur.

15.

ATEŞİN, FORMUN VE ZİHNİN LORDLARININ EVRİMİ


Bu noktada bir Ġlahi Kıvılcım'ın evrimini daha detaylı olarak incelemeye baĢlıyoruz.

Ġlk olarak Ģunu açıklayalım ki, Ġlahi Kıvılcımların ilk kümesi daha sonrakilerden pek çok
yönden farklılık gösterir.

Ġlk küme, evrenin gezgin atomlarından meydana gelmiĢtir. Ayrıca, bu Ġlahi Kıvılcımlar Logos
dıĢında baĢka hiç bir tesire maruz kalmamıĢlardır; çünkü henüz uydular oluĢmadığı için
Gezegensel Varlıklar'ın tesiri mevcut değildir. Bu nedenle ilk kümedeki Kıvılcımlar, Ġlahi
imajı baĢka tesirlerle karıĢmamıĢ olarak, tüm arılığıyla taĢırlar.

Çapraz akımlar oluĢturabilecek tesirlerin olmaması nedeniyle, ilk kümedeki Kıvılcımlar


kendilerinden sonra gelenlere nazaran daha az çabayla 'Ġlahi Ġdeal'e yaklaĢabilirler.
Yapılarında Kozmoz'un tesirleri dominant nitelik taĢır. Sonraki her yeni küme ise, evrimini
daha geliĢmiĢ bir evren içinde tamamladığından, sadece Kozmoz'un tesirlerine değil, evrende
ortaya çıkan farklı tesirlere de maruz kalır.

BaĢka bir nokta ise, ilk kümedeki Kıvılcımlar bedenlerini, evrimlerini sürdürdükleri boyutun
farklılaĢmamıĢ atomlarından oluĢtururlar. Böylece bir sonraki boyuta geçerken bu atomları da
beraber götürürler.

Bu Ġlahi Kıvılcımlar, dıĢ boyuttan içe doğru hareketleri sırasında arkalarında bir dizi örnek
yapı bırakırlar. Daha sonra diğer yönde boyutlardan geçtiklerinde, kendilerinden sonra gelen
Kıvılcımların evrimlerini yönlendiren 'Kuvvet' ve 'Kudret' temsicileri olurlar. Bu nedenle, ilk
kümedeki Kıvılcımlara 'Lordlar', 'Prensler' veya 'Yönetici Sınıfı' gibi tanımlamalar getirilir.

Sonraki kümenin evrimi, bu ilk kümenin geçirdiği süreçten farklıdır. Ġlk kümenin eriĢtiği
evrimsel aĢamanın bilgisini kendine katan Logos, bu bilgiyi ikinci kümeye bir vibrasyon
Ģeklinde yansıtır. Böylece bu yeni küme evrimine, kendinden önceki Kıvılcımların büyük bir
emek sarfederek geliĢtirdikleri bir reaksiyon kapasitesi ile baĢlar. Bu arada kendilerini, ilk
kümenin yarattığı uydudaki atomların aktivitelerinin meydana getirdiği bir tesir küresi içinde
bulurlar.

Bu kümedeki Kıvılcımlar da, evrim süreçleri boyunca geçtikleri boyutların maddelerinden,


kendi etraflarında katmanlar meydana getirirler. Yalnız bu sefer farklı bir durum vardır: Bu
Kıvılcımlar bilinçliliklerini bir grup zihni oluĢturacak Ģekilde birleĢtirmek çabasında
değildirler. Bunun yerine, zaten mevcut olan zihinle uyum içine girmeye yönelirler. Sadece
kendi aralarında değil, daha önceki kümenin tesirlerini içeren küreyle de birlik kurma
eğilimini taĢırlar.

Bu birlik kurulduğunda, Logos bu nosyonu değerlendirir ve içe dönüp, öznel meditasyon


haline çekilir. Bu nedenle Kıvılcımlar, daha önceki kümeden farklı olarak, uydularının küresi
içinde sürekli kalmazlar. Logos'un etkisi kesilince, bir sonraki boyutta bulunan yerküre
kütlesinin çekim alanına girerler. üzerinde bulundukları yerkürenin merkezcil kuvvetinden
kurtulur ve baĢka bir boyuta ilerlerler.

Kıvılcımlar bu yeni boyutta, ilk kümenin geçirdiği sürece benzer bir Ģekilde evrimlerini
sürdürürler ve beĢinci boyut küresine geçene kadar önceki Kıvılcımların davranıĢ biçimlerini
tekrarlarlar.

Burada değiĢik bir durum ortaya çıkar. Ikinci küreye ulaĢan bu ikinci küme, üçüncüye hemen
geçmez; birinci ve üçüncü kürelerin tesirleri altında iki farklı yöne çekilir. (Ġlk küme daima
bir küre ilerdedir.)

Bu kuvvetler, atomları katmanlar halinde tutan çekim gücüne galebe çalar ve sonuçta atomik
katmanlar parçalanır. Atomlar ait oldukları boyutlara geri dönerler. Ġ1lahi Kıvılcımların
tesirinden kurtulan bu atomlar, bu sefer de o boyutlarda mevcut kürelerin tesir alanlarına dahil
olurlar.

O halde, altıncı boyutta bir Gezegensel Varlık, kuvvet hatları boyunca tutulan altıncı boyut
atomlarının yanısıra, Ġlahi Kıvılcımlar tarafından dağıtılmıĢ yedinci boyut atomlarına da
sahiptir. Gerçekte bir Gezegensel Varlık, küresi içinde geliĢen yaĢamsal unsurlar üzerinde
koĢullayıcı nitelik taĢıyan bir tesir kaynağıdır.

Böylece atomlarını kaybeden Ġlahi Kıvılcımlar, baĢlangıçta olduğu gibi belli bir Ġlahi
Kıvılcım'a bağlı bir yedinci boyut atomu haline dönerler ve Kozmoz'un 'Merkezi Durgunluk'
bölgesinin evrendeki karĢılığı olan,'Tezahür EtmemiĢ Olan' ın tezahür küresine tekrar dahil
olurlar. Burada Logos imajının yeni bir yansımasının yanısıra, ilk Kıvılcımların evrimsel
aĢamasının sonucu olan ürünleri değerlendirme imkanına sahip olurlar.

Kıvılcımların ikinci kümesi, evriminin her aĢamasına, yeni bir boyutun reaksiyon
potansiyelini taĢıyarak baĢlar. Bu kümedeki Kıvılcımlar, beĢinci boyuta gelene kadar
geçtikleri her boyuttan topladıkları maddesel oluĢumlarla, etraflarında bir merkezli küresel
katmanlar oluĢtururlar. BeĢinci boyutta da bu boyutun maddesini kullanarak yeni bir katman
meydana getirirdikten sonra, daha önce açıklandığı Ģekilde bir grup zihni oluĢturma sürecini
tekrarlar, kabuklarını terkeder ve merkeze geri dönerler.

AnlaĢılacağı gibi kümeler arasında temel bir farklılık söz konusudur. Ġlk küme, sadece
manyetik etki, tepki ve vibrasyonal aktivitelerle ilgilidir ve bu kümenin Kıvılcımları, okült
terminolojisinde 'AteĢin Lordları' olarak adlandırılırlar. Ġkinci küme ise, maddenin
'Gezegensel Varlıklar' Ģeklinde forma dönüĢtürülmesiyle meĢgul olur. Bu nedenle de bu
Kıvılcımlara, 'Formun Lordları' denir.

ġimdi üçüncü kümeyi incelemeye baĢlıyalım. Bu kümedeki Kıvılcımlar, daha geliĢmiĢ bir
Logos imajı taĢıyan ve bu nedenle öncekilerden daha
kompleks bir yapıya sahip olan yedinci boyut atomlarını yayarlar ve yedinci boyutun
gezegensel küresine ilerlerler.

Bu noktada, evrimsel açıdan kendilerinden önceki Kıvılcımlarla aralarında mevcut olan


farklılık belirgin bir Ģekilde ortaya çıkar. Bu kümenin elemanları, bedenlerini oluĢturmak için,
sadece kürenin ait olduğu Gezegensel Varlığın tesiri altındaki maddeyi kullanırlar. Bu madde
bir Ġlahi Kıvılcım'a reaksiyon verme potansiyelini taĢıdığından, uzayın maddesine oranla daha
kolay olarak iĢlenebilir. Bu nedenle üçüncü küme, bu evrim aĢamasını oldukça hızlı bir
Ģekilde geçer.

Ancak bu kümenin Kıvılcımları, bir sonraki küreye ilerleyebilmek için,kendilerinden önceki


kümenin ayrılmasını beklemek zorundadırlar. Bu
bekleyiĢ süreci içinde küme elemanları, üzerinde bulundukları kürenin tüm reaksiyon
potansiyelini ve enerjilerini değerlendirdikten sonra, bir çeĢit oyalanma dönemine girerler.
ĠĢte Kozmoz içinde 'özgür irade'nin ilk örneği burada gözlenir. Bu uygulamanın sonucu olan
aktiviteler, atomlar arasında 'epigenez' adı verilen bireyselleĢmiĢ reaksiyonların ortaya
çıkmasına yol açar. Böylece ilk defa olarak atomlar arasında farklılık olgusu belirir. ĠĢte bu
nedenle, üçüncü küme 'Zihnin Lordları' olarak tanımlanır; çünkü bireysel deneyimler kiĢiliğin
temelini oluĢturur.

Burada yeni bir evrimsel prensip ortaya çıkıyor: Belli bir yöndeki geliĢmeyi denetleyen bir
kuvvet, orijinal halini geliĢtirerek daha üstün bir nitelik kazanabilir. Ancak bu kontrol
gereğinden uzun sürerse, kuvvet daha ilkel bir hale dönüĢebilir.(Ancak bu durum incelenen
safha için söz konusu değildir; çünkü bu boyutlarda mevcut kuvvetler mükemmel bir sentez
oluĢtururlar. Anlatılanlar genel bir açıklama niteliğinde alınmalıdır.)

Denetleyici bir kuvvetin daha geliĢmiĢ bir nitelik kazanmasına 'Sublimasyon/Yükselme',


evrimsel açıdan daha ilkel bir türe dönüĢmesine ise 'Degradasyon/Alçalma' adı verilir.
'Degradasyon' evrim açısından istenmeyen bir durumdur; çünkü ileri bir aĢamada edinilmiĢ
reaksiyon kapasiteleri, daha ilkel bir seviyede etken olan kuvvetler tarafından kontrol
edilemez. Bu da söz konusu boyutta aĢırı bireyselleĢmeye ve kuvvetlerin ayrıĢmasına yol
açar.

Burada anlatılanlarla, bir gezgin atomu evriminin daha ileri bir safhasını deneyimlemesi için
serbest bırakan süreç arasındaki benzerliği görebilirsiniz. Burada atom, bir önceki siklusunu
tamamlamıĢ olarak yeni deneyimine baĢlar. Bu nedenle bu atom, 'Kozmoz'un Çocuğu' veya
'Evren' olarak nitelendirilir. Ancak 'regresif' veya 'bozuk' atom, zamanından çok önce doğmuĢ
veya kürtajla alınmıĢ bir bebek gibidir. YaĢasa bile, anormal bir yapı sergiler. ĠĢte evrende
gözlenen bazı bozuklukların orijini budur.

Sözü edilen evrim safhasında ise, evrendeki yegane tesir kaynağı Logos olduğu için, dengeler
mükemmel bir Ģekilde ayarlanmıĢtır. Bu nedenle baĢlangıçtaki kümeler içinde bu tür
gerilemeler meydana gelmez. Evrendeki gerilemeler, bilhassa geçiĢ dönemlerinde görülen
'epigenez' (dengesiz geliĢme) nedeniyle ortaya çıkar.

Kümeler hareketlerine devam ederlerken, 'AteĢin Lordları' arkalarında çok çeĢitli 'galvanik'
kuvvetler (kimyasal olarak oluĢan elektriksel kuvvetler), 'Formun Lordları' ise, galvanik
kuvvetlerin etkisiyle bir merkezli büyük küresel katmanlar halinde organize edilmiĢ atom
grupları bırakırlar.

Sonuçta her boyutta, bir Gezegensel Varlık oluĢturan galvanik kuvvetler grubuyla, o varlık
tarafından belli bir forma dönüĢtürülen, farklı boyutların maddelerinden oluĢmuĢ katmanlar
dizisi yer alır. Daha sonra bu form geliĢerek, astrolojideki adıyla bir gezegen meydana getirir.
Ancak dikkat etmeniz gereken nokta, bir gezegen en son aĢamada yedi boyut maddesi
içerirken, o gezegende yer alan 'Gezegensel Varlık', sadece üzerinde geliĢtiği boyutun
kuvvetlerinden oluĢmuĢtur.
Örneğin, beĢinci boyutun Gezegensel Varlığı bir soyut zihinken,dünyanın Gezegensel Varlığı,
onun eterik dublesidir.

Böylece, üç temel kümenin çeper yönündeki ark üzerinde geçirdiği evrimi ve herbirinin bir
boyuttan diğerine yeni bir faktörü nasıl taĢıdığını
gördük.

Ġlk küme (AteĢin Lordları), merkezi tezahür noktasına, tüm boyutları dıĢtan içe doğru ve sonra
zıt yönde dolaĢıp evrimini tamamlamadan önce dönmez.

Ġkinci küme (Formun Lordları) ise her boyuttaki deneyiminden sonramerkeze döner. Örneğin,
çepere doğru ilk yolcuğunda iki küre boyunca,
ikinci çıkıĢında üçüncü küreye kadar,v.s., ilerler ve her seferinde merkeze geri döner.

Ġkinci küme, ilk kümenin yolunu takip ederken, geliĢimini onun evrimine senkronize eder. Ġlk
küme yeni bir faktör kazanır kazanmaz, Logos bu faktörü özümser ve öznel bir safhaya
çekilir. Daha önce söylendiği gibi, bu safha süresince, evren kendi haline bırakılmıĢtır.

Bu safhada ilk küme, bulunduğu kürede sterotip reaksiyonlar sergilemeye baĢlar. Bu küredeki
organizasyonun tesiriyle, bir önceki küredeki ikinci küme katmanlarını kaybeder ve merkezi
tezahür noktasına geri döner.

Benzer Ģekilde üçüncü kümenin geliĢimi de diğerleriyle senkronize bir nitelik sergiler; çünkü
bu küme, bir gezegene ilerleyebilmek için, ikinci kümenin orayı terketmesini beklemek
durumundadır.

BaĢlangıçta yapılacak çok Ģey olduğundan, ilk kümenin evrimi diğerlerinden daha yavaĢtır.
Ġkinci küme ise, sürekli boyutlardan madde toplayıp katmanlar oluĢturmak, onları terkedip
tekrar meydana getirmek konumunda olduğu için evrim aĢamalarında epeyi zaman harcar. Bu
nedenle,birinci kümenin yavaĢ evrimiyle kolayca senkronize olabilir. Ancak üçüncü küme
için iĢin çoğu önceden tamamlandığı için, bu kümenin Kıvılcımları diğerlerini beklerken,
deneyimlerini değerlendirmek imkanı bulur ve kendilerini incelerler.

Ġncelemek farklılığa, farklılık ise kiĢiliğin geliĢmesine yol açar.

16.

ATEŞİN, FORMUN VE ZİHNİN LORDLARININ


TESİRLERİ
AteĢin Lordları'nın yedinci küreye kadar olan evrimlerini gördükten sonra, Ģimdi de merkeze
dönüĢ süreçlerini inceleyeceğiz.

AteĢin Lordları, kürelerin çatısını teĢkil eden ve sonunda Gezegensel Varlıklar biçiminde
geliĢen manyetik kuvvet sistemlerini oluĢturduktan sonra, dönüĢ yolculuklarında aynı küreler
boyunca hareket ederler. Ancak bu sefer, boyutların maddesinden kendilerine form yaratmak
yerine, formu hazır bulurlar. Ayrıca boyutların, halen evrimlerini sürdüren kendilerinden
sonraki Ġlahi Kıvılcım kümeleri tarafından mesken tutulduğunu görürler.

Öyle ki, örneğin altıncı kürede iki farklı türde yaĢam aynı anda varolur: çeper yönündeki ark
üzerindeki ikinci küme ve dönüĢ arkı üzerindeki ilk küme.

Bu kürede önceden mevcut olan grup zihnine dahil olan birinci küme nesnel bilinçlilik
kazanır. Bu grup zihninin geliĢmesine yol açan ikinci küme ise, sadece öznel bilinçliliğe
sahiptir. Bu nedenle bu kümenin Kıvılcımları, kendileriyle aynı küreyi paylaĢan ilk kümenin
elemanlarından habersizdirler.

Bu arada ilk küme, ikinci kümedeki Kıvılcımlarda o boyutun maddesini içeren katmanların,
kendi tohum atomlarıyla aynı vibrasyonda titreĢmesine yol açan bir tesir ortaya koyar. Bu ise,
periyodik bir ritmin, bir vibrasyon oluĢturmasıyla ilgili alıĢılmıĢ fenomenin bir örneğini teĢkil
eder.

Ġkinci küme, birinci kümeyle aynı ritimde titreĢmeye baĢladığında, doğrudan olmasa bile, en
dıĢtaki katman üzerinde ilk kümenin meydana getirdiği değiĢimleri algılama yoluyla, ilk
kümenin farkına varır. Ancak bu durum, evrim periyodunun sonuna doğru ortaya çıkar. Bu
noktada her iki küme de o gezegeni terkeder. Ġkinci küme yedinci küreye ilerler; ilki ise
beĢinci küreye döner.

Birinci küme, geçtiği kürelerde mevcut diğer 'ziyaretçiler' üzerine tesir uygulamayı
sürdürürken, evrimine de devam eder. Bu kümedeki Kıvılcımlar, çepere doğru olan
yolculuklarında her boyuttan topladıkları maddelerle oluĢturdukları katmanları korurlar. Her
katman, kümenin dönüĢ yolculuğu sırasında uğradığı ilgili boyutun maddesine reaksiyon
verme kapasitesine sahiptir. Etki ve tepki potansiyelini içeren bu katmanlar, tezahür ve
algılama araçları olarak fonksiyon görürler.

Böylece belli bir Kıvılcım, her boyutun maddesi üzerine etki etme ve onatepki verme
özelliğine sahiptir. Bu Kıvılcım, üzerinde bulunduğu boyuttaki yerkürenin çekim alanında
evrimini sürdürdüğü halde, aktivitesini bir Ģekilde bu tesir küresinin ötesine yayabilir. Bu
noktanın önemi ileride anlaĢılacaktır.

Ġlk kümenin Kıvılcımları, dönüĢ yolculukları sırasında her kürede rastladıkları Kıvılcımların
katmanları üzerinde tesirlerini uygularlar.Altıncı kürede ikinci kümeyle karĢılaĢtıklarında ise
beĢinci küreye dönerler. Bunun hemen akabinde üçüncü küme, altıncı küreye geçer ve
böylece iki küme birbirleriyle karĢılaĢmazlar. ĠĢte üçüncü küme bu açıdan diğerlerinden
ayrılır: Bu kümenin elemanları hiç bir zaman AteĢin Lordları ile karĢılasmaz, hiç bir zaman
kendilerinden daha ileri bir evrim aĢamasıyla karĢı karĢıya gelmezler. Sonuçta bu küme
üzerinde dominant olarak Logos imajının ve geliĢmekte olan kendi 'epigenez'inin tesirleri
görülür. ĠĢte bu nedenle 'form' veya 'kuvvet' ile kıyaslandığında, 'zihin' çok daha fazla
özgürlüğe sahiptir.

Görüleceği üzere, AteĢin Lordları ile belli bir boyutta karĢılaĢan üçüncü küme hariç her
kümenin farklı farklı katmanları etkilenir. ĠĢte değiĢik 'YaĢam Dalgaları'nın taĢıdıkları
unsurların organizasyon biçimlerinde görülen farklılıkların nedeni budur. Bu nokta ile maji
uygulamaları arasında sıkı bir bağıntıdan söz edilebilir; çünkü AteĢin Lordları'nın tesirini
almıĢ olan herhangi bir eleman, 'Doğa Kuvvetleri'ne karĢı yapılan çalıĢmalarda kullanılabilir.

Benzer Ģekilde Formun Lordları da bir küre üzerinde evrimlerini sürdürürken, o kürede
mevcut diğer Kıvılcımlara tesir ederler. Ancak o kürenin maddesiyle garip ve yakın bir
bağıntı içinde olduklarından, bu Kıvılcımların katmanlarıyla geliĢtirdikleri iliĢki de garip bir
yakınlık yansıtır.

Ancak 'Zihnin Lordları' en aĢağı noktayı geçip tekrar kürelere döndüğünde, evrimsel koĢullar
çok daha karmaĢıklaĢır; çünkü artık, birbirini takip eden 'epigenez' periyodları sonunda Ġlahi
Kıvılcımların bireysel hareketlerindeki özgürlük alabildiğine geliĢmiĢ ve reaksiyonlardaki
varyasyonlar nedeniyle, karĢılaĢtıkları kümelerde sebep oldukları geliĢmeler de o ölçüde
çeĢitlilik kazanmıĢtır.

Böylece, ilk üç kümenin geliĢim sürecini birinci boyuta kadar izlemiĢ olduk. ġimdi boyutlar
boyunca dönüĢ yolculuklarını inceleyeceğiz.

Hatırlıyacağınız gibi, AteĢin Lordları Ġlahi tesirin küresine dönmeden önce bir siklusu
tamamlamıĢ olurlar.

Formun Lordları her seferinde biraz daha uzun süren yolculuklar dizisiyle evrimlerini
sürdürürler. Ġlk yolculukta altıncı boyuta kadar ilerler ve Ġlahi tesir küresine dönerler. Ġkinci
çıkıĢlarında, iki küre boyunca ilerleyerek beĢinci boyuta ulaĢırlar ve bu böylece, altıncı
yolculuklarında birinci boyuta eriĢmelerine kadar, devam eder. AnlaĢılacağı üzere, çepere
doğru yaptıkları son yolculuklarında, tüm boyutların reaksiyon kapasitelerini doğalarına
kaydetmiĢ durumdadırlar ve bu yönde kazanacakları baĢka bir Ģey yoktur. Artık sadece dönüĢ
yolculuklarının deneyimine ihtiyaçları vardır.

Zihnin Lordları'nın evrimi de AteĢin Lordları'nın geçirdiğine benziyen sürekli bir yolculuk
sürecini içerir; ancak bunlar, boyutlar boyunca ilerliyebilmek için sıralarını beklerken,
reaksiyon kapasitelerine yeni faktörler ekleme fırsatını bulurlar.

Görüleceği gibi, ilk kümenin merkeze doğru yolculuğunun baĢladığı andan itibaren her
kürede daima aynı anda iki çeĢit evrim yaĢanır.

Ġleri aĢamada süren bir evrim, diğerlerini belli açılardan derin bir Ģekilde etkiler. Bu ise
'inisiyasyon' denen sürecin prototipini teĢkil eder.

Daha önce açıklandığı üzere, Ġlahi Kıvılcımlar her boyutta yeni bir reaksiyon modu edinirler.
Boyutu tam olarak tanırlarken, aynı zamanda o boyutun koĢullarıyla sınırlandırılırlar. DönüĢ
arkı boyunca artık boyutlara nüfuz etmek çabası içinde değildirler. Aksine, boyutlardan
uzaklaĢmak, daha önce kazandıkları reaksiyon kapasitesini korurken, kendilerini sınırlayan
koĢullardan özgür olmak arzusunu taĢırlar.

Ancak bir kümenin belli bir boyuttan tamamen özgür olabilmesi için, o kümenin grup
ruhunun boyuttaki tüm reaksiyonları mükemmel bir Ģekilde sentezlemiĢ olması gerekir.
Böylesi bir sentez içinde reaksiyonlar, karĢılıklı dengeleme sonucunda otomatik bir nitelik
kazanır ve artık bireysel ayarlamalara gerek kalmaz. Böylece edinilen alıĢkanlık hali,
Kıvılcımları bilinçaltına iter. Bilinçlilikleri daha yüksek bir boyutun reaksiyonlarına
yönlendirilmiĢ olan Kıvılcımlar, bu üst boyutun doğasına göre hareket etmeye baĢlarlar.
Bunun sonucu olarak alt boyutun atomları, artık o boyutta yerleĢik olarak kalamaz ve
dağılırlar. ĠĢte AteĢin Lordları'nın boyutlardan uzaklaĢması böyle cereyan eder.

Formun Lordları daha farklı bir evrim Ģekli uygularlar. Edindikleri her deneyimi Logos
Bilinçliliğine aktarır ve kendilerini ileriye fırlatan impuls niteliği taĢıyan Logos imajının karĢı
tesirini beklerler. En son boyuta da ulaĢıp altıncı defa merkeze döndüklerinde ise, Logos
bilinçliliğine son mesajlarını vermiĢ olurlar.

Yedinci yolculukları artık onlar için bir tekrar niteliğindedir ve Logos bilinçliliğine yeni bir
Ģey eklemeyecektir. Ancak, her boyutun tezahür evreninde yer alan formasyon kuvvetlerine
katkıda bulunmayı görev edindikleri için yolculuklarını sürdürürler. Reaksiyonları temelde
formları sterotipleĢtirmeye yöneliktir ve her kürenin Gezegensel Varlığının bedenini teĢkil
eden atomlar üzerinde derinlemesine tesir uygularlar.

AteĢin Lordları, bulundukları kürede geliĢmekte olan 'YaĢam Kıviıcımları'nı etkilerler.


Formun Lordları ise bunlara dokunmaz, doğrudan küreye tesir ederler. Eğer durum böyle
olmasaydı, formun sterotipleĢtirilmesi süreci, Ġlahi Kıvılcımların evrimine engel olurdu.
Mevcut durumda ise, Gezegensel Varlıkların elemanlarına uygulanan formsal sterotipleĢme
sonucunda, bir çekim merkezinin etrafında maddenin toplanmasından ibaret son derece basit
bir yapiya sahip olan küresel bir tezahür birimi ortaya çıkar.

Zihnin Lordları ise herhangi bir boyuttaki kümeler üzerinde dominant tesir kaynağını teĢkil
ederler. Bireysellik niteliği geliĢtirdikleri için, sadece grup zihnine tesir etmekle kalmayıp, tek
tek Kıvılcımlar üzerinde etkili olabilirler.

17.

İNİSİYATÖR OLARAK ZİHNİN LORDLARI


Kendilerinden daha yavaĢ bir ritme sahip olan nesneleri, kendi vibrasyonları ile uyumlu kılma
eğilimi, tüm titreĢimsel nesnelerin belirgin özelliğidir. Bu aktivitelerinde tek sınırlayıcı faktör
ise sahip oldukları titreĢimsel kapasiteleridir.

AteĢin Lordları'nın vibrasyonel aktiviteleri geliĢtirme potansiyelleri, sahip oldukları toplam


grup reaksiyonu ile sınırlıdır. Zihnin Lordları söz konusu olduğunda ise, bazı özel reaksiyon
kapasitelerine sahip olan Kıvılcımlar, bireysel olarak titreĢimsel aktiviteler içine girebilirler.
Böylece geliĢen Kıvılcımlar, bir parçasını oluĢturdukları 'YaĢam Kümesi' üzerinde inisiyatör
olarak derin bir tesir uygularlar.

Evrimin çeper yönündeki arkı üzerinde inisiyasyon, dönüĢ yönündeki kümedeki yaĢamla
temas sonucunda ortaya çıkar. Ġnisiyatör (*Ġnisiyatör: BaĢlatan), çeper yönündeki evrim arkını
keserek, sempatik (uyumlu) indüksiyon yoluyla belli reaksiyon kapasitelerine yol açar. DönüĢ
arkı üzerindeki inisiyasyon ise daha farklı bir süreç içerir. Bu konuyu yeri geldiğinde
inceleyeceğiz.

Çeper arkı üzerinde yer alan inisiyatörlerin fonksiyonu, kümelerinin yeni boyutun koĢullarına
daha hızlı bir Ģekilde adapte olmalarınıı sağlama yönündedir; çünkü bu koĢulların doğası
hakkında belli bir nosyona sahiptirler.

ġimdi, Ġlahi tesir küresine bir kere daha dönen ilk kümeyi çevreleyen koĢulları araĢtıralım. Bu
küme Kıvılcımlardan oluĢan bir bulut nesrettikten sonra, manyetik, çizgisel, merkezcil,
merkezkaç ve vorteks kuvvetlerinin organize bir topluluğu halinde ve bir kütlesel
momentumla merkeze döner.

Bu noktada Logos, tesir açısından kendininkine yakın olan bir organizasyonla karĢı
karĢıyadır. Bu nedenle Logos'un kendi evrenine uygulayacağı tüm tesirler, ilk kümenin
organize reaksiyonu ile karĢılaĢır. Ancak Logos, kendi yarattığı bir unsura karĢı zıt bir
aktiviteye giriĢmez. Bunun yerine, tesiri altında olduğu Kozmoz ile, Ģimdi kendi evreninde
koĢullayıcı bir etki kaynağı olan organizasyon arasında sentezleyici bir rol üstlenir.

Bu organizasyonun algılanması, Logos bilinçliliğinde paralel bir yansıma yaratır ve böylece


Büyük Varlık, kendi evreninin etkisiyle koĢullanmıĢ olur. Bunun sonucu olarak tüm Kozmik
tesirler, evrene iletilmeden önce bu koĢullamanın etkisi altında değiĢime uğrarlar.

ġimdi Logos, evrimleĢmiĢ kümenin boyutlardaki deneyimleri sonucunda edindiği reaksiyon


kapasitelerini aynen kazanmıĢtır. Bu nedenle Büyük Varlık ve tezahürü, senkronize bir
Ģekilde titreĢirler ve birlik içindedirler. Belli bir dengeleyici etki/tepki periyodundan sonra ise
bir ritim geliĢtirirler. Logos titreĢimleri kümenin 'Grup Ruh'una yansır. 'Grup Ruh'u ise Büyük
Varlığın bilinçliliğine katılır.BireyselleĢmiĢ Kıvılcımlar bu özelliklerini korurlar. Ancak 'Grup
Ruh' ları artık ayrı bir varoluĢ göstermez; çünkü Büyük Varlığın ve dolayısıyla da Logos'un
bilinçliliğiyle birleĢmistir. Öyle ki, bu noktada kümenin '\stün Ruh'u, Logos'un kendisidir. ĠĢte
'Grup Ruh'u aracılığıyla evrimsel deneyimlerin Logos bilinçliliğine aktarılması, bir 'YaĢam
Kümesi'nin amacını teĢkil eder. ġimdi Ģu soru sorulabilir: 'Kıvılcımlar nereye giderler?

AteĢin Lordları tezahür evreninden tamamen uzaklaĢmayı seçer, bu nedenle tezahür


boyutlarında yer almazlar. Bunun yerine, tezahür edenle etmeyen arasında dengeleyici etki ve
tepkileri sağlamak üzere, merkezi tesir noktasında kalırlar.

Ancak bazıları belli atomlarla temasa geçerler ve bu atomlar, Kozmoz içinde bir gezgin
atomun yaĢamını deneyimlemek üzere Logos tesir kümesinin dıĢına çıkarlar. Diğerleri ise
evrende koĢullayıcı tesirler olarak ve Logos Zihniyle birlik içinde kalır, Logos Ġradesine sahip
olurlar. Evrimleri süresince yarattıkları formlar, evrenin çatısını teĢkil eder ve sterotip bir
nitelik taĢırlar. Logos, geliĢmekte olan evrenin koordinasyonsuz kuvvetlerine karĢı
dengeleyici aktiviteler geliĢtirmek istediğinde, tezahürün bağlarından özgür olan AteĢin
Lordları'nı görevlendirir. AteĢin Lordları temel doğa kuvvetleriyle ilgilidirler. 'AteĢin alevleri,
O'nun yardımcı Ruhlarıydı.'

Formun Lordları da evrimlerini tamamladıktan sonra benzer değiĢimleri geçirirler. Logos


geliĢmiĢ bir kümeden yeni bir nosyon algıladığında, bunu evrim süreci devam eden bir küme
üzerine yansıtmak ister ve bu iĢ için de görev baĢına Formun Lordları çağrılır.

Benzer Ģekilde Zihnin Lordları da dönüĢlerinde Ġlahi bilince katılırlar ve Logos ile evreni
arasında bir vasat teĢkil ederler.

Hatırlatmak gerekirse, Zihnin Lordları bireyselleĢtikleri için elemanlarla tek tek ilgilenirken,
Formun Lordları ise Grup Ruhları üzerinde yoğunlaĢırlar.

Zihnin Lordları incelediğimiz evrim aĢamasında inisiyatör pozisyonundadırlar. Bu


Kıvılcımlar tezahürün tüm boyutları boyunca hareket edip reaksiyonlar geliĢtirir, epigenez
mekanizmasının evrimde düzensizlik oluĢturduğu durumlarda dengeleyici kuvvetler
aracılığıyla ayarlamalara giriĢirler.
Zihnin Lordları, iĢlev gördükleri boyutun sakinleri için algı dıĢı kalan kuvvet merkezleri
konumundadırlar. Ancak o boyutun bir elemanının yardımıyla, çeĢitli yapıları meydana
getirebilecek çekirdekler oluĢturmak üzere boyut maddesini ayrıĢtırabilirler. Böylece 'Bakire
Doğum' kavramı ortaya çıkar. 'Kurtarıcı' olarak bilinenlerin, genelde iste bu tür bir
agamogenesis (eĢeysiz üreme) yoluyla doğmuĢ oldukları kabul edilir. Bunlar kendi yaĢam
impulslarını taĢırlar ve tezahürleri için gerekli olan tek Ģey, maddenin katılımıdır.

Bu bölümde bir tezahür evreninin geliĢimini, asal kümelerdeki Ġlahi Kıvılcımların Logos'a
döndükten sonra birliğe ulaĢmaları ve Logos ile evreni arasında vasat oluĢturmaları noktasına
kadar inceledik.

Hatırlıyacağınız gibi Logos'un üç temel niteliği mevcuttur. Asal kümelerin her biri bu
niteliklerden birine tekabül eden impulsla tezahür ortamına projekte edilmiĢtir. Bu nedenle
her küme, evrende belli bir niteliğin temsilcisi olarak kabul edilir. Bu üç asal tezahür Ģekli
diğerlerinden farklı bir skalada yer alır.

Asal kümelerin herbiri Logos'la birliğe ulaĢtıktan sonra, evrim süreci içinde 'dengeleyici' veya
'denkleyici' rolünü üstlenirler; çünkü epigenezle beraber Logos dogasıyla uyum içinde
olmayan geliĢmelerin ortaya çıkması riski de belirir. Ayrıca bu geliĢmiĢ kümeler, evrimlerinin
semeresini çeper yönünde geliĢmekte olan Kıvılcımlara aktararak, evrende zaten
sterotipleĢmiĢ olan reaksiyonların gereksiz yere yeniden öğrenilmesi çabasını gereksiz
kılarlar.

Bundan sonra geliĢen YaĢam Kümeleri, hem Logos'un, hem de O'nun 'Yönetici Sınıfı'nın
tesirlerine maruz kalırlar. Kozmoz'un halkalarının ilettiği üç temel özelliğin yanısıra, Logos
oniki Kozmik IĢının etkilerine de açıktır. Sonraki kümelerin evrimlerinde bu IĢınların tesiri
karakteristik olarak gözlenir. Zodyaksal etkilerle Kozmik impulslar Logos tarafından
özümsendiğinde, kümelerde bunun sonucu olarak geliĢen Grup Ruhlarına 'IĢın Örnekleri*' adı
verilir.

Böylece, tüm takip eden evrimsel süreçleri koĢullayıcı nitelikleriyle, Logos ve onun Yönetici
Sınıfı'nın evrimini kısaca incelemiĢ olduk.

* Orijinal özel baskıda geçen 'Yıldız Logosları' yerine, burada 'IĢın örnekleri' tanımını
kullanmak daha uygun bulunmuĢtur.

17.

İNSANIN EVRİMİNDE ROL ALAN TESİRLER


ġimdi, insanın evrim sürecini etkileyen tesirleri incelemeye baĢlıyoruz.

LOGOS'SAL TESİRLER:

1. Logos üzerinde etken olan Kozmik tesirler: Halkalar, Zodyak ile temsil edilen IĢınlar
ve diğer Büyük Varlıklar.
2. Tezahür evreninin evrimine iliĢkin reaksiyonların Logos Bilinçliliğinde yarattığı
değiĢiklikler.

TEZAHÜR EVRENİNİN TESİRLERİ:

1. Boyut koĢulları.
2. 'IĢın Örnekleri'nin tesirleri.
3. Gezegensel Varlıkların tesirleri.
4. Aynı gezegende geliĢen diğer evrimlerin tesirleri.

TEZAHÜR EVRENİNİN FAKTÖRLERİ:

Bu faktörler gerekli durumlarda iĢlevsellik kazanan sterotip reaksiyonlardır. Bunlar bir evrim
aĢamasında geliĢtirilip sonraki evrimlere miras bırakılan içsel kapasitelerdir. Sayıları çok fazla
olan bu faktörlerden en önemlilerini Ģöyle sıralayabiliriz:

1. Etki ve tepki kanunu-eĢit ve zıt.


2. Kuvvetlerin niteliği kanunu (veya kutupluluk).
3. ÇarpıĢma kanunu (veya hareketin bir boyuttan diğerine aktarımı).
4. Merkezin çekimi kanunu.
5. Uzayın çekimi kanunu.
6. Sınırlılık kanunu.
7. 'Yedi Ölüm' kanunu.

Yukarıda belli baĢlı bir kaç tanesi verilen faktörlerin tesirleri altında evrim süreci devam eder.

GeliĢmekte olan bir evrim safhasında dominant olan Logos' sal tesir, ortaya çıkan yaĢamın
veya vasatın biçimini belirler.

KOZMİK TESİRLER:

KiĢiliği etkileyen gezegensel tesirleri tasvir eden astrolojik kavramlara yabancı değilsinizdir.
Buradaki çalıĢmada ise kiĢiselliği etkileyen Kozmik tesirleri inceleyeceğiz; ki bu tesirler,
Gezegenler Astrolojisi'nden farklı bir alan olan Yıldızlar Astrolojisi'nin içeriğini oluĢtururlar.

Evren Logos bilinçliliğinin belirleyici tesirleri altında geliĢir. Logos bilinçliliği ise Kozmik
dalgaların tesirlerine açıktır. Bu nedenle evren, dolaylı da olsa, Kozmik dalgaların
hareketlerinden etkilenir.

Kozmik dalgalar, Halkaların pozitif ve negatif safhalarının tesirleri altında meydana gelirler.
Bu safhalar Kozmoz'un tümünü etkilerler. Bunun sonucu olarak oniki Kozmik IĢın ve yedi
Kozmik Boyut, pozitif ve negatif niteliklerin etken olarak gözlendiği birbirini takip ettiği
devreler içinde fonksiyon görürler. Pozitif safha dominant olduğunda aktif kuvvetler ('apeks')
merkezde, negatif safhada ise çeperde yer alırlar.

O halde, pozitif safhada önce merkeze, sonra çepere doğru, negatif safhada ise önce çepere,
sonra merkeze doğru bir akım söz konusudur. Bir IĢının tesiri, o IĢının Halkaların pozitif
safhasında mı, yoksa negatif safhasında mı deneyimlendiğine bağlı olarak farklılık gösterir.
Bir Büyük Varlığın Kozmoz etrafında belli bir yörüngede döndüğü düĢünülürse, geçtigi
bölgelerdeki IĢınların ardıĢık olarak pozitif ve negatif tesirlerine maruz kalacağı anlaĢılır.
Benzer Ģekilde, bir evrende süregelen evrim de, Logos'un deneyimlediği Kozmik tesirlerin
pozitif veya negatif oluĢuna bağlı olarak değiĢime uğrar.

Bu tesirlerin değerlendirilmesi Yıldızlar Astrolojisini oluĢturur. Bu astroloji, Grup Ruhlarının


yaĢamlarını ve kaderlerini Gezegensel Varlıklarla iliĢkilendirmeye yönelik olarak, göksel
varlıkların orijinleriyle ilgilenir. Hesaplamalarda temel alınan olgu, ekinokslardaki
gerilemedir.

Ekinokslarla Kozmik IĢınların safhaları arasında bir korelasyon mevcuttur ve bir Halkaya dört
safha tekabül eder. Buna dayanarak evrimi etkileyen yıldızsal tesirleri değerlendirmek
mümkündür. Ancak Ģunu da belirtelim ki, bu tesirler insan yaĢamına doğrudan yansımazlar.
Bununla beraber, Gezegensel varlıkları ve dolayısıyla da, bir ruhun reaksiyon gösterdiği
zihinsel ve karmik atmosferi etkilerler. Gezegensel Varlıklar, herhangi bir yaĢam kümesinin
grup ruhu kendi kürelerinden geçerken belli bir değiĢime uğrarlar. Sonuçta, Logos'sal tesirler
sabit olduğu halde, bu tesirlerin aktarımı sırasında bazı modifikasyonlar ortaya çıkabilir.

Eski zamanların astrolojisi temelde doğru olduğu halde, bugün için pek geçerli olmayabilir.
Evrimsel geliĢmelerin de hesaba katıılması gerekir. Örneğin, ilkel zamanlarda savaĢa veya
kan dökümüne yorulan bir gösterge, Ģimdi fikirlerin bir çatıĢması olarak yorumlanabilir.

Yıldızlar Astrolojisinde bir kiĢinin horoskopunu çıkarmadan önce, kiĢinin bağlı olduğu ırk
gözönüne alınır. Grup zihinleri ve grup ruhları Yıldızlar Astrolojisi ile, bireyler ise
Gezegenler artı Yıldızlar Astrolojisi ile değerlendirilir. Önce ekinoks pozisyonları belirlenir
ve buradan Halkasal tesirler hesaplanır. KiĢinin 'Göksel Evi'nin pozitif veya negatif
safhalardan hangisinde olduğunu tespit ettikten sonra, Logos'un hangi yönünün iĢlevsel
olduğunu tespit etmek mümkün olur.

Parçalara bölme veya parçaları biraraya getirme fonksiyonları Kozmik Halkalar tarafından
belirlenir. Yapım ve yıkımın formu ise Kozmik IĢınlara bağlıdır. Bunlar asal koĢulları tespit
ederler ve sık sık en dikkatli hesapları bile altüst edebilirler.

Kozmoz'un düzenli ve hesaplanabilen tesirlerinin yanısıra, Büyük Varlıkların boyutlar


boyunca hareketlerinin neden olduğu düzensiz tesirler de mevcuttur.

Bu tesirlerin güvenilir bir Ģekilde değerlendirilmesini garanti edecek hiç bir yöntem yoktur.
Sadece tesirlerin kometlerin (kuyruklu yıldızlar) geçiĢi ile iliĢkili olduğu söylenebilir. Bazı
kometler tarafınızdan tespit edilmiĢ ve yörüngeleri hesaplanmıĢtır. Pek çoğu ise bilginiz
dıĢındadır. Kometler, diğer göksel varlıklarda sebep oldukları değiĢimlerle yaklaĢtıklarına dair
size gerekli uyarıyı gönderirler.

Komet astrolojisi, üzerinde çok az çalıĢılmıĢ bir daldır ve ilgi gösterildiği taktirde çok faydalı
sonuçlar sunabilir. Bir Kometin stereoskopik kayıdının değerlendirilmesiyle kimyasal
kompozisyonunu tespit etmek mümkündür. Ġçerdiği elementlerin (bilhassa metallerin) oranı,
yapısı hakkında önemli ipuçları verir. Bu bilgilerle belli olaylar arasındaki iliĢkilerin
saptanması, 'Bilgi Agacı'nın temelini teĢkil eden 'iyi/kötü' problemine bir anahtar oluĢturur.

Devredeki kuvvetlerin hangi niteliklerinin ön planda olduğunu anlamak önemlidir. Çünkü bu


kuvvetlerin etkisiyle negatif safhada olması beklenen bir olgu, umulmadık bir Ģekilde pozitife
dönebilir.
Yıldızlar Astrolojisiyle ilgili hesaplamalarda, Büyük Varlıkların düzensiz değiĢimleri de
gözönünde tutularak, ekinokslar temel alınır.

Kometler, süptil boyutlar üzerindeki Varlıkların tesiriyle ortaya çıkan elektriksel etkinin
biraraya getirdiği atomlar topluluğudur. Bu Varlıklar, kompozisyonlarında yedinci boyut
maddesi içermeyen Kozmik oluĢumlardır ve bu nedenle bir GüneĢ sisteminin evriminde
oluĢan ilk boyutta fiziksel olarak algılanabilecek bir evren yaratamazlar.

Kometler geliĢebilecek bir grup ruhu meydana getirmezler. Bunlar 'Yıldızsal Aptallar'dır.
'Yapay Elementaller'(* Elemental: Tabiat ruhu) ruhlarını oluĢturur ve çogu Kozmik göpçü
olarak iĢlev görürler. Epigenezin sürekli yanlıĢ uygulanması sonucu, kendilerine ulaĢabilen
evrimsel birimleri değerlendiremiyerek kendilerini yıkıma mahkum ederler. Komet, bu
birimleri yörüngesine alarak, reaksiyon gösterebilecekleri hiç bir tesirin bulunmadığı
Kozmoz'un en dıĢ sınırlarına taĢır.

Bu olgu 'Bilinmeyen Ölüm' olarak tanımlanır. Bu birimler tamamen yok olurlar. Onlar için
reenkarnasyon veya yeni bir baĢlangıç söz konusu değildir. Karmaları ayrıĢmıĢ ve grup
ruhuyla iliĢkisi kalmamıĢtır. Bunlar için, gezegenlerini bir Kometle takas etmeyi tercih
ettikleri söylenir.

Hızlı hareketi ve uzaklara gitmeyi seçmiĢlerdir. Ancak hızları ve katettikleri mesafe,


içerdikleri kohezyon kuvvetlerinin karĢılayamayacağı dereceye ulaĢır. Boyunduğuna
girdikleri Komet güneĢ sistemindeki küresine döndüğünde, artık bu birimler yanında değildir.

GüneĢ sisteminin Logos'undan kaynaklanan evrimler, Kosmos Halkalarının tesirleriyle belli


ölçüde senkronize olurlar. Pozitif Kozmik tesirler altındayken, Kozmoz yeni bir kümeyi
yolculuğuna baĢlatan uyarıyı gönderir. Ancak bu yolculuğun süresi ve hızı artık hiç bir Ģeyle
senkronize olmaz; çünkü çok fazla zıt tesirler mevcuttur. Bu küme 'Nadir'den (Nadir: En asağı
nokta)Kozmik dalgalar değiĢirken geçmek durumundadır. Çeper yönündeki ark üzerinde bir
veya daha fazla Kozmik safhanın tesiri altında kalabilir.

Bir safhanın değiĢimi daima evrimsel bir krize neden olur. Ancak bir evrim, geliĢme
kapasitesinin limitine yaklaĢırken, bir Kozmik dalganın
dönüĢümü gerçekleĢene kadar 'ölü' bölge üzerinde kalmayı istemez. Bunun yerine epigenez
uygulayarak oyalanır.

'Nadir'den elveriĢli olmayan koĢullar altında geçmeyi deneyen ve baĢarılı olamayan varlıklar,
daha sonra gelen Kozmik dalgayla beraber orijinal hat üzerinde geri döner ve 'Ģeytanlar'ı ve
'ifritler'i oluĢtururlar. ĠĢte bu evrim türü 'Sol Yol Evrimi' olarak tanımlanır.'Sol Yol Evrimi' iki
Ģekilde olabilir: 'Nadir'i geçtikten sonra arkın sağdan sola istemli olarak kesilmesiyle veya
'Nadir'i geçmeden önce geriye dönülmesiyle.

Buradan anlaĢılacağı üzere, insanlığın spiritüel yönlendirilmesiyle ilgili çalıĢmaların verimli


olabilmesi için Kozmik dalgaların anlaĢılmasi çok önemlidir.

Ondokuzuncu yüzyıldaki çalıĢmalar, spiritüel geliĢme açısından yararlı bir zemin


oluĢturmuĢtur. Yirminci yüzyılın ilk çeyreği ise bir gerileme dönemi olarak kabul edilebilir.

19.
LOGOS'LA TEZAHÜR EVRENİNİN İLİŞKİSİ
ġimdiye kadar iĢlenen bölümlerden anlaĢılacağı üzere, Logos Kozmoz'a bilinçaltıyla, evrene
ise bilinciyle bağlıdır. Yine hatırlıyacağınız gibi, Logos pozitif ve negatif Kozmik safhalardan
etkilenir. Negatif tesir altında, bilinçliliği öznelliğe yönelir ve Kozmik tesirler dominant
nitelik kazanır. Bu süreç zarfında Logos tesirleri, tezahür evreninden büyük ölçüde geri çekilir
ve evren, evrimi süresince ortaya çıkan kuvvetlerin kontroluna bırakılır.

Bu periyodlar, 'Tanrı'nın Gündüzleri ve Geceleri' olarak adlandırılır. Ancak bu gecelerin ve


gündüzlerin de dereceleri vardır.

Logos'a göre bir evrim safhasının, insan için bir enkarnasyonla aynı anlama geldiği
düĢünülürse, Logos'un evreniyle olan iliĢkisi daha iyi anlaĢılabilir.

EvrimleĢmek üzere bir yaĢam kümesinin gönderilmesi ve geri dönmesiyle Logos


bilinçliliğinin kazandığı deneyimlerle, bir insan 'KiĢisel'liğinin bir 'KiĢilik' olarak enkarne
olmasıyla edinilen deneyimler benzer nitelik taĢırlar.

Logos'un kendisi Ġlahi Kıvılcıma, Grup Ruhu bazında Evren KiĢiselliğe, evrimleĢen küme ise
KiĢiliğe tekabül eder.

Bu paralellikleri dikkate alarak, Logos'u insanı inceleyerek, insanı da Logos'un ıĢığında


yorumlamak mümkündür.

Bir evrenin formasyonu, geliĢmesi ve gerilemesi, Logos'un evrimsel siklusuna tekabül eder.
Logos, evrimleĢen yaĢam dalgaları veya kümelerin teĢkil ettiği bir dizi enkarnasyon impulsu
ile geliĢir.

Her yeni evrim dalgası, evrenin 'form' niteliğine daha derinden nüfuz eder; organizasyona
daha kompleks bir yapı kazandırır. Evren açısından ideal bir durum olan kuvvetlerin
mükemmel dengesinin kurulması yolunda onu bir adım daha ilerletir. Bir tezahür evreni, bir
bütün olarak reaksiyon vermeye baĢladığında, öznel bilinçliliğini tamamen kazanır ve bundan
sonra nesnel bilinçlilik geliĢtirmesi de mümkün olur. Böylece evren, Logos'un farkındalığına
varır ve Logos' la evren arasında karĢılıklı bilinçlilik kurulmuĢ olur.

Öznel bilinçlilik taĢıyan Logos'un nesnel bilinçlilik geliĢtirebilmesi için bir nesneye
gereksinim vardır. Bu yüzden Logos önce kendi hakkında geliĢtirdiği nosyonu projekte eder;
sonra bu imajın bilincine varır.

Daha sonra evrimin birbirini takip eden safhaları boyunca bu nosyon da öznel bilinçlilik
kazanır. Logos bu değiĢimlerin farkına varır ve onların bilgisiyle kendisi de değiĢime uğrar.

Sonuçta öznel bilinçliliğini tümüyle kazanmıĢ olan evren, nesnel bilinçliliğe de sahip olur ve
Logos'un farkındalığına varır. Logos bilinçliliği evrensel bilinçlilikle paralel geliĢtiği için, bu
iki bilinçlilik birbirine benzer. Aradaki tek fark, Logos bilinçliliğinin temelinde Kozmik
koĢulların, evrensel bilinçlilikte ise arzsal koĢulların yatmasıdır.

Kozmik kuvvetler, çekim güçleriyle arzsal kuvvetlerin kohezyonunu yener ve Logos, evrensel
bilinçliliği tamamen masseder.
Tezahür evreninin atomlarını birarada tutan tüm bu organize reaksiyon sistemleri, tezahür
evreninin boyutlarından çekilip Kozmik bir varoluĢ hali kazanırlar. Evreni oluĢturan atomlar
ise, daha üstün bir güç tarafından koordine edilmemiĢ teğetsel hareketleri sürdürdükleri ilk
konumlarına dönerler. Bu olgu, 'Eski Gece' veya 'Asırların Gecesi' olarak ifadelendirilen
'Küçük Kaos' halidir.

AnlaĢılacağı gibi evrimin amacı, Logos bilinçliliğiyle birleĢebilecek nitelikte bir bilinçliliğin
geliĢtirilmesi ve yansıtılmıĢ veya projekte edilmiĢ bir varoluĢ safhasından, gerçek, aslı veya
yalnızca akıl ile idrak edilebilen Kozmik bir varoluĢ haline geçmektir. Bu ise ancak tezahür
evreninin tümünde mükemmel bir sentezin oluĢmasına bağlıdır. Bu süreç, 'Pralaya' veya
'Tanrı'nın Gecesi' olarak bilinir.

Daha küçük bir 'gece' ise, her evrim safhasının sonunda, evrimsel sürecin ürünleri olarak
kendisine sunulan kavramları değerlendirmek üzere Logos meditasyona çekildiğinde ortaya
çıkar.

Meditasyon aĢamasında Logos bilinçliliğindeki meydana gelen değiĢimler, sonraki her Ġlahi
Kıvılcım kümesine yansır ve daha önce açıklandığı gibi bu kümeler, evrimlerine hazır bir
reaksiyon kapasitesi ile baĢlarlar.

Belli tiplerde formların oluĢması için kullanılan boyut maddeleri, formlar ayrıĢtıktan sonra da
reaksiyon kapasitelerini korurlar. Bu nedenle sürecin her tekrarlanıĢında, daha büyük bir
istekle benzer formları oluĢturmak üzere bir araya gelirler. Bu durum, formları bir arada tutan
organize kuvvetlerin geliĢmesine kadar devam eder.

Takip eden yaĢam dalgaları ise bu formları aynen kabullenmek zorunda kalır ve bu Ģekilde
koĢullandırılırlar. Burada bir gerileyiĢ söz konusudur; çünkü her yaĢam dalgası, epigenez
uygulamasının sonucu olarak bir öncekinden daha geliĢmiĢ durumdadır ve deformasyona
uğramadan önceki dalgayla aynı kalıba uyması mümkün değildir.

O halde her yasam kümesi, Kozmoz'un sade ve yalın, önceki yaĢam kümelerinin ise kompleks
nitelikteki reaksiyon kapasitelerini doğasında taĢır. Bu nedenle, temelde mükemmel
sadelikteki prensipleri içerdigi halde, reaksiyon kapasitesi açısından sonsuz bir kompleksliğe
sahiptir.

Kozmik prensipler tanımlanabilen ve sabit prensiplerdir. Her insan ruhu, kendi dogasının
temel kanunları olarak gördüğü bu prensiplere uyar.Ancak epigenezle ilgili reaksiyonların
bireysel olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Çünkü bu reaksiyonlar hem son derece
karmaĢıktırlar,
hem de değiĢim yaratabilecek olası faktörler çok fazladır.

Onların değerlendirilmesi ancak evrimlere bağlı olarak yapılabilir. Elde edilen veriler ise
ortalama değerler olarak kabul edilirler.

ĠĢte burada söz konusu olan epigenez, 'özgür irade' öğesini devreyesokar. Özgür irade ise,
geliĢmesiyle Logos'la sentezi gerçekleĢtirmesi
arasında geçen süre içinde, tezahür evreninde 'pozitif kötülük' olarak nitelendirilen kavrama
yol açar.
20.

TEZAHÜR EVRENİNİN TESİRLERİ


ġimdiye kadar olan açıklamalarda evrendıĢı tesirler üzerinde duruldu. Bu bölümde ise
evreniçi tesirleri incelemeye baĢlıyoruz. Ġyice yerleĢmesi açısından evrendıĢı tesirlerin iki tip
olduğunu tekrar hatırlayalım:

Birincisi, Logos üzerinde etken olan ve Logos'un tepki verdiği Kozmik tesirler: Böylece
meydana gelen değiĢimler, tezahür evrenine Logos'sal tesirlerin varyasyonları ve safhaları
olarak yansır. Bu nedenle ilk haline sadık olmakla beraber Logos tesirleri sabit değildir. ĠĢte
bu noktada, esoterik ve eksoterik teolojiler birbirinden ayrılır. Eksoterik teoloji, Tanrı'nın
değiĢmez olduğuna inanır. Esoterik teoloji ise, Tanrı' nın kendisinin de 'kanun'a uygun bir
mutasyonla geliĢmekte olduğunu kabul eder.

Ġkinci olarak ise Logos tesirleri, Logos'un, evrenin evrimine gösterdiği reaksiyonların sonucu
olarak doğasında ortaya çıkan tezahürlere bağlı olarak değiĢime uğrar.

EvrimleĢen insanlığın maruz kaldığı tesirlerin değerlendirilmesinde, tezahür evreninde etken


olan Logos tesirlerinin gösterdiği iĢte bu iki tür değiĢim göz önüne alınmalıdır.

Bu değiĢimlerin değerlendirilmeye katılması iki Ģekilde olur:

1. Kozmik açıdan: Ekinokslar ve kometler aracılığıyla.


2. Evrimsel reaksiyon açısından: Biyolojik geçmiĢin safhalarını gösteren eğrinin
incelenmesiyle.

ġimdi insanın evrimini sürdürdüğü tezahür evreninin koĢullarını incelemeye baĢlıyoruz.

Daha önceki açıklamalardan anlaĢılacağı üzere, düzenli her etki ve tepki, evrenin eğriliği
kanununa bağlı olarak, sonunda periyodik bir nitelik kazanır. Periyodik bir reaksiyon ise
uzayda bir iz bırakır ve böylece sterotipleĢir. O halde bir tezahür evreni, herhangi bir anda
mevcut olan uzaydaki izlerin çatısıyla birarada tutulan atom ve molekül dizisidir. BaĢka bir
deyiĢle, Tekilliğin organize tezahürleri, uzaydaki izlerin soyut kalıplarını oluĢturduğu bir dizi
sterotip reaksiyondan baĢka bir Ģey değildir.

Bu sterotip reaksiyonlar büyük çeĢitlilik sergilerler ve orijinlerinin moduna göre ayırt


edilebilirler. Bunlar, AteĢin, Formun veya Zihnin Lordları tarafından, evrimsel süreç içinde
geliĢtirilmiĢ reaksiyonlardır. Bu reaksiyonların her biri, belli bir evrim sürecinde ortaya çıkan
formlarla ve aktivitelerle ilgili tezahürleri yöneten bir 'Doğa Kanunu'na tekabül eder. Böylece
aralarındaki fark belirginleĢmiĢ olur. Ancak analitik bir zihnin ayırt etmesi mümkün olmasa
da, her evrim bir öncekinin yarattıklarını değerlendirdiği için, önceki evrimin reaksiyon
tiplerini de doğasında içerir. Bu reaksiyonlar bağımsız tabakalar halinde varolurlar; ki
bunların manipülasyon metotlarının bilgisi, pratik imajının temelini oluĢturur.

Hatırlıyacağınız üzere, tezahür evreninin her safhası belli bir sıra dahilinde cereyan eder ve bu
safhalar, sonraki yaĢam dalgalarının geliĢme ortamlarını hazırlarlar. Bunun sonucu olarak
belli bir evrim safhasındaki bir yaĢam dalgası, o safhanın yaĢandığı boyutun ortamıyla
koĢullandırılmıĢ olur. Bu nedenle, evrimle ve inisiyasyonla ilgili soruların cevap bulabilmesi
için boyutların çok iyi anlaĢılması gereklidir.

Birinci ve fiziksel boyutun kanunları beĢ duyu aracılığıyla algılanabilir niteliktedir. Bu


kanunlar sizin 'Doğa Bilimi' olarak adlandırdığınız alanın kapsamına girer. Aslında varoluĢun
bir boyutunu 'doğal' kabul ederken, diğerlerini 'doğaüstü' olarak tanımlamak da epigenezin
garip sonuçlarından biri olmalı! Bilhassa cansız varlıklarsöz konusu olduğunda, bu koĢulların
çok iyi gözlemlendiği ve anlaĢıldığı söylenebilir. Ancak bilimsel düĢüncenin düĢtüğü en
büyük hata, bu kanunlar dıĢında baĢkalarının da mevcut olabileceğini göz ardı etmek
olmuĢtur. ĠĢte bu hata, bilimin son yüz yılını kısırlaĢtırmıĢtır. Eski düĢünürler, daha az bilgili,
ama daha bilge insanlardı. Bunun yanısıra bazı dinsel felsefe ekolleri de, zıt bir yaklaĢımla,
yaĢamın fiziksel planın kanunlarından bağımsız olarak evrimini sürdürebileceğini savunurlar.
Bu da bir hatadır.

Bir boyutun kuvvetleri o boyuta hakim olup, bir aĢağıdaki boyut için denetleyici
konumundadırlar. Bir üst boyutla temasa geçtiklerinde ise denetlenirler.

Örneğin, mantık kuralları zihnin krallığında egemendirler. Zihnin imajları, duygusal formları
kontrol ederlerken, aynı zamanda da spiritüel kuvvetlerin denetimi altındadırlar.

Her boyut, bağımsız veya bir devre içinde fonksiyon gösterme özelliğine sahiptir. Ancak
boyut bir devre içindeyse, yedinci boyut üzerinde arkın birleĢtirilerek akımın sağlanması
önemlidir. Aksi taktirde açık kalan ark, 'Sol Yol Hattı'na kısa devre yapabilir.

Örneğin, eğitilmiĢ bir zihin duygu bedeninin ve duygu bedeni de fizik vasatın kontrolünü
öğrenmiĢse, bir yarısı bilinçli veya negatif, diğer yarısı bilinçaltında veya pozitif iĢlev gören
bir ark söz konusudur veitici faktör daima bilinçaltıdır. Eğer bu ark yedinci boyutun Logos
imajı vasıtasıyla tamamlanmazsa, türüne göre dördüncü veya beĢinci boyut üzerinden,
bilinçten bilinçaltına kısa devre ortaya çıkar. Bunun sonucu olarak da, pozitif veya itici nitelik
taĢıyan bilinçaltı denetleyici konumuna geçer.

ġimdi, bilinçaltı geçmiĢe ait olduğundan, geçmiĢ kontrolü ele almıĢ gibi olur. Böyle bir kiĢi,
evriminin daha önceki bir safhasına döner ve melekeleri ileri bir evrim seviyesinde olduğu
halde, geri motivasyonlarla yönlendirilir.

Bu motivasyonlar ait oldukları safha açısından elveriĢli olmakla beraber, daha ileri bir
safhanın kompleks melekelerinin kontrolünde yetersiz kalırlar. Sonuçta bu kiĢi, elemanı
olduğu grup ruhunun dengesini bozarak, evrim için bir tehlike teĢkil etmeye baĢlar ve bu
nedenle, görevleri evrendeki kuvvetleri dengelemek olan geliĢmiĢ Varlıklar tarafindan bir
Ģekilde 'cezalandırılır'. GeliĢmiĢ melekeleri kendinden alınır ve sadece ilkel impulslarına
yetecek kadar meleke ile bırakılır. ĠĢte zarar verici, kötü niyetli 'idiotlar'ın bir kısmı bu Ģekilde
ortaya çıkmıĢtır.

Boyutların iyi anlaĢılabilmesi için Gezegensel Varlıklar hakkında yeterli bilgiye sahip olmak
Ģarttir. Bildiğiniz gibi, her boyutun evrimi sırasında bir Gezegensel Varlık evrimleĢmeye
baĢlar. Bir Gezegensel Varlığın 'Yüksek Ben'i, o boyut maddesinin süptil yanını teĢkil eder.

Dünyanın süptil yanı 'eterik'tir: Zeka taĢımayan formların oluĢturduğu bir boyuttur.

Her Gezegensel Varlık kendi boyutundaki yaĢamın ilk örneğini teĢkil eder ve o boyutun
dominant tesir kaynağıdır. Evrimsel dalgalar boyunca önceki boyutların maddesi Gezegensel
Varlığın etrafında toplanarak katmanları veya bedenleri oluĢturur; ancak üstteki boyutların
maddesi bu Ģekilde etkilenmez.Varlığın doğasındaki bu elementler, onun atmosferi üzerinde
etken olan yüksek boyutların tesiri altındadırlar. Atmosferde yer alan bir element, Varlığın
küresi içinde mevcut yaĢamların belirli niteliklerinden daha direkt bir Ģekilde etkilenir.

Katı fiziksel boyuta kadar önceki tüm boyutlar bir Gezegensel Varlığı beslerken, üstteki
boyutların elementleri onun KiĢiselliğini oluĢturur. Gezegensel Varlık, fonksiyon gösterdiği
boyutun Grup Ruhu olması açısından, küresinde geliĢen yaĢamlardan etkilenir ve kendi
gezegenindeki yaĢamın Grup Zihninin doğasını paylaĢır. ĠĢte bir Gezegensel Varlığın Yüksek
Ben'inin, gezegen üzerinde evrimleĢen yaĢamlara dayandığı gerçeği çok ince ve önemli bir
noktadır.

Gezegensel Varlık, kendisi için insanlığın daha büyük bir 'Ben' inĢa ettiği, çok büyük bir
'Yapay Elemental'dir.

Bir Gezegensel Varlık kendi küresi içindeki tüm evrimlerin ve aktivitelerin koĢullarını tayin
eder; ancak daha süptil konularda, kendisinden ileri evrim aĢamasındaki Varlıkların tesirleri
belirleyici nitelik taĢır.

Bu nedenle, Dünya'nın küresi dahilinde bir insanın evriminin maksimum noktasına (baĢka bir
deyiĢle, hayvansal nitelikten en üstün insanlık aĢamasına) ulaĢabilmesi için, o kiĢinin
Dünya'nın ve Dünya'nn süptil Ben'ini teĢkil eden Ay'ın kuvvetleriyle birlik içinde olması
gerekir. KiĢinin gerekli bilinçlilik seviyesine eriĢebilmesi ise ancak yüksek boyutların tesirleri
ile mümkündür.

Kozmik zamanlamaya göre, mevcut insan evriminin Dünya boyutundançekilmesi


yakınlaĢmıĢtır. Dünya evriminin geliĢmiĢ ruhları, evrimlerini Dünya ruhuyla beraber
sürdürmezler. Dünya, insan nesli için değil, elementler için bir inisiyatör konumundadır.
Dünya ve Ay, fiziksel bazda inisiyasyon uygularlar.

Gezegenlerle tekabül ettikleri boyutları Ģöyle sıralayabiliriz:

Dünya : Kati fiziksel boyut.


Ay : Eterik boyut.
Ġçgüdü ve
Mars : boyutu.
tutkuların
Venüs : Soyut duyumların boyutu.
Somut zihnin
Satürn :
boyutu.
Soyut zihnin
Merkür :
boyutu.
Somut
Jüpiter : boyutu.
spiritüalizmin

GüneĢ ise Yedinci boyut Logos'unu temsil eder.


O halde her gezegeni ait olduğu boyuta tesirlerini yayan ve o boyutu kendi vibrasyonlarına
uyumlayan bir varlık biçimi olarak düĢünmek mümkündür. Her evrim, çeper yönündeki ark
üzerinde bir boyuta uğradığında doğasına uygun belli faktörleri geliĢtirir; dönüĢ arkı üzerinde
ise kendi etken tesiri ile paralel bir uyum içinde o boyutun koĢullarına nüfuz eder. Bu nüfuz
ediĢin derinlik kazanması, ancak boyuttaki Gezegensel Varlıkla ahenkli bir iĢbirliği ile
mümkündür.

Gezegensel Varlıklar büyük ancak akılsız varlıklardır; bu nedenle herbirine bir rehber tayin
edilmiĢtir. Bu rehberler ilk evrim sürecine ait olan AteĢin Lordları arasından seçilir. 'Kürelerin
BaĢ Melekleri' ad verilen bu rehberler aracılığıyla boyutlar üzerindeki dominasyon garantiye
alınır.

'Kürelerin BaĢ Melekleri'nin de inisiyatörleri vardır. Bunlar 'Ġsimlerin sessiz harflerini' bilir ve
ait oldukları gezegenlerin evrimi ve yeniden yapılanmasıyla ilgilenirler.

'IĢın Örnekleri' Gezegensel Varlıklardan farklı olup, Kosmos'un GüneĢ Sistemi üzerine
uyguladığı Zodyaksal tesirleri temsil ederler. Bu tesirler de kendileri için 'BaĢ Melek'
rehberler tahsis edilen Yapay Elementaller olarak yapılanmıĢlardır. Ancak bu IĢınlar
boyutlardan daha yaĢlı oldukları için, çok daha geliĢmiĢ ve kiĢisellik kazanmıĢlardır. IĢın
Örnekleri, Zihnin Lordları'dırlar.

Her IĢın Örneğinin elemental niteliği, IĢınin tesiri altında ortaya çıkan evrim süreciyle
belirlenir ve IĢın Örneği bu evrimin Grup Zihni olarak tanımlanabilir.

Her evrim bir IĢın Örneği yaratır ve evrim sürecinde etken olan Kozmik tesirlerin belirli bir
niteliğini bu yolla odaklar, sterotipleĢtirir ve denetler.

Bu IĢın Örnekleri, meydana geliĢlerine yol açan Kozmik Dalga gelip geçtikten sonra da
iĢlevselliklerini sürdürürler. Bu nedenle, evrimin bir minyatür Kozmoz oluĢumu yönünde
geliĢtiği evrende, bu IĢın Örneklerinin sebep olduğu Kozmik tesirler etken olmaya devam
ederler.

Son olarak, daha önce veya daha sonra geliĢen evrimlerde ortaya çıkan diğer yaĢam
biçimlerinin tesirlerini göz önüne almak istiyoruz. Normal olarak, Ģans eseri aynı küreyi
paylaĢsalar bile, farklı bilinçlilik seviyelerine ait olan bu evrimler birbirleriyle temasa
geçemez ve aralarında bir etkileĢim meydana gelmez. Ancak bazı özel koĢullarda temas
gerçekleĢebilir; ki bu temaslar, popüler terminolojide 'medyumluk' olarak nitelendirilir.

Medyumluk iki türde olabilir:

1. Evrimsel skalada daha aĢağıda olanın algılanması;


2. Evrimsel skalada daha yukarıda olanın algılanması.

Dünya 'nadir'de bulunduğu için, bu iki tür 'görüĢ', 'Sol Yol' boyunca geriye veya 'Sağ Yol'
üzerinden ileriye bakıĢ Ģeklinde düĢünülebilir. Gözün görüĢ menzili oranında ileriyi
görebilmek mümkündür; bu ise ruhun ilerlemesine yardımcı olur; çünkü göz nereye bakarsa,
ayak o yöne döner.

Fiziksel boyut üzerindeki varlıklar, daha süptil bir boyutun evrimsel niteliklerini iyice
kavramadan önce o boyutun içeriğine nüfuz edemezler.

Fiziksel boyutun inisiyatörleri, yedinci boyutu mükemmel derecede idrak etmiĢ olan
varlıklardır. Inisiyatörler daima boyutun çapı boyunca fonksiyon gösterirler. Buna göre
yedinci, birinci üzerinde inisiyasyon uygular. Bu nedenle, Dünya üzerindeki insan, ikinci
boyutun Doğa Kuvvetlerine, üçüncü boyutun Azizlerine, dördüncü boyutun üstatlarına,
beĢinci boyutun Meleklerine, altıncı boyutun BaĢ Meleklerine veya
yedinci boyutun Mesihlerine değil, doğrudan Logos' un kendisine tapınır. Onun Ġlahi
Kıvılcımı ile yaĢamını sürdürür.

HerĢey bu hiyerarĢik yapı içinde Kozmoz'un bilinçliliğine yükselmeye çalıĢır. Ancak tezahür
evreninin hiç bir boyutunda duraklama veya
evrimin sonuçlandırılması mümkün değildir; çünkü tezahür sonsuz bir olgudur.

Logos'un inisiyasyonu sadece birinci boyut üzerinde uygulanır. Bu inisiyasyon merkez


yönündeki arktan, çeper yönündeki arka geçiĢi temsil eder ve 'Ġçerideki Tanrı' olarak
tanımlanan ve 'Yaradan'la birleĢmek üzere evrimleĢen Ġlahi Kıvılcım'ı uyandırır.

Ġnsan, çeper yönündeki ark üzerinde boyutlar boyunca ilerlerken, Logos'a değil de, hiyerarĢi
dahilinde kendisinden yukarıda olan Varlıklara yönelir. Merkez yönündeki ark üzerinde ise,
boyutun çapı boyunca kendi Tanrı'larına bakar. Bu Tanrılar, materyalizasyonu terketme
sürecini yaĢayan geliĢmiĢ Varlıklardır.

Bilindiği gibi çok tanrılılık ilkel dinlerde görülür. Tek tanrılılık maddeselliğin 'nadir'ini ve
merkez arkından çeper arkına geçiĢi temsil eder. Bu geçiĢi ilk baĢaran Yahudiler, insanlar
arasında en materyalist olanlardır.

Çeper yönündeki ark üzerinde geliĢen dinler çok tanrılı değildir; çünkü 'nadir'den geçildiği
için bu evrimin varlıkları 'Tek Tanrı'yı bilirler. Yine de mevcut hiyerarĢiye sadık kalırlar;
çünkü maddenin peçesiyle maskelenmediği taktirde bu 'IĢık', varlık için katlanılmaz olurdu.

Bu nedenle, bilinçliliğin beynin kalıplarından kurtulduğu daha süptil boyutlarda, hiçbir zaman
'Yaratıcı'ya doğrudan yaklaĢmamız mümkün değildir. Daima yaratıcı gücü bir boyuttan
diğerine ileten ve ayarlayan aracılar söz konusudur. Bu aracılar arasında en ileri aĢamada
olan, bizim evrimimizin Grup Zihni veya IĢın Örneğidir.

Farkedeceğiniz gibi, bu öğretilerle Caduceus*'un sembolizmi arasında bir benzerlik


mevcuttur. Burada anlatılan mekanizmada da en alt nokta ile 'Tepe' noktası arasında direkt bir
hat ve her boyutu bir yandan diğerine dönerek saran hatlar söz konusudur. Bu hatlar iki yönde
hareket eden yaĢam dalgalarına tekabül eder. Boyutlar boyunca aĢağı yönde ilerleyen yaĢam
dalgası, belli bir boyut üzerindeki varoluĢun süptil niteliğinin bilincine vardığında, yukarı
yöndeki dalga da onun farkındalığını kazanır ve evrimine katkıda bulunur.

*Caduceus: Eski Yunan Tanrısı Hermes'in çift kanatlı ve iki yılan sarılı değneği. Hekimliğin
sembolü.

Her evrime nezaret eden IĢın Örneği bir Zihnin Lordu'dur. IĢın Örneği üçüncü evrimin ürün
olduğu için doğasında önceki evrimlerin özelliklerini içerir. Bir evrimin 'Mesih'i sayılan IĢın
Örneğinin evrim aĢamasından dolayı, asal sembol 'üç' rakamıdır; ancak 'dört' nihai semboldür.
'Trinitre' temeli, 'Dörtlülük' ise tamamlanıĢı temsil eder.

Daima hatırlamanız gereken nokta Ģudur: Tezahürle ilgili hiç bir olguyu statik terimlerle izah
etmeye çalıĢmayın; çünkü herĢey kinetiktir.

21.

İLK ÜÇ KÜMENİN LORDLARI VE DOĞA KANUNLARI


Bir gezegende aynı anda etken olan tesirler iki ana grupta toplanabilir:

1. Merkez yönündeki arkın tesirleri;


2. Çeper yönündeki arkın tesirleri.

Bu tesirler, önceki evrimlerin geliĢmiĢ varlıklarından, yani AteĢin, Formun ve Zihnin


Lordlarından kaynaklanır. Bunlar kendi kürelerinin 'Soylular Sınıfını' teĢkil ederler.

AteĢin Lordları, doğal kuvvetlerin arkasında yer alan yaĢamlardır ve bu kuvvetleri denetlerler.
Cansız kabul edilen elementler, AteĢin Lordlarının zihinsel aktivitelerinin ürünleridir. Burada
Logos zihninintezahür evrenini projekte ediĢine benzer bir süreç söz konusudur. AteĢin Lordu
belli bir aktivite üzerinde düĢünür. Ancak ulaĢmıĢ olduğu evrim aĢamasında, bu fonksiyonun
yerine getirilmesi evrimine bir katkıda bulunmıyacaktır. Bu nedenle daha yüksek bir boyuta
çekilir ve bu fonksiyonun nosyonunu projekte eder. Deneyimlenen bu tür düĢünce formları bir
KiĢilik oluĢumuna yol açar. Ancak daha KiĢisellik geliĢmemiĢtir. Bu nedenle AteĢin Lordları
'ruhsuz' olarak nitelendirilirler.

Ġlahi Kıvılcımlar önce olgunlaĢma halinde olan bir KiĢisellik, daha sonra bir KiĢilik
geliĢtirirler. Ancak, 'yaratılmıĢ yaradanlar' önce KiĢilik, sonra KiĢisellik sahibi olurlar. ĠĢte bu
nedenle onlardan bahsedilirken 'kötü ruhlar', 'ifritler' veya 'cinler' gibi tanımlar kullanılır. Bu
varlıklar aslında bilinçli olarak kötülük peĢinde koĢmazlar; yalnızca geliĢmiĢ niteliklere
reaksiyon verebilecek kapasiteleri yoktur.

Bulundukları boyut üzerinde Tanrıyla tek bağları, yaratıcılarının bilinçliliği aracılığıyla olur.
Bu nedenle onlarla temas kurmak isteyen bir kiĢi, yaratıcılarının otoritesiyle onlara
yaklaĢmalıdır. Böylece içlerindeki Ġlahi niteliğe hitap edilmiĢ olur. Aksi taktirde ise
istenmiyen, aĢağı nitelikleri ortaya çıkacaktır.

ĠĢte bu Tanrıların hizmetçileri, cansız doğanın koordineli ritimlerini korumakla görevlidirler


ve ısı,ıĢık, yerçekimi ve diğer tüm dinamik reaksiyonları denetleyen kuvvetleri teĢkil ederler.

Bu evrimin Lordları (yani 'yaratılmıĢ yaradanlar'), altıncı ve yedinciboyutlarda 'Elementlerin


Soyluları' veya 'Elementlerin Lordları' olarak hüküm sürerler. Bunlar tezahür evreninde,
insanın evrim süreci sırasında uymak zorunda olduğu kinetik koĢulları tayin ederler. Ġnsan
ırkı, bu Lordlara sorgusuz itaat etmek, yüceliklerine saygi göstermek ve varlığı için gerekli
koĢulları korudukları için minnettar olmak durumundadır. Lordların hizmetçisi olarak
nitelenen ve 'Elementaller' adı verilen bu düĢünce formları, insanlara hizmetlerinde zeka
yansıtmazlar. Bir kiĢi onlara yaklaĢmak istediğinde eterik dublesini kullanır. Fakat bu temas
genelde bir risk içerir; çünkü bu varlıklar önce belli nitelikleri canlandırır, sonra onları
massederler.

ġimdi, bu Elementaller KiĢilik'ten KiĢisellik geliĢtirme yolunda derece derece


ilerlemektedirler. Elementallerle temasa geçen insanlardan bazıları, 'kara büyü' uygulayarak
onların geliĢmekte olan kiĢiselliklerinden faydalanma ve evrimsel süreci nizama aykırı bir
Ģekilde hızlandırarak Tanrı'ya yaklaĢma çabasi içine girebilirler.

Böyle bir temasta, obsesyonun bilinen Ģeklinin zıddı bir durum ortaya çıkar. KiĢilik kaybedilir
ve yerini Elemental bilinçliliğe bırakır. Öyle ki, onların kalp yerine bir taĢ parçası, bir deniz
dalgası, bir cennet rüzgari veya bir alev taĢıdıkları söylenebilir. Elementaller, elementlerin
aracılığıyla insanların ilkel (elemental) yanına hitap ederler ki, bu insanlık için daima bir
sorun teĢkil etmiĢtir. Çünkü garip ve elemental güçler taĢıyan bu varlıklar, insanlığın tabi
olduğu koĢulları kabul etmek istemezler; onlar için insan olmak bir çesit çarmıha gerilmektir.
Sürekli olarak kendilerine ait bir 'krallik' peĢinde koĢarlar. Ġnsanlarda kendilerine yararlı
olacak nitelikleri uyandırmaya çalısırlar. Çok güçlü oldukları için de, karĢılık bulduklarında,
kiĢilerde yıkıma yol açarlar.

BaĢka bir olasılık ise, bir Elemental ile temasa geçen kiĢinin obsede olmak yerine onunla
eĢleĢmesidir. Bu kiĢi, doğasının elemental yanıyla bağlandığı sevgilisi ile beraber olmak ister.

Böyleleri için büyük bir azap söz konusudur; çünkü bedenli olarak tatmin edilemeyen bir
özlem taĢırlar. Sevgilileriyle buluĢabilmek için eterik
formlarını kullanmak zorundadırlar. Aslında bu konuyla ilgili daha pek çok Ģey söylenebilir.

Ancak, Elementallerin Lordları ile temasa geçmek isteyen bir insan, doğasındaki elemental
nitelikleri rafine bir hale getirmek zorundadır. Dünya üzerinde sabit ve dengeli, suyun
akıĢkanlığında hareketli, rüzgar gibi hızlı ve giriĢken, bir alev gibi parlak ve sıcak olmaya
çalıĢmalıdır. Kendi içinde bu tür niteliklerin Lord'u olduğunda, mikrokozmozda Elementlerin
Lord'u olur. Bundan sonra ise makrokozmozda Elementlerin Lordları ile yakınlaĢıp,
Elementlerin Elçileri' nin hizmetlerinden yararlanabilir. Gerekli güce sahip olmadan 'Ġsimler'i
kullananlar ise kendilerini büyük tehlikelere maruz bırakırlar.

Formun Lordları, tüm fiziksel ve kimyasal olgular üzerinde hakimdirler. Yukarıda anlatılanlar
Formun Lordları için de geçerlidir. Onlarınyardımıyla atomik ve kimyasal kanunlara ve
cisimler arasındaki iliĢkilerin bilgisine nüfuz etmek mümkün olur; çünkü 'form' koordinasyon
yansıtan bir iliĢkidir.

AteĢin ve Formun Lordlarının karĢılıklı etkileĢimi çok önemlidir; çünkü AteĢin Lordları
'YaĢam'ın, Formun Lordları ise 'Ölüm'ün Ģefkatli vericileridir. Formun Lordları, bize ölümün,
kaçıĢın ve özgürlüğün kanunlarını aktarırlar.

AteĢ'in güçlerine hakim olmak için Formun Lordlarının, 'Form'un güçlerine hakim olmak için
ise Zihnin Lordlarının güçlerini davet etmemiz gerekir.

Formun Lordları 'sürtünme'nin Lordlarıdır. Kuvveti sınırlayarak iĢ görmesini sağlarlar; ancak


sürtünme ile de kuvveti dağıtırlar. Potansiyel olarak mevcut olanı açığa çıkarırlar. YaĢayan
varlıkları ölüm noktasına, kinetik herĢeyi durgun bir konuma getirirler. ĠĢte bu nedenle onlara
'Ölümün Lordları' denilmiĢtir. Formun Lordları 'Eğiticiler'dir; disiplin olgusu onların
inisiyatifi altındadır. Ancak 'ceza' yetkisi Zihnin Lordlarına verilmiĢtir.
Formun Lordlarının Elementalleri, tüm kimyasal elementlerin, bileĢimlerin ve reaksiyonların
doğasını belirlerler.

Fizik kanunlarının ardında AteĢin Lordları, kimya kanunlarının ardında ise Formun Lordları
yer alır.

Zihnin Lordları, biyoloji kanunlarından sorumludur.*

Ġnsanlığın Lordları ise sosyolojik kanunları denetlerler.

*Editörün Notu: Burada üçüncü kümenin biyolojik kanunlar üzerindeki


tesirleri yer almamaktadır. Ancak birinci ve ikinci kümelerin
tesirleriyle paralellik kurarak, okuyucu bu konuda yeterli bir anlayıĢa
sahip olabilir.

22.

İNSANLIĞIN KENDİ ÜZERİNDE UYGULADIĞI


TESİRLER
Buradaki ögretilerin amacı, evrimle ilgili bilinen konuları tekrarlamak değil, genelde
bilinmeyenleri açıklamak ve aynı zamanda, az bilinen veya yanlıĢ anlaĢılan faktörlere netlik
kazandırmaktır.

Bundan önceki bölümlerde insanöncesi evrimlerle, bunların insanlığa yansıttığı tesirler


üzerinde durduk. Bu bölümde ise insanlığın kendi üzerinde uyguladığı az bilinen tesirleri
inceliyeceğiz.

Aynı gezegeni paylaĢan evrimler söz konusu olduğunda Ģurası unutulmamalıdır ki, bilinçlilik
fiziksel boyutun ötesine yükseltildiğinde, Dünyanın küresinin dıĢına çıkar ve yeni boyuttaki
Gezegensel Varlığın 'hükümranlığı' altına girer. (Bu nokta, fiziğin horoskopu çıkarılırken göz
önünde bulundurulmalıdır.)

Ancak burada sadece Dünya'nın küresinde etken olan tesirlerle ilgileneceğiz. Bu tesirler,
merkez ve çeper yönlerindeki süreçler sırasında eterik alt boyutlarda görülen aktivitelerin yol
açtığı tesirlerdir.

Normal olarak, bir evrimin varlıklarının geçirdikleri bir safhanın koĢullarına yönelmeleri,
gerileme olarak kabul edilir ve kaçınılması gereken bir durumdur. Dünyanın küresinin dıĢına
henüz çıkmıĢ olan varlıkların geriye bakmalarına izin verilmez; aksi taktirde Dünya koĢulları
içine hapsedilirler. ĠĢte bu nedenle yeni ölmüĢ varlıkların ruhlarıyla temasa geçmek, ancak ve
ancak onların ruhlarının özgürleĢmesine yardım etmek amacını taĢıyorsa kabul edilebilir. Aksi
taktirde son derece tehlikeli sonuçlar doğurabilir.

Ancak, evrimin, sizce genel bir tanımlamayla 'Büyük Beyaz Locanın ÇalıĢması' veya
'Üstatların ÇalıĢması' olarak bilinen ilginç bir modifikasyonu mevcuttur.
Normal bir evrim sürecinde tahtanın evrimi, agaçların geliĢimine bağlıdır. BaĢka bir deyiĢle,
bireylerin ruhlarının tekamülü, grup yaĢamının da tekamülü demektir. Ancak öznel
bilinçliliğin geliĢmesiyle, grup yaĢamında bir değiĢim göze çarpar. Bazı ruhlar kurtuluĢun
değil de, kurtarıcının yolunu seçerler. Bu ruhlar, emeklerinin ürünlerini toplamak çabası içine
girmezler ve 'iyi karmaları', ait oldukları ırkın karmasına eklenir.

ġurasını unutmayın ki, her evrim zaman içinde bir süreçtir. BaĢka bir ifadeyle, bir sebepsonuç
dizisidir. Genelde evrim yolu o kadar geniĢtir ki, pek çok ruh eĢdönemlidir; yine de evrim
türleri açısından aralarında belli farklar görülür. Mevcut insanlığın bir evrim siklusunun üçte
ikisini tamamladığı söylenebilir. Hem geçmiĢin bilgileri, hem de geleceğin potansiyeli her
bireyin içinde saklıdır ve geleceğe yönelik potansiyellerin bir kısmı ise gerçekleĢmenin
eĢiğindedir.

O halde insan evrimine iliĢkin olasılıklar üç grupta toplanabilir: Saklı bilgiler, gerçekleĢenler
ve potansiyeller.

'Grup Ruhu' kavramı Gezegensel Varlıkla yakından iliĢkilidir; çünkü, daha önce de
açıklandığı gibi Gezegensel Varlık, kendi küresi dahilinde meydana gelen bilinçli aktivitelerin
deneyimleriyle, ait olduğu gezegenin KiĢiliğini teĢkil eder.

Birey veya grup psikolojisinin değerlendirilmesinde Gezegensel Varlığın tesiri göz önüne
alınmalıdır. 'Arzçekimi' olarak da isimlendirilen bu tesir geçmiĢte ortaya çıkmıĢtır, gelecekle
ilgisi yoktur ve bu nedenle, göreli bir yaklaĢımla 'kötü' olarak nitelenir.

Gezegensel Varlıktan farklı olarak Gezegensel OluĢum, KiĢiselliğe tekabül eder ve


gezegensel kürenin mevcudiyetinin, misyonunun ve evriminin Logos tarafından idrak
edilmesinin bir ürünüdür.

Gezegensel Varlık, kendi küresi içindeki bilinçli yaĢamın idraki sonucunda ortaya çıkar. Bir
Ģeyin idrak edilebilmesi için önce varolması gerektiğinden, Gezegensel Varlık evrim süreci
içinde daima insanlığın bir adım gerisindedir.

GeliĢmekte olan insanlığın deneyimlerinin her safhası, gezegensel bilinçlilikte bir aĢamaya
tekabül eder. Burada evrimsel bilinçliliğin bir yansıması veya bir projeksiyonu söz konusudur.
Tüm yansımalarda görüldüğü gibi bir tersine çevirme meydana gelir ve en aĢağı nitelik
yüzeyde belirirken, en yüksek nitelik derinlerde saklı olarak tezahür eder.

Bu nedenle Dünya Ruhu ile temasa geçildiğinde önce en ilkel yanıyla karĢılaĢılır; tesir
küresine derinliğine nüfuz edilmedikçe de, kapasitesini tümüyle idrak etmek mümkün
değildir.

Bu konuları araĢtırmadan önce öznel bilinçliliğin tam anlamıyla geliĢmiĢ olması önemlidir.
Eğer konulara bilinçaltıyla yaklaĢılırsa, küçük olanın büyüğün hegemonyası altına girmesi
riski daima mevcuttur.

Gezegensel Varlık, Dünya'nın kütlesel karmasını taĢır ve Dünyaüzerindeki tüm yaĢam bu


karmayla bağıntılı olarak idrak edilir; çünkü bu karma, içinde yaĢadığımız ve devindiğimiz
zihinsel atmosferi temsil eder.

Genelde horoskop çalıĢmalarında, fiziksel boyutun safhalarına, yani Dünya'nın ve Ay'ın


değiĢken dalgalarına, gerektiği kadar önem verilmez. Sadece Ay'ın pozisyonunu dikkate
almak yeterli değildir; onun pozitif ve negatif safhalardan hangisinde olduğu gözlenmelidir.
Benzer Ģekilde, Dünya'da Elementlerin geçirdiği mevsimler de göz önüne alınmalıdır. Tüm
bunlar, belirleyici değil, koĢullayıcı faktörler olarak insansal olgularda önemli rol oynarlar.

GeçmiĢ veya biyolojik bilinçlilik, Dünya karmasında ve her bireyde yaĢar. Bu nedenle birey
ile atavik (Atalara benzeyen, ceddani) kollektif strata (Kademeler -tekil hali, stratum) arasında
meydana gelen reaksiyonlar çok önemlidir.

Belirli bir niteliğin kökende veya 'form' olarak ait olduğu bölgenin atmosferinde, lokal olarak
o nitelik dominant olur. Örneğin, Druid (Eski Ġngiltere'de yaĢayan putperest bir kavmin
papazı) mezhebinin geliĢtiği bölgelerde, bu inanç sisteminin yansıttığı tesirler yer eder ve o
bölgelerde yaĢayan bireylerde belirli niteliklerin ortaya çıkmasına neden olurlar. Eğer bir
bireyin belli bir konuda deneyim eksikliği varsa, bu tür bir zihinsel atmosfer içinde gerekli
dengeyi kurması mümkün olabilir.

Ancak böyle bir eksiklik taĢımayan bir kiĢi için bu ortam zararlı olabilir. KiĢi modern toplum
içinde kendini yabancı ve dıĢlanmıĢ hissedip, eski kültürlerin çekimine kapılabilir. Bunun
sonucunda ise sahip olduğu dengelerin bozulması tehlikesi ortaya çıkar.

Her ırk, kültürel geleneklerini korur. Her mezhep ise, inisiyatör iĢlevini gördüğü
mekanizmalar, ait olduğu ırkın doğal mirasi haline gelinceye kadar geçerliliğini sürdürür. Bu
noktada artık esoterik yapısını yitirir ve eksoterik nitelik kazanır.

Mezhepler, geliĢim sürecine ayak uyduramadıkları için değil de, taĢıdıkları spiritüel prensipler
o ırkın yaĢamında tamamen özümsendiğinde varlıklarını yitirirler. Öğretmek istedikleri artık
bireylere malolmuĢtur. Yine de mezhebin öğretileri, açıklama çabası içindeki insanların
eskimiĢ yargılarıyla zaman içinde belli değiĢimlere uğrayabilir. Bununla beraber, ilgili
disipline gereksinim duyan ruhlar varolduğu sürece mezhep yaĢar. GeçmiĢte mezhepler
güçlerini, Dünya Ruhunun ait oldukları kademesiyle temasa geçerek kazanmıĢlardır.

Enkarne olan belli bir türe iliĢkin düĢünce formlarının oluĢmasında görev alan Elementallerle,
Dünya Ruhunun kademeleri arasında yakın bir bağıntı söz konusudur. Bu nedenle, atavistik
bir mezhebin temasları çok kapsamlıdır.

Spiritüel donanım içinde belli bir yeri olan bu konulara yaklaĢırken tedbirli olmak önemlidir;
çünkü bunlar iki tarafı keskin bıçağa benzerler. Fiziksel patoloji alanında faydalanılması
mümkün olan bu öğretilere, kiĢisel tekamül amacıyla yönelmek yanlıĢtır. Doğal olarak
içimizde yer alan belli melekeleri gereksiz yere kurcalamak olumsuz sonuçlar doğurabilir.

Herkes kendinin öğretmeni olmalıdır. Kendinize daha aĢağı veya farklı bir evrim aĢamasından
bir üstat seçmeyin.

23.

ETKİ VE TEPKİ KANUNU


Etki ve tepki birbirine eĢit, ama zıt yöndedir. Bu eĢitlik prensibi, eğer transmisyonun katsayısı
bilinirse, reaksiyonun hesaplanmasını mümkün kılar.

Bir boyutta yedi altboyut, yedinci Kozmik boyutun evreninde yedi boyut ve Kozmoz'da da
yedi boyut mevcuttur. Transmisyon, altboyutlar tarafından gerçekleĢtirilir.

Her altboyutun tesir kuvveti, bir aĢağıdaki altboyutun kuvvetinin karesi kadardır. Göreceğiniz
gibi bu prensip, iki zıt ama denk kuvvetin, asal atomu oluĢturan bir vorteks yarattığı gerçeği
ile açıklanır. Bu tür iki kuvvet karĢılaĢtığında birbirlerini nötralize ederler. Sonuç ise, öznel
nitelikler bir yana bırakılırsa, kuvvetten arınmıĢ bir denge merkezidir. ġunu belirtelim ki,
statik bir kuvvet, kuvvetin öznel yanını teĢkil eder.

O halde, eğer bir asal atomu oluĢturan girdapsal akımları ayrıĢtırmanız mümkün olsaydı, o
atomun saklı gücüne eĢit iki ayrı tesir kuvveti elde edecektiniz. Öyle ki, atomun gücünün
kendiyle çarpıldığı ve bir tezahür boyutundan diğerine aktarıldığı düĢünülebilir. Böyle bir
iĢleme tabi tutulan her Ģey, baĢka bir boyuta transfer olur.

Etki ve tepkinin birbirine eĢit ve zıt yönde olduğu söylendiğinde, unutulmamalıdır ki bu


durum, sadece söz konusu olan boyut için geçerlidir.

Ancak bir kuvvetin daha yüksek bir boyuta transferine yol açan koĢullar ortaya çıktığında,
reaksiyon yeni boyutun tesirine bağlı bir değer alır. Sonuç olarak, bir kuvvet süptilleĢtiğinde
karesi kadar büyür; daha alt bir dereceye indiğinde ise kare kökü kadar azalır.

Merkez yönündeki ark üzerinde, derece düĢürme evrimsel bir mekanizmadır. Ruhun, evrimini
değerlendirdiği inisiyasyon deneyimleri, kendi
derinliğini tanıması için önemlidir.

Maddenin her atomu bir içe dönüĢün ürünlerini içerir. Eğer bir maddenin atomlarını tamamen
parçalamanız mümkün olsaydı, bir onsluk kıl ile
üzerinde yaĢadığınız küreyi darmadağın edebilirdiniz. Bu nedenle böyle bir deneyin yakın bir
gelecekte gerçekleĢmesi beklenmemektedir!

Her Ġlahi Kıvılcım içe dönüĢün 'nadir'ine ulaĢtığında, artık insan niteliği taĢıyarak evrim
yolculuğuna devam etmeye hazırdır. Bu niteligiyle ise, sizin çok azını idrak edebileceğiniz
potansiyelleri doğasında içerir.

Öznel bilinçlilik, alıĢkanlık halinde fonksiyonların sürdüğü boyuttan bir sonraki boyuta
yükseldiğinde, orada mevcut 'kanun'a uymak durumunda kalır ve mevcut atalet hali, iki ayrı
kinetiğe dönüĢür. Bir boyutun bilinçlilik merkezlerinin, birdenbire ve topyekün bir
dönüĢümde ortaya çıkan kuvvetleri karĢılayabilmesi çok ender rastlanan bir durumdur.
Burada Ģu deyiĢi hatırlayalım: 'Benim yüzümü görüp de yaĢayan kimse olamaz.' Daha hafif
veya kısmi bir dönüĢüme ise kör edici bir ıĢık flaĢı eĢlik eder. Böylesi bir dönüĢüm normal
koĢullarda cereyan ettiğinde, 'çarpma' değil de 'toplama' yöntemi uygulanır.

Bir boyuttan diğerine dönüĢüm kareler sistemine uygun olarak meydana geldiğinde, sonuç
Mukaddes Kitap'taki Ģu sözlerle ifade edilebilir: 'O,
Tanrı ile yürüdü ve Tanrı'yla beraber değildi.' Eğer süreç, pek çok kere tekrarlanan 'çarpma'
yöntemini içeriyorsa, bu 'Yol'un normal yönüdür.
Ġnisiyasyonun her derecesi, bir 'çarpma' iĢlemine tekabül eder. 'Toplama' formunda bir süreç
ise, 'Evrim'in normal nizamıdır.
Ġnisiyasyonun her derecesi bir ıĢık flaĢı halinde idrak edilir ve bu flaĢ aracılığıyla ilgili
altboyutun imaji, bilinç tarafından gerektiğinde kullanılmak üzere, bilinçaltına iĢlenir.

Güç belli bir boyuta yükseltildiğinde, bu gücü karĢılayacak bir grubun varlığı gereklidir. Bir
boyuttan diğerine yükselen bir kuvvetin formu,
oradaki grup zihni tarafından meydana getirilir. Eğer bir kuvvet ikinci boyuta yükselirse,
grupta ikinci derecenin mevcut olması gerekir. Her
boyut bir dereceye tekabül eder.

Bununla beraber, eğer bir kuvvet bir boyut veya bir altboyut alçalırsa, tamamen farklı bir
süreç söz konusudur. Bir aĢağıdaki boyuta indiğinde atalet halinde olan kuvvet, fonksiyon
göstereceği vasat olarak doldurulmaya hazır, boĢ bir kanal bulur. Bu nokta, obsesyon
olgusunu açıklama açısından önemlidir.

Obsesyon teriminin 'etki altına alma' Ģeklinde anlaĢılması yanlıĢtır. 'Etki altına alma', bir
varlığın diğeri üzerinde denetleyici bir tesiridir. Obsesyon ise, bilinçliliğin derecesinin
indirilmesi yoluyla ruh aĢağı çekildiğinde ortaya çıkar.

Bu nedenle gerçek bir obsesyon vakası söz konusu olduğunda, sadece iĢgalci varlığı dıĢarı
atmak yeterli değildir; ruhu da yeniden yükseltmek gerekir.

'Bir adamın içindeki Ģeytan kovulduktan sonra, bu sefer içine, evi boĢ bulan yedi Ģeytan
yerleĢmiĢ.'

Ruhun derecesinin alçalması, temasa geçilen alt evrim aĢamalarındaki varlıklar nedeniyle
olur. Ancak burada ruhun alçalmasına yol açan, bu varlıkların kasıtlı hareketleri değil, bu
süreç zarfında kiĢinin iradesinin sınırlanmasıdır. Ġradenin kinetik değil de, kısıtlayıcı bir
nitelikten hareketle iĢlev gördüğü durumlarda, aĢağı yöne bir çekimin devreye girme olasılığı
mevcuttur. KısıtlanmıĢ irade, aĢırı serbest bir iradeden daha tehlikelidir; çünkü böyle bir irade,
sahibini insan ötesi güçlerin tesirlerine açık duruma sürükler.

'Etki ve tepki birbirine eĢittir' ifadesinin okült bazda taĢıdığı anlam iki çeĢittir:

Etki ve tepki sadece bir boyut üzerinde eĢittir; ancak yedi boyut üzerindeki kuvvetler
düĢünüldüğünde böyle bir eĢitlikten bahsetmek mümkün değildir. Bir boyutta oluĢan bir
etkiye karĢı reaksiyon farklı bir boyutta ortaya çıktığında, değerlerde de bir farklılık gözlenir.

Eğer bir kuvvet tesirini bir boyuttan tamamen çekip baĢka bir boyuta uygularsa, dengelerde
bir değiĢim meydana gelir. Bu nedenle bu tür bir uygulamaya giriĢen kiĢinin, kuvvetlerin
dengesini korumayabilmesi ve bunun için de, kuvvetleri gerektiği Ģekilde derecelendirmenin
yöntemini bilmesi Ģarttır. ĠĢte bu nokta, pratik ökültizmde çok önemli bir yer tutar ve zıt
niteliklerin dengeleyici güçlerinin değerlendirilmesi ile alakalıdır.

'Sephiroth' (Kabala öğretisine göre varoluĢun temelinde yatan onbirTanrısal ıĢına verilen ad)
tersine çevrildiğinde 'Qliphoth' (Sephiroth'un karanlık yanı. Negatif güçlerin hüküm sürdüğü
bölge olarak kabul edilir) olur. Bu gerçek, pek çok konuya anahtar teĢkil eder. Büyük spiritüel
güçlerin davet edildiği her maji iĢleminde, ihtiyaç duyulan nitelikleri taĢıyan daha aĢağı
dereceden varlıklar kullanılır. 'Üstat' olarak tanımlıyabileceğimiz bir kiĢi, fiziksel boyuttaki
çalıĢmalarında zorunlu olarak kendinden daha düĢük derecede bir varlığın KiĢiliğini devreye
sokar. Bozmak üzere olduğu dengeyi sağlamlaĢtırmak amacıyla, sembolik bir ifadeyle, o
varlığı kendi arkının 'nadir'i olarak kullanır. Ortaya çıkan kuvvet, o varlığın yüksek niteliği
tarafından alınır ve varlığın KiĢiselliğinin en düĢük ve en somut niteliği olarak dıĢa vurulur.
Varlığın Kimliği ise fiziksel plana dönüĢ yolunda kullanılır.

Buradaki mekanizma, çizgesel olarak 'Y' harfiyle tasvir edilebilir: Harfin iki kolu KiĢiselliği
ve Kimliği, tabanı ise fiziksel plandan ayrılıĢ ve geri dönüĢ kanalını temsil eder.

'Y' harfinin üzerine 'X' harfini yerleĢtirirseniz, çıkan ve giren kuvvetlerin sembolik
gösterimini elde edersiniz. 'X' harfi, sırt sırta iki 'C' harfinden oluĢur. Soldaki 'C' dıĢa doğru,
sağdaki ise içe doğru olan akımı ifade eder.

Buradan da anlaĢılacağı gibi, pratik maji uygulamalarında dikkatli ve kontrollü olmak önem
taĢır. DönüĢ yolu üzerinde Kimliğin en ilkel niteliklerinin ifadelendirilmesi sırasında ortaya
çıkan kuvveti, Tanrı'ya doğru yönlendirmek gereklidir. Bu uygulama, yüksek boyutlarda güç
oluĢturmak amacıyla süptilleĢmeye bir örnek teĢkil eder.

Fiziksel boyutta kullanmak üzere yüksek bir boyuttaki Üstadından güç isteyen bir öğrenci,
dengeyi koruyabilmek için, gerektiği ölçüde bir kuvveti daha aĢağı bir boyuttan yukarıda bir
boyuta iletebilme yetisine ve arzusuna sahip olmalıdır. Bu konuda yapılan ihmaller, okültle
uğraĢan kiĢilerde istenmeyen niteliklerin fazlasıyla beslenmesine yol açmaktadır.

24.

SINIRLILIK KANUNU (BİRİNCİ BÖLÜM)


Sınırlılık, tezahürün, dolayısıyla da gücün, ilk kanunudur. Bu kanun yeterince
anlaĢılmamaktadır. Çogu kiĢi spiritüel gücün sınırsız olduğuna inanır; ki bunun gerçekle
uzaktan yakından iliĢkisi yoktur. Logos, tezahür edebilmek için kendini sınırlar. Yine de,
spiritüel güçler aĢağı bir boyutun kapasitesinin o kadar üstünde olabilir ki, o boyuta
getirildiğinde tüm dirençleri kırabilir.

Bir enerjinin tezahür edebilmesi için bir forma veya bir vasıtaya ihtiyacı vardır. Form için, söz
konusu boyutun hemen bir üstündeki boyutun maddesi kullanılır ve güç belli bir kanal
boyunca çağrılır. Bir kuvveti yönlendirmeden davet etmek, onun dağılmasına yol açar. Gücün
korunması, 'Sınırlılık Kanunu'nun iyi bilinmesi ve doğru uygulanmasıyla sağlanır.

Bir hedefe ulaĢmak için önce hedefi çok iyi tanımlamanız ve lüzumsuz Ģeylerden arınarak,
kendinizi o hedefe uygun bir Ģekilde sınırlamanız gerekir. ġunu unutmayın ki, gücü geçirirken
yapılması gereken ilk Ģey, gereksiz olanı terketmektir; ki bu, konsantrasyonun bir baĢka
tanımıdır. ĠĢte Sınırlılık Kanunu, gerekli olmayan Ģeyleri temizlemek suretiyle gücün
konsantre edilmesiyle ilgilidir.

Herhangi bir giriĢimde temel gereklilik, neleri yapamıyacağınızı iyi bilmektir. Bu seçicilik
anlamına gelir. Sınırlılık Kanunu, gücü davet etmeye iliĢkin kanunların kaçınılmaz sonucudur.

Bir giriĢimde bulunmanız gerektiğinde, önce konuyu detaylarıyla inceleyin ve ulaĢmak


istediğiniz sonucu net bir Ģekilde belirleyin. Bu arada, sonuca ulaĢabilmek için ihtiyacınız
olan vasıtaları tespit edin. Daha sonra, hedefinizle iliĢkisi olmayan tüm arzuları ve düĢünceleri
kendinizden uzaklaĢtırın. Bu çok önemli bir noktadır. BaĢka bir deyiĢle, kendinizi tek yöne
kanalize edin.

Bu arada belli bir süre için bazı meĢru insani hedefleri bir kenara koymanız da gerekebilir.
Bundan rahatsız olmayın ve büyük bir acımasızlıkla, kendinizi ilgilendiğiniz konuya göre
sınırlayın. Öyle ki hedefiniz sizin için önemli olan tek Ģey olsun ve diğer her Ģeyi geri plana
itin. Sonuca ulaĢana kadar baĢka hiç bir Ģey düĢünmeyin, baĢka bir Ģey hayal etmeyin.
Ġsteklerinizi tam anlamıyla kontrol altına aldıktan ve bilinçlilik alanınızı böylece sınırladıktan
sonra, uygulama için gerekli olan gücü davet edin ve bir anlık flaĢ içinde dileğiniz olacaktır.
Genellikle bu tür meselelerde hazırlık dönemine yeterince önem verilmediği için, elde edilen
sonuçlar da tatmin edici olmamaktadır.

Spiritüel gizli güçler uyandırılmak istendiğinde, bilinçliliğin tümüyle bu konuya tahsis


edilmesi gerekir. Ancak Ģurası unutulmamalıdır ki, aĢırıya kaçıldığı taktirde bilinçliliğin bu
Ģekilde daraltılması doğal dengelerin bozulmasına yol açabilir.

Bu nedenle konsantrasyon ve tümüyle dıĢ yaĢama açılma periyodlarının münavebe ile


birbirlerini takip etmesi gerekir. Böylece dıĢ yaĢama yöneliĢle geniĢleyen bilinçlilik ve
geliĢtirilen karakter, spiritüel güçleri fizik boyutta tezahür ettirme arzusunun ne zaman
desteklenmesi veya ne zaman sınırlandırılması gerektiği konusunda daha güvenilir bir zemin
oluĢturacaktır. Periyodlar arasındaki oranı koruyamamak ise fanatikliğe ve dengelerin
yitirilmesine yol açar.

Gücün konsantre edilmesi için bilinçliliğin alanını sınırlamak gereklidir. Ancak bu sınırlama
ise bilinçliliğin geliĢmesi ve geniĢlemesi ile sağlanır; çünkü, sınırlama aslında 'seçici olma'
demektir ve bu nedenle de bilinçliliğin sınırlanması, sınırlı bir bilinç anlamına gelmez. Sınırlı
bilinçlilik deneyim eksikliğini ifade eder. Bilinçliliğin sınırlanması ise deneyimlerin seçilmesi
ve ilginin, seçilen konuya odaklanması anlamına gelir. Odaklama gücü denildiğinde akla
Sınırlılık Kanunu gelmelidir.

Okült uygulamalara yeni baĢlayan bir kiĢinin karĢılaĢtığı en büyük direnç, ataletin direncidir.
Atalet halinde olan bir Ģeyi harekete geçirmek için, Ego'nun benzer bir direnci devreye
sokması gerekir. Böylece atalet, ataletle dengelenmiĢ olur ve Ego'nun kinetigi ile dengeler
değiĢir. Bu Ģekilde iradenin tek baĢına gerçekleĢtiremiyeceği sonuçlar elde edilebilir.

HiyerarĢinin hizmetinde olanların maji konusunda bilgili olmaları önemlidir; çünkü maji
uygulamaları gücü çağırıp odaklamayı mümkün kılar. Bu bilgilerin kötü amaçlara yönelik
kullanılması yasaklanmıĢtır; ancak nizama uygun uygulamalarda 'enerji tasarrufu'na imkan
verirler.

O halde unutmamanız gereken nokta, her giriĢimde gücün sırrının sınırlamada yattığı
gerçeğidir. Bu her zaman küçük Ģeyler peĢinde koĢmanız gerektiği anlamına gelmez. Daima
çabalarınız Kozmoz'la korelasyon içinde olsun ve çalıĢmanızı bütünle bağıntılı olarak
değerlendirin. Ancak bütünlük içinde ilgilendiğiniz bölgeyi net bir Ģekilde sınırlayın. Sizden
çok büyük varlıkların bulunduğu bir skala içinde çalıĢtığınız zaman, büyük bir kütlesel
ataletin ağırlığı altında kalırsınız. ÇalıĢma bölgenizi sınırladığınızda ise, bütün içinde
ulaĢamıyacağınız sonuçları parça parça elde etmeniz mümkün olur.

Bu sınırlamayı sağlamak için, doğal ayırım hatlarını, problemin kavĢak noktalarını tespit
etmeye çalıĢın. Her konu için olguların birbirinden ayrılabildiği noktalar daima mevcuttur.
Bazı noktalar ise böyle bir ayırıma direnç gösterirler. Bu noktalar için, konuyla ilgili
duyguların yer aldığı astral boyuta yönelin. Ġlgilenilen konu tümüyle mental boyutta
tasarlanabilir; ama ayırım hatları için astral boyuta bakmak lazımdır. O anki arzunun objesi,
daha uzak bir arzunun objesinden veya belli bir niteliği için arzu edilen bir obje, farklı bir
niteliği için istenen baĢka bir objeden astral planda ayırt edilebilir. Eğer bilinçliliği bir
noktaya sınırlarsanız, sınırlanmamıĢ bir giriĢimin ayrım hatları boyunca odaklanmanız ve söz
konusu olayla parça parça ilgilenmeniz mümkün olur.

Gücü çağırmak ve o gücü kullanarak bir giriĢimi gerçekleĢtirmek, bilinçliliği odaklayarak


sağlanır. Ancak sonuca ulaĢabilmek için, temelde, geniĢletilmiĢ bir bilinçlilik hali gereklidir.
Tepe noktasının sivriliği, geniĢ bir tabanla desteklenmelidir. Bu çoğunlukla gözden kaçan bir
noktadır.

25.

SINIRLILIK KANUNU (İKİNCİ BÖLÜM)


Sınırlılık Kanunu okült uygulamalarının temelini teĢkil eder. Gücün sırrı burada saklıdır; bu
nedenle bu bilgiler henüz deneme aĢamasında olanlardan gizlenmiĢtir. Onlara sonsuz bir güç
kaynağından bahsedilmiĢ ve sonra formu olmayan bu güç üzerine konsantre olarak
meditasyon
yapmaları öğretilmiĢtir. Bu durum ise onların gücü değil, gücün onları kullanmasına yol
açmıĢtır.

Ancak alt boyutlarla kanal bağlantısı kurarak bilgi toplanmaya baĢlandığında, gücü belli bir
amaç doğrultusunda yönlendirmenin ve böylece gücü KiĢisellik boyutlarından KiĢilik
boyutlarına aktarmanın mümkün olduğu anlaĢıldı. Bu noktada, form oluĢturmaya iliĢkin
metotların bilgisi önem kazanır.

Tezahür EtmemiĢ Olan tezahür etmeye karar verdiğinde, hareket, sonunda baĢladığı noktaya
dönecek Ģekilde bir çember üzerinde akmaya baĢladı. Somut mantal boyutta bir form
yaratabilmesi için, düĢüncenin de bir çember üzerinde hareket etmesi ve baĢlangıç noktasına
dönmesi gerekir. 'Yukarıda ne varsa, aĢağıda da aynısı vardır.' DüĢünce bir kavramdan
baĢlıyarak, çeper yönündeki ark üzerinde genelden özele, merkez
yönündeki ark üzerinde ise özelden genele doğru bir mantik döngüsü içinde hareket eder.
Böylece bir problemin iki yönünü de görür ve korelasyon uygular. Bu birinci aĢamadır.
Böylece geliĢen kavram duygu diyarına, yani Geçilmez Halka'ya, sevk edilir. Daha sonra bu
kavram
doğanın itici gücüne bırakılır. Bu ise Kaos Halkası' na tekabül eder.

Kozmoz Halkası mantal boyutta bir kavramdır, Kaos Halkası, içgüdülerin itici gücüdür.
Geçilmez Halka ise Yüksek Astral'a tekabül eder. Bu
kavramlar üzerinde meditasyon yaparak pek çok Ģey öğrenilebilir. Belli bir konuya iliĢkin etki
ve tepkiler bu kavramların temeli üzerinde geliĢir. Ancak, öncelikle ilgilenilen konu,
bilinçliliğin net bir tanımlamasıyla sınırlandırılmalıdır. Bilinçliliğin ikinci reaksiyonu, konuya
yönelik arzularla, üçüncü yönü ise gerekli gücü üretmede kullanılan ilkel kuvvetlerle ilgilidir.
Kavramın Kozmik yönü böylece belirlendikten sonra, form dünyasında, sınırlanmıĢ bir küre
içinde tezahür gerçekleĢir. Sınırlama olmadan, tezahür de söz konusu olamaz.

Merkez yönündeki ark üzerinde asal kanun Sınırlılık Kanunu, çeper yönündeki ark üzerinde
asal kanun ise Yedi Ölüm Kanunudur. Sınırlılık Kanunu baz olarak EtkiTepki Kanununu alır.
EtkiTepki Kanunu ise eğrilere iliĢkin bir fenomeni baz olarak alır: Bir eğri yeterince uzatılırsa
bir çembere dönüĢür. Ark, eğrinin bir parçasıdır. Sarkaç hareketi, etkitepki bağıntısına bir
örnek teĢkil eder. Bir sarkacın çizdiği arkı uzatın, sarkaç ipinin boyu yarıçap olmak üzere bir
çember elde edersiniz. Bu olgu, kuvvetlerin bir boyuttan diğerine transferi hakkında pek çok
ipucu içerir.

Enkarnasyon Sınırlılık Kanununu, Karma ise EtkiTepki Kanununu temel alır. EĢit, zıt yönde
etkitepki olgusu sadece sınırlı bir küre içinde geçerli olduğundan, bir kuvvetin etkisinin
yarattığı sonuçların baĢlangıç küresine dönebilmesi için, o kuvvetin 'form' olarak tezahür
etmesi gerekir.

Enkarnasyon için elveriĢli vasatın seçimi önceden belirlenmiĢ koĢullara göre olur. Bu nedenle,
enkarne olmadan önce maddenin uygun bir biçimde sınırlanması söz konusudur. Her ruh
kendi maddesini kendi tayin eder. 'Üstün Ruh' her biri için 'Karma Lordu' niteliği taĢır.
Kaderinizle ilgili her konuda yardıma çağırdığınız iĢte bu Üstün Ruh'tur. Aslında çağırdığınız
sizin kendi Öz Ben'inizdir.

Sınırlılık Kanunu ile yüzeylerin ölçümüne iliĢkin iki boyutlu matematiksel kavram arasında
bir paralellik kurabiliriz. Üçüncü bir boyutun eklenmesiyle birlikte Sınırlılık Kanunununu
yenmek mümkün olur. Ġnsan üç boyutlu bir bilinçlilik taĢıdığı için Sınırlılık Kanununa üstün
gelerek onu kullanır. Hangi boyut olursa olsun, bilinçliliğe yeni bir boyut ekleyerek o boyutun
Sınırlılık Kanununu aĢmak mümkündür. ĠĢte Sınırlılık Kanununun kontrolüne iliĢkin sır
burada yatar.

Sınırlılık Kanunu, bir giriĢimin gerçekleĢmesi için gerekli koĢulların saptanmasına iliĢkin
yöntemi sunar. Eğer bu koĢulları siz tayin etmeye çalıĢırsanız, koĢullar sizi kontrol altına
alacaktır. Bunun yerine, eğer bilinçliliğinizi bunların sentezini algılayabileceğiniz bir boyuta
yükseltirseniz, içerdikleri soyutlamayı ayırt eder, sınırlar ve koĢulları Kozmoz' la parça/bütün
bağıntısı içinde idrak edebilirseniz, o zaman bilinçliliği bir fikrin belli bir niteliği üzerine
odaklamanız ve o fikre daha yüksek bir boyuttan yaklaĢmanız mümkün olur. Bu arada
Sınırlılık Kanununu kullanarak, söz konusu fikri sınırlamaya ve böylece kısıtlamaları aĢmaya
çalıĢmalısınız.

Bu yöntem sadece belli konular veya olaylarla uğraĢırken değil, enkarne olacak bedenlerin
yaratılması, enkarnasyon süreci içinde karmanın değerlendirilmesi için de uygulanabilir.
Çünkü eğer önceden kararlaĢtırılmıĢ olan kaderimizi bir defa olsun Kozmik nizamla bağıntılı
olarak görebilirsek, kaderimize hakim olduk demektir. Öz Ben'imiz bu tür bir 'görüĢ' yetisine
sahiptir; çünkü O, Ġlahi Kıvılcımların taĢıdığı Logos tesirleri aracılığıyla Kozmoz'la bağlantı
içindedir. Alt Ben'imiz ise herĢeyi, doğum/ölüm veya baĢlangıç/bitiĢ bağlamında
değerlendirir.

Bilinçlilik duygulara odaklandığı sürece herĢeyi duygular bazında, Kozmik olgularla bağıntı
kurabileceği bir noktaya yükseltildiğinde ise, herĢeyi evrimsel açıdan değerlendirir. Ġkinci
durumda kiĢi, olayların, sonluluğun bir parçası niteliğinde doğrusal bir hat üzerinde değil de,
baĢladığı noktaya dönecek Ģekilde bir çember üzerinde geliĢtiğini görür.
KiĢilik, Sınırlılık Kanununa, KiĢisellik ise Kozmoz'un Doğa Kanununa dayanır. KiĢilikten
KiĢiselliğe uzanan merdivenin yedi basamağı vardır;ki bunlar 'Yedi Ölümler' olarak bilinirler.
Doğumu sağlayan, Sınırlılık Kanunu, yaĢamı sağlayan ise Ölüm Kanunudur; çünkü doğum
ölüm, ölüm
ise doğum demektir. Herkes 'kör' doğar; böylece 'ölü' olduklarını farketmezler. Bilmezsiniz ki,
sizin boyutunuz ölümün, bizim boyutumuz
ise yaĢamın boyutudur. Madde formunda olanlar ölmüĢ ve gömülmüĢ gibidirler. Ölüm ve
inisiyasyon aynı sonuçları doğurur. Bu nedenledir ki
tüm inisiyasyonlar ölümün ve gömülmenin sembollerini içerirler.

Daima hatırlayın ki madde boyutu üzerinde ölüm ve yok oluĢ, özgürlük ve kurtuluĢ demektir.
KiĢinin sahip olduğu mal, mülk, cenazenin üstüne
örtülen toprak gibidir. Ölü bedenlerinize yukarıdan bakmayı öğrenin ve onları yaĢamınızla
kaplayın. Ancak ölü bedenleriniz içinde yaĢama
hatasına düĢmeyin.

Bilinçliliği dünya küresi üzerine projekte edebilmek çok yararlıdır, o kürenin koĢullarıyla
prangalanmamak Ģartıyla. Sizi o küreye sıkı sıkıya bağlıyan iki Ģey vardır: korkularınız ve
arzularınız.

Ġnisiyasyon, sizin bizim boyutumuzda yaĢamanızı sağlayabilir; ancak beyin bilinçliliğine


bağlılığınız sürer. Bu nedenle 'Dereceler' (YönlendirilmiĢ geliĢimin aĢamaları. 'Yedi
basamaklı merdiveni' tırmanmayla ilgili geleneksel yöntemlerde kullanılan bir terimdir.)
öğretisi gereklidir: Önce arzuları, ikinci olarak korkuları, üçüncü olarak da ölümü yenmenin
ve kurtuluĢa ermenin öğretisi.

Sınırlılık Kanununu kullanmanız, onu iyi anlamak ve aĢmak Ģeklinde olur. Ġlgilendiğiniz
konuyu gerektiği Ģekilde sınırladıktan sonra, onu Kozmoz'la bağıntılı olarak idrak etmeye
çalıĢın. Bu yaklaĢımla gerekli kuvvetleri çağırmanız ve tezahür etmesini istediğiniz sınırları
belirlenmiĢ formu tasarlayarak bu kuvvetleri odaklamanız mümkün olur.

26.

YEDİ ÖLÜM KANUNU


Birinci Ölüm:

Daha önce açıklandığı üzere, iki hareket hattı kesiĢtiğinde bir vorteks oluĢur. Sonra bu iki hat
birbirini nötralize eder ve artık hareket olarak varolmaktan çıkıp, bir denge merkezi haline
gelirler. Bu, Birinci Ölüm'dür.

İkinci Ölüm:

Etki ve tepki, oluĢtukları boyut içinde eĢit ve zıt yöndedirler. Periyodik bir biçimde beraberce
tezahür ederler. Ancak bir baĢka boyuta transfer olduklarında ilk plandaki mevcudiyetleri
sona erer ve yeni boyutta farklı bir nitelikte ortaya çıkarlar. Bu transfer, ilk boyut açısından
bir 'ölüm', bu kuvvetleri kabul eden ikinci boyut için ise bir 'doğum'dur.
Genelde evrimsel bir değiĢim, ilkel bir bakıĢ açısıyla ölüm olarak tanımlanırken, daha
geliĢmiĢ bir yaklaĢımla doğum olarak değerlendirilir. IĢte bu doğum,Ġkinci Ölüm'dür.

Bunu bir örnekle açıklayalım: Mütevazi formların kapasitesinin ötesinde evrimleĢen bir
yaĢam biçimi, kendisine daha geliĢmiĢ formlar yaratır.

Bu tür terkedilmiĢ formların fosillerine yaĢamsal kalıntılar arasında sık sık rastlanır. Onlar
ölümü deneyimlemiĢlerdir; ırkları yok olmuĢtur; artık mevcut değillerdir. Oysa aslında bu
varlıklar için yaĢam, daha yüksek derecede bir vasıta ile yeniden doğuĢa uyanmıĢtır. YaĢam
ancak basit formların terkedilmesiyle daha kompleks bir nitelik kazanabilir.Ancak, basit
formların ait olduğu boyutların bilinçliliği, daha yüksek bir yaĢam biçimini idrak edemediği
için, bu durumu bir trajedi olarak değerlendirir. Daha ileri bir bilinçlilik ise, aynı olayda yeni
bir tezahürün doğumunu, mevcut potansiyelin daha derin bir ifadesini görür ve sevinir.

Üçüncü Ölüm:

Her bireyselleĢmiĢ bilinçlilik ölmek üzere yaĢar ve yaĢamak için ölür. YaĢamımızın
ürünlerinin toplanması ancak ölüm ile mümkün olur. Biz
Dünyanın tarlalarında otlar, Cennetin tarlalarında ise geviĢ getiririz. 'Bir saatlik çalıĢma için
üç saat meditasyon yapın' derler. Ruhun meditasyonu ölümde, çalıĢması ise yaĢamda yatar.

Eğer sadece 'yaĢam' olsaydı, tüm deneyimler bilinçlilikten gelip geçecek, ilk bir kaç enstane
mevcut alanı doldurduktan sonra geriye çok az izlenim kalacaktı. HerĢey somut, bağıntısız ve
parça parça görülecekti. Meditasyon anlamına gelen 'ölüm'de ise yaĢamın soyut özü açığa
çıkar; milyonlarca somut imaj yerine soyut anlamlar yer eder. Ölüme güvenmeyi öğrenin.
Ölümü sevmeyi öğrenin. Planlarınızda ölüme de yer verin ve düzenli olarak, kendinizi ölmüĢ
olarak hayalinizde canlandırma egzersizi yapın.

Ölümün nasıl bir Ģey olduğunu hissetmeye çalıĢın; çünkü böylece yaĢam ile ölüm arasındaki
köprüyü kurmayı ve bu köprü üzerinde giderek artan
bir rahatlıkla yürümeyi öğrenebilirsiniz. Kendinizi ölmüĢ olarak ve kaderinizi belirlerken
hayal edin. Kendinizi ölmüĢ olarak ve ölüler boyutunda çalıĢmalarınızı sürdürürken hayal
edin. ĠĢte bu Ģekilde 'Örtü'nün ötesine köprü kurmanız mümkün olacaktır. YaĢam ve ölüm
denilen iki olgu arasındaki uçuruma bir köprü kurun ki artık hiç kimse ölümden korkmasın.

Dördüncü Ölüm:

'Dört', bağlayıcı bir rakamdır. KiĢiliğin en yüksek aĢaması olan dördüncü beden, KiĢiliği
KiĢiselliğe bağlar. Bu nedenle Dördüncü Ölüm, 'bağlayan' veya 'öğreten' ölüm olarak
adlandırılır. Ayrıca bu ölüm 'uyku' olarak da tanımlanır. Uyku minyatür bir ölümdür; tıpkı
ölümün büyük bir uyku olması gibi..Bu nedenle uykunun doğasının anlaĢılması ölümü
anlamak açısından önemlidir. Uykunun doğası yeterince bilinmemektedir. Uyanıklığın bilinç
hali içinde uykuyla ilgili yer eden izlenimler yanıltıcıdır. Uyku sırasında fiziksel boyut diğer
boyutlardan ayrılır ve özgür kalan ruh, duyumların beĢ kapısından giren izlenimleri almamaya
baĢlar. Bu dönemde KiĢilik uyur ve pasif haldeyken, KiĢisellik uyanık ve aktiftir. Uyanık
halde KiĢisellik uykuda, uyku halinde ise KiĢisellik uyanıktır. Bu çoğu kiĢi için geçerli bir
kuraldır. Ancak bazı kiĢiler için evrimsel süreç içinde öyle bir an gelir ki, bireyin KiĢiliği,
KiĢiselliği aracılığıyla kendini ifade etmek imkanını bulur.

Ancak böyle bir durum oldukça geliĢmiĢ bir KiĢilik ve ileri evrim aĢamasında bir KiĢisellik
gerektirir. Kutsal metinlerde KiĢisellik, 'Ġlelebet Tanrı'nın yüzüne bakan Melek' olarak
tanımlanır.

Bedenin uyanık olduğu dönem içinde KiĢisellik, aĢağı ruh' un topladığı somut izlenimleri
kendi soyut terminolojisine tercüme etmekle meĢguldür. Bu içe dönüĢ periyodundan sonra,
KiĢisellik kendi boyutu üzerinde nesnellik kazanır ve Tanrı'nın yüzü'ne bakmaya baĢlar.
Kendisini Ġlahi
standardlar içinde değerlendirir ve gücü elverdiği ölçüde düzenlemelere giriĢir. Ancak ruhla
ilgili ayarlamalar ölçüsüz zamana yayılmıĢtır.

Uyku sırasında az geliĢmiĢ bir ruh tamamen uykuya dalmayabilir. Bunun yerine, bedenin
tatmin olmamıĢ arzularıyla aĢırı derecede meĢgul olduğuiçin, bu arzuların doğurduğu düĢünce
formlarıyla bağıntılı bir iĢlevsellik sürdürür. Rüyaları, doyurulmamıĢ ihtiraslardan ve
içgüdülerin dürtüsünden kaynaklanır. KiĢisellik özgür değildir ve Cennetteki Baba' nın
Yüzü'nü görmek yerine, insan formunun tersine çevrilmiĢ imajina bakar ve onu örnek alır.

Kendi boyutunda çalıĢamayan KiĢiselliğin geliĢmesi durur ve KiĢilik kendisinin abartılı bir
karikatürü haline gelir. Bu durumdan kurtuluĢ 'Dördüncü Ölüm' vasıtasıyla olur ve böylece
KiĢisellik kendini ifade imkanına kavuĢur. Ancak eğer Dördüncü Ölüm tam olarak
gerçekleĢmezse, aĢağı ruh astral planda rüya görmeye devam eder. Bu ise bizi BeĢinci Ölüm
kavramına yönlendirir.

Beşinci Ölüm:

KiĢiliğin ölümü... KiĢilik, ölüm yoluyla bedenden ayrıldığında da yaĢamaya ve KiĢilik olarak
fonksiyon göstemeye devam eder. KiĢi hiç de değiĢmemiĢtir; hala bedenliyken taĢıdığı isme
cevap verir. Tüm arzular yanıp tükenene kadar AĢağı Cehennemler'de ihtirasla yanar. Bundan
sonra arzu, KiĢiselliğin bir parçası olarak soyut bir kavram niteliği alır. KiĢi aĢağı arzular
açısından ölmüĢtür; artık daha yüksek arzular içinde yaĢamaya devam eder.

Sonuçta kiĢi bu arzuların da sınırlı ve ölümlü olduğunu öğrenir. Arzuların kendisini yüzünü
görmek istediği Tanrı'dan ayırdığını farkeder ve onlardan kaçmak ister. Artık bir insanı
sevdiği biçimde kiĢisel sevgi duymaz; sevginin yüksek bir tezahürü olan saf 'Sevgi' ile sever.
Bu sevgi, bir kiĢiye veya bir Ģeye yöneltilen bir duygu değil, herĢeyi kucaklayan bir bilinçlilik
halidir. Bu noktada, fiziksel boyutta bilindiği Ģekliyle sevgiden özgür olmak ister. ĠĢte, iyi ve
sınırsız olanı idrak etmek için, iyi ama sınırlı olanı terketmek arzusu BeĢinci Ölüm'e yol açar.
Böylece kiĢi, KiĢiselliğin bilinçliliğine doğar ve Cennetteki Baba'nın Yüzü'nü gördüğü
KiĢisellik boyutunda yaĢamaya baĢlar.

Ancak arzunun uyanmasıyla rüyalar geri gelir ve rüyalarla da maddenin çağrısı baĢlar.
Parlaklığından yorgun düĢene kadar Tanrı'nın Yüzü'ne bakan Ruh, gözlerini kapar ve uykuya
dalar. Doyum bulmamıĢ arzular rüyalarında canlanır ve böylece tekrar doğar. Çünkü, arzular
boyutunda her bilinçlilik hali bir yerdir ve arzu duyduğumuzda yeniden doğarız. Böylece
herkes kendi karmasını yaratır.

O halde Ģu soruyu sormak mümkün: Neden insanlar kendilerine hiç de arzu edilmeyen acıları
ve kısıtlamaları yaratırlar? Çünkü insanlar hayalleri değil de, gerçekleri hasat ederler. 'Bir
kiĢiye istedikleri değil, isteklerinin sonuçları verilir.' Örnek verirsek, güç isteyen kiĢi kibir
kazanacaktır. Oysa güç elde etmek için, kiĢi gücü temin eden nitelikleri arzu etmelidir; irade,
ileri görüĢlülük, zeka gibi. Güç peĢinde koĢan insan kendine gururlu bir egoistin bilinçliliğini
yaratır. Oysa irade, ileri görüĢlülük ve zeka isteyen kimse, gücün bilinçliliğini kazanır.

Altıncı Ölüm:

Altıncı Ölüm bedenin uyuduğu ama ruhun uyanık olduğu trans halidir. Trans hali, bedeni
temel alan içgüdülerin boyutunda veya somut zihni ve duyguları baz alan yüksek niteliklerin
boyutunda ortaya çıkabilir. Normal bir trans halinde fotoğrafsal bilinçlilik, odak ayarı
duygusal değiĢimlere bağlı sihirli bir ayna gibi iç dünyaların olaylarını yansıtır.

Oysa eğer spiritüel bilinçlilik maddenin fon teĢkil ettiği içgüdülere ve tutkulara odaklanırsa,
bilinçlilik eterik bedene transfer olur. Bu durumda ruha değil de maddeye bağli bir bilinçlilik
yaĢandığı için, KiĢiliğe zarar verici, tehlikeli, hatta Ģeytani tezahürler ortaya çıkar.

Hatalarınızın az olması için, yaĢamınızda Tanrısallığı temel alın; tüm davranıĢlarınızı Cennet
ölçülerinde tartın ve Kozmoz'la bağıntılı olarak değerlendirin.

Yedinci Ölüm:

Aydınlanma... Yedinci Ölüm'de bilinçlilik KiĢilikten çekilmiĢ,KiĢisellikle bir ve bütün


olmuĢtur. KiĢi Dünyadaki misafirliğini sürdürüyor bile olsa, artık Cennetteki Baba'nın
Yüzü'nü görüyordur. Bu nedenle aydınlanmıĢ bir kiĢi diğerlerinden farklıdır. Mükemmel bir
aydınlanma, yaĢayan bir ölümdür.

Salt duyumsal Ģeyleri arzulayan ve fiziksel yaĢama gururla bağlı olan kiĢiler, yaĢayan ölüm
deyimini, insanların baĢına gelebilecek en korkunç kader anlamında kullanırlar. Ancak
yaĢayan ölüm, ruhun madde boyutundan özgür olmasıdır; duyuların bilinçliliği arasında
'Kalıcı Olan'ın bilinçliliğidir veya Dünyada yaĢarken Cennetin farkındalığına sahip olmaktır.
AydınlanmıĢ kiĢi, bedenli olarak özgürleĢmesini sağlayan yaĢayan ölümü sevgiyle kucaklar;
çünkü ölüm Sınırlılık Kanunu'nu iptal eder; ruhun potansiyelini serbest bırakır; görmeyene
görüĢ, iktidarsıza ise güç verir. YaĢamımız boyunca umutsuzca istediklerimizi ölümde idrak
ederiz; çünkü ölüm yaĢam, yaĢam ölüm demektir.

Daha geniĢ bir bilinçlilik için rahim bir mezardır, mezar ise bir rahim..GeliĢme sürecindeki
ruh, arkasından yas tutan arkadaĢlarıyla vedalaĢır; tüm cesaretini toplar; kendini bekleyen
büyük testleri ve acıları bilerek yaĢama adımını atar. YaĢama baĢlarken ilk yaptığı Ģey nefesi
içine çekmektir; ikinci yaptığı ise, bu nefesle birlikte acı bir çığlık salıvermek olur. Çünkü çok
zor bir dönemin önünde olduğunu ve tek amacının, yaĢamı kendisi için katlanilabilir kılmak
olduğunu bilir.

Mezara girdiğinde ise, bilinçliliğin geniĢlediği bir yaĢama açılan bir kapıdan geçer. ĠĢte ölüm
bu geçiĢi simgeler. KiĢi arzuların objelerine öldüğü zaman özgürlüğünü kazanır ve insanlar
arasında bir ölü olarak yaĢar. Ruhun bedenin bağlarından kurtulması demek olan bu ölümü
yaĢarken, Sınırlılık Kanununu aĢar. Ölü olduğu için özgürdür ve et/kemik içine gömülmüĢ
olanlar arasında gücünü hissederek dolaĢır. Diğerleri ondan süzülen IĢığı görünce, öldüğünü
anlarlar; çünkü IĢık, beden örtüsünü geçip parlayamaz. Bilinçlilik bedende enkarne olduğu
sürece, IĢık o bilinçliliğe nüfuz edemez. Eğer bedenden ayrılmıĢ olan bilinçlilik hala bedene
hükmediyorsa, IĢık bu bedenden geçerek madde dünyasına yansır ve insanları aydınlatır.

ġunu daima hatırlayın ve üzerinde düĢünün: AydınlanmıĢ kiĢi, insanlara hizmet edebilmek
için hala bedenini kullanmaya devam eden bir ölüdür.
27.

ÇARPIŞMA KANUNU
Kutupluluğun içsel prensiplerini içermelerinden dolayı çarpıĢmanın temel kuralları yeterince
bilinmemektedir.

ÇarpıĢma, süptil boyuttaki bir kuvvetin, merkez yönündeki ark üzerinde daha yogun bir
boyuta taĢınması olarak tanımlanabilir. Ancak bu olgu,
derecenin düĢürülmesi aktivitesinden farklıdır. Derecenin düĢürülmesi çeper yönündeki ark
üzerinde olur. Bir kuvvetin derecesinin düĢürülmesi
veya süptilleĢmesi çeper yönündeki ark üzerinde, kuvvetlerin çarpıĢması ve ayrıĢması ise
merkez yönündeki ark üzerinde cereyan eder. Bu ayırım,
iyi ve kötünün dinamik standardına iliĢkin önemli bir kavramı içerir. O halde çarpıĢma, bir
kuvvetin 'form' niteliğinin geliĢtirilmesi yoluyla evrimsel açıdan ilerlemesine yol açan bir
aktivitedir.

ġunu hatırlatalım ki, Logos'dan kaynaklanan ve evrimleĢme süreci içinde olan yaĢam,
organize olabilmek için kendisini madde haline indirgemek durumundadır ve böylece
geliĢtirdiği formu da bir kalıp veya daha uygunbir ifadeyle, bir iskelet olarak kullanır (çünkü
daha süptil olan bölge,
yoğunluğu fazla olan bölgeyi çevrelemektedir). Bu iskeletin yoğun kısmı çekildiğinde bile
süptil kısmı formu korur; çünkü bu süreç içinde,
mevcut kuvvet sistemleri yerleĢik bir yapı kazanmıĢlardır.

SüptilleĢme, yoğun olanın süptil olandan ayrıĢtırılması sürecidir. ÇarpıĢma ise iki teğetsel
kuvvetin yoğun bir noktada kitlenmesidir, ki hatırlıyacağınız gibi atomların yaradılıĢında da
aynı olgu söz konusudur.

ÇarpıĢma aktivitesi, Merkezin ve Uzayın Çekim Kanunları ve Kutupluluk Kanunu ile


bağıntılıdır. Kutupluluk içeren kavramların tüm uygulamalarında, ÇarpıĢma Kanunu iĢ
baĢındadır; çünkü kutupluluk çarpıĢmaya yol açar veya çarpıĢma kutupluluğa dayanır.
ÇarpıĢma sonucunda birleĢme yatay, füzyon ise düĢey doğrultuda cereyan eder.

28.

KUTUPLULUK KANUNU
Merkezin ve Uzayın Çekim Kanunlarını dikkate almadan Kutupluluk Kanununu anlamak
mümkün değildir; çünkü kutupluluğun temeli bu iki kanunda yatar. Çekimin merkez veya
çeper yönünde oluĢuna bağlı olarak bir kuvvetin pozitif veya negatif niteliği ortaya çıkar.

Merkez yönündeki çekim negatif, çeper yönündeki çekim ise pozitif niteliğe tekabül eder. ĠĢte
kuvvetlerin döngüsel hareketine yol açan, kutupluluğun bu iki yönlü özelliğidir.
Kozmik Günlerin içerdiği kutupluluğu, Merkür'ün Caduceus'unda (Caduceus: Eski Yunan
Tanrısı Hermes'in çift kanatlı ve iki yılan sarılı değneği.
Hekimliğin sembolü.) sembolik olarak görmemiz mümkündür. Dünyasal anlamıyla, değnek
IĢın'a, siyah ve beyaz yılanlar ise YaĢam Dalgasının
pozitif ve negatif niteliklerine karĢı gelir.

Kutupluluğun grup formuyla bağıntılı baĢka bir yönü daha vardır. Grup bilinçliliğinin, negatif
veya diĢil olduğu kabul edilir; yaratıcılık kazanması için pozitif bir kuvvet tarafından
uyarılması gereklidir. Daha süptil bir boyutta fonksiyon gösteren bir varlık, daha yoğun bir
boyuttakine göre pozitif nitelik taĢır. Eğer bilinçlilik daha yüksek bir boyutun hedeflerini
idrak edebilirse, kendi grubuna karĢı pozitif bir nitelik kazanır ve grubu aĢılayabilir. Böyle bir
durumda gruptaki her birey yeni bir kavrama gebedir ve her gebelik, fiziksel boyutta yeni bir
yaratıcı çalıĢmanın doğumuyla sonuçlanır.

Böylece her birey, babası grup lideri olan bir kavrama vücut vermiĢ olur ve o da aynı boyut
üzerinde lider konumu kazanır. Liderle aynı ideali yarattığı için, artık birey de liderle aynı
polariteye sahiptir. Bu nedenle, artık liderin o gruba yaratıcı bir uyarı uygulaması mümkün
değildir.

Burada açıklananlar, grupların geçirdiği üretken ve durgun dönemlerin anlaĢılması açısından


önemlidir.

Tezahürdeki tüm yaĢamlar boyunca, form oluĢması için daima iki faktörün iĢbirliği gereklidir.
Ancak, kuvvet tek bir birim olarak fonksiyon gösterir; çünkü polaritesi Logos'ta yatar.

29.

UZAYIN ÇEKİMİ KANUNU


Uzayın Çekimi Kanunu'nu incelemeden önce, Uzayın çekim gücünün, Merkezin çekimini
nasıl yenebildiğini araĢtıracağız. Bunun için de, daha önce üzerinde durduğumuz evrenin bazı
temel özelliklerini tekrar gözden geçireceğiz.

Logos bilinçliliği gerekli dengeleri kurduktan sonra mükemmelliğe ulaĢır. Bu noktada yeni bir
kavram üzerinde düĢünmeye ve onun idraki için çalıĢmaya baĢlar.

Logos bilinçliliğinde yer bulan bu temel kavramlardan yeni sentezler ortaya çıkar ve bunlar
birbirini takip eden tezahür aĢamalarına yansıtılır. Logos'un geliĢen noktaları, evrimsel
impulslar olarak tezahür boyutlarına projekte edilir; Logos, formları oluĢturan itici gücü
sağlar ve bu formlara can verir.

ġimdi, nasıl 'form'un eğilimi daima tezahür etmemiĢ olanı koĢullandırma yönündeyse,
'irade'nin süregelen arzusu da, koĢullandırılmadan fonksiyon gösterebilmektir. ĠĢte Logos' un
'yaĢama iradesi' de formla sınırlandırılmak istemez. Ancak, Logos yaĢamının ileri safhalarında
koĢullanmamııĢ bir iradeden bahsetmek mümkün değildir. Tüm aktiviteler mevcut koĢullarla
belirlenir ve sınırlanırlar. Tezahür evreninin yaĢamı anlamına gelen Logos'un yaĢama iradesi
de koĢullara boyun eğmek ve formla sınırlanmak zorunda kalır.
ĠĢte ruh ve beden arasındaki savaĢ böylece baĢlamıĢ olur.

Daha sonra Logos'un yaĢama iradesi, birbirini takip eden safhalar boyunca kendini form
içinde ifade eder. Formun en yoğun olduğu safhaya ulaĢıldığında ise, Logos artık formun
esaretinden kurtulmak ve sembolik bir ifadeyle, eterin (Tüm mekanı doldurduğu varsayılan
vasıta, esir) asal Logos Ġradesi tarafından sınırlanmamıĢ ve koĢullanmamıĢ bölgelerine doğru
yoluna devam etmek ister.

O halde ilk olarak, yaĢamın kendisini koĢullandıran ortamdan uzaklaĢma arzusundan


bahsetmemiz mümkün. ĠĢte bu temel dörtü, onu uzaya doğru projekte eder.

Ġkinci nokta ise, bir tezahür evreninde daima denge yönünde doğal bir eğilimin
mevcudiyetidir. Evren içinde yüksek basınç altında bulunan kuvvetler, uzayın boĢluğu içinde
dağılmak arzusunu taĢırlar.

Ayrıca, Penumbra'nın (Penumbra: GüneĢ ve ay tutulmasının baĢında veya sonunda görülen


hafif gölge- yarı aydınlık, yarı karanlık) temsil ettiklerinden bahsedebiliriz: OluĢma süreci
içinde hasara uğramıĢ olan tüm kalıplar, idrak edilememiĢ tüm evrimsel kavramlar,
KiĢisellikleri tarafından reddedikleri için görevlerini tamamlıyamamıĢ ve yerlerini bulamamıĢ
olan kuvvetler ve ruhlar, Logos bilinçliliğinin reddetmek istediği herĢey, Geçilmez Halka'nın
iç çeperinde dağılmayıp, uzayın yansıtan eteri içinde bir imaj olarak kalan ve sembolik olarak,
Geçilmez Halka'nın dis yüzeyi veya Kaos Halkası ile sınırı olarak tanımlanabilecek bir
bölgede yerleĢen varlıklar..

Maddenin cehennemine seyahat etme cesaretini gösteren herhangi bir bilinçlilik, büyük
körfez, yani evrenin Geçilmez Halka'sı boyunca sahte ümitlerin ve sonuç vermeyen
giriĢimlerin yansımalarını görür. Bunlar, kendilerini tezahür noktasına getirecek bir kuvvetin
özlemi içinde, körfezdeki elementlerin yardımını beklemektedirler.

Ġster evrensel, ister bireysel olsun, evrimleĢme sürecinde her kuvvet, Kozmik Kanunun
yarattığı bu körfez içinde doyum bekleyen ümitsiz hayalleri farkeder ve Ġlahi momentumun
kendini projekte ettiği hat boyunca, kendi hareketinin yarattığı ekstra momentumla bu körfezi
aĢmak, hiçbir kanunun olmadığı ve insanların TanrısallaĢtığı uzayın özgürlüğüne kavuĢmak
ister.

Bir bilinçlilik birimi, 'Kanun'u tam bir itaat içinde idrak etmek suretiyle aĢtığı zaman tezahür
evreninden özgür olur. Bu noktada yeni bir Logos GüneĢinin çekirdeği haline gelir. Burada
Tanrısallığın gizemi yatar. Ancak eğer bir bilinçlilik birimi, gereklerini yerine getirmeden
'Kanun'u aĢarsa, koĢullanmamıĢ bir irade ortaya çıkar; ki bu da 'Ģeytan' olarak tanımlanan
pozitif kötülüğün sırrını yansıtır. ĠĢte anlatılan türde 'Nadir'in içvası, evrim süreci boyunca her
varlığın karĢılaĢtığı bir olgudur.

Kaynaktan baĢlıyarak çeper yönündeki ark boyunca yaĢam, temel öğelere nüfuz eder ve
onların en üst derecede güçlerini doğasına katar. Bu noktada yaĢam, Uzayın Çekimine karĢı
koymalı ve alçak gönüllülükle kaynağa doğru iz sürmeye yönelmelidir.

ġunu idrak etmiĢ olması önemlidir: Özgürlük, koĢullardan ve kısıtlamalardan kaçarak değil,
mükemmel bir dengenin oluĢmasi için gerekli ayarlamaları sağlayarak kazanılır.

ÇatıĢan kuvvetlerin dengesi kurulduğunda, form sterotipleĢir ve bir bilinçlilik geliĢtirmeye


baĢlar. YaĢam, belli bir boyutta kazandığı reaksiyon kapasitesini korumasına karĢın o boyutun
koĢullarından artık özgür olarak daha yüksek bir boyuta çekilir. Bu konuyu bir sonraki
bölümde daha detaylı olarak inceliyeceğiz.

O halde Uzayın Çekimi, koĢullanmamıĢ gücün çekimidir; bizi yaratan kanunlardan kaçmak ve
bu kanunlar sayesinde kazandığımız güçleri, beraber gelen sorumlulukları reddederek
uygulayabilme arzusudur. Bir kiĢinin geliĢmiĢ bir kültürün avantajlarından yararlanırken,
geliĢmemiĢ bir varoluĢ biçiminin hedeflerini ve ideallerini o kültüre aĢılamaya çalıĢmasını bu
duruma örnek olarak gösterebiliriz.

Uzayın Çekimi, evrimden ve Kozmik Kanundan uzaklaĢmak ve Tanrı olarak fonksiyon


göstermek arzusunu ifade eder. ĠĢte Ģeytana tapma ritüellerinde tapınmaların hedefi bu tür
Tanrılardır.

30.

MERKEZİN ÇEKİMİ KANUNU


Merkezin Çekimi Kanunu, Sevginin Gizemini içerir. Bu kanunu, Evrim, Ġnisiyasyon ve
Tersine Evrim ('Sol Yol Evrimi') olmak üzere üç açıdan incelemek mümkündür:

Evrim Açısından:

Bir yaĢam formunun materyal organizasyonu en üst derecede kompleksliğe ulaĢtığında, daha
yüksek bir boyutun prensiplerinin sentezi yoluyla birleĢme baĢlar. Çeper yönündeki ark
üzerinde 'nadir'e tekabül eden bu noktada fizik formun dağılması baĢlar.

Bu konuyu biraz daha açalım: Yüksek derecede varlıklar tarafından geliĢtirilen yaĢamsal
fikirler, eterik alemde belli bir yaĢam formu üzerine projekte edilir ve kolay iĢlenebilen eterik
maddeye Ģekil vererek yeni bir fiziksel formun iskeletini oluĢtururlar.

YaĢamsal güçlerin maddesel form içinde sınırlanan döngüsel hareketlerinden bir dizi
manyetik kuvvet doğar. Bu kuvvetlerin ortaya çıkmasıyla birlikte materyal form terkedilir ve
kuvvet sistemleri eterik kalıp içinde varolmaya devam ederler. Böylece tezahür boyutunda
madde halinde baĢlayan bir fikir, kavramsal bir fikir haline dönüĢmüĢ olur.

Aynı sonucu veren pek çok farklı yöntem olabilir. Bu yöntemlerin herbiri farklı bir fikir
olarak baĢlasa da, sonuçta eriĢilen kavramsal fikir hepsinde aynıdır. BaĢka bir ifadeyle,
baĢlangıçta çeĢitlilik sergileyen fikirler, geliĢmenin tamamlanmasıyla birlikte birliğe eriĢirler.

'Bir', Ġlk Tezahür'ün veya Mutlak olanın sembolüdür. Çokluğu birliğe veya kompleks ve
somut olanı yalın ve soyut olana indirgeme süreci, Merkeze yaklaĢmayı ifade eder. Merkeze
yaklaĢmak, uzayda bir hareket değil, bir birleĢme olgusudur.

ġimdi, birleĢme ile sadeleĢme arasındaki farka dikkat edin: BirleĢme evrimleĢme, sadeleĢme
ise tersine evrim sonucunda ortaya çıkar. BirleĢmesentezin, sadeleĢme ise analizin en üst
derecesini ifade eder. Biri bütünlüğe doğru geliĢmeyi, diğeri ise baĢlangıca geri dönüĢü
simgeler.

Bize evrimin amacının Merkeze DönüĢ olduğu öğretilmiĢtir. Merkeze DönüĢ, Merkezin
sınırlarının genıĢlemesi ve herĢeyi kapsaması anlamına gelir. Bu ise tüm boyutların
ruhsallaĢması demektir.

Böyle bir kavram, hem 'form', hem de 'kuvvet' bazında değerlendirilebilir. Kuvvet, çeperden
Merkeze doğru akar. Bunu karĢılayabilmek için, Merkezden de dıĢarıya doğru bir akımın
olması gerekir. Her boyutun maddesi, o boyutta mevcut kuvvetin çekilmesiyle birlikte,
geniĢleme sürecindeki Merkezin tesiri altına girer ve yedinci boyutta görülen formlara benzer
yeni bir form kazanır.

Bir boyuttaki kuvvetin ayrılması 'Kozmik Gün'ün sonunu ve 'Kozmik gece'nin baĢlangıcını
simgeler. Merkezin geniĢlemesi, hala insan Ġçin Bir sır olan Kozmik Gece'nin eseridir.

Saf Ruhun Merkezden çepere doğru boyutlar boyunca akımı, Kozmik Gece Ġçinde
gerçekleĢir. Bu akımla birlikte, manyetik kuvvetlerin çevresinde yer alan temel formlar ruhla
donanırlar. Ancak bu formlar henüz Reenkarnasyon prensibine ve dolayısıyla belleğe sahip
olmadıkları için, Gerçek anlamda yaĢamaya baĢlamazlar. Kozmik Gece'nin sonunda ruhsal
dalgalar çekilerek yerlerini Kozmik Ģafağın boĢluğuna bırakırlar. Ancak bu süreç içinde
Kozmik Dalgalarla yıkanmıĢ olan formlar, artık Kozmik güçlere uyum sağlamıĢ ve tüm
kötülüklerden arınmıĢlardır.

ĠĢte burada tasvir edilen, iki Kozmik Gün arasında maddenin temizlenmesi ve atalet
kuvvetlerinin nötralize edilmesi projesidir. Atalet kuvvetlerinin köklerinin Sınırlılık
Kanununda ve bu kanunun köklerinin de Kozmik Kötülük'te yattığı düĢünülürse, 'Karanlığın
Güçleri' ifadesinin taĢıdığı anlam daha iyi anlaĢılır.

Okültizmin kavramsal içeriğini daha iyi değerlendirebilmek için Ģunu görmelisiniz ki,
karanlık, alacakaranlığa ve Ģafağa, gün ıĢığı ise alacakaranlıktan geceye açılır. 'Iyi' ve 'Kötü',
bir tekerleğin dönerken geçtiği 'IĢık' ve 'Gölge' alanları olarak düĢünülmelidir. 'Kötü'nün de
'Ġyi' kadar yapacağı iĢ vardır. 'IĢığın Tanrısı' ve 'Karanlığın Tanrısı' basit bir ifadeyle, Tanrı'nın
sağ ve sol ellerinin aktiviteleridir.

Sağ el verir, sol el alır. Sağ, olacak olanı verir, sol olmuĢ olanı alır. Sağ tezahüre gönderir, sol
geri çağırır. Ancak unutmayın ki, eğer Bir aynaya bakıyorsanız, sağı sol, solu sağ olarak
tanımlamanız mümkündür.

Merkezin çekimi dönüĢ Hattı üzerinde cereyan eder; ancak zamanından önce Etken olan bir
çekim, yaĢamın daha önceki bir aĢamaya geri akmasına yol açabilir. Bu ise formsal
gerilemeden önce yaĢamın gerilemesi anlamına gelir. Böylesi bir yaĢamsal gerilemede,
hastalıklara yol açan bakteriler gibi çeĢitli Parazitik varlık birimleri geliĢir. ÇürümüĢ organik
maddelerle beslenen bazı yaĢamsal birimler bu evrime ait değillerdir. bunlar, Tanrı'nın
çöpçüleri sayılan 'Karanlığın Lordları'nın Hegemonyasında hizmet verirler.

Buraya kadar anlatılanlardan anlaĢılacağı üzere Merkeze DönüĢ, bir Tezahür Gününün sona
erme sürecidir. Gün ıĢığı kaybolmaya baĢladığında,
Tezahür EtmemiĢ Olan'ın spiritüel karanlığı madde alemini kaplar. 'IĢık' maddenin en dıĢ
çemberinden çekilirken, spiritüel tesirler de Ruh'un en
iç çemberinden dıĢarıya doğru akmaya baĢlarlar. Bu süreç, IĢık tamamen çekilinceye ve içiçe
tezahür çemberleri tümüyle Karanlığın Suları
(Burada, spiritiel barıĢı, saflığı ve yenilenmeyi ifade etmek için Seçilen bir isim) ile dolana
kadar devam eder. Bu arada, Karanlığın suları yeni bir yaĢam için hazırlanırken bir geçiĢ
dönemi yaĢanır. Bu sular, görünmeyen ve görünen birbiriyle tamamen kaynaĢana kadar,
Tezahür boyutları boyunca süzülürler. ĠĢte bu noktada inisiyasyon olgusu Önem Kazanır.

İnisiyasyon Açısından:

Evrimlerini tamamladıktan sonra Merkeze dönen varlıklar, Ruhun gölgesinin öncüleri olarak
tekrar dıĢarıya doğru akmaya baĢlarlar. ĠĢte Bunlar inisiyatörlerdir. Kendileri de önceki
evrimlerin geliĢmiĢ Varlıkları tarafından inisiye edilmiĢ ve böylece evrim yolculuklarını
BaĢarıyla tamamlamıĢlardır.

Herhangi bir boyutta inisiyasyon, ancak canlandıran sular o boyutun alıcı bilinçliligindeki
çatlaklara, yarıklara tamamen nüfuz ettiğinde cereyan edebilir. Bu nedenle bu aĢamada daha
yüksek derecede bir Aydınlanma, ancak bedenin DıĢında gerçekleĢebilir; çünkü evrimin bu
safhasında canlandıran sular henüz fiziksel boyuta ulaĢmamıĢlardır.

Tersine Evrim Açısından:

Merkezin çekimi kanununu, üçüncü olarak ise, Tersine Evrim (veya Bilinçlilik bazında Sol
Yol Evrimi) açısından inceliyeceğiz.

Tersine Evrim herhangi bir formdan yaĢamın çekilmesi ve formun dağılması anlamına gelir.
yaĢamın form içinde meydana getirdiği kuvvet sistemleri, yaĢam çekildiğinde, eterik alt
boyutlarda içi boĢ kabuklar misali kalırlar. Bu Kabuklar, Kozmik gece'nin Dalgalarıyla gelen
canlandıran suları beklemeye koyulurlar.

Ancak bazen, dönüĢ hattı üzerinde yolculuk ederken Merkezin Çekimini hissedecek kadar
geliĢmiĢ, ama içe dönüĢü tam olarak gerçekleĢtiremedikleri için evrimlerini tamamlıyamamıĢ
olan bazı Ruhlar, 'nadir'i geçmeden önce Merkeze yönelirler. Bunlar, yaĢamın boĢalttığı ve
kozmik Gece' nin dalgasını bekleyen boĢ formların iĢgal ettiği boyutlardan geçmek
durumunda kalırlar. Bu nedenle bu ruhlar, ilkel nitelikteki manyetik kuvvet sistemlerinden
istifade etmeye meylederler. Eğer üzerinde derin düĢünülürse, bu gerçek pek çok konuya
açıklık getirecektir.

Bu ruhlar fazlasıyla geliĢip formlarını parçaladıktan sonra, Tersine evrim hattı boyunca
yollarına devam ederler. ancak öyle bir noktaya eriĢirler ki, artik canlandırabilecekleri higbir
form kalmamıĢtır. O Zaman organize edilmemiĢ elementlere ayrıĢırlar ve artık ne 'Ġyilik', ne
de 'Kötülük' için bir potansiyel teĢkil etmeleri söz konusu olamaz. ĠĢte sol yol evrimi'nin
hikayesi budur..

Sağ Yol Evrimi ise, mükemmelliğe ulaĢan yaĢamın ayırıcı nitelik taĢıyan formlardan
çekilmesi, formların ifade ettiği prensiplerin sentezi, prensiplerin idealler olarak
süptilleĢtirilmesi ve ideallerin Logos bilinçliliği aracılığıyla gerçekleĢtirilmesi aĢamalarını
içeren bir süreçtir.

Görüleceği gibi evrimin özü birleĢmedir. BirleĢtirici prensiplerin boyutlar üzerindeki tezahürü
ise Sevgi'dir. Ġster somut zihnin boyutunda entellektüel bir sempati, ister madde boyutunda
fiziksel birleĢme biçiminde olsun, tüm yansımalarıyla Sevgi , Logos'un 'Bir' oluĢunun
sembolüdür.

Evrimin amacı herĢeyi 'Bir' kılmaktir ve tezahür boyutlarında bunu gerçekleĢtiren iki Ģey
vardır: Ölüm ve Sevgi. Ölüm Sol Yol Evriminin, Sevgi ise Sag Yol Evriminin bir
tezahürüdür.TaĢıdığı Sevgi anlayıĢı nasıl olursa olsun seven bir kiĢi, evrimin amaci olan
birliğin bir tezahürünü oluĢturuyor demektir. Tanri, 'Bir'dir, Sevgi 'Bir'i oluĢturur; 0 Halde
'Tanrı Sevgi'dir'.

Sevgiyi ifade eden herkes, 'Bir' olan Ruh'u, tezahür boyutuna yansıtır. Ayrı olmak, ölü olmak
demektir. O halde Sevgi'yi seçin ve yaĢayın...

EK MATERYAL:
Burada eklenen bilgilerle ana çalıĢmanın kaynağı aynıdır; ancak tebligat bir kaç yıl sonra
gerçekleĢmiĢtir. Arada sırada belli bölümler hakkında açıklamalar getirmekle beraber,
öğretinin geneline bir referans olarak değerlendirilmelidir. Bu ek bilgiler, bilhassa ilk yirmi
bölümde yer alan materyalle ilgili izahlar içermektedir.

1
Her Kozmik Atom, asal vorteksi oluĢturduktan sonra IĢınlardan sadece biri boyunca
yolculuğuna devam eden, iki IĢının kuvvetini içerir. Bu kuvvetler, vorteksteki pozitif ve
negatif faktörleri temsil ederler. Negatif veya saklı faktör, bir çeĢit bilinçaltı olgusuna tekabül
eder.

Bir bireyin 'IĢın Türü' nün incelenmesi, Yıldızlar Astrolojisinin kapsamına girer. Yıldızlar
Astrolojisi, halen uygulanan Astrolojiden çok daha kompleks ve derin bir çalıĢma gerektirir.

2
AteĢin ve Zihnin Lordları, ilk üç kümenin boyutlar üzerindeki yolculukları sırasında
karĢılaĢmazlar. Ancak daha sonra ortaya çıkan bir süreç içinde, herhangi bir AteĢin Lordu bir
Zihnin Lorduyla birleĢir ve iĢlevsellik açısından bir Zihnin Lordu haline gelir. Bu izah
edilmesi çok zor olan bir süreçtir. Burada, bir KiĢiselliğin hayli geliĢmiĢ bir KiĢilikle
birleĢmesine benzetebileceğimiz bir çeĢit 'absorbe etme' söz konusudur. KiĢiselliğin KiĢiliğin
deneyimlerini kendine mal etmesine benzer bir Ģekilde, bir Zihnin Lordu, AteĢin Lordunun
deneyimlerini masseder. Ancak burada taraflar yer değiĢtirmiĢtir; çünkü Zihnin Lordu
KiĢiliğe, AteĢin Lordu ise KiĢiselliğe tekabül eder.

AteĢin Lordlarının çoğu Ģimdi 'BaĢ Melek Kuvvetleri' olarak tanımladığımız birimlerdir.
Diğerleri ise evrende belli koĢulları yönlendirir ve GüneĢ Logos'u ile özel bir teması
sürdürürler. ĠĢte bu ikinci grup, deyim yerindeyse, bazı Zihnin Lordlarını kendi deneyimleri
içinde 'demlerler'. Böylece tesirlerini onlara aktarır ve onlar aracılığıyla fonksiyon gösterirler.
AteĢin Lordlarının tümü Logos ile oldukça yakın bir temas içindedirler ve bazıları ilk küme
görevini tamamladıktan sonra tekrar göreve gönderilirler.

Bu üç Ana Küme üzerinde daha derinlemesine düĢünmenizde yarar vardır; çünkü öğretilerin
bu kümelerle ilgili bölümü, 'orta' bir zeka seviyesine
hitap edecek seviyede tutulmuĢtur. Burada genel hatlarıyla yer alan fikirler üzerinde
meditasyon yaparak daha derin bir anlayıĢa eriĢmeniz mümkün olacaktır.

Aslında bu öğretilerin içerdiği materyal, insan anlayıĢının mevcut limitlerini aĢacak derecede
geliĢtirilmeye elveriĢlidir.

3
Üç Ana Küme'nin gücünü ve ihtiĢamını kolayca anlaĢılabilecek bir ifadeyle tasvir etmenin
zorluğunu belirtmek isteriz. Burada anlatılanlar, bu kümelerin yüklendiği ve yerine getirdiği
muazzam görev hakkında pek az fikir verebilir. Evreni, evrimi ve insanı yöneten kanunları
inĢa eden büyük Kozmik YaĢam Dalgaları, bilhassa Yeni Çağın baĢlangıcı olan bu dönemde
büyük önem taĢımaktadırlar. KiĢinin YaĢam Kıvılcımı tezahüre uyanırken bu Dalgaların
uyguladığı tesirler, onun KiĢiselliğinde belirleyici rol oynar. KiĢi Ģimdi bile, geliĢme sürecinin
ilk aĢamalarındaki tesirlerinden kaçamaz; çünkü Öz Ben'i bu tesirleri almıĢ ve reaksiyon
göstermiĢtir. Bu nedenle her insanın bilinçliliğinde, ilkel etki ve tepkiler saklı olarak
mevcuttur. Nasıl meĢe ağacıpalamudunu barındırırsa, insan da baĢlangıcının tohumunu taĢır.
MeĢe palamudu, üzerinde büyüdüğü toprağa, aldığı havaya ve suya gösterdiği reaksiyona
paralel olarak büyür. Zamanla kabuğunu atar ve geliĢerek bir meĢe ağacına dönüĢür. ĠĢte
insanın geliĢmesi de buna benzetilebilir.

Ġnsan, YaĢam Kıvılcımının üç ana aĢaması sırasında çeĢitli boyutlarda, az da olsa kiĢisellik
yansıtan reaksiyonlar gösterir. Kıvılcım, boyutlardan aĢağıya doğru yolculuğunda her
boyuttan madde toplar.

Daha sonra boyutlar boyunca ters yönde ilerlerken, benzer bir çaba içinde olan diğer
Kıvılcımlarla karĢılaĢır. Ġlk yolculuğuna baĢlayan bu Kıvılcımlar arasında, diğer Kıvılcımlara
oranla birbirleriyle daha fazla temas içine giren Kıvılcımların oluĢturduğu bir grup mevcuttur.
Böylece 'arkadaĢlık' olarak nitelendirebileceğimiz bazı özel reaksiyonlar ortaya çıkar. Evrimin
daha sonraki aĢamalarında boyutların maddesiyle benzer Ģekilde giyinmiĢ olan bu Kıvılcımlar
birbirleriyle karĢılaĢırlar. Ġnsanın geçtiği boyutların maddeleri, zaman içinde, bugün 'Astral
beden', 'Mantal Beden' gibi adlar verdiğimiz farklı formları oluĢtururlar. Bu bedenlerin de
altbedenleri mevcuttur.

Evrim süreci içinde her atomun ve her Ġlahi Kıvılcımın geçtiği büyük gezegensel kürelerin
tesirleri, astrolojinin temelini oluĢturur. Ancak bu çalıĢmanın kökeni artık büyük ölçüde
kaybolmuĢ veya unutulmuĢtur. Bugün için astrolojinin, eski ırkların algıladığı biçimde
uygulanması söz konusu değildir; çünkü göksel varlıklarla birlikte insan da sürekli bir
değiĢim içindedir.

GeliĢmekte olan varlık boyutlardan aĢağıya doğru yolculuğunda, kendi farkında olmasa da,
üzerinde belli ölçüde kontrol uygulayan büyük
Gezegensel güçlerle karĢılaĢır. Bunun nedeni, varlığın bünyesinde belirli güçlerle teması
sürdüren elementlerin mevcudiyetidir. Bu güçlerin, varlığın bedeni, zihni ve karması
üzerindeki tesirleri oldukça ilkel bir seviyede cereyan eder. Örneğin, 'Ulu Ana' olarak
tanımlanan güç, hala tüm yaĢayan varlıkların Ulu Ana'sıdır ve modern insanın bu gücü bilinçli
olarak idrak edebilmesi büyük önem taĢır.

Evrenin kanunları, insan diye tanımladığımız varlık biriminin, boyutlardan aĢağıya doğru
yolculuğunu tamamlıyacak derecede geliĢmesinden çok daha önce varolmuĢtur. Boyutlar
boyunca hareket eden büyük atomlar ve grup kuvvetleri Evrensel Güçleri oluĢtururlar.
Esoterik öğretilerde iĢte bu Evrensel Güçlerin 'Grup Ruhları' üzerinde önemle durulur.

Bir evrim siklusunu tamamladıktan sonra boyutlar boyunca geri dönen insan, orijininin farklı
bir kademesine ulaĢır. Pek çok evrim süreci sonunda topladığı deneyimlerle artık bir birey
gibi değil, zihinsel güçlerin farklı birimlerine kaynak olan bir grup gibi davranır ve bir çesit
Tanrı veya Logos niteliği kazanır.

Ġnsan evrimine bir grup olarak baĢlar, zaman içinde gruptan ayrılarak bireyselleĢir; ama
sonunda kendisine özdeĢ olan grupla 'bir' olmak durumundadır.

Bu öğretinin arkasında 'Kollektif Prensip' yatar. Belirli politik ideallerde ve sistemlerde de


rastlanan ve çoğunlukla yanlıĢ değerlendirilen bu kollektif prensip, yüksek derecede ahlaki bir
temele dayanır ve kiĢilerin bir ekip içinde ve ekip anlayıĢıyla davranmasını amaçlayan bir
anlayıĢı ifade eder. Bu prensip, çok önemli, kapsamlı ve anlaĢılması kolay olmayan ilk Ġlahi
Kanun'dur. Ne var ki, birey geliĢiminin en üst noktasına ulaĢmadıkça, kollektif oluĢumunun
bir parçası olamaz.

Her insanın içinde, Trinitre teĢkil eden, tezahürdeki Tanrı' nın üç temel niteliği mevcuttur ve
bu nitelikler, kiĢi ruhunun en yüksek ahlaki yanını oluĢtururlar.

Dünyanın yaĢadığı evrim sona erdiğinde, bu boyutun maddesi ve deneyimleri toparlanıp,


baĢka gezegenlerdeki evrimlere aktarılacaktır. Bazı yaĢamsal kuvvetler ise farklı bir nitelikte
tekrar Dünyaya dönecektir. Bir insan öldüğünde, astral ve eterik bedenlerinin bir kısmı,
kiĢinin sonraki enkarnesi için yeni astral ve eterik bedenlerin yaratılmasında kullanılır. ĠĢte bir
evrim süreci içinde gerçekleĢen de aynı Ģeydir: yani form parçalanır; parçalar ise yeni bir
yaĢam türü için gerekli formu oluĢtururlar. Ölen kiĢilerin parçalanmıĢ astral ve eterik
bedenlerinin, yeni KiĢiliklerin yaratılmasında kullanıldığı genellikle pek bilinmez. Bu
KiĢilikler, parçaların ait olduğu formların KiĢiselliklerine bağlı olarak ortaya çıkabildikleri
gibi, bazı durumlarda farklı KiĢiselliklerle de enkarne olabilirler. Bu durum, bir enkarne
süreci içindeki insanlar arasında gözlenen bazı alıĢılmadık reaksiyonları da açıklayabilir.
BaĢka bir deyiĢle, bu tür reaksiyonların nedenini her zaman geçmiĢ yaĢamlarda aramak
gerekmez. Aynı durum sadece insanlar için değil, gezegenler ve diğer göksel varlıklar için de
söz konusudur. Nasıl dünyamız ayın* aurasında yer alıyor ve ayın önceki evrimlere ait
parçalarıyla temas içinde bulunuyorsa, benzer Ģekilde tüm Gezegenler, auralarında diğer
gezegenlerin, diğer Kozmik zamanların ve diğer evrimlerin parçalarını içerirler. YaĢamın
örgüsü içinde tüm birimler birbirine bağlıdır ve ancak içsel planlarla yüksek derece temas
kurabilen bir kiĢi bu yapının ihtiĢamını hissedebilir.

*Burada sözü edilen Ģimdiki ay değildir. Dünyanın aurasını oluĢturan bir önceki ayın
maddesidir. Bu eski ayın maddesinin bir kısmı ve tesirleri bugünkü ayda mevcuttur; ancak
ilkel güçleri ve bazı önemli elemanları, dünyaya bağlı olarak (esoterik terminolojide geçen
adıyla 'üç Dünya'da) yaĢamaktadır. Eski ayın tesirlerinin tümü, Ģimdiki ayı ve dünyayı içine
alan muazzam bir aura oluĢturur.
4
Gezegensel Varlık ait olduğu boyuttaki gezegenle birlikte evrimleĢir. Bedenlerinin sayısı ve
bilinçliliğinin içeriği, çeĢitli kümelerin boyuta yaptıkları geliĢ/gidiĢlerle yükselir.
Dördüncüden yedinciye kadar kümelerin aktiviteleri, üç Ana Küme'nin denetimi altındadır.

Bir kümenin evrim siklusunu tamamlaması ve bildiğimiz anlamıyla 'insan'ı oluĢturan


Kıvılcımların evriminin baĢlaması, Gezegensel Varlığın yedi bedeninin tamamlanmasından
sonra gerçekleĢir.

Ġlk yedi kümenin boyutlardan aĢağıya doğru yolculuğunda, evren içinde Logos'un tesirleri
dominant durumdadır. Gezegensel Varlıklarının bedenlerinin etkilenmemesi için,
dördüncüden yedinciye kadar kümelerin epigenez aktiviteleri sonucunda ortaya çıkan
dengesizlikler, bu süreç zarfında derhal düzeltilir.

Ancak Gezegensel Varlığın bedenlerinin tamamlanmasından sonra, Logos'un tesirleri artık


dengesizlikleri tamamen gideremez; çünkü Gezegensel Varlığın geliĢmesiyle birlikte tesirleri
de kuvvetlenmiĢ ve araya karıĢmaya baĢlamıĢtır. ĠĢte bu noktada epigenetik faktörler, bireysel
karmanın temellerini atarlar.

Her Gezegensel Varlık, insan evrimini bir aĢama geriden takip eder ve bu nedenle de, insan
evrimini bir ölçüde engelleyen bir faktör teĢkil eder.

5
Üç Ana Küme'nin, Üç Kozmik Halka ve Dört Elementin özleri ile bağıntıları Ģu Ģekilde ifade
edilebilir:

1. Sahip olduklari büyük Hareket Kuvvetleri sayesinde AteĢin Lordları, Kozmoz


Halkasına ve AteĢ elementine,
2. Formun Lordları, Kaos Halkasına ve asal Toprak/Su elementlerine,
3. Zihnin Lordları, Geçilmez Halkaya ve Hava elementine tekabül ederler.

KiĢisellik ancak belli bir limite kadar geliĢir ve kollektivizmin daha yüksek arkı üzerinden
geri döner. Ġnsan zihninin limitleri, gerçekte, insan ırkı için bir emniyet faktörü yerine geçer.

6
Bir zaman gelir ki, gezegensel kürelerde, merkez yönündeki ark üzerinde hareket eden hiç bir
küme kalmaz. Bu gerçekleĢtiğinde, son kümenin geride bıraktığı koĢullar yavaĢ yavaĢ
kaybolur ve bir süre için hiç bir Ģey cereyan etmez. Daha sonra, yine yavaĢ yavaĢ, boyutun
dıĢında oluĢanbir tür vorteks, bir çesit insandıĢı varlık, geliĢme arayıĢı içinde boĢ bulduğu bu
boyuta süzülür ve küçük ölçekli bir evrime baĢlar.

Bu varlık, çok basit türde bir yaĢam sürdürür ve sonunda fiziksel boyuta çekilir. Bu tür bir
yaĢam biçimini, ancak esoterik öğretinin süptil yanını çok iyi özümsemiĢ bir kiĢi idrak
edebilir. Bu varlık için söyleyebileceğimiz tek Ģey, bir tür Elemental olduğudur.
Bu varlık da, insanlara oranla çok sınırlı bir biçimde de olsa, sonunda Ġlahi Kıvılcımlarla
temas kurar.

Kelimelere dökülmesi çok zor olan bu konuyla ilgili açıkladıklarımız, okuyucuya ancak çok
genel hatlarıyla bir fikir vermeye yöneliktir.

7
Dördüncüden yedinciye kadar YaĢam Kümeleri, insanlığın ortak orijinini teĢkil eder. Bu
kümeler, boyutlar boyunca aĢağıya doğru hareket ederlerken insanlığın prototiplerini ve temel
içgüdülerini yaratırlar. Bunlar, kollektif bir oluĢ hali olan ve zaman içinde insanlığı oluĢturan
büyük bir Grup Ruhunu temsil eder ve 'Tanrısal Formlar' denilen evrensel kanunları yaratırlar.
Ġnsanın grup içinden doğması ve Gezegensel Varlıkların bedenlerinin tamamlanması ise,
ancak bu kanunların tam anlamıyla yerleĢmesinden sonra gerçekleĢir.

Ġnsanlığın 'kollektif bilinçsizlik' olgusunu yaratan, iĢte bu grup halidir. Çeper yönündeki ark
üzerinde ise insan, rüya ve vizyonlarla tanıĢır. Ġnsanın bu grup halinden çıkıĢı, ayrılmıĢlığın
baĢlangıcını teĢkil eder ve bu noktada ırka bağlı sınıflamalar ortaya çıkar. Yüksek derecede
insani prensipleri içeren bir sosyal yaĢam çerçevesinde, ayrılık olgusunu iĢbirliği ile
değiĢtirme güdüsü, bir ideal olarak yerleĢir.

Bu kümeler derece derece insanöncesi formu oluĢtururlar; ki bu form dördüncü kümenin


zamanında bile hala embriyo aĢamasındadır. ĠĢte bu insanöncesi dönemler, insanlığın
tarihinde önemli bir yer tutar. Ġnsansal prototiplerin oluĢumu ve geliĢmesi, 'Gezegensel
Embriyoloji' olarak tanımlanır.

Bildiğimiz Ģekliyle insan formu, yedinci kümenin ortalarında teĢekkül eder. Bir bakıma insan
formunun prototipleri, Gezegensel Varlığın projekte ettiği kendi imajına ve bu imajın taĢıdığı,
Logos'tan farklı olmakla beraber onunla çatıĢmayan, kavramlara dayanır.

8
Üçüncü bölümde, 'Hareket', 'IĢık' ve 'Ses' olarak sıralanan üç aktivite ile, 'YaĢam Ağacı'nda
yer alan üç semavi Sephiroth (bkz.sayfa:147)
arasında bir bağıntı mevcuttur. Sephiroth'a verilen rakamlar, belli atomların (veya fasetlerin)
numaralarına tekabül eder. Örneğin, üç kenarlı atomun yapısının sadeliği ile Binah
sembollerinde 'üç' rakamının kullanılması arasındaki iliĢki son derece açıktır.

Tarot kartlarında yer alan dört 'üçler' de aynı temele dayanır. Aslında 'YaĢam Ağacı' ve
Tarot'ta yer alan prensiplerle, burada verilen öğreti arasında tam bir paralellik mevcuttur.

9
Ġlahi Kıvılcımlar ve bizim sistemimizin Logos'u, Tezahür EtmemiĢ Olan'dan hasıl olan Asal
(Kozmik) Atomlarından dolayı ortak bir orijine sahiptirler. Bir Ġlahi Kıvılcımın Logos
tesirlerine maruz kalmadan önce sahip olduğu bu Asal Atomlara 'Tohum Atomlar*' adı verilir.

Asal Atomdan baĢlayarak, her birimizin içinde mevcut olan Ġlahi Kıvılcım'a kadar süren
geliĢme bir süreklilik sergiler. Asal Atomun geliĢmesiyle ortaya çıkan, Kozmoz'un 'on kenarlı'
veya 'gezgin' atomu, evrimleĢerek Büyük Varlığı yaratır. Bunun gibi Ġlahi Kıvılcımlar da,
Gezgin Atom'un veya Büyük Varlığın tesir alanına giren bazı daha az kompleks atomlardan
geliĢirler. Büyük Varlık, Ġlahi Kıvılcımların geliĢtirdiği kavramları değerlendirerek kendi
evrenini yaratır ve projekte eder.

Bir Büyük Varlıkla bir Ġlahi Kıvılcım arasında nitelik farkı değil, bir derece farkı mevcuttur.
Büyük Varlık tüm ıĢınların, Ġlahi Kıvılcım ise sadece bir ıĢının, tüm boyutlardaki
deneyimlerine sahiptir.

{*Burada bahsedilen 'Tohum Atom' Kozmoz'la iliĢkilidir ve 12. Bölümün sonunda adı geçen
'tohum atom'dan farklıdır.}

Kozmoz'dan Evrene Büyük Varlık tarafından taĢınan bazı atomlar, Evrenin 'Gezgin
Atomları'nı oluĢtururlar. Bunlar Büyük Varlık kadar geliĢmemiĢ olmakla beraber, bir tezahür
boyutunda yerleĢemeyecek kadar kompleks bir yapıya sahiptirler ve merkeze dönerler.
Sonradan Ġlahi Kıvılcımlara dönüĢen bu atomların, merkeze doğru olan yolculuklarında
bıraktıkları izler, Logos imajını ve tesirlerini taĢır. Ġlahi Kıvılcımlar siklus tamamlanana kadar
Logos Bilinçliliği ile koĢullanır ve daha sonra bu tesirden kurtulup, Tohum Atomlar olarak
orijinal çekirdeklerine dönerler.

O halde Ġlahi Kıvılcımları Kozmoz açısından veya GüneĢ Logos Evrimi açısından
değerlendirmek mümkündür. Gerçekte bir Ġlahi Kıvılcım varlığını ve enerjisini, orijinini teĢkil
eden Tezahür EtmemiĢ Olan'a borçludur.

Ġlahi Kıvılcımlar GüneĢ Logos'tan tezahür etmezler; sadece bir siklus boyunca GüneĢ
Logos'un evrimsel aktiviteleriyle koĢullanırlar. Öyle bir an gelir ki, KiĢisellik artık GüneĢ
Logos'un yetkisi altında kalmayı reddedip, kendi gerçek varlığını idrak eder. Bu noktada Ġlahi
Kıvılcım'ın dıĢĢal geliĢimi adeta kendini terkeder ve tekrar bir tohum atom haline dönerek
KiĢiselliği kendine bağlar. Artık GüneĢ evriminin sınırlayıcı tesirlerinden özgür olan Ġlahi
Kıvılcım, KiĢisellik bazında uzayzamandan bağımsız, mükemmel bir bilinçlilik haline
kavuĢur.

'Sağ Yol Hattı'nı seçen KiĢisellik, Ģimdi saf ve limitsiz 'enerji' ile temas halindedir ve bu ona
büyük sorumluluk yükler.

KiĢisellik, yaratıcı veya bir baĢka ifadeyle 'Tanrısal', aktivite içine girdiği bu safhada, bu
enerjiyle kurduğu teması idrak etme derecesiyle orantılı olarak koĢullanır.

Ġleri derecede inisiyasyonlar, KiĢiselliğin, Ġlahi Kıvılcımların (yani tohum atomun) içsel
yanıyla kurduğu temasın derecesine bağlı olarak gerçekleĢir.

GüneĢ evriminin siklusu 'Karmanın Lordları' tarafından tayin edilir ve 'karma'nın uzayda
bıraktığı izlerin değerlendirilmesi sürecidir. Bu evrim, tohum atomun uzaydaki izlerinin,
Logos tesirine maruz kalmasıyla baĢlar.

GüneĢ evriminin tamamlanmasına kadar KiĢisellik, gücün bir kısmını kendi ihtiyaçları için
yönlendirmeden saf bir Ģekilde yansıtmayı baĢaramaz.

Doğal olarak önceki ve sonraki evrim safhaları arasında geniĢ bir kademe yelpazesi
mevcuttur. Ancak genel hatlarıyla açıklarsak, önceki safhalarda, KiĢilik üzerinde bir hazırlık
çalıĢmasından sonra, KiĢiselliğin tedrici olarak kendi gerçek varlığı olan tohum atomla temas
haline getirilmesi söz konusudur. Ġleri safhalar ise, tam bir iĢbirliği içine girmiĢ olan
varlıkların gerçekleĢtirdiği yaratıcı çalıĢmaları içerir.

Tüm bu safhaların baĢarıyla geçilmesi için, KiĢilik üzerinde yapılan hazırlık çalıĢmasının
önemi büyüktür.

10
'Cansız atomlar' ve Ġlahi Kıvılcımlar, Tezahür EtmemiĢ Olan içinde ortak bir orijine
sahiptirler. Bizim sistemimizin Logos'u olan Büyük Varlık, evrenini projekte ederken, bu
varlıkların kendi imajlarıyla ilgili geliĢtirdikleri nosyonlardan yararlanır. Evrendeki her
yaĢam, kaynağını kendi tohum atomundan alır. GüneĢ evriminin amacı, kendi evreninin
atomlarının, onların Kozmoz'da yer alan tohum atomlarıyla birleĢmelerini sağlamaktır.

Bir evrenin Logos'u ile o evrenin gezgin atomları arasında nitelik değil de, derece farkının
olduğundan bahsetmiĢtik. Aynı Ģeyleri, bir gezgin atomla bir cansız atom hakkında da
söyleyebiliriz.

GüneĢ evriminin baĢlarında Büyük Varlık tarafından taĢınan Kozmik atomlardan sadece
oldukça geliĢmiĢ olanları o evrende gezgin atomlar haline dönüĢürler ve uzaydaki izlerinde
Logos damgasını taĢırlar. Farklı bir durum sergileyen ilk üç kümenin atomlarını hariç
tutarsak, bu gezgin atomlar insan evrimiyle doğrudan iliĢkilidirler ve aralarında, yapılarında
mevcut faktörlerden kaynaklanan derece farklılıkları gözlenir.

Cansız atomlar, gezgin atomlardan daha az geliĢmiĢ durumdadırlar ve GüneĢ evrimi boyunca,
geliĢme derecelerine göre sürekli Logos tesirlerine maruz kalır ve bu tesirleri yavaĢ yavaĢ
özümserler. ĠĢte bitkisel ve hayvansal yaĢamın 'Üstün Ruhu', Logos tesirlerini alan bu tür
cansız atomlardan geliĢir.

11
Ġnsana ait temel 'ses', bir Ġlahi Kıvılcımın geliĢiminde saklıdır. Kıvılcımın taĢıdığı Logos
damgası, resimsel bir kavramdan ziyade, bir ses titreĢimi olarak algılanmalıdır. Eski
nümeroloji öğretilerinin temelinde, iĢte bu tür bir asal veya temel ses nosyonu yatar.

Logos tesirlerinin damgalanmasında, esas olarak, Logos Trinitre'sinin Sevgi olarak bilinen
parçası etkendir.

12
Üç Ana Küme'nin herbiri, Logos'un asal halkalardan kaynaklanan asal niteliklerinden birinin
sebep olduğu bir impuls ile tezahür ortamına projekte edilir. Bu üç küme diğerlerinden farklı
bir nitelik sergiler. Sonraki kümeler hem Logos' un, hem de üç Ana Küme'nin, yanı AteĢin,
Formun ve Zihnin Lordlarının, tesirleri altında geliĢirler. Bu nedenle bu kümeler, Kozmik
Halkaların tesirlerinin yanısıra, Logos impulsunu aldıkları anda dominant olan IĢınların
tesirlerini de taĢırlar.
Bu Ģekilde, yeni kümelerin yolculuklarına baĢlamalarıyla belirlenen büyük evrim safhaları, on
iki Kozmik IĢın tarafından denetlenmiĢ olur. Bu safhalarla, Kozmik Zodyak'taki Evler ve
Ekinoksların Gerilemesi olgusu arasında bir bağıntı mevcuttur.

IĢın Örnekleri, bu safhaların enerjisini sağlar ve onları sınıflandırırlar. Bir bakıma Zodyak ile
evrim safhaları arasında Kozmik aracılar olarak görev yapar ve Zodyaksal tesirleri yansıtırlar.
Daha sonra ise bu tesirler, Gezegensel Varlıklar üzerinde etken olmaya baĢlar.

13
Eski zamanlara ait Tanrısal Formlardan sadece ikisi Öz Ben karakteri taĢırlar; diğer formlar
ise genelde belirgin nitelikleri temsil ederler. Bu iki Tanrısal Form, Horus ile Eros'tur.
Bunlardan Horus Ġlahi Kıvılcıma, Eros ise tohum atoma tekabül eder. BaĢka bir ifadeyle, bu
formlardan ilki tohum atomun dıĢĢal, diğeri de içsel nitelikleriyle bağıntılıdır.

Eros, kendisini Cupid* ile özdeĢleĢtiren popüler algılamadan farklı olarak d|üĢünülmelidir.
Burada Eros, Eros artı Anteros** olarak insanın özünü ve Kozmik Yumurta'dan çıkan
kaynakları (mitolojide yer alan felsefik kavramlar gibi) temsil etmektedir. Eros, Kaos'a düzen
getiren ilk kuvvetlerden biri olarak 'Tanrılar Konseyi'ne baĢkanlık eder ve hem Tanrıların,
hem de insanların zihinlerini denetler. Eros gizemli Samothracian*** öykülerinde de
Tanrılardan biri olarak yer alır.

*Cupid: Eski Roma mitolojisine göre 'AĢk Tanrısı'. Güzel erkek çocuk. **Anteros: Sevgiye
karĢı olduğu varsayılan eski Yunan Tanrısı. ***Samothracian: Semendirek adaĢıyla ilgili.

14
Esoterik öğretilerde, Sirius yıldızının tesirlerinin GüneĢ evrimine olan katkısı üzerinde önemle
durulur. Astronomik pozisyonuna göre Sirius, GüneĢ Sisteminin dıĢında yer alır. Ancak
Kozmik açıdan bakıldığında, Sirius ve baĢka bir çok yıldızın, Günes Logos'u üzerinde
koĢullayıcı bir etkiye sahip olduğu görülür. GüneĢ Logos ise hem kendi evrenini koĢullar,
hem de onun tarafından koĢullanır. Bu nedenle Sirius ve diğer yıldızların tesirleri, evrene
iletilmeden önce belli değiĢimlere tabi olur ve Günes evrim sürecini önemli ölçüde etkilerler.
Ancak, bir kiĢinin Sirius veya diğer yıldızların saf tesirlerini alabilmesi için, GüneĢ evriminin
bir siklusunu tamamlamıĢ olması gerekir.

15
Ortodoks bilim, dünyanın bedenini oluĢturan materyalleri inceler. Esoterik çalıĢmalar ise Ġç
Dünya'nın derinliklerini ve GezegenselVarlığın yapısını anlamaya yöneliktir. Yeryüzünü, pek
çok medeniyetin katkısıyla geliĢen bir 'Dünya' olarak kabul etmekten ziyade, bir gezegen ve
GüneĢ Sistemi içinde bir küre olarak düĢünmek daha faydalı olabilir. Yeryüzünden gelip
geçen medeniyetleri koruyan ve besleyen büyük güç, bazı durumlarda 'Toprak Ana' olarak da
nitelenen Gezegensel Varlıktır.

Gezegensel Varlığa tahsis edilen rehber 'BaĢ Melek', insanda 'Entellektüel Prensip' olarak
bilinen yüksek nitelikleri sağlar. Bu rehberlerin isimleri, 'Mistik Kabala' gibi bazı standard
referans kitaplarında bulunabilir.
16
Her gezegen bir evrenin tüm prensiplerinin içerir; öyle ki, gezegensel yaĢamın Grup Ruhu,
Logos'un üç temel yönüne benzer nitelikler sergiler. Her gezegende, asal 'Sevgi', 'Zeka' ve
'Güç' nitelikleri belli ölçülerde yer alır. Bu gezegensel niteliklerin, boyutlar boyunca aĢağıya
doğru hareket eden YaĢam Kümeleri üzerindeki tesirleri, insan ırkına da yansır. Nasıl daima
insanlığa rehberlik eden bazı 'Öğretmenler' mevcutsa, gezegenlerin de, kendi yaĢam
koĢullarıyla belli prensipleri yerleĢtiren 'Liderleri' vardır.

Gezegensel maddenin kuvvetleri, hem gezegenin kendi küresi dahilinde, hem de Dünya
üzerinde büyük tesirler uygular.

Dünya göksel yolculuğuna baĢlarken çeĢitli gezegenlerin maddesi, sonradan yerküreyi


oluĢturacak olan boĢ ve düzensiz kütleye nüfuz etmiĢtir. Böylece oluĢan kuvvetler, Dünyanın
dıĢ ve iç yapısında izler bırakırlar ve deprem gibi bazı hareketlere yol açarlar. Gerçekte,
Dünyadaki bazı maddelerle, ilgili bir gezegenin maddeleri arasında süregelen bir bağıntı
mevcuttur.

Bu maddelerin etkileĢimiyle ise belirli reaksiyonlar ortaya çıkar. ĠĢte bu olgu, astrolojinin
hassas uygulamalarına temel teĢkil eder; ancak, bugün için yeterince anlaĢılması ve
değerlendirilmesi pek mümkün değildir.

Çok eski zamanlarda, ruhban sınıfının ilerlemiĢ elemanları, yıldızlar, gezegensel kuvvetler ve
Dünyanın manyetizması hakkında oldukça bilgi sahibiydiler ve bugün kökeni unutulmuĢ olsa
da belli ölçüde hatırlanan bir sistem geliĢtirdiler. Bugün yeryüzünde bazı kiĢilerin medyumik
yetenekleri, bu kuvvetler tarafından harekete geçirilmektedir. Örneğin bazı insanlar,
depremlere veya atmosferik basınçlara, diğerlerine oranla daha duyarlıdırlar. Bu insanlar,
Dünyada bu tür değiĢimlere yol açan gezengene tekabül eden kuvvetlerin bir kısmını
doğalarında içermektedirler. Gerçekte bazı gezegenler, Dünyanın aurası üzerindeki tesirleriyle
Dünyadaki 'Su', 'AteĢ', 'Hava' ve 'Toprak' koĢullarını etkilerler.

Temelde yatan prensip herĢeyin birliğidir. Dünya tek ve özel değildir; GüneĢ Sistemindeki
gezegenlerden sadece biridir. GüneĢ Sistemi, çeĢitli safhalardan sonra yoğunlaĢarak, Ay,
Venüs, Satürn ve diğer gezegenlerle birlikte Dünyayı da oluĢturmuĢtur.

Gezegensel Varlıklar, bir bakıma gezegenlerin Grup Ruhları olarak düĢünülebilir. Eski
zamanlardaki uygulamalarda olduğu gibi, görsel imgelemeyle bu varlıklara belli formlar
kazandırılabilir. ĠĢte mitolojide yer alan kuvvetler, Gezegensel Varlıkların insan aklı ve
karakteri üzerindeki etkileri ile ortaya çıkan vizyon ve imgelemelerle yaratılan astral
formlardan geliĢmiĢlerdir.

Görüldüğü gibi, Gezegensel Varlıklarla, bugün için bile araĢtırma konusu olan bazı Tanrısal
Formlar arasında kuvvetli bir bağ mevcuttur.

Bir evrim sona erdiğinde baĢlayan yeni süreç içinde farklı gezegenler devreye girer. Bu
nedenle, bugünün astrolojisi pratikte aĢılması çok güç olan problemlerle uğraĢmak
durumundadır.

YaĢam kümelerinin hareketleri ve mevcut insanlık üzerindeki etkileri konusunda öğrenecek


pek çok Ģey vardıır. Tarih içinde çeĢitli dönemlerde belli Gezegensel kuvvetler, taĢıdıkları
özellikler doğrultusunda Dünyayı etkilemiĢlerdir. Gezegensel kuvvetler denildiğinde, GüneĢ
tesir alanı içinde yer alan, Zodyağın on iki burcu gibi bazı Yıldızsal kuvvetler de dahil
edilmektedir.

Burada bu konunun tüm detaylarıyla incelenmesi mümkün değildir. Ancak Ģunu söyleyelim
ki, Atlantis'te etken olan kuvvetleri temsil eden Ġkizler Burcu, içinde bulunduğumuz çağda
Dünyayı tekrar tesiri altına alacaktır. Günümüzde yıldız kümeleri, Atlantis'in son günlerinde
gözlenene benzer bir konumda yer almaktadırlar. Bu nedenle bazı temel Gezegensel kuvvetler
ve burçlar insanlığı etkilemektedir. Yıldızların sergiledikleri kombinasyonlar o
dönemdekilerle tamamen aynı olmasa da, içsel koĢullarda bir benzerlik mevcuttur.

Bugün için Dünya artık tufanların tehdidi altında olmasa da, çok çeĢitli çatıĢmalara ve
mücadelelere gebedir.

17
ġimdi de, Formun Lordları olarak anılan Logos'un büyük soylularının yaĢam dalgası olan
ikinci küme üzerinde duracağız. Bunları mimar olarak
da nitelemek mümkündür; çünkü tüm formlar, tüm Ģekiller onların aracılığıyla gerçekleĢir. Bu
mimarlar, yaĢamın mevcut kuvvetlere reaksiyon verebilmesi için gerekli olan belli bir süre
boyunca, yaĢamsal bilinçliliği saran formu yaratırlar. Bu sürenin sonunda yaĢam farklı
koĢullara çekilirken, form terkedilir ve elementlerine ayrıĢır. ĠĢte böylece 'ölüm' kavramı
ortaya çıkar. Bu nedenle Formun Lordları, 'Ölümün Tanrıları' olarak da bilinirler.

Büyük ölçekte ölüme yol açan savaĢ benzeri olgular, Formun Lordlarını derinden ilgilendirir;
çünkü böyle olaylar tüm gezegeni sarsar ve gezegensel kuvetlerin yeniden dengelenmesi
gerekir. Formun Lordları genelde bireylerden ziyade grup ruhları ile iĢbirliği içindedirler.
Ancak, insanlığa yol gösteren büyük bir 'öğretmen' söz konusu olduğunda, Formun Lordları,
gezegeni yeni ve yüksek yaĢamsal kavramlara adapte etmek için bir çalıĢma nizamı içine
girerler. 'Mesih'in, Nazareth'li Ġsa'nın bedenini kullanarak Dünya gezegenini derinden
etkilediği dönemde, Dünyasal hatlarda kesin ama ölçümlenmesi zor değiĢiklikler meydana
gelmiĢtir. Bilimsel açıdan gözlenmesi mümkün olmayan bir süreç içinde Logos'sal Kuvvetler
yön değiĢtirmiĢ ve Dünyanın dıĢ tezahürünün gerisinde yatan içsel (veya Eterik) kuvvetler
değiĢmeye baĢlamıĢtır.

Form sadece maddeyi çevreleyen hatlardan ibaret olmayıp, Ģeklin tümüdür ve yaĢamın belli
bir biçime olan gereksinimini karĢılar. ġekil birdenbire belirmez; tıpkı yaĢam gibi Ģekil de,
belli bir evrim süreci içinde geliĢir.

Yıldızlar, gezegenler, büyük kara kütleleri gibi Kozmik formların biçimleri, Formun Lordları
tarafından belirlenir. Eski zamanlarda insanlar bu varlıkların ve sahip oldukları büyük
güçlerin farkındaydılar. Onları, ateĢi ve maden kaynaklarını yöneten 'Titanik*' Kuvvetler'
olarak kabul eder ve bu güçlere büyük saygı gösterirlerdi.

Büyük kimyasal (ve simyasal) tepkimelerin gerisinde de Formun Lordlarının güçleri görev
baĢındadır. Bu Lordlar, Elemental Güçler ve Dünyanın metalik ve mineral kuvvetlerini
kaynaĢtırarak ve kullanarak formları oluĢtururlar. Genelde büyük ve geniĢ formlar en sade
olanlardır; ebat küçüldükçe komplekslik derecesi de artar. Aynı gerçek, tarih öncesi dev
yaratıklarla bugünün hayvanlarının yapıları kıyasladığında da gözlemlenebilir. Benzer
Ģekilde, bir gezegenin büyük ölçekli 'dıĢ' yapısı oldukça sadedir.

AteĢin Lordları aynı zamanda 'Vibrasyonun Lordları', Formun Lordları ise 'Ritmin Lordları'
olarak bilinirler. Formun Lordları, evrenin inĢası sırasında ritmik bir ilerleme ve gerileme
hareketi sergilerler. ĠĢte evrende ritim bu Ģekilde baĢlar. Bu arada 'Ölüm' ve 'Doğum' gibi
büyük ritimler de ortaya çıkar. Daha önce de belirtildiği gibi, bu nedenle Formun Lordları,
'Ölümün Lordları ' olarak da anılırlar.

Formun Lordları, Kaos Halkası ile yakın bir bağlantı içindedirler. Bu Lordlar, sonunda formu
parçalayarak kuvveti serbest bırakan, büyük bir itici reaksiyon potansiyelini taĢırlar. Aynı
zamanda mineral formlarının oluĢması sürecinin de arkasında yer alırlar; çünkü mineral
formları Dünyasal formdan geliĢen oluĢumlardır ve bir anlamda gezegenin yaĢamı da
mineralin içinde mevcuttur.

Efsanelerde yer alan 'Çekiç ve Örs' tektonik kuvvetleri, 'Demircilerin Tanrıları' gibi yeraltının
büyük güçleri, Formun Lordlarının hizmetçileri olarak görev yapan, düĢük derecede
elementallerle bağıntılıdır. Doğru koĢullarda gerçekleĢtirilen bir ritüelde Elementaller, diğer
kuvvetler devreye girinceye kadar mevcut kuvvetleri birarada tutan astral formlar yaratırlar.
Burada ritim ve tekrar önemlidir; çünkü formların oluĢmasındaki süreklilik sayesinde, astral
planda mümkün olabilen en yoğun formlar ortaya çıkar. Usta bir okült uygulayıcısının bu
varlıkların hizmetinden ve iĢbirliğinden yararlanmasına benzer bir Ģekilde, Logos da, çok
daha büyük bir ölçekte, Dünyanın ve sistemindeki diğer gezegenlerin yaratılmasında, Formun
Lordlarının güçlerini kullanmıĢtır.

GüneĢ sisteminin elemanları tümüyle birbiriyle bağıntılıdır. Dünyadaki bazı mineral


formlarında, diğer gezegenlerin tesirleri saklı olarak bulunur. Örneğin bazı değerli taĢların
diğer gezegenlerle bağıntısı olduğu inancı, sanıldığı gibi bir hurafe değildir. Bunun gibi belli
metallerin kompozisyonunda, onları diğer gezegenlerin maddesine bağlayan elemanlar
mevcuttur.

Formun Lordlarını gözünüzün önünde canlandırmak için, yeraltının karanlığında, Ġç Dünyanın


derinliklerinden gelen kırmızı flaĢlarla aydınlanan geniĢ amfi tiyatro imgeleyin. Bu karanlığın
içinde örs üzerinde bir çekicin sesini duyduğunuzu; önce çok hafif olan bu sesin, sert, güçlü
ve sade bir ritimle yavaĢ yavaĢ size yaklaĢtığını düĢünün.

Bu ritmik sesin Ģiddetinin yükselmesiyle birlikte dev formlar belirmeye baĢlar. Bu formlar
oldukça bulanık ve belirsiz görünürler; çünkü bildiğimiz anlamıyla uzaya sığmayacak kadar
büyük ve güçlüdürler. Bu formların taĢıdığı eterik yoğunluğu hissedin.

Formun Lordlarının üstlendiği görev, milyonlarca yıl süren bir çaba ve sonsuz bir sabır
gerektirir. Bir Formun Lordu yeni bir bir iĢe baĢladığında, Logos'tan ve son görevini
gerçekleĢtirdiği küreden kazandığı gücü beraberinde getirir. Bu yeni güç ise farklı nitelikte
kuvvetlerin ortaya çıkmasına yol açar. Böylece büyük çekiç, yaparak, bozarak ve yeniden
yaparak, ilelebet örsü döver durur.

Bu Soylular ayrıca, Logos'un ölüm ve yeniden yapılanmaya iliĢkin yönünün temsilcileridirler.


Zamanı geldiğinde formdan özgür olmak isteyen kiĢi,
bu Lordları yardıma çağırır. Gerçekte ölümü bilen ve anlayan kiĢi ölümü yenmiĢ demektir;
artık Formun Lordlarının bir öğrencisidir.
Bizi ve gezegensel küreleri inĢa etmiĢ olan, ister fiziksel ister astral planda olsun, biçimsel
kanunların arkasında yer alan bu büyük mimarları iyi anlamamızda ve onlarla iĢbirliğini
geliĢtirmemizde büyük yarar vardır.

18
'Mistik Kabala'da 'On Kutsal Sephiroth'un BaĢ Meleklerinden bahsedilir. Bunlar, kürelerin
'Zeka'sını teĢkil eden, ilk kümeden AteĢin Lordlarıdır ve kontrolleri altındaki 'Kürenin
Melekleri'nin yardımıyla temel güçlerle çalıĢırlar.

Malkuth Küresi, Dünyasal boyutu ve yoğun maddenin içindeki spiritüel değerleri, yani
'Atomun Ruhu'nu, kapsar. Bu küre, Sandalphon adı verilen 'Dört Elementin Lordu'nun
himayesi altındadır. Bu BaĢ Melek, bilhassa fiziksel planla uyum sağlamakta güçlük çeken
kiĢilerin yardıma çağırabileceği bir güçmerkezidir; çünkü fiziksel objelerin 'ruhu' onun
denetimi altındadır. Eğer bir sandalyenin veya bir masanın içsel plan koĢullarına nüfuz
edebilseydiniz, yoğun maddeyi bir arada tutan, çok yavaĢ bir vibrasyon ve hareket içinde,
sonsuz sayıda minik molekülleri görebilirdiniz. Sandalphon, tüm bu aktivitelerin 'Üstün
Lordu'dur. Onu, açık yeĢil, zeytin yeĢili, koyu kırmızı ve siyahdan ibaret olan Malkuth'un dört
Kabalistik renginde, bir büyük meleksel form olarak imgeleyebilirsiniz. DüĢük bir vibrasyon
hızına sahip ve oldukça hantaldır; çünkü yoğun madde boyutuna ve hemen yakındaki eterik
boyuta aittir.

'AkaĢa' olarak da bilinen Yesod Küresi, daha derin ve daha uzak eterik oluĢumlarla ilgilidir.
Burada BaĢ Melek, doğada ve insanda pek çok süptil alanın yöneticisi durumunda olan
Gabriel (Cebrail)'dir. Rüyaların ve insanda medyumik yetenekleri uyandıran farklı türde
vibrasyonların Lordudur.

Hristiyanlıkta, 'Haberci' Mekanizmasi ile bağıntılı olduğu kabul edilir; çünkü çok uzak
boyutlardan insan zihnine ulaĢabilen özel türde mesajların denetleyicisi olan bir 'Mistik
Haberci'dir. Gerçekte Meryem Ana'ya ve pek çoklarına mesajlar iletmiĢ olan 'Haberci
Melek'tir. Gabriel, yoğun bedenin aktif olmadığı ve süptil kısımların baĢka boyutlara
ulaĢabildiği uyku dönemiyle ilgilidir. Ġnsanlarda 'Ay Bilinçliliğini' uyandırmak, görevinin
önemli bir bölümünü teĢkil eder. Ruh üzerine manyetik bir çekim uygular. Ruhtan bilinçliliği
çektiği için, fiziksel güç üzerinde sakinleĢtirici bir etkisi vardır. Bu küre, Yesod'un leylak ve
mor renklerinden kanatları olan, gümüĢten yapılmıĢ muazzam bir yumurta Ģeklinde tasvir
edilebilir. TaĢıdığı özel vibrasyon ise coĢkun suların sesine benzer.

Tiphareth Küresinin BaĢ Meleği Raphael'dir. Raphael, gün ıĢığının iyileĢtirici ve koruyucu
güçleriyle ve bilhassa günümüzün radyasyonla tedavi yöntemleriyle alakalıdır. Ancak bu
konular, esoterik bakıĢ açısından hala gizemini büyük ölçüde korumaktadır.

Son olarak, BaĢ Meleği Metatron olan Kether Küresinden bahsedebiliriz. Onun, 'YaĢam
Ağacı' sembolizmasının insanlığa verilmesinden sorumlu olduğu söylenir. Kozmik
prototiplerin dünyasında çalıĢır ve tesiri, çok ender olarak ve ancak uzak spiritüel gerçeklere
eriĢildiğinde, kör edici bir flaĢ eklinde hissedilir.

Burada bahsedilen varlıklar bildiğimiz Ģekliyle form nosyonunun ötesinde olduklarından,


onların ne sembollere indirgenmeleri, ne de resmedilmeleri mümkün değildir.
YaĢam Ağacında orta sütun boyunca yer alan küreleri inceledik. ġimdi iki yan sütuna
dönelim:

Chokmah Küresinin BaĢ Meleği Ratziel'dir. Evrimin baĢlangıç aĢamalarında gerekli olan
yaratıcı gücü temin eder.

Binah Küresinin BaĢ Meleği olan Tzaphkiel, tüm mistik mezheplerin geri planında yer alır.
'Tapınağın BaĢ Meleği' olarak bilinir ve merkezinde pembe bir parıltı içeren, yaĢayan bir
karanlıktan ibaret muazzam bir mevcudiyet olarak tasvir edilebilir.

Chesed'in BaĢ Meleği Tzadkiel'in, iyiliğin ve ebedi güvenliğin mutlak sükunetini sağlayan bir
etkisi vardır. Bilhassa sinir sistemi zayıf olan ve çabuk sinirlenen kiĢilere büyük yardımları
dokunabilir.

Geburah'in BaĢ Meleği Khaemel, zayıfların koruyucusudur. Aynı zamanda, kanunu ihlal
edenler için bir 'Ġntikam Meleği'dir.

Netzach'in BaĢ Meleği Haniel, uyum, güzellik ve aynı zamanda küreler, gezegenler, bitkiler,
hayvanlar ve insanlar arasındaki etkileĢimlerden sorumlu olan küreye bağlıdır. Haniel,
sempatik vibrasyonun büyük temel örneğidir. YeĢil ve sarı bir alevle parlayan ve baĢının
üzerinde gül rengi ıĢık halesi taĢıyan bir varlık olarak tasvir edilebilir.

Hod'un BaĢ Meleği Michael'dir. Hod, 'maji'nin küresidir ve Michael, insanın dünyasına
sızabilen çeĢitli negatif tesirlerin kontrolünü elinde tutar.
Bilhassa deneyimsiz kiĢilerin uygulamaları sırasında, maji yöntemlerinin temel
koruyucusudur. Eski Yahudi kaynaklarında, burada sıralananlar dıĢında daha pek çok
meleklerin isimlerine rastlanabilir. Burada sadece Tanrı'nın büyük ıĢınlarını denetleyen en
önemli on meleğe yer verilmiĢtir.

'YaĢam Ağacı' üzerinde çalıĢanlar, Sepiroth'un Tanrısal güçleriyle temasa geçmek için,
genellikle çesitli putlaĢtırılmıĢ Tanrısal formlar kullanırlar. Oysa kürelerin bazı temel
güçlerini davet etmek için, BaĢ Meleklere ait güçlerden ve formlardan yararlanmak daha iyi
sonuçlar verir.

Çevirenin Notu:

YaĢam Ağacında yer alan her sephirah belli bir Ģakraya tekabül eder:

Kether(Tanrı ile birlik): Tepe Ģakrası

Binah (zeka) ve Chokmah(anlayış): Alın Ģakrası

Daath: Gırtlak Ģakrası

Tiphareth (güzellik), Geburah(şiddet) ve Chesed(lütuf): Kalp Ģakrası

Hod(düşüncelerin küresi), Netzach(duyguların küresi): Göbek Ģakrası

Yesod: Karın altı Ģakrası


Malkuth: Kök Ģakra

19
20.Bölümde yer alan IĢın Örnekleri hakkındaki bilgiler son derece önemlidir ve üzerlerinde
düĢünülmesi gerekir. Ġçerdiği kavramların kelimelerle ifadesinin çok zor olmasından dolayı, o
bölümde konu hakkında ancak genel hatlarıyla bilgi verilmiĢtir. Daha derin bir anlayıĢ
kazanmak için, evrimin çeĢitli safhaları boyunca, hem Kozmik, hem Dünyasal anlamda
rehberlik eden büyük 'Öğretmen'ler ve 'Kurtarıcı'lar hakkında bilgi sahibi olmak gereklidir.

Zodyağın temsil ettiği büyük kuvvet akımlarının getirdiği muazzam tesirleri ve koĢulları
düĢünün. Bu akımların içinde Logos'un Kurtarıcı Kuvvetinin çeĢitli türleri iĢ baĢındadır.
Büyük Kozmik Kuvvet, belli bir amaçla evrim üzerindeki tesirini yükseltmek istediğinde,
Logos'un temel niteliğiyle kaynaĢır.

Bu büyük Kuvvetin çeĢitli biçimlerinin evrim üzerindeki tesiri, her bireye farklı Ģekillerde
yansır. Her Ġlahi Kıvılcım için besleyici, destekleyici ve yardımcı olarak aktivite gösterirler.

'Mor IĢının Lordu' olarak bilinen varlık, ait olduğu IĢının 'grup zihni'dir. Zaman zaman, Mor
IĢının görevlendirdiği bir büyük Kuvvet, insanlığa rehber olan kiĢiler üzerine odaklanır.

Kelimelerin sınırlı çerçevesi içinde konuyu net bir Ģekilde ifadelendirmek mümkün değildir.
Bu nedenle, daha derin bir anlayıĢ kazanmak için, kelimeleri sadece entellektüel açıdan değil,
bir derin düĢünce ve konsantrasyon hali içinde değerlendirmeniz gerekir.

IĢın Örneklerine geleneksel olarak verilen isimler ve sıfatlar büyük önem taĢır; çünkü hem
Dünyaya gönderilen belli bir kuvvetin kaynaklandığı Varlık hakkında bir fikir verirler; hem
de o isim ve sıfatları taĢıyanların Dünyada enkarne iken yansıttıkları tesirleri aĢan bir Kozmik
güçle temas kurmanızda yardımcı olurlar. Doğal olarak, 'Kozmik Mesih' ile bir birey üzerine
odaklanmıĢ 'Kozmik Mesihin Kuvveti' aynı Ģey değildir; ikincisi birinciden kaynaklanır ve o
olmadan tezahür edemez.

IĢın Örneklerinin kuvvetleri çok güçlü bir tesire sahiptir. KiĢinin, esoterik terminolojiye göre
'Yüksek Ben'i veya KiĢiselliği ile bu kuvvetler arasında zihinsel bir bağlantı kurması, spiritüel
geliĢimi açısından çok yararlı olabilir.

Usulüne uygun koĢullarda gerçekleĢtirilen ritüellerde bu büyük Kuvvet ile temas kurmak
mümkün olabilir. Ancak olayın riski daima göz önünde
bulundurulmalıdır; çünkü dünya planına çok yaklaĢtığı taktirde, bu Kuvvet yangınlara yol
açabilir.

Kabalistik 'YaĢam Ağacı' sembolizmi ile ifade edersek, normal olarak ritüel ortamında bu
Kuvvet, Tiphareth aracılığıyla iĢlev görür ve daha aĢağılara inmez. Ancak bazen Kuvvet,
tezahür platformu olarak bir grup insanı kullanarak, astral ve eterik kademelerde etken
olabilir. Böyle bir durumda gruptaki herkesi etkileyen yansımalar ortaya çıkar.

Büyük IĢın, Yüksek Ben üzerine nüfuz ederek, onu KiĢilikle entegre olmaya zorlar.
Bu ise kiĢiler üzerinde, kapasitelerinin karĢılayamayacağı derecede kuvvetli bir etki yaratır.
Bu IĢının etkisi, Yüksek Ben'in fiziksel ölümden sonra KiĢiliğin deneyimlerini özümsemesine
benzer bir Ģekilde, KiĢiliğin KiĢiselliğin deneyimlerini kabul etmesini gerektirir.

ġimdi bu büyük Kuvvetin artık bir birey üzerinde değil, bir grup üzerinde hissedilmesi zamanı
gelmiĢtir. Bu grup gitgide büyüyerek, sonunda tüm Dünyayı kapsıyacaktır. Kuvvetin bugün
için kullandığı içsel plan bedeni, Horus'un (bkz. Sayfa:196) taĢıdığı yüksek esoterik kavrama
paralellik gösterir.

Bu Kuvvetten önceki dönemlerde bireysel olarak etkilenen bazı varlıklar, hala uzak planlarda
çalıĢmalarını sürdürmekte ve bir zamanlar Dünya üzerine uyguladıkları özel gücü Kozmoz
içinde muhafaza etmektedirler.

Bir IĢının belli bir renkle bağıntılı olarak düĢünülmesi her zaman için doğru değildir. Kozmik
Mesih'in IĢını, Zihnin Lordlarının üstün Ruhudur. Zodyağın Burçları aracılığıyla fonksiyon
gösterir ve 'Mor IĢın'ın da aralarında yer aldığı tüm bir renk spektrumunu içerir. Aynı IĢının
YeĢil renkli altısını, efsanelerde adları Osiris, Orpheus ve Dionysos olarak geçen varlıklarda
tezahür etmiĢtir.

20
Ġnsanın asal bağlılığı 'Bir'edir. Aslında burada bağlılık doğru bir kelime değildir; çünkü 'Bir'
asal Kanun'dur ve baĢka bir varoluĢ biçimi mümkün değildir. Biz 'Bir'in içinde yaĢar, hareket
eder ve varlığımızı sürdürüüz. Ancak iyi anlaĢılmalıdır ki, 'Bir' veya Logos, Tezahür EtmemiĢ
Olan' ın tezahür ediĢidir. OdaklanmıĢ veya limitli olduğu için değil, ayrımsız olduğu için
'Bir'dir.

Her ölümsüz ruhun varlığının özü, Tezahür EtmemiĢ Olan' da bir enerji çekirdeğidir. Logos,
tüm boyutlarda tezahür vasıtalarının yaratılmasında
kullanılan organize maddeyi temin eder. Bizim tezahür ortamındaki varoluĢumuz da böylece
koĢullanmıĢ olur. Logos doğası, eğer uyum içinde
varlığımızı sürdürmek istiyorsak, uymamız gereken temel varoluĢ kanununu temsil eder.

Her yaĢayan ruh, varlığını Logos'dan değil, doğrudan Tezahür EtmemiĢ Olan'dan kazanır.
Ancak, insan GüneĢ Logos'un belli bir küresinde geliĢmesine baĢladığında, Logos doğasının
koĢullarına riayet etmek durumundadır. GüneĢ Logos, GüneĢ Sisteminin Tanrısı'dır ve
sistemdeki kanunları tayin eder. Gezegensel Varlıklarla ve onların BaĢ Melek Rehberleriyle
beraber çalıĢır ve Solar nebulanın* sınırları içinde tezahür halinde olan enerjinin kaynağıdır.
Kısaca, Günes Logos, kendi evreni için 'KoĢullayıcı' ve 'Koruyucu' konumundadır. Tezahür
EtmemiĢ Olan ise hiç bir Ģekilde koĢullanamaz.

21
Burada üç baĢlığa anlam açısından netlik getirmek istiyoruz:

1. Gezegensel OluĢum;
2. Gezegensel Zeka veya BaĢ Melek Zekası;
3. Gezegensel Varlık.
Gezegensel OluĢum, spiritüel anlamda evriminin sonunda olan gezegenle ilgili olarak
Logos'un taĢıdığı fikirdir. Bu kavrama iliĢkin pek çok sembolik tanımlama mevcuttur;
'Krallık', 'Yeni Jerusalem',v.s.

Gezegensel Zeka, evrimi süresince bir gezegene rehberlik etmesi için tayin edilen ve ilk
kümeden olan BaĢ Melek'tir. Dünyanın BaĢ Meleği, Batı'da bilinen adıyla Sandalphon' dur.

*Nebula: Bulut halinde görünen yıldızlar yığını.

Sandalphon'un Dünya üzerinde ilk olarak yakın bir kontrol kurması,'AteĢ'in özel bir Ģekilde
Dünyaya getirildiği Lemurya Periyoduna rastlar. Bu BaĢ Meleğin, Venüs'ün veya Merkür'ün
Gezegensel Zekasıyla aynı büyüklükte olmadığı söylenir. Ancak onun büyüklüğü bizim
idrakımızın o kadar üstündedir ki, aralarındaki fark bugün için hiç önem taĢımaz. O da daha
büyük bir Kuvvet'e doğru büyümekte ve geliĢmektedir. Zaman zaman diğer geliĢmiĢ
gezegenlerden ve bilhassa Venüs'den bazı varlıklar, Sandalphon'un gezegensel çalıĢmalarıyla
temas kurmayı baĢarmıĢlardır.

Gezegensel Varlık, çocuklarının bilinçliliğinin toplamından oluĢmuĢ muazzam bir Elemental


olarak tanımlanır. Burada çocuklar kelimesiyle
Dünya'daki yaĢamın tümü kastedilmektedir. Gezegensel Varlık içinde tüm bu varlıklar,
birbirleriyle olan iliĢkileri açısından 'Bir'dir, veya 'Bir' olmalıdır. ĠliĢkiler sallandığı,
bozulduğu veya koptuğu içindir ki pek çok kötülükler ortaya çıkmıĢtır. Gezegenimizle ilgili
Logos'sal fikir tam olarak tezahür ettiğinde, tüm dünya yaratıkları belli bir kademede 'Bir'
olacaklardır.

Herkesin hatırlamasi gereken nokta Ģudur: GeliĢmiĢ veya geliĢmekte olan varlıklar olarak
insanlar, gerçek anlamda 'anne'leri sayılan yeryüzüne çok Ģey borçludurlar. Onun
maddesinden yaratılmıĢ olup, onun üzerinde yaĢamaktadırlar. Bilimde keĢfettikleri, sanatta
yarattıkları veya endüstride gerçekleĢtirdikleri her Ģey ondan bir parça taĢır. Ancak toprak
ana, çocuklarından daha yavaĢ geliĢir ve onun geliĢmesine yardımcı olmak çocuklarının
görevidir. Bu nedenle, tüm yaptıklarınızda sadece kendi kazancınızı değil, Gezegensel
Varlığın menfaatini de göz önünde bulundurun.

Ġster büyük ve ulvi, ister küçük ve bayağı olsun, yeryüzünde mevcut herĢey, her düĢünce,
Gezegensel Varlıkla bağıntılıdır. Daima kendinize,
birbirinize ve Dünyanın Grup Ruhuna karĢı büyük bir sorumluluk duymanız gereklidir.

Bu büyük gücün yönlendiren zekasından yararlanmanız, onunla kurduğunuz temasın derinliği


ölçüsünde olacaktır. Bu büyük zeka, sadece dünyasal
konularda yardımcı olmakla kalmayıp, Gezegensel Varlıkla Gezegensel OluĢumun bir olacağı
zamana dek sürecek olan yolculuğunuzda da size yol gösterecektir.

O halde, Dünyayla ilgili Logos'sal nosyon ile Gezegensel Varlığın birleĢme sürecine siz de
katkıda bulunun. Çabalarınız evrime ve ToprakAna'ya yarar sağlayacak yönde olsun. Çağlar
boyunca sizin geliĢmeniz, yeryüzüne de yansır. Siz doğru yoldan ayrıldığınızda, yeryüzünü de
beraberinizde sürüklersiniz. Bu ise çok büyük bir hatadır; çünkü Gezegensel Varlığın da
derecesinin alçalmasına yol açar.

Gezegensel Varlığı düĢündüğünüzde, onun üzerinde yer alan yaĢamın tüm katmanlarını göz
önünde bulundurun; kuĢlar, böcekler, elementler,v.s.,
hepsi bu yaĢamın içinde yer almaktadır. 'Bir'in anlamını taĢıyan Ġlahi Kanunla bağıntılı olarak,
pek çok batıl inanç ve duygusal yaklaĢımlar
geliĢtirilmiĢtir. Ancak siz, herĢeyin harikulade bir biçimde iliĢkili olduğunu hissederek
gerçeğe yaklaĢabilirsiniz.

Ġçinde yer aldığınız ve dünyasal yaĢamınızı borçlu olduğunuz Gezegensel Varlığın


farkındalığını taĢıyın. Bu son derece yaĢlı olan Varlığı, muazzam bir arı kovanına
benzetebiliriz. Milyonlarca kovanın her biri, bal yapmakla meĢgul bir arı barındırmaktadır.

Yeryüzündeki her varlığa karĢı sonsuz derecede Ģefkatli ve sevgi dolu olan BaĢ Melek
Zekasının da farkında olun. Bu zeka herbirinizi, ya Gezegensel Varlık aracılığıyla indirekt
olarak veya ona doğru bir biçimde yaklaĢmayı baĢarmıĢsanız, direkt bir Ģekilde
yönlendirecektir.

Burada söylenenler, ne kadar inanılmaz görünseler de, gerçeği yansıtırlar ve üzerlerinde derin
düĢünmeye değer bilgilerdir.

You might also like