Professional Documents
Culture Documents
Romanlar V
KAFKAS
Hazırlayan
Erol Ülgen
ANKARA, 2000
Kırkambar İlâvesi
Hikâye Gözü
KAFKAS
İstanbul
1294
KAFKAS
Mukaddime
158
KAFKAS 7
159
8 KAFKAS
sekiz saatlik bir köye, düğüne götürür. Haftalarca orada kız ile
güler, oynar. Onun muhafazası yalnız kendi himmet-i merdâne
sine havale edilmiştir. Ancak ol merd-i cemıl bu himmet-i mer
dâneyi asla suistimal etmez. Korkusundan değil. Hayasından!
Hem de hayası yine kızdandır. İkisinin dahi yüreklerini birta
kım hissiyat gıcıklayacak olsa bile tavırlarında bunun alâimi
pek güçlükle görülebilir. Zira humret-i hicâb alâim-i mezkûreyi
setredecek bir perde makamına kaim olur. Böyle bir istidat her
hangi bir hikâyenüvisin eline geçer ise onun içine ne kadar şa-
irâne ahval sığdırır. Daha doğrusu ondan ne kadar şairâne ahval
çıkarır? Hâlbuki bu kızın fevkalhad serbest bulunması dahi baş
kaca nazarıdikkate alınacak mevaddandır. Pederi, kızından is-
tihsâl-i ruhsat etmedikçe onu görmek için odasına gelemez.
Neden gelsin? Belki kızı o gün odasında kendisi gibi birkaç kızlar
ile birkaç delikanlılardan mürekkep bir cemiyyet teşkil etmiş de
eğleniyor!
Hangi birisini tadat edelim? Dün gece zifaf olmuş bir yeni
gelinin memesine sarılarak ve emerek "Ben seni valideliğe kabul
ettim. Sen d e, beni evlâtlığa kabul et!" diyen delikanlı
mezburenin öz vâhid evlâdı olması gibi hiçbir millette emsali
müşahede olunamayacak olan safvetiere kadar dermiyan eder
isek söz çok uzanır. Bahusus ki her şeyi şu mukaddimemizde
söyleyip bitirir isek eserimiz için de maksud-ı aslî olarak
söyleyecek bir şey kalmaz. Emelimiz herkesin ve herkes
miyanında bir hikâye-nüvisin celb-i nazar-ı ehemmiyeti için
iktiza eden İstidatların cümlesini Kafkas'ın havi olduğunu ispat
etmek olduğuna göre şu kadarcık bir izah bu emeli hâsıl eder ve
etmiştir itikadındayım.
Hele biz ki Osmanlıyız şu aralık Kafkas bütün âlemin na-
zarıdikkatini celp eylemiş olmaktan ziyade bizim nazarıdikka-
timizi celp etse yeri vardır. Sizin miyanınızda ben ki hikâye-nü-
visim şu aralık hikâyenüvislik nazarım başka hiçbir tarafa at-
fetmeyip Kafkas'a hasretsem sezâ-vârdır. Zira bugün Kafkas is
tir dâd-ı hürriyyete kıyam ederek kahramanlığın derece-i âlülâ-
line dair bir nümune gösteriyor. Zira bu millet-i kerîme her has-
let-i hamîdenin derece-i âlülâline vasıl olduğu gibi kahramanlı
ğın da son mertebesine vasıl olmuştur. Bunun nümunesini yalnız
şimdi göstermiyor. Elli sene kadar şimal müstevlisine göğüs ver
160
KAFKAS 9
miş olduğu müddet içinde hatta mağlup olduğu hâlde bile en bü
yük kahramanlık nümunelerini göstermiştir ki derecesi muhayyi-
rü'l-ukuldür.
Demincek dedim ki Kafkas ismini şimdi değil, hatta coğ
rafya ismini bile işitmemiş olduğum bir zamanda Öğrenmiştim.
Şunu da haber vereyim ki hikâyenüvislik fikrini dahi yalnız
şimdi Kafkasya'ya sevk etmiyorum. Bundan beş altı sene mukad
dem dahi fikrim ol tarafa baş vurmuş ve "Firkat" serlevhasıyla
"Letâif-i Rivâyât" miyanında neşreylediğim bir hikâyeyi
Çerkezlik içinde yazıp o zaman okuyanlara beğendirmiş tim.
Fakat bu defa Kafkas'a atf ve isnatla yazmasını heves eyledi
ğim şu hikâye, "Firkat" serlev h alı hikâyeye m akis
olmayacaktır.
Esas maksadım hikâyemi o kıt'a-i celîlede bu defa hiss-i
akdes-i hürriyyetperestînin ne suretle uyanmış olması kaziyyesi
üzerine bina ederek bu eser-i âcizâneyi şu vak'a-i fevkalâdeden
bir yadigâr bırakmaktır. Bu emeli sûret-i vücûd ve husule nasıl
getirebileceğimi hiç sormayınız? Zira işte bu sayfadan bed' ile
husule getirmeye başlayacağım. Okur da görürsünüz.
Ahmet Midhat
161
KAFKAS
Birinci Kitap
Birinci Bap
164
KAFKAS 13
165
14 KAFKAS
şahede olunur.
Sohum KaKaya hicretle ber-minval-i muharrer nâil-i re
fah ve saadet olan Moskof muhacirleri içinde Dö Brano familyası
namıyla bir familya vardır ki hikâyemizde bu familyanın
ehemmiyeti ziyadece olmakla âile-i mezkûrenin hususiyet-i ah
vâline dair bazı mertebe İzahat vermeye lüzum görmekteyiz:
Familyanın babalığı makamında bulunan Gospodin dö
Brano henüz pek genç iken bir tacir maiyetiyle Hocabey'den
Sohum'a gelmişti. Kendisi gayet gözü açık ve cesur bir şey oldu
ğundan efendisi bulunan tacir kendisini kabilelere ve köylere
gönderip işini gördürmek hususunda istihdam eylerdi. Bu müna
sebetle Dö Brano pek çok Abaza rüesasıyla münasebet-i kaviyye
peyda eylediğinden efendisi vefat edip de başlı başına iş tut
maya başladıkta rüesa ile olan münasebeti sayesinde umûr-ı tica-
riyyesine pek çabuk ve pek ziyade vüs'at vermiş ve az vakit zar
fında oranın en benam tüccarı adedine dahil olmuştur.
Böyle sür'at ve sühuletle nail-i servet ve yesar olanlar
âlemin magbût ve mahsûdu olmamak kabil değildir. Lâkin
Gospodin dö Brano âlemin hasedine duçar olmaya lâyık görülen
erbâb-ı servetten addolunamayıp çünkü kendisi herkesle olan her
nev muamelesini gayet doğrulukla yürüttüğü cihetle kazandığı
servet ü sâmân sadakatinin mükâfat-ı lâzime ve lâyıkası addo
lunabilirdi. Ol taraflar ahalisinin ahlâk ve etvâr-ı civanmerdâ-
nesini anlayıp öğrendiği cihetle misafirperverlik bu ahali in
dinde en ziyade câlib-i nazar-ı rağbet ve itibar olduğunu hükme
derek hanesine ehl-i îslâmdan her kim misafir gelir İse ta'zîmât
ve tekrîmât-ı fâika ile ağırlamayı itiyat eylemiştir. Hatta işbu
misafirperverlik hususunda menfaat-i zâtiyyeyi dahi asla
kaydetmediğinden bilâ-istisna herkese bu yolda me'ser-i mem-
dûha-i insaniyyet göstermesi sît ü şöhretini en ziyade arttıran
binaenaleyh teshîl-i umûruna en çok yardım eden mevad sırasına
girmiştir.
Servet ve yesârı gıbta-fermâ-yı akran ve emsal olacak bir
dereceye vardığı zaman Gospodin dö Brano henüz yirmi beş ile
otuz yaşı arasında genç ve henüz bekârdı. Teehhül için yüreğinde
bir heves hissetmeye başladıkta evvel emirde kendisine bir âşi-
yâne-i mes'ut tedarikine lüzum görerek Çelesor nehrinin sahil-i
yesârında mübâyaa eylediği gayet cesim bir bahçeyi fevkalhad
166
KAFKAS 15
167
16 KAFKAS
168
KAFKAS 17
eylediği zaman ismine Kaplan Bey denilir bir vücut teşekkül ey
ler. Ama bu vücudu vücûh-ı meşguliyyet-i zihniyyesinin hariçte
tecessümüyle teşkil etmiş olmaklığımıza bakarak Kaplan Beyi
bir vücûd-ı mevhum addetmeyiz. Bu zat hakikatte mevcuttur.
Hem de mevcudiyeti herkes indinde müştehirdir. Zira kendisi
Abazalar miyanında altı yedi bin haneye hükm-i nâfiz bir ha
nedana mensup ve bâhusus el-hâletü hazihi o hanedanın makam-
ı riyasetinde kaim bulunduğundan nevâhi-i mezkûrede bunu tanı
mayan adam yok gibidir.
Kaplan Bey şu son vakitte henüz yirmi iki yaşında, kalıplı
kıyafetli, yani geniş omuzlu, ince belli bir zat olup, beyaz ve ga
yet lâtif çehresinin nazarlarda tasvir eylediği sûret-i dil-pe-
sendi sırma gibi san ve nazik ve taze ve ter-bıyıklar ve renkçe bi
raz daha koyu kaşlar ve kirpikler ve irice ve fakat büyüklüğü yüz
için ziynetten addolunabilecek burun ve yekdiğeriyle tenâsüb-i
tâmmı olan ağız ve dudaklar ve çene ile bir kat daha ziynetlen-
mektedir.
Bu zat en genç zamanını Rusya memâlikinde tahsil ile ge
çirmiş ve memleketine avdet eylediği vakit dahi mütâlâat-ı
mahsûsasını terk etmeyip vukuf ve malûmât-ı ilmiyye ve hike-
miyyesini tevsi' eylemiş mükemmel bir adamdır. Vakıa Sohum
Kal'a'ya on altı saat mesafede vaki ikametgâhında kendi başına
ve prenslere dahi gıbta-bahş olacak surette ettiği maişetin de-
rece-i letâfetini takdir edememek böyle mükemmel adamlara
mahsus ahvalden olmadığı derkâr ise de Kaplan Bey
bedeviyetin letâfet-i uzletkârânesinden yorulmaya başladıkça
Sohum Kal'a'ya gelerek orada medeniyetin terakkiyât-ı dil-
rübâsıyla dahi ağzının tadını tecdit eylemeyi itiyat eylemişti.
Gospodin do Brano'nun zenginliği malûm ya? Kaplan Bey
gibi en büyük bir beyzade Sohum'a geldikçe onu başka mahalde
misafir ettirmeyeceği dahi anlaşılamayacak mevâddan değil
dir. Hâlbuki Katerina misillü genç, zeki, mütecessis ve mütehas
sis bir kızın istediği kadar naz ile ferman-ferma olduğu hanede
Kaplan Bey gibi Rusya medeniyetinin gayet zarafetini dahi ikti
sap eylemiş olan kezalik genç ve heveskâr bir bey sıkça sıkça ge
lerek günler ve hatta bazı kere haftalarca misafir kalır ise bu
müsaferette nazarıdikkati celp edecek ahval görülmemek müm
kün olamaz.
Bu mesele bizim nazarıdikkatimizi celp etmeden evvel iki
169
18 KAFKAS
170
KAFKAS 19
171
20 KAFKAS
172
KAFKAS 21
İkinci Bap
173
22 KAFKAS
174
KAFKAS 23
175
24 KAFKAS
176
KAFKAS 25
177
26 KAFKAS
178
KAFKAS 27
179
28 KAFKAS
180
KAFKAS 29
181
30 KAFKAS
182
KAFKAS 31
183
32 KAFKAS
184
\
KAFKAS 33
verdi.
Cidden sevmemiş olsa Özden ile bu mücadeleye çıkışır mı?
Hatta mücadelenin nihayetinde Özden "Anan baban senin bu
Abaza'ya olan hevesini haber alsalar ne yaparsın?" dediği
zaman Katerina "Benim evlâtlığıma lâyık olan vazife gönlümün
şu mecburiyetini mümkün olduğu kadar anamdan babamdan ketm
ederek onlarla bu bapta yüz göz olmamaktır. Ama orta yerde bir
casus olup da ondan haber alacak ve şu kabahatimi yüzüme
vuracak olurlar ise o hâlde kendileri analık babalık vazifesini
bihakkın ifa etmemiş olurlar" dedi.
Kızın şu son lâkırdısında casustan muradı Özden olacağı
derkâr ise de Özden'e yalnız bu şeyini atf ve isnat etmeye hakkı
yoktur. Zira Özden kızı Kaplan'ın muhabbetinden men için elden
geleni diriğ etmemekle beraber ol bapta peder ve validesine
harf-i vâhid söylememeyi sırdaşlığın akdem-i levâzımından
addeylemekteydi.
Üçüncü Bap
185
34 KAFKAS
186
KAFKAS 35
187
36 KAFKAS
188
KAFKAS 37
189
38 KAFKAS
kendisini cidden evlâdım gibi severim. Ancak senin gibi bir kızın
yüreği başka hislerle meşhun olmalıdır. Efkârımı pek açık söy
lemeye babalık hâli mani oluyor. Ben senin sırdaşın addolunacak
bir arkadaşın olsaydım daha başka söylerdim. Fakat senin zekâ
ve ferasetin oralara hacet bırakmaz. Bununla beraber sana
Kaplan Beyden yüz çevir demem. Varsın o da ne hülyalarda bulu
nur ise bulunsun. Erkeğin kadın nezdindeki hülyalarına tayine
kadın vücut vermeyinceye kadar onların derece-İ ehemmiyyeti
hep hülya olmaktan harice çıkmaz. Hep kendisine iltifat etmeli,
nezaket göstermelisin. Yalnız şunu düşünmelisin ki Abazadır. Sen
Rus. O Müslümandır. Sen Hristiyan. Onun ömrü için başka bir yol
açılmıştır. Senin ömrün için başka. Dediklerimi anlıyorsun ya?
Kızın validesi bu yoldaki lâkırdıları ilk defa olarak işit
mekte bulunduğu cihetle bir türlü hayretini men edemedi.
Katerina ise başını önüne eğerek bir mahcubiyet-i lâtife ile baş
tan başa pederini dinledi. Hatta pederi sözü bitirdikten sonra
bile daha bir zaman sanki sesinin kulaklarındaki taninlerini din
liyormuş gibi başını Önünden kaldırmadı. Nihayet sükûtu yine
Mösyö dö Brano ihlâl 'eyledi.
Dö Brano - Şimdi bir daha sual edeyim bakayım. Eğer sen
murat etmiş olsan da Kaplan Beyin kabilesine giderek kendisin
den Rusya devleti için bir sadakat vaadi istesen alamaz mısın?
Ama artık mahcubiyet lâzım değil. Doğrusunu söyle.
Katerina - Alabilirim babacığım.
Dö Brano - Hah! İşte şu aralık hükümete benim gibi birkaç
Dö Brano ile senin gibi birkaç Katerina lâzımdır. Koca Kafkas’ı
top ile tüfek ile zapt etmek mümkün olamadığı hâl, topsuz tüfek
siz itaat altında hıfz etmek mümkün olabilir. Ne ise meram lâf
değil mi? İşte biraz da bu lâkırdı ile eğlendik.
Vakıa sözün bu akşamki şu derecesi eğlenceden başka hiçbir -
şey değildi. Ancak Madam do Brano bu eğlenceden hiçbir şey an
layamadı. Zira kızı hakkında kocasının nasılsa istihrâc ve keşf
suretiyle iktisap eylemiş olduğu malûmat kendisinde mefkûd idi.
Binaenalayh o akşam kocasıyla halvethanelerinde hâli kaldık
ları zaman kadın tarafından vuku bulan istizahlar üzerine Mösyö
do Brano Katerina hakkındaki malûmâtını karısına nakleyledi
ki, malûmât-ı mezkûre hemen tamamıyla hikâyeden buraya
kadar bizim almış olduğumuz malûmâta muvafıktır. Fazla
190
KAFKAS 39
191
40 KAFKAS
192
KAFKAS 41
193
42 KAFKAS
194
KAFKAS 43
195
44 KAFKAS
Dördüncü Bap
196
KAFKAS 45
197
46 KAFKAS
198
KAFKAS 47
199
48 KAFKAS
200
KAFKAS 49
201
50 KAFKAS
202
KAFKAS 51
203
52 KAFKAS
204
KAFKAS 53
Beşinci Bap
205
54 KAFKAS
206
KAFKAS 55
207
56 KAFKAS
208
KAFKAS 57
209
58 KAFKAS
210
KAFKAS 59
leriz.
Selim - Ona şüphe yok. Kadınların zekâsı her vakit erkek
lere galiptir.
Bu sözü söylerken Selim'in göz ucuyla Madam Kumandan'a
bir lâhza-i manidar fırlatmış olmasını ol işvebaz görüp
anlamasıyla yine bir tavr-ı işvebazâne ile mukabelede kusur
etmedi. Aşüftece bir tebessüm ile dedi ki:
- Gerçekten bu itikatta mısınız Gospodin Selim?
Selim - Cidden bu itikattayım efendim. (Yine manalı bir
tebessüm ile.) Hem de tecrübe üzerine söz söylüyorum.
Madam Kumandan - Tecrübe üzerine söz söylüyorsanız, bir
erkek için bu tecrübenin şanlı bir tecrübe olamayacağını bilmeniz
de lâzımdır. Zira bu tecrübe erkeğin tecrübesi sebkat eden kadına
mağlup olmuş bulunduğuna delâlet eder.
Madam'ın bu sözündeki manalara serkâtip Pesimanof dahi
vukufunu bildirmek için söze karışarak "Zarar yok efendim.
Kadınlara ihtiram için varsınlar erkekler mağlup olsunlar"
demesiyle, Selim gerek Madam’a ve gerek Pesimanofa cevap
olmak üzere şu sözü söyledi:
Selim - Öylesi değil. Erkeklerin kadınlar nezdindeki mağ
lubiyeti yine bir şanlı mağlubiyettir. Zira erkeğin her mes’udi-
yeti kadınlar nezdindeki mağlubiyetiyle hâsıl olacaktır.
Mösyö do Brano ile Pesimanof ve hatta Gospodin
Syentiyanos bile bu lâtif sözlerin dekayıkı üzerine kahkaha
larla gülmekten kendilerini men edemediler. Vakıa kumandan
karısının böyle iş zamanındaki mücamelelerinden hoşlanamamış
ise de ağzını açıp da harf-i vahid söylemeye muktedir olamadı.
Bu cür'et ancak Kazaklar reisi Hartaba'da görülebildi.
Hartaba - Vallahi efendim bu sohbetler pek güzel, pek
tatlı şeylerdir ama zannıma kalırsa bu günkü müzakeremiz bizi
bu lezzetten men etse daha âlâ olur.
Kumandan - Ona şüphe yok. İşimize bakalım efendim işi
mize. Bir kere Türklere galebe edelim de ondan sonra böyle şaka
lar için de vakit bulabiliriz.
Madam Kumandan - Hayır efendim. Hakkınız yoktur.
Petersburg’da en mühim umuru müzakere ederlerken mecliste yine
211
60 KAFKAS
212
KAFKAS 61
zım Katerina'dır.
Bu işin derece-i sühuleti ve hatta en büyük işi Katerina
gibi âciz bir kızın görebileceği hakkında Mösyö dö Brano'nun bast
eylediği mukaddemât mecliste herkesin çeşm-i dikkatini faltaşı
gibi açtı. Kocası tarafından almış olduğu efkâr ve malûmat
üzerine kızının muvaffakiyeti hususunda asla şüphesi olmayan
Madam dö Brano meclisin bu hayretini men için ortaya atıldı.
Madam do Brano - Ne taaccüp ediyorsunuz? Hizmeti yalnız
erkekler mi görür? Bazı kere kadınların gördüğü işi kimse gö
remez.
Pesimanof - Bazı kere değil ekseriya.
Selim - Ekseriya değil daima.
Hartaba - Muharebe işlerinde de ha?
Madam Kumandan - (İşvebazlık tavrını takınarak ve
kaşlarıyla, gözleriyle ve hafif hafif tebessümleriyle sözlerinin
ma'âni-i mestûresini dahi tefhime çalışarak) Evet muharebe iş
lerinde de zahir. Tarihte okumadınız mı ki imparatoriçe İkinci
Katerina’nın kocasını sandali-i imparatorîden indirerek yerine
kendisi kaim olmak gibi en büyük ve en tehlikeli İşi gören Daşkov
isminde bir kızdır.
Erbab-ı târihe malûmdur ki Madam Kumandan'ın Daşkov
diye tesmiye eylediği kız, şeytana külâh-ı mel’aneti başına ters
giydirmek şöyle dursun, belki pantolon almak üzere ayağa giydi
recek mertebede fettan ve gayetle haris-i şân bir aşüfte-ı cihan
olup süvari ve topçu ve piyade asâkir-i ser-âmedanî miyânında
birçok zevatı zincir-bend-i sevda ve hevesi ederek her birine bir
vaad-İ aşüfte-kârâne ile zimâm-ı ihtiyarlarına yed-i istiklâl ve
idaresine almış ve uzmâ-yı mülkiyyeyi dahi böyle birer suretle
kendisine esir etmiş olduğundan filhakika Katerina'nın iclâsı
için hey'et-i askeriyye ve mülkiyyeyi ayaklandırmak emrinde
pek büyük hizmeti sebkat eylemiştir.
Şu kadar var ki Madam Kumandan bu işte Katerina’yı
Daşkov'a teşbih ile hizmet-i millîyede kendisinden memul olan
muvaffakiyeti murat etmeyip belki açıktan açığa yad ü tezkârı
henüz genç ve mahcup olan kızın yüzünü kızartacak diğer entrika
ları murat etmiş olduğu derkârdır. Mezburenin bu muradı o kadar
213
62 KAFKAS
214
KAFKAS 63
215
64 KAFKAS
216
KAFKAS 65
217
İkinci Kitap
Birinci Bap
220
KAFKAS 69
221
70 KAFKAS
222
KAFKAS 71
223
72 KAFKAS
224
KAFKAS 73
225
74 KAFKAS
226
KAFKAS 75
beş bin kadar Moskof askeri üzerine hücum eylemek lâzım gelip
de asâkir-i merkumeyi cepheden vurmak suretine karar verildiği
zaman, düşmana daha ziyade şaşkınlık vermek için bir miktar
şecaatin dahi arkadan dolaşarak saldırmasını Semmûrkaş Bey
re'y etmesiyle Şeyh Şamil merhum "Vakıa böyle bir hareketin
pek büyük tesiri olacağını inkâr edemez isem de, bu bir re'ydir ki
icrası hemen hemen nâkabildir" demesi üzerine, Semmûrkaş Bey
"Hayır efendim ben icrası nâkabil olan bir şeyi asla re'y etmem.
Her yerdiğim re'yi icrası için kendi cesaretime danışarak
veririm. Emreder isen bu hareketi bizzat kendim icra edeyim"
demiş ve hâsıl olan muvafakat ve verilen karar üzerine bin nefer
asâkir-i mevcûdesi miyânından elli nefer güzidesini bilintihab
yedi sekiz saat mesafeden dolaşarak düşmanın arka tarafını ele
aldıktan sonra, Şeyh Şamil ile beyinlerde mahut ve merhun olan
saat hulûl eyledikte tertibi veçhile düşmanın zahrından hücum
göstermiştir.
Bu hücumda yalnız düşman ateşine değil cephe cihetinden
muharebeyi kızıştıran asâkir-i müslimîn ateşine dahi hedef ola
cağı ve hele bir kere düşman ordusu ortasına girdikten sonra bir
daha sağ çıkmak mümkün olamayacağı derkâr iken, Semmûrkaş
Bey bu hesapları hayal ve hatırdan bile geçirmeyip ve intihap
ettiği dilâverler ise kendisinden bir hatve ayrılmayıp öyle bir
hücum göstermiştir ki, düşmanın derece-i me'mûleden ziyade şaş
kınlık ile tarümar olmasını mucip olmuş ve fakat maiyyetindeki
elli nefer cengâverden yalnız üç neferi kendisiyle beraber ordu
gâha avdet edebilmiştir.
Ordugâha avdet eylediği zaman Şamil merhum kıyam
ederek boynuna sarılıp kendisini kucaklamak ve öpmek istemiş
idiyse de, vücudunun dokuz yerinden yaralanarak hemen her ci
heti lime lime olmuş bulunan ol eroğlu erin tutacak, sarılacak,
öpecek bir sağlam yerini bulamayınca, iki gözlerinden çeşme gibi
yaş isale eyleyerek gazasını bittebrik "Kardeşim sen uhde-i şeca
atine isabet eden hizmeti ma'-ziyâdetin ifa eyledin. Şimdi rahat
edecek ve kendine baktıracak bir hâldesin" diye Semmûrkaş Beyi
civarda vaki bir karyeye i'zâm eylemişti.
Mîr-i mumaileyh bu karyede tedavi edilmekteyken bir gün
altmış yetmiş kişiden ibaret bir Kazak fırkası haydutluk sure
tinde katl-i nüfus ve gasb-ı emvâl için karye-i mezkûreye hücum
227
76 KAFKAS
228
KAFKAS 77
İkinci Bap
229
78 KAFKAS
230
KAFKAS 79
231
80 KAFKAS
232
KAFKAS 81
dahi beni başka bir cihetten Kaplan Beye hürmet etmeye borçlu
eyler" dedi.
Kaplan - Ne güzel muhakeme. Ne güzel söz. Ah! Bu sözü
bana söylemiş olsaydı cevap ve mukabele olarak neler söylerdim,
neler söylerdim ki!...
Selim - Ben de dilimin döndüğü kadar hüsn-i mukabelede
kusur etmedim. İkinizin arasında olan muhabbet kendisini bu ka
dar bahtiyar etmekte ise bu bahtiyarlıktan dolayı şâyân-ı tebrik
olduğunu arz eyledim.
Müşafehenin bu noktasında Kaplan Beye bir sükûnet arız
olarak sık sık göğüs geçirmeye başlaması üzerine Selim Kamaro
çocuğu şu mustarip hâlden kurtarmak için İşi biraz da lâtifeye
dökmeye mecbur oldu. Dedi ki:
Selim - Ne o? Çehren değişti. Benzin attı. Korkarım senin
işitemediğin sözleri benim işitmiş olduğuma kıskandın ha?
Kaplan - Neden bildin?
Selim - Vay! Demek oluyor ki sahihen kıskandın. Zati her
biri bir gizli ah! Her biri bir derunî vah! Demek olan göğüs geçi
rişler işi bana bir dereceye kadar işrap eylemişti.
Kaplan - Vallahi kıskandım. Doğrusunu ister isen gerçek
ten kıskandım. Siz bu tatlı lâkırdıları arabada ikiniz yalnız ol
duğunuz hâlde ettiniz öyle değil mi?
Selim - Madem ki kıskanıyorsun bari şunu da söyleyim de
daha ziyade kıskan. Evet bu lâkırdıları arabada yalnız olduğu
muz hâlde ettik. Hayvan üzerinde yorulmuştum da hayvanı ara
banın arkasına bağlayarak ben de arabaya binmiştim. Hem işin
letafeti yalnız bunda değildir. Sağ kolumu arkasına doğru uzata
rak kendisini kolum üzerine yaslandırdım. Bu suretle kendisini
arabanın sarsıntısından ve sadmesinden bilmühafaza rahatı es
babını ikmal etmiş olduktan sonra ağız ağıza dönerek şu tatlı lâ
kırdıları ağzından çıkar çıkmaz yakından telâkki ederdim. Ah
ne güzel ağız! Ne güzel dişler! Aman ne kadar da yakın idim.
Dişleri o kadar beyaz ve parlak idi ve ben o kadar yakındım ki,
âdeta kendi aksimi dişleri üzerinde görüyorum zannederdim.
Hele o güzel ve baygın gözlere akseden suretime gözlerin letafe
tiyle bir letâfet-i fevkalâde arız Olmuş olduğundan kendi ken
dime de alâka edeceğim geliyordu. Nasıl kıskanacak mısın?
233
82 KAFKAS
234
KAFKAS 83
235
84 KAFKAS
236
KAFKAS 85
dır. Sağ taraftaki kapıdan bakılır ise bir hizmetçi odası ve onun
daha öte tarafında helâ olduğu görülür. Sol tarafa bakıldığı za
man orası da alelâde bir oda olduğu müşahede olunur. Cephedeki
kapıdan içeriye girilince bir büyük salona girilmiş olur ki, tama
mıyla Avrupa usulünde tezyin edilmiş ve eşya-yı mevcûdeye yek
nazarda görülür ki kanepeleri, koltukları, masaları, konsolları,
aynaları, perdeleri, kornişleri hep Petersburg'tan, Viyana'dan ve
İstanbul'dan celp olunmuştur.
Salonun kapısından girildiği zaman tamam-ı cepheye
İsabet eden büyük endam aynasının sağ yanında Katerina'nın
fotoğrafya ile alınmış ve fakat cesâmet-İ tabiiyye mikyasında
büyültülmüş bir resmi olduğu gibi aynanın sol tarafında dahi
Kaplan Beyin kezâlik o büyüklükte fotoğrafya ile böyle bir resmi
muallak görülür.
Ayna ile işbu iki resmin üst tarafında duvar üzerine gayet
güzel ve iri huruf ile (Katerinaskİ Salon) yazılmıştır. Bu terkip
Rusça (Katerina Salonu) demek olup, vech-i tesmiyyesi ise ya;
kında anlaşılacaktır.
Salonun sağ ve sol cihetlerinde de birer kapı görülür. Sağ
taraftaki kapı bir yatak odasına açılır ki alafranga bii^karyola
ve tuvalet takımları vesaire ile mücehhez olup, fakat daha
içinde hiçbir kimsenin yatmamış olduğu eşya ve mefruşat-ı mev-
cûdenin asla kullanılmamış olmalarıyla besbellidir. Sol taraf
taki kapı dahi yine bunun gibi bir odamn kapısı olup, orası gayet
mükellef döşenmiş ve bir tarafına ufarak bir kütüphane konula
rak bu kütüphanenin camlan üzerine dahi küçük küçük birçok fo
toğrafya resimleri sıkıştırılmıştır.
Kaplan Beyin ikâmetgâhınca en ziyade calib-i nazarıdik-
kat olan şu daireden de maada orada daha birçok odalar, kulübe
ler, ahırlar filânlar görülür ki, hey'et-i umûmiyyesi aynıyle bir
büyücek köyü andırır. İmdi Sohum'dan Selim Kamaro ile beraber
gelerek Kaplan Bey ikâmetgâhında kendisine muntazır bulun
duğu malûmumuz olan Katerina dö Branoviç'i arar isek evvel
emirde hatıra hutur edeceği veçhile mezbureyi kendi namına
mensup olan işbu salonda bulamayız. Zira oraya kimsenin girmesi
mücâz olmayıp aralıkta bir kere Kaplan Bey birkaç dakikacık
temaşa için girdiği zaman dairenin kapısı açılır, vesair
vakitlerde daima kapı kapalı durur. Mumaİleyha Katerina'yı
237
86 KAFKAS
238
KAFKAS 87
239
88 KAFKAS
başka ne olabilir?
özden - Zanneder isem Kaplan Bey sizi ayda, iki ayda bir
kere ancak görebilir. Eğer muhabbeti sizinki derecesinde olsaydı
Sohum'dan ayrılamaması lâzım gelirdi. Nasıl ki sizin elinizden
gelse buradan ayrılmamak istersiniz.
Katerina - (Hiddetlenerek) Amma tuhaf söylüyorsun
Özden. Kaplan beni niçin sevmesin? Yoksa bir bildiğin şey var da
bana söylemiyor musun?
Özden - Kaplandın) sizi niçin sevmeyeceğini bilemem.
Bana kalsa sevmelidir, ölmelidir, bayılmalıdır, çıldırmalıdır.
Sizden ziyade sevmeye lâyık kim vardır? Fakat böyle şeylerde
biraz da insan başını eğmeli de düşünmeli. Size söylemeyecek
hiçbir bildiğim yok. Yalnız şunu tahmin ediyorum ki siz Kaplan'ı
pek ziyade seviyorsunuz. Çılgıncasına seviyorsunuz da Kaplan'ın
da sizi o kadar sevmesi lâzım geleceğini yahut sevdiğini yine siz
kendiniz hülya ediyorsunuz.
Katerina - Estağfurullah! Kaplan'ıma iftira ediyorsun.
Kaplan senin tanıdığın Moskoflara benzemez. Bir haftalık, bir
aylık muhabbet için bir kızı aldatmak bizim Ruslarda görülür
denaetlerdendir. Karısı da öyledir erkeği de. Bir erkek bir hafta
lık, on beş günlük muhabbet için bir karıyı aldatır ise, o karı ken
disini aldanmış saymayıp belki o da on beş günlük bir muhabbet
için erkeği aldatmış olmakla iftihar eyler. Bir Çerkez bir kızı
sever ise ölünceye kadar sevmek için sever.
Özden - Evet. Sizden başka daha beş cariye ile beraber
sevmek için sever.
Katerina - (Gazubâne) Sen bu lâkırdıyı bana bir kere daha
söylemiştin Özden. Galiba sen de bir Müslümansın, sevdiğime razı
olmayanlardansın. Evet. Sanki ne demek istersin? Ben de biliyo
rum ki bir Çerkez, bir kızı sever ise sair dört beş cariye ile beraber
sevmek için sever. Fakat şunu da bil ki o Çerkez beyi beş karının
beşini de ayrı ayrı sevmeye muktedirdir. Sen onları vücudunu,
zihnini, insanlığını işretle berbat etmiş, harap eylemiş olan
Moskoflara, AvrupalIlara mı kıyas ediyorsun? Dikkat etmedin
mi ki böyle harap bir Moskofa bir karı bile çoktur. Çok olduğunu
her yerde her zaman görüyorsun? Fakat şu lâtif dağlarda, lâtif
hava, lâtif sularla serbest büyümüş ahu gibi bir Çerkeze elbette
240
KAFKAS 89
241
90 KAFKAS
Üçüncü Bap
242
KAFKAS 91
243
92 KAFKAS
244
KAFKAS 93
245
94 KAFKAS
246
KAFKAS 95
247
96 KAFKAS
248
KAFKAS 97
249
98 KAFKAS
250
KAFKAS 99
251
100 KAFKAS
252
KAFKAS i 01
253
102 KAFKAS
cak gibi bir suretle telâkki eder idiyse de, yüreği içindeki meyu-
siyet kanlarının boyasını her hâlde yüzüne vurmaktan dahi hâli
kaldığından zavallı Moskof kızcağızı daima havfla reca ara
sında gibi bir tavırda idi. Şu kadar var ki, Kaplan'dan gördüğü
muvafakat mukaddimeleri asıl arz ve tavsiye edeceği hususatı
dermiyan için cür'etini kıramadıktan fazla bilâkis zamm bile
etti. Dedi ki:
Katerina - Sizin kendinizce hesap ettiğiniz felâket ve sa
adet bu mudur? Öyle ise arz edeceğim işin içinde bunlar da vardır.
Ama fikrinizde olan galeyanı yatıştırınız, biraz müsterih olunuz
da Öyle konuşalım.
Kaplan - Bilâkis fikrimde hiçbir şey yoktur. Kemaliyle
müsterihim. Ne söyleyecek iseniz can kulağıyla dinlemeye hazır
ve amadeyim.
Katerina - Şu aralık Türkler ile olan muharebeye
Kafkasya ne nazarla bakıyor?
Kızın bu suali Kaplan'a bir dakika evvelki hâl-i inbisâ-
tını bütün bütün kaybettirir ise ne dersiniz? Haniya başka bir me
sele üzerine tatlı tatlı konuşup dururken karşınızda bulunan ada
mın pek büyük bir felâketini veyahut ifşası asla caiz olmayacak
bir kabahatini yüzüne karşı dermiyan edince o adama nasıl bir
beht ve hayret gelir? İşte Kaplan dahi böyle bir hayrete duçar
olmuştu. Elini derhâl eline götürerek ve elinin derisini dilin ve
kemiklerini parmakları arasında tazyik eyleyerek bir iki da
kika kadar zaman geçtiği hâlde bir türlü Katerina'ya verecek ce
vap bulamadı. Neden sonra tıkana tıkana şu cevabı verdi:
Kaplan - Ne bileyim ben? Ben Kafkasya nazırı değilim
ya?
Hâlbuki Kaplan'ın bu suretle bozulması Katerina'nın da
levnini tagyîr eylemişti. Hem Katerina'nın tagayyür-i hatırı
içinde pek büyük bir havf ve hirâsa delâlet eder alâmetler de
vardı. Zira karşısında bulunan Kaplan müfterisin bir gazabıyla
pençeleri ve tırnakları arasında vücudu tiftik gibi tel tel olmak
bile Katerina nezdinde ihtimalden baîd görülmemişti.
Binaenaleyh o da titreye fitreye Kaplan'a cevap verdi:
Katerina - Sualim galiba size pek ziyade ıstırap verdi. Bu
kadar ıstırap vereceğini bilseydim Kaplanım billâhi sormaz
254
KAFKAS 103
dım.
Kaplan - (Biraz kendisine gelerek) Estağfurullah
Katerina! Hiç sen bir sual sorarsın da ben ondan mustarip olur
muyum? Bilâkis daima senin suallerine muhatap olmak isterim.
Sorduğun şey hakkında cidden malûmatım yoktu da şayet sana
cevaben arz etmek üzere hatırıma bir şey gelir mi diye arandım.
Katerina - (Cesaretini toplayarak) Müsaade edersen sana
ben haber vereyim ki Kafkas ahvaline dair sende malûmat var
dır. Hayır Kaplan'ım! Bu sırrı benden ketm etmeyeceksin. Beni bu
sırra nâ-mahrem addetmeyeceksin. Vakıa her Kafkaslı bu sırrı
her Moskoftan ketm eder. Ancak sen Kafkaslı bunu ben Rustan
ketm etmeyecektir. Nasıl ki bende olan bir sırrı dahi hiçbir Rus,
hiçbir Kafkaslıya tevdî edemez. Lâkin ben seni Kafkaslı değil,
Rus değil hatta kendi canım gibi bildiğimden işte onu sana tevdî
ediyorum.
Kaplan - (Dikkatle) Ne var bakalım?
Katerina - Ben Petersburg'dan gelen emirleri okudum.
Kendi gözümle görüp okudum. Bugünkü günde Rusya devleti
Kafkas'tan emin değildir. Binaenaleyh emirler ol kadar şiddet
lidir ki insan titrer. Her kimden zerre kadar şüphe edilecek olsa
derhâl mahv edilecek. Ah Kaplan! Kaplan'ım! Canım! Emin ol
ki dünyada senden başka hiçbir şey gözümde yoktur. Ne vatan ta
nırım, ne devlet, ne de familya. Encâm-ı kâr-ı dinimi de senin yo
lunda feda ederim. Benim için vatan senin âguşun olacak. Devlet
sana sahabetten ibaret kalacak. Familyam sensin Kaplan, sen.
Kaplan - Bu kadar büyük teminata nasıl teşekkür edece
ğimi bilemem. Fakat asıl meseleye gelelim.
Katerina - Şimdi ben bu hâlde, bu fikirde, bu histe bulunur
ken senin olmayacak, sonu çıkmayacak bir dava üzerine beş para
lık bir ip ile asılmaklığına razı olur muyum?
Kaplan - Neden asılayım?
Katerina - Elbette. Hükümet sizden edna mertebe şüphe
edecek olursa senin de olacağın odur.
Kaplan - Şüphe etmez ise yine olacağım o mudur?
Katerina - Hayır! O zaman bir şey olmadıktan fazla mü
kâfatını da görürsün. Fakat hükümete bu şüpheyi vermemek için
ne yapmak lâzım olduğunu bilir misin?
255
104 KAFKAS
256
KAFKAS 105
257
106 KAFKAS
eyledi:
Katerina - Ne iş göremezsin? Elinden ne iş gelmez? Bir kere
kendi sözüne tâbi kaç bin adam vardır?
Kaplan - Sekiz dokuz yüz familya vardır ki elli altmış bin
nüfusu havidir?
Katerina - Gördün mü bir kere. Demek oluyor ki Rusya dev
leti evvelâ bu kadar bin nüfusun itaatinden emin olacak. Saniyen
altmış bin nüfustan elbette beş bin cengâver çıkar. Bunları da sair
asileri terbiye işinde kullanacaktır. Bu az hizmet midir?
Bunlardan başka sen kendinden küçük birtakım beyler üzerine de
sözünü geçiremez misin? Murat etmiş olsan üç beş büyük beylere şu
sana arz eylediğim hakikatleri arz ederek onların da başım be
lâdan kurtaramaz mısın?
Kaplan İyi ama onlar da öyle isyan gibi filân gibi şeylere
istidat yoktur. Beyhude....
Katerina - Varsın olsun. Biz var itibar edelim. Yok ise bi
zim için daha büyük kâr yerine geçer. Derler ki Kafkas'ın kâffesi
ayaklanacak idi de Kaplan Beyin himmetiyle filân filân kabile
ler yerinden bile kımıldanmadıktan fazla Kaplan Bey asileri de
terbiye eyledi. Eğer böyle devletçe büyük görülecek bir işe muvaf
fak olur İsen bil ki generalsin! (Kaplan düşünür) Ne düşünüyorsun?
Bu hizmet elinden gelmeyecek mi yoksa?
Kaplan - Yapamayacağım, bir iş değildir ama. Buna hacet
yok a canım, hacet yok. Emin olunuz ki Kafkas'ta asayiş ber-ke-
mal kalacaktır.
Katerina - Size meramımı anlatamıyor muyum, neyim?
Kafkas'ta asayiş bozulacak bozulmayacak meselesinde değiliz a
beyim. Hükümet bozulacak itikat ediyor. Eğer filhakika bozul
mayacak ise biz kazanmak emelinde bulunduğumuz şeyi daha ko
lay kazanmış olacağız. Kafkas'ta bir fenalık çıkmaz ise bittabi
çıkmamış olmayacak. Senin himmetinle çıkmamış sayılacak. Sen
işin daha ilerisini bana havale et. Şimdiki hâlde yalnız senden
bir vaat isterim. Ben işin ilerisini bilirim.
Kaplan -. Ne vaadi istersin?
Katerina - Kafkas içinde kim kıyam eder ise etsin sen kı
yam etmeyeceksin.
Kaplan - (Kemâl-i cür'etle) Bunu vaat etmekte tereddüt
258
KAFKAS 107
bile göstermem.
Katerina - Daha sözüm bitmedi. Bir kere sen kıyam etme
yeceksin. Bir de sair kabileler isyan edecek olurlar ise onları da
men'e çalışacaksın.
Kaplan - (Cebr-i nefs ve cür'etle) Bu da bir şey değil bunu
da vaat ederim. Hem de silâhla men etmeyi ve o yolda fedâ-yı
canı bile vaat ederim.
Katerina - Hayır fedâ-yı can istemem. Ağzımı mı arıyor
sun yoksa? Sana şimdi ne dedim? Ben seni cihana değişmem. Ben
yalmz kendimizi mes'ut etmenin en emin yolunu bulmakla iktifa
ederim. Şimdi sen bana bu vaadi verdin mi?
Kaplan - Ez-can ü dil!
Katerina - Yemin isterim.
Kaplan - Kimin başına yemin edeyim? Ben yemin edecek
olsam kimin başına ederim?
Katerina - (İnbisat-ı tamla) Benim başıma!
Kaplan - Evet! İşte senin başına yemin ederim ki sana bu
vaadi verdim.
Katerina - Öyle ise ben de sana vaat ederim ki yakın va
kitte kaymakamlıktan generalliğe kadar bir askerî rütbesiyle
beraber Katerina'ya da sahip ve malik olacaksın.
Kaplan - (Ziyade inbisat gösterip) Deme Allah'ı seversen?
Katerina - Vaat ediyorum.
Kaplan - O hâlde ben seni istediğim gibi saracak mıyım?
Katerina - Zevcen olacak değil miyim?
Kaplan - (Daha ziyade inbisatla) Ah! Ne saadet! Fakat
öyle ise şimdilik ale'l-hesab olarak birkaç buse!....
Diye Kaplan münşerihan, münbasitan kızı der-âguş etmeye
davrandıkta bu defa Katerina döfaât-i sairede gösterdiği gönül
süz.... Müdafaayı da göstermeyip kendisini Kaplan'ın kollan
arasına attı.
Vay alçak vay! Kafkas'ın koskocaman bir beyi olsun alt
mış seksen bin nüfusa hükmü geçsin de bir Moskof kızının aşkı onu
vatanperverliğin mukteziyatından çevirebilsin ha? Muharrir
efendi! Sen alçaklıktan bir nümune olmak için mi bu Kaplan dedi
ğin maymunu tasvir ettin?
259
108 KAFKAS
Dördüncü Bap
Özden ile Selim Kamaro Katerina ile Kaplan'ın oldukları
mahalle girdikleri zaman Özden Katerina'nın ahvaline dik
katle çehresinde hem bahiste galebe sevincine ve hem de müba-
reze-i âşıkânede za'f ve mağlubiyete delâlet eder ahval ve
alâim görünce bir lâhza için çehresi kireç kesilerek donmuş kal
mış idiyse de, Kaplan orada hazır bulunmak mülâbesesiyle yü
reği içindeki şeylerden zahiren asla renk vermek caiz olmadığını
yakînen görünce yine derhâl kendisini toplayıp kalben hiç iste
mediği surette ibraz-ı şetarete kendisini mecbur bildi. "Aman
Katerina! Salonu görmelisiniz, salonu! Vakıa isminize nispet
edilmeye pek şayeste ve şayan bir şeydir. İçinde neler yok?
Sohum'da sizin kendi dairenizde neler var ise burada cümlesi
mevcut olduktan maada fazla olarak can sevecek ve inşam eğlen
direcek bin türlü şeyler daha var" diye Katerinaski Salonu medh
ü sitayişe müsâraat eyledi.
Selim Kamaro dahi içeriye girerken Kaplan'ın tavrına
dikkat ederek mîr-i mumaileyhi pek mutmain ve memnun bir
hâlde bulunca kendisi dahi müsterih olarak ve Kaplan ile söyle
şeceği sözleri ileride bir vakt-i münâsebe ta'vîk eyleyerek
Katerinaski Salonun senâsında Özden'e peyrev olmaya başladı.
Salonun senâsı epeyce uzandı, gitti. Hatta bazı şeyler tek
rar tekrar söylendi. Zira bir dakika ol Kaplan ile yalnız bulun
duğu zaman sebkat eden ahval-i siyasiyye ve bilhassa husûsat-ı
âşıkâneyi bir dakika sonra Özden ile Selim'in vürudu üzerine
def'aten sûret-i uhrâya tebdil etmek artık kâffe-i hissiyâtı gale
260
KAFKAS 109
261
110 KAFKAS
262
KAFKAS 111
263
112 KAFKAS
264
KAFKAS 113
265
114 KAFKAS
266
KAFKAS 1X5
267
116 KAFKAS
268
KAFKAS 117
269
118 KAFKAS
270
KAFKAS 119
271
120 KAFKAS
bir Rus kızını çok gören yoktur. Bin tanesi sana cariye olsun. Bu
ayıp değildir. Bilâkis kedd-i yeminini Önüne katıp götürmek
kahramanlar için şandır. Lâzım olan şey vatanperverlik hissini
.kaybetmemektir yoksa.
Kaplan - Bir yiğide kılıç kuşatmak demek ne demek oldu
ğunu biliyorsun ya? Cenkten geldikten sonra?....
Şirinşah - Evet oğlum. Senin zevcen olur. Hâlbuki Esma Can
zevcen de değil, cariyen olur, kulun olur, esirin, memlûkun olur.
Kaplan - İnanamayacağım geliyor anacığım of!
İnanamayacağım geliyor. Ah bu dediğin muhalâttandır. O
kibirli kız bana kılıç kuşatsın.
Şirinşah - Hiç kibri, azameti yoktur. Mahcubiyeti azamete
hamlettiğin için haksızsın. Sana yaranmak için Moskof kızı ka
dar yüzsüz olmak lâzım ise o yüzsüzlüğü Abazalarda bulamazsın.
Ama mutlaka yüreğin Moskofta olup da Esma Çan'ı sevmiyor isen
ona ....
Kaplan - Hâlbuki her ne üzerine istersen yemin edeyim ki
anacığım ben Katerina'yı yüreğime zor ile sevdirmeye çalışıyo
rum. Dahasını mı söyleyim? Belki de inadıma sevdirmeye çalı
şıyorum. Katerina'da bir meziyet var ise o da biraz Esma Çan'a
benzemesidir. O merhametsiz Esma Çan'dan yüreğimi soğuttuktan
maada ona bir de rağm olmak için bu suretle iştigal ediyorum.
Zaten beni Esma Çan'dan caydıran sen değil misin? Ben hep senin
emrinle tavsiye-i külle hareket ederek kendimi ondan soğutmaya
çalıştım. Ne ise. Sakın serzeniş ediyorum zannetme anacığım. Hiç
anasına benim kadar mutî olan bir çocuk öyle bir hadsizlikte bu
lunabilir mi? Vatanperverliğe gelince yüreğimdeki sevda ile aşk-
ı vatanın hiçbir münasebeti yoktur. Sen var yine beni istediğin
kadar tekdir et. Ben kendimi vatanıma hain görmedikten sonra
yalnız haksız tekdirlerin için teessüfle kalırım. İşte Selim
Kamaro şuradadır. Her sırrımı kendisi bilir. İstersen çağır da sor!
Şirinşah - Demek oluyor ki hâlâ yüreğin Esma Çan'da ol
duğuna inanayım?
Kaplan - Hiç şüphe bile etme anacığım.
Şirinşah - Oh! Allahım ismin mukaddes ve mübarek olsun!
Sana yüz bin kere şükür! Hem familyamı kurtardım, hem de
kendi oğlumu yine kendi oğlum olarak vatanımın istiklâli yo
272
KAFKAS 121
273
122 KAFKAS
274
KAFKAS 123
Beşinci Bap
275
124 KAFKAS
yacak olan şu vaz'-ı müessirde iken Takü nam cariye kapıdan gi
rip Esma Can dedikleri kızın vürudunu haber verdi. Şirinşah
derhâl oğlunu kolları arasından çıkarıp Esma Çan'ı istikbal için
kapıya doğru yürüdü. Kaplan Bey ise sanki validesinin kıza gön
derdiği haber üzerine de kızın geleceğini ümit etmiyormuş da asla
intizar etmediği bir büyük vak'a-i nâgehani olarak zuhura gel
miş gibi âdeta şaşkınlığından kendisini kaybederek odanın içinde
serseri serseri bir aşağıya beş yukarıya birkaç volta eyledikten
sonra tamam Esma Can kapıdan girerken o dahi gerisine geri üç
beş adım daha atarak duvarı buldu ve ona ittikâ ile kendisini
ayakları üzerinde tutabildi. Bu kızın vürudu çocuğa ol kadar tesir
eyledi ki, eğer duvara dayanıp ondan kuvvet almamış olsaydı,
âdeta ayaklarında vücudunu kaldırabilecek kuvvet kalmayıp
hemen olduğu yere yıkılıverecekti.
Esma Can dediğimiz kız ende, boyda, simada filhakika
Kaplan Beyin dediği gibi Katerina dö Branoviç'e benzeyerek ara
sında bir fark var ise o da Esma Çan'ın biraz daha kara yağız ol
masıdır. Fakat ibtida Esma Çan'ı Katerina'ya benzer demekle
hata ettik. Sözün doğrusu Kaplan Beyin validesi Şirinşah'a söy
lemiş olduğu sözdür ki "Katerina'nın bir meziyeti var ise o da
Esma Çan'a benzemesidir" demişti.
Evet, Esma Can Katerina'ya değil, Katerina Esma Çan'a
benzerdi. Zira güzellikte Esma Can mukaddem olup binaenaleyh
müşebbehün biha olmak meziyeti dahi kendisine ait olmak zaru
rîdir.
Kapıdan içeriye girdiği zaman bu kızın hırâm-ı serbestâ-
nesinde görülen çevikliğe ve nâsiye-i hâlinde müşahede olunan
alâim-i vakara bâdi-i emirde aldananlar elbette kendisini
Kaplan Beyin dahi itham eylemiş olduğu üzere pek mütekebbir,
pek müteazzim bir şey zannederlerdi. Zira odaya girdiği zaman
güya odada hiçbir kimse olmayıp, bir tarafta muallak bulunan
endam aynasının yine kendi nazar-ı imtihanına arz eylediği vaz
ve tavrını yalnız kendisi beğeniyormuş kadar fütursuz ve daha
doğrusu kendi evzâ' ve etvarına yine kendisi hayrandı.
Herhangi bir kızı kendi odasında ve aynası karşısında ve
fakat odada kimse olmayarak yalnız bir hâlde görmemiş İseniz,
yukarıki fıkrada arz eylediğim teşbihi bir türlü takdir edemez
siniz. Âlemde kendi hüsnüne kendisi de hayran olmayan insan bu
276
KAFKAS 125
277
126 KAFKAS
toplayarak:
Kaplan - Esma Can. Gideceğim cenkte validemin hayır du
ası bana kuvvetü'z-zahr olacaktır. Bir de önümde tarîk-i zaferi
tenvir edecek bir şevke muhtaç idim. Onu da siz dirîg etmediğiniz
için minnettarınızım. Teşekkürler ederim.
Esma Can - Gidiniz beyim. Vatanımızın, hürriyetimizin
düşmanıyla cenk ediniz. Şunu da hiçbir dakika hatırınızdan çı
karmayınız ki burada sizin muzafferiyetiniz için daima dua ede
cek bir valideniz var ise, o duaya daima amin diyecek bir de
Esma Can vardır.
Kaplan - Ah! Necip Esma Can, bilmiş olunuz ki bizi cidden
ihya buyurdunuz.
Şirinşah - Teşükkür ederim kızım. Gerçekten bizi ihya bu
yurdunuz. Bu sözler dahi teati edildikten sonra Şirinşah tarafın
dan edilen işaret üzerine Esma Can duvarda asılı olan ve kabza
sından çamurluğuna kadar altın ve gümüş ile murassa bulunan bir
âlâ Çenyan kılıcı indirip kayışını Kaplan'ın boynundan aşırdı
ama Öyle bir tavr-ı necibâne ve vaz'-ı kahramanâne ile aşırdı ki
görmüş olsaydınız rûh-ı şecâat ve bahadırı Esma Can suretinde
temessül eylemiş de gelmiş Kaplan Beye kılıç kuşatır zanneyler-
diniz. Kaplan ise kızın buna muâmele-i âlicenabânesi mukabi
linde bütün vücudunu zangır zangır titremekten men edemedi.
Yekpare bir aşk-ı mücessem demek olan kızın kendisine takarrübü
sademâtını ol kadar bedihî olarak çekti ki, âdeta alâimini Esma
Can dahi gördü. Esma Çan'dan başka bir kız olsaydı ihtimal ki
Kaplan Beyin bu hâli üzerine bir tebessüm-i istihfafı ve hatta bir
dıhk-ı istihzâyı da men edemezdi. Ve mazallah ortada böyle bir
eser-i hiffet görülseydi bu meclisin kudsiyeti berbat olup iş adi
bir oyuncağa benzerdi. Ancak Esma Can sanki çocuğun teessürât-ı
vakıasından kendisi dahi müteessir olmuş gibi bir hâl ve tavra
asla halel vermedi.
Ne bilirsiniz? Belki o da Kaplan Beyi bu kadar sarsan
sadmenin aks-i te'sirâtıyla müteessir olmuştur?....
Kaplan - (Kılıcı kuşattıktan sonra) Anacığım!. Senin hayır
duan bana kuvvetü'z-zahr olup da bu kılıcı kuşatan zatın şevki
dahi yolumun ilerisini açtıkça şunu öyle bir kuvvet-i bazu ile is
timal edeceğim ki aba ve ecdadımdan hiçbirisinin bu kılıcı Öyle
bir şevk ve kuvvet ve şecaat ve gayretle istimal etmemiş oldukla-
278
KAFKAS 127
279
128 KAFKAS
280
KAFKAS 129
haber vermekle eğerçi sizi temin eylemiş ise de, bizim orada
verdiğimiz kararı bozduğu için bizce kusur eylemiştir. Zira biz
teşebbüsâtımızdan hiçbir kimseyi ve hatta analarımızı,
kardeşlerimizi, karılarımızı bile haberdar etmemeye karar
vermiştik.
Kaplan - Hayır efendim. Teşebbüsâtımızdan hiçbir şeyi
yine haber vermedim. Validem beni hiss-i vatanperverîden ve
gayret-i milliyye ve diniyyeden büsbütün beri bir adam olmak
üzere itham eylediği ve şu hâlde şiddet ve hararetini yenebil
mek bir türlü kabil olmadığı cihetle yalnız Zogar ormanında üç
günden beri ne işle meşgul olduğumuzu haber alacak olur ise, bu
şiddetinin beyhude olduğuna kendisince kanaat hâsıl olacağını
arz eylemiştim.
Semmûrkaş - Muradım lâtifedir beyim. Zaten böyle büyük
işlerde kendi re'ylerine müracaat etmediğimiz için hatayı biz et
tik. Kendileri Timurtaş Beyin kâffe-i harekat-ı askeriyyesini
bildikleri ve pek çok tecrübelerine dahi varis oldukları için,
böyle bir işte mutlaka mütalâalarına müracaat etmeliydik.
Şirinşah - Estağfurullah beyim! Bizim elimizden duadan
başka hiçbir şey gelmez. Hele şu işte oğlum Kaplan'ı dahi pederi
makamına ikame ederek beraberinizde bulundurmuş olduğunuz
için sûret-i mahsusada teşekkür ederim. Teşebbüsâtınızdan bun
dan başka hiçbir şeyi Öğrenmek de istemem. Böyle işleri iltizam
eylediğiniz dereceden ziyade mektum tutmakta haklısınız.
Kaplan - İşte anacığım. Uhde-i himmetime terettüp eden
vazifede kusurum olmadığım bizzat temin eyledikten sonra dört
nefer makbulü'ş-şehade muteber beyleri dahi işhâd edebildim.
Artık ......
Şirinşah - Evvelce hâsıl olan suizannım üzerine seni evlât
lık rütbesinden pek aşağıya indirmiştim, Kaplan sen, hamiyetini
derece derece ispat eyledikçe, ben de nazarımı derece derece tah
vil eyleyerek şimdi seni öyle bir göz ile görmekteyim ki, bu görüş
dünkü görüşüme dahi kıyas kabul edemez. Dün sen benim ciğerpa
rem evlâdım idin. Bugün o hâl ile beraber vatanımın kurtarıcıla
rından ma'dûdsun ki yüreğim hem muhabbet-i maderânemle ve
hem de vatan namına sana olan minnettarlığım hissiyle meşhun-
dur.
Söz yine bu surette olarak biraz daha uzandı, gitti. Zira
281
130 KAFKAS
282
KAFKAS 131
283
Ü ç üne ü K i t a p
Birinci Bap
hetle hatırdan çıkmamış olmak lâzım gelir ki, Esma Can ismi
Kaplan ile Katerina tenhaca hasbihal ettikleri zaman dahi yad
olunmuştu. Bahusus bu ismi Katerina nev'amâ hasudâne bir yolda
yâd ederek Kaplan dahi Kafkas kızlarının ve bunlar miyanında
zımnen Esma Çan'ın çekilmez derecede kibr ü taazzumdan ve
takat getirilemeyecek mertebede istiğnasından bahsederek,
Katerina'nın ol baptaki hasedini men ve ber-taraf edecek surette
lisan kullanmıştı. Şu hâl Kaplan'ın Esma Can hakkında
nefretine delâlet edemez ise bile hiç olmaz ise mezbure aleyhinde
dargınlığına delâlet eyleyeceği ve validesi ile konuştukları za
man Kaplan'ın Esma Can hakkında söylediği sözler dahi bu de
lâleti teyit eyleyip, mîr-i mumaileyhin Katerina hakkındaki
muhabbeti pek çok alâim ve ahval ile malûmumuz bulunduğu
hâlde, yine böyle iken Esma Çan'ın ismi validesi tarafından yâd
ve ihtar edilmekle beraber yüreğinde birdenbire uyanan hissiya
tın o zamana kadar vücut verdiği her nevi hayalâtı derhâl
tağyir etmesi ve Esma Can hakkındaki muhabbet-i sâbıkasının
teceddüdüyle Katerina hakkındaki emellerinin mahvı demek
olmak üzere, Esma Can elinden kılıç kuşanmaya rıza göstermesi
kaziyyeleridir ki, çocuğun Esma Can hakkındaki nazarının
derecesini tayinine medar olabilir. Bu suretle tayin olunacak
nazarın ise pek büyük bir nazar olduğunu ihtara hacet kalmaz.
Vakıa validesiyle teati eylediği sözlerden anlaşıldığına
göre, Kaplan Bey vaktiyle Esma Çan'a arz-ı mâfi'z-zamîr eyle
diği hâlde meyus olmuştur. Eğerçi bu meyusiyet Esma Can tara
fından gösterilen ve bir kibr ü azamet-i tâkat-güdâzdan münbais
olan istiğnadan neşet eylediği dahi Beyin validesiyle olan has-
bihali revişinden anlaşılmış ise de, Kafkas kızlarında görülen
naz ve istiğna gerçekten daire-i tahammülün haricine çıkacak bir
tekebbür ve taazzmdan tevellüt eylediği bizce müsellem değildir
ki, hatta bu bapta mîr-i mumaileyhe hak verebilelim.
Bize kalır ise validesi Şirinşah'ın dediği gibi Kafkas kız
ları arsız ve yüzsüz ve utanmaz olmayıp, karılık ve kızlık şanını
bihakkın muhafaza eyledikleri için bunlar miyanında vakar-ı
nisvâniyyesini sair emsalinden daha başka bir surette muhafaza
eyleyen Esma Can dahi Kaplan Beye müteazzım ve mütekebbir
görünmüştür.
Eğer sevmek sevilmek babında yaşça dahi bir münasebet
286
KAFKAS 135
287
136 KAFKAS
288
KAFKAS 137
289
138 KAFKAS
kanlı mutlaka ona bir iş bulup meşgul eder. Zira Kafkas'ta kızla
rın tembel tembel oturması pek ayıp olup evvelce dahi denildiği
veçhile her kim sırmalı şeridini dokutmak vesair böyle bir hiz
meti gördürmek için bir kıza müracaat eyler ise ret edilmez.
Elhâsıl o delikanlı o kızı behemehal hep kendisi ve kendi işiyle
meşgul etmeye çalışır.
Tabiîdir ki bu esnada dilinden ne kadar güzel sözler çıkabi
lir ise söyler. Aralıkta bir yiğitliğinden de bahseder. Zira
Kafkas kızları içinde en büyük medâr-ı makbuliyet erkeğin yiğit
liği olup kızların delikanlılar hakkındaki şarkılarında kara
kaşlarından, kara gözlerinden ziyade şecaatlerinden bahsolunur.
Kezalik tabiîdir ki kendisini bu suretle bir kıza yarandırmaya
çalışan delikanlı, kız için ika eylediği meşguliyetlerin nasıl te
lâkki edildiğine ve söylediği güzel sözlerin kızda ne derecelere
kadar inbisatı mucip olduğuna ziyadesiyle dikkat eder. Zira
kendisi o kızı ne kadar işgal etmiş olsa, tâ ondan bir söz alma
yınca başkalarının dahi işgal edebilmesini men'e hiçbir hakkı
yoktur. Kızın gönlü onun olmadıktan veyahut açıktan açığa ha
karet görmedikten sonra kıskançlık pek ayıptır.
Edeceği dikkatler üzerine istihraç eyleyeceği hükümler kız
nezdindeki derece-i makbuliyetini kendisine ifham etmekte te
ehhür eylemez. Meselâ bir kıza yaranmak istiyorsunuz. Sizden
başka birisi de bu hevestedir. Sizin dokutmak istediğiniz şerit,
diğerinin şeridine takdimen daha evvel ve daha güzel dokunur
ise, rüchan sizin hakkınız da olduğuna şüphe kalır mı? Veyahut
kız sizin söylediğiniz güzel sözler ve gösterdiğiniz zarafetler üze
rine diğerinin sözlerinden ve zarafetlerinden ziyade inbisat gös
terir ise, bunun anlaşılmayacak neresi kalır?
O hâlde sizinle rekabet mukaddimesini açmış olan zat iş
ten elini çeker. Meydan size kalır. Bir kere de delikanlılar sizin
münasebetiniz bu dereceye vardığını görünce artık herkes o kızı
sizin yavuklunuz olmak üzere itikat ve itibar ederek bittabi
çeşm-i tama'larım yummaya mecbur olurlar. İşte iş bu dereceye
vardıktan sonra şakayı, lâtifeyi yavaş yavaş ciddiyâta bozarak
mahfice görmek heveslerine düşersiniz. O zamana kadar kızı da
ima vakitli görmeye mecbur bulunduğunuz hâlde badema vakitsiz
görmeye dahi cesaret almaya başlarsınız. Eğer kız böyle vakitli
vakitsiz arz eylediğiniz ziyaretleri hep bir savt-ı memnuniyyet-
290
KAFKAS 139
291
140 KAFKAS
292
KAFKAS 141
293
142 KAFKAS
İkinci Bap
294
KAFKAS 143
295
144 KAFKAS
296
KAFKAS 145
297
146 KAFKAS
298
KAFKAS 147
299
148 KAFKAS
300
KAFKAS 149
bu kadar oldu.
Delikanlı - Allah daha ziyade arttırsın. Fakat zamanı
mızı keçi hesabıyla geçirmeyip de işimizi konuşsak.
Guşamov - Yok ama sizin gibi sabırsız yavukluları biraz da
üzmek âdettir. Hem keçi hesabını ben meydana çıkarmadım ya.
Sen çıkardın.
Delikanlı - Çıkardığıma pişman oldum. Halt ettim. Sen şu
işi umduğumuzdan daha çabuk nasıl tesviye edeceksin bakalım?
Onu söyle.
Guşamov - Durunuz evvelâ akşama size bir âlâ ziyafet
çekmek için genç, körpe, semiz bir keçi kestireyim de ....
Delikanlı - Biz yemekten vazgeçtik Allah aşkına olsun bı
rak.
Guşamov - Hayır. Bırakamam. Benim yabancım bile gelmiş
olsa riayet boynunum borcudur. Nerede kaldı ki sen! Oğlum!
Velinimetim!
Delikanlı - (Canı sıkılarak) Aman Guşamov! Canımı sıkı
yorsun. Söyle keçiyi kölelerin, halayıkların kessinler, hazırla
sınlar. Sen bize şu anda bir akıl öğret, bir yol göster. Bizim için
yemekten içmekten daha hayırlısı budur.
Guşamov - Öyle ise gideyim tembih edeyim.
Guşamov tertibat-ı iâzımeyi tembih etmek üzere dışarıya
üserasının yanına çıkıp birçok emirler vermeye başladı. Mezbure
dışarıda bulunduğu zaman Esma Can ile sabırsız çocuk arasında şu
sözler dahi teati edildi:
Esma Can - Guşamov'un sözü uzatması canını sıktı.
Delikanlı - Ama ne kadar.
Esma Can - Lâkin böyle zevzeklikler âdet imiş. Darılmak
olmaz.
Delikanlı - Evet darılmak olmaz ama can sıkıntısı olur ya.
Bu âdetleri başkalarına etsinler. Ben işimizin bugün bitmesini ez-
can ü dil isterim.
Esma Can - Hiç bugün mümkün olur mu?
Delikanlı - Neden olsun? Bir imam çağırıp dört de şahit
getirildiği gibi oldu, bitti.
Esma Can - Bu kadar kolay ha?
301
150 KAFKAS
302
KAFKAS 151
303
152 KAFKAS
304
KAFKAS 153
Üçüncü Bap
Acele her hususta fena olsa bile umûr-ı hayriyyede pek
müstahsen olmak zarurîdir. Hele efkârımıza kalır ise nikâh ve
iki mütehassirin muvâsalası umûrun en hayırlılarından bulun
duğu cihetle, bunlarda her şeyden ziyade istical elbette ahsendir.
Teenninin ekser hususatta menâfi-i kesîresi görüldüğü hâlde bu
makûle umûr-ı hayriyyede mazarratı görüldüğü çok olmuştur.
Ah bîçare Yunus! Sanki ahval-i âtiyye vukuundan evvel
kendi yüreğine aksetmiş de onun için işin o gün olup bitmesini arzu
eylemiş. Zira o gün olup bitmemiş olan işin bir daha olup bitme
mek üzere teehhürü pek de uzakta değilmiş.
Bir vakit yazdığım hikâyelerde erbâb-ı mütâlâanın yü
reklerini acı acı sızlatarak üzebilirsem kendimi muvaffak adde
derdim. Şimdi ise yüreğime rikkat-i müstevli olduğundan mıdır,
nedir? Öyle yürekler paralayacak olan faciaların tasavvuruna
bile muktedir olamamaktayım. Binaenaleyh yeni hikâyelerde
en ziyade çalıştığım şey karilerime inbisat vermektir.
Yüreklerini sızlatacak bile olsam tatlı tatlı sızlatmaya gayret
ederim. Ama bıdâanın kılleti münasebetiyle muvaffak olamaya
cakmışım. Muvaffak olamadığım vakit dahi bâb-ı i'tizâr her
305
154 KAFKAS
306
KAFKAS 155
307
156 KAFKAS
Zira Yunus başını eğerek derunî bin pazarlık ile meşgul olduğu ci
hetle kadınlara lâf söyleyecek bir hâlde değildi. Guşamov ile
Esma Can ise kâh Yuııus'un yüzüne bakıp hâline acımak ve kâh
birbirine bakışıp bu işteki hayretlerini birer tavr-ı mahzunâne ve
meyusâne ile yekdiğerine işrâb eylemek suretiyle meşgul idiler.
Yemekten sonra bir saat kadar zamanlarını şu sükût-ı fecî
ile bilimrâr Yunus vücuden değil vicdanen kendisini takatsiz
bulup işbu yorgunluğundan dolayı rahata ihtiyaç gördü.
Kadınları veda ederek kendisi için müheyya bulunan odaya çe
kildi. O gittikten sonra Guşamov ile Esma Can hasbihale başla
dılar:
Esma Can - Aman Guşamov! Ya Yunus'u kardeşimin yanına
gitmekten men edemezsen?
Guşamov - Ben de bunu düşünmekteyim kızım.
Esma Can - O zaman ne yaparız?
Guşamov - O zaman yapacak bir şey kalmaz. İki arslan bo
ğaz boğaza gelirler. Ne yapacak isek şimdi yapıp behemehal
gitmekten men etmelidir.
Esma Can - Sen kardeşim bu işe muvafakat etmez diye mi
itikat ediyorsun?
Guşamov - Bunu neden sordun?
Esma Can - Şundan Ötürü sordum ki eğer kardeşim muvafa
kat etmez diye itikat eyliyor isen, başka çaremizi aramak için
Yunus'u kandıralım. Meselâ başımızı alıp daha uzağa gidelim.
Guşamov - Ya muvafakat edecek diye itikat eylersem?
Esma Can - O zaman ne yapar yaparız, tâ kardeşim muva
fakat edinceye kadar Yunus'u onun yanına gitmekten men ederiz.
O hâlde iş tabiatıyla hâsıl olmuş olur. Canım Guşamov! Aklın
neye eriyor ise benden saklama. Bana beyhude teselli verme, doğ
ruyu söyle ki ona göre biz de doğru düşünelim.
Guşamov - Vallahi kızım ömrümde kimseye yalan söyle
medim. Bu işte de sana düşündüğümden başka hiçbir şey söyleme
yeceğim. Aklımın erdiğine kalır ise elbette kardeşin birdenbire
muvafakat etmeyecektir. Sen de bilirsin bazı kardeşler vardır ki
kız kardeşini kocasına satmak nevinden verir.
Esam Can - Ama benim kardeşim bu kardeşlerden değildir.
308
KAFKAS 157
309
158 KAFKAS
310
KAFKAS 159
311
160 KAFKAS
312
KAFKAS 161
313
162 KAFKAS
Dördüncü Bap
Vakıa ufacık yara dağ gibi bir adamı Öldüremez. Hatta
koca bir ayağını kesmiş oldukları hâlde de ölmez. Fakat eyvah
ki kalbgâha isabet eden en küçük bir yaranın bile tehlikesi en bü
yüktür.
Esma Çan'ı Guşamov'un hanesine götürdükleri sırada Yunus
dahi za'f-ı hâli ber-kemal olduğu hâlde gözlerini açıp "Aman bir
yudum su" diyebilmişti. Bu makûle mecruhların hararet-i mürg
ile istedikleri suyu diriğ etmek hemen her yerde mutat
olduğundan, kimse verilmesini tecviz etmedi. Kız kardeşini
yatırıp dışarıya çıkmış olan Canberd'in dahi inzimâm-ı re'yiyle
mecruhu kaldırıp içeriye götürerek onu da Esma Çan'ın yanına
yatırdılar. Oraca mümkün olabileceği mertebede yarasını silip
ve tiftik koyup sardılar ise de yarayı görenlerin hiçbirisi bundan
felâh bulmaya ihtimal veremezdi.
Yattığı yerden Yunus'u gören Esma Çan'ın hâlini ne siz so
runuz, ne de biz söyleyelim. Kızın Yunus'tan evvel vefat edeceğine
inansanız yeri vardır. "Ah Yunus'um! Niçin gittin? Seni ben niçin
gönderdim. Ah firakınla kıyamete kadar ağlamak için bu hâl
vaki oldu" müeddalarını yüreğinden geçirdikçe gözlerinden yağ
mur tanesi gibi yaşlar dökülerek vakıa hastayı bütün bütün ra
hatsız etmemek için sesini çıkarmaz idiyse de, yattığı yerde ken
disini eşg-i ızdırabı içinde boğacak gibi bir suret gösteren hâli
takdir olunamayacak ahvalden değildi. Lâkin kızın bu hâlde
kendisine edilecek İmdad yine kendisini bu hâle getiren Yunus'un
imdadına yetişebilmekten ibaret olacağı herkese malûm oldu
314
KAFKAS 163
315
164 KAFKAS
316
KAFKAS 165
317
166 KAFKAS
318
KAFKAS 167
319
168 KAFKAS
320
KAFKAS 169
321
170 KAFKAS
322
KAFKAS 171
323
172 KAFKAS
Beşinci Bap
324
KAFKAS 173
325
174 KAFKAS
326
KAFKAS 175
327
176 KAFKAS
328
KAFKAS 177
329
178 KAFKAS
330
KAFKAS 179
331
180 KAFKAS
332
KAFKAS 181
333
182 KAFKAS
Altıncı Bap
Yunus'un kabri ziyareti meselesinden sonra Esma Can bir ay
kadar zaman daha kendisini kendi hanesi içine ihtiyarıyla hap
sederek kapıdan dışarıya çıkmamış İdiyse de, bu defaki uzlet
yalnız Yunus'a olan sadakatinden neşet etme bir şey olmayıp, en
çoğu Kaplan Beyin tasallutundan emin olamadığı için çıkma
mıştı. Şu hâl Kaplan Bey indinde pek büyük bir ehemmiyetten
hâlî kalmadı. Her akşam, her sabah gözcü olarak koyduğu
adamlar Esma Çan'ın pencere önüne bile çıkmadığı haberlerini
getirdikçe Kaplan hiddetini arttırıp kendi kendisine "Acayip!
Bu kız dünyadan el çekecek değil a?" diye yerinden kalkar
davranır hemen doğruca Esma Çan'ın hanesine gidip söylemek
istediği sözleri söylemeye cesaretlenir idiyse de, bu hâl kıza
âdeta cebr demek olup o ise asla caiz olmayacağını der-hâtır
edince yalnız bir şiddetli göğüs geçirmekle iktifa ederek "Bugün
çıkmaz ise yarın çıkar ya" diye müteselli olurdu. Hâlbuki
hanesinde kendisini cebr etmeye hak göremediği bir kıza
dışarıda rast getirdiği zaman ne hakla arzuhal edebileceğini
334
KAFKAS 183
335
184 KAFKAS
336
KAFKAS 185
337
186 KAFKAS
338
KAFKAS 187
339
188 KAFKAS
340
KAFKAS 189
aklı ererek "Vakıa öyle. Hakkın var Saatgiray. Eğer Esma Can
bir Rus kızı olsaydı bu mümkün olurdu. Ancak bir Kafkaslı kızın
senin gibi bir erkek vasıta-i lisanından âşıkâne haberleri ahz ü
kabul edebilmesi mümkün değildir. Ah işte Kafkas kızlarının bu
müşkülâtı var" diye fikrini değiştirmeye mecbur oldu.
Ancak fikrince olan bu tebeddülün bir tebeddül-i küllî ol
mayacağı bedihîdir. Gayeti Esma Çan'a göndermek için
Saatgiray'ın yerine bir kadın aramaya lüzum gördü. Ve onu çok
zaman aramaksızın bulabildi.
Bulduğu kadın Seher isminde bir kız idi ki küçükten beri
validesi Şirinşah'ın yanında büyümüş ve aralıkta Kaplan Bey
ile şakalar dahi ederek binaenaleyh bey ile bir dereceye kadar
yüz göz dahi olmuştu. "Bunu söylesem söylesem Seher'e
söyleyebilirim. Ondan başka bu sözü söyleyebileceğim hiçbir karı
yoktur" dedi. Hemen hareme koşup Seher'i bir kenara çağırdı.
Kaplan - Canım Seher! Kuzum Seher! Sana bir ricam var
ama kabul edeceğine dair söz vermezsen söyleyemem.
Seher - Tuhaf şey! Evvelâ ricanız ne olduğunu, ne olacağını
anlamaz isem, kabul için nasıl söz verebilirim?
Kaplan - Sence hiçbir şey yok. Seni bir komşuya kadar gön
derip yalnız birkaç söz söyleteceğim?
Seher - Ey bu o kadar büyük bir şey midir sanki?
Kaplan - Ama nereye göndereceğimi bilir misin? Canberd
Beyin hanesine Esma Çan'ın yanma göndereceğim.
Seher - (Biraz rengi atarak) O da bir şey değil. Demek olu
yor ki Esma Çan'dan bir ricanız var. Ya bir sırma gaytan dokuta
caksınız, ya şerit, ya başka bir şey!
Kaplan - Yok! Gaytan, şerit filân değil. Bak sana derdimi
söyleyemem. Sen benim hemşirem gibisin. Hemşirem olsan söyle
yemem ya. Fakat sen hemşiremden daha başka daha ileride ol
duğun için sana söylemekten çekinmem! Ah Seher! Ben Esma
Çan'ı pek beğeniyorum. Dünyada benim için dahi bir karı almak
müyesser olacak ise, alacağım karı Esma Can olsun diyorum.
Seher - (Daha fena surette bozularak) Sizin için her kim
münasip ise Allah onu versin diye dua ederiz. Lâkin sizin böyle
bir emeliniz var ise ben ona ne yapabilirim? O sizin yapacağınız
bir iş. Esma Çan'a siz gidiniz ....
341
190 KAFKAS
342
KAFKAS 191
Yedinci Bap
343
192 KAFKAS
baht çıkanların ye'si bir dereceye varır ki evvelce gül İle dokun
maya kıyamadığı mahbubesini, insan bir hançer-i gadr ile sine
sini delip öldürmeyi göze aldırır. Biz bu muhakemeyi sair birkaç
hikâyelerimizde dahi dermiyan etmiştik. Burada tekrarını
fazla addederiz.
Nihayetü'l-emr bir gece Kaplan Beyin zihnine gelen son
tedbir gayet muvafık görünmekle "dûr ü dırâz mütalâatta bulunur
isem şayet bunun da mahzurlarını bulurum. Hâlbuki artık ta
hammül de kalmadı. Bari bunu hemen icra edeyim" diye yatağın
dan kalktı. Alelacele giyinip dışarıya çıktı.
Nereye gidiyor? Korkarız Esma Çan'ın hanesine gidecek
tir.
Evet. Hem de dosdoğru oraya. Gece ise bir karanlık İdi, bir
karanlık idi ki, göz gözü görmezdi. Bastığı yeri görmeye görmeye
nasılsa Esma Çan'ın hanesine kadar vardı. Avluya girdi.
Canberd Beyin hanesi teferruât-ı sâiresinden kat'-ı nazar
salon gibi bir surette olan bir medhalin iki tarafında birer odadan
İbaret şey olup, bunun birisinde Esma Can ve diğerinde Canberd
Bey yatar ve köleleri ve cariyeleri İse diğer ebniyede beytutet
ederlerdi.
Kaplan Esma Çan'ın yattığı odayı bildiğinden, doğruca
onun penceresi altına vardı. Düşünmeye başladı. Elbette düşün
meye mecburdur. Zira içeriye dahi girmek emel-i mahsûsu olup,
böyle arslan gibi kardeşi yanı başında yatan bir kızın yanına
Kafkas'ta değil dünyanın hangi tarafında olsa geri vermek müş-
kilât-ı azîmeden sayılır. Kapıyı zorlayıp açarak girmek
Canberd'i uyandıracağı cihetle tehlikeli görüldü. Bir aralık du
varı delmeyi düşündü. Hatta belinden kamasını çıkarıp birkaç
yere saplayarak tecrübe eyledikte, bu işi kolay dahi buldu ise de
açacağı deliği sonra kapamak müşkül olacağı mütalâası kendi
sini bundan dahi caydırdı. Artık çaresiz pencerenin câm maka
mına kaim olan ve üzeri yağlanıp kucaklaştırılmış bulunan kâ
ğıdını yırtıp, bu kâğıt için çerçeve suretinde haçvari olarak mıh
lanmış bulunan iki tahta parçasını dahi yavaşça çekti, kopardı.
Bu hâlde başını pencereden içeriye sokarak oda derununu
gözden geçirdiği zaman Esma Çan'ı görmüş olması üzerine nasıl
bir hâle gelmiş bulunduğunu mu hesap ediyorsunuz? Hâlbuki dışa
rının göz gözü görmez derecesinde olan karanlığı, içeride bir kat
344
KAFKAS 193
345
194 KAFKAS
346
KAFKAS 195
Esma Can - Öyle ise demek oluyor ki siz buraya dost sure
tinde mi geldiniz, düşman suretinde mi geldiniz, evvelâ bunu an
347
196 KAFKAS
348
KAFKAS 197
349
198 KAFKAS
350
KAFKAS 199
351
200 KAFKAS
352
KAFKAS 201
ile olmaz ya. Şu kadar var ki Esma Can sana bazı mazeretler arz
ediyormuş.
Kaplan - Vakıa henüz rû-yı muvafakat göstermemiştir.
Şirinşah - Sen de onun gönlünü gasben çalmak için pencere
sini koparıp, tâ odasına girmişsin.
Validesinin bu sözü Kaplan Beyin tavrını değiştirerek bo
zuldu, kızardı. Hatta inkâr vadisine dahi kaçmak istedi ise de,
validesi yalancılık yollarını derhâl kapayarak oğlunu doğrulu
ğuna davet etmesiyle Kaplan bunu da inkâr edemeyerek itirafta
bulundu.
Şirinşah - Ey sen bu hareketi kendi hâl ü şânına lâyık bu
luyor musun?
Kaplan - Bulsam inkâr etmeye çalışır mı idim anacığım?
Elbette muvafık bulmam.
Şirinşah - Öyle ise bu hareketi bir daha tekrar etmeyece
ğine emin olayım. Öyle değil mi?
Kaplan - .....
Şirinşah - Neye sükût ettin? Sükût lâzım mı ya? Demek
oluyor ki bu fenalığın tekrar etmeyeceği hakkında bana söz ver
miyorsun. Hâlbuki ben seni yalnız Öyle hırsızlar gibi bir haneye
girmekten men'le kalmayacağım. Bundan sonra Esma Çan'a tasal
lut etmekten de men edeceğim. Bak oğlum. Eğer memleketin âdet
ve ahlâkını bilmiyor isen sana ben öğreteyim. Bir kızı kendine
celp için, asla acele etmek istemez. İşi hâl-i tabiîsine bırakmalı.
Hele cebrin, şiddetin hiçbir tesiri yoktur. İş kendi hâl-İ tabiîsine
kalır ise kendiliğiyle hâsıl olur. Bu kadar delikanlı arkadaşla
rın var. Onlara sorsan a, anlasan a ki, yavuklularını nasıl
tedarik etmişler? Sen sevgilini bir gazâl-ı vahşîyi sayd eder gibi
koşarak, zorlayarak, ürküterek ele getirmek istiyor isen o gazâl-ı
vahşî sana yâr olamaz. Ona birtakım ümitler, emeller otunu
uzaktan uzağa gösterip kendine alıştırmalısın. Ondan sonra ne
reye gitsen o senin arkandan meleyerek gelir. Anladın mı dediğim
lâkırdıyı? Eğer bundan sonra Esma Çan'a bir tasallutun daha ha
ber verilir ise sana ziyadesiyle gücenirim. Âdeta validen oldu
ğuma nadim olurum.
Kaplan Bey gibi bir oğlu Şirinşah gibi bir validenin bu ka
dar tekdir etmesi pek büyük, pek mühim bir şey addolunacağı
353
202 KAFKAS
Sekizinci Bap
354
KAFKAS
355
204 KAFKAS
356
KAFKAS 205
357
206 KAFKAS
358
KAFKAS 207
359
208 KAFKAS
iki suretin ikisine dahi vücut vermeyi Esma Çan'a olan hevesinin
tecdidi meselesi temin edebilirdi.
Binâen-alâ-zâlik daha Kaplan Bey son defa olarak
Sohum'a gittiği zaman, Şirinşah Esma Çan'ı sûret-i mahsûsada
davet eyleyerek ve oğlunun ahvalini uzun uzadıya anlattıktan ve
kızın kendi hamiyet-i vatanperverânesini tahrik edecek yolda
da birçok teşvikatta bulunduktan sonra, şayet aba ve ecdadından
irsen intikal etmiş olması lâzım gelen gayret-i milliyyeyi kay
betmeye yaklaşmış bulunan oğlunu ıslah için, kendisini kılıç ku
şatmaya davet eder ise, dirîg-i himmet etmemesini kızdan sûret-
i mahsûsada rica eylemiş ve işte bu suretle evvelce aldığı
muvafakat üzerine tamam ikinci kitapta görmüş olduğumuz
veçhile demir tavına geldiği zaman Esma Çan'ı bir kuvvet-i
kalble davet ederek mezbure dahi yine evvelce verilmiş olan
karar üzerine bilâ-tereddüt kalkıp gelmiştir.
Validesinin, oğlu hakkında olan şüphesi pek beyhude ve
bu şüphe üzerine güya oğlunu ıslah için gösterdiği şiddet dahi pek
haksız olduğunu Kaplan Beyin hiçbir taraftan hiçbir cebr-i taz
yik görmeksizin mücerret tıynetinde ve cibilletinde meknûz olan
cevher-i gayret muktezasıııca Zogar ormanındaki dört beyler me-
yanında bulunmuş olması ispat eylemiştir. Binaenaleyh
Kaplan'ın kuşandığı kılıç ne validesinin icbarı ve ne de Esma
Çan'ın hevesi ile kuşanılmamış olmasına şüphe yoktur. Fakat
Esma Can Şirinşah'ın teklifini ne fikir ve mütalâa ile kabul ede
rek Kaplan Beye kılıç kuşatmıştır? Acaba şehit Yunus'a verdiği
vaat sadakatten ibaret olup ve binaenaleyh beyhude yere ısrar
etmekte olduğu vehmi artık bertaraf etti mi?
O vehmi kat'iyyen bertaraf edip etmemiş olduğunu şimdi
den kestiremeyiz. Onu bize hikâyemizin neticesi irae edecektir.
Şimdiki hâlde bildiğimiz şu ki Esma Çan'ı dahi bu teklifi kabule
mecbur eden şey, bir değil birkaç sebep tahtındadır. Birincisi
Ruslardan hem vatanının ve hem de mağdur Yunus'un İntikamını
almak için Kaplan Bey gibi vücûh-ı iktidarı müsellem bulunan
bir zatı harbe teşvik eylemek bu kabule mütevakkıf kalmak ka-
ziyyesidir ki, böyle bir hâlde o kadarcık bir fedakârlığı göze al
dırmak için İcap eden hamiyyet Esma Çan'ın yüreğinde ma-ziya-
detin vardır. İkincisi Kaplan Bey kendi eliyle kılıç kuşanmaya
razı olur ise, artık kendisine rağmen muhabbetini derece-i ifrata
360
KAFKAS 209
361
DördüncüKitap
Birinci Bap
364
KAFKAS 213
365
214 KAFKAS
366
KAFKAS 215
367
216 KAFKAS
368
KAFKAS 217
369
218 KAFKAS
370
KAFKAS 219
371
220 KAFKAS
edebilir.
Oraya vasıl olundukta evvel emirde bir çalgı ve raks faslı
icra olundu. Camiü'I-hasenât demeye vücuhla şayan bulunan
Kafkasya'da en ziyade geri kalmış bir şey var İse o da musiki ol
duğuna asla söz yoktur. İcra edilen ahenkleri işitecek olsanız
frenklerin ıstılahat-ı musikiyyesinden olduğu üzere monotonlu
ğuna yani hep bir sadanın tekerrürde devamına asla tahammül
edemezdiniz. Lâkin musikiyi başka kulakla dinlemeye alışmış
olan bizim gibi halkın Kafkas musikisini asla beğenmeyişi,
Kafkaslıların bundan aldıkları lezzeti taklîl eyleyemez. Zira
herkesin küçüklüğünden beri kulağında yer tutan müzikadan mü-
telezziz olması tabiîdir. Afrika'da ve Cezayir Bahr-i
Okyanus'ta birtakım ahali vardır ki çalgılarında düdük ve ke-
mençe gibi ince sazlar bulunmayarak, yalnız bir tahta üzerine
trampet deynekleri gibi deynekleri vurup takırdatmaktan ibaret
bulunan çalgılarından fevkalhad lezzet alırlar. Ol suretteki ba
zıları en yanık olan makamların tesiratına takat getiremeyerek
hüngür hüngür ağlarlar.
İşte şu kaideye binaen Kafkas'ın yerli çalgısı yine yerli
kızlar ile erkeklerinin aşklarını tahrike kifayet eylediğinden,
evvel emirde bir kız, bir erkek el ele veyahut bel kayışlarından
tutuşarak hora oynamak suretiyle başlayan oyun, nihayet iki kı
zın ve bilmünâvebe iki erkek karşılıklı oynamaları derecesine
vardı ki, Kafkas raksının bu sureti âdeta Avrupalı dansözlerin
icra eyledikleri raks kadar ince hünerlerden addolunur. Zira bu
rakslar ayakların tabanı veyahut tarağı üzerinde değil, cidden
baş parmaklarının üzerinde icra edilir.
Çalgıdan, şarkıdan ve rakstan sonra süvari ve piyade cen-
gâverlerine silâhşörlük maharetini göstermek için silâh atmaya
ve manevralar icra eylemeye başladılar. Uzaktan kendilerine
doğru piyade avcısı harekatıyla sokulmak için yere yüzü üzeri
yatıp vücudunu dirsekleriyle sürükleyen yiğitlerin yalnız başla
rındaki kalpaktan başka bir tarafını görememesi Katerina'nın
cidden hayretini mucip olurdu. Hâlbuki o hâlde dahi mezkûr pi
yade silâh istimaline muktedir olduğunu kuru sıkı olarak attığı
tabanca ve tüfeklerle gösterirdi. Süvariler ise bayır yukarı ve
bayır aşağı ettikleri harekatı âdeta düz yerlerde icra ediyorlar
gibi bir maharetle icra ederek hele altlarındaki at alabildiğine
372
KAFKAS 221
373
222 KAFKAS
İkinci Bap
374
KAFKAS 223
375
224 KAFKAS
sus değil her milletin harbe gidişleri görülmeye şayan bir şeydir.
Bir maksad-ı millî için cenge giden kahramanın hiss-i fedakârâ-
nesi, hissiyât-ı sâiresinin kâffesine tefevvuk ve galebe eylemiş
olduğundan böyle bir hiss-i âlü'l-al ile anasından, babasından,
hemşiresinden, kardeşinden, sevgilisinden hâsılı akraba vü
havîşânından ayrılan arslanzade arslanın tavrından, vaz'ından
ziyade görmeye şayan ne olabilir? O kahramanın müfareket
eylediği vücutlardan her biri kendisi için o kadar aziz, kıymetli,
tatlıdır kİ dört ay onları göremeyecek olsa iştiyakına tahammül
edemeyerek her birini başka başka sorar, arar, bulur görür. Bu
kere muharebeye azimeti üzerine ise bir daha ebediyen yüzlerini
görememek ve onları dahi kendi iştiyakıyla ilâ-nihaye hasret
bırakmak ihtimali dahi yüzde hiç olmaz ise elli nispetinde
vardır. Ama diyeceksiniz ki müfarekat bu kadar acı olduktan
sonra gitmeyiversin. İşte yalnız bu olamaz. İkinci kitabımızda
Kaplan Beyin validesine söylediği sözleri derhâtır etmeliyiz.
Vakıa âdi bir ahbaba varıncaya kadar taallûkatın cümlesi insan
İçin pek aziz, pek kıymetli, pek tatlıdır. Ancak vatan bunların
cümlesinden daha aziz, daha kıymetli, daha tatlıdır. Nazenin
vatan ol kahramanın bazu-yı gazanferânesinden istimdat eyledi
mi, artık o yolda nakdine-i hayatı da diriğ etmek olamaz. Şaİr-i
âşık "Canı canan dilemiş vermemek olmaz ey dil" demiş. Siz bu
âşıkm cananını görmüş olsanız ihtimal ki can değil beş para
verilse istiksâr edilecek bir musibet olmak üzere telâkki
eylersiniz. Onun nazarında ise o cananın kıymeti candan
ziyadedir ki, onu da fedayı göze aldırıyor. Hâlbuki ma'şûka-i
vatanın kıymeti herkes indinde müsellemdir. Onun için her ne
feda edilse istiksâr edecek kimse bulunamaz.
Medeniyet medeniyet olalı, bunu istiksâr edecek hiçbir
âkil görülmemiştir. Kendisini her kayıttan azade eden pek büyük
ukalânın bile vatan borcu kaydıyla mukayyet olduğuna ve o
yolda feda-yı can eylediğine dair misaller vardır. Ne hacet
cenkte bir tehlikeli yara yemiş olduğu halde iltiyam bulur
bulmaz bir dahasını yemek ve hatta kaderde var ise feda-yı can
etmek gayretiyle tekrar harbe can atan kahramanlar her muha
rebede görülür. Bunlar budala değildirler ya. İşte onlara bu gay
reti veren şey sevda-yı vatandır ki o sevdayı, o aşkı takdis et
memek mel'anettir. Hatta bu hiss-i celîl yalnız cenge giden feda-
376
KAFKAS 225
377
226 KAFKAS
378
KAFKAS 227
379
228 KAFKAS
lerdi. Fakat Semmûrkaş Bey ile Arslan Koç Bey bayrağı görür
görmez hemen Şirinşah tarafına koşup ol alâmet-İ mukaddesenin
birer ucunu ikişer elleriyle yakalayarak ve derûnlarında
alevlenen hissiyât-ı kahramanânenin alevleri gözlerinden
çıkıyormuşçasma parıl parıl parlayan gözlerinden akıttıkları
dolu taneleri gibi yaşları ak sakalları üzerinden tekerliyerek,
hararet-i garîziyyelerinin fevkalhad iltihabından dolayı ateş
gibi yanan dudaklarıyla öpüp yüzlerine, gözlerine sürdüler. Bunu
görünce cemaate daha ziyade bir hayret geldi.
Semmûrkaş Bey bayrağı öptükten sonra Şirinşah'a
"Kardeşim! Şirinşah! Beni bugün iftiharın derece-i gayesine isal
için mi bu kadim ve mukaddes yadigârı getirdin?" diye bayrağa
el uzatmak istemişti. Fakat Şirinşah bayrağı yakalamış olduğu
sağ elini geriye çekerek a'râz sureti gösterip "Hayır beyim. Bu
mübarek sancak oğlum Kaplan'a altıncı ceddinden miras ve
yadigâr kalmıştır. Babası Timurtaş Bey merhum henüz on yedi
yaşında iken bunu Anapa muharebesine götürmüştü. Ondan beri bu
bayrak sapı üzerine sarılmış ve gılâfı içine konulmuş olduğu
hâlde benim odamın musandırası üzerinde mahfuzdur. Hatta on
iki sene evvelki muharebede bunu ele almayı istemiştiniz de ben
mani olmuştum. Aklınızdadır ya? Çünkü bu sancak İstanbul'dan
gelmiş bir yadigâr olup ancak Devlet:i Aliyye-i Osmaniyyenin
açtığı muharebelerde açılır. Bunu vâris-i hakikîsi olan ve geçen
günkü imtihanında vâris-i hakikîsi olduğunu bana verdiği
teminat ile ispat eyleyen oğlum Kaplan'm eline vereceğim. Yok
eğer onu münasip görmez iseniz artık bizzat kendi elime alıp
kahramanlık meydanında size bununla delâlet edeceğim. Zira
hatırınız kalm asın necâbet-i kadîmeyi takdis hissiyle
söylüyorum ki şu civarda hiçbir familyanın necâbeti bu bayrağı
eline almak için kendisine salahiyet veremez" demişti.
Şirinşah bu lâkırdıyı bir tavır ile söyledi ve bunu Kaplan
Bey bir tavırla dinledi ki, o anda nasiyelerinde güneş gibi parla
makta bulunan âsâr ve alâim-i necâbet gerçekten bu sancak-ı mü
bareğin varisleri kendileri olduğunu herkese tanıttırmıştı.
Semmûrkaş Bey şu haklı sözü işitince ez-can ü dil teslimiyet
gösterip "Hakkın var hemşirem. Bizim için de bu sancağın
altında kurban olmak şerefi yetişir" diye kemal-i ta'zîm ve
tekrîm ile boyun eğerek iki adım geriye atıp takarrüp meydanını
380
KAFKAS 229
Üçüncü Bap
Kaplan Beyin ikametgâhından hareket eden İşbu asker bir
saat sonra mukaddemen geçen cemiyet-i küllîyeye iltihak eyledi.
Hâlbuki ondan Öteye her bir saat üç çeyrek mesafelerde kırkar,
ellişer, yetmişer, seksener neferden ibaret fırkalara dahi tesadüf
edilerek cemiyet gittikçe büyür idi. Bunlar kateyledikleri mesa
feyi o kadar şenlikle, şetâretle katederlerdi ki, Kafkas'ın ah
valini bilmeyenlerden birisi bu cemiyete tesadüf edecek olsa, bun
ların muharebeye değil mutlaka gelin almaya gittikleri zannına
düşerdi. Yolda delikanlıların birbirini noksânî-i şecaatle itham
ederek gülüşmeleri, bu cemiyete en ziyade şetaret veren hu-
381
230 KAFKAS
382
KAFKAS 231
383
232 KAFKAS
ettirmeye başladı.
Vakıa piyadenin işbu ateşi ol kadar şiddetli değildi.
Ancak tüfek-endâz neferat ol kadar dürüst nişan alırlardı kİ,
âdeta patlayan tüfek sadası bir Kazağın ya kati, ya cerh edildi
ğini haber verirdi. Aradan biraz zaman mürurundan sonra karan
lığın gereği gibi her tarafı istilâ etmesi hem tüfek atanlar ve
hem de hücum edenler için mani'-i azîm olmakla gerek ateş ve ge
rek hücum kesildi ise de Kazaklar ric'at denilebilecek bir suretle
ric'at etmeyip ertesi sabaha muntazıran hep o hücum eyledikleri
mahallerde geziniyorlardı. Biraz ziyadece sokulup da hayalini
önde bulunan ve taş arkasında mütehassin olan Abaza tüfekçisine
sezdiren Kazağın behemehal bir kurşun yediği sûret-i mahsûsada
kayda şayan olan vukuâttandır.
Burada Semmûrkaş Beyin bir tedbiri oldu ki ertesi sabah
vuku bulan muharebe için ondan pek büyük istifade edildi. O ted
bir ise düşmana karşı pek büyük bir fütursuzlukla askerinden yal
nız karakol hatt-ı müdafaasını teşkil eden iki yüz elli neferden
maadasını kâmilen uykuya mezun etmesinden ibaretti.
Rüfekasından bazıları bu tedbire itiraz eylediler. Kazaklar yal
nız at üzerinde muharebe etmeyip iktizasına göre attan inerek
piyade suretiyle dahi hücum eyledikleri cihetle, şayet bu gece
dahi öyle bir hareket ederler ise kendilerini gafil ve zayıf bula
caklarını ihtar eylediler. Ancak Semmûrkaş Bey "Baskın edecek
olan düşman, basılacak olan askerden ziyade ihtiyatlı davranır.
Hİç Kazaklar daha bu akşam mukabelemize çıkarak bizim kuv
vetimizin, istidadımızın derecesini tecrübe etmemiş oldukları
hâlde baskın edip de başlarını belâya sokmaya mütecasir olabi
lirler mi? Bizim asker onlardan ziyade yorgundur. Bu geçe rahat
ettirmez isen, yarın sabah kimsede muharebeye takat kalmaz"
diye bunların itirazım men ederek en ziyade yorulmuş ve bina
enaleyh uykuya, rahata ihtiyaç görmekte bulunmuş olanları ra-
hatlandırıp, karakol hizmetini dahi uykusu olmadığından ve
yorgun bulunmadığından bahisle bu hizmete izhar-ı şevk ve hâ-
hiş edenlere havale eyledi.
Vakıa rahata mezun olanlar güya düşman karşısında de
ğillermiş de bir lâtif seyre de eğlenmeye gelmişler gibi kemal-i
itmînân ile uykuya varıp rahatlandılar. Zira efradın cümlesi
Semmûrkaş Beyin re'y ve tedbirinden kemaliyle emin olup mîr-i
mumaileyh bu tertibi icra eyledikten sonra her neferi bizzat ken-
384
KAFKAS 233
Hazırlayanın notu.
385