Professional Documents
Culture Documents
TÜSAM 1. Sempozyum - İşçi Sınıfının Değişen Yapısı PDF
TÜSAM 1. Sempozyum - İşçi Sınıfının Değişen Yapısı PDF
1
MAkale Adı
Yay›na Haz›rlayanlar
Serap Kurt
Tolga Tören
Kapak Tasar›m
Savafl Çekiç
Bask› ve Cilt
2
Yazar Adı
3
MAkale Adı
4
Yazar Adı
Aç›l›fl Konuflmalar›
SAV, Bedahet TOSUN
TÜSAM, HakanKOÇAK
SEMPOZYUM AÇILIfi KONUfiMASI, Tülin ÖNGEN
2. Oturum
‹fiÇI SINIFININ DE⁄IfiEN YAPISI: MEKANSAL VE SEKTÖREL FARKLILAfiMA
Moderatör: Kurtar TANYILMAZ
Unutulmufl Ötekiler:K›rsal - Yap›sal Yoksulluk Kültürü ve Anamas Yöresi Örne¤i, ‹smail GÖKDAYI
Yoksullu¤un ‹mkanlar› ve "‹mkans›z"l›¤› Hakk›nda Bir Tart›flma, Dilek HATTATO⁄LU
S›n›f Bilinci ve S›n›f Kültürü: Seydiflehir Eti Alüminyum Fabrikas› Örne¤i, Özge BERBER
3. Oturum
GELENEKSEL SINIF ÖRGÜTENMELER‹: DURUM I
Moderatör: Güllistan YARKIN
4.Oturum
GELENEKSEL SINIF ÖRGÜTENMELER‹: DURUM II
Moderatör: Yüksel AKKAYA
5. Oturum
GELENEKSEL SINIF YAPISI: ÇÖZÜLMELER
Moderatör: Besime fiEN
5
MAkale Adı
6.Oturum
DÜNYADAK‹ SINIF HAREKET‹ DENEY‹MLER‹NE BAKIfi I
Moderatör: Nail SATLIGAN
7.Oturum
DÜNYADAK‹ SINIF HAREKET‹ DENEY‹MLER‹NE BAKIfi II
Moderator: Hakan KOÇAK
8: Oturum
GELENEKSEL SINIF HAREKETINE ALTERNATIF AÇILIMLAR
Moderatör: Tolga TÖREN
9:Oturum
TÜRK‹YE'DEK‹ SINIF HAREKET‹ DENEY‹MLER‹NE BAKIfi
Moderatör: Naz›r Kapusuz
Avc›lar Kad›n Kooperatifi –
Birleflik ‹flçi Sendikas›(B‹S) –
Birleflik Sendikal Hareket (BSH)
Dayan›flma Evleri –
Emek Çal›flmalar› Merkezi (EÇM) –
Enerji Yap› Yol Sen –
Üreti-yorum Kooperatifi
Sorular ve Kapan›fl
6
Yazar Adı
7
MAkale Adı
içindekiler
8
Yazar Adı
içindekiler
9
MAkale Adı
10
ÖNSÖZ
Bu kitap 16-17 Ekim 2004 tarihlerinde Sosyal Araflt›rmalar Vakf› / Türkiye S›n›f Araflt›r-
malar› Merkezi taraf›ndan düzenlenen “‹flçi S›n›f›n›n De¤iflen Yap›s› ve S›n›f Hareketinde
Aray›fllar, Deneyimler” bafll›kl› sempozyumda sunulan tebli¤lerin derlenmesinden oluflmufl-
tur. ‹ki gün boyunca yo¤un bir kat›l›mla gerçeklefltirilen sempozyumun oluflturdu¤u biriki-
min kal›c› ve genifl kesimlerce ulafl›labilir hale getirilmesi kitab›n bafll›ca hedefleridir.
Sempozyumun düzenleyicisi olan Türkiye S›n›f Araflt›rmalar› Merkezi (TÜSAM) 2004 y›-
l› bafl›nda Türkiye’de eksikli¤i görülen; amac›, iflçi s›n›f›n›n sosyal gerçekli¤i ve s›n›f hareke-
tindeki de¤iflimleri, aray›fllar› sistematik biçimde gözlemek ve analiz etmek, oluflturdu¤u bil-
giyi kamuoyuna sunmak ve emek siyasetine katk›da bulunmak olan bir araflt›rma merkezi
etkinliklerine, kendi imkanlar›yla bir yerden bafllamak gerekti¤ini düflünen araflt›rmac›lar-
ca kurulmufltur. Etkinliklerini, kurulufl misyonlar› aras›nda bu alan da olan Sosyal Araflt›r-
malar Vakf› (SAV) bünyesinde sürdürmektedir. Türkiye’de birçok kiflinin eksikli¤ini dillen-
dirdi¤i böylesi bir merkezi oluflturmak ve yürütmek tahmin edilece¤i gibi hiç de kolay de-
¤ildir. Maddi ve insani kaynaklar, her düzeyde kurumsal destekler, entelektüel katk›lar vb.
nin s›n›rl›l›klar›n› veri ald›¤›n›zda bugün için bu alanda ilerleme flans› yoktur ancak; at›la-
cak küçük, yerinde ad›mlar›n ihtiyaç duyulan imkan ve destekleri zaman içinde sa¤layabi-
lece¤i, cesaret ve güven kazand›raca¤› öngörülerek yola devam edilebilir. ‹flte flimdi olufltur-
du¤u birikimi kitaplaflt›rarak sundu¤umuz sempozyumumuz da böylesi bir düflüncenin,
inanc›n ürünüdür. Bu ilk sempozyum her fleyden önce ülkede TÜSAM’›n dikkatini yo¤unlafl-
t›rd›¤› temel alanda yap›lan fikri ve pratik çal›flmalar› ortak bir platformda bir araya getir-
meyi hedeflenmifltir. Sempozyumunun ça¤r› metninde, dünya ve Türkiye’deki de¤iflen s›n›f
yap›s› ve mücadelesi üzerine deneyimleri disiplinleraras› bir perspektifle ele almak, bu ko-
nudaki yaklafl›mlar›n tart›fl›lmas› ve etkileflime girmesini sa¤lamak temel amaç olarak orta-
ya konmufltur. Ayn› zamanda sempozyumda Türkiye ve dünyan›n baflka ülkelerinde iflçi s›-
n›f›n›n bileflimi, niteli¤i ve siyasal konumunu etkileyen geliflmelere ›fl›k tutan yaklafl›mlar›
ele alman›n yan›nda özel olarak Türkiye’de vücut bulmaya bafllam›fl ve birbirinden kimi ko-
nularda farkl›laflan, ancak esas olarak geleneksel sendikal alan d›fl›nda yer alan oluflumla-
r› de¤erlendiren bir bölümün de yer almas› istenmifltir. Sempozyum sonucunda da belirle-
nen amaçlara büyük ölçüde ulafl›labildi¤i, söz konusu alandaki birikimin, deneyimin hat›r›
say›l›r bir k›sm›n›n oturumlara tafl›nabildi¤i söylenebilir.
11
Önsöz
12
Önsöz
durum, sözü edilen farkl› kesimlerin neredeyse tüm temsilcilerinin, bir araya getirilmesi ve
alan›n genel resminin görülmesinin sa¤lanmas› gibi amaçlar aç›s›ndan de¤erlendirildi¤inde,
anlafl›l›rd›. Ama bunun ötesinde as›l eksikli¤in, söz konusu yo¤unluk nedeniyle, bir anlam-
da sempozyumun en genel de¤erlendirmesi ve sonuç al›c› k›sm› olarak düflünülen, sonda-
ki forumun istenen biçimde gerçeklefltirilememesi oldu¤u belirtilmeli. Ancak elbette çal›fl-
malar›m›z sempozyumla s›n›rl› de¤il ve TÜSAM bu tür genel toplant›lar›n d›fl›nda belli ko-
nular›n, araflt›rmalar›n genifl zamanlarda ele al›n›p tart›fl›labilece¤i atölyeler de gerçekleflti-
rerek eksikli¤i bir ölçüde gidermeye çal›fl›yor. Forumun içeri¤ini oluflturan “yeni bir iflçi s›-
n›f› hareketi mümkün mü?” sorusu ve tart›flmas› ise kuflkusuz bizim aç›m›zdan temel soru
olarak kalmaya devam edecek ve daha birçok çal›flmam›z›n özünü oluflturacak.
Elinizdeki kitapta yer alan ve hepsi sempozyumda sunulmufl olan otuz dört tebli¤in bir
k›sm› bize yaz›l› olarak iletildi bir k›sm› ise sempozyumda yap›lan sözlü sunumlar›n kay›t-
lar›n›n deflifre metinleri düzeltilerek oluflturuldu. Deflifreler tebli¤ sahiplerine gönderilerek
gerekli düzeltmeleri yapmalar› sa¤land› ve ço¤unlu¤u da bu düzenlemeyi yapt›lar; yapma-
yanlar›n deflifreleri de bizim kay›tlarla karfl›laflt›r›lmal› olarak yapt›¤›m›z son okumalar›n
ard›ndan kitaba kondu. Ayn› zamanda oturumlar›n sonlar›ndaki soru-yan›t bölümlerinin ka-
y›tlar› da deflifre edilip elden geldi¤ince düzenlendi. Böylece izleyicilerin katk›lar›n›n da su-
nulmas› hedeflendi. Ancak bu süreç biraz da gösterdi¤imiz özen nedeniyle bekledi¤imizden
uzun bir zaman ald›. Bunun için sempozyum kitab›n› sab›rs›zl›kla beklediklerini bildi¤imiz
kat›l›mc› ve ilgililere bir özür borcumuz oldu¤unun fark›nday›z. Ancak bir ilk çal›flma olma-
s› san›r›z bu ay›b› bir ölçüde hafifletecek bir gerekçe oluflturacakt›r. Sözün hem uçmamas›-
n› sa¤lamak, kal›c› bir baflvuru kitab› haline getirmek hem de bunu özenle yapmak profes-
yonel olmayan bir ekip için hiç de kolay olmad› ancak bu yükün alt›ndan yine de baflar›y-
la kalkabildi¤imizi umut ediyoruz.
Sonuç olarak TÜSAM, ›srarla gösterdi¤i ihtiyaç alan›nda önemli bir bofllu¤u doldurma-
ya aday oldu¤unu gösterdi. Ancak TÜSAM’ ›n iddias› bu alandaki yo¤un bilgi, tart›flma ve
araflt›rma ihtiyac›n› tek bafl›na karfl›lamak de¤il. O bir öncü faaliyet göstermekte ama, çok
daha fazla maddi, insani ve düflünsel kayna¤a ihtiyaç oldu¤unu da belirterek. fiimdi bu ilk
sempozyumdan ald›¤›m›z güç ve güvenle ikinci sempozyumun haz›rl›klar›na yo¤un olarak
giriflmifl bulunuyoruz. Bu kez daha doyurucu daha az eksikli bir çal›flma yapaca¤›m›z›, da-
ha genifl kesimlere ulaflabilece¤imizi umuyoruz.
Sayg›lar›m›zla
TÜSAM Yürütme Kurulu
13
Teflekkür
Teflekkür
Türkiye S›n›f Araflt›rmalar› Merkezi (TÜSAM)’nin, yola ç›kt›¤› andan itibaren en fazla
önem verdi¤i projelerinden birisi olan bu sempozyumun gerçekleflmesi için desteklerini
bizden esirgemeyen ve yaln›z olmad›¤›m›z› anlamam›z› sa¤layan dostlar›m›z Cenk Dik,
E¤itim-Sen 4 No’lu fiube, Hava-‹fl Sendikas›, Kalem Tercüme Bürosu, Kristal-‹fl Sendikas›,
Petrol-‹fl Sendikas›; Sempozyum Dan›flma Kurulu Üyeleri Berna Güler Müftüo¤lu, Fatma
Ülkü Selçuk, Fuat Ercan, Mehmet Türkay , Özgür Müftüo¤lu; bizi her boyutta destekleyen
SAV Yönetim Kurulu, izleyen, katk› sunan, duyuran, haber yapan, hakk›nda yaz› yazanlar;
ve sempozyum süresi boyunca tükenmek bilmeyen enerjileri ile her an yan›bafl›m›zda olan
gönüllü arkadafllar›m›za teflekkür ederiz.
14
Aç›l›fl Konuflmas›
BEDAHET TOSUN*
De¤erli Konuklar,
Ça¤r›m›za yan›t vererek, “‹flçi S›n›f›n›n De¤iflen Yap›s› ve S›n›f Hareketinde Aray›fllar, De-
neyimler - 1” sempozyumuna kat›l›m›n›z için teflekkür ediyoruz. Dünya üzerinde Sosyalist
deneyimlerin iktidar gücünü ve dünya politikalar› üzerindeki etkinli¤ini önemli ölçüde yitir-
mesiyle bafllayan süreçte kapitalist dünya “Yeni Dünya Düzeni” ad›yla bilinen hegemonya-
c› politikalar bütününü yeni dengelere göre biçimlendirerek Amerika öncülü¤üyle uygula-
maya koydu.Sürdürülebilir toplumsal geliflimin olmazsa olmaz koflulu çevreye ve do¤aya
sayg›n›n, toplumda adalet duygusunun, adil paylafl›mdan vazgeçtik paylafl›m›n ve toplum-
sal dayan›flman›n reddedilmesi, kültürel olarak iflbirlikçili¤in, kurals›z ve eflitsiz yar›flmac›-
l›¤›n, bencilli¤in ideolojisi temeline oturan sistem ile, Dünya yeniden flekillendirilmeye çal›-
fl›lmaktad›r.Yeni Dünya Düzeninin bir parças› olan etki ve egemenlik alan›n› geniflletme ve
pekifltirme çabalar›, “dünya bar›fl›n› koruma”, “terörizme karfl› savafl” gibi toplumlarca ka-
bul görebilir sözde gerekçelere dayal› iflgalleri do¤urmaktad›r. Toplumlar› yeniden flekillen-
dirme hakk›n› kendinde gören uluslararas› sermaye, uygulamalar›nda alt›na imza koydu¤u
uluslararas› sözleflmeleri ya da kendi kurduklar› Birleflmifl Milletler gibi kurumlar› bile hiçe
saymaktad›r. Nazi Almanya’s› yöntemleri, güçlü kapitalist devletlerin militarist güçlerinin
eliyle geri dönmüfltür. Büyük kapitalist güçler aras› egemenlik çat›flmas›, diplomas› ve savafl
alan›nda büyük çekiflmelere neden olmakta, emekçi s›n›flara ve halklara karfl› yeni politi-
kalar›n oluflumunda ortak örgütsel yap›lar kurup, kararlar üretirken birbirleriyle k›yas›ya
çat›flmaktad›rlar. Di¤erlerinin kural tan›maz uygulamalar›na karfl› halklar›n yan›nda gözü-
kürken, egemenlik alanlar›nda ayn› fleyleri kendileri uygulamaktad›r.Uygulama sürecinin
k›sal›¤›na karfl›n “Tek kutuplu dünya” ideolojik slogan›; karfl›lafl›lan ulusal ve toplumsal di-
rençler, iflçi ve emekçi s›n›flar›n karfl› koyufllar› nedeniyle anlam›n› çok k›sa sürede yitirmifl-
15
Aç›l›fl Konuflmas›
tir. ‹flçi s›n›f› ve muhalif toplumsal gruplar kendi alternatif politikalar›n› yerel bir dizi uygu-
lama ve deneyimle oluflturmaya çal›flmaktad›r. Sermaye s›n›f ve politikalar›n›n global sald›-
r›s›, emekçi s›n›flar› global “karfl› politikalar” üretmeye ve birlikte hareket etmeye yönelt-
mektedir. Daha flimdiden bir dizi umut verici alternatif örnekler ortaya ç›kmaya bafllam›fl-
t›r.Karl Marks’›n toplumsal-ekonomik tahlilleri bugünlerde en çok ve tekrar tekrar incelenen
kaynaklar›n bafl›nda gelmektedir; emekçi s›n›flar, de¤iflen dönemi yeniden tahlil etmek için
bir rehber olarak kullan›rken, kapitalist ideologlar, krizdeki sistemleri için alternatif çözüm
ipuçlar› aramaktad›r.
SAV- Türkiye S›n›f Araflt›rmalar› Merkezi* taraf›ndan düzenlenen “‹flçi S›n›f›n›n De¤iflen
Yap›s› ve S›n›f Hareketinde Aray›fllar, Deneyimler - 1” sempozyumunun amac› ça¤r› metnin-
de de ifade edildi¤i gibi; Dünya ve Türkiye’deki s›n›f yap›s› ve mücadelesini somut deneyim-
ler temelinde incelemek, alternatif yaklafl›mlar›n tart›fl›lmas› ve etkileflime girmesini sa¤la-
makt›r. Çal›flma somut olgular›n incelenmesi ve ç›karsamalarla, bir yan›yla akademik bir
çal›flmad›r. Di¤er yan›yla, sempozyum kapsam›ndaki panel ve forumlar, bu verilerin analiz-
lerini içeren politik, s›n›fsal ve toplumsal yorumlar› içeren çözüm önerileri üretecektir. Sem-
pozyumun isminin arkas›ndaki bir (1) rakam›, Türkiye’de s›n›fsal araflt›rma ve çal›flmalara
iliflkin önemli ve sürekli bir merkez olma iddias›n› içermesi aç›s›ndan önemlidir ve çal›flma-
lar›m›z›n devaml›l›¤› aç›s›ndan bizi ba¤lamaktad›r. Sempozyumun baflar›s› ise; bu çal›flma-
n›n sonuçlar›n›n, topluma öncülük iddias›ndaki politik ve s›n›fsal örgütlerin, konuyla ilgile-
nen akademik çevrelerin elinde hayat bulmas› ile görülecektir.Sempozyuma bildirileri ile
kat›lan akademisyen, çevre ve örgütlerin yo¤unlu¤u ve çeflitlili¤i, izleyici kitlesinin say›s›,
yafl da¤›l›m› ve dinamizmi bizi heyecanland›rm›flt›r ve do¤ru bir fleyler yapt›¤›m›z konusun-
da cesaretlendirmifltir.Katk›da bulunanlara teflekkür ediyor, baflar›lar diliyoruz.
* Sosyal Araflt›rmalar Vakf›, temel ilgi alanlar› olan konular›; her biri ayr› bir örgüt gibi, kendi yap›sal organ-
lar›na (Yönetim ve Yürütme, Dan›flma Kurullar›, Etkinlik Komiteleri, Tüzük, Program vs.) sahip Çal›flma
Gruplar› eliyle organize eden bir üst kurumdur.
16
Aç›l›fl Konuflmas›
HAKAN KOÇAK*
17
Merhabalar
fiimdiye dek bir dizi atölye çal›flmas› yapt›, sizin kat›ld›¤›n›z bu sempozyum ise bizim en
kapsaml›, kendimizi en genifl kesimlere duyurdu¤umuz etkinli¤imiz. Bu anlamda
acemiliklerimiz için kusurumuza bakmay›n kayd›n› bafltan düflmemiz gerekiyor. Biz TÜSAM
olarak bir iddia at›yoruz asl›nda ortaya, aday oldu¤umuz, talip oldu¤umuz ihtiyaç alan›
olarak gösterdi¤imiz yerde her fleyi yapabilece¤imizi düflünmüyoruz. Ama ›srarla ve ›srarla
bu alana iflaret etmeye, daha çok say›da insan› bu alanda daha derin ve kapsaml›
çal›flmalar yapmas› gerekti¤ine iflaret etmeye çal›fl›yoruz. Asl›nda biz burada sadece bir
girifl, bafllang›ç yapm›fl durumday›z, böyle say›lmal›. Tabii ki yaln›z de¤iliz, asl›nda belki
haddimizi de aflan bir fley yap›yoruz, çünkü Türkiye’de koca koca sendikalar, emek
örgütleri var, çeflitli politik oluflumlar, vak›flar vb. var ama biz tüm bunlar›n varl›¤›na
ra¤men gördük ki alandaki boflluk sürüyor.
‹flçi s›n›f›n›n varl›¤›-yoklu¤u tart›flmas›n›n afl›ld›¤› bir yerde art›k iflçi s›n›f› de¤ifliyor,
dönüflüyor ama nas›l sorusuna yan›t vermek gerekiyor ve bu sempozyumunda en önemli,
temel sorusu bu. Bunu bilimsel, analitik bir bak›flla gözlemek ve gözleyenlerin çal›flmalar›n›
paylaflmak gerekiyordu. ‹kincisi iflçi s›n›f›n›n evet sosyal gerçekli¤i de¤ifliyor, bununla
beraber, buna paralel olarak geleneksel iflçi s›n›f› hareketinde de de¤iflimler, baz›lar› kökleri
çok eskiye dayanan baz›ları yeni olan aray›fllar var, bu aray›fllar, deneyim alanlar› üzerine
de Türkiye’de çal›flmalar yap›l›yor, ayn› zamanda bu tür deneyimler de giderek art›yorlar.
Bunlar›n da bilgisini paylaflmak istedik sempozyumumuzda. Ayn› zamanda dünyada da bu
tür deneyimler var ve biz bu deneyimleri de buraya tafl›mak istedik. Bu sempozyumun
özgünlü¤ünü oluflturan fley flu denebilir; ne sadece akademisyenlerin kat›ld›¤› bir toplant›
olacak bu ne sadece politik ve emek hareketi aktivistlerinin kat›ld›¤› bir toplant›. Bunlar›n
hepsini bir araya getirmek istedik. Çünkü flunu da önemli görüyoruz, bazen bu farkl›
kesimlerin sesleri birbirlerine pek ulaflm›yor. Onlar›n ortak platformda yapacaklar› bir
tart›flma ve belki sempozyum sonunda “yeni bir iflçi s›n›f› hareketi mümkün mü” sorusu
etraf›nda dönecek bir tart›flma çok önemli. Biz gelmekte olan›n, uç verenin peflindeyiz ve
do¤ru bir yerde durdu¤umuzu düflünüyoruz. Sizlerde buraya gelerek bize güç verdiniz ve
do¤ru yerde durdu¤umuzu bize tekrar gösterdiniz. Hepinize TÜSAM ad›na teflekkür
ediyorum, iyi toplant›lar diliyorum.
18
Aç›l›fl Konuflmas›
TÜL‹N ÖNGEN
19
Aç›l›fl Konuflmas›
alan araflt›rmalar›n› Türkiye’ye tafl›m›fl de¤erli bir emektar hocam›z. Oturumu kapat›rken
sarfetti¤i elefltirel sözler, beni hem gücendiriyor hem de kahrolmama neden oluyor. Ne ya-
z›k ki söylediklerinde hakl› bir yan var. S›n›f›n ve s›n›f mücadelesinin geçersizleflmedi¤in-
den söz ediyoruz, ama elimizde argümanlar›m›z› destekleyecek somut bilgiler veya kan›tlar
olmad›¤› için, spekülatif ve soyut fleyler söyledi¤imiz düflünülüyor.
Sonuncusu ise, çok yak›n bir zamanda yaflad›¤›m bir olay. Bir iflçi konfederasyona ba¤-
l› Araflt›rma Merkezi’nin düzenledi¤i bir sempozyumda ve yine içinde s›n›f teriminin geçti¤i
tek bir oturumda söz al›yoruz. S›n›f yap›s›ndaki de¤ifliklikleri s›ralad›ktan sonra bu de¤iflik-
liklere ra¤men s›n›f iliflkileri ile s›n›f mücadelesinin neden geçersizleflmedi¤ini anlatmaya
çal›fl›yoruz. Salonda ön s›ralarda sendika bürokratlar› ve eski sendikac› milletvekilleri otu-
ruyor. Yüzlerindeki s›k›nt›dan ve hoflnutsuzluktan bizim için ‘nereden ç›kt› bunlar’ diye dü-
flündükleri belli. Yan tarafta ise önceki oturumlarda söz alan ve elbirli¤i ile ‘tarihin sonunu’
ilan etmifl olan ‘demokrat’, ‘sivil toplumcu’, ‘radikal demokrasici’ ve ‘üçüncü yolcu’ üniver-
siteden meslektafllar›m›z oturuyor. Onlar›n yüzünde ise, ço¤unlu¤un az›nl›¤a yaklafl›m›nda-
ki küçümseyici ve müstehzi bir eda var. S›n›f kavram›n›n dilden ihraç edildi¤i, s›n›f olgusun-
dan söz etmenin bilim d›fl› say›ld›¤› bir dönemde bizim hala s›n›fta ›srar etmemizi yad›rga-
d›klar› her hallerinden belli. Bunda k›smen bizim de kusurumuz oldu¤unu bildi¤imden, ör-
ne¤in onlara meydan› bofl b›rakan›n bizler oldu¤unu düflündü¤ümden, bu kez daha çok
kahroluyorum. E¤er bizler, sendika ve üniversite bünyesinde gerçeklefltirdi¤imiz tekil çaba-
lar›n ötesine geçip, elbirli¤iyle toplumun s›n›f yap›s›na iliflkin bilgileri ve deneyimleri bir ara-
ya getirebilmifl, dahas› bunlar› prati¤e aktarabilmifl olsayd›k, ne s›n›f kavram› dilimizden,
ne s›n›f olgusu toplumbilim çal›flmalar›ndan ne de sorun entelektüel düflünce dünyas›ndan
bu denli kolay kovulabilirdi herhalde!
Art›k bu gidiflata hiç zaman geçirmeden müdahale etmemiz, boynumuzun borcudur.
Özellikle son on y›lda gerek toplumbilim çal›flmalar›nda gerek siyasal çözümlemelerde ge-
rekse entelektüel üretim alanlar›nda s›n›f kavram›na ve kategorisine ilgi ve gereksinim yal-
n›z azalmakla kalmam›fl, bunlar›n marjinallefltirilmesi ve de¤ersizlefltirilmesi için yo¤un bir
sald›r› kampanyas› bafllat›lm›flt›r. Asl›nda bu durum ilk kez de yaflanmamaktad›r. ‹ki yüz y›l-
l›k toplumsal mücadeleler tarihine bak›ld›¤›nda, s›n›f hakimiyetinin ciddi bir hegemonya
bunal›m› ile karfl› karfl›ya bulundu¤u, buna ba¤l› olarak da s›n›f mücadelelerinin keskinlefl-
ti¤i her u¤rakta s›n›f nosyonu baflta olmak üzere s›n›f›n kendisine, s›n›f siyasetine karfl› cid-
di bir sald›r›n›n bafllad›¤› görülecektir. Bir yandan s›n›f kavram› dilden veya s›n›f kategorisi
toplum analizinden d›fllan›rken, öte yandan s›n›f kimli¤i ile buna dayal› siyaset anlay›fllar›
politika gündeminden ihraç edilmeye çal›fl›lm›flt›r.
S›n›f düflüncesine dönük ideolojik ve entelektüel sald›r›, her zaman s›n›flar mücadelesi-
nin en etkili araçlar›ndan biri olmufltur. S›n›fa sald›r›, onu bilimsel ve entelektüel düflünce-
nin analitik birimlerinden biri olmaktan ç›karmak için de¤il, ayn› zamanda kuramla s›n›f
aras›ndaki ba¤› gevfletmek ve koparmak için yap›lm›flt›r. Çünkü ancak bu yolla s›n›f özne-
nin tarihten kovulmas› ve devrim düflüncesinin insanl›¤›n toplumsal belle¤inden silinmesi
mümkün olacakt›r. Nitekim günümüzde egemen s›n›flar, krizin yol açt›¤› riskli koflullar›, ifl-
20
Tülin Öngen
çi s›n›f›nda yaratt›klar› bu tür bir ideolojik kafa kar›fl›kl›¤› ve siyasal savrulma sayesinde ko-
layca bertaraf edebilmektedir.
Öte yandan s›n›fa sald›r›, san›lmas›n ki yaln›zca burjuva entelektüellerden gelmektedir.
Bunlar›nki devrim fobisi gibi aç›k ve hakl› bir gerekçeden kaynakland›¤›ndan, dolay›s›yla
daha do¤rudan ve anlafl›l›r oldu¤undan, bu tür sald›r›larla hesaplaflmak daha kolayd›r. Oy-
sa farkedilmeyen, bunun için de hesaplafl›lmas› güç olan, ‘gizli devrim düflmanlar›n›n’ do-
layl› sald›r›lar›d›r ki, bunlar›n s›n›f üzerindeki etkileri her zaman daha y›k›c› olmaktad›r.
Çünkü bunlar›n söylemleri, ‘eski flifleye yeni flarap koysalar’ daha ‘sol’ temalarla süslü ol-
du¤u için, kula¤a daha hofl, daha masum gelmekle kalmamakta, ayn› zamanda daha ‘radi-
kal’ de gözükebilmektedir.
Örne¤in geçti¤imiz yüzy›l boyunca s›n›fa en etkili sald›r›, liberal revizyonistlerden çok
sol revizyonistlerden gelmifltir. Weber’in pazar konumlar› ba¤lam›nda olsa bile s›n›f gerçek-
li¤ini kabul etti¤i ya da Green’in s›rf ahlaki ve insani kayg›larla olsa bile “bir Londra tersa-
nesi çal›flan›n›n ‹ngiliz Uygarl›¤›’ndan ald›¤› pay, Atinal› bir kölenin Atina Uygarl›¤›’ndan al-
d›¤› paydan daha fazla de¤ildir” diyerek laizze faire düzeninin yol açt›¤› haks›zl›klara isyan
etti¤i bir dönemde, Marksizm içinden gelmelerine ra¤men, ‘iflçi’nin yerini ‘yurttafl›n ald›¤›-
n› öne sürüp, art›k devrime gerek kalmad›¤›n› söyleyen Bernstein ve Kautsky gibilerin s›n›f
üzerindeki etkisi çok daha belirleyici olmufltur. Yine günümüz postmarksistlerinin y›¤›nlar›n
düflünsel ve politik deformasyonu ile ilgili sorumluluklar›, Aron’un, Popper’›n, Mannhe-
im’in, Friedmann’›n, hatta Hayek’inkiler yan›nda önemsiz kal›r. Çünkü hedef kitle, bizzat ifl-
çi s›n›f› ve onun organik ayd›nlar› oldu¤undan, düflünceleri, s›n›f›n toplumsal kimyas›, ide-
olojik ve moral gücü üzerinde daha do¤rudan etkide bulunmaktad›r. ‘Sol’dan gelen bu sal-
d›r›lar›n, onlar›n deyimiyle söyleyecek olursak, günümüz iflçi s›n›f›n›n ‘metamorfoza u¤ra-
mas›ndaki’ ya da ‘iktidars›zlaflmas›ndaki’ pay› asla inkar edilemez.
Asl›nda gördükleri ifllev, onlar bunu do¤rudan amaçlamasalar bile, tam da sermayenin
ihtiyaçlar›yla uyumludur. Çünkü son otuz-otuzbefl y›ld›r ekonomiden siyasete kadar tüm
toplumsal yeniden üretim süreçlerinde kapsaml› bir t›kanma yaflayan, üstelik ciddi bir mefl-
ruiyet sorunu ile karfl› karfl›ya bulunan kapitalizmin restorasyonu, ancak bu tür bir ideolo-
jik ve kültürel ‘deformasyon’ ile mümkündür. Örne¤in maddi üretim alan›yla ilgili kapsam-
l› de¤iflikliklerin yaflama geçebilmesi, çal›flma kavram›n›n, çal›flan modelinin veya endüstri-
yel çat›flma paradigmas›n›n yeniden tan›mlanmas›na ba¤l›d›r. Ya da devletin yasal-politik
üstyap›s›n›n yeniden kurulabilmesi, yine siyasetin, temsil biçimlerinin, özgürlük ve demok-
rasi ülkülerinin yeniden belirlenmesiyle mümkündür. Bu konuda yeni liberalizmin ve yeni
sa¤›n baflaramad›¤›n›, postmodern, postyap›salc› ve postmarksist entelektüellerin baflard›-
¤›n› söylemek, hiç de abart› say›lamaz. Sivil toplumculuk, yeni toplumsal hareketler, kimlik
ve farkl›l›k politikalar›, radikal demokrasi stratejileri gibi s›n›ftan kaç›fl› teflvik eden siyaset
tarzlar›n›n siyaset ile s›n›f aras›ndaki ba¤›n zay›flamas›nda önemli bir rolü olmufltur.
S›n›fa sald›r›, çok cepheli oldu¤u kadar çok yönlüdür de. Örne¤in benzer paradigma de-
¤iflikli¤i bilim felsefesi ve metodolojisi alan›nda da geçerlidir: Tarihsellik, nedensellik, bü-
tünsellik, özne ile nesne aras›nda karfl›l›kl› iliflki gibi ilkeleri esas alan bir bilim anlay›fl›-ta-
21
Aç›l›fl Konuflmas›
rihsel maddeci kuram-, bugün tamamen özcülükle, determinizmle, indirgemecilikle veya to-
toloji yapmakla eflde¤er görülmektedir. Asl›nda burada da sald›r›n›n ana hedefi, toplumsal
varl›¤›n iradesinde somutlaflacak olan bilimsel düflüncenin maddi dünyay› dönüfltürme gü-
cüdür. Olumsall›¤›n ve görelili¤in meçhul dünyas›nda yolunu flafl›ran veya toplumsal varo-
luflunun bilgisinden, yani kuram›n k›lavuzlu¤undan yoksun kalan bir s›n›f›n devrimci ola-
mayaca¤› bilindi¤inden, bilim ile s›n›f aras›ndaki ba¤ kopar›lmak istenmektedir.
O halde s›n›f kavram›n› güncellefltirme, yeniden gündelik dilimize sokma, s›n›f katego-
risini bilimsel çal›flman›n temel analitik birimi haline getirme, dahas› s›n›f özneyi siyasal sü-
rece dahil etme, s›n›f›n organik ayd›nlar› olarak hepimizin temel görevidir. Böyle bir sorum-
luluk, s›rf felsefi veya akademik kayg›lardan ötürü duyulmamal›d›r. Belli bir bilim anlay›fl›-
n› savunmak, belli bir uygarl›k idealini gerçeklefltirmenin ön koflulu da oldu¤undan, bilim
d›fl›l›k, indirgemecilik, özcülük suçlamalar›na ald›rmadan, korkmadan, s›n›f düflüncesini ya-
flamda geçerli ve etkili k›lmam›z gerekiyor. Üstelik bu suçlamalar›n geçersizli¤ini ve haks›z-
l›¤›n› kan›tlamak için de, yine elimizdeki en güçlü silah, s›n›f analizin kendisidir.
Burada kastetti¤im, hiç kuflkusuz marksizmin tarihselci s›n›f analizi yöntemidir. Daha
somut söylemek gerekirse (1) toplumsal farkl›laflmay›, toplum üyelerinin üretim araçlar›yla
kurduklar› iliflkiye göre (pazar içindeki yerlere-meslek, gelir grubu gibi- veya yönetim ve de-
netim araçlar›yla kurulan iliflkiye göre de¤il) tan›mlayan; (2) s›n›f olgusunu, bir iliflki ve sü-
reç olarak (sabit ve yap›sal kategoriler olarak de¤il) çözümleyen; (3) s›n›f›, toplumsal özne-
ler olarak, toplumsal formasyonun aktif kurucular› ve dönüfltürücüleri olarak (toplumsal
oluflumun pasif izleyicileri veya yap›sal etkinli¤in tafl›y›c›lar› olarak de¤il) dikkate alan bir
kuramsal ve metodolojik yaklafl›mdan söz ediyorum. Ancak böyle bir yaklafl›mla, hem bi-
limsel etkinli¤in hem de toplumsal devrimin mümkün olaca¤›n› düflünüyorum.
Bir kere, s›n›f analizine baflvurmaks›z›n, ne tarih anlafl›labilir, ne de tarihsel geçmifl yo-
rumlanabilir; daha önemlisi gelecek de öngörülemez. Çünkü toplumsal varl›¤›n dönüflümü-
nün gerisindeki esas güç-Marx’dan ö¤rendi¤imiz üzere- yarat›c› insan etkinli¤i (eme¤in-dev-
rimci giriflkenli¤i) olup, tarihsel geliflme, hiçbir biçimde üretimdeki de¤iflikliklerden ba¤›m-
s›z de¤ildir. Bu demektir ki, bir tarihsel formasyon, ancak özgül s›n›f karakteri ile tan›mla-
nabilir/ay›rdedilebilir. Maddi ve toplumsal dünyadaki geliflmeler, ancak üretimdeki de¤iflik-
likler ile bu de¤iflikliklerin maddi ve düflünsel varolufl koflullar› üzerindeki belirleyici etkile-
ri çerçevesinde incelenebilir/aç›klanabilir.
‹kincisi, toplumsal yap›y› anlamak için de s›n›f analizi flartt›r. Çünkü kendisi de toplum-
sal bir kategori olan s›n›f, toplumsal bütünlü¤ü kavraman›n biricik anahtar›d›r. Üstelik s›-
n›f, tabaka, statü, meslek, gelir grubu ve benzerlerinden farkl› olarak, toplumsal yap›n›n
herhangi bir kategorisi ya da ampirik birimi de¤ildir. Burjuva düflüncesinin ve biliminin top-
lumsal gerçekli¤i bütünlük içinde ele almay› imkans›zlaflt›ran kendi içindeki parçalanm›fl-
l›¤›-uzmanlaflma- karfl›s›nda s›n›f analizinin üstünlü¤ü inkar edilemez. Toplumu bir bütün-
lük olarak ele almayan bir bilimsel bak›fl aç›s›, gerçekli¤in de bütüncül bilgisi yerine ancak
s›n›rl›, yüzeysel ve parçal› bilgisine ulaflabilir. Toplumu yap›sal bir bütün olarak çözümleye-
bilmek için, öncelikle buna imkan veren, yani ekonomik olan/yaflam ile siyasal olan/yaflam
aras›ndaki karfl›l›kl› belirlenim iliflkisini tan›mlayan bir kategoriye gerek vard›r. Bu da, eko-
22
Tülin Öngen
nomi-politik bir kategori olarak yaln›zca s›n›ft›r. Çünkü zaten s›n›f olgusunun kendisi, eko-
nomi ile siyasetin ayr›lmas›n›n u¤rak noktas›d›r.
Üçüncüsü s›n›f, toplumsal süreçleri, toplumsal aktörleri ve bunlar aras›ndaki her türlü
sosyal, siyasal, kültürel güç iliflkilerini veya çat›flmalar›n› içeren toplumsal formasyonun
analizinin de öncelikli birimidir. Bir toplumsal formasyonda yer alan s›n›f d›fl› iliflkiler veya
çat›flmalar da, üretim iliflkilerinin genel çerçevesini çizdi¤i bir toplumsal ba¤lam içinde ve
s›n›flar mücadelesinin tarihselli¤i içinde ortaya ç›kt›klar›ndan, s›n›f analizinden ba¤›ms›z in-
celenemezler. Örne¤in do¤rudan s›n›f iliflkileri (ekonomik sömürü) ile ilgili olmayan, kendi-
ne özgü tarihsel belirlenim dinamikleri bulunan etnik veya dinsel bir mücadele, pratikte,
mevcut üretim tarz›n›n ve onun belirlenimine tabi toplumsal güç iliflkileri endeksinin çerçe-
vesi içinde somutlafl›r.
S›n›f, toplumdaki ekonomik farkl›laflmalar ile politik güç farkl›laflmalar› aras›ndaki ne-
densellik iliflkisini kurmam›z›, dolay›s›yla siyasal iktidar›n kayna¤›n›n ne oldu¤unu, iktidar
mücadelelerinin ne üzerine yürüdü¤ünü veya ideolojik, kültürel ve moral de¤erlerin toplum
içinde neden ve nas›l egemen hale geldi¤ini, kimler taraf›ndan neden/nas›l paylafl›ld›¤›n› an-
lamam›z› sa¤layan, en önemli toplumsal de¤iflkendir. S›n›f analizi, toplumsal servetin elde
edilmesindeki yerin/rolün, ayn› zamanda ondan al›nan pay›n miktar›n› ve toplum içindeki
yeri/rolü belirledi¤ini de göstermek suretiyle siyasal mücadelenin kapsam›, hedefi, taraflar›
ve biçimleri konusunda da en aç›klay›c› çerçeveyi sunar.
Nihayet s›n›f, en önemli toplumsal özne konumudur. Baflka bir deyiflle toplumsal ve si-
yasal prati¤in temel eyleyenleri, s›n›flard›r; dolay›s›yla toplumsal mücadelelerin ve siyasal
sorunlar›n incelenmesinin nesnesini, yine s›n›f eylemleri oluflturur. Siyasal çat›flmalar, sa-
vafllar, uluslar aras› sorunlar, taraflar› kim/kimler veya nedenleri ne/neler olursa olsun, so-
nuçta belli bir üretim tarz›n›n tarihsel ve dönemsel geliflme e¤ilimlerinin belirlenimine tabi
olarak oluflan toplumsal güç iliflkileri çerçevesi içinde cereyan eder.
Konuflmam›, s›n›fla ilgili çal›flmalar›n gündemine, kapsam›na ve sorun alanlar›na iliflkin
birkaç cümle ile tamamlayaca¤›m. Küresel kapitalizmin mevcut koflullar› içinde s›n›f çal›fl-
malar›n›n, bana göre, yönelmesi gereken üç temel sorun alan› vard›r: Birincisi, eme¤in mad-
di yap›s›nda meydana gelen de¤iflikliklerdir (üretim ve emek süreçlerinde, iflgücünde, istih-
dam yap›s›nda, ifl iliflkilerinde, ifl koflullar› ve ücret yap›s›nda, endüstriyel kontrol biçimle-
rinde yaflanan dönüflümler); ikincisi, s›n›f›n sosyolojik yap›s›nda meydana gelen de¤ifliklik-
lerdir (aile, e¤itim, sa¤l›k, konut, beslenme gibi iflgücünün hem maddi hem de toplumsal ye-
niden üretim koflullar› ile bofl zamanlar, kültürel faaliyetler, al›flkanl›klar, gelenekler, yaflam
tarzlar› gibi eme¤in sosyalizasyonunu sa¤layan toplumsal biçimlerde gerçekleflen de¤ifliklik-
ler ); üçüncüsü, s›n›f›n siyasal ve id22eolojik yap›s›nda meydana gelen de¤iflikliklerdir (ba-
¤›ml› s›n›flar›n kimlik alg›s›, bilinç biçimleri ile siyasal tercihleri, oy verme davran›fllar› ve-
ya ideolojik e¤ilimlerinde meydana gelen de¤ifliklikler).
Bana bu konuflmay› yapma, düflüncelerimi sizlerle paylaflma olana¤› sunanlarla beni
dinleme sabr›n› gösteren herkese bir kez daha teflekkür ederken, konuflmamda dile getirdi-
¤im sorumluluklar›m›z› ve görevlerimizi yerine getirmenin ilk ad›m› olarak bu sempozyu-
mun baflar›l› geçmesini diliyorum. Sayg›lar›mla.
23
MAkale Adı
24
25
Yazar Adı
OTURUM I. 1.
YÖNETEN:
MEHMET TÜRKAY
KONUfiMACILAR:
FUAT ERCAN
MET‹N ÇULHAO⁄LU
NA‹L SATLIGAN
TÜL‹N ÖNGEN
26
Abstract
This paper analyzes the concept of class with reference to the structural features of
capitalism. It delineates the possibility of a cohesive class analysis referring both to the
structural elements and empirically or institutionally grounded conceptualizations of
class. The point of departure is Marx’s differentiation between abstract and concrete
labor. The paper also presents a critical view of existing class analyses.
FUAT ERCAN
1 Elefltirel politik ekonomi kavram›n› gerçekli¤e iliflkin verili aç›klamalar›n sadece elefltirisini yapmak de¤il, verili olan›n
içinde yer ald›¤› bütünlük dolay›snda analizinin yap›lmas›, ama bunu yaparken de iktisat ve siyaset bilimlerinin
s›n›rland›r›lm›fl do¤as›n› elefltirerek yap›lmas› anlam›nda kullan›yorum. Böyle bir ele al›fl bir yandan toplum-ekonomi,
toplum-siyaset ikilemlerini aflmay› iflaret ederken, di¤er yandan da gözlemsel olanla gerçekli¤e içkin olan ama
gözlemlenemeyen aras›ndaki iliflkilerin kurulmas›n› zorunlu k›lar. Bu tarz bir çaban›n temel yönelimi, nesnel-yap›sal
nedensellikler ile öznel-yap›sal olas›l›klar› iflaret etmektir.Bu tarz bir çerçeveye iliflkin ilk ipuçlar› için bkz.Ercan (2004).
2 Tarihsel olarak Türkiye’de muhalif kesimlerin kavramla iliflkisi için bkz. Ercan(2003).
3 Türkiye’de s›n›f kavram›n›n ele al›n›fl›na ait sorunlar› önceden iflaret eden önemli iki isim Hikmet K›v›lc›ml› (1970) ve
Behice Boran’d›r. (Boran,1975)
28
De¤er Teorisi Aç›s›ndan S›n›f ve S›n›f Analizlerinin Analizi
olmas›na karfl›l›k, Türkiye’de sadece akademik dünya de¤il, ne yaz›k ki muhalif politik
çevreler de “s›n›f” olgusuna pek fazla önem vermiyor. Hiç kuflkusuz politik-muhalif
çevrelerde genellikle s›n›fsal terimler kullan›l›yor, ama bu kullan›mlar›n da sorunlu
oldu¤unu düflünüyorum. ‹lk elden sorunu iflaret edecek olursam, bu tarz kullan›mlarda
s›n›f› tan›mlayan temel yap›sal ve sisteme içkin mekanizmalara referans verilmiyor. Bu
anlamda çok fley aç›kl›yor gibi görünse de, gerçekte aç›klad›¤›/iflaret etti¤i fleyin/fleylerin
fetiflistik bir hal almas›na neden oluyor. Kavram sistemin içsel bileflenlerini iflaret etmedi¤i
ölçüde, güncel politik pratikler için afl›r› genellefltirilmifl pragmatik bir dil dolay›nda
tüketiliyor. Kapitalist toplumsal iliflkiler alan›nda s›n›f gerçekli¤inin ya da olgusunun temel
belirleyeni de¤er teorisidir. Oysa genellikle s›n›f kavram› s›n›f mücadelesi ve s›n›fsal
gerçeklik, de¤er teorisinin politik ve kapsay›c› içeri¤inden kopart›larak analiz ediliyor. De¤er
teorisinin kapitalist toplumsal iliflkileri anlamay› sa¤layan teorik çerçeveleri bir arada tutan,
içsel tutarl›l›¤›/iç yap›flkanl›¤› sa¤layan bir özelli¤i vard›r. Bu sadece bilgi kuramsal bir tercih
de¤ildir, tam tersine kapitalizme ait sosyal gerçekli¤in bütünlü¤üne ait bir gerçekliktir. Bu
yüzden de¤er teorisinden hareket etmemek, sadece gözlemlenen olgular›n kendine özgü
oldu¤unu düflünmemize neden olmaz, ayr›ca ele ald›¤›m›z di¤er olgular aras›nda ba¤lant›lar
kurmam›z› zorlaflt›r›r. Kapitalist toplumsal iliflkilerin içsel tutarl›l›¤›n› anlamam›z› sa¤layan
emek-de¤er teorisi göz önüne al›nmad›¤›nda, sisteme içkin olan yabanc›laflma olgusunu da
anlayamay›z.4 Yabanc›laflma olgusu iflçinin kendi konumu ile o konumun bilinci aras›nda
önemli bir yar›lmaya neden olur. Bu yar›lma s›kça yap›lan bir hata ile sadece ideolojiye
referansla aç›klan›r, oysa yar›lma kapitalizmin iflleyifli yani maddi gerçekli¤i ile iliflkilidir.
‹deolojik aç›klamalar›n kayna¤› da bizzatihi bu yar›lmad›r. Yar›lman›n en önemli sonucu
insanlarla insanlar›n üretti¤i fleyler aras›ndaki iliflkinin tersine dönmesidir. Özneleri
nesnelefltiren süreç, ayn› zamanda nesneleri de öznellefltirir (Holloway, 2002,27). Bu
vurgulardan hareketle s›n›f durumlar›n›n zorunlu olarak nesnel olanla öznel olan›n kesiflti¤i
yerde biçimlendi¤i yönünde bir tan›m yapabiliriz. Nesnel durumun uzun erimli birikimli
yap›sal süreçlere ba¤lant›l› iken, öznel durum nesnel-yap›sal özelliklerin öznel de¤er
yönelimli kültürel özelliklerle iliflkisi vard›r. Bu anlamda yar›lman›n nesnel-öznel düzlemle,
k›sa ve uzun erimli düzlem aras›nda çok de¤iflkenli bir dünyas› oldu¤unu belirtmemiz
gerekiyor.5
Bu yar›lma sadece iflçi ile kendi nesnel konumu aras›ndaki bir iliflki olmas›n›n ötesinde,
verili gerçekli¤i anlama/dönüfltürme kayg›s› içinde olan kesimlerin de gündemini etkiler, bu
kesimlerle de iliflkilidir. Dönüfltürme ya da bilme etkinli¤inde olanlar için konunun ald›¤›
biçim oldukça çeliflkili bir durum arz eder. Süreç yabanc›laflanlar ile yabanc›laflman›n
fark›nda olanlar aras›nda bir iliflkiye dönüfltü¤ünde/dönüfltürüldü¤ünde, fark›nda olanlar›
özne konumuna yükseltirken, yabanc›laflanlar›n sistem taraf›ndan üretilen nesneye
dönüflen konumlar› iyice pekifltirilir. Fakat bu tarz bir tan›mlamay› yapan ve kendini
dönüfltürücü özne konumuna koyan politik pratikler ya da özneler için ilginç bir sonuca yol
4 De¤er teorisi ve yabanc›laflma için son dönemlerde yap›lan bir çal›flma için bak: Carl Wennerlind (2002).
5 Günümüz Türkiye’si için bu ayr›m›n özellikle islami, yeflil sermaye ya da oldukça problemli bir tan›mlama olan gerici
vurgusu ile AKP’nin iktidar›n›n tan›mlanmas›, soruna sadece öznel-kültürel bir çerçeveden bakarak bu kesimin yap›sal-
s›n›fsal özellikleri genellikle göz ard› ediliyor. Bu tarz analizlerde AKP’nin takiye yap›p-yapmad›¤› ya da Milli Görüflü sa-
vunup-savunmad›¤› gibi söylem ve anlamland›rma dünyas›na iliflkin analizlerle aç›klamalara yöneliniyor. Bu tarz analiz-
ler bu anlamda kapitalizmin temel iflleyiflini analizin d›fl›nda b›rak›yor. Bu konuda bkz. Ercan (2003).
29
Fuat Ercan
açar. Bu sonuç farkl› bir düzeyde ve analizi zorlaflt›ran bir yabanc›laflmaya yol açar.
Dönüfltürücü olma ifllevini üstlenenlerin, yabanc›laflt›¤› kabul edilen kesimlerle iliflki kurarak
onlar› pratik sürece dönüfltürücü özne olmaya ça¤›rma eylemlilikleri ve etkinlikleri, k›sa bir
süre sonra afl›lmas› gereken yabanc›laflman›n ürünü olan bir alg›lama/anlama ve
aç›klaman›n dünyas› içinde kendilerini tan›mlamaya bafllarlar. Nesnel konumlar›n› iflaret
ederek belirli kesim ve s›n›flar› “özne” olmaya ça¤›rma etkinli¤i, özellikle politikan›n
gerekleri ad›na kendileri dönüflmeye bafllar.6 Özellikle kitlesel destek aray›fl›/özlemi içinde
olan gruplar için, kitle ile ba¤lant› kurman›n ç›k›fl yolu, çeflitli kesimlerin kendi nesnel
konumlar› ile kurduklar› iliflkiye ait ba¤lant›lar kurarak gerçeklefliyor. Elefltiri dozunu
art›racak olursak, Türkiye gerçe¤i aç›s›ndan (en çok gözlemleyebildi¤im ve di¤er ülke
deneyimleriyle karfl›laflt›rma olana¤›m olmad›¤› için) kitleye yönelik kesimler/gruplar kitleyi
göstererek, kitleye mal ettikleri bir dil dolay›nda kendilerini kuruyorlar. Bu iç içe geçifllerin
(nesnel olan›n bilgisi ile özneleflme, fakat nesnelefltirilen kesimlerle iliflkiye girebilmek için
onlar›n anlam dünyalar›ndan hareket etme) temel yap›sal kayna¤› hiç kuflkusuz bu
toplumsal gerçe¤in kendine özgü dinamikleri ile iliflkilidir, ama bu tarz bir “çifte kavrulmufl
yabanc›laflman›n” gerçek referans›, kapitalist toplumun yap›sal-nesnel-öznel özellikleridir.
Yükselecek itirazlar› duyarak tekrar etmek istiyorum; bu eflitsiz iliflkiler yuma¤›n› bir arada
tutan veya “iç yap›flkanl›¤›” sa¤layan temel mekanizma kapitalizmin toplam sosyal yeniden
üretimini sa¤layan “de¤er yaratma” mekanizmas›d›r. Bu mekanizma kapitalizme özgüdür.
Mekanizma yap›sal içsel tutarl›l›¤› sa¤layan tekil özellikler dolay›nda biçimlenir, ama öznel
olumsal olan tekil özelliklerin toplam›ndan farkl› olan bir gerçeklik olarak yap›sal
zorunluluklar alan›n› yarat›r. S›n›fsal olan› iflaret etmek için yap›sal ve nesnel olanla bu olan›
var eden öznel tekil anlar, momentler aras›ndaki ço¤ul ba¤lant›lar›n kurulmas› gerekiyor.
Bu anlamda tekrar iflçi s›n›f› ile nesnel konumunu gündemimize alacak olursak, kapita-
list toplumda iflçi s›n›f›n›n kendine iliflkin tüm olumsuzluklar›n›n üstesinden gelememesinin
temel nedenlerinden birinin sermayenin güç donan›m› karfl›s›ndaki güçsüzlü¤ü iken, di¤er
neden ise yine ilk nedenle ba¤lant›l› olan ve sisteme içkin de¤er yaratma sürecinin
yabanc›laflt›r›c› etkisi oldu¤unu belirtmemiz gerekiyor. Karfl›s›ndaki gücün kayna¤›n›n
kendisinden kopart›l›p al›nan emek-gücü oldu¤unu görememekte çünkü kapitalistle girdi¤i
iliflki sonucu ald›¤› ücret (kapitalist için de) çal›flmas›n›n karfl›l›¤› olan bir ücret olarak
anlamland›r›lmakta. Yukar›da iflaret etti¤im gibi bu birilerinin anlatt›¤›-tan›mlad›¤› bir fley
de¤il (ideoloji ya da yanl›fl bilinç), bir fiil gerçekli¤e iliflkin bir durum. Böyle bir alg› sadece
iflçiler ya da kapitalistlerce de¤il, sistemi anlamaya çal›flan muhalif konumdaki ayd›n ve çok
6 Kapitalizmin d›flar›ya ait bir fley olmad›¤› ama özellikle de Türkiye gibi geç kapitalistleflen ülkelerin son y›llar›nda bunun
hiç mi hiç böyle olmad›¤› bir dönemde, kapitalizmi sadece d›flar›ya ait bir olgu olarak göstermek ondan sonra yurtsever-
lik” vurgular› ve cepheleri ile bir dil oluflturmak nas›l bir mant›¤›n ürünüdür? Hem de bu cepheyi Türkiye gibi tarihsel
olarak bu anlamda bir dizi olumsuzlu¤u içeren bir ülkede yapman›n nas›l bir anlam› olabilir. Sol ve alternatif olmak ad›-
na iflaret edilen “anti-emperyalizm” ve her ne olursa olsun “devlet” merkezli bir varolufl halinin nas›l bir kaynaktan bes-
lendi¤ini merak ediyorsak, yukar›da iflaret edilen “çifte kavrulmufl yabanc›l›k” kavram›n› yeniden düflünmemiz gereki-
yor. Bu aflamada da, bu ülkede neoliberal ya da liberal sol dururken, neden ulusal solla u¤rafl›l›yor yönelimli bir dert yan-
may›, k›zg›nl›¤› anlamak mümkün de¤il. Tarihsel ve kültürel özellikler ve daha çok günün koflullar›nda biçimlenmifl an-
lam haritalar›n› kullanarak “yurtseverlik” ya da bu kavram› iflaret edecek “biz”leri iflaret ederek kendi çevresine s›n›rlar
çizmenin, elefltirel-muhalif ve marksist bir dünya ile nas›l bir iliflkisi oldu¤unu ben anlam›fl de¤ilim. Hani bu anlamda ka-
t›lmasak bile Tom Nairn’in kulland›¤› anlamda bir “ulusalc›l›k” kullan›lsa (Nairn,1997) yine bir nebze anlafl›l›r, neyse.
30
De¤er Teorisi Aç›s›ndan S›n›f ve S›n›f Analizlerinin Analizi
daha belirgin bir flekilde politik çevrelerce de paylafl›l›yor. ‹liflkiye taraf olanlar›n bilgilerine
kaynakl›k eden fley, onlar›n gözlemleridir ve burada sorun bu gözlemin yanl›fl olmas› de¤il
gerçe¤e ait bilginin eksik bir ifadesini oluflturmas›d›r.7 Elefltirel politik ekonominin ifllevi de
burada a盤a ç›k›yor. Bu keflfedilecek yeni bir fley de¤il, Marx Kapital, Ekonomi Politi¤in
Elefltirisi adl› çal›flmas›nda zaten bu yönde oldukça zengin bir aç›l›m sa¤lam›flt›.
Bu ve burada iflaret edemedi¤imiz yetersizlikler, s›n›f kavram› yönelimli ele al›fllar›n
gözden düflmesine neden olmufltur. Bu anlamda s›n›f kavram›n›n sosyal bilimlerde
“nötr”lefltirici teknik bir kavram olarak bile kullan›lmamas› s›n›f olgusunun ya da s›n›f
mücadelesinin ulaflt›¤› bir aflamay› iflaret etmekle birlikte, s›n›f kavram›n›n
fukaralaflt›r›lmas›nda kendini marksist politik çizgide tan›mlayan ama Marx’›n
çözümlemelerini bütünlü¤ü içinde ele al›p analiz etmeyen çevrelerin de az›msanamayacak
katk›lar›n›n oldu¤unu tekrar pahas›na belirtmek istiyorum. Özellikle de politik prati¤in her
fley, dönüfltürülmesi gereken gerçekli¤i anlamaya ait her türlü çabay› bazen gereksiz, daha
kibar ifade kullanan kesimler için ise “teorik olarak do¤ru ama politik olarak yanl›fl” gibi
ifadeleri kullananlar› burada iflaret etmemiz gerekiyor. Elefltirel ekonomi politi¤in teorik
çabas› içeriksiz soyutlamalar olmad›¤› gibi afl›r› genellefltirmenin de ürünü de¤ildir. E¤er
elefltirel politik ekonomi¤i bu tarz da tan›ml›yorsak, o zaman genel geçer düflünce tarzla-
r›n›n gerçeklikle iliflkilerinin olmad›¤› yönündeki ifadeleri de kullanmam›z gerekiyor. Yok
gerçekten de marksist elefltirel teori, teorik düzeyde farkl› politik düzeyde farkl› iflliyorsa, o
zaman ya teoride ya da politik pratikte bir sorun var demektir. Oturup bu sorun üzerinde
düflünmemiz gerekiyor. Ama elefltirel ekonomi politi¤in genel çerçevesinin en az›ndan
benim düflünceme göre sorunlu olmad›¤›n› düflünüyorum.
Günümüzde s›n›f ve s›n›f mücadelesinden bahsetmenin bilfiil kendisi, s›n›fsal
mücadelenin en temel u¤raklar›ndan biri olmufltur. Mücadelenin do¤rudan sonuçlar›ndan
biri de, s›n›flar› betimleyici bir s›n›fland›rma arac› olarak gösterme biçiminde a盤a ç›k›yor.
S›n›fland›rmaya konu olacak betimlemenin yöneldi¤i alan, bu anlamda ya insanlar›n
kendilerine atfetti¤i anlamlar (öznel-kültüralist s›n›fland›rma) üzerinden ya da toplumun
farkl› kesimlerini ortak bölen nesnel bir kategori olarak gelir (bölüflüm kategorileri) ve
gelirin sa¤lad›¤› tüketim üzerinden (nesnel-olgusal) yap›l›yor.8
7 Araflt›rma nesnesi olarak gerçekli¤in farkl› düzeyleri/görünümleri için bkz.; F.Ercan (1997, 1. Bölüm).
8 P. Allman ve arkadafllar›n›n iflaret etti¤i gibi bu tarz analizler, insanlar› farkl› ölçülere göre kutulara yerlefltiriyorlar.
(Allman, P., McLaren, P. & Rikowski, G. , 2002 Böylece “kutulanm›fl insanlar” (box people) potansiyel-dönüfltürücü
donan›mlar› yerine araflt›rma nesnesinin pasif de¤iflkenleri oluyorlar. Asl›nda kapitalizmde yaflanan maddi gerçeklik ile
onun bilimsel olarak yeniden üretimi aras›ndaki iliflkiyi bu tarz s›n›f tan›mlamalar› oldukça iyi ele veriyor. Tasnif arac›
ve dönüfltürme arac› olarak s›n›f kavramlaflt›rmas› için bkz; Ö.Narin(2003).
31
Fuat Ercan
9 Ekonomik olan politik olan ayr›m› için oldukça anlaml› bir çal›flma için bkz. E. M. Wood (1995, 19-48).
10 Bu konuda W.Bonefeld’in vurgusu anlaml›; Marx’›n politik ekonominin elefltirisini tamamlamak için politikan›n/devletin
de elefltirisini yapmam›z gerekiyor (Bonefeld, 2003, 201). ‹ngiltere örne¤inde sorunun tart›fl›lmas› için bak›n›z:
W.Bonefeld, A.Brown ve P.Burnham (1995).
11 Küreselleflme ya da daha do¤ru bir tan›mlama ile kapitalizmin dünya ölçe¤inde etkinli¤ini artt›rd›¤› dönemde bir çeliflki
daha a盤a ç›k›yor. Muhalif teorik çerçevelerde a盤a ç›kan bu analizler bir yandan devleti belirli bir s›n›f›n tekelinde bir
araca indirgeyerek tan›mlarken, di¤er yandan küreselleflmeye karfl› “ulusal devleti" temel alan bir strateji koyuyor. Ya da
en az›ndan “ulusal devletin ald›¤› yaralardan” (yara ald›¤› yok, sadece bir önceki döneme göre s›n›fsal çeliflkilerce
yeniden biçimleniyor) hareketle stratejiler gelifltiriliyor.
12 Bunun örne¤ini yak›n bir zamanda ç›kan ‹fl Yasas›’nda gördük, iflçi s›n›f› ve onu temsil eden sendikalar›n tüm etkisizli¤ine
karfl›l›k, yani iflçi s›n›f›na ra¤men devlet iflçi s›n›f›n›n toplumsal varoluflu dolay›nda biçimlenir. Bkz: F. Ercan (2003a).
13 Türkiye’ye iliflkin analizlerde sermaye birikim sürecinin ayr›lmaz unsurlar› ve dolay›s›yla farkl› ifllevleri yüklenen
kapitalistler ya da bu farkl›l›klar› kendi içinde toparlayan holdinglerle, tekil fonksiyon üzerinden etkinli¤ini sürdürenler
ayr›m› genellikle yap›lm›yor. Özellikle kapitalist ekonomide meta-para-sermaye iliflkileri ve bu iliflkilerin tafl›y›c› unsuru
olan farkl› kapitalistler ve onlar›n çeliflkileri iyi bir flekilde analiz edilmedi¤i için, üretken kapitalist ile para kapitalist
aras›ndaki çeliflki ve iliflkinin sisteme içkin oldu¤u görülemiyor. T›pk› burjuva iktisatç›lar› gibi para sermayenin sermaye
birikiminin bu günkü gerekleri yerine getirmesi bir hastal›k ya da spekülatif rant yönelimli bir durum olarak tan›mlan›yor.
Bazen örtük bazen ise aç›k bir flekilde üretken kapitalistlerin yan›nda olma hali belirginlefliyor. Oysa üretken ve para
sermaye de¤er yaratman›n zorunlu u¤raklar› ve bu u¤raklar yine sermaye birikiminin tarihsel döngüsel ve birikimsel
geliflimi içinde farkl› biçimler alabilir. Bu farkl› biçimlerin anlafl›lmas› için bu biçimlerin varl›¤›na yol açan de¤er yaratma
süreci analize konu edinilmeli ya da analize buradan bafllamal›. En az›ndan elefltirel politik ekonominin ya da Marksist
sosyal analizin yöneliminin bu olmas› gerekiyor.
32
De¤er Teorisi Aç›s›ndan S›n›f ve S›n›f Analizlerinin Analizi
rin biçimlendi¤i alan devlet olacakt›r. Devletin süreklilik arz eden yeniden biçimlenmesinin
önemli de¤iflkenlerinden biri bu s›n›flararas› ve s›n›f içi farkl›l›klard›r.13
Son yirmi y›l›n en çok kendinden söz ettiren kavram› veya gerçekli¤i anlamam›z›
önleyen küreselleflme olgusu kapitalizme içkin olan sermaye birikimi-s›n›fsal süreçlerle
ba¤lant›s› kurulmadan daha çok yukar›da iflaret edilen devlet yönelimli analizlerden
hareketle ve dolay›s›yla devlet-merkezli analizlere konu olmufltur. Küreselleflme olgusunu
piyasa yönelimli bir dil üzerine kuran egemen söyleme karfl›, reaksiyoner e¤ilimler devlet
yönelimli bir anti-küreselleflmeci analiz-kavramsal çerçeve oluflturmufltur. Bu çerçeve
özellikle Türkiye’nin kendi tarihsel prati¤i14 ile uyum içinde geliflmifl ve hatta güç
kazanm›flt›r. S›n›fsal bir süreç olan küreselleflme olgusuna karfl›, devlet ve ulus yönelimli ve
bazen geliflmifl-az geliflmifl, çevre-merkez, güney-kuzey gibi ayr›mlar dolay›nda biçimlenen
okumalar/karfl› ç›kmalar›n egemen oldu¤u bir muhaliflik hali.15
Belki de tart›fl›lmas› gereken bir di¤er kavram ise emperyalizm kavram›d›r,
emperyalizmi ulus-devletler aras› güç iliflkisine indirgeyen ele al›fllar ya da ultra emperyalist
devlet olarak ABD vurgular›, ABD emperyalizmine karfl› AB’yi önerenler bir fleyler aç›klamak
isterken bir çok fleyin elimizden kay›p gitmesine neden oluyor.16
Üzerinde durulmas› gereken bir di¤er e¤ilim, liberal-ulusalc› ya da sosyal demokrat solun
son zamanlarda ortak referans›na dönüflen bilgi toplumu ya da teknoloji kavramlaflt›rmala-
r›d›r. Nötr bir dil ile ifade edilen bilgi toplumu ya da bu kavram› ça¤r›flt›ran di¤er kavramlar›n
33
Fuat Ercan
ilk elden iflaret etti¤i ya eme¤in art›k sistem için gere¤inin kalmad›¤› ya da eskisi kadar önemi
kalmad›¤› yönünde. Bu tarz bir ifadenin en aç›k gözlemlendi¤i alan, hiç kuflkusuz ‹fl Yasas› için
haz›rlanan gerekçedir. Emek-sermaye aras›ndaki iliflkiyi düzenleyen yasal çerçeveyi haz›r-
layan bilim kurulu, haz›rlad›klar› yasan›n gerekçesinde eme¤in art›k gerekli olmad›¤› temelli
bir dili oldukça rahat bir biçimde kullanabiliyorlar:
“Bu devrimin simgesi mikro elektronik teknolojisidir... Üretimde bilginin
öneminin sermayenin önüne geçmesi, çal›flanlar›n vas›f derecelerinin beden
iflçili¤inden fikir iflçili¤ine kaymas›, küresel rekabetin, esnekleflme olgusunu
zorunlu olarak gündeme getirmesi çal›flma hayat›n› yak›ndan etkilemektedir” (‹fl
Kanunu Ön Tasar›s› Gerekçesi, 2002, 4, vurgular bana ait).17
34
De¤er Teorisi Aç›s›ndan S›n›f ve S›n›f Analizlerinin Analizi
hareket ederek elde etmifltir. Marx’›n Engels’e yazd›¤› bir mektupta kendisinin kapitalizmi
anlamaya iliflkin temel katk›s›n›n eme¤in ikili yap›s›n› a盤a ç›karmak oldu¤unu ›srarla
iflaret edecektir. “Kitab›mdaki en can al›c› noktalar flunlar: 1) Kullan›m de¤eri ya da de¤iflim-
de¤eriyle ifade edilifline göre eme¤in ikili niteli¤i. (Olgular›n her türlü kavranıflı buna
dayan›yor.) 2) Art›-de¤erin, kâr, faiz, rant vb gibi özel biçimlerden ba¤›ms›z olarak tahlili.”
(Marx-Engels, 1995, 225). Marx’›n bu katk›s›, kapitalist toplumda de¤er teorisinin önemini
ama özellikle de s›n›fsal aç›dan politik içeri¤ini gözler önüne serer (Elson, 1997).19 Yanl›fl
anlamay› önlemek için eme¤in ikili yap›s›n›n baflka bir ifade ile somut emek ya da soyut
emek ayr›m› baz›lar›n›n iflaret etti¤i gibi metafizik bir fley olmay›p20, tam tersine özelde
s›n›flar›n var olufl nedeni ama genelde ise kapitalist toplumsal iflleyiflin temel özelli¤ini
verdi¤ini iflaret etmemiz gerekiyor. Eme¤in, somut ya da soyut emek ya da kullan›m de¤eri
ve de¤iflim de¤eri olarak ayr›flmas›n›n bizzat kendisi s›n›f mücadelesinin ürünüdür. Tam da
bu yüzden s›n›f olgusunun, dahas› s›n›f oluflumunun ve bir ad›m daha atacak olursak
s›n›flar aras› çat›flman›n ço¤ul iflleyifli ancak eme¤in çifte özelli¤inden hareket edildi¤inde
anlafl›l›r. Kapitalist toplumda s›n›flardan bahsetmek için “s›n›f mücadelesinden”
bahsetmemiz ya da bafllamam›z gerekiyor. S›n›f mücadelesi bu yönüyle bir yandan
gerçekli¤i anlamam›z› sa¤larken, ayn› zamanda gerçekli¤i anlamam›z› önleyen bir ifllev
görür. S›n›f mücadelesi eme¤in emek-gücünden ayr›lma olana¤›n› sermayedar olmak
isteyen s›n›fa yada s›n›f olacak kesimlere sa¤layan bir süreçtir. Böylece s›n›f mücadelesi,
toplumsal alanda s›n›fland›rmalara yol açan dinamik bir süreçtir. Süreç asl›nda toplumun
genifl kesimlerinin üretim araçlar›ndan kopar›lmas›, mülksüzleflmesi ile bafllam›flt›r. Bu
koparma/ay›rma bir önceki toplumsal iflleyiflin dönüflümüne yol açarken,
mülksüzleflenlerin kendi bedensel varolufllar›nda da bir ayr›flmaya neden olmufltur. Üretim
araçlar›ndan çekilip al›nanlardan daha sonra emek güçleri, çal›flma kapasiteleri çekilip
al›nma süreci bafllam›flt›r. E.P.Thompson’un “‹flçi s›n›f› belirli bir zamanda günefl gibi
do¤mad›. Kendi oluflumunda oradayd›” (Thompson, 2004,39) ifadesi oldukça önemli, ama
bir ad›m daha at›lmas› gerekiyor, iflçi s›n›f› belirli bir an içinde var olan, olmufl bitmifl olan
de¤il, kendi etkinli¤inin artmas›na ba¤l› olarak iflçileflmenin yo¤unluk kazan›p artmas›n›
sa¤layan bir süreçtir. S›n›f mücadelesinin ilk ve en önemli u¤ra¤› bu anlamda parçalama,
k›rma ve ay›rma biçiminde gerçeklefliyor. Bu süreç asl›nda iflçileflme yani proleterleflme
sürecinin bafllamas›n› iflaret etti¤i ölçüde, sermaye birikim sürecine ba¤l› olarak farkl›
ifllevleri üstlenen sermayedar›n dolay›s›yla kapitalizme iliflkin toplumsal›n oluflum sürecidir.
Proleterleflme süreci insanl›k tarihinde ilk defa emek ile emek-gücünün ayr›flmas›na neden
olmufltur. Di¤er bir de¤iflle emek ile emek-gücünün ayr›flmas› proleterleflmeyi yani
iflçileflmeyi bafllatm›flt›r. E. P. Thompson’un devasa çal›flmas›nda gösterdi¤i gibi süreç canl›
kanl› insanlar›n yaflamlar› ile ilgilidir. Bu haliyle süreci teleolojik bir mant›k içinde ele
alamay›z, ama zaman içinde yaflananlar›n yap›sal bir güç olarak “flimdi” “flu an” üzerindeki
etkilerini göz ard› edemeyiz. Güncel, canl› süreçlerin canl›l›¤›n› öldürecek kavramlar ya da
modellere baflvurmak kuflkusuz pek sa¤l›kl› olmayacakt›r, ama deneyimlerin görece yap›sal
19 De¤er teorisinin politik bir gözle ele al›nmas› aç›s›ndan D.Elson’un çal›flmas› (1997) özel bir önem tafl›yor, bu tarz ele al›fl›
güncellefltiren, M. Neary’›n çal›flmas› (2002) ve M. De Angelis (1995)’e bakmak anlaml› olabilir.
20 Art›-de¤erin metafizik bir aç›klama oldu¤una dair ilk vurgu J. Robinson’dan geliyor, bu vurgu daha sonra yeni-Ricardocu
analizlerle güç kazanacakt›r.
35
Fuat Ercan
36
De¤er Teorisi Aç›s›ndan S›n›f ve S›n›f Analizlerinin Analizi
mu¤lak bir piyasa yok. Piyasa vurgular›n› belirgin k›lan sermaye gruplar›, aktörleri var.
Sermayenin toplumsal hegemonyas›n› yeniden yeni güç donan›m›na ba¤l› olarak kurgulad›¤›
günümüzde, iflçiler, potansiyel iflçi olup da ifl bulamayanlar ve k›rda kapitalist geliflmelerin
yaratt›¤› yeni k›r iflçi ya da iflsizleri ile yüz yüzeyiz. Kuflkusuz dinamik ve çok de¤iflkenli ama
s›n›fsal renkleri bilinç düzeyine ayn› flekilde yans›masa da nesnel olarak her geçen gün daha
belirgin olan bir gerçeklikle karfl› karfl›yay›z.
Çal›flma Zaman›
(Emek Gücünün De¤eri-De¤iflken Sermaye)
Meta
(Art›-de¤er
Bu dinamik sürecin s›n›flar aras›ndaki iliflkinin kendini ilk görünür k›ld›¤› alan ücret
iliflkisidir. Bu iliflki kapitalist toplumu di¤er toplumlardan önemli ölçüde farkl› k›lar.
Kapitalizmi kölelikten farkl› k›lan en temel özellik, Ahmet, Mehmet ya da Ayfle’nin
kendilerinin de¤il, emek-güçlerinin onlardan çekilip al›nmas›d›r. S›n›f mücadelesi sadece
emek üzerinde de¤il, ama emek üzerindeki kontrolün de sa¤lad›¤› olanakla emek-gücü
üzerinde kontrol kurma sürecidir. Devletin kapitalist topluma iliflkin makro ve mikro
ifllevleri de bu süreç içinde biçimlenir (Ercan, 2001,98-106).
Eme¤in çifte özelli¤i yani somut ya da soyut emek, ilk elden iflçi ile sermayedar aras›nda
bir iliflkidir. Ama bu iliflki bir kez kuruldu¤unda ifl süreci, üretim süreci bafllad›¤›nda yani iflçi
fabrikaya girip ayakkab›, kap›, pencere ekmek gibi metalar› üretmeye bafllad›¤›nda, ayn›
21 Sosyalist Ekonomi Konferans grubunun The Labour Process & Class Strategies adl› derlemesi Marx’›n çal›flmalar›na refe-
ransla yap›lan bu konudaki önemli çal›flmad›r. Özellikle derlemedeki Raniero Panzieri (1978) ve Christian Pallaix’in çal›fl-
mas› anlaml›.
37
Fuat Ercan
zamanda kendisi de dahil kapitalist s›n›flar› da üretir. Burada Marx’› di¤er muhalif
düflünürlerden ay›rt eden önemli vurgu, ilk olarak kapitalist ile iflçi aras›ndaki ücret iliflkisinin
saklad›¤› ifl sürecini detayl› olarak analiz etmesidir.21 Tam da bu analiz bize bir yandan ücret
iliflkisinin perdeledi¤i ifl sürecinde ödenmifl emek ve ödenmemifl emek zaman› ayr›m›
yapmam›za olanak sa¤larken (bkz. Grafik 1), ayn› zamanda ödenmemifl emek zaman›n art›-
de¤er olarak varl›¤›n› iflaret eder. Üretim süreci içinde yarat›lan art›-de¤eri iflaret etmek için
Marx, daha önce yap›lan sabit ya da dolaflan sermaye ayr›m› yerine de¤iflken ve sabit sermaye
ayr›m›n› yapar. Bu ayr›mda yarat›c› olan taraf, üretim sürecinde yarat›lan de¤erin kayna¤› olan
eme¤in de¤iflken do¤as›n›n iflaret edilmesidir. Bu ayr›mla birlikte emek ile emek gücü ayr›m›
yani de¤iflken sermayenin kayna¤› olan emek gücünün de¤er yaratma özelli¤i a盤a ç›kar›lm›fl
olur. S›n›f olgusu aç›s›ndan eme¤in çifte do¤as›n›n esas belirleyicili¤i de¤erin kayna¤› olan
de¤iflken emek gücünün üretim sürecinde çal›flt›¤› zaman›n sadece bir k›sm›n›n (gerekli emek
gücünün) karfl›l›¤›n›n ücret olarak ödenmesi, di¤er k›sm›n›n karfl›l›¤›n›n (art›k emek zaman›)
ödenmemesi ile bafllar, bu iliflki burada iflçi aç›s›ndan çal›flma süreci sonucunda bitse bile
“art›k” ya da “ödenmemifl emek zaman›” aç›s›ndan yeni bir süreç bafllar. Üretken kapitalist için
kendi varl›¤›n›n birinci temel koflulu üretim sürecine emek gücünün çekilmesi iken, di¤er koflul
ödenmemifl emek zaman› içeren meta›n paraya dönüflmesidir. Baflka bir ifade ile a盤a
ç›kan/yarat›lan art›-de¤erin gerçekleflmesinin sa¤lanmas› gerekiyor. Üretken kapitalistin
elindeki metada asl›nda iflçi Ahmet, Leyla ya da Melahat’›n emek güçleri soyut bir flekilde
bulunur. Metaya içkin olan soyut eme¤in (ve art› de¤erin) üretken kapitalist için gerçek anlam
kazanmas› için, de¤erin ortak-genel ve evrensel bir forma yani paraya dönüflmesi gerekir.
Meta›n ölüm perendesi olarak tan›mlanan bu dönüflüm için, üretken kapitalist ile ticari
kapitalist aras›nda bir iliflki gereklidir. (Bazen bu iliflki ve iliflkiye neden olan ifllev, ayn› sermaye
yani üretken sermaye taraf›ndan kendi içinde karfl›lanabilir). Üretken kapitalist için “de¤iflim
de¤eri” özelli¤i belirleyici olan meta, tüketici için (bu meta›n ömrünün sona ermesi anlam›nda
tüketim amac› ile tüketim olabilir ya da yeni bir üretimin bafllamas› amac›yla tüketim olabilir)
kullan›m de¤eri belirleyicidir. Böylece iflçinin kendi emek gücü ile üretti¤i meta, sonuçta kendi
karfl›s›na yabanc›laflm›fl bir flekilde ç›kar. Üretilen metan›n tüketim nedeniyle iflçinin karfl›s›na
yabanc›laflm›fl bir nesne olarak ç›kmas› hiç kuflkusuz önemlidir. Ama üretim ile bafllayan
sürecin bölüflüm ve tüketim ile tamamlanmas›n›n esas belirleyici yönü toplumsal sermayenin
geniflleyerek yeniden üretilmesidir. Asl›nda sermayeyi bir nesne olarak tan›mlam›yorsak, bir
iliflki olarak, sermayenin geniflleyerek yeniden üretimi toplumsal olan›n geniflleyerek-
farkl›laflarak yeniden üretimidir. Toplumsal olan›n geniflleyerek üretimi, sermaye d›fl› kesimler
özellikle iflçilerin daha güçsüz olduklar› bir gerçeklikle karfl›laflmalar› anlam›na gelir. Böylece
emekçinin kendinden kopart›l›p al›nan ifl gücü, kendisine karfl› kapitalist sistemin artan gücü
olarak ç›kar. Bu süreç sonucunda sermaye s›n›f› daha bir güçlenip kendilerini donan›ml› k›lar.
Toplumsal alan›n ve iliflkilerin kapitalistleflmesine yol açan bu süreç, bafllang›çta iflçilerin
biçimsel boyunduruk alt›na al›nmas›na neden olurken, zamanla birikimin yo¤unlafl›p-
artmas›na paralel olarak iliflki gerçek bir boyunduruk iliflkisine dönüflür (Read, 2003). Gerçek
boyunduruk iliflkisi ilk elden üretim sürecinde canl› eme¤in karfl›s›na ölü emek, yani makineler
biçiminde ç›karken, zamanla özellikle meta üretim h›z›n›n artmas›na ba¤l› olarak tüketim
alan›nda da bu egemenlik iliflkisi kurulur (Smith,1998). Bu aflamada politik aç›dan üretim ve
dolafl›m›n sanki birbirinden tamamen farkl› alanlar gibi görünmesi daha bir belirleyicilik
38
De¤er Teorisi Aç›s›ndan S›n›f ve S›n›f Analizlerinin Analizi
39
Fuat Ercan
t› de¤erden bahsetti¤imiz an, art› de¤er, para ve meta u¤raklar›ndan geçerek genifllemifl ser-
maye formunda iflçi s›n›f›n›n karfl›s›na ç›kar, ayn› süreç zamanla sermaye ve sermayeyi
elinde bulunduran s›n›f içi gruplar için yap›sal bir güce dönüflür. Bu ›srarl› vurguyu, s›n›f›n
efl zamanl› olarak hem somut emek anlam›nda iflçi ile sermaye aras›nda bir iliflki ve çeliflki
ile bafllad›¤›n› ama bu iliflkinin bizzat kendisinin soyut emek formu biçiminde tekil somut
iflçiden ba¤›ms›z olarak toplumsal bir dizi biçim ald›¤›n› iflaret etmek gerekiyor. Tüm bu
düzenekler ve u¤raklar sermayelere s›n›fland›rma olana¤› ve daha da önemlisi s›n›flan-
d›rd›klar›n› daha iyi kontrol alt›na almas›na olanak sa¤lar. Yaflanan flu son 30 y›l› asl›nda
sermayenin sosyal evreninin yaflam›n her alan›nda belirleyicili¤inin artmas› olarak tan›m-
layabiliriz. Sermaye s›n›fsal mücadelede önemli mevziler kazanm›flt›r. Emek gücünün sa¤-
lad›¤› olanaklar, devletin s›n›fsal karakterini daha bir belirgin k›lm›fl, s›n›flar aras›ndaki ilifl-
kilerin yol-yöntem ve s›n›rlar›n› belirleyen hukuksal yap›lar› yeniden tan›mlam›flt›r. Emek
gücünün yaratt›¤› de¤erlerin muazzam miktarlara varmas›na olanak sa¤layan döngüsel bi-
rikimli süreç, emek-gücü üzerindeki kontrol yo¤unlafl›p-genifllemifltir (mekânsal anlamda
küreselleflme denen olgu). Küreselleflme denen olgu söylendi¤i gibi bir ideolojidir, ama bu
ideolojiye olanak sa¤layan nesnel bir temel vard›r. Bu anlamda küreselleflme, sermayenin
s›n›f olarak sahip oldu¤u/ulaflt›¤› aflamay› iflaret ediyor. Bu aflama ayn› zamanda genel ola-
rak sermaye d›fl› kesimler ve özelde iflçi s›n›f›n›n da ulaflt›¤› bir aflamad›r. Küreselleflme ol-
gusunu anlaman›n bafllang›ç noktas› bu anlamda devlet de¤il, devleti de etkileyerek serma-
yelere mekânsal ulafl›labilirlik anlam›nda manevra olana¤› sa¤layan de¤er birikimi ve do-
lay›s›yla s›n›f mücadelesidir. Hat›rlayacak olursak s›n›f mücadelesi ayn› zamanda s›n›flan-
d›rma, ay›rma, parçalama süreciydi. Küreselleflme sermayenin s›n›f olarak dolay›s›yla bir
özne olarak kendi d›fl›nda kalan toplumsal kesimleri sürekli olarak yeniden tan›mlama sü-
recidir. Bu anlamda küreselleflme sadece sermayeyi tan›mlamaz, sermayenin yeni bölme
biçme, s›n›fland›rma eylemlili¤ine ba¤l› olarak iflçi s›n›f› ya da sermaye d›fl›ndaki tüm ke-
simleri tan›mlar. Sermayenin bu dönemdeki etkinli¤inde önemli bir de¤iflikli¤in oldu¤unu
iflaret edebiliriz. Özellikle ölçek ekonomilerinin (scale economics) belirleyici oldu¤u erken
dönem dinamiklerinden farkl› olarak, bu aflamada sermaye daha fazla bölüp, parçal›yor.
Ölçek ekonomileri üretim için gerekli koflullar› içsellefltirme süreci oldu¤u ölçüde, üretim ve
tüketim koflullar›n› benzerler toplam› bir ayr›ma tabi tutar. Oysa afl›r› birikim (erken kapi-
talistleflen toplumlar için) ve yeni birikim koflullar› (geç kapitalistleflen toplumlar) farkl›l›k-
lar›n ço¤ullaflmas› üzerinden biçimleniyor. Yani ölçek ekonomilerinin yan› s›ra alan ekono-
mileri (scope economics) ve K. Marx’›n çok erken bir dönem de ama özellikle Alfred D.
Chandler’in iflaret etti¤i zaman ekonomileri (time economics) üzerinden kendini dolay›s›yla
sermayenin toplam sosyal koflullar›n› geniflleterek yeniden üretimini sa¤l›yor. Bu aflamada
soyut emek ile somut emek aras›ndaki iliflki özellikle olanaklar›n kullan›lmas› anlam›nda
soyut eme¤in (meta ve para formunda) hareket yetene¤i art›yor. Bu art›fl›n somut emek üze-
rindeki etkileri daha y›k›c› bir biçim al›yor. ‹lk elden yeni bölgeler etkin bir flekilde sürece
kat›l›yor. Bu mekanizma ayn› zamanda ya insanlar›n iflçileflme sürecini h›zland›r›yor ya da
bu de¤iflkenle de ba¤lant›l› olarak farkl› emek kullan›m biçimlerine (kad›n ve çocuk eme¤i)
neden oluyor. Yani yeniden parçal›yor, bölüyor, tan›ml›yor. S›n›f mücadelesi emek ve emek
gücü üzerinden devam ediyor. Özellikle de üretken sermaye ile dolafl›m sermayesi aras›n-
daki oran›n, afl›r› sermaye birikimine ba¤l› olarak ‘yap›sal-konjonktürel’ olarak dolafl›m ala-
40
De¤er Teorisi Aç›s›ndan S›n›f ve S›n›f Analizlerinin Analizi
n›ndaki sermayenin miktar›ndaki art›fl mavi yakal› ile beyaz yakal› kesimin nitelik ve nice-
lik olarak farkl›laflmas›na neden oluor. ‹flgücü efl zamanl› olarak farkl› düzeylerde de¤ersiz-
leflme ve yeniden de¤erlenme mekanizmalar› ile tan›fl›yor. Yani iflçi s›n›f›n›n nesnellefltirme
süreci daha belirleyici bir biçim al›yor. Belki de bu biçimin en iyi ifadesini Türkiye, Meksi-
ka ve G.Kore’de ç›kart›lan ‹fl Yasalar›’nda gözlemliyoruz. ‹fl Yasalar›’n›n gerekçeleri iflçi s›n›-
f›n›n geliflen koflullar, özellikle de teknolojik de¤iflimler ve bilgi toplumu karfl›s›nda önemi-
nin kalmad›¤› iflaret ediliyor. Bu ve benzeri ifadeler “özgürlükçü sol tahayyül” aray›fllar›na
utangaç da olsa kaynakl›k ediyor. A. ‹nsel Solu Yeniden Tan›mlamak adl› çal›flmas›nda:
“Günümüzde ise Sanayi Devrimi’nin hem uzant›s›nda yer alan, hem de onu bütünüyle
dönüfltüren baflka bir devrim ça¤› yafl›yoruz. Bilginin üretilmesi, biriktirilmesi ve dolafl›m›
konusunda h›zla ilerleyen bu devrim, yarat›c›l›¤›n kendini ifade edece¤i alanlar› de¤ifltiri-
yor... Ama bugün yarat›lacak alan, maddi üretime, bedensel eme¤e veya ücretli eme¤e in-
dirgenmeyecek biçimde genifllemifltir” ifadesini kullan›r (‹nsel, 2000, 46).
Bu anlamda Türkiye’de s›n›f olgusunu özellikle birikimle ba¤lant›l› olarak s›n›f mücadele-
sini anlamak istiyorsan›z politik olarak kendini solda görenlerin yaz›p çizdiklerine bakt›¤›n›z-
da epey bir hayal k›r›kl›¤› yaflayaca¤›n›z› ya da kendi ad›ma yaflad›¤›m› belirtmeden geçeme-
yece¤im. S›n›f analizi ve s›n›fsal gerçekli¤i anlamam›z› önleyen en önemli tan›mlama örtük
olarak 1960’lar›n kavram› olan “lumpen burjuvazi” ya da asalak-rasyonel olamayan bir ser-
maye s›n›f› tan›m›n›n yap›l›yor olmas›d›r. Bu tarz analizlerin ulaflt›¤› aflamay› göstermek aç›-
s›ndan bir örnek verelim. Bu örne¤in temsil etti¤i gelenek, bir zamanlar milli demokratik dev-
rim savlar›n›n üçüncü dünyac›-ulusalc› e¤ilimlerine karfl› teorik bir durufl sergiliyordu.
Makalenin bafll›¤› da oldukça ironik: Yurtseverli¤i infla etmek22
“Buradan, ulus ölçe¤inde bir egemenlik mekanizmas›n›n da gereksiz
say›lmas›na yelken aç›lm›flt›r. TÜS‹AD tipi emperyalizm yanl›l›¤›, "Özal vizyonu"
ve "tüccar siyaset" bu s›n›fa girmektedir. Sonuç olarak bizim iflimiz taraf tutmak
de¤il cephe açmakt›r. Cephemizin gücü oran›nda verili burjuva taraflar›n da
de¤iflim geçirmesi olanakl›d›r. Öyle ki, belki de bugün kimilerinin nafile aray›p
durdu¤u, "sosyalist olmayan yurtseverler", mücadelenin bir ileri evresinde a盤a
ç›kacaklard›r. Ya da bir di¤er deyiflle, bu tür bir yurtseverli¤in sahneye ç›kmas›,
ya da daha klasik bir deyimle, orta s›n›flar›n bölünmesi "bizim" ürünümüz
olacakt›r. …. Taraf olmay› atal›m, ama Türkiye'yi bir ülke/devlet birimi olmaktan
ç›kartmaya e¤ilimli küreselleflmeci mant›¤›n ataca¤› her pratik ad›m, iflçi s›n›f›n›n
üzerine iktidar›n› kuraca¤› zeminin çürümesi anlam›na gelir.” (Güler, 2003).
Burada sadece hangi zeminin çürüdü¤ünü sormak kal›yor bize.
22 Bu sunuflun gerçekleflti¤i tarihlerden günümüze h›zl› ve önemli aflamalar›n kaydedilmesine tan›k olduk. “Yurtseverli¤in
infla edilme sürecinin bitti¤i ve bir yurtsever cephenin olufltu¤u iflaret edilecek. TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan 27
fiubat tarihli konuflmas› “Cephe'de enerji var!” bafll›¤› alt›nda veriliyor:
"Burada olgunlaflan cephe, yurtsever cephemiz, kendisine özgü yanlar tafl›r. Dünyada de¤iflik amaçlarla cepheler
kurulmufltur. Türkiye'de de öyle… Biz bunlar› taklit etmiyoruz. Bizim cephemiz, örgütler, siyasi yap›lar aras›ndaki bir
birlikteli¤i yans›tm›yor. Bizim cephemiz, farkl› s›n›fsal güçlerin iflbirli¤ini de yans›tm›yor. Bizim cephemizin s›n›fsal
karakteri, emek karakteri aç›kt›r. Peki o halde neden cephe kuruyoruz? Bizim cephemizin özelli¤i, daha flimdiden büyük
bir güç oluflturan yurtsever inisiyatiflere yaslanmas›d›r. Bu inisiyatiflerde enerji vard›r, yarat›c›l›k vard›r.”
(www.tkp.org.tr/index.php?yayinno=204&yayinyazi=485)
41
Fuat Ercan
III-Sonuç Yerine
Devlet-küreselleflme ve art›k iflaret etti¤inden daha çok fleyi gizleyen neoliberal
politikalar üzerinden analiz yapmak ve aç›klamak ve politik mücadele dili oluflturman›n
sa¤l›kl› olmad›¤›n› ›srarla iflaret etmek istiyorum. Yukar›da iflaret etti¤im gibi kapitalist
toplumda emek, sadece emekçinin var olma koflullar›n› ifade etmez, soyut ve sosyal biçime
dönüfltü¤ü ölçüde yaflam›n tüm alanlar›nda belirleyici olur. Bu tarz bir belirleyici olma
halinin ilk u¤ra¤› hiç kuflkusuz devlet olurken, devleti korumak kollamak, ya da tüm
sorunlar› devlet merkezli analiz etmek, beraberinde sivil toplum, demokrasi veya “Eme¤in
Avrupa’s›” gibi sorunun merkezine yönelmeden genifl aç›lar çizerek, sorundan uzaklaflmaya
neden oluyor. Marx’›n ›srarla belirtti¤i gibi kapitalist toplumda s›n›f egemenli¤inin soyut
düzeyi belirleyici bir iflleve sahiptir (Elson, 1997,149). S›n›f iliflkilerinin biçimlendi¤i de¤er
iliflkileri, sermayeye ola¤anüstü bir donan›m kazand›rarak toplumun en ücra köflesini kendi
kurallar›na ba¤lad›¤› bir dönemde (Smith, 2002, 149) de¤er temelli s›n›f analizlerinin yerini,
süreci anlamam›z› önleyen kavramlara b›rakmas›n›n nedenlerini anlamakta güçlük
çekiyorum. Son 20-25 y›ldır yaflanan süreçte de¤er yaratma ve emek-gücü üzerinde denetim
kurma, sermayeler aç›s›ndan çok daha belirgin bir özellik kazanm›flt›r. Bu anlamda süreç
içinde oldukça güçlenmifl kendi sermayelerimiz var diyebiliriz. Sermayemiz birileri için ‹fl
Yasas›’n› ç›karmad›lar, birileri için Yat›r›m Ortam› diye ›srarl› talepte bulunmuyorlar. Can
havli ile emek ve emek-gücü üzerinde daha bask›c› uygulamalara yönelmeleri,
yarat›lan/yarat›lacak de¤erleri büyük biraderlerine ya da emperyalistlere aktarmak için
yapm›yorlar. Gerçekten de bizim de kapitalistlerimiz var, onlar da k›r›yor, parçal›yor,
ay›r›yor ve yap›sal güçleri oran›nda s›n›fsal gerilimler art›yor. Günümüzde s›n›f mücadelesi
öyle bir noktaya ulaflt› ki, iflçilerin emek-güçlerini satamamalar› yani iflsiz kalmalar› bile,
sermaye için iflçi ve ifl-gücü üzerinde muazzam denetim kurma arac›na dönüflmüfltür.
Eme¤in ikili yap›s›na ve de¤er teorisine baflvurdu¤umuzda, emek-gücünün soyut
düzeyde farkl› biçimleri de mücadelenin bir parças› haline gelecektir. Eme¤in ikili yap›s›na
baflvurmad›¤›m›zda ise s›n›fsal mücadelenin temel belirleyeni ücretleri artt›rma biçimini
alacakt›r. Bu Marksist de¤il, Yeni-Ricardocu bir aç›klama tarz›d›r. Bu aç›klamada sorun
sadece somut emek ve ifl sürecinde eme¤in fiziki var oluflu ve kendi varl›¤›n› yeniden
üretimi için ücret iliflkisi öne ç›kar. Sorun emek gücünün emekten çekilip al›nmas›na neden
olan daha toplumsal bir iflleyifl iken, sorun ifl sürecinde emek-gücünün art›-de¤eri yani
toplumsal zenginli¤i yaratmas› iken, sorun ifl sürecinde yarat›lan art›-de¤erin iflçilerden
zaman ve mekansal ba¤lar›n› kopararak toplumsal denetim mekanizmas›n› oluflturmak
iken, bölüflüm temelli analizler sorunu dolafl›m alan› ile s›n›rlarlar. S›n›f kavram› da
üretimle s›n›rl› tan›mlan›yor. Türkiye’de Emek Platformu gibi oluflumlar “ulusal
ekonominin” iyi yönetilmesi ve böylece ücretlinin hakk›n› almas› yönündeki taleplerle
biçimleniyor.23 Üretimci mant›¤› besleyen bir anlay›fl. Radikal söylemlere bürünse bile,
üretimci mant›¤›n temel belirleyeni ulusal ortak iyi ve iyi yönetilen ulusal ekonomilerdir. Bu
tarz aç›klamalar›n Marksist analizlerle uyumlu olmayan sonuçlar› vard›r. Örnek olarak
23 A.Bu¤ra ‹ngiltere’nin tarihi için mutlu son; “Çal›flan kesimin sosyal haklara sahip özgür ve eflit vatandafl haline gelmeleri”
(Bu¤ra, 2003, 216) olarak verilmifltir, kapitalist toplumun insan› metalaflt›ran ve bu anlamda piyasa ideolojisini de
besleyen varl›¤›n›n özgür ve eflit vatandafll›¤a nas›l olanak sa¤lad›¤›n›n sorgulanmas› gerekir. Di¤er yandan çal›flanlar›n
sosyal haklara sahip olmas›n›n onlar› eflit ve özgür k›lmas› vurgusunun da, kimler aras›nda eflitlik, nas›l bir eflitlik ve neye
karfl› özgürlük oldu¤unun daha aç›k bir flekilde iflaret edilmesi gerekiyor.
42
De¤er Teorisi Aç›s›ndan S›n›f ve S›n›f Analizlerinin Analizi
43
Fuat Ercan
Kaynaklar
Allman, P., McLaren, P. & Rikowski, G. (2002). "After the Box People: The labour- capital relation as class
constitution--and its consequences for Marxist education theory and human resistance." http://www.ieps.org.uk.
Boran,B(1992) Türkiye ve sosyalizm sorunlar›, Sarmal Yay›nevi, ‹stanbul.
Bu¤ra,A(2003) “Bir Toplumsal Dönüflümü Anlama Çabalar›na Katk›: Bugün Türkiye’de E.P.Thompson’› Okumak”,
(der:A.H.Köse, F. fienses ve E. Yeldan), Küresel Düzen: Birikim, Devlet ve S›n›flar, ‹letiflim Yay›nevi.
Chandler,A.D(1990) Scale and Scope The Dynamics of Industrial Capitalism, Belknap, Harvard.
Conference of Socialist Economists (1978) The Labour Process & Class Strategies, CSE Pamplet, London.
Dinerstain,A.C ve M.Neary (ed;2002), The Labour Debate,Ashgate, Hamshire.
De Angelis,M (1995)“Beyond the Technological and the Social Paradigms: A Political Reading of Abstract Labour As
the Substance of Value”, Capital and Class, say› 57
Dinler, D(2003) “Türkiye’de Devlet Gelene¤i Tezinin Elefltirisi”, Praksis,say› 9.
Elson, D. (1979). “The Value Theory of Labour.” Value: The Representation of Labour in Capitalism. London:
Humanities Press.
Bonefeld,W(2003) “The Capitalist State:Illusion and Critique”, (ed:W.Bonefeld), Revolutionary Writing, Autonomedia,
New York.
Ercan, F.(1997), Para ve Kapitalizm, Ceylan Yay›nevi, ‹stanbul.
Ercan, F. (2001) Toplumlar ve Ekonomiler ,Ba¤lam Yay›nevi,‹stanbul.
Ercan, F. (2003a) “Yeni ‹fl Yasas› Sermayeye Ne kazand›rd›?” Tes-‹fl Dergisi, A¤ustos 2003
Ercan, F. (2003b) “S›n›ftan Kaç›fl: Türkiye’de Kapitalizmin Analizinde S›n›f Gerçekli¤inden Kaç›fl Üzerine”, (der:
A.H.Köse, F.fienses ve E.Yeldan), Küresel Düzen:Birikim, Devlet ve S›n›flar, ‹letiflim yay›nevi.
Ercan, F. (2004) “Türkiye’de Kapitalizmin Süreklilik ‹çinde Dönüflümü”, ‹ktisat Dergisi, say› 452, A¤ustos
Güler, A (2003)“Yurtseverli¤i ‹nfla Etmek” Gelenek, say› 78
Holloway, J (2002) “What Labour Debate”, (ed:A.C.Dinerstain ve M.Neary), The Labour Debate, Ashgate, Hamshire.
‹nsel, A (2000) Solu Yeniden Düflünmek, Birikim yay›nlar›, ‹stanbul.
K›v›lc›ml›, H (1970) 27 May›s ve Yön hareketi’nin s›n›fsal elefltirisi, Ant yay›nevi, ‹stanbul.
K›v›lc›ml›, H (1974)Türkiye’de kapitalizmin geliflimi,Tarih ve Devrim Yay›nevi, ‹stanbul.
Marx, K (1993) Kapital I, Ankara: Sol Yay›nlar›
Marx, K ve F. Engels(1995) Seçme Yaz›flmalar, Sol Yay›nevi,Ankara.
Moishe. P (1996) Time, Labor and Social Domination. Cambridge: Cambridge University Press
Nairn,T (1997) Faces of Nationalism Janus Revisited,Verso, London.
Narin, Ö (2003) “S›n›f: Analiz için bir Tasnif Arac› De¤il, Dönüfltürücü Bir Özne”, TSBD Sempozyumuna Sunulan
Tebli¤,
Nitzan, J ve S.Bichler (2000) “Capital Accumulation Breaking Dualism of ‘Economics’ and ‘Politics”, (ed: R. Palan),
Global Political economy, Routledge, London.
Overbeek, H ve K.V.D Pijl. (1993), “Restructuring Capital and Restructuring Hegemony”, (ed: H.Oveerbeek),
Restructuring Capital and Restructuring Hegemony in The Global Political Economy, Routledge, London.
Panzieri, R(1978) “Surplus Value and Planning: Notes on the Reading of Capital”, (ed:Conference of Socialist
Economists),The Labour Process & Class Strategies, CSE Pamhlets, London.
Pakulski, J ve M. Waters (1996) “The reshaping and dissolution of social class in advanced society”,Science and
Society, say› 25.
Read, J (2003) The Micro-Politics of Capital Marx and the Prehistory of the Present, Suny, New York.
Robinson, J(1942)An Essay on Marxian Economics, Macmillan, London.
Shortall,F.C(1986) “Fixed and Circulating Capital”, Capital and Class, say› 28.
Smith,T(1998) “The Capital/Consumer Relation in Ldean Production: The Contiuned Relevance of Volume Two of
Capital”, (ed:C.J.Arthur ve G.Reuten), The Circulation of Capital Essays on Volume Two of Marx’s
Capital,Macmillan Pres, London.
Thompson,E.P(2004) ‹ngiliz ‹flçi S›n›f›n›n Oluflumu, (çev:U.Kocabaflo¤lu), Birikim yay›nlar›, ‹stanbul.
TKP (2004) “Türkiye Komunist Partisi 2004 Konferans Raporu, www.tkp.org.tr/yay›nlar/komunist/index.asp?sayfl=179
TKP (2004) “Yurtsever Cephe Yola Ç›kt›”, http://www.tkp.org.tr/index.php?yayinno=204&yayinyazi=485
Toprak,F(1995) “S›n›f Analizinde Karfl›lafl›lan Temel Sorunlar Üzerine”, Sosyalist Politika, say› 1.
Wennerlind,C(2002) “The Labor Theory of Value and the Strategic Rol eof Alienation”, Capital and Class, say› 77.
Wood, Ellen. M., (19995) “The Seperation of the ‘Economic’ and the ‘Political’ in Capitalism”, Democracy Against
Capitalism, Cambridge, Cambridge Pres.
44
Abstract
Focusing on the characteristics of the making of the working class and working class
movement in Turkey, the paper, tries to identify the relation between class struggle and
class culture. In this regard two basic questions leads the us to the issue of the nature of
mentioned relation: The first question asks whether the seperate position of working
class in the process of production make an enough ground to appropriate a distinct class
culture. And secondly wheter it is a historical must or not for working class to act as a
class for itself.
Together with these questions, the paper aims at shading light on why most of the literature
on class culture rely on the British working calss example and argues that this is one of the
weaker points in class culture literature in the rest of of the world.
With regard to the pecularities defining the working class in Turkey, the author, proposes
that although turkish working class culturally have different motives than the western
counterparts, it acted and would act as a class for itself in certain historical conditions.
Moreover it would not be a proper assumption that working class culture created and
survived in a totally distinc aura.
MET‹N ÇULHAO⁄LU
Ben Türkiye’de çok fazla üzerinde durulmayan ya da çok fazla üzerinde durulmad›¤›n›
zannetti¤im bir konu üzerinde duraca¤›m: S›n›f kültürü konusu. Bu konu üzerinde durmak,
özellikle Türkiye’de sol hareketin, s›n›f hareketinin içinde bulundu¤u evre ya da u¤rak
aç›s›ndan özel bir önem tafl›r. Dikkat ederseniz, burada daha önce söz alan konuflmac›
arkadafllar›m›z, bir dönem yok say›lan, bir kenara itilen s›n›f›n art›k yavafl yavafl yeniden
gündeme gelmeye bafllad›¤›ndan söz ettiler; yeni bir s›n›f hareketinin oluflmas›
perspektiflerinden söz ettiler. Bunlar›n hepsi, saf temenni ötesinde, bizim bugünden
nüvelerini görebildi¤imiz fleyler. Burada zaman zaman kullan›lan tabiriyle fleytan›n
avukatl›¤›n› yapmaya çal›flaca¤›m; yükselen bir s›n›f hareketi perspektifi ya da s›n›f
hareketinin yeniden yükseldi¤i bir dönem perspektifi bizi hangi uçlara kadar tafl›mamal›,
hangi beklentilerden uzak olmal›y›z, bunun alt›n› çizmeye çal›flaca¤›m. Kültür konusuna
girmeden önce, bir örnek vereyim, ne demek istedi¤imi daha iyi anlatmak aç›s›ndan.
Örne¤in Türkiye’de iflçi s›n›f› hareketinin sergileyece¤i bir yeni dinamik, yeni bir canlanma,
acaba ifadesini, yani ekonomik plandaki ifadesini, ’70’li y›llar›n ikinci yar›s›n› and›ran bir
sendikal hareket canl›l›¤› içinde mi bulacak ? Yani iflçi s›n›f› hareketinin yeniden
45
Metin Çulhao¤lu
46
Türkiye’de ‹flçi S›n›f›n›n Oluflumu ve S›n›f Kültürü
yetmemifltir. Bunu flunun için söylüyorum: ‹ngiltere gibi, apayr› bir s›n›f kültürü oluflmas›
aç›s›ndan en elveriflli koflullarda bile, iflçi s›n›f›n›n steril bir ortamda kendi özgün kültürünü
yaratt›¤›n› söylemek mümkün de¤il. Bugün durum çok de¤iflti¤ine göre, koflullar çok
de¤iflti¤ine göre, mekanlar çok de¤iflti¤ine göre bundan söz etmek bana göre daha da güçtür.
fiimdi arkadafllar, iflçi s›n›f›n›n konumunu az önce Fuat Hoca da bahsetti, art› de¤erin
üretildi¤i emek gücünün yeniden üretildi¤i süreç olarak ikili bir biçimde de¤erlendirmek
mümkün. Türkiye’de benim bilebildi¤im kadar›yla, hat›rlayabildi¤im kadar›yla “60”l›
y›llardan bafllayarak, bir üretim süreci fetiflizmi vard›r. fiöyle bir üretim fetiflizmi: ‹flçi s›n›f›
art› de¤er üretti¤i süreç içerisinde zaten o kadar apayr› bir konumdad›r ki, bu ayr› konum
otomatikman onun kendine özgü kültürünü de beraberinde getirir. Nedir efendim, mesela
bu çok söylenir, siyasi hareket içersinde, iflçi s›n›f› s›n›f oldu¤u için çok disiplinlidir, niye
çünkü sabahleyin ifle giderken kart kullan›r; e¤er o kart› girmezse o günkü yevmiyesi gider,
bu iflçi s›n›f›n› otomatikman disiplinli yapar falan gibi. Bana göre Türkiye sol hareketinin bu
anlamda bir üretim süreci fetiflizmini aflmas› gerekir. E¤er emek gücünün yeniden üretimine
bakacak olursak, yani emek gücünün yeniden üretildi¤i süreçlere ve mekanlara bakacak
olursak, buradaki fiziksel varl›¤›n, toplumsal iliflkilerin ayr›ks› bir tak›m kültürel motiflerin
ortaya ç›kmas›na daha elveriflli oldu¤u söylenebilir. Burada iflçi s›n›f›n›n kendi ayr›ks›,
bütünlüklü kültüründen söz etmiyorum; ayr›ks› kültürel motiflerden söz ediyorum. E¤er bu
anlamda bir dinamikten söz edeceksek, bu dinami¤i art› de¤erin üretildi¤i emek süreci
yerine, emek gücünün yeniden üretildi¤i süreçlere ve mekânlara bakarak de¤erlendirmek
daha yerinde olur diye düflünüyorum.
fiimdi bu genel giriflin ard›ndan ortaya ataca¤›m üç temel tez var. Birincisi: S›rf üretim
süreci içersindeki ayr›ks› konumu nedeniyle, bir s›n›f›n kendi kültürünü, kendi özgün
kültürünü s›f›rdan bafllayarak, bir tabula rasa üzerine yazaca¤›n› düflünmek bana göre
tarihsel ya da marksist de¤il, yap›salc› bir yaklafl›m olur. Bu benim ileri sürece¤im temel
savlardan bir tanesi. ‹kincisi: Daha önce de söylemifltim, s›n›f›n kendi özgün prati¤i, iflçi
s›n›f›n›n kendi özgün prati¤i ve deneyimleri, belirli kültürel motifler yaratabilir, tekil
anlamda de¤iflik kültürel motifler yaratabilir; ancak verili koflullarda kapitalist sistem
içerisinde bu özgül kültürel motiflerin birbirleriyle eklemlenerek ya da bütünleflerek apayr›,
alternatif bir s›n›f kültürünü ortaya ç›karmas›n› beklemek bana göre fazla ütopyac›l›k olur.
Neden? Bunun kendi alt›nda üç gerekçesini ileri sürece¤im, k›sa k›sa geçiyorum, anlay›flla
karfl›lay›n, sürem s›n›rl›. Bir tanesi, iflçi s›n›f› hangi ülkede olursa olsun, ister bilmem kaç›nc›
yüzy›l›n ‹ngiltere’sinde, ister baflka bir dönemin Türkiye’sinde, her zaman ve her zaman bir
bofllu¤a de¤il, kendisini önceleyen bir kültürel mirasa do¤ar ve bu kültürel miras›, iflte
çocuklu¤undan itibaren içsellefltirir. Birincisi bu, bofllu¤a do¤mamak. ‹kincisi, iflçi s›n›f›n›n
en uç örneklerde, yal›t›lm›fl mekanlarda oldu¤u ‹ngiltere örne¤inin d›fl›nda, Türkiye’de
olsun, baflka ülkelerde olsun, baflka toplumsal s›n›f ve katmanlarla yaflam alanlar›nda çok
yo¤un gündelik iliflkileri vard›r, dolay›s›yla bu iliflkiler içersindeki etkilenimlere de aç›kt›r.
Yani kendi steril ortam›nda de¤ildir iflçi s›n›f›, bu tip d›fl etkilenimlere aç›kt›r. Üçüncüsü iflçi
s›n›f› tan›m gere¤i bir ülkedeki mevcut siyasal, ideolojik ve kültürel hegemonyan›n
bask›s›n›, yönlendiricili¤ini, nüfuzunu flu ya da bu biçimde hisseder. Böyle oldu¤u için,
s›n›f›n üretim süreci içerisindeki özgül konumu sonucu gelifltirdi¤i kimi kültürel motifler
egemen ideolojiyle de eklemlenebilir.
47
Metin Çulhao¤lu
48
Türkiye’de ‹flçi S›n›f›n›n Oluflumu ve S›n›f Kültürü
49
Abstract
The intervention begins by pointing out a paradox that characterizes the present
“anti–globalization” movement. One of the most popular theoretical references within the
movement, Hardt and Negri’s Empire, is a profoundly globalist approach. This work claims
that the replacement by “immaterial” labour of the material labour during the imperialist
period gave way to the emergence of the “multitude” as the new transformative social
subject. A closer examination reveals that the new immaterial labour is nothing more than
the usual labour performed within service industries. With regard to their objective working
conditions, service workers are not in a less advantageous position to fulfil a leading role in
the process of political and social transformation. What is jeopardized as a result of recent
changes in capitalism is not the material and objective existence of the working class (class
in itself) but its willingness and aspiration to change society, and its capacity to act as a
collective entity to this end (class for itself).
xxxxxxxxxxx
NA‹L SATLIGAN
fiimdi s›n›f önemli bir, bizi burada bir araya getiren herhalde bu kavray›fl, s›n›f önemli
olunca s›n›f siyaseti de önemlidir. Ama bunlar›n önemli olmas› kimliklerin ve kimlik
siyasetinin önemsiz oldu¤u anlam›na gelmez. Bunu her fleyin, siyasetin dönüfltürücü
eylemin merkezine yerlefltirmeye çal›fl›rsan›z o zaman kapitalist toplumun daha iyi yönde
dönüflmesine de¤il, ebedileflmesine hizmet edersiniz, teorik günahlar ifllemifl olursunuz,
ama bu kimliklerin önemini görmememizi gerektirmez. Kimlikten söz aç›lm›flken, kimlik
konusunda eski deyimle bir tasrihde bulunay›m, flimdi bir siyasi partiden ayr›ld›m ben, o
günden beri y›llard›r bir politik inziva içindeyim, o yüzden benim kim oldu¤umu
bilmeyenler ço¤unluktad›r muhtemelen, sevgili arkadafl›m yoldafl›m Metin Çulhao¤lu bana
troçkist demeye getirdi, flimdi efendim...
Metin Çulhao¤lu: Ama ben onu gerçekten fley diye söyledim, öylesin diye söyledim.
Nail Satl›gan: Tam öyle de¤ilim iflte, yani onu de¤iflmedi. Ben de¤iflmiyorum nedense,
mesela Galatasaray’› tutuyorum, bafltan beri hiç lay›k olmad›¤› halde. Sonra düflündüm ,
Galatasaray’›n s›n›fsal tahlilini yapacak olgunlu¤a ulaflt›ktan sonra ben niye hala
Galatasarayl›y›m diye; herhalde döneklik benim kan›mda yok. Marx, Engels, Lenin, Rosa
Luxemburg, Gramsci, Troçki bir süreklilik içindedir; Stalin bu süreklili¤in d›fl›ndad›r, demek
e¤er troçkistlikse o zaman ben troçkistim. Ama bir süreklilik içinde Troçki’nin yerinin
ihmale gelmemesi gerekti¤ini söylemenin, Troçkist say›lmaya yetmedi¤ini düflünüyorum.
50
MAkale Adı
Yani flunu demeye getiriyorum: Benim kendim için tercih etti¤im bir niteleme de¤ildir; ama
birisi benim için bunu kullan›rsa fazla rahats›z ve flikayetçi olmam.
fiimdi konumuza gelelim, ”‹flçi s›n›f›n›n de¤iflen yap›s›” üst bafll›kl› bir sempozyumda
konuflma teklifini ald›¤›mda flu paradoks üzerinde durmay› düflündüm: Dünyada bir anti-
globalizasyon, ya da -daha uygun bir deyimle- belki kapitalizm karfl›t› bir hareket var. Bir
teorik ürün olarak bunun içinden ç›km›fl say›labilecek ya da o hareketin içinde çok önemli
ölçüde benimsenen bir tez var: ‹mparatorluk tezi. Toni ya da Antonio Negri’yle, Michael
Hartdt’›n bu kitab› Türkçede de ç›kt›. Önemli bir paradoks var. Çünkü bu iki kifli ve tezleri
derinlemesine globalist tezler. Buna karfl›l›k anti-globalizasyon hareketi içinde de önemli
ölçüde ra¤bet görüyor. fiimdi Michael Hartdt ve Toni Negri’nin tezlerinin çok önemli hareket
noktalar›ndan bir tanesi fludur: Gayri maddi yada maddesiz, -flu anda Türkçesinde nas›l
çevrildi, bilmiyorum; ama özgün dilinde immaterial’d›r- emek kategorisi, üretici ve üretken
eme¤i, onun tafl›y›c›s› olan iflçi s›n›f›n›n yerini alm›flt›r, bu emperyalizmden imparatorlu¤a
dönüflümün çok önemli bir u¤ra¤›d›r. Maddi eme¤in yerini iflte communicative, iletiflimsel,
affective, duygusal bir emek alm›flt›r. Bunun da tafl›y›c›s› iflçi s›n›f› yerine onlar›n “çokluk”
(multitude, ben olsam, yani bana sorsalar “ kalabal›k” derdim; ama çokluk da yanl›fl de¤il)
dedikleri yeni bir öznedir. Evet bu tezlerden hareketle bir fley sunmak istedim. Fakat
program›n yo¤unlu¤unu görünce flimdi anlad›m ki herkes en fazla 15-20 dakika
konuflabilecek, flimdi Hardt ve Negri’ye bir reddiye yönelteceksiniz, onlar›n görüfllerine de
at›fta bulunman›z gerekir. Konuflman›n da yar›s› oraya gidecek; olmayacak, O yüzden bu
sempozyum broflüründe özeti yay›nlanan tebli¤in d›fl›na ç›kaca¤›m; Hardt ve Negri’yi
belirtik olarak de¤il, olsa olsa örtük olarak elefltirece¤im ve hizmet üretimi ile iflçi s›n›f›n›n
maddi varoluflu aras›ndaki iliflkiye de¤inece¤im. Bunun için dikotomiyi, san›r›m bu
toplant›da ilk kez telaffuz etmem gerekiyor: Sözünü etti¤im dikotomi, kendisi için s›n›f -
kendinde s›n›f dikotomisidir. Bence çok de¤erli vazgeçilmez ve bugün de bizim
kullanmam›z gereken bir tahlili ayr›md›r. Marx’a özgü de¤ildir; Marx’›n Hegel’den daha
birçok örnekleri gibi devrald›¤› bir dikotomidir; ama bizim kullanmam›z gerekiyor. Bu
dikotomi aç›s›ndan, ikili bölü aç›s›ndan bak›ld›¤›nda ben, iflçi s›n›f›n›n, kendisi için s›n›f
olarak de¤il, kendinde s›n›f olarak, bir tarihsel misyonun bilincine eriflmifl bir s›n›f olarak
varl›¤› ya da yoklu¤u üzerinde de¤il, ç›plak sosyolojik varl›¤› üzerinde, mensuplar› fark›nda
olsa da olmasa da, sosyolojik bir gerçeklik olarak iflçi s›n›f›n›n maddi varl›¤› üzerinde
durmak istiyorum.
fiimdi bir efsane var: Bu efsane fludur: ‘80’li y›llarla birlikte, ‘80’li ‘90’l› y›llar ve 2000’li
y›llarda dünya çap›nda, sanayisizleflme denilen, yani deindustrialization denilen bir sürece
tan›k olduk. Soldan konuflanlar, bu sanayisizleflmenin, Thatcher ile Reagan’›n bafl›n› çekti¤i
neo-liberal politikalar›n bilinçli olarak hedefledi¤i bir fley oldu¤unu söylerler.
“Sanayisizleflme”, sanayiin ortadan kalkt›¤›, buna karfl›l›k ekonominin tümünde sanayiin
b›rakt›¤› bofllu¤un büyük ölçüde - hatta fazlas›yla belki - hizmetler sektörünce dolduruldu¤u
tezi. S›n›fsal aç›dan, s›n›flar aç›s›ndan ya da sosyoloji aç›s›ndan bak›ld›¤›nda buradan flu
sonuç ç›kar›l›yor: Madem ki sanayi ve bu ba¤lamda, özel olarak imalat sanayii, büyük
imalat sanayii ortadan kalkm›flt›r; demek ki iflçi s›n›f› da ortadan kalkm›flt›r. ‹flçi s›n›f›n›n bir
eyleyici, agent, ajan rolünü, bir toplumsal özne rolünü oynayamayaca¤›, eskiden
oynayabilecek durumda olsayd› bile flimdi bu rolü kaybetti¤i yolunda tezler s›k s›k ortaya
51
Nail Satl›gan
at›l›yor. Aç›l›fl konuflmalar›ndan birini yapan genç bir arkadafl, mesela benim gençli¤ime
rast gelen Andre Gortz’u kastediyordu. O’80’li y›llarda “iflçi s›n›f›na elveda” demiflti. 2000’li
y›llar geldi; bu sefer yani Hardt ile Negri ‹mparatorluk diyorlar. Biliyorsunuz best-seller, yani
çoksatar kitaplar aras›nda bu. Geçmifle dönüp bak›ld›¤›nda, mesela Narodnik’lerin
Rusya’da devrim olacaksa köylüler yapacak; Menfleviklerin, Rusya’da devrim bir burjuva
devrimi olacak, iflçi s›n›f› bu devrimde ba¤›ms›z bir rol oynayamaz, demeleri - bunlar da
ayn› çizginin üzerine yerlefltirilebilir pekala - Oysa rakamlara bakt›¤›m›zda, gerçekli¤i
oldu¤u gibi kavramaya çal›flt›¤›m›zda, durumun hiç de öyle olmad›¤› anlafl›lacak. E¤er iflçi
s›n›f›n› büyük imalat sanayiinde, esas olarak kol gücüyle çal›flan, dolay›s›yla paz›lar›
geliflmifl, cinsiyet bak›m›ndan da erkek bir figürle özdefllefltirmeyeceksek - 1 May›slar›n
birinde Taksim meydan›’na as›lan hamasi resmi yapan, flimdi devlet sanatç›s› olan Orhan
Taylan’d›r - o zaman, iflçi s›n›f›n›n hiç de ortadan kalkmad›¤› sonucuna varabiliriz,
rakamlara ve gerçekliklere bakacak olursak. Bu arada benim bafllang›çta hani Hardt ve
Negri’den hareket etme gibi bir niyetim vard›, onu da söyleyeyim; “Emperyalizm bitti,
imparatorluk bafllad›; iflçi s›n›f› bitti, çokluk bafllad›; sanayi bitti, postmodern bir ekonomi
bafllad›” falan diyen bir yap›t, rakamlara ve gerçekliklere, hiç de¤ilse bile asgari düzeyde,
son derece yetersiz bir düzeyde baflvuruyor. Yani o kocaman yap›t› Lenin’in incecik
Emperyalizm broflüründeki tablolar, rakamlar ve ampirik gerçeklik kan›tlar›yla
karfl›laflt›rmak çok önemlidir. Sanayiin yeniden yap›lanmas› - bunun özeti ne ? Özetini ben
söyleyeyim arkadafllar: ‹malat sanayiinde mutlak bir gerileme yok. Kapitalist dünya
ekonomisinin tümüne bakt›¤›m›zda ayn› fleyi söyleyebiliriz. Kapitalist dünya ekonomisinin
ileri sanayileflmifl ülkeler blokuna bakt›¤›m›zda ayn› fleyi söyleyebiliriz. Üçüncü dünya
dedi¤imiz genifl alana bakarsak ayn› fleyi söyleriz. Bu üçüncü dünya denilen genifl alan
içinde yeni sanayileflmifl ülkeler, hani kaplanlar, arslanlar, çakallar falan diye tabir edilen
ülkelere bakt›¤›m›zda haydi haydi ayn› fleyi söyleriz. ‹malat sanayiinde mutlak bir gerileme
yok; ancak ekonominin tümü içinde imalat sanayiinin göreli yeri hizmetlere göre, hizmetler
karfl›s›nda geriliyor, yani mutlak bir gerileme de¤il, göreli bir gerileme söz konusu. Yani
eskiden –o da hiçbir zaman yüzde ellileri aflan düzeylerde de¤il– istihdam bak›m›ndan,
yarat›lan ürün bak›m›ndan ekonominin tümü içinde, diyelim ki %40’l›k bir yeri var idiyse
bu yer, belki yüzde 30’a, yüzde 35’e, yüzde 20’ye falan inmifl; ama buna karfl›l›k imalat
sanayiinin büyüklü¤ü, hangi kritere baflvurursak vural›m artmaya devam etmifl, ama
hizmetler sektörüne göre daha yavafl artm›fl. Burada baflka faktörlere bakmak gerekir. Ben
demifltim ki: “Hangi kriterlere bakarsak bakal›m”. Burada tabii istihdam çok önemli; çünkü
bir sektörün ekonomideki a¤›rl›¤›n› incelerken istihdam› bir faktör olarak göz önünde
tutarsak -ki tutmak zorunday›z- o zaman emek üretkenli¤ine bakmam›z laz›m. Emek
üretkenli¤inde bir; rekabetin zorlamas›yla iki, rekabetin zorlamas›n›n bir ürünü olarak
teknolojide meydana gelen geliflmelerle önemli bir art›fl meydana gelirse, o zaman bir birim
ç›kt›y› üretmek için eskisinden daha az canl› emek kullanmak mümkündür - bu daha az
istihdam demektir - Ama bu istihdam içinde imalat sanayiinin göreli ya da mutlak
a¤›rl›¤›n›n azal›fl›, imalat sanayiinde yarat›lan ürünlerin gerek çeflitlilik bak›m›ndan, gerek
hacim bak›m›ndan, gerekse ekonominin iflleyiflinde tafl›d›klar› vazgeçilmez yer bak›m›ndan
a¤›rl›k ve önem kaybetti¤i anlam›na gelmez. fiimdi parantez içinde flunu söyleyeyim:
“Sanayi sonras› toplum”, “post-endüstriyel toplum” bir efsaneden ibarettir. S›nai toplum
52
MAkale Adı
53
Nail Satl›gan
54
Abstract
Capitalist world experienced ongoing pervasive transformations in almost all spheres of life
in last quarter of the century. The changing character of Labor-capital relations has effects
on the social relations, social organization and superstructural institutions as a whole. In
this paper the chenges that caused weakness, deformation and splits in working class
structure and struglle analysed in three categories according to their origins. These are the
changes in material conditions of the production, changes in the organization style of the
production and emergence of a new political and ideological superstucture.
Together with the changes and effects of those changes the paperb aims at analysing the
changes in the perception of the working class and its role in the history and today.
Contemporaray devlopments are effecting, splitting the working class structure but does not
end the need for her intervetion to the process.
TÜL‹N ÖNGEN
Girifl
Son çeyrek yüzy›ld›r kapitalist dünyada üretimden bafllayarak toplumsal yaflam›n tüm
alanlar›na kadar uzanan bir yap›sal ve kurumsal dönüflüm yaflan›yor. Söz konusu olgu,
yap›sal ve kurumsal de¤iflikliklerle s›n›rl› kalmay›p, toplumsal güç iliflkileri ve bu iliflkileri
düzenleyen normatif çerçevede de geçerli oldu¤undan, önemli sonular do¤uruyor. Özellikle
üretim alan› ve istihdam biçimleri ile ilgili olarak gündeme gelen baz› uygulamalar, eme¤in
toplumsal yap›s›nda, s›n›flar aras› güç dengelerinde ve buna ba¤l› olarak s›n›f mücadelesi
süreçlerinde iflçi s›n›f› aleyhine geliflmelere neden oluyor.
Emek ile sermaye aras›ndaki ba¤›ml›l›k iliflkilerinin ve toplumsal güç dengelerinin,
kapitalist üretim koflullar›nda sürekli de¤iflti¤ini biliyoruz. Yaln›z s›n›flar aras› de¤il, ayr›ca
s›n›f içi iliflkiler de, gerek içerik gerekse biçim aç›s›ndan ayn› kalmazlar. Bu konuda en
köklü ve kapsaml› de¤ifliklikler, sistemin tarihsel ve yap›sal kriz u¤raklar›nda gündeme
gelir. Nitekim bu dönemlerde s›n›f egemenli¤i, genellikle eme¤in ekonomik ve sosyal
konumuna iliflkin yeni düzenlemeler yan›s›ra yeni güç iliflkileri oluflturmak suretiyle restore
edilir.
Günümüzdeki dönüflüm süreci, kapitalizmin tarihsel geliflme e¤ilimlerinin pek çok
unsurunu içinde bar›nd›rmakla birlikte, gerek kapsam› gerekse eme¤e dönük sonuçlar›
aç›s›ndan öncekilerden farkl› özellikler de tafl›yor. Bunun bafll›ca nedeni, ‘70’lerden beri
55
Tülin Öngen
devam eden kriz sürecinin, yaln›zca hala sürüyor olmas› de¤il, ayr›ca öncekilerden farkl›,
daha çeliflik ve daha karmafl›k koflullar içermesidir. Nitekim sistemdeki t›kan›kl›k, bütün
çabalara ra¤men bir türlü afl›lamam›fl, tersine giderek her geçen gün biraz daha fazla
küreselleflmifl ve boyutlanm›flt›r. Bu durum, sermayenin, daha sald›rgan yollara
baflvurmas›n›, eme¤i topyekun teslim almaya çal›flmas›n›, toplumsal yaflam›n tüm yaflam
alanlar›n› kontrole yönelmesini beraberinde getirmektedir. Öte yandan emek de, bir yandan
üretimden d›fllanma korkusu öte yandan kendi içindeki parçalanm›fll›¤› yüzünden,
sermayenin ac›mas›z ve keyfi uygulamalar›na bir türlü etkin bir karfl› durufl
sergileyememektedir.
Her fleye ra¤men süreç, henüz tamamlanm›fl de¤ildir; emek ile sermaye aras›ndaki
kap›flman›n nas›l sonuçlanaca¤› flimdilik belirsizdir; bunu, elbette s›n›flar mücadelesinin
nesnel koflullar› belirleyecektir. Öte yandan kriz süreci, emek aç›s›ndan pek çok elveriflsiz
koflul do¤urmufl olmakla birlikte çal›flan s›n›flara sundu¤u kimi f›rsatlar da yok de¤ildir. Bu
tebli¤de daha çok kapitalizmin krizi ve yeniden yap›lanma süreçlerinin, emek aç›s›ndan
do¤urdu¤u sorunlar ve olumsuzluklar üzerinde durulacakt›r.
Bu konuda iflaret edilmesi gereken ilk nokta, afl›r› birikim sorunundan kaynaklanan
yap›sal krizlerin, sermayenin yaln›zca ekonomik iktidar›n› de¤il, ayn› zamanda siyasal
iktidar›n› da sarst›¤›d›r. Baflka bir deyiflle kapitalist toplumsal formasyon, yaln›z ekonomik
de¤il, ayn› anda sosyal, siyasal ve ideolojik bir t›kanmayla karfl› karfl›ya kal›r. Bu yüzden
s›n›f iktidar›n›n restorasyonu, ancak sermayenin ba¤›ml› s›n›flar üzerinde mutlak ve çok
yönlü bir hakimiyet kurmas› ile gerçekleflir. Bu tür durumlarda egemen s›n›flar, eme¤e karfl›
giderek dozu artan bask›ya yönelir; burada yaln›zca ekonomik zor de¤il, ayn› anda sosyal,
siyasi, hatta askeri zor yöntemlerine de baflvurulur.
Krize çözüm bulmak üzere önce ekonomik alan yeniden yap›land›r›lmaya çal›fl›l›r.
Burada ilk u¤rak, kar oranlar›ndaki düflüflü önleyecek yeni bir birikim rejiminin
uygulamaya konmas›d›r. Bu çerçevede ekonomik yaflamla ilgili bir dizi yap›sal ve kurumsal
de¤iflikli¤e gidilir. En baflta üretim ve emek süreçlerinde yeni örgütlenme tarzlar›
uygulamaya konur. Üretimdeki bu de¤ifliklikler, s›n›f yap›s›na, ekonomik iliflkilere ve
çal›flma düzenine yans›r (örne¤in teknik iflbölümü yap›s›n›n de¤iflmesiyle birlikte nitelik ve
beceri biçimleri, dolay›s›yla iflgücü formlar› ve meslek yap›lar› de¤iflir; ayr›ca s›n›f
bileflimleri de farkl›lafl›r ve buna ba¤l› olarak yeni s›n›f içi sektörler ile yeni tür s›n›f içi
çeliflkiler ve ba¤›ml›l›k biçimleri oluflur). Bu süreçte bir yanda ekonomik güç iliflkileri ve
iliflki biçimleri de¤iflirken öte yanda çat›flma alanlar› ve buna iliflkin s›n›f pratikleri
farkl›lafl›r.
‹kinci u¤rak, toplumsal yaflam›n yeniden yap›land›r›lmas›d›r. Çünkü bir birikim rejimi,
ancak kendisiyle uyumlu toplumsal üretim iliflkileriyle var olur; dolay›s›yla yeni sömürü
tarzlar›n›n geçerli hale gelebilmesi için, üretimin toplumsal örgütlenme tarz›nda buna uygun
de¤iflikliklerin yap›lmas› gerekir. Örne¤in endüstriyel rejimin kurumsal çat›s› baflta olmak
üzere sosyal yaflam› düzenleyen kurum ve kurallar›n yenilenmesi gündeme gelir. Ayr›ca bir
yandan aile yap›s›, e¤itim, sa¤l›k ve konut koflullar› ile ilgili yeni düzenlemelere, öte yandan
eme¤in kültürel yaflam›na veya bofl zamanlar›n›n kontrolüne dönük yeni sosyalizasyon
biçimlerine gereksinim duyulur.
Üçüncü u¤rak ise, siyasal-yasal üstyap›n›n ve de¤erler sisteminin yeniden kurulmas›d›r.
56
‹flçi S›n›f›n›n Yap›s› ve Mücadele Pratiklerini Belirleyen Nesnel Koflullar
Çünkü bir birikim rejiminin hem yaflama geçmesi hem de süreklili¤i, kendisiyle uyumlu
siyasal kurumlar›n, yasal normlar›n, yönetim anlay›fl›n›n, temsiliyet biçimlerinin ve bunlar›
meflrulaflt›racak ideolojik, kültürel, moral de¤erler ve sembollerin varl›¤›na ba¤l›d›r.
Örne¤in eme¤in kimlik alg›s›n›, bilinç formlar›n›, siyasal tercihlerini ve oy verme
davran›fllar› ile de¤er yarg›lar›n› kontrol ve manüple edecek pratikler ve araçlar gerekir.
57
Tülin Öngen
58
‹flçi S›n›f›n›n Yap›s› ve Mücadele Pratiklerini Belirleyen Nesnel Koflullar
(2) Üretimin toplumsal örgütlenme tarz›n›n de¤iflmesi ve bunun ba¤›ml› s›n›flar›n sosyal
ve ekonomik konumu üzerindeki etkileri:
Toplumsal alana dönük müdahaleler, sermayenin toplum üzerinde topyekun, afl›lamaz,
hatta karfl› konulamaz bir sosyal kontrol ve hakimiyet kurmas›n› sa¤layacak kurumsal
düzenlemeleri ve uygulamalar› içermektedir. Bunlar eliyle bugün istenen bir toplumsal
yaflam biçiminin büyük ölçüde gerçekleflmifl bulundu¤unu söylemek yanl›fl olmaz. Sermaye
aç›s›ndan günümüzün geçerli toplum modeli, art›k Risk Toplumu’dur. Herkesin kendi
riskinden sorumlu oldu¤u bu toplumsal model içinde toplumsal sorumluluk, kamusal yarar,
ortak ç›kar ve f›rsat eflitli¤i gibi düflüncelere veya de¤erlere yer yoktur; bunlar yerine rekabet
ve bencillik düflüncesi, nimet-külfet ilkesi ve haflin bir bireycilik kültü geçerlidir. Daha önce
kamunun sorumlulu¤unda olan ifllerin veya hizmetlerin, bundan böyle kiflilerin,
cemaatlerin, hay›r kurumlar›n›n, NGO’lar›n görevi haline gelmesi istenmekte, böylece
toplumsal yaflam›n tamamen piyasa koflullar›na tabi k›l›nmas› amaçlanmaktad›r.
Bu konuda en büyük rol, hiç kuflkusuz, sosyal devlet anlay›fl›na ve Keynesci Refah
59
Tülin Öngen
Devleti’nin korporatist ve bürokratik yap›s›na karfl› olan serbest pazar ekonomisinin kurum
ve enstrümanlar›na düflmüfltür. Nitekim neo liberal program›n uyguland›¤›,
özellefltirmelerin, liberalizasyonun ve deregulasyonun h›z kazand›¤› yerlerde sosyal devletin
kurumsal çat›s› büyük ölçüde çökerken, Keynesci Refah Devleti politikalar› terkedilmeye
bafllanm›flt›r. Böylece toplumun, özellikle de eme¤in örgütsüzleflmesinin önündeki en büyük
engelden kurtulunmufltur.
Bu arada neo liberal politikalar›n uyguland›¤› yerlerde ekonomik çöküflü toplumsal
parçalanmalar ve kutuplaflmalar ile bunlardan do¤an çat›flmalar izlemifltir. Bugün kapitalist
dünyan›n, ister geliflmifl ister azgeliflmifl olsun, hemen her ülkesinde parçalanm›fl,
farkl›laflm›fl, çok katl› bir hiyerarflik toplumsal yap› egemendir. Bu olumsuz geliflme, iflçi
s›n›f›n›n sosyal dokusu için de geçerlidir; orada da parçalanma, çoklu katmanlaflma ve
kutuplaflma gözlenmektedir. Örne¤in en üstte düzenli bir ifli, ifl güvencesi ile sosyal güvenli¤i
olan ve belli bir tüketim kapasitesine sahip olan küçük bir kesim; ortada zaman zaman ifl
bulabilen, buna karfl›l›k herhangi bir ifl güvencesi ve sosyal güvencesi olmayan bir kesim;
altta ise hiç ifli olmayan, hatta ifl umudu dahi bulunmayan, her bak›mdan d›fllanm›fl,
güvencesiz ve çaresiz genifl bir kesim mevcuttur.
Toplumsal dokunun parçalanmas›nda, serbest pazar ekonomisi koflullar› kadar
çal›flanlar›n sosyal ba¤lar›n›n ve dayan›flmac› iliflkilerin zay›flamas›n›n da etkisi olmufltur.
Bunun nedenlerinin bafl›nda çal›flma yaflam›n›n kurumsal ve normatif yap›s›nda
gerçeklefltirilen de¤ifliklikler gelir. Bugün dünyan›n pek çok yerinde sendikal örgütlenmeye
ve toplu pazarl›¤a dayananan formel, merkezi ve makrokorporatist yap›lar›n yerini
kifliselleflmifl ve keyfileflmifl iliflki biçimlerine dayanan mikrokorporatist yap›lar alm›fl
bulunmaktad›r. Bugün yaln›z sendikal örgütlülük zay›flamakla kalmamakta, ayn› zamanda
sendikal yap›larda da ciddi bir deformasyon yaflanmaktad›r. Örne¤in iflkolu sendikac›l›¤›n›n
yerini giderek iflyeri ve ücret sendikac›l›¤› almakta, ayr›ca sendikalar, militan sendikac›l›k
anlay›fl›n› terkederek, iflbirlikçi ve savunmac› politikalara teslim olmaya zorlanmaktad›r.
Sendikal yap›daki bu olumsuz geliflmeler, sermayenin emek üzerindeki yaln›z ekonomik
de¤il, ayn› zamanda sosyal ve politik kontrolünü de art›rd›¤› için, çok önemlidir.
(3) Yeni bir siyasal-ideolojik üstyap›n›n oluflmas› ve bunun iflçi s›n›f›n›n düflünce ve
de¤erler sistemi› üzerindeki etkileri:
Kapitalist toplumsal formasyonla ilgili de¤ifliklikler, ekonomik ve politik yaflamla s›n›rl›
kalmam›flt›r. Baflta devlet ayg›t› ve yönetim biçimi olmak üzere burjuva üstyap›da da köklü
dönüflümler gerçekleflmifltir. Bu çerçevede özgürlük ve demokrasi anlay›fl› yeniden
tan›mlan›rken, devletin kurumsal yap›s›nda da kapsaml› reformlar yap›lm›flt›r. Keynesci
Refah Devleti yerine Zorunlu Çal›flma Devleti, temsili demokrasi yerine müzakereci
demokrasi gibi örnekler bunlardan baz›lar›d›r. Bir kere gerek Keynesci Refah Devletinin
bürokratik yap›s› gerekse parlamenter demokrasinin kurumlar›, serbest pazar›n
gerçekleriyle uyumlu görülmemektedir (‘Refah Devleti’nin krizi’, ‘temsili demokrasinin krizi’
ile ilgili tart›flmalar›n, bu ba¤lamda de¤elendirilmesinde yarar vard›r).
Üstyap›daki yeniden yap›lanman›n rasyonalitesi, ekonomideki ve toplumsal
yap›dakilerinkiyle ayn›d›r: Serbest pazar›n iflleyifline engel olacak siyasal ve yasal haklar›,
bunlarla ilgili kurumsal düzenlemeleri geçersiz k›lmak, gayri meflru ilan etmek, dahas›
60
‹flçi S›n›f›n›n Yap›s› ve Mücadele Pratiklerini Belirleyen Nesnel Koflullar
bunlar yerine serbest pazarla uyumlu bir siyasal anlay›fl› ve özgürlük düflüncesini geçirmek.
(‘Pazar demokrasisi’ ve ‘Pazar özgürlü¤ü’hedefi). Bu müdahalenin hem siyasal gerekçeleri
hem de moral ve ideolojik dayanaklar›, zaten yeni sa¤ düflüncede mevcuttur.
Tutarl› bir devlet kuram›na veya geçerli bir devlet modeline sahip bulunmamakla
birlikte, yeni sa¤ düflünürler, devlet yap›s› ve yönetimle ilgili son derece radikal görüfller
ortaya atarlar. Bu görüfllerin siyasal özgürlükler konusuna yaklafl›m› son derece tutucu ve
anti demokratik olup, gerçekte serbest pazar›n gerekleriyle tamamen uyumludur. Örne¤in en
iyi ifadesini Hayek’de bulan yeni sa¤ siyaset anlay›fl›na göre, bölüflüm sorununu gündeme
getirece¤inden, ‘pazar›n yönetimi demoya b›rak›lmamal›d›r’ (yani ‘demosuz
demokrasi’önerilmektedir). Yeni sa¤›n siyasal felsefesine göre, serbest pazara ifllerlik
sa¤layacak bir siyasal ve idari yap›, hem ekonomik geliflmenin hem de siyasal özgürlüklerin
garantisidir. Bu ba¤lamda bir yandan ‘güçlü devlet zay›f hükümet’ yerine ‘güçlü hükümet
minimal devlet’ anlay›fl› öne sürülmekte (bu amaçla yerinden yönetim, yönetiflim gibi
kurumlar önerilmekte) öte yandan yap›sal reformlardan (kamu yönetimi reformu gibi) ve
yeni kat›l›m biçimlerinden (afla¤›dan yukar›ya kat›l›m, müzakere gibi) söz edilmektedir.
Önerilen, hatta k›smen yaflama geçirilen ‘otoriter’ yöntemlerin amac› bellidir:
Y›¤›nsall›ktan ar›nd›r›lm›fl bir siyasal sistem oluflturmak ve bu sayede ba¤›ml› s›n›flar›
kolayca kontrol ve manüple etmek. Nitekim s›n›fsal kimlikler yerine öteki toplumsal
kimlikleri (etnik, cinsel, dinsel ve kültürel) referans alan ve s›n›ftan kaç›fl› teflvik eden
stratejiler, günümüzün en revaçta politikalar›d›r (kimlik politikalar›, sivil toplumculuk,
yeni toplumsal hareketler, müzakereci demokrasi, insan haklar› mücadelesi, mikro
milliyetçilik gibi).
‹deolojik ve kültürel alanda da siyasal üstyap›daki dönüflüme benzer geliflmeler
gözlenmektedir. Örne¤in toplumsal eflitsizlikleri ve sosyal Darwinizmi meflrulaflt›ran yeni bir
moral ve kültürel atmosferin varl›¤› göze çarpar. Belli bir toplum anlay›fl›n› ve toplumsall›k
düflüncesini tamamen yads›yan, olumsuzlayan yeni moda ak›mlar›n, söz konusu atmosferin
oluflmas›na katk›s› büyüktür. Özellikle postmodernist, yeni sa¤ ve yeni muhafazakar
düflünürler, bu geliflmeye en fazla lojistik destek sa¤layanlard›r. Onlar›n ortak ç›karlar
ekseninde bir arada yaflayan, örgütlü, türdefl modern topluma yönelttikleri elefltiriler temel
al›narak, yaln›z sosyalizm düflüncesi de¤il, kolektivizmin her türü ‘toplum mühendisli¤i’
olarak nitelenip, afla¤›lanm›flt›r. Buna karfl›l›k bireysellik, farkl›l›k ve ço¤ulculuk kültü
alabildi¤ince yüceltilmifltir. ‹nsan›, toplumsal varolufl koflullar› ve biçimlerinden soyutlayarak
ele alan, toplumsal varl›kla ilgili her türlü felsefi ve sosoyolojik anlay›fl› a priori reddeden, bu
yüzden de gerçekte ‹nsana ve onun gelece¤ine dair herhangi bir sözü bulunmayan bu tür
görüfller, ne yaz›k ki yeni bir uygarl›k ideali olarak pazarlanabilmektedir.
61
Tülin Öngen
(b) s›n›f içi bölünme, toplumsal atomizasyon, örgütsüzleflme, s›n›f içi çeliflkilerin ve
rekabetin artmas›, hem s›n›f›n türdeflli¤inin azalmas›na, eme¤in organik birli¤inin
çözülmesine hem de çal›flanlar›n s›n›fsal dayan›flmadan uzaklafl›p, pragmatik ve teslimiyetçi
tav›rlar gelifltirmelerine olmaktad›r.
(c) Ekonomik ve toplumsal konumlardaki gerileme, ayn› zamanda s›n›f›n hegemonik
kapasitesinin daralmas›yla, politik ve ideolojik aç›dan flekilsizleflmesiyle sonuçlanmaktad›r.
Ayr›ca yeni liberalizmin, küreselleflmenin ve postmodernizmin ideolojik kuflatmas›na maruz
kalan s›n›fta ciddi bir depolitizasyon ve yabanc›laflma da yaflanmaktad›r. Sonuçta s›n›fsal
kimlikten uzaklaflma, s›n›f politikalar›na yabanc›laflma ve bunlar yerine s›n›f d›fl› kimlik
aray›fllar›na yönelme söz konusu olabilmektedir. Özellikle kültür ve farkl›l›k politikalar› ile
sivil toplumculuk ve yeni toplumsal hareketler gibi yeni moda siyaset tarzlar›na yönelen
s›n›f üyeleri, bir süre sonra ya tümüyle siyasetten kopmakta ya da tamamen burjuva
siyasetine teslim olmaktad›r. Her ikisi de, politik entegrasyonu sa¤lad›¤› için s›n›f aç›s›ndan
son derece olumsuzdur.
Öte yandan iflçi s›n›f› aç›s›ndan pek çok olumsuzlu¤u beraberinde getiren kapitalist
yeniden yap›lanma süreci, sermaye aç›s›ndan da tümüyle sorunsuz de¤ildir. Her fleyden
önce kapitalist ekonomilerin nesnel koflullar›, art›k nüfusun tamam›n› kucaklayan, tüm
toplumsal ç›karlar›n temsiline imkan veren bir toplumsal ve siyasal düzene izin
vermemektedir. Özellikle yeni liberal proje, her geçen gün biraz daha fazla genifl toplum
kesimlerini, hem ekonomiden hem de siyasetten d›fllamaktad›r. Bu tür bir d›fllama, ancak
bu kesimlerin sürekli bask› alt›nda tutulmas›yla mümkündür.
Bu arada birikim sorununun kronik bir hal almas› da, sermayeyi s›k›flt›rmakta ve onu
ne pahas›na olursa olsun politik iktidar›n› korumaya itmektedir. Bu koflullarda ekonomik
ve siyasal yaflamda uzlaflman›n ve iflbirli¤inin yerini giderek bask› ve zorlama almaktad›r.
Pek çok yerde toplumun disorganizasyonu ve depolitizasyonu için, ekonomik ve sosyal
bask›lar yan›nda do¤rudan siyasi ve askeri zor yöntemlerine baflvurulmaktad›r. Sonuçta
yönetici s›n›flar›n, hegemonik bir s›n›f iktidar› kurmas› son derece güç gözükmektedir.
Geriye egemen s›n›flar ile ayr›cal›kl› çal›flan gruplar› aras›ndaki ç›kar ortakl›¤›n› ve iflbirli¤ini
veri alan bir koalisyon olas›l›¤› kalmaktad›r ki, bunun da hegemonik bir iktidar için yeterli
olmayaca¤› aç›kt›r. Çünkü bu tür bir s›n›f egemenli¤i, s›n›rl› say›da meslek grubunun ancak
belli baz› maddi ödünler karfl›l›¤› sat›n al›nmas›yla mümkündür; buna karfl›l›k büyük
ço¤unlu¤un zor ve bask› yoluyla kontrol alt›nda tutulmas›n› gerektirir. Nitekim bugün
yaflanan da budur. Toplum ve siyaset çözümlemelerinde bu hususlar›n da dikkate
al›nmas›nda yarar vard›r.
Verili koflullarda neler yap›labilece¤inden çok ne yap›lmas› gerekti¤ine iliflkin üç hususa
de¤indikten sonra konuflmam› bitirece¤im.
Her fleyden önce bu koflullarda eme¤in salt mevcut kazan›mlar›n› korumaya çal›flmas›
yeterli olmayacakt›r; iflçi s›n›f›, bu sald›r›ya eflde¤er güçte bir karfl› durufl sergileyemezse,
de¤il bugünkü konumunu korumak, k›sa sürede onun bile gerisine düflmesi kaç›n›lmazd›r.
Etkili bir mücadelenin en baflta gelen koflulu, sermayenin sald›r›lar›na ayn› nitelikte ve
etkinlikte yöntemler kullanarak ve politikalar gelifltirerek yan›t vermesidir. Örne¤in
sermaye, birleflik ve örgütlü bir s›n›f olarak hareket etti¤ine ya da ekonomik ve sosyal
sald›r›lar›n› siyasal güç araçlar› eliyle gerçeklefltirdi¤ine göre, iflçi s›n›f› da kendini organik
62
‹flçi S›n›f›n›n Yap›s› ve Mücadele Pratiklerini Belirleyen Nesnel Koflullar
63
Sorular
Sorular
Metin Çulhao¤lu: Ben flahsen soru soran arkadafllara teflekkür ederim demekten baflka
bir fley yapamam.
Fuat Ercan: Bana yönelik sorularda sorular› ortak k›lacak bir fley var. Hep kavramlar.
Acaba emperyalizm kavram›n› yeniden mi tan›mlayal›m? Bana kal›rsa s›n›fla bilim aras›nda
iliflki kurmam›z gerekiyor bir kere. Öncelik, ama ele al›flta, kavramlar› mutlak olarak, ona
sahip oldu¤umuz zaman, her zaman her fleye afl›lacak araç olarak bakmamak gerekiyor
bana kal›rsa. Fakat bir fley var, benim için önemli olan, emperyalizm kavram›.
Arkadafl›n sorusu “Acaba günümüzde s›n›f ve sendika gücünü yitirmifl midir?”
Çok aç›k ve net bir durum var. 1970’e kadar dünyada kapitalizmin kendisine dönüflülen
bir yap›da, 1970’lerden sonra eme¤in olabildi¤i kadar kent koflullar›nda, kendi mekân›nda
kendi ço¤unlu¤unda tüketme olana¤›. Bu iflçi s›n›f›n›n kendi kültürünü de konuflmam›za
yeniden bafllamam›z› gerektirir, bu s›n›f mücadelesinin önemli aya¤› olan sendikal
mücadelenin nas›l olmas› gerekti¤ini yeniden gündemimize almam›z gerekiyor.
Emperyalizm kavram›, ‹brahim’in sorusu. Birikimden bahsediyorsak, emperyalizm
kavram›n›, tarihsel olarak ulus devletler aras›ndaki eflitsiz iliflkiyi ifade eden bir kay›fl olarak
düflünmemek gerekiyor. Günümüzde küreselleflmeyi zenginlefltiren fley bizim d›fl›m›zda
de¤il, uzakta olan bir küreselleflme yok, sermayenin ço¤ullaflt›rd›¤›, var etti¤i bir
küreselleflme var. TÜS‹AD üyeleri Türkiye’deki GSMH’nin yüzde yetmiflini üretiyor, yüzde
yetmiflini, altm›fl›n› ihraç ediyor. Soyut emek-de¤er teorisi üzerinden bakt›¤›m›zda,
soyutlama düzeyindeki baz› kavramlar› kendisi daha fliddetli a盤a ç›kartt›¤› bir dönem,
kendisini daha iyi ifade etti¤i bir dönem. O anlamda baz› kavramlar› gözden geçirece¤iz.
Gözden geçirirken yeni kavramlarla de¤il bir fiil Marx’›n kendi çal›flmas›nda ifade etti¤i
çerçeveyi, o temalar› kullanarak, o farkl›l›¤›, hedefimizdeki baz› kavramlar› yeniden
düflünerek yola ç›kaca¤›z. Mesela hizmet sektörüyle imalat sektöründeki farkl›l›k o kadar
önemli ki, ama bu önemlili¤e yol açan fley üretim ve dolafl›m alanlar›ndaki yeni dinamikler.
De¤iflen bilinmeyen fleyler aras›ndaki iliflkiyi kurmak.
Metin Çulhao¤lu: fiimdi arkadafllar benim iki dakika içinde gelen befl soruyu doyurucu
bir flekilde yan›tlamam takdir edersiniz ki mümkün de¤il. Çünkü her soru ayr› bir yerde
ayr›t›lanmay› gerektiriyor, derinlere inmeyi gerektiriyor, mümkün de¤il bunu yapmam. Ben
sadece gelen sorulardan da hareketle, ne demek istedi¤imi biraz daha kal›n çizgilerle
anlatmaya çal›flay›m ve söz hakk›m› böylece kullanm›fl olay›m.
fiimdi arkadafllar benim söylemek istedi¤im çok net olarak flu. Gerek üretim süreci
içersindeki konumu, gerekse emek gücünün yeniden üretim süreci içersindeki konumu, iflçi
s›n›f›n›n bir tak›m, kendi prati¤inden kaynaklanan, kendi deneyiminden kaynaklanan
kültürel davran›fllar, motifler gelifltirmesine el verebilir, buna müsait olabilir. Ben bunu
reddetmiyorum, ben sadece flunu söylüyorum. Kendi haline b›rak›ld›¤›nda, s›n›f›n kendi
süreçlerine b›rak›ld›¤›nda, d›flardan bir müdahale, ideolojik siyasal girdi ve bu ideolojik
siyasal girdiler sonucunda bir ideolojik siyasal s›çrama olmad›¤› sürece, bu kültürel
motifler, kültürel biçimler ne kadar geliflkin bir ideolojiye, çerçeveye girdi olabiliyorsa tam
64
Sorular
tersine baflka bir yere de girdi olabilir. Sözgelimi iflçi s›n›f›n›n kolektif çal›flmas›ndan,
disiplininden gelen, hani daha böyle özelliklerden söz ediyoruz ya, o pekala günümüzün
esnek çal›flma modellerinin de girdisi olabilir. Yani bunlar› böyle disiplini, kolektif çal›flmay›
falan, kendi bafllar›na ç›plak biçimde yüceltmemek laz›m. Çünkü baflka bir modelle
eklemlenmedi¤i, onun girdisi olmad›¤› taktirde baflka ifle de yarayabiliyor. Size küçük bir
örne¤ini vereyim. Benden yafll› bir iflçi, 60’l› y›llarda T‹P’ten tan›d›¤›m, flimdi ‹zmir’de
yafl›yor. Seydiflehir’de çal›flm›fl, Seydiflehir’de faflist sald›r›lara gö¤üs germifl bir arkadafl›m›z,
bana y›llar önce ben ‹zmir’e gitti¤imde “ben özellefltirmeden yanay›m” demiflti. Niye
yanas›n Osman abi diye sordu¤umda (ad›n› da vermifl olduk adamca¤›z›n), fley dedi, yahu
bu devlet daireleri iyi çal›flan, s›k› çal›flan, disiplinli çal›flan iflçinin hakk›n› vermiyor. Özel
sektör kim iyi çal›fl›yorsa, kim disiplinliyse kim gerçek iflçiyse onun hakk›n› verir dedi, onu
bilir. Evet yeni personel reformu zaten onu öngörüyor, yani bir yar›flma ortam›, bir rekabet
ortam›, hani bundan sonra nas›l çocuklar›m›z üniversite bilmem nesinde yar›fl dershanesine
gidecekse, flimdi ö¤retmenlerimiz, baflkalar›m›z da yar›flacak birbirleriyle. Bir iki fley daha
söyleyeyim. Bana dinin s›n›f kültürü üzerindeki etkileri sorulmufl, ben bir yan›yla dinci
gericili¤e karfl› mücadelenin salt genel anlamda de¤il, iflçi s›n›f›n›n bir tak›m kültürel ve
ideolojik ba¤lanmalar›n›n k›r›lmas› aç›s›ndan da önemli oldu¤unu düflünüyorum. Yani dinci
gericili¤e karfl› mücadele derken lütfen flunu anlamay›n; yani Türkiye’ye fleriat geliyor, ona
karfl› mücadele edelim anlam›nda bir fleyden bahsetmiyorum ben. Türkiye’deki kültürel
tortular›n özellikle de iflçi s›n›f›n› kuflatan kültürel tortular›n parçalanmas› kastetti¤im.
Bununla da ilgili, Türkiye’de bundan sonra öyle olmaz ama Ayd›n Çubukçu anlatm›flt›, flöyle
bir yere gitmesi gerekiyor Türkiye’nin; flimdi bu Adanal›lar biliyorsunuz Allahl› küfürleri çok
kullan›rlar. fiimdi bunun kökeni nedir falan diye Çubukçu anlatm›flt›. Osmanl›
‹mparatorlu¤u zaman›nda Hicaz demiryolu Adana’dan geçerken oradaki gariban yörükleri,
fellahlar› bo¤az toklu¤una çal›flt›r›yorlarm›fl. ‹flte para yok do¤ru dürüst yemek yok flu yok
bu yok, adamlar biraz diklenmeye çal›fl›nca da ya bu yol Allah’a gidiyor, bu yol peygambere
gidiyor diye uyutma¤a kalkıyorlarmıfl. Adamlar›n buras›na gelmifl senin Allah›na da
peygamberine de diye fley yapm›fllar. fiimdi bu dinci olay› ötesinde bizim s›n›f›m›z›n flunu
diyecek bir hale gelmesi gerekiyor. Türkiye’nin uluslar aras› rekabet gücüne de bilmem
nesine de demesi gerekiyor, belli bir siyasi ideolojik silkinifl için. Arkadafllar bir noktaya
daha de¤ineyim, o çünkü eksik kalm›flt› ilk bölümde, bu tart›fl›labilir gerçi ama ben hala
önemli oldu¤unu düflünüyorum. Hani ‹ngiltere’den söz ederken fley demifltim, ‹ngiltere’de
iflçi vatandafl olmadan önce iflçi olmufltur, biz de ise önce vatandafl olmufltur, sonra iflçi
olmufltur. Yani Türkiye’de modern ulus devlete do¤mufltur iflçi s›n›f› ve bunun örnekleri öyle
çok basit fleyler de¤ildir, hep veririm ben bu örne¤i. ‹flçi bulundu¤u sektörde grev yapt›¤›
zaman kendini iflçi olarak görür, direnifl yapt›¤› zaman kendini iflçi olarak görür, onun
d›fl›nda vatandaflt›r. Mesela baflka bir sektördeki iflçi grev veya direnifl yapt›¤›nda, grev
yapmayan, direnifl yapmayan sektördeki iflçi genel olarak fley der, ya bunlar da iflte hak
arayal›m diye vatandafla eziyet ediyorlar. Yani bu anlamda son bir örnek daha vereyim, 1997
y›l›nda ben Sivas’tayd›m bir ifl için. Sivas’ta yerel bir televizyon var, orada flu tart›fl›l›yor,
sendikalar›n hepsi de kat›lm›fllar. Sivas’taki Devlet Demiryollar› Hastanesi’nin özellefltirilmesi
gündemde, o tart›fl›l›yor. Bütün sendika liderleri, bütün oradakiler flunu söylüyorlar: Zaten ne
melanet bafllatacaklarsa Sivas’tan bafllat›rlar, e¤er özellefltirmek laz›msa Eskiflehir’de de var,
65
Sorular
‹zmir’de de var, git onu özellefltir. fiimdi arkadafllar ben bunu iflçi s›n›f›n›n zaaflar›ndan falan
söz etmek için söylemiyorum. Bugünkü ekonomik kölelik ya da ekonomik süreçler, bugünkü
kültürel vs. süreçler, iflçi s›n›f›n› gerçekten ciddi anlamda parçalam›flt›r, bölmüfltür vs. Bunun
toparlanmas› mümkündür, bu al›nyaz›s› de¤ildir ama bunun toparlanmas› için birinci planda
en büyük gereklilik toplumsal formasyonun bütününden hareketle, s›n›f›n ideolojik ve siyasal
silkinifline d›flardan katk›da bulunmak, bunun yollar›n› temizlemektir. Bunu biz
yapabiliyorsak e¤er, e¤er biz bunu yapabiliyorsak benim bugün biraz daha hakk›nda
kötümser konufltu¤um kültürel motifler, kültürel ö¤eler de bana göre arkas›ndan gelecektir.
Gerici ve tutcu sistemler yerine nötr kültürel ö¤eler daha ileri sistemlerle eklemlenecektir.
Nail Satl›gan: fiimdi do¤rudan bana bir tek soru geldi, o da sosyalizm tarihinin dedikodu
k›sm›na mütalipti, ben bunlar› konuflmay› çok severim, o arkadafl kahve aras›nda bana
kendini tan›t›rsa, yani güzel de baz› konulara iflaret etmifl ama herkesi ilgilendirmiyor. Onun
için ben iki dakikal›k süremi, bana sorulan sorulara cevap vermekten çok bir noktaya
de¤inmek, bir de soru sormakla kullanmak istiyorum. Bu arada flunu söyleyeyim, her
konuflmac›n›n her cümlesi benim kafamda sorular uyand›r›yor. Ben bir fleyin, bir oturumun
oldukça teknik iktisadi filan bir alan›na s›k›flm›fl oldum, böyle genel makro meseleler
konusunda da söylemek istediklerim var. Temenni ederim ki, yani bunu düzenleyenler,
sponsorlar› ya da isabetli bir fleyle sponsor demiyorlar, destekçi diyorlar. Yani bunları, böyle
saraylarda falan de¤il de, hani ‹stanbul boheminin dar ara sokaklar›ndan birindeki çok katl›
fakat asansörsüz bir apartman›n bir dairesinde konuflabilsek.
fiimdi de¤inmek istedi¤im birinci husus, Fuat’›n bir sözüne ben sald›rmak istiyorum,
yani fley dedi, imalat sanayiyle hizmet sektörü aras›nda çok önemli bir ayr›m var dedi.
fiimdi hangi bak›mdan oldu¤unu ben düflünemiyorum, yani bence çok önemli bir ayr›m
yok. fiimdi Fuat da bana cevap veremeyecek, neyse yani bahçe sohbetleri de bu
sempozyumun mesaisine girer herhalde. Ben çok önemli bir aç›dan aradaki fark›n ya da
benzemezli¤in silinmekte ve bunlar›n birbirine benzemeye bafllad›¤›n›, vurgulamak
istiyorum. Örne¤in McDonald’laflma bildi¤iniz gibi sosyal bilimler literatürüne akademik
düzeyede de girdi. fiimdi McDonald nedir, McDonald ilk imalat sanayinde yürüyen bant
sistemine uyarlanm›fl bir hizmet iflletmesidir. fiimdi sa¤l›k, e¤itim, büyük hastaneler, büyük
okullar vs. Bütün bunlar büyük imalat sanayine giderek daha çok benziyor, büyük imalat
sanayindeki ifl bölümü ilkelerine giderek daha çok uyuyor vs. Yani bence iflçilere davranma
al›flkanl›klar›n› kazand›ran ya da belirli davranma al›flkanl›klar›na daha yatk›n k›lan fiziksel
maddi ifl örgütlenifli özellikleri bak›m›ndan bir ayr›lma, uzaklaflma ve benzemezlik de¤il bir
yak›nlaflma ve benzerlik a¤›r bas›yor. Bu bence üzerinde durmaya de¤er bir husus,
oturumlarda falan f›rsat bulursam yani bunun cevab›n› dinlemeye ve belki bu konuda biraz
daha konuflmaya çal›flaca¤›m.
‹kinci soru fludur, son y›llar belki bizim bu genel karamsarl›k ortam›m›zda öneminin
çok fark›na varmad›¤›m›z giriflimlere sahne oldu. Biri Arjantin olaylar›, ikincisi ne diyeyim
Ekvator diyebilirim, Bolivya’y› söyleyebilirim. Bir gece ben CNN seyrediyordum. Köylüler
meclisi bast›lar; oraya oturdular ve apar topar istifa eden cumhurbaflkan›n›n yerine, hani
devletin süreklili¤i sa¤lans›n diye, böyle bordo kazak giymifl birini getirdiler. Senato baflkan›
olarak o oturumu yönetti. Orada bir oylama yap›yordu, o yerli köylü, yani yerli derken
66
Sorular
Tülin Öngen: Bana tek bir soru geldi, anlad›¤›m kadar›yla bir de, bu yeni bir tart›flma
zeminini açmak istemiyorum ama deminki yeltenilen polemi¤e ben de bir ucundan kimin
yan›nda kat›laca¤›m› sizin takdirinize b›rak›yorum ve bir iki fley söylemek istiyorum bu
hizmet iflçileriyle ilgili olarak. fiimdi sorunun galiba ima etmeye çal›flt›¤› fley fluydu, hani
Elveda Proletarya iflte o kitap, bu konudaki ideolojik çabalar› acaba çok mu abart›yoruz,
yani bunun baflka nedenleri, örne¤in SSCB’nin çökmesi, bir referanstan yoksun olman›n, bir
devrimci dönüflüm düflüncesinin baflka bir dünyan›n mümkün olabilece¤ine iliflkin bir
referans›n olmamas›n›n çok büyük bir moral bozuklu¤unun çok büyük bir etkisi var. Bu çok
bileflenli bir soru. Fakat ben flunu söylemek istiyorum. Bu vesileyle flimdi Gorz’un
problemati¤ini de ya da Poulantzas ‘›n problemati¤ini de bunun çok kuramsal ayr›nt›s›na
girmeyece¤im ama bir kenara da atmam›z gerekti¤ini düflünüyorum. Yani Gorz’la
hesaplaflma ihtiyac›n› duyan, bunun için, Prometheusun Sönmeyen Atefli’ni yazan kifliyim,
iflte Poulantzas yap›salc›l›¤›yla de¤iflik vesilelerle söyleminden, jargonundan, yazd›klar›ma
kadar nerede durdu¤um pozisyonum çok aç›k, fakat bu problematiklerin her ikisinin de
haks›z ve meflru bir temele dayanmad›¤›n› da düflünmüyorum. Benim karfl› ç›kt›¤›m, bu
hakl›l›ktan haks›z, yersiz, politik ç›karsamalarda bulunmalar›. Ha flimdi haks›zl›klar› ve
eksikliklerini söyleyece¤im, bu belki bizim hem merkez olarak çal›flmalar›m›zda hem de bu
ortak sorun üzerinde nas›l düflünmemiz gerekti¤ine iliflkin yöntemsel bir tak›m ipuçlar› da
verecek. Çünkü Gorz 1980’lerde Elveda Proletarya’y› yazd›¤›nda adam›n söylemeye çal›flt›¤›
ve hakl› oldu¤u nokta fluydu. Bat› iflçi s›n›f›na bak›yordu ve tabi ki bat› merkezliydi bak›fl
aç›s›. Belki bu bir sapma eksiklik olarak görülebilir, ama do¤u yani güneyde de durum çok
farkl› de¤ildi do¤rusu, özellikle o Keynesçi düzenlemeler çerçevesi s›n›f bütünleflmiflti.
Burada sadece pragmatik bir kabul yoktu düzene iliflkin, normatif bir kabul söz konusuydu.
Yani iflçi s›n›f›n›n iflten ç›kt›ktan sonra derdi; bir an önce bir arabaya sahip olup, arabas›na
atlay›p biras›n› al›p eve gidip, televizyon karfl›s›na geçmekten baflka bir derdi var m›yd›,
yani böyle bir realite yok muydu da, yani Gorz bunu kendi kafas›nda m› bu senaryoyu
yaratt› da Elveda Proletarya dedi. Ya da Poulantsas’›n s›n›f› özellikle de toplumsal aktör
olarak tarif ederken, üretken olan ve olmayan emek ay›r›m›n› yapmas›, siyasal ve ideolojik
ölçütler aç›s›ndan s›n›f›, bizim s›n›f içinde demin sözünü etti¤im kolektif iflçi içersinde
tan›mlad›¤›m bir bölümünü, beyaz yakal›lar› kafa iflçilerini, küçük burjuvazi içerisine dahil
67
Sorular
etmesinin gerisindeki neden de farkl›yd›. Kulland›¤› ölçütleri göz önüne ald›¤›n›zda, evet
hizmet iflçisi, sanayi iflçisi, yapt›¤› ifl yani eme¤in kullan›m biçiminin flöyle ya da böyle
olmas›n›n önemi yok. Ayr›ca günümüzde iflçiler aras›ndaki ayr›m zaten Marx buna dikkati
çekmifltir, Kapital’de söylemifltir. Üretken olan ve olmayan emek aras›ndaki ayr›m giderek
önemsizleflecek, üretim süreci içindeki de¤iflikliklere, sermayenin organik bileflimindeki
de¤iflikliklere vs. koflut olarak. Ve günümüzde bu fark öyle önemsizleflti ki, zaten hizmetlerin
s›naileflmesinden söz etmek gerekiyor, ayr› bir sektör olarak, o da s›naileflti. Ücret koflullar›,
çal›flma koflullar›, zaten proletarya yani doktoru, mühendisi, akademisyeni düflünün
aram›zdaki fark, hani eskiden o alg› farklar›n›n gerisinde maddi nedenler de vard›, o da
ortadan kalkt›. Yani çal›flma, ifl de¤ersizleflti. Ama sorun bu de¤il, sorun s›n›f›n sahip oldu¤u
özellikler, çal›flma koflullar›n›n maddi temelleri de¤il. Biz hep içerden bak›yoruz, onlar›n
yapt›¤› hata da buydu. Bence biz de ayn› tuza¤a düflüyoruz, içerden bak›yoruz. Sanki s›n›f
baflka bir fleydi, bileflimi baflkayd› s›n›f›n, baflka özelliklerle niteliklerle, kapasitelerle
donat›lm›flt› bunlar› kaybediyoruz. Hay›r s›n›f buydu, Marx, yani biz bizeyiz söylemekte hiç
sak›nca görmüyorum, s›n›f dedi¤in, iflçi s›n›f› dedi¤in y›¤›n cahil, cühela, sefil bir y›¤›nd›r.
Her zaman öyle, yani öyleyse o devrimci s›n›f, Prometheus devrimler ça¤›n›n sınıfı, asl›nda
hep ayn› s›n›ft›. Yani özellikleri ortakt›, iflte koflullar de¤ifltikçe baz› nitelikler, de¤iflen ne?
S›n›f yani yüz elli y›l, 1830’lar›n, 1848’in, ’71’in Paris Komünü’nün s›n›f›n›n o iktidar› nereden
geliyordu, siz belki, felsefi kategori derken, sahip oldu¤u özsel bir nitelikten kaynaklanm›yor
ki, onun için devrimci özne de¤il, yani kendisi Hegelcivari bir özne, hani Gorz öyle karfl›
ç›km›flt›. Marx mesihvari bir öz yüklüyor. Hay›r Marx onun için s›n›fa öyle bir öz oldu¤u için
anlam yüklemedi. Bunu yapmas›n›n maddi koflullar› da oldu¤u için çünkü kapitalist
üretimin içinde, toplumsal varl›¤a içkin olan bir iradenin tafl›y›c›s›, ajan›, ya da iflte onun
hayata geçiricisi olabilece¤i için, ama bu nesnel olarak, mevcut oldu¤u için ama iflte s›n›fın
bu olanaklara ulaflma imkanlar› ortadan kalk›yor. Niye devrimciydi kapitalist devlet
bugünkü gibi miydi? Zor ayg›tlar› vard›. Bunun üzerinde dural›m, s›n›f kapasitesini
de¤erlendirirken öteki s›n›f›n kapasitesi, sermayenin onu nas›l kuflatt›¤›n› nas›l teslim
ald›¤›n› ve onun kapasitesini nasıl daraltt›¤›n›. Devleti dikkate almaks›z›n ne “elveda
proletarya” demek mümkün, ne de iflçi s›n›f›n› her fleyin dönüfltürücüsü, kurucusu ilan
etmek mümkün de¤il.
68
MAkale Adı
69
Yazar Adı
70
Yazar Adı
OTURUM I. 2.
YÖNETEN:
KURTAR TANYILMAZ
KONUfiMACILAR:
‹SMA‹L GÖKDAYI
D‹LEK HATTATO⁄LU
ÖZGE BERBER
72
Abstract
This study explores rural poverty in Anamas Region in Isparta, which was selected for the
field survey study are introduced. Then, the structural reasons for the rural poverty problem
in this region are discussed according to the data collected.
The most findings of this study suggest that; rural poverty be mainly to structural factors
such as natural conditions, economic conditions and social conditions. In the conclusion,
the rural poors are called “the forgotten others”.
‹SMA‹L GÖKDAYI1
G‹R‹fi
Bu çal›flma2; k›rsal kesimin yoksulluk sorunsal›n› irdelemeye ve bir örnek olarak 2003
y›l›nda Anamas Yöresi’nde yapt›¤›m doktora çal›flmam›n sonuçlar›n› bu ba¤lamda
de¤erlendirmeye yöneliktir. Böylece; k›rsal yoksulluk sorunsal›n›n do¤al ve insani
nedenlerini de dikkatinize sunmaya çal›flaca¤›m.
I. YOKSULLUK
Yoksulluk günümüzün en çok tart›fl›lan kavramlar›ndan birisi olmufltur. Üstelik
tart›flmalar›n boyutu da çok yönlü olarak sürdürülmektedir. Bir yanda kavram›n
tan›mlanmas›na yönelik tart›flmalar sürerken, di¤er yandan yoksullu¤un ölçülmesi ve
önlenmesi konusundaki politikalar›n oluflturulmas› da ayr› birer tart›flma konusudur.
Yoksulluk sorunsal›n›n daha net bir biçimde anlafl›labilmesi, bu kavram›n içeri¤inin
anlamland›r›lmas›yla olanakl›d›r. Bu ba¤lamda; toplumsal bir olgu olan yoksulluk
kavram›n› tam ve kesin olarak tan›mlamak oldukça güçtür. Ancak; yoksulluk kavram› ile
iliflkili kimi eflikler (yoksulluk ve açl›k s›n›r›) parasal ya da ekonomik de¤erlerle
tan›mlanabilmektedir. Ancak; bunun yan›nda içerik olarak yoksullukla do¤rudan iliflkili
olan kimi olgular›n bu çerçevenin neresine oturtulaca¤› sorusu önem kazanmaktad›r. Soyut
1 Süleyman Demirel Üniversitesi ‹ktisadi ve ‹dari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü.
2 Bu çal›flma iki temel çal›flmaya dayanmaktad›r. Birincisi; 5 Aral›k 2003 günü Prof.Dr. Ruflen KELEfi baflkanl›¤›nda, Prof.Dr.
Cevat GERAY, Prof.Dr. Can HAMAMCI, Doç.Dr. Nesrin ALGAN ve Yrd.Doç.Dr. Zeliha ETÖZ’den oluflan doktora tez jürisi
taraf›ndan kabul edilen “Türkiye’de K›rsal Yoksulluk ve Anamas Yöresi Örne¤i” doktora tezinin yeniden düzenlenmifl
biçimidir. ‹kincisi; 11-12 Ekim 2004 tarihinde Türkiye Ekonomi Kurumu ve Süleyman Demirel Üniversitesi ‹ktisadi ve ‹dari
Bilimler Fakültesi’nin ortaklafla düzenledikleri “12. Ulusal ‹ktisat Sempozyumu”nda sunulan, “Bölgesel Geliflmenin
Önünde K›rsal Yoksulluk Sorunsal›: Anamas Yöresi Örne¤i” isimli çal›flmalara dayanmaktad›r.
74
Unutulmufl Ötekiler: “K›rsal Yap›sal Yoksulluk” Kültürü ve Anamas Yöresi Örne¤i
anlamlar içeren bu olgular, yoksulluk sorununun içeri¤inin daha iyi bir biçimde
anlamam›za yard›mc› olacakt›r. Yoksullu¤un görünen ancak, tan›mlanmam›fl
diyebilece¤imiz bu yüzünün, yoksullu¤un anlamland›r›lmas›nda ve içeri¤inin
kazand›r›lmas›nda önemli bir yeri vard›r. Bu olgular, yoksullukla do¤rudan ilintilidir. Ancak,
yoksulluk s›n›r› gibi bir efliklendirme ile s›n›rlar›n çizilmesi olana¤› yoktur. Bu olgular birer
gerçektir, ancak yoksulluk kavram› betimlenirken göz önüne al›nmayan “yoksullu¤un di¤er
yüzü”dür.
Yoksulluk tart›flmalar› üç temel aç›l›mda sürdürülmektedir; yoksulluk kavram›n›n
tan›mlanmas›, yoksullu¤un ölçülmesi ve yoksullu¤un önlenmesi. Bu aç›l›mlar yoksulluk
sorunsal›n›n içeri¤inin henüz tam olarak doldurulamamas›n›n ortaya ç›kard›¤› sonuçlard›r.
‹leriki k›s›mlarda da görülece¤i gibi yoksulluk konusunda bu kadar farkl› tan›mlamalar›n
olmas›, asl›nda her dünya görüflünün olguya yaklafl›mlar›n› da ortaya koymaktad›r. Bu
nedenle yoksullu¤un tan›m› konusunda tam bir uzlafl›3 görülememektedir.
Yoksullu¤un tan›mlamas›ndan önce “yoksul”un tan›mlanmas› konuyu daha iyi
betimlememize yard›mc› olacakt›r. Yoksulu tan›mlarken iki temel yaklafl›m söz konusudur.
Bunlardan birincisi parametrik yaklafl›md›r. Yoksulu ve yoksullu¤u gelire ve tüketime ba¤l›
olarak gelifltirilen parametrik bir tan›mlama içeren “yaflam ölçünleri” alt›nda gelir ve
tüketime sahip olan kifli olarak tan›mlar.4 Bir insan›n yaflam›n› sürdürebilmesi için günlük
olarak tüketilmesi gereken kalori ölçütü baflat al›narak yap›lan yoksulluk s›n›r›
tan›mlamalar› bu çerçevede de¤erlendirilebilir.
‹kincisi ise yoksunluktur5; temel gereksinimlerin d›fl›nda ancak, bir insan›n onurlu bir
3 Genel kabul gören bir tan›mlama olarak “mutlak yoksulluk efli¤i” de farkl› toplumsal özelliklere göre farkl› saptanm›flt›r. Mutlak
yoksulluk efli¤inde, günlük 1 A.B.D. $’›n›n alt›nda gelire sahip olanlar yoksul olarak say›lmaktad›r. Yoksulluk s›n›r› az geliflmifl ülkeler
için kifli bafl›na günde 1 $ kabul edilirken, Latin Amerika ve Karayipler için bu s›n›r 2$, Türkiye’nin de dahil edildi¤i Do¤u Avrupa
ülkelerinin de içinde bulundu¤u küme için 4 $, geliflmifl sanayi ülkeleri için 1998 y›l› itibariyle 14.40 $ olarak belirlenmifltir. Bu efli¤in
saptanmas›ndaki ölçüt, temel gereksinimlerini karfl›layabilece¤i gelir için harcamas› gereken günlük kalori ölçütü üzerinden
yap›lmaktad›r. T›bben, normal bir eriflkinin yeterli kalori alabilmesi için gerekli kalori ölçütü 2800-3000 k/cal, a¤›r ifllerde çal›flanlar
için ise iflin niteli¤ine göre 3200-3800 k/cal gereksinimi göz önüne al›nmaktad›r. WORLD BANK, World Development Report-
Attacking Poverty, Opportunity, Empowerment and Security 2000-2001, Oxford Uni.Press, N.Y., 2001.
4 WORLD BANK, World Development Report- Attacking Poverty, Opportunity, Empowerment and Security 2000-2001, Oxford Uni.Press,
N.Y., 2001.
5 Gerçekten son zamanlardaki yoksulluk araflt›rmalar›nda yoksunluktan kaynaklanan yoksulluk iliflkisi ön plana ç›kmaktad›r.
Yoksullu¤un tan›mlanmas›nda parametrik tan›mlamalardan daha çok yoksunlu¤a ba¤l› göstergelere dayanan aç›klamalar
yap›lmaya bafllan›lm›flt›r. Adeta bu konuda bir yar›fl bafllam›fl gibi farkl› disiplinlerde ve kurulufllarda ayn› yönde bir aç›l›m söz
konusudur. Bu konuda daha fazla ayr›nt› için afla¤›daki çal›flmalara bak›labilir.
James JENNINGS, “Persistent Poverty in The United States”, in Louis KUSCHNIK & James JENNINGS, A New Introduction To Poverty, The
Role of Race, Power and Politics, New York Uni.Press, N.Y., 1999, s, 13-38.
WORLD BANK, World Development Report- Attacking Poverty, Opportunity, Empowerment and Security 2000-2001, World Bank, Oxford
Uni.Press, N.Y., 2001.
Philippa BEVAN,”Extending Understanding of Chronic Poverty Dynamics, Towards A Post-disciplinary Approach”, in Conference on
Staying Poor, Chronic Poverty and Devolepment Policy, University of Manchester, 7-9 April 2003.
David HULME & Andrew SHEPHERD, “Conceptualizing Chronic Poverty”, World Development, 2003 Vol. 31, No. 3, s.403–423.
Bob BAULCH & Eduardo MASSET, “Do Monetary and Non-Monetary Indicators Tell The Same Story About Chronic Poverty? A Study of
Vietnam in The 1990s”, IDS Working Paper No, 17, Institute of Development Studies University of Sussex July 2002,
Deepa NARAYAN, Robert CHAMBERS, Mera K.SHAH, Patti PETTESCH, Global Synthesis, Consultations With The Poor,World Bank,
Washington, 1999.
Deepa NARAYAN, Raj PATEL, Kai SCHAFFT, Anne RADEMACHER & Sarah KOCH-SCHULTE, Can Anyone Hear Us? Voices From 47
Countries, Voice of The Poor Volume, 1, World Bank, Oxford Uni.Press, New York, December 1999.
Deepa NARAYAN, Robert CHAMBERS, Mera K.SHAH, Patti PETTESCH, Voice of The Poor, Crying Out For Change, World Bank, Oxford
Uni.Press, New York, 2000.
Deepa NARAYAN, “Poverty Is Powerlessness and Voicelessness”, Finance & Development, December 2000, Volume, 37, No, 4.
UGANDA PARTICIPATORY POVERTY ASSESSMENT PROCESS, Deepening The Understanding of Poverty, National Report, Kampala,
December, 2002.
75
‹smail Gökday›
6 R. Allen HAYS, “Understanding Poverty, A Road Map For A Complex Issue”, Preliminary Report To Opportunity Works,
Waterloo, Iowa, April, 2002, s.3. http://www.opportunityworksiowa.com (17.06.2003).
7 Jane FALKINGHAM & Ceema NAMAZIE, “Identifying The Poor, A Critical Review of Alternative Approaches”, DFID Paper, A
Paper Commissioned By DFID Posted With Permission of DFID (SA), December 2001, http://www.dfid.gov.uk, (15.01.2003).
8 PION, “Accounting For Rural Deprivation”, Final Report August 2000, Report The Highland, Aberdeenshire, Angus, Dumfries
& Galloway and Scottish Borders Council, PION Economics, 2000, Ref, pe493.doc, ver 1.3, s.1.
Sheena ASTHANA, Joyce HALLIDAY, Philip BRIGHAM & Alex GIBSON, Rural Deprivation and Service Need, A Review of
Literature and An Assessment of Ind›cators For Rural Service Planning, South West Public Health Observatory, October,
2002,s.5-6. http://www.swpho.org.uk (25.02.2003).
9 ASTHANA ve Di¤erleri, s.6.
10 D.Olu AJAKAIYE & V.A. ADEYEYE, “Concepts, Measurement and Causes of Poverty”, CBN Economic & Financial Review,
Vol, 39, No, 4, s.6.
76
Unutulmufl Ötekiler: “K›rsal Yap›sal Yoksulluk” Kültürü ve Anamas Yöresi Örne¤i
77
‹smail Gökday›
22 H.S. JHA, Culture of Poverty- A Sociological Study, Ganga Kaveri Publishing House, Varanasi, 1994, s.56-57’den aktaran
Sibel ÖZBUDUN, “Küresel Bir Yoksulluk Kültürü mü?”, s.60 vd.
23 Andrew LEVINE, Arguing For Socialism, Theoritical Considerations, Verso Press, New York, 1988, s.50-98’den al›nt›layan
GÜL ve GÜL, s.12-13.
24 Andrew LEVINE, Arguing For Socialism, Theoritical Considerations,
Ralph MILIBAND, Divided Societies, Class Struggle in Contemporary Capitalism, Oxford Uni.Press, New York, 1991.
Allen E. BUCHANAN, Marx and Justice, The Radical Critique of Liberalism, Rowman & Littlefied, Totowa, 1982’den al›nt›layan
GÜL ve GÜL, s.13.
David HARVEY, Social Justice and The City, John Hopkins Uni.Press, Baltimore, 1973.
25 BARIENTOS & SHEPHERD, “Chronic Poverty and Social Protection”, s.11.
26Buradaki duruma ‹ngilizce’de verilen isim, “disability”dir ve bunu çal›flmam›zda “görmezlikten gelmek, güçsüz ve yetersiz
kalmak” anlamlar›nda kullanaca¤›z.
27 David O’BRIEN, An Annotated Bibliography on Poverty and Social Exclusion With Primary Reference To The UK, France
of USA, Literature of Case-Studies, Poverty Research Unit at Sussex, 1997.
David O’BRIEN, Joanna WILKES, Arjan De HAAN, Simon MAXWELL, “Poverty and Social Exclusion in North and South”, IDS
Working Paper, 55, Institute of Development Studies and Poverty Research Unit, University of Sussex
http://www.ids.gov.uk. (28.05.2003).
28 Rebecca YEO, “Chronic Poverty and Disability”, ADD-Action on Disability and Development, Background Paper No, 4,
Chronic Poverty Research Center, s.5. http://add.org.uk (23.6.2003).
78
Unutulmufl Ötekiler: “K›rsal Yap›sal Yoksulluk” Kültürü ve Anamas Yöresi Örne¤i
özelliklerindendir ve geliflmekte olan ülkelerin karfl› karfl›ya kald›¤› bir sorun oldu¤u
konusunda da fikir birli¤i vard›r27 ve ayr›mc›l›¤›n da çeflitli boyutlar› ile karfl› karfl›yad›rlar.
Rebecca Yeo’nun bir çal›flmas›nda bu insanlara üç farkl› ayr›mc›l›¤›n uyguland›¤›
vurgulanmaktad›r:28
Çevresel Ayr›mc›l›k D›fllanan insanlar ço¤u ülkelerde ›rksal nedenlerle fiziksel çevreden de
d›fllan›rlar. Birçok binan›n girifllerinde ve merdivenlerinde, toplu
tafl›mac›l›kta onlar›n giremeyece¤i/yararlanamayaca¤› yönünde
ayr›mc› uygulamalar vard›r.
79
‹smail Gökday›
Amartya Sen 2000 y›l›nda yapt›¤› bir çal›flmada sosyal d›fllanmada aktif ve pasif
d›fllanmaya dikkat çekmektedir. Göçmenlerin ve mültecilerin siyasal bir konumlar›n›n
olamamas› durumunda “aktif d›fllanma”; yoksunluk toplumsal süreçlere k›s›tl›l›¤›
getiriyorsa “pasif d›fllanma” vard›r.33
Amartya Sen 1997 y›l›nda yapt›¤› bir baflka çal›flmada “sosyal d›fllanma”ya neden olan
etkenleri incelemifl ve onlar› flu bafll›klar alt›nda betimlemifltir: Verimlili¤in kaybedilmesi,
uzun süreli zararlar ve beceri kayb›, özgürlüklerin kayb›, fiziksel zarar görme ve sefalet,
hastal›k ve ölümler, insan iliflkilerinin kaybedilmesi, ›rk ve cinsiyet eflitsizli¤i, sosyal
de¤erlerde zay›flama, sürekli iflsizlik ve gelecek kayg›s› yüzünden güdülenme kayb› sosyal
d›fllanmaya neden olan etmenler olarak ortaya konulmufltur.34
33 Amartya SEN, Social Exclusion, Concept, Application, and Scrutiny, Social iscussion Papers,No, 69, ILO Publications,
Geneva, 1994.
34 Amartya SEN, Social Exclusion, Concept, Application, and Scrutiny, Social Development Papers No, 1, Office of
Environment and Social Development Asian Development Bank, Manila, June 2000, s.14.
35 Amartya SEN, “The Penalties of Unemployment”, Bank of Italy, 1997.
Amartya SEN, “Inequality, Unemployment and Contemporary Europe,” Presented At The Lisbon Conference on “Social
Europe” and The Calouste Gulbenkian Foundation, 5-7 May 1997, and Published in International Labour Review, 136, 1997.
80
Unutulmufl Ötekiler: “K›rsal Yap›sal Yoksulluk” Kültürü ve Anamas Yöresi Örne¤i
81
‹smail Gökday›
V. Sonuçlar
1. Yoksulluk, yanl›zca gelir düzeyinde tart›fl›lacak kadar dar kapsaml› bir sorun
de¤ildir. Yoksullu¤un daha çok, f›rsatlar ve kaynaklar üzerinde bireylere uygulanan
eflitsiz tutumlar›n yol açt›¤› yoksunluklarla daha anlaml› bir biçimde aç›klanmas›
yararl› olacakt›r. Kaynak ve f›rsat yoksunlu¤u, yoksullaflman›n özünü
oluflturmaktad›r.
2. Yoksulluk herkes için istenmeyen bir durumdur. Ancak, yoksullar›n da toplumsal
yaflam›n her düzeyinde görülmek istenilmedi¤i, göz ard› edilmek istendi¤i ve yoksul
olanlar›n fiziksel görünümleri nedeniyle birçok olanak ve f›rsatlardan d›flland›¤› da
kabul edilen bir gerçektir.
3. Yaflan›lan koflullar (do¤al, ekonomik ve toplumsal) yoksulluk üzerinde belirleyici
olmaktad›r. Özellikle do¤al koflullar k›s›tlay›c› bir özellik tafl›yorsa, yoksullu¤a
neden olmaktad›r. Alan araflt›rmam›zda da, yöredeki do¤al yap›n›n insanlar
üzerinde k›s›tlay›c› etki yapt›¤› ve bunun da yoksulluk üzerinde etkili oldu¤u
görülmüfltür.
4. Öte yandan; iklim koflullar› da yoksulluk üzerinde belirleyici olabilmektedir.
Kurakl›kla birlikte, afl›r› ya¤›fllar›n ürünlere zarar vermesi, ya¤›fllar›n özellikle toprak
korumas›n›n olmad›¤› e¤imli arazilerde verimli topra¤›n afl›nmas›na neden olmas›,
üretim sezonunun k›sa sürmesi gibi sonuçlar iklim koflullar›n›n olumsuz etkileridir
ve verimlili¤i düflürdü¤ünden yoksullaflmaya neden olmaktad›r. Anamas Yöresi’nde
de iklim koflullar›n›n bu etkileri görülebilmektedir.
5. Kamusal hizmetlerin ve olanaklar›n sunumunda ve paylafl›m›nda adaletsizlik ve
eflitsizlik varsa, yoksullaflmaya neden olmaktad›r. Bu yüzden eflitsizlik ve
adaletsizlik, yoksullu¤un ana kaynaklar› olarak ön plana ç›kmaktad›r.
6. Öte yandan e¤itimsizlik ile yoksullaflma aras›nda do¤rusal bir iliflki kurma olana¤›
vard›r. Yap›lan birçok bilimsel araflt›rmada da bu gözlemlenebilmektedir. Nitekim
alan araflt›rmam›zda da, e¤itimsiz olanlarda yoksullu¤un daha yüksek oldu¤u
saptanm›flt›r.
7. Olanaklara ve f›rsatlara uzakl›k, ayn› zamanda yoksullu¤a yak›nl›¤› da
82
Unutulmufl Ötekiler: “K›rsal Yap›sal Yoksulluk” Kültürü ve Anamas Yöresi Örne¤i
83
‹smail Gökday›
DIfiSAL KOfiULLAR
84
Unutulmufl Ötekiler: “K›rsal Yap›sal Yoksulluk” Kültürü ve Anamas Yöresi Örne¤i
Bölgesel geliflme planlar›nda, k›rsal kesim için planlanan ile sonuç aras›nda hayal
k›r›kl›¤› yaratan baz› olgular vard›r.
Bunlar bir bak›ma “boflluk”tur ve k›rsal geliflmenin/yoksullu¤un engelleri olarak
tan›mlamak mümkündür.
1. F›rsatlar›n s›n›rl› olmas›,
2. Beklenmeyen durumlara karfl› hassasiyet,
3. Yap›sal eksiklikler ve
4. Dengesiz güç yap›lar›, k›rsal geliflmenin engelleri olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r.
1.SINIRLI FIRSATLAR:
• D›fllanma,
• Ayr›mc›l›k
• E¤itim-ifl olanaklar›n›n k›s›tl›l›¤›,
• Gelir ve kaynak adaletsizli¤i,
• Bilgi ve beceri eksikli¤i,
• Kamusal kaynaklara eriflememe,
• Yetersiz beslenme ve hijyenik olmayan sa¤l›k koflullar›.
85
‹smail Gökday›
86
Abstract
Whatever their identification criteria, the group called "the poor" is divided into sub-
groups in itself, in other words, oppression relationships exist within the poor. The first
two of these division principles is the condition of labour and gender. However,
conceptualizations of poverty, in nature, hide this heterogeneous character of the poor,
conceal it because they categorize the poor by a deep fault, a condition of deprivement.
Thus, the poor are conceptualized as a homogenous entity. Another imminent problem
of the conceptualizations of poverty is the knowledge problem which is also related to
this homogeneity. That is, when the poor are approached through their condition of
poverty, treated in terms of being merely poor, they become mere objects of the policies
designed and applied for and on them. This objectification is not depend on the
mentality and intention of the "policy makers". This leads to the reproduction of their
poverty situation and strengthens and reproduces the separation between the poor who
cannot emerge from their submerged position and the groups who design and conduct
policies about the poor. The last point I discuss here is, whether poverty can be a
founding principle for an organisation of the poor, or in other words, whether an
organisation of the poor is possible.
Yoksullu¤un ‹mkanlar›
ve "‹mkan”s›zl›¤› Hakk›nda Bir Tart›flma1
D‹LEK HATTATO⁄LU
Yoksulluk ve yoksullar, son y›llarda giderek daha fazla çevrede tart›fl›l›yor. Bu flafl›rt›c›
de¤il, çünkü tüm dünyada her türden -yani geliflmifl, ileri, geç kapitalist, sanayi sonras›, 1.
dünya vs. gibi çeflitli aç›lardan adland›r›lanlarda da geliflmemifl, geliflmekte olan, geri
kalm›fl, 3. dünya vb. gibi çeflitli flekillerde adland›r›lanlarda da- ülkede ve hemen her insan
grubunu do¤rudan ya da dolayl› etkileyen bir olgu söz konusu ve ortadan kald›r›lmas› ya
da hiç de¤ilse azalt›lmas›, hafifletilmesi için kafa yoruluyor. Politikalardan söz etmeye
bafllay›nca, bu politikalara zemin oluflturacak olgusal betimlemelere ve o zaman da
yoksulluk tan›mlar›na yöneliyoruz. Kim, hangi amaçla, konuya e¤ilirse e¤ilsin, tart›flman›n
hareket zemini için “yoksulluk nedir, hangi yoksulluk, hangi yoksullar?” sorular›n› sorarak
ifle bafllamak zorunda kal›yor.
Ama benim tam da bu noktada bir sorunum var. Sorunum, kavram›n kendisiyle. Bir
vaat, bir imkan, bir ilke olarak yoksullukla. Daha do¤rusu yoksullu¤un bir imkan
sunamay›fl›yla. Betimlemenin, durum saptamas›n›n ötesinde, bir örgütlenme ilkesi, bir
1 16-17 Ekim 2004 tarihlerinde ‹stanbul'da, S›n›f Araflt›rmalar› Merkezi'nce düzenlenen "‹flçi S›n›f›n›n De¤iflen Yap›s› ve S›n›f
Hareketinde Aray›fllar Deneyimler" bafll›kl› 1. S›n›f Çal›flmalar› Sempozyumu'nda yap›lan sunuflun notudur.
87
Dilek Hattato¤lu
imkan olarak yoksulluk kavramlaflt›rmas›, bana imkans›z görünüyor. fiöyle ki çok farkl›
yoksulluk tan›mlar› var, bunlar gayet incelikli de üstelik. Mutlak yoksulluk, gelir yoksullu¤u,
göreli yoksulluk, insani yoksulluk, kad›n yoksullu¤u vb. Ama tan›mlar ne kadar incelikli, ne
kadar iyi aç›mlan›r ve uygulan›r olursa olsun; temelde ortak bir zaaf tafl›yorlar, diye
düflünüyorum. Bu, yap›sal bir zaaf; çünkü, tüm yoksulluk tan›mlar›, ele ald›¤› insan
grubunu, bir yoksunluk, bir mahrumiyet, bir imkan eksikli¤i üzerinden ele al›yor ve bu
yoksunluk üzerinden ayn›laflt›r›yor, homojenlefltiriyor. Bu durum, bütün yoksulluk tan›mlar›
için geçerli, ama ben burada öncelikle, sadece mutlak yoksulluk olarak tan›mlanan bir
yoksulluk türü üzerinden örnekler sunup tart›flaca¤›m.
Asl›nda yoksulluk kavramlaflt›rmalar›n›n, kendi içinde homojen olmayan, farkl› ilkelere
göre bölünen2, yani kendi içinde de sömürü ve ezme/ezilme3 iliflkileri yaflayan bir insan
grubunu, homojenlefltirmelerinin yan› s›ra, bir sorunu daha var. Homojenlefltirmeyle de
ba¤lant›l› olan bu sorunu, belki, bilgi sorunu olarak ifade edebilirim. Belirli politikalar›n
konusu olan tüm insan gruplar›, bu politikalara temel oluflturacak bilgi toplama süreçlerinin
ayn› zamanda, nesneleri olurlar. Ama yukarda and›¤›m yoksunluk, imkan yoksunlu¤u hali
ile tan›mlanan bir grup olduklar› zaman, haklar›nda bilgi toplanan olman›n ötesine
geçmelerini, daha aktif bir rol almalar›n› gerektirmeyen bir iliflki içindeler, demektir.
Edilgen olmalar›yla, muhtaçl›klar›yla tan›mland›klar› için, muhtaçlar olarak davran›rlar ve
onlara muhtaçlar olarak davran›l›r. Bu iliflki biçimi de onlar›n, içinde bulundu¤u durumdan
do¤rulabilecek, muhtaçl›k durumunu aflacak hangi araçlar›, hangi güçleri oldu¤unu gören
insanlar olduklar› bir varolufl kofluluna geçmelerinin önünde, kendi bafl›na bir engel
oluflturur. Her fleyden önce, bu di¤er varoluflun bilgisinin oluflma koflullar› gerçekleflmez.
Bunu da yine mutlak yoksullarla ilgili baz› örneklerle tart›flmaya çal›flaca¤›m.
88
Yoksullu¤un ‹mkanlar› ve "‹mkan”s›zl›¤› Hakk›nda Bir Tart›flma
5 Bkz Ev-Eksenli Çal›flan Kad›nlar Çal›flma Grubu, Ankara Yerel Atölyesi Tutanaklar›.
6 Bu yaklafl›m, baflkalar›nca da kabul görmüfltür. Mesela Türkiye ‹ktisat Kongresi’ne haz›rl›k olarak toplanan Yoksullukla
Mücadele Çal›flma Grubu’nun raporunda bu yönde veri toplanmas› gere¤ine iflaret edilmifl, bu yoksul grubuyla ilgili
politikalar›n belirlenmesinde bu verilerin öncelik tafl›yaca¤› ifade edilmifltir. Bkz. Türkiye ‹ktisat Kongresi (May›s 2004)
Yoksullukla Mücadele Çal›flma Grubu Raporu, yay›nlanmam›fl rapor. Ankara.
89
Dilek Hattato¤lu
mutlak yoksullarla ilgili politikalar gelifltirilirken, k›sa ve orta vadede de do¤rudan yard›m
d›fl›nda araçlar kullan›labilece¤ini ileri sürebilir oluyoruz.
Dahas›, yoksullarla ilgili politikalar›n nas›l biçimlendirilece¤i meselesi için de, bu minik
çal›flman›n yaratt›¤› baz› sonuçlar var. fiöyle ki, yoksul gruplar›n›n hayat kalitelerini
yükseltecek, yoksulluklar›n› azaltacak müdahalelerin neler oldu¤unu, sadece, o gruplar›n
emek sunum ve toplumsal cinsiyet konumlar›n› incelenmek suretiyle bulmak mümkün olur.
Bu ifadelerde bir d›fllaflt›rma bulundu¤unun fark›nday›m. Yaz›n›n bu noktas›na kadar,
henüz, yoksullar›n hayat kalitelerini yükseltecek müdahaleleri baflkalar›n›n yapmas›ndan
söz eder haldeyim. Bu da çok önemli bir sorun ve buna bilgi sorunu bafll›¤› alt›nda
de¤inece¤im.
Homojenlefltirme ile ilgili ikinci örne¤im, kad›n yoksullu¤u ile yoksul hanelerin geçimlerini
sa¤lamak için kulland›klar› ve “hane eme¤i”, “geçim stratejileri”, “yoksullukla bafla ç›kma
stratejileri” vb diye adland›r›lan emek konusunda. Bu ve daha baflka flekillerde kavramlaflt›r›lan
emek, tamam›yla kad›n eme¤idir ve karfl›l›ks›z kad›n eme¤idir. Ama yoksulluk üzerinden
yap›lan kavramlaflt›rmalar, bunun üzerini örter. Bu üstünü örtmenin vahameti, kad›n
yoksullu¤unun biçimlerine göz att›¤›m›z zaman daha da görünür hale gelir. fiöyle ki, ülkemizde
mutlak yoksullar aras›ndaki ayr› yaflayan, dul veya boflanm›fllar grubunda kad›nlar›n oran›
k›rsal kesimde biraz daha düflük, ama kentte daha yüksek, ülke ortalamas›nda da ise %
90'larda.8. Ayr›ca yine ülkemizde, nüfusu 5 farkl› gelir grubuna ay›rd›¤›m›zda, kendine ait hiçbir
geliri olmayan kad›n oran›n›n %78'in alt›na düflmedi¤ini görüyoruz.9 Bu veriler, karfl›l›ks›z
kad›n eme¤inin10 yayg›nl›¤›yla bir arada ele al›nd›¤›nda bize ne söyler? Genellikle ele al›nd›¤›
gibi, hane –veya dilerseniz aile– refah› ile kad›n refah› aras›nda uyum flöyle dursun, gerilim
vard›r.11 Bu gerilim, karfl›l›ks›z kad›n eme¤inin hane için yayg›n kullan›m› üzerinden do¤makta,
kad›nlar›n gelir getiren, “karfl›l›¤› olan” çal›flma biçimlerine girifl ve orada bulunufl koflullar›n›n
karfl›l›ks›z emek sunum konumlar›yla iç içe olmas›ndan beslenmektedir. Nitekim, mutlak
yoksullar grubunda yer alan kad›nlar›n bu kadar büyük ço¤unlu¤unun, hane d›fl› kalm›fl
kad›nlar olmas›, karfl›l›ks›z emek meselesinin nas›l can al›c› bir mesele oldu¤unu bir kez daha
düflündürür. Düflündürmelidir. Ama yoksulluk terimleriyle, içine düflülen yoksulluk
kategorileriyle yaklafl›ld›¤›nda, bu gerilimi görebilmek imkans›zd›r.
Yoksulluk, homojenlefltirici bir kategoridir, bir durumu, belirli bir anda belirli bir
durumu betimleyebilir; ama o betimlenen durumun içinden nas›l ve hangi politikalarla
ç›k›labilece¤ini gösteremez. Tan›m› ve do¤as› gere¤i bu imkana sahip de¤ildir. Ama
betimleme, elbette ki, önemlidir.
7 Mesela Bkz. 8. V Y›ll›k Kalk›nma Plan› Gelir Da¤›l›m›n›n ‹yilefltirilmesi ve Yoksullukla Mücadele Özel ‹htisas Komisyonu
Raporu, 2000, Ankara.
8 Bkz. DPT 8. V Y›ll›k Kalk›nma Plan›, Gelir Da¤›l›m›n›n ‹yilefltirilmesi ve Yoksullukla Mücadele Özel ‹htisas Komisyonu
Yoksulluk Alt Komisyonu Raporu.
9 Bkz. DPT 8. V Y›ll›k Kalk›nma Plan›, Kad›n›n Topluma Kat›l›m› Özel ‹htisas Komisyonu, Gelir Da¤›l›m› ve Yoksulluk Alt
Komisyonu Raporu.
10 Sadece ücretsiz aile iflçili¤i düflünüldü¤ünde bile durum vahimdir. Kald› ki, bu, karfl›l›ks›z kad›n eme¤inin tek biçimi
de¤ildir. Ücretsiz aile iflçisi olarak çal›flan kad›nlar bile, tüm çal›flan kad›nlar›n %72'sini oluflturuyorlar. Ücretsiz aile
iflçilerinin cinsiyete göre ayr›m› daha da belirgin bir tablo gösteriyor: %80 civar›nda kad›n, %20 erkek. Kaynak: fiemsa
Özar, Some Observations on the Position of Women in the Labour Market in the Development Process of Turkey.
11 Bu konuda bir tart›flma için Bkz. Hattato¤lu, D: Yoksulluk, Kad›n Yoksullu¤u ve Bir Bafla Ç›kma Stratejisi Olarak Ev-Eksenli
Çal›flma.
90
Yoksullu¤un ‹mkanlar› ve "‹mkan”s›zl›¤› Hakk›nda Bir Tart›flma
Bilgi sorunu
Tam da bu noktada, bilgi ve bilginin üretimi ile ilgili soruna gelebiliriz. Ben, bilgiyi,
orada duran, keflfedilecek bir fley olarak gören yaklafl›mlardan çok, oluflturulan bir fley
oldu¤u fleklindeki yaklafl›mlara yak›n›m. Bu türden bir yaklafl›m›n, yoksulluk, yoksulluktan
ç›kmak, güçlenme ba¤lam› söz konusu oldu¤unda özellikle anlaml› oldu¤u kan›s›nday›m.
Örne¤im yine ev-eksenli çal›flmadan ve mutlak yoksullardan olacak. Yukarda sözünü
etti¤im12 yerel atölye çal›flmalar›nda bir derinlemesine tan›flma bölümü var; bu bölümde,
kad›nlar ev-eksenli çal›flma ve ev-eksenli çal›flan olarak hayatlar›n›, deneyimlerini
anlat›yorlar. Çok s›k karfl›laflt›¤›m›z bir ifade flöyle: “Ev han›m›y›m, 26 y›ld›r hal›
dokuyorum.” Atölyeden sonra izlenimlerini soruyoruz; burada da çok s›k verilen bir cevap
var. “Ben çal›flt›¤›m› bilmiyordum. Bu atölyede çal›flt›¤›m› ö¤rendim.” fiimdi, bir insan
çal›flt›¤›n› bilmez mi? Tabii ki bilir, ve onlar da biliyorlar. Ama bilmedikleri bir fley var,
hakikaten: Yapt›klar›na, çal›flma dendi¤i, çal›flma say›ld›¤›. Asl›nda yapt›klar›n›n çal›flma
oldu¤unu “bilmeleri”, “idrak etmeleri” için gereken ampirik veriler var onlarda; o bilgi var,
ama yine de çal›flt›klar›na çal›flma dendi¤i bilgisi oluflmuyor, o atölye an›na kadar. O bilgi
olufltu¤unda, yani ev-eksenli çal›flma oda¤›nda bir tak›m insanlar›n bir araya geldi¤i bir
ortamda kendi deneyimlerinin dile getirilmesi gerçekleflti¤inde, idrak ortaya ç›k›yor. Yine de
bir mesele daha var. Ev-eksenli çal›flan kad›nlar›n ulaflt›¤› idrak ile, di¤er kat›l›mc›lar›n
idraki (ya da dilerseniz bilgisi) farkl›. Buna baflka ülkelerden de örnek verebilirim. Mesela
SEWA (Self-Employed Women’s Association / Serbest Çal›flan Kad›nlar Örgütü) üyesi
kad›nlar toplu görüflme deneyimlerini anlat›rken, iflverenle yapt›klar› görüflmenin
sonuçlar›n› de¤il, iflverenin karfl›s›nda oturduklar›n›, iflverenin onlarla efliti gibi konufltu¤u,
onlar› dinledi¤ini öne ç›kar›yorlar.13 Elde edilen somut sonuç daha önemsiz, daha tali olarak
sunuluyor, kad›nlar taraf›ndan. Bu da güçlenmenin o kabul bilgisiyle bafllad›¤› fleklinde
yorumlanabilir.
12 Bkz 4. dipnot.
13 Jhabvala, Renana. Self Employed Women’s Association: Organising Women by Struggle and Development.
14 Paolo Freire, Ezilenlerin Pedagojisi.
15 Ye¤in, Metin: Topraks›zlar Brezilya'da Topraks›z Köylü Hareketi: MST.
91
Dilek Hattato¤lu
Kaynakça
Freire, Paolo: Ezilenlerin Pedagojisi, Ayr›nt› Yay›nlar›, ‹stanbul, 2003. (Türkçe’deki 4. bas›m)
Jhabvala, Renana. Self Employed Women’s Association: Organising Women by Struggle and Development.
Der. Sheila Rowbotham ve Swasti Mitter, Dignity and Daily Bread, New Forms of Economic Organising
Among Poor Women in the Third World and the First. Routledge, Londra, 1994.
DPT 8. V Y›ll›k Kalk›nma Plan›, Gelir Da¤›l›m›n›n ‹yilefltirilmesi ve Yoksullukla Mücadele Özel ‹htisas
Komisyonu Yoksulluk Alt Komisyonu Raporu, Ankara, 2000.
DPT 8. V Y›ll›k Kalk›nma Plan›, Kad›n›n Topluma Kat›l›m› Özel ‹htisas Komisyonu, Gelir Da¤›l›m› ve
92
Yoksullu¤un ‹mkanlar› ve "‹mkan”s›zl›¤› Hakk›nda Bir Tart›flma
93
Abstract
Class formation designates a process based on the dialectical relation of class
consciousness, class culture, class bounded spatial arrangement and class struggle. Thus,
class bounded spatial arrangement, class struggle, consciousness and culture of working
class are among the basic dynamics of class formation process. In this respect, working
class struggle has an important effect on the formation of culture peculiar to working class,
as well as on the development of class consciousness. Moreover, whereas the arrangment
of urban area has an effect that provides some basis for class struggle or working class
culture, it also has a similar role on the rearrangement of urban area in any struggle
between classses. Therefore, while the class arrangement of urban area dominates the
social life and daily practices of workers, it also establishes organization and struggle
actions of the working class.
In the light of these fundamentals of class formation process, a field research on how public
and subcontractor workers of Eti Aluminyum Factory, a public enterprise, developed a class
consciousness and culture, and the reflections of this was made in our study. In this
research, supported by the techniques of observation and survey, we tried to put forth which
factors were determinants on consciousness, political actions, collective actions, social lifes
and daily practices of workers in the plane of varieties and commons, and the reflections of
this taking the collected data into consideration.
ÖZGE BERBER
* Bu yaz›, Prof. Dr. Tülin Öngen ve Doç. Dr. Tar›k fiengül’ün dan›flmanl›¤›nda 2003 y›l›nda A.Ü. S.B.F.’de Toplumsal
‹liflkiler Ba¤lam›nda S›n›f Bilinci ve S›n›f Kültürü: Seydiflehir Eti Alüminyum Fabrikas› Örne¤i adl› yüksek lisans tezi
kapsam›nda gerçeklefltirilen araflt›rman›n sonuçlar›n›n k›sa bir de¤erlendirmesine dayanmaktad›r.
94
S›n›f Bilinci ve S›n›f Kültürü: Eti Alüminyum Fabrikas› Örne¤i
de¤ildir. Oysa ki, günümüz iflçi s›n›f›n› anlayabilmek ve s›n›f mücadelesine iliflkin
politikalar/stratejiler gelifltirebilmek için bugünün toplumsal ve s›n›fsal dinamiklerini bizzat
kendi yaflamsal gerçeklikleri içinde ortaya koyabilmek gerekmektedir. Bu nedenle teorinin
öncülü¤ünde yürütülecek olan s›n›fa dayal› saha araflt›rmalar›n›n s›n›f politikas›na iliflkin
yeni aç›l›mlar sa¤layabilece¤i kan›s›nday›m.
Çal›flmadaki temel amaç, Eti Alüminyum Fabrikas›nda istihdam edilen kamu ve tafleron
iflçilerinin s›n›f bilincine ve kültürüne iliflkin genel bir kan› edinebilmektir. Çal›flman›n temel
problemi, bir kamu iktisadi teflekkülü olan Seydiflehir Eti Alüminyum fabrikas›nda istihdam
edilen kamu ve tafleron iflçileri aras›nda belirgin olarak var olan farkl›l›klar›n, iflçilerin ortak
hareket etme ve bilinç gelifltirebilme edimlerini nas›l etkiledi¤ini ve bunun görünümlerinin
ne oldu¤unu ortaya koyabilmektir. Bir baflka ifade ile s›n›f içi çeliflkilerin ve çat›flmalar›n
s›n›f mücadelesinde ne tür k›r›lmalara yol açabilece¤ini gösterebilmektir1.
1 Bildiri sunuflunda zaman k›s›tl›¤› nedeniyle sadece araflt›rma sonuçlar› de¤erlendirildi¤i için, yaz›m›zda teorik tart›flmalara
de¤inilmeyecektir.
95
Özge Berber
96
S›n›f Bilinci ve S›n›f Kültürü: Eti Alüminyum Fabrikas› Örne¤i
i. Demografik Özelikler
Görüflme yap›lan iflçilerin e¤itim düzeylerine bakt›¤›m›zda, kamu iflçilerinin e¤itim
düzeylerinin tafleron iflçilerine göre çok daha yüksek oldu¤u ve önemli bir bölümünün de
meslek okulu ç›k›fll› oldu¤u görülecektir. Kamu iflçilerinin %17’si ilkokul/ortaokul mezunun
iken bu oran tafleron iflçilerinde %46’ya ulaflmaktad›r. Görüflme yapt›¤›m iflçilerden biri
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini d›flar›dan bitirdi¤ini, emekli oldu¤unda da avukatl›k
mesle¤ine iliflkin bir fleyler yapmay› istedi¤ini belirtmifltir.
Görüflme yap›lan iflçiler fabrikan›n ikinci ve üçüncü kuflak iflçilerini oluflturmaktad›r.
Fabrika kurulmadan önce tek geçim kayna¤›n›n tar›mc›l›k oldu¤u kent, kalk›nma ve
modernleflme projesinin ürünü olarak fabrikan›n kurulmas›yla flekil de¤ifltirmifl ve bir iflçi
kentine dönüflmüfltür. Bu yönüyle fabrika, kentin gelifliminde önemli bir etkiye sahip olmakla
beraber, kendilerine tar›mc›l›ktan baflka bir gelecek görmeyen insanlar›n önüne yeni
alternatifler getirmifltir. Fabrikada çal›flmak art›k insanlar için en önemli bir statüye iflaret eder
hale gelmifl, insanlar çocuklar›n›n gelecekteki mesle¤ini iflçilik olarak kodlamaya bafllam›flt›r.
Görüflme yap›lan kamu ve tafleron iflçilerinin baba mesle¤inin önemli oranda iflçi olmas› da
bunu kan›tlar niteliktedir. Art›k bir nevi baba mesle¤i olarak fabrikada çal›flmaya bafllayan
kamu ve tafleron iflçilerin yaklafl›k %80’i çocuklar›n›n iflçi olmas›n› istememektedir. Bununla
birlikte gene ayn› oranlarda hem kamu hem de tafleron iflçileri çocuklar›n›n iyi bir
üniversiteden mezun olduktan sonra geliri iyi olan, sürekli bir ifle sahip olabilece¤ini
düflünmektedir. ‹flçiler e¤itimi, toplumda iyi bir yer edinebilmenin ve statüye sahip
olabilmenin temel arac› olarak kurgulamaktad›r.
Fabrika kurulmadan önce ve kurulduktan sonra da bir süre temel geçim kayna¤› olan
tar›mc›l›k, ilk kuflak iflçiler için ikinci hatta yer yer as›l meslek olarak varl›¤›n› devam
ettirmifltir. Görüflme yap›lan kamu ve tafleron iflçilerinin %30’nun babas› çiftçidir. Fabrika
kurulmadan önce tek geçim kayna¤›n›n topraktan sa¤lan›yor olmas› bu sonucun temel
nedenidir. Fabrikan›n kuruluflu ile birlikte sanayileflme ve kentleflme ad›mlar›n›n
at›lmas›, iflçilerin tam olarak topraktan kopmas› ve mülksüzleflmesi sonucunu
beraberinde getirmemifltir. Özellikle ilk kuflak iflçiler fabrikadaki ifllerini ikinci bir ifl
olarak görmüfl ve çiftçilikten vazgeçmemifltir. Topra¤a olan bu ba¤l›l›k zamanla
azalm›flsa da tamamen son bulmam›flt›r. Bu yönüyle köyde toprak sahipli¤i, feodal
iliflkileri ve k›rsal yaflamla olan ba¤lant›y› belirleyen güçlü bir ö¤e olarak ortaya
ç›kmaktad›r. Görüflme yap›lan iflçilerin de önemli bir bölümü köy kökenlidir. Kamu
iflçilerinin yar›s›, tafleron iflçilerinin ise üçte biri memleketlerinde toprak sahibidir.
Ancak toprak sahibi kamu ve tafleron iflçilerinin %20’si köyden düzenli bir gelir elde
etmekte ve %10’u da toprak ifliyle u¤raflmaktad›r. Toprak sahibi olan iflçilerin çok büyük
bölümü bugün kentte ikamet etmekte ve büyük oranda toprakla olan iliflkisini sadece
yasal mülkiyet iliflkisi üzerinden devam ettirmektedir. Bu anlamda kentte yaflayan iflçiler
için topra¤› ekip biçme ve buradan düzenli bir gelir elde etme anlay›fl› k›s›tl› düzeydedir.
Bununla birlikte, k›rdan kopufl süreciyle iflçiler aras›nda geleneksel aile yap›s›n›n da
çözülmeye bafllad›¤›n› söyleyebiliriz. Kamu ve tafleron iflçilerinin önemli bir bölümü
çekirdek bir aile yap›s›na sahiptir. Ancak ileride s›n›f kültürüne iliflkin yapaca¤›m›z
de¤erlendirme de ifade edece¤imiz gibi, iflçilerin köyle olan ba¤lant›s› gündelik
yaflamlar›nda bir hayat tarz› olarak varl›¤›n› devam ettirmektedir.
97
Özge Berber
98
S›n›f Bilinci ve S›n›f Kültürü: Eti Alüminyum Fabrikas› Örne¤i
ayr›mlar sözkonusudur. Tafleron iflçilerinin belirtti¤i gibi, “kamu iflçileri, Hilton odalar›nda
otururken, tafleron iflçileri kamu iflçilerinin çal›flt›r›lamad›¤› en pis ifllerde kar›n toklu¤una”
çal›flt›r›lmaktad›r. Tafleron iflçilerinin hepsi içinde bulunduklar› olumsuz flartlar›n fark›ndad›r.
Ancak görüflme yap›lan tafleron iflçileri bu kadar düflük ücrete ve olumsuz çal›flma flartlar›na
ra¤men, buna raz› olmak zorunda olduklar›n› çünkü d›flar›da bu ifli isteyen daha çok insan›n
oldu¤unu belirtmifltir. Bir tafleron iflçisinin belirtti¤i gibi, “patronun gözünde senin hiçbir
de¤erin yoktur. Bugün sen vars›n, yar›n yoksun. Ama yerine geçecek mutlaka biri bulunur”.
Bu koflullar bir yan›yla tafleron iflçilerinin içinde bulunduklar› durumu kabullenmesine neden
olurken, di¤er yan›yla tafleron iflçilerinin kamu iflçilerine husumet beslemesine, onlarla
aras›nda belirgin bir s›n›r koymas›na neden olmaktad›r. Tafleron iflçileri kamu iflçilerine göre
iflçilerin sorunlar›na yönelik daha elefltirel bakmakta anacak ifl ve örgütlenme güvencesinden
yoksun olduklar› için, var olan tüm olumsuz koflullara ra¤men kaderci bir kabullenifle raz›
olmaktad›r. Ancak flunu da belirtmek gerekir ki, bu kabullenifl kimi zaman patrona karfl›
yürütülen bireysel direnifller ve karfl› koyufllarla kimi zaman k›r›labilmifltir.
Tafleron iflçileri kamu iflçileri ile kendi aras›nda bir s›n›r koyarken, kamu iflçilerinin bir
bölümü de (%40’›) tafleron iflçilerini kendileri için bir tehdit unsuru olarak görmektedir.
Buna göre tafleron iflçileri sendikas›zlaflt›rma ve özellefltirme sürecinin bir parças› olarak
alg›lanmaktad›r. Bununla birlikte, kamu iflçilerinin yapt›¤› ifli tafleron iflçilerinin çok daha az
bir ücret alarak yapmas›, kamu iflçilerinde gelecek kayg›s›na neden olmaktad›r. Buna göre
tafleron iflçileri “kamu iflçilerinin ekme¤i ile oynamaktad›r”.
‹flçilerin ortak ç›karlar› konusunda birbirinden ayr›lan kamu ve tafleron iflçileri, ortak
hareket edebilme yetene¤ine iliflkin de farkl› yorumlar yapm›flt›r. Buna göre kamu iflçilerinin
%73’ü varolan ayr›mlar›n kamu ve tafleron iflçilerinin ortak hareket etmesine engel olmad›¤›
görüflündedir. Bu sonuç ilginçtir. Çünkü, iflçilerin fabrika içindeki düzenine ve iliflkilerine
bakt›¤›n›zda, mekansal (dinlenme odalar›n›n, yemekhanelerinin farkl› olmas› gibi) olarak
birbirlerinden ayr›lan kamu ve tafleron iflçileri, kendi içlerine dönük kapal› gruplar
oluflturmufltur. Bu yönüyle birbirlerini yok saymasalar bile kamu ve tafleron iflçilerinin
ortakl›klar› fabrika içinde yap›lan ifller ile s›n›rl› kalmaktad›r. Oysa tafleron iflçileri daha
farkl› görüfltedir. Tafleron iflçilerin %60’› varolan ayr›mlar›n kamu iflçileri ile ortak hareket
etmesine engel oldu¤unu düflünmektedir. Çünkü kendilerini de ifade etti¤i gibi, tafleron
iflçilerinin iflten at›lma tehlikesi nedeniyle hiçbir flekilde örgütlenme ve kolektif hareket
etme olana¤› olmad›¤› için gerçekte kamu iflçileri ile ortak hareket edebilme flans› yoktur.
2. Peki, kendi aralar›nda var olan ayr›mlardan hareket eden kamu ve tafleron iflçileri
Türkiye’deki ve iflçi-iflveren aras›ndaki kutuplaflma hakk›nda ne düflünmektedir. Bu
çerçevede, iflçilere belirli bafll›klar ba¤lam›nda (iflçi-iflveren, zengin-yoksul, laik-dinci, solcu-
sa¤c›, Türk-Kürt gibi), Türkiye’de var olan temel kutuplaflmalara iliflkin önem s›ras›na göre
bir s›ralama yapmas› istenmifltir. Burada bizim için önemli olan “iflçi-iflveren”
kutuplaflmas›n›n iflçilerin gözünde nerede yer alaca¤› idi. Kamu ve tafleron iflçileri için ilk
s›rada “zengin-yoksul”, ikinci s›rada ise o dönemki tart›flmalara paralel olarak “laik-dinci”
ve üçüncü s›rada ise “Türk-Kürt” ayr›m› yer almaktad›r. “‹flçi-iflveren” ayr›m› ise dördüncü
s›rada yer alm›flt›r. Ancak oransal olarak bak›ld›¤›nda tafleron iflçilerinin “iflçi-iflveren”
ayr›m›na daha fazla vurgu yapt›¤› gözlenmifltir. Bu sonuç, tafleron iflçilerinin önemli bir
bölümünün iflçi ile iflveren aras›nda karfl›tl›k iliflkisi kurmas› ile de tutarl›d›r.
99
Özge Berber
2 Bu soruda ç›kar ve iflveren kavramlar›na iliflkin olarak, kamu iflçisi kamu sektörünü, tafleron iflçisi ise özel sektörü
alg›lamaktad›r.
100
S›n›f Bilinci ve S›n›f Kültürü: Eti Alüminyum Fabrikas› Örne¤i
101
Özge Berber
Fabrikada bu iki grev haricinde yürüyüfl, vizite eylemi, ifl b›rakma, saç kestirme, bas›n
aç›klamas› gibi kimi eylemler gerçekleflmifltir. Bunlar içinde en dikkat çekici olanlar›, 2000-
2002 y›llar› aras›nda gerçeklefltirilen ve fabrikan›n özellefltirme kapsam›n al›nmas›na karfl›
yap›lan eylemlerdir.
4. Özellefltirme iflçiler aç›s›ndan en hassas ve çok tart›fl›lan konular›n bafl›nda
gelmektedir. Bu nedenle görüflme yap›lan iflçilere hem Türkiye genelindeki hem de
Seydiflehir genelindeki özellefltirme politikalar› hakk›nda ne düflündükleri sorulmufltur.
Türkiye geneli ve Seydiflehir özeli olarak sorumuzu iki ayr› bafll›k alt›nda sormam›z›n
nedeni, iflçilerin kendilerini Türkiye genelinde “dolayl›” ve Seydiflehir özelinde ise
“do¤rudan” etkileyecek olan bu politikaya karfl› farkl› bir tutum içinde olabilmeleri
ihtimalidir. ‹flçilerin yaflamsal ç›karlar›n› do¤rudan etkileyecek bu konu hakk›nda da
tafleron ve kamu iflçileri aras›nda görüfl ayr›l›klar› mevcuttur.
Türkiye genelindeki özellefltirmeye iliflkin tafleron ve kamu iflçilerinin ortak bir tutuma
sahip oldu¤unu söylememiz mümkündür. Buna göre, kamu iflçilerinin %60’›, tafleron
iflçilerinin ise neredeyse tamam› (%94’ü) Türkiye genelindeki özellefltirme uygulamalar›ndan
yana bir tav›r tak›nmaktad›r. Tutum bak›m›ndan ortaklaflan kamu ve tafleron iflçileri, bu
tavra iliflkin ileri sürdükleri nedenler bak›m›ndan birbirinden ayr›lmaktad›r. Buna göre,
kamu iflçilerine göre özellefltirme ile verimlilik artacak, K‹T’lerdeki kadrolaflma ve yolsuzluk
son bulacakt›r. Tafleron iflçileri ise, özellefltirme ile birlikte kamu ve tafleron iflçileri
aras›ndaki baflta ücret olmak üzere sosyal hak ve güvenceler konusunda bir denkli¤in
sa¤lanaca¤› görüflündedir. Tafleron iflçilerinin beklentisine göre, özellefltirme ile birlikte art›k
kamu iflçileri de tafleron iflçileri ile ayn› maafl› alacak ve çal›flma koflullar›nda çal›flacak,
bunun yan› s›ra tafleron iflçilerinin maafllar›nda k›smen olsa bir art›fl olabilecektir.
‹flçilerin Türkiye genelindeki özellefltirmesinden sonra, uzun zamand›r Seydiflehir
kentinin de bir numaral› gündemini oluflturan Eti Alüminyum fabrikas›n›n özellefltirilmesine
karfl› iflçilerin tavr›n›n ne oldu¤u karfl›laflt›rma yapabilmek için önemliydi. Acaba iflçiler
Türkiye gündemi ile kendi yaflamlar›n› do¤rudan etkileyecek bir soruna karfl› benzer bir
yaklafl›ma sahip midir? Tafleron iflçilerinin neredeyse tamam› (%89’u) Türkiye genelinde
oldu¤u gibi Eti Alüminyum fabrikas› için de özellefltirmeden yana bir tutum içindedir.
Tafleron iflçilerinin özelefltirmeden yana olmas›n›n temel nedeni, yukar›da aç›klad›¤›m›z gibi
kamu ve tafleron iflçilerin aras›ndaki farkl›l›klar›n son bulaca¤› beklentisidir. Oysa, kamu
iflçileri (%63’ü) Türkiye genelinde özellefltirmeye itiraz etmezken, çal›flt›klar› ve ekmeklerini
kazand›klar› fabrikan›n özellefltirmesine karfl› ç›kmaktad›r. Tafleron iflçileri özellefltirme ile
her iki halde de flu an içinde bulunduklar› olumsuz flartlardan daha kötüsü ile
karfl›laflmayacaklar› görüflünde iken, kamu iflçileri özellefltirme ile fabrikan›n kapanma
tehlikesinden endifle etmektedir. Bu anlamda kamu iflçisinin çal›flt›¤› fabrikan›n
özellefltirilmesine iliflkin tutumunu, bizzat özellefltirme fikrinin kendisi de¤il, özellefltirme ile
kendi yaflamsal ç›karlar›na zarar verecek olan olumsuz etkiler belirlemektedir.
Yukar›da da göstermeye çal›flt›¤›m›z gibi kamu-tafleron iflçisi ayr›m›nda somutlaflan s›n›f
içi çeliflkiler ve çat›flmalar iflçilerin ortak hareket etmesinde ve kolektif bir bilinç
gelifltirebilmesinde en önemli engellerden birini teflkil etmektedir. Tafleron ve kamu iflçileri
aras›nda ücretler, sosyal hak ve güvenceler, örgütlenme hakk› gibi temel konularda
yarat›lan ayr›mlar, iflçilerin kendi geleceklerini do¤rudan etkileyecek olan özellefltirme gibi
102
S›n›f Bilinci ve S›n›f Kültürü: Eti Alüminyum Fabrikas› Örne¤i
önemli konularda farkl› e¤ilimler gelifltirmesine neden olurken di¤er yan›yla da iflçilerin
fabrikada gelifltirdikleri kiflisel iliflkilerine de yans›maktad›r. Bu süreçte sendikan›n var olan
bu koflullara karfl› sessiz tutumu ise s›n›f içi bütünlü¤ü sa¤lamda önemli araçlardan birinin
devre d›fl› kalmas›na neden olmaktad›r. Fabrika içi düzende yarat›lan bu çat›flmal› iliflki
yaflam alan›nda da kendini yeniden üretmektedir.
103
Özge Berber
olmayanlar aras›nda gizli bir s›n›r çekmektedir. Bu yönüyle lojmanda oturma hakk›na sahip
olan kamu iflçileri, hem tafleron iflçilerinden hem de di¤er mahallede oturan kamu
iflçilerinden sahip olduklar› bu ayr›cal›k nedeniyle ayr›lmaktad›r. Bu ayr›lma gündelik
yaflamda iflçilerin bir araya geldi¤i mekanlar›n da farkl›laflmas›na neden olmaktad›r. Buna
göre lojmanda ikamet eden iflçilerin önemli bir bölümü ifl ç›k›fl›nda ya da hafta sonlarında
zamanlar›n› lojmanlar içinde yer alan oyun salonlar›nda geçirirken, mahallede oturan
iflçiler kendi mahallerindeki kahveleri tercih etmektedir. Oysa ki kahveler, özellikle
alternatiflerin az oldu¤u küçük kentlerde gündelik yaflamlar›nda iflçileri bir araya getiren
önemli sosyalleflme merkezlerinden biridir. Tafleron ve kamu iflçileri aras›nda fabrika içi
düzende yerleflik olan farkl›laflma e¤ilimi, lojmanlarda kamu iflçileri aras›nda yarat›lan
ayr›mlarla daha da derinleflmektedir. Lojmanlar›n ayr›cal›kl› konumu örne¤in iflçilerin
özellefltirmeye iliflkin tutumlar›nda kendini göstermektedir. Lojmanda oturan iflçilerin
%55,5’i Türkiye genelindeki özellefltirmeye karfl› ç›karken, mahallede oturan iflçilerin
sadece %23,8’i buna karfl› ç›kmaktad›r. Bu oranlar fabrikan›n özellefltirilmesine iliflkin
cevaplarda daha da artmaktad›r. Buna göre, fabrikan›n özellefltirilmesine karfl› ç›kan
iflçilerin %73’ü lojmanlarda ikamet etmektedir.
Lojmanlar bir di¤er yan›yla yöneticiler ile iflçiler aras›nda hiyerarflik iliflkinin devam
ettirildi¤i, s›n›flararas› iliflkinin mekana tafl›nd›¤› bir aland›r. Lojman içindeki yaflamda
oluflturulan yöneticiler ile iflçiler aras›ndaki s›n›rlar›, iflçileri gözüyle de¤erlendirebilmek için
iflçilere yönetici-iflçi temelinde lojman içindeki farkl›laflman›n olup olmad›¤› ve bunun
görünümlerinin neler oldu¤u soruldu. Buna göre lojmanlarda ikamet eden iflçilerin %73’ü,
yöneticiler ile iflçilerin lojmanlarda kald›¤› mekanlar aras›nda belirgin farklar oldu¤unu
söylemifltir. Farkl›l›klardan ilki konut yap›s› ve yerleflim yeridir. Lojman düzeninde iflçiler
belirli bölgelere yerlefltirilmifltir. Lojman yaflam›n›n ayn› zamanda iflyeri mekan› ile yaflam
mekan› aras›nda bir köprü ifllevini gördü¤ü gözlemlenmifltir. Buna göre, fabrika içindeki
hiyerarflik denetimle flekillenen resmi iliflkiler lojmanlarda da varl›¤›n› devam ettirerek, bu
iliflkilerin yaflam aln›nda da yeniden üretilmesini sa¤lamaktad›r. Bu yönüyle lojmanlar›n
s›n›flararas› karfl›tl›k iliflkisinin kurulmas›na zemin sa¤layabilece¤ini düflünebiliriz Ancak
beklentinin aksine bu iliflki, insanlar›n yaflam›nda ola¤an bir sürecin ürünü olarak varl›¤›n›
korumakta ve kabul edilmektedir.
2. ‹flçiler aras›nda var olan tüm bu farkl›laflma e¤ilimlerine ra¤men, ortak bir kültürün
izlerine de rastlamak mümkün. Köy kültürü ile flekillenen bu ortak kültür bir yan›yla köy
yaflam›n›n evlere di¤er yan›yla insanlar aras›ndaki iliflkiye tafl›nmas›yla kendini göstermektedir.
Köyle iflçiler aras›ndaki ba¤lar zay›flamaya yüz tutmufl olsa bile, köy kültürünün
görünümleri iflçi evlerinde kendini yaflatmaya devam etmektedir. Örne¤in, bugün köydeki
al›flkanl›klar›n devam› niteli¤inde, evlerinde yemeklerini yer sofras›nda yiyen, evinin
bahçesinde mutfak ihtiyaçlar›n› karfl›layacak düzeyde sebze-meyve yetifltiren, hayvan
besleyen iflçilere veya bir araya gelerek birkaç evin birden ihtiyac›n› karfl›lamak için yufka
açan, salça yapan iflçi efllerine rastlayabilirsiniz. ‹flçilerin aras›nda köy kültürü ile beslenen
bir dayan›flma kültürünün varl›¤›ndan söz etmek mümkündür. ‹flçilerin aras›ndaki bu
birlikteli¤i fabrika içinde ve sosyal yaflamda olmak üzere iki eksende inceleyebiliriz:
Fabrikada yaklafl›k on kiflinin paylaflt›¤› dinlenme odalar› bulunmaktad›r. Bu odalarda
iflçiler aras›nda günlük iflbölümü çizelgesi yap›l›r. Buna göre bir hafta öncesinde odan›n
104
S›n›f Bilinci ve S›n›f Kültürü: Eti Alüminyum Fabrikas› Örne¤i
temizli¤inin kime ait olaca¤›, çay demleme ve servis iflini kimin yapaca¤› belirlidir. Ayn›
flekilde iflçilerin çay, fleker, kahve gibi sürekli tüketilen ürünlerin al›flveriflini her ay bir iflçi
olmak üzere aralar›nda toplad›klar› para ile toptan almakla sorumludur. Bununla birlikte
iflçiler aras›nda dü¤ün, sünnet gibi e¤lenceler ile sa¤l›k problemi, ölüm gibi durumlarda
paraya ihtiyac› olan iflçiler için iflçiler aras›nda para toplanmas› bir adet halini alm›flt›r.
Bunun yan› s›ra, iflçiler aras›ndaki gelene¤e göre, o¤lunu sünnet ettiren veya o¤lunu/k›z›n›
evlendiren her iflçi çal›flt›¤› birimin panolar›na dü¤ün davetiyesini asar. Böylelikle, birimde
çal›flan iflçiler ortak olarak dü¤üne davet edilir. Ayn› zamanda dü¤ün sahibinin, dü¤ünün
ertesi günü çal›flma arkadafllar›na bir kutu çikolata da¤›tmas› da usul gere¤idir. Benzer
uygulama, emekli olan, tatilden dönen veya o¤lu askerden gelen iflçiler için de geçerlidir.
Bunun yan› s›ra köylerdeki imece gelene¤inin bir benzeri olan dayan›flma kültürü,
iflçiler aras›nda varl›¤›n› hâlâ devam ettirmektedir. Örne¤in, bir iflçinin evi tafl›nacaksa o gün
ayn› ya da farkl› mahallede oturan iflçiler toplan›r ve eflyalar› yeni eve yerlefltirirler. Benzer
flekilde, yeni ev yap›lacaksa ya da evin herhangi bir yan›nda tamir yap›lacaksa, bu iflleri
yapmak için iflçiler bir araya gelir ve kendi ustal›klar›n› sergilerler. Onun içindir ki, ev sahibi
olan çok say›da iflçi evini arkadafllar›n›n yard›m›yla kendi yapt›¤›n› belirtmifltir. Bununla
birlikte, kimi iflçiler üyesi olduklar› okul-aile derneklerinde, yoksul ö¤rencilerin e¤itim
giderleri için ortak fon oluflturduklar›n› belirtmifltir. Örne¤in, Seydiflehir’in Kesecik
kasabas›nda yaflayan bir kamu iflçisi kasabalar›nda kurduklar› Okul Yapt›rma ve Yaflatma
Derne¤i arac›l›¤›yla belediyeden kiralad›klar› 40 dönüm araziye pancar ektiklerini ve
böylece burada köylü için bir istihdam alan› yaratt›klar›n› anlatm›flt›r. Buradan yaklafl›k 30
milyar gelir elde edilmifl ve bu gelirin bir bölümü ile ö¤rencilerin e¤itim giderleri ve
hastalar›n sa¤l›k giderleri karfl›lanm›fl, geri kalan bölümü ile de bu y›l tekrar, bu¤day
ekilmek üzere 40-50 dönüm arazi kiralanm›fl. ‹nsani iliflkiler düzeyinde geliflen bu
dayan›flma örnekleri, iflçileri bir araya getiren küçük s›¤›naklard›r.
De¤erlendirme
Enformel sektörün geliflmesi ve kamu fabrikalar›nda istihdam edilen iflçi profilinin
de¤iflmesi ile kamu fabrikalar›nda birbirlerinden oldukça farkl› koflullara sahip iki iflçi
profili gündeme gelmifltir. Bir yanda, giderek önemini yitirmeye bafllam›fl olsa bile sosyal
hak ve güvencelere sahip olan kamu iflçileri di¤er yanda ise ifl güvencesi, örgütlenme hakk›
olmadan çok düflük ücretlerle çal›flt›r›lan tafleron iflçileri. ‹flyeri süreci ile bafllayan, elde
edilen gelir ve iflyeri deneyimi ile ba¤lant›l› olarak sosyal yaflamda da kendini yeniden
üreten bu yaflam deneyimi, özel flirket iflçilerini kamu iflçilerinden farkl›laflt›rmaktad›r. Bu
farkl›l›k o kadar belirgindir ki, görüfltü¤ümüz kamu iflçileri gerek anket formunda gerekse
de sohbetlerimizde tafleron iflçilerini kunta-kinteler veya köleler olarak tan›mlam›flt›r. ‹flçiler
aras›nda yarat›lan bu farkl›l›klar, iflçilerin ortak bir bilinç gelifltirmesine ve kolektif hareket
etmesine engel olan önemli etkenlerden birisidir. ‹flçilerin geleceklerini her yönüyle
olumsuz etkileyebilecek özelefltirme gibi önemli bir soruna karfl› iflçilerin birlikte tav›r
koymak yerine, aralar›nda derin görüfl ayr›mlar›n›n olmas› bu farkl› iflyeri ve yaflam
deneyiminden kaynaklanmaktad›r. Ancak s›n›f oluflumu ve s›n›f bilinci, insanlar›n nesnel
s›n›f konumlar›n› deneyimledikleri süreçte keflfedilebilir. Bu anlamda, hiçbir model bize
do¤ru ve kendi içinde tutarl› bir s›n›f bilinci çizemez. S›n›f oluflumu gibi s›n›f bilinci de,
105
Özge Berber
s›n›flar mücadelesi dolay›m›yla flekillenen, kendi içinde çeliflkileri bar›nd›ran ama ayn›
zamanda ortak dayan›flma ve kolektif hareket zeminine de yol veren diyalektik bir sürece
iflaret etmektedir.
Nesnel s›n›f konumlar›n›n ve ç›karlar›n›n varl›¤›, siyasal ve ideolojik düzeyde bir s›n›f
bilincini do¤rudan getirmemektedir. Bu iki düzey aras›nda iliflkiyi sa¤layacak bir arac›ya
ihtiyaç vard›r ki o da s›n›f mücadelesidir. S›n›f mücadelesi alan›n›n geniflletilmesine yönelik
bu stratejiler, öncelikli olarak iflçi s›n›f›n› bölen dinamiklere karfl› gelifltirilmelidir. Bu
anlamda kamu ve tafleron iflçileri aras›nda yarat›lan farkl›l›klar›n ortak paydalar ve ç›karlar
üzerinden kurulacak mücadele alan›nda ve örgütlenme modelinde eritilmesi gerekmektedir.
Bununla birlikte bugüne kadar, ço¤unlukla iflçilerin çal›flma yaflam›na iliflkin sorunlar›
üzerinden mücadele stratejileri gelifltirilmifltir. Benzer flekilde s›n›fa iliflkin araflt›rmalar da
üretim sürecine odaklanan çal›flmalar üzerinden yürütülmüfltür. Bu anlamda hegemonik
mücadelenin esas olarak yürütüldü¤ü alan olan toplumsal yaflam, mücadele alan›n›n
ço¤unlukla d›fl›nda tutulmufltur. Oysa ki, yeniden üretim alan› olarak yaflam alan›, gerek
burjuva ideolojisine gerekse de iflçi s›n›f› ideolojisine iliflkin stratejilerin hayata
geçirilmesinde önemli bir merkezdir. Bu merkezin her alan›yla, s›n›f mücadelesine kanalize
edilmesi gerekmektedir. Çünkü, hegemonya sadece bir s›n›f›n tahakkümünü kurdu¤u,
di¤erinin ise bu tahakküme boyun e¤di¤i bir alana iflaret etmez. Bu alan ayn› zamanda
s›n›flar mücadelesini ve s›n›flar›n direnifllerini, alternatif projelerini içeren bir aland›r. Bu
nedenle, toplumsal yaflamda iflçilerin kendi de¤erlerini ve kültürlerini üretebilece¤i
merkezleri de, s›n›f mücadelesi ba¤lam›nda de¤erlendirmek gerekmektedir. Bu merkezler
içinde iflçilerin sürekli topland›¤› kahveleri, dernekleri ya da kulüpleri göstermek
mümkündür. Seydiflehir’de de kahveler bir yanda grev zaman›nda iflçilerin topland›¤› ve grev
sürecini de¤erlendirdi¤i bir merkezdir. Di¤er yandan ise iflçilerin bofl zamanlar›n›n önemli bir
bölümünü geçirdi¤i, Türkiye ve dünya sorunlar›n›n masaya yat›r›ld›¤› bir buluflma mekan›d›r.
Bu yönüyle, Seydiflehir’de iflçilerin grev zaman›nda bile sendika merkezinden çok kahvelerde
toplan›yor olmas› önemlidir.
‹lgili Kaynakça
Ahmad, Aijaz (1997) “Issues of class and culture”, (E.M. Wood’un mülakat_), In Defense of History: Marxism
and the Postmodern Agenda içinde (Edited by E.M. Wood ve J.B. Foster), New York: Monthly Review Press,
(97-111).
Aktafl, A. S. (2001) “Türk Örne¤inde S›n›f Analizleri ve S›n›f fiemalar›”, Toplum ve Bilim, n.90, s.210-229
Balç›n, E. (1995) Türkiye’de Demiryolu ‹flçileri Araflt›rmas›, Ankara: Demiryol-‹fl Sendikas› Yay›nlar›
Boratav, K. (1995) ‹stanbul ve Anadolu’dan S›n›f Profilleri, ‹stanbul: Tarih Vakf› Yay›nlar›
Bourke, J. (1994) Working Class Cultures in Britain 1890-1960, London: Routledge
Bulmer (1975) Working-Class Images of Society, (Ed.), London: Routledge.
Çubukçu, A. (1989) “‹flçi S›n›f› Kültürü ve Türkiye”, Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi,
‹stanbul: ‹letiflim Yay›nlar›, c.7, s.2284-2285
Engels, F. (1997) ‹ngiltere’de Emekçi S›n›f›n Durumu, çev.Y. Fincanc›, Ankara: Sol Yay›nlar›
Erbafl, H. (1993) Class and Culture: The Cases of K›r›kkale and Ankara, Yay›nlanmam›fl Doktora Tezi, ODTÜ
Sosyoloji Bölümü, Ankara
Fantasia, R., Mcnall, S. G. and Levine, R. F. (eds.) (1991) Bringing Class Back In, San Francisco: Westview
Frykman, B. and Tegner, E. (eds.) (1986) Working Class Culture, Norrköping: Ethnological Publications
106
S›n›f Bilinci ve S›n›f Kültürü: Eti Alüminyum Fabrikas› Örne¤i
Genifl, A. (2002) Workers in the Small Industry: Employment, Social Space and Patterns of Class Formation,
Yay›nlanmam›fl Doktora Tezi, ODTÜ Sosyoloji Bölümü, Ankara
Hobsbawn, E. J. (1984) Workers: Worlds of Labor, New York: Pantheon
Katznelson, I. and Zolberg, A. (eds.) (1986) Working Class Formation: Nineteenth Century Patterns in Western
Europe and the United States, Princeton: Princeton University Press.
Katznelson, I. (1992) Marxism and the City, Oxford: Clarendon Press
Hayter, T. and Harvey D. (eds.) (1994) The Factory & The City, London: Mansell
K›ray, M. (2000) Ere¤li: A¤›r Sanayiden Önce Bir Sahil Kasabas›, ‹stanbul: Ba¤lam Yay›nlar›
Mann, M. (1973) Consciousness and Action Among the Western Working Class, London: Macmillan Press
Munck, R. (1995) Uluslaras› Emek Araflt›rmalar›, çev. C. Aygün, Ankara: Öteki Yay›nlar›
Oskay, Ü. (1983) Geçifl Dönemi Tipi Olarak Zonguldak Kömür Havzas›, ‹zmir: Ege Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Yay›nlar›
Özu¤urlu, M. (2002a) ‹flçi S›n›f›n›n Oluflumu Üzerine Bir Çözümleme Çerçevesi: Anadolu’da Bir ‘Küresel
Fabrikan›n’ Do¤uflu (Denizli Örne¤i), Yay›nlanmam›fl Doktora Tezi, A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Çal›flma
Ekonomisi ve Endüstri ‹liflkileri, Ankara
Punch, F.K. (1998) Introduction to Social Research: Quantitative and Qualitative Approaches, London: Sage
Publications
Say›lan, F. (2001) Yetiflkin E¤itimi Ba¤lam›nda ‹flçi E¤itimi, Üç ‹flçi Sendikas›nda Etnografik Örnek Olay
‹ncelemesi, Yay›nlanmam›fl Doktora Tezi, A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Halk E¤itim Ana Bilim Dal›, Ankara
Thompson, E. P. (1968) The Making of The English Working Class, London: Penguin Press
Yaz›c›, E. (1992) Sosyo-kültürel De¤iflme Sürecinde Karabük’te ‹flçi Ailesi, Ankara: Özçelik-‹fl Yay›nlar›
Y›ld›r›m, E. (1994) Working Class Formation in Turkey: A Historical and Cross-sectional Investigation,
Yay›nlanmam›fl Doktora Tezi, Manchester Üniversitesi Sosyoloji Bölümü, ‹ngiltere
Yücesan, G. (1998) The Changing Nature of the Capitalist Labour Process: A Study of Factories and Workers
in the Turkish Manufacturing Industry, Yay›nlanmam›fl Doktora Tezi, Sussex Üniversitesi Kalk›nma
Çal›flmalar› Enstitüsü, ‹ngiltere
Wright, E.O. (1989) The Debate On Classes, (Edit by E.O. Wright) London: Verso.
107
Sorular
Sorular
‹smail Gökday›: Ben bir soru sormak istiyorum. Buraya gelmeden önce Sosyal
Araflt›rmalar Vakf›’n›n sempozyum program› bafll›kl› web sayfas›ndan, oradan alıntı, vak›f
kendisini flöyle tan›ml›yor. “Bireyin kitlelerin, toplumsal katman ve s›n›flar›n yaflama aktif
bir biçimde kat›lmas›n› sa¤lamaya yönelik bir bilgi tafl›y›c›s› olarak tan›mlar. Toplumda ve
üyeler aras›nda dayan›flma duygu ve birli¤inin gelifltirilmesine özel bir önem verir.”
Kırsal yoksullar hakkındaki yaklaflımımın genel tanımıyla örtüflmedi¤i konusundaki
kanaati tamamen size bırakıyorum.
Bilinmeyen Kifli: Vak›fla de¤il sempozyumun bafll›¤›yla ilgili.
‹smail Gökday›: K›rsal yoksullar› ben flöyle tan›mlad›m genel bir çerçeve içersinde.
Ço¤unlukla tar›msal ve hayvansal ifllerle u¤rafl›yorlar, üretimlerinin daha çok geçimlik
olmas› önemli ölçütlerden bir tanesi, e¤itim düzeyleri oldukça düflük, çok çocuklu, erkek
egemen aile yap›s›, kad›nlar›n toplumsal olarak ezilmesi ve yok say›lmas› söz konusu.
Kendilerini özgürlefltiremiyorlar, yaflam kaliteleri düflük, fiziksel durumlar› zay›f,
gördü¤ümüz gibi y›pranm›fl, umutsuz, beklentileri yok, ifl aram›yorlar e¤itimsizlikleri
yüzünden ifl olanaklar› becerileri s›n›rl›. Bu çerçevede bakarsanız toplumun dıflında,
toplumdan soyutlanmıfl bir kesim var. Ama ben fluna dikkat ettim, k›rsal kesimde de çal›flan
insanlar var. Dilek Han›m›n söyledi¤i gibi yani bir ücret karfl›l›¤›nda çal›flm›yorlar, ama bir
nevi onlar›n ayakta kalabilmelerinin, yaflam mücadelelerinin temel nirengi noktalar›ndan
bir tanesi. Yani eme¤in, ama o ayn› zamanda yaflam›n sürdürülebilirli¤iyle do¤rudan iliflkili.
Ben biraz da buraya dikkat çekmek istedim. Gerçekten kentte iflçi s›n›f›n›n sorunlar›n› çok
ciddi flekilde görebiliyorsunuz, daha do¤rusu gözünüzün önünde, fakat k›rsaldaki insan› çok
ciddi flekilde göremiyorsunuz. Bir problemimiz daha var bizim. Asl›nda kentin insanlar›n›n
büyük bir k›sm›n› son otuz k›rk y›ll›k sürece bakt›¤›n›z zaman k›rsaldan gelenler, yani
gerçekten kentin kendisinden kaynaklanan fleyler, çok önemli bir ayr›nt›d›r. Hala kentte
olup da bir flekilde k›rsaldaki iliflkilerini sürdüren insanlar var. Halen apartmanlarda inek
besleyenleri görüyorsunuz, domates yetifltirenleri görüyorsunuz, bunlara k›rsall›¤›n halen
kentte bir yans›mas› olarak dikkatinizi çekmek istiyorum.
‹smail Gökday›: Burada soruyu geldi¤i gibi okumakta zorlan›yorum.
Soru: Kusura bakmay›n o benim el yaz›mdan dolay›. Daha k›saca flöyle diyeyim: Ben
size, az önceki tart›flmada da açt›¤›nız, evet yoksullu¤un niteli¤ine dair birtak›m tan›mlar
yap›yorsunuz, bir tak›m emekler burada bir emek var, burada bir üretim var ama bu s›n›f
hakk›nda bir emek varsa, bunu sömürenin kim oldu¤unu kendi içinde ifade etmedi¤inizde,
sizin yapt›¤›n›z yoksulluk tan›m› betimleyiciden öteye gitmiyor, s›n›fsal iliflkileri, üretim
iliflkilerini bu yoksullu¤un nereye oturdu¤unu ve bu yoksullu¤un baflka ne gibi
zenginliklerin temelini ve besleyicisi oldu¤unu göstermiyorsunuz. Temel olarak sorun bu.
‹smail Gökday›: Burada bir zenginlikten söz etmiyoruz, yani yüzy›llard›r devam eden
kal›tsal bir yoksulluktan söz ediyorum ben, yani vurgum tamamen farkl›, ne bir mutlak
yoksulluk tan›m› yap›yorum, ne göreli yoksulluk tan›m› yap›yorum bunlar aflama aflama.
Bu yoksullu¤un en k›y›s›nda, yani burada ücret karfl›l›¤› çal›flan bir insandan söz etmiyoruz.
108
Sorular
Ücretin düflüklü¤ünden söz etmiyoruz, aile iliflkilerinden söz etmiyoruz. Bunlar sosyal
güvenceleri olmayan ürettikleriyle k›t kanaat geçinemeyen insanlar, zaten onu vurgulamak
istiyorum, dolay›s›yla burada e¤er bir sömüren ve sömürülen varsa da çok ayr› bir soru.
Teflekkür ederim.
Dilek Hattato¤lu: ‹flçi s›n›f›n›n de¤iflen yap›s› ve s›n›f hareketinde yeni aray›fllar,
deneyimler. Yani ben tam da flunu anlatmaya –yanl›fl m› anlatt›m ya da anlatamad›m m›
çal›flm›flt›m, herhangi bir insan grubunu nas›l bir emek sundu¤u üzerinden ve hangi
cinsiyet, toplumsal cinsiyetinin bu emek konumlan›fl›ndaki yeri üzerinden ele almam›z
gerekir, yoksa yaflad›¤› yoksulluk üzerinden de¤il. fiöyle bir taraf› da var, herhangi bir fleyi
tarif etmek için kendisini kullanamazs›n›z, yani s›n›f nedir, s›n›f s›n›ft›r, olmaz. Aç›klaman›z
gerekir, dolay›s›yla yaklafl›m›m›n s›n›f hareketi d›fl›nda bir yaklafl›m oldu¤unu
düflünmüyorum. Kimlerin hangi s›n›f içersinde yer ald›¤› ve bu gruplar›n da nas›l bir
örgütlenme içinde yer alacaklar› ayr› bir soru ve zaten tart›flmaya çal›flt›¤›m öbür boyutu da
buydu. Yoksullu¤un bir zemin olup olamayaca¤›yd›.
Soru: Yoksulluk tan›m› yan›lt›c› ise yoksullu¤un analizinde, örgütlenmesinde s›n›fsal
analizin, emek gücü konumlan›fl›n›n yan› s›ra toplumsal cinsiyetçi yaklafl›m›n göz ard›
edilmemesi gereken bir yaklafl›m oldu¤unu söyleyebilir miyiz diye bir soru var.
Cevap: Elbette zaten onu söylemeye çal›flm›flt›m. (Açar m›s›n›z biraz daha)
Soru: fiimdi kad›n eme¤i, ücretsiz karfl›l›ks›z emekle ilgili bir soru var, sömürücüsü
kimdir fleklinde.
Cevap: O eme¤in ürünlerini kim kullan›yorsa odur.
Soru: Biraz açar m›s›n›z, yani erkekler kullan›yorsa erkekler sömürüyor ya da bakkal
kullan›yorsa bakkal m› sömürüyor.
Cevap: Bu tart›flma feminist teoride de tek cevapl› bir tart›flma de¤il. Yaln›z kiflisel
duruflum aç›s›ndan söyleyeyim, çat›flan s›n›f konumlar› sömürü aç›s›ndan düflünüldü¤ünde
çat›flan konumlar oldu¤unu düflünüyorum, yani bir ustabafl› fabrikadaki bir ustabafl›, di¤er
alt›ndaki çal›flanlarla iliflkilerinde problem yaflayabilir, bunun daha a¤›r› ücretli çal›flan ama
ayn› zamanda üretim araçlar›n›n da sahibi olan insanlar›n durumudur. Daha içerde
toplumsal cinsiyet ayr›m› üzerinden gitti¤imizde kad›nlar›n emek sunumlar›n›n, özellikle
emek sunumu laf›n› kullan›yorum çal›flma demiyorum, emek sunumlar›n›n birçok
formunun karfl›l›ks›z oldu¤unu ve bu karfl›l›ks›z formlar›n yayg›nl›¤› nedeniyle de kad›nlar›n
ücretli çal›flmada, çal›flma dedi¤imiz türlerde çok da yer alamad›klar›n› veya orada yer
al›fllar›n› da bunun üzerinden biçimlendi¤ini söyleyebiliriz. Bu da yani flu anda örneklerini
ya da arkas›n› doldurmak üzere çeflitli fleyler söyleyebilece¤im. Zaman nedeniyle bir fley
de¤il ama d›flar›da konuflabilirim. Yani kim o karfl›l›ks›z eme¤in ürünlerinden yararlan›yorsa
sömüren odur diye cevaplayabilirim bunu, bunlar kendisi de, kendi üretti¤i art›de¤er de
baflkalar› taraf›ndan el konulanlar olabilir. Öbür soruyu da cevaplayay›m.
Soru: Küreselleflen emek sermaye iliflkisi dikkate al›nd›¤›nda ev eksenli kad›n çal›flmas›
küresel yoksullu¤u art›r›r m›, azalt›r m›? Art›r›rsa san›r›m soru alternatifiniz ne olabilir?
Cevap: Herhangi bir çal›flma biçimine dahil olmak ve bunun yoksullu¤u art›r›p
art›rmamas› gibi bir soru bana, yani ben kafamda bunu çok bir yere koyam›yorum,
yerlefltiremiyorum çünkü yani fabrikalar›n, fabrika üretiminin yayg›nlaflmas› yoksullu¤u
art›r›r m›, art›r›rsa ne olacak, art›rmazsa ne olacak? Sonuç olarak bu insanlar çal›fl›yorlar bu
109
Sorular
insanlar emek veriyorlar, bu insanlar iflçi ve bunun, bu konumlar›n›n yaratt›¤› bir tak›m
örgütlenmeleri yaratabilirler, çal›flan olmalar› bir emek sunumu yap›yor olmalar›, bir zincir
içersinde yer al›yor olmalar› onlara örgütlenmeleri için de asgari maddi koflulu sa¤l›yor diye
düflünüyorum, bu zorunlu hale getirmez ama bir maddi koflul sa¤l›yor, dolay›s›yla
yoksullu¤u art›r›p art›rmamas› temel bir soru de¤il diye düflünüyorum, art›r›r da art›rmaz
da. Yoksul olduklar› için o çal›flma biçimlerinde yer al›yorlar, böyle bir fley var, öncelik öbür
tarafta.
Özge Berber: Önce bir hakl› bir elefltiri üzerinde durmak istiyorum, sendikal
mücadelenin s›n›f kültürü ve s›n›f bilinci çal›flmalar›n› elbette ki d›fl›nda tutulamayaca¤›n›,
hatta temel eksenlerden birisi oldu¤unu düflünüyorum, gerek sendikal, gerekse de sendika
d›fl›ndaki örgütlenmelerin iflçilerin birlikte hareket etmesinin, iflçiler aras›nda baflta
dayan›flma kültürü olmak üzere yeni farkl› ve karfl› alternatif aç›l›mlar sa¤layaca¤›n›
düflünüyorum ve bu çok önemli. Ben bunu kendi çal›flmamda yapmaya ya da göstermeye
çal›flt›m, sendikal mücadelenin özellikle grev deneyimi üzerinden iflçi kültürüne ya da
bilincine nas›l etkide bulundu¤unu ama burada sunamad›m, kusura bakmay›n. Çünkü
vaktim çok k›s›tl›yd›. ‹kinci soru da zengin yoksul ayr›m›n› birinci s›rada iflçilerin saymas›n›
ve iflçi iflveren ayr›m›n› geri planda tutmas› s›n›f bilincinde bir eksikli¤e iflaret edip
etmedi¤ine dair bir soru.
Benim burada görmek istedi¤im iflçi iflveren ayr›m› dururken iflçilerin niçin zengin
yoksul ayr›m›n› seçtikleri ve ilk s›raya yerlefltirdikleri, benim için o önemliydi. Yoksa bu bir
bilinç eksikli¤ine iflarettir anlam›nda söylemedim ama iflçi ve iflveren ayr›m›n›n çok daha
belirgin oldu¤unu zenginyoksul ayr›m›n›n ise biraz daha genifl bir anlama sahip oldu¤unu
düflünüyorum ve burada iflçilerin bunu seçmesinin önemli oldu¤unu düflündüm, onun için
de söyledim.
110
MAkale Adı
111
Yazar Adı
OTURUM 2.1
GELENEKSEL
SINIF ÖRGÜTLENMELER‹:
DURUM 1
YÖNETEN:
GÜLL‹STAN YARKIN
KONUfiMACILAR:
MUSTAFA ÖZTAfiKIN
AZ‹Z ÇEL‹K - ZAFER AYDIN
YÜKSEL AKKAYA
113
Abstract
The process of radical restructuring of the capitalism in the era of globalization gives rise to
changes in the working class structure. Such a change in the structure of the class
constituting the social base of the global unionist movement influences the organizational
structure, agenda, working methods, strategy and the policies of the unions. The global
unionist movement was in the earlier periods unprovided for this process, however, at the
moment has put this crucial problem on its agenda. The unionist movement interrogates the
existing structures and methods, strategies and policies in order to overcome the crisis of
the unionist movement and tries to reform itself. The unionist movement in Turkey also
undergoes this painful process. How should the unionist movement in Turkey interprete the
organizational structure, working methods, strategies and policies in order to overcome the
basic problem engendered by the restructuring process of global capitalism?
MUSTAFA ÖZTAfiKIN
* Petrol-‹fl Sendikas› Genel Baflkan› Mustafa Öztaflk›n sempozyuma bir yaz›l› bir tebli¤ göndermifl, ancak zaman k›s›t›ndan
dolay› göndermifl oldu¤u tebli¤e ba¤l› kalmayan bir sunum yapm›flt›r. Öztaflk›n’›n hem göndermifl oldu¤u tebli¤i hem de
yapm›fl oldu¤u sunumun deflifre metnini yay›nl›yoruz. Okumufl oldu¤unuz bu metin Öztaflk›n’›n sempozyumda yapt›¤›
sunumun deflifre metnidir.
115
Kapitalizmin Yeniden Yap›lanmas› ve Küresel Sendikal Strateji
maya yol aç›yor. Baflta tafleron iliflkileri ve geçici iflçilik olmak üzere esnek ya da atipik is-
tihdam yöntemlerinin yayg›nlaflmas›, eski istihdam modelinin yerini geçici ve k›sa süreli is-
tihdam modelinin almas›, hatta esnek istihdam yöntemlerinin yasalara girmesi bu tabloyu
tamaml›yor. Yani istihdam say›sal olarak daralmakla kalm›yor, geleneksel istihdam iliflkile-
ri de köklü bir de¤iflime u¤ruyor.
Bu ba¤lamda, çokuluslu flirketlerin ulusal s›n›rlar› aflan üretim zincirleri, sendikal hare-
ketin karfl›s›nda üstesinden gelinmesi gereken ciddi bir sorun olarak duruyor. Bu üretim zin-
cirleri sermayenin ulusal s›n›r tan›mayan dünya ölçe¤indeki hareketlili¤ini ifade ediyor.
Dünyada 1970’lerin ortalar›nda bafllayan bu süreçler genelde bütün k›talardaki ve ülke-
lerdeki sendikal hareketleri flu ya da bu biçimde etkiledi. Birçok dünya sendikas› a¤›r kan
kayb›na u¤rad› ve etkinli¤ini kaybetti. Ülkemiz sendikalar›n›n da içinde yer ald›¤› dünya sen-
dikal hareketi bu süreçlerin üstesinden gelebilecek politika ve stratejileri hemen üretemedi.
Sendikal hareket haz›rl›ks›z yakaland›.
Ama bugün bu politika ve stratejileri oluflturma aray›fl›nda hayli yol ald›k.
Bu noktada bir saptama yapmak gerekiyor: Sendikal hareketin gelifltirece¤i stratejilerin
küresel kapitalizmin yeniden yap›lanmas›n›n ürünü olan bu tabloyu dikkate almas›, yani
küresel perspektifi gözetmesi gerekiyor.
Amaç, küresel sermaye kadar hareketli ve etkin bir sendikal hareket yaratmakt›r. Bu-
nun yolu da sendikalar›n gündemlerini, örgütsel yap›lar›n›, çal›flma yöntemlerini, politika ve
stratejielerini yenilemesinden geçiyor. Bunun için kapitalizmin bugünkü trendlerini do¤ru
okumal›y›z.
Küreselleflme koflullar›nda kapitalizmin yeniden yap›lanmas› ve bu yeniden yap›lanmada
çokuluslu flirketlerin üstlendi¤i belirleyici rol, sendikal hareketin ulusal s›n›rlara s›k›fl›p kalm›fl
geleneksel stratejik yaklafl›mlar›n› etkisiz k›l›yor. Yeni sendikal stratejilerin, baflta örgütlenme
ve toplu sözleflme olmak üzere her alanda ulusal s›n›rlar› aflan, küresel bir perspektiften ha-
reket etmesi ve küresel yöntemler gelifltirmesi gerekiyor.
Bu konuda, iflkolu esas›na dayal› küresel federasyonlar›n, sözgelimi Petrol-‹fl’in ilgili ol-
du¤u sektörlerde Uluslararas› Kimya, Enerji ve Maden ‹flçileri Federasyonu’nu ICEM’in var-
l›¤› ve etkinli¤i sendikal harekete de¤erli olanaklar sunuyor.
Sendikam›z›n da üye oldu¤u ICEM’in ilgili sektörlerdeki çokuluslu flirketler ve onlar›n
üretim a¤lar› karfl›s›nda gelifltirdi¤i sendikal stratejinin iki ana aya¤› var.
Bu ayaklardan biri küresel çerçeve sözleflmelerdir. Küresel çerçeve sözleflmeler, bildi¤i-
niz gibi, esas olarak ICEM gibi küresel federasyonlar ile sektördeki çokuluslular aras›nda ba-
¤›tlanan sözleflmelerdir. Bu sözleflmeleri, çokuluslunun genel merkezinin bulundu¤u ülke-
deki iflkolu sendikas› ve baz› durumlarda iflletme konseyi de taraf olarak imzalamaktad›r.
Küresel sözleflmelerin içeri¤ini, yine bildi¤iniz gibi, ILO’nun sendikal hak ve özgürlüklerle il-
gili temel sözleflmeleri oluflturmaktad›r. Bunlar, özellikle örgütlenme ve toplu sözleflme hak-
lar›yla, iflçi sa¤l›¤› ifl güvenli¤iyle ve insana yak›fl›r çal›flma koflullar›n›n sa¤lanmas›na yöne-
lik di¤er temel iflçi haklar›yla ilgili sözleflmelerin hükümleridir. Bu sözleflmelerin önemli bir
kural›, ulusal düzeyde ba¤›tlanan toplu ifl sözleflmelerinin yerini almay› amaçlamamas›, tam
tersine onlar› tamamlamaya yönelik olmas›d›r.
Özellikle son dönemde ba¤›tlanan küresel çerçeve sözleflmeler bir konuyu özellikle
gündeme alm›flt›r. Çokuluslu flirketlerin kurdu¤u üretim ve tedarik zincirlerinde yer alan
tafleron firmalar ve tedarikçi firmalar konusudur bu.
116
Mustafa Öztaflk›n
Soru fludur: Bir çokuluslu ile diyelim ki ICEM aras›nda ba¤›tlanan bir küresel çerçeve
sözleflmede yer alan örgütlenme, toplu sözleflme ve benzeri haklarla ilgili hükümler o
çokulusluyla iliflki içindeki tedarikçi firmalara ve tafleron firmalara da uygulanacak m›d›r?
Küresel federasyonlar›n son dönemde imzalad›¤› sözleflmelerde daha çok flöyle bir hüküm
yer al›yor: “fiirket bu sözleflmedeki hükümlere tafleron veya tedarikçi firmalar›n da
uymas›n› sa¤layacakt›r”.
fiimdilerde sözgelimi metal iflçilerinin, inflaat ve a¤aç iflçilerinin, g›da ve otel iflçilerinin
ve tekstil iflçilerinin küresel federasyonlar› ve ICEM küresel çerçeve sözleflmeleri bu yönden
daha da gelifltirilmeye çal›fl›l›yorlar.
Özellikle örgütlenme ve toplu sözleflme haklar› ba¤lam›nda küresel sendikal stratejiler
yaflamsal bir önem kazan›yor. Bu, ülkemiz sendikal hareketi bak›m›ndan flu anlama geliyor:
Ülkemizdeki tedarikçi veya tafleron firmalar›n örgütlenmeye karfl› ç›kmas› halinde, ana
üretim flirketindeki iflçilerin sendikal gücüyle dayan›flmaya ve bilgi al›flverifline gidilebilir.
Petrol-‹fl, son dönemde, bu anlay›fl› örgütlenme stratejisinin asli bir unsuru olarak
görüyor.
Üst örgütümüz ICEM’in gelifltirdi¤i sendikal stratejinin ikinci aya¤›, çokuluslu flirketler
çerçevesinde kurulan küresel sendikal a¤lard›r. Küresel sendikal a¤lar, ayn› çokuluslunun
dünya ölçe¤indeki üretim zincirinde örgütlü olan ulusal sendikalar›n ba¤l› olduklar› küresel
federasyonun koordinasyonu alt›nda kurduklar› yatay yap›lard›r. Sözgelimi ICEM
çerçevesinde flu çokuluslularda küresel sendikal a¤lar oluflmufltur: Bridgestone’da,
Exonmobil’de, Goodyear’da, Rio Tinto’da ve Novartis’te. Ayr›ca, yak›n zamanda, ICEM’in
giriflimiyle DuPont’da da ulusal sendikal örgütlerin aralar›nda bilgi ve deneyim al›flverifli
yapacaklar› bir haber a¤› oluflturuluyor.
Böylesi bir stratejik yaklafl›m, sendikal örgütler aras›nda h›zl› ve sistemli bir bilgi ve
deneyim ak›fl› olmas›n› sa¤layacak, sendikal eylemin küresel ölçekte etkinlik kazanmas›na
katk›da bulunacakt›r. Bu konuda iletiflim teknolojisindeki muazzam geliflmeler sendikal
harekete dikkate de¤er olanaklar sunuyor. Bu olanaklar›n gere¤ince kullan›lmas›, sendikal
hareketin küreselleflme koflullar›nda çokuluslu flirketlere karfl› etkin ve çok yönlü bir
mücadele verebilmesini kolaylaflt›racakt›r.
Bu noktada, sendikalar›n özellikle yönetici, uzman ve aktivist kadrolar›n›n böylesi bir
stratejik yaklafl›m›n gerektirdi¤i zihniyet ve bilgi birikimiyle donanmas› gerekiyor.
Kadrolar›m›z›n küresel sendikal anlay›fl› günlük sendikal çal›flman›n her alan›nda
yönlendirici bir perspektif olarak dikkate almas› gerekiyor. Dar ulusalc› sendikal anlay›fl›n
kal›nt›lar›n›n kafalardan silkilip at›lmas›, küresel sendikal bir zihniyetin reflekslerimize
sinmesi gerekiyor. Aksi takdirde, örgütlenme kampanyalar›nda, toplu sözleflme masas›nda,
toplumda ve politik yaflamda yapaca¤›m›z çal›flmalar daha bafl›ndan sakatlanm›fl olacakt›r.
Türkiye sendikal hareketinin küreselleflme koflullar›nda kapitalizmin yeniden
yap›lanmas›n›n iflçi s›n›f›n›n önüne koydu¤u temel sorunun üstesinden gelebilmesi için bir
zihniyet ve tutum yenilenmesine ihtiyac› var.
Ben bu zihniyet ve tutum yenilenmesinin bir yönü üzerinde durmaya çal›flt›m. Bu
platformda yap›lan ve yar›n da devam edecek olan tart›flman›n ortaya bütünsel bir tablo
ç›karmas›n› diliyorum.
Dikkatiniz için teflekkür ederim.
117
Kapitalizmin Yeniden Yap›lanmas› ve Küresel Sendikal Strateji
* * *
Sermayenin* hiçbir engel tan›madan kendine en uygun olan koflullar›n sa¤land›¤› yerlerde
üretim yapmas› karfl›s›nda, tabii ki sendikal hareket de yeniden yap›lanmak durumunda, her
fleyini gözden geçirmek durumunda. Yani sendikal hareket olarak, üretim süreçlerinin geldi¤i
noktaya, kapitalizmin yeniden yap›lanmas›na bakt›¤›m›z zaman, çokuluslu flirketlerin bütün
dünyada üretimlerini bir zincir fleklinde gerçeklefltirmelerine bakt›¤›m›z zaman, art›k ulusal
s›n›rlar içersine s›k›flm›fl bir sendikal stratejinin do¤ru olmayaca¤› kan›s›nday›z. Art›k
sendikalar da çal›flma yöntemlerini, örgüt yap›lar›n›, stratejilerini buna göre belirlemek
durumundalar. Yani sermaye dünya genelinde ne kadar hareketliyse, h›zl› hareket
edebiliyorsa, etkili birtak›m yöntemler ortaya koyabiliyorsa, iflçi s›n›f› da yine küresel anlamda
son derece dinamik, etkili ve h›zl› hareket edebilen ve dünya iflçi s›n›f›yla entegre bir anlay›fl
içersinde mücadelesini ortaya koymal›, koymas› gerekir diye düflünüyoruz.
Bu anlamda yirmi birinci yüzy›lda sendikac›l›¤›n manifestosu belki de yeniden
yaz›lmal›; sendikalar her anlamda kendilerini yeniden sorgulamal›lar, de¤iflime ve
yenilenmeye ayak uydurmal›lar. Çünkü kendisini de¤ifltiremeyen kiflilerin ve örgütlerin
toplumu da de¤ifltiremeyece¤ini çok iyi bilmemiz gerekir.
Ben burada zaman› da dikkate alarak, özellikle küresel düzeyde bizim sendikam›z›n ve
Kristal-‹fl’in üst örgütü Uluslararas› Kimya Enerji ve Maden ‹flçileri Federasyonu’nun, yani
ICEM’in bu konudaki politikalar›na k›saca de¤inmek istiyorum.
ICEM’in bu konudaki stratejisi iki bafll›kta toplanabilir. Birincisi küresel çerçeve
sözleflmeler, ikincisi küresel sendikal a¤lar.
Son dönemlerde çokuluslu flirketlerle küresel sendika federasyonlar› (sözgelimi bizim
iflkolumuzda ICEM) aras›nda pefl pefle küresel çerçeve sözleflmeler imzalan›yor. Bu flirketlerin
merkez yönetimleri ile küresel federasyonlar aras›nda ba¤›tlanan bu küresel çerçeve
sözleflmeleri, taraf olarak, flirketin genel merkezinin bulundu¤u ülkede örgütlü sektör sendikas›
da imzal›yor. Bu sözleflmeler genel anlamda ILO standartlar›n› içeren, örgütlenme hakk›na ve
sendikalaflman›n önündeki engellere at›fta bulunan, iflçi sa¤l›¤›ifl güvenli¤i konular›nda ve çevre
konular›nda çerçeve hükümler getiren düzenlemeler olarak dikkatimizi çekiyor.
Biz Petrol-‹fl olarak bir süreden beri bu konuda kafa yoruyoruz ve flöyle bir yaklafl›m
gelifltiriyoruz: Küresel flirketler, yani çokuluslu flirketler dünyan›n neresinde faaliyet
gösterirlerse göstersinler, bu flirketlerle, faaliyet gösterdikleri bütün ülkelerde uygulanmak
üzere, çal›flma koflullar›n›n, ücretlerin ve sosyal haklar›n asgari düzeyde belirlendi¤i çerçeve
sözleflmeler yap›lmal›d›r. Çünkü bu çerçeve sözleflmeler yap›lmad›¤› taktirde, hepimizin çok
yak›ndan bildi¤i gibi, çokuluslu flirketler, bir ülkenin iflçilerini di¤er bir ülkenin iflçilerine
karfl› tehdit unsuru olarak kullanmaktad›rlar. Yani siz burada istedi¤iniz kadar çal›flma
koflullar›n›n iyilefltirilmesi, ücretlerin, sosyal haklar›n vs. iyilefltirilmesi için mücadele
veriniz; eylemler, direnifller yap›n›z; e¤er bunun küresel aya¤›n› oluflturamazsan›z, tek
bafl›na Türkiye s›n›rlar› içinde verdi¤iniz bu anlamdaki mücadelede çok baflar› flans›n›z
olmayacakt›r. Yani üretimi siz durdursan›z, s›f›rlasan›z bile Türkiye’ye mal giriflinde hiçbir
s›n›rlama ve engelleme olmad›¤› için, çokuluslular›n baflka ülkelerde ürettikleri ürünler
Türkiye pazar›na girecektir ve toplumda, sizin grevinize ra¤men, en etkili grev ve eyleminize
ra¤men, o ürünlerin s›k›nt›s› hiçbir flekilde çekilmeyecektir. Dolay›s›yla iflte bu anlamda
* Okumufl oldu¤unuz bu metin Petrol-‹fl Sendikas› Mustafa Öztaflk›n’›n sempozyuma göndermifl tebli¤dir.
118
Mustafa Öztaflk›n
küresel sözleflmeler büyük önem tafl›yor ve bu alanda bizim uluslararas› örgütümüzün, yani
ICEM’in çok ciddi çal›flmalar› var.
Bu küresel çerçeve sözleflmelerde tafleron ve müteahhit iflçilerinin sendikal haklar›yla
ilgili hükümler de yer al›yor. Çokuluslulara ba¤l› de¤iflik ülkelerdeki tafleron ve tedarikçi
firmalar›n da istihdam ettikleri iflçilerin örgütlenme ve toplu sözleflme haklar›na sayg›
göstermesi ve as›l iflverenin yükümlülüklerini tafl›mas› öngörülüyor. Tabii bu çerçeve
sözleflmeler, ulusal toplu sözleflmelerin yerine geçebilecek anlaflmalar de¤il, tam aksine
onlar› destekleyen ve gelifltiren anlaflmalar.
ICEM’in stratejisinin ikinci yönü flu: Çokuluslu flirketlerde yatay örgütlenme
diyebilece¤imiz küresel bir sendikal a¤ oluflturuluyor. Bu flirketlerde çal›flanlar ve onlar›n
sendikal örgütleri ve yine onlar›n temsilcileri aras›nda, internet olanaklar›ndan da
yararlan›larak oluflturulan bu sendikal a¤ çerçevesinde, ayn› flirketin Türkiye’deki bir
iflyeriyle Almanya’daki, Japonya’daki veya dünyan›n baflka ülkelerindeki iflyerleri aras›nda
süratle bilgi ve deneyim al›flverifli yapma, dayan›flma ve birbirine destek sa¤lama olana¤›
do¤uyor.
Biz Petrol ‹fl sendikas› olarak bu konu üzerinde de çok ciddi bir flekilde çal›fl›yoruz, hatta
çokuluslu flirketlerde izleyece¤imiz politika ve stratejilerle ilgili olarak sürekli tart›fl›yoruz,
böylesi bir küresel dayan›flman›n ve bilgi al›flveriflinin temellerini oluflturmaya çal›fl›yoruz. Ve
Türkiye’de karfl›laflt›¤›m›z sorunlar›n çözümünde bu a¤lar›n çok önemli oldu¤unu görüyoruz.
Örne¤in biz Petrol-‹fl sendikas› olarak geçti¤imiz günlerde Bayer firmas›n›n tar›m ilaçlar›
fabrikas›nda aspirin bölümünün kapat›lmas›yla ortaya ç›kan bir sorunu, bu dayan›flmayla
büyük ölçüde çözdük. Yine Birleflik Metal Sendikas›’n›n Bursa’daki Grammer örgütlenmesinin
ve Ni¤de’deki Ditafl uyuflmazl›¤›n›n bu dayan›flmayla çözüldü¤ünü hepimiz biliyoruz.
Dolay›s›yla bu a¤lar› gelifltirmek durumunday›z ve art›k sendikalar yüzlerini tamamen dünyaya
dönecekler, sendikac›l›k ulusal s›n›rlar içersine s›k›flt›r›lmayacak ve sendikal hareketin
uluslararas› ayaklar› da, ba¤lant›lar› da gelifltirilecek. Yani önümüzdeki dönemde
uluslararas› dayan›flma sendikal hareket aç›s›ndan çok daha belirleyici olacakt›r diye
düflünüyoruz.
De¤erli arkadafllar, gerçekten konumuz çok genifl, ama dedi¤iniz gibi sendikalar klasik
mücadele yöntemleri yerine, toplumu çok daha etkileyebilecek, modern iletiflim ve
teknolojiden de yararlanan politikalar gelifltirmek durumunda. Ayr›ca politikalar›n›
belirlerken propagandalar›nda hedef kitlelerini çok iyi belirlemek durumundalar. fiimdi
takdir edersiniz ki bu salonda bulunan herkes üç afla¤› befl yukar› birbirini tan›yor, yani en
az›ndan birbirine aflina simalar bu salonda bulunuyor. fiimdi biz örne¤in birbirimize yönelik
propaganda yerine, propagandada hedef kitlemizi çok iyi tespit edip onlara yönelik
çal›flmalar yapmak durumunday›z diye düflünüyoruz.
Biz bu çal›flman›n örne¤ini flöyle verdik Petrol-‹fl olarak: Biliyorsunuz, Petrol-‹fl uzun
süreden beri özellefltirmeye karfl› bir mücadele ortaya koyuyor. Özellikle son dönemlerde,
son iki y›l içersinde çok daha etkili bir mücadele koydu. Bizim etkili olmam›z›n nedeni hem
propagandadaki araçlar›m›z› de¤ifltirmemizden, hem de yine propagandada hedef kitleleri
çok iyi belirlememizden kaynakland›. Örne¤in özellefltirme karfl›t› insanlarla bizim bir
anlamda iflimiz yok diye düflündük, çünkü özellefltirme karfl›tlar›na bizim propaganda
yapmam›za bir gerek yok, önemli olan özellefltirmeye evet diyenlere yönelik bir propaganda
119
Kapitalizmin Yeniden Yap›lanmas› ve Küresel Sendikal Strateji
yapmak, onlar›n kafalar›nda soru iflareti oluflturmak. Onlar›n kafalar›nda oluflan ezberi
bozabilmeyi hedefledik ve propagandada hedef kitlemizi buna yönelik olarak seçtik ve
bunda da son derece baflar›l› oldu¤umuza inan›yoruz. En az›ndan Tüprafl olay›na bir
bakarsak –ki Tüprafl olay›yla ilgili geliflmeyi derledik ve bir kitapç›k haline de getirdik orada
hakikaten, asl›nda özellefltirmeye taraf olan, özellefltirmeyi savunan, liberal diyebilece¤imiz
birçok köfle yazar›n›n Tüprafl’›n özellefltirilmesine karfl› ç›kt›¤›n› görüyoruz. Demek ki
propagandadaki kitlenizi do¤ru bir flekilde seçebilirseniz ve onlara yönelik tabii ki do¤ru
araçlar kullanabilirseniz, baflar› flans›n›z bu anlamda yükseliyor. Yine biz sendika olarak,
belki de ilk defa, Türkiye’de modern propaganda iletiflim araçlar›ndan yararland›k. Örne¤in
yine bir sendika olarak Türkiye’de ilk defa, tam da savafl›n bafllayaca¤› s›rada, sinemalarda
film öncesi reklam kufla¤›nda Bir Özellefltirme Harekât›: Irak! slogan› alt›nda iki dakikal›k
bir film oynat›ld›. Tabii Türkiye’de, yan›lm›yorsam, yedi yüz civar›nda sinema var; maddi
olanaklar›m›z tabii ki bizim bunu belli bölgelerde göstermemizi ancak sa¤layabildi, özellikle
özellefltirmenin yo¤un oldu¤u bölgelerde ve ‹stanbul’un baz› önemli sinemalar›nda
gösterdik. fiimdi düflünün, sinemaya gelmifl bir kitle bir anda böyle bir reklam filmi ile
karfl›lafl›yor ve bu onlar›n düflünce ve duygular›n›n bu anlamda de¤iflmesinde, sendikaya
bak›fl aç›lar›n›n de¤iflmesinde önemli bir etken oluyor.
Yine billboardlar çok ciddi bir flekilde kullan›ld› ve biz topluma ulaflabilecek bütün yol
ve yöntemleri, yine k›s›tl› olanaklar›m›zla burada denemeye, gelifltirmeye çal›flt›k. Bunlar›
yapt›ktan sonra da gerçekten olumlu sonuçlar›n› ald›k diye düflünüyorum. Hele hele bunlar›
sadece bir iflkolu sendikas› olarak de¤il de ülke çap›nda örgütlü bir konfederasyon veya iflçi
s›n›f›n›n örgütleri olarak yapabildi¤imizi düflünün, maddi olarak gücümüzü
birlefltirebildi¤imizi, zihinselfikirsel iflbirli¤imizi gelifltirebildi¤imizi düflünün, bunun
etkisinin çok daha büyük olaca¤›, bizim belki s›n›rl› bölgelerde yaratt›¤›m›z bu etkinin tüm
Türkiye geneline yay›laca¤› ve toplumda bu anlamda da ciddi bir dönüflümün
sa¤lanabilece¤i ortada.
Kamuoyunun karfl›s›na ç›karken kendinizi çok ön plana ç›karan politikalar do¤ru de¤il,
örne¤in özellefltirmede birçok sendika önce kendisini, yani kendi iflçisini, iflten at›lmalar› ön
plana ç›kar›rken biz asla bunu ön plana ç›karmad›k, ülke ve toplum yarar› ilkesini ön plana
ç›kard›k ve bu anlamda da baflar›l› olduk.
Az evvel dinledi¤im arkadafl Seydiflehir örne¤iyle ilgili konufltu. Gerçekten ilgiyle izledim
oradaki araflt›rmay›, ama hemen pratik bir sonuç da ç›kard›m, bir sendikan›n çal›flanlar›n
düflüncesini ne kadar de¤ifltirebilece¤ine iliflkin hemen kendime yönelik küçük bir fley
ç›kard›m. Çünkü böyle bir araflt›rma örne¤in bir Petkim’de yap›lsayd› veya bir Tüprafl’ta
yap›lsayd›, bunun sonuçlar›n›n yüzde yüz farkl› olaca¤›na inan›yorum. Çünkü biz de böyle
bir çal›flmay› bölgesel olarak yapt›rd›k. ‹flçilerin bak›fl aç›s›nda, özellefltirmeye karfl›
tutumlar›nda, müteahhit iflçilerinin, tafleron iflçilerinin dahi özellefltirmeye karfl› olduklar›
büyük ölçüde orada ortaya ç›kacakt›r. Yani bir sendikan›n iflçilerin görüfllerini
de¤ifltirmedeki rolünün ne kadar önemli oldu¤u böylelikle ortaya ç›km›fl oluyor.
Beni dinledi¤iniz için hepinize teflekkür ediyorum.
120
Abstract
The study explores the landscapes from struggles of Pasabahce glass workers who have
distinguished place in Turkish labour movement. Glass workers who were identified with
Pasabahce town of ‹stanbul have created many genuine experiences in their struggles.
Following the famous 1966 Pasabahce strike which lasted 81 days Pasabahce glass workers
gained mysterious fame in the labour movement. Pasabahce glass factory was where one
could find the great strikes before the 80’s and great resistances in last decade. The last
workers’ struggle at Pasabahce tool place against decision in the summer of 2002. Finally,
Pasabahce was closed down after many glass workers migrated to other cities which have
glass factories. Pasabahce town was a typical example of traditional workers’ towns where
workers live around the factories. This factor featured heavily, gaining the support of the
people who live at Pasabahce. In contract with Beykoz Pasabahce glass factory, Eskisehir
glass factory is isolated from urban areas, which is located at the Organized Industry Zone.
One can see there many aspects of flexible and deregulated labour forms, subcontract work,
outsourcing etc. and other impacts of the global market. When Pasabahce Beykoz factory
symbolized the importsubstitution for industrialization model, Pasabahce Eskisehir factory
tells about the story of Turkish capitalism that has connected with the global market. Under
the changing circumstances Pasahahce Eskisehir glass workers have created a new
experience which can inspire other workers facing the same troubles.
Beykoz’dan Eskiflehir’e:
Paflabahçe Deneyimi Üstüne Gözlemler-Notlar
Paflabahçe, sadece ‹stanbul’da bir semtin de¤il, dünya çap›nda bir markan›n da ad›d›r.
Paflabahçe ad›n› bu kadar tan›n›r k›lan, sadece dünya çap›nda bir markaya ad›n› vermifl ol-
mas› de¤ildir. Paflabahçe’nin Türkiye iflçi s›n›f› ve sendikal hareket içinde de özel bir yeri ve
önemi vard›r. Paflabahçe’de iflçi s›n›f› tarihinde kayda geçen, önemli say›lan pek çok gelifl-
me yafland›.
Paflabahçe aynas›na bakarak Türkiye’de son yar›m yüzy›lda yaflananlar›n minyatür bir
örne¤ini görmek mümkün. Üretimin yap›s›nda yaflanan de¤ifliklikler, teknolojik dönüflüm
ve bunun yol açt›¤› sorunlar, iflgücünün yap›s›nda ortaya ç›kan de¤ifliklikler, ekonomik ve
sosyal politikalardaki de¤iflimler, neo liberal politikalar›n yol açt›¤› tahribatlar, hak gaspla-
r›, esneklik uygulamalar›, tafleronlaflma, fabrikalar›n büyük flehirlerden ve flehir merkezle-
rinden göçü gibi Türkiye’nin son on y›llar›na damgas›n› vuran pek çok geliflme Paflabah-
çe’de de yafland›.
121
Beykoz’dan Eskiflehir’e: Paflabahçe Deneyimi Üstüne Gözlemler-Notlar
122
Zafer Ayd›n-Aziz Çelik
semti hüviyeti kazanmas›na yol açt›. ‹flçi mahalleleri ve kahveleri kuruldu. Semtin emekçi
hüviyeti kazanmas› ileriki y›llarda iflçi sorunlar›n›n semtin günlük yaflam›n›n bir parças›
haline dönüflmesine yarad›. Sorunlar›n sahiplenilmesinde, dayan›flman›n ve tepkinin
örgütlenmesinde büyük avantajlar sa¤lad›.
Fabrika’da ilk iflçi örgütlenmesi ustalardan oluflan bir grup taraf›ndan gerçeklefltirildi.
1947 Y›l›nda “Paflabahçe fiifle ve Cam Sanayii ‹flçileri Sendikas›” kuruldu. Sendikan›n ilk
Genel baflkan› Ahmet Topçu 1950 seçimlerinde ilk iflçi milletvekili olarak parlamentoya
girdi. Paflabahçe fiifle ve Cam Sanayii ‹flçileri Sendikas› daha sonra ‹stanbul fiifle ve Cam
Sanayii ‹flçileri Sendikas› ard›ndan da Türkiye fiifle ve Cam Sanayii ‹flçileri Sendikas› ad›n›
al›r. Cam‹fl k›sa ad›yla an›lan bu sendika, Türk-‹fl’in kurulufluna kat›l›r ve Genel Sekreteri
Cemil Gider Türk‹fl’in de Genel sekreteri olur (Ak 1975: 55).
1963 Y›l›nda ç›kar›lan 274 ve 275 say›l› yasalar›n ard›ndan Paflabahçe’de imzalanan ilk
sözleflme iflçiler aras›nda rahats›zl›¤a yol açar ve Cam-‹fl sendikas›ndan ayr›lan iflçiler
Seramik fiifle ve Cam Sanayii ‹flçileri Sendikas› ad›yla bir sendika kurarlar. Bu ayr›flmadan
k›sa bir süre sonra bu sendika ile Cam-‹fl Birleflik Cam-‹fl alt›nda birleflirler. Bu birleflmenin
istenilen sonucu vermemesi üzerine 7 Haziran 1965’te Paflabahçe’de Kristal-‹fl kurulur.
Kristal-‹fl 1966 grevi s›ras›nda ola¤anüstü kongre karar›yla Türk-‹fl’e üye olur.
123
Beykoz’dan Eskiflehir’e: Paflabahçe Deneyimi Üstüne Gözlemler-Notlar
Bu grevlerden ikisi (1971 ve 1980) yar› askeri ve askeri darbe koflullar› ile karfl›laflm›flt›r.
1971 grevinin bitmesinde dönemin yetkililerinin telkini oldu¤u belirtilmektedir. 1980 grevi
ise 12 Eylül askeri darbesi sonucu bütün grevlerin yasaklanmas›yla sona ermifltir. Dört grev
ise (1966, 2001 ve 2003-2004) hükümet müdahalesiyle (erteleme ile) sonland›r›lm›flt›r.
124
Zafer Ayd›n-Aziz Çelik
1983 y›l›nda ç›kar›lan ve uzatmalarla 1995 y›l›na kadar sanayi kurulufllar›n›n Bo¤aziçi’nden
tafl›nmas›n› öngören kanunla birleflince Paflabahçe’nin tasfiye plan› uygulanmak istendi.
fiiflecam bir yandan “küçülerek büyüme” stratejisinin bir parças› olarak iflyerinde
sürdürülen ifllerin bir k›sm›n› d›flar›ya tafl›mak, taflerona vermek, böylece iflyerindeki iflçi
say›s›n› azaltmak, giderek de fabrikay› kapanmaya haz›r hale getirmek istiyordu. ‹lk ad›m
1991 y›l›n›n Temmuz ay›nda at›ld›. fiiflecam, Paflabahçe Cam Fabrikas›’nda çal›flan 580
iflçiye iflten ç›karma tebligat› yapt›. Bu karar karfl›s›nda iflçiler, flalter indirerek fabrikada
beklemeye bafllad›. Bu direnifl 21 gün sürdü. Fabrikada bafllayan direnifl k›sa sürede bir
semtin direnifline dönüfltü. Esnaf kepenk kapatt›, bölgedeki toplumsal örgütler, siyasi
partiler iflçilerin yan›nda yer ald›. Her gece kat›l›m›n befl binlere ulaflt›¤› gösteriler yap›ld›.
Cam Han›n (Befliktafl-Barbaros Bulvar›) önüne büyük bir yürüyüfl düzenlendi. Bu arada
fiiflecam 300 iflçiyi daha üstelik tazminats›z iflten ç›kard›. ‹flçilerin meflru ve demokratik
eylemlerinin yaratt›¤› bas›nç sonuç verdi. Direniflin 21. gününde iflten ç›kar›lan toplam 880
iflçinin geri al›nmas›yla eylem sona erdi. Ancak Paflabahçe’nin tasfiyesi yavafl yavafl devam
etti. Kapitalizmin yeni e¤ilimleri karfl›s›nda “eski” Paflabahçe yavafl yavafl erimeye bafllad›.
125
Beykoz’dan Eskiflehir’e: Paflabahçe Deneyimi Üstüne Gözlemler-Notlar
Paflabahçe Eskiflehir’de yaflanan mücadele bu yan›yla sendika seçme özgürlü¤üyle s›n›rl› ol-
mayan tafleron gibi çal›flma ve yaflama koflullar›n› belirleyen esnek, kurals›z düzenin de¤ifl-
tirilmesini de içeriyor.
126
Zafer Ayd›n-Aziz Çelik
saklanan iflverenlere seslerini duyuramad›lar. Ankara’ya iki gün süren bir yürüyüfl yaparak
sorunu TBMM’ye, CHP’ye ve Türk-‹fl’e tafl›maya çal›flt›lar.
7 Kas›m 2003 Günü ‹flçiler bir kez daha jandarma müdahalesiyle karfl›laflt›lar. ‹flçilerin
bar›naklar›, çad›rlar› jandarma taraf›ndan söküldü. Aralar›nda Kristal‹fl Merkez
yöneticilerinin de bulundu¤u iflçiler gözalt›na al›nd›lar.
fiiflecam ile Kristal-‹fl sendikas› aras›nda ba¤›tlanan 19. toplu ifl sözleflmesi s›ras›nda
imzalan bir protokolle iflten at›lan 66 iflçiden 36’s› ifle geri döndü. Kalan 30’unun ifle dönüflü
ise, ifle iade davalar›ndan lehte karar ç›kmas› halinde fiiflecam’›n di¤er fabrikalar›nda ifle
al›nmalar› kofluluna ba¤land›. ‹flyerinde yetkili sendikan›n belirlenmesi ifli ise yarg›ya
tafl›nd›. Aç›lan ifle iade davalar› sonucunda, ifl mahkemesi tafleron iflçilerinin yasaya ayk›r›
bir biçimde çal›flt›r›ld›klar›na, as›l iflverenin iflçileri olduklar›na ve ifle iadelerine karar verdi.
Kadrolu iflçilerin bir bölümünü ifle iade etti. Bir bölümünün davas› ise halen devam ediyor.
Konu Uluslararas› Çal›flma Örgütü’nde Sendika Özgürlü¤ü Komitesi taraf›ndan ele al›nd› ve
iflten ç›karmalar›n sendikal hak ihlali oldu¤u sonucuna var›ld›.
127
Beykoz’dan Eskiflehir’e: Paflabahçe Deneyimi Üstüne Gözlemler-Notlar
700 kifliyi örgütleyerek sendika üyesi yapmay› baflard›lar. Genç iflçilerin bu becerisi ve
mücadelesi sendikal hareketin gelece¤i aç›s›ndan iyimser beklentileri artt›r›yor.
Eskiflehir’de sürdürülen mücadele Beykoz’daki kadar kuvvetli bir toplumsal deste¤e
sahip de¤ildi. Beykoz’daki gibi kent merkezinde de¤il kentin 30 km. d›fl›nda ›ss›z bir bölgede
mücadele sürdürülüyordu. ‹flçilerin mücadelesini avantajl› k›labilecek sosyal ortam yoktu.
Yine de Eskiflehir cam iflçilerinin de Eskiflehir’de Sultandere, Emek ve Tepebafl› gibi birkaç
mahallede toplanm›fl olmalar› az da olsa mücadeleye bir katk› yapt›.
Her fleye ra¤men Eskiflehir iflçileri flafl›rt›c› bir örgütlenme becerisi, iflverenin hamlelerini
an›nda bofla ç›kartacak k›vrakl›k ve yöntemlerini çeflitlendiren yarat›c›l›k sergilediler.
Paflabahçe Eskiflehir fabrikas›nda iflçilerin örgütlenme kapasitelerini ve yeteneklerini art›ran
büyük ölçüde Cam ‹flçileri Dayan›flma Derne¤i oldu. Derne¤in flemsiyesi, imkanlar› sendika
de¤ifltirmek isteyen iflçilerin çok ifline yarad›. Sendikan›n (Çimse-‹fl) çat›s› alt›nda
toplanamayan tafleron ve çekirdek iflçiler cam iflçileri dayan›flma derne¤i bünyesinde
topland›lar. ‹flçilerin aras›nda yak›nlaflmay›, dostlu¤u, dayan›flmay› sa¤layan cam iflçileri
Dayan›flma Derne¤i böylece önemli bir ifllevi üstenmifl oldu.
Cam ‹flçileri Derne¤i örne¤inde oldu¤u gibi, bu tip paralel kurumlar/yap›lar sendikal
mücadele aç›s›ndan örgütlenmeyi takviye edici, sa¤lamlaflt›r›c› bir rol oynamaktad›r.
Beykoz’da ve Eskiflehir’de verilen mücadeleler iflçi s›n›f›n›n mücadelede kulland›¤›
yöntemlerin çeflitlendirilmesine ve takviye edilmesine ve sendikal harekette bir yenilenme
ihtiyac›na iflaret etmektedir. Tek fonksiyonu toplu ifl sözleflmesi imzalamaya indirgenen,
fabrikalar›n, iflletmelerin duvarlar› arkas›nda s›k›fl›p kalan geleneksel sendikal anlay›fl›n
art›k sonu gelmifltir. Böyle bir sendikal anlay›fl ile b›rak›n yeni haklar elde etmeyi, var olan›
korumay› bile becermek mümkün de¤ildir. Sadece üretimi durdurup, grev gözcüsü önlü¤ü
ile fabrikada bekleyerek iflverene bas›nç yapma ve sonuç alma devri art›k kapanm›flt›r.
Paflabahçe örne¤i bütün bir bölgeyi, bölge halk›n› harekete geçirerek grevi ve/veya direnifli
“halk grevine” dönüfltürmenin sonuca ulaflmadaki etkisini pratik olarak göstermifltir.
Paflabahçe direniflleri, sendikalar›n sadece üyelerinin ç›karlar›n› savunan örgüt
olmaktan ç›k›p yaflam alanlar›na nüfuz eden, çeflitli toplumsal kesimlerin sorunlar›n› da
sahiplenen, iflsiz, standart d›fl› çal›flan kesimleri de bünyesinde örgütleyen toplumsal örgüt
kimli¤ine bürünmesi gereklili¤inin de ispat› oldu.
Paflabahçe Eskiflehir mücadelesiyle iflçiler haf›zalardan silinmeye bafllayan eylem,
mücadele, dayan›flma gibi kavramlar› belleklerde yeniden tazelediler. Kadrolu iflçiler
sözleflmeleri feshedilen tafleron iflçileri için ifllerini ve ekmeklerini “tehlikeye atarak”
ola¤anüstü bir dayan›flma örne¤i sergilediler. Asl›nda kadrolu ya da tafleron iflçilerinin
birbirine destek sunmas›n›n, dayan›flma göstermesinin ola¤anüstü diye nitelendirilmesi
abart› olarak alg›lanabilir. Bu alg›lama normal koflullarda haks›z say›lmaz. Ne var ki
bireycili¤in bu kadar artt›¤›, dayan›flman›n zay›flad›¤›, dayan›flma kavram›n›n örselendi¤i
bir ortamda gerçeklefltirilen bu eylem böyle bir vurguyu hak ediyor.
Eylemlerle birlikte önemli bir güç ortaya ç›kt›. Ama bu güç bir politik projeye, siyasal bir
güce yaslanmad›¤› için “zay›f bir güç”tü. Toplumsal yaflamda emekten yana etkin bir politik
güç olmay›nca emekçilerinin mücadelesinin baflar› flans› bafltan daralmaktad›r. Emek
hareketinin mücadelede kal›c› sonuçlar elde edebilmesi kaynaklar›n da¤›l›m›na ve
kullan›m›na, yat›r›mlara, emekçilerin, emek örgütlerinin müdahil olabilece¤i politik
stratejinin organik parças› olmas›na ba¤l›d›r. A盤a ç›kan güçten söz ederken, 2002 Beykoz
128
Zafer Ayd›n-Aziz Çelik
129
Beykoz’dan Eskiflehir’e: Paflabahçe Deneyimi Üstüne Gözlemler-Notlar
Sonuç Yerine
Toplumsal yaflam› biçimlendiren ekonomik, sosyal ve kültürel iklim de¤ifltikçe,
toplumsal dokuda çözülmeler ortaya ç›kt›kça iflçilerin mevcut çal›flma ve yaflama koflullar›
de¤iflmeye, gerilemeye bafllad›. Ne iflçilerin ne de onlar›n örgütü sendikalar›n ortaya ç›kan
geliflmelere karfl› haz›rl›klar› vardı. Dolay›s›yla yaflanan gerilemeye karfl› güçlü ve etkili bir
mukavemet gösteremediler. Konumlar›n›, kazan›mlar›n› yeterince koruyamad›lar. Dönem
dönem elde edilen “baflar›lar” da kan kayb›n› durdurmaya yetmedi.
‹flçilerin ekonomik ve sosyal haklar›nda ortaya ç›kan gerilemeyi tek bafl›na tarihsel
koflullara ba¤lamak do¤ru olmaz. Esas sorun de¤iflen tarihsel koflullara uygun araç ve
yöntemler yaratamamakt›r. De¤iflen koflullar karfl›s›na de¤iflmeyen, yap›, anlay›fl ve
yöntemlerle ç›kmakt›r. Geleneksel sendikalar› ortaya ç›karan koflullar neredeyse tümüyle
de¤iflime u¤rarken geleneksel sendikalarla ve geleneksel yöntemlerle sürece direnmek
geçici olarak olumlu sonuç verse dahi hem sendikalar›n hem de iflçi haklar›n›n gelece¤ini
belirsizlefltirmektedir.
Bütün bu koflullar alt›nda verilen mücadelelerde geleneksel yap› ve anlay›fllar›n içinde
fakat onu aflma gayretlerini de içeren ad›mlar ortaya ç›kmaktad›r. Zihinlerde ve
uygulamada henüz tam canlanmam›fl bu gayretler gelece¤in flekillenmesine bir çerçeve
sunabilir. Geçmiflle gelecek aras›ndaki aray›fl›n bir parças› olarak Paflabahçe Beykoz ve
Eskiflehir Fabrikalar›nda yaflanan deneylere biraz da bu gözle bakmak gerekiyor. Paflabahçe
Beykoz’da iflçi s›n›f›n›n geleneksel örgütlenmesinin ve geleneksel eylem biçimlerinin
belirleyici oldu¤u bir süreç yaflan›p, sonuçlan›rken bu deneylerin de büyük etkisinin
görüldü¤ü Paflabahçe Eskiflehir’de yaflananlar yeni aray›fllar›n bir parças› olarak önem
kazan›yor.
130
Zafer Ayd›n-Aziz Çelik
KAYNAKÇA
Ak, Lütfü. fiifle cam’da otuz y›l. ‹stanbul, 1975.
Çelik, Aziz ve Zafer Ayd›n. Temel Sendikal Bilgiler. ‹stanbul: Kristal‹fl Sendikas› Yay›n›, 1997.
Kristal-‹fl. Ola¤anüstü Bir Dönemden Belgeler. ‹stanbul, 2004.
Kristal-‹fl. Ola¤anüstü Bir Dönemden HaberlerYorumlar, 2004.
Kristal-‹fl. Paflabahçe Direnifli. ‹stanbul: 1992.
Küçükerman, Önder.Türk Cam Sanayi ve fiiflecam. ‹stanbul: fiiflecam, 1998
Sönmez, Mustafa. K›rk Haramiler: Türkiye’de Holdingler. ‹stanbul, Gözlem Yay›nc›l›k, 1987.
Uçkan, Banu “Türkiye’deki Sendikalararas› Rekabete Çarp›c› Bir Örnek: Kristal‹fl ile T.Çimse‹fl Aras›ndaki
Mücadele “, ‹fl Güç Dergisi, Cilt 6, Say› 1, 2004, www.isguc.org
131
Yeni Yasalar Arasında Sınıf Örgütleri
Abstract
In those times when capitalist system recedes to its own origins, various legal arrangements
are made in order to increase the profit rates, intensify the exploitation mechanisms and
broaden the scope of the profit areas. The purpose of these legal arrangements is to
establish a worker type who obediently has internalized the working behaviour by
inspecting upon himself rather than a powerful and a selfconfident one. Obviously, as an
inevitable consequence of this process, the existing unions will be negatively influenced and
will transform into a vehicle of social control. The problem is whether there will be
resistance against the process in question. In this seminar, this question will be elaborated.
YÜKSEL AKKAYA
Son çeyrek yüzy›l, kapitalizmin özüne dönmeye bafllad›¤›, asl›na rücu etmeye çal›flt›¤›,
bu nedenle kâr oranlar›n› artt›rmak, sömürü oranlar›n› yükseltmek, kâr alanlar›n›n
kapsam›n› ve alan›n› geniflletmek istedi¤i bir dönem, bir zaman dilimi. Bunlar› yapabilmek
için, kapitalizmin sömürmek istedi¤i kesimler üzerine bir korku yaymas›, onlar› denetim
alt›na almas› ve istedi¤i yöne do¤ru yönlendirmesi gerekiyor. Bunu yapabilmesi için de
oldukça güçsüz s›n›f örgütlerine ihtiyac› var, kapitalist sistemle, düzenle bütünleflmifl s›n›f
örgütlerine ihtiyac› var. Hatta iflverenlerin istekleri do¤rultusunda hareket eden s›n›f
örgütlerine ihtiyac› var. Son çeyrek yüzy›ll›k sendikal hareketin tarihindeki geliflmeler de bir
parça bunun hikayesidir. Buraya tarihsel perspektifle, dünya sendikac›l›k hareketinden
bakmak istedi¤imizde zaman zaman bu ba¤lant›lar› görmek mümkün.
E¤er elinizde yeterli bilgi yoksa, emek tarihinizi de, buna yönelik siyasal de¤erlendirmenizi
de tam olarak yapman›z mümkün de¤il. Mesela bizim 1908’de gerçekleflen ‹ttihat ve
Terakki’nin devrimi ya da Jön Türk devrimine iliflkin bilgilerimiz, sadece bunun üç befl tane
asker taraf›ndan yap›ld›¤›na yöneliktir. Benim bu Haziran, Temmuz ay›nda, birincil
kaynaklardan yapt›¤›m bir araflt›rma, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda May›s ve Haziran aylar›
içinde, ‹stanbul’da canl› bir iflçi hareketinin oldu¤unu gösteriyor. Örne¤in belli sektörlerde
birbirini tekrarlayan, birer ikifler hafta arayla grevler var ve bunlar›n say›s› envanterlere
yans›yan, emek tarihi yaz›lar›na yans›yan flekilde san›ld›¤› kadar üç befl tane de de¤il, tam
tersine otuz, k›rk civar›ndad›r. Grev say›s›n›n üç-befl de¤il de otuz-k›rk olmas› neyi gösterir,
önemi nerden gelir? Bu flunu gösteriyor: Bilindi¤inin tersine, daha despot bir dönem olan
Abdülhamit iktidar›n›n son y›llar›nda, siyasal ortam›n oldukça gergin oldu¤u bir zaman
diliminde, ‹ttihat ve Terakki’nin iktidara müdahalesinden önce, ihmal edilmeyecek kadar
önemli bir iflçi hareketi de var, bir rahats›zl›k da var. Kesin belirtileri olmamakla birlikte,
baz› grevlerde, muhtemelen, bir siyasal yap›lanmayla da ortaklafla bir hareket söz konusu.
132
Yüksel Akkaya
Ancak, bir sendikal örgütlenmeden söz etmek mümkün de¤il. 1908 grevleri ve arkas›ndaki
Jön Türk devrimi ilk döneminde beraberinde sendikal örgütlenmeyi de getirmifltir. Yani, iflçi
hareketinin ilk uzun dalgas›nda sendikal örgütlenme ortaya ç›km›fl, h›zl› bir geliflme
göstermifltir, iktidar da buna müdahale etmifltir. ‹ttihat ve Terakki yönetimi çok ak›ll›ca 1909
y›l›nda ç›kard›¤› Tatil-i Eflgal Kanunu ile grevleri serbest b›rakm›fl, ama sendikalar›
yasaklam›flt›r. Bu, ilk dalgan›n örgütlenme hanesine olumsuz yans›yan ilk iktidar
müdahalesidir.
‹kinci uzun dalga 1930’lu y›llarda bafllar, ama ‹kinci Dünya Savafl› nedeni ile örgütlenme
sürecini tamamlayamaz. ‹kinci Dünya Savafl›'ndan sonra, ikinci uzun dalga, bir birikim
olarak, 1946 y›l›nda, bu kez iflçi hareketinin kendisinin de¤il de siyasal yap›lar›n önderli¤i
alt›nda bir sendikal örgütlenme do¤urur. Oldukça deneyim sahibi olan devlet bir kez daha
müdahale eder. 1947 y›l›nda sendikalar yasas›n› ç›kararak, örgütlenme ile ilgili yasay›
ç›kar›r ve sendikalar›n milli olaca¤›n›, devlet politikas› d›fl›na taflamayaca¤›n› söyler.
Üçüncü dalga, 1960'lar›n sonunda bafllar, 15-16 Haziran baflkald›r›s› ile zirveye ulafl›r.
Örgütlenmeye 1970 y›l›nda bir müdahale daha oldu¤unu biliyoruz. Buna yönelik olarak da
15-16 Haziran iflçi hareketini hat›rlayabiliriz.
Dördüncü dalga için 1970'li y›llar›n sonunu beklemek gerekir. Devletin iflçi s›n›f›n› ve
hareketini bir tehlike olarak alg›lad›¤› dönem de bu zaman dilimine denk gelir. 1980 y›l›na
gelindi¤inde sendikal örgütlenmenin, iflçi hareketinin yükseldi¤ini, dolay›s›yla bir yol
ayr›m›na geldi¤ini söyleyebiliriz. Ancak buna köklü bir müdahalenin gerekti¤inin, sermaye
çevresi taraf›ndan da görüldü¤ünü söyleyebiliriz. Bundan sonraki çal›flma mevzuat›n›
düzenlemelerde bafllang›çta sermaye cephesinin bütün taleplerine ra¤men, bireysel iflçi
yasas›na yönelik ciddi de¤ifliklikler yap›lmad› ama kâr oranlar›n› artt›rmak, sömürü
oranlar›n› yükseltmek için, güçsüz bir örgüt yap›s› oluflturulmas› gerekiyordu. Bu nedenle,
ilk kez orada toplu ifl hukukuna yönelik, yani sendikalar kanununa yönelik, toplu ifl
sözleflmesi, grev ve lokavt kanununa yönelik bir tak›m düzenlemeler yap›ld› ve Türkiye’deki
sendikal örgütler güçsüz hale getirildi. Eli kolu zincirle ba¤lanm›fl bir hale dönüfltürüldü.
Beflinci dalga, 1980'li y›llar›n sonunda bafllar. Sendikal örgütlenmenin yönetiminde ve
çal›flma mevzuat›n›n toplu ifl hukuku ile ilgili bölümünde de¤iflikliklere yol açar; ama köklü
bir de¤iflimi do¤urmaz. Sendikal yap›lar varl›¤›n› korur. Bu süreçten ders ç›karan sendikal
bürokrasi yerini daha da pekifltirir.
fiimdi buradan bakt›¤›m›zda, “buna müdahale etmek mümkün müydü?” ya da
“bugünkü sendikal yap›lar› de¤ifltirmek mümkün müydü?” sorusunu sordu¤umuzda,
durumu çözümlemek ve daha iyi anlayabilmek için ben iki tane kavram kullanaca¤›m.
Bugün ulafl›lan sendikac›l›¤› anlatan bir kavramlaflt›rma denemesi bu. Asl›nda bu kavrama
zihinsel olarak ilk ulaflt›¤›mda hem çok ürktüm hem de çok korktum. Bunu da isterseniz
birlikte tart›flabiliriz. Bir tanesi panoptik sendikac›l›k diye adland›rd›¤›m bir fley. Bu, Michel
Foucault’nun Hapishanenin Do¤uflu’nda kulland›¤›, iktidar›n gözü olarak adland›rd›¤› bir
fleydir ve “panoptikon hapishane”de cisimleflir. Bu arada panoptikon hapishaneden kas›t,
d›flardan bir denetim olmadan mahkâmlar›n kendi kendisini denetlemesi, yasad›fl›
hareketler yapmamas›d›r. D›flardan ayd›nlat›lm›fl bir hücre vard›r; hücredeki d›flar›daki
gözetmeni görmez, gözetmen olmasa bile sürekli gözetildi¤ini düflünerek istenilen flekilde
uyumlu davran›r. Bizim panoptik sendikac›l›k da böyledir. Art›k devlet hiçbir fley yapmasa
133
Yeni Yasalar Arasında Sınıf Örgütleri
bile devletin bir fley yapaca¤›n› varsayarak ya da iflverenlerin bir fley yapaca¤›n› varsayarak
sendika yöneticilerimiz, sendikal hareketimiz, kendisini sermayenin istedi¤i flekilde
hareketlendirir, biçimlendirir, konuflland›r›r. Bunu bütün Türkiye sendikal hareketi için
söylemiyorum, bunun istisnalar› var; ama büyük kesimin bu özelli¤e sahip oldu¤unu
söyleyebiliriz.
"Bundan bir ç›k›fl noktas› olabilir mi" sorusunu sordu¤umda baflka bir tarihsel olgu akl›ma
geldi. Bunu da yeniden adland›rd›¤›mda bir kez daha, ürktüm korktum. Bu da neo-ludizm.
Ludist hareket, emek tarihinde k›saca bilindi¤i kadar›yla bir makine k›r›c›l›¤›d›r ve eksik
olman›n ötesinde yanl›fl aktar›lm›flt›r. Çünkü, Ludist hareket basit bir makine k›r›c›l›¤› de¤ildir.
Sermayenin emek üzerindeki tahakkümüne karfl›, bu hareket, iflçilerin özgürlü¤ünü
koruma, özgür kalma iste¤inin bir arac›d›r. Bütün bunlar›n yan› s›ra, endüstriyel çat›flman›n
baflka bir biçimidir. “Sermayedar olarak, beni iflten atarsan, benim ücret hakk›m›
vermezsen, sendikal örgütlenme hakk›m› engellersen, ben de senin üretti¤in mallara zarar
verebilirim, sermayene zarar verebilirim, sana zarar verebilirim,” denen en sert yan›tt›r.
Yani zora karfl› zoru içeren, meflru zoru içeren bir yap›lanmad›r.
Bu yeni dönemde, sermayenin iflçilere, sendikalara yönelik sald›r›s›, benim neo-ludizm
dedi¤im, birazdan aç›klamaya çal›flaca¤›m fleyle k›r›labilir mi, afl›labilir mi ona bakaca¤›z.
Ama, her iki kavram da beni, bilimsel anlamda da düflünsel anlamda da, hem ürküttü hem
korkuttu. Bunlar› da ilk kez burada dillendiriyorum. Bu sempozyumun bir anlam› olacaksa,
burada bir fley söyleyeceksek, uçlarda düflüneceksek biraz böyle düflünmekte yarar var diye
düflünüyorum.
Ben sendikalar›, emekçilerin s›¤›nd›klar› kaleler olarak alg›l›yorum. Bu kaleler s›¤›nm›fl
olan emekçilere güven sa¤lar, d›flardan sald›r›lara karfl› güven sa¤lar. Dolay›s›yla
emekçilerin daha umutlu hareket etmesini, daha güvenli hareket etmesini sa¤lar. Ne yaz›k
ki yeni yasalar bu kalelerin bütün burçlar›n› y›kt›¤› gibi duvarlar›n› da delmifltir. Onun için
bu kalelere s›¤›nm›fl olan iflçiler, bu kalenin güvenli¤ini hissetmeleri zor oldu¤undan farkl›
bir “s›n›f kültürü” çerçevesinde kendisini korumaya alm›flt›r: ‹flsiz kalmamak,
yoksullaflmamak için baflka bir kültür gelifltirmeye, davran›fl biçimi benimsemeye
bafllam›flt›r. Asl›nda burada iflsizlik ça¤›m›z›n vebas› olarak da alg›lanabilir. Veba
hastal›¤›n›n özelli¤ini bilenler bilir; bir kez biri vebaya yakalanm›flsa herkes ondan kaçar. O
hastal›ktan kurtulmak için de karantina uygulamak gerekir. Ça¤›m›z›n vebas› olan
iflsizlikten de herkes kurtulmak için iflverenlerin istedi¤i her fleye boyun e¤mek durumunda
kalm›flt›r. Çünkü onun tek geliri, emek gücünü satt›¤› ücretinden ibarettir. Bu aç›dan
bakt›¤›m›zda sermaye cephesinin önemli yol ald›¤›n›, iflçi s›n›f›n›n hâlâ büyük bir düflüfl
içinde oldu¤unu söylemek mümkün. Bu iflçi cephesinden bakt›¤›m›zda böyle. Kamu
emekçileri aç›s›ndan bakt›¤›m›zda bunun çok farkl› oldu¤unu söylemek, ne yaz›k ki, çok
mümkün de¤il. 1980’lerin sonunda bafllayan, 1990’lar›n ilk yar›s›nda yükselen kamu
emekçileri hareketi nihayet sendikal örgütlenme ile taçlanm›fl, Türkiye emek tarihinde de,
dünya emek tarihinde de önemli bir kilometre tafl› olmufltur. Ancak ondan sonra da h›zl› bir
düflüfle geçmifltir. Kamu çal›flanlar›na ve örgütlerine yönelik, kontrol alt›nda tutmak
bab›nda, yasal bir tak›m düzenlemelerin yap›lmas› gerekiyordu. Yani kamu emekçilerinin
de kalelere s›¤›nd›klar› duygusunun önlenmesi gerekiyordu, kendisine olan güveninin
önlenmesi gerekiyordu.
134
Yüksel Akkaya
135
Yeni Yasalar Arasında Sınıf Örgütleri
sorunlara duyarl›l›k, toplumda sendikay› tart›fl›p onu aktif hale getirmek gibi bir sorun
gündemlerinde yoktur. ‹flçi s›n›f›n› ve üyelerini mümkün oldu¤unca siyasallaflt›rmaktan
kaç›nma gibi bir özelli¤e sahiptirler. Mali kaynaklar› kötü kullanmak konusunda oldukça
maharetlidirler. Risk almama konusunda ellerinden geleni yapmaktad›rlar. ‹flyeri
temsilcilerini etkin kullanmamaktad›rlar, sorun yaratmamak için seçim yerine atama
sistemini benimsemektedirler.
“Böyle bir sendikac›l›k art›k var olsun mu?” diye soracaks›n›z, bunu daha sonra
tart›fl›r›z. Bu aç›dan bakt›¤›m›zda, panoptik sendikac›l›k dedi¤im asl›nda yukar›da k›saca
özelliklerini belirtmeye çal›flt›¤›m bu yaklafl›m›n ta kendisidir. Sermaye cephesini besleyen
ve onu yeniden yeniden üreten olanaklara karfl› ç›kmayan, s›n›f d›fl› düflünen bir sendikal
yap›d›r bu. Ütopyas›n› yitirmifl, kendisine güveni olmayan, s›¤›nacak limanlar arayan bir
sendikal yap›.
Peki bu sendikal yap›ya karfl› ne yap›labilir? Bu sendikal yap›lanmaya karfl› asl›nda,
kutsal kitaplardan bir hikayeyi ödünç alacaksak, t›pk› Havva’n›n Adem’i bafltan ç›karmas›
gibi, cennetten bir elma çalmak gerekir. Yani kapitalizmin kutsal kitab›na baflkald›rmak
gerekir. Yani, onun sermaye birikimindeki kar oranlar›n› azaltmas›na vs. de¤il ücretli
köleli¤i oluflturan bu sistemin kendisine toptan karfl› ç›kmak gerekir. Buna karfl› ç›kmad›kça
tek tek yapaca¤›m›z mücadeleler geçici kazan›mlar olarak bize yans›yabilir; ama dünyan›n
tüm kriz dönemlerine bakt›¤›m›zda her kriz döneminde oldu¤u gibi bu kazan›mlar›m›z da
elimizden gidebilir.
Peki, "Ne yap›labilir? Nas›l k›r›labilir?" sorular›n› sormak laz›m. Burada iflçi s›n›f›na ve
sendika üyelerine güven vermek için benim neo-ludizm dedi¤im bir yap›lanmaya gitmek
gerekir. Bu, siyasallaflm›fl neoludizm temelinde sendikay› yeniden infla eden, iktidar›
hedefleyen ve belki de devrim amac›n› yeniden gündemine koyan bir yap›lanma olabilir
olsa olsa. Bu tip yap›lardan iflçi s›n›f›na yeniden güven verebilecek bir seviyeye gelebilmek
için. Onun için, sermayenin emek üzerinde kurdu¤u tahakkümü k›rmak, sald›¤› korkuyu
y›kmak için belki de sendikalar›n, iflçi s›n›f›n›n yine onlar›n yöntemleri ile mücadele etmesi
gerekir. Bu aç›dan bakt›¤›m›zda tarihsel aç›dan önümüzde önemli örnekler var. Bunlardan
biri, “fioför ‹dris” olarak bilinen bir iflçi ve sendika önderini, geçti¤imiz y›llarda kaybettik.
Di¤eri, ‹smet Demir’dir. An›lar› okundu¤unda bunlar›n yöntemleri görülebilir. Bir de
günümüzde bu türden bir sendikac›l›¤› yapan TÜMT‹S vard›r. Üçünden de örnekler vererek
asl›nda sizi de çok s›kmadan bitirmek istiyorum, ama sorular gelirse açabilirim. fioför ‹dris
an›lar›nda flunu anlat›r: 1940'l› 1950'li y›llarda sendikalaflmaya çal›flt›¤›m›zda ilk karfl›
ç›kanlar ustalard› ve ustalar iflçiler üzerinde büyük terör olufltururdu. Bu nedenle iflçiler
sendikalaflmaktan, kendi haklar›n› aramaktan vazgeçerdi. Biz de bu tür ustalar› iflçilerin çok
kalabal›k oldu¤u bir yerde yakalar, üstüne atlar, pat›r kütür döverdik –ki kendileri,
komünist parti taraf›ndan boks kursuna falan da gönderilmifl, boks falan da ö¤renmifller.
Birazdan söyleyece¤im. Bu türden yeni yap›lanma döneminde iflçi fedailerine de ihtiyaç var.
Az önce Zafer arkadafl›m›z›n söyledi¤i, Paflabahçe’deki o kendini feda eden çekirdek
iflçilerin korunmas› bab›ndan da belki iflsizlik sigortas› türü, iflsiz kalacak bu iflçi fedailerinin
yaflamlar›n› güvenceye alacak yap›lar›n oluflturulmas› gerekiyor. Ama sendikalar mali
kaynaklar› baflka yerlere kulland›klar› için böyle bir fleye s›cak bakmaz! fioför ‹dris bu
dönemde iflte böyle ustalar› falan bir sürü iflçinin önünde pataklad›ktan sonra tabii kaçmak
136
Yüksel Akkaya
zorunda, orada yapacak baflka bir fley yok ama bir efsaneye dönüflür ve usta da art›k iflçiye
bulaflmayaca¤›n› ö¤renir. ‹smet Demir’de de benzeri bir fley var. Bu anarflizm falan de¤il,
kaba bir ludizmdir. Ama sözünü etti¤im neoludizm daha estetize edilmifl, ince bir fley bu.
“Meflru zordur” diyelim buna. ‹smet Demir’in an›lar›ndan iki tanesi, ki benim pek çok yerde de
söyledi¤im fleyler, daha önceden dinleyen arkadafllara tekrar olacak. Bir yerde toplu ifl
sözleflmesi yetkisi kendi sendikas›n›n olmas›na ra¤men, bölge çal›flma müdürü bunu yetkisi
olmayan bir sendikaya verir. Bunun üzerine bir akflam bir yerden dönerken bölge çal›flma
müdürünü yakalarlar. Bir temiz döverler, sonra bir yetmifllik rak›y› üzerine boca ederler. Bölge
çal›flma müdürü ‹smet Demir’i karakola flikayet eder. fiikayet üzerine karakol, ‹smet Demir’i göz
alt›na al›r. Komisere “bak›n sarhofl bu adam, belki baflkalar› dövmüfltür”, derler. Karakolda
bakarlar ki adam›n hakikaten her taraf› alkol kokmaktad›r. ‹kinci örnek yine ‹smet Demir’den.
Bir toplu ifl sözleflmesi ba¤›tlanm›flt›r, ama iflveren sözleflmenin gereklerini yerine getirmemifltir.
Mesela ikramiyeleri tam vermemifltir. Bir akflam üstü iflverenin odas›na gider, onu odas›ndan
ç›kar›r. Telefonun kablolar›n› falan söker. Tabancas›n› ç›kar›p masan›n üstüne koyar. Karfl›s›na
iflçileri dizer. “Sen bunlar›n ikramiyeleri ödüyor musun, ödemiyor musun?”, der. Sonra pafla
pafla ikramiyeler da¤›t›l›r. Sonra fifli takar. “fiimdi istedi¤in yere flikayet edebilirsin,” der.
Neo-ludizm çerçevesinde, bu topraklarda yaflanm›fl deneyimler olarak, bu eylemleri
de¤erlendirmek, bugün için bunlardan ders ç›karmak gerekir mi? Bu yeni dönemde mevcut
yap›lar› k›rabilmek ve iflçi s›n›f›na güven verebilmek için benim neo-ludizm dedi¤im ve
biraz daha tan›mlanmaya ihtiyaç olan bir olgu çerçevesinde hareket etti¤imizde yeniden
sendikalar›n kendilerine güven duyaca¤›n› ve yeni bir mücadele hatt› açaca¤›na inan›yorum
ve baflkandan aya¤›ma tekmeyi yemeden konuflmam› bitiriyorum. Beni dinleme zahmetine
katland›¤›n›z için hepinize de teflekkür ediyorum.
137
Sorular
Sorular
Mustafa Öztaflk›n: ‹flçi s›n›f› de¤il de liberal köfle yazarlar› m› diye bir soru var. fiimdi
burada kast›m›z flu de¤erli arkadafllar. Bir mücadeleyi verirken sizi destekleyen ne kadar
genifl bir kesim oluflturabilirseniz, yani toplumun de¤iflik kesimleriyle ne kadar iyi iliflkiler
kurabilirseniz ve onlar›n deste¤ini al›rsan›z mücadeleniz o anlamda baflar›ya daha fazla
ulaflacakt›r. Özellefltirme mücadelesinde de sizin tek bafl›na bir fabrikada verece¤iniz yani
bir fabrikan›n dört duvarlar› aras›na s›k›flt›r›lm›fl bir mücadelede çok fazla baflar› flans›n›z
yoktur. Bunu reddetmiyoruz, dikkat ederseniz Petrol-‹fl bütün mücadeleyi verirken asla
iflyerindeki mücadeleyi eylemlili¤i göz ard› etmemifltir. Önce iflyerlerinde bunu bafllatm›flt›r
sonra o iflyerinin mücadelesini bölgesiyle bütünlefltirmeye çal›flm›flt›r, Alia¤a gibi K›r›kkale
ve Kocaeli gibi. Ondan sonra da bu mücadeleyi bütün Türkiye’ye yayman›n yolunu
yöntemlerini aram›flt›r. Dolay›s›yla sizi destekleyen insan say›s› ne kadar artarsa sizin baflar›
flans›n›z da o derece artacakt›r. Benim bu ortamdaki insanlara özellefltirmeyi anlatmamdan
daha yanl›fl bir fley olamaz, çünkü herkes burada özellefltirmenin ne getirdi¤ini ne
götürdü¤ünü biliyor. Oysa konuflmamda da de¤indi¤im gibi özellefltirmeye evet diyenlerin
kafas›na bu mücadeleyi oturtabilir miyim ve ç›k›p ben özellefltirmeyi savunuyorum, ama
böyle de özellefltirme de olmaz ki kardeflim dedirtebilir miyimi biz hedefledik ve bu
anlamda da genifl kesimlerin deste¤ini almak için bu propagandalar› yapt›k. fiimdi bir
mahkeme bile, bir hakim bile bir karar verirken tek bafl›na o yasaya ayk›r›l›klar› m› dikkate
al›r, yoksa o karar verece¤i konu üzerinde toplumsal duyarl›l›¤› da acaba gözetir mi, veya
kendi vicdani duygular›n› da ön plana ç›karabilir mi? Yani ortada ülke ve toplumun
aleyhine bir durum varsa mahkeme bunlar› m› ön plana ç›kar›r, ki Tüprafl’›n mahkeme
gerekçelerinde, mahkeme gerekçelerinden bir tanesi de budur, Tüprafl özellefltirmesini
Türkiye toplumunun yarar›na olmad›¤›n›, kamunun yarar›na olmad›¤› saptamas›n› da
yapm›flt›r. Dolay›s›yla sendika çok genifl kesimleri yan›na alabilmek için böyle bir
propaganda yolu denemifltir. Ayn› durum grevler için de geçerlidir, grev silah› silah
olmaktan ç›kt› m›, hay›r, ama tek bafl›na bir iflyerinde tek bafl›na grev yaparak yine baflar›y›
yakalamak çok zordur. Buna az evvel Paflabahçe örne¤inde Zafer de de¤indi, art›k o grevi
baflka mücadele yöntemleriyle desteklemelisiniz ve genifl kesimlerin deste¤ini almalar›n›,
yine o grevde çocuklar demeyelim, tabi burada iflçi s›n›f›n›n yap›s›ndaki bu de¤iflim giderek
geniflleyen çal›flanlar kitlesi, hizmet sektörünün artmas› vs. di¤er kesimlerden de ve uluslar
aras› iflçilerden de destek almas› gerekir. Örne¤in bu iflyerinde grevdesiniz ama o iflyerinin
bunun bir küresel flirket oldu¤unu düflünün, ki art›k bütün flirketlerin hemen hemen böyle
bir biçimde ba¤lant›lar› var. fiimdi o ithal edilen ürünler mallar bir limana gelecektir
sonuçta, o mallar› hem gelecek olan ülkeden yüklenmesi hem veyahut sizin ülkedeki iflçiler,
flimdi burada bir dayan›flma gösterirlerse o iflyerindeki grev çok daha güçlenecektir, baflar›
flans› artacakt›r veya o mallar› tafl›yan iflçiler, nakliye iflçileri orada bir dayan›flma
sergilerlerse burada baflar› flans›n›z artacakt›r. Bir örnek zaman aç›s›ndan uzatmadan
söylüyorum, ayr›nt›l› bir konu. Örne¤in ‹sveç’te bir al›flverifl merkezinin flimdi ismi akl›ma
gelmiyor, örgütlenmesinde oraya büyük bir al›flverifl merkezi yap›yorlar ve flirket müdürü
138
Sorular
sürekli olarak oraya sendikan›n giremeyece¤inden falan bahsediyor. Bir gün büyük bir
otopark›, bizim buradaki al›flverifl merkezlerindeki gibi, bir gün sabahtan otopark aniden
doluyor ve bütün gün boyunca araçlar çekilmiyor ve di¤er gelen müflteriler otoparkta yer
bulamad›¤› için çekip gidiyorlar ve o gün çok az al›flverifl oluyor. Burada iflte bu
dayan›flman›n örne¤i, sendika bunu örgütlüyor, vatandafl geliyor arabas›n› b›rak›yor ve gün
için onlar›n sat›fllar›n› felç ediyor, dolay›s›yla grevin bu tip dayan›flmalarla desteklenmesi
gerekiyor.
Yine bir soru daha bununla ba¤lant›l› olarak, teknolojik araflt›rma ya da bulufllarda
ulusal çaba yok mu?
Elbette var ama teknolojik geliflmelerin önüne geçilemez, buna karfl› ç›kman›n bir
anlam› yoktur, bu geliflmelere uygun bir flekilde siz de kendi mücadelenizi buna uygun bir
flekilde gelifltirmeniz gerekir diye düflünüyorum. Hepinize teflekkür ediyorum.
Zafer Ayd›n: 2002’deki Paflabahçe direniflinde iflçiler, sendikaya karfl› bafllat›lan
bask›lar, engeller karfl›s›nda iflçilere gerçekten hakk›yla sahip ç›kt› m›?
Kapat›lma karar› üzerine bir grup iflçi sendikaya yürüdü, sendikan›n tabelas›n› söktü.
Tabi iyimser bir yorumla bu eylemi iflte yani Paflabahçe’de yaflanan gerilimin, fabrikan›n
kapanmas›n›n ortaya ç›kartt›¤› dramatik sonucun bir tür tepkisi olarak yorumlamak
mümkün. Ama bu ifl s›ras›nda kahrolsun sendika, yaflas›n iflveren diye slogan att› yürüyüp
tabelay› söken insanlar. Dolay›s›yla böyle olunca bu slogan iflin içinde olunca bu yap›lan›n
sadece bir öfke patlamas›, fabrikan›n kapat›lmas›na karfl› bir öfke patlamas› olmad›¤›,
sendika içerisinde yaflanan gerilimlerin bir sonucu oldu¤u biçiminde yorumlamak,
nitelendirmek mümkün. Bu bana daha, sanki daha do¤ruymufl gibi geliyor. Tabi her
eylemde her direniflin örgütün içersinde çeflitli gerilimler olabilir, çeflitli yaklafl›mlar ortaya
konabilir. Bu yaklafl›mlar birbirinden farkl› olabilir, bu uç gerilimlerin bir zaafa
dönüfltü¤üne de, örgütü bir zaafa u¤ratt›¤›n› da kabul etmek gerekir. Paflabahçe direnifli
s›ras›nda sendikan›n içerisindeki yaflanm›fl gerilimlerin sendikal mücadele aç›s›ndan,
Paflabahçe’de sürdürülen mücadele aç›s›ndan bir zaaf oldu¤unu, örgütü bir zaafa
düflürdü¤ünü de tespit etmek gerekiyor.
Ben bu soruya bu flekilde yan›t verdikten sonra birkaç noktan›n alt›n› çizmek istiyorum
izninizle. Bir tanesi flu; Paflabahçe’deki direnifllerden yola ç›karak söylenebilecek fleylerden
bir tanesi bu herhalde. Bir kere ortaya ç›kan durum itibariyle sendikalar art›k bir dar grup
haline dönüflmüfl vaziyette. Sadece üyelerinin ç›karlar›n› savunuyorlar, bununla
yetiniyorlar. Biraz önce oturumda da bu dile getiriliyordu, ya da ondan önceki oturumda
dile getirilmifltir. Sadece kendi fabrikas›n›n özellefltirilmesine karfl› ç›k›yor, sadece kendi
problemini dile getiriyor, illa tabi ki eylem yap›yor, gösteri düzenliyor, grev yap›yor. Bir kere
sendikalar›n buradan dolay›s›yla bir toplumsal örgüt kimli¤i, dar grup olmaktan ç›k›p bir
toplumsal örgüt kimli¤i haline dönüflmesi gerekiyor. Sendikalar art›k sadece iflyerinde
çal›flan iflçilerin örgütü olmaktan ç›k›p iflsizlerin, standart d›fl› çal›flanlar›n da örgütü haline
dönüflmek zorunda, hatta iflçilerin ailelerini, efllerini çocuklar›n› falan da üyesi yapmak
zorunda. Ancak böyle gücünü artt›rabilir böyle direnifl noktalar›n› artt›rabilir. Biz sendikal
örgütlenme meselesinde, örgütlenme meselesini yeniden düflünmek gerekiyor. Bir son
noktada da belki flunu söylemek laz›m, Türkiye’de sendikalar›m›z›n yaflad›¤› problemlerin
önemli k›sm› bugün rejimden kaynaklan›yor, uygulanan ekonomik sosyal politikalardan
139
Sorular
kaynaklan›yor fakat Türkiye’de apolitik bir sendikal kültürün etkisiyle sendikalar bu tip
mevzulara hiçbir biçimde müdahil olmuyorlar, yani siyasete kat›lm›yorlar. Siyaseti
kullanarak de¤ifltirmeye, etkili olmaya çal›flm›yorlar, siyasete kat›lmadan, siyasallaflmadan
sadece sorunlar›n görünen k›s›mlar›yla ve sonuçlar›yla ilgilenmek durumunda kal›yor
sendikalar. Dolay›s›yla sendikal hareketin, iflçi hareketinin siyasallaflmas› da yine bu
direnifllerden yola ç›karak dile getirebilece¤imiz sonuçlardan biri, ilginiz için çok teflekkür
ederim.
Yüksel Akkaya: ‹lk gelen sorudan bafllayal›m, üç tane soru var bana yönelik. Yeni bir
aç›l›m için iflçi demokrasisi çerçevesinde sendika bürokrasisiyle sendikal örgütün taban›n›
göz önünde ay›rt eden politikalara ihtiyaç yok mu, bunun için sendika bürokrasisini teflhir
etmek, son vermeye yönelik politikalar hayata geçirmek gerekir mi diye bir soru var,
sorunun yan›t› asl›nda kendi içindedir diye düflünüyorum.
‹kinci soru iflçi s›n›f›n›n meflru zoru kullanma yöntemi s›n›r› var m›, varsa nelerdir?
Yani buradaki meflru zordan, kaba fliddetten söz etmiyorum ama gerekirse de
reddedilmemesinin gerekti¤ini düflünüyorum. ‹sterseniz bir örnek vereyim, demin
TÜMT‹S’ten söz ettim ben bu neo-ludist sendikac›l›¤› bir parça hayata geçiren, baflka bir
yerden bir örnekle bafllayaca¤›m. Kayseri’de bir panele gitmifltik, iflte orda TÜMT‹S
iflçilerinden bir tanesi ç›kt› bir konuflma yapt›. Biz sendikal› olmadan önce bize iflverenler
herhangi bir mal›, eflyay› tafl›yan bir hamal›n ötesinde bir at, eflek muamelesi yap›yorlard›,
onun ötesinde de iflte iflin d›fl›nda da bildi¤in kendi evine, özel ifllerine vs. koflturuyorlard›,
yapmazsak da iflten at›yorlard›, afla¤›l›yorlard› dedi. Sonra TÜMT‹S’in dolayl› bir flekilde, ya
da do¤rudan bir flekilde kendisine ulaflmas› sonucunda bütün bunlara karfl›, kendisinin de
sendikal› olmas› gerekti¤ini, insan onuruna yak›fl›r emek gücünün hakk›n› verecek bir
yaflam sürdürmek istedi¤ini düflünmüfl ve bu nedenle de sendikaya üye olmaya karar
vermifl. ‹flveren tehdit etmifl, yani TÜMT‹S’in örgütlenme sürecini bilenler bilir, bu tehdit
etmelerin içinde silah çekme de var, adam dövme de var, adam kaç›rma da var. ‹flverenin
bu tepkisine karfl› TümTis iflçileri de ayn› karfl›l›¤› verdi, onlar da iflvereni kaç›rd›, silah çekti
baflka fley yapt›. Bu aç›dan bu meflru zor da s›n›r yok diye düflünüyorum, TÜMT‹S’in
sendikal örgütlenmesi aç›s›ndan. Çünkü TÜMT‹S’in örgütlendi¤i yerler küçük iflyerleridir,
küçük iflyerlerinde örgütlenmek zordur, bu nedenle de bu söyledi¤im türden neo-ludist
yaklafl›mlar kaç›n›lmaz gibidir. Bir iki üç iflçinin çal›flt›¤› yerlerdir ve a¤›r ifllerdir bunlar,
dolay›s›yla s›n›r› böyle belirleyebiliriz diye düflünüyorum.
Bir baflka soru, iflçilerin hakl› eylemlerinde, –yani iflçilerin bütün eylemleri hakl›d›r
burada hakl› haks›z eylem ayr›m› yapm›yorum ben, lokavta karfl› vb. diye parantez içinde
de söylemifl, fabrika iflgallerinde üretim araçlar›na zarar vermeleri size göre hakl› bir
yöntem mi, en son yöntem dedi¤inize göre.
Peki iflverenlerin iflçilere zarar vermesi hakl› bir yöntem mi? Bugün ifl güvenlikleri
sa¤lanmad›¤› için iflverenler, dönüp bakt›¤›m›zda Türkiye’de binlerce insan ifl kazas›na ve
meslek hastal›¤›na tutulmakta, binlerce insan ölmekte. Dünyada y›lda üç yüz bin insan ifl
kazas› ve meslek hastal›¤›ndan ölmekte milyonlarca insan sakat kalmakta, yani asl›nda
bütün iflçiler potansiyel özürlüdürler, yar›n›n potansiyel özürlüleri. Dolay›s›yla burada
iflveren bir insan›n bedenine, hayat›na e¤er zarar veriyorsa, kendi yaflam›n› kurtarmak ve
insanca yaflam›n› sürdürmek bab›ndan bence iflçilerin de karfl› taraf›n mal›na, mülküne
140
Sorular
zarar vermesinde bir sak›nca yoktur. Nihayetinde mal mülktür, yerine konur ama bir can
yerine konmaz. Sorunun devam› var, siz hiç iflçilik yapt›n›z m›?
Evet ben iflçilik yapt›m, on dört yafl›ndan itibaren kahvelerde ç›rakl›k, bakkallarda
ç›rakl›k yapt›m, doktora ö¤rencisiyken Merter’de tekstil atölyelerinde geceleri çal›flt›m.
Yurtd›fl›nda doktora ö¤renimimi sürdürdü¤üm dönemde de gittim hizmet sektöründe
çal›flt›m, onun için iflçili¤in ne oldu¤unu bilirim ve oradaki iflçilere nas›l davran›ld›¤›n› da
bilirim. “Geçmiflte ne kadar faydas› oldu¤unu fioför ‹dris örneklerini ben yaflad›m” diyor.
Yani bizimle paylafl›rsa d›flar›da sevinirim. Teflekkür ederim.
141
MAkale Adı
142
MAkale Adı
143
Yazar Adı
OTURUM 2. 2.
GELENEKSEL SINIF
ÖRGÜTLENMELER‹: DURUM 2
YÖNETEN:
YÜKSEL AKKAYA
KONUfiMACILAR:
‹RFAN KAYGISIZ
ENG‹N YILDIRIM
144
Yazar Adı
Abstract
This paper surveys the changes that have taken place in public sector employment and
provides evidence on the direction of these new forms of employment. From there on the
paper looks into the challenges the trade union movement is facing as a result and is likely
to encounter in the future.
Information and data is provided on the public sector employment of civil servants, contract
staff, workers and temporary workers as defined by the Law 657. Special attention is given
to changes that are taking place in the employment of civil servants as they form a large
part of public sector employment.
A recent development in public sector employment is the so called “Market Type Contract”.
This paper gives an overview of the new areas where contract staff is employed. Within this
framework the paper outlines the changes in employment conditions in the areas of
education and the health service.
Dealing with the problems the new forms of employment are creating for trade union
organization, the paper specifically address’ issues raised by the restructuring of public
administration and the ensuing transfer of many services to local government in relation to
trade union organization.
‹RFAN KAYGUSUZ
146
Kamu Sektöründe ‹stihdam›n Yeni Biçimleri ve Örgütlenme
‹stihdam›n Yönü
Kamu istihdam›nda yaflanan de¤iflikliklere ve bu kapsamda klasik memuriyet
sistemindeki de¤iflime bakmadan önce, kamu iflçilerinin (Maliye Bakanl›¤› taraf›ndan vize
edilen iflçiler) durumuna k›saca bakmakta yarar var.
147
‹rfan Kayg›s›z
1981-2003 y›llar› aras›nda Maliye Bakanl›¤›ndan vizeli kamu iflçisi say›s› 155.471 kifli
azalm›flt›r. Yüzde 40 oran›nda bir azalma oldu¤unu görüyoruz.
K‹T’lere bakt›¤›m›zda, 1 Temmuz 2003 itibariyle; K‹T’lerde toplam 385.313 kifli
çal›flmas›na karfl›n, (iflçi, memur, sözleflmeli vb) K‹T personelinin yüzde 38’i, dolay›s›yla 150
bin kifli özellefltirme kapsam›nda bulunmaktad›r.1
Sendikal Örgütlülük
‹flçi sendikalar›n›n büyük oranda kamuda örgütlü olmas› ve kamuda istihdam›n sürekli
azalmas›, kaç›n›lmaz biçimde iflçi sendikalar›n›n üye say›lar›nda da azalmaya yol açm›flt›r. Her
ne kadar resmi istatistiklerde farkl› üye say›lar› aç›klanmakta ise de, üye say›s›n›n toplu
sözleflmeden yararlanan üye olarak de¤erlendirilmesi gerçekçi bir yaklafl›m olacakt›r.
Toplu Sözleflmeden Yararlanan ‹flçi Say›s›
Y›l Endeks Say› (bin)
1996-1997 100 1.357
1998-1999 77.3 1.047
2000-2001 72.45 984
2002-2003 64.45 884
1996-2003 y›llar› aras›nda iflçi sendikalar›n›n üye say›lar›nda yüzde 35 azalma oldu¤u
görülmektedir.
Yukar›daki tablo yaln›zca kamu iflçilerine de¤il, kamu ve özel bütün iflçilerin durumuna
iliflkindir. Ancak, kamu a¤›rl›kl› bir sendikal örgütlenme oldu¤u göz önüne al›nd›¤›nda
örgütlülük düzeyi hakk›nda bir fikir vermektedir.
1 www.kamuyonetimi.org
2 Candan,D., Ertekin, Y.,Ar F., Bensghir, T,K., Özre, C., Kamu Görevlileri El Kitab›, TODA‹E
148
Kamu Sektöründe ‹stihdam›n Yeni Biçimleri ve Örgütlenme
Sözleflmeli Personel
1980 sonras› itibariyle, esnek istihdama iliflkin en kapsaml› düzenleme 1984 y›l›ndan
sonra bafllam›flt›r. 1984 y›l›nda Baflbakanl›k ve ba¤l› kurulufllarda kadro karfl›l›¤› sözleflmeli
personel uygulamas›na geçilmesiyle birlikte sözleflmeli personelin geçicili¤i kalmam›fl ve
sürekli istihdam edilir olmufltur. Ancak bu kapsamdaki sözleflmelilik esas olarak Baflbakanl›¤a
ba¤l› kurulufllarda çal›flan uzmanlara daha fazla ücret verilmesi amac›yla ç›kar›lm›flt›r.
1985 y›l›na kadar K‹T’lerde istisnai hallerde çok az say›da sözleflmeli personel
çal›flt›r›lmakta iken, 1985 y›l›nda 85/9 say›l› E‹YKK (Ekonomik ‹fller Yüksek Koordinasyon
Kurulu) Karar› ve 1988 y›l›nda 308 say›l› KHK ile sözleflmeli statüde istihdam temel ilke
olarak benimsenmifltir.
Sözleflmeli personel uygulamas› 80 sonras› izlenen kamuda esnek istihdam› yayg›nlafl-
t›rman›n arac› olarak kullan›lm›fl ve özellefltirmenin kolaylaflt›r›lmas› amaçlanm›flt›r. Süreç
içinde sözleflmeli personel ile memur aras›ndaki fark›n azalmas›yla bu tür istihdam› özen-
dirici ücret politikas›ndan vazgeçilmifl, sözleflmeli personel memura benzedi¤inden, bu sta-
tüyle esnek istihdama geçiflte baflar›l› olunamam›flt›r. Esnek istihdam›n arac› olarak geçici
iflçilik kullan›lmaya bafllam›flt›r.
149
‹rfan Kayg›s›z
3 Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde Sözleflmeli Sa¤l›k Personeli Çal›flt›r›lmas› ile Baz› Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde De¤ifliklik Yap›lmas› Hakk›nda Kanun, Kabul Tarihi: 10.07.2003, Resmi Gazete: 24.07.2003/25187
150
Kamu Sektöründe ‹stihdam›n Yeni Biçimleri ve Örgütlenme
normal çal›flma saatleri d›fl›nda veya hafta tatili ve resmi tatillerde de çal›flmak zorunludur.
Bu çal›flmalar karfl›l›¤›nda herhangi bir ek ücret ödenmeyecektir.” Sözleflmeli sa¤l›k
personelinin y›ll›k ve mazeret izni gibi izinleri 657 say›l› yasada belirlenen sürelerden daha
azd›r. Kad›n çal›flanlar›n süt izni yoktur.
Bu biçimde bir y›ll›k sözleflme ile çal›flanlar›n sözleflmeleri 10 y›l boyunca sürekli olarak
uzat›l›rsa ve bu sürede ayl›ktan kesme ve üstü disiplin cezas› almazlar ve sicilleri olumlu
olursa, ancak 10 y›l sonra kadrolu olarak çal›flma hakk›n› elde etmifl olacaklard›r.
Sa¤l›k alan›ndaki yeni bir istihdam biçimi de, ihale ile personel al›m›d›r. Bu y›l bafllayan
uygulama ile Sa¤l›k Bakanl›¤›`na ba¤l› devlet hastaneleri, ihale yoluyla sa¤l›k personeli
al›m›na bafllam›flt›r. Uygulama ilk olarak Dr. Siyami Ersek Gö¤üs Kalp-Damar Cerrahisi
Hastanesinde bafllam›fl ve di¤er hastanelerde de devam etmektedir. Uygulama ile,
hastaneler, ‘flu nitelikte, flu kadar personele ihtiyac›m var’ ilan› vermekte ve en düflük teklifi
veren, yani en ucuza iflçi çal›flt›ran firma ihaleyi kazanmaktad›r.
151
‹rfan Kayg›s›z
“‹stihdam flekilleri
Madde 4
Memur: Mevcut kurulufl biçimine bak›lmaks›z›n, Devletin, kamu iktisadi teflebbüslerinin
ve di¤er kamu tüzel kiflilerinin genel idare esaslar›na göre yürütmekle yükümlü olduklar›
kamu hizmetlerinin gerektirdi¤i asli ve sürekli görevleri kamu erkini kullanarak yerine
getirenler veya bu kurulufllarda strateji ve genel politika tespiti, araflt›rma, planlama,
programlama, yönetim ve denetim ifllerinde görevli ve yetkili olanlar, bu Kanunun
uygulanmas›nda memur say›l›rlar. Memur kadrolar›n›n standart unvanlar›, ekli I say›l›
listede gösterilmifltir.”
Memur kapsam›nda girecekler tasla¤›n ekindeki listede 74 kadro olarak belirtilmektedir.
Memur olarak, Baflbakanl›k müsteflar› ile polis aras›nda de¤iflmekte olan bir kesim
öngörülmekte, en alt s›n›r olarak, müdür ve müdür yard›mc›lar› belirlenmektedir. Yeni
memur tan›mlamas› ile devletin asli ve sürekli iflleri Kamu Yönetimi Temel Kanunu d›fl›nda
bir kez daha belirlenmifl olmaktad›r. Bunlar;
1 Kamu erkini kullananlar (üst düzey bürokrasi)
2 Strateji ve genel politika tespiti, araflt›rma, planlama, programlama, yönetim ve
denetim ifllerini yapanlar
3 Polisler
152
Kamu Sektöründe ‹stihdam›n Yeni Biçimleri ve Örgütlenme
153
‹rfan Kayg›s›z
Norm Kadro
Kamu personel say›s›n›n azalt›lmas› yöntemi olarak 1999 sonras› bafllayan uygulama,
sendikal kamuoyuna e¤itimdeki uygulamas› ile girmifl olsa da, bir çok kamu kurumunda
tespit çal›flmas› yap›lm›flt›r. Konuyla ilgili yay›nlanan son genelge ile yeniden yap›lanma
süreci (merkezi idareden yerel yönetimlere devir) nedeniyle norm kadro uygulamas›
flimdilik durdurulmufltur.
Norm kadro uygulamas› ile kamuda yap›lmakta olan ifllerin en az kaç kifli ile
yap›labilece¤inin tespiti hedeflenmektedir. Burada temel amaç çal›flan say›s›n›n
azalt›lmas›d›r. Fazlan›n tespiti bu amaçla yap›lmaktad›r. Ayr›ca norm kadro ile çal›flanlar›n
ifl yükleri artmakta, ayn› ücret karfl›l›¤› daha yo¤un çal›flma sözkonusu olmaktad›r.
Norm kadro analizi, kamu istihdam›n› azaltmada zemin temizli¤i ifllevi görmekte ve
esnek istihdama olanak sa¤lamaktad›r.
154
Kamu Sektöründe ‹stihdam›n Yeni Biçimleri ve Örgütlenme
Ö¤rencinin görüflü %5
Velinin görüflü %5
Zümre görüflü %5
Ö¤retmenin görüflü %10
Müdürün görüflü %35
Müfettiflin görüflü %40
‹flveren taraf›n›n toplam de¤erlendirme içindeki pay› yüzde 75’tir.
Performansa dayal› ücret sistemi esas olarak üretim sürecindeki denetimin iflverenin
eline geçmesi ve bu bask› yöntemi ile çal›flanlar›n ‘ehlilefltirilmesi’ sonucunu yaratmaktad›r.
Sistem, sömürüyü art›rmakta, örgütsüzlü¤ü, rekabeti ve bireycili¤i teflvik etmektedir.
Uygulama, çal›flanlar aras›nda afl›r› rekabete yol açarken, iflbirli¤ini, yard›mlaflmay›
azaltmaktad›r. Bu uygulama ile yöneticiler çal›flanlar üzerindeki kontrollerini art›rma
olana¤› elde ederler. ‹flten at›lma korkusu ya da yüksek performans elde etme amac›
bireysel rekabeti en üst düzeye ç›kararak, iflverenle iyi geçinme, hatta arkadafllar›n› ihbara
kadar varabilir.
Çal›flan›n performans›n›n de¤erlendirilmesinde öznel kriterler, ücret art›fllar›n› veya
yükselmeyi de belirledi¤inden, yönetim iflten ayr›lmas›n› istedi¤i kifliye düflük prim vererek
onu bezdirme, yola getirme veya ayr›lmaya zorlama flans›na sahiptir.
‹flverenler ifl sözleflmelerini bireysellefltirme süreci ile sendikalar› devreden ç›karma,
iflçi-iflveren iliflkilerini kolektif boyuttan uzaklaflt›r›p bireysel iliflkilere yöneltmektedir. Bu da
toplu sözleflme sistemini ve sendikal örgütlenmeyi tehdit etmektedir.
OECD4
“Yaflam boyu ifl güvencesi afl›r› rahatl›¤a ve zay›f performansa neden olabilir” demekte
ve ifl güvencesinin kald›r›lmas›n› önermektedir.
DÜNYA BANKASI
Dünya Bankas› “De¤iflen Dünya’da Devlet” adl› 1997 tarihli raporunda, fazla say›da
kamu görevlisinin genellikle düflük ücretin nedeni oldu¤u, bunun ayn› zamanda kalifiye
personele daha az ücret sonucunu do¤urdu¤unu belirtilerek profesyonel bürokrasinin
gelifltirilmesi ve kamudaki personel say›s›n›n azalt›lmas› gerekti¤i belirtmektedir.
Raporun Kamu Hizmetlerinde Rekabetin Art›r›lmas› bafll›¤› alt›nda, “Ülkelerde elde edilen
bilgiler, daha fazla rekabet, liyakate dayal› istihdam ve terfi uygulamalar›nda ve daha iyi
ücret politikas›na sahip bürokrasilerin daha yeterli oldu¤unu göstermektedir” denilmektedir.
Raporda Yeni Zelanda örne¤i verilerek “Bu ülke büyük bakanl›klar›n› ifle alma ve iflten
ç›karma ve toplu sözleflme görüflmeleri yapma yetkisine sahip, sabit dönemli sözleflmelerle
istihdam edilen idarecilerin odaklaflm›fl faaliyet birimlerine bölmüfltür” denilmekte, esnek
istihdam ve bireysel sözleflmeli personel uygulamas› hat›rlat›lmakta ve bunun
genellefltirilmesi istenmektedir. Yeni Zelanda da 3 y›ll›k sözleflmelilik uygulanmaktad›r.
155
‹rfan Kayg›s›z
IMF
Ana niyet mektuplar› ile gözden geçirme mektuplar›nda yer verilen hükümler, personel
maafl ve ücretlerini düflürmek, personeli iflten ç›karmak, personel almamak gibi önkoflullar
biçiminde ortaya ç›kmaktad›r.
T‹SK5
“Uygulanmas› gereken Kamu Verimlilik Program›na paralel olarak, devleti temsil niteli¤i
olan; asli ve sürekli görev ifa eden belirli say›da personel hariç, kamu görevlilerinin çok
büyük bölümü y›ll›k sözleflme ile çal›flt›r›lmal›d›r... Bireysel, yani her kamu görevlisinin
kendi dönemsel verimlilik hedefi olmal›; ödül/ceza sistemi buna göre düzenlenmelidir.
Kamu istihdam› alan›nda ça¤›n en önemli gere¤i esneklik süreçlerine uyumdur.”
TOBB6
“Kamu personel rejiminde esasl› bir de¤ifliklik yap›larak, stratejik öneme haiz
bürokratlar hariç, kamu personeli, özel hukuk sözleflmelerine göre çal›flmal›d›r. Norm kadro
çal›flmalar› süratle tamamlanmal›d›r.
Personel ücret ve yükselme koflullar› liyakate ve performansa dayanmal›d›r.”
TESEV7
“Kamu personelinin sadece yönetsel kadrolar› kapsayacak biçimde say›lar›n› çok
önemli ölçüde azaltmak ve geriye kalan kamu çal›flanlar›n› sözleflmeli çal›flma düzeni içine
almak suretiyle çal›flanlar› "statüsel çal›flma" ile "sözleflmeli çal›flma" olmak üzere iki
kategoride toplamak.”
Sermayenin tüm örgütlerinin önerilerini üç bafll›kta toplamak mümkündür. Birincisi, az
say›da bürokrasiden oluflan bir yap›, ikincisi di¤er çal›flanlar›n sözleflmeli olarak istihdam
edilmesi ve üçüncü olarak performans de¤erlendirmesine geçilmesi. Kamu Personeli Kanun
Tasla¤›na bakt›¤›m›zda her üç önerinin de yer ald›¤›n› görüyoruz.
5 ‹LTER F, “Kamu Personel Rejiminde Reform ‹htiyac›”, T‹SK, ‹flveren Dergisi, fiubat 2003
6 TOBB, 11 Ocak 2004 Tarihli Hükümete Sunulan Rapor
7 TESEV, Türkiye’de Devlet ve Reform Raporu
156
Kamu Sektöründe ‹stihdam›n Yeni Biçimleri ve Örgütlenme
157
‹rfan Kayg›s›z
Halen ihale yapan kamu kurumlar› aras›nda yerel yönetimler ilk s›ralardad›r. 2004
y›l›n›n ilk dört ay›nda ihalelere bak›ld›¤›nda, parasal karfl›l›¤› olarak, birinci s›rada 851
trilyon ile yerel yönetimlerin oldu¤unu görüyoruz.10
KYTK ile birlikte, yeni alanlar›n devri sonucu, ihaleler ve dolay›s›yla tafleron iflçili¤i
alabildi¤ine artacakt›r. Sendikalar›n tafleronlar› örgütlemedeki isteksizli¤i ve zorluklar göz
önüne al›nd›¤›nda, yerelde de örgütsüzlük egemen hale gelebilecektir.
Sonuç olarak;
Sermaye kendi egemenli¤ini devam ettirmenin arac› olarak devleti yeniden
yap›land›r›yor. Sermayenin krizini aflma amac›yla yapt›¤› bu müdahale, yerleflik tüm iliflki
ve yap›lar› sars›yor. Yeniden yap›land›rma çal›flmalar› kapsam›nda kamu hizmetlerinin de
nas›l ve kimler taraf›ndan verilece¤i yeniden belirleniyor. Kamu hizmeti kavram› ve verilifl
biçiminin de¤iflmesi, bu hizmeti veren devlet memurlar›n›n çal›flma koflullar›n›n
de¤iflmesini de beraberinde getiriyor.
Ayr›cal›klar› ellerinden al›nan, tamamen güvencesiz hale getirilen kamu çal›flanlar›n›n
bütün gelecekleri, iflverenin ‘merhamet ve insaf›na’ b›rak›l›yor.
Bundan sonra temel kamusal hizmetler piyasa taraf›ndan ya da piyasa koflullar›nda
verilece¤ine göre, çal›flanlar›n da piyasa flartlar›nda çal›flt›r›lmas› ve kamuda çal›flmaktan
do¤an ayr›cal›klar›n›n ortadan kald›r›lmas› hedefleniyor. Bafllayan uygulamalar ve
hedeflenen yeni yasal düzenlemeler, iflverenin üretim sürecindeki denetimi ve
hegemonyas›n› güçlendirirken, güvencesizli¤i ve örgütsüzlü¤ü gelifltiriyor.
158
Sendikalar›n Kimlik Krizi ve Eme¤in Mehteran Yürüyüflü
Abstract
This short paper mainly deals with the identity crisis of trade unions. The first sections gives
a brief sketch of causes of the crisis. It is suggested that the trade unions have historically
developed two main functions: They are both labour market organizations aiming at
protecting and furthering their members’ interests and part of social movement that have
the goal of creating a just and democratic society for all people. The current identity crisis
has been forcing trade unions to emphasize one of these functions at the expense of the
other. Based on Hyman’s "the geometry of trade unionism approach", the paper argues that
as agencies of class, society and market, trade unions should integrate the above-mentioned
functions as a way of transcending the identity crisis.
ENG‹N YILDIRIM
159
Engin Y›ld›r›m
girdi¤ini ve bunlar› bir flekilde atlatt›¤›n› görebiliriz (Kelly 1998). Eme¤in ileriye do¤ru
yürüdü¤ünü ama bunun düz çizgisel bir ilerleme de¤il, teflbihte hata olmazsa, mehteran
bölü¤ü gibi iki ileri bir geri fleklinde bir yürüme oldu¤unu söyleyebiliriz.
Bu k›sa incelemede önce sendikal kimlik krizinin nedenlerini ele alaca¤›z. Daha sonra
krizden ç›k›fl olarak önerilen yaklafl›mlar› “iflletme yönetimine yard›mc›” ve “toplumsal
hareket” olmak üzere iki ana grup etraf›nda de¤erlendirece¤iz.
160
Sendikalar›n Kimlik Krizi ve Eme¤in Mehteran Yürüyüflü
çerçevede büyük iflçi sendikalar› ve toplu pazarl›k sistemi geliflti ve yayg›nl›k kazand›.
Fordizmin sosyal temelinde emek ile sermaye aras›nda gerek iflletme baz›nda, gerekse genel
siyasi ve sosyal seviyelerde sözleflmelere dayanan iliflkiler yatmaktayd›. Emek ile sermaye
aras›ndaki karfl›l›kl› tavizler ücret ve verimlilik art›fllar›n›n birbirine ba¤lanmas›n›
içermekteydi. Buna dayanan mübadele iliflkisi pek çok geliflmifl ülkede milli seviyede siyasi
ve iktisadi alanda iflçi-iflveren-devlet iflbirli¤ine dayanan neo-korporatist sistemleri do¤urdu
(Harrod ve O’Brian 2002: 7).
Ancak, 1960’lardan itibaren kendisini hissettirmeye bafllayan ve küreselleflme
kavram›yla özetlenen bir dizi geliflme, emek için yeni bir dönemin bafllad›¤›n›n habercisiydi.
Küreselleflme her fleyden önce küresel düzeyde kapitalist piyasa iliflkilerinin yay›lmas›
anlam›n› tafl›maktad›r. ‹ktisadi olarak, büyük devletler, uluslararas› düzenleyici kurumlar,
Çokuluslu fiirketler (ÇUfi) taraf›ndan biçimlendirilen bütünleflmifl küresel bir finans sistemi
ve dünya çap›nda üretim a¤lar› anlam›nda küreselleflme olgusunun var oldu¤u iddia
edilmektedir. Küreselleflmeyi sadece devlet harcamalar›nda k›s›nt›ya gitmek ve refah
sistemlerini ortadan kald›rmak isteyen serbest piyasa yanl›lar›nca ortaya at›lan neoliberal
bir komployla veya ülkeler aras›ndaki ticaret ve yat›r›m mübadelesiyle s›n›rlamak bizi hatal›
sonuçlara götürebilir. Zaten, küreselleflme sadece nicel bir olgu olmay›p, ayn› zamanda nitel
özellikler de tafl›maktad›r. Küreselleflme, en genifl anlam›yla zaman ve mekân boyutunda
(piyasa temelli) sosyal iliflkilerin ve kurumlar›n yay›lmas› ve derinleflmesi anlam›na da
gelmektedir.
Günümüz kapitalizminin geçmifl dönemlerdeki kapitalizmden farkl› oldu¤u da çeflitli
yazarlarca dile getirilmektedir. Örne¤in, Castells enformasyonel kapitalizm ad›n› verdi¤i
günümüz kapitalizminin varl›¤›n› sürdürmek için hiyerarflik düzenlemelere ihtiyaç
duymad›¤›n› belirtmifltir (Castells 1996: 474). Castells için kapitalist üretim iliflkileri devam
etmekle beraber, sermaye ve emek art›k farkl› mekân ve zamanlarda bulunmaktad›r.
Sürekli hareket halinde bulunan küresel bir sermaye olmas›na ra¤men bu anlamda küresel
bir iflgücü yoktur (Castells 1996: 272). Emek genel olarak yerel kalm›fl, örgütsel olarak
parçalanm›fl durumdad›r. Enformasyon toplumunda ifl ve emek ortadan kalkm›yor fakat
sermaye ile olan iliflkisi de¤ifliyor.
Günümüzde, niteliksiz mavi yakal›larla nitelikli mavi ve beyaz yakal›lar aras›nda
gittikçe artan bir uçurum gözlenmektedir. Emek ve ürün piyasalar›ndaki de¤iflmeler
sonucunda iflsizlerle ifli olanlar aras›nda, rekabetten korunan sektörlerde çal›flanlarla,
rekabete aç›k sektörlerde çal›flanlar aras›nda, yeni ve uzmanlaflm›fl vas›fl› olanlarla, vas›fl›
olmayan veya vasf› önem kaybedenler aras›nda, tam gün çal›flanlarla, k›smi süreli veya
sözleflmeli çal›flanlar aras›nda ç›kar farkl›l›klar› vard›r. Bu ç›kar farkl›l›klar›n› gidermek
sendikalar›n karfl› karfl›ya geldi¤i en zor görevlerden biridir. Öte yandan, Hyman’a göre
çal›flanlar aras›ndaki ç›kar farkl›l›¤› abart›lmamal›d›r (1996: 112). Sendikalar her zaman
çal›flanlar aras›ndaki ç›kar farkl›l›¤›n› bünyelerinde yans›tm›fllar ve bu ç›kar farkl›l›klar›n›
birbirleriyle uyumlu hale getirmeye çal›flm›fllard›r.
161
Engin Y›ld›r›m
önünde üç yol vard›r: Hiç bir fley yapmazlarsa yok olabilir; hatta özgür ve demokratik bir
toplumda gereksiz bir kurulufl durumuna düflebilirler. ‹ngiliz, ‹talyan ve Frans›z sendikalar›
bu yoldad›r. ‹kinci yol olarak devletin zorunlu sendika üyeli¤i vas›tas›yla, sendikan›n siyasi
iktidar yap›s›na egemen olma yoluyla kendi varl›¤›n› sürdürmeye çal›flmas›d›r. Üçüncü
yolda ise, “yönetimin budalal›klar›, keyfi davran›fllar› ve gücünü kötüye kullan›m›
karfl›s›nda çal›flanlar›n temsilcisi rolünü üstlenen sendikalar yönetimle düflmanca bir iliflki
içinde olmay›p”, ‹skandinav ülkelerindeki ombudsman (kamu denetçisi) iliflkisine benzeyen
bir iliflki kurmal›d›rlar (Drucker, 1996: 119). Verimlilik ve kalite konusunda, iflletmenin
rekabet gücünün sürdürülmesi için yönetimle birlikte çal›flacak, böylece üyelerinin ifllerini
ve gelirlerini korumufl olacakt›r. Drucker, sendikalar›n varl›klar›n› korumak istiyorlarsa
yapmalar› gerekenin, üçüncü yolu benimsemeleri gerekti¤i görüflünü dile getirmektedir.
Benzer bir görüfl ‹nsan Kaynaklar› Yönetimi (‹KY) perspektifinden konuya yaklaflan baz›
araflt›rmac›lar taraf›ndan da ifade edilmektedir. Buna göre, ‹KY’nin asl›nda sendika karfl›t›
olmad›¤›, sendikalara karfl› olmaktan ziyade onlar› gereksiz gördü¤ü ileri sürülmektedir
(Guest 1987: 506). ‹KY’nin sendikalara yönelik en önemli tehdidi sendika üyelerinin
sadakatini sendikadan al›p, iflletmeye vermelerini sa¤lay›c› politikalard›r. Ba¤l›l›k ve
sadakatten kast edilen çal›flanlar›n örgütün de¤erlerini ve amaçlar›n› benimsemeleri, çok
çal›flmay› arzulamalar› ve örgütte kalma istekleridir (Guest 1992: 43). ‹fle eleman al›rken adil
ve dikkatli seçim, vas›f kazand›r›c› ve artt›r›c› yayg›n e¤itim, otonomisi olan ifl gruplar›n›n
varl›¤› gibi baz› ‹KY politikalar›na sendikalar da kat›lmaktad›r. Sendikalar›n, ‹KY’nin
kendileri ve üyeleri için olan olumlu yönlerini benimseyerek, buna dayal› bir yaklafl›m
gelifltirebilecekleri bu çerçevede belirtilmektedir. Rekabette avantaj sa¤lamada iflletmeyle
bütünleflmifl, esnek ve yüksek vas›fl› ve e¤itimli bir iflgücünün varl›¤› ve sendikalar›n böyle
bir iflgücünü teflvik etmesi yönetime de cazip gelebilir. Sendikalar bir tür iç dan›flman rolü
oynayabilirler.
Yukar›da dile getirilen görüfllerin ortak noktas› sendikalar›n kolektivist ilkeleri ve
uygulamalar› terk edip, firman›n rekabetçi piyasa ortam›nda baflar›l› olmas›na yard›mc›
olmalar› gereklili¤idir. Buna göre sendikalar, iflletmelere bir katma de¤er sa¤layarak
varl›klar›n› meflrulaflt›r›p geleceklerini güvence alt›na alabilirler.
162
Sendikalar›n Kimlik Krizi ve Eme¤in Mehteran Yürüyüflü
ülkelerde, özellikle Polonya’da sendikal hareket bir toplumsal harekete do¤ru dönüfltükçe,
dar anlamda iflçilerin hak ve ç›karlar›n› savunan bir örgüt olma ifllevini kaybetmeye
bafllam›flt›r (Ost 2002: 33). Bu da çal›flanlar aras›nda sendikalara duyulan güvenin
azalmas›na neden olmufltur. Sendikalar, üyelerinin dar ve kesimsel ç›karlar›n› görmezlikten
gelme lüksüne sahip de¤ildirler.
Sendikalar›n kimlik krizi konusunda daha genel ve esnek bir bak›fl aç›s› da Hyman
(1996) taraf›ndan ortaya at›lm›flt›r. Hyman, gelecekte befl çeflit sendikal kimli¤in olaca¤›n›
iddia etmektedir. Birinci kimlik, emek piyasas› içinde sahip olduklar› vas›flar›n k›tl›¤›ndan
dolay› imtiyazl› konumda bulunan ve özellikle ileri teknolojiye dayanan imalat ve hizmet
iflletmelerinde çal›flanlar›n ç›karlar›n› savunan sendikac›l›kt›r. Bu bize kapitalizminden
önceki dönemlerin lonca örgütlenmesini ça¤r›flt›rmaktad›r. Bireycili¤in kaç›n›lmaz olarak
kolektivizmin yerini ald›¤›n› savunan ikinci kimli¤e göre ise, sendikalar birey olarak iflçilere
hizmetler sunmal›d›rlar. ‹lk sendikalar sadece bu ifllevle u¤raflan “dostça birliklerden”
do¤mufllard›. Temel amac› üyelerine ticari hizmetler sunmak olan bir örgüt herhalde
sendika olarak tan›mlanamaz. Üçüncü modelde ise emek ile sermaye aras›nda de¤iflen güç
dengeleri göz önüne al›narak, firman›n artan rekabet flartlar›nda ayakta kalmas›n› sa¤lamak
için sendika yönetimle iflbirli¤i içine girer ve “verimlilik koalisyonunun” bir taraf›n› oluflturur.
Burada Japon iflletme sendikalar›na do¤ru bir gidifl olabilir. Dördüncü modelde ise sendikalar
ulusal düzeyde hükümetlerle sosyal ortakl›k çerçevesinde siyasi bir mübadeleye girmektedir.
Bu refah devletinin hala güçlü oldu¤u ülkelerdeki sendikalar›n benimseyebilece¤i bir roldür.
Ancak burada üretim iliflkileri ve iflyeri endüstri iliflkilerinden kaynaklanan sorunlara pek
fazla dikkat edilmemektedir. Son olarak sendikalar popülist kampanya örgütleri olarak ifllev
görebilirler.
Ekonomik ç›kar örgütü ve toplumsal hareket olmak sendikalar›n en önemli iki ideal
özelliklerini oluflturmaktad›r. Bu iki boyut aras›nda bir çekiflme vard›r. Çevreyi kirleten
sanayiler konusu buna örnek olarak verilebilir. Bu konuda sendikalar aras›nda ve
sendikalar›n kendi içlerinde görüfl ayr›l›klar› vard›r (Hyman 1996: 702).
Hyman, (2001) Avrupa sendikac›l›¤› ile ilgili bir çal›flmas›nda yukar›daki kimlikleri
piyasa, toplum ve s›n›f olmak üzere üç ana eksen etraf›nda yeniden yorumlam›flt›r.
Bunlardan birincisinde sendikalar›n emek piyasas› ifllevleri öne ç›kmaktad›r. ‹kincisinde,
çal›flanlar›n toplumsal konumunu genel olarak iyilefltirme ön planda iken, üçüncüsünde ise
emek ve sermaye aras›ndaki s›n›f savafl›n›n “okullar›” ifllevi göze çarpmaktad›r (Hyman
2001: 12). Tarihsel olarak bu üç ana e¤ilim de¤iflik biçimlerde de olsa varl›¤›n› sürdürmüfltür.
163
Engin Y›ld›r›m
Günümüzde, üçüncü e¤ilimin nispeten önem kaybetti¤ini söyleyebiliriz. Hyman’a göre tüm
sendikalar, emek-sermaye iliflkisinin düzenlenmesiyle ilgili önemli bir iflleve sahip
olduklar›ndan piyasay› görmezlikten gelemezler. Öte yandan çal›flanlar› iflverenlerden
ay›ran toplu ç›karlar ve kimlikleri de ihmal edemezler. S›n›fsal bir ideoloji benimsemeseler
bile s›n›f ayg›t›/organ› rollerinden kaçamazlar. Son olarak, mevcut toplumsal yap›lar onlar›n
tercihlerini de¤iflik derecelerde s›n›rland›rmaktad›r. Sendikalar, toplumdaki di¤er kurumlar
ve ç›karlarla beraber yaflamak zorundad›rlar (Hyman 2001: 4)
Piyasa S›n›f
Kaynak: Hyman (2001: 4)
‹flletme sendikac›l›¤› piyasaya, radikal sendikac›l›k s›n›fa, bütünlefltirici sendikac›l›k
topluma vurgu yapmaktad›r. Sendikalar, bu üç ideal tip kimlikten genellikle ikisinin
kar›fl›m› bir politikay› izlemifllerdir. Sendikalar kriz ve önemli dönüflüm zamanlar›nda,
ihmal edilen üçüncü boyuta önem verme e¤ilimine girerler (Hyman 2001: 5). Tarihsel olarak
tek bir iflleve vurgu yapan sendika hemen hemen hiç olmam›flt›r. Çünkü böyle bir durumda
sendikan›n varl›¤›n› uzun süre sürdürmesi pek mümkün de¤ildir.
Sonuç
Sendikalar ifl ve istihdam konular›yla m› kendilerini s›n›rlamal› yoksa daha genifl sosyal
konularla m› ilgilenmelidirler? Bununla ba¤lant›l› olarak yönelimleri bireysel mi, yoksa
kolektif mi olmal›? ‹flteki kolektif ç›karlar üzerindeki yo¤unlaflma üretimdeki sosyal iliflkileri
ve flartlar› içerir. ‹flteki bireysel ç›karlar ise hizmet sözleflmesiyle ilgili hususlar› ve uzun
dönemli kariyer rotalar›n› kapsar. Toplumdaki kolektif ç›karlar ise iflçilerin istihdam iliflkisi
d›fl›ndaki rollerini ve ilgilendikleri konular› kapsarken, toplumdaki bireysel ç›karlar iflçilerin
tüketici olarak ç›karlar›n› ele al›r.
‹stihdam›n yeniden yap›lanmas› iflçiler içinde, sendikalar aras›nda ve sendikal› ile
sendikas›z iflçiler aras›ndaki toplu iliflkilerin yeniden oluflturulmas› imkân›n› bize
sunmaktad›r. Daha önceleri ç›karlar› sendikal hareket içinde yeterince dile getirilmeyen
kad›n iflçiler gibi gruplarla, yeni önem kazanan k›smi süreli çal›flanlar gibi gruplara
odaklanma, bu gruplar›n sendikal harekete kazand›r›lmas›na neden olabilir. Ayr›ca hem
üretici, hem de tüketici olarak bu iki alan aras›ndaki iliflkiler öne ç›kar›larak çal›flanlar›n
164
Sendikalar›n Kimlik Krizi ve Eme¤in Mehteran Yürüyüflü
165
Sorular
Sorular
166
Sorular
Bir soru daha var; bu da mavi beyaz yakal› bunal›m› olmamal›, sendikalar› bir yorum
daha bir sorudan ziyade, yani mavi yakal› beyaz yakal› ayr›m›n›n çok anlams›z olmad›¤›n›,
sonuçta her ikisinin de emek satt›¤›n›, emek sahibi oldu¤unu vurgulayan bir görüfl. Hatta
flöyle bir ifade var 1970’lerde ortaokuldan ayr›lm›fl kifli muhasebeci olurken büyük
fabrikada bugün lise diplomas› olan iflçi olarak al›nm›yor. Lise diplomas› ile kap›c›
olunmuyor, do¤ru söze ne denir, demek ki ifl fleyle de¤il, diplomayla de¤il. Bundan birkaç
gün evvel Toyota insan kaynaklar›ndan sorumlu genel müdür yard›mc›s›yla bir vesile
dolay›s›yla beraberdik, yemek yiyorduk. fiöyle bir laf söyledi: “Toyota’da patron yoktur”
dedi. Bunu söyleyen yaklafl›k on dört, on befl y›ld›r orada çal›flan, hakikaten kendini iyi
yetifltirmifl bir yönetici ve flunu vurgulad›, bizim burada çal›flt›¤›m üniversitenin rektörü de
var, rektör bir tak›m mühendislik fakültesi ö¤rencilerinin orada ifle girmesi için lobi faaliyeti
yap›yor iflin aç›kças›. Adam›n söyledi¤i flu; Toyota genel müdür yard›mc›s›n›n, “bizim
fabrikada mühendis-iflçi ayr›m› yok, gelen herkes üretim hatt›nda ifle bafllayacak, en az
teknik lise mezunu olacak ve endüstri meslek lise mezunu, meslek lise mezunu, iki y›ll›k
meslek yüksekokulu mezunu veya dört y›ll›k fakülte mezunu bizim için fark etmiyor, Toyota
sistemi budur” dedi. Bunu tabi bizim rektör bir türlü anlayamad›, böyle bir fley nas›l olur,
böyle bir fley oluyor dedi. Toyota’n›n tüm dünyadaki fabrikalar›nda, çok küçük yönetim kat›
en tepe yönetim yetifltirilmek üzere hariç, bunlar da y›lda birkaç kifliyi geçmiyor al›nan
insan say›s›, di¤er bütün insanlar mezun olduklar› yere, sahip olduklar› diplomaya
bak›lmaks›z›n –bir minimum koflul var tabi lise mezunu olmak üretim band›ndan ifle
bafll›yor. Yani bu anlamda Toyota’da bu mavi yakal› beyaz yakal› ayr›m› kendili¤inden belki
de kayboluyor. Tam tabi bu ayr›nt›l› bir inceleme yap›lmas› gereken bir durum, ama
Toyota’ya girip bunlar› araflt›rmak neredeyse imkans›z, ama kendisi böyle iflte yemek
aras›nda böyle bir laf da söyledi.
Soru: Mavi yakal› beyaz yakal› ayr›m›n› koydu¤unuz 1980 öncesi süreç için, ondan
sonras› için geçerli de¤il çünkü beyaz yakal›lar h›zla iflçileflti. Bugün t›p mezunlar› iflsiz ya
da düflük ücretlerle çal›fl›yorlar, bugün mühendislik mezunlar› 83 tane üniversite Türkiye’de
üretiyor bol bol, ama iflsiz. Bunlar›n hepsi iflçi oldular dolay›s›yla. ‹flçi s›n›f› bu süreçte
nitelik anlam›nda çok farkl› gelifliyor, yani öyle bir yarar› var bugünkü örgütlenmeye dönük.
Engin Y›ld›r›m: Ama iflte bu fleye ne derece yans›yor o ayr› bir konu.
Soru: Ben yanl›fl anlamad›msa say›n Y›ld›r›m dedi, sendikalar›n yozlaflmas› ya da
bugünkü duruma gelmesinin önemli bir nedeni mavi yaka, beyaz yakal›lar, sendikalar
belirleyici de¤il orada, çünkü toplumsal sürecin dinamikleri bunlar ‘80’ öncesi ya da ‘80’
sonras›.
Engin Y›ld›r›m: Sendikalarda krizden mavi yakal›lar›n krizinden söz edilebilir, mavi
yakal› sendikal›lar›n krizinden söz edilebilir.
Sorucu: Sendikac›l›k onlarla özdefllefltirildi¤i için.
Engin Y›ld›r›m: “Yeni ç›kacak sendikalar yasas›ndaki yeni barajlar ne anlama geliyor?”
Asl›nda bu iki yanl› olabilir, bir tanesi sendika üyeli¤inde alt fley oluflabilir, bugün
sendikalardaki canl› taban› ama bu de¤erlendirilemezse baflka bir fley olabilir.
Sendikal›laflmaya çal›flan her iflçiyi iflten ç›karma yeni iflsizlere ve yol açar diyoruz ve bu
oturumu kapat›yoruz.
167
Yazar Adı
168
MAkale Adı
OTURUM 2. 3.
YÖNETEN:
BES‹ME fiEN
KONUfiMACILAR:
BERNA GÜLER MÜFTÜO⁄LU
NEVRA ALDEM‹R
RECEP KAPAR
ASUMAN TÜRKÜN
169
Yazar Adı
170
Berna Gülermüftüo¤lu-Nevra Akdemir
Abstract
The decline in the rate of profit started in the mid of 60s and deepened in 70s has shrinked
the speed of the accumulation of capital world wide. The competition in the world economy
has become sharper in that period together with the help of the use of new technologies,
speedy communication and easiness in transportation. At the same time the competition
advantage has passed to the organizations based on small sized production which produce
cheap, qualitative and various products and capital accumulation in an environment of such
a fierce competition has started to be restructured. The most important element of
restructuring is to break into the pieces of production process and outsource some parts of
production, namely, to decentralize the production and to give a flexible feature to the firms.
The essential agent facilitated this transformation from big sized companies who completed
all stages of production in the same plant to the organization of production based on small
sized production is the abandonment of Keynesian economic policies based on demand and
the transfer to liberal economic policies based on supply.
In the first part of our study, the main aim is to analyse the dissolution of production process
and its political economic background. In the second part, the qualitative dimension of
subcontracting relations as the element of slowing down the dissolution process will be
examined with various field researches. Subcontracting in ship building sector,
subcontracting relations in the production of shoe and machine&equipment are the
examples of weak or strong positions of the firms in production chain as well as the
inequality in relations. In conclusion part, through the findings of field researches, various
samples on the conditions of dissolution and existence in production from Turkish firms who
try to integrate global capitalism will be examined.
BERNA GÜLERMÜFTÜO⁄LU
NEVRA AKDEM‹R
Girifl
1960’l› y›llar›n ortalar›nda bafllayarak 1970’li y›llarda h›zlanan kâr oranlar›n›n düflüflü,
dünya ölçe¤inde sermaye birikim h›z›n› azaltm›flt›r. Bu dönemde, yeni teknolojiler ve üretim
tekniklerinin kullan›m›, h›zl› ve kolay iletiflim ve ulafl›m ile beraber, dünya ekonomisindeki
rekabet keskinleflmeye bafllam›flt›r. Rekabet avantaj›n› elde edenlerin ise bu dönemde,
küçük üretim temelinde üretimini organize ederek; ucuz, çeflitli ve kaliteli ürünleri üreten
firmalar oldu¤u görülmüfltür. Kâr oranlar›n›n düflüflü ve keskinleflen rekabet karfl›s›nda
sermaye birikim sürecinde görülen, bu yeniden yap›lanman›n en önemli ö¤esi, üretim
171
Üretimde Çözülme ve Tutunma Halleri
sürecini parçalayarak firma d›fl›nda yapt›rmad›r. Yani, firmalar, üretimi ademi merkezi
örgütleyerek esnek firma özelli¤ine bürünmektedirler. Üretim sürecinin tüm parçalar›n›
firma içinde yapan büyük ölçekli üretimin, küçük üretime dayal› örgütlenme modeline
geçiflini kolaylaflt›ran ve h›zland›ran etken ise, talep yanl› Keynesyen politikalar›n terk
edilmesi ve her alanda esneklik uygulamalar›n› getiren arz yanl› yeni liberal politikalar›n
hayata geçirilmeye bafllanmas›d›r.
Çal›flmam›z›n birinci k›sm›nda üretim sürecinin parçalanmas› di¤er bir ifade ile
çözülmesinin, ekonomik politik arka plan› ortaya konulmaya çal›fl›lacakt›r. ‹kinci k›s›mda
ise çözülmenin tutucu unsuru olan alt sözleflme iliflkilerinin nitel boyutu irdelenmeye
çal›fl›lacakt›r. Son k›s›mda ise küresel kapitalizme eklemlenme çabas›nda olan Türkiye’de
saha araflt›rmalar›n›n bulgular›ndan yararlanarak parçalanan üretim sürecinde firmalar›n
yer kapabilme ve tutunma halleri ortaya konulmaya çal›fl›lacakt›r.
172
Berna Gülermüftüo¤lu-Nevra Akdemir
içeri¤i belirlenen baz› faktörlerin her zaman etkisini gösterdi¤i ve üretim temposu teknolojik
yenilemenin belirledi¤i bir yap›ya sahip olmufltur (Aktar, 1990).
1960’l› y›llarda ise küçük üreticilik teorilerin gelifltirildi¤ini görmekteyiz. Bunlardan en
önemlileri, E.F.Schumacher’in “küçük güzeldir” mitini ortaya att›¤› çal›flmas› ve E.Stanley ve
R.Morse “modern küçük sanayi” ad› alt›nda yapm›fl olduklar› çal›flmad›r (Schumacher,
1979; Stanley ve Morse, 1965). Di¤er bir çal›flma ise Uluslararas› Çal›flma Örgütü’nün Kenya
Raporu’dur (ILO, 1972). Bu çal›flmalarda küçük ölçekli firmalar, istihdam deposu ve
“kalk›nman›n motoru” olarak sunulmufl ve bu nedenle, azgeliflmifl ekonomilere küçük
üreticili¤in desteklenmesinin gereklili¤i vurgulanm›flt›r*.
1980’li y›llarda sermayenin yeni ihtiyaçlar› do¤rultusunda kapitalizmin yeniden
yap›lanmas› h›z kazanmaya bafllam›flt›r. Özellefltirme, deregülasyon, ticarilefltirme, esnek
çal›flma koflullar›, sendikas›zlaflt›rma gibi uygulamalarla yeni liberal politikalar hayat
bulmaya bafllanm›flt›. Böylece küresel kapitalizme eklemlenme h›z kazanm›flt›r.
1980’lerin ortas›nda ise M.Piore ve C.Sabel, küçük üretime dayal› üretim
organizasyonlara dayanarak “esnek uzmanlaflma modeli” ni oluflturmufl, bu modelle “ikinci
sanayi ayr›m›” iddias› ortaya koymufllard›r (Piore ve Sabel, 1984). Bu çal›flma ekonomik,
politik ve sosyal bilim alan›nda oldukça büyük yank› uyand›rm›flt›r.
Esnek uzmanlaflma modeli elde edilen ampirik bulgular çerçevesinde, üç farkl› üretim
sisteminden temellenmektedir. Bunlardan ilki “bölgesel kümeleflme” olarak nitelendirilebilir.
‹talya’da Emellia Ramogna bölgesi, Avusturya’da Salzburg bölgesi ve Almanya’da Baden
Württenberg bölgesindeki küçük üretime dayal› üretim örgütlenmelerin toplaflt›¤› üretim
alanlar› örnek verilebilir. ‹kincisi, federasyon olarak nitelendirilebilen üretimin piramit tarz›
örgütlenmesidir ve Japonya’daki zaibatsu sistemi örnek gösterilebilir. Üçüncüsü ise, ana
firman›n etraf›nda toplanan uydu firmalarla üretimin örgütlenmesi olan “günefl sistemidir”.
IBM ve Boing gibi firmalar bu sisteme örnek gösterilebilir (Piore ve Sabel, 1984).
Esnek Uzmanlaflma Modelinin temelini oluflturan bölgesel kümeleflme, federasyonlar ve
günefl sisteminin belirleyici olan ortak özelli¤i, üretim süreçlerini parçalayarak ademi
merkezi tarzda yeniden örgütlemesidir. Her üç sistem de üretimini, alt sözleflme iliflkisine
dayal› bir firmalar aras› de¤iflim iliflkisi ile örgütler. Küçük üretime dayal› üretim
organizasyonlar›n baflar›s›n› sa¤layan temel dinamiklerin bafl›nda, bu, firmalar aras› güvene
dayal› iliflkilerle kurulan alt sözleflme iliflkileri ve bu iliflkilerin genellikle enformel nitelikleri
gelmektedir. Alt sözleflme iliflkilerini enformel nitelikler tafl›mas› firmalara önemli ölçüde
esneklik sa¤lamaktad›r. Firmalarda aile iflletmecili¤inin hakim olmas› bu duruma örnek
gösterilebilir. Firmalarda aile gibi iç gruba yönelik tutumun karfl›l›kl› güven ve ortak ba¤
kurulmas›yla, önemli ölçüde ücret ve sosyal sigorta gibi iflçilik maliyetleri azalmakta ama
ayn› zamanda, kiflisel yükümlülükler de oluflmaktad›r. ‹flveren iflçisine, ne pahas›na olursa
olsun yard›m etme yükümlülü¤ü tafl›makta ve bu yükümlülü¤ü yerine getirmektedir. ‹flçi ve
iflveren aras›nda yüz yüze iliflkiler geçerli olurken emek sermaye çat›flmas› görünmez
k›l›nmakta, bunun do¤al sonucu olarak sendikalar d›fllanmaktad›r. Küçük üretime dayal›
üretim organizasyonlar›n›n varl›k koflulu, ekonomik kriz koflullar›n› emebilen esnek
istihdam ve enformel iliflkilerdir.
173
Üretimde Çözülme ve Tutunma Halleri
174
Berna Gülermüftüo¤lu-Nevra Akdemir
175
Üretimde Çözülme ve Tutunma Halleri
zincirinin bir halkas› olan bu firmalar için her koflulda en az maliyetle çal›flmak mümkün
olmayabilir. Çünkü, bir baflka firman›n daha az maliyetle çal›flabilmesi bu firman›n
zincirden kopart›larak yerine zincire yerine eklemlenmesini beraberinde getirir. ‹liflkilerin
bu niteli¤i, son dönemde üretim
süreci üzerine yap›lan saha araflt›rmalar›n›n bulgular›nda daha net biçimde
görülmektedir. Gemi, makine ve ayakkab› olmak üzere üç farkl› üretim alan›nda yap›lan
çal›flmalarda, anket, derinlemesine görüflme ve gözlem gibi birden fazla tekni¤in
kullan›lmas› ile ortaya ç›kar›lan bulgular, üretim ile ilgili derinlikli bilgiler edinmemizi
sa¤lam›flt›r (Akdemir, 2004; GülerMüftüo¤lu, 2001; GülerMüftüo¤lu, 2000).
Afla¤›daki örnek olay, Tuzla Tersaneler Bölgesindeki bir tersanedeki gemi üretim
sürecinin kaynak iflinde çal›flan bir tafleron firma sahibi ile yap›lan görüflmedir ve
altsözleflme iliflkisinin niteliksel boyutuna örnek oluflturmaktad›r (Akdemir, 2004).
“...‹fli almak için, tüm iflçilerin sorumlulu¤unu üstüne al›yorsun ama patron
(tersane sahibi), fiyat› bunu düflünmeden belirliyor. As›l yanl›fll›k burada...
Sözleflmeyi imzalarken yanl›fl oldu¤unu görüyorsun ama alt›na imza at›yorsun.
Mecburen at›yorsun, çünkü kendimizden öyle adamlar yetifltiriyoruz ki bunlar
rakip bana fluanda... Ben mesela 20 tafleron ç›karm›fl›m, (kendi firmas›nda
çal›flan 20 iflçinin kendi tafleron firmalar›n› kurmalar›) bunlar›n her birinin
yan›nda 20 kifli olsa 400 kifli eder. Kardeflin hatta o¤lun dahi senin karfl›na rakip
olarak ç›k›yor. Halbuki ç›karsa ç›ks›n ama fiyat düflüyor bu sefer...”
Ayakkab› üretimindeki fason çal›flan ve parça ifl üretimi yapan firmalar aras› iliflkilerin,
gemi üretiminde görülen tafleron firmalar aras›ndaki iliflkiye benzer oldu¤u, afla¤›daki örnek
olayda aç›k flekilde ortaya konulmaktad›r (GülerMüftüo¤lu, 2000).
“ ..(parça bafl›) fiyat›, usta (ayakkab› üreticisi, nihai ürünü piyasaya sunan)
kendisi belirliyor. Biz bunun üstünü teklif edemiyoruz. Piyasa o kadar kötü ki,
bir baflka fasoncu yar›s›n›n yar›s›nda fiyat veriyor götürüp, usta ona
yapt›rt›yor....”
Hem gemi, hem de ayakkab› üretiminde firmalar aras›nda kurulan iliflkide “patron” ve
“usta” kavramlar›n›n kullan›lmas›, kurulan iliflkinin firmalar aras› iliflkiden öte, iflçiiflveren
iliflkisine benzer bir iliflki oldu¤unu görmekteyiz. Benzer flekilde gömlek ve dokuma
üretiminde de parça üretimi yapan firmalar ifli ald›klar› ana firmay› “patron” olarak
de¤erlendirmektedirler (K›ray, 1998; Aktar, 1990). Bu durum, firmalar›n aras›ndaki iliflkinin
bafltan eflitsiz bir iliflki olarak kurulmas›na olanak tan›maktad›r. Ayn› zamanda firma
sahibi/iflveren olan tafleron ve fasoncu ile yan›nda çal›flt›rd›¤› iflçiler aras›nda gerçek
anlamda bir iflçiiflveren çat›flmas› da yaflanmamaktad›r. Çünkü, her ikisinin de devaml›l›¤›
ana firmayla olan iliflkisinin süreklili¤ine ba¤l›d›r. Dolay›s›yla, parça ifl yapan firma
sahibi/iflveren ile yan›nda çal›flt›rd›¤› iflçi için, esas “patron” ve “iflveren” ana firmad›r.
2001 krizi sonras›nda Dudullu Organize Sanayi Bölgesi’ndeki makine üretimi üzerinde
yap›lan çal›flma, üretim zincirleri ve iliflkileri örneklendirmektedir.(GülerMüftüo¤lu, 2001)
“Kriz (iç) piyasay› sekteye u¤rat›yor. Biz de hammaddeyi Kore ve Tayvan’dan
al›yoruz. Hem fiyatlar istikrarl›, hem de maliyeti düflük. Ara mamulleri iç
176
Berna Gülermüftüo¤lu-Nevra Akdemir
piyasadan temin ediyoruz. (Krizden önce) Yaklafl›k alt› firma ile çal›fl›yorduk.
Ancak kriz sonras› firma say›s›n› ikiye düflürdük. .....Bizim maliyetlerimizin
azaltmam›z›n yolunu bulmam›z gerekiyor. Çünkü firmalar minimum maliyette
çal›flan firmalara yönelecekler, örne¤in Bulgaristan...”
Küresel alanda da altsözleflme iliflkisinin varolma koflulu, yani minimum maliyetle
çal›flma yerel küçük üretim birimleri ile sa¤lan›r. Küresel alanda altsözleflme iliflkileri içinde
bulunan yerel firma, yerel küçük firmalarla olan iliflkilerini hemen koparabilecek nitelikteki
bir zincir içinde yer almaktad›r. Kriz koflullar›nda ayakta kalabilmesi ise, iliflkili oldu¤u zay›f
halkalar sayesindedir. Kolayca kopart›labilen halkalar, esas floku emen zincirin en alt›nda
yer alan küçük firmalar ve ev eksenli çal›flanlar olmaktad›r (fiema 3).
Öte yandan ekonomik krizler, hem küresel hem de yerel alanda altsözleflme iliflkisinin
eflitsiz, asimetrik olarak pekiflmesini sa¤lad›¤› gibi, bu iliflki biçiminin direngenli¤ini de
artt›rmaktad›r. Ayakta kalman›n, devaml›l›k göstermenin ve s›çrama yapabilmenin koflulu
da hiç kuflkusuz minimum maliyetle çal›flmakt›r.
Zay›f halka olmamak için minimum maliyeti sa¤laman›n flartlar› ise flunlard›r: Aile
iflletmecili¤inin yap›lmas› ile güven ve ortak ba¤ kurulmas› Örne¤in ücretsiz aile iflçisi olarak
çal›flmak, kötü düzenlenmifl koflullar› alt›nda en az ücretle iflçi çal›flt›rma –örne¤in göçmen,
kad›n ve çocuk iflçi çal›flt›rma–çal›flma saatlerinin uzun olmas›, enformel çal›flma ve
istihdam biçimlerinin kullan›lmas› ve sendikalar›n d›fllanmas›d›r. Böylece, bu koflullar›n
uygulanmas›, altsözleflme iliflkisi içinde bulunan firmalar›n var olabilmelerini ve varl›klar›n›
sürdürebilmelerini sa¤lamaktad›r (GülerMüftüo¤lu, 2003; GülerMüftüo¤lu, 2004). Bu
koflullar›n üretim alan›nda yap›lan çal›flmalarda aç›k flekilde görmekteyiz (Köse ve Öncü,
2000; TürkünErendil, 2000; GülerMüftüo¤lu, 2000, Dikmen, 2000, GülerMüftüo¤lu, 2001,
Erayd›n ve TürkünErendil, 2001; Hattato¤lu, 2002).
Sonuç Yerine
Çal›flmam›z›n ilk k›sm›nda, küresel rekabetin baflar›l› olarak de¤erlendirilen örne¤i olan
‹talya’daki Emillia Romagna bölgesinin, küçük üretime dayal› üretim örgütlenmesine geçifli,
rekabette üstünlük kazanmas›n›n nedeni vurgulanm›flt›. Bu baflar›n›n ard›nda yatan en
önemli etkenin ise emek yönelimli tasarruflar›n uygulanmas›n› olanakl› k›lan, altsözleflme
iliflkilerinin varl›¤›, oldu¤unun alt› çizilmifltir. Öte yandan kendili¤inden (spontaneous), içsel
geliflimin (endogenous growth) en iyi örnekleri olarak kabul edilen ‹talya’da Emillia
Romagna ve Almanya’da Baden Württenberg bölgesinin, günümüzde küresel rekabetin
bask›s›na maruz kalabildi¤i ifade edilmifltir. Küresel rekabette yeni ürünün gelifltirilmesi
yönünde Japonya ile rekabet, Baden Württenberg bölgesinde mühendislik konusunda daha
fazla yarat›c› olmay› zorunlu k›lmaktad›r. Bölge düzeyinde, uzlaflman›n zor olmas› ve
antienflasyonist politikalar rekabet edebilirli¤i zay›flatmaktad›r (Cooke ve Morgan, 1995:114).
Nadvi ve Halder’in Baden Württenberg bölgesinde t›bbi aletlerin üretildi¤i Tuttlingen’de
yapt›klar› araflt›rmada; küresel alanda kullan›lan olgunlaflm›fl ürünlerin, üretimin daha ucuz
gerçeklefltirildi¤i Pakistan’›n Sailkot bölgesindeki kümeleflen firmalara yapt›r›l›rken, bir
k›s›m ürünleri çok daha ucuz üretim yapan Penang (Malezya), Debrecen (Macaristan), Novy
Tomsky ve Warsaw (Polonya) bölgelere kayd›r›ld›¤› ortaya konulmaktad›r (Nadvi ve Halder,
2002). Tuttlingen’de orta ve küçük ölçekli firmalar ise lider firmayla ortaklafla olarak
gelifltirdikleri orijinal ürünleri üretmektedirler. Orijinal ürünler ne zaman olgunlaflm›fl
177
Üretimde Çözülme ve Tutunma Halleri
ürünler haline gelirse, o zaman bölge d›fl›na kayd›r›laca¤› düflüncesi ile, bölge var gücüyle
ve zorlamayla orijinal üretimin geçeklefltirebilmek için daha da fazla çaba harcamak
zorunda kalmaktad›r (Nadvi ve Halder, 2002).
Emillia Romagna bölgesi ise 1980’li y›llarda giyim, ayakkab›, mobilya ve seramik gibi
düflük katma de¤erli mallarda küresel rekabette baflar› sa¤larken, günümüzde bu mallar›
daha ucuza üretebilen geliflmekte olan ülkeler, rekabette avantaj sa¤lamaya bafllam›flt›r.
Günümüzde Emilla Ramogna bölgesinde yüksek katma de¤erli olan az say›daki g›da
makineleri ve makine aletleri sanayilerinde rekabet avantaj› sa¤lanmaktad›r (Cooke ve
Morgan, 1995:114). Emillia Ramogna bölgesindeki ayakkab› üreticilerin kümeleflti¤i
Brenta’da, Rabellotti’nin yapm›fl oldu¤u araflt›rma, marka sahibi lider firmalar›n küresel
rekabette avantaj yakalayabilmek için üretimi daha ucuz gerçeklefltiren iflçi ücretlerin
düflük oldu¤u Romanya’ya kayd›rd›¤›n› ortaya konmaktad›r. Küresel rekabet Brenta’y› daha
düflük ücretleri gerçeklefltirmesi için aç›k olarak bask›lamaktad›r (Rabellotti, 2001). Ortak
paylafl›m, iflbirli¤i, kolektif etkinlik ve yarat›c›l›k üretimin sürdürülebilmesi ve küresel
rekabetteki baflar› için yeterli koflul de¤ildir. Rekabet için olmazsa olmaz koflul ucuz
üretimin gerçeklefltirilmesidir. Dolay›s›yla ‹talyan sermayesinin Türkiye’de Gaziantep
bölgesinde “‹talyan Organize Sanayi Bölgesi” kurma giriflimde bulunmas›n›n nedeni,
Gaziantep bölgesinin daha ucuz üretim gerçeklefltirmesidir (Referans Gazetesi, 04.11.2004).
Küresel, ulus, ulus alt› (bölgesel/yerel) alanlarda rekabet edebilmenin koflulu en az
maliyetle üretimin gerçeklefltirilmesine yönelik ekonomik ve ideolojik olarak büyük bir
bas›nç uygulanmaktad›r. Bu bas›nç karfl›s›nda emekçilerin kolektif örgütlülü¤ü ihtiyaçtan
çok, zorunluluk içermektedir. Zorunluluk ise s›n›f bilincini ve ayr›cal›¤›n› içsellefltirecek
mekanizmalar› yaratacak, yerel ve küresel kenetlenmedir.
Kaynakça
Akdemir, N. (2004), “Kalk›nma ve Sermaye Birikimi Sürecinde Enformelleflme: Tuzla Örne¤i”,
Marmara Üniversitesi S.B.E., (Yay›nlanmam›fl Yüksek Lisans Tezi), ‹stanbul
Aktar, Ayhan. Kapitalizm, Azgeliflmifllik ve Türkiye'de Küçük Sanayi. ‹stanbul: AFA Yay›nc›l›k, 1990.
Cooke P. ve Morgan K. “Growth Regions under Duress: Renewal Strategies in Baden Württemberg and
EmiliaRomagna”, Globalization Institutions and Regional Development in Europe, A.Amin ve N.Thrift
(ed.) Oxford University Press.
Dikmen, A.A. (2000). “Küresel Üretim, Moda Ekonomileri ve Yeni Dünya Hiyerarflisi”, Emek Piyasalar›
ve Üretim Süreci, Toplum ve Bilim, Güz 86, 281302.
Dobb, Maurice. Kapitalizmin Geliflimi Üzerine ‹ncelemeler. Çev. F. Akar. ‹stanbul: Belge Yay›nlar›,
1992.
Erayd›n, A. ve A.TürkünErendil. (2002), “Konfeksiyon Sanayiinde Yeniden Yap›lanma Süreci, De¤iflen
Koflullar ve Kad›n Eme¤i: Ne Kazand›lar, Ne Kaybettiler?”, Ev Eksenli Çal›flma, ‹ktisat Dergisi, Say›.430
Ekim, 1828.
GülerMüftüo¤lu, B. (2000). “ ‹stanbul Gedikpafla’da Ayakkab› Üretiminin De¤iflen Yap›s› ve Farkl›laflan
‹flgücü”, Emek Piyasalar› ve Emek Süreci, Toplum ve Bilim, Güz 86, 118138.
______.(2001). “Dudullu Organize Sanayii Bölgesi’nde Makine ‹malat Sanayiinde Alan Araflt›rmas›”,
TMMOB Sanayi Kongresi 2001 Bildiriler Kitab›, Yay›n No. E/2001/291, 349370.
178
Berna Gülermüftüo¤lu-Nevra Akdemir
_____ .(2003) “Yeniden Yap›lanmada KOB‹’ler: Sihirli De¤ne¤in Sihirsizli¤i“, ‹ktisat Dergisi, Say›: 435,
Mart, 1624.
____. (2004) “Büyük ve Küçük Firmalar Aras›ndaki iliflkilerin Bildi¤imiz ve Bilmedi¤imiz Yönleri”, ‹ktisat
Dergisi, Say›: 452, 5762.
Hattato¤lu, D. (2002). “Ev Eksenli Çal›flmada Çocuk Eme¤i ve Kad›n Eme¤i ‹liflkileri”, Ev Eksenli
Çal›flma, ‹ktisat Dergisi, Say›.433, Ekim, 5457.
ILO. Employment and Equality: A Strategy for Increasing Productive Employment in Kenya. Geneva:
ILO, 1972.
Kamplisky R. (2000) “Spreading the Gains from Globalisation: What Can Be Learned From Value Chain
Analysis?” IDS Working Paper 110, Bringthon: Institute Development Studies.
K›ray, B. (1998). Örgütleflmeyen Kent: ‹zmir, Ba¤lam Yay›nevi, ‹stanbul
Köse, A.H. ve A.Öncü. (2000). “‹flgücü Piyasalar› ve Uluslar aras› ‹fl Bölümünde Uzmanlaflman›n
Mekansal Boyutlar›: 1980 Sonras› Dönemde Türkiye ‹malat Sanayii”, Emek Piyasalar› ve Üretim
Süreçleri, Toplum ve Bilim, Güz 86, 7290.
Murry, Fergus. "Flexible Specialisation in the "Third Italy"", Capital and Class, No. 33, (Winter
1987), 8495.
Nadvi K. ve Halder G. Local Clusters in Global Value Chains: Exploring Dynamic Linkage between
Germay ve Pakistan, IDS Working Paper 152, Bringthon: Institute Development Studies.
Piore, Michael J. & Charles F. Sabel. The Second Industrial Divide Possibilities for Prosperity . Basic
Books, Inc. New York: Publishers, 1984.
Rabellotti R. (2001) The Effect of Globalization on Industrial Districts in Italy The Case of Brenta, IDS
Working Paper 144, Bringhton: Institute Development Studies.
Referans Gazetesi, 04.11.2004
Sayer, Andrew ve Richard Walker. The New Social Economy Reworking the Division of Labor. UK:
Blackwell Publishers, 1992.
Starley, Eugene & Morse, Richard. Modern Small Industry in Developing Countries. New York:
McGrawhill, 1965
Schumacher, E.F. Küçük Güzeldir. Çev. Osman Deniztekin. ‹stanbul: e Yay›nlar›, 1979
Schmitz H. ve Korringa P. (1999) Learning from Global Buyers, IDS Working Paper 100, Bringhton:
Institute Development Studies.
Schmitz H. & Nadvi K. (1999) (ed.) “Industrial Clusters in Developing Countries” Special Issue of World
Development, Vol: 27, No: 9.
TürkünErendil, A. (2000). Mit ve Gerçeklik Olarak DenizliÜretim ve ‹flgücünün De¤iflen Yap›s›: Elefltirel
Kuram Aç›s›ndan Bir De¤erlendirme”, Emek Piyasalar› ve Üretim Süreçleri, Toplum ve Bilim, Güz 86, 91117.
179
Yazar Adı
Abstract
Income insecurity is not only about the inadequacy, but also about the irregularity of
income. Income security is derived from many different sources, such as family, local
networks, the institutions of civil society, enterprises and commercial market and social
solidarity or social security. The different sources of income security or protection have
fragmented labour market. The fragmentation of labour market has eroded social solidarity.
RECEP KAPAR
1. Girifl
Çal›flanlar bak›m›ndan güvencesizlik iflgücü piyasas›n›n yap›sal niteliklerindendir.
Güvencesizlik çal›flma ve yaflam koflullar› üzerinde do¤rudan olumsuz etkide bulunur.
‹flgücü piyasas›n›n eflitsizlik ve ba¤›ml›l›k içeren iflleyifli çal›flanlar›n karfl› karfl›ya kald›¤›
güvencesizlik düzeyini artt›r›rken, güvencesizlik de eflitsizli¤in ve ba¤›ml›l›¤›n yeniden
üretilmesine neden olur.
‹flgücü piyasas›nda ortaya ç›kan güvencesizli¤in çeflitli nedenleri, biçimleri ve
görüntüleri vard›r. Çal›flan›n çal›flmas› üzerindeki denetimini yitirmesi, gelirini art›rma
olas›l›¤›n›n azalmas›, ayn› gelirin elde edilebilmesi için daha çok çal›flman›n gerekmesi,
geliri azaltan risklerin ve belirsizliklerin artmas›, olumsuz sonuçlar› gidermek için yap›lacak
bir fleyin bulunmamas› kayg›s› güvencesizli¤in görüntülerinden yaln›zca bir kaç› olarak
kabul edilmektedir. Güvencesizlik bir çok olumsuz sonucu ortaya ç›kar›r. Bu sonuçlar,
insan›n kendisini sömürülmüfl hissetmesi, bunalmas›, de¤erlerini yitirmesi, yabanc›laflmas›,
çaresizlik, sa¤l›k sorunlar› ve gerilim yaflamas› yahut ifle devams›zl›k, iflten ç›k›fl veya
sabotaj gibi bir çok biçim alabilir (Standing, 1999: 38).
Bu çal›flmada, iflgücü piyasas›ndaki temel güvencesizlik biçimlerinden olan gelir
güvencesizli¤i ana hatlar›yla aç›klanacakt›r. Gelir güvencesizli¤i karfl›s›nda koruma sa¤layan
yap›lar hakk›nda bilgi verildikten sonra, sa¤lanan farkl› koruma düzeyinin, biçiminin ve
niteli¤inin çal›flanlar aras›nda nas›l bir ayr›flmaya yol açt›¤› belirlenecektir.
2. Gelir Güvencesizli¤i
‹nsanlar›n yaflam koflullar›n› belirleyen en temel unsur gelirdir. Ancak, gelir her zaman
bireylerin gereksinim, istek ve beklentilerini karfl›lama bak›m›ndan yeterli ve düzenli
de¤ildir. Bu yönüyle, iflgücü piyasas›nda ortaya ç›kan güvencesizliklerden biri de gelir
güvencesizli¤idir. Gelirin yeterli ve düzenli olmamas› gelir güvencesizli¤i olarak tan›mlan›r.
Çal›fl›larak elde edilen gelir, ço¤u zaman insanlar›n yaflamlar›n› sürdürebilmeleri
180
MAkale Adı
3. Koruma
Gelir güvencesi bireylerin gereksinim, istek ve beklentilerine koflut bir gelirin makul
düzeyde garanti edilmesidir (Standing: 1999: 208). Bu ba¤lamda, gelir güvencesi yaflamaya
yeterli bir gelirin, düzenli olarak elde edilmesi olarak ifade edilmektedir. Gelir güvencesi iki
unsurlu bir kavramd›r (ILO, 2000a: 2; Luckhaus, 2000: 149150). Gelir güvencesinin var
olabilmesi için; gelir hem düzenli hem de yeterli olma unsurlar›n› ayn› anda tafl›mal›d›r.
Gelirin tek bafl›na yeterli ya da düzenli olmas› güvencesizli¤in derecesini azalt›r, ancak
ortadan kald›rmaz.
Gelir güvencesizli¤i karfl›s›nda koruma çok farkl› kaynaklardan sa¤lan›r. Kamu
kurumlar›, finans piyasalar›, sigorta iflletmeleri, aile ve topluluk iliflkileri çeflitli biçim ve
düzeylerde gelir güvencesi sa¤layan kaynaklar›n bafl›nda gelmektedir (ILO, 2000a: 24).
Ancak, finans piyasalar› ve sigorta iflletmeleri, aile ve topluluk iliflkileri gibi yap›lar›n
gelir güvencesi sa¤lamada yeterli ve uygun nitelik tafl›mad›¤› görülmüfltür. Bu nedenle,
sosyal dayan›flma de¤erine dayanan sosyal koruma sistemleri gelifltirilmek zorunda
kal›nm›flt›r (Euzeby, 2000: 10).
a. Aile/Topluluk ‹liflkileri
Aile ve gönüllü yard›m örgütlerini ve bireysel giriflimleri de kapsayan topluluk iliflkileri
enformel yolla gelir güvencesi sa¤layan yap›lard›r. Bu enformel iliflkilerin dayan›flma
unsurunu içerdi¤i aç›kt›r. Ancak, burada gerçekleflen dayan›flma bireylerin haklar› ile
devletin veya toplumun sorumlulu¤u temelinde oluflmad›¤› ve kurumsallaflmad›¤› için
sosyal de¤ildir. Enformel yap›lar›n ve iliflkilerin gelir güvencesizli¤i karfl›s›nda koruma
sa¤lama ve geliri yeniden da¤›tma gibi ifllevleri yerine getirmesi, sosyal koruma sa¤lad›¤›
anlam›na gelmez.
Aile üyeleri ço¤unlukla gelirlerini bir araya toplayarak gereksinimlerini karfl›lamaya
yönelir. Aile üyeleri yaln›zca gelirlerini paylaflmaz, ayn› zamanda gereksinme duyduklar›
hizmetleri de birbirlerine piyasa iflleyifli d›fl›nda sunar (Knijn, 2002: 116). Ancak, aile
üyelerinin paylaflt›¤› kaynak s›n›rs›z de¤ildir. Bu bak›mdan, aile içi dayan›flma gelir
güvencesi sa¤lama aç›s›ndan s›n›rl› bir iflleyifle sahiptir. Gerçekten, üyelerden biri iflini
kaybederse, hastalan›rsa, yafllan›rsa ya da yeni bir birey aileye kat›l›rsa paylafl›lan gelir
azalacakt›r. Aile üyelerinden birinin veya bir kaç›n›n gelir güvencesizli¤i tüm aileyi
etkileyecektir (ILO, 2000a: 3141).
Aile sosyal ve kültürel de¤erler taraf›ndan belirlenen bir yap›d›r. Ailenin gelir paylafl›m›
ve aile içi ifllerin görülmesi, eflitsizlikleri ve ayr›mc›l›klar› içinde bar›nd›r›r. Ayr›mc›l›klar
cinsiyete dayal› olabildi¤i gibi, yafla ba¤l› da olabilir. Bu ayr›mc›l›klar aile üyelerinden
181
Yazar Adı
182
MAkale Adı
Bu tür yap› ve iliflkiler yard›m alanlar›n bireysel özerkliklerini keyfi bir biçimde
s›n›rland›r›r. Yard›m koflullar› bütünüyle yard›m› sunanlar taraf›ndan istedikleri biçimde
belirlenir. Yard›mlar›n sürmesi bu koflullara ba¤l› oldu¤u sürece, bireyler kendi
yaflamlar›ndaki belirleyiciliklerini önemli ölçüde kaybedecektir. Bu durum, özellikle yard›m
sa¤layan gruba ya da bireye ba¤›ml›l›¤›n aç›k veya üstü örtülü arand›¤› durumlarda
belirginlik kazan›r. Dini, etnik, siyasi, bölgesel ayr›mc›l›k temelinde oluflturulmufl cemaat,
tarikat, hemflerilik yap›lar› bu duruma aç›k bir örnektir. Bu yard›m yap›lar› salt bireysel
özerkli¤i s›n›rland›rmakla kalmaz, ayn› zamanda insan onurunu zedeleyen biçimler de al›r.
Ayr›ca, yurttafll›k bilincinin ve demokrasinin geliflimini zay›flat›r.
Enformel yap›lar veya topluluk iliflkileri çerçevesinde sa¤lanan gelir güvencesinin
önemli ölçüde yayg›nlaflmas› bireylerin suç gruplar›na itilmesine neden olabilir. Suç
gruplar›n›n örgütlenme dereceleri (arkadafll›k grubu, çete, mafya gibi) ne kadar farkl› olursa
olsun, üyelerine belli ölçülerde gelir güvencesi sa¤lad›klar› aç›kt›r. Baz› durumlarda, bu suç
gruplar›n›n üyelerine ve gelir gereksinimi içinde bulunan kesimlere yönelik sa¤lad›klar› gelir
aktar›mlar› büyük oranlara ulaflabilmektedir. Bu sayede onaylanabilir olmamalar›na karfl›n,
bir çok suç grubu say› ve güç olarak varl›k oluflturma olana¤› bulabilmektedir.
b. ‹flletme/Piyasa
Ticari yollarla, bireysel harcama ve tasarruflar arac›l›¤›yla iflletmelerden gelir güvencesi
sat›n alma günümüzde yayg›nlaflt›r›lmaktad›r. Gelir güvencesi sa¤lamada iflletme ve piyasa
iflleyifline dayanan programlar›n a¤›rl›k kazand›r›lmas› için sigorta iflletmeleri, bankalar, fon
yönetim iflletmeleri gibi aktörlerden güçlü bask›lar gelmektedir (ILO, 2000a: 2526). Finans
piyasalar› ve sigorta iflletmeleri arac›l›¤›yla sa¤lanan koruma sosyal dayan›flma de¤erini
d›fllar. Bu uygulamalar, bireylerin sahip oldu¤u sosyal haklara dayanmad›¤› gibi, toplum
üyeleri aras›nda eflitli¤i de gözetmez. Piyasa iflleyiflinin ve sigorta iflletmelerinin özellikle
emeklilik ayl›klar› ile sa¤l›k bak›m›na iliflkin güvencesizlikleri gidermek üzere gelifltirildi¤i
görülmektedir. Emeklilik ayl›klar›, daha çok bireysel fon iflletmecili¤i biçiminde düzenlenir.
Sa¤l›k harcamalar› ve hizmetleri ise, bireysel ve özel sigorta ilkesine ba¤l› gerçeklefltirilir.
Gelir güvencesizli¤i karfl›s›nda korumay› piyasa iflleyifli ve iflletme etkinlikleriyle
sa¤lama amac›, temelde bireysellefltirme anlam›na gelir. Dayan›flmay› ortadan kald›rd›¤›
gibi, ayr›mc›l›¤a da yol açar (Standing, 1999: 275). Yoksullar, düflük gelir gruplar›, düzenli
geliri olmayanlar ve yüksek düzeyde riskle karfl› karfl›ya kalma olas›l›klar› olan bireyler,
piyasa temelli koruma uygulamalar›ndan d›fllan›r ya da bunlar›n katk› oran› yüksek tutulur.
Bu yöntemler düzenli, uzun süreli ve yüksek miktarda katk› yapabilecek bireyler taraf›ndan
tercih edilir.
Bireysel düzenlemelerin, piyasa temelinde iflleyen uygulamalar›n ve iflletmelerin bir
koruma sistemi oluflturdu¤unu kabul etmek olas›d›r. Ancak, bu koruma sistemi sosyal
olarak nitelenemez. Belirtilen uygulamalar›n, sosyal koruma sistemi içinde yer ald›¤›
düflüncesini savunmak güçtür. Bir koruma sistemine sosyal nitelik kazand›ran unsur, gelir
güvencesizli¤i içinde bulunanlara ve risk düzeyi yüksek olanlara sosyal dayan›flma yoluyla
güvence sa¤lamas› ve risklerin maliyetlerini topluma yaymas›d›r. Sosyal dayan›flma ve
gelirin yeniden da¤›l›m› ortadan kalkt›¤› zaman sosyal nitelikten söz etmek olanaks›zd›r
(Nygaard, 1999: 5).
183
Yazar Adı
c. Sosyal Dayan›flma
Korumaya sosyal niteli¤i kazand›ran sosyal dayan›flman›n varl›¤›d›r. Sosyal dayan›flma,
gelir güvencesi sa¤lamak amac›yla gelirin yeniden da¤›t›m› ilkesine yaslan›r. Bu ilkeye göre,
gelir güvencesizli¤i ile karfl› karfl›ya kalanlar›n gelir güvencesizli¤i ile karfl› karfl›ya
kalmayanlar taraf›ndan desteklenmesi öngörülür. Ancak, tüm yeniden da¤›l›m biçimleri
sosyal dayan›flma olarak görülemez. Gelir güvencesizli¤ini yaratan risk ve süreçlerin
sonucunda beliren maliyetlerin toplumsallaflt›r›lmas› ve dayan›flman›n kurumsallaflt›r›lmas›
sosyal dayan›flman›n oluflumunda belirleyicidir (Bosco, 2000: 3).
Sosyal dayan›flma vicdan, ac›ma, sadakat, güçsüzlük, gönüllülük, keyfiyet gibi de¤er
yarg›lar›n› içermez. Haklar temelinde eflit bireylerin toplumun di¤er üyelerine karfl› zorunlu
olan sorumluluk ve görevlerini kapsar. Öyleyse, sosyal dayan›flma bireylerin eflitli¤ine,
sahip olduklar› hak ve sorumluluklara dayanan bir yeniden da¤›t›m iliflkisidir. Bu
de¤erlerden birinin eksikli¤i, sosyal dayan›flmay› ve dolay›s›yla koruman›n sosyal niteli¤ini
ortadan kald›r›r.
Sosyal dayan›flma de¤erini esas alan sosyal koruma sistemi risk derecesi yüksek
olanlarla düflük olanlar aras›nda bir seçime yönelmez. Risk düzeyine göre seçicili¤e
yönelmemek, sosyal dayan›flman›n temel kurucu ö¤esidir. Örne¤in; sa¤l›k bak›m›na yönelik
dayan›flma, sa¤l›kl› bireyler ile daha az sa¤l›kl› bireyler aras›nda kurulur. Sosyal
dayan›flman›n bir baflka belirleyici ö¤esi katk› yapman›n gönüllü de¤il, aksine zorunlu
olmas›d›r. Katk› yapman›n gönüllü oldu¤u bir sistemde sosyal dayan›flma yoktur (Bosco,
2000: 6).
Sosyal sigortalar, sosyal yard›m ve hizmetler gibi, sosyal güvenlik veya sosyal koruma
sistemini oluflturan programlar, sosyal dayan›flman›n yaflama geçirilmesinde temel araçt›r.
Sosyal güvenli¤in geliflimi ve yayg›nlaflmas› bireyleri aile ve/veya topluluk iliflkilerinin
sundu¤u ayr›mc›l›¤a, keyfiyete ve itaate dayanan güvencelerden ve ba¤lardan görece
kurtararak, ba¤›ms›zlaflmalar›n› sa¤lamaktad›r (Erdut, 2004: 139).
184
MAkale Adı
ülkelerde belirgin olmakla birlikte, geliflmifl ülkelerde de bir sorun haline gelmektedir.
Sosyal politika ve koruma alan›nda ortaya ç›kan bu bölünme ayn› ülkede farkl› düzenleyici
ve koruyucu sistemler alt›nda yaflayan ve çal›flan farkl› nüfus gruplar› ortaya ç›karmaktad›r.
Bu bölünmenin en aç›k örne¤i serbest bölgelerde görülebilir. Dünyan›n ço¤u ülkesinde
varolan serbest bölgelerde iflgücü piyasas›n› düzenleyen sosyal politika ve koruma
sistemleri ve bunlar›n dayand›¤› de¤erler ülkenin geri kalan yerlerinden farkl›laflmaktad›r.
Gelir güvencesizli¤i karfl›s›nda koruma sa¤lamak amac›yla kurulan sosyal koruma veya
sosyal güvenlik olarak adland›r›lan sistemler iki ön kabulden hareket etmifltir. Birincisi, gelir
güvencesizli¤inin k›sa süreli, geçici ve ender bir durum oldu¤udur. ‹kinci ön kabul ise;
ekonomik geliflmeye ba¤l› olarak, tam zamanl›, güvencesizlikler karfl›s›nda korunmufl,
sendikal› ve istikrarl› ifl iliflkisine dayanarak çal›flanlar›n iflgücü piyasas›nda egemen
olaca¤›d›r (Standing, 2000: 7). Bu anlamda, iflgücü piyasas›nda bir bölünmeden çok
yak›nlaflma, bütünleflme öngörülmüfltür.
Son 2025 y›l içinde süregelen temel geliflmeler bu ön kabulleri ve öngörüleri
do¤rulamam›flt›r. Öncelikli olarak, gelir güvencesizli¤i genifl toplum kesimleri için kal›c›,
uzun süreli ve yayg›n bir gerçek olarak belirginleflmifltir. Ayn› zamanda, iflgücü piyasas›nda
e¤reti ifllerde çal›flanlar, iflsizler ve d›fllanm›fllar say›sal olarak artarken, bu gruplarda yer
alanlar›n tam zamanl›, düzenli ve korunmufl bir istihdam iliflkisine kat›lmalar› olana¤›
azalmaktad›r.
Bu ön kabullere ve öngörüye dayan›larak oluflturulmufl sosyal koruma sistemleri, iflgücü
piyasas›ndaki de¤iflimlere uyum sa¤lamakta güçlük çekmektedir. E¤reti ifllerde çal›flanlar›,
iflsizleri ve d›fllanm›fllar› korumada zorlukla karfl›lafl›ld›¤› gibi, sistemin koruma sa¤lama
kapasitesi de azalt›lmaktad›r.
Görünürde iflgücü piyasas›nda ortaya ç›kan de¤iflimlere ve yeni koflullara uyum
sa¤lamak ad›na sosyal koruma sistemleri de¤iflime u¤rat›lmaktad›r. Ancak, gelir
güvencesizli¤i karfl›s›nda koruma sa¤layan sosyal koruma sistemlerinin u¤rad›¤› de¤iflim
iflgücü piyasas›ndaki bölünmeyi derinlefltirmekte ve artt›rmaktad›r.
Sosyal koruma iflgücü piyasas›ndaki bölünmenin gerekçelerinden yaln›zca biridir.
‹flgücü piyasas›ndaki bölünmeye iliflkin oldukça genifl bir kuramsal çerçeve vard›r.
a. Sosyal Korumadan D›fllanma
‹flgücü piyasas›ndaki bölünme ikili yap› ve katmanlara ba¤l› aç›klanmaktad›r. ‹flgücü
piyasas› çekirdek (birincil) ve çevresel (ikincil) iflgücü piyasas› olarak ayr›l›r. Birincil ve
ikincil iflgücü piyasas›nda bulunan iflgücünün çal›flma iliflkisi birbirlerinden önemli
derecede farkl›d›r (Erdut, 1998: 62). Bu kuramsal bir kabuldür (Bu konuda bkz.: ErcanÖzar,
2000: 4547).
Sosyal koruma kapsam›nda olup olmama iflgücü piyasas›ndaki bölünmenin genel
görüntüsüdür. Bir yanda, sosyal korumadan d›fllananlar, di¤er yanda ise, sosyal koruma
sisteminin kapsam›nda bulunanlar yer al›r.
‹nsanlar›n büyük bir ço¤unlu¤un gelir güvencesizli¤i karfl›s›nda korumas›zd›r, bir baflka
deyiflle, sosyal koruma sistemlerinin kapsam› yetersizdir (Reynaud, 2001: 12). Küresel
ölçekte insanlar›n yaln›zca yüzde 20’si uygun bir sosyal koruma sisteminden yararland›¤›
tahmin edilmektedir (ILO, 2002: 44).
Di¤er yandan, dünya nüfusunun yar›s›ndan ço¤u zorunlu nitelikteki herhangi bir sosyal
185
Yazar Adı
b. Çal›flan Gruplar›
Sosyal koruma bak›m›ndan, iflgücü piyasas›ndaki bölünme gerçekte ikili bir yap›
temelinde oluflmaz. Sosyal koruman›n yeni liberal ak›mla birlikte de¤iflime u¤rat›lmas› ve
iflgücü piyasas›ndaki yeni koflullar bir araya geldi¤inde, bölünme çok say›da çal›flan
grubunun var olmas›yla gerçekleflmektedir. Çal›flan kümelerinin sosyal koruma ba¤lam›nda
statüleri ve nitelikleri ikili bir katmanlaflma yap›s›ndan çok daha karmafl›k bir yap›ya
dayanmaktad›r. Bu çerçevede, ikili yap› yerine daha fazla say›da bölünmüfl bir parçal›
yap›n›n varl›¤›na yönelik belirlemelerin yap›ld›¤› görülmektedir (Öngen, 2003: 4243).
‹flgücü piyasas›nda ortaya ç›kan bu karmafl›k yap› seçkinler, profesyoneller, üst düzey
ücretliler, çekirdek çal›flanlar, e¤reti ifllerde çal›flanlar, iflsizler ve d›fllanm›fllar olarak
adland›r›lan gruplardan oluflur (Standing, 2000: 8). Bu gruplar bak›m›ndan gelir
güvencesizli¤i karfl›s›nda ulafl›lan koruman›n düzeyi ve biçimi benzer olmad›¤› gibi, koruma
sa¤layan yap›larda farkl›d›r. Bu ayr›m gruplar›n yararland›¤› veya yararlanamad›¤› koruma
modellerinin ve haklar›n›n ay›rt edici niteliklerine dayanmaktad›r. Ayn› zamanda, bu
gruplar›n farkl› koruma biçimlerine yönelik farkl› tutumlar› ortaya ç›kmaktad›r.
Örne¤in, uluslararas› iflletmelerde çal›flan belirli kümeler için küresel ölçekte iflleyen
bireysel sigorta ve fonlar arac›l›¤›yla sa¤lanan türü kendine özgü bir koruman›n varl›¤›ndan
söz edilmektedir (Deacon, 2000: 4). ‹flgücü piyasas›ndaki gruplara sunulan koruman›n
düzeyi ve kaynaklar› türdefl olmaktan uzakt›r. Gelir güvencesizli¤i karfl›s›nda gruplar farkl›
kaynaklardan, farkl› biçimlerde ve düzeylerde korunmaktad›r.
Küresel ekonomik iliflkilerin en üst noktas›nda bir seçkin grubu vard›r. Yüksek gelirli ve
186
MAkale Adı
varl›kl› bir az›nl›k grubunu oluflturan bu seçkin çal›flanlar, ekonomik ve sosyal politikalar
ile siyasi geliflmeler üzerinde etkili olabilmektedir. Seçkinler yüksek düzeyde gelir
güvencesine sahiptir ve herhangi bir sosyal korumaya gereksinim duymamaktad›r. Bu grup
sosyal koruman›n ve ulusal düzenleyici çerçevenin d›fl›nda kalmaktad›r. ‹flgücü piyasas›n›
düzenleyen önlemlerin ve sosyal koruman›n d›fl›nda kalan bu grup, sosyal koruman›n›n
finansman›na da katk›da bulunmamaktad›r. Seçkinler sosyal koruman›n gelifltirilmesi ve
sürdürülmesine iliflkin her hangi bir kayg› tafl›maz (Standing, 1999: 280281).
‹kinci grup profesyonellerden oluflur. Mesleki vas›flar› uzman ve teknik düzeylerin
karmas›ndan oluflur ve ço¤unlukla dan›flman veya k›sa süreli istihdam iliflkisine ba¤l›
olarak çal›fl›rlar. Seçkinler gibi bir az›nl›k grubu olmalar›na ra¤men, say›lar›nda s›n›rl› bir
art›fl›n oldu¤u belirtilmektedir. Profesyoneller yüksek oranda güvencesizlikle karfl› karfl›ya
kalabilmektedir. Ancak, bu güvencesizli¤i ço¤u durumda bireysel olarak giderebilecek güçte
olduklar› görülmektedir. Profesyonellerin, vergi ve sosyal koruma katk› ödemelerinden
kaç›nma olanaklar›na sahip olduklar› söylenmektedir. Bu grupta yer alanlar iflgücünü
koruyan, iflgücü piyasas›n› düzenleyen ile sosyal koruma sa¤layan önlemlerin d›fl›nda
kalmaktad›r. Bunlar gereksinim duyduklar› güvenceyi sosyal dayan›flma yoluyla de¤il,
finans ve fon piyasalar›ndan ve sigorta iflletmelerinden elde eder (Standing, 2000: 8).
Üst düzey ücretliler iflgücü piyasas›ndaki üçüncü gruptur. ‹flletmelerin yönetim
etkinlikleri ile u¤raflanlardan oluflan bir gruptur. Kamu sektöründe ve kurumsallaflm›fl özel
iflyeri ve iflletmelerde yayg›n olarak çal›flmaktad›rlar. Bu grup ileri düzeyde ifl güvencesine
sahip olmakla birlikte, mesleki ve vas›f güvencesizli¤i ile s›kl›kla karfl› karfl›ya
kalabilmektedir. Teknik vas›f düzeylerini koruma, gelifltirme ve yenileme bak›m›ndan
sürekli bask› alt›nda bulunurlar. Gelir düzeyleri yüksektir. Bu grupta yer alanlarda sosyal
koruma sisteminin d›fl›nda kalmaya yönelik bir tutum sergilemektedir.Üst düzey ücretliler
gelecek ve gelir güvencelerini özel sigorta, bireysel fon ve yat›r›mlardan elde etme
iste¤indedir (Standing, 2000: 8; Standing, 1999: 282).
Çekirdek çal›flanlar iflgücü piyasas›ndaki bir baflka grubu oluflturur. Geleneksel sanayi
çal›flanlar›n›n niteliklerini tafl›yan bir gruptur. Tam zamanl›, düzenli, genelde sendikalaflm›fl,
el becerilerine dayal› ve vas›f gerektiren ifllerde çal›flmaktad›rlar. Sosyal koruma
bak›m›ndan, zorunlu devlet düzenlemesinin ve korumas›n›n kapsam›nda bulunan çekirdek
çal›flan grubu, siyasal güç ve nicelik olarak zay›flamaktad›r. Gelir güvencesizli¤i ile
karfl›laflt›klar›nda sosyal koruma sisteminden yararlan›rlar. Ayn› zamanda, ifl güvencesi
sa¤lamaya yönelik ço¤u düzenlemeden yararlanma olanaklar› vard›r. Ancak, çekirdek
çal›flan katman›nda yer alanlar için iflgücü piyasas›ndaki esneklik güvencesizliklerin
artmas› anlam›na gelmektedir. E¤reti ifllerde çal›flanlar iflgücü piyasas›nda bulunan bir di¤er
gruptur (Sapancal›, 2003: 149165). Düzenli olmayan çal›flma statüsü, gelip geçici ifller,
tafleron benzeri sözleflmelere dayal› çal›flma, evde çal›flma, tafleron iflyerinde çal›flma gibi
farkl› nitelikler bu gruba özgüdür. ‹flgücü piyasas›ndaki tüm güvencesizliklere aç›k
durumdad›rlar. Büyük oranda zorunlu düzenleme alan›n›n ve sosyal koruman›n d›fl›nda
kalmakta ve sosyal aktar›mlara hak kazanmada güçlüklerle karfl›laflmaktad›rlar (Standing,
2000: 8; Standing, 1999: 284285).
‹flsizler iflgücü piyasas›ndaki önemli bir gruptur.‹flsizler iflgücü piyasas› ve gelir
güvencesizli¤i ile karfl› karfl›ya kalmaktad›r. Geçmifl döneme göre karfl›laflt›klar›
güvencesizli¤in düzeyi yüksektir. Güvencesizli¤in sosyal koruma ba¤lam›nda artmas›n›n bir
187
Yazar Adı
nedeni iflsizlik ödemelerin de yaflanan de¤iflimdir. Bilindi¤i gibi, iflsizlik ödemelerinin süresi
k›salt›lmakta, ödeme düzeyi azalt›lmakta, hak etme koflullar› zorlaflt›r›lmaktad›r. Sosyal
koruma sistemindeki yeni aray›fllar iflsizlerin karfl›laflt›klar› güvencesizlik düzeyini
yükseltmekte, ço¤u durumda iflsizler sosyal koruman›n d›fl›nda b›rakmaktad›r (Standing,
2000: 8).
Son grup d›fllanm›fllardan oluflur (Bu konuda genifl bilgi için bkz.: Sapancal›, 2003:
175188). Ço¤u toplumda say›lar› artmaktad›r. D›fllanm›fllar devlet yard›m›na ulaflmazlar,
herhangi bir sosyal koruma program›n›n sundu¤u güvenceyi elde etmeleri kolay de¤ildir
(Standing, 2000: 8; Standing, 1999: 286287).
Çizim 1 bu gruplar temelinde gelir güvencesizli¤i karfl›s›nda koruma sa¤layan kayna¤›n,
ölçe¤in ve düzeyin farkl›laflmas›n› göstermektedir. Örne¤in, seçkinler grubu korumay›
küresel ölçekte bireysel sorumlulu¤a dayal› bir biçimde piyasalardan elde edebilmektedir.
Çekirdek çal›flanlar ise, ulusal ölçekte toplumsal sorumluluk temelinde oluflturulan kamu
kurumlar› taraf›ndan korunmaktad›r. ‹flgücü piyasas›nda en yüksek gelir güvencesizli¤i ile
karfl›laflan ve sosyal korumadan en az yararlanan gruplar› oluflturan iflsizler ve d›fllanm›fllar
korumaya (e¤er varsa) çal›flt›rmac› nitelik etraf›nda örgütlenmifl sosyal yard›m ve iflsizlik
yard›m arac›l›¤›yla ulafl›r. Sosyal yard›m ve iflsizlik yard›m› programlar› yoksa veya
kapsam›ndan d›fllan›ld›¤› durumlarda, yerel ölçekte bireysel sorumluluk temelinde
gerçekleflen aile ve topluluk iliflkilerinden koruma sa¤lanmaktad›r.
188
MAkale Adı
189
Yazar Adı
Sonuç
‹flgücü piyasas› gittikçe karmafl›k ve parçalanm›fl bir biçim almaktad›r. ‹flgücü
piyasas›ndaki bu olumsuzlu¤u pekifltiren geliflmelerden biriside gelir güvencesizli¤i
karfl›s›nda sa¤lanan korumad›r. ‹flgücü piyasas›nda ve ba¤l› olarak toplumda sosyal koruma
ba¤lam›nda bölünmeler belirgin hale gelmektedir.
Sosyal dayan›flma temelinde sa¤lanan sosyal korumadan belirli bir çal›flan grubu
yararlan›rken ve katk› sa¤larken, yüksek gelirli ve üst düzey çal›flanlardan oluflan bir grup
ise, sosyal koruman›n d›fl›nda kalma, gelir güvencesini piyasa ve iflletmelerden sa¤lama
e¤ilimine sahiptir. Di¤er yandan, iflgücü piyasas›n›n en genifl kesimlerini oluflturan iflsizler,
d›fllanm›fllar ve e¤reti ifllerde çal›flanlar hem iflletme/piyasa temelli hem de sosyal
korumadan d›fllanarak aile/topluluk iliflkilerinin ve çal›flt›rmac› sosyal yard›mlar›n sa¤lad›¤›
korumaya mecbur b›rak›lmaktad›r (Çizim 2). Sosyal koruma sistemi içinde yer alan sosyal
yard›m ve hizmetler programlar› yeniden tasarlanarak çal›flt›rmac› bir nitelik
kazanmaktad›r. Bu geliflmeye ba¤l› olarak, iflgücü piyasas›nda “meslek edindirme” ve “aktif
hale getirme” programlar› ad› alt›nda yeni çal›flan kümeleri oluflturulmaktad›r.
Üst gelir gruplar›n›n ve ayr›cal›kl› iflgücü gruplar› için özel harcama ve bireysel
tasarruflara ba¤l› olarak finans piyasalar›ndan ve iflletmelerden güvence sa¤lanmas›n›n
yayg›nlaflt›r›lmas›, desteklenmesi ve gelifltirilmesi yönündeki bask› ve istemler vergi ve katk›
ayr›cal›klar›, muafiyetleri ile sonuçlanmaktad›r. Toplumda ekonomik ve sosyal bak›mdan
di¤erlerine göre iyi ve güçlü olan bir grup zorunlu katk› ödeme sorumlulu¤unu yerine
getirmekten kaç›nma e¤ilimine girmekte ve sosyal dayan›flman›n d›fl›na ç›kart›lmaktad›r. Bu
durum, sosyal sigorta ve sosyal yard›mlar sürmesi için gerekli olan gelirleri azaltmakta ve
sosyal dayan›flman›n yükü iflgücü piyasas›nda orta ve alt gelir gruplar›n›n üstünde
kalmas›na neden olmaktad›r.
Sonuç olarak, iflgücü piyasas›ndaki bölünme salt piyasan›n yap›s› ve iflleyifli ile s›n›rl›
de¤ildir. Ayn› zamanda, bölünmüfl bir toplumsal yap› tehlikesini de ortaya ç›karmaktad›r.
Bölünmenin belirginleflmesi sosyal koruman›n temelinde bulunan sosyal dayan›flma de¤erini
zay›flat›rken, sosyal bar›fl›n ve adaletin geliflimini de olumsuz olarak etkilemektedir.
190
MAkale Adı
Yararlan›lan Kaynaklar
ANDERSEN Jørgen GoulJENSEN Jan Bendix (2001), “Different Routes to Improved Employment in Europe”, s.17,
(http://www.socsci.auc.dk/ccws/Workingpapers/200122DifferentRoutestoImprovedEmploymentinEurope.P
DF) (12.12.2002)
BARBIER JeanClaude (2001), “Welfare to Work Policies in EuropeThe Current Challenges of Activation
Policies”, Document de travail CEE, No. 11, Novembre 2001, http://www.ceerecherche.fr (05.05.2004)
BEATTIE Roger, “Social Protection for All: But how?”, International Labour Review, Vol. 139, No. 2, 2000,
s.129148.
BOSCO Alessandra (2000), “Are National Social Protection Systems under Threat?”, European Issues No. 7.
BROWN PatricaZILLER Jacques (1997), “Introduction”, (içinde) Transformations in Social Security Systems,
Edit: International Institute of Science Working Group on Social Security Systems, International Institute of
Science, Brussels.
CARNOY Martin (1999), “The Family, Flexible Work and Social Cohesion at Risk”, International Labour
Review, Vol. 138, No. 4.
COSTELLO AnneLEVIDOW Les (1997), “Flexploitation Strategies: UK Lessons for Europe”, For Humanity
Against Neoliberalism, London Committee, the Second Intercontinental Encuentro for Humanity Against
Neoliberalism, Madrid.
DEACON Bob (2000), “Globalization and Social Policy: The Threat to Equitable Welfare”, The United Nations
Resarch Institute for Social Development Occasional Paper No. 5.
ERCAN FuatÖZER fiemsa (2000), “Emek Piyasas› Teorileri ve Türkiye’de Emek Piyasas› Çal›flmalar›na Elefltirel
Bir Bak›fl”, Toplum ve Bilim, S. 86 (Güz 2000).
ERDUT Tijen (2004), “‹fl ve Gelir Güvencesi”, I. Ulusal Sosyal Politika Kongresi (2224 Ocak 2004Ankara),
Türkiye Devrimci ‹flçi sendikalar› Konfederasyonu Ya., Ankara.
ERDUT Zeki (1998), Rekabetin ‹flgücü Piyasas›na Etkisi, Türk A¤›r Sanayii ve Hizmet Sektörü Kamu ‹flverenleri
Sendikas› Yay›n No. 40, ‹zmir.
EUZEBY Alain (2000), “The Financing of Social Protection and Employment in the Context of Economic
Globalization”, Social Security in the Global VillageThe Year 2000 International Resarch Conference on
Social Security (2527 Sempember 2000), International Social Security Association, Helsinki.
GINNEKEN Wouter van (1999), “Overcoming Social Excl›usion”, (içinde) Social Security for the Excluded
MajorityCase studies of Developing Countries, Edit.: Wouter van GINNEKEN, International Labour Office,
Geneva.
ILO (2000a), Income Security and Social Protection in a Changing World, World Labour Report 2000 (WLR
2000), International Labour Office, Geneva.
ILO (2000b), “Ninety per cent of World Excluded from Old Age Pension Schemes”, International Labour
OrganizationPress Release. (http://www.ilo.org/public/english/bureau/inf/pr/2000/14.htm) (11.11.2002)
ILO (2001), Social Security: Issues, Challenges and Prospects, Report VI, International Labour Conference 89.
Session 2001, International Labour Office, Geneva.
ILO (2002), Global Employment Agenda, Discussion Paper, International Labour Office, Geneva.
JUTTING Johannes (1999), “Social Security Systems in Low Income Countries: Concepts, Constraints and the
Need for Cooperation”, Center for Development Research Discussion Papers on Development Policy No. 9,
Bonn.
KAPAR Recep (2004), “Taslak Metine ‹liflkin Elefltiriler: Sosyal Güvenlik Sisteminde Reform Önerisi”, Sendikal
Notlar, S.23(A¤ustos).
191
Yazar Adı
KNIJN Trudie (2002), “Family Solidarity–Social Solidarity; Communicating Vessels?”, Conference Social
Values, Social PoliciesWorkshop: Families in the Welfare StateTilburg University (2931 August 2002),
Tilburg.
LARSEN Jørgen Elm (2001), “The Active Society and Activation Policy”, Paper Presented at the Conference of
the Graduate School for Integration, Production and Welfare: 2831 October 2001, Denmark.
LODEMEL Ivar (2000), “Work Integration through Obligations to Work. Current European Workfare Initiatives
and Future Directions”, Workshop on Unemployment, Work and Welfare, Brussels.
LUCKHAUS Linda (2000), “Treatment, So”Equal cial Protection and Income Security for Women”,
International Labour Review, Vol. 139, No. 2.
NYGAARD Jeff (1999), “Social Security Reform”, Z Magazine (April1999).
ÖNGEN Tülin (2003), “Küresel Kapitalizm ve Sermayenin Yeni Hegemonya Stratejileri”, 20002003 Petrol‹fl
Y›ll›¤›, Petrol‹fl Ya., ‹stanbul.
PECK JamieTHEODORE Nikolas (2000), “Work First: Workfare and the Regulation of Contingent Labour
Markets”, Cambridge Journal of Economics, 200024, s. 119138.
REYNAUD Emmanuel (2001), “The extension of Social Security Coverage: The approach of the International
Labour Office”, Leo Wildmann Symposium, 27th General Assembly, International Social Security
Association, Geneva.
SAPANCALI Faruk (2003), Sosyal D›fllanma, Dokuz Eylül Üniversitesi ‹ktisadi ve ‹dari Bilimler Fakültesi Ya.,
‹zmir.
STANDING Guy (1999), Global Labour Flexibility, Seeking Distributive Justice, Macmillan Press, London.
STANDING Guy (2000), “Globalisation and Flexibility: Dancing around Pensions”, International Labour
Office, Geneva.
TOPAK O¤uz (2004), “Dünya Bankas› ve Sosyal Güvenlik sistemine ‹liflkin Yeni Hedefler”, Sendikal Notlar,
S.23(A¤ustos).
YATES Charlotte (1998), “Defining the Fault Lines: New Divisions in the Working Class”, Capital and Cklass,
Issue No. 66.
192
MAkale Adı
Abstract
The theoretical approaches to homebased work can be classified in two groups of work. In
the first group, as the labor demand within the new production and labor organizations are
identified, the female labor is also considered to show how and in what conditions it is
integrated into the labor market. In other words, instead of analyzing female labor as a
different category, it is rather is considered with respect to increasing inequality faced by
vulnerable groups with low negotiation power. In the second group of work, the inequality
faced by women in all fields of life including work has been explored in relation to
patriarchal ideology and the roles women take on within the family and society. In other
words, the way women present themselves in society and work and the strategies they
develop to deal with the inequalities have been analyzed within the framework of
ideological constructs and power relationships. When the arguments in these two
frameworks are considered together, it is seen that they complement each other in
explaining how the persistent inequalities faced by women also weaken their position in the
work place so as to provide the cheap and flexibly employed labor demanded by the current
production system; in fact, it is also observed that the system often gets restructured due the
presence of such labor.
When we bring together these two channels of thought on homebased work with respect to
class analysis and class consciousness, it becomes apparent that we have to develop
different ways of conceptualization in the light of new priorities in the use of labor and start
thinking over the ways of acting together. It is known that in many different localities of the
world, labor is getting involved into the production system in different ways and the workers
either at the factory or at home try to develop various survival strategies, which constitutes
the most important rationale of homebased work. With the newly emerging division of labor
throughout the world and the international movement and competition of capital, class
struggle has also gained an international nature and classes have been divided in
themselves making class conflicts more variable and in most of the cases ambiguous. In this
situation, other that identifying classes within production relations, it becomes necessary to
understand the social, cultural and genderbased mechanisms that make class structures
ambiguous and, in turn, class struggle more difficult. It can be claimed that due to the
multiplicity of the factors that shape the identity of the individuals, the consciousness of class
identity requires developing strategies to bring together different segments of workers who
will benefit in the longrun from acting together. Today, thinking over and developing
national and international means to solve the problem of misleaded struggles between
worker groups, who appear to be positioned against each other as rivals in the global
production organization, is one of the most important issues we have to deal with.
Therefore, different forms of organization, including the ones concerning homebased work
and new strategies trade unions should adopt in the face of new realities throughout the
world should be considered seriously.
193
Yazar Adı
ASUMAN TÜRKÜN
I. Girifl
Ev eksenli çal›flma ile ilgili kuramsal yaklafl›mlar, kabaca iki grupta ele al›nabilir. Bunlar-
dan birincisinde, farkl› üretim süreçleri ve emek örgütlenmeleri çerçevesinde ortaya ç›kan
emek talebi incelenirken, kad›n eme¤inin farkl› dönemlerde hangi koflullarda emek pazar›-
n›n parças› haline geldi¤i ortaya konmaktad›r. Dolay›s›yla, burada kad›n eme¤ini ayr› bir ka-
tegori olarak incelemekten çok, savunmas›z konumdaki eme¤in maruz kald›¤› eflitsizlik du-
rumu öne ç›kar›lmaktad›r. ‹kinci tür yaklafl›mlarda ise, kad›nlar›n çal›flma dahil, yaflam›n her
alan›nda karfl›laflt›¤› ayr›mc›l›¤›n nedenleri, ataerkil ideoloji ve kad›n›n toplum ve aile içinde-
ki cinsiyete dayal› rolleri ba¤lam›nda ele al›nmaktad›r. Di¤er bir deyiflle, ideolojik kabuller ve
iktidar/güç iliflkileri çerçevesinde, kad›nlar›n kendilerini çal›flma hayat› dahil her alanda na-
s›l sunduklar› ve ne tür stratejiler gelifltirdikleri; ayn› zamanda, kimi zaman bu sistemi nas›l
yeniden ürettikleri konusunda aç›klamalar getirilmeye çal›fl›lmaktad›r. Asl›nda bu iki yakla-
fl›m›n aç›klama biçimleri birbirlerini destekler niteliktedir. Kad›n›n toplumsal hayatta yaflad›-
¤› ve kabul edip içsellefltirdi¤i ya da zorunluluk sonucu kabullenmek zorunda kald›¤› eflitsiz-
lik, mevcut üretim sisteminin hem ucuz eme¤e olan talebini karfl›lamakta, hem de kimi za-
man üretim sistemleri böyle bir eme¤in varl›¤› ve sunumu nedeniyle biçimlenebilmektedir
(Türkün Erendil, 2002).
Ev eksenli çal›flmaya yönelik bu iki bak›fl aç›s›n› s›n›fsal analiz ve s›n›f bilinci çerçevesin-
de birlikte ele ald›¤›m›zda, farkl› kavramsallaflt›rma biçimlerini ve buradan yola ç›karak bir-
birini d›fllayan ya da rakip konumda görünen gruplar›n birlikte hareket etme olanaklar›n›
gündeme getirmek gerekiyor. Bilindi¤i gibi, yeni üretim ve emek organizasyonlar› sonucun-
da, dünyan›n pek çok mekan›nda farkl› biçimde üretimin parças› haline gelmifl bir emek söz
konusu ve bu emek pazar›n› oluflturan bireyler günlük pratikler içinde günü kurtarmaya ve
yaflam stratejileri gelifltirmeye çal›fl›yorlar. Dünya çap›nda yayg›nlaflan eveksenli çal›flman›n
önemli bir boyutunu bu oluflturuyor. Ortaya ç›kan yeni iflbölümü, sermayenin uluslararas›
hareketi ve rekabeti, s›n›f çat›flmas›n› da ulusal s›n›rlar›n d›fl›na ç›kar›yor; iflçi s›n›f› kendi
içinde bölünme yafl›yor; s›n›f içi ve s›n›flararas› çeliflkiler çeflitleniyor ve mu¤laklafl›yor. Bu
koflullar alt›nda, s›n›f›n üretim iliflkileri çerçevesinde tan›mlanmas›n›n yan›s›ra, toplumsal,
kültürel ve cinsiyete ba¤l› ideolojik belirleyicilerin s›n›f yap›lar›n› nas›l mu¤laklaflt›rd›¤›n›n
anlafl›lmas› gerekiyor zira insanlar› birarada tutan baflka kimlikler olmaks›z›n sadece üretim
örgütlenmesindeki konum bir grubu “kendi için s›n›f” haline getirmiyor. S›n›f› toplumsal bir
kavram olarak ele ald›¤›m›zda, toplumsal aktör olarak s›n›f›n ortaya ç›kmas› için k›sa vade-
li birlikteli¤in önüne geçen bir bilinçlilik flart gözüküyor. Dolay›s›yla, kendi için s›n›f dedi¤i-
194
MAkale Adı
mizde ve üretim iliflkileri içinden bunu tan›mlad›¤›m›zda, bunun içine birlikte hareket etmek-
ten yarar› olan, birlikte hareket etmenin pozitif toplaml› bir oyun haline geldi¤i gruplar› da-
hil etmifl oluyoruz. Bugünkü üretim ve emek örgütlenmesi çerçevesinde birbirlerinden ayr›
konumlanm›fl gibi görünen ve birbirlerinin aleyhine hareket eder duruma düflmüfl gruplar
göz önüne al›nd›¤›nda, bu olumsal durumun hangi ulusal ve uluslararas› araçlarla çözülebi-
lece¤inin ve güçlenmenin nas›l sa¤lanabilece¤i tart›fl›lmas› en önemli gündem maddelerin-
den birini oluflturmaktad›r. Bu yaz›da da ilkönce eveksenli çal›flmay› aç›klayan iki farkl› yak-
lafl›m ele al›nacak, daha sonra da eveksenli çal›flman›n niteli¤i, pratikte ortaya ç›kan örgüt-
lenme biçimleri ve di¤er çal›flanlarla birlikte hareket etme olanaklar› tart›fl›lacakt›r.
Üretim ve emek örgütlenmeleri ekseninde yer alan çal›flmalar ve kad›n eme¤inin yeni
kullan›m biçimleri
Son y›llarda kad›n eme¤ini, özellikle 1970’lerden sonra üretim ve emek örgütlenmesi ve
dolay›s›yla küreselleflme olgusu içinde ele alan çal›flmalar yayg›nl›k kazanmaktad›r. Bu tür
yaklafl›mlar, ‘esnek üretim’ olarak özetlenen ve ekonomik bunal›ma bir çözüm olarak sunu-
lan yeni üretim ve birikim rejimi aray›fllar›n›n ortaya ç›kard›¤› esnek düzenleme mekanizma-
lar›n›n emek üzerindeki etkilerini incelemekte ve bu ba¤lamda kad›n eme¤inin istihdam edil-
me koflullar›na aç›klama getirmeye çal›flmaktad›r (Erayd›n ve Türkün, bask›da).
Bu çal›flmalarda, genel olarak, küreselleflme mant›¤›, firmalar aras› iliflkiler, kay›td›fl›
ekonominin bu sistemdeki yeri, farkl› emek pazarlar›n›n bu süreçlerde kullan›lma biçimle-
ri gibi konular tart›flmalar›n oda¤›nda yer almaktad›r. Yeni teknolojilerin hem üretim, hem
iletiflim alan›nda sundu¤u olanaklar üretimin dünya ölçe¤inde yay›lmas›n› ve de¤iflik me-
kanlar›n sundu¤u farkl› potansiyelleri kullanabilme olanaklar›n› yaratmaktad›r. Böyle bir
üretim örgütlenmesinde en temel özellik, firmalar›n özellikle emekyo¤un k›s›mlar›n› d›flar›
atarak fason üretimi desteklemeleri ve talebe göre kay›tl› ya da kay›ts›z çok say›da firma ile
iliflkiye geçmeleridir. Düfley ayr›flma, firmalar› üretim maliyetlerinin düflürülmesi aç›s›ndan
karl› bulmaktad›rlar; firmalar bu yolla vergi, sigorta, iflçi sa¤l›¤› ve ifl güvenli¤i, toplu sözlefl-
me gibi konularda yasal yükümlülüklerden kurtulmakta, ayn› zamanda da talebe göre çe-
flitli büyüklükteki firmalarla ba¤lant›ya geçerek ücret giderlerini büyük ölçüde azaltmakta-
d›rlar. Bu süreçte, özellikle markalaflm›fl uluslararas› flirketler, uluslararas› düzlemde meka-
na yay›lan “tafleron zincirlerinin” en önemli aktörleri olarak ortaya ç›kmaktad›r. Uluslara-
ras› flirketler, farkl› ülkelerde kurulmufl yabanc› ortakl› fabrikalar, bunlara ifl yapan tafleron
fabrikalar ve atölyeler, ‘çile’ atölyeleri (sweatshops), mikro aile iflletmelerini kapsayan bu
zincirlerin en son halkas›n› evde çal›flanlar oluflturmaktad›r. Bu karmafl›k tafleron zincirle-
rin en önemli özelliklerinden birisi de, çok say›da, çeflitli büyüklükte ve nitelikte firman›n,
arac›n›n, iflletmenin ve evde çal›flanlar›n dahil olmas› nedeniyle iliflkilerin görünmezleflme-
si, kime üretildi¤i bilgisinin mu¤laklaflmas› ve dolay›s›yla yasal haklar›n talep edilme ola-
naklar›n›n ortadan kalkmas›d›r (D‹SK, Birleflik Metal ‹flçileri Sendikas›, 2003).
Dolay›s›yla, emek aç›s›ndan bu sürece bak›ld›¤›nda, bu modelin eme¤in pazarl›k gücü-
nü azaltt›¤›, sendikas›z ve güvencesiz bir konumda çal›flman›n yayg›nlaflt›¤› bir çal›flma or-
tam›n› haz›rlad›¤›n› söyleyebiliriz. Bu fason iliflkiler a¤› içinde, firmalar, talebe göre farkl› sa-
195
Yazar Adı
y›da tafleron ile çal›fl›rken, özellikle küçük üretim birimlerinde talebin durumuna göre söz-
leflme usulü iflçi çal›flt›rma, aile eme¤ini kullanma, ya da eve ifl verme gibi yöntemlerle üre-
tim maliyetlerini düflürme yöntemleri kullan›lmaktad›r. Bu firmalar›n pek ço¤unun kay›ts›z
oldu¤u, ya da kay›tl› olsalar bile sigortal› iflçi kullanmayarak veya sigortal› iflçi say›s›n› s›-
n›rl› tutarak belirli vergilerden kaçman›n yollar›n› arad›klar› pek çok araflt›rmada söz konu-
su edilmektedir. Bunun anlam› ise özellikle emekyo¤un üretimin sürdü¤ü da¤›n›k fason üre-
tim a¤lar› içinde emek sömürüsünün giderek artmas› ve ayn› zamanda da görünmez hale
gelmesidir. Böyle bir sistem içinden bak›ld›¤›nda kad›nlar›n, özellikle de eveksenli çal›flan-
lar›n bu üretim zincirinin en zay›f ve savunmas›z halkas›n› oluflturdu¤unu söylemek yanl›fl
olmaz. Böyle bir kavray›fl, kad›nlar›n bu emek pazar› içindeki varl›k nedenini anlamam›za
yard›mc› olmaktad›r (Erayd›n ve Erendil, 2002; Benton, 1990; Castells ve Portes, 1989; Bol-
les, 1985; Cheng ve Greffi, 1994; Lawson, 1992; Beneria ve Roldan, 1987; Peck, 1992; Phizack-
lea ve Wolkowitz, 1995; DrakakisSmith, 1996; Gilbert, 1994).
Bu çal›flmalar›n hepsinde ortak olan aç›klama, çekirdek aile için ‘ekmek paras›’ kaza-
nan, genellikle sigortal›, erkek fabrika iflçisinin önemini yitirmesi ve esnek olarak kullan›la-
rak maliyeti düflürülmeye çal›fl›lan eme¤in ön plana geçmesidir. Bu sistem içinde kad›nlar
ve çocuklar, var olan toplumsal yap›lar içinde en fazla sömürülen konumuna gelmektedir.
Aile eme¤i yani para karfl›l›¤› olmayan emek kullan›m› yayg›n biçimde bulunmaktad›r. Bu
krizlere karfl› kullan›lan en önemli stratejilerden biridir. Piyasada talep yüksek oldu¤unda
iflçi çal›flt›ran küçük flirketler, piyasa darald›¤›nda iflçileri ç›kararak aile eme¤ine baflvura-
bilmekte ve krizlere karfl› durmaya çal›flmaktad›rlar. Kimi küçük flirketler ise zaten sadece
kontrol edilebilir bir aile eme¤i ile kurulmaktad›r. Burada aile bireyleri aras›nda yap›lan bö-
lüflüm ataerkil yap›lar içinde flekillenmekte, ya da bireylerin farkl› dönemlerdeki hiyerarflik
güçlerine göre sürekli yeniden tan›mlanmaktad›r. Ev eksenli çal›flma ise di¤er emek kulla-
n›m biçimleri içinde zincirin en alt halkas›n› oluflturarak, karfl›laflt›r›lamayacak derecede
düflük ücret ödenen ve ço¤unlu¤unu kad›nlar›n oluflturdu¤u görünmez bir emek türü olarak
ortaya ç›kmaktad›r. Bu kesimde örgütlenme çok s›n›rl› oldu¤u ve çok say›da kifli iflsizlik ve
yoksulluk tehdidi alt›nda bulundu¤u için çok düflük ücretlerle çal›flmak çaresiz olarak ka-
bullenilmektedir (Bora,2002).
Marksist kuram, neoklasik emek piyasas› kuram›na karfl› ç›karken, eme¤in giriflimci ta-
raf›ndan talep edildi¤inde meta haline geldi¤ini öne sürerek, art› de¤erin eme¤in katk›s› ile
olufltu¤unu ve üretim faktörlerinin mülkiyeti nedeniyle eme¤e yap›lan ödemelerin sömürü
koflullar›n› tan›mlad›¤›n› belirtmektedir. Sunulan bu çerçevede kad›n eme¤i ayr› bir katego-
ri olarak tan›mlanmam›flt›r. Bu çerçevede, evin tüketim ve yeniden üretim mekan› olarak
tan›mlanarak, kad›nlar›n evde yapt›klar› ifllerin üretim çerçevesinden soyutland›¤› görül-
mektedir. Ancak, son dönemde Marksist feminist yazarlar, evin kad›n›n önemli bir çal›flma
mekan› oldu¤unu vurgulamaktad›rlar.
Emek piyasas›na yönelik üçüncü kavramsal çerçeve ise ayr›mlaflm›fl emek piyasas› ku-
ram›d›r. ‹flgücü piyasas›n›n farkl› tabakalardan olufltu¤u görüflünü esas alarak, çal›flma ko-
flullar›n›n ve davran›fl kurallar›n›n farkl›laflt›¤› temel olarak iki iflgücü piyasas›ndan ve bu-
ralardaki farkl› süreçlerin ortaya ç›kard›¤› yap›lardan söz eden bu kuram, emek piyasas›n›n
tek düze bir yap›ya sahip olmad›¤›n› da kabul etmektedir (Erayd›n ve Erendil, 1999a). Bu
kurama göre, birincil iflgücü piyasas›n› kullanan ve sendikal› iflçi çal›flt›ran firmalarda, istih-
dam edilecek eme¤in, kullan›lan teknolojiye göre tan›mland›¤›, bu kesimdeki giriflimcilerin
196
MAkale Adı
eme¤in becerili ve e¤itilebilir olmas›na dayal› olarak iflgücünü seçtikleri ve bu üretim s›ra-
s›nda da becerilerini gelifltiren iflgücünün süreklili¤inin sa¤lanmas› için ücret ve çal›flma gü-
vencesi verildi¤i söylenebilir. Buna karfl›l›k, ikincil iflgücü piyasas›nda, birincil piyasada ifl
bulamayan iflçilerin beceri düzeyleri ne olursa olsun güvencesiz koflullarda ve göreli olarak
daha düflük ücretlerle çal›flarak iflgücü piyasas›na kat›labildikleri belirtilmektedir. Ço¤un-
lukla kay›t d›fl› kesimi oluflturan bu piyasada kad›n iflgücü yo¤un flekilde istihdam edilmek-
tedir (Benton,1990; Standing, 1989). Kad›n iflgücünün meslek e¤itiminin k›s›tl› olmas› ve
mesleki beceri edinmesindeki engeller nedeniyle ikincil iflgücü piyasas›na kat›labildi¤i, ya
da beceri ve ifle ba¤›ml›l›klar›n›n az olmas› nedeniyle ucuz ve güvencesiz iflgücü arz›n› olufl-
turduklar› belirtilmektedir (Nielsen,1990).
Son y›llarda özellikle esnek üretim ve küreselleflme yaz›n›nda ortaya ç›kan görüfl ise, üre-
tim örgütlenmesi ile emek süreçlerinin belirli bir emek tipini tan›mlamas› ve baz› ifl kollar›n-
daki emek gereksinimlerinin kad›n eme¤inin niteli¤ine uygun düflmesidir (Sloane, 1980; Ro-
bert,1983). Dolay›s›yla, cinsiyet farkl›l›¤›na dayanan kabuller sonucunda kad›n iflgücüne be-
lirli roller ve nitelikler yüklenmekte ve bu yüklenen nitelikler bilinçli olarak pekifltirilmekte-
dir (Massey, 1983; Jenson, 1994). Bunun sonucunda kad›n ifli erkek ifli fleklinde tan›mlamalar
gündeme gelmektedir (Philips, 1983). Ancak bu tan›mlar›n ülkeden ülkeye de¤iflti¤i, bu ne-
denle de din ve kültürün tan›mlad›¤› zihniyetin ve kad›na atfedilen rollerin de kad›n iflinin
tan›mlanmas›nda etkili oldu¤u iddia edilmektedir (BekataMardin ve di¤erleri, 2000).
197
Yazar Adı
Toplum, aile ve kad›n üçlüsü içinde kad›n› tan›mlayan bir di¤er kavramlaflt›rma ise top-
lumsal ayr›mc›l›k konusunda önemli ipuçlar› sa¤lamaktad›r. Özellikle kalk›nma sürecinde-
ki ülkelerin hanehalklar›na iliflkin araflt›rmalarda kad›nla ilgili yaz›n, bir yandan teslimiyet,
di¤er yandan dayan›flma motifleri üzerine kuruludur (Boserup, 1970). Bu çerçevede hane-
halklar›, sosyoekonomik sisteme uyum sa¤lamaya çal›flan karar verme ve dayan›flma birim-
leri olarak tan›mlanmakta ve düflük ücretlerin, düzensiz gelirlerin ve güvencesiz iflin söz ko-
nusu oldu¤u ortamda, ancak aile bireylerinin gelirlerinin aile içinde toplanmas› ile bir eko-
nomik s›çrama yap›labilece¤ini göstermektedir. Bu koflullarda hanehalk› içinde kad›n›n ge-
leneksel rolleri de devam etti¤i sürece çal›flmas›na ‘göz yumulmaktad›r’. Zor yaflam koflul-
lar›nda aile bir yandan bütünlü¤ü sa¤lamaya çal›fl›p geleneksel de¤erlere s›k› s›k›ya sar›l›r-
ken, öte yandan kad›n›n eme¤inin kullan›lmas›n›n ailenin gelirini art›rd›¤› kabul edilmekte-
dir. Bu durum ailenin toplum içindeki ekonomik konumunu de¤ifltirebilmek için bir zorun-
luluk kabul edilmekte ve kad›n›n aile içindeki geleneksel rolü devam etmektedir (Nash ve
Safa, 1976). Bu konuda di¤er bir yaklafl›m ise akrabal›k ba¤lar› ve bir emek al›fl verifli (pa-
ral› veya paras›z) ile tan›mlanan sosyal çevre içinde kad›n› ele almak fleklinde özetlenebi-
lir. White (1994) ‹stanbul'da evde örme ifli yapan kad›nlar› incelerken, aileyi bir araflt›rma
birimi olarak almay› yetersiz bulmakta ve kad›n›n kimli¤inin aile ile birlikte, sosyal çevre-
deki yüklendi¤i ifllevler ve yapt›¤› üretimle tan›mlanabilece¤ini öne sürmektedir. Bu tür bir
yaklafl›mda kad›n eme¤inin ne flekilde kullan›ld›¤›n›, sosyal yap› içinde nas›l flekillendi¤i ve-
ya sosyal yap›y› nas›l etkiledi¤i önem kazanmaktad›r.
Vurgulanan bir baflka nokta ise, geleneksel de¤erler sisteminin geçerli oldu¤u toplumsal
kesimlerde, kad›n›n çal›flmas›n›n aile için olumsuz bir toplumsal statü simgesi olmas›d›r
(Pessar,1994; Beneria ve Roldan, 1987). Kendini geçindirebilecek bir erkek ile evlenmifl ol-
man›n getirdi¤i sayg›de¤er role sahip olmayan kad›n, erkek ailesini geçindirebilecek duru-
ma gelince d›flarda yapt›¤› ifli b›rakmakta ve ev kad›n› rolüne tekrar geri dönmektedir. Ko-
ca ise, evi geçindirebilecek gelire sahip olunca hemen kad›n›n iflten ayr›lmas› gibi bir talep-
le gelmektedir. Di¤er bir deyiflle, kad›n›n ev d›fl›nda çal›flmas› katlan›lmas› gereken geçici
bir durumdur.
Evde üretim yapmak bu ba¤lamda daha kabullenilebilir bir konum olarak de¤erlendi-
rilmektedir. Koca veya baban›n d›flar›da çal›flmaya izin vermemesi ya da aile ve çocuk ko-
nusunda kad›nlar›n üstlendikleri sorumluluklar, en az›ndan belli dönemlerde engelleyici rol
oynamaktad›r. Bu durumda kad›nlar, aile geliri yetmedi¤inde, ya da kendileri ve çocuklar›
aç›s›ndan bir yoksulluk durumu ortaya ç›kt›¤›nda kendi becerilerini paraya dönüfltürmeye
çal›flmaktad›rlar. Bu tür bir gelir, hayat› kolaylaflt›ran tüketim harcamalar› (telefon paras›,
ev aletleri gibi), baflka türlü alamayacaklar› giyim kuflam, ancak öncelikli olarak da çocuk-
lar›n e¤itim harcamalar›, ya da k›zlar›n çeyizi için kullan›lmaktad›r. Ancak, her ne kadar za-
man ve emek harcanm›fl olursa olsun, eve ifl alma, çal›flmak anlam›na gelmemekte ve bu
kad›nlar›n ev kad›n› rollerinde bir de¤iflim olmamaktad›r (Mies,1986; White,1994). Pek çok
çal›flmada, kad›n›n ev d›fl›nda çal›flt›¤› koflullarda bile ev içindeki sorumluluklar›nda bir ek-
silme olmad›¤› gibi, aile ile ilgili kararlarda da söz yetkisinin artmad›¤› ifade edilmektedir.
Bu durum çal›flma olarak alg›lanmayan eveksenli çal›flmada daha da belirgin olarak ortaya
ç›kmaktad›r. Evin erkek bireyleri evifllerini daha eflitlikçi paylaflmaya niyetli de¤ilse, bu ko-
nuda yard›m yine ailedeki kad›nlardan talep edilmektedir. Kad›n›n annesi, evde olup çal›fl-
198
MAkale Adı
199
Yazar Adı
¤u ortaya ç›kmaktad›r. Örne¤in Türkiye’de istatistiki veriler, bu oran›n zaman içinde bir
miktar de¤iflim göstermesine ra¤men 2001 y›l›nda yüzde 86.2 oldu¤unu ve y›llar içinde er-
keklerin bu alana kat›l›m›nda geçmifl y›llara göre art›fl yafland›¤›n› göstermektedir (D‹E, Ha-
nehalk› ‹flgücü Anketleri). Ancak bu anketlere yans›mayan veriler düflünüldü¤ünde, evek-
senli çal›flan kad›nlar›n oran›n›n daha yüksek oldu¤u beklenmelidir. Eveksenli çal›flma da-
ha önceki bölümde de söz edildi¤i gibi çeflitli nedenlerle ortaya ç›kmaktad›r; genel olarak
üretim örgütlenmesindeki de¤iflim ve ataerkil aile yap›lanmas›na ba¤l› olarak ortaya ç›kan
eveksenli çal›flma biçimi, yaflanan krizlerle, ifl kay›plar›yla ve iflsizli¤in artmas›yla iliflkili ola-
rak zorunlu bir çal›flma biçimine dönüflmektedir.
Eveksenli çal›flanlar› üç grupta incelemek mümkündür: kendi hesab›na çal›flanlar, sipa-
rifl üzerine çal›flanlar ve ba¤›ml› çal›flanlar. Kendi hesab›na çal›flanlar, kendi karar verdikle-
ri malzeme ile yine kendi karar verdikleri ürünleri tasarlay›p üreterek bunlar› pazarlarda,
sokaklarda ya da dükkanlarda k›smen kendi belirledikleri fiyatlarla satarlar. Bu ürünler ara-
s›nda, yiyecek (po¤aça, simit, tatl›), dokuma, nak›fl, dantel gibi el ifllerini ve hediyelik eflya
gibi ürünleri sayabiliriz. Siparifl üzerine çal›flanlar ise üretimlerini siparifli verenin istedi¤i mo-
delde, istedi¤i malzemeyi kullanarak ve yine talep edenin belirledi¤i zamanda teslim edecek
flekilde yaparlar. Bu tür çal›flmada ücret pazarl›¤› siparifl edenle üreten aras›nda gerçekleflir;
bu biçim daha çok konu komflu ve tan›d›klar aras›nda ya da dükkana ifl yapmak fleklinde ger-
çekleflir ve yukar›da say›lan ürün çeflitlerinde yo¤unlafl›r. Üçüncü tür evde çal›flma ise bir ara-
c›dan, taflerondan, veya iflverenden ifl almak yoluyla yap›l›r ve ifli verenin istedi¤i zamanda ve
nitelikte üretilir; genellikle parça bafl›, metre bafl› veya kilo gibi ölçülebilir parametrelerle üc-
retlendirilir. Bu çal›flma biçimi, dokuma, konfeksiyon, makine ve el nak›fl›, piko, yorgan diki-
mi, alt›n, gümüfl iflçili¤i, tak›, oyuncak, ayakkab›, kutu, elektronik, sigaratütsü, mum, yiyecek
(sos, baharat, salça, kuruyemifl, turflu, sucuk, börek, mant›, ev yemekleri, bitki toplanmas› ve
kurutulmas›, f›st›k, badem k›rma) gibi çok farkl› imalat sanayi ve üretime yönelik alanlarda
(paketleme, ambalaj, iplik temizleme, elektrik aksam›n›n montaj›, bobin sarma) ve hizmet
sektöründe (kuaför hizmetleri, tasar›m hizmetleri, ev pansiyonculu¤u) yayg›n olarak görülmek-
tedir. Bu grupta çal›flanlar ba¤›ml› çal›flanlar, di¤er bir deyiflle iflçidirler. Ancak hem Türkiye’de
hem de dünyada bu çal›flma biçimlerinin tek bafl›na bulunmad›¤› ve bir kiflinin bu üç tür ifli
ayn› gün içinde bile birarada gerçeklefltirdi¤i gözlenmektedir. Bu tür ifllerin talebe ve zamana
göre birarada yap›lmas›, eveksenli çal›flman›n ba¤›ml› niteli¤inin ço¤u kez gözard› edilmesine
ve genellikle kendi hesab›na çal›flan, hatta küçük giriflimci olarak nitelendirilmesine yol aç-
maktad›r (EvEksenli Çal›flan Kad›nlar Çal›flma Grubu, 2001, 2002, 2004).
Eveksenli çal›flma y›llard›r yap›lan bir çal›flma türü olmas›na ra¤men hem enformel
alanda kalmas›ndan hem de özellikle kad›n ifli olmas›ndan kaynaklanan bir görünmezli¤e
sahiptir. ‹flgücü piyasas› istatistiklerine bak›ld›¤›nda, eveksenli çal›flanlar “evkad›n›” ya da
“iflsiz” statüsünde görülmektedirler. Kad›nlar kendilerini “çal›flan” statüsünde görmedikle-
rinden, bu bilgilerin topland›¤› s›rada verilen cevaplar, kad›nlar›n çal›flmalar›na ra¤men “ev-
kad›n›” satüsünde yans›t›lmas›na neden olmaktad›r. Daha önceki bölümde de ifade edildi-
¤i gibi, ifllerin süreksizli¤i, da¤›n›kl›¤›, elde edilen gelirin düflüklü¤ü ve bu tür çal›flman›n ai-
le geliri yükseldi¤inde terk edilece¤i inanc› kad›nlar›n kendilerini çal›flan olarak görmeleri-
ni engellemektedir. Ayr›ca, kültürel olarak evli kad›n›n “evkad›n›” statüsünde olmas› ve er-
ke¤in evi geçindirebilecek düzeyde para kazanmas› hem erkek hem de kad›n olarak daha
200
MAkale Adı
yüksek bir statüyü simgelemesi yap›lan iflin yak›n çevreden bile saklanmas›na ve gizli kal-
mas›na neden olmaktad›r. Bu durum pek çok ülkede benzerlikler göstermektedir. Ancak ge-
liflmifl ülkelerde eveksenli çal›flanlar›n göçmen ya da az›nl›k gruplar›ndan kad›nlar oldu¤u
düflünülürse (‹ngiltere’de Asyal›, Avusturalya’da Vietnaml› kad›nlar), bu kad›nlar›n kimi za-
man kaçak olarak çal›flmalar›, kimi zaman da haklar›n› bilmemeleri iflgücüne kat›lma bi-
çimlerinin gizli kalmas›na neden olmaktad›r. Baz› ülkelerde ise devletin sa¤lad›¤› kaynakla-
ra ancak çal›flmama kofluluyla ulafl›labilmekte ve eveksenli yap›lan ifller beyan edilmemek-
tedir (EvEksenli Çal›flan Kad›nlar Çal›flma Grubu, 2001, 2002, 2004; D‹SK, Birleflik Metal ‹fl-
çileri Sendikas›, 2003). ‹fli verenler ya da arac›lar aç›s›ndan bak›ld›¤›nda ise, eve verilen ifl-
lerin sakl› tutulmas›, vergi ve sigorta gibi yükümlülüklerden kaçmak ve fiyatlar› istedikleri
gibi belirlemek gibi avantajlardan dolay› ortaya ç›kmaktad›r.
Eveksenli çal›flman›n hangi koflullar alt›nda yap›ld›¤› incelendi¤inde, evde yap›lan iflle-
rin san›ld›¤› gibi günün belirli saatlerinde di¤er ifllerin aras›nda yap›lan ifller olmad›¤› orta-
ya ç›kmaktad›r. Ücretlerin düflük olmas› geçimlik para kazabilmek için kiflilerin kabul edil-
mifl çal›flma sürelerinin çok üzerinde çal›flmaya raz› olmas› anlam›na gelmektedir. ‹fl yükü-
nün a¤›rl›¤›, evdeki çocuklar ve özellikle genç k›zlar›n çal›flmaya kat›lmas›na ya da ev içi so-
rumluluklar›n›n artmas›na yol açmaktad›r; dolay›s›yla bu tür çal›flma çocuk eme¤inin çok
yo¤un kullan›ld›¤› bir çal›flma biçimidir.
Bunun yan›s›ra, evde çal›flman›n ifl güvenli¤i ve sa¤l›k aç›s›ndan çok sorunlu oldu¤u or-
taya ç›kmaktad›r; evde yap›lan ifllerin bir k›sm›nda kimyasal içerikli yap›flt›r›c›lar veya tiner
kullan›m›, boncuk, i¤ne, t›¤ gibi malzemelerin kullan›m› hem çal›flanlar aç›s›ndan ifl kaza-
lar›na neden olmakta hem de özellikle çocuklar aç›s›ndan ciddi tehlikeler oluflturmaktad›r.
Ayr›ca çal›flanlar›n ço¤unda bir zaman sonra kireçlenme, varis, bel ve boyun f›t›¤› problem-
leri, göz bozukluklar›, toza ba¤l› akci¤er hastal›klar› gibi meslek hastal›klar› oluflmaktad›r.
‹flverenler veya arac›lar çal›flanlara, ifl risklerine karfl› koruyucu malzeme sa¤lamamakta,
çal›flanlar herhangi bir sa¤l›k denetimine tabi tutulmamakta, hastal›k ve ifl kazas› durumun-
da sa¤l›k hizmetlerinden yararlanamamaktad›rlar. Eveksenli çal›flmaya ba¤l› sigortalar› ol-
mad›¤› için, baflka türlü sigorta olanaklar› olsa bile (efl üzerinden SSK, iste¤e ba¤l› Ba¤Kur),
ifl kazas›na u¤rad›klar›nda ya da meslek hastal›klar› olufltu¤unda ifl kazas›meslek hastal›¤›
nedeniyle tazminat, hastane bak›m ve tedavi imkanlar›n› kullanamamaktad›rlar. ‹fl üzerin-
den sigortalanamad›klar› için zaten emeklilik söz konusu de¤ildir (D‹SKBirleflik Metal ‹flçile-
ri Sendikas›, 2003).
Eveksenli çal›flanlar genellikle ifli arac›dan al›rlar ve ifli hangi ana firmaya ya da ona ba¤-
l› tafleronuna yapt›klar›n› bilmezler. Arac›n›n istedi¤i fiyat› dikte etmekte kulland›¤› en
önemli araç gizliliktir; di¤er bir deyiflle, çal›flanlar yapt›klar› ürünün nerede sat›ld›¤› ya da
kaça sat›ld›¤› konusunda bilgi sahibi de¤ildirler; dolay›s›yla, arac›n›n iflverenle kaça anlafl-
t›¤›ndan, yüzde kaç›n› kendine ay›rd›¤›ndan haberdar olmazlar. Arac›lar ise bu avantajlar-
dan yararlanarak karlar›na en yükse¤e ç›karma, ço¤u durumda yüzde 70’e varan pay› ken-
dilerine ay›rma olana¤›na sahip olurlar. Böyle bir örgütlenme, çal›flanlar›n pazarl›k güçleri-
ni azaltmakta ve sadece süreklili¤in olmas› beklentisiyle çok düflük ücretlere raz› olunmak-
tad›r. Dünya ölçe¤inde örgütlenen üretim ya da pazarlama zincirleri söz konusu oldu¤unda
bilgiye ulaflmak daha da zor olmaktad›r çünkü bu zincirlerin halkalar›n› oluflturan çok sa-
y›da tafleron ve arac› bulunmaktad›r.
201
Yazar Adı
202
MAkale Adı
203
Yazar Adı
birinci f›kra hükmünde aç›kça gösterilmifltir. Hatta bu hususta 2821 say›l› Kanunda "tüzel
kiflili¤i olmayan kamu kurulufllar›" denilmesine ra¤men, ayn› durum özel hukuk alan›nda
da söz konusu olabilece¤inden (örne¤in adi ortakl›klar gibi), kamu ve özel kesim ay›r›m›
yap›lmaks›z›n iflçi say›lan gerçek kiflileri çal›flt›ran, ancak tüzel kiflili¤i olmayan kurum ve
kurulufllar›n "iflveren" say›lacaklar› hükme ba¤lanm›flt›r (Kaçan, 2004).
Yeni kanuna eveksenliler aç›s›ndan bak›ld›¤›nda, bu grubu görünür k›lacak hükümlerin
yer ald›¤› görünmektedir; özellikle iflyeri tan›m›nda getirilen de¤ifliklik eveksenli çal›flanlar›n
iflçi statüsüne al›nabilmesinin olanaklar›n› yaratm›flt›r. Çünkü üretimin örgütlenmesinde
ayn› teknik amaca ba¤l› olarak örgütlenmenin bir ucu evde çal›flan kad›nlara kadar
uzanabilmektedir; yani üretim zincirinin en alt halkas›n› teflkil eden evde çal›flanlar da ifli
evde yap›yor olmalar›na ra¤men iflyerinin bir parças› durumundad›rlar. ‹flyerinin bu yeni
tan›mlar› ile evde iflçi olarak çal›flanlar yasa kapsam›na al›nm›flt›r. Yasaya göre nitelikleri
bak›m›ndan ençok 30 iflgünü süren ifller sürekli ifltir; di¤erleri süreksiz ifl kapsam›ndad›r. Bu
ifllerde çal›flanlar iflçidir ancak yasan›n birçok maddesinden yararlanamazlar. Bildi¤in gibi
evde çal›flanlar yasa kapsam›nda olsalar bile denetimi oldukça zordur çünkü kay›td›fl›d›rlar
ve hiçbir iflveren bunlardan bize bahsetmez. Dolay›s›yla, çal›flanlar› kay›t alt›na alabilmek
için denetim modelinin de buna göre flekillendirmesi zorunludur. ‹flyerlerinde üretim
flemas›n›n incelenerek kimlerin hangi ifli nerede yapt›¤› tespit edilebilir ya da kad›nlara
verilen ifllerin kaydedildi¤i ve bunlar›n paralar›n›n ödendi¤i yasal olmayan makbuz ya da
defterler gözden geçirilebilir. Kad›nlar›n ise, görünür olmak ve yasal haklar›ndan
yararlanmak için örgütlenerek haklar›n› aramalar› ya da bireysel baflvurularla iflçi
olduklar›n› kabul ettirmeleri gerekmektedir (Kaçan, 2004).
204
MAkale Adı
karar› alm›fl durumda. Bunun yan›s›ra Kanada, Avusturya, Almanya, Portekiz, Hollanda,
Hindistan, Güney Afrika, fiili, Brezilya, Kolombiya, Gana ve Senegal’de eveksenli çal›flan
iflçileri örgütleyen iflçi sendikalar› bulunmakta. Avrupa’da eveksenli çal›flanlar›n en önemli
örgütlenmesini Portekiz, Madeira’da 1970’li y›llarda örgütlenme çal›flmalar› yürüten Nak›fl
‹flçileri Sendikas› (SIBTTA) gerçeklefltirmifltir. Bu sendika bu sektörde çal›flanlar›n tümünü
ayn› çat› alt›nda birlefltirerek bir güç oluflturmufl ve sendikan›n bölge hükümeti taraf›ndan
kabul görmesini sa¤lam›flt›r. Bunun sonucunda evde çal›flan iflçiler, sosyal güvenlik,
emeklilik ve iflsizlik ödene¤i gibi haklara kavufltular. Di¤er Avrupa ülkelerinde sendikalar›n
bu kapsamda bir örgütlenmesi olmamas›na ra¤men evde çal›flanlar için uygulamaya konan
yasalar, eveksenli çal›flanlar› asgari ücret, emeklilik hakk› gibi di¤er iflçilerin yararland›¤›
haklardan yararland›rmaktad›r. Örne¤in Almanya’da eveksenli çal›flanlar›n ço¤unun
otomotiv sektöründen olmas› nedeniyle IG Metall sendikas› bu konuda uzmanlaflm›fl kifliler
arac›l›¤›yla eveksenli çal›flanlara ulafl›yor ve daha yüksek gelir elde edebilmek için
mücadele ediyor. ‹talya’da ise sendikalar ve kad›n hareketi taraf›ndan gerçeklefltirilen bir
kampanya sonucu 1970’lerde eveksenli çal›flanlar› koruma alt›na alan yasa kabul edildi
(EvEksenli Çal›flan Kad›nlar Grubu, 2001).
Avustralya’da Tekstil, Giyim ve Ayakkab› ‹flçileri Sendikas› (TCFUA) da yapt›¤›
araflt›rmalar sonucunda evde çal›flman›n yayg›nl›¤›n›, kötü çal›flma koflullar›n› ve düflük
ücretleri ortaya ç›kard› ve 1987’de ifl yasalar›, iflyeri d›fl›nda çal›flanlar› da kapsar hale
getirildi. Bunun sonucunda evde çal›flanlar sendikaya üye olma hakk›n› da kazanm›fl oldu.
Ancak hükümetin sanayinin gelifltirilmesi ve ihracat›n artt›r›lmas› için yasalar›. gevfletmesi
sonucunda eveksenli çal›flanlar üzerinde de bask›lar artt›. Bunun üzerine bafllat›lan
kampanya ile eveksenli çal›flanlar›n konumlar› gözler önüne serildi ve 1997’de sendika “Adil
Giyim Kampanyas›”n› bafllatt›. Bu kampanya, küresel üretim ve pazarlama zincirlerinin
dünyan›n her yan›nda kötü çal›flma koflullar› ve düflük ücretlere neden oldu¤unu ortaya
ç›karmak, bu zincirlerde yer alan ve bu tür bir sömürüye dahil olan firmalar› teflhir etmek ve
denetime tabi tutmak amac›yla ortaya ç›kt›. Sonuç olarak, 1997’de Avustralya Moda Sanayii
‹flverenleri ve Sendika aras›nda “Evde Çal›flan ‹flçiler Uygulama Yasas›” karara ba¤land› ve
mücadeleler sonucunda eyaletlerin ço¤unda evde çal›flanlar›n yasal iflçilik haklar› kabul
edildi. Bu mücadelede sendika, evde çal›flanlar›n iflçilik haklar›n› almalar› ve sendikaya üye
olabilmelerinin sendikalar›n yok olmamas› için tek ç›kar yol oldu¤u fikrinden hareket etti.
Bunun d›fl›nda Güney Afrika’da örgütlenmifl olan SEWU (Serbest Çal›flan Kad›nlar
Sendikas›) kendi hesab›na çal›flan kad›nlar›n say›s›n›n çoklu¤u nedeniyle kad›nlara daha
çok liderlik, pazarl›k becerileri ve mesleki becerileri artt›rmak üzere kurslar düzenliyor ve
kooperatifleflme çal›flmalar›n› destekliyor. Evde çal›flanlar›n iflçi say›lmad›¤› ve sendika
kuramad›klar› yerlerde de farkl› örgütlenme modelleri gelifltirilebiliyor. Örne¤in
Hindistan’da Ahmedabad ve çevresinde çal›flmalar›n› yo¤unlaflt›ran SEWA (Serbest Çal›flan
Kad›nlar Örgütü) y›llar süren mücadeleler sonucunda kendini iflçi sendikas› olarak tescil
ettirmeyi de baflard›. SEWA’n›n gelifltirdi¤i model, Bidi ‹flçileri Sosyal Yard›m Fonu’na
dayanmaktad›r ve bu kad›nlar›n da t›pk› Türkiye'deki gibi, ço¤unlukla tek bir iflvereni yok
ve üyeler çok çeflitli ifller yapmaktad›rlar. Bunlar›n aras›nda tuz iflçileri, tütsü yapanlar, bidi
(Hint sigaras›) saranlar, inflaat iflçileri, a¤aç sak›z› toplayanlar, nak›fl iflçileri, dokumac›lar,
orman iflçileri, sebze satanlar, sokaklardan at›k ka¤›t toplayanlar bulunmaktad›r. Bu fona
iflçi olarak kaydedildikten sonra kad›nlar, t›bbi bak›m, konut programlar›, emekli maafl› gibi
205
Yazar Adı
206
MAkale Adı
d›fl›na taflmas›, s›n›f içi karfl›tl›klar› uluslararas› düzleme tafl›rken, çok uluslu sistemlerin
hesaba kat›lmas›n› ve örgütlenme biçimlerinin ulusalararas› bir nitelik kazanmas›n› da
zorunlu hale getirmektedir. Üretim ve emek sürecinin uluslararas› ölçekte parçalanmas›na
yol açan böyle bir sistem, gerek geliflmifl ülkelerde gerek azgeliflmifl ülkelerde sermayenin
emek üzerindeki denetimini en üst noktas›na ç›karm›flt›r. Dolay›s›yla sermayenin eme¤in
pahal› oldu¤u ülkelerden ucuz ülkelere do¤ru ak›fl› h›zlanm›fl, 70’lerden sonra teknolojinin
geliflmifl ülkelere sa¤lad›¤› olanaklar çerçevesinde bu ülkelerin parçalanm›fl emek piyasas›
bu sürecin parças› haline gelmifltir. Dolay›s›yla, s›n›f politikalar›n›n iflgücünün sömürü
normlar›n› uluslararas› ölçekte yeniden belirleyen ba¤›ml›l›k iliflkilerini göz önüne almas›
zorunludur. Bugün “kendi için s›n›f” ancak uluslararas› düzlemde anlaml› olabilir ve
dönüfltürme gücü olan bir toplumsal aktör niteli¤i kazanabilir. (Öngen, 1996).
Bugün art›k s›n›f bilincinin oluflaca¤› ve birlikte hareket etme olanaklar›n› kolaylaflt›ran tek
üretim modeli olarak Fordist fabrikalar› görmüyoruz; ‘esnekli¤e’ dayanan, karl›l›¤› ve rekabet
gücünü artt›rmay› hedefleyen yeni üretim ve emek organizasyonlar› içinde uluslararas›
düzlemde çok da¤›n›k ve farkl› biçimlerde bu üretimin parçalar› haline gelmifl bir emek söz
konusu. Ülkeler aras› ticaret engellerinin azalt›lmas›, sermaye ve mal ak›fl›n›n artmas› dünyan›n
farkl› bölgeleri aras›ndaki ba¤›ml›l›¤› pekifltirmekte ve bu durum uluslararas› rekabeti
h›zland›r›rken farkl› üretim birimlerinin de yeni koflullar karfl›s›ndaki k›r›lganl›¤›n›
artt›rmaktad›r. Pek çok geliflmekte olan ülkede görüldü¤ü gibi, bir yandan ülke ekonomilerinin
kendilerini d›fl olumsuz geliflmelerden koruma mekanizmalar› zay›flamakta, öte yandan da
artan rekabet ortam›nda güçlü bir yap›ya sahip olmayanlar giderek daha s›k karfl›lafl›lan
ekonomik durgunluk ve bunal›m dönemleri yaflamaktad›r. Do¤al olarak, bu dönemlerin
özellikle emek pazar›n›n k›y›s›nda yer alan savunmas›z kesimlerin, dolay›s›yla da kad›n
iflgücünün ifl olanaklar› ve çal›flma koflullar› üzerinde olumsuz etkileri olmaktad›r. Bu
dönemlerde, yaflam stratejilerinin de¤iflime u¤rad›¤› ve ek yüklerle yoksulluk koflullar›nda
yaflam mücadelesi verildi¤i gözlenmektedir. Nitekim, Türkiye’de 1990’l› y›llarda ardarda
yaflanan krizler, emek piyasas› içinde yer almaya bafllayan kad›nlar›n, toplumdaki di¤er
dezavantajl› kesimlerle birlikte yeniden bu piyas›n›n k›y›s›na do¤ru itilmesine neden olmufltur
(Erayd›n ve Türkün, bask›da). Son y›llarda kad›n eme¤inin maruz kald›¤› sömürü koflullar›n›n
giderek daha fazla gündeme gelmesi, asl›nda bütün emek kategorilerinin benzer bir
görünmezlik ve güvencesizlik koflullar›nda çal›flmak durumunda kalmas› nedeniyle ortaya
ç›kmaktad›r. Di¤er bir deyiflle, kad›n eme¤inin yaratt›¤› de¤erin hem evde hem iflyerinde
görünmez oluflu ve karfl›l›¤›n›n ödenmeyifli art›k erkeklerin de benzer düzeylerde maruz kald›¤›
bir sömürü biçimidir ve emek, tüm dünyada sermaye karfl›s›nda kaybeden durumundad›r.
Sadece üretim araçlar›na sahiplilik aç›s›ndan bir tan›mlama yap›ld›¤›nda s›n›f çok genifl
bir kategori olarak tan›mlanmakta ve s›n›f içi çat›flmalar›n aç›klanmas›nda ve birlikte
hareket etme olanaklar›n›n belirlenmesinde yetersiz kal›nmaktad›r. Dolay›s›yla, “kendi için
s›n›f” dedi¤imizde ve üretim iliflkileri içinden bunu tan›mlad›¤›m›zda, bunun içine birlikte
hareket etmekten yarar› olan gruplar› dahil etmek, hem örgütlenmenin hem de
mücadelenin araçlar›n›n ortaya konmas›nda yararl› olmaktad›r. Ortaya ç›kan yeni üretim ve
emek örgütlenmeleri çerçevesinde farkl› ülkelerin iflçileri ya da farkl› çal›flma biçimlerine
sahip gruplar birbirlerine rakip konumda görünmektedir. Ancak böyle bir konumlanma,
sermayenin kurallar›n›n geçerli oldu¤u bir dünyada, günlük hayat›n zorlamalar› ve
yoksulluk karfl›s›nda herfleye raz› gruplar›n birbiri aleyhine hareket etme durumuna
207
Yazar Adı
208
MAkale Adı
Referanslar
BekataMardin, N. ve di¤erleri, 2000, Sa¤l›k Sektöründe Kad›n, T.C. Baflbakanl›k Kad›n›n Statüsü ve
Sorunlar› Genel Müdürlü¤ü.
Beneria, L. ve Roldan, M., 1987, The Crossroads of Class and Gender: Industrial Homework,
Subcontracting and Household Dynamics in Mexico City, Chicago, IL: University of Chicago Press.
Benton, L., 1990, Invisible Factories: the Informal Economy and Industrial Development in Spain,
Albany, NY: State University of New York Press.
Bolles, A. L., 1985, Economic crisis and femaleheaded households in urban Jamaica, J. Nash ve H. Safa
(der) Women and Change in Latin America içinde, New York, Bergin & Garvey.
Bora, A., 2002, Olmayanin nesini idare edeceksin? Yoksulluk, kadinlar ve hane. In N. Erdogan (der),
Yoksulluk Halleri: Türkiye’de kent yoksullu¤unun toplumsal görüntüleri, ‹stanbul: Demokrasi Kitapl›¤›, 6589.
Boserup, E., 1970, Women’s Role in Economic Development, London: Allen and Unwin.
Castells, M. ve Portes, A., 1989, World underneath: The origins, dynamics and effects of the informal
economy, A. Portes, M. Castells ve L. Benton (der.) The Informal Economy Studies in Advanced and
Less Developed Countries içinde, 1137, Baltimore, John Hopkins University Press.
Cheng, LuLin ve Gereffi, G., 1994, The informal economy in East Asian Development, International
Journal of Urban and Regional Research, 18, 194 219.
Dedeo¤lu, S., 2000, Toplumsal cinsiyet rolleri aç›s›ndan Türkiye’de aile eve kad›n eme¤i, Toplum ve
Bilim, Güz, 139170.
D‹E, Hanehalk› ‹flgücü Anketi Sonuçlar›, 1999
D‹E, Türkiye ‹statistikleri, 2001
D‹SK, Birleflik Metal ‹flçileri Sendikas›, 2003, EvEksenli Çal›flanlar ve Örgütlenmeleri, ‹stanbul: Birleflik
Metal-‹fl Yay›nlar›.
DrakakisSmith, D., 1996, Third World cities: Sustainable urban development, population, labour and
poverty, Urban Studies, 33:45, 67399.
Erayd›n, A. ve Erendil, A. 1999a, Yeni Üretim Süreçleri ve Kad›n Eme¤i, T.C. Baflbakanl›k Kad›n›n
Statüsü ve Sorunlar› Genel Müdürlü¤ü, Ankara.
Erayd›n, A. ve Erendil, A. 1999b, The Role of Female Labour in Industrial Restructuring: New Production
Processes and Labour Market Relations in the Istanbul Clothing Industry, Gender, Place and Culture,
6:3, 259272.
Erayd›n, A. ve ErendilTürkün, A., 2002, Konfeksiyon sanayiinde yeniden yap›lanma süreci, de¤iflen
koflullar ve kad›n eme¤i: ne kazand›lar, ne kaybettiler? ‹ktisat Dergisi, 430, 1828.
Erayd›n, A. ve Türkün, A. (bask›da), Cinsiyet ayr›mc›l›¤›n›n sürdü¤ü bir toplumda kad›n olmak,
Cumhuriyet Döneminde Kad›n ve Mimarl›k, Ankara: Mimarlar Odas› Yay›nlar›.
HomeNet Uluslararas› ev ekesenli Çal›flan ‹flçiler A¤› ve EvEksenli Çal›flan Kad›nlar Çal›flma Grubu,
2001, HomeNet Rehberi: ILO Sözleflmesi.
EvEksenli Çal›flan Kad›nlar Çal›flma Grubu, Türkiye HomeNet’e Do¤ru, 2001, 2002 20032004
Çal›flmalar›.
Gilbert, A.,1994, Third World cities, poverty, employment, genderroles and environment during a time
for restructuring, Urban Studies, 31:45, 60533.
Hattato¤lu, D., 2001, Ev Eksenli Çal›flma ve Stratejileri: Kad›n Özgürlesmesi Aç›s›ndan bir Tart›flma, A.
‹lyaso¤lu and N. Akgökçe (der) Yerli bir Feminizme Dogru içinde, Istanbul: Sel Yayincilik.
Hattatoglu, D., 2002, Ev Eksenli Cal›flmada Çocuk Eme¤i ve Kad›n Eme¤i ‹liflkileri, Iktisat Dergisi, 430, 5457.
Hattato¤lu, D., Ifl›k, N. ve Türkün, A., 2002, Bie ev eksenli çal›flma metodolojisi: atölye çal›flmalar›
örne¤inde bilgi, örgütlenme ve güçlenme, Iktisat Dergisi, 430, 4853.
209
Yazar Adı
Jenson, J., 1994, The talents of women, the skills of men: flexible specialization and women, S. Wood
(der) The Transformation of Work içinde, London: Unwin Hyman, 141149.
Kaçan, G., 2004, Yeni ‹fl Kanunu EvEksenli Çal›flanlar› Kaps›yor mu?, Türkiye HomeNet’e Do¤ru
20032004 Çal›flmalar› içinde, EvEksenli çal›flan Kad›nlar Çal›flma Grubu.
Kandiyoti, D., 1988, Bargaining with patriarchy, Gender and Society, 2:3, 274290.
Kümbeto¤lu, B., 1996, Gizli ‹flçiler: Kad›nlar ve Bir Alan Araflt›rmas›, S.Çak›r ve N. Akgökçe (der.) Kad›n
Araflt›rmalar›nda Yöntem içinde, 230238, Ankara, Sel Yay›nc›l›k.
Lawson, V.A., 1992, Industrial subcontracting and employment in Latin America: a framework for
contextual analysis, Progress in Human Geography, 16, 123.
Massey, D., 1983, Industrial Restructuring as Class Restructuring: Production Decentralization and Local
Uniqueness, Regional Studies, 17:2, 7389.
Mies, M., 1986, Patriarchy and Accumulation on a World Scale, London: Zed Books.
Nash, J. ve Safa, H. (der.), 1976, Sex and Class in Latin America, South Hadley: Bergin Publishers.
Öngen, T., 1996, Prometheus’un Sönmeyen Atefli, ‹stanbul: Alan Yay›nc›l›k
Peck, J., 1992, Invisible threads: homeworking labour market relations and industrial estructuring in
the Australian clothing trade, Environment and Planning D, 10, 671 89.
Pessar, P.R., 1994, Sweatshop workers and domestic ideologies: Dominican women in New York's
apparel industry, International Journal of Urban and Regional Research, 18, 127142.
Philips, A., 1983, Hidden Hands: Women and Economic Policies, London: Pluto.
Phizacklea, A. ve Wolkowitz, C., 1995, Homeworking Women, London: Sage.
Pincheson, E., 1995, Textiles and clothing in Turkey: Part 2, Textile Outlook International, 1, 124142.
Robert, A., 1983, The Effects of the International Division of Labour on Female Workers in the Textile
and Clothing Industries, Development and Change, 14:1, 3947.
Sloane, P. J., 1980, Women and Low Pay, London: Macmillan.
Standing, C., 1989, Global Feminization Through Flexible Labour, World Development, 7, 10771095.
Stratigaki, M. ve Vaiou, D., 1994, Women's work and informal activities in Southern Europe,
Environment and Planning A, 26, 12211234.
TürkünErendil, A., 2002, Türkiye’de ev eksenli çal›flma üzerine yap›lm›fl araflt›rmalar ve çal›flmalar,
‹ktisat Dergisi, 430, 3647.
White, J.B.,1994, Money Makes Us Relatives: Women's Labor in Urban Turkey, Austin: University of
Texas Press.
210
Sorular
Sorular
211
Sorular
Recep Kapar: Demin zaten öyle tan›mlad›k, nas›l oluyor hatta flunu söyleyeyim biraz
daha açay›m. Kamuda önümüzde e¤er bu yasa tasar›s› –hükümet aç›klam›yor sosyal
yard›mlarla ilgili olan k›s›m ve bu k›s›m sürekli pas geçiliyor. Kamu sektöründeki vas›fs›z
iflgücünün yerine getirdi¤i orman, a¤açland›rma, erozyonla mücadele, çevre temizli¤i, kent
temizli¤i, çayc›l›k, odac›l›k, müstahkemlik gibi baz› vas›fs›z ifller bu sosyal yard›mlar
karfl›l›¤›nda bu meslek edindirme program› alt›nda insanlar›n bir ifli olabilir. Amerika’da,
Kanada’da, Avustralya’da, ‹ngiltere’de v.b. ülkelerde böyle bir e¤ilim var, güçlü bir flekilde
bunu yap›yorlar. Bu tür e¤ilimleri sosyal yard›mlar›n gittikçe çal›flt›rmac› uygulamalara
dönüfltü¤ü ve normal düzenli ifl üzerinde çal›flanlar üzerinde bir bask› olarak kullan›ld›¤›na
yönelik ciddi elefltiriler var. Sendikal tepkiler var ve direkt çal›flt›rmac› uygulamada çal›flan
insanlar›n tepkileri var. Bundan sonraki gelecek on-on befl y›lda çok fazla tart›flaca¤›m›z bir
fley. Bu ‹ngilizcede kulland›¤›m›z üçüncü yolun da bir parças› olan, Amerika’da uygulanan
Anglosakson ülkelerinde uygulanan bu tür sosyal yard›m programlar› Türkiye’de de e¤er
hükümet bu yasay› ç›kar›rsa uygulanaca¤›na ben inan›yorum ve onun için bir sunufl yapt›m,
teflekkür ederim.
Konuflmac›: Mecliste bekleyen ceza infaz yasas› zorla çal›flmay› düzenliyor. Cezaevinde
zorla çal›flma, bu önemli bir tehlike olarak görülmüfl, bu konuda düflünce soruluyor. Asl›nda
uluslar aras› düzlemde bak›ld›¤›nda pek çok emek maliyetini ya da üretim maliyetini
düflürme yöntemleri, çok yarat›c› flekillerde bulunuyor. Çin’de bunun örne¤i uyguland›,
uzun zaman uyguland› bilinir. Hatta Çin’de hapiste çal›flanlar›n say›s› ‹spanya’daki tüm
çal›flan nüfusu kapsayabiliyor diyelim, yani böyle bir büyük miktarda insan hiç ücret
almaks›z›n çal›fl›yor. Yani büyük bir ihtimalle ala ala bu örne¤i alm›fl›zd›r biz de ceza
yasam›zda. Çünkü, amaç üretim maliyetini emek yoluyla ucuzlatmaksa bu tür fleyler
buluyorsunuz. Hatta ben daha önce SAV’da da bir konuflma yapm›flt›m orada bir arkadafl
bu örne¤i vermiflti. fiimdi mesela hal› kilim en önemli ev eksenli üretim biçimidir.
Ço¤unlukla evde tezgahlarda yap›l›r, bazen iflte bunun kooperatifleri falan vard›r ama flimdi
mesela bu ciddi bir fiyat düflürme politikas› var. Bu konuda, hal› üretiminde, bu da örne¤in
Çin’de çok düflük fiyata hal› üretilebilme söz konusu. Örne¤in art›k piyasada sat›lan Hereke
hal›lar› filan hepsinin Çin’de dokundu¤u söyleniyor ve flöyle bir sistem anlat›ld›, yani hani
bunun nas›l enteresan sistemler bulunabiliyor emek maliyetini ucuzlatmak için, üretkenli¤i
art›rabilmek için, bir fley düflünün kocaman hangar gibi bir yer. Tezgahlar arka arkaya
dizilmifl, hal› üretimi nas›l bir fleydir, birebir kiflinin makineyle tezgahla kurdu¤u iliflkidir,
tepede bir örnek vard›r, o örne¤e uygun olarak iplik, dü¤üm atars›n›z ve hatta dolay›s›yla
da birebir dokuyan kiflinin de bir özelli¤i o hal›ya geçer, yani öyle bir özelli¤i vard›r hal›n›n
kilimin, hatta bazen imza bile atarlar insanlar, ayr› imzalar› vard›r. fiöyle bir sistem
uygulan›yormufl, dizi dizi tezgahlar diziliyor, hoparlörde bir ses ‘flimdi sar›, flimdi k›rm›z›,
flimdi beyaz.’
Besime fien: Çok teflekkür ediyorum, flimdi bir soru yok, vaktimiz de yok. (11dk)
212
MAkale Adı
213
Yazar Adı
OTURUM 3.1
YÖNETEN:
NA‹L SATLIGAN
KONUfiMACILAR:
VINAY BAHL
FATMA ÜLKÜ SELÇUK
DAVID M. SMITH
FAHIEME SCANDELLA
214
MAkale Adı
215
Vinay Ball
Abstract
India now has become a part of the larger global network process which has effectively
restructured the composition of the working classes, and women’s conditions both in the
domestic sphere as well as in the market and workplace. But these changes had been uneven in
each region, in rural and urban areas, amongst different classes, caste groups and religious
groups. South Asia which contains nearly 20 percent of World labour forcemore than 90 percent
is in the informal sector. Along with informalization of jobs, casualization of labor is increasing
among both males and females in urban and rural areas. Lack of protection, irregular work,
absence of minimum income and absence of autonomy in work place, are the new work
conditions. Major changes in the work place were the increasing inequality in employment
opportunities and incomes. But the quality as well as opportunities for employment have
improved for the women of upper income, and for those with higher skills. However, for most
women workers the quality of employment is poor, and they have fewer or no opportunities
either for skill development or moving up the ladder, and they get generally very low income
returns. It is also important to point out how the informalization and casualization of work under
the structural adjustment program have increasead the rate of violence against women, more
health problems, and increased number of malnutrition among women in India. Rediscovery of
informal sector challanges the ability of trade unions to organize and represent labor. Indian
trade unions always ignored the informal sector but now the same informal sector is threatening
the very existence of the organised sector. The workers in the informal sector, particularly women,
are responding to these structural adjustment programs with nontraditional forms of class
organizations, demands and tactics. Trade unions have slowly started responding to these new
developments.
VINAY BAHL*
Hindistan günümüzde, Hintli iflçilerin içinde bulunduklar› koflullar› hem ev içi alanda hem
de piyasada kültürel, siyasi ve ekonomik aç›dan etkin biçimde de¤ifltiren küresel bir a¤
sürecinin parças› haline geldi. Bu de¤ifliklikler her bölge içinde, k›rsal ve kentsel bölgelerde,
farkl› s›n›flar, kast gruplar› ve dinsel topluluklar dahilinde eflitsiz geliflti.
Bilindi¤i üzere, ‘küreselleflme’ ad› verilen olgu, bir önceki sömürgecili¤in ve
emperyalizm sürecinin, Avrupa ve Amerika’n›n denetiminde olan küresel kurumlardaki
mekanizmalar arac›l›¤›yla günümüzde sürmekte olan modern biçimidir. 1990’larda ise
Hindistan’›n ve onun gibi pek çok eski sömürgenin de bu küresel sisteme kat›lmas›na izin
*Not: Bahl’›n iste¤i üzerine tüm tebli¤i de¤il, tebli¤inin afla¤›daki özeti aktar›lm›flt›r.
216
Küreselleflen Hindistan’da Enformelleflme, Geçici Çal›flma, Çal›flman›n Feminenleflmesi ...
217
Vinay Ball
e¤itim program› kapat›ld›. Bugün Hindistan’da her 26 dakikada bir kad›n taciz ediliyor, her
34 dakikada bir kad›n tecavüze u¤ruyor, her 42 dakikada bir cinsel taciz vakas›
gerçeklefliyor, her 43 dakikada bir kad›n kaç›r›l›yor ve her 93 dakikada bir kad›n çeyiz için
yak›larak öldürülüyor.
Bildirilen tecavüzlerin dörtte biri, 16 yafl›n alt›ndaki k›zlara yönelik gerçeklefliyor; fakat,
tecavüzlerin büyük ço¤unlu¤u bildirilmiyor ve tecavüz edenler nadiren mahkûm ediliyorlar.
Erkeklerin say›s› kad›nlar› aflt›¤› için, kad›nlara karfl› artan fliddet dengesizli¤i büyüttü. 1991
y›l›nda difli fetüslerinin % 96’s›, Bombay’da ‘amniocentesis’ döneminde düflürüldü. Her y›l
6000 kadar çeyiz ölümü gerçeklefliyor.
Birçok durumda, çal›flman›n vas›fs›zlaflt›r›lmas› yüzünden dalit kad›nlar› ifllerini
kaybetti ve erkeklere daha ba¤›ml› hale geldiler. Küreselleflme karfl›s›nda, çok daha fazla
say›daki erkek, Hindutva (komünal bir Hind grubu) güçleri taraf›ndan belirlenen ahlâki
kurallar›, kendilerine zaten ba¤›ml› olan kad›nlara dayat›yor. Bu kad›nlar da Hindutva
hareketine kat›l›yorlar. Yak›n zamanlardaki Gujarat isyanlar›, Dalit halk›n›n bu komünal
isyanlara kat›ld›¤›na iflaret ediyor.
218
Küreselleflen Hindistan’da Enformelleflme, Geçici Çal›flma, Çal›flman›n Feminenleflmesi ...
Sendikalar›n Tepkisi
Küreselleflen Hindistan’daki emek kesiminin ço¤u örgütlü olmayan sektörlerde çal›fl›yor
ve bunlar›n ço¤u da tar›m sektöründe bulunuyor ve neoliberal politikalar›n en çok h›flm›na
u¤rayan kesimi de iflçiler ve köylüler oluyor.
Hindistan solunun ana sorunu, kast ve s›n›f› kapsay›c› bir siyasi gündemde
birlefltirememesi. Toplam Kalite Yönetimi, zaman›nda imalat, üretim, esneklikler gibi
yenilikler, iflgücünün geçici çal›flmaya bafllamas›na, örgütsüz sektörlerde az nitelikli
istihdam›n büyümesine sebep oldu. Bu durum, Handistan’daki sendikalara daha önce hiç
karfl›laflmad›klar› flekilde meydan okuyor.
Parçal› emek piyasas›n›n geliflmesi, sadece en yak›n üyelerinin sorunlar›yla ilgilenen,
son derece dar ufuklu, fabrika düzeyindeki sendikalar›n art›fl, hakim durumdaki
sendikac›lar›n örgütlü ve örgütsüz emekçiler aras›nda ba¤lar gelifltirememeleri ya da bu
konuyu yeterince ciddiye almamalar› sonucunda, sendika hareketinde da¤›lma ve
parçalanma gerçekleflti. Gittikçe ço¤alan iflletme düzeyindeki ba¤›ms›z sendikalar ve birkaç
yerdeki fabrika düzeyindeki sendika, sendikal hareketin baflar›s› önünde bir meydan
okuyufltur.
Sendikalar Hindistan ekonomisindeki örgütlü kesimlerin ötesine pek az geçebildi ve
toplam üyelikleri de bütün bölgelerde azalmakta. Üretim gitgide, ucuz ve sendikal›laflmam›fl
iflgücünden istifade edilebilecek yerlere kay›yor. fiimdilerde grevden ötürü de¤il de lokavtlar
219
Vinay Ball
sebebiyle çok daha fazla ifl günü kaybediliyor. Kad›nlar›n iflgücünün ço¤unu oluflturduklar›
yerlerde bile sendikalara kat›l›m› olmuyor. Kad›nlar›n belirli sorunlar›, sendikalar›n
taleplerinde nadiren yank› buluyor.
Sonuç olarak, Hindistan’da büyük miktarda enformel ve geçici iflgücünü a盤a ç›kartan
küreselleflme süreci, geleneksel sendikalar›n ataleti karfl›s›nda yeni toplumsal hareketlerin
oluflumunun önünü açt›. Buna karfl›l›k, yeni toplumsal hareketler de yeni toplumsal
koflullar oluflturarak sendikalar› kendilerini yeniden kurmaya zorlad›. Gelece¤in nas›l
olaca¤›n› kestirmek pek kolay de¤il, ancak sendikalar›n onlar› Hindistan’da devam etmekte
olan toplumsal de¤iflim sürecinde önemli bir konuma getirebilecek bir do¤rultuya
yöneldiklerini rahatl›kla belirtebiliriz.
220
Hindistan’dan Bir Örgütlenme Deneyimi: SEWA
Tam zamanl›, düzenli, formal sektör istihdam›, yerini, giderek küçük ölçekli iflletmeler-
deki düzensiz, sigortas›z, enformal istihdama b›rak›yor. Sendikal faaliyet yürütmek her ge-
çen gün daha da zorlafl›yor. Örgütsüzlük yay›ld›kça, yaflama ve çal›flma koflullar› da kötüye
gidiyor. Öyle ki, birçok emekçi, insanca koflullarda yaflama umudunu yitiriyor. Öte yandan,
emekçiler, yaflam mücadelesi içinde, ço¤u kiflinin hayal bile edemeyece¤i örgütlenme dene-
yimleri de üretiyor. Say›s› hayli az olan bu örgütlenme öyküleri, gelece¤e ›fl›k tutuyor ve en-
formal sektörde örgütlenmenin mümkün oldu¤unu ortaya koyuyor. Bu yaz›n›n konusu, ser-
best çal›flan yoksul kad›nlar›n örgütlenmifl oldu¤u Serbest Çal›flan Kad›nlar Birli¤i (Self Emp-
loyed Women’s Association – SEWA). Hindistan’daki bu umut verici deneyim, okumas› yaz-
221
Fatma Ülkü Selçuk
mas› dahi olmayan, evlerde dikifl diken, pazarda yiyecek satan, binalardan at›k k⤛t topla-
yan kad›n emekçilerin örgütlenme öyküsü. Örgütlenmesi son derece zor olan bu kesimlerin
mücadelesi, daha nice örgütlenmenin olanakl› oldu¤unun da habercisi. Bu nedenle, SEWA
örne¤ini daha yak›ndan tan›maya ihtiyaç var. SEWA, art›lar›yla, eksileriyle, ülkemizdeki
emekçiler için önemli deneyimler bar›nd›r›yor.
SEWA
SEWA’n›n faaliyetleri, serbest çal›flan kad›nlar olarak adland›rd›¤› kesimde yo¤unlafl-
maktad›r. ‹leride de görülece¤i gibi SEWA’n›n serbest çal›flanlar kategorisi içinde, hem iflve-
ren hesab›na çal›flan ev eksenli emekçiler ve hizmet üreticileri, hem de küçük burjuva ola-
rak nitelenebilecek olan sat›c›lar, pazarc›lar ya da üretim arac›na sahip olan ama iflçi çal›fl-
t›rmayan küçük üreticiler yer almaktad›r. SEWA’n›n yap›s›ndaki bu s›n›fsal bulan›kl›k, ör-
gütlenmesine de yans›m›fl, zaman zaman üyesi olan emekçileri, iflveren ve devlet karfl›s›n-
da mücadeleye iterken; zaman zaman üretim araçlar›n›n sahibi yaparak kooperatifler1 çer-
çevesinde küçük burjuvalaflt›rm›flt›r. Üyelerinin önemli bir k›sm›n›n küçük burjuva olmas›,
SEWA’n›n sendikal mücadelesini, özerk üretim birimleri oluflturmak arac›l›¤›yla kooperatif-
çili¤i ön plana ç›karan bir eksene kayd›rabilmektedir. SEWA’n›n faaliyetleri aras›nda ban-
kac›l›k, oldukça önemli bir yer tutmaktad›r.2 SEWA’n›n kooperatifçili¤i ve bankac›l›¤› ön
plana ç›karmaya bafllad›¤› yönündeki saptama, uluslararas› sermaye kurulufllar›ndan ve
benzeri oluflumlardan artan oranda destek almas›na, dolay›s›yla büyük ölçüde onlar›n çiz-
di¤i çerçevede faaliyet göstermesine ba¤lanabilir. Makalede esas olarak SEWA’n›n kentsel
enformal sektör iflçilerine yönelik faaliyetleri ele al›nacakt›r. Bununla birlikte SEWA örgüt-
lenmesi, hem k›rsal hem de kentsel bölgelerde ev eksenli çal›flanlar›n mücadelesi aç›s›ndan,
art›lar›yla eksileriyle önemli deneyimler bar›nd›rmaktad›r. SEWA örgütlenmesindeki birim-
lerin birbirleriyle yak›n iliflkisi ve iç içeli¤i ise SEWA’n›n kentsel enformal sektör iflçilerine
yönelik faaliyetlerini, di¤erlerinden kopararak ayr› bir biçimde incelemeyi olanaks›z k›lmak-
tad›r. Bu yüzden, SEWA’n›n ‘iflçi’ örgütlenmesi deneyimlerine daha fazla yer ayr›lmas›na
ra¤men, SEWA modeli tüm yönleriyle ele al›nm›flt›r. SEWA’n›n incelemeye de¤er özgün bir
model oluflturmas›, ev eksenli çal›flanlar› s›n›f ç›karlar› etraf›nda harekete geçirebilmifl ol-
mas›, ve ulusal ve uluslararas› düzeyde baz› kazan›mlar elde edebilmifl olmas›, SEWA de-
neyimini önemli k›lmaktad›r.
SEWA’n›n Amaçlar›
SEWA, serbest çal›flan kad›nlar› örgütlemeyi ve farkl› alanlarda çal›flan bu kad›nlar ara-
s›nda eflgüdüm sa¤lamay› amaçlamaktad›r. Bir yandan asgari ücret düzenlemelerinin yap›l-
mas› ve uygulanmas› için çal›flmakta, bir yandan da sa¤l›k ve sosyal güvenlik gibi konular-
da gelifltirici programlar uygulama u¤rafl› vermektedir. Yani, hem ekonomik iyileflmeyi, hem
de sosyal ilerlemeyi sa¤lamay› hedeflemektedir. SEWA, üyelerinin çal›flma ve yaflama koflul-
1 Burada sözü geçen kooperatifler, SEWA’ya ba¤l› kooperatifler içersinde kolektif mülkiyet olmayanlar›d›r. Yani SEWA’n›n
her kooperatifinin iflçileri üretim arac›n›n sahibi yapt›¤› sonucu ç›kar›lmamal›d›r.
2 Bankac›l›k faaliyetlerinin ön plana ç›kmaya bafllad›¤› yönündeki gözlem, SEWA’n›n internet sitesinde (http://www.se-
wa.org) yer alan bilgilere dayanmaktad›r.
222
Hindistan’dan Bir Örgütlenme Deneyimi: SEWA
lar›n› iyilefltirmek üzere bir dizi hedefe daha sahiptir: Üyelerine hammadde ve ifl sa¤lamak,
üyelerinin bilgi ve becerilerini gelifltirmek (bunun için geziler, seminerler ve e¤itim çal›flma-
lar› düzenlemek), kooperatif kurmak (ve bunun için devletten destek sa¤lamak), serbest ça-
l›flan kad›nlar›n birli¤ini sa¤lamak, serbest çal›flan kad›nlarla ulusal ve uluslararas› düzey-
de iliflkileri güçlendirmek, bu kad›nlar›n durumunu iyilefltirecek yasal düzenlemelerin ya-
p›lmas›n› ve uygulanmas›n› sa¤lamak, bir kamu fonu oluflturmak, hükümetten ya da di¤er
toplum örgütlerinden ba¤›fl ve yard›m toplamak gibi. Baz› geleneklerin olumsuz etkilerinden
kurtararak kad›nlar›n öz-sayg›s›n›, görgüsünü ve davran›fl›n› gelifltirmeyi de amaçlayan SE-
WA, üyelerinin çocuklar›n›n istihdam koflullar›n› da iyilefltirmeye çal›flmaktad›r. Ayr›ca SE-
WA, evlenmemifl, dul, ihmal edilmifl, fiziksel olarak özürlü ve muhtaç durumda olan serbest
çal›flan kad›nlar›n sorunlar›na özel bir duyarl›l›kla yaklaflarak yaflama koflullar›n› iyilefltir-
meyi hedeflemektedir. SEWA tüzü¤ünde yurtseverlik duygusu afl›lamak ve kad›nlar›n kal-
k›nmas›n› sa¤lamak üzere hükümete ve di¤er toplum örgütlerine yard›mc› olmak gibi amaç-
lar da vard›r (Selliah, 1989: 11-12).
223
Fatma Ülkü Selçuk
malar s›ras›nda alt tabakalar›n yan›nda taraf tutmas›d›r.3 Ç›kan olaylar›n hemen ard›ndan
SEWA’n›n tutumunu oldukça radikal bulan TLA, yöneticilerini, SEWA’daki yönetim kademe-
lerinden alm›fl, SEWA Bankas›’ndaki mevduatlar›n› çekmifl ve SEWA’y› binadan d›flar› atm›fl-
t›r. SEWA içindeki dayan›flma ise SEWA’n›n girmifl oldu¤u krizden ç›kmas›n› sa¤lam›fl, artan
uluslararas› yard›mlar bu krizi hafifletmifltir (Jhabvala, 1995; Rose, 1992; Sanyal, 1994: 55).
SEWA’da Üyelik
SEWA, 15 yafl›n üzerindeki tüm serbest çal›flan kad›nlara aç›kt›r. Bu statüde olup da ai-
dat olarak 5 Rupi4 (Hindistan’›n para birimi) ödeyen her kad›n SEWA üyesi olabilir. SE-
WA’n›n faaliyetlerine ilgi duyan ve katk› sa¤layan kad›nlar ise onur üyeleri olabilir. Bunun-
la birlikte, bu üyelerin say›s› 8 kifliyle s›n›rl›d›r. Üyeler temel olarak üç mesleki gruba ayr›-
labilir: küçük-çapl› sat›c›lar (sebze, meyve, bal›k, yumurta gibi yiyecekler, ev ve giyim eflya-
s› türünden malzeme satan küçük sat›c›lar, küçük tüccarlar ve seyyar sat›c›lar); ev eksenli
çal›flanlar (dokumac›lar, çömlekçiler, bidi (bir tür yaprak sarmas› sigara) saranlar, dikifl-na-
k›flç›lar, tar›msal ürün iflleyenler, el-iflleri yapanlar gibi evde üretim yapanlar), kol ve hizmet
iflçileri (tar›m iflçileri, inflaat iflçileri, tafleron iflçiler, el arabas› çekicileri, hamallar, çamafl›r-
c›, aflç›, temizlikçi gibi hizmet iflçileri). 2000 y›l› itibariyle SEWA’n›n 318.527 üyesi vard›r5
(Jhabvala, 1995: 18; Selliah, 1989: 12).
SEWA üzerinden borç para alan tüm kad›nlar da SEWA’n›n üyesi olmak durumundad›r
(Sanyal, 1994: 43). Sadece kad›nlar›n SEWA üyesi olabilmesi enformal sektör emekçilerinin
mücadelesini böldü¤ü ve erkeklerin üye olmas› durumunda say›sal anlamda daha güçlü
olunaca¤› için, 1985 y›l›nda bir tüzük de¤iflikli¤i yap›lm›flt›r. Bu de¤ifliklikle erkeklere oy
hakk› ve SEWA mallar› üzerinde mülkiyet hakk› tan›nmaks›z›n üye olabilme hakk› verilmifl-
tir. Kad›nlar›n, erkeklerin olmad›¤› toplant›lara kat›l›rken ailelerinin ve toplumun daha az
karfl› ç›kmas›, kad›nlar›n erkeklerle birlikte verdi¤i mücadeleler s›ras›nda ço¤u zaman ikin-
cil konuma at›larak pasif izleyici durumuna sokulmalar› gibi gerekçelerle ise tam üyelik
hakk› hala kad›nlara mahsustur6 (Rose, 1992: 90; Selliah, 1989: 14).
Personel
SEWA’n›n birçok çal›flan›, üyeleri aras›ndan ç›kmaktad›r. Örgütlenme faaliyeti için yar›-
zamanl› ya da tam-zamanl› örgütçüler istihdam etmektedir. Hekim, iflletmeci, hukukçu gibi
3 Nedenler aras›nda yönetim düzeyindeki çekiflmeler, TLA yöneticilerinin Ela Bhatt’›n baflar›lar›n› çekememesi gibi gerekçe-
ler de gösterilmektedir. Ama bu ayr›lmada, politik nedenlerin daha a¤›rl›kl› oldu¤u söylenebilir. SEWA, TLA yönetiminin
muhalifi oldu¤u hükümetten destek görmekte idi. Hükümet politikalar›ndaki de¤ifliklikler, SEWA’n›n TLA taraf›ndan hem
desteklenmesinin hem de ondan kopmas›n›n nedeni olmufltur. Bir TLA yöneticisinin SEWA’y› de¤erlendirirken söyledik-
leri bu anlamda ilginçtir: Bu kifli konuflmas›nda, ‹ndira Gandi’nin toplumcu olarak adland›r›lan reformlar›n› sald›r› ola-
rak de¤erlendirmifl ve ‹ndira Gandi döneminde SEWA’n›n yoksul kad›nlar›n›n TLA’y› bu sald›r›lardan koruyacak bir du-
var oluflturdu¤unu ifade etmifltir. Ama 1980’li y›llarda ona göre acil durum sona ermifl ve art›k TLA’n›n SEWA’ya ihtiyac›
kalmam›flt›r (Rose, 1992: 79).
4 Bu miktar, 2004 y›l›nda SEWA’n›n internet sitesinde (http://www/sewa.org) hala 5 Rupi olarak yer almaktad›r.
5 http://sewa.org/aboutus/structure.htm, 2002.
6 Bununla birlikte, SEWA üyesi kad›nlar›n efllerinin çal›flma hayat›nda karfl›laflt›klar› baz› sorunlar SEWA taraf›ndan sahip-
lenilmektedir. Ayn› zamanda SEWA’n›n kad›n üyelerinin sorunlar›n›n çözülmesi, ailelerinin ve/veya içinde bulunduklar›
topluluklar›n da sorunlar›n› hafifletmektedir.
224
Hindistan’dan Bir Örgütlenme Deneyimi: SEWA
baz› yüksek e¤itimli kifliler de istihdam edilmekle birlikte say›lar›, nispeten azd›r. Öyle ki
SEWA Bankas› için çal›flan personel de a¤›rl›kl› olarak, SEWA’n›n kendi üyeleri içinden ç›k-
maktad›r. Ço¤unun e¤itim düzeyi formal sektördeki bankac›lara göre düflüktür. Kendi hal-
k›n›n dilinden konuflmalar› ise borç alan kad›nlar için büyük bir rahatl›k sa¤lamaktad›r. SE-
WA’n›n video biriminde de profesyonellerin yan› s›ra kendi üyelerinin içinden ç›km›fl, oku-
ma-yazmas› olmayan kad›nlar çal›flmaktad›r. Köylerde ya da mahallelerde yürütülen sendi-
kal faaliyet s›ras›nda örgütçülerin, kendi insanlar›ndan olmas›, örgütlenmeyi kolaylaflt›r-
maktad›r.7 Personele verilen maafl›n ise oldukça düflük oldu¤u kaydedilmektedir (Rose,
1992; Selliah, 1989).
SEWA’n›n Finansman›
SEWA’n›n faaliyetlerinin finansman›, esas olarak üyelerinden toplad›¤› aidatlara dayan-
maktad›r. Ayn› zamanda uluslararas› kurulufllardan, devletten, yerel düzeyde kurum ve ki-
flilerden toplad›¤› ba¤›fllar ve proje destekleri de önemli bir yer tutmaktad›r. Örne¤in, ayr›l-
madan önce TLA’dan sa¤lad›¤› ba¤›fllar, yer ve personel gibi imkanlar, SEWA’n›n geliflme-
sinde önemli bir rol oynam›flt›r. Mahila SEWA Fonu ise SEWA üyelerinin bir günlük maafl›-
n› gönüllü olarak ba¤›fllamas›na ve çevredeki kurum ve kiflilerden toplanan ba¤›fllara da-
yanmaktad›r. SEWA’n›n baz› faaliyetlerinin, di¤er faaliyetlerini besledi¤i de gözlemlenmek-
tedir.8 Yürüttü¤ü baz› projeler için ise devletten ve uluslararas› kurulufllardan destek sa¤la-
maktad›r (Rose, 1992; Selliah, 1989: 13).
SEWA’n›n Yaklafl›m›
SEWA’n›n yaklafl›m›, bütünsel bir yaklafl›md›r. Ev eksenli çal›flanlar› sadece çal›flma bo-
yutuyla ele almaz, yaflama koflullar› ile iç içe de¤erlendirir. SEWA, yerel, ulusal ve uluslara-
ras› düzeylerde faaliyet göstermektedir. Faaliyet alan› hem k›rsal hem de kentsel bölgeler-
dir. Karar alma süreçlerinde ve yap›lacak her türlü iflte üyesi olan tüm kad›nlar› aktiflefltir-
meye çal›fl›r ve kast ayr›m› gözetmez. Ama hedef kitlesi, özellikle yoksul ve d›fllanm›fl kad›n
gruplar›d›r. Kastlar aras›nda ç›kan çat›flmalar›n bar›flç›l bir flekilde çözümlenmesi için çal›-
fl›r. Bar›flç›l, Gandici eylem tarz›n› benimser. Ayr›ca Gandi’nin kendi kendine-yard›m yakla-
fl›m›n› benimser. Bununla birlikte tüm üyeleri Gandici de¤ildir. Bat›-merkezcili¤e karfl›d›r.
Kendi kültürel özelliklerini ve yaflam gerçeklerini gözeterek örgütlenir. SEWA, birçok soru-
nun bar›fl ve uzlaflma içinde; hükümet, iflveren ve iflçi aras›ndaki iflbirli¤ini sa¤layacak or-
tak örgütlenmeler arac›l›¤›yla çözülmesi gerekti¤ini savunur. Herhangi bir siyasi partinin
üyesi ya da do¤rudan taraftar› de¤ildir. ‹ktidar partilerinin de¤iflmesi nedeniyle, hükümetle
olan iliflkilerinin zedelenmesini istemez. Ev iflçili¤i kategorisini d›fllamak yerine, bunu bir
gerçeklik olarak kabul eder. Ev eksenli çal›flanlar›n varl›¤›n› reddederek veya ev iflçili¤ini ya-
saklayarak sorunlar›n çözülemeyece¤ini savunan SEWA, bu iflçilerin yasal koruma alt›na
al›nmas›, çal›flma ve yaflama koflullar›n›n iyilefltirilmesi için u¤rafl verir. Bu noktada, yasal
asgari ücret mücadelesini çok önemli görür. K›rsal alanda, kad›nlar›n çok ifllilik konumunu
(birden fazla gelir getirici iflte çal›flma durumunu) güçlendirmeyi ve alternatif gelir kaynak-
7 Jumani’ye (1991) göre de SEWA örgütçülerinin, kentlerdeki ve k›rsal kesimdeki yoksul kad›nlarla nas›l iletiflim kuruluca¤›-
n› bilmeleri ve ço¤unun bu kesimlerden gelmesi örgütlenmeyi kolaylaflt›rmaktad›r (s. 42).
8 Eczanenin, di¤er sa¤l›k faaliyetlerini beslemesi gibi.
225
Fatma Ülkü Selçuk
lar› yaratmay› amaçlar. Bu yolla, ço¤u kez ayn› zamanda toprak sahibi olan iflverenin asga-
ri ücreti yükseltmek durumunda kalaca¤› düflünülmektedir. SEWA e¤itim faaliyetlerini, so-
mut faaliyetleri ve örgütlenmeyi destekleyecek biçimde düzenler. Mümkün oldu¤unca ifllev-
sel olmas›n› gözetti¤i e¤itimlerde kitap gibi yaz›l› materyalden ziyade di¤er görsel9 ve iflitsel
gereçlere a¤›rl›k verir (Bhatt, 1998; Jhabvala, 1995; Rose, 1992; Sanyal, 1994: 55, Selliah,
1989: 15).
Uluslararas› ‹liflkiler
Kuruldu¤u andan itibaren SEWA’n›n uluslararas› ba¤lant›lar› olmufltur. TLA’dan ayr›l-
mas› ise bu iliflkilerin güçlenmesine yol açm›flt›r. SEWA’n›n ayakta kalmas›nda, uluslarara-
s› dayan›flman›n önemli bir rolü vard›r. ICFTU’nun ITGLWF sekreterli¤i, SEWA’ya destek ve-
ren ilk uluslararas› sendikal federasyondur. fiu kurulufllar da, SEWA’n›n, sonraki y›llarda
destek alm›fl oldu¤u örgütler aras›nda yer almaktad›r. USAID ve Ford Vakf›, AAFLI ve AFL-
CIO; NORSK; OXFAM; WWB; Tokyo Birleflmifl Milletler Üniversitesi; New York’tan Martha
Stuart Communications, IUF, IFPAAW, ILO. SEWA’n›n uluslararas› alanda tan›nmas› ise, for-
mal ve enformal sektör çal›flanlar›n› bir araya getirmekte oldukça faydal› olmufltur. Ulusla-
raras› platformlarda SEWA’yla ayn› masaya oturan ve esas olarak formal sektör iflçilerini ör-
gütleyen sendikalar›n SEWA’y› küçümseyen tav›rlar› da zaman içinde de¤iflmifltir. Uluslara-
ras› düzeydeki sayg›nl›k, hükümetlerin de SEWA’ya daha fazla ciddiyetle yaklaflmas›n› ge-
tirmifltir (Jhabvala, 1995; Rose, 1992; Sanyal, 1994: 55; Selliah, 1989: 15).
226
Hindistan’dan Bir Örgütlenme Deneyimi: SEWA
10 1987-1988’de borç fonlar›n›n %40’› bu amaç do¤rultusunda harcanm›flt›r (Rose, 1992: 197).
11 Bu program ikisi yar›-zamanl› hekim ve biri eczac› olmak üzere 12 kad›n taraf›ndan bafllat›lm›flt›r.
12 Personel ve malzeme yetersizli¤i, kliniklerdeki birçok ilac›n Dünya Sa¤l›k Örgütü’nün yasaklam›fl oldu¤u ilaçlar aras›nda
yer almas›, hekimlerin hedef kitle hakk›nda yeterli e¤itime sahip olmamas› gibi nedenlerden dolay›.
13 Bununla birlikte, halk›n tedavi edici hekimli¤e flartlanm›fl olmas› baz› problemler yaratmaktad›r.
227
Fatma Ülkü Selçuk
SEWA Kooperatifleri
K›rsal kesimdeki kad›nlar›n birden fazla iflte çal›flmas›,15 iflkolu ya da meslek temelin-
den yükselen tek bir sendikada örgütlenmelerini zorlaflt›rmaktad›r. Örgütlenmelerini zorlafl-
t›ran di¤er iki etken ise yan›nda çal›flt›klar› toprak sahibinin topra¤›ndan çeflitli amaçlarla
faydalanmalar›16 ve geçmifl y›llarda tar›m iflçilerinin yenilgisiyle sonuçlanm›fl bir dizi bafla-
r›s›z sendikalaflma deneyimidir.17 Kooperatifler ise sendikaya yumuflak bir geçifl sa¤lam›fl-
14 Tafleronun iflçileri sömürmesine ya da polislerin sat›c›lar› sömürmesine karfl› yürütülen mücadele gibi.
15 K›rsal alanda birçok emekçi kad›n flu ifllerden birkaç›n› veya tümünü yapmaktad›r: Mevsimlik olarak tarlalarda çal›flmak,
hayvan yetifltirmek, inflaatlarda ve eflya tafl›mada çal›flmak, taflerona parça bafl› ifl yapmak, serbest el ürünleri yapmak,
bal›k yakalay›p satmak. Ayn› zamanda kad›n, ücretsiz aile iflçisi olarak ev halk›n›n ihtiyaçlar›n› karfl›lamaya yönelik bir-
çok ifl de yapmaktad›r.
16 Örne¤in bu topraklardan yakacak odun, su, hayvan yemi vb. sa¤lamalar› nedeniyle.
17 Örne¤in asgari ücret mücadelesinde.
228
Hindistan’dan Bir Örgütlenme Deneyimi: SEWA
t›r.18 Serbest çal›flanlar›n ço¤unun karfl›s›nda iflveren olmamas› ve sendikal mücadele sonu-
cunda baz› SEWA üyelerinin iflsiz kalarak mali s›k›nt›lar yaflamas›, SEWA’y›, kooperatifler
örgütlemeye itmifltir. Bununla birlikte SEWA, kooperatifleflmeyle sendikal hareketi iç içe
görmekte, iki tip örgütlenmeyi birbirini bütünler tarzda ele almaktad›r. SEWA sendikalar›,
kooperatifleri teflvik etmekte, desteklemekte ve gerekli ba¤lant›lar› kurmada yard›mc› ol-
maktad›r. Kooperatifler ise sendikaya üye aidat› ödemektedir (Jhabvala, 1995; Rose, 1992).
Bugün Gujarat’da SEWA’n›n toplam 11.610 üyesi olan 84 kooperatifi vard›r.19
SEWA kooperatifleri hem k›rda hem kentte örgütlenmektedir. SEWA’n›n kooperatif ban-
kas› bafll› bafl›na önemli bir deneyimdir ve 1999 y›l›na gelindi¤inde SEWA Bankas›’ndaki
mevduat sahibi say›s›, 93.000’e ulaflm›flt›r.20 Kentlerdeki kooperatiflerin içinde zanaatkar
kooperatifleri,21 hizmet ve emek kooperatifleri,22 sat›c› kooperatifleri23 yer almaktad›r. K›r-
sal kesimde ise zanaatkar, toprak mahsulleri ve sütçülük kooperatifleri vard›r. K›rsal kesim-
de çal›flanlar›n birden fazla kooperatife üye olmas› olanakl› iken, kentlerde ancak tek bir
kooperatife üye olunabilmektedir (Rose, 1992: 208-209).
SEWA Bharat
Birçok eyalette SEWA’ya ba¤l› faaliyet gösteren serbest çal›flan kad›n gruplar› bir araya
gelerek, 1984 y›l›nda, SEWA B (Self-Employed Women’s Association Bharat) adl› ulusal bir
federasyon kurarlar. Her bir SEWA örgütü temsilcisi, y›lda bir kez bir araya gelerek toplan-
makta ve Anasuya adl› bir yay›n ç›karmaktad›r. SEWA’n›n çeflitli eyaletlere da¤›lm›fl olan ör-
gütleri özerktir. Her bir alt örgütün yaklafl›m› ve a¤›rl›k verdi¤i faaliyet türü farkl› olabilmek-
tedir. Baz›s› sendikal faaliyete, baz›s› gelir getirici faaliyete yönelik e¤itime veya kooperatif
kurmaya a¤›rl›k verebilmektedir. Üstelik serbest çal›flan kad›nlar›n yapt›¤› ifller de birbirin-
den farkl›l›k göstermektedir. Bununla birlikte, her bir SEWA grubu, üyelerine krefl ve e¤itim
olanaklar› sa¤lamakta, kredi ya da tasarruf programlar› sunmaktad›r (Rose, 1992: 257-262).
18 Örne¤in hem kentlerde hem k›rsal kesimde kooperatifte yer alanlar iflverene eskisi kadar ba¤›ml› olmad›¤› için dolayl›
olarak ücretler üzerinde bask› oluflturmakta, di¤er emekçiler için de bir alternatif yaratmaktad›r. Bu ise sendikalaflmay›
kolaylaflt›rmaktad›r.
19 http://www.sewa.org/movements/gujarat.htm, 2004
20 http://www.sewa.org/services/bank.htm, 2004
21 Parça kumafl boyac›lar›n›n, dokumac›lar›n, bambu iflçilerinin, çindi dikenlerin kooperatifleri gibi
22 Üyelere yönelik sa¤l›k hizmetleri verenlerin ya da çocuk bak›m› yapanlar›n kooperatifleri, sözleflmeli olarak büyük kuru-
lufllara endüstriyel temizlik hizmetleri verenlerin ve resmi dairelerden yeniden ifllenebilir maddeleri toplayanlar›n koope-
ratifleri gibi
23 Gazya¤› sat›c›lar›n›n, bal›k sat›c›lar›n›n, devlet hastanelerine, okullar›na, cezaevlerine yönelik sebze arz›n› sa¤layanlar›n
kooperatifleri gibi
24 Ayr›nt›l› bilgi için bak›n›z http://www.sewa.org/campaigns/index.htm, 2004.
229
Fatma Ülkü Selçuk
Sabina
At›k kumafltan yorgan ve giysi yapan bir grup ev eksenli çal›flan (içlerinden baz›lar› as-
gari ücret için yürütmüfl olduklar› sendikal faaliyet nedeniyle iflten at›lm›flt›r), ‘Sabina Ka-
d›nlar›n Yama ifli Kolektifi’ adl› bir kooperatif kurmufl ve SEWA’dan yard›m istemifltir. SE-
WA, bu kad›nlar için kumafl fabrikalar›ndan at›k kumafl alm›fl, kad›nlar ise bu kumafllardan
giysi üretmeye bafllam›flt›r. SEWA, bu giysilerin sat›lmas›na yard›m etmifl, özellikle de k›rsal
25 http://www.sewa.org/organising/index.htm, 2002.
230
Hindistan’dan Bir Örgütlenme Deneyimi: SEWA
alandaki tüketiciye sat›lmas› konusunda baflar›l› olmufltur. Kooperatif, bir y›l içinde 100 ka-
d›n› üye yapm›fl, yap›s›n› resmilefltirmifltir. Ayr›ca SEWA’n›n da yard›m›yla bir dükkan aç-
m›fl ve pazarda kal›c› bir varl›k sa¤lam›flt›r. Tekstil endüstrisi krize girdi¤inde, kooperatif ku-
rulal› henüz birkaç y›l olmufltur. Buna ba¤l› olarak birkaç y›l içinde kooperatif de krize gir-
mifl, fabrikalardan at›k kumafl arz› kesilmifltir. Kooperatif üyeleri ise bir toplant› düzenleye-
rek, ürünlerde de¤iflime gidilmesini kararlaflt›rm›flt›r. Sat›fl ihtimali yüksek, yeni tip ürünler
dikilmeye bafllanm›fl, üstelik ihraç da edilmifltir. Ürünlerdeki çeflitlilik, Sabina için pazar› ge-
niflletmifltir. 1994 y›l› itibariyle Sabina, 400 kad›n istihdam etmektedir. Sabina’n›n, di¤er gi-
yim iflçilerinin ücret düzeyi üzerinde bir etkisi olmas› da söz konusudur. Kooperatif, üyele-
rine piyasa ortalamas›n›n üzerinde ödeme yapmaktad›r. Kooperatif üyelerinin gelirini duyan
di¤er iflçiler ise benzer düzeyde bir ücret talep etmekte, böylece sektördeki genel ücret dü-
zeyi yükselmektedir (Jhabvala, 1995: 21, 22).
231
Fatma Ülkü Selçuk
vam etmifltir. ‹flverenin, ev eksenli çal›flan emekçilerin çal›flma kay›tlar›n› tutmamas› nede-
niyle ifl müfettiflleri etkisiz kalm›flt›r. Bunun üzerine SEWA, teftifllerin, iflçilerin ifli ald›¤› ya
da teslim etti¤i zamanlarda yap›lmas›, iflçilerin beyanlar›n›n kayda geçirilmesi ve bu beyan-
lar›n resmi kay›t niteli¤inde say›lmas› için Çal›flma Bakanl›¤›’yla görüflmeler yürütmüfltür.
Kay›t ifllemlerinin bafllamas› ve yasan›n uygulanmas› için SEWA, iflverenler ve Çal›flma Ba-
kanl›¤› ile üçlü toplant›lar yapm›flt›r. Ama bu toplant›lar, iflverenler, iflbirli¤i yapmay› red-
detti¤i için kesilmifltir. Durum, en büyük iflverenin en aktif 56 SEWA üyesini iflten atmas›y-
la daha da kötüleflmifltir. Bunu, mücadelede iki y›ll›k bir t›kan›kl›k izlemifltir. T›kan›kl›k, SE-
WA’n›n, at›lan iflçilerin lehte bir dönüfl ücretiyle göreve iadesi için açt›¤› davay› kazanma-
s›yla afl›lm›flt›r. Bu ise iflverenlerle görüflmelerin yeniden bafllamas›n› getirmifl, ard›ndan üc-
retlerde bir art›fl sa¤lanm›flt›r. 1994 y›l› itibariyle SEWA’n›n Gujarat’da 25.000 giyim iflçisi
üyesi vard›r (Jhabvala, 1995: 20, 21; Rose, 1992: 130-135).
29 Bu e¤itimlerden birinde SEWA, Merkezi ‹flçi E¤itim Kurulu’ndan yard›m istemifl ve bunun sonucunda her bir e¤itim s›n›-
f›nda 50’fler kad›n›n oldu¤u ve ifl kay›plar› için paran›n ödendi¤i, ifl yasalar› ve ifl mahkemelerindeki prosedürlerin anla-
t›ld›¤› befl günlük e¤itim çal›flmalar› düzenlenmifltir.
30 Bu sistemle iflçiler iflverenlerden hammadde sat›n almakta, iflverenler ise bitmifl olan ar›zas›z bidileri sat›n almaktad›r.
Böylece ev eksenli çal›flan, küçük giriflimci konumuna geçerek iflçi haklar›ndan yararlanamamaktad›r.
232
Hindistan’dan Bir Örgütlenme Deneyimi: SEWA
personelin bidi iflçilerine karfl› ilgisiz tutumu ise, zaman içinde, bu merkezler ve personel
üzerinde SEWA’n›n denetim kurmas›n› gerektirmifltir. Örne¤in kaba ve ilgisiz bir hekime
karfl› 2000 imza toplanm›fl; hekim, kamuoyu önünde bidi iflçilerinden özür dilemek zorun-
da kalm›fl ve dilekçelerin geri çekilmesini rica etmifltir. Önemli bir di¤er sendikal mücade-
le deneyimi ise bayram›n yaklaflmas› sonucunda iflçilerin ikramiye talep etmesiyle yaflan-
m›flt›r. SEWA, iflverenlerle ve Çal›flma Bakanl›¤›yla bu konuyu tart›flmak üzere bir toplant›
düzenlemifltir. Uzlaflmazl›k, mahkemede çözülmüfltür. SEWA, daha küçük çapl› sorunlarla
da u¤raflm›flt›r. Örne¤in bir kere, iki bidi iflçisine yaln›zca haftan›n iki gününü kaplayacak
ifl verilmifltir. SEWA bu sorunu Çal›flma Bakanl›¤›’na götürmüfl, sonuçta iflveren, iflçilere tüm
haftay› dolduracak kadar ifl vermeyi kabul etmifltir. ‹flçilerin çal›flma kay›tlar›n›n tutulmas›-
n›n sa¤lanmas› ise SEWA’n›n sürekli u¤raflt›¤› ve mücadele etti¤i bir konu olmufltur. Her bir
somut kazan›m, sendika üye say›s›n›n katlanarak artmas›na yol açm›fl, ev eksenli çal›flan-
lar aras›ndaki dayan›flmay› güçlendirmifltir (Jhabvala, 1995: 21; Rose, 1992: 121-129).
31 Devletle seyyar sat›c›lar aras›nda benzer bir çat›flma, 1995 Eylül’ünde Meksika’da yaflanm›flt›r. Mexico City’de devlet, polis
zoruyla seyyar sat›c›lar›n sat›fl›n› engellemeye çal›flm›fl, sat›c›lar›n direniflini fliddetle bast›rm›flt›r (Harrison ve Mcvey, 1997).
233
Fatma Ülkü Selçuk
t›c›larla oturmufltur. SEWA, birçok polisin ald›¤› rüflvete karfl› dava açm›fl, kapt›r›lan baz›
rüflvetleri geri almay› baflarm›flt›r. Böylece zaman içinde polis zoru azalmaya yüz tutmufl ve
sat›c›lar›n geliri artm›flt›r. Hükümet de¤iflikli¤i ise eski polis bask›s›n›n yeniden bafllamas›-
na yol açm›flt›r. Lisanslar›n bu bask›y› hafifletece¤ini düflünen SEWA, sat›c›lara lisans hak-
k› almak için dava açm›fl ve kazanm›flt›r. Ayr›ca mahkeme, SEWA temsilcilerinin Pazar Ko-
mitesi’nde yer almas›n› da karara ba¤lam›flt›r. Bu arada, yer konusu da gündeme gelmifl ve
mahkeme, belediye ile SEWA’n›n bu konuda uzlaflmaya varmas›n› kararlaflt›rm›flt›r. Böyle-
ce belediye, SEWA üyelerine belediye pazar›n›n teras›nda yer vermeyi önermifltir. SEWA, sa-
t›fl aç›s›ndan üyeleri için daha dezavantajl› olacak olan bu terasa yerleflmeyi kabul etmek
noktas›nda baz› koflullar öne sürmüfltür. 1984’te mahkemenin de kabul etti¤i bu koflullar
flunlard›r: Terasa ç›kan daha genifl bir merdivenin yap›lmas›, bir çat›n›n infla edilmesi, ay-
d›nlatma ve su tesisat›n›n döflenmesi, ileri bir tarihte pazar yeri yine sat›fla aç›lacak olursa
SEWA üyelerinin önceli¤inin olmas›. 1990 y›l›na kadar belediyenin bu koflullar› yerine getir-
memesi, sat›c›lar›n eski yerlerinde kalmaya devam etmesine olanak tan›m›flt›r. Bu, sat›fllar
aç›s›ndan daha avantajl› bir durum anlam›na gelirken, polis bask›s› sürmüfltür. SEWA ise
rüflvete karfl› açt›¤› baz› davalar› kazanmaya devam etmifltir. Davalar›n ard›nda yatan bafla-
r›da, sat›c›lar›n örgütleyicilerinin yasal konularda e¤itilmesi, önemli bir yer tutmufltur
(Bhatt, 1989: 1064; Rose, 1992: 30-141).
32 M. Gandi, kast hiyerarflisinin en alt›nda yer alan dokunulmazlar›, Harijan’lar olarak adland›rm›flt›r. Dokunulmazlar, kast
d›fl› kesim olarak da nitelendirilebilir.
234
Hindistan’dan Bir Örgütlenme Deneyimi: SEWA
f› ka¤›tlar için ihaleye girmifltir.33 Bu durumda, SEWA da bir kooperatif kurarak ihalelere ka-
t›lmaya ve kazanmaya bafllam›flt›r. Bir süre sonra SEWA, de¤erli ka¤›tlar›n karfl›l›¤›n› öde-
mesine ra¤men sadece D s›n›f› ka¤›t verildi¤ini fark etmifltir. Ama zaten D s›n›f› ka¤›d› be-
dava alma hakk› vard›r. SEWA, karfl›l›¤›n› ödedi¤i yüksek kalite at›k ka¤›tlar›n bu taflerona
gitti¤ini keflfetmifl, bunun üzerine resmi makamlara flikayette bulunmufltur. fiikayetin ard›n-
dan devletin ka¤›t ambar› 3 gün süreyle kapat›lm›flt›r. Bu durumdan flüphelenen SEWA üye-
leri, gece ambara giderek beklemeye bafllam›fl ve bir kamyona ka¤›tlar›n yüklendi¤ini gör-
müfltür. SEWA üyeleri, suç üstü yaparak polise baflvurmufl, ama müfettifl, tafleronla iflbirli¤i
halinde oldu¤u için konuyla ilgili tutanak tutmay› reddetmifltir. Bunun üzerine SEWA, bu öy-
küyü bir televizyon kanal›na anlatm›fl, olay›n içinde olan tüm resmi görevlileri ve tafleronu
teflhir etmifltir. Haberin yay›nlanmas›n›n ard›ndan ad› geçen memurlar›n tayini ç›km›fl, SE-
WA ise eskisine göre daha fazla ka¤›t almaya bafllam›flt›r. 1992 y›l› itibariyle SEWA’n›n 3 ka-
¤›t kooperatifi, 2 üretim birimi ve 1 ambar› vard›r. Bu üretim birimlerinden birinde büro dos-
yalar› yap›lmaktad›r. Ama çal›flanlar›n ücretinden yasad›fl› hiçbir kesinti yap›lmad›¤› içindir
ki d›flar›daki iflletmecilerle rekabet etmekte zorlanmaktad›r. SEWA, kendi ka¤›t yeniden-ifl-
leme fabrikas›na sahip olarak her aflamada arac›lar› devreden ç›karmay› amaçlamaktad›r
(Rose, 1992: 142-147).
33 Kad›nlar›n, davay› kazanmas› uzun y›llar alabilece¤i için tafleron, kararnameyi pratikte uygulanamaz hale getirme yolu-
nu seçmifltir.
34 Bunda, daha önce yaflanm›fl olan olumsuz bir deneyim etkili olmufltur: O zamanlar iflveren, kay›tlar›, dönemin asgari üc-
retine uygun olarak tutup, karfl›lar›na iflçilerin parma¤›n› bast›r›r. 1982 y›l›nda köye bir ifl müfettifli gelir. ‹fl müfettifli, ifl-
çilere sorular sordu¤unda, asgari ücretin üçte biri kadar ücret ald›klar›n› ö¤renir. Bunun üzerine köylülere, bir dahaki se-
fer kendisi gelmeden ücret almamalar›n› söyler. ‹flverense ücretleri pazar günü ödeyerek, ifl müfettifli nezaretinde ücret
verme tehlikesini savuflturur. Ertesi gün ifl müfettifli geldi¤inde ise onu a¤›rlayarak, bu iflin üstüne daha fazla gitmesini
önler. Köyden ayr›ld›¤› s›rada ifl müfettifliyle konuflan 17 kad›na ise hasat mevsimi bittikten sonra bir daha ifl vermez. Bu
kad›nlardan baz›lar›, iflini kaybettikten üç y›l sonra SEWA’n›n e¤itim s›n›flar›na kat›l›r.
235
Fatma Ülkü Selçuk
mufltur. Hepsi iflçilerine, asgari ücret üzerinden ödeme yapmaya bafllam›flt›r. Bu somut ka-
zan›m, köydeki SEWA üyelerinin say›s›n› h›zla art›rm›flt›r (Rose, 1992: 147-153).
Kaynaklar
Bhatt, E., (1989), “Toward Empowerment”, World Development, 17 (7), s. 1059-1065.
Bhatt, E.R., (1998), “Doosri-Azadi - Sewas Perspectives on Early Years of Independence”, Economic and Politi-
cal Weekly, 33 (17), s. WS25-WS27.
Harrison, M.E. ve Mcvey, C.E., (1997), “Conflict in the City - Street Trading in Mexico City”, Third World Plannig
Review, 19 (3), s. 313-326.
http://www.sewa.org
Jhabvala, R., (1995), “SEWA’s Action Programmes for the Organization of Home-Based Workers - India”, U.
Huws(ed.), Action Programmes For The Protection Of Homeworkers içinde, s. 15-25.
Jumani, U., (1991), Dealing with Poverty, Sage Publications, Yeni Delhi.
Rose, K., (1992), Where Women Are Leaders: The SEWA Movement in India, Zed Books, Londra.
Sanyal, B., (1994), Cooperative Autonomy: The Dialectic of State-NGOs Relationship in Developing Countries,
ILO, Cenevre.
Selliah, S., (1989), The Self-Employed Women’s Association, ILO, Cenevre
236
MAkale Adı
237
Yazar Adı
238
MAkale Adı
239
Sosyal D›fllanman›n Sosyal S›n›rlar›
Abstract
In the face of global economic restructuring in the mid 1970s, the US and Britain were two
of the first nations to initiate neoliberal reforms to accommodate the transition to an
increasingly globalised ‘postindustrial’ economy. The remedies – flexible labour markets,
lower taxes and a curtailment of welfare expenditure reflected a long emphasis on the free
market and individual responsibility in AngloAmerican social thought. In both nations, the
deindustrialisation and the transition to ‘postindustrial’ economies that has taken effect
since the late 1970s has been accompanied by a polarisation between the lowest and highest
paid jobs and significant increases in inequality. At the lower end of contemporary labour
markets increasingly heterogeneous conditions – both in terms of the nature of the work and
the conditions under which it is performed – means that the experience of labour no longer
corresponds with each leading commentators such as Beck to claim we are ‘an
individualised society of employees’. While inequality remains theorists such as Beck and
Giddens argue that class no longer remains as salient and that they have been replaced by
status distinctions based on consumption differences. The difficulty with much theorising
about the impact of broad patterns of industrial and social change on class identities and
the potential for collective action is that they lack empirical support. My own research in an
area of South London explored how the changes described above manifest themselves in
different areas and how the growth of ‘nonstandard’ and informal working practices are
increasing the importance of locally based networks in order to facilitate access to
employment. The paper will discuss the role that they play in allowing residents to mitigate
insecurity in their labour market positions and how they also contribute to patterns
intraclass divisions and of community based inclusion.
DAVID M. SMITH
Yirmi befl y›l boyunca Britanya’y› ve di¤er endüstrileflmifl ülkeleri etkileyen ekonomik
dönüflümler bu ülkelerin vatandafllar›n›n pek ço¤unun içinde yer ald›¤› emek piyasas›n›n
“normal” manzaras›n› de¤ifltirdi. Giderek artan bir biçimde, düflük ücretli ifl – genellikle yar›
zamanl›, hizmet temelli ve ifl güvencesinin bulunmad›¤› – Fordist dönemin mavi yakal›lar›n
çal›flt›¤› geleneksel iflin yerini almaktad›r. Toplumun en alt›ndaki toplumsal ve ekonomik
olarak yoksun b›rak›lm›fl kesimin büyümesi de, bu de¤iflimlere efllik etmekteydi. Siyasi
retorikte bu kesim ‘toplumsal olarak d›fllanm›fl’ olarak tan›mlanmaktad›r. Bu terim ayn›
240
David M. Smith
241
Sosyal D›fllanman›n Sosyal S›n›rlar›
ücretli iflleri ileri sürme ba¤lam›nda ücret düzeylerini bask› alt›nda tutman›n ve çal›flan kesime
disiplin afl›laman›n bir arac› oldu¤unu belirtmektedir.
Hükümetin toplumsal d›fllama giriflimleri, toplumun en alt›nda olanlar için, durumu
kötülefltiren yap›sal güçlerden çok, d›fllama ve yoksullu¤un çok daha görünür
semptomlar›na – erken yaflta hamilelik, tek bafl›na (evlenmeden) çocuk sahibi olma, sosyal
yard›ma ba¤›ml›l›k/muhtaç olma, antisosyal davran›fl ve evsizlik – yo¤unlaflma
yönelimindedir. Ruth Levitas’›n iflaret etti¤i gibi elefltiriler ödenmifl ifl üzerine
odakland›¤›nda hükümetin yaklafl›m› ödenmemifl eme¤in önemini ihmal etmekte ve daha
büyük yap›sal eflitsizlikleri görmezden gelerek ‘dikkati hesaba kat›lanlar/konu olanlar
aras›ndaki eflitsizlikler ve farkl›l›klardan baflka yöne sevk etmektedir’.
Bu yaz›da, düflük ücretlileri, geçici ifllerde çal›flanlar› (casually employed) ve kay›t d›fl›
emek piyasas›na dahil olanlar› – genellikle ‘toplumsal olarak d›fllanm›fllar’ kategorisi alt›na
girmeyen, içerilmenin s›n›r›nda olanlar› – bunlar›n ‘postendüstriyel’ emek piyasas›n›n ve bu
insanlar› düflük ücretli kay›t içi istihdama katmay› amaçlayan sosyal yard›m sisteminin
sundu¤u flartlara nas›l uyduklar›n› ve bunlarla nas›l anlaflt›klar›n›; bu yap›sal de¤iflimlere
verdikleri cevaplar ba¤lam›nda insanlar taraf›ndan oluflturulan çeflitli uyum sa¤lama
biçimlerini hem destekleme hem de biçimlendirme noktas›nda yerelleflmifl toplumsal
iletiflim a¤lar›n›n rolünü; ve bu de¤iflimlerin çal›flma biçimleri, s›n›f kimlikleri ve topluluk
fikirleri üzerindeki etkisini inceleyece¤im.
242
David M. Smith
tan›kl›k etmifl oldu¤u gibi, büyük oranda iflçi s›n›f› kad›nlar›n›n eme¤ine ve sömürüsüne
ba¤l›d›r.
Bu çevrede pek çok meslek sahibi kad›n bulunmakta ve onlar d›flar›da kariyerlerinin
peflinde koflarken biz ve bizim gibi kad›nlar onlar›n giysilerini temizliyor ve onlar ç›kt›ktan
sonra çocuklar›na bak›yoruz.
‹kinci olarak, 1980’lerden beri bu bölgenin esasl› bir flekilde gayri endüstrileflmesine
müteakip, kad›nlar için tam zamanl› ifl artarken, erkekler için tam zamanl› ifl ba¤lam›nda
‘ekme¤ini kazanan erkek’ modeli ortadan kalkmaktad›r. Güney Londra’da 1991’de toplam
istihdamda %52 olan tam zamanl› erkek iflçi istihdam› 1997’de %45’e düflmüfltür ve
2006’da %29’a düflmesi öngörülmektedir. Kad›nlar için e¤ilim tersine ifllemektedir ve ayn›
dönemde tam zamanl› kad›n iflçi oran› toplam istihdam oran› ba¤lam›nda %22’den %35’e
ç›km›flt›r. Bu de¤iflimlerin, büyük oranda ço¤unlu¤u kad›n olan, düflük dereceli, ya-
r› zamanl› hizmet sektörü çal›flanlar›n› istihdam eden geniflleyen sektörler – perakende sa-
t›fl, yemek da¤›t›m› (catering) ve kiflisel hizmetler – için devam edece¤i öngörülmektedir. Ka-
d›n iflçiler ve yar› zamanl› iflçiler ço¤unlukla düflük ücretle yetinmek zorunda kalmaktad›r.
Kad›nlar›n ortalama kazançlar› erkeklerinkinin %74’üne tekabül etmektedir.
243
Sosyal D›fllanman›n Sosyal S›n›rlar›
kesilmektedir, bu onlar›n çal›flma hayatlar› için normal bir özellikti. Ancak, pek ço¤u
ekonomik marjinalli¤e karfl› düflük ücretleri sosyal yard›mlarla birlefltirerek ve kay›t d›fl›
ekonomide bildirilmemifl bir flekilde çal›flarak alternatif çözümler gelifltirdiler. Koflullar
düzeyinde bu durum normal yollara göre çok daha çekici ve güvenilir görülebilir ve bu
düflünceler iflsizleri kay›t alt›ndaki ifllere katmay› içeren hükümetin mevcut politikas› için
oldukça çok anlama sahiptir.
Ekonomik davran›fl toplumsal iliflkilerle çok yak›ndan iliflkilidir. Bu yaz› iki yolu, biçimi
sergileyecektir: Birincisi, insanlar›n ekonomik ve toplumsal çevrelerindeki h›zl› de¤iflimlerin
toplumsal a¤lar arac›l›¤›yla mümkün olan dayan›flma yap›s› ve tiplerini dönüfltürmekte
oldu¤u ve ikincisi ise, de¤iflen s›n›f iliflkileri ve d›fllama biçimlerini anlamak için bunlar›n
olas› etkilerini tasvir etmektedir.
244
David M. Smith
sergilemenin ve toplumsal edimlere kat›lma becerisinin düflük gelir bölgelerinde önemli bir
ifllevi vard›r. Bunlar, ilk olarak, insanlar›n etraflar›n› saran güçsüzlefltirici ‘baflar›s›zl›klar›’
kendilerinden uzaklaflt›rmalar›na izin vermektedir ve ikincil olarak, kay›t içi istihdam
d›fl›nda da refaha ulafl›labilir oldu¤unun görünür iflaretlerini sa¤lamaktad›r. Gerçekten iflsiz
olanlar›n toplumsal edimlere kat›lma olana¤›ndan mahrum olmas›, kay›t d›fl› ifller bu
edimler yoluyla bulunduklar›ndan dolay›, böyle ifller için avantaj sa¤lama flanslar›n›
engellemektedir. Bu yüzden karfl›l›kl› al›fl verifl biçimleri ve enformasyon iflçi s›n›f›
topluluklar›n›, ifl ve sosyal yard›m konusunda benzer stratejileri izleyen ve benzer
deneyimleri paylaflan gruplar aras›nda, içsel olarak bölmektedir.
Son y›llarda yenilenen ve refah aldatmacas›n› ve artt›¤› farz olunan kay›t d›fl› ekonomiyi
ortadan kald›rmaya yöneldi¤ini ba¤›ra ba¤›ra ilan eden bir hükümet ortaya ç›kt›. E¤er bugün
dikkate de¤er say›da iflsiz gerçekte kay›t d›fl› alanda çal›fl›yorsa, bu durum, mevcut ‘Çal›flmaya
Yönelik Sosyal Yard›m’ politikalar›n›n kendisini ortadan kald›rmak için tasarland›¤›, ifl
yapmaya yönelik gönülsüzlük konusundaki iddialar›n alt›n› oymaktad›r. Sosyal yard›ma
ba¤›ml›l›k ve aldatmaya gösterilen öneme, bu politikalar taraf›ndan hedeflenen de¤erlere ve
bu hedeflerin takip edilmesine odaklanma nadiren efllik etmektedir. Hem Yeni sa¤ hem de
daha yak›n zamanlarda “yeni iflçi”, iflsizlerin ve ekonomik olarak güvenlikten mahrum
b›rak›lm›fllar›n güvenli kay›t içi istihdamdan d›fllanmalar›na verdikleri cevab›n içerdi¤i yollar›
görmezden gelen ba¤›ml›l›k kültürünün anti sosyal davran›fllar›na sald›rmaktad›r.
‹çerde bulunan bir kimsenin bak›fl aç›s›yla bak›ld›¤›nda bireylerin ve aile fertlerinin
sosyal yard›mlarla birlikte çeflitli gelir kaynaklar›n› birlefltirme yollar›, sosyal yard›ma
ba¤›ml› ‘alt s›n›f’a dair daha az bir kan›t, daha çoksa mevcut emek piyasalar›n›n
s›n›rlar›nda bulunanlar taraf›ndan alt s›n›f statüsünden – kimileri için böyle bir statü daimi
bir olas›l›k olarak varolmakta ve yoksullu¤u, iflten d›fllanmay›, ifle eriflimi sa¤layan iletiflim
a¤lar›ndan d›fllanmay› ve her daim varolan gruplarla uzakl›¤› gösteren tüketim
sembollerinden d›fllanmay› kapsamaktad›r/içermektedir – sak›nmaya/kaç›nmaya yönelik
bir cevap olarak görünmektedir. ‘Toplumsal olarak d›fllanm›fl alt s›n›f’ olarak görülen ve
(nakit ekonomisinde kendi f›rsatlar›n› yaratmaya yönelik gönülsüzlüklerinde ve
yetersizliklerinde tan›k olundu¤u söylenen) çal›flma eti¤ini reddettikleri varsay›m›yla s›kl›kla
elefltirilen iflsizlerin oluflturdu¤u toplumsal iliflkiler bu kesimi çevrelemektedir. Afla¤›daki
kay›t d›fl› iflçi, ahlâk›n insan›n koflullar›nca flekillenmesi gerekti¤ini ve insan›n bafll›ca
sorumlulu¤unun kendi ailesi oldu¤unu söylemektedir:
‹nsanlara kimin gerçekte sosyal yard›ma ihtiyac› oldu¤unu söyleyebilirsin çünkü bu
insanlar herkesin ensesinde ve her sokakta bu türden aileler var. Bu insanlar› neden nakit
paraya çal›flmad›klar›n› ve sosyal yard›m almad›klar›n› anlam›yorum. Belki de,
aldatmaya/doland›r›c›l›k yapmaya itimat etmiyorlar, e¤er çocuklar›n›z varsa bu kötü bir
davran›flt›r. Kay›t içi ifllerin bugünlerde ödedi¤iyle karfl›laflt›r›ld›¤›nda, kay›t d›fl› çal›flmak ve
sistemi aldatmak çocuklar›m› yeterli düzeyde besleyebilece¤im tek yol.
245
Sosyal D›fllanman›n Sosyal S›n›rlar›
cinsiyete tabi yollara dair mevcut bilgi ve beklentilerde önemli bir rol oynamaktayd›. Yerel
endüstrilerin h›zl› çöküflü ve onlar›n sendikas›z, düflük ücret ödenen ifllerle yer de¤ifltirmesi,
daha önceki kuflaklar taraf›ndan yetiflkinli¤e yönelik olarak izlenen belli yollar› oluflturan
s›n›f ve cinsiyetin büyük oranda ortadan kalkm›fl oldu¤u anlam›na gelmektedir.
‹stikrarl› iflin azal›fl› uzun dönemli planlar için çok az alan b›rakmaktad›r.
Görüflülenlerin pek ço¤u kendi gençliklerinin yaflam biçimini büyütmektedir – halihaz›rda
var olan bir kimlik olmad›¤›nda alternatif bir kimlik kayna¤› olarak 20’lerinde ve
30’lar›ndaki tüketim ve uyuflturucu göstergelerine dayanmaktad›r. Pek ço¤u için
bulunduklar› emek piyasalar› mekanlar›n›n istikrars›zl›¤›, sosyal yard›mlarla desteklenen,
kay›t d›fl› iflle kay›t içi ifl aras›nda hareket etme yetene¤inin kay›t içi istihdam›n s›n›rlar›n›n
d›fl›nda düzenli bir geliri güvence alt›na almak için hayati öneme sahip oldu¤u anlam›na gelir.
Bu durum genellikle büyüme ça¤›ndaki gençlik kültürlerinde ifl dünyas›n›n d›fl›nda kurulmufl
iliflkileri gelifltirmeye ve korumaya büyük önem yüklemektedir. Tüm bunlar onlar›n
varolufllar›n›n ortak maddi gerçekliklerinde temellenen yeni toplumsal formasyonlar› oluflturur.
Kay›t içi istihdam, sosyal yard›m ve kay›t d›fl› çal›flma aras›ndaki iliflkiye dair fikirler
birkaç faktörün bilefliminden etkilenmektedir. fiikayet sebebi iflin olmamas› de¤il, iflin
sunduklar› yoluyla mant›kl› bir yaflama standard›na ulaflma f›rsat›n›n olmamas›d›r. Bu ifller
genelde ‘aile geçimini sa¤layacak bir ücret’i karfl›layacak biçimde tasarlanmam›fl ve
yetiflkinli¤e iflaret eden büyük olaylar için bir seçenek olarak görülmemektedir. Yaflam
döngüsü geçifllerini tart›fl›rken, ço¤u kimse bu geçifle efllik eden emek piyasas› yerinin
yeniden de¤erlendirilmesinden bahsetmektedir. Afla¤›daki kay›t d›fl› çal›flan, ayn› zamanda
da sosyal yard›m alan yaln›z ebeveyn flöyle söylemektedir:
Benim için de¤iflen fley, tafl›nd›¤›mda geçindirmem gereken bir evim vard› ve belli bir
standartta yaflamak için oldukça fazla kazanmak zorundayd›m. ‹fl yeterli düzeyde bir ücret
vermiyordu ve daha fala kazanma seçene¤i de sunmuyordu. Ve genel masraflar› karfl›lamak
o dönemde daha hayati bir durum haline gelmiflti.
Sosyal yard›m tahsisat›n›n üstüne görünmez kazançlar› ayarlamak bu ebeveyne ifl içi
marjinal kazançlarla bile kay›tl› emek piyasas›nda eriflebilece¤inden daha yüksek düzeyde
harcayabilece¤i gelir sa¤lamaktad›r. Son yap›lan sosyal yard›m reformlar›n›n yoksulluk ve
sosyal yard›m söyleminde, sosyal yard›m alanlar›n ‘haklar›’ üzerine olan vurgudan bu
insanlar›n uyumlu bir flekilde davranma ve kay›t içi ifl aramaya vurgu yapan bir söyleme geçifl
görülmüfltür. Bu noktada a盤a ç›kan, ebeveynler haklar ve sorumluluklar aras›ndaki ayr›m›n
çok da net olmad›¤›n› görmekte ve kendi çocu¤u için hangisinin yap›lacak en sorumlu
davran›fl olaca¤› aç›s›ndan de¤erlendirmektedirler. Ya sosyal yard›m sistemini terk edip, kay›t
içi ekonomide düflük ücretli bir ifle girmek, ya da sosyal yard›m almaya devam edip kay›t d›fl›
ekonomide çal›flmak, böylelikle kendisi ve çocuklar› için daha fazla gelir elde etmek.
Ekonomik faktörler davran›fllar› etkilemede önemli bir rol oynamaktad›r. Dolay›s›yla,
düflük ücretli, ifl güvencesinin olmad›¤›, buna karfl›n girilmesine yönelik devlet denetiminin
giderek artt›¤› ifller – sosyal yard›m sistemine ulaflman›n ceza olarak kaybedilmesi tehdidi
bu ifllerin içinde sakl› kalmaktad›r – için de ayn› durum söz konusudur. Bu iki faktör emek
piyasas›n›n afla¤› ucunda, ifl güvencesinin ortadan kalk›fl›n› yo¤unlaflt›rm›fl ve düzenli bir
geliri güvence alt›na alma ba¤lam›nda sosyal yard›mla desteklenen kay›t d›fl› geliri giderek
artan bir flekilde makul bir seçenek haline getirmifltir. Londra’n›n yüksek bar›nma
maliyetleri, gerçek korkunun gelir kaynaklar›n›n kaybedilmesi de¤il, bar›nma kayna¤›n›n –
246
David M. Smith
çal›flmayanlar için kira yard›m› – kaybedilmesi ve bunun getirisi olarak evsizlik potansiyeli
oldu¤u anlam›na gelmektedir. Kay›t içi ekonomide çal›flmak, kiflisel özerkli¤in/otonominin
ortadan kalkmas›na ve kifliyi devletin s›k› denetimine tabi kat› yap›lara kilitledi¤inden
dolay› zararl› görülmektedir.
Vurgulanmas› gereken önemli bir nokta, bu çal›flma biçimlerinin/modellerinin son
döneme ait bir fenomen oldu¤unu ve 1980’lerin sonunda ve 1990’larda ortaya ç›kan post
endüstriyel emek piyasas›na giren insanlar aras›ndaki farkl› yaflam döngüsü deneyimlerini
göstermektedir. Bu kufla¤›n büyük bir k›sm› hiçbir zaman istikrarl› bir ifl ya da yukar› do¤ru
yükselme deneyimi yaflamam›flt›r. Bu kuflak, iflin daha geleneksel biçimlerine ba¤l› olan ve
arzular› hala kay›t içi emek piyasas›na odaklanan, Fordist kitlesel üretim koflullar› alt›ndaki
iflte toplumsallaflan yafll› kuflakla bir karfl›tl›k içermektedir. Bu durum kuflaklar boyunca iflçi
s›n›f› aras›ndaki bölünmenin ana kayna¤›n› yans›tmaktad›r ve kuflaklar aras›ndaki deneyim
paylafl›m›n›n kayna¤›n› sa¤lam›fl olan ifle dair kuflaklar aras› fikirleri zay›flatmaktad›r. Kay›t
içi ekonominin marjinlerinde/s›n›rlar›nda, kay›t d›fl› ekonominin s›n›rlar›nda ya da her
ikisinin birbirinin içine geçti¤i noktadaki farkl› emek koflullar›, beden (el) eme¤ine dair
farkl› kültürlerin varoldu¤u ve birleflmeden daha çok parçalanman›n baflka bir kayna¤›
olarak yaflanmakta oldu¤u anlam›na gelmektedir. Befl y›ldan beri uygun bir ifl bulamam›fl
ve bir video dükkan›yla lisanss›z mini taksi floförlü¤ünde çal›flarak sosyal yard›mlar›na
ilavede bulunan 29 yafl›ndaki bir kimse flöyle konuflmaktad›r:
Ebeveynlerim, ben hem sosyal yard›m al›p hem de çal›fl›rken benden hofllanm›yorlard›.
Konuflmalar› daima bu konu hakk›nda tart›flarak bitiriyorduk. Babam benim bir parazit
oldu¤umu söylemekteydi ve yapmayaca¤›n› bilmeme ra¤men, beni yetkililere ihbar etmekle
korkutmaktayd›. Ancak babam okulu bitirdikten sonra sadece dört ifle girmifltir ve flimdi 54
yafl›nda, dolay›s›yla varolan durumu nas›l kavrayabilir ki?
4. Sonuç
Bu yaz›, post endüstriyel kapitalizmin yaratt›¤› ekonomik güvencelere ve risklere Güney
Londra’n›n bir bölgesinde yaflayan s›radan insanlar›n verdi¤i cevaplar› incelemeye çal›flt›.
Burada birkaç temaya vurgu yap›lm›flt›r.
Güçlü bir çal›flma eti¤i hala hakimiyetini sürdürmektedir, ancak bu etik kay›t içi ve kay›t
d›fl› ifl aras›ndaki ayr›m›n – 19. yy. emek piyasas›nda oldu¤u gibi – bulan›klaflt›¤› yeni
ekonomik düzene uyarlanm›flt›r. Bir kimsenin kendisini ve ailesini beslemesi hala bir onur
göstergesidir ve bu bir çeflit hokkabazl›k yaparak ulafl›lan çeflitli kaynaklar – sosyal
yard›mlarla desteklenen kay›t d›fl› ifl, geçici ya da yar› zamanl› (part-time) yar› kay›t içi ifl –
vas›tas›yla sa¤lanmaktad›r.
Giderek artan flekilde heterojenleflen emek piyasas› koflullar› ve deneyimleri nesnel
olarak benzer koflullar› paylaflan gruplar aras›ndaki parçalanma sürecini k›flk›rt›rken,
birkaç bölge sakini, kendi iletiflim a¤lar› kendilerini karfl›laflt›rd›klar› referans gruplar›n›
sa¤lad›¤›ndan dolay›, kendilerini ‘toplumsal olarak d›fllanm›fl’ bir biçimde görmekteydiler.
Yaflamlar› üzerinde etkili olan yap›sal bask›lar taraf›ndan demoralize olmaktan daha çok,
s›nay›c› koflullar alt›nda kontrol kapasitesine ve ba¤›ms›zl›¤a önem vermekteydiler.
Gerçekten de, toplumsal d›fllama politika yap›c›lar/belirleyiciler ve akademisyenler
taraf›ndan atfedilen yoksullu¤un ve dezavantajlar›n›n istatiksel göstergeleri olmaktan daha
247
Sosyal D›fllanman›n Sosyal S›n›rlar›
248
Fabienne Scandella
Abstract
In recent years, the field of social science research has seen the emergence of a variety of
new formulae (“postindustrial society”, “postmodern society”, “network society”, etc.)
‹ntended to stress the break with a past era (the industrial era) and the advent of a new one
that has yet to be precisely defined. By calling the theoretical frameworks of the industrial
era into question, these new perspectives critique the relevance of the working class as a
reality and as a concept, and more generally, the use of “social class” as an analytical
category within sociology. Surprisingly, few researchers who study the sociology of class
and social stratification have responded to the idea of the end of class ; those responses that
have been offered have been weak. This paper argues that a proper response to this critique
of the concept of class must take into account the nature of the changes induced by the
process of European deindustrialisation, going beyond the idealtype definition (void of
context), to adopt a dynamic perpsective. Considering the important changes observed in
both social and occupational structures, a closer analysis of the evolution of class, in terms
of class composition and class identities for instance, may well play in favor of the thesis
that class remains relevant for the discipline of sociology despite deindustrialisation.
FABIENNE SCANDELLA
I. Girifl
Bu yaz›da ilk baflta, geçmifl devirden – endüstriyel devir – bir kopuflla ve yeni bir devrin
ortaya ç›k›fl›yla karfl› karfl›ya oldu¤umuzu iddia eden baz› postmodern teorileri anlataca¤›m.
‹kinci olarak, bunun yan› s›ra, s›n›f›n sonu iddias›n› masaya yat›raca¤›m. Üçüncü olarak,
sosyoloji alan›n›n, özellikle de toplumsal tabakalaflma sosyolojisinin, ana kavramlardan
birinin bafll›ca elefltirisini yans›tan bu hipoteze cevap verifl biçimini analiz edece¤im. Bu
cevaplar›n s›n›rlar›na vurgu yapaca¤›m. Son olarak, doktora projemde s›n›f›n sonu tezine
nas›l yaklaflmaya çal›flt›¤›m› gösterece¤im.
249
Sanayisizleflme, ‹flçi S›n›f›n›n Sonu mu Demek? Endüstrisizleflme ‹flçi S›n›f›n›n Sonu mu Demektir?
250
Fabienne Scandella
dan beri, Savage’nin “Nuffield paradigmas›” (Savage 2000: 72) olarak adland›rd›¤› konu
üzerine çal›flan John Goldthorpe ve di¤er sosyologlar s›n›f üzerine olan bir Araflt›rma Prog-
ram›’na yönelik ilgi ve ihtiyac› savunmaktayd› (örne¤in Goldthrope, Marshall 1992, Breen,
Rottman 1995). Peki öyleyse sorun nerededir? Bu sosyologlar tart›flmay› bir yere yerlefltir-
mediler mi? Benim bak›fl aç›ma göre, sorun verili s›n›f kavram›n›n, genellikle tam da nötr
bir noktadan, tan›mlanmas›nda yatmaktad›r. Goldthorpe ve di¤erleri için, “toplumsal s›n›f”
kavram›n›n sosyolojide alttan alta iflleyen teorilerle bir ba¤lant›s› yoktur, bir kimlik unsuru
(s›n›f çözümlemesi bir s›n›f sömürüsü teorisi ya da s›n›f›n kolektif hareketi teorisini içermek
zorunda de¤ildir) yoktur ve bu iki öncülden hareketle s›n›f›n istatiksel bir toplam oldu¤u, s›-
n›fa sadece istatiksel metotlarla yaklaflabilece¤imiz sonucunu ç›karsayabiliriz.
E¤er en az›ndan biz s›n›f›n sonu hipotezine cevap vermek istersek, bu nötr tan›mda bir-
kaç zorluk ortaya ç›kmaktad›r:
1. ‹lk baflta, s›n›f kavram›n›n kullan›fll›l›¤›n› ve özgünlü¤ünü “tabaka” gibi di¤er analitik
kategoriler karfl›s›nda savunmak zor hale gelmektedir. Genel olarak konuflursak, s›n›f kav-
ram›na yönelik elefltirilere cevap vermek zorlafl›r.
2. ‹kincisi, toplumsal yap›n›n gelifliminin/evriminin s›n›f üzerindeki potansiyel etkileri-
ni–gerçekte s›n›f kavram›n›n analitik gerçekli¤ine katk›da bulunan – s›namak/görmek/arafl-
t›rmak daha bile zordur.
251
Sanayisizleflme, ‹flçi S›n›f›n›n Sonu mu Demek? Endüstrisizleflme ‹flçi S›n›f›n›n Sonu mu Demektir?
252
Fabienne Scandella
208). Bu yönelimin çözümlenmesi, bu yönelim özel yaflamda oldu¤u kadar (Le Monde pri-
vé des ouvriers, Schwartz 2002) iflyeri, temsiliyet, delegasyon ve talepler (Beaud, Pialoux
2003: 247250) aç›s›ndan iflçi s›n›f› içersinde iflçi s›n›f› cinsiyet iliflkilerinin de¤iflimlerinin
kayna¤› olabildi¤inden dolay› ilgi çekici olabilir.
‹kinci tercihi (ulusal ya da etnik köken aç›s›ndan bir s›n›rlama olmaks›z›n) Belçika ve
‹ngiltere’deki iflçi s›n›f›n›n önemli bir bölümünü farkl› göç dalgalar›yla gelen ve ayn› zaman-
da farkl› kuflaklardan olan göçmenlerin oluflturmas› olgusu yönlendirmektedir. Bu kimlik
“de¤iflkeni”nin s›n›f kimli¤iyle nas›l kesildi¤inin çözümlemesini yapmak ilginç olacakt›r. Bu
soru, ayn› zamanda, göçmen iflçilerin iflçi s›n›f›yla bütünleflmesini ele alanlarla bunlar›n tefl-
kil etti¤i ayr›l›¤› ele alanlar aras›nda yaflanan tart›flmay› da yükseltmektedir (Rea, Tripper
2003:37). Dinamik terimlerle söylersek, farkl› göçmen kuflaklar› aras›nda s›n›f kimli¤ine yö-
nelik ulusal/etnik kimli¤in etkisi içinde önemli farkl›l›klar›n var olup olmad›¤›, üzerinde dur-
mak zorunda oldu¤um sorulardan biridir.
4* Projemin son parças› araflt›rman›n co¤rafi bölgelerinin seçiminde bulunmaktad›r/yat-
maktad›r. Baz› toplumsal tabakalaflma analistleri s›n›f çözümlemesi için elveriflli bir co¤ra-
fi bütün olarak ulus devletin uygunlu¤unu sorgulamaya bafllam›fllard›r (Breen, Rotteman
1998). Ulusal ölçe¤i kapsayan araflt›rmalar›n ayn› ülke içersindeki bölgeler aras›nda varola-
bilen verili toplumsal ve ekonomik farkl›l›klar›n/uyumsuzluklar›n üzerinden atlayan bir
miktar kaba sonuçlara yönelme riski tafl›d›¤› bir gerçektir. Bu nedenle, ulusal s›n›rlarla ta-
n›ml› bir bölge yerine, daha s›n›rl› alanlar seçmeye karar verdim. Benim bak›fl aç›ma göre,
Saskia Sassen’in Küresel fiehirler (1991) çal›flmas› endüstrisizleflme ba¤lam›nda s›n›f çözüm-
lemesi için ilginç bir bütün ortaya koymaktad›r/ileri sürmektedir/önermektedir. “Küresel fle-
hir” tan›m›na uygun kriterleri tafl›yan Londra ve Brüksel üzerine odaklanmay› tercih ettim.
Bu iki flehir önceleri kendi ülkelerinin önemli endüstriyel merkezlerini teflkil etmekteydi.
fiimdi ise finanssal ve hizmet faaliyetleri için merkezi mekanlar haline gelmeleriyle yo¤un
bir flekilde küreselleflme süreciyle meflgul görünmektedirler. Bu küreselleflme ve üçüncü
sektörleflme (tertiarisation?) sürecine uygun olarak, bu iki flehir de baz› y›llarda endüstriyel
sektörün göreli düflüflünü göstermektedir.
Büksel örne¤ine k›saca bakabiliriz. Brüksel, 1974’le 1984 aras›nda endüstriyel ifllerinin
yar›s›n› (yani 70.000) kaybetmifltir (Maeter 1987: 31). Bununla birlikte Brüksel 1988’in son-
lar›na kadar gene de Belçika’n›n birincil endüstri flehri olmaya devam etmifltir (De Beule
1993:26). Endüstriyel ifl kayb›n›n bir bölümü fabrikalar›n kapanmas› nedeniyle olsa da, kay-
b›n as›l önemli bölümü baflkentin / sermayenin uluslararas› yönetsel ve finanssal role önem
vermek ba¤lam›nda endüstriyel faaliyetlerin flehir d›fl›na transferini cesaretlendiren politi-
kalardan kaynaklanmaktad›r. Endüstriyel ifllerin bu ortadan kalk›fl› henüz/hala (planlanm›fl
oldu¤u gibi) üçüncü sektör taraf›ndan telafi edilmemifltir ve Brüksel ülke içinde en yüksek
bölgesel iflsizlik oran›na sahiptir.
Brüksel örne¤indeki bu düflüfl, bir dereceye kadar hükümet güdülerinden kaynaklan-
maktad›r. Benim düflünceme göre, Büksel ve Londra’n›n seçimi mevcut teorik tart›flmaya ka-
t›lan iki s›n›f araflt›rmas› gelene¤iyle de (bir yanda s›n›f sosyolojisi, di¤er yanda toplumsal
tabakalaflma) uyum içindedir. Çal›flmadaki mekan›n çok fazla s›n›rland›r›lm›fl geniflli¤i ta-
rihsel ve mekan›n do¤as›na ait etkilerin ›slah/safl›k derecesini gelifltirmeyi/artt›rmay› hedef-
lemektedir. Gerçekten de, kamusal mekan›n kullan›m›nda ya da geleneksel iflçi s›n›f› ma-
253
Sanayisizleflme, ‹flçi S›n›f›n›n Sonu mu Demek? Endüstrisizleflme ‹flçi S›n›f›n›n Sonu mu Demektir?
hallelerini etkileyen gentrification/centrifikasyon (üst s›n›ftan insanlar›n daha önce iflçi s›n›-
f›n›n yaflad›¤› bir sokak ya da semte yerleflip onun yerini almas›) süreçlerinde gerçekleflen
dönüflümler iflçi s›n›f› kimli¤inin evrimine yönelik bir araflt›rmada ele al›nmas› gereken ol-
gulard›r. Çünkü güç iliflkileri flehir düzenlemelerinden/konfigürasyonlar›ndan yola ç›k›larak
okunabilir. Örne¤in, bir s›n›f›n yo¤unlu¤u ya da, buna karfl›t olarak, mahalle içersindeki top-
lumsal kar›fl›m s›n›f kimli¤i için önemli bir ö¤e oluflturabilir.
Sonuç
S›n›f kavram›n›n sorgulanmas› zaten birkaç on y›ldan beri ileri sürülmekteydi, ancak
buna sosyoloji araflt›rmas› alan›ndan verilen cevap flafl›rt›c› biçimde zay›f ve ihtiyatl› olmufl-
tur. Benim bak›fl aç›ma göre, bu kavram bafltan beri sosyoloji disiplini için oldukça önemli
derecede merkezi oldu¤undan dolay› bu tart›flmayla yüz yüze gelmek sosyologlar›n görevi-
dir. Ayn› zamanda sosyologlar›n di¤er bir görevi bugün ve gelecekte toplumun çözümlenme-
si için bu kavram›n uygunlu¤unu tan›mlamakt›r. S›n›f kavram›na yönelik bu sald›r›ya veri-
lecek uygun bir cevap nesnel de¤iflimleri (Avrupa’daki ülkelerde büyüyen endüstrisizleflme
ve hizmet sektöründeki iflçi s›n›f›n›n çal›flt›¤› ifllerin görünümü gibi) dikkate alabilen güçlü
bir metodolojiyi infla etmeye odaklanmak için üstün körü kanaatlere dayal› ifadelerden ka-
ç›nmak zorundad›r. Aç›k bir flekilde endüstrisizleflme süreciyle karfl› karfl›ya gelen bu iki kü-
resel flehre odaklanan doktora çal›flmam bu soruya hitap etmeye ve bu ilginç tart›flmaya ka-
t›lmaya çal›flacakt›r.
254
Sorular
Sorular
David: Genel olarak sendikalardaki iflçiler refah politikalar› ile ilgili reformlar
konusunda tepkililer, özellikle de emeklilik düzenlemeleri konusunda tepkilerini dile
getiriyorlar. Pek az reform karfl›s›nda olumlu bir yaklafl›ma sahipler, bunlardan biri ulusal
haklar›n düzenlenmesi. Bu ulusal kampanya d›fl›nda ve parttime çal›flanlar›n bir tak›m
haklar›n›n geniflletilmesi gibi reformlar d›fl›nda refah politikalar›yla ilgili reformlara
tepkililer.
Nail: Teflekkür ederiz.
Soru: Hindistan’daki STK’lar› ikiye ay›rd›n›z. Sistemle derdi olmayanlar ve altta
kalanlar›n STK’lar›. Birinci elden bilgi edinmek için soruyorum, bir kad›n örgütü olan SEWA
bunlardan hangisine giriyor?
Vinay: Tekrar bu ayr›m›n alt›n› çizece¤im. Otantik olan sivil toplum örgütleri ve
olmayanlar. Yukar›dan eme¤in düzenlenmesi veya tepkinin kanalize edilmesi, kontrol
edilmesi amaçlar› konusunda çok aç›k olarak çok uluslu flirketler, Uluslar Aras› Para Fonu
ve Dünya Bankas›’ndan fon ald›¤›n› görebildi¤imiz sivil toplum örgütleri. SEWA flu anki
durumda bu enformel eme¤in, tamamiyle gündelik hayattaki problemleriyle mücadelesi
içerisinden ç›kan, bu aç›dan alttan oluflmufl, tabandan gelen, sivil toplum örgütü olarak
oluflmufltur. Fakat bu sürekli bir mücadeledir. Bir flekilde bir hareketten ivme alarak
kurulmufl bir sivil toplum örgütü her zaman ayn› hareketi içerisinde kalamaz. O yüzden her
zaman hem o mesafe ile bak›p o mesafe ile de¤erlendirilmesi ve mevcut durumun yerel
bilgiye ulaflarak tekrar tahlil edilmesi gerekir. fiu anda SEWA’y› gündelik mücadele
içerisinden ç›karak kurulmufl bir sivil toplum örgütü olarak görüyorum.
Soru: Bir soru daha var burada Nail hoca, Hindistan’da STK d›fl› kastlardaki iflçi
örgütlerinin aras›nda organize ba¤ var m›? Soruyu soran arkadafl biraz aç›klayabilir mi,
soruyu sorarken STK d›fl› kast derken neyi ifade etmifl?
Vinay: SEWA kurucular›, bahsetti¤imiz radikal duruflmalar, bahsetti¤imiz enformel
sektör, formel sektördeki sendika, tekstil iflçilerinin örgütlülü¤ü bunlar›n içinden ç›kt›,
formel sektör için bir iflçi örgütü. Küçük burjuvalar›n genel sorunlar›ndan biri kendileri uzun
süredir formel sektör, formel sektör de¤il de, bu büyük bankalar yoksul kad›nlar› falan
afla¤›l›yorlar. Tedavi için mesela usulü bile bilmiyorlar yanl›fl kuyruklara falan giriyorlar. Bir
sürü kredi de al›yorlar, ne oluyor bunun üzerine hükümetin o s›rada içerde bir düzenlemesi
var. Yüksek ürünü yoksullara vermek durumundan, bir faaliyet yürütüyor ve kendi
bankas›n› kuruyor. Bankac›l›k zihniyeti bu SEWA’n›n, gerici bir bankaya sahip SEWA, yani
mahallelere gidiyor iflçilerden borçlar› tahsil ediyor, borç veriyor.
Soru: Pratikte nas›l örgütleniyorlar, çünkü çok zor örgütlenme iliflkileri?
Sa¤l›k sorunlar›, ücret, rüflvete karfl› mücadele, bunlar›n hepsi herhangi biri ama somut
sorunlar yani yaflamsal somut sorunlar esas olarak örgütleyici oluyor. Kazan›mlar oldukça
hukuki, sürekli hukuki kazan›mlar da mümkün, mücadele sonucunda gelen hukuki
kazan›mlar da olabilir. Mücadelenin önü aç›l›yor, yani bir süre iflten at›ld›m der, iki y›l
sonra ifle geri dönebilir. Bu di¤er birimin de örgütlenmesini kolaylaflt›r›yor ve güven sa¤l›yor:
255
Sorular
Somut sorunlar mesela son olarak en önemli noktalardan biri sendika e¤itim çal›flmalar›n›n
böyle teorik akademik falan de¤il de esas olarak bu emekçinin kendi ifl dünyas›ndan
insanlar taraf›ndan; yani iflçinin tabi faydas› oluyor.
Soru: Ulus devletin bir analiz birimi olarak önemini kaybetti¤inden bahsettiniz. E¤er
böyleyse s›n›f mücadelesinin zemini neresidir?
Ben çok bilinçli olarak kenti analiz birimi seçtim. Zira ulus devlet bütün bu bölgesel
farkl›l›klara bir fley ifade etmeyen bir ortalama getiriyor, yani kuzeyi güneyi veya ortas›n› belki
bir analiz yaparsam esas analiz etmeye çal›flt›¤›m farkl›l›klar› izah eden bir genellemeye gitmifl
olaca¤›m. ‹flçi s›n›f›n›n, eme¤in yeniden organizasyonunu ele alan bir birim oldu¤unu
düflünüyoruz.
256
Yazar Adı
OTURUM 3.2
YÖNETEN:
HAKAN KOÇAK
KONUfiMACILAR:
MET‹N YE⁄‹N
Ç‹⁄DEM ÇIDAMLI
HAKAN TANITTIRAN
HAKAN GÜNEfi
FATMA fiENDEN ZIRHLI
BAHAR Y‹⁄‹TBAfi AKÇA
257
MAkale Adı
258
Metin Ye¤in
Abstract
This paper actually is a brief letter sent by Metin Ye¤in aiming at highlighting the
importance and main features of the presentation by Ci¤dem Ç›danl› on MST movement
which in turn presented on behalf of Metin Ye¤in.
MET‹N YE⁄‹N
Öncelikle aran›zda bulunamad›¤›m için özür dilerim. Ancak yine dünyan›n ayk›r›
sokaklar›n› yaflamak ve size anlatabilmek için Venezuella`da oldu¤umdan özrümü kabul
edece¤inizden eminim.
James Petras, ülkemizde yapt›¤› konuflmalar›ndan birinde bir an›s›n› aktarm›flt›.
Amerika Birleflik Devletleri cezaevlerinde birinde siyah toplulu¤un daveti üzerine bir
seminer verirken, emperyalizmin konumundan, yükselen ›rkç›l›ktan ve kapitalizmin vahfli
sömürüsünden söz ederken kimse bir tepki vermemifl, ne zamanki Güney Afrika ›rkç›
rejimine karfl› bütün dünyadaki ilk zaferi Kübal› devrimcilerin kazand›¤›n› söyledi¤inde
salondaki bütün yumruklar›n havaya kalkt›¤›ndan söz etmiflti, hatta muhaf›zlar›n çok
endiflelenip silahlar›na sar›ld›¤›ndan söz etmiflti. Ve `biz zaferlerden konuflmaktan çok
hofllan›r›z` diye eklemiflti. ‹flte asl›nda MST örgütlenmesi bizim bugün sahip oldu¤umuz ne
yaz›k ki az say›daki çok baflar›l› örgütlenmelerden biri.
Brezilya MST hareketi yani yayg›n ad›yla Topraks›zlar, bugün toplam› Belçika`dan büyük
bir alanda, iki milyon insanın yaflad›¤› `baflka bir dünya`d›r. Yaklafl›k yirmi y›ll›k geçmiflinden
sonra ulaflt›¤› bu noktada konumu yaln›zca basit bir toprak iflgalcisi durumundan çok daha
fazla fley ifade eder. Büyük toprak sahiplerinin topraklar›n› iflgal eder. ‹flgal etti¤i topraklarda
kollektif tar›m› örgütler. Alternatif e¤itim biçimini uygular. Alternatif tip, ekolojik tar›m
metotlar›n› yaflama geçirir. Bir yanda dünya tar›m tekellerine karfl› büyük gösteriler düzenler
di¤er yandan onlar› terminatör yok edici tohumlar›na karfl› kendisi ve küçük çiftçiler için
tohum üretir. Yine küçük çiftçilerle kooperatifler kurarak ürünlerini ifller ve alternatif pazarlar
oluflturur. Yani bütün yönleriyle tamam›yla yeni bir yaflam örgütler. Ayn› zamanda Brezilya
politik mücadelesinde solun en etkin yap›s›d›r. Via Campasina Uluslararas› çiftçi hareketinin
önde gelen örgütleyicisi ve dünya sosyal forumunun temel unsurlar›ndand›r.
Bu denli etkin bir hareketi burada ayr›nt›lar› ile anlatabilmek tabi ki mümkün de¤il bu
yüzden benim için öne ç›kan özellikle de Türkiye sol hareketi ile de iliflkin baz› ayr›k
noktalar›na de¤inmek istiyorum.
* Sempozyumumuzun gerçekleflti¤i s›rada, Metin Ye¤in yurtd›fl›nda oldu¤undan onun yerine çal›flma arkadafl› Çi¤dem Ç›-
daml› taraf›ndan bir sunum yap›ld›. Ancak Metin Ye¤in de, tüm zorluklara ra¤men internet arac›l›¤›yla bizlere bir metin
ulaflt›rma inceli¤ini gösterdi. Biz de bu durumda Çi¤dem Ç›daml›’n›n yapm›fl oldu¤u sunumun kendisi taraf›ndan kontrol
edilmifl deflifre metnine ek olarak Metin Ye¤in’in göndermifl oldu¤u metni de yay›nlamay› uygun bulduk.
259
MST Topraks›zlar ya da Gelece¤in Topra¤›
MST` ye kat›lmak
Hiç kimse MST’ye, “ben MST’li olmak istiyorum” diye kat›lamaz. Mutlaka bir toprak
iflgaline kat›lmak zorundad›r. Bir toprak iflgaline kat›lmak bu süreci bütün sorumlulu¤unu
üstlenmek demektir. Toprak iflgal edilmeden önce günlerce toplant›lar yap›larak iflgale
kat›lacaklar nas›l davranmalar› gerekti¤i anlat›l›r. Onlar›n birbirlerini tan›malar› ve birlikte
karar almaya bafllamalar› sa¤lan›r. Kendi koordinatörlerini belirlerler. Ancak onlar›n yerine
geçilerek bir fleyler yap›lmaz. Bu iflgal için gerekli olan basit fleyler bile mesela iflgal evlerini
yapmak için siyah naylon, tahta direkler ve oraya varmak için kullan›lacak otobüs ve
kamyonlar›n ücretini hepsini yeni iflgalciler sa¤lar. Ne kadar yoksul olurlarsa olsunlar onlara
bunlar verilmez. Yoksa MST sözcülerinden Stedile`in dedi¤i gibi pefl pefle sorular bafllar. `Size
Naylonu kim verdi MST tahta direkleri kim buldu MST kamyon paras›n› kim verdi MST deki
iflgali niye yapt›n›z. Biz yapmad›k kand›r›ld›k diye devam ederler.` Bu yüzden karar verme
sürecinden iflgal ve direnifl sürecine her zaman sorumluluklar ve sonuçlar üstlenilir.
Özgürlük teolojisi
Özgürlük teolojisi özellikle Latin Amerika da geliflen devrimci dinsel çizgi; Nikaragua, El
Salvador ve Meksika’da oldu¤u gibi MST hareketinin oluflumunda önemli bir yer tafl›r. `Bize
260
Metin Ye¤in
tanr› öbür dünyada zaten cenneti vaadediyor önemli olan bu dünyay› cennet haline
getirmek` diye verdikleri vaazlarda k›ta Avrupas›’ndan farkl› olarak sürekli birlikte
yaflad›klar› yoksullar›n yan›nda yer almaktad›rlar. `Bizim savafl›m›z insanlar› açl›¤a
mahkum eden, bütün iliflkileri sat›n al›nabilir hale sokan, yaln›zlaflt›ran kapitalizme karfl›
bir savaflt›r. Bu yüzden sosyalistlerle hareket etmemiz kadar do¤al bir fley yoktur.`
Hristiyanl›k ama hangisi? Arenalarda aslanlar›n önüne at›lanlar m› yoksa engizisyon
mahkemelerinde insanlar› yakanlar m› ?
Demokrasi anlay›fl›
Öncelikle MST yerleflimlerinde topluluklar›n say› olarak bir s›n›rlamas› vard›r. 70
aileden daha fazla olmazlar. Çünkü insanlar›n birbirlerini tan›mas› ve her zaman özne
olarak yer almas› gerekmektedir. Bu topluluk nüklei çekirdek denilen 810 aileden oluflan
küçük gruplara yer al›r. Bu gruplarda al›nan kararlar bir kad›n ve bir erkek koordinator
taraf›ndan koordinatorler toplant›s›na ulafl›r ve burada kendileri için karar al›rlar. Bu öz
yönetim biçimiyle her üye her karara kat›l›r. Koordinatorlerin temsil hakk› yoktur yaln›zca
kararlar› iletirler. Ne üreteceklerinden hangi eylemlere kat›lacaklar›na kadar her türlü karar
bu flekilde verilir. Bu temel özellik kolektif eylemi yöneten önderlerle özgürce tart›flan ve
kararlar alan bir iç yap› oluflturur ve bu flekilde `öncü` seçkin oluflumlardan da geleneksel
sand›k partilerinden de farkl› yeni bir toplumsal ve politik bir hareket ortaya ç›kart›r.
Kitlesel örgütlenmeyi, kadro e¤itimini ve do¤rudan eylemi bütünlefltiren bir çizgi.
Genel olarak önemli farkl›l›klara ve bence dikkate almak zorunda oldu¤umuz noktalara
bafll›k olarak de¤inmek istedim. Öncelikle toplant›y› düzenleyen arkadafllara, benim yerime
size ileten arkadafl›ma çok teflekkürler ederim. Bu kadar uzaktan da olsa sizlerle
düflünceleri paylaflabilmek güzeldi. Ve Venceremos...
261
Brezilya'da Topraks›z Köylü Hareketi Deneyimi: MST
Abstract
This presentation is given on behalf of Metin Ye¤in by Çi¤dem Ç›daml›. Basically based
on interviews of Metin Yegin in the region. The MST (Movement of Landless Peasants)
originally started as poor landless peasants’s movement in late nineties. Although the
movement has roots in the Brasilian peasants movement history, what made the
organisation unique is that the MST constitute the strongest peasants movement under
neoliberal globalisation. The paper aims at exploring the organisation structure, culture,
demands and influnce of the MST.
Ç‹⁄DEM ÇIDAMLI
Ben k›saca toparlamaya çal›flaca¤›m. Kuflkusuz Metin (Ye¤in) kadar canl› anlatabilme
flans›m yok, çünkü o çok canl› bir malzemeyle do¤rudan, yaklafl›k üç buçuk ay kadar,
Topraks›z K›r ‹flçileri Hareketi’nin Brezilya’n›n baflkentine yapt›¤› toprak reformu
yürüyüfllerinin bir tanesine do¤rudan kat›larak ve onlar›n yerleflim birimlerine, kamplar›na,
iflgal hareketlerine do¤rudan kat›larak üretti¤i ve toparlad›¤› malzeme üzerine bir filmkitap
çal›flmas› yapm›flt›. Aran›zda o kitab› okumufl ve filmi izlemifl olanlar varsa, asl›nda ne kadar
canl› bir malzemeyle hafl›r neflir olundu¤unun da fark›ndad›r. Ben ona kitap çal›flmas›nda
yard›m etmifltim; MST’yi daha önceden de, önemli bir hareket biçimi olarak biliyordum. Bir
de bunun d›fl›nda geçen sene Halkevleri taraf›ndan ‹zmit’te düzenlenen Yoksullar
Buluflmas›’nda, gene asl›nda Metin’in katk›lar›yla, MST’nin Sau Paulo’daki merkezinden, yani
asl›nda kent yoksullar›yla çal›flmak üzere oluflturulmufl olan merkezden bir arkadafl› buraya
davet ettik. Juliana ile Türkiye’deki yoksul emekçilerin hayatlar›n›n içinde bir on gün paylaflma
flans›na sahip olduk. Dolay›s›yla harekete yönelik ilgimiz insani boyutlar da kazanarak sürmüfl
oldu. Böyle yak›n bir takibin çok k›sa bir özetini size sunmaya çal›flaca¤›m.
MST alternatif bir hareket biçimi olarak an›lmay› önemli ölçüde hak ediyor. Çünkü
mesela Metin’in flu anda burada olmamas›n›n sebebi yaklafl›k bir ay kadar Güney Kore’deki
Kore Köylü Kad›nlar Federasyonu’nun ve Kore Köylü Federasyonu’nun davetlisi olarak
Güney Kore’de olmas›. Güneydo¤u Asya’da da benzer hareket biçimlerinin giderek
yay›ld›¤›n›, yoksul köylü hareketlerinin giderek Latin Amerika’dan sonra bu k›tada da
yayg›nlaflmaya bafllad›¤›n› görüyoruz. Latin Amerika ve Brezilya bu tür hareketlerin k›smen
öncülü¤ünü yürütüyor ve MST de yoksul köylü hareketlerine ilham kayna¤› sunmak
aç›s›ndan çok zengin bir birikime sahip.
Esas›nda son derece flafl›rt›c› da bir hareket MST, çünkü Brezilya’ya ve MST’ye dair
tart›flmalardaki temel bafllang›ç noktas›nda, 1960’lar›n sonlar›ndan bu yana radikal bir
yeniliberallefltirme program›na tabi k›l›nm›fl olan bir toplumun; köylü nüfusunun, k›rlarda
262
Çi¤dem Ç›daml›
yaflayan nüfusun son derece radikal bir flekilde % 10’lara kadar düflürdü¤ü bir toplumun,
nas›l olup da bir k›r hareketine yatakl›k yapt›¤› tart›flmas› kritik bir yer tutuyor. Kuflkusuz
MST’nin, yani Brezilya Topraks›z K›r ‹flçileri Hareketi’nin geliflti¤i konjonktür, yaln›zca
yoksul köylü hareketlerinin geliflti¤i bir konjonktür de¤il. Brezilya, biliyorsunuz,
1980’lerden, yani bu ülkedeki askeri diktatörlü¤ün y›k›lmas› sürecinden itibaren esas›nda,
o sürece de etki eden çok güçlü iflçi hareketi deneyimlerine de sahip oldu. Brezilya ‹flçi
Partisi’nin temelini oluflturan yeni Brezilya Sendikalar Konfederasyonu (CUT), yani Lula’n›n
bafllang›çta baflkan› oldu¤u konfederasyon, Brezilya’da cunta döneminin sonlar›nda oluflan
ciddi bir sanayileflme hamlesinin ürünü olan yeni otomotiv iflçileri kufla¤›n›n eylem dalgas›
üzerinde boy verdi ve önceki bürokratik sendikac›l›k gelene¤iyle hesaplaflt›. Ama bunun
hemen sonras›nda, yani asl›nda bu militan radikal kentli iflçi hareketinin do¤du¤u
koflullarda, tam da belki k›r›n erimesinden kaynaklanan bir baflka hareket biçimiyle
karfl›lafl›yoruz ve bu hareket kendisini Brezilya’n›n belki en büyük hareketi olan Topraks›z
K›r ‹flçileri Hareketi olarak ifade ediyor. Ama MST’nin sadece kendisinden ibaret olmayan
bir hareket biçimi var, çünkü Brezilya toplumundaki küçük üreticiler federasyonunu, yani
çok küçük toprak parçalar›na sahip olan köylüleri de bir cephesel örgütlenme içinde ortak
harekete yönlendirebiliyor.
Bunun önemli oldu¤unu düflünüyorum, özellikle Türkiye’deki önümüzdeki dönemde k›r
nüfusunun %35’lerden %10’lara, belki daha alt›na radikal flekilde düflürülece¤i koflullarda,
emek hareketini yeniden biçimlendirmek aç›s›ndan, belki hayal gücümüzü sadece kent
yoksullar›n›n ya da kentteki di¤er emekçilerin örgütlenmelerinden baflka, daha genifl ufuklara
yönlendirebilmemiz aç›s›ndan; yeniliberalizmin k›rdaki ve kentteki ma¤durlar›n›n ortak
hareketini, ortaklafla tahayyül edebilmek aç›s›ndan kritik bir deneyim oldu¤unu düflünüyorum.
Brezilya’n›n toprak sorununu tart›fl›rken, Brezilya’n›n büyüklü¤ünü de düflünmek
gerekir, yani neredeyse bir k›ta büyüklü¤ünde ve 170 milyona varan bir nüfusu olan bir
ülkeden bahsediyoruz ve bu ülkede, mesela Metin’in de hep söyledi¤i gibi, Hollanda
büyüklü¤ünde, tek bir kifliye ait kullan›lmayan büyük toprak sahipli¤i; Türkiye’de çok da
al›fl›k olmad›¤›m›z büyüklükte toprak sahiplikleri var. Türkiye’de gene bu kadar yayg›n
olmayan, bizim çok yayg›n olarak karfl›laflmad›¤›m›z çok ciddi bir topraks›zl›k sorunu da
var. Toprak reformu sorunu, toprak mücadeleleri asl›nda 1930’lardan itibaren Brezilya
toplumunda çok kritik bir s›n›f mücadelesi alan› olmay› sürdürür. Ama 1980’lerden sonra
ve giderek hareketin temelini oluflturan ’90’l› y›llara var›ld›¤›nda, bu çat›flman›n biçim
de¤ifltirdi¤ini ve biçim de¤ifltiren çat›flmayla birlikte toprak talebinin kendisinde de, içerik
ve siyasal anlam› aç›s›ndan önemli kaymalar oldu¤unu görüyoruz. MST’nin önemi, toprak
reformu tart›flmas›n›, yani illaki de bir emekçi talebi olmas› gerekmeyen toprak reformu
talebini, hem bugün dünya çap›nda uygulanan yeniliberalizme karfl› kendi do¤rudan bir
talebi olarak, bir emek program› olarak savunmas›; hem de ayn› zamanda toprak reformu
talebini, –ki belki MST’nin önemli özgünlüklerinden bir tanesi bu denilebilir– Brezilya
toplumunun genel geleceksizlefltirilme, yoksullaflt›r›lma, y›k›ma u¤rat›lma sürecine karfl›
mücadelenin birlefltirici bir halkas› haline getirebilme yetene¤inden kaynaklan›yor. Yani
demin söyledi¤im küçük çiftçiler hareketiyle yapt›klar› ittifak›n temelini de zaten benzer bir
yaklafl›m oluflturuyor. Ayn› flekilde MST’nin son iki üç y›ld›r kentlerde, kent yoksullar›yla
birlikte yapt›¤› çal›flmalar da benzer bir anlay›fl›n ürünü.
263
Brezilya'da Topraks›z Köylü Hareketi Deneyimi: MST
MST bafllang›çta asl›nda askeri diktatörlü¤ün son y›llar›nda ülkede az çok kendili¤inden
flekilde yay›lan, biraz da Özgürlük Teolojisinin katk›lar›yla gerçekleflen toprak iflgalleri
dalgas›n›n bir ürünü olarak kurulmufl bir hareket. Ama hareket bafl›ndan itibaren Özgürlük
Teolojisi rahiplerinin de katk›lar›yla kendisini ne H›ristiyan, ne Özgürlük Teolojisi yanl›s›
de¤il, ba¤›ms›z bir k›r hareketi olarak ifade etmifl. Esas olarak da bafllang›çta kendisini
oluflturan toprak iflgallerinin, hareketin özgün eylem çizgisi halinde kurumsallaflt›¤›n›, öyle
ki mesela MST’nin bizim bildi¤imiz anlamda bir üyelik kurumunun olmad›¤›n›
söyleyebiliriz; MST üyesi olabilmek için mutlaka bir toprak iflgaline kat›lman›z gerekiyor,
MST yöneticileri mutlaka, yöneticilik görevlerinin yan› s›ra, toprak iflgali görevlerine de
kat›l›yorlar. Çeflitli kategorilerdeki yerleflim birimlerinde yafl›yorlar ve hareket zaten bir
bütün olarak, kafa ve kol eme¤i aras›ndaki ayr›m›n dengelenmesine, fiziksel ve entelektüel
çal›flma aras›ndaki ayr›m›n dengelenmesine son derece büyük bir önem veriyor ve kendi
kamplar›nda oluflturdu¤u alternatif yaflam tarz› ve e¤itim sistemati¤ini de bu çerçeve içinde
oluflturuyor.
Dedi¤im gibi çok büyük bir topraks›zlar kitlesinin ifllenmemifl topraklar› fiilen iflgal etme
ve hükümeti Brezilya anayasas›ndaki eski bir toprak reformu maddesini fiilen uygulamaya
zorlama fleklinde bir eylem çizgisi var. Brezilya anayasas› kullan›lmayan topraklar›n, uzun
süre kullan›lmayan topraklar›n mülksüzlere da¤›t›lmas›n› öngörüyor, ancak bu
uygulanmayan bir madde, asl›nda MST’nin fiili iflgal hareketleriyle yapt›¤› da, bu
kullan›lmayan maddeyi kullan›l›r k›lmak.
Ama bu iflgal hareketleri oldukça uzun sürüyor ve asl›nda iflgal süreci do¤rudan do¤ruya
toplumun d›fl›na at›lm›fl ve art›k nüfuslaflt›r›lm›fl insanlar›, bir topra¤› kazanma; iflgal ederek
kazanma, onu ekme, biçme, üretme ve onun üzerinde yeni bir hayat kurma sorumlulu¤uyla
birlikte de¤ifltirmeyi öngörüyor. Çünkü MST giderek Brezilya’da sadece k›rdaki
topraks›zlar›n de¤il, kentlerde iflsizlik batakl›¤›nda, favelalarda iflsizlik, sokaklardan akan
la¤›mlar, her türlü uyuflturucu ve madde tüketicili¤i içinde bo¤ulmufl yoksullar›n da kendi
geleceklerini arad›klar› bir hareket haline dönüflüyor. Yani çok say›da kent emekçisi de
asl›nda art›k k›rlarda ve kentlerde kendilerini bir yaflam›n beklemedi¤inden hareketle, gidip
MST’nin iflgallerine kat›l›yorlar ve kendilerine orada bir gelecek oluflturmaya çal›fl›yorlar.
Çok k›saca anlatmaya çal›fl›yorum ama bu iflgaller dedi¤im gibi, çok uzun sürebiliyor, alt›
sene süresince bir topra¤›n mülkiyet hakk›n›n kazan›labildi¤i iflgal süreçleri var.
‹kiye ay›r›yor, MST kendi yerleflimlerini: Birincisi, henüz topra¤›n mülkiyetinin, toprak
reformu yasas›na dayan›larak elde edilememifl oldu¤u kamplar, bunlar acampamento; yani
asl›nda kamp yerleri. Bunlar›n yerleflim biçimleri, ev stilleri her fley de¤iflik, MST’nin mesela
siyah çad›rlarla, siyah naylonlarla oluflturdu¤u, derme çatma kulübeler gibiler; hemen iflgal
edilip kurulabilen bu, kulübe gibi fleyler, bu yerleflimlerin neredeyse simgesi. Bu iflgaller ciddi
ön haz›rl›klarla yap›l›yor, ekipler halinde aileler örgütleniyor; iflgalde kullan›lacak olan
kamyonundan malzemesine kadar bunlar› hep birlikte önceden çal›flarak oluflturuyorlar.
Çünkü MST d›flar›dan kaynaklarla sa¤lanan iflgal hareketinin içinde insanlar›n yeterince
›srarc› durmayaca¤›n› söylüyor. Dolay›s›yla uzun bir ön haz›rl›k sürecinden ve iflgalin asl›nda
kendileri için tek çözüm yolu oldu¤una ikna olduktan sonra, iflgale kat›lacak insanlar›n
bilmedi¤i bir istikamete gitmek üzere bir otobüse biniyorlar, burada güven iliflkileri çok
önemli, çünkü gidilecek yer bilinmiyor; çünkü polisin her an bask›n yapmas› mümkün ve
264
Çi¤dem Ç›daml›
flartlarda gidip iflgal ediyorlar. Polisle özellikle son dönemde çok ciddi silahl› çat›flmalara
girmemeye çal›fl›yorlar. Ama özellikle 1990’lar›n bafllar›nda El Alto’da çok ciddi bir katliam
yaflad› MST, toprak sahiplerinin silahl› görevlileri taraf›ndan ciddi katliamlara maruz kald› ve
ellerinde machetalar› yani oraklar› var esas›nda. Yani ateflli silah kullanmamakla birlikte,
tar›m iflçisinin sahip oldu¤u bütün “silahlarla” kendilerini savunmaya da çal›fl›yorlar.
Bu kamplarda yerleflimler dedi¤im gibi çok derme çatma ama bu kamplarda da
genellikle, d›flar›daki çeflitli ifllerde çal›flarak topra¤› kazanmaya çal›fl›yorlar, topra¤›n
kullan›m hakk›n› elde ettikten sonra, ki bunu da mesela toprak reformu bürolar›n› iflgal
ederek, kendi avukatl›k seksiyonlar›n› devreye sokarak elde ediyorlar.
Bu statü kazan›ld›ktan sonra oluflan yerleflimlere assentemento deniyor ve buralarda
art›k ciddi bir üretim, kolektif üretim ve bunun çeflitli kooperatifler arac›l›¤›yla
de¤erlendirilmesi söz konusu. Ancak her iki yerleflim biçiminde de iflgalci aileler brigada,
müfreze ya da nuclei çekirdek denilen birimler halinde örgütleniyorlar; bunlar›n temsilcileri
bölgesel ve ulusal yönetimleri oluflturuyor. Bütün kararlar bu müfrezeler arac›l›¤›yla al›n›yor
ve her iki kamp biçiminin de do¤rudan iletiflimi engelleyecek ölçüde kalabal›k olmamas›na
özen gösteriyorlar.
Asl›nda bir de MST’nin iktisadi sisteminden bahsedilebilir. fiimdi 175 milyonluk Brezilya
toplumunda, yaklafl›k olarak flu anda 1,5 milyondan fazla, neredeyse 2 milyon insan› bu
flekilde iflgal edilmifl olan kamplara yerlefltirmifl bir hareketten, yani iki milyon k›r iflçisini
hareket ettirebilen bir hareketten söz ediyoruz ve bu iki yerleflim birimi aras›nda hayat tarz›
aç›s›ndan da ciddi farkl›l›klar var. Yerleflim, yani mülkiyet hakk›n›n elde edildi¤i
topraklarda genellikle devlet topraklar› özel mülkiyet halinde da¤›tmaya çal›flsa bile, bu
konuda kat› bir yasaklar› olmamas›na ra¤men MST genellikle kolektif mülkiyeti, kolektif
ekimi teflvik eden, ihtiyaca göre küçük mülk ekimlerine izin veren, ama üretilen ürünün
kolektif biçimde de¤erlendirilmesi konusunda bir dizi sistematik oluflturan bir hareket.
Hareketin çok ciddi bir e¤itim sistemati¤i var, özellikle Brezilya biliyorsunuz ezilenlerin
pedagojisi ekolünün zaten kökenini oluflturuyor ve do¤rudan do¤ruya bu sistematik
çerçevesinde kendi okullar›n› infla ediyorlar, ama üniversitelerle ve çeflitli okullarla da ciddi
ortak e¤itim programlar› yürütülüyor, özellikle militanlar›n e¤itimi konusunda.
Belki bir baflka kritik ö¤eden bahsedilebilir, kad›nlara yönelik ayr› bir özendiricilik
gütmeye çal›fl›yorlar, genellikle iflgal karar›n› verenler çünkü yoksul kad›nlar oluyor, daha
fazla yükü tafl›yamad›klar› için ve MST’nin kendi iç yaflant›s›nda da kad›nlar›n sürece
kat›l›m›n› özel olarak, yani mesela toplant›lara erkeklerin tek bafllar›na gelmesini
engelleyerek, özel olarak özendirmeye yönelik ciddi önlemler var. Ortak çal›flma
alanlar›nda erkekler sekiz saat çal›fl›rken, kad›nlar dört saat çal›fl›yor, çünkü evde de
çal›fl›yorum, diyorlar.
Bunun d›fl›nda ortak kültürlerine dair birkaç fleyden bahsetmek laz›m, mesela bu iki
alan aras›ndaki farktan, mülkiyet hakk›n›n elde edilmemifl oldu¤u topraklarda mesela içki
içmeyi yasakl›yorlar, çünkü buralar henüz uyuflturucudan, çeflitli mafyatik iliflkilerden
ar›nmam›fl, henüz ortak yaflama kültürüne yeterince sahip olmayan bir topluluk oldu¤unu
varsay›yorlar. Mesela bize gelen arkadafl y›lbafl› partisinin ortas›nda “namus” cinayeti
ifllenerek bir kiflinin yere seriliverdi¤ini anlatt›. Brezilya toplumunun en alt›ndaki insanlarla
u¤rafl›yorlar ama di¤er kamplarda kolektif hayat çok daha rahat.
265
Brezilya'da Topraks›z Köylü Hareketi Deneyimi: MST
Çok önemli bir mistikleri var. MST’nin kendi iç misti¤i, simgeleri, bayraklar›…
Bayraklar›ndaki Brezilya haritas›n›n üzerindeki bir kad›n ve bir erkek, asl›nda üretimin
de¤erlerini temsil ediyor. Marfllar› var, flark›lar› var; Brezilya köylülü¤ün mistik toprak
de¤erlerinden alabildi¤ine faydalan›yorlar ve ilginç bir flekilde her toplant›lar›n› slogan
atarak bitirip, sloganla bafllat›yorlar. Bu konuda ritüellere çok önem veren ve bir MST
militan›n›n cesaret, ba¤l›l›k, dayan›flma de¤erleri, kendini feda etme kültürü gibi ciddi
de¤erlerle toplumun di¤er kesimlerinden ayr›flmas›n› da öngören bir iç kültürleri var.
Bunun d›fl›nda belki çok k›saca programatik çerçevelerinden bahsedebilirim. Kusura
bakmay›n çok k›sa kesmeye çal›fl›yorum. Ama bunu söylemezsek eksik kal›r san›yorum.
Genel olarak bafllang›çta yoksul k›r iflçilerinin, topraks›zlar›n toprak talebini yeniliberalizmin
bütün ma¤durlar›n›n ortak hareketinin ortak çerçevesi haline getirmeye çal›flt›klar›ndan
bahsetmifltim. Burada esas›nda tabii belirli s›n›rlara çarpt›kça bu yöne do¤ru biraz da
geliflmek zorunda kalm›fl olan bir hareketten bahsedebilirim. Bafllang›çta toprak reformunu
sadece yoksul k›r iflçilerinin talebi olarak tan›mlad›klar›nda, asl›nda kendi hareketlerinin de
s›n›r›na vard›¤›n› ve bu talebi toplumsal dönüflüm aç›s›ndan yeterince etkili bir flekilde
kullanamad›klar›n› fark ettikleri için, toprak talebi bütün Brezilyal›lar›n talebidir slogan›n›
kendi hareket noktalar› haline getirmifller. Burada kastedilen esas›nda, mesela iflçileflmenin
yo¤un oldu¤u bir ülkede neden k›ra bu kadar önem verildi¤i. Mesela Türkiye toplumu
aç›s›ndan da önemli bir sorun kayna¤› olabilir ya da Türkiye’deki sol düflünme biçimi
aç›s›ndan, ama söylenen fley asl›nda flu. Peki biz baflka bir toplum kurdu¤umuz zaman
herkesin kentlerde üst üste y›¤›ld›¤› bir toplum mu istiyoruz, yoksa k›rla kentin dengeli bir
flekilde bir arada oldu¤u, insanlar›n toprakla ve üretimle iç içe oldu¤u, organik tar›m
yapabildi¤i ve asl›nda yeni bir ülke hayalinin de böyle bir üretim biçimi üzerine kuruldu¤u
bir fley mi talep ediyoruz. Kendi tercihlerinin ikincisinden yana oldu¤unu ve esas›nda zaten
Brezilya’daki sanayileflme biçiminin de ortaya ç›kan göç süreçlerini asla kald›ramaz
oldu¤unu, dolay›s›yla sadece kentte yap›lan örgütlenmelerin de ortaya ç›kan art›klaflt›r›lm›fl
nüfusu örgütlemeye yetmeyece¤ini söylüyorlar. Mesela bize göre Brezilya toplumunda
sendikal hareket güçlü ama onlar sendikal hareketin güçlü olmad›¤›n›, çok parçal› oldu¤unu
düflünüyorlar ve dolay›s›yla özellikle son iki üç y›ld›r kentlerde de paralel örgütlenmeler
oluflturmaya çal›fl›yorlar. Bu tür iliflkileri zaten var. Örne¤in MST bu uzun yürüyüflleriyle,
toprak reformunu Brezilya toplumunun ortak talebi haline getirmeye çal›flt›¤› bu uzun
yürüyüfllerde, örne¤in evsizler hareketiyle, örne¤in iflsizler hareketiyle ortak dayan›flma ve
eylem iliflkileri kurdu¤u Bolivya gibi di¤er ülkelerdeki topraks›z hareketleriyle de iliflkiler
oluflturmaya çal›fl›yor. Ama bir de kendileri daha do¤rudan bir flekilde kentteki yoksullar›
da, kentteki çeflitli emekçi kategorileri de ortak bir flemsiye alt›nda örgütlemek gerekti¤ini
düflünüyorlar.
Bir son nokta söyleyeyim isterseniz, kendileri kendi yapt›klar› fleyin bir toplumsal
dönüflüm sürecinin uzun biriktirme aflamas› oldu¤unu düflünüyorlar. Biz denizafl›r›
ülkelerden bakan izleyiciler olarak, Latin Amerika’da çok ciddi radikal devrimci süreçler
varken neden bu kadar a¤›rdan ald›klar›n› sordu¤umuzda, iki fleyi fark ettik. Brezilya
toplumu çok büyük ve biz iki milyon kifliyi örgütlemifl olmam›za ra¤men, bu hala bizim için
de çok küçük bir ad›md›r diyorlar ve ciddi olarak kriminalize de edilen bir hareket
kuflkusuz MST.
266
Çi¤dem Ç›daml›
Bence özellikle Latin Amerika hareketlerinin geliflme süreçlerini anlamak aç›s›ndan bir
baflka önemli s›k›nt› flu. James Petras, Latin Amerikan hareketlerini tart›fl›rken, özellikle son
dönemde, baflkanl›k saray›n›n kap›s›na kadar dayand›lar ama içeri girmediler demiflti,
Arjantin ve Bolivya için. Bunun temel tarihsel arka plan›n› biraz efleledi¤imiz zaman,
Brezilya’daki askeri diktatörlük döneminde radikal toplumsal hareketlerin ald›¤› yenilginin
asl›nda bizim Türkiye toplumunda yaflad›¤›m›zdan ve onlar›n s›rt›nda da, hayal
etti¤imizden çok daha a¤›r bir yük oluflturdu¤unu görüyoruz. Yani Amerika’n›n arka
bahçesinde toplumsal dönüflüm, toplumsal devrim görevini üstlenen toplumsal hareketler,
asl›nda bizim buradan çok da fark etmedi¤imiz a¤›r yüklerin alt›nda hissediyorlar
kendilerini.
Teflekkür ederim, kusura bakmay›n; koskoca bir hareketi çok k›saca özetlemeye
çal›flm›fl oldum.
267
Arjantin ‹flsizler Hareketi
Abstract
The paper basically concantrates on the Unemloyed Workers Movement in Argentina
Argentineans have drawn upon rich traditions of workingclass protest and urban populism
to fight back against the iron heel of neoliberalism. Argentineans, thanks to an exterminist
military dictatorship and its elite civilian successors, have spent a generation as the guinea
pigs of IMFmandated "structural adjustment" and neoliberal austerity. Their rewards have
been depression, deindustrialization, and mass pauperization. But unlike the similarly
ruined masses of the exSoviet Bloc, Argentineans have drawn upon rich traditions of
workingclass protest and urban populism to fight back against the iron heel of
neoliberalism.
As unemployment and inequality rose throughout the 1990s in Argentina, the International
Monetary Fund’s star pupil. The final and dramatic economic crash, in December 2001,
sparked a mass uprising that brought literally millions of enraged Argentines into the streets
against their government with the slogan, “All the politicians must go.”
Even more significantly, millions of those who came into the streets stayed there, and
created a rich and inventive set of new social movements. In 2002, it was estimated that half
of Argentina’s population was actively participating in these new movements, which ranged
from factories first occupied and then managed by their workers to democratic
Neighborhood Assemblies where entire communities undertook to plan new forms of
mutual aid and political protest together.
“Piqueteros” is the name that has been given to one of these new social movements. The
Piqueteros are a movement of hundreds of thousands of unand underemployed Argentines,
organized into dozens of different "federations" with different goals as well as differing
politics and strategies. What they share is a common constituency and tactical
methodology. Essentially, the Piqueteros are the organized voice of the unemployed poor
from Argentina’s deindustrialized suburban slums.
In the paper, it is deatailly depicted how this movement organised itself and what new
concepts and appraches it contributed to the working class struglle.
HAKAN TANITTIRAN
2001 y›l›n›n ikinci yar›s›nda uluslararas› ajanslara çeflitli isimler düflmeye bafllad›.
Bunlar, General Moscony, Falta, yol kesen barikatç›lar, gibi isimlerdi. Türkiye’de biz de
bütün dünyayla birlikte orada farkl› bir fleylerin oldu¤unu ve geliflti¤ini, bu haberlerden
ö¤rendik. Arjantin, Türkiye insan› için asl›nda, dünyan›n öbür ucu anlam›nda kullan›lan
Patagonya co¤rafyas›n›n kendisi ve çok uzak bir co¤rafya oldu¤u için, orada yaflananlar›,
uluslar aras› ajanslar ile ö¤renmek mümkün. Ancak, bu ajanslar›n verdi¤i haberler
268
Hakan Tan›tt›ran
insanlar›n öldü¤ü, ifllerin büyüdü¤ü ve en son çat›flmalar› kapsayan bir tarihsel konjonktüre
denk geldi. Ama, asl›nda, Arjantin’de bu ifller biraz daha eski. Arjantin’de ‹flsiz ‹flçiler
Hareketi’ni ve bu süreci anlamak için önce Arjantin’i çok k›sa anlatmak ve Arjantin’de ne
oldu¤una bakmak laz›m.
Arjantin, 1920’li y›llar›n ikinci yar›s›nda, dünyan›n –yan›lm›yorsam ikinci büyük
ekonomisine sahip olan ve kapitalistleflme sürecinin, Latin Amerika’da en ciddi biçimde
yerleflti¤i ülkeydi. ‹flçileflmenin yüksekli¤i, geliflmifl sanayisi, finans dünyas›, k›r nüfusunun
önemli ölçüde azalarak flehirleflmenin art›fl› ve benzeri özellikleriyle ile bütün Latin
Amerika’da di¤er ülkelerden ayr›l›yordu. Kuflkusuz, di¤er Latin Amerika ülkeleri gibi askeri
darbeler, bask› dönemlerinden oluflan bir kaderi de paylaflt›. Ancak yine de Avrupal›lara
benzeyen yaflam tarzlar› ve ekonomileriyle birlikte Latin Amerika’n›n d›fl›nda bir ülkeydi.
Tüm dünyay› ve özellikle de Latin Amerika’y› saran neoliberalizm dalgas› ve bununla
birlikte geliflen özellefltirme uygulamalar› ile Arjantin’de ekonomi ciddi bir biçimde
sakatland› ve çözüldü. Bütün dünya, 1994 y›l›nda Meksika kriziyle, Meksika’n›n borçlar›n›
ödememesinden bahseder ve ilk örnek olarak gösterir ama yine yan›lm›yorsam 1982 y›l›nda
ilk Latin Amerika’da borçlar›n› ödeyemeyece¤ini ilan eden ülke Arjantin’dir. Kriz, daha o
zamandan Arjantin’i vurmufltu. Bu dönem, Arjantin’de askeri darbe ve bask› dönemlerinden
yeni ç›k›ld›¤› ve Alfonso hükümetinin kuruldu¤u bir konjonktüre denk geldi¤inden
uluslararas› piyasalar, buna, fazla tak›lmad›. Neoliberalizm dalgas› ve özellikle
özellefltirmenin Arjantin’i ciddi biçimde vurmas›na çok k›sa birkaç örnek vereyim: Arjantin
ekonomik krize girdi¤inde Arjantin hükümeti, bankalar›n ve özel sektörün bütün d›fl
borçlar›n› kamulaflt›rd›. Yani, kamu borcu haline getirdi ve ödemeyi taahhüt etti. Bu borcu,
sermaye takas› dedi¤imiz bir yöntemle uluslararas› finans dünyas› sat›n ald›. O zaman,
Arjantin’in bu ödenemeyen borçlar› bir dolar, elli cent gibi fiyatlara sat›n al›nabiliyordu.
Bunlar› sat›n alan çok uluslu flirketler ve finans dünyas› Arjantin hükümetiyle özellefltirme
konusunda masaya oturdu. Üzerindeki d›fl borç yükünden kurtulan Arjantin burjuvazisi de
bu uluslararas› sermayeyle birleflerek, asl›nda ödemesi gereken d›fl borçla dönüp kendi
ülkesindeki özellefltirme ihalelerine kat›ld› ve sat›n almalara giriflti. Bu, tam bir
neoliberalizm uygulamas›yd›. Arjantin’de o süreçten itibaren akl›n›za gelebilecek her fley
özellefltirildi. Telekomünikasyon flirketlerinden bafllayarak ulafl›m, iletiflim gibi bütün kamu
flirketleri bu özellefltirmenin kapsam›na girdi. ‹fl, burada durmad› ve milli piyangodan,
mezarl›klara, at yar›fllar›na kadar akla gelebilecek her fleye karfl› bir ilgi olufltu ve uluslar
aras› sermaye taraf›ndan, sat›n al›nd›. Ama Arjantin, ekonomisi görece güçlü olmas›na
ra¤men, iç dövizleri, turizm gelirleri ve benzeri çok ciddi döviz girdileri olan, Türkiye gibi
bir ülke de¤ildir. Bu nedenle, ilk finans krizinde Arjantin ciddi bir s›k›nt›ya girdi. Bunu
nedeni, kamu yat›r›mlar›n›n tamam›n›n özellefltirilmesi sonucu kamunun gelirinin ortadan
kalkmas›yd›. Ayr›ca, kalan tek gelir olan vergiler, bütün kamu flirketleri ve kamu yat›r›mlar›
yabanc› sermayeye sat›ld›¤› için ve yabanc› sermayenin ülkede olmas›, ülkenin tek kurtar›c›
yan› oldu¤u için, özel bir vergi alma flanslar› da ortadan kalkm›flt›. Arjantin’deki bu
özellefltirme süreci tam bir k›s›r döngü içinde krize dönüfltü.
‹flte, ‹flsiz ‹flçiler Hareketi ve bizim ajanslardan duydu¤umuz isimler, bu dönemde ortaya
ç›kt›. Moscony kasabas›, on befl bin civar›nda nüfuslu, befl bin civar›nda ifl gücüne sahip,
eski bir petrol iflletmesinin yerleflti¤i bir kasabayd›. Petrol flirketi Mosconi’de büyük bir
269
Arjantin ‹flsizler Hareketi
yerleflim alan› kurmufltu. Aktivistlerin anlat›m›na göre, iflçiler, o flirketin finanse etti¤i
dü¤ünlerle evlenir, onlar›n organize etti¤i cenaze törenleriyle gömülür, akl›n›za gelecek her
türlü patronaj iliflkisi içinde rahat, d›fla kapal› bir yaflam sürerlermifl. 2001 y›l›n›n sonlar›na
do¤ru General Moscony kasabas›nda özellefltirme sonucunda petrol flirketi kapat›l›nca befl
bin civar›nda bir iflsiz olufluyor. Bu iflsizlerle beraber ve o kasaban›n etraf›nda saçaklanan
bakkal› çakkal›, marketi, berberi, çorapç›s› hepsinin iflsiz kalmas›na neden olacak bir
atmosfer olufluyor. Bunu örnek olarak verdim, tekrar dönece¤im buraya.
1993-94’te ciddi toplumsal gösteriler var, Arjantin’de ve yol kesme eylemleri ilk bu
tarihlerde bafll›yor. Yol kesme eylemlerinin ilginç bir sonucu var. Kimi yazarlar›n ve bu
konuda çal›flma yapanlar›n söyledi¤i gibi, asl›nda sanayideki iflçi s›n›f›n›n, flalter indirmesiyle
eflde¤er bir sonuca ulaflan bir eylem biçimi haline geliyor yol kesmeler. fiöyle ki, flalter
indirdi¤iniz zaman art› de¤er üretimini kesiyorsunuz, uluslar aras› ve flehirler aras› yollar›
kesti¤iniz, hiçbir ulafl›ma izin vermedi¤iniz zaman da üretilmifl de¤erlerin kar
realizasyonunu engelliyorsunuz. Sonuç itibariyle grev yapmakla ayn› görevi görüyorsunuz.
Bu ilginç bir eylem biçimiydi. “Kimdi bunlar” diye bakt›¤›m›zda, bizim, hani örnek Demir
Çelik Karabük gibi özellefltirilen ya da baflka bir örnek olarak kapat›lan, iflsiz kalan, sanayi
iflçilerinin, onlar›n ailelerinin ve onlar›n gelirleriyle geçinen biraz evvel sayd›¤›m küçük ve
orta ölçekli iflletmelerin sahiplerinden oluflan bir topluluk oldu¤unu gördük. En önemli
silahlar› do¤rudan eylemdi; çünkü, bu insanlar yollara ç›k›yorlard›, barikatlar kuruyorlard›,
tamamen geçiflleri engelliyorlard›. Söyledikleri de fluydu; Pazarl›k yapal›m, biz de flu kadar
iflsiz var, flu kadar yoksul var, flöyle sorunlar›m›z var. Devletle do¤rudan pazarl›klara
giriflerek, do¤rudan eylem stratejisi belirleyen bu gruplar, bundan sonuç almaya bafllad›lar.
Sonuç ald›kça haberler ülkenin her taraf›na yay›ld›. Yol kesme eylemleri, Latin Amerika’n›n
tamam›na do¤ru yay›lan bir özellik gösterdi.
Bir daha bu yol kesenlerin kim oldu¤una bakt›¤›m›zda giderek fark ettik ki, bu
mücadele sadece iflsiz kalm›fl sanayi iflçilerinden oluflmuyor. Bu hareket, hayat›nda hiç ifle
girmemifl, yoksul d›fllanm›fl tüm kenar mahalleleri kaps›yordu. Barillo denilen, gecekondu
ya da teneke evler olarak tan›mlayabilece¤imiz bölgelerde yaflayan ahali, art›k yol kesip,
bütün ulafl›m› durdurarak, devletle ve hükümetle pazarl›¤a oturdu. Böylece, bulundu¤u
sefaletten ve neoliberal y›k›m politikalar› ile özellefltirmenin getirdi¤i y›prat›c›,
yoksullaflt›r›c› etkilerden kurtularak; kendilerine bir ç›kar yol, tutunacak bir yer arad›klar›
mücadele biçimi gelifltirdiklerini gördük. Bu, ‹flsiz ‹flçiler Hareketi’nin ilginç özellikleri var.
Bir kere 1993-94’ten itibaren geliflen bu hareketler tamamen yerel bazda örgütlenerek,
san›r›m 2002’ye kadar da ulusal çapta bir organizasyon ifline hiç giriflmediler. Bu
hareketlerin içinde kimi yazarlar›n da aktard›¤› gibi, daha önce sendika deneyimi yaflam›fl,
ortak ve kollektif mücadele ve örgütlenmelere yatk›n kimlikler olsa da; daha çok militan
kadrosunu gençlerin ve kocalar›n›n iflsizleflme, yoksullaflma ve sefalet sonucu tüm sosyal
hayattan çekilmesini kabullenemeyen kad›nlar›n bafl›n› çekti¤i bir hareket ç›k›yor
karfl›m›za. Bu hareketin önemli özelliklerinden bir di¤eri, bu gecekondu bölgelerinin
yan›ndaki anayollar›n kesilmesi. Böylece hemen evlerinden yollara ç›k›p, yollar› kesip
polisin müdahalesi karfl›s›nda direnebilen bir yap› oluflturmaya bafllad›lar. Giderek
barillolar aras› dayan›flma iliflkileri de ço¤alm›fl ve bir piketero grubu mahallesiyle beraber
bir yol kesme eylemine giriflece¤i zaman di¤er mahallelere ve di¤er ekiplere haber
270
Hakan Tan›tt›ran
vermesiyle bir saat içinde üç, dört, befl bin civar›nda insan›n yollara dizildi¤i ve yolu
tamamen kapatt›¤› dayan›flma örnekleri oluflmufltu. Kendi içinde oldukça demokratik bir
iflleyifle sahip bu örgütlenmeler; flöyle ki, her belediyenin bir piketero örgütlenmesi ve onun
alt›nda meclisleri var. Bu meclisler, aktif tüm üyelerin kat›l›m›yla çal›fl›yor. Bütün kritik
kararlar mesela, hangi yolun kesilece¤i, ne istenece¤i, hangi taleplerde bulunulaca¤› vb.
bütün kararlar bu meclislerin fleffafl›¤› içinde al›n›yor. Bunun nedeni, Arjantin’de aç›k ve
fleffaf olmayan hiçbir fleyin baflar›ya ulaflamamas›yla aç›kl›yorlar. Arjantin’de çok ciddi bir
bürokratik, Peronist, sendikal gelenek var. Bu sendikal gelenek onlar›n tabiriyle sürekli
olarak “iflçi s›n›f›n› sat›yor” ve baflar›s›zl›klarla dolu bir hayat sürdürüyor. ‹flte, bu nedenle
bir güven problemi var. Bu problemi aflmak için, özel örnekler ve yöntemler gelifltiriyorlar.
Mesela, hiçbir hükümet görevlisi ya da yerel yöneticilerle görüflmeye bir iki kifli
göndermiyorlar; toplu gidiyorlar, toplu görüflüyorlar, toplu kalk›yorlar. Nedeni
soruldu¤unda da az kifli giderse, onlar› ifl vaadiyle kand›r›rlar ve bize sat›n al›nm›fl olarak,
anlaflm›fl olarak dönerler, diyorlar. Bu tür örnekleri var, sendikalara güvenmiyorlar ama
sendikalar da onlara güvenmiyor, çünkü Arjantin’deki genel sendikal yap› içerisinde
Arjantin örne¤inde kamu çal›flanlar› ve iflçiler ortak sendikalarda örgütleniyorlar, gelenek
böyle gidiyor, ancak aidat›n› ödeyemeyen ya da iflte denetimi sendikal yap›n›n elinde
olmayan büyük kitleleri, sendikal çal›flman›n içinde mat etmek, onun içinde yer almas›n›
sa¤lamak ve o demokratik bir süreci orada iflletmek, onlar›n tabiriyle Arjantin
sendikalar›n›n hiçbirinin ifline gelmiyor, bu çok önemli bir fley. ‹flsizleri örgütlemeye çal›flan
sendikalar var, yok de¤il, bir k›sm›n› birazdan söyleyece¤im, örgütledikleri de bir gerçek
ama genel iflleyifl bu yönde. Kendi aralar›nda örne¤in flöyle fleyler yap›yorlar: Yol kesiyorlar,
çok ciddi bir flekilde ulafl›m› felç ediyorlar, sanayi aktar›m›n› durduruyo. Yol kesildi¤i
zaman, t›rlar geçemez, kamyonlar geçemez, yük tafl›yan, mal tafl›yan art› de¤er tafl›yan
hiçbir fley geçemiyor ama özel tafl›tlar geçebiliyor. Bunun karfl›s›nda pazarl›¤a oturduklar›
zaman örne¤in diyorlar ki, “bin tane kifliye ifl istiyoruz”, pazarl›klar sonucunda befl yüz
kontenjanda anlafl›yorlarsa, dönüp, kendilerine bak›yorlar. ‹flte bu eylemlerle al›nacak
ifllere ve kadrolara flunlar flunlar gidecek, öbür eylemde bunlar bunlar gidecek diye; 2-3 bin
civar›nda iflsizleri varsa bir rotasyon uyguluyorlar. Tamamen kendine özgü bir
düzenlemeleri var.
‹flsiz ‹flçiler Hareketi’nin, piketerolar›n, bu derece baflar›l› olabilmesinin çeflitli nedenleri
var tabi. Bunlardan bir tanesi piketerolar›n bafl›n› çeken militan kadrolar›n, barillolarda
yaflayan insanlar›n aras›nda ç›kmalar›. Yani, bu barillo orta ve küçük burjuvazinin etkilerine
kapal›, hatta daha homojen bir yap›da olmas› dolay›s›yla, burada yaflayanlar›n daha radikal
davranabilmeleri, çözüm yollar›n›n tamamen ortadan kalkmas›, hayata ba¤lanacak hiçbir
fleylerinin olmamas› idi. Neoliberal politikalar›n sonucu ortaya ç›kan radikalleflme,
kad›nlar›n etkin konumlar›, hatta kad›nlar›n giderek aile reisi pozisyonuna gelmeleri tüm
iflsizlik içinde çünkü bu iflsizli¤i dayan›flma iliflkileri içinde afl›yorlar, aflmaya çal›fl›yorlar ve
bu dayan›flma iliflkilerinin belirleyicisi kad›nlar haline geliyor bu dayan›flma iliflkileri
Arjantin’deki neoliberal krizin uzun do¤as›, süreklili¤i sonucunda çok fazla bir fley ifade
etmiyor ve son kertede var›n› yo¤unu ortaya koyuyorlar. Hiçbir flekilde de devletle
uzlafl›rken geri çekilmiyorlar. Hareketin, Arjantin hükümetleriyle görüflmeleri de flu flekilde
gelifliyor: Arjantin hükümeti hem görüflme aç›yor onlarla, hem de polis gücünü devreye
271
Arjantin ‹flsizler Hareketi
sokuyor, hem havuç hem sopa yani, her fley var, her seferinde önce müdahale ediyorlar,
müdahale edildi¤i zaman örne¤in, o bölgede eyaletteki bütün piketero örgütlenmeleri
buraya ayn› gün içinde dolufluyorlar. Büyük bir dayan›flma örne¤i oluflturuyorlar. Bunun
üzerine de hükümet, yerel ve merkezi olarak her seferinde geri ad›m at›yor. fiimdi burada
önemli bir fley daha var, Ortodoks Marksizmin bak›fl›na göre sanayi proletaryas›n›n
küçülmesi, iflsizlerin, yoksullar›n ve benzeri konumlar›n büyümesi, radikal de¤ifliklerin
ivmesini azaltt›¤› düflünülür. ‹flsizler asl›nda örgütlenemeyen, çok fazla radikal de¤iflikli¤in
öznesi olarak görülmezdi, fakat Arjantin’deki ‹flsiz ‹flçiler Hareketi’nin bu do¤as› ve
kazan›mlar›, bu düflüncenin Marksistler aç›s›ndan önemli ölçüde yeniden
de¤erlendirilmesine zorunlu k›l›yor, muhtaç b›rak›yor.
Bir baflka nokta ise, üç tane piketero örgütlenmesi var. Arjantin’de büyük olarak, biri
CTA sendikas›n›n içinde örgütlenen STV, sol partilere yak›n ikinci örgütlenme Blok National
Piketero, bir üçüncüsü ise Koordinataro De Piketero Anibal Deron. Üçüncüsü, di¤erlerinden
biraz farkl›. ‹ktidar istemiyoruz, merkezle ilgilenmiyoruz, biz afla¤›day›z ve kendi
ç›karlar›m›z› savunuyoruz, buradan flekillenece¤iz, yeni bir demokrasiyi afla¤›dan
oluflturaca¤›z, diyorlar. Bu piketerolar›n hepsi birbirine benzemiyor burada k›saca örnek
verdi¤im gibi, geleneksel sendikalarla çal›flan ekipleri var, sol partilere yak›n piketero
gruplar› var, ama en büyük gruplar› kendine münhas›r örgütlenen, asl›nda bir tür kendisini
de¤iflimin, dönüflümün özeti olarak gören ama afla¤›dan bir de¤iflimi öngören ve bunun
üzerine çal›flan gruplar. Arjantin ‹flsiz ‹flçiler Hareketi’nin yeni dünyada, neoliberalizmin
özellefltirme dalgas›yla sald›rd›¤› Latin Amerika’da, bu ikinci büyük küreselleflme dalgas›n›n
içinde ortaya ç›kan mücadele dinamikleri aç›s›ndan özel bir yeri oldu¤unu düflünüyorum.
Latin Amerika, Türkiye Solu’nun tarihsel kökenleri aç›s›ndan tan›d›k ve bildiktir. Tüm Latin
Amerika, gerilla hareketleri ve köylü hareketleri üzerinden flekillenen bir mücadele
gelene¤ine sahipken, Arjantin’de özellikle 1980’li y›llar›n öncesindeki askeri darbeler
sürecinden sonra ilk defa kent merkezli, iflsizleflen iflçilerden, ifl bulamayan kesimlerden
oluflan bir yeni hareket ortaya ç›k›yor. Bu durum Latin Amerika ve dünyan›n di¤er yerleri
aç›s›ndan önemli diye düflünüyorum. Neoliberalizmin tüm ç›plakl›¤›yla Arjantin’de yol açt›¤›
sonuçlar, dünyan›n baflka yerlerinde de kaç›n›lmaz olarak benzer sonuçlar yaratacakt›r. Bu
aç›dan da Arjantin deneyimi dünyan›n baflka yerleri aç›s›ndan da özellikle de kamu
sektörünün tasfiye edildi¤i, özellefltirmeler yoluyla ulus devlet süreçlerinin 20. Yüzy›ldaki
kazan›mlar›n›n ortadan kald›r›ld›¤› ve giderek iflsizleflme oran›n›n yükselece¤i ülkelerde
daha özel bir önem kazan›yor diye düflünüyorum, teflekkür ederim.
272
Hakan Günefl
Abstract
This paper concantrates on the changes in the class structure brought by the capitalist
restoration after Glasnost in Former Soviet Republics. Mass privatization and losing the
rights in the work places, unemployement and new economy policies are salient
developments of postsoviet region. These developments brought several changes to the
compostion of the working class structure, its organizational behaviour and even culture.
The current situation, on the other side, deeply realted to the Soviet past and its impact on
the labour union movement. Actual practices and experiences of current labor movement in
the former Soviet republics, therefore analysed due these two factors.
HAKAN GÜNEfi
Girifl
Sovyetler Birli¤i'nin da¤›lmas›yla bu bölgedeki ülkelerde dünya iflçi s›n›f›n›n uzun
dönemler içerisinde yaflad›¤› de¤iflim son derece k›sa bir süre içerisinde yafland›. Büyük
iflyerlerinin tasfiyesi, özellefltirme, tafleronlaflt›rma, ifl güvencesinin kalkmas›, enformelleflme,
yüksek iflsizlik oran› ve düflük ücretler sonucu birden fazla ifle yönelmifl bir yeni iflçiler toplam›
son derece k›sa bir sürede ve "flok terapiler" sonucu flekillendirildi.
Balt›k ülkeleri d›fl›ndaki tüm eski Sovyet Cumhuriyetleri'nde aradan geçen yaklafl›k 15
y›ll›k sürece karfl›n 1970’lerdeki refah seviyesine dahi ulafl›lamam›flt›r. Tüm dünyada
yaflanan sosyal hak ve güvencelerin kayb› sürecinin en dramatik biçimi yine bu co¤rafyada
gerçekleflmifltir. Ancak iflsizlik, sosyal güvencelerin kayb› ve düflük ücretlere karfl›n Rusya ve
Kazakistan'›n baz› flehirlerindeki s›n›rl› direnifller d›fl›nda söz konusu co¤rafyan›n iflçi s›n›f›
yeni koflullara sars›c› bir karfl› koyufl gerçeklefltirememifltir.
Bu çal›flma özellikle Rusya Federasyonu ve Orta Asya örneklerine dayanarak Sovyet
Sonras› iflçi s›n›f›n›n sabr›n›n anatomisini betimlemeye, sergiledi¤i ataletin nedenleri ile
görece hareketlili¤in yafland›¤› bölgelerdeki dinamizmin karakteristiklerini aç›klamaya
273
Eski Sovyet Ülkelerinde ‹flçi S›n›f› Bileflimindeki De¤iflim ve Örgütlenme Karakteristikleri
1 Sarah Ashwin ve Simon Clarke, Russian Trade Unions and Industrial Relations in Transition, Basingstoke & New York:
Palgrave, 2002, s. 27.
274
Hakan Günefl
2 M. McAulay, Labor Disputes in Soviet Russia, 195765, Oxford: Clarendon Press, 1969, s. 123.
3 Ashwin & Clarke, s. 36.
4 N.N. Gritsenko, V A Kadeikina, E V Makukhina, ‹storiya Profsoyuzov Rosii, Moskva: Akedemiya Trud i Sotsial’nykh
Otnoshenii, 1999, 2979 ve 3056
5 N. N. Gritsenko, V A Kadeikina, E V Makukhina, ‹storiya Profsoyuzov Rossii, Moskva: Akedemiya Trud i Sotsial’nykh
Otnoshenii, 1999, 2979 ve 3056.
6 Ashwin & Clarke, age., s. 41.
275
Eski Sovyet Ülkelerinde ‹flçi S›n›f› Bileflimindeki De¤iflim ve Örgütlenme Karakteristikleri
VTsSPS, liderli¤i 1989 grev dalgas›n›n ard›ndan Yeltsin’ci bir tutum sergilemeye yöneldi.
Bu dönemde sosyal rahats›zl›klar›n yöneldi¤i iktidar adresi özelde Gorbaçov iken Yeltsin en
az›ndan bu dönemde iflçi eylemlerine görünürde destek veriyordu.
VTsSPS, 1985’den itibaren Pazar ekonomisine niyet eden tüm giriflimleri tehlikeli buldu¤unu
ve karfl› oldu¤unu aç›kça ifade ediyordu. Ancak bu henüz sa¤ ve sol kanat perestroykacı saflar›n
yeterince aç›k bir ayr›flma yaflamad›¤› aflamada gerçekleflti¤inden dönemin aç›kl›k politikas›
içinde bir düflünsel e¤ilim olmaktan daha fazla de¤ildi. Pazar ekonomisine geçifl yanl›lar›n›n
güç kazanmas› ve 1989’da yön de¤ifltiren VTsSPS liderli¤inin Yeltsinci olmas› ise sendikalar›
ikilemli bir sürece soktu. Buna iki yüzlü de demek mümkün. Bir yandan pazar ekonomisine
karfl› ç›k›yor öte yandan bunun savunucular› olan “demokratlara” destek veriyor yine
demokratlar olarak adland›r›lan kanatla iliflkilerini formüle ederken de iflsizlik
kompansasyonu baflta olmak üzere genifl sosyal haklar›n güvence alt›na al›nmad›¤› bir
pazar ekonomisine karfl› duruyordu. A¤ustos 1990’da Abalkin Plan› olarak adland›r›lan
pazar ekonomisine geçifl projesine fliddetle itiraz etti ve ciddi bir iflsizlik ödentisi baflta
olmak üzere genifl sosyal güvenceler a¤› olmadan plana r›za göstermeyeceklerini belirtti.
Ashwin ve Clarke bu karfl› duruflu sendikalar›n yararland›klar› ayr›cal›klar›n yitirilmesine
bir tepki olarak da görülebilece¤ini söyler.7
1990 Ekimin’de demokrat taraftar› VTsSPS’den ilk kopma gerçekleflti ve VTsSPS
ço¤unlu¤u yeniden yap›land›. Eylül 1990’da Rus Ba¤›ms›z Sendikalar Federasyonu’nun
(FNRP) kuruluflu gerçekleflti. Igor Kolchov’un ilk baflkanl›¤›na seçildi¤i FNRP’nin
kuruluflunda, Rusya iflgücünün yüzde 72’si anlam›na gelen 19 iflkolu ve 75 bölge üst örgütü
dahilinde 54 milyon iflçiyi temsil etti¤ini iddia ediyordu.
Ard›ndan Ekim 1990’da k›sa ad› Sendikalar Genel Konfederasyonu (VKP) kuruldu.
VKP’nin kuruluflu ile ülke düzeyinde yaflanan ayr›flmalara paralel olarak eskiden tek bir üst
yap› içinde yer alanlar flimdi farkl› e¤ilim ve güç odaklar› biçimine yeniden kümeleniyorlard›.
1990 sonunda VTsSPS art›k resmen resmi yasal tüzel kiflili¤i bitmifl ve ortaya
demokratlara yak›n FNRP ile Gorbaçov’a yak›n VKP ç›km›flt›. Öte yandan FNRP ve VKP
aras›nda daha önce bahsetti¤imiz VTsSPS’ye ait devasa mülkiyetin bölüflümü konusunda
büyük tart›flmalar yaflan›yordu.
Hükümet yanl›s› VKP 1991 Madenci Grevleri’nde madencilerin karfl›s›nda yer alarak
tripartist bir yeni toplu sözleflme anlay›fl› oluflturmay› önerdi. FNRP ise Gorbaçov’un ekonomik
performans›n› elefltiriyor ve genel grev tehdidinde bulunuyordu. Kriz ve ekonomik
problemlerde Gorbaçov’un pay› elbette yads›namaz. Ancak bu olayda grev tehdidinde
bulunanlar›n siyasal ba¤lafl›klar›n›n temsil etti¤i siyasal program ile sendikan›n talepleri
aras›nda gerçek bir ba¤ kurmak gerçekten pek mümkün de¤ildi. Rus milliyetçili¤i ve Yeltsin’in
denenmemiflli¤i ve baflar›l› “popülist” söylemi kitle manuplasyonunda ifle yar›yordu. Bu
dönemde tüm toplumsal yaflamda oldu¤u gibi sendikal alanda da taraflar›n talepleri,
beklentileri ve temsil ettikleri kesimlerin nesnel ç›karlar› ile taraftar olduklar› merkezi siyasal
çizgi aras›nda son derece karmafl›k bir iliflki mevcuttu. Ülkenin bir bütün olarak kargafla ve
kaos ortam›na sürüklenmifl olmas› bulan›k siyasal pozisyonlar› halk›n anlamas›n› gerçekten
zorlaflt›r›yordu.
Asl›nda kargafla, “sa¤ kanat perestroykac›lar” olarak bilinen ve özellefltirme veya oldu
7 Age., s. 41.
276
Hakan Günefl
8 Detayl› bir analiz için bkz.: Olga V. Kryshtanovskaia, “Transformatsia staroi nomenklatury v novoiu rossiiskuiu elitu”
Obshchestvennye Nauki i Sovremennost, No 1, 1995, s 57 vd.
9 “Kargafla içinde idare tarz›” kavramsallaflt›rmas› için bkz.: Nazpary, Joma, “Sovyet Sonras› Karmafla, Kazakistan’da fiiddet
ve Mülksüzleflme”, Çev: S. Somuncuo¤lu, ‹stanbul: ‹letiflim, 2002, s. 16
10 ‹gor Ligaçev, Kremlin’in S›rlar›, çev.:B. Atlamaz, ‹stanbul: Kaynak Yay›nlar›, 1995.
11 Boris Kagarlitskiy, Demokrasi Yerine Piyasa, (Alman AK Dergisnden 2May›s 1988 tarihli nüshas›ndan çeviri), ‹ktisat Dergisi,
Say› 284, Temmuz 1988, s.918.
12 Bkz.: The Constitution (Fundamental Law) of the USSR, Gordon B. Smith, Soviet Politics, Struggling with Change içinde,
New York, St. Martin Press, 1992, s.348379.
13 Ashwin & Clarke, age., s.59.
277
Eski Sovyet Ülkelerinde ‹flçi S›n›f› Bileflimindeki De¤iflim ve Örgütlenme Karakteristikleri
278
Hakan Günefl
279
Eski Sovyet Ülkelerinde ‹flçi S›n›f› Bileflimindeki De¤iflim ve Örgütlenme Karakteristikleri
14 Zaflita’n›n resmi sitesi: Alliance of Workers Unions of Russia 'Defense of Labor' http://www.geocities.com/CapitolHill/Se-
nate/4580/svedenia.html; Translated by sabocat, 17 February 2001
15 Zaflita’n›n resmi sitesi: Alliance of Workers Unions of Russia 'Defense of Labor' http://www.geocities.com/CapitolHill/Senate/4580/sve-
denia.html; Translated by sabocat, 17 February 2001
16 Zaflita’n›n resmi sitesi: Alliance of Workers Unions of Russia 'Defense of Labor' http://www.geocities.com/CapitolHill/Senate/4580/sve-
denia.html; Translated by sabocat, 17 February 2001
280
Hakan Günefl
K›z›l y›ld›z üzerinde s›k›lm›fl yumruk amblemi ile mücadele eden Eme¤in Müdafas›
sendikal ittifak› (Zaflita) farkl› sosyal meslek gruplar›ndan üyelere sahip ve hemen tüm
alanlarda örgütlenme çabas› içindedir. Doktorlar, ö¤retmenler, mevsimlik iflçiler, enerji,
yerel idari yönetim, belediye memurlar›, g›da imalat›, dok iflçileri, floförler ve daha birçok
meslekten ücretli çal›flan sendikal ittifak›n sosyal kompozisyonunu oluflturuyor.
Zaflita eme¤in haklar›n›n korunmas› ve gelifltirilmesi için, tüm hak savunma
metodlar›na baflvurdu¤unu, müzakere, toplu görüflme, mahkemeler, grevler, yollar›n,
demiryollar›n›n ve yönetim binalar›n›n blokaj›, iflletmelerin ele geçirilmesi ve çad›r köyleri
kurmak gibi say›s›z yöntemi gerekli biçimde kullan›yor. Çok s›k kitlesel gösteri ve yürüyüfl
yöntemine de baflvuran ittifak örgütleri üyelerinin sosyal materyal ve ruhsal ihtiyaçlar›na da
yan›t vermek için y›lbafl› hediye de¤iflimi, geziler gibi organizasyonlar yap›yor ve kimi
zaman maddi destek sa¤lamaya çal›fl›yor üyelerine. Ayr›ca spor tak›m›, klüpler vb.
oluflturmaya çal›fl›yor.
Pek çok üyesi mahkeme soruflturmas›, bask›, iflten at›lma vb. bask›lara maruz kalm›fl
olan Zaflita örgütünün kimi liderleri do¤rudan suikaste bile u¤rad›lar. Astrahan Zaflita yerel
lideri, örgüt efl baflkanlar›ndan Oleg Yurevich Maxakov öldürüldü.
‹ngiltere ABD Yunanistan ve Ukrayna’da ki kimi sendikalarla irtibatl› olan Zaflita’n›n
irtibatl› oldu¤u oluflumlardan birisi de Kazakistan’daki Solidarnost’tur.
Tam ad› “Kazakistan ‹flçi Hareketi Dayan›flma” (RDKS) olan Solidarnost, Zaflita’ya
mücadele yöntemleri ve siyasal yönelimleri bak›m›ndan oldukça benziyor. Bu yan›yla Orta
Asya’daki tek mücadeleci sendikac›l›k oluflumudur. Keza tüm Orta Asya Cumhuriyetleri
içinde ba¤›ms›z sosyalist yönelimli tek iflçi oluflumudur. Zaflita’dan önemli bir fark› ise bir
iflçi sendikas› ittifak› olmas›n›n yan›nda ayn› zamanda Kazak Komünist Partisi (KKP)içinde
de yer alan bir fraksiyon ve onun sendikal alandaki mücadele örgütü olmas›d›r.
Almat›’da Mart-May›s 2000 boyunca süren Metallist fabrikas› direnifl Lideri Madel
‹smailov’un tutuklanmas› da tam bu dönemrastlad›. Uluslararas› kampanyaya ra¤men izin
verilmeyen grevler ve b›rak›lmayan sendika lideri ve yerel aktivistler oldu. Giderek yar› legal
bir alana itildi ve konferanslar›n› kuzey s›n›r komflusu RF illerinde yapmaya bafllad›lar.17 Bu
dönemle birlikte KKP Serikbols›n Abdildin Merkezi ile ipler iyice gerilmeye bafllad›. RDKS
uzun zamand›r bu gerilimin ya da ayr›flma sürecinin bir sonucu olarak yeni bir marksist
komünist parti kurma sürecine girdi¤ini aç›klad›.18 Kazak KP’sini (KPK) RFKP gibi “sözde
ulusal burjuvazi” yi ve hatta eski anti-komünistleri içerip aktif kurucusu olan militan
unsurlar› d›fllayan bir politikaya sapmakla suçlayan sol e¤ilim hala tam olarak ayr›l›p yeni
bir parti kurabilmifl de¤il.
Gerek Zaflita gerekse Solidarnost örneklerinde s›n›f mücadelesinin kitleselleflip siyasal
hedefine do¤ru yürümesinin önünde bölgecilik ve sosyal partnerlik gibi genel olarak
benimsenmifl benimsetilmifl de¤erlerin yan› s›ra ana sol partilerin militan taban
inisiyatifinden korkan hatta onu engellemeye çal›flan rollerini mutlaka saymal›y›z. Tüm
güçlüklerine karfl›l›k Sovyet sonras› iflçi s›n›f›n›n ileri bu unsurlar›, geçmifl de¤erlendirmesi
ve gelecek tahayyülünü do¤ru bir denge ile kurmaya ama en önemlisi ad›na mücadele
ettikleri insanlar›n do¤rudan sesi olmaya çal›flmalar› anlam›nda yaln›zca bölgeleri için de¤il
tüm dünya iflçileri için incelenmeye ve iliflki kurmaya de¤er süreçler yaratm›fllard›r.
17 http://geocities.com/CapitolHill/Senate/4580/arkhiv.html
18 RDKS merkez Yürütme Komitesi Üyesi _______ ___i ____________ ile ropörtaj, “_ __________ _________ ____________ ______”
_____: 52, _______: _______ _ _______, ____________: 07.10.2002 http://communist.ru/styles.css
281
Almanya’n›n Sosyal Politikalar›nda “Reform” Ad› Alt›nda Uygulanan Yap›sal Dönüflümler
Abstract
Structural transformations in the approach of the social state have been applied under
the term of “reform” in many countries of Europe, mainly in Germany. Labor
relationships are experiencing various tensions triggered by the effect of the structural
transformations made as part of the policies called neoliberalism or the new right. As a
result, social security rights are being curtailed, unemployment insurance indexes
modified, radical changes made to redirect those on “long unemployment” pay to the
labor market, weekly work times increased and made flexible, and the labor law and
the social security law are being changed.
The objective of this study is to present the progress of the trend in Germany, proving that
it is not independent of the neoliberal trend being experiencing similarly in Turkey and that
it is not to be conceived apart from the policies put into practice by the IMF and the World
Bank. When considered from a labor perspective, it would be apparent that the seriousness
of such attacks lies deeper.
The capital class intends to make progress on its part by curtailing the social and political
acquisitions the working class made in the 19th century. As seen in the case of Germany,
the very heavy working conditions of workers started to improve in the era of Bismarck as
result of struggles by the socialists and various “reforms” were put into practice
introducing many acquisitions for the labor, in particular the German Social Insurances
system. Recent arrangements, however, do jeopardize such fundamental acquisitions,
dragging the working class back into the wild capitalism of the 19th century. The study
questions, along with the said dragback, the issue of how much the working class can
mobilize its inherent potentials.
Güçlü bir sosyal devlet gelene¤ine sahip Almanya’n›n sosyal politikalar›nda köklü
de¤ifliklikler yap›l›yor. 1 Ocak 2005’te uygulamaya konulacak olan yeni kanun
de¤ifliklikleriyle, emekçilerin kazan›mlar› budan›yor. Sosyal Demokrat Parti SPD ile Yefliller
Partisi’nden oluflan koalisyon hükümeti, “Gündem 2010” ad›n› tafl›yan program›yla, bafla
geldi¤i günden bu yana sa¤l›k, e¤itim, sosyal güvenlik sistemlerinden, vergi kanununa, ifl
kanununa kadar sosyal haklarda Almanya’n›n tarihinde ‹kinci Dünya Savafl› sonras›
dönemden bu yana görülmemifl boyutta k›s›tlamalar getiriyor. Kamuoyu taraf›ndan “Hartz
282
Fatma fienden Z›rhl›
IV” yasalar› olarak bilinen ve Gündem 2010 program›n›n temelini oluflturan yeni yasal
de¤ifliklikler, daha 2002 y›l›ndaki seçimler öncesinde koalisyon hükümetinin
gündemindeydi. O dönem ad›n› komisyon baflkan›n›n ad›ndan alan “Hartz Komisyonu”,
hükümetin seçimler öncesinde adeta cankurtaran gibi sar›ld›¤› ve sözüm ona iflsizli¤e “çare”
olarak gösterilen bir öneri paketi haz›rlam›flt›. ‹flte pandoran›n kutusu o zaman aç›lm›fl ve
sosyal haklar alan›ndaki k›s›tlama harekât› ortaya ç›k›vermiflti. Hartz yasalar›n›n
dördüncüsü olan bu yasan›n, en temel özelli¤i ise iflsizlik sigortas›nda ve sosyal yard›mlarda
k›s›tlamalar›n getirilmesi idi.
Ad›m ad›m uygulamaya konulan yasa de¤ifliklikleri, ilk olarak, sa¤l›k alan›nda “reform”
bafll›¤› alt›nda gündeme getirilmiflti. ‹lk tepkiyi çeken de¤ifliklik, 1 Ocak 2004 y›l›nda
yürürlü¤e giren yasayla yap›larak hastalara ve sigortal›lara ek yükler getirildi. Alman sa¤l›k
sigortas›n›n tan›nd›¤› olanakla, özel doktorlar›n muayenehanelerine flimdiye kadar ücret
ödenmiyordu. Ancak, flimdi, sigortal› hastalar, al›fl›k olmad›klar› bir flekilde muayenehane
ücreti ödemek zorunda kal›yordu.1 2004’ün bafl›nda yasal sa¤l›k sigortas›ndan
yararlananlar›n ilaç paralar›na getirilen % 10 zamla birlikte “zarurî” olmayan ilaçlar›n da
art›k reçeteye yaz›lmamas› ve paras› ödenerek sat›n al›nmas› öngörülüyordu. Tüm bu
de¤ifliklikler, zaten ellerini ovuflturarak bunlar›n hayata geçirilmesini bekleyen büyük ilaç
tekellerinin ç›kar› u¤runa yap›ld›.
1 Ocak 2005’ten itibaren yürürlü¤e girecek bu de¤iflikliklerden ifl piyasas› ve çal›flanlar›n
koflullar› üzerinde en büyük etkiyi yaratacak olan›, kuflkusuz, iflsizlik ödene¤inde
(paras›nda) flimdiye kadar görülmemifl bir kesintiye gidilmesi ve iflsizlik yard›m› ile sosyal
yard›m›n fiilen birlefltirilmesidir. Almanya’da iflsiz kalanlar, iflsiz kalmadan önceki üç y›l
boyunca asgari 360 gün prim ödemek kofluluyla, net gelirlerinin yüzde 60’› oran›nda iflsizlik
paras› almaya hak kazan›yordu, çocuk sahibi olanlarda bu oran yüzde 67’ye ç›k›yordu.
‹flsizlik sigortas›ndan yararlanma hakk› 32 aya kadar uzayabiliyordu ve eflin gelir
durumundan ba¤›ms›zd›. Kifli, iflsizlik sigortas›ndan yararlanma süresi sona erdikten sonra
da iflsiz kalmaya devam etmesi halinde, son net maafl›n›n azami yüzde 53’ünü bulabilen
iflsizlik yard›m› alabiliyordu, çocuk sahibi olanlarda bu oran azami yüzde 57’ye
ç›kabiliyordu. Bu iflsizlik yard›m›, her y›l yüzde 3 oran›nda kesintiye u¤rasa ve belirli bir
seviyede durdurulsa da, gerekti¤inde emekli oluncaya kadar al›nmaya devam
edilebiliyordu.
Bu durum flimdi köklü bir flekilde de¤ifliyor. Yeni düzenlemeyle iflsizlik paras›ndan
yararlanma süresi 12 ayla s›n›rland›r›lacak. 53 yafl›n üzerindekilerde bu süre ancak 18 aya
kadar uzayabilecek. 1 Ocak’tan itibaren iflsizlik yard›m› alan 2 milyon kifliden yaklafl›k
dörtte biri art›k bu yard›mdan yararlanamayacak. Normal iflsizlik ödene¤inden (paras›ndan)
yararland›ktan sonra iflsizlik yard›m› için baflvuranlara, iflsizlik yard›m› ile sosyal yard›m›n
birlefltirilmesiyle oluflturulan “‹flsizlik Paras› II” hükümlerinden yararlanma hakk› verilecek.
Bu ise, fiilen iflsizlik yard›m›n›n art›k ortadan kald›r›ld›¤› anlam›na geliyor. Ayr›ca “‹flsizlik
Paras› II” art›k en son net kazanca göre hesaplanmayacak ve sosyal yard›m seviyesine
çekilecek, yani “uygun” bir kira yard›m› ile Bat› Almanya için ilaveten 345 Euro, Do¤u
1 Yine 1 Ocak 2005 tarihinden itibaren difl protezinin hastal›k sigortas› kapsam›ndan ç›kart›l›p art›k hastalara ödetilmesi
düflünülüyordu, ancak tepkiler karfl›s›nda bunun yerine, hastalar›n sa¤l›k sigortas› prim ödemelerinde difl protezi için
gelir düzeyine ba¤l› olmaks›z›n sabit bir ek prim yükü getirildi. Sorun böylelikle hileli bir flekilde çözüldü.
283
Almanya’n›n Sosyal Politikalar›nda “Reform” Ad› Alt›nda Uygulanan Yap›sal Dönüflümler
Almanya için ise ilaveten 331 Euro para yard›m› anlam›na gelecek.2 Görüldü¤ü gibi, yeni
koflullar iflsizleri yoksullu¤a itecek.
Bu de¤ifliklikler yap›l›rken kamuoyuna sunulan gerekçeler, elbette “iflsizlerin toplumun
s›rt›nda yük” oluflturdu¤u yönündeki aç›klamalar ile iflsizli¤i toplumsal bir sorun olarak
görmeyen ve insanlar›n kendi bireysel seçimleriymifl gibi göstermeye çal›flan liberal
görüflten besleniyor. Di¤er gerekçeleri ise, büyük flirketlerin ve kurulufllar›n küresel
koflullara ayak uydurma zorunlulu¤u, Alman ekonomisinin sosyal yard›mlar, sosyal
sigortalar yükünü art›k tafl›yamayacak ölçüde zarar etti¤i, devletin küçülmesi gere¤i gibi
söylemlerden oluflturuyor. Oysa zaten had safhada olan % 10 oran›ndaki iflsizlik gözönüne
al›nd›¤›nda, halen iflsizlik paras›ndan yararlananlar›n gelirlerinin birdenbire kesilmesi,
toplumsal bir k›r›lmaya yol açacakt›r. Öte yandan, ayn› yasal uygulamalar çerçevesinde
çal›flma süreleri de iflverenlerce art›r›l›yor. Ayn› ifl daha az say›da iflçiye yapt›r›lmaya
çal›fl›l›rken (çal›flma sürelerinin artt›r›lmas› bu anlama gelmiyor mu?) ve bu durum zaten
iflsizli¤i körükleyici bir faktörken, iflsizlerin iflverenler taraf›ndan çal›flmay› istemeyenler olarak
gösterilmeye çal›fl›lmas› ikiyüzlü bir propagandadan baflka bir fley de¤il. 1 Ocak’tan itibaren
art›k iflsizlik yard›m›ndan yararlanamayacak olanlar, ki bu say› yaklafl›k befl yüz bin kifliye
tekabül ediyor, art›k ya sosyal yard›m düzeyine inen düflük bir gelirle k›t kanaat geçinmeye
çal›flacak, daha do¤rusu geçinemeyecek veya her geçen gün temel sosyal haklarla korunan
standart çal›flma koflullar›n›n gerisine düflen ve esnekleflen yeni çal›flma koflullar›na, dayat›lan
düflük ücretlere, esnek çal›flma sürelerine raz› olarak ifl bulmaya çal›flacak. ‹fl piyasas›na bu
yo¤unluktaki ak›m, iflverenler aç›s›ndan bir nimet gibi karfl›lanacak, ücretleri düflürmeleri,
iflçilerin haklar›n› daha da k›s›tlamalar› için onlara f›rsat do¤uracak. ‹fl bulunsun veya
bulunmas›n, her durumda emekçi s›n›flar›n›n koflullar›nda ve yaflam kalitesinde bir gerileme
söz konusu olacakt›r.
Bu de¤ifliklikleri uygulayan hükümetin bu politikalar› niçin flimdi ve bu flekilde
uygulad›¤› sorusuna verilecek cevap elbette, bu uygulamalar›n görünürdeki nedenlerini
de¤il, ard›nda yatan nedenlerini irdelemeyi gerektiriyor. Bu yap›ld›¤›nda, uygulananlar›n
bütünlüklü ideolojik bir sald›r› niteli¤i tafl›d›¤› görülebilir. Dolay›s›yla gidiflat› tersine
çevirmeye çal›flanlar aç›s›ndan konuyu böyle irdelemek ve irdeletmek önemini koruyor.
Ayr›ca, Almanya’da tabandan yükselecek ve bu seyri durdurmaya çal›flacak bir hareketin
geliflip geliflemeyece¤i bir baflka önemli konuyu oluflturuyor.
Sendikal cepheden ve sosyalist çevrelerden yükselen tepkiye kulak verecek olursak,
gerek iflçilerin gerekse hizmet sektöründeki emekçilerin son yirmi y›ld›r hiç olmad›¤› kadar
hareketlendi¤ini görüyoruz. ‹flverenlerden ve hükümet cephesinden gelen sald›r›lara karfl›
hem örgütlenme düzeyinin hem de ülke çap›ndaki eylemliliklerin artmas›na tan›k oluyoruz.
Kamu emekçilerinden ve sendikalardan, flimdiye kadar olanaks›z gibi görülen güçte ve
kitlesellikte eylemlerle karfl›l›k veriliyor. Almanya genelinde, daha pervas›z bir flekilde de
eski Do¤u Almanya bölgesinde hayata geçirilen uygulamalara karfl› “pazartesi eylemleri”
genifl yank› uyand›rd›. Bu eylemlilikleri önemli k›lan bir özellik, iflyerlerinde karfl›laflt›klar›
2 Michael Heinrich, “Agenda 2010 und Hartz IV, Vom rotgrünen Neoliberalismus zum Protest”, PROKLA, Zeitschrift für
kritische Sozialwissenschaft 136 Umbrüche des Sozialstaats, (PROKLA, Elefltirel Sosyal Bilimler Dergisi 136 – Sosyal
Devletin Budanmas›) Eylül 2004.
284
Fatma fienden Z›rhl›
iflten at›lma ya da çal›flma sürelerinin uzat›lmas› gibi olumsuzluklara karfl› harekete geçen
iflçilerle ve kamu emekçileriyle, sosyal haklar›n k›s›tlanmas›na karfl› koyan halk›n ve
iflsizlerin eylemleri ortaklaflt›rabilme potansiyeli tafl›yor olmalar›yd›. A¤ustos ve Eylül
aylar›nda her flehirde ayr› ayr› olmak üzere, binlerce kifliye ulaflan ‘pazartesi eylemleri’,
Ekim ay›na girildi¤inde düflüfle geçiyor gibi bir e¤ilim göstermesine karfl›n, 4 Ekim’de
Berlin’deki 50 bin kiflilik kat›l›mla düzenlenen “Hartz IV ve Gündem 2010” sald›r›lar›na karfl›
gerçekleflen mitingle doruk noktas›na ulaflt›. Yine 6 Kas›m’da Nürnberg’de yaklafl›k 90 farkl›
sendika, örgüt ve gruplardan gelen 10 binin üzerinde kifli, ‹fl Kurumu’na yürüyüfl ve miting
düzenledi ve sosyal kazan›mlar›n budanmas›n› protesto etti. Bu mitingde de, “Gündem
2010”un hükümet taraf›ndan geri al›nmas› talebi ön plandayd›.
Son olarak 17 Kas›m’da hizmet sektöründe örgütlü bulunan verdi. Birleflik Hizmet
Emekçileri Sendikas›’n›n ça¤r›s›yla, ülke genelinde tren, liman iflletmelerinden hastanelere,
yol, köprü iflletmelerine kadar uzanan 70 kamu iflletmesinde on binin üzerinde kat›l›mla
uyar› grevi yap›ld›; miting ve yürüyüfller düzenlendi. Toplu sözleflmelerin feshedilmesine,
çal›flma süresinin 38,5 saatten 41 saate ç›kar›lmas›na, düflük ücretlere, iflten at›lmalara, tatil
ve Noel paralar›n›n düflürülmesine karfl› yap›lan bu eylemlere, kamu emekçilerinden
beklenilenin üzerinde kat›l›m sa¤land›.3
Bu mitingler, sendikalar›n da yorumu dikkate al›nd›¤›nda, esasen Almanya’daki
emekçilerin haklar›na sahip ç›kma yönünde kararl› olduklar›n› gösteriyor. Bu anlamda hem
bu mitingleri ve ver.di’nin hayata geçirmeyi baflard›¤› “uyar› grevi”ni iyi de¤erlendirmek,
hem de daha kapsaml› olarak antikapitalist çerçeveli bir genel grev, genel direniflin
örgütlenilip örgütlenemeyece¤i üzerinde yo¤unlaflmak önümüzdeki sürecin can al›c› konusu
olacakt›r.
3 www.ver.di.de
285
Yoksulluk ve Mikro Kredi: Bangladefl ve Diyarbak›r Örnekleri
Abstract
Neoliberal economic policies that establish the mechanisms of accelerating the capital
accumulation have resulted in deteriorating the already unfair income distribution and
deepening and globalizing poverty. Together with the preexisting patriarchal social
structure, poverty aggravated the oppression on women, a process generally conceptualized
as feminization of poverty. Poverty and women have also taken their place on the agenda
of institutions such as World Bank that are themselves the causes behind the increasing
poverty. Microcredit projects endorsed by World Bank and other similar agencies
constructed their discourses on the aims of both reducing poverty and empowering the
women. In this paper, focusing on two experiences of microcredit (Bangladesh, and
Diyarbak›r), a critical evaluation of the discourse and practice of microcredit projects has
been developed. It has been claimed that microcredit projects, neither in dealing with
poverty nor in empowering women visàvis the patriarchal social relations, could have been
nothing more than a power strategy.
286
Bahar Yi¤itbafl Akça
287
Yoksulluk ve Mikro Kredi: Bangladefl ve Diyarbak›r Örnekleri
toplam 11.988 çal›flan› ile 336 milyon üyeye sahiptir, ki de¤indi¤im gibi üyelerin yüzde 96’s›
kad›nd›r. Bugüne kadar toplam da¤›t›lan kredi miktar› 4.27 milyar dolard›r. Geri ödeme
miktar› yüzde 98.69’t›r (Yunus, 2004).
Genellikle mikrokredi projeleri bu tarz rakamlar üzerinden de¤erlendirilmekte ve bu
say›lardaki art›fllar uluslararas› arenada baflar› kriteri olarak görülmekte ve Grameen
Bank’›n bu uygulamas› neoliberal kalk›nma politikalar›nda yoksullukla mücadele ve
ekonomik geliflme için yeni bir paradigma olarak pazarlanmaktad›r. Örne¤in; Amerika
Birleflik Devletleri eski Baflkan› Bill Clinton ve efli Hilary Clinton Yunus’u ve projesini
desteklediklerini aç›kça dile getirmifllerdir (Rahman, 2001: 13).
Birçok kurum kalk›nma projelerinin içerisine mikrokredi uygulamalar›n› dahil etmeye
çal›flmaktad›r (Rahman, 1999: 68). Dünya Kad›n Bankas›, A.B.D. Uluslararas› Kalk›nma
Kurumu (U.S. Agency for International Development/USAID), Uluslararas› Zirai Kalk›nma
Fonu (International Fund for Agricultural Development/IFAD), Norveç Uluslararas› Kalk›nma
Kurumu (Norweigian Agency for International Development/NORAD), Kanada Uluslararas›
Kalk›nma Kurumu (Canadian International Development Agency/CIDA), ‹sviçre Uluslararas›
Kalk›nma Kurumu (Sweedish International Development Authority/SIDA) gibi kurulufllar
mikrokredi projelerinin uygulanmas› ve geliflmesine katk›da bulunmaktad›rlar. Hiç
kuflkusuz, Dünya Bankas› da mikrokredi projelerine katk›da bulunan kurulufllardan
birisidir. Maddi deste¤in yan›s›ra toplumsal fon projeleriyle de mikrokredi uygulamalar›n›
desteklemektedir. 1995 y›l›nda, kalk›nmakta olan ülkelerde mikrokredi projelerinin
desteklenmesi ve yay›lmas› için, 100 milyon dolarl›k bütçeye sahip Fakirin Fakirine Yard›m
Etmede Dan›flmanl›k Grubu’nun (Consultative Group to Assist the Poorest) kurulmas› için
30 milyon dolarl›k bir fon deste¤i sa¤lam›flt›r. Temel ifllevi bir tür altyap› çal›flmas› olarak
görülebilecek bu grubun, mikrokredi programlar›nda takip edilmesi gereken en uygun
yöntemleri belirlemek, kad›nlara ve fakirlere fon kaynaklar› bulunmas›n› sa¤lamak ana
amaçlar› aras›nda gelmektedir (Khandker, 1998: 5).
Günümüzde Amerika Birleflik Devletleri ve Avrupa’n›n çeflitli ülkeleri de dahil olmak
üzere, tüm k›talarda yaklafl›k 111 ülkede uygulanmaktad›r (Türkiye ‹sraf› Önleme Vakf›,
2003b: 15). Bu ülkelerden baz›lar› Bolivya, Kosova, Bosna, Kamerun, Ekvador, Nijerya,
Tanzanya, Vietnam, Hindistan, Endonezya, Meksika, Pakistan, Nepal, Senegal, Filipinler ve
Çin’dir (Grameen Dialogue, 2004).
Türkiye’de de özellikle 2003 y›l›ndan beri mikrokredi uygulamas› gündemde yer alan
konulardan biri olmufltur. Diyarbak›r mikrokredi için pilot bölge olarak seçilmifl ve 11
Haziran 2003’de Türkiye ‹sraf› Önleme Vakf› Mütevelli Heyeti Baflkan› ve AKP Diyarbak›r
Milletvekili Prof. Dr. Aziz Akgül taraf›ndan bafllat›lm›flt›r. Bu proje de t›pk› Bangladefl’teki
mikrokredi uygulamalar›ndaki gibi yoksullukla mücadele kapsam›nda
de¤erlendirilmektedir, zaten ‹stanbul’da 9-10 Haziran 2003 tarihlerinde mikrokrediler
ba¤lam›nda yap›lan konferans›n bafll›¤› da buna paralel olarak “Mikrokredi Vas›tas›yla
Yoksullu¤un Azalt›lmas› Uluslararas› Konferans›”d›r.
Bu proje kapsam›nda üç y›ll›k çal›flma süresince 4400 kad›na kredi imkan› sa¤lanmas›
hedeflenmektedir. Bu ba¤lamda Batman, Gaziantep, Kars, Ardahan, Sivas, Erzurum gibi
di¤er baz› illerde de fizibilite çal›flmas› yap›lmaktad›r. Diyarbak›r Grameen Bank Mikrokredi
Projesi ba¤lam›nda kad›nlara da¤›t›lan mikrokrediler çeflitli kurulufl ve kiflilerin katk›lar›yla
288
Bahar Yi¤itbafl Akça
finanse edilmektedir. fiu ana kadar dünyaca ünlü spekülatör Soros’un baflkan› oldu¤u Aç›k
Toplum Enstitüsü 100 bin dolar, Vak›fbank 50 bin dolar, Finansbank 25 bin dolar, AKP
Diyarbak›r Milletvekili Aziz Akgül 10 bin dolar, Nevzat Yalç›ntafl 10 bin dolar, Diyarbak›rl›
Selahattin Alt›nda¤ 10 bin dolar ve Ali ‹hsan Kaya 10 bin dolar vererek mevcut havuzu
oluflturmufllard›r. Bu bilançonun aç›klanmas›ndan sonra Aç›k Toplum Enstitüsü 100 bin
dolarl›k deste¤ine 100 bin dolar daha eklemifltir (Özkan, 09 Eylül 2004, Radikal).
‹lk çal›flmalar Diyarbak›r’›n Elidolu Köyü’nde ve Has›rl› Mahallesi’nde yap›lm›flt›r.
Üyelere verilen 7 günlük e¤itimin ard›ndan Diyarbak›r’da 18 Temmuz 2003 tarihinde ilk
olarak alt› kifliye her biri 500 milyon TL olmak üzere mikrokredi çeklerinin baflbakan
taraf›ndan verilmesi ile uygulama bafllat›lm›flt›r, flu anda 100 milyon ile 750 milyon aras›nda
de¤iflen miktarlarda kredi verilmektedir. Eylül 2004 tarihi itibariyle Diyarbak›r ve Bismil’de
toplam 850 kad›n projeye dahil edilmifltir, bunlardan 285 kad›n Bismil’dedir. 850 kad›n
460 milyarl›k kredi kullanm›fl olup haftal›k ödemelerdeki geri dönüfl yüzde 100’dür.
Program›n baflar›s› rakamlar üzerinden de¤erlendirildi¤inde aynen Bangladefl’teki gibi
bir gözlemden bahsetmek mümkündür, örne¤in geri ödemelerdeki rakam›n yüksekli¤i
önemli bir kriter say›lmaktad›r. Ancak projenin hedeflerinin yoksullu¤u azaltmak ve
kad›nlar› güçlendirmek oldu¤u göz önüne al›nd›¤›nda bu baflar› söylemi çökmekte ve
pratikteki sürecin olumsuzluklar› ortaya ç›kmaktad›r. Üstelik program›n kendi iflleyifl
mant›¤›n›n da bu olumsuzluklar›, erkek egemen iliflki tarzlar›n› de¤il aflmak, pekifltirdi¤i
gözlemlenmektedir.
Sunuflun bundan sonraki k›sm›na projenin iflleyifl süreci ve buna dair örnekler vererek
yaflanan sorunlar› ortaya koymaya çal›flaca¤›m.
Mikrokredi projelerinde öne ç›kan grup mant›¤›n› anlatarak bafllayal›m. Kredi veren
kurulufllar›n kredi da¤›t›m›nda tercihleri genellikle alacakl›lar›n gruplar oluflturmas›d›r.
Örne¤in Grameen Bank ayn› köyden befl kad›n›n bir araya gelerek bir borç grubu
oluflturmas›n› istemektedir. Bu grubun banka taraf›ndan tan›nmas› için ise bankan›n
kurallar›n› ö¤renmesi ve ezberlemesi gerekmektedir. Grup bu kurallar› ö¤rendi¤inde önce
üst düzey bir banka görevlisi taraf›ndan sözlü teste tabii tutulur ve ancak testi geçtikleri
takdirde kabul görürler. Bu flekilde kabul görmüfl alt› ila sekiz aras›nda de¤iflen say›da grup
(ayn› köyden ortalama 30 ya da 40 üye) bir borç merkezi oluflturmaktad›r. Yeni bir borç
merkezine dahil olmufl kad›nlar haftal›k olarak yap›lan geri ödeme toplant›lar› (haftal›k
ödemelerde ödenecek rakam›n küçük olmas›n› sa¤lad›¤›ndan tercih edilmekte, ancak
kad›nlar için, yapt›klar› ifllerden paran›n dönüflü düzenli olmad›¤›ndan haftal›k ödemeler
sorun da yaratabilmektedir) için buluflabilecekleri bir yer göstermek zorundad›rlar. Grubun
kurulmas› ve toplanacak bir yer gösterilmesi durumunda grup borç alabilmek için temel
gereklilikleri yerine getirmifl say›l›r. Banka belirli zaman periyotlar› dahilinde gruptaki
bireylere borç vermeye bafllar. Gruptan önce sadece iki kifliye para verilir ve banka
görevlileri en az iki ay boyunca bu kiflilerin geri ödemelerini gözlemler ve bu kiflilerin
sorunsuz bir flekilde bu dönemi tamamlamalar› karfl›l›¤›nda gruptan di¤er iki kiflinin de
borç alabilmesine imkan tan›n›r.
Gruplar›n kurulmas›ndaki amaç gruptaki her bireyi birbirinden sorumlu k›larak güya
sosyal dayan›flma a¤› oluflturmakt›r. Grup mant›¤›n›n mikrokredi projelerindeki önemini
aç›klarken sosyal sermaye kavram›ndan da bahsetmek gerekmektedir, zira Dünya Bankas›
289
Yoksulluk ve Mikro Kredi: Bangladefl ve Diyarbak›r Örnekleri
290
Bahar Yi¤itbafl Akça
‘Disiplin, Birlik, Cesaret, Çok Çal›flma. Baflar›y› Ailemize Getirece¤iz.’ sözlerinden oluflan
antlar›n› okumakta ve böylece toplant› sona ermektedir.
Bahsedilenlerin hepsi disipline edici mekanizmalar olarak ifllev görmektedir. Bu
yaklafl›m “düzen ve verimlilik” düflüncesinin pratikteki bir tezahürü olup düzen sa¤land›¤›
takdirde verimli bir üretimin gerçeklefltirilebilece¤i dolay›s›yla yoksullu¤un afl›labilece¤i
iddia edilmektedir.
Verimlilik ve düzen ilkelerinin borçlulara bir ant olarak ezberletildi¤inden de
bahsedebiliriz. Bangladefl’te 16 Kural, Diyarbak›r’da da 10 Öneri olarak karfl›m›za ç›kan bu
ant asl›nda neoliberal muktedirlerce kabul edilen yoksulluk alg›s›n› ve yoksullu¤un
sebeplerini de ortaya koymaktad›r. Yoksullar›n yoksulluklar›n›n gerekçelerinin kendilerinde
yatt›¤›na dair inan›fl mikrokredi projelerindeki ‘kurallar’da kendini göstermektedir.
Yoksullu¤un en temel sebebi olarak gösterilen çok çocukluluk ‘aile nüfusumuzu az tutaca¤›z’
cümlesinde karfl›l›¤›n›n bulmakta ya da yeterince üretken olmay›fllar›na sebep olarak
gösterilen zaman› ve paray› kullanmada kontrolsüzlük, an› yaflama s›fatlar› bu kurallarda
‘tembel olmayaca¤›z’, ‘rahat peflinde koflmayaca¤›z’, ‘haftal›k kazançlar›m›zdan
biriktirece¤iz’ gibi cümlelerle karfl›m›za ç›kmaktad›r.
Dayat›lan bu söylem d›fl›nda projelerin üyeleri disipline olmak, sorumluluk sahibi
olmak, an› yaflamaktan kurtulmak için projenin uygulanma sürecindeki kural gere¤i
zorunlu tasarrufa yönlenmek zorundad›r. Böylece, yoksullar› gelir sahibi yaparak
“ihtiyaçlar›n›” geniflletmek mümkün olabilecektir. Bu durumda neoliberal “düzenleyicilere”
göre düzensiz, tembel, ak›flkan yoksullar grubunu gelir sahibi yapabilmek için mikrokredi
projeleriyle kontrol dahilinde kaynak sa¤lanmas› oldukça ideal bir yöntem olmaktad›r.
Krediler sa¤lanmas› yoluyla yoksullar borçland›r›lmakta ve yoksullar›n, özellikle de “yoksul
kad›nlar›n güçlendirilmesi” söylemi dolafl›ma sokulmaktad›r.
Ancak “yönetilmeye” çal›fl›lan bu yoksul kavram›nda özellikle yoksul kad›nlar›n ön plana
ç›kmas› neden kad›nlar sorusunu akla getirmektedir. Projelerin söylemlerinde kaynaklara
eriflimlerindeki zorluklar ve maddi yoksunluklardan dem vurulup kad›nlara dair pozitif bir
ayr›mc›l›ktan bahsedilmekte, kad›nlar›n kazand›klar› gelirleri ailelerine harcad›klar›
savunulmaktad›r. Ancak mikrokredi programlar›n›n bir yandan da kapitalizmin bir parças›
oldu¤u göz önüne al›n›rsa kad›nlar›n seçilmesindeki sebeplere yenileri de eklenebilmektedir.
Birçok araflt›rmac› uygulamalarda kad›nlar›n tercih edilmesine iliflkin, öngörülen
nedenlerin d›fl›nda gerekçeler de bulundu¤unu yapt›klar› çal›flmalar›nda belirtmifllerdir.
Aminur Rahman (1999) 1994-1995 ve 1997 yaz›nda Bangladefl’in Tangail bölgesinde bir
araflt›rma sürdürmüfltür. Bu çal›flma kapsam›nda 295 aile üyesi, 154 Grameen Bank üyesi
(120 kad›n ve 34 erkek) ve 12 (9 erkek, 3 kad›n) banka görevlisi ile görüflülmüfltür. Grameen
Bank burada erkekleri mikrokredi program›n›n d›fl›nda tutarak sadece kad›nlara yönelik bir
program uygulamaktad›r. Bölgede önceki y›llarda dört adet erkek grubu varken, ki asl›nda
önerilen grup say›s› alt› ila sekiz aras›ndad›r, buna ra¤men yeni gruplar oluflturulmam›flt›r.
Bunun gerekçeleri soruldu¤unda erkek banka görevlisinin verdi¤i cevap dikkat çekicidir:
‘Üstümüz olan memurlar bizden yeni erkek üyeler edinmememizi ve en nihayetinde bu
borçland›rma uygulamas›ndan onlar› tamamen ç›karmam›z› istediler. Daha önce
merkezde alt› grup ve otuz erkek üyemiz vard›. Kimileri grubu terk etti, kimileri grup
arkadafllar› taraf›ndan d›flland›, ancak biz bunlar› yenilemedik.’
291
Yoksulluk ve Mikro Kredi: Bangladefl ve Diyarbak›r Örnekleri
292
Bahar Yi¤itbafl Akça
Hatta Vanu yukar›daki duruma iliflkin somut bir örnek verir. Borcunu ödeyemedi¤i için
arkadafllar› taraf›ndan bankaya getirilen kad›n banka görevlilerince içeride bir odaya al›n›r
ve kap› üzerine kitlenir. Yaflad›klar›ndan dolay› utanç duyan kad›n kendisini k›yafetini (sari)
kullanarak tavandaki vantilatöre asar (Rahman, 1999: 70).
Mikrokredi projelerindeki kad›nlar› güçlendirme söylemine ra¤men pratikte çeliflkiler
yaflanmakta ve üye kad›nlar fiziksel ve duygusal olarak da artan yüklerle bo¤uflmaktad›rlar.
Hem gelir getirici faaliyetlerle hem grup toplant›lar›, e¤itimler gibi organizasyon
çal›flmalar›yla hem de ev ifli ve çocuk bak›m› iflleriyle ilgilenmek zorunda kalmaktad›rlar.
Kat›lmak zorunda olduklar› haftal›k toplant›lardaki kurallar gere¤i gruptaki herkes
kararlaflt›r›lan saatte merkezde olmak zorundad›r. Gecikmeler söz konusu oldu¤unda
beklenen üye gelinceye de¤in toplant› bafllamamaktad›r. Ço¤unluk ataerkil aile yap›lar›na
sahip olan bu kad›nlar beklenenden geç saatte eve döndüklerinde sözlü fliddetten fiziksel
fliddete kadar varan sorunlarla karfl› karfl›ya kalabilmektedirler. Ev içindeki
sorumluluklar›n› aksatt›klar› suçlamalar›na maruz kalabilmektedirler (Rahman, 1999). Tüm
bunlara ba¤l› olarak özellikle projelerdeki ilk y›llarda yaflad›klar› s›k›nt›lar artmaktad›r.
Bulunduklar› sosyo-kültürel ortam kad›n›n bu yeni görevleriyle paralel bir de¤iflimi ve
de¤iflim h›z›n› göstermedi¤inden kad›nlar bu de¤iflimin çeliflkileriyle bafl bafla
kalabilmektedirler. Kad›nlar›n özellikle bafllang›ç aflamas›ndaki dönemlerde daha fazla
fliddete maruz kald›¤›, zamanla bu fliddetin azald›¤› gözlemlenmektedir (Ahmed,
Chowdhury, Bhuiya, 2001).
Karfl›lafl›lan di¤er bir sorun ise geri ödeme zaman› yaflanan s›k›nt›lard›r. Ço¤u zaman
yeni borçlar almalar› –hatta kimi zaman tefeciden ya da ürünlerini erken hasatla ucuza
satmalar›, yetifltirdikleri hayvanlar› satmalar›, dolay›s›yla hanenin tüketim ihtiyaçlar›n›
karfl›lamak yerine elde edilen geliri geri ödemeler için kullanmak zorunda kalmalar›yla
kad›nlar›n borçlar› artarak devam etmektedir. Bu durumda kad›nlar güçlenmenin çok
ötesinde kendilerini tekrar eden bir ödeme döngüsü içinde bulmaktad›rlar. Bu duruma bir
de ev içinde yaflad›klar› yeni gerilimler eklemlenmektedir.
Kad›nlar›n maruz kald›klar› fliddetteki art›fl göstermektedir ki mikrokredi projelerini tek
bafl›na ekonomik bir kalk›nma modeli olarak görmek ve rakamsal olarak paran›n
dönüflündeki tatmin edici rakamlar üzerinden de¤erlendirmek oldukça sak›ncal›d›r. Özellikle
de bu projelerin kad›nlar› hedefledi¤i göz önüne al›n›rsa bu projelerin iktisadi veriler d›fl›nda
da baflar›l› sonuçlar vermesi hedeflenmelidir. Projelerin uyguland›¤› bölgelerdeki aile içi
yap›lar incelenmeli, kad›nerkek rolleri analiz edilmeli, proje personeli bu konuda e¤itime
tabii tutulmal› ve projeler mutlaka sosyal destek aya¤›n› dinamik k›lmal›d›r. Kad›nlar bu tarz
kamusal alanlara davet edilirken özel alanlar› dokunulmaz b›rak›lmamal›d›r.
Bu tarz projelerdeki uygulamalara gelen bir elefltiri de projelerin yoksullar› hedef kitle
almas›na ra¤men yoksullar içerisinde de durumu görece iyi olanlara ulaflt›¤› ve yoksulun
yoksulu olan k›sma ulaflamad›¤› ve aradaki eflitsizli¤i artt›rd›¤› yönündendir. Bu da projenin
k›sa süre içerisinde kendini finansal olarak idame ettirebilme beklentisi ile alakal›d›r. Bu
nedenle borç verilerken görece daha az yoksul olup daha yüksek miktarda borç
alabilecekler tercih edilebilmektedir ki bu da projelerin yoksullukla mücadele amac›yla
çeliflki yaratmaktad›r (Ahmed, Chowdhury, Bhuiya, 2001: 1958).
Her ne kadar mikrokredi projeleri yoksullukla mücadele kapsam›nda de¤erlendirilseler
293
Yoksulluk ve Mikro Kredi: Bangladefl ve Diyarbak›r Örnekleri
de yine de kapitalist bir ekonomi anlay›fl›n›n ürünüdürler. Borç veren kurumlar da kendi
kârlar›n›, finansal idamelerini gözetmektedirler. Grameen Bank 1991 y›l›na kadar %16’l›k bir
faizle borç veriyorken, 1991 sonras›nda faiz oran›n› %20’ye yükseltir. Bu rakam ticari
bankalardaki faiz oranlar›ndan yaklafl›k %8 daha yüksektir. Grameen Bank çal›flanlar›n›n
ücretlerine zam yapt›ktan hemen sonra bu art›fl› banka kâr›n› azaltan bir sorun olarak görür
ve kendini idame ettirmek için kapitalist finans iliflkilerinin kurallar›na uyarak faiz
oranlar›n› artt›rarak çözüme ulafl›r. Bankan›n politikalar›ndaki bu de¤iflim özellikle 1990’l›
y›llar›n bafl›nda kendisini gösterir. Bu y›llarda banka çal›flanlar›n›n üzerindeki faiz
oranlar›na iliflkin bask›lar o kadar artar ki baz› banka müdürleri iç çeliflkileriyle bafl bafla
kal›rlar. Afla¤›da yerel bir banka müdürünün Mart 1993’te projenin yönetim direktörü Dr.
Yunus’a yazd›¤› bir rapor bu çeliflkiye dikkat çekmek için verilmifltir:
“Son zamanlarda faizleri yükseltmek için birçok yönetici aras›nda çok büyük bir
rekabet var. Ne zaman yönetici arkadafllarla bir araya gelsek konufltu¤umuz tek konu
flubelerin yat›r›m profili oluyor. Bankam›z›n yat›r›mlar›n› artt›rmak bizim için önemli, ancak
üyelerimizin kapasitelerini de unutmamal›y›z. Temel hedefimiz yat›r›mlar›m›z› artt›rmak
olmamal›d›r. Grameen Bank’ta ald›¤›m›z e¤itim as›l üzerinde durdu¤umuz noktan›n
üyelerimizin refah› oldu¤u idi. Fakat birçok olayda yat›r›mlar›m›z birinci, üyelerimiz ikinci
planda kald›. E¤er ki bu tavr›m›zla devam edersek Bangladefl gibi fakir bir ülkede son
derece ciddi sorunlarla karfl› karfl›ya kalabiliriz.” (Aktaran Rahman, 1999: 79)
Kad›nlar› güçlendirmeyi hedefleyen bu tarz projelerin yine de varolan ataerkil iliflki
a¤lar›ndan yararland›klar› barizdir. Hem ailedeki erkekler hem de banka görevlileri bu
iliflkileri yeniden üretmektedirler, sosyo-kültürel olarak edindikleri güçlerini bunun devam›
yönünde kullanmaktad›rlar.
Yukar›da bahsedilen iliflkiler bir fabrika ve orada çal›flanlar gibi formel iliflki a¤lar›ndan
farkl› oldu¤undan dönüflümü daha zor iliflkilerdir. Özel alan ba¤lam›nda de¤erlendirilmekte
ve bu alan›n dokunulmazl›¤›ndan güç almakta dolay›s›yla kad›nlar›n yaflananlardan
güçlenerek ç›kmas› için baflka birtak›m destek mekanizmalar›na ihtiyaç duyulmaktad›r.
Aksi takdirde hedefler sadece metinlerde bofl vaatler olarak kalacak, geliflmelerden
ço¤unlukla erkekler beslenecek, bankalar da görünüflteki baflar›l› istatistiksel verilerle bu
projelerin baflar›s›n› belgeleyeceklerdir.
Sonuç olarak, yoksullar›n cahil, aile planlamas› konusunda bilinçsiz, hastal›k tafl›y›c›,
ahlâks›z, zaman ve paran›n kullan›m›nda kontrolsüz, tasarrufta bulunmayan, tembel, kay›t
d›fl›, ak›flkan kifliler olarak yeterince üretkenlik sergileyemedikleri ön yarg›s› ile mikrokredi
projeleri tüm bu negatif s›fatlarla tan›mlanan yoksullar› disipline etmeyi ve sorumlu, üretken
vatandafllar k›larak toplumsal kalk›nmay›, yoksulluktan kurtulmay›, kad›nlar› güçlendirmeyi
hedefler görünürken asl›nda sosyal refah devletinin küçültülmesini meflru k›lmak ve sosyal bir
patlamay› önlemek gibi çok amaçl› bir ifllev görmektedir. Bu genifl söylem yelpazesinin
gerçeklefltirmeyi hedefledi¤i amaçlar›n› hayata geçirebilme yetisinden uzak oldu¤u
görülmektedir. Yoksullukla mücadele, yoksullukla savafl tart›flmalar›nda bugün art›k s›kça
karfl›lafl›lan mikrokredi projeleri, asl›nda yoksullu¤u azaltman›n de¤il, “dayan›labilir”
k›lman›n bir yolu olmakta, mutlak yoksulluk s›n›r› olarak belirlenen günde bir dolarl›k gelirin
alt›ndaki insan say›s›n›n azalt›lmas› yoksullukla mücadele olarak sunulmaktad›r.
Yoksullu¤un yap›sal nedenlerini göz ard› eden mikrokredi projeleri incelendi¤inde
294
Bahar Yi¤itbafl Akça
KAYNAKÇA
Ahmed, Syed Masud; Chowdhury, Mushtaque; Bhuiya, Abbas: 2001
“MicroCredit and Emotional WellBeing: Experience of Poor Rural Women from Maltab, Bangladesh”, World
Development, vol. 29, no. 11, 19571966.
Goetz, Anne Marie; Gupta, Rina Sen: 1996
“Who Takes the Credit? Gender, Power, and Control Over Loan Use in Rural Credit Programs in Bangladesh”,
World Development, vol. 24, no. 1, 4563.
Haider, Raana: 1996
Gender and Development, Cairo: The American University Press.
Ledgerwood, Joanna: 1998
Sustainable Banking with the Poor Microfinance Handbook: An Institutional and Financial Perspective,
Washington D.C.: World Bank.
Özkan, Funda:2004
“Soros’tan Diyarbak›r’a 200 bin dolar”, Radikal, 09 Eylül.
Rahman, Aminur: 2001
Women and Microcredit in Rural Bangladesh: Anthropological Study of the Rhetoric and Realitiesof Grameen
Bank Lending, Colorado: Westview Press.
Rahman, Aminur: 1999
“Microcredit Initiatives for Equitable and Sustainable Development: Who Pays?”, World Development, vol.
27, no. 1, 6782.
Türkiye ‹sraf› Önleme Vakf›: 2003
Zenginli¤in Yayg›nlaflt›r›lmas› ‹çin Mikrokredi Uygulamas›, Türkiye Sorunlar›na Çözüm Serisi No: 10, Ankara.
Yunus, Muhammad: 2004
Grameen Bank At A Glance, Bangladesh: Packages Corporation Limited.
295
Sorular
Sorular
Çi¤dem Ç›daml›: Dört adet soru var, iki tanesi afla¤› yukar› birbiriyle ortak gibi
görünüyor, çünkü MST örgütlenmesi içinde sosyalistlerin var olup olmad›¤›n› soruyor. Di¤er
soru da MST türü hareketlerin, yeni siyasal toplumsal hareketlerin, eski siyasal ideolojik
öncüllerle kopufl içinde olup olmad›¤›n› soruyor.
fiimdi kuflkusuz bu iki soruyu birlikte yan›tlamak istiyorum. Çünkü di¤er iki soru da
asl›nda bununla paralel yan›tlanabilecek sorular. Aç›kças› ben tarafs›z de¤ilim bu konuda
ama, kuflkusuz ne bir MST aktivistiyim ne de MST önderli¤inde programatik olarak
bulunmad›m dolay›s›yla, en az›ndan mesafeli de durabilme flans›m›z var. Ama san›yorum
ki bu iki soru da yeni toplumsal hareketlerin eski sosyalist hareketler, sosyalist içerikli emek
hareketleri yelpazesinde mesela radikallikten farkl› olarak basit hareketler olduklar›, basit
talep ve kitle hareketleri olduklar› varsay›m›na dayan›yor ki, MST örne¤inde bunun mutlak
ve kesin olarak yanl›fl oldu¤unu söylememiz gerekiyor. Çünkü birinci soruyu, sosyalist midir
sorusunu zaten tart›flma konusu yapmak da çok anlaml› de¤il, sosyalisttir ama devrimci
midir ya da devrimcidir ama ne tür bir devrim program›n› öngörmektedir sorusu olabilir.
Bütün temel metinlerinde ve kongre kararlar›nda, –ki bu kongreleri alt› gün süresince
yaklafl›k on bin kiflilik, birlikte yiyip içilerek yap›lan toplant›lar olarak gerçeklefltiriyorlar.–
sonuç olarak devrimci ve sosyalizmi vurgulayan kongre kararlar›na ulafl›yorlark. Ayr›ca
MST’nin bir özgünlü¤ünden burada bahsedilebilir. MST afla¤› yukar› solun bütün teorik,
Latin Amerika solunun ve dünya solunun bütün teorik kaynaklar›yla ve odaklar›yla verimli
bir iliflki kurmaya çal›fl›yor, baflta Brezilya’n›n k›sa k›r kent gerillas› önderi Carlos
Madigella’n›n miras› olmak üzere Mao Zedung’tan Gramsci’ye, Rosa Luxemburg’dan Latin
Amerika’n›n ve dünyan›n bütün temel teorisyenleri ve pratik önderlerinin miras›n› bir
Brezilya sentezi içersinde organiklefltirmeye çal›fl›yor. Latin Amerika’da son on y›ld›r afla¤›
yukar›, sosyal hareketlerin h›zlanmaya bafllad›¤› son on y›ld›r Latin Amerika’n›n kendi
özgün gerçekleri ve bunun içinde de Brezilya’n›n kendi özgün gerçekli¤ini anlayan, analiz
eden buna uygun bir hareket biçimi gelifltiren bir sol ayd›n yarat›lmas› çal›flmas› son derece
önemli bir yer kapl›yor. Hatta MST’nin bu konuda çok özgün bir inflac› oldu¤undan da
bahsedilebilir, çünkü bafll› bafl›na Latin Amerika’daki gibi ya da Uruguay’daki hareketler
gibi befl alt› tane hareketi kapsayan klon ad› verilen bir ortak Latin Amerika devrimci
program› tart›fl›yorlar bir yandan. Öte yandan da, demin üniversite görevlileriyle birlikte
yürüttükleri çal›flmadan bahsettim ama bunu do¤rudan do¤ruya Brezilya toplumunun
programatik analizine hasredilmifl bir çal›flma olarak yürütüyorlar ve bu demin söyledi¤im
iki senede bir yapt›klar› yaklafl›k on bin kifliyle alt› gün süren kongrelerde esas›nda bu teorik
analizleri pratiklefltiren ve topluma çeflitli pratik sloganlarla ifade eden manifestolar
yay›ml›yorlar. Örne¤in bu teori ve analizlerinde kendi mücadelelerinin bugünkü oturdu¤u
yer aç›s›ndan daha önceleri, mesela iflgal topra¤›n reformu herkesin talebi slogan› iki y›ll›k
bir dönemi ifade ediyordu ama daha sonra üretim a¤›rl›kl› vurgular yapmaya bafllad›lar.
Dolay›s›yla siyasal bir hareket oldu¤undan, sosyalist bir hareket oldu¤undan ama kendi
politik kökenlerini tan›mlama aç›s›ndan son derece de komple bir hareket oldu¤undan
bahsedebiliriz. Onlar eklektizm elefltirisini bir elefltiri olarak kabul etmiyorlar, Brezilya
296
Sorular
297
Sorular
fleyler, Brezilya köylüsünün toprak ritüelleriyle de kaynaflarak çok özgün bir kimlik
oluflturma gelene¤i haline geliyor. Bence 1,5 milyon Brezilya yoksulu böyle bir örgütsel
ortam› mafyaya yem olmak ya da bununla karfl› karfl›ya kald›klar›nda kuflkusuz bu örgüt
kimli¤i içinde ciddi bir özgürleflme olana¤› buluyorlar diye düflünüyorum.
Son soruyu çok k›saca okuyarak ayn› anda cevapland›raca¤›m, “devlet bu harekete
karfl› nas›l bir yaklafl›m sergiledi, hangi taktikleri uygulad›, fliddetle bast›rmaya çal›flt› m›?”
Devletin Lula iktidar› dönemine kadar MST’ye yönelik çok ciddi bir terör hareketi var,
ikili bir terör hareketi bu. Birincisi toprak sahiplerinin do¤rudan kendi özel güvenliklerinden
kaynaklanan bir birlik, çok say›da MST’li köylü ciddi katliamlarla öldürüldü, hatta ünlü bir
bir Brezilyal› foto¤raf sanatç›s›n›n, Salgado’nun, MST’ye adad›¤› bir topraks›zlar albümü var
ve orada bu katliamlar da çok ciddi belgelenmifl durumda. En son 1996’da Elato’da çok
ciddi bir katliama u¤rad›lar, 100’e yak›n MST üyesi çok vahfli flekillerde öldürüldü, ama bu
tür sald›rganl›klar devam ediyor. ‹kinci bir yöntem devletin do¤rudan do¤ruya kontrgerilla
taktikleri, yani bildi¤imiz istihbarat taktikleriyle, üçüncüsü MST’nin ekonomik faaliyetlerini
denetleme, ekonomik bask›, kooperatiflerin denetlenmesi, hallaç pamu¤u gibi atma yoluyla
yapt›¤› fleyler var ve çok yak›n bir zamana kadar MST Brezilya toplumu taraf›ndan bir
terörist hareket olarak da iflaret ediliyordu.
Son bir soru. Neden, süt fabrikas› k›sm›na tekrar gelmeme gerek var m›, tek bir fley
eklemek istiyorum. Bu “neden organik tar›m üretimi yap›l›yor” deniyor. Alternatif bir
toplum için kendilerince olanaklar›n› biriktirmeye çal›flt›klar›n› söylemifltim, organik
tar›mla, organik tohum üretimi de kuflkusuz bir baflka tercihin ürünü. Çünkü onlar organik
tohum üretimiyle sadece kendi tarlalar›nda ürün yetifltirme olana¤› elde ettiklerini
düflünmüyorlar. Çokuluslu tar›m tekellerinin, bütün insanl›¤›n, kad›nlar›n, halklar›n,
geleneklerin bütün toplumsal ve tarihsel miras›n tohumlar›n› da çalarak, tohumlar›yla
genetik olarak oynayarak da ellerinden ald›klar›na inan›yorlar. Dolay›s›yla organik tar›m
onlar aç›s›ndan çokuluslu flirketlerin dünyaya yerlefltirmeye çal›flt›klar› yeni tar›m kültürü,
tar›m üretimi kültürüne karfl› da bir direnç.
Hakan Tan›tt›ran: Bana bir soru “‹flçilerin sendikalara güvensizli¤i, sol ve sosyalist
partiler için de geçerli mi, sosyalist partilerin hareketle iliflkisi nas›l?”
fiimdi ben iflsiz iflçiler hareketinden bahsederken iflsiz iflçilerin sendikalara
güvensizli¤inden bahsettim. Ancak sendikal› iflçilerin de sendikalar›yla ilgili büyük
problemleri var Arjantin’de. Ancak, flunu söylemek gerekirse onlar›n deyimiyle Piketerolar
haklar›n› ya da ihtiyaçlar›n› nas›l alacaklar›n› biliyorlar. Biz diyor, iktidarla, iktidar›n
güçleriyle karfl› karfl›ya gelmeden, onlarla bo¤azlaflmadan istediklerimizi alamay›z. Yani
zorunlu fleylerle karfl› karfl›ya geliyorlar, iktidarla iktidar›n güçleriyle karfl› karfl›ya gelme
kapasitelerini ne kadar yükseltirlerse kazançlar›n›n ve baflar›n›n da o kadar yüksek olaca¤›n›
düflündükleri için flunu söylüyorlar: “hiçbir sendika baflkan› elinde sapanla barikat›n
arkas›na geçip üzerine v›z›r v›z›r ya¤an jandarma kurflunlar›n›n karfl›s›nda sapanla tafl
atm›yor, asla da atmayacaklar” diyorlar. Onlar daha çok özellikle Arjantin’deki Peronist
sendika gelene¤inin çarp›c› bir fleyi olarak genel olarak içiflleri bakanl›¤›ndan ya da iflte
çal›flma bakanl›¤›ndan yemekler aras›nda üç saatlik randevular kapatarak, sorunlar› çözmeyi
ye¤liyorlar, önce de kendi sorunlar›n› çözüyorlar diyorlar. Bu Arjantin gerçe¤i, sendikalarla
iliflkileri ve güvensizlikleri bu noktada, hiç de haks›z de¤il. Mesela en büyük Peronist sendika
298
Sorular
cemiyeti en son askeri darbeyle birlikte çal›flt›. Kendi aralar›nda bir nevi s›n›fsal pazarl›k
gelene¤i de var Arjantin’de Peronistlerin de etkisiyle büyüyen. Bu pazarl›k meselesi iflçiler
aç›s›ndan kimi zaman kazan›mlar haline dönüflebiliyor, Peronist sosyal devlet ya da sosyal
uygulamalarla ama iflsizler aç›s›ndan, yoksullar aç›s›ndan, d›fllanm›fllar aç›s›ndan pazarl›kla
kazan›labilecek hiçbir fley yok, onlar ad›na pazarl›k edilebilecek hiçbir fley yok.
Sosyalist parti ve sol partilerle iliflkileri problemli, en büyük dertleri de yine kendi
ifadeleriyle sol partilerle, sosyalist partilerle, komünist partilerle bir aidiyet iliflkisine
girdiklerinde mas edileceklerini, onlara tabi olacaklar›n› ve hareketin özgüllü¤ünü
kaybedece¤ini ve en çok da kendilerine yarayacak kazan›mlar›n do¤rudan havuza
gitmeyece¤ini düflünüyorlar, çok da haks›z de¤iller.
Çi¤dem’le beraber bana da sorulan soruya ben birfleyler söylemek istiyorum. Okuyayım
ben soruyu, “Yeni sosyal hareketlerin eski hareketlerden farklar›ndan biri olarak
programlar›n›n nispeten ikincil oldu¤u söylenebilir mi? MST ve Arjantin’de, Zapatistalarda
ideolojik bilimsel konumlan›fllar ve kopufl aç›k aç›k belirtiliyor. Piketerolar tamamen
kendili¤inden hareket olarak görülebilir mi?
fiimdi benim gördü¤üm ‘70’li y›llar›n radikal hareketlerinin, devrimci hareketlerinin,
gerilla hareketlerinin askeri darbeler sürecinde yenilgilerinden sonra tekrar kendilerini
toparlay›p ortaya ç›kt›klar› görülmüyor, yani tekrar kendisini toparlay›p büyüyen bir harekete
hiç ben rastlamad›m. Bir tek Kolombiya’da FARC örne¤i devam ediyor, o da hiç yenilmedi.
‘60’l› y›llarda bafllay›p gerilla hareketine dönüfltü ve yenilmedi. Ama baflka bir fley oluyor,
benim sermayenin ikinci küreselleflme deneyi diye tan›mlad›¤›m so¤uk savafl›n bitmesinden
sonra koflullar›n de¤iflmesi ve neoliberalizmin tüm ç›plakl›¤›yla o bölümlerde gerilemesi,
sermayenin kendi suretinden kapitalizmin kendi suretinden bir dünya yaratmas› sürecinde
yaratt›¤› yoksulluk, iflsizlik vb. fleyler toplumlar›n oradaki halk›n kendi sorunlar› çerçevesinde
örgütlenmesine bu örgütlenmelerin her birinin önemli ölçüde karfl› karfl›ya gelerek, do¤rudan
mücadele ederek, çat›flarak, vuruflarak zorla haklar›n› alma özellikleridir, bundan dolay›
baflar›l› hareketlerdir. MST Brezilya’daki e¤itim sisteminin yap›s›n› de¤ifltirmifltir, yasal olarak
hatta, hangi ay, hangi gün okula gidilece¤i, hangi saatte okula gidilece¤ine kadar bir direniflle
bunu tar›mdaki üretim saatleri ve gençlerin, çocuklar›n üretimde çal›flmas›yla okul, okumas›
aras›ndaki iliflki üzerinden dönüfltü ve yüzde doksan oran›nda, çok ciddi bir oran yüzde
doksan oran›nda Brezilya’da okula gitmeyen çocu¤un okula yaz›lmas› sa¤lanm›flt›r.
Arjantin’de bilmiyorum, Arjantin iflsiz iflçiler hareketi ifl kazanm›flt›r, sosyal yard›mlar›n
sürmesini sa¤lam›flt›r v.s. Bu hareketlerin ikisinde de eski sol siyasi hareketlerin o dönemleri
geçirmifl kad›nlar›n bafllang›çta önemli bir pay› vard›r, kendi yaflad›klar› deneyimlerden ders
ç›kararak davrand›klar›n› düflünüyorum. Zapatistalar da dahil olmak üzere hepsinde bir eski
kadronun varl›¤›ndan söz edilebilir, baflta MST olmak üzere heteredoks bir marxist hareket
olarak kendilerini tan›mlamaktad›r. Arjantin iflsiz iflçiler hareketinde çok say›da ifl örgütleyen
eski sendikal› sosyalist ve komünist partisi üyesi iflçi vard›r, teflekkür ediyorum.
Hakan Günefl: “Rusya’daki tepkisizli¤in bir nedeni de özellefltirme s›ras›nda mafya
egemenli¤inin artmas› olabilir mi, bu çerçevede SEWA ’n›n yerini Rusya örne¤inde mafya m›
alm›flt›r” diye bir soru var.
Evet, yani e¤er evet hay›r demek gerekiyorsa evet diyebiliriz, özellikle kendi hesab›na
çal›flan insanlar –bu sözü SEWA meselesinden ödünç alarak kullan›yorum–, alan›nda mafya
299
Sorular
etkinli¤inin daha belirleyici oldu¤unu, pazarlarda sokak sat›fl› yap›lan yerlerde, o küçük
küçük tezgahlarda sat›lan sigaradan meyveye, sebzeye, ekme¤e ne varsa, evde piflirilen
ekmek vs. bütün bunlar çok say›da ve çok yerde kentlerde oluyor. Dolay›s›yla önemli bir
kesimi kaps›yor ve bunlar›n bir mafya grubu, gruplar› taraf›ndan bask› alt›nda tutuldu¤u
rüflvetlerin al›nd›¤›, gerekti¤i zaman zor kullan›ld›¤› bilinen fleyler. Yaln›zca bir uyar›
yapmak istiyorum. Bu alanla biraz s›n›rl› tutmakta yarar var, çünkü yöntemsel olarak, hani
bu Rusya’da yaflanan dönüflüme, hareketli hareketsizli¤e vb. kriminallefltirilen bir yerden
bakman›n önemli zaaflar› var, çünkü bizatihi devletin pozisyonu, egemen di¤er ayg›tlar›n
rolünü gözden kaç›rmaya neden olabilecek bir özellik tafl›yor ona özen göstermek laz›m.
Di¤er soru, “eski Sovyetler Birli¤i ülkelerindeki taban hareketlerinin kendi aralar›nda bir
koordinasyonu var m›?”
fiimdi herhalde benim anlatt›¤›ma atfen söyleniyor, taban hareketi derken flöyle
netlefltireyim, çeflitli fleylerin taban hareketi olabilir, ben militan sendikac›l›k örne¤i olarak
Zaflita ve Solidarnost’u vermifltim. Yani bu müdafaa ittifak› ve Rusya’dan ve Kazakistan’dan,
evet zaten Zaflita ve Solidornost kardefl örgütler gibi, programlar› ayn›, iletiflim içersindeler,
ayn› zamanda peki baflka nerede var, Ukrayna’da var, bunun d›fl›nda baz› yerlerde
gerçekten Türkmenistan’da olamayaca¤›n› tahmin edebiliyorsunuzdur hani Türkmenbafl›
hakk›nda hepimizin bildiklerinden. Tacikistan endüstrisinin çökmüfl olmas› nedeniyle fley
ama hani bir sol damar enteresan bir flekilde var, Moldovya diye sayabiliriz. Burada bunlar
kendi aralar›nda ittifak içinde ama kayda de¤er olan Ukrayna, Kazakistan ve Rusya
Federasyonu’ndaki bu sendikal, militan sendikal e¤ilim isimlerini and›¤›m. Peki partiler
düzeyinde var m› ? Evet, yani en bildi¤imiz Züganov’un temsil etti¤i Rusya Federasyonu
Komünist Partisi yani gelenekselden en büyük gövdeyi alan çizgi, evet var ve bu hemen her
ülkede ayn› isimle, Türkmenistan’da yok, Özbekistan’da yok yani yasakland›¤› için, ama
di¤erlerinin hepsinde var Azerbaycan’da dört tane falan var hatta, ayn› çizgide. Ama baz›
yerlerde ciddi güçler oluflturabiliyorlar, mesela Kazak Komünist Partisi’nin en az›ndan oy
taban›, gerçekten serbest bir seçim yap›ld›¤›n› varsayarsak, herkes kabul ediyor ki evet
yüksek bir oy oran› olur. Rusya’da biliyorsunuz, ortalama üçte bir seçmen ilgisine mazhar,
yüzde k›rka kadar ç›km›flt› bir ara, ’96’da. K›rg›zistan’da seçimler çok flaibeli olmas›na
ra¤men birinci parti ama partilerin temsiliyet sistemi bizden farkl› oldu¤u, hani baflkanl›k
sistemi oldu¤u için bu parlamentoya yüzde befl biçiminde bile yans›m›yor, çok komik bir
fley. Peki bunlar›n ideolojik pozisyonlar› ne, sosyal demokrat bir program Züganov’u örnek
alarak söyleyelim, hepsi birbirini takip de ediyor taklit de ediyor, iflçi s›n›f›n›n tabandan
gelebilecek herhangi bir hareketin önünde bir bariyerler II. Enternasyonal taklitlerine
benzetebilirim, hatta daha kötüler. Keflke olmasalard› diyece¤im ama bu sadece bir temenni
geriye dönük.
Ama SBKP bittikten sonra oluflan bu ana gövdeden bir de tabi muhalif e¤ilimler var,
görece bu bürokratik mekanizmalar›n içerisine hapsedilmifl ve sadece parlamenter kanalda
mücadeleyi ya da bir fleyler yapmay› hedefleyen, sosyal demokrat, Çin’e öykünen, hem
‹sveç hem Çin’e bakan enteresan bir aran›fl, teknokratik, bundan farkl›laflan iflte Rusya’da
hepimizin belki en çok bilece¤i Ampilov ve Tulkin’in temsil etti¤i, bunun d›fl›nda tabi
Andreva’lar var. Fakat çok ilginç hemen devam›ndaki soruyla ba¤lamak istiyorum. Ekim
Devrimi öncesi mücadele gelene¤inden yararlanabiliyorlar. fiöyle söyleyeyim asl›nda
300
Sorular
301
Sorular
Ben müdahale etmek istemiyorum ama bir kad›n örgütü üyesi olarak ben cevap
verebilir miyim. fiöyle bir sorun var yaklafl›k iki sene önce kurulan bir sendikay›z pek çok
konuda da tecrübesizliklerimiz var, deneyim aktar›mlar›m›z yok, geçmiflten gelen bir
gelene¤imiz yok sendikac›l›k anlam›nda, fakat flunu söylemek istiyorum biz kad›n sorununa
feminist bir yaklafl›mla bakmamakla beraber sistem içersinde de¤erlendiriyoruz ve özellikle
kad›n iflçileri, enformel sektör iflçileri, eve ifl alan evde çal›flan, hizmet sektöründe çal›flan
diyebilece¤imiz kad›n iflçilerin ‹kitelli gibi Ümraniye gibi Sar›gazi gibi bölgelerde yürütülen
atölye gibi bir kad›n komisyonu çal›flmas› bafllatmay› düflünüyoruz. Diyeceksiniz ki bu
zamana kadar niye böyle bir fley bafllamad›. Bu dönemki sorunumuz asl›nda kad›nlar›n
sendikaya çok fazla gelip gitmemeleri, sendika üyesi olmamalar› ayn› iflçi kad›nlarda tekstil
sektöründe atölye içinde çal›flan kad›nlarla birlikte davranmak laz›m. Bu anlamda kad›n
komisyonu çal›flmas› yapaca¤›z önümüzdeki dönemde. Bu komisyon çal›flmas›nda
bildi¤imiz klasik bir kad›n çal›flmas› yani bir kad›n çal›flmas› nas›l yap›l›r, bunun
sorunlar›na dair, ülkenin politik gündemi üzerinden iddia ve prensibi olan, bölgenin
insan›n› tan›yan öbür insan›n ihtiyaçlar›n› tespit eden, proje sürekli olarak sosyal hayatta
iflçi mahallesindeki kad›nlar›n gerçek hayatta sorunlar› üzerinden orada anket çal›flmas›
yapt›k, onlar için esasl› ve öncelikli sorunlar› tespit ettik. Bu sorunlar› arkam›za alan bir
kad›n çal›flmas› yapmaya bafllayaca¤›z.
302
Yazar Adı
303
MAkale Adı
304
Yazar Adı
OTURUM 4.1
GELENEKSEL SINIF
HAREKET‹NDE ALTERNAT‹F
AÇILIMLAR
YÖNETEN:
TOLGA TÖREN
KONUfiMACILAR:
ASLIHAN AYKAÇ
TUFAN SERTLEK
305
MAkale Adı
306
Asl›han Aykaç
Abstract
This paper aims to look at how labor responds to the challenges it faces in the era of
globalization. More specifically the discussion will focus on how the responses from different
levels, whether national, regional or international, work towards bringing about favorable
conditions for labor. The paper interrogates not only the institutional approaches but also
other alternatives that have not been realized but may be beneficial in the future.
The first section of the paper will deal with what kind of changes globalization brings for
labor, in relation to the political and economic structures both at national and international
levels. The most important global transformation that affects labor is the expansion of the
triangular relationship of capital, labor and the state from the national to the global level.
The continuous disintegration of temporal and spatial boundaries with globalization,
implies external changes such as an expansion of domains for each of the actors in the
above relationship or organizational changes, as well as internal changes that have more
to do with the composition, such as the increasing diversity of labor and internal dynamics
as in the case of nationstates’ neoliberal commitment.
Second section will look at labor’s response to globalization at various levels, from national
to regional to global. The basis of labor organization range from sectoral to communal or to
political arena, which present labor activism in different contexts. Looking at labor activism at
different levels in relation to several organizations from trade unions to labor confederations
to supranational organizations, we see that although their efforts are intense, they have not yet
succeeded in recovering labor’s current demise. As the already existing activism of organized
labor proves itself inadequate in dealing with the challenges of globalization, there emerges a
need to interrogate alternatives that may respond to new conditions.
The final section will cover future alternatives for labor activism. The first part will look at
“social movement unionism” as an alternative form of organization for labor. The second
part will discuss the possibility of core labor standards becoming legally binding at the
global level. A possible consensus on core labor standards has to be put into practice
through an enforcement mechanism at the global level. The purpose of looking at future
alternatives in labor activism is not to come up with a prescriptive statement but to pose
questions as to what direction global labor movement may follow in the future.
ASLIHAN AYKAÇ
Girifl
Bu çal›flman›n amac›, küreselleflme tehdidi alt›ndaki iflçi s›n›f›n›n sosyal ve ekonomik dö-
nüflümünü anlamak ve bu dönüflümün örgütsel harekete nas›l yans›d›¤›ndan yola ç›karak al-
ternatif reform önerileri üretmektir. Küreselleflme sürecini belirleyen neoliberal ekonomi po-
litikalar›na karfl›l›k iflçi s›n›f› hareketinin mücadele stratejilerindeki de¤iflimleri anlayabilmek
için öncelikle iflçi s›n›f›n›n küreselleflme sürecinde geçirdi¤i sosyal ve ekonomik dönüflümle-
307
‹flçi S›n›f› Örgütlenmesinde Alternatif Aç›l›mlar
ri tan›mlamak, bunu takiben s›n›f hareketinin kurumsal yap›s›ndaki dönüflümü ulusal, böl-
gesel ve uluslararas› düzeyde incelemek gerekir. Küreselleflmenin özellikle geliflmifl ulafl›m ve
iletiflim teknolojilerinin sonucunda artan sermaye hareketlili¤i ve sermayeye davetkâr bir or-
tam sa¤lamak isteyen devletlerin iflçi hareketini engelleme politikalar› iflçi s›n›f›n›n dönüflü-
münde d›flsal etkenleri belirlerken, iflçilerin sektörel da¤›l›m›ndaki de¤iflimler, örne¤in hiz-
met sektörünün sürekli büyümesi ve buna karfl›l›k tar›m›n ve endüstriyel sektörlerin küçül-
mesi, yeni üretim modelleri, özellikle esnek uzmanlaflma ve üretim sürecinin küçük parçala-
ra ayr›lmas›yla ortaya ç›kan yar›zamanl› veya k›sa dönemli çal›flma formlar›, kad›nlar›n ve
çocuklar›n iflçi s›n›f›na kal›c› bir biçimde dâhil olmalar› s›n›fsal dönüflümün içsel dinamikle-
rini gösterir. Bu dönüflümün örgütsel harekete ne derecede yans›d›¤›n› anlamak için de ha-
reketin kurumsal yap›s›na farkl› düzeylerde bakmak gerekir. Son olarak da, kurumsal yap›-
n›n analitik bir elefltirisinden yola ç›karak s›n›fsal harekette alternatif aç›l›mlar de¤erlendiri-
lebilir. Bunlar içinde di¤er toplumsal hareketlerle ortak çal›flma, uluslararas› standartlar›n
yapt›r›m›n›n artt›r›lmas› ve özerk denetim mekanizmalar›n›n gelifltirilmesi say›labilir.
308
Asl›han Aykaç
hatta baz› sosyal devlet modelleri metalaflmay› engelleyici politikalar›yla iflgücünün çal›fl-
ma zorunlulu¤unu ortadan kald›racak güvenceler sa¤layarak iflgücüne çal›flmama seçene-
¤i sunmufltur (EspingAndersen 1990). Bu dönemde iflgücünün siyasal ve sosyal ortamlarda-
ki temsili, sendikalar ve siyasi partiler arac›l›¤›yla yap›lmaktayd› ve yüksek orandaki sen-
dikalaflma, siyasi arenada boy gösteren sosyal demokrat ve iflçi partilerinin de iflbirli¤iyle
iflçi s›n›f›na güvenli bir konum sa¤lamaktayd›. Her ne kadar çevre ülkelerde iflçi sendika-
lar› ve partileri gecikmifl olarak ortaya ç›ksalar ve daha çok ulusal kurtulufl hareketleriyle
özdeflleflseler de iflçi s›n›f› örgütlenmesinin en önemli ve yayg›n modeli olmufllard›r. Asl›n-
da sendikalar ve iflçi partileri bu dönem boyunca hem merkez hem de çevre ülkelerde en
yayg›n örgütsel modeller olmufllard›r.
1970’lerde küreselleflmenin belirginleflmesiyle sermaye, iflgücü ve devlet aras›ndaki üç-
lü iliflki küresel düzleme yay›lm›fl, ulusdevletin bu üçlü iliflkideki ve küresel ortamdaki ro-
lünü belirsizlefltirmifltir. Merkez ülke ekonomilerinde büyümenin durgunlaflmaya bafllama-
s› yeniden yap›lanma döneminin bitiflini iflaret ederken, ulafl›m ve iletiflim teknolojilerin-
deki geliflmeler sermayenin kâr pay›n› yükseltmek için giderlerin –hem vergi hem de iflgü-
cü giderleri daha düflük oldu¤u yerlere kolayca tafl›nabilmesini sa¤lad›. Bu flartlar alt›nda,
çevre ülkelerde yayg›n olan ve kalk›nmaya etkisi bu ülkelerin yap›sal konumlar›n› de¤ifl-
tirmeye yaramayan, kapal› ekonomi ve korumac› politikalara dayal› ithal ikameci sanayi-
leflme, ekonomik bir stratejiden çok ekonomik bir yük olarak alg›lanmaya bafllad›. Ekono-
mik büyüme için sermayeyi ülkelerine çekmeye çal›flan devletler, iflgücüne güvence sa¤la-
mak ad›na sermayenin kâr paylar›n› zorlayan denetim çerçevelerinden vazgeçtiler. Birçok
örnekte, toplu görüflme mekanizmalar› da¤›ld›, iflçilere sa¤lanan sosyal hizmetler büyük
oranda azald› ve devletler iflgücünün kayb› pahas›na s›n›rlar›n› yabanc› sermayeye açt›.
Buna göre, “Bu senaryoda ulus devletler için kalan tek rol, iflveren için istihdam›n sosyal
maliyetlerini azaltarak, vergi indirimi yaparak, e¤itimli ve vas›fl› iflgücü sa¤layarak ve ye-
rel iflçi hareketinin uysall›¤›n› (yasamayla, bask› yoluyla veya her ikisiyle) garantileyerek
içe dönük yat›r›m için uygun bir rejim sa¤lamakt›r.” (Upchurch 1999: 3). Hükümetler için
ekonomik serbestleflme dünya piyasas›yla bütünleflmenin yoluydu. Bunun için en önemli
yol do¤rudan yabanc› yat›r›m› ve çokuluslu flirketleri çekecek olan özellefltirmeydi. Özel
sektör için bu, keflfedilecek ve hatta sömürülecek yepyeni bir dünyayd›. Geliflmekte olan
ülkeler ve Yeni Sanayileflmifl Ülkeler sadece ucuz iflgücüyle de¤il ayn› zamanda yeni pazar-
lar›yla da büyük sermaye için verimli topraklar sundular. Castells’e göre “yeni kalk›nmac›
devlet”, flirketlerini dünya piyasas›ndaki rekabette baflar›l› olmalar› için üretkenliklerini
artt›rmalar› yönünde destekledi (Castells 1996: 89). Buna göre GSMH, ulusal politikalar,
ulusal pazar, milli ekonomi gibi kavramlar tart›flmalardaki merkezi konumlar›n› yitirip kü-
resel ekonomide çokuluslu flirketlerin, yabanc› yat›r›m›n, küresel finans sisteminin ve dün-
ya pazar›n›n de¤erlendirmesinde kullan›lan analitik araçlar haline geldiler (Frenkel & Ro-
yal 1997: 11). Devletlerin sermaye karfl›s›nda güç kaybetmesi iflgücünün hem ulusal hem de
küresel alanda k›r›lganl›¤›na sebep oldu; bununla birlikte, artan çeflitlilik, iflçi hareketinde-
ki bölünmeler, sendikalaflma oran›ndaki azalma, sendikalar›n ve onlar› destekleyen siya-
si partilerin siyasi güçlerinin azalmas›yla iflgücü ve iflçi örgütlenmesinin içsel dinamikleri
de de¤iflti.
Devletin de¤iflen rolüne ve devlet, iflgücü ve sermaye aras›ndaki üçlü iliflkiye bak›ld›-
309
‹flçi S›n›f› Örgütlenmesinde Alternatif Aç›l›mlar
¤›nda, Uluslararas› Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankas› (WB) gibi uluslararas› finansal ku-
rumlar›n yan› s›ra, GATT’›n devam› olan Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) de ulusdevletle-
rin d›fla aç›lma sürecini h›zland›rmadaki ve neoliberal ekonomi politikalar›n›n özellikle ge-
liflmekte olan ülkelere dayat›lmas›ndaki rolüne bakmak gerekir (Gereffi 1995: 104). Bu
uluslararas› finansal kurumlar›n rolü iki yönlüdür. Birinci rol liberal ekonomik görüfllerin,
özellikle geliflmekte olan ülkelerde uygulanan e¤itim programlar›, siyasi liderlere tavsiye-
lerde bulunan akademik ekonomistlerin katk›s›yla veya sadece bu görüflleri destekleyen
yay›nlar› arac›l›¤›yla küresel olarak yay›lmas›yla ilgilidir. Biersteker örneklerini fiili’deki
“Chicago’lu Erkekler” ve de “Afrika’da kurumsal kapasite inflas›” amaçl› Dünya Bankas›
program›ndan seçer. Uluslararas› finansal kurumlar›n serbestleflmeye yönelik ikinci ve da-
ha önemli rolü ise daha çok finansal güçleriyle ilgilidir ve neoliberal ekonomi politikalar›-
n uygulanmas› karfl›l›¤›nda finansal destek ve borç yard›m›n› öngörür (Biersteker 1995:
184). Neoliberal ekonomi politikalar›n küresel düzeyde yayg›nlaflmas› sözde serbest ve dü-
rüst ticaret için zemin haz›rlar, fakat her ülke küresel ekonomiye kendi imkânlar› do¤rul-
tusunda kat›ld›¤› ve neoliberal ekonomi politikalar›n› mevcut ekonomik kaynaklar› elver-
di¤ince uygulayabildi¤inden –kimi ülke için bu çokuluslu flirketler iken di¤erleri için ucuz
iflgücü olabilir– bu ayn› zamanda küresel hegemonya yap›s›n› güçlendirir ve küresel sosyal
eflitsizlikleri keskinlefltirir.
Küreselleflmeyle eflzamanl› baflka bir de¤iflim de üretim sistemlerinde görülür. Bu de-
¤iflimde küresel iflbölümü, üretim sürecindeki ifl ve istihdam türleri ve iflgücünün sosyal
oluflumu aç›s›ndan iflgücünü yap›sal olarak de¤ifltirir. Ulusdevlet ortam›nda yayg›n olan
Fordist üretim sistemi kitlelerin tüketimini besleyecek seri üretime ve bu flekilde kâr›n en
yüksek düzeye eriflmesine dayal›yd› ve bütün bunlar savafl sonras› yeniden yap›lanma sü-
recine uygundu. PostFordizm, Fordist üretim sisteminin ulusal s›n›rlar›n› aflabilmesi için
üretim sistemini yeniden düzenledi. Uluslar aras›nda artan rekabet uluslar›n rekabet güç-
lerini artt›rmak için yeni üretim sistemlerine yönelmesine yol açt› (Sabel 1994: 102 103). Es-
nek uzmanlaflman›n yayg›n ve birincil üretim sistemi olmas›yla üretim ulusdevletin s›n›r-
lar›n› aflabildi. Üretim sisteminin ekonomik organizasyonu çokuluslu flirketlerin birden faz-
la ülkede iflletilmesiyle uluslararas› boyut kazand›. Üretim sürecinin küresel düzeyde ya-
y›lmas› iflgücü için çeflitli sonuçlar do¤urdu.
Esnek uzmanlaflma, flirketlerin karfl›l›kl› anlaflmalara dayanarak ayn› üretim ifllemlerini
farkl› birimlerde yo¤unlaflt›rarak yapmalar›n› gerektirdi. Farkl› flirketler taraf›ndan farkl›
co¤rafyalarda üretilen parçalar bir baflka flirket taraf›ndan toparlanarak ve monte edilip pa-
zara sunulur hale geldi. Bu yap›sal de¤iflim sonucunda ev ifli, parça bafl› ifl veya yar› zaman-
l› ifller yayg›nlaflt› ve küresel iflgücüne çeflitlilik kazand›rd›. ‹stihdam›n çal›flma süresi ve ça-
l›flma alan› gibi koflullar aç›s›ndan farkl›l›k göstermeye bafllamas› ücretler, sosyal güvence-
ler ve ifl güvencesi aç›s›ndan farkl›l›klar do¤urdu. Bütün bunlar›n d›fl›nda esnek uzmanlafl-
ma üretim sürecinin vas›f gerektirmeyecek kadar küçük parçalara bölünmesiyle iflgücünü
vas›fs›zlaflt›rd›. Bunun en önemli sonucu kad›nlar›n ve çocuklar›n iflgücünün de¤iflmez ve
büyük bir kesimi olmas›d›r. Geçici ve kay›td›fl› istihdam da bu dönemde birçok yerde ve
özellikle geliflmekte olan ülkelerde yayg›nlaflm›flt›r. Sonuç olarak iflçi s›n›f› hareketi iflgücün-
de farkl› istihdam türlerinden ve demografik çeflitlilikten do¤an farkl› ç›karlar› temsil etmek
310
Asl›han Aykaç
zorunda kalm›flt›r. ‹flçi hareketinin yaln›zca iflle ilgili sorunlarla ilgilenmekten öte sosyal bir
görev de üstlenmesi gerekir.
Üretim sürecinin küreselleflmesinin daha önemli sonuçlar› küresel eflitsizliklerin pekifl-
mesinde görülür. Moody bunun için Kuzey ve Güney Ülkelerinin kalk›nmalar›n›n tarihsel bir
karfl›laflt›rmas›n› yapar ve kalk›nmadaki eflitsizli¤i iflçi s›n›f› aç›s›ndan yorumlar (Moody
1997). Kalk›nmadaki eflitsizlik her ne kadar küreselleflmeden önce de var olsa da, bu eflit-
sizlik küreselleflme sürecinde uluslararas› bütünleflmeden çok kapitalizmin yay›lmas›yla pe-
kiflir. Uluslararas› piyasalarda rekabet gücünü art›rmak için üretim giderlerini düflürmeyi he-
defleyen Kuzey Ülkeleri, Güney’in ucuz ve örgütlenmemifl iflgücünü kullanmak için bu ülkele-
re yat›r›m yapar (Mayne & Le Quesne 1999: 95). ‹malat sanayinin Güney’e kaymas›n› gösteren
çeflitli veriler ve kaynaklar vard›r (WDR 1989: 174–175). Çok uluslu flirketler “Kuzey’in yüksekü-
retken (sermaye yo¤un) olanaklar›yla d›flar›n›n göreli olarak düflüküretken (emek yo¤un) olan-
lar›” aras›nda bir uluslararas› iflbölümü yarat›r ve bu iflbölümü Güney’in öylesine aleyhinedir
ki, “Sadece düflük ücretler ve genel gerilik onlar›n dünya ticaret sistemindeki konumlar›n› sür-
dürmelerini sa¤lar.” (Moody 1997: 62). Burada vurgulanan küreselleflmenin dünyan›n farkl›
bölgelerinde farkl› olarak yaflanmas›d›r. Daha özel olarak bu farklar rekabet için yeni alanlar
yarat›r ve bunun sonucunda Güney Ülkeleri rekabet güçlerini düflük ücretlerle sa¤larlar. Tabii
ki önemli noktalardan biri de rekabetin sadece Kuzey ve Güney aras›nda de¤il ayn› zamanda
Güney Ülkeler aras›nda da olmas›d›r (Basu 1999: 80).
Küreselleflme ile birlikte gözlenen üçüncü grup de¤iflim hizmet sektörünün büyümesi ve
sanayileflmenin ayn› oranda gerilemesi, geliflmifl ülkelerde imalat sanayiindeki istihdam›n
azalmas› –özellikle imalat sanayinin ucuz örgütlenmemifl iflgücü olan az geliflmifl ülkelere
kaymas›yla– ve bütün bunlar›n örgütlü iflçi hareketinin içsel güç yap›s›n› bozmas› olarak
özetlenebilir. Bir yandan küreselleflmeyle birlikte iflgücünün küçük bir kesimi olan ve daha
çok araflt›rma gelifltirme, finans ve benzeri iflletme alanlar›nda çal›flan yüksek vas›fl› profes-
yonel seçkinler için küresel bir pazar olufltu (Castells 1996: 234). Bu grup, hizmet sektö-
rünün di¤er çal›flanlar›na göre daha üst statüye sahipti ve hareketlili¤i daha fazlayd›. Öte
yandan, hizmet sektörünün büyümesi ayn› zamanda ulafl›m, temizlik gibi düflük vas›fl› ifl-
lerde istihdam›n artmas› anlam›na geliyordu. Bu ayn› zamanda yeni teknolojilerin kullan›l-
mas›yla iflinden olan imalat sanayiindeki yar› vas›fl› iflçilerin bir k›sm› için de istihdam ola-
na¤› anlam›na geliyordu. Ancak daha da önemlisi, hizmet sektörünün büyümesiyle sektör
içinde yüksek vas›fl› ve vas›fs›z ifller ve iflçiler aras›ndaki kutuplaflma artm›flt›r. Dolay›s›yla
s›n›f yap›s›nda radikal de¤iflimler yaflanm›fl ve sonuç olarak küreselleflmeden önceki göreli
homojen iflçi s›n›f› yap›s› da¤›lm›flt›r..
Hizmet sektörünün büyümesi sadece iflgücünün sosyal bileflenlerinin ve s›n›f yap›s›n›n
de¤iflimini de¤il, ayn› zamanda imalat ve sanayi sektörlerindeki iflçilerin güç kaybetmesini
ve d›fllanmas›n› da getirdi. Bu güç kayb› ve d›fllanma sonucunda örgütlü hareketler talepler-
de bulunmaktan çok, mevcut durumu korumaya yönelik stratejiler arayan bir dönemi ya-
flamaktad›rlar (Cox 1997: 178). Bunun yan› s›ra, örgütlü hareket bu d›fllanm›fl ve güç kaybet-
mifl gruplar› temsil ederken iflgücüne dâhil olan, fakat temsil edilmeyen kesimlerden dola-
y› da güç kayb›na u¤rad›. Örgütlü hareketin iflçi s›n›f› içinde artan farkl›laflmaya ve hizmet
sektörünün büyümesiyle ortaya ç›kan yeni güç da¤›l›m›na uyumu ve tepkisi geciktikçe güç
kayb› da artt›.
311
‹flçi S›n›f› Örgütlenmesinde Alternatif Aç›l›mlar
312
Asl›han Aykaç
dan, mesleki kimlik, istihdam sürecinin iflçilerin sosyal iliflkilerini k›s›tlamas›ndan ve iflçi-
leri izole etmesinden dolay› toplu temsil için zay›f bir temel oluflturmaktad›r. Bunun yan›
s›ra, daha önce ulusdevletle iliflkilerinden dolay› siyasi arenada boy gösteren örgütlü hare-
ket art›k iflgücündeki çeflitlili¤e ulaflabilmek ve di¤er toplumsal hareketlerle iflbirli¤i sa¤la-
yabilmek için sivil toplum alan›na kaymaktad›r (Munck 1999: 12, Gorz 1999: 53). Gelenek-
sel olarak sendikalar siyasi partilerle iflbirli¤i yaparak taleplerini de siyasilefltirirken, gün-
cel sendikalar sivil toplum hareketleriyle ortakl›klar yaparak daha az politize olur ve fark-
l› sosyal de¤iflimler hedeflerler.
Sendikal hareket çeflitli ülkelerde farkl› stratejiler uygulayarak reforma gitmektedir.
Geleneksel erkek egemen sanayi iflgücünden farkl› olarak kad›nların ve hizmet sektörlerin-
deki iflçilerin örgütlenmesi hedeflenerek iflgücü çeflitlili¤i örgütlü harekete dâhil edilmeye
çal›fl›lmaktad›r. ‹stihdam flartlar›ndaki de¤iflim de sendikalar›n yakalamaya çal›flt›¤› yeni-
liklerdendir. Ancak küresel iflbölümündeki de¤iflimler gibi büyük boyutlu yap›sal dönü-
flümler ulusaldan çok uluslararas› düzeyde önem kazanmaktad›r.
Ulusal düzeydeki örgütlü iflçi hareketleri ekonomik, siyasi ve sosyal alanlarda bir ta-
k›m özgün koflullara ba¤l› olarak çeflitlilik göstermektedir. Bu çeflitlili¤i daha iyi anlamak
için yap›lacak bir s›n›fland›rma bu çal›flman›n amac›n›n ve alan›n›n d›fl›ndad›r. Ancak,
farkl›l›klar› belirleyen faktörleri özetlersek çeflitlili¤in neden kaynakland›¤›n› daha iyi an-
layabiliriz. Öncelikle, bir ülkede tarihsel olarak güçlü bir iflçi hareketinin varl›¤› küresellefl-
menin örgütlü hareketler üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmaktad›r. Buna örnek olarak
Arjantin ve ‹sveç iflçi hareketleri gösterilebilir. ‹kinci olarak, iflçi s›n›f› taleplerini siyasi are-
nada temsil edebilecek ‹flçi Partisi ve/veya Sosyal Demokrat Parti’nin varl›¤› da örgütlü ha-
reketlerin gücü ve devletle iliflkileri için belirleyicidir. ‹sveç bu aç›dan da önemli bir örnek
say›labilir. Üçüncü olarak, bir ülkede siyasi ve ekonomik alanda istikrar örgütlü hareket-
lerin etkinli¤i aç›s›ndan önem tafl›r. Örne¤in, Rusya’da ve Güney Afrika’da yaflanan radikal
dönüflümler bu ülkelerin iflçi örgütlenmesini de etkilemektedir. Rusya’da baz› sendikalar
nomenklatura statülerini devam ettirirken yeni kurulan sendikalar iflçi s›n›f› taleplerini pi-
yasadaki kapitalist iliflkilere göre yönlendirirler. Ulusal düzeydeki iflçi s›n›f› hareketleri
hakk›nda yapabilece¤imiz genel bir ç›kar›m, siyasi rollerinin ve güçlerinin yayg›n bir flekil-
de azald›¤›d›r. Bunun sebebi de küreselleflmeyle birlikte devletlerin neoliberal ekonomi po-
litikalar› kabul etmesi ve bunun devlet ve iflçi örgütleri aras›ndaki iliflkiyi bozmas›d›r.
Ulusal iflçi hareketleri hakk›ndaki baflka bir ç›kar›m da, ulusal düzeyin küreselleflme-
ye karfl› bir hareket için zay›f bir düzey olmas›d›r. Özgün flartlar›n etkisi hem örgütlenme-
yi etkiler hem de ifl standartlar› oluflturmakta güç kayb›na yol açar. Dolay›s›yla bundan
sonraki bölüm uluslar aras› düzeydeki iflçi s›n›f› örgütlenmesine bakacak ve iflçi s›n›f› ha-
reketinin küreselleflmeye karfl› uluslararas› direncini de¤erlendirecektir. Mevcut kurumsal
yap›lar›n de¤erlendirilmesi alternatif aç›l›mlar için zorunludur.
313
‹flçi S›n›f› Örgütlenmesinde Alternatif Aç›l›mlar
la ülkede üretim yapan flirketlere karfl› yerel ve ulusal örgütlenmelerin tek bafl›na talepte
bulunmalar› giderek zorlaflmaktad›r. Levinson küresel düzeyde örgütlenmede üç aflamaya
de¤inir. Birinci aflama, daha birleflik ve dayan›flmac› bir sendika yap›s›na dayanan “yaban-
c› bir ortakla ortaya ç›kacak anlaflmazl›klarda bir ülkede tek bir sendikan›n flirket çap›n-
da deste¤ini” önerir. ‹kinci aflama, bir flirketin bir ülkedeki iflgücünü di¤er bir ülkedeki ifl-
gücüne karfl› tehdit unsuru olarak kullanmas›n› önlemek için bir flirketle iflletmesi bulunan
ülkelerde ayn› anda iflçi görüflmeleri yap›lmas›n› savunur. Üçüncü aflama ise, görüflmeleri
ortak talepler etraf›nda birlefltirmeyi hedefler (Levinson 1972: 110 111). Asl›nda bu üç aflama
da birbiriyle ilintili olup ayn› amaca yönelmekte ve sadece sendika içinde de¤il, ayn› za-
manda iflletme içinde de birleflmeyi hedefler.
Sendikalar›n ortaklafla hareket ederek çokuluslu flirketleri zorlad›¤› birçok örnek var-
d›r. Bunlar sadece grevlerle de¤il, ayn› zamanda bir ürünün dünya çap›nda tüketimine kar-
fl›, bir ülkeden baflka birine mal transferini engelleme ve tüketici bilgilendirme kampanya-
lar›yla yap›l›r. Örnek olarak fiubat 1971’de Fransa Michelin çal›flanlar›n›n Almanya Miche-
lin çal›flanlar› için greve gitmesi, ya da May›s 1969’da çok uluslu Frans›z flirketi SaintGoba-
in’e karfl› ortak ülkelerdeki iflçilerin grev yapma ve mal transferini engelleme yolundaki et-
kinlikleriyle flirketin manevra alan›n› s›n›rlamas› gösterilebilir.
314
Asl›han Aykaç
315
‹flçi S›n›f› Örgütlenmesinde Alternatif Aç›l›mlar
artmas›n› gösterir (Moody 1997: 231). Bu hâkimiyet sendikan›n siyasal amac›na ve haz›rla-
d›¤› e¤itim programlar›na da yans›r. Daha solcu ve sosyal demokrat taleplerden uzaklaflan
konfederasyon iflçi hareketini neoliberal ortam içine yerlefltirmeye çal›fl›r. Ayr›ca örgütün
kurumsal yap›s›ndaki hiyerarfli iflçinin günlük sorunlar›ndan uzaklaflmas›na ve özel koflul-
lardan ve ya sorunlardan çok daha genel konularla daha yüzeysel olarak ilgilenmesine yol
açar.
Sonuç olarak, buraya kadar anlat›lanlardan örgütlü iflçi hareketinin farkl› düzeylerde,
farkl›, fakat birbiriyle iliflkili kurumlar taraf›ndan yürütüldü¤ünü anlayabiliriz. Bu farkl› ku-
rumlar›n her biri küresel iflçi hareketinde önemli rol oynamaktad›r. Tarihsel geçmifllerine
k›yasla geçirdikleri de¤iflimler de küreselleflme sürecine ayak uydurmaktaki gayretlerini
gösterir. Ancak, iflçi hareketinin günümüzde genel olarak siyasi önemini yitirmifl olmas› ve
birçok ülkede çal›flma flartlar›n›n kötüye gitmesi asl›nda mevcut hareketin yeterli olmad›¤›-
n› gösterir. Bu durumda alternatif aç›l›mlar aramak zorunlu hale gelir.
316
Asl›han Aykaç
lük etmesini mümkün k›lacakt›r. Farkl› toplumsal sorunlar›n iç içe geçmiflli¤i bu modeli
hem geçerli hem de kaç›n›lmaz yapmaktad›r. Ne yaz›k ki, tek bir ortak davan›n olmamas›,
birçok farkl› ç›kar›n temsil edilmesi ve böyle bir sistemin nas›l örgütlenece¤ine dair sorular
bu modelin ifllerli¤iyle ilgili kayg›lar› dile getirir. Teorik olarak küreselleflme tehdidinin, ye-
ni dünya düzeninin ve yeni uluslararas› iflbölümünün getirdi¤i de¤iflimlerle bafla ç›kabilme-
sine ra¤men pratik olarak mevcut iflçi örgütlenmesinin yerine geçebilmesi ya da bu örgüt-
sel yap›y› de¤ifltirebilmesi zor görünmektedir. Toplumsal hareket sendikac›l›¤›n›n etkin bir
temsili güce sahip olabilmesi için mevcut sendikal örgütlenmenin üzerine geçecek yeni bir
örgütsel yap› önermesi zorunludur, pratik zorluklar da bu durumdan kaynaklanmaktad›r.
Bu modele örnek olarak Güney Afrika Cumhuriyeti’ne bakabiliriz. Irk ayr›m› dönemin-
de Güney Afrika iflçi hareketi cemiyet örgütleriyle bir arada hareket ederek hem kapitalist
sistem içindeki sömürüyle hem de ›rkç›l›¤›n toplumsal bask›s›yla mücadele etti. Bu iflbirli¤i
Güney Afrika’daki rejim de¤iflikli¤inden sonra da devam etti (Naidoo 2001). Bunun bir örne-
¤i, Güney Afrika Sendikalar› Konfederasyonu COSATU, Ulusal NGO koalisyonu ve baz› dini
gruplar›n birleflmesiyle ortaya ç›kan “Halk›n Bütçesi” kampanyas›yd›. Bu kampanya aç›k ve
kat›l›mc› bir bütçe oluflturmayı hedefleyerek toplumsal fayday› ve ifl kalitesini hedefliyordu.
Baflka bir örnek de yoksul halka düflük fiyatl› HIV/AIDS ilaçlar› sa¤layan Güney Afrika hü-
kümetini mahkemeye veren dünyan›n en büyük çokuluslu ilaç firmalar›ndan birine karfl›
bafllat›lan “kârdan önce halk” kampanyas›yd›. Burada da AIDS ile mücadele eden örgütler-
le iflbirli¤i yapan COSATU yerel ve uluslararas› düzeyde yürüttü¤ü kampanya ile çokuluslu
flirketin davas›n› geri çekmesini sa¤lad› (Naidoo 2001).
317
‹flçi S›n›f› Örgütlenmesinde Alternatif Aç›l›mlar
318
Asl›han Aykaç
319
‹flçi S›n›f› Örgütlenmesinde Alternatif Aç›l›mlar
gütleri di¤er sivil toplum örgütleriyle birlikte taleplerini dile getirdiler. Yasal düzenlemeler,
uluslararas› kurumlar›n aç›klamalar› ve sivil toplum örgütlerinin tepkileri ticaret ve çal›flma
standartlar›n›n ne kadar ilintili oldu¤unun göstergeleridir.
ILO’yu ve DTÖ’yü tek bafllar›na de¤erlendirdi¤imizde birincinin yapt›r›m gücü eksikli¤i
ikincinin de yapt›r›m gücüne ra¤men çal›flma standartlar›n› ve iflçi haklar›n› yasal çerçeve-
sine dâhil etmemesinden dolay› eksiklikleri vard›r. Bu durumda baflka bir seçenek ILO ve
DTÖ’nün güç birli¤i yapt›¤› bir uygulamad›r. Temel sözleflmelerin tamamen ve kesin bir bi-
çimde uluslararas› ticaret hukukunun bir parças› haline gelmesi ciddi yapt›r›mlar ve ceza-
lar gerektirir. Söz konusu iki örgüt de hem ticaret hukuku hem de ifl hukuku alanlar›nda et-
kin olmad›klar› için yasal düzenlemeler ve yapt›r›mlar ancak ikisinin ortakl›¤›yla mümkün-
dür (Ehrenberg 1996: 164). Ehrenberg bu konuda detayl› bir taslak önerir ve buna göre tas-
la¤›n as›l amac› yasal düzenlemelerden çok uygulaman›n gerçekleflmesidir. Bu taslak ayn›
zamanda komitelerin oluflumundan ve sorunlar›n çözümünde izlenmesi gereken yoldan da
söz eder. Dikkat çekici noktalardan biri sadece ulusüstü örgütlerin ve ya devletlerin de¤il
ayn› zamanda iflçi örgütlerinin de bu sistem içinde ç›karlar›n› savunabilmeleridir. ‹kinci ola-
rak da bu tasla¤a göre bir anlaflmazl›k durumunda devletler Uluslararas› Adalet Divan›’na
baflvurabilir. Buna göre baflar›l› bir yapt›r›m›n mümkün olmas› için farkl› uluslar aras› ör-
gütlerin iflbirli¤i içinde olmas› gerekmektedir. Ancak bütün bu düzenlemelerin uluslar aras›
düzeyde yap›lmas› ulusal düzeyde ve ulusal piyasa için yap›lan üretimde çal›flma flartlar›-
n›n önemli olmad›¤› anlam›na gelebilir. Ulusal ve uluslararas› düzeylerde farkl› ifl hukukla-
r›n›n uygulanmas› çal›flma standartlar› ad›na bir engel olabilir. Yapt›r›m konusunun baflka
bir boyutu da çok kültürlülü¤ün artan önemidir. Buna göre uluslararas› çal›flma standartla-
r› Bat›l› ülkelerin kendilerinden kaynaklanan de¤erleri di¤er ülkelere dayatmas› de¤il, yasa-
lara dayal› ve taraflar›n karfl›l›kl› olarak kabul etti¤i düzenlemeler olmal›d›r. Özellikle h›zla
geliflen Asya ekonomileri göz önüne al›nd›¤›nda bu unsur daha da belirginleflmektedir (Wo-
odiwiss 1998).
320
Asl›han Aykaç
Sonuç
Bu makaleden ç›kacak birinci sonuç, küreselleflmenin iflgücüne ve örgütlü iflçi hareketi-
ne etkisinin olumsuz oldu¤u ve bunun sonucunda güç kaybeden örgütlü hareketin iflçi hak-
lar›n› ve taleplerini temsil etmekte yetersiz kald›¤›d›r. Buna ba¤l› olarak ikinci sonuç, mev-
cut iflçi örgütlerinin hem yap›sal olarak hem de düflünsel olarak küreselleflmenin getirdi¤i
yeniliklere uyum sa¤lamada gerekli reformlar› yapamad›¤›d›r. Tabi-
i ki bu, hiçbir yenili¤in olmad›¤› anlam›na gelmez. Özellikle ILO’nun Temel Çal›flma Sözlefl-
meleri ve DTÖ’de tart›fl›lan sosyal madde iflçi örgütlerinin mücadelesi sayesinde küresel
gündemde önem kazanm›fllard›r. Mevcut uygulamalara bak›ld›¤›nda ortaya ç›kan üçüncü
sonuç, iflçi haklar›yla ve talepleriyle ilgili olarak sorunun ilkesel veya yasamayla ilgili de¤il
yapt›r›m ve genel uygulamayla ilgili olmas›d›r. Örne¤in, her ne kadar ILO Temel Sözleflme-
leri evrensel bir uygulamay› hedeflese de, arkas›nda örgütsel bir yapt›r›m mekanizmas› ol-
mad›¤› için çözüm üretememektedir. Bu durumda ortaya ç›kan alternatif çözümler sendika-
lar›n di¤er toplumsal hareketlerle iflbirli¤i yapmas›, ILO ve DTÖ ortakl›¤›yla kurulacak bir
uluslararas› yapt›r›m mekanizmas› ya da özerk iflleyen sistemleridir. Ancak, bütün bu ola-
s›l›klar›n neoliberal küreselleflme ortam›nda ve de iflçi hareketinin mevcut örgütsel yap›s›-
na k›yasla uygulama olana¤› bulaca¤› tart›flma konusudur.
Kaynakça
Basu, Kaushik, “International labor standards and child labor”, Challenge, SeptOct 1999 v42 i5 p80 (1).
Biersteker, Thomas J., “The ‘triumph’ of liberal economic ideas in the developing world” in Stallings, Barbara,
Global Change, Regional Response, Cambridge University Press, 1995.
Busch, Gary K., The Political Role of International Trades Unions, Macmillan Press Ltd., 1983.
Castells, Manuel, The Rise of The Network Society, Blackwell Publishers, 1996.
Catalano, Ana Maria, “The Crisis of Trade Union Representation: New Forms of Social Integration and
AutonomyConstruction” in Munck, Ronaldo, and Peter Waterman (eds.), Labour Worldwide in the Era of
Globalization, Macmillan Press Ltd., 1999.
Chaison, Gary N., “Reforming and rationalizing union structure: New directions and unanswered questions”
in Sverke, Magnus (ed.), The Future of Trade Unionism: International Perspectives on Emerging Union
Structures, Ashgate, 1997.
Crouch, Colin, Industrial Relations and European State Traditions, Clarendon, 1993.
Ehrenberg, Daniel S., “From Intention to Action: An ILOGATT/WTO Enforcement Regime for International
Labor Rights” in Compa, Lance A., Stephen F. Diamond, Human Rights, Labor Rights and International
Trade, University of Pennsylvania Press, 1996.
EspingAndersen, Gosta, The Three Worlds of Welfare Capitalism, Princeton University Press, 1990.
Gereffi, Gary, “The International Economy and Economic Development” in Smelser, Neil J., Richard Swedberg
(eds.), The Handbook of Economic Sociology, Princeton University Press, 1994.
Gereffi, Gary, “Global production systems and third world development” in Stallings, Barbara, Global Change,
Regional Response, Cambridge University Press, 1995.
Gorz, Andre, “A New Task for the Unions: The Liberation of Time from Work” in Munck, Ronaldo, and Peter
Waterman (eds.), Labour Worldwide in the Era of Globalization, Macmillan Press Ltd., 1999.
Jenson, Jane, B. de Sousa Santos, “Introduction: Case Studies and Common Trends in Globalizations” in
Jenson, Jane, B. de Sousa Santos (eds.), Globalizing Institutions: Case Studies in Regulation and Innovation,
Ashgate, 2000.
Leary, Virginia A., “The Paradox of Workers’ Rights as Human Rights” in Compa, Lance A., Stephen F.
Diamond, Human Rights, Labor Rights and International Trade, University of Pennsylvania Press, 1996.
321
‹flçi S›n›f› Örgütlenmesinde Alternatif Aç›l›mlar
Levinson, Charles, International Trade Unionism, George Allen and Unwin Ltd., 1972.
Lorwin, Val R., “Labor Organizations and Politics in Belgium and France” in Kassalow, Everett M. (ed.),
National Labor Movements in the Postwar World, Northwestern University Press, 1963.
Mayne, Ruth, Caroline Le Quesne, “Calls For a Social Trade” in Taylor, Annie, (ed.), Caroline Thomas, Global
Trade and Global Social Issues, Routledge, 1999.
Mehmet, Ozay, Errol Mendes, Robert Sinding, Towards a Fair Global Labour Market, Routledge, 1999.
Moody, Kim, Workers in a Lean World, Verso, 1997.
Munck, Ronaldo, “Labor Dilemmas and Labor Futures” in Munck, Ronaldo, and Peter Waterman (eds.),
Labour Worldwide in the Era of Globalization, Macmillan Press Ltd., 1999.
Naidoo, Ravi, “Social Movement Unionism in South Africa”, Dollars & Sense, Sept. 2001.
Rowan, Richard L., Herbert R. Northrup, and Rae Ann O’Brien, Multinational Union Organizations in the
Manufacturing Industries, University of Pennsylvania Industrial Research Unit, 1980.
Sabel, Charles F., “Flexible Specialisation and the Reemergence of Regional Economies” in Amin, Ash (ed.),
PostFordism: A Reader, Blackwell, 1994.
Sabel, Charles, Dara O’Rourke and Archon Fung, “Ratcheting Labor Standards: Regulation for Continuous
Improvement in the Global Workplace”, 2000.
Upchurch, Martin, “Introduction” in Upchurch, Martin (ed.), The State and Globalization: Comparative
Studies of Labour and Capital in National Economies, Mansell, 1999.
VanGrasstek, Craig, “Labor Rights” in Mendoza, Miguel Rodriguez, Patrick Low, Barbara Kotschwar (eds.),
Trade Rules in the Making: Challenges in Regional and Multilateral Negotiations, Brookings Institution
Press, 1999.
Waddington, Jeremy, “Situating Labour within the Globalization Debate” in Waddington, Jeremy (ed.),
Globalization and Patterns of Labour Resistance, Mansell, 1999.
Waterman, Peter, “Social Movement Unionism: A New Union Model for a New World Order?”, Review, XVI,
3, Summer 1993, pp. 245278.
Woodiwiss, Anthony, Globalisation, Human Rights and Labour Law in Pacific Asia, Cambridge University
press, 1998.
322
Yazar Adı
Abstract
The search for a new labor union movement should start by defining the objective
conditions of the movement in todays world. The paper accepts the crisis that the working
class and unions experinecing in yhe last decades. The exit strategy could be founded a
multi level struglle conception which is related to ideological, as well as political issues. The
paper aims at defining the the basic objectives for creating a new labor movement aiming
to exceed the boundaries of capitalism.
TUFAN SERTLEK
G‹R‹fi
Bu çal›flma s›n›f hareketinin krizde oldu¤u tespitinden hareketle bu krizin nedenleri ve
krizden ç›k›fl dinamiklerinin verili koflullar içerisinde neler olabilece¤ini tart›flmaya
çal›flacak.
Öyle görülüyor ki s›n›f hareketi bütün toplumsal süreçlerde birbiriyle iliflkili biçimde
t›kanmalar yafl›yor. ‹deolojik, siyasal ve örgütsel düzlemlerde yaflanan sorunlar bir
birbirinin içine geçerek bir yumak haline dönüflmüfl durumda. Bu tan›mlama birbiriyle
zaten karfl›l›kl› etkileflim içinde olan bu düzeylerin her birinin kendi bafl›na sorunlu
oldu¤unu ve birbirlerini bu sorunlu halleriyle etkiledi¤ini ifade eder. Dolay›s›yla s›n›f
hareketinin sorunlar›n› tart›fl›rken ideolojik düzlemi sorunsuz bir alan olarak veri al›p di¤er
alanlar›n politikpratik çözümlemelerine giriflmek ciddi bir yan›lg› olacakt›r.
S›n›f Hareketi toplum üzerindeki ideolojik etkisini yitirmifl, politik gücü neredeyse
s›f›rlanm›fl ve örgütsel bir çözülme süreci yaflamaktad›r. Bu durum; siyasal ve sendikal
bütün mücadele alanlar›nda benzer biçimlerde yaflanmaktad›r.
Biz burada s›n›f hareketinin bu krizine sendikal alandan nas›l bir çözüm
oluflturabilece¤ini Atart›flmaya çal›flaca¤›z. Kuflkusuz bu alandan yap›lacak bir tart›flman›n
bütünlüksüz bir tart›flma oldu¤unu bilerek...
323
MAkale Adı
zoru birbirinden ay›rmas›n›n do¤al bir sonucu gibi görülen bu yan›lsama 20. Yüzy›ldaki
sosyal devlet uygulamalar›yla derinleflmifltir. Devletin sosyal karakteri onun emeksermaye
iliflkilerindeki “ba¤›ms›z görüntüsü”nü güçlendirmifltir.
S›n›f› ekonomik bir kategori olarak ele alan bu anlay›fl zorunlu olarak reformizme
yönelmifltir. Ekonomik mücadelenin ve siyasal mücadelenin birbirinden ayr›lmas› bu
mücadelelerin örgütlerinin de birbirinden ayr›flmas›na yol açm›flt›r. Ekonomik mücadele
örgütü sendika, siyasi mücadele örgütü parti kombinasyonu biraz daha ilerletilmifl ve
“sendika siyasetle u¤raflmaza” kadar götürülmüfltür. Sendikalar partilerin kitle örgütü
haline dönüflmüfl veya en iyimser haliyle “volan kay›fl›” olmay› hak etmifllerdir!
Kuflkusuz bu sürecin derinleflmesini güçlendiren bir di¤er faktör de reel sosyalizm
uygulamalar›n›n iflçi s›n›f› aç›s›ndan cazibesini yitirmeye bafllam›fl olmas›d›r. Yeni insan ve
yaflam biçimlerinin ortaya ç›kar›lmas›nda ciddi baflar›lar gösteremeyen reel sosyalizm
uygulamalar› kapitalist refah devleti uygulamalar› karfl›s›nda sadece ekonomik ve sosyal
haklar›n gücüyle yapt›¤› savafl› kaybetmifltir. 1960’l› y›llardan itibaren Avrupa iflçi s›n›f›n›n
örgütleri devrimci sosyalist fikirlerden giderek uzaklaflmaya bafllam›flt›r.
Avrupa’n›n geliflmifl refah devleti veya bizim gibi ülkelerdeki k›sm› sosyal devlet
uygulamalar›n›n varl›¤›nda etkili gibi görülen bu anlay›fl iflçi s›n›f›n›n tarihsel yenilgisinin
pratik olarak gerçekleflmesiyle beraber art›k ifle yaramaz hale gelmifltir. Burjuvazinin sosyal
devlet sözleflmesini y›rt›p att›¤› son 20 y›lda iflçi s›n›f›n›n siyasal ve sendikal örgütlenmeleri
oldukça kapsaml› bir sald›r›yla karfl› karfl›ya kalm›flt›r. Bunun neticesinde ideolojikpolitik ve
örgütsel bir çözülmeetkisizleflme sürecine girmifllerdir. Kapitalizmin alternatifsizli¤i üzerine
kurulu bu sald›r› süreci iflçi s›n›f› örgütleri taraf›ndan kabul edilmifl ve sistem içinde bir yer
aray›fl›na yönelinmifltir. Ancak bu yönelim iflçi s›n›f›n›n ekonomik ve demokratik haklar›n›n
budanmas›n›n önüne geçmemifl aksine çok daha h›zl› ve sert bir sald›r› politikas›n›n
uygulamaya konulmas›na neden olmufltur.
324
Yazar Adı
Di¤er taraftan iflsizlik, sermaye egemenli¤inin en güçlü aparat› haline gelmifl, bilinen haliyle
“yedek sanayi ordusu” ifllevinin d›fl›nda yap›sal bir karakter kazanm›flt›r. ‹flçiler için çal›flma ve
iflsiz kalma birbirini sürekli takip eden süreçler olarak ifllemeye bafllam›flt›r. ‹flsizler iflçi s›n›f›n›n
organik parças› olarak yerini alm›flt›r. Bu durum en az›ndan iflçi s›n›f›n› “eme¤ini ücret
karfl›l›¤›nda satanlar” de¤il “satmaya çal›flanlar” olarak tan›mlamay› zorunlu k›lmaktad›r.
Kurals›z çal›flma, düflük ücretler, her an iflsizlikle yüzleflme tehdidi iflçilerin çal›flma
mekanlar›yla kurduklar› iliflkiyi zay›flatm›flt›r. Zira eskisi gibi iflyeri ona gelecek vaat
etmemektedir. Önceki dönemde oldu¤u gibi girdi¤i iflyerinde y›llarca çal›flmak, hatta emekli
olmak art›k bir hayaldir. Bu ayn› zamanda iflçi s›n›f›n›n üretim sürecinde oluflan “kendinde
s›n›f” olma halini de zay›flatan bir durum olarak belirginleflmektedir. Sömürü oran›n›n daha
da artt›¤› ama iflçi bilincinde bunun daha da önemsizleflti¤i bir “hal” oluflmaktad›r.
Bu durum iflçilerin “kendinde s›n›f” bilincinin oluflmas› sürecini do¤rudan etkileyen bir
faktör oldu¤u gibi ayn› zamanda iflçilerin bilinç dünyas›n›n oluflmas›nda üretim sürecinin
yan›nda eme¤in yeniden üretim alanlar›nda oluflan bilincin daha etkili olmas›n› da
beraberinde getirmektedir. Bu sadece üretim sürecinin iflçi için ifade etti¤i anlam›n
zay›flamas›ndan de¤il burjuva ideolojisinin veya di¤er s›n›f d›fl› ideolojilerin yeniden üretim
alanlar›n› iflgal etmedeki baflar›s›yla da ilgilidir.
Kitle iletiflim araçlar›n›n etkilili¤i burjuva ideolojisinin gündelik hayattaki (bireycileflme,
hayat›n bütün düzeylerinde yaflanan yabanc›laflma, vb.) hegomonyas›n› güçlendiriyor.
Bunun yan›nda s›n›f d›fl› kimliklerin (etnik, dinsel, cinsel, yöresel vb.) giderek hayat›n
yönlendirilmesinde daha etkili olmaya bafllad›¤› görülüyor. Burjuvazinin post modernizm
ad› alt›nda pazarlad›¤› yaflam tarz›, bireye hayat› bütünlüklü anlama yetisini kaybettirip
sadece bir yaflam alan›yla s›n›rl› kavramaya yöneltiyor.
Erkek ve sanayi iflçisinin a¤›rl›¤›n› oluflturdu¤u iflçi kitlesinin yerine kad›n ve çocuk
eme¤inin daha fazla kullan›ld›¤› ve hizmet sektörünün ekonomik büyüklü¤ünün ve çal›flan
kitlesinin artt›¤› bu süreç iflçi s›n›f›n›n geleneksel yaflam ve düflünme biçimlerinde ciddi
k›r›lmalara yol açmaktad›r.
325
MAkale Adı
326
Yazar Adı
önemsizleflti¤i yan›lg›s›na düflülmemelidir. Zira iflçi s›n›f›n› devrimci yapan onun anti
kapitalist özüdür. Kapitalizm emek sömürüsüyle ayakta durabilen bir sistemdir ve sömürü
iliflkisinin do¤rudan muhatab› iflçi s›n›f›d›r.
‹flçi s›n›f› sömürüyü üretim sürecinde yaflamakta ve ömrünü orada tüketmektedir.
Dolay›s›yla onu s›n›f bilincine yöneltecek süreç üretim sürecindeki konumlan›fl›d›r. Bu da
onun yaflayan bir “birey”, “vatandafl” ya da “yoksul” olmas›yla ilgili de¤il “emekçi”
olmas›yla ilgilidir. Sendikal alan›n yeniden tarifinden bahsederken, iflçinin/iflçi s›n›f›n›n
üretim sürecindeki konumunun a盤a ç›kar›lmas›nda, bir baflka deyiflle ( ilk ad›mda s›n›f
bilinci olmasa da) iflçi kimli¤inin oluflturulmas›nda “yeniden üretim” sürecinin de bir
müdahale alan› olarak ele al›nmas› gereklili¤inden bahsediyoruz.
327
MAkale Adı
Sorunun bu flekilde ele al›n›fl›; iflçi s›n›f›n›n sadece üretim sürecine de¤il yeniden üretim
sürecine de bizzat kendi örgütleriyle tarihsel bir özne olarak müdahale edebildi¤i, bunun
imkanlar›n›n oluflturuldu¤u bir politikpratik mücadele süreci örgütlendirilmesini zorunlu
k›lmaktad›r. Bu mücadele sürecinin oluflturdu¤u zemin; bir taraftan iflçi s›n›f›n›n kendi öz
örgütleriyle hayat›n bütününe müdahalesinin imkanlar›n› olufltururken di¤er taraftan politik
yap›lanmalar›n da iflçi s›n›f›yla iliflkisinin daha sa¤l›kl› kurulmas›n› sa¤layacakt›r. ‹flçi s›n›f›,
partiyi “mistik” bir kurtar›c› de¤il kendi mücadelesinin bir arac› olarak görebilecektir.
328
Yazar Adı
modelle örgütlenebilir. Ve tabii ki; bu süreç bildik kat› hiyerarflileri olan, ezberlenmifl eylem
ve örgütlenme modellerini esas alan bir mücadeleyle afl›lamayacakt›r.
Kendi koflullar›na göre kendi örgütlenmelerini yaratma potansiyeline sahip yeni
sendikal anlay›fl kimi yerde bölgesel bir iflçi konseyi kimi yerde binlerce iflçinin çal›flt›¤› bir
sitenin iflçi örgütü, kimi yerde bir ifl kolundaki bütün iflçileri bir araya getiren klasik sendika,
kimi yerde kamu çal›flan›n› tafleron iflçiyle, iflçiyi devlet memuruyla ayn› çat› alt›nda
örgütlemifl fiili bir iflyeri örgütü veya ifl kolu sendikas› olarak ortaya ç›kabilir. Bu yap›lar
iflçilerin ve yoksullar›n sosyalkültürel geliflimlerini, kapitalist düzenin y›k›c› sald›r›lar›na
karfl› ekonomiksosyal dayan›flmay› sa¤layan di¤er örgütlenme süreçleriyle desteklenmeli ve
bu dinamik örgütlenme süreci bulundu¤u bölgede bir emekçi hegomonyas›n› bütün
özellikleriyle var edebilmelidir. Kuflkusuz bütün bu hegomonya süreci, esnek, dinamik ve
birbiriyle yatay olarak iliflkilenebilen ve fakat merkezileflebilen örgütlenmeleri politik iflçi
hareketine yönlendirebilmeyi baflarabilmelidir.
C) SONUÇ YER‹NE
Kapitalizmin egemen sistem olarak bütün dünyay› meta ve sermaye iliflkileri pazar›na
dönüfltürme h›rs› ve çaresizli¤i giderek insanl›k aleminin bütün maddi manevi birikimlerini
tahrip etmeye yöneldi¤i gibi evrenin de do¤al dengelerini tehdit etmeye bafllam›flt›r.
‹nsanl›k aç›s›ndan bu temel tehlikeye karfl› köklü bir karfl› ç›k›fl›n ancak ve ancak
kapitalizmi ortadan kald›rmay› hedefleyen bir mücadele perspektifiyle gerçekleflebilece¤i
her geçen gün biraz daha belirginlefliyor. Kuflkusuz bu mücadele sadece iflçi s›n›f›n›n de¤il
kapitalizmin zarar verdi¤i bütün toplumsal kesimlerin ve tek tek insanlar›n davas› haline
gelmelidir. Ancak evrenin/dünyan›n ve insanl›k aleminin yaflad›¤› temel sorunlar›n
kökeninde kapitalizmin ve onun emperyalist yüzünün sömürücü ve sömürgeci niteli¤i
oldu¤u gerçe¤ini mücadele konusu haline getirebilecek yegane gücün iflçi s›n›f› oldu¤u
gerçe¤i 21. yüzy›l›n bafl›nda da bütün ç›plakl›¤›yla görülmektedir.
329
MAkale Adı
330
Yazar Adı
OTURUM 4.2
YÖNETEN:
NAZIR KAPUSUZ
KONUfiMACILAR:
N E B ‹ L ‹ L Y A D A Avc›lar Kad›n Kooperatifi
B‹RLEfi‹K ‹fiÇ‹ SEND‹KASI
M E S U T M A H M U T O ⁄ U L L A R I Birleflik Sendikal Nareket
DAYANIfiMA EVLER‹
EMEK ÇALIfiMALARI MERKEZ‹ (EÇM)
ENERJ‹ YAPI-YOL SEN
ÜRET‹-YORUM KOOPERAT‹F‹
331
MAkale Adı
332
Nebil ‹lyada
NEB‹L ‹LYADA
S›n›rl› Sorumlu Avc›lar Ev Eksenli Çal›flan Küçük Sanat Kooperatifi Haziran 2002’de
kuruldu. Ancak kooperatif kurulmadan önce, kendi ifadeleriyle “uzun soluklu badirelerle
dolu bir yolu aflarak” buraya geldiler. O süreçten biraz bahsetmek istiyorum, çünkü o süreç
kooperatifin oluflmas›n› sa¤lad›. Biliyorsunuz, Avc›lar Ev Eksenli Çal›flan Kad›nlar
Kooperatifi Türkiye’de bir baflka örne¤i olmayan ilk kooperatif. Çal›flmalar›n bafllamas› 1995
y›llar›na dayan›yor. 1995 y›llar›nda Türkiye’de kimi araflt›rmac› kad›n arkadafllar bu alanda
örgütlenmelerle ilgili araflt›rma yapm›fllar. Bu alandaki çal›flan kad›nlar›n say›lar›yla ilgili
araflt›rmalar yaparken birlikte neler yap›labilece¤i üzerine konufltuk. Ben zaten o kesimle
birlikte çal›flan bir kad›nd›m. Benim çal›flt›¤›m kesim, genellikle göç sonucu ‹stanbul’a
gelmifl kad›nlar›n konumland›klar› yerlerdeki örgütlenmelerle ilgiliydi. Ancak orada bu
araflt›rmay› yapan arkadafllar söylemeden önce dikkat etti¤imiz bir konu vard› ki; tümüyle
yoksul bölgelerde ev eksenli ifl yap›l›yordu. Dilek Hattato¤lu bu konuda bir alan araflt›rmas›
yapt›¤› için, sohbetlerimiz s›ras›nda bu alan›n var oldu¤unu, çal›flan kad›nlar›n yo¤unlukta
oldu¤unu ifade etti ve bu alanda birlikte çal›flmaya bafllad›k. Bu çal›flmaya bafllad›¤›m›z
süreçte, ilk tan›flt›¤›m›z kad›nlar flimdi, Avc›lar Ev Eksenli Çal›flan Kad›nlar Kooperatifi’ni
kuran kad›nlar›n bir k›sm›yd›. Onlarla birlikte çal›flmaya 1995 y›l›nda bafllarken ve neler
yap›labilece¤i üzerine sohbetler ettik. Ancak kad›nlar›n hiçbiri bu alanda bir örgütlenmenin
olamayaca¤›n›, zaten var olan iflçilerin bile örgütlenemediklerini, sendikalar›n baflar›s›z
oldu¤unu, kendilerinin iflçi say›lamayacaklar›na yönelik de kesin bir inançlar› vard›. Bu
tart›flmalar süregeldi. Ard›ndan 1996 y›l›nda Habitat ‹stanbul’da gerçekleflti, oraya dünyada
de¤iflik örgütlenme modelleri olan örgütler kat›ld›lar. Bunlardan biri Sewa’yd›, bir di¤eri de
Uluslar aras› Ev Eksenli Çal›flan Kad›nlar Dayan›flma A¤›’yd›. Biz Avc›lar’daki kad›nlar›n
Dilek’le birlikte bu oturumlara kat›lmas›na yönelik bir çaba içersine girdik. Bu onlar için
hem bir somut örnek olacakt›, hem de kendi yapt›klar› ifllerle ilgili örgütlenmenin
varoldu¤una yönelik de inançlar›n› pekifltirmifl olacakt›k. Bu konuda baflar›l› olundu ve
Avc›lar’daki kad›nlar, kendileri gibi evde üretim yapan çal›flan kad›nlar›n örgütlendiklerini
gözleriyle gördükten sonra buna yönelik çal›flmalar›na bafllad›lar. 1996 y›l›yla 1998 y›l›
aras›nda yo¤un bir propaganda faaliyeti bafllad›. Evlerde yo¤un olarak ifl yapan kad›nlara,
kendi durumunda olan kad›nlar›n dünyada çeflitli örnekleri oldu¤unu ve bunlar›n
örgütlenebildiklerini; emek sömürüsünü emek h›rs›zl›¤›n›n önüne geçebilmelerinin yolunun
da örgütlenmeden geçti¤i anlat›lmaya baflland›. Bu çal›flma ilk baflta üç kiflilik bir grupla,
evde üretim yapan ev eksenli çal›flan kad›nlar›n yapt›¤› bir çal›flmayd›. Burada di¤er
arkadafllar›m›z, alan çal›flmas› yapan arkadafllar›m›z da destek sunuyorlard›, bu
propaganday› yapan arkadafllara. Sonuç olarak genifl bir zaman diliminde çal›flma sürdü.
Kad›nlar aras›nda ilginin kazan›ld›¤› görülünce bunu somuta dökmek, görünür k›lmak,
333
Avc›lar Kad›n Kooperatifi Örne¤i
Türkiye’de bunun duyulmas›n› sa¤lamaya yönelik bir fleyler yapmak gerekti¤i inanc› do¤du.
Bu karar tabi hem araflt›rmac› kad›nlar hem flimdi Avc›lar Ev Eksenli Çal›flan Kad›nlar
Kooperatifi’ni kuran kad›nlarla birlikte ortak al›nan karard›. 1999 y›l›nda ‹stanbul’da bir
atölye çal›flmas› gerçeklefltirildi. Bu çal›flman›n bafll›¤› Ev Eksenli Çal›flan Kad›nlar Atölyesi
Sorunlar› ve Örgütlenme Stratejileri bafll›¤› alt›ndayd›. Bu atölye çal›flmas›na özellikle
kat›lanlar›n büyük bir ço¤unlu¤unun ev eksenli çal›flan kad›nlar olmas›na yönelik bir çaba
içerisine girildi. Bu baflar›ld›, %60’a yak›n› kat›l›mc›lar›n ev eksenli çal›flan kad›nd›,
Sewa’dan kat›l›mc› vard›, Uluslararas› Ev Eksenli Çal›flan Kad›nlar Dayan›flma A¤›
Howenet’ten kat›l›m vard›, Portekiz’den vard›, bu kad›nlar›n buluflmas› sa¤land› ve ortak
neler yap›labilece¤i üzerine tart›flmalar yürütüldü. ‹stanbul’da yada Türkiye’de ev eksenli
çal›flan kad›nlar›n ne durumda oldu¤una yönelik sohbetler yap›ld›, konuflmay›
uzatmayay›m, sonuç olarak atölye çal›flmas›n›n sonucunda var›lan sonuç fluydu; ifl olmadan
örgütlenme olmaz, bir di¤eri de dayan›flma olmadan yan yana gelinemez ve örgütlenme
yarat›lamazd›.
Buradan önemli bir karar da ç›kt›, Avc›lar’da oturan kad›nlar örgütlenmenin gerekli
oldu¤una yönelik bir kanaate vard›lar; örgütlenme konusunda kendi aralar›nda fikir
birli¤ine vard›lar. Çal›flma o aflamadan sonra, nas›l örgütlenebiliriz, hangi örgütlenme
modelini seçebiliriz, kad›nlara nas›l ulaflabiliriz üzerinden kendi aralar›nda burada bu defa
çal›flma bafllad›. Çünkü o toplant›dan bir de grup ç›km›flt›, Avc›lar Ev Eksenli Çal›flan
Kad›nlar Grubu, bu grup yaklafl›k iki y›ll›k bir çal›flma sürdürdü, bu iki y›ll›k çal›flma
içersinde örgütlenme modelleri üzerine yo¤un olarak bir tart›flma yürüttüler, bu arada
sendikalarla görüflmeler sürdürdüler. Sendikayla nas›l iliflkileniriz, iliflkimiz ne olabilir, nas›l
bir iletiflim kurabiliriz, sendikalar›n bize yapaca¤› nedir, bizim sendikalara kataca¤›m›z
nedir, maalesef bir sonuç al›namad›. Bu çal›flmalar›n içersinde ben de vard›m. Örne¤in
Tekstil-‹fl Sendikas›’na yine o araflt›rmac› arkadafl›m›zla birlikte kat›ld›k. Orada bir tak›m
kararlar›n tavsiye kararlar›n›n geçmesinde etkili olduk ama o sadece dosyalarda kald›, bu
alana ilgi gösterilece¤i söylendi¤i halde bir daha da ne ilgilenildi, zannediyorum o tavsiye
karar› da dosyada unutuldu.
Bir di¤er görüflmemiz de D‹SK Genel Baflkan›’yla olmufltu. O da kendisi hassasiyetle bu
iflin üzerinde duraca¤›n›, Avc›lar’daki durumu de¤erlendirece¤ini, o alandaki iflsizlik sorunu
ya da ev eksenli çal›flan kad›nlarla neler yap›labilece¤ine dair konufluldu. Çat›flmalar›n
–çünkü bir de iflçilerle, sendikal› iflçilerle yaflanan suni bir çat›flma da vard›– bu çat›flmalar›n
önüne geçtik, özünde dayan›flmay› nas›l yaratabiliriz, suni çat›flman›n ortak önüne geçme
stratejilerini birlikte nas›l oluflturabilece¤i üzerine de bir anlaflmaya var›ld›, ancak o da
orada kald›. Kad›nlar kendileri art›k bir fley yapman›n gereklili¤ine karar verdiler, sendikay›
bile tart›flt›lar, ben de o tart›flmalarda gözlemci olarak bulunuyordum. Vak›f üzerine
tart›fl›ld›, flirket üzerine tart›fl›ld›, dernek üzerine tart›fl›ld› ve kooperatif üzerine. Ancak
kooperatifte yo¤unlaflt›lar çünkü; ayn› zamanda Sewa örneklerinden çok etkilenmifltiler,
bizzat oraya gidilmiflti, çok etkilendikleri için de kendileri için somut koflulda, verili
durumda en uygun yöntemin kooperatif olaca¤›na karar verdiler. 2002 Haziran›’nda
kooperatifi kurdular. Bu arada Uluslararas› Ev Eksenli Çal›flan Kad›nlar A¤›’na üye oldular,
bu örgütün Tayland’da düzenledi¤i genel kurula kat›ld›lar delege olarak. Türkiye’de ev
eksenli çal›flan kad›nlar›n yaflad›klar› sorunlar› gündeme getirdiler. Orada Türkiye’ye
334
Nebil ‹lyada
335
Birleflik ‹flçi Sendikas› (B‹S)
Güvencesiz çal›flan iflçiler aras›nda örgütlenmek üzere sendika kurma fikrini ilk kez
2000 y›l› içerisinde tart›flmaya bafllad›k. Daha önce Brandi Tekstil’de gerçekleflen iflyeri
direnifline kat›lan ve hemen ard›ndan tekstil iflçileri aras›nda bir dernekleflme faaliyetine
koyulan birkaç arkadafl›m›z d›fl›nda kalanlar, hemen hepimiz, sendikal faaliyet konusunda
deneyimsizdik. Dolay›s›yla tart›flmalar›m›z da el yordam›yla yürüdü.
Bu alanda, yani güvencesiz iflçiler aras›nda örgütlenme hedefiyle kurulmufl DABSEN ve
Dayan›flma Sendikas› d›fl›nda önümüzde herhangi bir örnek yoktu. Her iki sendikan›n da
iflçiler aras›nda genifl etki yaratamad›¤›n› biliyorduk. Yine de bu iki sendikal deneyimden
neler yapmam›z de¤il de “neler yapmamam›z” gerekti¤ine dair dersler ç›kartabildi¤imizi
düflünüyoruz. DABSEN ve Dayan›flma Sendikas› deneyimlerinin hedeflerinin gerisinde
kalarak sönümlenmesi, kuraca¤›m›z sendikan›n söyleminin nas›l oluflturulmas› gerekti¤i;
sendikada politik talepler, ekonomik talepler dengesinin nas›l kurulaca¤› vb. konulara dair
tart›flmalar›m›z›n ilerlemesinde ön aç›c› olmufltur diyebiliriz.
Di¤er yandan arad›¤›m›z olumlu örne¤i yurtd›fl›nda, Latin Amerika’da, ‹flsiz ‹flçiler
Hareketi’nde bulduk. Örne¤in, iflsizler Latin Amerika’da yol keserek ifl talep edebiliyorlarsa,
bizler de Organize Sanayi Sitelerinin trafi¤ini kesmek suretiyle üretimi durdurabilirdik.
Örne¤in, ‹flsiz ‹flçiler Hareketi’nin kompozisyonu; eski sendikal› iflçiler, eflinin iflsizleflmesiyle
daha etkin bir kimlik edinen kad›nlar ve düzenli bir ifle hiç sahip olamam›fl gençlerin
bilefliminden olufluyorsa; yeteri kadar eski sendikal› iflçi bulamasak da benzeri bir profili
emekçi mahallelerinde ve Organize Sanayi Sitelerinde bulabilirdik. Örne¤in, ‹flsiz ‹flçiler
Hareketi nas›l ki yaln›zca ekonomik temelli bir mücadele vermiyor, sosyal karakterli
uygulamalar›n ve politik nitelikli taleplerin öznesi olabiliyorsa, kuraca¤›m›z sendika da bu
niteliklere sahip olabilirdi.
Bu tart›flmalar›n sonuçlar›ndan yola ç›karak; içeri¤i konusunda kendimizi yak›n
hissetsek de, “Toplumsal Hareket Sendikac›l›¤›” kavram›n› çok be¤enmedik. Bu
kavramlaflt›rman›n “s›n›fsal çat›flma” nosyonunu siliklefltirdi¤i izlenimini edindik. Bu
nedenle benimsemedik. Yerine kendi icad›m›z olan, ya da öyle oldu¤unu sand›¤›m›z,
“Sosyopolitik S›n›f Sendikac›l›¤›” kavram›n› tercih ettik.
Aç›kças› bafllang›çta, iflleyifl ve tüzü¤e dair konulara, o anda bizim için ifllevsel olmad›¤›
için girmedik. Çünkü say›m›z o kadar azd› ki, tüzük ve iç demokrasi tart›flmalar›yla vakit
kaybetmek istemedik. Ad›n› ne koyarsak koyal›m, sendikam›z bir taban sendikas› olacakt›.
Çünkü yaln›zca taban› vard›. Ard›ndan hedefimizi belirledik: Öncelikle ‹kitelli bölgesinde,
say›s› 100 binlere ulaflan güvencesiz iflçiler içerisinde bir örgütlenme ve hareketlenme
yaratmak. Bu hedef do¤rultusunda araç olarak gördü¤ümüz sendikay› yasal zeminde
kurduk ve ad›n› Birleflik ‹flçi Sendikas› koyduk.
Kurulufltan sonra, sendikay› tart›flman›n ve yasal platformda kurman›n ne denli kolay
ama sendikay› gerçek bir sendika haline getirmenin ne denli zor oldu¤u gerçe¤ini pratik
olarak tecrübe ettik. Elbette ki, iflçilerin bir anda sendikay› ak›n edece¤ini öngörmüyorduk
ama tart›flmay› birlikte yürüttü¤ümüz insanlardan baz›lar›n›n dahi “i¤neyle kuyu kazma”
336
Birleflik ‹flçi Sendikas› (B‹S)
iflinden uzak durmay› tercih ettiklerini gördük. Çünkü ço¤una, haftada bir gün afifle bir gün
de gazete da¤›t›m›na ç›kmak, geri kalan zamanda da solcular aras› tart›flmalara ve
eylemlere kat›lmak türünden bir faaliyet daha cezp edici ve kolay görünüyordu. Biz ise,
s›k›c› bir ifli, yani g›yab›nda onu merkezine koyarak devrim stratejileri oluflturdu¤umuz iflçi
s›n›f›n›n fertlerini, somut, etten kemikten iflçileri ve onlar›n gerçek sorunlar›n› eksen alan
bir çal›flma yürütmeyi önümüze koymufltuk.
Bafllang›çta, daha çok kendimize ve etraf›m›zdaki iflçilere yönelik bir e¤itim çal›flmas›
planlad›k. E¤itim konular› olarak, “sendikac›l›k tarihi”, “üretim iliflkileri” ve “günümüz
toplumunda sosyal iliflkiler” bafll›klar›n› tespit ettik. Di¤er yandan d›fla dönük olarak da,
“‹flçi kime denir, sendika nedir?” bafll›¤› alt›nda bir e¤itim broflürü haz›rlad›k. Çal›flmakta
oldu¤umuz iflyerlerinde bir sendikalaflma faaliyeti yürütmek üzere iliflkiler gelifltirmeye
bafllad›k. Bu arkadafllara sendika broflürümüzü verdik. Broflürü okumalar›n› ve bizimle
tart›flmalar›n› sa¤lad›k. Ancak temasa geçti¤imiz iflçilerin bir sendikac›l›k faaliyetine
kat›lmak için kimi öznel ve nesnel nedenlerden ötürü çok da istekli olmad›klar›n› gördük.
Öznel nedenler aras›nda, iflçilerin yafllar›n›n genelde küçük olmas› ve buna ba¤l› olarak
çal›flma sürecini daha çok bir sosyalleflme alan› olarak görmeleri s›ralanabilir. Ço¤u
aileleriyle yaflayan ve ev bütçesine katk› yapmak üzere çal›flan genç iflçiler, örne¤in
arkadafllar›yla futbol oynamay› ve karfl› cinse kur yapmay›, bir sendika toplant›s›na
kat›lmaktan daha cazip ve e¤lenceli buluyorlard›. 12 Eylül sonras› meydana ç›kan
depolitizasyon süreci genç iflçileri fazlas›yla etkilemiflti. Di¤er yandan yafl› daha büyük olan
ve aile sorumlulu¤unu üstlenmifl iflçiler ise, sendika fikrine daha yatk›n olmakla birlikte,
bunu riskli buluyorlard›. ‹flsiz kalmak, ev kiras›n› ödeyememek, çocu¤unun e¤itim
masraflar›n› karfl›layamamak bu iflçileri sendika çal›flmas›na kat›lmaktan al›koyuyordu.
Sendikan›n olas› bir iflten at›lma durumunda bu iflçilere güvence sa¤layacak durumda
olmamas› en büyük handikab›m›zd›. Ayr›ca genç-yafll›, kad›n-erkek, iflçilerin büyük bir
ço¤unlu¤unun iflçi haklar› konusunda son derece bilgisiz olduklar›n› gördük. Sigortas›z
çal›flman›n yasad›fl› bir uygulama oldu¤unu birço¤u bilmiyordu bile...
Bunun üzerine, iflyerlerine ve mahalledeki iflçilere yönelik birebir yapt›¤›m›z çal›flman›n
yetersiz kald›¤›ndan hareketle, ek olarak yeni araçlar gelifltirme yoluna gittik. Bu çerçevede,
bir iflçi gazetesi ç›kartma ve sigortas›z çal›flmaya karfl› bir kampanya yürütme karar›n› ald›k.
Bölgedeki iflçilerin, çok fazla gazete okumad›¤›n› ve en çok Gözcü, Takvim, Fotomaç vb.
yay›nlar› takip etti¤i gerçe¤inden yola ç›karak, popüler bir iflçi gazetesi ç›karma karar›na
vard›k. Ayr›ca gazetenin yaln›zca iflyeri sorunlar›n› de¤il, Türkiye ve dünya sorunlar›n› da
ele almas› gerekti¤ini tespit ettik. Hem iflçi haberlerini veren, hem iflçi haklar› konusunda
bilgilendirici olan hem de devrimcisosyalist bas›n›n geleneksel jargonunu kullanmaks›z›n
iflçilere s›n›fsal nitelikli bir politik bilinç kazand›rmay› hedefleyen ideolojik bir araç olarak
Ekmek Davas›’n› ç›kartmaya bafllad›k. Aç›kça ifade etmek gerekirse, Ekmek Davas›,
sendikal örgütlenme çal›flmam›z›n önünü açt›. ‹flçi havzas›nda ücretsiz da¤›tt›¤›m›z gazeteyi
alan iflçiler, belki hemen olmasa da, iflyerinde s›k›nt› yaflad›klar›nda dan›flmak üzere
sendikam›za gelmeye bafllad›lar. Biraz sonra de¤erlendirece¤imiz PTT direnifli
deneyimimizin yaflanmas›nda da Ekmek Davas›’n›n önemli bir ifllevi oldu.
Di¤er bir ad›m olarak tasarlad›¤›m›z “Sigortas›z Çal›flmaya Hay›r” karfl› kampanyas› ise
umdu¤umuz etkiyi yaratmasa da sendikam›z›n gelifliminde anlaml› bir ad›m oldu.
337
Birleflik ‹flçi Sendikas› (B‹S)
Kampanya s›ras›nda, yapt›¤›m›z ça¤r›lar neticesinde sigortas›z iflçi çal›flt›ran 10’a yak›n
iflyerinden iflçilerin flikayetlerini toparlad›k.Gerçekte çok daha fazla iflyerinde sigortas›z
çal›flmay› tespit etmemize ra¤men, çal›flan iflçilerin flikayetçi olmalar›n› sa¤lamay›
baflaramad›k. Toplad›¤›m›z flikayetleri, SSK Bölge Müdürlü¤ü önünde yapt›¤›m›z bas›n
aç›klamas›ndan sonra ilgili kuruma ilettik. Kampanyan›n, sendikan›n tan›nmas› konusunda
da faydas› oldu. Kampanya, Milliyet ve Cumhuriyet gibi gazetelerde haber oldu. Sigorta
müfettifllerinin yapt›klar› denetimlerin sonucunda, 4 iflyerinde sigortas›z çal›flman›n tespit
edilmesi ve iflverenin para cezas›na çarpt›r›lmas›n›n yan› s›ra, sigortas›z iflçilerin
sigortalanmas› sa¤land›. Kuflkusuz, bu kampanyan›n çok daha fazla kamuoyu yaratmas› ve
güvencesiz iflçiler aras›nda bir k›p›rdanmaya yol açmas› mümkündü. Ancak bizim öznel
yetersizliklerimiz bu kampanyadan gereken verimi almam›z› engelledi. Müfettifllerin
üzerinde yeterince güçlü bir bas›nç oluflturabilseydik, flikayet konusu olan iflyerlerini
ablukaya alabilmifl olsayd›k, bu kampanya daha baflar›l› olabilirdi.
Kampanyan›n sonras›nda, ‹kitelli’de bulunan Mehmet Akif, Atatürk, Komsan ve ‹kitelli
Köy mahallelerine dönük çal›flmalara da yöneldik. Kermes, üniversiteye haz›rl›k kursu, spor
çal›flmalar› vb. organizasyonlar›n yan› s›ra müzik dinletileri ve tiyatro gösterimleri organize
ettik. Halen örgütlenmesine devam etti¤imiz bu türden etkinliklerin sendikada canlanmaya
yol açt›¤›n› gözlemledik. Ancak sendika bünyesinde bir emekçi kad›nlar faaliyetini sistemli
bir biçimde örgütlemeyi baflaramad›¤›m›z› teslim etmemiz gerekiyor. Bunun sendikam›z›n
genifllemesi konusundaki en önemli engel oldu¤unu düflünüyoruz. Çünkü evde çal›flan
kad›nlar›n, hem gençlerden hem de yafl› daha büyük iflçilerden daha istikrarl› olabilen bir
örgütlenme dinami¤i oldu¤unu seziyoruz.
Buraya kadar ele ald›¤›m›z çal›flmalarda ortaya ç›kan bir di¤er eksiklik ise sendikal
faaliyete lojistik destek sa¤layacak materyallerin üretilmesiydi. Bu eksikli¤i gidermek üzere
SARGEM (Sömürülenler ve Ezilenler Eksenli Bilgi, Belge ve Sanatsal Üretim Merkezi) ad›yla
bir kurumun örgütlenmesi ifline girifltik. SARGEM’in amac›n› flöyle tespit etmifltik:
“Türkiye’nin temel toplumsal dönüflüm dinami¤i olan iflçi hareketinin, en genifl
anlam›yla kültürünü temel ilgi konusu olarak belirleyen SARGEM, hem s›n›f›n kültürü
konusunda araflt›rmalar yürütmeyi, hem de varolan kültürü ba¤›ms›z bir s›n›f hareketinin
geliflimine olanak sa¤layacak flekilde dönüfltürmeyi hedefleyen faaliyetler gerçeklefltirmeyi
amaçlar. SARGEM, kendi bafllatt›¤› ve yürüttü¤ü çal›flmalar d›fl›nda her iki bafll›kta da, kendi
d›fl›ndaki özneler taraf›ndan gelifltirilen çal›flmalar› olanaklar› dahilinde desteklemeyi ve
güçlendirmeyi görev kabul eder. SARGEM, tüm iflçi s›n›f›n›n ve ezilenlerin dostlar›n› s›n›f
üzerine ve/veya s›n›f için üretim yapmaya özendirmeyi ve bu çerçevede geliflecek
çal›flmalar› koordine etmeyi hedefler”.
SARGEM’in yürütmeyi amaçlad›¤› faaliyet konular› ise; s›n›flar teorisi konusundaki yeni
tart›flmalar› izlemek ve bunlara kat›lmak suretiyle katk› sunmak, özellikle yeni proletarya
olarak tan›mlanabilecek kesimleri konu edinen saha araflt›rmalar› gerçeklefltirmek, iflçilere
ve ezilenlere yönelik görsel, iflitsel ve yaz›l› e¤itim materyalleri üretmek, ayn› düzlemi esas
alan yay›nc›l›k faaliyetleri yürütmek, ifl hukuku ve iflçi sa¤l›¤› konular›nda e¤itim ve
dan›flmanl›k biçiminde faaliyetler gerçeklefltirmek, iflçilerle ve ezilenlerle birlikte yoz
burjuva kültürüne alternatif kültürel ve sanatsal faaliyetler yürütmek olarak s›ralanabilir.
SARGEM, bugüne gelindi¤inde söz konusu faaliyetler bafll›klar›nda k›smi olarak hakk›
338
Birleflik ‹flçi Sendikas› (B‹S)
339
Birleflik ‹flçi Sendikas› (B‹S)
giderek avukatlarla ikame etmeye bafllad›lar. Bunda kuflkusuz, bizlerin, yani sendikadaki
arkadafllar›n›n deneyimsizli¤inin ve yetersizli¤inin de pay› olmufltur. Özellikle yerleflik
“bireyci” kültürü ve “kuflkucu” tutumlar› nedeniyle, buna al›fl›k olmayan birçok sendikal›
arkadafl›m›z, PTT iflçileri ile dönüfltürücü bir iliflki gelifltirmeyi baflaramad›. Bu konuda
eksikli kald›. Direnifl bafllad›ktan sonra da, gündemin yo¤unlu¤u ve sürecin h›z› nedeniyle
bozulan dengeyi bir türlü yeniden kuramad›k. Bu durumun, sendikam›z aç›s›ndan, gelece¤e
dönük ders ç›kartmak konusunda direniflin en önemli deneyimi oldu¤unu söyleyebiliriz.
Di¤er yandan, direnifl bafllad›ktan sonra baflar›l› yapt›¤›m›z bir çok ifl oldu¤unu
söyleyebiliriz. D›fl›m›zdaki öznelerin gösterdikleri s›n›f dayan›flmas› neticesinde, sendikan›n
olanaklar›n›n üzerinde bir bütçe yaratarak, direniflçi iflçilerin ihtiyaçlar›n› gidermek
amac›yla seferber etmeyi baflard›k. Direniflin medyada haber olmas›n› ve daha genifl bir
kamuoyu taraf›ndan bilinmesini sa¤lad›k. Bu bilinirlik üzerinden özellikle Bo¤aziçi
Üniversitesi’nden ö¤rencilerin derneklerinden olan KöyKoop, direniflçi iflçilerle bir
dayan›flma gecesi düzenledi. Böylelikle ö¤renci gençli¤in gündemine PTT direnifli girmifl
oldu. Direniflçi iflçilerle Eminönü PTT’si önünde kitlesel bir bas›n aç›klamas› örgütledik. Bu
eyleme kat›lan yine tafleron Ekolas iflçileri ile somut bir s›n›f dayan›flmas› sa¤lanm›fl oldu.
Fransa’da, SUD PTT sendikas›yla somut bir dayan›flma ve iflbirli¤i gelifltirdik. Almanya’da
güvencesiz iflçileri konu alan bir sempozyumda, çok say›da alternatif sendikal oluflumun
deste¤ini kazand›k. Direniflin belgesel filminin çekilerek yurtiçinde ve yurtd›fl›nda
gösteriminin yap›lmas›n› sa¤lad›k… Tüm bu çal›flmalar›n duyurulmas›n›n ayn› zamanda
ideolojik bir mücadele olarak alg›lad›k. ‹flçilerin ve ezilenlerin k›smi ve yerel mücadele
deneyimlerinin dahi güçlü biçimde duyurulmas›n›n, iflçilerden ve ezilenlerden yana bir
dünya kurulmas› hedefini güçlendirdi¤ini gördük.
Tabii bu arada sendikam›z apar topar kapat›ld›. ‹fl Mahkemesi’nde ola¤an ak›fl›nda
devam eden dava süreci, direniflle birlikte h›zl› biçimde sonuçland›r›ld›. Bu noktada,
direnifle somut destek sunan Enerji Yap›-Yol-Sen’le bir iflbirli¤imiz oldu. Ne var ki, bu
iflbirli¤i direniflin sokakta süren k›sm›n›n sona ermesi ve hukuki bir mücadelenin konusu
haline dönüflmesiyle birlikte sona erdi. Ortak ve yeni bir sendika örgütleme hedefine do¤ru
evrilemedi…
B‹S hukuken art›k yok. Ancak bizler bugün B‹S’i her aç›dan aflacak bir sendikan›n
kurulufl haz›rl›¤› içindeyiz. Yaflad›¤›m›z ve bugün burada sizlerle paylaflt›¤›m›z
deneyimlerden ç›kartt›¤›m›z dersler, “nas›l bir sendika” sorusu konusundaki yan›t
aray›fllar›m›za temel teflkil etmektedir.
Bugün güvencesiz iflçiler için sendikalaflma çok önemli bir ihtiyaçt›r.
Ancak sendika klasik ifllevlerinin yan› s›ra söz konusu iflçiler aras›nda varolan güvence
aray›fl›na yönelik yan›tlar verebilirse baflar› flans›na sahip olacakt›r.
Bu ifllevleriyle güvencesiz iflçilerin sendikalar›, iflçilerin iktidar organlar›na do¤ru uç
veren bir kurumlaflma olarak tasarlanmal›d›r.
Güvencesiz iflçilerin sendikalaflma süreci, mevcut sendikal konfederasyonlar›n kaderini
paylaflmamak için, merkezi ve hiyerarflik bir kurumsallaflmay› hedeflememeli ancak taban
inisiyatifini esas alan lokal sendikalar›n iflbirli¤i ve güçbirli¤i yapacaklar› bir üst
koordinasyonunu örgütlemeyi en bafl›ndan itibaren önüne koymal›d›r.
Dinledi¤iniz için teflekkür ederiz
340
Mesut Mahmuto¤ullar›
MESUT MAHMUTO⁄ULLARI
Birleflik Sendikal Hareket, sendikal hareketin yap›sal bir kriz yaflamakta oldu¤u tespiti
ile oluflturuldu. Krizin nedenleri; kapitalist üretim süreçlerindeki de¤iflimlere karfl› sendikal
önderliklerin s›n›f politikalar› yaratamay›fl›, örgütsel yap›lar›n var olan durumun
gereksinimlerine uygun olarak yeniden düzenlenemeyifli, örgütler içinde s›n›f iradesini
yaratacak demokratik kanallar›n oluflamay›fl›, fiili meflru mücadele hatt›n›n örülemeyifli,
dünya çap›nda ve ülkede sosyalist ideolojinin etkinli¤ini yitirmesi olarak saptand›. Sendikal
hareketin krizinin var olan›n köklü bir elefltirisi yap›lmadan çözülemeyece¤i, tek bafl›na
elefltirinin de bir anlam ifade etmeyece¤inden hareketle “Birleflik Sendikal Hareket” gibi as›l
amac› “yeni bir s›n›f hareketi yaratmak” olan kapsaml› bir proje olufltu.
‹lk olarak KESK içinde filizlenmeye bafllayan BSH düflüncesi 28 Ocak 2001 tarihinde
yap›lan bir toplant›da çeflitli iflçi ve kamu sendikalar›nda örgütlü emekçilerin bir araya
geliflini sa¤lad›. BSH bileflenleri 7/8 Nisan 2001’de Ankara’da yapt›klar› bir toplant›yla da
ilkelerini ve isimlerini belirleyerek yola koyuldu...
‹ki y›ll›k zaman diliminin ilk alt› ay›nda “BSH nedir ne de¤ildir?” broflürüyle toplant›larda
ortaklafl›lan ilkeler ve çal›flma tarz› somut olarak tan›mland›. Faaliyetin ikinci alt› ay›nda ise
sendikal harekette bir ilk olan, krizden bilinçli ve örgütlü bir biçimde ç›k›laca¤›n›n bilinciyle
s›n›f hareketinin bütününe bu do¤rultuda yön vermek amac›yla bir “sendikal program”
oluflturuldu. Program de¤ifltirilmeye ve gelifltirilmeye aç›k bir metin olarak tan›mlanarak,
iflçi s›n›f›n›n en genifl kesimleriyle tart›flmay› hedefledi.
BSH bu yürüyüflünü flu vazgeçilmezler üzerinden ortaklaflt›rmaya çal›flt›:
• BSH varolan sendikal yap› ve pratikleri aflma çabas›d›r. Statükocu de¤ildir.
• BSH sendikal yap›lar› güçlendiren bir yap›lanmad›r. Sendikalar›n alt›n› boflaltma
giriflimi de¤ilidir.
• BSH sendikal mücadeleyi yeniden tan›mlama giriflimidir. Sendika içi bir reform
hareketi de¤ildir.
• BSH mevcut yasal s›n›rl›l›klara kendini hapseden bir hareket de¤ildir.
• BSH s›n›f›n ortak örgütlenmesini, örgütsel çeflitlili¤ini, devletten sermayeden ve
bürokrasiden ba¤›ms›zl›¤›n›, iflçi demokrasisini savunan bir harekettir. Güdümlü,
hantal, bürokratik, tek tip bölünmüfl bir hareket de¤ildir.
• BSH bir s›n›f hareketi yaratma giriflimidir. K›smi talepleri mücadelesinin nihai hedefi
olarak görmez. Ortak mücadele ve ortak örgütlenme ancak iflçi s›n›f›n›n
ihtiyaçlar›yla flekillenmifl ortak bir program etraf›nda yürütülebilir. Bu program,
mevcut yap›lar›n dikey örgütlenmeleri yan›nda ayn› zamanda yatay örgütlenmelerin
vazgeçilmezli¤ini saptayarak oluflturulmal›d›r.
• BSH elefltirdi¤i bürokratik yap›lar›n iç iflleyifllerini kendi iflleyiflinin örne¤i haline
341
S›n›f Hareketinde Özgün Bir Deneyim: Birleflik Sendikal Hareket
342
Dayan›flma Evleri
Dayan›flma Evleri*
343
Dayan›flma Evleri
Soylu ‹lkokulu’nda toplu paras›z kay›t uygulamas› gerçeklefltirildi, daha sonra yay›ld› baflka
okullara. Burada veliler Dayan›flma Evi’ne geldiler, “biz çocuklar›m›z› kay›t yapt›r›rken para
isteniyor” diye. Birlikte gidip, e¤itimin ticarileflmesi diye adland›rd›¤›m›z sürece karfl› bir
direnifl oluflturuldu. Dayan›flma Evleri’nin biraz dayan›flma anlay›fl› böyle. Zaten toplumda
olan dayan›flma anlay›fl›n›n üzerine basarak, onu daha genel bir toplumsal dayan›flma
düzeyine ç›kartmaya çal›fl›yor. Dün kü oturumda, Metin Çulhao¤lu’nun bir yorumu vard›,
“s›n›f›n alternatif bir kültürü yok, buna gerek de yok, ona ideolojik olarak d›flardan bir
müdahale gerekir” gibi, asl›nda var yani insanlar birbirleriyle belli ölçülerde dayan›fl›yorlar,
komflusuyla dayan›fl›yor akrabas›yla hemflehrisiyle dayan›fl›yor, dolay›s›yla bunlar›n
bütünlüklü bir proje içinde yer alabilece¤ini ve s›n›f bilincinin oluflumunda önemli
olabilece¤ini düflünmek gerekiyor.
Depremde Dayan›flma Evleri çok önemli çal›flmalar yapt›. Yine ilginç gelebilecek bir
çal›flmadan bahsetmek istiyorum. Sa¤l›k personeli gelip sa¤l›k taramas› yapt› mahallelerde.
Sa¤l›k taramas›ndan sonra o sa¤l›k taramas›na kat›lan, çocuklar›n› getiren kad›nlar daha
sonra o sa¤l›k personelinin Okmeydan› SSK Hastanesi’ndeki özlük haklar›yla ilgili bir
eyleme kat›ld›lar. Dayan›flman›n öyle bir anlam› da var, yani bir profesyonel meslek
grubuyla bir mahalleli grubunun ikisini birden bir araya getirip dayan›flmas› da sa¤lanm›fl
oluyor. Örgütlenme alan› bu anlamda iki yönlü denebilir.
Bir de üretim alan›nda, eme¤in yeniden üretimi alan›nda yap›lan çal›flmalar var. Elbette
kurslar ve bunu gibi geleneksel kültür merkezi tarz› çal›flmalar zaten yap›l›yor. Okmeydan›’ndan
bir grup ç›kt› kaset ç›kard›. Yani gençlerin bu tip çabalar› desteklenmeye çal›fl›l›yor.
Üretim alan›ndaysa genelde, Ba¤c›larEsenler Dayan›flma Evleri’nde paras›n› alamayan
iflçiler oluyor. Genelde bunlara yo¤unlafl›yor çünkü kay›ts›z iflçilik çok yayg›n, kay›t d›fl›
istihdam yayg›n. ‹flçiler paralar›n› alam›yorlar ya da belli haklar›n› alam›yorlar, o zaman
birlikte davran›p belli haklar al›nabiliyor, yani iflçilerin bu haklar› al›nabiliyor.
Yine bu Dayan›flma Evleri’nin bu yeniden üretimle ilgili atlad›¤›m bir örnek var mesela
iflte k›na gecesi gibi fleyler düzenlemek isteyen yoksul insanlar bir salon tutmaktansa gelip
orda niflan yap›labiliyor.
Tabi siyasal söylemi olan çal›flmalarda yap›l›yor. Örne¤in bu aralar, Nato karfl›t›
söylefliler, gündemler yap›l›yor.
Bir de çok ilginç bir fley olarak çeteleflme çok yayg›n, Ba¤c›lar’da özellikle, Çeteleflme
yayg›n, çeteleflmeye karfl› oradaki gençlerin oluflturdu¤u ortak gruplar geceleri mesela
Okmeydan›’nda, Ba¤c›lar’da devriye geziyorlar. Bu çok önemli, bu mesela bir s›n›f örgütü
derken yani genç iflçilerin oluflturdu¤u bir örgüt, ama günümüzde böyle iflte iflsizlik düzensiz
çal›flma çok yayg›n, o zaman mesela Ba¤c›lar’da flöyle bir çal›flma yap›l›yor Bilardo salonlar›
var, hap sat›yorlar, extacy falan sat›yorlar, onlara genç iflçi arkadafllar Dayan›flma
Evleri’nden gidip, “biz Dayan›flma Evleri’nden geliyoruz, buraya bir daha gelmeyin, hap
kullanmay›n” diyorlar. Bu iflsiz gençleri farkl› gruplaflmalar çekebilmek için, spor
turnuvalar› düzenliyorlar oraya davet ediyorlar. Mesela bu turnuvalar›n kendisinin de bir
anlam› var, en son bu yaz yap›lana yirmi tak›m kat›ld› ve normalde oradaki turnuvalar
asl›nda bir ticari faaliyet dönüflmüfl. Her tak›m iki yüz milyon gibi bir rakam veriyor, böyle
gayet ticari faaliyete dönüflmüfl spor bile. Bunun önüne geçmeye çal›fl›yoruz. Esenler’de bofl
araziye açt›klar› voleybol sahas›nda turnuva düzenlediler örne¤in.
Bu tip halk örgütlenme çal›flmalar›n ve halk›n organizasyon gücü, kendi kendini
yönetme inisiyatifi, halk inisiyatifleri gelifltirilmeye çal›fl›l›yor. Onur, adalet gibi halk›n
344
Dayan›flma Evleri
asl›nda belli de¤erleri var, onlar üzerinden yürünmeye çal›fl›l›yor. Esenyurt’ta Kad›nlar
Kahvesi’nin belli deneyimleri var, onlar›n da on iki tane tekstil makineleri var, kooperatifte
belli çal›flmalar yap›l›yor, onun ayr›nt›s›na girmeyece¤im. Yaln›z genel bir bak›fl aç›s›
vermem gerekirse; flunu diyebiliriz: üretim süreçlerinin, enformelleflmesi dedi¤imiz
sözleflmeye dayal› iliflkilerin ortadan kalkmas›ysa, karfl›l›kl›l›k iliflkilerinin oluflmas›ysa,
asl›nda enformelleflme olumlu anlamda da kullan›labilir. Dayan›flma bu anlamda bir,
enformalleflme bir direnifle dönüfltürebilir. Yani enformel sektör olmas› bunun iflte
örgütlenilemeyece¤i, hiçbir fley yap›lamayaca¤› anlam›na gelmiyor, yap›labiliyor, kiflilerin
haklar› hakk›nda bilgilendirmeler yap›labiliyor.
Çünkü iflçiler düzensiz çal›fl›yorlar ve mesela bir iflçi tipolojisini örnek vereyim;,
Ümraniye’de iki y›ll›k k›demini befl milyon lira maafl fark› için yakabiliyor genç iflçiler. Alt›
aydan daha çok çal›fl›rsan›z iflten tazminat hakk›n›z var ve bunun gibi temel bilgileri dahi
bilmiyorlar ve bunlar› çok gözü kara bir flekilde feda edebiliyorlar. Genel olarak söylersek,
böyle bir varofl örgütlülü¤ü, mekanlarda oluflan de¤iflik bir kültür var, de¤iflik bir geçmifli
var her mahallenin, burada mahallenin kuruluflundaki dinamikler biraz önemli, mesela
Okmeydan› daha devrimci mücadelelerle kurulmufl bir yer oldu¤u için daha homojen bir
kültür var ama Ba¤c›lar daha de¤iflik kesimlerin göç etmesiyle ve daha kurulurken devrimci
mücadelelerle de¤il hemflehrilik iliflkileriyle, yard›mlaflmalar›yla kuruldu¤u bir yer için
orada daha farkl› bir kültür var. Mesela 2002 y›l›nda kürtlerle romanlar aras›nda bir
çat›flma ç›kt› Esenler Karabay›r’da, böyle çat›flmalar etnik gerilimler fazlas›yla oluyor.
Muhalif güçlerin sendikalar›n ya da Dayan›flma Evleri tarz› örgütlenmelerin bunlar› mutlaka
göz önüne almas› gerekiyor. Biz orada ister istemez dolayl› olarak Romanlar› destekledik ve
Romanlar çok kapal› bir grup olmas›na ra¤men daha sonra önemli bir ba¤l›l›k gelifltirdiler
Dayan›flma Evi’ne. Biz onlar› destekledik çünkü ezilen taraf onlard›, çok ayr›nt›s›na
girmeyeyim, böyle kapal› gruplar oluyor onlar›n güncel yaflam›na giremezseniz d›flardan
söylemlerle ulaflam›yorsunuz. Ama Okmeydan›’nda baflka bir dinamik var, Alevi dinami¤i
var oraya girdi¤iniz zaman zaten sizi bir anda bir Alevi örgütü diye herkes tan›maya bafll›yor
o zaman da di¤er kesimlere ulaflam›yorsunuz. Yani tipoloji de¤ifliyor her bir bölgede.
Esenyurt mesela; varoflun varoflu diyebilece¤imiz Esenyurt gibi yeni kurulan mahallerde
emek eksenli faaliyet gösteren örgüt veya sendikalar daha rahat ilgi görüyor. Çünkü oralar
yeni kuruldu¤u için, müdahale etmek çok daha kolay ve kal›c› iliflkiler gelifltirilebiliyor.
Kad›nlar Kahvesi deneyiminden bizim ç›kartt›¤›m›z o, sosyal hareketlilik çok fazla, hep yeni
göç etmifl ve asl›nda çok fazla dayan›flmaya aç›k bir yer ve çok kal›c› muhalif iliflkiler,
dayan›flma organizasyonlar›, örgütler emek örgütlerinin etkisi çok daha fazla olabiliyor.
Sorular gelirse Bursa’daki Ba¤›ms›z Tekstil ‹flçileri Sendikas›’ndan bahsedebilirim Ama
k›saca de¤inmek gerekirse; sadece on üç tane avukat› var ve iflçilerin haklar›n› savunan bir
sendika. 1500 tane üyesi var. Bu sendika sadece iflçilerin davalar›na bak›yor ama di¤er
sendikalar sevmiyorlar Batis’i, zaten sözleflme barajlar›n› geçmek di¤er sendikalar içinde
önemli bir sorun. Batis’e üye olmak bir iflçinin üyeli¤inin bofla gitmesi demek, sözleflme
barajlar›na tak›l›yor çünkü di¤er sendikalar. Bu durumdan dolay›, Batis flöyle bir kural
bafllatt›; baflka sendikadan iflçi alm›yor kendisine, ayr›ca baraja tak›lan bir sendika olacaksa
kendi iflçilerini baraja tak›lma durumunda olan sendikaya veriyor. Ama dedi¤im gibi bu da
yeni bir örgütlenme tarz›, yani bolca dava açarak faaliyet gösteriyor ve çok say›da
kazan›lm›fl dava var. Yeni yasa da bu anlamda kullan›labilir imkanlar sunuyor. Uzatt›m
teflekkür ediyorum, sa¤ olun.
345
Sermayenin Yeniden Yap›lanmas› ve ‹flçi S›n›f›n›n Örgütlenmesi
346
Sermayenin Yeniden Yap›lanmas› ve ‹flçi S›n›f›n›n Örgütlenmesi
EMEKÇ‹LER‹N YEN‹DEN
ÖRGÜTLENMES‹
Yeni çal›flma koflullar›ndan
dolay› iflyeri ile ba¤› zay›flayan
iflçinin bilinç edinme sürecinde
yeniden üretim sürecinin önem
kazanmas› sendikal mücadelenin
dikkatini bu alana çevirmesi
gereklili¤ini do¤uruyor. ‹flçi s›n›f›n›n
emekçi karakterinin örgütlenmesi
art› de¤er sömürüsünün
gerçekleflti¤i iflyeriyle s›n›rl› olmaktan ç›k›p yaflam alanlar›na da yay›lan bir mücadeleyi
zorunlu k›l›yor. Bu anlam›yla sendikal çal›flma alan›n›n s›n›rlar›n›n genifllemesi ve ayn›
zamanda sendikal örgütlerin “sendika” olmayan formatlarda oluflturulmas›n› da beraberinde
getiriyor.
Öncelikle üretimin parçalanan yap›s›n› ve ülkemizdeki iflyerlerinin %90’dan fazlas›n›
oluflturan ortaküçük ölçekli iflyerlerini temel almak gerekir. Belli bölgede yo¤unlaflan iflyerleri
içerisinde (organize bölgeleri ve atölye yo¤unlukla emekçi mahalleleri) genifl kesime hitap
eden belli çal›flma koflullar›n› egemen k›lacak bir pratik ve bir mücadele hatt› örülmeli.
Yeniden yap›land›rma program› çerçevesinde yada uyum yasalar› ad› alt›nda
getirilen/getirilmeye çal›fl›lan yasalar›nuygulamalar›n y›k›m programlar› üretim merkezleriyle
s›n›rl› kalmay›p yaflam alanlar›n› da kapsayacak fleklinde yürütülüyor. Emek cephesi, bu
sald›r›ya eflde¤er güçte bir karfl›hegemonya oluflturamad›¤› takdirde bugünkü konumunun
çok gerisine düflmesi kaç›n›lmazd›r.
Orta ve uzun vadede bu hat esas olarak “eme¤in sosyal flart›” olarak ifade edebilece¤imiz
bir talepler bütünü parça parça hayata geçirmeyi veya en az›ndan mücadeleci iflçi
topluluklar›n›n ortak talebi haline getirmeyi hedeflemeli.Bu anlamda belli sektör veya bölge
d›fl›nda kalmadan güvencesiz çal›flt›r›lan bütün iflçilerin taleplerini yans›tan bir çeflit
manifesto oluflacakt›r. Bu taleplerin gerçekli¤i ve iflçi s›n›f› içindeki a¤›rl›¤› ise bir mücadele
sürecinin ürünü olmalar› ile do¤ru orant›l› olarak artacakt›r.
Dünyada yaflanan bu geliflmeler karfl›s›nda dünyan›n gelece¤ini, eflitli¤in, demokratik
hak ve özgürlüklerin egemen oldu¤u bir toplumsal düzenden yana kurgulayanlar için hayat›n
neresinden tutacaklar› yeniden bir sorun alan› olarak ortaya ç›k›yor. Neoliberal programlar›n
yoksullaflt›rd›¤›, bir paçavra gibi hayat›n k›y›s›na att›¤› milyonlarca insan yeni bir uyan›fl›n
potansiyel öznesi olarak tarih sahnesindeki yerini almaya bafll›yor.
Kapitalizme karfl›t emek cephesini oluflturman›n en baflta gelen koflulu ise, sermayenin
programlar›na ve stratejilerine yaflam›n her düzeyinde ve her alan›nda karfl› koyabilmeyi
örgütlemek gerekiyor. Bu; iflçi s›n›f›n›n devrimci eylemini örgütlemekten kapitalizmin
yoksullaflt›r›c› politikalar›na karfl› dayan›flmac› e¤ilimleri güçlendirmeye kadar uzanan genifl
bir yelpazeyi kapsayabilmelidir. Sermayenin y›k›m politikalar›n›n etkisinin en yo¤un
yafland›¤› yoksul emekçi mahallerinde ilerici muhalefet ve dayan›flma merkezleri
oluflturulmal›d›r.
Entelektüel ve duyarl› kesimlerin ilgisini çeken ve taraf eden çal›flmalar gelifltirilmelidir.
347
Sermayenin Yeniden Yap›lanmas› ve ‹flçi S›n›f›n›n Örgütlenmesi
Bunun yan› s›ra ayd›nlatma ve sorunlar› görünür k›lma sürecine paralel olarak güvencesiz
iflçilerin özgün hareket biçimini yaratma noktas›nda irade ve tasarruflar gelifltirilmeli,iflçilerle
ayd›n ve duyarl› kesimin buluflaca¤› olanaklar oluflturulmal›d›r.
348
Sermayenin Yeniden Yap›lanmas› ve ‹flçi S›n›f›n›n Örgütlenmesi
• Ankara EÇM üzerinden Ankara Üniversitesi SBF ile ortaklafla yürütülen “Anadolu’da
yoksulluk ve yeni iflçi kitlesi profil araflt›rmas›” anket çal›flmas› ile ülke çap›nda
3500 anket gerçeklefltirildi. (Araflt›rman›n sonucu ilerleyen aylarda ayr›ca yaz›l›
olarak sunulacak.)
• Güncel sorunlara dair araflt›rma dosyalar› oluflturma ve yayg›n kullan›m›n›n
sa¤lanmas›. ‹kitelli Emek Çal›flmalar› Merkezi’nin haz›rlad›¤› dosya “Güvencesiz
çal›flt›r›lan iflçiler için neden SSK hastaneleri sat›lmas›n?”
• fiimdilik ‹stanbul Halkevinde “Emek Kütüphanesi”nin görselyaz›l› yay›nlarla
zenginlefltirilmesi ve tüm EÇM oluflturulmas› için çal›flmalar›n sürdürülmesi.
• ‹stanbul EÇM 2627 fiubat 2005 tarihleri aras›nda “Güvencesiz çal›flt›rman›n
ekonomik ve sosyal boyutlar›” adl› sempozyum çal›flmas›n› sürdürüyor.
‹letiflim alan›nda;
‹flçi s›n›f› hareketinin gelifltirilmesi için bir enformasyon a¤›n› oluflturmay› amaçl›yor. Bu
a¤›n bir ucunda ‹stanbul’da ve Türkiye’nin bütün iflçi kentlerindeki öncü iflçi gruplar›n›n
çal›flmalar›n› birbirlerine aktarmalar›n› sa¤layacak bir “iletiflim ortam›”; di¤er ucunda ise
iflçi s›n›f› mücadelesi aç›s›ndan gereksinim duyulan bütün haber ve enformasyonun
topland›¤› bir haber merkezi bulunacak. Bu a¤›n oluflumu ayn› zamanda iflçiler için somut
kitle iletiflim araçlar›n›n üretilmesine de olanak sa¤layacak.
Destek alan›nda da
Halkevleri ile iliflki halinde olan iflçilerin ötesine geçerek, örgütsüzgüvencesiz iflçilerin
tümünü kuflatarak bir araya gelmeye yöneltecek çal›flmalar yürütmeyi hedefliyor.
Güvencesiz iflçilere çal›flma yaflam›nda karfl›laflt›klar› sorunlar›n bireysel çözümlerinde
destek sa¤lamak için kurulan
“Alo ‹flçi Haklar›” servisi bu destek çal›flmalar›ndan birincisi oldu. Bu konuda yard›mc›
olan bir grup avukatla yürütülen “Alo ‹flçi Haklar›” servisi ile flimdiye kadar 600’den fazla
iflçi ile telefonla görüflülmüfl. Bunlar›n 170’den fazlas› ile sorunlar›n› daha iyi bir biçimde
de¤erlendirebilmek için yüzyüze görüflülmüfltür. Yüzyüze görüflmelerin bir k›sm› ‹stanbul
Emek Çal›flmalar› Merkezi’nde avukatlarla birlikte gerçekleflirken bir k›sm› da çeflitli
Halkevleri flubeleri ile ‹kitelli EÇM’de 50 ve 20 kiflilik gruplar halinde toplu görüflmelerde
gerçeklefltirildi. Bugün itibariyle ‹stanbul, Ankara, Adana, Mersin’de dan›flma destek hatt›
ifller durumdad›r.
‹lk ad›m olarak güvencesiz çal›flt›r›lmay› görünür hale getirmek bir baflka deyiflle sosyal
bir sorun olarak ortaya koymak amac›yla emekçi mahallelerinde kurulma aflamas›nda ki
Tuzla ile ‹kitelli flubelerinde güvencesiz çal›flt›r›lan iflçilerin taleplerini içeren bir örgütlenme
ve hareket biçimini yaratma çal›flmalar› (duvar yaz›lamalar›, konulu afifl ve pankartlar vb )
yürütülüyor. Gebze Halkevi’nin 08.12.2003 tarihinde “Tafleron iflçiler Sorunlar› ve Çözüm
yollar›” konulu foruma güvencesiz ifllerde çal›flan 300 iflçi kat›ld›. Kurulan kürsüden
sorunlar›n› aktaran iflçilere gelen sendika temsilcilerinden cevap yada yorumlar›yla
kat›ld›lar.
2004’ün Mart ay›nda faaliyete geçen ‹stanbul EÇM 30 May›s’ta düzenledi¤i “Güvencesiz
çal›flma ve NATO’ya karfl› iflçi forumu”na ‹stanbul’un çeflitli bölgelerden kat›ld›¤› iflçilerin
349
Sermayenin Yeniden Yap›lanmas› ve ‹flçi S›n›f›n›n Örgütlenmesi
350
Üretiyorum Kooperatifi Örne¤i
Benim bugün burada anlatmak istedi¤im flu ana kadar iki günlük sürede anlat›lanlardan
çok daha farkl› bir fley. Biz biraz daha genifl al›yoruz, iflçi s›n›f› bir bütünlüktür, muhakkak
bütünlük arz eder ama genç iflçiler daha farkl› bir problem.
Ben as›l Üretiyorum atölyesinin nas›l kuruldu¤uyla bafllamak istiyorum. Çal›flma
hayat›na yeni bafllad›¤›mda, gerçi hani iki y›ll›k bir ifl hayat›m, iflçilik hayat›m var, orada
karfl›laflt›¤›m›z en büyük problemlerden biri iletiflim kurabilmekti. Yani çok yak›n›n›zdar, iki
ad›m ötenizdeki insanla oturup muhabbet edebilmek, diyalog kurabilmek bile imkans›zken
biz oralarda örgütlenmeye, bir fleyler yapmaya çabaladık. Gerçekten çok zordu ve buradan
biraz düflünerek, biraz zorlayarak da sanki bir fley ç›kard›k: Mektuplaflma. Ayn› yerde
çal›flt›¤›m›z ayn› çat› alt›nda on iki saatinizi geçirdi¤imiz ifl arkadafllar›m›zla mektuplaflmaya
bafllad›k, iletiflimin bu kadar ilerledi¤i bir dönemde. Uzunca bir dönem günlük sorunlard›,
o gün anlatmak istediklerimizdi veya fliirlerdi. Sadece konuflmak istediklerimizi
anlatabilmek fleklinde bafllad› mnektuplaflma. Daha sonra biraz daha ilerleyip konular
seçtik, özgürlü¤ü tart›flt›k birbirimizle umutlar›m›z›, düfllerimizi, hayallerimizi paylaflt›k
mektuplar arac›l›¤›yla. Yetmedi, daha ortak yaflam alanlar› yaratmak çabas›yla u¤raflt›k,
didindik ve yeni bir fikir geldi akl›m›za: Tiyatro. Mektuplardan sonra bir ad›m at›p tiyatroya
bafllad›k, yarat›c› drama dersleriyle bir süre tiyatro çal›flmalar›m›z sürdü, bizim için çok çok
farkl›yd›. Çünkü birço¤umuz tiyatronun ne demek oldu¤unu bilmiyorduk, televizyonda belki
tesadüfen denk gelmiflizdir. Çünkü televizyon izlemek de biraz lüks oluyor, bizim
çalıflmamız tiyatroyu ö¤renme çabas›yd›. Daha sonra biraz daha ilerlettik, bülten ç›karmaya
bafllad›k. Zaten mektuplar›m›z› biz Devrimci Proleter Gençli¤e yolluyorduk, orada
yay›nlan›yordu. Çok da be¤enilmiflti, daha sonra tiyatro çal›flmas›yla daha ileriye götürmek
ve paylafl›mlar›m›z› daha da ilerletebilmek için bir bülten ç›karmaya bafllad›k, bu bültenden
sonra daha farkında oldu. Bülten bizim için çok farkl›yd›. ‹flçilerin kendi ürettikleri fleyleri
görebilmek. Ben fleyi çok iyi hat›rl›yorum, bülten ç›kt›¤› zaman ben markette çal›fl›yorum
kasiyerlerin koflturarak gelip bülten almalar›, götürüp tuvalette okumalar› heyecan veriyor,
müthifl heyecan veriyor. ‹nsanlar kendi yapt›klar› fleyi kendi yazd›klar› fleyi ve kendilerinden
baflka insanlar›n da okudu¤unu bilerek yapt›klar› fleyde müthifl heyecan duyuyor.
Arkas›ndan tiyatro çal›flmalar›m›zda yer problemi yaflamaya bafllad›k, yer problemi
yaflamaya bafllay›nca farkl› bir fikir ortaya çıktı, kendi yerimiz neden olmas›n veya neden
sadece tiyatroyla s›n›rl› kal›yoruz, daha farkl› daha yeni fleyler de deneyebiliriz diye. Bunun
için de bir yer tutmam›z gerekiyordu, belki biraz zordu ki zor da oldu birkaç ay›m›z› ald›.
Yer bulmak ciddi bir problemdi. Kimse yer vermek istemiyordu zaten, asl›nda hepimiz
çal›flt›¤›m›z için oray› nas›l iflletece¤imizi de düflünmeye baflladık. Zaten çok fazla bu
konuda deneyimli oldu¤umuz da söylenemez. Derneklere veya benzeri yerlere gitmek gibi
bir lüksümüz zaten çok fazla olmuyor. Hem çal›flma koflullar›m›zdan hem Avc›lar civar›nda
çok fazla bir yer olmamas›ndan kaynakl› olarak. Çok fazla bilgimiz olmadan girifltik. Bir ay
oldu Üretiyorum Atölyesi’ni kural›, flimdi bir fleyler yapmaya bafll›yoruz.
351
Üretiyorum Kooperatifi Örne¤i
Benim as›l de¤inmek istedi¤im konulardan biri de gençli¤in e¤itimsizli¤i. ‹flçi s›n›f›n›n
genç üyeleri çok e¤itimsiz, gerçekten ciddi anlamda çok e¤itimsiz. Bugün iflçi s›n›f›n›n yüzde
otuzunu gençler oluflturuyor, ayn› zamanda iflsizlerin yüzde elli alt›s›n› gençler oluflturuyor,
ben gerçekten bu sempozyumda da apayr› bir oturum gerekti¤ini düflünüyorum. Çünkü
gençli¤e ciddi bir önem verilmesi gerekiyor, gençlik gelecekse e¤er onlar›n e¤itilmesi iflçi
s›n›f›n›n e¤itimi demektir zaten. Ama bugün gençlik daha “biz” kavram›n› bile bilmiyor,
kiflisel bunal›mlar›n içindeler zaten. Birçok kiflisel bunal›mlar›n içinde biz kavram›
oluflmadan örgütlenmeyi oluflturmak çok zor. S›n›fsal bilinci götürmeden örgütlenmeyi
kurmak çok zor. Zaten, bizim Avc›lar yöresinde Üretiyorum Atölyesi’yle de yapmaya
çal›flt›¤›m›z bu. Bizim hedef kitlemiz genç iflçiler ama sadece genç iflçilerin gelip gitti¤i bir
yer de¤il, ayn› zamanda meslek lisesinde ve di¤er liselerde okuyanlar… Çünkü bunlar›n
hepsi iflçili¤e at›lmak durumunda, çal›flmak durumunda. Bütün iflçileri hedefleyerek
bafllad›k. E¤itimsiziz, çok iyi bilmiyoruz, daha yolun çok çok bafl›nday›z, yeni yeni
keflfediyoruz, keflfetmek durumunda kal›yoruz birçok fleyi. Yeteri kadar düflünemedi¤ini
düflünüyorum zaten gençli¤in, çabal›yoruz u¤rafl›yoruz, iyi olaca¤›na da inan›yorum ben.
Teflekkür ederim.
352
SAV Türkiye S›n›f Araflt›rmalar› Merkezi TÜSAM
SAV
Türkiye S›n›f Araflt›rmalar› Merkezi
TÜSAM
353
S›n›f Araflt›rmalar› Merkezi
Genel Çerçeve
Dünyada ve Türkiye’de iflçi s›n›f›n›n; yap›s›, bileflimi, oluflumu, devrimci niteli¤i,
boyutlar›, hatta varl›¤› ve baflka toplumsal kimliklerle iliflkileri üzerine yo¤un tart›flmalar
sürmektedir. Bu tart›flmalar›n sadece akademikentelektüel de¤il önemli siyasi boyutlar› da
vard›r. Ancak söz konusu tart›flmalar›n görebildi¤imiz kadar›yla, ampirik verilere dayanma
eksi¤i söz konusudur. Bu denli önemli boyutlar› olan konular saf bir teorik tart›flman›n
nesnesi olmamal›d›r. Baflka bir dizi alanda oldu¤u gibi bu alanda da Marksist yöntem
uyar›nca teori ile yaflam aras›ndaki diyalektik ak›fl kurulmal›d›r. Teorik ve siyasi
tart›flmalar›n t›kand›¤› noktalarda bol ve yeni verilerle, zengin gözlemlerle beslenmek ön
aç›c› olacakt›r.
‹flte bu konuda hem teorik üretimleri gelifltirecek ama daha öncelikle prati¤i analiz
edecek giriflimlere ihtiyaç vard›r.
Kurumsallaflm›fl, çok yönlü s›n›f araflt›rmalar›na ihtiyaç vard›r.; Günümüzde ilginç bir
paradoksa tan›kl›k etmekteyiz: Nicelik olarak büyümesine karfl›n siyasi etkinli¤i zay›flayan
bir iflçi s›n›f›, giderek daha çok say›da insan›n giderek daha y›k›c› sonuçlar›n› yaflamas›na
karfl›n daha az gündeme gelen, konuflulan, emekçal›flma hayat› sorunlar›. Burada medyan›n
kamusallaflt›rma, gündemlefltirme konusundaki belirleyicili¤inden söz etmek gerekli elbette
ancak söz konusu alanlara ve iflçi s›n›f›na daha do¤rusu genel olarak s›n›f meselesine
akademik çevrelerin. ayd›nlar›n da ilgisi zay›flam›fl durumda. Akademik alan içinde ve
d›fl›nda s›n›f analizini kullanan çal›flmalar›n say›s› fazla de¤il ve ayd›nlar› da art›k iflçilerin
meseleleriyle ilgili etkinliklerde görmek zor. Sanat yap›tlar›nda, edebiyatta da emek ve s›n›f
temalar› fazlaca yer bulamaz durumda. Bu paradoksa dikkat çekilmesi, bunun afl›lmas›,
eme¤in sorunlar›, s›n›f mücadelesi, iflçi s›n›f›n›n durumu vb. konulara yeniden popülerlik
kazand›r›lmas› için sistemli çal›flmalara ihtiyaç var.
Genelde iflçi s›n›f› üzerine çal›flmalar denince akla; iflçisendika hareketleri ve bunlar›n
tarihleri ile ilgili olanlar, s›n›flar aras› bölüflüm iliflkilerini ele alan iktisat tarihi kitaplar› veya
iflçi hareketini de¤erlendiren siyasi analiz çal›flmalar› gelmektedir. Ancak iflçi s›n›f› üzerine
çal›flmalar bunlarla s›n›rl› olmamal›d›r. Çünkü iflçi s›n›f› çok daha genifl ve derin iliflkiler
a¤›n› anlatan bir kavramd›r. Gerçekte iflçi s›n›f›n›n mavi yakal›, erkek fabrika iflçisi olarak
daralt›lm›fl alg›lan›fl› da çal›flmalar›n s›n›rl›l›¤›nda etkilidir. Ama literatür s›n›f›n daha genifl
tan›mlanmas› ve alg›lanmas› için bol malzeme ile doludur.
S›n›f çal›flmalar› alan›n›n darl›¤›n›n ülkemize özgü bir boyutu da vard›r. Örne¤in
‹ngiltere gibi günlük yaflamda belirginleflmifl iflçi s›n›f› kültüründen söz etmek mümkün
de¤ildir. Ancak yine de iflçi s›n›f›n›n çal›flma yaflam› deneyimleri, günlük yaflam kültürü,
sendikal kültürün nitelikleri, s›n›f oluflumunun çeflitli boyutlar›, yaflam alan› iliflkileri, s›n›f›n
medyada temsil biçimleri vb. gibi birçok konuda çal›flmalar yap›lmas› Türkiye için
gereklidir.
354
S›n›f Araflt›rmalar› Merkezi
‹flçi s›n›f›n› “oluflum” içinde bir yap›lanma, bir süreç olarak kavramak çal›flmalar›n
alan›n› da boyutunu da geniflletecektir. Türkiye’de çok say›da gecekondu, göç, hemflehrilik,
enformel sektör, toplumsal kimlik, çal›flan kad›n, iflgücü, yoksulluk vb. araflt›rmas›
yap›lm›flt›r ve yap›lmaktad›r, ancak bunlar büyük ço¤unlukla s›n›f kavram›n›
kullanmamaktad›rlar. Bu nedenle de s›n›f araflt›rmalar› içinde say›lmamaktad›r. Oysa
birincisi perspektifleri farkl› bile olsa tüm bu alanlara ait çal›flmalar s›n›f oluflum süreçlerine
dair ciddi veriler sunmaktad›rlar. ‹kincisi bahsi geçen alanlar s›n›fsal bir çözümleme
çerçevesinde ele al›nabilmelidir. ‹flçiler sadece sendikas› ile eylem yapan insanlar
de¤ildirler. S›n›f›, s›n›f mücadelesi ve oluflumunu hayat›n farkl› alanlar›nda gözlemek ve
çözümlemek için farkl› bilimsel disiplinlerin ve farkl› bak›fl aç›lar›n›n bir araya getirilmesi
gereklidir.
Türkiye’de siyasi etkinli¤i aç›s›ndan iflçi s›n›f›na özel anlam yükleyen ve onunla çeflitli
düzeylerde iliflkiler gelifltirerek örgütlemek, giderek yönlendirmek isteyen çok say›da
solsosyalist oluflum bulunmaktad›r. Ancak teorik olarak biçilen roller ve özveri ve iyi niyetle
kurulabilen iliflkiler çerçevesinde edinilen deneyim ve bilgilerin ötesinde, s›n›fla siyasi
oluflumlar›n iliflkisi zay›ft›r. Siyasilerin s›n›f hakk›ndaki bilgilerinin, bütünsel, derinlikli
oldu¤u kolayl›kla iddia edilemez. Bu durum siyasi etkinli¤i de güçsüz k›lmaktad›r. Bofllu¤un
doldurulmas›nda tümüyle bir siyasi gruba ait olmayan, ba¤›ms›z araflt›rma odaklar›n›n
oluflturacaklar› malzeme önem tafl›yacakt›r.
1 AMP‹R‹K ÇALIfiMALAR
355
S›n›f Araflt›rmalar› Merkezi
356
S›n›f Araflt›rmalar› Merkezi
aras›nda yer alan bafll›klarda çeflitli üniversitelerde haz›rlanm›fl bulunan ve ço¤u tozlu
raflarda unutulmufl bulunan, yüksek lisans ve doktora tezlerinin ortaya ç›kart›lmas› ve
arflivlenerek kullan›c›lar›n kolay ulaflabilmesinin sa¤lanm›fl, bu yay›nlar›n bulgular›n›n
gelecekte yap›lacak çal›flmalar aç›s›ndan de¤erlendirilmesi,
357
MAkale Adı
Özgeçmifller
Ak demir, Nevra
Nevra Akdemir 1977 ‹stanbul do¤umlu. ‹stanbul üniversitesi, ‹ktisat fakültesi, Ekonometri bö-
lümünde lisans e¤itimini, Marmara üniversitesi, ‹ktisat anabilim dalı, Kalkınma ‹ktisadı ve ‹k-
tisadi Büyüme bilim dalında yüksek lisans e¤itimini bitirdi. TÜSAM arafltırmacısı olan Akde-
mir’in, “Kalkınma ve Sermaye Birikimi Süreçlerinde Enformelleflme ve Tuzla örne¤i” konulu
yüksek lisans tez çalıflması dıflında küresel dinamiklerin yerel yansımaları konulu bir atölye
sunuflu ve emek süreçlerinde de¤iflim konularında çalıflmaları mevcuttur.
Aydın, Zafer
1963 Kars do¤umlu. Trakya üniversitesi E¤itim Fakültesi mezunu. 1989 Yılından buyana Kris-
tal-‹fl Sendikası’nda e¤itim uzmanı olarak çalıflıyor.
Aykaç, Aslıhan
1975 yılında do¤du. 1997 yılında Bo¤aziçi üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası ‹liflkiler
Bölümü’nden mezun oldu. Aynı yıl New York Eyalet üniversitesi Binghamton Kampüsü’nde
sosyoloji doktorasına baflladı. Halen doktora programına devam etmekte ve Mu¤la üniversi-
tesi ‹ktisadi ve ‹dari Bilimler Fakültesi ‹ktisat Bölümü’nde Arafltırma Görevlisi olarak
çalıflmaktadır. 2005 yılında doktora derecesini almayı planlamaktadır. Çalıflma alanları
arasında iflçi hareketi ve örgütlenmesi, iflçi sınıfı oluflumu, turizm iflçileri ve yolsuzluk vardır.
358
Yazar Adı
Bahl, Vi nay
Vinay Bahl, The Making of the Indian Working Class: A Case Study of Tata Iron and Steel Co.
1880-1946 (1995) adlı kitabın yazarıdır. Bunun yanısıra, Arif Dirlik’le birlikte derledikleri His-
tory after the Three Worlds: Post Euro-Centic Historiographies (2000) bafllıklı bir di¤er
çalıflması da bulunmaktadır. fifiu anda Williamsport’taki Pennsylvania College of Techno-
logy’de (Penn State) sosyoloji doçenti olarak çalıflmaktadır.
Berber, öz ge
Ankara üniversitesi Kamu Yönetimi Fakültesinden 1999 yılında mezun oldu. Yüksek lisans
derecesini “Toplumsal ‹liflkiler Ba¤lamında Sınıf Bilinci ve Sınıf Kültürü: Seydiflehir Eti Alü-
minyum Fabrikası örne¤i” bafllıklı teziyle Ankara üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi Ka-
mu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Bölümünden aldı. Halen, A.ü. S.B.E Kamu Yönetimi ve Siyaset
Bilimi Ana Bilim Dalında doktora ö¤rencisidir. Temel ilgi alanları, siyaset ve sınıf kuramları
ile emek süreçleridir.
Çelik, Aziz
1963 Rize’de do¤umluyum. ‹stanbul üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi bö-
lümünden 1985 yılında mezun oldum. Marmara üniversitesi Çalıflma Ekonomisi Bilim Dalı
Yüksek Lisans programını “Avrupa Birli¤i Sosyal Politikası ve Türkiye’nin Uyumu” konulu tez
ile tamamladım. 1985 yılından bu yana Kristal-‹fl Sendikasında e¤itim, arafltırma ve ulusla-
rarası iliflkilerden sorumlu E¤itim Müdürü olarak çalıflmaktayım.
Çıdamlı, Çi¤dem
1964’de Ankara’da do¤du. ODTü ‹ktisat bölümü 4. sınıftan ayrıldı. Bir süre çeflitli haftalık ve
aylık dergilerde gazeteci olarak çalıfltı. Kamu çalıflanları sendikalarının kurulufl sürecinde ve
D‹SK’in yeniden örgütlenme sürecinde yeni bir sendikal anlayıfl oluflturulması amacıyla
yapılan çalıflmalara ve sendikal e¤itim çalıflmalarına katıldı. Ankara Demokrasi Platformu ve
Halkevleri çalıflmalarında aktivist olarak yer aldı. Sınıf Hareketinde Yön ve Eflitlik, özgürlük
ve Barıfl ‹çin Devrim dergileri ile sendika.org isimli web sitesinin yazı kadrosunda yer aldı.
Çetin Uygur tarafından derlenen De¤iflim ve Sendikalar: Dinazorların Krizi isimli kitabın
(1992) hazırlanmasına katkıda bulundu.
Er can, Fuat
Halen Marmara üniversitesi’nde ö¤retim görevlisi olan yazarın sosyal gerçekli¤e elefltirel
açıdan yaklaflan E¤itim ve Kapitalizm, Para ve Kapitalizm vb. çalıflmaları vardır.
359
MAkale Adı
Gökdayı, ‹s ma il
Lisans e¤itimini 1998 yılında Gazi üniversitesi ‹ktisadi ve ‹dari Bilimler Fakültesi Kamu Yöne-
timi Bölümünde, Yüksek Lisans e¤itimini 1995 yılında Süleyman Demirel üniversitesi Sosyal
Bilimler Endüstrisi Kamu Yönetimi Anabilim Dalı`nda, Doktorasını Ankara üniversitesi Sos-
yal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi (Kent ve Çevre Bilimleri) Anabilim
Dalında tamamlamıfltır. Halen S.D.ü. ‹.‹.B.F. Kamu Yönetimi Bölümü Kentleflme ve Çevre So-
runları Anabilim Dalında Arafltırma Görevlisi olarak çalıflmaktadır.
Kentleflme, kent planlaması, kentsel siyaset, kentsel yaflam kalitesi, kent tarihi, kentsel ko-
ruma, çevrebilim, yerel yönetimler, insani çevrebilim, siyasal çevrebilim, çevre hukuku,
kırsal geliflme, kırsal yoksulluk, yoksulluk, insan hakları, kentsel ve bölgesel geliflme politi-
kaları, etik ve biyoetik, AB projeleri ve programları, yoksullukla mücadele projeleri konu-
larıyla ilgilenmektedir ve bu konularda çeflitli yayın organlarında makaleleri yayınlanmıfltır..
Günefl, Hakan
‹stanbul üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası ‹liflkiler Bölümü’nde Arafltırma Gö-
revlisi. Yüksek Lisansını ‹stanbul üniversitesi ve Lisansını Bo¤aziçi üniversitelerinde tamam-
ladı. Marmara üniversitesi’nde “Orta Asya’da Siyasal Konsolidasyon ve Mobilizasyon” konu-
lu doktora tezini yazmakta. Orta Asya’da Kırgız Amerikan üniversitesi (AUCA) ve özbekistan
Taflkent Fransız Orta Asya Arafltırmaları Enstitüsü’nde (IFEAC) misafir arafltırmacı olarak bu-
lundu. Orta Asya baflta olmak üzere eski SSCB ülkelerinin sosyal ve siyasal dönüflümleri ko-
nularında ulusal ve uluslararası çeflitli makaleleri var.
360
Yazar Adı
Ka par, Recep
Recep Kapar 1969 Mu¤la do¤umludur. Çalıflma Ekonomisi ve Endüstri ‹liflkileri alanında li-
sans ve yüksek lisans e¤itimini Anadolu üniversitesi’nde, doktora e¤itimini Dokuz Eylül üni-
versitesi’nde tamamlamıfltır. Mu¤la üniversitesi’nde Arafltırma Görevlisi olarak çalıflmaktadır.
Sosyal politika ve sosyal koruma konularında çalıflmalar yapmaktadır.
Kaygısız,‹rfan
1961’de Kayseri’de do¤du. Gazi üniversitesi ‹ktisat Fakültesi mezunu. 1992 yılından bu yana
kamu çalıflanları sendikalarında uzman olarak çalıfltı. 1992’den bu güne sırasıyla, 5 yıl Yapı
Yol Sen, Enerji Yapı Yol Sen sendikasında ve 5 yıl da KESK genel merkezinde çalıfltı. 2 yılı
aflkın bir süredir de Tüm- Bel- Sen genel merkezinde uzman olarak çalıflmaktadır.
Öztaflkın, Musta fa
Mustafa öztaflkın, 1958 tarihinde Mu¤la-Bodrum, Karakaya köyünde do¤du. ‹lkokulu Karaka-
ya’da, Ortaokulu Bodrum da, Endüstri Meslek Lisesi’ni de ‹zmir’de bitirdi. 1975 yılında ‹z-
mir’de Sümer Makine fabrikasında çalıflmaya baflladı ve bir yıl sonra sendikal faaliyetten do-
layı iflten çıkarıldı. 1976 yılında yine ‹zmir’de fifienkaya Çelik Döküm Fabrikası’nda çalıflma-
ya baflladı ve burada 1979 yılına kadar çalıfltı. Bu iflyerinde D‹SK’e ba¤lı Maden-‹fl Sendi-
kası’nın temsilcili¤ini yaptı.
1979-1980 yıllarında askerli¤ini yaptı. Askerden sonra bir süre bodrumda çalıfltıktan sonra,
tekrar ‹zmir’e döndüm ve 1 yıl sanayi sitesinde bir iflyerinde çalıfltı. Ardından ‹zmir’de Ege
Endüstri iflyerine girdim ve burada da 1 yıl çalıfltı.
06.12.1982 tarihinde Petkim’de teknisyen olarak ifle baflladı. 1984 yılında sendikal faaliyetler
serbest bırakılınca Petkim’de Petrol-‹fl Sendikasının örgütlenmesinde aktif rol aldım ve 1985
yılında Petkim’e temsilci olarak atandı.
1988 yılında Petrol-‹fl Sendikası Alia¤a fifiubesi mali sekreterli¤ine, 1989 yılında da fifiube
Baflkanlı¤ına seçildi. 1998 yılında flube baflkanlı¤ı görevim sona erdikten sonra Petkim’e as-
361
MAkale Adı
li iflime döndü. 1999 yılında yapılan 23.Ola¤an Genel Kurulda Petrol-‹fl Sendikası Genel Bafl-
kanlı¤ına aday oldu ve seçimi kazandı. 1999 ekim ayından bu yana genel baflkanlık görevi-
mi sürdürmekte.
Satlıgan, Nail
‹stanbul üniversitesi ‹ktisat Fakültesi’nde ö¤retim görevlisi olarak çalıflmaktadır. özellikle
Marksist ‹ktisat konusunda çalıflmalar yapmıfltır. Yapıt, Sınıf Bilinci gibi dergilerde makale-
leri yayımlanmıfltır. Dünya Kapitalizminin Krizi (Sungur Savran’la birlikte) adlı bir kitabı bu-
lunmaktadır.
Sertlek, Tu fan
1963 Kastomunu do¤umlu. Halen D‹SK’e ba¤lı Basın ‹fl-Sendikası ve Devrimci Sa¤lık ‹fl Sen-
dikası’nın e¤itim çalıflmalarında görev alıyor.
Smith, David
Southampton üniversitesi, Siyasal Sosyoloji Bölümü’nde Yardımcı Doçent olan David Smith,
‹ngiltere, özellikle Londra emek piyasası konulu çalıflmaları ve yeni ifl süreçleri ile farklı ku-
flakların yeni sürece eklemlenme biçimleri konularında yürüttü¤ü arafltırmaları mevcut.
Ye¤in, Metin
1963’de ‹stanbul’da do¤du. ‹stanbul üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Cambridge üni-
versitesi’nde sinema e¤itimi aldı. Hiçbir zaman sınıf baflkanı olamadı. 12 Eylül’ü cezaevinde
karflıladı. Dünyanın birçok ülkesinde avukatlık, bulaflıkçılık, taksi floförlü¤ü, sandviççilik
yaptı. Meksika’da Chiapas’da uluslar arası insan hakları gözlemcisi, Ekvador’da bambu ev-
lerin yapımında iflçi, Guetemala yerli hakları kongresinde katılımcı, Nikaragua’da karides
avcısıydı. Cpiahas’da Subkumandan Marcos’la, Arjantin’de uluslar arası terörizm hücresinde
362
Yazar Adı
Leonardo Bertulazzi ile görüfltü. Yaptı¤ı filmler 55 ülkenin festivallerinde oynarken, her fes-
tivalde, otel ve kahvaltı karflılı¤ında o ülkelerin filmlerini yapmaya devam etti. ‹talya’da ‹l
Manifesto’ya, ‹ngiltere’de Nerve’ye, Arjantin’de Pais’e yazdı. Türkiye’de ve dünyada birçok
gazete ve dergiye, ayrıca duvarlara yazı yazmaya devam ediyor. Türkiye’de NTV’ye,
CNNTürk’e, Polonya ve Arjantin televizyonlarına belgesel yaptı. Filmleri Rize Çay Kongre-
si’nde, ‹zmit Yoksullar Buluflması’nda, Arjantin’de iflgal fabrikalarında, Liverpool üniversite-
lerinde, sokaklarda gösterildi. Açık Radyo’da “‹ki Maceraperestin ‹nanılabilir Serüvenleri”,
“Yeryüzünün Lanetlileri” ve “Dünyanın Sokakları” programlarını yaptı. Bazı filmleri: Likya
Yolu (2000), üç Kıtada Devrialem (2001), F (2001), After (2001), Güzel Günler Görece¤iz
(2003), Para Pachamama (2003), Topraksızlar (2003). Bazı kitapları; Marcos’la On Gün
(2000), Firari ‹stanbul (2001), Topraksızlar Brezilya’da Topraksız Köylü Hareketi: MST
(2004).
Yıldırım, Engin
Engin Yıldırım 1966 üsküdar do¤umludur. 1987’de ‹stanbul üniversitesi ‹ktisat Fakültesi
Çalıflma Ekonomisi ve Endüstri ‹liflkileri Bölümünden mezun olmufltur. 1989‘da University of
Warwick, Warwick Business School’da endüstri iliflkileri alanında yüksek lisansını, 1994’de
University of Manchester, Sosyoloji bölümünde doktorasını tamamlamıfltır. 1994’den beri Sa-
karya üniversitesi, ‹.‹.B.F, Çalıflma Ekonomisi ve Endüstri ‹liflkileri bölümünde çalıflmaktadır.
Work, Employment and Society ve. Economic and Industrial Democracy gibi uluslar arası,
Toplum ve Bilim, Amme ‹daresi Dergisi ve Yönetim Arafltırmaları gibi ulusal dergilerde
yayınlanmıfl makaleleri bulunmaktadır. Çalıflma sosyolojisi, endüstri iliflkileri teorileri ve ör-
güt kuramı ve sosyolojisi ve sosyal bilimlerde yöntem alanlarında lisans ve yüksek lisans
dersleri vermektedir. Sakarya üniversitesi dıflında, Kocaeli, ‹Tü ve Baflkent üniversitelerinde
de yukarıda belirtilen alanlarda dersler yürütmüfltür.
363
MAkale Adı
364
Yazar Adı
365
MAkale Adı
366