You are on page 1of 366

SAv Logo

1
MAkale Adı

SAV Sosyal Araflt›rmalar Vakf›


ISBN 975-92813

Sosyal Araflt›rmalar Vakf› –7

S›n›f Çal›flmalar› Dizisi - 1

Türkiye S›n›f Araflt›rmalar› Merkezi ( TÜSAM )


S›n›f Çal›flmalar› Sempozyumu 1

‹flçi S›n›f›n›n De¤iflen Yap›s› ve


S›n›f Hareketinde Aray›fllar Deneyimler

Birinci Bas›m Eylül 2005

Yay›na Haz›rlayanlar
Serap Kurt
Tolga Tören

Kapak Tasar›m
Savafl Çekiç

Baskı Öncesi Haz›rl›k


fiendo¤an Yaz›c›

Bask› ve Cilt

Sosyal Araflt›rmalar Vakf› ‹ktisadi ‹flletmesi


‹stiklal Cad. Balo Sk. Analin Ap. No: 17/2
Beyo¤lu/‹STANBUL

Tel: 0 212 292 55 85


Fax: 0 212 292 55 86
Web: www.sav.org.tr
e-mail: merhaba@sav.org.tr
tusammail@yahoo.com

Sosyal Araflt›rmalar Vakf› (SAV)


Türkiye S›n›f Araflt›rmalar› Merkezi (TÜSAM)

2
Yazar Adı

“‹fiÇI SINIFININ DE⁄IfiEN YAPISI VE SINIF HAREKETINDE


YENI ARAYIfiLAR, DENEYIMLER”

3
MAkale Adı

4
Yazar Adı

“‹fiÇI SINIFININ DE⁄IfiEN YAPISI VE SINIF HAREKETINDE


YENI ARAYIfiLAR, DENEYIMLER”

Aç›l›fl Konuflmalar›
SAV, Bedahet TOSUN
TÜSAM, HakanKOÇAK
SEMPOZYUM AÇILIfi KONUfiMASI, Tülin ÖNGEN

1. OTURUM: ‹fiÇ‹ SINIFININ DE⁄‹fiEN YAPISI VE YEN‹DEN OLUfiUMU


Moderatör: Mehmet TÜRKAY

S›n›f ve S›n›f Analizlerinin Analizi, Fuat ERCAN


Türkiye’de ‹flçi S›n›f›n›n Oluflumu ve S›n›f Kültürü, Metin ÇULHAO⁄LU
Hizmet Üretimi ve ‹flçi S›n›f›, Nail SATLIGAN
‹flçi S›n›f›n›n Yap›s› ve Mücadele Pratiklerini Belirleyen Nesnel Koflullar, Tülin ÖNGEN

2. Oturum
‹fiÇI SINIFININ DE⁄IfiEN YAPISI: MEKANSAL VE SEKTÖREL FARKLILAfiMA
Moderatör: Kurtar TANYILMAZ

Unutulmufl Ötekiler:K›rsal - Yap›sal Yoksulluk Kültürü ve Anamas Yöresi Örne¤i, ‹smail GÖKDAYI
Yoksullu¤un ‹mkanlar› ve "‹mkans›z"l›¤› Hakk›nda Bir Tart›flma, Dilek HATTATO⁄LU
S›n›f Bilinci ve S›n›f Kültürü: Seydiflehir Eti Alüminyum Fabrikas› Örne¤i, Özge BERBER

3. Oturum
GELENEKSEL SINIF ÖRGÜTENMELER‹: DURUM I
Moderatör: Güllistan YARKIN

Yaflanan Sendikal Kriz ve Sendikalar›n Yenilenme Çabalar›, Mustafa ÖZTAfiKIN


Beykoz'dan Eskiflehir'e Paflabahçe Deneyimi, Aziz ÇEL‹K-Zafer AYDIN
Yeni Yasalar›n K›skac›nda S›n›f Örgütleri, Yüksel AKKAYA

4.Oturum
GELENEKSEL SINIF ÖRGÜTENMELER‹: DURUM II
Moderatör: Yüksel AKKAYA

Kamu Sektöründe ‹stihdam›n Yeni Biçimleri ve Örgütlenme, ‹rfan KAYGISIZ


Hizmet Sunucusu ve Toplumsal Hareket Ba¤lam›nda Sendikalar, Engin YILDIRIM

5. Oturum
GELENEKSEL SINIF YAPISI: ÇÖZÜLMELER
Moderatör: Besime fiEN

Üretimde Çözülme ve Tutunma Halleri, Berna-GÜLER MÜFTÜO⁄LU ve Nevra AKDEM‹R

5
MAkale Adı

Gelir Güvencesizli¤i Karfl›s›nda Koruma ve ‹flgücü Piyasas›nda Bölünme, Recep KAPAR


Ev Eksenli Kad›n Eme¤i ve ‹flçileflme Bilinci, Asuman TÜRKÜN EREND‹L

6.Oturum
DÜNYADAK‹ SINIF HAREKET‹ DENEY‹MLER‹NE BAKIfi I
Moderatör: Nail SATLIGAN

Informalization, Casualization and "Feminization" of Jobs in Globalized India


New Social Movements: Challenges for Trade Union, Vinay BAHL
Hindistan'dan Bir Örgütlenme Deneyimi: SEWA, Fatma Ülkü SELÇUK
At the Margins of Inclusion:
Class, Community and Labour Market Restructuring in London, David M. SM‹TH
Does Deindustrialisation Mean The End Of The Working Class?, Fabienne SCANDELLA

7.Oturum
DÜNYADAK‹ SINIF HAREKET‹ DENEY‹MLER‹NE BAKIfi II
Moderator: Hakan KOÇAK

Brezilya'da Topraks›z Köylü Hareketi Deneyimi:MST, Metin YE⁄‹N


Arjantin ‹flsizler Hareketi, Hakan TANITTIRAN
Eski Sovyet Ülkelerinde ‹flçi S›n›f› Bileflimindeki De¤iflim
ve Örgütlenme Karakteristikleri, Hakan GÜNEfi
Almanya’n›n Sosyal Politikalar›nda “Reform” Ad› Alt›nda
Uygulanan Yap›sal Dönüflümler, Fatma fienden ZIRHLI
Yoksulluk ve Mikro Kredi: Bangladefl, Bahar Y‹⁄‹TBAfi-AKÇA

8: Oturum
GELENEKSEL SINIF HAREKETINE ALTERNATIF AÇILIMLAR
Moderatör: Tolga TÖREN

‹flçi S›n›f› Örgütlenmesinde Alternatif Aç›l›mlar, Asl›han AYKAÇ


Geleneksel Sendikal Hareketin Krizi ve
Yeni Bir Sendikal Anlay›fl›n Zorunlulu¤u Üzerine, Tufan SERTLEK

9:Oturum
TÜRK‹YE'DEK‹ SINIF HAREKET‹ DENEY‹MLER‹NE BAKIfi
Moderatör: Naz›r Kapusuz
Avc›lar Kad›n Kooperatifi –
Birleflik ‹flçi Sendikas›(B‹S) –
Birleflik Sendikal Hareket (BSH)
Dayan›flma Evleri –
Emek Çal›flmalar› Merkezi (EÇM) –
Enerji Yap› Yol Sen –
Üreti-yorum Kooperatifi
Sorular ve Kapan›fl

6
Yazar Adı

7
MAkale Adı

içindekiler

8
Yazar Adı

içindekiler

9
MAkale Adı

10
ÖNSÖZ

Bu kitap 16-17 Ekim 2004 tarihlerinde Sosyal Araflt›rmalar Vakf› / Türkiye S›n›f Araflt›r-
malar› Merkezi taraf›ndan düzenlenen “‹flçi S›n›f›n›n De¤iflen Yap›s› ve S›n›f Hareketinde
Aray›fllar, Deneyimler” bafll›kl› sempozyumda sunulan tebli¤lerin derlenmesinden oluflmufl-
tur. ‹ki gün boyunca yo¤un bir kat›l›mla gerçeklefltirilen sempozyumun oluflturdu¤u biriki-
min kal›c› ve genifl kesimlerce ulafl›labilir hale getirilmesi kitab›n bafll›ca hedefleridir.
Sempozyumun düzenleyicisi olan Türkiye S›n›f Araflt›rmalar› Merkezi (TÜSAM) 2004 y›-
l› bafl›nda Türkiye’de eksikli¤i görülen; amac›, iflçi s›n›f›n›n sosyal gerçekli¤i ve s›n›f hareke-
tindeki de¤iflimleri, aray›fllar› sistematik biçimde gözlemek ve analiz etmek, oluflturdu¤u bil-
giyi kamuoyuna sunmak ve emek siyasetine katk›da bulunmak olan bir araflt›rma merkezi
etkinliklerine, kendi imkanlar›yla bir yerden bafllamak gerekti¤ini düflünen araflt›rmac›lar-
ca kurulmufltur. Etkinliklerini, kurulufl misyonlar› aras›nda bu alan da olan Sosyal Araflt›r-
malar Vakf› (SAV) bünyesinde sürdürmektedir. Türkiye’de birçok kiflinin eksikli¤ini dillen-
dirdi¤i böylesi bir merkezi oluflturmak ve yürütmek tahmin edilece¤i gibi hiç de kolay de-
¤ildir. Maddi ve insani kaynaklar, her düzeyde kurumsal destekler, entelektüel katk›lar vb.
nin s›n›rl›l›klar›n› veri ald›¤›n›zda bugün için bu alanda ilerleme flans› yoktur ancak; at›la-
cak küçük, yerinde ad›mlar›n ihtiyaç duyulan imkan ve destekleri zaman içinde sa¤layabi-
lece¤i, cesaret ve güven kazand›raca¤› öngörülerek yola devam edilebilir. ‹flte flimdi olufltur-
du¤u birikimi kitaplaflt›rarak sundu¤umuz sempozyumumuz da böylesi bir düflüncenin,
inanc›n ürünüdür. Bu ilk sempozyum her fleyden önce ülkede TÜSAM’›n dikkatini yo¤unlafl-
t›rd›¤› temel alanda yap›lan fikri ve pratik çal›flmalar› ortak bir platformda bir araya getir-
meyi hedeflenmifltir. Sempozyumunun ça¤r› metninde, dünya ve Türkiye’deki de¤iflen s›n›f
yap›s› ve mücadelesi üzerine deneyimleri disiplinleraras› bir perspektifle ele almak, bu ko-
nudaki yaklafl›mlar›n tart›fl›lmas› ve etkileflime girmesini sa¤lamak temel amaç olarak orta-
ya konmufltur. Ayn› zamanda sempozyumda Türkiye ve dünyan›n baflka ülkelerinde iflçi s›-
n›f›n›n bileflimi, niteli¤i ve siyasal konumunu etkileyen geliflmelere ›fl›k tutan yaklafl›mlar›
ele alman›n yan›nda özel olarak Türkiye’de vücut bulmaya bafllam›fl ve birbirinden kimi ko-
nularda farkl›laflan, ancak esas olarak geleneksel sendikal alan d›fl›nda yer alan oluflumla-
r› de¤erlendiren bir bölümün de yer almas› istenmifltir. Sempozyum sonucunda da belirle-
nen amaçlara büyük ölçüde ulafl›labildi¤i, söz konusu alandaki birikimin, deneyimin hat›r›
say›l›r bir k›sm›n›n oturumlara tafl›nabildi¤i söylenebilir.

11
Önsöz

Bu sempozyumun özgünlükleri de vurgulanmal›. Uzunca bir zamand›r bilimsel nitelikte


bir toplant›n›n ad›nda “iflçi s›n›f›” kavram› görülmemiflti. Sosyal bilimler alan›nda unutulma-
ya yüz tutmufl olan bu kavrama, bir anlamda iade-i itibarda bulunulmas›n›n, toplant›n›n ye-
rine getirdi¤i önemli ifllevlerden biri oldu¤u söylenebilir. Tülin Öngen’ in yapt›¤› aç›l›fl konufl-
mas›nda da bu vurgu önemli yer tuttu. Öngen, sosyal bilimlerde s›n›f kavram›n›n aç›klay›c›
gücünün alt›n› çizdi. Asl›nda sempozyum belki yeni bir döneme de iflaret ediyordu. 1980’le-
rin sonu ve 90’lar›n bafl›nda kendisine “elveda” denilen proleteryan›n, gönderildi¤i “tarihin
çöplü¤ü”ne s›¤mad›¤›; tersine, küresel düzeyde, ekonomik ve toplumsal yaflam›n tam orta-
s›nda, farkl› formlarda, boyutlarda, daha da yayg›n ve derin bir gerçeklik olarak yerini, ald›-
¤› bir dönem bu. Art›k bu gerçekli¤in var olup olmad›¤›n› de¤il, u¤rad›¤› dönüflümü, ald›¤› ye-
ni biçimleri, içinde uç veren e¤ilimleri, ortaya ç›karaca¤› yeni yap›lanmalar› tart›flmak, daha
anlaml› ve gerekli görünüyor. Sempozyum düzenlenirken yola ç›k›lan esas nokta da buras›y-
d›. Bu nokta ayn› zamanda, TÜSAM çal›flmalar›n›n arkas›ndaki ana fikri de oluflturmakta. TÜ-
SAM dikkatini dönüflmekte ve geliflmekte olana yöneltiyor. ‹flçi s›n›f›n›n sosyal gerçekli¤inin
dönüflen yap›s›n› ve buna ba¤l› olarak, iflçi s›n›f› hareketinin yeniden yap›lanma dinamikle-
rini izlemeyi, bu sürecin verilerini sistematik biçimde üretip analiz etmeyi, önüne en temel
ifller olarak koyuyor. Bu çerçevede sempozyum, merkezin yola ç›k›fl›nda dikkat çekti¤i mese-
leleri en genel düzeyde, bütünlüklü olarak ortaya koyan bir bafllang›ç etkinli¤i olarak da gö-
rülebilir. Ancak görüldü ki asl›nda sözü edilen alana dikkatini yo¤unlaflt›ranlar›n, bunu esas
meseleleri yapanlar›n say›s›, hiç de az›msanacak düzeyde de¤il.
Sempozyumu özgün k›lan noktalardan birisi de kat›l›mc›lar›n›n çeflitlili¤iydi. Akademis-
yenlerin yan› s›ra sendika uzmanlar› ve yöneticilerinin, emek hareketi aktivistlerinin ve aka-
demi d›fl› araflt›rmac›lar›n oluflturdu¤u kat›l›mc› kompozisyonu, sempozyumun amac›na uy-
gundu. Emek çal›flmalar› alan›nda, ço¤u zaman birbirlerinden ayr› yerlerde, sesleri sözleri
birbirlerine de¤emeden çal›flmalar›n› sürdüren bu kesimlerin, ortak bir platformda bir ara-
ya gelip fikir paylaflmalar›, tart›flma yürütmeleri anlaml› ve emek hareketi politikalar›n›n
oluflumu aç›s›ndan da önemliydi kuflkusuz.
Sempozyumda bir di¤er önemli nokta ise, Türkiye’deki yeni emek hareketi deneyimle-
rinin bir araya gelmifl olmas›yd›. Bu hareketlerin temsilcileri kendi oluflumlar›n›, yola ç›k›fl
hedeflerini ve yaflad›klar› deneyimleri genifl bir toplulu¤a derli toplu aktarma imkan› buldu-
lar. Bu da TÜSAM’›n temel amaçlar› aç›s›ndan önemliydi. Söz konusu deneyimlerin, ulusal
ve uluslar aras› düzeyde, benzerlikleri ve farkl›l›klar›yla daha görünür k›l›nmas›, bilgisinin
oluflturulmas›, ço¤alt›lmas›, paylafl›lmas› ve genifl kesimlere aktar›lmas›, bizler aç›s›ndan
belirleyici önemdeydi ve sempozyum bu noktada önemli bir görevi yerine getirmifl oldu.
Oturumlar aras›nda en çok ilgi görenler, emek hareketinde, dünyadaki ve Türkiye’deki ara-
y›fllar›n tan›t›ld›¤›, tart›fl›ld›¤› oturumlard›. Dünyan›n farkl› co¤rafyalar›na gidildi ve orada
s›n›f mücadelesinin yeni oluflumlar›, kapsaml› olarak ortaya kondu. Latin Amerika’dan Rus-
ya’ya, Almanya’dan Bangladefl’e genifl bir co¤rafyan›n deneyimleri buraya tafl›nd›. Türki-
ye’deki deneyimleri tan›tan genç temsilcilerin heyecanlar› ve birikimleri ise umut vericiydi.
Say›lan bu baflar› ve olumluluklar›n yan› s›ra elbet eksikleri ve istenen ölçüde baflar›la-
mayanlar› da vurgulamak gerek. Oturum say›s› ve kat›l›mc› say›s›n›n çoklu¤u, kimi sunum-
lar›n çok uzamas› vb. durumlar kimi zaman kat›l›mc›lar aç›s›ndan yorgunluk verici oldu.
Sempozyum program›n›n yo¤unlu¤u, izleyenlerin hakl› serzenifllerine neden olduysa da, bu

12
Önsöz

durum, sözü edilen farkl› kesimlerin neredeyse tüm temsilcilerinin, bir araya getirilmesi ve
alan›n genel resminin görülmesinin sa¤lanmas› gibi amaçlar aç›s›ndan de¤erlendirildi¤inde,
anlafl›l›rd›. Ama bunun ötesinde as›l eksikli¤in, söz konusu yo¤unluk nedeniyle, bir anlam-
da sempozyumun en genel de¤erlendirmesi ve sonuç al›c› k›sm› olarak düflünülen, sonda-
ki forumun istenen biçimde gerçeklefltirilememesi oldu¤u belirtilmeli. Ancak elbette çal›fl-
malar›m›z sempozyumla s›n›rl› de¤il ve TÜSAM bu tür genel toplant›lar›n d›fl›nda belli ko-
nular›n, araflt›rmalar›n genifl zamanlarda ele al›n›p tart›fl›labilece¤i atölyeler de gerçekleflti-
rerek eksikli¤i bir ölçüde gidermeye çal›fl›yor. Forumun içeri¤ini oluflturan “yeni bir iflçi s›-
n›f› hareketi mümkün mü?” sorusu ve tart›flmas› ise kuflkusuz bizim aç›m›zdan temel soru
olarak kalmaya devam edecek ve daha birçok çal›flmam›z›n özünü oluflturacak.
Elinizdeki kitapta yer alan ve hepsi sempozyumda sunulmufl olan otuz dört tebli¤in bir
k›sm› bize yaz›l› olarak iletildi bir k›sm› ise sempozyumda yap›lan sözlü sunumlar›n kay›t-
lar›n›n deflifre metinleri düzeltilerek oluflturuldu. Deflifreler tebli¤ sahiplerine gönderilerek
gerekli düzeltmeleri yapmalar› sa¤land› ve ço¤unlu¤u da bu düzenlemeyi yapt›lar; yapma-
yanlar›n deflifreleri de bizim kay›tlarla karfl›laflt›r›lmal› olarak yapt›¤›m›z son okumalar›n
ard›ndan kitaba kondu. Ayn› zamanda oturumlar›n sonlar›ndaki soru-yan›t bölümlerinin ka-
y›tlar› da deflifre edilip elden geldi¤ince düzenlendi. Böylece izleyicilerin katk›lar›n›n da su-
nulmas› hedeflendi. Ancak bu süreç biraz da gösterdi¤imiz özen nedeniyle bekledi¤imizden
uzun bir zaman ald›. Bunun için sempozyum kitab›n› sab›rs›zl›kla beklediklerini bildi¤imiz
kat›l›mc› ve ilgililere bir özür borcumuz oldu¤unun fark›nday›z. Ancak bir ilk çal›flma olma-
s› san›r›z bu ay›b› bir ölçüde hafifletecek bir gerekçe oluflturacakt›r. Sözün hem uçmamas›-
n› sa¤lamak, kal›c› bir baflvuru kitab› haline getirmek hem de bunu özenle yapmak profes-
yonel olmayan bir ekip için hiç de kolay olmad› ancak bu yükün alt›ndan yine de baflar›y-
la kalkabildi¤imizi umut ediyoruz.
Sonuç olarak TÜSAM, ›srarla gösterdi¤i ihtiyaç alan›nda önemli bir bofllu¤u doldurma-
ya aday oldu¤unu gösterdi. Ancak TÜSAM’ ›n iddias› bu alandaki yo¤un bilgi, tart›flma ve
araflt›rma ihtiyac›n› tek bafl›na karfl›lamak de¤il. O bir öncü faaliyet göstermekte ama, çok
daha fazla maddi, insani ve düflünsel kayna¤a ihtiyaç oldu¤unu da belirterek. fiimdi bu ilk
sempozyumdan ald›¤›m›z güç ve güvenle ikinci sempozyumun haz›rl›klar›na yo¤un olarak
giriflmifl bulunuyoruz. Bu kez daha doyurucu daha az eksikli bir çal›flma yapaca¤›m›z›, da-
ha genifl kesimlere ulaflabilece¤imizi umuyoruz.

Sayg›lar›m›zla
TÜSAM Yürütme Kurulu

13
Teflekkür

Teflekkür

Türkiye S›n›f Araflt›rmalar› Merkezi (TÜSAM)’nin, yola ç›kt›¤› andan itibaren en fazla
önem verdi¤i projelerinden birisi olan bu sempozyumun gerçekleflmesi için desteklerini
bizden esirgemeyen ve yaln›z olmad›¤›m›z› anlamam›z› sa¤layan dostlar›m›z Cenk Dik,
E¤itim-Sen 4 No’lu fiube, Hava-‹fl Sendikas›, Kalem Tercüme Bürosu, Kristal-‹fl Sendikas›,
Petrol-‹fl Sendikas›; Sempozyum Dan›flma Kurulu Üyeleri Berna Güler Müftüo¤lu, Fatma
Ülkü Selçuk, Fuat Ercan, Mehmet Türkay , Özgür Müftüo¤lu; bizi her boyutta destekleyen
SAV Yönetim Kurulu, izleyen, katk› sunan, duyuran, haber yapan, hakk›nda yaz› yazanlar;
ve sempozyum süresi boyunca tükenmek bilmeyen enerjileri ile her an yan›bafl›m›zda olan
gönüllü arkadafllar›m›za teflekkür ederiz.

TÜSAM YÜRÜTME KURULU

14
Aç›l›fl Konuflmas›

BEDAHET TOSUN*

De¤erli Konuklar,
Ça¤r›m›za yan›t vererek, “‹flçi S›n›f›n›n De¤iflen Yap›s› ve S›n›f Hareketinde Aray›fllar, De-
neyimler - 1” sempozyumuna kat›l›m›n›z için teflekkür ediyoruz. Dünya üzerinde Sosyalist
deneyimlerin iktidar gücünü ve dünya politikalar› üzerindeki etkinli¤ini önemli ölçüde yitir-
mesiyle bafllayan süreçte kapitalist dünya “Yeni Dünya Düzeni” ad›yla bilinen hegemonya-
c› politikalar bütününü yeni dengelere göre biçimlendirerek Amerika öncülü¤üyle uygula-
maya koydu.Sürdürülebilir toplumsal geliflimin olmazsa olmaz koflulu çevreye ve do¤aya
sayg›n›n, toplumda adalet duygusunun, adil paylafl›mdan vazgeçtik paylafl›m›n ve toplum-
sal dayan›flman›n reddedilmesi, kültürel olarak iflbirlikçili¤in, kurals›z ve eflitsiz yar›flmac›-
l›¤›n, bencilli¤in ideolojisi temeline oturan sistem ile, Dünya yeniden flekillendirilmeye çal›-
fl›lmaktad›r.Yeni Dünya Düzeninin bir parças› olan etki ve egemenlik alan›n› geniflletme ve
pekifltirme çabalar›, “dünya bar›fl›n› koruma”, “terörizme karfl› savafl” gibi toplumlarca ka-
bul görebilir sözde gerekçelere dayal› iflgalleri do¤urmaktad›r. Toplumlar› yeniden flekillen-
dirme hakk›n› kendinde gören uluslararas› sermaye, uygulamalar›nda alt›na imza koydu¤u
uluslararas› sözleflmeleri ya da kendi kurduklar› Birleflmifl Milletler gibi kurumlar› bile hiçe
saymaktad›r. Nazi Almanya’s› yöntemleri, güçlü kapitalist devletlerin militarist güçlerinin
eliyle geri dönmüfltür. Büyük kapitalist güçler aras› egemenlik çat›flmas›, diplomas› ve savafl
alan›nda büyük çekiflmelere neden olmakta, emekçi s›n›flara ve halklara karfl› yeni politi-
kalar›n oluflumunda ortak örgütsel yap›lar kurup, kararlar üretirken birbirleriyle k›yas›ya
çat›flmaktad›rlar. Di¤erlerinin kural tan›maz uygulamalar›na karfl› halklar›n yan›nda gözü-
kürken, egemenlik alanlar›nda ayn› fleyleri kendileri uygulamaktad›r.Uygulama sürecinin
k›sal›¤›na karfl›n “Tek kutuplu dünya” ideolojik slogan›; karfl›lafl›lan ulusal ve toplumsal di-
rençler, iflçi ve emekçi s›n›flar›n karfl› koyufllar› nedeniyle anlam›n› çok k›sa sürede yitirmifl-

* SAV Yönetim Kurulu Baflkan›

15
Aç›l›fl Konuflmas›

tir. ‹flçi s›n›f› ve muhalif toplumsal gruplar kendi alternatif politikalar›n› yerel bir dizi uygu-
lama ve deneyimle oluflturmaya çal›flmaktad›r. Sermaye s›n›f ve politikalar›n›n global sald›-
r›s›, emekçi s›n›flar› global “karfl› politikalar” üretmeye ve birlikte hareket etmeye yönelt-
mektedir. Daha flimdiden bir dizi umut verici alternatif örnekler ortaya ç›kmaya bafllam›fl-
t›r.Karl Marks’›n toplumsal-ekonomik tahlilleri bugünlerde en çok ve tekrar tekrar incelenen
kaynaklar›n bafl›nda gelmektedir; emekçi s›n›flar, de¤iflen dönemi yeniden tahlil etmek için
bir rehber olarak kullan›rken, kapitalist ideologlar, krizdeki sistemleri için alternatif çözüm
ipuçlar› aramaktad›r.
SAV- Türkiye S›n›f Araflt›rmalar› Merkezi* taraf›ndan düzenlenen “‹flçi S›n›f›n›n De¤iflen
Yap›s› ve S›n›f Hareketinde Aray›fllar, Deneyimler - 1” sempozyumunun amac› ça¤r› metnin-
de de ifade edildi¤i gibi; Dünya ve Türkiye’deki s›n›f yap›s› ve mücadelesini somut deneyim-
ler temelinde incelemek, alternatif yaklafl›mlar›n tart›fl›lmas› ve etkileflime girmesini sa¤la-
makt›r. Çal›flma somut olgular›n incelenmesi ve ç›karsamalarla, bir yan›yla akademik bir
çal›flmad›r. Di¤er yan›yla, sempozyum kapsam›ndaki panel ve forumlar, bu verilerin analiz-
lerini içeren politik, s›n›fsal ve toplumsal yorumlar› içeren çözüm önerileri üretecektir. Sem-
pozyumun isminin arkas›ndaki bir (1) rakam›, Türkiye’de s›n›fsal araflt›rma ve çal›flmalara
iliflkin önemli ve sürekli bir merkez olma iddias›n› içermesi aç›s›ndan önemlidir ve çal›flma-
lar›m›z›n devaml›l›¤› aç›s›ndan bizi ba¤lamaktad›r. Sempozyumun baflar›s› ise; bu çal›flma-
n›n sonuçlar›n›n, topluma öncülük iddias›ndaki politik ve s›n›fsal örgütlerin, konuyla ilgile-
nen akademik çevrelerin elinde hayat bulmas› ile görülecektir.Sempozyuma bildirileri ile
kat›lan akademisyen, çevre ve örgütlerin yo¤unlu¤u ve çeflitlili¤i, izleyici kitlesinin say›s›,
yafl da¤›l›m› ve dinamizmi bizi heyecanland›rm›flt›r ve do¤ru bir fleyler yapt›¤›m›z konusun-
da cesaretlendirmifltir.Katk›da bulunanlara teflekkür ediyor, baflar›lar diliyoruz.

* Sosyal Araflt›rmalar Vakf›, temel ilgi alanlar› olan konular›; her biri ayr› bir örgüt gibi, kendi yap›sal organ-
lar›na (Yönetim ve Yürütme, Dan›flma Kurullar›, Etkinlik Komiteleri, Tüzük, Program vs.) sahip Çal›flma
Gruplar› eliyle organize eden bir üst kurumdur.

16
Aç›l›fl Konuflmas›

HAKAN KOÇAK*

Onlar ki toprakta kar›nca,


suda bal›k,
havada kufl kadar
çokturlar;
korkak,
cesur,
cahil
hakim
ve çocukturlar
ve kahreden
yaratan ki onlard›r,
destan›m›zda yaln›z onlar›n maceralar› vard›r
Hepiniz hofl geldiniz, biz burada “onlar” için baflka baflka ve yeni sözler etmek için
topland›k. Türkiye S›n›f Araflt›rmalar› Merkezi de bunun için kuruldu. 1990’lar›n bafllar›nda
yani benim ilk gençli¤imi yaflad›¤›m y›llar “onlara” elveda denen y›llard›, proleteryaya, iflçi
s›n›f›na… Fakat 2000’lere yaklafl›rken, yoksulluk, sosyal sorun, eflitsizlikler, s›n›f vb. hepsi
büyük bir gürültüyle tekrar gündeme geldiler ve bu meselelerin peflini ›srarla takip edenler,
s›n›f kavram›n›n yaflam içinde ve sosyal bilimlerdeki önemine iflaret edenler asl›nda hakl›
ç›kt›lar; fakat hakl› ç›kman›n yetmedi¤i bir nokta vard›. Bu konuda salt teorik tart›flmalar
yap›lamazd›. Özellikle Türkiye’de bu alanda ciddi bir boflluk oldu¤unu gören bir grup genç
araflt›rmac› insan bu alandaki tart›flmalar›n bol zengin yeni verilerle beslenmesi,
zenginlefltirilmesi toplumsal s›n›flarla ilgili tart›flmalar›n böylesi bir zeminde yürümesi
gerekti¤ini düflündüler ve TÜSAM esas olarak böyle bir amaç için oluflturuldu.
TÜSAM elbette yolun çok bafl›nda ve sizin de bugün gözledi¤iniz amatörlükleri var.

* TÜSAM Yürütme Kurulu Sözcüsü

17
Merhabalar

fiimdiye dek bir dizi atölye çal›flmas› yapt›, sizin kat›ld›¤›n›z bu sempozyum ise bizim en
kapsaml›, kendimizi en genifl kesimlere duyurdu¤umuz etkinli¤imiz. Bu anlamda
acemiliklerimiz için kusurumuza bakmay›n kayd›n› bafltan düflmemiz gerekiyor. Biz TÜSAM
olarak bir iddia at›yoruz asl›nda ortaya, aday oldu¤umuz, talip oldu¤umuz ihtiyaç alan›
olarak gösterdi¤imiz yerde her fleyi yapabilece¤imizi düflünmüyoruz. Ama ›srarla ve ›srarla
bu alana iflaret etmeye, daha çok say›da insan› bu alanda daha derin ve kapsaml›
çal›flmalar yapmas› gerekti¤ine iflaret etmeye çal›fl›yoruz. Asl›nda biz burada sadece bir
girifl, bafllang›ç yapm›fl durumday›z, böyle say›lmal›. Tabii ki yaln›z de¤iliz, asl›nda belki
haddimizi de aflan bir fley yap›yoruz, çünkü Türkiye’de koca koca sendikalar, emek
örgütleri var, çeflitli politik oluflumlar, vak›flar vb. var ama biz tüm bunlar›n varl›¤›na
ra¤men gördük ki alandaki boflluk sürüyor.
‹flçi s›n›f›n›n varl›¤›-yoklu¤u tart›flmas›n›n afl›ld›¤› bir yerde art›k iflçi s›n›f› de¤ifliyor,
dönüflüyor ama nas›l sorusuna yan›t vermek gerekiyor ve bu sempozyumunda en önemli,
temel sorusu bu. Bunu bilimsel, analitik bir bak›flla gözlemek ve gözleyenlerin çal›flmalar›n›
paylaflmak gerekiyordu. ‹kincisi iflçi s›n›f›n›n evet sosyal gerçekli¤i de¤ifliyor, bununla
beraber, buna paralel olarak geleneksel iflçi s›n›f› hareketinde de de¤iflimler, baz›lar› kökleri
çok eskiye dayanan baz›ları yeni olan aray›fllar var, bu aray›fllar, deneyim alanlar› üzerine
de Türkiye’de çal›flmalar yap›l›yor, ayn› zamanda bu tür deneyimler de giderek art›yorlar.
Bunlar›n da bilgisini paylaflmak istedik sempozyumumuzda. Ayn› zamanda dünyada da bu
tür deneyimler var ve biz bu deneyimleri de buraya tafl›mak istedik. Bu sempozyumun
özgünlü¤ünü oluflturan fley flu denebilir; ne sadece akademisyenlerin kat›ld›¤› bir toplant›
olacak bu ne sadece politik ve emek hareketi aktivistlerinin kat›ld›¤› bir toplant›. Bunlar›n
hepsini bir araya getirmek istedik. Çünkü flunu da önemli görüyoruz, bazen bu farkl›
kesimlerin sesleri birbirlerine pek ulaflm›yor. Onlar›n ortak platformda yapacaklar› bir
tart›flma ve belki sempozyum sonunda “yeni bir iflçi s›n›f› hareketi mümkün mü” sorusu
etraf›nda dönecek bir tart›flma çok önemli. Biz gelmekte olan›n, uç verenin peflindeyiz ve
do¤ru bir yerde durdu¤umuzu düflünüyoruz. Sizlerde buraya gelerek bize güç verdiniz ve
do¤ru yerde durdu¤umuzu bize tekrar gösterdiniz. Hepinize TÜSAM ad›na teflekkür
ediyorum, iyi toplant›lar diliyorum.

18
Aç›l›fl Konuflmas›

TÜL‹N ÖNGEN

Bugün, burada, y›llard›r hayalini kurdu¤umuz, gereksinimi duydu¤umuz bir oluflumun


hem kuruluflunu kutlamak hem de ilk etkinli¤ini paylaflmak üzere toplanm›fl bulunuyoruz.
Bir S›n›f Araflt›rmalar› Merkezi, flahsen benim y›llard›r gerçekleflmesini en çok hayal etti¤im
kurulufllardan biriydi. Bu yüzden, önce, bize bu mutlulu¤u ve sevinci yaflatan, bu Merkezin
kuruluflunda, bu sempozyumun gerçekleflmesinde eme¤i geçen herkese sonsuz teflekkürle-
rimi ve minnet duygular›m› sunmak istiyorum.
‹ster bir toplumsal olgu olarak s›n›f›n önemli görüldü¤ü geçmifl y›llarda olsun, isterse s›-
n›f kavram› ile siyasetinin itibars›zlaflt›r›lmaya çal›fl›ld›¤› günümüz koflullar›nda olsun, top-
lum çal›flmalar›nda s›n›f çözümlemesine imkan veren ya da s›n›fa dayal› politikalar üretme-
mize yard›mc› olan araflt›rma, tart›flma ve de¤erlendirme birimlerine her zaman gereksinim
duyduk. Biliyoruz ki, gerek y›¤›nsal siyasette s›n›fsal kimli¤e gerekse akademik ve entelek-
tüel dünyada s›n›f meselesine ilgi duyulmas›nda, bunun gibi alana iliflkin bilgileri ve bulgu-
lar› derleyip, de¤erlendiren, sorun alanlar›n› ortaya koyup, bu konularda araflt›rma yap›l-
mas›na öncülük eden, ayr›ca politika üretimine lojistik destek sa¤layan kurum ve kurulufl-
lar›n her zaman önemli bir pay› olmufltur.
Böyle bir araflt›rma merkezinin ne denli gerekli oldu¤unu, kendi yaflam›mdan üç anek-
dot aktararak, göstermeye çal›flaca¤›m . ‹lki, ‘70’li y›llarda doktora tezimi yazarken yaflad›-
¤›m s›k›nt›yla ilgili. 12 Mart’›n gölgesinin düfltü¤ü, ancak s›n›f kavram›n›n ve siyasetinin he-
nüz revaçta oldu¤u bir dönem. Tez konum tar›m iflçileri. Konu, gerek akademik gerekse po-
litik aç›dan çok önemli; ne var ki alana iliflkin do¤ru düzgün veri yok. Tar›m iflçileri bir ya-
na k›rsal çal›flma alanlar›yla ilgili araflt›rma say›s› bile yok denecek kadar az.
‹kincisi, ‘90’l› y›llar›n bafl›nda 12 Eylül’ün ideolojik ve entelektüel atmosferinin etkisi al-
t›nda yeni yeni toparlanmaya çal›flan akademik dünyada yine bizzat yaflad›¤›m bir olay. Bir
Sosyal Bilimler Kongresi’nde, san›r›m üçüncüsüydü, onlarca oturum aras›nda s›n›f sorunuy-
la ilgili tek bir oturum mevcut. Oturumcular olarak hepimiz, sorunun öneminden veya gün-
celli¤inden söz ediyoruz. Oturum baflkan›m›z ise, tabakalaflma kuram›n› ve buna dayal›

19
Aç›l›fl Konuflmas›

alan araflt›rmalar›n› Türkiye’ye tafl›m›fl de¤erli bir emektar hocam›z. Oturumu kapat›rken
sarfetti¤i elefltirel sözler, beni hem gücendiriyor hem de kahrolmama neden oluyor. Ne ya-
z›k ki söylediklerinde hakl› bir yan var. S›n›f›n ve s›n›f mücadelesinin geçersizleflmedi¤in-
den söz ediyoruz, ama elimizde argümanlar›m›z› destekleyecek somut bilgiler veya kan›tlar
olmad›¤› için, spekülatif ve soyut fleyler söyledi¤imiz düflünülüyor.
Sonuncusu ise, çok yak›n bir zamanda yaflad›¤›m bir olay. Bir iflçi konfederasyona ba¤-
l› Araflt›rma Merkezi’nin düzenledi¤i bir sempozyumda ve yine içinde s›n›f teriminin geçti¤i
tek bir oturumda söz al›yoruz. S›n›f yap›s›ndaki de¤ifliklikleri s›ralad›ktan sonra bu de¤iflik-
liklere ra¤men s›n›f iliflkileri ile s›n›f mücadelesinin neden geçersizleflmedi¤ini anlatmaya
çal›fl›yoruz. Salonda ön s›ralarda sendika bürokratlar› ve eski sendikac› milletvekilleri otu-
ruyor. Yüzlerindeki s›k›nt›dan ve hoflnutsuzluktan bizim için ‘nereden ç›kt› bunlar’ diye dü-
flündükleri belli. Yan tarafta ise önceki oturumlarda söz alan ve elbirli¤i ile ‘tarihin sonunu’
ilan etmifl olan ‘demokrat’, ‘sivil toplumcu’, ‘radikal demokrasici’ ve ‘üçüncü yolcu’ üniver-
siteden meslektafllar›m›z oturuyor. Onlar›n yüzünde ise, ço¤unlu¤un az›nl›¤a yaklafl›m›nda-
ki küçümseyici ve müstehzi bir eda var. S›n›f kavram›n›n dilden ihraç edildi¤i, s›n›f olgusun-
dan söz etmenin bilim d›fl› say›ld›¤› bir dönemde bizim hala s›n›fta ›srar etmemizi yad›rga-
d›klar› her hallerinden belli. Bunda k›smen bizim de kusurumuz oldu¤unu bildi¤imden, ör-
ne¤in onlara meydan› bofl b›rakan›n bizler oldu¤unu düflündü¤ümden, bu kez daha çok
kahroluyorum. E¤er bizler, sendika ve üniversite bünyesinde gerçeklefltirdi¤imiz tekil çaba-
lar›n ötesine geçip, elbirli¤iyle toplumun s›n›f yap›s›na iliflkin bilgileri ve deneyimleri bir ara-
ya getirebilmifl, dahas› bunlar› prati¤e aktarabilmifl olsayd›k, ne s›n›f kavram› dilimizden,
ne s›n›f olgusu toplumbilim çal›flmalar›ndan ne de sorun entelektüel düflünce dünyas›ndan
bu denli kolay kovulabilirdi herhalde!
Art›k bu gidiflata hiç zaman geçirmeden müdahale etmemiz, boynumuzun borcudur.
Özellikle son on y›lda gerek toplumbilim çal›flmalar›nda gerek siyasal çözümlemelerde ge-
rekse entelektüel üretim alanlar›nda s›n›f kavram›na ve kategorisine ilgi ve gereksinim yal-
n›z azalmakla kalmam›fl, bunlar›n marjinallefltirilmesi ve de¤ersizlefltirilmesi için yo¤un bir
sald›r› kampanyas› bafllat›lm›flt›r. Asl›nda bu durum ilk kez de yaflanmamaktad›r. ‹ki yüz y›l-
l›k toplumsal mücadeleler tarihine bak›ld›¤›nda, s›n›f hakimiyetinin ciddi bir hegemonya
bunal›m› ile karfl› karfl›ya bulundu¤u, buna ba¤l› olarak da s›n›f mücadelelerinin keskinlefl-
ti¤i her u¤rakta s›n›f nosyonu baflta olmak üzere s›n›f›n kendisine, s›n›f siyasetine karfl› cid-
di bir sald›r›n›n bafllad›¤› görülecektir. Bir yandan s›n›f kavram› dilden veya s›n›f kategorisi
toplum analizinden d›fllan›rken, öte yandan s›n›f kimli¤i ile buna dayal› siyaset anlay›fllar›
politika gündeminden ihraç edilmeye çal›fl›lm›flt›r.
S›n›f düflüncesine dönük ideolojik ve entelektüel sald›r›, her zaman s›n›flar mücadelesi-
nin en etkili araçlar›ndan biri olmufltur. S›n›fa sald›r›, onu bilimsel ve entelektüel düflünce-
nin analitik birimlerinden biri olmaktan ç›karmak için de¤il, ayn› zamanda kuramla s›n›f
aras›ndaki ba¤› gevfletmek ve koparmak için yap›lm›flt›r. Çünkü ancak bu yolla s›n›f özne-
nin tarihten kovulmas› ve devrim düflüncesinin insanl›¤›n toplumsal belle¤inden silinmesi
mümkün olacakt›r. Nitekim günümüzde egemen s›n›flar, krizin yol açt›¤› riskli koflullar›, ifl-

20
Tülin Öngen

çi s›n›f›nda yaratt›klar› bu tür bir ideolojik kafa kar›fl›kl›¤› ve siyasal savrulma sayesinde ko-
layca bertaraf edebilmektedir.
Öte yandan s›n›fa sald›r›, san›lmas›n ki yaln›zca burjuva entelektüellerden gelmektedir.
Bunlar›nki devrim fobisi gibi aç›k ve hakl› bir gerekçeden kaynakland›¤›ndan, dolay›s›yla
daha do¤rudan ve anlafl›l›r oldu¤undan, bu tür sald›r›larla hesaplaflmak daha kolayd›r. Oy-
sa farkedilmeyen, bunun için de hesaplafl›lmas› güç olan, ‘gizli devrim düflmanlar›n›n’ do-
layl› sald›r›lar›d›r ki, bunlar›n s›n›f üzerindeki etkileri her zaman daha y›k›c› olmaktad›r.
Çünkü bunlar›n söylemleri, ‘eski flifleye yeni flarap koysalar’ daha ‘sol’ temalarla süslü ol-
du¤u için, kula¤a daha hofl, daha masum gelmekle kalmamakta, ayn› zamanda daha ‘radi-
kal’ de gözükebilmektedir.
Örne¤in geçti¤imiz yüzy›l boyunca s›n›fa en etkili sald›r›, liberal revizyonistlerden çok
sol revizyonistlerden gelmifltir. Weber’in pazar konumlar› ba¤lam›nda olsa bile s›n›f gerçek-
li¤ini kabul etti¤i ya da Green’in s›rf ahlaki ve insani kayg›larla olsa bile “bir Londra tersa-
nesi çal›flan›n›n ‹ngiliz Uygarl›¤›’ndan ald›¤› pay, Atinal› bir kölenin Atina Uygarl›¤›’ndan al-
d›¤› paydan daha fazla de¤ildir” diyerek laizze faire düzeninin yol açt›¤› haks›zl›klara isyan
etti¤i bir dönemde, Marksizm içinden gelmelerine ra¤men, ‘iflçi’nin yerini ‘yurttafl›n ald›¤›-
n› öne sürüp, art›k devrime gerek kalmad›¤›n› söyleyen Bernstein ve Kautsky gibilerin s›n›f
üzerindeki etkisi çok daha belirleyici olmufltur. Yine günümüz postmarksistlerinin y›¤›nlar›n
düflünsel ve politik deformasyonu ile ilgili sorumluluklar›, Aron’un, Popper’›n, Mannhe-
im’in, Friedmann’›n, hatta Hayek’inkiler yan›nda önemsiz kal›r. Çünkü hedef kitle, bizzat ifl-
çi s›n›f› ve onun organik ayd›nlar› oldu¤undan, düflünceleri, s›n›f›n toplumsal kimyas›, ide-
olojik ve moral gücü üzerinde daha do¤rudan etkide bulunmaktad›r. ‘Sol’dan gelen bu sal-
d›r›lar›n, onlar›n deyimiyle söyleyecek olursak, günümüz iflçi s›n›f›n›n ‘metamorfoza u¤ra-
mas›ndaki’ ya da ‘iktidars›zlaflmas›ndaki’ pay› asla inkar edilemez.
Asl›nda gördükleri ifllev, onlar bunu do¤rudan amaçlamasalar bile, tam da sermayenin
ihtiyaçlar›yla uyumludur. Çünkü son otuz-otuzbefl y›ld›r ekonomiden siyasete kadar tüm
toplumsal yeniden üretim süreçlerinde kapsaml› bir t›kanma yaflayan, üstelik ciddi bir mefl-
ruiyet sorunu ile karfl› karfl›ya bulunan kapitalizmin restorasyonu, ancak bu tür bir ideolo-
jik ve kültürel ‘deformasyon’ ile mümkündür. Örne¤in maddi üretim alan›yla ilgili kapsam-
l› de¤iflikliklerin yaflama geçebilmesi, çal›flma kavram›n›n, çal›flan modelinin veya endüstri-
yel çat›flma paradigmas›n›n yeniden tan›mlanmas›na ba¤l›d›r. Ya da devletin yasal-politik
üstyap›s›n›n yeniden kurulabilmesi, yine siyasetin, temsil biçimlerinin, özgürlük ve demok-
rasi ülkülerinin yeniden belirlenmesiyle mümkündür. Bu konuda yeni liberalizmin ve yeni
sa¤›n baflaramad›¤›n›, postmodern, postyap›salc› ve postmarksist entelektüellerin baflard›-
¤›n› söylemek, hiç de abart› say›lamaz. Sivil toplumculuk, yeni toplumsal hareketler, kimlik
ve farkl›l›k politikalar›, radikal demokrasi stratejileri gibi s›n›ftan kaç›fl› teflvik eden siyaset
tarzlar›n›n siyaset ile s›n›f aras›ndaki ba¤›n zay›flamas›nda önemli bir rolü olmufltur.
S›n›fa sald›r›, çok cepheli oldu¤u kadar çok yönlüdür de. Örne¤in benzer paradigma de-
¤iflikli¤i bilim felsefesi ve metodolojisi alan›nda da geçerlidir: Tarihsellik, nedensellik, bü-
tünsellik, özne ile nesne aras›nda karfl›l›kl› iliflki gibi ilkeleri esas alan bir bilim anlay›fl›-ta-

21
Aç›l›fl Konuflmas›

rihsel maddeci kuram-, bugün tamamen özcülükle, determinizmle, indirgemecilikle veya to-
toloji yapmakla eflde¤er görülmektedir. Asl›nda burada da sald›r›n›n ana hedefi, toplumsal
varl›¤›n iradesinde somutlaflacak olan bilimsel düflüncenin maddi dünyay› dönüfltürme gü-
cüdür. Olumsall›¤›n ve görelili¤in meçhul dünyas›nda yolunu flafl›ran veya toplumsal varo-
luflunun bilgisinden, yani kuram›n k›lavuzlu¤undan yoksun kalan bir s›n›f›n devrimci ola-
mayaca¤› bilindi¤inden, bilim ile s›n›f aras›ndaki ba¤ kopar›lmak istenmektedir.
O halde s›n›f kavram›n› güncellefltirme, yeniden gündelik dilimize sokma, s›n›f katego-
risini bilimsel çal›flman›n temel analitik birimi haline getirme, dahas› s›n›f özneyi siyasal sü-
rece dahil etme, s›n›f›n organik ayd›nlar› olarak hepimizin temel görevidir. Böyle bir sorum-
luluk, s›rf felsefi veya akademik kayg›lardan ötürü duyulmamal›d›r. Belli bir bilim anlay›fl›-
n› savunmak, belli bir uygarl›k idealini gerçeklefltirmenin ön koflulu da oldu¤undan, bilim
d›fl›l›k, indirgemecilik, özcülük suçlamalar›na ald›rmadan, korkmadan, s›n›f düflüncesini ya-
flamda geçerli ve etkili k›lmam›z gerekiyor. Üstelik bu suçlamalar›n geçersizli¤ini ve haks›z-
l›¤›n› kan›tlamak için de, yine elimizdeki en güçlü silah, s›n›f analizin kendisidir.
Burada kastetti¤im, hiç kuflkusuz marksizmin tarihselci s›n›f analizi yöntemidir. Daha
somut söylemek gerekirse (1) toplumsal farkl›laflmay›, toplum üyelerinin üretim araçlar›yla
kurduklar› iliflkiye göre (pazar içindeki yerlere-meslek, gelir grubu gibi- veya yönetim ve de-
netim araçlar›yla kurulan iliflkiye göre de¤il) tan›mlayan; (2) s›n›f olgusunu, bir iliflki ve sü-
reç olarak (sabit ve yap›sal kategoriler olarak de¤il) çözümleyen; (3) s›n›f›, toplumsal özne-
ler olarak, toplumsal formasyonun aktif kurucular› ve dönüfltürücüleri olarak (toplumsal
oluflumun pasif izleyicileri veya yap›sal etkinli¤in tafl›y›c›lar› olarak de¤il) dikkate alan bir
kuramsal ve metodolojik yaklafl›mdan söz ediyorum. Ancak böyle bir yaklafl›mla, hem bi-
limsel etkinli¤in hem de toplumsal devrimin mümkün olaca¤›n› düflünüyorum.
Bir kere, s›n›f analizine baflvurmaks›z›n, ne tarih anlafl›labilir, ne de tarihsel geçmifl yo-
rumlanabilir; daha önemlisi gelecek de öngörülemez. Çünkü toplumsal varl›¤›n dönüflümü-
nün gerisindeki esas güç-Marx’dan ö¤rendi¤imiz üzere- yarat›c› insan etkinli¤i (eme¤in-dev-
rimci giriflkenli¤i) olup, tarihsel geliflme, hiçbir biçimde üretimdeki de¤iflikliklerden ba¤›m-
s›z de¤ildir. Bu demektir ki, bir tarihsel formasyon, ancak özgül s›n›f karakteri ile tan›mla-
nabilir/ay›rdedilebilir. Maddi ve toplumsal dünyadaki geliflmeler, ancak üretimdeki de¤iflik-
likler ile bu de¤iflikliklerin maddi ve düflünsel varolufl koflullar› üzerindeki belirleyici etkile-
ri çerçevesinde incelenebilir/aç›klanabilir.
‹kincisi, toplumsal yap›y› anlamak için de s›n›f analizi flartt›r. Çünkü kendisi de toplum-
sal bir kategori olan s›n›f, toplumsal bütünlü¤ü kavraman›n biricik anahtar›d›r. Üstelik s›-
n›f, tabaka, statü, meslek, gelir grubu ve benzerlerinden farkl› olarak, toplumsal yap›n›n
herhangi bir kategorisi ya da ampirik birimi de¤ildir. Burjuva düflüncesinin ve biliminin top-
lumsal gerçekli¤i bütünlük içinde ele almay› imkans›zlaflt›ran kendi içindeki parçalanm›fl-
l›¤›-uzmanlaflma- karfl›s›nda s›n›f analizinin üstünlü¤ü inkar edilemez. Toplumu bir bütün-
lük olarak ele almayan bir bilimsel bak›fl aç›s›, gerçekli¤in de bütüncül bilgisi yerine ancak
s›n›rl›, yüzeysel ve parçal› bilgisine ulaflabilir. Toplumu yap›sal bir bütün olarak çözümleye-
bilmek için, öncelikle buna imkan veren, yani ekonomik olan/yaflam ile siyasal olan/yaflam
aras›ndaki karfl›l›kl› belirlenim iliflkisini tan›mlayan bir kategoriye gerek vard›r. Bu da, eko-

22
Tülin Öngen

nomi-politik bir kategori olarak yaln›zca s›n›ft›r. Çünkü zaten s›n›f olgusunun kendisi, eko-
nomi ile siyasetin ayr›lmas›n›n u¤rak noktas›d›r.
Üçüncüsü s›n›f, toplumsal süreçleri, toplumsal aktörleri ve bunlar aras›ndaki her türlü
sosyal, siyasal, kültürel güç iliflkilerini veya çat›flmalar›n› içeren toplumsal formasyonun
analizinin de öncelikli birimidir. Bir toplumsal formasyonda yer alan s›n›f d›fl› iliflkiler veya
çat›flmalar da, üretim iliflkilerinin genel çerçevesini çizdi¤i bir toplumsal ba¤lam içinde ve
s›n›flar mücadelesinin tarihselli¤i içinde ortaya ç›kt›klar›ndan, s›n›f analizinden ba¤›ms›z in-
celenemezler. Örne¤in do¤rudan s›n›f iliflkileri (ekonomik sömürü) ile ilgili olmayan, kendi-
ne özgü tarihsel belirlenim dinamikleri bulunan etnik veya dinsel bir mücadele, pratikte,
mevcut üretim tarz›n›n ve onun belirlenimine tabi toplumsal güç iliflkileri endeksinin çerçe-
vesi içinde somutlafl›r.
S›n›f, toplumdaki ekonomik farkl›laflmalar ile politik güç farkl›laflmalar› aras›ndaki ne-
densellik iliflkisini kurmam›z›, dolay›s›yla siyasal iktidar›n kayna¤›n›n ne oldu¤unu, iktidar
mücadelelerinin ne üzerine yürüdü¤ünü veya ideolojik, kültürel ve moral de¤erlerin toplum
içinde neden ve nas›l egemen hale geldi¤ini, kimler taraf›ndan neden/nas›l paylafl›ld›¤›n› an-
lamam›z› sa¤layan, en önemli toplumsal de¤iflkendir. S›n›f analizi, toplumsal servetin elde
edilmesindeki yerin/rolün, ayn› zamanda ondan al›nan pay›n miktar›n› ve toplum içindeki
yeri/rolü belirledi¤ini de göstermek suretiyle siyasal mücadelenin kapsam›, hedefi, taraflar›
ve biçimleri konusunda da en aç›klay›c› çerçeveyi sunar.
Nihayet s›n›f, en önemli toplumsal özne konumudur. Baflka bir deyiflle toplumsal ve si-
yasal prati¤in temel eyleyenleri, s›n›flard›r; dolay›s›yla toplumsal mücadelelerin ve siyasal
sorunlar›n incelenmesinin nesnesini, yine s›n›f eylemleri oluflturur. Siyasal çat›flmalar, sa-
vafllar, uluslar aras› sorunlar, taraflar› kim/kimler veya nedenleri ne/neler olursa olsun, so-
nuçta belli bir üretim tarz›n›n tarihsel ve dönemsel geliflme e¤ilimlerinin belirlenimine tabi
olarak oluflan toplumsal güç iliflkileri çerçevesi içinde cereyan eder.
Konuflmam›, s›n›fla ilgili çal›flmalar›n gündemine, kapsam›na ve sorun alanlar›na iliflkin
birkaç cümle ile tamamlayaca¤›m. Küresel kapitalizmin mevcut koflullar› içinde s›n›f çal›fl-
malar›n›n, bana göre, yönelmesi gereken üç temel sorun alan› vard›r: Birincisi, eme¤in mad-
di yap›s›nda meydana gelen de¤iflikliklerdir (üretim ve emek süreçlerinde, iflgücünde, istih-
dam yap›s›nda, ifl iliflkilerinde, ifl koflullar› ve ücret yap›s›nda, endüstriyel kontrol biçimle-
rinde yaflanan dönüflümler); ikincisi, s›n›f›n sosyolojik yap›s›nda meydana gelen de¤ifliklik-
lerdir (aile, e¤itim, sa¤l›k, konut, beslenme gibi iflgücünün hem maddi hem de toplumsal ye-
niden üretim koflullar› ile bofl zamanlar, kültürel faaliyetler, al›flkanl›klar, gelenekler, yaflam
tarzlar› gibi eme¤in sosyalizasyonunu sa¤layan toplumsal biçimlerde gerçekleflen de¤ifliklik-
ler ); üçüncüsü, s›n›f›n siyasal ve id22eolojik yap›s›nda meydana gelen de¤iflikliklerdir (ba-
¤›ml› s›n›flar›n kimlik alg›s›, bilinç biçimleri ile siyasal tercihleri, oy verme davran›fllar› ve-
ya ideolojik e¤ilimlerinde meydana gelen de¤ifliklikler).
Bana bu konuflmay› yapma, düflüncelerimi sizlerle paylaflma olana¤› sunanlarla beni
dinleme sabr›n› gösteren herkese bir kez daha teflekkür ederken, konuflmamda dile getirdi-
¤im sorumluluklar›m›z› ve görevlerimizi yerine getirmenin ilk ad›m› olarak bu sempozyu-
mun baflar›l› geçmesini diliyorum. Sayg›lar›mla.

23
MAkale Adı

24
25
Yazar Adı

OTURUM I. 1.

‹fiÇ‹ SINIFININ DE⁄‹fiEN YAPISI


VE
YEN‹DEN OLUfiUMU

YÖNETEN:
MEHMET TÜRKAY

KONUfiMACILAR:
FUAT ERCAN
MET‹N ÇULHAO⁄LU
NA‹L SATLIGAN
TÜL‹N ÖNGEN

26
Abstract
This paper analyzes the concept of class with reference to the structural features of
capitalism. It delineates the possibility of a cohesive class analysis referring both to the
structural elements and empirically or institutionally grounded conceptualizations of
class. The point of departure is Marx’s differentiation between abstract and concrete
labor. The paper also presents a critical view of existing class analyses.

De¤er Teorisi Aç›s›ndan S›n›f


ve S›n›f Analizlerinin Analizi

FUAT ERCAN

“… dar kafal›n›n ve s›radan iktisatç›n›n kafas›nda, bu iliflkilerin içsel


ba¤lant›lar›n› de¤il, ilk bak›fltaki görüntülerine de¤in biçimlerinin yans›d›¤›,
sorunlara bak›fllar›n›n böylece biçimlendi¤i ortaya ç›kacakt›r” (Marx- Engels,
1995,224)

I-Elefltirel Ekonomi Politik ve S›n›f


S›n›f olgusuna “elefltirel politik ekonominin”1 olanaklar›n› kullanarak anlamaya çal›fl-
mak ya da aç›klamak bir çok imkan› içinde tafl›yor. S›n›f sorununun/olgusunun anlafl›lma-
s›nda (özellikle Türkiye’de) bu olanaklar›n yeterince kullan›ld›¤›n› düflünmüyorum.2 ‹lk el-
den s›n›f kavram›n› “elefltirel politik ekonominin tan›mlad›¤› çerçeveden analiz etmeyi en-
gelleyen temel de¤iflken, hiç kuflkusuz sosyal iliflkilere içkin olan sosyal güçlerdir. Ama di-
¤er yandan bir özelefltirinin yap›lmas› gerekir. ‹çinde yaflad›¤›m›z topraklar›n havas›ndan m›
suyundan m› bilmiyorum, ama bu topraklarda muhalif kesimlerin analizlerinde kullanma-
d›klar›, kulland›klar› zaman da sorunlu olan bir s›n›f kavram›na sahip olduklar›n› belirtmek
istiyorum.3 Kapitalizmi anlama-aç›klama ve dönüfltürme aç›s›ndan özel öneme sahip

1 Elefltirel politik ekonomi kavram›n› gerçekli¤e iliflkin verili aç›klamalar›n sadece elefltirisini yapmak de¤il, verili olan›n
içinde yer ald›¤› bütünlük dolay›snda analizinin yap›lmas›, ama bunu yaparken de iktisat ve siyaset bilimlerinin
s›n›rland›r›lm›fl do¤as›n› elefltirerek yap›lmas› anlam›nda kullan›yorum. Böyle bir ele al›fl bir yandan toplum-ekonomi,
toplum-siyaset ikilemlerini aflmay› iflaret ederken, di¤er yandan da gözlemsel olanla gerçekli¤e içkin olan ama
gözlemlenemeyen aras›ndaki iliflkilerin kurulmas›n› zorunlu k›lar. Bu tarz bir çaban›n temel yönelimi, nesnel-yap›sal
nedensellikler ile öznel-yap›sal olas›l›klar› iflaret etmektir.Bu tarz bir çerçeveye iliflkin ilk ipuçlar› için bkz.Ercan (2004).
2 Tarihsel olarak Türkiye’de muhalif kesimlerin kavramla iliflkisi için bkz. Ercan(2003).
3 Türkiye’de s›n›f kavram›n›n ele al›n›fl›na ait sorunlar› önceden iflaret eden önemli iki isim Hikmet K›v›lc›ml› (1970) ve
Behice Boran’d›r. (Boran,1975)

28
De¤er Teorisi Aç›s›ndan S›n›f ve S›n›f Analizlerinin Analizi

olmas›na karfl›l›k, Türkiye’de sadece akademik dünya de¤il, ne yaz›k ki muhalif politik
çevreler de “s›n›f” olgusuna pek fazla önem vermiyor. Hiç kuflkusuz politik-muhalif
çevrelerde genellikle s›n›fsal terimler kullan›l›yor, ama bu kullan›mlar›n da sorunlu
oldu¤unu düflünüyorum. ‹lk elden sorunu iflaret edecek olursam, bu tarz kullan›mlarda
s›n›f› tan›mlayan temel yap›sal ve sisteme içkin mekanizmalara referans verilmiyor. Bu
anlamda çok fley aç›kl›yor gibi görünse de, gerçekte aç›klad›¤›/iflaret etti¤i fleyin/fleylerin
fetiflistik bir hal almas›na neden oluyor. Kavram sistemin içsel bileflenlerini iflaret etmedi¤i
ölçüde, güncel politik pratikler için afl›r› genellefltirilmifl pragmatik bir dil dolay›nda
tüketiliyor. Kapitalist toplumsal iliflkiler alan›nda s›n›f gerçekli¤inin ya da olgusunun temel
belirleyeni de¤er teorisidir. Oysa genellikle s›n›f kavram› s›n›f mücadelesi ve s›n›fsal
gerçeklik, de¤er teorisinin politik ve kapsay›c› içeri¤inden kopart›larak analiz ediliyor. De¤er
teorisinin kapitalist toplumsal iliflkileri anlamay› sa¤layan teorik çerçeveleri bir arada tutan,
içsel tutarl›l›¤›/iç yap›flkanl›¤› sa¤layan bir özelli¤i vard›r. Bu sadece bilgi kuramsal bir tercih
de¤ildir, tam tersine kapitalizme ait sosyal gerçekli¤in bütünlü¤üne ait bir gerçekliktir. Bu
yüzden de¤er teorisinden hareket etmemek, sadece gözlemlenen olgular›n kendine özgü
oldu¤unu düflünmemize neden olmaz, ayr›ca ele ald›¤›m›z di¤er olgular aras›nda ba¤lant›lar
kurmam›z› zorlaflt›r›r. Kapitalist toplumsal iliflkilerin içsel tutarl›l›¤›n› anlamam›z› sa¤layan
emek-de¤er teorisi göz önüne al›nmad›¤›nda, sisteme içkin olan yabanc›laflma olgusunu da
anlayamay›z.4 Yabanc›laflma olgusu iflçinin kendi konumu ile o konumun bilinci aras›nda
önemli bir yar›lmaya neden olur. Bu yar›lma s›kça yap›lan bir hata ile sadece ideolojiye
referansla aç›klan›r, oysa yar›lma kapitalizmin iflleyifli yani maddi gerçekli¤i ile iliflkilidir.
‹deolojik aç›klamalar›n kayna¤› da bizzatihi bu yar›lmad›r. Yar›lman›n en önemli sonucu
insanlarla insanlar›n üretti¤i fleyler aras›ndaki iliflkinin tersine dönmesidir. Özneleri
nesnelefltiren süreç, ayn› zamanda nesneleri de öznellefltirir (Holloway, 2002,27). Bu
vurgulardan hareketle s›n›f durumlar›n›n zorunlu olarak nesnel olanla öznel olan›n kesiflti¤i
yerde biçimlendi¤i yönünde bir tan›m yapabiliriz. Nesnel durumun uzun erimli birikimli
yap›sal süreçlere ba¤lant›l› iken, öznel durum nesnel-yap›sal özelliklerin öznel de¤er
yönelimli kültürel özelliklerle iliflkisi vard›r. Bu anlamda yar›lman›n nesnel-öznel düzlemle,
k›sa ve uzun erimli düzlem aras›nda çok de¤iflkenli bir dünyas› oldu¤unu belirtmemiz
gerekiyor.5
Bu yar›lma sadece iflçi ile kendi nesnel konumu aras›ndaki bir iliflki olmas›n›n ötesinde,
verili gerçekli¤i anlama/dönüfltürme kayg›s› içinde olan kesimlerin de gündemini etkiler, bu
kesimlerle de iliflkilidir. Dönüfltürme ya da bilme etkinli¤inde olanlar için konunun ald›¤›
biçim oldukça çeliflkili bir durum arz eder. Süreç yabanc›laflanlar ile yabanc›laflman›n
fark›nda olanlar aras›nda bir iliflkiye dönüfltü¤ünde/dönüfltürüldü¤ünde, fark›nda olanlar›
özne konumuna yükseltirken, yabanc›laflanlar›n sistem taraf›ndan üretilen nesneye
dönüflen konumlar› iyice pekifltirilir. Fakat bu tarz bir tan›mlamay› yapan ve kendini
dönüfltürücü özne konumuna koyan politik pratikler ya da özneler için ilginç bir sonuca yol

4 De¤er teorisi ve yabanc›laflma için son dönemlerde yap›lan bir çal›flma için bak: Carl Wennerlind (2002).
5 Günümüz Türkiye’si için bu ayr›m›n özellikle islami, yeflil sermaye ya da oldukça problemli bir tan›mlama olan gerici
vurgusu ile AKP’nin iktidar›n›n tan›mlanmas›, soruna sadece öznel-kültürel bir çerçeveden bakarak bu kesimin yap›sal-
s›n›fsal özellikleri genellikle göz ard› ediliyor. Bu tarz analizlerde AKP’nin takiye yap›p-yapmad›¤› ya da Milli Görüflü sa-
vunup-savunmad›¤› gibi söylem ve anlamland›rma dünyas›na iliflkin analizlerle aç›klamalara yöneliniyor. Bu tarz analiz-
ler bu anlamda kapitalizmin temel iflleyiflini analizin d›fl›nda b›rak›yor. Bu konuda bkz. Ercan (2003).

29
Fuat Ercan

açar. Bu sonuç farkl› bir düzeyde ve analizi zorlaflt›ran bir yabanc›laflmaya yol açar.
Dönüfltürücü olma ifllevini üstlenenlerin, yabanc›laflt›¤› kabul edilen kesimlerle iliflki kurarak
onlar› pratik sürece dönüfltürücü özne olmaya ça¤›rma eylemlilikleri ve etkinlikleri, k›sa bir
süre sonra afl›lmas› gereken yabanc›laflman›n ürünü olan bir alg›lama/anlama ve
aç›klaman›n dünyas› içinde kendilerini tan›mlamaya bafllarlar. Nesnel konumlar›n› iflaret
ederek belirli kesim ve s›n›flar› “özne” olmaya ça¤›rma etkinli¤i, özellikle politikan›n
gerekleri ad›na kendileri dönüflmeye bafllar.6 Özellikle kitlesel destek aray›fl›/özlemi içinde
olan gruplar için, kitle ile ba¤lant› kurman›n ç›k›fl yolu, çeflitli kesimlerin kendi nesnel
konumlar› ile kurduklar› iliflkiye ait ba¤lant›lar kurarak gerçeklefliyor. Elefltiri dozunu
art›racak olursak, Türkiye gerçe¤i aç›s›ndan (en çok gözlemleyebildi¤im ve di¤er ülke
deneyimleriyle karfl›laflt›rma olana¤›m olmad›¤› için) kitleye yönelik kesimler/gruplar kitleyi
göstererek, kitleye mal ettikleri bir dil dolay›nda kendilerini kuruyorlar. Bu iç içe geçifllerin
(nesnel olan›n bilgisi ile özneleflme, fakat nesnelefltirilen kesimlerle iliflkiye girebilmek için
onlar›n anlam dünyalar›ndan hareket etme) temel yap›sal kayna¤› hiç kuflkusuz bu
toplumsal gerçe¤in kendine özgü dinamikleri ile iliflkilidir, ama bu tarz bir “çifte kavrulmufl
yabanc›laflman›n” gerçek referans›, kapitalist toplumun yap›sal-nesnel-öznel özellikleridir.
Yükselecek itirazlar› duyarak tekrar etmek istiyorum; bu eflitsiz iliflkiler yuma¤›n› bir arada
tutan veya “iç yap›flkanl›¤›” sa¤layan temel mekanizma kapitalizmin toplam sosyal yeniden
üretimini sa¤layan “de¤er yaratma” mekanizmas›d›r. Bu mekanizma kapitalizme özgüdür.
Mekanizma yap›sal içsel tutarl›l›¤› sa¤layan tekil özellikler dolay›nda biçimlenir, ama öznel
olumsal olan tekil özelliklerin toplam›ndan farkl› olan bir gerçeklik olarak yap›sal
zorunluluklar alan›n› yarat›r. S›n›fsal olan› iflaret etmek için yap›sal ve nesnel olanla bu olan›
var eden öznel tekil anlar, momentler aras›ndaki ço¤ul ba¤lant›lar›n kurulmas› gerekiyor.
Bu anlamda tekrar iflçi s›n›f› ile nesnel konumunu gündemimize alacak olursak, kapita-
list toplumda iflçi s›n›f›n›n kendine iliflkin tüm olumsuzluklar›n›n üstesinden gelememesinin
temel nedenlerinden birinin sermayenin güç donan›m› karfl›s›ndaki güçsüzlü¤ü iken, di¤er
neden ise yine ilk nedenle ba¤lant›l› olan ve sisteme içkin de¤er yaratma sürecinin
yabanc›laflt›r›c› etkisi oldu¤unu belirtmemiz gerekiyor. Karfl›s›ndaki gücün kayna¤›n›n
kendisinden kopart›l›p al›nan emek-gücü oldu¤unu görememekte çünkü kapitalistle girdi¤i
iliflki sonucu ald›¤› ücret (kapitalist için de) çal›flmas›n›n karfl›l›¤› olan bir ücret olarak
anlamland›r›lmakta. Yukar›da iflaret etti¤im gibi bu birilerinin anlatt›¤›-tan›mlad›¤› bir fley
de¤il (ideoloji ya da yanl›fl bilinç), bir fiil gerçekli¤e iliflkin bir durum. Böyle bir alg› sadece
iflçiler ya da kapitalistlerce de¤il, sistemi anlamaya çal›flan muhalif konumdaki ayd›n ve çok

6 Kapitalizmin d›flar›ya ait bir fley olmad›¤› ama özellikle de Türkiye gibi geç kapitalistleflen ülkelerin son y›llar›nda bunun
hiç mi hiç böyle olmad›¤› bir dönemde, kapitalizmi sadece d›flar›ya ait bir olgu olarak göstermek ondan sonra yurtsever-
lik” vurgular› ve cepheleri ile bir dil oluflturmak nas›l bir mant›¤›n ürünüdür? Hem de bu cepheyi Türkiye gibi tarihsel
olarak bu anlamda bir dizi olumsuzlu¤u içeren bir ülkede yapman›n nas›l bir anlam› olabilir. Sol ve alternatif olmak ad›-
na iflaret edilen “anti-emperyalizm” ve her ne olursa olsun “devlet” merkezli bir varolufl halinin nas›l bir kaynaktan bes-
lendi¤ini merak ediyorsak, yukar›da iflaret edilen “çifte kavrulmufl yabanc›l›k” kavram›n› yeniden düflünmemiz gereki-
yor. Bu aflamada da, bu ülkede neoliberal ya da liberal sol dururken, neden ulusal solla u¤rafl›l›yor yönelimli bir dert yan-
may›, k›zg›nl›¤› anlamak mümkün de¤il. Tarihsel ve kültürel özellikler ve daha çok günün koflullar›nda biçimlenmifl an-
lam haritalar›n› kullanarak “yurtseverlik” ya da bu kavram› iflaret edecek “biz”leri iflaret ederek kendi çevresine s›n›rlar
çizmenin, elefltirel-muhalif ve marksist bir dünya ile nas›l bir iliflkisi oldu¤unu ben anlam›fl de¤ilim. Hani bu anlamda ka-
t›lmasak bile Tom Nairn’in kulland›¤› anlamda bir “ulusalc›l›k” kullan›lsa (Nairn,1997) yine bir nebze anlafl›l›r, neyse.

30
De¤er Teorisi Aç›s›ndan S›n›f ve S›n›f Analizlerinin Analizi

daha belirgin bir flekilde politik çevrelerce de paylafl›l›yor. ‹liflkiye taraf olanlar›n bilgilerine
kaynakl›k eden fley, onlar›n gözlemleridir ve burada sorun bu gözlemin yanl›fl olmas› de¤il
gerçe¤e ait bilginin eksik bir ifadesini oluflturmas›d›r.7 Elefltirel politik ekonominin ifllevi de
burada a盤a ç›k›yor. Bu keflfedilecek yeni bir fley de¤il, Marx Kapital, Ekonomi Politi¤in
Elefltirisi adl› çal›flmas›nda zaten bu yönde oldukça zengin bir aç›l›m sa¤lam›flt›.
Bu ve burada iflaret edemedi¤imiz yetersizlikler, s›n›f kavram› yönelimli ele al›fllar›n
gözden düflmesine neden olmufltur. Bu anlamda s›n›f kavram›n›n sosyal bilimlerde
“nötr”lefltirici teknik bir kavram olarak bile kullan›lmamas› s›n›f olgusunun ya da s›n›f
mücadelesinin ulaflt›¤› bir aflamay› iflaret etmekle birlikte, s›n›f kavram›n›n
fukaralaflt›r›lmas›nda kendini marksist politik çizgide tan›mlayan ama Marx’›n
çözümlemelerini bütünlü¤ü içinde ele al›p analiz etmeyen çevrelerin de az›msanamayacak
katk›lar›n›n oldu¤unu tekrar pahas›na belirtmek istiyorum. Özellikle de politik prati¤in her
fley, dönüfltürülmesi gereken gerçekli¤i anlamaya ait her türlü çabay› bazen gereksiz, daha
kibar ifade kullanan kesimler için ise “teorik olarak do¤ru ama politik olarak yanl›fl” gibi
ifadeleri kullananlar› burada iflaret etmemiz gerekiyor. Elefltirel ekonomi politi¤in teorik
çabas› içeriksiz soyutlamalar olmad›¤› gibi afl›r› genellefltirmenin de ürünü de¤ildir. E¤er
elefltirel politik ekonomi¤i bu tarz da tan›ml›yorsak, o zaman genel geçer düflünce tarzla-
r›n›n gerçeklikle iliflkilerinin olmad›¤› yönündeki ifadeleri de kullanmam›z gerekiyor. Yok
gerçekten de marksist elefltirel teori, teorik düzeyde farkl› politik düzeyde farkl› iflliyorsa, o
zaman ya teoride ya da politik pratikte bir sorun var demektir. Oturup bu sorun üzerinde
düflünmemiz gerekiyor. Ama elefltirel ekonomi politi¤in genel çerçevesinin en az›ndan
benim düflünceme göre sorunlu olmad›¤›n› düflünüyorum.
Günümüzde s›n›f ve s›n›f mücadelesinden bahsetmenin bilfiil kendisi, s›n›fsal
mücadelenin en temel u¤raklar›ndan biri olmufltur. Mücadelenin do¤rudan sonuçlar›ndan
biri de, s›n›flar› betimleyici bir s›n›fland›rma arac› olarak gösterme biçiminde a盤a ç›k›yor.
S›n›fland›rmaya konu olacak betimlemenin yöneldi¤i alan, bu anlamda ya insanlar›n
kendilerine atfetti¤i anlamlar (öznel-kültüralist s›n›fland›rma) üzerinden ya da toplumun
farkl› kesimlerini ortak bölen nesnel bir kategori olarak gelir (bölüflüm kategorileri) ve
gelirin sa¤lad›¤› tüketim üzerinden (nesnel-olgusal) yap›l›yor.8

II-Perde ‹fllevi Gören Kavramlar


Sermayenin sosyal evreninin yaflam›n her alan›nda etkili oldu¤u bir dönemde,
oluflturulacak alternatif bir dil-analizin temel belirleyeni de¤er teorisinden hareketle elde
edilen “s›n›flar” ve “s›n›f mücadelesi” olacakt›r. S›n›f olgusunun kapitalist topluma içkin olan
de¤er-yasas› ve dolay›s›yla yap›sal ve uzun erimli dinamiklerle iliflkisini kurmam›z› önleyen
önemli bir gerçeklik, yaflanan gerçekli¤i aç›klamak için seçilen olgular ya da seçilen kavramlar
olmufltur. Baz› olgu ya da kavramlar›n s›n›fsal gerçeklikle ba¤lant›s› kurulmadan, ama daha
da önemlisi her bir kavram/olgunun s›n›fsal süreçler dolay›nda biçimlendi¤i iflaret edilmeden

7 Araflt›rma nesnesi olarak gerçekli¤in farkl› düzeyleri/görünümleri için bkz.; F.Ercan (1997, 1. Bölüm).
8 P. Allman ve arkadafllar›n›n iflaret etti¤i gibi bu tarz analizler, insanlar› farkl› ölçülere göre kutulara yerlefltiriyorlar.
(Allman, P., McLaren, P. & Rikowski, G. , 2002 Böylece “kutulanm›fl insanlar” (box people) potansiyel-dönüfltürücü
donan›mlar› yerine araflt›rma nesnesinin pasif de¤iflkenleri oluyorlar. Asl›nda kapitalizmde yaflanan maddi gerçeklik ile
onun bilimsel olarak yeniden üretimi aras›ndaki iliflkiyi bu tarz s›n›f tan›mlamalar› oldukça iyi ele veriyor. Tasnif arac›
ve dönüfltürme arac› olarak s›n›f kavramlaflt›rmas› için bkz; Ö.Narin(2003).

31
Fuat Ercan

yap›lacak analizler, süreci/gerçekli¤i görmemizi önleyen perde ifllevi görürler.


Nedir gerçekli¤e ulaflmam›z› önleyen, perde ifllevi gören kavramlar/olgular? ‹lk elden
kendisi de s›n›f gerçekli¤inden hareket edilmedi¤i ölçüde anlafl›lmayan ve hatta s›n›f
gerçekli¤inin anlafl›lmas›n› önleyen devlet kavram›/gerçe¤ini iflaret etmemiz gerekiyor.
A.Smith’in bafllatt›¤› piyasa-devlet ikilemi (NitzanJ ve S.Bichler,2000), ve dolay›s›yla sosyal
bilim olarak iktisat-politika ayr›m› asl›nda örtük olarak devleti sadece egemen s›n›f›n bir
arac› olarak gören muhalif yaklafl›mlarda da devam ediyor.9 Oysa devletin kapitalist
toplumda sermaye birikim süreci ve bu süreçte geliflen, vücut bulan farkl› s›n›flar ve s›n›f
içi çeliflki/ittifaklar dolay›nda biçimlendi¤ini ve bu biçimlenmenin süreklilik arz etti¤inin
iflaret edilmesi gerekiyor.10 S›n›f içeri¤inden kopart›larak tan›mlanacak devlet kavram›,
sonuçta teknik ve topluma (piyasaya) d›flsal bir olgu olarak analiz edilecektir. Devleti sadece
bir s›n›f›n arac› olarak göstermek, asl›nda devleti s›n›f mücadelelerinin d›fl›na koymak
anlam›na geliyor.11 Bu tarz analizler s›n›fa referansla devleti analiz etse bile, s›n›f temelli bir
analiz gerçeklefltirmifl olmuyor. Bu vurguyu aç›klamak için detaya girmek gerekiyor, burada
bunu yapamasak bile k›sa bir-iki vurgu yapabiliriz. ‹lk olarak kapitalizmde devlet toplumsal
iliflkiler dolay›nda biçimlendi¤i ölçüde, emek-sermaye aras›ndaki iliflkide iflçi s›n›f›n›n
politik olarak etkin olmad›¤› anlarda bile, politik olan›n yada daha teknik bir sorun olarak
devletin iflleyiflinde yer al›r.12 Fakat di¤er yandan sermayedar dedi¤imiz homojen bir ke-
simin olmad›¤›n› ›srarla iflaret etmemiz gerekiyor. Kapitalistleflme süreci farkl› ifllevleri
üstlenen, farkl› donan›mlara sahip sermayelerin varl›¤›na neden olur. ‹fllevlerine göre üret-
ken kapitalist, para kapitalist ya da ticari kapitalist ortak ç›karlar›n›n yan› s›ra birikimin
döngüsel kümülatif iflleyifli içinde oldukça önemli ç›kar çat›flmalar›na yol açt›¤›n› belirt-
memiz gerekiyor. Di¤er yandan yine sermaye büyüklü¤ü, ulusal ya da uluslararas› ölçekte
etkinlik gösterme (ihracat temelli üretim, ya da ithalat temelli ticari sermaye vs) gibi
özellikler sermayelerin aralar›nda ittifak ve çat›flmalara neden olur. Bu ittifak ve çeliflkile-

9 Ekonomik olan politik olan ayr›m› için oldukça anlaml› bir çal›flma için bkz. E. M. Wood (1995, 19-48).
10 Bu konuda W.Bonefeld’in vurgusu anlaml›; Marx’›n politik ekonominin elefltirisini tamamlamak için politikan›n/devletin
de elefltirisini yapmam›z gerekiyor (Bonefeld, 2003, 201). ‹ngiltere örne¤inde sorunun tart›fl›lmas› için bak›n›z:
W.Bonefeld, A.Brown ve P.Burnham (1995).
11 Küreselleflme ya da daha do¤ru bir tan›mlama ile kapitalizmin dünya ölçe¤inde etkinli¤ini artt›rd›¤› dönemde bir çeliflki
daha a盤a ç›k›yor. Muhalif teorik çerçevelerde a盤a ç›kan bu analizler bir yandan devleti belirli bir s›n›f›n tekelinde bir
araca indirgeyerek tan›mlarken, di¤er yandan küreselleflmeye karfl› “ulusal devleti" temel alan bir strateji koyuyor. Ya da
en az›ndan “ulusal devletin ald›¤› yaralardan” (yara ald›¤› yok, sadece bir önceki döneme göre s›n›fsal çeliflkilerce
yeniden biçimleniyor) hareketle stratejiler gelifltiriliyor.
12 Bunun örne¤ini yak›n bir zamanda ç›kan ‹fl Yasas›’nda gördük, iflçi s›n›f› ve onu temsil eden sendikalar›n tüm etkisizli¤ine
karfl›l›k, yani iflçi s›n›f›na ra¤men devlet iflçi s›n›f›n›n toplumsal varoluflu dolay›nda biçimlenir. Bkz: F. Ercan (2003a).
13 Türkiye’ye iliflkin analizlerde sermaye birikim sürecinin ayr›lmaz unsurlar› ve dolay›s›yla farkl› ifllevleri yüklenen
kapitalistler ya da bu farkl›l›klar› kendi içinde toparlayan holdinglerle, tekil fonksiyon üzerinden etkinli¤ini sürdürenler
ayr›m› genellikle yap›lm›yor. Özellikle kapitalist ekonomide meta-para-sermaye iliflkileri ve bu iliflkilerin tafl›y›c› unsuru
olan farkl› kapitalistler ve onlar›n çeliflkileri iyi bir flekilde analiz edilmedi¤i için, üretken kapitalist ile para kapitalist
aras›ndaki çeliflki ve iliflkinin sisteme içkin oldu¤u görülemiyor. T›pk› burjuva iktisatç›lar› gibi para sermayenin sermaye
birikiminin bu günkü gerekleri yerine getirmesi bir hastal›k ya da spekülatif rant yönelimli bir durum olarak tan›mlan›yor.
Bazen örtük bazen ise aç›k bir flekilde üretken kapitalistlerin yan›nda olma hali belirginlefliyor. Oysa üretken ve para
sermaye de¤er yaratman›n zorunlu u¤raklar› ve bu u¤raklar yine sermaye birikiminin tarihsel döngüsel ve birikimsel
geliflimi içinde farkl› biçimler alabilir. Bu farkl› biçimlerin anlafl›lmas› için bu biçimlerin varl›¤›na yol açan de¤er yaratma
süreci analize konu edinilmeli ya da analize buradan bafllamal›. En az›ndan elefltirel politik ekonominin ya da Marksist
sosyal analizin yöneliminin bu olmas› gerekiyor.

32
De¤er Teorisi Aç›s›ndan S›n›f ve S›n›f Analizlerinin Analizi

rin biçimlendi¤i alan devlet olacakt›r. Devletin süreklilik arz eden yeniden biçimlenmesinin
önemli de¤iflkenlerinden biri bu s›n›flararas› ve s›n›f içi farkl›l›klard›r.13
Son yirmi y›l›n en çok kendinden söz ettiren kavram› veya gerçekli¤i anlamam›z›
önleyen küreselleflme olgusu kapitalizme içkin olan sermaye birikimi-s›n›fsal süreçlerle
ba¤lant›s› kurulmadan daha çok yukar›da iflaret edilen devlet yönelimli analizlerden
hareketle ve dolay›s›yla devlet-merkezli analizlere konu olmufltur. Küreselleflme olgusunu
piyasa yönelimli bir dil üzerine kuran egemen söyleme karfl›, reaksiyoner e¤ilimler devlet
yönelimli bir anti-küreselleflmeci analiz-kavramsal çerçeve oluflturmufltur. Bu çerçeve
özellikle Türkiye’nin kendi tarihsel prati¤i14 ile uyum içinde geliflmifl ve hatta güç
kazanm›flt›r. S›n›fsal bir süreç olan küreselleflme olgusuna karfl›, devlet ve ulus yönelimli ve
bazen geliflmifl-az geliflmifl, çevre-merkez, güney-kuzey gibi ayr›mlar dolay›nda biçimlenen
okumalar/karfl› ç›kmalar›n egemen oldu¤u bir muhaliflik hali.15
Belki de tart›fl›lmas› gereken bir di¤er kavram ise emperyalizm kavram›d›r,
emperyalizmi ulus-devletler aras› güç iliflkisine indirgeyen ele al›fllar ya da ultra emperyalist
devlet olarak ABD vurgular›, ABD emperyalizmine karfl› AB’yi önerenler bir fleyler aç›klamak
isterken bir çok fleyin elimizden kay›p gitmesine neden oluyor.16
Üzerinde durulmas› gereken bir di¤er e¤ilim, liberal-ulusalc› ya da sosyal demokrat solun
son zamanlarda ortak referans›na dönüflen bilgi toplumu ya da teknoloji kavramlaflt›rmala-
r›d›r. Nötr bir dil ile ifade edilen bilgi toplumu ya da bu kavram› ça¤r›flt›ran di¤er kavramlar›n

14 Bu gelene¤in detayl› dile getirilifli için bkz. D.Dinler(2003).


15 Bu okumalarda muhalifli¤i tan›mlayan temel referans “üretim yönelimli” bir dil oluyor, ne yaz›k ki bu dil bazen Marx’›n
çal›flmalar›na atfen yap›l›yor. Sorunun ifade tarz› üretken kaynaklar›n sömürülmesi biçiminde gerçeklefliyor, ve sömüren
de genellikle d›flar›da, oralarda olan birisi/birileri oluyor. Sorun üretimin kendisini elefltirme yerine üretilenin nas›l pay-
lafl›ld›¤›na dönüflüyor. Oysa Marx’ta üretken emek bir flans de¤il, bir talihsizliktir. Kapitalizmi tan›mlayan da bizzat bu ta-
lihsiz durumdur (Marx, 1993).
16 Yukar›da iflaret edilen ve perde ifllevini gören kavramlar›n efl zamanl› bir arada kullan›m› için, TKP’nin 2004 Konferans
Rapor’u anlaml› bir örnek teflkil ediyor. “Yurtseverlik anti-emperyalist mücadelede öne ç›kar›lmas›, biçim verilmesi ve ye-
niden üretilmesi gereken bir kimliktir. TKP bu yeniden üretimin ana üssü haline gelecektir. ABD olsun AB olsun kapita-
list-emperyalist odaklara karfl› mücadelede ideolojinin rolü dendi¤inde hemen akla gelen kimi kavramlar vard›r: Egemen-
lik, yurtseverlik, ülke ç›karlar› ve ülke güvenli¤i, bu kavramlar aras›ndad›r. TKP, emperyalizme karfl› çok yönlü mücade-
lesinde güçlenmek için bu kavramlar› netlefltirmek, yerli yerine oturtmak zorundad›r. Siyasal ve ideolojik çizgisi ne ka-
dar ba¤›ms›z olursa olsun, her komünist hareket, günümüz koflullar›nda bile, belirli bir ulus-devlet modelini ve bu mo-
delin kimi yerleflik duyarl›l›klar›n› veri almak zorundad›r. Bu, herhangi bir tercih meselesi de¤il, tarihsel olarak flekillen-
mifl zorunlu bir temeldir. Hiçbir siyasal hareket önce bofl bir ka¤›t haz›rlay›p kendini onun üzerinde konumland›ramaz…
Dahas›, e¤er anti-emperyalist mücadelenin genel s›n›f mücadelesinden görece baflkalaflm›fl özellikleri varsa, bu özellikle-
rin bu kavramlar olmadan, onlardan ba¤›ms›z biçimde kurgulanmas› mümkün de¤ildir. Daha aç›k bir deyiflle, komünist-
ler, egemenli¤i, yurtseverli¤i ülke ç›kar›n› ve güvenli¤ini, bugün için iflçi s›n›f›n›n ç›karlar› ve sosyalizm mücadelesinin
önünün aç›lmas›, yar›n için ise sosyalist Türkiye ba¤lam›nda anlamland›r›rlar ve kullan›rlar.Bu türden bir anlamland›r-
ma aç›s›ndan tarihsel koflullar son derece uygun bir zemin yaratm›flt›r. Emperyalist kapitalist sistemin içinde bulundu¤u-
muz evresinde artan sald›rganl›¤›, emperyalist piramidin tepesinde bulunmayan ulus devletlerin manevra alanlar›n›n ve
karar alma yeteneklerinin giderek s›n›rlanmas›, anti-emperyalist mücadeleyi her zaman oldu¤undan daha önemli hale
getirmifltir. Türkiye sosyalist devriminin içinden geçece¤i kritik kanallardan biri olan anti-emperyalizm ve yurtseverlik bu-
günkü dünya, bölge ve ülke koflullar›nda öne ç›kmaktad›r. Emperyalist süreçler burjuva siyasetinde özerk alanlar› daralt-
t›¤› ölçüde yurtseverlik daha fazla solun hegemonya alan›na kaymaktad›r. Özetle emperyalizmin güncel yönelimleri, yurt-
severlikle enternasyonalizm aras›ndaki örtüflmeyi gelifltirmektedir.” (www.tkp.org.tr/yay›nlar/komunist/in-
dex.asp?sayfl=179 ,vurgular bana ait). Israrl› ve özenle seçilmifl bir metin de¤il bu, oldukça farkl› grup ve kaynaktan bu
al›nt›y› yapabilirdik (ama ne yalan söyleyeyim bu metin yukar›da iflaret etti¤im vurgularla oldukça örtüflür nitelikte.

33
Fuat Ercan

ilk elden iflaret etti¤i ya eme¤in art›k sistem için gere¤inin kalmad›¤› ya da eskisi kadar önemi
kalmad›¤› yönünde. Bu tarz bir ifadenin en aç›k gözlemlendi¤i alan, hiç kuflkusuz ‹fl Yasas› için
haz›rlanan gerekçedir. Emek-sermaye aras›ndaki iliflkiyi düzenleyen yasal çerçeveyi haz›r-
layan bilim kurulu, haz›rlad›klar› yasan›n gerekçesinde eme¤in art›k gerekli olmad›¤› temelli
bir dili oldukça rahat bir biçimde kullanabiliyorlar:
“Bu devrimin simgesi mikro elektronik teknolojisidir... Üretimde bilginin
öneminin sermayenin önüne geçmesi, çal›flanlar›n vas›f derecelerinin beden
iflçili¤inden fikir iflçili¤ine kaymas›, küresel rekabetin, esnekleflme olgusunu
zorunlu olarak gündeme getirmesi çal›flma hayat›n› yak›ndan etkilemektedir” (‹fl
Kanunu Ön Tasar›s› Gerekçesi, 2002, 4, vurgular bana ait).17

Teknolojinin fetifllefltirilmesi özellikle de uluslararas› rekabet için bu fetiflizmin


gerçeklefltirilmesi yine örtük olarak “ulusalc›” bir renk ile s›n›f gerçe¤ini gizleyen bir biçime
dönüflüyor.18
Hiç kuflkusuz devlet ya da emperyalizm olgusunu az›msama ya da önemsiz olduklar›nı
iflaret etme gibi bir amac›m yok, ama temel kayg› tüm bu kavramlar›n s›n›fsal özellikler
dolay›nda aç›klanmas› gerekiyor. Bu kavramlar› s›n›fsal bir dil kullan›larak deflifre edilmesi için,
ne zaman ne de yer uygun de¤il. Tüm bu vurgulardan sonra bafllang›ç olarak s›n›f kavram›n›
Marx’›n de¤er teorisi dolay›nda aç›klamaya çal›flmak ilk elden özel bir önem tafl›yor.

III-Eme¤in Çifte Do¤as›


Türkiye’de sadece akademik dünya de¤il, ama marksist muhalifler de Marx’›n de¤er te-
orisinden hep uzak durmufllard›r. Günlük yaflam› dönüfltürmeye iliflkin pratikler, kapitaliz-
mi anlamaya iliflkin en önemli eylemlilik olan anlama-aç›klama pratiklerinin önüne geçti¤i
ölçüde, kapitalizmin yap›sal-içsel iflleyifli genellikle göz ard› edilmifltir (Ercan, 2003b). De-
¤ifltirme mant›¤›n›n anlama ve aç›klama mant›¤›n›n önüne konmas› sonuçta yukar›da ifla-
ret edilen kavramlar›n (devlet, ulus, halk, küreselleflme, emperyalizm) analizlerin merkezi-
ne konmas›na yol açm›flt›r. Ampirist-pragmatist-araçsalc› olarak tan›mlayaca¤›m›z bu tarz
yaklafl›mlar, iflçi s›n›f› derken somut eme¤i yani iflçi Ahmet, Mehmet Bey ya da Fatma Ha-
n›m’› iflaret ediyorlar. ‹flçilerin kapitalistle girdi¤i iliflkide ücret formu temel belirleyici olu-
yor. Hiç kuflkusuz bu tarz bir ele al›fl gerçekli¤in baz› yönlerini iflaret ediyor, ama bu tarz
analizler eksik oldu¤u için sistemin tümünü bir arada tutan temel mekanizmay› anlama-
m›z› önlüyor. Bu tarz bir tan›mlama, kapitalist toplumda s›n›flar›n oluflumuna neden olan
sermaye birikimi ve birikime kaynakl›k eden ödenmemifl emek zaman›n›n göz ard› edilme-
sine neden oluyor. Ödenmemifl emek zaman› ya da art›-de¤er sermaye birikiminin temel
kayna¤› de¤il, ayn› zamanda kapitalist toplumda s›n›flar›n oluflumunun da temel belirleye-
nidir. Burada sömürünün gerçekleflti¤i alan olarak art›-de¤er yarat›m› ve dolay›s›yla ifl
süreci önem kazan›yor. S›n›flar ve s›n›flar aras› çat›flmalar›n temel belirleyeni olan ifl süreci,
s›n›f olgusunun kapitalizme içkin ve iliflkisel iflleyiflini aç›klamak için anlaml› bir bafllang›ç
noktas›d›r. Marx, kapitalizmi anlamam›z› sa¤layacak en yak›c› sonuçlar›n› bu alandan

17 Detayl› bilgi için bkz. F.Ercan(2003a).


18 Teknoloji olgusunu de¤er teorisi özellikle art›-de¤er üzerinden yetkin bir ele al›fl için bak›n›z; R.Panzieri(1978).

34
De¤er Teorisi Aç›s›ndan S›n›f ve S›n›f Analizlerinin Analizi

hareket ederek elde etmifltir. Marx’›n Engels’e yazd›¤› bir mektupta kendisinin kapitalizmi
anlamaya iliflkin temel katk›s›n›n eme¤in ikili yap›s›n› a盤a ç›karmak oldu¤unu ›srarla
iflaret edecektir. “Kitab›mdaki en can al›c› noktalar flunlar: 1) Kullan›m de¤eri ya da de¤iflim-
de¤eriyle ifade edilifline göre eme¤in ikili niteli¤i. (Olgular›n her türlü kavranıflı buna
dayan›yor.) 2) Art›-de¤erin, kâr, faiz, rant vb gibi özel biçimlerden ba¤›ms›z olarak tahlili.”
(Marx-Engels, 1995, 225). Marx’›n bu katk›s›, kapitalist toplumda de¤er teorisinin önemini
ama özellikle de s›n›fsal aç›dan politik içeri¤ini gözler önüne serer (Elson, 1997).19 Yanl›fl
anlamay› önlemek için eme¤in ikili yap›s›n›n baflka bir ifade ile somut emek ya da soyut
emek ayr›m› baz›lar›n›n iflaret etti¤i gibi metafizik bir fley olmay›p20, tam tersine özelde
s›n›flar›n var olufl nedeni ama genelde ise kapitalist toplumsal iflleyiflin temel özelli¤ini
verdi¤ini iflaret etmemiz gerekiyor. Eme¤in, somut ya da soyut emek ya da kullan›m de¤eri
ve de¤iflim de¤eri olarak ayr›flmas›n›n bizzat kendisi s›n›f mücadelesinin ürünüdür. Tam da
bu yüzden s›n›f olgusunun, dahas› s›n›f oluflumunun ve bir ad›m daha atacak olursak
s›n›flar aras› çat›flman›n ço¤ul iflleyifli ancak eme¤in çifte özelli¤inden hareket edildi¤inde
anlafl›l›r. Kapitalist toplumda s›n›flardan bahsetmek için “s›n›f mücadelesinden”
bahsetmemiz ya da bafllamam›z gerekiyor. S›n›f mücadelesi bu yönüyle bir yandan
gerçekli¤i anlamam›z› sa¤larken, ayn› zamanda gerçekli¤i anlamam›z› önleyen bir ifllev
görür. S›n›f mücadelesi eme¤in emek-gücünden ayr›lma olana¤›n› sermayedar olmak
isteyen s›n›fa yada s›n›f olacak kesimlere sa¤layan bir süreçtir. Böylece s›n›f mücadelesi,
toplumsal alanda s›n›fland›rmalara yol açan dinamik bir süreçtir. Süreç asl›nda toplumun
genifl kesimlerinin üretim araçlar›ndan kopar›lmas›, mülksüzleflmesi ile bafllam›flt›r. Bu
koparma/ay›rma bir önceki toplumsal iflleyiflin dönüflümüne yol açarken,
mülksüzleflenlerin kendi bedensel varolufllar›nda da bir ayr›flmaya neden olmufltur. Üretim
araçlar›ndan çekilip al›nanlardan daha sonra emek güçleri, çal›flma kapasiteleri çekilip
al›nma süreci bafllam›flt›r. E.P.Thompson’un “‹flçi s›n›f› belirli bir zamanda günefl gibi
do¤mad›. Kendi oluflumunda oradayd›” (Thompson, 2004,39) ifadesi oldukça önemli, ama
bir ad›m daha at›lmas› gerekiyor, iflçi s›n›f› belirli bir an içinde var olan, olmufl bitmifl olan
de¤il, kendi etkinli¤inin artmas›na ba¤l› olarak iflçileflmenin yo¤unluk kazan›p artmas›n›
sa¤layan bir süreçtir. S›n›f mücadelesinin ilk ve en önemli u¤ra¤› bu anlamda parçalama,
k›rma ve ay›rma biçiminde gerçeklefliyor. Bu süreç asl›nda iflçileflme yani proleterleflme
sürecinin bafllamas›n› iflaret etti¤i ölçüde, sermaye birikim sürecine ba¤l› olarak farkl›
ifllevleri üstlenen sermayedar›n dolay›s›yla kapitalizme iliflkin toplumsal›n oluflum sürecidir.
Proleterleflme süreci insanl›k tarihinde ilk defa emek ile emek-gücünün ayr›flmas›na neden
olmufltur. Di¤er bir de¤iflle emek ile emek-gücünün ayr›flmas› proleterleflmeyi yani
iflçileflmeyi bafllatm›flt›r. E. P. Thompson’un devasa çal›flmas›nda gösterdi¤i gibi süreç canl›
kanl› insanlar›n yaflamlar› ile ilgilidir. Bu haliyle süreci teleolojik bir mant›k içinde ele
alamay›z, ama zaman içinde yaflananlar›n yap›sal bir güç olarak “flimdi” “flu an” üzerindeki
etkilerini göz ard› edemeyiz. Güncel, canl› süreçlerin canl›l›¤›n› öldürecek kavramlar ya da
modellere baflvurmak kuflkusuz pek sa¤l›kl› olmayacakt›r, ama deneyimlerin görece yap›sal

19 De¤er teorisinin politik bir gözle ele al›nmas› aç›s›ndan D.Elson’un çal›flmas› (1997) özel bir önem tafl›yor, bu tarz ele al›fl›
güncellefltiren, M. Neary’›n çal›flmas› (2002) ve M. De Angelis (1995)’e bakmak anlaml› olabilir.
20 Art›-de¤erin metafizik bir aç›klama oldu¤una dair ilk vurgu J. Robinson’dan geliyor, bu vurgu daha sonra yeni-Ricardocu
analizlerle güç kazanacakt›r.

35
Fuat Ercan

oldu¤u durumlardan elde edilen kavramlar canl›-güncel olan›n anlafl›lmas›n› kolaylaflt›r›r.


Bu vurguyu özellikle s›n›f olgusunu sadece s›n›f bilinci ve dahas› ampirik bir gerçekli¤e
indirme kayg›s›/kayg›lar›na karfl› yap›yorum. Ayfle Bu¤ra’n›n Korkut Boratav’a Arma¤an için
yazd›¤› “Bugün Türkiye’de E.P.Thompson’› Okumak” bafll›kl› çal›flmas› bu anlamda önemli
aç›l›mlar sa¤lamakla birlikte, sorunlu bir referans› da içinde tafl›yor. Anlaml› aç›l›m, “s›n›f
kavram›ndan hareket ederek insan davran›fllar›yla ilgili ç›karsamalar yapmak yerine, insan
davran›fllar›ndan yola ç›karak s›n›f oluflumunu incelemeye” çal›flman›n anlaml› olaca¤›
vurgusudur. Fakat bu anlaml› vurgu, yani Althusserci “s›n›f yap›s›” yerine “oluflum
halindeki s›n›f›” öne ç›karmak anlaml›d›r, analizi tarihsel bir zemine tafl›r. Ama Filiz
Toprak’›n iflaret etti¤i gibi bu ikili ayr›mda “bir di¤erini d›fllay›c› bir seçim yapmak, asl›nda
sorunu yeniden üretmekten baflka bir anlama gelmez” (Toprak, 1995, 49). Türkiye’de s›n›f
oluflumu yönelimli çerçeveden hareket etmenin A.Bu¤ra’n›n iflaret etti¤i anlamda de¤iflim
halindeki gerçekli¤i anlamam›z aç›s›ndan önemini inkâr edemeyiz, ama de¤iflimin temel
yönünü gelece¤e bakarak olmazsa bile, geçmifle bakarak kapitalistleflme yönünde oldu¤unu
söyleyebiliriz. Yani geriye do¤ru bir nedensellik ba¤› kurarak kavramsal baz› genellemelere
yönelebiliriz, yönelmek zorunday›z. Bu sadece bilgikuramsal bir zorunluluk de¤il, geçmiflten
flimdiye uzanan döngüsel ve birikimli dinamiklerin ço¤ul/kendine özgü gerçekli¤e iliflkin bir
zorunluluktur. Bu zorunlulu¤un kavramsal düzeye tafl›nmas› gerekiyor. Kavramsal düzeye
tafl›nmad›¤›nda, yaflananlar aras›nda yap›sal olmayan ama yap›sal olma yönünde e¤ilim
gösteren ama genellikle de yap›sal bir içeri¤e sahip olan içsel ba¤lant›lar› göz ard› etmemize
neden olur. Ba¤lant›lar göz ard› edildi¤inde asl›nda birbiriyle içsel iliflkisi olan baz› düzeyler,
birbirine d›flsal tamamen gözlemsel adac›klara dönüflür. Thompson’un bu tarz okunmas›n›n
iflaret edece¤i alternatifler de ancak ampirik düzeyin s›n›rlar› içinde alternatif aç›klamalara
neden olur ve bu alan ise oluflum halindeki s›n›f, s›n›f olma özellikleri d›fl›nda tan›mlan›r.
Bu¤ra’n›n vurgular›na bakal›m; “Bence Türkiye’de beklenmesi ve kabul edilmesi gereken,
taleplerin dile getirildi¤i ve politik tercihlerin yap›ld›¤› çerçeve belirlenirken, yaln›z piyasa
mant›¤›yla de¤il devletle de ahlâki bir hesaplaflman›n yaflanaca¤›” aç›klamas›nda piyasa ve
devlet kavramlar› ve her iki kavrama karfl› kendini ifade edecek özne olarak da halk kesimi
ifadesi kullan›l›yor: “Durumdan etkilenen halk kesimlerinin piyasa ekonomisinden
bekleyecekleri bir fley yok. Ama kamu kaynaklar›n›n ya¤malanmas›yla ilgili somut veriler,
devletten beklenecekler konusunda da büyük mu¤lakl›k yarat›yor”(Bu¤ra, 2003,215,
vurgular bana ait). ‹lk elden E.P.Thompson’un “oluflum halindeki s›n›f”a referansla Türkiye
gerçe¤ini anlama çabas›, her biri asl›nda ampirik olarak mu¤lak olan de¤iflkenler (piyasa,
devlet, halk kesimi gibi) dolay›nda ve s›n›flar› d›flar›da b›rakan bir okumaya dönüflüyor.
Türkiye’nin dinamik bir süreç yaflad›¤› bir gerçek, ve bu gerçekli¤in öznel bilinçlere yans›mas›
ne olursa olsun kapitalizme özgü güncel pratiklerin belirleyici oldu¤u bir süreç yaflan›yor. Bu
süreç ampirik bir gerçeklik olarak kapitalistleri daha görünür, daha belirgin k›lm›flt›r.
Günümüzde nesnel sermayenin farkl›laflan s›n›fsal ç›karlar›n› temsil eden ve liberal ço¤ulcu
bir yan›lg›ya düflmemek için, sadece temsil etmeyip siyasi karar alma süreçleri üzerinde
belirleyici olan TÜS‹AD, TOBB, YASED, MÜS‹AD, ‹SO, MESS gibi say›lar› ve güçleri her geçen
gün artan örgütlülükleri görmemek mümkün de¤il. Yine TV ve gazetelerde Uzan grubu ya da
Sabanc› Holding ya da Koç Holding ya da Do¤an grubunu görmemek mümkün
de¤il.(Narin,2003). Att›¤›m›z her ad›mda sermaye gruplar›n›n etkisi ile yüz yüzeyiz. Art›k

36
De¤er Teorisi Aç›s›ndan S›n›f ve S›n›f Analizlerinin Analizi

mu¤lak bir piyasa yok. Piyasa vurgular›n› belirgin k›lan sermaye gruplar›, aktörleri var.
Sermayenin toplumsal hegemonyas›n› yeniden yeni güç donan›m›na ba¤l› olarak kurgulad›¤›
günümüzde, iflçiler, potansiyel iflçi olup da ifl bulamayanlar ve k›rda kapitalist geliflmelerin
yaratt›¤› yeni k›r iflçi ya da iflsizleri ile yüz yüzeyiz. Kuflkusuz dinamik ve çok de¤iflkenli ama
s›n›fsal renkleri bilinç düzeyine ayn› flekilde yans›masa da nesnel olarak her geçen gün daha
belirgin olan bir gerçeklikle karfl› karfl›yay›z.

Çal›flma Zaman›
(Emek Gücünün De¤eri-De¤iflken Sermaye)

Gerekli Emek Art›k Emek


(Ödenmifl Emek Zaman›) (Ödenmemifl Emek Zaman›)
Eme¤in Yeniden Üretimi Sermayenin Artan
(Ücret) Yeniden Üretimi
Art›-de¤er

Meta
(Art›-de¤er

Kullan›m T Nihai Tüketici


De¤eri Ü Olarak
De¤iflim De¤eri K Ücretli ya da
Para E Kapitalist
T
Üretken ‹
Kapitali C
‹ Üretken Tüketici
L Olarak Kapitalist
E
R
Üretici Kâr› Faiz Ticari Kâr

Geniflleyen Toplam Sosyal Sermaye

Grafik:1 Eme¤in Çifte Do¤as› ve Kapitalist Toplumsal ‹flleyiflte S›n›flar

Bu dinamik sürecin s›n›flar aras›ndaki iliflkinin kendini ilk görünür k›ld›¤› alan ücret
iliflkisidir. Bu iliflki kapitalist toplumu di¤er toplumlardan önemli ölçüde farkl› k›lar.
Kapitalizmi kölelikten farkl› k›lan en temel özellik, Ahmet, Mehmet ya da Ayfle’nin
kendilerinin de¤il, emek-güçlerinin onlardan çekilip al›nmas›d›r. S›n›f mücadelesi sadece
emek üzerinde de¤il, ama emek üzerindeki kontrolün de sa¤lad›¤› olanakla emek-gücü
üzerinde kontrol kurma sürecidir. Devletin kapitalist topluma iliflkin makro ve mikro
ifllevleri de bu süreç içinde biçimlenir (Ercan, 2001,98-106).
Eme¤in çifte özelli¤i yani somut ya da soyut emek, ilk elden iflçi ile sermayedar aras›nda
bir iliflkidir. Ama bu iliflki bir kez kuruldu¤unda ifl süreci, üretim süreci bafllad›¤›nda yani iflçi
fabrikaya girip ayakkab›, kap›, pencere ekmek gibi metalar› üretmeye bafllad›¤›nda, ayn›

21 Sosyalist Ekonomi Konferans grubunun The Labour Process & Class Strategies adl› derlemesi Marx’›n çal›flmalar›na refe-
ransla yap›lan bu konudaki önemli çal›flmad›r. Özellikle derlemedeki Raniero Panzieri (1978) ve Christian Pallaix’in çal›fl-
mas› anlaml›.

37
Fuat Ercan

zamanda kendisi de dahil kapitalist s›n›flar› da üretir. Burada Marx’› di¤er muhalif
düflünürlerden ay›rt eden önemli vurgu, ilk olarak kapitalist ile iflçi aras›ndaki ücret iliflkisinin
saklad›¤› ifl sürecini detayl› olarak analiz etmesidir.21 Tam da bu analiz bize bir yandan ücret
iliflkisinin perdeledi¤i ifl sürecinde ödenmifl emek ve ödenmemifl emek zaman› ayr›m›
yapmam›za olanak sa¤larken (bkz. Grafik 1), ayn› zamanda ödenmemifl emek zaman›n art›-
de¤er olarak varl›¤›n› iflaret eder. Üretim süreci içinde yarat›lan art›-de¤eri iflaret etmek için
Marx, daha önce yap›lan sabit ya da dolaflan sermaye ayr›m› yerine de¤iflken ve sabit sermaye
ayr›m›n› yapar. Bu ayr›mda yarat›c› olan taraf, üretim sürecinde yarat›lan de¤erin kayna¤› olan
eme¤in de¤iflken do¤as›n›n iflaret edilmesidir. Bu ayr›mla birlikte emek ile emek gücü ayr›m›
yani de¤iflken sermayenin kayna¤› olan emek gücünün de¤er yaratma özelli¤i a盤a ç›kar›lm›fl
olur. S›n›f olgusu aç›s›ndan eme¤in çifte do¤as›n›n esas belirleyicili¤i de¤erin kayna¤› olan
de¤iflken emek gücünün üretim sürecinde çal›flt›¤› zaman›n sadece bir k›sm›n›n (gerekli emek
gücünün) karfl›l›¤›n›n ücret olarak ödenmesi, di¤er k›sm›n›n karfl›l›¤›n›n (art›k emek zaman›)
ödenmemesi ile bafllar, bu iliflki burada iflçi aç›s›ndan çal›flma süreci sonucunda bitse bile
“art›k” ya da “ödenmemifl emek zaman›” aç›s›ndan yeni bir süreç bafllar. Üretken kapitalist için
kendi varl›¤›n›n birinci temel koflulu üretim sürecine emek gücünün çekilmesi iken, di¤er koflul
ödenmemifl emek zaman› içeren meta›n paraya dönüflmesidir. Baflka bir ifade ile a盤a
ç›kan/yarat›lan art›-de¤erin gerçekleflmesinin sa¤lanmas› gerekiyor. Üretken kapitalistin
elindeki metada asl›nda iflçi Ahmet, Leyla ya da Melahat’›n emek güçleri soyut bir flekilde
bulunur. Metaya içkin olan soyut eme¤in (ve art› de¤erin) üretken kapitalist için gerçek anlam
kazanmas› için, de¤erin ortak-genel ve evrensel bir forma yani paraya dönüflmesi gerekir.
Meta›n ölüm perendesi olarak tan›mlanan bu dönüflüm için, üretken kapitalist ile ticari
kapitalist aras›nda bir iliflki gereklidir. (Bazen bu iliflki ve iliflkiye neden olan ifllev, ayn› sermaye
yani üretken sermaye taraf›ndan kendi içinde karfl›lanabilir). Üretken kapitalist için “de¤iflim
de¤eri” özelli¤i belirleyici olan meta, tüketici için (bu meta›n ömrünün sona ermesi anlam›nda
tüketim amac› ile tüketim olabilir ya da yeni bir üretimin bafllamas› amac›yla tüketim olabilir)
kullan›m de¤eri belirleyicidir. Böylece iflçinin kendi emek gücü ile üretti¤i meta, sonuçta kendi
karfl›s›na yabanc›laflm›fl bir flekilde ç›kar. Üretilen metan›n tüketim nedeniyle iflçinin karfl›s›na
yabanc›laflm›fl bir nesne olarak ç›kmas› hiç kuflkusuz önemlidir. Ama üretim ile bafllayan
sürecin bölüflüm ve tüketim ile tamamlanmas›n›n esas belirleyici yönü toplumsal sermayenin
geniflleyerek yeniden üretilmesidir. Asl›nda sermayeyi bir nesne olarak tan›mlam›yorsak, bir
iliflki olarak, sermayenin geniflleyerek yeniden üretimi toplumsal olan›n geniflleyerek-
farkl›laflarak yeniden üretimidir. Toplumsal olan›n geniflleyerek üretimi, sermaye d›fl› kesimler
özellikle iflçilerin daha güçsüz olduklar› bir gerçeklikle karfl›laflmalar› anlam›na gelir. Böylece
emekçinin kendinden kopart›l›p al›nan ifl gücü, kendisine karfl› kapitalist sistemin artan gücü
olarak ç›kar. Bu süreç sonucunda sermaye s›n›f› daha bir güçlenip kendilerini donan›ml› k›lar.
Toplumsal alan›n ve iliflkilerin kapitalistleflmesine yol açan bu süreç, bafllang›çta iflçilerin
biçimsel boyunduruk alt›na al›nmas›na neden olurken, zamanla birikimin yo¤unlafl›p-
artmas›na paralel olarak iliflki gerçek bir boyunduruk iliflkisine dönüflür (Read, 2003). Gerçek
boyunduruk iliflkisi ilk elden üretim sürecinde canl› eme¤in karfl›s›na ölü emek, yani makineler
biçiminde ç›karken, zamanla özellikle meta üretim h›z›n›n artmas›na ba¤l› olarak tüketim
alan›nda da bu egemenlik iliflkisi kurulur (Smith,1998). Bu aflamada politik aç›dan üretim ve
dolafl›m›n sanki birbirinden tamamen farkl› alanlar gibi görünmesi daha bir belirleyicilik

38
De¤er Teorisi Aç›s›ndan S›n›f ve S›n›f Analizlerinin Analizi

kazan›r. Oysa metalar›n yo¤unlaflarak artmas› ve onlar›n tüketilmesi ve tüketilmesi için


bölüflüm iliflkileri üretim alan› ile iliflkilidir. Fakat gerçeklikte, iflçi ya da sendikalar için üretim
sürecinin bu kendine özgü çeliflkili içsel dinamikleri göz önüne al›nmaz. Dolafl›m alan›ndaki
metalara ulafl›labilirlik yani onlar› tüketme yetene¤ini artt›rma iste¤i, ücretler üzerinden politika
yapman›n temel belirleyeni hale gelir. Kapitalizm, emekleri d›fl›nda bir fleyi olmayanlar için
plastik bir hapishaneye dönüflür, hareket ettikçe kendini daha bir s›k› sar›p sarmalayan bir
hapishane.
Emek-gücünün farkl› biçimlerde a盤a ç›kmas› ve giderek yo¤unlaflarak yap›sal bir gü-
ce dönüflmesi, kapitalist toplumda de¤er yaratma sürecini, daha somut olarak sermaye bi-
rikim sürecini iflaret eder. Burada temel önemdeki vurgumuz, s›n›f ve s›n›f mücadelesinin
temel belirleyeninin Marx’›n de¤er teorisi oldu¤udur. Marx’›n de¤er teorisini di¤er de¤er te-
orilerden farkl› k›lan yönü, eme¤in çifte yap›s›n› iflaret etmifl olmas›d›r. Eme¤in çifte yap›s›
s›n›f mücadelesinin ürünü oldu¤u gibi, s›n›fland›rma ya da s›n›f oluflumunun da temel be-
lirleyenidir. Bir ad›m daha atacak olursak, de¤er yaratma süreci özellikle soyut emek sade-
ce uzlaflmaz s›n›f olarak sermayedar-emekçi ayr›m›na yol açmaz, ama birikimin farkl› afla-
malar›na ba¤l› olarak yukar›da iflaret etti¤imiz sermayenin farkl› ifllevlerini üstlenecek ser-
maye içi s›n›f oluflumlar›na da yol açar (Overbeek ve Pijl 1993). Kapitalizmin dinamik ve çe-
liflkili varl›¤› bu anlamda sadece emekçi-sermayedar aras›ndaki çeliflkilerden kaynaklan-
maz, sermaye içi çeliflki ve uzlaflmalarda rol oynar ve özellikle üretken kapitalistlerin emek
üzerinde daha s›k› ve yo¤un denetim kurmalar›na neden olur. S›n›f mücadelesi ve mücade-
lenin verili toplumsal yap› üzerindeki etkileri, uzlaflmaz çeliflkilere sahip olan emek-serma-
ye aras›nda gerçekleflti¤inde, verili yap›y› tan›mlayan temel niteliklerinin dönüflmesi anla-
m›na gelirken, sermaye içi bileflenler aras› çeliflkiler, çat›flmalar yap›-içi dönüflümlere yol
açacakt›r. Yani ticari sermayenin egemenli¤inden üretken sermayenin egemenli¤ine geçifl,
ya da ülke içi birikim mekanizmas›n›n belirleyici oldu¤u bir yap›dan dünya ölçe¤inde biri-
kim mekanizmas›na geçifl yap›-içi baz› önemli de¤iflikliklere neden olacakt›r (Ercan, 2004).
S›n›flar› de¤er yaratma sürecinin hem nesnesi hem de öznesi olarak ele almam›za ne-
den olan böyle bir çerçeve, s›n›flar›n donmufl bir gerçeklik olarak tan›mlanmas›na izin ver-
mez. Bu anlamda s›n›flara ait s›n›fland›rma ya da tan›mlama s›n›f mücadelesi ya da biriki-
min ulaflt›¤› aflamay› göz önüne alan dinamik bir teorik çerçevenin zorunlulu¤unu a盤a ç›-
kar›r. S›n›f ya da s›n›f mücadelesini eme¤in çifte yap›s›ndan ve dolay›s›yla de¤er teorisin-
den hareketle analiz etmedi¤imizde, s›n›fsal mücadele yada sermayeye karfl› mücadele tar-
z› da önemli ölçüde farkl› olacakt›r. ‹flçi ile ifl-gücü ya da somut emek-soyut emek ayr›m›
yapmadan sadece somut emek üzerinden yap›lacak mücadelenin temel referans› üretim gi-
bi görünse de dolafl›m alan› olacakt›r. Daha fazla tüketme ya da yaflam düzeyinin art›r›lma-
s› ya da insan gibi yaflamak vurgular›, do¤rudan sorunu fiyat mekanizmas›na ve ücret pa-
zarl›¤›na tafl›r. Eme¤in kapitalist toplumdaki soyut ve sosyal boyutunu iflaret etmeyen her
analiz-mücadele, nihai olarak eme¤in metalaflmas›/nesnellefltirilmesini meflrulaflt›r›c›, ka-
bul edici bir rol oynar. Bu vurgu kapitalizmi anlamak ve dönüfltürmek isteyen kesimlerin,
sadece iflçilerin de¤il bütün kesimlerin olmazsa olmaz koflulu iken, sendikalar ve Marksist
muhalif kesimlerin gündemince al›nmaz. Kapitalist toplumda emek, sadece emekçinin var
olma koflullar›n› ifade etmez. Kapitalist toplumda emek, bafltan afla¤› bir bütün olarak ka-
pitalist toplumun var olma koflullar›n› ifade eder (Moishe.P 1996).Yani üretim sürecinde ar-

39
Fuat Ercan

t› de¤erden bahsetti¤imiz an, art› de¤er, para ve meta u¤raklar›ndan geçerek genifllemifl ser-
maye formunda iflçi s›n›f›n›n karfl›s›na ç›kar, ayn› süreç zamanla sermaye ve sermayeyi
elinde bulunduran s›n›f içi gruplar için yap›sal bir güce dönüflür. Bu ›srarl› vurguyu, s›n›f›n
efl zamanl› olarak hem somut emek anlam›nda iflçi ile sermaye aras›nda bir iliflki ve çeliflki
ile bafllad›¤›n› ama bu iliflkinin bizzat kendisinin soyut emek formu biçiminde tekil somut
iflçiden ba¤›ms›z olarak toplumsal bir dizi biçim ald›¤›n› iflaret etmek gerekiyor. Tüm bu
düzenekler ve u¤raklar sermayelere s›n›fland›rma olana¤› ve daha da önemlisi s›n›flan-
d›rd›klar›n› daha iyi kontrol alt›na almas›na olanak sa¤lar. Yaflanan flu son 30 y›l› asl›nda
sermayenin sosyal evreninin yaflam›n her alan›nda belirleyicili¤inin artmas› olarak tan›m-
layabiliriz. Sermaye s›n›fsal mücadelede önemli mevziler kazanm›flt›r. Emek gücünün sa¤-
lad›¤› olanaklar, devletin s›n›fsal karakterini daha bir belirgin k›lm›fl, s›n›flar aras›ndaki ilifl-
kilerin yol-yöntem ve s›n›rlar›n› belirleyen hukuksal yap›lar› yeniden tan›mlam›flt›r. Emek
gücünün yaratt›¤› de¤erlerin muazzam miktarlara varmas›na olanak sa¤layan döngüsel bi-
rikimli süreç, emek-gücü üzerindeki kontrol yo¤unlafl›p-genifllemifltir (mekânsal anlamda
küreselleflme denen olgu). Küreselleflme denen olgu söylendi¤i gibi bir ideolojidir, ama bu
ideolojiye olanak sa¤layan nesnel bir temel vard›r. Bu anlamda küreselleflme, sermayenin
s›n›f olarak sahip oldu¤u/ulaflt›¤› aflamay› iflaret ediyor. Bu aflama ayn› zamanda genel ola-
rak sermaye d›fl› kesimler ve özelde iflçi s›n›f›n›n da ulaflt›¤› bir aflamad›r. Küreselleflme ol-
gusunu anlaman›n bafllang›ç noktas› bu anlamda devlet de¤il, devleti de etkileyerek serma-
yelere mekânsal ulafl›labilirlik anlam›nda manevra olana¤› sa¤layan de¤er birikimi ve do-
lay›s›yla s›n›f mücadelesidir. Hat›rlayacak olursak s›n›f mücadelesi ayn› zamanda s›n›flan-
d›rma, ay›rma, parçalama süreciydi. Küreselleflme sermayenin s›n›f olarak dolay›s›yla bir
özne olarak kendi d›fl›nda kalan toplumsal kesimleri sürekli olarak yeniden tan›mlama sü-
recidir. Bu anlamda küreselleflme sadece sermayeyi tan›mlamaz, sermayenin yeni bölme
biçme, s›n›fland›rma eylemlili¤ine ba¤l› olarak iflçi s›n›f› ya da sermaye d›fl›ndaki tüm ke-
simleri tan›mlar. Sermayenin bu dönemdeki etkinli¤inde önemli bir de¤iflikli¤in oldu¤unu
iflaret edebiliriz. Özellikle ölçek ekonomilerinin (scale economics) belirleyici oldu¤u erken
dönem dinamiklerinden farkl› olarak, bu aflamada sermaye daha fazla bölüp, parçal›yor.
Ölçek ekonomileri üretim için gerekli koflullar› içsellefltirme süreci oldu¤u ölçüde, üretim ve
tüketim koflullar›n› benzerler toplam› bir ayr›ma tabi tutar. Oysa afl›r› birikim (erken kapi-
talistleflen toplumlar için) ve yeni birikim koflullar› (geç kapitalistleflen toplumlar) farkl›l›k-
lar›n ço¤ullaflmas› üzerinden biçimleniyor. Yani ölçek ekonomilerinin yan› s›ra alan ekono-
mileri (scope economics) ve K. Marx’›n çok erken bir dönem de ama özellikle Alfred D.
Chandler’in iflaret etti¤i zaman ekonomileri (time economics) üzerinden kendini dolay›s›yla
sermayenin toplam sosyal koflullar›n› geniflleterek yeniden üretimini sa¤l›yor. Bu aflamada
soyut emek ile somut emek aras›ndaki iliflki özellikle olanaklar›n kullan›lmas› anlam›nda
soyut eme¤in (meta ve para formunda) hareket yetene¤i art›yor. Bu art›fl›n somut emek üze-
rindeki etkileri daha y›k›c› bir biçim al›yor. ‹lk elden yeni bölgeler etkin bir flekilde sürece
kat›l›yor. Bu mekanizma ayn› zamanda ya insanlar›n iflçileflme sürecini h›zland›r›yor ya da
bu de¤iflkenle de ba¤lant›l› olarak farkl› emek kullan›m biçimlerine (kad›n ve çocuk eme¤i)
neden oluyor. Yani yeniden parçal›yor, bölüyor, tan›ml›yor. S›n›f mücadelesi emek ve emek
gücü üzerinden devam ediyor. Özellikle de üretken sermaye ile dolafl›m sermayesi aras›n-
daki oran›n, afl›r› sermaye birikimine ba¤l› olarak ‘yap›sal-konjonktürel’ olarak dolafl›m ala-

40
De¤er Teorisi Aç›s›ndan S›n›f ve S›n›f Analizlerinin Analizi

n›ndaki sermayenin miktar›ndaki art›fl mavi yakal› ile beyaz yakal› kesimin nitelik ve nice-
lik olarak farkl›laflmas›na neden oluor. ‹flgücü efl zamanl› olarak farkl› düzeylerde de¤ersiz-
leflme ve yeniden de¤erlenme mekanizmalar› ile tan›fl›yor. Yani iflçi s›n›f›n›n nesnellefltirme
süreci daha belirleyici bir biçim al›yor. Belki de bu biçimin en iyi ifadesini Türkiye, Meksi-
ka ve G.Kore’de ç›kart›lan ‹fl Yasalar›’nda gözlemliyoruz. ‹fl Yasalar›’n›n gerekçeleri iflçi s›n›-
f›n›n geliflen koflullar, özellikle de teknolojik de¤iflimler ve bilgi toplumu karfl›s›nda önemi-
nin kalmad›¤› iflaret ediliyor. Bu ve benzeri ifadeler “özgürlükçü sol tahayyül” aray›fllar›na
utangaç da olsa kaynakl›k ediyor. A. ‹nsel Solu Yeniden Tan›mlamak adl› çal›flmas›nda:
“Günümüzde ise Sanayi Devrimi’nin hem uzant›s›nda yer alan, hem de onu bütünüyle
dönüfltüren baflka bir devrim ça¤› yafl›yoruz. Bilginin üretilmesi, biriktirilmesi ve dolafl›m›
konusunda h›zla ilerleyen bu devrim, yarat›c›l›¤›n kendini ifade edece¤i alanlar› de¤ifltiri-
yor... Ama bugün yarat›lacak alan, maddi üretime, bedensel eme¤e veya ücretli eme¤e in-
dirgenmeyecek biçimde genifllemifltir” ifadesini kullan›r (‹nsel, 2000, 46).
Bu anlamda Türkiye’de s›n›f olgusunu özellikle birikimle ba¤lant›l› olarak s›n›f mücadele-
sini anlamak istiyorsan›z politik olarak kendini solda görenlerin yaz›p çizdiklerine bakt›¤›n›z-
da epey bir hayal k›r›kl›¤› yaflayaca¤›n›z› ya da kendi ad›ma yaflad›¤›m› belirtmeden geçeme-
yece¤im. S›n›f analizi ve s›n›fsal gerçekli¤i anlamam›z› önleyen en önemli tan›mlama örtük
olarak 1960’lar›n kavram› olan “lumpen burjuvazi” ya da asalak-rasyonel olamayan bir ser-
maye s›n›f› tan›m›n›n yap›l›yor olmas›d›r. Bu tarz analizlerin ulaflt›¤› aflamay› göstermek aç›-
s›ndan bir örnek verelim. Bu örne¤in temsil etti¤i gelenek, bir zamanlar milli demokratik dev-
rim savlar›n›n üçüncü dünyac›-ulusalc› e¤ilimlerine karfl› teorik bir durufl sergiliyordu.
Makalenin bafll›¤› da oldukça ironik: Yurtseverli¤i infla etmek22
“Buradan, ulus ölçe¤inde bir egemenlik mekanizmas›n›n da gereksiz
say›lmas›na yelken aç›lm›flt›r. TÜS‹AD tipi emperyalizm yanl›l›¤›, "Özal vizyonu"
ve "tüccar siyaset" bu s›n›fa girmektedir. Sonuç olarak bizim iflimiz taraf tutmak
de¤il cephe açmakt›r. Cephemizin gücü oran›nda verili burjuva taraflar›n da
de¤iflim geçirmesi olanakl›d›r. Öyle ki, belki de bugün kimilerinin nafile aray›p
durdu¤u, "sosyalist olmayan yurtseverler", mücadelenin bir ileri evresinde a盤a
ç›kacaklard›r. Ya da bir di¤er deyiflle, bu tür bir yurtseverli¤in sahneye ç›kmas›,
ya da daha klasik bir deyimle, orta s›n›flar›n bölünmesi "bizim" ürünümüz
olacakt›r. …. Taraf olmay› atal›m, ama Türkiye'yi bir ülke/devlet birimi olmaktan
ç›kartmaya e¤ilimli küreselleflmeci mant›¤›n ataca¤› her pratik ad›m, iflçi s›n›f›n›n
üzerine iktidar›n› kuraca¤› zeminin çürümesi anlam›na gelir.” (Güler, 2003).
Burada sadece hangi zeminin çürüdü¤ünü sormak kal›yor bize.

22 Bu sunuflun gerçekleflti¤i tarihlerden günümüze h›zl› ve önemli aflamalar›n kaydedilmesine tan›k olduk. “Yurtseverli¤in
infla edilme sürecinin bitti¤i ve bir yurtsever cephenin olufltu¤u iflaret edilecek. TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan 27
fiubat tarihli konuflmas› “Cephe'de enerji var!” bafll›¤› alt›nda veriliyor:
"Burada olgunlaflan cephe, yurtsever cephemiz, kendisine özgü yanlar tafl›r. Dünyada de¤iflik amaçlarla cepheler
kurulmufltur. Türkiye'de de öyle… Biz bunlar› taklit etmiyoruz. Bizim cephemiz, örgütler, siyasi yap›lar aras›ndaki bir
birlikteli¤i yans›tm›yor. Bizim cephemiz, farkl› s›n›fsal güçlerin iflbirli¤ini de yans›tm›yor. Bizim cephemizin s›n›fsal
karakteri, emek karakteri aç›kt›r. Peki o halde neden cephe kuruyoruz? Bizim cephemizin özelli¤i, daha flimdiden büyük
bir güç oluflturan yurtsever inisiyatiflere yaslanmas›d›r. Bu inisiyatiflerde enerji vard›r, yarat›c›l›k vard›r.”
(www.tkp.org.tr/index.php?yayinno=204&yayinyazi=485)

41
Fuat Ercan

III-Sonuç Yerine
Devlet-küreselleflme ve art›k iflaret etti¤inden daha çok fleyi gizleyen neoliberal
politikalar üzerinden analiz yapmak ve aç›klamak ve politik mücadele dili oluflturman›n
sa¤l›kl› olmad›¤›n› ›srarla iflaret etmek istiyorum. Yukar›da iflaret etti¤im gibi kapitalist
toplumda emek, sadece emekçinin var olma koflullar›n› ifade etmez, soyut ve sosyal biçime
dönüfltü¤ü ölçüde yaflam›n tüm alanlar›nda belirleyici olur. Bu tarz bir belirleyici olma
halinin ilk u¤ra¤› hiç kuflkusuz devlet olurken, devleti korumak kollamak, ya da tüm
sorunlar› devlet merkezli analiz etmek, beraberinde sivil toplum, demokrasi veya “Eme¤in
Avrupa’s›” gibi sorunun merkezine yönelmeden genifl aç›lar çizerek, sorundan uzaklaflmaya
neden oluyor. Marx’›n ›srarla belirtti¤i gibi kapitalist toplumda s›n›f egemenli¤inin soyut
düzeyi belirleyici bir iflleve sahiptir (Elson, 1997,149). S›n›f iliflkilerinin biçimlendi¤i de¤er
iliflkileri, sermayeye ola¤anüstü bir donan›m kazand›rarak toplumun en ücra köflesini kendi
kurallar›na ba¤lad›¤› bir dönemde (Smith, 2002, 149) de¤er temelli s›n›f analizlerinin yerini,
süreci anlamam›z› önleyen kavramlara b›rakmas›n›n nedenlerini anlamakta güçlük
çekiyorum. Son 20-25 y›ldır yaflanan süreçte de¤er yaratma ve emek-gücü üzerinde denetim
kurma, sermayeler aç›s›ndan çok daha belirgin bir özellik kazanm›flt›r. Bu anlamda süreç
içinde oldukça güçlenmifl kendi sermayelerimiz var diyebiliriz. Sermayemiz birileri için ‹fl
Yasas›’n› ç›karmad›lar, birileri için Yat›r›m Ortam› diye ›srarl› talepte bulunmuyorlar. Can
havli ile emek ve emek-gücü üzerinde daha bask›c› uygulamalara yönelmeleri,
yarat›lan/yarat›lacak de¤erleri büyük biraderlerine ya da emperyalistlere aktarmak için
yapm›yorlar. Gerçekten de bizim de kapitalistlerimiz var, onlar da k›r›yor, parçal›yor,
ay›r›yor ve yap›sal güçleri oran›nda s›n›fsal gerilimler art›yor. Günümüzde s›n›f mücadelesi
öyle bir noktaya ulaflt› ki, iflçilerin emek-güçlerini satamamalar› yani iflsiz kalmalar› bile,
sermaye için iflçi ve ifl-gücü üzerinde muazzam denetim kurma arac›na dönüflmüfltür.
Eme¤in ikili yap›s›na ve de¤er teorisine baflvurdu¤umuzda, emek-gücünün soyut
düzeyde farkl› biçimleri de mücadelenin bir parças› haline gelecektir. Eme¤in ikili yap›s›na
baflvurmad›¤›m›zda ise s›n›fsal mücadelenin temel belirleyeni ücretleri artt›rma biçimini
alacakt›r. Bu Marksist de¤il, Yeni-Ricardocu bir aç›klama tarz›d›r. Bu aç›klamada sorun
sadece somut emek ve ifl sürecinde eme¤in fiziki var oluflu ve kendi varl›¤›n› yeniden
üretimi için ücret iliflkisi öne ç›kar. Sorun emek gücünün emekten çekilip al›nmas›na neden
olan daha toplumsal bir iflleyifl iken, sorun ifl sürecinde emek-gücünün art›-de¤eri yani
toplumsal zenginli¤i yaratmas› iken, sorun ifl sürecinde yarat›lan art›-de¤erin iflçilerden
zaman ve mekansal ba¤lar›n› kopararak toplumsal denetim mekanizmas›n› oluflturmak
iken, bölüflüm temelli analizler sorunu dolafl›m alan› ile s›n›rlarlar. S›n›f kavram› da
üretimle s›n›rl› tan›mlan›yor. Türkiye’de Emek Platformu gibi oluflumlar “ulusal
ekonominin” iyi yönetilmesi ve böylece ücretlinin hakk›n› almas› yönündeki taleplerle
biçimleniyor.23 Üretimci mant›¤› besleyen bir anlay›fl. Radikal söylemlere bürünse bile,
üretimci mant›¤›n temel belirleyeni ulusal ortak iyi ve iyi yönetilen ulusal ekonomilerdir. Bu
tarz aç›klamalar›n Marksist analizlerle uyumlu olmayan sonuçlar› vard›r. Örnek olarak

23 A.Bu¤ra ‹ngiltere’nin tarihi için mutlu son; “Çal›flan kesimin sosyal haklara sahip özgür ve eflit vatandafl haline gelmeleri”
(Bu¤ra, 2003, 216) olarak verilmifltir, kapitalist toplumun insan› metalaflt›ran ve bu anlamda piyasa ideolojisini de
besleyen varl›¤›n›n özgür ve eflit vatandafll›¤a nas›l olanak sa¤lad›¤›n›n sorgulanmas› gerekir. Di¤er yandan çal›flanlar›n
sosyal haklara sahip olmas›n›n onlar› eflit ve özgür k›lmas› vurgusunun da, kimler aras›nda eflitlik, nas›l bir eflitlik ve neye
karfl› özgürlük oldu¤unun daha aç›k bir flekilde iflaret edilmesi gerekiyor.

42
De¤er Teorisi Aç›s›ndan S›n›f ve S›n›f Analizlerinin Analizi

eme¤in sömürülmesini yetersiz ücret dolay›nda aç›klama bu tarz›n önemli belirleyenidir.


Di¤er yandan yaflanan krizler de eksik tüketim ya da parasal olgular dolay›nda aç›klan›yor.
Bu tarz analizler olgular›n yap›sal-s›n›fsal kökenlerini daha yüzeysel de¤iflkenler dolay›nda
ele al›nmas›na neden oluyor. Bu tarz ele al›fllar muhalif olabilirler, ama bu analizlerin
Marksist bir içeri¤e sahip olmad›klar›n›n ifade edilmesi gerekiyor.
Di¤er yandan eme¤i fabrikadaki Ahmet, Mehmet ya da Ayfle, Fatma’ya indirgeme, yani
eme¤i somut emek olarak tek yönüyle tan›mlamak, sermaye birikiminin farkl›
dönemlerinde s›n›flar›n yoklu¤unu (üretimden hizmete ya da fabrikadan sokaklara evlere
tafl›nmas› anlam›nda) ya da somut yaflamda a盤a ç›kan farkl›klarla s›n›flar›n çoklu¤u ve
dolay›s›yla yine yoklu¤una iflaret eden aç›klamalara kaynakl›k ediyor. S›n›f olgusunu sadece
somut eme¤i iflaret etmek, tüketimdeki farkl›l›klara (Weberci analizler) ya da bölüflümdeki
farkl›l›klardan (Ricardocu e¤ilimler) hareketle s›n›fland›rmaya neden oluyor. Baflka bir
deyiflle, s›n›flar dolafl›m alan›ndan hareketle tan›mlan›yor. Analizlerin ulaflt›¤› aflama ise
hakl› olarak tüketim ve bölüflümdeki farkl›l›klara ba¤l› olarak 5-10-15- 100 s›n›f var sonuçta
s›n›f yoktur gibi bir dizi sonuca insanlar› götürüyor (Pakulski, 1996).
Di¤er yandan eme¤in çifte yap›s›n› iflaret etmedi¤imizde eme¤in nesnel-yap›sal orada var
oluflu ile öznel dönüfltürücü ifllevi aras›nda oldukça sorunlu-tart›flmal› alan›n açmazlar›na gi-
riyoruz. De¤er-birikim sürecinde iflçi Ahmet Amca ya da Fatma Han›m’›n sermayedar ‹hsan
Bey’in karfl›s›nda sadece üretim araçlar›na sahip olmad›klar› için eflitsiz bir konuma düflmü-
yorlar (bu çok belirleyici olmakla birlikte) bir bütün olarak yap›sal organize güce dönüflen
sermayenin toplumsal egemenli¤ini arkas›na alan ‹hsan Beyle karfl›lafl›yorlar. ‹hsan beyi güç-
lü k›lan, iflçiden çekilip al›nan emek-gücüdür. Emek-gücünün iflçiden ayr›ld›ktan sonraki ya-
flam› meta ve para formunda ve bu formlar aras›ndaki dinamik etkileflim sonucunda gerçek-
leflen sermaye, bu anlamda hem emek-gücüdür, hem emek-gücü de¤ildir. Emek-gücü de¤il-
dir, çünkü ‹hsan Bey tam da gücünü sermayeden al›r. Bu ifade s›n›f›/s›n›flar› bu iki alanda
tan›mlamay› gerekli ve hatta zorunlu k›lar. Böyle bir bak›fl›n teorik olarak önemli aç›l›mlar›
vard›r. Dolafl›m alan› ve para ya da emek formu, s›n›f mücadelesinin önemli u¤raklar›d›r. Bu
aflamada iki temel belirleme, soyut eme¤in var olma biçimleri olan para, hukuk ve meta
formlar› asl›nda ayn› zamanda devletin etkinlik alanlar›n› da tan›mlar. Devlet bir yandan so-
mut olarak iflçi Ayfle Han›m’la Patron ‹hsan Bey’in aras›ndaki iliflkileri düzenlerken, di¤er
yandan sermaye birikiminin ya da s›n›flar›n nesnel koflullar›n›n toplam yeniden üretim ko-
flullar›n› da (nesnel/ideolojik/meflruiyet) üretir. Devlet bu anlamda sadece sermayenin de-
¤il, sermaye d›fl› kesimlerin de s›n›f mücadelesi dolay›nda biçimlendi¤i bir olgudur. Ama bu
oluflumun/sürecin öznel belirleyeni ile nesnel belirleyeni aras›ndaki eflitsiz iliflkiyi iflaret et-
memiz gerekiyor. Ama her fleye ra¤men devlet sadece sermayenin arac›d›r dedi¤imizde, ser-
mayeyi sosyal iliflki ve soyut eme¤in alan› olarak tan›mlama yerine sui-generis, gücünü ken-
dinden alan bir s›n›f olarak burjuvazi tan›m›na yöneliriz. Bu tan›m beraberinde iflçi ve di¤er
kesimleri de, özne konumlar›ndan uzaklaflt›racak bir özellik kazan›r.
Sonuç olarak s›n›f mücadelesinin s›n›fland›rmaya karfl› olma, iflçi s›n› f› olmama, iflçi
s›n›f›n› ortadan kald›rma, ve dahas› iflçi ile ifl gücünü ay›ran ve ay›rd›¤› ölçüde s›n›fland›ran
de¤iflim de¤erinin egemen oldu¤u sisteme karfl› mücadele oldu¤unun belirtilmesi gerekir.
Bu anlamda mücadele bir s›n›fa ait olma, bir s›n›f› yüceltme ve bir s›n›fa ait kültürel bir dün-
ya yaratma de¤il, s›n›fland›rmaya dayal› sisteme karfl› olmad›r.

43
Fuat Ercan

Kaynaklar
Allman, P., McLaren, P. & Rikowski, G. (2002). "After the Box People: The labour- capital relation as class
constitution--and its consequences for Marxist education theory and human resistance." http://www.ieps.org.uk.
Boran,B(1992) Türkiye ve sosyalizm sorunlar›, Sarmal Yay›nevi, ‹stanbul.
Bu¤ra,A(2003) “Bir Toplumsal Dönüflümü Anlama Çabalar›na Katk›: Bugün Türkiye’de E.P.Thompson’› Okumak”,
(der:A.H.Köse, F. fienses ve E. Yeldan), Küresel Düzen: Birikim, Devlet ve S›n›flar, ‹letiflim Yay›nevi.
Chandler,A.D(1990) Scale and Scope The Dynamics of Industrial Capitalism, Belknap, Harvard.
Conference of Socialist Economists (1978) The Labour Process & Class Strategies, CSE Pamplet, London.
Dinerstain,A.C ve M.Neary (ed;2002), The Labour Debate,Ashgate, Hamshire.
De Angelis,M (1995)“Beyond the Technological and the Social Paradigms: A Political Reading of Abstract Labour As
the Substance of Value”, Capital and Class, say› 57
Dinler, D(2003) “Türkiye’de Devlet Gelene¤i Tezinin Elefltirisi”, Praksis,say› 9.
Elson, D. (1979). “The Value Theory of Labour.” Value: The Representation of Labour in Capitalism. London:
Humanities Press.
Bonefeld,W(2003) “The Capitalist State:Illusion and Critique”, (ed:W.Bonefeld), Revolutionary Writing, Autonomedia,
New York.
Ercan, F.(1997), Para ve Kapitalizm, Ceylan Yay›nevi, ‹stanbul.
Ercan, F. (2001) Toplumlar ve Ekonomiler ,Ba¤lam Yay›nevi,‹stanbul.
Ercan, F. (2003a) “Yeni ‹fl Yasas› Sermayeye Ne kazand›rd›?” Tes-‹fl Dergisi, A¤ustos 2003
Ercan, F. (2003b) “S›n›ftan Kaç›fl: Türkiye’de Kapitalizmin Analizinde S›n›f Gerçekli¤inden Kaç›fl Üzerine”, (der:
A.H.Köse, F.fienses ve E.Yeldan), Küresel Düzen:Birikim, Devlet ve S›n›flar, ‹letiflim yay›nevi.
Ercan, F. (2004) “Türkiye’de Kapitalizmin Süreklilik ‹çinde Dönüflümü”, ‹ktisat Dergisi, say› 452, A¤ustos
Güler, A (2003)“Yurtseverli¤i ‹nfla Etmek” Gelenek, say› 78
Holloway, J (2002) “What Labour Debate”, (ed:A.C.Dinerstain ve M.Neary), The Labour Debate, Ashgate, Hamshire.
‹nsel, A (2000) Solu Yeniden Düflünmek, Birikim yay›nlar›, ‹stanbul.
K›v›lc›ml›, H (1970) 27 May›s ve Yön hareketi’nin s›n›fsal elefltirisi, Ant yay›nevi, ‹stanbul.
K›v›lc›ml›, H (1974)Türkiye’de kapitalizmin geliflimi,Tarih ve Devrim Yay›nevi, ‹stanbul.
Marx, K (1993) Kapital I, Ankara: Sol Yay›nlar›
Marx, K ve F. Engels(1995) Seçme Yaz›flmalar, Sol Yay›nevi,Ankara.
Moishe. P (1996) Time, Labor and Social Domination. Cambridge: Cambridge University Press
Nairn,T (1997) Faces of Nationalism Janus Revisited,Verso, London.
Narin, Ö (2003) “S›n›f: Analiz için bir Tasnif Arac› De¤il, Dönüfltürücü Bir Özne”, TSBD Sempozyumuna Sunulan
Tebli¤,
Nitzan, J ve S.Bichler (2000) “Capital Accumulation Breaking Dualism of ‘Economics’ and ‘Politics”, (ed: R. Palan),
Global Political economy, Routledge, London.
Overbeek, H ve K.V.D Pijl. (1993), “Restructuring Capital and Restructuring Hegemony”, (ed: H.Oveerbeek),
Restructuring Capital and Restructuring Hegemony in The Global Political Economy, Routledge, London.
Panzieri, R(1978) “Surplus Value and Planning: Notes on the Reading of Capital”, (ed:Conference of Socialist
Economists),The Labour Process & Class Strategies, CSE Pamhlets, London.
Pakulski, J ve M. Waters (1996) “The reshaping and dissolution of social class in advanced society”,Science and
Society, say› 25.
Read, J (2003) The Micro-Politics of Capital Marx and the Prehistory of the Present, Suny, New York.
Robinson, J(1942)An Essay on Marxian Economics, Macmillan, London.
Shortall,F.C(1986) “Fixed and Circulating Capital”, Capital and Class, say› 28.
Smith,T(1998) “The Capital/Consumer Relation in Ldean Production: The Contiuned Relevance of Volume Two of
Capital”, (ed:C.J.Arthur ve G.Reuten), The Circulation of Capital Essays on Volume Two of Marx’s
Capital,Macmillan Pres, London.
Thompson,E.P(2004) ‹ngiliz ‹flçi S›n›f›n›n Oluflumu, (çev:U.Kocabaflo¤lu), Birikim yay›nlar›, ‹stanbul.
TKP (2004) “Türkiye Komunist Partisi 2004 Konferans Raporu, www.tkp.org.tr/yay›nlar/komunist/index.asp?sayfl=179
TKP (2004) “Yurtsever Cephe Yola Ç›kt›”, http://www.tkp.org.tr/index.php?yayinno=204&yayinyazi=485
Toprak,F(1995) “S›n›f Analizinde Karfl›lafl›lan Temel Sorunlar Üzerine”, Sosyalist Politika, say› 1.
Wennerlind,C(2002) “The Labor Theory of Value and the Strategic Rol eof Alienation”, Capital and Class, say› 77.
Wood, Ellen. M., (19995) “The Seperation of the ‘Economic’ and the ‘Political’ in Capitalism”, Democracy Against
Capitalism, Cambridge, Cambridge Pres.

44
Abstract
Focusing on the characteristics of the making of the working class and working class
movement in Turkey, the paper, tries to identify the relation between class struggle and
class culture. In this regard two basic questions leads the us to the issue of the nature of
mentioned relation: The first question asks whether the seperate position of working
class in the process of production make an enough ground to appropriate a distinct class
culture. And secondly wheter it is a historical must or not for working class to act as a
class for itself.
Together with these questions, the paper aims at shading light on why most of the literature
on class culture rely on the British working calss example and argues that this is one of the
weaker points in class culture literature in the rest of of the world.
With regard to the pecularities defining the working class in Turkey, the author, proposes
that although turkish working class culturally have different motives than the western
counterparts, it acted and would act as a class for itself in certain historical conditions.
Moreover it would not be a proper assumption that working class culture created and
survived in a totally distinc aura.

Türkiye’de ‹flçi S›n›f›n›n


Oluflumu ve S›n›f Kültürü

MET‹N ÇULHAO⁄LU

Ben Türkiye’de çok fazla üzerinde durulmayan ya da çok fazla üzerinde durulmad›¤›n›
zannetti¤im bir konu üzerinde duraca¤›m: S›n›f kültürü konusu. Bu konu üzerinde durmak,
özellikle Türkiye’de sol hareketin, s›n›f hareketinin içinde bulundu¤u evre ya da u¤rak
aç›s›ndan özel bir önem tafl›r. Dikkat ederseniz, burada daha önce söz alan konuflmac›
arkadafllar›m›z, bir dönem yok say›lan, bir kenara itilen s›n›f›n art›k yavafl yavafl yeniden
gündeme gelmeye bafllad›¤›ndan söz ettiler; yeni bir s›n›f hareketinin oluflmas›
perspektiflerinden söz ettiler. Bunlar›n hepsi, saf temenni ötesinde, bizim bugünden
nüvelerini görebildi¤imiz fleyler. Burada zaman zaman kullan›lan tabiriyle fleytan›n
avukatl›¤›n› yapmaya çal›flaca¤›m; yükselen bir s›n›f hareketi perspektifi ya da s›n›f
hareketinin yeniden yükseldi¤i bir dönem perspektifi bizi hangi uçlara kadar tafl›mamal›,
hangi beklentilerden uzak olmal›y›z, bunun alt›n› çizmeye çal›flaca¤›m. Kültür konusuna
girmeden önce, bir örnek vereyim, ne demek istedi¤imi daha iyi anlatmak aç›s›ndan.
Örne¤in Türkiye’de iflçi s›n›f› hareketinin sergileyece¤i bir yeni dinamik, yeni bir canlanma,
acaba ifadesini, yani ekonomik plandaki ifadesini, ’70’li y›llar›n ikinci yar›s›n› and›ran bir
sendikal hareket canl›l›¤› içinde mi bulacak ? Yani iflçi s›n›f› hareketinin yeniden

45
Metin Çulhao¤lu

güçlenmesi, yeniden palazlanmas›, örne¤in sendikal hareketin de eski gücüne kavuflmas›


gibi bir sonuç verecek midir? Bana göre, bunlar hayli tart›flmal›d›r ve benim kiflisel kan›m
yeniden güçlenen bir iflçi s›n›f› hareketi topluma damgas›n› vursa bile, sendikal hareketin
eskisine göre geriden gidece¤i ve bu gücü yans›tmakta yetersiz kalaca¤› yönünde. Bunlar
elbette tart›fl›labilir.
Kendi konumla ilgili olarak da flu iki soruyu ortaya atmak istiyorum. Üretim süreci
içerisinde iflçinin özel konumu, iflçi s›n›f›n›n üretim süreci içersindeki özel konumu, ayr›,
ayr›flm›fl bir s›n›f kültürü yaratmaya yeter mi? ‹kinci soru, s›n›f›n kendine özgü ayr› bir
kültür yaratmas›, bir s›n›f kültürü yaratmas›, onun tarihsel misyonunu yerine getirmesi
aç›s›ndan mutlak bir zorunluluk mudur? Tülin Hoca’n›n deyimini kullanacak olursak, iflçi
s›n›f›n›n tarihin kurucu öznesi olabilmesi için, kendi ayr›ks›, özgün kültürüne sahip olmas›
da gerekir mi ? fiimdi peflinen söyleyeyim, baz› rezervlerle birlikte, ufak tefek rezervlerle
birlikte, benim bu her iki soruya da verece¤im yan›t genel olarak ayn›d›r: Hay›r. S›n›f›n
maddi üretim süreci içindeki konumunun otomatikman, dolay›ms›z bir biçimde ayr› bir
s›n›f kültürü yaratmayaca¤›n› düflünüyorum; ayr› bir s›n›f kültürünün oluflmas›n› da iflçi
s›n›f›n›n tarihsel misyonunu yerine getirmesi aç›s›ndan bir zorunluluk olarak görmüyorum.
Bunlar benim kendi düflüncelerim elbette.
fiimdi burada kültürden neyi kastetti¤imi söylemiyorum, onu gerekiyorsa daha sonra
açmaya çal›fl›r›m, ama ilerleyelim, biraz daha ilerleyelim. S›n›f kültürü tart›flmalar› tarihsel
olarak bak›ld›¤›nda, çok büyük ölçüde ‹ngiltere ba¤lam›nda gündeme gelmifltir, yani iflçi
s›n›f›n›n kültürü, iflçi s›n›f› kültürü, iflçi s›n›f›n›n davran›fllar›, al›flkanl›klar›, normlar›,
kodlama sistemleri, simgeleri, vs. vs. gibi bafll›klar çok büyük ölçüde, ‹ngiltere’deki iflçi
s›n›f›n›n oluflumu ba¤lam›nda gündeme gelmifltir. Hem Engels’in 1844 tarihindeki
gözlemlerine bakt›¤›m›zda öyledir, hem de Thompson gibi akademisyenlerin iflçi s›n›f›n›n
oluflumuna iliflkin çal›flmalar›na bakt›¤›m›zda böyledir. Daha sonraki bir tak›m çal›flmalara,
filmlere romanlara, öykülere bak›ld›¤›nda da böyledir. fiimdi konunun neden özellikle
‹ngiltere ba¤lam›nda gündeme geldi¤ini ve bunun niye ‹ngiltere’yle s›n›rl› tutulmas›n›n daha
do¤ru olaca¤›n› üç etmenle ya da üç veriyle aç›klamaya çal›flaca¤›m.
Birincisi hepimizin bildi¤i gibi ‹ngiltere, 18. yüzy›l›n ikinci yar›s›ndan bafllayarak,
modern sanayi proletaryas› ya da modern proletarya diyebilece¤imiz toplumsal s›n›f›n ilk
kez as›l kimli¤iyle ortaya ç›kt›¤› dönemdir, yani oldukça erken bir proletarya oluflumu söz
konusudur ‹ngiltere’de. ‹kincisi o kadar erkendir ki, modern proletaryan›n olufltu¤u
dönemde ‹ngiltere’de bugünkü anlam›yla modern bir ulus devletin varl›¤›ndan söz etmek
mümkün de¤ildir. Bunun ne önem tafl›d›¤›na daha sonra k›saca de¤inmeye çal›flaca¤›m.
Üçüncüsü; gerek Engels’i okudu¤umuzda, gerekse baflka yap›tlara baflvurdu¤umuzda
üretim süreci içerisindeki konumunun ötesinde, o dönemin ‹ngiltere’sinde iflçi s›n›f›n›n
mekânsal bir ayr›flm›fll›k içinde oldu¤unu da görüyoruz, yani yaflam alan› itibariyle ya da
emek gücünün yeniden üretildi¤i süreçlerin yafland›¤› mekânlar aç›s›ndan çok ciddi bir
fiziksel ayr›flm›fll›k içersinde oldu¤unu görüyoruz, ‹ngiltere iflçi s›n›f›n›n.
‹ngiltere’deki iflçi s›n›f›n›n oluflumuna damgas›n› vuran bütün bu faktörler elbette s›n›f›n
prati¤ine, deneyimine özgü baz› kültürel motiflerin ortaya ç›kmas›na yetmifltir ama steril bir
ortamda, baflka kültürel etkilerden, nüfuz edici baflka faktörlerden ar›nm›fl, bütünlüklü ve
kendine özgü bir s›n›f kültürü oluflmas›na yetmemifltir, alternatif bir s›n›f kültürü oluflmas›na

46
Türkiye’de ‹flçi S›n›f›n›n Oluflumu ve S›n›f Kültürü

yetmemifltir. Bunu flunun için söylüyorum: ‹ngiltere gibi, apayr› bir s›n›f kültürü oluflmas›
aç›s›ndan en elveriflli koflullarda bile, iflçi s›n›f›n›n steril bir ortamda kendi özgün kültürünü
yaratt›¤›n› söylemek mümkün de¤il. Bugün durum çok de¤iflti¤ine göre, koflullar çok
de¤iflti¤ine göre, mekanlar çok de¤iflti¤ine göre bundan söz etmek bana göre daha da güçtür.
fiimdi arkadafllar, iflçi s›n›f›n›n konumunu az önce Fuat Hoca da bahsetti, art› de¤erin
üretildi¤i emek gücünün yeniden üretildi¤i süreç olarak ikili bir biçimde de¤erlendirmek
mümkün. Türkiye’de benim bilebildi¤im kadar›yla, hat›rlayabildi¤im kadar›yla “60”l›
y›llardan bafllayarak, bir üretim süreci fetiflizmi vard›r. fiöyle bir üretim fetiflizmi: ‹flçi s›n›f›
art› de¤er üretti¤i süreç içerisinde zaten o kadar apayr› bir konumdad›r ki, bu ayr› konum
otomatikman onun kendine özgü kültürünü de beraberinde getirir. Nedir efendim, mesela
bu çok söylenir, siyasi hareket içersinde, iflçi s›n›f› s›n›f oldu¤u için çok disiplinlidir, niye
çünkü sabahleyin ifle giderken kart kullan›r; e¤er o kart› girmezse o günkü yevmiyesi gider,
bu iflçi s›n›f›n› otomatikman disiplinli yapar falan gibi. Bana göre Türkiye sol hareketinin bu
anlamda bir üretim süreci fetiflizmini aflmas› gerekir. E¤er emek gücünün yeniden üretimine
bakacak olursak, yani emek gücünün yeniden üretildi¤i süreçlere ve mekanlara bakacak
olursak, buradaki fiziksel varl›¤›n, toplumsal iliflkilerin ayr›ks› bir tak›m kültürel motiflerin
ortaya ç›kmas›na daha elveriflli oldu¤u söylenebilir. Burada iflçi s›n›f›n›n kendi ayr›ks›,
bütünlüklü kültüründen söz etmiyorum; ayr›ks› kültürel motiflerden söz ediyorum. E¤er bu
anlamda bir dinamikten söz edeceksek, bu dinami¤i art› de¤erin üretildi¤i emek süreci
yerine, emek gücünün yeniden üretildi¤i süreçlere ve mekânlara bakarak de¤erlendirmek
daha yerinde olur diye düflünüyorum.
fiimdi bu genel giriflin ard›ndan ortaya ataca¤›m üç temel tez var. Birincisi: S›rf üretim
süreci içersindeki ayr›ks› konumu nedeniyle, bir s›n›f›n kendi kültürünü, kendi özgün
kültürünü s›f›rdan bafllayarak, bir tabula rasa üzerine yazaca¤›n› düflünmek bana göre
tarihsel ya da marksist de¤il, yap›salc› bir yaklafl›m olur. Bu benim ileri sürece¤im temel
savlardan bir tanesi. ‹kincisi: Daha önce de söylemifltim, s›n›f›n kendi özgün prati¤i, iflçi
s›n›f›n›n kendi özgün prati¤i ve deneyimleri, belirli kültürel motifler yaratabilir, tekil
anlamda de¤iflik kültürel motifler yaratabilir; ancak verili koflullarda kapitalist sistem
içerisinde bu özgül kültürel motiflerin birbirleriyle eklemlenerek ya da bütünleflerek apayr›,
alternatif bir s›n›f kültürünü ortaya ç›karmas›n› beklemek bana göre fazla ütopyac›l›k olur.
Neden? Bunun kendi alt›nda üç gerekçesini ileri sürece¤im, k›sa k›sa geçiyorum, anlay›flla
karfl›lay›n, sürem s›n›rl›. Bir tanesi, iflçi s›n›f› hangi ülkede olursa olsun, ister bilmem kaç›nc›
yüzy›l›n ‹ngiltere’sinde, ister baflka bir dönemin Türkiye’sinde, her zaman ve her zaman bir
bofllu¤a de¤il, kendisini önceleyen bir kültürel mirasa do¤ar ve bu kültürel miras›, iflte
çocuklu¤undan itibaren içsellefltirir. Birincisi bu, bofllu¤a do¤mamak. ‹kincisi, iflçi s›n›f›n›n
en uç örneklerde, yal›t›lm›fl mekanlarda oldu¤u ‹ngiltere örne¤inin d›fl›nda, Türkiye’de
olsun, baflka ülkelerde olsun, baflka toplumsal s›n›f ve katmanlarla yaflam alanlar›nda çok
yo¤un gündelik iliflkileri vard›r, dolay›s›yla bu iliflkiler içersindeki etkilenimlere de aç›kt›r.
Yani kendi steril ortam›nda de¤ildir iflçi s›n›f›, bu tip d›fl etkilenimlere aç›kt›r. Üçüncüsü iflçi
s›n›f› tan›m gere¤i bir ülkedeki mevcut siyasal, ideolojik ve kültürel hegemonyan›n
bask›s›n›, yönlendiricili¤ini, nüfuzunu flu ya da bu biçimde hisseder. Böyle oldu¤u için,
s›n›f›n üretim süreci içerisindeki özgül konumu sonucu gelifltirdi¤i kimi kültürel motifler
egemen ideolojiyle de eklemlenebilir.

47
Metin Çulhao¤lu

San›yorum Güneflli Pazartesiler filmini pek ço¤unuz izlemiflsinizdir. Bu filmde Santa


isimli bir kahraman vard›r; iflte bunlar bir evde oturup içerler falan, evin de çocu¤u vard›r.
A¤ustos böce¤iyle kar›nca öyküsünü okuyordur çocuk. Santa da okur ve orada anlar bu iflin
bir yutturmaca oldu¤unu, küfreder. fiimdi ben fluna inanm›yorum arkadafllar, çok aç›k
söyleyeyim: ‹spanya’n›n hangi kenti, galiba Gijon’du, bir tersanede özellefltirme sonucunda
iflten ç›kar›lan ve bunun ac›s›n› çok a¤›r bir flekilde hisseden bir iflçi oldu¤u için a¤ustos
böce¤i ve kar›nca öyküsünü kendinden beklendi¤i gibi kodlamam›flt›r. Oysa, normal
koflullarda bir iflçi, normal koflullarda bir ifli olan bir iflçi bilinci, a¤ustos böce¤i ve kar›nca
öyküsünü kendisinden beklendi¤i biçimde kodlayacakt›r. Ben iflçi s›n›f›y›m, mavi yakal›y›m,
ben bu numaralar› yutmam demeyecektir. Bunu iflçi s›n›f›na belirli bir potansiyel biçmeme,
iflçi s›n›f›n›n mevcut ideolojik hegemonyan›n tutsa¤› olarak kalaca¤› anlam›nda
söylemiyorum, mevcut ideolojik ve kültürel hegemonyan›n a¤›rl›¤›n› vurgulamak için
söylüyorum.
Bir baflka örnek vermeye çal›flay›m: Hani bu Çocuklar Duymas›n dizisinde “Havuç” diye
bir çocuk var, o babas›ndan sürekli cep telefonu istiyor, bana göre onu izleyen iflçilerin çok
büyük bir bölümü, “ya bu adamdaki para bende olsa bizimkine al›rd›m cep telefonu”
diyordur büyük olas›l›kla; “ne gere¤i var cep telefonunun” demiyordur.
fiunu anlatmaya çal›fl›yorum, yani bana göre Türkiye solcusu eflitsiz geliflmeyi daha iyi
kavramal›d›r. Nail yan›mda, “eflitsiz ve bileflik geliflme” demem gerekiyor, Türkiye’de sol
genellikle eflitsiz geliflmeyi iflte baz› kapitalist ülkelerin fazla geliflmesi, di¤erlerinin az ge-
liflmesi biçiminde de¤erlendirir, oysa eflitsiz geliflme dedi¤imiz olay kapsaml› bir olayd›r.
Bana göre iflçi s›n›f›n›n kendi geliflim, oluflum süreci içerisinde de bir eflitsiz geliflim söz
konusu, eflitsizlik söz konusu. Örne¤in iflçi s›n›f›n›n siyasal, ideolojik ve kültürel oluflumu ve
geliflmesi eflit derecelerde cereyan etmez, siyasal geliflmesi çok h›zl› olabilir, ideolojik silkin-
mesi, geliflmesi çok h›zl› olabilir, kültürel geliflmesi bunlarla at bafl› gitmeyebilir, çok daha
geriden gelebilir. Dolay›s›yla böyle bir beklenti içersinde olmamak laz›m, yani ideolojik ve
siyasal anlamda silkinen bir iflçi s›n›f›n›n kültürel anlamda da eflit ölçüde, güçlü bir silkinifl
yaflayaca¤›n› beklememek laz›m.
Bunu benden daha iyi ifade edecek bir al›nt›ya baflvuray›m, iflte dedi¤im gibi bu al›nt›
Troçki’den, baflka yerde de kulland›m. S›rf Nail yan›mda diye yapm›yorum bu al›nt›y›.
“S›n›flar›n yaflam tarz›nda ve törelerinde bilinçli bir yarat›c›l›¤›n pay› çok küçüktür. Töreler
insan›n basit tecrübeleriyle birlikte oluflurlar ve teknik ilerlemenin etkisiyle veya devrimci
mücadelenin imkan verdi¤i etkilerle yine ayn› basit yollardan dönüflüme u¤rarlar.
Proletarya tarihsel süreç içinde geliflip büyük at›l›m yapsa bile, bu at›l›m yaflant›da ve
törelerde olmaktan çok politika alan›nda olur, hayat tutucudur.”
Lenin’in de buna benzer sözleri vard›r ve bu sözleri özel olarak “proletkult” deneyinin
elefltirisi ba¤lam›nda söylüyorlar. Biliyorsunuz proletkult deneyinde, “madem devrim oldu,
geçmiflten kalma ne varsa hepsini y›kaca¤›z, yepyeni bir fleyler yapaca¤›z” aculluk ve
hayalcili¤i söz konusudur. Lenin ve Troçki, buna iliflkin uyar›lar› yaparken, böyle daha genel
ve bizim de yararlanmam›z gereken yorumlar da yapt›lar. ‹ki dakikam kald›¤› için sözümü
daha fazla uzatmayaca¤›m, sadece flunu söyleyerek ba¤lamaya çal›flaca¤›m.
Bafltan beri vurgulad›¤›m gibi Türkiye’de s›n›f hareketinde yeni bir yükselmenin, iflçi
s›n›f›n›n ideolojik ve siyasal anlamda bir s›çrama yapmas›na denk düflebilece¤ine

48
Türkiye’de ‹flçi S›n›f›n›n Oluflumu ve S›n›f Kültürü

inan›yorum; ancak bu ideolojik ve siyasal s›çraman›n mutlaka ve mutlaka bir kültürel


silkiniflle, kültürel anlamda radikal, egemen kültüre karfl› ç›k›flla eflleflece¤ini
düflünmüyorum, olmas›n› da zorunlu görmüyorum. Bana göre iflçi s›n›f›n›n kendi
deneyiminden ve kendi prati¤inden ulaflt›¤› bir tak›m kültürel motiflerin, eflitlikçi,
dayan›flmac›, insanc›l vb. kültürel motiflerin apayr› bir alternatif kültür oluflturmak yerine,
daha ileri ideolojik ve siyasal kurgularda yer bulmas› ve onlarla eklemlenmesi çözüm
aç›s›ndan, yani bizim bekledi¤imiz, amaçlad›¤›m›z çözüm aç›s›ndan yeterli olacakt›r. Bu
konuda çok da fazla afl›r›, ütopik beklentiler içersinde olmamak gerekir diyerek ben
sözlerimi ba¤l›yorum, teflekkür ederim.

49
Abstract
The intervention begins by pointing out a paradox that characterizes the present
“anti–globalization” movement. One of the most popular theoretical references within the
movement, Hardt and Negri’s Empire, is a profoundly globalist approach. This work claims
that the replacement by “immaterial” labour of the material labour during the imperialist
period gave way to the emergence of the “multitude” as the new transformative social
subject. A closer examination reveals that the new immaterial labour is nothing more than
the usual labour performed within service industries. With regard to their objective working
conditions, service workers are not in a less advantageous position to fulfil a leading role in
the process of political and social transformation. What is jeopardized as a result of recent
changes in capitalism is not the material and objective existence of the working class (class
in itself) but its willingness and aspiration to change society, and its capacity to act as a
collective entity to this end (class for itself).

xxxxxxxxxxx

NA‹L SATLIGAN

fiimdi s›n›f önemli bir, bizi burada bir araya getiren herhalde bu kavray›fl, s›n›f önemli
olunca s›n›f siyaseti de önemlidir. Ama bunlar›n önemli olmas› kimliklerin ve kimlik
siyasetinin önemsiz oldu¤u anlam›na gelmez. Bunu her fleyin, siyasetin dönüfltürücü
eylemin merkezine yerlefltirmeye çal›fl›rsan›z o zaman kapitalist toplumun daha iyi yönde
dönüflmesine de¤il, ebedileflmesine hizmet edersiniz, teorik günahlar ifllemifl olursunuz,
ama bu kimliklerin önemini görmememizi gerektirmez. Kimlikten söz aç›lm›flken, kimlik
konusunda eski deyimle bir tasrihde bulunay›m, flimdi bir siyasi partiden ayr›ld›m ben, o
günden beri y›llard›r bir politik inziva içindeyim, o yüzden benim kim oldu¤umu
bilmeyenler ço¤unluktad›r muhtemelen, sevgili arkadafl›m yoldafl›m Metin Çulhao¤lu bana
troçkist demeye getirdi, flimdi efendim...

Metin Çulhao¤lu: Ama ben onu gerçekten fley diye söyledim, öylesin diye söyledim.

Nail Satl›gan: Tam öyle de¤ilim iflte, yani onu de¤iflmedi. Ben de¤iflmiyorum nedense,
mesela Galatasaray’› tutuyorum, bafltan beri hiç lay›k olmad›¤› halde. Sonra düflündüm ,
Galatasaray’›n s›n›fsal tahlilini yapacak olgunlu¤a ulaflt›ktan sonra ben niye hala
Galatasarayl›y›m diye; herhalde döneklik benim kan›mda yok. Marx, Engels, Lenin, Rosa
Luxemburg, Gramsci, Troçki bir süreklilik içindedir; Stalin bu süreklili¤in d›fl›ndad›r, demek
e¤er troçkistlikse o zaman ben troçkistim. Ama bir süreklilik içinde Troçki’nin yerinin
ihmale gelmemesi gerekti¤ini söylemenin, Troçkist say›lmaya yetmedi¤ini düflünüyorum.

50
MAkale Adı

Yani flunu demeye getiriyorum: Benim kendim için tercih etti¤im bir niteleme de¤ildir; ama
birisi benim için bunu kullan›rsa fazla rahats›z ve flikayetçi olmam.
fiimdi konumuza gelelim, ”‹flçi s›n›f›n›n de¤iflen yap›s›” üst bafll›kl› bir sempozyumda
konuflma teklifini ald›¤›mda flu paradoks üzerinde durmay› düflündüm: Dünyada bir anti-
globalizasyon, ya da -daha uygun bir deyimle- belki kapitalizm karfl›t› bir hareket var. Bir
teorik ürün olarak bunun içinden ç›km›fl say›labilecek ya da o hareketin içinde çok önemli
ölçüde benimsenen bir tez var: ‹mparatorluk tezi. Toni ya da Antonio Negri’yle, Michael
Hartdt’›n bu kitab› Türkçede de ç›kt›. Önemli bir paradoks var. Çünkü bu iki kifli ve tezleri
derinlemesine globalist tezler. Buna karfl›l›k anti-globalizasyon hareketi içinde de önemli
ölçüde ra¤bet görüyor. fiimdi Michael Hartdt ve Toni Negri’nin tezlerinin çok önemli hareket
noktalar›ndan bir tanesi fludur: Gayri maddi yada maddesiz, -flu anda Türkçesinde nas›l
çevrildi, bilmiyorum; ama özgün dilinde immaterial’d›r- emek kategorisi, üretici ve üretken
eme¤i, onun tafl›y›c›s› olan iflçi s›n›f›n›n yerini alm›flt›r, bu emperyalizmden imparatorlu¤a
dönüflümün çok önemli bir u¤ra¤›d›r. Maddi eme¤in yerini iflte communicative, iletiflimsel,
affective, duygusal bir emek alm›flt›r. Bunun da tafl›y›c›s› iflçi s›n›f› yerine onlar›n “çokluk”
(multitude, ben olsam, yani bana sorsalar “ kalabal›k” derdim; ama çokluk da yanl›fl de¤il)
dedikleri yeni bir öznedir. Evet bu tezlerden hareketle bir fley sunmak istedim. Fakat
program›n yo¤unlu¤unu görünce flimdi anlad›m ki herkes en fazla 15-20 dakika
konuflabilecek, flimdi Hardt ve Negri’ye bir reddiye yönelteceksiniz, onlar›n görüfllerine de
at›fta bulunman›z gerekir. Konuflman›n da yar›s› oraya gidecek; olmayacak, O yüzden bu
sempozyum broflüründe özeti yay›nlanan tebli¤in d›fl›na ç›kaca¤›m; Hardt ve Negri’yi
belirtik olarak de¤il, olsa olsa örtük olarak elefltirece¤im ve hizmet üretimi ile iflçi s›n›f›n›n
maddi varoluflu aras›ndaki iliflkiye de¤inece¤im. Bunun için dikotomiyi, san›r›m bu
toplant›da ilk kez telaffuz etmem gerekiyor: Sözünü etti¤im dikotomi, kendisi için s›n›f -
kendinde s›n›f dikotomisidir. Bence çok de¤erli vazgeçilmez ve bugün de bizim
kullanmam›z gereken bir tahlili ayr›md›r. Marx’a özgü de¤ildir; Marx’›n Hegel’den daha
birçok örnekleri gibi devrald›¤› bir dikotomidir; ama bizim kullanmam›z gerekiyor. Bu
dikotomi aç›s›ndan, ikili bölü aç›s›ndan bak›ld›¤›nda ben, iflçi s›n›f›n›n, kendisi için s›n›f
olarak de¤il, kendinde s›n›f olarak, bir tarihsel misyonun bilincine eriflmifl bir s›n›f olarak
varl›¤› ya da yoklu¤u üzerinde de¤il, ç›plak sosyolojik varl›¤› üzerinde, mensuplar› fark›nda
olsa da olmasa da, sosyolojik bir gerçeklik olarak iflçi s›n›f›n›n maddi varl›¤› üzerinde
durmak istiyorum.
fiimdi bir efsane var: Bu efsane fludur: ‘80’li y›llarla birlikte, ‘80’li ‘90’l› y›llar ve 2000’li
y›llarda dünya çap›nda, sanayisizleflme denilen, yani deindustrialization denilen bir sürece
tan›k olduk. Soldan konuflanlar, bu sanayisizleflmenin, Thatcher ile Reagan’›n bafl›n› çekti¤i
neo-liberal politikalar›n bilinçli olarak hedefledi¤i bir fley oldu¤unu söylerler.
“Sanayisizleflme”, sanayiin ortadan kalkt›¤›, buna karfl›l›k ekonominin tümünde sanayiin
b›rakt›¤› bofllu¤un büyük ölçüde - hatta fazlas›yla belki - hizmetler sektörünce dolduruldu¤u
tezi. S›n›fsal aç›dan, s›n›flar aç›s›ndan ya da sosyoloji aç›s›ndan bak›ld›¤›nda buradan flu
sonuç ç›kar›l›yor: Madem ki sanayi ve bu ba¤lamda, özel olarak imalat sanayii, büyük
imalat sanayii ortadan kalkm›flt›r; demek ki iflçi s›n›f› da ortadan kalkm›flt›r. ‹flçi s›n›f›n›n bir
eyleyici, agent, ajan rolünü, bir toplumsal özne rolünü oynayamayaca¤›, eskiden
oynayabilecek durumda olsayd› bile flimdi bu rolü kaybetti¤i yolunda tezler s›k s›k ortaya

51
Nail Satl›gan

at›l›yor. Aç›l›fl konuflmalar›ndan birini yapan genç bir arkadafl, mesela benim gençli¤ime
rast gelen Andre Gortz’u kastediyordu. O’80’li y›llarda “iflçi s›n›f›na elveda” demiflti. 2000’li
y›llar geldi; bu sefer yani Hardt ile Negri ‹mparatorluk diyorlar. Biliyorsunuz best-seller, yani
çoksatar kitaplar aras›nda bu. Geçmifle dönüp bak›ld›¤›nda, mesela Narodnik’lerin
Rusya’da devrim olacaksa köylüler yapacak; Menfleviklerin, Rusya’da devrim bir burjuva
devrimi olacak, iflçi s›n›f› bu devrimde ba¤›ms›z bir rol oynayamaz, demeleri - bunlar da
ayn› çizginin üzerine yerlefltirilebilir pekala - Oysa rakamlara bakt›¤›m›zda, gerçekli¤i
oldu¤u gibi kavramaya çal›flt›¤›m›zda, durumun hiç de öyle olmad›¤› anlafl›lacak. E¤er iflçi
s›n›f›n› büyük imalat sanayiinde, esas olarak kol gücüyle çal›flan, dolay›s›yla paz›lar›
geliflmifl, cinsiyet bak›m›ndan da erkek bir figürle özdefllefltirmeyeceksek - 1 May›slar›n
birinde Taksim meydan›’na as›lan hamasi resmi yapan, flimdi devlet sanatç›s› olan Orhan
Taylan’d›r - o zaman, iflçi s›n›f›n›n hiç de ortadan kalkmad›¤› sonucuna varabiliriz,
rakamlara ve gerçekliklere bakacak olursak. Bu arada benim bafllang›çta hani Hardt ve
Negri’den hareket etme gibi bir niyetim vard›, onu da söyleyeyim; “Emperyalizm bitti,
imparatorluk bafllad›; iflçi s›n›f› bitti, çokluk bafllad›; sanayi bitti, postmodern bir ekonomi
bafllad›” falan diyen bir yap›t, rakamlara ve gerçekliklere, hiç de¤ilse bile asgari düzeyde,
son derece yetersiz bir düzeyde baflvuruyor. Yani o kocaman yap›t› Lenin’in incecik
Emperyalizm broflüründeki tablolar, rakamlar ve ampirik gerçeklik kan›tlar›yla
karfl›laflt›rmak çok önemlidir. Sanayiin yeniden yap›lanmas› - bunun özeti ne ? Özetini ben
söyleyeyim arkadafllar: ‹malat sanayiinde mutlak bir gerileme yok. Kapitalist dünya
ekonomisinin tümüne bakt›¤›m›zda ayn› fleyi söyleyebiliriz. Kapitalist dünya ekonomisinin
ileri sanayileflmifl ülkeler blokuna bakt›¤›m›zda ayn› fleyi söyleyebiliriz. Üçüncü dünya
dedi¤imiz genifl alana bakarsak ayn› fleyi söyleriz. Bu üçüncü dünya denilen genifl alan
içinde yeni sanayileflmifl ülkeler, hani kaplanlar, arslanlar, çakallar falan diye tabir edilen
ülkelere bakt›¤›m›zda haydi haydi ayn› fleyi söyleriz. ‹malat sanayiinde mutlak bir gerileme
yok; ancak ekonominin tümü içinde imalat sanayiinin göreli yeri hizmetlere göre, hizmetler
karfl›s›nda geriliyor, yani mutlak bir gerileme de¤il, göreli bir gerileme söz konusu. Yani
eskiden –o da hiçbir zaman yüzde ellileri aflan düzeylerde de¤il– istihdam bak›m›ndan,
yarat›lan ürün bak›m›ndan ekonominin tümü içinde, diyelim ki %40’l›k bir yeri var idiyse
bu yer, belki yüzde 30’a, yüzde 35’e, yüzde 20’ye falan inmifl; ama buna karfl›l›k imalat
sanayiinin büyüklü¤ü, hangi kritere baflvurursak vural›m artmaya devam etmifl, ama
hizmetler sektörüne göre daha yavafl artm›fl. Burada baflka faktörlere bakmak gerekir. Ben
demifltim ki: “Hangi kriterlere bakarsak bakal›m”. Burada tabii istihdam çok önemli; çünkü
bir sektörün ekonomideki a¤›rl›¤›n› incelerken istihdam› bir faktör olarak göz önünde
tutarsak -ki tutmak zorunday›z- o zaman emek üretkenli¤ine bakmam›z laz›m. Emek
üretkenli¤inde bir; rekabetin zorlamas›yla iki, rekabetin zorlamas›n›n bir ürünü olarak
teknolojide meydana gelen geliflmelerle önemli bir art›fl meydana gelirse, o zaman bir birim
ç›kt›y› üretmek için eskisinden daha az canl› emek kullanmak mümkündür - bu daha az
istihdam demektir - Ama bu istihdam içinde imalat sanayiinin göreli ya da mutlak
a¤›rl›¤›n›n azal›fl›, imalat sanayiinde yarat›lan ürünlerin gerek çeflitlilik bak›m›ndan, gerek
hacim bak›m›ndan, gerekse ekonominin iflleyiflinde tafl›d›klar› vazgeçilmez yer bak›m›ndan
a¤›rl›k ve önem kaybetti¤i anlam›na gelmez. fiimdi parantez içinde flunu söyleyeyim:
“Sanayi sonras› toplum”, “post-endüstriyel toplum” bir efsaneden ibarettir. S›nai toplum

52
MAkale Adı

gibi bir kategori ya tamamen anlams›zd›r, bizim kullanmamam›z gerekir ya da baz›


bak›mlardan anlaml›d›r, bunu muhafaza edelim deriz. Muhafaza edelim, diyorsak o zaman
bundan sonra, yani kapitalizmden sonra barbarl›k de¤il de bir baflka toplum biçimi
gelecekse, o toplum da sanayi toplumu olacakt›r. Muhtemelen sanayide harcanan toplam
emek, zaman bak›m›ndan, yani süre bak›m›ndan, insan say›s› bak›m›ndan çok daha az
olacakt›r; ama bugün kulland›¤›m›z mesela, sanayi ürünlerinin say›s› azalmayacak,
fazlas›yla artacakt›r; yani üçüncü dünyada milyarlarca insan kullanmalar› gereken, ama
bugün kullanamad›klar› sanayi ürünlerine kavuflacakt›r sözgelimi.
‹ki nokta üzerinde duray›m: Birinci olarak, ben dedim ki: “do¤ru bir iflçi s›n›f› tan›m›ndan
hareket edersek”. Do¤ru bir iflçi s›n›f› tan›m›n› sunay›m. Bunu bugüne kadar say›s›z yerde
yapt›m, biraz kendimi tekrar etmek gibi olacak; ama bundan sonra orada bir düzeltme ya
da modifikasyon yapaca¤›m. ‹kinci olarak, sorun nerede, ona de¤inece¤im; biraz belki
Metin’in söyledi¤i ilginç fleylerle bir dirsek temas› olabilir. fiimdi efendim, iflçi s›n›f›n› ya da
ayn› anlama gelmek üzere proletaryay›, imalat sanayiinde, de¤er ve art›k de¤er yaratarak
ve esas olarak kol gücüyle çal›flan ve ücret geliri elde eden insanlar olarak tan›mlamak
yanl›flt›r. Demin söyledi¤im insanlar, yani klasik Marksistler,Marx, Engels, Lenin, Troçki,
Luxemburg -hocam›n biraz haks›zl›k etti¤ini düflünüyorum, Kautsky’yi de oraya, Lenin’in
ö¤retmeni olarak dahil edelim, böyle bir tan›m yapmam›fllard›r. fiimdi Lenin ve Plehanov’da
yap›lm›fl tan›m fludur: Üretim araçlar› mülkiyetinden yoksun oldu¤u için, emek gücünü bir
baflkas›na- flimdi ben bugüne kadar, satmak zorunda olan, derdim, yani demin sözünü
etti¤im ufak tadil- satmaya çal›flmak zorunda olan insanlar. Kapitalizmin günümüzdeki
bunal›m› bir istihdam bunal›m› ya da belki daha iyi bir ifadeyle iflsizlik bunal›m› fleklinde
tezahür etti¤i için o noktan›n alt›n› çizmek gerekiyor. Üretim araçlar› mülkiyetinden yoksun
oldu¤u için, kendi çal›flmak kapasitesini bir baflkas›na satmaya çal›flmak zorunda olan -
bunu baflaramayabilirler de - insanlar. fiimdi bak›n, bu tan›m imalat sanayii demiyor. Yani
pekala hizmetler sektörü de, bütün hizmetler bunun içine girer, bir. ‹ki: Bir baflkas›na, diyor.
Yani bunun bir kapitalist olmas›, yani özel sektörde çal›flmas› flart de¤il; devlete de sat›yor
olabilir. Bir baflkas›, yani baflkas›na satmak, baflkas› taraf›ndan belirlenme anlam›nda
Marksist yabanc›laflma kategorisiyle de bu tan›m›n bir iliflki kurmas›n› sa¤l›yor.Bu aç›dan
bak›ld›¤›nda, imalat sanayiinde kitlesel ölçekte istihdam kaybedilse ve o istihdam,
geliflmekte olan hizmetler sektöründe yeniden yarat›lsa bu tan›m düzeyinde iflçi s›n›f›na
halel gelmez. Peki ideolojik bak›mdan, kültür yaratma potansiyeli bak›m›ndan klasik
Marksist siyasette iflçi s›n›f›na atfedilen rolün, öncü rolünün dayanaklar› bak›m›ndan bir
de¤ifliklik meydana gelir mi ? Gene gelmez. Neden ? Benim anlad›¤›m kadar›yla, Marx’›n ve
Marksizmin çok felsefi oldu¤u, yani spekülatif oldu¤u metinler vard›r, Yani Alman ‹deolojisi
böyledir mesela; Kutsal Aile böyledir, Kutsal Aile’de proletaryaya atfedilen rol tam bir felsefi
spekülasyondur bana kal›rsa. aAma sonuç olarak, yani sosyalist iflçi s›n›f› hareketinin
bilançosunu ç›kard›¤›m›zda - teori bu demektir, de¤il mi, yani o bilançonun
genellefltirilmesi - flöyle diyebiliriz: Büyük iflyerlerinde, kolektif olarak çal›flma ve bu sayede
kolektif davranma al›flkanl›¤› edinme, Marx’›n toplam›n› patates çuval›na benzetti¤i
köylülerden farkl› olarak. Bu bak›mdan hizmetler sektörü en ufak bir de¤ifliklik yaratmaz.
Bir baflka kriter, diyelim ki toplumsal hayat› frenleme, etkileme falan bak›m›ndan hizmetler
sektörü daha da avantajl› bir konum. ‹malat sanayinde aylarca süren bir grev, ekonominin

53
Nail Satl›gan

bu kadar uluslararas›laflt›¤› - isterseniz küreselleflti¤i bir ça¤da deyin- insanlar›n hayat›n›


etkilemez; konuyla ilgilenmeyen, böyle bir fleyden haberdar bile olmaz. Ama diyelim ki
ulafl›m temel hizmetler, sa¤l›k, e¤itim vs.- bütün bunlar hizmetler sektöründe say›ld›¤›na
göre - buralarda bir genel grev, toplumsal hayat› felce u¤rat›r, etkiler vs.
Evet, flimdi benim demin özetinin özetini verdi¤im maddi geliflmeler, hizmetler sektöründe
imalat sanayii aleyhine göreli bir ilerlemeyi ifade etse de iflçi s›n›f›n›n maddi, sosyal
varl›¤›na halel getirmez. Peki iflçi s›n›f› cephesinde her fley yolun da m›? De¤il. Bence iflçi
s›n›f›n›n maddi sosyal varl›¤› olmasa bile manevi varl›¤› dumura u¤rat›lm›fl, önemli ölçüde
çözülmüfl, parçalanm›fl durumda. Bu “bofl zaman”da cereyan etti.
Yani iflçi s›n›f›,çal›flanlar bak›m›ndan, toplam zaman› ikiye ay›r›rsak, üretim zaman› ve bofl
zaman veya yeniden üretim zaman›, emek gücünün yeniden üretildi¤i zaman diye iflçi
s›n›f›n›n insicam›na, iç yap›flkanl›¤›na, kohezyonuna büyük tasallut, medya, televizyon vs.
arac›l›¤›yla, bu bofl zaman da geldi. ‹flçi s›n›f›n›n proletkult benzeri, bir alternatif kültür
yaratmaya muktedir olup olmad›¤› yahut da bunun gerekli olup olmad›¤› bir yana- çok
ilginç bir tart›flman›n bafllang›ç noktas› Metin’in söyledikleri - iflçi s›n›f›n›n, yaln›z kendinde
de¤il, ayn› zamanda kendisi için bir s›n›f olarak ülkelerin, Avrupa’n›n, Avrupa arac›l›¤›yla
dünyan›n sosyal hayat›n› önemli ölçüde belirledi¤i bir dönemde, bir alternatif kültür olmasa
bile, bir karfl› kültür, bir karfl› toplum yaratmas› söz konusuydu: Sendikalar, sendikalar›n
açt›¤› okullar, üniversite düzeyi dahil olmak üzere. Rosa filmini bilirsiniz. Orada, sendikalar
bünyesinde kurulmufl bir iflçi üniversitesinde ders veren birisidir Rosa Lüxemburg. fiimdi
çok küçümsenebilir; ama jimnastik kulüpleri, futbol kulüpleri, iflçi korolar› .. Bu bir karfl›
kültürdü. Alternatif kültür müydü? Bence de¤ildi. Alternatif kültür olabilir miydi?
Kat›l›yorum Metin’e; olamazd›. Olmas› gerekir miydi? Olmamal›yd›. ‹flçi s›n›f› bir fleyin
“tafl›y›c›s›” olacaksa bu ne olmal›d›r? fiimdi, son zamanlarda Grundisse’de keflfedilen bir
tabire gönderme yapay›m. Marx orada - Grundisse yay›nlanmayan taslak bir metin oldu¤u
için, yani dilden dile dolafl›rken ‹ngilizce kulland›¤› için biz de öyle kullanal›m, Türkçesini
de söyleyelim ama - general intellect diye bir fleyden söz ediyor. Buna “genel ak›l”
diyebiliriz. ‹flçi s›n›f›, kapitalist üretim tarz› alt›nda yaflamaya devam ederse, giderek
tafl›y›c›s› olacak. Bu da proletkult’ten bence iyidir. Demek oluyor ki iflçi s›n›f›n›n maddi
sosyal varl›¤›nda herhangi bir gerileme, çözülme, da¤›lma yok; ama mücadele aç›s›ndan,
sosyalist politika aç›s›ndan önemli olan, ama tabi ancak bu maddi temel üzerinde mümkün
olabilen, politik mücadele kapasitesini belirleyen, kendisi için s›n›f olma boyutunda, önemli
örselenmeler, yaralanmalar, çözülmeler, da¤›lmalar var. Teflekkür ederim.

54
Abstract
Capitalist world experienced ongoing pervasive transformations in almost all spheres of life
in last quarter of the century. The changing character of Labor-capital relations has effects
on the social relations, social organization and superstructural institutions as a whole. In
this paper the chenges that caused weakness, deformation and splits in working class
structure and struglle analysed in three categories according to their origins. These are the
changes in material conditions of the production, changes in the organization style of the
production and emergence of a new political and ideological superstucture.
Together with the changes and effects of those changes the paperb aims at analysing the
changes in the perception of the working class and its role in the history and today.
Contemporaray devlopments are effecting, splitting the working class structure but does not
end the need for her intervetion to the process.

‹flçi S›n›f›n›n Yap›s› ve Mücadele


Pratiklerini Belirleyen Nesnel Koflullar

TÜL‹N ÖNGEN

Girifl
Son çeyrek yüzy›ld›r kapitalist dünyada üretimden bafllayarak toplumsal yaflam›n tüm
alanlar›na kadar uzanan bir yap›sal ve kurumsal dönüflüm yaflan›yor. Söz konusu olgu,
yap›sal ve kurumsal de¤iflikliklerle s›n›rl› kalmay›p, toplumsal güç iliflkileri ve bu iliflkileri
düzenleyen normatif çerçevede de geçerli oldu¤undan, önemli sonular do¤uruyor. Özellikle
üretim alan› ve istihdam biçimleri ile ilgili olarak gündeme gelen baz› uygulamalar, eme¤in
toplumsal yap›s›nda, s›n›flar aras› güç dengelerinde ve buna ba¤l› olarak s›n›f mücadelesi
süreçlerinde iflçi s›n›f› aleyhine geliflmelere neden oluyor.
Emek ile sermaye aras›ndaki ba¤›ml›l›k iliflkilerinin ve toplumsal güç dengelerinin,
kapitalist üretim koflullar›nda sürekli de¤iflti¤ini biliyoruz. Yaln›z s›n›flar aras› de¤il, ayr›ca
s›n›f içi iliflkiler de, gerek içerik gerekse biçim aç›s›ndan ayn› kalmazlar. Bu konuda en
köklü ve kapsaml› de¤ifliklikler, sistemin tarihsel ve yap›sal kriz u¤raklar›nda gündeme
gelir. Nitekim bu dönemlerde s›n›f egemenli¤i, genellikle eme¤in ekonomik ve sosyal
konumuna iliflkin yeni düzenlemeler yan›s›ra yeni güç iliflkileri oluflturmak suretiyle restore
edilir.
Günümüzdeki dönüflüm süreci, kapitalizmin tarihsel geliflme e¤ilimlerinin pek çok
unsurunu içinde bar›nd›rmakla birlikte, gerek kapsam› gerekse eme¤e dönük sonuçlar›
aç›s›ndan öncekilerden farkl› özellikler de tafl›yor. Bunun bafll›ca nedeni, ‘70’lerden beri

55
Tülin Öngen

devam eden kriz sürecinin, yaln›zca hala sürüyor olmas› de¤il, ayr›ca öncekilerden farkl›,
daha çeliflik ve daha karmafl›k koflullar içermesidir. Nitekim sistemdeki t›kan›kl›k, bütün
çabalara ra¤men bir türlü afl›lamam›fl, tersine giderek her geçen gün biraz daha fazla
küreselleflmifl ve boyutlanm›flt›r. Bu durum, sermayenin, daha sald›rgan yollara
baflvurmas›n›, eme¤i topyekun teslim almaya çal›flmas›n›, toplumsal yaflam›n tüm yaflam
alanlar›n› kontrole yönelmesini beraberinde getirmektedir. Öte yandan emek de, bir yandan
üretimden d›fllanma korkusu öte yandan kendi içindeki parçalanm›fll›¤› yüzünden,
sermayenin ac›mas›z ve keyfi uygulamalar›na bir türlü etkin bir karfl› durufl
sergileyememektedir.
Her fleye ra¤men süreç, henüz tamamlanm›fl de¤ildir; emek ile sermaye aras›ndaki
kap›flman›n nas›l sonuçlanaca¤› flimdilik belirsizdir; bunu, elbette s›n›flar mücadelesinin
nesnel koflullar› belirleyecektir. Öte yandan kriz süreci, emek aç›s›ndan pek çok elveriflsiz
koflul do¤urmufl olmakla birlikte çal›flan s›n›flara sundu¤u kimi f›rsatlar da yok de¤ildir. Bu
tebli¤de daha çok kapitalizmin krizi ve yeniden yap›lanma süreçlerinin, emek aç›s›ndan
do¤urdu¤u sorunlar ve olumsuzluklar üzerinde durulacakt›r.
Bu konuda iflaret edilmesi gereken ilk nokta, afl›r› birikim sorunundan kaynaklanan
yap›sal krizlerin, sermayenin yaln›zca ekonomik iktidar›n› de¤il, ayn› zamanda siyasal
iktidar›n› da sarst›¤›d›r. Baflka bir deyiflle kapitalist toplumsal formasyon, yaln›z ekonomik
de¤il, ayn› anda sosyal, siyasal ve ideolojik bir t›kanmayla karfl› karfl›ya kal›r. Bu yüzden
s›n›f iktidar›n›n restorasyonu, ancak sermayenin ba¤›ml› s›n›flar üzerinde mutlak ve çok
yönlü bir hakimiyet kurmas› ile gerçekleflir. Bu tür durumlarda egemen s›n›flar, eme¤e karfl›
giderek dozu artan bask›ya yönelir; burada yaln›zca ekonomik zor de¤il, ayn› anda sosyal,
siyasi, hatta askeri zor yöntemlerine de baflvurulur.
Krize çözüm bulmak üzere önce ekonomik alan yeniden yap›land›r›lmaya çal›fl›l›r.
Burada ilk u¤rak, kar oranlar›ndaki düflüflü önleyecek yeni bir birikim rejiminin
uygulamaya konmas›d›r. Bu çerçevede ekonomik yaflamla ilgili bir dizi yap›sal ve kurumsal
de¤iflikli¤e gidilir. En baflta üretim ve emek süreçlerinde yeni örgütlenme tarzlar›
uygulamaya konur. Üretimdeki bu de¤ifliklikler, s›n›f yap›s›na, ekonomik iliflkilere ve
çal›flma düzenine yans›r (örne¤in teknik iflbölümü yap›s›n›n de¤iflmesiyle birlikte nitelik ve
beceri biçimleri, dolay›s›yla iflgücü formlar› ve meslek yap›lar› de¤iflir; ayr›ca s›n›f
bileflimleri de farkl›lafl›r ve buna ba¤l› olarak yeni s›n›f içi sektörler ile yeni tür s›n›f içi
çeliflkiler ve ba¤›ml›l›k biçimleri oluflur). Bu süreçte bir yanda ekonomik güç iliflkileri ve
iliflki biçimleri de¤iflirken öte yanda çat›flma alanlar› ve buna iliflkin s›n›f pratikleri
farkl›lafl›r.
‹kinci u¤rak, toplumsal yaflam›n yeniden yap›land›r›lmas›d›r. Çünkü bir birikim rejimi,
ancak kendisiyle uyumlu toplumsal üretim iliflkileriyle var olur; dolay›s›yla yeni sömürü
tarzlar›n›n geçerli hale gelebilmesi için, üretimin toplumsal örgütlenme tarz›nda buna uygun
de¤iflikliklerin yap›lmas› gerekir. Örne¤in endüstriyel rejimin kurumsal çat›s› baflta olmak
üzere sosyal yaflam› düzenleyen kurum ve kurallar›n yenilenmesi gündeme gelir. Ayr›ca bir
yandan aile yap›s›, e¤itim, sa¤l›k ve konut koflullar› ile ilgili yeni düzenlemelere, öte yandan
eme¤in kültürel yaflam›na veya bofl zamanlar›n›n kontrolüne dönük yeni sosyalizasyon
biçimlerine gereksinim duyulur.
Üçüncü u¤rak ise, siyasal-yasal üstyap›n›n ve de¤erler sisteminin yeniden kurulmas›d›r.

56
‹flçi S›n›f›n›n Yap›s› ve Mücadele Pratiklerini Belirleyen Nesnel Koflullar

Çünkü bir birikim rejiminin hem yaflama geçmesi hem de süreklili¤i, kendisiyle uyumlu
siyasal kurumlar›n, yasal normlar›n, yönetim anlay›fl›n›n, temsiliyet biçimlerinin ve bunlar›
meflrulaflt›racak ideolojik, kültürel, moral de¤erler ve sembollerin varl›¤›na ba¤l›d›r.
Örne¤in eme¤in kimlik alg›s›n›, bilinç formlar›n›, siyasal tercihlerini ve oy verme
davran›fllar› ile de¤er yarg›lar›n› kontrol ve manüple edecek pratikler ve araçlar gerekir.

Kapitalizmin Yeniden Yap›lanmas› ve ‹flçi S›n›f› Aç›s›ndan Sonuçlar›


Kapitalizmin tarihsel ve organik hareketinin mant›¤› kavranmadan, ne kapitalist
yeniden yap›lanman›n üretimde yol açt›¤› de¤iflikliklerin niteli¤i ne de bunlar›n s›n›f
mücadelesi aç›s›ndan sonuçlar› tam olarak anlafl›labilir. Ayr›ca toplumsal altüst olufl
dönemlerinde bazen bilinçli olarak da öyle yan›lsamalar yarat›l› ki, en çok da kaybedenleri
kafas› kar›fl›r ve onlar ne olup bitti¤ini anlayana kadar süreç tamamlan›r. Örne¤in son
süreçte krizin neredeyse tüm faturas›n› ödemifl olan emekçiler, gerçekte ne tür bir tehditle
karfl› karfl›ya bulunduklar›n› bir türü görememifllerdir. Çal›flanlar, gerek üretim noktas›nda
gerek toplumsal yaflamda gerçekleflen de¤iflikleri, toplumsal geliflme aç›s›ndan ileri ve
olumlu ad›mlar olarak gören ya da bunlar› emek yarar›na kazan›mlar olarak gösteren kimi
çevrelerce ideolojik flartland›rmaya maruz kalm›fllard›r.
Oysa gerçek, hiç de onlar›n öne sürdü¤ü gibi de¤ildir. Bugün kapitalizmin tarihsel olarak
daha agresif bir formu geçerlidir; bu form, tüm toplumsal yaflama ve toplumsal özneler
aras›ndaki tüm iliflkiler ile bu iliflkileri düzenleyen bütün kurum ve kurallara damgas›n›
vurmaktad›r. Çünkü bugün sermaye birikimini sa¤laman›n tek yolu, sömürüyü ne pahas›na
olursa olsun ço¤altmakt›r. Bu da, eme¤in daha önce elde etti¤i ekonomik, sosyal ve siyasal
kazan›mlar›n› geri almak, dahas› bu konuda eme¤i daha fazla fedakarl›¤a zorlamakla
mümkündür. Nitekim bugün iflçi s›n›f›, bir yandan ciddi bir atomizasyon, örgütsüzleflme ve
flekilsizleflme içindeyken öte yandan yo¤un bir depolitizasyon yaflamaktad›r.
‹flçi s›n›f›n›n flekilsizleflmesinde, güçsüzleflmesinde, parçalanmas›nda ve s›n›ftan
kaç›fl›nda etkili olan olgular›, kaynaklar› itibariyle üç ana grupta ele almak mümkündür.
Bunlar s›ras›yla (1) üretimin maddi yap›s›nda meydana gelen de¤ifliklikler (2) üretimin
toplumsal örgütlenme tarz›n›n de¤iflmesi (3) yeni bir siyasal ve ideolojik üstyap›n›n
oluflmas›d›r.

(1) Üretimin yeniden yap›lanmas› ve bunun emek üzerindeki etkileri:


Maddi üretim alan›yla ilgili müdahalelerin temel gerekçesi, ekonomideki t›kan›kl›¤›
aflmak, bunun için de yeni bir birikim rejimini geçerli k›lmakt›r. Bu çerçevede bir yandan
neo-liberal iktisat politikalar› ve Yap›sal Uyum Programlar› öte yandan esneklik ve
yerelleflme stratejileri ile liberalizasyon ve deregulasyon uygulamalar› yaflama geçirilmifltir.
Bunlar sayesinde yeni bir birikim tarz› küresel ölçekte egemen hale gelmifl, dolay›s›yla
uluslararas› sermayenin bütünleflmesi, üretimin, pazar›n ve tüketimin küresel ölçekte
yeniden düzenlenmesi mümkün olabilmifltir.
Hem emek üretkenli¤ini art›ran hem de emek maliyetinden büyük ölçüde tasarrufa
imkan veren esnek üretim sistemleri, iflgücü yap›s›nda, çal›flma biçimlerinde, istihdam
yap›s›nda ve emek pazar› koflullar›nda radikal de¤iflikliklere yol açm›flt›r; ayr›ca bu
de¤iflikliklere ba¤l› olarak emek ile sermaye aras›ndaki ekonomik güç iliflkilerinin, emek

57
Tülin Öngen

aleyhine de¤iflmesine zemin haz›rlam›flt›r. Esnekli¤in emek aç›s›ndan sonuçlar›, flöyle


s›ralabilir: ‹flsizlik, artan sömürü, ifl koflullar›n›n kötüleflmesi, iflin de¤ersizleflmesi ve
niteliksizleflme, s›n›f›n parçalanmas› ve atomizasyonu, sermayeye olan ba¤›ml›l›¤›n artmas›,
s›n›f bileflimindeki bozulma, türdeflli¤inin azalmas›, s›n›f içi kutuplaflman›n derinleflmesi,
örgütsüzleflme ve artan yabanc›laflmad›r.
Eme¤in ekonomik koflullar›n› ve konumunu kötülefltiren bu geliflmeleri, s›n›f
formasyonu ve s›n›f mücadelesi üzerindeki olumsuz etkileri bak›m›ndan tek tek
de¤erlendirmekte yarar vard›r:
(a) Yeni-manüfaktür olarak da adland›r›lan ve hem emek üretkenli¤ini art›ran hem de
emekten tasarruf sa¤layan esnek üretim süreçlerinde, emek sömürüsü çok yo¤undur.
Örne¤in ister üretimde kapsaml› ve niteliksel dönüflümlere yol açan bilimsel-teknik
süreçlerin (mikroelektronik ve enformasyon teknolojileri gibi) kullan›lmas›na dayanan
esnek uzmanl›k isterse yal›n üretim sistemleri olsun, her ikisinde de ya üretkenlik
artt›¤›ndan ya da ifl ak›flkanl›¤› ve emek yo¤unlu¤u artt›¤›ndan, emek sömürüsü doru¤a
ç›kmaktad›r. Özellikle üretimin belli evrelerinin tafleron üretim birimlerine devredili¤i
iflletmelerde çal›flma koflullar›, son derece a¤›rd›r (yeni tür bir ‘kölelefltirme’,
‘serflefltirme’söz konusudur).
(b) Kafa ve kol eme¤ini birlefltiren, birden fazla niteli¤e sahip iflgücü kullanan ve rutin
ifl süreçleri ile günlük ifl kurallar› aç›s›ndan eme¤e göreli olarak bir esneklik ve özerklik
tan›yan esnek uzmanl›k birimlerinde, çal›flanlar›n sermayeye ve kapitalist iflbölümü
kurallar›na olan ba¤›ml›l›¤› da daha fazlad›r. Burada daha görünmez, daha soyut veya daha
dolay›ml›, ama daha mutlak bir tabiyet söz konusudur. Ayr›ca bugün esnek emek pazar›
koflullar›na tabi olarak çal›flan büyük bir kitle, tamamen sermayenin insaf›na terkedilmifl
bulunmaktad›r.
(c) Esnek üretim sistemlerinde üretim ölçe¤inin küçülmesi ve artan otomasyon
nedeniyle istihdamda ciddi bir daralma gerçekleflti¤i gibi istihdam biçimleri de köklü bir
biçimde de¤iflmektedir. Eski tam gün çal›flman›n ve sürekli istihdam biçimlerinin yerini
giderek k›smi ve geçici çal›flma biçimleri almaktad›r. Bu durum, ücret biçimlerine de
yans›makta, ayr›ca ifl güvencesi ve sosyal güvenlik haklar› aç›s›ndan da önemli kay›plara
neden olmaktad›r
(d) Esnek üretim biçimleri, emek ile sermaye aras›ndaki iliflkileri ve ç›kar çat›flmalar›n›
iflyeri çevresi ile s›n›rlayan yönetim modelleri ile yaflama geçmektedir (‘yerelleflme’). Bu tür
modeller sayesinde emek, sermaye ile iflbirli¤ine zorlanmakta veya onun keyfi
uygulamalar›na raz› olmak durumunda kalmaktad›r. Örne¤in çal›flanlar, bir yandan
üretimde esnekli¤e imkan veren çok amaçl› makineler arac›l›¤›yla otomatik üretim ve
denetim sistemleriyle bütünleflirken öte yandan iflyeri yönetim süreçleri arac›l›¤›yla flirketle
veya flirket ç›karlar›yla özdeflleflmektedir.
(e) Bu arada teknolojik yeniliklerin ifl sürecine girmesine ba¤l› olarak geliflen yeni teknik
ifl bölümü, eme¤in organik bileflimini de¤ifltirmekte, dolay›s›yla s›n›f içi hiyerarflinin
geliflmesine ve ç›kar farkl›laflmalar›n›n derinleflmesine yol açmaktad›r. Böylece kolektif
ç›karlar›n ve s›n›f dayan›flmas›n›n yerini kolayca mesleki veya s›n›f içi rekabet
alabilmektedir. Bu süreçte geleneksel iflçi s›n›f› (sanayi iflçisi) erozyana u¤rarken, yeni
sektörler ve meslekler ile yeni çal›flan kategorileri türemektedir. Hizmet sektörünün

58
‹flçi S›n›f›n›n Yap›s› ve Mücadele Pratiklerini Belirleyen Nesnel Koflullar

geliflmesi (‘hizmetlerin sinaileflmesi’) veya kamu sektörünün daralt›lmas› (özellefltirme)


nedeniyle geleneksel mavi yakal›-beyaz yakal› çal›flan veya iflçi-memur ayr›m› eski önemini
yitirmesine ve krizin h›zland›rd›¤› mülksüzlefltirme süreci nedeniyle eme¤in kapsam›
genifllemifl olmas›na ra¤men, üretimdeki parçalanma ve yerlleflmeden ötürü s›n›f›n
türdeflli¤i giderek azalmakta, organik birli¤i çözülmektedir. Bu süreçte ayr›ca
sendikas›zlaflma, sözleflmeli ve geçici çal›flma h›z kazanmaktad›r. Çal›flanlar, bir yandan
örgütsüzleflmenin öte yandan iflsizli¤in etkisiyle, emek nosyonundan giderek uzaklaflmakta
ve s›n›fsal aidiyetlerine iliflkin ciddi bir kimlik bunal›m› yaflamaktad›r.
(f) Bütün bu geliflmeler, gerek hak arama anlay›fl›n› gerekse mücadele biçimlerini son
derece olumsuz yönde etkilemektedir. Çal›flma iliflkilerinin taraflar›n›n (iflçi-iflveren yerine
personel-yönetici), niteli¤inin (çat›flma ve ç›kar karfl›tl›¤› yerine uzlaflma ve iflbirli¤i) ve
biçimlerinin (özgül ve ortak s›n›f ç›karlar› temelinde örgütlenme, toplu pazarl›k yerine ortak
sorun çözme, yönetime kat›lma, birlikte hareket etme) radikal bir biçimde de¤iflti¤i bu
süreçte ekonomik ve sosyal hak arama anlay›fl› ortadan kalkmakta, bunun yerini sermaye
ile uzlaflma ve iflbirli¤i aray›fl› almaktad›r.
(g)Üretimin sermaye ç›karlar› lehine yeniden örgütlenmesiyle ilgili uygulamalar bunlarla
s›n›rl› kalmamaktad›r. Ayr›ca üretimin küresel ölçekte örgütlenmesini sa¤layan yeni bir
uluslararas› iflbölümü yap›s› oluflturulmufl bulunmaktad›r. Örne¤in ‘küresel meta zincirleri”
sayesinde çevre ülkeleri, hem üretimleri hem de üreticileri aç›s›ndan tamamen uluslararas›
sermayenin ç›karlar›na ve onlar›n pazar politikalar›na tabi k›l›nmaktad›r. Çokuluslu
flirketlerin ucuz ve kontrol edilebilir eme¤e dönük aray›fllar› do¤rultusunda üretim, eme¤in
ucuz ve örgütsüz oldu¤u çevre ülkelerine kayarken, dev flirketlerin, çevrede kurduklar›
‘tornavida’ tesisler arac›l›¤›yla üretimin maliyetlerinden tasarruf edildi¤i gibi üretimden ve
pazar koflullar›ndan do¤an tüm riskler de yerel üretim birimlerine ve onlar›n çal›flanlar›na
aktar›lmaktad›r. Bugün çevre ülkelerinde bu flirketler taraf›ndan istihdam edilen 70 milyon
iflçi, dünya toplam üretiminin üçte birini üretmektedir. Bu iflletmelerde çal›flanlar, s›n›f içi
rekabetin geliflmesinde ve emek ile sermaye aras›ndaki iliflkilerinin küresel ölçekte
esnekleflmesinde önemli bir rol oynamaktad›r.

(2) Üretimin toplumsal örgütlenme tarz›n›n de¤iflmesi ve bunun ba¤›ml› s›n›flar›n sosyal
ve ekonomik konumu üzerindeki etkileri:
Toplumsal alana dönük müdahaleler, sermayenin toplum üzerinde topyekun, afl›lamaz,
hatta karfl› konulamaz bir sosyal kontrol ve hakimiyet kurmas›n› sa¤layacak kurumsal
düzenlemeleri ve uygulamalar› içermektedir. Bunlar eliyle bugün istenen bir toplumsal
yaflam biçiminin büyük ölçüde gerçekleflmifl bulundu¤unu söylemek yanl›fl olmaz. Sermaye
aç›s›ndan günümüzün geçerli toplum modeli, art›k Risk Toplumu’dur. Herkesin kendi
riskinden sorumlu oldu¤u bu toplumsal model içinde toplumsal sorumluluk, kamusal yarar,
ortak ç›kar ve f›rsat eflitli¤i gibi düflüncelere veya de¤erlere yer yoktur; bunlar yerine rekabet
ve bencillik düflüncesi, nimet-külfet ilkesi ve haflin bir bireycilik kültü geçerlidir. Daha önce
kamunun sorumlulu¤unda olan ifllerin veya hizmetlerin, bundan böyle kiflilerin,
cemaatlerin, hay›r kurumlar›n›n, NGO’lar›n görevi haline gelmesi istenmekte, böylece
toplumsal yaflam›n tamamen piyasa koflullar›na tabi k›l›nmas› amaçlanmaktad›r.
Bu konuda en büyük rol, hiç kuflkusuz, sosyal devlet anlay›fl›na ve Keynesci Refah

59
Tülin Öngen

Devleti’nin korporatist ve bürokratik yap›s›na karfl› olan serbest pazar ekonomisinin kurum
ve enstrümanlar›na düflmüfltür. Nitekim neo liberal program›n uyguland›¤›,
özellefltirmelerin, liberalizasyonun ve deregulasyonun h›z kazand›¤› yerlerde sosyal devletin
kurumsal çat›s› büyük ölçüde çökerken, Keynesci Refah Devleti politikalar› terkedilmeye
bafllanm›flt›r. Böylece toplumun, özellikle de eme¤in örgütsüzleflmesinin önündeki en büyük
engelden kurtulunmufltur.
Bu arada neo liberal politikalar›n uyguland›¤› yerlerde ekonomik çöküflü toplumsal
parçalanmalar ve kutuplaflmalar ile bunlardan do¤an çat›flmalar izlemifltir. Bugün kapitalist
dünyan›n, ister geliflmifl ister azgeliflmifl olsun, hemen her ülkesinde parçalanm›fl,
farkl›laflm›fl, çok katl› bir hiyerarflik toplumsal yap› egemendir. Bu olumsuz geliflme, iflçi
s›n›f›n›n sosyal dokusu için de geçerlidir; orada da parçalanma, çoklu katmanlaflma ve
kutuplaflma gözlenmektedir. Örne¤in en üstte düzenli bir ifli, ifl güvencesi ile sosyal güvenli¤i
olan ve belli bir tüketim kapasitesine sahip olan küçük bir kesim; ortada zaman zaman ifl
bulabilen, buna karfl›l›k herhangi bir ifl güvencesi ve sosyal güvencesi olmayan bir kesim;
altta ise hiç ifli olmayan, hatta ifl umudu dahi bulunmayan, her bak›mdan d›fllanm›fl,
güvencesiz ve çaresiz genifl bir kesim mevcuttur.
Toplumsal dokunun parçalanmas›nda, serbest pazar ekonomisi koflullar› kadar
çal›flanlar›n sosyal ba¤lar›n›n ve dayan›flmac› iliflkilerin zay›flamas›n›n da etkisi olmufltur.
Bunun nedenlerinin bafl›nda çal›flma yaflam›n›n kurumsal ve normatif yap›s›nda
gerçeklefltirilen de¤ifliklikler gelir. Bugün dünyan›n pek çok yerinde sendikal örgütlenmeye
ve toplu pazarl›¤a dayananan formel, merkezi ve makrokorporatist yap›lar›n yerini
kifliselleflmifl ve keyfileflmifl iliflki biçimlerine dayanan mikrokorporatist yap›lar alm›fl
bulunmaktad›r. Bugün yaln›z sendikal örgütlülük zay›flamakla kalmamakta, ayn› zamanda
sendikal yap›larda da ciddi bir deformasyon yaflanmaktad›r. Örne¤in iflkolu sendikac›l›¤›n›n
yerini giderek iflyeri ve ücret sendikac›l›¤› almakta, ayr›ca sendikalar, militan sendikac›l›k
anlay›fl›n› terkederek, iflbirlikçi ve savunmac› politikalara teslim olmaya zorlanmaktad›r.
Sendikal yap›daki bu olumsuz geliflmeler, sermayenin emek üzerindeki yaln›z ekonomik
de¤il, ayn› zamanda sosyal ve politik kontrolünü de art›rd›¤› için, çok önemlidir.

(3) Yeni bir siyasal-ideolojik üstyap›n›n oluflmas› ve bunun iflçi s›n›f›n›n düflünce ve
de¤erler sistemi› üzerindeki etkileri:
Kapitalist toplumsal formasyonla ilgili de¤ifliklikler, ekonomik ve politik yaflamla s›n›rl›
kalmam›flt›r. Baflta devlet ayg›t› ve yönetim biçimi olmak üzere burjuva üstyap›da da köklü
dönüflümler gerçekleflmifltir. Bu çerçevede özgürlük ve demokrasi anlay›fl› yeniden
tan›mlan›rken, devletin kurumsal yap›s›nda da kapsaml› reformlar yap›lm›flt›r. Keynesci
Refah Devleti yerine Zorunlu Çal›flma Devleti, temsili demokrasi yerine müzakereci
demokrasi gibi örnekler bunlardan baz›lar›d›r. Bir kere gerek Keynesci Refah Devletinin
bürokratik yap›s› gerekse parlamenter demokrasinin kurumlar›, serbest pazar›n
gerçekleriyle uyumlu görülmemektedir (‘Refah Devleti’nin krizi’, ‘temsili demokrasinin krizi’
ile ilgili tart›flmalar›n, bu ba¤lamda de¤elendirilmesinde yarar vard›r).
Üstyap›daki yeniden yap›lanman›n rasyonalitesi, ekonomideki ve toplumsal
yap›dakilerinkiyle ayn›d›r: Serbest pazar›n iflleyifline engel olacak siyasal ve yasal haklar›,
bunlarla ilgili kurumsal düzenlemeleri geçersiz k›lmak, gayri meflru ilan etmek, dahas›

60
‹flçi S›n›f›n›n Yap›s› ve Mücadele Pratiklerini Belirleyen Nesnel Koflullar

bunlar yerine serbest pazarla uyumlu bir siyasal anlay›fl› ve özgürlük düflüncesini geçirmek.
(‘Pazar demokrasisi’ ve ‘Pazar özgürlü¤ü’hedefi). Bu müdahalenin hem siyasal gerekçeleri
hem de moral ve ideolojik dayanaklar›, zaten yeni sa¤ düflüncede mevcuttur.
Tutarl› bir devlet kuram›na veya geçerli bir devlet modeline sahip bulunmamakla
birlikte, yeni sa¤ düflünürler, devlet yap›s› ve yönetimle ilgili son derece radikal görüfller
ortaya atarlar. Bu görüfllerin siyasal özgürlükler konusuna yaklafl›m› son derece tutucu ve
anti demokratik olup, gerçekte serbest pazar›n gerekleriyle tamamen uyumludur. Örne¤in en
iyi ifadesini Hayek’de bulan yeni sa¤ siyaset anlay›fl›na göre, bölüflüm sorununu gündeme
getirece¤inden, ‘pazar›n yönetimi demoya b›rak›lmamal›d›r’ (yani ‘demosuz
demokrasi’önerilmektedir). Yeni sa¤›n siyasal felsefesine göre, serbest pazara ifllerlik
sa¤layacak bir siyasal ve idari yap›, hem ekonomik geliflmenin hem de siyasal özgürlüklerin
garantisidir. Bu ba¤lamda bir yandan ‘güçlü devlet zay›f hükümet’ yerine ‘güçlü hükümet
minimal devlet’ anlay›fl› öne sürülmekte (bu amaçla yerinden yönetim, yönetiflim gibi
kurumlar önerilmekte) öte yandan yap›sal reformlardan (kamu yönetimi reformu gibi) ve
yeni kat›l›m biçimlerinden (afla¤›dan yukar›ya kat›l›m, müzakere gibi) söz edilmektedir.
Önerilen, hatta k›smen yaflama geçirilen ‘otoriter’ yöntemlerin amac› bellidir:
Y›¤›nsall›ktan ar›nd›r›lm›fl bir siyasal sistem oluflturmak ve bu sayede ba¤›ml› s›n›flar›
kolayca kontrol ve manüple etmek. Nitekim s›n›fsal kimlikler yerine öteki toplumsal
kimlikleri (etnik, cinsel, dinsel ve kültürel) referans alan ve s›n›ftan kaç›fl› teflvik eden
stratejiler, günümüzün en revaçta politikalar›d›r (kimlik politikalar›, sivil toplumculuk,
yeni toplumsal hareketler, müzakereci demokrasi, insan haklar› mücadelesi, mikro
milliyetçilik gibi).
‹deolojik ve kültürel alanda da siyasal üstyap›daki dönüflüme benzer geliflmeler
gözlenmektedir. Örne¤in toplumsal eflitsizlikleri ve sosyal Darwinizmi meflrulaflt›ran yeni bir
moral ve kültürel atmosferin varl›¤› göze çarpar. Belli bir toplum anlay›fl›n› ve toplumsall›k
düflüncesini tamamen yads›yan, olumsuzlayan yeni moda ak›mlar›n, söz konusu atmosferin
oluflmas›na katk›s› büyüktür. Özellikle postmodernist, yeni sa¤ ve yeni muhafazakar
düflünürler, bu geliflmeye en fazla lojistik destek sa¤layanlard›r. Onlar›n ortak ç›karlar
ekseninde bir arada yaflayan, örgütlü, türdefl modern topluma yönelttikleri elefltiriler temel
al›narak, yaln›z sosyalizm düflüncesi de¤il, kolektivizmin her türü ‘toplum mühendisli¤i’
olarak nitelenip, afla¤›lanm›flt›r. Buna karfl›l›k bireysellik, farkl›l›k ve ço¤ulculuk kültü
alabildi¤ince yüceltilmifltir. ‹nsan›, toplumsal varolufl koflullar› ve biçimlerinden soyutlayarak
ele alan, toplumsal varl›kla ilgili her türlü felsefi ve sosoyolojik anlay›fl› a priori reddeden, bu
yüzden de gerçekte ‹nsana ve onun gelece¤ine dair herhangi bir sözü bulunmayan bu tür
görüfller, ne yaz›k ki yeni bir uygarl›k ideali olarak pazarlanabilmektedir.

S›n›f Mücadelesi Sorunsal› Aç›s›ndan Genel Bir De¤erlendirme:


Gerek altyap›da gerekse üstyap›da gerçekleflen de¤iflikliklerin ekonomik ve politik s›n›f
mücadelesi aç›s›ndan en önemli sonuçlar›, kan›mca flunlard›r:
(a) üretimden d›fllanma, yoksullaflma, yaflam standartlar›n›n düflmesi, sosyal güvenlik
hakk› ve ifl güvencesinden mahrum kalma, e¤itim ve sa¤l›k gibi hizmetlerden uzaklaflma,
s›n›f üyelerinde korku, y›lg›nl›k, çaresizlik ve güvesizlik duygular› do¤urmakta, dolay›s›yla
sermaye karfl›s›nda ya edilgen ve savunmac› ya da uzlaflmac› ve iflbirlikçi bir tutum
tak›nmalar›na neden olmaktad›r..

61
Tülin Öngen

(b) s›n›f içi bölünme, toplumsal atomizasyon, örgütsüzleflme, s›n›f içi çeliflkilerin ve
rekabetin artmas›, hem s›n›f›n türdeflli¤inin azalmas›na, eme¤in organik birli¤inin
çözülmesine hem de çal›flanlar›n s›n›fsal dayan›flmadan uzaklafl›p, pragmatik ve teslimiyetçi
tav›rlar gelifltirmelerine olmaktad›r.
(c) Ekonomik ve toplumsal konumlardaki gerileme, ayn› zamanda s›n›f›n hegemonik
kapasitesinin daralmas›yla, politik ve ideolojik aç›dan flekilsizleflmesiyle sonuçlanmaktad›r.
Ayr›ca yeni liberalizmin, küreselleflmenin ve postmodernizmin ideolojik kuflatmas›na maruz
kalan s›n›fta ciddi bir depolitizasyon ve yabanc›laflma da yaflanmaktad›r. Sonuçta s›n›fsal
kimlikten uzaklaflma, s›n›f politikalar›na yabanc›laflma ve bunlar yerine s›n›f d›fl› kimlik
aray›fllar›na yönelme söz konusu olabilmektedir. Özellikle kültür ve farkl›l›k politikalar› ile
sivil toplumculuk ve yeni toplumsal hareketler gibi yeni moda siyaset tarzlar›na yönelen
s›n›f üyeleri, bir süre sonra ya tümüyle siyasetten kopmakta ya da tamamen burjuva
siyasetine teslim olmaktad›r. Her ikisi de, politik entegrasyonu sa¤lad›¤› için s›n›f aç›s›ndan
son derece olumsuzdur.
Öte yandan iflçi s›n›f› aç›s›ndan pek çok olumsuzlu¤u beraberinde getiren kapitalist
yeniden yap›lanma süreci, sermaye aç›s›ndan da tümüyle sorunsuz de¤ildir. Her fleyden
önce kapitalist ekonomilerin nesnel koflullar›, art›k nüfusun tamam›n› kucaklayan, tüm
toplumsal ç›karlar›n temsiline imkan veren bir toplumsal ve siyasal düzene izin
vermemektedir. Özellikle yeni liberal proje, her geçen gün biraz daha fazla genifl toplum
kesimlerini, hem ekonomiden hem de siyasetten d›fllamaktad›r. Bu tür bir d›fllama, ancak
bu kesimlerin sürekli bask› alt›nda tutulmas›yla mümkündür.
Bu arada birikim sorununun kronik bir hal almas› da, sermayeyi s›k›flt›rmakta ve onu
ne pahas›na olursa olsun politik iktidar›n› korumaya itmektedir. Bu koflullarda ekonomik
ve siyasal yaflamda uzlaflman›n ve iflbirli¤inin yerini giderek bask› ve zorlama almaktad›r.
Pek çok yerde toplumun disorganizasyonu ve depolitizasyonu için, ekonomik ve sosyal
bask›lar yan›nda do¤rudan siyasi ve askeri zor yöntemlerine baflvurulmaktad›r. Sonuçta
yönetici s›n›flar›n, hegemonik bir s›n›f iktidar› kurmas› son derece güç gözükmektedir.
Geriye egemen s›n›flar ile ayr›cal›kl› çal›flan gruplar› aras›ndaki ç›kar ortakl›¤›n› ve iflbirli¤ini
veri alan bir koalisyon olas›l›¤› kalmaktad›r ki, bunun da hegemonik bir iktidar için yeterli
olmayaca¤› aç›kt›r. Çünkü bu tür bir s›n›f egemenli¤i, s›n›rl› say›da meslek grubunun ancak
belli baz› maddi ödünler karfl›l›¤› sat›n al›nmas›yla mümkündür; buna karfl›l›k büyük
ço¤unlu¤un zor ve bask› yoluyla kontrol alt›nda tutulmas›n› gerektirir. Nitekim bugün
yaflanan da budur. Toplum ve siyaset çözümlemelerinde bu hususlar›n da dikkate
al›nmas›nda yarar vard›r.
Verili koflullarda neler yap›labilece¤inden çok ne yap›lmas› gerekti¤ine iliflkin üç hususa
de¤indikten sonra konuflmam› bitirece¤im.
Her fleyden önce bu koflullarda eme¤in salt mevcut kazan›mlar›n› korumaya çal›flmas›
yeterli olmayacakt›r; iflçi s›n›f›, bu sald›r›ya eflde¤er güçte bir karfl› durufl sergileyemezse,
de¤il bugünkü konumunu korumak, k›sa sürede onun bile gerisine düflmesi kaç›n›lmazd›r.
Etkili bir mücadelenin en baflta gelen koflulu, sermayenin sald›r›lar›na ayn› nitelikte ve
etkinlikte yöntemler kullanarak ve politikalar gelifltirerek yan›t vermesidir. Örne¤in
sermaye, birleflik ve örgütlü bir s›n›f olarak hareket etti¤ine ya da ekonomik ve sosyal
sald›r›lar›n› siyasal güç araçlar› eliyle gerçeklefltirdi¤ine göre, iflçi s›n›f› da kendini organik

62
‹flçi S›n›f›n›n Yap›s› ve Mücadele Pratiklerini Belirleyen Nesnel Koflullar

ve siyasal birli¤ini kuracak ve temsil edecek araçlarla donatmal›d›r. K›saca sivil


toplumculuk, toplumsal hareketler, kültürel hareketler, kimlik politikalar› yerine s›n›f
mücadelesi pratiklerine öncelik vermelidir. Demokrasi mücadelesine, ancak s›n›flar
mücadelesinin ifllevsel bir arac› olarak baflvurmal›d›r.
(‹kincisi, sermaye her düzlemde ve ölçekte sald›rd›¤›na göre, karfl› koyufl da her
düzlemde, ölçekte ve zeminde yürütülmelidir. Bu noktada yerel-ulusal-küresel ölçek
ayr›m›n› gözetmek ya da arada bir hiyerarfli kurmak ne anlaml›d›r ne de do¤rudur. S›n›flar
mücadelesi, ilke olarak ulusal s›n›rlar içinde cereyan etse de, uluslar aras› destek ve
dayan›flmadan yoksun kald›¤› sürece kal›c› sonuçlar do¤urmas› güçtür. Unutulmamal›d›r ki,
karfl› konulmas› ve dönüfltürülmesi gereken fley, kapitalizmin kendisidir. Emperyalizm,
onun yaln›zca bir u¤ra¤›d›r. Kötülü¤ün kayna¤› ne aç gözlü ÇUfi’ler, ne de tek bafl›na ABD
gibi zorba süper güçlerdir. Bunlar› yaratan, zaten sistemin kendi do¤as›d›r. Bu nedenle anti
kapitalist bir özden ve perspektiften yoksun bir anti emperyalizm mücadelesi, yel
de¤irmenlerine sald›rmaktan öteye geçmez.
Üçüncüsü, gerek Keynesci Refah Devleti gerekse ulus devlet, kapitalist devletin birer
formudur. Bu ba¤lamda sosyal devlet, kapitalist sömürünün belli bir türünü kurala
ba¤layan ve meflrulaflt›ran bir modeldir. Ulus devlet de, kapitalist pazar›n, kapitalistler aras›
rekabetin ve s›n›f iktidar›n›n tarihsel olarak geçerli bir arac›d›r. Ba¤›ml› s›n›flar›n görevi,
bunlar› savunmak ya da kendi yarar›na kullanabilece¤i yan›lsamas›yla onlar için mücadele
etmek de¤il, onlar›n temsil etti¤i iktidar› y›kmak ve böylece onlar› da dönüfltürmektir.
Sayg›lar›mla.

63
Sorular

Sorular

Metin Çulhao¤lu: Ben flahsen soru soran arkadafllara teflekkür ederim demekten baflka
bir fley yapamam.
Fuat Ercan: Bana yönelik sorularda sorular› ortak k›lacak bir fley var. Hep kavramlar.
Acaba emperyalizm kavram›n› yeniden mi tan›mlayal›m? Bana kal›rsa s›n›fla bilim aras›nda
iliflki kurmam›z gerekiyor bir kere. Öncelik, ama ele al›flta, kavramlar› mutlak olarak, ona
sahip oldu¤umuz zaman, her zaman her fleye afl›lacak araç olarak bakmamak gerekiyor
bana kal›rsa. Fakat bir fley var, benim için önemli olan, emperyalizm kavram›.
Arkadafl›n sorusu “Acaba günümüzde s›n›f ve sendika gücünü yitirmifl midir?”
Çok aç›k ve net bir durum var. 1970’e kadar dünyada kapitalizmin kendisine dönüflülen
bir yap›da, 1970’lerden sonra eme¤in olabildi¤i kadar kent koflullar›nda, kendi mekân›nda
kendi ço¤unlu¤unda tüketme olana¤›. Bu iflçi s›n›f›n›n kendi kültürünü de konuflmam›za
yeniden bafllamam›z› gerektirir, bu s›n›f mücadelesinin önemli aya¤› olan sendikal
mücadelenin nas›l olmas› gerekti¤ini yeniden gündemimize almam›z gerekiyor.
Emperyalizm kavram›, ‹brahim’in sorusu. Birikimden bahsediyorsak, emperyalizm
kavram›n›, tarihsel olarak ulus devletler aras›ndaki eflitsiz iliflkiyi ifade eden bir kay›fl olarak
düflünmemek gerekiyor. Günümüzde küreselleflmeyi zenginlefltiren fley bizim d›fl›m›zda
de¤il, uzakta olan bir küreselleflme yok, sermayenin ço¤ullaflt›rd›¤›, var etti¤i bir
küreselleflme var. TÜS‹AD üyeleri Türkiye’deki GSMH’nin yüzde yetmiflini üretiyor, yüzde
yetmiflini, altm›fl›n› ihraç ediyor. Soyut emek-de¤er teorisi üzerinden bakt›¤›m›zda,
soyutlama düzeyindeki baz› kavramlar› kendisi daha fliddetli a盤a ç›kartt›¤› bir dönem,
kendisini daha iyi ifade etti¤i bir dönem. O anlamda baz› kavramlar› gözden geçirece¤iz.
Gözden geçirirken yeni kavramlarla de¤il bir fiil Marx’›n kendi çal›flmas›nda ifade etti¤i
çerçeveyi, o temalar› kullanarak, o farkl›l›¤›, hedefimizdeki baz› kavramlar› yeniden
düflünerek yola ç›kaca¤›z. Mesela hizmet sektörüyle imalat sektöründeki farkl›l›k o kadar
önemli ki, ama bu önemlili¤e yol açan fley üretim ve dolafl›m alanlar›ndaki yeni dinamikler.
De¤iflen bilinmeyen fleyler aras›ndaki iliflkiyi kurmak.

Metin Çulhao¤lu: fiimdi arkadafllar benim iki dakika içinde gelen befl soruyu doyurucu
bir flekilde yan›tlamam takdir edersiniz ki mümkün de¤il. Çünkü her soru ayr› bir yerde
ayr›t›lanmay› gerektiriyor, derinlere inmeyi gerektiriyor, mümkün de¤il bunu yapmam. Ben
sadece gelen sorulardan da hareketle, ne demek istedi¤imi biraz daha kal›n çizgilerle
anlatmaya çal›flay›m ve söz hakk›m› böylece kullanm›fl olay›m.
fiimdi arkadafllar benim söylemek istedi¤im çok net olarak flu. Gerek üretim süreci
içersindeki konumu, gerekse emek gücünün yeniden üretim süreci içersindeki konumu, iflçi
s›n›f›n›n bir tak›m, kendi prati¤inden kaynaklanan, kendi deneyiminden kaynaklanan
kültürel davran›fllar, motifler gelifltirmesine el verebilir, buna müsait olabilir. Ben bunu
reddetmiyorum, ben sadece flunu söylüyorum. Kendi haline b›rak›ld›¤›nda, s›n›f›n kendi
süreçlerine b›rak›ld›¤›nda, d›flardan bir müdahale, ideolojik siyasal girdi ve bu ideolojik
siyasal girdiler sonucunda bir ideolojik siyasal s›çrama olmad›¤› sürece, bu kültürel
motifler, kültürel biçimler ne kadar geliflkin bir ideolojiye, çerçeveye girdi olabiliyorsa tam

64
Sorular

tersine baflka bir yere de girdi olabilir. Sözgelimi iflçi s›n›f›n›n kolektif çal›flmas›ndan,
disiplininden gelen, hani daha böyle özelliklerden söz ediyoruz ya, o pekala günümüzün
esnek çal›flma modellerinin de girdisi olabilir. Yani bunlar› böyle disiplini, kolektif çal›flmay›
falan, kendi bafllar›na ç›plak biçimde yüceltmemek laz›m. Çünkü baflka bir modelle
eklemlenmedi¤i, onun girdisi olmad›¤› taktirde baflka ifle de yarayabiliyor. Size küçük bir
örne¤ini vereyim. Benden yafll› bir iflçi, 60’l› y›llarda T‹P’ten tan›d›¤›m, flimdi ‹zmir’de
yafl›yor. Seydiflehir’de çal›flm›fl, Seydiflehir’de faflist sald›r›lara gö¤üs germifl bir arkadafl›m›z,
bana y›llar önce ben ‹zmir’e gitti¤imde “ben özellefltirmeden yanay›m” demiflti. Niye
yanas›n Osman abi diye sordu¤umda (ad›n› da vermifl olduk adamca¤›z›n), fley dedi, yahu
bu devlet daireleri iyi çal›flan, s›k› çal›flan, disiplinli çal›flan iflçinin hakk›n› vermiyor. Özel
sektör kim iyi çal›fl›yorsa, kim disiplinliyse kim gerçek iflçiyse onun hakk›n› verir dedi, onu
bilir. Evet yeni personel reformu zaten onu öngörüyor, yani bir yar›flma ortam›, bir rekabet
ortam›, hani bundan sonra nas›l çocuklar›m›z üniversite bilmem nesinde yar›fl dershanesine
gidecekse, flimdi ö¤retmenlerimiz, baflkalar›m›z da yar›flacak birbirleriyle. Bir iki fley daha
söyleyeyim. Bana dinin s›n›f kültürü üzerindeki etkileri sorulmufl, ben bir yan›yla dinci
gericili¤e karfl› mücadelenin salt genel anlamda de¤il, iflçi s›n›f›n›n bir tak›m kültürel ve
ideolojik ba¤lanmalar›n›n k›r›lmas› aç›s›ndan da önemli oldu¤unu düflünüyorum. Yani dinci
gericili¤e karfl› mücadele derken lütfen flunu anlamay›n; yani Türkiye’ye fleriat geliyor, ona
karfl› mücadele edelim anlam›nda bir fleyden bahsetmiyorum ben. Türkiye’deki kültürel
tortular›n özellikle de iflçi s›n›f›n› kuflatan kültürel tortular›n parçalanmas› kastetti¤im.
Bununla da ilgili, Türkiye’de bundan sonra öyle olmaz ama Ayd›n Çubukçu anlatm›flt›, flöyle
bir yere gitmesi gerekiyor Türkiye’nin; flimdi bu Adanal›lar biliyorsunuz Allahl› küfürleri çok
kullan›rlar. fiimdi bunun kökeni nedir falan diye Çubukçu anlatm›flt›. Osmanl›
‹mparatorlu¤u zaman›nda Hicaz demiryolu Adana’dan geçerken oradaki gariban yörükleri,
fellahlar› bo¤az toklu¤una çal›flt›r›yorlarm›fl. ‹flte para yok do¤ru dürüst yemek yok flu yok
bu yok, adamlar biraz diklenmeye çal›fl›nca da ya bu yol Allah’a gidiyor, bu yol peygambere
gidiyor diye uyutma¤a kalkıyorlarmıfl. Adamlar›n buras›na gelmifl senin Allah›na da
peygamberine de diye fley yapm›fllar. fiimdi bu dinci olay› ötesinde bizim s›n›f›m›z›n flunu
diyecek bir hale gelmesi gerekiyor. Türkiye’nin uluslar aras› rekabet gücüne de bilmem
nesine de demesi gerekiyor, belli bir siyasi ideolojik silkinifl için. Arkadafllar bir noktaya
daha de¤ineyim, o çünkü eksik kalm›flt› ilk bölümde, bu tart›fl›labilir gerçi ama ben hala
önemli oldu¤unu düflünüyorum. Hani ‹ngiltere’den söz ederken fley demifltim, ‹ngiltere’de
iflçi vatandafl olmadan önce iflçi olmufltur, biz de ise önce vatandafl olmufltur, sonra iflçi
olmufltur. Yani Türkiye’de modern ulus devlete do¤mufltur iflçi s›n›f› ve bunun örnekleri öyle
çok basit fleyler de¤ildir, hep veririm ben bu örne¤i. ‹flçi bulundu¤u sektörde grev yapt›¤›
zaman kendini iflçi olarak görür, direnifl yapt›¤› zaman kendini iflçi olarak görür, onun
d›fl›nda vatandaflt›r. Mesela baflka bir sektördeki iflçi grev veya direnifl yapt›¤›nda, grev
yapmayan, direnifl yapmayan sektördeki iflçi genel olarak fley der, ya bunlar da iflte hak
arayal›m diye vatandafla eziyet ediyorlar. Yani bu anlamda son bir örnek daha vereyim, 1997
y›l›nda ben Sivas’tayd›m bir ifl için. Sivas’ta yerel bir televizyon var, orada flu tart›fl›l›yor,
sendikalar›n hepsi de kat›lm›fllar. Sivas’taki Devlet Demiryollar› Hastanesi’nin özellefltirilmesi
gündemde, o tart›fl›l›yor. Bütün sendika liderleri, bütün oradakiler flunu söylüyorlar: Zaten ne
melanet bafllatacaklarsa Sivas’tan bafllat›rlar, e¤er özellefltirmek laz›msa Eskiflehir’de de var,

65
Sorular

‹zmir’de de var, git onu özellefltir. fiimdi arkadafllar ben bunu iflçi s›n›f›n›n zaaflar›ndan falan
söz etmek için söylemiyorum. Bugünkü ekonomik kölelik ya da ekonomik süreçler, bugünkü
kültürel vs. süreçler, iflçi s›n›f›n› gerçekten ciddi anlamda parçalam›flt›r, bölmüfltür vs. Bunun
toparlanmas› mümkündür, bu al›nyaz›s› de¤ildir ama bunun toparlanmas› için birinci planda
en büyük gereklilik toplumsal formasyonun bütününden hareketle, s›n›f›n ideolojik ve siyasal
silkinifline d›flardan katk›da bulunmak, bunun yollar›n› temizlemektir. Bunu biz
yapabiliyorsak e¤er, e¤er biz bunu yapabiliyorsak benim bugün biraz daha hakk›nda
kötümser konufltu¤um kültürel motifler, kültürel ö¤eler de bana göre arkas›ndan gelecektir.
Gerici ve tutcu sistemler yerine nötr kültürel ö¤eler daha ileri sistemlerle eklemlenecektir.

Nail Satl›gan: fiimdi do¤rudan bana bir tek soru geldi, o da sosyalizm tarihinin dedikodu
k›sm›na mütalipti, ben bunlar› konuflmay› çok severim, o arkadafl kahve aras›nda bana
kendini tan›t›rsa, yani güzel de baz› konulara iflaret etmifl ama herkesi ilgilendirmiyor. Onun
için ben iki dakikal›k süremi, bana sorulan sorulara cevap vermekten çok bir noktaya
de¤inmek, bir de soru sormakla kullanmak istiyorum. Bu arada flunu söyleyeyim, her
konuflmac›n›n her cümlesi benim kafamda sorular uyand›r›yor. Ben bir fleyin, bir oturumun
oldukça teknik iktisadi filan bir alan›na s›k›flm›fl oldum, böyle genel makro meseleler
konusunda da söylemek istediklerim var. Temenni ederim ki, yani bunu düzenleyenler,
sponsorlar› ya da isabetli bir fleyle sponsor demiyorlar, destekçi diyorlar. Yani bunları, böyle
saraylarda falan de¤il de, hani ‹stanbul boheminin dar ara sokaklar›ndan birindeki çok katl›
fakat asansörsüz bir apartman›n bir dairesinde konuflabilsek.
fiimdi de¤inmek istedi¤im birinci husus, Fuat’›n bir sözüne ben sald›rmak istiyorum,
yani fley dedi, imalat sanayiyle hizmet sektörü aras›nda çok önemli bir ayr›m var dedi.
fiimdi hangi bak›mdan oldu¤unu ben düflünemiyorum, yani bence çok önemli bir ayr›m
yok. fiimdi Fuat da bana cevap veremeyecek, neyse yani bahçe sohbetleri de bu
sempozyumun mesaisine girer herhalde. Ben çok önemli bir aç›dan aradaki fark›n ya da
benzemezli¤in silinmekte ve bunlar›n birbirine benzemeye bafllad›¤›n›, vurgulamak
istiyorum. Örne¤in McDonald’laflma bildi¤iniz gibi sosyal bilimler literatürüne akademik
düzeyede de girdi. fiimdi McDonald nedir, McDonald ilk imalat sanayinde yürüyen bant
sistemine uyarlanm›fl bir hizmet iflletmesidir. fiimdi sa¤l›k, e¤itim, büyük hastaneler, büyük
okullar vs. Bütün bunlar büyük imalat sanayine giderek daha çok benziyor, büyük imalat
sanayindeki ifl bölümü ilkelerine giderek daha çok uyuyor vs. Yani bence iflçilere davranma
al›flkanl›klar›n› kazand›ran ya da belirli davranma al›flkanl›klar›na daha yatk›n k›lan fiziksel
maddi ifl örgütlenifli özellikleri bak›m›ndan bir ayr›lma, uzaklaflma ve benzemezlik de¤il bir
yak›nlaflma ve benzerlik a¤›r bas›yor. Bu bence üzerinde durmaya de¤er bir husus,
oturumlarda falan f›rsat bulursam yani bunun cevab›n› dinlemeye ve belki bu konuda biraz
daha konuflmaya çal›flaca¤›m.
‹kinci soru fludur, son y›llar belki bizim bu genel karamsarl›k ortam›m›zda öneminin
çok fark›na varmad›¤›m›z giriflimlere sahne oldu. Biri Arjantin olaylar›, ikincisi ne diyeyim
Ekvator diyebilirim, Bolivya’y› söyleyebilirim. Bir gece ben CNN seyrediyordum. Köylüler
meclisi bast›lar; oraya oturdular ve apar topar istifa eden cumhurbaflkan›n›n yerine, hani
devletin süreklili¤i sa¤lans›n diye, böyle bordo kazak giymifl birini getirdiler. Senato baflkan›
olarak o oturumu yönetti. Orada bir oylama yap›yordu, o yerli köylü, yani yerli derken

66
Sorular

k›z›lderili demek istiyorum, temsilcileri istemedikleri yönde oy kullanan senatörleri baya¤›


taciz ediyorlard›. Yani fiziksel olarak, yuhalayarak vs. fiimdi bu tür kalk›flmalar oldu. 1989’la
bafllayan bütün bir Do¤u Bloku’nun y›k›l›fl› ki Yugoslavya’ya kadar devam eden, bunu da
ekleyebilirsiniz, çünkü sosyolojik olarak ve hatta siyaset bilimi aç›s›ndan karfl› devrimler de
devrim gibidir, yani bence mant›klar› özdefltir neredeyse. Belki cüretkar bir fley söylüyorum.
Buralarda iflçi s›n›f›, s›n›f olarak yer almad›. Yani bu kalk›flmalar› k›smen baflar›l› oldu. Do¤u
Avrupa’daki karfl› devrimler, k›smen baflar›s›z, k›smen muallakta olan bu hareketler kimine
göre bir vatandafl hareketiydi. Benim çok k›zd›¤›m ve nefret etti¤im, hatta teorik ve
akademik bir nefret besledi¤im Hart ve Negri’ye göre birer çokluk hareketiydi, birer
kalabal›k hareketiydi. Bu durumu nas›l izah edece¤iz, keyfiyet bu merkezdeyken, ya da
vaziyet bu merkezdeyken iflçi s›n›f› hareketinin yeniden ihyas› söz konusu olabilir mi?
Teflekkür ederim.

Tülin Öngen: Bana tek bir soru geldi, anlad›¤›m kadar›yla bir de, bu yeni bir tart›flma
zeminini açmak istemiyorum ama deminki yeltenilen polemi¤e ben de bir ucundan kimin
yan›nda kat›laca¤›m› sizin takdirinize b›rak›yorum ve bir iki fley söylemek istiyorum bu
hizmet iflçileriyle ilgili olarak. fiimdi sorunun galiba ima etmeye çal›flt›¤› fley fluydu, hani
Elveda Proletarya iflte o kitap, bu konudaki ideolojik çabalar› acaba çok mu abart›yoruz,
yani bunun baflka nedenleri, örne¤in SSCB’nin çökmesi, bir referanstan yoksun olman›n, bir
devrimci dönüflüm düflüncesinin baflka bir dünyan›n mümkün olabilece¤ine iliflkin bir
referans›n olmamas›n›n çok büyük bir moral bozuklu¤unun çok büyük bir etkisi var. Bu çok
bileflenli bir soru. Fakat ben flunu söylemek istiyorum. Bu vesileyle flimdi Gorz’un
problemati¤ini de ya da Poulantzas ‘›n problemati¤ini de bunun çok kuramsal ayr›nt›s›na
girmeyece¤im ama bir kenara da atmam›z gerekti¤ini düflünüyorum. Yani Gorz’la
hesaplaflma ihtiyac›n› duyan, bunun için, Prometheusun Sönmeyen Atefli’ni yazan kifliyim,
iflte Poulantzas yap›salc›l›¤›yla de¤iflik vesilelerle söyleminden, jargonundan, yazd›klar›ma
kadar nerede durdu¤um pozisyonum çok aç›k, fakat bu problematiklerin her ikisinin de
haks›z ve meflru bir temele dayanmad›¤›n› da düflünmüyorum. Benim karfl› ç›kt›¤›m, bu
hakl›l›ktan haks›z, yersiz, politik ç›karsamalarda bulunmalar›. Ha flimdi haks›zl›klar› ve
eksikliklerini söyleyece¤im, bu belki bizim hem merkez olarak çal›flmalar›m›zda hem de bu
ortak sorun üzerinde nas›l düflünmemiz gerekti¤ine iliflkin yöntemsel bir tak›m ipuçlar› da
verecek. Çünkü Gorz 1980’lerde Elveda Proletarya’y› yazd›¤›nda adam›n söylemeye çal›flt›¤›
ve hakl› oldu¤u nokta fluydu. Bat› iflçi s›n›f›na bak›yordu ve tabi ki bat› merkezliydi bak›fl
aç›s›. Belki bu bir sapma eksiklik olarak görülebilir, ama do¤u yani güneyde de durum çok
farkl› de¤ildi do¤rusu, özellikle o Keynesçi düzenlemeler çerçevesi s›n›f bütünleflmiflti.
Burada sadece pragmatik bir kabul yoktu düzene iliflkin, normatif bir kabul söz konusuydu.
Yani iflçi s›n›f›n›n iflten ç›kt›ktan sonra derdi; bir an önce bir arabaya sahip olup, arabas›na
atlay›p biras›n› al›p eve gidip, televizyon karfl›s›na geçmekten baflka bir derdi var m›yd›,
yani böyle bir realite yok muydu da, yani Gorz bunu kendi kafas›nda m› bu senaryoyu
yaratt› da Elveda Proletarya dedi. Ya da Poulantsas’›n s›n›f› özellikle de toplumsal aktör
olarak tarif ederken, üretken olan ve olmayan emek ay›r›m›n› yapmas›, siyasal ve ideolojik
ölçütler aç›s›ndan s›n›f›, bizim s›n›f içinde demin sözünü etti¤im kolektif iflçi içersinde
tan›mlad›¤›m bir bölümünü, beyaz yakal›lar› kafa iflçilerini, küçük burjuvazi içerisine dahil

67
Sorular

etmesinin gerisindeki neden de farkl›yd›. Kulland›¤› ölçütleri göz önüne ald›¤›n›zda, evet
hizmet iflçisi, sanayi iflçisi, yapt›¤› ifl yani eme¤in kullan›m biçiminin flöyle ya da böyle
olmas›n›n önemi yok. Ayr›ca günümüzde iflçiler aras›ndaki ayr›m zaten Marx buna dikkati
çekmifltir, Kapital’de söylemifltir. Üretken olan ve olmayan emek aras›ndaki ayr›m giderek
önemsizleflecek, üretim süreci içindeki de¤iflikliklere, sermayenin organik bileflimindeki
de¤iflikliklere vs. koflut olarak. Ve günümüzde bu fark öyle önemsizleflti ki, zaten hizmetlerin
s›naileflmesinden söz etmek gerekiyor, ayr› bir sektör olarak, o da s›naileflti. Ücret koflullar›,
çal›flma koflullar›, zaten proletarya yani doktoru, mühendisi, akademisyeni düflünün
aram›zdaki fark, hani eskiden o alg› farklar›n›n gerisinde maddi nedenler de vard›, o da
ortadan kalkt›. Yani çal›flma, ifl de¤ersizleflti. Ama sorun bu de¤il, sorun s›n›f›n sahip oldu¤u
özellikler, çal›flma koflullar›n›n maddi temelleri de¤il. Biz hep içerden bak›yoruz, onlar›n
yapt›¤› hata da buydu. Bence biz de ayn› tuza¤a düflüyoruz, içerden bak›yoruz. Sanki s›n›f
baflka bir fleydi, bileflimi baflkayd› s›n›f›n, baflka özelliklerle niteliklerle, kapasitelerle
donat›lm›flt› bunlar› kaybediyoruz. Hay›r s›n›f buydu, Marx, yani biz bizeyiz söylemekte hiç
sak›nca görmüyorum, s›n›f dedi¤in, iflçi s›n›f› dedi¤in y›¤›n cahil, cühela, sefil bir y›¤›nd›r.
Her zaman öyle, yani öyleyse o devrimci s›n›f, Prometheus devrimler ça¤›n›n sınıfı, asl›nda
hep ayn› s›n›ft›. Yani özellikleri ortakt›, iflte koflullar de¤ifltikçe baz› nitelikler, de¤iflen ne?
S›n›f yani yüz elli y›l, 1830’lar›n, 1848’in, ’71’in Paris Komünü’nün s›n›f›n›n o iktidar› nereden
geliyordu, siz belki, felsefi kategori derken, sahip oldu¤u özsel bir nitelikten kaynaklanm›yor
ki, onun için devrimci özne de¤il, yani kendisi Hegelcivari bir özne, hani Gorz öyle karfl›
ç›km›flt›. Marx mesihvari bir öz yüklüyor. Hay›r Marx onun için s›n›fa öyle bir öz oldu¤u için
anlam yüklemedi. Bunu yapmas›n›n maddi koflullar› da oldu¤u için çünkü kapitalist
üretimin içinde, toplumsal varl›¤a içkin olan bir iradenin tafl›y›c›s›, ajan›, ya da iflte onun
hayata geçiricisi olabilece¤i için, ama bu nesnel olarak, mevcut oldu¤u için ama iflte s›n›fın
bu olanaklara ulaflma imkanlar› ortadan kalk›yor. Niye devrimciydi kapitalist devlet
bugünkü gibi miydi? Zor ayg›tlar› vard›. Bunun üzerinde dural›m, s›n›f kapasitesini
de¤erlendirirken öteki s›n›f›n kapasitesi, sermayenin onu nas›l kuflatt›¤›n› nas›l teslim
ald›¤›n› ve onun kapasitesini nasıl daraltt›¤›n›. Devleti dikkate almaks›z›n ne “elveda
proletarya” demek mümkün, ne de iflçi s›n›f›n› her fleyin dönüfltürücüsü, kurucusu ilan
etmek mümkün de¤il.

68
MAkale Adı

69
Yazar Adı

70
Yazar Adı

OTURUM I. 2.

‹fiÇ‹ SINIFININ DE⁄‹fiEN


YAPISI: MEKANSAL VE
SEKTÖREL FARKLILAfiMA

YÖNETEN:
KURTAR TANYILMAZ

KONUfiMACILAR:
‹SMA‹L GÖKDAYI
D‹LEK HATTATO⁄LU
ÖZGE BERBER

72
Abstract
This study explores rural poverty in Anamas Region in Isparta, which was selected for the
field survey study are introduced. Then, the structural reasons for the rural poverty problem
in this region are discussed according to the data collected.
The most findings of this study suggest that; rural poverty be mainly to structural factors
such as natural conditions, economic conditions and social conditions. In the conclusion,
the rural poors are called “the forgotten others”.

Unutulmufl Ötekiler: “K›rsal Yap›sal Yoksulluk”


Kültürü ve Anamas Yöresi Örne¤i

‹SMA‹L GÖKDAYI1

G‹R‹fi
Bu çal›flma2; k›rsal kesimin yoksulluk sorunsal›n› irdelemeye ve bir örnek olarak 2003
y›l›nda Anamas Yöresi’nde yapt›¤›m doktora çal›flmam›n sonuçlar›n› bu ba¤lamda
de¤erlendirmeye yöneliktir. Böylece; k›rsal yoksulluk sorunsal›n›n do¤al ve insani
nedenlerini de dikkatinize sunmaya çal›flaca¤›m.

I. YOKSULLUK
Yoksulluk günümüzün en çok tart›fl›lan kavramlar›ndan birisi olmufltur. Üstelik
tart›flmalar›n boyutu da çok yönlü olarak sürdürülmektedir. Bir yanda kavram›n
tan›mlanmas›na yönelik tart›flmalar sürerken, di¤er yandan yoksullu¤un ölçülmesi ve
önlenmesi konusundaki politikalar›n oluflturulmas› da ayr› birer tart›flma konusudur.
Yoksulluk sorunsal›n›n daha net bir biçimde anlafl›labilmesi, bu kavram›n içeri¤inin
anlamland›r›lmas›yla olanakl›d›r. Bu ba¤lamda; toplumsal bir olgu olan yoksulluk
kavram›n› tam ve kesin olarak tan›mlamak oldukça güçtür. Ancak; yoksulluk kavram› ile
iliflkili kimi eflikler (yoksulluk ve açl›k s›n›r›) parasal ya da ekonomik de¤erlerle
tan›mlanabilmektedir. Ancak; bunun yan›nda içerik olarak yoksullukla do¤rudan iliflkili
olan kimi olgular›n bu çerçevenin neresine oturtulaca¤› sorusu önem kazanmaktad›r. Soyut

1 Süleyman Demirel Üniversitesi ‹ktisadi ve ‹dari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü.
2 Bu çal›flma iki temel çal›flmaya dayanmaktad›r. Birincisi; 5 Aral›k 2003 günü Prof.Dr. Ruflen KELEfi baflkanl›¤›nda, Prof.Dr.
Cevat GERAY, Prof.Dr. Can HAMAMCI, Doç.Dr. Nesrin ALGAN ve Yrd.Doç.Dr. Zeliha ETÖZ’den oluflan doktora tez jürisi
taraf›ndan kabul edilen “Türkiye’de K›rsal Yoksulluk ve Anamas Yöresi Örne¤i” doktora tezinin yeniden düzenlenmifl
biçimidir. ‹kincisi; 11-12 Ekim 2004 tarihinde Türkiye Ekonomi Kurumu ve Süleyman Demirel Üniversitesi ‹ktisadi ve ‹dari
Bilimler Fakültesi’nin ortaklafla düzenledikleri “12. Ulusal ‹ktisat Sempozyumu”nda sunulan, “Bölgesel Geliflmenin
Önünde K›rsal Yoksulluk Sorunsal›: Anamas Yöresi Örne¤i” isimli çal›flmalara dayanmaktad›r.

74
Unutulmufl Ötekiler: “K›rsal Yap›sal Yoksulluk” Kültürü ve Anamas Yöresi Örne¤i

anlamlar içeren bu olgular, yoksulluk sorununun içeri¤inin daha iyi bir biçimde
anlamam›za yard›mc› olacakt›r. Yoksullu¤un görünen ancak, tan›mlanmam›fl
diyebilece¤imiz bu yüzünün, yoksullu¤un anlamland›r›lmas›nda ve içeri¤inin
kazand›r›lmas›nda önemli bir yeri vard›r. Bu olgular, yoksullukla do¤rudan ilintilidir. Ancak,
yoksulluk s›n›r› gibi bir efliklendirme ile s›n›rlar›n çizilmesi olana¤› yoktur. Bu olgular birer
gerçektir, ancak yoksulluk kavram› betimlenirken göz önüne al›nmayan “yoksullu¤un di¤er
yüzü”dür.
Yoksulluk tart›flmalar› üç temel aç›l›mda sürdürülmektedir; yoksulluk kavram›n›n
tan›mlanmas›, yoksullu¤un ölçülmesi ve yoksullu¤un önlenmesi. Bu aç›l›mlar yoksulluk
sorunsal›n›n içeri¤inin henüz tam olarak doldurulamamas›n›n ortaya ç›kard›¤› sonuçlard›r.
‹leriki k›s›mlarda da görülece¤i gibi yoksulluk konusunda bu kadar farkl› tan›mlamalar›n
olmas›, asl›nda her dünya görüflünün olguya yaklafl›mlar›n› da ortaya koymaktad›r. Bu
nedenle yoksullu¤un tan›m› konusunda tam bir uzlafl›3 görülememektedir.
Yoksullu¤un tan›mlamas›ndan önce “yoksul”un tan›mlanmas› konuyu daha iyi
betimlememize yard›mc› olacakt›r. Yoksulu tan›mlarken iki temel yaklafl›m söz konusudur.
Bunlardan birincisi parametrik yaklafl›md›r. Yoksulu ve yoksullu¤u gelire ve tüketime ba¤l›
olarak gelifltirilen parametrik bir tan›mlama içeren “yaflam ölçünleri” alt›nda gelir ve
tüketime sahip olan kifli olarak tan›mlar.4 Bir insan›n yaflam›n› sürdürebilmesi için günlük
olarak tüketilmesi gereken kalori ölçütü baflat al›narak yap›lan yoksulluk s›n›r›
tan›mlamalar› bu çerçevede de¤erlendirilebilir.
‹kincisi ise yoksunluktur5; temel gereksinimlerin d›fl›nda ancak, bir insan›n onurlu bir

3 Genel kabul gören bir tan›mlama olarak “mutlak yoksulluk efli¤i” de farkl› toplumsal özelliklere göre farkl› saptanm›flt›r. Mutlak
yoksulluk efli¤inde, günlük 1 A.B.D. $’›n›n alt›nda gelire sahip olanlar yoksul olarak say›lmaktad›r. Yoksulluk s›n›r› az geliflmifl ülkeler
için kifli bafl›na günde 1 $ kabul edilirken, Latin Amerika ve Karayipler için bu s›n›r 2$, Türkiye’nin de dahil edildi¤i Do¤u Avrupa
ülkelerinin de içinde bulundu¤u küme için 4 $, geliflmifl sanayi ülkeleri için 1998 y›l› itibariyle 14.40 $ olarak belirlenmifltir. Bu efli¤in
saptanmas›ndaki ölçüt, temel gereksinimlerini karfl›layabilece¤i gelir için harcamas› gereken günlük kalori ölçütü üzerinden
yap›lmaktad›r. T›bben, normal bir eriflkinin yeterli kalori alabilmesi için gerekli kalori ölçütü 2800-3000 k/cal, a¤›r ifllerde çal›flanlar
için ise iflin niteli¤ine göre 3200-3800 k/cal gereksinimi göz önüne al›nmaktad›r. WORLD BANK, World Development Report-
Attacking Poverty, Opportunity, Empowerment and Security 2000-2001, Oxford Uni.Press, N.Y., 2001.
4 WORLD BANK, World Development Report- Attacking Poverty, Opportunity, Empowerment and Security 2000-2001, Oxford Uni.Press,
N.Y., 2001.
5 Gerçekten son zamanlardaki yoksulluk araflt›rmalar›nda yoksunluktan kaynaklanan yoksulluk iliflkisi ön plana ç›kmaktad›r.
Yoksullu¤un tan›mlanmas›nda parametrik tan›mlamalardan daha çok yoksunlu¤a ba¤l› göstergelere dayanan aç›klamalar
yap›lmaya bafllan›lm›flt›r. Adeta bu konuda bir yar›fl bafllam›fl gibi farkl› disiplinlerde ve kurulufllarda ayn› yönde bir aç›l›m söz
konusudur. Bu konuda daha fazla ayr›nt› için afla¤›daki çal›flmalara bak›labilir.
James JENNINGS, “Persistent Poverty in The United States”, in Louis KUSCHNIK & James JENNINGS, A New Introduction To Poverty, The
Role of Race, Power and Politics, New York Uni.Press, N.Y., 1999, s, 13-38.
WORLD BANK, World Development Report- Attacking Poverty, Opportunity, Empowerment and Security 2000-2001, World Bank, Oxford
Uni.Press, N.Y., 2001.
Philippa BEVAN,”Extending Understanding of Chronic Poverty Dynamics, Towards A Post-disciplinary Approach”, in Conference on
Staying Poor, Chronic Poverty and Devolepment Policy, University of Manchester, 7-9 April 2003.
David HULME & Andrew SHEPHERD, “Conceptualizing Chronic Poverty”, World Development, 2003 Vol. 31, No. 3, s.403–423.
Bob BAULCH & Eduardo MASSET, “Do Monetary and Non-Monetary Indicators Tell The Same Story About Chronic Poverty? A Study of
Vietnam in The 1990s”, IDS Working Paper No, 17, Institute of Development Studies University of Sussex July 2002,
Deepa NARAYAN, Robert CHAMBERS, Mera K.SHAH, Patti PETTESCH, Global Synthesis, Consultations With The Poor,World Bank,
Washington, 1999.
Deepa NARAYAN, Raj PATEL, Kai SCHAFFT, Anne RADEMACHER & Sarah KOCH-SCHULTE, Can Anyone Hear Us? Voices From 47
Countries, Voice of The Poor Volume, 1, World Bank, Oxford Uni.Press, New York, December 1999.
Deepa NARAYAN, Robert CHAMBERS, Mera K.SHAH, Patti PETTESCH, Voice of The Poor, Crying Out For Change, World Bank, Oxford
Uni.Press, New York, 2000.
Deepa NARAYAN, “Poverty Is Powerlessness and Voicelessness”, Finance & Development, December 2000, Volume, 37, No, 4.
UGANDA PARTICIPATORY POVERTY ASSESSMENT PROCESS, Deepening The Understanding of Poverty, National Report, Kampala,
December, 2002.

75
‹smail Gökday›

yaflam sürebilmesi için gereken kültürel, toplumsal ve ekonomik gereksinimlerinin


(güvence, e¤itim, sa¤l›k vb…) bir k›sm›n›n ya da tamam›n›n hiç olmamas›ndan kaynaklanan
yoksunlu¤u anlatmaktad›r. Bu yoksunluk, yoksullar›n temel gereksinimlerini karfl›layabilme
yetenekleriyle ilgilidir ve karfl›layabilme yetenekleri s›n›rl› ise o zaman hanenin
yoksullu¤undan söz edilebilir ve bu tan›mlama yoksulluk için çekirdek bir tan›mlad›r.6
Yoksul, yoksulluk s›n›r› olarak isimlendirilen gelire ba¤l› yaflam ölçütü alt›nda gelire
sahip olan ve tüketimi bu düzeyin alt›nda olan kiflidir.7 Buradaki yoksunluk; kaynak
yoksunlu¤u, f›rsat yoksunlu¤u ve ekonomik hareketlilik yoksunlu¤udur.8
1. Kaynak yoksunlu¤u; temel gereksinimlerin karfl›lanmas›nda düflük gelir sorununu
anlat›r.
2. F›rsat yoksunlu¤u; kamusal olanaklar›n ve hizmetlerden (sa¤l›k, e¤itim, bar›nma,
güvenlik gibi…) eflitsiz yararlanmay› anlat›r.
3. Ekonomik hareket yoksunlu¤u; e¤itimsizlikten kaynaklanan beceri noksanl›¤›
yüzünden yapabilece¤i ifllerin ve olanaklar›n s›n›rl› olmas› ve bu yüzden dikey olarak
ekonomik hareketlili¤in olmamas›n› anlat›r.9 Yoksulluk daha çok istenilen gelir düzeyinde
olmamay› ya da düzeyin alt›nda yaflamay› tan›mlarken, yoksunluk istenilen niteli¤in ya hiç
olmamas›, ya da bir k›sm›n›n eksik olmas› anlam›n› tafl›maktad›r.
Yoksulluk kavram› 4 yolla aç›klanabilir:10
1.Temel gereksinimlerin karfl›lanmas›ndaki eksiklik: Bireysel ya da hane ölçe¤inde gelir
yetersizli¤i nedeniyle giyinme, bar›nma, yiyecek ve korunma gibi temel gereksinimlerin
karfl›lanmas›nda ortaya ç›kan zorluklard›r.
2.Üretim kaynaklar›na sahiplik sürecinin eksikli¤i: Tar›m arazileri, fiziksel sermaye ve
finansal varl›k gibi üretim kaynaklar›na sahip olmada ortaya ç›kan zorluklard›r.
3.Kamusal kaynaklar›n sunumundaki etkisizlik ve eflitsiz kullan›m: E¤itim, sa¤l›k, sosyal
güvenlik, altyap› ve yat›r›mlar gibi kamusal kaynaklar›n eflitsiz bir biçimde
paylafl›lmas›ndan dolay› ortaya ç›kan zorluklard›r.
4.“Özel düzenekler”in/mekanizmalar›n bir sonucu olarak yoksulluk: Özellefltirme,
iflgücü piyasalar›ndaki tekelci yap›, sendikal örgütlenmeler ve sivil toplum
örgütlenmelerinin etkisizli¤i ve yetersizli¤i gibi nedenlerle ortaya ç›kan eflitsizliklerdir.
Dünya Bankas›’n›n yoksulluk konusundaki tan›mlamas› ise oldukça ilginçtir. Buna göre
yoksulluk; açl›k, hastal›k bafllang›c› (doktora görünemeden), okula gidememek ya da nas›l

6 R. Allen HAYS, “Understanding Poverty, A Road Map For A Complex Issue”, Preliminary Report To Opportunity Works,
Waterloo, Iowa, April, 2002, s.3. http://www.opportunityworksiowa.com (17.06.2003).
7 Jane FALKINGHAM & Ceema NAMAZIE, “Identifying The Poor, A Critical Review of Alternative Approaches”, DFID Paper, A
Paper Commissioned By DFID Posted With Permission of DFID (SA), December 2001, http://www.dfid.gov.uk, (15.01.2003).
8 PION, “Accounting For Rural Deprivation”, Final Report August 2000, Report The Highland, Aberdeenshire, Angus, Dumfries
& Galloway and Scottish Borders Council, PION Economics, 2000, Ref, pe493.doc, ver 1.3, s.1.
Sheena ASTHANA, Joyce HALLIDAY, Philip BRIGHAM & Alex GIBSON, Rural Deprivation and Service Need, A Review of
Literature and An Assessment of Ind›cators For Rural Service Planning, South West Public Health Observatory, October,
2002,s.5-6. http://www.swpho.org.uk (25.02.2003).
9 ASTHANA ve Di¤erleri, s.6.
10 D.Olu AJAKAIYE & V.A. ADEYEYE, “Concepts, Measurement and Causes of Poverty”, CBN Economic & Financial Review,
Vol, 39, No, 4, s.6.

76
Unutulmufl Ötekiler: “K›rsal Yap›sal Yoksulluk” Kültürü ve Anamas Yöresi Örne¤i

okuyaca¤›n› bilememek, iflinin olmamas›, günlük yaflam sürdürülmesi, gelecek korkusunun


bulunmas›, çocuklar›n sa¤l›ks›z kaynaklar yüzünden hastalanarak ölmesi, güvence
eksikli¤i, güçsüzlük ve özgürlükler bak›m›ndan s›n›rland›r›lm›fl olmas›d›r.11 Bu tan›m
yoksullu¤un, yoksunluk olarak ortaya ç›kan çarp›c› boyutlar›n› tan›mlamas› aç›s›ndan
oldukça ilginçtir.
Yoksullu¤a zaman zaman farkl› anlamlar da yüklenmektedir. Yoksulluk bir hastal›kt›r12,
bir eflitsizliktir13, yap›sald›r14, ›rk ayr›mc›l›¤›d›r15, s›n›rlanm›fl f›rsatlar ya da bozuk bir
karakterdir16, beceri uyumsuzlu¤udur17, kad›nlara karfl› fliddettir18. “Yokluk”, “yetersizlik”,
“örselenmifllik-incinmifllik”, “kötüye gidifl” gibi terimler de s›kl›kla yoksulluk ile birlikte
kullan›lmaktad›r.19 Yoksulluk; marjinalleflme, afla¤›lanma, güçsüzlük ve umutsuzluk
duygusu olarak da anlat›lmaktad›r.20

II. Yoksullu¤a Kuramsal Yaklafl›mlar


Bu konuda iki temel yaklafl›m vard›r.
1. Kültürel bak›fl aç›s›, “Muhafazakarlar ve Liberaller”in bak›fl aç›s›d›r ve aile içi
toplumsallaflma araçlar›yla kuflaktan kufla¤a geçen/aktar›lan, kendine özgü bir yap›s›, bir
ak›lc›l›¤› ve savunma mekanizmalar› bulunan bir yaflam biçimidir. Buna göre yoksulluk;
yoksul olarak tan›mlanan kiflilerin e¤itim, örgütsüzlük, aile yaflam›n›n
duyarl›l›¤›/k›r›lganl›¤›, beceri ve kapasite gibi bireysel niteliklerinin düflüklü¤ü nedeniyle
ortaya ç›kan f›rsatlardan yararlanamamalar› durumudur.
Yoksulluk kültürü ya da kültürel yoksulluk yaklafl›m›, Neo-Klasiklerin yoksulluk
sorununa kültürel bir olgu olarak bak›fl›d›r. ‹lk kez A.B.D.li antropolog Oscar Lewis
taraf›ndan ortaya at›lan kavram, yoksullar aras› modellerin oluflturdu¤u yap›sal özelliklerin
yol açt›¤› ayr› bir kültüre dikkat çekmektedir. Lewis’e göre yoksulluk koflullar›na göre tam
bir uyarlanma biçimi olarak ortaya ç›kan yoksulluk kültürü; aile içi toplumsallaflma
araçlar›yla kuflaktan kufla¤a geçen/aktar›lan, kendine özgü bir yap›s›, bir ak›lc›l›¤› ve
savunma mekanizmalar› bulunan bir yaflam biçimidir.21 Buna göre yoksulluk; yoksul olarak

11 WORLD BANK, “Understanding Poverty, What Is Poverty?” http://www.worldbank.org/ poverty/mission/up1.htm,


(11.06.2003).
12 William W.GOLDSMITH & Edward BLAKELY, Seperate Socities, Poverty and Inequality in US Cities, Temple Uni.Press,
Philadelphia, 1992.
13 Diana Di NITTO, Social Welfare, Politics and Public Policy, Prentice Hall, New Jersey, 1991, s.48-64.
14 Manuel CASTELLS, The Informational City, Information Technology, Economic Restructuring of The Urban-Regional
Process, Oxford Uni.Press, UK. 1989. Anthony DOWNS, Who Are The Urban Poor?, New York, 1970.
15 Douglas S.MASSEY and Nancy A.DENTON, American Apertheid, Segregation and The Making of The Underclass, Harvard
Uni.Press, 1993.
16 Barry R.SCHILLER, The Economics of Poverty and Discrimination, Prentice-Hall, New Jersey, 1976. s. 40.
Oscar LEWIS, La Vida, A Puerto Rican Family in The Culture of Poverty, Random House, New York, 1966.
Edward C.BANFIELD, The Unheavenly City, Boston, 1973.
17 Norman FARSTEIN, “The Underclass/Mismatch Hypothesis As An Explanation For Black Economic Deprivation”, Politics
and Society, Vol, 15, No, 4, (!986-1987), s.403.
18 Carolina JOHANSSON WENNERHOLM, The Feminisation of Poverty, The Use of A Concept, SIDA, Stockholm, December
2002, s.38 vd.
19 R. BAULCH, "Editorial. The New Poverty Agenda, A Disputed Concensus", IDS Bulletin, 1996, Vol, 27, No, 1, s, 2.
20 NARAYAN ve Di¤erleri, Can Anyone Hear Us?..., s.32.
21 Oscar LEWIS, Five Families, Mexican Case Studies in The Culture of Poverty, Basic Books, New York, 1959, s.16’dan aktaran
ÖZBUDUN, “Küresel Bir Yoksulluk Kültürü mü?”, s.60.

77
‹smail Gökday›

tan›mlanan kiflilerin e¤itim, örgütsüzlük, aile yaflam›n›n duyarl›l›¤›/k›r›lganl›¤›, beceri ve


kapasite gibi bireysel niteliklerinin düflüklü¤ü nedeniyle ortaya ç›kan f›rsatlardan
yararlanamamalar› durumudur. 22 Londra, Porto Riko, Mexico City varofllar› ve Meksika
köyleri ile ABD’deki Zenci alt s›n›flardaki aile yap›s›, akrabal›k ba¤lar›, aile içi iliflkilerin
niteli¤i, zaman yönelifli, harcama iliflkileri, de¤er dizgeleri ve topluluk/cemaat duygusu
aras›ndaki benzeflme bu kültürün belirleyici özelliklerindendir.
2.Yap›salc› bak›fl aç›s› ise, “Marksistler”in bak›fl aç›s›d›r. Yoksullu¤u sistemin yap›s›ndan
ve özellikle de kapitalist sistemin/düzenin iflleyiflinden kaynaklanan güç ve servet
da¤›l›m›ndaki eflitsizli¤in sonucu olarak ele almaktad›rlar.
Sorun asl›nda kapitalist düzenin kendisinden kaynaklanmaktad›r. Çünkü bu düzenin
kendisi toplumda güç ve servet da¤›l›m›nda eflitsizlikler yaratmakta sonucunda da
yoksulluk ortaya ç›kmaktad›r. Bu ba¤lamda; zenginlikleri, e¤itimleri, aile geçmiflleri,
kültürel geçmiflleri ve yeteneklerini gelifltirmek için sahip olduklar› flanslar› bile ayn›
olmayan insanlar›n yasalar önünde eflit oldu¤unu savunmak son derece anlams›zd›r.23
Sorun asl›nda kapitalist düzenin kendisinden kaynaklanmaktad›r.
Politik ekonomik yaklafl›mda; toplumdaki zenginli¤in bölüflüm sorunu ve bölüflümde
kimlerin etkili oldu¤u, toplumsal s›n›flar›n zenginlikten ne kadar yararland›klar›;
yoksullu¤un, suçun, s›n›fsal çat›flmalar›n ve sömürünün nedenleri üzerinde durulmaktad›r.
Ayr›ca, toplumsal eflitsizliklerin toplumsal adalet ve eflitlik ilkelerine göre çözülebilece¤i ve
insanl›¤›n böyle bir yetene¤inin oldu¤u kan›s›ndad›rlar.24
Yoksullu¤un yap›sal özellikleri aras›nda; d›fllanma, ayr›mc›l›k, damgalanmak, do¤al,
ekonomik ve toplumsal kaynaklardan yararlanmada ortaya ç›kan eflitsizlikler ile toplumsal
normlar ve kal›plar baflat rolü oynamaktad›rlar.25

III. Yoksulluk, D›fllanma ve Ötekiler


Yoksullu¤un bu boyutunda a¤›rl›kl› olarak; kad›nlar, çocuklar, yafll›lar, özürlüler,
düflkünler, göçmenler, göçebeler, mülteciler ve etnik az›nl›klar (çingeneler, tahtac›lar,
aleviler vb…) yer almaktad›r. Buradaki yoksullar, asl›nda kimi temel yoksunluklar ve
eflitsizlikler yüzünden ortaya ç›kan ayr›mc›l›k ve d›fllanma nedeniyle yoksul kalan ve
yoksulluklar› süren kiflilerdir. Bunlar bir biçimde toplumdan soyutlanan, göz ard› edilen ve
adeta hiç yoklarm›fl gibi davran›lan26 kiflilerdir. Ayr›mc›l›¤a (tâbi) tutulmalar› en önemli

22 H.S. JHA, Culture of Poverty- A Sociological Study, Ganga Kaveri Publishing House, Varanasi, 1994, s.56-57’den aktaran
Sibel ÖZBUDUN, “Küresel Bir Yoksulluk Kültürü mü?”, s.60 vd.
23 Andrew LEVINE, Arguing For Socialism, Theoritical Considerations, Verso Press, New York, 1988, s.50-98’den al›nt›layan
GÜL ve GÜL, s.12-13.
24 Andrew LEVINE, Arguing For Socialism, Theoritical Considerations,
Ralph MILIBAND, Divided Societies, Class Struggle in Contemporary Capitalism, Oxford Uni.Press, New York, 1991.
Allen E. BUCHANAN, Marx and Justice, The Radical Critique of Liberalism, Rowman & Littlefied, Totowa, 1982’den al›nt›layan
GÜL ve GÜL, s.13.
David HARVEY, Social Justice and The City, John Hopkins Uni.Press, Baltimore, 1973.
25 BARIENTOS & SHEPHERD, “Chronic Poverty and Social Protection”, s.11.
26Buradaki duruma ‹ngilizce’de verilen isim, “disability”dir ve bunu çal›flmam›zda “görmezlikten gelmek, güçsüz ve yetersiz
kalmak” anlamlar›nda kullanaca¤›z.
27 David O’BRIEN, An Annotated Bibliography on Poverty and Social Exclusion With Primary Reference To The UK, France
of USA, Literature of Case-Studies, Poverty Research Unit at Sussex, 1997.
David O’BRIEN, Joanna WILKES, Arjan De HAAN, Simon MAXWELL, “Poverty and Social Exclusion in North and South”, IDS
Working Paper, 55, Institute of Development Studies and Poverty Research Unit, University of Sussex
http://www.ids.gov.uk. (28.05.2003).
28 Rebecca YEO, “Chronic Poverty and Disability”, ADD-Action on Disability and Development, Background Paper No, 4,
Chronic Poverty Research Center, s.5. http://add.org.uk (23.6.2003).

78
Unutulmufl Ötekiler: “K›rsal Yap›sal Yoksulluk” Kültürü ve Anamas Yöresi Örne¤i

özelliklerindendir ve geliflmekte olan ülkelerin karfl› karfl›ya kald›¤› bir sorun oldu¤u
konusunda da fikir birli¤i vard›r27 ve ayr›mc›l›¤›n da çeflitli boyutlar› ile karfl› karfl›yad›rlar.
Rebecca Yeo’nun bir çal›flmas›nda bu insanlara üç farkl› ayr›mc›l›¤›n uyguland›¤›
vurgulanmaktad›r:28

DIfiLANMA VE AYRIMCILIK B‹Ç‹MLER‹


Kurumsal Ayr›mc›l›k Kurumsal ayr›mc›l›k; kimi NGO’lara biçimsel olarak al›nmama (sözge-
limi; siyasal partiler, meslek odalar›, kulüpler gibi…), kimi ülkelerde
yoksul çocuklar›n okula gittiklerinde kabul edilmemesi/kabul edilse
bile ayr› s›n›flara konulmas› ve onlar›n gereksinimleri için herhangi bir
üyelik gerekiyorsa onlara bu konuda yard›mc› olunmamas›, bunlar›n
ifl baflvurular›nda göz ard› edilmesi/baflvurular›n›n kabul edilmemesi
ve miraslar›n paylafl›m›nda onlar›n göz önüne al›nmamas›d›r.

Çevresel Ayr›mc›l›k D›fllanan insanlar ço¤u ülkelerde ›rksal nedenlerle fiziksel çevreden de
d›fllan›rlar. Birçok binan›n girifllerinde ve merdivenlerinde, toplu
tafl›mac›l›kta onlar›n giremeyece¤i/yararlanamayaca¤› yönünde
ayr›mc› uygulamalar vard›r.

Tutumsal Ayr›mc›l›k Soyutlanma ve d›fllanma için ço¤u s›n›rlamalar onlar› ve ailelerini


d›fllamaktad›r. Hastal›k ve görmezlikten gelme ile ortaya ç›kan bu
ayr›mc›l›k onlar› bunaltmakta, her gün toplumun her yerinde ayr›mc›
uygulamalara aç›k b›rakmaktad›r. Bu yüzden göz ard› edilen bu
insanlar kendilerini olabildi¤ince toplumun genifl bir kesimi
taraf›ndan engellenmifl olarak görür. Hatta yayg›n olarak ço¤u insan
onlar›n inançlar›n› aldatma, büyücülük ve fleytanla ilgili inançlar
olarak görür.

Kaynak: Rebecca YEO; “Chronic Poverty And Disability”, s.5.

Avrupa’da “Sosyal D›fllanma”, Latin Amerika’da “Marjinalleflme”29 ve A.B.D.nde


“Underclass - Alt s›n›f”30 olarak kabullenilen bu durumun iki farkl› özelli¤i bulunmaktad›r:31
Bunlardan birincisi; Silver’in 1994 tarihindeki çal›flmas›nda32 belirtildi¤i gibi; refah devleti,
vatandafll›k, kiflisel iliflkiler, sayg›, e¤itim, en az tüketim, ifl olanaklar›, kazançlar, mallar,
bar›nma ve geçim kaynaklar›ndan d›fllanmay› aç›klayan “çok yönlü” bir özelli¤inin oldu¤udur.
‹kincisi: yoksunlu¤a neden olan süreçler ve iliflkiler (ço¤unun yasal haklar›n› f›rsat
eflitsizli¤i ve siyasal güçsüzlük nedenleriyle kullanamamas›, kast dizgeleri ve s›n›fsal
farkl›l›klar, az›nl›klar›n kimliklerinin tan›nmamas›, iflgücü piyasalar› ile üyelik
gerektirmeyen ticari birliklerden ve ifl olanaklar›ndan soyutlanma vb…).
29 Latin Amerika’daki marjinalleflme konusunda ayr›nt›l› bir çal›flma için bkz, Janice E. PERLMAN, “Marginality, From Myth
To Reality in the Favelas of Rio de Janeiro, 1969–2002”, in Conference on Staying Poor, Chronic Poverty and Development
Policy, IDPM, University of Manchester, 7-9 April 2003.
30 ÖZBUDUN, s.54.
31 Arjan De HAAN, “Social Exclusion, Enriching The Understanding of Deprivation”, Bu makale, World Development Report
2001 Forum on ‘Inclusion, Justice, and Poverty Reduction’ için haz›rlanm›flt›r. IDS Bulletin, January 1998, s.22-40
sayfalar›nda ayr›ca yay›nlam›flt›r.
32 Hilary SILVER, ‘Social Exclusion and Social Solidarity, Three Paradigms’, IILS D

79
‹smail Gökday›

Amartya Sen 2000 y›l›nda yapt›¤› bir çal›flmada sosyal d›fllanmada aktif ve pasif
d›fllanmaya dikkat çekmektedir. Göçmenlerin ve mültecilerin siyasal bir konumlar›n›n
olamamas› durumunda “aktif d›fllanma”; yoksunluk toplumsal süreçlere k›s›tl›l›¤›
getiriyorsa “pasif d›fllanma” vard›r.33
Amartya Sen 1997 y›l›nda yapt›¤› bir baflka çal›flmada “sosyal d›fllanma”ya neden olan
etkenleri incelemifl ve onlar› flu bafll›klar alt›nda betimlemifltir: Verimlili¤in kaybedilmesi,
uzun süreli zararlar ve beceri kayb›, özgürlüklerin kayb›, fiziksel zarar görme ve sefalet,
hastal›k ve ölümler, insan iliflkilerinin kaybedilmesi, ›rk ve cinsiyet eflitsizli¤i, sosyal
de¤erlerde zay›flama, sürekli iflsizlik ve gelecek kayg›s› yüzünden güdülenme kayb› sosyal
d›fllanmaya neden olan etmenler olarak ortaya konulmufltur.34

IV. Anamas Yöresi’nde K›rsal Yoksulluk


Çal›flmam›z›n alan›n› “Anamas Yöresi” oluflturmaktad›r. “Anamas Yöresi”; Bat› Akdeniz
Bölgesi’nin E¤irdir ve Beyflehir Gölleri aras›nda kalan ve Bat› Toroslar S›rada¤lar› içinde yer
alan “Anamas S›rada¤lar›” ve “Anamas Yaylalar›”n›n bulundu¤u, arazilerinin ço¤unlukla
ormanl›k oldu¤u ve ortalama yükseltileri 1100-1350 m. civar›ndaki k›rsal yerleflim alanlar›n›n
genel ad›d›r. Anamas Yöresi tek bafl›na bir yerleflim ad› de¤ildir; baflta Anamas Ovas› olmak
üzere Sar›idris Da¤› eteklerine ve Anamas Da¤lar›’n› içine alan yörenin genel ad›d›r.35
Bu anlamda do¤al çevresel kaynaklar› (su kaynaklar›, ormanlar›, insani yap›lar› ve
kültürel özellikleri) bir bütün olarak alg›lanan ve genel anlam›yla “Anamas” ismiyle
bütünleflen yerleflimler ve bu do¤al çevre ile çevrelenen bir alan› bu amaçla seçtik.
Seçti¤imiz alana fen bilimleri alan›ndaki birçok çal›flmada “Yukar› Köprüçay Havzas›”
denilmektedir. Köprüçay nehrinin su kaynaklar›n›n ç›k›fl noktalar›n›n bulundu¤u Anamas

33 Amartya SEN, Social Exclusion, Concept, Application, and Scrutiny, Social iscussion Papers,No, 69, ILO Publications,
Geneva, 1994.
34 Amartya SEN, Social Exclusion, Concept, Application, and Scrutiny, Social Development Papers No, 1, Office of
Environment and Social Development Asian Development Bank, Manila, June 2000, s.14.
35 Amartya SEN, “The Penalties of Unemployment”, Bank of Italy, 1997.
Amartya SEN, “Inequality, Unemployment and Contemporary Europe,” Presented At The Lisbon Conference on “Social
Europe” and The Calouste Gulbenkian Foundation, 5-7 May 1997, and Published in International Labour Review, 136, 1997.

80
Unutulmufl Ötekiler: “K›rsal Yap›sal Yoksulluk” Kültürü ve Anamas Yöresi Örne¤i

Da¤lar› bu havzay› oluflturmaktad›r. Bu nedenle yönetimsel bölümlenme göz önüne


al›nmam›flt›r.
– ‹lçe, 426 Km’dir.
– Toplam arazinin%80’i da¤l›k ve k›raç araziden oluflmakta ve ortalama toprak
kal›nl›¤› 2-3 cm’yi geçmemektedir. Erozyona aç›kt›r.
– Hane bafl›na düflen arazilerin ortalama büyüklükleri (kuru + sulu) 25 dekard›r.
Bunlar içinde sulu tar›m yap›labilen arazilerin ortalama büyüklükleri 6.4 dekard›r.
– Tipik karasal iklim koflullar› var.
– Yaylac›l›k devam ediyor.
– Temel ekonomik girdiler tar›msal ve hayvansal ürünlere dayal›d›r.
– 2003 Y›l› ETF kay›tlar›na göre yörede 1.744 hane bulunmaktad›r. Ortalama olarak
her hanede bir inek, bir buza¤› ve bir tane de düve/dana oldu¤unu varsayarsak
(1.744 x 3: 5.232), 5.224 yerli ›rktan hayvan›n hangi amaçlarla beslendi¤i ortaya
ç›kmaktad›r. Yerli ›rk büyükbafl hayvanlar aile gereksinimleri do¤rultusunda
yetifltirilmektedir. Geriye kalan kültür ›rk› ve melez toplam› 756 büyükbafl hayvan›n
ise tecimsel amaçlarla (et ve süt üretimi için) beslendi¤i gerçe¤i ortaya ç›kmaktad›r.
– Aksu ‹lçe Tar›m Müdürlü¤ü verilerine dayanan Isparta ‹li Tar›m Master Plan›’nda
yaklafl›k 6.000 civar›nda bir keçi varl›¤›n›n oldu¤u (hane bafl›na ortalama 3) ve
bunun il geneline bak›ld›¤›nda % 3,8’lik bir pay›n›n bulundu¤u görülmektedir.
– Elmac›l›k (121.587 ha.) say›sal a¤›rl›k olarak önemli bir tar›msal ürün olarak dikkati
çekmektedir. Bu nedenle sulanabilir arazilerin hemen hemen tamam›na yak›n›nda
elmac›l›k yap›lmaktad›r.
Sorunun yoksulluk aç›s›ndan önemi, elmac›l›¤›n yöredeki k›rsal yoksullu¤un
k›r›lmas›nda beklenen etkiyi gösterememesidir. Çünkü, a¤aç bafl›na ortalama verimleri göz
önüne al›nd›¤›nda elmada il ortalamas› (195 kg/ha) iken yörede bu oran neredeyse yar›
yar›ya düflmektedir (100 kg/ha). Oysa a¤aç say›s› daha az olan (106.250) Gönen’de ortalama
verim 151 kg/ha olarak gerçekleflmektedir.
– Toplam nüfusun % 88’lik bir k›sm› düflük e¤itimli kiflilerden oluflmaktad›r. Yaklafl›k
olarak % 25’i hiç okuma-yazma bilmeyen kiflilerden oluflmaktad›r.
– Lise bitirmifl kifli say›s› toplam› 522 kiflidir (bunun % 32’si kad›nd›r) ve toplam
nüfusa oran› ise, yaklafl›k olarak % 10’dur.
– Yüksek ö¤retim mezunu (iki y›ll›k meslek yüksek okullar› buna dahildir) kifli say›s›
toplamda 113 kiflidir. Bunlar›n (% 26.5’ i) kad›nd›r ve toplam nüfusa oran› % 2.1’dir.
Say›ca ilçe merkezinde yo¤unlafl›lmaktad›r.
– ‹lçede yer alan hanelerin 1/3’ü SYDF’dan yard›m almaktad›r. ilçe merkezinden
uzaklafl›ld›kça yoksul hanelerin oran›nda ve say›s›nda art›fl gözlenmektedir. Bu da
ulafl›labilirlik düzeyleri ile yoksulluk aras›ndaki do¤rusal ba¤›nt›y› göstermesi
aç›s›ndan ilginç bir sonuçtur.
– 2003 ETF verilerine göre; 1.744 hanede, 2.645 erkek, 2.714 kad›n toplam 5.359 kifli
yafl›yor. Hane bafl›na düflen ortalama nüfus 3 kifli.
– Yafl gruplar› ölçe¤inde yap›lan çözümlemede, yörede egemen yafl gruplar›n›n 20 yafl
alt› ve 45 yafl üstü yafl gruplar› oldu¤u sonucu da ortaya ç›km›flt›r. Bu da ifl
yapabilecek, yetiflkin orta yafl grubun yöreden göç etti¤inin de bir göstergesidir.

81
‹smail Gökday›

– Yard›m alan hanelerde cinsiyet ölçe¤inde yap›lan de¤erlendirmede ise; yörede


say›ca egemen cinsiyet grubunun kad›nlardan olufltu¤u sonucu ortaya ç›km›flt›r.
– Hane reisi kad›n olan hanelerin bakmakla yükümlü oldu¤u kifli say›lar›nda a¤›rl›¤›n
tek kiflilik hanelerde yo¤unlaflt›¤› görülmektedir. Bunlar›n ço¤u da tek bafl›na köyde
yaflayan yafll› kad›nlardan oluflmaktad›r.
– Fiziksel uzakl›k, ayn› zamanda f›rsatlara ve kaynaklara da uzakl›k anlam›ndad›r.
Yoksullar kaynaklara ve f›rsatlara eriflememenin verdi¤i eflitsizliklerin bir sonucu
olarak yoksulluk içinde yaflamaktad›rlar.
Bu durum, k›rsal kesimin ötekiler ba¤lam›nda “unutulmufl ötekiler” olarak
tan›mlanmas›n› gerektirmektedir.
Olaya bu bak›fl aç›s›yla yaklafl›ld›¤›nda “yap›salc› yaklafl›m”›n, “yoksullu¤un nedeninin
f›rsat ve kaynaklara eriflmede ortaya konan eflitsizlikler ve yoksunluklardan kaynaklanan
yap›sal bir sorun oldu¤u” sav›n›n do¤rulu¤u da ortaya konulmaktad›r.

V. Sonuçlar
1. Yoksulluk, yanl›zca gelir düzeyinde tart›fl›lacak kadar dar kapsaml› bir sorun
de¤ildir. Yoksullu¤un daha çok, f›rsatlar ve kaynaklar üzerinde bireylere uygulanan
eflitsiz tutumlar›n yol açt›¤› yoksunluklarla daha anlaml› bir biçimde aç›klanmas›
yararl› olacakt›r. Kaynak ve f›rsat yoksunlu¤u, yoksullaflman›n özünü
oluflturmaktad›r.
2. Yoksulluk herkes için istenmeyen bir durumdur. Ancak, yoksullar›n da toplumsal
yaflam›n her düzeyinde görülmek istenilmedi¤i, göz ard› edilmek istendi¤i ve yoksul
olanlar›n fiziksel görünümleri nedeniyle birçok olanak ve f›rsatlardan d›flland›¤› da
kabul edilen bir gerçektir.
3. Yaflan›lan koflullar (do¤al, ekonomik ve toplumsal) yoksulluk üzerinde belirleyici
olmaktad›r. Özellikle do¤al koflullar k›s›tlay›c› bir özellik tafl›yorsa, yoksullu¤a
neden olmaktad›r. Alan araflt›rmam›zda da, yöredeki do¤al yap›n›n insanlar
üzerinde k›s›tlay›c› etki yapt›¤› ve bunun da yoksulluk üzerinde etkili oldu¤u
görülmüfltür.
4. Öte yandan; iklim koflullar› da yoksulluk üzerinde belirleyici olabilmektedir.
Kurakl›kla birlikte, afl›r› ya¤›fllar›n ürünlere zarar vermesi, ya¤›fllar›n özellikle toprak
korumas›n›n olmad›¤› e¤imli arazilerde verimli topra¤›n afl›nmas›na neden olmas›,
üretim sezonunun k›sa sürmesi gibi sonuçlar iklim koflullar›n›n olumsuz etkileridir
ve verimlili¤i düflürdü¤ünden yoksullaflmaya neden olmaktad›r. Anamas Yöresi’nde
de iklim koflullar›n›n bu etkileri görülebilmektedir.
5. Kamusal hizmetlerin ve olanaklar›n sunumunda ve paylafl›m›nda adaletsizlik ve
eflitsizlik varsa, yoksullaflmaya neden olmaktad›r. Bu yüzden eflitsizlik ve
adaletsizlik, yoksullu¤un ana kaynaklar› olarak ön plana ç›kmaktad›r.
6. Öte yandan e¤itimsizlik ile yoksullaflma aras›nda do¤rusal bir iliflki kurma olana¤›
vard›r. Yap›lan birçok bilimsel araflt›rmada da bu gözlemlenebilmektedir. Nitekim
alan araflt›rmam›zda da, e¤itimsiz olanlarda yoksullu¤un daha yüksek oldu¤u
saptanm›flt›r.
7. Olanaklara ve f›rsatlara uzakl›k, ayn› zamanda yoksullu¤a yak›nl›¤› da

82
Unutulmufl Ötekiler: “K›rsal Yap›sal Yoksulluk” Kültürü ve Anamas Yöresi Örne¤i

ça¤r›flt›rmaktad›r. Alan araflt›rmam›zda olanaklara ve f›rsatlara uzak olan yerlerde


yoksullar›n say›s›nda art›fl oldu¤u gözlemlenmifltir.
8. Kad›nlar›n k›rsal yoksulluk içindeki paylar›, erkeklere göre daha yüksek
olabilmektedir. Ancak bu durum, k›rsal kesimde kad›nlara karfl› uygulanan
k›s›tlamalar (e¤itim, konum) ve ayr›mc›l›kla iliflkilendirilebilir.
9. Üretim ölçe¤i de yoksullaflma ile iliflkilendirilebilir. E¤er üretim ölçe¤i
bireysel/ailesel gereksinimlerin karfl›lanmas›na yönelik olarak gerçeklefliyorsa,
bireylerin / hanelerin ekonomik anlamda birikim yapmalar›na ve (ürünlerinin
de¤erlendirilmesinde etkisiz bir piyasa oluflumu yüzünden) ekonomik bir girdi
olarak de¤erlendirilmesine olanak sa¤lamamaktad›r.
Üretim ölçe¤inin bireysel gereksinimlerin karfl›lanmas› yerine endüstriyel ölçekte sat›fla
yönelik olmas› durumunda ise, hanelere katk› sa¤lamakta ve dolay›s›yla yoksullaflman›n
azalt›lmas›nda etkili olmaktad›r.
Anamas Yöresi’nde egemen üretim ölçe¤inin bireysel gereksinimlerin karfl›lanmas›na
dayand›¤›, bu yüzden de hanelere birikim olana¤› sa¤lamad›¤› görülmüfltür. Sat›fla yönelik
ölçek olarak yörenin sulanabilir k›s›mlar›nda meyvecili¤in, özellikle de elmac›l›¤›n ön plana
ç›kt›¤›; ancak hektar bafl›na verimlilik ile donat›lar›n ve piyasalar›n eksikli¤i nedeniyle
beklenen etkiyi yapamad›¤› görülmektedir.
1. Toplumsal yaflamda iflbölümü, örgütlenme ve dayan›flman›n da yoksullaflma ile
ba¤lant›s› kurulabilir. Toplumsal iflbölümünün, dayan›flman›n, örgütlenmenin
olmamas›, tersine bir biçimde toplumsal yap›y› bozan y›prat›c› insani çekiflmelerin
ön plana ç›kmas› ile yoksullaflma kaç›n›lmaz olmaktad›r. Alan araflt›rmam›zda da
yörede olumsuz bir toplumsal yap›n›n olmas› yüzünden, özellikle kalk›nma
çabalar›n›n baflar›s›zl›¤a u¤rad›¤› görülmüfltür.
2. Yoksullar›n yaflam kalitelerinin genel olarak düflük oldu¤u bilinen bir gerçektir.
Ulafl›m, iletiflim, altyap›, konut, giyinme, besin, e¤itim, sa¤l›k gibi temel
gereksinimlerin karfl›lanmas›nda yaflan›lan güçlükler yaflam› zorlaflt›ran etkilerdir.
Birde bunlar› karfl›layacak gelir düzeyinin olmamas› ya da az olmas›, yoksullaflma
üzerinde etkili olmaktad›r.
3. Teknoloji ve girdi kullan›m›n›n yoksullar aras›nda daha az oldu¤u söylenebilir.
Yöredeki araflt›rmalar›m›zda da teknoloji ve girdi kullan›m düzeyinin düflüklü¤ünün
gelir düzeyi ile iliflkisinin oldu¤u gözlemlenmifltir. Çünkü teknoloji ve girdi kullan›m›
için parasal kaynaklara gereksinim vard›r. Bu anlamda kaynaklar› s›n›rl› olan yöre
insanlar›n›n teknoloji ve girdi kullanmaktan kaç›nd›klar› görülmüfltür.
4. Di¤er yandan tarihsel ve geleneksel al›flkanl›klar, e¤itim düzeyi düflük kiflilerde
tutucu etkisi ile yeniliklere karfl› kapal› olmalar›na neden olabilmektedir. Yüzlerce
y›ld›r de¤iflmeyen üretim ve tüketim kal›plar›, olaylara bak›fl aç›s›n› da
s›n›rlamaktad›r. Yörede üretim ve tüketim kal›plar›n›n kolayca de¤iflmedi¤i, bu
aç›dan bak›ld›¤›nda söylenebilir.
Bu aç›klamalar ›fl›¤›nda ve kiflisel olarak yöredeki k›rsal yoksullar için bir
betimleme/tipoloji sunabiliriz. Buna göre:
K›rsal yoksullar; ço¤unlukla tar›msal ve hayvansal ifllerle u¤raflan, üretimlerinin daha çok
geçimlik oldu¤u, genel olarak e¤itim düzeyleri oldukça düflük, çok çocuklu, erkek egemen aile

83
‹smail Gökday›

yap›s› içinde kad›nlar›n konumsal olarak ezildi¤i/yok say›ld›¤›, kendilerini özgür


hissedemeyen, yaflam kaliteleri düflük, fiziksel görünümleri zay›f, yorgun ve y›pranm›fl,
umutsuz/yar›ns›z, risk alamayan, e¤itimsizlikleri yüzünden ifl olanaklar› ve becerileri s›n›rl›,
toplumun d›fl›nda soyutlanan ve göz ard› edilen/görülmek istenmeyen, unutulmufl ötekilerdir.

VI. “K›rsal Yap›sal Yoksulluk” Kültürü


K›rsal yap›sal yoksulluk kültürünün befl temel özelli¤i ortaya ç›kmaktad›r. Bunlar:
1. Yap›sal yoksulluk: K›rsal yoksulluk döngüsünün as›l kayna¤› do¤al kaynaklar›n
kullan›m biçimleri, insan-do¤a iliflkileri ve do¤al çevrenin üretim yeteneklerine dayanan
yap›sal nedenlere dayanmaktad›r.
2. Koflullara uyumluluk (yoksulluk kültürü): S›n›rl› üretim olanaklar›na ve kaynak ve
f›rsat yoksunluklar›na karfl›n, yaflamlar›n› sürdürme konusunda do¤al koflullara uyum
sa¤layan bir yaflam biçimi gelifltirilmifltir.
3. Kal›tsal yoksulluk/ yoksullu¤un kuflaklar aras›laflmas›: Niteliklerin de¤iflmemesi ve
insan sermayesi (e¤itim, bilgi ve beceri) eksiklikleri nedeniyle yoksullu¤un kuflaklar
aras›nda kal›tsallaflmas›.
4. Unutulmufl ötekiler: K›rsal kesimde yaflaman›n do¤al bir sonucu olarak f›rsat ve
kaynak yoksunluklar›n›n getirdi¤i d›fllanma ve ayr›mc›l›k.
5. Kad›n yoksullu¤u: Özellikle kad›nlar›n niteliksel ve niceliksel olarak k›rsal
yoksullu¤un merkezinde yer alan cinsiyet grubu olarak yer almas›.

DIfiSAL KOfiULLAR

DÜNYANIN VE ÜLKEN‹N GENEL DURUMU

EKONOM‹K, YÖNETSEL VE S‹YASAL POL‹T‹KALAR

‹ÇSEL (YÖRESEL YAPISAL) KOfiULLAR

DO⁄AL YAPISAL KOfiULLAR

Arazilerin % 80’i Da¤l›k ve K›raç Arazi


* Tar›m Topraklar› Küçük ve Parçal›
* Ulafl›labilirlik K›s›tl›
* Topra¤›n Verimlili¤ine Uymayan Tar›msal Faaliyetler Var
* ‹klim Koflullar› Üretim Sezonunu K›s›tl›yor

EKONOM‹K YAPISAL KOfiULLAR

* ‹fl Olanaklar› ve Çeflitlili¤i K›s›tl›


* Giriflimci Ruh Eksik
* Sosyal Güvence Kapsam› Düflük
* ‹flsizlik Sürekli

84
Unutulmufl Ötekiler: “K›rsal Yap›sal Yoksulluk” Kültürü ve Anamas Yöresi Örne¤i

* Üretim Ölçe¤i Aile Gereksinimleri ‹le S›n›rl›


* Birikim Olanaklar› Yok
* Ortalama Verimlilik Düflük
* Ürün Piyasalar›nda Etkisizlik ve Düflük Donat› Düzeyi Var
* Teknoloji ve Girdi Kullan›m› Düflük

TOPLUMSAL YAPISAL KOfiULLAR

* Tarihsel Birikim * Yöneticiler Genifl Ufuklu De¤il


* E¤itim Düzeyi Düflük * Bilgi ve Beceri Eksikli¤i Var
* Yaflam Kalitesi Düflüklü¤ü * ‹nsani Çekiflmeler Var
* Kad›n›n Ezikli¤i * Kamusal Olanaklar K›s›tl›
* Yafll›lar ve Çocuklar›n Durumu * Örgütlülük Yok
* Güçsüzlük * Ezilmifllik, Bezginlik Var
* Kentlere Göç E¤ilimi Var * Hastal›klara Karfl› Zay›flar
* Etkisizler * Ayr›mc›l›k ve D›fllanma Var
* Umutsuz ve Karamsarlar * Nitelikli ‹nsan Eksikli¤i Var
* Toplumsal-Kültürel Yaflam Yok * Y›k›c› Yerel Siyaset Var
* Fiziksel Görünümleri Zay›f * Devlet Katk›s› Bekliyorlar

KIRSAL YOKSULLAR (UNUTULMUfi ÖTEK‹LER)


YAPISAL YOKSULLUK KÜLTÜRÜ

Bölgesel geliflme planlar›nda, k›rsal kesim için planlanan ile sonuç aras›nda hayal
k›r›kl›¤› yaratan baz› olgular vard›r.
Bunlar bir bak›ma “boflluk”tur ve k›rsal geliflmenin/yoksullu¤un engelleri olarak
tan›mlamak mümkündür.
1. F›rsatlar›n s›n›rl› olmas›,
2. Beklenmeyen durumlara karfl› hassasiyet,
3. Yap›sal eksiklikler ve
4. Dengesiz güç yap›lar›, k›rsal geliflmenin engelleri olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r.

1.SINIRLI FIRSATLAR:
• D›fllanma,
• Ayr›mc›l›k
• E¤itim-ifl olanaklar›n›n k›s›tl›l›¤›,
• Gelir ve kaynak adaletsizli¤i,
• Bilgi ve beceri eksikli¤i,
• Kamusal kaynaklara eriflememe,
• Yetersiz beslenme ve hijyenik olmayan sa¤l›k koflullar›.

85
‹smail Gökday›

2. BEKLENMEYEN DURUMLARA KARfiI HASSAS‹YET:


• Risk alamamak,
• Birikim olanaklar›n›n s›n›rl›l›¤›,
• Güvensizlik,
• Umutsuzluk,
• Yoksul hastal›klar› (verem, cüzzam, ülser, beslenme bozukluklar›, zay›f düflme…)
• Yafll›l›k ve vücudun afl›r› y›pranmas› v.s…
3.YAPISAL EKS‹KL‹KLER
• Kamu donat›lar›n›n eksikli¤i/ kalitesizli¤i,
• Kamu yetkililerinin süreksizli¤i ve isteksizli¤i,
• Hizmet ve temel gereksinimlerin karfl›lanma zorlu¤u,
• Sosyal güvence eksikli¤i,
• Sivil toplum örgütlenmesi eksikli¤i.

4. DENGES‹Z GÜÇ YAPILARI


• Kad›n-erkek ayr›mc›l›¤›,
• Kad›na karfl› fliddet,
• Çocuk iflçili¤i,
• Siyasal erkin paylafl›m› ve oy verme d›fl›nda siyasal kat›l›m düzeyi,
• Y›k›c› yerel siyaset,
• K›rsal politikalar›n saptanmas›nda sesini duyuramama,
• A¤al›k/feodal düzenin sürmesi.
Sonuç olarak; k›rsal kesimde süregelen ve flimdiye kadar ciddi boyutta bir ilerleme
sa¤lanamayan k›rsal yoksulluk sorunun temelinde do¤al, ekonomik ve toplumsal yap›dan
kaynaklanan yap›sal sorunlar bulunmaktad›r. Di¤er yandan; k›rsal yoksullar›n içinde
bulundu¤u yoksunluklar ekonomik sorunlar›n önündedir. Bu ba¤lamda yaflanan
eflitsizlikler, d›fllanmalar, ötekilikler gelir sorunun önünde yer almaktad›r. F›rsatlar›n s›n›rl›
olmas›, beklenmeyen durumlara karfl› hassasiyet, yap›sal eksiklikler ve dengesiz güç
iliflkileri k›rsal geliflmenin önündeki öne ç›kan engeller olarak ortaya ç›kmaktad›r.
1. K›rsal geliflme araçlar› ile geliflme ajanlar› aras›nda çeflitli toplumsal, kültürel, siyasal,
do¤al ve ekonomik engeller bulunmaktad›r. Bu engeller devam etti¤i sürece k›rsal
geliflme politikalar›n›n baflar›s›zl›¤› hep gündemde olacakt›r.
2. K›rsal geliflme araçlar› ile geliflme ajanlar› aras›ndaki engeller yoksullu¤un “yoksunluk
boyutu” ile iliflkilidir.
3. Unutulmufl ötekilik boyutlar›n›n iyilefltirilmesi; hem k›rsal yoksullukla mücadele, hem
de bölgesel geliflmenin baflar›s› aç›s›ndan oldukça önemli bir araçt›r. Bu ayn› zamanda
bölgesel geliflme politikalar›n›n da öncelikleri aras›ndad›r.
4. K›rsal yoksullukla mücadelenin baflar›s›/baflar›s›zl›¤› aradaki engellerin olabildi¤ince
ortadan kald›r›larak bertaraf edilmesine ba¤l›d›r.

86
Abstract
Whatever their identification criteria, the group called "the poor" is divided into sub-
groups in itself, in other words, oppression relationships exist within the poor. The first
two of these division principles is the condition of labour and gender. However,
conceptualizations of poverty, in nature, hide this heterogeneous character of the poor,
conceal it because they categorize the poor by a deep fault, a condition of deprivement.
Thus, the poor are conceptualized as a homogenous entity. Another imminent problem
of the conceptualizations of poverty is the knowledge problem which is also related to
this homogeneity. That is, when the poor are approached through their condition of
poverty, treated in terms of being merely poor, they become mere objects of the policies
designed and applied for and on them. This objectification is not depend on the
mentality and intention of the "policy makers". This leads to the reproduction of their
poverty situation and strengthens and reproduces the separation between the poor who
cannot emerge from their submerged position and the groups who design and conduct
policies about the poor. The last point I discuss here is, whether poverty can be a
founding principle for an organisation of the poor, or in other words, whether an
organisation of the poor is possible.

Yoksullu¤un ‹mkanlar›
ve "‹mkan”s›zl›¤› Hakk›nda Bir Tart›flma1

D‹LEK HATTATO⁄LU

Yoksulluk ve yoksullar, son y›llarda giderek daha fazla çevrede tart›fl›l›yor. Bu flafl›rt›c›
de¤il, çünkü tüm dünyada her türden -yani geliflmifl, ileri, geç kapitalist, sanayi sonras›, 1.
dünya vs. gibi çeflitli aç›lardan adland›r›lanlarda da geliflmemifl, geliflmekte olan, geri
kalm›fl, 3. dünya vb. gibi çeflitli flekillerde adland›r›lanlarda da- ülkede ve hemen her insan
grubunu do¤rudan ya da dolayl› etkileyen bir olgu söz konusu ve ortadan kald›r›lmas› ya
da hiç de¤ilse azalt›lmas›, hafifletilmesi için kafa yoruluyor. Politikalardan söz etmeye
bafllay›nca, bu politikalara zemin oluflturacak olgusal betimlemelere ve o zaman da
yoksulluk tan›mlar›na yöneliyoruz. Kim, hangi amaçla, konuya e¤ilirse e¤ilsin, tart›flman›n
hareket zemini için “yoksulluk nedir, hangi yoksulluk, hangi yoksullar?” sorular›n› sorarak
ifle bafllamak zorunda kal›yor.
Ama benim tam da bu noktada bir sorunum var. Sorunum, kavram›n kendisiyle. Bir
vaat, bir imkan, bir ilke olarak yoksullukla. Daha do¤rusu yoksullu¤un bir imkan
sunamay›fl›yla. Betimlemenin, durum saptamas›n›n ötesinde, bir örgütlenme ilkesi, bir

1 16-17 Ekim 2004 tarihlerinde ‹stanbul'da, S›n›f Araflt›rmalar› Merkezi'nce düzenlenen "‹flçi S›n›f›n›n De¤iflen Yap›s› ve S›n›f
Hareketinde Aray›fllar Deneyimler" bafll›kl› 1. S›n›f Çal›flmalar› Sempozyumu'nda yap›lan sunuflun notudur.

87
Dilek Hattato¤lu

imkan olarak yoksulluk kavramlaflt›rmas›, bana imkans›z görünüyor. fiöyle ki çok farkl›
yoksulluk tan›mlar› var, bunlar gayet incelikli de üstelik. Mutlak yoksulluk, gelir yoksullu¤u,
göreli yoksulluk, insani yoksulluk, kad›n yoksullu¤u vb. Ama tan›mlar ne kadar incelikli, ne
kadar iyi aç›mlan›r ve uygulan›r olursa olsun; temelde ortak bir zaaf tafl›yorlar, diye
düflünüyorum. Bu, yap›sal bir zaaf; çünkü, tüm yoksulluk tan›mlar›, ele ald›¤› insan
grubunu, bir yoksunluk, bir mahrumiyet, bir imkan eksikli¤i üzerinden ele al›yor ve bu
yoksunluk üzerinden ayn›laflt›r›yor, homojenlefltiriyor. Bu durum, bütün yoksulluk tan›mlar›
için geçerli, ama ben burada öncelikle, sadece mutlak yoksulluk olarak tan›mlanan bir
yoksulluk türü üzerinden örnekler sunup tart›flaca¤›m.
Asl›nda yoksulluk kavramlaflt›rmalar›n›n, kendi içinde homojen olmayan, farkl› ilkelere
göre bölünen2, yani kendi içinde de sömürü ve ezme/ezilme3 iliflkileri yaflayan bir insan
grubunu, homojenlefltirmelerinin yan› s›ra, bir sorunu daha var. Homojenlefltirmeyle de
ba¤lant›l› olan bu sorunu, belki, bilgi sorunu olarak ifade edebilirim. Belirli politikalar›n
konusu olan tüm insan gruplar›, bu politikalara temel oluflturacak bilgi toplama süreçlerinin
ayn› zamanda, nesneleri olurlar. Ama yukarda and›¤›m yoksunluk, imkan yoksunlu¤u hali
ile tan›mlanan bir grup olduklar› zaman, haklar›nda bilgi toplanan olman›n ötesine
geçmelerini, daha aktif bir rol almalar›n› gerektirmeyen bir iliflki içindeler, demektir.
Edilgen olmalar›yla, muhtaçl›klar›yla tan›mland›klar› için, muhtaçlar olarak davran›rlar ve
onlara muhtaçlar olarak davran›l›r. Bu iliflki biçimi de onlar›n, içinde bulundu¤u durumdan
do¤rulabilecek, muhtaçl›k durumunu aflacak hangi araçlar›, hangi güçleri oldu¤unu gören
insanlar olduklar› bir varolufl kofluluna geçmelerinin önünde, kendi bafl›na bir engel
oluflturur. Her fleyden önce, bu di¤er varoluflun bilgisinin oluflma koflullar› gerçekleflmez.
Bunu da yine mutlak yoksullarla ilgili baz› örneklerle tart›flmaya çal›flaca¤›m.

Homojenlefltirme: Eme¤in ve Cinsiyetçi ‹flbölümünün Görünmezlefltirilmesi


‹lk olarak, yoksulluk kavramlaflt›rmalar›n›n nas›l adeta zorunlu bir flekilde
homojenlefltirme yaratt›¤›n›, bunun nas›l bir zaaf oldu¤unu ve ne türden sonuçlar
yaratt›¤›n›, bu süreci deflifre eden bir örnek üzerinden ele almak istiyorum. Sözünü etti¤im
deflifresyon süreci ya da ifllemi, genelde yoksullar›n, özelde mutlak yoksullar›n kendi
içlerindeki bölünme ilkelerinin, yine, bu grup içinde aranmas› sürecidir. Örne¤im, mutlak
yoksullarla ilgili. Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) verileri üzerinden. 2001
y›l›n›n ilk 6 ay›nda SHÇEK Ankara fiubesi Ayni Nakdi Yard›m Bölümü’ne yap›lan 150
baflvurunun iki önemli özellik tafl›d›¤›, bu baflvurular›n incelenmesiyle4 ortaya ç›kt›.
‹ncelemeyi gerçeklefltiren SHÇEK uzman›, asl›nda bu "baflvuru dosyalar›"n› daha önce
incelemifl bir uzmand›, bu incelemesindeki fark, a) hanelerde yaflayanlar kimler?, b) çal›flan
var m›, ev-eksenli çal›fl›yorlar m›? sorular›n›n cevaplar›n› aramas›yd›. Sonuçlardan ilki, tüm

2 Bölünme ilkeleri terimi için Bkz. Bourdieu, P.; Pratik Nedenler.


3 Oppression karfl›l›¤› her iki kelimeyi birarada kullan›yorum.
4 Ben ayn› zamanda Ev-Eksenli Çal›flan Kad›nlar Çal›flma Grubu üyesiyim ve biz Çal›flma Grubu olarak ev-eksenli çal›flma
konusunda ilgili tüm taraflar› bir araya getiren yerel atölye çal›flmalar› düzenliyoruz; 2001 y›l›ndan bu yana 13 yerel, 1 ülke
ölçe¤inde ve 1 uluslararas› atölye düzenledik. Ev-eksenli çal›flan kad›nlar d›fl›ndaki kat›l›mc›larla bir ön haz›rl›k toplant›s›
yap›yoruz ve atölyeye kat›l›mlar›ndan ne bekledi¤imizi konufluyoruz. ‹flte 2001 temmuzu bafl›nda düzenledi¤imiz Ankara
yerel atölyesine kat›lan SHÇEK uzman›, böyle bir ön haz›rl›k toplant›s›n›n ard›ndan elindeki verileri tarad›, de¤erlendirdi
ve sonuçlar›n› atölyede aç›klad›.

88
Yoksullu¤un ‹mkanlar› ve "‹mkan”s›zl›¤› Hakk›nda Bir Tart›flma

baflvurular›n kad›n reisli hanelerden olmas›yd›. ‹kincisi de bu hanelerdeki kad›nlar›n


%80'inin ev- eksenli çal›flt›¤›yd›.5
Bu örnekte yoksulluk kriteriyle bir insan grubuna yaklaflman›n nas›l bir
homojenlefltirme sa¤lad›¤›n› aç›kl›kla görmek mümkün. Çünkü mutlak yoksullar içindeki
bir gruptan söz ediyoruz; sadece yoksulluk kriteriyle bakt›¤›m›zda, bu hanelerdeki kad›nlar
da, malul ya da çok yafll› erkekler de, çocuklar da mutlak yoksul. Ama bu
homojenlefltirdi¤imiz grubu, emek sunum konumuna ve toplumsal cinsiyete göre ele
ald›¤›m›zda, onlar›, içinde olduklar› gerçeklikten do¤rulma potansiyelleriyle birlikte
resmetmemize imkan verebilecek bambaflka bir tablo görüyoruz. Görebiliyoruz. Yani, ayni
ve nakdi yard›ma muhtaç olan bir hanede ya erkek yok; ya da çocuk veya çok yafll› olmak
gibi bir durumda. Oysa kad›nlar çal›flabilir durumdalar ve çal›fl›yorlar da. Bir kez bu çal›flma
konumunun, emek sunum konumunun fark›n› görebilir hale gelince, art›k, çal›flma
konumlar›n›n yoksulluk konumlar› ile iliflkilerini tart›flabilecek ve çal›fl›yor olmalar›n›n
neden onlar›n yoksulluklar›n› dindirmedi¤i ya da azaltmad›¤› sorusunu sorabilecek hale de
geliriz. Bir baflka deyiflle, “kad›nlar neden çal›flabilir olduklar› ve çal›flt›klar› halde, bu, en
yoksul grupta yer al›yorlar ya da neden erkekler, ayn› grupta yer alm›yor?” sorusunu
sordu¤umuzda, bu kez “Hangi koflullarda çal›fl›yorlar?” ve “Neden ev-eksenli çal›fl›yorlar?”
sorular›na da sormaya bafllar›z. Böylece eme¤in toplumsal cinsiyete göre bölünüflünü, hatta,
söz konusu hanelerdeki hasta, yafll› ve çocuklar›n bak›m›n› da kad›nlar›n yapt›¤› gerçe¤ini
hat›rlamak durumunda kalarak devam edebiliriz. Kad›nlar›n gelir elde edebildikleri çal›flma
biçimlerine girifllerinin, orada bulunufllar›n›n karfl›l›ks›z olarak gerçeklefltirdikleri hasta,
yafll› ve çocuk bak›m hizmetleriyle, ev iflleriyle nas›l iç içe oldu¤unu, ya da olup olmad›¤›n›
tart›flabiliriz.
Elbette ki, tek bir çal›flmaya dayan›ld›¤›, üstelik bu tek çal›flman›n da çok mikro düzeyde
ve ayr›ca tekil oldu¤u ileri sürülebilir ve çok mikro düzeyde oldu¤u do¤rudur. Üstelik, böyle
ya da yoksul gruplar içi bölünmeler konusunda derli toplu çal›flmalar da yok. Ancak ben,
bu yönün do¤ru yön oldu¤unu, çal›flmalar›n bu ilke üzerinden yürütülmesi gerekti¤ini
düflünüyorum.6 Bu minik çal›flman›n yoksullukla mücadele politikalar› bak›m›ndan çok
radikal sonuçlar› olabilece¤i ileri sürülebilir. fiöyle ki, literatürde mutlak yoksullarla
ilgilenmek için k›sa ve orta vadede tek araç olarak, do¤rudan yard›m görülür.7 Bu çok
yayg›n bir kabuldür. Ama bu minik çal›flma bize, mutlak yoksullar söz konusu oldu¤unda -
e¤er bu grubu, zaaf›, yoksunlu¤u üzerinden homojenlefltirmezsek, emek ve toplumsal
cinsiyet kriterlerine göre nas›l bölündü¤ünü incelersek- baflka politika/müdahale araçlar›
önerebilece¤imizi gösteriyor.
Hasta, yafll› ve çocuk bak›m hizmetlerinin ucuz ve yayg›n hale getirilmesi çok eski bir
taleptir; dilerseniz kamusallaflt›r›lmas› da diyebilirsiniz. Ama flimdi yukarda ana hatlar›yla
çizmeye çal›flt›¤›m tablo üzerinden bakt›¤›m›zda, art›k bu talebi emek sunum koflullar›n›n
iyilefltirilmesiyle, iflçi haklar› mücadeleleriyle, kad›n›n özgürleflmesi süreçleriyle, kad›n
özgürlü¤ü mücadeleleriyle iliflkilendirebilir hale geliyoruz. Her fleyden önce de, art›k,

5 Bkz Ev-Eksenli Çal›flan Kad›nlar Çal›flma Grubu, Ankara Yerel Atölyesi Tutanaklar›.
6 Bu yaklafl›m, baflkalar›nca da kabul görmüfltür. Mesela Türkiye ‹ktisat Kongresi’ne haz›rl›k olarak toplanan Yoksullukla
Mücadele Çal›flma Grubu’nun raporunda bu yönde veri toplanmas› gere¤ine iflaret edilmifl, bu yoksul grubuyla ilgili
politikalar›n belirlenmesinde bu verilerin öncelik tafl›yaca¤› ifade edilmifltir. Bkz. Türkiye ‹ktisat Kongresi (May›s 2004)
Yoksullukla Mücadele Çal›flma Grubu Raporu, yay›nlanmam›fl rapor. Ankara.

89
Dilek Hattato¤lu

mutlak yoksullarla ilgili politikalar gelifltirilirken, k›sa ve orta vadede de do¤rudan yard›m
d›fl›nda araçlar kullan›labilece¤ini ileri sürebilir oluyoruz.
Dahas›, yoksullarla ilgili politikalar›n nas›l biçimlendirilece¤i meselesi için de, bu minik
çal›flman›n yaratt›¤› baz› sonuçlar var. fiöyle ki, yoksul gruplar›n›n hayat kalitelerini
yükseltecek, yoksulluklar›n› azaltacak müdahalelerin neler oldu¤unu, sadece, o gruplar›n
emek sunum ve toplumsal cinsiyet konumlar›n› incelenmek suretiyle bulmak mümkün olur.
Bu ifadelerde bir d›fllaflt›rma bulundu¤unun fark›nday›m. Yaz›n›n bu noktas›na kadar,
henüz, yoksullar›n hayat kalitelerini yükseltecek müdahaleleri baflkalar›n›n yapmas›ndan
söz eder haldeyim. Bu da çok önemli bir sorun ve buna bilgi sorunu bafll›¤› alt›nda
de¤inece¤im.
Homojenlefltirme ile ilgili ikinci örne¤im, kad›n yoksullu¤u ile yoksul hanelerin geçimlerini
sa¤lamak için kulland›klar› ve “hane eme¤i”, “geçim stratejileri”, “yoksullukla bafla ç›kma
stratejileri” vb diye adland›r›lan emek konusunda. Bu ve daha baflka flekillerde kavramlaflt›r›lan
emek, tamam›yla kad›n eme¤idir ve karfl›l›ks›z kad›n eme¤idir. Ama yoksulluk üzerinden
yap›lan kavramlaflt›rmalar, bunun üzerini örter. Bu üstünü örtmenin vahameti, kad›n
yoksullu¤unun biçimlerine göz att›¤›m›z zaman daha da görünür hale gelir. fiöyle ki, ülkemizde
mutlak yoksullar aras›ndaki ayr› yaflayan, dul veya boflanm›fllar grubunda kad›nlar›n oran›
k›rsal kesimde biraz daha düflük, ama kentte daha yüksek, ülke ortalamas›nda da ise %
90'larda.8. Ayr›ca yine ülkemizde, nüfusu 5 farkl› gelir grubuna ay›rd›¤›m›zda, kendine ait hiçbir
geliri olmayan kad›n oran›n›n %78'in alt›na düflmedi¤ini görüyoruz.9 Bu veriler, karfl›l›ks›z
kad›n eme¤inin10 yayg›nl›¤›yla bir arada ele al›nd›¤›nda bize ne söyler? Genellikle ele al›nd›¤›
gibi, hane –veya dilerseniz aile– refah› ile kad›n refah› aras›nda uyum flöyle dursun, gerilim
vard›r.11 Bu gerilim, karfl›l›ks›z kad›n eme¤inin hane için yayg›n kullan›m› üzerinden do¤makta,
kad›nlar›n gelir getiren, “karfl›l›¤› olan” çal›flma biçimlerine girifl ve orada bulunufl koflullar›n›n
karfl›l›ks›z emek sunum konumlar›yla iç içe olmas›ndan beslenmektedir. Nitekim, mutlak
yoksullar grubunda yer alan kad›nlar›n bu kadar büyük ço¤unlu¤unun, hane d›fl› kalm›fl
kad›nlar olmas›, karfl›l›ks›z emek meselesinin nas›l can al›c› bir mesele oldu¤unu bir kez daha
düflündürür. Düflündürmelidir. Ama yoksulluk terimleriyle, içine düflülen yoksulluk
kategorileriyle yaklafl›ld›¤›nda, bu gerilimi görebilmek imkans›zd›r.
Yoksulluk, homojenlefltirici bir kategoridir, bir durumu, belirli bir anda belirli bir
durumu betimleyebilir; ama o betimlenen durumun içinden nas›l ve hangi politikalarla
ç›k›labilece¤ini gösteremez. Tan›m› ve do¤as› gere¤i bu imkana sahip de¤ildir. Ama
betimleme, elbette ki, önemlidir.

7 Mesela Bkz. 8. V Y›ll›k Kalk›nma Plan› Gelir Da¤›l›m›n›n ‹yilefltirilmesi ve Yoksullukla Mücadele Özel ‹htisas Komisyonu
Raporu, 2000, Ankara.
8 Bkz. DPT 8. V Y›ll›k Kalk›nma Plan›, Gelir Da¤›l›m›n›n ‹yilefltirilmesi ve Yoksullukla Mücadele Özel ‹htisas Komisyonu
Yoksulluk Alt Komisyonu Raporu.
9 Bkz. DPT 8. V Y›ll›k Kalk›nma Plan›, Kad›n›n Topluma Kat›l›m› Özel ‹htisas Komisyonu, Gelir Da¤›l›m› ve Yoksulluk Alt
Komisyonu Raporu.
10 Sadece ücretsiz aile iflçili¤i düflünüldü¤ünde bile durum vahimdir. Kald› ki, bu, karfl›l›ks›z kad›n eme¤inin tek biçimi
de¤ildir. Ücretsiz aile iflçisi olarak çal›flan kad›nlar bile, tüm çal›flan kad›nlar›n %72'sini oluflturuyorlar. Ücretsiz aile
iflçilerinin cinsiyete göre ayr›m› daha da belirgin bir tablo gösteriyor: %80 civar›nda kad›n, %20 erkek. Kaynak: fiemsa
Özar, Some Observations on the Position of Women in the Labour Market in the Development Process of Turkey.
11 Bu konuda bir tart›flma için Bkz. Hattato¤lu, D: Yoksulluk, Kad›n Yoksullu¤u ve Bir Bafla Ç›kma Stratejisi Olarak Ev-Eksenli
Çal›flma.

90
Yoksullu¤un ‹mkanlar› ve "‹mkan”s›zl›¤› Hakk›nda Bir Tart›flma

Bilgi sorunu
Tam da bu noktada, bilgi ve bilginin üretimi ile ilgili soruna gelebiliriz. Ben, bilgiyi,
orada duran, keflfedilecek bir fley olarak gören yaklafl›mlardan çok, oluflturulan bir fley
oldu¤u fleklindeki yaklafl›mlara yak›n›m. Bu türden bir yaklafl›m›n, yoksulluk, yoksulluktan
ç›kmak, güçlenme ba¤lam› söz konusu oldu¤unda özellikle anlaml› oldu¤u kan›s›nday›m.
Örne¤im yine ev-eksenli çal›flmadan ve mutlak yoksullardan olacak. Yukarda sözünü
etti¤im12 yerel atölye çal›flmalar›nda bir derinlemesine tan›flma bölümü var; bu bölümde,
kad›nlar ev-eksenli çal›flma ve ev-eksenli çal›flan olarak hayatlar›n›, deneyimlerini
anlat›yorlar. Çok s›k karfl›laflt›¤›m›z bir ifade flöyle: “Ev han›m›y›m, 26 y›ld›r hal›
dokuyorum.” Atölyeden sonra izlenimlerini soruyoruz; burada da çok s›k verilen bir cevap
var. “Ben çal›flt›¤›m› bilmiyordum. Bu atölyede çal›flt›¤›m› ö¤rendim.” fiimdi, bir insan
çal›flt›¤›n› bilmez mi? Tabii ki bilir, ve onlar da biliyorlar. Ama bilmedikleri bir fley var,
hakikaten: Yapt›klar›na, çal›flma dendi¤i, çal›flma say›ld›¤›. Asl›nda yapt›klar›n›n çal›flma
oldu¤unu “bilmeleri”, “idrak etmeleri” için gereken ampirik veriler var onlarda; o bilgi var,
ama yine de çal›flt›klar›na çal›flma dendi¤i bilgisi oluflmuyor, o atölye an›na kadar. O bilgi
olufltu¤unda, yani ev-eksenli çal›flma oda¤›nda bir tak›m insanlar›n bir araya geldi¤i bir
ortamda kendi deneyimlerinin dile getirilmesi gerçekleflti¤inde, idrak ortaya ç›k›yor. Yine de
bir mesele daha var. Ev-eksenli çal›flan kad›nlar›n ulaflt›¤› idrak ile, di¤er kat›l›mc›lar›n
idraki (ya da dilerseniz bilgisi) farkl›. Buna baflka ülkelerden de örnek verebilirim. Mesela
SEWA (Self-Employed Women’s Association / Serbest Çal›flan Kad›nlar Örgütü) üyesi
kad›nlar toplu görüflme deneyimlerini anlat›rken, iflverenle yapt›klar› görüflmenin
sonuçlar›n› de¤il, iflverenin karfl›s›nda oturduklar›n›, iflverenin onlarla efliti gibi konufltu¤u,
onlar› dinledi¤ini öne ç›kar›yorlar.13 Elde edilen somut sonuç daha önemsiz, daha tali olarak
sunuluyor, kad›nlar taraf›ndan. Bu da güçlenmenin o kabul bilgisiyle bafllad›¤› fleklinde
yorumlanabilir.

Yoksulluk Durumlar›n›n Yeniden Üretimi


Gerek yoksulluk tan›m›n›n ilgili oldu¤u insan grubunun sahip oldu¤u imkanlar›
içermemesi hatta gizlemesi, üstünü örtmesi, gerek bilginin kendi bafl›na varl›¤› olan bir fley
de¤il, oluflturulan bir fley olmas› aç›lar›ndan düflünüldü¤ünde bir noktan›n daha alt›n›
çizmeyi gerekli görüyorum. O da hem yoksullukla ilgili politikalar›n, hem de yoksullukla
ilgili örgütlenmelerin, yoksullukla mücadele stratejilerinin bu iki mesele göz önüne
al›nmadan tasarlanmalar› gerçeklefltirilmeleri durumunda, tam da ortadan kald›rmak, hiç
de¤ilse azaltmak istedikleri yoksullu¤u ve yoksulluk konumlar›n› pekifltirmeleri,
kal›c›laflt›rmalar› riskidir. Bu riskin sadece hay›r cemiyetleri, yard›m kurulufllar› için de¤il,
ayn› zamanda yoksullarda kendi durumunun içinden do¤rulma14, kendi gerçekli¤ini
dönüfltürme potansiyelini varsayan yaklafl›mlar için de geçerli oldu¤unu düflünüyorum;
tabii, yoksulluk ilkesini temel almalar› durumunda.
Dil ve terminoloji, durumu örtüyor, bu da varolan konumlar› pekifltirip kal›c›laflt›r›yor.

12 Bkz 4. dipnot.
13 Jhabvala, Renana. Self Employed Women’s Association: Organising Women by Struggle and Development.
14 Paolo Freire, Ezilenlerin Pedagojisi.
15 Ye¤in, Metin: Topraks›zlar Brezilya'da Topraks›z Köylü Hareketi: MST.

91
Dilek Hattato¤lu

Dil, yoksullar olarak tan›mlay›nca, “kendilerine ayni yard›m yap›lmas› gerekenler”,


“kendilerine ifl bulunmas› gerekenler”, “kendilerine imkan yarat›lmas› gerekenler” ya da
“yoksulluklar›n› aflma gücünün kendilerinde zaten bulundu¤unun bilincine varmas›
gerekenler”, “bilinçlenmesi gerekenler” vb. olarak yoksullu¤un yeniden üretimlerini
mümkün k›lan koflullar sa¤lanm›fl oluyor.
Kal›c›laflt›rma madalyonunun öteki yüzünde ise, “yoksullarla ilgilenenler”in, yoksullarla
ve yoksullukla ilgili “politika üretenler”in, konumlar›n›n pekiflmesi yer al›yor. Tekrar
ediyorum, yoksullarla ve yoksullukla ilgilenme, bu meselelere dahil olma niyetleri ne olursa
olsun, yani, kendilerini ister “yard›m edenler”, “hay›rseverler” ya da ister “bilinç deste¤i
verecek olanlar”, “bilinçlendirecek olanlar” olarak tan›mlas›nlar, hakk›nda politika
üretilenler ve politika üretenler ayr›m› da, bu konum da yeniden üretilir. Çünkü bu yeniden
üretimin önkoflulunu, ilgililerin niyetleri de¤il, birilerini yoksunluk, zaaf, muhtaçl›k
üzerinden tan›mlay›p, bilgi sürecinde nesnelefltirme oluflturur.

Yoksulluk Bir Örgütlenme ‹lkesi Olabilir mi?


Dolay›s›yla, yoksullu¤un bir örgütlenme ilkesi olup olamayaca¤› sorusuna benim
cevab›m, hay›rd›r. Olamaz. Ancak bununla, yoksullu¤un betimleme arac› olarak ifl
görmeyece¤ini, ya da emek ve toplumsal cinsiyet bölünmelerine bakt›¤›m›z gruplar›n
yoksulluk konumlar›na da bakman›n ifllevsiz olaca¤›n›, söylemiyorum. Sadece, yoksullar
olarak de¤il, fakat, emek sunum ve toplumsal cinsiyet kategorilerine göre, bölünen
gruplar›n, bu kriterlere göre biçimlenmifl örgütlenmeler yaratmalar› gerekti¤ini,
vurgulamaya çal›fl›yorum. Örgütlenmelerin, ancak, ortak bir ezilmifllik yaflayan, ayn›
sömürüye maruz kalan insanlar aras›nda anlaml› oldu¤unu, ve çünkü onlar›n ezilmesine ya
da sömürülmesine yol açan fleyin onlar›n zaaflar› de¤il, güçleri oldu¤unu, söylemeye
çal›fl›yorum. Somut örnekler verebilirim. Mesela yoksul kad›nlar olarak de¤il, ev-eksenli
çal›flan kad›nlar olarak örgütlenmek. Yoksullar olarak de¤il, topraks›zlar olarak
örgütlenmek ve topra¤› kolektif iflleyenler olarak bir hareket oluflturmak (MST, Brezilya)15.
Sonuç olarak, yoksulluk için -deyim yerindeyse- bir metodoloji önerdi¤imi
söyleyebilirim. Bir yoksulluk durumunu betimlemekle yetinilemez; Hangi yoksul grubu söz
konusuysa o grubun içindeki bölünmeler, emek sunum ve toplumsal cinsiyet konumlar›na
göre ele al›n›p incelenmeli; Böylelikle her bir yoksul grup içindeki sömürü ya da
ezme/ezilme iliflkileri ortaya ç›kar›lmal›d›r. Bu, ayn› zamanda, sözkonusu insanlar›n sahip
olduklar› imkanlar›n da ortaya ç›kar›lmas› demektir. Ayr›ca, bu incelemenin bizzat
“yoksullar” için bilgi üretebilmesi de ancak bu bilginin yine kendileri taraf›ndan üretildi¤i
bir süreçte mümkün olaca¤›ndan, onlara eflit kat›labilecekleri ortamlar sa¤lanmal›d›r.

Kaynakça
Freire, Paolo: Ezilenlerin Pedagojisi, Ayr›nt› Yay›nlar›, ‹stanbul, 2003. (Türkçe’deki 4. bas›m)
Jhabvala, Renana. Self Employed Women’s Association: Organising Women by Struggle and Development.
Der. Sheila Rowbotham ve Swasti Mitter, Dignity and Daily Bread, New Forms of Economic Organising
Among Poor Women in the Third World and the First. Routledge, Londra, 1994.
DPT 8. V Y›ll›k Kalk›nma Plan›, Gelir Da¤›l›m›n›n ‹yilefltirilmesi ve Yoksullukla Mücadele Özel ‹htisas
Komisyonu Yoksulluk Alt Komisyonu Raporu, Ankara, 2000.
DPT 8. V Y›ll›k Kalk›nma Plan›, Kad›n›n Topluma Kat›l›m› Özel ‹htisas Komisyonu, Gelir Da¤›l›m› ve

92
Yoksullu¤un ‹mkanlar› ve "‹mkan”s›zl›¤› Hakk›nda Bir Tart›flma

Yoksulluk Alt Komisyonu Raporu, Ankara, 2000.


Hattato¤lu, Dilek: Yoksulluk, Kad›n Yoksullu¤u ve Bir Bafla Ç›kma Stratejisi olarak Ev-eksenli Çal›flma,
Editör: Yasemin Özdek, fiiddet, Yoksulluk ve ‹nsan Haklar›, TODA‹E yay›n›, Ankara, 2002.
Ev-Eksenli Çal›flan Kad›nlar Çal›flma Grubu, Ankara Yerel Atölyesi Tutanaklar›.Yay›nlanmam›flt›r.
Bourdieu, Pierre: Pratik Nedenler, Kesit Yay›nc›l›k, ‹stanbul, 1995..
Türkiye ‹ktisat Kongresi Gelir Da¤›l›m› ve Yoksulluk Çal›flma Grubu Raporu, yay›nlanmam›fl rapor.
Ankara, 2004.
fiemsa Özar: Some Observations on the Position of Women in the Labour Market in the Development
Process of Turkey, Bo¤aziçi Journal, Cilt 8, Say› 1-2, 1994, s. 21-43.
Ye¤in, Metin: Topraks›zlar Brezilya'da Topraks›z Köylü Hareketi: MST, ‹letiflim Yay›nlar›, ‹stanbul, 2004.

93
Abstract
Class formation designates a process based on the dialectical relation of class
consciousness, class culture, class bounded spatial arrangement and class struggle. Thus,
class bounded spatial arrangement, class struggle, consciousness and culture of working
class are among the basic dynamics of class formation process. In this respect, working
class struggle has an important effect on the formation of culture peculiar to working class,
as well as on the development of class consciousness. Moreover, whereas the arrangment
of urban area has an effect that provides some basis for class struggle or working class
culture, it also has a similar role on the rearrangement of urban area in any struggle
between classses. Therefore, while the class arrangement of urban area dominates the
social life and daily practices of workers, it also establishes organization and struggle
actions of the working class.
In the light of these fundamentals of class formation process, a field research on how public
and subcontractor workers of Eti Aluminyum Factory, a public enterprise, developed a class
consciousness and culture, and the reflections of this was made in our study. In this
research, supported by the techniques of observation and survey, we tried to put forth which
factors were determinants on consciousness, political actions, collective actions, social lifes
and daily practices of workers in the plane of varieties and commons, and the reflections of
this taking the collected data into consideration.

S›n›f Bilinci ve S›n›f Kültürü:


Eti Alüminyum Fabrikas› Örne¤i*

ÖZGE BERBER

Marx’tan Engels’e Telgraf:


Sosyalizm tedavülden kald›r›ld› ...
Ruhumuz küresellefltirildi ...
Yüre¤imiz özellefltirildi ...
Vicdan›m›z borsaya aç›ld› ...
‹nsanl›k karaborsaya düfltü!
(Alüminyum Müdürlü¤ünde çal›flan iflçilerin,
çal›flma odalar›na ast›¤› gazete broflüründen.)
Bugüne kadar s›n›f› toplumsal yap›lanman›n temel tafl› olarak ele alan önemli pek çok
teorik çal›flma yap›lm›flt›r. Ancak bu teorik çal›flmalar› destekleyecek ve günümüz iflçi
s›n›f›n›n profilini çizmekte bize yol gösterecek olan ampirik çal›flmalar ayn› yo¤unlukta

* Bu yaz›, Prof. Dr. Tülin Öngen ve Doç. Dr. Tar›k fiengül’ün dan›flmanl›¤›nda 2003 y›l›nda A.Ü. S.B.F.’de Toplumsal
‹liflkiler Ba¤lam›nda S›n›f Bilinci ve S›n›f Kültürü: Seydiflehir Eti Alüminyum Fabrikas› Örne¤i adl› yüksek lisans tezi
kapsam›nda gerçeklefltirilen araflt›rman›n sonuçlar›n›n k›sa bir de¤erlendirmesine dayanmaktad›r.

94
S›n›f Bilinci ve S›n›f Kültürü: Eti Alüminyum Fabrikas› Örne¤i

de¤ildir. Oysa ki, günümüz iflçi s›n›f›n› anlayabilmek ve s›n›f mücadelesine iliflkin
politikalar/stratejiler gelifltirebilmek için bugünün toplumsal ve s›n›fsal dinamiklerini bizzat
kendi yaflamsal gerçeklikleri içinde ortaya koyabilmek gerekmektedir. Bu nedenle teorinin
öncülü¤ünde yürütülecek olan s›n›fa dayal› saha araflt›rmalar›n›n s›n›f politikas›na iliflkin
yeni aç›l›mlar sa¤layabilece¤i kan›s›nday›m.
Çal›flmadaki temel amaç, Eti Alüminyum Fabrikas›nda istihdam edilen kamu ve tafleron
iflçilerinin s›n›f bilincine ve kültürüne iliflkin genel bir kan› edinebilmektir. Çal›flman›n temel
problemi, bir kamu iktisadi teflekkülü olan Seydiflehir Eti Alüminyum fabrikas›nda istihdam
edilen kamu ve tafleron iflçileri aras›nda belirgin olarak var olan farkl›l›klar›n, iflçilerin ortak
hareket etme ve bilinç gelifltirebilme edimlerini nas›l etkiledi¤ini ve bunun görünümlerinin
ne oldu¤unu ortaya koyabilmektir. Bir baflka ifade ile s›n›f içi çeliflkilerin ve çat›flmalar›n
s›n›f mücadelesinde ne tür k›r›lmalara yol açabilece¤ini gösterebilmektir1.

Araflt›rma Sonuçlar›n›n De¤erlendirilmesi


Araflt›rman›n yürütüldü¤ü Seydiflehir Eti Alüminyum Fabrikas›n›n tercih edilmesinde,
fabrikan›n sahip oldu¤u temel özgünlükler belirleyici olmufltur. Öncelikle, Eti Alüminyum
Fabrikas›, uzun zamand›r özellefltirmenin gündemde oldu¤u bir fabrikad›r. Bu yönüyle fab-
rikada ilk olarak, 1990’lar›n bafl›ndan itibaren özellefltirme politikalar›na paralel olarak, bi-
rim birim tafleron firmalar üretim sürecine sokulmaya bafllam›flt›r. Tafleron firmalar›n üre-
tim sürecine dahil olmas›yla iflçiler yeni bir anlay›flla karfl›laflm›flt›r: Bir yanda kamuda ve
kamu için çal›flma fikri, di¤er yanda ise özel firmada ve patron için çal›flma fikri. Tafleron-
laflman›n ard›ndan fabrika son üç y›ld›r do¤rudan özellefltirme kapsam›na al›nm›flt›r. ‹kin-
cisi, özellefltirme sürecine ba¤l› olarak, fabrikadaki iflçi homojenli¤inin tafleron-kamu iflçisi
ayr›m›nda bozulmufl olmas›d›r. Ayn› fabrika mekan›n› ve üretim deneyimini paylaflan iflçi-
lerin, statü, ücret, çal›flma koflullar›, sosyal hak ve güvenceler, örgütlenme hakk›, ifl güvenli¤i
vb. bak›mlardan iki ana gövdeye (kamu iflçisi / tafleron iflçisi) bölünmüfl olmas›n›n, s›n›f bilin-
cine, s›n›f ç›kar› alg›s›na, s›n›f kültürüne vb. etkileri çal›flman›n ana eksenini oluflturmaktad›r.
Son olarak, kamu iflçileriyle tafleron iflçilerini, lojmanda oturma hakk›na sahip olan ve olmayan
kamu iflçilerini ve lojmanda oturmaya hak kazanm›fl kamu iflçileri ile yöneticileri kendi için-
de bölen mekansal deneyim di¤er bir bölünme dinami¤i olarak ele al›nacakt›r. Tafleron ifl-
çilerinin hiçbirinin ve kamu iflçilerinin çok önemli bir bölümünün lojmanlarda oturma hak-
k› bulunmamaktad›r. Kamu iflçilerinin ancak %19’u lojmanda ikamet edebilme hakk›na sa-
hiptir ki bu hak, iflçilere nesnel kriterlerden çok özel iliflkiler üzerinden verilmektedir. Ya-
flam mekan›n›n, mahalle - lojman ikili¤inde düzenlenmesi, bir yandan kamu ve tafleron ifl-
çileri aras›nda di¤er yandan ise kamu iflçilerinin kendi içinde mekansal farkl›laflmaya oldu-
¤u gibi, s›n›f içi çeliflkilerin derinleflmesine de neden olmaktad›r. Fabrika içinde kurulan hi-
yerarflik denetim lojmanlar arac›l›¤› ile yaflam alan›na tafl›nm›fl, yöneticiler ile iflçilerin ya-
flam alanlar› birbirinden belirli s›n›rlarla ayr›lm›flt›r. Kamu-tafleron iflçilerinin gerek kendi
içinde gerekse de yöneticileri ile aras›nda yarat›lan bu s›n›f temelli mekansal düzen iflçile-
rin birbirlerine ve karfl› s›n›fa bak›fl›n› nas›l etkiledi¤i üzerinde durulacak bir di¤er konudur.
Bu aç›klamalardan da görülece¤i üzere araflt›rman›n temel eksenini, kamu-tafleron

1 Bildiri sunuflunda zaman k›s›tl›¤› nedeniyle sadece araflt›rma sonuçlar› de¤erlendirildi¤i için, yaz›m›zda teorik tart›flmalara
de¤inilmeyecektir.

95
Özge Berber

iflçisi örne¤inde karfl›m›za ç›kan s›n›f içi çeliflkiler ve çat›flma dinamikleri


oluflturmaktad›r. Bu nedenle araflt›rma verileri ve sonuçlar› kamu-tafleron iflçisi ikili¤inde
tart›fl›lacak ve bu ikilik üzerinden karfl›laflt›rmalar yap›lacakt›r. Bu de¤erlendirmelere
geçmeden önce fabrikaya ve yönteme iliflkin k›sa notlar düflmek istiyorum.
1969 y›l›nda temeli at›lan fabrika Ruslar taraf›ndan infla edilmifl ve 1973 y›l›nda da
üretime bafllam›flt›r. Alüminyum, Alümina, Haddehane, Dökümhane Müdürlükler ve
Yard›mc› Birimler olmak üzere befl ana birimden oluflan fabrikada araflt›rman›n yap›ld›¤›
y›l›n (2003) verilerine göre 2044 kamu iflçisi ve 359 tafleron iflçisi istihdam edilmekte ve
üç vardiya sistemi uygulanmaktad›r. Fabrika ve lojmanlar 470.000 metrekarelik bir
alanda, görece flehirden uzak bir mekanda yer almaktad›r. Ancak son y›llarda kent
fabrikaya ve lojmanlara do¤ru geniflledi¤i için flimdilerde fabrika ile kent merkezi ve
yerleflim alanlar› aras›ndaki mesafe azalmaktad›r. 1990’lara kadar sa¤lad›¤› imkanlarla
kent içinde ayr›cal›kl› ve yal›t›lm›fl bir görünüme sahip olan lojmanlar, özellefltirme
politikalar›yla birlikte sönümlenme sürecine girmifl, fabrika ile ayn› kaderi paylaflm›fl ve
giderek gözden düflmeye bafllam›flt›r. Ancak, eski cazibesini yitirmeye bafllam›fl olsa da
lojmanlar hâlâ kentin çekim merkezlerinden ve ayr›cal›kl› mekanlar›ndan biri olmaya
devam etmektedir.
Toplam 2403 iflçinin istihdam edildi¤i fabrikada araflt›rma boyunca %5 oran›na
tekabül edecek flekilde 17’si tafleron ve 118’i kamu iflçisi olmak üzere 135 iflçi ile görüflme
yap›ld›. Araflt›rmada anket ve gözlem tekni¤i kullan›lm›flt›r. Yap›land›r›lm›fl ve
yap›land›r›lmam›fl /ucu aç›k toplam 116 sorunun kullan›ld›¤› ankette, iflçilerin demografik
bilgileri, toplumsal kökenleri, iflçilik ve sendika serüvenlerinin yan› s›ra, iflçilerin s›n›f
bilinci, gündelik ve kültürel yaflamlar› ile lojman ve mahalle ayr›m› ba¤lam›nda ele
ald›¤›m›z yaflam mekan›na iliflkin deneyimleri sorgulanm›flt›r. ‹flçilerle tek tek görüflülerek
doldurulan ankette ucu aç›k sorular›n daha çok tercih edilmesi nedeniyle, birçok sorunun
ard›ndan verilen cevaba iliflkin iflçilere neden ve niçin sorular› yöneltilmifl, verili olan
seçeneklere alternatif seçenekler önermelerinin önü aç›lm›flt›r. Buradaki amaç, s›n›f
bilinci ve s›n›f kültürü gibi tart›flmal› ve somut verilerle ortaya konulmas› oldukça güç
olan bir konunun sadece say›lar içinde ifade edilmesindeki güçlü¤ü yenme çabas›d›r.
S›n›f bilincine ve kültürüne iliflkin bir çal›flmada niceliksel araflt›rma teknikleri yerine
daha çok niteliksel araflt›rma tekniklerinin (örne¤in derinlemesine mülakat gibi) tercih
edildi¤inin ve bu konuda anket tekni¤inin fazlaca elefltirildi¤inin fark›nday›m. Ancak,
fabrika iflçilerinin genelini yans›tacak verilere ulaflabilmem ve buradan genellemeler
yapabilmem için anket tekni¤ini kullanman›n gerekli oldu¤u kan›s›nday›m.
Yönteme ve fabrikaya iliflkin verilen bilgilerden sonra, araflt›rman›n sonuçlar›n›
de¤erlendirmeye bafllayabiliriz. De¤erlendirmede öncelikle iflçilerin demografik
özelliklerine iliflkin genel bir profil çizilecek sonras›nda iki ana bafll›k alt›nda
araflt›rman›n çat›s› kurulacakt›r: S›n›f bilinci ilk, s›n›f kültürü de ikinci bafll›¤›m›z olacak.
S›n›f bilinci ana bafll›¤› alt›nda s›n›f kimli¤i, s›n›f karfl›tl›¤›, sendikal deneyim, grev ve
özellefltirme politikalar› konular› üzerinde elde edilen veriler sunulacakt›r. S›n›f kültürü
bafll›¤› alt›nda ise, yaflam alan› ve iflçiler aras›nda izlerine rastlad›¤›m›z köy ve dayan›flma
kültürüne iliflkin de¤erlendirme yap›lacakt›r.

96
S›n›f Bilinci ve S›n›f Kültürü: Eti Alüminyum Fabrikas› Örne¤i

i. Demografik Özelikler
Görüflme yap›lan iflçilerin e¤itim düzeylerine bakt›¤›m›zda, kamu iflçilerinin e¤itim
düzeylerinin tafleron iflçilerine göre çok daha yüksek oldu¤u ve önemli bir bölümünün de
meslek okulu ç›k›fll› oldu¤u görülecektir. Kamu iflçilerinin %17’si ilkokul/ortaokul mezunun
iken bu oran tafleron iflçilerinde %46’ya ulaflmaktad›r. Görüflme yapt›¤›m iflçilerden biri
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini d›flar›dan bitirdi¤ini, emekli oldu¤unda da avukatl›k
mesle¤ine iliflkin bir fleyler yapmay› istedi¤ini belirtmifltir.
Görüflme yap›lan iflçiler fabrikan›n ikinci ve üçüncü kuflak iflçilerini oluflturmaktad›r.
Fabrika kurulmadan önce tek geçim kayna¤›n›n tar›mc›l›k oldu¤u kent, kalk›nma ve
modernleflme projesinin ürünü olarak fabrikan›n kurulmas›yla flekil de¤ifltirmifl ve bir iflçi
kentine dönüflmüfltür. Bu yönüyle fabrika, kentin gelifliminde önemli bir etkiye sahip olmakla
beraber, kendilerine tar›mc›l›ktan baflka bir gelecek görmeyen insanlar›n önüne yeni
alternatifler getirmifltir. Fabrikada çal›flmak art›k insanlar için en önemli bir statüye iflaret eder
hale gelmifl, insanlar çocuklar›n›n gelecekteki mesle¤ini iflçilik olarak kodlamaya bafllam›flt›r.
Görüflme yap›lan kamu ve tafleron iflçilerinin baba mesle¤inin önemli oranda iflçi olmas› da
bunu kan›tlar niteliktedir. Art›k bir nevi baba mesle¤i olarak fabrikada çal›flmaya bafllayan
kamu ve tafleron iflçilerin yaklafl›k %80’i çocuklar›n›n iflçi olmas›n› istememektedir. Bununla
birlikte gene ayn› oranlarda hem kamu hem de tafleron iflçileri çocuklar›n›n iyi bir
üniversiteden mezun olduktan sonra geliri iyi olan, sürekli bir ifle sahip olabilece¤ini
düflünmektedir. ‹flçiler e¤itimi, toplumda iyi bir yer edinebilmenin ve statüye sahip
olabilmenin temel arac› olarak kurgulamaktad›r.
Fabrika kurulmadan önce ve kurulduktan sonra da bir süre temel geçim kayna¤› olan
tar›mc›l›k, ilk kuflak iflçiler için ikinci hatta yer yer as›l meslek olarak varl›¤›n› devam
ettirmifltir. Görüflme yap›lan kamu ve tafleron iflçilerinin %30’nun babas› çiftçidir. Fabrika
kurulmadan önce tek geçim kayna¤›n›n topraktan sa¤lan›yor olmas› bu sonucun temel
nedenidir. Fabrikan›n kuruluflu ile birlikte sanayileflme ve kentleflme ad›mlar›n›n
at›lmas›, iflçilerin tam olarak topraktan kopmas› ve mülksüzleflmesi sonucunu
beraberinde getirmemifltir. Özellikle ilk kuflak iflçiler fabrikadaki ifllerini ikinci bir ifl
olarak görmüfl ve çiftçilikten vazgeçmemifltir. Topra¤a olan bu ba¤l›l›k zamanla
azalm›flsa da tamamen son bulmam›flt›r. Bu yönüyle köyde toprak sahipli¤i, feodal
iliflkileri ve k›rsal yaflamla olan ba¤lant›y› belirleyen güçlü bir ö¤e olarak ortaya
ç›kmaktad›r. Görüflme yap›lan iflçilerin de önemli bir bölümü köy kökenlidir. Kamu
iflçilerinin yar›s›, tafleron iflçilerinin ise üçte biri memleketlerinde toprak sahibidir.
Ancak toprak sahibi kamu ve tafleron iflçilerinin %20’si köyden düzenli bir gelir elde
etmekte ve %10’u da toprak ifliyle u¤raflmaktad›r. Toprak sahibi olan iflçilerin çok büyük
bölümü bugün kentte ikamet etmekte ve büyük oranda toprakla olan iliflkisini sadece
yasal mülkiyet iliflkisi üzerinden devam ettirmektedir. Bu anlamda kentte yaflayan iflçiler
için topra¤› ekip biçme ve buradan düzenli bir gelir elde etme anlay›fl› k›s›tl› düzeydedir.
Bununla birlikte, k›rdan kopufl süreciyle iflçiler aras›nda geleneksel aile yap›s›n›n da
çözülmeye bafllad›¤›n› söyleyebiliriz. Kamu ve tafleron iflçilerinin önemli bir bölümü
çekirdek bir aile yap›s›na sahiptir. Ancak ileride s›n›f kültürüne iliflkin yapaca¤›m›z
de¤erlendirme de ifade edece¤imiz gibi, iflçilerin köyle olan ba¤lant›s› gündelik
yaflamlar›nda bir hayat tarz› olarak varl›¤›n› devam ettirmektedir.

97
Özge Berber

ii. S›n›f Bilinci


Çal›flmada s›n›f bilinci Mann’a ve Thompson’a referansla, iflçilerin s›n›flararas› karfl›tl›k
ve s›n›f içi bütünlük ya da çat›flma dinamikleri temeli üzerinden kendilerini, sorunlar›n›,
deneyimlerini anlamland›rma pratiklerine oldu¤u kadar, yaflama müdahil olma edimlerine
de iflaret etmektedir. Bu yönüyle s›n›f bilincine yönelik tart›flmalarda dört temel ö¤e önem
kazanmaktad›r: S›n›f kimli¤i, s›n›f karfl›tl›¤›, s›n›f bütünlü¤ü ve alternatif bir toplum anlay›fl›
ya da kavray›fl›. Ancak s›n›f bilincinin u¤raklar› olarak belirlenen bu kavramlar aras›nda
do¤rusal bir iliflkinin kurulamayaca¤›n›n da alt›n› çizmek gerekir. Buna göre, kendini iflçi
s›n›f› içinde konumland›ran ya da s›n›flar aras›ndaki karfl›t ç›kar iliflkilerini üretim
sürecinde deneyimleyen her iflçinin do¤rudan alternatif bir toplum anlay›fl›na sahip
oldu¤unu söylememiz olas› de¤ildir. Ya da bir iflçinin toplumdaki s›n›fsal farkl›l›¤›n fark›nda
olmas› zorunlu olarak iflçinin bu s›n›flar›n ç›karlar› aras›nda karfl›tl›klar/z›tl›klar kuraca¤›
anlam›na gelmez. Örne¤in, ‹ngiltere ve Amerika’da iflçiler aras›nda yap›lan bir araflt›rmada,
iflçilere futbol tak›m› benzetmesinden yola ç›k›larak, patronlarla iflçilerin ayn› tak›mda ve
tarafta olup olmad›klar› sorulmufl. Amerikal› ve ‹ngiliz iflçilerin yar›s›ndan ço¤u, iflçi ve
patronun ç›karlar› do¤rultusunda ayn› tarafta yer alabilece¤ini söylemifltir.
Buradan hareketle araflt›rmada s›n›f bilinci, s›n›fsal kimli¤in ve s›n›flararas› karfl›tl›k
iliflkisinin inflas›, örgütlenme ve mücadele deneyimi temelinde ele al›nm›flt›r. Elde edilen
veriler göstermektedir ki, tafleron – kamu iflçisi ikili¤inde karfl›m›za ç›kan s›n›f içi çeliflkiler,
iflçilerin gerek s›n›fsal bütünlü¤ü alg›lamas›nda ve s›n›flararas› karfl›tl›k iliflkisini
kurmas›nda gerekse de ortak ç›karlarda birleflmede ve kolektif hareket etme edimlerinde
belirleyici olan temel k›r›lma noktas›d›r. Bu nedenle iflçilere yöneltilen sorular›n
de¤erlendirilmesinde tafleron ve kamu iflçileri aras›nda yap›lacak olan karfl›laflt›rma bizim
için belirleyici olacakt›r. Bu bölümde anket sorular› flu befl bafll›k alt›nda toplanm›flt›r: S›n›f
kimli¤i, s›n›f karfl›tl›¤›, sendikal deneyim, grev ve özellefltirme politikalar›na karfl› tutum.
fiimdi k›saca bu bölümde elde etti¤imiz verileri, tafleron-kamu iflçisi ba¤lam›nda
de¤erlendirebiliriz.
1. Öncelikle iflçilere, kendisini iflçi s›n›f›n›n bir parças› olarak görmesi, üretim sürecindeki
di¤er iflçilerle paylaflt›¤› ortak rolü tan›ma ve kendini iflçi s›n›f› olarak tan›mlama anlam›nda
bir dizi soru yöneltilmifltir. Buna göre kamu ve tafleron iflçilerinin önemli bir bölümü iflçi
s›n›f›n› mavi yakal› iflçi tan›m›ndan hareketle fabrikada üretim yapan emekçiler olarak
tan›mlamakta ve kendilerini de bu tan›m içinde konumland›rmaktad›r. Ancak iflçilere, di¤er
sahip olduklar› kimliklerinin yan›nda (etnik, yerel kimlik, mezhep gibi) iflçi kimli¤inin önem
s›ras›n›n ne oldu¤una dair bir soru yöneltti¤imizde, kamu iflçilerinin ve tafleron iflçilerinin
yaklafl›k %20’si kendini “sadece iflçi” olarak tan›mlam›flt›r. Etnik kimlik (Türk/Kürt) iflçiler
için daima ilk s›rada, iflçi kimli¤i ise ikinci s›rada yer almaktad›r. ‹flçiler aç›s›ndan yerel
kimlik çok önemli de¤ildir. Çünkü onlara göre, “do¤duklar› de¤il, doyduklar› yer” önemlidir.
Kendilerini ayn› tan›m içinde birlefltiren iflçiler, kamu ve tafleron iflçilerinin ç›karlar›n›n
ortak olup olmad›¤›na dair bir soru yöneltildi¤inde birbirlerinden oldukça farkl›laflmaktad›r.
Kamu iflçisinin %46’s› kamu ve tafleron iflçilerinin ç›karlar›n›n ortak olmad›¤›n› belirtirken, bu
oran tafleron iflçilerinde %94’e ç›kmaktad›r. ‹flçiler aras›nda ç›karlar›n farkl›laflmas›na yol açan
nedenler ise flunlard›r: kamu ve tafleron iflçileri aras›nda, ücretler, çal›flma koflullar›, sosyal
hak ve güvenceler, ifl güvencesi, örgütlenme hakk› gibi temel konularda var olan belirgin

98
S›n›f Bilinci ve S›n›f Kültürü: Eti Alüminyum Fabrikas› Örne¤i

ayr›mlar sözkonusudur. Tafleron iflçilerinin belirtti¤i gibi, “kamu iflçileri, Hilton odalar›nda
otururken, tafleron iflçileri kamu iflçilerinin çal›flt›r›lamad›¤› en pis ifllerde kar›n toklu¤una”
çal›flt›r›lmaktad›r. Tafleron iflçilerinin hepsi içinde bulunduklar› olumsuz flartlar›n fark›ndad›r.
Ancak görüflme yap›lan tafleron iflçileri bu kadar düflük ücrete ve olumsuz çal›flma flartlar›na
ra¤men, buna raz› olmak zorunda olduklar›n› çünkü d›flar›da bu ifli isteyen daha çok insan›n
oldu¤unu belirtmifltir. Bir tafleron iflçisinin belirtti¤i gibi, “patronun gözünde senin hiçbir
de¤erin yoktur. Bugün sen vars›n, yar›n yoksun. Ama yerine geçecek mutlaka biri bulunur”.
Bu koflullar bir yan›yla tafleron iflçilerinin içinde bulunduklar› durumu kabullenmesine neden
olurken, di¤er yan›yla tafleron iflçilerinin kamu iflçilerine husumet beslemesine, onlarla
aras›nda belirgin bir s›n›r koymas›na neden olmaktad›r. Tafleron iflçileri kamu iflçilerine göre
iflçilerin sorunlar›na yönelik daha elefltirel bakmakta anacak ifl ve örgütlenme güvencesinden
yoksun olduklar› için, var olan tüm olumsuz koflullara ra¤men kaderci bir kabullenifle raz›
olmaktad›r. Ancak flunu da belirtmek gerekir ki, bu kabullenifl kimi zaman patrona karfl›
yürütülen bireysel direnifller ve karfl› koyufllarla kimi zaman k›r›labilmifltir.
Tafleron iflçileri kamu iflçileri ile kendi aras›nda bir s›n›r koyarken, kamu iflçilerinin bir
bölümü de (%40’›) tafleron iflçilerini kendileri için bir tehdit unsuru olarak görmektedir.
Buna göre tafleron iflçileri sendikas›zlaflt›rma ve özellefltirme sürecinin bir parças› olarak
alg›lanmaktad›r. Bununla birlikte, kamu iflçilerinin yapt›¤› ifli tafleron iflçilerinin çok daha az
bir ücret alarak yapmas›, kamu iflçilerinde gelecek kayg›s›na neden olmaktad›r. Buna göre
tafleron iflçileri “kamu iflçilerinin ekme¤i ile oynamaktad›r”.
‹flçilerin ortak ç›karlar› konusunda birbirinden ayr›lan kamu ve tafleron iflçileri, ortak
hareket edebilme yetene¤ine iliflkin de farkl› yorumlar yapm›flt›r. Buna göre kamu iflçilerinin
%73’ü varolan ayr›mlar›n kamu ve tafleron iflçilerinin ortak hareket etmesine engel olmad›¤›
görüflündedir. Bu sonuç ilginçtir. Çünkü, iflçilerin fabrika içindeki düzenine ve iliflkilerine
bakt›¤›n›zda, mekansal (dinlenme odalar›n›n, yemekhanelerinin farkl› olmas› gibi) olarak
birbirlerinden ayr›lan kamu ve tafleron iflçileri, kendi içlerine dönük kapal› gruplar
oluflturmufltur. Bu yönüyle birbirlerini yok saymasalar bile kamu ve tafleron iflçilerinin
ortakl›klar› fabrika içinde yap›lan ifller ile s›n›rl› kalmaktad›r. Oysa tafleron iflçileri daha
farkl› görüfltedir. Tafleron iflçilerin %60’› varolan ayr›mlar›n kamu iflçileri ile ortak hareket
etmesine engel oldu¤unu düflünmektedir. Çünkü kendilerini de ifade etti¤i gibi, tafleron
iflçilerinin iflten at›lma tehlikesi nedeniyle hiçbir flekilde örgütlenme ve kolektif hareket
etme olana¤› olmad›¤› için gerçekte kamu iflçileri ile ortak hareket edebilme flans› yoktur.
2. Peki, kendi aralar›nda var olan ayr›mlardan hareket eden kamu ve tafleron iflçileri
Türkiye’deki ve iflçi-iflveren aras›ndaki kutuplaflma hakk›nda ne düflünmektedir. Bu
çerçevede, iflçilere belirli bafll›klar ba¤lam›nda (iflçi-iflveren, zengin-yoksul, laik-dinci, solcu-
sa¤c›, Türk-Kürt gibi), Türkiye’de var olan temel kutuplaflmalara iliflkin önem s›ras›na göre
bir s›ralama yapmas› istenmifltir. Burada bizim için önemli olan “iflçi-iflveren”
kutuplaflmas›n›n iflçilerin gözünde nerede yer alaca¤› idi. Kamu ve tafleron iflçileri için ilk
s›rada “zengin-yoksul”, ikinci s›rada ise o dönemki tart›flmalara paralel olarak “laik-dinci”
ve üçüncü s›rada ise “Türk-Kürt” ayr›m› yer almaktad›r. “‹flçi-iflveren” ayr›m› ise dördüncü
s›rada yer alm›flt›r. Ancak oransal olarak bak›ld›¤›nda tafleron iflçilerinin “iflçi-iflveren”
ayr›m›na daha fazla vurgu yapt›¤› gözlenmifltir. Bu sonuç, tafleron iflçilerinin önemli bir
bölümünün iflçi ile iflveren aras›nda karfl›tl›k iliflkisi kurmas› ile de tutarl›d›r.

99
Özge Berber

‹flçilerin s›n›flararas›ndaki karfl›tl›k iliflkisini nas›l alg›lad›¤›n› anlayabilmek için ifllere


iflçi ile iflverenin ç›karlar›n›n ortak olup olamayaca¤› soruldu2. Burada s›n›f karfl›tl›¤›ndan
kas›t, iflçinin kapitalisti (devlet ve patron) ve onun temsilcilerini (yönetici ve mühendis),
kendisinin karfl›s›nda, iflçilerin ortak ç›kar›na karfl›t olarak alg›lamas›d›r. S›n›f kimli¤i ile
s›n›f karfl›tl›¤›, birbirini diyalektik olarak etkiler. Bir baflka ifadeyle karfl›tl›k, kimli¤in
desteklenmesini ya da pekifltirilmesini sa¤larken, kimlik de s›n›flar aras›ndaki karfl›tl›¤›n
pekifltirilmesini sa¤lar. Buna göre kamu iflçilerinin %70’i, tafleron iflçilerinin ise %30’u iflçi
ile iflverenin ç›karlar›n›n ortak oldu¤u görüflündedir. Burada kamu iflçisinin iflveren
kimli¤inde devletle kurdu¤u iliflkinin farkl›l›¤› önem kazanmaktad›r. Bu ba¤lamda, kamu
iflçisinin, tafleron iflçide oldu¤u gibi, karfl›s›nda do¤rudan maafllar›n› ald›¤› ve ona hizmet
etti¤i bir “patron”un olmay›fl› ve iflçilerin iflverenin kendi ç›karlar› için de¤il de devletin ve
toplumun ç›karlar› için hizmet etti¤ine iliflkin bir nosyona sahip olmas›, genellikle bir
yandan kamu iflçilerinin devletle bütünleflmesine di¤er yandan ise devletin s›n›fsal
kimli¤inin silikleflmesine yol açabilmektedir. Oysa tafleron iflçileri maafllar›n› do¤rudan,
kendisine hizmet etti¤i patrondan almakta, çal›flma koflullar›n› ve mücadele pratiklerini
patronlar›n›n inisiyatifi belirlemektedir. Bu yönüyle tafleron iflçilerinde, topluma hizmet
etmek yerine patron için çal›flma alg›s› hakimdir. Bu ise tafleron iflçiler aç›s›ndan
“patron”un s›n›fsal kimli¤inin daha belirgin olmas›na neden olmaktad›r.
‹flçilerin bu tutumunun alt›nda yatan nedenleri inceleyerek, kamu ve tafleron iflçisi
aras›ndaki bu görüfl ayr›l›¤›n›n sebeplerine iliflkin fikir edinebilmemiz mümkündür. Tafleron
ve kamu iflçileri için, iflçinin ve iflverenin ç›karlar›n›n ortak olmas›n›n temel nedeni, her
ikisinin de amac›n›n üretim yapmak ve para kazanmak olmas›d›r. Ortak amaçta birleflen
iflçilerin ve iflverenin ç›karlar› da ortaklaflacakt›r. Bu mant›¤›n temelinde ise flu yatmaktad›r:
‹flçi ne kadar çok ve verimli üretim yaparsa, iflveren de o kadar çok kazan›r ve iflçilerine o
kadar çok para verir. Buna karfl›l›k, iflçi ve iflverenin ç›karlar›n›n farkl› oldu¤unu düflünen
kamu ve tafleron iflçilerinin üzerinde en çok durdu¤u neden, iflverenin sadece kendi ç›kar›n›
düflünmesidir. Burada görülece¤i üzere, kamu ve tafleron iflçileri aras›nda ç›kar ortakl›¤›n›
anlamland›rma bak›m›ndan bir fark olmamakla birlikte, ç›kar ortakl›¤›n›n varl›¤›na iliflkin
de¤erlendirmede fark oluflmaktad›r.
3. Çal›flmada ele al›nan s›n›f bilinci iflçilerin, s›n›flar aras› karfl›tl›k ve s›n›f içi bütünlük
temeli üzerinden kendilerini anlamland›rma pratiklerine oldu¤u kadar, yaflama müdahil
olma edimlerine de iflaret etmektedir. Bu nedenle araflt›rmada s›n›f bilincine iliflkin olan
sorular iki boyutlu haz›rlanm›flt›r. Buna göre çal›flmada, s›n›f bilincini ölçmeye yönelik
olarak ilk önce kamu ve tafleron iflçilerin kendi konumlar›n› gerek di¤er iflçilerle gerekse de
iflveren ile olan iliflkilerini nas›l yorumlad›klar› ortaya konulmufltur. ‹kinci olarak ise
iflçilerin sendika ile iliflkisi, grev deneyimi ve sendikal harekete bak›fl› gösterilmifltir.
Kamu iflçileri haklar›n› savunabilmenin ve koruyabilmenin tek arac›n›n sendika oldu¤u
görüflünde. Bu nedenle de sendikaya üye olmalar›ndaki temel neden haklar›n› koruyabilmek
kayg›s›d›r. Ancak iflçilerin önemli bir bölümü (%72’si) sendika ile ba¤›n› sadece aidatlar
üzerinden kurmaktad›r. Bunun d›fl›nda kalan iflçilerin önemli bir bölümü sadece bireysel

2 Bu soruda ç›kar ve iflveren kavramlar›na iliflkin olarak, kamu iflçisi kamu sektörünü, tafleron iflçisi ise özel sektörü
alg›lamaktad›r.

100
S›n›f Bilinci ve S›n›f Kültürü: Eti Alüminyum Fabrikas› Örne¤i

olarak sendikan›n etkinliklerine kat›lmakta, sendika içinde aktif olarak çal›flmamaktad›r.


Görüflme yap›lan iflçilerden sadece alt›s› sendika içinde aktif olarak görev ald›¤›n›
belirtmifltir. ‹flçiler aras›nda sendikal faaliyete kat›lma, sendika içinde örgütlü hareket etme
e¤ilimi zay›ft›r. ‹flçiler ancak belirli dönemlerde (grev gibi) sendika ile olan ba¤lar›n›
güçlendirmekte, bunun haricinde sendika iflçilerin yaflam›nda etkin bir rol oynamamaktad›r.
Bugün Eti Alüminyum fabrikas›n›n kadrolu iflçileri Hak-‹fl federasyonuna ba¤l›, Çelik-‹fl
sendikas›na üyedir. Bununla birlikte tafleron iflçilerinden hiçbiri sendikal› de¤ildir. Çünkü,
tafleron iflçilerinin önünde, sendikal› olmalar›n› engelleyecek birçok fiili engel
bulunmaktad›r. En önemlisi ise tafleron iflçilerinin ifl güvencesinden yoksun olmas› ve iflten
at›lma korkusudur. Eti Alüminyum fabrikas›nda 1980 öncesinde ise, Türk Metal-‹fl, D‹SK ve
yerel sendika olarak kurulan Özgür Alüminyum-‹fl sendikalar› örgütlenmifltir. Özgür
Alüminyum-‹fl sadece Seydiflehir’de örgütlenmifl bir sendikad›r. Uzun süre yetkisiz olarak
çal›flm›fl, ard›ndan D‹SK’e ba¤lanm›flt›r. 1980 sonras›nda ise, sadece Türk Metal-‹fl fabrikada
örgütlenmifltir. Türk Metal-‹fl 1996’ya kadar fabrika içinde tek örgütlü sendika olmufl,
1996’dan sonra ise yerine Hak-‹fl’e ba¤l› Çelik-‹fl sendikas› gelmifltir.
‹flçilerin sendikalar›n› baflar›l› ve baflar›s›z bulduklar› konulara bakacak olursak,
sendika iflçilerin gözünde ekonomik beklentilerin karfl›lanmas› ve iflçi haklar›n›n korunmas›
konusunda baflar›l›d›r. Ancak sendika kültürel etkinliklerde bulunma, e¤itim seminerleri
düzenlenme gibi konularda baflar›s›zd›r. Genel tabloya bak›ld›¤›nda iflçiler büyük oranda
sendikalar›n›n faaliyetlerinden memnundur. Ancak sendikalara yönelik bu memnuniyet
tafleron iflçileri için geçerli de¤ildir. Tafleron iflçilerinin hiçbiri bir sendikada örgütlü de¤ildir.
Buna karfl›l›k tafleron iflçilerinin hepsi, baflta ifl güvencesi olmak üzere sosyal hak ve
güvencelere sahip olabilmek için sendikaya üye olmak istemektedir. Ancak, tafleron iflçileri
varolan sendikan›n kendilerine ve sorunlar›na karfl› olan ilgisiz tavr›ndan yak›nmakta,
sendikalar›n tafleron iflçilerini d›fllad›¤›n› düflünmektedir.
Eti Alüminyum fabrikas›nda 1987 ve 1995 y›l›nda olmak üzere toplam iki grev
yaflanm›flt›r. Her iki grev de Metal ‹fl döneminde gerçekleflmifl ve toplu ifl sözleflmesindeki
ücret anlaflmazl›¤›ndan kaynaklanm›flt›r. 1995 y›l›ndaki ikinci grevden sonra, iflçilerin
sendikalar›na yönelik elefltirel tutumu daha da keskinleflmifl ve 1996 y›l›nda fabrikada Çelik-
‹fl örgütlenmifltir. ‹flçilerin önemli bir bölümü her iki grevin de baflar›s›z oldu¤u
görüflündedir. Grevin baflar›s›z sonuçlanmas›ndaki en önemli neden, iflçilerin grev süresince
u¤rad›¤› maddi kay›pt›r. Bununla birlikte kimi iflçiler grevin zorlay›c› hiçbir etkisini olmad›¤›
görüflündedir. Çünkü, her iki grev döneminde sendikan›n ve yöneticilerin ortak karar almas›
sonucu, fabrikada üretimin durmamas› için belirli say›da iflçinin çal›flt›r›lmas›na karar
verilmifl. Buna göre bu ortak karar sonucu isimleri belirlenen iflçiler fabrikada düzenli
olarak çal›flt›r›lm›fl ve düzenli olarak maafl alm›flt›r. Görüflme yap›lan iflçilerden birisi bu
durumu flöyle ifade elefltirmifltir: “Grev yap›ld›¤› halde burada üretim devam etti¤i için
grevin cayd›r›c›l›¤› olmad›. Tamam bu devlet bizim devletimiz ama iflçiyken devlet benim
iflverenim olur”. Her iki grevde de sendikan›n ilgisiz tavr›, yasal merkezin sendika olmas›na
ra¤men, iflçilerin sendikadan kopmas›na neden olmufltur. Örgütlü mücadeleye olan inanc›n
artmas›n›n beklendi¤i bir ortamda iflçiler aras›nda sendikaya karfl› bir güven yitimi
oluflmufltur. Buna karfl›l›k iflçilerin %60’› grevle birlikte iflçiler aras›nda dayan›flman›n
güçlendi¤i kan›s›ndad›r. Benzer flekilde grev döneminde iflçilerin yorumuna göre, esnafla
iflçiler aras›nda da güçlü bir dayan›flma a¤› kurulmufl ve esnaf da iflçileri desteklemifltir.

101
Özge Berber

Fabrikada bu iki grev haricinde yürüyüfl, vizite eylemi, ifl b›rakma, saç kestirme, bas›n
aç›klamas› gibi kimi eylemler gerçekleflmifltir. Bunlar içinde en dikkat çekici olanlar›, 2000-
2002 y›llar› aras›nda gerçeklefltirilen ve fabrikan›n özellefltirme kapsam›n al›nmas›na karfl›
yap›lan eylemlerdir.
4. Özellefltirme iflçiler aç›s›ndan en hassas ve çok tart›fl›lan konular›n bafl›nda
gelmektedir. Bu nedenle görüflme yap›lan iflçilere hem Türkiye genelindeki hem de
Seydiflehir genelindeki özellefltirme politikalar› hakk›nda ne düflündükleri sorulmufltur.
Türkiye geneli ve Seydiflehir özeli olarak sorumuzu iki ayr› bafll›k alt›nda sormam›z›n
nedeni, iflçilerin kendilerini Türkiye genelinde “dolayl›” ve Seydiflehir özelinde ise
“do¤rudan” etkileyecek olan bu politikaya karfl› farkl› bir tutum içinde olabilmeleri
ihtimalidir. ‹flçilerin yaflamsal ç›karlar›n› do¤rudan etkileyecek bu konu hakk›nda da
tafleron ve kamu iflçileri aras›nda görüfl ayr›l›klar› mevcuttur.
Türkiye genelindeki özellefltirmeye iliflkin tafleron ve kamu iflçilerinin ortak bir tutuma
sahip oldu¤unu söylememiz mümkündür. Buna göre, kamu iflçilerinin %60’›, tafleron
iflçilerinin ise neredeyse tamam› (%94’ü) Türkiye genelindeki özellefltirme uygulamalar›ndan
yana bir tav›r tak›nmaktad›r. Tutum bak›m›ndan ortaklaflan kamu ve tafleron iflçileri, bu
tavra iliflkin ileri sürdükleri nedenler bak›m›ndan birbirinden ayr›lmaktad›r. Buna göre,
kamu iflçilerine göre özellefltirme ile verimlilik artacak, K‹T’lerdeki kadrolaflma ve yolsuzluk
son bulacakt›r. Tafleron iflçileri ise, özellefltirme ile birlikte kamu ve tafleron iflçileri
aras›ndaki baflta ücret olmak üzere sosyal hak ve güvenceler konusunda bir denkli¤in
sa¤lanaca¤› görüflündedir. Tafleron iflçilerinin beklentisine göre, özellefltirme ile birlikte art›k
kamu iflçileri de tafleron iflçileri ile ayn› maafl› alacak ve çal›flma koflullar›nda çal›flacak,
bunun yan› s›ra tafleron iflçilerinin maafllar›nda k›smen olsa bir art›fl olabilecektir.
‹flçilerin Türkiye genelindeki özellefltirmesinden sonra, uzun zamand›r Seydiflehir
kentinin de bir numaral› gündemini oluflturan Eti Alüminyum fabrikas›n›n özellefltirilmesine
karfl› iflçilerin tavr›n›n ne oldu¤u karfl›laflt›rma yapabilmek için önemliydi. Acaba iflçiler
Türkiye gündemi ile kendi yaflamlar›n› do¤rudan etkileyecek bir soruna karfl› benzer bir
yaklafl›ma sahip midir? Tafleron iflçilerinin neredeyse tamam› (%89’u) Türkiye genelinde
oldu¤u gibi Eti Alüminyum fabrikas› için de özellefltirmeden yana bir tutum içindedir.
Tafleron iflçilerinin özelefltirmeden yana olmas›n›n temel nedeni, yukar›da aç›klad›¤›m›z gibi
kamu ve tafleron iflçilerin aras›ndaki farkl›l›klar›n son bulaca¤› beklentisidir. Oysa, kamu
iflçileri (%63’ü) Türkiye genelinde özellefltirmeye itiraz etmezken, çal›flt›klar› ve ekmeklerini
kazand›klar› fabrikan›n özellefltirmesine karfl› ç›kmaktad›r. Tafleron iflçileri özellefltirme ile
her iki halde de flu an içinde bulunduklar› olumsuz flartlardan daha kötüsü ile
karfl›laflmayacaklar› görüflünde iken, kamu iflçileri özellefltirme ile fabrikan›n kapanma
tehlikesinden endifle etmektedir. Bu anlamda kamu iflçisinin çal›flt›¤› fabrikan›n
özellefltirilmesine iliflkin tutumunu, bizzat özellefltirme fikrinin kendisi de¤il, özellefltirme ile
kendi yaflamsal ç›karlar›na zarar verecek olan olumsuz etkiler belirlemektedir.
Yukar›da da göstermeye çal›flt›¤›m›z gibi kamu-tafleron iflçisi ayr›m›nda somutlaflan s›n›f
içi çeliflkiler ve çat›flmalar iflçilerin ortak hareket etmesinde ve kolektif bir bilinç
gelifltirebilmesinde en önemli engellerden birini teflkil etmektedir. Tafleron ve kamu iflçileri
aras›nda ücretler, sosyal hak ve güvenceler, örgütlenme hakk› gibi temel konularda
yarat›lan ayr›mlar, iflçilerin kendi geleceklerini do¤rudan etkileyecek olan özellefltirme gibi

102
S›n›f Bilinci ve S›n›f Kültürü: Eti Alüminyum Fabrikas› Örne¤i

önemli konularda farkl› e¤ilimler gelifltirmesine neden olurken di¤er yan›yla da iflçilerin
fabrikada gelifltirdikleri kiflisel iliflkilerine de yans›maktad›r. Bu süreçte sendikan›n var olan
bu koflullara karfl› sessiz tutumu ise s›n›f içi bütünlü¤ü sa¤lamda önemli araçlardan birinin
devre d›fl› kalmas›na neden olmaktad›r. Fabrika içi düzende yarat›lan bu çat›flmal› iliflki
yaflam alan›nda da kendini yeniden üretmektedir.

iii. S›n›f Kültürü


Kültür, s›n›fsal iliflkilerden ba¤›ms›z, kendi iflleyifl kurallar› olan özerk bir alan de¤ildir.
Aksine kültür, bir toplumsal iliflki ve pratikler bütününü oluflturan toplumun –ekonomik,
siyasal ve e¤itsel gibi- çok say›daki düzlem veya yap›lar› içinde ve bunlar arac›l›¤› ile geliflen
tarihsel ve özgül bir olgudur. ‹flçi s›n›f› kültürü, bir güncel var olufl halini içermekle birlikte,
toplumsal yaflamda dahil olduklar› kolektif örgütlülüklerle iliflkili olarak da kurulur. Ancak
burada önemli bir noktan›n alt› çizilmelidir. Katznelson’un (1992) da belirtti¤i üzere
mekan›n s›n›fsal düzenlenifli ve yaflam ile iflyeri mekanlar› aras›ndaki farkl›laflma, s›n›f
kültürü ba¤lam›nda tart›fl›lmas› gereken önemli konulardan biridir. S›n›f oluflum sürecinin
iki önemli mekansal boyutu vard›r: ‹lki, yaflam mekan› ile iflyeri mekan› aras›ndaki ayr›m,
di¤eri ise yaflam mekan› içinde s›n›flar aras›nda yarat›lan mekansal farkl›l›klard›r. S›n›flar
aras›nda yarat›lan mekansal farkl›l›klar, bir yan›yla iflçi s›n›f›n›n, sermaye s›n›f›n›n
gözetiminden uzakta, özerk bir yaflam alan› ve s›n›f kültürü yaratabilmesine ve kolektif
tutum gelifltirebilmesine imkan verdi¤i ölçüde s›n›f bilincinin ve s›n›f içi dayan›flman›n
gelifliminde ilerici bir role sahiptir. Ancak yaflam mekan›n›n düzenlenifli bir di¤er yan›yla da
s›n›f içi çat›flmalar› daha da derinlefltirici bir etkiye sahip olabilmektedir. Bunu s›n›f
kültürünün bir parças› olarak ele ald›¤›m›z lojman-mahalle deneyimi örne¤inde görmemiz
mümkündür.
Çal›flmada s›n›f kültürü iki boyutta ele al›nm›flt›r. ‹lki lojman-mahalle ayr›m›nda
flekillenen yaflam alan› ikincisi ise iflçiler aras›nda gözlemlenen dayan›flma kültürüdür.
1. Fabrika kurulufl aflamas›ndan itibaren yaflam alan›n› da denetleyen bir e¤ilimde
geliflim göstermifltir. Bir yanda geliflim gösteren kent di¤er yanda ise lojmanlar› ile kendi
içinde kapal› bir dünya olan fabrika s›n›rlar›. Lojmanlar iki yönüyle çal›flmam›z aç›s›ndan
önemlidir: ‹lki iflçilerin yaflam alan›n›n lojman ve mahalle olmak üzere ikiye bölünmesidir.
‹flçilerin bir bölümü sa¤lad›¤› imkanlar›yla mahalle yaflam›ndan oldukça farkl› ve konforlu
olan lojmanlarda yaflama hakk›na sahipken, önemli bir bölümü bu olanaklardan
yararlanamamaktad›r. Burada hemen belirtelim tafleron iflçileri lojmanda ikamet etme
hakk›na sahip de¤ildir. Kamu iflçilerinin ancak bir bölümü, k›dem esas›na göre lojmanda
oturma hakk›na sahip olabilmektedir. ‹kincisi, lojmanlar›n iç düzeninde yöneticiler ile
iflçiler aras›nda yarat›lan farkl›laflmad›r.
Lojmanlar 792 konut, ilkö¤retim okulu, krefl, sa¤l›k oca¤›, misafirhane, oyun salonlar›,
restoran, tüketim kooperatifi, yüzme havuzu, basketbol ve tenis vb. sahalar›n›n yan› s›ra
çocuk bahçelerinin yer ald›¤› genifl bir yerleflim alan› olarak karfl›m›za ç›kar. Lojmanlarda
sahip olunan bu imkanlar, lojman yaflam›n› mahalle yaflam›ndan farkl› bir yere
koymaktad›r. Ayr›ca var olan bu imkanlar›n sadece yöneticilerden, memurlardan ve kamu
iflçilerinden oluflan lojman sakinlerine sunulmufl olmas› lojman yaflam›n› ayr›cal›kl› bir
konuma tafl›maktad›r. Bu ise lojmanlarda ayr›cal›kl› bir yaflama sahip olan insanlar ile

103
Özge Berber

olmayanlar aras›nda gizli bir s›n›r çekmektedir. Bu yönüyle lojmanda oturma hakk›na sahip
olan kamu iflçileri, hem tafleron iflçilerinden hem de di¤er mahallede oturan kamu
iflçilerinden sahip olduklar› bu ayr›cal›k nedeniyle ayr›lmaktad›r. Bu ayr›lma gündelik
yaflamda iflçilerin bir araya geldi¤i mekanlar›n da farkl›laflmas›na neden olmaktad›r. Buna
göre lojmanda ikamet eden iflçilerin önemli bir bölümü ifl ç›k›fl›nda ya da hafta sonlarında
zamanlar›n› lojmanlar içinde yer alan oyun salonlar›nda geçirirken, mahallede oturan
iflçiler kendi mahallerindeki kahveleri tercih etmektedir. Oysa ki kahveler, özellikle
alternatiflerin az oldu¤u küçük kentlerde gündelik yaflamlar›nda iflçileri bir araya getiren
önemli sosyalleflme merkezlerinden biridir. Tafleron ve kamu iflçileri aras›nda fabrika içi
düzende yerleflik olan farkl›laflma e¤ilimi, lojmanlarda kamu iflçileri aras›nda yarat›lan
ayr›mlarla daha da derinleflmektedir. Lojmanlar›n ayr›cal›kl› konumu örne¤in iflçilerin
özellefltirmeye iliflkin tutumlar›nda kendini göstermektedir. Lojmanda oturan iflçilerin
%55,5’i Türkiye genelindeki özellefltirmeye karfl› ç›karken, mahallede oturan iflçilerin
sadece %23,8’i buna karfl› ç›kmaktad›r. Bu oranlar fabrikan›n özellefltirilmesine iliflkin
cevaplarda daha da artmaktad›r. Buna göre, fabrikan›n özellefltirilmesine karfl› ç›kan
iflçilerin %73’ü lojmanlarda ikamet etmektedir.
Lojmanlar bir di¤er yan›yla yöneticiler ile iflçiler aras›nda hiyerarflik iliflkinin devam
ettirildi¤i, s›n›flararas› iliflkinin mekana tafl›nd›¤› bir aland›r. Lojman içindeki yaflamda
oluflturulan yöneticiler ile iflçiler aras›ndaki s›n›rlar›, iflçileri gözüyle de¤erlendirebilmek için
iflçilere yönetici-iflçi temelinde lojman içindeki farkl›laflman›n olup olmad›¤› ve bunun
görünümlerinin neler oldu¤u soruldu. Buna göre lojmanlarda ikamet eden iflçilerin %73’ü,
yöneticiler ile iflçilerin lojmanlarda kald›¤› mekanlar aras›nda belirgin farklar oldu¤unu
söylemifltir. Farkl›l›klardan ilki konut yap›s› ve yerleflim yeridir. Lojman düzeninde iflçiler
belirli bölgelere yerlefltirilmifltir. Lojman yaflam›n›n ayn› zamanda iflyeri mekan› ile yaflam
mekan› aras›nda bir köprü ifllevini gördü¤ü gözlemlenmifltir. Buna göre, fabrika içindeki
hiyerarflik denetimle flekillenen resmi iliflkiler lojmanlarda da varl›¤›n› devam ettirerek, bu
iliflkilerin yaflam aln›nda da yeniden üretilmesini sa¤lamaktad›r. Bu yönüyle lojmanlar›n
s›n›flararas› karfl›tl›k iliflkisinin kurulmas›na zemin sa¤layabilece¤ini düflünebiliriz Ancak
beklentinin aksine bu iliflki, insanlar›n yaflam›nda ola¤an bir sürecin ürünü olarak varl›¤›n›
korumakta ve kabul edilmektedir.
2. ‹flçiler aras›nda var olan tüm bu farkl›laflma e¤ilimlerine ra¤men, ortak bir kültürün
izlerine de rastlamak mümkün. Köy kültürü ile flekillenen bu ortak kültür bir yan›yla köy
yaflam›n›n evlere di¤er yan›yla insanlar aras›ndaki iliflkiye tafl›nmas›yla kendini göstermektedir.
Köyle iflçiler aras›ndaki ba¤lar zay›flamaya yüz tutmufl olsa bile, köy kültürünün
görünümleri iflçi evlerinde kendini yaflatmaya devam etmektedir. Örne¤in, bugün köydeki
al›flkanl›klar›n devam› niteli¤inde, evlerinde yemeklerini yer sofras›nda yiyen, evinin
bahçesinde mutfak ihtiyaçlar›n› karfl›layacak düzeyde sebze-meyve yetifltiren, hayvan
besleyen iflçilere veya bir araya gelerek birkaç evin birden ihtiyac›n› karfl›lamak için yufka
açan, salça yapan iflçi efllerine rastlayabilirsiniz. ‹flçilerin aras›nda köy kültürü ile beslenen
bir dayan›flma kültürünün varl›¤›ndan söz etmek mümkündür. ‹flçilerin aras›ndaki bu
birlikteli¤i fabrika içinde ve sosyal yaflamda olmak üzere iki eksende inceleyebiliriz:
Fabrikada yaklafl›k on kiflinin paylaflt›¤› dinlenme odalar› bulunmaktad›r. Bu odalarda
iflçiler aras›nda günlük iflbölümü çizelgesi yap›l›r. Buna göre bir hafta öncesinde odan›n

104
S›n›f Bilinci ve S›n›f Kültürü: Eti Alüminyum Fabrikas› Örne¤i

temizli¤inin kime ait olaca¤›, çay demleme ve servis iflini kimin yapaca¤› belirlidir. Ayn›
flekilde iflçilerin çay, fleker, kahve gibi sürekli tüketilen ürünlerin al›flveriflini her ay bir iflçi
olmak üzere aralar›nda toplad›klar› para ile toptan almakla sorumludur. Bununla birlikte
iflçiler aras›nda dü¤ün, sünnet gibi e¤lenceler ile sa¤l›k problemi, ölüm gibi durumlarda
paraya ihtiyac› olan iflçiler için iflçiler aras›nda para toplanmas› bir adet halini alm›flt›r.
Bunun yan› s›ra, iflçiler aras›ndaki gelene¤e göre, o¤lunu sünnet ettiren veya o¤lunu/k›z›n›
evlendiren her iflçi çal›flt›¤› birimin panolar›na dü¤ün davetiyesini asar. Böylelikle, birimde
çal›flan iflçiler ortak olarak dü¤üne davet edilir. Ayn› zamanda dü¤ün sahibinin, dü¤ünün
ertesi günü çal›flma arkadafllar›na bir kutu çikolata da¤›tmas› da usul gere¤idir. Benzer
uygulama, emekli olan, tatilden dönen veya o¤lu askerden gelen iflçiler için de geçerlidir.
Bunun yan› s›ra köylerdeki imece gelene¤inin bir benzeri olan dayan›flma kültürü,
iflçiler aras›nda varl›¤›n› hâlâ devam ettirmektedir. Örne¤in, bir iflçinin evi tafl›nacaksa o gün
ayn› ya da farkl› mahallede oturan iflçiler toplan›r ve eflyalar› yeni eve yerlefltirirler. Benzer
flekilde, yeni ev yap›lacaksa ya da evin herhangi bir yan›nda tamir yap›lacaksa, bu iflleri
yapmak için iflçiler bir araya gelir ve kendi ustal›klar›n› sergilerler. Onun içindir ki, ev sahibi
olan çok say›da iflçi evini arkadafllar›n›n yard›m›yla kendi yapt›¤›n› belirtmifltir. Bununla
birlikte, kimi iflçiler üyesi olduklar› okul-aile derneklerinde, yoksul ö¤rencilerin e¤itim
giderleri için ortak fon oluflturduklar›n› belirtmifltir. Örne¤in, Seydiflehir’in Kesecik
kasabas›nda yaflayan bir kamu iflçisi kasabalar›nda kurduklar› Okul Yapt›rma ve Yaflatma
Derne¤i arac›l›¤›yla belediyeden kiralad›klar› 40 dönüm araziye pancar ektiklerini ve
böylece burada köylü için bir istihdam alan› yaratt›klar›n› anlatm›flt›r. Buradan yaklafl›k 30
milyar gelir elde edilmifl ve bu gelirin bir bölümü ile ö¤rencilerin e¤itim giderleri ve
hastalar›n sa¤l›k giderleri karfl›lanm›fl, geri kalan bölümü ile de bu y›l tekrar, bu¤day
ekilmek üzere 40-50 dönüm arazi kiralanm›fl. ‹nsani iliflkiler düzeyinde geliflen bu
dayan›flma örnekleri, iflçileri bir araya getiren küçük s›¤›naklard›r.

De¤erlendirme
Enformel sektörün geliflmesi ve kamu fabrikalar›nda istihdam edilen iflçi profilinin
de¤iflmesi ile kamu fabrikalar›nda birbirlerinden oldukça farkl› koflullara sahip iki iflçi
profili gündeme gelmifltir. Bir yanda, giderek önemini yitirmeye bafllam›fl olsa bile sosyal
hak ve güvencelere sahip olan kamu iflçileri di¤er yanda ise ifl güvencesi, örgütlenme hakk›
olmadan çok düflük ücretlerle çal›flt›r›lan tafleron iflçileri. ‹flyeri süreci ile bafllayan, elde
edilen gelir ve iflyeri deneyimi ile ba¤lant›l› olarak sosyal yaflamda da kendini yeniden
üreten bu yaflam deneyimi, özel flirket iflçilerini kamu iflçilerinden farkl›laflt›rmaktad›r. Bu
farkl›l›k o kadar belirgindir ki, görüfltü¤ümüz kamu iflçileri gerek anket formunda gerekse
de sohbetlerimizde tafleron iflçilerini kunta-kinteler veya köleler olarak tan›mlam›flt›r. ‹flçiler
aras›nda yarat›lan bu farkl›l›klar, iflçilerin ortak bir bilinç gelifltirmesine ve kolektif hareket
etmesine engel olan önemli etkenlerden birisidir. ‹flçilerin geleceklerini her yönüyle
olumsuz etkileyebilecek özelefltirme gibi önemli bir soruna karfl› iflçilerin birlikte tav›r
koymak yerine, aralar›nda derin görüfl ayr›mlar›n›n olmas› bu farkl› iflyeri ve yaflam
deneyiminden kaynaklanmaktad›r. Ancak s›n›f oluflumu ve s›n›f bilinci, insanlar›n nesnel
s›n›f konumlar›n› deneyimledikleri süreçte keflfedilebilir. Bu anlamda, hiçbir model bize
do¤ru ve kendi içinde tutarl› bir s›n›f bilinci çizemez. S›n›f oluflumu gibi s›n›f bilinci de,

105
Özge Berber

s›n›flar mücadelesi dolay›m›yla flekillenen, kendi içinde çeliflkileri bar›nd›ran ama ayn›
zamanda ortak dayan›flma ve kolektif hareket zeminine de yol veren diyalektik bir sürece
iflaret etmektedir.
Nesnel s›n›f konumlar›n›n ve ç›karlar›n›n varl›¤›, siyasal ve ideolojik düzeyde bir s›n›f
bilincini do¤rudan getirmemektedir. Bu iki düzey aras›nda iliflkiyi sa¤layacak bir arac›ya
ihtiyaç vard›r ki o da s›n›f mücadelesidir. S›n›f mücadelesi alan›n›n geniflletilmesine yönelik
bu stratejiler, öncelikli olarak iflçi s›n›f›n› bölen dinamiklere karfl› gelifltirilmelidir. Bu
anlamda kamu ve tafleron iflçileri aras›nda yarat›lan farkl›l›klar›n ortak paydalar ve ç›karlar
üzerinden kurulacak mücadele alan›nda ve örgütlenme modelinde eritilmesi gerekmektedir.
Bununla birlikte bugüne kadar, ço¤unlukla iflçilerin çal›flma yaflam›na iliflkin sorunlar›
üzerinden mücadele stratejileri gelifltirilmifltir. Benzer flekilde s›n›fa iliflkin araflt›rmalar da
üretim sürecine odaklanan çal›flmalar üzerinden yürütülmüfltür. Bu anlamda hegemonik
mücadelenin esas olarak yürütüldü¤ü alan olan toplumsal yaflam, mücadele alan›n›n
ço¤unlukla d›fl›nda tutulmufltur. Oysa ki, yeniden üretim alan› olarak yaflam alan›, gerek
burjuva ideolojisine gerekse de iflçi s›n›f› ideolojisine iliflkin stratejilerin hayata
geçirilmesinde önemli bir merkezdir. Bu merkezin her alan›yla, s›n›f mücadelesine kanalize
edilmesi gerekmektedir. Çünkü, hegemonya sadece bir s›n›f›n tahakkümünü kurdu¤u,
di¤erinin ise bu tahakküme boyun e¤di¤i bir alana iflaret etmez. Bu alan ayn› zamanda
s›n›flar mücadelesini ve s›n›flar›n direnifllerini, alternatif projelerini içeren bir aland›r. Bu
nedenle, toplumsal yaflamda iflçilerin kendi de¤erlerini ve kültürlerini üretebilece¤i
merkezleri de, s›n›f mücadelesi ba¤lam›nda de¤erlendirmek gerekmektedir. Bu merkezler
içinde iflçilerin sürekli topland›¤› kahveleri, dernekleri ya da kulüpleri göstermek
mümkündür. Seydiflehir’de de kahveler bir yanda grev zaman›nda iflçilerin topland›¤› ve grev
sürecini de¤erlendirdi¤i bir merkezdir. Di¤er yandan ise iflçilerin bofl zamanlar›n›n önemli bir
bölümünü geçirdi¤i, Türkiye ve dünya sorunlar›n›n masaya yat›r›ld›¤› bir buluflma mekan›d›r.
Bu yönüyle, Seydiflehir’de iflçilerin grev zaman›nda bile sendika merkezinden çok kahvelerde
toplan›yor olmas› önemlidir.

‹lgili Kaynakça
Ahmad, Aijaz (1997) “Issues of class and culture”, (E.M. Wood’un mülakat_), In Defense of History: Marxism
and the Postmodern Agenda içinde (Edited by E.M. Wood ve J.B. Foster), New York: Monthly Review Press,
(97-111).
Aktafl, A. S. (2001) “Türk Örne¤inde S›n›f Analizleri ve S›n›f fiemalar›”, Toplum ve Bilim, n.90, s.210-229
Balç›n, E. (1995) Türkiye’de Demiryolu ‹flçileri Araflt›rmas›, Ankara: Demiryol-‹fl Sendikas› Yay›nlar›
Boratav, K. (1995) ‹stanbul ve Anadolu’dan S›n›f Profilleri, ‹stanbul: Tarih Vakf› Yay›nlar›
Bourke, J. (1994) Working Class Cultures in Britain 1890-1960, London: Routledge
Bulmer (1975) Working-Class Images of Society, (Ed.), London: Routledge.
Çubukçu, A. (1989) “‹flçi S›n›f› Kültürü ve Türkiye”, Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi,
‹stanbul: ‹letiflim Yay›nlar›, c.7, s.2284-2285
Engels, F. (1997) ‹ngiltere’de Emekçi S›n›f›n Durumu, çev.Y. Fincanc›, Ankara: Sol Yay›nlar›
Erbafl, H. (1993) Class and Culture: The Cases of K›r›kkale and Ankara, Yay›nlanmam›fl Doktora Tezi, ODTÜ
Sosyoloji Bölümü, Ankara
Fantasia, R., Mcnall, S. G. and Levine, R. F. (eds.) (1991) Bringing Class Back In, San Francisco: Westview
Frykman, B. and Tegner, E. (eds.) (1986) Working Class Culture, Norrköping: Ethnological Publications

106
S›n›f Bilinci ve S›n›f Kültürü: Eti Alüminyum Fabrikas› Örne¤i

Genifl, A. (2002) Workers in the Small Industry: Employment, Social Space and Patterns of Class Formation,
Yay›nlanmam›fl Doktora Tezi, ODTÜ Sosyoloji Bölümü, Ankara
Hobsbawn, E. J. (1984) Workers: Worlds of Labor, New York: Pantheon
Katznelson, I. and Zolberg, A. (eds.) (1986) Working Class Formation: Nineteenth Century Patterns in Western
Europe and the United States, Princeton: Princeton University Press.
Katznelson, I. (1992) Marxism and the City, Oxford: Clarendon Press
Hayter, T. and Harvey D. (eds.) (1994) The Factory & The City, London: Mansell
K›ray, M. (2000) Ere¤li: A¤›r Sanayiden Önce Bir Sahil Kasabas›, ‹stanbul: Ba¤lam Yay›nlar›
Mann, M. (1973) Consciousness and Action Among the Western Working Class, London: Macmillan Press
Munck, R. (1995) Uluslaras› Emek Araflt›rmalar›, çev. C. Aygün, Ankara: Öteki Yay›nlar›
Oskay, Ü. (1983) Geçifl Dönemi Tipi Olarak Zonguldak Kömür Havzas›, ‹zmir: Ege Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Yay›nlar›
Özu¤urlu, M. (2002a) ‹flçi S›n›f›n›n Oluflumu Üzerine Bir Çözümleme Çerçevesi: Anadolu’da Bir ‘Küresel
Fabrikan›n’ Do¤uflu (Denizli Örne¤i), Yay›nlanmam›fl Doktora Tezi, A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Çal›flma
Ekonomisi ve Endüstri ‹liflkileri, Ankara
Punch, F.K. (1998) Introduction to Social Research: Quantitative and Qualitative Approaches, London: Sage
Publications
Say›lan, F. (2001) Yetiflkin E¤itimi Ba¤lam›nda ‹flçi E¤itimi, Üç ‹flçi Sendikas›nda Etnografik Örnek Olay
‹ncelemesi, Yay›nlanmam›fl Doktora Tezi, A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Halk E¤itim Ana Bilim Dal›, Ankara
Thompson, E. P. (1968) The Making of The English Working Class, London: Penguin Press
Yaz›c›, E. (1992) Sosyo-kültürel De¤iflme Sürecinde Karabük’te ‹flçi Ailesi, Ankara: Özçelik-‹fl Yay›nlar›
Y›ld›r›m, E. (1994) Working Class Formation in Turkey: A Historical and Cross-sectional Investigation,
Yay›nlanmam›fl Doktora Tezi, Manchester Üniversitesi Sosyoloji Bölümü, ‹ngiltere
Yücesan, G. (1998) The Changing Nature of the Capitalist Labour Process: A Study of Factories and Workers
in the Turkish Manufacturing Industry, Yay›nlanmam›fl Doktora Tezi, Sussex Üniversitesi Kalk›nma
Çal›flmalar› Enstitüsü, ‹ngiltere
Wright, E.O. (1989) The Debate On Classes, (Edit by E.O. Wright) London: Verso.

107
Sorular

Sorular

‹smail Gökday›: Ben bir soru sormak istiyorum. Buraya gelmeden önce Sosyal
Araflt›rmalar Vakf›’n›n sempozyum program› bafll›kl› web sayfas›ndan, oradan alıntı, vak›f
kendisini flöyle tan›ml›yor. “Bireyin kitlelerin, toplumsal katman ve s›n›flar›n yaflama aktif
bir biçimde kat›lmas›n› sa¤lamaya yönelik bir bilgi tafl›y›c›s› olarak tan›mlar. Toplumda ve
üyeler aras›nda dayan›flma duygu ve birli¤inin gelifltirilmesine özel bir önem verir.”
Kırsal yoksullar hakkındaki yaklaflımımın genel tanımıyla örtüflmedi¤i konusundaki
kanaati tamamen size bırakıyorum.
Bilinmeyen Kifli: Vak›fla de¤il sempozyumun bafll›¤›yla ilgili.
‹smail Gökday›: K›rsal yoksullar› ben flöyle tan›mlad›m genel bir çerçeve içersinde.
Ço¤unlukla tar›msal ve hayvansal ifllerle u¤rafl›yorlar, üretimlerinin daha çok geçimlik
olmas› önemli ölçütlerden bir tanesi, e¤itim düzeyleri oldukça düflük, çok çocuklu, erkek
egemen aile yap›s›, kad›nlar›n toplumsal olarak ezilmesi ve yok say›lmas› söz konusu.
Kendilerini özgürlefltiremiyorlar, yaflam kaliteleri düflük, fiziksel durumlar› zay›f,
gördü¤ümüz gibi y›pranm›fl, umutsuz, beklentileri yok, ifl aram›yorlar e¤itimsizlikleri
yüzünden ifl olanaklar› becerileri s›n›rl›. Bu çerçevede bakarsanız toplumun dıflında,
toplumdan soyutlanmıfl bir kesim var. Ama ben fluna dikkat ettim, k›rsal kesimde de çal›flan
insanlar var. Dilek Han›m›n söyledi¤i gibi yani bir ücret karfl›l›¤›nda çal›flm›yorlar, ama bir
nevi onlar›n ayakta kalabilmelerinin, yaflam mücadelelerinin temel nirengi noktalar›ndan
bir tanesi. Yani eme¤in, ama o ayn› zamanda yaflam›n sürdürülebilirli¤iyle do¤rudan iliflkili.
Ben biraz da buraya dikkat çekmek istedim. Gerçekten kentte iflçi s›n›f›n›n sorunlar›n› çok
ciddi flekilde görebiliyorsunuz, daha do¤rusu gözünüzün önünde, fakat k›rsaldaki insan› çok
ciddi flekilde göremiyorsunuz. Bir problemimiz daha var bizim. Asl›nda kentin insanlar›n›n
büyük bir k›sm›n› son otuz k›rk y›ll›k sürece bakt›¤›n›z zaman k›rsaldan gelenler, yani
gerçekten kentin kendisinden kaynaklanan fleyler, çok önemli bir ayr›nt›d›r. Hala kentte
olup da bir flekilde k›rsaldaki iliflkilerini sürdüren insanlar var. Halen apartmanlarda inek
besleyenleri görüyorsunuz, domates yetifltirenleri görüyorsunuz, bunlara k›rsall›¤›n halen
kentte bir yans›mas› olarak dikkatinizi çekmek istiyorum.
‹smail Gökday›: Burada soruyu geldi¤i gibi okumakta zorlan›yorum.
Soru: Kusura bakmay›n o benim el yaz›mdan dolay›. Daha k›saca flöyle diyeyim: Ben
size, az önceki tart›flmada da açt›¤›nız, evet yoksullu¤un niteli¤ine dair birtak›m tan›mlar
yap›yorsunuz, bir tak›m emekler burada bir emek var, burada bir üretim var ama bu s›n›f
hakk›nda bir emek varsa, bunu sömürenin kim oldu¤unu kendi içinde ifade etmedi¤inizde,
sizin yapt›¤›n›z yoksulluk tan›m› betimleyiciden öteye gitmiyor, s›n›fsal iliflkileri, üretim
iliflkilerini bu yoksullu¤un nereye oturdu¤unu ve bu yoksullu¤un baflka ne gibi
zenginliklerin temelini ve besleyicisi oldu¤unu göstermiyorsunuz. Temel olarak sorun bu.
‹smail Gökday›: Burada bir zenginlikten söz etmiyoruz, yani yüzy›llard›r devam eden
kal›tsal bir yoksulluktan söz ediyorum ben, yani vurgum tamamen farkl›, ne bir mutlak
yoksulluk tan›m› yap›yorum, ne göreli yoksulluk tan›m› yap›yorum bunlar aflama aflama.
Bu yoksullu¤un en k›y›s›nda, yani burada ücret karfl›l›¤› çal›flan bir insandan söz etmiyoruz.

108
Sorular

Ücretin düflüklü¤ünden söz etmiyoruz, aile iliflkilerinden söz etmiyoruz. Bunlar sosyal
güvenceleri olmayan ürettikleriyle k›t kanaat geçinemeyen insanlar, zaten onu vurgulamak
istiyorum, dolay›s›yla burada e¤er bir sömüren ve sömürülen varsa da çok ayr› bir soru.
Teflekkür ederim.
Dilek Hattato¤lu: ‹flçi s›n›f›n›n de¤iflen yap›s› ve s›n›f hareketinde yeni aray›fllar,
deneyimler. Yani ben tam da flunu anlatmaya –yanl›fl m› anlatt›m ya da anlatamad›m m›
çal›flm›flt›m, herhangi bir insan grubunu nas›l bir emek sundu¤u üzerinden ve hangi
cinsiyet, toplumsal cinsiyetinin bu emek konumlan›fl›ndaki yeri üzerinden ele almam›z
gerekir, yoksa yaflad›¤› yoksulluk üzerinden de¤il. fiöyle bir taraf› da var, herhangi bir fleyi
tarif etmek için kendisini kullanamazs›n›z, yani s›n›f nedir, s›n›f s›n›ft›r, olmaz. Aç›klaman›z
gerekir, dolay›s›yla yaklafl›m›m›n s›n›f hareketi d›fl›nda bir yaklafl›m oldu¤unu
düflünmüyorum. Kimlerin hangi s›n›f içersinde yer ald›¤› ve bu gruplar›n da nas›l bir
örgütlenme içinde yer alacaklar› ayr› bir soru ve zaten tart›flmaya çal›flt›¤›m öbür boyutu da
buydu. Yoksullu¤un bir zemin olup olamayaca¤›yd›.
Soru: Yoksulluk tan›m› yan›lt›c› ise yoksullu¤un analizinde, örgütlenmesinde s›n›fsal
analizin, emek gücü konumlan›fl›n›n yan› s›ra toplumsal cinsiyetçi yaklafl›m›n göz ard›
edilmemesi gereken bir yaklafl›m oldu¤unu söyleyebilir miyiz diye bir soru var.
Cevap: Elbette zaten onu söylemeye çal›flm›flt›m. (Açar m›s›n›z biraz daha)
Soru: fiimdi kad›n eme¤i, ücretsiz karfl›l›ks›z emekle ilgili bir soru var, sömürücüsü
kimdir fleklinde.
Cevap: O eme¤in ürünlerini kim kullan›yorsa odur.
Soru: Biraz açar m›s›n›z, yani erkekler kullan›yorsa erkekler sömürüyor ya da bakkal
kullan›yorsa bakkal m› sömürüyor.
Cevap: Bu tart›flma feminist teoride de tek cevapl› bir tart›flma de¤il. Yaln›z kiflisel
duruflum aç›s›ndan söyleyeyim, çat›flan s›n›f konumlar› sömürü aç›s›ndan düflünüldü¤ünde
çat›flan konumlar oldu¤unu düflünüyorum, yani bir ustabafl› fabrikadaki bir ustabafl›, di¤er
alt›ndaki çal›flanlarla iliflkilerinde problem yaflayabilir, bunun daha a¤›r› ücretli çal›flan ama
ayn› zamanda üretim araçlar›n›n da sahibi olan insanlar›n durumudur. Daha içerde
toplumsal cinsiyet ayr›m› üzerinden gitti¤imizde kad›nlar›n emek sunumlar›n›n, özellikle
emek sunumu laf›n› kullan›yorum çal›flma demiyorum, emek sunumlar›n›n birçok
formunun karfl›l›ks›z oldu¤unu ve bu karfl›l›ks›z formlar›n yayg›nl›¤› nedeniyle de kad›nlar›n
ücretli çal›flmada, çal›flma dedi¤imiz türlerde çok da yer alamad›klar›n› veya orada yer
al›fllar›n› da bunun üzerinden biçimlendi¤ini söyleyebiliriz. Bu da yani flu anda örneklerini
ya da arkas›n› doldurmak üzere çeflitli fleyler söyleyebilece¤im. Zaman nedeniyle bir fley
de¤il ama d›flar›da konuflabilirim. Yani kim o karfl›l›ks›z eme¤in ürünlerinden yararlan›yorsa
sömüren odur diye cevaplayabilirim bunu, bunlar kendisi de, kendi üretti¤i art›de¤er de
baflkalar› taraf›ndan el konulanlar olabilir. Öbür soruyu da cevaplayay›m.
Soru: Küreselleflen emek sermaye iliflkisi dikkate al›nd›¤›nda ev eksenli kad›n çal›flmas›
küresel yoksullu¤u art›r›r m›, azalt›r m›? Art›r›rsa san›r›m soru alternatifiniz ne olabilir?
Cevap: Herhangi bir çal›flma biçimine dahil olmak ve bunun yoksullu¤u art›r›p
art›rmamas› gibi bir soru bana, yani ben kafamda bunu çok bir yere koyam›yorum,
yerlefltiremiyorum çünkü yani fabrikalar›n, fabrika üretiminin yayg›nlaflmas› yoksullu¤u
art›r›r m›, art›r›rsa ne olacak, art›rmazsa ne olacak? Sonuç olarak bu insanlar çal›fl›yorlar bu

109
Sorular

insanlar emek veriyorlar, bu insanlar iflçi ve bunun, bu konumlar›n›n yaratt›¤› bir tak›m
örgütlenmeleri yaratabilirler, çal›flan olmalar› bir emek sunumu yap›yor olmalar›, bir zincir
içersinde yer al›yor olmalar› onlara örgütlenmeleri için de asgari maddi koflulu sa¤l›yor diye
düflünüyorum, bu zorunlu hale getirmez ama bir maddi koflul sa¤l›yor, dolay›s›yla
yoksullu¤u art›r›p art›rmamas› temel bir soru de¤il diye düflünüyorum, art›r›r da art›rmaz
da. Yoksul olduklar› için o çal›flma biçimlerinde yer al›yorlar, böyle bir fley var, öncelik öbür
tarafta.
Özge Berber: Önce bir hakl› bir elefltiri üzerinde durmak istiyorum, sendikal
mücadelenin s›n›f kültürü ve s›n›f bilinci çal›flmalar›n› elbette ki d›fl›nda tutulamayaca¤›n›,
hatta temel eksenlerden birisi oldu¤unu düflünüyorum, gerek sendikal, gerekse de sendika
d›fl›ndaki örgütlenmelerin iflçilerin birlikte hareket etmesinin, iflçiler aras›nda baflta
dayan›flma kültürü olmak üzere yeni farkl› ve karfl› alternatif aç›l›mlar sa¤layaca¤›n›
düflünüyorum ve bu çok önemli. Ben bunu kendi çal›flmamda yapmaya ya da göstermeye
çal›flt›m, sendikal mücadelenin özellikle grev deneyimi üzerinden iflçi kültürüne ya da
bilincine nas›l etkide bulundu¤unu ama burada sunamad›m, kusura bakmay›n. Çünkü
vaktim çok k›s›tl›yd›. ‹kinci soru da zengin yoksul ayr›m›n› birinci s›rada iflçilerin saymas›n›
ve iflçi iflveren ayr›m›n› geri planda tutmas› s›n›f bilincinde bir eksikli¤e iflaret edip
etmedi¤ine dair bir soru.
Benim burada görmek istedi¤im iflçi iflveren ayr›m› dururken iflçilerin niçin zengin
yoksul ayr›m›n› seçtikleri ve ilk s›raya yerlefltirdikleri, benim için o önemliydi. Yoksa bu bir
bilinç eksikli¤ine iflarettir anlam›nda söylemedim ama iflçi ve iflveren ayr›m›n›n çok daha
belirgin oldu¤unu zenginyoksul ayr›m›n›n ise biraz daha genifl bir anlama sahip oldu¤unu
düflünüyorum ve burada iflçilerin bunu seçmesinin önemli oldu¤unu düflündüm, onun için
de söyledim.

110
MAkale Adı

111
Yazar Adı

OTURUM 2.1

GELENEKSEL
SINIF ÖRGÜTLENMELER‹:
DURUM 1

YÖNETEN:
GÜLL‹STAN YARKIN

KONUfiMACILAR:
MUSTAFA ÖZTAfiKIN
AZ‹Z ÇEL‹K - ZAFER AYDIN
YÜKSEL AKKAYA

113
Abstract
The process of radical restructuring of the capitalism in the era of globalization gives rise to
changes in the working class structure. Such a change in the structure of the class
constituting the social base of the global unionist movement influences the organizational
structure, agenda, working methods, strategy and the policies of the unions. The global
unionist movement was in the earlier periods unprovided for this process, however, at the
moment has put this crucial problem on its agenda. The unionist movement interrogates the
existing structures and methods, strategies and policies in order to overcome the crisis of
the unionist movement and tries to reform itself. The unionist movement in Turkey also
undergoes this painful process. How should the unionist movement in Turkey interprete the
organizational structure, working methods, strategies and policies in order to overcome the
basic problem engendered by the restructuring process of global capitalism?

Kapitalizmin Yeniden Yap›lanmas› ve


Küresel Sendikal Strateji*

MUSTAFA ÖZTAfiKIN

Küreselleflme koflullar›nda kapitalizmin yeniden yap›lanmas› sendikalar›n aya¤›n› bast›¤›


toprakta sars›c› bir de¤iflim yaratt›. Bu süreç, teknolojik devrimin de devreye girmesiyle, üre-
timin ve üretim içinde eme¤in örgütlenmesinde yeni yöntemler uygulanmas›na yol aç›yor. Ka-
pitalizmin ‹kinci Dünya Savafl› sonras› dönemde uygulad›¤› yerleflik fordist üretim modelinin
yerini esnek ya da yal›n üretim sistemi al›yor. Buna ba¤l› olarak standart istihdam iliflkileri sar-
s›l›yor, yeni (atipik, esnek) istihdam iliflkileri devreye sokuluyor. Özellikle tafleron iliflkileri ve
geçici iflçilik yayg›nlafl›yor. Teknolojik devrimin üretime uygulanmas› sonucunda beyaz yaka-
l›lar (mühendisler, teknik elemanlar ve profesyonel kadrolar) iflçi s›n›f›n›n yap›s›nda a¤›rl›k ka-
zan›yor. ‹stihdam biçimlerindeki de¤iflmeyle birlikte bu süreç, sendikalar›n toplumsal taban›-
n› oluflturan iflçi s›n›f›n›n geleneksel yap›s›nda de¤iflime ve çeflitlenmeye yol aç›yor.
Sendikam›z›n faaliyet gösterdi¤i ve çokuluslu flirketlerin yönlendirmesi alt›ndaki petrol,
enerji, kimya, ilaç ve lastik sektörleri de bu süreçten pay›n› al›yor. Hükümetlerin uygulad›-
¤› neoliberal programlar bu oluflumun önünü açmaya ve onu derinlefltirmeye yönelik.
Sektörümüzdeki iflçiler ve sendikalar özellefltirme dayatmas›yla karfl› karfl›ya. Özellefl-
tirmeler, her fley bir yana, iflletmelerde küçülmeye, iflten ç›karmalara ve istihdamda daral-

* Petrol-‹fl Sendikas› Genel Baflkan› Mustafa Öztaflk›n sempozyuma bir yaz›l› bir tebli¤ göndermifl, ancak zaman k›s›t›ndan
dolay› göndermifl oldu¤u tebli¤e ba¤l› kalmayan bir sunum yapm›flt›r. Öztaflk›n’›n hem göndermifl oldu¤u tebli¤i hem de
yapm›fl oldu¤u sunumun deflifre metnini yay›nl›yoruz. Okumufl oldu¤unuz bu metin Öztaflk›n’›n sempozyumda yapt›¤›
sunumun deflifre metnidir.

115
Kapitalizmin Yeniden Yap›lanmas› ve Küresel Sendikal Strateji

maya yol aç›yor. Baflta tafleron iliflkileri ve geçici iflçilik olmak üzere esnek ya da atipik is-
tihdam yöntemlerinin yayg›nlaflmas›, eski istihdam modelinin yerini geçici ve k›sa süreli is-
tihdam modelinin almas›, hatta esnek istihdam yöntemlerinin yasalara girmesi bu tabloyu
tamaml›yor. Yani istihdam say›sal olarak daralmakla kalm›yor, geleneksel istihdam iliflkile-
ri de köklü bir de¤iflime u¤ruyor.
Bu ba¤lamda, çokuluslu flirketlerin ulusal s›n›rlar› aflan üretim zincirleri, sendikal hare-
ketin karfl›s›nda üstesinden gelinmesi gereken ciddi bir sorun olarak duruyor. Bu üretim zin-
cirleri sermayenin ulusal s›n›r tan›mayan dünya ölçe¤indeki hareketlili¤ini ifade ediyor.
Dünyada 1970’lerin ortalar›nda bafllayan bu süreçler genelde bütün k›talardaki ve ülke-
lerdeki sendikal hareketleri flu ya da bu biçimde etkiledi. Birçok dünya sendikas› a¤›r kan
kayb›na u¤rad› ve etkinli¤ini kaybetti. Ülkemiz sendikalar›n›n da içinde yer ald›¤› dünya sen-
dikal hareketi bu süreçlerin üstesinden gelebilecek politika ve stratejileri hemen üretemedi.
Sendikal hareket haz›rl›ks›z yakaland›.
Ama bugün bu politika ve stratejileri oluflturma aray›fl›nda hayli yol ald›k.
Bu noktada bir saptama yapmak gerekiyor: Sendikal hareketin gelifltirece¤i stratejilerin
küresel kapitalizmin yeniden yap›lanmas›n›n ürünü olan bu tabloyu dikkate almas›, yani
küresel perspektifi gözetmesi gerekiyor.
Amaç, küresel sermaye kadar hareketli ve etkin bir sendikal hareket yaratmakt›r. Bu-
nun yolu da sendikalar›n gündemlerini, örgütsel yap›lar›n›, çal›flma yöntemlerini, politika ve
stratejielerini yenilemesinden geçiyor. Bunun için kapitalizmin bugünkü trendlerini do¤ru
okumal›y›z.
Küreselleflme koflullar›nda kapitalizmin yeniden yap›lanmas› ve bu yeniden yap›lanmada
çokuluslu flirketlerin üstlendi¤i belirleyici rol, sendikal hareketin ulusal s›n›rlara s›k›fl›p kalm›fl
geleneksel stratejik yaklafl›mlar›n› etkisiz k›l›yor. Yeni sendikal stratejilerin, baflta örgütlenme
ve toplu sözleflme olmak üzere her alanda ulusal s›n›rlar› aflan, küresel bir perspektiften ha-
reket etmesi ve küresel yöntemler gelifltirmesi gerekiyor.
Bu konuda, iflkolu esas›na dayal› küresel federasyonlar›n, sözgelimi Petrol-‹fl’in ilgili ol-
du¤u sektörlerde Uluslararas› Kimya, Enerji ve Maden ‹flçileri Federasyonu’nu ICEM’in var-
l›¤› ve etkinli¤i sendikal harekete de¤erli olanaklar sunuyor.
Sendikam›z›n da üye oldu¤u ICEM’in ilgili sektörlerdeki çokuluslu flirketler ve onlar›n
üretim a¤lar› karfl›s›nda gelifltirdi¤i sendikal stratejinin iki ana aya¤› var.
Bu ayaklardan biri küresel çerçeve sözleflmelerdir. Küresel çerçeve sözleflmeler, bildi¤i-
niz gibi, esas olarak ICEM gibi küresel federasyonlar ile sektördeki çokuluslular aras›nda ba-
¤›tlanan sözleflmelerdir. Bu sözleflmeleri, çokuluslunun genel merkezinin bulundu¤u ülke-
deki iflkolu sendikas› ve baz› durumlarda iflletme konseyi de taraf olarak imzalamaktad›r.
Küresel sözleflmelerin içeri¤ini, yine bildi¤iniz gibi, ILO’nun sendikal hak ve özgürlüklerle il-
gili temel sözleflmeleri oluflturmaktad›r. Bunlar, özellikle örgütlenme ve toplu sözleflme hak-
lar›yla, iflçi sa¤l›¤› ifl güvenli¤iyle ve insana yak›fl›r çal›flma koflullar›n›n sa¤lanmas›na yöne-
lik di¤er temel iflçi haklar›yla ilgili sözleflmelerin hükümleridir. Bu sözleflmelerin önemli bir
kural›, ulusal düzeyde ba¤›tlanan toplu ifl sözleflmelerinin yerini almay› amaçlamamas›, tam
tersine onlar› tamamlamaya yönelik olmas›d›r.
Özellikle son dönemde ba¤›tlanan küresel çerçeve sözleflmeler bir konuyu özellikle
gündeme alm›flt›r. Çokuluslu flirketlerin kurdu¤u üretim ve tedarik zincirlerinde yer alan
tafleron firmalar ve tedarikçi firmalar konusudur bu.

116
Mustafa Öztaflk›n

Soru fludur: Bir çokuluslu ile diyelim ki ICEM aras›nda ba¤›tlanan bir küresel çerçeve
sözleflmede yer alan örgütlenme, toplu sözleflme ve benzeri haklarla ilgili hükümler o
çokulusluyla iliflki içindeki tedarikçi firmalara ve tafleron firmalara da uygulanacak m›d›r?
Küresel federasyonlar›n son dönemde imzalad›¤› sözleflmelerde daha çok flöyle bir hüküm
yer al›yor: “fiirket bu sözleflmedeki hükümlere tafleron veya tedarikçi firmalar›n da
uymas›n› sa¤layacakt›r”.
fiimdilerde sözgelimi metal iflçilerinin, inflaat ve a¤aç iflçilerinin, g›da ve otel iflçilerinin
ve tekstil iflçilerinin küresel federasyonlar› ve ICEM küresel çerçeve sözleflmeleri bu yönden
daha da gelifltirilmeye çal›fl›l›yorlar.
Özellikle örgütlenme ve toplu sözleflme haklar› ba¤lam›nda küresel sendikal stratejiler
yaflamsal bir önem kazan›yor. Bu, ülkemiz sendikal hareketi bak›m›ndan flu anlama geliyor:
Ülkemizdeki tedarikçi veya tafleron firmalar›n örgütlenmeye karfl› ç›kmas› halinde, ana
üretim flirketindeki iflçilerin sendikal gücüyle dayan›flmaya ve bilgi al›flverifline gidilebilir.
Petrol-‹fl, son dönemde, bu anlay›fl› örgütlenme stratejisinin asli bir unsuru olarak
görüyor.
Üst örgütümüz ICEM’in gelifltirdi¤i sendikal stratejinin ikinci aya¤›, çokuluslu flirketler
çerçevesinde kurulan küresel sendikal a¤lard›r. Küresel sendikal a¤lar, ayn› çokuluslunun
dünya ölçe¤indeki üretim zincirinde örgütlü olan ulusal sendikalar›n ba¤l› olduklar› küresel
federasyonun koordinasyonu alt›nda kurduklar› yatay yap›lard›r. Sözgelimi ICEM
çerçevesinde flu çokuluslularda küresel sendikal a¤lar oluflmufltur: Bridgestone’da,
Exonmobil’de, Goodyear’da, Rio Tinto’da ve Novartis’te. Ayr›ca, yak›n zamanda, ICEM’in
giriflimiyle DuPont’da da ulusal sendikal örgütlerin aralar›nda bilgi ve deneyim al›flverifli
yapacaklar› bir haber a¤› oluflturuluyor.
Böylesi bir stratejik yaklafl›m, sendikal örgütler aras›nda h›zl› ve sistemli bir bilgi ve
deneyim ak›fl› olmas›n› sa¤layacak, sendikal eylemin küresel ölçekte etkinlik kazanmas›na
katk›da bulunacakt›r. Bu konuda iletiflim teknolojisindeki muazzam geliflmeler sendikal
harekete dikkate de¤er olanaklar sunuyor. Bu olanaklar›n gere¤ince kullan›lmas›, sendikal
hareketin küreselleflme koflullar›nda çokuluslu flirketlere karfl› etkin ve çok yönlü bir
mücadele verebilmesini kolaylaflt›racakt›r.
Bu noktada, sendikalar›n özellikle yönetici, uzman ve aktivist kadrolar›n›n böylesi bir
stratejik yaklafl›m›n gerektirdi¤i zihniyet ve bilgi birikimiyle donanmas› gerekiyor.
Kadrolar›m›z›n küresel sendikal anlay›fl› günlük sendikal çal›flman›n her alan›nda
yönlendirici bir perspektif olarak dikkate almas› gerekiyor. Dar ulusalc› sendikal anlay›fl›n
kal›nt›lar›n›n kafalardan silkilip at›lmas›, küresel sendikal bir zihniyetin reflekslerimize
sinmesi gerekiyor. Aksi takdirde, örgütlenme kampanyalar›nda, toplu sözleflme masas›nda,
toplumda ve politik yaflamda yapaca¤›m›z çal›flmalar daha bafl›ndan sakatlanm›fl olacakt›r.
Türkiye sendikal hareketinin küreselleflme koflullar›nda kapitalizmin yeniden
yap›lanmas›n›n iflçi s›n›f›n›n önüne koydu¤u temel sorunun üstesinden gelebilmesi için bir
zihniyet ve tutum yenilenmesine ihtiyac› var.
Ben bu zihniyet ve tutum yenilenmesinin bir yönü üzerinde durmaya çal›flt›m. Bu
platformda yap›lan ve yar›n da devam edecek olan tart›flman›n ortaya bütünsel bir tablo
ç›karmas›n› diliyorum.
Dikkatiniz için teflekkür ederim.

117
Kapitalizmin Yeniden Yap›lanmas› ve Küresel Sendikal Strateji

* * *
Sermayenin* hiçbir engel tan›madan kendine en uygun olan koflullar›n sa¤land›¤› yerlerde
üretim yapmas› karfl›s›nda, tabii ki sendikal hareket de yeniden yap›lanmak durumunda, her
fleyini gözden geçirmek durumunda. Yani sendikal hareket olarak, üretim süreçlerinin geldi¤i
noktaya, kapitalizmin yeniden yap›lanmas›na bakt›¤›m›z zaman, çokuluslu flirketlerin bütün
dünyada üretimlerini bir zincir fleklinde gerçeklefltirmelerine bakt›¤›m›z zaman, art›k ulusal
s›n›rlar içersine s›k›flm›fl bir sendikal stratejinin do¤ru olmayaca¤› kan›s›nday›z. Art›k
sendikalar da çal›flma yöntemlerini, örgüt yap›lar›n›, stratejilerini buna göre belirlemek
durumundalar. Yani sermaye dünya genelinde ne kadar hareketliyse, h›zl› hareket
edebiliyorsa, etkili birtak›m yöntemler ortaya koyabiliyorsa, iflçi s›n›f› da yine küresel anlamda
son derece dinamik, etkili ve h›zl› hareket edebilen ve dünya iflçi s›n›f›yla entegre bir anlay›fl
içersinde mücadelesini ortaya koymal›, koymas› gerekir diye düflünüyoruz.
Bu anlamda yirmi birinci yüzy›lda sendikac›l›¤›n manifestosu belki de yeniden
yaz›lmal›; sendikalar her anlamda kendilerini yeniden sorgulamal›lar, de¤iflime ve
yenilenmeye ayak uydurmal›lar. Çünkü kendisini de¤ifltiremeyen kiflilerin ve örgütlerin
toplumu da de¤ifltiremeyece¤ini çok iyi bilmemiz gerekir.
Ben burada zaman› da dikkate alarak, özellikle küresel düzeyde bizim sendikam›z›n ve
Kristal-‹fl’in üst örgütü Uluslararas› Kimya Enerji ve Maden ‹flçileri Federasyonu’nun, yani
ICEM’in bu konudaki politikalar›na k›saca de¤inmek istiyorum.
ICEM’in bu konudaki stratejisi iki bafll›kta toplanabilir. Birincisi küresel çerçeve
sözleflmeler, ikincisi küresel sendikal a¤lar.
Son dönemlerde çokuluslu flirketlerle küresel sendika federasyonlar› (sözgelimi bizim
iflkolumuzda ICEM) aras›nda pefl pefle küresel çerçeve sözleflmeler imzalan›yor. Bu flirketlerin
merkez yönetimleri ile küresel federasyonlar aras›nda ba¤›tlanan bu küresel çerçeve
sözleflmeleri, taraf olarak, flirketin genel merkezinin bulundu¤u ülkede örgütlü sektör sendikas›
da imzal›yor. Bu sözleflmeler genel anlamda ILO standartlar›n› içeren, örgütlenme hakk›na ve
sendikalaflman›n önündeki engellere at›fta bulunan, iflçi sa¤l›¤›ifl güvenli¤i konular›nda ve çevre
konular›nda çerçeve hükümler getiren düzenlemeler olarak dikkatimizi çekiyor.
Biz Petrol-‹fl olarak bir süreden beri bu konuda kafa yoruyoruz ve flöyle bir yaklafl›m
gelifltiriyoruz: Küresel flirketler, yani çokuluslu flirketler dünyan›n neresinde faaliyet
gösterirlerse göstersinler, bu flirketlerle, faaliyet gösterdikleri bütün ülkelerde uygulanmak
üzere, çal›flma koflullar›n›n, ücretlerin ve sosyal haklar›n asgari düzeyde belirlendi¤i çerçeve
sözleflmeler yap›lmal›d›r. Çünkü bu çerçeve sözleflmeler yap›lmad›¤› taktirde, hepimizin çok
yak›ndan bildi¤i gibi, çokuluslu flirketler, bir ülkenin iflçilerini di¤er bir ülkenin iflçilerine
karfl› tehdit unsuru olarak kullanmaktad›rlar. Yani siz burada istedi¤iniz kadar çal›flma
koflullar›n›n iyilefltirilmesi, ücretlerin, sosyal haklar›n vs. iyilefltirilmesi için mücadele
veriniz; eylemler, direnifller yap›n›z; e¤er bunun küresel aya¤›n› oluflturamazsan›z, tek
bafl›na Türkiye s›n›rlar› içinde verdi¤iniz bu anlamdaki mücadelede çok baflar› flans›n›z
olmayacakt›r. Yani üretimi siz durdursan›z, s›f›rlasan›z bile Türkiye’ye mal giriflinde hiçbir
s›n›rlama ve engelleme olmad›¤› için, çokuluslular›n baflka ülkelerde ürettikleri ürünler
Türkiye pazar›na girecektir ve toplumda, sizin grevinize ra¤men, en etkili grev ve eyleminize
ra¤men, o ürünlerin s›k›nt›s› hiçbir flekilde çekilmeyecektir. Dolay›s›yla iflte bu anlamda

* Okumufl oldu¤unuz bu metin Petrol-‹fl Sendikas› Mustafa Öztaflk›n’›n sempozyuma göndermifl tebli¤dir.

118
Mustafa Öztaflk›n

küresel sözleflmeler büyük önem tafl›yor ve bu alanda bizim uluslararas› örgütümüzün, yani
ICEM’in çok ciddi çal›flmalar› var.
Bu küresel çerçeve sözleflmelerde tafleron ve müteahhit iflçilerinin sendikal haklar›yla
ilgili hükümler de yer al›yor. Çokuluslulara ba¤l› de¤iflik ülkelerdeki tafleron ve tedarikçi
firmalar›n da istihdam ettikleri iflçilerin örgütlenme ve toplu sözleflme haklar›na sayg›
göstermesi ve as›l iflverenin yükümlülüklerini tafl›mas› öngörülüyor. Tabii bu çerçeve
sözleflmeler, ulusal toplu sözleflmelerin yerine geçebilecek anlaflmalar de¤il, tam aksine
onlar› destekleyen ve gelifltiren anlaflmalar.
ICEM’in stratejisinin ikinci yönü flu: Çokuluslu flirketlerde yatay örgütlenme
diyebilece¤imiz küresel bir sendikal a¤ oluflturuluyor. Bu flirketlerde çal›flanlar ve onlar›n
sendikal örgütleri ve yine onlar›n temsilcileri aras›nda, internet olanaklar›ndan da
yararlan›larak oluflturulan bu sendikal a¤ çerçevesinde, ayn› flirketin Türkiye’deki bir
iflyeriyle Almanya’daki, Japonya’daki veya dünyan›n baflka ülkelerindeki iflyerleri aras›nda
süratle bilgi ve deneyim al›flverifli yapma, dayan›flma ve birbirine destek sa¤lama olana¤›
do¤uyor.
Biz Petrol ‹fl sendikas› olarak bu konu üzerinde de çok ciddi bir flekilde çal›fl›yoruz, hatta
çokuluslu flirketlerde izleyece¤imiz politika ve stratejilerle ilgili olarak sürekli tart›fl›yoruz,
böylesi bir küresel dayan›flman›n ve bilgi al›flveriflinin temellerini oluflturmaya çal›fl›yoruz. Ve
Türkiye’de karfl›laflt›¤›m›z sorunlar›n çözümünde bu a¤lar›n çok önemli oldu¤unu görüyoruz.
Örne¤in biz Petrol-‹fl sendikas› olarak geçti¤imiz günlerde Bayer firmas›n›n tar›m ilaçlar›
fabrikas›nda aspirin bölümünün kapat›lmas›yla ortaya ç›kan bir sorunu, bu dayan›flmayla
büyük ölçüde çözdük. Yine Birleflik Metal Sendikas›’n›n Bursa’daki Grammer örgütlenmesinin
ve Ni¤de’deki Ditafl uyuflmazl›¤›n›n bu dayan›flmayla çözüldü¤ünü hepimiz biliyoruz.
Dolay›s›yla bu a¤lar› gelifltirmek durumunday›z ve art›k sendikalar yüzlerini tamamen dünyaya
dönecekler, sendikac›l›k ulusal s›n›rlar içersine s›k›flt›r›lmayacak ve sendikal hareketin
uluslararas› ayaklar› da, ba¤lant›lar› da gelifltirilecek. Yani önümüzdeki dönemde
uluslararas› dayan›flma sendikal hareket aç›s›ndan çok daha belirleyici olacakt›r diye
düflünüyoruz.
De¤erli arkadafllar, gerçekten konumuz çok genifl, ama dedi¤iniz gibi sendikalar klasik
mücadele yöntemleri yerine, toplumu çok daha etkileyebilecek, modern iletiflim ve
teknolojiden de yararlanan politikalar gelifltirmek durumunda. Ayr›ca politikalar›n›
belirlerken propagandalar›nda hedef kitlelerini çok iyi belirlemek durumundalar. fiimdi
takdir edersiniz ki bu salonda bulunan herkes üç afla¤› befl yukar› birbirini tan›yor, yani en
az›ndan birbirine aflina simalar bu salonda bulunuyor. fiimdi biz örne¤in birbirimize yönelik
propaganda yerine, propagandada hedef kitlemizi çok iyi tespit edip onlara yönelik
çal›flmalar yapmak durumunday›z diye düflünüyoruz.
Biz bu çal›flman›n örne¤ini flöyle verdik Petrol-‹fl olarak: Biliyorsunuz, Petrol-‹fl uzun
süreden beri özellefltirmeye karfl› bir mücadele ortaya koyuyor. Özellikle son dönemlerde,
son iki y›l içersinde çok daha etkili bir mücadele koydu. Bizim etkili olmam›z›n nedeni hem
propagandadaki araçlar›m›z› de¤ifltirmemizden, hem de yine propagandada hedef kitleleri
çok iyi belirlememizden kaynakland›. Örne¤in özellefltirme karfl›t› insanlarla bizim bir
anlamda iflimiz yok diye düflündük, çünkü özellefltirme karfl›tlar›na bizim propaganda
yapmam›za bir gerek yok, önemli olan özellefltirmeye evet diyenlere yönelik bir propaganda

119
Kapitalizmin Yeniden Yap›lanmas› ve Küresel Sendikal Strateji

yapmak, onlar›n kafalar›nda soru iflareti oluflturmak. Onlar›n kafalar›nda oluflan ezberi
bozabilmeyi hedefledik ve propagandada hedef kitlemizi buna yönelik olarak seçtik ve
bunda da son derece baflar›l› oldu¤umuza inan›yoruz. En az›ndan Tüprafl olay›na bir
bakarsak –ki Tüprafl olay›yla ilgili geliflmeyi derledik ve bir kitapç›k haline de getirdik orada
hakikaten, asl›nda özellefltirmeye taraf olan, özellefltirmeyi savunan, liberal diyebilece¤imiz
birçok köfle yazar›n›n Tüprafl’›n özellefltirilmesine karfl› ç›kt›¤›n› görüyoruz. Demek ki
propagandadaki kitlenizi do¤ru bir flekilde seçebilirseniz ve onlara yönelik tabii ki do¤ru
araçlar kullanabilirseniz, baflar› flans›n›z bu anlamda yükseliyor. Yine biz sendika olarak,
belki de ilk defa, Türkiye’de modern propaganda iletiflim araçlar›ndan yararland›k. Örne¤in
yine bir sendika olarak Türkiye’de ilk defa, tam da savafl›n bafllayaca¤› s›rada, sinemalarda
film öncesi reklam kufla¤›nda Bir Özellefltirme Harekât›: Irak! slogan› alt›nda iki dakikal›k
bir film oynat›ld›. Tabii Türkiye’de, yan›lm›yorsam, yedi yüz civar›nda sinema var; maddi
olanaklar›m›z tabii ki bizim bunu belli bölgelerde göstermemizi ancak sa¤layabildi, özellikle
özellefltirmenin yo¤un oldu¤u bölgelerde ve ‹stanbul’un baz› önemli sinemalar›nda
gösterdik. fiimdi düflünün, sinemaya gelmifl bir kitle bir anda böyle bir reklam filmi ile
karfl›lafl›yor ve bu onlar›n düflünce ve duygular›n›n bu anlamda de¤iflmesinde, sendikaya
bak›fl aç›lar›n›n de¤iflmesinde önemli bir etken oluyor.
Yine billboardlar çok ciddi bir flekilde kullan›ld› ve biz topluma ulaflabilecek bütün yol
ve yöntemleri, yine k›s›tl› olanaklar›m›zla burada denemeye, gelifltirmeye çal›flt›k. Bunlar›
yapt›ktan sonra da gerçekten olumlu sonuçlar›n› ald›k diye düflünüyorum. Hele hele bunlar›
sadece bir iflkolu sendikas› olarak de¤il de ülke çap›nda örgütlü bir konfederasyon veya iflçi
s›n›f›n›n örgütleri olarak yapabildi¤imizi düflünün, maddi olarak gücümüzü
birlefltirebildi¤imizi, zihinselfikirsel iflbirli¤imizi gelifltirebildi¤imizi düflünün, bunun
etkisinin çok daha büyük olaca¤›, bizim belki s›n›rl› bölgelerde yaratt›¤›m›z bu etkinin tüm
Türkiye geneline yay›laca¤› ve toplumda bu anlamda da ciddi bir dönüflümün
sa¤lanabilece¤i ortada.
Kamuoyunun karfl›s›na ç›karken kendinizi çok ön plana ç›karan politikalar do¤ru de¤il,
örne¤in özellefltirmede birçok sendika önce kendisini, yani kendi iflçisini, iflten at›lmalar› ön
plana ç›kar›rken biz asla bunu ön plana ç›karmad›k, ülke ve toplum yarar› ilkesini ön plana
ç›kard›k ve bu anlamda da baflar›l› olduk.
Az evvel dinledi¤im arkadafl Seydiflehir örne¤iyle ilgili konufltu. Gerçekten ilgiyle izledim
oradaki araflt›rmay›, ama hemen pratik bir sonuç da ç›kard›m, bir sendikan›n çal›flanlar›n
düflüncesini ne kadar de¤ifltirebilece¤ine iliflkin hemen kendime yönelik küçük bir fley
ç›kard›m. Çünkü böyle bir araflt›rma örne¤in bir Petkim’de yap›lsayd› veya bir Tüprafl’ta
yap›lsayd›, bunun sonuçlar›n›n yüzde yüz farkl› olaca¤›na inan›yorum. Çünkü biz de böyle
bir çal›flmay› bölgesel olarak yapt›rd›k. ‹flçilerin bak›fl aç›s›nda, özellefltirmeye karfl›
tutumlar›nda, müteahhit iflçilerinin, tafleron iflçilerinin dahi özellefltirmeye karfl› olduklar›
büyük ölçüde orada ortaya ç›kacakt›r. Yani bir sendikan›n iflçilerin görüfllerini
de¤ifltirmedeki rolünün ne kadar önemli oldu¤u böylelikle ortaya ç›km›fl oluyor.
Beni dinledi¤iniz için hepinize teflekkür ediyorum.

120
Abstract
The study explores the landscapes from struggles of Pasabahce glass workers who have
distinguished place in Turkish labour movement. Glass workers who were identified with
Pasabahce town of ‹stanbul have created many genuine experiences in their struggles.
Following the famous 1966 Pasabahce strike which lasted 81 days Pasabahce glass workers
gained mysterious fame in the labour movement. Pasabahce glass factory was where one
could find the great strikes before the 80’s and great resistances in last decade. The last
workers’ struggle at Pasabahce tool place against decision in the summer of 2002. Finally,
Pasabahce was closed down after many glass workers migrated to other cities which have
glass factories. Pasabahce town was a typical example of traditional workers’ towns where
workers live around the factories. This factor featured heavily, gaining the support of the
people who live at Pasabahce. In contract with Beykoz Pasabahce glass factory, Eskisehir
glass factory is isolated from urban areas, which is located at the Organized Industry Zone.
One can see there many aspects of flexible and deregulated labour forms, subcontract work,
outsourcing etc. and other impacts of the global market. When Pasabahce Beykoz factory
symbolized the importsubstitution for industrialization model, Pasabahce Eskisehir factory
tells about the story of Turkish capitalism that has connected with the global market. Under
the changing circumstances Pasahahce Eskisehir glass workers have created a new
experience which can inspire other workers facing the same troubles.

Beykoz’dan Eskiflehir’e:
Paflabahçe Deneyimi Üstüne Gözlemler-Notlar

ZAFER AYDIN-AZ‹Z ÇEL‹K

Paflabahçe, sadece ‹stanbul’da bir semtin de¤il, dünya çap›nda bir markan›n da ad›d›r.
Paflabahçe ad›n› bu kadar tan›n›r k›lan, sadece dünya çap›nda bir markaya ad›n› vermifl ol-
mas› de¤ildir. Paflabahçe’nin Türkiye iflçi s›n›f› ve sendikal hareket içinde de özel bir yeri ve
önemi vard›r. Paflabahçe’de iflçi s›n›f› tarihinde kayda geçen, önemli say›lan pek çok gelifl-
me yafland›.
Paflabahçe aynas›na bakarak Türkiye’de son yar›m yüzy›lda yaflananlar›n minyatür bir
örne¤ini görmek mümkün. Üretimin yap›s›nda yaflanan de¤ifliklikler, teknolojik dönüflüm
ve bunun yol açt›¤› sorunlar, iflgücünün yap›s›nda ortaya ç›kan de¤ifliklikler, ekonomik ve
sosyal politikalardaki de¤iflimler, neo liberal politikalar›n yol açt›¤› tahribatlar, hak gaspla-
r›, esneklik uygulamalar›, tafleronlaflma, fabrikalar›n büyük flehirlerden ve flehir merkezle-
rinden göçü gibi Türkiye’nin son on y›llar›na damgas›n› vuran pek çok geliflme Paflabah-
çe’de de yafland›.

121
Beykoz’dan Eskiflehir’e: Paflabahçe Deneyimi Üstüne Gözlemler-Notlar

Bir Semtin ve Bir Sendikal Tarz›n Ad›: Paflabahçe


19. Yüzy›l›n bafl›ndan itibaren Avrupa sanayi devriminin yaratt›¤› esintiyle birlikte ilk
cam atölyeleri Beykoz ve Paflabahçe aras›nda kuruldu. Yüksek ›s› ve ateflle yap›lan cam
üretiminin yol açabilece¤i yang›nlardan kenti korumak için su kenar›nda ve uygun bir arazi
yap›s›na sahip olan bu semt her aç›dan uygun bir yerde bulunmaktayd›. Kente uzakl›¤›
nedeniyle seçilmiflti. 3. Selim döneminde kurulan bu ilk cam fabrikas›nda bafllayan cam
üretimi “Bo¤aziçi camc›l›¤›“ diye nitelendirilen özel kimli¤ini bu bölgede edindi
(Küçükerman: 1998).
Cam›n ve cam iflçili¤inin Beykoz’da bafllayan serüveni Cumhuriyet döneminde de
devam etti. 1934 Y›l›nda Bakanlar Kurulu karar›yla ‹fl Bankas› taraf›ndan Beykoz’da
Paflabahçe Cam Fabrikas›’n›n kurulma çal›flmalar› bafllat›ld›. fiiflecam kanunla kurulmufl bir
iflletme olmas›na ra¤men bir devlet kuruluflu de¤ildir. Bir aile flirketi ya da bir patron flirketi
de de¤ildir. Profesyoneller taraf›ndan yönetilen bir anonim flirkettir. fiiflecam, Türkiye ‹fl
Bankas›na ait bir Holding flirketidir. ‹fl Bankas›’n›n fiifleCam’daki pay› yüzde 69’dur.
fiiflecam halka aç›k ve tamamen özel flirket statüsünde faaliyet yürüten bir flirkettir. fiah›s
veya devlet flirketi de¤ildir. ‹fl Bankas› ve fiiflecam› di¤er sermaye gruplar›ndan ay›ran en
önemli özelli¤i bu iki flirketin bir aile mülkiyeti etraf›nda flekillenmemifl olmas›d›r. ‹fl
Bankas› ve ba¤l› kurulufllar bu nedenle anonim kapitalist flirketler olarak adland›r›labilir
(Sönmez: 1987).
“Bankan›n kurucular›, nüfuzlu politikac›lar ve tüccarlar, ilk yönetim kurulu ise
Atatürk’ün seçti¤i milletvekillerinden olufluyordu. ‹fl bankas› kuruluflunu izleyen y›llarda
yerli ve yabanc› sermaye ile siyasi iktidar aras›ndaki bütünleflme süreci üzerinde oldukça
etkin bir rol oynayacakt›. ‹fl Bankas› ile ilgili politikac›lar, sermaye kesimiyle devlet aras›nda
önemli bir halkayd›lar. Bunlara “ifl bankas› grubu” veya Frans›zca “ç›karc›” anlam›na gelen
“aferistler” deniyordu” (Sönmez: 1987)
Türkiye ‹fl Bankas› özelinde banka vak›f sand›¤› arac›l›¤›yla, çal›flanlar›n bankan›n orta¤›
olmas› yoluyla [çal›flanlar›n oluflturdu¤u sand›k ‹fl Bankas›’n›n yüzde 46 hissesine sahiptir.
‹fl Bankas› örne¤inde bu nedenle bir iflletme sendika bütünleflmesi yaflanmaktad›r. Öte
yandan, ‹fl Bankas›’n›n önde gelen ifltiraki fiiflecam ile Kristal-‹fl Sendikas› aras›nda ise
gergin ve sert bir endüstri iliflkisi iklimi hakimdir.
Fabrika 29 Temmuz 1935’te resmen aç›ld› ve üretime bafllad›. Çay barda¤›, su barda¤›,
gaz lambas›, gemici feneri cam› ve sürahi gibi ürünlerin imal edildi¤i fabrikada o y›llarda
kadrolu iflçi yoktur. Cam iflçileri sabah fabrikan›n kap›s› önüne gelir, burada vardiya ustas›
taraf›ndan ifle al›n›rlar. Çal›flmas›ndan memnun kal›nan iflçi ertesi gün yeniden ifle ça¤r›l›r.
Paflabahçe ilk aç›ld›¤›nda kapasite 3 bin ton ve iflçi yevmiyeleri 60 kurufltur, pazar tatili
yoktur. Fabrikada yemek verilmez, iflçiler kendi yemeklerini yanlar›nda getirirler (Ak 1975:
1114).
”Paflabahçe Fabrikas›’n›n ilk y›llar›nda yaz›n, iflçilerin bir k›sm› malzeme deposu
civar›nda, bir k›sm› da k›y›daki a¤açlar›n dallar› üzerine birkaç tahta koyup, birazda saman
serip, orada yatarlard›” (Küçükerman). Fabrikan›n etraf›nda geceleme, ileriki y›llarda
giderek fabrikan›n etraf›nda bar›nmaya, evler, mahalleler kurmaya dönüfltü.
Kitlesel seri üretimin bütün özelliklerini bar›nd›ran çok say›da iflçinin çal›flt›¤› bu
fabrikada, çal›flanlar›n fabrikan›n etraf›na yerleflmeye bafllamas› bölgenin h›zla bir iflçi

122
Zafer Ayd›n-Aziz Çelik

semti hüviyeti kazanmas›na yol açt›. ‹flçi mahalleleri ve kahveleri kuruldu. Semtin emekçi
hüviyeti kazanmas› ileriki y›llarda iflçi sorunlar›n›n semtin günlük yaflam›n›n bir parças›
haline dönüflmesine yarad›. Sorunlar›n sahiplenilmesinde, dayan›flman›n ve tepkinin
örgütlenmesinde büyük avantajlar sa¤lad›.
Fabrika’da ilk iflçi örgütlenmesi ustalardan oluflan bir grup taraf›ndan gerçeklefltirildi.
1947 Y›l›nda “Paflabahçe fiifle ve Cam Sanayii ‹flçileri Sendikas›” kuruldu. Sendikan›n ilk
Genel baflkan› Ahmet Topçu 1950 seçimlerinde ilk iflçi milletvekili olarak parlamentoya
girdi. Paflabahçe fiifle ve Cam Sanayii ‹flçileri Sendikas› daha sonra ‹stanbul fiifle ve Cam
Sanayii ‹flçileri Sendikas› ard›ndan da Türkiye fiifle ve Cam Sanayii ‹flçileri Sendikas› ad›n›
al›r. Cam‹fl k›sa ad›yla an›lan bu sendika, Türk-‹fl’in kurulufluna kat›l›r ve Genel Sekreteri
Cemil Gider Türk‹fl’in de Genel sekreteri olur (Ak 1975: 55).
1963 Y›l›nda ç›kar›lan 274 ve 275 say›l› yasalar›n ard›ndan Paflabahçe’de imzalanan ilk
sözleflme iflçiler aras›nda rahats›zl›¤a yol açar ve Cam-‹fl sendikas›ndan ayr›lan iflçiler
Seramik fiifle ve Cam Sanayii ‹flçileri Sendikas› ad›yla bir sendika kurarlar. Bu ayr›flmadan
k›sa bir süre sonra bu sendika ile Cam-‹fl Birleflik Cam-‹fl alt›nda birleflirler. Bu birleflmenin
istenilen sonucu vermemesi üzerine 7 Haziran 1965’te Paflabahçe’de Kristal-‹fl kurulur.
Kristal-‹fl 1966 grevi s›ras›nda ola¤anüstü kongre karar›yla Türk-‹fl’e üye olur.

1966 Paflabahçe Grevi


274275 say›l› yasalar›n ard›ndan ilk büyük grevlerden biri 1966’da Paflabahçe’de
uygulan›r. Kristal-‹fl’in kurulmas›ndan bir y›l sonra uygulanan bu grev etraf›nda flekillenen
bir dizi geliflmeyle birlikte Paflabahçe cam fabrikas›n› ve iflçisini Türkiye iflçi s›n›f› tarihinde
özel bir yere oturtur. 1966 grevi, sendikal harekette mücadeleci bir anlay›fl›n
belirginleflmesine yol açar. Türk-‹fl’in grevi bitirmesini kabul etmeyen iflçiler greve devam
ederler. Grev, Demirel hükümetinin yasaklamas›yla sona ererken, grev s›ras›nda yaflananlar
Türk-‹fl içindeki ayr›flmay› su yüzüne ç›kararak D‹SK’in kurulufluna dolayl› bir etkisi olur.
Kristal‹fl bu ayr›flmada taraf olup D‹SK’in kurulufluna kat›lmaz ancak Türk-‹fl içerisinde her
zaman farkl› bir sendikal çizginin savunucusu olur. Kristal-‹fl 1971 y›l›nda Türk-‹fl üyesi 12
sendikan›n oluflturdu¤u “sosyal demokrat düzen” hareketi içinde yer al›r. 1979 genel
kurulunda Hasan Basri Babal› Baflkanl›¤›’nda “s›n›f sendikac›l›¤›n›” savunan bir ekip
yönetime gelir.
1966 Grevi cam iflçilerinin hak arama yolunu açm›fl ve ilham kayna¤› olmufltur.
Dönemin sosyo-politik koflullar›n›n sa¤lad›¤› elveriflli ortam Paflabahçe cam iflçilerinin sahip
oldu¤u mücadeleci dinami¤in geliflmesine neden olmufltur. Paflabahçe Beykoz iflçileri 1966,
1971, 1980, 1991 ve 1995 y›llar›nda grev yapm›fl, 1991 ve 2002 y›llar›nda da direnifle ç›km›flt›r.

123
Beykoz’dan Eskiflehir’e: Paflabahçe Deneyimi Üstüne Gözlemler-Notlar

Paflabahçe Beykoz ve Eskiflehir Grev ve Eylemleri

Eylem Türü Bafllama Tarihi Bitifl Tarihi Grevde ve Direniflte


Geçen Toplam Süre
Grev 31.01.1966 18.05.1966 80 gün
Grev 25.10.1971 28.02.1972 127 gün
Grev 28.05.1980 15.09.1980 111 gün
Grev 14.05.1991 21.06.1991 39 gün
Grev 28.03.1995 30.03.1995 3 gün
Direnifl 25.07.1991 14.08.1991 21 Gün
Direnifl 22.07.2002 06.08.2002 16 Gün
Direnifl/Eskiflehir 27.09.2003 07.11.2003 42 gün
Kaynak: Kristal-‹fl Sendikas›

Bu grevlerden ikisi (1971 ve 1980) yar› askeri ve askeri darbe koflullar› ile karfl›laflm›flt›r.
1971 grevinin bitmesinde dönemin yetkililerinin telkini oldu¤u belirtilmektedir. 1980 grevi
ise 12 Eylül askeri darbesi sonucu bütün grevlerin yasaklanmas›yla sona ermifltir. Dört grev
ise (1966, 2001 ve 2003-2004) hükümet müdahalesiyle (erteleme ile) sonland›r›lm›flt›r.

1980 Sonras› Dönem


1983 y›l›nda 2821 ve 2822 say›l› sendikal yasalar›n yürürlü¤e girmesiyle ifl kollar›
birlefltirildi ve daha önce ayr› iflkollar› olan cam, çimento ve seramik iflkollar› bir araya
getirildi. Ayr›ca sendikalara toplu ifl sözleflmesi yapabilmeleri için çifte baraj engeli getirildi.
Bunun ard›ndan iflkolunda Kristal-‹fl’in etkinli¤ini ortadan kald›rmak için iflverenin de
deste¤iyle Çimse-‹fl Sendikas›n›n örgütlenme giriflimleri ve sendikal bölünme yaratma
giriflimleri oldu. Bu örgütlenme giriflimleri baflar›l› olamad›. Ancak Çimse-‹fl Sendikas› daha
sonraki y›llarda, fiiflecam iflyerlerinde tekrar Kristal-‹fl Sendikas›n›n karfl›s›na ç›kar›lacakt›r.
Paflabahçe deneyiminin ve serüveninin en önemli boyutlar›ndan birini, güdümlü
sendikac›l›k yaratma giriflimleri ve buna karfl› al›nan tutumdur. Cam sektöründe sendikal
bölünme bazen iflveren giriflimleri bazen de iflçilerden ve sendikac›lardan kaynaklanan
nedenler (kiflisel, siyasal vb.) s›k s›k yaflanm›flt›r.

1991: Paflabahçe’yi Tasfiye Giriflimine Karfl› Direnifl


1991’e gelindi¤inde kitlesel seri üretimin bütün özelliklerini bar›nd›ran bir iflyeri olan
Paflabahçe’de fiiflecam’›n üretim teknolojisini ve yönetim anlay›fl›n› de¤ifltirmesi üzerine bir
dizi geliflmeler yafland›. Emek yo¤un üretimden, sermaye yo¤un üretim modeline geçildi.
Elbette bu sadece Paflabahçe’de de¤il, fiiflecam’›n bütün fabrikalar›nda yafland›. Ancak
fiiflecam’›n en eski fabrikas› olmas› nedeniyle yaflanan de¤iflimin en büyük sanc›s›n› çeken,
de¤iflimden en fazla etkilenen Paflabahçe oldu. El eme¤ine dayal› üretimden otomasyona
geçiflin ifl gücünün niteli¤inde yaratt›¤› de¤iflim vas›fs›z iflgücünün yo¤un olarak bulundu¤u
Paflabahçe’de önemli bir krize yol açt›. Uzun y›llar Paflabahçe ile s›n›rl› olan el üretimi
1980’lerin bafl›nda K›rklareli Fabrikas›’n›n aç›lmas›yla genifllemeye bafllad›.
Kitlesel seri üretime dayal›, etraf› tel örgülerle çevrili büyük fabrikalar›n yerini yeni
üretim tekniklerine, hukuksal ve mekânsal olarak parçalanm›fl firmalara b›rakma yönelimi

124
Zafer Ayd›n-Aziz Çelik

1983 y›l›nda ç›kar›lan ve uzatmalarla 1995 y›l›na kadar sanayi kurulufllar›n›n Bo¤aziçi’nden
tafl›nmas›n› öngören kanunla birleflince Paflabahçe’nin tasfiye plan› uygulanmak istendi.
fiiflecam bir yandan “küçülerek büyüme” stratejisinin bir parças› olarak iflyerinde
sürdürülen ifllerin bir k›sm›n› d›flar›ya tafl›mak, taflerona vermek, böylece iflyerindeki iflçi
say›s›n› azaltmak, giderek de fabrikay› kapanmaya haz›r hale getirmek istiyordu. ‹lk ad›m
1991 y›l›n›n Temmuz ay›nda at›ld›. fiiflecam, Paflabahçe Cam Fabrikas›’nda çal›flan 580
iflçiye iflten ç›karma tebligat› yapt›. Bu karar karfl›s›nda iflçiler, flalter indirerek fabrikada
beklemeye bafllad›. Bu direnifl 21 gün sürdü. Fabrikada bafllayan direnifl k›sa sürede bir
semtin direnifline dönüfltü. Esnaf kepenk kapatt›, bölgedeki toplumsal örgütler, siyasi
partiler iflçilerin yan›nda yer ald›. Her gece kat›l›m›n befl binlere ulaflt›¤› gösteriler yap›ld›.
Cam Han›n (Befliktafl-Barbaros Bulvar›) önüne büyük bir yürüyüfl düzenlendi. Bu arada
fiiflecam 300 iflçiyi daha üstelik tazminats›z iflten ç›kard›. ‹flçilerin meflru ve demokratik
eylemlerinin yaratt›¤› bas›nç sonuç verdi. Direniflin 21. gününde iflten ç›kar›lan toplam 880
iflçinin geri al›nmas›yla eylem sona erdi. Ancak Paflabahçe’nin tasfiyesi yavafl yavafl devam
etti. Kapitalizmin yeni e¤ilimleri karfl›s›nda “eski” Paflabahçe yavafl yavafl erimeye bafllad›.

2002: Paflabahçe’nin Kapat›lmas›


11 y›l aradan sonra fiiflecam yönetimi bu kez fabrikan›n kapat›lmas› karar›yla iflçilerin
karfl›s›na ç›kt›. Fabrikadaki iflçi çal›flan say›s› da üçte bir oran›nda azalt›larak 900’e kadar
düflürülmüfltü. ‹flçiler bu kez de fabrikan›n kapat›lmas›na karfl›, çal›flma hakk›n› savunmak
için mücadeleye bafllad›lar.
Büyük bir kararl›l›k, inat, ›srar ve özveri ile 18 gün süren direnifl, kapat›lma karar›n›
de¤ifltirmeye yetmedi, Paflabahçe Cam Fabrikas› 6 A¤ustos 2002 tarihi itibariyle kapat›ld›.
Direniflin en büyük kazan›m› kapat›lan fabrikan›n iflçilerinin yatay geçifl yoluyla fiifleCam’›n
di¤er fabrikalar›na nakil edilmeleriydi. Kuflkusuz ki iflverenlerin kapanan iflyerlerinde
yükümlülü¤ünün iflçilerin k›dem ve ihbar tazminatlar›n› ödemekle s›n›rl› oldu¤u ülkemizde
bu kazan›m küçümsenemez. Ancak herhangi bir fabrika de¤il de söz konusu olan tarihi,
sosyal, kültürel özellikleriyle simge olan Paflabahçe Cam oldu¤unda bu kazan›mla teselli
bulmak oldukça zor.

Bir Tafleron Cenneti: Eskiflehir Organize Sanayi Bölgesi


Eskiflehir büyük sermayenin büyük kentlerden iflçi ücretlerinin düflük, sendikal deneyimin
zay›f oldu¤u bölgelere göçünden en fazla nasiplenen illerin bafl›nda geliyor. Beyaz eflyadan
tekstile, g›dadan inflaat sektörüne kadar tekel konumundaki pek çok dev firma Eskiflehir Or-
ganize Sanayi Bölgesi olarak adland›r›lan bölgede faaliyet sürdürüyor. Bu bölgede serbest pi-
yasac› politikalar›n en azg›n biçimde uyguland›¤›, yasalar›n hiçbir hükmünün olmad›¤›, dev-
letin hiçbir müdahalesinin bulunmad›¤›, iflyerlerinin çal›flma kamp›na dönüfltü¤ü, sermayenin
bafl›na buyruk oldu¤u koflullar hüküm sürüyor. ‹flyerlerinin ço¤unda sendika yok, olanlarda
ise sadece çekirdek iflgücü sendikal›. Bu iflyerlerinde çal›flanlar›n büyük k›sm› asga-
ri ücret ve alt›nda bir ücret karfl›l›¤›nda sendikas›z, sigortas›z, güvencesiz bir biçimde günde
12-14 saate varan sürelerde çal›flt›r›l›yor. ‹flverenler her türlü sosyal politikan›n ve yasan›n d›-
fl›na ç›karak sömürüyü azg›nca sürdürmenin yolunu ise tafleron eliyle temin ediyor. Bu böl-
gede faaliyet gösteren tafleronlar›n ço¤u iflletmenin kendisinin kurdu¤u paravan flirketlerdir.

125
Beykoz’dan Eskiflehir’e: Paflabahçe Deneyimi Üstüne Gözlemler-Notlar

Paflabahçe Eskiflehir’de yaflanan mücadele bu yan›yla sendika seçme özgürlü¤üyle s›n›rl› ol-
mayan tafleron gibi çal›flma ve yaflama koflullar›n› belirleyen esnek, kurals›z düzenin de¤ifl-
tirilmesini de içeriyor.

Paflabahçe Eskiflehir: Darbe Sendika Sanat›na Karfl›


Paflabahçe Eskiflehir Fabrikas›’nda 27 Eylül 2003’te bafllayan mücadele genç iflçilerin,
sendikalaflma hakk›n› sahip ç›kma, sendikal hak ve özgürlükleri kullanma kararl›l›¤›n›
gösterme, tafleron ve esneklik dayatmalar›na boyun e¤meme gibi özellikler tafl›yordu.
Tafl›d›¤› özellikler nedeniyle bu mücadele hem mücadeleyi sürdürenler için, hem Eskiflehir
için hem de Türkiye iflçi s›n›f› aç›s›ndan gelece¤e dönük kapsam›n› geniflletecek sonuçlar
üretecek ciddi bir s›nav olarak de¤erlendirilebilir.
fiiflecam’a ait bir flirket olan Paflabahçe Eskiflehir Fabrikas› 1999 y›l›ndan bu yana
Eskiflehir Organize Sanayi Bölgesi’nde faaliyet sürdürüyor. Fabrika faaliyete bafllad›ktan
k›sa bir süre sonra iflyerinde Türk ‹fl üyesi Çimse-‹fl Sendikas› örgütleniyor ve iki dönem
sözleflme imzal›yor. Çimse-‹fl iflyerinde iflverenin esas iflin bir bölümünde tafleron
kullanmas›na onay veriyor. Esnek, kurals›z, çal›flma düzenine göz yumuyordu. ‹flte bu
yüzden haklar›n›n korunamad›¤› düflünen 411 iflçi Çimse-‹fl’ten istifa ettiler. ‹flçiler iflyerinde
as›l iflin bir bölümünde çal›flanlar›na ra¤men tafleron olarak kullan›lan paravan flirketin
eleman› olarak gösterilen 300 iflçiyi de yanlar›na alarak 8-9 Eylül 2003 tarihlerinde Kristal
‹fl sendikas›na üye oldular.
Paflabahçe Eskiflehir iflvereni ne iflçilerin sendika seçme özgürlü¤ünü kullanmalar›ndan
ne de tafleron iflçilerin sendikal› olmas›ndan hoflland›, do¤rudan müdahale etti. 27 Eylül
2003 tarihinde paravan flirket tafleronla sözleflmesinin bitti¤ini iddia ederek 300 iflçiyi iflten
ç›kard›. Bunun üzerine iflçiler mücadeleye bafllad›lar. O sabah ifle geldiklerinde ifle
al›nmayan iflçiler fabrikan›n önünde, di¤erleri içeride beklemeye bafllad›lar. ‹flçilerin bu
mücadelesine Kristal-‹fl’ in örgütlü oldu¤u fiiflecam’a ait di¤er iflyerlerinden de destek geldi.
‹flçiler yürüyüfl, yemek boyotu ve 24 saat süreyle iflyerlerinden ayr›lmama vb. eylemlerle
Paflabahçe Eskiflehir iflçilerine omuz verdiler. ‹flyerinde bekleyiflin 6. gününde jandarma
eliyle müdahale edildi ve fabrika boflalt›ld›. 21 ‹flçi gözalt›na al›nd›.
Ard›ndan iflveren belli aral›klarla toplam 66 kadrolu iflçiyi iflten ç›kard›. 300’ü tafleron
iflçisi olan toplam 350 iflçinin eylemi bu noktadan sonra efl ve çocuklar›n da kat›l›m›yla
fabrikan›n önünde sürmeye bafllad›. Fabrikada çal›flan iflçiler de ifle girifl ve ç›k›fllarda
sloganlar ve alk›fllarla topluca girip ç›kmaya bafllad›lar. Bu arada iflveren iflyerinde
“s›k›yönetim” ilan ederek iflçilerin, Kristal-‹fl flapkas› takmas›n›, slogan atmas›n› ve ifle
topluca girip ç›kmas›n› yasaklad›. fiiflecam’›n iki üst düzey yöneticisinin de aralar›nda
bulundu¤u iflveren yetkilileri iflçileri Kristal-‹fl’ten istifa ettirip, Çimse-‹fl’e üye yapmak için
zorlamaya bafllad›lar.
1991 y›l›nda direnifllerinin 20. gününde Cam Han önüne giden Beykoz Paflabahçe
iflçilerinden sonra ilginç bir tesadüfle 12 y›l aradan sonra yine 20. günde bu kez Paflabahçe
Eskiflehir iflçileri fiiflecam’›n önüne geldiler. Paflabahçe Eskiflehir iflçileri ve aileleriyle
birlikte Gebze, Topkap› ve Lüleburgaz Cam iflçilerinden oluflan 2000 civar›nda iflçi
fiiflecam’›n önünde kitlesel bir protesto düzenlediler. Beykoz iflçilerinin fiiflecam ziyaretinin
ertesi günü direnifl iflçilerin kazan›m›yla sona ermiflti. Ancak bu kez çelik kafeslerin arkas›na

126
Zafer Ayd›n-Aziz Çelik

saklanan iflverenlere seslerini duyuramad›lar. Ankara’ya iki gün süren bir yürüyüfl yaparak
sorunu TBMM’ye, CHP’ye ve Türk-‹fl’e tafl›maya çal›flt›lar.
7 Kas›m 2003 Günü ‹flçiler bir kez daha jandarma müdahalesiyle karfl›laflt›lar. ‹flçilerin
bar›naklar›, çad›rlar› jandarma taraf›ndan söküldü. Aralar›nda Kristal‹fl Merkez
yöneticilerinin de bulundu¤u iflçiler gözalt›na al›nd›lar.
fiiflecam ile Kristal-‹fl sendikas› aras›nda ba¤›tlanan 19. toplu ifl sözleflmesi s›ras›nda
imzalan bir protokolle iflten at›lan 66 iflçiden 36’s› ifle geri döndü. Kalan 30’unun ifle dönüflü
ise, ifle iade davalar›ndan lehte karar ç›kmas› halinde fiiflecam’›n di¤er fabrikalar›nda ifle
al›nmalar› kofluluna ba¤land›. ‹flyerinde yetkili sendikan›n belirlenmesi ifli ise yarg›ya
tafl›nd›. Aç›lan ifle iade davalar› sonucunda, ifl mahkemesi tafleron iflçilerinin yasaya ayk›r›
bir biçimde çal›flt›r›ld›klar›na, as›l iflverenin iflçileri olduklar›na ve ifle iadelerine karar verdi.
Kadrolu iflçilerin bir bölümünü ifle iade etti. Bir bölümünün davas› ise halen devam ediyor.
Konu Uluslararas› Çal›flma Örgütü’nde Sendika Özgürlü¤ü Komitesi taraf›ndan ele al›nd› ve
iflten ç›karmalar›n sendikal hak ihlali oldu¤u sonucuna var›ld›.

Paflabahçe Deneyiminin Ortaya Koyduklar›


Paflabahçe’nin toplumsal dokusu, yaflam biçimi, ekonomik hayat›, sosyal iliflkileri
sürdürülen mücadelelerde belirleyici bir faktör oldu. Paflabahçe, cam iflçilerinin Cam
fabrikas›’n›n civar›na kurulmufl mahallelerde oturdu¤u, çal›flan›, emeklisi, onlar›n yak›nlar›
kahvehane, meyhane gibi ortak mekânlarda bulufltu¤u herkesin birbirinden haberdar
olarak yaflam sürdürdü¤ü adeta d›flar›ya kapal› bir aland›. Bu birlikte yaflam kuflaklar
aras›nda deney ve birikim aktar›m›na, ortak geleneklerin, ortak de¤erlerin ve ortak kültürün
oluflmas›na katk› yapmaktayd›. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda Paflabahçe mücadele etmenin,
dayan›flma örgütlemenin, gösteri düzenlemenin, grev yapman›n toplumsal yaflam›n
merkezine oturdu¤u, içine gömüldü¤ü, günlük rutinin bir parças› olarak içsellefltirildi¤i bir
iflçi semti özelli¤i tafl›yordu. Bu bilinçli bir yönlendirmenin ya da e¤itsel bir faaliyetin sonucu
de¤il fakat objektif bir durumdur. Paflabahçe’nin sahip oldu¤u emekçi semti özellikleri her
iki direniflte de genifl bir aidiyet ve dayan›flma duygusunun varl›¤›n› ortaya ç›kard›. Bu
duygu sayesinde bölge halk› kolay ve h›zl› örgütlendi. Direnifl günleri boyunca iflçi
mahallelerinden çoluk çocuk binlerce insan cam iflçisine destek yürüyüflleri yapt›. Direniflin
fabrika d›fl›na tafl›nmas›nda büyük etkisi olan bu yürüyüfller direnifllerde tayin edici rol
oynayarak sorunun bütün bir bölgenin sorunu haline dönüflmesini sa¤lad›. Paflabahçe’de
iflçilerin elde etti¤i kazan›mlarda direniflin bölgesel hüviyet kazanmas›, genifl bir aidiyet
duygusu üzerinden “halk direnifli” haline dönüflmesi belirleyici olmufltur.
Fakat 2002 direniflinde destek 1991’e göre biraz daha zay›f kald›. 91 Direniflinde 57 bin
kiflinin kat›ld›¤› destek yürüyüflleri 2002’de 23 bin kifliye kadar düfltü. Bunu fabrikada
çal›flan say›s›n›n 91’e göre üçte bir azalm›fl olmas›na (2100’den 700’e) dolay›s›yla fabrikan›n
bölgenin ekonomisinde rolünün azalmas›na ba¤lamak do¤ru olur.
Paflabahçe Eskiflehir’de ise yerel bir mücadele gelene¤inden söz etmek mümkün de¤il.
Paflabahçe Eskiflehir Fabrikas›’nda süren mücadele yafl ortalamas› 30 olan Meslek Lisesi ve
Meslek Yüksek Okulu mezunu, 45 y›ll›k iflçilerin elinde flekillendi. Buna ra¤men farkl› politik
görüfllere sahip iflçiler iyi bir ifl bölümüne ve koordinasyona dayal› iç iliflkilerinde
demokratik bir organizasyon yaratt›lar. Bu örgütlenme sayesinde iki gün gibi k›sa bir sürede

127
Beykoz’dan Eskiflehir’e: Paflabahçe Deneyimi Üstüne Gözlemler-Notlar

700 kifliyi örgütleyerek sendika üyesi yapmay› baflard›lar. Genç iflçilerin bu becerisi ve
mücadelesi sendikal hareketin gelece¤i aç›s›ndan iyimser beklentileri artt›r›yor.
Eskiflehir’de sürdürülen mücadele Beykoz’daki kadar kuvvetli bir toplumsal deste¤e
sahip de¤ildi. Beykoz’daki gibi kent merkezinde de¤il kentin 30 km. d›fl›nda ›ss›z bir bölgede
mücadele sürdürülüyordu. ‹flçilerin mücadelesini avantajl› k›labilecek sosyal ortam yoktu.
Yine de Eskiflehir cam iflçilerinin de Eskiflehir’de Sultandere, Emek ve Tepebafl› gibi birkaç
mahallede toplanm›fl olmalar› az da olsa mücadeleye bir katk› yapt›.
Her fleye ra¤men Eskiflehir iflçileri flafl›rt›c› bir örgütlenme becerisi, iflverenin hamlelerini
an›nda bofla ç›kartacak k›vrakl›k ve yöntemlerini çeflitlendiren yarat›c›l›k sergilediler.
Paflabahçe Eskiflehir fabrikas›nda iflçilerin örgütlenme kapasitelerini ve yeteneklerini art›ran
büyük ölçüde Cam ‹flçileri Dayan›flma Derne¤i oldu. Derne¤in flemsiyesi, imkanlar› sendika
de¤ifltirmek isteyen iflçilerin çok ifline yarad›. Sendikan›n (Çimse-‹fl) çat›s› alt›nda
toplanamayan tafleron ve çekirdek iflçiler cam iflçileri dayan›flma derne¤i bünyesinde
topland›lar. ‹flçilerin aras›nda yak›nlaflmay›, dostlu¤u, dayan›flmay› sa¤layan cam iflçileri
Dayan›flma Derne¤i böylece önemli bir ifllevi üstenmifl oldu.
Cam ‹flçileri Derne¤i örne¤inde oldu¤u gibi, bu tip paralel kurumlar/yap›lar sendikal
mücadele aç›s›ndan örgütlenmeyi takviye edici, sa¤lamlaflt›r›c› bir rol oynamaktad›r.
Beykoz’da ve Eskiflehir’de verilen mücadeleler iflçi s›n›f›n›n mücadelede kulland›¤›
yöntemlerin çeflitlendirilmesine ve takviye edilmesine ve sendikal harekette bir yenilenme
ihtiyac›na iflaret etmektedir. Tek fonksiyonu toplu ifl sözleflmesi imzalamaya indirgenen,
fabrikalar›n, iflletmelerin duvarlar› arkas›nda s›k›fl›p kalan geleneksel sendikal anlay›fl›n
art›k sonu gelmifltir. Böyle bir sendikal anlay›fl ile b›rak›n yeni haklar elde etmeyi, var olan›
korumay› bile becermek mümkün de¤ildir. Sadece üretimi durdurup, grev gözcüsü önlü¤ü
ile fabrikada bekleyerek iflverene bas›nç yapma ve sonuç alma devri art›k kapanm›flt›r.
Paflabahçe örne¤i bütün bir bölgeyi, bölge halk›n› harekete geçirerek grevi ve/veya direnifli
“halk grevine” dönüfltürmenin sonuca ulaflmadaki etkisini pratik olarak göstermifltir.
Paflabahçe direniflleri, sendikalar›n sadece üyelerinin ç›karlar›n› savunan örgüt
olmaktan ç›k›p yaflam alanlar›na nüfuz eden, çeflitli toplumsal kesimlerin sorunlar›n› da
sahiplenen, iflsiz, standart d›fl› çal›flan kesimleri de bünyesinde örgütleyen toplumsal örgüt
kimli¤ine bürünmesi gereklili¤inin de ispat› oldu.
Paflabahçe Eskiflehir mücadelesiyle iflçiler haf›zalardan silinmeye bafllayan eylem,
mücadele, dayan›flma gibi kavramlar› belleklerde yeniden tazelediler. Kadrolu iflçiler
sözleflmeleri feshedilen tafleron iflçileri için ifllerini ve ekmeklerini “tehlikeye atarak”
ola¤anüstü bir dayan›flma örne¤i sergilediler. Asl›nda kadrolu ya da tafleron iflçilerinin
birbirine destek sunmas›n›n, dayan›flma göstermesinin ola¤anüstü diye nitelendirilmesi
abart› olarak alg›lanabilir. Bu alg›lama normal koflullarda haks›z say›lmaz. Ne var ki
bireycili¤in bu kadar artt›¤›, dayan›flman›n zay›flad›¤›, dayan›flma kavram›n›n örselendi¤i
bir ortamda gerçeklefltirilen bu eylem böyle bir vurguyu hak ediyor.
Eylemlerle birlikte önemli bir güç ortaya ç›kt›. Ama bu güç bir politik projeye, siyasal bir
güce yaslanmad›¤› için “zay›f bir güç”tü. Toplumsal yaflamda emekten yana etkin bir politik
güç olmay›nca emekçilerinin mücadelesinin baflar› flans› bafltan daralmaktad›r. Emek
hareketinin mücadelede kal›c› sonuçlar elde edebilmesi kaynaklar›n da¤›l›m›na ve
kullan›m›na, yat›r›mlara, emekçilerin, emek örgütlerinin müdahil olabilece¤i politik
stratejinin organik parças› olmas›na ba¤l›d›r. A盤a ç›kan güçten söz ederken, 2002 Beykoz

128
Zafer Ayd›n-Aziz Çelik

ve Paflabahçe Eskiflehir direnifllerinin 1991 y›l›ndaki Paflabahçe direnifline göre daha


geriledi¤i ve azald›¤›, sendikal kadrolar›n performans›n›n düfltü¤ü, emekten yana siyasal
örgütlenmelerin büyük bir kan kayb› yaflad›¤› bir ortamda gerçekleflmifl oldu¤u da tespit
edilmelidir
Apolitik bir sendikal kültürün etkisiyle biçimlenmifl Türkiye sendikal hareketinde,
siyasetin içinde yer almaktan imtina eden, gayri siyasal bir tutum egemendir. Oysa
Paflabahçe’de yaflananlar bir kez daha göstermifltir ki emekçilerin yaflad›klar› sorunlar›n
önemli bir k›sm› uygulanan ekonomik politikalardan, tercih edilen siyasal rejimden,
yaflad›klar› düzenden kaynaklanmaktad›r. Siyasete kat›lmadan, siyasallaflmadan, bask›
grubu iflleviyle siyasette rol üstlenmeden, karar süreçlerine müdahil olmadan verilecek
mücadele, sorunlar›n görünen k›sm›yla veya sonuçlar›yla ilgilenmekten ibaret olacakt›r.
Paflabahçe Eskiflehir’de iflverenin sendika seçme özgürlü¤üne Anayasa’ya ve yasaya ayk›r›
bir biçimde müdahale etmesi, bir iflçi sendikas›n› di¤erine tercih etmesi ve bunu aç›k aç›k
ortaya koymas› iflçilerin sendikal bilinç edinmesinde, sendikay› örgüt olarak benimsemesinde
pozitif bir rol oynad›. Son 15 y›ld›r ilk kez iflçi eylemlerinde al›fl›k olunmayan bir biçimde
sendika ad›n› içeren sloganlar at›ld›. Sendikalar›n güven krizi yaflad›¤› bir ortamda sendikay›
örgüt olarak benimseme tutumunun yayg›nlaflmas›, sendikalar› “kabuk örgüt” olmaktan
ç›kar›p, iflçi s›n›f› mücadelesinden fonksiyonel araç haline getirecektir.
Tafleron, sömürüyü art›rmak isteyen sermayenin en güçlü arac›yken ayn› zamanda en
zay›f halkas›d›r. Çünkü çok düflük ücretlerle her türlü güvenceden yoksun olarak çal›flan,
deyimin popüler anlam›yla “zincirlerinden baflka kaybedecek fleyleri bulunmayan” bu
iflçileri kolayca örgütlenip inatç› bir mücadelenin içine girebilir. Bafl›na buyruk sermayenin
tekerine çomak sokabilir. Tafleron iflçileri esneklik uygulamalar›n›n h›z kazand›¤› post-fordist
dönemde iflçi s›n›f› mücadelesi aç›s›ndan yeni bir rol üstlenebilir. Ancak öte yandan
tafleronlaflma, iflçi s›n›f›n›n çözülmesi ve çok katmanlaflmas› sonucunu da do¤urmakta.
Tafleron iflçi çözülen iflçi s›n›f› içinde s›n›f tavr›ndan uzaklaflan, kendi kaderine raz› bir kesim
haline de gelebilmektedir. Bu haliyle tafleron iflçili¤i çeliflik bir s›n›f karakteri arz etmektedir.
Eskiflehir Organize Sanayi’de çal›flt›rd›klar› iflçilerin hak etti¤i ücret vb. haklar›nı
ödemeyen iflverenler bu mücadelenin bafllamas›ndan sonra iflçilerin sendikalaflmas›ndan
korkarak ödeme yapmaya bafllad›lar. Eskiflehir Organize Sanayi Bölgesi’nde binlerce tafleron
iflçisi, kendilerini göstermeden bu mücadeleyi izliyor. Bu mücadele eninde sonunda tafleron
iflçilerin örgütlenmesini tetikleyecektir. Eskiflehir Organize Sanayi Bölgesinin önümüzdeki
günlerde esneklik dayatmalar›na karfl› mücadelenin oda¤› olma ihtimali yüksektir.
Paflabahçe Eskiflehir mücadelesi emek hareketinin saflar›nda yer alan güdümlü bir
anlay›fl›nda a盤a ç›kmas›na vesile oldu. Çimse-‹fl sendikas› iflverenin yönlendirmesi ve
iflverenin imkanlar›n› kullanarak iflçilerin mücadelesini bölme görevi üstlendi. ‹flçilerle
birlikte iflverene karfl› mücadele etme yerine iflverenle birlikte iflçilere karfl› mücadele etmifl,
iflyerinde sendikas›zlaflt›rma operasyonuna kolayca “sendikal rekabet” etiketinin
1 Paflabahçe Eskiflehir’de yaflanan geliflmeleri “Sendikal Rekabet” olarak de¤erlendiren bir çal›flma için bak›n›z: Banu
Uçkan, “Türkiye’deki Sendikalararas› Rekabete Çarp›c› Bir Örnek: Kristal‹fl ile T.Çimse‹fl Aras›ndaki Mücadele “, ‹fl Güç
Dergisi, Cilt 6, Say› 1, 2004, www.isguc.org
Ancak Çimse-‹fl Sendikas›n›n bu yöndeki bir baflvurusunu de¤erlendiren Türk-‹fl Disiplin Kurulu, Kristal-‹fl Sendikas›n›n
Sendikal rekabet yaratmad›¤›n›, Türk-‹fl tüzü¤ünü çi¤nemedi¤ini ve Paflabahçe Eskiflehir’de iflçilerin Anayasal haklar›n›
kulland›klar›na karar verdi. 29 Nisan 2004 tarihli Türk-‹fl Disiplin Kurulu Karar› için bak›n›z: Kristal-‹fl, Ola¤anüstü bir
Dönemden Belgeler, ‹stanbul: 2004.

129
Beykoz’dan Eskiflehir’e: Paflabahçe Deneyimi Üstüne Gözlemler-Notlar

yap›flt›r›lmas›na imkan yaratm›flt›r1. Bu güdümlü sendikac›l›k anlay›fl›n›n iflçi s›n›f›n›n


saflar›ndan uzaklaflt›r›lmas›, sendikal hareketin gelece¤i aç›s›ndan gerekli ve zorunludur.
Paflabahçe deneyimi, sendikal hareketin anlay›fl›nda, yöntemlerinde, tarz›nda oldu¤u
gibi kadrolar›nda da ciddi bir yenilenmeye ihtiyaç oldu¤unu ortaya ç›karm›flt›r.
Paflabahçe’de yaflananlar uzun vadeli bir perspektifi olmayan, s›n›fsal bak›fl aç›s›na sahip
bulunmayan, sendikal faaliyeti “günü kurtarma” üzerine kuran sendikal yaklafl›ma sahip
kadrolarla kal›c› ve etkili sonuçlar elde etmenin mümkün olmad›¤›n› bir kez daha ispat
etmifltir. Paflabahçe deneyimi iflçi s›n›f› mücadelesi kap› çal›nd›¤›nda arkas›nda durmay›
becerebilen, cesur, atak, kararl›, inançl› kadrolara duydu¤u ihtiyac› pekifltirmifltir.
Paflabahçe Cam Fabrikas›’n›n kapanmas› ile cam ve cam iflçisinin Beykoz’da 200 y›la
varan serüvenini sonuçland›rmakla kalmad›, Paflabahçe’ye emekçi kenti özelli¤i kazand›ran
ö¤elerin tasfiye süreci için de dü¤meye bas›lm›fl oldu. ‹stanbul’un emekçi semti olma
özelli¤i tafl›yan son bölgesinin de tasfiye sürecine girmesi iflçi s›n›f› tarihinde yarat›lm›fl
gelene¤in de tasfiyesi anlam›n› tafl›yor.
Paflabahçe’de gelinen noktada baflka bir sonuç ne yaz›k ki mümkün de¤ildi. Bu noktada
sendikan›n, üyelerinin ç›karlar›n› korumay›, onlara istihdam güvencesinin sa¤lanmas›n›
öncelikli ifl olarak önüne koymas›nda yad›rganacak bir durum yoktur.

Sonuç Yerine
Toplumsal yaflam› biçimlendiren ekonomik, sosyal ve kültürel iklim de¤ifltikçe,
toplumsal dokuda çözülmeler ortaya ç›kt›kça iflçilerin mevcut çal›flma ve yaflama koflullar›
de¤iflmeye, gerilemeye bafllad›. Ne iflçilerin ne de onlar›n örgütü sendikalar›n ortaya ç›kan
geliflmelere karfl› haz›rl›klar› vardı. Dolay›s›yla yaflanan gerilemeye karfl› güçlü ve etkili bir
mukavemet gösteremediler. Konumlar›n›, kazan›mlar›n› yeterince koruyamad›lar. Dönem
dönem elde edilen “baflar›lar” da kan kayb›n› durdurmaya yetmedi.
‹flçilerin ekonomik ve sosyal haklar›nda ortaya ç›kan gerilemeyi tek bafl›na tarihsel
koflullara ba¤lamak do¤ru olmaz. Esas sorun de¤iflen tarihsel koflullara uygun araç ve
yöntemler yaratamamakt›r. De¤iflen koflullar karfl›s›na de¤iflmeyen, yap›, anlay›fl ve
yöntemlerle ç›kmakt›r. Geleneksel sendikalar› ortaya ç›karan koflullar neredeyse tümüyle
de¤iflime u¤rarken geleneksel sendikalarla ve geleneksel yöntemlerle sürece direnmek
geçici olarak olumlu sonuç verse dahi hem sendikalar›n hem de iflçi haklar›n›n gelece¤ini
belirsizlefltirmektedir.
Bütün bu koflullar alt›nda verilen mücadelelerde geleneksel yap› ve anlay›fllar›n içinde
fakat onu aflma gayretlerini de içeren ad›mlar ortaya ç›kmaktad›r. Zihinlerde ve
uygulamada henüz tam canlanmam›fl bu gayretler gelece¤in flekillenmesine bir çerçeve
sunabilir. Geçmiflle gelecek aras›ndaki aray›fl›n bir parças› olarak Paflabahçe Beykoz ve
Eskiflehir Fabrikalar›nda yaflanan deneylere biraz da bu gözle bakmak gerekiyor. Paflabahçe
Beykoz’da iflçi s›n›f›n›n geleneksel örgütlenmesinin ve geleneksel eylem biçimlerinin
belirleyici oldu¤u bir süreç yaflan›p, sonuçlan›rken bu deneylerin de büyük etkisinin
görüldü¤ü Paflabahçe Eskiflehir’de yaflananlar yeni aray›fllar›n bir parças› olarak önem
kazan›yor.

130
Zafer Ayd›n-Aziz Çelik

KAYNAKÇA
Ak, Lütfü. fiifle cam’da otuz y›l. ‹stanbul, 1975.
Çelik, Aziz ve Zafer Ayd›n. Temel Sendikal Bilgiler. ‹stanbul: Kristal‹fl Sendikas› Yay›n›, 1997.
Kristal-‹fl. Ola¤anüstü Bir Dönemden Belgeler. ‹stanbul, 2004.
Kristal-‹fl. Ola¤anüstü Bir Dönemden HaberlerYorumlar, 2004.
Kristal-‹fl. Paflabahçe Direnifli. ‹stanbul: 1992.
Küçükerman, Önder.Türk Cam Sanayi ve fiiflecam. ‹stanbul: fiiflecam, 1998
Sönmez, Mustafa. K›rk Haramiler: Türkiye’de Holdingler. ‹stanbul, Gözlem Yay›nc›l›k, 1987.
Uçkan, Banu “Türkiye’deki Sendikalararas› Rekabete Çarp›c› Bir Örnek: Kristal‹fl ile T.Çimse‹fl Aras›ndaki
Mücadele “, ‹fl Güç Dergisi, Cilt 6, Say› 1, 2004, www.isguc.org

131
Yeni Yasalar Arasında Sınıf Örgütleri

Abstract
In those times when capitalist system recedes to its own origins, various legal arrangements
are made in order to increase the profit rates, intensify the exploitation mechanisms and
broaden the scope of the profit areas. The purpose of these legal arrangements is to
establish a worker type who obediently has internalized the working behaviour by
inspecting upon himself rather than a powerful and a selfconfident one. Obviously, as an
inevitable consequence of this process, the existing unions will be negatively influenced and
will transform into a vehicle of social control. The problem is whether there will be
resistance against the process in question. In this seminar, this question will be elaborated.

Yeni Yasalar Arasında Sınıf Örgütleri

YÜKSEL AKKAYA

Son çeyrek yüzy›l, kapitalizmin özüne dönmeye bafllad›¤›, asl›na rücu etmeye çal›flt›¤›,
bu nedenle kâr oranlar›n› artt›rmak, sömürü oranlar›n› yükseltmek, kâr alanlar›n›n
kapsam›n› ve alan›n› geniflletmek istedi¤i bir dönem, bir zaman dilimi. Bunlar› yapabilmek
için, kapitalizmin sömürmek istedi¤i kesimler üzerine bir korku yaymas›, onlar› denetim
alt›na almas› ve istedi¤i yöne do¤ru yönlendirmesi gerekiyor. Bunu yapabilmesi için de
oldukça güçsüz s›n›f örgütlerine ihtiyac› var, kapitalist sistemle, düzenle bütünleflmifl s›n›f
örgütlerine ihtiyac› var. Hatta iflverenlerin istekleri do¤rultusunda hareket eden s›n›f
örgütlerine ihtiyac› var. Son çeyrek yüzy›ll›k sendikal hareketin tarihindeki geliflmeler de bir
parça bunun hikayesidir. Buraya tarihsel perspektifle, dünya sendikac›l›k hareketinden
bakmak istedi¤imizde zaman zaman bu ba¤lant›lar› görmek mümkün.
E¤er elinizde yeterli bilgi yoksa, emek tarihinizi de, buna yönelik siyasal de¤erlendirmenizi
de tam olarak yapman›z mümkün de¤il. Mesela bizim 1908’de gerçekleflen ‹ttihat ve
Terakki’nin devrimi ya da Jön Türk devrimine iliflkin bilgilerimiz, sadece bunun üç befl tane
asker taraf›ndan yap›ld›¤›na yöneliktir. Benim bu Haziran, Temmuz ay›nda, birincil
kaynaklardan yapt›¤›m bir araflt›rma, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda May›s ve Haziran aylar›
içinde, ‹stanbul’da canl› bir iflçi hareketinin oldu¤unu gösteriyor. Örne¤in belli sektörlerde
birbirini tekrarlayan, birer ikifler hafta arayla grevler var ve bunlar›n say›s› envanterlere
yans›yan, emek tarihi yaz›lar›na yans›yan flekilde san›ld›¤› kadar üç befl tane de de¤il, tam
tersine otuz, k›rk civar›ndad›r. Grev say›s›n›n üç-befl de¤il de otuz-k›rk olmas› neyi gösterir,
önemi nerden gelir? Bu flunu gösteriyor: Bilindi¤inin tersine, daha despot bir dönem olan
Abdülhamit iktidar›n›n son y›llar›nda, siyasal ortam›n oldukça gergin oldu¤u bir zaman
diliminde, ‹ttihat ve Terakki’nin iktidara müdahalesinden önce, ihmal edilmeyecek kadar
önemli bir iflçi hareketi de var, bir rahats›zl›k da var. Kesin belirtileri olmamakla birlikte,
baz› grevlerde, muhtemelen, bir siyasal yap›lanmayla da ortaklafla bir hareket söz konusu.

132
Yüksel Akkaya

Ancak, bir sendikal örgütlenmeden söz etmek mümkün de¤il. 1908 grevleri ve arkas›ndaki
Jön Türk devrimi ilk döneminde beraberinde sendikal örgütlenmeyi de getirmifltir. Yani, iflçi
hareketinin ilk uzun dalgas›nda sendikal örgütlenme ortaya ç›km›fl, h›zl› bir geliflme
göstermifltir, iktidar da buna müdahale etmifltir. ‹ttihat ve Terakki yönetimi çok ak›ll›ca 1909
y›l›nda ç›kard›¤› Tatil-i Eflgal Kanunu ile grevleri serbest b›rakm›fl, ama sendikalar›
yasaklam›flt›r. Bu, ilk dalgan›n örgütlenme hanesine olumsuz yans›yan ilk iktidar
müdahalesidir.
‹kinci uzun dalga 1930’lu y›llarda bafllar, ama ‹kinci Dünya Savafl› nedeni ile örgütlenme
sürecini tamamlayamaz. ‹kinci Dünya Savafl›'ndan sonra, ikinci uzun dalga, bir birikim
olarak, 1946 y›l›nda, bu kez iflçi hareketinin kendisinin de¤il de siyasal yap›lar›n önderli¤i
alt›nda bir sendikal örgütlenme do¤urur. Oldukça deneyim sahibi olan devlet bir kez daha
müdahale eder. 1947 y›l›nda sendikalar yasas›n› ç›kararak, örgütlenme ile ilgili yasay›
ç›kar›r ve sendikalar›n milli olaca¤›n›, devlet politikas› d›fl›na taflamayaca¤›n› söyler.
Üçüncü dalga, 1960'lar›n sonunda bafllar, 15-16 Haziran baflkald›r›s› ile zirveye ulafl›r.
Örgütlenmeye 1970 y›l›nda bir müdahale daha oldu¤unu biliyoruz. Buna yönelik olarak da
15-16 Haziran iflçi hareketini hat›rlayabiliriz.
Dördüncü dalga için 1970'li y›llar›n sonunu beklemek gerekir. Devletin iflçi s›n›f›n› ve
hareketini bir tehlike olarak alg›lad›¤› dönem de bu zaman dilimine denk gelir. 1980 y›l›na
gelindi¤inde sendikal örgütlenmenin, iflçi hareketinin yükseldi¤ini, dolay›s›yla bir yol
ayr›m›na geldi¤ini söyleyebiliriz. Ancak buna köklü bir müdahalenin gerekti¤inin, sermaye
çevresi taraf›ndan da görüldü¤ünü söyleyebiliriz. Bundan sonraki çal›flma mevzuat›n›
düzenlemelerde bafllang›çta sermaye cephesinin bütün taleplerine ra¤men, bireysel iflçi
yasas›na yönelik ciddi de¤ifliklikler yap›lmad› ama kâr oranlar›n› artt›rmak, sömürü
oranlar›n› yükseltmek için, güçsüz bir örgüt yap›s› oluflturulmas› gerekiyordu. Bu nedenle,
ilk kez orada toplu ifl hukukuna yönelik, yani sendikalar kanununa yönelik, toplu ifl
sözleflmesi, grev ve lokavt kanununa yönelik bir tak›m düzenlemeler yap›ld› ve Türkiye’deki
sendikal örgütler güçsüz hale getirildi. Eli kolu zincirle ba¤lanm›fl bir hale dönüfltürüldü.
Beflinci dalga, 1980'li y›llar›n sonunda bafllar. Sendikal örgütlenmenin yönetiminde ve
çal›flma mevzuat›n›n toplu ifl hukuku ile ilgili bölümünde de¤iflikliklere yol açar; ama köklü
bir de¤iflimi do¤urmaz. Sendikal yap›lar varl›¤›n› korur. Bu süreçten ders ç›karan sendikal
bürokrasi yerini daha da pekifltirir.
fiimdi buradan bakt›¤›m›zda, “buna müdahale etmek mümkün müydü?” ya da
“bugünkü sendikal yap›lar› de¤ifltirmek mümkün müydü?” sorusunu sordu¤umuzda,
durumu çözümlemek ve daha iyi anlayabilmek için ben iki tane kavram kullanaca¤›m.
Bugün ulafl›lan sendikac›l›¤› anlatan bir kavramlaflt›rma denemesi bu. Asl›nda bu kavrama
zihinsel olarak ilk ulaflt›¤›mda hem çok ürktüm hem de çok korktum. Bunu da isterseniz
birlikte tart›flabiliriz. Bir tanesi panoptik sendikac›l›k diye adland›rd›¤›m bir fley. Bu, Michel
Foucault’nun Hapishanenin Do¤uflu’nda kulland›¤›, iktidar›n gözü olarak adland›rd›¤› bir
fleydir ve “panoptikon hapishane”de cisimleflir. Bu arada panoptikon hapishaneden kas›t,
d›flardan bir denetim olmadan mahkâmlar›n kendi kendisini denetlemesi, yasad›fl›
hareketler yapmamas›d›r. D›flardan ayd›nlat›lm›fl bir hücre vard›r; hücredeki d›flar›daki
gözetmeni görmez, gözetmen olmasa bile sürekli gözetildi¤ini düflünerek istenilen flekilde
uyumlu davran›r. Bizim panoptik sendikac›l›k da böyledir. Art›k devlet hiçbir fley yapmasa

133
Yeni Yasalar Arasında Sınıf Örgütleri

bile devletin bir fley yapaca¤›n› varsayarak ya da iflverenlerin bir fley yapaca¤›n› varsayarak
sendika yöneticilerimiz, sendikal hareketimiz, kendisini sermayenin istedi¤i flekilde
hareketlendirir, biçimlendirir, konuflland›r›r. Bunu bütün Türkiye sendikal hareketi için
söylemiyorum, bunun istisnalar› var; ama büyük kesimin bu özelli¤e sahip oldu¤unu
söyleyebiliriz.
"Bundan bir ç›k›fl noktas› olabilir mi" sorusunu sordu¤umda baflka bir tarihsel olgu akl›ma
geldi. Bunu da yeniden adland›rd›¤›mda bir kez daha, ürktüm korktum. Bu da neo-ludizm.
Ludist hareket, emek tarihinde k›saca bilindi¤i kadar›yla bir makine k›r›c›l›¤›d›r ve eksik
olman›n ötesinde yanl›fl aktar›lm›flt›r. Çünkü, Ludist hareket basit bir makine k›r›c›l›¤› de¤ildir.
Sermayenin emek üzerindeki tahakkümüne karfl›, bu hareket, iflçilerin özgürlü¤ünü
koruma, özgür kalma iste¤inin bir arac›d›r. Bütün bunlar›n yan› s›ra, endüstriyel çat›flman›n
baflka bir biçimidir. “Sermayedar olarak, beni iflten atarsan, benim ücret hakk›m›
vermezsen, sendikal örgütlenme hakk›m› engellersen, ben de senin üretti¤in mallara zarar
verebilirim, sermayene zarar verebilirim, sana zarar verebilirim,” denen en sert yan›tt›r.
Yani zora karfl› zoru içeren, meflru zoru içeren bir yap›lanmad›r.
Bu yeni dönemde, sermayenin iflçilere, sendikalara yönelik sald›r›s›, benim neo-ludizm
dedi¤im, birazdan aç›klamaya çal›flaca¤›m fleyle k›r›labilir mi, afl›labilir mi ona bakaca¤›z.
Ama, her iki kavram da beni, bilimsel anlamda da düflünsel anlamda da, hem ürküttü hem
korkuttu. Bunlar› da ilk kez burada dillendiriyorum. Bu sempozyumun bir anlam› olacaksa,
burada bir fley söyleyeceksek, uçlarda düflüneceksek biraz böyle düflünmekte yarar var diye
düflünüyorum.
Ben sendikalar›, emekçilerin s›¤›nd›klar› kaleler olarak alg›l›yorum. Bu kaleler s›¤›nm›fl
olan emekçilere güven sa¤lar, d›flardan sald›r›lara karfl› güven sa¤lar. Dolay›s›yla
emekçilerin daha umutlu hareket etmesini, daha güvenli hareket etmesini sa¤lar. Ne yaz›k
ki yeni yasalar bu kalelerin bütün burçlar›n› y›kt›¤› gibi duvarlar›n› da delmifltir. Onun için
bu kalelere s›¤›nm›fl olan iflçiler, bu kalenin güvenli¤ini hissetmeleri zor oldu¤undan farkl›
bir “s›n›f kültürü” çerçevesinde kendisini korumaya alm›flt›r: ‹flsiz kalmamak,
yoksullaflmamak için baflka bir kültür gelifltirmeye, davran›fl biçimi benimsemeye
bafllam›flt›r. Asl›nda burada iflsizlik ça¤›m›z›n vebas› olarak da alg›lanabilir. Veba
hastal›¤›n›n özelli¤ini bilenler bilir; bir kez biri vebaya yakalanm›flsa herkes ondan kaçar. O
hastal›ktan kurtulmak için de karantina uygulamak gerekir. Ça¤›m›z›n vebas› olan
iflsizlikten de herkes kurtulmak için iflverenlerin istedi¤i her fleye boyun e¤mek durumunda
kalm›flt›r. Çünkü onun tek geliri, emek gücünü satt›¤› ücretinden ibarettir. Bu aç›dan
bakt›¤›m›zda sermaye cephesinin önemli yol ald›¤›n›, iflçi s›n›f›n›n hâlâ büyük bir düflüfl
içinde oldu¤unu söylemek mümkün. Bu iflçi cephesinden bakt›¤›m›zda böyle. Kamu
emekçileri aç›s›ndan bakt›¤›m›zda bunun çok farkl› oldu¤unu söylemek, ne yaz›k ki, çok
mümkün de¤il. 1980’lerin sonunda bafllayan, 1990’lar›n ilk yar›s›nda yükselen kamu
emekçileri hareketi nihayet sendikal örgütlenme ile taçlanm›fl, Türkiye emek tarihinde de,
dünya emek tarihinde de önemli bir kilometre tafl› olmufltur. Ancak ondan sonra da h›zl› bir
düflüfle geçmifltir. Kamu çal›flanlar›na ve örgütlerine yönelik, kontrol alt›nda tutmak
bab›nda, yasal bir tak›m düzenlemelerin yap›lmas› gerekiyordu. Yani kamu emekçilerinin
de kalelere s›¤›nd›klar› duygusunun önlenmesi gerekiyordu, kendisine olan güveninin
önlenmesi gerekiyordu.

134
Yüksel Akkaya

Kamu emekçileri hareketinden ve güçlü örgütlülü¤ünden korkanlar›n daha büyük bir


korku yayarak, kamu emekçilerini korkutmalar› gerekiyordu. Bunun için de Kamu Yönetimi
Temel Kanunu, Kamu Personeli Kanunu ç›kar›ld›. Bugün Kamu Yönetimi Temel Kanunu,
kamu çal›flanlar›n›n büyük ço¤unlu¤unu sözleflmeli personele dönüfltürmekte, dolay›s›yla
da fiili olarak sendikalaflma hakk›n› elinden almakta. Yasal olarak bir örgütlenme hakk›
tan›nmas›na ra¤men, sözleflmeli personelin sözleflmesi sona erip de uzat›lmad›¤›nda
sendikaya üye olmas›n›n hiçbir anlam› kalmamaktad›r. Çünkü, sendikal› sözleflmeli
personelin yerine sendikay› benimsemeyen yeni elemanlar al›nmas› tercih edilecektir.
Kamu personel kanunu da az önce, Zafer arkadafl›n söyledi¤i gibi tafleronlaflt›rmay›
beraberinde getirmekte. Yani Kamu Personel Kanunu’na biraz daha ayr›nt›l› olarak
bakt›¤›m›zda art›k sözleflmeli personelin ayn› zamanda tafleron iflçilerine dönüfltürüldü¤ünü
görebilirsiniz. Tafleron iflçilikte sözleflmeli personelin sendikalaflma düzeyine bakt›¤›m›zda
durumun hiç de iç aç›c› olmad›¤›n› söylemek mümkün.
Sendikal cephe aç›s›ndan bakt›¤›m›zda, sendikal örgütlenmeyi ortadan kald›ran bu tip
sorunlar varken, ne yap›l›yor sorusu sorulabilir. Ne yaz›k ki, iyi fleyler söylemek mümkün
de¤il. Durum oldukça vahim. Il›ml›, uyumlu, bürokratik, reformist, konformist ve
korporatist bir sendikal yap›lanma, uyum sa¤lama ad›na kap›lar› sonuna kadar açan bir
sendikal yap›lanma var. Bunun da istisnalar› var Türkiye’de.
Sonuç itibariyle bakt›¤›m›zda bu yeni yasalar, hem iflçileri hem sendikalar›,
kölelefltirmifl, kimliksizlefltirmifl, s›n›fs›zlaflt›rm›flt›r diyebiliriz. Bu durumda y›k›m, sendikal
rant ve koltuk mücadelesi içinde olan yöneticilerin iyice pekifltirdi¤i baflka bir süreç olarak
ortaya ç›km›flt›r. Kabaca, bu aç›dan bakt›¤›m›zda “nas›l bir sendikal yap›lanma var?, bu
yapılanmanın özellikleri nelerdir?” sorusunu sordu¤umuzda, anlaml› olaca¤›n›
düflündü¤üm baz› özellikleri flöyle s›ralayabilirim: Oldukça bürokratik, konformist bir
yönetim, çal›flma ve mücadeleden çok, daha az kaybetmeye aç›k bir sendikal yönetim
anlay›fl›. Demin d›flar›da meslektafl›m sevgili Ahmet'le konufltu¤umuzda zaman zaman
sendika üyelerinin sendika yöneticileri karfl›s›nda askeri disiplin içinde haz›rola geçtikleri
otoriter bir yap› ve üye-yönetici iliflkisi gibi bir özellik. Sendika üyeleri sendika flubelerinden
içeriye girerken kap›y› t›klar, ceketini ilikler, ayak topuklar›n› birbirine kavuflturur bir selam
verir ve "baflkan›m baflka bir emriniz var m›d›r ?" der. Sendikalar›n geldi¤i durum ne yaz›k
ki böyledir. Örgütlenmeyi ve onun araçlar›n› önemsemeyen, daha fazla kaybetmemek
üzerine kurulu bir yaklafl›m söz konusudur. Yani kazanma ve daha fazla isteme anlay›fl›
art›k tamam›yla terkedilmifltir. Mevcut mevzilerin korunmas›ndan çok daha fazla geriye
çekilmeme fleklinde mücadele hatt› benimsenmifltir. Örgütlenmenin e¤itim boyutunu ve
örgütçü yetifltirmeyi önemsemeyen bir yap› söz konusudur. Devasa bütçeleri olmas›na
ra¤men sendikalar nedense e¤itimi gereksiz bir faaliyet olarak alg›lam›flt›r. E¤itim çok
önemli olmas›na ra¤men, buna yönelik hiçbir fley yap›lmamaktad›r. Sendikal mücadelenin,
iflçi s›n›f› mücadelesinin önemli parçalar›ndan bir tanesi ideolojik mücadele olmas›na
ra¤men, yay›nlar›yla bunu beslememektedir. Bilerek ya da bilmeyerek. Örgütlü olan ve
örgütlü olmayan yerlerde iflçilere ve üyelere yabanc›laflma, bir mesafelilik söz konusudur.
Bir kez sendika yöneticili¤i koltu¤una oturanlar bir daha ondan vazgeçmemekte ve iflçilere
yabanc›laflmaktad›r. Ayd›nlardan kopukluk ve mümkünse ayd›nlardan sonuna kadar
kaçma, Türkiye’deki sendikal yap›lar›n en önemli tercihlerinden biridir. Toplumsal

135
Yeni Yasalar Arasında Sınıf Örgütleri

sorunlara duyarl›l›k, toplumda sendikay› tart›fl›p onu aktif hale getirmek gibi bir sorun
gündemlerinde yoktur. ‹flçi s›n›f›n› ve üyelerini mümkün oldu¤unca siyasallaflt›rmaktan
kaç›nma gibi bir özelli¤e sahiptirler. Mali kaynaklar› kötü kullanmak konusunda oldukça
maharetlidirler. Risk almama konusunda ellerinden geleni yapmaktad›rlar. ‹flyeri
temsilcilerini etkin kullanmamaktad›rlar, sorun yaratmamak için seçim yerine atama
sistemini benimsemektedirler.
“Böyle bir sendikac›l›k art›k var olsun mu?” diye soracaks›n›z, bunu daha sonra
tart›fl›r›z. Bu aç›dan bakt›¤›m›zda, panoptik sendikac›l›k dedi¤im asl›nda yukar›da k›saca
özelliklerini belirtmeye çal›flt›¤›m bu yaklafl›m›n ta kendisidir. Sermaye cephesini besleyen
ve onu yeniden yeniden üreten olanaklara karfl› ç›kmayan, s›n›f d›fl› düflünen bir sendikal
yap›d›r bu. Ütopyas›n› yitirmifl, kendisine güveni olmayan, s›¤›nacak limanlar arayan bir
sendikal yap›.
Peki bu sendikal yap›ya karfl› ne yap›labilir? Bu sendikal yap›lanmaya karfl› asl›nda,
kutsal kitaplardan bir hikayeyi ödünç alacaksak, t›pk› Havva’n›n Adem’i bafltan ç›karmas›
gibi, cennetten bir elma çalmak gerekir. Yani kapitalizmin kutsal kitab›na baflkald›rmak
gerekir. Yani, onun sermaye birikimindeki kar oranlar›n› azaltmas›na vs. de¤il ücretli
köleli¤i oluflturan bu sistemin kendisine toptan karfl› ç›kmak gerekir. Buna karfl› ç›kmad›kça
tek tek yapaca¤›m›z mücadeleler geçici kazan›mlar olarak bize yans›yabilir; ama dünyan›n
tüm kriz dönemlerine bakt›¤›m›zda her kriz döneminde oldu¤u gibi bu kazan›mlar›m›z da
elimizden gidebilir.
Peki, "Ne yap›labilir? Nas›l k›r›labilir?" sorular›n› sormak laz›m. Burada iflçi s›n›f›na ve
sendika üyelerine güven vermek için benim neo-ludizm dedi¤im bir yap›lanmaya gitmek
gerekir. Bu, siyasallaflm›fl neoludizm temelinde sendikay› yeniden infla eden, iktidar›
hedefleyen ve belki de devrim amac›n› yeniden gündemine koyan bir yap›lanma olabilir
olsa olsa. Bu tip yap›lardan iflçi s›n›f›na yeniden güven verebilecek bir seviyeye gelebilmek
için. Onun için, sermayenin emek üzerinde kurdu¤u tahakkümü k›rmak, sald›¤› korkuyu
y›kmak için belki de sendikalar›n, iflçi s›n›f›n›n yine onlar›n yöntemleri ile mücadele etmesi
gerekir. Bu aç›dan bakt›¤›m›zda tarihsel aç›dan önümüzde önemli örnekler var. Bunlardan
biri, “fioför ‹dris” olarak bilinen bir iflçi ve sendika önderini, geçti¤imiz y›llarda kaybettik.
Di¤eri, ‹smet Demir’dir. An›lar› okundu¤unda bunlar›n yöntemleri görülebilir. Bir de
günümüzde bu türden bir sendikac›l›¤› yapan TÜMT‹S vard›r. Üçünden de örnekler vererek
asl›nda sizi de çok s›kmadan bitirmek istiyorum, ama sorular gelirse açabilirim. fioför ‹dris
an›lar›nda flunu anlat›r: 1940'l› 1950'li y›llarda sendikalaflmaya çal›flt›¤›m›zda ilk karfl›
ç›kanlar ustalard› ve ustalar iflçiler üzerinde büyük terör olufltururdu. Bu nedenle iflçiler
sendikalaflmaktan, kendi haklar›n› aramaktan vazgeçerdi. Biz de bu tür ustalar› iflçilerin çok
kalabal›k oldu¤u bir yerde yakalar, üstüne atlar, pat›r kütür döverdik –ki kendileri,
komünist parti taraf›ndan boks kursuna falan da gönderilmifl, boks falan da ö¤renmifller.
Birazdan söyleyece¤im. Bu türden yeni yap›lanma döneminde iflçi fedailerine de ihtiyaç var.
Az önce Zafer arkadafl›m›z›n söyledi¤i, Paflabahçe’deki o kendini feda eden çekirdek
iflçilerin korunmas› bab›ndan da belki iflsizlik sigortas› türü, iflsiz kalacak bu iflçi fedailerinin
yaflamlar›n› güvenceye alacak yap›lar›n oluflturulmas› gerekiyor. Ama sendikalar mali
kaynaklar› baflka yerlere kulland›klar› için böyle bir fleye s›cak bakmaz! fioför ‹dris bu
dönemde iflte böyle ustalar› falan bir sürü iflçinin önünde pataklad›ktan sonra tabii kaçmak

136
Yüksel Akkaya

zorunda, orada yapacak baflka bir fley yok ama bir efsaneye dönüflür ve usta da art›k iflçiye
bulaflmayaca¤›n› ö¤renir. ‹smet Demir’de de benzeri bir fley var. Bu anarflizm falan de¤il,
kaba bir ludizmdir. Ama sözünü etti¤im neoludizm daha estetize edilmifl, ince bir fley bu.
“Meflru zordur” diyelim buna. ‹smet Demir’in an›lar›ndan iki tanesi, ki benim pek çok yerde de
söyledi¤im fleyler, daha önceden dinleyen arkadafllara tekrar olacak. Bir yerde toplu ifl
sözleflmesi yetkisi kendi sendikas›n›n olmas›na ra¤men, bölge çal›flma müdürü bunu yetkisi
olmayan bir sendikaya verir. Bunun üzerine bir akflam bir yerden dönerken bölge çal›flma
müdürünü yakalarlar. Bir temiz döverler, sonra bir yetmifllik rak›y› üzerine boca ederler. Bölge
çal›flma müdürü ‹smet Demir’i karakola flikayet eder. fiikayet üzerine karakol, ‹smet Demir’i göz
alt›na al›r. Komisere “bak›n sarhofl bu adam, belki baflkalar› dövmüfltür”, derler. Karakolda
bakarlar ki adam›n hakikaten her taraf› alkol kokmaktad›r. ‹kinci örnek yine ‹smet Demir’den.
Bir toplu ifl sözleflmesi ba¤›tlanm›flt›r, ama iflveren sözleflmenin gereklerini yerine getirmemifltir.
Mesela ikramiyeleri tam vermemifltir. Bir akflam üstü iflverenin odas›na gider, onu odas›ndan
ç›kar›r. Telefonun kablolar›n› falan söker. Tabancas›n› ç›kar›p masan›n üstüne koyar. Karfl›s›na
iflçileri dizer. “Sen bunlar›n ikramiyeleri ödüyor musun, ödemiyor musun?”, der. Sonra pafla
pafla ikramiyeler da¤›t›l›r. Sonra fifli takar. “fiimdi istedi¤in yere flikayet edebilirsin,” der.
Neo-ludizm çerçevesinde, bu topraklarda yaflanm›fl deneyimler olarak, bu eylemleri
de¤erlendirmek, bugün için bunlardan ders ç›karmak gerekir mi? Bu yeni dönemde mevcut
yap›lar› k›rabilmek ve iflçi s›n›f›na güven verebilmek için benim neo-ludizm dedi¤im ve
biraz daha tan›mlanmaya ihtiyaç olan bir olgu çerçevesinde hareket etti¤imizde yeniden
sendikalar›n kendilerine güven duyaca¤›n› ve yeni bir mücadele hatt› açaca¤›na inan›yorum
ve baflkandan aya¤›ma tekmeyi yemeden konuflmam› bitiriyorum. Beni dinleme zahmetine
katland›¤›n›z için hepinize de teflekkür ediyorum.

137
Sorular

Sorular

Mustafa Öztaflk›n: ‹flçi s›n›f› de¤il de liberal köfle yazarlar› m› diye bir soru var. fiimdi
burada kast›m›z flu de¤erli arkadafllar. Bir mücadeleyi verirken sizi destekleyen ne kadar
genifl bir kesim oluflturabilirseniz, yani toplumun de¤iflik kesimleriyle ne kadar iyi iliflkiler
kurabilirseniz ve onlar›n deste¤ini al›rsan›z mücadeleniz o anlamda baflar›ya daha fazla
ulaflacakt›r. Özellefltirme mücadelesinde de sizin tek bafl›na bir fabrikada verece¤iniz yani
bir fabrikan›n dört duvarlar› aras›na s›k›flt›r›lm›fl bir mücadelede çok fazla baflar› flans›n›z
yoktur. Bunu reddetmiyoruz, dikkat ederseniz Petrol-‹fl bütün mücadeleyi verirken asla
iflyerindeki mücadeleyi eylemlili¤i göz ard› etmemifltir. Önce iflyerlerinde bunu bafllatm›flt›r
sonra o iflyerinin mücadelesini bölgesiyle bütünlefltirmeye çal›flm›flt›r, Alia¤a gibi K›r›kkale
ve Kocaeli gibi. Ondan sonra da bu mücadeleyi bütün Türkiye’ye yayman›n yolunu
yöntemlerini aram›flt›r. Dolay›s›yla sizi destekleyen insan say›s› ne kadar artarsa sizin baflar›
flans›n›z da o derece artacakt›r. Benim bu ortamdaki insanlara özellefltirmeyi anlatmamdan
daha yanl›fl bir fley olamaz, çünkü herkes burada özellefltirmenin ne getirdi¤ini ne
götürdü¤ünü biliyor. Oysa konuflmamda da de¤indi¤im gibi özellefltirmeye evet diyenlerin
kafas›na bu mücadeleyi oturtabilir miyim ve ç›k›p ben özellefltirmeyi savunuyorum, ama
böyle de özellefltirme de olmaz ki kardeflim dedirtebilir miyimi biz hedefledik ve bu
anlamda da genifl kesimlerin deste¤ini almak için bu propagandalar› yapt›k. fiimdi bir
mahkeme bile, bir hakim bile bir karar verirken tek bafl›na o yasaya ayk›r›l›klar› m› dikkate
al›r, yoksa o karar verece¤i konu üzerinde toplumsal duyarl›l›¤› da acaba gözetir mi, veya
kendi vicdani duygular›n› da ön plana ç›karabilir mi? Yani ortada ülke ve toplumun
aleyhine bir durum varsa mahkeme bunlar› m› ön plana ç›kar›r, ki Tüprafl’›n mahkeme
gerekçelerinde, mahkeme gerekçelerinden bir tanesi de budur, Tüprafl özellefltirmesini
Türkiye toplumunun yarar›na olmad›¤›n›, kamunun yarar›na olmad›¤› saptamas›n› da
yapm›flt›r. Dolay›s›yla sendika çok genifl kesimleri yan›na alabilmek için böyle bir
propaganda yolu denemifltir. Ayn› durum grevler için de geçerlidir, grev silah› silah
olmaktan ç›kt› m›, hay›r, ama tek bafl›na bir iflyerinde tek bafl›na grev yaparak yine baflar›y›
yakalamak çok zordur. Buna az evvel Paflabahçe örne¤inde Zafer de de¤indi, art›k o grevi
baflka mücadele yöntemleriyle desteklemelisiniz ve genifl kesimlerin deste¤ini almalar›n›,
yine o grevde çocuklar demeyelim, tabi burada iflçi s›n›f›n›n yap›s›ndaki bu de¤iflim giderek
geniflleyen çal›flanlar kitlesi, hizmet sektörünün artmas› vs. di¤er kesimlerden de ve uluslar
aras› iflçilerden de destek almas› gerekir. Örne¤in bu iflyerinde grevdesiniz ama o iflyerinin
bunun bir küresel flirket oldu¤unu düflünün, ki art›k bütün flirketlerin hemen hemen böyle
bir biçimde ba¤lant›lar› var. fiimdi o ithal edilen ürünler mallar bir limana gelecektir
sonuçta, o mallar› hem gelecek olan ülkeden yüklenmesi hem veyahut sizin ülkedeki iflçiler,
flimdi burada bir dayan›flma gösterirlerse o iflyerindeki grev çok daha güçlenecektir, baflar›
flans› artacakt›r veya o mallar› tafl›yan iflçiler, nakliye iflçileri orada bir dayan›flma
sergilerlerse burada baflar› flans›n›z artacakt›r. Bir örnek zaman aç›s›ndan uzatmadan
söylüyorum, ayr›nt›l› bir konu. Örne¤in ‹sveç’te bir al›flverifl merkezinin flimdi ismi akl›ma
gelmiyor, örgütlenmesinde oraya büyük bir al›flverifl merkezi yap›yorlar ve flirket müdürü

138
Sorular

sürekli olarak oraya sendikan›n giremeyece¤inden falan bahsediyor. Bir gün büyük bir
otopark›, bizim buradaki al›flverifl merkezlerindeki gibi, bir gün sabahtan otopark aniden
doluyor ve bütün gün boyunca araçlar çekilmiyor ve di¤er gelen müflteriler otoparkta yer
bulamad›¤› için çekip gidiyorlar ve o gün çok az al›flverifl oluyor. Burada iflte bu
dayan›flman›n örne¤i, sendika bunu örgütlüyor, vatandafl geliyor arabas›n› b›rak›yor ve gün
için onlar›n sat›fllar›n› felç ediyor, dolay›s›yla grevin bu tip dayan›flmalarla desteklenmesi
gerekiyor.
Yine bir soru daha bununla ba¤lant›l› olarak, teknolojik araflt›rma ya da bulufllarda
ulusal çaba yok mu?
Elbette var ama teknolojik geliflmelerin önüne geçilemez, buna karfl› ç›kman›n bir
anlam› yoktur, bu geliflmelere uygun bir flekilde siz de kendi mücadelenizi buna uygun bir
flekilde gelifltirmeniz gerekir diye düflünüyorum. Hepinize teflekkür ediyorum.
Zafer Ayd›n: 2002’deki Paflabahçe direniflinde iflçiler, sendikaya karfl› bafllat›lan
bask›lar, engeller karfl›s›nda iflçilere gerçekten hakk›yla sahip ç›kt› m›?
Kapat›lma karar› üzerine bir grup iflçi sendikaya yürüdü, sendikan›n tabelas›n› söktü.
Tabi iyimser bir yorumla bu eylemi iflte yani Paflabahçe’de yaflanan gerilimin, fabrikan›n
kapanmas›n›n ortaya ç›kartt›¤› dramatik sonucun bir tür tepkisi olarak yorumlamak
mümkün. Ama bu ifl s›ras›nda kahrolsun sendika, yaflas›n iflveren diye slogan att› yürüyüp
tabelay› söken insanlar. Dolay›s›yla böyle olunca bu slogan iflin içinde olunca bu yap›lan›n
sadece bir öfke patlamas›, fabrikan›n kapat›lmas›na karfl› bir öfke patlamas› olmad›¤›,
sendika içerisinde yaflanan gerilimlerin bir sonucu oldu¤u biçiminde yorumlamak,
nitelendirmek mümkün. Bu bana daha, sanki daha do¤ruymufl gibi geliyor. Tabi her
eylemde her direniflin örgütün içersinde çeflitli gerilimler olabilir, çeflitli yaklafl›mlar ortaya
konabilir. Bu yaklafl›mlar birbirinden farkl› olabilir, bu uç gerilimlerin bir zaafa
dönüfltü¤üne de, örgütü bir zaafa u¤ratt›¤›n› da kabul etmek gerekir. Paflabahçe direnifli
s›ras›nda sendikan›n içerisindeki yaflanm›fl gerilimlerin sendikal mücadele aç›s›ndan,
Paflabahçe’de sürdürülen mücadele aç›s›ndan bir zaaf oldu¤unu, örgütü bir zaafa
düflürdü¤ünü de tespit etmek gerekiyor.
Ben bu soruya bu flekilde yan›t verdikten sonra birkaç noktan›n alt›n› çizmek istiyorum
izninizle. Bir tanesi flu; Paflabahçe’deki direnifllerden yola ç›karak söylenebilecek fleylerden
bir tanesi bu herhalde. Bir kere ortaya ç›kan durum itibariyle sendikalar art›k bir dar grup
haline dönüflmüfl vaziyette. Sadece üyelerinin ç›karlar›n› savunuyorlar, bununla
yetiniyorlar. Biraz önce oturumda da bu dile getiriliyordu, ya da ondan önceki oturumda
dile getirilmifltir. Sadece kendi fabrikas›n›n özellefltirilmesine karfl› ç›k›yor, sadece kendi
problemini dile getiriyor, illa tabi ki eylem yap›yor, gösteri düzenliyor, grev yap›yor. Bir kere
sendikalar›n buradan dolay›s›yla bir toplumsal örgüt kimli¤i, dar grup olmaktan ç›k›p bir
toplumsal örgüt kimli¤i haline dönüflmesi gerekiyor. Sendikalar art›k sadece iflyerinde
çal›flan iflçilerin örgütü olmaktan ç›k›p iflsizlerin, standart d›fl› çal›flanlar›n da örgütü haline
dönüflmek zorunda, hatta iflçilerin ailelerini, efllerini çocuklar›n› falan da üyesi yapmak
zorunda. Ancak böyle gücünü artt›rabilir böyle direnifl noktalar›n› artt›rabilir. Biz sendikal
örgütlenme meselesinde, örgütlenme meselesini yeniden düflünmek gerekiyor. Bir son
noktada da belki flunu söylemek laz›m, Türkiye’de sendikalar›m›z›n yaflad›¤› problemlerin
önemli k›sm› bugün rejimden kaynaklan›yor, uygulanan ekonomik sosyal politikalardan

139
Sorular

kaynaklan›yor fakat Türkiye’de apolitik bir sendikal kültürün etkisiyle sendikalar bu tip
mevzulara hiçbir biçimde müdahil olmuyorlar, yani siyasete kat›lm›yorlar. Siyaseti
kullanarak de¤ifltirmeye, etkili olmaya çal›flm›yorlar, siyasete kat›lmadan, siyasallaflmadan
sadece sorunlar›n görünen k›s›mlar›yla ve sonuçlar›yla ilgilenmek durumunda kal›yor
sendikalar. Dolay›s›yla sendikal hareketin, iflçi hareketinin siyasallaflmas› da yine bu
direnifllerden yola ç›karak dile getirebilece¤imiz sonuçlardan biri, ilginiz için çok teflekkür
ederim.
Yüksel Akkaya: ‹lk gelen sorudan bafllayal›m, üç tane soru var bana yönelik. Yeni bir
aç›l›m için iflçi demokrasisi çerçevesinde sendika bürokrasisiyle sendikal örgütün taban›n›
göz önünde ay›rt eden politikalara ihtiyaç yok mu, bunun için sendika bürokrasisini teflhir
etmek, son vermeye yönelik politikalar hayata geçirmek gerekir mi diye bir soru var,
sorunun yan›t› asl›nda kendi içindedir diye düflünüyorum.
‹kinci soru iflçi s›n›f›n›n meflru zoru kullanma yöntemi s›n›r› var m›, varsa nelerdir?
Yani buradaki meflru zordan, kaba fliddetten söz etmiyorum ama gerekirse de
reddedilmemesinin gerekti¤ini düflünüyorum. ‹sterseniz bir örnek vereyim, demin
TÜMT‹S’ten söz ettim ben bu neo-ludist sendikac›l›¤› bir parça hayata geçiren, baflka bir
yerden bir örnekle bafllayaca¤›m. Kayseri’de bir panele gitmifltik, iflte orda TÜMT‹S
iflçilerinden bir tanesi ç›kt› bir konuflma yapt›. Biz sendikal› olmadan önce bize iflverenler
herhangi bir mal›, eflyay› tafl›yan bir hamal›n ötesinde bir at, eflek muamelesi yap›yorlard›,
onun ötesinde de iflte iflin d›fl›nda da bildi¤in kendi evine, özel ifllerine vs. koflturuyorlard›,
yapmazsak da iflten at›yorlard›, afla¤›l›yorlard› dedi. Sonra TÜMT‹S’in dolayl› bir flekilde, ya
da do¤rudan bir flekilde kendisine ulaflmas› sonucunda bütün bunlara karfl›, kendisinin de
sendikal› olmas› gerekti¤ini, insan onuruna yak›fl›r emek gücünün hakk›n› verecek bir
yaflam sürdürmek istedi¤ini düflünmüfl ve bu nedenle de sendikaya üye olmaya karar
vermifl. ‹flveren tehdit etmifl, yani TÜMT‹S’in örgütlenme sürecini bilenler bilir, bu tehdit
etmelerin içinde silah çekme de var, adam dövme de var, adam kaç›rma da var. ‹flverenin
bu tepkisine karfl› TümTis iflçileri de ayn› karfl›l›¤› verdi, onlar da iflvereni kaç›rd›, silah çekti
baflka fley yapt›. Bu aç›dan bu meflru zor da s›n›r yok diye düflünüyorum, TÜMT‹S’in
sendikal örgütlenmesi aç›s›ndan. Çünkü TÜMT‹S’in örgütlendi¤i yerler küçük iflyerleridir,
küçük iflyerlerinde örgütlenmek zordur, bu nedenle de bu söyledi¤im türden neo-ludist
yaklafl›mlar kaç›n›lmaz gibidir. Bir iki üç iflçinin çal›flt›¤› yerlerdir ve a¤›r ifllerdir bunlar,
dolay›s›yla s›n›r› böyle belirleyebiliriz diye düflünüyorum.
Bir baflka soru, iflçilerin hakl› eylemlerinde, –yani iflçilerin bütün eylemleri hakl›d›r
burada hakl› haks›z eylem ayr›m› yapm›yorum ben, lokavta karfl› vb. diye parantez içinde
de söylemifl, fabrika iflgallerinde üretim araçlar›na zarar vermeleri size göre hakl› bir
yöntem mi, en son yöntem dedi¤inize göre.
Peki iflverenlerin iflçilere zarar vermesi hakl› bir yöntem mi? Bugün ifl güvenlikleri
sa¤lanmad›¤› için iflverenler, dönüp bakt›¤›m›zda Türkiye’de binlerce insan ifl kazas›na ve
meslek hastal›¤›na tutulmakta, binlerce insan ölmekte. Dünyada y›lda üç yüz bin insan ifl
kazas› ve meslek hastal›¤›ndan ölmekte milyonlarca insan sakat kalmakta, yani asl›nda
bütün iflçiler potansiyel özürlüdürler, yar›n›n potansiyel özürlüleri. Dolay›s›yla burada
iflveren bir insan›n bedenine, hayat›na e¤er zarar veriyorsa, kendi yaflam›n› kurtarmak ve
insanca yaflam›n› sürdürmek bab›ndan bence iflçilerin de karfl› taraf›n mal›na, mülküne

140
Sorular

zarar vermesinde bir sak›nca yoktur. Nihayetinde mal mülktür, yerine konur ama bir can
yerine konmaz. Sorunun devam› var, siz hiç iflçilik yapt›n›z m›?
Evet ben iflçilik yapt›m, on dört yafl›ndan itibaren kahvelerde ç›rakl›k, bakkallarda
ç›rakl›k yapt›m, doktora ö¤rencisiyken Merter’de tekstil atölyelerinde geceleri çal›flt›m.
Yurtd›fl›nda doktora ö¤renimimi sürdürdü¤üm dönemde de gittim hizmet sektöründe
çal›flt›m, onun için iflçili¤in ne oldu¤unu bilirim ve oradaki iflçilere nas›l davran›ld›¤›n› da
bilirim. “Geçmiflte ne kadar faydas› oldu¤unu fioför ‹dris örneklerini ben yaflad›m” diyor.
Yani bizimle paylafl›rsa d›flar›da sevinirim. Teflekkür ederim.

141
MAkale Adı

142
MAkale Adı

143
Yazar Adı

OTURUM 2. 2.

GELENEKSEL SINIF
ÖRGÜTLENMELER‹: DURUM 2

YÖNETEN:
YÜKSEL AKKAYA

KONUfiMACILAR:
‹RFAN KAYGISIZ
ENG‹N YILDIRIM

144
Yazar Adı

Abstract
This paper surveys the changes that have taken place in public sector employment and
provides evidence on the direction of these new forms of employment. From there on the
paper looks into the challenges the trade union movement is facing as a result and is likely
to encounter in the future.
Information and data is provided on the public sector employment of civil servants, contract
staff, workers and temporary workers as defined by the Law 657. Special attention is given
to changes that are taking place in the employment of civil servants as they form a large
part of public sector employment.
A recent development in public sector employment is the so called “Market Type Contract”.
This paper gives an overview of the new areas where contract staff is employed. Within this
framework the paper outlines the changes in employment conditions in the areas of
education and the health service.
Dealing with the problems the new forms of employment are creating for trade union
organization, the paper specifically address’ issues raised by the restructuring of public
administration and the ensuing transfer of many services to local government in relation to
trade union organization.

Kamu Sektöründe ‹stihdam›n


Yeni Biçimleri ve Örgütlenme

‹RFAN KAYGUSUZ

Kamu ‹stihdam›n Yap›s›


Kamuda istihdam denilince, memurlardan, milletvekillerine, koruculardan (60 bin kifli)
iflçilere kadar genifl bir kesimden bahsedilmesi mümkündür. Buna karfl›n, kamuda istihdam
biçimleri 657 say›l› Devlet Memurlar› Kanunu’nun 4 inci maddesiyle belirlenmifltir ve
istatistikler buna uygun olarak; memur, sözleflmeli, iflçi ve geçici iflçi olarak
aç›klanmaktad›r. Bu 4 temel istihdam biçimi d›fl›nda, uygulamada memurluk, K‹T tipi
memurluk, geleneksel sözleflmelilik, kadro karfl›l›¤› sözleflmelilik, piyasa tipi sözleflmelilik,
kapsam içi, kapsam d›fl› personel gibi de¤iflik istihdam biçimleri ile karfl›lafl›lmaktad›r.
Maliye Bakanl›¤› taraf›ndan 2003 y›l›nda yap›lan toplu görüflmelere sunulan 21 A¤ustos
2003 tarihli bilgi notuna göre, devletten 10,2 milyon kifli maafl almaktad›r. Bu kapsamda
halen çal›flanlar ve emekliler yer almaktad›r. Emekliler d›flar›da b›rak›ld›¤›nda aktif
çal›flanlar toplam 2.768.662’dir.

146
Kamu Sektöründe ‹stihdam›n Yeni Biçimleri ve Örgütlenme

Memurlar 1.890.000 kifli


‹flçiler 582.055 kifli
Sözleflmeli personel 180.817 kifli
Muhtarlar ve geçici köy korucular› 115.432 kifli
1997 y›l› 100 kabul edildi¤inde 2003 y›l› sonunda kamu kesiminde istihdam 66’ya
düflmüfltür. Bu azal›flta, özellefltirme, zorunlu emeklilik ve tafleronlaflma en önemli nedenler
olarak gösterilebilir.
Burada belirtmek gerekir ki, kamu istihdam›na iliflkin olarak Maliye Bakanl›¤›, Devlet
Personel Baflkanl›¤› ve Emekli Sand›¤› istatistikler aç›klamaktad›r. Ayr›ca, yerel yönetimlere
iliflkin olarak da, Mahalli ‹dareler Genel Müdürlü¤ü’nün verileri vard›r. Ancak, bütün bu
kamu kurumlar›n›n aç›klad›klar› veriler birbirini tutmamaktad›r.
Kamuda istihdam denilince akla öncelikle memurlar gelmektedir. Bu bir ölçüde
kaç›n›lmaz bir durumdur. Çünkü, kamu istihdam›n›n önemli bir bölümünü memurlar
oluflturmaktad›r.
2004 y›l› itibariyle, bütçeden personel giderlerine ayr›lan pay›n yüzde 85’i memur ve
sözleflmeli personele ödenmektedir.

‹stihdam›n Yönü
Kamu istihdam›nda yaflanan de¤iflikliklere ve bu kapsamda klasik memuriyet
sistemindeki de¤iflime bakmadan önce, kamu iflçilerinin (Maliye Bakanl›¤› taraf›ndan vize
edilen iflçiler) durumuna k›saca bakmakta yarar var.

Maliye Bakanl›¤› Taraf›ndan Vize Edilen ‹flçiler

Y›llar Sürekli ‹flçi Geçici ‹flçi Toplam


1981 211,349 172,621 383,970
1985 207,529 160,406 367,935
1990 205,085 146,707 351,792
1995 200,552 87,883 288,435
2000 174,689 87,588 262,277
2003* 189,096 39,403 228,499
* 01.09.2003 itibariyle
Kaynak: Maliye Bakanl›¤›

147
‹rfan Kayg›s›z

1981-2003 y›llar› aras›nda Maliye Bakanl›¤›ndan vizeli kamu iflçisi say›s› 155.471 kifli
azalm›flt›r. Yüzde 40 oran›nda bir azalma oldu¤unu görüyoruz.
K‹T’lere bakt›¤›m›zda, 1 Temmuz 2003 itibariyle; K‹T’lerde toplam 385.313 kifli
çal›flmas›na karfl›n, (iflçi, memur, sözleflmeli vb) K‹T personelinin yüzde 38’i, dolay›s›yla 150
bin kifli özellefltirme kapsam›nda bulunmaktad›r.1

Sendikal Örgütlülük
‹flçi sendikalar›n›n büyük oranda kamuda örgütlü olmas› ve kamuda istihdam›n sürekli
azalmas›, kaç›n›lmaz biçimde iflçi sendikalar›n›n üye say›lar›nda da azalmaya yol açm›flt›r. Her
ne kadar resmi istatistiklerde farkl› üye say›lar› aç›klanmakta ise de, üye say›s›n›n toplu
sözleflmeden yararlanan üye olarak de¤erlendirilmesi gerçekçi bir yaklafl›m olacakt›r.
Toplu Sözleflmeden Yararlanan ‹flçi Say›s›
Y›l Endeks Say› (bin)
1996-1997 100 1.357
1998-1999 77.3 1.047
2000-2001 72.45 984
2002-2003 64.45 884
1996-2003 y›llar› aras›nda iflçi sendikalar›n›n üye say›lar›nda yüzde 35 azalma oldu¤u
görülmektedir.
Yukar›daki tablo yaln›zca kamu iflçilerine de¤il, kamu ve özel bütün iflçilerin durumuna
iliflkindir. Ancak, kamu a¤›rl›kl› bir sendikal örgütlenme oldu¤u göz önüne al›nd›¤›nda
örgütlülük düzeyi hakk›nda bir fikir vermektedir.

Memur ‹stihdam›nda De¤iflim


Memur statüsünde istihdamda art›fl h›z› esas olarak nüfus art›fl h›z› ile benzer bir seyir
izlemektedir. Buna karfl›n, toplam istihdam içinde belirli alanlarda art›fl, belirli alanlarda ise
azalma görülmektedir.
Kamu Görevlilerinin Hizmet S›n›flar› ‹tibariyle Da¤›l›m›2
(1980 - Mart 2001)
Hizmet S›n›flar› 1980 Mart 2001 Mutlak Art›fl/Azal›fl Oransal
Art›fl/Azal›fl
Genel ‹dare Hizmetleri 485.690 297.729 187.961 38.69
Teknik Hizmetler 125.968 70.755 54943 43.71
Sa¤. ve Yard. Sa¤. Hiz. 99.888 193.351 +93.463 +93.56
E¤itim ve Ö¤. Hiz. 409.775 531.277 +121.502 +29.65
Avukatl›k Hiz. 3.230 1.515 1.715 53.09
Din Hizmetleri 50.125 68.926 +18.711 +37.26
Emniyet Hiz. 66.555 165.000 +98.455 +147.91
Yard›mc› Hiz. 261.282 151.755 109.527 41.91
Mülki ‹dari Hiz. 1.128 1.759 +631 +55.93

Tabloya bakt›¤›m›zda personel al›m›n›n en yo¤un yafland›¤› alan›n emniyet hizmetleri


oldu¤unu görüyoruz. Personelin azald›¤› alanlar›n bafl›nda avukatl›k hizmetleri gelmektedir.

1 www.kamuyonetimi.org
2 Candan,D., Ertekin, Y.,Ar F., Bensghir, T,K., Özre, C., Kamu Görevlileri El Kitab›, TODA‹E

148
Kamu Sektöründe ‹stihdam›n Yeni Biçimleri ve Örgütlenme

Bunun nedeni, sözleflmeli avukat uygulamas›n›n yayg›nlaflmas›d›r. Teknik hizmetlerdeki


azalma devletin yat›r›mdan vazgeçmesi ve bütçeden sürekli olarak yat›r›ma ayr›lan pay›n
azalt›lmas› ve bu nedenle de mimar ve mühendislere ihtiyaç duymamas›ndan
kaynaklanmaktad›r. Yard›mc› hizmetlerdeki azalma ise, kamu hizmetlerindeki özellefltirme
ve tafleronlaflman›n bir sonucudur.

Memuriyet Sisteminde Esneklik


Memurluk sisteminde esnek istihdam›n bafllang›c› 1939 y›l›na dayanmaktad›r. 8.7.1939
tarih ve 3658 say›l› Devlet Memurlar› Ayl›klar› Tevhid ve Teadülüne Dair Kanunla, 788 say›l›
kanunda müstahdem say›lan ve ücretle istihdam edilenlerden odac›, bekçi gibi daha çok
bedenen çal›flanlar› müstahdem s›n›f›nda b›rakarak, ünvanlar› maafll› memurlar›nkinden
farkl› olmayan ve çal›flmalar› daha ziyade fikri mahiyette olanlar› "ücretli memur" s›n›f›na
alm›flt›r. Kanunun 9'uncu maddesi ile, "geçici hizmetli", 19'uncu maddesi ile de "daimi
hizmetli" istihdam›na imkan verilmifltir.
15.4.1958 tarih ve 4/10195 say›l› Muayyen ve Muvakkat müddetli hizmetlerde
çal›flt›r›lacak Yevmiyeli Personel Talimatnamesi ile de, emeklilik hakk› bulunmayan, memur
güvencesinden yararlanmayan ve di¤er sosyal haklar› yönetmelikle düzenlenen yeni bir
istihdam flekli getirilmifltir.
1971 y›l›nda yürürlü¤e giren 657 say›l› Devlet Memurlar› Kanunu yeni personel rejiminin
temelini oluflturmaktad›r. 657 say›l› Devlet Memurlar› Kanunu ile, askeri, akademik ve adli
personel (hakim ve savc›lar) hariç olmak üzere, kamu personelinin dört ayr› statüde
istihdam edilebilece¤i hükme ba¤lanm›flt›r. Bunlar memur, geçici personel, sözleflmeli
personel ve iflçi statüleridir.

Sözleflmeli Personel
1980 sonras› itibariyle, esnek istihdama iliflkin en kapsaml› düzenleme 1984 y›l›ndan
sonra bafllam›flt›r. 1984 y›l›nda Baflbakanl›k ve ba¤l› kurulufllarda kadro karfl›l›¤› sözleflmeli
personel uygulamas›na geçilmesiyle birlikte sözleflmeli personelin geçicili¤i kalmam›fl ve
sürekli istihdam edilir olmufltur. Ancak bu kapsamdaki sözleflmelilik esas olarak Baflbakanl›¤a
ba¤l› kurulufllarda çal›flan uzmanlara daha fazla ücret verilmesi amac›yla ç›kar›lm›flt›r.
1985 y›l›na kadar K‹T’lerde istisnai hallerde çok az say›da sözleflmeli personel
çal›flt›r›lmakta iken, 1985 y›l›nda 85/9 say›l› E‹YKK (Ekonomik ‹fller Yüksek Koordinasyon
Kurulu) Karar› ve 1988 y›l›nda 308 say›l› KHK ile sözleflmeli statüde istihdam temel ilke
olarak benimsenmifltir.
Sözleflmeli personel uygulamas› 80 sonras› izlenen kamuda esnek istihdam› yayg›nlafl-
t›rman›n arac› olarak kullan›lm›fl ve özellefltirmenin kolaylaflt›r›lmas› amaçlanm›flt›r. Süreç
içinde sözleflmeli personel ile memur aras›ndaki fark›n azalmas›yla bu tür istihdam› özen-
dirici ücret politikas›ndan vazgeçilmifl, sözleflmeli personel memura benzedi¤inden, bu sta-
tüyle esnek istihdama geçiflte baflar›l› olunamam›flt›r. Esnek istihdam›n arac› olarak geçici
iflçilik kullan›lmaya bafllam›flt›r.

Tafleron ve Geçici ‹flçi


1984 y›l›ndan sonra uygulanan kamunun küçültülmesi politikalar› sonucu kurulufllar›n
bir k›s›m tesislerinde ortaya ç›kan ihtiyaç fazlas› personelin gerekli olan yerlere naklinde

149
‹rfan Kayg›s›z

karfl›lafl›lan güçlükler ve personel al›m›na getirilen k›s›tlamalar nedeniyle tamamen


mevzuat d›fl› bir uygulamayla süreklilik arz eden ifllerde geçici iflçilerin sürekli istihdama ve
sürekli ifllerde tafleron arac›l›¤› ile iflçi çal›flt›r›lmas› yayg›nlaflt›r›lm›flt›r.

‹ST‹HDAM B‹Ç‹M‹NDE YEN‹ E⁄‹L‹MLER


Son y›llarda bafllanan ve Kamu Personeli Kanunu ile genellefltirilip, kurallaflt›r›lacak
sözleflmelilik, geleneksel sözleflmelilikten farkl›d›r. Bu yeni biçim ‘piyasa tipi sözleflmelilik’
olarak adland›r›lmaktad›r.
Bu bak›mdan, 1980 sonras› bafllayan sözleflmeli personelin çal›flma koflullar› ile 2000’li
y›llarla bafllayan ve personel rejimi ile genellefltirilmek istenilen sözleflmelilik tümüyle
farkl›d›r.

E¤itimde Sözleflmeli Personel


E¤itimde sözleflmeli personel uygulamas› Bakanlar Kurulu karar› ile yap›lmaktad›r. En
son 1.10.2004 günlü Resmi Gazetede yay›nlanan Bakanlar Kurulu karar› ile 2004-2005
ö¤retim y›l› için 5 bini ‹ngilizce dil ö¤reticisi ve 4 bini de bilgisayar ö¤reticisi olmak üzere 9
bin kifli “k›smi zamanl› geçici personel” ad›yla, 10 ay› geçmemek üzere ifle al›nmaktad›r.
Benzer biçimde;
2002-2003 ö¤retim y›l› için 5 bin ‹ngilizce dil ö¤reticisi,
2003-2004 ö¤retim y›l› için 5 bini ‹ngilizce dil ö¤reticisi ve 4 bini de bilgisayar ö¤reticisi
olmak üzere, 9 bin kifli 10 ay› geçmemek üzere ifle al›nm›flt›r.
E¤itimde sözleflmeli ö¤retmenlik, bu uygulaman›n yan› s›ra, yerelden ifle al›nan
sözleflmelilik biçiminde de devam etmektedir. Bu kapsamda tam olarak kaç kifli çal›flt›r›ld›¤›
bilinmemektedir. ‹stanbul’da yüzde 10’u buldu¤u belirtilmektedir. E¤itim-Sen bu durumda
toplam olarak 50 bin kiflinin çal›flt›¤›n› aç›klam›flt›r.

Yerel Sözleflmelilik ve Bir Örnek Uygulama


‹stanbul Gaziosmanpafla ‹lçesinde 2003-2004 ö¤retim y›l›nda 835 sözleflmeli ö¤retmen
istihdam edilmifltir. Bu kapsamda çal›flanlar maafllar›n›, e¤itime katk› paylar›n›n bir
bölümünün (%25) topland›¤› Milli E¤itim Vakf›ndan almaktad›rlar. Ancak, 835 sözleflmeli
ö¤retmen vak›f kasas›nda para bulunmad›¤› ve ödenek de verilmedi¤i gerekçesiyle may›s ve
haziran aylar›nda maafllar›n› alamam›fllard›r.
Yeni ö¤retim y›l›nda ilçe milli e¤itim müdürü, Bakanlar Kurulundan ödenek ç›kana
kadar “herhangi bir ücret talep etmeyece¤im” dilekçesi verenlerin sözleflmelerinin
yap›labilece¤ini resmi yaz› ile okullara bildirmifltir.

Sözleflmeli Sa¤l›k Personeli Yasas›


Sözleflmeli personel istihdam›n›n yeni ve kapsaml› örne¤i, 21.675 kiflinin al›m› için
ç›kar›lan sözleflmeli sa¤l›k personeli3 kanunudur.
Kanunda, sözleflmeli sa¤l›k personelinin haftal›k çal›flma süreleri her ne kadar 40 saat
olarak belirtilmifl ise de, “belirli sürede bitirilmesi gereken ifller söz konusu oldu¤unda

3 Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde Sözleflmeli Sa¤l›k Personeli Çal›flt›r›lmas› ile Baz› Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde De¤ifliklik Yap›lmas› Hakk›nda Kanun, Kabul Tarihi: 10.07.2003, Resmi Gazete: 24.07.2003/25187

150
Kamu Sektöründe ‹stihdam›n Yeni Biçimleri ve Örgütlenme

normal çal›flma saatleri d›fl›nda veya hafta tatili ve resmi tatillerde de çal›flmak zorunludur.
Bu çal›flmalar karfl›l›¤›nda herhangi bir ek ücret ödenmeyecektir.” Sözleflmeli sa¤l›k
personelinin y›ll›k ve mazeret izni gibi izinleri 657 say›l› yasada belirlenen sürelerden daha
azd›r. Kad›n çal›flanlar›n süt izni yoktur.
Bu biçimde bir y›ll›k sözleflme ile çal›flanlar›n sözleflmeleri 10 y›l boyunca sürekli olarak
uzat›l›rsa ve bu sürede ayl›ktan kesme ve üstü disiplin cezas› almazlar ve sicilleri olumlu
olursa, ancak 10 y›l sonra kadrolu olarak çal›flma hakk›n› elde etmifl olacaklard›r.
Sa¤l›k alan›ndaki yeni bir istihdam biçimi de, ihale ile personel al›m›d›r. Bu y›l bafllayan
uygulama ile Sa¤l›k Bakanl›¤›`na ba¤l› devlet hastaneleri, ihale yoluyla sa¤l›k personeli
al›m›na bafllam›flt›r. Uygulama ilk olarak Dr. Siyami Ersek Gö¤üs Kalp-Damar Cerrahisi
Hastanesinde bafllam›fl ve di¤er hastanelerde de devam etmektedir. Uygulama ile,
hastaneler, ‘flu nitelikte, flu kadar personele ihtiyac›m var’ ilan› vermekte ve en düflük teklifi
veren, yani en ucuza iflçi çal›flt›ran firma ihaleyi kazanmaktad›r.

Sözleflmelilik Her Yerde


Önceki YÖK yasa tasar›s›nda, “Giderleri iflletme biriminden karfl›lanmak kayd›yla
üniversitenin birimlerinde ihtiyaca göre tam gün, k›sm› zamanl› ve geçici süreli sözleflmeli
personel çal›flt›r›labilir” denilmektedir.
Yine Tar›m ve Köyiflleri Bakanl›¤›’n›n bafllatt›¤› “Köy Merkezli Tar›msal Üretime Destek
Projesi” kapsam›nda bin kifli sözleflmeli ziraat mühendisi ve veteriner hekim olarak
istihdam edilmektedir.
Maliye Bakanl›¤› “sözleflmeli programc› ve sözleflmeli çözümleyicisistem programc›s›”
almaktad›r.
Son dönemde birçok kamu kurumu sözleflmeli personel al›m ilan› vermektedir. Eylül-Ekim
ay›nda verilen baz› personel al›m ilanlar›;
a. Maliye Bakanl›¤›, mütercim tercüman al›m ilan›
b. Devlet Arflivleri Genel Müdürlü¤ü, sözleflmeli arfliv personeli al›m ilan›
c. Jandarma Genel Komutanl›¤›, ö¤retmenlerden uzman doktora kadar çeflitli alanlara
yönelik personel al›m ilan›
d. D›fliflleri Bakanl›¤›, sözleflmeli insan haklar› hukukçusu al›m ilan›
e. D›fliflleri Bakanl›¤›, mütercim al›m ilan›
f. Merkez Bankas›, sözleflmeli say›c›operatör al›m ilan›
Merkezi olarak al›nan sözleflmeli personel yan›nda, yerelde valilikler arac›l›¤› ile de çok
say›da sözleflmeli personel al›m› yap›lmaktad›r.

Yerel Yönetim Yasalar›nda Sözleflmelilik


Belediye Kanunu’nun 49. maddesi ve yine ‹l Özel ‹daresi Kanununun 36. maddesinin
düzenlemesi ayn› biçimdedir. Her iki maddeye göre, belediye ya da il özel idarelerinde “Norm
kadroya uygun olarak çevre, sa¤l›k, veterinerlik, teknik, hukuk, sosyal ve ekonomi, kültür ve
sanat, biliflim ve iletiflim, plânlama, araflt›rma ve gelifltirme, e¤itim ve dan›flmanl›k alanlar›nda
tabip, uzman tabip, veteriner, avukat, mühendis, çözümleyici ve programc›, mimar, ebe,
hemflire, teknisyen, tekniker gibi ihtiyaç duyulan uzman ve teknik personel, süreleri seçim
döneminin bitiminden itibaren otuz günü geçmemek üzere, sözleflme ile çal›flt›r›labilir.”
Buradaki ‘çal›flt›r›labilir’ ibaresinin yaflamda karfl›l›¤›n›n, ‘çal›flt›r›l›r’ olarak uyguland›¤›
benzer nitelikte uygulamalarda görülmektedir.

151
‹rfan Kayg›s›z

Özellefltirmeden ‹flsiz Kalanlara Geçici ‹flçilik


4046 say›l› Kanun gere¤ince daimi veya geçici iflçi statüsünde çal›flmakta iken
özellefltirme sonras› iflsiz kalan/kalacak olanlar›n devlet kadrolar›nda geçici personel (657
say›l› Kanun 4/C) olarak çal›flt›r›lmas› için mevzuat çal›flmas› yap›lmaktad›r. Geçici iflçi
statüsü ile ifle al›nacaklar 11 ayl›k süre ile çal›flt›r›lacakt›r. Milli E¤itim Bakan› bu statü ile ifle
al›nacaklardan (yaklafl›k 70 bin kifli) 20 bin kifliye ‘bakanl›k olarak talip olduklar›n›’
aç›klam›flt›r.

PERSONEL REJ‹M‹NDE DE⁄‹fi‹M


Kamu personel sisteminde köklü de¤iflim “Kamu Personeli Kanunu” ile yap›lacakt›r.
Haz›rlanan taslak Eylül ay›nda kamuoyuna da yans›m›flt›r.
Taslak olarak befl tür istihdam biçimini öngörmektedir. Buna göre kamu hizmetleri;
memurlar, di¤er kamu görevlileri, tam zamanl› veya k›smi zamanl› çal›flan sözleflmeli
personel, geçici personel ve iflçiler olmak üzere befl statüde yürütülecektir.

“Kamu Personeli Kanunu Tasla¤›”

“‹stihdam flekilleri
Madde 4
Memur: Mevcut kurulufl biçimine bak›lmaks›z›n, Devletin, kamu iktisadi teflebbüslerinin
ve di¤er kamu tüzel kiflilerinin genel idare esaslar›na göre yürütmekle yükümlü olduklar›
kamu hizmetlerinin gerektirdi¤i asli ve sürekli görevleri kamu erkini kullanarak yerine
getirenler veya bu kurulufllarda strateji ve genel politika tespiti, araflt›rma, planlama,
programlama, yönetim ve denetim ifllerinde görevli ve yetkili olanlar, bu Kanunun
uygulanmas›nda memur say›l›rlar. Memur kadrolar›n›n standart unvanlar›, ekli I say›l›
listede gösterilmifltir.”
Memur kapsam›nda girecekler tasla¤›n ekindeki listede 74 kadro olarak belirtilmektedir.
Memur olarak, Baflbakanl›k müsteflar› ile polis aras›nda de¤iflmekte olan bir kesim
öngörülmekte, en alt s›n›r olarak, müdür ve müdür yard›mc›lar› belirlenmektedir. Yeni
memur tan›mlamas› ile devletin asli ve sürekli iflleri Kamu Yönetimi Temel Kanunu d›fl›nda
bir kez daha belirlenmifl olmaktad›r. Bunlar;
1 Kamu erkini kullananlar (üst düzey bürokrasi)
2 Strateji ve genel politika tespiti, araflt›rma, planlama, programlama, yönetim ve
denetim ifllerini yapanlar
3 Polisler

Bu kapsamda yaklafl›k 500 bin kifli vard›r.


”b) Sözleflmeli personel: Devletin, kamu iktisadi teflebbüslerinin ve di¤er kamu tüzel
kiflilerinin yürütmekle yükümlü olduklar› ve memurlarca yerine getirilmesi gerekmeyen kamu
hizmetlerinin ifas› amac›yla, bu Kanunda belirtilen esaslar çerçevesinde sözleflme ile tam
zamanl› veya k›smi zamanl› olarak çal›flt›r›lan ve iflçi say›lmayan personeldir. Sözleflmeli
personel pozisyonlar›n›n standart unvanlar› bu Kanuna ekli II say›l› listede gösterilmifltir.”
Listede; 184 pozisyon belirlenmifl ve ‘pozisyon’un ifl güvencesi anlam›na gelmedi¤i

152
Kamu Sektöründe ‹stihdam›n Yeni Biçimleri ve Örgütlenme

belirtilmifltir. Sözleflmeliler tam zamanl› ve k›smi zamanl› olarak çal›flt›r›lacakt›r. Tam


zamanl› sözleflmeli personel ile, memurlar›n bir çok haklar› farkl›d›r. K›smi zamanl›
çal›flt›r›lacaklar›n SSK’l› olmas› önerilmektedir. K›smi zamanl› sözleflmelerin haklar› esas
olarak kendileri ile yap›lacak sözleflmeler ile belirlenecektir. Tam zamanl› sözleflmeli
kapsam›nda yaklafl›k 1.5 milyon kifli vard›r.
”c) Geçici personel: ‹htiyaç duyulan geçici ve süreli hizmetlerde Devlet Personel
Baflkanl›¤› ve Maliye Bakanl›¤›nca müfltereken belirlenen süre, ücret ve adet s›n›rlar› ile
di¤er esas ve usuller çerçevesinde sözleflme ile çal›flt›r›lan iflçi say›lmayan personeldir.”
657’de de bulunan ancak, kapsam› farkl› olan bu statüde çal›flacaklar›n çal›flma süreleri ve
kaç kifli olaca¤› Devlet Personel Baflkanl›¤› ve Maliye Bakanl›¤›nca belirlenecek, bunlar sözleflme
ile çal›flt›r›lacak ve iflçi say›lmayacakt›r. Bu kapsamda yer alacaklar›n mali, sosyal haklar› ve idari
konular bireysel sözleflme ile belirlenecektir.
”d) Di¤er kamu görevlileri: Hakimler ve savc›lar ile bu meslekten say›lanlar ve kadrolu
veya sözleflmeli olarak istihdam edilen ö¤retim elemanlar›, subay ve astsubaylar, uzman
erbafl ve uzman jandarmalar.”
fiu anda da yerleflik içtihatlara göre bu kamu görevlileri, ayr› kanunlar› olan ve yukar›da
belirtilen kesimdir.

“e) ‹flçiler: ‹fl Kanunu hükümlerine göre çal›flt›r›lan personeldir.”


Yeni düzenleme ile, flu an kamu kurumlar›nda var olan, her biri ayr› statüye tabi olan
sözleflmeli personel uygulamas› tek bir statüye dönüfltürülecektir.
Halen memur olarak çal›flanlara yönelik taslakta aç›k bir düzenleme bulunmamakla
birlikte, tasla¤›n ekinde “Mevcut memurlardan sözleflmeli statüye geçirilmesi gerekenlerin
durumu” yap›lacak di¤er düzenlemeler aras›nda belirtilmektedir. Buradan anlafl›lan, halen
memur statüsünde çal›flanların sözleflmeli personel statüsüne geçirilece¤idir.

YEN‹ PERSONEL S‹STEM‹N‹N TEMEL ‹LKELER‹


Kamuda istihdam biçime yeni yaklafl›m, hem Kamu Yönetimi Temel Kanunu’nda, hem
de Baflbakanl›k taraf›ndan yay›nlanan “De¤iflimin Yönetimi ‹çin Yönetimde De¤iflim” bafll›kl›
kitab›n personel rejimi ile ilgili bölümünde yer almaktad›r. Kitapta, devlet personel rejimi
reformu kapsam›nda esas al›nacak ilkeler olarak;
“ Devlet Personel Rejimi Reformu ile bütün kamu kurum ve kurulufllar›nda norm kadro
uygulamas›na geçilecek,
Maafl ve ücret sistemi sadelefltirilecek ve dengesizlikler giderilecek, esnek çal›flma
usulleri getirilecek,
Orta vadede performansa dayal› ücret sistemine geçilecek,
Devlette asli ve sürekli görevler belirlenecek ve bu görevi yürütenlerin d›fl›ndakiler ‹fl
Kanununa göre çal›flt›r›lacak, asli ve sürekli görevlerde çal›flanlar tüm kamu çal›flanlar›n›n
belli bir oran›n› geçemeyecek” denilmektedir.
Kamu personel sisteminin temel ilkeleri olarak, norm kadro, esnek istihdam,
performansa ba¤l› ücret ve s›n›rl› say›da güvenceli çal›flan say›lmaktad›r.
Personel sistemi ile ilgili olarak KYTK’n›n ‹nsan Kaynaklar› Yönetimi bafll›kl› maddesinin
(46. madde) gerekçesinde;
“Maddede kamuda istihdam sistemine yeni bir yaklafl›m getirilmektedir. Mevcut kamu

153
‹rfan Kayg›s›z

yönetiminin ciddi anlamda personel sorunlar›yla karfl› karfl›ya kald›¤› bilinmektedir. Bu


sorunlar›n en bafl›nda personel say›s›n›n fazlal›¤› gelmektedir.
Di¤er taraftan, devlet memurlu¤u sisteminin, ömür boyu istihdam garantisi tan›mas›…
kamu yönetiminin a¤›r bir sorunu haline geldi¤i söylenebilir.
Devlet memurlar› say›s›n›n azalt›lmas›, iflgücü planlamas› yap›lmas›, nitelikli istihdam›n
sa¤lanabilmesi, liyakat›n ve ehliyetin öne ç›kt›¤› istihdam politikas›n›n uygulanmas›na imkan
sa¤lamak amac›yla yeni düzenlemeler öngörülmektedir. Sözleflmeli personelin
yayg›nlaflt›r›lmas› ve k›smi zamanl› istihdam uygulamas› bunlara birer örnektir.” denilmektedir.
Madde gerekçesinde görülece¤i üzere, “ömür boyu istihdam garantisinin” yani ifl
güvencesinin a¤›r bir sorun oldu¤u ve bu sorunun çözümünün hedeflendi¤i, bunun için de
sözleflmeli istihdama geçilece¤i aç›k olarak belirtilmektedir.
KYTK ve De¤iflimin Yönetimi ‹çin Yönetimde De¤iflim bafll›kl› kitaba bak›ld›¤›nda yeni
personel rejiminin ana unsurlar› ortaya ç›kmaktad›r. Bunlar; norm kadro, esnek istihdam (esas
olarak sözleflmelilik), performans de¤erlendirmesi ve ücretlendirmesi, memur say›s›n›n
daralt›lmas› olarak say›labilir.

Norm Kadro
Kamu personel say›s›n›n azalt›lmas› yöntemi olarak 1999 sonras› bafllayan uygulama,
sendikal kamuoyuna e¤itimdeki uygulamas› ile girmifl olsa da, bir çok kamu kurumunda
tespit çal›flmas› yap›lm›flt›r. Konuyla ilgili yay›nlanan son genelge ile yeniden yap›lanma
süreci (merkezi idareden yerel yönetimlere devir) nedeniyle norm kadro uygulamas›
flimdilik durdurulmufltur.
Norm kadro uygulamas› ile kamuda yap›lmakta olan ifllerin en az kaç kifli ile
yap›labilece¤inin tespiti hedeflenmektedir. Burada temel amaç çal›flan say›s›n›n
azalt›lmas›d›r. Fazlan›n tespiti bu amaçla yap›lmaktad›r. Ayr›ca norm kadro ile çal›flanlar›n
ifl yükleri artmakta, ayn› ücret karfl›l›¤› daha yo¤un çal›flma sözkonusu olmaktad›r.
Norm kadro analizi, kamu istihdam›n› azaltmada zemin temizli¤i ifllevi görmekte ve
esnek istihdama olanak sa¤lamaktad›r.

Performansa Ba¤l› Ücret


Ayn› sözleflmelilik gibi performans ücret de kamuda nereye bakarsak önümüze
ç›kmaktad›r. Kamu Personeli Kanunu Tasla¤›nda, mali yan d›fl›nda esas olarak ifl güvencesi ile
iliflkilendirilen performans de¤erlendirmesi; kamuda sa¤l›kta, K‹T’lerde, Merkez Bankas› ve
TÜB‹TAK gibi kurumlarda uygulanmaktad›r. Yerel yönetimler yasa tasar›lar›nda da (memurlar›n
yüzde 10’una baflar› durumlar›na göre y›lda iki maafl ikramiye verilece¤i) yer almaktad›r.
Performansa ba¤l› ücret sistemi önce pilot olarak baz› hastanelerde, Mart ay›ndan
itibaren ise Sa¤l›k Bakanl›¤›na ba¤l› tüm hastanelerde uygulamaya konuldu. Sa¤l›ktaki
uygulama, her muayene ya da ameliyat edilen hasta say›s› kadar ücret verilmesi esas›na
dayan›yor. Sa¤l›kta ki bu uygulaman›n çal›flanlar için yaratt›¤› sonuçlar yan›nda, hizmeti
alanlar aç›s›ndan da daha kötü sa¤l›k hizmeti oldu¤u aç›kt›r.
E¤itimde ise, Müfredat Laboratuar Okullarda (MLO) pilot proje olarak henüz ücretle
iliflkilendirilmeyen, yaln›zca performans de¤erlendirmesi olarak yap›lan çal›flmalar uzun bir
süredir devam etmektedir. Puanlamada oranlar flu flekilde belirlenmifltir.

154
Kamu Sektöründe ‹stihdam›n Yeni Biçimleri ve Örgütlenme

Ö¤rencinin görüflü %5
Velinin görüflü %5
Zümre görüflü %5
Ö¤retmenin görüflü %10
Müdürün görüflü %35
Müfettiflin görüflü %40
‹flveren taraf›n›n toplam de¤erlendirme içindeki pay› yüzde 75’tir.
Performansa dayal› ücret sistemi esas olarak üretim sürecindeki denetimin iflverenin
eline geçmesi ve bu bask› yöntemi ile çal›flanlar›n ‘ehlilefltirilmesi’ sonucunu yaratmaktad›r.
Sistem, sömürüyü art›rmakta, örgütsüzlü¤ü, rekabeti ve bireycili¤i teflvik etmektedir.
Uygulama, çal›flanlar aras›nda afl›r› rekabete yol açarken, iflbirli¤ini, yard›mlaflmay›
azaltmaktad›r. Bu uygulama ile yöneticiler çal›flanlar üzerindeki kontrollerini art›rma
olana¤› elde ederler. ‹flten at›lma korkusu ya da yüksek performans elde etme amac›
bireysel rekabeti en üst düzeye ç›kararak, iflverenle iyi geçinme, hatta arkadafllar›n› ihbara
kadar varabilir.
Çal›flan›n performans›n›n de¤erlendirilmesinde öznel kriterler, ücret art›fllar›n› veya
yükselmeyi de belirledi¤inden, yönetim iflten ayr›lmas›n› istedi¤i kifliye düflük prim vererek
onu bezdirme, yola getirme veya ayr›lmaya zorlama flans›na sahiptir.
‹flverenler ifl sözleflmelerini bireysellefltirme süreci ile sendikalar› devreden ç›karma,
iflçi-iflveren iliflkilerini kolektif boyuttan uzaklaflt›r›p bireysel iliflkilere yöneltmektedir. Bu da
toplu sözleflme sistemini ve sendikal örgütlenmeyi tehdit etmektedir.

SERMAYE NASIL B‹R PERSONEL S‹STEM‹ ‹ST‹YOR

OECD4
“Yaflam boyu ifl güvencesi afl›r› rahatl›¤a ve zay›f performansa neden olabilir” demekte
ve ifl güvencesinin kald›r›lmas›n› önermektedir.

DÜNYA BANKASI
Dünya Bankas› “De¤iflen Dünya’da Devlet” adl› 1997 tarihli raporunda, fazla say›da
kamu görevlisinin genellikle düflük ücretin nedeni oldu¤u, bunun ayn› zamanda kalifiye
personele daha az ücret sonucunu do¤urdu¤unu belirtilerek profesyonel bürokrasinin
gelifltirilmesi ve kamudaki personel say›s›n›n azalt›lmas› gerekti¤i belirtmektedir.
Raporun Kamu Hizmetlerinde Rekabetin Art›r›lmas› bafll›¤› alt›nda, “Ülkelerde elde edilen
bilgiler, daha fazla rekabet, liyakate dayal› istihdam ve terfi uygulamalar›nda ve daha iyi
ücret politikas›na sahip bürokrasilerin daha yeterli oldu¤unu göstermektedir” denilmektedir.
Raporda Yeni Zelanda örne¤i verilerek “Bu ülke büyük bakanl›klar›n› ifle alma ve iflten
ç›karma ve toplu sözleflme görüflmeleri yapma yetkisine sahip, sabit dönemli sözleflmelerle
istihdam edilen idarecilerin odaklaflm›fl faaliyet birimlerine bölmüfltür” denilmekte, esnek
istihdam ve bireysel sözleflmeli personel uygulamas› hat›rlat›lmakta ve bunun
genellefltirilmesi istenmektedir. Yeni Zelanda da 3 y›ll›k sözleflmelilik uygulanmaktad›r.

4 TÜS‹AD, Kamu Hizmetinde Etik, Eylül, 2003

155
‹rfan Kayg›s›z

IMF
Ana niyet mektuplar› ile gözden geçirme mektuplar›nda yer verilen hükümler, personel
maafl ve ücretlerini düflürmek, personeli iflten ç›karmak, personel almamak gibi önkoflullar
biçiminde ortaya ç›kmaktad›r.

T‹SK5
“Uygulanmas› gereken Kamu Verimlilik Program›na paralel olarak, devleti temsil niteli¤i
olan; asli ve sürekli görev ifa eden belirli say›da personel hariç, kamu görevlilerinin çok
büyük bölümü y›ll›k sözleflme ile çal›flt›r›lmal›d›r... Bireysel, yani her kamu görevlisinin
kendi dönemsel verimlilik hedefi olmal›; ödül/ceza sistemi buna göre düzenlenmelidir.
Kamu istihdam› alan›nda ça¤›n en önemli gere¤i esneklik süreçlerine uyumdur.”

TOBB6
“Kamu personel rejiminde esasl› bir de¤ifliklik yap›larak, stratejik öneme haiz
bürokratlar hariç, kamu personeli, özel hukuk sözleflmelerine göre çal›flmal›d›r. Norm kadro
çal›flmalar› süratle tamamlanmal›d›r.
Personel ücret ve yükselme koflullar› liyakate ve performansa dayanmal›d›r.”

TESEV7
“Kamu personelinin sadece yönetsel kadrolar› kapsayacak biçimde say›lar›n› çok
önemli ölçüde azaltmak ve geriye kalan kamu çal›flanlar›n› sözleflmeli çal›flma düzeni içine
almak suretiyle çal›flanlar› "statüsel çal›flma" ile "sözleflmeli çal›flma" olmak üzere iki
kategoride toplamak.”
Sermayenin tüm örgütlerinin önerilerini üç bafll›kta toplamak mümkündür. Birincisi, az
say›da bürokrasiden oluflan bir yap›, ikincisi di¤er çal›flanlar›n sözleflmeli olarak istihdam
edilmesi ve üçüncü olarak performans de¤erlendirmesine geçilmesi. Kamu Personeli Kanun
Tasla¤›na bakt›¤›m›zda her üç önerinin de yer ald›¤›n› görüyoruz.

YEN‹ DÖNEMDE KAMU SEND‹KALARI ve ÖRGÜTLENME


Yeni dönemde esas istihdam biçimi sözleflmelik üzerine flekillenecektir. Y›ll›k sözleflme
ile istihdam edilenlerin gelecekleri, yani sözleflmelerinin yenilenip yenilenmemesinde
belirleyici faktör ‘performanslar›’ olaca¤›ndan, bu koflullarda çal›flanlar›n örgütlenmesi
oldukça zor olacakt›r. Nitekim sözleflmeli sa¤l›k personeli yasas› kapsam›nda çal›flanlar
içerisinde sendika üyesi olanlar›n say›s› yok denecek kadar azd›r. Y›ll›k sözleflme ve
performans sistemi ile iflveren inisiyatifi önemli ölçüde ele geçirecektir
Koflullar›n kötüleflmesi, iflverene daha genifl hareket alan› yaratacak ve bu durum
bask›y› art›racakt›r. Sonuçta örgütsüz bir kamu çal›flan› kesimi ile karfl› karfl›ya kal›nmas›
muhtemeldir.
Di¤er yandan, K‹T’lerde çal›flanlar, bu y›l yap›ld›¤› gibi özendirmeli emeklilik yöntemi
gibi yöntemler uygulanarak ve de özellefltirmelerle sürekli azalt›lacakt›r.

5 ‹LTER F, “Kamu Personel Rejiminde Reform ‹htiyac›”, T‹SK, ‹flveren Dergisi, fiubat 2003
6 TOBB, 11 Ocak 2004 Tarihli Hükümete Sunulan Rapor
7 TESEV, Türkiye’de Devlet ve Reform Raporu

156
Kamu Sektöründe ‹stihdam›n Yeni Biçimleri ve Örgütlenme

Yerele Devrin Sonuçlar›


KYTK ile birlikte bir çok hizmet alan›n›n ve buralarda çal›flanlar›n yerel yönetimlere
devredilmesi ile birlikte sendikal hareket birden fazla sorunla karfl› karfl›ya kalacakt›r.
Yerelde çal›flacak 1 milyonu aflk›n kiflinin ekonomik ve sosyal haklar› ile, çal›flma
koflullar› da merkezi idarenin çizdi¤i s›n›rlar içerisinde, yerel idareciler taraf›ndan
belirlenecektir. Art›k, bir çok sorun için hiç kimse ‘Ankara’n›n kap›s›n›’ çalmayacakt›r. Bu
durumu Baflbakan Yard›mc›s› Mehmet Ali fiahin flöyle aç›klamaktad›r:8
“Bir tak›m sendikalar ve konfederasyonlar, toplu görüflme yapabilmek için valilikler ve
belediye baflkanlar› ile görüflmek zorunda kalacaklar. Yani mertçe ‘benim rahat›m
bozuluyor, diyemiyor, devletin üniter yap›s› bozuluyor’ iddias›nda bulunuyor. Yani bunu
mertçe, ‘benim rahat›m bozuluyor. Ankara’da her fleyi rahatl›kla çözüyordum, oturuyordum
baflbakanl›kla toplu sözleflme yap›yordum. fiimdi 81 tane adamla m› u¤raflaca¤›m’ diyece¤i
yerde getirip hiç ilgisi olmayan yerlere çekiyorlar.”
AKP’nin seçim bildirgesinde de konuyla ilgili olarak flunlar yer al›yor. “‹l ve ilçelerdeki
kamu personelinin yönetimi Valili¤e ba¤lanarak, kamu personelinin verimli kullan›lmas› ve
kurumlar aras›nda elemanlar›n kolayca kayd›r›lmas› sa¤lanacakt›r.”
Kamunun tasfiyesi süreci tamamland›¤›nda, sorumlu olarak siyasi iktidarlar de¤il, yerel
idareciler görünecektir. Genel politikalar ve bunlar›n uygulay›c›s› hükümetler ve siyasal
sorumlular perdelenecektir. Tepki yerel yöneticilere odaklanacak ve yerelde bo¤ulma ve
hapsedilme söz konusu olacakt›r. Böylesi bir durum kendi içinde siyasallaflman›n k›r›lmas›
gibi sonuçlar üretme potansiyeli tafl›maktad›r.
Yerele devir ile birlikte iflkolu sendikac›l›¤› fiilen sona ermektedir. Yerelde çal›flanlar
s›kl›kla farkl› kamu kurumlar›na atanabilecektir. Dolay›s›yla bir kifli k›sa aral›klarla farkl›
bir kurumda ve iflkolunda çal›fl›r hale gelebilecektir. Merkezi, hiyerarflik ve iflkolu temelinde
örgütlenen sendikalar›n bu geliflmeyi gö¤üslemesi mümkün de¤ildir.

Belediyelerde ‹stihdam yap›s›9

Y›l Memur Sözleflmeli ‹flçi Geçici ‹flçi Toplam


1991 69,438 %34 1,421 %0,7 74272
%36 60,040 %29 205,171
1993 92,524 %39 1,195 %05 97,531
%41 68,558 %29 236,712
1995 90,250 %37 834 %0,3 93,098
%38 61,481 %25 245,663
1998 90,008 %36 942 %0,3 72,307
%29 89,922 %35 253,259
Tablodan da görülece¤i üzere, belediyelerde temel istihdam biçimi geçici iflçilik
fleklindedir. Çeflitli hizmetlerin yerele devredilmesi ve personel rejimi ile birlikte geçici
iflçilikte ve sözleflmelilikte bir geniflleme olacakt›r.

8 Tempo Dergisi, 1925 fiubat 2004


9 TODA‹E, Belediye Personel Yönetimi, Ankara 2001

157
‹rfan Kayg›s›z

Halen ihale yapan kamu kurumlar› aras›nda yerel yönetimler ilk s›ralardad›r. 2004
y›l›n›n ilk dört ay›nda ihalelere bak›ld›¤›nda, parasal karfl›l›¤› olarak, birinci s›rada 851
trilyon ile yerel yönetimlerin oldu¤unu görüyoruz.10
KYTK ile birlikte, yeni alanlar›n devri sonucu, ihaleler ve dolay›s›yla tafleron iflçili¤i
alabildi¤ine artacakt›r. Sendikalar›n tafleronlar› örgütlemedeki isteksizli¤i ve zorluklar göz
önüne al›nd›¤›nda, yerelde de örgütsüzlük egemen hale gelebilecektir.

Sonuç olarak;
Sermaye kendi egemenli¤ini devam ettirmenin arac› olarak devleti yeniden
yap›land›r›yor. Sermayenin krizini aflma amac›yla yapt›¤› bu müdahale, yerleflik tüm iliflki
ve yap›lar› sars›yor. Yeniden yap›land›rma çal›flmalar› kapsam›nda kamu hizmetlerinin de
nas›l ve kimler taraf›ndan verilece¤i yeniden belirleniyor. Kamu hizmeti kavram› ve verilifl
biçiminin de¤iflmesi, bu hizmeti veren devlet memurlar›n›n çal›flma koflullar›n›n
de¤iflmesini de beraberinde getiriyor.
Ayr›cal›klar› ellerinden al›nan, tamamen güvencesiz hale getirilen kamu çal›flanlar›n›n
bütün gelecekleri, iflverenin ‘merhamet ve insaf›na’ b›rak›l›yor.
Bundan sonra temel kamusal hizmetler piyasa taraf›ndan ya da piyasa koflullar›nda
verilece¤ine göre, çal›flanlar›n da piyasa flartlar›nda çal›flt›r›lmas› ve kamuda çal›flmaktan
do¤an ayr›cal›klar›n›n ortadan kald›r›lmas› hedefleniyor. Bafllayan uygulamalar ve
hedeflenen yeni yasal düzenlemeler, iflverenin üretim sürecindeki denetimi ve
hegemonyas›n› güçlendirirken, güvencesizli¤i ve örgütsüzlü¤ü gelifltiriyor.

10 www.cnnturk.com. / Eriflim, 24 May›s 2004

158
Sendikalar›n Kimlik Krizi ve Eme¤in Mehteran Yürüyüflü

Abstract
This short paper mainly deals with the identity crisis of trade unions. The first sections gives
a brief sketch of causes of the crisis. It is suggested that the trade unions have historically
developed two main functions: They are both labour market organizations aiming at
protecting and furthering their members’ interests and part of social movement that have
the goal of creating a just and democratic society for all people. The current identity crisis
has been forcing trade unions to emphasize one of these functions at the expense of the
other. Based on Hyman’s "the geometry of trade unionism approach", the paper argues that
as agencies of class, society and market, trade unions should integrate the above-mentioned
functions as a way of transcending the identity crisis.

Sendikalar›n Kimlik Krizi ve


Eme¤in Mehteran Yürüyüflü

ENG‹N YILDIRIM

Marksist tarihçi Eric Hobsbawm, 1981’de yay›nlad›¤› bir çal›flmas›na, ‹ngiltere


ba¤lam›ndan hareketle “Eme¤in ‹leriye Do¤ru Yürüyüflü Durdu mu” fleklinde bir bafll›k
atmay› uygun bulmufltu. Ona göre, emek hareketi, ço¤u kez zannedildi¤i gibi 1980’lerde
de¤il, 20.yüzy›l›n ortalar›ndan itibaren bir durgunlu¤a girmiflti (1981: 1). Sendikalar evrimci
bir geliflme göstererek, radikal ve ideolojik çizgiden, daha pragmatik bir yöne do¤ru
kaymaya bafllam›fllard›.
Tarihsel olarak sendikalar, iktisadi ç›kar örgütü ve toplumsal hareketin bir parças›
olmak gibi birbiriyle çeliflen iki temel ifllev tafl›m›fllard›r. Baflka bir ifadeyle sendikalar›n,
kendilerini sadece ifl ve istihdam konular› ile s›n›rlay›p s›n›rlamamalar› gerek akademik
gerekse de sendika ve ifl dünyas› çevrelerinde sürekli bir tart›flma konusu olmufltur. Bu
tart›flmalar, sendikal hareketin tüm dünyada karfl› karfl›ya kald›¤› sorunlar düflünüldü¤ünde
daha da önem kazanmaktad›r. Hareketin bir tür kimlik bunal›m›n›n içine düfltü¤ü abart›l›
bir iddia olarak görülmemelidir. Sendikal kriz kavram›, nicel ve nitel anlamda sendikalar›
olumsuz etkileyen bir dizi de¤iflimin varl›¤›n› ifade etmektedir (Lordo¤lu, 2004: 226). Burada
üye say›s›ndaki azalmadan, toplumsal etki yaratamamaya kadar uzanan de¤iflimlerden
bahsetmek mümkündür. Asl›nda, genel olarak sendikac›l›¤›n krizinden ziyade tam gün
çal›flan, erkek sanayi iflçilerinin belkemi¤ini oluflturdu¤u sendikac›l›k türünün krizinden söz
etmek daha do¤ru olacakt›r. ‹stihdam›n yap›s›nda meydana gelen de¤iflimler, yeni üretim
teknolojilerinin artan kullan›m› ve esnekleflme, emek aç›s›ndan sorun yaratmaktad›r. Öte
yandan, sendikal hareketin tarihine bakt›¤›m›zda, hareketin de¤iflik dönemlerde krize

159
Engin Y›ld›r›m

girdi¤ini ve bunlar› bir flekilde atlatt›¤›n› görebiliriz (Kelly 1998). Eme¤in ileriye do¤ru
yürüdü¤ünü ama bunun düz çizgisel bir ilerleme de¤il, teflbihte hata olmazsa, mehteran
bölü¤ü gibi iki ileri bir geri fleklinde bir yürüme oldu¤unu söyleyebiliriz.
Bu k›sa incelemede önce sendikal kimlik krizinin nedenlerini ele alaca¤›z. Daha sonra
krizden ç›k›fl olarak önerilen yaklafl›mlar› “iflletme yönetimine yard›mc›” ve “toplumsal
hareket” olmak üzere iki ana grup etraf›nda de¤erlendirece¤iz.

Sendikal kimlik krizinin arka cephesi


‹flçilerin, ücretlerini artt›rmak ve çal›flma flartlar›n› iyilefltirmek için sendikalaflmak
istemeleri, h›zla geliflen büyük ölçekli sanayi iflletmelerinin böyle örgütlenmeye ve toplu
eyleme uygun olmas›, siyasi ortam ve kamuoyu korkusuyla sendikac›l›¤a karfl› ç›kmayan bir
iflletmecilik anlay›fl›, h›zl› ekonomik geliflme ve milli seviyede emek maliyetlerini kolayl›kla
tüketiciye aktarabilen güçlü oligopollerin varl›¤›, geliflmifl ülkelerde 2. Dünya Savafl›n’dan
1970’lerin bafllar›na kadar süren iflçi, iflveren ve devlet aras›ndaki “uzlaflma”n›n temelini
oluflturmufltur. Toplu pazarl›k arac›l›¤›yla iflçilerin milli gelirden ald›¤› pastay› sürekli
büyütmeyi hedefleyen güçlü bir iflçi hareketi, ekonomik büyüme, sendikalar karfl›s›nda
tecrübesiz ve çat›flmadan kaç›nmay› arzulayan büyük iflletmeler ve devletin sendikalar›
koruyucu ve destekleyici politikalar› endüstri iliflkilerini etkilemifltir. Savafl sonras›
dönemde alt›n ça¤›n› yaflayan kapitalizm, emek ve sermaye aras›ndaki çat›flmay› her iki
taraf›n da yararland›¤› bir iliflkiye çevirmifltir.
2. Dünya Savafl› sonras› dönemdeki düzenlemelerin temel amac› bir sanayi yedek
ordusunu her an aktif hizmete haz›r flekilde tutmay› sa¤layacak bir sosyal refah devleti
oluflturmakt›. Kaliteli e¤itim, yeterli sa¤l›k hizmeti ve yaflanabilir konutlar kapitalist endüstri
için çal›flt›r›lmaya müsait bir emek kitlesi meydana getirdi. Genifl ölçekte devlet destekli
bar›nma, kamusal e¤itim ve sa¤l›k hizmetleri ve zorunlu sosyal güvenlik sistemi olmadan
endüstriyel ekonominin ifllemesi imkâns›zd›. Tam istihdam›n sa¤lad›¤› yeterli istihdam
flartlar›, keyfi iflten ç›karman›n önlenmesi ve iflverenler için bunun maliyetli hale getirilmesi,
çal›flma saatlerinin s›n›rlanmas›, asgari ücret mekanizmalar›, yayg›n sosyal güvenlik a¤› ve
neokorporatist düzenlemelerle hükümetler üzerinde etkili sendikalar›n varl›¤› refah devleti
döneminin temel özellikleri aras›ndayd›. Hakim olan emek piyasas› anlay›fl› güvenceli tam
gün ifllerde çal›flan erkek iflgücü idi. Kad›n ya iktisadi olarak faal de¤ildi, ya da ikincil bir
emek piyasas›n› oluflturuyordu. Yüzde 12’lik bir iflsizlik oran›, fakirli¤in azalmas›, çal›flan
s›n›flar›n siyasi temsilinin garanti alt›na al›nmas› ve çeflitli yasal destekler iflçiler ve
sendikalar için de parlak bir gelecek vaat ediyordu. “Eme¤in ileriye do¤ru yürüyüflü”
kaç›n›lmaz gözükmekteydi.
1970’lerin sonlar›na kadar olan ve Fordizm olarak adland›r›lan dönemde kitle üretimi
ve tüketimi ön plana ç›km›flt›. Üretim sistemi montaj hatt› ve tafl›y›c› banda dayal›yd› ve
parçalanm›fl üretim yöntemleri yerine yar› vas›fl› iflçilerin sistemle bütünleflmesini sa¤layan
üretim yöntemleri gelifltirildi. Fordizm yüksek hacimli üretim yapabilen büyük iflletmelerin
ortaya ç›kmas›na neden oldu. Bu üretim sisteminde ifl organizasyonunda iflçilerin vas›f
seviyesi yüksek olmay›p, yap›lan ifl tekrar edici ve b›kt›r›c›yd› ve ifl bafl›nda e¤itime pek
ihtiyaç duyulmamaktayd›.
Fordist üretim sistemi kendisine uygun kurumsal düzenlemeler gerektirmifltir. Bu

160
Sendikalar›n Kimlik Krizi ve Eme¤in Mehteran Yürüyüflü

çerçevede büyük iflçi sendikalar› ve toplu pazarl›k sistemi geliflti ve yayg›nl›k kazand›.
Fordizmin sosyal temelinde emek ile sermaye aras›nda gerek iflletme baz›nda, gerekse genel
siyasi ve sosyal seviyelerde sözleflmelere dayanan iliflkiler yatmaktayd›. Emek ile sermaye
aras›ndaki karfl›l›kl› tavizler ücret ve verimlilik art›fllar›n›n birbirine ba¤lanmas›n›
içermekteydi. Buna dayanan mübadele iliflkisi pek çok geliflmifl ülkede milli seviyede siyasi
ve iktisadi alanda iflçi-iflveren-devlet iflbirli¤ine dayanan neo-korporatist sistemleri do¤urdu
(Harrod ve O’Brian 2002: 7).
Ancak, 1960’lardan itibaren kendisini hissettirmeye bafllayan ve küreselleflme
kavram›yla özetlenen bir dizi geliflme, emek için yeni bir dönemin bafllad›¤›n›n habercisiydi.
Küreselleflme her fleyden önce küresel düzeyde kapitalist piyasa iliflkilerinin yay›lmas›
anlam›n› tafl›maktad›r. ‹ktisadi olarak, büyük devletler, uluslararas› düzenleyici kurumlar,
Çokuluslu fiirketler (ÇUfi) taraf›ndan biçimlendirilen bütünleflmifl küresel bir finans sistemi
ve dünya çap›nda üretim a¤lar› anlam›nda küreselleflme olgusunun var oldu¤u iddia
edilmektedir. Küreselleflmeyi sadece devlet harcamalar›nda k›s›nt›ya gitmek ve refah
sistemlerini ortadan kald›rmak isteyen serbest piyasa yanl›lar›nca ortaya at›lan neoliberal
bir komployla veya ülkeler aras›ndaki ticaret ve yat›r›m mübadelesiyle s›n›rlamak bizi hatal›
sonuçlara götürebilir. Zaten, küreselleflme sadece nicel bir olgu olmay›p, ayn› zamanda nitel
özellikler de tafl›maktad›r. Küreselleflme, en genifl anlam›yla zaman ve mekân boyutunda
(piyasa temelli) sosyal iliflkilerin ve kurumlar›n yay›lmas› ve derinleflmesi anlam›na da
gelmektedir.
Günümüz kapitalizminin geçmifl dönemlerdeki kapitalizmden farkl› oldu¤u da çeflitli
yazarlarca dile getirilmektedir. Örne¤in, Castells enformasyonel kapitalizm ad›n› verdi¤i
günümüz kapitalizminin varl›¤›n› sürdürmek için hiyerarflik düzenlemelere ihtiyaç
duymad›¤›n› belirtmifltir (Castells 1996: 474). Castells için kapitalist üretim iliflkileri devam
etmekle beraber, sermaye ve emek art›k farkl› mekân ve zamanlarda bulunmaktad›r.
Sürekli hareket halinde bulunan küresel bir sermaye olmas›na ra¤men bu anlamda küresel
bir iflgücü yoktur (Castells 1996: 272). Emek genel olarak yerel kalm›fl, örgütsel olarak
parçalanm›fl durumdad›r. Enformasyon toplumunda ifl ve emek ortadan kalkm›yor fakat
sermaye ile olan iliflkisi de¤ifliyor.
Günümüzde, niteliksiz mavi yakal›larla nitelikli mavi ve beyaz yakal›lar aras›nda
gittikçe artan bir uçurum gözlenmektedir. Emek ve ürün piyasalar›ndaki de¤iflmeler
sonucunda iflsizlerle ifli olanlar aras›nda, rekabetten korunan sektörlerde çal›flanlarla,
rekabete aç›k sektörlerde çal›flanlar aras›nda, yeni ve uzmanlaflm›fl vas›fl› olanlarla, vas›fl›
olmayan veya vasf› önem kaybedenler aras›nda, tam gün çal›flanlarla, k›smi süreli veya
sözleflmeli çal›flanlar aras›nda ç›kar farkl›l›klar› vard›r. Bu ç›kar farkl›l›klar›n› gidermek
sendikalar›n karfl› karfl›ya geldi¤i en zor görevlerden biridir. Öte yandan, Hyman’a göre
çal›flanlar aras›ndaki ç›kar farkl›l›¤› abart›lmamal›d›r (1996: 112). Sendikalar her zaman
çal›flanlar aras›ndaki ç›kar farkl›l›¤›n› bünyelerinde yans›tm›fllar ve bu ç›kar farkl›l›klar›n›
birbirleriyle uyumlu hale getirmeye çal›flm›fllard›r.

“Tak›l Bana, Hayat›n› Yafla”: ‹flletme Yönetimine Yard›mc› Sendikac›l›k


Ünlü yönetim gurusu Drucker, iflçi sendikalar›n›n tersine çevrilmesi mümkün olmayan
bir gerileme içinde oldu¤unu öne sürmektedir (Drucker 1996: 118). Ona göre sendikalar›n

161
Engin Y›ld›r›m

önünde üç yol vard›r: Hiç bir fley yapmazlarsa yok olabilir; hatta özgür ve demokratik bir
toplumda gereksiz bir kurulufl durumuna düflebilirler. ‹ngiliz, ‹talyan ve Frans›z sendikalar›
bu yoldad›r. ‹kinci yol olarak devletin zorunlu sendika üyeli¤i vas›tas›yla, sendikan›n siyasi
iktidar yap›s›na egemen olma yoluyla kendi varl›¤›n› sürdürmeye çal›flmas›d›r. Üçüncü
yolda ise, “yönetimin budalal›klar›, keyfi davran›fllar› ve gücünü kötüye kullan›m›
karfl›s›nda çal›flanlar›n temsilcisi rolünü üstlenen sendikalar yönetimle düflmanca bir iliflki
içinde olmay›p”, ‹skandinav ülkelerindeki ombudsman (kamu denetçisi) iliflkisine benzeyen
bir iliflki kurmal›d›rlar (Drucker, 1996: 119). Verimlilik ve kalite konusunda, iflletmenin
rekabet gücünün sürdürülmesi için yönetimle birlikte çal›flacak, böylece üyelerinin ifllerini
ve gelirlerini korumufl olacakt›r. Drucker, sendikalar›n varl›klar›n› korumak istiyorlarsa
yapmalar› gerekenin, üçüncü yolu benimsemeleri gerekti¤i görüflünü dile getirmektedir.
Benzer bir görüfl ‹nsan Kaynaklar› Yönetimi (‹KY) perspektifinden konuya yaklaflan baz›
araflt›rmac›lar taraf›ndan da ifade edilmektedir. Buna göre, ‹KY’nin asl›nda sendika karfl›t›
olmad›¤›, sendikalara karfl› olmaktan ziyade onlar› gereksiz gördü¤ü ileri sürülmektedir
(Guest 1987: 506). ‹KY’nin sendikalara yönelik en önemli tehdidi sendika üyelerinin
sadakatini sendikadan al›p, iflletmeye vermelerini sa¤lay›c› politikalard›r. Ba¤l›l›k ve
sadakatten kast edilen çal›flanlar›n örgütün de¤erlerini ve amaçlar›n› benimsemeleri, çok
çal›flmay› arzulamalar› ve örgütte kalma istekleridir (Guest 1992: 43). ‹fle eleman al›rken adil
ve dikkatli seçim, vas›f kazand›r›c› ve artt›r›c› yayg›n e¤itim, otonomisi olan ifl gruplar›n›n
varl›¤› gibi baz› ‹KY politikalar›na sendikalar da kat›lmaktad›r. Sendikalar›n, ‹KY’nin
kendileri ve üyeleri için olan olumlu yönlerini benimseyerek, buna dayal› bir yaklafl›m
gelifltirebilecekleri bu çerçevede belirtilmektedir. Rekabette avantaj sa¤lamada iflletmeyle
bütünleflmifl, esnek ve yüksek vas›fl› ve e¤itimli bir iflgücünün varl›¤› ve sendikalar›n böyle
bir iflgücünü teflvik etmesi yönetime de cazip gelebilir. Sendikalar bir tür iç dan›flman rolü
oynayabilirler.
Yukar›da dile getirilen görüfllerin ortak noktas› sendikalar›n kolektivist ilkeleri ve
uygulamalar› terk edip, firman›n rekabetçi piyasa ortam›nda baflar›l› olmas›na yard›mc›
olmalar› gereklili¤idir. Buna göre sendikalar, iflletmelere bir katma de¤er sa¤layarak
varl›klar›n› meflrulaflt›r›p geleceklerini güvence alt›na alabilirler.

Bir Toplumsal Hareket Olarak Sendikac›l›k


Sendikalar›n krizden ç›k›fl yollar› aras›nda son y›larda moda olan bir önerme toplumsal
hareket sendikac›l›¤›d›r. Toplumsal hareket sendikac›l›¤›, sendikac›l›¤› sosyal adaleti
sa¤lama u¤runa yap›lan mücadelelerin bir parças› olarak görmektedir (Waterman 1998).
Sadece iflyerini de¤il, toplumu dönüfltürme amac› da tafl›maktad›r. Lucio ve Weston’a göre
e¤er sendikac›l›k siyasi ve sosyal boyutunu korumak istiyorsa, ücret sendikac›l›¤›n›n ötesine
geçmeli, sendikalar belli bir kesimin de¤il, bütün toplumun menfaatini savunan yap›lar
haline gelmelidirler. Aksi takdirde uzun dönemde sendikalar olabilir, ama sendikac›l›k bir
hareket olarak büyük bir olas›l›kla ortadan kalkacakt›r (Lucio ve Weston 1992: 230).
Öte yandan, toplumsal hareketle ilgili, örne¤in çevre gibi konulara sendikalar çok fazla
dalarsa, iflyerindeki sorunlara ve üyelerinin ç›karlar›na uzak kalabilirler. Bu konuda
komünizm sonras› Do¤u Avrupa ülkelerindeki sendikal hareket örnek olarak verilebilir. Bu

162
Sendikalar›n Kimlik Krizi ve Eme¤in Mehteran Yürüyüflü

ülkelerde, özellikle Polonya’da sendikal hareket bir toplumsal harekete do¤ru dönüfltükçe,
dar anlamda iflçilerin hak ve ç›karlar›n› savunan bir örgüt olma ifllevini kaybetmeye
bafllam›flt›r (Ost 2002: 33). Bu da çal›flanlar aras›nda sendikalara duyulan güvenin
azalmas›na neden olmufltur. Sendikalar, üyelerinin dar ve kesimsel ç›karlar›n› görmezlikten
gelme lüksüne sahip de¤ildirler.
Sendikalar›n kimlik krizi konusunda daha genel ve esnek bir bak›fl aç›s› da Hyman
(1996) taraf›ndan ortaya at›lm›flt›r. Hyman, gelecekte befl çeflit sendikal kimli¤in olaca¤›n›
iddia etmektedir. Birinci kimlik, emek piyasas› içinde sahip olduklar› vas›flar›n k›tl›¤›ndan
dolay› imtiyazl› konumda bulunan ve özellikle ileri teknolojiye dayanan imalat ve hizmet
iflletmelerinde çal›flanlar›n ç›karlar›n› savunan sendikac›l›kt›r. Bu bize kapitalizminden
önceki dönemlerin lonca örgütlenmesini ça¤r›flt›rmaktad›r. Bireycili¤in kaç›n›lmaz olarak
kolektivizmin yerini ald›¤›n› savunan ikinci kimli¤e göre ise, sendikalar birey olarak iflçilere
hizmetler sunmal›d›rlar. ‹lk sendikalar sadece bu ifllevle u¤raflan “dostça birliklerden”
do¤mufllard›. Temel amac› üyelerine ticari hizmetler sunmak olan bir örgüt herhalde
sendika olarak tan›mlanamaz. Üçüncü modelde ise emek ile sermaye aras›nda de¤iflen güç
dengeleri göz önüne al›narak, firman›n artan rekabet flartlar›nda ayakta kalmas›n› sa¤lamak
için sendika yönetimle iflbirli¤i içine girer ve “verimlilik koalisyonunun” bir taraf›n› oluflturur.
Burada Japon iflletme sendikalar›na do¤ru bir gidifl olabilir. Dördüncü modelde ise sendikalar
ulusal düzeyde hükümetlerle sosyal ortakl›k çerçevesinde siyasi bir mübadeleye girmektedir.
Bu refah devletinin hala güçlü oldu¤u ülkelerdeki sendikalar›n benimseyebilece¤i bir roldür.
Ancak burada üretim iliflkileri ve iflyeri endüstri iliflkilerinden kaynaklanan sorunlara pek
fazla dikkat edilmemektedir. Son olarak sendikalar popülist kampanya örgütleri olarak ifllev
görebilirler.
Ekonomik ç›kar örgütü ve toplumsal hareket olmak sendikalar›n en önemli iki ideal
özelliklerini oluflturmaktad›r. Bu iki boyut aras›nda bir çekiflme vard›r. Çevreyi kirleten
sanayiler konusu buna örnek olarak verilebilir. Bu konuda sendikalar aras›nda ve
sendikalar›n kendi içlerinde görüfl ayr›l›klar› vard›r (Hyman 1996: 702).

Tablo 1: Sendika Kimlikleri


Eylemin Odak Noktas› Temel ‹fllev ‹deal Tip
Mesleki seçkinler Sadece grubun temsili Lonca
Bireysel ‹flçi Hizmetler Dostça birlikler
Yönetim Verimlilik koalisyonu fiirket sendikas›
Hükümet Siyasi mübadele Sosyal ortak
Kitle deste¤i Kampanya Sosyal hareket
Kaynak: Hyman 1996: 70.

Hyman, (2001) Avrupa sendikac›l›¤› ile ilgili bir çal›flmas›nda yukar›daki kimlikleri
piyasa, toplum ve s›n›f olmak üzere üç ana eksen etraf›nda yeniden yorumlam›flt›r.
Bunlardan birincisinde sendikalar›n emek piyasas› ifllevleri öne ç›kmaktad›r. ‹kincisinde,
çal›flanlar›n toplumsal konumunu genel olarak iyilefltirme ön planda iken, üçüncüsünde ise
emek ve sermaye aras›ndaki s›n›f savafl›n›n “okullar›” ifllevi göze çarpmaktad›r (Hyman
2001: 12). Tarihsel olarak bu üç ana e¤ilim de¤iflik biçimlerde de olsa varl›¤›n› sürdürmüfltür.

163
Engin Y›ld›r›m

Günümüzde, üçüncü e¤ilimin nispeten önem kaybetti¤ini söyleyebiliriz. Hyman’a göre tüm
sendikalar, emek-sermaye iliflkisinin düzenlenmesiyle ilgili önemli bir iflleve sahip
olduklar›ndan piyasay› görmezlikten gelemezler. Öte yandan çal›flanlar› iflverenlerden
ay›ran toplu ç›karlar ve kimlikleri de ihmal edemezler. S›n›fsal bir ideoloji benimsemeseler
bile s›n›f ayg›t›/organ› rollerinden kaçamazlar. Son olarak, mevcut toplumsal yap›lar onlar›n
tercihlerini de¤iflik derecelerde s›n›rland›rmaktad›r. Sendikalar, toplumdaki di¤er kurumlar
ve ç›karlarla beraber yaflamak zorundad›rlar (Hyman 2001: 4)

fiekil 1: Sendikac›l›¤›n Geometrisi


Toplum

Piyasa S›n›f
Kaynak: Hyman (2001: 4)
‹flletme sendikac›l›¤› piyasaya, radikal sendikac›l›k s›n›fa, bütünlefltirici sendikac›l›k
topluma vurgu yapmaktad›r. Sendikalar, bu üç ideal tip kimlikten genellikle ikisinin
kar›fl›m› bir politikay› izlemifllerdir. Sendikalar kriz ve önemli dönüflüm zamanlar›nda,
ihmal edilen üçüncü boyuta önem verme e¤ilimine girerler (Hyman 2001: 5). Tarihsel olarak
tek bir iflleve vurgu yapan sendika hemen hemen hiç olmam›flt›r. Çünkü böyle bir durumda
sendikan›n varl›¤›n› uzun süre sürdürmesi pek mümkün de¤ildir.

Sonuç
Sendikalar ifl ve istihdam konular›yla m› kendilerini s›n›rlamal› yoksa daha genifl sosyal
konularla m› ilgilenmelidirler? Bununla ba¤lant›l› olarak yönelimleri bireysel mi, yoksa
kolektif mi olmal›? ‹flteki kolektif ç›karlar üzerindeki yo¤unlaflma üretimdeki sosyal iliflkileri
ve flartlar› içerir. ‹flteki bireysel ç›karlar ise hizmet sözleflmesiyle ilgili hususlar› ve uzun
dönemli kariyer rotalar›n› kapsar. Toplumdaki kolektif ç›karlar ise iflçilerin istihdam iliflkisi
d›fl›ndaki rollerini ve ilgilendikleri konular› kapsarken, toplumdaki bireysel ç›karlar iflçilerin
tüketici olarak ç›karlar›n› ele al›r.
‹stihdam›n yeniden yap›lanmas› iflçiler içinde, sendikalar aras›nda ve sendikal› ile
sendikas›z iflçiler aras›ndaki toplu iliflkilerin yeniden oluflturulmas› imkân›n› bize
sunmaktad›r. Daha önceleri ç›karlar› sendikal hareket içinde yeterince dile getirilmeyen
kad›n iflçiler gibi gruplarla, yeni önem kazanan k›smi süreli çal›flanlar gibi gruplara
odaklanma, bu gruplar›n sendikal harekete kazand›r›lmas›na neden olabilir. Ayr›ca hem
üretici, hem de tüketici olarak bu iki alan aras›ndaki iliflkiler öne ç›kar›larak çal›flanlar›n

164
Sendikalar›n Kimlik Krizi ve Eme¤in Mehteran Yürüyüflü

harekete geçirilmesinde kullan›labilirler. Farkl›l›klar ve iç çekiflmeler sendikac›l›k içinde


sürekli var olmufltur.
Sendikalar, yönetim, istihdam de¤iflmeleri, üretim e¤ilimleri, kamu politikalar› gibi
konular hakk›nda tahminler yapabilmeli ve bu de¤ifliklikleri önceden görüp, ona göre cevap
verebilecek uzun dönemli politikalar gelifltirmelidirler. Sendikan›n bir hizmet örgütü oldu¤u
kadar, çal›flan kitlelerin sosyal tan›nma ve demokratik haklar›n›n kazan›lmas›n›n tarihsel
bir arac› oldu¤u ak›ldan ç›kar›lmamal›d›r. Baflka bir ifadeyle, sendikalar s›n›f, toplum ve
piyasa eksenli kimliklerini, içinde bulunduklar› toplumun ve sektörün tarihsel geliflimi
ba¤lam›nda eklemleyebilmelidirler.
Kaynakça
Castells, M. (1996), The Information Age: Economy, Society and Culture , Vol.1: The Rise of the Network
Society, Oxford: Blackwell Publishers.
Drucker, P.F. (1996), “‹ki Karfl› Kültür”, Mercek, Nisan 1996.
Guest, D.E. (1992), “Employee Commitment and Control”, Hartley, J.F. ve Stephenson, G.M. (der.),
Employment Relations içinde, Oxford: Basil Blackwell.
Guest, D.E. (1987), “HRM and Industrial Relations”, Journal of Management Studies, cilt 24, say› 5.
Harrod,J. ve R.O’Brian, (2002), “Organized labour and the global political economy”, Harrod,J. ve R.O’Brian
(der.), Global Unions, London: Routledge, ss. 328.
Hobsbawm, E. (1981), The Forward March of Labour Halted? London: Verso.
Hyman, R. (2001), Understanding European Unionism: Between Market, Class and Society, London: Sage.
Hyman, R. (1996), “Changing Union Identities in Europe”, Leisink, P. Van Leemput, J. Ve Vilrokx, J. (der), The
Challenges to Trade Unions in Europe: Innovation or Adaptation içinde Cheltenham: Edward Elgar, ss: 5373.
Kelly, J. (1998), Rethinking Industrial Relations: Mobilization, Collectivism and Long Waves, London:
Routledge.
Lordo¤lu, K. (2004), “Türkiye’de Sendika Hareketinin K›smen Gölgeli Bir Alan› Üstüne Tart›flmalar”, Alpay
Hekimler (der.) ABTürkiye ve Endüstri ‹liflkileri içinde, ‹stanbul: Beta, ss: 225237.
Lucio, M. M. ve Weston, S. (1992), “HRM and Trade Union Responses: Bringing the Politics of the Workplace
Back into the Debate”, Blyton, P. ve Turnball, P. (der), Reassessing HRM içinde, London: Sage.
Ost, D. (2002), “The Weakness of Strong Social Movements: Models of Unionism in the European Context”,
European Journal of Industrial Relations, vol 8, no.1, ss: 3351.
Waterman, P. (1998), “The New Social Unionism: A New Union Model for a New World Order”, Munck, R.
ve P. Waterman (ed.) Labour Worldwide: Alternative Union Models in the New World Order içinde, Londra:
Macmillan.

165
Sorular

Sorular

‹rfan Kayg›s›z: Yerel yönetimlerin kendisi siyasallaflmaya en yak›n kamu kurumlar›ndan


bir tanesi, hem belediyeler hem il özel idareleri, inisiyatif biçimi de vali yada belediyeler,
belediye baflkanlar›na toparlanacak her ne kadar il özel idaresi kanununda valilerin
inisiyatif alan›n› k›rd›klar›n› iddia etseler de, buna iliflkin bir küçük düzenleme yap›lsa da
esastan bir de¤ifliklik söz konusu de¤il. Dolay›s›yla yerelde belediye baflkan› ve valiye ba¤l›
bir ciddi ve önemlice say›da, bir milyona yak›n bir kamu çal›flan›yla karfl› karfl›ya kal›nacak
bunun yeni dönem ya da sonraki dönemler aç›s›ndan da bir ciddi kadrolaflmaya yönelece¤i,
bu kadrolaflma hem siyasal aç›dan olabilir ya da yereldeki güç iliflkilerinin oradaki
yans›mas› biçimiyle olabilir. Bu anlamda da ciddi bir handikap var. Bunun do¤al olarak
yerelli¤in bir baflka problemli alan›, örgütlenme aç›s›ndan da iflveren inisiyatifinin çok
yo¤un olmas› nedeniyle de flimdi de yaflan›yor, hemen her yerel seçim sonras› da yaflan›r
bir flekilde, “sendikalar aras› bir kay›fl söz konusu oluyor.” Dolay›s›yla belediye baflkan›n›n
ya da valinin siyasal e¤ilimine uygun olarak da sendikalar aras›nda da bir geçifl
önümüzdeki dönem daha da h›zlanacak. Böyle bir tehlike de var ama bunun daha tali
oldu¤unu düflünüyorum ben. Esas e¤ilimin örgütsüzlefltirmeye yönelik bir e¤ilim olaca¤›n›
düflünüyorum, çünkü yeni personel sistemi alabildi¤ine iflverene ba¤›ml› ve onun
hegemonyas›n› çok güçlendiren bir sistem öngörüyor. Çal›flanlar›n sosyal haklar›
bak›m›ndan da çok ciddi problemleri var. Yani sadece iki fleyi söyleyebilirim ne tür haklar
geliyor aç›s›ndan: Sadece ifl güvencesinin ortadan kalkmas›, memuriyetteki kolal›
gömlekten bafllayan serüvenin ve oradaki tek ifl güvencesi ayr›cal›¤›n›n da ortadan kalkmas›
de¤il, sosyal haklarda da ciddi bir problem var. Örne¤in tam zamanl› ya da k›smi zamanl›
sözleflmeler aç›s›ndan kad›nlar›n do¤um izni yok, ücretli izin yok daha do¤rusu, hastal›k
izinleri sözleflmelilerde memurlar›n yar›s› kadar, ayl›ks›z izin tam zamanl› ya da k›smi
zamanl› sözleflmeliler için söz konusu de¤il, bir kamu personeli yurt d›fl›nda bir burs
ayarlarsa ücretsiz izin verilmesi söz konusu de¤il sözleflmeliler için, sadece memurlara
tan›nm›fl bir hak, çal›flanlar iflyerinde iflini yapt›¤› zaman bir sald›r›ya u¤rar, kazaya maruz
kal›rlarsa bir meslek hastal›¤›na yakalan›rlarsa yine ücretsiz izin haklar› yok. Sadece yani
yeni sistem ifl güvencesini ortadan kald›rm›yor, di¤er uygulamalar›yla da bütünüyle
inisiyatifin iflverenin eline geçmesini sa¤l›yor. Bu mekanizman›n kendisi k›r›lmazsa bütün
model tart›flmalar› bir tarafa sistemin kendisinin bir örgütsüzlü¤ü kaç›n›lmaz olarak
yarataca¤› ortada. Bir tekrar niteli¤inde sözleflmeli sa¤l›k personeli yasas› örne¤inde
söyledim, yirmi bir bin küsürde yüz kifli sadece örgütlü, bu da gelecek aç›s›ndan da bir
önemli gösterge diye düflünüyorum.
Engin Y›ld›r›m: Bana bir soru yöneltilmifl bir arkadafl›m›z taraf›ndan. “Sendikalar› sivil
toplum örgütleri içinde eriterek s›n›fsal kimli¤inden soyutluyorsunuz, peki iflçi s›n›f›
nerede?”
Güzel bir soru, yaln›z ben sendikalar› sivil toplum örgütü olmalar›, onlar›n sivil toplum
örgütü içinde eritilece¤i anlam›na gelmemesi gerekti¤ini vurgulamak istiyorum. Yani kendi
sadece baflka bir tak›m sivil toplum örgütleri var, orada ayr› bir dünya var, o dünyadaki
örgütlerle de iliflki içine geçmeleri gerekti¤ini söylüyorum, yoksa bunlar kendi s›n›fsal
kimliklerini b›raks›n, bir tür yard›m sevenler derne¤ine dönüflsün öyle bir fleyim yok, öyle
bir iddiam yok.

166
Sorular

Bir soru daha var; bu da mavi beyaz yakal› bunal›m› olmamal›, sendikalar› bir yorum
daha bir sorudan ziyade, yani mavi yakal› beyaz yakal› ayr›m›n›n çok anlams›z olmad›¤›n›,
sonuçta her ikisinin de emek satt›¤›n›, emek sahibi oldu¤unu vurgulayan bir görüfl. Hatta
flöyle bir ifade var 1970’lerde ortaokuldan ayr›lm›fl kifli muhasebeci olurken büyük
fabrikada bugün lise diplomas› olan iflçi olarak al›nm›yor. Lise diplomas› ile kap›c›
olunmuyor, do¤ru söze ne denir, demek ki ifl fleyle de¤il, diplomayla de¤il. Bundan birkaç
gün evvel Toyota insan kaynaklar›ndan sorumlu genel müdür yard›mc›s›yla bir vesile
dolay›s›yla beraberdik, yemek yiyorduk. fiöyle bir laf söyledi: “Toyota’da patron yoktur”
dedi. Bunu söyleyen yaklafl›k on dört, on befl y›ld›r orada çal›flan, hakikaten kendini iyi
yetifltirmifl bir yönetici ve flunu vurgulad›, bizim burada çal›flt›¤›m üniversitenin rektörü de
var, rektör bir tak›m mühendislik fakültesi ö¤rencilerinin orada ifle girmesi için lobi faaliyeti
yap›yor iflin aç›kças›. Adam›n söyledi¤i flu; Toyota genel müdür yard›mc›s›n›n, “bizim
fabrikada mühendis-iflçi ayr›m› yok, gelen herkes üretim hatt›nda ifle bafllayacak, en az
teknik lise mezunu olacak ve endüstri meslek lise mezunu, meslek lise mezunu, iki y›ll›k
meslek yüksekokulu mezunu veya dört y›ll›k fakülte mezunu bizim için fark etmiyor, Toyota
sistemi budur” dedi. Bunu tabi bizim rektör bir türlü anlayamad›, böyle bir fley nas›l olur,
böyle bir fley oluyor dedi. Toyota’n›n tüm dünyadaki fabrikalar›nda, çok küçük yönetim kat›
en tepe yönetim yetifltirilmek üzere hariç, bunlar da y›lda birkaç kifliyi geçmiyor al›nan
insan say›s›, di¤er bütün insanlar mezun olduklar› yere, sahip olduklar› diplomaya
bak›lmaks›z›n –bir minimum koflul var tabi lise mezunu olmak üretim band›ndan ifle
bafll›yor. Yani bu anlamda Toyota’da bu mavi yakal› beyaz yakal› ayr›m› kendili¤inden belki
de kayboluyor. Tam tabi bu ayr›nt›l› bir inceleme yap›lmas› gereken bir durum, ama
Toyota’ya girip bunlar› araflt›rmak neredeyse imkans›z, ama kendisi böyle iflte yemek
aras›nda böyle bir laf da söyledi.
Soru: Mavi yakal› beyaz yakal› ayr›m›n› koydu¤unuz 1980 öncesi süreç için, ondan
sonras› için geçerli de¤il çünkü beyaz yakal›lar h›zla iflçileflti. Bugün t›p mezunlar› iflsiz ya
da düflük ücretlerle çal›fl›yorlar, bugün mühendislik mezunlar› 83 tane üniversite Türkiye’de
üretiyor bol bol, ama iflsiz. Bunlar›n hepsi iflçi oldular dolay›s›yla. ‹flçi s›n›f› bu süreçte
nitelik anlam›nda çok farkl› gelifliyor, yani öyle bir yarar› var bugünkü örgütlenmeye dönük.
Engin Y›ld›r›m: Ama iflte bu fleye ne derece yans›yor o ayr› bir konu.
Soru: Ben yanl›fl anlamad›msa say›n Y›ld›r›m dedi, sendikalar›n yozlaflmas› ya da
bugünkü duruma gelmesinin önemli bir nedeni mavi yaka, beyaz yakal›lar, sendikalar
belirleyici de¤il orada, çünkü toplumsal sürecin dinamikleri bunlar ‘80’ öncesi ya da ‘80’
sonras›.
Engin Y›ld›r›m: Sendikalarda krizden mavi yakal›lar›n krizinden söz edilebilir, mavi
yakal› sendikal›lar›n krizinden söz edilebilir.
Sorucu: Sendikac›l›k onlarla özdefllefltirildi¤i için.
Engin Y›ld›r›m: “Yeni ç›kacak sendikalar yasas›ndaki yeni barajlar ne anlama geliyor?”
Asl›nda bu iki yanl› olabilir, bir tanesi sendika üyeli¤inde alt fley oluflabilir, bugün
sendikalardaki canl› taban› ama bu de¤erlendirilemezse baflka bir fley olabilir.
Sendikal›laflmaya çal›flan her iflçiyi iflten ç›karma yeni iflsizlere ve yol açar diyoruz ve bu
oturumu kapat›yoruz.

167
Yazar Adı

168
MAkale Adı

OTURUM 2. 3.

GELENEKSEL SINIF YAPISI:


ÇÖZÜLMELER

YÖNETEN:
BES‹ME fiEN

KONUfiMACILAR:
BERNA GÜLER MÜFTÜO⁄LU
NEVRA ALDEM‹R
RECEP KAPAR
ASUMAN TÜRKÜN

169
Yazar Adı

170
Berna Gülermüftüo¤lu-Nevra Akdemir

Abstract
The decline in the rate of profit started in the mid of 60s and deepened in 70s has shrinked
the speed of the accumulation of capital world wide. The competition in the world economy
has become sharper in that period together with the help of the use of new technologies,
speedy communication and easiness in transportation. At the same time the competition
advantage has passed to the organizations based on small sized production which produce
cheap, qualitative and various products and capital accumulation in an environment of such
a fierce competition has started to be restructured. The most important element of
restructuring is to break into the pieces of production process and outsource some parts of
production, namely, to decentralize the production and to give a flexible feature to the firms.
The essential agent facilitated this transformation from big sized companies who completed
all stages of production in the same plant to the organization of production based on small
sized production is the abandonment of Keynesian economic policies based on demand and
the transfer to liberal economic policies based on supply.
In the first part of our study, the main aim is to analyse the dissolution of production process
and its political economic background. In the second part, the qualitative dimension of
subcontracting relations as the element of slowing down the dissolution process will be
examined with various field researches. Subcontracting in ship building sector,
subcontracting relations in the production of shoe and machine&equipment are the
examples of weak or strong positions of the firms in production chain as well as the
inequality in relations. In conclusion part, through the findings of field researches, various
samples on the conditions of dissolution and existence in production from Turkish firms who
try to integrate global capitalism will be examined.

Üretimde Çözülme ve Tutunma Halleri

BERNA GÜLERMÜFTÜO⁄LU
NEVRA AKDEM‹R

Girifl
1960’l› y›llar›n ortalar›nda bafllayarak 1970’li y›llarda h›zlanan kâr oranlar›n›n düflüflü,
dünya ölçe¤inde sermaye birikim h›z›n› azaltm›flt›r. Bu dönemde, yeni teknolojiler ve üretim
tekniklerinin kullan›m›, h›zl› ve kolay iletiflim ve ulafl›m ile beraber, dünya ekonomisindeki
rekabet keskinleflmeye bafllam›flt›r. Rekabet avantaj›n› elde edenlerin ise bu dönemde,
küçük üretim temelinde üretimini organize ederek; ucuz, çeflitli ve kaliteli ürünleri üreten
firmalar oldu¤u görülmüfltür. Kâr oranlar›n›n düflüflü ve keskinleflen rekabet karfl›s›nda
sermaye birikim sürecinde görülen, bu yeniden yap›lanman›n en önemli ö¤esi, üretim

171
Üretimde Çözülme ve Tutunma Halleri

sürecini parçalayarak firma d›fl›nda yapt›rmad›r. Yani, firmalar, üretimi ademi merkezi
örgütleyerek esnek firma özelli¤ine bürünmektedirler. Üretim sürecinin tüm parçalar›n›
firma içinde yapan büyük ölçekli üretimin, küçük üretime dayal› örgütlenme modeline
geçiflini kolaylaflt›ran ve h›zland›ran etken ise, talep yanl› Keynesyen politikalar›n terk
edilmesi ve her alanda esneklik uygulamalar›n› getiren arz yanl› yeni liberal politikalar›n
hayata geçirilmeye bafllanmas›d›r.
Çal›flmam›z›n birinci k›sm›nda üretim sürecinin parçalanmas› di¤er bir ifade ile
çözülmesinin, ekonomik politik arka plan› ortaya konulmaya çal›fl›lacakt›r. ‹kinci k›s›mda
ise çözülmenin tutucu unsuru olan alt sözleflme iliflkilerinin nitel boyutu irdelenmeye
çal›fl›lacakt›r. Son k›s›mda ise küresel kapitalizme eklemlenme çabas›nda olan Türkiye’de
saha araflt›rmalar›n›n bulgular›ndan yararlanarak parçalanan üretim sürecinde firmalar›n
yer kapabilme ve tutunma halleri ortaya konulmaya çal›fl›lacakt›r.

I. Üretimde Çözülme: EkonomiPolitik Arka Plan


1970’li y›llarda bafllayan ve 1980’li y›llarda h›z kazanan küçük üretime dayal› üretim
örgütlenmelerin küresel rekabette çeflitli baflar›lar elde etmifllerdir. Bu baflar›lar›n ard›nda
yatan en önemli olgu, üretim süreçlerini parçalayarak ölçek ekonomisinin kat›l›klar›n›
devreden ç›kartmalar›d›r. Küçük üretime dayal› üretim organizasyonlar›n›, farkl› birlefltirici
uygulamalarla bir araya getirerek gerçeklefltirmifllerdir. Bu duruma en iyi örnek ise
‹talya’daki, 1969 y›l›nda yap›lan “s›cak sonbahar” ad› verilen iflçi eylemlerinin ard›ndan, bu
bölgedeki firmalar›n üretimlerini yeniden yap›land›rmas›d›r. “S›cak sonbahar” eylemi ile
a盤a ç›kan güçlü sendikal mücadeleye tepki olarak sermaye, kendi ihtiyaçlar›
do¤rultusunda üretimi yeniden örgütleyerek, üretimin birçok bölümü, firma d›fl›nda
yapt›r›lmaya bafllanm›flt›r (Murry, 1987).
‹talya’da yeni bir üretim örgütlenmesine geçifl sonras›nda üretim sürecinin alt sözleflme
iliflkisi ile örgütlenen fason firmalardan oluflmas› ve üretimin bunlara yapt›r›lmas›, sendikal
mücadeleyi zay›flatm›flt›r. Böylece ‹talyan sermayesi bir yandan maliyetleri düflürürken,
di¤er yandan emek ile direkt çat›flmaya girmekten kurtulmufl olmaktad›r. ‹flverenin güvenini
ve mali deste¤ini kazanm›fl olan birçok iflçi, fason iflyeri açm›flt›r. Bu fason firmalar,
enformel iliflkilerin geçerli oldu¤u ve karfl›l›kl› güven temelinde oluflan küçük firma
a¤lar›nda yerlerini alm›fllard›r. ‹talya’daki bu bölge, 1980’li y›llarda “esnek uzmanlaflma”
modeline ilham veren Emellia Ramogna bölgesidir.
20. yüzy›lda, büyük ölçekli üretimin yükselmesiyle birlikte kaybolaca¤› beklenen küçük
üreticilik, bu beklentinin aksine, her dönemde varl›¤›n› sürdürmüfltür. Hatta kitle üretimin
yükselifl döneminde bile küçük firmalar “inatla” direnmeye devam etmifltir (Dobb,1992).
1960’l› y›llarda da küçük firmalar, büyük firmalar›n ihtiyaçlar› olan baz› özel parçalar›
veya üretim ölçe¤ini aflan bir talep düzeyiyle karfl›lafl›ld›¤›nda, üretimin baz› aflamalar›ndaki
kapasite yetersizliklerini karfl›lamaya devam etmifllerdir. Dobb’a göre, bu durum, büyük
kapitalistlerle küçük kapitalistler aras›ndaki iliflkilerin “modern d›flar› ifl verme sistemi”
üzerine temellenmesidir (Dobb,1992).
Küçük üretim 20. yüzy›lda, art›k, geleneksel zanaattan koparak kapitalist firma olman›n
niteliklerini bar›nd›rmaktad›r. Küçük üreticilik; kapitalist mant›kla iflleyen, yani serbest
rekabet, talep, birim maliyeti ve sermaye birikimi gibi kapitalist üretim tarz› taraf›ndan

172
Berna Gülermüftüo¤lu-Nevra Akdemir

içeri¤i belirlenen baz› faktörlerin her zaman etkisini gösterdi¤i ve üretim temposu teknolojik
yenilemenin belirledi¤i bir yap›ya sahip olmufltur (Aktar, 1990).
1960’l› y›llarda ise küçük üreticilik teorilerin gelifltirildi¤ini görmekteyiz. Bunlardan en
önemlileri, E.F.Schumacher’in “küçük güzeldir” mitini ortaya att›¤› çal›flmas› ve E.Stanley ve
R.Morse “modern küçük sanayi” ad› alt›nda yapm›fl olduklar› çal›flmad›r (Schumacher,
1979; Stanley ve Morse, 1965). Di¤er bir çal›flma ise Uluslararas› Çal›flma Örgütü’nün Kenya
Raporu’dur (ILO, 1972). Bu çal›flmalarda küçük ölçekli firmalar, istihdam deposu ve
“kalk›nman›n motoru” olarak sunulmufl ve bu nedenle, azgeliflmifl ekonomilere küçük
üreticili¤in desteklenmesinin gereklili¤i vurgulanm›flt›r*.
1980’li y›llarda sermayenin yeni ihtiyaçlar› do¤rultusunda kapitalizmin yeniden
yap›lanmas› h›z kazanmaya bafllam›flt›r. Özellefltirme, deregülasyon, ticarilefltirme, esnek
çal›flma koflullar›, sendikas›zlaflt›rma gibi uygulamalarla yeni liberal politikalar hayat
bulmaya bafllanm›flt›. Böylece küresel kapitalizme eklemlenme h›z kazanm›flt›r.
1980’lerin ortas›nda ise M.Piore ve C.Sabel, küçük üretime dayal› üretim
organizasyonlara dayanarak “esnek uzmanlaflma modeli” ni oluflturmufl, bu modelle “ikinci
sanayi ayr›m›” iddias› ortaya koymufllard›r (Piore ve Sabel, 1984). Bu çal›flma ekonomik,
politik ve sosyal bilim alan›nda oldukça büyük yank› uyand›rm›flt›r.
Esnek uzmanlaflma modeli elde edilen ampirik bulgular çerçevesinde, üç farkl› üretim
sisteminden temellenmektedir. Bunlardan ilki “bölgesel kümeleflme” olarak nitelendirilebilir.
‹talya’da Emellia Ramogna bölgesi, Avusturya’da Salzburg bölgesi ve Almanya’da Baden
Württenberg bölgesindeki küçük üretime dayal› üretim örgütlenmelerin toplaflt›¤› üretim
alanlar› örnek verilebilir. ‹kincisi, federasyon olarak nitelendirilebilen üretimin piramit tarz›
örgütlenmesidir ve Japonya’daki zaibatsu sistemi örnek gösterilebilir. Üçüncüsü ise, ana
firman›n etraf›nda toplanan uydu firmalarla üretimin örgütlenmesi olan “günefl sistemidir”.
IBM ve Boing gibi firmalar bu sisteme örnek gösterilebilir (Piore ve Sabel, 1984).
Esnek Uzmanlaflma Modelinin temelini oluflturan bölgesel kümeleflme, federasyonlar ve
günefl sisteminin belirleyici olan ortak özelli¤i, üretim süreçlerini parçalayarak ademi
merkezi tarzda yeniden örgütlemesidir. Her üç sistem de üretimini, alt sözleflme iliflkisine
dayal› bir firmalar aras› de¤iflim iliflkisi ile örgütler. Küçük üretime dayal› üretim
organizasyonlar›n baflar›s›n› sa¤layan temel dinamiklerin bafl›nda, bu, firmalar aras› güvene
dayal› iliflkilerle kurulan alt sözleflme iliflkileri ve bu iliflkilerin genellikle enformel nitelikleri
gelmektedir. Alt sözleflme iliflkilerini enformel nitelikler tafl›mas› firmalara önemli ölçüde
esneklik sa¤lamaktad›r. Firmalarda aile iflletmecili¤inin hakim olmas› bu duruma örnek
gösterilebilir. Firmalarda aile gibi iç gruba yönelik tutumun karfl›l›kl› güven ve ortak ba¤
kurulmas›yla, önemli ölçüde ücret ve sosyal sigorta gibi iflçilik maliyetleri azalmakta ama
ayn› zamanda, kiflisel yükümlülükler de oluflmaktad›r. ‹flveren iflçisine, ne pahas›na olursa
olsun yard›m etme yükümlülü¤ü tafl›makta ve bu yükümlülü¤ü yerine getirmektedir. ‹flçi ve
iflveren aras›nda yüz yüze iliflkiler geçerli olurken emek sermaye çat›flmas› görünmez
k›l›nmakta, bunun do¤al sonucu olarak sendikalar d›fllanmaktad›r. Küçük üretime dayal›
üretim organizasyonlar›n›n varl›k koflulu, ekonomik kriz koflullar›n› emebilen esnek
istihdam ve enformel iliflkilerdir.

173
Üretimde Çözülme ve Tutunma Halleri

II. Firmalar Aras› De¤iflim ‹liflkisi: AltSözleflme


AltSözleflme ‹liflkisi, ‹ngilizce literatürde “subcontracting” olarak ifade edilen ve genel
anlamda firmalar aras› de¤iflim iliflkisini iflaret eden kavram›n Türkçe tercümesidir. Alt
sözleflme iliflkisi, Türkçe literatürde fason, tafleron, yan sanayi olarak çeflitli kavramlarla
ifade edilmekte ve bu kavramlar›n tamam› birbiri yerine kullan›lmaktad›r. Böylece bir
kavram karmaflas› yarat›lmaktad›r. Altsözleflme iliflkisini nitel ayr›flt›rmaya tabi
tutuldu¤unda ise Türkçe literatürde kavram karmaflas› da önlenmifl olacakt›r
(GülerMüftüo¤lu, 2004)
Altsözleflme iliflkisinin niteli¤ine göre ayr›m yapt›¤›m›zda, eflitler aras› ve eflitsiz olmak
üzere farkl› iliflki ortaya ç›kmaktad›r. Eflitler aras› iliflki, güç dengeleri eflit firma aras›nda
kurulan iliflki olup, bu iliflkiyi en iyi ifade edecek terim yan sanayi iliflkidir. Eflitsiz iliflki ise
güç dengeleri birbirine eflit olmayan firmalar aras›ndaki, dikey, asimetrik ve hiyerarflik
iliflkidir. Bu iliflkiyi ifade etmek için fason kavram› kullan›l›r*. Tafleron iliflki, fason iliflkinin
özel bir türüdür ve tafleron iliflkiyi, fason iliflkiden ay›ran özellik, ürünün ve/veya hizmetin
niteli¤idir. Örne¤in, gemi ve bina yap›m›nda bu türden bir iliflkiye daha çok
rastlanmaktad›r. Bu alanlarda, üretimin baz› parçalar›, üretim alan›n›n d›fl›na aktar›lamaz.
Dolay›s›yla, üretim alan› içinde parça iflin gerçeklefltirilmesi gerekir. Parça ifl yapan firma ile
kurulan iliflki sonucunda, üretimin bir parças› baflka bir firmaya devredilir. Böylece bir ana
firman›n üretim alan›nda üretimin bir bölümüymüfl gibi çal›flan bir firma bulunmaktad›r. Bu
iliflki tafleron iliflki olarak tan›mlanmaktad›r**. Firmalar aras› de¤iflim iliflkisinin nitelik
boyutu irdelendi¤inde Türkçe literatürdeki kavram karmaflas› da önlemifl olmaktad›r.
Altsözleflme iliflkileri, ticari ve üretim düzeylerinde farkl› örgütlenmektedir. Ayn›
zamanda, ticari ve üretim düzeyinde kurulan iliflki; ulusalt› (bölgesel/yerel), ulusal ve
küresel alanda gerçeklefltirebilmektedir. Yani, küresel ölçekte faaliyet gösteren çok uluslu
bir firma ile ulusal bir firma; çok uluslu firma ile ulusalt› (bölgesel/yerel) bir firma ya da
ulusal bir firma bölgesel/yerel bir firmayla veya yerel firma yerel firmayla altsözleflme
iliflkisi ile oluflan a¤lar›n içine girebilmektedir. Küresel kapitalizme eklemlenme, son
dönemde sosyal bilim alan›nda çal›flmalara esin kayna¤› olmufl ve “küresel meta zinciri” ile
“küresel de¤er zinciri” ad› alt›nda çeflitli araflt›rmalar yap›lmaya bafllanm›flt›r (Gereffi, 1994;
Nadvi ve Halder, 2002;
fiema 1 Humphrey ve Schmitz, 2000;
Schmitz ve Nadvi, 1999;
Schmitz ve Knorringa, 1999;
Kamplisky, 2000).
Ticari düzeyde alt
sözleflme iliflkisi, üretim
riskini üzerine almayan ana
/lider firman›n üretim
süreçlerini altsözleflme iliflki
ile organize edip nihai
ürünün pazarlanmas› ve

* Ayr›nt›l› bilgi için bkz. Güler Müftüo¤lu, 2004


** Ayr›nt›l› bilgi için bkz. Akdemir, 2004

174
Berna Gülermüftüo¤lu-Nevra Akdemir

da¤›t›m ifllevini gerçeklefltirmesidir


fiema 2
(fiema 1).
Üretim düzeyinde altsözleflme
iliflkisi ise, ana/lider firman›n, kendi
üretim sürecinin parçalar›n›, baflka
firmalara yapt›r›lmas›d›r. Ana/lider
firma, d›flar›da ürettirdi¤i bu parçalar›,
toplay›p son montaj›n› genellikle firma
içinde gerçeklefltirmektedir (fiema 2).
Ana/lider firma ile üretim
parçalar›n› üreten firmalar aras›ndaki
iliflki, piramide benzer bir görünüm
sergilemektedir (fiema 3).
Uzmanl›k gerektiren orijinal
parçalar›n yap›m›, genellikle
teknolojik aç›dan geliflkin orta ölçekli
firmalar taraf›ndan gerçekleflir ve bu
firmalar›n, ana/firma ile iliflkileri uzun
dönemli, k›smen eflit iliflkilerdir.
Dolay›s›yla ana/lider firma ile orta
ölçekli firmalar aras›ndaki üretim
fiema3
zinciri, nispeten daha kuvvetli olup
kolayca kopar›lmamaktad›r. Ancak
ayn› koflullarda baflka bir orta ölçekli firma daha az maliyetli ve daha düflük fiyatta çal›flt›¤›
taktirde, ço¤unlukla, zincirin bu sa¤lam görünen halkas› da kopar›labilir ve daha ucuz girdi
temin edilen bir halka zincire eklemlenir.
Uzmanl›k gerektiren ifllerin yap›m›n› gerçeklefltiren bu orta ölçekli bu firmalar, ana/lider
firman›n istek ve arzular›n› karfl›layabilmek ve ana firma ile uzun dönemli iliflkinin kurmak
için ana/lider firman›n teknolojik yard›m ve finansman deste¤inin kabul edebilirler. Böylece
bir ba¤›ml›l›k iliflkisine girebilmektedir. Böylece uzun dönemde bu eflit alt sözleflme iliflkisi
de, eflitsiz hale gelebilmektedir (Sayer ve Walker, 1992).
fiema 3’te görüldü¤ü gibi orta ölçekli firma, kendisi için gerekli olan ifllerin temininde
harcanan zaman ve maliyeti en aza indirmek üzere küçük firmalarla altsözleflme iliflkisi
kurabilmektedir. Benzer flekilde küçük firmalarda, kendi harcad›klar› zaman ve maliyeti en
aza indirmek için emekyo¤un parça iflleri baflka firmalara ya da evlere da¤›tabilmektedir.
Ana/lider firma bizzat kendisi de küçük firmalarla ve/veya ev eksenli çal›flanlarla iliflki
kurabilmektedir. En az maliyetle nihai ürünün ortaya ç›kar›lmas› kârl›l›k için en önemli
avantaj olmaktad›r. Küresel veya yerel ana/lider firman›n zincirine eklemlenmek ve kal›c›
olmak için en az maliyet, her zaman gerekli kofluldur.

III. AltSözleflme ‹liflkisi ve Tutunma Halleri


Bir önceki k›s›mda vurgulad›¤›m›z gibi, küresel veya yerel ana/lider firman›n zincirine
tutunman›n ve kal›c› olman›n en önemli unsuru en az maliyetle çal›flmakt›r. Ancak üretim

175
Üretimde Çözülme ve Tutunma Halleri

zincirinin bir halkas› olan bu firmalar için her koflulda en az maliyetle çal›flmak mümkün
olmayabilir. Çünkü, bir baflka firman›n daha az maliyetle çal›flabilmesi bu firman›n
zincirden kopart›larak yerine zincire yerine eklemlenmesini beraberinde getirir. ‹liflkilerin
bu niteli¤i, son dönemde üretim
süreci üzerine yap›lan saha araflt›rmalar›n›n bulgular›nda daha net biçimde
görülmektedir. Gemi, makine ve ayakkab› olmak üzere üç farkl› üretim alan›nda yap›lan
çal›flmalarda, anket, derinlemesine görüflme ve gözlem gibi birden fazla tekni¤in
kullan›lmas› ile ortaya ç›kar›lan bulgular, üretim ile ilgili derinlikli bilgiler edinmemizi
sa¤lam›flt›r (Akdemir, 2004; GülerMüftüo¤lu, 2001; GülerMüftüo¤lu, 2000).
Afla¤›daki örnek olay, Tuzla Tersaneler Bölgesindeki bir tersanedeki gemi üretim
sürecinin kaynak iflinde çal›flan bir tafleron firma sahibi ile yap›lan görüflmedir ve
altsözleflme iliflkisinin niteliksel boyutuna örnek oluflturmaktad›r (Akdemir, 2004).
“...‹fli almak için, tüm iflçilerin sorumlulu¤unu üstüne al›yorsun ama patron
(tersane sahibi), fiyat› bunu düflünmeden belirliyor. As›l yanl›fll›k burada...
Sözleflmeyi imzalarken yanl›fl oldu¤unu görüyorsun ama alt›na imza at›yorsun.
Mecburen at›yorsun, çünkü kendimizden öyle adamlar yetifltiriyoruz ki bunlar
rakip bana fluanda... Ben mesela 20 tafleron ç›karm›fl›m, (kendi firmas›nda
çal›flan 20 iflçinin kendi tafleron firmalar›n› kurmalar›) bunlar›n her birinin
yan›nda 20 kifli olsa 400 kifli eder. Kardeflin hatta o¤lun dahi senin karfl›na rakip
olarak ç›k›yor. Halbuki ç›karsa ç›ks›n ama fiyat düflüyor bu sefer...”
Ayakkab› üretimindeki fason çal›flan ve parça ifl üretimi yapan firmalar aras› iliflkilerin,
gemi üretiminde görülen tafleron firmalar aras›ndaki iliflkiye benzer oldu¤u, afla¤›daki örnek
olayda aç›k flekilde ortaya konulmaktad›r (GülerMüftüo¤lu, 2000).
“ ..(parça bafl›) fiyat›, usta (ayakkab› üreticisi, nihai ürünü piyasaya sunan)
kendisi belirliyor. Biz bunun üstünü teklif edemiyoruz. Piyasa o kadar kötü ki,
bir baflka fasoncu yar›s›n›n yar›s›nda fiyat veriyor götürüp, usta ona
yapt›rt›yor....”
Hem gemi, hem de ayakkab› üretiminde firmalar aras›nda kurulan iliflkide “patron” ve
“usta” kavramlar›n›n kullan›lmas›, kurulan iliflkinin firmalar aras› iliflkiden öte, iflçiiflveren
iliflkisine benzer bir iliflki oldu¤unu görmekteyiz. Benzer flekilde gömlek ve dokuma
üretiminde de parça üretimi yapan firmalar ifli ald›klar› ana firmay› “patron” olarak
de¤erlendirmektedirler (K›ray, 1998; Aktar, 1990). Bu durum, firmalar›n aras›ndaki iliflkinin
bafltan eflitsiz bir iliflki olarak kurulmas›na olanak tan›maktad›r. Ayn› zamanda firma
sahibi/iflveren olan tafleron ve fasoncu ile yan›nda çal›flt›rd›¤› iflçiler aras›nda gerçek
anlamda bir iflçiiflveren çat›flmas› da yaflanmamaktad›r. Çünkü, her ikisinin de devaml›l›¤›
ana firmayla olan iliflkisinin süreklili¤ine ba¤l›d›r. Dolay›s›yla, parça ifl yapan firma
sahibi/iflveren ile yan›nda çal›flt›rd›¤› iflçi için, esas “patron” ve “iflveren” ana firmad›r.
2001 krizi sonras›nda Dudullu Organize Sanayi Bölgesi’ndeki makine üretimi üzerinde
yap›lan çal›flma, üretim zincirleri ve iliflkileri örneklendirmektedir.(GülerMüftüo¤lu, 2001)
“Kriz (iç) piyasay› sekteye u¤rat›yor. Biz de hammaddeyi Kore ve Tayvan’dan
al›yoruz. Hem fiyatlar istikrarl›, hem de maliyeti düflük. Ara mamulleri iç

176
Berna Gülermüftüo¤lu-Nevra Akdemir

piyasadan temin ediyoruz. (Krizden önce) Yaklafl›k alt› firma ile çal›fl›yorduk.
Ancak kriz sonras› firma say›s›n› ikiye düflürdük. .....Bizim maliyetlerimizin
azaltmam›z›n yolunu bulmam›z gerekiyor. Çünkü firmalar minimum maliyette
çal›flan firmalara yönelecekler, örne¤in Bulgaristan...”
Küresel alanda da altsözleflme iliflkisinin varolma koflulu, yani minimum maliyetle
çal›flma yerel küçük üretim birimleri ile sa¤lan›r. Küresel alanda altsözleflme iliflkileri içinde
bulunan yerel firma, yerel küçük firmalarla olan iliflkilerini hemen koparabilecek nitelikteki
bir zincir içinde yer almaktad›r. Kriz koflullar›nda ayakta kalabilmesi ise, iliflkili oldu¤u zay›f
halkalar sayesindedir. Kolayca kopart›labilen halkalar, esas floku emen zincirin en alt›nda
yer alan küçük firmalar ve ev eksenli çal›flanlar olmaktad›r (fiema 3).
Öte yandan ekonomik krizler, hem küresel hem de yerel alanda altsözleflme iliflkisinin
eflitsiz, asimetrik olarak pekiflmesini sa¤lad›¤› gibi, bu iliflki biçiminin direngenli¤ini de
artt›rmaktad›r. Ayakta kalman›n, devaml›l›k göstermenin ve s›çrama yapabilmenin koflulu
da hiç kuflkusuz minimum maliyetle çal›flmakt›r.
Zay›f halka olmamak için minimum maliyeti sa¤laman›n flartlar› ise flunlard›r: Aile
iflletmecili¤inin yap›lmas› ile güven ve ortak ba¤ kurulmas› Örne¤in ücretsiz aile iflçisi olarak
çal›flmak, kötü düzenlenmifl koflullar› alt›nda en az ücretle iflçi çal›flt›rma –örne¤in göçmen,
kad›n ve çocuk iflçi çal›flt›rma–çal›flma saatlerinin uzun olmas›, enformel çal›flma ve
istihdam biçimlerinin kullan›lmas› ve sendikalar›n d›fllanmas›d›r. Böylece, bu koflullar›n
uygulanmas›, altsözleflme iliflkisi içinde bulunan firmalar›n var olabilmelerini ve varl›klar›n›
sürdürebilmelerini sa¤lamaktad›r (GülerMüftüo¤lu, 2003; GülerMüftüo¤lu, 2004). Bu
koflullar›n üretim alan›nda yap›lan çal›flmalarda aç›k flekilde görmekteyiz (Köse ve Öncü,
2000; TürkünErendil, 2000; GülerMüftüo¤lu, 2000, Dikmen, 2000, GülerMüftüo¤lu, 2001,
Erayd›n ve TürkünErendil, 2001; Hattato¤lu, 2002).
Sonuç Yerine
Çal›flmam›z›n ilk k›sm›nda, küresel rekabetin baflar›l› olarak de¤erlendirilen örne¤i olan
‹talya’daki Emillia Romagna bölgesinin, küçük üretime dayal› üretim örgütlenmesine geçifli,
rekabette üstünlük kazanmas›n›n nedeni vurgulanm›flt›. Bu baflar›n›n ard›nda yatan en
önemli etkenin ise emek yönelimli tasarruflar›n uygulanmas›n› olanakl› k›lan, altsözleflme
iliflkilerinin varl›¤›, oldu¤unun alt› çizilmifltir. Öte yandan kendili¤inden (spontaneous), içsel
geliflimin (endogenous growth) en iyi örnekleri olarak kabul edilen ‹talya’da Emillia
Romagna ve Almanya’da Baden Württenberg bölgesinin, günümüzde küresel rekabetin
bask›s›na maruz kalabildi¤i ifade edilmifltir. Küresel rekabette yeni ürünün gelifltirilmesi
yönünde Japonya ile rekabet, Baden Württenberg bölgesinde mühendislik konusunda daha
fazla yarat›c› olmay› zorunlu k›lmaktad›r. Bölge düzeyinde, uzlaflman›n zor olmas› ve
antienflasyonist politikalar rekabet edebilirli¤i zay›flatmaktad›r (Cooke ve Morgan, 1995:114).
Nadvi ve Halder’in Baden Württenberg bölgesinde t›bbi aletlerin üretildi¤i Tuttlingen’de
yapt›klar› araflt›rmada; küresel alanda kullan›lan olgunlaflm›fl ürünlerin, üretimin daha ucuz
gerçeklefltirildi¤i Pakistan’›n Sailkot bölgesindeki kümeleflen firmalara yapt›r›l›rken, bir
k›s›m ürünleri çok daha ucuz üretim yapan Penang (Malezya), Debrecen (Macaristan), Novy
Tomsky ve Warsaw (Polonya) bölgelere kayd›r›ld›¤› ortaya konulmaktad›r (Nadvi ve Halder,
2002). Tuttlingen’de orta ve küçük ölçekli firmalar ise lider firmayla ortaklafla olarak
gelifltirdikleri orijinal ürünleri üretmektedirler. Orijinal ürünler ne zaman olgunlaflm›fl

177
Üretimde Çözülme ve Tutunma Halleri

ürünler haline gelirse, o zaman bölge d›fl›na kayd›r›laca¤› düflüncesi ile, bölge var gücüyle
ve zorlamayla orijinal üretimin geçeklefltirebilmek için daha da fazla çaba harcamak
zorunda kalmaktad›r (Nadvi ve Halder, 2002).
Emillia Romagna bölgesi ise 1980’li y›llarda giyim, ayakkab›, mobilya ve seramik gibi
düflük katma de¤erli mallarda küresel rekabette baflar› sa¤larken, günümüzde bu mallar›
daha ucuza üretebilen geliflmekte olan ülkeler, rekabette avantaj sa¤lamaya bafllam›flt›r.
Günümüzde Emilla Ramogna bölgesinde yüksek katma de¤erli olan az say›daki g›da
makineleri ve makine aletleri sanayilerinde rekabet avantaj› sa¤lanmaktad›r (Cooke ve
Morgan, 1995:114). Emillia Ramogna bölgesindeki ayakkab› üreticilerin kümeleflti¤i
Brenta’da, Rabellotti’nin yapm›fl oldu¤u araflt›rma, marka sahibi lider firmalar›n küresel
rekabette avantaj yakalayabilmek için üretimi daha ucuz gerçeklefltiren iflçi ücretlerin
düflük oldu¤u Romanya’ya kayd›rd›¤›n› ortaya konmaktad›r. Küresel rekabet Brenta’y› daha
düflük ücretleri gerçeklefltirmesi için aç›k olarak bask›lamaktad›r (Rabellotti, 2001). Ortak
paylafl›m, iflbirli¤i, kolektif etkinlik ve yarat›c›l›k üretimin sürdürülebilmesi ve küresel
rekabetteki baflar› için yeterli koflul de¤ildir. Rekabet için olmazsa olmaz koflul ucuz
üretimin gerçeklefltirilmesidir. Dolay›s›yla ‹talyan sermayesinin Türkiye’de Gaziantep
bölgesinde “‹talyan Organize Sanayi Bölgesi” kurma giriflimde bulunmas›n›n nedeni,
Gaziantep bölgesinin daha ucuz üretim gerçeklefltirmesidir (Referans Gazetesi, 04.11.2004).
Küresel, ulus, ulus alt› (bölgesel/yerel) alanlarda rekabet edebilmenin koflulu en az
maliyetle üretimin gerçeklefltirilmesine yönelik ekonomik ve ideolojik olarak büyük bir
bas›nç uygulanmaktad›r. Bu bas›nç karfl›s›nda emekçilerin kolektif örgütlülü¤ü ihtiyaçtan
çok, zorunluluk içermektedir. Zorunluluk ise s›n›f bilincini ve ayr›cal›¤›n› içsellefltirecek
mekanizmalar› yaratacak, yerel ve küresel kenetlenmedir.

Kaynakça
Akdemir, N. (2004), “Kalk›nma ve Sermaye Birikimi Sürecinde Enformelleflme: Tuzla Örne¤i”,
Marmara Üniversitesi S.B.E., (Yay›nlanmam›fl Yüksek Lisans Tezi), ‹stanbul
Aktar, Ayhan. Kapitalizm, Azgeliflmifllik ve Türkiye'de Küçük Sanayi. ‹stanbul: AFA Yay›nc›l›k, 1990.
Cooke P. ve Morgan K. “Growth Regions under Duress: Renewal Strategies in Baden Württemberg and
EmiliaRomagna”, Globalization Institutions and Regional Development in Europe, A.Amin ve N.Thrift
(ed.) Oxford University Press.
Dikmen, A.A. (2000). “Küresel Üretim, Moda Ekonomileri ve Yeni Dünya Hiyerarflisi”, Emek Piyasalar›
ve Üretim Süreci, Toplum ve Bilim, Güz 86, 281302.
Dobb, Maurice. Kapitalizmin Geliflimi Üzerine ‹ncelemeler. Çev. F. Akar. ‹stanbul: Belge Yay›nlar›,
1992.
Erayd›n, A. ve A.TürkünErendil. (2002), “Konfeksiyon Sanayiinde Yeniden Yap›lanma Süreci, De¤iflen
Koflullar ve Kad›n Eme¤i: Ne Kazand›lar, Ne Kaybettiler?”, Ev Eksenli Çal›flma, ‹ktisat Dergisi, Say›.430
Ekim, 1828.
GülerMüftüo¤lu, B. (2000). “ ‹stanbul Gedikpafla’da Ayakkab› Üretiminin De¤iflen Yap›s› ve Farkl›laflan
‹flgücü”, Emek Piyasalar› ve Emek Süreci, Toplum ve Bilim, Güz 86, 118138.
______.(2001). “Dudullu Organize Sanayii Bölgesi’nde Makine ‹malat Sanayiinde Alan Araflt›rmas›”,
TMMOB Sanayi Kongresi 2001 Bildiriler Kitab›, Yay›n No. E/2001/291, 349370.

178
Berna Gülermüftüo¤lu-Nevra Akdemir

_____ .(2003) “Yeniden Yap›lanmada KOB‹’ler: Sihirli De¤ne¤in Sihirsizli¤i“, ‹ktisat Dergisi, Say›: 435,
Mart, 1624.
____. (2004) “Büyük ve Küçük Firmalar Aras›ndaki iliflkilerin Bildi¤imiz ve Bilmedi¤imiz Yönleri”, ‹ktisat
Dergisi, Say›: 452, 5762.
Hattato¤lu, D. (2002). “Ev Eksenli Çal›flmada Çocuk Eme¤i ve Kad›n Eme¤i ‹liflkileri”, Ev Eksenli
Çal›flma, ‹ktisat Dergisi, Say›.433, Ekim, 5457.
ILO. Employment and Equality: A Strategy for Increasing Productive Employment in Kenya. Geneva:
ILO, 1972.
Kamplisky R. (2000) “Spreading the Gains from Globalisation: What Can Be Learned From Value Chain
Analysis?” IDS Working Paper 110, Bringthon: Institute Development Studies.
K›ray, B. (1998). Örgütleflmeyen Kent: ‹zmir, Ba¤lam Yay›nevi, ‹stanbul
Köse, A.H. ve A.Öncü. (2000). “‹flgücü Piyasalar› ve Uluslar aras› ‹fl Bölümünde Uzmanlaflman›n
Mekansal Boyutlar›: 1980 Sonras› Dönemde Türkiye ‹malat Sanayii”, Emek Piyasalar› ve Üretim
Süreçleri, Toplum ve Bilim, Güz 86, 7290.
Murry, Fergus. "Flexible Specialisation in the "Third Italy"", Capital and Class, No. 33, (Winter
1987), 8495.
Nadvi K. ve Halder G. Local Clusters in Global Value Chains: Exploring Dynamic Linkage between
Germay ve Pakistan, IDS Working Paper 152, Bringthon: Institute Development Studies.
Piore, Michael J. & Charles F. Sabel. The Second Industrial Divide Possibilities for Prosperity . Basic
Books, Inc. New York: Publishers, 1984.
Rabellotti R. (2001) The Effect of Globalization on Industrial Districts in Italy The Case of Brenta, IDS
Working Paper 144, Bringhton: Institute Development Studies.
Referans Gazetesi, 04.11.2004
Sayer, Andrew ve Richard Walker. The New Social Economy Reworking the Division of Labor. UK:
Blackwell Publishers, 1992.
Starley, Eugene & Morse, Richard. Modern Small Industry in Developing Countries. New York:
McGrawhill, 1965
Schumacher, E.F. Küçük Güzeldir. Çev. Osman Deniztekin. ‹stanbul: e Yay›nlar›, 1979
Schmitz H. ve Korringa P. (1999) Learning from Global Buyers, IDS Working Paper 100, Bringhton:
Institute Development Studies.
Schmitz H. & Nadvi K. (1999) (ed.) “Industrial Clusters in Developing Countries” Special Issue of World
Development, Vol: 27, No: 9.
TürkünErendil, A. (2000). Mit ve Gerçeklik Olarak DenizliÜretim ve ‹flgücünün De¤iflen Yap›s›: Elefltirel
Kuram Aç›s›ndan Bir De¤erlendirme”, Emek Piyasalar› ve Üretim Süreçleri, Toplum ve Bilim, Güz 86, 91117.

179
Yazar Adı

Abstract
Income insecurity is not only about the inadequacy, but also about the irregularity of
income. Income security is derived from many different sources, such as family, local
networks, the institutions of civil society, enterprises and commercial market and social
solidarity or social security. The different sources of income security or protection have
fragmented labour market. The fragmentation of labour market has eroded social solidarity.

Gelir Güvencesizli¤i Karfl›s›nda Koruma ve


‹flgücü Piyasas›nda Bölünme

RECEP KAPAR

1. Girifl
Çal›flanlar bak›m›ndan güvencesizlik iflgücü piyasas›n›n yap›sal niteliklerindendir.
Güvencesizlik çal›flma ve yaflam koflullar› üzerinde do¤rudan olumsuz etkide bulunur.
‹flgücü piyasas›n›n eflitsizlik ve ba¤›ml›l›k içeren iflleyifli çal›flanlar›n karfl› karfl›ya kald›¤›
güvencesizlik düzeyini artt›r›rken, güvencesizlik de eflitsizli¤in ve ba¤›ml›l›¤›n yeniden
üretilmesine neden olur.
‹flgücü piyasas›nda ortaya ç›kan güvencesizli¤in çeflitli nedenleri, biçimleri ve
görüntüleri vard›r. Çal›flan›n çal›flmas› üzerindeki denetimini yitirmesi, gelirini art›rma
olas›l›¤›n›n azalmas›, ayn› gelirin elde edilebilmesi için daha çok çal›flman›n gerekmesi,
geliri azaltan risklerin ve belirsizliklerin artmas›, olumsuz sonuçlar› gidermek için yap›lacak
bir fleyin bulunmamas› kayg›s› güvencesizli¤in görüntülerinden yaln›zca bir kaç› olarak
kabul edilmektedir. Güvencesizlik bir çok olumsuz sonucu ortaya ç›kar›r. Bu sonuçlar,
insan›n kendisini sömürülmüfl hissetmesi, bunalmas›, de¤erlerini yitirmesi, yabanc›laflmas›,
çaresizlik, sa¤l›k sorunlar› ve gerilim yaflamas› yahut ifle devams›zl›k, iflten ç›k›fl veya
sabotaj gibi bir çok biçim alabilir (Standing, 1999: 38).
Bu çal›flmada, iflgücü piyasas›ndaki temel güvencesizlik biçimlerinden olan gelir
güvencesizli¤i ana hatlar›yla aç›klanacakt›r. Gelir güvencesizli¤i karfl›s›nda koruma sa¤layan
yap›lar hakk›nda bilgi verildikten sonra, sa¤lanan farkl› koruma düzeyinin, biçiminin ve
niteli¤inin çal›flanlar aras›nda nas›l bir ayr›flmaya yol açt›¤› belirlenecektir.

2. Gelir Güvencesizli¤i
‹nsanlar›n yaflam koflullar›n› belirleyen en temel unsur gelirdir. Ancak, gelir her zaman
bireylerin gereksinim, istek ve beklentilerini karfl›lama bak›m›ndan yeterli ve düzenli
de¤ildir. Bu yönüyle, iflgücü piyasas›nda ortaya ç›kan güvencesizliklerden biri de gelir
güvencesizli¤idir. Gelirin yeterli ve düzenli olmamas› gelir güvencesizli¤i olarak tan›mlan›r.
Çal›fl›larak elde edilen gelir, ço¤u zaman insanlar›n yaflamlar›n› sürdürebilmeleri

180
MAkale Adı

bak›m›ndan yetersizdir. Ayr›ca, gelirin ortadan kalkmas›na, azalmas›na ve harcamalar›n


artmas›na yol açan nedenler gelirin düzensizli¤ini belirler (ILO, 2000a: 2, 2021).
Gelirin düflük olmas›, geçici veya sürekli bir biçimde ortadan kalkmas› ya da azalmas›,
bireylerin yahut hanelerin beklendik veya beklenmedik bir biçimde harcamalar›nda önemli
düzeyde art›fl›n ortaya ç›kmas› gelir güvencesizli¤ini belirler. Bu çerçevede, iflsizlik, yafll›l›k,
çal›flan yoksullu¤u, hastal›k, do¤um, ifl kazas› ve meslek hastal›¤›, geçici veya kal›c› ifl
görmezlik gibi bir çok etmen gelirin azalmas›na, ortadan kalkmas›na veya harcamalar›n
artmas›na yol açan gelir riskleri olarak s›ralanabilir.

3. Koruma
Gelir güvencesi bireylerin gereksinim, istek ve beklentilerine koflut bir gelirin makul
düzeyde garanti edilmesidir (Standing: 1999: 208). Bu ba¤lamda, gelir güvencesi yaflamaya
yeterli bir gelirin, düzenli olarak elde edilmesi olarak ifade edilmektedir. Gelir güvencesi iki
unsurlu bir kavramd›r (ILO, 2000a: 2; Luckhaus, 2000: 149150). Gelir güvencesinin var
olabilmesi için; gelir hem düzenli hem de yeterli olma unsurlar›n› ayn› anda tafl›mal›d›r.
Gelirin tek bafl›na yeterli ya da düzenli olmas› güvencesizli¤in derecesini azalt›r, ancak
ortadan kald›rmaz.
Gelir güvencesizli¤i karfl›s›nda koruma çok farkl› kaynaklardan sa¤lan›r. Kamu
kurumlar›, finans piyasalar›, sigorta iflletmeleri, aile ve topluluk iliflkileri çeflitli biçim ve
düzeylerde gelir güvencesi sa¤layan kaynaklar›n bafl›nda gelmektedir (ILO, 2000a: 24).
Ancak, finans piyasalar› ve sigorta iflletmeleri, aile ve topluluk iliflkileri gibi yap›lar›n
gelir güvencesi sa¤lamada yeterli ve uygun nitelik tafl›mad›¤› görülmüfltür. Bu nedenle,
sosyal dayan›flma de¤erine dayanan sosyal koruma sistemleri gelifltirilmek zorunda
kal›nm›flt›r (Euzeby, 2000: 10).

a. Aile/Topluluk ‹liflkileri
Aile ve gönüllü yard›m örgütlerini ve bireysel giriflimleri de kapsayan topluluk iliflkileri
enformel yolla gelir güvencesi sa¤layan yap›lard›r. Bu enformel iliflkilerin dayan›flma
unsurunu içerdi¤i aç›kt›r. Ancak, burada gerçekleflen dayan›flma bireylerin haklar› ile
devletin veya toplumun sorumlulu¤u temelinde oluflmad›¤› ve kurumsallaflmad›¤› için
sosyal de¤ildir. Enformel yap›lar›n ve iliflkilerin gelir güvencesizli¤i karfl›s›nda koruma
sa¤lama ve geliri yeniden da¤›tma gibi ifllevleri yerine getirmesi, sosyal koruma sa¤lad›¤›
anlam›na gelmez.
Aile üyeleri ço¤unlukla gelirlerini bir araya toplayarak gereksinimlerini karfl›lamaya
yönelir. Aile üyeleri yaln›zca gelirlerini paylaflmaz, ayn› zamanda gereksinme duyduklar›
hizmetleri de birbirlerine piyasa iflleyifli d›fl›nda sunar (Knijn, 2002: 116). Ancak, aile
üyelerinin paylaflt›¤› kaynak s›n›rs›z de¤ildir. Bu bak›mdan, aile içi dayan›flma gelir
güvencesi sa¤lama aç›s›ndan s›n›rl› bir iflleyifle sahiptir. Gerçekten, üyelerden biri iflini
kaybederse, hastalan›rsa, yafllan›rsa ya da yeni bir birey aileye kat›l›rsa paylafl›lan gelir
azalacakt›r. Aile üyelerinden birinin veya bir kaç›n›n gelir güvencesizli¤i tüm aileyi
etkileyecektir (ILO, 2000a: 3141).
Aile sosyal ve kültürel de¤erler taraf›ndan belirlenen bir yap›d›r. Ailenin gelir paylafl›m›
ve aile içi ifllerin görülmesi, eflitsizlikleri ve ayr›mc›l›klar› içinde bar›nd›r›r. Ayr›mc›l›klar
cinsiyete dayal› olabildi¤i gibi, yafla ba¤l› da olabilir. Bu ayr›mc›l›klar aile üyelerinden

181
Yazar Adı

birinin ya da bir k›sm›n›n gereksinimlerinin karfl›lanmamas› ve güvencesizlik karfl›s›nda


daha fazla korumas›z kalmas› anlam›na gelir (Knijn, 2002: 45).
Gelir güvencesi sa¤lama bak›m›ndan etkin bir kurum olarak de¤erlendirilen çekirdek
aile yap›s› hem ekonomik hem de sosyal geliflmelere ba¤l› olarak zay›flamaktad›r.
Geliflmekte olan ülkelerde yayg›n olan geleneksel ya da genifl aile yap›s› da de¤iflimlere
u¤ramaktad›r. Ancak, ayr›mc›l›¤›n en yayg›n görüldü¤ü aile, geleneksel aile yap›s›d›r. Di¤er
yandan, de¤iflen aile ve yayg›nlaflan yaflam biçimleri ailenin geleneksel gelir güvencesi
sa¤lama ifllevini zay›flatmaktad›r. Örne¤in; hiç evlenmemifl anneler, boflanm›fl anneler,
birlikte yaflayan veya yaln›z yaflayanlar de¤iflen aile biçimi yan›nda, yeni yaflam biçimleri
olarak belirir. Yeni yaflam biçimlerinin yayg›nlaflmas› ailenin sa¤lad›¤› gelir güvencesini
s›n›rlanmaktad›r (Carnoy, 1999). Aile yap›s›n›n de¤iflmesi ve ailenin gelir güvencesi sa¤lama
yetene¤inin azalmas› sosyal koruma gereksinimin artmas›na neden olmaktad›r. Çünkü, aile
yap›s›ndaki de¤iflim ço¤u zaman dayan›flma ba¤lar›n›n zay›flamas›na veya ortadan
kalkmas›na yol açmaktad›r (BrownZiller, 1997: 4). Di¤er yandan, sosyal koruma ve kamu
müdahalesinin eksikli¤i nedeniyle, güvencesizlikler karfl›s›nda koruma sa¤lama
sorumlulu¤unun tek bafl›na aileye yüklenmesi, aile yap›s›ndaki çözülmeyi
h›zland›rmaktad›r.
Bir baflka gelir güvencesi sa¤layan ve gelirin yeniden da¤›l›m›na dayanan yap›, topluluk
iliflkileridir. Bu iliflkiler örgütlü bir biçimde olabilece¤i gibi, bireysel olarak da gerçekleflebilir
(ILO, 2000a: 25).
Bu tür topluluk yard›m yap›lar›n›n ve iliflkilerin oluflumunda; gelenekler, dini ve ahlaki
de¤erler, ac›ma duygusu ya da vicdani kayg›lar öne ç›kar. Ayn› zamanda, yard›mda bulunan
bireyler, iflletmeler ve örgütler meflruluklar›n› gelifltirme, tan›t›m yapma, statü elde etme gibi
farkl› amaçlar da güdebilir. Bu tür örgütlü veya bireysel giriflimler gelirin yeniden da¤›l›m›n›
sa¤lar. Ancak eflitlik, haklar ve sorumluluk bak›m›ndan eksiklik tafl›d›klar› için, sosyal
dayan›flma niteli¤inden söz edilemez. Ayr›ca, bu tür iliflkiler aç›k ya da üstü örtülü olarak
insan onurunu zedeleyen nitelikleri içinde bar›nd›r›r. Gelir güvencesi gereksinmesi olan
bireyler bu tür yap›lar ve iliflkiler karfl›s›nda, eflitlik temelinde hak talep edemez. Gelir
güvencesinin sa¤lanma biçimi, miktar› ve süresi bütünüyle tek tarafl› belirlenir ve bunlar
üzerinde yard›mlardan yararlanan›n bir istemi olamaz. Çünkü, sa¤lanan koruma yard›mda
bulunacak kifli ve örgütlerin gönüllü edimine dayan›r.
Gelir güvencesizli¤i ile karfl› karfl›ya kalanlara belirli bir gelir ya da hizmet aktar›m›n›
amaçlayan bireysel veya örgütsel giriflimler ayr›mc›l›k tafl›r. Ayr›mc›l›k, oldukça genifl bir
çeflitlilik içinde ortaya ç›kar. Bu anlamda, dinsel, etnik, cinsiyet, yafl ve co¤rafi ayr›mc›l›ktan
söz edilebilir. Kitle iletiflim araçlar›n›n geliflimi ve bu tür enformel yap›lara daha fazla vurgu
yap›lmas›n›n bir sonucu olarak, bireyler ve örgütler fonlar›n› gelifltirmek, tan›t›mlar›n›
yapmak için daha çok ayr›mc› uygulamalara baflvurmaktad›r. Bu tür yard›m› amaçlayan
yap›lar ve iliflkiler, ço¤u durumda kitle iletiflim araçlar›nda daha çok yer alabilecek
bölgelere, gruplara veya bireylere öncelik tan›r ve yard›mlar›n› onlara yöneltir. Di¤er
yandan, topluluk iliflkileri yoluyla sa¤lanan yard›mlardan yararlananlar›n kitle iletiflim
araçlar›nda yer bulmas›, insan onurunun korunmas› ile aç›kça çeliflir. ‹nsan onurunu
zedeleyen bir iliflkinin, sosyal dayan›flma olarak adland›r›lmas› olanakl› de¤ildir. Sosyal
dayan›flman›n bir amac› da, insan onurunun korunmas›d›r.

182
MAkale Adı

Bu tür yap› ve iliflkiler yard›m alanlar›n bireysel özerkliklerini keyfi bir biçimde
s›n›rland›r›r. Yard›m koflullar› bütünüyle yard›m› sunanlar taraf›ndan istedikleri biçimde
belirlenir. Yard›mlar›n sürmesi bu koflullara ba¤l› oldu¤u sürece, bireyler kendi
yaflamlar›ndaki belirleyiciliklerini önemli ölçüde kaybedecektir. Bu durum, özellikle yard›m
sa¤layan gruba ya da bireye ba¤›ml›l›¤›n aç›k veya üstü örtülü arand›¤› durumlarda
belirginlik kazan›r. Dini, etnik, siyasi, bölgesel ayr›mc›l›k temelinde oluflturulmufl cemaat,
tarikat, hemflerilik yap›lar› bu duruma aç›k bir örnektir. Bu yard›m yap›lar› salt bireysel
özerkli¤i s›n›rland›rmakla kalmaz, ayn› zamanda insan onurunu zedeleyen biçimler de al›r.
Ayr›ca, yurttafll›k bilincinin ve demokrasinin geliflimini zay›flat›r.
Enformel yap›lar veya topluluk iliflkileri çerçevesinde sa¤lanan gelir güvencesinin
önemli ölçüde yayg›nlaflmas› bireylerin suç gruplar›na itilmesine neden olabilir. Suç
gruplar›n›n örgütlenme dereceleri (arkadafll›k grubu, çete, mafya gibi) ne kadar farkl› olursa
olsun, üyelerine belli ölçülerde gelir güvencesi sa¤lad›klar› aç›kt›r. Baz› durumlarda, bu suç
gruplar›n›n üyelerine ve gelir gereksinimi içinde bulunan kesimlere yönelik sa¤lad›klar› gelir
aktar›mlar› büyük oranlara ulaflabilmektedir. Bu sayede onaylanabilir olmamalar›na karfl›n,
bir çok suç grubu say› ve güç olarak varl›k oluflturma olana¤› bulabilmektedir.

b. ‹flletme/Piyasa
Ticari yollarla, bireysel harcama ve tasarruflar arac›l›¤›yla iflletmelerden gelir güvencesi
sat›n alma günümüzde yayg›nlaflt›r›lmaktad›r. Gelir güvencesi sa¤lamada iflletme ve piyasa
iflleyifline dayanan programlar›n a¤›rl›k kazand›r›lmas› için sigorta iflletmeleri, bankalar, fon
yönetim iflletmeleri gibi aktörlerden güçlü bask›lar gelmektedir (ILO, 2000a: 2526). Finans
piyasalar› ve sigorta iflletmeleri arac›l›¤›yla sa¤lanan koruma sosyal dayan›flma de¤erini
d›fllar. Bu uygulamalar, bireylerin sahip oldu¤u sosyal haklara dayanmad›¤› gibi, toplum
üyeleri aras›nda eflitli¤i de gözetmez. Piyasa iflleyiflinin ve sigorta iflletmelerinin özellikle
emeklilik ayl›klar› ile sa¤l›k bak›m›na iliflkin güvencesizlikleri gidermek üzere gelifltirildi¤i
görülmektedir. Emeklilik ayl›klar›, daha çok bireysel fon iflletmecili¤i biçiminde düzenlenir.
Sa¤l›k harcamalar› ve hizmetleri ise, bireysel ve özel sigorta ilkesine ba¤l› gerçeklefltirilir.
Gelir güvencesizli¤i karfl›s›nda korumay› piyasa iflleyifli ve iflletme etkinlikleriyle
sa¤lama amac›, temelde bireysellefltirme anlam›na gelir. Dayan›flmay› ortadan kald›rd›¤›
gibi, ayr›mc›l›¤a da yol açar (Standing, 1999: 275). Yoksullar, düflük gelir gruplar›, düzenli
geliri olmayanlar ve yüksek düzeyde riskle karfl› karfl›ya kalma olas›l›klar› olan bireyler,
piyasa temelli koruma uygulamalar›ndan d›fllan›r ya da bunlar›n katk› oran› yüksek tutulur.
Bu yöntemler düzenli, uzun süreli ve yüksek miktarda katk› yapabilecek bireyler taraf›ndan
tercih edilir.
Bireysel düzenlemelerin, piyasa temelinde iflleyen uygulamalar›n ve iflletmelerin bir
koruma sistemi oluflturdu¤unu kabul etmek olas›d›r. Ancak, bu koruma sistemi sosyal
olarak nitelenemez. Belirtilen uygulamalar›n, sosyal koruma sistemi içinde yer ald›¤›
düflüncesini savunmak güçtür. Bir koruma sistemine sosyal nitelik kazand›ran unsur, gelir
güvencesizli¤i içinde bulunanlara ve risk düzeyi yüksek olanlara sosyal dayan›flma yoluyla
güvence sa¤lamas› ve risklerin maliyetlerini topluma yaymas›d›r. Sosyal dayan›flma ve
gelirin yeniden da¤›l›m› ortadan kalkt›¤› zaman sosyal nitelikten söz etmek olanaks›zd›r
(Nygaard, 1999: 5).

183
Yazar Adı

c. Sosyal Dayan›flma
Korumaya sosyal niteli¤i kazand›ran sosyal dayan›flman›n varl›¤›d›r. Sosyal dayan›flma,
gelir güvencesi sa¤lamak amac›yla gelirin yeniden da¤›t›m› ilkesine yaslan›r. Bu ilkeye göre,
gelir güvencesizli¤i ile karfl› karfl›ya kalanlar›n gelir güvencesizli¤i ile karfl› karfl›ya
kalmayanlar taraf›ndan desteklenmesi öngörülür. Ancak, tüm yeniden da¤›l›m biçimleri
sosyal dayan›flma olarak görülemez. Gelir güvencesizli¤ini yaratan risk ve süreçlerin
sonucunda beliren maliyetlerin toplumsallaflt›r›lmas› ve dayan›flman›n kurumsallaflt›r›lmas›
sosyal dayan›flman›n oluflumunda belirleyicidir (Bosco, 2000: 3).
Sosyal dayan›flma vicdan, ac›ma, sadakat, güçsüzlük, gönüllülük, keyfiyet gibi de¤er
yarg›lar›n› içermez. Haklar temelinde eflit bireylerin toplumun di¤er üyelerine karfl› zorunlu
olan sorumluluk ve görevlerini kapsar. Öyleyse, sosyal dayan›flma bireylerin eflitli¤ine,
sahip olduklar› hak ve sorumluluklara dayanan bir yeniden da¤›t›m iliflkisidir. Bu
de¤erlerden birinin eksikli¤i, sosyal dayan›flmay› ve dolay›s›yla koruman›n sosyal niteli¤ini
ortadan kald›r›r.
Sosyal dayan›flma de¤erini esas alan sosyal koruma sistemi risk derecesi yüksek
olanlarla düflük olanlar aras›nda bir seçime yönelmez. Risk düzeyine göre seçicili¤e
yönelmemek, sosyal dayan›flman›n temel kurucu ö¤esidir. Örne¤in; sa¤l›k bak›m›na yönelik
dayan›flma, sa¤l›kl› bireyler ile daha az sa¤l›kl› bireyler aras›nda kurulur. Sosyal
dayan›flman›n bir baflka belirleyici ö¤esi katk› yapman›n gönüllü de¤il, aksine zorunlu
olmas›d›r. Katk› yapman›n gönüllü oldu¤u bir sistemde sosyal dayan›flma yoktur (Bosco,
2000: 6).
Sosyal sigortalar, sosyal yard›m ve hizmetler gibi, sosyal güvenlik veya sosyal koruma
sistemini oluflturan programlar, sosyal dayan›flman›n yaflama geçirilmesinde temel araçt›r.
Sosyal güvenli¤in geliflimi ve yayg›nlaflmas› bireyleri aile ve/veya topluluk iliflkilerinin
sundu¤u ayr›mc›l›¤a, keyfiyete ve itaate dayanan güvencelerden ve ba¤lardan görece
kurtararak, ba¤›ms›zlaflmalar›n› sa¤lamaktad›r (Erdut, 2004: 139).

4. ‹flgücü Piyasas›nda Bölünme


‹flgücünün bölünmesi yeni bir olgu de¤ildir. Çal›flanlar›n uzun süredir ›rk, cinsiyet veya
vas›f gibi özellikler temelinde ayr›ma u¤rad›klar› bilinmektedir. Çal›flanlar aras›nda belirli
bir anda ortaya ç›kan farkl›l›klar›n çal›flanlar›n düflünce, kültür, sosyal ve politik iliflki
yap›s›nda bölünme veya ayr›flma olarak yans›d›¤› görülmektedir. Sendikalar, belirli siyasi
partiler veya sosyal dayan›flmay› gerçeklefltirmeye yönelik örgütler çal›flanlar aras›ndaki
farkl›l›klar› gidermek, bütünlü¤ü sa¤lamak için uzun süredir u¤rafl vermektedir. Çünkü,
bölünme iflgücünün iflverenler ve hükümetler karfl›s›ndaki gücünü azaltan bir etmen olarak
belirmektedir. Günümüzde piyasalarda var olan rekabet koflullar›, iflgücü piyasas›ndaki
belirsizli¤in artmas›, yal›n üretim gibi yeni ve farkl› üretim süreçlerinin geliflimi ve yayg›nl›¤›
çal›flanlar aras›ndaki bölünmeye h›z katmaktad›r. Bir baflka deyiflle, bölünmeyi
pekifltirmektedir. Bu durum, iflgücünün s›n›fsal birli¤ine engel olufltururken, di¤er yandan,
dayan›flma temelinde sosyal ve siyasi eylem üretmeyi güçlefltirmektedir (Yates, 1998:119).
‹flgücü piyasas›nda bölünmeyi belirleyen çok say›da etmen vard›r. ‹flgücü piyasas›nda
düzenleyici bir iflleve sahip sosyal politika ve koruma sistemi bölünmeye u¤ramaktad›r.
Sosyal politika alan›nda ortaya ç›kan bu bölünme e¤ilimi geliflmekte olan ve geçifl halindeki

184
MAkale Adı

ülkelerde belirgin olmakla birlikte, geliflmifl ülkelerde de bir sorun haline gelmektedir.
Sosyal politika ve koruma alan›nda ortaya ç›kan bu bölünme ayn› ülkede farkl› düzenleyici
ve koruyucu sistemler alt›nda yaflayan ve çal›flan farkl› nüfus gruplar› ortaya ç›karmaktad›r.
Bu bölünmenin en aç›k örne¤i serbest bölgelerde görülebilir. Dünyan›n ço¤u ülkesinde
varolan serbest bölgelerde iflgücü piyasas›n› düzenleyen sosyal politika ve koruma
sistemleri ve bunlar›n dayand›¤› de¤erler ülkenin geri kalan yerlerinden farkl›laflmaktad›r.
Gelir güvencesizli¤i karfl›s›nda koruma sa¤lamak amac›yla kurulan sosyal koruma veya
sosyal güvenlik olarak adland›r›lan sistemler iki ön kabulden hareket etmifltir. Birincisi, gelir
güvencesizli¤inin k›sa süreli, geçici ve ender bir durum oldu¤udur. ‹kinci ön kabul ise;
ekonomik geliflmeye ba¤l› olarak, tam zamanl›, güvencesizlikler karfl›s›nda korunmufl,
sendikal› ve istikrarl› ifl iliflkisine dayanarak çal›flanlar›n iflgücü piyasas›nda egemen
olaca¤›d›r (Standing, 2000: 7). Bu anlamda, iflgücü piyasas›nda bir bölünmeden çok
yak›nlaflma, bütünleflme öngörülmüfltür.
Son 2025 y›l içinde süregelen temel geliflmeler bu ön kabulleri ve öngörüleri
do¤rulamam›flt›r. Öncelikli olarak, gelir güvencesizli¤i genifl toplum kesimleri için kal›c›,
uzun süreli ve yayg›n bir gerçek olarak belirginleflmifltir. Ayn› zamanda, iflgücü piyasas›nda
e¤reti ifllerde çal›flanlar, iflsizler ve d›fllanm›fllar say›sal olarak artarken, bu gruplarda yer
alanlar›n tam zamanl›, düzenli ve korunmufl bir istihdam iliflkisine kat›lmalar› olana¤›
azalmaktad›r.
Bu ön kabullere ve öngörüye dayan›larak oluflturulmufl sosyal koruma sistemleri, iflgücü
piyasas›ndaki de¤iflimlere uyum sa¤lamakta güçlük çekmektedir. E¤reti ifllerde çal›flanlar›,
iflsizleri ve d›fllanm›fllar› korumada zorlukla karfl›lafl›ld›¤› gibi, sistemin koruma sa¤lama
kapasitesi de azalt›lmaktad›r.
Görünürde iflgücü piyasas›nda ortaya ç›kan de¤iflimlere ve yeni koflullara uyum
sa¤lamak ad›na sosyal koruma sistemleri de¤iflime u¤rat›lmaktad›r. Ancak, gelir
güvencesizli¤i karfl›s›nda koruma sa¤layan sosyal koruma sistemlerinin u¤rad›¤› de¤iflim
iflgücü piyasas›ndaki bölünmeyi derinlefltirmekte ve artt›rmaktad›r.
Sosyal koruma iflgücü piyasas›ndaki bölünmenin gerekçelerinden yaln›zca biridir.
‹flgücü piyasas›ndaki bölünmeye iliflkin oldukça genifl bir kuramsal çerçeve vard›r.
a. Sosyal Korumadan D›fllanma
‹flgücü piyasas›ndaki bölünme ikili yap› ve katmanlara ba¤l› aç›klanmaktad›r. ‹flgücü
piyasas› çekirdek (birincil) ve çevresel (ikincil) iflgücü piyasas› olarak ayr›l›r. Birincil ve
ikincil iflgücü piyasas›nda bulunan iflgücünün çal›flma iliflkisi birbirlerinden önemli
derecede farkl›d›r (Erdut, 1998: 62). Bu kuramsal bir kabuldür (Bu konuda bkz.: ErcanÖzar,
2000: 4547).
Sosyal koruma kapsam›nda olup olmama iflgücü piyasas›ndaki bölünmenin genel
görüntüsüdür. Bir yanda, sosyal korumadan d›fllananlar, di¤er yanda ise, sosyal koruma
sisteminin kapsam›nda bulunanlar yer al›r.
‹nsanlar›n büyük bir ço¤unlu¤un gelir güvencesizli¤i karfl›s›nda korumas›zd›r, bir baflka
deyiflle, sosyal koruma sistemlerinin kapsam› yetersizdir (Reynaud, 2001: 12). Küresel
ölçekte insanlar›n yaln›zca yüzde 20’si uygun bir sosyal koruma sisteminden yararland›¤›
tahmin edilmektedir (ILO, 2002: 44).
Di¤er yandan, dünya nüfusunun yar›s›ndan ço¤u zorunlu nitelikteki herhangi bir sosyal

185
Yazar Adı

koruma sisteminin kapsam›nda de¤ildir. Di¤er bir deyiflle, bu küme vergilerle ya da


katk›larla finansman› sa¤lanan herhangi bir sosyal koruma program›ndan
yararlanamamaktad›r (Ginneken, 1999: 1). Uluslararas› Çal›flma Örgütü’ne göre, dünyada
çal›flma ça¤›ndaki insanlar›n yüzde 90’› uygun emeklilik geliri sa¤lama kapasitesine sahip
bir program taraf›ndan kapsanmamaktad›r (ILO, 2000b).
Geliflmifl ülkelerin bir ço¤unda nüfusun tamam›na yak›n bir k›sm› sosyal koruma
kapsam›ndad›r. Geliflmekte olan ülkelerde ise, sosyal koruma kapsam›n›n en yayg›n oldu¤u
ülkelerde bile, nüfusun yüzde 50’den fazlas›n›n temel gereksinimler ve riskler karfl›s›nda bir
korumadan yararlanamad›¤›n› söylemek olas›d›r (Jutting, 1999: 1). Dünyan›n ço¤u
bölgesinde, nüfusun genifl kesimleri sosyal korumadan k›smen ya da bütünüyle
d›fllanm›flt›r. Yap›sal ve mali uyumun sonucunda, geliflmekte olan ülkelerde oldu¤u gibi,
geliflmifl ülkelerde de sosyal koruma kapsam›nda olmayan nüfusun azalmad›¤›, aksine
artt›¤› söylenebilir (ILO, 2001: 26; Reynaud, 2001: 2).
Afrika ve Asya ülkelerinin ço¤unda sosyal koruma kapsam›nda bulunanlar nüfusun pek
küçük bir az›nl›¤›n› oluflturur. Latin Amerika’daki ülkeler aras›nda sosyal koruma
kapsam›nda bulunanlar›n toplam nüfusa oran› bak›m›ndan önemli ayr›mlar vard›r. Latin
Amerika’da toplam nüfusun yüzde 15’inden daha az›n›n sosyal koruma kapsam›nda oldu¤u
ülkeler bulundu¤u gibi, yüzde 60’›ndan fazlas›n›n kapsand›¤› ülkeler de vard›r (Beattie,
2000: 129130). Bat› Avrupa ülkelerinde nüfusun tamam› sosyal koruma sisteminin
kapsam›nda iken, geçifl halindeki ülkelerde bu oran yüzde 50 ile 80 aras›nda de¤iflmektedir
(Ginneken, 1999: 1).

b. Çal›flan Gruplar›
Sosyal koruma bak›m›ndan, iflgücü piyasas›ndaki bölünme gerçekte ikili bir yap›
temelinde oluflmaz. Sosyal koruman›n yeni liberal ak›mla birlikte de¤iflime u¤rat›lmas› ve
iflgücü piyasas›ndaki yeni koflullar bir araya geldi¤inde, bölünme çok say›da çal›flan
grubunun var olmas›yla gerçekleflmektedir. Çal›flan kümelerinin sosyal koruma ba¤lam›nda
statüleri ve nitelikleri ikili bir katmanlaflma yap›s›ndan çok daha karmafl›k bir yap›ya
dayanmaktad›r. Bu çerçevede, ikili yap› yerine daha fazla say›da bölünmüfl bir parçal›
yap›n›n varl›¤›na yönelik belirlemelerin yap›ld›¤› görülmektedir (Öngen, 2003: 4243).
‹flgücü piyasas›nda ortaya ç›kan bu karmafl›k yap› seçkinler, profesyoneller, üst düzey
ücretliler, çekirdek çal›flanlar, e¤reti ifllerde çal›flanlar, iflsizler ve d›fllanm›fllar olarak
adland›r›lan gruplardan oluflur (Standing, 2000: 8). Bu gruplar bak›m›ndan gelir
güvencesizli¤i karfl›s›nda ulafl›lan koruman›n düzeyi ve biçimi benzer olmad›¤› gibi, koruma
sa¤layan yap›larda farkl›d›r. Bu ayr›m gruplar›n yararland›¤› veya yararlanamad›¤› koruma
modellerinin ve haklar›n›n ay›rt edici niteliklerine dayanmaktad›r. Ayn› zamanda, bu
gruplar›n farkl› koruma biçimlerine yönelik farkl› tutumlar› ortaya ç›kmaktad›r.
Örne¤in, uluslararas› iflletmelerde çal›flan belirli kümeler için küresel ölçekte iflleyen
bireysel sigorta ve fonlar arac›l›¤›yla sa¤lanan türü kendine özgü bir koruman›n varl›¤›ndan
söz edilmektedir (Deacon, 2000: 4). ‹flgücü piyasas›ndaki gruplara sunulan koruman›n
düzeyi ve kaynaklar› türdefl olmaktan uzakt›r. Gelir güvencesizli¤i karfl›s›nda gruplar farkl›
kaynaklardan, farkl› biçimlerde ve düzeylerde korunmaktad›r.
Küresel ekonomik iliflkilerin en üst noktas›nda bir seçkin grubu vard›r. Yüksek gelirli ve

186
MAkale Adı

varl›kl› bir az›nl›k grubunu oluflturan bu seçkin çal›flanlar, ekonomik ve sosyal politikalar
ile siyasi geliflmeler üzerinde etkili olabilmektedir. Seçkinler yüksek düzeyde gelir
güvencesine sahiptir ve herhangi bir sosyal korumaya gereksinim duymamaktad›r. Bu grup
sosyal koruman›n ve ulusal düzenleyici çerçevenin d›fl›nda kalmaktad›r. ‹flgücü piyasas›n›
düzenleyen önlemlerin ve sosyal koruman›n d›fl›nda kalan bu grup, sosyal koruman›n›n
finansman›na da katk›da bulunmamaktad›r. Seçkinler sosyal koruman›n gelifltirilmesi ve
sürdürülmesine iliflkin her hangi bir kayg› tafl›maz (Standing, 1999: 280281).
‹kinci grup profesyonellerden oluflur. Mesleki vas›flar› uzman ve teknik düzeylerin
karmas›ndan oluflur ve ço¤unlukla dan›flman veya k›sa süreli istihdam iliflkisine ba¤l›
olarak çal›fl›rlar. Seçkinler gibi bir az›nl›k grubu olmalar›na ra¤men, say›lar›nda s›n›rl› bir
art›fl›n oldu¤u belirtilmektedir. Profesyoneller yüksek oranda güvencesizlikle karfl› karfl›ya
kalabilmektedir. Ancak, bu güvencesizli¤i ço¤u durumda bireysel olarak giderebilecek güçte
olduklar› görülmektedir. Profesyonellerin, vergi ve sosyal koruma katk› ödemelerinden
kaç›nma olanaklar›na sahip olduklar› söylenmektedir. Bu grupta yer alanlar iflgücünü
koruyan, iflgücü piyasas›n› düzenleyen ile sosyal koruma sa¤layan önlemlerin d›fl›nda
kalmaktad›r. Bunlar gereksinim duyduklar› güvenceyi sosyal dayan›flma yoluyla de¤il,
finans ve fon piyasalar›ndan ve sigorta iflletmelerinden elde eder (Standing, 2000: 8).
Üst düzey ücretliler iflgücü piyasas›ndaki üçüncü gruptur. ‹flletmelerin yönetim
etkinlikleri ile u¤raflanlardan oluflan bir gruptur. Kamu sektöründe ve kurumsallaflm›fl özel
iflyeri ve iflletmelerde yayg›n olarak çal›flmaktad›rlar. Bu grup ileri düzeyde ifl güvencesine
sahip olmakla birlikte, mesleki ve vas›f güvencesizli¤i ile s›kl›kla karfl› karfl›ya
kalabilmektedir. Teknik vas›f düzeylerini koruma, gelifltirme ve yenileme bak›m›ndan
sürekli bask› alt›nda bulunurlar. Gelir düzeyleri yüksektir. Bu grupta yer alanlarda sosyal
koruma sisteminin d›fl›nda kalmaya yönelik bir tutum sergilemektedir.Üst düzey ücretliler
gelecek ve gelir güvencelerini özel sigorta, bireysel fon ve yat›r›mlardan elde etme
iste¤indedir (Standing, 2000: 8; Standing, 1999: 282).
Çekirdek çal›flanlar iflgücü piyasas›ndaki bir baflka grubu oluflturur. Geleneksel sanayi
çal›flanlar›n›n niteliklerini tafl›yan bir gruptur. Tam zamanl›, düzenli, genelde sendikalaflm›fl,
el becerilerine dayal› ve vas›f gerektiren ifllerde çal›flmaktad›rlar. Sosyal koruma
bak›m›ndan, zorunlu devlet düzenlemesinin ve korumas›n›n kapsam›nda bulunan çekirdek
çal›flan grubu, siyasal güç ve nicelik olarak zay›flamaktad›r. Gelir güvencesizli¤i ile
karfl›laflt›klar›nda sosyal koruma sisteminden yararlan›rlar. Ayn› zamanda, ifl güvencesi
sa¤lamaya yönelik ço¤u düzenlemeden yararlanma olanaklar› vard›r. Ancak, çekirdek
çal›flan katman›nda yer alanlar için iflgücü piyasas›ndaki esneklik güvencesizliklerin
artmas› anlam›na gelmektedir. E¤reti ifllerde çal›flanlar iflgücü piyasas›nda bulunan bir di¤er
gruptur (Sapancal›, 2003: 149165). Düzenli olmayan çal›flma statüsü, gelip geçici ifller,
tafleron benzeri sözleflmelere dayal› çal›flma, evde çal›flma, tafleron iflyerinde çal›flma gibi
farkl› nitelikler bu gruba özgüdür. ‹flgücü piyasas›ndaki tüm güvencesizliklere aç›k
durumdad›rlar. Büyük oranda zorunlu düzenleme alan›n›n ve sosyal koruman›n d›fl›nda
kalmakta ve sosyal aktar›mlara hak kazanmada güçlüklerle karfl›laflmaktad›rlar (Standing,
2000: 8; Standing, 1999: 284285).
‹flsizler iflgücü piyasas›ndaki önemli bir gruptur.‹flsizler iflgücü piyasas› ve gelir
güvencesizli¤i ile karfl› karfl›ya kalmaktad›r. Geçmifl döneme göre karfl›laflt›klar›
güvencesizli¤in düzeyi yüksektir. Güvencesizli¤in sosyal koruma ba¤lam›nda artmas›n›n bir

187
Yazar Adı

nedeni iflsizlik ödemelerin de yaflanan de¤iflimdir. Bilindi¤i gibi, iflsizlik ödemelerinin süresi
k›salt›lmakta, ödeme düzeyi azalt›lmakta, hak etme koflullar› zorlaflt›r›lmaktad›r. Sosyal
koruma sistemindeki yeni aray›fllar iflsizlerin karfl›laflt›klar› güvencesizlik düzeyini
yükseltmekte, ço¤u durumda iflsizler sosyal koruman›n d›fl›nda b›rakmaktad›r (Standing,
2000: 8).
Son grup d›fllanm›fllardan oluflur (Bu konuda genifl bilgi için bkz.: Sapancal›, 2003:
175188). Ço¤u toplumda say›lar› artmaktad›r. D›fllanm›fllar devlet yard›m›na ulaflmazlar,
herhangi bir sosyal koruma program›n›n sundu¤u güvenceyi elde etmeleri kolay de¤ildir
(Standing, 2000: 8; Standing, 1999: 286287).
Çizim 1 bu gruplar temelinde gelir güvencesizli¤i karfl›s›nda koruma sa¤layan kayna¤›n,
ölçe¤in ve düzeyin farkl›laflmas›n› göstermektedir. Örne¤in, seçkinler grubu korumay›
küresel ölçekte bireysel sorumlulu¤a dayal› bir biçimde piyasalardan elde edebilmektedir.
Çekirdek çal›flanlar ise, ulusal ölçekte toplumsal sorumluluk temelinde oluflturulan kamu
kurumlar› taraf›ndan korunmaktad›r. ‹flgücü piyasas›nda en yüksek gelir güvencesizli¤i ile
karfl›laflan ve sosyal korumadan en az yararlanan gruplar› oluflturan iflsizler ve d›fllanm›fllar
korumaya (e¤er varsa) çal›flt›rmac› nitelik etraf›nda örgütlenmifl sosyal yard›m ve iflsizlik
yard›m arac›l›¤›yla ulafl›r. Sosyal yard›m ve iflsizlik yard›m› programlar› yoksa veya
kapsam›ndan d›fllan›ld›¤› durumlarda, yerel ölçekte bireysel sorumluluk temelinde
gerçekleflen aile ve topluluk iliflkilerinden koruma sa¤lanmaktad›r.

c. Çal›flt›rmac› (Workfare) Uygulamalar


Sosyal koruma alan›nda, iflgücü piyasas›ndaki bölünmeyi güçlendiren ve yeni boyutlar
katan de¤iflimlerin gerçekleflti¤i görülmektedir. ‹flletme ve piyasa arac›l›¤›yla sa¤lan›lan
korumaya a¤›rl›k verme bunlardan biridir. Di¤eri ise, sosyal yard›m ve iflsizlik yard›mlar›n›n
kazand›¤› yeni çal›flt›rmac› (workfare) niteliktir (Erdut, 2004: 139).
Çal›flt›rmac› nitelik sosyal koruma düflüncesinde bir farkl›laflmay› ifade etmekte ve
iflgücü piyasas›nda yeni gruplar, bölümler yaratmaktad›r (Topak, 2004: 75). Çal›flt›rmac›
programlar deyimi daha çok Kanada, ABD, Avustralya, Yeni Zelanda ve ‹ngiltere gibi
Anglosakson ülkelerde baz› toplumsal gruplar› kapsayan aktif iflgücü piyasas› politikalar›n›
adland›rmada kullan›lmaktad›r. Çal›flt›rmac› programlar yerine “refah için çal›flma”, “refah
ba¤›ml›l›¤›n›n ortadan kald›r›lmas›”, “refah karfl›l›¤› çal›flma” veya “aktif önemler” gibi
deyimlerde kullan›lmaktad›r (Barbier, 2001: 3).
Çal›flt›rmac› uygulama iflle ilgilidir. Bu ba¤lamda, iflsizi veya yard›ma gereksinim duyan
bir kimseyi, herhangi bir iflte çal›flt›rma amac› e¤itim, mesleki e¤itim verilmesi,
güvencesizlik karfl›s›nda korunmas› veya sosyal kat›l›m›n sa¤lanmas› gibi sosyal nitelikli
amaçlar›n önüne geçer. Di¤er yandan, çal›flt›rmac› nitelik sosyal yard›mlar›n bir parças›
haline gelir. Gelir yoklamas›, muhtaçl›k, iflsiz olma, aktif olarak ifl arama veya her an ifl bafl›
yapmaya haz›r olmak gibi yard›m hak etme koflullar›n›n bulunmas› sosyal yard›mlar›n
temel niteli¤idir. Sosyal yard›m sistemine çal›flt›rmac› uygulamalar›n kat›lmas›yla, bu
koflullara meslek edindirme programlar› kapsam›nda bir ifli kabul etme gereklili¤i ya da
zorunlulu¤u da dahil edilmektedir (Lodemel, 2000: 45).
‹flsizlik yard›mlar› veya sosyal yard›mlarla çal›flma zorunlulu¤unun iliflkilendirilmesi,
yaflamlar›n› sürdürebilmek için kamu gelir aktar›mlar›na gereksinim duyanlar ile devlet

188
MAkale Adı

aras›nda kurulan sosyal devlet iliflkisinin de¤iflmesine iflaret eder. Çal›flt›rmac›


uygulamalar›n yayg›nlaflmas› sosyal haklar›n daralt›lmas› ya da geniflletilmesi olarak
de¤erlendirilmemelidir. Çal›flt›rmac› uygulamalar sosyal haklar ve sosyal devlet sisteminde
köklü bir de¤iflimi ifade eder. Çal›flt›rmac› uygulamalar bir yandan çal›flma iste¤inin
yoklanmas›na yönelik bir ifllev görürken, bireylere iflgücü piyasas› ile ba¤lar›n›
güçlendirmede çok az olanak sa¤lar, bireylerin özerkli¤ini azalt›r (Lodemel, 2000: 6).
ABD’de oldu¤u gibi, çal›flt›rmac› politikalar›n yayg›nlaflt›¤› süreçte, uygulay›c›lar “bildi¤imiz
refah›n sonu” slogan› ile bu de¤iflimi simgelefltirmektedir (Larsen, 2001: 5).
Çal›flt›rmac› programlar›n temel ay›rt edici niteli¤i zorunluluk unsurudur. Bir program
taraf›ndan sunulan iflte çal›fl›lmad›¤›nda yard›mlar azal›yor veya tamamen kesiliyorsa bu
programda zorunluluk unsur var demektir. Çal›flt›rmac› nitelik yard›m alanlar bak›m›ndan
zorlay›c›, cezaland›r›c› ve teflhir edici bir biçim al›r (Standing, 1999: 317325; Lodemel, 2000:
3). Çal›flt›rmac› programlar yard›ma gereksinim duyan bireyin topluma karfl› yükümlülükleri
üzerinde yo¤unlaflmaktad›r. Çal›flt›rmac› modelin yard›m alanlar› olabildi¤ince çabuk bir ifle
yerleflmeye zorlad›¤› bilinmektedir. Çal›flt›rmac› uygulamalar bireyi herhangi bir ifli kabul
etme yönünde zorlamay› kendi geçimini sa¤layacak duruma gelme konusunda yeterli görür.
Çal›flt›rmac› uygulamalar dar anlamda destek sa¤lamakta ve cezaland›r›c› nitelikte
yükümlülükleri öne ç›karmaktad›r.
Yard›m karfl›l›¤› çal›flma veya çal›flma karfl›l›¤› yard›m gibi programlar iflgücü piyasas›n›
düzenleme biçiminde bir de¤iflikli¤i gösterir. Bu programlar, iflgücü piyasas›ndaki
istikrars›zl›¤›n ve esnekli¤in do¤urdu¤u yük ve riskleri devletten iflsiz bireylere do¤ru zorla
yeniden da¤›t›r. Bu ba¤lamda, bireylerin iflsizlik ve sosyal yard›mlara olan ba¤›ml›klar›n›
ortadan kald›rma amac›, iflsizlerin düflük ücretli ve e¤reti ifllerde istihdam edilmeleri ile efl
anlaml› görülür. Çal›flma karfl›l›¤› yard›m veya yard›m karfl›l›¤› çal›flma uygulamalar›
rastlant›sal, e¤reti ve uygun olmayan ifller için zorla bir iflgücü sunumu yarat›r
(PeckTheodore, 2000: 119). Bu tür programlar insan onuruna uygun ve güvenli ifl
yaratmaktan çok, iflgücü sunumunu artt›rmaya yaramaktad›r (CostelloLevidow, 1997: 12).
Çal›flt›rmac› programlar disiplin edici nitelikler tafl›mas› yan›nda, iflsizlerin bulduklar›
ifllerdeki ücretlerin düflük olmas›na ve iflten beklentilerin gerilemesine yol açmaktad›r. Aktif
politikalar ve iflsizlik ödemelerindeki de¤iflim ifl arayanlar aras›nda rekabeti
yo¤unlaflt›rmakta ve pazarl›k gücünü azaltmaktad›r (CostelloLevidow, 1997: 6). Aktif hale
getirmeye dayanan çal›flt›rmac› programlar bir dizi yeni sorunlar ortaya ç›karmaktad›r.
Bunlardan birincisi, kamudaki uygun ifllerin, programlara kat›lanlar taraf›ndan, asgari ücret
düzeyinin alt›nda bir ücretle yerine getirilmesidir (Sapancal›, 2003: 220221). Bu programlar
kapsam›nda kamuda çal›flma, normal bir çal›flma olarak görülmedi¤i için, çal›flmaya iliflkin
haklar›n kullan›lmas› engellenmektedir. Asgari ücret, sendikalaflma bu haklara örnek
oluflturur. Bu anlamda, sosyal yard›m karfl›l›¤› kamu ifllerinde çal›flman›n yayg›nlaflmas›,
kamu sektöründe normal koflullarda istihdam edilenler üzerinde bir bask› yaratacakt›r.
Di¤er yandan, aktif ve çal›flt›rmac› politikalar ekonomi içinde kal›c› olarak yerleflmifl ve
desteklenmifl büyük bir alan yaratma potansiyeli tafl›maktad›r. Bu politikalar›n baflar›s›zl›¤›
asgari ücretin alt›nda çal›flmay› ve geriletilmifl sosyal haklar etraf›nda toplumsal bölünmeyi
pekifltirecek ve kal›c› hale getirecektir. Baflar›l› olma durumunda dahi, yoksul çal›flanlar›n

189
Yazar Adı

bulundu¤u bir toplumsal tabakan›n geniflletilmesi tehlikesi söz konusudur (AndersenJensen,


2001).
Çal›flt›rmac› uygulamalar yaln›zca sosyal yard›mlar›n kurumsallaflt›¤› geliflmifl ülkelerde
yayg›nlaflmamaktad›r. Ayn› zamanda, geliflmekte olan ülkelerde de uygulamaya konan
sosyal yard›m programlar›n›n da çal›flt›rmac› nitelik temelinde düzenlendikleri
görülmektedir. Örne¤in, Türkiye’de 20052007 y›llar› aras›nda yaflama geçirilmesi planlanan
yeni sosyal güvenlik sisteminde ilk defa uygulanacak sosyal yard›m programlar›n›n esasta
çal›flt›rmac› nitelikte olmas› planlanmaktad›r. Yard›mlardan yararlananlar›n asgari ücretin
üçte biri oran›nda bir ödeme karfl›l›¤›nda “meslek edindirme programlar›na” devam etmesi
yard›m›n sürmesindeki en önemli kofluldur (Kapar, 2004: 4748).

Sonuç
‹flgücü piyasas› gittikçe karmafl›k ve parçalanm›fl bir biçim almaktad›r. ‹flgücü
piyasas›ndaki bu olumsuzlu¤u pekifltiren geliflmelerden biriside gelir güvencesizli¤i
karfl›s›nda sa¤lanan korumad›r. ‹flgücü piyasas›nda ve ba¤l› olarak toplumda sosyal koruma
ba¤lam›nda bölünmeler belirgin hale gelmektedir.
Sosyal dayan›flma temelinde sa¤lanan sosyal korumadan belirli bir çal›flan grubu
yararlan›rken ve katk› sa¤larken, yüksek gelirli ve üst düzey çal›flanlardan oluflan bir grup
ise, sosyal koruman›n d›fl›nda kalma, gelir güvencesini piyasa ve iflletmelerden sa¤lama
e¤ilimine sahiptir. Di¤er yandan, iflgücü piyasas›n›n en genifl kesimlerini oluflturan iflsizler,
d›fllanm›fllar ve e¤reti ifllerde çal›flanlar hem iflletme/piyasa temelli hem de sosyal
korumadan d›fllanarak aile/topluluk iliflkilerinin ve çal›flt›rmac› sosyal yard›mlar›n sa¤lad›¤›
korumaya mecbur b›rak›lmaktad›r (Çizim 2). Sosyal koruma sistemi içinde yer alan sosyal
yard›m ve hizmetler programlar› yeniden tasarlanarak çal›flt›rmac› bir nitelik
kazanmaktad›r. Bu geliflmeye ba¤l› olarak, iflgücü piyasas›nda “meslek edindirme” ve “aktif
hale getirme” programlar› ad› alt›nda yeni çal›flan kümeleri oluflturulmaktad›r.
Üst gelir gruplar›n›n ve ayr›cal›kl› iflgücü gruplar› için özel harcama ve bireysel
tasarruflara ba¤l› olarak finans piyasalar›ndan ve iflletmelerden güvence sa¤lanmas›n›n
yayg›nlaflt›r›lmas›, desteklenmesi ve gelifltirilmesi yönündeki bask› ve istemler vergi ve katk›
ayr›cal›klar›, muafiyetleri ile sonuçlanmaktad›r. Toplumda ekonomik ve sosyal bak›mdan
di¤erlerine göre iyi ve güçlü olan bir grup zorunlu katk› ödeme sorumlulu¤unu yerine
getirmekten kaç›nma e¤ilimine girmekte ve sosyal dayan›flman›n d›fl›na ç›kart›lmaktad›r. Bu
durum, sosyal sigorta ve sosyal yard›mlar sürmesi için gerekli olan gelirleri azaltmakta ve
sosyal dayan›flman›n yükü iflgücü piyasas›nda orta ve alt gelir gruplar›n›n üstünde
kalmas›na neden olmaktad›r.
Sonuç olarak, iflgücü piyasas›ndaki bölünme salt piyasan›n yap›s› ve iflleyifli ile s›n›rl›
de¤ildir. Ayn› zamanda, bölünmüfl bir toplumsal yap› tehlikesini de ortaya ç›karmaktad›r.
Bölünmenin belirginleflmesi sosyal koruman›n temelinde bulunan sosyal dayan›flma de¤erini
zay›flat›rken, sosyal bar›fl›n ve adaletin geliflimini de olumsuz olarak etkilemektedir.

190
MAkale Adı

Yararlan›lan Kaynaklar
ANDERSEN Jørgen GoulJENSEN Jan Bendix (2001), “Different Routes to Improved Employment in Europe”, s.17,
(http://www.socsci.auc.dk/ccws/Workingpapers/200122DifferentRoutestoImprovedEmploymentinEurope.P
DF) (12.12.2002)
BARBIER JeanClaude (2001), “Welfare to Work Policies in EuropeThe Current Challenges of Activation
Policies”, Document de travail CEE, No. 11, Novembre 2001, http://www.ceerecherche.fr (05.05.2004)
BEATTIE Roger, “Social Protection for All: But how?”, International Labour Review, Vol. 139, No. 2, 2000,
s.129148.
BOSCO Alessandra (2000), “Are National Social Protection Systems under Threat?”, European Issues No. 7.
BROWN PatricaZILLER Jacques (1997), “Introduction”, (içinde) Transformations in Social Security Systems,
Edit: International Institute of Science Working Group on Social Security Systems, International Institute of
Science, Brussels.
CARNOY Martin (1999), “The Family, Flexible Work and Social Cohesion at Risk”, International Labour
Review, Vol. 138, No. 4.
COSTELLO AnneLEVIDOW Les (1997), “Flexploitation Strategies: UK Lessons for Europe”, For Humanity
Against Neoliberalism, London Committee, the Second Intercontinental Encuentro for Humanity Against
Neoliberalism, Madrid.
DEACON Bob (2000), “Globalization and Social Policy: The Threat to Equitable Welfare”, The United Nations
Resarch Institute for Social Development Occasional Paper No. 5.
ERCAN FuatÖZER fiemsa (2000), “Emek Piyasas› Teorileri ve Türkiye’de Emek Piyasas› Çal›flmalar›na Elefltirel
Bir Bak›fl”, Toplum ve Bilim, S. 86 (Güz 2000).
ERDUT Tijen (2004), “‹fl ve Gelir Güvencesi”, I. Ulusal Sosyal Politika Kongresi (2224 Ocak 2004Ankara),
Türkiye Devrimci ‹flçi sendikalar› Konfederasyonu Ya., Ankara.
ERDUT Zeki (1998), Rekabetin ‹flgücü Piyasas›na Etkisi, Türk A¤›r Sanayii ve Hizmet Sektörü Kamu ‹flverenleri
Sendikas› Yay›n No. 40, ‹zmir.
EUZEBY Alain (2000), “The Financing of Social Protection and Employment in the Context of Economic
Globalization”, Social Security in the Global VillageThe Year 2000 International Resarch Conference on
Social Security (2527 Sempember 2000), International Social Security Association, Helsinki.
GINNEKEN Wouter van (1999), “Overcoming Social Excl›usion”, (içinde) Social Security for the Excluded
MajorityCase studies of Developing Countries, Edit.: Wouter van GINNEKEN, International Labour Office,
Geneva.
ILO (2000a), Income Security and Social Protection in a Changing World, World Labour Report 2000 (WLR
2000), International Labour Office, Geneva.
ILO (2000b), “Ninety per cent of World Excluded from Old Age Pension Schemes”, International Labour
OrganizationPress Release. (http://www.ilo.org/public/english/bureau/inf/pr/2000/14.htm) (11.11.2002)
ILO (2001), Social Security: Issues, Challenges and Prospects, Report VI, International Labour Conference 89.
Session 2001, International Labour Office, Geneva.
ILO (2002), Global Employment Agenda, Discussion Paper, International Labour Office, Geneva.
JUTTING Johannes (1999), “Social Security Systems in Low Income Countries: Concepts, Constraints and the
Need for Cooperation”, Center for Development Research Discussion Papers on Development Policy No. 9,
Bonn.
KAPAR Recep (2004), “Taslak Metine ‹liflkin Elefltiriler: Sosyal Güvenlik Sisteminde Reform Önerisi”, Sendikal
Notlar, S.23(A¤ustos).

191
Yazar Adı

KNIJN Trudie (2002), “Family Solidarity–Social Solidarity; Communicating Vessels?”, Conference Social
Values, Social PoliciesWorkshop: Families in the Welfare StateTilburg University (2931 August 2002),
Tilburg.
LARSEN Jørgen Elm (2001), “The Active Society and Activation Policy”, Paper Presented at the Conference of
the Graduate School for Integration, Production and Welfare: 2831 October 2001, Denmark.
LODEMEL Ivar (2000), “Work Integration through Obligations to Work. Current European Workfare Initiatives
and Future Directions”, Workshop on Unemployment, Work and Welfare, Brussels.
LUCKHAUS Linda (2000), “Treatment, So”Equal cial Protection and Income Security for Women”,
International Labour Review, Vol. 139, No. 2.
NYGAARD Jeff (1999), “Social Security Reform”, Z Magazine (April1999).
ÖNGEN Tülin (2003), “Küresel Kapitalizm ve Sermayenin Yeni Hegemonya Stratejileri”, 20002003 Petrol‹fl
Y›ll›¤›, Petrol‹fl Ya., ‹stanbul.
PECK JamieTHEODORE Nikolas (2000), “Work First: Workfare and the Regulation of Contingent Labour
Markets”, Cambridge Journal of Economics, 200024, s. 119138.
REYNAUD Emmanuel (2001), “The extension of Social Security Coverage: The approach of the International
Labour Office”, Leo Wildmann Symposium, 27th General Assembly, International Social Security
Association, Geneva.
SAPANCALI Faruk (2003), Sosyal D›fllanma, Dokuz Eylül Üniversitesi ‹ktisadi ve ‹dari Bilimler Fakültesi Ya.,
‹zmir.
STANDING Guy (1999), Global Labour Flexibility, Seeking Distributive Justice, Macmillan Press, London.
STANDING Guy (2000), “Globalisation and Flexibility: Dancing around Pensions”, International Labour
Office, Geneva.
TOPAK O¤uz (2004), “Dünya Bankas› ve Sosyal Güvenlik sistemine ‹liflkin Yeni Hedefler”, Sendikal Notlar,
S.23(A¤ustos).
YATES Charlotte (1998), “Defining the Fault Lines: New Divisions in the Working Class”, Capital and Cklass,
Issue No. 66.

192
MAkale Adı

Abstract
The theoretical approaches to homebased work can be classified in two groups of work. In
the first group, as the labor demand within the new production and labor organizations are
identified, the female labor is also considered to show how and in what conditions it is
integrated into the labor market. In other words, instead of analyzing female labor as a
different category, it is rather is considered with respect to increasing inequality faced by
vulnerable groups with low negotiation power. In the second group of work, the inequality
faced by women in all fields of life including work has been explored in relation to
patriarchal ideology and the roles women take on within the family and society. In other
words, the way women present themselves in society and work and the strategies they
develop to deal with the inequalities have been analyzed within the framework of
ideological constructs and power relationships. When the arguments in these two
frameworks are considered together, it is seen that they complement each other in
explaining how the persistent inequalities faced by women also weaken their position in the
work place so as to provide the cheap and flexibly employed labor demanded by the current
production system; in fact, it is also observed that the system often gets restructured due the
presence of such labor.
When we bring together these two channels of thought on homebased work with respect to
class analysis and class consciousness, it becomes apparent that we have to develop
different ways of conceptualization in the light of new priorities in the use of labor and start
thinking over the ways of acting together. It is known that in many different localities of the
world, labor is getting involved into the production system in different ways and the workers
either at the factory or at home try to develop various survival strategies, which constitutes
the most important rationale of homebased work. With the newly emerging division of labor
throughout the world and the international movement and competition of capital, class
struggle has also gained an international nature and classes have been divided in
themselves making class conflicts more variable and in most of the cases ambiguous. In this
situation, other that identifying classes within production relations, it becomes necessary to
understand the social, cultural and genderbased mechanisms that make class structures
ambiguous and, in turn, class struggle more difficult. It can be claimed that due to the
multiplicity of the factors that shape the identity of the individuals, the consciousness of class
identity requires developing strategies to bring together different segments of workers who
will benefit in the longrun from acting together. Today, thinking over and developing
national and international means to solve the problem of misleaded struggles between
worker groups, who appear to be positioned against each other as rivals in the global
production organization, is one of the most important issues we have to deal with.
Therefore, different forms of organization, including the ones concerning homebased work
and new strategies trade unions should adopt in the face of new realities throughout the
world should be considered seriously.

193
Yazar Adı

Ev Eksenli Kad›n Eme¤i


ve ‹flçileflme Bilinci

ASUMAN TÜRKÜN

I. Girifl
Ev eksenli çal›flma ile ilgili kuramsal yaklafl›mlar, kabaca iki grupta ele al›nabilir. Bunlar-
dan birincisinde, farkl› üretim süreçleri ve emek örgütlenmeleri çerçevesinde ortaya ç›kan
emek talebi incelenirken, kad›n eme¤inin farkl› dönemlerde hangi koflullarda emek pazar›-
n›n parças› haline geldi¤i ortaya konmaktad›r. Dolay›s›yla, burada kad›n eme¤ini ayr› bir ka-
tegori olarak incelemekten çok, savunmas›z konumdaki eme¤in maruz kald›¤› eflitsizlik du-
rumu öne ç›kar›lmaktad›r. ‹kinci tür yaklafl›mlarda ise, kad›nlar›n çal›flma dahil, yaflam›n her
alan›nda karfl›laflt›¤› ayr›mc›l›¤›n nedenleri, ataerkil ideoloji ve kad›n›n toplum ve aile içinde-
ki cinsiyete dayal› rolleri ba¤lam›nda ele al›nmaktad›r. Di¤er bir deyiflle, ideolojik kabuller ve
iktidar/güç iliflkileri çerçevesinde, kad›nlar›n kendilerini çal›flma hayat› dahil her alanda na-
s›l sunduklar› ve ne tür stratejiler gelifltirdikleri; ayn› zamanda, kimi zaman bu sistemi nas›l
yeniden ürettikleri konusunda aç›klamalar getirilmeye çal›fl›lmaktad›r. Asl›nda bu iki yakla-
fl›m›n aç›klama biçimleri birbirlerini destekler niteliktedir. Kad›n›n toplumsal hayatta yaflad›-
¤› ve kabul edip içsellefltirdi¤i ya da zorunluluk sonucu kabullenmek zorunda kald›¤› eflitsiz-
lik, mevcut üretim sisteminin hem ucuz eme¤e olan talebini karfl›lamakta, hem de kimi za-
man üretim sistemleri böyle bir eme¤in varl›¤› ve sunumu nedeniyle biçimlenebilmektedir
(Türkün Erendil, 2002).
Ev eksenli çal›flmaya yönelik bu iki bak›fl aç›s›n› s›n›fsal analiz ve s›n›f bilinci çerçevesin-
de birlikte ele ald›¤›m›zda, farkl› kavramsallaflt›rma biçimlerini ve buradan yola ç›karak bir-
birini d›fllayan ya da rakip konumda görünen gruplar›n birlikte hareket etme olanaklar›n›
gündeme getirmek gerekiyor. Bilindi¤i gibi, yeni üretim ve emek organizasyonlar› sonucun-
da, dünyan›n pek çok mekan›nda farkl› biçimde üretimin parças› haline gelmifl bir emek söz
konusu ve bu emek pazar›n› oluflturan bireyler günlük pratikler içinde günü kurtarmaya ve
yaflam stratejileri gelifltirmeye çal›fl›yorlar. Dünya çap›nda yayg›nlaflan eveksenli çal›flman›n
önemli bir boyutunu bu oluflturuyor. Ortaya ç›kan yeni iflbölümü, sermayenin uluslararas›
hareketi ve rekabeti, s›n›f çat›flmas›n› da ulusal s›n›rlar›n d›fl›na ç›kar›yor; iflçi s›n›f› kendi
içinde bölünme yafl›yor; s›n›f içi ve s›n›flararas› çeliflkiler çeflitleniyor ve mu¤laklafl›yor. Bu
koflullar alt›nda, s›n›f›n üretim iliflkileri çerçevesinde tan›mlanmas›n›n yan›s›ra, toplumsal,
kültürel ve cinsiyete ba¤l› ideolojik belirleyicilerin s›n›f yap›lar›n› nas›l mu¤laklaflt›rd›¤›n›n
anlafl›lmas› gerekiyor zira insanlar› birarada tutan baflka kimlikler olmaks›z›n sadece üretim
örgütlenmesindeki konum bir grubu “kendi için s›n›f” haline getirmiyor. S›n›f› toplumsal bir
kavram olarak ele ald›¤›m›zda, toplumsal aktör olarak s›n›f›n ortaya ç›kmas› için k›sa vade-
li birlikteli¤in önüne geçen bir bilinçlilik flart gözüküyor. Dolay›s›yla, kendi için s›n›f dedi¤i-

194
MAkale Adı

mizde ve üretim iliflkileri içinden bunu tan›mlad›¤›m›zda, bunun içine birlikte hareket etmek-
ten yarar› olan, birlikte hareket etmenin pozitif toplaml› bir oyun haline geldi¤i gruplar› da-
hil etmifl oluyoruz. Bugünkü üretim ve emek örgütlenmesi çerçevesinde birbirlerinden ayr›
konumlanm›fl gibi görünen ve birbirlerinin aleyhine hareket eder duruma düflmüfl gruplar
göz önüne al›nd›¤›nda, bu olumsal durumun hangi ulusal ve uluslararas› araçlarla çözülebi-
lece¤inin ve güçlenmenin nas›l sa¤lanabilece¤i tart›fl›lmas› en önemli gündem maddelerin-
den birini oluflturmaktad›r. Bu yaz›da da ilkönce eveksenli çal›flmay› aç›klayan iki farkl› yak-
lafl›m ele al›nacak, daha sonra da eveksenli çal›flman›n niteli¤i, pratikte ortaya ç›kan örgüt-
lenme biçimleri ve di¤er çal›flanlarla birlikte hareket etme olanaklar› tart›fl›lacakt›r.

II. Eveksenli çal›flmaya aç›klama getiren kuramsal yaklafl›mlar ve s›n›f iliflkileri

Üretim ve emek örgütlenmeleri ekseninde yer alan çal›flmalar ve kad›n eme¤inin yeni
kullan›m biçimleri
Son y›llarda kad›n eme¤ini, özellikle 1970’lerden sonra üretim ve emek örgütlenmesi ve
dolay›s›yla küreselleflme olgusu içinde ele alan çal›flmalar yayg›nl›k kazanmaktad›r. Bu tür
yaklafl›mlar, ‘esnek üretim’ olarak özetlenen ve ekonomik bunal›ma bir çözüm olarak sunu-
lan yeni üretim ve birikim rejimi aray›fllar›n›n ortaya ç›kard›¤› esnek düzenleme mekanizma-
lar›n›n emek üzerindeki etkilerini incelemekte ve bu ba¤lamda kad›n eme¤inin istihdam edil-
me koflullar›na aç›klama getirmeye çal›flmaktad›r (Erayd›n ve Türkün, bask›da).
Bu çal›flmalarda, genel olarak, küreselleflme mant›¤›, firmalar aras› iliflkiler, kay›td›fl›
ekonominin bu sistemdeki yeri, farkl› emek pazarlar›n›n bu süreçlerde kullan›lma biçimle-
ri gibi konular tart›flmalar›n oda¤›nda yer almaktad›r. Yeni teknolojilerin hem üretim, hem
iletiflim alan›nda sundu¤u olanaklar üretimin dünya ölçe¤inde yay›lmas›n› ve de¤iflik me-
kanlar›n sundu¤u farkl› potansiyelleri kullanabilme olanaklar›n› yaratmaktad›r. Böyle bir
üretim örgütlenmesinde en temel özellik, firmalar›n özellikle emekyo¤un k›s›mlar›n› d›flar›
atarak fason üretimi desteklemeleri ve talebe göre kay›tl› ya da kay›ts›z çok say›da firma ile
iliflkiye geçmeleridir. Düfley ayr›flma, firmalar› üretim maliyetlerinin düflürülmesi aç›s›ndan
karl› bulmaktad›rlar; firmalar bu yolla vergi, sigorta, iflçi sa¤l›¤› ve ifl güvenli¤i, toplu sözlefl-
me gibi konularda yasal yükümlülüklerden kurtulmakta, ayn› zamanda da talebe göre çe-
flitli büyüklükteki firmalarla ba¤lant›ya geçerek ücret giderlerini büyük ölçüde azaltmakta-
d›rlar. Bu süreçte, özellikle markalaflm›fl uluslararas› flirketler, uluslararas› düzlemde meka-
na yay›lan “tafleron zincirlerinin” en önemli aktörleri olarak ortaya ç›kmaktad›r. Uluslara-
ras› flirketler, farkl› ülkelerde kurulmufl yabanc› ortakl› fabrikalar, bunlara ifl yapan tafleron
fabrikalar ve atölyeler, ‘çile’ atölyeleri (sweatshops), mikro aile iflletmelerini kapsayan bu
zincirlerin en son halkas›n› evde çal›flanlar oluflturmaktad›r. Bu karmafl›k tafleron zincirle-
rin en önemli özelliklerinden birisi de, çok say›da, çeflitli büyüklükte ve nitelikte firman›n,
arac›n›n, iflletmenin ve evde çal›flanlar›n dahil olmas› nedeniyle iliflkilerin görünmezleflme-
si, kime üretildi¤i bilgisinin mu¤laklaflmas› ve dolay›s›yla yasal haklar›n talep edilme ola-
naklar›n›n ortadan kalkmas›d›r (D‹SK, Birleflik Metal ‹flçileri Sendikas›, 2003).
Dolay›s›yla, emek aç›s›ndan bu sürece bak›ld›¤›nda, bu modelin eme¤in pazarl›k gücü-
nü azaltt›¤›, sendikas›z ve güvencesiz bir konumda çal›flman›n yayg›nlaflt›¤› bir çal›flma or-
tam›n› haz›rlad›¤›n› söyleyebiliriz. Bu fason iliflkiler a¤› içinde, firmalar, talebe göre farkl› sa-

195
Yazar Adı

y›da tafleron ile çal›fl›rken, özellikle küçük üretim birimlerinde talebin durumuna göre söz-
leflme usulü iflçi çal›flt›rma, aile eme¤ini kullanma, ya da eve ifl verme gibi yöntemlerle üre-
tim maliyetlerini düflürme yöntemleri kullan›lmaktad›r. Bu firmalar›n pek ço¤unun kay›ts›z
oldu¤u, ya da kay›tl› olsalar bile sigortal› iflçi kullanmayarak veya sigortal› iflçi say›s›n› s›-
n›rl› tutarak belirli vergilerden kaçman›n yollar›n› arad›klar› pek çok araflt›rmada söz konu-
su edilmektedir. Bunun anlam› ise özellikle emekyo¤un üretimin sürdü¤ü da¤›n›k fason üre-
tim a¤lar› içinde emek sömürüsünün giderek artmas› ve ayn› zamanda da görünmez hale
gelmesidir. Böyle bir sistem içinden bak›ld›¤›nda kad›nlar›n, özellikle de eveksenli çal›flan-
lar›n bu üretim zincirinin en zay›f ve savunmas›z halkas›n› oluflturdu¤unu söylemek yanl›fl
olmaz. Böyle bir kavray›fl, kad›nlar›n bu emek pazar› içindeki varl›k nedenini anlamam›za
yard›mc› olmaktad›r (Erayd›n ve Erendil, 2002; Benton, 1990; Castells ve Portes, 1989; Bol-
les, 1985; Cheng ve Greffi, 1994; Lawson, 1992; Beneria ve Roldan, 1987; Peck, 1992; Phizack-
lea ve Wolkowitz, 1995; DrakakisSmith, 1996; Gilbert, 1994).
Bu çal›flmalar›n hepsinde ortak olan aç›klama, çekirdek aile için ‘ekmek paras›’ kaza-
nan, genellikle sigortal›, erkek fabrika iflçisinin önemini yitirmesi ve esnek olarak kullan›la-
rak maliyeti düflürülmeye çal›fl›lan eme¤in ön plana geçmesidir. Bu sistem içinde kad›nlar
ve çocuklar, var olan toplumsal yap›lar içinde en fazla sömürülen konumuna gelmektedir.
Aile eme¤i yani para karfl›l›¤› olmayan emek kullan›m› yayg›n biçimde bulunmaktad›r. Bu
krizlere karfl› kullan›lan en önemli stratejilerden biridir. Piyasada talep yüksek oldu¤unda
iflçi çal›flt›ran küçük flirketler, piyasa darald›¤›nda iflçileri ç›kararak aile eme¤ine baflvura-
bilmekte ve krizlere karfl› durmaya çal›flmaktad›rlar. Kimi küçük flirketler ise zaten sadece
kontrol edilebilir bir aile eme¤i ile kurulmaktad›r. Burada aile bireyleri aras›nda yap›lan bö-
lüflüm ataerkil yap›lar içinde flekillenmekte, ya da bireylerin farkl› dönemlerdeki hiyerarflik
güçlerine göre sürekli yeniden tan›mlanmaktad›r. Ev eksenli çal›flma ise di¤er emek kulla-
n›m biçimleri içinde zincirin en alt halkas›n› oluflturarak, karfl›laflt›r›lamayacak derecede
düflük ücret ödenen ve ço¤unlu¤unu kad›nlar›n oluflturdu¤u görünmez bir emek türü olarak
ortaya ç›kmaktad›r. Bu kesimde örgütlenme çok s›n›rl› oldu¤u ve çok say›da kifli iflsizlik ve
yoksulluk tehdidi alt›nda bulundu¤u için çok düflük ücretlerle çal›flmak çaresiz olarak ka-
bullenilmektedir (Bora,2002).
Marksist kuram, neoklasik emek piyasas› kuram›na karfl› ç›karken, eme¤in giriflimci ta-
raf›ndan talep edildi¤inde meta haline geldi¤ini öne sürerek, art› de¤erin eme¤in katk›s› ile
olufltu¤unu ve üretim faktörlerinin mülkiyeti nedeniyle eme¤e yap›lan ödemelerin sömürü
koflullar›n› tan›mlad›¤›n› belirtmektedir. Sunulan bu çerçevede kad›n eme¤i ayr› bir katego-
ri olarak tan›mlanmam›flt›r. Bu çerçevede, evin tüketim ve yeniden üretim mekan› olarak
tan›mlanarak, kad›nlar›n evde yapt›klar› ifllerin üretim çerçevesinden soyutland›¤› görül-
mektedir. Ancak, son dönemde Marksist feminist yazarlar, evin kad›n›n önemli bir çal›flma
mekan› oldu¤unu vurgulamaktad›rlar.
Emek piyasas›na yönelik üçüncü kavramsal çerçeve ise ayr›mlaflm›fl emek piyasas› ku-
ram›d›r. ‹flgücü piyasas›n›n farkl› tabakalardan olufltu¤u görüflünü esas alarak, çal›flma ko-
flullar›n›n ve davran›fl kurallar›n›n farkl›laflt›¤› temel olarak iki iflgücü piyasas›ndan ve bu-
ralardaki farkl› süreçlerin ortaya ç›kard›¤› yap›lardan söz eden bu kuram, emek piyasas›n›n
tek düze bir yap›ya sahip olmad›¤›n› da kabul etmektedir (Erayd›n ve Erendil, 1999a). Bu
kurama göre, birincil iflgücü piyasas›n› kullanan ve sendikal› iflçi çal›flt›ran firmalarda, istih-
dam edilecek eme¤in, kullan›lan teknolojiye göre tan›mland›¤›, bu kesimdeki giriflimcilerin

196
MAkale Adı

eme¤in becerili ve e¤itilebilir olmas›na dayal› olarak iflgücünü seçtikleri ve bu üretim s›ra-
s›nda da becerilerini gelifltiren iflgücünün süreklili¤inin sa¤lanmas› için ücret ve çal›flma gü-
vencesi verildi¤i söylenebilir. Buna karfl›l›k, ikincil iflgücü piyasas›nda, birincil piyasada ifl
bulamayan iflçilerin beceri düzeyleri ne olursa olsun güvencesiz koflullarda ve göreli olarak
daha düflük ücretlerle çal›flarak iflgücü piyasas›na kat›labildikleri belirtilmektedir. Ço¤un-
lukla kay›t d›fl› kesimi oluflturan bu piyasada kad›n iflgücü yo¤un flekilde istihdam edilmek-
tedir (Benton,1990; Standing, 1989). Kad›n iflgücünün meslek e¤itiminin k›s›tl› olmas› ve
mesleki beceri edinmesindeki engeller nedeniyle ikincil iflgücü piyasas›na kat›labildi¤i, ya
da beceri ve ifle ba¤›ml›l›klar›n›n az olmas› nedeniyle ucuz ve güvencesiz iflgücü arz›n› olufl-
turduklar› belirtilmektedir (Nielsen,1990).
Son y›llarda özellikle esnek üretim ve küreselleflme yaz›n›nda ortaya ç›kan görüfl ise, üre-
tim örgütlenmesi ile emek süreçlerinin belirli bir emek tipini tan›mlamas› ve baz› ifl kollar›n-
daki emek gereksinimlerinin kad›n eme¤inin niteli¤ine uygun düflmesidir (Sloane, 1980; Ro-
bert,1983). Dolay›s›yla, cinsiyet farkl›l›¤›na dayanan kabuller sonucunda kad›n iflgücüne be-
lirli roller ve nitelikler yüklenmekte ve bu yüklenen nitelikler bilinçli olarak pekifltirilmekte-
dir (Massey, 1983; Jenson, 1994). Bunun sonucunda kad›n ifli erkek ifli fleklinde tan›mlamalar
gündeme gelmektedir (Philips, 1983). Ancak bu tan›mlar›n ülkeden ülkeye de¤iflti¤i, bu ne-
denle de din ve kültürün tan›mlad›¤› zihniyetin ve kad›na atfedilen rollerin de kad›n iflinin
tan›mlanmas›nda etkili oldu¤u iddia edilmektedir (BekataMardin ve di¤erleri, 2000).

Eveksenli çal›flmay› cinsiyete dayal› ayr›mc›l›k, ataerkil ve hakim ideolojiler


çerçevesinde ele alan yaklafl›mlar
Bu grupta yer alan çal›flmalar, kad›n›n toplumdaki yerini, kad›na iliflkin tasavvurlar ve
ataerkil aile yap›lanmas›nda yans›mas›n› bulan iktidar iliflkileri çerçevesinde aç›klamaya
çal›flmaktad›r. Dolay›s›yla, aile içinde cinsiyete dayal› iflbölümü, kad›n›n ev d›fl›nda çal›flma-
s›na iliflkin tav›r ve asl›nda kad›nlar›n da bu yap› içerisinde içsellefltirip kabullendikleri ba-
k›fl aç›lar› ortaya konurken, ayn› zamanda da kad›nlar›n, güçlerini farkettikçe bu iktidar bi-
çimlerine karfl› uygulad›klar› stratejiler vurgulanmaktad›r. Ayr›ca, kad›nlar›n emek piyasa-
s›na kat›lmas›yla birlikte ortaya ç›kan olumlu/olumsuz sonuçlar ve farkl› ülke deneyimlerin-
den yararlanarak ortaya konulan örgütlenme ve hak talep etme olanaklar› irdelenmektedir.
Bu çal›flmalar, kad›n eme¤inin hangi mekanizmalarla ulusal veya uluslararas› üretim ve
emek örgütlenmesinin parças› haline geldi¤ini ve bunun sürdürülme koflullar›n›n nas›l ya-
rat›ld›¤›n› kavramak aç›s›ndan da çok önemlidir; bir baflka deyiflle, toplumsal ve kültürel
faktörler ile esnek emek örgütlenmesi koflullar›n›n nas›l çak›flt›¤›, birbirini besledi¤i ve ye-
niden üretildi¤i göz önüne serilmektedir (Erayd›n ve Türkün, bask›da).
Dolay›s›yla, bu gruptaki pek çok çal›flmada kad›n›n iflgücü piyasas›na kat›l›m› ile aile
içinde konumu birlikte irdelenmeye çal›fl›lmaktad›r. Buradaki temel sav, aile içindeki kad›n
erkek eflitsizli¤inin emek piyasas›na da yans›d›¤› ve kad›n eme¤inin daha ucuz, düzensiz ve
güvensiz koflullarda istihdam edildi¤idir. Bu durum, kad›n›n e¤itim ve beceri düzeyi gibi fak-
törlerden de¤il, evle ücretli ifl aras›ndaki iliflkiden/çeliflkiden kaynaklanmaktad›r. Kad›n›n
evdeki tüm sorumluluklar›n›n devam etmesi ve iflteki çal›flma koflullar›n› ve saatlerini aile-
nin yaflam çerçevesi içinde düzenlemeye çal›flmas›, kad›n› iflgücü piyasas›nda dezavantajl›
konuma sokmaktad›r (Stratigaki ve Vaiou, 1994).

197
Yazar Adı

Toplum, aile ve kad›n üçlüsü içinde kad›n› tan›mlayan bir di¤er kavramlaflt›rma ise top-
lumsal ayr›mc›l›k konusunda önemli ipuçlar› sa¤lamaktad›r. Özellikle kalk›nma sürecinde-
ki ülkelerin hanehalklar›na iliflkin araflt›rmalarda kad›nla ilgili yaz›n, bir yandan teslimiyet,
di¤er yandan dayan›flma motifleri üzerine kuruludur (Boserup, 1970). Bu çerçevede hane-
halklar›, sosyoekonomik sisteme uyum sa¤lamaya çal›flan karar verme ve dayan›flma birim-
leri olarak tan›mlanmakta ve düflük ücretlerin, düzensiz gelirlerin ve güvencesiz iflin söz ko-
nusu oldu¤u ortamda, ancak aile bireylerinin gelirlerinin aile içinde toplanmas› ile bir eko-
nomik s›çrama yap›labilece¤ini göstermektedir. Bu koflullarda hanehalk› içinde kad›n›n ge-
leneksel rolleri de devam etti¤i sürece çal›flmas›na ‘göz yumulmaktad›r’. Zor yaflam koflul-
lar›nda aile bir yandan bütünlü¤ü sa¤lamaya çal›fl›p geleneksel de¤erlere s›k› s›k›ya sar›l›r-
ken, öte yandan kad›n›n eme¤inin kullan›lmas›n›n ailenin gelirini art›rd›¤› kabul edilmekte-
dir. Bu durum ailenin toplum içindeki ekonomik konumunu de¤ifltirebilmek için bir zorun-
luluk kabul edilmekte ve kad›n›n aile içindeki geleneksel rolü devam etmektedir (Nash ve
Safa, 1976). Bu konuda di¤er bir yaklafl›m ise akrabal›k ba¤lar› ve bir emek al›fl verifli (pa-
ral› veya paras›z) ile tan›mlanan sosyal çevre içinde kad›n› ele almak fleklinde özetlenebi-
lir. White (1994) ‹stanbul'da evde örme ifli yapan kad›nlar› incelerken, aileyi bir araflt›rma
birimi olarak almay› yetersiz bulmakta ve kad›n›n kimli¤inin aile ile birlikte, sosyal çevre-
deki yüklendi¤i ifllevler ve yapt›¤› üretimle tan›mlanabilece¤ini öne sürmektedir. Bu tür bir
yaklafl›mda kad›n eme¤inin ne flekilde kullan›ld›¤›n›, sosyal yap› içinde nas›l flekillendi¤i ve-
ya sosyal yap›y› nas›l etkiledi¤i önem kazanmaktad›r.
Vurgulanan bir baflka nokta ise, geleneksel de¤erler sisteminin geçerli oldu¤u toplumsal
kesimlerde, kad›n›n çal›flmas›n›n aile için olumsuz bir toplumsal statü simgesi olmas›d›r
(Pessar,1994; Beneria ve Roldan, 1987). Kendini geçindirebilecek bir erkek ile evlenmifl ol-
man›n getirdi¤i sayg›de¤er role sahip olmayan kad›n, erkek ailesini geçindirebilecek duru-
ma gelince d›flarda yapt›¤› ifli b›rakmakta ve ev kad›n› rolüne tekrar geri dönmektedir. Ko-
ca ise, evi geçindirebilecek gelire sahip olunca hemen kad›n›n iflten ayr›lmas› gibi bir talep-
le gelmektedir. Di¤er bir deyiflle, kad›n›n ev d›fl›nda çal›flmas› katlan›lmas› gereken geçici
bir durumdur.
Evde üretim yapmak bu ba¤lamda daha kabullenilebilir bir konum olarak de¤erlendi-
rilmektedir. Koca veya baban›n d›flar›da çal›flmaya izin vermemesi ya da aile ve çocuk ko-
nusunda kad›nlar›n üstlendikleri sorumluluklar, en az›ndan belli dönemlerde engelleyici rol
oynamaktad›r. Bu durumda kad›nlar, aile geliri yetmedi¤inde, ya da kendileri ve çocuklar›
aç›s›ndan bir yoksulluk durumu ortaya ç›kt›¤›nda kendi becerilerini paraya dönüfltürmeye
çal›flmaktad›rlar. Bu tür bir gelir, hayat› kolaylaflt›ran tüketim harcamalar› (telefon paras›,
ev aletleri gibi), baflka türlü alamayacaklar› giyim kuflam, ancak öncelikli olarak da çocuk-
lar›n e¤itim harcamalar›, ya da k›zlar›n çeyizi için kullan›lmaktad›r. Ancak, her ne kadar za-
man ve emek harcanm›fl olursa olsun, eve ifl alma, çal›flmak anlam›na gelmemekte ve bu
kad›nlar›n ev kad›n› rollerinde bir de¤iflim olmamaktad›r (Mies,1986; White,1994). Pek çok
çal›flmada, kad›n›n ev d›fl›nda çal›flt›¤› koflullarda bile ev içindeki sorumluluklar›nda bir ek-
silme olmad›¤› gibi, aile ile ilgili kararlarda da söz yetkisinin artmad›¤› ifade edilmektedir.
Bu durum çal›flma olarak alg›lanmayan eveksenli çal›flmada daha da belirgin olarak ortaya
ç›kmaktad›r. Evin erkek bireyleri evifllerini daha eflitlikçi paylaflmaya niyetli de¤ilse, bu ko-
nuda yard›m yine ailedeki kad›nlardan talep edilmektedir. Kad›n›n annesi, evde olup çal›fl-

198
MAkale Adı

mayan ya da okumayan/okuyamayan genç kad›nlar, bazen de evin k›z çocuklar› bu zorluk-


lar› paylaflmaktad›r. Dolay›s›yla, ailenin di¤er kad›n bireyleri de fazladan sorumluluklar
yüklenerek zarar görmektedirler (Erayd›n ve Türkün, bask›da; Erayd›n ve Erendil, 1999b;
Hattato¤lu, 2000, 2002; Kümbeto¤lu, 1996; Dedeo¤lu, 2000).
Bu konuda yap›lan araflt›rmalarda, ço¤unlukla kad›nlar›n oluflturdu¤u eveksenli çal›flma-
n›n görünmezli¤i ve yok say›lmas› kad›n›n evde üretti¤i de¤erin hem toplumun hem de kad›n-
lar›n gözünde yok say›lmas› ile iliflkili oldu¤u vurgulanm›flt›r. Bu ifllerin düzensizli¤i, da¤›n›kl›-
¤› ve çok düflük ücretli olmas›yla nedeniyle aile bütçesine katk›s› gözard› edilmektedir. Ancak
bu görünmezlik ataerkil yap›n›n dayatmalar› sonucunda kad›nlar›n uygulad›klar› stratejiler-
den de kaynaklanmaktad›r. Kad›nlar kazand›klar› bu küçük miktarlardaki paralar› kocalar›n-
dan saklamaktad›rlar ki kendi istekleri do¤rultusunda harcayabilsinler ve el konulmas›n. Ka-
d›nlar, ayn› zamanda bu süreç içinde ‘patriarkal pazarl›k’ yaparak aile içindeki güçlerini art›r-
maya çal›flmaktad›rlar; ancak bu da kad›n›n varolan sistemi içsellefltirmesi anlam›na gelmek-
tedir (Hattato¤lu, 2001; Kandiyoti, 1988). Di¤er bir deyiflle, kad›nlar güç alanlar›n› göreli olarak
geniflletmeye çal›fl›rlarken, erkekler de sahip olduklar› ya da olmak istedikleri mutlak güç ve
iktidar alanlar›n› kaybetmemeye çal›flmaktad›rlar ve bu güç alanlar› genellikle para üzerinden
iktidara dönüflmektedir. Kad›nlar evde yapt›klar› iflleri “bofl zaman› de¤erlendirme” ya da “ai-
le bütçesine katk›” gibi ifade etmekte, kimi zaman da, asl›nda erkek egemenli¤inin yaratt›¤›
toplumsal bask›yla, yap›lan ifli hem kocalar›ndan hem de komflu çevresinden saklamaktad›r-
lar. Çünkü para karfl›l›¤› çal›flmak, ailenin erkeklerini toplum gözünde eve yeterince para ge-
tirememek gibi iktidar› sars›c› bir konumda b›rakmaktad›r. Dolay›s›yla, bu alana girildi¤inde,
kad›nlar›n ve erkeklerin anlam dünyalar›n›n çözümlenmesi gere¤i de ortaya ç›kmaktad›r (Hat-
tato¤lu, Ifl›k ve TürkünErendil, 2002).

III. Eveksenli çal›flma biçimleri, bu çal›flman›n yayg›nlaflt›¤› sektörler, çal›flma


koflullar› ve görünmezlik
Eveksenli çal›flma bilindi¤i gibi evde ya da evin yak›n çevresinde yap›lan çal›flmad›r ve
asl›nda yüzy›llard›r süren bir çal›flma biçimidir. Bilindi¤i gibi eve ifl verme, sanayi devrimiy-
le birlikte henüz fabrika türü üretimin yayg›nl›k kazanmad›¤› koflullar alt›nda parça bafl› ya
da metre bafl› ifl olarak özellikle tekstil alan›nda gerçekleflti. Teknolojinin geliflmesi ve yeni
makinalar›n kullan›lmaya bafllanmas›, üretimin tek çat› alt›nda yap›lmas›n› daha ifllevsel ve
ekonomik hale getirmesiyle birlikte eve ifl vermenin yayg›nl›¤›n› yitirdi¤ini biliyoruz. Bu e¤i-
lim nedeniyle, modern üretim biçimlerinin geliflmesiyle bir “ara” form olarak düflünülen
eveksenli çal›flman›n tümden ortadan kalkaca¤› varsay›lmaktayd›; ancak eveksenli çal›flma-
n›n de¤iflik biçimlerinin hiç bir zaman tümüyle yok olmad›¤› ve özellikle 1980’ler sonras›n-
da maliyetleri düflürmek kayg›s›yla ve “esnek üretim” örgütlenmesi çerçevesinde dünyada
yeniden yayg›nl›k kazand›¤› gözlenmektedir. Son yirmi y›lda eveksenli çal›flman›n çeflitlen-
di¤i ve eveksenli çal›flanlar›n say›s›nda ciddi bir art›fl oldu¤u pek çok araflt›rmada söz ko-
nusu edilmektedir. Enformel çal›flman›n bir özelli¤i olarak eveksenli çal›flanlar›n say›s›na
iliflkin do¤ru bilgiye ulaflmak zor olmas›na ra¤men üretimden yola ç›karak yap›lan araflt›r-
malar ya da alan araflt›rmalar› kay›ts›z alanda yer alan bu tür eme¤in dünya çap›nda çok
yüksek düzeylere ulaflt›¤›n› göstermektedir (Peck, 1992).
Eveksenli çal›flanlar›n kimler oldu¤una bak›ld›¤›nda, bunlar›n genellikle kad›nlar oldu-

199
Yazar Adı

¤u ortaya ç›kmaktad›r. Örne¤in Türkiye’de istatistiki veriler, bu oran›n zaman içinde bir
miktar de¤iflim göstermesine ra¤men 2001 y›l›nda yüzde 86.2 oldu¤unu ve y›llar içinde er-
keklerin bu alana kat›l›m›nda geçmifl y›llara göre art›fl yafland›¤›n› göstermektedir (D‹E, Ha-
nehalk› ‹flgücü Anketleri). Ancak bu anketlere yans›mayan veriler düflünüldü¤ünde, evek-
senli çal›flan kad›nlar›n oran›n›n daha yüksek oldu¤u beklenmelidir. Eveksenli çal›flma da-
ha önceki bölümde de söz edildi¤i gibi çeflitli nedenlerle ortaya ç›kmaktad›r; genel olarak
üretim örgütlenmesindeki de¤iflim ve ataerkil aile yap›lanmas›na ba¤l› olarak ortaya ç›kan
eveksenli çal›flma biçimi, yaflanan krizlerle, ifl kay›plar›yla ve iflsizli¤in artmas›yla iliflkili ola-
rak zorunlu bir çal›flma biçimine dönüflmektedir.
Eveksenli çal›flanlar› üç grupta incelemek mümkündür: kendi hesab›na çal›flanlar, sipa-
rifl üzerine çal›flanlar ve ba¤›ml› çal›flanlar. Kendi hesab›na çal›flanlar, kendi karar verdikle-
ri malzeme ile yine kendi karar verdikleri ürünleri tasarlay›p üreterek bunlar› pazarlarda,
sokaklarda ya da dükkanlarda k›smen kendi belirledikleri fiyatlarla satarlar. Bu ürünler ara-
s›nda, yiyecek (po¤aça, simit, tatl›), dokuma, nak›fl, dantel gibi el ifllerini ve hediyelik eflya
gibi ürünleri sayabiliriz. Siparifl üzerine çal›flanlar ise üretimlerini siparifli verenin istedi¤i mo-
delde, istedi¤i malzemeyi kullanarak ve yine talep edenin belirledi¤i zamanda teslim edecek
flekilde yaparlar. Bu tür çal›flmada ücret pazarl›¤› siparifl edenle üreten aras›nda gerçekleflir;
bu biçim daha çok konu komflu ve tan›d›klar aras›nda ya da dükkana ifl yapmak fleklinde ger-
çekleflir ve yukar›da say›lan ürün çeflitlerinde yo¤unlafl›r. Üçüncü tür evde çal›flma ise bir ara-
c›dan, taflerondan, veya iflverenden ifl almak yoluyla yap›l›r ve ifli verenin istedi¤i zamanda ve
nitelikte üretilir; genellikle parça bafl›, metre bafl› veya kilo gibi ölçülebilir parametrelerle üc-
retlendirilir. Bu çal›flma biçimi, dokuma, konfeksiyon, makine ve el nak›fl›, piko, yorgan diki-
mi, alt›n, gümüfl iflçili¤i, tak›, oyuncak, ayakkab›, kutu, elektronik, sigaratütsü, mum, yiyecek
(sos, baharat, salça, kuruyemifl, turflu, sucuk, börek, mant›, ev yemekleri, bitki toplanmas› ve
kurutulmas›, f›st›k, badem k›rma) gibi çok farkl› imalat sanayi ve üretime yönelik alanlarda
(paketleme, ambalaj, iplik temizleme, elektrik aksam›n›n montaj›, bobin sarma) ve hizmet
sektöründe (kuaför hizmetleri, tasar›m hizmetleri, ev pansiyonculu¤u) yayg›n olarak görülmek-
tedir. Bu grupta çal›flanlar ba¤›ml› çal›flanlar, di¤er bir deyiflle iflçidirler. Ancak hem Türkiye’de
hem de dünyada bu çal›flma biçimlerinin tek bafl›na bulunmad›¤› ve bir kiflinin bu üç tür ifli
ayn› gün içinde bile birarada gerçeklefltirdi¤i gözlenmektedir. Bu tür ifllerin talebe ve zamana
göre birarada yap›lmas›, eveksenli çal›flman›n ba¤›ml› niteli¤inin ço¤u kez gözard› edilmesine
ve genellikle kendi hesab›na çal›flan, hatta küçük giriflimci olarak nitelendirilmesine yol aç-
maktad›r (EvEksenli Çal›flan Kad›nlar Çal›flma Grubu, 2001, 2002, 2004).
Eveksenli çal›flma y›llard›r yap›lan bir çal›flma türü olmas›na ra¤men hem enformel
alanda kalmas›ndan hem de özellikle kad›n ifli olmas›ndan kaynaklanan bir görünmezli¤e
sahiptir. ‹flgücü piyasas› istatistiklerine bak›ld›¤›nda, eveksenli çal›flanlar “evkad›n›” ya da
“iflsiz” statüsünde görülmektedirler. Kad›nlar kendilerini “çal›flan” statüsünde görmedikle-
rinden, bu bilgilerin topland›¤› s›rada verilen cevaplar, kad›nlar›n çal›flmalar›na ra¤men “ev-
kad›n›” satüsünde yans›t›lmas›na neden olmaktad›r. Daha önceki bölümde de ifade edildi-
¤i gibi, ifllerin süreksizli¤i, da¤›n›kl›¤›, elde edilen gelirin düflüklü¤ü ve bu tür çal›flman›n ai-
le geliri yükseldi¤inde terk edilece¤i inanc› kad›nlar›n kendilerini çal›flan olarak görmeleri-
ni engellemektedir. Ayr›ca, kültürel olarak evli kad›n›n “evkad›n›” statüsünde olmas› ve er-
ke¤in evi geçindirebilecek düzeyde para kazanmas› hem erkek hem de kad›n olarak daha

200
MAkale Adı

yüksek bir statüyü simgelemesi yap›lan iflin yak›n çevreden bile saklanmas›na ve gizli kal-
mas›na neden olmaktad›r. Bu durum pek çok ülkede benzerlikler göstermektedir. Ancak ge-
liflmifl ülkelerde eveksenli çal›flanlar›n göçmen ya da az›nl›k gruplar›ndan kad›nlar oldu¤u
düflünülürse (‹ngiltere’de Asyal›, Avusturalya’da Vietnaml› kad›nlar), bu kad›nlar›n kimi za-
man kaçak olarak çal›flmalar›, kimi zaman da haklar›n› bilmemeleri iflgücüne kat›lma bi-
çimlerinin gizli kalmas›na neden olmaktad›r. Baz› ülkelerde ise devletin sa¤lad›¤› kaynakla-
ra ancak çal›flmama kofluluyla ulafl›labilmekte ve eveksenli yap›lan ifller beyan edilmemek-
tedir (EvEksenli Çal›flan Kad›nlar Çal›flma Grubu, 2001, 2002, 2004; D‹SK, Birleflik Metal ‹fl-
çileri Sendikas›, 2003). ‹fli verenler ya da arac›lar aç›s›ndan bak›ld›¤›nda ise, eve verilen ifl-
lerin sakl› tutulmas›, vergi ve sigorta gibi yükümlülüklerden kaçmak ve fiyatlar› istedikleri
gibi belirlemek gibi avantajlardan dolay› ortaya ç›kmaktad›r.
Eveksenli çal›flman›n hangi koflullar alt›nda yap›ld›¤› incelendi¤inde, evde yap›lan iflle-
rin san›ld›¤› gibi günün belirli saatlerinde di¤er ifllerin aras›nda yap›lan ifller olmad›¤› orta-
ya ç›kmaktad›r. Ücretlerin düflük olmas› geçimlik para kazabilmek için kiflilerin kabul edil-
mifl çal›flma sürelerinin çok üzerinde çal›flmaya raz› olmas› anlam›na gelmektedir. ‹fl yükü-
nün a¤›rl›¤›, evdeki çocuklar ve özellikle genç k›zlar›n çal›flmaya kat›lmas›na ya da ev içi so-
rumluluklar›n›n artmas›na yol açmaktad›r; dolay›s›yla bu tür çal›flma çocuk eme¤inin çok
yo¤un kullan›ld›¤› bir çal›flma biçimidir.
Bunun yan›s›ra, evde çal›flman›n ifl güvenli¤i ve sa¤l›k aç›s›ndan çok sorunlu oldu¤u or-
taya ç›kmaktad›r; evde yap›lan ifllerin bir k›sm›nda kimyasal içerikli yap›flt›r›c›lar veya tiner
kullan›m›, boncuk, i¤ne, t›¤ gibi malzemelerin kullan›m› hem çal›flanlar aç›s›ndan ifl kaza-
lar›na neden olmakta hem de özellikle çocuklar aç›s›ndan ciddi tehlikeler oluflturmaktad›r.
Ayr›ca çal›flanlar›n ço¤unda bir zaman sonra kireçlenme, varis, bel ve boyun f›t›¤› problem-
leri, göz bozukluklar›, toza ba¤l› akci¤er hastal›klar› gibi meslek hastal›klar› oluflmaktad›r.
‹flverenler veya arac›lar çal›flanlara, ifl risklerine karfl› koruyucu malzeme sa¤lamamakta,
çal›flanlar herhangi bir sa¤l›k denetimine tabi tutulmamakta, hastal›k ve ifl kazas› durumun-
da sa¤l›k hizmetlerinden yararlanamamaktad›rlar. Eveksenli çal›flmaya ba¤l› sigortalar› ol-
mad›¤› için, baflka türlü sigorta olanaklar› olsa bile (efl üzerinden SSK, iste¤e ba¤l› Ba¤Kur),
ifl kazas›na u¤rad›klar›nda ya da meslek hastal›klar› olufltu¤unda ifl kazas›meslek hastal›¤›
nedeniyle tazminat, hastane bak›m ve tedavi imkanlar›n› kullanamamaktad›rlar. ‹fl üzerin-
den sigortalanamad›klar› için zaten emeklilik söz konusu de¤ildir (D‹SKBirleflik Metal ‹flçile-
ri Sendikas›, 2003).
Eveksenli çal›flanlar genellikle ifli arac›dan al›rlar ve ifli hangi ana firmaya ya da ona ba¤-
l› tafleronuna yapt›klar›n› bilmezler. Arac›n›n istedi¤i fiyat› dikte etmekte kulland›¤› en
önemli araç gizliliktir; di¤er bir deyiflle, çal›flanlar yapt›klar› ürünün nerede sat›ld›¤› ya da
kaça sat›ld›¤› konusunda bilgi sahibi de¤ildirler; dolay›s›yla, arac›n›n iflverenle kaça anlafl-
t›¤›ndan, yüzde kaç›n› kendine ay›rd›¤›ndan haberdar olmazlar. Arac›lar ise bu avantajlar-
dan yararlanarak karlar›na en yükse¤e ç›karma, ço¤u durumda yüzde 70’e varan pay› ken-
dilerine ay›rma olana¤›na sahip olurlar. Böyle bir örgütlenme, çal›flanlar›n pazarl›k güçleri-
ni azaltmakta ve sadece süreklili¤in olmas› beklentisiyle çok düflük ücretlere raz› olunmak-
tad›r. Dünya ölçe¤inde örgütlenen üretim ya da pazarlama zincirleri söz konusu oldu¤unda
bilgiye ulaflmak daha da zor olmaktad›r çünkü bu zincirlerin halkalar›n› oluflturan çok sa-
y›da tafleron ve arac› bulunmaktad›r.

201
Yazar Adı

IV. Dünyada ve Türkiye’de çal›flma yasalar›nda de¤iflim


Eveksenli çal›flanlar, dünya ölçe¤inde giderek yayg›nlaflan bir emek türünü
oluflturmalar›na ra¤men en korunaks›z ve güvencesiz grubu oluflturmaktad›rlar. Dünyan›n
pek çok yerindeki çal›flma yasalar› çerçevesinde, iflçi olarak kabul edilmemekte ve
dolay›s›yla, di¤er iflçilerin kulland›¤› haklardan yoksun kalmaktad›rlar. Çal›flanlar›n
say›lar›n›n bilinmemesi, enformel alanda varolma, karmafl›k tafleron zincirleri içinde
görünmezlik, çal›flanlar›n iflveren ya da arac› konusunda bilgi sahibi olmamas›n›n yaratt›¤›
güçsüzlük; ayn› zamanda yoksulluk ve iflsizlik tehditi alt›nda düflük ücretlere ve kötü
çal›flmalar›na raz› olufl örgütlenme ve hak talep etme olanaklar›n› da s›n›rlamaktad›r.
Ancak bütün bu olumsuzluklar›n yan›s›ra, dünyada farkl› sektörlerde yer alan çok
say›da iflyerinin art›k iflyeri d›fl›na taflan ve geniflleyen ifl örgütlenmelerine yönelmeleri,
iflyeri ve iflçi tan›mlar›n›n da yeniden gözden geçirilmesine yol açmaktad›r. Bunun
sonucunda iflyerinin d›fl›nda istihdam edilen ve görünmezleflen eme¤in yeniden sisteme
dahil edilmesinin yollar› da bulunmaya çal›fl›lmaktad›r. Eveksenli çal›flman›n dünya
çap›nda yayg›nlaflmas›, önemli bir emek haline gelmesi ve rekabetin uluslararas›laflmas›yla
birlikte Uluslararas› Çal›flma Örgütü (ILO), bu tür çal›flman›n uluslararas› standartlar›n›
oluflturmak üzere 1996 y›l›nda evde çal›flanlarla ilgili 177 say›l› Sözleflme’yi ve 184 say›l›
Tavsiye Karar›’n› imzalad›. 177 say›l› Evde Çal›flma Sözleflmesi evde çal›flan iflçilerin kimler
olduklar›n› ve hangi iflçilik haklar›ndan yararlanmalar› gerekti¤ini belli standartlara
ba¤larken 184 say›l› Tavsiye Karar› uygulama aç›s›ndan ilkelere rehberlik eden tan›mlar›,
uygulama kapsam›n› ve uygulaman›n nas›l yap›laca¤›na dair bilgileri ve öncelikleri
saptam›flt›r. Sözleflmeye göre, evde çal›flanlar, iflverenin iflyerinde de¤il, kendi evlerinde
veya kendi belirledikleri baflka bir yerde, bir ödeme karfl›l›¤›nda, özelliklerini iflverenin
belirledi¤i bir mal veya hizmeti üreten, di¤er bir deyiflle bir iflverene ba¤l› çal›flan iflçilerdir.
Dolay›s›yla, sözleflme, evde çal›flanlar›n di¤er ücretlilerle eflit muamele görmesini teflvik
eder. Bu eflitli¤in, evde çal›flanlar›n kendi seçtikleri örgütleri kurma, bunlara üye olma,
faaliyet ve istihdama iliflkin ayr›mc›l›¤›n engellenmesi, ifl sa¤l›¤› ve ifl güvenli¤i alan›nda
koruma, ödeme, yasal güvenlik, mesleki yetifltirmeye kat›l›m, istihdam ve çal›flmaya
bafllamada asgari yafl ve anal›k korumas› konular›nda sa¤lanmas› gerekmektedir. Bu
sözleflmenin ba¤lay›c› hale gelmesi için sözleflmenin ülke hükümetleri taraf›ndan
imzalanmas› gerekir. 1998’de Avrupa Komisyonu Avrupa Birli¤i üyesi ülkeleri sözleflmeyi
imzalamaya ça¤›ran bir tavsiye karar› ald›. Ancak Sözleflme ilk olarak 1999’da sadece
Finlandiya ve ‹rlanda taraf›ndan imzaland›. Bu sözleflme henüz çok az ülke taraf›ndan
onaylamas›na ra¤men evde çal›flanlar›n uluslararas› platformda tan›nmas› aç›s›ndan çok
önemlidir; en az›ndan bu konuda ülke politikalar›n›n oluflturulmas› ve asgari ücret ve sosyal
güvenlik gibi konularda özel yasalar›n ç›kar›lmas›na dayanak oluflturmaktad›r (HomeNet
Uluslararas› Ev Eksenli Çal›flan ‹flçiler A¤›, 2001).
Türkiye’de Haziran 2003’de 1475 say›l› eski ‹fl Kanunu yerine 4857 say›l› ‹fl Kanunu
yürülü¤e girdi. Yeni ‹fl Yasas› üç temel ilkeye dayanmaktad›r; bunlar ifl güvencesi, esnek
çal›flma ve AB Yönergelerine uyumdur.Yasan›n genel gerekçelerine bak›ld›¤›nda, yeni
teknoloji nedeniyle yeni çal›flma türlerinin h›zla yayg›nlaflmas›, iflin düzenlenmesinde
yepyeni model ve uygulamalar›n ortaya ç›kmas›n›n k›smi süreli, ça¤r› üzerine çal›flmalar,
ödünç ifl iliflkileri, ifl paylafl›m› modelleri, belirli süreli hizmet sözleflmelerinin ve alt iflveren

202
MAkale Adı

uygulamalar›n›n yayg›nlaflmas› örnek olarak gösterilmifltir. Teknolojik ve ekonomik


geliflmeler, bir iflyeri çerçevesinde mal ve hizmet üretimi ile pazarlama ve müflterilere
sunulmas›nda çok yönlü ve yap›sal de¤ifliklikleri beraberinde getirmifl ve bir iflyerinin
amac›n›n gerçeklefltirilmesinde iflyerinin kurulu bulundu¤u "yerin" d›fl›na tafl›lmas›na neden
olmufltur. ‹flveren, "ifl organizasyonunu" iflçinin evine, ba¤›ms›z bir iflyeri niteli¤inde
olmayan irtibat bürolar›na veya yurt genelinde (ilaç fabrikas› sat›fl elemanlar› gibi) veya ilin
içinde (beyaz eflya bak›m ve onar›m ifllerinde çal›flanlar gibi) ifllerin yürütüldü¤ü bir
örgütlenmeye kadar geniflletmek gereksinimini duymufltur. Devrim niteli¤indeki bu
de¤iflmelerin çal›flma hayat›na ve ifl yasalar›na yans›mamas›n›n düflünülemeyece¤i, hatta
klasik ifl hukuku literatüründe iflçinin ve iflyerinin tan›m›nda bile ciddi de¤iflmeler ortaya
ç›kt›¤›, iflçinin iflyerinde iflverene ba¤›ml› olarak bir ücret karfl›l›¤›nda çal›flan kifli oldu¤u
biçimindeki tan›m›n art›k tüm çal›flanlar› ifade edemedi¤i ifade edilmektedir. Kabullerdeki
bu de¤iflimler yeni yasada da ifadesini bulmaktad›r. Yasaya göre, “iflveren taraf›ndan mal
ve hizmet üretmek amac›yla maddi olan ve olmayan unsurlar ile iflçinin birlikte örgütlendi¤i
birime iflyeri denir.” Ayr›ca, “iflverenin iflyerinde üretti¤i mal ve hizmet ile nitelik yönünden
ba¤l›l›¤› bulunan ve ayn› yönetim alt›nda örgütlenen yerler (iflyerine ba¤l› yerler) ile
dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, y›kanma, muayene ve bak›m, beden ve mesleki
e¤itim, avlu gibi di¤er eklentiler ve araçlar da iflyerinden say›l›r.” “‹flyeri, iflyerine ba¤l›
yerler, eklentiler ve araçlar ile oluflturulan ifl organizasyonu kapsam›nda bir bütündür.” Bu
tan›mlara paralel olarak, iflyerinin mal ve hizmet üretimi için ayr› bir alan kullanmas›
halinde “amaçta birlik” ve “yönetimde birlik” flartlar› uygulanacakt›r; “amaçta birlik” ayn›
teknik amaca ba¤l› olarak üretimde bulunma anlam›na gelirken, “yönetimde birlik” ayn›
yönetim alt›nda örgütlenmifl olmak olarak tan›mlanmaktad›r.
Avrupa Birli¤i müktesebat›nda iflçi ve iflveren aras›ndaki hukuki ba¤› aç›klamak üzere
"ifl sözleflmesi" ve/veya "ifl iliflkisi" deyimleri kullan›lmaktad›r. Birlik hukuk kaynaklar›nda,
örne¤in yönergelerin bafll›klar›nda dahi (örne¤in 91/533, 91/383, 99/70 say›l› Yönergeler) "ifl
sözleflmesi" ve "ifl iliflkisi" deyimleri özdefltir; yasada da Avrupa Birli¤i müktesebat›na uygun
flekilde, iflçi ve iflveren niteli¤inin kazan›lmas›nda ifl sözleflmesine göre çal›flman›n varl›¤›na
bak›laca¤› vurgulanm›fl, ayr›ca kurulan hukuki ba¤›n "ifl iliflkisi" olarak isimlendirilece¤i de
birinci f›krada düzenlenmifltir. Buna ba¤l› olarak, iflçi tan›m› yap›l›rken, 2821 say›l› Kanunun
2’nci maddesinde oldu¤u üzere, ifl sözleflmesine dayanarak çal›flma yeterli görülmüfl, iflçi
tan›m›nda iflgücünü iflverene sunan bir varl›k olarak "gerçek kifli" özelli¤i vurgulanm›flt›r. ‹fl
sözleflmesi deyimi de getirilmek suretiyle iflçilerin kapsam› geniflletilmifltir. Dolay›s›yla, ifl
sözleflmesinin varl›¤›n› ispat eden herkes yasa kapsam›na al›nm›flt›r. Di¤er yandan Avrupa
Birli¤i müktesebat›nda iflçi esas itibar›yla ifl sözleflmesine göre ba¤›ml› çal›flanlar olarak
kabul edilmekle beraber, do¤rudan bir ifl görme borcuna dayanmayan, amac› "e¤itim" olup
iflyeri ortam›nda iliflki kuran kimselerin (ç›raklar ve staj yapan ö¤renciler) de ifl sa¤l›¤› ve
güvenli¤i konular›nda "iflçi" kavram›na dahil edilmekte ve iflçilere uygulanan flartlardan
yararland›r›ld›klar› görülmektedir. Bu aç›dan da Birlik müktesebat›na paralel düzenleme
getirilmifl ve 77 nci maddede ç›rak ve stajyerler de ifl sa¤l›¤› ve güvenli¤i önlemlerinden
yararlanacak kimseler aras›na al›nm›fllard›r. ‹flveren tan›m› için de, 2821 say›l› Kanunun 2
nci maddesi göz önünde tutulmufl, "gerçek ve tüzel kifliler" d›fl›nda ifl sözleflmesine göre iflçi
istihdam eden ve tüzel kiflili¤i bulunmayan kurum ve kurulufllar›n da "iflveren" say›lacaklar›

203
Yazar Adı

birinci f›kra hükmünde aç›kça gösterilmifltir. Hatta bu hususta 2821 say›l› Kanunda "tüzel
kiflili¤i olmayan kamu kurulufllar›" denilmesine ra¤men, ayn› durum özel hukuk alan›nda
da söz konusu olabilece¤inden (örne¤in adi ortakl›klar gibi), kamu ve özel kesim ay›r›m›
yap›lmaks›z›n iflçi say›lan gerçek kiflileri çal›flt›ran, ancak tüzel kiflili¤i olmayan kurum ve
kurulufllar›n "iflveren" say›lacaklar› hükme ba¤lanm›flt›r (Kaçan, 2004).
Yeni kanuna eveksenliler aç›s›ndan bak›ld›¤›nda, bu grubu görünür k›lacak hükümlerin
yer ald›¤› görünmektedir; özellikle iflyeri tan›m›nda getirilen de¤ifliklik eveksenli çal›flanlar›n
iflçi statüsüne al›nabilmesinin olanaklar›n› yaratm›flt›r. Çünkü üretimin örgütlenmesinde
ayn› teknik amaca ba¤l› olarak örgütlenmenin bir ucu evde çal›flan kad›nlara kadar
uzanabilmektedir; yani üretim zincirinin en alt halkas›n› teflkil eden evde çal›flanlar da ifli
evde yap›yor olmalar›na ra¤men iflyerinin bir parças› durumundad›rlar. ‹flyerinin bu yeni
tan›mlar› ile evde iflçi olarak çal›flanlar yasa kapsam›na al›nm›flt›r. Yasaya göre nitelikleri
bak›m›ndan ençok 30 iflgünü süren ifller sürekli ifltir; di¤erleri süreksiz ifl kapsam›ndad›r. Bu
ifllerde çal›flanlar iflçidir ancak yasan›n birçok maddesinden yararlanamazlar. Bildi¤in gibi
evde çal›flanlar yasa kapsam›nda olsalar bile denetimi oldukça zordur çünkü kay›td›fl›d›rlar
ve hiçbir iflveren bunlardan bize bahsetmez. Dolay›s›yla, çal›flanlar› kay›t alt›na alabilmek
için denetim modelinin de buna göre flekillendirmesi zorunludur. ‹flyerlerinde üretim
flemas›n›n incelenerek kimlerin hangi ifli nerede yapt›¤› tespit edilebilir ya da kad›nlara
verilen ifllerin kaydedildi¤i ve bunlar›n paralar›n›n ödendi¤i yasal olmayan makbuz ya da
defterler gözden geçirilebilir. Kad›nlar›n ise, görünür olmak ve yasal haklar›ndan
yararlanmak için örgütlenerek haklar›n› aramalar› ya da bireysel baflvurularla iflçi
olduklar›n› kabul ettirmeleri gerekmektedir (Kaçan, 2004).

V. Dünyada ve Türkiye’de eveksenli çal›flanlar›n örgütlenme deneyimleri


Yasalardaki de¤iflen tan›mlar ve sa¤lanan haklar›n uygulamaya konmas›, eveksenli
çal›flan kad›nlar›n bu haklar›n fark›na varmalar› ve örgütlerini kurarak haklar›n› aramalar› ile
mümkün olabilmektedir.Eveksenli çal›flma, uzun bir süre, di¤er enformel çal›flma biçimlerinde
oldu¤u gibi geçici bir olgu olarak alg›land› ve zaman içinde kay›tl› ekonomiye dahil olaca¤›
düflünüldü. Dolay›s›yla, sendikalar eveksenli çal›flanlar› örgütlenme yap›lar›n›n içine almay›
düflünmediler ve kimi zaman da eveksenli çal›flanlar, kay›tl› alanda çal›flanlar ve sendikaya
üye olanlar aç›s›ndan bir tehdit ya da rakip olarak alg›land›. Sendikalar›n bütün dünyada güç
kayb›na u¤ramas›, kazan›lm›fl haklar›n kaybedilmesi ve s›n›rl› finansal kaynaklar›n mevcut
üyelere kulland›r›lmas› önceli¤i sendikalar›n bu alanda fikir üretmesini de engellemifl oldu.
Ancak bugün art›k tüm dünyada farkl› konumlarda çal›flanlar›n birlikte örgütlenmesi gere¤i ön
plana ç›k›yor çünkü kay›ts›z alanda sendikas›z, sigortas›z ve çok düflük ücretlere çal›flmaya
raz› kiflilerin say›s›n›n artmas› ve esnek çal›flma biçimlerinin yayg›nlaflmas› örgütlü eme¤in
gücünü k›r›yor; dolay›s›yla, uzun vadede herkes aç›s›ndan yararl› sonuçlar› olabilecek bir
mücadelenin bütün çal›flanlar› kapsamak zorunda oldu¤u bilinci yerlefliyor.
Dünyada eveksenli çal›flanlar›n sendika çat›s› alt›nda ya da deste¤iyle örgütlenmeleri,
bulundu¤u yerin yasalar›na ve koflullar›na göre çeflitlilik göstermektedir ancak bu yolla çok
ciddi kazan›mlar elde edilmifltir. Uluslararas› iflçi sendikalar›na bak›ld›¤›nda, Uluslararas›
Hür ‹flçi Sendikalar› Konfederasyonu (ICFTU) informel çal›flanlar›n sendikalar taraf›ndan
örgütlenmesine yönelik çal›flmalar yap›yor ve bu amac› gerçeklefltirebilmek için bir tavsiye

204
MAkale Adı

karar› alm›fl durumda. Bunun yan›s›ra Kanada, Avusturya, Almanya, Portekiz, Hollanda,
Hindistan, Güney Afrika, fiili, Brezilya, Kolombiya, Gana ve Senegal’de eveksenli çal›flan
iflçileri örgütleyen iflçi sendikalar› bulunmakta. Avrupa’da eveksenli çal›flanlar›n en önemli
örgütlenmesini Portekiz, Madeira’da 1970’li y›llarda örgütlenme çal›flmalar› yürüten Nak›fl
‹flçileri Sendikas› (SIBTTA) gerçeklefltirmifltir. Bu sendika bu sektörde çal›flanlar›n tümünü
ayn› çat› alt›nda birlefltirerek bir güç oluflturmufl ve sendikan›n bölge hükümeti taraf›ndan
kabul görmesini sa¤lam›flt›r. Bunun sonucunda evde çal›flan iflçiler, sosyal güvenlik,
emeklilik ve iflsizlik ödene¤i gibi haklara kavufltular. Di¤er Avrupa ülkelerinde sendikalar›n
bu kapsamda bir örgütlenmesi olmamas›na ra¤men evde çal›flanlar için uygulamaya konan
yasalar, eveksenli çal›flanlar› asgari ücret, emeklilik hakk› gibi di¤er iflçilerin yararland›¤›
haklardan yararland›rmaktad›r. Örne¤in Almanya’da eveksenli çal›flanlar›n ço¤unun
otomotiv sektöründen olmas› nedeniyle IG Metall sendikas› bu konuda uzmanlaflm›fl kifliler
arac›l›¤›yla eveksenli çal›flanlara ulafl›yor ve daha yüksek gelir elde edebilmek için
mücadele ediyor. ‹talya’da ise sendikalar ve kad›n hareketi taraf›ndan gerçeklefltirilen bir
kampanya sonucu 1970’lerde eveksenli çal›flanlar› koruma alt›na alan yasa kabul edildi
(EvEksenli Çal›flan Kad›nlar Grubu, 2001).
Avustralya’da Tekstil, Giyim ve Ayakkab› ‹flçileri Sendikas› (TCFUA) da yapt›¤›
araflt›rmalar sonucunda evde çal›flman›n yayg›nl›¤›n›, kötü çal›flma koflullar›n› ve düflük
ücretleri ortaya ç›kard› ve 1987’de ifl yasalar›, iflyeri d›fl›nda çal›flanlar› da kapsar hale
getirildi. Bunun sonucunda evde çal›flanlar sendikaya üye olma hakk›n› da kazanm›fl oldu.
Ancak hükümetin sanayinin gelifltirilmesi ve ihracat›n artt›r›lmas› için yasalar›. gevfletmesi
sonucunda eveksenli çal›flanlar üzerinde de bask›lar artt›. Bunun üzerine bafllat›lan
kampanya ile eveksenli çal›flanlar›n konumlar› gözler önüne serildi ve 1997’de sendika “Adil
Giyim Kampanyas›”n› bafllatt›. Bu kampanya, küresel üretim ve pazarlama zincirlerinin
dünyan›n her yan›nda kötü çal›flma koflullar› ve düflük ücretlere neden oldu¤unu ortaya
ç›karmak, bu zincirlerde yer alan ve bu tür bir sömürüye dahil olan firmalar› teflhir etmek ve
denetime tabi tutmak amac›yla ortaya ç›kt›. Sonuç olarak, 1997’de Avustralya Moda Sanayii
‹flverenleri ve Sendika aras›nda “Evde Çal›flan ‹flçiler Uygulama Yasas›” karara ba¤land› ve
mücadeleler sonucunda eyaletlerin ço¤unda evde çal›flanlar›n yasal iflçilik haklar› kabul
edildi. Bu mücadelede sendika, evde çal›flanlar›n iflçilik haklar›n› almalar› ve sendikaya üye
olabilmelerinin sendikalar›n yok olmamas› için tek ç›kar yol oldu¤u fikrinden hareket etti.
Bunun d›fl›nda Güney Afrika’da örgütlenmifl olan SEWU (Serbest Çal›flan Kad›nlar
Sendikas›) kendi hesab›na çal›flan kad›nlar›n say›s›n›n çoklu¤u nedeniyle kad›nlara daha
çok liderlik, pazarl›k becerileri ve mesleki becerileri artt›rmak üzere kurslar düzenliyor ve
kooperatifleflme çal›flmalar›n› destekliyor. Evde çal›flanlar›n iflçi say›lmad›¤› ve sendika
kuramad›klar› yerlerde de farkl› örgütlenme modelleri gelifltirilebiliyor. Örne¤in
Hindistan’da Ahmedabad ve çevresinde çal›flmalar›n› yo¤unlaflt›ran SEWA (Serbest Çal›flan
Kad›nlar Örgütü) y›llar süren mücadeleler sonucunda kendini iflçi sendikas› olarak tescil
ettirmeyi de baflard›. SEWA’n›n gelifltirdi¤i model, Bidi ‹flçileri Sosyal Yard›m Fonu’na
dayanmaktad›r ve bu kad›nlar›n da t›pk› Türkiye'deki gibi, ço¤unlukla tek bir iflvereni yok
ve üyeler çok çeflitli ifller yapmaktad›rlar. Bunlar›n aras›nda tuz iflçileri, tütsü yapanlar, bidi
(Hint sigaras›) saranlar, inflaat iflçileri, a¤aç sak›z› toplayanlar, nak›fl iflçileri, dokumac›lar,
orman iflçileri, sebze satanlar, sokaklardan at›k ka¤›t toplayanlar bulunmaktad›r. Bu fona
iflçi olarak kaydedildikten sonra kad›nlar, t›bbi bak›m, konut programlar›, emekli maafl› gibi

205
Yazar Adı

çeflitli sosyal haklara ulaflabilmekte, ayn› zamanda da teknik vas›flar›n› ve istihdam


olanaklar›n› artt›rabilmek için çeflitli e¤itim programlar›na dahil olmaktad›rlar. SEWA Video
isimli merkezlerinde kad›nlara kamera kullanmay› ö¤retiyorlar; sonra bu kad›nlar›n
çektikleri filmleri eveksenli çal›flanlara görünürlük kazand›rmak amac›yla kullan›yorlar.
Ayr›ca, SEWA, "ç›plak ayakl› doktorlar ve ebeler” ad›n› verdi¤i kad›nlar arac›l›¤›yla sa¤l›k
hizmeti sunuyor. Hindistan’da her köyde bulunan sa¤alt›c›lara ve ebelere modern t›p ile
ilgili bilgiler verip, baz› temel ilaçlar› sa¤layarak sa¤l›k uygulamalar›n›n daha düzenli ve
koruyucu olmas›na katk› sa¤l›yor. Bu modelin bir baflka aya¤› da SEWA bankas›n›n
yürüttü¤ü sigorta program›d›r. Buna göre belirli bir katk› pay›yla bu bankaya üye olanlar
kaza ya da evin zarar görmesi gibi durumlarda koruma alt›na al›nmaktad›r (D‹SK, Birleflik
Metal ‹flçileri Sendikas›, 2003; EvEksenli Çal›flan Kad›nlar Çal›flma Grubu, 2002).
Bütün bu çabalar›n yan›s›ra, eveksenli çal›flanlar›n biraraya gelerek oluflturduklar› bir
örgüt de ortaya ç›km›fl durumda; HomeNet, yani Uluslararas› EvEksenli Çal›flan ‹flçiler A¤› çok
çeflitli eveksenli çal›flan örgütlerinden temsilcilerin biraraya gelmesiyle ortaya ç›kt› ve farkl›
ülkelerden eveksenli çal›flanlar›n, kurduklar› örgütlerin ve destek örgütlerinin birbirine
deneyim aktarmas›, bilgi toplanmas› ve birlikte hareket etme olanaklar›n›n araflt›r›lmas›
konular›nda önemli kazan›mlar elde etti. Türkiye’de de eveksenli çal›flanlar kendi örgütlerini
kurmaya ve görünür olmaya çal›fl›yorlar. Bu çabalar›n sonucunda Van, ‹stanbul, ve
Mu¤la’dan eveksenli kad›nlar›n oluflturdu¤u gruplar ve EvEksenli Çal›flan Kad›nlar Grubu da
bir destek örgütü olarak HomeNet’in üyesi durumundalar. Destek grubu taraf›ndan
gerçeklefltirilen çal›flmalarda kad›nlar›n en önemli önceli¤inin örgütlenme ve di¤er iflçilerin
yararland›¤› haklardan yararlanma talebi oldu¤u görülüyor ve mevcut yasalar çerçevesinde
en uygun örgütlenme modeli de flu anda kooperatif olarak görülüyor. Nitekim,
‹stanbulAvc›lar’da bir grup kad›n, Türkiye’de sadece eveksenli çal›flanlar›n üye olabildi¤i
EvEksenli Çal›flanlar Küçük Sanat Kooperatifi’ni kurdu ve bunu yine kentte kurulan Kufltepe
Kooperatifi izledi. fiu anda kooperatif kurmaya ve tüzel kiflilik elde ederek daha uygun
koflullarda ifl almaya çal›flan gruplar Türkiye’nin pek çok kentinde örgütlenmeye çal›fl›yorlar.
Ancak, yeni ‹fl Yasas›’ndaki yeni tan›m ve hükümlerin eveksenli çal›flan kad›nlar›n iflçi olarak
tan›nmas›na da olanak tan›mas›, sendikalarla ba¤lant›lar›n sa¤lanmas› da dahil olmak üzere
örgütlenme ve mücadele biçimlerinde yeni aray›fllara neden olacakt›r.

VI. Sonuç: Emek ve mücadele


1960’lardan sonra, üretim, ulafl›m ve iletiflim teknolojilerindeki geliflmelerle birlikte
ortaya ç›kan yeni ifl türleri, talep edilen eme¤in niteli¤i ve s›n›fsal konumlar› tart›flmal› emek
kategorilerinin önem kazanmas› s›n›f kavram›n›n mu¤laklaflmas›na, s›n›fiçi ve s›n›flararas›
çeliflkilerin çeflitlenmesine neden olmaktad›r. Bilindi¤i gibi “kendi içinde s›n›f”, üst
soyutlama düzeyinde bir kavramd›r ve bunu çal›flanlar›n üretim sürecinde ald›klar›
konumlara bakarak objektif olarak tan›mlamak mümkündür. Böyle bir kavray›fl, de¤iflik
toplumlarda ya da yap›larda ortaya ç›kan farkl› oluflumlar› s›n›f tan›m›n›n temel
bileflenlerinin d›fl›nda tutar. Ancak pratikte s›n›f tan›mlamas›, “kendi için s›n›f”, di¤er bir
deyiflle toplumsal aktör olarak s›n›f›n ortaya ç›kmas›yla anlam kazan›r. Toplumsal aktör
olarak dönüflümde belirleyici olman›n koflulu ise k›sa vadeli ç›karlar› koruman›n ötesine
düflen bir birlikteli¤i ve birlikte hareket edebilme özelli¤ini gerektirmektedir. Sermayenin
uluslararas› hareketinin h›zlanmas› ve küreselleflme ile birlikte rekabetin ulusal s›n›rlar›n

206
MAkale Adı

d›fl›na taflmas›, s›n›f içi karfl›tl›klar› uluslararas› düzleme tafl›rken, çok uluslu sistemlerin
hesaba kat›lmas›n› ve örgütlenme biçimlerinin ulusalararas› bir nitelik kazanmas›n› da
zorunlu hale getirmektedir. Üretim ve emek sürecinin uluslararas› ölçekte parçalanmas›na
yol açan böyle bir sistem, gerek geliflmifl ülkelerde gerek azgeliflmifl ülkelerde sermayenin
emek üzerindeki denetimini en üst noktas›na ç›karm›flt›r. Dolay›s›yla sermayenin eme¤in
pahal› oldu¤u ülkelerden ucuz ülkelere do¤ru ak›fl› h›zlanm›fl, 70’lerden sonra teknolojinin
geliflmifl ülkelere sa¤lad›¤› olanaklar çerçevesinde bu ülkelerin parçalanm›fl emek piyasas›
bu sürecin parças› haline gelmifltir. Dolay›s›yla, s›n›f politikalar›n›n iflgücünün sömürü
normlar›n› uluslararas› ölçekte yeniden belirleyen ba¤›ml›l›k iliflkilerini göz önüne almas›
zorunludur. Bugün “kendi için s›n›f” ancak uluslararas› düzlemde anlaml› olabilir ve
dönüfltürme gücü olan bir toplumsal aktör niteli¤i kazanabilir. (Öngen, 1996).
Bugün art›k s›n›f bilincinin oluflaca¤› ve birlikte hareket etme olanaklar›n› kolaylaflt›ran tek
üretim modeli olarak Fordist fabrikalar› görmüyoruz; ‘esnekli¤e’ dayanan, karl›l›¤› ve rekabet
gücünü artt›rmay› hedefleyen yeni üretim ve emek organizasyonlar› içinde uluslararas›
düzlemde çok da¤›n›k ve farkl› biçimlerde bu üretimin parçalar› haline gelmifl bir emek söz
konusu. Ülkeler aras› ticaret engellerinin azalt›lmas›, sermaye ve mal ak›fl›n›n artmas› dünyan›n
farkl› bölgeleri aras›ndaki ba¤›ml›l›¤› pekifltirmekte ve bu durum uluslararas› rekabeti
h›zland›r›rken farkl› üretim birimlerinin de yeni koflullar karfl›s›ndaki k›r›lganl›¤›n›
artt›rmaktad›r. Pek çok geliflmekte olan ülkede görüldü¤ü gibi, bir yandan ülke ekonomilerinin
kendilerini d›fl olumsuz geliflmelerden koruma mekanizmalar› zay›flamakta, öte yandan da
artan rekabet ortam›nda güçlü bir yap›ya sahip olmayanlar giderek daha s›k karfl›lafl›lan
ekonomik durgunluk ve bunal›m dönemleri yaflamaktad›r. Do¤al olarak, bu dönemlerin
özellikle emek pazar›n›n k›y›s›nda yer alan savunmas›z kesimlerin, dolay›s›yla da kad›n
iflgücünün ifl olanaklar› ve çal›flma koflullar› üzerinde olumsuz etkileri olmaktad›r. Bu
dönemlerde, yaflam stratejilerinin de¤iflime u¤rad›¤› ve ek yüklerle yoksulluk koflullar›nda
yaflam mücadelesi verildi¤i gözlenmektedir. Nitekim, Türkiye’de 1990’l› y›llarda ardarda
yaflanan krizler, emek piyasas› içinde yer almaya bafllayan kad›nlar›n, toplumdaki di¤er
dezavantajl› kesimlerle birlikte yeniden bu piyas›n›n k›y›s›na do¤ru itilmesine neden olmufltur
(Erayd›n ve Türkün, bask›da). Son y›llarda kad›n eme¤inin maruz kald›¤› sömürü koflullar›n›n
giderek daha fazla gündeme gelmesi, asl›nda bütün emek kategorilerinin benzer bir
görünmezlik ve güvencesizlik koflullar›nda çal›flmak durumunda kalmas› nedeniyle ortaya
ç›kmaktad›r. Di¤er bir deyiflle, kad›n eme¤inin yaratt›¤› de¤erin hem evde hem iflyerinde
görünmez oluflu ve karfl›l›¤›n›n ödenmeyifli art›k erkeklerin de benzer düzeylerde maruz kald›¤›
bir sömürü biçimidir ve emek, tüm dünyada sermaye karfl›s›nda kaybeden durumundad›r.
Sadece üretim araçlar›na sahiplilik aç›s›ndan bir tan›mlama yap›ld›¤›nda s›n›f çok genifl
bir kategori olarak tan›mlanmakta ve s›n›f içi çat›flmalar›n aç›klanmas›nda ve birlikte
hareket etme olanaklar›n›n belirlenmesinde yetersiz kal›nmaktad›r. Dolay›s›yla, “kendi için
s›n›f” dedi¤imizde ve üretim iliflkileri içinden bunu tan›mlad›¤›m›zda, bunun içine birlikte
hareket etmekten yarar› olan gruplar› dahil etmek, hem örgütlenmenin hem de
mücadelenin araçlar›n›n ortaya konmas›nda yararl› olmaktad›r. Ortaya ç›kan yeni üretim ve
emek örgütlenmeleri çerçevesinde farkl› ülkelerin iflçileri ya da farkl› çal›flma biçimlerine
sahip gruplar birbirlerine rakip konumda görünmektedir. Ancak böyle bir konumlanma,
sermayenin kurallar›n›n geçerli oldu¤u bir dünyada, günlük hayat›n zorlamalar› ve
yoksulluk karfl›s›nda herfleye raz› gruplar›n birbiri aleyhine hareket etme durumuna

207
Yazar Adı

düflmeleri sonucunda ortaya ç›kmaktad›r. Bunun yan›s›ra inançs›zl›k, umutsuzluk ve destek


mekanizmalar›n›n olmamas›, bu yapay karfl›tl›¤› desteklemektedir. Bu durumun
olumsal/durumsal olmas›ndan söz etmek gerekir; di¤er bir deyiflle, birlikte hareket
etmekten avantaj sa¤layacak gruplar, bugünkü üretim ve emek örgütlenmesi çerçevesinde
parçalanm›fllar ve birbirlerinin aya¤›na basar duruma gelmifllerdir. Buradaki çeliflki
uzlaflmaz yani özsel bir çeliflki de¤ildir ve belirli araçlarla çözülebilir bir çeliflki olarak
karfl›m›zda durmaktad›r. O zaman, bu parçalanma karfl›s›nda nas›l bir tav›r almak
gerekti¤ini düflünmek ve bugünkü koflullarda “kendi için s›n›f”, toplumsal bir aktör olarak
s›n›f olman›n yollar›n›n yeniden denenmesi gerekmektedir. Bugünün dünyas›n›n gerçekli¤i
ile bafletmek, bu gerçekli¤in fark›ndal›¤› ile hareket etmeyi zorunlu hale getirmektedir.
Bugün s›n›f içi farkl›laflmalara bakt›¤›m›zda üretim iliflkilerinin karmafl›klaflmas›n›n
yan›s›ra, toplumsal, kültürel ve ideolojik belirleyicilerin s›n›f yap›lar›n› mu¤laklaflt›rd›¤›n›,
hatta kimi zaman insanlar› birarada tutan baflka kimliklerin yan›nda önemsizlefltirdi¤ini
görmekteyiz. Dolay›s›yla, sadece çal›flanlar›n üretim örgütlenmesindeki yeri bir grubu “kendi
için s›n›f” haline getirmeye yetmiyor. Di¤er bir deyiflle, tarih sadece bölüflümden daha fazla
pay almak üzerinden bir bilinçlilikle yaz›lm›yor; insanlar hayat›n bir alan›nda ortaya ç›kan
zihinsel biraradal›klarla, örne¤in savafla, ›rkç›l›¤a, her tür ayr›mc›l›¤a, güç ve iktidara karfl›
olmak gibi alanlarda ortak tav›r alabiliyorlar ve birlikte hareket edebiliyorlar. Bu
mücadelelerin içinde farkl› kimliklerle kendilerini tan›ml›yorlar. Kimi zaman bu kimliklerin bir
tanesi daha öne ç›kabiliyor ve onun mücadelesi öncelikli olabiliyor ama bu mücadelenin
çözülmesi di¤er baflka alanlardaki mücadelelerin çözülmesi anlam›na gelmiyor. Farkl›
alanlarda mücadele birbirini destekler ya da köstekler biçimde ortaya ç›kabiliyor ve mücadele
benzer kulvarlarda veya tamamen farkl› platformlarda sürdürülebiliyor. Bunun yan›s›ra,
örgütler içindeki insan iliflkilerinin o örgütün gelece¤i ve mücadele biçimi aras›nda önemli bir
ba¤lant› oldu¤unu görüyoruz. Örgüt içinde iktidar›n oluflmas›n›n önüne geçen düflünce
yap›s›n›n ortaya ç›km›fl olmas› gerekir. Birlikte hareket etme, kararlara kat›l›m, çal›flan olarak
eme¤e sayg›, di¤erkaml›k, birbirine dürüstlük, fleffafl›k, birlikte çal›flma bilinci, sorumluluk
alma ve sözünü tutma gibi zihniyetsel dönüflüm olmad›¤› sürece, dünya güllük gülistanl›k
olmayacak. Dolay›s›yla mücadelenin, hem örgütlerin dönüflümde belirleyici olacak kadar
güçlenmesi ve kat›l›m›n artmas› hem de bu örgütlerin iç yap›lar›n›n ve kulland›¤› araçlar›n
niteli¤inin sorgulanmas› alanlar›nda sürmesi gerekmektedir. Mücadele zordur, dolay›s›yla
insanlar›n güç kazanabilmeleri için güvenebilecekleri destekleri olmal› ki bu paha hafiflesin ve
birlikte hareket etmenin sa¤layaca¤› olumluluklara inanç sürebilsin. Dolay›s›yla, insanlara çok
a¤›r bedeller ödetmeyen ve cesaretli k›labilecek destek mekanizmalar›n›n neler olabilece¤ine
kafa yormak gerekir. ‹nsana dair bilgi çok önemli; kahramanl›k yerine güçlülükleriyle,
zay›fl›klar›yla, dayanabilmenin s›n›rlar›yla insan› koyabilirsek ve bu insan kavray›fl› üzerinden
politikalar üretebilirsek destek mekanizmalar›n›n ve uzun vadeli bir perspektifle birlikte
hareket etmenin önemini de kavram›fl oluruz. Dünyan›n her yerinde ve çok çeflitli biçimlerde
emek sürecinin parças› haline gelmifl çal›flanlar›n birlikte hareket etmesinin ve taleplerde
bulunmas›n›n yarataca¤› enerjiye güvenerek...

208
MAkale Adı

Referanslar
BekataMardin, N. ve di¤erleri, 2000, Sa¤l›k Sektöründe Kad›n, T.C. Baflbakanl›k Kad›n›n Statüsü ve
Sorunlar› Genel Müdürlü¤ü.
Beneria, L. ve Roldan, M., 1987, The Crossroads of Class and Gender: Industrial Homework,
Subcontracting and Household Dynamics in Mexico City, Chicago, IL: University of Chicago Press.
Benton, L., 1990, Invisible Factories: the Informal Economy and Industrial Development in Spain,
Albany, NY: State University of New York Press.
Bolles, A. L., 1985, Economic crisis and femaleheaded households in urban Jamaica, J. Nash ve H. Safa
(der) Women and Change in Latin America içinde, New York, Bergin & Garvey.
Bora, A., 2002, Olmayanin nesini idare edeceksin? Yoksulluk, kadinlar ve hane. In N. Erdogan (der),
Yoksulluk Halleri: Türkiye’de kent yoksullu¤unun toplumsal görüntüleri, ‹stanbul: Demokrasi Kitapl›¤›, 6589.
Boserup, E., 1970, Women’s Role in Economic Development, London: Allen and Unwin.
Castells, M. ve Portes, A., 1989, World underneath: The origins, dynamics and effects of the informal
economy, A. Portes, M. Castells ve L. Benton (der.) The Informal Economy Studies in Advanced and
Less Developed Countries içinde, 1137, Baltimore, John Hopkins University Press.
Cheng, LuLin ve Gereffi, G., 1994, The informal economy in East Asian Development, International
Journal of Urban and Regional Research, 18, 194 219.
Dedeo¤lu, S., 2000, Toplumsal cinsiyet rolleri aç›s›ndan Türkiye’de aile eve kad›n eme¤i, Toplum ve
Bilim, Güz, 139170.
D‹E, Hanehalk› ‹flgücü Anketi Sonuçlar›, 1999
D‹E, Türkiye ‹statistikleri, 2001
D‹SK, Birleflik Metal ‹flçileri Sendikas›, 2003, EvEksenli Çal›flanlar ve Örgütlenmeleri, ‹stanbul: Birleflik
Metal-‹fl Yay›nlar›.
DrakakisSmith, D., 1996, Third World cities: Sustainable urban development, population, labour and
poverty, Urban Studies, 33:45, 67399.
Erayd›n, A. ve Erendil, A. 1999a, Yeni Üretim Süreçleri ve Kad›n Eme¤i, T.C. Baflbakanl›k Kad›n›n
Statüsü ve Sorunlar› Genel Müdürlü¤ü, Ankara.
Erayd›n, A. ve Erendil, A. 1999b, The Role of Female Labour in Industrial Restructuring: New Production
Processes and Labour Market Relations in the Istanbul Clothing Industry, Gender, Place and Culture,
6:3, 259272.
Erayd›n, A. ve ErendilTürkün, A., 2002, Konfeksiyon sanayiinde yeniden yap›lanma süreci, de¤iflen
koflullar ve kad›n eme¤i: ne kazand›lar, ne kaybettiler? ‹ktisat Dergisi, 430, 1828.
Erayd›n, A. ve Türkün, A. (bask›da), Cinsiyet ayr›mc›l›¤›n›n sürdü¤ü bir toplumda kad›n olmak,
Cumhuriyet Döneminde Kad›n ve Mimarl›k, Ankara: Mimarlar Odas› Yay›nlar›.
HomeNet Uluslararas› ev ekesenli Çal›flan ‹flçiler A¤› ve EvEksenli Çal›flan Kad›nlar Çal›flma Grubu,
2001, HomeNet Rehberi: ILO Sözleflmesi.
EvEksenli Çal›flan Kad›nlar Çal›flma Grubu, Türkiye HomeNet’e Do¤ru, 2001, 2002 20032004
Çal›flmalar›.
Gilbert, A.,1994, Third World cities, poverty, employment, genderroles and environment during a time
for restructuring, Urban Studies, 31:45, 60533.
Hattato¤lu, D., 2001, Ev Eksenli Çal›flma ve Stratejileri: Kad›n Özgürlesmesi Aç›s›ndan bir Tart›flma, A.
‹lyaso¤lu and N. Akgökçe (der) Yerli bir Feminizme Dogru içinde, Istanbul: Sel Yayincilik.
Hattatoglu, D., 2002, Ev Eksenli Cal›flmada Çocuk Eme¤i ve Kad›n Eme¤i ‹liflkileri, Iktisat Dergisi, 430, 5457.
Hattato¤lu, D., Ifl›k, N. ve Türkün, A., 2002, Bie ev eksenli çal›flma metodolojisi: atölye çal›flmalar›
örne¤inde bilgi, örgütlenme ve güçlenme, Iktisat Dergisi, 430, 4853.

209
Yazar Adı

Jenson, J., 1994, The talents of women, the skills of men: flexible specialization and women, S. Wood
(der) The Transformation of Work içinde, London: Unwin Hyman, 141149.
Kaçan, G., 2004, Yeni ‹fl Kanunu EvEksenli Çal›flanlar› Kaps›yor mu?, Türkiye HomeNet’e Do¤ru
20032004 Çal›flmalar› içinde, EvEksenli çal›flan Kad›nlar Çal›flma Grubu.
Kandiyoti, D., 1988, Bargaining with patriarchy, Gender and Society, 2:3, 274290.
Kümbeto¤lu, B., 1996, Gizli ‹flçiler: Kad›nlar ve Bir Alan Araflt›rmas›, S.Çak›r ve N. Akgökçe (der.) Kad›n
Araflt›rmalar›nda Yöntem içinde, 230238, Ankara, Sel Yay›nc›l›k.
Lawson, V.A., 1992, Industrial subcontracting and employment in Latin America: a framework for
contextual analysis, Progress in Human Geography, 16, 123.
Massey, D., 1983, Industrial Restructuring as Class Restructuring: Production Decentralization and Local
Uniqueness, Regional Studies, 17:2, 7389.
Mies, M., 1986, Patriarchy and Accumulation on a World Scale, London: Zed Books.
Nash, J. ve Safa, H. (der.), 1976, Sex and Class in Latin America, South Hadley: Bergin Publishers.
Öngen, T., 1996, Prometheus’un Sönmeyen Atefli, ‹stanbul: Alan Yay›nc›l›k
Peck, J., 1992, Invisible threads: homeworking labour market relations and industrial estructuring in
the Australian clothing trade, Environment and Planning D, 10, 671 89.
Pessar, P.R., 1994, Sweatshop workers and domestic ideologies: Dominican women in New York's
apparel industry, International Journal of Urban and Regional Research, 18, 127142.
Philips, A., 1983, Hidden Hands: Women and Economic Policies, London: Pluto.
Phizacklea, A. ve Wolkowitz, C., 1995, Homeworking Women, London: Sage.
Pincheson, E., 1995, Textiles and clothing in Turkey: Part 2, Textile Outlook International, 1, 124142.
Robert, A., 1983, The Effects of the International Division of Labour on Female Workers in the Textile
and Clothing Industries, Development and Change, 14:1, 3947.
Sloane, P. J., 1980, Women and Low Pay, London: Macmillan.
Standing, C., 1989, Global Feminization Through Flexible Labour, World Development, 7, 10771095.
Stratigaki, M. ve Vaiou, D., 1994, Women's work and informal activities in Southern Europe,
Environment and Planning A, 26, 12211234.
TürkünErendil, A., 2002, Türkiye’de ev eksenli çal›flma üzerine yap›lm›fl araflt›rmalar ve çal›flmalar,
‹ktisat Dergisi, 430, 3647.
White, J.B.,1994, Money Makes Us Relatives: Women's Labor in Urban Turkey, Austin: University of
Texas Press.

210
Sorular

Sorular

Recep Kapar: Bu meslek edindirme programlar›, ya da benim çal›flt›rma diye tabir


etti¤im programlar, cezaevlerinde mahkum eme¤i, çocuk eme¤i, çocuk çal›flmas› dedi¤im
uygulamalar›n önü veya sonuna eklenmeli. Uygulama, kendi alanlar› üzerine gelifltirebilir.
Bu belirli biçimleriyle bir mahkum eme¤ine benzemiyor, zorla çal›flt›rmaya da benzemiyor.
Ama gelir güvencesizli¤inde bireyin sosyal yard›ma muhtaç olmufl bir bireyin, çok düflük bir
gelir karfl›l›¤›nda belli iflleri, belli aktiviteleri yapmaya zorluyor ve bu kifliler toplumun en
alt›nda yer alan insanlar. Ve insanlar bu düflük bedelli gelir elde edebilmek için bu zorlay›c›
teflhir edici ve cezaland›r›c› çal›flma meslek e¤itimi programlar›na gitmek zorunda
kalabiliyorlar. Bu programlar›n temel tekni¤i, insanlara yard›m etmek de¤il, bu insanlar›n
toplumda t›rnak içinde asalak olduklar›, yatt›klar› yerden para bekledikleri, aktif
olmad›klar›, iflgücü piyasas›na girip ifl aramaktan kaç›nd›klar›, imtina ettiklerini
düflündükleri için, bu insanlar› iflgücü piyasas›na katmaya zorluyor. fiimdi bu insanlar, nas›l
insanlar zorlama konusunda, evde çocu¤una bakan hane reisi olmayan dul bir kad›n, hiçbir
geliri yok, bu kad›na diyor ki, sana sosyal yard›m veririz, sen buna muhtaçs›n, fakat evde
oturmak olmaz, seni meslek edindirme programlar›na gideceksin, ifl bafl›nda e¤itime
gideceksin ve bunu en az ücretle üretim, temiz üretim, üçte bir oran›nda bir paraya
yapt›r›yor. Zorla çal›flt›rma, zorlay›c›l›k budur. Tabi flunu da söyleyeyim, okudu¤umuz,
konufltu¤umuz, yazd›¤›m›z kadar›yla, kapitalist geliflmenin çal›flanlar›n hür iradesine dayal›
bir sözleflme iliflkisi, bir ücretli ifl iliflkisi oldu¤u vurgulan›yor. Kitaplarda hep bu flekilde
anlat›lm›flt›r. Ücretli iflçili¤in hizmet hakk›na dayal› iflçili¤in yayg›nlaflt›¤›n› ve kapitalizmle
birlikte bu hizmet akdine dayal› ücret iflçili¤inin yay›laca¤›n› ve di¤er çal›flma biçimlerinin
ortadan kalkaca¤›n› düflünüyoruz. Burada Eylül han›m›n söyledi¤i gibi bugün dünyada zorla
ve zorlay›c› çal›flt›rma konusunda çok ciddi sorunlar var. Çok iyimser tahminlerle 27 milyon
kölenin bulundu¤u söyleniyor ve orada birli¤in içinde Avrupa Komisyonu’nun da
destekledi¤i, yani Avrupa’da 30 bin 100 bin aras›nda kölenin bulundu¤u ve bu köleli¤in
ortadan kald›r›lmas›yla ilgili projeler üretiliyor. Dünyada iflte, yar›c›l›k, ortakç›l›k ya da borç
karfl›l›¤› çal›flt›rma, müthifl bir flekilde ortadan kalkm›yor, köklefliyor. Bu anlamda asl›nda
bizim kapitalist geliflme sürecinde ücretli iflçili¤in, ücretli çal›flmaya verdi¤imiz önemin
yan›nda di¤er farkl›, ortadan kalkmas›n› bekledi¤imiz çal›flma iliflkilerinin halen varl›¤›n›
korudu¤unu da gördük. Çal›flt›rmada uygulama buna benzer bir uygulama de¤il, bütünüyle
bir mahkum örne¤i de¤il. ‹nsanlar›n kaç›nabilece¤i kendilerini koruyabilecekleri alanlar
var. Ama sosyal alanda bu insanlar› ifle yaramaz, tembel olarak niteleyip teflhir etme yönü
var, insanlar›n muhtaçl›¤›ndan ve yoksullu¤undan, yard›ma ihtiyaç duymalar›ndan
yararlanma gibi bir hususlar› var, benden bu kadar.
Soru: Bu gerek mahkum eme¤i, gerekse çocuk eme¤i kullan›l›fl›, gerek sizin iflaret
etti¤iniz sosyal yard›m… Sorunu, belki yeni ifl gücü tan›m› çerçevesinde de tan›mlamakta
fayda var. Yeni iflgücünü pratik yerine aktif bir biçimde normal standart eme¤e karfl›
kullan›lmas›n›n bir biçimi olarak da tan›mlayamazs›n›z.

211
Sorular

Recep Kapar: Demin zaten öyle tan›mlad›k, nas›l oluyor hatta flunu söyleyeyim biraz
daha açay›m. Kamuda önümüzde e¤er bu yasa tasar›s› –hükümet aç›klam›yor sosyal
yard›mlarla ilgili olan k›s›m ve bu k›s›m sürekli pas geçiliyor. Kamu sektöründeki vas›fs›z
iflgücünün yerine getirdi¤i orman, a¤açland›rma, erozyonla mücadele, çevre temizli¤i, kent
temizli¤i, çayc›l›k, odac›l›k, müstahkemlik gibi baz› vas›fs›z ifller bu sosyal yard›mlar
karfl›l›¤›nda bu meslek edindirme program› alt›nda insanlar›n bir ifli olabilir. Amerika’da,
Kanada’da, Avustralya’da, ‹ngiltere’de v.b. ülkelerde böyle bir e¤ilim var, güçlü bir flekilde
bunu yap›yorlar. Bu tür e¤ilimleri sosyal yard›mlar›n gittikçe çal›flt›rmac› uygulamalara
dönüfltü¤ü ve normal düzenli ifl üzerinde çal›flanlar üzerinde bir bask› olarak kullan›ld›¤›na
yönelik ciddi elefltiriler var. Sendikal tepkiler var ve direkt çal›flt›rmac› uygulamada çal›flan
insanlar›n tepkileri var. Bundan sonraki gelecek on-on befl y›lda çok fazla tart›flaca¤›m›z bir
fley. Bu ‹ngilizcede kulland›¤›m›z üçüncü yolun da bir parças› olan, Amerika’da uygulanan
Anglosakson ülkelerinde uygulanan bu tür sosyal yard›m programlar› Türkiye’de de e¤er
hükümet bu yasay› ç›kar›rsa uygulanaca¤›na ben inan›yorum ve onun için bir sunufl yapt›m,
teflekkür ederim.
Konuflmac›: Mecliste bekleyen ceza infaz yasas› zorla çal›flmay› düzenliyor. Cezaevinde
zorla çal›flma, bu önemli bir tehlike olarak görülmüfl, bu konuda düflünce soruluyor. Asl›nda
uluslar aras› düzlemde bak›ld›¤›nda pek çok emek maliyetini ya da üretim maliyetini
düflürme yöntemleri, çok yarat›c› flekillerde bulunuyor. Çin’de bunun örne¤i uyguland›,
uzun zaman uyguland› bilinir. Hatta Çin’de hapiste çal›flanlar›n say›s› ‹spanya’daki tüm
çal›flan nüfusu kapsayabiliyor diyelim, yani böyle bir büyük miktarda insan hiç ücret
almaks›z›n çal›fl›yor. Yani büyük bir ihtimalle ala ala bu örne¤i alm›fl›zd›r biz de ceza
yasam›zda. Çünkü, amaç üretim maliyetini emek yoluyla ucuzlatmaksa bu tür fleyler
buluyorsunuz. Hatta ben daha önce SAV’da da bir konuflma yapm›flt›m orada bir arkadafl
bu örne¤i vermiflti. fiimdi mesela hal› kilim en önemli ev eksenli üretim biçimidir.
Ço¤unlukla evde tezgahlarda yap›l›r, bazen iflte bunun kooperatifleri falan vard›r ama flimdi
mesela bu ciddi bir fiyat düflürme politikas› var. Bu konuda, hal› üretiminde, bu da örne¤in
Çin’de çok düflük fiyata hal› üretilebilme söz konusu. Örne¤in art›k piyasada sat›lan Hereke
hal›lar› filan hepsinin Çin’de dokundu¤u söyleniyor ve flöyle bir sistem anlat›ld›, yani hani
bunun nas›l enteresan sistemler bulunabiliyor emek maliyetini ucuzlatmak için, üretkenli¤i
art›rabilmek için, bir fley düflünün kocaman hangar gibi bir yer. Tezgahlar arka arkaya
dizilmifl, hal› üretimi nas›l bir fleydir, birebir kiflinin makineyle tezgahla kurdu¤u iliflkidir,
tepede bir örnek vard›r, o örne¤e uygun olarak iplik, dü¤üm atars›n›z ve hatta dolay›s›yla
da birebir dokuyan kiflinin de bir özelli¤i o hal›ya geçer, yani öyle bir özelli¤i vard›r hal›n›n
kilimin, hatta bazen imza bile atarlar insanlar, ayr› imzalar› vard›r. fiöyle bir sistem
uygulan›yormufl, dizi dizi tezgahlar diziliyor, hoparlörde bir ses ‘flimdi sar›, flimdi k›rm›z›,
flimdi beyaz.’
Besime fien: Çok teflekkür ediyorum, flimdi bir soru yok, vaktimiz de yok. (11dk)

212
MAkale Adı

213
Yazar Adı

OTURUM 3.1

DÜNYADAK‹ SINIF HAREKET‹


DENEY‹MLER‹NE BAKIfi 1

YÖNETEN:
NA‹L SATLIGAN

KONUfiMACILAR:
VINAY BAHL
FATMA ÜLKÜ SELÇUK
DAVID M. SMITH
FAHIEME SCANDELLA

214
MAkale Adı

215
Vinay Ball

Abstract
India now has become a part of the larger global network process which has effectively
restructured the composition of the working classes, and women’s conditions both in the
domestic sphere as well as in the market and workplace. But these changes had been uneven in
each region, in rural and urban areas, amongst different classes, caste groups and religious
groups. South Asia which contains nearly 20 percent of World labour forcemore than 90 percent
is in the informal sector. Along with informalization of jobs, casualization of labor is increasing
among both males and females in urban and rural areas. Lack of protection, irregular work,
absence of minimum income and absence of autonomy in work place, are the new work
conditions. Major changes in the work place were the increasing inequality in employment
opportunities and incomes. But the quality as well as opportunities for employment have
improved for the women of upper income, and for those with higher skills. However, for most
women workers the quality of employment is poor, and they have fewer or no opportunities
either for skill development or moving up the ladder, and they get generally very low income
returns. It is also important to point out how the informalization and casualization of work under
the structural adjustment program have increasead the rate of violence against women, more
health problems, and increased number of malnutrition among women in India. Rediscovery of
informal sector challanges the ability of trade unions to organize and represent labor. Indian
trade unions always ignored the informal sector but now the same informal sector is threatening
the very existence of the organised sector. The workers in the informal sector, particularly women,
are responding to these structural adjustment programs with nontraditional forms of class
organizations, demands and tactics. Trade unions have slowly started responding to these new
developments.

Küreselleflen Hindistan’da Enformelleflme,


Geçici Çal›flma, Çal›flman›n Feminenleflmesi ve
Yeni Toplumsal Hareketler:
Sendikalar için bir Meydan Okuma

VINAY BAHL*

Hindistan günümüzde, Hintli iflçilerin içinde bulunduklar› koflullar› hem ev içi alanda hem
de piyasada kültürel, siyasi ve ekonomik aç›dan etkin biçimde de¤ifltiren küresel bir a¤
sürecinin parças› haline geldi. Bu de¤ifliklikler her bölge içinde, k›rsal ve kentsel bölgelerde,
farkl› s›n›flar, kast gruplar› ve dinsel topluluklar dahilinde eflitsiz geliflti.
Bilindi¤i üzere, ‘küreselleflme’ ad› verilen olgu, bir önceki sömürgecili¤in ve
emperyalizm sürecinin, Avrupa ve Amerika’n›n denetiminde olan küresel kurumlardaki
mekanizmalar arac›l›¤›yla günümüzde sürmekte olan modern biçimidir. 1990’larda ise
Hindistan’›n ve onun gibi pek çok eski sömürgenin de bu küresel sisteme kat›lmas›na izin

*Not: Bahl’›n iste¤i üzerine tüm tebli¤i de¤il, tebli¤inin afla¤›daki özeti aktar›lm›flt›r.

216
Küreselleflen Hindistan’da Enformelleflme, Geçici Çal›flma, Çal›flman›n Feminenleflmesi ...

verilmiflti. Ancak bu küresel oyuna kat›lman›n sonucunda ülkenin ekonomik yap›s› ve


iflleyifllerinde belli de¤ifliklikler de zorunlu hale gelir. Yap›sal Uyum Programlar› ve
Liberalleflme ad› verilen bu de¤ifliklikler, Dünya Ticaret Örgütü’nün flöylesi ticaret politikalar›
zorla kabul ettirmesini de beraberinde getiriyor: ‹thalat vergilerinin azalt›lmas› ve nicel
s›n›rlamalar›n kald›r›lmas›, ülke içinde meta hareketlerine getirilen s›n›rlamalar›n
kald›r›lmas›, ruhsat sisteminin, özellikle de flirketlerin özel sektörü üzerindeki ruhsat
sisteminin önemli ölçüde gevfletilmesi, ayr›ca birçok ürünün ihtiyat olarak saklanmas›na son
verilmesi.
Hem hükümetteki Hintli uzmanlar hem de ‹MF ve Dünya Bankas› uzmanlar›, bu büyüyen
ekonomik krizi çözmek için, Hindistan’›n yaflad›¤› sorunlar›n köklerinin makro ekonomik
politikalar›nda yatt›¤›n› öne süren bir plan› ortaya koydular. Bu programlar›n hedefi, ülke
ekonomisini en son teknoloji ve bilgi ak›fl›na aç›k hale getirmek yoluyla, Hindistan
ekonomisini dünya ekonomisiyle bütünlefltirmekti. Bu da demek oluyordu ki, as›l olarak
zenginlerin dayan›kl› tüketici mallar›na iliflkin ç›karlar›na hizmet eden ve ihraç edilebilecek
mallar›n üretimine pek de katk› sa¤layamayacak türden büyümeye destek verilecekti.
Hükümete ait flirketler, devletin ya da kamunun elindeki kaynaklar, banka ve sigorta
gibi daha önceye kadar ihtiyat olarak elde tutulan alanlar h›zla özellefltirildiler. Eme¤i
koruma mekanizmalar›n›n yozlaflmas› sonucunda sözleflmeli emekte ve taflerona ifl
vermede devasa bir art›fl gerçekleflti.

‹flgücünün Feminizasyonu ve De¤iflimin Kad›nlar Üzerindeki Etkileri


‹flyerindeki ana de¤iflikliklerden biri, ifl bulma f›rsatlar›nda ve gelirlerdeki eflitsizliklerin
artmas›yd›. Örne¤in, hem istihdam›n niteli¤i hem de istihdam f›rsatlar›, yüksek gelirli
kad›nlar ve yüksek vas›flar› olanlar için ilerlemiflti. Ancak flu an pek çok kad›n iflçi
aç›s›ndan, istihdam›n niteli¤i düflük durumda ve bu kad›nlar›n vas›flar›n› gelifltirmek ya da
‘s›n›f atlamak’ için çok az flans› var ya da hiç flanslar› yok ve genellikle çok düflük gelir elde
ediyorlar. Hindistan’da farkl› s›n›flardan kad›nlar›n istihdam› ve geliri bak›m›ndan flu dört
e¤ilim gözlemlenebilir:
1. Yeni istihdam yarat›lmadan mevcut istihdam›n kaybedilmesi;
2. Yeni teknolojiler ve vas›flar dolay›s›yla gerçekleflen de¤ifliklikler;
3. Çal›flman›n enformelleflmesi;
4. Yeni istihdam f›rsatlar›n›n yarat›lmas›.
Yukar›da belirtilen de¤iflikliklerin, birçok Hintli kad›n›n iflyerindeki ve evdeki koflullar›n›
iyilefltirmek aç›s›ndan çok az katk›s› oldu. Ormans›zlaflt›rma etkinliklerinin artmas›, hem
erkeklerin hem kad›nlar›n göçlerini körükledi. Kad›nlar göç süresince ço¤u zaman erke¤e
ba¤›ml› ya da bazen tek bafllar›na oluyorlar. Ancak kad›nlar her zaman eflitsiz ve kat› bir
sistemin kurbanlar› oluyorlar: ücret ayr›mc›l›¤›, cinsel taciz, fazla mesai için ödeme
yap›lmamas›. Kad›nlar›n ücretleri rutin olarak erkeklere ödeniyor ve böylece kocalar› ve
baflkalar› taraf›ndan daha da sömürülmeleri için olanak tan›n›yor.
fiu anda Hindistan nüfusunun % 70’i geçimini toprak kaynaklar›ndan sa¤l›yor. Bu
hesaplamaya ekonomik olarak etkin durumda bulunan kad›nlar›n % 84’ü dahil.
Özellefltirme, yaln›zca erkeklerin hakim oldu¤u meslekleri ve teknik kurslar› gelifltiriyor,
çünkü kârl› olan alanlar bunlar. Hükümet, 1991-1992 y›llar› aras›nda, e¤itim fonlar›n› 80
milyon rupe azaltt› ve dolay›s›yla, çal›flan kad›nlar›n kat›ld›¤› birçok gece okulu ve yetiflkin

217
Vinay Ball

e¤itim program› kapat›ld›. Bugün Hindistan’da her 26 dakikada bir kad›n taciz ediliyor, her
34 dakikada bir kad›n tecavüze u¤ruyor, her 42 dakikada bir cinsel taciz vakas›
gerçeklefliyor, her 43 dakikada bir kad›n kaç›r›l›yor ve her 93 dakikada bir kad›n çeyiz için
yak›larak öldürülüyor.
Bildirilen tecavüzlerin dörtte biri, 16 yafl›n alt›ndaki k›zlara yönelik gerçeklefliyor; fakat,
tecavüzlerin büyük ço¤unlu¤u bildirilmiyor ve tecavüz edenler nadiren mahkûm ediliyorlar.
Erkeklerin say›s› kad›nlar› aflt›¤› için, kad›nlara karfl› artan fliddet dengesizli¤i büyüttü. 1991
y›l›nda difli fetüslerinin % 96’s›, Bombay’da ‘amniocentesis’ döneminde düflürüldü. Her y›l
6000 kadar çeyiz ölümü gerçeklefliyor.
Birçok durumda, çal›flman›n vas›fs›zlaflt›r›lmas› yüzünden dalit kad›nlar› ifllerini
kaybetti ve erkeklere daha ba¤›ml› hale geldiler. Küreselleflme karfl›s›nda, çok daha fazla
say›daki erkek, Hindutva (komünal bir Hind grubu) güçleri taraf›ndan belirlenen ahlâki
kurallar›, kendilerine zaten ba¤›ml› olan kad›nlara dayat›yor. Bu kad›nlar da Hindutva
hareketine kat›l›yorlar. Yak›n zamanlardaki Gujarat isyanlar›, Dalit halk›n›n bu komünal
isyanlara kat›ld›¤›na iflaret ediyor.

Yeni Toplumsal Hareketler


Eski sendikalar sadece örgütlü sektörlerle ilgilenmifllerdi ve bu sendikalar›n ülkedeki
yeni çal›flma koflullar›n›n üstesinden gelebilmek için herhangi bir stratejisi yoktu. Söz
konusu sendikalar siyasi partiler taraf›ndan kontrol ediliyorlar ve bu partilerden baz›lar› da
iktidarda. fiu anda bütün siyasi partiler yap›sal uyum programlar›n› ve serbestlefltirmeyi
savundu¤undan, bu partilerle iliflkili olan sendikalar da, emek kesimi daha az masraf
yaparken bile partilerini savunmufltu. Bu yeni ba¤lamda, Hindu ulusalc› güçler (komünal)
ve alt kastlardaki insanlar, seçim politikalar›na girmeye bafllad›lar ve bu da Hindistan’daki
siyasi sahneyi daha da de¤ifltirmifl oldu. Bununla beraber, Hindu ulusalc›lar›, RSS’deki
taban örgütlenmeleri sayesinde, sivil toplumda güçlü bir varl›k kazanm›flt›, ifl, sa¤l›k, aile
bak›m›, sosyal refah ve ‘toplumsal hareket’. Alt kastlar, BSP, SP, Janata Dal gibi partiler
arac›l›¤›yla dalit örgütleri de oluflturdular. Birleflik Eyaletlerden, Bihar’dan ve Haryana
eyaletlerinden güç de kazanm›fllard›. Bhartiya Janta Partisi de (Hintli köktenci) iktidara
geldi. Bu geliflmeler, söylemin s›n›fa dayal› yoksulluk ve kalk›nmadan, kimlikler, din, kast
ve etnisite konular›na kaymas›na sebep oldu.
Ancak bütün bu toplumsal hareketler ve onlar›n kimlik, din ve etnisite hakk›ndaki
söylemleri, siyasi partilerin denetimi alt›nda iflliyordu, zira bütün siyasi partilerin yeni
toplumsal hareketlere kat›lan gençleri, kad›nlar› ve sendikalar› vard›. Bu toplumsal
hareketler parti sisteminin d›fl›nda oldu¤undan ötürü, ço¤u insan, yani enformel sektöre
girmeye zorlanan insanlar, kendi ba¤›ms›z toplumsal hareketlerini bafllatt›lar. Bunlar›n ço¤u
da çevre konular›nda gerçekleflmekteydi: Chipko Hareketi ve Narbada (Baraj) Bachao
hareketi. Ba¤›ms›z toplumsal hareketlerin say›s› o kadar çok artm›flt› ki, 1995 y›l›nda
Halklar›n Hareketinin Ulusal ‹ttifak› ad› verilen bir flemsiye örgüt ve Ulusal Emek Merkezi
kuruldu. Pek iyi bilinen bir kad›n örgütü olan SEWA da bu flemsiye örgütlenmeye dahil oldu.
Bir baflka cephede ise, çok say›daki STÖ ortaya ç›kt› ve bir kenara itilmifl çal›flan
insanlar›n toplumsal ifllerini ve örgütlenmesini üstlendi. Örgütlü olmayan eme¤in ço¤u,
Dalitler, kad›nlar ve ‘adivasis’den olufluyordu ve ittifak içinde olduklar› toplumsal
hareketler arac›l›¤›yla kendilerini ifade ediyorlar: Çevre konular›nda, adivasi (Hindistan’daki

218
Küreselleflen Hindistan’da Enformelleflme, Geçici Çal›flma, Çal›flman›n Feminenleflmesi ...

‘yerliler’), köylüler ya da dalit sorunlar›nda faaliyet gösterebiliyorlar. K›rsal alanlara göçüp,


e¤itim, sa¤l›k, k›rsal kalk›nma, su ve s›hhi tesisat alanlar›ndaki insanlarla do¤rudan çal›flan
profesyonellerin yard›m›yla, baz› gönüllü kurulufllar ortaya ç›kt›. Önemli bir örnek olarak
Halk›n Bilimi hareketi gösterilebilir. Çok say›daki bilimci, bilim alan›nda çal›flan profesyonel,
mühendis, doktor ve ö¤retmen (toplam 300.000 kifli kadar), neoliberal sald›r›ya direnmek
ad›na yeniden infla faaliyetine girmek için yerel insanlar ve topluluklarla ve birçok durumda
da Panchayatlar’la (seçilmifl köy topluluklar›) biraraya geliyordu.
Seksenlere gelindi¤inde, hükümet bu örgütlerin k›rsal kalk›nmada hizmet gören
kurulufllar olarak önemini fark etti ve onlara kaynak aktarmaya bafllad›. fiimdilerde Dünya
Bankas› gibi pek çok uluslararas› kurum ve flirketler STÖ’lere fon ay›r›yor ve bu STÖ’lerin
say›s› iki yüz bini bulmufl durumda. Hayal k›r›kl›¤›na u¤ram›fl pek çok solcu eylemci de bu
örgütlere kat›l›yor. Profesyonel olarak çal›flan bulunduran bu STÖ’ler, daha büyük
toplumsal hareketler aras›nda gerilim ve güvensizlik uyand›r›yor. Çünkü bu STÖ’lerin ald›¤›
kararlar, fon ihtiyaçlar›nca ve Dünya Bankas›’n›n taraf›n› tuttu¤u fon kurumlar›nca
belirleniyor. Küreselleflme bu STÖ’lere duyulan güvensizli¤i bir kat daha artt›rd›.
Fakat SEWA gibi STÖ’ler, örgütlü olmayan sektörlerdeki kad›n iflçilerin yaflam ve çal›flma
koflullar›n› de¤ifltirerek harika ifller yap›yor. Gelir yaratan projeler oluflturuyorlar; fliddetin,
tecavüzün ve polis vahfletinin yafland›¤› durumlarda kad›nlar›n davas›na sahip ç›k›yorlar;
yasal durumlarda da farkl› bölgelerden kad›nlar›n karfl›laflt›¤› adaletsizliklere karfl› mücadele
ediyorlar. Köylerde sürekli olarak toplant› yap›larak hareketlilik sa¤lan›yor ve güvenli içme
suyu, vas›f edinme, ebelerin tan›nmas›, çocuk bak›m›, temel hizmetler için kampanya
yap›l›yor ve böylece örgütlenme ve pazarl›k gücü art›r›l›yor. Belirli mücadeleler için
örgütlendikleri gibi, kad›nlara güç kazand›racak uzun vadeli programlar da oluflturuyorlar.

Sendikalar›n Tepkisi
Küreselleflen Hindistan’daki emek kesiminin ço¤u örgütlü olmayan sektörlerde çal›fl›yor
ve bunlar›n ço¤u da tar›m sektöründe bulunuyor ve neoliberal politikalar›n en çok h›flm›na
u¤rayan kesimi de iflçiler ve köylüler oluyor.
Hindistan solunun ana sorunu, kast ve s›n›f› kapsay›c› bir siyasi gündemde
birlefltirememesi. Toplam Kalite Yönetimi, zaman›nda imalat, üretim, esneklikler gibi
yenilikler, iflgücünün geçici çal›flmaya bafllamas›na, örgütsüz sektörlerde az nitelikli
istihdam›n büyümesine sebep oldu. Bu durum, Handistan’daki sendikalara daha önce hiç
karfl›laflmad›klar› flekilde meydan okuyor.
Parçal› emek piyasas›n›n geliflmesi, sadece en yak›n üyelerinin sorunlar›yla ilgilenen,
son derece dar ufuklu, fabrika düzeyindeki sendikalar›n art›fl, hakim durumdaki
sendikac›lar›n örgütlü ve örgütsüz emekçiler aras›nda ba¤lar gelifltirememeleri ya da bu
konuyu yeterince ciddiye almamalar› sonucunda, sendika hareketinde da¤›lma ve
parçalanma gerçekleflti. Gittikçe ço¤alan iflletme düzeyindeki ba¤›ms›z sendikalar ve birkaç
yerdeki fabrika düzeyindeki sendika, sendikal hareketin baflar›s› önünde bir meydan
okuyufltur.
Sendikalar Hindistan ekonomisindeki örgütlü kesimlerin ötesine pek az geçebildi ve
toplam üyelikleri de bütün bölgelerde azalmakta. Üretim gitgide, ucuz ve sendikal›laflmam›fl
iflgücünden istifade edilebilecek yerlere kay›yor. fiimdilerde grevden ötürü de¤il de lokavtlar

219
Vinay Ball

sebebiyle çok daha fazla ifl günü kaybediliyor. Kad›nlar›n iflgücünün ço¤unu oluflturduklar›
yerlerde bile sendikalara kat›l›m› olmuyor. Kad›nlar›n belirli sorunlar›, sendikalar›n
taleplerinde nadiren yank› buluyor.
Sonuç olarak, Hindistan’da büyük miktarda enformel ve geçici iflgücünü a盤a ç›kartan
küreselleflme süreci, geleneksel sendikalar›n ataleti karfl›s›nda yeni toplumsal hareketlerin
oluflumunun önünü açt›. Buna karfl›l›k, yeni toplumsal hareketler de yeni toplumsal
koflullar oluflturarak sendikalar› kendilerini yeniden kurmaya zorlad›. Gelece¤in nas›l
olaca¤›n› kestirmek pek kolay de¤il, ancak sendikalar›n onlar› Hindistan’da devam etmekte
olan toplumsal de¤iflim sürecinde önemli bir konuma getirebilecek bir do¤rultuya
yöneldiklerini rahatl›kla belirtebiliriz.

220
Hindistan’dan Bir Örgütlenme Deneyimi: SEWA

Hindistan’dan Bir Örgütlenme


Deneyimi: SEWA

FATMA ÜLKÜ SELÇUK

Radikal küçük burjuva entelektüelli¤inin bir özelli¤i de kendi duyarl›l›¤›n›


kitlelere atfetmesidir. Mücadeleye ‘afl›k’ ve ayn› romantizmle kitlelerin de
kendisiyle ayn› duygular› paylaflt›¤›n› sanan binlerce küçük burjuva ayd›n
vard›r. Ne yaz›k ki durum onlar›n düflündü¤ü gibi de¤ildir; bu ayd›nlardan
biri ‘mücadele etmek gerekir’ gibi basit, heyecanl› bir nedenle iflçilerin aras›-
na kar›fl›p onlar› mücadeleye ça¤›rd›¤›nda korkunç bir düfl k›r›kl›¤›na u¤rar.
‹flçiler onu anlamaz, deli oldu¤unu düflünür ve ona s›rt çevirirler. Ortalama
bir iflçi ve genel olarak sömürülenler mücadele etmeye pek istekli de¤ildir.
Bu, greve ç›karak k›t kanaat geçindi¤i ücretinin bir parças›n› kaybetmek is-
temeyen, bir gösteriye kat›larak fiziksel sa¤l›¤›n› tehlikeye atmaktan çekinen,
kapitalizme karfl› silahlanarak ölümü göze alamayan normal bir insan›n do-
¤as›d›r. Kitleler, kapitalizm onlar› sefalate mahkum etti¤i için, bu durumdan
kurtulmak için, kapitalizm onlara mücadele etmekten baflka bir yol b›rakma-
d›¤› için grev yaparlar. ‹flçi greve ‘afl›k’ de¤ildir, gene de ücretini ve iflini yi-
tirmeyi göze al›r, çünkü mücadele etmezse açl›ktan ölebilir. fiiddete ‘afl›k’ de-
¤ildir, ama kapitalistlerin fliddetine karfl› kendini korumak için fliddet kullan-
mak zorunda kal›r. Silaha ‘afl›k’ de¤ildir, ne var ki kapitalizm ona karfl› silah
kulland›¤›nda, o da silah kullanmak zorunda kal›r.
Nahuel Moreno (Parti ve Devrim)

Tam zamanl›, düzenli, formal sektör istihdam›, yerini, giderek küçük ölçekli iflletmeler-
deki düzensiz, sigortas›z, enformal istihdama b›rak›yor. Sendikal faaliyet yürütmek her ge-
çen gün daha da zorlafl›yor. Örgütsüzlük yay›ld›kça, yaflama ve çal›flma koflullar› da kötüye
gidiyor. Öyle ki, birçok emekçi, insanca koflullarda yaflama umudunu yitiriyor. Öte yandan,
emekçiler, yaflam mücadelesi içinde, ço¤u kiflinin hayal bile edemeyece¤i örgütlenme dene-
yimleri de üretiyor. Say›s› hayli az olan bu örgütlenme öyküleri, gelece¤e ›fl›k tutuyor ve en-
formal sektörde örgütlenmenin mümkün oldu¤unu ortaya koyuyor. Bu yaz›n›n konusu, ser-
best çal›flan yoksul kad›nlar›n örgütlenmifl oldu¤u Serbest Çal›flan Kad›nlar Birli¤i (Self Emp-
loyed Women’s Association – SEWA). Hindistan’daki bu umut verici deneyim, okumas› yaz-

221
Fatma Ülkü Selçuk

mas› dahi olmayan, evlerde dikifl diken, pazarda yiyecek satan, binalardan at›k k⤛t topla-
yan kad›n emekçilerin örgütlenme öyküsü. Örgütlenmesi son derece zor olan bu kesimlerin
mücadelesi, daha nice örgütlenmenin olanakl› oldu¤unun da habercisi. Bu nedenle, SEWA
örne¤ini daha yak›ndan tan›maya ihtiyaç var. SEWA, art›lar›yla, eksileriyle, ülkemizdeki
emekçiler için önemli deneyimler bar›nd›r›yor.

SEWA
SEWA’n›n faaliyetleri, serbest çal›flan kad›nlar olarak adland›rd›¤› kesimde yo¤unlafl-
maktad›r. ‹leride de görülece¤i gibi SEWA’n›n serbest çal›flanlar kategorisi içinde, hem iflve-
ren hesab›na çal›flan ev eksenli emekçiler ve hizmet üreticileri, hem de küçük burjuva ola-
rak nitelenebilecek olan sat›c›lar, pazarc›lar ya da üretim arac›na sahip olan ama iflçi çal›fl-
t›rmayan küçük üreticiler yer almaktad›r. SEWA’n›n yap›s›ndaki bu s›n›fsal bulan›kl›k, ör-
gütlenmesine de yans›m›fl, zaman zaman üyesi olan emekçileri, iflveren ve devlet karfl›s›n-
da mücadeleye iterken; zaman zaman üretim araçlar›n›n sahibi yaparak kooperatifler1 çer-
çevesinde küçük burjuvalaflt›rm›flt›r. Üyelerinin önemli bir k›sm›n›n küçük burjuva olmas›,
SEWA’n›n sendikal mücadelesini, özerk üretim birimleri oluflturmak arac›l›¤›yla kooperatif-
çili¤i ön plana ç›karan bir eksene kayd›rabilmektedir. SEWA’n›n faaliyetleri aras›nda ban-
kac›l›k, oldukça önemli bir yer tutmaktad›r.2 SEWA’n›n kooperatifçili¤i ve bankac›l›¤› ön
plana ç›karmaya bafllad›¤› yönündeki saptama, uluslararas› sermaye kurulufllar›ndan ve
benzeri oluflumlardan artan oranda destek almas›na, dolay›s›yla büyük ölçüde onlar›n çiz-
di¤i çerçevede faaliyet göstermesine ba¤lanabilir. Makalede esas olarak SEWA’n›n kentsel
enformal sektör iflçilerine yönelik faaliyetleri ele al›nacakt›r. Bununla birlikte SEWA örgüt-
lenmesi, hem k›rsal hem de kentsel bölgelerde ev eksenli çal›flanlar›n mücadelesi aç›s›ndan,
art›lar›yla eksileriyle önemli deneyimler bar›nd›rmaktad›r. SEWA örgütlenmesindeki birim-
lerin birbirleriyle yak›n iliflkisi ve iç içeli¤i ise SEWA’n›n kentsel enformal sektör iflçilerine
yönelik faaliyetlerini, di¤erlerinden kopararak ayr› bir biçimde incelemeyi olanaks›z k›lmak-
tad›r. Bu yüzden, SEWA’n›n ‘iflçi’ örgütlenmesi deneyimlerine daha fazla yer ayr›lmas›na
ra¤men, SEWA modeli tüm yönleriyle ele al›nm›flt›r. SEWA’n›n incelemeye de¤er özgün bir
model oluflturmas›, ev eksenli çal›flanlar› s›n›f ç›karlar› etraf›nda harekete geçirebilmifl ol-
mas›, ve ulusal ve uluslararas› düzeyde baz› kazan›mlar elde edebilmifl olmas›, SEWA de-
neyimini önemli k›lmaktad›r.

SEWA’n›n Amaçlar›
SEWA, serbest çal›flan kad›nlar› örgütlemeyi ve farkl› alanlarda çal›flan bu kad›nlar ara-
s›nda eflgüdüm sa¤lamay› amaçlamaktad›r. Bir yandan asgari ücret düzenlemelerinin yap›l-
mas› ve uygulanmas› için çal›flmakta, bir yandan da sa¤l›k ve sosyal güvenlik gibi konular-
da gelifltirici programlar uygulama u¤rafl› vermektedir. Yani, hem ekonomik iyileflmeyi, hem
de sosyal ilerlemeyi sa¤lamay› hedeflemektedir. SEWA, üyelerinin çal›flma ve yaflama koflul-

1 Burada sözü geçen kooperatifler, SEWA’ya ba¤l› kooperatifler içersinde kolektif mülkiyet olmayanlar›d›r. Yani SEWA’n›n
her kooperatifinin iflçileri üretim arac›n›n sahibi yapt›¤› sonucu ç›kar›lmamal›d›r.
2 Bankac›l›k faaliyetlerinin ön plana ç›kmaya bafllad›¤› yönündeki gözlem, SEWA’n›n internet sitesinde (http://www.se-
wa.org) yer alan bilgilere dayanmaktad›r.

222
Hindistan’dan Bir Örgütlenme Deneyimi: SEWA

lar›n› iyilefltirmek üzere bir dizi hedefe daha sahiptir: Üyelerine hammadde ve ifl sa¤lamak,
üyelerinin bilgi ve becerilerini gelifltirmek (bunun için geziler, seminerler ve e¤itim çal›flma-
lar› düzenlemek), kooperatif kurmak (ve bunun için devletten destek sa¤lamak), serbest ça-
l›flan kad›nlar›n birli¤ini sa¤lamak, serbest çal›flan kad›nlarla ulusal ve uluslararas› düzey-
de iliflkileri güçlendirmek, bu kad›nlar›n durumunu iyilefltirecek yasal düzenlemelerin ya-
p›lmas›n› ve uygulanmas›n› sa¤lamak, bir kamu fonu oluflturmak, hükümetten ya da di¤er
toplum örgütlerinden ba¤›fl ve yard›m toplamak gibi. Baz› geleneklerin olumsuz etkilerinden
kurtararak kad›nlar›n öz-sayg›s›n›, görgüsünü ve davran›fl›n› gelifltirmeyi de amaçlayan SE-
WA, üyelerinin çocuklar›n›n istihdam koflullar›n› da iyilefltirmeye çal›flmaktad›r. Ayr›ca SE-
WA, evlenmemifl, dul, ihmal edilmifl, fiziksel olarak özürlü ve muhtaç durumda olan serbest
çal›flan kad›nlar›n sorunlar›na özel bir duyarl›l›kla yaklaflarak yaflama koflullar›n› iyilefltir-
meyi hedeflemektedir. SEWA tüzü¤ünde yurtseverlik duygusu afl›lamak ve kad›nlar›n kal-
k›nmas›n› sa¤lamak üzere hükümete ve di¤er toplum örgütlerine yard›mc› olmak gibi amaç-
lar da vard›r (Selliah, 1989: 11-12).

SEWA’n›n Kuruluflu ve TLA’dan Ayr›l›fl›


SEWA’n›n hedef kitlesi olan ve ‘serbest çal›flan kad›nlar’ olarak nitelendirdi¤i kesimin
geliri oldukça düflüktür ve hayli zor flartlar alt›nda yaflamaktad›r. SEWA’n›n kurulmas›nda
Tekstil ‹flçileri Derne¤i adl› iflçi örgütünün (TLA - Textile Labor Association) önemli bir rolü
vard›r. SEWA 1971’de, serbest çal›flan kad›nlar›n sendikas› olarak kurulmufltur ve TLA’n›n
içinden ç›km›flt›r. TLA, tekstil iflçilerinin en eski ve en büyük birli¤idir, Mahatma Gandi’nin
düflüncelerinden etkilenmifl ve 1920’de Anasuya Sarabhani adl› feminist bir kad›n taraf›n-
dan kurulmufltur. TLA’n›n Kad›n Kolu’nun faaliyetleri, 1970’de kad›n terzilerin tafleronlar ta-
raf›ndan sömürülmesi konusunda bir anket düzenlemesi ile birlikte artm›flt›r. Anketin ard›n-
dan Ela Bhatt’›n önderlik yapt›¤› Kad›n Kolu, serbest çal›flan kad›nlar›n nas›l örgütlenebile-
ce¤i üzerine bir toplant› yapm›fl, TLA’n›n bu yönde faaliyet gösterecek bir sendikal oluflumu
desteklemesi gerekti¤ini ileri sürmüfltür. Böylece 1971’de SEWA kurulmufltur. SEWA’n›n ilk
mücadelesi, bir sendika olarak tan›nmak yönündedir. Çal›flma Bakanl›¤›, tek bir iflveren ol-
mad›¤›n› iddia ederek önceleri buna yanaflmam›flt›r. SEWA’n›n tezi ise, sendikalar›n zorun-
lu olarak iflveren karfl›t› olmad›¤›, iflçilerin birli¤i için çal›flt›¤›d›r. SEWA, Nisan 1972’de res-
men sendika statüsünde kaydolmay› baflar›r. ‹lk y›llar›nda SEWA’n›n mücadelesi, serbest
çal›flan kad›nlar›n ucuz krediye eriflmesi konusunda yo¤unlaflm›flt›r. Sonralar› ise koopera-
tifçilikle iç içe bir sendikal faaliyet yürütmüfl, farkl› ifllerde çal›flan birçok kad›n› hem k›rda
hem de kentte örgütlemifltir. Sa¤l›k sorunlar›ndan sosyal güvenlik alan›nda yaflanan prob-
lemlere kadar birçok konuyu ele alm›fl, birçok kalk›nma program›n›n ya bafl›n› çekmifl ya
da içinde yer alm›flt›r. Bu s›rada ise TLA’n›n binas›ndan personeline kadar birçok olana¤›n-
dan yararlanm›fl, TLA’dan mali destek de alm›flt›r. Bununla beraber SEWA’n›n, TLA’n›n gü-
dümünde bir sendika oldu¤unu iddia etmek oldukça güçtür. SEWA, TLA’n›n kad›n örgütlen-
mesinin güçlenmesi için faaliyetlerde bulunmufltur. TLA’n›n siyasi bir partinin do¤rudan
destekçisi durumunda olmas›na ra¤men, SEWA’n›n böyle bir durumu olmam›flt›r. Ayn› za-
manda TLA’n›n merkeziyetçi, hiyerarflik yap›s›na karfl› SEWA’n›n yönetimi, daha demokra-
tik ve ademi merkeziyetçi olmufltur. 1981’de SEWA, TLA’dan ayr›lmak durumunda kalm›flt›r.
Bu kararda rol oynayan en önemli nedenlerden biri SEWA’n›n, kastlar aras›nda ç›kan çat›fl-

223
Fatma Ülkü Selçuk

malar s›ras›nda alt tabakalar›n yan›nda taraf tutmas›d›r.3 Ç›kan olaylar›n hemen ard›ndan
SEWA’n›n tutumunu oldukça radikal bulan TLA, yöneticilerini, SEWA’daki yönetim kademe-
lerinden alm›fl, SEWA Bankas›’ndaki mevduatlar›n› çekmifl ve SEWA’y› binadan d›flar› atm›fl-
t›r. SEWA içindeki dayan›flma ise SEWA’n›n girmifl oldu¤u krizden ç›kmas›n› sa¤lam›fl, artan
uluslararas› yard›mlar bu krizi hafifletmifltir (Jhabvala, 1995; Rose, 1992; Sanyal, 1994: 55).

SEWA’da Üyelik
SEWA, 15 yafl›n üzerindeki tüm serbest çal›flan kad›nlara aç›kt›r. Bu statüde olup da ai-
dat olarak 5 Rupi4 (Hindistan’›n para birimi) ödeyen her kad›n SEWA üyesi olabilir. SE-
WA’n›n faaliyetlerine ilgi duyan ve katk› sa¤layan kad›nlar ise onur üyeleri olabilir. Bunun-
la birlikte, bu üyelerin say›s› 8 kifliyle s›n›rl›d›r. Üyeler temel olarak üç mesleki gruba ayr›-
labilir: küçük-çapl› sat›c›lar (sebze, meyve, bal›k, yumurta gibi yiyecekler, ev ve giyim eflya-
s› türünden malzeme satan küçük sat›c›lar, küçük tüccarlar ve seyyar sat›c›lar); ev eksenli
çal›flanlar (dokumac›lar, çömlekçiler, bidi (bir tür yaprak sarmas› sigara) saranlar, dikifl-na-
k›flç›lar, tar›msal ürün iflleyenler, el-iflleri yapanlar gibi evde üretim yapanlar), kol ve hizmet
iflçileri (tar›m iflçileri, inflaat iflçileri, tafleron iflçiler, el arabas› çekicileri, hamallar, çamafl›r-
c›, aflç›, temizlikçi gibi hizmet iflçileri). 2000 y›l› itibariyle SEWA’n›n 318.527 üyesi vard›r5
(Jhabvala, 1995: 18; Selliah, 1989: 12).
SEWA üzerinden borç para alan tüm kad›nlar da SEWA’n›n üyesi olmak durumundad›r
(Sanyal, 1994: 43). Sadece kad›nlar›n SEWA üyesi olabilmesi enformal sektör emekçilerinin
mücadelesini böldü¤ü ve erkeklerin üye olmas› durumunda say›sal anlamda daha güçlü
olunaca¤› için, 1985 y›l›nda bir tüzük de¤iflikli¤i yap›lm›flt›r. Bu de¤ifliklikle erkeklere oy
hakk› ve SEWA mallar› üzerinde mülkiyet hakk› tan›nmaks›z›n üye olabilme hakk› verilmifl-
tir. Kad›nlar›n, erkeklerin olmad›¤› toplant›lara kat›l›rken ailelerinin ve toplumun daha az
karfl› ç›kmas›, kad›nlar›n erkeklerle birlikte verdi¤i mücadeleler s›ras›nda ço¤u zaman ikin-
cil konuma at›larak pasif izleyici durumuna sokulmalar› gibi gerekçelerle ise tam üyelik
hakk› hala kad›nlara mahsustur6 (Rose, 1992: 90; Selliah, 1989: 14).

Personel
SEWA’n›n birçok çal›flan›, üyeleri aras›ndan ç›kmaktad›r. Örgütlenme faaliyeti için yar›-
zamanl› ya da tam-zamanl› örgütçüler istihdam etmektedir. Hekim, iflletmeci, hukukçu gibi

3 Nedenler aras›nda yönetim düzeyindeki çekiflmeler, TLA yöneticilerinin Ela Bhatt’›n baflar›lar›n› çekememesi gibi gerekçe-
ler de gösterilmektedir. Ama bu ayr›lmada, politik nedenlerin daha a¤›rl›kl› oldu¤u söylenebilir. SEWA, TLA yönetiminin
muhalifi oldu¤u hükümetten destek görmekte idi. Hükümet politikalar›ndaki de¤ifliklikler, SEWA’n›n TLA taraf›ndan hem
desteklenmesinin hem de ondan kopmas›n›n nedeni olmufltur. Bir TLA yöneticisinin SEWA’y› de¤erlendirirken söyledik-
leri bu anlamda ilginçtir: Bu kifli konuflmas›nda, ‹ndira Gandi’nin toplumcu olarak adland›r›lan reformlar›n› sald›r› ola-
rak de¤erlendirmifl ve ‹ndira Gandi döneminde SEWA’n›n yoksul kad›nlar›n›n TLA’y› bu sald›r›lardan koruyacak bir du-
var oluflturdu¤unu ifade etmifltir. Ama 1980’li y›llarda ona göre acil durum sona ermifl ve art›k TLA’n›n SEWA’ya ihtiyac›
kalmam›flt›r (Rose, 1992: 79).
4 Bu miktar, 2004 y›l›nda SEWA’n›n internet sitesinde (http://www/sewa.org) hala 5 Rupi olarak yer almaktad›r.
5 http://sewa.org/aboutus/structure.htm, 2002.
6 Bununla birlikte, SEWA üyesi kad›nlar›n efllerinin çal›flma hayat›nda karfl›laflt›klar› baz› sorunlar SEWA taraf›ndan sahip-
lenilmektedir. Ayn› zamanda SEWA’n›n kad›n üyelerinin sorunlar›n›n çözülmesi, ailelerinin ve/veya içinde bulunduklar›
topluluklar›n da sorunlar›n› hafifletmektedir.

224
Hindistan’dan Bir Örgütlenme Deneyimi: SEWA

baz› yüksek e¤itimli kifliler de istihdam edilmekle birlikte say›lar›, nispeten azd›r. Öyle ki
SEWA Bankas› için çal›flan personel de a¤›rl›kl› olarak, SEWA’n›n kendi üyeleri içinden ç›k-
maktad›r. Ço¤unun e¤itim düzeyi formal sektördeki bankac›lara göre düflüktür. Kendi hal-
k›n›n dilinden konuflmalar› ise borç alan kad›nlar için büyük bir rahatl›k sa¤lamaktad›r. SE-
WA’n›n video biriminde de profesyonellerin yan› s›ra kendi üyelerinin içinden ç›km›fl, oku-
ma-yazmas› olmayan kad›nlar çal›flmaktad›r. Köylerde ya da mahallelerde yürütülen sendi-
kal faaliyet s›ras›nda örgütçülerin, kendi insanlar›ndan olmas›, örgütlenmeyi kolaylaflt›r-
maktad›r.7 Personele verilen maafl›n ise oldukça düflük oldu¤u kaydedilmektedir (Rose,
1992; Selliah, 1989).

SEWA’n›n Finansman›
SEWA’n›n faaliyetlerinin finansman›, esas olarak üyelerinden toplad›¤› aidatlara dayan-
maktad›r. Ayn› zamanda uluslararas› kurulufllardan, devletten, yerel düzeyde kurum ve ki-
flilerden toplad›¤› ba¤›fllar ve proje destekleri de önemli bir yer tutmaktad›r. Örne¤in, ayr›l-
madan önce TLA’dan sa¤lad›¤› ba¤›fllar, yer ve personel gibi imkanlar, SEWA’n›n geliflme-
sinde önemli bir rol oynam›flt›r. Mahila SEWA Fonu ise SEWA üyelerinin bir günlük maafl›-
n› gönüllü olarak ba¤›fllamas›na ve çevredeki kurum ve kiflilerden toplanan ba¤›fllara da-
yanmaktad›r. SEWA’n›n baz› faaliyetlerinin, di¤er faaliyetlerini besledi¤i de gözlemlenmek-
tedir.8 Yürüttü¤ü baz› projeler için ise devletten ve uluslararas› kurulufllardan destek sa¤la-
maktad›r (Rose, 1992; Selliah, 1989: 13).

SEWA’n›n Yaklafl›m›
SEWA’n›n yaklafl›m›, bütünsel bir yaklafl›md›r. Ev eksenli çal›flanlar› sadece çal›flma bo-
yutuyla ele almaz, yaflama koflullar› ile iç içe de¤erlendirir. SEWA, yerel, ulusal ve uluslara-
ras› düzeylerde faaliyet göstermektedir. Faaliyet alan› hem k›rsal hem de kentsel bölgeler-
dir. Karar alma süreçlerinde ve yap›lacak her türlü iflte üyesi olan tüm kad›nlar› aktiflefltir-
meye çal›fl›r ve kast ayr›m› gözetmez. Ama hedef kitlesi, özellikle yoksul ve d›fllanm›fl kad›n
gruplar›d›r. Kastlar aras›nda ç›kan çat›flmalar›n bar›flç›l bir flekilde çözümlenmesi için çal›-
fl›r. Bar›flç›l, Gandici eylem tarz›n› benimser. Ayr›ca Gandi’nin kendi kendine-yard›m yakla-
fl›m›n› benimser. Bununla birlikte tüm üyeleri Gandici de¤ildir. Bat›-merkezcili¤e karfl›d›r.
Kendi kültürel özelliklerini ve yaflam gerçeklerini gözeterek örgütlenir. SEWA, birçok soru-
nun bar›fl ve uzlaflma içinde; hükümet, iflveren ve iflçi aras›ndaki iflbirli¤ini sa¤layacak or-
tak örgütlenmeler arac›l›¤›yla çözülmesi gerekti¤ini savunur. Herhangi bir siyasi partinin
üyesi ya da do¤rudan taraftar› de¤ildir. ‹ktidar partilerinin de¤iflmesi nedeniyle, hükümetle
olan iliflkilerinin zedelenmesini istemez. Ev iflçili¤i kategorisini d›fllamak yerine, bunu bir
gerçeklik olarak kabul eder. Ev eksenli çal›flanlar›n varl›¤›n› reddederek veya ev iflçili¤ini ya-
saklayarak sorunlar›n çözülemeyece¤ini savunan SEWA, bu iflçilerin yasal koruma alt›na
al›nmas›, çal›flma ve yaflama koflullar›n›n iyilefltirilmesi için u¤rafl verir. Bu noktada, yasal
asgari ücret mücadelesini çok önemli görür. K›rsal alanda, kad›nlar›n çok ifllilik konumunu
(birden fazla gelir getirici iflte çal›flma durumunu) güçlendirmeyi ve alternatif gelir kaynak-

7 Jumani’ye (1991) göre de SEWA örgütçülerinin, kentlerdeki ve k›rsal kesimdeki yoksul kad›nlarla nas›l iletiflim kuruluca¤›-
n› bilmeleri ve ço¤unun bu kesimlerden gelmesi örgütlenmeyi kolaylaflt›rmaktad›r (s. 42).
8 Eczanenin, di¤er sa¤l›k faaliyetlerini beslemesi gibi.

225
Fatma Ülkü Selçuk

lar› yaratmay› amaçlar. Bu yolla, ço¤u kez ayn› zamanda toprak sahibi olan iflverenin asga-
ri ücreti yükseltmek durumunda kalaca¤› düflünülmektedir. SEWA e¤itim faaliyetlerini, so-
mut faaliyetleri ve örgütlenmeyi destekleyecek biçimde düzenler. Mümkün oldu¤unca ifllev-
sel olmas›n› gözetti¤i e¤itimlerde kitap gibi yaz›l› materyalden ziyade di¤er görsel9 ve iflitsel
gereçlere a¤›rl›k verir (Bhatt, 1998; Jhabvala, 1995; Rose, 1992; Sanyal, 1994: 55, Selliah,
1989: 15).

Uluslararas› ‹liflkiler
Kuruldu¤u andan itibaren SEWA’n›n uluslararas› ba¤lant›lar› olmufltur. TLA’dan ayr›l-
mas› ise bu iliflkilerin güçlenmesine yol açm›flt›r. SEWA’n›n ayakta kalmas›nda, uluslarara-
s› dayan›flman›n önemli bir rolü vard›r. ICFTU’nun ITGLWF sekreterli¤i, SEWA’ya destek ve-
ren ilk uluslararas› sendikal federasyondur. fiu kurulufllar da, SEWA’n›n, sonraki y›llarda
destek alm›fl oldu¤u örgütler aras›nda yer almaktad›r. USAID ve Ford Vakf›, AAFLI ve AFL-
CIO; NORSK; OXFAM; WWB; Tokyo Birleflmifl Milletler Üniversitesi; New York’tan Martha
Stuart Communications, IUF, IFPAAW, ILO. SEWA’n›n uluslararas› alanda tan›nmas› ise, for-
mal ve enformal sektör çal›flanlar›n› bir araya getirmekte oldukça faydal› olmufltur. Ulusla-
raras› platformlarda SEWA’yla ayn› masaya oturan ve esas olarak formal sektör iflçilerini ör-
gütleyen sendikalar›n SEWA’y› küçümseyen tav›rlar› da zaman içinde de¤iflmifltir. Uluslara-
ras› düzeydeki sayg›nl›k, hükümetlerin de SEWA’ya daha fazla ciddiyetle yaklaflmas›n› ge-
tirmifltir (Jhabvala, 1995; Rose, 1992; Sanyal, 1994: 55; Selliah, 1989: 15).

Sosyal Güvenlik ve Sa¤l›k


Ev eksenli çal›flanlar›n sa¤l›k, çocuk bak›m›, emekli maafl› ve kriz sigortas› gibi sosyal
haklardan yararland›r›lmamas›, birçok sorunun çözümü için kendi ceplerinden ödeme yap-
malar›n› gerektirmektedir. Böyle günler için birikimi pek az olan ya da hiç olmayan ev ek-
senli çal›flanlar, ço¤u zaman çaresiz kalmaktad›r. Bu sorunlar›n afl›lmas› için SEWA, bir sos-
yal güvenlik program› oluflturmaya çabalam›flt›r (Jhabvala, 1995: 20).
SEWA’n›n sosyal güvenlik konusundaki giriflimlerinin bir nedeni de, bankas›n›n, üyele-
re vermifl oldu¤u borcu geri al›rken karfl›laflt›¤› zorluklar olmufltur. Ödeme zorluklar›n›n ne-
denini belirlemek üzere üyeleri aras›nda yapt›¤› anketlerin sonuçlar›, sosyal güvenli¤in öne-
mini göstermifltir. Sa¤l›k problemleri (özellikle de anneli¤e ba¤l› problemler) dolay›s›yla ifl
kay›plar› olmakta ve borçlar›n geri ödenmesinde ciddi problemler ç›kmaktad›r. Hindistan
Sigorta fiirketi, kars›z bir yat›r›m oldu¤u gerekçesiyle yoksul kad›nlar› sigortalamay› reddet-
mifltir. Bu durum karfl›s›nda SEWA, 1975 y›l›nda Mahila SEWA Fonu’nu kurmufltur. Hükü-
metin Hayat Sigortas› fiirketi’nden destek bulamayan SEWA, yüksek oranlarda seyreden ana
ve bebek ölümlerinin önüne geçebilmek için 1975’te bir anal›k yard›m› program› bafllatm›fl-
t›r. Bu program; anal›k ve gebelik sa¤l›k hizmeti, beslenme, bebek bak›m›, yiyecek yard›m›,
do¤um sonras› nakit para yard›m› gibi uygulamalar› kapsamaktad›r. Ayn› zamanda krefl ve
anaokullar› aç›lmakta, ebelere e¤itim verilmektedir. SEWA, kocalar›n›n ölümünden sonra
ayakta kalabilmesi için üyelerine bir dulluk yard›m› program› da bafllatm›flt›r (Rose, 1992;
Selliah, 1989: 13).

9 Örne¤in bu amaçla SEWA’da bir video birimi kurulmufltur.

226
Hindistan’dan Bir Örgütlenme Deneyimi: SEWA

Üyelerinin daha sa¤l›kl› koflullarda yaflamas›n› amaçlayan SEWA, üyelerini gecekondu-


lardan hükümetin yapt›rd›¤› düflük fiyatl› konutlara tafl›maya çal›flm›fl, bu amaçla dört y›l
mücadele etmifl ama hükümetin buna pek yanaflmamas› sonucunda baflar›s›z olmufltur. SE-
WA’n›n bankas› da bu konuda üyelerine yard›mc› olmaya çal›flm›fl ve konut problemleriyle
ilgili olarak üyelerine ucuz kredi sa¤lam›flt›r10 (Rose, 1992).
Sa¤l›k e¤itimi vermek üzere toplant›lar düzenleyen SEWA, sa¤l›k birimlerinde ya da has-
tanelerde karfl›laflt›klar› zorluklar› aflma konusunda da üyelerine yard›mc› olmaya çal›fl-
maktad›r. Sendikalaflma konusunda çekingen olan kad›nlar, sa¤l›kla ilgili toplant›lara ilgi
göstermifl; bu ise sa¤lad›¤› di¤er avantajlar›n yan› s›ra, SEWA’n›n örgütlenmesini kolaylafl-
t›rm›flt›r. SEWA’n›n Toplum Sa¤l›¤› Program›11 çerçevesinde kurulan sa¤l›k ekibi, köyleri ve
gecekondular› dolaflarak sa¤l›k iflçileri yetifltirmifl, bu iflçilere yard›mc› olmufl, klinikleri de-
netlemifl, sa¤l›k e¤itim toplant›lar› düzenlemifltir. E¤itim çal›flmalar›n›n yo¤unlaflt›¤› konular
ise ana çocuk sa¤l›¤› ve kendi bedenini tan›mad›r. 1984’te tam-zamanl› bir koordinatörün
tutulmas›yla birlikte bu program çerçevesinde sa¤l›k bilinci s›n›flar› düzenlenmifl, gebelik ve
anal›k yard›m› hizmetleri verilmifl, sa¤l›kl› ve hasta çocuklar›n t›bbi bak›m› da dahil olmak
üzere bir çocuk bak›m› program› yürütülmüfl, daha fazla say›da toplum sa¤l›¤› merkezi ku-
rulmufl, bu merkezlerin hükümet sa¤l›k birimleriyle iletiflimi sa¤lanm›fl, bir mesleki sa¤l›k
araflt›rma ekibi oluflturulmufltur (Rose, 1992).
Mesleki sa¤l›k, SEWA’n›n önemle üzerinde durdu¤u konulardan biridir. Israrl› çabalar›
sonucunda SEWA, Ulusal Mesleki Sa¤l›k Enstitüsü’nde bir kad›n birimi kurulmas›n› sa¤la-
m›fl, mesleki sa¤l›k konusunda ILO ve Ulusal Proje Enstitüsü ile birlikte çal›flmalar yürüt-
müfltür. ‹flçilere yönelik kurulmufl olan kliniklerin ve dispanserlerin mesleki sa¤l›k konusun-
da yetersiz kalmas› nedeniyle12 SEWA’n›n toplum sa¤l›¤› ekibi, üyelerinin hastal›k arazlar›-
n› tedavi etmeye, kaynaklar›n› ise ortadan kald›rmaya yönelmifltir. Öte yandan SEWA, sa-
dece tedavi edici hekimli¤i de¤il koruyucu hekimli¤i de benimsemektedir.13 Bu anlamda
beslenme, afl›, sanitasyon, ifl kazalar›, meslek sa¤l›¤› ve aile planlamas› üzerine e¤itim ça-
l›flmalar› düzenlemektedir. Ayn› zamanda ifl kazalar›n›n say›s›n›n azalmas› için lobi faaliyet-
leri de yürütmekte ve uzun çal›flma saatleri, düflük ücretler gibi olumsuz çal›flma koflullar›-
n›n, iflçi sa¤l›¤› ifl güvenli¤i üzerindeki etkisine dikkat çekmektedir. SEWA’n›n Ahmeda-
bad’da açm›fl oldu¤u eczanede nispeten ucuz ilaçlar sat›lmakta, perakende sat›fllardan elde
etti¤i karlar ise sa¤l›k merkezlerine ve Sa¤l›k Komitesi çal›flanlar›n›n maafllar›na aktar›lmak-
tad›r (Rose, 1992: 252-256).

SEWA’n›n Sendika Aya¤›


Serbest çal›flan kad›nlar aras›nda sendikal bir dayan›flma örmek oldukça güç olmufltur.
Ama SEWA deneyimi, birbirini y›llarca rakip olarak gören emekçilerin dahi ortak talepler et-
raf›nda bir araya gelebilece¤ini ve kazan›mlar elde edebilece¤ini kan›tlam›flt›r.
SEWA’da örgütlü bulunan 30’un üzerindeki ifl grubunun her biri flu üç kategoriden biri-

10 1987-1988’de borç fonlar›n›n %40’› bu amaç do¤rultusunda harcanm›flt›r (Rose, 1992: 197).
11 Bu program ikisi yar›-zamanl› hekim ve biri eczac› olmak üzere 12 kad›n taraf›ndan bafllat›lm›flt›r.
12 Personel ve malzeme yetersizli¤i, kliniklerdeki birçok ilac›n Dünya Sa¤l›k Örgütü’nün yasaklam›fl oldu¤u ilaçlar aras›nda
yer almas›, hekimlerin hedef kitle hakk›nda yeterli e¤itime sahip olmamas› gibi nedenlerden dolay›.
13 Bununla birlikte, halk›n tedavi edici hekimli¤e flartlanm›fl olmas› baz› problemler yaratmaktad›r.

227
Fatma Ülkü Selçuk

ne ba¤l›d›r: 1. Ev eksenli çal›flanlar 2. ‹flportac›lar ve seyyar sat›c›lar 3. Kol iflçileri ve hizmet


üreticileri. Sendikal mücadele, genellikle üç düzeyde yürütülmektedir: 1. Do¤rudan sömüre-
ne karfl›14 2. Bürokrasideki ve yasal sistemdeki problemlere karfl› 3. Ulusal ve uluslararas›
düzeyde emekçilerin aleyhine olan politika ve yasalara karfl› (Rose, 1992: 120-138).
SEWA, ev eksenli çal›flanlar› toplumla bütünlefltirmeye ve aralar›ndaki dayan›flmay› güç-
lendirmeye çabalamaktad›r. Ev eksenli çal›flanlar›, iflçi e¤itim s›n›flar› ve toplant›lar arac›l›-
¤›yla sendikada örgütlemeye çal›flan SEWA ayn› zamanda ev eksenli çal›flanlar›n varl›¤›n›n
ve çal›flma koflullar›n›n fark edilmesi için kampanyalar düzenlemektedir. SEWA, üyelerinin
haklar›n› yasal yollardan oldu¤u kadar toplu eylemler örgütleyerek de savunmaktad›r. Des-
tek kampanyalar› ile ise ulusal ve uluslararas› düzeylerde tan›nmay› ve korunmay› amaçla-
maktad›r (Jhabvala, 1995: 19).
Bidi iflçileri ve giyim iflçileri, ev eksenli çal›flanlar grubunun bir parças›n› oluflturmakta-
d›r. Sendikalaflarak eyleme geçmelerinde SEWA’n›n e¤itim çal›flmalar›n›n ve mahallelerde-
ki örgütlenme çal›flmalar›n›n önemli bir rolü olmufltur. Bidi iflçilerinin sendikas›, bu iflçile-
rin çal›fl›yor oldu¤unu gösteren belgelerin düzenli kayd›n›n tutulmas› için giriflimde bulun-
maktan, asgari ücretin belirlenmesine ve uygulamaya koyulmas›na kadar birçok konuda
mücadele etmifltir. Sendikan›n her kazan›m› üye say›s›n› art›rm›flt›r. Giyim iflçileri de asga-
ri ücret için mücadele etmifl, mücadele s›ras›nda iflverenlerle oldu¤u kadar bürokrasiyle de
karfl› karfl›ya gelmifltir. Haklar›nda hiçbir koruyucu düzenleme yap›lmam›fl olan evde çal›-
flan giyim iflçileri, çal›flma yasalar›n›n kapsam›n›n kendilerini kapsayacak flekilde geniflletil-
mesi için de mücadele vermifltir. Giyim ve bidi iflçilerinin kazan›mlar›, benzer koflullarda ça-
l›flan di¤er ev eksenli çal›flanlar› da parça bafl› asgari ücret, sosyal güvenlik, sa¤l›k hizmet-
leri gibi konularda aray›fla ve mücadeleye sevk etmifltir. Bununla birlikte, ka¤›t üstünde el-
de edilen her kazan›m›n hayata geçmesi, iyi bir teftifl sistemine de ba¤l› oldu¤u için birçok
sorun devam etmifltir (Jhabvala, 1995: 20, 21; Rose, 1992: 121-137).
SEWA, 1973’ten bu yana iflportac›lar›n ve seyyar sat›c›lar›n karfl›laflt›¤› sorunlar› çözme-
ye çal›flmaktad›r. Bu mücadele, esas olarak, lisans hakk›, sat›fl yeri bulunmas›, polis bask›-
s›n›n ve zorla rüflvet toplaman›n sona erdirilmesi gibi konularda yürümektedir (Rose, 1992).
SEWA’n›n örgütledi¤i di¤er kesim, emek ve hizmetle geçinenler kategorisinde yer alan, ço-
¤u taflerona çal›flan, düflük ücret alan, ifl güvencesinden yoksun olan emekçilerdir (Rose, 1992).

SEWA Kooperatifleri
K›rsal kesimdeki kad›nlar›n birden fazla iflte çal›flmas›,15 iflkolu ya da meslek temelin-
den yükselen tek bir sendikada örgütlenmelerini zorlaflt›rmaktad›r. Örgütlenmelerini zorlafl-
t›ran di¤er iki etken ise yan›nda çal›flt›klar› toprak sahibinin topra¤›ndan çeflitli amaçlarla
faydalanmalar›16 ve geçmifl y›llarda tar›m iflçilerinin yenilgisiyle sonuçlanm›fl bir dizi bafla-
r›s›z sendikalaflma deneyimidir.17 Kooperatifler ise sendikaya yumuflak bir geçifl sa¤lam›fl-

14 Tafleronun iflçileri sömürmesine ya da polislerin sat›c›lar› sömürmesine karfl› yürütülen mücadele gibi.
15 K›rsal alanda birçok emekçi kad›n flu ifllerden birkaç›n› veya tümünü yapmaktad›r: Mevsimlik olarak tarlalarda çal›flmak,
hayvan yetifltirmek, inflaatlarda ve eflya tafl›mada çal›flmak, taflerona parça bafl› ifl yapmak, serbest el ürünleri yapmak,
bal›k yakalay›p satmak. Ayn› zamanda kad›n, ücretsiz aile iflçisi olarak ev halk›n›n ihtiyaçlar›n› karfl›lamaya yönelik bir-
çok ifl de yapmaktad›r.
16 Örne¤in bu topraklardan yakacak odun, su, hayvan yemi vb. sa¤lamalar› nedeniyle.
17 Örne¤in asgari ücret mücadelesinde.

228
Hindistan’dan Bir Örgütlenme Deneyimi: SEWA

t›r.18 Serbest çal›flanlar›n ço¤unun karfl›s›nda iflveren olmamas› ve sendikal mücadele sonu-
cunda baz› SEWA üyelerinin iflsiz kalarak mali s›k›nt›lar yaflamas›, SEWA’y›, kooperatifler
örgütlemeye itmifltir. Bununla birlikte SEWA, kooperatifleflmeyle sendikal hareketi iç içe
görmekte, iki tip örgütlenmeyi birbirini bütünler tarzda ele almaktad›r. SEWA sendikalar›,
kooperatifleri teflvik etmekte, desteklemekte ve gerekli ba¤lant›lar› kurmada yard›mc› ol-
maktad›r. Kooperatifler ise sendikaya üye aidat› ödemektedir (Jhabvala, 1995; Rose, 1992).
Bugün Gujarat’da SEWA’n›n toplam 11.610 üyesi olan 84 kooperatifi vard›r.19
SEWA kooperatifleri hem k›rda hem kentte örgütlenmektedir. SEWA’n›n kooperatif ban-
kas› bafll› bafl›na önemli bir deneyimdir ve 1999 y›l›na gelindi¤inde SEWA Bankas›’ndaki
mevduat sahibi say›s›, 93.000’e ulaflm›flt›r.20 Kentlerdeki kooperatiflerin içinde zanaatkar
kooperatifleri,21 hizmet ve emek kooperatifleri,22 sat›c› kooperatifleri23 yer almaktad›r. K›r-
sal kesimde ise zanaatkar, toprak mahsulleri ve sütçülük kooperatifleri vard›r. K›rsal kesim-
de çal›flanlar›n birden fazla kooperatife üye olmas› olanakl› iken, kentlerde ancak tek bir
kooperatife üye olunabilmektedir (Rose, 1992: 208-209).

SEWA Bharat
Birçok eyalette SEWA’ya ba¤l› faaliyet gösteren serbest çal›flan kad›n gruplar› bir araya
gelerek, 1984 y›l›nda, SEWA B (Self-Employed Women’s Association Bharat) adl› ulusal bir
federasyon kurarlar. Her bir SEWA örgütü temsilcisi, y›lda bir kez bir araya gelerek toplan-
makta ve Anasuya adl› bir yay›n ç›karmaktad›r. SEWA’n›n çeflitli eyaletlere da¤›lm›fl olan ör-
gütleri özerktir. Her bir alt örgütün yaklafl›m› ve a¤›rl›k verdi¤i faaliyet türü farkl› olabilmek-
tedir. Baz›s› sendikal faaliyete, baz›s› gelir getirici faaliyete yönelik e¤itime veya kooperatif
kurmaya a¤›rl›k verebilmektedir. Üstelik serbest çal›flan kad›nlar›n yapt›¤› ifller de birbirin-
den farkl›l›k göstermektedir. Bununla birlikte, her bir SEWA grubu, üyelerine krefl ve e¤itim
olanaklar› sa¤lamakta, kredi ya da tasarruf programlar› sunmaktad›r (Rose, 1992: 257-262).

SEWA Örgütlenmelerinin Baz› Deneyimleri


SEWA’n›n, yürütmüfl oldu¤u belli bafll› kampanyalar aras›nda yer alan bafll›klar flöyle-
dir:24 ‘Ev Eksenli Çal›flanlar Kampanyas›’, ‘Orman ‹flçileri Kampanyas›’, ‘Su Kampanyas›’,
‘Çocuk Bak›m› Hakk›m›z için Kampanya’, ‘Ebelerin Tan›nmas› için Kampanya’, ‘Örgütsüz
Sektör ‹flçilerinin Tan›nmas› Kampanyas›’, ‘Sat›c›lar›n Kampanyas›’, ‘‹nflaat ‹flçilerinin Kam-

18 Örne¤in hem kentlerde hem k›rsal kesimde kooperatifte yer alanlar iflverene eskisi kadar ba¤›ml› olmad›¤› için dolayl›
olarak ücretler üzerinde bask› oluflturmakta, di¤er emekçiler için de bir alternatif yaratmaktad›r. Bu ise sendikalaflmay›
kolaylaflt›rmaktad›r.
19 http://www.sewa.org/movements/gujarat.htm, 2004
20 http://www.sewa.org/services/bank.htm, 2004
21 Parça kumafl boyac›lar›n›n, dokumac›lar›n, bambu iflçilerinin, çindi dikenlerin kooperatifleri gibi
22 Üyelere yönelik sa¤l›k hizmetleri verenlerin ya da çocuk bak›m› yapanlar›n kooperatifleri, sözleflmeli olarak büyük kuru-
lufllara endüstriyel temizlik hizmetleri verenlerin ve resmi dairelerden yeniden ifllenebilir maddeleri toplayanlar›n koope-
ratifleri gibi
23 Gazya¤› sat›c›lar›n›n, bal›k sat›c›lar›n›n, devlet hastanelerine, okullar›na, cezaevlerine yönelik sebze arz›n› sa¤layanlar›n
kooperatifleri gibi
24 Ayr›nt›l› bilgi için bak›n›z http://www.sewa.org/campaigns/index.htm, 2004.

229
Fatma Ülkü Selçuk

panyas›’, ‘G›da Güvenli¤i Kampanyas›’, ‘Temiz Ahmedabad Kampanyas›’, ‘Asgari Ücret


Kampanyas›’. Afla¤›da ise, SEWA’n›n yaflam›fl oldu¤u baz› örgütlenme öyküleri vard›r. Bu ör-
gütlenme öykülerinin, SEWA’n›n mücadelesini daha iyi anlama konusunda fayda sa¤lama-
s› dile¤iyle...

Formal Sektördeki Bir Sendikan›n Müdahalesi


SEWA kooperatiflerinden biri, bir enstitüde, baz› haftasonu iflleri ve temizlik iflleri yap-
maktad›r. Enstitü çal›flanlar›n›n sendikas›, iflverenle daha önce görüfltü¤ünde, bu iflleri yap-
may› kabul etmemifltir. Hindistan’daki ifl kanununa göre, y›l›n 120 gününden fazla ayn› ifl-
yerine hizmet veren iflçilerin sürekli iflçi statüsüne geçmesi gerekmektedir. Enstitü çal›flan-
lar›n›n sendikas› taraf›ndan SEWA iflçilerinin de bu statüde çal›flmas› için aç›lan bir dava,
SEWA iflçilerinin sürekli iflçi statüsüne kabul edilmesiyle sonuçlan›r. Öte yandan, di¤er ifl-
letmeler, SEWA’n›n sürekli iflçilik konusunda benzer talepler yükseltebilece¤i korkusuyla
sözleflmeleri yenilemeye yanaflmazlar. Yasal sorumluluklar› SEWA’ya yüklemek amac›nda
olan iflverenler, SEWA’n›n tafleron lisans› almas›n› talep eder. SEWA ise, iflveren olmad›¤› ve
olmas› durumunda bunun eski güç iliflkilerini yeniden canland›raca¤› gerekçesiyle bu tekli-
fi reddeder (Rose, 1992: 236, 237).

SEWA, Eski Üyelerine de Sahip Ç›kar


1990’lar›n ikinci yar›s›nda tekstil fabrikalar›n›n önemli bir k›sm› kapanm›fl, flehir d›fl›n-
da birçok küçük ölçekli imalathane aç›lm›flt›r. Bu imalathaneler, esas olarak Avrupa pazar›
için tekstil ürünü yapmakta ve 20.000 civar›nda iflçi istihdam etmektedir. SEWA’n›n birçok
ev eksenli çal›flan üyesi de bu atölyelerde çal›flmaya bafllar. Ama çal›flma koflullar› oldukça
kötüdür. Bunun üzerine SEWA, 1997’den itibaren, bu iflçileri de örgütlemeye bafllar. ‹fl teftifli
yapmas› için Çal›flma Bakanl›¤›’n› zorlar ve Bakanl›k, ilk kez, bir sendikaya izin vererek ifl tef-
tifllerinde SEWA’n›n da bulunmas›n› onaylar. ‹flçilerin talepleri; asgari ücret ve iflyerlerinde ifl-
çi olarak çal›flt›klar›n› belgeleyen bir kimlik kart› verilmesidir. Bir di¤er örnek ise inflaat sek-
töründe yaflanm›flt›r. SEWA; bask›, boyama, kimya sanayilerinde çal›fl›rken iflsiz kalarak in-
flaat iflçisi olan üyelerini yaln›z b›rakmaz. Gujarat’da 300.000 civar›nda oldu¤u tahmin edi-
len inflaat iflçilerini koruyucu düzenlemeler yap›lmas› için faaliyetler yürütür. 1999 ve 2000
y›llar›nda yapt›¤› toplant›larda flu talepleri yükseltirler: ‹nflaat iflçilerine yönelik koruyucu bir
yasan›n ç›kar›lmas›, sosyal güvenlik tedbirlerinin hayata geçmesi için üçlü bir kurul olufltu-
rulmas›, hükümetin bir kaza sigortas› program› gelifltirmesi, çocuk bak›m› için krefl aç›lma-
s›, devletin mesleki e¤itim vermesi, iflçilere çal›flma araç-gereçlerinin sa¤lanmas›.25

Sabina
At›k kumafltan yorgan ve giysi yapan bir grup ev eksenli çal›flan (içlerinden baz›lar› as-
gari ücret için yürütmüfl olduklar› sendikal faaliyet nedeniyle iflten at›lm›flt›r), ‘Sabina Ka-
d›nlar›n Yama ifli Kolektifi’ adl› bir kooperatif kurmufl ve SEWA’dan yard›m istemifltir. SE-
WA, bu kad›nlar için kumafl fabrikalar›ndan at›k kumafl alm›fl, kad›nlar ise bu kumafllardan
giysi üretmeye bafllam›flt›r. SEWA, bu giysilerin sat›lmas›na yard›m etmifl, özellikle de k›rsal

25 http://www.sewa.org/organising/index.htm, 2002.

230
Hindistan’dan Bir Örgütlenme Deneyimi: SEWA

alandaki tüketiciye sat›lmas› konusunda baflar›l› olmufltur. Kooperatif, bir y›l içinde 100 ka-
d›n› üye yapm›fl, yap›s›n› resmilefltirmifltir. Ayr›ca SEWA’n›n da yard›m›yla bir dükkan aç-
m›fl ve pazarda kal›c› bir varl›k sa¤lam›flt›r. Tekstil endüstrisi krize girdi¤inde, kooperatif ku-
rulal› henüz birkaç y›l olmufltur. Buna ba¤l› olarak birkaç y›l içinde kooperatif de krize gir-
mifl, fabrikalardan at›k kumafl arz› kesilmifltir. Kooperatif üyeleri ise bir toplant› düzenleye-
rek, ürünlerde de¤iflime gidilmesini kararlaflt›rm›flt›r. Sat›fl ihtimali yüksek, yeni tip ürünler
dikilmeye bafllanm›fl, üstelik ihraç da edilmifltir. Ürünlerdeki çeflitlilik, Sabina için pazar› ge-
niflletmifltir. 1994 y›l› itibariyle Sabina, 400 kad›n istihdam etmektedir. Sabina’n›n, di¤er gi-
yim iflçilerinin ücret düzeyi üzerinde bir etkisi olmas› da söz konusudur. Kooperatif, üyele-
rine piyasa ortalamas›n›n üzerinde ödeme yapmaktad›r. Kooperatif üyelerinin gelirini duyan
di¤er iflçiler ise benzer düzeyde bir ücret talep etmekte, böylece sektördeki genel ücret dü-
zeyi yükselmektedir (Jhabvala, 1995: 21, 22).

Gujarati Giyim ‹flçilerinin Asgari Ücret Mücadelesi


Gujarati giyim iflçilerinin sendikal faaliyete kat›lmas›n›n önünü açan en önemli araç, ev
eksenli çal›flanlar için düzenlenen iflçi e¤itim s›n›flar› olmufltur.26 Böylece bu iflçiler SE-
WA’ya kat›lmaya ve toplant›lar düzenlemeye bafllam›fl; Asgari Ücret Kanunu’nun kapsam›-
na girme hakk›n› kazanman›n öncelikli oldu¤unu kabul etmifllerdir. Bu amaçla SEWA, ilgili
Bakanl›¤a bir yaz› yazm›flt›r. Bakanl›k, iflverenlerden gelen bask›27 nedeniyle, bir y›ldan faz-
la ayak sürümüfltür. Ev eksenli çal›flanlar ise, bu durum karfl›s›nda, örgütlü bir protesto dü-
zenlemifltir. Hem Hindulardan hem de Müslümanlardan oluflan 2000 kad›n, hükümeti ha-
rekete geçmeye zorlayacak boyutta bir yürüyüfl örgütlemifltir.28 Böylece konu, hükümetin,
iflveren örgütlerinin ve iflçi sendikalar›n›n temsilcilerinin oldu¤u Asgari Ücret Komitesi’ne git-
mifltir. SEWA, iflveren temsilcilerinin muhalefetine ra¤men taleplerini yükseltmeye devam
etmifl ve sonunda Gujarat’daki giyim iflçilerini dahil edecek biçimde yasan›n kapsam› genifl-
letilmifltir. Bununla birlikte, bu kazan›m kolay elde edilmemifltir: Hükümetin ilk asgari üc-
ret tasla¤›, ücretleri günlük düzey üzerinden belirlemekteydi. SEWA ise ücretin parça bafl›-
na belirlenmesini savunmaktayd›. Asgari Ücret Komitesi toplant›dayken 200 SEWA üyesi gi-
yim iflçisi d›flar›da bildiri da¤›tm›fl, ama taslak onaylanm›flt›r. Buna ra¤men SEWA üyeleri,
asgari ücretin parça bafl› esasa göre belirlenmesini savunmaya devam etmifltir. Asgari ücre-
tin belirlenmesine, ama özellikle de günlük düzey üzerinden belirlenmesine karfl› ç›kan fab-
rika sahipleri ise üretimi Gujarat d›fl›na kayd›rmakla tehdit etmeyi sürdürerek, hükümet
üzerindeki bask›lar›n› art›rm›fl ve sonunda Çal›flma Bakanl›¤›, asgari ücretleri ask›ya ald›¤›-
n› aç›klam›flt›r. SEWA, milletvekillerinin karar›n› etkilemek için çal›flmaya devam etmifl, ba-
s›n-yay›n organlar› arac›l›¤›yla sorunu kamuoyuna duyurmufltur. Hükümet, sonunda, asga-
ri ücreti parça bafl› esasa göre belirleyerek hem evde çal›flan giyim iflçilerini, hem de fabri-
ka sahiplerini tatmin etmifltir. Buna ra¤men yasan›n uygulanmas› aflamas›nda zorluklar de-

26 Bu e¤itimler s›ras›nda örgütlenmenin ve sendikalaflman›n önemi üzerinde durulmufltur.


27 Örne¤in Gujarat Serbest Bölgesinde faaliyet gösteren büyük iflletme sahipleri asgari ücretin belirlenmesine fliddetle karfl›
ç›km›fl, bu konuda bürokrasiyi de arkalar›na alm›flt›r.
28 Bu yürüyüfl 1985 y›l›nda planlanm›fl, Hindular ve Müslümanlar aras›nda ç›kan çat›flmalar nedeniyle bir y›l ertelenmek
durumunda kalm›flt›r. Bu eylem s›ras›nda karfl›l›kl› güvensizlik içinde olan Hindular ve Müslümanlar ortak s›n›f ç›karla-
r› etraf›nda bir araya gelmifl ve güzel bir s›n›f dayan›flmas› örne¤i sergilemifltir.

231
Fatma Ülkü Selçuk

vam etmifltir. ‹flverenin, ev eksenli çal›flan emekçilerin çal›flma kay›tlar›n› tutmamas› nede-
niyle ifl müfettiflleri etkisiz kalm›flt›r. Bunun üzerine SEWA, teftifllerin, iflçilerin ifli ald›¤› ya
da teslim etti¤i zamanlarda yap›lmas›, iflçilerin beyanlar›n›n kayda geçirilmesi ve bu beyan-
lar›n resmi kay›t niteli¤inde say›lmas› için Çal›flma Bakanl›¤›’yla görüflmeler yürütmüfltür.
Kay›t ifllemlerinin bafllamas› ve yasan›n uygulanmas› için SEWA, iflverenler ve Çal›flma Ba-
kanl›¤› ile üçlü toplant›lar yapm›flt›r. Ama bu toplant›lar, iflverenler, iflbirli¤i yapmay› red-
detti¤i için kesilmifltir. Durum, en büyük iflverenin en aktif 56 SEWA üyesini iflten atmas›y-
la daha da kötüleflmifltir. Bunu, mücadelede iki y›ll›k bir t›kan›kl›k izlemifltir. T›kan›kl›k, SE-
WA’n›n, at›lan iflçilerin lehte bir dönüfl ücretiyle göreve iadesi için açt›¤› davay› kazanma-
s›yla afl›lm›flt›r. Bu ise iflverenlerle görüflmelerin yeniden bafllamas›n› getirmifl, ard›ndan üc-
retlerde bir art›fl sa¤lanm›flt›r. 1994 y›l› itibariyle SEWA’n›n Gujarat’da 25.000 giyim iflçisi
üyesi vard›r (Jhabvala, 1995: 20, 21; Rose, 1992: 130-135).

Bidi ‹flçilerinin Sendikal Mücadelesi


SEWA, bidi (bir tür yaprak sarmas› sigara) yapan ev eksenli çal›flanlar›n sendikalaflma-
s›n› sa¤lamak için giyim iflçilerininkine benzer bir yaklafl›m benimsemifltir. ‹lk ad›m, iflçile-
rin haklar› hakk›nda bilgilendirildi¤i ve örgütlenmenin gere¤inin anlat›ld›¤› iflçi e¤itim s›n›f-
lar› olmufltur.29 Bidi iflçilerinin sendikal mücadelelerinden biri, sa¤l›k sorunlar› üzerinden
yükselmifltir. Kendileri ve aileleri s›k s›k hastalanan bidi iflçileri, çal›flt›klar› iflverenin sürek-
li bir kay›t tutmamas› nedeniyle (iflverenler kay›tlar›, iflçilerin herhangi bir hak iddias›nda
bulunmamalar› için sahte isimler üzerinden tutmakta ve bu isimleri birkaç ayda bir de¤ifl-
tirmektedir) sa¤l›k haklar›ndan ve uzun dönemli di¤er haklar›ndan yararlanamamaktad›r-
lar. Yasal asgari ücretten de faydalanamayan bu iflçilerin ücretlerinden çeflitli bahanelerle
kesintiler yap›lmakta, al-sat sistemi30 ile iflverenlerin karlar› katlanarak artmaktad›r. Buna
karfl› SEWA, iflverenlerin, çal›flt›rd›¤› iflçiye kimlik belgesi ç›karmas›n› sa¤lamak için resmi
makamlara baflvurmufltur. Yetkililer, sürekli iflçilerin kimler oldu¤unu belirlemek üzere ha-
rekete geçti¤inde; iflverenler, kay›tlar›n tutuldu¤u defterleri bulamad›klar›n› söylemifl, iflçile-
ri iflten atmakla tehdit etmifl, baz› iflçileri kara listeye alm›fllard›r. SEWA, duruma resmi ma-
kamlar›n müdahale ederek kimlik belgesi ç›karmas›n› talep etmifl, üzerlerinde bask› olufl-
turabilmek için de haz›rl›¤› iki hafta süren bir eylem örgütlemifltir. Tüm flehri, asgari ücret
ve ikramiye haklar›n› isteyen, ev eksenli çal›flanlar›n yasal haklar›n›n hayata geçirilmesini
talep eden, tafleron sistemini yeren afifllerle donatm›flt›r. 700 kifliyle bafllayan yürüyüfl, ön-
celikle iflverenlerin iflyerlerine yönelmifl, iflçiler iflyeri önlerinde taleplerini hayk›rm›flt›r. ‹ler-
leyen dakikalarda yürüyenlerin say›s› binleri bulmufltur. Yürüyüfl, Çal›flma Komiserli¤inin
önünde son bulmufl, 10 kad›n büroya ç›karak bidi iflçilerinin taleplerini yinelemifltir. Bunun
sonucunda resmi makamlar harekete geçmifl, iflverenler ise geri ad›m atmak zorunda kal-
m›flt›r. Ücretlerde yükselme olmufltur. 3 y›l sonra hükümet, 1500 bidi iflçisine kimlik belge-
si ç›karm›fl, iflçilerin, sa¤l›k haklar›ndan yararlanmas›n› sa¤lam›flt›r. Sa¤l›k merkezlerindeki

29 Bu e¤itimlerden birinde SEWA, Merkezi ‹flçi E¤itim Kurulu’ndan yard›m istemifl ve bunun sonucunda her bir e¤itim s›n›-
f›nda 50’fler kad›n›n oldu¤u ve ifl kay›plar› için paran›n ödendi¤i, ifl yasalar› ve ifl mahkemelerindeki prosedürlerin anla-
t›ld›¤› befl günlük e¤itim çal›flmalar› düzenlenmifltir.
30 Bu sistemle iflçiler iflverenlerden hammadde sat›n almakta, iflverenler ise bitmifl olan ar›zas›z bidileri sat›n almaktad›r.
Böylece ev eksenli çal›flan, küçük giriflimci konumuna geçerek iflçi haklar›ndan yararlanamamaktad›r.

232
Hindistan’dan Bir Örgütlenme Deneyimi: SEWA

personelin bidi iflçilerine karfl› ilgisiz tutumu ise, zaman içinde, bu merkezler ve personel
üzerinde SEWA’n›n denetim kurmas›n› gerektirmifltir. Örne¤in kaba ve ilgisiz bir hekime
karfl› 2000 imza toplanm›fl; hekim, kamuoyu önünde bidi iflçilerinden özür dilemek zorun-
da kalm›fl ve dilekçelerin geri çekilmesini rica etmifltir. Önemli bir di¤er sendikal mücade-
le deneyimi ise bayram›n yaklaflmas› sonucunda iflçilerin ikramiye talep etmesiyle yaflan-
m›flt›r. SEWA, iflverenlerle ve Çal›flma Bakanl›¤›yla bu konuyu tart›flmak üzere bir toplant›
düzenlemifltir. Uzlaflmazl›k, mahkemede çözülmüfltür. SEWA, daha küçük çapl› sorunlarla
da u¤raflm›flt›r. Örne¤in bir kere, iki bidi iflçisine yaln›zca haftan›n iki gününü kaplayacak
ifl verilmifltir. SEWA bu sorunu Çal›flma Bakanl›¤›’na götürmüfl, sonuçta iflveren, iflçilere tüm
haftay› dolduracak kadar ifl vermeyi kabul etmifltir. ‹flçilerin çal›flma kay›tlar›n›n tutulmas›-
n›n sa¤lanmas› ise SEWA’n›n sürekli u¤raflt›¤› ve mücadele etti¤i bir konu olmufltur. Her bir
somut kazan›m, sendika üye say›s›n›n katlanarak artmas›na yol açm›fl, ev eksenli çal›flan-
lar aras›ndaki dayan›flmay› güçlendirmifltir (Jhabvala, 1995: 21; Rose, 1992: 121-129).

Seyyar Sat›c›lar›n ve ‹flportac›lar›n Yer Mücadelesi


Baz›lar› birkaç kuflakt›r ayn› yerde mal satmakta olan sokak sat›c›lar›, zaman içerisinde
yasa zoruyla yerlerinden uzaklaflt›r›lm›flt›r. Polis, sat›c›lardan zorla rüflvet alm›fl, onlar› teh-
dit etmifl, dövmüfl ve taciz etmifltir. Bat›l› hayat tarz›n›n bir uzant›s› olarak nitelenen ticaret
biçimleri teflvik edilirken, geleneksel pazar sat›c›l›¤› ya da seyyar sat›c›l›k kösteklenmifltir.31
Ahmedabad’da pazarda çal›flan kad›nlara lisans ve yer verilmesi amac›yla birçok dilekçe ve-
ren ve yasal yollar› zorlayan SEWA, yan›ts›z b›rak›lan isteklerine cevap bulmak amac›yla bir
eylem düzenlemeye karar vermifltir. Böylece, 1978 y›l›n›n Ba¤›ms›zl›k Günü’nde, 2000 ka-
dar sat›c› yürüyüfle geçmifltir. Yürüyüflün sonunda yetkililerle görüflmeyi baflaran SEWA üye-
lerine verilen cevap ise “Geldi¤iniz köye dönün!” olmufltur. Yine de SEWA’n›n diretmesiyle,
ilerleyen günlerde sat›c›lara yer sözü al›nabilmifltir. Lisanslar ise hala verilmedi¤i içindir ki
SEWA üyeleri, memurlara bir süre lisans yerine sendika kartlar›n› göstermifltir. Fakat du-
rum, 1980 y›l›nda de¤iflmifltir. Pazar yerinde bir kiflinin sald›r›ya u¤ramas›n›n ard›ndan bir
ayaklanma bafllam›flt›r. Bunun üzerine devlet, Manek Chowk’da iki gün soka¤a ç›kma yasa-
¤› ilan etmifl, üçüncü gün ise pazar yerinde sat›fl yapmaya gelenlerin ya mal›na el koymufl
ya da pazar yerinin d›fl›na atm›flt›r. Bhatt’a göre ç›kan olaylar, sat›c›lar› yerinden etmek su-
retiyle pazar yerini otoparka çevirmeyi amaçlayan devlet için iyi bir bahane olmufltur. Pa-
zardan at›lman›n arkas›ndan SEWA üyesi 20 kad›n, polis komiserine giderek sorunlar›n› an-
latm›fl ve ertesi sabah 8’de ifle bafllayacaklar›n› bildirmifltir. SEWA, o akflam TLA’da 400 sa-
t›c› ile birlikte bir toplant› örgütlemifltir. Buna karfl›n TLA yöneticileri, hükümete karfl› bir ey-
lem olarak de¤erlendirilebilecek herhangi bir hareketin parças› olmak istememifl ve SE-
WA’dan, bu eylemden vazgeçmesini talep etmifltir. SEWA ise kararl› tutumunu sürdürmüfl-
tür. Ertesi gün sat›c›lar, yerlerine giderek tezgahlar›n› açm›flt›r. 5 otobüs polisin ve çevrede-
ki dükkan sahiplerinin sataflmalar›na karfl› SEWA üyeleri, yerlerinden k›p›rdamam›flt›r. Za-
ten karar, polis gözalt›s› karfl›s›nda direnmektir. Pasif direnifl sonunda polis gitmifl, sat›fllar
canlanm›flt›r. Di¤er SEWA üyeleri de eyleme destek vermek üzere gelmifl, pazar yerinde sa-

31 Devletle seyyar sat›c›lar aras›nda benzer bir çat›flma, 1995 Eylül’ünde Meksika’da yaflanm›flt›r. Mexico City’de devlet, polis
zoruyla seyyar sat›c›lar›n sat›fl›n› engellemeye çal›flm›fl, sat›c›lar›n direniflini fliddetle bast›rm›flt›r (Harrison ve Mcvey, 1997).

233
Fatma Ülkü Selçuk

t›c›larla oturmufltur. SEWA, birçok polisin ald›¤› rüflvete karfl› dava açm›fl, kapt›r›lan baz›
rüflvetleri geri almay› baflarm›flt›r. Böylece zaman içinde polis zoru azalmaya yüz tutmufl ve
sat›c›lar›n geliri artm›flt›r. Hükümet de¤iflikli¤i ise eski polis bask›s›n›n yeniden bafllamas›-
na yol açm›flt›r. Lisanslar›n bu bask›y› hafifletece¤ini düflünen SEWA, sat›c›lara lisans hak-
k› almak için dava açm›fl ve kazanm›flt›r. Ayr›ca mahkeme, SEWA temsilcilerinin Pazar Ko-
mitesi’nde yer almas›n› da karara ba¤lam›flt›r. Bu arada, yer konusu da gündeme gelmifl ve
mahkeme, belediye ile SEWA’n›n bu konuda uzlaflmaya varmas›n› kararlaflt›rm›flt›r. Böyle-
ce belediye, SEWA üyelerine belediye pazar›n›n teras›nda yer vermeyi önermifltir. SEWA, sa-
t›fl aç›s›ndan üyeleri için daha dezavantajl› olacak olan bu terasa yerleflmeyi kabul etmek
noktas›nda baz› koflullar öne sürmüfltür. 1984’te mahkemenin de kabul etti¤i bu koflullar
flunlard›r: Terasa ç›kan daha genifl bir merdivenin yap›lmas›, bir çat›n›n infla edilmesi, ay-
d›nlatma ve su tesisat›n›n döflenmesi, ileri bir tarihte pazar yeri yine sat›fla aç›lacak olursa
SEWA üyelerinin önceli¤inin olmas›. 1990 y›l›na kadar belediyenin bu koflullar› yerine getir-
memesi, sat›c›lar›n eski yerlerinde kalmaya devam etmesine olanak tan›m›flt›r. Bu, sat›fllar
aç›s›ndan daha avantajl› bir durum anlam›na gelirken, polis bask›s› sürmüfltür. SEWA ise
rüflvete karfl› açt›¤› baz› davalar› kazanmaya devam etmifltir. Davalar›n ard›nda yatan bafla-
r›da, sat›c›lar›n örgütleyicilerinin yasal konularda e¤itilmesi, önemli bir yer tutmufltur
(Bhatt, 1989: 1064; Rose, 1992: 30-141).

Ka¤›t Toplay›c›lar›n›n Mücadelesi


Ka¤›t toplay›c›lar› ifl güvencesinden yoksun, düflük ücretlerle ve sa¤l›k aç›s›ndan olduk-
ça olumsuz koflullarda çal›flmaktad›r. Ahmedabad’daki 20.000 ka¤›t toplay›c›s›n›n 1000’i,
SEWA’n›n sendikas›na üyedir. Tafleronlar, ka¤›t toplay›c›lar›n› sömürmektedir. SEWA,
1975’te, TLA ile birlikte tafleron zincirini k›rmak üzere harekete geçmifl, iflletmelerden düflük
kalite at›k ka¤›t toplamak ve sonra satmak üzere sözleflme yapm›flt›r. SEWA, ka¤›tlar› uygun
fiyat önerildi¤inde satmak üzere ortak bir ambarda toplamaya bafllam›flt›r. Karl› sat›fllar ol-
dukça, üye say›s› da artm›flt›r. Bununla birlikte, baz› üye kad›nlar, tafleron gibi hareket et-
meye bafllam›flt›r. Büyük bir miktar ka¤›d›n ambardan yok olmas›n›n ard›ndan yolsuzluk
söylentileri artm›flt›r. Ama bu ifl çözümlenemeden 1981’de SEWA’n›n Harijanlar’dan32 yana
taraf tuttu¤u ayaklanmalar bafllam›flt›r. SEWA’n›n TLA’dan ayr›lmak durumunda kalmas›n›n
ard›ndan TLA, SEWA üzerinden ka¤›t toplanmas›n› engellemek üzere harekete geçmifltir. Bu-
nunla birlikte kocalar› TLA üyesi olmas›na ra¤men birçok kad›n, SEWA’n›n Harijanlar’› des-
teklemifl olmas›n› unutmam›fl, bu nedenle SEWA’dan ayr›lmam›flt›r. Daha sonra SEWA, bir
kararname ile resmi dairelerden D s›n›f› ka¤›t toplama önceli¤inin kad›nlara, özellikle de
SEWA üyelerine verilmesi hakk›n› kazanm›flt›r. Bu, tafleronlar›n iflini baltalam›flt›r. Çünkü,
daha önce D s›n›f› ka¤›d›n, nispeten yüksek de¤erli ka¤›tla kar›fl›k bir flekilde at›lmas›, tafle-
ronlar›n de¤erli ka¤›tlar› düflük kalite ka¤›t fiyat›na sat›n almas›n›n önünü açmaktayd›. Ay-
r›ca memurlara rüflvet vererek ald›klar› ka¤›t miktar›n› da düflük gösterebiliyorlard›. Tafle-
ronlardan biri, SEWA’y› aradan ç›karmak ve kad›nlara öncelik verilmesiyle ilgili karar›n uy-
gulamaya koyulmas›n› önlemek üzere, içinde yüksek s›n›fl› ka¤›tlar›n da bulundu¤u D s›n›-

32 M. Gandi, kast hiyerarflisinin en alt›nda yer alan dokunulmazlar›, Harijan’lar olarak adland›rm›flt›r. Dokunulmazlar, kast
d›fl› kesim olarak da nitelendirilebilir.

234
Hindistan’dan Bir Örgütlenme Deneyimi: SEWA

f› ka¤›tlar için ihaleye girmifltir.33 Bu durumda, SEWA da bir kooperatif kurarak ihalelere ka-
t›lmaya ve kazanmaya bafllam›flt›r. Bir süre sonra SEWA, de¤erli ka¤›tlar›n karfl›l›¤›n› öde-
mesine ra¤men sadece D s›n›f› ka¤›t verildi¤ini fark etmifltir. Ama zaten D s›n›f› ka¤›d› be-
dava alma hakk› vard›r. SEWA, karfl›l›¤›n› ödedi¤i yüksek kalite at›k ka¤›tlar›n bu taflerona
gitti¤ini keflfetmifl, bunun üzerine resmi makamlara flikayette bulunmufltur. fiikayetin ard›n-
dan devletin ka¤›t ambar› 3 gün süreyle kapat›lm›flt›r. Bu durumdan flüphelenen SEWA üye-
leri, gece ambara giderek beklemeye bafllam›fl ve bir kamyona ka¤›tlar›n yüklendi¤ini gör-
müfltür. SEWA üyeleri, suç üstü yaparak polise baflvurmufl, ama müfettifl, tafleronla iflbirli¤i
halinde oldu¤u için konuyla ilgili tutanak tutmay› reddetmifltir. Bunun üzerine SEWA, bu öy-
küyü bir televizyon kanal›na anlatm›fl, olay›n içinde olan tüm resmi görevlileri ve tafleronu
teflhir etmifltir. Haberin yay›nlanmas›n›n ard›ndan ad› geçen memurlar›n tayini ç›km›fl, SE-
WA ise eskisine göre daha fazla ka¤›t almaya bafllam›flt›r. 1992 y›l› itibariyle SEWA’n›n 3 ka-
¤›t kooperatifi, 2 üretim birimi ve 1 ambar› vard›r. Bu üretim birimlerinden birinde büro dos-
yalar› yap›lmaktad›r. Ama çal›flanlar›n ücretinden yasad›fl› hiçbir kesinti yap›lmad›¤› içindir
ki d›flar›daki iflletmecilerle rekabet etmekte zorlanmaktad›r. SEWA, kendi ka¤›t yeniden-ifl-
leme fabrikas›na sahip olarak her aflamada arac›lar› devreden ç›karmay› amaçlamaktad›r
(Rose, 1992: 142-147).

Chikodera Köyü’nde SEWA Üyeleri


Chikodera Köyü, tütüncülükle geçimini sa¤lamaktad›r ve köydeki SEWA üyelerinin ço¤u
büyük toprak sahiplerinin tarlalar›nda çal›flmaktad›r. Bu toprak sahipleri köydeki ekono-
mik, politik ve toplumsal gücü de elinde tutmaktad›r. Kad›nlar, tarlada, tütün ekiminden tü-
tünün ambarlara tafl›nmas›na kadar birçok iflte; tarladaki ifllerin yo¤un olmad›¤› aylarda ise
toprak sahibinin tütün fabrikalar›nda çal›flmaktad›r. Yapt›klar› ifl düflük ücretli, uzun saat-
ler süren bir ifltir ve sa¤l›¤a zararl›d›r. SEWA, bu köyde örgütlenmeye, kocas› Chikoderal›
olan bir SEWA çal›flan› arac›l›¤›yla bafllam›flt›r. Bu kad›n, y›llar önce flehre göçmüfl, daha
sonra ise SEWA’n›n profesyonel örgütçülerinden biri olmufltur. Buna ra¤men Chikodera köy-
lüleri, 3 y›l boyunca SEWA’yla iletiflime geçmeyi reddetmifltir.34 Köyde yaflanan hak ihlalle-
rini ‹fl Mahkemesi’ne götürmesi durumunda davan›n en az befl y›l sürece¤ini bilen SEWA,
ma¤dur olan kad›nlar›n Yüksek Mahkeme Bafl Hakimi’ne ve Yasal Yard›m Komitesi’ne dilek-
çe yazmas›n› sa¤lam›flt›r. ‹flten at›lan kad›nlar, yasal asgari ücretin alt›nda ücret al›nan ve
iflsiz kal›nan y›llar›n tazminini ve göreve iadelerini talep etmifltir. Toprak sahibi ise mahke-
me sonuçlanmadan kad›nlar›n, asgari ücretle ifle dönmesini kabul etmifl ve ifle devam ede-
meyecek kadar yafll› olan 11 kad›na tazminat ödemifltir. Mahkeme kad›nlar›n lehine sonuç-
lanm›fl, bu ise sadece daval›n›n de¤il köyün di¤er toprak sahiplerinin üzerinde de etkili ol-

33 Kad›nlar›n, davay› kazanmas› uzun y›llar alabilece¤i için tafleron, kararnameyi pratikte uygulanamaz hale getirme yolu-
nu seçmifltir.
34 Bunda, daha önce yaflanm›fl olan olumsuz bir deneyim etkili olmufltur: O zamanlar iflveren, kay›tlar›, dönemin asgari üc-
retine uygun olarak tutup, karfl›lar›na iflçilerin parma¤›n› bast›r›r. 1982 y›l›nda köye bir ifl müfettifli gelir. ‹fl müfettifli, ifl-
çilere sorular sordu¤unda, asgari ücretin üçte biri kadar ücret ald›klar›n› ö¤renir. Bunun üzerine köylülere, bir dahaki se-
fer kendisi gelmeden ücret almamalar›n› söyler. ‹flverense ücretleri pazar günü ödeyerek, ifl müfettifli nezaretinde ücret
verme tehlikesini savuflturur. Ertesi gün ifl müfettifli geldi¤inde ise onu a¤›rlayarak, bu iflin üstüne daha fazla gitmesini
önler. Köyden ayr›ld›¤› s›rada ifl müfettifliyle konuflan 17 kad›na ise hasat mevsimi bittikten sonra bir daha ifl vermez. Bu
kad›nlardan baz›lar›, iflini kaybettikten üç y›l sonra SEWA’n›n e¤itim s›n›flar›na kat›l›r.

235
Fatma Ülkü Selçuk

mufltur. Hepsi iflçilerine, asgari ücret üzerinden ödeme yapmaya bafllam›flt›r. Bu somut ka-
zan›m, köydeki SEWA üyelerinin say›s›n› h›zla art›rm›flt›r (Rose, 1992: 147-153).

Kaynaklar
Bhatt, E., (1989), “Toward Empowerment”, World Development, 17 (7), s. 1059-1065.
Bhatt, E.R., (1998), “Doosri-Azadi - Sewas Perspectives on Early Years of Independence”, Economic and Politi-
cal Weekly, 33 (17), s. WS25-WS27.
Harrison, M.E. ve Mcvey, C.E., (1997), “Conflict in the City - Street Trading in Mexico City”, Third World Plannig
Review, 19 (3), s. 313-326.
http://www.sewa.org
Jhabvala, R., (1995), “SEWA’s Action Programmes for the Organization of Home-Based Workers - India”, U.
Huws(ed.), Action Programmes For The Protection Of Homeworkers içinde, s. 15-25.
Jumani, U., (1991), Dealing with Poverty, Sage Publications, Yeni Delhi.
Rose, K., (1992), Where Women Are Leaders: The SEWA Movement in India, Zed Books, Londra.
Sanyal, B., (1994), Cooperative Autonomy: The Dialectic of State-NGOs Relationship in Developing Countries,
ILO, Cenevre.
Selliah, S., (1989), The Self-Employed Women’s Association, ILO, Cenevre

236
MAkale Adı

237
Yazar Adı

238
MAkale Adı

239
Sosyal D›fllanman›n Sosyal S›n›rlar›

Abstract
In the face of global economic restructuring in the mid 1970s, the US and Britain were two
of the first nations to initiate neoliberal reforms to accommodate the transition to an
increasingly globalised ‘postindustrial’ economy. The remedies – flexible labour markets,
lower taxes and a curtailment of welfare expenditure reflected a long emphasis on the free
market and individual responsibility in AngloAmerican social thought. In both nations, the
deindustrialisation and the transition to ‘postindustrial’ economies that has taken effect
since the late 1970s has been accompanied by a polarisation between the lowest and highest
paid jobs and significant increases in inequality. At the lower end of contemporary labour
markets increasingly heterogeneous conditions – both in terms of the nature of the work and
the conditions under which it is performed – means that the experience of labour no longer
corresponds with each leading commentators such as Beck to claim we are ‘an
individualised society of employees’. While inequality remains theorists such as Beck and
Giddens argue that class no longer remains as salient and that they have been replaced by
status distinctions based on consumption differences. The difficulty with much theorising
about the impact of broad patterns of industrial and social change on class identities and
the potential for collective action is that they lack empirical support. My own research in an
area of South London explored how the changes described above manifest themselves in
different areas and how the growth of ‘nonstandard’ and informal working practices are
increasing the importance of locally based networks in order to facilitate access to
employment. The paper will discuss the role that they play in allowing residents to mitigate
insecurity in their labour market positions and how they also contribute to patterns
intraclass divisions and of community based inclusion.

Sosyal D›fllanman›n Sosyal S›n›rlar›:


Londra’da De¤iflen S›n›f, Toplum ve
Emek Piyasas› Üzerine Bir Çal›flma

DAVID M. SMITH

Yirmi befl y›l boyunca Britanya’y› ve di¤er endüstrileflmifl ülkeleri etkileyen ekonomik
dönüflümler bu ülkelerin vatandafllar›n›n pek ço¤unun içinde yer ald›¤› emek piyasas›n›n
“normal” manzaras›n› de¤ifltirdi. Giderek artan bir biçimde, düflük ücretli ifl – genellikle yar›
zamanl›, hizmet temelli ve ifl güvencesinin bulunmad›¤› – Fordist dönemin mavi yakal›lar›n
çal›flt›¤› geleneksel iflin yerini almaktad›r. Toplumun en alt›ndaki toplumsal ve ekonomik
olarak yoksun b›rak›lm›fl kesimin büyümesi de, bu de¤iflimlere efllik etmekteydi. Siyasi
retorikte bu kesim ‘toplumsal olarak d›fllanm›fl’ olarak tan›mlanmaktad›r. Bu terim ayn›

240
David M. Smith

zamanda, bu sonunu yaratan ekonomik, toplumsal ve demografik güçlerin kompleks bir


kar›fl›m›n› da tan›mlamay› hedef alm›flt›r.
Bu yaz›n›n amac› ilk baflta, küresel ekonomik yeniden yap›lanma süreçlerinin, 1980’ler
ve 1990’lar boyunca Londra bölgesi emek piyasas› yap›lar›n› nas›l etkiledi¤ini tart›flmakt›r.
Giderek artan eflitsizliklerin ve toplumsal bölünmelerin efllik etti¤i ekonomik uyan›fl ve
kentsel yeniden oluflum yollar›n›/biçimlerini nas›l dönüfltürdü¤ünün bir tasla¤›n›
ç›karmakt›r.
Bölgesel düzeyde, Londra flüphesiz ki baflar›l› ve büyüyüp serpilen bir küresel flehirdir.
Ne var ki, bölgesel düzeye odaklanmak, sermayenin yerel emek piyasalar›n›n
kompozisyonu ve becerilerine ba¤l› belli alanlarda yat›r›m yapma ya da yapmamaya dair
büyük oranda artan yetene¤ine tabi olan bölgeler içersinde meydana gelen de¤iflimleri
ihmal etmektedir. Bu de¤iflimlerin bir sonucu, artan flekilde yerel düzeylerdeki mekanlar›n
bozulmas›/yok olmas› ya da yenilenmesi ve belli yerelliklerdeki yoksulluk ve mahrumiyetin
büyüyen yo¤unlu¤uydu. Londra ülkedeki hem en zengin hem de en yoksun ilçelerin
bulundu¤u, yoksulluk ve ihtiflam› zenginli¤i yan yana sergileyen ve böylelikle Henry
Mayhew ve Charles Booth taraf›ndan bir yüzy›l önce yap›lan Viktorya dönemi ‹ngiltere’sine
dair araflt›rmalarla karfl›laflt›rmay› k›flk›rtan bir mekand›r.
Yeni ‹flçi Partisi’nin (New Labour) bu sorunlara bak›fl› ve küreselleflmenin etkisine dair
mevcut düflünüfl biçimi, yoksulluk ve eflitsizli¤i azaltan potansiyel refah devletleri ve sosyal
politikalara dair tart›flmalar› biçimlendirmifltir. Britanya’n›n küresel ekonomik de¤iflime
verdi¤i neoliberal cevap, piyasa ba¤›ml› büyümeyi uyarma stratejisi ba¤lam›nda ekonomik
ve toplumsal müdahalecilikten devletin geri çekilmesine tan›kl›k etti. Blair yönetimi alt›nda
refah reformlar› ‘etkin emek piyasas›’ programlar›na bir geçifl olarak görüldü. Bu
programlar, zorunluluklar›n – kat›lmakta baflar›s›z olanlar için uygulanan yard›m
müeyyidesine yönelik tehdit ba¤lam›nda – bir kombinasyonu, Ulusal Asgari Ücret
uygulamas› yoluyla yap›lan ifl kadar ödeme dürtüleri, ifl dahilinde ücret ilavelerinin artmas›
ve e¤itim programlar› arac›l›¤›yla ifli olmayan› formal istihdama yeniden katmay›
amaçlamaktayd›. ‹flçilerin küresel ekonominin h›zla de¤iflen taleplerine cevap vermelerini
sa¤layacak belli beceriler ve e¤itimlerle donanm›fl olmalar› görüflü ‘arz yönelimli ölçümler’
üzerine yap›lan son “vurgular›n” alt›n› çizmektedir. Küreselleflmenin icap ettirdi¤i söylenen,
ifl al›flkanl›klar›n› kuvvetlendiren parasal ve mali politikalara yönelik s›n›rlar› kabul
etmenin, toplumsal olan her fleyi içeren en iyi yolu yans›tt›¤› düflünülmektedir.
Bunlar takdire de¤er amaçlarken, emek piyasas›n›n yönü de¤iflmekteydi. Londra’da
düflük ücret istihdam› toplumsal d›fllamay› boynuzlar›ndan tutup yakalad›¤›nda arz
yönelimli ölçümlere ciddi s›n›rlamalar koymaktayd›. Soldan ise, toplumsal olarak d›fllanm›fl
olanlar›n post endüstriyel kapitalizmin ihtiyaçlar› do¤rultusunda ifllevsel bir konumu
oldu¤una dair ‘emek ordusu rezervi’ elefltirisinin bir versiyonu geldi. David Byrne’n›n yapt›¤›
gibi elefltiriler ‘geliflmifl endüstriyel toplumlar›n esnek emek piyasas› ve yap›sal d›fllama
minvalinde örgütlenmifl olan toplumsal politika normuna yaklaflt›¤›n›’ iddia etmektedir.
1994-1998 aras› ekonomik olarak etkin olan erkeklerin yaklafl›k 1/3’ü en az bir kez ve %6’s›
iki y›ldan fazla iflsiz kalm›flt›. Byrne bunun, ekonomik olarak d›fllanm›fl alt s›n›ftan çok,
emek ordusu rezervinin bir resmi ve iflsizlik ve yüksek enflasyona karfl› çözüm olarak düflük

241
Sosyal D›fllanman›n Sosyal S›n›rlar›

ücretli iflleri ileri sürme ba¤lam›nda ücret düzeylerini bask› alt›nda tutman›n ve çal›flan kesime
disiplin afl›laman›n bir arac› oldu¤unu belirtmektedir.
Hükümetin toplumsal d›fllama giriflimleri, toplumun en alt›nda olanlar için, durumu
kötülefltiren yap›sal güçlerden çok, d›fllama ve yoksullu¤un çok daha görünür
semptomlar›na – erken yaflta hamilelik, tek bafl›na (evlenmeden) çocuk sahibi olma, sosyal
yard›ma ba¤›ml›l›k/muhtaç olma, antisosyal davran›fl ve evsizlik – yo¤unlaflma
yönelimindedir. Ruth Levitas’›n iflaret etti¤i gibi elefltiriler ödenmifl ifl üzerine
odakland›¤›nda hükümetin yaklafl›m› ödenmemifl eme¤in önemini ihmal etmekte ve daha
büyük yap›sal eflitsizlikleri görmezden gelerek ‘dikkati hesaba kat›lanlar/konu olanlar
aras›ndaki eflitsizlikler ve farkl›l›klardan baflka yöne sevk etmektedir’.
Bu yaz›da, düflük ücretlileri, geçici ifllerde çal›flanlar› (casually employed) ve kay›t d›fl›
emek piyasas›na dahil olanlar› – genellikle ‘toplumsal olarak d›fllanm›fllar’ kategorisi alt›na
girmeyen, içerilmenin s›n›r›nda olanlar› – bunlar›n ‘postendüstriyel’ emek piyasas›n›n ve bu
insanlar› düflük ücretli kay›t içi istihdama katmay› amaçlayan sosyal yard›m sisteminin
sundu¤u flartlara nas›l uyduklar›n› ve bunlarla nas›l anlaflt›klar›n›; bu yap›sal de¤iflimlere
verdikleri cevaplar ba¤lam›nda insanlar taraf›ndan oluflturulan çeflitli uyum sa¤lama
biçimlerini hem destekleme hem de biçimlendirme noktas›nda yerelleflmifl toplumsal
iletiflim a¤lar›n›n rolünü; ve bu de¤iflimlerin çal›flma biçimleri, s›n›f kimlikleri ve topluluk
fikirleri üzerindeki etkisini inceleyece¤im.

2. Ekonomik ve Emek Piyasas› De¤iflimleri


Londra’n›n ekonomik taban›ndaki esas de¤iflimler, büyükölçekli y›¤›nsal üretimi, düflük
iflsizlik koflullar›n›, s›n›f yap›s›n›n oldukça genifl olan düzleminde artan zenginli¤i ve yayg›n
refah koflullar›n› bar›nd›ran Fordist bir flehirden oldukça farkl› bir modele do¤ru geçifl
ba¤lam›nda gerçekleflmifltir. Bu yeni model üç ö¤e içermektedir: ‹lki endüstrisizleflme
(deindustialisation) ve hizmet endüstrilerine geçifl; ikincisi, uluslararas›laflma ve kontrolün
artmas›/büyümesi, giderek artan bir flekilde küresel ve k›tasal ekonomilerle iliflkili olarak
pazarlama ve hizmet verme faaliyetleri; son olarak, göreli olarak karars›z talebe göre
haz›rlanan ürünler için küçük ölçekli pazarlara hizmet veren daha küçük fabrikalar üzerine
inflaeedilen ‘esnek uzmanlaflma’n›n yay›lmas›. Londra, kendi bölgesinde afl›-
r› düzeyde mevcut bulunan Büyük Britanya’n›n büyüme h›z› yüksek sektörlerinin ço¤uyla
birlikte bu de¤iflimlerde anahtar rol oynam›flt›r.
Londra ekonomisinde iki ana e¤ilim gözlenebilmektedir. ‹lki; flehirdeki finansal ve bü-
yük iflletme merkezlerinin sermaye ak›fl›na müteakip, gelir eflitsizli¤inde bir art›fl ve el be-
cerisine dayal› çal›flman›n çöküflü ve yönetsel, profesyonel ve ‘ileri düzeyde hizmet’ f›rsat-
lar›n›n büyümesiyle istihdam f›rsatlar›n›n kutuplaflmas› söz konusu olmufltur. Bu yüksek
düzeyde büyüme h›z›na sahip sektörler, çal›flma yap›lar› ve yeni, yüksek gelirli hizmet s›n›-
f›n›n tüketim edimleri yoluyla, genifl çapta düflük ücretli geçici ifl yaratm›flt›r. Perakende sa-
t›fl, güvenlik, yemek tedariki (catering) sektörlerinde ve otelcilikte düflük ücrete dayal› is-
tihdam›n y›¤›nsal bir büyümesi söz konusu olmufltur. Ayn› zamanda, birdenbire ortaya, bü-
yük iflletmelerin ihtiyaçlar›n› karfl›layan büyüyen bir kay›t d›fl› sektör ç›km›flt›r: Ofis temiz-
likçileri, da¤›t›m elemanlar›, çocuk bak›c›lar› ve ev çal›flanlar›. E¤itimli, orta s›n›f kad›nla-
r›n kariyerlerini yapmalar›na olanak veren liberal feminizmin avantajlar›, kad›n ev iflçisinin

242
David M. Smith

tan›kl›k etmifl oldu¤u gibi, büyük oranda iflçi s›n›f› kad›nlar›n›n eme¤ine ve sömürüsüne
ba¤l›d›r.
Bu çevrede pek çok meslek sahibi kad›n bulunmakta ve onlar d›flar›da kariyerlerinin
peflinde koflarken biz ve bizim gibi kad›nlar onlar›n giysilerini temizliyor ve onlar ç›kt›ktan
sonra çocuklar›na bak›yoruz.
‹kinci olarak, 1980’lerden beri bu bölgenin esasl› bir flekilde gayri endüstrileflmesine
müteakip, kad›nlar için tam zamanl› ifl artarken, erkekler için tam zamanl› ifl ba¤lam›nda
‘ekme¤ini kazanan erkek’ modeli ortadan kalkmaktad›r. Güney Londra’da 1991’de toplam
istihdamda %52 olan tam zamanl› erkek iflçi istihdam› 1997’de %45’e düflmüfltür ve
2006’da %29’a düflmesi öngörülmektedir. Kad›nlar için e¤ilim tersine ifllemektedir ve ayn›
dönemde tam zamanl› kad›n iflçi oran› toplam istihdam oran› ba¤lam›nda %22’den %35’e
ç›km›flt›r. Bu de¤iflimlerin, büyük oranda ço¤unlu¤u kad›n olan, düflük dereceli, ya-
r› zamanl› hizmet sektörü çal›flanlar›n› istihdam eden geniflleyen sektörler – perakende sa-
t›fl, yemek da¤›t›m› (catering) ve kiflisel hizmetler – için devam edece¤i öngörülmektedir. Ka-
d›n iflçiler ve yar› zamanl› iflçiler ço¤unlukla düflük ücretle yetinmek zorunda kalmaktad›r.
Kad›nlar›n ortalama kazançlar› erkeklerinkinin %74’üne tekabül etmektedir.

3. ‹letiflim a¤lar›, f›rsat yap›lar› ve toplumsal d›fllama


Anthony Giddens ve Ulrich Beck gibi etkili sosyal teorisyenler arac›l›¤›yla, topluluklar›n
ve s›n›f kimliklerinin ortadan silinmesiyle birlikte bu de¤iflimlerin etkisi ile ilgili olan
korkulara bir do¤ruluk atfedildi. Beck’e göre, e¤itim talebinin ve emek piyasas›n›n art›fl›,
‘bireyselleflmenin’; ‘geç modernitenin’ belirleyici bir özelli¤i oldu¤u ve tüketime eriflme
üzerinden temellenen eflitsizlik modeline tutunan (promoting) s›n›f yap›s›n› çözdü¤ü
anlam›na gelmektedir. Beck, bunun iki yanl› bir süreç oldu¤unun belirtmektedir: Bireyler
geleneksel iletiflim/dayan›flma a¤lar›ndan ve topluluklar›ndan ç›kart›ld›klar›nda, giderek
artan bir flekilde emek piyasas›na, e¤itim, sosyal yard›m ve di¤er devlet kurumlar› gibi
kurumlara ba¤›ml› hale gelmektedirler.
Modernitenin iflçi s›n›f› topluluklar› üzerindeki etkisi, sosyolojinin daimi temalar›ndan
biri olagelmifltir. Ekonomik ve toplumsal de¤iflime dair büyük ölçekli modellerin fazla
teorize edilmesiyle ilgili sorun bu modellerin büyük oranda ampirik kan›tlarla
desteklenmemifl olmalar›d›r. Birkaç adet ampirik çal›flma yerelleflmifl iletiflim/dayan›flma
a¤lar›na dair ilginin devam etti¤ini göstermifltir.
Bu toplumsal ba¤lar›n önemi, Giddens ve Beck gibi teorisyenlerin bu ba¤lar›n afl›nmaya
u¤rad›¤›n› iddia ettikleri bu bahse konu ayn› sürecin sonunda artm›fl olabilir. Ne var ki,
emek piyasas›n›n talepleri, emek piyasas›na artan emek gücü kat›l›m› ve daha önce s›k
dokunmufl aile temelli a¤lar›n da¤›lmas› Londra iflçi s›n›f› aras›ndaki iletiflim/dayan›flma
a¤lar›n› afl›nd›rmak yerine dönüfltürmektedir.
Bu yaz›n›n geri kalan k›sm› karfl›laflt›klar› f›rsatlar çerçevesinde mahalle sakinlerinin
de¤iflimlere cevap verme yollar›n› göz önünde bulunduran, Güney Londra toplu konut
bölgesine dair etnografik bir çal›flma üzerine infla edilmektedir. Bu örnekteki sakinlerin
yafllar› 20 ile 30’lar›n ortalar› aras›nda de¤iflmektedir ve bu kifliler emek piyasas›na büyük
yap›sal de¤iflimler dönemi boyunca ve ‘post endüstriyel’ emek piyasas›n›n alt ucundan
dahil olmufllard›r. Bu grup için k›sa süreli ifller sosyal yard›ma baflvurmayla yar›da

243
Sosyal D›fllanman›n Sosyal S›n›rlar›

kesilmektedir, bu onlar›n çal›flma hayatlar› için normal bir özellikti. Ancak, pek ço¤u
ekonomik marjinalli¤e karfl› düflük ücretleri sosyal yard›mlarla birlefltirerek ve kay›t d›fl›
ekonomide bildirilmemifl bir flekilde çal›flarak alternatif çözümler gelifltirdiler. Koflullar
düzeyinde bu durum normal yollara göre çok daha çekici ve güvenilir görülebilir ve bu
düflünceler iflsizleri kay›t alt›ndaki ifllere katmay› içeren hükümetin mevcut politikas› için
oldukça çok anlama sahiptir.
Ekonomik davran›fl toplumsal iliflkilerle çok yak›ndan iliflkilidir. Bu yaz› iki yolu, biçimi
sergileyecektir: Birincisi, insanlar›n ekonomik ve toplumsal çevrelerindeki h›zl› de¤iflimlerin
toplumsal a¤lar arac›l›¤›yla mümkün olan dayan›flma yap›s› ve tiplerini dönüfltürmekte
oldu¤u ve ikincisi ise, de¤iflen s›n›f iliflkileri ve d›fllama biçimlerini anlamak için bunlar›n
olas› etkilerini tasvir etmektedir.

4. Toplumsal a¤lar›n parçalanmas›/bölünmesi


‹letiflim a¤lar›, bu a¤lar›n, ev gelirlerini maksimize etme ihtiyac›ndan dolay› artan
önemiyle birlikte, ev sakinleri ve aile ile iliflkili görülebilir. Kad›nlar›n emek gücüne artan
kat›l›m›n›n sonuçlar›ndan birisi, ‘uygun ücret’ olarak ‘aile ücreti’ fikrini zay›flatmas›d›r.
Erkeklerin en alttaki %10’luk k›sm›n›n ücretleri geçen 20 y›l boyunca düflmüfl ve ev
sakinlerinden ikisinin geliri olmas› yaflam standartlar›n› kabul edilebilir bir seviyede tutmak
için yaflamsal hale gelmifltir. Ev masraflar›n›n maafl alan erkekler taraf›ndan karfl›land›¤›
evlerin oran› 1979’la 1994 aras›nda %40’tan %23’e düflmüfltür. Ve iki kiflinin geliri oldu¤u
evlerle hiçbir yetiflkinin çal›flmad›¤› evler aras›nda giderek artan bir kutuplaflmaya yol
açm›flt›r.
Kaynaklar ve enformasyon, farkl› gruplar›n – emek piyasas› ve sosyal yard›m sistemiyle
iliflkileri ba¤lam›nda tan›mlanan – s›n›rlar› içersinde kapal› kalm›flt›r ve bu da iflsizlerin
kendi benzerlerinin içinde bulundu¤u a¤lardan tecrit edilmesine yol açm›flt›r. ‹flsizlerin pek
az› aile ba¤lar›na ve yerel olarak kurulmufl dayan›flma a¤lar›na sahip de¤ildi. Bu insanlar›n
pek ço¤u için farkl›laflan fley kullanabildikleri dayan›flma türüydü. Bu insanlar, çok fazla
toplumsal dayan›flma a¤›n›n içinde olmalar›na karfl›n, arkadafllar›n›n benzer durumundan
dolay› düflük maddi kayna¤a sahip olmaktayd›lar ve ifle dair enformasyonlar›
bulunmamaktayd›. Birkaç tane iflsiz konut sakini çal›flan çok az kifliyi tan›d›klar›n› ve bu
kiflilerin iflle ilgili konularda kendilerine enformasyon sa¤lad›¤›n› bildirmifltir.
Tecridin/fark gözetmenin bu kay›t d›fl› süreçleri iletiflim a¤lar›n›n yerel karakterinden ve
kendilerine tesirde bulunan endüstriyel de¤iflimin –sermayenin giderek artan bir flekilde ak›flkan
olmas›; vas›fs›z kifliler iflçiler için, yerel iletiflim a¤lar›na daha çok güven tan›yan daha fazla
yerelleflen emek piyasalar› gibi– tesir etme biçimlerinden etkilenmektedir. Alt sözleflme yapmaya
yönelik e¤ilim, çal›flanlara karfl› esneklik elde etmeye çal›flma yönünde giderek artan bir taktik
olarak, iflsizlerin dayan›flma a¤lar› yoluyla kay›t d›fl› ifle al›n›m›n› gerçeklefltirmekteydi ve bu ifle
alma yöntemi emlak piyasas›nda yayg›nd›. Aile tipi flirketler ya da yerel olarak kurulmufl
müteahhitler taraf›ndan çal›flt›r›lanlar alt sözleflmenin bir dizi katman›n›n geçici olan en alt
seviyesini, düflük ücreti temsil etmektedir. Ne var ki, bu a¤lara ve gelir sa¤laman›n alternatif
kaynaklar›na eriflim herkese aç›k de¤ildir ve aileyi ve akran gruplar›n› öne ç›karan d›fllay›c›
kriterlere göre çal›fl›r. Bu ifl f›rsatlar›n›n oluflturuldu¤u/yarat›ld›¤› kiflisel iliflkiler belli a¤lar içinde
olanlara avantaj birikimi sa¤lamakta ve di¤er alternatif gelir kaynaklar› arayanlar› d›fllamaktad›r.
Bu gruplar belli tüketim modelleri yoluyla bir kimlik duygusu yarat›r. Statü sembolleri

244
David M. Smith

sergilemenin ve toplumsal edimlere kat›lma becerisinin düflük gelir bölgelerinde önemli bir
ifllevi vard›r. Bunlar, ilk olarak, insanlar›n etraflar›n› saran güçsüzlefltirici ‘baflar›s›zl›klar›’
kendilerinden uzaklaflt›rmalar›na izin vermektedir ve ikincil olarak, kay›t içi istihdam
d›fl›nda da refaha ulafl›labilir oldu¤unun görünür iflaretlerini sa¤lamaktad›r. Gerçekten iflsiz
olanlar›n toplumsal edimlere kat›lma olana¤›ndan mahrum olmas›, kay›t d›fl› ifller bu
edimler yoluyla bulunduklar›ndan dolay›, böyle ifller için avantaj sa¤lama flanslar›n›
engellemektedir. Bu yüzden karfl›l›kl› al›fl verifl biçimleri ve enformasyon iflçi s›n›f›
topluluklar›n›, ifl ve sosyal yard›m konusunda benzer stratejileri izleyen ve benzer
deneyimleri paylaflan gruplar aras›nda, içsel olarak bölmektedir.
Son y›llarda yenilenen ve refah aldatmacas›n› ve artt›¤› farz olunan kay›t d›fl› ekonomiyi
ortadan kald›rmaya yöneldi¤ini ba¤›ra ba¤›ra ilan eden bir hükümet ortaya ç›kt›. E¤er bugün
dikkate de¤er say›da iflsiz gerçekte kay›t d›fl› alanda çal›fl›yorsa, bu durum, mevcut ‘Çal›flmaya
Yönelik Sosyal Yard›m’ politikalar›n›n kendisini ortadan kald›rmak için tasarland›¤›, ifl
yapmaya yönelik gönülsüzlük konusundaki iddialar›n alt›n› oymaktad›r. Sosyal yard›ma
ba¤›ml›l›k ve aldatmaya gösterilen öneme, bu politikalar taraf›ndan hedeflenen de¤erlere ve
bu hedeflerin takip edilmesine odaklanma nadiren efllik etmektedir. Hem Yeni sa¤ hem de
daha yak›n zamanlarda “yeni iflçi”, iflsizlerin ve ekonomik olarak güvenlikten mahrum
b›rak›lm›fllar›n güvenli kay›t içi istihdamdan d›fllanmalar›na verdikleri cevab›n içerdi¤i yollar›
görmezden gelen ba¤›ml›l›k kültürünün anti sosyal davran›fllar›na sald›rmaktad›r.
‹çerde bulunan bir kimsenin bak›fl aç›s›yla bak›ld›¤›nda bireylerin ve aile fertlerinin
sosyal yard›mlarla birlikte çeflitli gelir kaynaklar›n› birlefltirme yollar›, sosyal yard›ma
ba¤›ml› ‘alt s›n›f’a dair daha az bir kan›t, daha çoksa mevcut emek piyasalar›n›n
s›n›rlar›nda bulunanlar taraf›ndan alt s›n›f statüsünden – kimileri için böyle bir statü daimi
bir olas›l›k olarak varolmakta ve yoksullu¤u, iflten d›fllanmay›, ifle eriflimi sa¤layan iletiflim
a¤lar›ndan d›fllanmay› ve her daim varolan gruplarla uzakl›¤› gösteren tüketim
sembollerinden d›fllanmay› kapsamaktad›r/içermektedir – sak›nmaya/kaç›nmaya yönelik
bir cevap olarak görünmektedir. ‘Toplumsal olarak d›fllanm›fl alt s›n›f’ olarak görülen ve
(nakit ekonomisinde kendi f›rsatlar›n› yaratmaya yönelik gönülsüzlüklerinde ve
yetersizliklerinde tan›k olundu¤u söylenen) çal›flma eti¤ini reddettikleri varsay›m›yla s›kl›kla
elefltirilen iflsizlerin oluflturdu¤u toplumsal iliflkiler bu kesimi çevrelemektedir. Afla¤›daki
kay›t d›fl› iflçi, ahlâk›n insan›n koflullar›nca flekillenmesi gerekti¤ini ve insan›n bafll›ca
sorumlulu¤unun kendi ailesi oldu¤unu söylemektedir:
‹nsanlara kimin gerçekte sosyal yard›ma ihtiyac› oldu¤unu söyleyebilirsin çünkü bu
insanlar herkesin ensesinde ve her sokakta bu türden aileler var. Bu insanlar› neden nakit
paraya çal›flmad›klar›n› ve sosyal yard›m almad›klar›n› anlam›yorum. Belki de,
aldatmaya/doland›r›c›l›k yapmaya itimat etmiyorlar, e¤er çocuklar›n›z varsa bu kötü bir
davran›flt›r. Kay›t içi ifllerin bugünlerde ödedi¤iyle karfl›laflt›r›ld›¤›nda, kay›t d›fl› çal›flmak ve
sistemi aldatmak çocuklar›m› yeterli düzeyde besleyebilece¤im tek yol.

5. Kuflaklar ve toplumsal dayan›flma a¤lar›


Birkaç çal›flma, Fordist kitlesel üretim ve tam istihdam devrinde, gençli¤in s›n›f
kimliklerinin ve emek piyasas›na girmek için haz›rlanan genç erkeklerle evlilik ve anneli¤e
haz›rlanan genç kad›nlar olarak eme¤in cinsel ayr›m›n›n/bölünmesinin yeniden üretimini
içermekte oldu¤unu göstermekteydi. Toplumsal iletiflim a¤lar›, yetiflkinli¤e giden bu

245
Sosyal D›fllanman›n Sosyal S›n›rlar›

cinsiyete tabi yollara dair mevcut bilgi ve beklentilerde önemli bir rol oynamaktayd›. Yerel
endüstrilerin h›zl› çöküflü ve onlar›n sendikas›z, düflük ücret ödenen ifllerle yer de¤ifltirmesi,
daha önceki kuflaklar taraf›ndan yetiflkinli¤e yönelik olarak izlenen belli yollar› oluflturan
s›n›f ve cinsiyetin büyük oranda ortadan kalkm›fl oldu¤u anlam›na gelmektedir.
‹stikrarl› iflin azal›fl› uzun dönemli planlar için çok az alan b›rakmaktad›r.
Görüflülenlerin pek ço¤u kendi gençliklerinin yaflam biçimini büyütmektedir – halihaz›rda
var olan bir kimlik olmad›¤›nda alternatif bir kimlik kayna¤› olarak 20’lerinde ve
30’lar›ndaki tüketim ve uyuflturucu göstergelerine dayanmaktad›r. Pek ço¤u için
bulunduklar› emek piyasalar› mekanlar›n›n istikrars›zl›¤›, sosyal yard›mlarla desteklenen,
kay›t d›fl› iflle kay›t içi ifl aras›nda hareket etme yetene¤inin kay›t içi istihdam›n s›n›rlar›n›n
d›fl›nda düzenli bir geliri güvence alt›na almak için hayati öneme sahip oldu¤u anlam›na gelir.
Bu durum genellikle büyüme ça¤›ndaki gençlik kültürlerinde ifl dünyas›n›n d›fl›nda kurulmufl
iliflkileri gelifltirmeye ve korumaya büyük önem yüklemektedir. Tüm bunlar onlar›n
varolufllar›n›n ortak maddi gerçekliklerinde temellenen yeni toplumsal formasyonlar› oluflturur.
Kay›t içi istihdam, sosyal yard›m ve kay›t d›fl› çal›flma aras›ndaki iliflkiye dair fikirler
birkaç faktörün bilefliminden etkilenmektedir. fiikayet sebebi iflin olmamas› de¤il, iflin
sunduklar› yoluyla mant›kl› bir yaflama standard›na ulaflma f›rsat›n›n olmamas›d›r. Bu ifller
genelde ‘aile geçimini sa¤layacak bir ücret’i karfl›layacak biçimde tasarlanmam›fl ve
yetiflkinli¤e iflaret eden büyük olaylar için bir seçenek olarak görülmemektedir. Yaflam
döngüsü geçifllerini tart›fl›rken, ço¤u kimse bu geçifle efllik eden emek piyasas› yerinin
yeniden de¤erlendirilmesinden bahsetmektedir. Afla¤›daki kay›t d›fl› çal›flan, ayn› zamanda
da sosyal yard›m alan yaln›z ebeveyn flöyle söylemektedir:
Benim için de¤iflen fley, tafl›nd›¤›mda geçindirmem gereken bir evim vard› ve belli bir
standartta yaflamak için oldukça fazla kazanmak zorundayd›m. ‹fl yeterli düzeyde bir ücret
vermiyordu ve daha fala kazanma seçene¤i de sunmuyordu. Ve genel masraflar› karfl›lamak
o dönemde daha hayati bir durum haline gelmiflti.
Sosyal yard›m tahsisat›n›n üstüne görünmez kazançlar› ayarlamak bu ebeveyne ifl içi
marjinal kazançlarla bile kay›tl› emek piyasas›nda eriflebilece¤inden daha yüksek düzeyde
harcayabilece¤i gelir sa¤lamaktad›r. Son yap›lan sosyal yard›m reformlar›n›n yoksulluk ve
sosyal yard›m söyleminde, sosyal yard›m alanlar›n ‘haklar›’ üzerine olan vurgudan bu
insanlar›n uyumlu bir flekilde davranma ve kay›t içi ifl aramaya vurgu yapan bir söyleme geçifl
görülmüfltür. Bu noktada a盤a ç›kan, ebeveynler haklar ve sorumluluklar aras›ndaki ayr›m›n
çok da net olmad›¤›n› görmekte ve kendi çocu¤u için hangisinin yap›lacak en sorumlu
davran›fl olaca¤› aç›s›ndan de¤erlendirmektedirler. Ya sosyal yard›m sistemini terk edip, kay›t
içi ekonomide düflük ücretli bir ifle girmek, ya da sosyal yard›m almaya devam edip kay›t d›fl›
ekonomide çal›flmak, böylelikle kendisi ve çocuklar› için daha fazla gelir elde etmek.
Ekonomik faktörler davran›fllar› etkilemede önemli bir rol oynamaktad›r. Dolay›s›yla,
düflük ücretli, ifl güvencesinin olmad›¤›, buna karfl›n girilmesine yönelik devlet denetiminin
giderek artt›¤› ifller – sosyal yard›m sistemine ulaflman›n ceza olarak kaybedilmesi tehdidi
bu ifllerin içinde sakl› kalmaktad›r – için de ayn› durum söz konusudur. Bu iki faktör emek
piyasas›n›n afla¤› ucunda, ifl güvencesinin ortadan kalk›fl›n› yo¤unlaflt›rm›fl ve düzenli bir
geliri güvence alt›na alma ba¤lam›nda sosyal yard›mla desteklenen kay›t d›fl› geliri giderek
artan bir flekilde makul bir seçenek haline getirmifltir. Londra’n›n yüksek bar›nma
maliyetleri, gerçek korkunun gelir kaynaklar›n›n kaybedilmesi de¤il, bar›nma kayna¤›n›n –

246
David M. Smith

çal›flmayanlar için kira yard›m› – kaybedilmesi ve bunun getirisi olarak evsizlik potansiyeli
oldu¤u anlam›na gelmektedir. Kay›t içi ekonomide çal›flmak, kiflisel özerkli¤in/otonominin
ortadan kalkmas›na ve kifliyi devletin s›k› denetimine tabi kat› yap›lara kilitledi¤inden
dolay› zararl› görülmektedir.
Vurgulanmas› gereken önemli bir nokta, bu çal›flma biçimlerinin/modellerinin son
döneme ait bir fenomen oldu¤unu ve 1980’lerin sonunda ve 1990’larda ortaya ç›kan post
endüstriyel emek piyasas›na giren insanlar aras›ndaki farkl› yaflam döngüsü deneyimlerini
göstermektedir. Bu kufla¤›n büyük bir k›sm› hiçbir zaman istikrarl› bir ifl ya da yukar› do¤ru
yükselme deneyimi yaflamam›flt›r. Bu kuflak, iflin daha geleneksel biçimlerine ba¤l› olan ve
arzular› hala kay›t içi emek piyasas›na odaklanan, Fordist kitlesel üretim koflullar› alt›ndaki
iflte toplumsallaflan yafll› kuflakla bir karfl›tl›k içermektedir. Bu durum kuflaklar boyunca iflçi
s›n›f› aras›ndaki bölünmenin ana kayna¤›n› yans›tmaktad›r ve kuflaklar aras›ndaki deneyim
paylafl›m›n›n kayna¤›n› sa¤lam›fl olan ifle dair kuflaklar aras› fikirleri zay›flatmaktad›r. Kay›t
içi ekonominin marjinlerinde/s›n›rlar›nda, kay›t d›fl› ekonominin s›n›rlar›nda ya da her
ikisinin birbirinin içine geçti¤i noktadaki farkl› emek koflullar›, beden (el) eme¤ine dair
farkl› kültürlerin varoldu¤u ve birleflmeden daha çok parçalanman›n baflka bir kayna¤›
olarak yaflanmakta oldu¤u anlam›na gelmektedir. Befl y›ldan beri uygun bir ifl bulamam›fl
ve bir video dükkan›yla lisanss›z mini taksi floförlü¤ünde çal›flarak sosyal yard›mlar›na
ilavede bulunan 29 yafl›ndaki bir kimse flöyle konuflmaktad›r:
Ebeveynlerim, ben hem sosyal yard›m al›p hem de çal›fl›rken benden hofllanm›yorlard›.
Konuflmalar› daima bu konu hakk›nda tart›flarak bitiriyorduk. Babam benim bir parazit
oldu¤umu söylemekteydi ve yapmayaca¤›n› bilmeme ra¤men, beni yetkililere ihbar etmekle
korkutmaktayd›. Ancak babam okulu bitirdikten sonra sadece dört ifle girmifltir ve flimdi 54
yafl›nda, dolay›s›yla varolan durumu nas›l kavrayabilir ki?

4. Sonuç
Bu yaz›, post endüstriyel kapitalizmin yaratt›¤› ekonomik güvencelere ve risklere Güney
Londra’n›n bir bölgesinde yaflayan s›radan insanlar›n verdi¤i cevaplar› incelemeye çal›flt›.
Burada birkaç temaya vurgu yap›lm›flt›r.
Güçlü bir çal›flma eti¤i hala hakimiyetini sürdürmektedir, ancak bu etik kay›t içi ve kay›t
d›fl› ifl aras›ndaki ayr›m›n – 19. yy. emek piyasas›nda oldu¤u gibi – bulan›klaflt›¤› yeni
ekonomik düzene uyarlanm›flt›r. Bir kimsenin kendisini ve ailesini beslemesi hala bir onur
göstergesidir ve bu bir çeflit hokkabazl›k yaparak ulafl›lan çeflitli kaynaklar – sosyal
yard›mlarla desteklenen kay›t d›fl› ifl, geçici ya da yar› zamanl› (part-time) yar› kay›t içi ifl –
vas›tas›yla sa¤lanmaktad›r.
Giderek artan flekilde heterojenleflen emek piyasas› koflullar› ve deneyimleri nesnel
olarak benzer koflullar› paylaflan gruplar aras›ndaki parçalanma sürecini k›flk›rt›rken,
birkaç bölge sakini, kendi iletiflim a¤lar› kendilerini karfl›laflt›rd›klar› referans gruplar›n›
sa¤lad›¤›ndan dolay›, kendilerini ‘toplumsal olarak d›fllanm›fl’ bir biçimde görmekteydiler.
Yaflamlar› üzerinde etkili olan yap›sal bask›lar taraf›ndan demoralize olmaktan daha çok,
s›nay›c› koflullar alt›nda kontrol kapasitesine ve ba¤›ms›zl›¤a önem vermekteydiler.
Gerçekten de, toplumsal d›fllama politika yap›c›lar/belirleyiciler ve akademisyenler
taraf›ndan atfedilen yoksullu¤un ve dezavantajlar›n›n istatiksel göstergeleri olmaktan daha

247
Sosyal D›fllanman›n Sosyal S›n›rlar›

çok, belirleyici/ajan/aktörün ve kiflisel otonominin olmamas› biçiminde tecrübe


edilmektedir. Bu insanlar› düflük ücretli, ifl güvencesinin olmad›¤› ifllere zorlayan hükümet
programlar› toplumsal d›fllamay› durduramaz ya da kay›t içi ifle girmeye yönelik herhangi
gerçek bir ekonomik güdü sunamaz. Ekonomik güdüler – “toplumsal olarak d›fllanm›fllar›n”
girmek için ikna olacaklar› ifl kalitesi kadar – ifl programlar›n›n, bu programlardan
etkilenenler için, baflar›s›n›, aksi takdirde de sosyal yard›m› tayin etme konusunu
baki/ortada b›rakmaktad›r.
Ulusal düzeyde bu durum anlaml›/kayda de¤er istihdam ile tam istihdam aras›ndaki
iliflkiyi dengeleyen bir politik ahlâk ihtiyac›n› öne ç›karmaktad›r. Çal›flma zorunlulu¤una,
düflük ücretli, çekici olmayan iflleri koruma zorunlulu¤u ya da görüflülen insanlar›n ço¤unun
çal›flma hayat›n› karakterize eden kay›t d›fl› çal›flma biçimleri ve sosyal yard›m gelirine
ba¤›ml›l›kla kesilen parçalanm›fl istihdam döngüsü efllik etmelidir – halihaz›rda oldu¤u gibi.

248
Fabienne Scandella

Abstract
In recent years, the field of social science research has seen the emergence of a variety of
new formulae (“postindustrial society”, “postmodern society”, “network society”, etc.)
‹ntended to stress the break with a past era (the industrial era) and the advent of a new one
that has yet to be precisely defined. By calling the theoretical frameworks of the industrial
era into question, these new perspectives critique the relevance of the working class as a
reality and as a concept, and more generally, the use of “social class” as an analytical
category within sociology. Surprisingly, few researchers who study the sociology of class
and social stratification have responded to the idea of the end of class ; those responses that
have been offered have been weak. This paper argues that a proper response to this critique
of the concept of class must take into account the nature of the changes induced by the
process of European deindustrialisation, going beyond the idealtype definition (void of
context), to adopt a dynamic perpsective. Considering the important changes observed in
both social and occupational structures, a closer analysis of the evolution of class, in terms
of class composition and class identities for instance, may well play in favor of the thesis
that class remains relevant for the discipline of sociology despite deindustrialisation.

Sanayisizleflme, ‹flçi S›n›f›n›n Sonu mu Demek?


Endüstrisizleflme ‹flçi S›n›f›n›n Sonu mu Demektir?

FABIENNE SCANDELLA

I. Girifl
Bu yaz›da ilk baflta, geçmifl devirden – endüstriyel devir – bir kopuflla ve yeni bir devrin
ortaya ç›k›fl›yla karfl› karfl›ya oldu¤umuzu iddia eden baz› postmodern teorileri anlataca¤›m.
‹kinci olarak, bunun yan› s›ra, s›n›f›n sonu iddias›n› masaya yat›raca¤›m. Üçüncü olarak,
sosyoloji alan›n›n, özellikle de toplumsal tabakalaflma sosyolojisinin, ana kavramlardan
birinin bafll›ca elefltirisini yans›tan bu hipoteze cevap verifl biçimini analiz edece¤im. Bu
cevaplar›n s›n›rlar›na vurgu yapaca¤›m. Son olarak, doktora projemde s›n›f›n sonu tezine
nas›l yaklaflmaya çal›flt›¤›m› gösterece¤im.

II. Postmodern argümanlar: Devirsel kopufl tart›flmas›


Geçen otuz y›l içersinde, sosyal bilimlerin araflt›rma alan› “enformasyon toplumu” (Bell,
1973), “iletiflim a¤› toplumu”(Castells 1996), “postendüstriyel toplum”, “postfordist” ya da
postmodern toplum” gibi yeni formüllerin ortaya ç›kt›¤›n› görmektedir. Bu kavramlar, geç-
mifl devirden – endüstriyel devir – kopufla ve daha henüz bütün ayr›nt›lar›yla tan›mlanma-
m›fl olan yeni bir devrin ortaya ç›k›fl›na vurgu yapma yönelimindedir. Çal›flma/ifl ve tüketim
biçimlerindeki ana de¤iflimler de beklentiler/tahminler dahilindeydi. Örne¤in “enformasyon
toplumu”nu savunanlar emek gücünün beceri ve otonomisinde belli bir art›fltan,

249
Sanayisizleflme, ‹flçi S›n›f›n›n Sonu mu Demek? Endüstrisizleflme ‹flçi S›n›f›n›n Sonu mu Demektir?

profesyonelleflmeden bahsetmektedir. ‹statistikler ifl etiketleri (örne¤in bir tesisatç›ya


“›s›tma mühendisi” demek (Miles ve Gershuny 1986: 23 Kumar’da 1995: 24) enflasyonu ve
yetkinlikçilik (yani, benzer ifl için daha yüksek nitelikler talep etme) yoluyla, en az›ndan
belli bir düzeyde/kapsamda, “ bilgitemelli toplum”na var›ld›¤› izlenimini vermektedir. Ne
var ki, son dönemlerde, enformasyon teknolojisinin yay›lmas›ndan en çok etkilenen emek
gücünün, asl›nda en altta de¤il, daha çok orta düzeydekiler oldu¤u gösterilmifltir (Kumar:
1995). Postfordizm’i savunanlar için, dönüflüm ifl bölüflümüyle iliflkiliydi. Onlar zihnin ve
bedenin yeniden birleflmesi olas›l›¤›na iflaret etmektedir (Kumar 1995: 4041). Son olarak,
postmodernistler “post modern durumu” karakterize eden bireycili¤in geliflmesinin alt›n›
çizmektedir (Kumar 1995: 121-123).
Alt› çizilmifl olan bu teorilerin hepsi, bir devirden – endüstrtiyel devir – kopufla ve yeni bir
devrin ortaya ç›k›fl›na dair ortak bir vurgu tafl›maktad›r. Aralar›ndaki farklar ise belli görünüfl-
lere verdikleri önem derecesinde yatmaktad›r: Teknoloji, üretim iliflkileri ve bireycilik. Endüst-
riyel devre yönelik sald›r›yla birlikte, çok mant›ki bir biçimde, iflçi s›n›f›n›n, onu temsil eden
figürün varl›¤›n›n devam›na dair flüpheler bafl gösterdi. Bunu, analitik “toplumsal s›n›f” kate-
gorisinin anlama/aç›klama olgusuyla iliflkili genç/daha yeni bir elefltiri takip etti. Ve bu elbet-
te, bir sosyalist olarak benim için bir ilgi/merak konusudur. S›n›fa yönelik ilk önemli sald›r›
Nisbet (1959) taraf›ndan yaz›lm›fl olan “Toplumsal S›n›f›n Çöküfl ve Düflüflü” adl› makalesiyle
birlikte 60’lar›n bafl›nda bulunabilir. Daha geliflkin elefltiriler, Pakulski ve Waters (1996) tara-
f›ndan yaz›lan S›n›f›n Ölümü kitab› örne¤inde oldu¤u gibi daha sonra gelmifltir.

III. S›n›f›n Sonu mu? Sosyolojik Bir Tart›flma


“Toplumsal s›n›f” eski zamanlarda (yesteryear) emek ve tüketim alanlar›nda varolan güç
iliflkilerinin bafll›ca sosyolojik çözümlemelerini olufltursa da, sadece birkaç sosyolog s›n›f›n
sonu fikrine do¤rudan cevap vermifllerdir. Bu gözlem oldukça flafl›rt›c›d›r. Fransa’da geçen 20
y›l içersinde, “s›n›f” teriminin “telaffuz edilmesinin” bile oldukça “zorlaflm›fl” oldu¤u söyle-
nebilir (Chauvel 2002: 10). Bunun bir nedeni belki de terimin politik ça¤r›fl›mlar›d›r. Ço¤u sos-
yolog “gruplar”, “tabaka” ve “nüfusun bir kesimi” gibi daha nötr kavramlar kullanmay› ter-
cih ediyor. Fransa’da 70’lerden 90’lara dek sosyolojideki verilmifl olan doktora tezleri üzeri-
ne yap›lan bir araflt›rmaya göre “s›n›f terimine referans veren ve bu terimi kullanan tezlerin
oran› %3’ten %0.6’ya düflmüfltür (Chauvel 2002:10). Hala bu konuya odaklanan, etnografik
metodolojiyi kullanan birkaç Frans›z çal›flmas› s›n›fa yöneltilen elefltiriye oldukça basit bir
karfl›l›k vermektedir: E¤er “toplumsal s›n›flar” hala gözlemlenebiliyorsa, bunlar vard›r.
Belçika’da durum daha da kötüdür. Alan araflt›rmalar›n›n çok az› aç›k bir flekilde ülke-
nin endüstriyel k›sm› üzerinden yürütülmektedir ve gerçekte hiç biri s›n›f sorununu ele al-
mamaktad›r. Sonuç olarak, iflçi s›n›f›n›n ulusal ve bölgesel düzeydeki geliflim durumu ol-
dukça kötü bir biçimde belgelenmektedir. Frans›z s›n›f sosyolojisi gelene¤inin –kullan›lan
yöntemler ba¤lam›nda Belçika’daki sosyoloji de buna dahildir– bu resmi, e¤er 2000’den be-
ri bu soruna yönelik Fransa’daki ilginin canlan›fl›n› göstermeyi unutsayd›m, oldukça karan-
l›k görünecektir. (Beaud ve Pialoux 1999, 2003, Chauvel 2001, Bose 2003, Boufartigue 2004).
S›n›f çal›flmalar›nda toplumsal katmanlaflman›n hakim görüfl oldu¤u ‹ngiltere’de araflt›r-
mac›lar en az›ndan çok daha verimlidirler/üretkendirler, e¤er çok h›rç›n de¤illerse. Örne¤in
Sosyoloji dergisinde s›n›f tart›flmas› ayr›cal›kl› bir alan bulmaktad›r. Ayr›ca, 90’lar›n bafl›n-

250
Fabienne Scandella

dan beri, Savage’nin “Nuffield paradigmas›” (Savage 2000: 72) olarak adland›rd›¤› konu
üzerine çal›flan John Goldthorpe ve di¤er sosyologlar s›n›f üzerine olan bir Araflt›rma Prog-
ram›’na yönelik ilgi ve ihtiyac› savunmaktayd› (örne¤in Goldthrope, Marshall 1992, Breen,
Rottman 1995). Peki öyleyse sorun nerededir? Bu sosyologlar tart›flmay› bir yere yerlefltir-
mediler mi? Benim bak›fl aç›ma göre, sorun verili s›n›f kavram›n›n, genellikle tam da nötr
bir noktadan, tan›mlanmas›nda yatmaktad›r. Goldthorpe ve di¤erleri için, “toplumsal s›n›f”
kavram›n›n sosyolojide alttan alta iflleyen teorilerle bir ba¤lant›s› yoktur, bir kimlik unsuru
(s›n›f çözümlemesi bir s›n›f sömürüsü teorisi ya da s›n›f›n kolektif hareketi teorisini içermek
zorunda de¤ildir) yoktur ve bu iki öncülden hareketle s›n›f›n istatiksel bir toplam oldu¤u, s›-
n›fa sadece istatiksel metotlarla yaklaflabilece¤imiz sonucunu ç›karsayabiliriz.
E¤er en az›ndan biz s›n›f›n sonu hipotezine cevap vermek istersek, bu nötr tan›mda bir-
kaç zorluk ortaya ç›kmaktad›r:
1. ‹lk baflta, s›n›f kavram›n›n kullan›fll›l›¤›n› ve özgünlü¤ünü “tabaka” gibi di¤er analitik
kategoriler karfl›s›nda savunmak zor hale gelmektedir. Genel olarak konuflursak, s›n›f kav-
ram›na yönelik elefltirilere cevap vermek zorlafl›r.
2. ‹kincisi, toplumsal yap›n›n gelifliminin/evriminin s›n›f üzerindeki potansiyel etkileri-
ni–gerçekte s›n›f kavram›n›n analitik gerçekli¤ine katk›da bulunan – s›namak/görmek/arafl-
t›rmak daha bile zordur.

IV. Tart›flmayla yüzleflmek


S›n›f ve toplumsal tabakalaflma sosyologlar› taraf›ndan ana kavrama yönelik elefltirile-
re verilen cevaplara bak›ld›¤›nda bu cevaplar›n argümanlar›n›n toplumsal s›n›flarda gerçek-
leflen de¤iflimlerin elefltirel çözümlemesine daha fazla odaklanmam›fl olmas› baz› noktalar-
da flafl›rt›c›d›r. fiüphe yok ki, endüstrisizleflme (gayri endüstrileflme) süreci Avrupa’da birkaç
on y›ld›r süregelmekteydi. Ancak bu sürecin toplumsal s›n›flar›n tamam›yla/sadece (pure
and pure) ortadan kalk›fllar›na yol açan bütünsel bir kopuflu ima etti¤i çok mu nettir? Di¤er
bir deyiflle, bana öyle geliyor ki, toplumsal s›n›flar›n sonu ya da devam› üzerine olan tart›fl-
mada bir boflluk mevcuttur. Bu boflluktan pek çok soru ç›kmaktad›r:
1. Endüstrileflme süreci sistematik olarak toplumsal s›n›flar› sonland›racak böyle bir et-
kinin ortaya ç›kmas›na m› yönelmektedir? (E¤er baz› araflt›rmac›lar için bu soruya verecek-
leri cevap olumluysa, yeni bir iflleyifl biçimi tan›mlamak ve ‘yeni’ güç iliflkilerinin çözümle-
mesi için ‘yeni’ bir anahtar sa¤lamak hala gereklidir).
2. ‘Postendüstriyel’ toplum yerine, kopufl ya da bütünsel de¤iflim yerine ‘de¤iflimde sü-
reklili¤in’ olaca¤› bir ‘yeni’endüstriyel toplum düflünemez miyiz? (Bu soru, toplumsal yap›
düzeyinde ima edilen de¤iflimin büyüklü¤ünün tam çözümlemesinin gereklili¤ine götürür)
3. Nas›l bir s›n›f tan›m›n›n kabul edildi¤i insan›, s›n›f›n modas› geçmifl ya da geçmemifl
oldu¤u ç›kar›m›n› yapmas›na götürmez mi?
Bu tart›flmaya katk›da bulunmak için, doktora çal›flmam bütünüyle de¤iflim faktörünü,
endüstrisizleflmeyi ele alacak/dikkate alacak. Benim bak›fl aç›ma göre, endüstrisizleflmenin
sonuçlar› bir ana kopuflun ifflas›ndan daha çok devaml›l›k aç›s›ndan görülebilir/anlafl›labi-
lir. Bu yüzden endüstrisizleflmenin s›n›f› nas›l de¤ifltirdi¤ini ayd›nlatmaya çal›flaca¤›m. Bu
bak›fl aç›s›n›n temelindeki kabul, endüstrisizleflmenin bir süreç oldu¤u ve her süreç gibi, bir
hamlede gerçekleflmedi¤i olgusu üzerine infla edilmifltir. Tezimin odak noktas›n› iflçi s›n›f›

251
Sanayisizleflme, ‹flçi S›n›f›n›n Sonu mu Demek? Endüstrisizleflme ‹flçi S›n›f›n›n Sonu mu Demektir?

oluflturmaktad›r ve özelde de kimlik de¤iflimleriyle ilgilenmekteyim. Bu yüzden tezimin bafl-


l›¤›: “‹flçi s›n›f›n›n kimli¤inin geliflimi/evrimi. ‹ki “küresel flehrin” karfl›laflt›rmal› çözümleme-
si: Brüksel ve Londra”d›r.
Bu bafll›k seçimi bir aç›klamay› hak etmektedir:
Birincisi: Bafll›ktaki ‘evrim’ kavram›, mevcut haliyle s›n›rlanm›fl/çerçevelenmifl tart›flmaya
girmek için iflçi s›n›f›n›n zaman içersinde bir noktadaki durumunun ötesine gitmenin gerekli
oldu¤u anlam›na gelmektedir. Endüstrisizleflme süreciyle ilgilendi¤imden ve ayn› zamanda s›-
n›fla ilgili sorular› dinamik terimler içersinde ele ald›¤›mdan dolay›, bak›fl aç›m kesinlikle di-
namik olmay› amaçlamaktad›r. Bu bak›fl aç›s›, devam eden de¤iflim sürecini çözümlemek için,
bir anlamda, s›n›f›n idealtip tan›m›n›n (sadece atfedilenleri yans›t›r) ötesine geçmenin gerekli
oldu¤unu düflünen Immanuel Wallerstein’›n önerisini (1997:160) izlemektedir.
‹kincisi: ‹flçi s›n›f›n›n evrime tabi çeflitli görünüflleri aras›ndan kimlik boyutuna yo¤un-
laflmay› seçtim. Çünkü, belli sosyologlarla karfl›tl›k içersinde, kimli¤in toplumsal s›n›f›n ana
boyutlar›ndan biri oldu¤unu, s›n›f› “katman” gibi di¤er analitik kategorilerden farkl› k›lan
karakteristiklerden biri oldu¤unu düflünmekteyim. S›n›f kimli¤i, s›n›f›n sonu üzerine olan
tart›flmaya yönelik olarak oldukça önemlidir. Savage (2000:23) gibi yazarlar toplumsal s›-
n›flar›n, bireyler için, toplum içersindeki güç iliflkilerini anlamak için operasyonel bir kriter
infla etmede bir anlam ifade etti¤i sürece gerçek ve uygun oldu¤unu belirterek tart›flmaya
katk›da bulunmaktad›r. Benim kimlik boyutunun evrimine dair çal›flmam s›n›f iliflkilerinin
ve eflitsizliklerin alg›lanmas›yla (yani s›n›f fark›ndal›¤›) ve s›n›f bilinciyle u¤raflmaktad›r. Bu
faktörlerin her biri endüstrisizleflmenin yol açt›¤› toplumsal ve mesleki yap›lar›n evrimiyle
iliflkili olarak ele al›nacakt›r (çünkü endüstrisizleflme, her bir s›n›f için ve bu s›n›flar aras›n-
daki güç iliflkileri ba¤lam›nda göreli etkisi olan bir evrimi ima etmektedir).
Üçüncüsü: ‹flçi s›n›f› üzerine odaklanmay› seçtim. Bu seçimin iki nedeni vard›. Bir yan-
dan, endüstrisizleflmeyle birlikte, iflçi s›n›f›yla endüstri toplumunu iliflkilendiren nedensel
ba¤ tehdit alt›ndad›r sald›r›lmaktad›r. S›n›f›n sonunu savunanlar elefltirilerini ana olarak ifl-
çi s›n›f› minvalinde örgütlemektedirler. Bu yüzden, iflçi s›n›f›, “merkezili¤ini göreli olarak
kaybetmesine” ra¤men, tart›flman›n merkezinde yer al›yor görünmektedir (Bosc 2001: 187).
Di¤er bir yandan, spesifik olarak bu s›n›f üzerinde çal›flmay› seçtim çünkü yeni yönelimle-
rin –örne¤in, servis sektöründe çal›flan iflçi say›s›n›n giderek artmas› gibi– dikkatli bir ince-
lemesi “Endüstri toplumu olmaks›z›n iflçi s›n›f› var olabilir mi?” sorusunu cevaplamak için
gereklidir. ‹flçi s›n›f›n›n olas› yeniden tan›mlanma biçimlerinin bir çözümlemesi bana, onu
takip edebilecek kimliklerin evriminin çözümlemesi kadar, birincil öneme haizmifl gibi gö-
rünmektedir. ‹flçi s›n›f› içersinde, ulusal kökenlerle ya da cinsiyetle ba¤lant›l› bir seçim yap-
mad›m.
Cinsiyet aç›s›ndan ilk seçimimde, s›n›f sosyolojisindeki ve toplumsal katmanlaflmadaki
“erkeksilefltirme/erillefltirme” e¤ilimleriyle ba¤›m› koparmay› hedeflemekteyim. Gerçekten
de, birkaç istisnayla birlikte (örne¤in Abbott, Sapford 1987) sosyologlar kad›nlar› – sürekli
geri çekilmeye yönelik ilgi içersinde ve say›s›z elefltiriye ra¤men (örne¤in Stanworth 1984;
Heath, Britten 1984; Leiulfsrud, Woodward 1987) –, efllerinin bulundu¤u s›n›fa geçirerek, “ve-
kil/tayin edilen (surrogate) s›n›flar” olarak etiketlemekle yetinmektedir. Buna karfl›t olarak,
ben de iflçi s›n›f›n›n diflil ö¤esini çözümlemek istiyorum. Bu ilgi yank›s›n› iflçi s›n›f›n›n ka-
d›ns›laflmas›/kad›n yo¤un hale gelmesi yöneliminde bulmaktad›r (Beaud, Pialoux 2003:

252
Fabienne Scandella

208). Bu yönelimin çözümlenmesi, bu yönelim özel yaflamda oldu¤u kadar (Le Monde pri-
vé des ouvriers, Schwartz 2002) iflyeri, temsiliyet, delegasyon ve talepler (Beaud, Pialoux
2003: 247250) aç›s›ndan iflçi s›n›f› içersinde iflçi s›n›f› cinsiyet iliflkilerinin de¤iflimlerinin
kayna¤› olabildi¤inden dolay› ilgi çekici olabilir.
‹kinci tercihi (ulusal ya da etnik köken aç›s›ndan bir s›n›rlama olmaks›z›n) Belçika ve
‹ngiltere’deki iflçi s›n›f›n›n önemli bir bölümünü farkl› göç dalgalar›yla gelen ve ayn› zaman-
da farkl› kuflaklardan olan göçmenlerin oluflturmas› olgusu yönlendirmektedir. Bu kimlik
“de¤iflkeni”nin s›n›f kimli¤iyle nas›l kesildi¤inin çözümlemesini yapmak ilginç olacakt›r. Bu
soru, ayn› zamanda, göçmen iflçilerin iflçi s›n›f›yla bütünleflmesini ele alanlarla bunlar›n tefl-
kil etti¤i ayr›l›¤› ele alanlar aras›nda yaflanan tart›flmay› da yükseltmektedir (Rea, Tripper
2003:37). Dinamik terimlerle söylersek, farkl› göçmen kuflaklar› aras›nda s›n›f kimli¤ine yö-
nelik ulusal/etnik kimli¤in etkisi içinde önemli farkl›l›klar›n var olup olmad›¤›, üzerinde dur-
mak zorunda oldu¤um sorulardan biridir.
4* Projemin son parças› araflt›rman›n co¤rafi bölgelerinin seçiminde bulunmaktad›r/yat-
maktad›r. Baz› toplumsal tabakalaflma analistleri s›n›f çözümlemesi için elveriflli bir co¤ra-
fi bütün olarak ulus devletin uygunlu¤unu sorgulamaya bafllam›fllard›r (Breen, Rotteman
1998). Ulusal ölçe¤i kapsayan araflt›rmalar›n ayn› ülke içersindeki bölgeler aras›nda varola-
bilen verili toplumsal ve ekonomik farkl›l›klar›n/uyumsuzluklar›n üzerinden atlayan bir
miktar kaba sonuçlara yönelme riski tafl›d›¤› bir gerçektir. Bu nedenle, ulusal s›n›rlarla ta-
n›ml› bir bölge yerine, daha s›n›rl› alanlar seçmeye karar verdim. Benim bak›fl aç›ma göre,
Saskia Sassen’in Küresel fiehirler (1991) çal›flmas› endüstrisizleflme ba¤lam›nda s›n›f çözüm-
lemesi için ilginç bir bütün ortaya koymaktad›r/ileri sürmektedir/önermektedir. “Küresel fle-
hir” tan›m›na uygun kriterleri tafl›yan Londra ve Brüksel üzerine odaklanmay› tercih ettim.
Bu iki flehir önceleri kendi ülkelerinin önemli endüstriyel merkezlerini teflkil etmekteydi.
fiimdi ise finanssal ve hizmet faaliyetleri için merkezi mekanlar haline gelmeleriyle yo¤un
bir flekilde küreselleflme süreciyle meflgul görünmektedirler. Bu küreselleflme ve üçüncü
sektörleflme (tertiarisation?) sürecine uygun olarak, bu iki flehir de baz› y›llarda endüstriyel
sektörün göreli düflüflünü göstermektedir.
Büksel örne¤ine k›saca bakabiliriz. Brüksel, 1974’le 1984 aras›nda endüstriyel ifllerinin
yar›s›n› (yani 70.000) kaybetmifltir (Maeter 1987: 31). Bununla birlikte Brüksel 1988’in son-
lar›na kadar gene de Belçika’n›n birincil endüstri flehri olmaya devam etmifltir (De Beule
1993:26). Endüstriyel ifl kayb›n›n bir bölümü fabrikalar›n kapanmas› nedeniyle olsa da, kay-
b›n as›l önemli bölümü baflkentin / sermayenin uluslararas› yönetsel ve finanssal role önem
vermek ba¤lam›nda endüstriyel faaliyetlerin flehir d›fl›na transferini cesaretlendiren politi-
kalardan kaynaklanmaktad›r. Endüstriyel ifllerin bu ortadan kalk›fl› henüz/hala (planlanm›fl
oldu¤u gibi) üçüncü sektör taraf›ndan telafi edilmemifltir ve Brüksel ülke içinde en yüksek
bölgesel iflsizlik oran›na sahiptir.
Brüksel örne¤indeki bu düflüfl, bir dereceye kadar hükümet güdülerinden kaynaklan-
maktad›r. Benim düflünceme göre, Büksel ve Londra’n›n seçimi mevcut teorik tart›flmaya ka-
t›lan iki s›n›f araflt›rmas› gelene¤iyle de (bir yanda s›n›f sosyolojisi, di¤er yanda toplumsal
tabakalaflma) uyum içindedir. Çal›flmadaki mekan›n çok fazla s›n›rland›r›lm›fl geniflli¤i ta-
rihsel ve mekan›n do¤as›na ait etkilerin ›slah/safl›k derecesini gelifltirmeyi/artt›rmay› hedef-
lemektedir. Gerçekten de, kamusal mekan›n kullan›m›nda ya da geleneksel iflçi s›n›f› ma-

253
Sanayisizleflme, ‹flçi S›n›f›n›n Sonu mu Demek? Endüstrisizleflme ‹flçi S›n›f›n›n Sonu mu Demektir?

hallelerini etkileyen gentrification/centrifikasyon (üst s›n›ftan insanlar›n daha önce iflçi s›n›-
f›n›n yaflad›¤› bir sokak ya da semte yerleflip onun yerini almas›) süreçlerinde gerçekleflen
dönüflümler iflçi s›n›f› kimli¤inin evrimine yönelik bir araflt›rmada ele al›nmas› gereken ol-
gulard›r. Çünkü güç iliflkileri flehir düzenlemelerinden/konfigürasyonlar›ndan yola ç›k›larak
okunabilir. Örne¤in, bir s›n›f›n yo¤unlu¤u ya da, buna karfl›t olarak, mahalle içersindeki top-
lumsal kar›fl›m s›n›f kimli¤i için önemli bir ö¤e oluflturabilir.

V. Metodoloji üzerine birkaç kelime


‹flçi s›n›f›n›n kimli¤inin evrimi üzerine olan bu araflt›rma endüstrisizleflme “öncesi” ve
“sonras›” dönemin izlenimini/görünümünü yakalamay›/anlamay› gerekli k›ld›¤›ndan dola-
y›, diakronik yaklafl›m› seçmenin nedenini aç›klayabilen metotlar› seçmek gereklidir.
‹lk aflamada, cinsiyet, ulusal ya da etnik köken ve yafl durumu aç›s›ndan iflçi s›n›f›n›n
evrimiyle birlikte, 60’lardan bugüne dek iki flehirdeki iflçi s›n›f› nüfusunun evrimini analiz
etmek için nicel metotlar kullanaca¤›m. Farkl› zaman dönemleri aras›ndaki istatiksel karfl›-
laflt›rmalar›n güvenilirli¤i için, toplumsal yap› ve uzlafl›lar›n/sözleflmelerin meyvesi olan sos-
yoprofesyonel s›n›fland›rmalar içersindeki “iflçi s›n›f›” kategorisi tan›m›n›n de¤iflimlerini ya-
kalamak gereklidir (Chauvel 2002:260).
‹kinci aflamada, farkl› kuflaklardan, farkl› cinsiyetlerden ve farkl› ulusal veya etnik kö-
kenlerden insanlarla kapsaml› röportajlar/görüflmeler yapmay› planl›yorum. Bu görüflmeler
de diakronik yaklafl›m temelinde organize edilecektir.

Sonuç
S›n›f kavram›n›n sorgulanmas› zaten birkaç on y›ldan beri ileri sürülmekteydi, ancak
buna sosyoloji araflt›rmas› alan›ndan verilen cevap flafl›rt›c› biçimde zay›f ve ihtiyatl› olmufl-
tur. Benim bak›fl aç›ma göre, bu kavram bafltan beri sosyoloji disiplini için oldukça önemli
derecede merkezi oldu¤undan dolay› bu tart›flmayla yüz yüze gelmek sosyologlar›n görevi-
dir. Ayn› zamanda sosyologlar›n di¤er bir görevi bugün ve gelecekte toplumun çözümlenme-
si için bu kavram›n uygunlu¤unu tan›mlamakt›r. S›n›f kavram›na yönelik bu sald›r›ya veri-
lecek uygun bir cevap nesnel de¤iflimleri (Avrupa’daki ülkelerde büyüyen endüstrisizleflme
ve hizmet sektöründeki iflçi s›n›f›n›n çal›flt›¤› ifllerin görünümü gibi) dikkate alabilen güçlü
bir metodolojiyi infla etmeye odaklanmak için üstün körü kanaatlere dayal› ifadelerden ka-
ç›nmak zorundad›r. Aç›k bir flekilde endüstrisizleflme süreciyle karfl› karfl›ya gelen bu iki kü-
resel flehre odaklanan doktora çal›flmam bu soruya hitap etmeye ve bu ilginç tart›flmaya ka-
t›lmaya çal›flacakt›r.

254
Sorular

Sorular

David: Genel olarak sendikalardaki iflçiler refah politikalar› ile ilgili reformlar
konusunda tepkililer, özellikle de emeklilik düzenlemeleri konusunda tepkilerini dile
getiriyorlar. Pek az reform karfl›s›nda olumlu bir yaklafl›ma sahipler, bunlardan biri ulusal
haklar›n düzenlenmesi. Bu ulusal kampanya d›fl›nda ve parttime çal›flanlar›n bir tak›m
haklar›n›n geniflletilmesi gibi reformlar d›fl›nda refah politikalar›yla ilgili reformlara
tepkililer.
Nail: Teflekkür ederiz.
Soru: Hindistan’daki STK’lar› ikiye ay›rd›n›z. Sistemle derdi olmayanlar ve altta
kalanlar›n STK’lar›. Birinci elden bilgi edinmek için soruyorum, bir kad›n örgütü olan SEWA
bunlardan hangisine giriyor?
Vinay: Tekrar bu ayr›m›n alt›n› çizece¤im. Otantik olan sivil toplum örgütleri ve
olmayanlar. Yukar›dan eme¤in düzenlenmesi veya tepkinin kanalize edilmesi, kontrol
edilmesi amaçlar› konusunda çok aç›k olarak çok uluslu flirketler, Uluslar Aras› Para Fonu
ve Dünya Bankas›’ndan fon ald›¤›n› görebildi¤imiz sivil toplum örgütleri. SEWA flu anki
durumda bu enformel eme¤in, tamamiyle gündelik hayattaki problemleriyle mücadelesi
içerisinden ç›kan, bu aç›dan alttan oluflmufl, tabandan gelen, sivil toplum örgütü olarak
oluflmufltur. Fakat bu sürekli bir mücadeledir. Bir flekilde bir hareketten ivme alarak
kurulmufl bir sivil toplum örgütü her zaman ayn› hareketi içerisinde kalamaz. O yüzden her
zaman hem o mesafe ile bak›p o mesafe ile de¤erlendirilmesi ve mevcut durumun yerel
bilgiye ulaflarak tekrar tahlil edilmesi gerekir. fiu anda SEWA’y› gündelik mücadele
içerisinden ç›karak kurulmufl bir sivil toplum örgütü olarak görüyorum.
Soru: Bir soru daha var burada Nail hoca, Hindistan’da STK d›fl› kastlardaki iflçi
örgütlerinin aras›nda organize ba¤ var m›? Soruyu soran arkadafl biraz aç›klayabilir mi,
soruyu sorarken STK d›fl› kast derken neyi ifade etmifl?
Vinay: SEWA kurucular›, bahsetti¤imiz radikal duruflmalar, bahsetti¤imiz enformel
sektör, formel sektördeki sendika, tekstil iflçilerinin örgütlülü¤ü bunlar›n içinden ç›kt›,
formel sektör için bir iflçi örgütü. Küçük burjuvalar›n genel sorunlar›ndan biri kendileri uzun
süredir formel sektör, formel sektör de¤il de, bu büyük bankalar yoksul kad›nlar› falan
afla¤›l›yorlar. Tedavi için mesela usulü bile bilmiyorlar yanl›fl kuyruklara falan giriyorlar. Bir
sürü kredi de al›yorlar, ne oluyor bunun üzerine hükümetin o s›rada içerde bir düzenlemesi
var. Yüksek ürünü yoksullara vermek durumundan, bir faaliyet yürütüyor ve kendi
bankas›n› kuruyor. Bankac›l›k zihniyeti bu SEWA’n›n, gerici bir bankaya sahip SEWA, yani
mahallelere gidiyor iflçilerden borçlar› tahsil ediyor, borç veriyor.
Soru: Pratikte nas›l örgütleniyorlar, çünkü çok zor örgütlenme iliflkileri?
Sa¤l›k sorunlar›, ücret, rüflvete karfl› mücadele, bunlar›n hepsi herhangi biri ama somut
sorunlar yani yaflamsal somut sorunlar esas olarak örgütleyici oluyor. Kazan›mlar oldukça
hukuki, sürekli hukuki kazan›mlar da mümkün, mücadele sonucunda gelen hukuki
kazan›mlar da olabilir. Mücadelenin önü aç›l›yor, yani bir süre iflten at›ld›m der, iki y›l
sonra ifle geri dönebilir. Bu di¤er birimin de örgütlenmesini kolaylaflt›r›yor ve güven sa¤l›yor:

255
Sorular

Somut sorunlar mesela son olarak en önemli noktalardan biri sendika e¤itim çal›flmalar›n›n
böyle teorik akademik falan de¤il de esas olarak bu emekçinin kendi ifl dünyas›ndan
insanlar taraf›ndan; yani iflçinin tabi faydas› oluyor.
Soru: Ulus devletin bir analiz birimi olarak önemini kaybetti¤inden bahsettiniz. E¤er
böyleyse s›n›f mücadelesinin zemini neresidir?
Ben çok bilinçli olarak kenti analiz birimi seçtim. Zira ulus devlet bütün bu bölgesel
farkl›l›klara bir fley ifade etmeyen bir ortalama getiriyor, yani kuzeyi güneyi veya ortas›n› belki
bir analiz yaparsam esas analiz etmeye çal›flt›¤›m farkl›l›klar› izah eden bir genellemeye gitmifl
olaca¤›m. ‹flçi s›n›f›n›n, eme¤in yeniden organizasyonunu ele alan bir birim oldu¤unu
düflünüyoruz.

256
Yazar Adı

OTURUM 3.2

DÜNYADAK‹ SINIF HAREKET‹


DENEY‹MLER‹NE BAKIfi 2

YÖNETEN:
HAKAN KOÇAK

KONUfiMACILAR:
MET‹N YE⁄‹N
Ç‹⁄DEM ÇIDAMLI
HAKAN TANITTIRAN
HAKAN GÜNEfi
FATMA fiENDEN ZIRHLI
BAHAR Y‹⁄‹TBAfi AKÇA

257
MAkale Adı

258
Metin Ye¤in

Abstract
This paper actually is a brief letter sent by Metin Ye¤in aiming at highlighting the
importance and main features of the presentation by Ci¤dem Ç›danl› on MST movement
which in turn presented on behalf of Metin Ye¤in.

MST Topraks›zlar ya da Gelece¤in Topra¤›*

MET‹N YE⁄‹N

Öncelikle aran›zda bulunamad›¤›m için özür dilerim. Ancak yine dünyan›n ayk›r›
sokaklar›n› yaflamak ve size anlatabilmek için Venezuella`da oldu¤umdan özrümü kabul
edece¤inizden eminim.
James Petras, ülkemizde yapt›¤› konuflmalar›ndan birinde bir an›s›n› aktarm›flt›.
Amerika Birleflik Devletleri cezaevlerinde birinde siyah toplulu¤un daveti üzerine bir
seminer verirken, emperyalizmin konumundan, yükselen ›rkç›l›ktan ve kapitalizmin vahfli
sömürüsünden söz ederken kimse bir tepki vermemifl, ne zamanki Güney Afrika ›rkç›
rejimine karfl› bütün dünyadaki ilk zaferi Kübal› devrimcilerin kazand›¤›n› söyledi¤inde
salondaki bütün yumruklar›n havaya kalkt›¤›ndan söz etmiflti, hatta muhaf›zlar›n çok
endiflelenip silahlar›na sar›ld›¤›ndan söz etmiflti. Ve `biz zaferlerden konuflmaktan çok
hofllan›r›z` diye eklemiflti. ‹flte asl›nda MST örgütlenmesi bizim bugün sahip oldu¤umuz ne
yaz›k ki az say›daki çok baflar›l› örgütlenmelerden biri.
Brezilya MST hareketi yani yayg›n ad›yla Topraks›zlar, bugün toplam› Belçika`dan büyük
bir alanda, iki milyon insanın yaflad›¤› `baflka bir dünya`d›r. Yaklafl›k yirmi y›ll›k geçmiflinden
sonra ulaflt›¤› bu noktada konumu yaln›zca basit bir toprak iflgalcisi durumundan çok daha
fazla fley ifade eder. Büyük toprak sahiplerinin topraklar›n› iflgal eder. ‹flgal etti¤i topraklarda
kollektif tar›m› örgütler. Alternatif e¤itim biçimini uygular. Alternatif tip, ekolojik tar›m
metotlar›n› yaflama geçirir. Bir yanda dünya tar›m tekellerine karfl› büyük gösteriler düzenler
di¤er yandan onlar› terminatör yok edici tohumlar›na karfl› kendisi ve küçük çiftçiler için
tohum üretir. Yine küçük çiftçilerle kooperatifler kurarak ürünlerini ifller ve alternatif pazarlar
oluflturur. Yani bütün yönleriyle tamam›yla yeni bir yaflam örgütler. Ayn› zamanda Brezilya
politik mücadelesinde solun en etkin yap›s›d›r. Via Campasina Uluslararas› çiftçi hareketinin
önde gelen örgütleyicisi ve dünya sosyal forumunun temel unsurlar›ndand›r.
Bu denli etkin bir hareketi burada ayr›nt›lar› ile anlatabilmek tabi ki mümkün de¤il bu
yüzden benim için öne ç›kan özellikle de Türkiye sol hareketi ile de iliflkin baz› ayr›k
noktalar›na de¤inmek istiyorum.

* Sempozyumumuzun gerçekleflti¤i s›rada, Metin Ye¤in yurtd›fl›nda oldu¤undan onun yerine çal›flma arkadafl› Çi¤dem Ç›-
daml› taraf›ndan bir sunum yap›ld›. Ancak Metin Ye¤in de, tüm zorluklara ra¤men internet arac›l›¤›yla bizlere bir metin
ulaflt›rma inceli¤ini gösterdi. Biz de bu durumda Çi¤dem Ç›daml›’n›n yapm›fl oldu¤u sunumun kendisi taraf›ndan kontrol
edilmifl deflifre metnine ek olarak Metin Ye¤in’in göndermifl oldu¤u metni de yay›nlamay› uygun bulduk.

259
MST Topraks›zlar ya da Gelece¤in Topra¤›

Hayat her zaman teorilerimizden daha yarat›c›


MST’nin teorik kökenlerine de¤inmek istersek bu hiç kolay de¤ildir. Brezilya`ya
gitmeden önce Arjantin`de, Buones Aires Üniversitesi’nde Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde
Brezilya ‹flçi Partisi’ni PT yi dolay›s›yla MST yi anlatan derslere giriyordum. Profesör PT yi
anlat›rken önce Marx`in erken döneminden bafllad›. Sonra Marx, Engels, Rosa Luxemburg,
Lenin, Gramshi, Mao, Carlos Marigalle, Che Guevera ile Marx’ın “Özgürlük Teolojisi” ve
Poula Freire ile devam etti ve su anda akl›ma gelmeyen di¤erleriyle. Brezilya sol hareketini
MST’yi anlamak için bütün bunlara de¤inmek zorunlu diyordu. Çünkü PT yada MST bütün
bu düflünsel yap›lar›n hepsinden unsurlar tafl›r. Bu yüzden Topraks›zlar`ı sadece bir
düflünsel çizgi ile aynilefltirmek ve sinirli bir flekilde tan›mlamak mümkün de¤ildir.
Brezilya`n›n bütün deneyimlerini üzerinde tafl›r. Bir Latin Amerikal› yazar›n dedi¤i gibi
`hayat her zaman teorilerimizden daha yarat›c›.’

Topraks›zlar›n iflgali ya da bizim gecekondu hareketi


Özellikle ülkemizde 1980 öncesinde gecekondu hareketi ile bir karfl›laflt›rma yaparsak
en önemli ayr›k noktas› iflgalden sonra topra¤›n da¤›t›lmamas›d›r. Ülkemizde mücadele
sürdürülen bir çok gecekondu mahallerinde daha sonra beklenen deste¤in al›namamas›
büyük hayal k›r›kl›¤›na yol açt›. Hatta özellikle son dönemlerde islami hareketin oy deposu
olmas› bu duyguyu iyice yo¤unlaflt›rd›. Ancak e¤er karikatürize edersek `zincirlerinden
baflka kaybedecek fleyleri olmayanlara` flehrin hemen bir kaç y›l içinde ortas›nda yer alacak
45 katl› binalara sahip olduklar›nda genel olarak bizle hareket etmelerini beklememiz,
asl›nda teorimize ayk›r› saf bir tutumdu. MST ise hiç bir zaman buna müsade etmiyor.
Güney Amerika gecekondu hareketinde de var olan kollektif iflgalden sonra da evlerin,
topra¤›n kollektif yap›s›n›n korunmas› çözülmeyi durduruyor. Kendi kaderini her zaman
komflusunun gelece¤i ile birlikte gören iflgalciler gittikçe insan›n yaln›zlaflt›r›ld›¤› dünyada
hala birlikte direnmenin, dayan›flman›n gücünü kullan›yorlar.

MST` ye kat›lmak
Hiç kimse MST’ye, “ben MST’li olmak istiyorum” diye kat›lamaz. Mutlaka bir toprak
iflgaline kat›lmak zorundad›r. Bir toprak iflgaline kat›lmak bu süreci bütün sorumlulu¤unu
üstlenmek demektir. Toprak iflgal edilmeden önce günlerce toplant›lar yap›larak iflgale
kat›lacaklar nas›l davranmalar› gerekti¤i anlat›l›r. Onlar›n birbirlerini tan›malar› ve birlikte
karar almaya bafllamalar› sa¤lan›r. Kendi koordinatörlerini belirlerler. Ancak onlar›n yerine
geçilerek bir fleyler yap›lmaz. Bu iflgal için gerekli olan basit fleyler bile mesela iflgal evlerini
yapmak için siyah naylon, tahta direkler ve oraya varmak için kullan›lacak otobüs ve
kamyonlar›n ücretini hepsini yeni iflgalciler sa¤lar. Ne kadar yoksul olurlarsa olsunlar onlara
bunlar verilmez. Yoksa MST sözcülerinden Stedile`in dedi¤i gibi pefl pefle sorular bafllar. `Size
Naylonu kim verdi MST tahta direkleri kim buldu MST kamyon paras›n› kim verdi MST deki
iflgali niye yapt›n›z. Biz yapmad›k kand›r›ld›k diye devam ederler.` Bu yüzden karar verme
sürecinden iflgal ve direnifl sürecine her zaman sorumluluklar ve sonuçlar üstlenilir.

Özgürlük teolojisi
Özgürlük teolojisi özellikle Latin Amerika da geliflen devrimci dinsel çizgi; Nikaragua, El
Salvador ve Meksika’da oldu¤u gibi MST hareketinin oluflumunda önemli bir yer tafl›r. `Bize

260
Metin Ye¤in

tanr› öbür dünyada zaten cenneti vaadediyor önemli olan bu dünyay› cennet haline
getirmek` diye verdikleri vaazlarda k›ta Avrupas›’ndan farkl› olarak sürekli birlikte
yaflad›klar› yoksullar›n yan›nda yer almaktad›rlar. `Bizim savafl›m›z insanlar› açl›¤a
mahkum eden, bütün iliflkileri sat›n al›nabilir hale sokan, yaln›zlaflt›ran kapitalizme karfl›
bir savaflt›r. Bu yüzden sosyalistlerle hareket etmemiz kadar do¤al bir fley yoktur.`
Hristiyanl›k ama hangisi? Arenalarda aslanlar›n önüne at›lanlar m› yoksa engizisyon
mahkemelerinde insanlar› yakanlar m› ?

‹flgal et, diren ve üret


MST hareketinin bu noktaya gelebilmesinin en önemli nedenlerinden biri yaflama
müdahale edebilme yetene¤idir. Umut etti¤i gelece¤i bugünden oluflturmaya çal›fl›r. ‹ki ana
eksen üzerinde hareket eder. Bir yandan kapitalizmin tabusuna, mülkiyete karfl› iflgaller
düzenler. Topraklar› iflgal edip, kolektif yasamlar örgütler öte yandan bütün Brezilya için,
sosyalizm için mücadelenin sürekli olarak içinde olur. ‹flgal ettikleri topraklarda ilk olarak
çocuklar›n›n karn›n› doyurur. Yani açl›¤› ortadan kald›rmay› bir tarihin ötesine ertelemez.
‹nsanlar›n sorunlar› için bugünden çözümler üretir. Bu nedenle sadece söyledikleri ile de¤il
yapt›klar›yla örgütlenirler.

Demokrasi anlay›fl›
Öncelikle MST yerleflimlerinde topluluklar›n say› olarak bir s›n›rlamas› vard›r. 70
aileden daha fazla olmazlar. Çünkü insanlar›n birbirlerini tan›mas› ve her zaman özne
olarak yer almas› gerekmektedir. Bu topluluk nüklei çekirdek denilen 810 aileden oluflan
küçük gruplara yer al›r. Bu gruplarda al›nan kararlar bir kad›n ve bir erkek koordinator
taraf›ndan koordinatorler toplant›s›na ulafl›r ve burada kendileri için karar al›rlar. Bu öz
yönetim biçimiyle her üye her karara kat›l›r. Koordinatorlerin temsil hakk› yoktur yaln›zca
kararlar› iletirler. Ne üreteceklerinden hangi eylemlere kat›lacaklar›na kadar her türlü karar
bu flekilde verilir. Bu temel özellik kolektif eylemi yöneten önderlerle özgürce tart›flan ve
kararlar alan bir iç yap› oluflturur ve bu flekilde `öncü` seçkin oluflumlardan da geleneksel
sand›k partilerinden de farkl› yeni bir toplumsal ve politik bir hareket ortaya ç›kart›r.
Kitlesel örgütlenmeyi, kadro e¤itimini ve do¤rudan eylemi bütünlefltiren bir çizgi.
Genel olarak önemli farkl›l›klara ve bence dikkate almak zorunda oldu¤umuz noktalara
bafll›k olarak de¤inmek istedim. Öncelikle toplant›y› düzenleyen arkadafllara, benim yerime
size ileten arkadafl›ma çok teflekkürler ederim. Bu kadar uzaktan da olsa sizlerle
düflünceleri paylaflabilmek güzeldi. Ve Venceremos...

261
Brezilya'da Topraks›z Köylü Hareketi Deneyimi: MST

Abstract
This presentation is given on behalf of Metin Ye¤in by Çi¤dem Ç›daml›. Basically based
on interviews of Metin Yegin in the region. The MST (Movement of Landless Peasants)
originally started as poor landless peasants’s movement in late nineties. Although the
movement has roots in the Brasilian peasants movement history, what made the
organisation unique is that the MST constitute the strongest peasants movement under
neoliberal globalisation. The paper aims at exploring the organisation structure, culture,
demands and influnce of the MST.

Brezilya'da Topraks›z Köylü Hareketi


Deneyimi: MST

Ç‹⁄DEM ÇIDAMLI

Ben k›saca toparlamaya çal›flaca¤›m. Kuflkusuz Metin (Ye¤in) kadar canl› anlatabilme
flans›m yok, çünkü o çok canl› bir malzemeyle do¤rudan, yaklafl›k üç buçuk ay kadar,
Topraks›z K›r ‹flçileri Hareketi’nin Brezilya’n›n baflkentine yapt›¤› toprak reformu
yürüyüfllerinin bir tanesine do¤rudan kat›larak ve onlar›n yerleflim birimlerine, kamplar›na,
iflgal hareketlerine do¤rudan kat›larak üretti¤i ve toparlad›¤› malzeme üzerine bir filmkitap
çal›flmas› yapm›flt›. Aran›zda o kitab› okumufl ve filmi izlemifl olanlar varsa, asl›nda ne kadar
canl› bir malzemeyle hafl›r neflir olundu¤unun da fark›ndad›r. Ben ona kitap çal›flmas›nda
yard›m etmifltim; MST’yi daha önceden de, önemli bir hareket biçimi olarak biliyordum. Bir
de bunun d›fl›nda geçen sene Halkevleri taraf›ndan ‹zmit’te düzenlenen Yoksullar
Buluflmas›’nda, gene asl›nda Metin’in katk›lar›yla, MST’nin Sau Paulo’daki merkezinden, yani
asl›nda kent yoksullar›yla çal›flmak üzere oluflturulmufl olan merkezden bir arkadafl› buraya
davet ettik. Juliana ile Türkiye’deki yoksul emekçilerin hayatlar›n›n içinde bir on gün paylaflma
flans›na sahip olduk. Dolay›s›yla harekete yönelik ilgimiz insani boyutlar da kazanarak sürmüfl
oldu. Böyle yak›n bir takibin çok k›sa bir özetini size sunmaya çal›flaca¤›m.
MST alternatif bir hareket biçimi olarak an›lmay› önemli ölçüde hak ediyor. Çünkü
mesela Metin’in flu anda burada olmamas›n›n sebebi yaklafl›k bir ay kadar Güney Kore’deki
Kore Köylü Kad›nlar Federasyonu’nun ve Kore Köylü Federasyonu’nun davetlisi olarak
Güney Kore’de olmas›. Güneydo¤u Asya’da da benzer hareket biçimlerinin giderek
yay›ld›¤›n›, yoksul köylü hareketlerinin giderek Latin Amerika’dan sonra bu k›tada da
yayg›nlaflmaya bafllad›¤›n› görüyoruz. Latin Amerika ve Brezilya bu tür hareketlerin k›smen
öncülü¤ünü yürütüyor ve MST de yoksul köylü hareketlerine ilham kayna¤› sunmak
aç›s›ndan çok zengin bir birikime sahip.
Esas›nda son derece flafl›rt›c› da bir hareket MST, çünkü Brezilya’ya ve MST’ye dair
tart›flmalardaki temel bafllang›ç noktas›nda, 1960’lar›n sonlar›ndan bu yana radikal bir
yeniliberallefltirme program›na tabi k›l›nm›fl olan bir toplumun; köylü nüfusunun, k›rlarda

262
Çi¤dem Ç›daml›

yaflayan nüfusun son derece radikal bir flekilde % 10’lara kadar düflürdü¤ü bir toplumun,
nas›l olup da bir k›r hareketine yatakl›k yapt›¤› tart›flmas› kritik bir yer tutuyor. Kuflkusuz
MST’nin, yani Brezilya Topraks›z K›r ‹flçileri Hareketi’nin geliflti¤i konjonktür, yaln›zca
yoksul köylü hareketlerinin geliflti¤i bir konjonktür de¤il. Brezilya, biliyorsunuz,
1980’lerden, yani bu ülkedeki askeri diktatörlü¤ün y›k›lmas› sürecinden itibaren esas›nda,
o sürece de etki eden çok güçlü iflçi hareketi deneyimlerine de sahip oldu. Brezilya ‹flçi
Partisi’nin temelini oluflturan yeni Brezilya Sendikalar Konfederasyonu (CUT), yani Lula’n›n
bafllang›çta baflkan› oldu¤u konfederasyon, Brezilya’da cunta döneminin sonlar›nda oluflan
ciddi bir sanayileflme hamlesinin ürünü olan yeni otomotiv iflçileri kufla¤›n›n eylem dalgas›
üzerinde boy verdi ve önceki bürokratik sendikac›l›k gelene¤iyle hesaplaflt›. Ama bunun
hemen sonras›nda, yani asl›nda bu militan radikal kentli iflçi hareketinin do¤du¤u
koflullarda, tam da belki k›r›n erimesinden kaynaklanan bir baflka hareket biçimiyle
karfl›lafl›yoruz ve bu hareket kendisini Brezilya’n›n belki en büyük hareketi olan Topraks›z
K›r ‹flçileri Hareketi olarak ifade ediyor. Ama MST’nin sadece kendisinden ibaret olmayan
bir hareket biçimi var, çünkü Brezilya toplumundaki küçük üreticiler federasyonunu, yani
çok küçük toprak parçalar›na sahip olan köylüleri de bir cephesel örgütlenme içinde ortak
harekete yönlendirebiliyor.
Bunun önemli oldu¤unu düflünüyorum, özellikle Türkiye’deki önümüzdeki dönemde k›r
nüfusunun %35’lerden %10’lara, belki daha alt›na radikal flekilde düflürülece¤i koflullarda,
emek hareketini yeniden biçimlendirmek aç›s›ndan, belki hayal gücümüzü sadece kent
yoksullar›n›n ya da kentteki di¤er emekçilerin örgütlenmelerinden baflka, daha genifl ufuklara
yönlendirebilmemiz aç›s›ndan; yeniliberalizmin k›rdaki ve kentteki ma¤durlar›n›n ortak
hareketini, ortaklafla tahayyül edebilmek aç›s›ndan kritik bir deneyim oldu¤unu düflünüyorum.
Brezilya’n›n toprak sorununu tart›fl›rken, Brezilya’n›n büyüklü¤ünü de düflünmek
gerekir, yani neredeyse bir k›ta büyüklü¤ünde ve 170 milyona varan bir nüfusu olan bir
ülkeden bahsediyoruz ve bu ülkede, mesela Metin’in de hep söyledi¤i gibi, Hollanda
büyüklü¤ünde, tek bir kifliye ait kullan›lmayan büyük toprak sahipli¤i; Türkiye’de çok da
al›fl›k olmad›¤›m›z büyüklükte toprak sahiplikleri var. Türkiye’de gene bu kadar yayg›n
olmayan, bizim çok yayg›n olarak karfl›laflmad›¤›m›z çok ciddi bir topraks›zl›k sorunu da
var. Toprak reformu sorunu, toprak mücadeleleri asl›nda 1930’lardan itibaren Brezilya
toplumunda çok kritik bir s›n›f mücadelesi alan› olmay› sürdürür. Ama 1980’lerden sonra
ve giderek hareketin temelini oluflturan ’90’l› y›llara var›ld›¤›nda, bu çat›flman›n biçim
de¤ifltirdi¤ini ve biçim de¤ifltiren çat›flmayla birlikte toprak talebinin kendisinde de, içerik
ve siyasal anlam› aç›s›ndan önemli kaymalar oldu¤unu görüyoruz. MST’nin önemi, toprak
reformu tart›flmas›n›, yani illaki de bir emekçi talebi olmas› gerekmeyen toprak reformu
talebini, hem bugün dünya çap›nda uygulanan yeniliberalizme karfl› kendi do¤rudan bir
talebi olarak, bir emek program› olarak savunmas›; hem de ayn› zamanda toprak reformu
talebini, –ki belki MST’nin önemli özgünlüklerinden bir tanesi bu denilebilir– Brezilya
toplumunun genel geleceksizlefltirilme, yoksullaflt›r›lma, y›k›ma u¤rat›lma sürecine karfl›
mücadelenin birlefltirici bir halkas› haline getirebilme yetene¤inden kaynaklan›yor. Yani
demin söyledi¤im küçük çiftçiler hareketiyle yapt›klar› ittifak›n temelini de zaten benzer bir
yaklafl›m oluflturuyor. Ayn› flekilde MST’nin son iki üç y›ld›r kentlerde, kent yoksullar›yla
birlikte yapt›¤› çal›flmalar da benzer bir anlay›fl›n ürünü.

263
Brezilya'da Topraks›z Köylü Hareketi Deneyimi: MST

MST bafllang›çta asl›nda askeri diktatörlü¤ün son y›llar›nda ülkede az çok kendili¤inden
flekilde yay›lan, biraz da Özgürlük Teolojisinin katk›lar›yla gerçekleflen toprak iflgalleri
dalgas›n›n bir ürünü olarak kurulmufl bir hareket. Ama hareket bafl›ndan itibaren Özgürlük
Teolojisi rahiplerinin de katk›lar›yla kendisini ne H›ristiyan, ne Özgürlük Teolojisi yanl›s›
de¤il, ba¤›ms›z bir k›r hareketi olarak ifade etmifl. Esas olarak da bafllang›çta kendisini
oluflturan toprak iflgallerinin, hareketin özgün eylem çizgisi halinde kurumsallaflt›¤›n›, öyle
ki mesela MST’nin bizim bildi¤imiz anlamda bir üyelik kurumunun olmad›¤›n›
söyleyebiliriz; MST üyesi olabilmek için mutlaka bir toprak iflgaline kat›lman›z gerekiyor,
MST yöneticileri mutlaka, yöneticilik görevlerinin yan› s›ra, toprak iflgali görevlerine de
kat›l›yorlar. Çeflitli kategorilerdeki yerleflim birimlerinde yafl›yorlar ve hareket zaten bir
bütün olarak, kafa ve kol eme¤i aras›ndaki ayr›m›n dengelenmesine, fiziksel ve entelektüel
çal›flma aras›ndaki ayr›m›n dengelenmesine son derece büyük bir önem veriyor ve kendi
kamplar›nda oluflturdu¤u alternatif yaflam tarz› ve e¤itim sistemati¤ini de bu çerçeve içinde
oluflturuyor.
Dedi¤im gibi çok büyük bir topraks›zlar kitlesinin ifllenmemifl topraklar› fiilen iflgal etme
ve hükümeti Brezilya anayasas›ndaki eski bir toprak reformu maddesini fiilen uygulamaya
zorlama fleklinde bir eylem çizgisi var. Brezilya anayasas› kullan›lmayan topraklar›n, uzun
süre kullan›lmayan topraklar›n mülksüzlere da¤›t›lmas›n› öngörüyor, ancak bu
uygulanmayan bir madde, asl›nda MST’nin fiili iflgal hareketleriyle yapt›¤› da, bu
kullan›lmayan maddeyi kullan›l›r k›lmak.
Ama bu iflgal hareketleri oldukça uzun sürüyor ve asl›nda iflgal süreci do¤rudan do¤ruya
toplumun d›fl›na at›lm›fl ve art›k nüfuslaflt›r›lm›fl insanlar›, bir topra¤› kazanma; iflgal ederek
kazanma, onu ekme, biçme, üretme ve onun üzerinde yeni bir hayat kurma sorumlulu¤uyla
birlikte de¤ifltirmeyi öngörüyor. Çünkü MST giderek Brezilya’da sadece k›rdaki
topraks›zlar›n de¤il, kentlerde iflsizlik batakl›¤›nda, favelalarda iflsizlik, sokaklardan akan
la¤›mlar, her türlü uyuflturucu ve madde tüketicili¤i içinde bo¤ulmufl yoksullar›n da kendi
geleceklerini arad›klar› bir hareket haline dönüflüyor. Yani çok say›da kent emekçisi de
asl›nda art›k k›rlarda ve kentlerde kendilerini bir yaflam›n beklemedi¤inden hareketle, gidip
MST’nin iflgallerine kat›l›yorlar ve kendilerine orada bir gelecek oluflturmaya çal›fl›yorlar.
Çok k›saca anlatmaya çal›fl›yorum ama bu iflgaller dedi¤im gibi, çok uzun sürebiliyor, alt›
sene süresince bir topra¤›n mülkiyet hakk›n›n kazan›labildi¤i iflgal süreçleri var.
‹kiye ay›r›yor, MST kendi yerleflimlerini: Birincisi, henüz topra¤›n mülkiyetinin, toprak
reformu yasas›na dayan›larak elde edilememifl oldu¤u kamplar, bunlar acampamento; yani
asl›nda kamp yerleri. Bunlar›n yerleflim biçimleri, ev stilleri her fley de¤iflik, MST’nin mesela
siyah çad›rlarla, siyah naylonlarla oluflturdu¤u, derme çatma kulübeler gibiler; hemen iflgal
edilip kurulabilen bu, kulübe gibi fleyler, bu yerleflimlerin neredeyse simgesi. Bu iflgaller ciddi
ön haz›rl›klarla yap›l›yor, ekipler halinde aileler örgütleniyor; iflgalde kullan›lacak olan
kamyonundan malzemesine kadar bunlar› hep birlikte önceden çal›flarak oluflturuyorlar.
Çünkü MST d›flar›dan kaynaklarla sa¤lanan iflgal hareketinin içinde insanlar›n yeterince
›srarc› durmayaca¤›n› söylüyor. Dolay›s›yla uzun bir ön haz›rl›k sürecinden ve iflgalin asl›nda
kendileri için tek çözüm yolu oldu¤una ikna olduktan sonra, iflgale kat›lacak insanlar›n
bilmedi¤i bir istikamete gitmek üzere bir otobüse biniyorlar, burada güven iliflkileri çok
önemli, çünkü gidilecek yer bilinmiyor; çünkü polisin her an bask›n yapmas› mümkün ve

264
Çi¤dem Ç›daml›

flartlarda gidip iflgal ediyorlar. Polisle özellikle son dönemde çok ciddi silahl› çat›flmalara
girmemeye çal›fl›yorlar. Ama özellikle 1990’lar›n bafllar›nda El Alto’da çok ciddi bir katliam
yaflad› MST, toprak sahiplerinin silahl› görevlileri taraf›ndan ciddi katliamlara maruz kald› ve
ellerinde machetalar› yani oraklar› var esas›nda. Yani ateflli silah kullanmamakla birlikte,
tar›m iflçisinin sahip oldu¤u bütün “silahlarla” kendilerini savunmaya da çal›fl›yorlar.
Bu kamplarda yerleflimler dedi¤im gibi çok derme çatma ama bu kamplarda da
genellikle, d›flar›daki çeflitli ifllerde çal›flarak topra¤› kazanmaya çal›fl›yorlar, topra¤›n
kullan›m hakk›n› elde ettikten sonra, ki bunu da mesela toprak reformu bürolar›n› iflgal
ederek, kendi avukatl›k seksiyonlar›n› devreye sokarak elde ediyorlar.
Bu statü kazan›ld›ktan sonra oluflan yerleflimlere assentemento deniyor ve buralarda
art›k ciddi bir üretim, kolektif üretim ve bunun çeflitli kooperatifler arac›l›¤›yla
de¤erlendirilmesi söz konusu. Ancak her iki yerleflim biçiminde de iflgalci aileler brigada,
müfreze ya da nuclei çekirdek denilen birimler halinde örgütleniyorlar; bunlar›n temsilcileri
bölgesel ve ulusal yönetimleri oluflturuyor. Bütün kararlar bu müfrezeler arac›l›¤›yla al›n›yor
ve her iki kamp biçiminin de do¤rudan iletiflimi engelleyecek ölçüde kalabal›k olmamas›na
özen gösteriyorlar.
Asl›nda bir de MST’nin iktisadi sisteminden bahsedilebilir. fiimdi 175 milyonluk Brezilya
toplumunda, yaklafl›k olarak flu anda 1,5 milyondan fazla, neredeyse 2 milyon insan› bu
flekilde iflgal edilmifl olan kamplara yerlefltirmifl bir hareketten, yani iki milyon k›r iflçisini
hareket ettirebilen bir hareketten söz ediyoruz ve bu iki yerleflim birimi aras›nda hayat tarz›
aç›s›ndan da ciddi farkl›l›klar var. Yerleflim, yani mülkiyet hakk›n›n elde edildi¤i
topraklarda genellikle devlet topraklar› özel mülkiyet halinde da¤›tmaya çal›flsa bile, bu
konuda kat› bir yasaklar› olmamas›na ra¤men MST genellikle kolektif mülkiyeti, kolektif
ekimi teflvik eden, ihtiyaca göre küçük mülk ekimlerine izin veren, ama üretilen ürünün
kolektif biçimde de¤erlendirilmesi konusunda bir dizi sistematik oluflturan bir hareket.
Hareketin çok ciddi bir e¤itim sistemati¤i var, özellikle Brezilya biliyorsunuz ezilenlerin
pedagojisi ekolünün zaten kökenini oluflturuyor ve do¤rudan do¤ruya bu sistematik
çerçevesinde kendi okullar›n› infla ediyorlar, ama üniversitelerle ve çeflitli okullarla da ciddi
ortak e¤itim programlar› yürütülüyor, özellikle militanlar›n e¤itimi konusunda.
Belki bir baflka kritik ö¤eden bahsedilebilir, kad›nlara yönelik ayr› bir özendiricilik
gütmeye çal›fl›yorlar, genellikle iflgal karar›n› verenler çünkü yoksul kad›nlar oluyor, daha
fazla yükü tafl›yamad›klar› için ve MST’nin kendi iç yaflant›s›nda da kad›nlar›n sürece
kat›l›m›n› özel olarak, yani mesela toplant›lara erkeklerin tek bafllar›na gelmesini
engelleyerek, özel olarak özendirmeye yönelik ciddi önlemler var. Ortak çal›flma
alanlar›nda erkekler sekiz saat çal›fl›rken, kad›nlar dört saat çal›fl›yor, çünkü evde de
çal›fl›yorum, diyorlar.
Bunun d›fl›nda ortak kültürlerine dair birkaç fleyden bahsetmek laz›m, mesela bu iki
alan aras›ndaki farktan, mülkiyet hakk›n›n elde edilmemifl oldu¤u topraklarda mesela içki
içmeyi yasakl›yorlar, çünkü buralar henüz uyuflturucudan, çeflitli mafyatik iliflkilerden
ar›nmam›fl, henüz ortak yaflama kültürüne yeterince sahip olmayan bir topluluk oldu¤unu
varsay›yorlar. Mesela bize gelen arkadafl y›lbafl› partisinin ortas›nda “namus” cinayeti
ifllenerek bir kiflinin yere seriliverdi¤ini anlatt›. Brezilya toplumunun en alt›ndaki insanlarla
u¤rafl›yorlar ama di¤er kamplarda kolektif hayat çok daha rahat.

265
Brezilya'da Topraks›z Köylü Hareketi Deneyimi: MST

Çok önemli bir mistikleri var. MST’nin kendi iç misti¤i, simgeleri, bayraklar›…
Bayraklar›ndaki Brezilya haritas›n›n üzerindeki bir kad›n ve bir erkek, asl›nda üretimin
de¤erlerini temsil ediyor. Marfllar› var, flark›lar› var; Brezilya köylülü¤ün mistik toprak
de¤erlerinden alabildi¤ine faydalan›yorlar ve ilginç bir flekilde her toplant›lar›n› slogan
atarak bitirip, sloganla bafllat›yorlar. Bu konuda ritüellere çok önem veren ve bir MST
militan›n›n cesaret, ba¤l›l›k, dayan›flma de¤erleri, kendini feda etme kültürü gibi ciddi
de¤erlerle toplumun di¤er kesimlerinden ayr›flmas›n› da öngören bir iç kültürleri var.
Bunun d›fl›nda belki çok k›saca programatik çerçevelerinden bahsedebilirim. Kusura
bakmay›n çok k›sa kesmeye çal›fl›yorum. Ama bunu söylemezsek eksik kal›r san›yorum.
Genel olarak bafllang›çta yoksul k›r iflçilerinin, topraks›zlar›n toprak talebini yeniliberalizmin
bütün ma¤durlar›n›n ortak hareketinin ortak çerçevesi haline getirmeye çal›flt›klar›ndan
bahsetmifltim. Burada esas›nda tabii belirli s›n›rlara çarpt›kça bu yöne do¤ru biraz da
geliflmek zorunda kalm›fl olan bir hareketten bahsedebilirim. Bafllang›çta toprak reformunu
sadece yoksul k›r iflçilerinin talebi olarak tan›mlad›klar›nda, asl›nda kendi hareketlerinin de
s›n›r›na vard›¤›n› ve bu talebi toplumsal dönüflüm aç›s›ndan yeterince etkili bir flekilde
kullanamad›klar›n› fark ettikleri için, toprak talebi bütün Brezilyal›lar›n talebidir slogan›n›
kendi hareket noktalar› haline getirmifller. Burada kastedilen esas›nda, mesela iflçileflmenin
yo¤un oldu¤u bir ülkede neden k›ra bu kadar önem verildi¤i. Mesela Türkiye toplumu
aç›s›ndan da önemli bir sorun kayna¤› olabilir ya da Türkiye’deki sol düflünme biçimi
aç›s›ndan, ama söylenen fley asl›nda flu. Peki biz baflka bir toplum kurdu¤umuz zaman
herkesin kentlerde üst üste y›¤›ld›¤› bir toplum mu istiyoruz, yoksa k›rla kentin dengeli bir
flekilde bir arada oldu¤u, insanlar›n toprakla ve üretimle iç içe oldu¤u, organik tar›m
yapabildi¤i ve asl›nda yeni bir ülke hayalinin de böyle bir üretim biçimi üzerine kuruldu¤u
bir fley mi talep ediyoruz. Kendi tercihlerinin ikincisinden yana oldu¤unu ve esas›nda zaten
Brezilya’daki sanayileflme biçiminin de ortaya ç›kan göç süreçlerini asla kald›ramaz
oldu¤unu, dolay›s›yla sadece kentte yap›lan örgütlenmelerin de ortaya ç›kan art›klaflt›r›lm›fl
nüfusu örgütlemeye yetmeyece¤ini söylüyorlar. Mesela bize göre Brezilya toplumunda
sendikal hareket güçlü ama onlar sendikal hareketin güçlü olmad›¤›n›, çok parçal› oldu¤unu
düflünüyorlar ve dolay›s›yla özellikle son iki üç y›ld›r kentlerde de paralel örgütlenmeler
oluflturmaya çal›fl›yorlar. Bu tür iliflkileri zaten var. Örne¤in MST bu uzun yürüyüflleriyle,
toprak reformunu Brezilya toplumunun ortak talebi haline getirmeye çal›flt›¤› bu uzun
yürüyüfllerde, örne¤in evsizler hareketiyle, örne¤in iflsizler hareketiyle ortak dayan›flma ve
eylem iliflkileri kurdu¤u Bolivya gibi di¤er ülkelerdeki topraks›z hareketleriyle de iliflkiler
oluflturmaya çal›fl›yor. Ama bir de kendileri daha do¤rudan bir flekilde kentteki yoksullar›
da, kentteki çeflitli emekçi kategorileri de ortak bir flemsiye alt›nda örgütlemek gerekti¤ini
düflünüyorlar.
Bir son nokta söyleyeyim isterseniz, kendileri kendi yapt›klar› fleyin bir toplumsal
dönüflüm sürecinin uzun biriktirme aflamas› oldu¤unu düflünüyorlar. Biz denizafl›r›
ülkelerden bakan izleyiciler olarak, Latin Amerika’da çok ciddi radikal devrimci süreçler
varken neden bu kadar a¤›rdan ald›klar›n› sordu¤umuzda, iki fleyi fark ettik. Brezilya
toplumu çok büyük ve biz iki milyon kifliyi örgütlemifl olmam›za ra¤men, bu hala bizim için
de çok küçük bir ad›md›r diyorlar ve ciddi olarak kriminalize de edilen bir hareket
kuflkusuz MST.

266
Çi¤dem Ç›daml›

Bence özellikle Latin Amerika hareketlerinin geliflme süreçlerini anlamak aç›s›ndan bir
baflka önemli s›k›nt› flu. James Petras, Latin Amerikan hareketlerini tart›fl›rken, özellikle son
dönemde, baflkanl›k saray›n›n kap›s›na kadar dayand›lar ama içeri girmediler demiflti,
Arjantin ve Bolivya için. Bunun temel tarihsel arka plan›n› biraz efleledi¤imiz zaman,
Brezilya’daki askeri diktatörlük döneminde radikal toplumsal hareketlerin ald›¤› yenilginin
asl›nda bizim Türkiye toplumunda yaflad›¤›m›zdan ve onlar›n s›rt›nda da, hayal
etti¤imizden çok daha a¤›r bir yük oluflturdu¤unu görüyoruz. Yani Amerika’n›n arka
bahçesinde toplumsal dönüflüm, toplumsal devrim görevini üstlenen toplumsal hareketler,
asl›nda bizim buradan çok da fark etmedi¤imiz a¤›r yüklerin alt›nda hissediyorlar
kendilerini.
Teflekkür ederim, kusura bakmay›n; koskoca bir hareketi çok k›saca özetlemeye
çal›flm›fl oldum.

267
Arjantin ‹flsizler Hareketi

Abstract
The paper basically concantrates on the Unemloyed Workers Movement in Argentina
Argentineans have drawn upon rich traditions of workingclass protest and urban populism
to fight back against the iron heel of neoliberalism. Argentineans, thanks to an exterminist
military dictatorship and its elite civilian successors, have spent a generation as the guinea
pigs of IMFmandated "structural adjustment" and neoliberal austerity. Their rewards have
been depression, deindustrialization, and mass pauperization. But unlike the similarly
ruined masses of the exSoviet Bloc, Argentineans have drawn upon rich traditions of
workingclass protest and urban populism to fight back against the iron heel of
neoliberalism.
As unemployment and inequality rose throughout the 1990s in Argentina, the International
Monetary Fund’s star pupil. The final and dramatic economic crash, in December 2001,
sparked a mass uprising that brought literally millions of enraged Argentines into the streets
against their government with the slogan, “All the politicians must go.”
Even more significantly, millions of those who came into the streets stayed there, and
created a rich and inventive set of new social movements. In 2002, it was estimated that half
of Argentina’s population was actively participating in these new movements, which ranged
from factories first occupied and then managed by their workers to democratic
Neighborhood Assemblies where entire communities undertook to plan new forms of
mutual aid and political protest together.
“Piqueteros” is the name that has been given to one of these new social movements. The
Piqueteros are a movement of hundreds of thousands of unand underemployed Argentines,
organized into dozens of different "federations" with different goals as well as differing
politics and strategies. What they share is a common constituency and tactical
methodology. Essentially, the Piqueteros are the organized voice of the unemployed poor
from Argentina’s deindustrialized suburban slums.
In the paper, it is deatailly depicted how this movement organised itself and what new
concepts and appraches it contributed to the working class struglle.

Arjantin ‹flsizler Hareketi

HAKAN TANITTIRAN

2001 y›l›n›n ikinci yar›s›nda uluslararas› ajanslara çeflitli isimler düflmeye bafllad›.
Bunlar, General Moscony, Falta, yol kesen barikatç›lar, gibi isimlerdi. Türkiye’de biz de
bütün dünyayla birlikte orada farkl› bir fleylerin oldu¤unu ve geliflti¤ini, bu haberlerden
ö¤rendik. Arjantin, Türkiye insan› için asl›nda, dünyan›n öbür ucu anlam›nda kullan›lan
Patagonya co¤rafyas›n›n kendisi ve çok uzak bir co¤rafya oldu¤u için, orada yaflananlar›,
uluslar aras› ajanslar ile ö¤renmek mümkün. Ancak, bu ajanslar›n verdi¤i haberler

268
Hakan Tan›tt›ran

insanlar›n öldü¤ü, ifllerin büyüdü¤ü ve en son çat›flmalar› kapsayan bir tarihsel konjonktüre
denk geldi. Ama, asl›nda, Arjantin’de bu ifller biraz daha eski. Arjantin’de ‹flsiz ‹flçiler
Hareketi’ni ve bu süreci anlamak için önce Arjantin’i çok k›sa anlatmak ve Arjantin’de ne
oldu¤una bakmak laz›m.
Arjantin, 1920’li y›llar›n ikinci yar›s›nda, dünyan›n –yan›lm›yorsam ikinci büyük
ekonomisine sahip olan ve kapitalistleflme sürecinin, Latin Amerika’da en ciddi biçimde
yerleflti¤i ülkeydi. ‹flçileflmenin yüksekli¤i, geliflmifl sanayisi, finans dünyas›, k›r nüfusunun
önemli ölçüde azalarak flehirleflmenin art›fl› ve benzeri özellikleriyle ile bütün Latin
Amerika’da di¤er ülkelerden ayr›l›yordu. Kuflkusuz, di¤er Latin Amerika ülkeleri gibi askeri
darbeler, bask› dönemlerinden oluflan bir kaderi de paylaflt›. Ancak yine de Avrupal›lara
benzeyen yaflam tarzlar› ve ekonomileriyle birlikte Latin Amerika’n›n d›fl›nda bir ülkeydi.
Tüm dünyay› ve özellikle de Latin Amerika’y› saran neoliberalizm dalgas› ve bununla
birlikte geliflen özellefltirme uygulamalar› ile Arjantin’de ekonomi ciddi bir biçimde
sakatland› ve çözüldü. Bütün dünya, 1994 y›l›nda Meksika kriziyle, Meksika’n›n borçlar›n›
ödememesinden bahseder ve ilk örnek olarak gösterir ama yine yan›lm›yorsam 1982 y›l›nda
ilk Latin Amerika’da borçlar›n› ödeyemeyece¤ini ilan eden ülke Arjantin’dir. Kriz, daha o
zamandan Arjantin’i vurmufltu. Bu dönem, Arjantin’de askeri darbe ve bask› dönemlerinden
yeni ç›k›ld›¤› ve Alfonso hükümetinin kuruldu¤u bir konjonktüre denk geldi¤inden
uluslararas› piyasalar, buna, fazla tak›lmad›. Neoliberalizm dalgas› ve özellikle
özellefltirmenin Arjantin’i ciddi biçimde vurmas›na çok k›sa birkaç örnek vereyim: Arjantin
ekonomik krize girdi¤inde Arjantin hükümeti, bankalar›n ve özel sektörün bütün d›fl
borçlar›n› kamulaflt›rd›. Yani, kamu borcu haline getirdi ve ödemeyi taahhüt etti. Bu borcu,
sermaye takas› dedi¤imiz bir yöntemle uluslararas› finans dünyas› sat›n ald›. O zaman,
Arjantin’in bu ödenemeyen borçlar› bir dolar, elli cent gibi fiyatlara sat›n al›nabiliyordu.
Bunlar› sat›n alan çok uluslu flirketler ve finans dünyas› Arjantin hükümetiyle özellefltirme
konusunda masaya oturdu. Üzerindeki d›fl borç yükünden kurtulan Arjantin burjuvazisi de
bu uluslararas› sermayeyle birleflerek, asl›nda ödemesi gereken d›fl borçla dönüp kendi
ülkesindeki özellefltirme ihalelerine kat›ld› ve sat›n almalara giriflti. Bu, tam bir
neoliberalizm uygulamas›yd›. Arjantin’de o süreçten itibaren akl›n›za gelebilecek her fley
özellefltirildi. Telekomünikasyon flirketlerinden bafllayarak ulafl›m, iletiflim gibi bütün kamu
flirketleri bu özellefltirmenin kapsam›na girdi. ‹fl, burada durmad› ve milli piyangodan,
mezarl›klara, at yar›fllar›na kadar akla gelebilecek her fleye karfl› bir ilgi olufltu ve uluslar
aras› sermaye taraf›ndan, sat›n al›nd›. Ama Arjantin, ekonomisi görece güçlü olmas›na
ra¤men, iç dövizleri, turizm gelirleri ve benzeri çok ciddi döviz girdileri olan, Türkiye gibi
bir ülke de¤ildir. Bu nedenle, ilk finans krizinde Arjantin ciddi bir s›k›nt›ya girdi. Bunu
nedeni, kamu yat›r›mlar›n›n tamam›n›n özellefltirilmesi sonucu kamunun gelirinin ortadan
kalkmas›yd›. Ayr›ca, kalan tek gelir olan vergiler, bütün kamu flirketleri ve kamu yat›r›mlar›
yabanc› sermayeye sat›ld›¤› için ve yabanc› sermayenin ülkede olmas›, ülkenin tek kurtar›c›
yan› oldu¤u için, özel bir vergi alma flanslar› da ortadan kalkm›flt›. Arjantin’deki bu
özellefltirme süreci tam bir k›s›r döngü içinde krize dönüfltü.
‹flte, ‹flsiz ‹flçiler Hareketi ve bizim ajanslardan duydu¤umuz isimler, bu dönemde ortaya
ç›kt›. Moscony kasabas›, on befl bin civar›nda nüfuslu, befl bin civar›nda ifl gücüne sahip,
eski bir petrol iflletmesinin yerleflti¤i bir kasabayd›. Petrol flirketi Mosconi’de büyük bir

269
Arjantin ‹flsizler Hareketi

yerleflim alan› kurmufltu. Aktivistlerin anlat›m›na göre, iflçiler, o flirketin finanse etti¤i
dü¤ünlerle evlenir, onlar›n organize etti¤i cenaze törenleriyle gömülür, akl›n›za gelecek her
türlü patronaj iliflkisi içinde rahat, d›fla kapal› bir yaflam sürerlermifl. 2001 y›l›n›n sonlar›na
do¤ru General Moscony kasabas›nda özellefltirme sonucunda petrol flirketi kapat›l›nca befl
bin civar›nda bir iflsiz olufluyor. Bu iflsizlerle beraber ve o kasaban›n etraf›nda saçaklanan
bakkal› çakkal›, marketi, berberi, çorapç›s› hepsinin iflsiz kalmas›na neden olacak bir
atmosfer olufluyor. Bunu örnek olarak verdim, tekrar dönece¤im buraya.
1993-94’te ciddi toplumsal gösteriler var, Arjantin’de ve yol kesme eylemleri ilk bu
tarihlerde bafll›yor. Yol kesme eylemlerinin ilginç bir sonucu var. Kimi yazarlar›n ve bu
konuda çal›flma yapanlar›n söyledi¤i gibi, asl›nda sanayideki iflçi s›n›f›n›n, flalter indirmesiyle
eflde¤er bir sonuca ulaflan bir eylem biçimi haline geliyor yol kesmeler. fiöyle ki, flalter
indirdi¤iniz zaman art› de¤er üretimini kesiyorsunuz, uluslar aras› ve flehirler aras› yollar›
kesti¤iniz, hiçbir ulafl›ma izin vermedi¤iniz zaman da üretilmifl de¤erlerin kar
realizasyonunu engelliyorsunuz. Sonuç itibariyle grev yapmakla ayn› görevi görüyorsunuz.
Bu ilginç bir eylem biçimiydi. “Kimdi bunlar” diye bakt›¤›m›zda, bizim, hani örnek Demir
Çelik Karabük gibi özellefltirilen ya da baflka bir örnek olarak kapat›lan, iflsiz kalan, sanayi
iflçilerinin, onlar›n ailelerinin ve onlar›n gelirleriyle geçinen biraz evvel sayd›¤›m küçük ve
orta ölçekli iflletmelerin sahiplerinden oluflan bir topluluk oldu¤unu gördük. En önemli
silahlar› do¤rudan eylemdi; çünkü, bu insanlar yollara ç›k›yorlard›, barikatlar kuruyorlard›,
tamamen geçiflleri engelliyorlard›. Söyledikleri de fluydu; Pazarl›k yapal›m, biz de flu kadar
iflsiz var, flu kadar yoksul var, flöyle sorunlar›m›z var. Devletle do¤rudan pazarl›klara
giriflerek, do¤rudan eylem stratejisi belirleyen bu gruplar, bundan sonuç almaya bafllad›lar.
Sonuç ald›kça haberler ülkenin her taraf›na yay›ld›. Yol kesme eylemleri, Latin Amerika’n›n
tamam›na do¤ru yay›lan bir özellik gösterdi.
Bir daha bu yol kesenlerin kim oldu¤una bakt›¤›m›zda giderek fark ettik ki, bu
mücadele sadece iflsiz kalm›fl sanayi iflçilerinden oluflmuyor. Bu hareket, hayat›nda hiç ifle
girmemifl, yoksul d›fllanm›fl tüm kenar mahalleleri kaps›yordu. Barillo denilen, gecekondu
ya da teneke evler olarak tan›mlayabilece¤imiz bölgelerde yaflayan ahali, art›k yol kesip,
bütün ulafl›m› durdurarak, devletle ve hükümetle pazarl›¤a oturdu. Böylece, bulundu¤u
sefaletten ve neoliberal y›k›m politikalar› ile özellefltirmenin getirdi¤i y›prat›c›,
yoksullaflt›r›c› etkilerden kurtularak; kendilerine bir ç›kar yol, tutunacak bir yer arad›klar›
mücadele biçimi gelifltirdiklerini gördük. Bu, ‹flsiz ‹flçiler Hareketi’nin ilginç özellikleri var.
Bir kere 1993-94’ten itibaren geliflen bu hareketler tamamen yerel bazda örgütlenerek,
san›r›m 2002’ye kadar da ulusal çapta bir organizasyon ifline hiç giriflmediler. Bu
hareketlerin içinde kimi yazarlar›n da aktard›¤› gibi, daha önce sendika deneyimi yaflam›fl,
ortak ve kollektif mücadele ve örgütlenmelere yatk›n kimlikler olsa da; daha çok militan
kadrosunu gençlerin ve kocalar›n›n iflsizleflme, yoksullaflma ve sefalet sonucu tüm sosyal
hayattan çekilmesini kabullenemeyen kad›nlar›n bafl›n› çekti¤i bir hareket ç›k›yor
karfl›m›za. Bu hareketin önemli özelliklerinden bir di¤eri, bu gecekondu bölgelerinin
yan›ndaki anayollar›n kesilmesi. Böylece hemen evlerinden yollara ç›k›p, yollar› kesip
polisin müdahalesi karfl›s›nda direnebilen bir yap› oluflturmaya bafllad›lar. Giderek
barillolar aras› dayan›flma iliflkileri de ço¤alm›fl ve bir piketero grubu mahallesiyle beraber
bir yol kesme eylemine giriflece¤i zaman di¤er mahallelere ve di¤er ekiplere haber

270
Hakan Tan›tt›ran

vermesiyle bir saat içinde üç, dört, befl bin civar›nda insan›n yollara dizildi¤i ve yolu
tamamen kapatt›¤› dayan›flma örnekleri oluflmufltu. Kendi içinde oldukça demokratik bir
iflleyifle sahip bu örgütlenmeler; flöyle ki, her belediyenin bir piketero örgütlenmesi ve onun
alt›nda meclisleri var. Bu meclisler, aktif tüm üyelerin kat›l›m›yla çal›fl›yor. Bütün kritik
kararlar mesela, hangi yolun kesilece¤i, ne istenece¤i, hangi taleplerde bulunulaca¤› vb.
bütün kararlar bu meclislerin fleffafl›¤› içinde al›n›yor. Bunun nedeni, Arjantin’de aç›k ve
fleffaf olmayan hiçbir fleyin baflar›ya ulaflamamas›yla aç›kl›yorlar. Arjantin’de çok ciddi bir
bürokratik, Peronist, sendikal gelenek var. Bu sendikal gelenek onlar›n tabiriyle sürekli
olarak “iflçi s›n›f›n› sat›yor” ve baflar›s›zl›klarla dolu bir hayat sürdürüyor. ‹flte, bu nedenle
bir güven problemi var. Bu problemi aflmak için, özel örnekler ve yöntemler gelifltiriyorlar.
Mesela, hiçbir hükümet görevlisi ya da yerel yöneticilerle görüflmeye bir iki kifli
göndermiyorlar; toplu gidiyorlar, toplu görüflüyorlar, toplu kalk›yorlar. Nedeni
soruldu¤unda da az kifli giderse, onlar› ifl vaadiyle kand›r›rlar ve bize sat›n al›nm›fl olarak,
anlaflm›fl olarak dönerler, diyorlar. Bu tür örnekleri var, sendikalara güvenmiyorlar ama
sendikalar da onlara güvenmiyor, çünkü Arjantin’deki genel sendikal yap› içerisinde
Arjantin örne¤inde kamu çal›flanlar› ve iflçiler ortak sendikalarda örgütleniyorlar, gelenek
böyle gidiyor, ancak aidat›n› ödeyemeyen ya da iflte denetimi sendikal yap›n›n elinde
olmayan büyük kitleleri, sendikal çal›flman›n içinde mat etmek, onun içinde yer almas›n›
sa¤lamak ve o demokratik bir süreci orada iflletmek, onlar›n tabiriyle Arjantin
sendikalar›n›n hiçbirinin ifline gelmiyor, bu çok önemli bir fley. ‹flsizleri örgütlemeye çal›flan
sendikalar var, yok de¤il, bir k›sm›n› birazdan söyleyece¤im, örgütledikleri de bir gerçek
ama genel iflleyifl bu yönde. Kendi aralar›nda örne¤in flöyle fleyler yap›yorlar: Yol kesiyorlar,
çok ciddi bir flekilde ulafl›m› felç ediyorlar, sanayi aktar›m›n› durduruyo. Yol kesildi¤i
zaman, t›rlar geçemez, kamyonlar geçemez, yük tafl›yan, mal tafl›yan art› de¤er tafl›yan
hiçbir fley geçemiyor ama özel tafl›tlar geçebiliyor. Bunun karfl›s›nda pazarl›¤a oturduklar›
zaman örne¤in diyorlar ki, “bin tane kifliye ifl istiyoruz”, pazarl›klar sonucunda befl yüz
kontenjanda anlafl›yorlarsa, dönüp, kendilerine bak›yorlar. ‹flte bu eylemlerle al›nacak
ifllere ve kadrolara flunlar flunlar gidecek, öbür eylemde bunlar bunlar gidecek diye; 2-3 bin
civar›nda iflsizleri varsa bir rotasyon uyguluyorlar. Tamamen kendine özgü bir
düzenlemeleri var.
‹flsiz ‹flçiler Hareketi’nin, piketerolar›n, bu derece baflar›l› olabilmesinin çeflitli nedenleri
var tabi. Bunlardan bir tanesi piketerolar›n bafl›n› çeken militan kadrolar›n, barillolarda
yaflayan insanlar›n aras›nda ç›kmalar›. Yani, bu barillo orta ve küçük burjuvazinin etkilerine
kapal›, hatta daha homojen bir yap›da olmas› dolay›s›yla, burada yaflayanlar›n daha radikal
davranabilmeleri, çözüm yollar›n›n tamamen ortadan kalkmas›, hayata ba¤lanacak hiçbir
fleylerinin olmamas› idi. Neoliberal politikalar›n sonucu ortaya ç›kan radikalleflme,
kad›nlar›n etkin konumlar›, hatta kad›nlar›n giderek aile reisi pozisyonuna gelmeleri tüm
iflsizlik içinde çünkü bu iflsizli¤i dayan›flma iliflkileri içinde afl›yorlar, aflmaya çal›fl›yorlar ve
bu dayan›flma iliflkilerinin belirleyicisi kad›nlar haline geliyor bu dayan›flma iliflkileri
Arjantin’deki neoliberal krizin uzun do¤as›, süreklili¤i sonucunda çok fazla bir fley ifade
etmiyor ve son kertede var›n› yo¤unu ortaya koyuyorlar. Hiçbir flekilde de devletle
uzlafl›rken geri çekilmiyorlar. Hareketin, Arjantin hükümetleriyle görüflmeleri de flu flekilde
gelifliyor: Arjantin hükümeti hem görüflme aç›yor onlarla, hem de polis gücünü devreye

271
Arjantin ‹flsizler Hareketi

sokuyor, hem havuç hem sopa yani, her fley var, her seferinde önce müdahale ediyorlar,
müdahale edildi¤i zaman örne¤in, o bölgede eyaletteki bütün piketero örgütlenmeleri
buraya ayn› gün içinde dolufluyorlar. Büyük bir dayan›flma örne¤i oluflturuyorlar. Bunun
üzerine de hükümet, yerel ve merkezi olarak her seferinde geri ad›m at›yor. fiimdi burada
önemli bir fley daha var, Ortodoks Marksizmin bak›fl›na göre sanayi proletaryas›n›n
küçülmesi, iflsizlerin, yoksullar›n ve benzeri konumlar›n büyümesi, radikal de¤ifliklerin
ivmesini azaltt›¤› düflünülür. ‹flsizler asl›nda örgütlenemeyen, çok fazla radikal de¤iflikli¤in
öznesi olarak görülmezdi, fakat Arjantin’deki ‹flsiz ‹flçiler Hareketi’nin bu do¤as› ve
kazan›mlar›, bu düflüncenin Marksistler aç›s›ndan önemli ölçüde yeniden
de¤erlendirilmesine zorunlu k›l›yor, muhtaç b›rak›yor.
Bir baflka nokta ise, üç tane piketero örgütlenmesi var. Arjantin’de büyük olarak, biri
CTA sendikas›n›n içinde örgütlenen STV, sol partilere yak›n ikinci örgütlenme Blok National
Piketero, bir üçüncüsü ise Koordinataro De Piketero Anibal Deron. Üçüncüsü, di¤erlerinden
biraz farkl›. ‹ktidar istemiyoruz, merkezle ilgilenmiyoruz, biz afla¤›day›z ve kendi
ç›karlar›m›z› savunuyoruz, buradan flekillenece¤iz, yeni bir demokrasiyi afla¤›dan
oluflturaca¤›z, diyorlar. Bu piketerolar›n hepsi birbirine benzemiyor burada k›saca örnek
verdi¤im gibi, geleneksel sendikalarla çal›flan ekipleri var, sol partilere yak›n piketero
gruplar› var, ama en büyük gruplar› kendine münhas›r örgütlenen, asl›nda bir tür kendisini
de¤iflimin, dönüflümün özeti olarak gören ama afla¤›dan bir de¤iflimi öngören ve bunun
üzerine çal›flan gruplar. Arjantin ‹flsiz ‹flçiler Hareketi’nin yeni dünyada, neoliberalizmin
özellefltirme dalgas›yla sald›rd›¤› Latin Amerika’da, bu ikinci büyük küreselleflme dalgas›n›n
içinde ortaya ç›kan mücadele dinamikleri aç›s›ndan özel bir yeri oldu¤unu düflünüyorum.
Latin Amerika, Türkiye Solu’nun tarihsel kökenleri aç›s›ndan tan›d›k ve bildiktir. Tüm Latin
Amerika, gerilla hareketleri ve köylü hareketleri üzerinden flekillenen bir mücadele
gelene¤ine sahipken, Arjantin’de özellikle 1980’li y›llar›n öncesindeki askeri darbeler
sürecinden sonra ilk defa kent merkezli, iflsizleflen iflçilerden, ifl bulamayan kesimlerden
oluflan bir yeni hareket ortaya ç›k›yor. Bu durum Latin Amerika ve dünyan›n di¤er yerleri
aç›s›ndan önemli diye düflünüyorum. Neoliberalizmin tüm ç›plakl›¤›yla Arjantin’de yol açt›¤›
sonuçlar, dünyan›n baflka yerlerinde de kaç›n›lmaz olarak benzer sonuçlar yaratacakt›r. Bu
aç›dan da Arjantin deneyimi dünyan›n baflka yerleri aç›s›ndan da özellikle de kamu
sektörünün tasfiye edildi¤i, özellefltirmeler yoluyla ulus devlet süreçlerinin 20. Yüzy›ldaki
kazan›mlar›n›n ortadan kald›r›ld›¤› ve giderek iflsizleflme oran›n›n yükselece¤i ülkelerde
daha özel bir önem kazan›yor diye düflünüyorum, teflekkür ederim.

272
Hakan Günefl

Abstract
This paper concantrates on the changes in the class structure brought by the capitalist
restoration after Glasnost in Former Soviet Republics. Mass privatization and losing the
rights in the work places, unemployement and new economy policies are salient
developments of postsoviet region. These developments brought several changes to the
compostion of the working class structure, its organizational behaviour and even culture.
The current situation, on the other side, deeply realted to the Soviet past and its impact on
the labour union movement. Actual practices and experiences of current labor movement in
the former Soviet republics, therefore analysed due these two factors.

Eski Sovyet Ülkelerinde ‹flçi S›n›f›


Bileflimindeki De¤iflim ve Örgütlenme
Karakteristikleri

HAKAN GÜNEfi

Girifl
Sovyetler Birli¤i'nin da¤›lmas›yla bu bölgedeki ülkelerde dünya iflçi s›n›f›n›n uzun
dönemler içerisinde yaflad›¤› de¤iflim son derece k›sa bir süre içerisinde yafland›. Büyük
iflyerlerinin tasfiyesi, özellefltirme, tafleronlaflt›rma, ifl güvencesinin kalkmas›, enformelleflme,
yüksek iflsizlik oran› ve düflük ücretler sonucu birden fazla ifle yönelmifl bir yeni iflçiler toplam›
son derece k›sa bir sürede ve "flok terapiler" sonucu flekillendirildi.
Balt›k ülkeleri d›fl›ndaki tüm eski Sovyet Cumhuriyetleri'nde aradan geçen yaklafl›k 15
y›ll›k sürece karfl›n 1970’lerdeki refah seviyesine dahi ulafl›lamam›flt›r. Tüm dünyada
yaflanan sosyal hak ve güvencelerin kayb› sürecinin en dramatik biçimi yine bu co¤rafyada
gerçekleflmifltir. Ancak iflsizlik, sosyal güvencelerin kayb› ve düflük ücretlere karfl›n Rusya ve
Kazakistan'›n baz› flehirlerindeki s›n›rl› direnifller d›fl›nda söz konusu co¤rafyan›n iflçi s›n›f›
yeni koflullara sars›c› bir karfl› koyufl gerçeklefltirememifltir.
Bu çal›flma özellikle Rusya Federasyonu ve Orta Asya örneklerine dayanarak Sovyet
Sonras› iflçi s›n›f›n›n sabr›n›n anatomisini betimlemeye, sergiledi¤i ataletin nedenleri ile
görece hareketlili¤in yafland›¤› bölgelerdeki dinamizmin karakteristiklerini aç›klamaya

273
Eski Sovyet Ülkelerinde ‹flçi S›n›f› Bileflimindeki De¤iflim ve Örgütlenme Karakteristikleri

çal›flmaktad›r. Kapitalizme geçiflin yaratt›¤› polarizasyon ve yeni toplumsal-s›n›fsal yap›n›n


ortaya ç›kard›¤› yeni dinamikler, ülkeler baz›nda karfl›laflt›r›larak yeni döneme iliflkin
öngörüler tart›fl›lmaktad›r. Çal›flma, Sovyet döneminden devral›nan sendika anlay›fl› ve siyasal
kültürün etkileri ile yeni dönemin bask› koflullar›n›, günümüz iflçi s›n›f› hareketsizli¤inde kilit
etmenler olarak de¤erlendirmektedir.
Sovyet sonras› dönem tümüyle farkl› mülkiyet iliflkilerini temsil etti¤inden kategorik
olarak Sovyet döneminden ayr›l›r. Ancak kurumsal yap›lar ve özellikle siyasal kültür gibi
üstyap›daki de¤iflimlere birebir ve hemen ayak uydurmaz. Farkl› eklemlenme biçimleri
ortaya ç›kar. Kapitalistleflmifl Rusya Federasyonu ve Orta Asya Cumhuriyetleri’nde günümüz
iflçi s›n›f› örgütlerinin niteli¤i ve örgütlenme karakteristiklerini anlamak bu bak›mdan en
az›ndan son dönem Sovyet sendikac›l›¤›na bakmay› gerektirir.

Sovyet sendikalar›n›n yap›s› ve fonksiyonlar›:


Bir iflçi devleti olarak do¤an SSCB kuruluflunu izleyen ilk on y›lda iflçi devletinde
sendikalar›n rolünün ne olaca¤› sorununu de¤iflik boyutlar›yla tart›flt›. Tart›flma Sovyetler
Birli¤i’nde Sovyet iktidar›n›n parti iktidar›, giderek parti içinde bir hizip ve son olarak bir
adam›n iktidar›na evrilmesi sürecinde son buldu. Stalin döneminde oluflturulan model
SSCB’nin da¤›lmas›na kadar afla¤› yukar› ayn› biçimde sürdürüldü.
Sovyetler Birli¤i’nde sendikalar bakanl›klar›n bölümlendirilmesine paralel bir biçimde
sektörler iflkollar› baz›nda örgütlenmiflti. Bir bakanl›k genellikle birden çok endüstri ve/veya
iflkolunu kapsad›¤›ndan sendikalar da genellikle birden çok iflkolunu kaps›yordu. Örne¤in
Maden Metalürji Sendikas› 22 ayr› alt endüstriyel ifl kolunda faaliyet gösterenleri
kaps›yordu. Bakanl›klara iliflkin düzenlemeler sendikalara da yans›yor, bir iflkolunun baflka
bir bakanl›¤a ba¤lanmas› durumu sendikal alanda da aynen izleniyordu.
Sendika birimleri iflletme sendika komitesine, bu komite üst bölge sendika komitesine
o da Cumhuriyet ve son olarak Tüm Birlik Sendikalar Merkezi Konseyi’ne (VTsSPS) ba¤l›
olarak kademelendirilmiflti.
Üyelik hemen hemen otomati¤e ba¤land›¤›ndan üye olma ortalamas› tüm iflkollar›nda
yaklafl›k % 99 oran›ndayd›.1
VTsSPS, Goskomtrud ile birlikte emek alan›na iliflkin yasal düzenlemeler önerme ve
ülkenin iflgücü planlamas›na kat›lma gibi faaliyetlerin koordinasyonunda yer al›yordu.
Devlet düzeyiyle sendika düzeyinin iç içe gecen bu özelli¤i yan›nda sendikalar özellikle
Sovyetlerin son dönemlerinde ücret iyilefltirmeleri, üyelerinin sa¤l›k ve sosyal olanaklar›n›n
artt›r›lmas›, tüketim maddelerinin çeflitlendirilmesi ve artt›r›lmas› ile emek üretkenli¤inin
artt›r›lmas› gibi konularda Sovyet sistemi içinde “lobicilik” etkinliklerinde bulunuyordu.
Bunun d›fl›nda grev ve benzeri direnifl gibi üretimden gelen gücü kullanmaya dönük bir
e¤ilimi 1920 y›llar›n ilk yar›s›ndan sonra ve Novoçerkask gibi kontrol d›fl› ve istisnai
patlamalar d›fl›nda hiçbir zaman göstermediler. Lobicilik ve kolektif sözleflme haklar›na
karfl›n özellikle iflletme düzeyinde sendika profesyonellerin yetkililerinin ayn› zamanda
iflletme yönetiminin bir parças› olmalar› nedeniyle kurumsal düzenleme aç›s›ndan iflletme
yönetimi karfl›s›nda iflçileri temsil edebilme pozisyonundan maddi zemin itibar›yla

1 Sarah Ashwin ve Simon Clarke, Russian Trade Unions and Industrial Relations in Transition, Basingstoke & New York:
Palgrave, 2002, s. 27.

274
Hakan Günefl

uzakt›lar. McAulay’›n 1957-65 aras› Leningrad’› kapsayan çal›flmas›na göre sendikalar


iflletme yönetimlerinin iflten ç›karma taleplerin (ço¤u verimlilik ba¤lam›nda disiplinsizlik
gerekçesiyle verilmifl atma kararlar›d›r) yar›s›na onay vermifltir.2
Özetle klasik Sovyet dönemi toplumsal-siyasal yap›s› içinde sendikalar›n birincil rolü
iflletme yönetimi karfl›s›nda iflçilerin haklar›n› korumak olmad›¤› gibi devlet ayg›t› yada
iflletme yönetimi kararlar›n›n iflçilere aktar›m› da de¤ildi. Asl›nda ifllevleri tam olarak iki
kesim aras›nda uzlaflt›r›c› olmakt›. ‹kinci olarak dinlenme, anaokulu, krefl, sanatoryum,
gençlik ve çocuk kamplar›, sportif ve kültürel faaliyetler yoluyla emek verimlili¤ini artt›rmak
ve iflçilerin bilinç ve kültür seviyelerini yükseltmekti.3
1985’te Mihail Gorbaçov’un Genel Sekreter olmas›yla bafllayan ve k›saca Perestroika
yada Glasnost terimlerinde karfl›l›k bulan yeni süreçte ise önemli de¤ifliklikler gündeme
geldi. De¤iflim iki boyutlu idi. Birinci olarak tüm devlet ve parti organlar›nda yaflanan iç
kutuplaflmaya paralel olarak sendikal yap› içinde de farkl› siyasal e¤ilimler ortaya ç›kt›.
‹kinci olarak ise bizatihi sosyo-ekonomik modelde de¤iflikliklerin bafl göstermesi ile birlikte
sendikalar›n ifllevlerinde de¤iflim yafland›.

Perestroyka döneminde de¤iflim ve sendikalar:


1985 y›l›nda en büyü¤ü 37.4 milyon üyesiyle tar›m endüstrisi alan›nda olmak üzere 31
ana iflkolu sendikas› mevcuttu. Emekliler hariç yetiflkin nüfusun tamam›n› kapsayan bir üye
toplam›na sahiptiler. Ülkedeki tüm sendikalara ba¤l› iflyeri sendika birimlerinin say›s› 713
bin idi ve ülke genelinde tüm sendikalara ba¤l› profesyonel iflyeri sa¤l›¤› ve güvenli¤i
müfettifli say›s› 7500 idi. Bu profesyonellerin yan›nda 4.6 milyon gönüllü teftiflçi mevcuttu.4
Sendikalar bu dönemde sendika yönetim binalar› d›fl›nda 1000 sanatoryum, 900 turizm
merkezi, 23.000 klüp, lokal ve kültür merkezi, 100.000 piyoner kamp›, 25.000 spor merkezi
ve 19.000 kütüphanenin de sahibi ve yöneticisi idi. Merkezi yay›n organ› olan Trud (emek)
gazetesinin tiraj› günlük 20 milyon idi. Bunun yan›nda sendikalar 10 kadar kitle yay›n› ve
say›s›z kitap ve broflür basan bir örgüttü.5
Sendikalar›n rolü bir dizi nedenle zay›flad›. Birinci olarak Gorbaçov’in ‘iflyeri demokrasisi’
anlay›fl› sendikalar› by pass ederek iflyeri kolektiflerine yaslanmas› sendikalar› yeni politikada
geri plana itiyordu. ‹kincisi idare parti ve Sovyet organlar› aras›nda aç›k bir ayr›m çizen 19
Haziran 1988 Konferans kararlar›, parti otoritesinden gücünü alan sendikalar›n otoritesini de
zay›flatt›. Son olarak yeni ücret politikas› ve ekonomik kaos kendili¤inden bir dizi küçük greve
ve 1989’da madenciler bölgesinde yo¤unlaflan büyük grev dalgas›na yol açt›¤›nda hala eski
yap›da ifllevlenmifl olan sendikalar› kendi üyeleri ile yabanc›laflt›rd›. Ekonomin
desentralizasyonu ile iflletme yönetimlerinin yetkilerinin artmas›, sendikalar› etkisiz b›rakan bir
di¤er sonuç oldu. VTsSPS bu koflullarda daha çok parti içinde muhafazakar olarak adland›r›lan
kanatla yak›n düflse de k›sa sürede ülke düzeyindeki ayr›flmalar sendikalarda yans›d›.6

2 M. McAulay, Labor Disputes in Soviet Russia, 195765, Oxford: Clarendon Press, 1969, s. 123.
3 Ashwin & Clarke, s. 36.
4 N.N. Gritsenko, V A Kadeikina, E V Makukhina, ‹storiya Profsoyuzov Rosii, Moskva: Akedemiya Trud i Sotsial’nykh
Otnoshenii, 1999, 2979 ve 3056
5 N. N. Gritsenko, V A Kadeikina, E V Makukhina, ‹storiya Profsoyuzov Rossii, Moskva: Akedemiya Trud i Sotsial’nykh
Otnoshenii, 1999, 2979 ve 3056.
6 Ashwin & Clarke, age., s. 41.

275
Eski Sovyet Ülkelerinde ‹flçi S›n›f› Bileflimindeki De¤iflim ve Örgütlenme Karakteristikleri

VTsSPS, liderli¤i 1989 grev dalgas›n›n ard›ndan Yeltsin’ci bir tutum sergilemeye yöneldi.
Bu dönemde sosyal rahats›zl›klar›n yöneldi¤i iktidar adresi özelde Gorbaçov iken Yeltsin en
az›ndan bu dönemde iflçi eylemlerine görünürde destek veriyordu.
VTsSPS, 1985’den itibaren Pazar ekonomisine niyet eden tüm giriflimleri tehlikeli buldu¤unu
ve karfl› oldu¤unu aç›kça ifade ediyordu. Ancak bu henüz sa¤ ve sol kanat perestroykacı saflar›n
yeterince aç›k bir ayr›flma yaflamad›¤› aflamada gerçekleflti¤inden dönemin aç›kl›k politikas›
içinde bir düflünsel e¤ilim olmaktan daha fazla de¤ildi. Pazar ekonomisine geçifl yanl›lar›n›n
güç kazanmas› ve 1989’da yön de¤ifltiren VTsSPS liderli¤inin Yeltsinci olmas› ise sendikalar›
ikilemli bir sürece soktu. Buna iki yüzlü de demek mümkün. Bir yandan pazar ekonomisine
karfl› ç›k›yor öte yandan bunun savunucular› olan “demokratlara” destek veriyor yine
demokratlar olarak adland›r›lan kanatla iliflkilerini formüle ederken de iflsizlik
kompansasyonu baflta olmak üzere genifl sosyal haklar›n güvence alt›na al›nmad›¤› bir
pazar ekonomisine karfl› duruyordu. A¤ustos 1990’da Abalkin Plan› olarak adland›r›lan
pazar ekonomisine geçifl projesine fliddetle itiraz etti ve ciddi bir iflsizlik ödentisi baflta
olmak üzere genifl sosyal güvenceler a¤› olmadan plana r›za göstermeyeceklerini belirtti.
Ashwin ve Clarke bu karfl› duruflu sendikalar›n yararland›klar› ayr›cal›klar›n yitirilmesine
bir tepki olarak da görülebilece¤ini söyler.7
1990 Ekimin’de demokrat taraftar› VTsSPS’den ilk kopma gerçekleflti ve VTsSPS
ço¤unlu¤u yeniden yap›land›. Eylül 1990’da Rus Ba¤›ms›z Sendikalar Federasyonu’nun
(FNRP) kuruluflu gerçekleflti. Igor Kolchov’un ilk baflkanl›¤›na seçildi¤i FNRP’nin
kuruluflunda, Rusya iflgücünün yüzde 72’si anlam›na gelen 19 iflkolu ve 75 bölge üst örgütü
dahilinde 54 milyon iflçiyi temsil etti¤ini iddia ediyordu.
Ard›ndan Ekim 1990’da k›sa ad› Sendikalar Genel Konfederasyonu (VKP) kuruldu.
VKP’nin kuruluflu ile ülke düzeyinde yaflanan ayr›flmalara paralel olarak eskiden tek bir üst
yap› içinde yer alanlar flimdi farkl› e¤ilim ve güç odaklar› biçimine yeniden kümeleniyorlard›.
1990 sonunda VTsSPS art›k resmen resmi yasal tüzel kiflili¤i bitmifl ve ortaya
demokratlara yak›n FNRP ile Gorbaçov’a yak›n VKP ç›km›flt›. Öte yandan FNRP ve VKP
aras›nda daha önce bahsetti¤imiz VTsSPS’ye ait devasa mülkiyetin bölüflümü konusunda
büyük tart›flmalar yaflan›yordu.
Hükümet yanl›s› VKP 1991 Madenci Grevleri’nde madencilerin karfl›s›nda yer alarak
tripartist bir yeni toplu sözleflme anlay›fl› oluflturmay› önerdi. FNRP ise Gorbaçov’un ekonomik
performans›n› elefltiriyor ve genel grev tehdidinde bulunuyordu. Kriz ve ekonomik
problemlerde Gorbaçov’un pay› elbette yads›namaz. Ancak bu olayda grev tehdidinde
bulunanlar›n siyasal ba¤lafl›klar›n›n temsil etti¤i siyasal program ile sendikan›n talepleri
aras›nda gerçek bir ba¤ kurmak gerçekten pek mümkün de¤ildi. Rus milliyetçili¤i ve Yeltsin’in
denenmemiflli¤i ve baflar›l› “popülist” söylemi kitle manuplasyonunda ifle yar›yordu. Bu
dönemde tüm toplumsal yaflamda oldu¤u gibi sendikal alanda da taraflar›n talepleri,
beklentileri ve temsil ettikleri kesimlerin nesnel ç›karlar› ile taraftar olduklar› merkezi siyasal
çizgi aras›nda son derece karmafl›k bir iliflki mevcuttu. Ülkenin bir bütün olarak kargafla ve
kaos ortam›na sürüklenmifl olmas› bulan›k siyasal pozisyonlar› halk›n anlamas›n› gerçekten
zorlaflt›r›yordu.
Asl›nda kargafla, “sa¤ kanat perestroykac›lar” olarak bilinen ve özellefltirme veya oldu

7 Age., s. 41.

276
Hakan Günefl

bittilerle iflletmelerin kolektif mülkiyetini kendi mülkleri haline getirmeye bafllam›fl


bulunan, ço¤unlukla üst düzey Komsomol yöneticileri8 ile ekonomi yöneticilerinden oluflan
bir elit taraf›ndan yeni bir idare tarz› olarak kullan›lmaktayd›.9 Sovyet sonras› ifl adamlar›
ve politikac›lar›n büyük k›sm›n›n eski komsomol liderleri olmalar› tesadüf de¤ildir. Bu
durumu gözlemleyen, Parti’de Gorbaçov’dan sonraki önemli isim ve “muhafazakar”
kanad›n temsilcisi olarak de¤erlendirilen Ligaçev10, geç dönem Sovyet ekonomisini
“Komsomol Ekonomisi” olarak adland›rmaktayd›. Komsomol kapitalizme fiillen geçme ve
kolektif mülkiyeti kiflisel mülkiyet haline getirme faaliyetini 1987’de kurulan ve Rusça k›sa
ad› TsNTTM olan “Bilimsel ve Teknik Yarat›c›l›k Gençlik Merkezleri Koordinasyon Konseyi“
arac›l›¤›yla yap›yordu.
Piyasan›n pratik olarak yerleflmesinde etkili olan birçok kanat ve kesim vard›. Siyasal
merkezi öncülük, siyasi ve idari yönetimin her kademesinde a¤›rl›¤› ele geçirmifl bulunan
sa¤ kanat perestroykac›lar taraf›ndan; ekonomide özel mülkiyet biçiminin de facto ve de
jure tüm biçimlerde uygulanmas› Komsomol taraf›ndan; bu sürecin meflrulaflt›r›lmas› ise,
1985’lerden itibaren liberal-kapitalist rasyonaliteye ihtiyac› dile getiren, ekonomistlerin
bafl›n› çekti¤i, sa¤ kanat entelejensiya taraf›ndan yürütülüyordu.
Kagarlitskiy piyasan›n yerleflmesini meflrulafltır›c› argümanlar› s›ralarken en baflta
“vatandafl›n devlete yük oldu¤unu”, “asl›nda böylelikle insanlar›n birbirine yük oldu¤unu”,
“parazitlere son vermek gerekti¤i” ve “eme¤e göre pay” almak gerekti¤i fikirlerinin s›kl›kla
ifllendi¤i Sovyet bas›n› ve dergilerine göndermede bulunuyordu. Bu argümanlar› flu talepler
izliyordu: Fiyat liberalizasyonu, devlet sübvansiyonlar›n›n kald›r›lmas›, sosyal programlar›n
azalt›lmas› ve rekabet. Arkas›ndaki imzalar aras›nda Rutgatseri, fieryahov, fimelyov ve Yazin
gibi Sovyet ekonomistleri görülmekte.11 Listeye Gorbaçov’un bafl ekonomi dan›flman›
Aganbenyan ile sosyal araflt›rmalar dan›flman› Zaslakskaya’y› da mutlaka eklemeliyiz.
Burada ifade edilen talepler, bilindi¤i üzere, birbiri ard›na gerçekleflti. Sovyet sistemi
içindeki iç evrimi nihai biçimine son SSCB Anayasas› olan 1 A¤ustos 1991 tarihli
de¤iflikliklerle onaylanan yeni Anayasa’da ulaflt›. Anayasan›n 10. maddesi ilgili de¤ifliklikten
sonra devlet mülkiyetini hala temel mülkiyet biçimi olarak tan›mlamakla birlikte farkl›
mülkiyet biçimlerinin geliflmesi için gerekli koflullar› Anayasa’n›n öngördü¤ünü ifade
etmektedir.12
Sonuçta Sovyetler Birli¤i daha da¤›lmadan iflçi s›n›f› Sovyet devletinin sosyalist nitelikte
ilerlemesine olan deste¤ini en az›ndan ortaya koymaktan uzak bir önderli¤in etraf›nda
kümelenmifl durumda idi.

8 Detayl› bir analiz için bkz.: Olga V. Kryshtanovskaia, “Transformatsia staroi nomenklatury v novoiu rossiiskuiu elitu”
Obshchestvennye Nauki i Sovremennost, No 1, 1995, s 57 vd.
9 “Kargafla içinde idare tarz›” kavramsallaflt›rmas› için bkz.: Nazpary, Joma, “Sovyet Sonras› Karmafla, Kazakistan’da fiiddet
ve Mülksüzleflme”, Çev: S. Somuncuo¤lu, ‹stanbul: ‹letiflim, 2002, s. 16
10 ‹gor Ligaçev, Kremlin’in S›rlar›, çev.:B. Atlamaz, ‹stanbul: Kaynak Yay›nlar›, 1995.
11 Boris Kagarlitskiy, Demokrasi Yerine Piyasa, (Alman AK Dergisnden 2May›s 1988 tarihli nüshas›ndan çeviri), ‹ktisat Dergisi,
Say› 284, Temmuz 1988, s.918.
12 Bkz.: The Constitution (Fundamental Law) of the USSR, Gordon B. Smith, Soviet Politics, Struggling with Change içinde,
New York, St. Martin Press, 1992, s.348379.
13 Ashwin & Clarke, age., s.59.

277
Eski Sovyet Ülkelerinde ‹flçi S›n›f› Bileflimindeki De¤iflim ve Örgütlenme Karakteristikleri

Sovyet sonras› Rus sendikac›l›¤›n›n aray›fllar›


A¤ustos darbesi olarak adland›r›lan olay›n ard›ndan Yeltsin’in tam hakimiyeti ile
Sovyetler Birli¤i’nin da¤›lmas›n›n ard›ndan FNRP ülkenin en büyük sendikas› olmay›
sürdürdü. Vladimir Sçerbakov’un VKP’si ise devrald›¤› kayda de¤er mal varl›¤› sayesinde
uluslararas› bir sendika olarak tan›nmay› ve devam etmeyi baflard›.
VKP’ye oranla muhalif bir pozisyonda olmas› nedeniyle üst yönetimi iktidarla içli d›fll›
olsa da FNRP daha mücadeleci bir sendikal pozisyona yerleflmiflti. Özellikle ilk dönemlerde
yerel iflçi önderleri sendikalarda daha etkin pozisyonlara gelmeye bafllam›fl ve SBKP d›fl› sol
çizgiler dahi FNRP içinde yer bulabilmiflti.
Devasa özellefltirmelerle bafllayan yeni dönem koflullar›nda FNRP, taban›ndan gelen iflçi
ç›karlar› için hareket etme talebi ile müttefiki oldu¤u yeni iktidar blo¤u aras›nda s›k›flm›fl bir
durumda idi. Ancak FNRP liderleri bu çeliflkili ve zor durumu kendi yap›s›n› koruyarak
gelifltirmek için kullanmay› bildi. FNRP “sosyal partnerlik” olarak adland›r›lan politikas› ile
devlet iflletme yönetimleri ve iflçiler ad›na sendikalar aras›ndaki iflbirli¤ine yaslanan bir siyaset
izleyece¤ini ifade etti ve bu çerçevede hükümetle olan iliflkilerini bir tür lobicilik faaliyeti
çerçevesinde reformlara iflçiler lehine yön vermeye çal›flt›. Bu strateji tamamen savunmac›yd›.
‹ki anlamda. Radikal olarak de¤iflmifl yeni koflullarda sendika bürokrasinin ayr›cal›kl›
konumunu korumak istiyordu. Bu pek çok durumda flu veya bu biçimde sendikal haklar›nda
formel düzeyde dahi olsa korunmas› için gerçek bir çabaya yol açt›¤›ndan olumlu
görülebilecek sonuçlara sahipti. ‹kici olarak FNRP’nin sosyal partnerizm yaklafl›m› yeni
hükümetin radikal kapitalistlefltirme uygulamalar› karfl›s›nda mümkün oldu¤u ölçüde iflçilerin
az zarar görmesini hedefleyen bir defansif özelli¤e sahipti. Buhran dönemlerinde bu tür
defansif bir hatt›n somut ileri bir önerme ile desteklenmemesi durumunda olabilecek olan
gerçekleflti ve sendikal yap›lar›n korunmas› d›fl›nda iflçiler tüm kazan›mlar›n› ad›m ad›m
kaybettiler.
‹flsizlik, özellefltirmeler, ödenmeyen maafllar, ekonomik kriz ve reel ücretlerde tarihin
gördü¤ü en h›zl› ve en dramatik gerileme, ekonomik alan›n kriminalizasyonu, fliddet ve
tehdit ve zaman zaman sat›n alma yolu ile bast›r›lan kendili¤inden hareketler ve onun
önderleri yeni dönemin ilk öne ç›kan temalar›yd›lar.
FNRP yeni hükümet ile taban›n talepleri aras›ndaki s›k›flm›fll›¤› hep yaflad› ve hala da
yaflamaya devam ediyor. Bu durum en aç›k karfl›l›¤› 1993 Ekimi’nde parlamento ve Yeltsin
aras›ndaki çat›flmada a盤a ç›kacakt›. Yeltsin’in kanl› parlamento darbesi ile son bulan
çat›flma s›ras›nda FNRP’nin parlamento yanl›s› tutumu Yeltsin’in sendika merkezini
ablukaya almas›, telefon ve elektriklerini kesmesi, yetkisinde bulunan sosyal sigorta sa¤l›k
ve ifl güvenli¤i faaliyetlerinin sonland›r›lmas› ve banka hesaplar›n› dondurmas› ile
sonuçland›. FNRP bu durumdan darbe sonras›nda daha ›l›ml› yeni bir baflkan seçerek
(Mikhail Shmakov) güç bela ç›kabildi.
Yeni yönetimin kendisinin iflbafl›na gelmesinde ciddi bir deste¤i ve katk›s› olan FNRP’ye
de tahammülsüz davranmas› asl›nda tabandan gelebilecek olan beklenmeyen tepkilerden
ne denli korkuldu¤unun bir ifadesidir. Böyle bir olas›l›¤›n gerçekte varl›¤› tart›fl›labilir.
Ancak kapitalizmden geri dönüfl korkusunun hem Yeltsin hem de IMF’ci dan›flmanlar›n›n
s›k s›k aç›kça ifade etmekten çekinmedi¤i bir korku oldu¤una ise flüphe yok.
FNRP liderli¤i sad›k muhalefet olarak Yeltsin yönetimi ile iflbirli¤i etti¤i dönemlerde dahi

278
Hakan Günefl

dayan›lmaz taban bask›s› soncuunda kolektif eylemlerden kendisini bütünüyle


s›y›ram›yordu. Merkez, taleplerinin yaln›zca ekonomik oldu¤unu söylemesine ra¤men
radikal muhalefet unsurlar› sendikalara ve özellikle bu eylemlere kat›l›yor. Böylelikle
ekonomik taleplerin kendili¤inden siyasal karakterinin ötesinde somut bir siyasal kimlik
kazanmas› süreci yaflan›yordu. FNRP önderli¤i bu durumu önlemek için son dakikada
eylem yerlerini de¤ifltirmek ve merkezi gücü ile kontrol d›fl› sendikac›lar› d›fllamak gibi
yöntemlere baflvuyordu.
FNRP’nin yaln›zca hükümete zorluklar ç›karaca¤›n› de¤il, kendi bürokratik
ayr›cal›klar›n› da sonland›rma riskini gördü¤ü taban radikalizmi karfl›s›nda mücadeleyi
yasama alan›na kayd›rmak gibi önemli bir manevra yapt›. Bu ad›m Sovyet sonras› Rusya
sendikac›l›¤›na rengini veren temel geliflmelerden birisidir. ‹ktidar›n belli tavizler vermesi ve
sad›k sendika merkez yönetimleriyle olan diyalo¤u, yasalar alan›ndaki mücadeleye bir
ifllevsellik ve meflruiyet kazand›r›yordu.
Bu dönemden sonra FNRP liderleri seçimlerde ve genel siyasal süreçlerde iktidar
blo¤unun de¤iflik kanatlar› ile yak›n temas içinde oldu. Politik muhalefet ile ba¤lar›
federasyon yönetiminde az›nl›¤›n› oluflturan tek tek üyeler d›fl›nda de¤ildi. 1993’ten sonra
Duma seçimlerinde ayn› anda hem merkezci ulusal “Evimiz Rusya” hem RFKP hem de
liberal “Yabloka” partileri ile protokol imzalay›p destek iliflkisine giren FNRP hala tabandan
yükselen aktivizme nas›l dur diyece¤ini bilemez bir haldedir. Özellikle yeni madenci grevleri
büyük sorun oldu. FNRP baflkan›n›n taleplerinin yaln›zca ve yaln›zca ekonomik oldu¤unu
vurgulamas›na ra¤men, taban örgütlerinin mitingleri hükümetin istifas›n› talep eden
eylemlere çabucak dönüflebiliyordu. Bu dönemin temel talepleri olan asgari ücretin
yaflan›labilir bir seviyeye yükseltilmesi ve ücretlerin zaman›nda ödenmesi talepleri için
yap›lan tüm kolektif eylemler hükümet için büyük bir siyasi sorun kayna¤› idi.
Öte yandan Sovyet döneminden devral›nan siyasetin bölgecilik temelli yürütülmesi
olgusu Rusya federasyonunda da hakim bir olgusu olarak Sovyet sonras› Rus
sendikac›l›¤›nda hakim karakterlerimden birisini oluflturuyordu. Bölge için lobicilik bölgesel
deste¤in böylelikle de ilgili siyasi gurubun kitle deste¤inin kayna¤› haline geliyordu. Bu
durumun bir sonucu olarak FNRP’yi oluflturan sendikalardan baz›lar› pek baflar›l›
olamayacak yerel a¤›rl›kl› siyasi parti ve oluflumlar kurdular. Motor Endüstrisi Sendikas›
Rusya Motorcular Partisi’ni, tafl›maulafl›m iflçileri Tüm Rusya Ulaflt›rma ‹flçileri Sosyo-Politik
Hareketi’ni, maden iflçileri sendikalar›ndan Rosugleprop ise Rusya Madencileri Sosyal-Politik
Cemiyeti’ni kurdu. Yerellik, bölgecilik çok önemli unsurlard›. O kadar ki bu hareketlerden ilk
ikisi hem sendikalar hem de iflverenler taraf›ndan birlikte kurulmufltu.13
Bu durum Rusya’da taban inisiyatifine dayanan mücadeleci bir s›n›f hareketi önünde bölge
temelli siyasal yaklafl›mlar›n ne derece etkili oldu¤unu gösterir. Bölgecili¤in anakronik devlet
korumas›na s›¤›nma anlay›fl› olan sosyal partnerlik prensibine dayal› sendikal mücadele
yaklafl›m›yla birleflmesi ise s›n›f siyaseti oluflturmay› derinden zorlaflt›ran köklü anlay›fllard›r.
Yine de bu koflullar›n afl›labilece¤ini gösteren önemli örnekler ortaya ç›km›flt›r.
Özbekistan, Türkmenistan gibi Orta Asya ülkelerindeki yo¤un bask› koflullar› s›n›f
hareketini bu ülkelerde yer alt›nda dahi tutunamaz hale getirdiyse de Rusya Federasyonu
ve Kazakistan’›n özellikle sanayi merkezlerinde militan sendikac› örnekleri ç›km›flt›r.
Bunlardan kurumsallaflm›fl, belli bir süreklilik oluflturmufl olan iki tanesi özellikle an›lmaya
de¤er örnekler olufltururlar. Rusya’da Zaflita ve Kazakistan’da Solidarnost.

279
Eski Sovyet Ülkelerinde ‹flçi S›n›f› Bileflimindeki De¤iflim ve Örgütlenme Karakteristikleri

Militan sendikac›l›k deneyleri: Zaflita (RF) ve Solidarnost (Kazakistan) örnekleri


Rusya Federasyonu içinde belli bir kitle gücünü temsil eden militan sendikac›l›k örne¤i
olarak ilk akla Zaflita ya da k›sa ad› “Müdafa” olan örgüt gelir. Zaflita, resmi tam ad› “Rusya
Çok Bölgeli ‹flçi Sendikalar› ‹ttifak›: Müdafa” olan sol iflçi sendikalar› birli¤i olarak 1992’de
kuruldu. Liderli¤i ve yönetim yap›s›nda de¤iflikli¤e gidildikten sonra bir geliflkinlik
göstermesi ancak 1996’da gerçekleflebildi.14
K›saca Zaflita (Müdafa) ya da “Eme¤in Müdafas›” olarak an›lan ‹ttifak kendi verilerine
göre Rusya’n›n 30 civar›nda bölgesinde örgütlüdür. En genifl örgütü Federal Nükleer Merkez
(Arzamas) ve Vorgashorsky madeni ile Komi Özerk Cumhuriyeti’nde, Astrahan’daki yerel
örgütlerdir. Bölgesel örgütleri Zaflita d›fl›nda isimlerle de örgütleniyor. ‹ttifak birbiri ile eflit
yetkiye ve hakka sahip üç merkezden yönetiliyor: Arzamas, Astrahan ve Moskova.
Astrahan Merkezi Güney Rusya’daki ittifak faaliyetlerinin, uluslararas› ba¤lant›lar›n ve
yasal güvencelere iliflkin faaliyetlerin koordinasyonunu yürütüyor. Arzamas Merkezi güney
ve baflkent d›fl›ndaki tüm bölgelerin faaliyetlerinin koordinasyonu üstlenmifl durumda.
Moskova Merkezi ise federal iktidar organlar› ile iliflkilerin yürütülmesi ile Moskova ve
çevresindeki temel sendika örgütlerinin çal›flmalar›n›n koordinasyonundan sorumlu.15
‹ttifak›n liderli¤i üç efl baflkan taraf›ndan yürütülüyor. fiu anda bunlar Victor G. Gamov
(Arzamas16), Alexander I Zaitsev (Moskova) ve Oleg V. Shein (Astrahan)’d›r. Bölge
örgütlerinin temsilcilerinden oluflan Temsilciler Konseyi ittifak örgütünün en önemli ortak
karar mekanizmas› durumunda.
Zaflita bir iflçi sendikalar› ittifak› olarak siyasal yönelimini saklamadı¤›n› belirtiyor.
Metinlerinde ve ana çizgilerini flöyle özetliyor: “Zaflita, kapitalist veya bürokratik sömürüye
karfl›, ücretli çal›flanlar›n iktidar›ndan, ekonomide millilefltirmeden ve enternasyonalizmden
yana bir ittifakt›r.”16
Üyeleri aras›nda farkl› birçok sol örgüte, partiye üye olanlar›n yan›nda herhangi bir olu-
flumla ba¤› olmayan aktivistler de mevcut. Rus Komünist ‹flçi Partisi oluflumun en önemli bi-
leflenlerinden ve destekleyicilerinden. ‹flçilerin ‹ttifak Cephesi, Marksist ‹flçi Partisi, RFKP, ve
baflka bir dizi daha sol veya komünist partiye üye olan ittifak aktivistleri ve yöneticileri mev-
cut. En büyük komünist partisi olan RFKP’nin ana gövdesi FRNP içinde yer alsa da kimi böl-
gelerindeki özellikle sol kanat üyeleri Zaflita içinde de yer al›yor. Sonuçta ittifak›n kendisi her-
hangi bir partinin yan örgütü olmad›¤›n› veya bir partinin kanatlar› alt›nda olmad›¤›n› özel-
likle vurguluyor. Bu bak›mdan ‹ttifak tam anlam›yla genifl bir ittifak› temsil ediyor.
Zaflita birimlerine iflletme yönetim birimlerindeki yetkililer üye olam›yor ve temel birim-
lerin üstündeki ara birimlerden itibaren her kademede iki yada üç efl baflkanl› bir yürütme
organ› seçiliyor. Yönetim organlar›n›n bürokratlaflmas›ndan kaç›nmaya çal›flt›klar›n› özellik-
le vurguluyorlar. Her durumda üyelerini temsilcilerinin terk etmesi, hastal›¤› yada baflka tür-
lü bir yoklu¤u durumuna haz›r hale getirmeye çal›fl›yorlar. Mücadele içinde yetiflmifl çok sa-
y›da önderin olmas›n› örgütün güçlü¤üne iflaret say›yorlar ve özellikle Astrahan Bölgesi bu-
na örnek gösteriliyor.

14 Zaflita’n›n resmi sitesi: Alliance of Workers Unions of Russia 'Defense of Labor' http://www.geocities.com/CapitolHill/Se-
nate/4580/svedenia.html; Translated by sabocat, 17 February 2001
15 Zaflita’n›n resmi sitesi: Alliance of Workers Unions of Russia 'Defense of Labor' http://www.geocities.com/CapitolHill/Senate/4580/sve-
denia.html; Translated by sabocat, 17 February 2001
16 Zaflita’n›n resmi sitesi: Alliance of Workers Unions of Russia 'Defense of Labor' http://www.geocities.com/CapitolHill/Senate/4580/sve-
denia.html; Translated by sabocat, 17 February 2001

280
Hakan Günefl

K›z›l y›ld›z üzerinde s›k›lm›fl yumruk amblemi ile mücadele eden Eme¤in Müdafas›
sendikal ittifak› (Zaflita) farkl› sosyal meslek gruplar›ndan üyelere sahip ve hemen tüm
alanlarda örgütlenme çabas› içindedir. Doktorlar, ö¤retmenler, mevsimlik iflçiler, enerji,
yerel idari yönetim, belediye memurlar›, g›da imalat›, dok iflçileri, floförler ve daha birçok
meslekten ücretli çal›flan sendikal ittifak›n sosyal kompozisyonunu oluflturuyor.
Zaflita eme¤in haklar›n›n korunmas› ve gelifltirilmesi için, tüm hak savunma
metodlar›na baflvurdu¤unu, müzakere, toplu görüflme, mahkemeler, grevler, yollar›n,
demiryollar›n›n ve yönetim binalar›n›n blokaj›, iflletmelerin ele geçirilmesi ve çad›r köyleri
kurmak gibi say›s›z yöntemi gerekli biçimde kullan›yor. Çok s›k kitlesel gösteri ve yürüyüfl
yöntemine de baflvuran ittifak örgütleri üyelerinin sosyal materyal ve ruhsal ihtiyaçlar›na da
yan›t vermek için y›lbafl› hediye de¤iflimi, geziler gibi organizasyonlar yap›yor ve kimi
zaman maddi destek sa¤lamaya çal›fl›yor üyelerine. Ayr›ca spor tak›m›, klüpler vb.
oluflturmaya çal›fl›yor.
Pek çok üyesi mahkeme soruflturmas›, bask›, iflten at›lma vb. bask›lara maruz kalm›fl
olan Zaflita örgütünün kimi liderleri do¤rudan suikaste bile u¤rad›lar. Astrahan Zaflita yerel
lideri, örgüt efl baflkanlar›ndan Oleg Yurevich Maxakov öldürüldü.
‹ngiltere ABD Yunanistan ve Ukrayna’da ki kimi sendikalarla irtibatl› olan Zaflita’n›n
irtibatl› oldu¤u oluflumlardan birisi de Kazakistan’daki Solidarnost’tur.
Tam ad› “Kazakistan ‹flçi Hareketi Dayan›flma” (RDKS) olan Solidarnost, Zaflita’ya
mücadele yöntemleri ve siyasal yönelimleri bak›m›ndan oldukça benziyor. Bu yan›yla Orta
Asya’daki tek mücadeleci sendikac›l›k oluflumudur. Keza tüm Orta Asya Cumhuriyetleri
içinde ba¤›ms›z sosyalist yönelimli tek iflçi oluflumudur. Zaflita’dan önemli bir fark› ise bir
iflçi sendikas› ittifak› olmas›n›n yan›nda ayn› zamanda Kazak Komünist Partisi (KKP)içinde
de yer alan bir fraksiyon ve onun sendikal alandaki mücadele örgütü olmas›d›r.
Almat›’da Mart-May›s 2000 boyunca süren Metallist fabrikas› direnifl Lideri Madel
‹smailov’un tutuklanmas› da tam bu dönemrastlad›. Uluslararas› kampanyaya ra¤men izin
verilmeyen grevler ve b›rak›lmayan sendika lideri ve yerel aktivistler oldu. Giderek yar› legal
bir alana itildi ve konferanslar›n› kuzey s›n›r komflusu RF illerinde yapmaya bafllad›lar.17 Bu
dönemle birlikte KKP Serikbols›n Abdildin Merkezi ile ipler iyice gerilmeye bafllad›. RDKS
uzun zamand›r bu gerilimin ya da ayr›flma sürecinin bir sonucu olarak yeni bir marksist
komünist parti kurma sürecine girdi¤ini aç›klad›.18 Kazak KP’sini (KPK) RFKP gibi “sözde
ulusal burjuvazi” yi ve hatta eski anti-komünistleri içerip aktif kurucusu olan militan
unsurlar› d›fllayan bir politikaya sapmakla suçlayan sol e¤ilim hala tam olarak ayr›l›p yeni
bir parti kurabilmifl de¤il.
Gerek Zaflita gerekse Solidarnost örneklerinde s›n›f mücadelesinin kitleselleflip siyasal
hedefine do¤ru yürümesinin önünde bölgecilik ve sosyal partnerlik gibi genel olarak
benimsenmifl benimsetilmifl de¤erlerin yan› s›ra ana sol partilerin militan taban
inisiyatifinden korkan hatta onu engellemeye çal›flan rollerini mutlaka saymal›y›z. Tüm
güçlüklerine karfl›l›k Sovyet sonras› iflçi s›n›f›n›n ileri bu unsurlar›, geçmifl de¤erlendirmesi
ve gelecek tahayyülünü do¤ru bir denge ile kurmaya ama en önemlisi ad›na mücadele
ettikleri insanlar›n do¤rudan sesi olmaya çal›flmalar› anlam›nda yaln›zca bölgeleri için de¤il
tüm dünya iflçileri için incelenmeye ve iliflki kurmaya de¤er süreçler yaratm›fllard›r.

17 http://geocities.com/CapitolHill/Senate/4580/arkhiv.html
18 RDKS merkez Yürütme Komitesi Üyesi _______ ___i ____________ ile ropörtaj, “_ __________ _________ ____________ ______”
_____: 52, _______: _______ _ _______, ____________: 07.10.2002 http://communist.ru/styles.css

281
Almanya’n›n Sosyal Politikalar›nda “Reform” Ad› Alt›nda Uygulanan Yap›sal Dönüflümler

Abstract
Structural transformations in the approach of the social state have been applied under
the term of “reform” in many countries of Europe, mainly in Germany. Labor
relationships are experiencing various tensions triggered by the effect of the structural
transformations made as part of the policies called neoliberalism or the new right. As a
result, social security rights are being curtailed, unemployment insurance indexes
modified, radical changes made to redirect those on “long unemployment” pay to the
labor market, weekly work times increased and made flexible, and the labor law and
the social security law are being changed.
The objective of this study is to present the progress of the trend in Germany, proving that
it is not independent of the neoliberal trend being experiencing similarly in Turkey and that
it is not to be conceived apart from the policies put into practice by the IMF and the World
Bank. When considered from a labor perspective, it would be apparent that the seriousness
of such attacks lies deeper.
The capital class intends to make progress on its part by curtailing the social and political
acquisitions the working class made in the 19th century. As seen in the case of Germany,
the very heavy working conditions of workers started to improve in the era of Bismarck as
result of struggles by the socialists and various “reforms” were put into practice
introducing many acquisitions for the labor, in particular the German Social Insurances
system. Recent arrangements, however, do jeopardize such fundamental acquisitions,
dragging the working class back into the wild capitalism of the 19th century. The study
questions, along with the said dragback, the issue of how much the working class can
mobilize its inherent potentials.

Almanya’n›n Sosyal Politikalar›nda “Reform”


Ad› Alt›nda Uygulanan Yap›sal Dönüflümler ve
Bu Dönüflümlerin Çal›flma Hayat›na Etkileri

FATMA fiENDEN ZIRHLI

Güçlü bir sosyal devlet gelene¤ine sahip Almanya’n›n sosyal politikalar›nda köklü
de¤ifliklikler yap›l›yor. 1 Ocak 2005’te uygulamaya konulacak olan yeni kanun
de¤ifliklikleriyle, emekçilerin kazan›mlar› budan›yor. Sosyal Demokrat Parti SPD ile Yefliller
Partisi’nden oluflan koalisyon hükümeti, “Gündem 2010” ad›n› tafl›yan program›yla, bafla
geldi¤i günden bu yana sa¤l›k, e¤itim, sosyal güvenlik sistemlerinden, vergi kanununa, ifl
kanununa kadar sosyal haklarda Almanya’n›n tarihinde ‹kinci Dünya Savafl› sonras›
dönemden bu yana görülmemifl boyutta k›s›tlamalar getiriyor. Kamuoyu taraf›ndan “Hartz

282
Fatma fienden Z›rhl›

IV” yasalar› olarak bilinen ve Gündem 2010 program›n›n temelini oluflturan yeni yasal
de¤ifliklikler, daha 2002 y›l›ndaki seçimler öncesinde koalisyon hükümetinin
gündemindeydi. O dönem ad›n› komisyon baflkan›n›n ad›ndan alan “Hartz Komisyonu”,
hükümetin seçimler öncesinde adeta cankurtaran gibi sar›ld›¤› ve sözüm ona iflsizli¤e “çare”
olarak gösterilen bir öneri paketi haz›rlam›flt›. ‹flte pandoran›n kutusu o zaman aç›lm›fl ve
sosyal haklar alan›ndaki k›s›tlama harekât› ortaya ç›k›vermiflti. Hartz yasalar›n›n
dördüncüsü olan bu yasan›n, en temel özelli¤i ise iflsizlik sigortas›nda ve sosyal yard›mlarda
k›s›tlamalar›n getirilmesi idi.
Ad›m ad›m uygulamaya konulan yasa de¤ifliklikleri, ilk olarak, sa¤l›k alan›nda “reform”
bafll›¤› alt›nda gündeme getirilmiflti. ‹lk tepkiyi çeken de¤ifliklik, 1 Ocak 2004 y›l›nda
yürürlü¤e giren yasayla yap›larak hastalara ve sigortal›lara ek yükler getirildi. Alman sa¤l›k
sigortas›n›n tan›nd›¤› olanakla, özel doktorlar›n muayenehanelerine flimdiye kadar ücret
ödenmiyordu. Ancak, flimdi, sigortal› hastalar, al›fl›k olmad›klar› bir flekilde muayenehane
ücreti ödemek zorunda kal›yordu.1 2004’ün bafl›nda yasal sa¤l›k sigortas›ndan
yararlananlar›n ilaç paralar›na getirilen % 10 zamla birlikte “zarurî” olmayan ilaçlar›n da
art›k reçeteye yaz›lmamas› ve paras› ödenerek sat›n al›nmas› öngörülüyordu. Tüm bu
de¤ifliklikler, zaten ellerini ovuflturarak bunlar›n hayata geçirilmesini bekleyen büyük ilaç
tekellerinin ç›kar› u¤runa yap›ld›.
1 Ocak 2005’ten itibaren yürürlü¤e girecek bu de¤iflikliklerden ifl piyasas› ve çal›flanlar›n
koflullar› üzerinde en büyük etkiyi yaratacak olan›, kuflkusuz, iflsizlik ödene¤inde
(paras›nda) flimdiye kadar görülmemifl bir kesintiye gidilmesi ve iflsizlik yard›m› ile sosyal
yard›m›n fiilen birlefltirilmesidir. Almanya’da iflsiz kalanlar, iflsiz kalmadan önceki üç y›l
boyunca asgari 360 gün prim ödemek kofluluyla, net gelirlerinin yüzde 60’› oran›nda iflsizlik
paras› almaya hak kazan›yordu, çocuk sahibi olanlarda bu oran yüzde 67’ye ç›k›yordu.
‹flsizlik sigortas›ndan yararlanma hakk› 32 aya kadar uzayabiliyordu ve eflin gelir
durumundan ba¤›ms›zd›. Kifli, iflsizlik sigortas›ndan yararlanma süresi sona erdikten sonra
da iflsiz kalmaya devam etmesi halinde, son net maafl›n›n azami yüzde 53’ünü bulabilen
iflsizlik yard›m› alabiliyordu, çocuk sahibi olanlarda bu oran azami yüzde 57’ye
ç›kabiliyordu. Bu iflsizlik yard›m›, her y›l yüzde 3 oran›nda kesintiye u¤rasa ve belirli bir
seviyede durdurulsa da, gerekti¤inde emekli oluncaya kadar al›nmaya devam
edilebiliyordu.
Bu durum flimdi köklü bir flekilde de¤ifliyor. Yeni düzenlemeyle iflsizlik paras›ndan
yararlanma süresi 12 ayla s›n›rland›r›lacak. 53 yafl›n üzerindekilerde bu süre ancak 18 aya
kadar uzayabilecek. 1 Ocak’tan itibaren iflsizlik yard›m› alan 2 milyon kifliden yaklafl›k
dörtte biri art›k bu yard›mdan yararlanamayacak. Normal iflsizlik ödene¤inden (paras›ndan)
yararland›ktan sonra iflsizlik yard›m› için baflvuranlara, iflsizlik yard›m› ile sosyal yard›m›n
birlefltirilmesiyle oluflturulan “‹flsizlik Paras› II” hükümlerinden yararlanma hakk› verilecek.
Bu ise, fiilen iflsizlik yard›m›n›n art›k ortadan kald›r›ld›¤› anlam›na geliyor. Ayr›ca “‹flsizlik
Paras› II” art›k en son net kazanca göre hesaplanmayacak ve sosyal yard›m seviyesine
çekilecek, yani “uygun” bir kira yard›m› ile Bat› Almanya için ilaveten 345 Euro, Do¤u

1 Yine 1 Ocak 2005 tarihinden itibaren difl protezinin hastal›k sigortas› kapsam›ndan ç›kart›l›p art›k hastalara ödetilmesi
düflünülüyordu, ancak tepkiler karfl›s›nda bunun yerine, hastalar›n sa¤l›k sigortas› prim ödemelerinde difl protezi için
gelir düzeyine ba¤l› olmaks›z›n sabit bir ek prim yükü getirildi. Sorun böylelikle hileli bir flekilde çözüldü.

283
Almanya’n›n Sosyal Politikalar›nda “Reform” Ad› Alt›nda Uygulanan Yap›sal Dönüflümler

Almanya için ise ilaveten 331 Euro para yard›m› anlam›na gelecek.2 Görüldü¤ü gibi, yeni
koflullar iflsizleri yoksullu¤a itecek.
Bu de¤ifliklikler yap›l›rken kamuoyuna sunulan gerekçeler, elbette “iflsizlerin toplumun
s›rt›nda yük” oluflturdu¤u yönündeki aç›klamalar ile iflsizli¤i toplumsal bir sorun olarak
görmeyen ve insanlar›n kendi bireysel seçimleriymifl gibi göstermeye çal›flan liberal
görüflten besleniyor. Di¤er gerekçeleri ise, büyük flirketlerin ve kurulufllar›n küresel
koflullara ayak uydurma zorunlulu¤u, Alman ekonomisinin sosyal yard›mlar, sosyal
sigortalar yükünü art›k tafl›yamayacak ölçüde zarar etti¤i, devletin küçülmesi gere¤i gibi
söylemlerden oluflturuyor. Oysa zaten had safhada olan % 10 oran›ndaki iflsizlik gözönüne
al›nd›¤›nda, halen iflsizlik paras›ndan yararlananlar›n gelirlerinin birdenbire kesilmesi,
toplumsal bir k›r›lmaya yol açacakt›r. Öte yandan, ayn› yasal uygulamalar çerçevesinde
çal›flma süreleri de iflverenlerce art›r›l›yor. Ayn› ifl daha az say›da iflçiye yapt›r›lmaya
çal›fl›l›rken (çal›flma sürelerinin artt›r›lmas› bu anlama gelmiyor mu?) ve bu durum zaten
iflsizli¤i körükleyici bir faktörken, iflsizlerin iflverenler taraf›ndan çal›flmay› istemeyenler olarak
gösterilmeye çal›fl›lmas› ikiyüzlü bir propagandadan baflka bir fley de¤il. 1 Ocak’tan itibaren
art›k iflsizlik yard›m›ndan yararlanamayacak olanlar, ki bu say› yaklafl›k befl yüz bin kifliye
tekabül ediyor, art›k ya sosyal yard›m düzeyine inen düflük bir gelirle k›t kanaat geçinmeye
çal›flacak, daha do¤rusu geçinemeyecek veya her geçen gün temel sosyal haklarla korunan
standart çal›flma koflullar›n›n gerisine düflen ve esnekleflen yeni çal›flma koflullar›na, dayat›lan
düflük ücretlere, esnek çal›flma sürelerine raz› olarak ifl bulmaya çal›flacak. ‹fl piyasas›na bu
yo¤unluktaki ak›m, iflverenler aç›s›ndan bir nimet gibi karfl›lanacak, ücretleri düflürmeleri,
iflçilerin haklar›n› daha da k›s›tlamalar› için onlara f›rsat do¤uracak. ‹fl bulunsun veya
bulunmas›n, her durumda emekçi s›n›flar›n›n koflullar›nda ve yaflam kalitesinde bir gerileme
söz konusu olacakt›r.
Bu de¤ifliklikleri uygulayan hükümetin bu politikalar› niçin flimdi ve bu flekilde
uygulad›¤› sorusuna verilecek cevap elbette, bu uygulamalar›n görünürdeki nedenlerini
de¤il, ard›nda yatan nedenlerini irdelemeyi gerektiriyor. Bu yap›ld›¤›nda, uygulananlar›n
bütünlüklü ideolojik bir sald›r› niteli¤i tafl›d›¤› görülebilir. Dolay›s›yla gidiflat› tersine
çevirmeye çal›flanlar aç›s›ndan konuyu böyle irdelemek ve irdeletmek önemini koruyor.
Ayr›ca, Almanya’da tabandan yükselecek ve bu seyri durdurmaya çal›flacak bir hareketin
geliflip geliflemeyece¤i bir baflka önemli konuyu oluflturuyor.
Sendikal cepheden ve sosyalist çevrelerden yükselen tepkiye kulak verecek olursak,
gerek iflçilerin gerekse hizmet sektöründeki emekçilerin son yirmi y›ld›r hiç olmad›¤› kadar
hareketlendi¤ini görüyoruz. ‹flverenlerden ve hükümet cephesinden gelen sald›r›lara karfl›
hem örgütlenme düzeyinin hem de ülke çap›ndaki eylemliliklerin artmas›na tan›k oluyoruz.
Kamu emekçilerinden ve sendikalardan, flimdiye kadar olanaks›z gibi görülen güçte ve
kitlesellikte eylemlerle karfl›l›k veriliyor. Almanya genelinde, daha pervas›z bir flekilde de
eski Do¤u Almanya bölgesinde hayata geçirilen uygulamalara karfl› “pazartesi eylemleri”
genifl yank› uyand›rd›. Bu eylemlilikleri önemli k›lan bir özellik, iflyerlerinde karfl›laflt›klar›

2 Michael Heinrich, “Agenda 2010 und Hartz IV, Vom rotgrünen Neoliberalismus zum Protest”, PROKLA, Zeitschrift für
kritische Sozialwissenschaft 136 Umbrüche des Sozialstaats, (PROKLA, Elefltirel Sosyal Bilimler Dergisi 136 – Sosyal
Devletin Budanmas›) Eylül 2004.

284
Fatma fienden Z›rhl›

iflten at›lma ya da çal›flma sürelerinin uzat›lmas› gibi olumsuzluklara karfl› harekete geçen
iflçilerle ve kamu emekçileriyle, sosyal haklar›n k›s›tlanmas›na karfl› koyan halk›n ve
iflsizlerin eylemleri ortaklaflt›rabilme potansiyeli tafl›yor olmalar›yd›. A¤ustos ve Eylül
aylar›nda her flehirde ayr› ayr› olmak üzere, binlerce kifliye ulaflan ‘pazartesi eylemleri’,
Ekim ay›na girildi¤inde düflüfle geçiyor gibi bir e¤ilim göstermesine karfl›n, 4 Ekim’de
Berlin’deki 50 bin kiflilik kat›l›mla düzenlenen “Hartz IV ve Gündem 2010” sald›r›lar›na karfl›
gerçekleflen mitingle doruk noktas›na ulaflt›. Yine 6 Kas›m’da Nürnberg’de yaklafl›k 90 farkl›
sendika, örgüt ve gruplardan gelen 10 binin üzerinde kifli, ‹fl Kurumu’na yürüyüfl ve miting
düzenledi ve sosyal kazan›mlar›n budanmas›n› protesto etti. Bu mitingde de, “Gündem
2010”un hükümet taraf›ndan geri al›nmas› talebi ön plandayd›.
Son olarak 17 Kas›m’da hizmet sektöründe örgütlü bulunan verdi. Birleflik Hizmet
Emekçileri Sendikas›’n›n ça¤r›s›yla, ülke genelinde tren, liman iflletmelerinden hastanelere,
yol, köprü iflletmelerine kadar uzanan 70 kamu iflletmesinde on binin üzerinde kat›l›mla
uyar› grevi yap›ld›; miting ve yürüyüfller düzenlendi. Toplu sözleflmelerin feshedilmesine,
çal›flma süresinin 38,5 saatten 41 saate ç›kar›lmas›na, düflük ücretlere, iflten at›lmalara, tatil
ve Noel paralar›n›n düflürülmesine karfl› yap›lan bu eylemlere, kamu emekçilerinden
beklenilenin üzerinde kat›l›m sa¤land›.3
Bu mitingler, sendikalar›n da yorumu dikkate al›nd›¤›nda, esasen Almanya’daki
emekçilerin haklar›na sahip ç›kma yönünde kararl› olduklar›n› gösteriyor. Bu anlamda hem
bu mitingleri ve ver.di’nin hayata geçirmeyi baflard›¤› “uyar› grevi”ni iyi de¤erlendirmek,
hem de daha kapsaml› olarak antikapitalist çerçeveli bir genel grev, genel direniflin
örgütlenilip örgütlenemeyece¤i üzerinde yo¤unlaflmak önümüzdeki sürecin can al›c› konusu
olacakt›r.

3 www.ver.di.de

285
Yoksulluk ve Mikro Kredi: Bangladefl ve Diyarbak›r Örnekleri

Abstract
Neoliberal economic policies that establish the mechanisms of accelerating the capital
accumulation have resulted in deteriorating the already unfair income distribution and
deepening and globalizing poverty. Together with the preexisting patriarchal social
structure, poverty aggravated the oppression on women, a process generally conceptualized
as feminization of poverty. Poverty and women have also taken their place on the agenda
of institutions such as World Bank that are themselves the causes behind the increasing
poverty. Microcredit projects endorsed by World Bank and other similar agencies
constructed their discourses on the aims of both reducing poverty and empowering the
women. In this paper, focusing on two experiences of microcredit (Bangladesh, and
Diyarbak›r), a critical evaluation of the discourse and practice of microcredit projects has
been developed. It has been claimed that microcredit projects, neither in dealing with
poverty nor in empowering women visàvis the patriarchal social relations, could have been
nothing more than a power strategy.

Yoksulluk ve Mikro Kredi:


Bangladefl ve Diyarbak›r Örnekleri

BAHAR Y‹⁄‹TBAfi AKÇA

Bu oturumdaki ilk bildirilerde yoksullukla beraber geliflen muhalif hareketlerden


bahsedildi; Arjantin ‹flsizler Hareketi, Brezilya’da Topraks›z Köylü Hareketi gibi. Benim
bahsedece¤im mikrokredi uygulamalar› ise neoliberal politikalara muhalif de¤il tam tersine
bu politikalara entegredirler ve yoksullu¤u yönetme mekanizmas› olarak ifllev
görmektedirler. Çünkü neoliberal söylemde yoksulluk, art›k mevcut toplumsal sistemin
istikrar›na tehdit olarak alg›lanmaktad›r, bununla ba¤lant›l› olarak da mikrokrediler,
yoksullu¤un, toplumsal patlamaya yol açmayacak flekilde yönetilebilece¤i düflüncesinin bir
ürünüdür.
Öyle ki, özellikle 1990’lardan beri ana ak›m kalk›nma programlar›na dahil
edilmektedirler, hatta 2005 y›l› Dünya’da “Mikrokredi Y›l›” ilan edilmifl ve 2015 y›l›na kadar
mikrokredi uygulamalar›yla yoksullu¤un yüzde 50 azalt›lmas› hedeflenmifltir (Türkiye ‹sraf›
Önleme Vakf› Yay›nlar›, 2003:16).
Sunuflun ak›fl› kabaca flöyle olacak; önce mikrokredi uygulamas›n›n tan›m› ve hedefleri
aktar›lacak, ard›ndan uygulamada öne ç›kan grup mant›¤›na k›saca de¤inilip pratikte
yaflananlardan örnekler sunacakt›r. Tüm bunlar› mikrokredi projelerinin ilk uygulamas›
olan Bangladefl ve yer yer Türkiye Diyarbak›r uygulamas›ndan bahsedilecektir.

286
Bahar Yi¤itbafl Akça

‘Yoksullu¤u azaltma ve kad›nlar› güçlendirme söylemi alt›nda geliflen mikrokredi


uygulamalar› nedir?’ sorusunu, bu projelerin uygulay›c›lar› flöyle cevaplamaktad›r:
Mikrokredi projeleri ifl yapma fikri olan yoksul kiflilere gelir getirici bir faaliyette bulunmak
üzere teminats›z ve kefilsiz olarak küçük bir bafllang›ç sermayesi sa¤lanmas›n›n imkan›
olarak sunulur. Bangladefl’te Grameen Bank kredi verme iflinde maddi teminat yerine sosyal
teminat (5 kiflinin bir araya gelerek oluflturdu¤u gruplarda grup üyeleri taraf›ndan yap›lan
düzenli sosyal bask›) isteyerek bu uygulaman›n öncüsü olarak ad›n› duyurur. Bu özelli¤i ile
de teminat gösteremedi¤i için kredi alamay›p kendine ifl yaratamayan yoksullar›
hedeflemektedir. Proje kapsam›nda yoksullar›n grup oluflturmas›n›n yan› s›ra kendine
güven infla etme, rakamsal bilgiler, pazarlama ve yönetim konusunda yoksullara e¤itimler
de verilmekte, mikrokrediden faydalanan borçlular, küçük bir miktar da olsa zorunlu
tasarruflara teflvik edilmektedirler. K›rsal ve/veya kentsel alanlardaki yoksullar›n durumunu
mikrokredilerle iyilefltirmeye yönelik projelerdeki beklenti, verilen mikrokredilerle
yoksullar› küçük giriflimciler haline dönüfltürmektir. Bu konumdaki kiflilere verilen krediler
sonras›nda krediyi alanlar daha ziyade kendi hesab›na ifl görme (selfemployed)
diyebilece¤imiz türde iktisadi faaliyetlere yönelirler. Uygulamadaki hedef kitle:
• kad›nlar,
• küçük ölçekli çiftçiler,
• küçük giriflimciler,
• topraks›z köylüler,
• izbe alanlardaki düflük gelirliler,
• dilenciler
(Ledgerwood, 1998:11)
Ancak belirlenen hedef kitle içerisinde özellikle yoksul kad›nlar ön plana ç›kmaktad›r.
Birazdan de¤inece¤im Bangladefl örne¤inde Grameen Bank’ ›n üye say›s› toplam 3.36
milyondur, bu say›n›n yüzde 96’ s› ise kad›nlardan oluflmaktad›r.
Yukar›da mikrokredi projeleri uygulay›c›lar›n›n bak›fl aç›s›ndan k›saca aktar›lan
hedefleri göz önüne al›nd›¤›nda, giriflimcilik kelimesinin bu projelerde s›kça tekrarlanan bir
ifade oldu¤u fark edilmektedir. Yoksullu¤un çözümünün bireylerin kendi çabalar›yla
gerçekleflebilece¤inin alt›n› çizmekte, hatta Grameen Mikrokredi Projesi’nde bu, yoksullar›n
potansiyellerinin de¤erlendirilmesi, a盤a ç›kart›lmas› olarak belirtilmektedir. Di¤er bir
deyiflle, “rasyonel kapitalist” bireylerin artt›r›lmas› hedeflenmektedir. Dikkat çekilmesi
gereken di¤er bir nokta, kad›nlar› güçlendirme gibi feminist bir söylem kullan›lmas›na
ra¤men asl›nda kapitalist piyasada meta üretimine tekabül etmedi¤i gerekçesiyle ev eme¤i
görünmez k›l›nmakta, ev eme¤i ile sadece tüketici olarak alg›lanan kad›nlar ancak
mikrokredi yoluyla giriflimci olduklar› oranda üretken say›lmaktad›rlar.
Mikrokredi projelerinin yukar›da de¤inilen hali ile uygulanmaya bafllanmas›
Bangladefl’te 1976 y›l›nda Jobra köyündedir. Fikir olarak ilk ortaya ç›k›fl› 1973 y›l›nda
olmufltur. 1972 y›l›nda doktoras›n› bitirmifl olarak Amerika’dan dönen Ekonomi Profesörü
Muhammed Yunus Bangladefl’te k›rsal bir alanda yer alan Chittagong Üniveristesi’ne kat›l›r.
M. Yunus, 1976 y›l›nda mikrokredi uygulamas›n› bir üniversite projesi olarak bafllat›r.
Bangaldefl dilinde k›rsal/ köy anlam›na gelen Grameen kelimesi 1983 y›l›nda resmi olarak
kurulan bankan›n da ad› olur. 2004 y›l› itibariyle bankan›n 1,229 flubesi, 44,636 köyde

287
Yoksulluk ve Mikro Kredi: Bangladefl ve Diyarbak›r Örnekleri

toplam 11.988 çal›flan› ile 336 milyon üyeye sahiptir, ki de¤indi¤im gibi üyelerin yüzde 96’s›
kad›nd›r. Bugüne kadar toplam da¤›t›lan kredi miktar› 4.27 milyar dolard›r. Geri ödeme
miktar› yüzde 98.69’t›r (Yunus, 2004).
Genellikle mikrokredi projeleri bu tarz rakamlar üzerinden de¤erlendirilmekte ve bu
say›lardaki art›fllar uluslararas› arenada baflar› kriteri olarak görülmekte ve Grameen
Bank’›n bu uygulamas› neoliberal kalk›nma politikalar›nda yoksullukla mücadele ve
ekonomik geliflme için yeni bir paradigma olarak pazarlanmaktad›r. Örne¤in; Amerika
Birleflik Devletleri eski Baflkan› Bill Clinton ve efli Hilary Clinton Yunus’u ve projesini
desteklediklerini aç›kça dile getirmifllerdir (Rahman, 2001: 13).
Birçok kurum kalk›nma projelerinin içerisine mikrokredi uygulamalar›n› dahil etmeye
çal›flmaktad›r (Rahman, 1999: 68). Dünya Kad›n Bankas›, A.B.D. Uluslararas› Kalk›nma
Kurumu (U.S. Agency for International Development/USAID), Uluslararas› Zirai Kalk›nma
Fonu (International Fund for Agricultural Development/IFAD), Norveç Uluslararas› Kalk›nma
Kurumu (Norweigian Agency for International Development/NORAD), Kanada Uluslararas›
Kalk›nma Kurumu (Canadian International Development Agency/CIDA), ‹sviçre Uluslararas›
Kalk›nma Kurumu (Sweedish International Development Authority/SIDA) gibi kurulufllar
mikrokredi projelerinin uygulanmas› ve geliflmesine katk›da bulunmaktad›rlar. Hiç
kuflkusuz, Dünya Bankas› da mikrokredi projelerine katk›da bulunan kurulufllardan
birisidir. Maddi deste¤in yan›s›ra toplumsal fon projeleriyle de mikrokredi uygulamalar›n›
desteklemektedir. 1995 y›l›nda, kalk›nmakta olan ülkelerde mikrokredi projelerinin
desteklenmesi ve yay›lmas› için, 100 milyon dolarl›k bütçeye sahip Fakirin Fakirine Yard›m
Etmede Dan›flmanl›k Grubu’nun (Consultative Group to Assist the Poorest) kurulmas› için
30 milyon dolarl›k bir fon deste¤i sa¤lam›flt›r. Temel ifllevi bir tür altyap› çal›flmas› olarak
görülebilecek bu grubun, mikrokredi programlar›nda takip edilmesi gereken en uygun
yöntemleri belirlemek, kad›nlara ve fakirlere fon kaynaklar› bulunmas›n› sa¤lamak ana
amaçlar› aras›nda gelmektedir (Khandker, 1998: 5).
Günümüzde Amerika Birleflik Devletleri ve Avrupa’n›n çeflitli ülkeleri de dahil olmak
üzere, tüm k›talarda yaklafl›k 111 ülkede uygulanmaktad›r (Türkiye ‹sraf› Önleme Vakf›,
2003b: 15). Bu ülkelerden baz›lar› Bolivya, Kosova, Bosna, Kamerun, Ekvador, Nijerya,
Tanzanya, Vietnam, Hindistan, Endonezya, Meksika, Pakistan, Nepal, Senegal, Filipinler ve
Çin’dir (Grameen Dialogue, 2004).
Türkiye’de de özellikle 2003 y›l›ndan beri mikrokredi uygulamas› gündemde yer alan
konulardan biri olmufltur. Diyarbak›r mikrokredi için pilot bölge olarak seçilmifl ve 11
Haziran 2003’de Türkiye ‹sraf› Önleme Vakf› Mütevelli Heyeti Baflkan› ve AKP Diyarbak›r
Milletvekili Prof. Dr. Aziz Akgül taraf›ndan bafllat›lm›flt›r. Bu proje de t›pk› Bangladefl’teki
mikrokredi uygulamalar›ndaki gibi yoksullukla mücadele kapsam›nda
de¤erlendirilmektedir, zaten ‹stanbul’da 9-10 Haziran 2003 tarihlerinde mikrokrediler
ba¤lam›nda yap›lan konferans›n bafll›¤› da buna paralel olarak “Mikrokredi Vas›tas›yla
Yoksullu¤un Azalt›lmas› Uluslararas› Konferans›”d›r.
Bu proje kapsam›nda üç y›ll›k çal›flma süresince 4400 kad›na kredi imkan› sa¤lanmas›
hedeflenmektedir. Bu ba¤lamda Batman, Gaziantep, Kars, Ardahan, Sivas, Erzurum gibi
di¤er baz› illerde de fizibilite çal›flmas› yap›lmaktad›r. Diyarbak›r Grameen Bank Mikrokredi
Projesi ba¤lam›nda kad›nlara da¤›t›lan mikrokrediler çeflitli kurulufl ve kiflilerin katk›lar›yla

288
Bahar Yi¤itbafl Akça

finanse edilmektedir. fiu ana kadar dünyaca ünlü spekülatör Soros’un baflkan› oldu¤u Aç›k
Toplum Enstitüsü 100 bin dolar, Vak›fbank 50 bin dolar, Finansbank 25 bin dolar, AKP
Diyarbak›r Milletvekili Aziz Akgül 10 bin dolar, Nevzat Yalç›ntafl 10 bin dolar, Diyarbak›rl›
Selahattin Alt›nda¤ 10 bin dolar ve Ali ‹hsan Kaya 10 bin dolar vererek mevcut havuzu
oluflturmufllard›r. Bu bilançonun aç›klanmas›ndan sonra Aç›k Toplum Enstitüsü 100 bin
dolarl›k deste¤ine 100 bin dolar daha eklemifltir (Özkan, 09 Eylül 2004, Radikal).
‹lk çal›flmalar Diyarbak›r’›n Elidolu Köyü’nde ve Has›rl› Mahallesi’nde yap›lm›flt›r.
Üyelere verilen 7 günlük e¤itimin ard›ndan Diyarbak›r’da 18 Temmuz 2003 tarihinde ilk
olarak alt› kifliye her biri 500 milyon TL olmak üzere mikrokredi çeklerinin baflbakan
taraf›ndan verilmesi ile uygulama bafllat›lm›flt›r, flu anda 100 milyon ile 750 milyon aras›nda
de¤iflen miktarlarda kredi verilmektedir. Eylül 2004 tarihi itibariyle Diyarbak›r ve Bismil’de
toplam 850 kad›n projeye dahil edilmifltir, bunlardan 285 kad›n Bismil’dedir. 850 kad›n
460 milyarl›k kredi kullanm›fl olup haftal›k ödemelerdeki geri dönüfl yüzde 100’dür.
Program›n baflar›s› rakamlar üzerinden de¤erlendirildi¤inde aynen Bangladefl’teki gibi
bir gözlemden bahsetmek mümkündür, örne¤in geri ödemelerdeki rakam›n yüksekli¤i
önemli bir kriter say›lmaktad›r. Ancak projenin hedeflerinin yoksullu¤u azaltmak ve
kad›nlar› güçlendirmek oldu¤u göz önüne al›nd›¤›nda bu baflar› söylemi çökmekte ve
pratikteki sürecin olumsuzluklar› ortaya ç›kmaktad›r. Üstelik program›n kendi iflleyifl
mant›¤›n›n da bu olumsuzluklar›, erkek egemen iliflki tarzlar›n› de¤il aflmak, pekifltirdi¤i
gözlemlenmektedir.
Sunuflun bundan sonraki k›sm›na projenin iflleyifl süreci ve buna dair örnekler vererek
yaflanan sorunlar› ortaya koymaya çal›flaca¤›m.
Mikrokredi projelerinde öne ç›kan grup mant›¤›n› anlatarak bafllayal›m. Kredi veren
kurulufllar›n kredi da¤›t›m›nda tercihleri genellikle alacakl›lar›n gruplar oluflturmas›d›r.
Örne¤in Grameen Bank ayn› köyden befl kad›n›n bir araya gelerek bir borç grubu
oluflturmas›n› istemektedir. Bu grubun banka taraf›ndan tan›nmas› için ise bankan›n
kurallar›n› ö¤renmesi ve ezberlemesi gerekmektedir. Grup bu kurallar› ö¤rendi¤inde önce
üst düzey bir banka görevlisi taraf›ndan sözlü teste tabii tutulur ve ancak testi geçtikleri
takdirde kabul görürler. Bu flekilde kabul görmüfl alt› ila sekiz aras›nda de¤iflen say›da grup
(ayn› köyden ortalama 30 ya da 40 üye) bir borç merkezi oluflturmaktad›r. Yeni bir borç
merkezine dahil olmufl kad›nlar haftal›k olarak yap›lan geri ödeme toplant›lar› (haftal›k
ödemelerde ödenecek rakam›n küçük olmas›n› sa¤lad›¤›ndan tercih edilmekte, ancak
kad›nlar için, yapt›klar› ifllerden paran›n dönüflü düzenli olmad›¤›ndan haftal›k ödemeler
sorun da yaratabilmektedir) için buluflabilecekleri bir yer göstermek zorundad›rlar. Grubun
kurulmas› ve toplanacak bir yer gösterilmesi durumunda grup borç alabilmek için temel
gereklilikleri yerine getirmifl say›l›r. Banka belirli zaman periyotlar› dahilinde gruptaki
bireylere borç vermeye bafllar. Gruptan önce sadece iki kifliye para verilir ve banka
görevlileri en az iki ay boyunca bu kiflilerin geri ödemelerini gözlemler ve bu kiflilerin
sorunsuz bir flekilde bu dönemi tamamlamalar› karfl›l›¤›nda gruptan di¤er iki kiflinin de
borç alabilmesine imkan tan›n›r.
Gruplar›n kurulmas›ndaki amaç gruptaki her bireyi birbirinden sorumlu k›larak güya
sosyal dayan›flma a¤› oluflturmakt›r. Grup mant›¤›n›n mikrokredi projelerindeki önemini
aç›klarken sosyal sermaye kavram›ndan da bahsetmek gerekmektedir, zira Dünya Bankas›

289
Yoksulluk ve Mikro Kredi: Bangladefl ve Diyarbak›r Örnekleri

raporlar›nda projelerin baflar›yla uygulanabilmesi için sosyal sermayenin gere¤i ve önemi


vurgulanmaktad›r.
Zamanlama olarak sosyal sermaye kavram›n›n popülerlik kazanmas›n›n da denk
gelmesi, üzerinde durulmas›n› gerekli k›lmaktad›r. Sosyal sermaye yoksullukla mücadelede,
varolan dayan›flma a¤lar›n›n kullan›lmas›n› öngörmektedir, baflka bir deyiflle insanlar
aras›nda halihaz›rda yer alan iliflkiler art›k bir sermayeye dönüfltürülmekte ve bu enformel
iliflkiler üzerinden daha formel yeni iliflki formlar›n›n yürütülmesi esas al›nmaktad›r.
Örne¤in mikrokrediler ba¤lam›nda ele al›nd›¤›nda daha önce kad›nlar aras›nda var olan her
türden deste¤in (birbirlerine erzak verme, çocuklar için k›yafet de¤ifl tokuflu, okul
kitaplar›n›n de¤ifl-tokuflu, vb...) al›nan mikrokredilerin geri ödenmesinde bir garanti
mekanizmas› olmas› öngörülmektedir. Dayan›flma iliflkileri, mikrokredi uygulamalar›nda
birbirlerinin borcunu ödeme, arkadafl›n›n borcunu denklefltirme gibi geri ödemenin
zaman›nda ve eksiksiz olarak ödenmesini sa¤lamaktad›r. Bu tarz destek olmalar›n d›fl›nda
kimi zaman grup mant›¤›, üyeleri birbirlerine rakip k›lmakta, borçlar düzenli ödenmedi¤i
takdirde kendilerinin de kredi alabilme olas›l›¤› riske girdi¤inden birbirlerine düzenli ödeme
konusunda yapt›r›mda bulunmaktad›rlar. Böylece kurulan dayan›flma a¤lar›, neoliberal
politikalarla kapitalizmin gereklerine tabi k›l›nmaktad›r. Bu da faizlerin geri ödenmesinde,
yani bankan›n finansal ç›karlar›n› sürdürmesinde ifline yaramaktad›r.
Daha önceleri grup toplant›lar› yaflanan sorunlar›n paylafl›ld›¤›, tart›flmalar›n yap›ld›¤›
bir ifllev de bar›nd›r›yorken art›k bu tarz bir dayan›flma a¤› ifllevinden daha çok paran›n geri
ödemelerinde bir yapt›r›m/garanti mekanizmas› olarak ifllemekte ve dolay›s›yla yeni borçlar
alabilmek için kendi içlerinde bir iç disiplin yaratmaya odaklanmaktad›r. Zaman›nda geri
ödeme için birbirlerine bask› yapmaktad›rlar, grup içerisinde dayan›flma yerine çekiflmeler
bafl gösterebilmektedir. Grup içerisindeki bu bask› ve beraberinde kurumsal yapt›r›m
kad›nlar üzerinde o kadar etkili olmaktad›r ki bu kendisini geri ödemelerdeki t›rnak
içerisinde ‘baflar›’ olarak göstermektedir. Bu nedenle kad›nlar ayn› zamanda finansal
kurulufllar olan mikrokredi projeleri için ‘iyi kredi riski’ (yani paran›n geri dönüflünün
neredeyse garanti olmas› durumu) anlam›na gelmektedirler (Goetz and Gupta, 1996: 45).
Grup mekanizmas› projede geri ödemelerdeki dönüflü kolaylaflt›rmakla kalmay›p, ayn›
zamanda projenin ifllem maliyetlerinin azalt›lmas›nda da etkili olmaktad›r. Grup içindeki
üyeler birbirlerinin ald›klar› krediyi kullan›m yollar›n›n ve geri ödemelerinin takip ve
kontrolünü bizzat kendileri yapmaktad›rlar, böylece projeyi ek bir külfetten
kurtarmaktad›rlar. Ayn› zamanda grup olma zorunlulu¤u nedeniyle kifliler üye olabilecek
yeni hedefleri belirlemekte de bilgi verici bir ifllev yüklenmektedirler.
Gruplar›n bahsedilenler içerisindeki en temel ifllevi aslen disipline edici yönüdür. Ki bu
disiplin mekanizmas› birçok baflka pratikle de beslenmektedir. Örne¤in, haftal›k
toplant›larda belirli oturma esaslar› gözetilmekte, örne¤in Bangladefl’ten esinlenilen
Diyarbak›r’daki uygulamada ‘grup baflkan ve sekreterinin merkez müdürüne göre sol tarafta
oturmas›’ istenmekte, ‘disiplin içerisinde s›raya girme’, selam verme esaslar›
uygulanmaktad›r. ‘Bir: Aya¤a kalk!’ komutuyla toplant›daki herkesin aya¤a kalkmas›
gerekmekte, hemen ard›ndan ‘‹ki: Toplant› bafllam›flt›r’ komutuyla herkes yerine oturmakta
ve toplant›ya geçilmektedir. Toplant› sonunda ‘Bir: Aya¤a kalk!’ komutuyla aya¤a kalkan
grup ‘‹ki: Toplant› bitmifltir!’ komutunun ard›ndan sol ellerini yumruk yap›p sallayarak

290
Bahar Yi¤itbafl Akça

‘Disiplin, Birlik, Cesaret, Çok Çal›flma. Baflar›y› Ailemize Getirece¤iz.’ sözlerinden oluflan
antlar›n› okumakta ve böylece toplant› sona ermektedir.
Bahsedilenlerin hepsi disipline edici mekanizmalar olarak ifllev görmektedir. Bu
yaklafl›m “düzen ve verimlilik” düflüncesinin pratikteki bir tezahürü olup düzen sa¤land›¤›
takdirde verimli bir üretimin gerçeklefltirilebilece¤i dolay›s›yla yoksullu¤un afl›labilece¤i
iddia edilmektedir.
Verimlilik ve düzen ilkelerinin borçlulara bir ant olarak ezberletildi¤inden de
bahsedebiliriz. Bangladefl’te 16 Kural, Diyarbak›r’da da 10 Öneri olarak karfl›m›za ç›kan bu
ant asl›nda neoliberal muktedirlerce kabul edilen yoksulluk alg›s›n› ve yoksullu¤un
sebeplerini de ortaya koymaktad›r. Yoksullar›n yoksulluklar›n›n gerekçelerinin kendilerinde
yatt›¤›na dair inan›fl mikrokredi projelerindeki ‘kurallar’da kendini göstermektedir.
Yoksullu¤un en temel sebebi olarak gösterilen çok çocukluluk ‘aile nüfusumuzu az tutaca¤›z’
cümlesinde karfl›l›¤›n›n bulmakta ya da yeterince üretken olmay›fllar›na sebep olarak
gösterilen zaman› ve paray› kullanmada kontrolsüzlük, an› yaflama s›fatlar› bu kurallarda
‘tembel olmayaca¤›z’, ‘rahat peflinde koflmayaca¤›z’, ‘haftal›k kazançlar›m›zdan
biriktirece¤iz’ gibi cümlelerle karfl›m›za ç›kmaktad›r.
Dayat›lan bu söylem d›fl›nda projelerin üyeleri disipline olmak, sorumluluk sahibi
olmak, an› yaflamaktan kurtulmak için projenin uygulanma sürecindeki kural gere¤i
zorunlu tasarrufa yönlenmek zorundad›r. Böylece, yoksullar› gelir sahibi yaparak
“ihtiyaçlar›n›” geniflletmek mümkün olabilecektir. Bu durumda neoliberal “düzenleyicilere”
göre düzensiz, tembel, ak›flkan yoksullar grubunu gelir sahibi yapabilmek için mikrokredi
projeleriyle kontrol dahilinde kaynak sa¤lanmas› oldukça ideal bir yöntem olmaktad›r.
Krediler sa¤lanmas› yoluyla yoksullar borçland›r›lmakta ve yoksullar›n, özellikle de “yoksul
kad›nlar›n güçlendirilmesi” söylemi dolafl›ma sokulmaktad›r.
Ancak “yönetilmeye” çal›fl›lan bu yoksul kavram›nda özellikle yoksul kad›nlar›n ön plana
ç›kmas› neden kad›nlar sorusunu akla getirmektedir. Projelerin söylemlerinde kaynaklara
eriflimlerindeki zorluklar ve maddi yoksunluklardan dem vurulup kad›nlara dair pozitif bir
ayr›mc›l›ktan bahsedilmekte, kad›nlar›n kazand›klar› gelirleri ailelerine harcad›klar›
savunulmaktad›r. Ancak mikrokredi programlar›n›n bir yandan da kapitalizmin bir parças›
oldu¤u göz önüne al›n›rsa kad›nlar›n seçilmesindeki sebeplere yenileri de eklenebilmektedir.
Birçok araflt›rmac› uygulamalarda kad›nlar›n tercih edilmesine iliflkin, öngörülen
nedenlerin d›fl›nda gerekçeler de bulundu¤unu yapt›klar› çal›flmalar›nda belirtmifllerdir.
Aminur Rahman (1999) 1994-1995 ve 1997 yaz›nda Bangladefl’in Tangail bölgesinde bir
araflt›rma sürdürmüfltür. Bu çal›flma kapsam›nda 295 aile üyesi, 154 Grameen Bank üyesi
(120 kad›n ve 34 erkek) ve 12 (9 erkek, 3 kad›n) banka görevlisi ile görüflülmüfltür. Grameen
Bank burada erkekleri mikrokredi program›n›n d›fl›nda tutarak sadece kad›nlara yönelik bir
program uygulamaktad›r. Bölgede önceki y›llarda dört adet erkek grubu varken, ki asl›nda
önerilen grup say›s› alt› ila sekiz aras›ndad›r, buna ra¤men yeni gruplar oluflturulmam›flt›r.
Bunun gerekçeleri soruldu¤unda erkek banka görevlisinin verdi¤i cevap dikkat çekicidir:
‘Üstümüz olan memurlar bizden yeni erkek üyeler edinmememizi ve en nihayetinde bu
borçland›rma uygulamas›ndan onlar› tamamen ç›karmam›z› istediler. Daha önce
merkezde alt› grup ve otuz erkek üyemiz vard›. Kimileri grubu terk etti, kimileri grup
arkadafllar› taraf›ndan d›flland›, ancak biz bunlar› yenilemedik.’

291
Yoksulluk ve Mikro Kredi: Bangladefl ve Diyarbak›r Örnekleri

‘Sahada erkek üyelerle çal›flmak zordur. Toplant›lara gelmezler, küstaht›rlar. Banka


görevlileriyle tart›fl›rlar, hatta kimi zaman banka görevlilerini tehdit ederler, korkutur
lar. Bu yönde herhangi bir yaz›l› talimat olmamas›na ra¤men üstümüz olan memurla
r›n böyle bir karar alm›fl olmas› oldukça iyi bir fley.’ (Rahman, 1999: 69)
Banka çal›flan›n›n bu sözleri özellikle kad›nlar›n seçilmesinin borçlar›n geri dönüflü,
yat›r›m amaçlar›n›n baflar›s› gibi nedenlerle bankan›n stratejik bir tercihi oldu¤unu
göstermektedir. Bangladefl’teki mikrokredi projesi üzerine araflt›rma yürütmüfl olan Helen
Todd, “seksenlerin ortalar›nda erkek merkezlerinde geri ödemelerde yaflanan s›k›nt›lar
sonras›nda Grameen Bank’›n projesinde erkek üyelerden kad›n üye edinmeye do¤ru bir
geçifl oldu¤u”nu aç›klar (Aktaran Rahman, 1999: 69).
Ancak yine bu noktada bankan›n en baflta belirtti¤i hedefleri ile yaflananlar aras›nda
baflka bir çeliflki göze çarpmaktad›r. Banka krediyi kad›nlara verirken kimi zaman paran›n
kullan›m› erkeklerin kontrolünde olmakta ancak geri ödeme zaman› kad›na yak›n› olan
erkek taraf›ndan gereken para verilip ödemeyi yapmas› sa¤lanmaktad›r, kimi zaman da
kad›nlar erkekler taraf›ndan krediyi almaya zorlanmaktad›rlar. Bu durum hem banka
görevlileri hem de borçlular taraf›ndan bilinmesine ra¤men yine de uygulamalar aynen
devam etmektedir (Haider, 1996: 146; Rahman, 1999: 71, Goetz and Gupta, 1996). Bu
projelerin amaçlar› aras›nda yer alan “kad›nlar› güçlü k›lmak” ifadesi söz konusu durum ile
tezat oluflturabilmektedir. Yine de neden kad›nlar seçiliyor sorusunun anlam› artmakta ve
yaz›l› metinlerdeki amac›n d›fl›nda Banka’n›n stratejik ç›karlar›n›n da gözetildi¤i
anlafl›lmaktad›r. Çünkü kad›nlar erkeklere oranla birçok aç›dan daha k›r›lgan
gözükmektedirler: Fiziksel anlamda hareketlilik (mekansal yer de¤ifltirme) aç›s›ndan yine
erkeklere oranla daha sabit , dolay›s›yla takibi kolay, kültürel olarak da cinsiyetçi roller
ba¤lam›nda daha utangaç, edilgen ve uysal. Bunlar›n sonucu olarak banka görevlileri için
daha güvenilir ve daha disiplinli bir ortam oluflturmaktad›rlar, düzenli olarak toplant›lara
gelmeleri sa¤lanabilmektedir. Tüm bu özellikler projenin, bankan›n daha “sa¤l›kl›”,
“baflar›l›” görünür k›l›nmas›na etkide bulunmaktad›r.
Kad›nlar›n toplumsal cinsiyetten kaynaklanan özelliklerinin bankalar›n paran›n geri
dönüflümünü sa¤lamas›nda bir garanti mekanizmas› niteli¤i oldu¤u anlafl›lmaktad›r.
Yukar›da de¤inilen uysall›k, itaatkarl›k gibi özellikler d›fl›nda yine sosyokültürel yap›yla
ilintili olarak kad›nlar›n “izzet”lerine düflkünlü¤ü de banka için ayn› garanti mekanizmas›
ifllevini görebilmektedir. Bangladefl’teki kad›nlar genellikle alçakgönüllülük ve iffetlilik ile
özdefllefltirildi¤inden kad›nlar›n onuru/izzeti erkeklere k›yasla çok daha fazla k›r›lgand›r. Bu
durumun yaratt›¤› sonucu Brahman’›n çal›flmas› esnas›nda görüflme yapt›¤› kiflilerden Vanu
flöyle ifade etmektedir:
‘Bir kad›n ödemesini zaman›nda yapamad›¤›nda borç merkezinde hem arkadafllar› hem
de banka çal›flanlar›n›n sözlü sald›r›lar› sonucu durumundan utanç duyar. Kad›n›n toplum
içerisinde böylesine bir utanç yaflamas› kad›n›n ailesindeki ve akrabalar›ndaki erkekler için
kötü bir namd›r. Hatta grup arkadafllar›n›n borcunu ödeyemeyen kifliyi bizzat kendilerinin
banka ofisine götürmeleri de olas› bir durumdur. Bir erke¤in banka binas›nda günlerce
kilitli kalmas› köydeki di¤erleri için hiçbir fley ifade etmeyebilir ama bu bir kad›n›n bafl›na
gelirse ailesine ve akrabalar›na ve köyüne leke sürecek bir davran›flt›r. Köydeki herkes
bunun dedikodusunu yapar.’

292
Bahar Yi¤itbafl Akça

Hatta Vanu yukar›daki duruma iliflkin somut bir örnek verir. Borcunu ödeyemedi¤i için
arkadafllar› taraf›ndan bankaya getirilen kad›n banka görevlilerince içeride bir odaya al›n›r
ve kap› üzerine kitlenir. Yaflad›klar›ndan dolay› utanç duyan kad›n kendisini k›yafetini (sari)
kullanarak tavandaki vantilatöre asar (Rahman, 1999: 70).
Mikrokredi projelerindeki kad›nlar› güçlendirme söylemine ra¤men pratikte çeliflkiler
yaflanmakta ve üye kad›nlar fiziksel ve duygusal olarak da artan yüklerle bo¤uflmaktad›rlar.
Hem gelir getirici faaliyetlerle hem grup toplant›lar›, e¤itimler gibi organizasyon
çal›flmalar›yla hem de ev ifli ve çocuk bak›m› iflleriyle ilgilenmek zorunda kalmaktad›rlar.
Kat›lmak zorunda olduklar› haftal›k toplant›lardaki kurallar gere¤i gruptaki herkes
kararlaflt›r›lan saatte merkezde olmak zorundad›r. Gecikmeler söz konusu oldu¤unda
beklenen üye gelinceye de¤in toplant› bafllamamaktad›r. Ço¤unluk ataerkil aile yap›lar›na
sahip olan bu kad›nlar beklenenden geç saatte eve döndüklerinde sözlü fliddetten fiziksel
fliddete kadar varan sorunlarla karfl› karfl›ya kalabilmektedirler. Ev içindeki
sorumluluklar›n› aksatt›klar› suçlamalar›na maruz kalabilmektedirler (Rahman, 1999). Tüm
bunlara ba¤l› olarak özellikle projelerdeki ilk y›llarda yaflad›klar› s›k›nt›lar artmaktad›r.
Bulunduklar› sosyo-kültürel ortam kad›n›n bu yeni görevleriyle paralel bir de¤iflimi ve
de¤iflim h›z›n› göstermedi¤inden kad›nlar bu de¤iflimin çeliflkileriyle bafl bafla
kalabilmektedirler. Kad›nlar›n özellikle bafllang›ç aflamas›ndaki dönemlerde daha fazla
fliddete maruz kald›¤›, zamanla bu fliddetin azald›¤› gözlemlenmektedir (Ahmed,
Chowdhury, Bhuiya, 2001).
Karfl›lafl›lan di¤er bir sorun ise geri ödeme zaman› yaflanan s›k›nt›lard›r. Ço¤u zaman
yeni borçlar almalar› –hatta kimi zaman tefeciden ya da ürünlerini erken hasatla ucuza
satmalar›, yetifltirdikleri hayvanlar› satmalar›, dolay›s›yla hanenin tüketim ihtiyaçlar›n›
karfl›lamak yerine elde edilen geliri geri ödemeler için kullanmak zorunda kalmalar›yla
kad›nlar›n borçlar› artarak devam etmektedir. Bu durumda kad›nlar güçlenmenin çok
ötesinde kendilerini tekrar eden bir ödeme döngüsü içinde bulmaktad›rlar. Bu duruma bir
de ev içinde yaflad›klar› yeni gerilimler eklemlenmektedir.
Kad›nlar›n maruz kald›klar› fliddetteki art›fl göstermektedir ki mikrokredi projelerini tek
bafl›na ekonomik bir kalk›nma modeli olarak görmek ve rakamsal olarak paran›n
dönüflündeki tatmin edici rakamlar üzerinden de¤erlendirmek oldukça sak›ncal›d›r. Özellikle
de bu projelerin kad›nlar› hedefledi¤i göz önüne al›n›rsa bu projelerin iktisadi veriler d›fl›nda
da baflar›l› sonuçlar vermesi hedeflenmelidir. Projelerin uyguland›¤› bölgelerdeki aile içi
yap›lar incelenmeli, kad›nerkek rolleri analiz edilmeli, proje personeli bu konuda e¤itime
tabii tutulmal› ve projeler mutlaka sosyal destek aya¤›n› dinamik k›lmal›d›r. Kad›nlar bu tarz
kamusal alanlara davet edilirken özel alanlar› dokunulmaz b›rak›lmamal›d›r.
Bu tarz projelerdeki uygulamalara gelen bir elefltiri de projelerin yoksullar› hedef kitle
almas›na ra¤men yoksullar içerisinde de durumu görece iyi olanlara ulaflt›¤› ve yoksulun
yoksulu olan k›sma ulaflamad›¤› ve aradaki eflitsizli¤i artt›rd›¤› yönündendir. Bu da projenin
k›sa süre içerisinde kendini finansal olarak idame ettirebilme beklentisi ile alakal›d›r. Bu
nedenle borç verilerken görece daha az yoksul olup daha yüksek miktarda borç
alabilecekler tercih edilebilmektedir ki bu da projelerin yoksullukla mücadele amac›yla
çeliflki yaratmaktad›r (Ahmed, Chowdhury, Bhuiya, 2001: 1958).
Her ne kadar mikrokredi projeleri yoksullukla mücadele kapsam›nda de¤erlendirilseler

293
Yoksulluk ve Mikro Kredi: Bangladefl ve Diyarbak›r Örnekleri

de yine de kapitalist bir ekonomi anlay›fl›n›n ürünüdürler. Borç veren kurumlar da kendi
kârlar›n›, finansal idamelerini gözetmektedirler. Grameen Bank 1991 y›l›na kadar %16’l›k bir
faizle borç veriyorken, 1991 sonras›nda faiz oran›n› %20’ye yükseltir. Bu rakam ticari
bankalardaki faiz oranlar›ndan yaklafl›k %8 daha yüksektir. Grameen Bank çal›flanlar›n›n
ücretlerine zam yapt›ktan hemen sonra bu art›fl› banka kâr›n› azaltan bir sorun olarak görür
ve kendini idame ettirmek için kapitalist finans iliflkilerinin kurallar›na uyarak faiz
oranlar›n› artt›rarak çözüme ulafl›r. Bankan›n politikalar›ndaki bu de¤iflim özellikle 1990’l›
y›llar›n bafl›nda kendisini gösterir. Bu y›llarda banka çal›flanlar›n›n üzerindeki faiz
oranlar›na iliflkin bask›lar o kadar artar ki baz› banka müdürleri iç çeliflkileriyle bafl bafla
kal›rlar. Afla¤›da yerel bir banka müdürünün Mart 1993’te projenin yönetim direktörü Dr.
Yunus’a yazd›¤› bir rapor bu çeliflkiye dikkat çekmek için verilmifltir:
“Son zamanlarda faizleri yükseltmek için birçok yönetici aras›nda çok büyük bir
rekabet var. Ne zaman yönetici arkadafllarla bir araya gelsek konufltu¤umuz tek konu
flubelerin yat›r›m profili oluyor. Bankam›z›n yat›r›mlar›n› artt›rmak bizim için önemli, ancak
üyelerimizin kapasitelerini de unutmamal›y›z. Temel hedefimiz yat›r›mlar›m›z› artt›rmak
olmamal›d›r. Grameen Bank’ta ald›¤›m›z e¤itim as›l üzerinde durdu¤umuz noktan›n
üyelerimizin refah› oldu¤u idi. Fakat birçok olayda yat›r›mlar›m›z birinci, üyelerimiz ikinci
planda kald›. E¤er ki bu tavr›m›zla devam edersek Bangladefl gibi fakir bir ülkede son
derece ciddi sorunlarla karfl› karfl›ya kalabiliriz.” (Aktaran Rahman, 1999: 79)
Kad›nlar› güçlendirmeyi hedefleyen bu tarz projelerin yine de varolan ataerkil iliflki
a¤lar›ndan yararland›klar› barizdir. Hem ailedeki erkekler hem de banka görevlileri bu
iliflkileri yeniden üretmektedirler, sosyo-kültürel olarak edindikleri güçlerini bunun devam›
yönünde kullanmaktad›rlar.
Yukar›da bahsedilen iliflkiler bir fabrika ve orada çal›flanlar gibi formel iliflki a¤lar›ndan
farkl› oldu¤undan dönüflümü daha zor iliflkilerdir. Özel alan ba¤lam›nda de¤erlendirilmekte
ve bu alan›n dokunulmazl›¤›ndan güç almakta dolay›s›yla kad›nlar›n yaflananlardan
güçlenerek ç›kmas› için baflka birtak›m destek mekanizmalar›na ihtiyaç duyulmaktad›r.
Aksi takdirde hedefler sadece metinlerde bofl vaatler olarak kalacak, geliflmelerden
ço¤unlukla erkekler beslenecek, bankalar da görünüflteki baflar›l› istatistiksel verilerle bu
projelerin baflar›s›n› belgeleyeceklerdir.
Sonuç olarak, yoksullar›n cahil, aile planlamas› konusunda bilinçsiz, hastal›k tafl›y›c›,
ahlâks›z, zaman ve paran›n kullan›m›nda kontrolsüz, tasarrufta bulunmayan, tembel, kay›t
d›fl›, ak›flkan kifliler olarak yeterince üretkenlik sergileyemedikleri ön yarg›s› ile mikrokredi
projeleri tüm bu negatif s›fatlarla tan›mlanan yoksullar› disipline etmeyi ve sorumlu, üretken
vatandafllar k›larak toplumsal kalk›nmay›, yoksulluktan kurtulmay›, kad›nlar› güçlendirmeyi
hedefler görünürken asl›nda sosyal refah devletinin küçültülmesini meflru k›lmak ve sosyal bir
patlamay› önlemek gibi çok amaçl› bir ifllev görmektedir. Bu genifl söylem yelpazesinin
gerçeklefltirmeyi hedefledi¤i amaçlar›n› hayata geçirebilme yetisinden uzak oldu¤u
görülmektedir. Yoksullukla mücadele, yoksullukla savafl tart›flmalar›nda bugün art›k s›kça
karfl›lafl›lan mikrokredi projeleri, asl›nda yoksullu¤u azaltman›n de¤il, “dayan›labilir”
k›lman›n bir yolu olmakta, mutlak yoksulluk s›n›r› olarak belirlenen günde bir dolarl›k gelirin
alt›ndaki insan say›s›n›n azalt›lmas› yoksullukla mücadele olarak sunulmaktad›r.
Yoksullu¤un yap›sal nedenlerini göz ard› eden mikrokredi projeleri incelendi¤inde

294
Bahar Yi¤itbafl Akça

yoksullu¤un afl›lmas›n›n de¤il en az maliyetle yönetiminin sa¤land›¤› ve bu esnada da çeflitli


kalk›nma söylemlerindekine benzer bir biçimde kad›nlar›n yoksullukla mücadelede
araçsallaflt›r›ld›klar› anlafl›lmaktad›r. Neoliberalizmin bireysel kurtuluflu ön gören
ideolojisiyle paralel olarak mikrokredi projeleri de bireysel giriflimcili¤i ön plana
ç›kartmakta, bu yönü kolektif ve s›n›fsal mücadeleye engel oluflturmaktad›r.

KAYNAKÇA
Ahmed, Syed Masud; Chowdhury, Mushtaque; Bhuiya, Abbas: 2001
“MicroCredit and Emotional WellBeing: Experience of Poor Rural Women from Maltab, Bangladesh”, World
Development, vol. 29, no. 11, 19571966.
Goetz, Anne Marie; Gupta, Rina Sen: 1996
“Who Takes the Credit? Gender, Power, and Control Over Loan Use in Rural Credit Programs in Bangladesh”,
World Development, vol. 24, no. 1, 4563.
Haider, Raana: 1996
Gender and Development, Cairo: The American University Press.
Ledgerwood, Joanna: 1998
Sustainable Banking with the Poor Microfinance Handbook: An Institutional and Financial Perspective,
Washington D.C.: World Bank.
Özkan, Funda:2004
“Soros’tan Diyarbak›r’a 200 bin dolar”, Radikal, 09 Eylül.
Rahman, Aminur: 2001
Women and Microcredit in Rural Bangladesh: Anthropological Study of the Rhetoric and Realitiesof Grameen
Bank Lending, Colorado: Westview Press.
Rahman, Aminur: 1999
“Microcredit Initiatives for Equitable and Sustainable Development: Who Pays?”, World Development, vol.
27, no. 1, 6782.
Türkiye ‹sraf› Önleme Vakf›: 2003
Zenginli¤in Yayg›nlaflt›r›lmas› ‹çin Mikrokredi Uygulamas›, Türkiye Sorunlar›na Çözüm Serisi No: 10, Ankara.
Yunus, Muhammad: 2004
Grameen Bank At A Glance, Bangladesh: Packages Corporation Limited.

295
Sorular

Sorular

Çi¤dem Ç›daml›: Dört adet soru var, iki tanesi afla¤› yukar› birbiriyle ortak gibi
görünüyor, çünkü MST örgütlenmesi içinde sosyalistlerin var olup olmad›¤›n› soruyor. Di¤er
soru da MST türü hareketlerin, yeni siyasal toplumsal hareketlerin, eski siyasal ideolojik
öncüllerle kopufl içinde olup olmad›¤›n› soruyor.
fiimdi kuflkusuz bu iki soruyu birlikte yan›tlamak istiyorum. Çünkü di¤er iki soru da
asl›nda bununla paralel yan›tlanabilecek sorular. Aç›kças› ben tarafs›z de¤ilim bu konuda
ama, kuflkusuz ne bir MST aktivistiyim ne de MST önderli¤inde programatik olarak
bulunmad›m dolay›s›yla, en az›ndan mesafeli de durabilme flans›m›z var. Ama san›yorum
ki bu iki soru da yeni toplumsal hareketlerin eski sosyalist hareketler, sosyalist içerikli emek
hareketleri yelpazesinde mesela radikallikten farkl› olarak basit hareketler olduklar›, basit
talep ve kitle hareketleri olduklar› varsay›m›na dayan›yor ki, MST örne¤inde bunun mutlak
ve kesin olarak yanl›fl oldu¤unu söylememiz gerekiyor. Çünkü birinci soruyu, sosyalist midir
sorusunu zaten tart›flma konusu yapmak da çok anlaml› de¤il, sosyalisttir ama devrimci
midir ya da devrimcidir ama ne tür bir devrim program›n› öngörmektedir sorusu olabilir.
Bütün temel metinlerinde ve kongre kararlar›nda, –ki bu kongreleri alt› gün süresince
yaklafl›k on bin kiflilik, birlikte yiyip içilerek yap›lan toplant›lar olarak gerçeklefltiriyorlar.–
sonuç olarak devrimci ve sosyalizmi vurgulayan kongre kararlar›na ulafl›yorlark. Ayr›ca
MST’nin bir özgünlü¤ünden burada bahsedilebilir. MST afla¤› yukar› solun bütün teorik,
Latin Amerika solunun ve dünya solunun bütün teorik kaynaklar›yla ve odaklar›yla verimli
bir iliflki kurmaya çal›fl›yor, baflta Brezilya’n›n k›sa k›r kent gerillas› önderi Carlos
Madigella’n›n miras› olmak üzere Mao Zedung’tan Gramsci’ye, Rosa Luxemburg’dan Latin
Amerika’n›n ve dünyan›n bütün temel teorisyenleri ve pratik önderlerinin miras›n› bir
Brezilya sentezi içersinde organiklefltirmeye çal›fl›yor. Latin Amerika’da son on y›ld›r afla¤›
yukar›, sosyal hareketlerin h›zlanmaya bafllad›¤› son on y›ld›r Latin Amerika’n›n kendi
özgün gerçekleri ve bunun içinde de Brezilya’n›n kendi özgün gerçekli¤ini anlayan, analiz
eden buna uygun bir hareket biçimi gelifltiren bir sol ayd›n yarat›lmas› çal›flmas› son derece
önemli bir yer kapl›yor. Hatta MST’nin bu konuda çok özgün bir inflac› oldu¤undan da
bahsedilebilir, çünkü bafll› bafl›na Latin Amerika’daki gibi ya da Uruguay’daki hareketler
gibi befl alt› tane hareketi kapsayan klon ad› verilen bir ortak Latin Amerika devrimci
program› tart›fl›yorlar bir yandan. Öte yandan da, demin üniversite görevlileriyle birlikte
yürüttükleri çal›flmadan bahsettim ama bunu do¤rudan do¤ruya Brezilya toplumunun
programatik analizine hasredilmifl bir çal›flma olarak yürütüyorlar ve bu demin söyledi¤im
iki senede bir yapt›klar› yaklafl›k on bin kifliyle alt› gün süren kongrelerde esas›nda bu teorik
analizleri pratiklefltiren ve topluma çeflitli pratik sloganlarla ifade eden manifestolar
yay›ml›yorlar. Örne¤in bu teori ve analizlerinde kendi mücadelelerinin bugünkü oturdu¤u
yer aç›s›ndan daha önceleri, mesela iflgal topra¤›n reformu herkesin talebi slogan› iki y›ll›k
bir dönemi ifade ediyordu ama daha sonra üretim a¤›rl›kl› vurgular yapmaya bafllad›lar.
Dolay›s›yla siyasal bir hareket oldu¤undan, sosyalist bir hareket oldu¤undan ama kendi
politik kökenlerini tan›mlama aç›s›ndan son derece de komple bir hareket oldu¤undan
bahsedebiliriz. Onlar eklektizm elefltirisini bir elefltiri olarak kabul etmiyorlar, Brezilya

296
Sorular

gerçe¤ini anlamam›za yard›m ediyorsa, her tür kaynaktan yararlanmam›z meflrudur


diyorlar. En önemli ama öne ç›kan figürleri, Ezilenlerin Pedagojisi’nin üreticisi Paulo Freire.
Kamplar›nda afla¤› yukar› okullar›nda onun resmi as›l›r, ama ayn› zamanda pratik
mücadelenin sembolü olarak da Che’yi, baflka herhangi bir flahs› de¤il, Che’yi simgelefltiren
bir tarzlar› var. Burada gerçek anlamda MST’nin siyaseti ne içeri¤i tafl›yor denebilir.
MST’nin bildi¤imiz anlamda siyasal örgüt oldu¤undan kuflkusuz bahsedilemez, daha çok
bana kal›rsa, bütün bu teorik kaynaklar içinde en fazla Gramsci’den etkilenmifl olan ya da
kendileri aç›s›ndan en az›ndan mevcut mücadeleyi, flu an birikim halinde bir mücadele
olarak tarif eden bir aflamadalar, dolay›s›yla MST’den bahsederken sosyalistler MST
hakk›nda ne düflünüyor yerine, MST’nin bir parças› olan sosyalistler hakk›nda MST ne
düflünüyor demek belki daha do¤ru. Lula iktidar›n›n yeni liberalizme ve ABD
emperyalizminin genel Latin Amerika siyasetiyle uzlaflan tutumuyla da aç›k bir mesafe
oluflturmaya bafllad›lar.
Bir baflka soru burada, neden toprak iflgal etmek yetmiyor, ayn› zamanda süt fabrikas›
ve organik tar›m üreticileri kooperatifi var denmiflti.
fiimdi çok basit bir cevap verece¤im, soru soran arkadafllar› da bir ölçüde incitmeyi
amaçlayacak de¤il ama toprak yenmiyor biliyorsunuz, topra¤› iflgal etti¤iniz zaman onun
üzerinde üretim yapman›z, orada yerlefltirdi¤iniz 1,5 milyondan fazla aileyi yaflatabilmeniz,
sadece yaflatman›z d›fl›nda da oluflturmufl oldu¤unuz alternatif toplumsal modelle bir baflka
birikim tarz›n›n, toplumsal bir birikim tarz›n›n mümkün oldu¤unu kan›tlaman›z da
gerekiyor. Devrimci harekete düflman bir toplumsal co¤rafya içinde varoldu¤unuz zaman.
Asl›nda MST zaten bunu yapmaya çal›fl›yor, kendi üretim biriktirme ve ekonomik faaliyet
sistematiklerinin yeni bir toplumsal birikim karfl› denemesi oldu¤unu, bunlar çeflitli krizler
ve yar›lmalar içinde olabileceklerini ama sosyalizmin krizinden sonra kendi yapt›klar›n›n
kolektif toplumsal bir birikim sürecinin mümkün oldu¤unu kan›tlama yönünde at›lm›fl bir
ad›m oldu¤unu söylüyorlar. Bergama hareketi bir MST hareketi olabilir mi, birebir ayn›s›
kuflkusuz olamaz ama, Bergama hareketi de keflke Türkiye’deki di¤er radikal militan
toplumsal hareketlerle yeni liberalizme karfl› bir talep ortaklaflt›rabilme flans›na hem
kendisinden hem di¤er hareketlerin oluflturdu¤u kanallardan mümkün olabilseydi.
Bir tane ideolojik tercihlerden do¤ru cevap vermem gereken bir soru var, MST’nin e¤itim
stratejisinin özgürleflme pedagojisine dayand›¤› ama ayn› zamanda güçlü bir örgüt
kültürünün de kimlik yaratmak için kullan›ld›¤› bunun bir çeliflki olup olmad›¤›, yeni bir
örgütlenme prati¤i yaratma aç›s›ndan soruluyor.
San›r›m soruyu soran arkadafl örgütlenmenin bizatihi kendisinin de iktidar ve egemenlik
iliflkilerinin yeniden üreticisi oldu¤unu düflünüyor –ben buna inanm›yorum tersine halk›n
örgütlenmesi, halk›n demokratik örgütlenmesi kollektif örgütlenmesi ayn› zamanda kendi
özgürleflmesinin de temel olanaklar›n› yarat›r. Bunun d›fl›nda, halk aç›s›ndan özgürleflme
olana¤› s›n›rlar›n›n mümkün olmad›¤›n› düflünüyorum. Burada benim demin belki çok
k›saca sunufl içinde özetledi¤im kendi ritüelleri, kültürleri, örgüt kültürü belki bask›c›, belki
hiç alakas› olmayan mesela Peru’daki Ayd›nl›k Yol deneyimiyle benzetmifl olabilirsiniz, ama
bunu kastetmedim. Son derece demokratik Brezilya köylüsünü asl›nda insanl›¤›n özü olarak
kabul eden, köylülü¤ün tercihini bu aç›dan yeni bir Brezilya toplumunun da yarat›c›
de¤erleri aras›na katmaya çal›flan bir ritüel söz konusu. Burada bayrak, marfl kimlik gibi

297
Sorular

fleyler, Brezilya köylüsünün toprak ritüelleriyle de kaynaflarak çok özgün bir kimlik
oluflturma gelene¤i haline geliyor. Bence 1,5 milyon Brezilya yoksulu böyle bir örgütsel
ortam› mafyaya yem olmak ya da bununla karfl› karfl›ya kald›klar›nda kuflkusuz bu örgüt
kimli¤i içinde ciddi bir özgürleflme olana¤› buluyorlar diye düflünüyorum.
Son soruyu çok k›saca okuyarak ayn› anda cevapland›raca¤›m, “devlet bu harekete
karfl› nas›l bir yaklafl›m sergiledi, hangi taktikleri uygulad›, fliddetle bast›rmaya çal›flt› m›?”
Devletin Lula iktidar› dönemine kadar MST’ye yönelik çok ciddi bir terör hareketi var,
ikili bir terör hareketi bu. Birincisi toprak sahiplerinin do¤rudan kendi özel güvenliklerinden
kaynaklanan bir birlik, çok say›da MST’li köylü ciddi katliamlarla öldürüldü, hatta ünlü bir
bir Brezilyal› foto¤raf sanatç›s›n›n, Salgado’nun, MST’ye adad›¤› bir topraks›zlar albümü var
ve orada bu katliamlar da çok ciddi belgelenmifl durumda. En son 1996’da Elato’da çok
ciddi bir katliama u¤rad›lar, 100’e yak›n MST üyesi çok vahfli flekillerde öldürüldü, ama bu
tür sald›rganl›klar devam ediyor. ‹kinci bir yöntem devletin do¤rudan do¤ruya kontrgerilla
taktikleri, yani bildi¤imiz istihbarat taktikleriyle, üçüncüsü MST’nin ekonomik faaliyetlerini
denetleme, ekonomik bask›, kooperatiflerin denetlenmesi, hallaç pamu¤u gibi atma yoluyla
yapt›¤› fleyler var ve çok yak›n bir zamana kadar MST Brezilya toplumu taraf›ndan bir
terörist hareket olarak da iflaret ediliyordu.
Son bir soru. Neden, süt fabrikas› k›sm›na tekrar gelmeme gerek var m›, tek bir fley
eklemek istiyorum. Bu “neden organik tar›m üretimi yap›l›yor” deniyor. Alternatif bir
toplum için kendilerince olanaklar›n› biriktirmeye çal›flt›klar›n› söylemifltim, organik
tar›mla, organik tohum üretimi de kuflkusuz bir baflka tercihin ürünü. Çünkü onlar organik
tohum üretimiyle sadece kendi tarlalar›nda ürün yetifltirme olana¤› elde ettiklerini
düflünmüyorlar. Çokuluslu tar›m tekellerinin, bütün insanl›¤›n, kad›nlar›n, halklar›n,
geleneklerin bütün toplumsal ve tarihsel miras›n tohumlar›n› da çalarak, tohumlar›yla
genetik olarak oynayarak da ellerinden ald›klar›na inan›yorlar. Dolay›s›yla organik tar›m
onlar aç›s›ndan çokuluslu flirketlerin dünyaya yerlefltirmeye çal›flt›klar› yeni tar›m kültürü,
tar›m üretimi kültürüne karfl› da bir direnç.
Hakan Tan›tt›ran: Bana bir soru “‹flçilerin sendikalara güvensizli¤i, sol ve sosyalist
partiler için de geçerli mi, sosyalist partilerin hareketle iliflkisi nas›l?”
fiimdi ben iflsiz iflçiler hareketinden bahsederken iflsiz iflçilerin sendikalara
güvensizli¤inden bahsettim. Ancak sendikal› iflçilerin de sendikalar›yla ilgili büyük
problemleri var Arjantin’de. Ancak, flunu söylemek gerekirse onlar›n deyimiyle Piketerolar
haklar›n› ya da ihtiyaçlar›n› nas›l alacaklar›n› biliyorlar. Biz diyor, iktidarla, iktidar›n
güçleriyle karfl› karfl›ya gelmeden, onlarla bo¤azlaflmadan istediklerimizi alamay›z. Yani
zorunlu fleylerle karfl› karfl›ya geliyorlar, iktidarla iktidar›n güçleriyle karfl› karfl›ya gelme
kapasitelerini ne kadar yükseltirlerse kazançlar›n›n ve baflar›n›n da o kadar yüksek olaca¤›n›
düflündükleri için flunu söylüyorlar: “hiçbir sendika baflkan› elinde sapanla barikat›n
arkas›na geçip üzerine v›z›r v›z›r ya¤an jandarma kurflunlar›n›n karfl›s›nda sapanla tafl
atm›yor, asla da atmayacaklar” diyorlar. Onlar daha çok özellikle Arjantin’deki Peronist
sendika gelene¤inin çarp›c› bir fleyi olarak genel olarak içiflleri bakanl›¤›ndan ya da iflte
çal›flma bakanl›¤›ndan yemekler aras›nda üç saatlik randevular kapatarak, sorunlar› çözmeyi
ye¤liyorlar, önce de kendi sorunlar›n› çözüyorlar diyorlar. Bu Arjantin gerçe¤i, sendikalarla
iliflkileri ve güvensizlikleri bu noktada, hiç de haks›z de¤il. Mesela en büyük Peronist sendika

298
Sorular

cemiyeti en son askeri darbeyle birlikte çal›flt›. Kendi aralar›nda bir nevi s›n›fsal pazarl›k
gelene¤i de var Arjantin’de Peronistlerin de etkisiyle büyüyen. Bu pazarl›k meselesi iflçiler
aç›s›ndan kimi zaman kazan›mlar haline dönüflebiliyor, Peronist sosyal devlet ya da sosyal
uygulamalarla ama iflsizler aç›s›ndan, yoksullar aç›s›ndan, d›fllanm›fllar aç›s›ndan pazarl›kla
kazan›labilecek hiçbir fley yok, onlar ad›na pazarl›k edilebilecek hiçbir fley yok.
Sosyalist parti ve sol partilerle iliflkileri problemli, en büyük dertleri de yine kendi
ifadeleriyle sol partilerle, sosyalist partilerle, komünist partilerle bir aidiyet iliflkisine
girdiklerinde mas edileceklerini, onlara tabi olacaklar›n› ve hareketin özgüllü¤ünü
kaybedece¤ini ve en çok da kendilerine yarayacak kazan›mlar›n do¤rudan havuza
gitmeyece¤ini düflünüyorlar, çok da haks›z de¤iller.
Çi¤dem’le beraber bana da sorulan soruya ben birfleyler söylemek istiyorum. Okuyayım
ben soruyu, “Yeni sosyal hareketlerin eski hareketlerden farklar›ndan biri olarak
programlar›n›n nispeten ikincil oldu¤u söylenebilir mi? MST ve Arjantin’de, Zapatistalarda
ideolojik bilimsel konumlan›fllar ve kopufl aç›k aç›k belirtiliyor. Piketerolar tamamen
kendili¤inden hareket olarak görülebilir mi?
fiimdi benim gördü¤üm ‘70’li y›llar›n radikal hareketlerinin, devrimci hareketlerinin,
gerilla hareketlerinin askeri darbeler sürecinde yenilgilerinden sonra tekrar kendilerini
toparlay›p ortaya ç›kt›klar› görülmüyor, yani tekrar kendisini toparlay›p büyüyen bir harekete
hiç ben rastlamad›m. Bir tek Kolombiya’da FARC örne¤i devam ediyor, o da hiç yenilmedi.
‘60’l› y›llarda bafllay›p gerilla hareketine dönüfltü ve yenilmedi. Ama baflka bir fley oluyor,
benim sermayenin ikinci küreselleflme deneyi diye tan›mlad›¤›m so¤uk savafl›n bitmesinden
sonra koflullar›n de¤iflmesi ve neoliberalizmin tüm ç›plakl›¤›yla o bölümlerde gerilemesi,
sermayenin kendi suretinden kapitalizmin kendi suretinden bir dünya yaratmas› sürecinde
yaratt›¤› yoksulluk, iflsizlik vb. fleyler toplumlar›n oradaki halk›n kendi sorunlar› çerçevesinde
örgütlenmesine bu örgütlenmelerin her birinin önemli ölçüde karfl› karfl›ya gelerek, do¤rudan
mücadele ederek, çat›flarak, vuruflarak zorla haklar›n› alma özellikleridir, bundan dolay›
baflar›l› hareketlerdir. MST Brezilya’daki e¤itim sisteminin yap›s›n› de¤ifltirmifltir, yasal olarak
hatta, hangi ay, hangi gün okula gidilece¤i, hangi saatte okula gidilece¤ine kadar bir direniflle
bunu tar›mdaki üretim saatleri ve gençlerin, çocuklar›n üretimde çal›flmas›yla okul, okumas›
aras›ndaki iliflki üzerinden dönüfltü ve yüzde doksan oran›nda, çok ciddi bir oran yüzde
doksan oran›nda Brezilya’da okula gitmeyen çocu¤un okula yaz›lmas› sa¤lanm›flt›r.
Arjantin’de bilmiyorum, Arjantin iflsiz iflçiler hareketi ifl kazanm›flt›r, sosyal yard›mlar›n
sürmesini sa¤lam›flt›r v.s. Bu hareketlerin ikisinde de eski sol siyasi hareketlerin o dönemleri
geçirmifl kad›nlar›n bafllang›çta önemli bir pay› vard›r, kendi yaflad›klar› deneyimlerden ders
ç›kararak davrand›klar›n› düflünüyorum. Zapatistalar da dahil olmak üzere hepsinde bir eski
kadronun varl›¤›ndan söz edilebilir, baflta MST olmak üzere heteredoks bir marxist hareket
olarak kendilerini tan›mlamaktad›r. Arjantin iflsiz iflçiler hareketinde çok say›da ifl örgütleyen
eski sendikal› sosyalist ve komünist partisi üyesi iflçi vard›r, teflekkür ediyorum.
Hakan Günefl: “Rusya’daki tepkisizli¤in bir nedeni de özellefltirme s›ras›nda mafya
egemenli¤inin artmas› olabilir mi, bu çerçevede SEWA ’n›n yerini Rusya örne¤inde mafya m›
alm›flt›r” diye bir soru var.
Evet, yani e¤er evet hay›r demek gerekiyorsa evet diyebiliriz, özellikle kendi hesab›na
çal›flan insanlar –bu sözü SEWA meselesinden ödünç alarak kullan›yorum–, alan›nda mafya

299
Sorular

etkinli¤inin daha belirleyici oldu¤unu, pazarlarda sokak sat›fl› yap›lan yerlerde, o küçük
küçük tezgahlarda sat›lan sigaradan meyveye, sebzeye, ekme¤e ne varsa, evde piflirilen
ekmek vs. bütün bunlar çok say›da ve çok yerde kentlerde oluyor. Dolay›s›yla önemli bir
kesimi kaps›yor ve bunlar›n bir mafya grubu, gruplar› taraf›ndan bask› alt›nda tutuldu¤u
rüflvetlerin al›nd›¤›, gerekti¤i zaman zor kullan›ld›¤› bilinen fleyler. Yaln›zca bir uyar›
yapmak istiyorum. Bu alanla biraz s›n›rl› tutmakta yarar var, çünkü yöntemsel olarak, hani
bu Rusya’da yaflanan dönüflüme, hareketli hareketsizli¤e vb. kriminallefltirilen bir yerden
bakman›n önemli zaaflar› var, çünkü bizatihi devletin pozisyonu, egemen di¤er ayg›tlar›n
rolünü gözden kaç›rmaya neden olabilecek bir özellik tafl›yor ona özen göstermek laz›m.
Di¤er soru, “eski Sovyetler Birli¤i ülkelerindeki taban hareketlerinin kendi aralar›nda bir
koordinasyonu var m›?”
fiimdi herhalde benim anlatt›¤›ma atfen söyleniyor, taban hareketi derken flöyle
netlefltireyim, çeflitli fleylerin taban hareketi olabilir, ben militan sendikac›l›k örne¤i olarak
Zaflita ve Solidarnost’u vermifltim. Yani bu müdafaa ittifak› ve Rusya’dan ve Kazakistan’dan,
evet zaten Zaflita ve Solidornost kardefl örgütler gibi, programlar› ayn›, iletiflim içersindeler,
ayn› zamanda peki baflka nerede var, Ukrayna’da var, bunun d›fl›nda baz› yerlerde
gerçekten Türkmenistan’da olamayaca¤›n› tahmin edebiliyorsunuzdur hani Türkmenbafl›
hakk›nda hepimizin bildiklerinden. Tacikistan endüstrisinin çökmüfl olmas› nedeniyle fley
ama hani bir sol damar enteresan bir flekilde var, Moldovya diye sayabiliriz. Burada bunlar
kendi aralar›nda ittifak içinde ama kayda de¤er olan Ukrayna, Kazakistan ve Rusya
Federasyonu’ndaki bu sendikal, militan sendikal e¤ilim isimlerini and›¤›m. Peki partiler
düzeyinde var m› ? Evet, yani en bildi¤imiz Züganov’un temsil etti¤i Rusya Federasyonu
Komünist Partisi yani gelenekselden en büyük gövdeyi alan çizgi, evet var ve bu hemen her
ülkede ayn› isimle, Türkmenistan’da yok, Özbekistan’da yok yani yasakland›¤› için, ama
di¤erlerinin hepsinde var Azerbaycan’da dört tane falan var hatta, ayn› çizgide. Ama baz›
yerlerde ciddi güçler oluflturabiliyorlar, mesela Kazak Komünist Partisi’nin en az›ndan oy
taban›, gerçekten serbest bir seçim yap›ld›¤›n› varsayarsak, herkes kabul ediyor ki evet
yüksek bir oy oran› olur. Rusya’da biliyorsunuz, ortalama üçte bir seçmen ilgisine mazhar,
yüzde k›rka kadar ç›km›flt› bir ara, ’96’da. K›rg›zistan’da seçimler çok flaibeli olmas›na
ra¤men birinci parti ama partilerin temsiliyet sistemi bizden farkl› oldu¤u, hani baflkanl›k
sistemi oldu¤u için bu parlamentoya yüzde befl biçiminde bile yans›m›yor, çok komik bir
fley. Peki bunlar›n ideolojik pozisyonlar› ne, sosyal demokrat bir program Züganov’u örnek
alarak söyleyelim, hepsi birbirini takip de ediyor taklit de ediyor, iflçi s›n›f›n›n tabandan
gelebilecek herhangi bir hareketin önünde bir bariyerler II. Enternasyonal taklitlerine
benzetebilirim, hatta daha kötüler. Keflke olmasalard› diyece¤im ama bu sadece bir temenni
geriye dönük.
Ama SBKP bittikten sonra oluflan bu ana gövdeden bir de tabi muhalif e¤ilimler var,
görece bu bürokratik mekanizmalar›n içerisine hapsedilmifl ve sadece parlamenter kanalda
mücadeleyi ya da bir fleyler yapmay› hedefleyen, sosyal demokrat, Çin’e öykünen, hem
‹sveç hem Çin’e bakan enteresan bir aran›fl, teknokratik, bundan farkl›laflan iflte Rusya’da
hepimizin belki en çok bilece¤i Ampilov ve Tulkin’in temsil etti¤i, bunun d›fl›nda tabi
Andreva’lar var. Fakat çok ilginç hemen devam›ndaki soruyla ba¤lamak istiyorum. Ekim
Devrimi öncesi mücadele gelene¤inden yararlanabiliyorlar. fiöyle söyleyeyim asl›nda

300
Sorular

yararlan›yorlar. Nina Andreva Gorbaçov dönemi tart›flmalar›nda, (flimdiki Petersburg)


Leningradl› yanl›fl hat›rlam›yorsam kimya dal›ndayd› bir profesör; bu sürecin sosyalizme
ihanet oldu¤unu yazd›, Stalinist yani kat› Stalinist bir pozisyon olarak an›l›yor onun
söyledikleri, ama çok net, o mektubu çok etki yaratt›, o dönem Sovyet bas›n›nda yer ald›.
Sosyalist itiraz›n bayra¤› oldu bu kad›n, sonra Züganovlara kat›lmad› do¤al olarak, ayr› bir
parti kurdu, iki buçuk üç y›l önce iflçi milisleri kurdu. Silahl› de¤il ama ona da
meyledercesine, fakat çok komik yani bunu aç›k aç›k kurdu ve tabi ki hemen toplad›lar.
Yani evet geçmifl deneylerden yararlan›yorlar ama o kadar kopuk ki o, hani sosyalizmin bir
biçimiyle be¤eniriz be¤enmeyiz flu veya bu s›fat› ekleyebiliriz ama sonuç olarak sosyalizm
bir biçimiyle vard›. Fakat flu yoktu, yani mücadeleden kopmufl bir parti hayat› yafland›,
dolay›s›yla o baflka ülkelerle dayan›flma anlay›fl›ndan tutun her fleye yans›yordu, zaten
bildi¤imiz gibi. Dolay›s›yla geriye kalan sosyalistler evet böyle, gerçekten samimiyetle
sar›ld›¤›nda da aç›k milis kurma yoluna gidip ertesi gün bütün milislerini toplatacak bir
pozisyona düflüyorlar. Bilmiyorum belki aç›klay›c› olmufltur.
Bahar Yi¤itbafl: Sorulardan bir tanesi “mikro kredi ve banka yerine kad›n kooperatifleri
çözüm olabilir mi?” diyor.
Kolektif üretim ve örgütlülü¤ün söz konusu oldu¤u, demokratik karar alma
mekanizmalar›n›n gerçek anlamda iflletilebildi¤i ve mikro kredidekinin tam tersine sözde
de¤il ama gerçek anlamda dayan›flma a¤lar›n›n kullan›labilece¤i ve madem ki kad›nlar›
hedef al›yor, bu durumda kad›n olmaktan kaynaklanan sorunlarla ilgilenmek üzere ciddi
bir aya¤›n›n bulunaca¤› örgütlenme tarzlar› tabi ki bir çözüm olabilir. Yaln›z kooperatiflerde
de bir tak›m sorunlar yafland›¤›n› biliyorum ama bunlar›n afl›labilece¤ini düflünüyorum.
Di¤er bir soru; “al›nan kredileri daha çok hangi alanlarda sektörlerde kullan›yorlar, bu
durumda eflleri hayatlar›ndaki di¤er erkekler ne kadar müdahil oluyor” diye soruyor.
Daha çok Diyarbak›r’a referansla cevap verece¤im, gördü¤üm kadar›yla öncelikle
asl›nda acil tüketim ihtiyaçlar› karfl›lan›yor evin, veya mesela tarlada hasat, ürün ekme
zaman›, o s›rada tarlaya gübre laz›m, bunun üzerine gübre al›yorlar, kendileriyle ilgili ifller
yapmaya kalkt›klar›nda tülbent, nevresim, elifli ya da hediyelik eflya gibi malzemeleri
karfl›layabiliyorlar yada ço¤u zaman da gördü¤ümüz kocalar›n›n ifllerine yarayacak bir
tak›m fleyler oluyor. Mesela genellikle kocalar› seyyar sat›c›l›k yapt›¤› için, ona bir tezgah
alma ve onun malzemelerini karfl›lama söz konusu oluyor. Ya da efllerden bir tanesinin cam
dükkan› açt›¤›n› hat›rl›yorum. Kocalar›n›n bunlara müdahalesi dedi¤im gibi zaten asl›nda
iflsizlik çok ciddi anlamda var ve para gelirse nereden gelirse gelsin fleklinde bakt›klar› için
efllerini asl›nda onlar kendileri de teflvik ediyorlar krediyi almalar› yönünde, ama borçlarla
u¤raflan ço¤unlukla tabi ki kad›nlar oluyor. Banka görevlileri de krediyi verdikleri zaman
asl›nda erkeklerin krediyi kulland›¤›n› biliyorlar, banka görevlileri bunu bilmelerine ra¤men
ses ç›kartm›yor, flöyle bir yaklafl›m gözetiyorlar, tamam olabilir erkekler kullans›n ama
kad›nlar bunun bir noktas›nda parças› olsunlar fleklinde, iflte e¤er ki seyyar sat›c›l›k
yap›lacak ise kad›n o domatesleri arabaya yükleyen kifli olsun bari gibi bir yaklafl›mlar› var.
Soru: Birleflik ‹flçi Sendikas› kapat›ld›n›z ama san›r›m örgütlenme devam ediyor ama
flimdiye kadar ne kadar iflçi örgütlendi, özel bir çaba var m› bu konuda, yöntemler izliyorlar
m›. Çünkü çal›flt›klar› bölgede yo¤un tekstil var ve orada evde çal›flan, ev eksenli çal›flanlar
kooperatifi var, örne¤in onlarla iletiflim kuruyor musunuz, görüflüyor musunuz?

301
Sorular

Ben müdahale etmek istemiyorum ama bir kad›n örgütü üyesi olarak ben cevap
verebilir miyim. fiöyle bir sorun var yaklafl›k iki sene önce kurulan bir sendikay›z pek çok
konuda da tecrübesizliklerimiz var, deneyim aktar›mlar›m›z yok, geçmiflten gelen bir
gelene¤imiz yok sendikac›l›k anlam›nda, fakat flunu söylemek istiyorum biz kad›n sorununa
feminist bir yaklafl›mla bakmamakla beraber sistem içersinde de¤erlendiriyoruz ve özellikle
kad›n iflçileri, enformel sektör iflçileri, eve ifl alan evde çal›flan, hizmet sektöründe çal›flan
diyebilece¤imiz kad›n iflçilerin ‹kitelli gibi Ümraniye gibi Sar›gazi gibi bölgelerde yürütülen
atölye gibi bir kad›n komisyonu çal›flmas› bafllatmay› düflünüyoruz. Diyeceksiniz ki bu
zamana kadar niye böyle bir fley bafllamad›. Bu dönemki sorunumuz asl›nda kad›nlar›n
sendikaya çok fazla gelip gitmemeleri, sendika üyesi olmamalar› ayn› iflçi kad›nlarda tekstil
sektöründe atölye içinde çal›flan kad›nlarla birlikte davranmak laz›m. Bu anlamda kad›n
komisyonu çal›flmas› yapaca¤›z önümüzdeki dönemde. Bu komisyon çal›flmas›nda
bildi¤imiz klasik bir kad›n çal›flmas› yani bir kad›n çal›flmas› nas›l yap›l›r, bunun
sorunlar›na dair, ülkenin politik gündemi üzerinden iddia ve prensibi olan, bölgenin
insan›n› tan›yan öbür insan›n ihtiyaçlar›n› tespit eden, proje sürekli olarak sosyal hayatta
iflçi mahallesindeki kad›nlar›n gerçek hayatta sorunlar› üzerinden orada anket çal›flmas›
yapt›k, onlar için esasl› ve öncelikli sorunlar› tespit ettik. Bu sorunlar› arkam›za alan bir
kad›n çal›flmas› yapmaya bafllayaca¤›z.

302
Yazar Adı

303
MAkale Adı

304
Yazar Adı

OTURUM 4.1

GELENEKSEL SINIF
HAREKET‹NDE ALTERNAT‹F
AÇILIMLAR

YÖNETEN:
TOLGA TÖREN

KONUfiMACILAR:
ASLIHAN AYKAÇ
TUFAN SERTLEK

305
MAkale Adı

306
Asl›han Aykaç

Abstract
This paper aims to look at how labor responds to the challenges it faces in the era of
globalization. More specifically the discussion will focus on how the responses from different
levels, whether national, regional or international, work towards bringing about favorable
conditions for labor. The paper interrogates not only the institutional approaches but also
other alternatives that have not been realized but may be beneficial in the future.
The first section of the paper will deal with what kind of changes globalization brings for
labor, in relation to the political and economic structures both at national and international
levels. The most important global transformation that affects labor is the expansion of the
triangular relationship of capital, labor and the state from the national to the global level.
The continuous disintegration of temporal and spatial boundaries with globalization,
implies external changes such as an expansion of domains for each of the actors in the
above relationship or organizational changes, as well as internal changes that have more
to do with the composition, such as the increasing diversity of labor and internal dynamics
as in the case of nationstates’ neoliberal commitment.
Second section will look at labor’s response to globalization at various levels, from national
to regional to global. The basis of labor organization range from sectoral to communal or to
political arena, which present labor activism in different contexts. Looking at labor activism at
different levels in relation to several organizations from trade unions to labor confederations
to supranational organizations, we see that although their efforts are intense, they have not yet
succeeded in recovering labor’s current demise. As the already existing activism of organized
labor proves itself inadequate in dealing with the challenges of globalization, there emerges a
need to interrogate alternatives that may respond to new conditions.
The final section will cover future alternatives for labor activism. The first part will look at
“social movement unionism” as an alternative form of organization for labor. The second
part will discuss the possibility of core labor standards becoming legally binding at the
global level. A possible consensus on core labor standards has to be put into practice
through an enforcement mechanism at the global level. The purpose of looking at future
alternatives in labor activism is not to come up with a prescriptive statement but to pose
questions as to what direction global labor movement may follow in the future.

‹flçi S›n›f› Örgütlenmesinde


Alternatif Aç›l›mlar

ASLIHAN AYKAÇ

Girifl
Bu çal›flman›n amac›, küreselleflme tehdidi alt›ndaki iflçi s›n›f›n›n sosyal ve ekonomik dö-
nüflümünü anlamak ve bu dönüflümün örgütsel harekete nas›l yans›d›¤›ndan yola ç›karak al-
ternatif reform önerileri üretmektir. Küreselleflme sürecini belirleyen neoliberal ekonomi po-
litikalar›na karfl›l›k iflçi s›n›f› hareketinin mücadele stratejilerindeki de¤iflimleri anlayabilmek
için öncelikle iflçi s›n›f›n›n küreselleflme sürecinde geçirdi¤i sosyal ve ekonomik dönüflümle-

307
‹flçi S›n›f› Örgütlenmesinde Alternatif Aç›l›mlar

ri tan›mlamak, bunu takiben s›n›f hareketinin kurumsal yap›s›ndaki dönüflümü ulusal, böl-
gesel ve uluslararas› düzeyde incelemek gerekir. Küreselleflmenin özellikle geliflmifl ulafl›m ve
iletiflim teknolojilerinin sonucunda artan sermaye hareketlili¤i ve sermayeye davetkâr bir or-
tam sa¤lamak isteyen devletlerin iflçi hareketini engelleme politikalar› iflçi s›n›f›n›n dönüflü-
münde d›flsal etkenleri belirlerken, iflçilerin sektörel da¤›l›m›ndaki de¤iflimler, örne¤in hiz-
met sektörünün sürekli büyümesi ve buna karfl›l›k tar›m›n ve endüstriyel sektörlerin küçül-
mesi, yeni üretim modelleri, özellikle esnek uzmanlaflma ve üretim sürecinin küçük parçala-
ra ayr›lmas›yla ortaya ç›kan yar›zamanl› veya k›sa dönemli çal›flma formlar›, kad›nlar›n ve
çocuklar›n iflçi s›n›f›na kal›c› bir biçimde dâhil olmalar› s›n›fsal dönüflümün içsel dinamikle-
rini gösterir. Bu dönüflümün örgütsel harekete ne derecede yans›d›¤›n› anlamak için de ha-
reketin kurumsal yap›s›na farkl› düzeylerde bakmak gerekir. Son olarak da, kurumsal yap›-
n›n analitik bir elefltirisinden yola ç›karak s›n›fsal harekette alternatif aç›l›mlar de¤erlendiri-
lebilir. Bunlar içinde di¤er toplumsal hareketlerle ortak çal›flma, uluslararas› standartlar›n
yapt›r›m›n›n artt›r›lmas› ve özerk denetim mekanizmalar›n›n gelifltirilmesi say›labilir.

I. Küresel Dönüflümler: ‹flgücüne Yans›malar


Küreselleflme ekonomi, politika, kültür ve sosyal alanlarda bir tak›m yap›sal dönüflüm-
lerin toplam› olarak görülebilir. Kimileri bunun hali haz›rda var olan uluslararas› bir siste-
min yeni bir evresi oldu¤unu savunurken –örne¤in dünyasistemi perspektifi– kimileri de
küreselleflmenin bütünsel bir geliflmeden çok eflzamanl› bir grup bölgesel hareketin topla-
m›ndan ibaret oldu¤unu savunur. Bunun d›fl›nda söz konusu dönüflümlerin dünyan›n fark-
l› bölgelerinde farkl› etkiler yaratmas›ndan dolay› asl›nda bir de¤il birden fazla küresellefl-
me yafland›¤›n› söyleyenler de vard›r (Jenson ve Santos 2000). Ayr›ca, küreselleflmenin
kayna¤› olarak bilgi, iletiflim ve ulafl›m teknolojilerindeki geliflmelere odaklananlar da bu-
lunur (Castells 1996). Bu dönüflümler devam ederken küreselleflmeyi tan›mlamak ve etki-
lerini irdelemek özellikle bu çal›flman›n amac› için hem gereksiz hem de ilgisiz olacakt›r.
Bunun yerine bu bölümde iflçi s›n›f›n›n sürmekte olan bu küresel dönüflümlerden nas›l et-
kilendi¤ine odaklanaca¤›m.
‹kinci Dünya Savafl› sonras›ndan 1970’lere kadar olan dönem, ulusdevletlerin uluslar›-
n›, ulusal ekonomilerini ve devletlerini yeniden infla etme yolundaki kararl›l›klar› sebebiy-
le birçok akademisyen/araflt›rmac› taraf›ndan yeniden yap›lanma dönemi olarak adland›-
r›ld›. Bu hem savafltan ç›kan ülkeler için hem de ba¤›ms›zl›klar›n› yeni kazanm›fl sömürge
devletler için geçerliydi. Ulusal ortamdaki aktörlerin iliflkileri ve hareket alanlar›n›n ulus-
devlet s›n›rlar›yla belirlenmesi bu aktörler aras›nda karfl›l›kl› bir ba¤›ml›l›k olmas›na yol
açm›flt›r. Bu dönemde ekonomik kalk›nman›n en önemli modeli olan ithal ikameci sana-
yileflmeye göre, ekonomik kalk›nma devletin korumac› politikalar›na dayanmaktad›r (Ge-
reffi 1994: 211). Devlet denetim çerçevesini, devlet, iflgücü ve sermaye aras›ndaki iliflkilerin
süreklili¤ini korporatist yap›lar ve/ve ya sosyal hizmet politikalar›yla garantiye alm›flt›r.
Her iki durumda da sermayenin iflgücünü sömürme e¤ilimi devletin toplu görüflmelerdeki
hakemlik konumu arac›l›¤›yla iflgücünü desteklemesiyle dengelenmifltir. Korporatist mo-
dellerde toplu görüflmeler sermaye ve iflgücü ç›karlar›n› iflçi ve iflveren örgütleri arac›l›¤›y-
la temsil etmekteydi. Örgütlülük de haklar›n garantisi olarak görülmekteydi. Sosyal devlet
modellerinde ise iflgücü yayg›n sosyal hizmetlerle ve sosyal güvence ile desteklenmifl ve

308
Asl›han Aykaç

hatta baz› sosyal devlet modelleri metalaflmay› engelleyici politikalar›yla iflgücünün çal›fl-
ma zorunlulu¤unu ortadan kald›racak güvenceler sa¤layarak iflgücüne çal›flmama seçene-
¤i sunmufltur (EspingAndersen 1990). Bu dönemde iflgücünün siyasal ve sosyal ortamlarda-
ki temsili, sendikalar ve siyasi partiler arac›l›¤›yla yap›lmaktayd› ve yüksek orandaki sen-
dikalaflma, siyasi arenada boy gösteren sosyal demokrat ve iflçi partilerinin de iflbirli¤iyle
iflçi s›n›f›na güvenli bir konum sa¤lamaktayd›. Her ne kadar çevre ülkelerde iflçi sendika-
lar› ve partileri gecikmifl olarak ortaya ç›ksalar ve daha çok ulusal kurtulufl hareketleriyle
özdeflleflseler de iflçi s›n›f› örgütlenmesinin en önemli ve yayg›n modeli olmufllard›r. Asl›n-
da sendikalar ve iflçi partileri bu dönem boyunca hem merkez hem de çevre ülkelerde en
yayg›n örgütsel modeller olmufllard›r.
1970’lerde küreselleflmenin belirginleflmesiyle sermaye, iflgücü ve devlet aras›ndaki üç-
lü iliflki küresel düzleme yay›lm›fl, ulusdevletin bu üçlü iliflkideki ve küresel ortamdaki ro-
lünü belirsizlefltirmifltir. Merkez ülke ekonomilerinde büyümenin durgunlaflmaya bafllama-
s› yeniden yap›lanma döneminin bitiflini iflaret ederken, ulafl›m ve iletiflim teknolojilerin-
deki geliflmeler sermayenin kâr pay›n› yükseltmek için giderlerin –hem vergi hem de iflgü-
cü giderleri daha düflük oldu¤u yerlere kolayca tafl›nabilmesini sa¤lad›. Bu flartlar alt›nda,
çevre ülkelerde yayg›n olan ve kalk›nmaya etkisi bu ülkelerin yap›sal konumlar›n› de¤ifl-
tirmeye yaramayan, kapal› ekonomi ve korumac› politikalara dayal› ithal ikameci sanayi-
leflme, ekonomik bir stratejiden çok ekonomik bir yük olarak alg›lanmaya bafllad›. Ekono-
mik büyüme için sermayeyi ülkelerine çekmeye çal›flan devletler, iflgücüne güvence sa¤la-
mak ad›na sermayenin kâr paylar›n› zorlayan denetim çerçevelerinden vazgeçtiler. Birçok
örnekte, toplu görüflme mekanizmalar› da¤›ld›, iflçilere sa¤lanan sosyal hizmetler büyük
oranda azald› ve devletler iflgücünün kayb› pahas›na s›n›rlar›n› yabanc› sermayeye açt›.
Buna göre, “Bu senaryoda ulus devletler için kalan tek rol, iflveren için istihdam›n sosyal
maliyetlerini azaltarak, vergi indirimi yaparak, e¤itimli ve vas›fl› iflgücü sa¤layarak ve ye-
rel iflçi hareketinin uysall›¤›n› (yasamayla, bask› yoluyla veya her ikisiyle) garantileyerek
içe dönük yat›r›m için uygun bir rejim sa¤lamakt›r.” (Upchurch 1999: 3). Hükümetler için
ekonomik serbestleflme dünya piyasas›yla bütünleflmenin yoluydu. Bunun için en önemli
yol do¤rudan yabanc› yat›r›m› ve çokuluslu flirketleri çekecek olan özellefltirmeydi. Özel
sektör için bu, keflfedilecek ve hatta sömürülecek yepyeni bir dünyayd›. Geliflmekte olan
ülkeler ve Yeni Sanayileflmifl Ülkeler sadece ucuz iflgücüyle de¤il ayn› zamanda yeni pazar-
lar›yla da büyük sermaye için verimli topraklar sundular. Castells’e göre “yeni kalk›nmac›
devlet”, flirketlerini dünya piyasas›ndaki rekabette baflar›l› olmalar› için üretkenliklerini
artt›rmalar› yönünde destekledi (Castells 1996: 89). Buna göre GSMH, ulusal politikalar,
ulusal pazar, milli ekonomi gibi kavramlar tart›flmalardaki merkezi konumlar›n› yitirip kü-
resel ekonomide çokuluslu flirketlerin, yabanc› yat›r›m›n, küresel finans sisteminin ve dün-
ya pazar›n›n de¤erlendirmesinde kullan›lan analitik araçlar haline geldiler (Frenkel & Ro-
yal 1997: 11). Devletlerin sermaye karfl›s›nda güç kaybetmesi iflgücünün hem ulusal hem de
küresel alanda k›r›lganl›¤›na sebep oldu; bununla birlikte, artan çeflitlilik, iflçi hareketinde-
ki bölünmeler, sendikalaflma oran›ndaki azalma, sendikalar›n ve onlar› destekleyen siya-
si partilerin siyasi güçlerinin azalmas›yla iflgücü ve iflçi örgütlenmesinin içsel dinamikleri
de de¤iflti.
Devletin de¤iflen rolüne ve devlet, iflgücü ve sermaye aras›ndaki üçlü iliflkiye bak›ld›-

309
‹flçi S›n›f› Örgütlenmesinde Alternatif Aç›l›mlar

¤›nda, Uluslararas› Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankas› (WB) gibi uluslararas› finansal ku-
rumlar›n yan› s›ra, GATT’›n devam› olan Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) de ulusdevletle-
rin d›fla aç›lma sürecini h›zland›rmadaki ve neoliberal ekonomi politikalar›n›n özellikle ge-
liflmekte olan ülkelere dayat›lmas›ndaki rolüne bakmak gerekir (Gereffi 1995: 104). Bu
uluslararas› finansal kurumlar›n rolü iki yönlüdür. Birinci rol liberal ekonomik görüfllerin,
özellikle geliflmekte olan ülkelerde uygulanan e¤itim programlar›, siyasi liderlere tavsiye-
lerde bulunan akademik ekonomistlerin katk›s›yla veya sadece bu görüflleri destekleyen
yay›nlar› arac›l›¤›yla küresel olarak yay›lmas›yla ilgilidir. Biersteker örneklerini fiili’deki
“Chicago’lu Erkekler” ve de “Afrika’da kurumsal kapasite inflas›” amaçl› Dünya Bankas›
program›ndan seçer. Uluslararas› finansal kurumlar›n serbestleflmeye yönelik ikinci ve da-
ha önemli rolü ise daha çok finansal güçleriyle ilgilidir ve neoliberal ekonomi politikalar›-
n uygulanmas› karfl›l›¤›nda finansal destek ve borç yard›m›n› öngörür (Biersteker 1995:
184). Neoliberal ekonomi politikalar›n küresel düzeyde yayg›nlaflmas› sözde serbest ve dü-
rüst ticaret için zemin haz›rlar, fakat her ülke küresel ekonomiye kendi imkânlar› do¤rul-
tusunda kat›ld›¤› ve neoliberal ekonomi politikalar›n› mevcut ekonomik kaynaklar› elver-
di¤ince uygulayabildi¤inden –kimi ülke için bu çokuluslu flirketler iken di¤erleri için ucuz
iflgücü olabilir– bu ayn› zamanda küresel hegemonya yap›s›n› güçlendirir ve küresel sosyal
eflitsizlikleri keskinlefltirir.
Küreselleflmeyle eflzamanl› baflka bir de¤iflim de üretim sistemlerinde görülür. Bu de-
¤iflimde küresel iflbölümü, üretim sürecindeki ifl ve istihdam türleri ve iflgücünün sosyal
oluflumu aç›s›ndan iflgücünü yap›sal olarak de¤ifltirir. Ulusdevlet ortam›nda yayg›n olan
Fordist üretim sistemi kitlelerin tüketimini besleyecek seri üretime ve bu flekilde kâr›n en
yüksek düzeye eriflmesine dayal›yd› ve bütün bunlar savafl sonras› yeniden yap›lanma sü-
recine uygundu. PostFordizm, Fordist üretim sisteminin ulusal s›n›rlar›n› aflabilmesi için
üretim sistemini yeniden düzenledi. Uluslar aras›nda artan rekabet uluslar›n rekabet güç-
lerini artt›rmak için yeni üretim sistemlerine yönelmesine yol açt› (Sabel 1994: 102 103). Es-
nek uzmanlaflman›n yayg›n ve birincil üretim sistemi olmas›yla üretim ulusdevletin s›n›r-
lar›n› aflabildi. Üretim sisteminin ekonomik organizasyonu çokuluslu flirketlerin birden faz-
la ülkede iflletilmesiyle uluslararas› boyut kazand›. Üretim sürecinin küresel düzeyde ya-
y›lmas› iflgücü için çeflitli sonuçlar do¤urdu.
Esnek uzmanlaflma, flirketlerin karfl›l›kl› anlaflmalara dayanarak ayn› üretim ifllemlerini
farkl› birimlerde yo¤unlaflt›rarak yapmalar›n› gerektirdi. Farkl› flirketler taraf›ndan farkl›
co¤rafyalarda üretilen parçalar bir baflka flirket taraf›ndan toparlanarak ve monte edilip pa-
zara sunulur hale geldi. Bu yap›sal de¤iflim sonucunda ev ifli, parça bafl› ifl veya yar› zaman-
l› ifller yayg›nlaflt› ve küresel iflgücüne çeflitlilik kazand›rd›. ‹stihdam›n çal›flma süresi ve ça-
l›flma alan› gibi koflullar aç›s›ndan farkl›l›k göstermeye bafllamas› ücretler, sosyal güvence-
ler ve ifl güvencesi aç›s›ndan farkl›l›klar do¤urdu. Bütün bunlar›n d›fl›nda esnek uzmanlafl-
ma üretim sürecinin vas›f gerektirmeyecek kadar küçük parçalara bölünmesiyle iflgücünü
vas›fs›zlaflt›rd›. Bunun en önemli sonucu kad›nlar›n ve çocuklar›n iflgücünün de¤iflmez ve
büyük bir kesimi olmas›d›r. Geçici ve kay›td›fl› istihdam da bu dönemde birçok yerde ve
özellikle geliflmekte olan ülkelerde yayg›nlaflm›flt›r. Sonuç olarak iflçi s›n›f› hareketi iflgücün-
de farkl› istihdam türlerinden ve demografik çeflitlilikten do¤an farkl› ç›karlar› temsil etmek

310
Asl›han Aykaç

zorunda kalm›flt›r. ‹flçi hareketinin yaln›zca iflle ilgili sorunlarla ilgilenmekten öte sosyal bir
görev de üstlenmesi gerekir.
Üretim sürecinin küreselleflmesinin daha önemli sonuçlar› küresel eflitsizliklerin pekifl-
mesinde görülür. Moody bunun için Kuzey ve Güney Ülkelerinin kalk›nmalar›n›n tarihsel bir
karfl›laflt›rmas›n› yapar ve kalk›nmadaki eflitsizli¤i iflçi s›n›f› aç›s›ndan yorumlar (Moody
1997). Kalk›nmadaki eflitsizlik her ne kadar küreselleflmeden önce de var olsa da, bu eflit-
sizlik küreselleflme sürecinde uluslararas› bütünleflmeden çok kapitalizmin yay›lmas›yla pe-
kiflir. Uluslararas› piyasalarda rekabet gücünü art›rmak için üretim giderlerini düflürmeyi he-
defleyen Kuzey Ülkeleri, Güney’in ucuz ve örgütlenmemifl iflgücünü kullanmak için bu ülkele-
re yat›r›m yapar (Mayne & Le Quesne 1999: 95). ‹malat sanayinin Güney’e kaymas›n› gösteren
çeflitli veriler ve kaynaklar vard›r (WDR 1989: 174–175). Çok uluslu flirketler “Kuzey’in yüksekü-
retken (sermaye yo¤un) olanaklar›yla d›flar›n›n göreli olarak düflüküretken (emek yo¤un) olan-
lar›” aras›nda bir uluslararas› iflbölümü yarat›r ve bu iflbölümü Güney’in öylesine aleyhinedir
ki, “Sadece düflük ücretler ve genel gerilik onlar›n dünya ticaret sistemindeki konumlar›n› sür-
dürmelerini sa¤lar.” (Moody 1997: 62). Burada vurgulanan küreselleflmenin dünyan›n farkl›
bölgelerinde farkl› olarak yaflanmas›d›r. Daha özel olarak bu farklar rekabet için yeni alanlar
yarat›r ve bunun sonucunda Güney Ülkeleri rekabet güçlerini düflük ücretlerle sa¤larlar. Tabii
ki önemli noktalardan biri de rekabetin sadece Kuzey ve Güney aras›nda de¤il ayn› zamanda
Güney Ülkeler aras›nda da olmas›d›r (Basu 1999: 80).
Küreselleflme ile birlikte gözlenen üçüncü grup de¤iflim hizmet sektörünün büyümesi ve
sanayileflmenin ayn› oranda gerilemesi, geliflmifl ülkelerde imalat sanayiindeki istihdam›n
azalmas› –özellikle imalat sanayinin ucuz örgütlenmemifl iflgücü olan az geliflmifl ülkelere
kaymas›yla– ve bütün bunlar›n örgütlü iflçi hareketinin içsel güç yap›s›n› bozmas› olarak
özetlenebilir. Bir yandan küreselleflmeyle birlikte iflgücünün küçük bir kesimi olan ve daha
çok araflt›rma gelifltirme, finans ve benzeri iflletme alanlar›nda çal›flan yüksek vas›fl› profes-
yonel seçkinler için küresel bir pazar olufltu (Castells 1996: 234). Bu grup, hizmet sektö-
rünün di¤er çal›flanlar›na göre daha üst statüye sahipti ve hareketlili¤i daha fazlayd›. Öte
yandan, hizmet sektörünün büyümesi ayn› zamanda ulafl›m, temizlik gibi düflük vas›fl› ifl-
lerde istihdam›n artmas› anlam›na geliyordu. Bu ayn› zamanda yeni teknolojilerin kullan›l-
mas›yla iflinden olan imalat sanayiindeki yar› vas›fl› iflçilerin bir k›sm› için de istihdam ola-
na¤› anlam›na geliyordu. Ancak daha da önemlisi, hizmet sektörünün büyümesiyle sektör
içinde yüksek vas›fl› ve vas›fs›z ifller ve iflçiler aras›ndaki kutuplaflma artm›flt›r. Dolay›s›yla
s›n›f yap›s›nda radikal de¤iflimler yaflanm›fl ve sonuç olarak küreselleflmeden önceki göreli
homojen iflçi s›n›f› yap›s› da¤›lm›flt›r..
Hizmet sektörünün büyümesi sadece iflgücünün sosyal bileflenlerinin ve s›n›f yap›s›n›n
de¤iflimini de¤il, ayn› zamanda imalat ve sanayi sektörlerindeki iflçilerin güç kaybetmesini
ve d›fllanmas›n› da getirdi. Bu güç kayb› ve d›fllanma sonucunda örgütlü hareketler talepler-
de bulunmaktan çok, mevcut durumu korumaya yönelik stratejiler arayan bir dönemi ya-
flamaktad›rlar (Cox 1997: 178). Bunun yan› s›ra, örgütlü hareket bu d›fllanm›fl ve güç kaybet-
mifl gruplar› temsil ederken iflgücüne dâhil olan, fakat temsil edilmeyen kesimlerden dola-
y› da güç kayb›na u¤rad›. Örgütlü hareketin iflçi s›n›f› içinde artan farkl›laflmaya ve hizmet
sektörünün büyümesiyle ortaya ç›kan yeni güç da¤›l›m›na uyumu ve tepkisi geciktikçe güç
kayb› da artt›.

311
‹flçi S›n›f› Örgütlenmesinde Alternatif Aç›l›mlar

II. ‹flçilerin Küreselleflmeye Yan›t›: Ulusal Örgütlenme


Küreselleflmenin iflçi s›n›f› üzerindeki etkisi üç ana bafll›kta toplanabilir. Bunlardan bi-
rincisi, devletin hakemli¤i ve garantisi alt›nda gerçekleflen toplu görüflme sistemlerinin ser-
maye, iflgücü ve devlet aras›ndaki üçlü dengenin devletin sermayenin yarar›na iflçi hakla-
r›ndan vazgeçmesiyle bozulmas›d›r. ‹kincisi, iflgücüne yeni kat›l›mlardan, üretim sistemle-
rinin küresel düzleme yay›lmas›ndan ve üretim organizasyonunun farkl› formlara yönelme-
sinden dolay› iflgücünün içsel dinamiklerinin ve yap›s›n›n çeflitlilik kazanmas›d›r. Üçüncü-
sü ise hizmet sektörünün büyümesiyle örgütlü iflçi hareketinin temsil gücünün azalmas›
olarak özetlenebilir.
Bu genel dönüflümlerin d›fl›nda örgütlü iflçi hareketi de küreselleflmenin getirdi¤i yeni-
liklerden etkilenmifltir. Her fleyden önce, “Tamam›yla ulusal merkezli erkek sanayi iflçile-
rine dayal› sendikac›l›k krizdedir.” (Hyman 1994: 13). Sendikac›l›¤›n içinde bulundu¤u kriz
ayn› zamanda, 1970’lerden bu yana birçok ülkede azalma gösteren sendikal› iflçi say›lar›n-
dan, sendikalar›n kaybolan siyasi, sosyal ve ekonomik etkinli¤i ile sendikalar›n savunma-
ya yönelik stratejilerinden de anlafl›labilir (Waddington 1999: 2–3). Sermaye hareketlili¤ine
ve neoliberal ulusdevlete karfl› durufl, sendikalar›n yeni stratejiler üretmelerine ve pratik-
te yap›sal alternatifler oluflturmalar›na ba¤l›d›r. En genel düzeyde sendikalar bir tak›m ör-
gütsel unsurlar› yenileyerek, örne¤in sendika büyüklü¤ünü iflçi örgütleri aras›nda kaynak
kullan›m›, üyelik haklar› ve karar verme mekanizmalar› konusunda koordinasyonu art›ra-
cak biçimde düzenlemelidir. Chaison sendikal reformlar›n üç temel bafll›¤› olarak sendikal
bölünmenin azalt›lmas›, sendikal yo¤unlu¤un artt›r›lmas› ve sendikal tüzüklerin etkinleflti-
rilmesini öne sürer (Chaison 1997: 20). Sendikal bölünmenin azalt›lmas› esas olarak küçük
sendikalar›n büyük sendikalarla bütünleflmesi gere¤ini savunur. Büyük sendikalara k›yas-
la küçük sendikalar grev, iflçi e¤itim programlar› ve benzeri üyelik hizmetlerini sa¤lamak-
ta güçlük çekerler. Sendikal yo¤unluk daha çok üyenin tek bir büyük sendika alt›nda top-
lanmas›n› hedefler. Ancak bu üye yo¤unlu¤u daha fazla kat›l›mdan, çok daha fazla temsi-
le yöneliktir. Yani, sendikalar›n karar verme mercileri daha çok temsil gücü için daha çok
kat›l›m de¤il, daha çok destek beklerler, bu da artan üyeliklerle mümkün olur. Son olarak,
sendikal tüzüklerin ifllerlik kazanmas› ayn› alanda çal›flan sendikalarla ilgili düzenlemeyi
gerektirir. Örne¤in bir iflkolunda veya bir iflyerinde birden fazla sendikan›n çal›flmas› iflgü-
cü içinde bölünmeye yol açaca¤›ndan hareketin bütünlü¤ünü de zedeler. Buna benzer ola-
rak Waddington “sendikal bütünleflme”nin iflyeri etkinlikleri ve yerel sendikalar›n temsili
aç›s›ndan önemini vurgular. Sendikal bütünleflme, “iflyeri, yerel ve ulusal sendikalar ara-
s›nda bütünleyici ve uyumlu iliflkiler” olarak tan›mlan›r (Waddington 1999: 3, Crouch 1993:
54). Her ne kadar bu yöntemler sendikalar için her zaman sonuç vermese de, özellikle kü-
reselleflme sürecinde sendikal yo¤unluk ve güç kazan›m› için zorunlu flartlar haline gelmifl-
lerdir.
Örgütsel ve yap›sal de¤iflimlerin yan› s›ra yeni siyasi ve ekonomik ortam iflçi hareke-
tinde görüfl de¤iflikli¤ini de gerektirmektedir. Örgütlü hareket özellikle iflgücündeki çeflitli-
li¤i göz önünde bulundurmak zorundad›r (Munck 1999: 13). Bu do¤rultuda sendikalar
“mesleki homojenlik” yerine “sosyal homojenlik” temelinde temsile yönelmelidir (Catala-
no 1999: 29). ‹flçi kimli¤ini toplu olarak temsil etmeyi hedefleyen sendikalar iflçilerin sos-
yal konulardaki dünya görüfllerini de de¤erlendirecek kapasiteye sahip olmal›d›r. Öte yan-

312
Asl›han Aykaç

dan, mesleki kimlik, istihdam sürecinin iflçilerin sosyal iliflkilerini k›s›tlamas›ndan ve iflçi-
leri izole etmesinden dolay› toplu temsil için zay›f bir temel oluflturmaktad›r. Bunun yan›
s›ra, daha önce ulusdevletle iliflkilerinden dolay› siyasi arenada boy gösteren örgütlü hare-
ket art›k iflgücündeki çeflitlili¤e ulaflabilmek ve di¤er toplumsal hareketlerle iflbirli¤i sa¤la-
yabilmek için sivil toplum alan›na kaymaktad›r (Munck 1999: 12, Gorz 1999: 53). Gelenek-
sel olarak sendikalar siyasi partilerle iflbirli¤i yaparak taleplerini de siyasilefltirirken, gün-
cel sendikalar sivil toplum hareketleriyle ortakl›klar yaparak daha az politize olur ve fark-
l› sosyal de¤iflimler hedeflerler.
Sendikal hareket çeflitli ülkelerde farkl› stratejiler uygulayarak reforma gitmektedir.
Geleneksel erkek egemen sanayi iflgücünden farkl› olarak kad›nların ve hizmet sektörlerin-
deki iflçilerin örgütlenmesi hedeflenerek iflgücü çeflitlili¤i örgütlü harekete dâhil edilmeye
çal›fl›lmaktad›r. ‹stihdam flartlar›ndaki de¤iflim de sendikalar›n yakalamaya çal›flt›¤› yeni-
liklerdendir. Ancak küresel iflbölümündeki de¤iflimler gibi büyük boyutlu yap›sal dönü-
flümler ulusaldan çok uluslararas› düzeyde önem kazanmaktad›r.
Ulusal düzeydeki örgütlü iflçi hareketleri ekonomik, siyasi ve sosyal alanlarda bir ta-
k›m özgün koflullara ba¤l› olarak çeflitlilik göstermektedir. Bu çeflitlili¤i daha iyi anlamak
için yap›lacak bir s›n›fland›rma bu çal›flman›n amac›n›n ve alan›n›n d›fl›ndad›r. Ancak,
farkl›l›klar› belirleyen faktörleri özetlersek çeflitlili¤in neden kaynakland›¤›n› daha iyi an-
layabiliriz. Öncelikle, bir ülkede tarihsel olarak güçlü bir iflçi hareketinin varl›¤› küresellefl-
menin örgütlü hareketler üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmaktad›r. Buna örnek olarak
Arjantin ve ‹sveç iflçi hareketleri gösterilebilir. ‹kinci olarak, iflçi s›n›f› taleplerini siyasi are-
nada temsil edebilecek ‹flçi Partisi ve/veya Sosyal Demokrat Parti’nin varl›¤› da örgütlü ha-
reketlerin gücü ve devletle iliflkileri için belirleyicidir. ‹sveç bu aç›dan da önemli bir örnek
say›labilir. Üçüncü olarak, bir ülkede siyasi ve ekonomik alanda istikrar örgütlü hareket-
lerin etkinli¤i aç›s›ndan önem tafl›r. Örne¤in, Rusya’da ve Güney Afrika’da yaflanan radikal
dönüflümler bu ülkelerin iflçi örgütlenmesini de etkilemektedir. Rusya’da baz› sendikalar
nomenklatura statülerini devam ettirirken yeni kurulan sendikalar iflçi s›n›f› taleplerini pi-
yasadaki kapitalist iliflkilere göre yönlendirirler. Ulusal düzeydeki iflçi s›n›f› hareketleri
hakk›nda yapabilece¤imiz genel bir ç›kar›m, siyasi rollerinin ve güçlerinin yayg›n bir flekil-
de azald›¤›d›r. Bunun sebebi de küreselleflmeyle birlikte devletlerin neoliberal ekonomi po-
litikalar› kabul etmesi ve bunun devlet ve iflçi örgütleri aras›ndaki iliflkiyi bozmas›d›r.
Ulusal iflçi hareketleri hakk›ndaki baflka bir ç›kar›m da, ulusal düzeyin küreselleflme-
ye karfl› bir hareket için zay›f bir düzey olmas›d›r. Özgün flartlar›n etkisi hem örgütlenme-
yi etkiler hem de ifl standartlar› oluflturmakta güç kayb›na yol açar. Dolay›s›yla bundan
sonraki bölüm uluslar aras› düzeydeki iflçi s›n›f› örgütlenmesine bakacak ve iflçi s›n›f› ha-
reketinin küreselleflmeye karfl› uluslararas› direncini de¤erlendirecektir. Mevcut kurumsal
yap›lar›n de¤erlendirilmesi alternatif aç›l›mlar için zorunludur.

III. Uluslararas› ‹flçi Örgütleri


Uluslararas› iflçi örgütlenmesi küreselleflmeden çok önce bafllam›fl olsa da, özellikle
1970’lerden sonra küreselleflmenin etkisiyle yeni bir ivme kazanm›flt›r. Bu ivmenin en
önemli sebebi bu dönemde çokuluslu flirketlerin sermaye hareketlili¤inden faydalanmala-
r› ve ucuz iflgücüne yönelerek küresel ifl bölümünü de¤ifltirmeleridir. Ayn› anda birden faz-

313
‹flçi S›n›f› Örgütlenmesinde Alternatif Aç›l›mlar

la ülkede üretim yapan flirketlere karfl› yerel ve ulusal örgütlenmelerin tek bafl›na talepte
bulunmalar› giderek zorlaflmaktad›r. Levinson küresel düzeyde örgütlenmede üç aflamaya
de¤inir. Birinci aflama, daha birleflik ve dayan›flmac› bir sendika yap›s›na dayanan “yaban-
c› bir ortakla ortaya ç›kacak anlaflmazl›klarda bir ülkede tek bir sendikan›n flirket çap›n-
da deste¤ini” önerir. ‹kinci aflama, bir flirketin bir ülkedeki iflgücünü di¤er bir ülkedeki ifl-
gücüne karfl› tehdit unsuru olarak kullanmas›n› önlemek için bir flirketle iflletmesi bulunan
ülkelerde ayn› anda iflçi görüflmeleri yap›lmas›n› savunur. Üçüncü aflama ise, görüflmeleri
ortak talepler etraf›nda birlefltirmeyi hedefler (Levinson 1972: 110 111). Asl›nda bu üç aflama
da birbiriyle ilintili olup ayn› amaca yönelmekte ve sadece sendika içinde de¤il, ayn› za-
manda iflletme içinde de birleflmeyi hedefler.
Sendikalar›n ortaklafla hareket ederek çokuluslu flirketleri zorlad›¤› birçok örnek var-
d›r. Bunlar sadece grevlerle de¤il, ayn› zamanda bir ürünün dünya çap›nda tüketimine kar-
fl›, bir ülkeden baflka birine mal transferini engelleme ve tüketici bilgilendirme kampanya-
lar›yla yap›l›r. Örnek olarak fiubat 1971’de Fransa Michelin çal›flanlar›n›n Almanya Miche-
lin çal›flanlar› için greve gitmesi, ya da May›s 1969’da çok uluslu Frans›z flirketi SaintGoba-
in’e karfl› ortak ülkelerdeki iflçilerin grev yapma ve mal transferini engelleme yolundaki et-
kinlikleriyle flirketin manevra alan›n› s›n›rlamas› gösterilebilir.

a) Sektörel ‹flçi Örgütleri


Sektörel örgütlerden ilki, Uluslararas› Ba¤›ms›z Sendikalar Konfederasyonu’na (ICFTU)
ba¤l› olarak çal›flan Uluslararas› Ticaret Sekretaryas›d›r (ITS). Her sektör için ayr› olan bu
örgütler çok uluslu flirketlerin iflverenleri ve iflçilerinin çal›flma flartlar›n› iyilefltirmeye yöne-
lik görüflmeleri için ortak zemin haz›rlar. Bunun en baflar›l› örneklerinden biri Danone ve
Uluslararas› Yiyecek Sendikas› ve Birleflmifl ‹flçiler (IUF) aras›nda eflitlik, sendikal haklar ve
e¤itim konusundaki görüflmelerdir. Uluslararas› Ticaret Sekretaryas› birçok yönden Ulus-
lar aras› Ba¤›ms›z Sendikalar Konfederasyonu’ndan daha baflar›l› bulunur. Öncelikle bu ör-
gütler toplu görüflmelere önem verdiklerinden iflçilerin günlük hayattaki sorunlar›na ve ço-
kuluslu flirketlerden gelen tehditlere karfl› daha duyarl›d›rlar (Busch 1983: 192–195). ‹kinci
olarak, ekonomik sektörlere göre örgütlenmifl olmalar› genel bir örgütlenmenin yapaca¤›
yüzeysel çözümlerdense daha özel sorunlara e¤ilmelerini sa¤lar (Rowan, Northrup ve
O’Brien 1980). Fakat, s›n›rl› kaynaklar› ve Ba¤›ms›z Sendikalar Konfederasyonu ile uyum
içinde çal›flma zorunluluklar› ve hatta ulusal hareketler taraf›ndan da desteklenme zorun-
luluklar› ve ulusal örgütlerin bürokrasileri bu örgütlerin k›s›tlay›c› flartlar›d›r. Dolay›s›yla,
daha çok özerklik ve ulusal örgütlerin deste¤i bu sekretaryalara ifllerlik kazand›racakt›r
(Moody 1997: 237).
‹kinci olarak Avrupa Birli¤i’ne ba¤l› olan Avrupa ‹fl Meclisleri (EWC) ise sektörel düzey-
de çal›fl›r. Buna göre binden fazla çal›flan› olan ve en az 150 iflçisi iki üye ülkede çal›flan flir-
ketler y›lda bir defa iflçi ve iflveren temsilcilerinin ulafl›m, bar›nma, temsil ve tercüme gider-
lerini karfl›layarak bir diyalog sa¤lamal›d›r. Bunun d›fl›nda, olas› acil durumlar için ekstra
toplant›lar da desteklenmelidir. Bu yaklafl›m iflçi ve iflverenleri bir araya getirmesi ve ulusal
düzeydeki talepleri uluslararas› düzeye tafl›yabilmesi sebebiyle önemlidir, bu yönüyle de
ulusal iflçi hareketleriyle iflbirli¤i içerisindedir.

314
Asl›han Aykaç

b) Ulusüstü ‹flçi Örgütleri


Bu bölümde uluslararas› iflçi örgütlerinin tarihsel geliflimini anlatmak yerine güncel si-
yasi ve ekonomik geliflmelere ne derece cevap verebildikleri, hedefleri ve gündemleri tart›-
fl›lacakt›r. Söz konusu aktörlerin bugünkü çal›flma ortamlar› ve hedefleri kuflkusuz öncekin-
den çok farkl›d›r. Dolay›s›yla, burada önemli olan, bu kurumlar›n küreselleflmenin ortaya
ç›kard›¤› sorunlara ne derece çözüm üretti¤idir.
Uluslararas› Çal›flma Örgütü (ILO) Anayasas›, birinci olarak sözleflmeleri ve tavsiye ka-
rarlar›yla, üye ülkelerin çal›flma koflullar› ve iflçi haklar› konular›nda belirli standartlar› sa¤-
lamalar›n› hedefler. ILO Anayasas› siyasi ve ideolojik konumunu üç maddede özetler. Birin-
cisi, “evrensel ve kal›c› bar›fl ancak sosyal adalet temelinde oldu¤u zaman sa¤lan›r.” Bu ay-
n› zamanda bar›fl ve birlik içinde bir uluslararas› ortam için çal›flma standartlar›n›n sa¤lan-
mas›n›n önemini vurgular. ‹kinci olarak, “insanl›k ve adalet duygular›”yla “adaletsizlik, zor-
luk ve yoksulluk” sorunlar›n›n çözümüne yöneliktir. Son olarak da, ILO Anayasas› “bir ül-
kenin iflgücü için insani koflullar sa¤lamamas› baflka ülkelerin kendi ülkelerinde içlerinde-
ki flartlar› iyilefltirme iste¤ini engeller.” Bu flartlar ILO’nun amaçlar›n›n bütünlefltiricili¤ini ve
tutarl›l›¤›n› zaman ve mekân ay›rmad›¤›n› gösterir. ILO bu flekilde çal›flma flartlar›n›n ulus-
lararas› standartlara tabi olmas› gerekti¤inin alt›n› çizer (Mehmet et al.1999: 99–105).
ILO gerek kurumsal yap›s› gerek ilgilendi¤i çal›flma ve iflgücü sorunlar› sebebiyle çal›fl-
ma alan› en genifl iflçi örgütüdür. Ancak, son y›llarda ILO’nun hedefledi¤i ve en çok tart›fl›-
lan konu uluslararas› çal›flma standartlar› ve hatta daha özel olarak Temel ILO Sözleflmele-
ridir. Uluslararas› çal›flma standartlar›ndan daha belirleyici olmas› hedeflenen Temel ILO
Sözleflmeleri, üye ülkelerin gönüllü olarak de¤il zorunlu olarak uymas›n›n sa¤lanmas›nın
hedeflendi¤i bafll›ca zorla çal›flt›rma, eflit ücret, örgütlenme haklar›, ayr›mc›l›k ve çocuk ifl-
çili¤i konular›n› kapsar. ‹flçi örgütlenmesinde alternatif aç›l›mlardan biri kuflkusuz ILO’nun
güçlendirilmesi ve etkinlefltirilmesine dayal›d›r. Bu konu bir sonraki bölümde de¤erlendiri-
lecektir.
‹kinci olarak, Uluslararas› Ba¤›ms›z Sendikalar Konfederasyonu’ndan (ICFTU) söz etmek
gerekir. ‹kinci Dünya Savafl›’ndan sonra Komünist Blok’un Dünya Sendikalar Federasyo-
nu’na karfl› kurulan Uluslararas› Ba¤›ms›z Sendikalar Konfederasyonu, Sovyetler Birli¤i’nin
da¤›lmas›ndan sonra dünya genelinde sendikalar› birlefltirme görevini üstlendi ve ulusal
sendikalardan bölgesel konfederasyonlara kadar çeflitli düzeydeki örgütleri toparlamay› ba-
flard›. Konfederasyonun öncelik verdi¤i konular istihdam ve uluslararas› çal›flma standartla-
r›, çok uluslu flirketlerle mücadele, sendikal haklar, eflitlik, kad›n haklar›, ›rk ayr›m› ve göç
sorunlar› ile sendikal örgütlenme ve kat›l›m gelir. Bu konular ILO’nun da hedefledi¤i temel
haklara yak›nd›r. Çocuk iflçilerle, kad›n haklar›yla, gelifltirilen e¤itim programlar› ve genç ifl-
çilerin örgütlenmesiyle ilgili çal›flmalar› konfederasyonun küresel gündemi yakalad›¤›n›n bir
göstergesi olabilir.
Ancak baflka alanlarda da oldu¤u gibi ideal durum pratik gerçeklerden farkl› ortaya ç›-
kar. Öncelikle ICFTU, yap›sal k›s›tlamalar, bürokrasi, yasama ve statü kayg›lar›ndan dolay›
iflçi haklar›na yönelik birincil hedeflerini gerçeklefltirmedi¤i için elefltirilir (Gallin 1994:
127–128). Bunun yan› s›ra konfederasyonun üye say›s› ve siyasal görüfl aç›s›ndan dünyan›n
en büyük ve en zengin sendikalar›n›n hâkimiyetinde olmas› ayr› bir elefltiri konusudur. Mo-
ody bunun için 1984’te AFLCIO’nun ve daha sonralar› da Japon sendikalar›n›n kat›l›m›n›n

315
‹flçi S›n›f› Örgütlenmesinde Alternatif Aç›l›mlar

artmas›n› gösterir (Moody 1997: 231). Bu hâkimiyet sendikan›n siyasal amac›na ve haz›rla-
d›¤› e¤itim programlar›na da yans›r. Daha solcu ve sosyal demokrat taleplerden uzaklaflan
konfederasyon iflçi hareketini neoliberal ortam içine yerlefltirmeye çal›fl›r. Ayr›ca örgütün
kurumsal yap›s›ndaki hiyerarfli iflçinin günlük sorunlar›ndan uzaklaflmas›na ve özel koflul-
lardan ve ya sorunlardan çok daha genel konularla daha yüzeysel olarak ilgilenmesine yol
açar.
Sonuç olarak, buraya kadar anlat›lanlardan örgütlü iflçi hareketinin farkl› düzeylerde,
farkl›, fakat birbiriyle iliflkili kurumlar taraf›ndan yürütüldü¤ünü anlayabiliriz. Bu farkl› ku-
rumlar›n her biri küresel iflçi hareketinde önemli rol oynamaktad›r. Tarihsel geçmifllerine
k›yasla geçirdikleri de¤iflimler de küreselleflme sürecine ayak uydurmaktaki gayretlerini
gösterir. Ancak, iflçi hareketinin günümüzde genel olarak siyasi önemini yitirmifl olmas› ve
birçok ülkede çal›flma flartlar›n›n kötüye gitmesi asl›nda mevcut hareketin yeterli olmad›¤›-
n› gösterir. Bu durumda alternatif aç›l›mlar aramak zorunlu hale gelir.

IV. Alternatif Aç›l›mlar


‹flçi hareketine yönelik alternatif aç›l›mlar mevcut durumun yetersizliklerinin üstesinden
gelmeyi hedeflemelidir. Azalan siyasi güç ve iflçilerin d›fllanmas› ancak farkl› güç kaynakla-
r›yla iflbirli¤i yap›larak afl›labilecek sorunlard›r. Bu do¤rultuda, toplumsal hareket sendika-
c›l›¤› iflçi hareketinin kad›n hareketi veya insan haklar› örgütleri gibi farkl› toplumsal hare-
ketlerle birarada çal›flmas›n› öngörür. Bu ayn› zamanda kat›l›m›n artmas› ve iflçi sorunlar›-
na toplumsal destek sa¤lanmas› aç›s›ndan önem tafl›r. Baflka bir düzlemde temel çal›flma
standartlar›n›n t›pk› insan haklar› kanunlar›nda oldu¤u gibi temel uluslararas› hukuk çerçe-
vesinde ifllerlik kazanmas› iflçilerin çözüm aray›fllar› için yeniden örgütlenmesini ve güç ka-
zanmas›n› sa¤layacakt›r. Ancak bu makalenin amac› bu alternatifleri çözüm reçetesi olarak
sunmaktan çok soru olarak tart›flmakt›r. Mevcut durum da iflçi hareketinin gelece¤i hakk›n-
da bir öngörüye imkân tan›mamaktad›r.

a) Toplumsal Hareket Sendikac›l›¤›


Bu modelin ilk hedefi iflçi hareketinin di¤er toplumsal hareketlerle iflbirli¤i yapmas›n›
sa¤layarak bir “s›n›f bak›fl› ve içeri¤i” oluflturmak ve bu flekilde daha yo¤un ve etkin sendi-
kalaflma düzeyine ulaflmakt›r. Waterman bu konuyla ilgili olarak, kad›n, çevre, insan hak-
lar› ve bar›fl hareketleri gibi s›n›f temeli olmayan ya da çok s›n›fl› birçok demokratik toplum
hareketinin yeni bir s›n›f bak›fl› yaratmadaki önemine de¤inir. Buna ba¤l› olarak iflçi örgüt-
leri, yoksullar›, iflsizleri ve geçici iflçileri örgütleyerek “sendikal› olmayan ve olamayacak ifl-
çi s›n›f› ve kategorileri”nin kat›l›m›n› sa¤lamal›d›r (Waterman 1993: 267). Daha da önemli-
si, bu modelin yap›sal yenili¤i yerel örgütlere ve ulusal düzeyde çal›flma sahalar›n›n temsi-
line verdi¤i önemdir (Moody 1997: 281). Bu model özellikle temsil edilen gruplar için çok ya-
rarl›d›r. Ayr›ca, bu model iflçi s›n›f›n›n küreselleflmeyle artan çeflitlili¤i ve bunun birlefltirici
de¤il bölücü etkisi göz önüne al›nd›¤›nda daha önemli ve ilgili bir seçenek olarak ortaya ç›-
kar. Bu flartlar alt›nda di¤er toplumsal hareketlerle iflbirli¤i yapmas›, iflçi s›n›f› hareketinin
hem yatay hem dikey olarak yay›lmas›n› sa¤layaca¤›ndan, etkin oldu¤u tüm alanlarda hem
hiyerarfli hem de otorite yap›lar›na meydan okuyarak sadece makro düzeyde de¤il hane içi
ve cemiyet iliflkileriyle cinsiyet iliflkileri gibi mikro düzeyde de yap›sal de¤iflikliklere öncü-

316
Asl›han Aykaç

lük etmesini mümkün k›lacakt›r. Farkl› toplumsal sorunlar›n iç içe geçmiflli¤i bu modeli
hem geçerli hem de kaç›n›lmaz yapmaktad›r. Ne yaz›k ki, tek bir ortak davan›n olmamas›,
birçok farkl› ç›kar›n temsil edilmesi ve böyle bir sistemin nas›l örgütlenece¤ine dair sorular
bu modelin ifllerli¤iyle ilgili kayg›lar› dile getirir. Teorik olarak küreselleflme tehdidinin, ye-
ni dünya düzeninin ve yeni uluslararas› iflbölümünün getirdi¤i de¤iflimlerle bafla ç›kabilme-
sine ra¤men pratik olarak mevcut iflçi örgütlenmesinin yerine geçebilmesi ya da bu örgüt-
sel yap›y› de¤ifltirebilmesi zor görünmektedir. Toplumsal hareket sendikac›l›¤›n›n etkin bir
temsili güce sahip olabilmesi için mevcut sendikal örgütlenmenin üzerine geçecek yeni bir
örgütsel yap› önermesi zorunludur, pratik zorluklar da bu durumdan kaynaklanmaktad›r.
Bu modele örnek olarak Güney Afrika Cumhuriyeti’ne bakabiliriz. Irk ayr›m› dönemin-
de Güney Afrika iflçi hareketi cemiyet örgütleriyle bir arada hareket ederek hem kapitalist
sistem içindeki sömürüyle hem de ›rkç›l›¤›n toplumsal bask›s›yla mücadele etti. Bu iflbirli¤i
Güney Afrika’daki rejim de¤iflikli¤inden sonra da devam etti (Naidoo 2001). Bunun bir örne-
¤i, Güney Afrika Sendikalar› Konfederasyonu COSATU, Ulusal NGO koalisyonu ve baz› dini
gruplar›n birleflmesiyle ortaya ç›kan “Halk›n Bütçesi” kampanyas›yd›. Bu kampanya aç›k ve
kat›l›mc› bir bütçe oluflturmayı hedefleyerek toplumsal fayday› ve ifl kalitesini hedefliyordu.
Baflka bir örnek de yoksul halka düflük fiyatl› HIV/AIDS ilaçlar› sa¤layan Güney Afrika hü-
kümetini mahkemeye veren dünyan›n en büyük çokuluslu ilaç firmalar›ndan birine karfl›
bafllat›lan “kârdan önce halk” kampanyas›yd›. Burada da AIDS ile mücadele eden örgütler-
le iflbirli¤i yapan COSATU yerel ve uluslararas› düzeyde yürüttü¤ü kampanya ile çokuluslu
flirketin davas›n› geri çekmesini sa¤lad› (Naidoo 2001).

b) Temel Çal›flma Sözleflmeleri


Toplumsal hareket sendikac›l›¤› iflçi hareketi için örgütsel bir seçenek sunarken, temel
çal›flma sözleflmeleri ise iflçi hareketinin örgütsel yap›s›n› ve eylemlerini etkileyecek yasal
düzenlemeleri öngörür. Bu sözleflmeler temel iflçi haklar›n›n evrenselli¤inden ve ancak ev-
rensel uygulamalar› sonucu ülkeler aras›ndaki farkl› kalk›nma düzeylerinin üstesinden ge-
lece¤inden söz eder (Mayne ve Le Quesne 1999: 96). Bir baflka deyiflle, bu sözleflmeler ör-
gütlenme haklar›, toplu görüflme haklar›, kad›n erkek eflitli¤i, ayr›mc›l›k yap›lmamas›, köle-
li¤in kald›r›lmas› ve çocuk iflgücünün korunmas›ndan yanad›r (http://www.ilo.org). Öncelik-
le, bu sözleflmeler ulusal ve küresel kapsaml› farkl› düzeylerde örgütlenmifl iflçi hareketleri-
ni biraraya getirecek en genifl taban› oluflturur. ‹kinci olarak, ifl hukuku aç›s›ndan hem kü-
resel hem ulusal düzeyde gelecekte yap›lacak düzenlemelere öncülük eder. Bu sözleflmele-
rin iki önemli görevi vard›r. Birincisi, yasa yapmak, yani yasalar› ve düzenlemeleri kurum-
sal olarak tan›mlamak; ikincisi ise, bu yasa ve düzenlemelerin uygulamas›n› sa¤lamakt›r.
Bunlardan ikincisi güç iliflkileri, özerklik ve ba¤›ms›zl›k aç›s›ndan yeni tart›flmalar› berabe-
rinde getirir. Bu makalenin son bölümü bu uygulama sorunuyla ilgilenir.

1. Temel Çal›flma Sözleflmelerinin Yasalaflmas›


Temel Çal›flma Sözleflmeleri tarihsel olarak ILO Anayasas›, sözleflmeleri ve ekleriyle ya-
salaflm›flt›r ve buna ba¤l› olarak da uluslararas› ifl hukuku güncellenmifltir. Bunlardan biri,
üye ülkelerin ba¤l›l›¤›n› pekifltiren Philadelphia Deklarasyonu (1944) ve daha güncel olan bir
Temel Çal›flma Prensipleri ve Haklar› Deklarasyonu ve devam›d›r (1998). Bu ikinci bildirge

317
‹flçi S›n›f› Örgütlenmesinde Alternatif Aç›l›mlar

küreselleflmeye ve beraberinde getirdi¤i dönüflümlere uyumu vurgular. Bu ayn› zamanda te-


mel çal›flma sözleflmelerinin teyidi olsa da zorla çal›flma, çocuk iflgücü ve ifl ortam›nda ay-
r›mc›l›¤a yönelik ekler güncel gereksinimleri karfl›lar niteliktedir.
Temel Çal›flma Sözleflmelerinin uluslararas› çal›flma standartlar›ndan fark› sosyal ve
ekonomik kalk›nma aras›nda bir denge sa¤lamaya çal›flmalar› ve farkl› istihdam politikala-
r›yla çal›flma koflullar›n› iyilefltirmeyi hedefleyen uluslararas› çal›flma standartlar›na k›yasla
ülkelerin kalk›nma düzeylerindeki farka bakmadan standart uygulamay› hedeflemeleridir
(Mehmet et al. 1999: 75, OECD 2000: 7). Teorik olarak temel sözleflmelerin ihlali mümkün
de¤ildir ve bu durum istisna kabul etmemektedir. Ancak bu yasalar›n uygulanmas› ile ilgili
tart›flmalar devam etmektedir. Öte yandan uluslararas› çal›flma standartlar› üye ülkelerin
gönüllü kabulüne dayal› oldu¤undan ayn› oranda uygulanmas› olas› de¤ildir.

2. Temel Çal›flma Sözleflmelerinin Uygulanmas›


Çal›flma koflullar› ve iflçi haklar›yla ilgili yasal düzenlemeleri yapan ILO yapt›r›m konu-
sunda da ilk seçenek olarak karfl›m›za ç›kar. ILO sözleflmelerinin üye ülkeler taraf›ndan bü-
yük oranda onaylanm›fl olmas› pratik olarak bu ülkelerin bu yasalar› uygulad›¤› anlam›na
gelmez. Özellikle ICFTU ve benzeri uluslararas› kurulufllar›n araflt›rmalar› iflçi haklar›n›n ih-
lali ile ilgili detayl› bilgi vermektedir. New York merkezli Ulusal Çal›flma Komisyonu (Natio-
nal Labor Committee) çok uluslu Amerikan flirketlerinin Orta Amerika ülkelerindeki uygula-
malar›n› ortaya koyarak çal›flma sözleflmelerinin ve iflçi haklar› ihlallerinin alt›n› çizer. Bu
tür ihlaller ILO’nun yapt›r›m gücünün zay›fl›¤›n› da gösterir. Her fleyden önce ILO standart-
lar›n›n ülkeler taraf›ndan kabulünün gönüllü olmas› önemli bir k›s›tt›r. Bunun d›fl›nda
ILO’nun kendi yapt›r›m mekanizmas›n›n olmamas› ve ulusdevlet üzerinde bir yapt›r›m›n›n
olmamas› durumu daha da zorlaflt›rmaktad›r. Bu sebeple, ILO’yu tek bafl›na iflçi haklar›n-
dan sorumlu bir kurum olarak görmek ihlallerin devam›ndan baflka bir sonuç do¤urmaya-
cakt›r. Bu durumda ticaretle iflçi haklar› aras›ndaki ba¤lant›ya bakmak küresel düzeyde or-
taya ç›kan yeni kurumsal yap›lar› bir seçenek olarak de¤erlendirmek aç›s›ndan yararl› ola-
cakt›r.
Küreselleflmeyle birlikte uluslararas› ticaretin genifllemesi, iflçi hareketinin zay›flamas›y-
la eflzamanl› olarak ortaya ç›kar. Bu iki durum aras›nda nedensel bir iliflkinin olup olmad›-
¤› sorusuna karfl›l›k ticaret ve çal›flma aras›ndaki iliflkiyle ilgili iki farkl› görüfl vard›r. Birin-
ci görüfle göre, serbest ticaret yoksul ülkeleri düflük vas›fl› üretim alanlar›nda uzmanlaflt›ra-
rak bu ülkelerdeki düflük vas›fl› iflçilerin istihdam›n› sa¤layacak ve gelir düzeylerini artt›ra-
cak, böylelikle eflitsizli¤i azaltacakt›r (Mayne ve Le Quesne 1999: 94). Buna göre serbest ti-
caretin çal›flma ve iflçi haklar› üzerinde olumsuz bir etkisi yoktur ve hatta uzun vadede eflit-
sizli¤i azaltmak gibi olumlu bir etkisi vard›r. Buna benzer olarak, liberal ekonomistler ise
devlet müdahalesinin iflçi haklar›n› ve çal›flma standartlar›n› güvence alt›na al›rken piyasa-
n›n çökmesine yol açaca¤›n›, bunun yerine iflgücünün de üretim sürecinin di¤er girdileri gi-
bi piyasa içinde kendi fiyat›n› belirlemesi gerekti¤ini ve bu flekilde ekonomi büyüdükçe ifl-
çi haklar›n›n ve çal›flma standartlar›n›n ihlalinin ortadan kalkaca¤›n› ve toplumun orta s›n›f
standartlar›na ulaflaca¤›n› savunur (Vangrasstek 1999: 493).
Ticaret ve çal›flma aras›ndaki iliflkiyle ilgili ikinci görüfl, ticaretin etkisiyle ilgili tam ter-
si bir ba¤lant› savunur. Her ne kadar ticaretin ve yat›r›m›n çal›flma ve iflgücü üzerindeki et-

318
Asl›han Aykaç

kisi yabanc› yat›r›m›n büyüklü¤ü ve koflullar›ndan devlet düzenlemelerine kadar birçok


farkl› unsura ba¤l› olsa da küreselleflmenin iflçiler, çal›flma koflullar› ve ücretler üzerindeki
etkisi olumsuz olmufltur. Yoksul ülkelerin düflük vas›fl› alanlarda uzmanlaflmas› yüksek va-
s›fl› sektörlerin az geliflmesine ve ekonominin ucuz ve vas›fs›z iflgücüne dayal› sektörlere ba-
¤›ml› olmas›na yol açar. Bu görüfl ayn› zamanda geliflmifl ve geliflmekte olan ülkeler aras›n-
daki kalk›nma fark›n›n üstesinden gelebilmek için çal›flma standartlar›n›n uygulanmas›nda
ulusal kurumlardan çok ulusüstü kurumlar›n etkinli¤ine inan›r. Bu noktada Dünya Ticaret
Örgütü çal›flma standartlar›n›n düzenleme ve yapt›r›m› aç›s›ndan yeni bir seçenek olarak or-
taya ç›kar.
Burada DTÖ’nün kurumsal yap›s› ve tarihsel oluflumuyla ilgili ayr›nt›lar› geçerek
DTÖ’nün hangi yönleriyle çal›flma standartlar›n›n yapt›r›m› için önemli oldu¤unu anlatma-
ya çal›flaca¤›m. DTÖ’nün temel prensipleri tüm uluslar›n dâhil oldu¤u uluslararas› bir tica-
ret sistemi oluflturmak, serbest ticareti tüm ülkelerde ayr›m olmaks›z›n sa¤lamakt›r.
DTÖ’nün yapt›r›m gücünü artt›ran çok önemli düzenlemeler vard›r. Örne¤in temel prensip-
lerde birinci madde (Most Favored Nation) bir ülkenin baflka bir ülkeye sa¤lad›¤› ticari ay-
r›cal›klar›n di¤er ülkeler için de geçerli olaca¤›n› söyler. GATT’›n üçüncü maddesine göre bir
ülkede iflletmesi bulunan yabanc› flirketler ulusal flirketlerle ayn› de¤erlendirmeye tabi ol-
mak zorundad›r. DTÖ’nün kural merkezli yap›s› sisteme hem tahmin edilebilirlik sa¤lar
hem de ç›kar çat›flmalar›n› önler. Bu durumda kurallar gerekli yapt›r›m› sa¤lamas›na ra¤-
men DTÖ örgüt olarak kurald›fl› davran›fllar› cezaland›rmaz. Böyle bir durumda söz konusu
ülke kurald›fl› uygulamaya son verir ya da tazminat öder ya da daha önce kazanm›fl oldu-
¤u haklar› kaybeder (Lowenfeld 1994). DTÖ’nün yapt›r›m› en genel anlamda bütün üye ül-
kelerin gönüllü de¤il zorunlu olarak ayn› yasalara tabi olmas›d›r. Üye olan her ülke 1994
GATT anlaflmas›n› kabul eder. Ayr›ca, yapt›r›m› artt›rmak için ihlali yapan ülkeyi cayd›ra-
cak ekonomik cezalar söz konusudur. Ancak, DTÖ’nün kendi içinde genifl kapsaml› ve tu-
tarl›l›k gösteren bu uluslararas› ticaret sisteminde çal›flma standartlar› ve iflçi haklar›yla il-
gili hiçbir yasal düzenleme yoktur. Bu konular› kapsayacak bir sosyal madde olas›l›¤› ise
birçok yönden ve özellikle uluslararas› piyasalarda rekabet güçlerini azaltaca¤›na inanan
geliflmekte olan ülkeler taraf›ndan istenmemifltir. DTÖ, bu konularda tüm sorumlulu¤un
yapt›r›m gücünü daha önce de sorgulad›¤›m›z ILO’ya ait oldu¤unu savunur.
Oysa DTÖ’nün çal›flma standartlar› konusunda etkin olmas›n› isteyen taraflar›n en öne-
mi dayana¤› DTÖ’nün Anlaflmazl›k Çözüm Organ›’d›r (Dispute Settlement Body). Bu organ›n
en önemli özelli¤i kesin yasa ve düzenlemeleri belli bir takvim do¤rultusunda uygulamaya
koymas›d›r (Vangrasstek 1999: 498). Burada amaç sadece üye ülkeler aras›ndaki anlaflma-
lar› çözümlemek de¤il ayn› zamanda ticaret isteminin tahmin edilebilir ve güvenilir olmas›-
n› sa¤lamakt›r. Sorunlar›n çözümünde belirleyici prensipler eflitlik, zamanlama, etkinlik ve
bütün taraflar taraf›ndan kabul edilirliktir.
Bu noktada çal›flma standartlar›n›n yapt›r›m› ile ilgili baflka bir görüfl ayr›l›¤› daha orta-
ya ç›kar. Her ne kadar geliflmifl ülkeler çal›flma standartlar›n›n yapt›r›m›n› desteklese de ge-
liflmekte olan ülkeler bu yapt›r›m› kendilerine bir tehdit olarak görmektedirler. Burada çö-
zülmesi gereken nokta standartlar›n yapt›r›m›n›n ihlalleri engelleyecek kadar kat› ancak ko-
rumac› olmayacak flekilde de esnek olmas›n› sa¤lamakt›r. Devletlerin tepkisinin d›fl›nda ifl-
çi örgütlerinin konumlar› da göz önüne al›nmal›d›r. 1999’da Seattle’de bafllayan ve daha
sonra dünyan›n çeflitli yerlerinde yap›lan DTÖ zirvelerinde de yaflanan protestolarda iflçi ör-

319
‹flçi S›n›f› Örgütlenmesinde Alternatif Aç›l›mlar

gütleri di¤er sivil toplum örgütleriyle birlikte taleplerini dile getirdiler. Yasal düzenlemeler,
uluslararas› kurumlar›n aç›klamalar› ve sivil toplum örgütlerinin tepkileri ticaret ve çal›flma
standartlar›n›n ne kadar ilintili oldu¤unun göstergeleridir.
ILO’yu ve DTÖ’yü tek bafllar›na de¤erlendirdi¤imizde birincinin yapt›r›m gücü eksikli¤i
ikincinin de yapt›r›m gücüne ra¤men çal›flma standartlar›n› ve iflçi haklar›n› yasal çerçeve-
sine dâhil etmemesinden dolay› eksiklikleri vard›r. Bu durumda baflka bir seçenek ILO ve
DTÖ’nün güç birli¤i yapt›¤› bir uygulamad›r. Temel sözleflmelerin tamamen ve kesin bir bi-
çimde uluslararas› ticaret hukukunun bir parças› haline gelmesi ciddi yapt›r›mlar ve ceza-
lar gerektirir. Söz konusu iki örgüt de hem ticaret hukuku hem de ifl hukuku alanlar›nda et-
kin olmad›klar› için yasal düzenlemeler ve yapt›r›mlar ancak ikisinin ortakl›¤›yla mümkün-
dür (Ehrenberg 1996: 164). Ehrenberg bu konuda detayl› bir taslak önerir ve buna göre tas-
la¤›n as›l amac› yasal düzenlemelerden çok uygulaman›n gerçekleflmesidir. Bu taslak ayn›
zamanda komitelerin oluflumundan ve sorunlar›n çözümünde izlenmesi gereken yoldan da
söz eder. Dikkat çekici noktalardan biri sadece ulusüstü örgütlerin ve ya devletlerin de¤il
ayn› zamanda iflçi örgütlerinin de bu sistem içinde ç›karlar›n› savunabilmeleridir. ‹kinci ola-
rak da bu tasla¤a göre bir anlaflmazl›k durumunda devletler Uluslararas› Adalet Divan›’na
baflvurabilir. Buna göre baflar›l› bir yapt›r›m›n mümkün olmas› için farkl› uluslar aras› ör-
gütlerin iflbirli¤i içinde olmas› gerekmektedir. Ancak bütün bu düzenlemelerin uluslar aras›
düzeyde yap›lmas› ulusal düzeyde ve ulusal piyasa için yap›lan üretimde çal›flma flartlar›-
n›n önemli olmad›¤› anlam›na gelebilir. Ulusal ve uluslararas› düzeylerde farkl› ifl hukukla-
r›n›n uygulanmas› çal›flma standartlar› ad›na bir engel olabilir. Yapt›r›m konusunun baflka
bir boyutu da çok kültürlülü¤ün artan önemidir. Buna göre uluslararas› çal›flma standartla-
r› Bat›l› ülkelerin kendilerinden kaynaklanan de¤erleri di¤er ülkelere dayatmas› de¤il, yasa-
lara dayal› ve taraflar›n karfl›l›kl› olarak kabul etti¤i düzenlemeler olmal›d›r. Özellikle h›zla
geliflen Asya ekonomileri göz önüne al›nd›¤›nda bu unsur daha da belirginleflmektedir (Wo-
odiwiss 1998).

c) Özerk ‹zleme Sistemi


Temel çal›flma sözleflmelerinin uygulanmas›nda farkl› bir seçenek de özerk bir izleme
sisteminin kurulmas›d›r (Sabel et al. 2000). ‹flçi Haklar› Çarklar› (Ratcheting Labor Stan-
dards) sistemi kamusal saydaml›k, k›yaslama, de¤erlendirme ve sürekli iyilefltirme prensip-
lerine dayan›r. Buna göre, flirketler gönüllü olarak ba¤›ms›z kiflileri ve denetçileri çal›flma
alanlar›na davet ederek çal›flma flartlar›n›n uygulamas›n›n yerinde izlenmesine imkân tan›-
yacaklar. Kamusal saydaml›k aç›k bilgi aktar›m›n› sa¤layacak ve bu flekilde bilinçli tüketi-
cileri etkilemeyi ve kendilerine çekmeyi hedefleyen flirketler iflçi haklar›na sayg›l› olacaklar.
K›yaslama ve de¤erlendirme ise hem flirketler hem de denetçiler için rekabetçi bir ortam ya-
ratacak, bu flekilde flirketlerin çal›flma standartlar› aç›s›ndan denetçilerin ise bilginin güve-
nilirli¤i aç›s›ndan kendilerini iyilefltirmelerini sa¤layacakt›r. Sonuç olarak, bu sistem hem
çal›flma flartlar›n›n hem de iflçi haklar›n›n uygulamas› aç›s›ndan önem tafl›r. ‹deal olarak bu
sistem iflgücü, sermaye ve kamuoyu aras›nda iflbirli¤ini öngörür. Gerçekte ise bu model hem
sistemin hem de iflçi haklar›n› ideal düzeyde tutman›n ekonomik maliyetini göz ard› etmek-
tedir. Özellikle geliflmekte olan ülkelerin ucuz iflgücüne dayal› sermaye yay›l›m› için bu eko-
nomik maliyet büyük bir yük olacakt›r.

320
Asl›han Aykaç

Sonuç
Bu makaleden ç›kacak birinci sonuç, küreselleflmenin iflgücüne ve örgütlü iflçi hareketi-
ne etkisinin olumsuz oldu¤u ve bunun sonucunda güç kaybeden örgütlü hareketin iflçi hak-
lar›n› ve taleplerini temsil etmekte yetersiz kald›¤›d›r. Buna ba¤l› olarak ikinci sonuç, mev-
cut iflçi örgütlerinin hem yap›sal olarak hem de düflünsel olarak küreselleflmenin getirdi¤i
yeniliklere uyum sa¤lamada gerekli reformlar› yapamad›¤›d›r. Tabi-
i ki bu, hiçbir yenili¤in olmad›¤› anlam›na gelmez. Özellikle ILO’nun Temel Çal›flma Sözlefl-
meleri ve DTÖ’de tart›fl›lan sosyal madde iflçi örgütlerinin mücadelesi sayesinde küresel
gündemde önem kazanm›fllard›r. Mevcut uygulamalara bak›ld›¤›nda ortaya ç›kan üçüncü
sonuç, iflçi haklar›yla ve talepleriyle ilgili olarak sorunun ilkesel veya yasamayla ilgili de¤il
yapt›r›m ve genel uygulamayla ilgili olmas›d›r. Örne¤in, her ne kadar ILO Temel Sözleflme-
leri evrensel bir uygulamay› hedeflese de, arkas›nda örgütsel bir yapt›r›m mekanizmas› ol-
mad›¤› için çözüm üretememektedir. Bu durumda ortaya ç›kan alternatif çözümler sendika-
lar›n di¤er toplumsal hareketlerle iflbirli¤i yapmas›, ILO ve DTÖ ortakl›¤›yla kurulacak bir
uluslararas› yapt›r›m mekanizmas› ya da özerk iflleyen sistemleridir. Ancak, bütün bu ola-
s›l›klar›n neoliberal küreselleflme ortam›nda ve de iflçi hareketinin mevcut örgütsel yap›s›-
na k›yasla uygulama olana¤› bulaca¤› tart›flma konusudur.

Kaynakça
Basu, Kaushik, “International labor standards and child labor”, Challenge, SeptOct 1999 v42 i5 p80 (1).
Biersteker, Thomas J., “The ‘triumph’ of liberal economic ideas in the developing world” in Stallings, Barbara,
Global Change, Regional Response, Cambridge University Press, 1995.
Busch, Gary K., The Political Role of International Trades Unions, Macmillan Press Ltd., 1983.
Castells, Manuel, The Rise of The Network Society, Blackwell Publishers, 1996.
Catalano, Ana Maria, “The Crisis of Trade Union Representation: New Forms of Social Integration and
AutonomyConstruction” in Munck, Ronaldo, and Peter Waterman (eds.), Labour Worldwide in the Era of
Globalization, Macmillan Press Ltd., 1999.
Chaison, Gary N., “Reforming and rationalizing union structure: New directions and unanswered questions”
in Sverke, Magnus (ed.), The Future of Trade Unionism: International Perspectives on Emerging Union
Structures, Ashgate, 1997.
Crouch, Colin, Industrial Relations and European State Traditions, Clarendon, 1993.
Ehrenberg, Daniel S., “From Intention to Action: An ILOGATT/WTO Enforcement Regime for International
Labor Rights” in Compa, Lance A., Stephen F. Diamond, Human Rights, Labor Rights and International
Trade, University of Pennsylvania Press, 1996.
EspingAndersen, Gosta, The Three Worlds of Welfare Capitalism, Princeton University Press, 1990.
Gereffi, Gary, “The International Economy and Economic Development” in Smelser, Neil J., Richard Swedberg
(eds.), The Handbook of Economic Sociology, Princeton University Press, 1994.
Gereffi, Gary, “Global production systems and third world development” in Stallings, Barbara, Global Change,
Regional Response, Cambridge University Press, 1995.
Gorz, Andre, “A New Task for the Unions: The Liberation of Time from Work” in Munck, Ronaldo, and Peter
Waterman (eds.), Labour Worldwide in the Era of Globalization, Macmillan Press Ltd., 1999.
Jenson, Jane, B. de Sousa Santos, “Introduction: Case Studies and Common Trends in Globalizations” in
Jenson, Jane, B. de Sousa Santos (eds.), Globalizing Institutions: Case Studies in Regulation and Innovation,
Ashgate, 2000.
Leary, Virginia A., “The Paradox of Workers’ Rights as Human Rights” in Compa, Lance A., Stephen F.
Diamond, Human Rights, Labor Rights and International Trade, University of Pennsylvania Press, 1996.

321
‹flçi S›n›f› Örgütlenmesinde Alternatif Aç›l›mlar

Levinson, Charles, International Trade Unionism, George Allen and Unwin Ltd., 1972.
Lorwin, Val R., “Labor Organizations and Politics in Belgium and France” in Kassalow, Everett M. (ed.),
National Labor Movements in the Postwar World, Northwestern University Press, 1963.
Mayne, Ruth, Caroline Le Quesne, “Calls For a Social Trade” in Taylor, Annie, (ed.), Caroline Thomas, Global
Trade and Global Social Issues, Routledge, 1999.
Mehmet, Ozay, Errol Mendes, Robert Sinding, Towards a Fair Global Labour Market, Routledge, 1999.
Moody, Kim, Workers in a Lean World, Verso, 1997.
Munck, Ronaldo, “Labor Dilemmas and Labor Futures” in Munck, Ronaldo, and Peter Waterman (eds.),
Labour Worldwide in the Era of Globalization, Macmillan Press Ltd., 1999.
Naidoo, Ravi, “Social Movement Unionism in South Africa”, Dollars & Sense, Sept. 2001.
Rowan, Richard L., Herbert R. Northrup, and Rae Ann O’Brien, Multinational Union Organizations in the
Manufacturing Industries, University of Pennsylvania Industrial Research Unit, 1980.
Sabel, Charles F., “Flexible Specialisation and the Reemergence of Regional Economies” in Amin, Ash (ed.),
PostFordism: A Reader, Blackwell, 1994.
Sabel, Charles, Dara O’Rourke and Archon Fung, “Ratcheting Labor Standards: Regulation for Continuous
Improvement in the Global Workplace”, 2000.
Upchurch, Martin, “Introduction” in Upchurch, Martin (ed.), The State and Globalization: Comparative
Studies of Labour and Capital in National Economies, Mansell, 1999.
VanGrasstek, Craig, “Labor Rights” in Mendoza, Miguel Rodriguez, Patrick Low, Barbara Kotschwar (eds.),
Trade Rules in the Making: Challenges in Regional and Multilateral Negotiations, Brookings Institution
Press, 1999.
Waddington, Jeremy, “Situating Labour within the Globalization Debate” in Waddington, Jeremy (ed.),
Globalization and Patterns of Labour Resistance, Mansell, 1999.
Waterman, Peter, “Social Movement Unionism: A New Union Model for a New World Order?”, Review, XVI,
3, Summer 1993, pp. 245278.
Woodiwiss, Anthony, Globalisation, Human Rights and Labour Law in Pacific Asia, Cambridge University
press, 1998.

322
Yazar Adı

Abstract
The search for a new labor union movement should start by defining the objective
conditions of the movement in todays world. The paper accepts the crisis that the working
class and unions experinecing in yhe last decades. The exit strategy could be founded a
multi level struglle conception which is related to ideological, as well as political issues. The
paper aims at defining the the basic objectives for creating a new labor movement aiming
to exceed the boundaries of capitalism.

Yeni Bir Sendikal Hareketin Dinamikleri

TUFAN SERTLEK

G‹R‹fi
Bu çal›flma s›n›f hareketinin krizde oldu¤u tespitinden hareketle bu krizin nedenleri ve
krizden ç›k›fl dinamiklerinin verili koflullar içerisinde neler olabilece¤ini tart›flmaya
çal›flacak.
Öyle görülüyor ki s›n›f hareketi bütün toplumsal süreçlerde birbiriyle iliflkili biçimde
t›kanmalar yafl›yor. ‹deolojik, siyasal ve örgütsel düzlemlerde yaflanan sorunlar bir
birbirinin içine geçerek bir yumak haline dönüflmüfl durumda. Bu tan›mlama birbiriyle
zaten karfl›l›kl› etkileflim içinde olan bu düzeylerin her birinin kendi bafl›na sorunlu
oldu¤unu ve birbirlerini bu sorunlu halleriyle etkiledi¤ini ifade eder. Dolay›s›yla s›n›f
hareketinin sorunlar›n› tart›fl›rken ideolojik düzlemi sorunsuz bir alan olarak veri al›p di¤er
alanlar›n politikpratik çözümlemelerine giriflmek ciddi bir yan›lg› olacakt›r.
S›n›f Hareketi toplum üzerindeki ideolojik etkisini yitirmifl, politik gücü neredeyse
s›f›rlanm›fl ve örgütsel bir çözülme süreci yaflamaktad›r. Bu durum; siyasal ve sendikal
bütün mücadele alanlar›nda benzer biçimlerde yaflanmaktad›r.
Biz burada s›n›f hareketinin bu krizine sendikal alandan nas›l bir çözüm
oluflturabilece¤ini Atart›flmaya çal›flaca¤›z. Kuflkusuz bu alandan yap›lacak bir tart›flman›n
bütünlüksüz bir tart›flma oldu¤unu bilerek...

A) EMEK HAREKET‹N‹N KR‹Z‹

1. ‹DEOLOJ‹KPOL‹T‹K ETK‹ ALANININ KAYBI


Marksizmin ekonomist indirgemeci yorumlar›n›n en çok düfltü¤ü yan›lg›lardan biri iflçi
s›n›f›n› sadece üretim sürecindeki konumuyla ele almakt›r. Bu ele al›fl biçiminin yaratt›¤› en
ciddi sorun üretim iliflkilerinin ve toplumsal/siyasal iliflkilerin birbirinden ayr› süreçlerde
ilerledi¤i yan›lsamas›d›r. Kapitalizmin feodalizmden farkl› olarak siyasal zorla ekonomik

323
MAkale Adı

zoru birbirinden ay›rmas›n›n do¤al bir sonucu gibi görülen bu yan›lsama 20. Yüzy›ldaki
sosyal devlet uygulamalar›yla derinleflmifltir. Devletin sosyal karakteri onun emeksermaye
iliflkilerindeki “ba¤›ms›z görüntüsü”nü güçlendirmifltir.
S›n›f› ekonomik bir kategori olarak ele alan bu anlay›fl zorunlu olarak reformizme
yönelmifltir. Ekonomik mücadelenin ve siyasal mücadelenin birbirinden ayr›lmas› bu
mücadelelerin örgütlerinin de birbirinden ayr›flmas›na yol açm›flt›r. Ekonomik mücadele
örgütü sendika, siyasi mücadele örgütü parti kombinasyonu biraz daha ilerletilmifl ve
“sendika siyasetle u¤raflmaza” kadar götürülmüfltür. Sendikalar partilerin kitle örgütü
haline dönüflmüfl veya en iyimser haliyle “volan kay›fl›” olmay› hak etmifllerdir!
Kuflkusuz bu sürecin derinleflmesini güçlendiren bir di¤er faktör de reel sosyalizm
uygulamalar›n›n iflçi s›n›f› aç›s›ndan cazibesini yitirmeye bafllam›fl olmas›d›r. Yeni insan ve
yaflam biçimlerinin ortaya ç›kar›lmas›nda ciddi baflar›lar gösteremeyen reel sosyalizm
uygulamalar› kapitalist refah devleti uygulamalar› karfl›s›nda sadece ekonomik ve sosyal
haklar›n gücüyle yapt›¤› savafl› kaybetmifltir. 1960’l› y›llardan itibaren Avrupa iflçi s›n›f›n›n
örgütleri devrimci sosyalist fikirlerden giderek uzaklaflmaya bafllam›flt›r.
Avrupa’n›n geliflmifl refah devleti veya bizim gibi ülkelerdeki k›sm› sosyal devlet
uygulamalar›n›n varl›¤›nda etkili gibi görülen bu anlay›fl iflçi s›n›f›n›n tarihsel yenilgisinin
pratik olarak gerçekleflmesiyle beraber art›k ifle yaramaz hale gelmifltir. Burjuvazinin sosyal
devlet sözleflmesini y›rt›p att›¤› son 20 y›lda iflçi s›n›f›n›n siyasal ve sendikal örgütlenmeleri
oldukça kapsaml› bir sald›r›yla karfl› karfl›ya kalm›flt›r. Bunun neticesinde ideolojikpolitik ve
örgütsel bir çözülmeetkisizleflme sürecine girmifllerdir. Kapitalizmin alternatifsizli¤i üzerine
kurulu bu sald›r› süreci iflçi s›n›f› örgütleri taraf›ndan kabul edilmifl ve sistem içinde bir yer
aray›fl›na yönelinmifltir. Ancak bu yönelim iflçi s›n›f›n›n ekonomik ve demokratik haklar›n›n
budanmas›n›n önüne geçmemifl aksine çok daha h›zl› ve sert bir sald›r› politikas›n›n
uygulamaya konulmas›na neden olmufltur.

2.KAP‹TAL‹ZM‹N YEN‹DEN YAPILANMASI


‹deolojik politik alanda bu tür geliflmelerin yaflanmas›n› h›zland›ran veya bu alanda
yaflananlarla çok daha h›zl› biçimlerde uygulamaya konulan neo liberal iktisadi
uygulamalar iflçi s›n›f›n›n profilinde önemli de¤iflimlere yol açm›flt›r ve geleneksel iflçi
kitlesini bir toplumsal kategori olarak ortadan kald›r›rken yerine yeni bir iflçi kitlesini büyük
kütleler halinde tarih sahnesine sürmektedir.
1970’l› y›llar›n ortalar›ndan itibaren uygulanmaya çal›fl›lan neo liberalizm 1980’lerle
beraber h›zlanm›fl 1990 sonras›nda ise tüm dünyada yap›sal uyum programlar›yla etkili
flekilde uygulanm›flt›r. Arza dayal› büyük ölçekli üretim modelinden ç›k›larak talebe dayal›
esnek üretim modeline geçilmifl, esnek – kurals›z çal›flma giderek bütün sektörlerde esas
çal›flma biçimi haline gelmeye bafllam›flt›r.
Özellefltirme ve tafleronlaflt›rma uygulamalar› mücadele deneyimine sahip çok say›da
iflçiyi ya çal›flma hayat›n›n d›fl›na itmifl ya da örgütsüzlefltirerek geleneksel s›n›f
iliflkilerinden tasfiye etmifltir. ‹flçi s›n›f›n›n ana gövdesini oluflturan, ücret düzeyi görece
yüksek, örgütlü kamu iflçileri yerine ac›mas›z uluslar aras› rekabet koflullar›nda küçük ve
orta ölçekli iflyerlerinde çal›flmaya mahkum edilmifl genç bir iflçi kitlesi üretim alanlar›na
doldurulmufltur.

324
Yazar Adı

Di¤er taraftan iflsizlik, sermaye egemenli¤inin en güçlü aparat› haline gelmifl, bilinen haliyle
“yedek sanayi ordusu” ifllevinin d›fl›nda yap›sal bir karakter kazanm›flt›r. ‹flçiler için çal›flma ve
iflsiz kalma birbirini sürekli takip eden süreçler olarak ifllemeye bafllam›flt›r. ‹flsizler iflçi s›n›f›n›n
organik parças› olarak yerini alm›flt›r. Bu durum en az›ndan iflçi s›n›f›n› “eme¤ini ücret
karfl›l›¤›nda satanlar” de¤il “satmaya çal›flanlar” olarak tan›mlamay› zorunlu k›lmaktad›r.
Kurals›z çal›flma, düflük ücretler, her an iflsizlikle yüzleflme tehdidi iflçilerin çal›flma
mekanlar›yla kurduklar› iliflkiyi zay›flatm›flt›r. Zira eskisi gibi iflyeri ona gelecek vaat
etmemektedir. Önceki dönemde oldu¤u gibi girdi¤i iflyerinde y›llarca çal›flmak, hatta emekli
olmak art›k bir hayaldir. Bu ayn› zamanda iflçi s›n›f›n›n üretim sürecinde oluflan “kendinde
s›n›f” olma halini de zay›flatan bir durum olarak belirginleflmektedir. Sömürü oran›n›n daha
da artt›¤› ama iflçi bilincinde bunun daha da önemsizleflti¤i bir “hal” oluflmaktad›r.
Bu durum iflçilerin “kendinde s›n›f” bilincinin oluflmas› sürecini do¤rudan etkileyen bir
faktör oldu¤u gibi ayn› zamanda iflçilerin bilinç dünyas›n›n oluflmas›nda üretim sürecinin
yan›nda eme¤in yeniden üretim alanlar›nda oluflan bilincin daha etkili olmas›n› da
beraberinde getirmektedir. Bu sadece üretim sürecinin iflçi için ifade etti¤i anlam›n
zay›flamas›ndan de¤il burjuva ideolojisinin veya di¤er s›n›f d›fl› ideolojilerin yeniden üretim
alanlar›n› iflgal etmedeki baflar›s›yla da ilgilidir.
Kitle iletiflim araçlar›n›n etkilili¤i burjuva ideolojisinin gündelik hayattaki (bireycileflme,
hayat›n bütün düzeylerinde yaflanan yabanc›laflma, vb.) hegomonyas›n› güçlendiriyor.
Bunun yan›nda s›n›f d›fl› kimliklerin (etnik, dinsel, cinsel, yöresel vb.) giderek hayat›n
yönlendirilmesinde daha etkili olmaya bafllad›¤› görülüyor. Burjuvazinin post modernizm
ad› alt›nda pazarlad›¤› yaflam tarz›, bireye hayat› bütünlüklü anlama yetisini kaybettirip
sadece bir yaflam alan›yla s›n›rl› kavramaya yöneltiyor.
Erkek ve sanayi iflçisinin a¤›rl›¤›n› oluflturdu¤u iflçi kitlesinin yerine kad›n ve çocuk
eme¤inin daha fazla kullan›ld›¤› ve hizmet sektörünün ekonomik büyüklü¤ünün ve çal›flan
kitlesinin artt›¤› bu süreç iflçi s›n›f›n›n geleneksel yaflam ve düflünme biçimlerinde ciddi
k›r›lmalara yol açmaktad›r.

3.‹fiÇ‹ SINIFININ KEND‹N‹ OLUfiTURMA SÜREC‹NDE ÜRET‹M VE YEN‹DEN ÜRET‹M


SÜREC‹N‹N DE⁄‹fiEN ROLÜ
Bu tabloya sendikal alandan nas›l bir cevap oluflturulabilir sorusuna ilk cevab›m›z
kuflkusuz sadece sendikal alandan oluflturulacak bir cevab›n yeterli olmayaca¤›d›r. Emek
hareketinin sendikal alandan gelifltirilecek hareketine ideolojikpolitik alan›n efllik etmemesi
halinde sistem içinde bir k›s›r döngüden ç›k›lamayacakt›r. Geleneksel sendikal hareketin bu
tablo karfl›s›ndaki tutumu genel olarak eldekini korumaya yönelmek ve sistemle
olabildi¤ince uzlaflarak, kendisinin kapitalist düzen için zarars›z oldu¤u konusunda
burjuvaziyi ikna etmeye çal›flmakt›r. Ancak 20 y›ld›r uygulanan bu uzlaflmac› siyasetin
baflar›s›z oldu¤u neredeyse tüm dünyada kan›tland›. Sendikalar h›zla güç ve prestij kaybetti.
‹flçi s›n›f›n›n yeni bilefliminde, kendini oluflturma biçimlerindeki de¤iflimleri do¤ru
okuyamayan bir siyasal çaban›n bu süreci kavrayabilmesinin imkan› bulunmamaktad›r.
Yukarda özetlemeye çal›flt›¤›m›z tabloyu Türkiye örne¤i için afla¤›da bir kez daha özetleyelim:
1) Resmi rakamlara göre çal›flarak geçimini sa¤lamak zorunda kalanlar›n say›s› 15
milyondan fazlad›r.

325
MAkale Adı

2) Bunlar›n sadece 5 milyon kadar› sosyal güvenlik sistemine dahildir


3) Bunlar›n sadece (kamu çal›flanlar› dahil) 1 milyondan biraz fazlas› sendika üyesidir.
4) Bunlar›n ço¤u daha önce sendika ile tan›flmam›flt›r ve büyük ço¤unlu¤u da sendika
konusunda herhangi bir fikre sahip de¤ildir.
5) Bunlar›n ço¤u gençtir.
6) Bunlar›n içinde kad›n ve çocuk iflçinin say›s› hayli fazlad›r.
7) Yabanc› göçmen iflçilerin say›s› (bugün için önemsiz olsa da) özellikle ‹stanbul’da
dikkat çekmeye bafllam›flt›r.
8) Bunlar›n içinde yaflam›n›n önemli bir bölümünü iflsiz olarak geçirenlerin say›s›
giderek artmaktad›r.
9) Bunlar›n önemli k›sm› organize sanayi sitelerindeki küçük ve orta ölçekli
iflletmelerde veya mahalle içlerine yay›lm›fl atölyelerde çal›flmaktad›r.
10) Bunlar›n çok büyük k›sm›nda ezenezilen ulus milliyetçili¤i veya dinsel gericilik
düflünme biçimleri egemendir.
11) Yine önemli say›labilecek bir kesimi dinsel örgütlenmelerle bir flekilde ba¤lant›s›
vard›r. Bu onlar›n bilinç dünyas›n›n ve gündelik hayat›n›n düzenli olarak
denetlendi¤i anlam›na gelir.
12) Televizyon di¤er toplumsal kesimlerde oldu¤u gibi iflçilerin de bilinç dünyalar›n›
flekillendirmede etkili bir araçt›r.
Bu tablodan hemen ortaya ç›kar›labilecek sonuç iflçilerin yaflamlar›nda üretim sürecinin
yerinin giderek etkisizleflmesine ra¤men üretim süreci d›fl›ndaki yeniden üretim sürecinin
öneminin giderek artt›¤›d›r. Bu, iflçi s›n›f›n›n kendisini oluflturmada yeniden üretim süreci
alanlar›n›n önem kazanmas› anlam›na gelmektedir. ‹flçilerin son 15 y›ldaki bütün
ezilmiflliklerine ra¤men çok s›n›rl› say›daki deneyim d›fl›nda sendikalaflmaya
yönelmemelerinin ard›ndaki gerçe¤i burada aramak gerekir. Çal›flma hayat› onlar›n
gelece¤ini garanti edebilecek özelliklerden yoksundur. Bu nedenle çal›flma hayat›n›n
iyilefltirilmesi için verilecek mücadele de¤ersizleflmektedir.

B) YEN‹ B‹R SEND‹KAL ANLAYIfi

1. SEND‹KAL ALANIN YEN‹DEN TAR‹F‹


‹flçi s›n›f›n›n kendini oluflturma biçimlerinde meydana gelen bu göreceli de¤iflme
durumu karfl›s›nda sendikal mücadelenin duruflu sendikal alan›n›n yeniden tarif edilmesi
üzerine infla edilebilir. Sendikal alan iflçinin üretim sürecindeki konumlan›fl›ndan kaynakl›
sorun alan›yla s›n›rl› olmaktan ç›karak yeniden üretim alan›n› da kapsayacak bir
formasyona kavuflmal›d›r. Sorun bir kez böyle tan›mland›ktan sonra karfl›m›za ç›kan alan›n
gündelik mücadele alan›n›n bildik “ekonomik alan” veya bu alan›n örgütünün de “bildik
sendika” olamayaca¤› kabul edilmelidir. Bir baflka deyiflle sendikal mücadele toplumsal bir
kategori olarak kendini yeniden tan›mlamak zorundad›r. Bu; iflçi s›n›f›n›n ekonomik bir
kategori olarak de¤il toplumsal bir güç olarak ele al›nmas›n›n koflullar›n›n oluflturulmas›na
öznel bir müdahalenin gereklili¤i anlam›na gelmektedir. Zira bu yeniden tan›mlay›fl ancak
ve ancak devrimci bir öznenin bu alan› örgütlemesiyle mümkün hale gelebilecektir.
Kuflkusuz burada sendikal alan yeniden tarif edilirken kapitalizmin temel özelli¤i olan
art› de¤er sömürüsünün gerçekleflti¤i alan olan üretim sürecinin örgütlenmesinin

326
Yazar Adı

önemsizleflti¤i yan›lg›s›na düflülmemelidir. Zira iflçi s›n›f›n› devrimci yapan onun anti
kapitalist özüdür. Kapitalizm emek sömürüsüyle ayakta durabilen bir sistemdir ve sömürü
iliflkisinin do¤rudan muhatab› iflçi s›n›f›d›r.
‹flçi s›n›f› sömürüyü üretim sürecinde yaflamakta ve ömrünü orada tüketmektedir.
Dolay›s›yla onu s›n›f bilincine yöneltecek süreç üretim sürecindeki konumlan›fl›d›r. Bu da
onun yaflayan bir “birey”, “vatandafl” ya da “yoksul” olmas›yla ilgili de¤il “emekçi”
olmas›yla ilgilidir. Sendikal alan›n yeniden tarifinden bahsederken, iflçinin/iflçi s›n›f›n›n
üretim sürecindeki konumunun a盤a ç›kar›lmas›nda, bir baflka deyiflle ( ilk ad›mda s›n›f
bilinci olmasa da) iflçi kimli¤inin oluflturulmas›nda “yeniden üretim” sürecinin de bir
müdahale alan› olarak ele al›nmas› gereklili¤inden bahsediyoruz.

2.SEND‹KAL MÜCADELEN‹N DE⁄‹fiEN ROLÜ


‹flçi s›n›f›n›n kendisinin sömürülme koflullar›n› ortadan kald›rmas› mücadelesi ikili bir
süreç izler. Bunlardan birincisi gündelik mücadelelerle sömürüyü ve sömürünün
gerçekleflmesini sa¤layan politiktoplumsal hegomonyay› s›n›rland›rmaya ve kendisinin
yaflam alanlar›n› geniflletmeye çal›fl›r. Di¤er taraftan da bu çaban›n yeterli olmad›¤›n›n
bilinciyle kapitalist düzeni y›kmay› amaçlar. Esas olarak da gündelik mücadele ve
kazan›mlar ancak tarihsel ç›karlar›na hizmet etti¤inde bir anlam kazan›r. Aksi durumda
onlar da geçici baflar›lar olmak zorunda kal›rlar.
Bu ikili mücadele süreci bir bütün olarak siyasal niteliklidir. Bu mücadele süreci çeflitli
koflullar, zamana ve mekana ba¤l› olarak çeflitli örgütlenme biçimleri taraf›ndan yürütülür
olmakla beraber flimdiye kadar bildi¤imiz iki önemli örgütlenme arac› öne ç›kmaktad›r:
Parti ve sendikal yap›lar.
Sendikal yap›lar iflçi s›n›f›n›n do¤rudan kendi, öz örgütleridir. ‹flçiler kitlesel olarak bu
örgütlerde yer al›rlar ve yönetim mekanizmalar›n› kendileri olufltururlar. Bu yap›lar iflçi
s›n›f›n›n hayata do¤rudan müdahale etti¤i örgütlerdir. Partiler ise ideolojikpolitik birliktelik
etraf›nda bir araya gelmifl iflçi veya iflçi olmayan insanlar›n oluflturdu¤u bir yap›d›r.
Geleneksel anlay›flta bu mücadele alanlar› ve örgütleri birbirinden kesin s›n›rlarla
ayr›lm›flt›r. Siyasal mücadelenin örgütü parti, ekonomik mücadelenin örgütü sendikad›r.
Sendikalar siyaset yapmaz, sadece iflyeri ve çal›flma hayat›n›n sorunlar›yla ilgilenir gibi
bütünüyle burjuvazinin yaratt›¤› hegomonyan›n kabulü üzerinden s›n›fland›rmalara gidilmifltir.
Bunun sonucunda s›n›f örgütlenmelerinde sendikalar veya di¤er iflçi örgütleri komünistsosyalist
partilerin kitle ile iliflkisini sa¤layan “volan kay›fl›” olma mertebesine indirgenmifltir.
Sendikal mücadele ilk önce burjuvazinin iflçi s›n›f› üzerindeki bu tahribat›n› ortadan
kald›rmal›d›r. Bu, basit bir teorik hesaplaflma de¤il bizzat pratik bir hesaplaflmayla
yap›labilir. Bu hesaplaflmaya hayat›n bütününün politik alan olarak tarif edilmesiyle
bafllanmal›d›r. Dolay›s›yla parti, sendika vd. örgütler politik örgütler olarak tan›mlanmal› ve
sadece ifllevleri aç›s›ndan farkl›laflt›r›lmal›d›r.
Sendikal alan›n s›n›rlar›n›n genifllemesi iflçi s›n›f›n›n kendini oluflturma sürecinde
toplumsal bir kimlik kazand›r›lmas›n›n sendikal mücadelenin do¤rudan konusu haline
gelmesi anlam›na gelmektedir. Bu, olmas› gereken bir durumu de¤il gerçek hayat›n tarif
edilmesiyle ilgilidir. Yani iflçinin/iflçi s›n›f›n›n emekçi kimli¤inin di¤er toplumsal
durumlar›yla kaynaflt›r›ld›¤› bir sendikal alandan söz ediyoruz.

327
MAkale Adı

Sorunun bu flekilde ele al›n›fl›; iflçi s›n›f›n›n sadece üretim sürecine de¤il yeniden üretim
sürecine de bizzat kendi örgütleriyle tarihsel bir özne olarak müdahale edebildi¤i, bunun
imkanlar›n›n oluflturuldu¤u bir politikpratik mücadele süreci örgütlendirilmesini zorunlu
k›lmaktad›r. Bu mücadele sürecinin oluflturdu¤u zemin; bir taraftan iflçi s›n›f›n›n kendi öz
örgütleriyle hayat›n bütününe müdahalesinin imkanlar›n› olufltururken di¤er taraftan politik
yap›lanmalar›n da iflçi s›n›f›yla iliflkisinin daha sa¤l›kl› kurulmas›n› sa¤layacakt›r. ‹flçi s›n›f›,
partiyi “mistik” bir kurtar›c› de¤il kendi mücadelesinin bir arac› olarak görebilecektir.

3.SEND‹KAL ÖRGÜTLENME SÜREÇLER‹


Bahsetti¤imiz koflullardan dolay› iflyeri baz›nda sürdürülen örgütlenme çabalar›n›n pek
ço¤u baflar›s›zl›kla sonuçlanmaktad›r. ‹flçilerle yaflam alanlar›nda tan›flmak, onlar›n sosyal
ortamlar›nda bulunmak için baz› örgütsel giriflimlerde bulunmak bir zorunluluk haline
geliyor. ‹flyeri ve yaflam alan›n› birlikte ele almak birinden di¤erine yönelen karfl›l›kl›
etkileflimli bir örgütlenme faaliyetinin hayata geçirilmesi gereklili¤i kendini dayat›yor.
Sendikal alan›n ifl yeri d›fl›na taflmas› iflçilerin s›n›f d›fl› bilinç biçimleriyle sarmaland›¤›
bu alanda zor bir u¤rafl› da gerekli k›lmaktad›r. Ancak bu tersinden de do¤rudur. Yani
bilincin en yo¤un biçimde olufltu¤u bu alanda bu bilinç biçimlerine karfl› bir mücadele
gelifltirmenin koflullar› son derece uygundur. Zira milliyetçilik veya dinsel inanç ve düflünme
biçimi ne kadar “gerçeklik” ise yoksulluk ve sömürü de o kadar gerçektir. ‹flçinin iflçi olarak
karfl›laflt›¤› sömürülme olgusunun bilince ç›kar›lmas› ancak ve ancak di¤er s›n›f d›fl›
kimliklerinin geriletilmesiyle mümkün hale gelecektir. Bu s›n›f d›fl› kimliklerin oluflma ve
güçlenme yerleri ise a¤›rl›kla eme¤in yeniden üretim alanlar›d›r.
Bu flekilde örgütlenmifl bir sürecin iflçi s›n›f›n›n kendi aras›ndaki bölünmüfllü¤ünün ve
s›n›f içi rekabetin etkisini en aza indirmeye katk›s› kuflkusuz son derece önemlidir.
‹flyerinde neo liberal uygulamalarla giderek derinleflen farkl› kategorilerde çal›flt›rma
biçimlerinin (memur, iflçi, sözleflmeli, tafleron, geçici iflçi, sigortal›, sigortas›z, kadrolu,
kadrosuz vb.) yaratt›¤› s›n›fsal ayr›flma iflyeri d›fl›nda yoksullu¤un eflitledi¤i bir baflka
toplumsal kategoriye dönüflüyor.
Eme¤in üretim ve yeniden üretim sürecini birlikte ele alan ve her iki alan› iflçi s›n›f›n›n
kendini oluflturma süreci olarak kavrayan bir örgütlenme ve mücadele prati¤i yoksullukta
eflitlenen bu alanda kendini var etmelidir. ‹flyeri iflçinin sömürüldü¤ü ve yoksullaflt›r›ld›¤›
yerdir. Emek sürecinde gerçekleflen yoksulluk iflçinin yaflam alan›nda kendini var etmesinin
koflullar›n› do¤rudan belirlemektedir. Dolay›s›yla üretim ve yeniden üretim süreci iflçinin
toplumsal hayat›n›n birbiriyle s›k› s›k›ya ba¤l› iki sürecidir. Sendikal mücadele de sorunu
bu ba¤lamda ele almal› ve örgütlenme biçimlerini ve mücadele süreçlerini bu gerçeklik
üzerine infla etmelidir.
Bugün sendikal mücadelenin birincil hedefi bu iliflkinin a盤a ç›kart›lmas›d›r. Bu ise,
onun, (emekçi niteli¤ini toplumsal kimli¤iyle iliflkilendiremeyen) “salt iflçi” olarak var
oldu¤u iflyeriyle s›n›rl› de¤il ve fakat “sosyal varl›k” olarak bulundu¤u bütün hayat›nda
sendikal mücadelenin var olmas› anlam›na gelir.
Kuflkusuz bu flekilde tarif etti¤imiz bir sendikal alan›n örgütlenmesi geleneksel sendikal
örgütlerin ilgi alan›na girmeyecektir. Bu alan iflçileri iflyeri, ifl kolu, sendikal›sendikas›z.,
güvenceligüvencesiz, kadrolutafleron, çal›flaniflsiz ayr›m› gözetmeden bir araya getiren bir

328
Yazar Adı

modelle örgütlenebilir. Ve tabii ki; bu süreç bildik kat› hiyerarflileri olan, ezberlenmifl eylem
ve örgütlenme modellerini esas alan bir mücadeleyle afl›lamayacakt›r.
Kendi koflullar›na göre kendi örgütlenmelerini yaratma potansiyeline sahip yeni
sendikal anlay›fl kimi yerde bölgesel bir iflçi konseyi kimi yerde binlerce iflçinin çal›flt›¤› bir
sitenin iflçi örgütü, kimi yerde bir ifl kolundaki bütün iflçileri bir araya getiren klasik sendika,
kimi yerde kamu çal›flan›n› tafleron iflçiyle, iflçiyi devlet memuruyla ayn› çat› alt›nda
örgütlemifl fiili bir iflyeri örgütü veya ifl kolu sendikas› olarak ortaya ç›kabilir. Bu yap›lar
iflçilerin ve yoksullar›n sosyalkültürel geliflimlerini, kapitalist düzenin y›k›c› sald›r›lar›na
karfl› ekonomiksosyal dayan›flmay› sa¤layan di¤er örgütlenme süreçleriyle desteklenmeli ve
bu dinamik örgütlenme süreci bulundu¤u bölgede bir emekçi hegomonyas›n› bütün
özellikleriyle var edebilmelidir. Kuflkusuz bütün bu hegomonya süreci, esnek, dinamik ve
birbiriyle yatay olarak iliflkilenebilen ve fakat merkezileflebilen örgütlenmeleri politik iflçi
hareketine yönlendirebilmeyi baflarabilmelidir.

C) SONUÇ YER‹NE
Kapitalizmin egemen sistem olarak bütün dünyay› meta ve sermaye iliflkileri pazar›na
dönüfltürme h›rs› ve çaresizli¤i giderek insanl›k aleminin bütün maddi manevi birikimlerini
tahrip etmeye yöneldi¤i gibi evrenin de do¤al dengelerini tehdit etmeye bafllam›flt›r.
‹nsanl›k aç›s›ndan bu temel tehlikeye karfl› köklü bir karfl› ç›k›fl›n ancak ve ancak
kapitalizmi ortadan kald›rmay› hedefleyen bir mücadele perspektifiyle gerçekleflebilece¤i
her geçen gün biraz daha belirginlefliyor. Kuflkusuz bu mücadele sadece iflçi s›n›f›n›n de¤il
kapitalizmin zarar verdi¤i bütün toplumsal kesimlerin ve tek tek insanlar›n davas› haline
gelmelidir. Ancak evrenin/dünyan›n ve insanl›k aleminin yaflad›¤› temel sorunlar›n
kökeninde kapitalizmin ve onun emperyalist yüzünün sömürücü ve sömürgeci niteli¤i
oldu¤u gerçe¤ini mücadele konusu haline getirebilecek yegane gücün iflçi s›n›f› oldu¤u
gerçe¤i 21. yüzy›l›n bafl›nda da bütün ç›plakl›¤›yla görülmektedir.

329
MAkale Adı

330
Yazar Adı

OTURUM 4.2

TÜRK‹YE’DEK‹ SINIF HAREKET‹


DENEY‹MLER‹NE BAKIfi

YÖNETEN:
NAZIR KAPUSUZ

KONUfiMACILAR:
N E B ‹ L ‹ L Y A D A Avc›lar Kad›n Kooperatifi
B‹RLEfi‹K ‹fiÇ‹ SEND‹KASI
M E S U T M A H M U T O ⁄ U L L A R I Birleflik Sendikal Nareket
DAYANIfiMA EVLER‹
EMEK ÇALIfiMALARI MERKEZ‹ (EÇM)
ENERJ‹ YAPI-YOL SEN
ÜRET‹-YORUM KOOPERAT‹F‹

331
MAkale Adı

332
Nebil ‹lyada

Avc›lar Kad›n Kooperatifi Örne¤i

NEB‹L ‹LYADA

S›n›rl› Sorumlu Avc›lar Ev Eksenli Çal›flan Küçük Sanat Kooperatifi Haziran 2002’de
kuruldu. Ancak kooperatif kurulmadan önce, kendi ifadeleriyle “uzun soluklu badirelerle
dolu bir yolu aflarak” buraya geldiler. O süreçten biraz bahsetmek istiyorum, çünkü o süreç
kooperatifin oluflmas›n› sa¤lad›. Biliyorsunuz, Avc›lar Ev Eksenli Çal›flan Kad›nlar
Kooperatifi Türkiye’de bir baflka örne¤i olmayan ilk kooperatif. Çal›flmalar›n bafllamas› 1995
y›llar›na dayan›yor. 1995 y›llar›nda Türkiye’de kimi araflt›rmac› kad›n arkadafllar bu alanda
örgütlenmelerle ilgili araflt›rma yapm›fllar. Bu alandaki çal›flan kad›nlar›n say›lar›yla ilgili
araflt›rmalar yaparken birlikte neler yap›labilece¤i üzerine konufltuk. Ben zaten o kesimle
birlikte çal›flan bir kad›nd›m. Benim çal›flt›¤›m kesim, genellikle göç sonucu ‹stanbul’a
gelmifl kad›nlar›n konumland›klar› yerlerdeki örgütlenmelerle ilgiliydi. Ancak orada bu
araflt›rmay› yapan arkadafllar söylemeden önce dikkat etti¤imiz bir konu vard› ki; tümüyle
yoksul bölgelerde ev eksenli ifl yap›l›yordu. Dilek Hattato¤lu bu konuda bir alan araflt›rmas›
yapt›¤› için, sohbetlerimiz s›ras›nda bu alan›n var oldu¤unu, çal›flan kad›nlar›n yo¤unlukta
oldu¤unu ifade etti ve bu alanda birlikte çal›flmaya bafllad›k. Bu çal›flmaya bafllad›¤›m›z
süreçte, ilk tan›flt›¤›m›z kad›nlar flimdi, Avc›lar Ev Eksenli Çal›flan Kad›nlar Kooperatifi’ni
kuran kad›nlar›n bir k›sm›yd›. Onlarla birlikte çal›flmaya 1995 y›l›nda bafllarken ve neler
yap›labilece¤i üzerine sohbetler ettik. Ancak kad›nlar›n hiçbiri bu alanda bir örgütlenmenin
olamayaca¤›n›, zaten var olan iflçilerin bile örgütlenemediklerini, sendikalar›n baflar›s›z
oldu¤unu, kendilerinin iflçi say›lamayacaklar›na yönelik de kesin bir inançlar› vard›. Bu
tart›flmalar süregeldi. Ard›ndan 1996 y›l›nda Habitat ‹stanbul’da gerçekleflti, oraya dünyada
de¤iflik örgütlenme modelleri olan örgütler kat›ld›lar. Bunlardan biri Sewa’yd›, bir di¤eri de
Uluslar aras› Ev Eksenli Çal›flan Kad›nlar Dayan›flma A¤›’yd›. Biz Avc›lar’daki kad›nlar›n
Dilek’le birlikte bu oturumlara kat›lmas›na yönelik bir çaba içersine girdik. Bu onlar için
hem bir somut örnek olacakt›, hem de kendi yapt›klar› ifllerle ilgili örgütlenmenin
varoldu¤una yönelik de inançlar›n› pekifltirmifl olacakt›k. Bu konuda baflar›l› olundu ve
Avc›lar’daki kad›nlar, kendileri gibi evde üretim yapan çal›flan kad›nlar›n örgütlendiklerini
gözleriyle gördükten sonra buna yönelik çal›flmalar›na bafllad›lar. 1996 y›l›yla 1998 y›l›
aras›nda yo¤un bir propaganda faaliyeti bafllad›. Evlerde yo¤un olarak ifl yapan kad›nlara,
kendi durumunda olan kad›nlar›n dünyada çeflitli örnekleri oldu¤unu ve bunlar›n
örgütlenebildiklerini; emek sömürüsünü emek h›rs›zl›¤›n›n önüne geçebilmelerinin yolunun
da örgütlenmeden geçti¤i anlat›lmaya baflland›. Bu çal›flma ilk baflta üç kiflilik bir grupla,
evde üretim yapan ev eksenli çal›flan kad›nlar›n yapt›¤› bir çal›flmayd›. Burada di¤er
arkadafllar›m›z, alan çal›flmas› yapan arkadafllar›m›z da destek sunuyorlard›, bu
propaganday› yapan arkadafllara. Sonuç olarak genifl bir zaman diliminde çal›flma sürdü.
Kad›nlar aras›nda ilginin kazan›ld›¤› görülünce bunu somuta dökmek, görünür k›lmak,

333
Avc›lar Kad›n Kooperatifi Örne¤i

Türkiye’de bunun duyulmas›n› sa¤lamaya yönelik bir fleyler yapmak gerekti¤i inanc› do¤du.
Bu karar tabi hem araflt›rmac› kad›nlar hem flimdi Avc›lar Ev Eksenli Çal›flan Kad›nlar
Kooperatifi’ni kuran kad›nlarla birlikte ortak al›nan karard›. 1999 y›l›nda ‹stanbul’da bir
atölye çal›flmas› gerçeklefltirildi. Bu çal›flman›n bafll›¤› Ev Eksenli Çal›flan Kad›nlar Atölyesi
Sorunlar› ve Örgütlenme Stratejileri bafll›¤› alt›ndayd›. Bu atölye çal›flmas›na özellikle
kat›lanlar›n büyük bir ço¤unlu¤unun ev eksenli çal›flan kad›nlar olmas›na yönelik bir çaba
içerisine girildi. Bu baflar›ld›, %60’a yak›n› kat›l›mc›lar›n ev eksenli çal›flan kad›nd›,
Sewa’dan kat›l›mc› vard›, Uluslararas› Ev Eksenli Çal›flan Kad›nlar Dayan›flma A¤›
Howenet’ten kat›l›m vard›, Portekiz’den vard›, bu kad›nlar›n buluflmas› sa¤land› ve ortak
neler yap›labilece¤i üzerine tart›flmalar yürütüldü. ‹stanbul’da yada Türkiye’de ev eksenli
çal›flan kad›nlar›n ne durumda oldu¤una yönelik sohbetler yap›ld›, konuflmay›
uzatmayay›m, sonuç olarak atölye çal›flmas›n›n sonucunda var›lan sonuç fluydu; ifl olmadan
örgütlenme olmaz, bir di¤eri de dayan›flma olmadan yan yana gelinemez ve örgütlenme
yarat›lamazd›.
Buradan önemli bir karar da ç›kt›, Avc›lar’da oturan kad›nlar örgütlenmenin gerekli
oldu¤una yönelik bir kanaate vard›lar; örgütlenme konusunda kendi aralar›nda fikir
birli¤ine vard›lar. Çal›flma o aflamadan sonra, nas›l örgütlenebiliriz, hangi örgütlenme
modelini seçebiliriz, kad›nlara nas›l ulaflabiliriz üzerinden kendi aralar›nda burada bu defa
çal›flma bafllad›. Çünkü o toplant›dan bir de grup ç›km›flt›, Avc›lar Ev Eksenli Çal›flan
Kad›nlar Grubu, bu grup yaklafl›k iki y›ll›k bir çal›flma sürdürdü, bu iki y›ll›k çal›flma
içersinde örgütlenme modelleri üzerine yo¤un olarak bir tart›flma yürüttüler, bu arada
sendikalarla görüflmeler sürdürdüler. Sendikayla nas›l iliflkileniriz, iliflkimiz ne olabilir, nas›l
bir iletiflim kurabiliriz, sendikalar›n bize yapaca¤› nedir, bizim sendikalara kataca¤›m›z
nedir, maalesef bir sonuç al›namad›. Bu çal›flmalar›n içersinde ben de vard›m. Örne¤in
Tekstil-‹fl Sendikas›’na yine o araflt›rmac› arkadafl›m›zla birlikte kat›ld›k. Orada bir tak›m
kararlar›n tavsiye kararlar›n›n geçmesinde etkili olduk ama o sadece dosyalarda kald›, bu
alana ilgi gösterilece¤i söylendi¤i halde bir daha da ne ilgilenildi, zannediyorum o tavsiye
karar› da dosyada unutuldu.
Bir di¤er görüflmemiz de D‹SK Genel Baflkan›’yla olmufltu. O da kendisi hassasiyetle bu
iflin üzerinde duraca¤›n›, Avc›lar’daki durumu de¤erlendirece¤ini, o alandaki iflsizlik sorunu
ya da ev eksenli çal›flan kad›nlarla neler yap›labilece¤ine dair konufluldu. Çat›flmalar›n
–çünkü bir de iflçilerle, sendikal› iflçilerle yaflanan suni bir çat›flma da vard›– bu çat›flmalar›n
önüne geçtik, özünde dayan›flmay› nas›l yaratabiliriz, suni çat›flman›n ortak önüne geçme
stratejilerini birlikte nas›l oluflturabilece¤i üzerine de bir anlaflmaya var›ld›, ancak o da
orada kald›. Kad›nlar kendileri art›k bir fley yapman›n gereklili¤ine karar verdiler, sendikay›
bile tart›flt›lar, ben de o tart›flmalarda gözlemci olarak bulunuyordum. Vak›f üzerine
tart›fl›ld›, flirket üzerine tart›fl›ld›, dernek üzerine tart›fl›ld› ve kooperatif üzerine. Ancak
kooperatifte yo¤unlaflt›lar çünkü; ayn› zamanda Sewa örneklerinden çok etkilenmifltiler,
bizzat oraya gidilmiflti, çok etkilendikleri için de kendileri için somut koflulda, verili
durumda en uygun yöntemin kooperatif olaca¤›na karar verdiler. 2002 Haziran›’nda
kooperatifi kurdular. Bu arada Uluslararas› Ev Eksenli Çal›flan Kad›nlar A¤›’na üye oldular,
bu örgütün Tayland’da düzenledi¤i genel kurula kat›ld›lar delege olarak. Türkiye’de ev
eksenli çal›flan kad›nlar›n yaflad›klar› sorunlar› gündeme getirdiler. Orada Türkiye’ye

334
Nebil ‹lyada

yönelik bir politikan›n belirlenmesine, politikalar›n gelifltirilmesine yönelik bir tak›m


kararlar›n al›nmas›nda etkili oldular. fiu anda çal›flmalar› halen devam ediyor, 33 üyesi var,
sürekli aç›k ve fabrikalarla görüflmeler yap›yorlar. fiu anda en büyük sorunlar› tespiti
sorunu, onlar›n yaflad›¤› ikinci bir kriz de 1999 A¤ustos depremiydi. Çünkü biliyorsunuz;
A¤ustos depreminden önce bütün fabrika y›¤›lmalar› Avc›lar bölgesindeydi, depremde
fabrikalar›n büyük bir ço¤unlu¤u hasar gördü¤ü için ifl alan› kayd›, yer de¤ifltirildi. En büyük
sorunlardan bir di¤eri de tafleronlar. Kad›nlar›n bu alana yönelmelerinin, ilgi
göstermelerinin –çok yo¤un bir ilgi var, onu söylemek istiyorum onlara yönelik ve onlar›n
bu ilgiyi kald›rabilecek bir yap›lar› da yok. Halihaz›rda, e¤er bu alana yönelik bir çal›flma
gerçeklefltirme¤e kalksalar belki binlerce üyesi olacak diyebilirim. Yani, ne onlar›n yapt›¤›
bunu kald›rabilecek durumda, ne de ifl var. Bu anlamda tafleronlara yönelik bir mücadele
bafllat›ld›, fabrikalarla direkt görüflmeler yap›lmaya çal›fl›l›yor, temiz ifl verme garantisi
kofluluyla, ancak tercih yine tafleronlardan yana oluyor. Çünkü çok ilginç bir zincir var,
uluslar aras› flirketler Türkiye’deki firmalara yapt›r›yor, firmalar fason üretim yapan
atölyelere yapt›r›yor, atölyeler tafleronlara veriyor, tafleronlar kad›nlara veriyor. Bunun
birinci elini bulmak imkans›z bir fley, kad›nlar›n en büyük handikaplar›ndan biri bu.
Yapt›klar› ifller makine sanayinden tutun da evde oyuncak yapmaya, nikah flekeri
yapmaya kadar pek çok ifl flu anda evlere veriliyor ancak tafleronlar arac›l›¤›yla. Tafleron
duvar›n› hiçbir flekilde aflma gücüne sahip de¤iller. Çünkü ortada büyük bir rant söz
konusu, en büyük tafleronlar da fabrikalarda çal›flan ustabafllar›, onlar›n afl›lmas› hele hele
imkans›z bir fley. Ama özetle söylemek gerekirse; bence bu alanda ilk örgütlenme olmas›na
ve tamam›yla ev eksenli çal›flan kad›nlar›n kurdu¤u bir kooperatif olmas›na ra¤men,
profesyonel çal›flan› olmadan kendi güçleriyle ayakta durmay› iki y›ld›r baflarabildiler.
Benim inanc›m o ki bir süre daha ayakta duracaklar. Bunda tabi büyük etkenler de var, ev
eksenli çal›flan kad›nlar çal›flma grubunun büyük bir deste¤i var, benim gibi gönüllü olarak
destek sunan kad›nlar›n deste¤i var. Bu çal›flmayla ülke genelinde yap›lan bir sürü atölye
çal›flmalar›na kat›l›m gösteriyorlar, kendi deneyimlerini anlat›yorlar. Ülke çap›nda bu iflin
örgütlülü¤ün yayg›nlaflmas›na yönelik bir tak›m çal›flmalar sürdürüyorlar, bence baflar›l› da
oluyorlar.
Ayn› zamanda örgütlenmeye yönelik çal›flmalar da sürdürüyorlar, sadece ifl almaya
yönelik bir çaba içersinde de¤iller. Bizzat kooperatife gelip ifl almak isteyen kad›nlarla ilk
önce sohbet, samimiyet kurup bu alanda bir sürü çal›flan›n oldu¤unu anlat›yorlar. Bunun
sadece tafleron al›narak yap›lan iflin, bu sorunlar›n çözülmesinin tek yolunun örgütlü
olmaktan geçti¤ini, birlikte hareket etmenin güçlü k›laca¤›n›, burada yarat›lacak güçlülü¤ün
baflka yerlere yans›yaca¤›n›, daha ayn› eksende kooperatiflerin kurulaca¤›n›, kooperatif
birliklerine gidilebilece¤ini anlat›yorlar. ‹lerdeki hayalleri daha güçlenerek, kooperatifler
birli¤ini oluflturarak sendikalaflmaya gitme gibi bir hayalleri var. Keflke onlar burada
olsayd›, kendileri anlatsayd›, teflekkür ederim.

335
Birleflik ‹flçi Sendikas› (B‹S)

Birleflik ‹flçi Sendikas› (B‹S)

Güvencesiz çal›flan iflçiler aras›nda örgütlenmek üzere sendika kurma fikrini ilk kez
2000 y›l› içerisinde tart›flmaya bafllad›k. Daha önce Brandi Tekstil’de gerçekleflen iflyeri
direnifline kat›lan ve hemen ard›ndan tekstil iflçileri aras›nda bir dernekleflme faaliyetine
koyulan birkaç arkadafl›m›z d›fl›nda kalanlar, hemen hepimiz, sendikal faaliyet konusunda
deneyimsizdik. Dolay›s›yla tart›flmalar›m›z da el yordam›yla yürüdü.
Bu alanda, yani güvencesiz iflçiler aras›nda örgütlenme hedefiyle kurulmufl DABSEN ve
Dayan›flma Sendikas› d›fl›nda önümüzde herhangi bir örnek yoktu. Her iki sendikan›n da
iflçiler aras›nda genifl etki yaratamad›¤›n› biliyorduk. Yine de bu iki sendikal deneyimden
neler yapmam›z de¤il de “neler yapmamam›z” gerekti¤ine dair dersler ç›kartabildi¤imizi
düflünüyoruz. DABSEN ve Dayan›flma Sendikas› deneyimlerinin hedeflerinin gerisinde
kalarak sönümlenmesi, kuraca¤›m›z sendikan›n söyleminin nas›l oluflturulmas› gerekti¤i;
sendikada politik talepler, ekonomik talepler dengesinin nas›l kurulaca¤› vb. konulara dair
tart›flmalar›m›z›n ilerlemesinde ön aç›c› olmufltur diyebiliriz.
Di¤er yandan arad›¤›m›z olumlu örne¤i yurtd›fl›nda, Latin Amerika’da, ‹flsiz ‹flçiler
Hareketi’nde bulduk. Örne¤in, iflsizler Latin Amerika’da yol keserek ifl talep edebiliyorlarsa,
bizler de Organize Sanayi Sitelerinin trafi¤ini kesmek suretiyle üretimi durdurabilirdik.
Örne¤in, ‹flsiz ‹flçiler Hareketi’nin kompozisyonu; eski sendikal› iflçiler, eflinin iflsizleflmesiyle
daha etkin bir kimlik edinen kad›nlar ve düzenli bir ifle hiç sahip olamam›fl gençlerin
bilefliminden olufluyorsa; yeteri kadar eski sendikal› iflçi bulamasak da benzeri bir profili
emekçi mahallelerinde ve Organize Sanayi Sitelerinde bulabilirdik. Örne¤in, ‹flsiz ‹flçiler
Hareketi nas›l ki yaln›zca ekonomik temelli bir mücadele vermiyor, sosyal karakterli
uygulamalar›n ve politik nitelikli taleplerin öznesi olabiliyorsa, kuraca¤›m›z sendika da bu
niteliklere sahip olabilirdi.
Bu tart›flmalar›n sonuçlar›ndan yola ç›karak; içeri¤i konusunda kendimizi yak›n
hissetsek de, “Toplumsal Hareket Sendikac›l›¤›” kavram›n› çok be¤enmedik. Bu
kavramlaflt›rman›n “s›n›fsal çat›flma” nosyonunu siliklefltirdi¤i izlenimini edindik. Bu
nedenle benimsemedik. Yerine kendi icad›m›z olan, ya da öyle oldu¤unu sand›¤›m›z,
“Sosyopolitik S›n›f Sendikac›l›¤›” kavram›n› tercih ettik.
Aç›kças› bafllang›çta, iflleyifl ve tüzü¤e dair konulara, o anda bizim için ifllevsel olmad›¤›
için girmedik. Çünkü say›m›z o kadar azd› ki, tüzük ve iç demokrasi tart›flmalar›yla vakit
kaybetmek istemedik. Ad›n› ne koyarsak koyal›m, sendikam›z bir taban sendikas› olacakt›.
Çünkü yaln›zca taban› vard›. Ard›ndan hedefimizi belirledik: Öncelikle ‹kitelli bölgesinde,
say›s› 100 binlere ulaflan güvencesiz iflçiler içerisinde bir örgütlenme ve hareketlenme
yaratmak. Bu hedef do¤rultusunda araç olarak gördü¤ümüz sendikay› yasal zeminde
kurduk ve ad›n› Birleflik ‹flçi Sendikas› koyduk.
Kurulufltan sonra, sendikay› tart›flman›n ve yasal platformda kurman›n ne denli kolay
ama sendikay› gerçek bir sendika haline getirmenin ne denli zor oldu¤u gerçe¤ini pratik
olarak tecrübe ettik. Elbette ki, iflçilerin bir anda sendikay› ak›n edece¤ini öngörmüyorduk
ama tart›flmay› birlikte yürüttü¤ümüz insanlardan baz›lar›n›n dahi “i¤neyle kuyu kazma”

336
Birleflik ‹flçi Sendikas› (B‹S)

iflinden uzak durmay› tercih ettiklerini gördük. Çünkü ço¤una, haftada bir gün afifle bir gün
de gazete da¤›t›m›na ç›kmak, geri kalan zamanda da solcular aras› tart›flmalara ve
eylemlere kat›lmak türünden bir faaliyet daha cezp edici ve kolay görünüyordu. Biz ise,
s›k›c› bir ifli, yani g›yab›nda onu merkezine koyarak devrim stratejileri oluflturdu¤umuz iflçi
s›n›f›n›n fertlerini, somut, etten kemikten iflçileri ve onlar›n gerçek sorunlar›n› eksen alan
bir çal›flma yürütmeyi önümüze koymufltuk.
Bafllang›çta, daha çok kendimize ve etraf›m›zdaki iflçilere yönelik bir e¤itim çal›flmas›
planlad›k. E¤itim konular› olarak, “sendikac›l›k tarihi”, “üretim iliflkileri” ve “günümüz
toplumunda sosyal iliflkiler” bafll›klar›n› tespit ettik. Di¤er yandan d›fla dönük olarak da,
“‹flçi kime denir, sendika nedir?” bafll›¤› alt›nda bir e¤itim broflürü haz›rlad›k. Çal›flmakta
oldu¤umuz iflyerlerinde bir sendikalaflma faaliyeti yürütmek üzere iliflkiler gelifltirmeye
bafllad›k. Bu arkadafllara sendika broflürümüzü verdik. Broflürü okumalar›n› ve bizimle
tart›flmalar›n› sa¤lad›k. Ancak temasa geçti¤imiz iflçilerin bir sendikac›l›k faaliyetine
kat›lmak için kimi öznel ve nesnel nedenlerden ötürü çok da istekli olmad›klar›n› gördük.
Öznel nedenler aras›nda, iflçilerin yafllar›n›n genelde küçük olmas› ve buna ba¤l› olarak
çal›flma sürecini daha çok bir sosyalleflme alan› olarak görmeleri s›ralanabilir. Ço¤u
aileleriyle yaflayan ve ev bütçesine katk› yapmak üzere çal›flan genç iflçiler, örne¤in
arkadafllar›yla futbol oynamay› ve karfl› cinse kur yapmay›, bir sendika toplant›s›na
kat›lmaktan daha cazip ve e¤lenceli buluyorlard›. 12 Eylül sonras› meydana ç›kan
depolitizasyon süreci genç iflçileri fazlas›yla etkilemiflti. Di¤er yandan yafl› daha büyük olan
ve aile sorumlulu¤unu üstlenmifl iflçiler ise, sendika fikrine daha yatk›n olmakla birlikte,
bunu riskli buluyorlard›. ‹flsiz kalmak, ev kiras›n› ödeyememek, çocu¤unun e¤itim
masraflar›n› karfl›layamamak bu iflçileri sendika çal›flmas›na kat›lmaktan al›koyuyordu.
Sendikan›n olas› bir iflten at›lma durumunda bu iflçilere güvence sa¤layacak durumda
olmamas› en büyük handikab›m›zd›. Ayr›ca genç-yafll›, kad›n-erkek, iflçilerin büyük bir
ço¤unlu¤unun iflçi haklar› konusunda son derece bilgisiz olduklar›n› gördük. Sigortas›z
çal›flman›n yasad›fl› bir uygulama oldu¤unu birço¤u bilmiyordu bile...
Bunun üzerine, iflyerlerine ve mahalledeki iflçilere yönelik birebir yapt›¤›m›z çal›flman›n
yetersiz kald›¤›ndan hareketle, ek olarak yeni araçlar gelifltirme yoluna gittik. Bu çerçevede,
bir iflçi gazetesi ç›kartma ve sigortas›z çal›flmaya karfl› bir kampanya yürütme karar›n› ald›k.
Bölgedeki iflçilerin, çok fazla gazete okumad›¤›n› ve en çok Gözcü, Takvim, Fotomaç vb.
yay›nlar› takip etti¤i gerçe¤inden yola ç›karak, popüler bir iflçi gazetesi ç›karma karar›na
vard›k. Ayr›ca gazetenin yaln›zca iflyeri sorunlar›n› de¤il, Türkiye ve dünya sorunlar›n› da
ele almas› gerekti¤ini tespit ettik. Hem iflçi haberlerini veren, hem iflçi haklar› konusunda
bilgilendirici olan hem de devrimcisosyalist bas›n›n geleneksel jargonunu kullanmaks›z›n
iflçilere s›n›fsal nitelikli bir politik bilinç kazand›rmay› hedefleyen ideolojik bir araç olarak
Ekmek Davas›’n› ç›kartmaya bafllad›k. Aç›kça ifade etmek gerekirse, Ekmek Davas›,
sendikal örgütlenme çal›flmam›z›n önünü açt›. ‹flçi havzas›nda ücretsiz da¤›tt›¤›m›z gazeteyi
alan iflçiler, belki hemen olmasa da, iflyerinde s›k›nt› yaflad›klar›nda dan›flmak üzere
sendikam›za gelmeye bafllad›lar. Biraz sonra de¤erlendirece¤imiz PTT direnifli
deneyimimizin yaflanmas›nda da Ekmek Davas›’n›n önemli bir ifllevi oldu.
Di¤er bir ad›m olarak tasarlad›¤›m›z “Sigortas›z Çal›flmaya Hay›r” karfl› kampanyas› ise
umdu¤umuz etkiyi yaratmasa da sendikam›z›n gelifliminde anlaml› bir ad›m oldu.

337
Birleflik ‹flçi Sendikas› (B‹S)

Kampanya s›ras›nda, yapt›¤›m›z ça¤r›lar neticesinde sigortas›z iflçi çal›flt›ran 10’a yak›n
iflyerinden iflçilerin flikayetlerini toparlad›k.Gerçekte çok daha fazla iflyerinde sigortas›z
çal›flmay› tespit etmemize ra¤men, çal›flan iflçilerin flikayetçi olmalar›n› sa¤lamay›
baflaramad›k. Toplad›¤›m›z flikayetleri, SSK Bölge Müdürlü¤ü önünde yapt›¤›m›z bas›n
aç›klamas›ndan sonra ilgili kuruma ilettik. Kampanyan›n, sendikan›n tan›nmas› konusunda
da faydas› oldu. Kampanya, Milliyet ve Cumhuriyet gibi gazetelerde haber oldu. Sigorta
müfettifllerinin yapt›klar› denetimlerin sonucunda, 4 iflyerinde sigortas›z çal›flman›n tespit
edilmesi ve iflverenin para cezas›na çarpt›r›lmas›n›n yan› s›ra, sigortas›z iflçilerin
sigortalanmas› sa¤land›. Kuflkusuz, bu kampanyan›n çok daha fazla kamuoyu yaratmas› ve
güvencesiz iflçiler aras›nda bir k›p›rdanmaya yol açmas› mümkündü. Ancak bizim öznel
yetersizliklerimiz bu kampanyadan gereken verimi almam›z› engelledi. Müfettifllerin
üzerinde yeterince güçlü bir bas›nç oluflturabilseydik, flikayet konusu olan iflyerlerini
ablukaya alabilmifl olsayd›k, bu kampanya daha baflar›l› olabilirdi.
Kampanyan›n sonras›nda, ‹kitelli’de bulunan Mehmet Akif, Atatürk, Komsan ve ‹kitelli
Köy mahallelerine dönük çal›flmalara da yöneldik. Kermes, üniversiteye haz›rl›k kursu, spor
çal›flmalar› vb. organizasyonlar›n yan› s›ra müzik dinletileri ve tiyatro gösterimleri organize
ettik. Halen örgütlenmesine devam etti¤imiz bu türden etkinliklerin sendikada canlanmaya
yol açt›¤›n› gözlemledik. Ancak sendika bünyesinde bir emekçi kad›nlar faaliyetini sistemli
bir biçimde örgütlemeyi baflaramad›¤›m›z› teslim etmemiz gerekiyor. Bunun sendikam›z›n
genifllemesi konusundaki en önemli engel oldu¤unu düflünüyoruz. Çünkü evde çal›flan
kad›nlar›n, hem gençlerden hem de yafl› daha büyük iflçilerden daha istikrarl› olabilen bir
örgütlenme dinami¤i oldu¤unu seziyoruz.
Buraya kadar ele ald›¤›m›z çal›flmalarda ortaya ç›kan bir di¤er eksiklik ise sendikal
faaliyete lojistik destek sa¤layacak materyallerin üretilmesiydi. Bu eksikli¤i gidermek üzere
SARGEM (Sömürülenler ve Ezilenler Eksenli Bilgi, Belge ve Sanatsal Üretim Merkezi) ad›yla
bir kurumun örgütlenmesi ifline girifltik. SARGEM’in amac›n› flöyle tespit etmifltik:
“Türkiye’nin temel toplumsal dönüflüm dinami¤i olan iflçi hareketinin, en genifl
anlam›yla kültürünü temel ilgi konusu olarak belirleyen SARGEM, hem s›n›f›n kültürü
konusunda araflt›rmalar yürütmeyi, hem de varolan kültürü ba¤›ms›z bir s›n›f hareketinin
geliflimine olanak sa¤layacak flekilde dönüfltürmeyi hedefleyen faaliyetler gerçeklefltirmeyi
amaçlar. SARGEM, kendi bafllatt›¤› ve yürüttü¤ü çal›flmalar d›fl›nda her iki bafll›kta da, kendi
d›fl›ndaki özneler taraf›ndan gelifltirilen çal›flmalar› olanaklar› dahilinde desteklemeyi ve
güçlendirmeyi görev kabul eder. SARGEM, tüm iflçi s›n›f›n›n ve ezilenlerin dostlar›n› s›n›f
üzerine ve/veya s›n›f için üretim yapmaya özendirmeyi ve bu çerçevede geliflecek
çal›flmalar› koordine etmeyi hedefler”.
SARGEM’in yürütmeyi amaçlad›¤› faaliyet konular› ise; s›n›flar teorisi konusundaki yeni
tart›flmalar› izlemek ve bunlara kat›lmak suretiyle katk› sunmak, özellikle yeni proletarya
olarak tan›mlanabilecek kesimleri konu edinen saha araflt›rmalar› gerçeklefltirmek, iflçilere
ve ezilenlere yönelik görsel, iflitsel ve yaz›l› e¤itim materyalleri üretmek, ayn› düzlemi esas
alan yay›nc›l›k faaliyetleri yürütmek, ifl hukuku ve iflçi sa¤l›¤› konular›nda e¤itim ve
dan›flmanl›k biçiminde faaliyetler gerçeklefltirmek, iflçilerle ve ezilenlerle birlikte yoz
burjuva kültürüne alternatif kültürel ve sanatsal faaliyetler yürütmek olarak s›ralanabilir.
SARGEM, bugüne gelindi¤inde söz konusu faaliyetler bafll›klar›nda k›smi olarak hakk›

338
Birleflik ‹flçi Sendikas› (B‹S)

verilebilen çal›flmalar yürütmeyi baflarm›flt›r. Henüz sonuçlar› bas›lmam›fl olsa da ‹kitelli


bölgesinde bir saha araflt›rmas› gerçeklefltirilmifl, Ekmek Davas›’n›n yay›nc›l›k faaliyetleri bu
kurum üzerinden yürütülmüfl, SARGEM bünyesinde ifl hukuku komisyonu oluflturulmufltur.
PTT direniflinin belgesel filminin çekimi de yine SARGEM iliflki a¤› üzerinden
gerçeklefltirilmifltir. Sendikan›n kapat›lmas›yla at›l duruma düflen SARGEM’in, yeni
sendikan›n kuruluflu ile birlikte daha etkin ve daha güçlü biçimde faaliyete geçmesi
hedeflenmekte ve bu hedef do¤rultusunda haz›rl›klar yürütülmektedir.
Kuflkusuz B‹S’in Türkiye sendikal ve devrimci kamuoyunda sesini duyurmas› PTT
tafleron iflçileri direnifli ile mümkün olmufltur. Ayn› zamanda sendikan›n hukuki olarak
kapat›lmas› sürecini de içeren bu direnifli k›saca de¤erlendirmek, bu yüzden bizim
aç›m›zdan çok önemlidir. Çünkü, gösterdi¤imiz tüm pratik eksikliklere ra¤men PTT direnifli,
kan›m›zca B‹S projesinin, yani güvencesiz iflçilerin farkl› bir sendikal perspektifle
örgütlenmesi hedefinin isabetli ve yerinde oldu¤unu göstermektedir.
Öncelikle, PTT iflçilerinin sendikam›za gelifl sürecini k›saca aktaral›m: Daha önce de
belirtti¤imiz gibi, direnifl sürecine kat›lan iflçi arkadafllarla Ekmek Davas› gazetesi üzerinden
tan›flt›k. Sefaköy bölgesinde yapt›¤›m›z gazete sat›fl› s›ras›nda o bölgede görev yapmakta
olan iki PTT tafleron iflçisi gazetemizi sat›n al›r ve okuduktan sonra sendikam›zla temasa
geçmeye karar verir. Daha sonra bu iki arkadafl kendilerini yak›n hissettikleri di¤er iflçileri
de sendika hakk›nda bilgilendirirler. Böylelikle sendikalaflma çal›flmas› bafllar. Geneli,
muhafazakar ve sa¤ partilere oy veren PTT tafleron iflçilerinin, Ekmek Davas› gazetesini
okuyarak sendikam›za kendi kendilerine gelmifl olmalar›n›n, önderlik yetene¤ine sahip ve
görece bilinçli özellikle bir PTT iflçisinin kiflisel baflar›s›na oldu¤u kadar gazetenin söylem
ve içeri¤inin do¤ru bir biçimde oluflturulmas›na da ba¤l› oldu¤u düflüncesindeyiz.
Devam eden süreçte, sendikaya düzenli gelen iflçilerle çeflitli e¤itim ve tart›flma
toplant›lar› düzenlenir. Bu toplant›lar yaklafl›k 3 ay kadar sürer. Toplant›lar s›ras›nda,
iflçilerin sendikac›lara yönelik önyarg›lar›n›n yol açt›¤› güvensizli¤in afl›lmas› en önemli
gündem maddesi olur. ‹flçi arkadafllar, sürekli olarak sendikan›n neden kendileriyle
ilgilendi¤ini, bu ilginin arkas›nda bir menfaat beklentisinin olup olmad›¤›n› sürekli
sorgulad›lar. Asl›nda bu günümüz Türkiyesi’ndeki iflçilerin genel karakter özelli¤ine iflaret
etmektedir.
Güvencesizlikle yüklü çal›flma yaflamlar› boyunca, “güvensizlik” duygusunu büyüten
iflçiler, zorunlu olarak “bireysel ç›karlar peflinde koflma”y› bir yaflam biçimi haline
getirmifllerdir. Dolay›s›yla sendika, iflçilerin adeta “ezberlerinin” d›fl›nda bir tutumu temsil
ediyordu. Ancak aylarca süren bu kolektif hareketin ard›ndan bile bu “bireysel ç›kar”
eksenli yaflam alg›s›n› tamamen k›rabildi¤imizi söyleyebilmemiz mümkün de¤ildir.
Bireycilik, direnifl s›ras›nda da iflçiler aras›nda kimi kez kariyerizm kimi kez ise “küçük
hesaplar” peflinde koflmak biçiminde a盤a ç›km›flt›r.
Bu durumun ortaya ç›kmas›nda, Türkiye’nin ve dünyan›n nesnelli¤inin ortaya ç›kar›d›¤›
kültürel bozulman›n yan› s›ra, sendikam›z›n nitel ve nicel eksikliklerinin de pay› oldu¤unu
teslim etmemiz gerekiyor. Sendikam›z›n profesyonel çal›flanlar›n›n olmay›fl›, fiili olarak
iflçilerle daha çok SARGEM Hukuk Komisyonu avukatlar›n›n temas etmesi sonucunu
do¤urdu. Avukat arkadafllar›m›z, mesleklerinden ve ayr›ca politik yeteneklerinden dolay›
iflçiler taraf›ndan daha çabuk benimsenirlerken, iflçiler yanl›fl biçimde sendikan›n yerini

339
Birleflik ‹flçi Sendikas› (B‹S)

giderek avukatlarla ikame etmeye bafllad›lar. Bunda kuflkusuz, bizlerin, yani sendikadaki
arkadafllar›n›n deneyimsizli¤inin ve yetersizli¤inin de pay› olmufltur. Özellikle yerleflik
“bireyci” kültürü ve “kuflkucu” tutumlar› nedeniyle, buna al›fl›k olmayan birçok sendikal›
arkadafl›m›z, PTT iflçileri ile dönüfltürücü bir iliflki gelifltirmeyi baflaramad›. Bu konuda
eksikli kald›. Direnifl bafllad›ktan sonra da, gündemin yo¤unlu¤u ve sürecin h›z› nedeniyle
bozulan dengeyi bir türlü yeniden kuramad›k. Bu durumun, sendikam›z aç›s›ndan, gelece¤e
dönük ders ç›kartmak konusunda direniflin en önemli deneyimi oldu¤unu söyleyebiliriz.
Di¤er yandan, direnifl bafllad›ktan sonra baflar›l› yapt›¤›m›z bir çok ifl oldu¤unu
söyleyebiliriz. D›fl›m›zdaki öznelerin gösterdikleri s›n›f dayan›flmas› neticesinde, sendikan›n
olanaklar›n›n üzerinde bir bütçe yaratarak, direniflçi iflçilerin ihtiyaçlar›n› gidermek
amac›yla seferber etmeyi baflard›k. Direniflin medyada haber olmas›n› ve daha genifl bir
kamuoyu taraf›ndan bilinmesini sa¤lad›k. Bu bilinirlik üzerinden özellikle Bo¤aziçi
Üniversitesi’nden ö¤rencilerin derneklerinden olan KöyKoop, direniflçi iflçilerle bir
dayan›flma gecesi düzenledi. Böylelikle ö¤renci gençli¤in gündemine PTT direnifli girmifl
oldu. Direniflçi iflçilerle Eminönü PTT’si önünde kitlesel bir bas›n aç›klamas› örgütledik. Bu
eyleme kat›lan yine tafleron Ekolas iflçileri ile somut bir s›n›f dayan›flmas› sa¤lanm›fl oldu.
Fransa’da, SUD PTT sendikas›yla somut bir dayan›flma ve iflbirli¤i gelifltirdik. Almanya’da
güvencesiz iflçileri konu alan bir sempozyumda, çok say›da alternatif sendikal oluflumun
deste¤ini kazand›k. Direniflin belgesel filminin çekilerek yurtiçinde ve yurtd›fl›nda
gösteriminin yap›lmas›n› sa¤lad›k… Tüm bu çal›flmalar›n duyurulmas›n›n ayn› zamanda
ideolojik bir mücadele olarak alg›lad›k. ‹flçilerin ve ezilenlerin k›smi ve yerel mücadele
deneyimlerinin dahi güçlü biçimde duyurulmas›n›n, iflçilerden ve ezilenlerden yana bir
dünya kurulmas› hedefini güçlendirdi¤ini gördük.
Tabii bu arada sendikam›z apar topar kapat›ld›. ‹fl Mahkemesi’nde ola¤an ak›fl›nda
devam eden dava süreci, direniflle birlikte h›zl› biçimde sonuçland›r›ld›. Bu noktada,
direnifle somut destek sunan Enerji Yap›-Yol-Sen’le bir iflbirli¤imiz oldu. Ne var ki, bu
iflbirli¤i direniflin sokakta süren k›sm›n›n sona ermesi ve hukuki bir mücadelenin konusu
haline dönüflmesiyle birlikte sona erdi. Ortak ve yeni bir sendika örgütleme hedefine do¤ru
evrilemedi…
B‹S hukuken art›k yok. Ancak bizler bugün B‹S’i her aç›dan aflacak bir sendikan›n
kurulufl haz›rl›¤› içindeyiz. Yaflad›¤›m›z ve bugün burada sizlerle paylaflt›¤›m›z
deneyimlerden ç›kartt›¤›m›z dersler, “nas›l bir sendika” sorusu konusundaki yan›t
aray›fllar›m›za temel teflkil etmektedir.
Bugün güvencesiz iflçiler için sendikalaflma çok önemli bir ihtiyaçt›r.
Ancak sendika klasik ifllevlerinin yan› s›ra söz konusu iflçiler aras›nda varolan güvence
aray›fl›na yönelik yan›tlar verebilirse baflar› flans›na sahip olacakt›r.
Bu ifllevleriyle güvencesiz iflçilerin sendikalar›, iflçilerin iktidar organlar›na do¤ru uç
veren bir kurumlaflma olarak tasarlanmal›d›r.
Güvencesiz iflçilerin sendikalaflma süreci, mevcut sendikal konfederasyonlar›n kaderini
paylaflmamak için, merkezi ve hiyerarflik bir kurumsallaflmay› hedeflememeli ancak taban
inisiyatifini esas alan lokal sendikalar›n iflbirli¤i ve güçbirli¤i yapacaklar› bir üst
koordinasyonunu örgütlemeyi en bafl›ndan itibaren önüne koymal›d›r.
Dinledi¤iniz için teflekkür ederiz

340
Mesut Mahmuto¤ullar›

S›n›f Hareketinde Özgün Bir Deneyim:


Birleflik Sendikal Hareket

MESUT MAHMUTO⁄ULLARI

Birleflik Sendikal Hareket, sendikal hareketin yap›sal bir kriz yaflamakta oldu¤u tespiti
ile oluflturuldu. Krizin nedenleri; kapitalist üretim süreçlerindeki de¤iflimlere karfl› sendikal
önderliklerin s›n›f politikalar› yaratamay›fl›, örgütsel yap›lar›n var olan durumun
gereksinimlerine uygun olarak yeniden düzenlenemeyifli, örgütler içinde s›n›f iradesini
yaratacak demokratik kanallar›n oluflamay›fl›, fiili meflru mücadele hatt›n›n örülemeyifli,
dünya çap›nda ve ülkede sosyalist ideolojinin etkinli¤ini yitirmesi olarak saptand›. Sendikal
hareketin krizinin var olan›n köklü bir elefltirisi yap›lmadan çözülemeyece¤i, tek bafl›na
elefltirinin de bir anlam ifade etmeyece¤inden hareketle “Birleflik Sendikal Hareket” gibi as›l
amac› “yeni bir s›n›f hareketi yaratmak” olan kapsaml› bir proje olufltu.
‹lk olarak KESK içinde filizlenmeye bafllayan BSH düflüncesi 28 Ocak 2001 tarihinde
yap›lan bir toplant›da çeflitli iflçi ve kamu sendikalar›nda örgütlü emekçilerin bir araya
geliflini sa¤lad›. BSH bileflenleri 7/8 Nisan 2001’de Ankara’da yapt›klar› bir toplant›yla da
ilkelerini ve isimlerini belirleyerek yola koyuldu...
‹ki y›ll›k zaman diliminin ilk alt› ay›nda “BSH nedir ne de¤ildir?” broflürüyle toplant›larda
ortaklafl›lan ilkeler ve çal›flma tarz› somut olarak tan›mland›. Faaliyetin ikinci alt› ay›nda ise
sendikal harekette bir ilk olan, krizden bilinçli ve örgütlü bir biçimde ç›k›laca¤›n›n bilinciyle
s›n›f hareketinin bütününe bu do¤rultuda yön vermek amac›yla bir “sendikal program”
oluflturuldu. Program de¤ifltirilmeye ve gelifltirilmeye aç›k bir metin olarak tan›mlanarak,
iflçi s›n›f›n›n en genifl kesimleriyle tart›flmay› hedefledi.
BSH bu yürüyüflünü flu vazgeçilmezler üzerinden ortaklaflt›rmaya çal›flt›:
• BSH varolan sendikal yap› ve pratikleri aflma çabas›d›r. Statükocu de¤ildir.
• BSH sendikal yap›lar› güçlendiren bir yap›lanmad›r. Sendikalar›n alt›n› boflaltma
giriflimi de¤ilidir.
• BSH sendikal mücadeleyi yeniden tan›mlama giriflimidir. Sendika içi bir reform
hareketi de¤ildir.
• BSH mevcut yasal s›n›rl›l›klara kendini hapseden bir hareket de¤ildir.
• BSH s›n›f›n ortak örgütlenmesini, örgütsel çeflitlili¤ini, devletten sermayeden ve
bürokrasiden ba¤›ms›zl›¤›n›, iflçi demokrasisini savunan bir harekettir. Güdümlü,
hantal, bürokratik, tek tip bölünmüfl bir hareket de¤ildir.
• BSH bir s›n›f hareketi yaratma giriflimidir. K›smi talepleri mücadelesinin nihai hedefi
olarak görmez. Ortak mücadele ve ortak örgütlenme ancak iflçi s›n›f›n›n
ihtiyaçlar›yla flekillenmifl ortak bir program etraf›nda yürütülebilir. Bu program,
mevcut yap›lar›n dikey örgütlenmeleri yan›nda ayn› zamanda yatay örgütlenmelerin
vazgeçilmezli¤ini saptayarak oluflturulmal›d›r.
• BSH elefltirdi¤i bürokratik yap›lar›n iç iflleyifllerini kendi iflleyiflinin örne¤i haline

341
S›n›f Hareketinde Özgün Bir Deneyim: Birleflik Sendikal Hareket

getirmez. Kararlar›n al›nmas›nda ortaklaflmay› art›r›c› önlemler al›r. Tart›flmalar›


bürokratik iflleyifle göre de¤il kendi içindeki demokratik iflleyifle göre sürdürür.
Bütün organlar seçimle belirlenir. BSH’liler seçtiklerini ayn› yolla geri ça¤›rma
hakk›na sahiptirler...
Ne yaz›k ki BSH örgütlenmesi içinde elefltiri, öneriler ve müdahalelere karfl›
bürokratiksekter bir tutumun geliflmesi engellenemedi. Söz konusu bürokratiksekter anlay›fl
iflçi s›n›f› mücadelesinin tarihsel kamburu olan ve onun mücadelesinin nesnel dinamiklerini
bo¤an öznel sorunun BSH içindeki biçimleniflidir. Dolay›s› ile BSH’ in donuk bir yap›ya
sürüklemesi, çöküntü durumu yaflayan örgütlü di¤er yap›lardan fark›n› ortadan kald›rmas›,
eskinin aflmam›z gereken tüketici al›flkanl›klar›n› yeniden üretmesi önlenemedi. Elefltirilen
anlay›fl, kendi siyaset yapma tarz›yla yüzleflmek ve ortak yürüyüflümüze devam etmek
yerine “bölen” ve karakteri olan “tasfiyeci” tavr› sürece dayatt›. Oysa BSH, s›n›f›n en geri
kesimleri de dahil olmak üzere iflçi s›n›f›n›n en k›y›da köflede kalm›fl düflüncelerini,
elefltirilerini içermeyi, kendi demokratik iflleyifli içinde sindirmeyi esas alarak
oluflturulmufltu. “Bölenler” in ve “tasfiyecilerin” birleflik bir hareket yaratmayaca¤› tarihsel
olarak bir kez daha kan›tland› ve bu önemli deneyim sönümlendi.
Gerçeklefltirebildi¤i kolektif çal›flma, oluflturdu¤u program ve s›n›rl› prati¤i aç›s›ndan
BSH; benzer yeni deneyimlerin yükseltilen ç›tas› ve s›n›f mücadelesinin bir zenginli¤i ve
pusulas› olarak ifllev görecektir.

342
Dayan›flma Evleri

Dayan›flma Evleri*

Ben TÜSAM’a böyle bir toplant›y› düzenledi¤i için teflekkür ediyorum.


Dayan›flma Evleri ‹stanbul’un befl semtinde faaliyet göstermektedir. Bunlar; Esenler,
Ba¤c›lar, Okmeydan›, Ümraniye, Alibeyköy. Ayr›ca Dayan›flma Evleri’nin ba¤lant›l› çal›flt›¤›
Kad›n Araflt›rmalar› Dayan›flma Merkezi ve Bursa’da Ba¤›ms›z Tekstil ‹flçileri Sendikas›,
BAT‹S’tenin deneyimlerini de aktarmaya çal›flaca¤›m.
Dün bu salonda uzun uzun esnek üretim, metalaflma ve ticarileflme, yoksullaflma,
iflsizli¤in yap›sal bir süreç olarak yaflanmas› tart›fl›ld›. Dayan›flma Evleri, tüm bu süreçlere
karfl›, iflçilerin hem iflyerlerinde hem de hayatlar›ndaki sorunlar› birlikte çözmek üzere
tasarlanm›fl, iflçilerin ve emekçilerin toplumsalsiyasal öz örgütleri olarak olarak tan›ml›yor.
Çünkü güncel yaflamdaki dayan›flmalar›n s›n›f bilincinin oluflmas›nda çok önemli oldu¤unu,
kolektivitenin, insanlar›n yarat›c›l›¤›n›n geliflmesinin, organizasyon gücünün geliflmesinin
çok önemli oldu¤unu düflünüyoruz. Ayn› zamanda siyasal taleplerle de mücadele etmek, bu
farkl› öz örgütlenmeleri, bu parçalanm›fl s›n›f›n farkl› parçalar›n›n öz örgütlenmelerini
bütünsel bir birleflik s›n›f stratejisine dönüfltürmek gerekti¤ini de daha ileri bir hedef olarak
düflünüyoruz. Dolay›s›yla emekçilerin yaflam alanlar› olan mahallelerde çal›flmalar
yap›yoruz. Çünkü iflçilerin genelde iflsiz olanlar›n veya düzensiz çal›flanlar›n yaflam
alanlar›nda da örgütlenmesi ile ancak uzun erimli örgütlülükler sa¤lanabiliyor, düzensiz
çal›flan bir iflçiyi sadece iflyerinde bir örgütlülükle tutman›z imkans›z, dolay›s›yla hayat›
örgütlüyoruz diyebiliriz
Dayan›flma Evleri’nin teorik olarak ç›k›fl noktas›n› bu esnek üretim, kentleflmede
yaflanan sorunlar, h›zl› varofllaflma, metalaflma, ticarileflme gibi genel süreçlerden almakla
beraber, pratik ç›k›fl noktas›n› ise; Filistin ‹ntifada’s›ndan, Hamas’tan yine Enver Sedat
dönemi M›s›r’da neoliberal politikalara karfl› dayan›flma gelifltiren halk›n, birbirlerine ders
veren, birbirlerinin sa¤l›k sorunlar›n› çözmeye çal›flan, birbirlerinin her çeflit ihtiyac›n›
karfl›layan halk örgütlerinden de almaktad›r. Örne¤in Filistin’de Halk Komiteleri var ve ‹srail
sald›r›lar›ndan sonra Halk Komiteleri, ekmek da¤›t›yorlar ablukada oldu¤u zaman.
Demirciler Komitesi var, bu Demirciler Komitesi ‹srail taraf›ndan k›r›lan dükkanlar›n
kepenklerini tamir ediyor. Bunlar da bir tak›m pratik hayat› örgütlemekle ilgili süreçler.
Dayan›flma Evleri neler yap›yor. Okmeydan› Dayan›flma Evi’nden biraz bahsedeyim,
yaz okullar› düzenliyor çocuklar için. Varofllarda çok de¤iflik heterojen bir kültür var, de¤iflik
üst üste binen göstergeler oluflmufl, dolay›s›yla çeteleflme, mafyalaflma, esrar kullan›m›, bali
kullan›m›, tiner kullan›m› çok yayg›n, yaz okullar›nda üniversitelerden gelen gönüllü
ö¤renciler veya E¤itimSenli ö¤retmenler dersler veriyorlar. Çocuklar›n bir biçimde
yarat›c›l›klar›n›, kolektivitelerini gelifltirip hem de yazlar›n› de¤erlendirmeye çal›fl›yoruz.
Giysi dayan›flmalar› yap›yorlar. Tüm Okmeydan›’na bildiriler da¤›t›l›yor, “eski giysinizi
getirin” fleklinde, belli bir tarih veriliyor, o gün de ihtiyac› olanlar gelip o giysileri al›yorlar,
ya da kendisi b›rak›p, baflka giysiler alanlar da oluyor. Benzer flekilde kitap dayan›flmalar›
yap›l›yor. Tabi bunlara biz genelde eme¤in kendisini yeniden üretti¤i alan diyebiliriz. Bunun
d›fl›nda gündeme glince faaliyete geçti¤imiz çal›flmalarda olmakta. Mesela Okmeydan› Fuat

*Dayan›flma Evleri ad›na yap›lm›fl olan sunuflun deflifre edilmifl halidir.

343
Dayan›flma Evleri

Soylu ‹lkokulu’nda toplu paras›z kay›t uygulamas› gerçeklefltirildi, daha sonra yay›ld› baflka
okullara. Burada veliler Dayan›flma Evi’ne geldiler, “biz çocuklar›m›z› kay›t yapt›r›rken para
isteniyor” diye. Birlikte gidip, e¤itimin ticarileflmesi diye adland›rd›¤›m›z sürece karfl› bir
direnifl oluflturuldu. Dayan›flma Evleri’nin biraz dayan›flma anlay›fl› böyle. Zaten toplumda
olan dayan›flma anlay›fl›n›n üzerine basarak, onu daha genel bir toplumsal dayan›flma
düzeyine ç›kartmaya çal›fl›yor. Dün kü oturumda, Metin Çulhao¤lu’nun bir yorumu vard›,
“s›n›f›n alternatif bir kültürü yok, buna gerek de yok, ona ideolojik olarak d›flardan bir
müdahale gerekir” gibi, asl›nda var yani insanlar birbirleriyle belli ölçülerde dayan›fl›yorlar,
komflusuyla dayan›fl›yor akrabas›yla hemflehrisiyle dayan›fl›yor, dolay›s›yla bunlar›n
bütünlüklü bir proje içinde yer alabilece¤ini ve s›n›f bilincinin oluflumunda önemli
olabilece¤ini düflünmek gerekiyor.
Depremde Dayan›flma Evleri çok önemli çal›flmalar yapt›. Yine ilginç gelebilecek bir
çal›flmadan bahsetmek istiyorum. Sa¤l›k personeli gelip sa¤l›k taramas› yapt› mahallelerde.
Sa¤l›k taramas›ndan sonra o sa¤l›k taramas›na kat›lan, çocuklar›n› getiren kad›nlar daha
sonra o sa¤l›k personelinin Okmeydan› SSK Hastanesi’ndeki özlük haklar›yla ilgili bir
eyleme kat›ld›lar. Dayan›flman›n öyle bir anlam› da var, yani bir profesyonel meslek
grubuyla bir mahalleli grubunun ikisini birden bir araya getirip dayan›flmas› da sa¤lanm›fl
oluyor. Örgütlenme alan› bu anlamda iki yönlü denebilir.
Bir de üretim alan›nda, eme¤in yeniden üretimi alan›nda yap›lan çal›flmalar var. Elbette
kurslar ve bunu gibi geleneksel kültür merkezi tarz› çal›flmalar zaten yap›l›yor. Okmeydan›’ndan
bir grup ç›kt› kaset ç›kard›. Yani gençlerin bu tip çabalar› desteklenmeye çal›fl›l›yor.
Üretim alan›ndaysa genelde, Ba¤c›larEsenler Dayan›flma Evleri’nde paras›n› alamayan
iflçiler oluyor. Genelde bunlara yo¤unlafl›yor çünkü kay›ts›z iflçilik çok yayg›n, kay›t d›fl›
istihdam yayg›n. ‹flçiler paralar›n› alam›yorlar ya da belli haklar›n› alam›yorlar, o zaman
birlikte davran›p belli haklar al›nabiliyor, yani iflçilerin bu haklar› al›nabiliyor.
Yine bu Dayan›flma Evleri’nin bu yeniden üretimle ilgili atlad›¤›m bir örnek var mesela
iflte k›na gecesi gibi fleyler düzenlemek isteyen yoksul insanlar bir salon tutmaktansa gelip
orda niflan yap›labiliyor.
Tabi siyasal söylemi olan çal›flmalarda yap›l›yor. Örne¤in bu aralar, Nato karfl›t›
söylefliler, gündemler yap›l›yor.
Bir de çok ilginç bir fley olarak çeteleflme çok yayg›n, Ba¤c›lar’da özellikle, Çeteleflme
yayg›n, çeteleflmeye karfl› oradaki gençlerin oluflturdu¤u ortak gruplar geceleri mesela
Okmeydan›’nda, Ba¤c›lar’da devriye geziyorlar. Bu çok önemli, bu mesela bir s›n›f örgütü
derken yani genç iflçilerin oluflturdu¤u bir örgüt, ama günümüzde böyle iflte iflsizlik düzensiz
çal›flma çok yayg›n, o zaman mesela Ba¤c›lar’da flöyle bir çal›flma yap›l›yor Bilardo salonlar›
var, hap sat›yorlar, extacy falan sat›yorlar, onlara genç iflçi arkadafllar Dayan›flma
Evleri’nden gidip, “biz Dayan›flma Evleri’nden geliyoruz, buraya bir daha gelmeyin, hap
kullanmay›n” diyorlar. Bu iflsiz gençleri farkl› gruplaflmalar çekebilmek için, spor
turnuvalar› düzenliyorlar oraya davet ediyorlar. Mesela bu turnuvalar›n kendisinin de bir
anlam› var, en son bu yaz yap›lana yirmi tak›m kat›ld› ve normalde oradaki turnuvalar
asl›nda bir ticari faaliyet dönüflmüfl. Her tak›m iki yüz milyon gibi bir rakam veriyor, böyle
gayet ticari faaliyete dönüflmüfl spor bile. Bunun önüne geçmeye çal›fl›yoruz. Esenler’de bofl
araziye açt›klar› voleybol sahas›nda turnuva düzenlediler örne¤in.
Bu tip halk örgütlenme çal›flmalar›n ve halk›n organizasyon gücü, kendi kendini
yönetme inisiyatifi, halk inisiyatifleri gelifltirilmeye çal›fl›l›yor. Onur, adalet gibi halk›n

344
Dayan›flma Evleri

asl›nda belli de¤erleri var, onlar üzerinden yürünmeye çal›fl›l›yor. Esenyurt’ta Kad›nlar
Kahvesi’nin belli deneyimleri var, onlar›n da on iki tane tekstil makineleri var, kooperatifte
belli çal›flmalar yap›l›yor, onun ayr›nt›s›na girmeyece¤im. Yaln›z genel bir bak›fl aç›s›
vermem gerekirse; flunu diyebiliriz: üretim süreçlerinin, enformelleflmesi dedi¤imiz
sözleflmeye dayal› iliflkilerin ortadan kalkmas›ysa, karfl›l›kl›l›k iliflkilerinin oluflmas›ysa,
asl›nda enformelleflme olumlu anlamda da kullan›labilir. Dayan›flma bu anlamda bir,
enformalleflme bir direnifle dönüfltürebilir. Yani enformel sektör olmas› bunun iflte
örgütlenilemeyece¤i, hiçbir fley yap›lamayaca¤› anlam›na gelmiyor, yap›labiliyor, kiflilerin
haklar› hakk›nda bilgilendirmeler yap›labiliyor.
Çünkü iflçiler düzensiz çal›fl›yorlar ve mesela bir iflçi tipolojisini örnek vereyim;,
Ümraniye’de iki y›ll›k k›demini befl milyon lira maafl fark› için yakabiliyor genç iflçiler. Alt›
aydan daha çok çal›fl›rsan›z iflten tazminat hakk›n›z var ve bunun gibi temel bilgileri dahi
bilmiyorlar ve bunlar› çok gözü kara bir flekilde feda edebiliyorlar. Genel olarak söylersek,
böyle bir varofl örgütlülü¤ü, mekanlarda oluflan de¤iflik bir kültür var, de¤iflik bir geçmifli
var her mahallenin, burada mahallenin kuruluflundaki dinamikler biraz önemli, mesela
Okmeydan› daha devrimci mücadelelerle kurulmufl bir yer oldu¤u için daha homojen bir
kültür var ama Ba¤c›lar daha de¤iflik kesimlerin göç etmesiyle ve daha kurulurken devrimci
mücadelelerle de¤il hemflehrilik iliflkileriyle, yard›mlaflmalar›yla kuruldu¤u bir yer için
orada daha farkl› bir kültür var. Mesela 2002 y›l›nda kürtlerle romanlar aras›nda bir
çat›flma ç›kt› Esenler Karabay›r’da, böyle çat›flmalar etnik gerilimler fazlas›yla oluyor.
Muhalif güçlerin sendikalar›n ya da Dayan›flma Evleri tarz› örgütlenmelerin bunlar› mutlaka
göz önüne almas› gerekiyor. Biz orada ister istemez dolayl› olarak Romanlar› destekledik ve
Romanlar çok kapal› bir grup olmas›na ra¤men daha sonra önemli bir ba¤l›l›k gelifltirdiler
Dayan›flma Evi’ne. Biz onlar› destekledik çünkü ezilen taraf onlard›, çok ayr›nt›s›na
girmeyeyim, böyle kapal› gruplar oluyor onlar›n güncel yaflam›na giremezseniz d›flardan
söylemlerle ulaflam›yorsunuz. Ama Okmeydan›’nda baflka bir dinamik var, Alevi dinami¤i
var oraya girdi¤iniz zaman zaten sizi bir anda bir Alevi örgütü diye herkes tan›maya bafll›yor
o zaman da di¤er kesimlere ulaflam›yorsunuz. Yani tipoloji de¤ifliyor her bir bölgede.
Esenyurt mesela; varoflun varoflu diyebilece¤imiz Esenyurt gibi yeni kurulan mahallerde
emek eksenli faaliyet gösteren örgüt veya sendikalar daha rahat ilgi görüyor. Çünkü oralar
yeni kuruldu¤u için, müdahale etmek çok daha kolay ve kal›c› iliflkiler gelifltirilebiliyor.
Kad›nlar Kahvesi deneyiminden bizim ç›kartt›¤›m›z o, sosyal hareketlilik çok fazla, hep yeni
göç etmifl ve asl›nda çok fazla dayan›flmaya aç›k bir yer ve çok kal›c› muhalif iliflkiler,
dayan›flma organizasyonlar›, örgütler emek örgütlerinin etkisi çok daha fazla olabiliyor.
Sorular gelirse Bursa’daki Ba¤›ms›z Tekstil ‹flçileri Sendikas›’ndan bahsedebilirim Ama
k›saca de¤inmek gerekirse; sadece on üç tane avukat› var ve iflçilerin haklar›n› savunan bir
sendika. 1500 tane üyesi var. Bu sendika sadece iflçilerin davalar›na bak›yor ama di¤er
sendikalar sevmiyorlar Batis’i, zaten sözleflme barajlar›n› geçmek di¤er sendikalar içinde
önemli bir sorun. Batis’e üye olmak bir iflçinin üyeli¤inin bofla gitmesi demek, sözleflme
barajlar›na tak›l›yor çünkü di¤er sendikalar. Bu durumdan dolay›, Batis flöyle bir kural
bafllatt›; baflka sendikadan iflçi alm›yor kendisine, ayr›ca baraja tak›lan bir sendika olacaksa
kendi iflçilerini baraja tak›lma durumunda olan sendikaya veriyor. Ama dedi¤im gibi bu da
yeni bir örgütlenme tarz›, yani bolca dava açarak faaliyet gösteriyor ve çok say›da
kazan›lm›fl dava var. Yeni yasa da bu anlamda kullan›labilir imkanlar sunuyor. Uzatt›m
teflekkür ediyorum, sa¤ olun.

345
Sermayenin Yeniden Yap›lanmas› ve ‹flçi S›n›f›n›n Örgütlenmesi

Sermayenin Yeniden Yap›lanmas› ve


‹flçi S›n›f›n›n Örgütlenmesi*

Yeni iflçi kitlesi


Kapitalizm 1970’lerde birikimi yeniden de¤erlendirme krizinden neo liberal politikalarla
yeni bir aflamaya geçerken sermaye için her türlü pazar önem kazand›. “Sosyalist” blo¤un
varl›¤› nedeniyle kontrol alt›na ald›¤›/almak zorunda kald›¤› “vahfli kapitalist” niteli¤i
SSCB’nin çöküflüyle beraber dünyan›n tek hakimi oldu¤unu ilan eden kapitalizm, çok
geçmeden, insanl›k için ne üretebilece¤ini bütün ç›plakl›¤›yla gösterdi!
Sosyal devlet anlay›fl›n›n terk edilmesiyle her türlü hizmet alan› sermaye için yeni bir
pazar olurken üretim modelleri ve buna ba¤l› olarak iflçi portresi de de¤ifliyor. Üretim büyük
fabrikalardan küçük ölçekli iflletmelere, atölyelere hatta evlere kadar parçalan›rken co¤rafi
olarak toplaflm›fl türdefl yar› vas›fl› fabrika emekçisinin yerine de vas›fs›z, çeflitlenmifl, belirli
bir alana ba¤›ml› olmaks›z›n çal›flanlar al›yor. Küçük ve orta ölçekli iflletmelerin
yayg›nlaflmas›na paralel olarak ulusötesi flirketler üretim ve pazarlama sisteminin
organizasyonunu ve koordinasyonunu yönlendiriyor. Standart istihdam iliflkileri neo liberal
politikalarla esneklefltiriliyor, a tipik istihdam iliflkileri (parttime çal›flma, eve ifl verme,
geçici iflçilik, tafleron iliflkileri ve kay›t d›fl› istihdam, vb.) yayg›nl›k kazan›yor. Buna paralel
olarak iflyerinin ve çal›flma zaman›n›n s›n›rlar› da esnemeye ve silikleflmeye bafll›yor.
Çal›flma zaman›n›n ve iflyerinin nerede bafllay›p nerede bitti¤i belirsizlefliyor. Geleneksel
tipik istihdamdaki erkek iflgücünün yan›nda kad›n, genç ve beyaz yakal› iflgücü yayg›n
olarak iflgücü piyasas›na giriyor.
Son 10 y›ld›r ülkemizde de sanayi alan›nda uygulanan ve tar›m alan›nda henüz
uygulanmaya bafllanan bu programlar›n sosyal sonuçlar› yavafl yavafl toplumsal
hayat›m›zdaki yerini almaya bafllad›. Kal›c› iflsizlik, çal›flan nüfusun giderek yoksullaflmas›,
mülksüzleflmenin derinleflmesi, toplumsal hayat›n h›zla dejenerasyonu bu programlar›n›n
uyguland›¤› her yerde benzer sonuçlar ortaya ç›karmaya bafllad›.
Küçük ve Orta Ölçekli iflletmelerin say›s›n›n h›zla artmas›, esnek çal›flman›n genel kural
haline gelmeye bafllamas›, göç hareketlerinin sürmesi ve hatta tar›mda uygulanacak yeni
politikalar›n yeni göç dalgalar›n› haz›rlayaca¤› göz önüne al›nd›¤›nda özellikle büyük
kentlerde yoksul mahallelerinin nas›l bir sosyal profile bürünece¤ini tahmin edebiliriz. Bu
sosyal profilin verili koflullarda dinsel örgütlenmelerin (veya bir baflka konjonktürde
milliyetçi›rkç› örgütlenmelerin) etkisi alt›na girmeye haz›r bir kitle taban› oluflturdu¤u da
çok aç›kt›r. Bu ayn› zamanda bu kitlelerin büyük ço¤unlukla emekçi karakterde
(emekgücünü satarak geçinmek zorunda) olmas›na ra¤men s›n›f d›fl› kimlikler edinmesine
yol açacakt›r. Bu anlamda emek örgütleri, iflyerlerinin yan›nda bu kitle ile yaflam
alanlar›nda birlikte olman›n yollar›n› aramak zorundad›r.

* Bu sunufl Emek Çal›flmalar› Merkezi taraf›ndan yap›lm›flt›r.

346
Sermayenin Yeniden Yap›lanmas› ve ‹flçi S›n›f›n›n Örgütlenmesi

EMEKÇ‹LER‹N YEN‹DEN
ÖRGÜTLENMES‹
Yeni çal›flma koflullar›ndan
dolay› iflyeri ile ba¤› zay›flayan
iflçinin bilinç edinme sürecinde
yeniden üretim sürecinin önem
kazanmas› sendikal mücadelenin
dikkatini bu alana çevirmesi
gereklili¤ini do¤uruyor. ‹flçi s›n›f›n›n
emekçi karakterinin örgütlenmesi
art› de¤er sömürüsünün
gerçekleflti¤i iflyeriyle s›n›rl› olmaktan ç›k›p yaflam alanlar›na da yay›lan bir mücadeleyi
zorunlu k›l›yor. Bu anlam›yla sendikal çal›flma alan›n›n s›n›rlar›n›n genifllemesi ve ayn›
zamanda sendikal örgütlerin “sendika” olmayan formatlarda oluflturulmas›n› da beraberinde
getiriyor.
Öncelikle üretimin parçalanan yap›s›n› ve ülkemizdeki iflyerlerinin %90’dan fazlas›n›
oluflturan ortaküçük ölçekli iflyerlerini temel almak gerekir. Belli bölgede yo¤unlaflan iflyerleri
içerisinde (organize bölgeleri ve atölye yo¤unlukla emekçi mahalleleri) genifl kesime hitap
eden belli çal›flma koflullar›n› egemen k›lacak bir pratik ve bir mücadele hatt› örülmeli.
Yeniden yap›land›rma program› çerçevesinde yada uyum yasalar› ad› alt›nda
getirilen/getirilmeye çal›fl›lan yasalar›nuygulamalar›n y›k›m programlar› üretim merkezleriyle
s›n›rl› kalmay›p yaflam alanlar›n› da kapsayacak fleklinde yürütülüyor. Emek cephesi, bu
sald›r›ya eflde¤er güçte bir karfl›hegemonya oluflturamad›¤› takdirde bugünkü konumunun
çok gerisine düflmesi kaç›n›lmazd›r.
Orta ve uzun vadede bu hat esas olarak “eme¤in sosyal flart›” olarak ifade edebilece¤imiz
bir talepler bütünü parça parça hayata geçirmeyi veya en az›ndan mücadeleci iflçi
topluluklar›n›n ortak talebi haline getirmeyi hedeflemeli.Bu anlamda belli sektör veya bölge
d›fl›nda kalmadan güvencesiz çal›flt›r›lan bütün iflçilerin taleplerini yans›tan bir çeflit
manifesto oluflacakt›r. Bu taleplerin gerçekli¤i ve iflçi s›n›f› içindeki a¤›rl›¤› ise bir mücadele
sürecinin ürünü olmalar› ile do¤ru orant›l› olarak artacakt›r.
Dünyada yaflanan bu geliflmeler karfl›s›nda dünyan›n gelece¤ini, eflitli¤in, demokratik
hak ve özgürlüklerin egemen oldu¤u bir toplumsal düzenden yana kurgulayanlar için hayat›n
neresinden tutacaklar› yeniden bir sorun alan› olarak ortaya ç›k›yor. Neoliberal programlar›n
yoksullaflt›rd›¤›, bir paçavra gibi hayat›n k›y›s›na att›¤› milyonlarca insan yeni bir uyan›fl›n
potansiyel öznesi olarak tarih sahnesindeki yerini almaya bafll›yor.
Kapitalizme karfl›t emek cephesini oluflturman›n en baflta gelen koflulu ise, sermayenin
programlar›na ve stratejilerine yaflam›n her düzeyinde ve her alan›nda karfl› koyabilmeyi
örgütlemek gerekiyor. Bu; iflçi s›n›f›n›n devrimci eylemini örgütlemekten kapitalizmin
yoksullaflt›r›c› politikalar›na karfl› dayan›flmac› e¤ilimleri güçlendirmeye kadar uzanan genifl
bir yelpazeyi kapsayabilmelidir. Sermayenin y›k›m politikalar›n›n etkisinin en yo¤un
yafland›¤› yoksul emekçi mahallerinde ilerici muhalefet ve dayan›flma merkezleri
oluflturulmal›d›r.
Entelektüel ve duyarl› kesimlerin ilgisini çeken ve taraf eden çal›flmalar gelifltirilmelidir.

347
Sermayenin Yeniden Yap›lanmas› ve ‹flçi S›n›f›n›n Örgütlenmesi

Bunun yan› s›ra ayd›nlatma ve sorunlar› görünür k›lma sürecine paralel olarak güvencesiz
iflçilerin özgün hareket biçimini yaratma noktas›nda irade ve tasarruflar gelifltirilmeli,iflçilerle
ayd›n ve duyarl› kesimin buluflaca¤› olanaklar oluflturulmal›d›r.

EMEK ÇALIfiMALARI MERKEZ‹


Uzun y›llard›r eflitlik ve demokrasi mücadelesinin bir aktörü olmaya çal›flan Halkevleri,
son y›llarda bu kitlenin –özellikle büyük kentlerdegiderek toplumun gövdesini oluflturmaya
bafllad›¤›n› fark etti¤inde toplumsalkültürel faaliyetlerinin yan› s›ra nüfusun
çal›flan/çal›flmak zorunda olan kesimlerine özel bir ilgi gösterdi. Yoksullar›n yaflad›¤›
mahallelerde 1997’de “iflçi komisyonlar›” olarak bafllayan bu faaliyet bugün bölgesel iflçi
merkezleri oluflturmaya do¤ru yöneliyor. Çal›flan/çal›flmak zorunda olanlar› iflkolu, iflyeri
vb. yapay ayr›mlar› gözetmeden sendikal formu olan –ama sendika olmayan toplumsal
örgütlenme biçimlerinde bir araya getirmeye çal›fl›yor. Tek biçimli/merkezi/geleneksel
biçimlerde örgütlenmeye uygun olmayan bu toplumsal tablonun örgütlenmesinin gerici bir
toplumsal yöneliflin durdurulmas› ve “ileri”ye yönelmenin yegane ilac› olarak görüp Türkiye
genelinde 67 flubede çal›flmalar›n› sürdürüyor.
‹stanbul Halkevleri’nde “iflçi komisyonlar›” prati¤i ilk olarak Halkevci faaliyet içerisinde
güvencesiz çal›flt›r›lan iflçilere s›n›f bilinci kazand›racak e¤itimbilgilendirme toplant›lar› ve
s›n›rl› pratikler hayata geçirildi. Birçok flubemizde bu komisyonlar›m›z›n faaliyeti devam
ediyor ancak bir sene öncesinden itibaren de mevcut çal›flman›n yetersizli¤ine iliflkin bir
tart›flma yürütmeye bafllad›k. Halkevci faaliyetin bir kolu olarak ‹flçi Komisyonlar› çal›flmas›
bir s›n›ra gelip dayanm›flt›. Bize en büyük avantaj olarak 5 sene süren pratikte çal›flman›n
dinamizmini ve süreklili¤ini sa¤layan aktivistlerin yetifltirilmesi ve güvencesiz iflçi
topluluklar› içerisinde bir hareket tecrübesi kazand›rd›.
Gündemimize konuya daha bütünlüklü ve ileri araçlarla müdahale etme fikri ve bu
iddian›n sonucu olarak “Emek Çal›flmalar› Merkezi” gündeme geldi ve bugün için ‹stanbul
Merkez, ‹kitelli (‹stanbul), Ankara, Adana ve Mersin’de faaliyete ‹zmit ve Tuzla (‹stanbul) ise
kurulufl aflamas›nda olmak üzere çal›flmalar devam etmekte. Bunun yan› s›ra flubelerimizde ki
iflçi komisyonlar› Emek Çal›flmalar› Merkezleriyle koordineli flekilde faaliyeti devam etmekte.
Sermayenin programlar›na ve stratejilerine yaflam›n her düzeyinde ve her alan›nda karfl›
koymak, yani onlar› geçersizlefltirecek güçte politikalar oluflturmak gerçeklefltirmek için flu
temel bileflenlerle bir kurumsal yap› oluflturuluyor ;E¤itimAraflt›rma, ‹letiflim, Destek.
E¤itimAraflt›rma alan›nda;
• Halkevleri ve EÇM ile iliflki kuran iflçilerin, öncü iflçilerin ve ileri kadrolar›n iflçi s›n›f›
mücadelesine iliflkin tüm konularda e¤itimi için gerekli yaz›l› ve görsel ürünleri
üretmeyi amaçl›yor.
• Ç›kard›¤› ve ç›karmakta oldu¤u yaz›l› ve görsel ürünleri basit, kolay ço¤alt›labilen el
ilanlar› ve kitapç›klar haz›rland›. Haz›rlanan haklar broflürlerimizden ifl kazas›,
sigortas›z çal›flma, iflten at›lma ve kad›n iflçileri sorunlar›na dair kitapç›klardan ilki
A¤ustos 2004’te ç›kart›ld›.
• Düzenli ç›kart›lmaya çal›flt›¤›m›z ve bugüne kadar 3 say›s› ç›kan gazete format›ndaki
“‹flçi Bülteni” çal›flmalar› devam etmekte. (Da¤›t›m› Türkiye çap›nda Halkevleri ve
EÇM taraf›ndan yap›lmakta)

348
Sermayenin Yeniden Yap›lanmas› ve ‹flçi S›n›f›n›n Örgütlenmesi

• Ankara EÇM üzerinden Ankara Üniversitesi SBF ile ortaklafla yürütülen “Anadolu’da
yoksulluk ve yeni iflçi kitlesi profil araflt›rmas›” anket çal›flmas› ile ülke çap›nda
3500 anket gerçeklefltirildi. (Araflt›rman›n sonucu ilerleyen aylarda ayr›ca yaz›l›
olarak sunulacak.)
• Güncel sorunlara dair araflt›rma dosyalar› oluflturma ve yayg›n kullan›m›n›n
sa¤lanmas›. ‹kitelli Emek Çal›flmalar› Merkezi’nin haz›rlad›¤› dosya “Güvencesiz
çal›flt›r›lan iflçiler için neden SSK hastaneleri sat›lmas›n?”
• fiimdilik ‹stanbul Halkevinde “Emek Kütüphanesi”nin görselyaz›l› yay›nlarla
zenginlefltirilmesi ve tüm EÇM oluflturulmas› için çal›flmalar›n sürdürülmesi.
• ‹stanbul EÇM 2627 fiubat 2005 tarihleri aras›nda “Güvencesiz çal›flt›rman›n
ekonomik ve sosyal boyutlar›” adl› sempozyum çal›flmas›n› sürdürüyor.

‹letiflim alan›nda;
‹flçi s›n›f› hareketinin gelifltirilmesi için bir enformasyon a¤›n› oluflturmay› amaçl›yor. Bu
a¤›n bir ucunda ‹stanbul’da ve Türkiye’nin bütün iflçi kentlerindeki öncü iflçi gruplar›n›n
çal›flmalar›n› birbirlerine aktarmalar›n› sa¤layacak bir “iletiflim ortam›”; di¤er ucunda ise
iflçi s›n›f› mücadelesi aç›s›ndan gereksinim duyulan bütün haber ve enformasyonun
topland›¤› bir haber merkezi bulunacak. Bu a¤›n oluflumu ayn› zamanda iflçiler için somut
kitle iletiflim araçlar›n›n üretilmesine de olanak sa¤layacak.

Destek alan›nda da
Halkevleri ile iliflki halinde olan iflçilerin ötesine geçerek, örgütsüzgüvencesiz iflçilerin
tümünü kuflatarak bir araya gelmeye yöneltecek çal›flmalar yürütmeyi hedefliyor.
Güvencesiz iflçilere çal›flma yaflam›nda karfl›laflt›klar› sorunlar›n bireysel çözümlerinde
destek sa¤lamak için kurulan
“Alo ‹flçi Haklar›” servisi bu destek çal›flmalar›ndan birincisi oldu. Bu konuda yard›mc›
olan bir grup avukatla yürütülen “Alo ‹flçi Haklar›” servisi ile flimdiye kadar 600’den fazla
iflçi ile telefonla görüflülmüfl. Bunlar›n 170’den fazlas› ile sorunlar›n› daha iyi bir biçimde
de¤erlendirebilmek için yüzyüze görüflülmüfltür. Yüzyüze görüflmelerin bir k›sm› ‹stanbul
Emek Çal›flmalar› Merkezi’nde avukatlarla birlikte gerçekleflirken bir k›sm› da çeflitli
Halkevleri flubeleri ile ‹kitelli EÇM’de 50 ve 20 kiflilik gruplar halinde toplu görüflmelerde
gerçeklefltirildi. Bugün itibariyle ‹stanbul, Ankara, Adana, Mersin’de dan›flma destek hatt›
ifller durumdad›r.
‹lk ad›m olarak güvencesiz çal›flt›r›lmay› görünür hale getirmek bir baflka deyiflle sosyal
bir sorun olarak ortaya koymak amac›yla emekçi mahallelerinde kurulma aflamas›nda ki
Tuzla ile ‹kitelli flubelerinde güvencesiz çal›flt›r›lan iflçilerin taleplerini içeren bir örgütlenme
ve hareket biçimini yaratma çal›flmalar› (duvar yaz›lamalar›, konulu afifl ve pankartlar vb )
yürütülüyor. Gebze Halkevi’nin 08.12.2003 tarihinde “Tafleron iflçiler Sorunlar› ve Çözüm
yollar›” konulu foruma güvencesiz ifllerde çal›flan 300 iflçi kat›ld›. Kurulan kürsüden
sorunlar›n› aktaran iflçilere gelen sendika temsilcilerinden cevap yada yorumlar›yla
kat›ld›lar.
2004’ün Mart ay›nda faaliyete geçen ‹stanbul EÇM 30 May›s’ta düzenledi¤i “Güvencesiz
çal›flma ve NATO’ya karfl› iflçi forumu”na ‹stanbul’un çeflitli bölgelerden kat›ld›¤› iflçilerin

349
Sermayenin Yeniden Yap›lanmas› ve ‹flçi S›n›f›n›n Örgütlenmesi

akademisyenlerle bulufltu¤u forumun ard›ndan iflçi komisyonlar›nda 3 hafta süren “NATO


ve güvencesiz çal›flma” içerikli e¤itim program› uyguland›.
“Alo iflçi haklar›” hatt›na gelen telefonlar› de¤erlendirmesi sonucu Küçükçekmece ile
Büyükçekmece’yi kapsayan bölgede yo¤unlaflmaktad›r. Bizzat iflçi havzalar›n›n içinde veya
kenar›nda yürütülen EÇM faaliyetleri de iflçilerle do¤rudan temas kurulan yerel iflçi
merkezleri olarak faaliyet yürüten Temmuz aylar›nda açt›¤›m›z ‹kitelli EÇM ve flu an aç›l›fl
aflamas›nda olan Tuzla EÇM bu eksende faaliyet yürüten kurumlardan ikisi. Özgün bir
deneyim olarak EÇM faaliyetinin bafl›ndan beri gündemde olan “Alo ‹flçi Haklar›” telefon
hatt›n›n daha verimli yürütülmesini sa¤l›yorlar.
‹flçilerden gelen telefonlar aras›nda özellikle bu bölgelerde oturan veya çal›flan iflçiler ile
bölgedeki en yak›n EÇM flubesinde veya Halkevinde yap›lan görüflmeler geçen süre içinde
bize bir iliflki a¤› oluflmas› gibi bir fayda sa¤lad›. Ayr›ca bu telefon numaras› kulaktan kula¤a
yay›ld›kça ve iflçiler aras›nda bir güven kazand›kça iflçilerle düzeyli ve sürekli bir iliflki
tutturma noktas›nda ciddi bir avantaj sa¤l›yoruz.
Bunun yan› s›ra da ‹stanbul ve Ankara flubelerinde akademisyen ve entelektüel duyarl›
kesimlerle sermayenin programlar›na ve stratejilerine karfl› toplumsal muhalefet etken
politik perspektif yaratma çal›flmalar› yürütülüyor.
Ankara EÇM üzerinden yap›lan anket çal›flmas› emek çal›flmalar› merkezinin
aktivistlerin birebir emekçi mahallerinde çeflitli co¤rafya ve çeflitli kollarda,
sendikal›sendikas›z, sigortal›sigortas›z, iflçiiflsizlerle 3500 anket gerçeklefltirildi. Bu çal›flma
bize perspektif ve güvencesiz iflçi topluluklar› içerisinde bir hareket tecrübesi kazand›rd›.
Bugüne de¤in özellikle ‹kitelli EÇM’nin bölgede yapt›¤› toplu görüflmeler oradaki
varl›¤›m›z› iflçiler aras›nda hissedilir k›lmaya baflland›¤›n› bizlere gösterse de flu anda
özellikle iflçi havzalar›nda yürütülen çal›flmalar henüz bölgesel iflçi inisiyatifleri oluflturacak
olgunlukta de¤iller. Bunun deneyimsizlik gibi öznel yetersizlikleri olsa da maddi olanaklar›n
zay›fl›¤› da prati¤imizi s›n›rland›ran bir faktör olarak belirtmek gerekiyor.
Her fleye ra¤men yürüttü¤ümüz faaliyet her geçen gün daha fazla kendini gelifltiren,
dinamizmini sürekli artt›ran hedef ve iddialar›n› düzenli bir biçimde yükselten bir seyir
izliyor. Bu konuda bir k›sm› da burada sunufl yapan çeflitli siyasi ve iflçi inisiyatiflerinin
faaliyetlerini kimi zaman örnek alarak izliyoruz. Bu konuda at›lan her ad›m›n, yürütülen her
faaliyet k›r›nt›s›n›n dahi de¤erli oldu¤unu düflünüyoruz. Bu konuda yürütülen her türlü
faaliyete de elimizden geldi¤ince, gücümüz yetti¤ince destek olmaya çal›fl›yoruz, yanlar›nda
yer al›yoruz.
Son olarak, güvencesiz iflçileri bir s›n›f hareketi olarak örgütleme iddias›n› tafl›yan
herkese kolay gelsin diyoruz.

350
Üretiyorum Kooperatifi Örne¤i

Üretiyorum Kooperatifi Örne¤i

Benim bugün burada anlatmak istedi¤im flu ana kadar iki günlük sürede anlat›lanlardan
çok daha farkl› bir fley. Biz biraz daha genifl al›yoruz, iflçi s›n›f› bir bütünlüktür, muhakkak
bütünlük arz eder ama genç iflçiler daha farkl› bir problem.
Ben as›l Üretiyorum atölyesinin nas›l kuruldu¤uyla bafllamak istiyorum. Çal›flma
hayat›na yeni bafllad›¤›mda, gerçi hani iki y›ll›k bir ifl hayat›m, iflçilik hayat›m var, orada
karfl›laflt›¤›m›z en büyük problemlerden biri iletiflim kurabilmekti. Yani çok yak›n›n›zdar, iki
ad›m ötenizdeki insanla oturup muhabbet edebilmek, diyalog kurabilmek bile imkans›zken
biz oralarda örgütlenmeye, bir fleyler yapmaya çabaladık. Gerçekten çok zordu ve buradan
biraz düflünerek, biraz zorlayarak da sanki bir fley ç›kard›k: Mektuplaflma. Ayn› yerde
çal›flt›¤›m›z ayn› çat› alt›nda on iki saatinizi geçirdi¤imiz ifl arkadafllar›m›zla mektuplaflmaya
bafllad›k, iletiflimin bu kadar ilerledi¤i bir dönemde. Uzunca bir dönem günlük sorunlard›,
o gün anlatmak istediklerimizdi veya fliirlerdi. Sadece konuflmak istediklerimizi
anlatabilmek fleklinde bafllad› mnektuplaflma. Daha sonra biraz daha ilerleyip konular
seçtik, özgürlü¤ü tart›flt›k birbirimizle umutlar›m›z›, düfllerimizi, hayallerimizi paylaflt›k
mektuplar arac›l›¤›yla. Yetmedi, daha ortak yaflam alanlar› yaratmak çabas›yla u¤raflt›k,
didindik ve yeni bir fikir geldi akl›m›za: Tiyatro. Mektuplardan sonra bir ad›m at›p tiyatroya
bafllad›k, yarat›c› drama dersleriyle bir süre tiyatro çal›flmalar›m›z sürdü, bizim için çok çok
farkl›yd›. Çünkü birço¤umuz tiyatronun ne demek oldu¤unu bilmiyorduk, televizyonda belki
tesadüfen denk gelmiflizdir. Çünkü televizyon izlemek de biraz lüks oluyor, bizim
çalıflmamız tiyatroyu ö¤renme çabas›yd›. Daha sonra biraz daha ilerlettik, bülten ç›karmaya
bafllad›k. Zaten mektuplar›m›z› biz Devrimci Proleter Gençli¤e yolluyorduk, orada
yay›nlan›yordu. Çok da be¤enilmiflti, daha sonra tiyatro çal›flmas›yla daha ileriye götürmek
ve paylafl›mlar›m›z› daha da ilerletebilmek için bir bülten ç›karmaya bafllad›k, bu bültenden
sonra daha farkında oldu. Bülten bizim için çok farkl›yd›. ‹flçilerin kendi ürettikleri fleyleri
görebilmek. Ben fleyi çok iyi hat›rl›yorum, bülten ç›kt›¤› zaman ben markette çal›fl›yorum
kasiyerlerin koflturarak gelip bülten almalar›, götürüp tuvalette okumalar› heyecan veriyor,
müthifl heyecan veriyor. ‹nsanlar kendi yapt›klar› fleyi kendi yazd›klar› fleyi ve kendilerinden
baflka insanlar›n da okudu¤unu bilerek yapt›klar› fleyde müthifl heyecan duyuyor.
Arkas›ndan tiyatro çal›flmalar›m›zda yer problemi yaflamaya bafllad›k, yer problemi
yaflamaya bafllay›nca farkl› bir fikir ortaya çıktı, kendi yerimiz neden olmas›n veya neden
sadece tiyatroyla s›n›rl› kal›yoruz, daha farkl› daha yeni fleyler de deneyebiliriz diye. Bunun
için de bir yer tutmam›z gerekiyordu, belki biraz zordu ki zor da oldu birkaç ay›m›z› ald›.
Yer bulmak ciddi bir problemdi. Kimse yer vermek istemiyordu zaten, asl›nda hepimiz
çal›flt›¤›m›z için oray› nas›l iflletece¤imizi de düflünmeye baflladık. Zaten çok fazla bu
konuda deneyimli oldu¤umuz da söylenemez. Derneklere veya benzeri yerlere gitmek gibi
bir lüksümüz zaten çok fazla olmuyor. Hem çal›flma koflullar›m›zdan hem Avc›lar civar›nda
çok fazla bir yer olmamas›ndan kaynakl› olarak. Çok fazla bilgimiz olmadan girifltik. Bir ay
oldu Üretiyorum Atölyesi’ni kural›, flimdi bir fleyler yapmaya bafll›yoruz.

351
Üretiyorum Kooperatifi Örne¤i

Benim as›l de¤inmek istedi¤im konulardan biri de gençli¤in e¤itimsizli¤i. ‹flçi s›n›f›n›n
genç üyeleri çok e¤itimsiz, gerçekten ciddi anlamda çok e¤itimsiz. Bugün iflçi s›n›f›n›n yüzde
otuzunu gençler oluflturuyor, ayn› zamanda iflsizlerin yüzde elli alt›s›n› gençler oluflturuyor,
ben gerçekten bu sempozyumda da apayr› bir oturum gerekti¤ini düflünüyorum. Çünkü
gençli¤e ciddi bir önem verilmesi gerekiyor, gençlik gelecekse e¤er onlar›n e¤itilmesi iflçi
s›n›f›n›n e¤itimi demektir zaten. Ama bugün gençlik daha “biz” kavram›n› bile bilmiyor,
kiflisel bunal›mlar›n içindeler zaten. Birçok kiflisel bunal›mlar›n içinde biz kavram›
oluflmadan örgütlenmeyi oluflturmak çok zor. S›n›fsal bilinci götürmeden örgütlenmeyi
kurmak çok zor. Zaten, bizim Avc›lar yöresinde Üretiyorum Atölyesi’yle de yapmaya
çal›flt›¤›m›z bu. Bizim hedef kitlemiz genç iflçiler ama sadece genç iflçilerin gelip gitti¤i bir
yer de¤il, ayn› zamanda meslek lisesinde ve di¤er liselerde okuyanlar… Çünkü bunlar›n
hepsi iflçili¤e at›lmak durumunda, çal›flmak durumunda. Bütün iflçileri hedefleyerek
bafllad›k. E¤itimsiziz, çok iyi bilmiyoruz, daha yolun çok çok bafl›nday›z, yeni yeni
keflfediyoruz, keflfetmek durumunda kal›yoruz birçok fleyi. Yeteri kadar düflünemedi¤ini
düflünüyorum zaten gençli¤in, çabal›yoruz u¤rafl›yoruz, iyi olaca¤›na da inan›yorum ben.
Teflekkür ederim.

352
SAV Türkiye S›n›f Araflt›rmalar› Merkezi TÜSAM

SAV
Türkiye S›n›f Araflt›rmalar› Merkezi
TÜSAM

Sosyal Araflt›rmalar Vakf› (SAV);


• Toplumsal yaflam›n tüm alanlar›na iliflkin olarak her türlü araflt›rman›n ortam,
kurum ve araçlar›n› yaratmay›, her türlü araflt›rmay› yapmay›, bu araflt›rmalar›
her türlü iletiflim arac›n›, ortam›n› kullanarak yaymay› ve süreklili¤ini sa¤lamay›,
• Bireyin, toplumsal s›n›f ve katmanlar›n günlük yaflamdaki davran›fllar› ile
ideolojik tutumlar› aras›ndaki uyum ve çeliflkileri araflt›rmay›,
• Toplumsal geliflme ve teknoloji iliflkilerini araflt›rmay›,
• Do¤an›n ve çevrenin bozulmas›n› önleyerek, ekolojik dengenin korunmas› için
gerekli araflt›rmalar› ve çal›flmalar› yapmay›,
• Siyaset, günlük hayat iliflkilerine özel bir önem vermeyi, siyasetin gerçek içeri¤ine
kavuflturulmas› için toplumu sürekli bilgilendirmeyi,
• Toplumsal kesimlerin en aktifi olan gençli¤e ve e¤itimine sürekli bir ilgi
göstermeyi, gençlikle ilgili her türlü araflt›rmay› yapmay›,
• Demokrasinin gelifltirilmesi ve kurumlaflt›r›lmas› aç›s›ndan geçmiflin tüm
deneyimlerinden yararlanmay›, demokratik ilke, norm ve kurallar›n netleflmesinin
ve yaflanmas›n›n önünü açmay›, bu alandaki tüm deneyimlerini özellikle
toplumun önüne sermeyi, gelecek yönelimlerini saptamay›,
• Kendisiyle benzer ifllevleri üstlenen vak›f, dernek, platform vb. örgütlenmelerle
iflbirli¤i yapmay›, ortak projeler gelifltirmeyi,
• Üyeleri ve toplumdaki bireyler aras›nda dayan›flma duygular›n› ve bilincini
gelifltirecek etkinliklerde bulunmay› amaçlayan Vak›f 1999 Y›l›nda ‹stanbul’da
kurulmufltur.
Vak›f, kuruluflundan bu yana düzenledi¤i atölye, toplant› ve panellerin yan›s›ra.
Almanak 2001, Almanak 2002 ve Almanak 2003 kitaplar›n› yay›nlam›flt›r.

353
S›n›f Araflt›rmalar› Merkezi

SINIF ARAfiTIRMALARI MERKEZ‹

Genel Çerçeve
Dünyada ve Türkiye’de iflçi s›n›f›n›n; yap›s›, bileflimi, oluflumu, devrimci niteli¤i,
boyutlar›, hatta varl›¤› ve baflka toplumsal kimliklerle iliflkileri üzerine yo¤un tart›flmalar
sürmektedir. Bu tart›flmalar›n sadece akademikentelektüel de¤il önemli siyasi boyutlar› da
vard›r. Ancak söz konusu tart›flmalar›n görebildi¤imiz kadar›yla, ampirik verilere dayanma
eksi¤i söz konusudur. Bu denli önemli boyutlar› olan konular saf bir teorik tart›flman›n
nesnesi olmamal›d›r. Baflka bir dizi alanda oldu¤u gibi bu alanda da Marksist yöntem
uyar›nca teori ile yaflam aras›ndaki diyalektik ak›fl kurulmal›d›r. Teorik ve siyasi
tart›flmalar›n t›kand›¤› noktalarda bol ve yeni verilerle, zengin gözlemlerle beslenmek ön
aç›c› olacakt›r.
‹flte bu konuda hem teorik üretimleri gelifltirecek ama daha öncelikle prati¤i analiz
edecek giriflimlere ihtiyaç vard›r.
Kurumsallaflm›fl, çok yönlü s›n›f araflt›rmalar›na ihtiyaç vard›r.; Günümüzde ilginç bir
paradoksa tan›kl›k etmekteyiz: Nicelik olarak büyümesine karfl›n siyasi etkinli¤i zay›flayan
bir iflçi s›n›f›, giderek daha çok say›da insan›n giderek daha y›k›c› sonuçlar›n› yaflamas›na
karfl›n daha az gündeme gelen, konuflulan, emekçal›flma hayat› sorunlar›. Burada medyan›n
kamusallaflt›rma, gündemlefltirme konusundaki belirleyicili¤inden söz etmek gerekli elbette
ancak söz konusu alanlara ve iflçi s›n›f›na daha do¤rusu genel olarak s›n›f meselesine
akademik çevrelerin. ayd›nlar›n da ilgisi zay›flam›fl durumda. Akademik alan içinde ve
d›fl›nda s›n›f analizini kullanan çal›flmalar›n say›s› fazla de¤il ve ayd›nlar› da art›k iflçilerin
meseleleriyle ilgili etkinliklerde görmek zor. Sanat yap›tlar›nda, edebiyatta da emek ve s›n›f
temalar› fazlaca yer bulamaz durumda. Bu paradoksa dikkat çekilmesi, bunun afl›lmas›,
eme¤in sorunlar›, s›n›f mücadelesi, iflçi s›n›f›n›n durumu vb. konulara yeniden popülerlik
kazand›r›lmas› için sistemli çal›flmalara ihtiyaç var.
Genelde iflçi s›n›f› üzerine çal›flmalar denince akla; iflçisendika hareketleri ve bunlar›n
tarihleri ile ilgili olanlar, s›n›flar aras› bölüflüm iliflkilerini ele alan iktisat tarihi kitaplar› veya
iflçi hareketini de¤erlendiren siyasi analiz çal›flmalar› gelmektedir. Ancak iflçi s›n›f› üzerine
çal›flmalar bunlarla s›n›rl› olmamal›d›r. Çünkü iflçi s›n›f› çok daha genifl ve derin iliflkiler
a¤›n› anlatan bir kavramd›r. Gerçekte iflçi s›n›f›n›n mavi yakal›, erkek fabrika iflçisi olarak
daralt›lm›fl alg›lan›fl› da çal›flmalar›n s›n›rl›l›¤›nda etkilidir. Ama literatür s›n›f›n daha genifl
tan›mlanmas› ve alg›lanmas› için bol malzeme ile doludur.
S›n›f çal›flmalar› alan›n›n darl›¤›n›n ülkemize özgü bir boyutu da vard›r. Örne¤in
‹ngiltere gibi günlük yaflamda belirginleflmifl iflçi s›n›f› kültüründen söz etmek mümkün
de¤ildir. Ancak yine de iflçi s›n›f›n›n çal›flma yaflam› deneyimleri, günlük yaflam kültürü,
sendikal kültürün nitelikleri, s›n›f oluflumunun çeflitli boyutlar›, yaflam alan› iliflkileri, s›n›f›n
medyada temsil biçimleri vb. gibi birçok konuda çal›flmalar yap›lmas› Türkiye için
gereklidir.

354
S›n›f Araflt›rmalar› Merkezi

‹flçi s›n›f›n› “oluflum” içinde bir yap›lanma, bir süreç olarak kavramak çal›flmalar›n
alan›n› da boyutunu da geniflletecektir. Türkiye’de çok say›da gecekondu, göç, hemflehrilik,
enformel sektör, toplumsal kimlik, çal›flan kad›n, iflgücü, yoksulluk vb. araflt›rmas›
yap›lm›flt›r ve yap›lmaktad›r, ancak bunlar büyük ço¤unlukla s›n›f kavram›n›
kullanmamaktad›rlar. Bu nedenle de s›n›f araflt›rmalar› içinde say›lmamaktad›r. Oysa
birincisi perspektifleri farkl› bile olsa tüm bu alanlara ait çal›flmalar s›n›f oluflum süreçlerine
dair ciddi veriler sunmaktad›rlar. ‹kincisi bahsi geçen alanlar s›n›fsal bir çözümleme
çerçevesinde ele al›nabilmelidir. ‹flçiler sadece sendikas› ile eylem yapan insanlar
de¤ildirler. S›n›f›, s›n›f mücadelesi ve oluflumunu hayat›n farkl› alanlar›nda gözlemek ve
çözümlemek için farkl› bilimsel disiplinlerin ve farkl› bak›fl aç›lar›n›n bir araya getirilmesi
gereklidir.
Türkiye’de siyasi etkinli¤i aç›s›ndan iflçi s›n›f›na özel anlam yükleyen ve onunla çeflitli
düzeylerde iliflkiler gelifltirerek örgütlemek, giderek yönlendirmek isteyen çok say›da
solsosyalist oluflum bulunmaktad›r. Ancak teorik olarak biçilen roller ve özveri ve iyi niyetle
kurulabilen iliflkiler çerçevesinde edinilen deneyim ve bilgilerin ötesinde, s›n›fla siyasi
oluflumlar›n iliflkisi zay›ft›r. Siyasilerin s›n›f hakk›ndaki bilgilerinin, bütünsel, derinlikli
oldu¤u kolayl›kla iddia edilemez. Bu durum siyasi etkinli¤i de güçsüz k›lmaktad›r. Bofllu¤un
doldurulmas›nda tümüyle bir siyasi gruba ait olmayan, ba¤›ms›z araflt›rma odaklar›n›n
oluflturacaklar› malzeme önem tafl›yacakt›r.

FAAL‹YET VE ARAfiTIRMA BAfiLIKLARI


Tüsam çal›flmalar› ampirik araflt›rmalar, s›n›f tarihi incelemeleri, s›n›f araflt›rmalar› bilgi
merkezinin oluflturulmas› vb. faaliyetlerin yürütülmesi, desteklenmesi ve
koordinasyonundan oluflur. Bu çal›flmalar› kabaca flu bafll›klar alt›nda toplayabiliriz:

1 AMP‹R‹K ÇALIfiMALAR

1A Süreklilefltirilmifl Veri oluflturma Çal›flmalar›:


Bu çal›flma bafll›¤› bafllang›çta ‹stanbul gibi daha çok il düzeyinde gerçekleflen tüm grev,
direnifl, kampanya ve miting gibi iflçi örgütlenme ve etkinliklerinin çeflitli de¤iflkenler
aç›s›ndan analizini içerir. Ad› geçen etkinlik ve hareketlenmelerin standartlaflt›r›lm›fl gözlem
ve analiz raporlar› ile incelenmesi, özgün yanlar›n›n ayr›ca de¤erlendirilmesinden oluflan bu
çal›flma birkaç y›ll›k bir dönemden itibaren Türkiye iflçi s›n›f›n›n siyasal ve sosyal davran›fl
özellikleri ve kültürü hakk›nda önemli ipuçlar›n› vermeye bafllayacakt›r.

1B Spesifik Veri ve Araflt›rma Projeleri:


Spesifik araflt›rma projeleri süreklilefltirilmifl veri oluflturma çal›flmalar› d›fl›nda kalan ve
tekil bir sorunsal›n ya da durumun çözümlenmesine dönük çal›flmalar› kapsar. Merkez bu
çerçevede y›lda bafllang›çta en az iki ve giderek daha fazla özel proje oluflturur, destekler
ya da koordine eder.

Spesifik Veri ve Araflt›rma Projeleri için Öneri Bafll›klar›:


1 ‹flçi s›n›f›n›n “kamu” alg›s› ve kamusalla olan iliflki düzeyi,

355
S›n›f Araflt›rmalar› Merkezi

2 Beyaz yakal›lar›n emek süreçleri


3 Kriz sonras› dayan›flma deneyimleri
4 ‹flyerlerinde kuflaklar aras› iliflki ve gerilim biçimleri
5 Gecekondu bölgelerinde iflçileflme, küçük burjuvalaflma süreçleri ve gecekondu
kuflaklar› iliflkisi
6 ‹flçi s›n›f›n›n siyasi tercihleri, de¤er ve tutumlar› vb.

1 SINIF TAR‹H‹ ÇALIfiMALARI


Bu bafll›k alt›nda düflünülen çal›flmalar sözlü tarih çal›flmalar›n›, arfliv oluflturulmas›n›,
s›n›f›n sosyal tarihine a¤›rl›k veren tarih araflt›rmalar›n› vb. kapsar. Bu çerçevede yap›lacak
çal›flmalar›n verimlilik aç›s›ndan daha önce yap›lm›fl çal›flmalar›n derlenmesi ve önceli¤in
halihaz›rda baflka kurumlarca yürütülen çal›flmalarda ele al›nmayan konulara verilmesi
yararl› görünmektedir.

2 ULUSAL VE ULUSLAR ARASI SEMPOZYUM, TOPLANTI vb. ETK‹NL‹KLER


Tüsam y›lda en az bir ulusal veya uluslararas› sempozyumatölye vb. d›fla aç›k etkinlikler
düzenleyerek hem araflt›rmac›lar›n›n birikimlerinin daha genifl bir toplulukla paylafl›m›n›
hem de çeflitli bak›fl aç›lar›n›n etkileflimi amaçlar.

SINIF ARAfiTIRMALARI TEfiV‹K ÖDÜLLER‹


Tüsam yaln›zca kendi bünyesindeki araflt›rmalar ile yetinmeyip üniversite ve
enstitülerdeki yüksek lisans ve doktora ö¤rencilerinin s›n›f araflt›rmalar› alan›na giren
çal›flmalar›na destek de verebilmelidir. Bu çerçevede yüksek lisans ve doktora için ayr› ayr›
olmak üzere y›lda bir kez “S›n›f Araflt›rmalar› Teflvik Ödülü” vermeyi amaçlar.
Ödülün maddi karfl›l›¤› uluslar aras› kurulufllar ya da Türkiye’deki sendikalardan
sa¤lanabilir. Ödülün hangi flartlar› yerine getiren adaylara, ne miktarda bir maddi ödül
verilece¤i ve ödüle hak kazanacak araflt›rmac›n›n seçimi gibi konular Dan›flma
Kurulumuzun önerece¤i bir jüri taraf›ndan belirlenebilir.

3 B‹LG‹ MERKEZ‹ OLUfiTURULMASI


Web sitesi Tüsam’›n tan›t›m› ve haberlerinin iletilmesinin yan›nda art›k yayg›n bir bilgi
eriflim a¤› olan internet üzerinden, s›n›f çal›flmalar›na iliflkin mümkün olan en genifl bilgi ve
belgenin bir araya getirildi¤i bir ortam olarak tasarlanmal›d›r. Bir anlamda TÜSAM Web
Sitesi “Emek A¤›” ve “Emek Arflivi” gibi bölümleriyle –di¤er bölümlerinin yan›nda dijital bir
S›n›f Araflt›rmalar› Kütüphanesi ve Arflivine dönüflmeyi hedeflemelidir.
Sendikal hareketten, Osmanl›’da iflçi hareketlerine, s›n›f kültürü çal›flmalar›ndan
sinema ve bas›nda s›n›f görünme biçimlerine kadar bir dizi alan› kendi içinde alt bafll›klara
ay›rarak bu konularda Türkçe ve yabanc› dillerde üretilmifl çal›flmalar›n bir bibliyografyas›
oluflturulabilir.
Kütüphane: Dijital ortam d›fl›nda da oluflturulabilecek klasik bir kütüphane
araflt›rmac›lar›n hizmetine sunulmak üzere haz›rlanabilir. Bu kütüphane görsel ve iflitsel
materyalleri de içermelidir.
Baflta saha çal›flmalar› olmak üzere S›n›f Araflt›rmalar› Merkezinin araflt›rma konular›

356
S›n›f Araflt›rmalar› Merkezi

aras›nda yer alan bafll›klarda çeflitli üniversitelerde haz›rlanm›fl bulunan ve ço¤u tozlu
raflarda unutulmufl bulunan, yüksek lisans ve doktora tezlerinin ortaya ç›kart›lmas› ve
arflivlenerek kullan›c›lar›n kolay ulaflabilmesinin sa¤lanm›fl, bu yay›nlar›n bulgular›n›n
gelecekte yap›lacak çal›flmalar aç›s›ndan de¤erlendirilmesi,

6 DÖNEMSEL FAAL‹YET VE PROJELER (Di¤er çal›flmalar)


‹lk befl bafll›k alt›nda ele al›nmayan ancak Merkez’imizin üretmesi ya da yönlendirmesi
gereken bir dizi etkinlik ve çal›flma bu kapsama girer. Kimi Örnekler:
‹stanbul için bir “Eme¤in ‹stanbul’u Haritas›”n›n haz›rlanmas›. Bu harita çal›flmas›
yaflad›¤›m›z kentin s›n›f tarihi aç›s›ndan önemli olaylar›n›n geçti¤i mekanlar›, önemli
direnifllere ev sahipli¤i yapm›fl fabrikalar›, ilk sendika binalar›n›n oldu¤u yerleri, 1516
Haziran’›n güzergah›n›, vb gösterir bir harita olarak tasarlanabilir.
Medya izleme ve tarama çal›flmalar› yap›labilir. ‹flçilerin temsili araflt›rmalar›, söylem
analizleri, medyadaki söylemsel kodlar›n farkl› s›n›flarca anlamland›r›lma biçimleri analizi,
Sendikal alanla ilgili çal›flmalar yap›labilir. Türkiye’deki sendikal tarihin az bilinen
yanlar›, sendikal kültürümüzün özellikleri, sendikal yay›nlar›n dili, söylemi, temalar›,
sendikal e¤itim, sendikalar›n siyasetle iliflki biçimleri gibi konular›n çözümlenmesi,
‹flsizlik, iflgücünün yap›s›, sosyal güvenlik uygulamalar›n›n durumu, özellefltirme, sosyal
politikalar›n etkisi, bütçe uygulamalar›, ücretlerin durumu vb. gibi konularla ilgili periyodik
yay›nlar, y›ll›klar, bültenler vb. in yan› s›ra toplant›lar›n düzenlenmesi,
Ayl›k, S›n›f Gündemi adl› bir bültenin yay›nlanmas›
Labor Turkey ad›yla, S›n›f Gündemi bülteninin kimi ek ve de¤iflikliklerle ‹ngilizce’de
yay›nlanmas›,
‹flçi s›n›f›n› konu alan edebiyat sanat yap›tlar›n›n derlenip tan›t›labilmesi, yar›flmalar
düzenlenmesi, sergilerin aç›lmas›;. Örne¤in iflçi yaflam›ndan enstantanelerin yer ald›¤›
foto¤raf sergileri vb. Daha önce Tarih Vakf›n›n yapt›¤› Cumhuriyet tarihi sergisine benzer
Türkiye iflçi s›n›f›n›n oluflum tarihini her boyutuyla anlatan görsel malzemelere dayal› dev
bir sergimüze düflünülebilir.

357
MAkale Adı

Özgeçmifller

Ak ça, Bahar Yi ¤itbafl


1974 ‹stanbul do¤umludur. Lisans derecesini 1996’da Bo¤aziçi üniversitesi ‹ngiliz Dili ve Ede-
biyatı Bölümü’nde, yüksek lisans derecesini ise 2001’de ‹stanbul üniversitesi Kadın Çalıflma-
ları Bölümü’nde Yüksek Lisans Tezi, ‹stanbul Universitesi, Kadın Çalıflmaları Bölümü’nde
“Kadın Yoksullu¤unu Yönetme Stratejisi Olarak Mikrokredi: Türkiye Diyarbakır Grameen
Bank Mikrokredi Projesi örne¤i” adlı tez ile tamamladı. Konuk Arafltırmacı olarak Hagop
Kevorkian Center for Near Eastern Studies, New York University (New York üniversitesi, Yakın
Do¤u Çalıflmaları Merkezi)’nde bulundu. Yıldız Teknik üniversitesi’nde ‹ngilizce ö¤retim Gö-
revlisi olarak çalıflmaktadır.

Ak demir, Nevra
Nevra Akdemir 1977 ‹stanbul do¤umlu. ‹stanbul üniversitesi, ‹ktisat fakültesi, Ekonometri bö-
lümünde lisans e¤itimini, Marmara üniversitesi, ‹ktisat anabilim dalı, Kalkınma ‹ktisadı ve ‹k-
tisadi Büyüme bilim dalında yüksek lisans e¤itimini bitirdi. TÜSAM arafltırmacısı olan Akde-
mir’in, “Kalkınma ve Sermaye Birikimi Süreçlerinde Enformelleflme ve Tuzla örne¤i” konulu
yüksek lisans tez çalıflması dıflında küresel dinamiklerin yerel yansımaları konulu bir atölye
sunuflu ve emek süreçlerinde de¤iflim konularında çalıflmaları mevcuttur.

Ak ka ya, Yük sel


1996 yılında ‹stanbul üniveristesi ‹ktisat Fakültesi Çalıflma Ekonomisi ve Endüstriyel iliflkiler
Bölümü’nde Neo-Korporatizm ve Türkiye’de Sendikacılık bafllıklı tezini vererek doktorasını
tamamladı. 1994 yılından bu yana Mersin üniversite’sinde ö¤retim elemanı olarak çalıflmak-
tadır. ‹lgi alanı olan çalıflma ekonomisi, çalıflma iliflkileri, sosyal politika, emek tarihi konu-
larında çeflitli dergi ve gazetelerde yayınlanmıfl makalelerinin yanı sıra, Türkiye’de Endüstri
‹liflkileri (Mete Çelik ile birlikte), AB Türkiye Gerçekler, Olasılıklar, Milliyetçilik, Faflizm ve
MHP, gibi ortak kitapları bulunmaktadır.

Aydın, Zafer
1963 Kars do¤umlu. Trakya üniversitesi E¤itim Fakültesi mezunu. 1989 Yılından buyana Kris-
tal-‹fl Sendikası’nda e¤itim uzmanı olarak çalıflıyor.

Aykaç, Aslıhan
1975 yılında do¤du. 1997 yılında Bo¤aziçi üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası ‹liflkiler
Bölümü’nden mezun oldu. Aynı yıl New York Eyalet üniversitesi Binghamton Kampüsü’nde
sosyoloji doktorasına baflladı. Halen doktora programına devam etmekte ve Mu¤la üniversi-
tesi ‹ktisadi ve ‹dari Bilimler Fakültesi ‹ktisat Bölümü’nde Arafltırma Görevlisi olarak
çalıflmaktadır. 2005 yılında doktora derecesini almayı planlamaktadır. Çalıflma alanları
arasında iflçi hareketi ve örgütlenmesi, iflçi sınıfı oluflumu, turizm iflçileri ve yolsuzluk vardır.

358
Yazar Adı

Bahl, Vi nay
Vinay Bahl, The Making of the Indian Working Class: A Case Study of Tata Iron and Steel Co.
1880-1946 (1995) adlı kitabın yazarıdır. Bunun yanısıra, Arif Dirlik’le birlikte derledikleri His-
tory after the Three Worlds: Post Euro-Centic Historiographies (2000) bafllıklı bir di¤er
çalıflması da bulunmaktadır. fifiu anda Williamsport’taki Pennsylvania College of Techno-
logy’de (Penn State) sosyoloji doçenti olarak çalıflmaktadır.

Berber, öz ge
Ankara üniversitesi Kamu Yönetimi Fakültesinden 1999 yılında mezun oldu. Yüksek lisans
derecesini “Toplumsal ‹liflkiler Ba¤lamında Sınıf Bilinci ve Sınıf Kültürü: Seydiflehir Eti Alü-
minyum Fabrikası örne¤i” bafllıklı teziyle Ankara üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi Ka-
mu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Bölümünden aldı. Halen, A.ü. S.B.E Kamu Yönetimi ve Siyaset
Bilimi Ana Bilim Dalında doktora ö¤rencisidir. Temel ilgi alanları, siyaset ve sınıf kuramları
ile emek süreçleridir.

Çelik, Aziz
1963 Rize’de do¤umluyum. ‹stanbul üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi bö-
lümünden 1985 yılında mezun oldum. Marmara üniversitesi Çalıflma Ekonomisi Bilim Dalı
Yüksek Lisans programını “Avrupa Birli¤i Sosyal Politikası ve Türkiye’nin Uyumu” konulu tez
ile tamamladım. 1985 yılından bu yana Kristal-‹fl Sendikasında e¤itim, arafltırma ve ulusla-
rarası iliflkilerden sorumlu E¤itim Müdürü olarak çalıflmaktayım.

Çıdamlı, Çi¤dem
1964’de Ankara’da do¤du. ODTü ‹ktisat bölümü 4. sınıftan ayrıldı. Bir süre çeflitli haftalık ve
aylık dergilerde gazeteci olarak çalıfltı. Kamu çalıflanları sendikalarının kurulufl sürecinde ve
D‹SK’in yeniden örgütlenme sürecinde yeni bir sendikal anlayıfl oluflturulması amacıyla
yapılan çalıflmalara ve sendikal e¤itim çalıflmalarına katıldı. Ankara Demokrasi Platformu ve
Halkevleri çalıflmalarında aktivist olarak yer aldı. Sınıf Hareketinde Yön ve Eflitlik, özgürlük
ve Barıfl ‹çin Devrim dergileri ile sendika.org isimli web sitesinin yazı kadrosunda yer aldı.
Çetin Uygur tarafından derlenen De¤iflim ve Sendikalar: Dinazorların Krizi isimli kitabın
(1992) hazırlanmasına katkıda bulundu.

Çul hao¤lu, Me tin


1970 yılında ODTü Ekonomi-‹statistik Bölümü’nden mezun oldu. 1968yılında Türkiye ‹flçi Par-
tisi’ne üye oldu ve 1968-69 yıllarında ODTü Sosyalist Fikir Kulübü yöneticili¤i yaptı. Daha
sonra T‹P (ikinci), STP (S‹P), BSP, ve öDP gibi çeflitli partilerde görev aldı. 1970 yılından bu
yana Emek, Yürüyüfl, Yurt ve Dünya, Sosyalist ‹ktidar, Gelenek ve Sosyalist Politika, Sol der-
gilerinde yazıları yayınlandı. Bunların dıflında yayınlanmıfl 6 kitabı bulunuyor. Halen Gele-
nek dergisi yazarı ve TKP yöneticisi.

Er can, Fuat
Halen Marmara üniversitesi’nde ö¤retim görevlisi olan yazarın sosyal gerçekli¤e elefltirel
açıdan yaklaflan E¤itim ve Kapitalizm, Para ve Kapitalizm vb. çalıflmaları vardır.

359
MAkale Adı

Eren dil, Asuman Türkün


Asuman Türkün 1957 yılında Bursa’da do¤du. Orta ve lise ö¤renimini Robert Kolej’de tamam-
ladı. Lisansını ODTü fifiehir ve Bölge Planlama Böülümü’nden aldı ve 1991 yılına kadar OD-
Tü’de ‹ngilizce okutmanlı¤ı yaptı Yüksek ve doktora derecesini yine ODTü fifiehir ve Bölge
Planlama Bölümü’nden aldı. Aynı bölümde dört yıl asistanlık yaptıktan sonra 1995 yılında
Bilkent üniversitesi Peyzaj Mimarisi ve Kentsel Tasarım Bölümü’ne, 2003 yılında ise Siyaset
Bilimi Bölümü’ne katıldı. Arafltırma alanları arasında sanayi co¤rafyası, kentsel dönüflüm,
sosyal bilimlerde metodoloji, ve kadın araflstırmaları bulunmaktadır. Ayrıca, Ev-Eksenli
Çalıflan Kadınlar Çalıflma Grubu’nun üyesidir.

Gökdayı, ‹s ma il
Lisans e¤itimini 1998 yılında Gazi üniversitesi ‹ktisadi ve ‹dari Bilimler Fakültesi Kamu Yöne-
timi Bölümünde, Yüksek Lisans e¤itimini 1995 yılında Süleyman Demirel üniversitesi Sosyal
Bilimler Endüstrisi Kamu Yönetimi Anabilim Dalı`nda, Doktorasını Ankara üniversitesi Sos-
yal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi (Kent ve Çevre Bilimleri) Anabilim
Dalında tamamlamıfltır. Halen S.D.ü. ‹.‹.B.F. Kamu Yönetimi Bölümü Kentleflme ve Çevre So-
runları Anabilim Dalında Arafltırma Görevlisi olarak çalıflmaktadır.
Kentleflme, kent planlaması, kentsel siyaset, kentsel yaflam kalitesi, kent tarihi, kentsel ko-
ruma, çevrebilim, yerel yönetimler, insani çevrebilim, siyasal çevrebilim, çevre hukuku,
kırsal geliflme, kırsal yoksulluk, yoksulluk, insan hakları, kentsel ve bölgesel geliflme politi-
kaları, etik ve biyoetik, AB projeleri ve programları, yoksullukla mücadele projeleri konu-
larıyla ilgilenmektedir ve bu konularda çeflitli yayın organlarında makaleleri yayınlanmıfltır..

Günefl, Hakan
‹stanbul üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası ‹liflkiler Bölümü’nde Arafltırma Gö-
revlisi. Yüksek Lisansını ‹stanbul üniversitesi ve Lisansını Bo¤aziçi üniversitelerinde tamam-
ladı. Marmara üniversitesi’nde “Orta Asya’da Siyasal Konsolidasyon ve Mobilizasyon” konu-
lu doktora tezini yazmakta. Orta Asya’da Kırgız Amerikan üniversitesi (AUCA) ve özbekistan
Taflkent Fransız Orta Asya Arafltırmaları Enstitüsü’nde (IFEAC) misafir arafltırmacı olarak bu-
lundu. Orta Asya baflta olmak üzere eski SSCB ülkelerinin sosyal ve siyasal dönüflümleri ko-
nularında ulusal ve uluslararası çeflitli makaleleri var.

Hattato¤ lu, Dilek


1962 Ordu do¤umlu ‹stanbul üniversitesi ‹letiflim Fakültesi’nden (1982) lisans, Bo¤aziçi üni-
versitesi Sosyoloji Bölümü’nden (1992) master, Mimar Sinan üniversitesi Sosyoloji Bölü-
mü’nden (2000) doktora dereceleri aldı. Halen Mu¤la üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi
Sosyoloji Bölümü’nde yardımcı doçent olarak çalıflıyor. 1983’ten itibaren ülke ölçe¤inde
çıkan çeflitli gazetelerde (Hürgün, Tan), yayın kurulufllarında (Görsel Ansiklopedik Yayıncılık
Afifi) ve sendikalarda (D‹SK/BANKSEN ve D‹SK Genel Merkezi) çalıfltı. Ayrıca çeflitli yayınla-
ra (Cumhuriyet Bilim Teknik, Grolier Genel Kültür Ansiklopedisi, Alan ve Belge Yayıncılık)
makale çevirileri yaptı. Sosyoloji, siyaset konularında çeflitli kitap çevirileri vardır. Çalıflma
sosyolojisi -özellikle emek-, kadın, sosyal teori, metodoloji meseleleri ve edebiyat sosyoloji-
si çalıflmaktadır.

360
Yazar Adı

Ka par, Recep
Recep Kapar 1969 Mu¤la do¤umludur. Çalıflma Ekonomisi ve Endüstri ‹liflkileri alanında li-
sans ve yüksek lisans e¤itimini Anadolu üniversitesi’nde, doktora e¤itimini Dokuz Eylül üni-
versitesi’nde tamamlamıfltır. Mu¤la üniversitesi’nde Arafltırma Görevlisi olarak çalıflmaktadır.
Sosyal politika ve sosyal koruma konularında çalıflmalar yapmaktadır.

Kaygısız,‹rfan
1961’de Kayseri’de do¤du. Gazi üniversitesi ‹ktisat Fakültesi mezunu. 1992 yılından bu yana
kamu çalıflanları sendikalarında uzman olarak çalıfltı. 1992’den bu güne sırasıyla, 5 yıl Yapı
Yol Sen, Enerji Yapı Yol Sen sendikasında ve 5 yıl da KESK genel merkezinde çalıfltı. 2 yılı
aflkın bir süredir de Tüm- Bel- Sen genel merkezinde uzman olarak çalıflmaktadır.

Müftüo¤lu- Güler, Berna


Marmara üniversitesi ‹ktisadi ‹dari Bilimler Fakültesi Çalıflma Ekonomisi ve Endüstri ‹liflkile-
ri Bölümü’nde 1988 yılında Lisans ve 1990 yılında Yüksek Lisans e¤itimimi tamamladı. Aynı
Bölümde 1999 yılında Doktora derecesini aldı. Halen M.ü. Çalıflma Ekonomisi ve Endüstri ‹lifl-
kileri Bölümü’nde ö¤retim üyesi olarak çalıflmaktadır.

Prof. Dr. Öngen, Tü lin


Halen Ankara üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nde ö¤retim üyesi.
1972 yılında ‹stanbul üniversitesi Hukuk Fakültesi’den mezun oldu. 1974 yılında baflladı¤ı
akademik kariyerini 1978 yılından itibaren Aü SBF’de sürdürmektedir. 1979 yılında doktor,
1995 yılında doçent ve 2001 yılında profesör oldu. 1982-1988 yılları arasında üniversitedeki
görevinden uzaklafltırıldı. 1988 yılında idare mahkemesi kararı uyarınca görevine döndü.
Prometheus’un Sönmeyen Atefli, Günümüz ‹flçi Sınıfı (Alan Yayınları) kitabı yanısıra pek çok
Türçe ve ‹ngilizce kitabın bölüm yazarlı¤ını yaptı. Ayrıca Toplum ve Bilim, Marksizm ve Ge-
lecek, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, ‹ktisat Dergisi, Mülkiyeliler Birli¤i Dergisi, Toplum ve
Hekim, Praksis gibi süreli yayınlar ile çeflitli sendika yayınlarında çok sayıda makalesi bu-
lunmaktadır.

Öztaflkın, Musta fa
Mustafa öztaflkın, 1958 tarihinde Mu¤la-Bodrum, Karakaya köyünde do¤du. ‹lkokulu Karaka-
ya’da, Ortaokulu Bodrum da, Endüstri Meslek Lisesi’ni de ‹zmir’de bitirdi. 1975 yılında ‹z-
mir’de Sümer Makine fabrikasında çalıflmaya baflladı ve bir yıl sonra sendikal faaliyetten do-
layı iflten çıkarıldı. 1976 yılında yine ‹zmir’de fifienkaya Çelik Döküm Fabrikası’nda çalıflma-
ya baflladı ve burada 1979 yılına kadar çalıfltı. Bu iflyerinde D‹SK’e ba¤lı Maden-‹fl Sendi-
kası’nın temsilcili¤ini yaptı.
1979-1980 yıllarında askerli¤ini yaptı. Askerden sonra bir süre bodrumda çalıfltıktan sonra,
tekrar ‹zmir’e döndüm ve 1 yıl sanayi sitesinde bir iflyerinde çalıfltı. Ardından ‹zmir’de Ege
Endüstri iflyerine girdim ve burada da 1 yıl çalıfltı.
06.12.1982 tarihinde Petkim’de teknisyen olarak ifle baflladı. 1984 yılında sendikal faaliyetler
serbest bırakılınca Petkim’de Petrol-‹fl Sendikasının örgütlenmesinde aktif rol aldım ve 1985
yılında Petkim’e temsilci olarak atandı.
1988 yılında Petrol-‹fl Sendikası Alia¤a fifiubesi mali sekreterli¤ine, 1989 yılında da fifiube
Baflkanlı¤ına seçildi. 1998 yılında flube baflkanlı¤ı görevim sona erdikten sonra Petkim’e as-

361
MAkale Adı

li iflime döndü. 1999 yılında yapılan 23.Ola¤an Genel Kurulda Petrol-‹fl Sendikası Genel Bafl-
kanlı¤ına aday oldu ve seçimi kazandı. 1999 ekim ayından bu yana genel baflkanlık görevi-
mi sürdürmekte.

Satlıgan, Nail
‹stanbul üniversitesi ‹ktisat Fakültesi’nde ö¤retim görevlisi olarak çalıflmaktadır. özellikle
Marksist ‹ktisat konusunda çalıflmalar yapmıfltır. Yapıt, Sınıf Bilinci gibi dergilerde makale-
leri yayımlanmıfltır. Dünya Kapitalizminin Krizi (Sungur Savran’la birlikte) adlı bir kitabı bu-
lunmaktadır.

Scan della, Fabien ne


1978 Belçika do¤umlu. Güney Belçika’daki mülteciler ile yerel halk arasındaki etkileflimde
kurumların rolü ve sterotipler konulu saha çalıflmasına dayalı yüksek lisans tezini Oxford
üniversitesi Nuffiel College’da tamamlayan Scandella, halen Belçika’daki Brüksel özgür üni-
versitesi Sosyoloji Enstitüsü’nde doktora çalıflmasını sürdürmektedir aynı kurumda asistan
olarak sosyoloji dersleri vermektedir. “Deendüstrileflme ba¤lamında iflçi sınıfı kimli¤inin ev-
rimi:Londra ve Brüksel örnekleri” konulu doktora tez çalıflmasını sürdüren Fabienne Scan-
della’nın S. Gsir, M. Martiniello ve A. Rea ile birlikte Academia Press yayınları arasında 2004
yılında çıkan «« Les Belges francophones face aux demandeurs d’asile »» ortak kitap
çalıflmasının yanında çeflitli dergilerde yayınlanmıfl makaleleri mevcuttur.

Selçuk, Fatma ülkü


Fatma ülkü Selçuk 1972’de Ankara’da do¤du. TED Ankara Koleji’nde okuduktan sonra Orta-
do¤u Teknik üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümünü bitirdi. Yüksek lisansını
Ankara üniversitesi Çalıflma Ekonomisi ve Endüstri ‹liflkileri Bölümü’nde yaptı. 2004 yılı iti-
bariyle doktora programına Ortado¤u Teknik üniversitesi Sosyoloji Bölümünde devam edi-
yor. Atılım üniversitesi’nde ö¤retim görevlisi. Sosyoloji, Siyasi Düflünceler Tarihi,
Karflılafltırmalı Siyaset, Türkiye’nin Siyasi Yapısı gibi dersler veriyor.

Sertlek, Tu fan
1963 Kastomunu do¤umlu. Halen D‹SK’e ba¤lı Basın ‹fl-Sendikası ve Devrimci Sa¤lık ‹fl Sen-
dikası’nın e¤itim çalıflmalarında görev alıyor.

Smith, David
Southampton üniversitesi, Siyasal Sosyoloji Bölümü’nde Yardımcı Doçent olan David Smith,
‹ngiltere, özellikle Londra emek piyasası konulu çalıflmaları ve yeni ifl süreçleri ile farklı ku-
flakların yeni sürece eklemlenme biçimleri konularında yürüttü¤ü arafltırmaları mevcut.

Ye¤in, Metin
1963’de ‹stanbul’da do¤du. ‹stanbul üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Cambridge üni-
versitesi’nde sinema e¤itimi aldı. Hiçbir zaman sınıf baflkanı olamadı. 12 Eylül’ü cezaevinde
karflıladı. Dünyanın birçok ülkesinde avukatlık, bulaflıkçılık, taksi floförlü¤ü, sandviççilik
yaptı. Meksika’da Chiapas’da uluslar arası insan hakları gözlemcisi, Ekvador’da bambu ev-
lerin yapımında iflçi, Guetemala yerli hakları kongresinde katılımcı, Nikaragua’da karides
avcısıydı. Cpiahas’da Subkumandan Marcos’la, Arjantin’de uluslar arası terörizm hücresinde

362
Yazar Adı

Leonardo Bertulazzi ile görüfltü. Yaptı¤ı filmler 55 ülkenin festivallerinde oynarken, her fes-
tivalde, otel ve kahvaltı karflılı¤ında o ülkelerin filmlerini yapmaya devam etti. ‹talya’da ‹l
Manifesto’ya, ‹ngiltere’de Nerve’ye, Arjantin’de Pais’e yazdı. Türkiye’de ve dünyada birçok
gazete ve dergiye, ayrıca duvarlara yazı yazmaya devam ediyor. Türkiye’de NTV’ye,
CNNTürk’e, Polonya ve Arjantin televizyonlarına belgesel yaptı. Filmleri Rize Çay Kongre-
si’nde, ‹zmit Yoksullar Buluflması’nda, Arjantin’de iflgal fabrikalarında, Liverpool üniversite-
lerinde, sokaklarda gösterildi. Açık Radyo’da “‹ki Maceraperestin ‹nanılabilir Serüvenleri”,
“Yeryüzünün Lanetlileri” ve “Dünyanın Sokakları” programlarını yaptı. Bazı filmleri: Likya
Yolu (2000), üç Kıtada Devrialem (2001), F (2001), After (2001), Güzel Günler Görece¤iz
(2003), Para Pachamama (2003), Topraksızlar (2003). Bazı kitapları; Marcos’la On Gün
(2000), Firari ‹stanbul (2001), Topraksızlar Brezilya’da Topraksız Köylü Hareketi: MST
(2004).

Yıldırım, Engin
Engin Yıldırım 1966 üsküdar do¤umludur. 1987’de ‹stanbul üniversitesi ‹ktisat Fakültesi
Çalıflma Ekonomisi ve Endüstri ‹liflkileri Bölümünden mezun olmufltur. 1989‘da University of
Warwick, Warwick Business School’da endüstri iliflkileri alanında yüksek lisansını, 1994’de
University of Manchester, Sosyoloji bölümünde doktorasını tamamlamıfltır. 1994’den beri Sa-
karya üniversitesi, ‹.‹.B.F, Çalıflma Ekonomisi ve Endüstri ‹liflkileri bölümünde çalıflmaktadır.
Work, Employment and Society ve. Economic and Industrial Democracy gibi uluslar arası,
Toplum ve Bilim, Amme ‹daresi Dergisi ve Yönetim Arafltırmaları gibi ulusal dergilerde
yayınlanmıfl makaleleri bulunmaktadır. Çalıflma sosyolojisi, endüstri iliflkileri teorileri ve ör-
güt kuramı ve sosyolojisi ve sosyal bilimlerde yöntem alanlarında lisans ve yüksek lisans
dersleri vermektedir. Sakarya üniversitesi dıflında, Kocaeli, ‹Tü ve Baflkent üniversitelerinde
de yukarıda belirtilen alanlarda dersler yürütmüfltür.

Zırhlı, Fat ma fifien den


Fatma fifienden Zırhlı, Hacettepe üniversitesi Almanca ö¤retmenli¤i bölümünü bitirdi. Yük-
sek Lisans derecesini ‹stanbul üniversitesi Kadın Çalıflmaları Bölümü’nde Kadının Sosyal Gü-
venli¤i üzerine yaptı¤ı teziyle tamamladı. Bu çalıflması “Sosyal Güvenlik ve Kadın” adıyla Mi-
nerva Yayınları tarafından yayınlandı (2000). Çeflitli dergilerde yazıları ve çevirileri çıkan ya-
zar, halen çeflitli ülkelerdeki sosyal politika uygulamalarını karflılafltırmalı olarak inceliyor.

363
MAkale Adı

364
Yazar Adı

365
MAkale Adı

366

You might also like