You are on page 1of 76

40

Mart - Nisan 2014

Kontrast

Fotog raf Dergisi

ana sponsorluğunda
yayımlanmaktadır.
Dosya
Kontrast
Konusu
Editör

Mart - Nisan Merhaba

Oldukça ağır ve sıkıntılı bir gündemin ortasında, rumladı. “Politik olarak sanat yapmak” ve “politik
hem küresel hem de yerel bağlamda tüm dünya- sanat” kavramlarını karşılaştırarak sanatçı görüşleri
da hızlı bir ritmle yaşanan, gündelik yaşama nüfuz ve örneklerle açıkladı.
eden olgular ve toplumsal pek çok değişiklik, güncel
sanata kaynak oluşturacak unsurlar olarak yan yana Sayının, tarih olarak kadınlar gününü de kapsaması
dizilmiş durumda. İki sayıdır çabamız, konunun nedeniyle kadın sanatçıların işleri üzerinden oku-
öncelikle kavramsal boyutunu tartışmak, devamın- malar da yapmaya özen gösterdik. Rıfat ŞAHİNER,
da bu unsurların kullanılarak üretildiği yapıtların kadına yönelik şiddetin tezahürleri ve temsil biçim-
sunumu ile yaşamın olabildiğince hızlı döngüsü içe- leri üzerinde durmanın yerinde olacağı görüşünden
risinde bir parantez açarak sizleri gündelik ritmin hareketle; feminist sanatın kendi gelişim dinamik-
dışına çıkarmak…Pek çok sanatçının da henüz çok lerini anlayabilmek için, çağdaş sanat ortamında
hakim olmadığı ”Güncel Sanat” kavramına bu sayı- fotoğraflarıyla gündem yaratan önemli bir kadın
da “Güncel Sanat ve Fotoğraf” başlığıyla, daha çok sanatçı olan Nan GOLDIN’in işleri üzerinden katkı
güncel sanat örnekleri ve konu üzerine okumalarla sağladı sayımıza.
devam ediyoruz.
Rahmi OGDÜL, Shopping Fest’in tüketim çılgınlığı-
Barış ACAR, “Güncel Sanat” ve “Çağdaş Sanat” kav- nı körüklemek üzere düzenlenen sözde bir festival ve
ramlarının ayrımlaşmasını, sanat nesnesinin ve sanat galerilerinin bir kısmının da Shopping Fest’e
onun çağ ruhu içinde oluşturduğu atmosferin; sanat katkı sağladıkları yönünde görüş belirterek, festival-
tarihsel, estetik ya da kültürel yöntem ve araçlarla den habersiz birinin, sergilenen nesneleri kolaylıkla
saptanmaya çalışılması sonucu değil, politik bir da- bir sanat yapıtı sanabileceğini savundu. “Haksız da
yatmanın veya konjonktür değişikliğinin yansıması sayılmaz” şeklinde devam eden yazısında sanat nes-
olarak tezahürü şeklinde değerlendirdiği görüşleri- nesi ile kullanım nesnesi arasında farkın giderek si-
ni paylaştı. Yazısında, bağımsız küratöryal sisteme lindiğini vurguladı. Güncel sanatın yaratıcı bir tavır
de değinen ACAR, özellikle 1994’te alınan tek küra- alabilmesinin, verili bir çerçeve içindeki bir yapboz
törlü sisteme geçme kararını, Türkiye çağdaş sanatı parçası olmayı bıraktığında gerçekleşeceğini; verdi-
açısından, kurumsal dönüşümlerin anahtarı olarak ği pek çok örnekle, iktidarın çerçeveyi tanımladıktan
gördüğünü ifade ederek, genel bağlamda 90 sonrası sonra içeriğin doldurulmasını sanatçılara bıraktığı-
farklılaşma saptadığımız sanat dünyasını bir geç- nı; oysa sanat yapıtının iktidarın bu çerçeve çizici
avangard yapılanma olarak değerlendirdi. tavrına karşı içeriden, parçalar arasında kuracağı
yeni ilişkilerle gelişen ve dış konturları sürekli deği-
Özgür DEMİRCİ yazısında, güncel sanatta fotoğra- şen bir nesne olması gerektiğini ifade etti.
fın kullanımının görsel bellek oluşturması yönüyle
önemine değinerek; fotoğrafın kalitesinden ya da “Sanatla ilgili düşünceler var olalı beri, sanatın so-
çekim tekniğinden ziyade, içerdiği kavram ile önem- nuyla ilgili savlar da olmuş. Yani sanat, hep yoklu-
li hale gelmiş olması yönünde görüş belirtti. Mila- ğuyla da var olmuş. Ama yaşadıklarımıza bakarsak,
den STILINOVIC, Eadweard MUYBRIDGE, Robin sanatın hayatı değil de, hayatın sanatı erittiğini iz-
RHODE, Ahmet ÖĞÜT, Cai WEDONG gibi sanat- liyoruz. Ve bunun sonunda da, sanatın, onu anlam-
çıların işleri üzerinden okuma yaparak performatif landıran tarihini terk ederek ‘güncel’lendiğine tanık
sanat, alternatif gerçeklik ve re-prodüksiyon kav- oluyoruz” görüşünü savunan Ali ARTUN; sanatın
ramlarına açıklık getirdi. tanrısallığı inancından kaynaklı olarak, yaratıcı sa-
natçının ölümüyle sanatın durması anlamına gelen
sanatatak.com’un kurucusu Ayşegül SÖNMEZ’le sa- düşüncenin altında aslında, sona eren şeyin “sana-
nat piyasası, sanat piyasasının baş aktörleri, kolek- tın, buluşların tarihini ileriye taşıması ve yeni atı-
siyonerlik, sponsorluk, sanat fuarları ve küratörlük lımlar yapması ile ilgili bir anlatı” olduğunu ifade
üzerine söyleşip görüşlerini aldık. etti. Okuyucuyu, sanat üretiminde izlenilmesi gere-
ken felsefi veya üsluba dair kısıtlamaların kalktığı,
Tansel TÜRKDOĞAN, “sanat” ve “siyaset”in ilişki- batı sanatı tarihinde bir dönemin kapanarak başka
si üzerine yazdığı yazısında bu kavramların çakıştı- bir dönemin başladığı sonucuna götüren makalesini
ğı noktaları modernizmde, farklı rejimleri ve farklı sanat eleştirmeni/filozof Arthur DANTO ve Pop Art
paydaları olan iki özerk alan arasında tehlikeli bir akımının temsilcilerinden Andy WARHOL üzerin-
temas olarak görülen, problemli bir ilişki olarak yo- den anlatım yaparak paylaştı.

2 3 AFSAD
Kontrast
AFSAD
Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği
Adına Sahibi
Mustafa ERTEKIN

Yayın Yönetmeni (Sorumlu Müdür)


İmren DOĞAN PINAR

Yayın Kurulu
Arzu ÖZGEN
Irmak SOLDAMLI
Doğaçlama köşemizin konuğu Güler BEKARAT, Mine HOŞGÜN SOYLU
Kadın sanatçıların kendilerini yeniden tanımlama Sibel ACAR
sürecindeki imgesel aktarımı, çoğunlukla erkek ege- Özgür YILDIRIM
men dünyanın kodlarını bozuma uğratmaya yönelik
Redaksiyon
olduğuna dair görüşlerini paylaştı.Usta İşi köşemiz, Mine HOŞGÜN SOYLU
film, fotoğraf, çizim, resim ve enstalasyon gibi sana-
tın farklı metotlarını kullanarak güncel sanat ala- Grafik Tasarım
nında üretimler yapan bir Rus/kadın sanatçı Olga Nur CEMELELİOĞLU ALTIN
CHERNYSHEVA’yı ağırladı.
Yönetim Yeri (Dergi İletişim)
AFSAD – Bestekar Sok. No: 28/21
Portfolyo köşemizde Aslı NARİN, Ege KANAR ve Kavaklıdere – Ankara
Gérard RANCİNAN’ın yanısıra “kadının öteki oldu- Tel: 0312 4172115
ğu gerçeği”nin bugün için de geçerli bir sav olduğu- Faks: 0312 4172116
GSM: 0533 7388208
nu düşündürten “ikinci göz” sergisi Ahu ANTMEN www.kontrastdergi.com
ve Laleper AYTEK’in sunuş yazılarıyla yerini aldı. www.afsad.org.tr
kontrast@afsad.org.tr
“Helsinki Fotoğraf Bienali Sanatçı Fotoğrafçılar
İki ayda bir yayımlanır.
Birliği/Hippolyte Fotoğraf Galerisi’nin Finlandiya
Fotoğraf Müzesi’yle işbirliğiyle gerçekleşen ve ve Baskı
küratörlüğünü Basak ŞENOVA’nın üstlendiği bie- Ağaç İşleri Sanayi Sitesi 1354 Cad. 1362 Sok.
nal, 27 Mart–27 Temmuz tarihleri arasında Finlan- No:35 İvedik ANKARA/TÜRKİYE
Tel:0.312.433 23 10 Pbx
diya Fotoğraf Müzesi, Hippolyte Fotoğraf Galerisi, Faks:0.312.434 03 56
Jatkasaari’deki Antrepo L3, Galleria U ve Helsinki Yayın Türü: Bölgesel Süreli
Üniversitesi Merkez Kütüphanesi’nde gerçekleşi- ISSN: 1304-1134
yor. Bienal’de yer alan ve Başak Şenova’nın Branko
Franceschi ile eş küratörlügünu yaptığı “Ekolojik
Yanılgılar” sergisi portfolyo köşemizde yer alan bir Kapak Fotoğrafı:
Gérard RANCINAN
diğer çalışma oldu. Metamorphosis I - İlluzyonlar Gemisi

Sinema Köşemiz bu sayımızın genel konusuna uya-


rak, Güncel Sanat içinde aktif bir yere sahip olan
Kısa film, Deneysel sinema örneklerini irdeledi. Ki-
tap Köşemizde ise derginin diğer yazılarında da za-
man zaman atıfta bulunulan bir kitap var: Donald
KUSPİT “Sanatın Sonu”… İlker CANİKLİGİL, fotoğ-
raf okuma köşemizde geçen sayı başladığımız güncel
örneklerden okumalara devam etti.

Yayıncılık gerçekten emek ve zaman alan bir süreç.


Gönül ister ki tek işimiz bu olsun ve hakkını vere-
rek yapalım. Günlük yaşamımızda bu akışın özellikle
iş yönüyle hiç durmadan ve artarak devam etmesi,
feragat edeceğim alanlardan kendime ait kısmının
da tükenmesi nedeniyle, KONTRAST’ın Yayın Yö-
netmenliği görevini yeni dönemde sevgili Kamuran
Her hakkı saklıdır. Bu dergide yer alan; yazı, ma-
FEYZİOĞLU yürütecek. Ekibin başarısının devamı-
kale, fotoğraf, karikatür, illüstrasyon, vb.’nin,
nı diliyorum. Gönlüm ve desteğim onlarladır. elektronik ortamlar da dahil olmak üzere, kulla-
nım hakları AFSAD (Ankara Fotoğraf Sanatçıları
Derneği)’a ve/veya eser sahiplerine aittir. İzin al-
Sevgi ve saygılarımla…. maksızın, hangi dilde ve hangi ortamda olursa ol-
sun, materyalin tamamının ya da bir bölümünün
kullanılması yasaktır.
İmren DOĞAN PINAR Dergide yer alan yazıların sorumluluğu yazarlarına
aittir.
İçindekiler
4 Güncel Sanat ve Fotoğraf

4 Geç-Avangard’ın Türkiyesi ya da
e) Hiçbiri
Barış ACAR

8 Güncel Sanattan Kesitler Ya da


Yapbozdan Parçalar
Rahmi ÖĞDÜL
12 Güncel Sanatta Fotoğraf Kullanımı
Özgür DEMİRCİ

16 Söyleşi: Sanat Piyasası


Ayşegül SÖNMEZ

18 Bir Bağlam Olarak Politika ve


Sanat Prof. Tansel TÜRKDOĞAN

20 Nan Goldin’in Fotoğraflarında


Öznel Varoluş Stratejileri
Prof. Rıfat ŞAHİNER

24 Arthur Danto’nun Ölümü,


Andy Warhol Ve Sanatın Sonu
Ali ARTUN

27 Portfolyo

27 Sensiz İlk Yolculuğum


Aslı NARİN

3o Nerede Biliyorum,
Ne Zaman Bilmiyorum:
Ege KANAR

34 İkinci Cins, İkinci Göz


Ahu ANTMEN
37 Niçin “Kadın Fotoğrafçılar”?
Laleper AYTEK

45 Metamorphosis
Gérard RANCINAN

48 Ekolojik Yanılgılar
Başak ŞENOVA

56 Doğaçlama
Sanatta “Feminist” Sorgulamalar
Yrd. Doç. Dr. Güler BEK ARAT

59 Usta İşi - Olga CHERNYSHEVA


Sibel ACAR

65 Ve Sinema...
Sanat Üzeri “Deneysel Sinema”
Eda ÇALIŞKAN

68 Fotoğraf Okuma
İlker CANİKLİGİL

70 Okuyoruz
Sanatın Sonu - Donald KUSPIT
Mine HOŞGÜN SOYLU
Dosya
Geç-Avangard’ın Türkiyesi
Konusu
ya da e) Hiçbiri
Mart - Nisan

Barış ACAR

Yirmi yıla yakın süredir 90 da, kimiyse makaleler şeklinde sürekliliğin bir parçası olarak
sonrası Türkiye sanatının ta- yapılmış bu eleştirilerin ortak- görebilir miyiz? Kaplamına,
rif edilmesi için “çağdaş sanat” laştığı nokta Bienal sürecinin, Müstakiller, D Grubu, Yeniler
ile “güncel sanat” adları altın- özellikle de 1994’te alınan tek ve Yurt Gezi ve Sergileri girer
da bir gerilimin yaşanışına ta- küratörlü sisteme geçme ka- mi? Onların seçicileri, Akade-
nıklık ediyoruz. Bu gerilimin rarının Türkiye çağdaş sanatı mi’yle, devletle, çeşitli kurum-
tarafları ya da sürecin hangi açısından bir kırılma noktasını larla ilişkileri bu dönüşüm için
aşamasında kimin nasıl bir çı- işaret ettiği yönündedir. Süre- kıyas kriterleri olarak elimize
kış yaparak kavramları biçim- cin incelenmesinde İstanbul nasıl veriler sağlayabilir?
lendirdiği bu yazının kapsamı Festivali, Arkeoloji Müzeleri
dışında olacak. Keza, yazının Açıkhava Resim, Heykel ve Se- Kuşkusuz küratörlük olgusu-
temel önermesi olarak soru- ramik Sergisi, Yeni Eğilimler nun incelenmesi başlığında
nun kökeninde yattığını düşün- Sergileri, Günümüz Sanatçıları buradaki seçiciler, sergi ko-
düğümüz eskimiş sanat tarihi İstanbul Sergileri, Öncü Türk miserleri, sergi yapımcıları,
yazımının yetersizliklerinden Sanatından Bir Kesit ve A, B, kurulların başkanları, bu ku-
suyunu alan içlem ve kaplam C, D Sergileri gibi etkinlikle- rulların kurumlarla ilişkisi ve
probleminin, tümüyle pragma- rin 90ların oluşmasındaki rolü etkilenme alan ve boyutları da
tik görünen bir tartışma içinde üzerinde durulmuştur. İstan- tartışmanın ayrılmaz bir par-
ele alındığında bizi herhangi bul Bienalleri özelinde ise Beral çasıdır. Küratörlük tartışma-
sahih bir sonuca ulaştırmasını Madra koordinatörlüğündeki larında üzerinden atlanan bü-
olanaksız görüyoruz. Dönemin ilk iki bienal, Vasıf Kortun’un yük dilimi bu ilk kuşak “adsız
dayatmaları yüzünden taraflar yönetiminde gerçekleştirilen küratörler”in oluşturduğunu
açısından kaçınılmaz görünü- üçüncü bienal ve sonrasında söyleyebiliriz. Böylece 1994
yor olsa da söz konusu prag- René Block’un şahsında tek yılındaki sıçramanın niteli-
matik tutumun sanatın söz al- küratörlü yapıya ulaşılması, ğini daha iyi anlamak için ilk
masına dair ön açıcı bir nitelik gerek pozitivist veri döküm- adımı atabiliriz. Keza konuya
taşımadığı, sonunda tartışma- leri gerek piyasa bağlantıları böyle bakıldığında seçicilerin
nın sözcük tercihleri düzeyine anlamında gerekse türlü niyet seçme edimlerinin ölçütlerine
inerek sürmesinde de görülebi- okumaları üzerinden eleştirile- ve sergilenen sanatçıların oluş-
lir. Kanımızca, söz konusu ay- re tabi tutulmuştur. Bütün bu turdukları sanat atmosferine
rımlaştırma çabası, sanat nes- eleştirilere bakıldığında fark- dönme şansımız ortaya çıka-
nesinin ve onun çağruhu içinde lı anlayışlardaki “küratörlük caktır. Böylelikle sosyolojik ya
oluşturduğu atmosferin sanat uygulamaları”nı Türkiye sanat da politik değil, sanat tarihsel
tarihsel, estetik ya da kültürel ortamında kurumsal dönüşüm- anlamda bir kırılmanın ortaya
yöntem ve araçlarla saptan- lerin anahtarı olarak görmek çıkıp çıkmadığını, çıktıysa bu-
maya çalışılması sonucu değil, de mümkündür. nun niteliğini tartışma noktası-
politik bir dayatmanın veya na gelebiliriz.
konjonktür değişikliğinin yan- Öyleyse, 1994’teki kırılma
sıması olarak tezahür etmiş ve anından bugüne yaşanan nasıl Kuşkusuz bir kurumsal yapılan-
etmektedir. bir dönüşümdür? Sadece po- ma modelinin sonu ve yeni bir
litik müdahalelerle özdeşleş- kurumsal yapılanmanın baş-
Bağımsız Küratöryal Evre : tirilerek 80 sonrasını ve onun langıcıdır 1994 yılı. Bununla
Bir Kopuş Mu? aşılmasını mı ilgilendirmekte- birlikte, farklı dönemlerde ser-
Sanat tarihsel ve eleştirel an- dir? Ya da galericilik tarihiyle gilenen sanatçıların ve yapıtla-
lamda Türkiye’de Bienal sü- ilişkilendirilerek 50li yıllardan rın kendi aralarındaki diyalog-
reçlerinin pek çok araştırmacı günümüze doğru getirilerek ları ile bir önceki dönemdeki
tarafından detaylı bir biçimde mi çözümlemek gerekir? Yoksa örneklerle karşılaştırıldığında
incelenmiş olduğunu söyleye- 19. yüzyıl ortalarından itibaren ortaya çıkan tablo üzerinde
biliriz. Kimi üniversitede tez devlet erkanı tarafından tayin neredeyse hiç durulmamıştır.
düzeyinde, kimi kitap boyutun- edilen yurtdışı sergilerini de bu Eğer ki küratöryal sıçramanın

4 5 AFSAD
“Geç-avangard” terimi, sanatçının sanat üretme biçiminde ve yapıtın
sanat tarihsel alımlanması düzleminde meydana gelen bir değişimin
neticesi olarak öne sürülmektedir.

yarattığı bir paradigma dönü- bir etki alanı oluşturduğunu ve Şöyle ki; A’nın x ile ilişkisi,
şümünden söz edeceksek, bu bu etkinin kimi süreklilikler ve Akademi’yle sıkı ilişkisi yüzün-
dönüşüm anına gelmeden önce sıçramalarla 90ların ortasına den kaçınılmaz olarak onu her
devlet kültür kurumlarının, dek geldiğini söylemek müm- yönüyle temellendirmek yö-
Akademi’nin, özel kurumların kün. Ne var ki 90ların ikinci nündedir. “Eski kuşak”tan bir
bu alandaki etkisi, kurul baş- yarısından itibaren karşımıza sanatçı olarak A, x’in ve x’in
kanlarının kimlik ve etkinlik- çıkan tablo 60ların süreği ola- dahil edilebileceği diğer işleri-
leri ile yapılmakta olan sergile- rak niteleyebileceğimiz önceki nin üzerinde hakimiyet sahibi-
melere müdahalelerinin boyut kuşaktan farklılıklar taşımak- dir. Bir sergileme nesnesi hali-
ve nitelikleri ortaya çıkarılma- tadır. Sanat tarihsel anlamda ne gelmiş, belki bir koleksiyona
lıdır. yalnızca üslupsal ya da –bir alt dahil olmuş ya da –bu ihtimal
kategoride– biçimsel ölçütlerle çok düşük olsa da– müzeye ka-
Bundan sonradır ki şu soruyu ayırt etmenin çok kolay olma- bul edilmiş x işi, muhakkak ki,
sorabiliriz: Türkiye’de 90la- dığı bu farklılıklar sanatçıların sanatçının o güne dek yapmış
rın ortasından sıfırlı yılların yapıtlarıyla ilişkisinde ve belki olduğu yapıtların ait olduğu
ortasına dek gözlemlenebile- daha da önemlisi sanatçıların bir kümenin içinde değerlendi-
cek ve ikinci kuşak ya da “star yapıtlarını üretme süreçleriyle rilecektir. Bu küme de elbette
küratörler” diyebileceğimiz1 ilişkilerindeki farklılaşmalar- hem yerel hem genel sanat ta-
bir grup küratör tarafından dan yola çıkılarak gözler önüne rihi bakımından tasnif edilmiş
ilk örnekleri oluşturulmuş sa- serilebilir. bir başka kümenin alt kümesi-
natsal etkinliklerin ortak bir dir. Sanatçı, üretimi sırasında,
ruhundan söz edebilir miyiz? Terimsel sıçramanın kaçınıl- Kantçı “sezgi” unsuruna alan
Bu ruhu, öncesindeki örneğin mazlığını anlamlı kılabilmek tanısa bile bu, akademide aldı-
Öncü Türk Sanatından Bir Ke- adına, iki farklı dönemden ele ğı sıkı eğitim yüzünden, kendi-
sit sergilerinin ruhundan ayı- aldığımız iki sanatçının sonuç- ni yalnızca sözel olarak gösterir
racak özellikler bulabilir miyiz? ta aynı yapıtı ortaya çıkarmış ve yapıt üzerinde ancak ve an-
Terimsel bir ayrışmaya ihtiyaç olduğunu (reductio ad absur- cak küçücük bir an görülebilir
duyduğumuzu söyleyebilmek dum/ olmayana ergi) varsa- durumdadır. Bunun dışında A,
için öncelikle sanat yapıtları- yalım. Akademi’de yer alan ve ya da A’nın işini sanat tarihsel
nın ürettiği ortak atmosferin yurtdışında eğitim alarak yetiş- dolayıma sokan süreç, x’i sade-
bize gösterdiği olgulardan yola miş önceki kuşaktaki temsilciye ce sanatçının diğer yapıtlarıyla
çıkmak gerekiyor. A, 90ların ortasından itibaren ilişkisi içinde değil, genel sanat
Bir dergi makalesi içinde tikel yapıtlarını bienal vb. etkin- tarihi yazımına dek uzanan ge-
örneklerden yola çıkarak bir liklerde sergilemeye başlamış niş bir çerçevede konumlandı-
değerlendirme yapmak olanak- sanatçıya da B kişisi diyelim. rır ve değerini tartışır. Piyasa
lı olmadığından ve yapılacak Her ikisi de ister tual üzerin- onun yapıtını ya söz konusu
her örnekleme bir takım eksik- de, ister yerleştirme düzeyinde bağlam içinde ya da aynı örgüy-
leri ve haklılık payı taşıyacak isterse performans olarak tıpa le oluşturulmuş yeni bir bağ-
eleştirileri peşi sıra sürükle- tıp birbirinin aynı olan x yapı- lamla kabul eder ve dolaşıma
mek zorunda olduğundan şu tını üretmiş olsun. İlk bakışta, sokar.
anda tercih edilmese de, bizim biçimsel özellikleri dolayısıy-
kişisel kanaatimiz bu tip bir ay- la birbiriyle özdeş olduğunu Şimdi B ile x’in ilişkisine odak-
rışmanın gerçekten var olduğu sandığımız x’in iki örnek için lanalım. 90 sonrası Türkiye
yönündedir. varlığa gelme biçiminde ortaya sanat ortamında eski “akade-
çıkan farklılıklar bu hissin bir mi-galeri-koleksiyoner/ müze”
Nitel Kopuş: Sanatçının yanılgı olduğunu ortaya koya- ilişkisinin kırılmış olduğunu
Yapıtıyla İlişkisi caktır. Bunun için ölçütümüz söyleyebiliriz. Keza 60 sonra-
1960lar Yeni-Avangard ruhu- yapıtla sanatçı arasındaki me- sında üretilmiş çağdaş sanatı
nun 68 Hareketi’nin kimi un- safe, daha doğrusu ilişkilenme nasıl sergileyeceğini de kolek-
surlarıyla birleşerek Türkiye’de biçimidir. siyona nasıl dahil edeceğini
de çözememiş bu dönemin bir liriz buna), A ile olduğunun ak- rinde farklı yönlere büklümler
müzesi bile olmamıştır. Dolayı- sine, bir kapsama ilişkisi içinde yaratılarak bambaşka bir şekil-
sıyla avangard ruhtan beslenen değil, eşit düzeydeki şeyler ola- de yorumlanabilir gibi görünse
sanat üretimi için yeni türden rak neredeyse aynı düzlemde de, bizim onu kullanma biçi-
bir ilişkiye gereksinildiği açık- karşımıza çıkar. Ne var ki bu mimiz sanatçının yapıtıyla ve
tır. Gecikmiş de olsa bu yara- x’in, gerçekten bağımsız oldu- onu üretim süreciyle değişen
nın kendi kendine iyileşmesi- ğunu göstermez; sadece belirli ilişkisini göstermek olduğun-
nin artık imkânsız olduğu anda bir seviyede üretilmiş bir eşitlik dan amacımıza ulaştığımızı dü-
bienallerle başlayan süreç, aksiyomu üzerinde durduğunu şünüyoruz. Dolayısıyla çağdaş
sanatçıları (aynen küratörler gösterir. Birbirine dengelemek sanatın 60 ve 70leriyle, 90 ve
gibi) birer proje dosyası ile kar- üzere kurulmuş bu eşitlik aksi- sonrasını aynı kefede değerlen-
şımıza çıkarır. (Dolayısıyla bu yomunun diğer şeylerle ilişkisi dirmeye çalışmak çok doğru gö-
dönüşüm sanat yapıtının sade- içinde durduğu seviye eşitsiz rünmemektedir. İster piyasa-
ce sanatçıyla değil eski tipteki olsa da… Buradan yola çıka- nın gereklerini izleyerek olsun
küratör/ sergi yapımcısıyla iliş- rak x’in kaderinin (Danto’nun isterse sosyo-kültürel izleklerin
kisinin de değiştiği noktadır.) sözünü ettiği anlamda, sanat kaçınılmaz sonucu olarak adde-
Uluslararası organizasyonlar yapıtı olmaklığı ile sıradan- dilsin nitel bir sıçrama olduğu
dahil, irili ufaklı bütün ser- lıktan kurtulan nesneliğinin) açıktır. Ancak, tekrar etmekte
giler, portfolyo değiş tokuşu- sanatçısına çok güçlü bağlarla fayda var ki, bu sıçrama yapıtın
nun yaşandığı ve gün geçtikçe bağlı olduğunu söyleyebiliriz. kendisinde değil sanatçı-yapıt
güçlenen küratörlerin düğüm Keza sanat tarihinin yokluğun- ilişkisinde meydana gelmiştir.
noktalarında bulunduğu ağla- da piyasa ilişkileri tarafından
ra dönüşürler. Bu ağ içinde B determine edilen (Jameson’ın “Geç-Avangard” Terimi
için x, bir sergi çerçevesinde geç-kapitalist iktisadı) yapıt, Böylece, “çağdaş mı, yoksa gün-
üretilmiş, çoğu zaman serginin prestij üretimi mekanizması- cel mi?” tartışması dolayısıyla
temasına ya da mekânın niteli- nın bir parçası haline gelmiştir. karşımıza çıkan problemin, reel
ğine göre oluşturulmuş bir ya- Bu prestiji ise ağın içinde dola- politikanın bir uzantısı ya da
pıt olarak karşımıza çıkar. X’in şan sanatçı (elbette küratörle basit dilsel bir ayrışma şeklin-
B’nin diğer işleriyle bağı vardır birlikte) sağlayacaktır. Sanat de ele alınamayacak kadar fark-
elbet. En azından tanıtım bül- tarihi yazımının yerini ise çok lı boyutları olduğunu göstermiş
teninde bunun için –sözel zor- hızlı biçimde üretilen ve tü- olduğumuzu sanıyoruz. Burada
lamalarla yüklü de olsa– ihti- ketilen kataloglar almaktadır. kapsamlı olarak temellendiril-
yaç duyulan temellendirme yer Hikâye anlatımının taşıyıcısı mesine girişilmeyecek de olsa,
almakta, küratör ya da katalog olan kataloglar ortada yokken tanımladığımız bu sıçramanın
yazarı tarafından genel bir bağ- yapıt bir sıradanlık evrenine, olası niteliği üzerine kimi not-
lam kurulmaya çalışılmaktadır. şaşaalı açılış sonrasında galeri lar tutmakta fayda var.
Yine de birbiriyle herhangi bir salonunun beyaz yüzeyindeki
deterministik bağ taşımayan yalnızlığına (tumturaklı laflar- 90 sonrası sanat yapıtını belir-
(her etkinlikte zorunlu olarak la reddedilmiş modernist evre leyen ana etmenin, gerek mal-
değişen) kavramsal çerçevelen- diye de okuyabiliriz bunu) geri zeme yaklaşımından/ çeşitli-
dirmeler ve piyasa esasları uya- dönecektir. Birbirini izleyen liğinden gerekse sanatçıların
rınca kimlikleri sürekli değişen uluslararası etkinlikler, yıllık eyleme biçiminden/ yaşama
küratöryal seçmeler çağında x’i sergiler, fuarlar vb. düşünül- gitme istekliliklerinden yola
kapsayan kümenin içleminin düğünde x’in B’ye ya da B’nin çıkarak, bir tür avangardizm
tutarlılığından söz edemeyiz. kimliklenmesine (onun tara- olduğunu söyleyebiliriz. Ne
Dolayısıyla x’i, B’nin bir grup fından kimliklendirilmeye aynı ki bu avangardizm, Tarihsel
diğer işiyle ilintili bir kümenin zamanda) muhtaç olduğu orta- Avangard’ın daha sonra Sür-
elemanı değil, daha çok bu tip dadır. Söz konusu kimliklenme realizm’de örgütlü hale gelen
kümelerden bağımsız, dağınık ise kullan-at bağlamlarla kı- yıkıcı tavrından da, Yeni-Avan-
halde gezen y, z, α gibi diğer lıktan kılığa girmek üzere kur- gardlar’ın çok farklı uçlara bö-
işlerle zaman zaman yaklaşıp gulanmıştır. (Elbette böyle bir lünmüş olsa da her seferinde
uzaklaşan bir eleman olarak kimliğin tek bir özne üzerinde kuramsal olarak temellendiril-
tanımlamamız gerekecektir. dikiş tutturabilirliği çok zor- meye çalışılmış, ancak yine de,
Bir bakıma bu durum, x’in B dur. Bu yüzdendir ki, “başarılı” Debordcu bir ifadeyle söyleye-
ile olan ilişkisinde daha “ba- örnek bulunup star haline geti- cek olursak, sonunda gösteri’ye
ğımsız” bir karakter kazanmış rilene dek sürekli bir “yeni” ve dönüşmüş yaklaşımından fark-
olduğunu söylememizi sağlaya- “genç” bombardımanıyla başa lıdır.
bilir. Dolayısıyla x, B ile (tam çıkmak gerekecektir.)
olarak karşılamasa da kabaca Geç-Avangard terimsel tercihi,
“nesne özne ile” diye de bakabi- Bu farazi uslamlama birçok ye- son yirmi yılın sanat etkinlik-

6 7 AFSAD
lerine bakılarak uluslararası özetleyebiliriz. Jameson, Kant- Son olarak yazımızın çıkış nok-
anlamda geçerliliği düşünüle- çı “yüce”nin dönüşümünün, tası olan terimsel tercihlere
bilse de, öncelikle, Türkiye’nin Empresyonistlerin fotoğrafa, birer cümleyle değinmek ge-
avangard hareketle kurduğu Fütüristlerin makineye, Pop- rekirse; taraflardan biri nasıl
irtibatın gecikmişliğinden ha- Art’ın reklama karşı gösterdik- “çağdaş” teriminin politik bir
reket etmektedir. 1920lerde de leri reaksiyonlarda olduğu gibi proje olarak ortaya atıldığını
1960larda da Türkiye sanat ta- adım adım takip edilebileceğini öne sürüyor ve bunun eleştiri-
rihi avangard anlamdaki gecik- savlar (internet sonrası dün- si üzerinden “güncel” terimini
mişliğin izlerini taşır. Tarihsel yada sanatçıların sanal ağa yö- öneriyorsa, uzum süremde ba-
Avangard sürüp giderken em- nelişini de ekleyebiliriz buna). kıldığında “güncel” teriminin
presyonisttir, Yeni-Avangard Temsilden kopuş olarak da kullanılış biçiminin de bir baş-
sırasında ise analitik/ moder- okunabilecek bu süreç boyunca ka politik proje olduğunu söy-
nist... 90larla birlikte dün- zihinlere işlenegelen yeni kül- lemek çok zor olmayacak gibi
yayla eşzamanlılık kazanmış türel örüntünün, sermayenin görünmektedir. Kuşkusuz sanat
gibi görünen avangard hamle, hareketiyle de gayet uyumlu bi- tarihinin bir anını temsil ede-
sergilenme-koleksiyonlaşma- çimde bilgisayar ağları gibi ça- bilmek ve yapıtlar üzerine söz
müzeleşme bağlamında, 60lar lışmaya başladığını öne sürer. alabilmek adına bu terimlerden
avangardının geç idrakı ve ye- “Postmodern yüce”, Jameson’a ikisi de kullanılabilir, hatta iki-
niden ele alma çabası olarak göre, ortadan kalkmamıştır, si aynı anda bile kullanılabilir.
karşımıza çıkar. Dolayısıy- sadece ancak enformasyon akı- Terim yasaklamak ya da dayat-
la genel bağlamda 90 sonrası şı ve ekonomisiyle, yani çağcıl mak “sanatların gözü”yle ba-
farklılaşma saptadığımız sanat iktisatla açıklanabilir duruma kıldığında aynı oranda sıkıcı/
dünyasını bir Geç-Avangard ya- gelmiştir.3 Böylece zaten ken- gereksiz olacaktır. En azından
pılanma olarak düşünmek çok disi de üslupçuluğu redden avangard deneyimin yüzyıl bo-
zor değildir. postmodernizm nitelikleri be- yunca bize öğrettiği budur. Bu
lirli bir üslup olarak değil, kül- yüzden biz, olanaklı olduğunu
Genel bağlamda ise; Fredric türel/ iktisadi bir öğe olarak hâlâ tasavvur edebiliyorsak,
Jameson, postmodern olarak anlaşılabilir duruma gelir. sanat tarihinin “değişenin ni-
anılan dönemi değerlendirir- teliğine odaklanan tutumu”nu
ken yaşanan kültürel döne- “Geç-avangard” terimi, yuka- benimseyerek sanatları tarih-
meci, Ernst Mandel’in serma- rıda işaret ettiğimiz iki farklı sel oluşları anında görüngüleri
ye hareketlerini çözümlediği uslamlamadan yola çıkılarak, aracılığıyla anlamanın yolunu
Late Capitalism [Geç Kapita- sanatçının sanat üretme biçi- izlemeyi tercih ediyoruz. Böyle-
lizm – 1972] kitabına dayan- minde ve yapıtın sanat tarihsel likle kurduğumuz ya da kuraca-
dırarak “Geç-Kapitalizmin alımlanması düzleminde mey- ğımız bütün kategorileri allak
kültürel yapılanması” olarak dana gelen değişimin neticesi bullak edebilecek güçte olduğu-
tanımlar. Mandel’in çalışması olarak öne sürülmektedir. Üs- na inandığımız sanatçının “e)
asıl olarak savaş sonrası dö- lupla ilgili olmasa da kültürel hiçbiri” seçeneğini işaretleme
nemde –Marx’ın işaret etmiş olarak durumu açıklayıcı ve bir şansını saklı tutuyoruz.
olduğu– sermayenin hareket dönemin öncekiyle farkı üze-
yasalarının Soğuk Savaş sonra- rinden temellendirilebilir dur- Kaynakça:
sı dönemde nasıl devam ettiği maktadır. 1. Sıfırlı yılların ortalarından
üzerinedir. Mandel söz konusu itibaren (hatta tam olarak 2006
aşamalandırmayı (kapitalizm Böylece sorunun belkemiğine yılıyla birlikte, uluslararası
tarafından kırsal ekonominden değinme fırsatını da yakala- çağdaş sanat fuarların baskıla-
koparılmış) sermayenin dönüş- mış oluruz. Türkiye sanat tari- masıyla) birkaç isme bağlı “star
türücü gücü olan makinelerin hi yazımında, arada öyle ya da küratör” kuşağının sona erdiğini
üretim tarzına bakarak yapar. böyle bir korelasyon kurulması ve en küçük galerilere dek uza-
Mandel’e göre farklı tipteki bir yana, mimarlık temelli oku- nan “üçüncü kuşak küratörler”in
(buharlı, elektirikli/ motorlu, madan resim tarihi üzerinden ortaya çıktığını söyleyebiliriz.
elektronik/ nükleer enerjili) biçimlenmiş okumaya geçiş 2.Mandel, Ernest. (1975), Late
makinelerin yine makineler ta- bile asla tam olarak tamamla- Capitalism, (trans. Joris de
rafından seri üretiminin yapıl- namamıştır. Bu problem, ka- Bres), London: NLB, p. 184-186.
maya başlandığı anlar yeni bir nımızca, 60lar sürecinin sanat 3. Jameson, Fredric. (1991),
sermaye hareketini işaret eder. tarihi yazımımıza neden adapte Postmodernism, or, The Cultural
2 Jameson’ın önerisini ise, “re- edilemediğini gerekçelendirdi- Logic of Late Capitalism, Dur-
alizm, modernizm ve postmo- ği gibi, 90lardaki sıçramanın ham: Duke University Press, p.
dernizm” olarak tanımlanan niteliğini saptamada yaşanan 34-37.
aşamaları Mandel’in şemasıy- kafa karışıklığının da kökenin-
la birlikte düşünmek şeklinde de yatmaktadır.
Dosya Güncel Sanattan Kesitler Ya da
Konusu
Yapbozdan Parçalar
Mart - Nisan

Rahmi ÖĞDÜL
BirGün Gazetesi, Kültür-Sanat Sayfası Yazarı

2011 yılının Nisan ayı. İstik- hareket ederken buldular ken- malzeme olarak kullanılan
lal Caddesi’nin başında, vit- dilerini. İngiliz pop akımının sıradan gerçeklik arasındaki
rin içinde kocaman bir kadın öncülerinden Richard Hamil- fark bulanıklaşıyor. Toplumsal
ayakkabısı heykeli tüm cazibe- ton, “güzel-sanat-olarak-pop, malzemenin, gündelik gerçek-
siyle karşılıyor bizi; İstanbul kitle kültürünü temellük etme- liğin mekanik bir reprodüksi-
Shopping Fest’in kentimize siyle aynı zamanda sanat kar- yonunun yapılması, hayal gü-
armağanlarından; bu fetiş nes- şıtıdır da. Bu anlamda Dada cünün bir başarısı sanılıyor.
nesine tapınmamak için zor gibi yıkıcı değil, yaratıcıdır; Gelgelelim, araç olarak kullan-
tutuyoruz kendimizi. Tüketim Pozitif Dada’dır” diye ilan edi- dığı şeye benzemekten yaka-
çılgınlığını körüklemek üzere yordu. (3) Mevcut gerçekli- sını kurtaramıyor post-sanat.
düzenlenen bu sözde festival- ği onaylayan, hayal güçlerini Buna en iyi örnek, Barbara
den habersiz biri, bu nesneyi bir anlamda iptal eden ya da Kruger’in “Alışveriş yapıyo-
kolaylıkla bir sanat yapıtı sa- mevcut gerçekliğin hizmetine rum, o halde varım” ifadesini
nabilir. Haksız da sayılmaz; sunan yeni avangardlar, eski taşıyan, sentetik kumaş üzeri-
zira sanat nesnesi ile kullanım avangardların bir özgürleşme ne serigrafi tekniğiyle ürettiği
nesnesi arasında fark giderek projesi olarak tasarladıkları işi olsa gerek. Medyadan seçti-
silindi. Duchamp’ı ve hazır sanat-hayat bütünleşmesini ği hazır imgeleri, reklam dilini
nesnelerini yeniden keşfeden gerçekleştirmişlerdi; ne var ki kullanarak tasarladığı mesaj-
kavramsal sanatçılardan Hol- bu proje, özgürleştirici amaç- larla yeniden dolaşıma sokan
landalı Stanley Brouwn, 1960 lar doğrultusunda değil, kapi- Kruger, Dekart’ın bilinçli özne
yılında, Amsterdam’daki tüm talist anlayışın koşullandırdığı tanımını ters yüz ediyor, tüke-
ayakkabı mağazalarının vit- kültür endüstrisinin dayatma- tim toplumunun parçalı, tü-
rinlerini kendi sergisi olarak ları doğrultusunda hayata ge- kettikçe kendini inşa eden bi-
ilan etmemiş miydi? (1) Ar- çirildi. Reklam estetiğini, sis- linçsiz öznesini ironik biçimde
tık tüm kullanım nesneleri ya temin ürettiği hazır imgeleri sorguluyordu işinde. Oysa bu
da hazır-nesneler birer sanat işlerinde kullanan pop sanat- ifade ironik olarak değil, ger-
nesnesi muamelesi görme- çılar, kullanım nesnelerini fe- çek bir ifade olarak anlaşılmış,
ye başlamıştı. Oysa icat ettiği tişleştirerek tüketici öznenin çok geçmeden alışveriş torba-
hazır-nesneyle estetik olgu- inşasına büyük katkı sağladı- larının üzerinde yerini alarak
sunu yerle bir etmeyi amaç- lar. tüketim toplumunun sloganı
layan Duchamp, ortaya çıkan haline gelmişti.
Yeni Gerçekçilik, Pop Sanat, Pozitif Dada olarak pop sanat
Asemblaj gibi adlarla anılan ya da Donald Kuspit’in daha Tüketim toplumuyla kol kola
bu yeni-dadacıların hazır-nes- kapsayıcı terimini kullanırsak ilerleyen kültür endüstrisinin
nelerde estetik güzellik bulma- post-sanat, tamamen sıradan İstiklal Caddesi boyunca yer-
sına çok bozuluyordu: “Şişeli- olanın sanatıdır. Kuspit post- leştirdiği vitrinler ve devasa
ği ve pisuarı meydan okumak sanatı, ne kiç ne de yüksek alış veriş torbaları arasında
için suratlarına fırlatmıştım, sanat olarak, bu ikisinin orta- yolumu bulmaya çalışırken,
ama bak onlar bunları este- sında duran, gündelik gerçek- sanat galerilerinin de Shop-
tik açıdan övüyorlar” (2) diye liği çözümlermiş gibi yaparak ping Fest’e katkı sağladığını
yakınıyordu bir dostuna; ya aslında onu allayıp pullayan düşünmeden edemiyor insan.
da amiyane deyişle söylersek sanat olarak tanımlıyor.(4) Galeri Arter vitrininde, bir yer
“yüzlerine tükürdüm, yağmur Post-sanat gündelik gerçekli- söylencesiyle pazarlanan ka-
yağıyor sandılar.” ğe eleştirel yaklaştığını iddia dın şapkaları satışa sunuluyor
etse de, aslında farkında olma- ve Galatasaray’daki Yapı Kredi
Avangardın yıkıcı etkisinden dan gündelik gerçeklikle gayet Kültür Merkezi’nin vitrininde
arınan Yeni Dadacılar tama- uyum içinde kalıyor. Post-sa- de rengârenk kadın çantaları
men kültür endüstrisi içinde natta, yaratıcı hayal gücü ile dikkatli gözlerden kaçmıyor:

8 9 AFSAD
Handan Börüteçene’nin ‘Ses- karşıtı oldukları sanısına kapı- sındaki kırılma noktasını bi-
sizlik Bozulmasın Diye Çiçek- lacaklardır kolaylıkla. Barbara linçdışı kültünün çöküşüyle
ler Kokularını Salmadı” sergi- Bruger’in tüketim toplumunu başlatıyordu.(7) Modern sa-
sinin ürünleri. Sanatçı savaş eleştiren posterlerinin, tüketi- natçı kendi iç dünyasından
olgusuna dikkat çekmek için mi kışkırtan nesnelere dönüş- bakarak gördüğü gerçekliği
2002, 2003 ve 2004 yıllarında mesinin bir benzerine rastlı- temsil ederken, içsel kuvvetle-
gerçekleştirdiği üçlemesini, bu yoruz burada. Eleştirel tavır rin etkisiyle dış gerçekliği ken-
sergiyle sona erdirecek. Sen- buharlaşıyor ve sonunda me- dine göre bükebiliyordu. Post
tetik kumaş üzerine bastığı, taların peşinden koşan müş- sanatta ise dış ya da mevcut
tarihin farklı dönemlerindeki terilere dönüşüyoruz, tepeden gerçeklik yüceltilirken, içsel
savaşları gösteren savaş tab- tasarlanan bir planın tüketici yaşama kurtulunması gereken
lolarının röprodüksiyonlarına, parçalarına. Ne diyordu Ador- bir baş belası olarak bakılıyor.
medyadan devşirdiği hazır im- no?: “Kültür endüstrisi, müş- İçsel yaşamlarından kurtulup
geleri, günümüz savaş görün- terilerin kasten ve tepeden bü- dış gerçekliğe koşulsuz boyun
tülerini teyellemiş. Savaş gö- tünleştirilmesidir.”(5) Tepede eğmiş bireyler, sadece metalar
rüntülerinin yayını sırasında tasarlanmış, içeriği boşaltıl- dünyasında hareket eder halde
TV ekranlarının altından akan mış parlak yaldızlı boş çerçe- buldular kendilerini.
finans ve borsa verileri de bu veler kalıyor elimizde sadece.
reprodüksiyonların bordürle- Dış gerçekliği fotoğrafın çö-
rini oluşturuyor. Daha önceki Bedri Baykam’ın boş çerçeve- zünürlüğünden çok daha yük-
sergilerinde bu işlerini yemek sinin satılmasının ardından sek çözünürlükte resmederek,
masası örtüsü, yatak örtüsü, yazdığı yazıda, yapıtı üreteni, metaları tüm albenisiyle gö-
koltuk ve sandalye kılıfı olarak satın alanı, ücretini bir kena- zümüzün içine sokmuştu hi-
sergileyen Börüteçene, savaş ra bırakmamızı, sadece sanat per-realizm. Boş çerçevenin
olgusunun tüm şiddetine rağ- tarihinde boş çerçevenin ne hiper-realizm sonrası bir ger-
men görünmezleştiğini, sıra- anlama geldiğini düşünmemi- çeklik düzlemini temsil ettiği-
danlaştığını, ekonominin ve zi öneren Hasan B. Kahraman, ni söylüyor Kahraman. Sanmı-
dolayısıyla gündelik yaşamın boş çerçeveyi gözden kaçırarak yorum. Sözünü ettiği gerçeklik
bir parçası haline geldiğini ayrıntılarla oyalanmamızı isti- düzlemini kapitalizm çoktan
vurguluyordu. Son sergisinde yor bizden.(6) Ama biz bütü- icat etmişti zaten. Kentlerin
ise galeri mekânına getirdi- ne bakarak boş çerçeveyi satın tüm vitrinleri içeriği sürekli
ği iki çanta ustası, duvarlarda alan koleksiyoner bir kapitalis- değişen boş çerçeveler değil
asılı duran bu işlerini parçala- tin nasıl bir dünya tahayyül et- mi? Bir eklentinin, yani ko-
ra ayırarak, tezgâhlarında ka- tiğini anlamak istiyorsak, boş nuyu sınırlamak için tuvalin
dın çantalarına dönüştürmek- çerçeveyi üreteni, satın alanı, etrafına yerleştirilen çerçeve-
le meşgul ve çantalar satılmak yine boş çerçeve üzerinden de- nin, konudan bağımsız olarak
üzere galerinin vitrininde ser- ğerlendirmek zorundayız. hayatı ele geçirmesinden baş-
gileniyor. ka bir şey değil boş çerçeve.
Sanat tarihinde tuvalin geçir- Artık içerik yok, ya da içerik
İlk bakışta savaş karşıtı, po- diği evrimi özetledikten sonra her an değiştirilebilir bir şeye
litik bir sanatsal tavır olarak boş çerçeveyi Duchamp’ın ha- dönüştü; önemli olan çerçeve.
algılansa da, aslında mevcut zır-nesnesiyle ilişkilendiren Hayatın içeriğinin boşaltıldı-
gerçekliği olumlayan, çoğal- Kahraman, Duchamp’ın yeni ğını görüyoruz; metalar üreten
tan bir yanı var bu serginin. gerçekçilere ya da yeni avan- kapitalist ile boş çerçeve ara-
Savaş tabloları reprodüksi- gardlara söylediklerini hatırla- sında doğrudan bir ilişki var ve
yonları üzerine iliştirilen hazır mıyor ya da hatırlamak istemi- Kahraman bu ilişkiyi gözden
savaş imgeleri estetik nesneler yor; biz bir daha hatırlatalım: kaçırmamızı istiyor. Boş çer-
üzerinden dolaşıma girdikçe, “Yeni-Dadacılar benim hazır- çeve ile metalar ortak çok şeyi
eleştirel tavrın gözden kaybo- nesnelerimde güzellik bulu- paylaşıyorlar oysa. Her meta
lacağı, yerini çantaların piya- yorlar. Pisuarı ve şişeliği mey- boş bir çerçeve olarak pazar-
sa değerine bırakacağı kesin. dan okumak için suratlarına lanmıyor mu? İçeriğine hiç ih-
Mevcut gerçekliği çözümler- fırlatmıştım, oysa onlar estetik tiyacımız yokken ambalajıyla
ken, onu allayıp pullamaktan açıdan övüyorlar bunları.” ya da çerçevesiyle bizi tavlayan
kaçamıyoruz galiba. Kolların- metalarla dolu ortalık; Ador-
da sanatçının imzasını taşıyan İçeriği, eleştirel tavrı bir kena- no olsaydı “hep aynının kılık
çantalarıyla şık kadınlarımız, ra bırakarak sadece dış gerçek- değiştirmesi” derdi.(8) İçini,
savaş görüntülerini estetik- liği yücelten Duchamp sonrası yine kapitalizmin biçimlendiği
leştiren bir tavrın kurbanına sanat için post-sanat tabirini arzularımıza göre doldurabile-
dönüştüklerinden habersiz, kullanan Donald Kuspit, mo- ceğimiz boş çerçeveler olarak
hem sanatsever hem de savaş dern sanat ile post-sanat ara- dolaşıma giriyor metalar. Ve
ne yazık ki bizler de toplum ne benzer ya da en azından iç bir nesne olmalı sanat yapıtı.
mühendislerinin, reklamcıla- içe geçer. Adeta boşluk bırak- İçeriden dışarıya doğru gelişen
rın, medya teknokratlarının mayacak bir sistem oluşturur- ve konturları bu içsel gelişime
içeriğini biçimlendireceği boş lar.”(10) Parçalar aralarında göre değişen bir yapıtla karşı-
çerçeveler olarak dolaşıyoruz boşluk bırakmayacak şekilde laştığımızda sıradan bir nes-
ortalıkta. bir araya getirilmesi, tepede nenin yapamadığını yapacaktır
tasarlanan plana göre parça- bize: kabuklarımızı kıracak ve
Boş çerçeve, kapitalizmin içini ların birleştirilmesi, etrafımı- düşünmek zorunda bırakacak-
boşalttığı ve artık istediği gibi zı saran güncel sanat da dahil tır. İktidarın yapboz bulmaca-
doldurabileceği bir yaşamın tüm ürünlerin tamamını kap- sının yerleri ve işlevleri belir-
simgesi. İktidarlar projelerini sayacak kadar genişlediğinde, li parçalarını alıp, aralarında
boş çerçeveler olarak tasarlı- yapboz bulmacasının zeminin- farklı ilişkiler kurduğunda ve
yor ve bu boş çerçeveler yeryü- de buluyoruz kendimizi. Ador- bu parçalarla kendi anlamlı
zünün her hangi bir parçasına no kültür endüstrisi için “müş- bütünlüklerini yarattığında,
çevrildiğinde sadece çerçeve- terilerin kasten ve tepeden bizleri de verili parça-bütün
nin önemli, içeriğinin ise de- birleştirilmesidir” diyordu; ilişkisini bozarak, kendi an-
ğiştirilebilir olduğunu biliyo- ürünler de yapbozun parçaları lamlı bütünlüklerimizi yarat-
ruz. İstanbul’a Terkos Gölü olarak üretiliyor. Evlerimiz- mamız için kışkırtacaktır. İk-
civarındaki yapılacak 3. hava- deki endüstriyel parçalardan tidarın planını bozup yeniden
alanı projesi için hazırlanan tutun da, sanat ürünlerine dek yeryüzüyle ve birbirimizle tit-
ÇED Raporu’nda, bölgeden her şey yapbozun bir parça- reşime geçtiğimizde parçalar
her yıl en az 500.000 leylek, sı haline gelebiliyor. Soyut ve arasında ortaya çıkacak baş-
25.000 kara leylek, 250.000 geometrik bir düzlem çıkıyor ka türlü bir ilişkiyi fazlasıy-
yırtıcı kuşun geçtiği vurgulan- karşımıza. Bu soyut ve soğuk la duyumsatmalı. Yapbozun
dıktan sonra, haşerat olarak geometrik düzlem, özgür bir önceden belirlenmiş planının
baktığı kuşlarla mücadele et- yaşam sürdüğümüz yanılsa- tutsağı değil, “boz-yap”la par-
menin yöntemleri sıralanıyor; masını bozuyor ve iktidarın, çaları tutsaklıktan kurtarıp,
bir ÇED Raporu sadece bir pro- toplumu ve doğayı istediği gibi birlikte yaratacağımız bir düz-
jenin doğaya verebileceği ha- düzenleyeceği yapboz bulma- lemin faili olabilmek; sanırım,
sarları tespit etmekle yükümlü casının planını sergiliyor. Yap- hem güncel sanatta hem de po-
olması gerekirken, çerçevenin boz adı verilen bulmacalar- litikada asıl mesele bu.
içinin nasıl boşaltılacağına da, geometrisinden dolayı her
dair bir talimata dönüşmesi de parçanın ait olduğu yer planda
ilginç bir nokta.(9) belirlenmiştir ve bizden iste- Kaynakça
nen sadece parçayı doğru yere 1 Antmen, Ahu, 20. Yüzyıl Batı
Boş çerçeve kapitalizmin çok- yerleştirmektir. Önceden be- Sanatında Akımlar, Sel Yayın-
tan icat ettiği bir yapıt. Doğa- lirlenmiş bir plana göre yer- cılık, İstanbul, 2008.
ya, insana içeriği her an de- leştiririz parçaları ve ortaya 2 Antmen, agy.
ğiştirilebilir boş bir çerçeve verili bir görüntü çıkar. Fakat 3 Antmen, agy.
olarak bakan bir kapitalistin, bu, tepede tasarlanan, her par- 4 Kuspit, Donald, Sanatın
boş bir çerçeveyi güncel sanat çanın ait olduğu yerin önceden Sonu, çev. Yasemin Tezgiden,
olarak satın almasına şaşma- saptandığı bir iktidar planıdır. Metis Yayınları, İstanbul,
malı. Güncel sanat da her ne kadar 2010.
politik ve eleştirel olmaya ça- 5 Adorno, T. W., Kültür En-
İktidar, boş bir çerçeve ola- lışsa da bu iktidar planının bir düstrisi, Kültür Yönetimi, çev.
rak baktığı yeryüzünü, tepe- parçası olmaktan kurtulamı- N. Ülner, M. Tüzel ve E. Gen,
den çizdiği bir plana göre, tıp- yor. İletişim Yayınları, İstanbul,
kı bir yapboz bulmacası gibi 2013.
düzenliyor. Adorno da kültür Güncel sanatın yaratıcı bir ta- 6 http://www.sabah.com.
endüstrisi üzerine bir maka- vır alabilmesi verili bir çerçe- tr/Pazar/Yazarlar/kahra-
lesinde adeta yapboz bulma- ve içindeki bir yapboz parçası m a n /20 13 /0 4 /14 /bos-cerce-
casını tanımlıyordu: “Kültür olmayı bıraktığında gerçekle- vede-bedri-baykam
endüstrisi bildik şeyleri, yeni şecektir; iktidar çerçeveyi ta- 7 Kuspit, agy.
bir nitelikte birleştirir. Tüm nımladıktan sonra içeriğin 8 Adorno, agy.
dallarda, kitleler tarafından doldurulmasını sanatçılara 9 http://www.csb.gov.tr/db/
tüketilmeye uygun olan ve bu bırakıyor; oysa iktidarın bu ced/editordosya/nihai_ced_
tüketimi büyük ölçüde belir- çerçeve çizici tavrına karşı içe- istanbul.pdf
leyen ürünler az çok planlı bir riden, parçalar arasında kura- 10 Adorno, agy.
biçimde üretilir. Tek tek dal- cağı yeni ilişkilerle gelişen ve
lar, yapıları açısından birbiri- dış konturları sürekli değişen

10 11 AFSAD
Dosya Güncel Sanatta Fotoğraf
Konusu
Kullanımı
Mart - Nisan

Özgür DEMİRCİ
Sanatçı

Fotoğraf güncel sanatın konuş- fotoğrafın teknik kalitesinden Performatif işlere baktığımızda
tuğu dillerden birisidir ve sa- önemli olabilir. Bu bir tercih kimi zaman izleyici tarafından
natçının kendini ifade etmesi meselesidir, o yüzden güncel canlı olarak izlenemeyen per-
anlamında önemli araçlarından sanat fotoğraf çalışmalarının formanslar, video ya da fotoğraf
bir tanesidir. Günümüzde yay- teknik kalitesinden ziyade içer- tekniği ile kayıt edilerek sakla-
gın bir biçimde kullanılan bir diği kavram daha önemli hale nıyordu. Bu noktada fotoğraf ya
ifade biçimi olması kaçınılmaz- geliyor demek yanlış olmaz ama da video, işi başka bir boyuta
dır. Bu durum tabii ki dijital fo- eksik olur. Bu durum sanatçı- taşıyarak izleyiciye sunuyor. Bu
toğraf tekniğinin gelişmesi ile nın insiyatifi doğrultusunda şekilde geçici olan bir anın mu-
doğru orantılıdır. Fotoğraf tek- değişiklik gösterebilir. Taryn hafaza edilmesi sağlanıyor ve bu
niği, plastik sanatlar içinde yeni Simon ya da Nazif Topçuoğlu muhafaza biçimi eserin kendisi
bir teknoloji olarak 1920’li yıl- gibi sanatçıların işlerine baktı- haline geliyor. Aslı Narin’in Or-
larda “sürrealizm’’ içinde ken- ğımız zaman, üretmiş oldukları taformat’ta daha önce yazmış
dine bir yer bulmuş ve değişik işlerin kavramsal alt yapısı ve olduğu oto portre, fotoğrafı ve
biçimlerde yorumlanmıştır. Bu teknik kalitesi oldukça sağlam performans sanatı ile ilişkisi
evrede fotoğraf, plastik sanatlar bir bütünlük halinde karşımıza içinde geçen bölüm bahsettiğim
ile daha bir içli dışlı olmuştur. çıkıyor. konuyu özetliyor. “Performans
Daha sonrasında fotoğraf yeni- sanatı genelde canlı olarak de-
den ele alınarak güncel sanat Fotoğrafın güncel sanat ile olan neyimlenir fakat onu belgeleyen
alanına zuhur etmiş değişik bir ilk ilişkisi performans sanatı ile ve sonsuz bir hayat sürmesini
form olarak karşımıza çıkmış- başlamış olmasa bile ilişkileri sağlayan şey, herşeyin ötesinde
tır. yoğun bir şekilde görülmektedir. fotoğraftır.’’

Var olan bütün teknikler veya


medyumların yanında fotoğra-
fın güncel sanat içinde kullanıl-
ması oldukça farklıdır. Güncel
sanat içinde fotoğraf, gelenek-
sel kullanımından pek de farklı
olmayarak, still image kavramı
üzerinden yola çıkarak belli bir
anı yakalamak ya da görüntüle-
mek için kullanılmıştır. Aslın-
da bu kullanım resim geleneği-
nin devamı olarak kendine yer
bulmuştur. Başka bir deyişle
kurgulanan an fotoğraf tekniği
ile resmedilmiş oluyor. Üstüne
epey konuşulan konulardan biri
de; güncel sanat içinde kulla-
nılan fotoğraf kalitesinden ya
da çekim tekniğinden ziyade,
içerdiği kavram ile önemli hale
gelmiş olması. Evet, bu doğru
olabilir, sanatçının her zaman
muhteşem ekipmanlarla çalış-
ma şansı olmayabilir ya da an-
latmak istediği gerçekten de Taryn SIMON, Black Square V, Henry KISSINGER

12 13 AFSAD
Üstüne epey konuşulan konulardan biri de; güncel sanat içinde
kullanılan fotograf kalitesinden ya da çekim tekniğinden ziyade
içerdiği kavram ile önemli hale gelmiş olması.

Miladen STILINOVIC, Artist at Work, 1974

Miladen Stilinovic’in Artist bunu daha net açıklayabilirim. bakımından ‘’story board’’ tek-
at Work isimli işi sanatçının Fotoğrafın güncel sanatın içi- niğine benzer bir şeklinde kare
yapmış olduğu performansı ne girmesi kaçınılmazdır. Ea- kare konumlandırılarak izleyi-
belgeleyen sekiz adet fotoğraf- dweard Muybridge’ in işleri ile ciye sunulmuştur. Güncel sanat
tan oluşmaktadır. Stilinovic, Robin Rhode’un yapmış olduğu içinde fotoğraf kullanmanın
yapmış olduğu performanstaki performatif düzenlemeler ara- bir başka nedeni ise alternatif
ironik tavırın belirginleşmesi sındaki ilişki oldukça yakındır. gerçeklikler yaratma çabasıdır.
için bu fotoğrafları yan yana Rhode yapmış olduğu perfor- Ahmet Öğüt’ün yapmış olduğu
dizerek gerçekleştirmiş oldu- mansları fotoğraflayarak izleyi- Mutual Issues Inventive Acts
ğu performansı bir döngü içine ciye sunuyor. Bu performanslar çalışması bu alternatif gerçek-
sokmuştur. süreç ve mekan algısı üzerine likler üzerine kuruludur. Sa-
yapılmış birer illüzyon nihaye- natçı, İstanbul sokaklarında
Oluşum süreci içinde fotoğraf tinde. Rhode, durumun ya da günlük gözlemleri sonucunda
nihai bir medyum olarak sa- kavramın izleyici tarafından kaydettiği imajları farklı me-
nat eserinin yaratım sürecini algılanabilmesi için kullanıla- kanlarda yeniden kurgulayarak
tamamlıyor. Bu durum perfor- bilecek en uygun medyum olan başka bir gerçeklik yaratıyor.
mans sanatı içinde bahsettiğim fotoğraf tekniği ile çalışmıştır.
konuya yakın ancak Robin Rho- Oluşturduğu fotoğraflar süreç Güncel sanat içinde fotoğraf
de işleri üzerinden konuşarak ve mekan farklılığını anlatması farklı amaçlara hizmet ederek
Robin RHODE, Stone Flag

varlığını sürdürmüştür. Cai kendisi de olabiliyor. Duruma haline geliyor. Gazete haberle-
Weidong’ un yapmış fotoğraf kendi sanatsal pratiğim üzerin- rinde kullanılan fotoğraflar ya
reprodüksiyonları geleneksel den örnek verebilirim. Çalış- da benzeri ortamlarda karşı-
resim olgusunu yeniden ele ala- malarımın bir kısmını fotoğraf mıza çıkan görseller, fotoğraf
rak, farklı bir teknik ile yeniden oluşturuyor ama daha çok fo- işlerimin görsel ve kavramsal
yorumlayarak, güncel bir bağ- toğrafı bir eskiz tekniği olarak temelini oluşturuyor. Çoğu kez
lantı kurmuştur. Weidong’un kullanıyorum. Çekmiş olduğum haberini bile okumadığımız va-
On Site çalışması Vermeer’in fotoğraflar çalışmış olduğum sat bir görsel, benim işimin çı-
Süt Döken Kadın isimli tablo- konu ile ilgili görsel bir bellek kış noktası olabiliyor. Son yap-
sunun farklı bir yorumudur.

Dijital fotoğraf, kullanım ko-


laylığı neticesinde fotoğraf sa-
natçının eskiz tekniği haline
de gelebiliyor. Bu eskizler kur-
gulanan işin alt yapısını oluş-
tururken bazen bire bir işin

Eadweard MUYBRIDGE, The Ahmet ÖĞÜT, Mutual Issues, Inventive Acts: Tea Seller, 2008
Horse in Motion, 1878

14 15 AFSAD
mış olduğum Proje Bütçesi işi
de bahsetmiş olduğum gazete
haberleri fikrinden yola çıka-
rak yapmış olduğum bir çalış-
madır. Kurgulamış olduğum
fotoğrafta; misafir sanatçı ola-
rak gitmiş olduğum kurumun,
projemi gerçekleştirmek için
bana vaadettiği cüzi miktardaki
para ile yazmış olduğum I Can’t
yazısının arkasında durup ga-
zetelerdeki haberlerin bir ben-
zerini yaratarak kendimi polis
tarafından yakalanmış bir suçlu
gibi konumlandırıyorum.

Yapmış olduğum diğer kurma-


ca fotoğraf çalışmalarımda da
görsel medyada yer alan ha-
berler ve fotoğraflar işlerimin
temelini oluşturmuştur. Kur- Cai WEIDONG, On Site, 2010
guladığım fotoğraf kareleri bir
anı göstermekten ziyade bir çok Sonuç olarak fotoğraf güncel sa- bakımından fotoğraf makinası
anın birleşmesinden oluşuyor. nat içinde fazlası ile kullanılan sanatçının bir nevi eskiz defteri
Bu yüzden anlatmak istediğim bir teknik haline gelmiştir. Diji- olarak da iş görmektedir.
hikayeleri birden fazla fotoğraf tal fotoğrafın kullanım kolaylığı
karesi ile oluşturuyorum. ve sonuca çabucak ulaştırması

‘’Özgür Demirci’ ye Orta Format dergisinde yayımlanan makalesini dergimizde de yayımlama izni
verdiği için teşekkür ederiz’’

Özgür DEMİRCİ, Project Budget, 2011


Söyleşi: Sanat Piyasası
Dosya
Konusu

Mart - Nisan

Ayşegül SÖNMEZ
Sanat Eleştirmeni

Dünya sanat piyasasına bak- huyla bağlantılı, ötekinin “egzo-


tığınızda, Türkiye’de güncel tik” olarak algılanması olabilir.
sanatı nerede görüyorsunuz? Amado, güneyin kuzeye bağımlı
Dünya artık tek kanallı gitmiyor. olduğu klasik bir “Kuzey-Güney”
Kuzey Avrupa hakimiyeti geçerli ilişkisine alternatif, kıtalar ya da
değil. Küreselleşmenin faydaları ülkeler arasından ziyade bölgesel
var. Geçtiğimiz günlerde İspan- düzeyde yaklaşımları içeren bir
ya’da yaşayan Portekizli küratör “Güney-Güney” ilişki biçiminin
Miguel Amado, Javier Montes’e gerekliliğine işaret ediyor. Tam
verdiği ve Şubat ayı içerisinde bu noktada Türkiye’nin güney
yayınlanan söyleşisinde, Batının doğusunda ne üretiliyor üzerine
dünyadaki sanatsal pratiklere düşünmek gerekiyor. Kendi egzo-
bakışını, “coğrafi yönelim”e dik- tiğimiz üzerine bilhassa.
kat çekerek sorguluyordu. Sanat
tarihi bugüne dek neredeyse hep Dünyada ve Türkiye’de sa-
zamana bağlı bir anlatı olarak al- nat piyasasının baş aktörleri
gılanmışken Amado, son yıllarda kimlerdir sizce?
sanatsal pratiklere yaklaşımda Müzayedeler sanırım. Müzayede
coğrafyaya vurgu yapan bir anla- eksenli bir piyasa bu. Fuarlar ta-
yışın daha belirginleştiğinin altını bii ki çok merkezi kurumlar haline
çiziyordu. Bence bu önemli bir kı- geldi. Ama müzeleri solda bıraka-
rılma. Batılı sanat kurumları uzun cak refleksler geliştiriyorlar. Eski- de… O delikler işte öyle delikler
yıllardır Amerikalı (çoğu New si gibi pazar mantığı devam eder- olacak mı? İçinden sızabilecek
York ve Los Angeles’dan) ve Kuzey ken sanatsal, felsefi argümanları mi bu ithal edilen sanat objeleri?
Avrupalı (çoğu İngiltere, Almanya da beraberlerinde sürüklüyorlar. Keşke… Sel altında kalsa o çöl…
ve Fransa’dan) sanatçıların dışın- 20. yüzyıl sanat seli…
da farklı coğrafyalardan sanatçı- Son yıllarda Orta Doğu, gün-
ların işlerine doğru düzgün yer cel sanat piyasasının yük- Ve çöl sakinleri başka bir güne
vermediler. Bunun fark edilmesi selen değeri haline geldi. uyansa…
önemli. Bunun sonucu önemli. Siz nasıl buluyorsunuz Orta
Yani şu: Batılı olmayan sanatçı- Doğu sanatını? Türkiye sanat ortamında
ların işlerine olan yönelim arttı. Daha önce de bir yazımda yazmış- güncel sanat dallarının duru-
Amado, mekânsal ve zamansal tım. Ortadoğu modernizm ithal mu ( performans, urbanart,
sıkışmadan menkul globalleşme ediyor. Dünya kültürü neticede vb) ve bunların alıcısına ulaş-
sürecinin bu paradigmatik kay- bir ithalat ve ihracaat kültürüdür. tırma olanakları nasıl?
manın sebebi olduğuna inanıyor. Modernizmin aslı da bir ithalat ve Bence hala ve maalesef, körler sa-
Merkez karşısında çevre (periferi) ihracaattan ibarettir. ğırlar birbirini ağırlıyor durumu
tanımı üzerinden kurulan tek yön- var. Çok zor neyse o halk, public
lü ilişkinin artık çözülmekte oldu- Ortadoğuya inşa edilen Louvre da ona ulaşılıyor. Benim bir haya-
ğunu söylüyor haklı olarak... bu ithalatın sonucudur. Fakat ve lim vardı. 1990’ların sonunda...
fakat... Bu ithalat nasıl sızar? Or- 1990’ların sonunda güncel sanat,
Uluslararası sanat camiası de- tadoğu’nun kültürel yapısı, hatta çağdaş denilen merkezi sanattan
diğimiz, aslında Batılı bir camia sosyal yapısı yasaklarla dolu bu koparken ve kendi sosyal ve po-
diyor Amado. Dolayısıyla Batı ithal edilenin sızmasına elverişli litik pozisyon alışıyla fark yara-
haricindeki coğrafyalardan sanat mi? Çatlak var mı? Yoksa belli bir tırken, ironiyle sanat üretirken,
çalışmalarını toplamak, bunları elit kitlenin tekelinde mi kalacak? ben diyordum ki karikatür dergi-
Batılı sanat çevresine eklemlemek Norman Foster’ın yaptığı binanın lerini kim okuyorsa güncel sanatı
anlamına geliyor. Bunun ardın- fuar zamanı Abu Dabi’de su geçir- da onlar takip eder. Edecek. Et-
daki dinamik, Batılı antropolojik mesi bence önemli bir metafordu meli… Bir yerlerde yanlış yapmış
teşebbüslerde rastlanan keşif ru- benim için… Yazdım da, söyledim olmalıyız ki, bu okur kitlesine asla

16 17 AFSAD
ulaşamadık. Ulaşamadan da mu- anlama, medyayı manipule etme keyfimi de çatarım... Bu başlangıç
halifliği yitirdik. Kopulan çağdaş becerisi gibi eskiden hiç gerekme- için iyi bir şiar olabilir mi? Ne der-
sanatla tekrar büyük bir kavuşma, yen özelliklere sahip olmanızı ge- siniz?
meğer ne severmişiz, uzlaşma ya- rektiriyor. İyi bir küratör eskiden
şandı. en az avangard bir sanatçı kadar Son zamanlarda bir sanat
avangarddı. Şimdilerde çok iyi bir ürününe verilen en yüksek
İstanbul’daki sanat fuarla- işletmeci... Felsefesinden çok in- ücreti söyleyebilir misiniz?
rında satış oranlarının yük- sanları yönetmesiyle başarı kaza- Bunu belirleyen yöntem ney-
selmesi ve Avrupa müzayede- nıyor. di?
lerinde Türk çağdaş sanatına
gösterilen ilgiyi baz alırsak Çok ironik doğrusu... Szee- Galiba ekonomi sayfalarının da
piyasanın olumlu şekilde mann’ların devri kapandı. Bu ka- desteğiyle, kültür ve sanat sayfa-
ilerlediğini düşünebilir mi- panışı, hatırlarsak, en iyi Fran- larının tasfiyesi, sanat yazarları-
yiz? cesco Bonami’nin 50. Venedik nın işine son verilmesiyle balonlar
İlerlemek benim gözümde iyi işler Bienali yaptı. Böyle bir iddiası yaratıldı. Bu balonlar lakin sabun-
üretmek... Kendine mahsus diller da vardı. 10 tane farklı küratörlü dan… Daha yükselmeden havada
ortaya çıkarmak. Bu ortada olan kadrosuyla yeni bir döneme de su olarak dökülüyorlar…
dilleri görünür kılmak... İyi ser- işaret ediyordu.
giler yapmak. Daha iyi sergiler... Ekonomik kriz sanat piyasa-
Retrospektifler... Tutkuyla yapı- Bir sanat koleksiyoneri ya da sını ne yönde etkiledi?
lan kitaplar, sergiler... Ben otoma- alıcısı, spekülasyonla gerçek Ekonomik krizler piyasaya ya-
tik bir gidiş görüyorum. Müzaye- büyümeyi nasıl ayırdedebi- rar. Altına yönelen, esere yönelir
de evlerinin güdümünde piyasayı lir, Gelecekte bir sanatçının diye duyuyorum. Piyasa uzmanı
doyuracak reflekslerle yürüyen bir eserlerinin çok değerli olaca- değilim. Lakin İspanya’da krizin
sistem görüyorum. Kurumsallaş- ğını bugünden ortaya koyan neticesi olarak eski eserlerin el
mayı reddeden, şeffaf olmak iste- belli kriterler var mıdır? değiştirdiğini dolayısıyla piyasayı
meyen feodal bir sistem bu. Açıkcası çok “Ben bir koleksiyo- hareketlendirdiğini, ama çağdaş
nerim!” diyen var ama, hangisi sanatçının işinin çok güçleştiğini
Sergiden çok kitaba, yayına ihti- bu koleksiyon objelerini bir hisse gözlemledim geçtiğimiz yıl. So-
yacımız olduğunu görüyorum. senedi gibi almayıp, kendi kişi- nuçta modern ve klasik satan de-
selliğinden yola çıkarak aldı, asıl aler’lar mutlu, çağdaş sanat satan
Çeviri kitapların yanı sıra iyi mo- kriter burada. Kişisel koleksiyon galeriler çok mutsuzdu.
nografiler, iyi bellek kazımaları yok. Tutkuyla, takıntıyla yapılmış
gerekiyor. Bu anlamda, kendimi koleksiyon çok, çok nadir. Contemporary İstanbul öze-
övmek gibi olmayacak çünkü; Vi- linde Basel, Miami, Şangay
vet Kanetti’nin emeği sayesinde Yurt dışındaki koleksiyoner- ve Çin’de gerçekleştirilen sa-
yaptığımız “Umut Burnunda Do- lik ve sponsorluk (hamilik) nat fuarlarını nasıl değerlen-
laşarak” kitabımız, Sanatatak ya- modelleri nasıl? Yabancı sa- dirirsiniz?
yınevinden çıkan çok önemli bir natçılar ve sanat kollektörle- Ben şahsen fuarların artık eskisi
örnek, bir arşiv çalışması. Bunun ri Türkiye’deki sanat piyasa- gibi anlamlarının olmadığını dü-
gibi yayınlara bakışlara ihtiyaç sını nasıl görüyor? sünüyorum. Büyük atılımlar her
var. Yabancıların ilgisi değişir. Ama biri. Her biri müze gibi de teşki-
onların gitgelli ilgileri de bizi de- latlanıyor. Daha çok izleyici kötü
Küratör ünvanı almak ve bu ğiştirir. Onların bakışıyla kendi- bir şey değil. İnsanlar alıcı olsun
yönde tanınmak için nasıl bir mize bakarız ve o sırada kendimiz olmasın bu fuarları geziyor. Bir
süreçten geçiliyor? şaşar. Kendimiz kalmak, bu bakış- tür 19. yüzyıl sonuna dönüş. Bok-
Bir oligarşi var sanat dünyasında. lara uygun davranmamak aslında sörlerin ve tasarımın ve sanatsal
Bunu böyle ortaya koymak gere- bu bakışı doyurmamak, belki te- iddiası olan her şeyin sergilendiği
kiyor. Ve bu oligarşide küratörle- sadüfen doyurmak yani bilinçli geniş panayırlar. Bize de gerek.
rin tartışılmaz bir rolleri var. Belli doyurmamak esastır. Bize de iyi gelir bu panayırlar. Ne
star isimler var. Bu isimler belirli de olsa pazarları seven bir kültü-
kurumların başına sadece çok iyi Koleksiyonerlerin ya da sa- rüz.
sergi yaptıkları, felsefi bir argü- nat hamilerinin sanatın geli-
man ortaya koydukları için değil, şimine katkıda bulunmaları Fuarlar bienaller ve müzeler hep-
o kuruma ticari bir başarı, kendi için nasıl yöntemler uygula- sinin tek bir amaç içinde buluş-
networkleriyle bir itibar taşıya- maları gerekiyor sizce? ması hiç fena değil. O da daha çok
cakları için de getiriliyorlar. Kü- Olabildiğince, bire aldım, üçe sa- izleyici. Gişe, gişe gişe... Piyasa
ratörlük, hiç olmadığı kadar piya- tar mıyım sorusundan uzaklaş- yoksa nasıl ayakta kalır?
sayı bilme, piyasayı yönlendirme, maları... Belki bir baslangıç için
sponsorlarla ilişki kurma, pr’dan bir aldım yine bire satarım ama AFSAD Kontrast Dergisi, Mart 2014.
Dosya
Konusu Bir Bağlam Olarak Politika ve Sanat
Mart - Nisan

Prof. Tansel TÜRKDOĞAN

Sanat, sanatın toplumsal bir Postmodernite ile birlikte yu- lerini ve durumunu içerisinde
kavram olarak var oluşu ile bir- karıda sözü edilen dinamikle- barındırıyorsa , post sanat da
likte onun ontolojisi, yaşamın rin sanatsal yaklaşımlar itibari günümüz sanatının karakteris-
dinamikleri ile yan yana dur- ile sınırları eritildi, bu sınırsız- tiğini ve gramerine ilişkin refe-
maktaydı. Ancak modernizm laşma sadece politika ile değil, ranslar barındırıyor. Bu sözcük
süresince yaşam ile iç içe algı- modernizmin yasakladığı tüm Francis Fukuyama’nın “tari-
lanmadığı için bir üst kültür tabu alanları arasında daha hin sonu” yaklaşımının aynı
üretimi olarak okunup farklı bir doğrusu tüm disiplinler ara- şekilde “sanatın sonu” yakla-
yere konulmuştu. Neydi bu ya- sında oldu. Bu değişim, sadece şımlarını geçersizleştiren bir
şam dinamikleri? Savaşlar, sınıf dönemsel etkiler ile değil, kav- kavram olarak görünüyor. Her
mücadeleleri, politika, ticaret, ramların farklılaşması gibi bir iki kavramda yeni kulvarlar
para, din v.b. İşte tüm bu dina- sonucun dayattığı bir durumdu ile aslında büyük ve yeni birer
mikler modernizm sonrası sanat aslında. Lev Kreft’e göre “sanat ivme kazanmış, yani bitmekten
için şekil değiştirdi, farklılaştı. ve siyaset”, geçtiğimiz 20-30 yıl çok, çok daha fazla incelenme-
içinde haritalandırılmasındaki ye muhtaç, yeni bilgiler içeren
“Sanat” ve “siyaset”in ilişkisi ve doktirinlerdeki değişimle- zengin alanlar haline gelmiş-
modernizmde, farklı rejimle- rin etkisi ile sınırları tamamen tir. Politika, belki bir şekilde
ri ve farklı paydaları olan iki bulanıklaşmış bir alan olarak sanat ile hayat arasında bir
özerk alan arasında tehlike- algılanmakta.(1) Bu bulanık- yerlerde duruyordu ancak sa-
li bir temas olarak görülen bir laşma, kavramların üzerinin nat hiçbir zaman politikayı bu
ilişkidir. Yani problemlidir. Bu kazındığında eskiden gördü- günkü kadar içerisinde hisset-
yüzdendir ki pure plasticy sana- ğümüz “şey”in artık farklı bir medi. Bu sanırım sanat=hayat
tın sadece artistik argümanlar “şey” olmasından da kaynakla- mottosu içerisinde postmoder-
ile uğraşan düşünürleri biçim, nıyor. Siyaset dediğimizde ar- nizmin bizlere bir armağanı.
içerik üzerine yıllarca tartış- tık ulus devlet ve onun ulusal Politik olan sanat ile ilişkisini
mış, yazmış, çizmişlerdir. Mo- ve uluslararası ilişkilerinden ve yoğunlaştırdı fakat etken ve
dernizm’e göre bu iki dinami- bunların tanımlarından ziyade edilgen olmak bakımından po-
ğin ortak yanları olabilir, yine artık başka bir anlam ifade edi- litika sözcüğü sanat sözcüğü
de bunlar iki farklı ilke ve iki yor. Sanat da artık hala güzel ile birlikte iki şekilde kulla-
farklı mevzuat üzerine kurulu referanslı, özerk ve disiplinlere nıldı. Birincisi “politik olarak
iki farklı güç yapısıdır ve be- ayrılmış bir anlamı ifade etmi- sanat yapmak”, ikincisi “poli-
lirli sınırları vardır; modernist yor günümüzde. Bu değişimler tik sanat” yapmak. Bu iki kav-
kurallar şiddetle ihlal edilme- 21. Yüzyıl karakteristiğinin, ram şüphesiz aralarında ciddi
dikçe aşılamayacak sınırlardır yani dönemin yapısı ile çok farklıklar olan iki yapı. Politik
bunlar. Hatta siyasetin daha sı- ilgili, artık büyük anlatıların olarak sanat yapmakla politik
radan ve pratik olduğu, sanatın (grand narratives) bittiği, mo- sanat yapmak günümüzde daha
ise bu maddi dünyada daha aş- dernizm tarafından her şeyin farklı bir şekilde ve modernist
kın ve görünmez dünyaları tem- ve tabii ki sanatın dinamikleri- gramer dışı bir okuma ile yeni
sil ettiği anlaşılıyor; Sanat bu nin bile bir kaideye oturtuldu- bir algı sistemini de oluştur-
dünyaya ait değil. 19.yüzyıl’ın ğu bir dönemin sonunu işaret mayı başardı. Sanat ve politika
ikinci yarısında, sanatın dinin ediyor. Immanuel Wallerstein ilişkisi sanatın başlangıcından
yerine geçtiğine, modernizmin bu dönemi tam da bugünün ge- bu yana var olmuştur. “Sanat
dünyevi kültürünün inancı ol- rekleri doğrultusunda yepyeni hep politiktir” klişesi çoğumuz
duğuna dair söylentiler olması, bir kavramsallaştırma ile, yani tarafından kullanılmıştır. Fa-
bizi şaşırtmıyor. Fakat bu tür bilimsellikten uzaklaşmış, me- kat politik olan ile sanatın iliş-
görüşler, bu konuda ki yegane tafiziği kullanabilen ve norm- kisi genellikle 60’lı yıllardan
hatta en hakim görüşler olmasa ları net olmayan bir anlamda günümüze uzanan ve ilişkileri
da sanatta özerkliğin kurulduğu ürettiği bu kavram ütopistik ile daha doğrudan gözlemlenebi-
dönem olan 19.yüzyıl için geçer- tanımlanıyor.(2) Postmoder- len bir harekete ve ivmeye ka-
li olabilir. nizm, nasıl günümüz dinamik- vuşmuştur.

18 19 AFSAD
“Sanat hep politiktir” klişesi çoğumuz tarafından kullanılmıştır. Fakat
politik olan ile sanatın ilişkisi genellikle 60’lı yıllardan günümüze
uzanan ve ilişkileri daha doğrudan gözlemlenebilen bir harekete ve
ivmeye kavuşmuştur.

Bu iki yaklaşımın temel farklı- nuda sanatın üretimine ilişkin düşmüştür. Yani aslında mo-
lığını Godard’ın yaklaşımında çekincelerin yanında birbirini dernizm bu bakımdan, proje
bulmak olası, yönetmen Jean tetikleyen bu iki kavramın so- olarak bu günün ihtiyaç ve bek-
Luc Godard şöyle diyor: “Asıl ruları da değişip çeşitlendi. Ar- lentilerine var olan grameri ile
mesele filmleri politik olarak tık politikanın sanat ile yakın- yanıt bulmada sıkıntıya düş-
yapmaktır. Politik film yapmak lığı, ya da uzaklığından ziyade müştür.
değildir.” Bugün bu iki sanat sanatın üretimindeki oluşan
yapma biçimini de bilinçli ve etkilerin sorunları tartışılıyor. Günümüz politik sanatının, gü-
bilinçsiz olarak gerçekleştiren Sanat ve sanatçının toplumsal nümüz sanatçısının üstlendi-
sanatçıların var olduğunu bili- ve politik sorunlarla ilişkisine ği roller bağlamında bazen bir
yoruz . Bilinç sözcüğünü özel- dair yapılan tartışmalar günü- muhabir, bazen bir toplumbi-
likle kullanıyorum. Örneğin müzde yerini başka sorulara bı- limci, bazen bir aktivist, bazen
New York Okulu’nun en önemli raktı: Sanat ve propagandanın bir ekolog v.b. kimlikleri onun
sanatçılarından Jackson Pol- işbirliği olabilir mi? Estetiği politik işlerinin karakterini de
lock, ABD’nin CIA kanalıyla değerlendirirken başvurulan etkiler görünmektedir. İşte sa-
yürüttüğü kültürel operasyon- ölçütler ideolojik değerlerden dece bu durum bile güncel sa-
ların baş aktörü olduğunu aca- ne kadar ayrılabilir? Sanat ne natın karakterine ilişkin yeni
ba ne kadar biliyordu? (3) zaman propagandaya dönüşür? grameri ortaya koyabilir. Diğer
Politik içerik, sanatı lekeler mi, disiplinlerin gardırobundan
Peki politik sanat nasıl yapılır? sönükleştirir mi, yoksa yüceltir futursuzca giyinebilir. Politik
Burada politik sözcüğü biraz da mi? sanatçı sıklıkla bu tip değiş-
stratejistliği kasteden bir tutum kenlere takılır ve çalışmanın
olarak kullanılmaktadır. Ancak Sanatın modernizm sonrası kurulum ilkelerini neredeyse
bu bireysel tavır edilgen olma yüklendiği ve icra ettiği yeni yok sayar. Sanatçının, bekli de
riskini de beraberinde getirir. gramerin dinamikleri onu ta- “toplumun toplumsal antitezi”
Sanatsal çalışmaların da poli- mamen farklı bir noktada ko- olarak tanımlanmasının nedeni
tik bir amacının olabileceğinin numlandırmış görünmektedir. de budur.
altını çizerken, politik amaçla- Bu sadece gramer ile de ilgili
rın sanat akımlarını nasıl ken- değildir. Kullandığı malzeme- Kaynakça
di düşünce sistemlerini yayma den estetik parametrelere ,
aracına dönüştürdüklerini gös- yöntem ve normları itibari ile (1)Kreft, Lev, Sanat Siyaset , Kül-
teren örneklerle, konusu prob- de tamamen farklı bir yapıdır tür Çağında Sanat ve Kültürel
lemli olan bir durumdur. Kul- bu. Bu sanatın yapılışı ile ilgili Politika,çev.M.Tüzel,E.Gen,E.
lanan kullanılan ilişkisidir bu. ve ne olduğuna ilişkin ontolo- Soğancılar,H. Barışcan,N.Gür-
Modern propaganda tarihi ile jik bir konudur. Adorno’nun, bilek, S. Yücesoy,U. Kılıç, E. Zey-
kitle kültürü arasındaki bağ- Auschwitz’den sonra artık gü- bekoğlu. s.9.
lantıyı mercek altına alırken, zel sanat yapmanın olanaklı (2)Kreft, Lev,s.15.
kitle kültürünü sadece otorite- olamayacağı görüşünden ha- (3) Sounders, Sonor Francis ,
nin kontrol etmediğini, bu kül- reketle kurguladığı ontoloji, Parayı Verdi Düdüğü Çaldı , Do-
türün aynı zamanda radikal alt modernist çok ünlü bazı işlerin ğan Kitap, çev: Ülker İnce.2007
kültürleri de ifade edebildiğini bile sorgulanmasını berabe- (*)Luhmann, Niklas, Art As a
belirtmeliyiz. Bazı sanatçıların rinde getirmiştir. Politik sanat Social System, Stanford, Ca-
stratejik olarak politika ile ilgi- yapmak işi sanatının içerdiği lifornia: Stanford University
lenmeleri konusu ise günümüz şeylerden yola çıkarak üretili- Press, 2000.
sanat ortamlarında pek çok yor olabilir ancak bir moder- (*) Sontag, Susan, Sanatçı: Ör-
platformda tartışılmaya devam nist sanatçı olarak Picasso’nun nek Bir Çilekeş / Yoruma Karşı,
ediyor. Guernica’sı bile bugün Hannah İstanbul: Metis Yayınları, 2008.
Arendt’in(*) saptamasıyla in- [*] Arendt, Hannah, [*] Sontag,
Modernizm’in politik olandan sanlığın içerisinde bulunduğu İnsanlık Durumu , İletişim Ya-
uzak durma çabası ve bu ko- durum karşısında yetersizliğe yınları, 2009.
Dosya
Nan Goldin’in Fotoğraflarında
Konusu Öznel Varoluş Stratejileri
Mart - Nisan

Prof. Rıfat ŞAHİNER


Yıldız Teknik Üniversitesi
Sanat ve Tasarım Fakültesi Sanat Bölümü

Feminist sanat anlayışının, rafik anlayış, modernizmin sıradanlığından çekip alır-


toplumsal cinsiyet ve kimlik sanatsal yönelimlerini boz- ken, farklı yarılmalara yol
politikalarının, imajların, guna uğratarak kameranın açan, geçmiş ve gelecek ek-
hakikate dair söylemlerde, arkasındaki müellifin öznel- seninde kayıp giden doğrusal
toplumsal ikonografimizdeki liğine ilişkin alternatif varo- bir zaman yerine ‘orada bu-
ön kabulleri sarsacak nite- luş alanları açmış görünüyor. lunma’, tanıklık etme, kur-
likte yeniden ele alınmasının Öte yandan postmodern fo- gulamadan ezber bozucu bir
ve modernizmin kodladığı toğrafik anlayış, sanat nes- anlayışta belleğin tüm güve-
anlamların yapıbozuma uğ- nesinin biricikliği, tecimsel nilir dayanaklarını sarsan,
ratılmasında fotoğrafın açtı- değeri ve biçimsel-estetik kimi zamansa bu varoluş eşi-
ğı yollar bugün farklı sosyal niteliklerinin ötesinde kimi ğini bilindik kalıpları yerin-
olguları, durumları ve fark- zaman bir kaza görünümün- den ederek, yerlerine çelişik
lı varoluş sorunlarını analiz de, görüntünün sürçtüğü, kurgusal parçalar ekleyerek
etmemize olanak sağlıyor. tekrarlarla travmatik olana bu gerilimi besleyen strateji-
Özellikle postmodern fotoğ- odaklanan, hakikati hayatın lerle gündeme geldi.

Taryn SIMON, Black Square V, Henry KISSINGER

20 21 AFSAD
Fotoğraflarında ötelenen zaman feminizm üzerinden odaklanırken, maruz kalı-
kimlikleri sanatının malze- yürütülen tartışmaların ol- nan her türden şiddetin na-
mesi yapan, toplumsal cin- dukça farklı bir yerden iler- sıl görünürlük kazanacağı ve
siyet meselesine ilişkin işler leyeceği anlamına geliyor. böylece beden ve psişe üze-
üreten ve şiddete maruz ka- rindeki yaralanmaların nasıl
lan ya da yeraltına itilen kim- Bugün post-feministler ya sağaltılacağını düşünmemizi
likleri izleyicinin gözüne so- da üçüncü dalga feministler de sağlıyor.
kan kadın sanatçılardan Nan için, bedeni göstermek, ifşa
Goldin, 1970’lerin sonundan etmek, onu yeniden araçsal- Öte yandan, feminist sanatın
1986’ya dek Bowery’deki laştıran sisteme hizmet et- kendi gelişim dinamiklerini
post-punk, Stonewall gay alt- mektir. Bu bağlamda kadın anlayabilmek için bu metin-
kültürleri ve toplumca dışla- sorunu, ilkin kendini ortaya de, çağdaş sanat ortamında
nan kenar kimlikleri konu koyduğu noktada yeniden bir fotoğraflarıyla gündem ya-
edindiği, “öteki”nin varlığına sömürünün konusu edilmek- ratan önemli bir kadın sa-
odaklanan “Cinsel Bağımlılık tedir. Kadın/cinsiyet sorunu, natçının, Nan Goldin’in 1984
Baladı”(The Ballad of Sexu- öznellik stratejileri bundan tarihli bir işinden hareket
al Dependency) adlı çarpıcı böyle kadın imgeleri üzerin- edeceğiz. Bu bağlamda kadı-
fotoğrafik serisini gerçek- den değil, kadının görünür- na yönelik şiddetin tezahür-
leştirir. Bu seride yaşamları- lükten çekildiği, farklı bir leri ve temsil biçimleri üze-
na odaklanılan LGBT’lerden kodlama üzerinden gerçek- rinde durmak yerinde olacak.
birçoğu 1990’ların başında leştirilmelidir. Orada görün- Sanatçının “Dövüldükten Bir
AIDS ve aşırı dozdan ölmüş- meksizin orayı göstermek... Ay Sonra Nan” adlı fotoğra-
lerdir. Orası bedenin, düşünsel ta- fı, şiddetin ifşa edilmesine
savvurların, kimlik ve aidi- dönük, belgesel bir nitelik
Bu açıdan irdelendiğinde yet meselelerinin sistemce arz ederken aslında cinsiyet
Goldin’in bir yandan izleyi- bastırıldığı bir yer olarak ve temelli tartışmalara da katkı
cinin toplumsal cinsiyetin kuşatıcı söylemlerin yapıbo- sağlamaktadır.
ürettiği şiddet imgelerinin zumuna yönelerek gösteri-
ardındaki kabullerle yüzleş- lebilir. Kısacası bugün çağ-
mesini talep ederken, diğer daş sanat uygulamalarında, Nan Goldin: Dövüldükten
yandan ise cinsiyet mese- özellikle postmodernist fo- Bir Ay Sonra Nan
lesinin artık kadın kimliği toğrafik anlayışta beden gö- ABD’de aile içi istismarın
üzerinden ve kadın bedeni- rünen, gösterilen, ifşa edilen tarihi, susturulan ve hırpa-
ni doğrudan malzeme olarak -ve öylece araçsallaşan- bir lanan kadınların özel de-
kullanmaksızın farklı strate- yaklaşımdan ziyade çoğu za- neyimlerini de kapsayan ve
jilerle ele alınması gerektiği- man daha önceden üretilmiş kamusal söylem içinde bu
ni ortaya koymaktadır. olanı yeniden sorunsallaştı- bastırma mekanizmasının
rarak ilerlemektedir. Çağdaş nasıl işlediğini gösteren bir-
Bu stratejiler, özellikle La- fotoğrafın gelişiminde öne çok örnekle doludur. Burada,
can, Foucault ve şimdilerde çıkan isimlerden Kruger, Le- Nan Goldin’in “Dövüldükten
Judith Butler’in cinsel kimlik vine v.b. sanatçıların temel- Bir Ay Sonra Nan” (Nan One
üzerine ortaya koyduğu sav- lük anlayışının temelinde bu Month After Being Beaten)
lar, cinselliğin kadın-erkek yatmaktadır. Çünkü bu yak- isimli otoportresi, sanatçının
ikiliğinde bir üstünlük sava- laşımlara göre, kadın ya da işlerindeki suskunluğun için-
şımı olmadığını, bu hetero- cinsiyet belasına el atmak, de konaklayan disipline edi-
seksist saplantının sistemin erkek egemen bakışın kad- ci yöntemlerin doğasını ele
dayattığı bir algısal sabite rajlama yöntemi deşifre edi- vermektedir. Nan Goldin’in
olduğunu, cinsiyetin akış- lerek gerçekleştirilebilir. bu işi, dövülen kadınların
kan, performatif bir nitelikte varlığını ve onların dişil bir
çoğul bir yapı olduğu düşün- Bu açıdan irdelendiğinde maskenin ardındaki karma-
cesine dayanmaktadır. Günü- çağdaş sanat ortamında fo- şık iç dünyalarını ön plana
müzde queer kuramı ve LGBT toğrafın epeyce bir zamandır çıkaran güçlü bir yorum ola-
benzeri örgütlenmeler, kadın bir tür ‘hayatta kalma sava- rak değerlendirilmiş ve kadı-
ve erkek kümesi dışında ka- şı’ olarak varlığını sürdürdü- na yönelik şiddet konusunda
lan kimliklerin varlığına dik- ğü söylenebilir. Bu varoluşa önemli bir örnek olarak irde-
kat çekerek, heteronormatif direnme, modern dönemde lenmiştir.
bir oluş yerine akışkan bir parçalara ayrışan benliğin,
varoluş formu üzerinde du- bedensel bütünlüğün yeni- Buradaki tartışma, özellik-
rulmakta ve bu da uzunca bir den gözden geçirilmesine le iki ayrı mesele üzerine
odaklanacaktır. Birincisi, olan’ olan bedenin “görü- Oueer kuramcısı Akiko Shi-
Goldin’in sanatta dövülen nüşte titiz, görsel ve dizinsel muzu, otoportre fotoğrafla-
kadın figürlerin fotoğrafı- bir göstereni” olur(1). Sanat rını kimliğin yıkıcılık ya da
nı bir varoluş meselesi ola- ve yasal uygulamalar, sanat varolma savaşımını içeren
rak nasıl yorumladığı ve bir nesnesi ve yasal fotoğrafik bir boyutu olarak yorumla-
fotojurnalist olarak yasal kanıtlar arasındaki mesafeyi maktadır(3). Goldin’in bir
disipliner sınırlarda ve sa- güçlendirerek ve verimli kı- şiddetin mağduru olarak
natın etik değerlerine daya- larak yok etmeye çalışan di- kendini ortaya koyduğu oto-
narak nasıl mücadele ettiği siplinlerin merkezine bedeni portresi, hırpalanmış kadın
üzerinde durulacaktır. İkinci yerleştirmiştir. ABD mah- öznelliğinin fotoğraf yoluy-
olaraksa, sanatçının şiddete kemelerinde, aile içi şiddet la bir varolma savaşımına
maruz kalan bir kadın olarak suçlamaları üzerindeki çe- dönüşmesinin örneği olarak
kendi fotoğraflarında kodla- kişme fotoğrafik görüntüler değerlendirilebilir. 1984 ta-
dığı ‘bakış’ ile nasıl bir etik üzerinde gerçekleşir; hırpa- rihli bu çalışmada Goldin’in
mücadele yürüttüğü irdele- lanmış kadınların fotoğrafik erkek arkadaşı tarafından
necektir. görüntülerinin niteliği, jüri morartılmış iki gözü yakın
üyeleri ve hukuk uzmanları plandan gösterilmektedir.
Bu bağlamda fotoğraf, böy- üzerinde mahkeme boyunca
lece fotoğraf makinesi ya adeta bir estetik deneyim ya-
da izleyiciden önce ‘orada ratır(2).

Dövüldükten Bir Ay Sonra Nan, “Cinsel Bağımlılık Baladı” serisinden, 1984

Gözlerden birinin kanlan- kozmetiğin hilesiyle gideril- getirmektedir. Riviere’ye


mış akı, Goldin’in dudağına mesi arasındaki gerilimi his- göre, kozmetik kullanımı,
uyguladığı yoğun parlaklıkta setmesi istenmektedir. Gol- kadınların kendi kapasite-
kırmızı bir rujla karşılaştı- din’in şişmiş ve morarmış lerini nötralize ederek, er-
rılmakta ve izleyicinin kadı- cildiyle birleşen ruj, Joan keğin kastrasyonuna maruz
na uygulanan şiddetin ger- Riviere’in kozmetik üzerine bırakılışlarının ve cinsellik-
çekliği ve alınan yaraların ortaya koyduğu savları akla lerini maskelemelerini içeren

22 23 AFSAD
Camp’i(4) akla getirmekte- özbenliklerini nasıl keşfede- es: Survival and Subversion in
dir(5). Riviere’nin mantığın- bilecekleri üzerinde durmak- the Field of Vision (New York
dan yola çıktığımızda, Gol- tadır(7). & Washington: Peter Lang,
din’in yüzündeki çürüklerin, 2008).
erkek arkadaşının uyguladı- Benzer şekilde, Goldin’in 4 Camp: İzleyicilerin çekici ya
ğı şiddet aracılığıyla kadının otoportresi, şiddetin gücüyle da esprili olarak algılandıkla-
nötralize edilmesinin bir izi kadının cinselliğinde ve be- rı şeylerin anlamsızlığını gös-
olarak okunabileceği söyle- densel bütünlüğünde oluşan teren estetik bir duyarlılıktır.
nebilir. Bu okumada böylece hasarı kavramsal olarak den- Camp estetiği, çoğu modernis-
Goldin’in parlak kırmızı ruj geleme çabasını gündeme tin yüksek sanat içine yerleş-
kullandığı bu performans- getirir. Goldin’in cildindeki tirdiği ve sınıflandırdığı gü-
la Camp’in üstesinden yine morluklar ve gözlerindeki zellik, değer ve deneyim gibi
Camp ile gelmeye çalıştığı kanlanma yüzündeki kozme- farklı nosyonları tahrif ede-
dile getirilebilir. Çürük ve tik ile eşleştirilmektedir. rek, bu unsurları tüketime en-
rujun bu eşleşmesi, bundan deksli ve endişe verici biçimde
böyle hırpalanmış kadının Böylece Jones uzun uzadı- dönüştürür.
maskesi olarak sonsuza dek ya, performans sanatındaki Abartılı, niteliksiz, bayağı ol-
özgünlük ve yapaylık, gurur beden ve bilindik poz verme masına rağmen sevilen, kendi-
ve utanç arasında gidip gele- yöntemleri hakkındaki fikir- lerini ciddiye almayan bir film
cektir. lere ilave olarak farklı yo- türü olarak da bilinir. Ayrıca
rumsal çerçeveler çizerken, bu kavram eşcinsellikle ya-
Dövüldükten Bir Ay Son- Nan Goldin’in otoportresi, kından bağlantılıdır. ABD’de
ra Nan’da, kadın biyografi- sanatçının cildinin yüzeyin- camp kavramı, 1960’larda
sindeki cinsiyet maskesinin deki baskılayıcı ve yoksayı- yani eşcinsellik hareketinin
rolü ve bunun feminist sa- cı müdahalenin okunmasına sesini duyurmaya başladığı,
nat pratiğinde güzellik ve dönük kışkırtıcı bir nitelik liberal bir dönemde ortaya
kozmetik üzerine söylemleri taşımakta ve dövülen kadın- çıkmıştır. Goldin burada camp
nasıl şekillendirdiği ayrıntılı ların kimliğine dair yargıla- stilini cinsiyete dair direniş
bir şekilde ortaya konmakta- ma yöntemlerini işaret et- unsuru, bir gösteren olarak
dır. Goldin’in portresi, şid- mektedir. kullanır.
detli bir saldırı sonrasında 5 Joan Riviere, “Womanliness
sanatçının kendi benliğini Görüntü, şimdilerde aile içi as a Masquerade”, in Victor
onarmak için ortaya koyduğu şiddet davalarına bakan ha- Burgin, James Donald and
bir otobiyografik girişimdir. kimlerin de yaygın biçimde Cora Kaplan, eds., Formations
Elaine Scarry’nin güzel tes- başvurdukları fotoğraf ara- of Fantasy (London and New
pitiyle söylersek; acı, saldır- cılığıyla, olaylara daha ya- York: Methuen, 1986), 35-44
gan dünyayı yok etmenin bir kından bakmak ve meselele- 6 Elaine Scarry, The Body in
yoludur da(6). ri yaşamın çıplaklığı içinde Pain: The Making and Unma-
görebilmek adına bir kanıt king of the World (New York
Goldin’in otoportresi, as- niteliğine bürünmüştür ar- & Oxford: Oxford University
lında, şiddete uğramış bir tık. İşte burada Goldin’in Press, 1985).
kadın figürü olarak ondaki otoportresi görsel sanatların 7 Bkz. Amelia Jones, Body
belirsizlikleri yakalayarak tüm kadın temsillerinin göl- Art: Performing the Subject.
sanatçının gizlerini açığa vu- ge arşivinde aile içi şiddetin Özellikle, Jones burada kendi
rur. Böylece, aksiyon resmi görsel bir kanıtı olarak varlı- yaklaşımını ortaya koymak
ve performans ile üstün bir ğını sürdürmektedir. için Harold Rosenberg’in ku-
tutarlılık elde eden yalnız ramlarını ve Hans Namuth’un
erkek sanatçıların bedenle- Jackson Pollock fotoğraflarını
ri, artık feminist eleştiriler Kaynakça: “Pollock’un Performansı” adlı
içeren bir görüntü olarak 1 Amelia Jones, Body Art: Per- kısımda tartışıyor.
bize geri döner. Amelia Jo- forming the Subject (Minnea-
nes, kadın beden sanatçıla- polis, Minnesota: University
rının, üstünlük elde etmeye of Minnesota Press, 1998), 36.
dönük herhangi bir konunun 2 Kelli Moore, Photographie
olanaklarındansa, radikal Féminine Exile and Survival
narsisistik uygulamalarla in the Photography of Ana
bir reddiye geliştirmeleri- Mendieta, Donna Ferrato, and
nin gerektiğini kuvvetle vur- Nan Goldin, Anglistica 17. 1
gulayan önemli bir isimdir. (2013), 179-190
Jones, feminist sanatçıların 3 Akiko Shimizu, Lying Bodi-
Dosya Arthur Danto’nun Ölümü, Andy
Konusu
Warhol ve Sanatın Sonu
Mart - Nisan

Ali ARTUN

Uzun bir zamandır, önce “post” önekiyle geçmişe havale edilen her
fenomenin, arkasından sonunun ilan edildiğini gördük. Bu “son”lar dalgası
Wallerstein’in Bildiğimiz Dünya’nın Sonu’na kadar vardı. Modernliğin
icadı olan her şeyin, tarihin, teorinin, aklın, öznenin, ‘insan’ın, hatta
evrenin… sonunun sorgulandığı bir çağda, bu işe en önce “sanatın sonu”nu
açıklamadan girişmek mümkün değil.

Sanatla ilgili düşünceler var olalı sefe ilişkisini irdeleyen Hegel’in insanları buluşturarak armonik
beri, sanatın sonuyla ilgili savlar düşüncesi, bu konuyla uğraşan bir dünya kurar, bir cemaat oluş-
da olmuş. Yani sanat, hep yoklu- çağdaş filozofların estetiğinde turur. Ancak Heidegger de Hegel
ğuyla da var olmuş. Bu diyalek- de temel referanslardan biridir. gibi, tinselliğin ifşa olduğu bu
tik, sanatla hayatın birliğine ya Nitekim Arthur Danto’nun “sa- büyük sanatın sona erdiği görü-
da karşıtlığına ilişkin akımlarda natın sonu”na ilişkin tezi, He- şündedir.
da yer etmiş. Sanatla hayatın gel’in Romantik döneme ilişkin
birliğini umut eden ütopyalar, savının modernlik sonrasına bir Genç Marx’ın görüşleri üzerinde
nihayetinde sanatın hayatı mas- tür uyarlaması gibidir. Hegel’e de etkisi olan, Hegel döneminin
sederek ona son vereceğini hayal göre sanat, Mutlak Tin’in [Ge- devrimci şairi Heinrich Heine
etmiş. Ama yaşadıklarımıza ba- ist] bilincine varmanın en üstün da sanatın ömrünü doldurdu-
karsak, sanatın hayatı değil de, ifadesidir; Mutlak Tin’in duyusal ğunu düşünür. Ama onun için
hayatın sanatı erittiğini izliyo- tezahürüdür. (Mutlak Tin: akıl, sanatın geleceği felsefeden zi-
ruz. Ve bunun sonunda da, sana- hakikat, doğa, Tanrı.)Ve bu an- yade, duyuların özgürleşmesiyle
tın, onu anlamlandıran tarihini lamıyla antik Yunan’da zirvesine gerçekleşecek devrimdir. Hegel
terk ederek ‘güncel’lendiğine ta- ulaşan sanat, Hegel’in “modern” ve Romantik filozoflarla birlikte
nık oluyoruz. olarak tanımladığı Romantik sanatın sonuna ilişkin düşün-
Roma İmparatorluğu döneminin döneme gelindiğinde, özündeki celerin yoğunlaşması, 19. yüzyıl
ünlü kumandanı, filozofu ve ta- Tin’in bilincine varma görevini başında klasizmin dağılması ve
rihçisi, ilk ansiklopedist Plinius, felsefeye devretmiştir. Dolayı- modern sanatın ‘icat edilmesi’yle
daha birinci yüzyılda, büyük sıyla, insanın kendi varlığının bağlantılıdır. “Sanatın sonu”
Yunan heykeltraşı Lysippos’un farkında olması, sanatın duyusal söyleminin daha da yükseldiği
ölümünden sonra sanatın sona bir meselesiyken, Romantik çağ- ve radikalleştiği ikinci dönem,
erdiğinden bahsediyordu. Sanat la birlikte felsefenin kavramsal 1968 ertesinde, modernliğin
tarihinin babası sayılan Vasari bir meselesi olmuştur. Böylece parçalanmakta olduğu bilinci-
için de, Michelangelo’nun ölümü klasik anlamıyla sona eren sa- nin yerleştiği zamanlardır. T.J.
sanatın sonuydu. Biri antikiteye, nat, modern anlamıyla felsefeye Clark 1967’de “modern sanatın
diğeri Rönesans’a ait bu her iki evrilmiştir. Heidegger’e göre de ölümcül bir çıkmazda” olduğunu
yargı da, aynı inançtan, sana- hakikati arayan sanatın “köke- savunur. Aynı yıl Roland Bart-
tın tanrısallığı inancından kay- ni”, ne sanatçıda, ne de sanat hes “Müellifin Ölümü”nü yayın-
naklanır. Onlara göre tanrısal nesnesindedir, kendi hakikatin- lar. Onu Foucault izler. “Müellif
mertebedeki yaratıcı sanatçının dedir; başka deyişle kendi on- Nedir?” makalesinde “öznenin
ölümü, sanat tarihinin durması tolojisinde veya felsefesindedir. yaratıcı rolünden koparılarak,
demektir. Yakın zamanlara gel- Heidegger de antik sanata bir söylemin karmaşık ve değişken
diğimizde, sanatın sonuna ait tanrısallık kisvesi yükler. Örne- fonksiyonu olarak incelenme-
en etkili düşünce kuşkusuz He- ğin bir tapınak, mimarlığının sini” önerir. Mallarmé’den beri
gel’inkidir. Aslında sanat ve fel- sanatsallığı sayesinde tanrılarla ortadan kaybolmuş olan müellif

24 25 AFSAD
(yazar, sanatçı) bundan böyle “sanatın sonu”nu açıklamadan to, Hegel’in modernizmin uyan-
ancak söylemin bir fonksiyonu girişmek mümkün değil. Peki, masıyla ilgili savını aynen şimdi
olarak düşünülebilir (1969).(1) bütün bu külliyat içinde Arthur postmodernizmle ilgili olarak
Adorno da 1969’da çıkan Este- Danto’nun tezi nerede duruyor? tekrarlıyordu: Hegel zamanında
tik Teori kitabında “artık sanat- Danto konuya bir filozof olarak modernizmin doğuşunda olduğu
la ilgili hiçbir şey kendiliğinden yaklaşıyor. Ona göre, avangard gibi, sanat, batışında da felsefe-
malum değildir. Ne içsel hayatı, sanatın misyonu sanatın özü- ye evrilerek son buluyordu! Tabii
ne dünyayla ilişkisi, hatta var nü keşfetmekti. Bu keşif süre- bu tez de Danto’yu postmoder-
olma hakkı.” (2) Arnold Hauser ci, Andy Warhol’un ABD’nin en nizmin Hegel’i yapıyordu.
1974’de yayınladığı Sanat Sosyo- gözde sabun tozu markası olan
lojisi’nin son bölümünü “Sanatın Brillo’nun kutularının kopyala- Danto’ya göre Warhol, Brillo
Sonu”na ayırır. Michael Löwy rını sergilemesiyle tamamlandı Box işiyle sanat tarihinin sonunu
Dünyayı Değiştirmek Üzerine (1964). Çünkü böylece, sanatın bildiriyor, onu “tamamlıyordu”.
kitabında sanatın sonunun aynı özünün onun teorisi olduğu anla- “Sanatın sonu demek, muhakkak
zamanda modern ütopyaların da şılmış oldu. Yani herhangi şeyle- ki, bundan sonra sanat eserle-
sonu olduğunu açıklar. Ona göre ri sanata dönüştüren, sanatın ne rinin olmayacağı demek değil…
sanata kast eden başta teknolo- olduğuna ilişkin felsefeydi. Dan- Sona eren aslında belli bir an-
jidir (İsyan ve Melankoli). Guy
Debord’un hâlâ elden düşme-
yen ünlü kitabı Gösteri Toplumu
üzerine sonradan yine kendi yaz-
dığı yorumlarını okurken, onun
gözünde sanatın çoktan “ölmüş”
olduğunu anlarız. Virilio The
Accident of Art ve Art and Fear
kitaplarında, Kuspit gibi sanatın
ölümünü avangardın ortaya çık-
masına kadar gerilere götürür.
Gianni Vattimo Modernliğin So-
nu’nu, “Sanatın Sonu veya Dü-
şüşü” üzerinden anlatır. Fredric
Jameson ise The Cultural Turn
kitabında şunu sorar: “Sanatın
Sonu mu, Tarihin Sonu mu?”
Kimi tarihçilere göre “sanatın
sonu”, aynı zamanda “Sanat Te-
orisinin” (Victor Burgin) ve “Sa-
nat Tarihinin” de sonu demektir
(Hans Belting). James Elkins ve
Ronan McDonald ise “eleştirme-
nin de öldüğünü” savunurlar…
Aslında bu liste, aynı zamanlar-
da sanat ve kültür üzerine yazan
hemen herkesi kapsar. Zaten,
Agamben’in anlattığı gibi, “sana-
tın kaybı o kadar tamamdır ki,
artık bir kayıp olarak hissedil-
mez.” (3)

Uzun bir zamandır, önce “post”


önekiyle geçmişe havale edilen
her fenomenin, arkasından so-
nunun ilan edildiğini gördük. Bu
“son”lar dalgası Wallerstein’in
Bildiğimiz Dünya’nın Sonu’na
kadar vardı. Modernliğin icadı
olan her şeyin, tarihin, teorinin,
aklın, öznenin, ‘insan’ın, hatta
evrenin… sonunun sorgulan-
f: Andy WARHOL
dığı bir çağda, bu işe en önce
latı. Sanatın, buluşların tarihini disidir: “Sanattan sonra gelen udrillard’ın “sanatın komplo-
ileriye taşıması ve yeni atılımlar adım ticaret sanatıdır. Reklam su”, Agamben’in estetiğin imha
yapması ile ilgili anlatı.”(4) “Sa- sanatçısı olarak başladım, tica- edilmesini önerdiği “içeriksiz
natı artık ilerlemeci bir tarihsel ret sanatçısı olarak bitirmek isti- adam”ı, Perniola’nın sanat son-
anlatıyla bağdaştırmak müm- yorum. ‘Sanat’ denen şeyi, ya da rası sanattan bahsettiği “sana-
kün değil. Anlatı sona erdi. Bu ne deniyorsa işte onu, yaptıktan tın gölgesi”, Deleuze’ün ressam
da özgürleştirici bir fikir, ya da sonra ticaret sanatına girdim. Bacon üzerine yazdığı “duygu-
öyle olabileceğini düşünüyorum. Sanat Tüccarı (Art Businessman) lanımın mantığı”, Bourdieu’nun
Sanatçıları tarih yapmaktan kur- veya Ticaret Sanatçısı (Business Kant’ın evrensellik düşüncesiy-
tarıyor… Gerçekten, her şeyin Artist) olmak istedim. Hippi le mücadele ettiği “ayrımlar” ve
sanat olabileceği anlamına geli- döneminde herkes, ticaretle uğ- Manet’nin “sembolik devrim”i,
yor… Dada sanatın bir özgürlük raşma fikrini aşağıladı; ‘para kö- Foucault’nun Manet ve moder-
formu olduğuna inanıyordu, ama tüdür’, ‘çalışmak kötüdür’ filan nizm yazıları, Derrida’nın “res-
aslında sadece bir stildi. Oysa bir demeye başladı. Oysa, para yap- min hakikati” ilk akla gelenler.
kere sanat sona erdiğinde, artık mak sanattır, çalışmak sanattır; Bu “1968 filozofları”nın yarattığı
bir gerçekçi, alegorici, metafizik- en müthiş sanat ticarettir.” (10) eleştirel estetik, çağdaş sanat dü-
çi, soyut, sürrealist veya bir pey- Kontrplak ve serigrafi marife- şüncesinde çığır açan tartışma-
saj, natürmort veya nü ressamı tiyle kendisi hiç elini sürmeden lara yol açmıştır. Danto’nun bu
olabilirsiniz… Artık hiçbir şey ta- peşpeşe çoğalttırdığı Brillo kutu- zengin birikime katkısı olduğunu
rihsel olarak şart koşulmadığın- larının beherinin müzayedelerde söylemek zordur. Sanatın tama-
dan, her şeye izin var. Ben buna 4,5 milyon dolara kadar yüksel- mıyla piyasalaşmasıyla ‘mutlak
‘Sanatın Post-Tarihsel Dönemi’ mesi, Warhol’un ‘felsefesi’nin ne ruhu’na ererek özgürleştiği yo-
diyorum. Ve bu dönemin ileride kadar tuttuğunu gösterir. Artık lundaki felsefesi, Atlantik’in kar-
bir zaman sona ermesi için hiçbir bu durumda Warhol’un sözlerini şı kıyısında bir parlayıp bir sön-
neden yok. Bundan böyle sanat, Danto gibi sanatın son bulduğu müştür. Ve bundan sonra Danto,
moda ya da siyaset tarafından dı- bir sanat ontolojisine tercüme et- her ne kadar Hegel’e öykünse de,
şarıdan koşullandırılabilir, ama mek de herhalde felsefenin sonu ne yazık ki, ancak ölümüyle ha-
kendi tarihi tarafından içeriden olmalı. Ya da felsefenin postmo- tırlanmıştır.
koşullandırılması artık geçmişte dern hali: her şey sanat, her şey
kalmıştır.” (5) felsefe! Hegel’in sanatın sonla- Bu makale 04.11.2013 tarihinde
narak felsefeye evrilmesiyle ilgili Skopbülten Dergisi’nde yayım-
Andy Warhol’un işlerinin “sa- düşüncesi sanatın özerkliğinin, lanmıştır.
natın sonu”na işaret ettiğini estetik modernizmin uyandığı
savunan bir diğer filozof Jean bir ana denk gelir. Kant ve Sc- Kaynakça
Baudrillard. Ama onun bu ko- hiller, Schlegel gibi romantikler, (1) Michel Foucault, Language,
nudaki düşünceleri hiç de öyle sanatın bilgisinin, hakikatinin ve Counter-Memory, Practice (New
Hegel’inki gibi bir tinsel miraç amacının kendisinde olduğunu York: Cornell University Press,
hadisesini hatırlatmıyor. Tam ve dışarıdan kuşatılamayacağı- 1977) s.113-138.
aksine… Evet, “Warhol bizi este- nı ilan etmişlerdir. Bu anlamda, (2) Theodor Adorno, Aesthetic
tikten ve sanattan kurtarmıştır” sanatın kendi varlığına odakla- Theory (Minneapolis: University
(6) ama bunu sanatı felsefeye narak felsefeleştiği savunulabi- of Minnesota Press) s.1.
değil “metanın yeni evresini res- lir. Ama Warhol’un sembolleş- (3) Leland de la Durantaye, Gior-
meden reklama” dönüştürerek tirdiği zaman, kendi sözlerinin gio Agamben (Stanford: Stanford
başarmıştır. Ve sonunda sanatın apaçık ifade ettiği gibi, sanatın University Press, 2009) s.27.
anlamının değerine indirgendiği özerkliğinin parçalandığı ve mo- (4) Arthur C. Danto, After the
bir “değer fetişizmi” yaratmış- dernizmin dindiği bir zamandır. Brillo Box-The Visual Arts in Pos-
tır. Bu durumda “mutlak sanat” Onun için, ille de Hegel esteti- Historical Perspective (New York:
artık sermayedir. (7) “Warhol ğiyle ilişkilendirmek gerekiyor- FSG, 1992) s.10.
yaratıcı eylemden kendini çeke- sa, bu sanatın yeniden felsefeyle (5) A.g.e., s.9.
rek, sanatın öznesini, sanatçıyı buluşması değil, onu terk etmesi (6) Jean Baudrillard, “Andy
ortadan kaldırma yolunda en uç demektir. Warhol’dan Yola Çıkmak”, Sanat
noktaya gitmiştir.” (8) Ne var ki, Komplosu (İstanbul: İletişim-Sa-
Danto’nun umduğu gibi, sanatı Günümüzde sanat tarihi de, nathayat, 2010) s.58.
özündeki teoriye dönüştürmek estetik de Danto’nun parladı- (7) Sylvére Lotringer, “Sanat Kor-
yerine, tam aksine, “dünyayı bü- ğı zamanlarda yaşadıkları krizi sanlığı”, Baudrillard a.g.e., s.21.
tün apaçıklığıyla olumlamıştır.” çoktan aşmış ve son derecede (8) Baudrillard, a.g.e., s.58.
(9) yaratıcı ve verimli bir döneme (9) Baudrillard, a.g.e., s.58.
girmiştir. Ranciére’in “estetiğin (10) Aktaran Donald Kuspit, The
Aslında ‘felsefe’sini en açık ha- huzursuzluğu” ve “aeisthesis”i, End of Art (Cambridge: Cambri-
liyle ifade eden Warhol’un ken- Badiou’nun “anti-estetiği”, Ba- dge University Press, 2004) s.148.

26 27 AFSAD
Sensiz İlk Yolculuğum Doğaçlama
Portfolyo

Mart - Nisan

Aslı NARİN

Sensiz İlk Yolculuğum’da Aslı NARİN, sahaf erkek figürünü tasvir ediyor. Bu imgeyi, kendi
dükkanında bulduğu bir kartpostal serisini kul- çektiği fotoğraflarla ve kendi imgesiyle birleşti-
lanıyor. Bu seri, aşina olduğumuz tatil kon- ren Narin, kartpostalı, yalnızlık, arayış ve seya-
septli, renkli ve mutluluk verici kartpostalların hat kavramları etrafında yeniden yorumluyor.
aksine, mağaralar arasında gezinen uzakta bir
28 29 AFSAD
Nerede Biliyorum,
Doğaçlama
Portfolyo
Ne Zaman Bilmiyorum:
Mart - Nisan

Ege KANAR

İsmini, otobiyografik imajları ile tıkanma noktasına geldiği bir na dair teorik düzeyde farkında
tanınan Çek sanatçı Bohdan Ho- dönemde beklentisizce kurca- olduğum bir veriyi birinci elden
lomicek’e ait bir fotoğraf altı ya- lamaya başladığım cep telefonu deneyimlememe ve gerçeklik ile
zısından alan bu çalışma, her an, kamerasının kustuğu kendine fotoğraf üzerinden kurduğum bu
her yerde yanımızda bulunan; has görüntülerdeki büyülü araz- çarpık ilişkiyi gün geçtikçe daha
sahip olduğu esas işlev gereğince ları fark ettiğimde önümde izi da sahiplenerek bir çeşit reflekse
bilinçli olarak geride bırakılma sürülebilecek,sınırları araştırıla- dönüştürmeme olanak sağladı.
ihtimali bulunmayan ve ulaşıla- bilecek yeni bir estetik alan açıl-
bilirlik, hareketlilik, taşınabilir- mış oldu. “Nerede Biliyorum Ne Zaman
lik gibi güncel kavramları çağrış- Bilmiyorum”, eklenen ya da çı-
tıran bir aygıt olan cep telefonu Bu sınırlı alan içerisinde insan- kartılan her görüntü ile yeni an-
kullanılarak üretilmiş siyah-be- ların, nesnelerin, mekanların ve lamlar kazanan ucu açık, kişisel
yaz görüntülerden oluşuyor. tüm bu öğeler arasında kurulup bir arşiv; gündelik hayatıma dair
bozulan geçici ilişkilerin soyut alıntılardan oluşan sıçramalı bir
Kişisel bir ifade aracı olarak fo- görsel suretlere dönüşme biçi- otobiyografik anlatı olarak oku-
toğraf ile aramdaki ilişkinin mi, fotoğrafın ontolojik yapısı- nabilir.

30 31 AFSAD
32 33 AFSAD
Doğaçlama
Portfolyo İkinci Cins, İkinci Göz
Mart - Nisan

Ahu ANTMEN

Semiha Es kim?.. Biraz yaşını başına da tanınmaya değer bir Es’i hatırlıyoruz da Semiha Es’i
almışlara sorduğunuzda, onu fotoğraf muhabiri olduğunu or- hatırlamayı hatırlamak gere-
değil zamanının meşhur gazete- taya koyuyor. Ah bir de, hemen kiyor. Bu serginin adı, işte bu
cisi olan kocasını hatırlıyorlar her fotoğrafında, önde arkada yüzden “İkinci Göz”. Öte yan-
daha çok; “Bir Hikmet Feridun kıyıda köşede her yerde beli- dan, elbette Simone de Beauvo-
Es vardı…’’ diye yanıtlıyorlar. ren sevgili Hikmet’i olmasa!.. ir’ın “İkinci Cins”ine bir selam,
Daha genç kuşaklar adını zaten Es’in fotoğraflarının hem gezi- bu ‘ikincilik’ göndermesi. Bea-
hiç duymamış. 1930’lu yıllar- lerinde, hem Kore Savaşı’nda, uvoir, kült kitabının önsözün-
dan itibaren kırk yıla yakın bir öncelikle “foto muhabirliği” de ve daha ilk cümlesinde, ne
zaman Türkiye’den bir fotoğ- nosyonuyla çekildiğini unutma- zamandır kadınlar üzerine bir
rafçı, dünyanın dört bir yanına mak gerek: Fotoğraflarının pek kitap yazmak istediğini ama te-
seyahat edecek, ülkenin gerçek çoğunda, “Hikmet Feridun Es reddüt ettiğini çünkü konunun,
anlamda ilk gezi fotoğrafçısı oradaydı” mesajını çarpıcı gö- özellikle de kadınlar açısından,
diyebileceğimiz görsel birikimi rüntülerle verebilmek, estetik son derece sinir bozucu olduğu-
oluşturacak, dahası 1950’lerde arayışlardan daha önemli bir nu söyler. Beauvoir’ın dediği
Kore Savaşı’nda muhabir ola- dürtü onun için. Ama bu, Semi- gibi, bir erkek çıkıp da erkek-
rak cephede fotoğrafçılık yapa- ha Es’in fotoğraflarında duyarlı ler üzerine bir kitap yazmayı
cak… ama hiç hatırlanmayacak. bir bakış, sanatsal bir göz bu- düşünmez, zaten kendini an-
Düşünüyorum da, Semiha değil lunmadığı anlamına gelmesin: latmaya da cinsiyetinden baş-
de Semih olsaydı bu fotoğraf- Es’in arşivi, dünyanın neresin- lamaz, başlamak durumunda
çının adı, yine hatırlamaz mıy- de olursa olsun insanları göre- kalmaz. Kadınlar ise öncelikle
dık onu? Gerçi Semiha Es yine bilen, insana odaklı yetkin bir kadındır Beauvoir’ın altını çiz-
de şanslı sayılır: Bazı kitaplar- fotoğrafçıyla karşı karşıya oldu- diği gibi, “kadın yazar”, “kadın
da bir iki satırda da olsa adına ğumuzu düşündüren görüntü- sanatçı”, “kadın fotoğrafçı”dır.
rastlayabiliyorsunuz. Unutulu- lerle dolu. Semiha Es Afrika’da Feminist yazar Toril Moi, “Ben
şu o kadar dramatik ve “mal- yerlilere “yabanıl öteki” olarak Bir Kadın Yazar Değilim” baş-
zeme” o kadar ilginç ki basında değil insan olarak bakıyor; Pa- lıklı makalesinde “Beauvoir’ın
son yıllarda yayımlanmış “tari- ris’te romantik çiftlerin hakkını ikilemi” olarak adlandırdığı bu
he gömülmüş tarihsel figür” te- veriyor. Uzakdoğu’da kadın- varoluş haline işaret eder: Be-
malı birkaç yazı ve söyleşi bula- ların ve çocukların dünyasına auvoir’a göre cinsiyet ayrımcı
biliyorsunuz. İki de belgesel var romantize etmeden dokunuyor. toplumlarda kadınlar, ya tü-
Semiha Es hakkında, her ikisi Kartpostal değil, insanlara, top- müyle “kadınlık”larına hapso-
de onu ‘ilk kadın savaş muha- lumlara dair kültürel gözlemler lurlar, ya da kadın olmayı tü-
biri’ olarak tarihselleştiren ya- üretmeye bakıyor. Kore’de gö- müyle yok saymak durumunda
pımlar . Şimdi de bu sempoz- revi gereği dramatik anları ka- kalırlar; kadın olmak halininin
yum ve sergi. Sanırım artık en çırmazken, en sıradan gündelik mutlak kabulüne, ya da red-
azından, hatırlamayı hatırladık gerçeklere de odaklanarak bir dine zorlanırlar. Erkekler için
diyebiliriz. erkek(lik) sınavı/ortamı olarak böyle bir durum yoktur; onlar,
askerliğin ve savaşın anlamını Beauvoir’ın dediği gibi, sanki
Tarih ve kadınlar söz konusu görsel olarak sorgulayabiliyor. biyolojilerinden arınmış var-
olduğunda, yalnızca hatırla- lıklardır. Dolayısıyla, “erkek
mak değil, hatırlamayı hatır- “Kocam beni sepet gibi taşırdı fotoğrafçılar” üzerine bir sergi
lamak gerekiyor. 1930’lardan her yere’’ diye anlatıyor Semi- hazırlamak üzere yola çıkılmaz
1970’lere uzanan süreçte Türki- ha Es, seksenli yaşlarında ge- sözgelimi; cinsiyete dayalı böy-
ye’nin görsel kültür birikimine ride baktığında hayatına. Hik- le garip bir ayrımdan hareket
katkısı olan Semiha Es’in fotoğ- met kalem, Semiha göz. Hikmet edilmez. Sonuçta ortaya çıkan
rafları bize, iyi bir göze sahip bir yazıyor, Semiha fotoğraflıyor. sergiler, seçkiler, kitaplar yal-
fotoğrafçı olduğunu gösteriyor; Yedigün’den Hayat Mecmua- nızca, ya da sayıca daha çok er-
yıllar yılı ‘Hikmet Feridun Es’in sı’na ve Hürriyet’e, öyle geçmiş keklerden oluştuğunda da çoğu
“gölgesi” olan kadının, kendi hayatları. Ama Hikmet Feridun kimse, yapılan tercihlerin özün-

34 35 AFSAD
“İkinci göz’’ kavramı, bu bağlamda Beauvoir’ın işaret ettiği gibi,
“kadının Öteki olduğu gerçeği”nin bugün için de geçerli bir sav
olduğunu düşündürüyor.

de bir cinsiyeti diğerine tercih yaşayan kadınların hayata ba- geçerli mi? Varolan sınırları
etmekle ilgili olduğunu düşün- kışının, farklı bir görme biçimi zorlamak, fotografik ifadede
mez, erkeklerin doğal olarak doğurup doğarmadığını sorgu- yeni açılımlar getirir mi, getiri-
daha yetenekli, ya da etkili ol- lamak ve sorgulatmak amaçla- yor mu?..
duğu varsayılır. nıyor. Serginin bir ‘kadın ser-
gisi’ olması, bu tür sergilerde Kendisi de bir fotoğrafçı olan
“İkinci Göz’’ sergisi, bu bağlam- gündeme gelen ‘cinsiyetli göz’ Laleper Aytek’le birlikte yüz-
da kadınlardan yana belirgin sorusunu da beraberinde geti- lerce fotoğrafa tekrar tekrar
bir tercihi içeriyor. Bu sergi, riyor. Bu kadınlar, ele aldıkları bakıp bir seçki yapmaya çalı-
hem unutulmuş bir kadın fo- konulara kadın oldukları için şırken, sık sık “bunu ancak bir
toğrafçıyı hatırlatmak istiyor, mi yöneldiler? Manzara, por- kadın çekerdi” dediğimizi itiraf
hem de Türkiye’nin fotoğraf tre gibi alışılagelmiş türlerin edeyim. Ama aynı fotoraflara
dünyasında erkeklerden daha dışına çıktıklarında baktıkla- ‘kadın gözü’ demenin tümüyle
az görünür olan kadın fotoğ- rı/gördükleri dünya(lar) kadın öznel bir yargı olduğunun bi-
rafçıların özellikle son yıllarda olmalarıyla ilişkilendirilebilir linciyle yaklaştığımızı da be-
artan etkinliğini daha görünür mi? Daha çok ‘kadın’ konu- lirteyim. Dolayısıyla bu seçki-
kılmayı amaçlıyor. “İkinci göz’’ lu fotoğraflar, ya da kadınlar- de kadınların ‘kadın’ konulu
kavramı, bu bağlamda Beauvo- la özdeşleştirilen konuları mı fotoğrafları hem var, hem yok.
ir’ın işaret ettiği gibi, ‘kadının çekiyorlar? Bu fotoğraflardaki Kadın olmalarıyla ilişkilendiri-
Öteki olduğu gerçeği’nin bugün kadın temsilleri, alışılagelmiş lebilecek görüntüler de var, hiç
için de geçerli bir sav olduğu- kadın temsillerinden ne şekilde ilgisi olmayan görüntüler de.
nu düşündürüyor. Ama Türki- ayrılıyor? Buna ‘kadın gözü’ de- Fotoğraflara bakarak yukarıda-
ye’de fotoğraf bağlamında bu mek mümkün mü? Aynı konu- ki soruları yanıtlamaya çalış-
bir ‘ikinciliğe razılık’ kabulü mü yu/konuları erkek fotoğrafçılar tık ama her fotoğrafa öncelikle
derseniz, daha çok bir tür kav- nasıl ele alıyorlar? Kadın olarak “fotoğraf” olarak baktık; hiçbir
ramsal tersyüz etme eylemi ol- kendi kişisel deneyimlerinin iz- fotoğrafı “kadınlık”la ilişkilen-
duğunu söylemek gerek: “İkinci leri fotoğraflarına yansıyor mu? dirirek özellikle seçmediğimiz
göz’’, öteki taraftan bakan göz gibi, özellikle dışarda da bı-
daha çok; hâkim bakış açısının “İkinci göz” kavramıyla günde- rakmadık. Sonuçta bu serginin
ilk göreceği açıdan bakmayan me gelen “fotoğrafın cinsiyeti” amacına ters düşmeyecek bir
göz; kendi ‘ikincil’ addedilen meselesini, feminist eleştir- seçki yaptığımız kanısındayım:
dünyasından bakan göz. Simo- men ve küratör Lucy Lippard’ın Hem belgesel alanda, hem sanat
ne de Beauvoir, dünyayı temsil 1970’lerde söylediği bir söz çok dünyasında kendisini fotoğrafla
etme işini, kendi bakış açıları- iyi özetliyor: Evet, sanatın (ya ifade eden 30’a yakın kadının
nı hakikat zanneden erkeklerin da fotoğrafın) bir cinsiyeti yok, güncel üretimini gözler önüne
üstlendiğini söyler. “İkinci göz”, ama sanatçıların (ve fotoğrafçı- sermeye çalıştık.
bu bağlamda, ideolojik neden- ların) var. Bir fotoğrafa bakarak
lerle hakikatmış gibi sunulan onu bir kadının mı, erkeğin mi Bu noktada, “İkinci Göz-Tür-
bir mitoloji içinde kadın gözü- çektiği konusunda tahminler kiye’den Kadın Fotoğrafçılar”
nün gördüğü öteki hakikât(ları) yürütmek ilginç olabilir, ama sergisinin tarihsel ya da gün-
da görebilen göz. daha da ilginç olanı fotoğraf- cel boyutuyla Türkiye’nin ka-
ların, görselliğin oluşum süre- dın fotoğrafçılarının kapsamlı
“İkinci Göz” sergisi, bu açıdan cine ilişkin sunduğu kültürel bir dökümü olmadığını; öyle
bakıldığında, ayrıma ayrım- ipuçları: Kadınlar ve erkekler olmayı da amaçlamadığını be-
la karşılık veren, yani bir an- aynı konulara, aynı serbestlik- lirtmek gerek. Kadın fotoğraf-
lamda provokasyona gelen o le yönelebiliyorlar mı? Bugün çıları tarihselden güncele sı-
‘kadın sergileri’nden biri: Bu hâlâ kadınlara tamamen “ka- ralayarak ‘kanonik’ bir zemin
sergide cinsiyet kimliği ayırıcı palı” alanlar var mı? Fotoğraf yaratmak hem yeterince (ve ne
bir unsur olarak ele alınıyor ve ajanslarının ısmarladıkları pro- yazık ki) bilgi/bellek sahibi ol-
erkeklerden farklı deneyimler jelerde kadın/erkek ayrımı hâlâ madığımız için mümkün değil,
hem de fazlasıyla eril bir tavır. kitabını da bir başka önemli öl- fotoğrafçıların çoğunda gö-
Nanette Salomon’un sanat ta- çüt olarak ele alabiliriz: 176 fo- rüntü etrafında belli bir anlatı
rihi kanonuyla ilgili söylediği toğrafçının 17’si kadın. 1980’li kurgulamak ön planda. Kurgu,
gibi, ‘normal’ seçkiyi şüpheli yıllara kadar Türkiye’de fotoğ- başlı başına bir metafor olarak
hale getirecek veriler sunmak rafla ciddi anlamda ilgilenen da gündeme geliyor: Sebla Selin
bize daha anlamlı geldi. Kabul kadınların sayısının zaten çok Ok’un Marilyn Monroe olarak
etmek gerekir ki Türkiye’de fo- az olduğunu kabul etmek gere- otoportresinin de gözler önüne
toğraf, stüdyo fotoğrafçılığın- kir evet, ama bu sergide de gös- serdiği gibi, günümüzde kadın
dan basın fotoğrafçılığına ve termeye çalıştığımız gibi, yüzde sanatçıların neden vazgeçilmez
fotoğrafçılığın yaratıcı bir alan 10’un ötesinde bir temsil olana- bir mecra olarak fotoğrafa yö-
ortaya çıkışına uzanan süreçte ğı da var bugün, yok değil! neldikleri anlaşılabiliyor: Fo-
adeta ‘erkek gözü’nün bir tür toğrafla, görüntüyle, gösteriy-
resmi geçididir. Alternatif bir “İkinci Göz”, Türkiye’de fotoğ- le, Guy Debord’un işaret ettiği
resmi geçit tasarlamak, yani bir rafı kendi kişisel bakışını so- gibi ‘görünen olanın iyi olduğu’
anlamda bize hiçbir şey ifade mutlaştıran ifadeci bir mecra algısıyla kurulan dünyaya yine
etmeyen görüntüleri fotoğrafçı- olarak kullanan, bu anlamda fotoğrafla karşılık veren kuşak,
sı salt kadın olduğu için sergi- belgeselden ve nesnel görüntü- kadınlığın nasıl kurulduğuyla
lemek, işte tam da Beauvoir’ın den kopuşu ifade eden farklı yö- da ilgileniyor ve o kurguları za-
işaret ettiği o ikileme düşmek nelimleriyle dikkat çeken Emi- man zaman yapıbozuma uğratı-
olurdu. ne Ceylan, Laleper Aytek ve Ani yor.
Çelik Arevyan’la başlıyor, 1990
Fotoğrafçılığın akademik eği- doğumlu genç kuşaklara kadar “İkinci Göz” sergisi bağlamında
timinin kurulmasında ve kök- uzanıyor. Bu sergi, Türkiye’de belgesel ve sanatsal üretimler
lenmesinde başlıca rol oyna- fotoğrafın deyim yerindeyse arasındaki ayrımı –ve giderek
yan kişinin kadın olduğu , çok sanatsallaşmasında rol oyna- de muğlaklaşan sınırları– ka-
sayıda kadının fotoğraf eğitimi mış bu kuşağın, genç kuşaklar- dınların üretimi üzerinden tar-
gördüğü, amatör fotoğraf der- la aralarındaki benzerlikleri ve tışmak da mümkün. Belgesel
neklerine üye olduğu, reklam farklılıkları düşünmemizi sağ- görüntü ile sanatsal ifade ara-
ya da basın sektöründe çalış- larken, farklı kuşaktan kadın- sındaki sınırlar söz konusu ol-
tığı, sanatsal olarak fotoğrafla ların kendi fotoğrafçı kimlikle- duğunda, kadınların hangi mec-
kendini ifade ettiği bir ülkede, rini oluşturma süreçlerine dair rada daha görünür olabildikleri
tarihsel ya da güncel boyutuyla ipuçları veriyor. Örneğin önceki sorusu da önemli. Belgesel yö-
kadın fotoğrafçıların bu kadar kuşağın fotoğrafla ‘içsel manza- nelimler, kişisel tercihlerin öte-
az görünmesi elbette şaşırtı- ra’ yaratma biçimlerinde doğa sinde fotojurnalizmle de içiçe
cı bir durum. Naciye Suman, başlı başına estetik bir kaynak- geçmiş bir alan olarak kadınla-
Maryam Şahinyan, Yıldız Mo- ken, daha genç kuşaktan Özlem rın zaman zaman dışlandığı bir
ran, Eleni Küreman, Semiha Şimşek, Cemre Yeşil, Zeynep alan olabiliyor. Bu tür fotoğraçı-
Es gibi tarihsel figürlerin tari- Kayan gibi fotoğrafçıların iç- lığı temsil eden yaklaşımlarıyla
he gömülmüş olması bir yana, sel ruh hallerini, kendi portre- Bikem Ekberzade, Serra Akcan,
güncel seçkilerde de durum çok lerine, kendi bedenlerine, ya Burcu Göknar ya da Şenay Öz-
değişmiyor. 2012 yılında İstan- da kendi gündelik hayatlarının türk gibi fotoğrafçılar, sergide
bul Modern Sanat Müzesi’nde sıradan ayrıntılarına yükledik- belgesel projelerinden koparıl-
müzenin koleksiyonundan yola leri görülüyor. Doğa ise Sevim mış karelerle temsil ediliyorlar
çıkarak fotoğraf tarihçisi En- Sancaktar ya da Seza Bali’nin ama, bazen tek bir karede bile
gin Özendes’in küratörlüğünde fotoğraflarında gördüğümüz bir seri fotoğrafın yoğunluğunu
gerçekleştirilen “Dünden Son- gibi, onunla bugün olan ilişki- hissettirmenin olanaklı olduğu-
ra-İstanbul Modern Fotoğraf mizi düşündüren yapay birer nu düşündürüyorlar.
Koleksiyonundan” sergisini bir görüntü olarak karşımıza çıkı-
örnek olarak ele alırsak; 44 yor. Veyahut Silva Bingaz’ın fo- Sonuç olarak, “İkinci Göz” ser-
erkek 4 kadın fotoğrafçı, ka- toğraflarında olduğu gibi, insan gisinde bir araya gelen kadın-
dın fotoğrafçıların belgesel ve doğasının, ruhunun sıradışı bir lar, hem yaşadığımız dünyaya
sanat üretimler açısından son görsel seyrini sunabiliyor. dair ilginç yorumlarla, hem
derece faal olduğu günümüzde kendi dünyalarına dair samimi
dikkat çekici bir eksiklik olarak “Yakalanmış” karelere, yani bir içgörüntüyle görüntüler ya-
görünüyor. Müzenin fotoğraf klasik an fotoğrafına karşılık kalar ya da kurgularken, klişe
koleksiyonunun bütününde de kurgu eğilimi aralarında Ani bir bakışın ‘kadın duyarlılığı’
90’a yakın fotoğrafçı arasında Çelik Arevyan’ın da bulunduğu olarak adlandırabileceği bir pa-
kadınların oranı yüzde 10’u bul- önceki kuşak kadın fotoğrafçı- norama değil, Türkiye’de fotoğ-
muyor. Engin Özendes’in 1999 larda daha resimsel bir yaklaşı- rafın görülmeye değer bir kesi-
baskısı “Türkiye’de Fotoğraf” ma tekabül ederken, genç kuşak tini sunuyorlar.

36 37 AFSAD
Kaynakça Feminist Theory (Londra: Sage larda isimleştiler. Bu fotoğraf-
1. Linda Nochlin’e göndermede Publications, 2008): 259-271. çıların üretimini izlediğinizde,
bulunuyorum. Nochlin, feminist 6. Türkiye fotoğraf tarihi içinde bazılarının ‘kişisel’ bir porfolyo-
sanat tarihinin temel metinle- gölgede kalmış Naciye Hanım, yu da korumaya çalıştıkları gö-
rinden 1971 tarihli “Neden Hiç Maryam Şahinyan, Yıldız Mo- rülür; örneğin Gülnur Sözmen’in
Büyük Kadın Sanatçı Yok?”ta, ran, Eleni Küreman gibi bazı reklam, kurumsal kimlik ya da
“Ya Picasso kız olarak dünyaya isimler, tarihsel bir figür olarak sanat şeklinde kategorize ettiği
gelseydi?” sorusunu sorar ve ye- yalnızca Semiha Es’e odaklan- tüm fotoğraflarını ‘ışık’ konusu
tişme koşullarının cinsiyetçi ya- mak adına bu serginin dışında bağlamında sunumu gibi. Bugün
pısını sorgular. Bkz. Linda No- bırakıldı. daha sanatsal yönelimleriyle ta-
chlin, “Neden Hiç Büyük Kadın 7. Nanette Salomon, “Sanat Ta- nıdığımız Ani Çelik Arevyan ve
Sanatçı Yok?”, çev. A. Antmen, rihi Kanonu: Dışlama Günah- Laleper Aytek gibi fotoğrafçıla-
Sanat/Cinsiyet-Sanat Tarihi ve ları”, çev. E. Soğancılar, Sanat/ rın da tanıtım fotoğrafçılığı geç-
Feminist Eleştiri (İstanbul: İleti- Cinsiyet-Sanat Tarihi ve Femi- mişi var.
şim Yayınları, 2008); 132. nist Eleştiri (İstanbul: İletişim 10. Türkiye’de fotoğrafın tarih-
2. Birisi Mithat Bereket’in Pusu- Yayınları, 2008): 171. selleşmesi sürecinde de yine bir
la programı, diğeri Mustafa Ka- 8. Türkiye’deki ilk fotoğraf bölü- kadın, Engin Özendes önemli rol
radiş’in yapımcılığında hazırla- münü 1978 yılında kendisini fo- oynadı. Özendes 1976-1981 ara-
nan TRT belgeseli Nisvan. toğrafın eğitimine adamış olan sında Yeni Fotoğraf dergisini,
3.Mithat Bereket’in Pusula prog- Güler Ertan kurdu, 1994’te Mar- 1978-80 yıllarında Türk Fotoğ-
ramında, Hikmet Feridun Es’in mara Üniversitesi’nin fotoğraf raf Yıllığı’nı yönetti; 1980’lerde
fotoğraf muhabiri olarak herye- bölümünün kuruluşunda da yine ve 90’larda gazete ve dergilerde
re birlikte seyahat ettiklerini bu öne çıkan isim oydu. Ertan fo- fotoğraf yazıları yazdı, Türkiye
şekilde dile getiriyor. Bu ifade, toğraf üzerine çok sayıda kitap fotoğraf tarihiyle ilgili kitap-
kendi ‘ikincil’ konumunu ne ka- da yayımladı. larını da bu yıllarda yayımla-
dar içselleştirmiş olduğunu dü- 9. Türkiye’de 1980’li yıllardan maya başladı. Özendes ayrıca
şündürüyor. başlayarak fotoğraf dünyasında Türkiye’deki belli başlı kurumsal
4. Simone de Beauvoir, The Se- kadınların görünür olmaya baş- koleksiyonlardan biri olan İs-
cond Sex [1949], İng. çev. H.M. ladığı bir alan profesyonel ta- tanbul Modern fotoğraf koleksi-
Parsley (Londra: Picador, 1988). nıtım fotoğrafçılığı sektörüydü. yonunun oluşumunda rol oyna-
5. Toril Moi, “I Am Not A Woman Gülnur Sözmen, Tülin Altılar, dı, müzenin fotoğraf galerisini
Writer-About Women, Literatu- Sevil Sert gibi fotoğrafçılar uz- yönetti.
re and Feminist Theory Today”, manlaştıkları sektörlerde/alan-

Niçin “Kadın Fotoğrafçılar”?


Laleper AYTEK

1991 yılında Kadın Eserleri Kü- aslında, çekim anı ile ilgili bam- Kadın fotoğrafçı olmak üzerine
tüphanesi’nde gerçekleştirdiğim başka bir süreci, çekim anında düşünmeye başlamamın mila-
ilk dia gösterisinin ardından ilk hiçbir şey düşünülemeyen kısa dının 1991 yılı, ilk dia gösterim
soru Türkiye’de 80’li yılların anı ifade etmek istiyorum ama ve bu soru olduğunu söyleyebili-
aktivist feministlerinden Stella böyle bir soruyla ilk defa kar- rim.
Ovadia’dan geliyor: şılaştığım için ve panik içinde
“Fotoğrafta bir kadın bakışından kendimi hiç ifade edemiyor, tam 22 yıl sonra bugün Semiha Es
söz edebilir miyiz?” anlamıyla saçmalıyorum ve o Uluslararası Kadın Fotoğrafçılar
Kısa-net bir cevap veriyorum: yıllarda çok az tanıdığım sevgi- Sempozyumu düzenleme komi-
“Hayır, göz nötrdür.” li Stella’dan sağlam bir saldırıyı tesinin fotoğrafçı bir üyesi olarak
Kendinden çok emin bu cevapla fazlasıyla hakediyorum. bu sempozyumda “Niçin Kadın
Fotoğrafçılar?” başlıklı bir ko- dıklarımıza, söylediklerimize, yaya aittir. İnsanlar farklıdır ve
nuşma yaparken ve galiba daha düşündüklerimize, yok saydık- farklılıklarıyla fark yaratırlar.
da önemlisi sempozyumun para- larımıza, çektiğimiz fotoğraflara Diane Arbus’un bir başka haya-
lel etkinliği olarak Ahu Antmen yani aklımıza, ruhumuza ve gö- tın daha olduğunu göstererek in-
ile birlikte çalışmalarını Mayıs zümüze de işlemiştir ve bu fark sani düzlemde bu sığlaştırmaya,
ayından bu yana sürdürdüğümüz kaçınılmaz olarak yaptığımız her aynılaştırmaya ve yok saymaya
“İkinci Göz: Türkiye’den Kadın şeye yansır. karşı çıkmış bir fotoğrafçı oldu-
Fotoğrafçılar” sergisi açılmadan ğunu söyleyenebilir.
önce, bana seneler önce sorulan Diane Arbus (1923-1971) kısa
ve beni henüz içinde olmadığım süren hayat ve fotoğraf yolculu- Diane Arbus’a göre hayatı ya-
bir dünya ile ilk defa buluşturan ğunda ailesinden başlayarak ya- pan genelleştirmeler değil, ay-
o soruyu ve talihsiz cevabımı ha- şadığı karşılaşmalar ve yaklaşı- rıntılardır; eksikler, olmayanlar,
tırlıyorum en çok. mıyla fotoğrafta kişisel, sübjektif bilinmeyenler, hayaller ve arzu
yaklaşımın yolunu Wegee ve Li- edilenlerin toplamıdır. Yaşadı-
Ben, o gün aslında “göz nötrdür” sette Model’den sonra güçlendi- ğımız hayatı daha iyi anlayabil-
diyerek: “O” kareyi çekmek üze- ren ve fotoğraf tarihini bu yön- menin bir yolu da, görünenler,
re deklanşöre basılan kısa anın de (öznel olana doğru) derinden bilinenler kadar bilinmeyenler,
hiçbir şey düşünül(e)meyen tek etkileyen fotoğrafçıların başında ötekileştirilenler ve sayılmayan-
an olduğunu ifade etmek iste- gelir. Diane Arbus’un çocukluk lar üzerinden yaşanılan hayat-
miştim. Bu anı büyük bir boşluk yılları ile ilgili, “Çocukken bana lara ayna tutarak yahut hayatı
ve derin bir sessizlik anı olarak acı verdiğini hissettiğim şeyler- bu anlamda maskesizleştirerek
da tarif edebilirim. Fotoğrafçı den birisi, asla zorluk çekme- bakmak olabilir. Arbus’un yap-
o anda bir piramidin tepesin- miş olmamdı. Bir gerçek-dışılık tığını yapmak yani “başarılı ha-
de, yalnız, güvensiz, kimsesiz duygusunun içine hapsolmuş- yatın karşısına başarısız hayatı
ve hatta tehlikededir. Piramidin tum sanki [...] Ayrıca, bağışıklı koymak” hiç de o kadar kolay
tepesinde ondan başka kimseye bir hayat sürüyor olma duygusu değil. Arbus, hayata karanlık yü-
yer yoktur ve çekim anı güvenli da –ne kadar gülünç görünürse zünden bakmayı tercih eder; gö-
(aile, arkadaşlar, okul vb.) orta- görünsün- bana acı veriyordu.” rülmeyeni çekmeyi (tıpkı hiç ya-
mına geri dönmesini tetikleyen diye ifade ettiği düşünceleri kar- zılmamış olanı okumak gibi) ve
bir tür patlamadır; fotoğrafçı şılığını doğrudan doğruya haya- her gün biraz daha o karanlığın
deklanşöre basar, çekimini ta- tı, fotoğrafları ve ölümünde bu- içine çekilmeyi.
mamlar ve hemen ardından hız- lur. Sontag’ın da belirttiği gibi,
la dünyaya, kalabalık ve güvenli “Arbus’un çalışmaları tepkisel- Fotoğrafçı sonsuz ihtimaller ara-
ortamına döner. dir –kaynağını asalete karşı, sından “tam da şu” görme halini
onaylanmış olan şey(ler)e karşı tercih eder ve kendine ait kılar.
Ancak “göz nötr”dür dediğinizde tepkisellikten alır.” Fotoğraf- Bu nedenle fotoğrafçılar “katip”
aslında tek bir kastınız vardır: ları, 1920’lere kadar gündemde değil, “şairdirler”. Yine, fotoğ-
“fotoğrafın cinsiyeti yoktur”, olan uysal, güzel fotoğraf anlayı- rafçılar gerçeklikten “alıntı” yap-
“fotoğrafın kadını erkeği olmaz, şına açık bir karşı duruşu temsil mazlar; herkesin gözü önündeki
bakışın cinsiyeti yoktur” de- etmektedir; sevecen değildirler; sıradan gerçekliği kendi görme
mektesinizdir. Oysa fotoğrafın fotoğraflarının (ve kendinin de) hallerine dönüştürerek “yeniden
fotoğrafçısı üzerinden bir cinsi- tüm insanlığı kucaklamak gibi yorumlarlar.” Fotoğrafçı öznelli-
yeti vardır ve bu cinsiyet fotoğ- şekli bir hümanizmi yoktur ve ğini böyle inşa eder.
raf olanı öznelleştiren, sadece o (görmediğimiz, görmekten ka-
fotoğrafçıya ait kılan pek çok de- çındığımız bir dünyaya karşılık Ve fotoğrafçı sanatçının öznel-
ğişkenle birlikte fotoğrafçının, geldikleri için) fazlasıyla rahat- lik inşasında kadın ya da erkek
bakışının cinsiyeti; o cinsiyeti sız edicidir. olmak, diğer olma halleri kadar
nasıl algılayıp, kurguladığı, ya- önemli ve hatta önceliklidir.
şadığı ve yansıttığı ile doğrudan Arbus hayata ve fotoğrafa eksik- Kadınlar olarak doğup büyütül-
ilintilidir. likler üzerinden bakar. Dünya düğümüz ülkelerde, toplumlar-
güzel, ideal, iyilikler kadar belki da, ailelerde ve çevrelerde belirli
Bakış dediğiniz şey algınızdır, daha da çok eksik, çirkin, kötü seçimler yaparak, ya da bazı se-
yaklaşımınızdır, çığlığınız, ses- ve acılarla doludur Arbus için. çimler bizler için yapılarak ve bi-
sizliğiniz, öfkeniz, akıl karışık- Soylular, zenginler kadar fakir- lincine varmasak da bize dayatı-
lıklarınız, sorularınız yahut aş- ler, fahişeler; heteroseksüeller larak “biri” oluruz, kadın oluruz,
kınızdır ve “bakış” fotoğrafta da, kadar travestiler ya da eşcinsel- erkek oluruz, yazar, akademis-
hayatta da cinsiyetlidir. Hayat- ler; standart boylular kadar cü- yen, şakıcı, oyuncu ya da fotoğ-
larımızı kadınlar ya da erkekler celer ve devler, kainat güzelleri rafçı oluruz.
olarak yaşıyor olmamız nasıl bir ya da film yıldızları kadar Ar-
fark yaratıyorsa, bu fark yaz- bus’un “ucubeleri” de bu dün- Bir bölümümüz cinsel kimliği-

38 39 AFSAD
Fotoğraf, kusursuz bir güzellik ideali ile kusurluluk halleri, dünyayı süsleme
çabalarıyla maskesini indirme gayretleri arasında salınır ve ancak “mekanik
olanı fetheden ruh hayattaki benzerliğe bir yorum kattığında” gelir.

ni “biri” olma sürecinde ya da lık tarihsel boşluğu (fotoğrafsız- -Fransız Bilimler Akademisi ta-
sonrasında yeniden tanımlar; lığı) telafi edebilmek ve gerçek rafından 1839’da bir icat olarak
bir bölümümüz solcu, aktivist, bir fotoğraf tarihi ve geleneği Jacques Louis Mande Daguer-
çevreci, dinci ya da faşist olur; oluşturabilmek için fotoğrafçılar re adına tescil edilişinden bu
bir bölümümüz iyi bir kolejde, olarak öncelikle bu coğrafyada- yana- özellikle 20.Yüzyılın ikinci
iyi bir eğitim alıp iki dil birden ki “dışlama günahlarımızı” iyi yarısından itibaren yerleştirile-
öğrenirken, bir bölümümüz otuz okumamız, geriye dönük araş- bileceği temel eksenlerin başın-
yaşına kadar üç tarafı sularla tırmalarla (tıpkı bugün Semiha da öznelleşme ekseninin geldiği
çevrili bir ülkede denizi görme- Es ve Yıldız Moran için yapılma- söyleyenebilir.
den yaşar. Süreçler çeşitlenir; ya başlandığı gibi) eksiklerimizi
yaşamlar farklılaşır; karmaşıkla- tamamlamamız ve Türkiye’de İkinci Dünya Savaşı sonrasında,
şır ve bizi yapan haller birbirine 1980’lerle başlayan, 2000’li yıl- kusursuz kompozisyon, ideal-
eklenerek yaşandıkça çoğalır ve larla birlikte iyice belirginleşen leştirilmiş, soylulaştırılmış gö-
çoğaltır; hem bizi, hem de yaptı- öznel yaklaşımların nasıl inşa rüntülerin hakim olduğu “doğ-
ğımız işler aracılığıyla ulaşılabi- edilmekte olduklarını yakından rudan” fotoğraf anlayışı yerini
len izleyicileri. izleyerek, “normal” seçkileri kişisel olanın arayışına bırakır.
şüpheli hale getirecek yeni stra- İdealleştirme ve mükemmeli ya-
Ve sonunda bir BEN’e, ben olma tejilerin geliştirmesine katkıda kalama arzusu yaşanan iki Dün-
haline ulaşırız; tüm biriktirdik- bulunmalıyız. ya Savaşı ile ciddi biçimde yara
lerimiz ve ayıkladıklarımızla almıştır ve savaşlar süresince
yani seçimlerimiz ve seç(e)me- Bu sempozyum vesilesiyle, adın- yaşananların ardından fotoğraf-
diklerimizle… dan ilk söz edildiğinde dönemin ta neredeyse kutsal kabul edilen
popüler gazetecisi Hikmet Feri- “mükemmellik” anlayışından
Bugün ekonomi eğitimi almış, dun Es’in eşi olarak hatırlanan; uzaklaşılır. Dünya artık kimse
ekonomi yüksek lisansı yapmak ama aslında Türkiye’nin ilk ka- için tekin, ideal, eksiksiz ya da
üzere yola çıkıp 5 yıl okuduktan dın gezi ve savaş fotoğrafçısı kusursuz bir coğrafya değildir.
sonra düşündüğü çizgiden vaz- olan Semiha Es’i (1912-2012) Tam tersine kusurlu, adaletsiz
geçerek fotoğrafçı olmayı seç- Ahu Antmen ile birlikte hazır- ve ayrımcı bir yerdir. Böyle bir
miş, 20 yıldan fazla bir süredir ladığımız, belki de ilk sergisiyle düzen içinde tarafsızlık diye bir
fotoğrafla uğraşan biri olarak; ve bir fotoğrafçı olarak buluş- seçenek yoktur; olamaz. We-
bakışın, algının ve gözün asla turabildiğimiz için kendimi çok egee’nin polis foto muhabiri
nötr olamayacağını bildiğim şanslı addediyorum. olarak New York sokaklarında
gibi, bir fotoğrafçı olarak öznel- şehrin suç, ceza ve ölüm üzerin-
lik inşasına ancak aklım, kalbim Ve çok iyi biliyoruz ki, bu coğraf- den karanlık yüzünü yansıttığı
ve gözüm nötr yani tarafsız ol- yada yetişmiş ve yaşamış, ama sansasyonel siyah/beyaz fotoğ-
madığında, tam tersine taraflı bugüne kadar ısrarla görmezden rafları, Lisette Model’in kibar
olduğunda ulaşabileceğimi çok gelinmiş ya da sadece gözucuy- fahişeleri, Diane Arbus’un ucu-
iyi biliyorum. la bakılmış başka kadın fotoğ- beleri, fahişeleri ya da cüceleri,
rafçılar da var: Yıldız Moran Walker Evans’ın pardösüsünün
Farklı okumaların önünü açabil- (1932-1995) gibi, Naciye Suman altına gizlediği fotoğraf maki-
mek, ‘normal’ sayılan seçkileri (1881-1976) Maryam Şahinyan nesiyle New York metrosunda
şüpheli hale getirecek yeni gör- (1911-1996), Eleni Küreman çektiği “Yolcular” serisi kusur-
sel okuma önerilerinin gelişti- (1921-2001) ve diğerleri… suz olma arayışı ve arzusundan
rilmesine katkıda bulunabilmek çok, kıyıda köşede kalmış, el
için, Nanette Salomon’un ifa- Görünen o ki, daha uzun bir yo- değmemiş okumaları (duygular,
desiyle “dışlama günahlarının” lumuz ve yapacak çok işimiz var. düşünceler, sorular...) bölerek
ortadan kaldırılması ve fotoğraf Uzun bir yolumuz ve yapacak bir çok ayrıntıya dokunabilme
tarihi kanonunun öznellikler çok işimiz var, çünkü Avrupa talebiyle, aslında bir anlamda
inşası çerçevesinde incelenerek ve Amerika’da ilk fotoğraf akı- bunlar, büyük bir gözaltının fo-
yeniden yazılması gerektiğine de mı olan Resimselcilik akımına toğraflarıdır. Fotoğrafçının eğer
inanıyorum. karşı çıkışın tarihi olarak geli- becerebilirse, ruh verdiği şey
şen modern fotoğrafın 200 yıla işte tam da budur; kral’ın çıplak
Türkiye fotoğrafında ise yüz yıl- yaklaşan tarihine baktığımızda olduğu, sahteliklerin temizlenip,
maskelerin düşürüldüğü, başka/ okumanın da mümkün olduğuna “Çağımızda kadınlar, kültürün
yeni/farklı gerçekliklerin de açı- işaret edebilmekti. üretilmesi ve yayılmasında söz
ğa çıkarıldığı zamanlardır. Bu sahibi olma sorumluluğunu ve
eylemin sonunda fotoğrafçının Bu projeye aklı, kalbi, emeği, za- ayrıcalığını yeniden kazanmak
dünyaya gösterdiği (ve aslında manı, fikirleri, soruları ve öne- için savaştılar ve bunu başardı-
biriktirdiği) ise kendi suretidir. rileri ile çok sayıda kişi katkıda lar. Ancak gelinen bu aşamada
Fotoğraf, kusursuz bir güzellik bulundu, çok sayıda kurum des- yalnızca söyleme dahil edilmek
ideali ile kusurluluk halleri, dün- tek verdi. Eğer onların katkıları yeterli olmaz. Feminist pratik,
yayı süsleme çabalarıyla maske- olmasaydı ne böyle bir sempoz- akademik sanat tarihi alanına
sini indirme gayretleri arasında yum; ne de Yunanistan Başkon- ve kanonuna meydan okumak
salınır ve ancak “mekanik olanı solosluğu’nun ev sahipliğinde, için bazı stratejiler geliştirdi.
fetheden ruh hayattaki benzerli- bir zamanlar fotoğrafın kalbinin Bunlar arasında en önemlisi,
ğe bir yorum kattığında” gelir. attığı İstiklal Caddesi üzerinde- geçmişteki kadın yaratıcıların
Bir fotoğrafın gelivermesi ancak ki (“60 numarada”) Sismanoglio keşfedilip gün yüzüne çıkarıl-
görünen gerçekliğin üzerindeki Megaro’da böyle bir sergi ger- ması. İkincisi ise, kadınların
makyajın silinmesiyle mümkün çekleşebilirdi. eleştirmen ve yorumcu olarak
olur. Bu, bir tür altın vuruştur. ortaya çıkmaları, sanat eserle-
Barthes, Camera Lucida’da “fo- Koç Üniversitesi, Sabancı Üni- rini kendi açılarından anlamlı
toğrafta hiçbir şey reddedilemez versitesi ve İstanbul Kadın olacak şekilde kavrayıp değişi-
ya da dönüştürülemez” der. Fo- Müzesi ortaklığında ve değerli me uğratmaları. Bu iki gelişme,
toğrafçı çektiğini dönüştüremez sponsorlarımızın katkıları sa- yani kadın sanatçıların keşfi ile
ama çekerken dönüştürür ve yesinde gerçekleştirebildiğimiz kadın eleştirmenlerin ortaya
fotoğrafçı her karenin ardından “Semiha Es Uluslararası Kadın çıkması, kuşkusuz çok çeşitli ve
gerçekle arasında yeni(den) bir Fotoğrafçılar Sempozyumu” ve birbiriyle bağlantılı sonuçlar
bağ kurar. sempozyumun paralel etkinliği doğurdu. Birinci stratejinin,
olan “İkinci Göz: Türkiye’den yani kadın sanatçıların keşfinin
Yousuf Karsh portreleri üzerin- Kadın Fotoğrafçılar” sergisinin en olumlu sonuçlarından biri,
den bu bağı şöyle açıklıyor: farklı aşamalarında bizlere pro- “normal” seçkiyi şüpheli hale
“Tüm bildiğim, her erkek ve ka- fesyonel bir gönüllülük anlayışı getirmesi, böylece doğal olmak-
dının kendi içinde bir gizi ol- ile destek olan; başta Rafineri, tan çıkarıp siyasi boyutunu ifşa
duğudur... Bu gizin açığa çıkışı, Zarakol Halkla İlişkiler ve Difo etmesidir. Bugüne dek kültür ta-
eğer çıkarsa, saniyenin çok kü- olmak üzere tüm kişi ve kurum- rihinin nesnel bir anlatısı, “Batı
çük bir parçasında, bilinçsiz bir lara; bu süreci birlikte hayat Avrupa Geleneği” olarak görü-
hareketle, gözün bir ışıltısıyla, geçirdiğimiz çalışma arkadaşla- len şey, bir anda beyaz, üst sınıf
bütün insanların en derinlerin- rıma, Semiha Es’in fotoğraf ar- erkeğin yaratıcılığını ve otori-
deki kendilerini dünyadan sak- şivini bizlere açan sevgili Özgün tesini kayıran önyargıyla yüklü
lamak için taktıkları maskenin Levent’e, öğrencilerime, “İkinci bir tarih görünümü kazanır. Bu
kısa bir süreliğine kaldırmasıyla Göz”e fotoğraflarıyla katılarak tarih, yalnızca erkek çıkarları-
olur.” bir hayali “görünür kılan” sev- na hizmet eder. Feministlerin,
gili fotoğrafçılara ve davetimizi kadın sanatçıların nasıl dışlan-
28-30 Kasım 2013 tarihleri ara- kabul edip uzak yollardan, farklı dığını ifşa etme konusundaki
sında İstanbul’da gerçekleşen ülkelerden gelerek bugün ara- ısrarları, kanona dahil edilmiş
Semiha Es-Uluslararası Kadın mızda bizlerle olan değerli katı- eserlerin, geleneksel olarak öne
Fotoğrafçılar Sempozyumu kap- lımcılarımıza içtenlikle teşekkür sürülenlerden çok farklı gerek-
samında düzenlenen İkinci Göz: ediyorum. çelerle biraraya getirildiği ger-
Türkiye’den Kadın Fotoğrafçılar çeğini gözler önüne serer.” Bkz.
Sergisi ile ilgili amacımız Ahu Kasım 2013, İstanbul Nanette Salomon, “Sanat Tarihi
Antmen’in de belirttiği gibi, Kanonu: Dışlama Günahları”,
“Türkiye’de 1980 sonrasında Kaynakça çev. Esin Soğancılar, Sanat/
ciddi bir bilgisel ve sanatsal bi- 1.Bkz. Susan Sontag, “Fotoğ- Cinsiyet-Sanat Tarihi ve Femi-
rikim oluşturan kadın sanatçı raf Üzerine”, çev. Osman Akın- nist Eleştiri (İstanbul: İletişim
potansiyelinin görünür kılınma- hay (İstanbul: Agora Kitaplığı, Yayınları, 2008); 170-171
sı; günümüze değin yoğun bir 2008); 53. 5. Bkz. Walter Benjamin, “Fo-
üretim içinde olan kadın fotoğ- 2. Sontag, age, 55. toğrafın Kısa Tarihi”, çev. Os-
rafçıların ve fotoğrafı sanatsal 3. Sontag, age, 55. man Akınhay (İstanbul: Agora
bir ifade biçimi olarak kullanan 4. Nanette Salomon 1991 tarihli, Kitaplığı, 2012); 34.
kadın sanatçıları tanıtılması ve feminist sanat tarihinin önemli 6. Bkz. Mary Price, “Fotoğraf
fotografik ifadenin öznelleşmesi metinlerinden “Sanat Tarihi Ka- Çerçevedeki Gizem”, çev. Ayşe-
sürecindeki katkılarının ortaya nonu: Dışlama Günahları”nda naz & Kubilay Koş, (İstanbul:
konulması” ve böylece farklı bir şu önemli saptamayı yapar: Ayrıntı Yayınları, 2004); 162.

40 41 AFSAD
Laleper AYTEK Cemre YESİL

Larissa ARAZ
Serra Akcan

Burcu Göknar Pınar Gediközer

Zeynep Kayan

42 43 AFSAD
Sebla Selin Ok

Silva Bingaz
Doğaçlama
Portfolyo

Mart - Nisan

44 45 AFSAD
Metamorphosis Doğaçlama
Portfolyo

Mart - Nisan

Gérard RANCINAN
Çeviri:Arzu ÖZGEN

Metamorphosis 1, Saklanmayan / Kapatılmayan Özgürlük


Delacroix tarafından belirtildiği gibi 1830’larda den beri tutarlı bir şekilde ifade özgürlüğüne inanmaya teşvik
ediliyoruz. Ama medyanın büyümesine ve gösterilerin sayılarının artmasına rağmen hala insanların sesleri bas-
tırılıyor ve hayat hala ucuz.

Metamorphosis 2, Zevk Bahçesi


Adem ile Havva’nın çocukları … ta-
rafından hayal edilen zevk bahçe-
sinde yaşamaktan mutlu değiller.
Onların kibirleri kendi sonlarını
hazırlamakta. Her tarafı işgal eden
insanoğlu kendini tanrının raki-
bi görerek, dünyayı kendi istediği
şekilde yeniden yaratmak isterdi.
Fakat, tüm iyi niyetlerine rağmen,
kaçtığını düşündüğü gerçek öldürü-
cü kaderini hazırladı. Kendi yoko-
luşu için potansiyeli yarattı: Atom
bombası.
Metamorphosis 3, Büyük yemek Metamorphosis 5, Dans
Son yemekten bu yana ne kadar ilerleme kaydettik? Eğlenceli ve renkli yiyecekleri keşfettik. Count of Lampedusa “birşeyler
Yediğimiz şeylerin tadını ne çok tatlı, ne çok ekşi olmamak üzere körelttik. Fast food’u keşfe- zorundadır” demiştir. İnsanoğl
denler fakirlerin fakiri insanları bir kalori şölenine davet etmektedirler. Müşteriler 99 sent’e sanoğlu aslında olasılığın yansım
tam bir menu yiyebilmektedirler. Sahipler ise sağlıklı ve organic besin almaktadırlar. Zayıfla- lerin, dillerin ve büyük evrense
manın bedeli oldukça pahalıdır. öncekinin işaretidir. Ve değişen

46 47 AFSAD
rin olduğu gibi kalmasını istiyorsak, herşey değişmek
lu, yolculuğunda kendi hikayesini anlatmaktadır, in-
masından başka birşey değildir. O, ritüellerin, kültür-
el efsanelerin vektörüdür. Her yüzyıl, kendinden bir
n insanoğlu değil, olasılıklardır.

Metamorphosis 10,
Tarih…. geleceğin arayışıdır. Hep bildiğimiz gibi, tarihin sonuna mı
geldik? Sanki son bir kutlama gibi insanlık tarihi çöken medeniyetlerin
toplamıdır. İnsanoğlu modernleşmenin yeni web versiyonlarına yaka-
lanarak, kendinden sonrakilere ya yer bırakmakta ya da hiç bırakma-
maktadır.
Doğaçlama
Portfolyo Ekolojik Yanılgılar
Mart - Nisan

Başak ŞENOVA

Barış Bakanlığı savaşla,


Doğruluk Bakanlığı yalanla,
Sevgi Bakanlığı işkence ve zulümle,
Bolluk Bakanlığı herkesi aç bırakmakla uğraşır.
Bu çelişkiler ne tesadüfîdir, ne de sıradan bir ikiyüzlülüğün sonucudur.
Bunlar bilinçli olarak çiftdüşün’ün uygulanmasıdır.

George Orwell (1)

Bir yanılgı, mantıkta sadece söylemleri üretip, işleyen sa- dayatmasına karşılık vererek,
hata olarak tanımlanır. Aynı natsal yaklaşımların ve bakış sorumluluğunu da yüklenir.
doğrultuda, bienalin başlığı açılarının izleğinde, ekolojik
istatistikte geçen ‘ekolojik ya- bilgilerin yanılgılarını araştır- Bienalin ana mekânlarından
nılgı’ terimininden yola çık- mayı hedefler. Helsinki Fotoğ- birisi Finlandiya Fotoğraf Mü-
maktadır. Bu terim, bir mantık raf Bienali’ndeki (HPB14) bu zesidir. Barbaros Kayan’ın Oc-
hatası veya istatistikî veri- sorgulama farklı yönlere doğ- cupy Taksim (2013) fotoğraf
lerin(2) yorumlanmasındaki ru ilerleyen yollar barındırır. serisinden bir kare müzenin
yanlış bir varsayımı imler. Bienal, böylece ekolojik yanıl- ön cephesini kaplıyor. Bu seri
gılarla ilgili verileri, görsel ka- 2013 baharında Gezi Parkı’nda
Ya benzer hata ve varsayımlar nıtlar ve lens tabanlı gerçekler bulunan ağaçların kesimine
dünyadaki egemen güçler (hü- üzerinden göstermektedir. karşı protestolarla başlayan ve
kümetler, şirketler, bankalar ülke çapında ilk kitlesel tepki-
ve holdingler) tarafından ka- HPB14’de, farklı mekân ve for- ye dönüşen İstanbul’daki Gezi
sıtlı ve sistematik olarak yapı- matlar, çok belirgin olmayan Parkı direnişini belgelemek-
lıyorsa? tematik bölünmeler ve zıtlık- tedir. Kayan’ın projesi, Hel-
lar üzerinden birbiriyle etki- sinki’deki kamusal alanlarda
Ya biz bu egemen güçler tara- leşim içindedirler: bazı işler, yer alan tek bienal projedir.
fından ileri sürülen çelişkili ve diğerleriyle içerik ve forma Böyle bir mekânsal karar bir-
çarpık düşünceleri dinlerken, dayalı bağlantılar kurarken, kaç farklı düzeyde yer alan bir
dünyanın tüm ekolojik dengesi diğerleri belli zıtlıkları göz ‘çeviri’nin altını çizimektedir.
bozuluyorsa? önüne seriyor. Bunun sonu- Türkiye’de olup bitenler san-
cu olarak, Ekolojik Yanılgılar; sürü ve kamu alanlarında (bu
Ya çevremizde olup bitene kar- aynı zamanda değişik tarihsel, alanların içinde Interneti ve
şı tamamen kör, sağır ve dilsiz ekonomik, ideolojik, politik, sosyal medyayı da düşünmek
olduysak? sosyal ve kültürel köklere sa- gerekir) baskıyı imlerken, bu
hip farklı gerçekleri ve koşula- fotoğraflar Helsinki’deki ka-
Ya tüm bu yanılgılar bizi çok- rı göstermek için mütevazi bir musal alanlarda bir engelle
tan tuzağa düşürdüyse? girişimdir. Projeler arasındaki karşılaşmadan sergilenebil-
bu tür bağlantılar yoluyla, her mektedir. Söz konusu çevirinin
Bienal, bu ve buna benzer so- bir mekân eleştirel ve mesa- ilk adımı siyasi bir durumun
rular sorarak, kanıtlara daya- feli bir yaklaşımla içinde bu- ve demokratik koşulların tek-
lı eleştirel, sosyal ve kültürel lunduğu koşulların baskısı ve rar ele alınmasıdır. Bir sonraki

48 49 AFSAD
Occupy Gezi (İstanbul, 2013) f: Barbaros Kayan. Sanatçının izniyle

adımda, kentin dört bir yanın- yanı sıra Kayan’ın fotoğrafları (2013)’nın sonuçlarını birleş-
da edimsel olarak boy gösteri- aynı zamanda Hippolyte kori- tirir ve yeniden ele alır: Her iki
yor olmalarına rağmen fotoğ- dorlarında, Hima ve Sali resto- proje de bir harita ile Helsinki
raflar birebir bir deneyimden ranında ve kablo fabrikasında Fotoğraf Bienali için üretilen
soyut bir temsiliyete dönüş- yer almaktadır. bir kitap eşliğinde İstanbul’un
mektedir. Son olarak, önemli kaçınılmaz dönüşümüne tanık-
noktalardan bir tanesi de bu İstanbul, Serkan Taycan’ın lık eden ağır deneyimi katlar.
fotoğrafların, çeşitli zamansal Tumulus (2014) başlıklı proje-
ve mekânsal algılama metotla- sinde de müzede bir kez daha Olof Jarlbro’nun Taş Fabrikası
rına atıfta bulunarak mekansal karşımıza çıkar. Son on yılda, (Stone Factory), (2012) çalış-
uçurumlar oluşturmalarıdır. İstanbul’daki şuursuz kentsel ması, Katmandu’nun etekle-
Örneğin, Helsinki’deki tren dönüşüm kitlesel tahribata ne- rindeki toz ile örtülü bir başka
garına giren Finlandiyalı bir den olmuştur. İstanbul acıma- gerçeği yakalayan bir fotoğraf
vatandaşın, Y kuşağından bir sızca talan edilmiş ve bu süreç- serisidir. Koteshwor kapita-
genç kadın protestocunun, İs- te kent büyük miktarlarda kazı lizmin insanlık dışı hüküm-
tanbul’daki protestonun tam enkazıyla kuşatılmıştır. Sanat- ranlığının üzücü ve ağır ör-
ortasında Gezi Parkı’nın hu- çı sadece bu sürecin delilleri- neklerinden sadece birisidir.
zurlu ortamında ‘Beat Kuşa- ni toplamakla kalmayıp, aynı Jarlbro’nun kareleri, bencil
ğı’ kitabını okuyan imgesini zamanda fotoğrafları aracılı- ve kayıtsız insanların sebep
reklam panolarından birinde ğıyla bu dönüşümün katman- olduğu zor hayatla baş etmek
gördüğünde ne tepki verece- larını keşfeder ve deneyimler. zorunda kalan işçilerin diren-
ğini ben de gerçekten merak Taycan İstanbul’un batısında, cini ve kararlılığını belirleyici
ediyorum. Böyle bir fotoğraf Karadeniz ve Marmara Denizi bir etken olarak ortaya koyar.
kesinlikle faklı zaman dilim- arasında deneyimlenmesi ge- Aynı zamanda, bu kareler,
lerinin kuşaklarını harman- reken bir yürüyüş rotası çizer. adaletsiz koşulların varlığının
lamakta ve zamanla sıçrama Tumulus, birbiriyle ilintili iki ve dünyanın unutulmuş bölge-
yaratmaktadır. Finlandiya Fo- farklı projenin: Kabuk (2012- lerindeki ekolojik zararlarının
toğraf Müzesi ve tren garının 2013) ve İki Deniz Arasında kanıtıdır. Öte yandan, Jesper
Shell #06 (İstanbul, 2012). Arşiv pigment baskı f: Serkan TAYCAN . Sanatçının ve Elipsis Galeri’nin izniyle

Stonefactory (2012) f: Olof JARLBRO. Sanatçının izniyle

50 51 AFSAD
Just’ın filmi Llano (2012), su
kaynağı sıkıntısı sonucu terk
edilmiş kent Llano del Rio’da-
ki bir distopyaya dayanmak-
tadır. Kuraklık sahnesi, yapay
yağmur eşliğinde zoraki hare-
ketler sergileyen bir kadının
histerik davranışıyla örtüşür.
Hana Miletic’in Sint-Annabos,
Antwerpen/Forest-Saint-Anne
Antwerp (2008-2013) başlıklı
çalışması bir ormanın yıkım
gerekçesine verilen tepkinin
üzerine kurgulanmıştır. Mile-
tic, Fresson bskı tekniğini kul-
lanan Miletic, yanmış organik
maddelerle bu yıkıcı süreç ve
onun sonuçlarını derin ve ka-
ranlık görüntüler ile yeniden
gözler önüne serer.

Mary McIntyre ahşap bir ya-


pıyla oluşturduğu yerleştir-
mesinde edimsel bir ifadeye
başvurur. Ütopik Bir Modelin
İnşaası (The Construction of A
Utopian Model) (2000-2013)
başlıklı işteki yapı, odak nok-
tasındaki fotoğrafa seyircinin
erişimini sağlayan, ancak bu
deneyim için çaba sarf etmeye
zorlayan bir görüntüleme plat-
formu olarak işlev görmekte-
dir. Yeşil bir vadinin ortasına “Sint-Annabos, Antwerpen” – Forest-Sainte-Anne, Antwerp” (2008-2013)
inşaa edilmiş beton bir köprü- Renkli karbon baskı. f: Hana MİLETİC Sanatçının izniyle
yü gösteren fotoğraf, doğanın
zoraki dönüşümünün haberci- Willie Doherty’nin fotoğrafları, kapitalizmin rasyonel araçları
sidir. Kanıtlar Ortada Savaş Bitmedi olarak tüm iletişim teknolojile-
I ve II (Uncovering Evidence ri, değişmez bir şekilde yaylım
Raq Media Collective, müzede that the War is Not Over I ve ateşiyle görüntüleri hayatımı-
farklı iki işi tek bir mekana içi- II) (1995), geçmişten kalan ka- za doldurmaktadır. İmgelerin
çe geçmiş bir kurulumla göste- nıtlarla kişisel bellek fragman- sadece kendileri değil, aynı za-
rir. (Landscape at Baranagar, ları arasında salınır. Yıkım ile manda onların ideolojileri ve
Factored for/ Baranagar’da yaşam, makine ile doğa, gerçek gerçekleri bizim için oluşturul-
Peysaj) Déjà Vu and Distance ile kurgu arasındaki çözülmez muştur. Helsinki Fotoğraf Bi-
(2011) çalışması gerçekleri, sınırları ifşa ederken, Doherty enali için Andujar bu projenin
pozisyonları, anıları ve bakış kendi ortamının güvenirliliğini bir parçasını oluşturan Zaman
açılarını çoğaltan asma akri- sorgular. Tüneli (Timeline) bölümünden
lik karelerden ve bir zamanlar kartpostallar üretmiştir. Tüm
dumanını dışarı püskürten ba- Aynı düşünce doğrultusunda, kartpostallar ironik bir dille
canın dışında yetişen bir ağa- Daniel G. Andujar, Postcapital ekolojik felaketlerin habercisi
cı kaydeden bir videodan olu- Arşivi, 1989-2001 projesiyle olmaktadır.(3) Bu kartpostal-
şur. Biz Petrolüz (We the Fuel) basitleştirilmiş imgeleri sor- lar, bienal’in ana mekânların-
(2011) ise işlenmiş film pos- gular. 1989-2001 yılları, Ber- da dağıtılmaktadır.
terleri ve dental X ışınların- lin duvarının yıkılması ile 11
dan yapılmış bir kolajdır. Her Eylül saldırısı arasında oluşan Ali Cherri, imledikleri güçlü
iki çalışma da tarih boyunca 250.000 den fazla belgeden söylemler ile doğanın anlatım-
doğaya nasıl ihanet ettiğimizi oluşmaktadır, bu belgelerin sal içerikleri arasındaki ilişki-
bize hatırlatırken onun iyileş- tamamı sanatçılar tarafından ye ağırlık vererek, Finlandiya
tirici gücünün altını çizer. Internetten toplanmıştır. Geç Müzesi Fotoğraf Arşivi’nde ça-
lışmıştır. Arşivde bulunan I.K.
Inha’nın Finlandiya Tarımı
(Finnish Agriculture) (1899)
serisini, Inha’nın İneği (Inha’s
Cow) (2014) başlığı altında fo-
toğraf ve videodan oluşan bir
yerleştirme olarak işledi.

Jawal Al Malhi Benzin İstas-


yonu (The Gas Station) (2010)
ve Başlıksız (Untitled) (2010)
başlıklı ışıklı kutularda iki
fotoğraf sergiler. Doherty’nin
fotoğraflarına benzer şekilde,
bunlar dayatılan normalleşti-
rilmiş koşulların kanıtlarıdır
- hatta bu kareler, Kudüs’teki
günlük yaşamın basit sıradan
detayları olmasına rağmen,
sergilendiklerinde oldukça
dikkat çekecek özelliklere sa-
“Uncovering Evidence that the War is Not Over II” (1995) hiptir.
Cibachrome Photograph DOHERTY. Sanatçının ve Matt’s Gallery,
Londra; Alexander and Bonin, New York; Kerlin Gallery, Dublin; Jatkasaari’deki L3 Deposunda,
Galerie Peter Kilchmann, Zurih and Galeria Moises Perez de Al Malhi’nin mekansal yerleş-
Albeniz, Madrid; izniyle tirmesinde Kudüs kenti yerini

The Gas Station (2010) Diyapozitif f: Jawad al MALHI. Sanatçının izniyle

52 53 AFSAD
alınır. Kentsel dönüşümün ör-
neklerinden biri olan, terk edil-
miş bu antrepoda, Al Malhi’nin
yeni inşa edilmiş bir İsrail yer-
leşim alanından yakındaki bir
Filistin mülteci kampının pa-
noramik görüntülerine Yane
Calovski’nin Ijburg’u konu
alan videosu eşlik etmektedir.

Al Malhi’nin Ev No: 197 (2009)


ve Babil Kulesinin Yeniden
Ziyaret Etmek (Tower of Ba-
bel Revisited) (2010) başlık-
lı çalışmaları Kudüs’teki kent
peyzajının aşırı yoğunluğuna
vurgu yaparken, Calovski’nin
Hollow Land (2009) videosu
deniz doldurularak elde edil-
miş yapay arazi üzerine inşa
edilmiş yeni bir yerleşim ala-
nını gösterir. Orataya konu-
lan bu çelişkili iki durum, sos-
yal, ekonomik, politik ve daha
önemlisi kentsel gelişmeleri
yöneten kültürel süreçlere iliş-
kin soruları gündeme getirir.
Ayrıca, Al Malhi’nin dikey diji-
tal baskıları Miras (Inheritan-
ce) (I to VII) (2010) deponun
metruk ortamındaki sütunlarla
üstüste okunur.

Aynı mekânda, Marja He-


lander’ın, Modern Göçebeler The Modern Nomads: Buollánoaivi ( Samice)/Mount Palopää
(The Modern Nomads) serile- (İngilizce)/Palopää (Fince), (2001), Alüminyum üzerine C-print
rinden olan büyük boyutlar- f: Marja HELANDER. Sanatçının izniyle.
daki iki fotoğrafı, Buolláno-
aivi/Palopää/Mount Palopää olan en kapsamlı araştırmaya (2009-) serisinden beş fotoğ-
(2001) ve Ánnevárri/Anniva- dayalı projesi Baltık Denizi raf, Helsinki -Ballassi Ensti-
ara/Mount Annivaara (2002), Plastiği (Baltic Sea Plastique) tüsünde yer alan Macar Kültür
aynı konu etrafında fakat farklı (2013-2014), video ve analitik ve Bilimsel Merkezi’ndeki Gal-
görüş açılarını gösteriyor. Bu çizimlerin yanı sıra, Helsin- leria U‘nun ön pencerelerinin
fotoğraflar kapitalist eğilimle ki sahillerine vurmuş plastik tüm yüzünü kaplamaktadır.
büyük şirketler ve siyasi ikti- atıklardan yapılan objeler, on- Aynı seriden fotoğraflar da bir
dar güçleri tarafından dayatı- ların çizimleri ve videolardan solo sunum şeklinde galeride
lan ekonomik, politik ve kültü- oluşan bir yerleştirmedir. Bu yer alır.
rel dönüşümleri deneyimleyen proje plastik atık kirliliğinin
Sami halkının çelişkilerini göz- sebep olduğu deniz ve insan Societe Realiste ise Hayatın
ler önüne seriyor. hayatındaki artan tehdidin al- Kaynağı (The Fountainhead)
tını çiziyor. (2010) filminin gösterimi ile
Tuula Narhinen de, endüstri- bienale katılır. Kentsel geliş-
yel, tarımsal, teknolojik, mi- Tamas Dezso, son on yılda melerdeki kapitalist kalıplara
mari dönüşümün kapitalist Doğu Avrupa’daki post komü- bir eleştiri olarak, Societe Re-
zorunluluklarını ve onların kü- nist toplumlarda çektiği ka- aliste, “kapitalizm titanlarının
resel ölçekteki ekosistem üze- relerde dönüşümünün izini cam kulesi’’ nin salt düşünce-
rine olan etkisini yansıtıyor. sürer. Bu fotoğraflar, bu böl- sini ortaya sermek için filmin
Narhinen’in, Helsinki Üni- gedeki değişen güç ilişkilerini orijinal versiyonunu değiştirir.
versitesi Ana Kütüphanesin- ve sosyal yapıları konu alır. Son olarak, Branko Franceschi
de (Kaisa House) gösterimde Burada, Heryerde (Anywhere) ile eş-küratörlüğünü yaptığım
Hippolyte Fotoğraf Galerisin- kurgulanmış fotoğraf karele- Kaynakça
deki bienaldeki özel bölüm, rinden ve bir videodan oluşan 1.George Orwell, 1984 (New
sanatın ekolojik tartışmalara çalışması Braco Dimitrijevic‘in York: Penguin Group, 1992), 178.
nasıl katkıda bulunabileceğini Culturescapes (1976–1984) bir 2.Ekolojik yanılgının tanımı için
değerlendiren bir yaklaşımla arada sunar. Ayrıca, politik the Research Methods Knowle-
kültürel ve ideolojik kritikler bir sorun olarak iklim krizi ve dge Base, web-based textbook,
üzerine odaklanır. Bu, sıradı- küresel ısınmayı belgeleyen ve accessed February 20, 2014, ba-
şı sanat yapıtları ve sanatsal tartışan Oliver Ressler’ın filmi kınız.
araştırmalar yoluyla, ekolojik Onu Toprağa Bırakın (Leave It http://www.socialresearchmet-
felaketler üzerindeki kültürel in the Ground)(2013) bu gale- hods net/kb/fallacy.php.
ve ideolojik eylemlerin etkile- ride yerini alır. 3.Camera Lucida: Reflections
rini anlamaya dayalı mütevazı on Photography, adlı kitabında
bir girişim olarak kabul edile- Bienal, sanatsal araştırmalar- Ronland Barthes, her fotoğrafın
bilir. la ve yaklaşimlarla Helsinki’de henüz gerçekleşmemiş felaketin
birçok mekanda ve zamanda bir göstergesi olduğunu yazıyor:
Bu bağlamda, Hippolyte Fo- farklı coğrafyalardaki ekolojik ‘’Annemin çocukluk resmi karşı-
toğraf Galerisi, Tomislav Go- felaketlerin arkasındaki ne- sında kendime, O ölecek, diyo-
tovac’ın 1920’lerin Alman dı- denleri ve mekanizmaları araş- rum: ben, önceden olmuş bir fela-
şavurumcu sinema estetiğini tırmaktadır. Katılan sanatçıla- ket üzerine Winnicott’un psikotik
izleyen Orak, Çekiç, ve Kızıl rın her biri, farklı teknikler ve hastası gibi ürperirim. Konu za-
Yıldız (Sickle, Hammer and araştırmaya dayalı projeler yo- ten ölüm olsun veya olmasın, her
Red Star) (1984) performansı luyla, ekolojik yanılgılar konu- fotoğraf bu felakettir.’’ Roland
esnasında çekilmiş fotoğraf- sundaki kaygılarını, bağlantı- Barthes, Camera Lucida: Ref-
larını, ‘’yüksek sanat’’ın yer larını ve bulgularını paylaşmak lections on Photography (New
aldığı müze, galeri gibi me- için onu izleyenlerle doğrudan York: Farrar, Straus and Giroux,
kanlarında vahşi hayvanlarla ilişkiyi kurmayı hedefler. Inc., 1981) 101-103

54 55 AFSAD
Night Watchman (Budapeşte, 2009) C-print f: Tamas DEZSO. Sanatçının izniyle.

Dust Of Louvre And Mist Of Amazon (Waddington Galleries, Londra, 1981). f: Braco DIMITRIJEVIC. Sanatçının izniyle.
Sanatta “Feminist”
Doğaçlama
Sorgulamalar
Mart - Nisan

Yrd. Doç. Dr. Güler BEK ARAT


Sanat Tarihçisi / Süleyman Demirel Üniversitesi
Güzel Sanatlar Fakültesi, Resim Bölümü Öğretim Üyesi

Tanıma göre; “kadınların kendi- yeniden canlanmıştır. İkinci Dal-


lerini baskı altına alan düzeni al- ga Feminizm döneminde kadınlar
gılama, politik olarak tanımlama bilinç yükseltme toplantıları yapa-
ve ona karşı mücadele yöntemleri rak, şiddet, cinsellik, kürtaj, taciz
geliştirmesi” anlamına gelen Fe- gibi meselelere odaklanmış, kam-
minizm, on dokuzuncu yüzyılda panyalara, yayınlara ve kuramsal
belirginleşen, toplumsal cinsiyet tartışmalara ağırlık vermiştir (Ça-
hiyerarşisine dayalı bir harekettir kır, 2007,418, 436 – 437). Bu yıllar
(Çakır, 2007 : 416). Feminizmin aynı zamanda sanatta “feminist”
ilk ortaya çıkışı, belgelenmesi or- sorgulamaların başlangıç yıllarıdır.
taçağ dönemine rastlar. Christine Suzanne Valadon, The Blue Room,
de Pizan’ın (1364 – 1430), 1405’te Sanat tarihinin feminist bakış açı- 1923 (Kaynak: Chadwick, 2007, 164).
yazdığı The Book of The City of sıyla sorgulanma süreci, genel
Ladies (Kadınlar Kentinin Kitabı) kabule göre, Linda Nochlin, Lucy
adlı kitap, kadının ötekileştirilme- Lippard gibi eleştirmenlerin sor-
sine yönelik itirazları dile getiren dukları sorular ile başlar (Yasa Ya-
dikkat çekici bir eserdir. Öyle ki, man, 2000 : 18 ; Antmen, 2008 :
Pizan tarafından başlatılan edebi 239). Nochlin, 1971’de yayımladığı
tartışma, kadın düşmanları ile sa- “ Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı
vunucuları arasında paylaşılan or- Yok?” başlıklı ünlü makalesinde,
tak bir konu olur. Kadını aile içinde feminist hareketin neleri amaç-
ikincil konumda gören kilise anla- ladığını anlattıktan sonra çeşitli
yışı, ev işleri gibi önemsiz konuları sorularla tarih içinde neden bir
kadınlara layık görürken erkeklerin “Michelangelo/ Manet / Picasso”
kahramanca uğraşlar içinde bulun- gibi büyük kadın sanatçıların ol-
malarını salık vermiş, bu görüşe madığını irdelemiş ve nedenlerini
karşı çıkanlar ise Rönesans hüma- ortaya koymaya çalışmıştır. Cinsi- Francesca Woodman, House # 3, 1975
nistleri olmuştur. Cinsiyet eşitli- yet farklılığının, kadının erkek ka- 76 / 2000 – 2001, Gümüş Jelatin Baskı
ğini savunan, tarihteki ünlü kadın dar yetenekli olmayışına yol açıp (Kaynak: Solomon-Godeau, 2009, 70)
kahramanlar üzerinden kadının açmadığını, sanatsal üretime yan-
konumunu güçlendirmeye çalışan sıyıp yansımadığını sormuştur. No- kadın kimliğini ortaya koyabilmek-
hümanist düşünce ile bu görüşle- chlin’e göre büyük kadın sanatçılar tir.” (Nochlin, 1988 : 145 – 177).
ri çürütme eğiliminde olan karşı yoktur çünkü “büyüklük” erkeklere Aslında temel sorun kadınların
görüşler arasındaki çekişme ise on atfedilen olağanüstü bir özelliktir. erkekler kadar yetenekli, yaratıcı
dokuzuncu yüzyıla kadar sürmüş- Kadına domestik bir rol biçilmiştir veya zeki olup olmamaları değil;
tür. ve maskülen bir imaj edinmediği eril tarih anlayışı ve dil yapısı için-
sürece farklı alanlarda “başarılı” de kendilerine yer bulamamış, ad-
Kadın hareketinde Birinci Dalga olma şansı yok gibidir. En önemli- larının silinmiş olmasıdır. Bu aslın-
Feminizm olarak adlandırılan ve si de “Kadın için büyük başarı, çok da bir kimlik sorunudur. Irigaray’a
tarihsel olarak on dokuzuncu yüz- ender ve en iyimser görüşle zordur. (2006, 15) göre her şey, tinsel soya-
yılın ikinci yarısı ile yirminci yüzyı- Çalışırken, “içte” çeşitli suçluluk ğacının dönüşümü, tanrıçalardan
lın başlarına rastlayan dönem, hak duyguları ve kuşkularla boğuşmak, tanrılara geçişte anne – kız çocuk
ve özgürlük mücadelesiyle geçen, “dışta” erkek egemen dünyanın en- soyağacının izleri yok edilmesiyle
eşit iş, eşit ücret taleplerinin dile gelleri ve zaten formatlanmış bir başlar. Hatta dişil uygarlık düze-
getirildiği, siyasal hakların kaza- anlayış sanat yapıtı oluşturmak ninin feminist bir kurgu olduğuna
nımına yönelik eylemlerin gerçek- için eşitliği baştan bozmaktadır. inanılmıştır. Bu düşünce, dişil ola-
leştirildiği bir süreci işaret eder. Burada önemli olan kadınların ger- nın ataerkil uygarlıklar tarafından
Birinci dünya savaşının ardından çeklerle yüzleşmesi, ikinci bir cins değersizleştirilmesine ve kadının
hız kesen hareket, 60’lı yıllarda olarak ihmal edilen olmaktan çıkıp, giderek dilde “erkek–olmayan”, so-

56 57 AFSAD
rak kabul edilen Suzanne Valadon,
Batı sanatına egemen olan anıtsal
çıplaklığın durağanlığını ve zaman
dışılığını reddederek, figürlerin
sözde kendi kontrolleri altında-
ki beceriksiz jestlerini göstermeyi
yeğlemiştir (Lauter, 1992 : 5 ; Cha-
dwick, 2007 : 285 – 86). Niki Berg,
annesiyle kendisini bir arada çıp-
lak olarak gösterdiği çalışmasında
bedenin cinsel istek uyandırdığını
ve tensel olduğunu işaret eder. Bu
gösterim biçimi aynı zamanda ka-
dının cinselliğinin yalnızca bir dö-
nem sürdüğüne ilişkin yargıya gön-
derme yapmak içindir. Orta yaştaki
bir kadının hem kendisi, hem de
annesini cinsel bir varlık olarak
sunması, anneliğin kadın oluşu
sınırlandırmadaki rolünü sorgula-
maya yöneliktir (Isaac, 1996 : 139 –
155). Kadın için beden, özgürleşme
biçimi, kaybedilen kimliği, gerçek-
lik duygusunu, yeniden kazanma
aracı, benliğini yeniden keşfetme
yoludur. Francesca Woodman, he-
nüz öğrenciyken pencere çerçevele-
rinin altında saklanmış, soyulmuş
duvar kağıtlarının arkasında harap,
kırık dökük evin içinde kaybolmuş
bedeninin fotoğraflarından oluşan
bir seri hazırlar (Solomon - Gode-
au, 2009, 70) . Bir başka örnekte
kadınlara biçilen klişe rolleri kul-
lanarak, gerçekte kim olduğunu
Cindy Sherman, Lucille Ball, 1975 / 2000, Kromojenik Baskı C-print tartışmaya açan Cindy Sherman,
(Kaynak: Schor, 2009, 41) özellikle filmlerde görülen kadın
yut bir gerçekliğe dönüşmesine yol rı ele alırlar ve kendilerini “öteki” tiplerini bir fotoğraf serisiyle can-
açmıştır (Irıgaray, 2006, 18). konumundan “özne” konumuna landırır. Sherman’ın işaret ettiği
taşıyacak bir sanat dili oluşturmaya konu, kadınların çelişkili kimlikle-
Bu nedenlerle, eril sanat tarihi an- çalışırlar. re sahip oluşu ve asıl kimliğinin ne
layışı içinde ancak kutsal bir imge olduğunun belirsizliğidir (Schor,
(anne–oğul, Meryem ve Çocuk İsa), Feminist sanat hareketinin başladı- 2009 : 36). Bu ve benzeri örnek-
esin perisi ya da arzu nesnesi ola- ğı 1970’ten bu yana feminist sanat- ler çoğaltılabilir, söz konusu olan
rak değer / ilgi / gören kadının çılar, öncelikle bedenleri üzerindeki kadın sanatçıların kendi bedenle-
kendisini önce birey–varlık olarak haklarını geri alma yoluna gitmiş- ri üzerinden bir kimlik politikası
incelemesi, konumunu belirleme- lerdir. Burada; Berger’ın (1993, 45 üretme çabasıdır.
si, yakın çevre ve dünya ile ilişki- – 64) Görme Biçimleri adlı kitabın-
sini ortaya koyması ve kimliğini da da sözünü ettiği, geçmişte erkek 70’ler aynı zamanda kadın sanat-
yeniden tanımlaması gerekmiştir. bakışı önünde seyirlik bir nesne çıların, süregelen erkek egemen
Kadın sanatçıların kendilerini yeni- olan kadının, edilginliği ve ideali- kültüre duyulan güvenin yitirilmesi
den tanımlama sürecindeki imgesel ze edilmesine karşı bir duruş söz üzerine, alternatif sergi mekanları
aktarımı, çoğunlukla erkek egemen konusudur. Kadın sanatçılar kendi oluşturdukları ve bu doğrultuda ör-
dünyanın kodlarını bozuma uğrat- bedenleriyle barışık ilişkiler kura- gütlenmeyi gittikleri bir dönemdir.
maya yöneliktir. Bireysel farklılık- rak, güçlü, sağlıklı ve kendinden Miriam Schapiro, Judy Chicago
lara karşın görsel sanat alanında emin tavırlar benimseyerek sanat gibi 1960’ların öne çıkan isimle-
daha önce çok da değinilmeyen tarihindeki düşmanca tutumlara rinin yanı sıra kadın sanatçıların
gebelik, cinsellik, kadınlık halle- bir yanıt oluştururlar. Örneğin; 20. oluşturduğu çeşitli gruplar New
ri, fetişizm, toplumsal ve kültürel yüzyılın başlarında, modern sana- York’da etkinlik göstermeye baş-
roller, kimlik, aidiyet gibi konula- tın kadın temsilcilerinden biri ola- lamıştır. 1969’da, Devrimci Kadın
Sanatçılar (WAR: Women Artists uzun ömürlü olmasa da, sanatçıla- Tasarlama Sürecinde Kadın Sanat-
İn Revolution), siyasi açıdan ra- rın güçlenmesinde destekleyici bir çılar ve Temsiliyet Sorunu”, (Ed. Fü-
dikal olan ama kadın sorunlarıyla rol oynadıkları kesindir. İlk sergi- sun Çoban Döşkaya), I. Uluslararası
ilgilenmeyen Sanat Emekçileri Bir- ler ise New York ve Los Angeles’ta Multidisipliner Kadın Kongresi (13 -
liği’nin (AWC: Art Worker’ Coaliti- açılır. 1968’de Lytton Çağdaş Sanat 16 Ekim 2009) Bildiri Kitabı, Dokuz
on) bir parçası olarak toplanırlar. Galerisi’nde “25 California Wo- Eylül Üniversitesi Fen - Edebiyat Fa-
Bir sonraki yıl Lucy Lippard, kadın men of Art” sergisi düzenlenirken, kültesi Yayını, İzmir.
sanatçıların galeri ve müze sergile- 1970’te California Eyalet Üniver- Berger, John. (1993) Görme Biçim-
rinden dışlanmalarına tepki olarak sitesi Galerisi, Judy Chicago’nun leri, (Çev.Yurdanur Salman), Metis
Kadın Sanatçılar Geçici Komite- kişisel sergisini açma işini üstlenir. Yayınları, İstanbul.
si’ni (Ad Hoc Comittee of Women 1973’te İsviçre’de açılan “Women Brodsky, J.K. (1994) “Exhibition,
Artists) kurar. Whitney Amerikan Power”, 1975’te Londra’da açılan Galleries and Alternative Spaces”,
Sanatı Müzesi’nin yıllık sergisinde “Women and Work”, 1976’da Mary N. Broude – M. Garrard (ed.). The
temsil edilen kadın sanatçı sayısını Kelly’nin “Post Partum” u, 1980’de Power of Feminist Art. London: Tha-
protesto eden eylemler, yankısını düzenlenen “Social Strategies of mes and Hudson.
bulur ve böylece kadın sanatçıla- the Women Artists” sergileri kadın Chadwick, W. (2007) Women, Art,
rın oranı belli oranda yükseltilir sanatçıların egemenliğinde gerçek- and Society. New York: Thames &
(Brodsky, 1994 : 104 – 119). Yapı- leştirilen etkinliklerden yalnızca Hudson.
lan benzer eylemler içerisinde özel- birkaçıdır. Kendi etkinliklerini dü- Çakır, Serpil. (2007), Feminizm:
likle Guerilla Girls’in 1985’te Met- zenleyerek galeriler açan kadınla- Ataerkil İktidarın Eleştirisi, 19. Yüz-
ropolitan Müzesi önünde, sanat rın amacı; kadın sanatçıların aktif yıldan 20. Yüzyıla Modern Siyasal
tarihinde, yapıtlarda ve medyada bir şekilde iyi çalışmalar ortaya İdeolojiler (Der. Birsen Örs), İstanbul
çıplak kadın imgesinin çokluğuna koyduğunu göstermek ve böylece Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul.
karşın müzelerde, galerilerde kadın çalışmalarının daha çok sergilen- Irigaray, Luce. (2006) Ben Sen Biz:
sanatçılarının çalışmalarının aynı mesi için belli başlı kurumlara bas- Farklılık Kültürüne Doğru, (Çev.
sayıda olmayışını eleştirel bir bi- kı yapmaktır (Brodsky, 1994 : 104 Sabri B. – Nilgün T.), İmge Kitabevi,
çimde dile getiren gösterisi, “Müze- – 119 ; Bek, 2009, 45 - 54). İstanbul.
ye girebilmek için kadınların çıplak Isaac, J.A. (1996) “Mothers of Inven-
mı olması gerekir?” sorusuyla yeni Kadın kimliğini inşa edip ona poli- tion”, Feminism & Contemporary
bir gündem yaratır (Bek 2009, 47). tik bir anlam kazandırma gereksi- Art. London and New York: Routle-
nimi ve bizzat “kadın” kategorisini dge.
Öte yandan, kadınların erkek ege- yıkıp cinsiyete dayalı ayrıştırma ve Lauter, E. (1992), “Re-envisioning
men sanat ortamında “güçlü” ko- temsil alanları oluşturma düşün- the Self as Female: A Collaborative
numa gelmek için yürüttükleri cesini kökten değiştirme isteği ara- Project”, Kathryn N.B. – Lauren P.V.
çalışmalar arasında sanat prog- sında süregelen bu gerilimli yapı, (ed.) Images of the Self as Female:
ramları düzenlemek, bir “Kadın bir “özne” olarak kendini vareden The Achievement of Women Artists
Evi” sergisi gerçekleştirmek, tez “kadının” kimliği ile ötekileşmek- in Re-envisioning Feminine Identity.
çalışmalarına destek vermek, çeşit- ten kurtulmak için “erkekleşen USA: The Edwin Mellen Press.
li gazete ve dergiler çıkarmak gibi kadının” kimliği arasında yaşanan Nochlin, L. (1988) “Why Have The-
oluşumlar da yer almaktadır. Bu ve sıkıntıyı da doğurur. Kendi içinde re Been No Great Women Artists?”,
benzeri etkinlikler çeşitli tarihler- taşıdığı çelişkilere ve etrafında yü- USA : Women, Art and Power and
de çıkartılan yayınlarla da destek- rütülen tartışmalara karşın özellik- Other Essays.
lenir. Örneğin; 1972 – 1977 yılları le 70’li ve 80’li yıllarda yoğunluk Schor, Gabriele. (2009) “Bağlantı
arasında Cindy ve Chuck Nemser kazanan “kadınların kendini yeni- Çizgileri: Verbund Koleksiyonu’nda-
tarafından yönetilen Feminist Art den tanımlama süreci” bu alandaki ki Eserler Üzerine”, Suyun Bir Arada
Journal çağdaş sanat eleştirisine kazanımlar ve kuramsal açılımlar Tuttuğu : Verbund Koleksiyonu’ndan
feminist bir perspektif kazandıran için hazırlayıcı ve kışkırtıcı olmuş- Sanat (İstanbul Modern tarafından
bir yayın olarak dikkat çekerken, tur. Tehditkâr, tahakküm edici, öte- 10 Eylül 2008 – 11 Ocak 2009 tarih-
1973’te Ruth Iskin’in editörlüğünde kileştirici eril düzene, politikalara leri arasında düzenlenen serginin
yayımlanan Womenspace Journal, karşı tepkisel, eleştirel tavır bugün kataloğu).
sanata ilişkin önemli tezlere yer de sürmektedir ve yapıtlarıyla, söy- Solomon-Godeau, Abigail. (2009)
vermiş, ancak uzun ömürlü olama- lemleriyle sanat dünyasının güçlü “Güzel Sanat Olarak Feminizm”, Su-
mıştır. Mekanlara baktığımızda, figürleri haline gelmiş çok sayıda yun Bir Arada Tuttuğu : Verbund
1972’de heykeltıraş Barbara Zuc- kadın sanatçı bulunmaktadır. Koleksiyonu’ndan Sanat (İstanbul
ker ve ressam Susan Williams’ın Modern tarafından 10 Eylül 2008 –
açtıkları A.I.R. adlı galeriyi, aynı Kaynakça 11 Ocak 2009 tarihleri arasında dü-
yıl açılan Womenspace, 1973’te Antmen, A. (2008) 20.Yüzyıl Batı zenlenen serginin kataloğu).
kurulan SoHo 20, ARC, Artemisia Sanatında Akımlar. İstanbul: Sel Ya- Yasa Yaman, Z. (1999) “Moderniz-
ve diğerleri izler. Az sayıda sanat- yıncılık. min Alternatifleri: 70’lerde Sanat”,
çıyla yola çıkan galerilerden çoğu Güler Bek. (2009), “Kendini Yeniden Ark Plastik Sanatlar Dergisi, sa. 6.

58 59 AFSAD
Usta
Olga CHERNYSHEVA İşi
Doğaçlama

Mart - Nisan

Sibel ACAR

1929 yılının Moskova’sı... Günün ağarmasıyla sanatın farklı metotlarını kullanarak güncel
birlikte kent ve kent insanı uyanıyor. Pencere- sanat alanında üretimler yapan bir sanatçıdır.
ler açılıyor; tramvaylar, asansörler çalışmaya, Moskova Film Enstitüsü’nde animasyon filmi
insanlarla dolup taşmaya başlıyor. Kapılar açılı- yönetmenliği eğitimi alır.1994 yılında Amster-
yor, kapılar kapanıyor. Kent bir makine gibi bir dam Rijksakademie’ye davet edilir, orada iki yıl
hareketin içerisinde. Gün ilerledikçe tempo artı- kalır.(1) Genç bir sanatçı olarak çıkışını yaptığı
yor, hızlı ve doğrusal bir akış içerisinde her şey. yıllar, Sovyet Rusya’nın dağıldığı yılın hemen
Öte yandan, bu akış ritmik ve döngüsel bir zama- sonrasına denk gelmektedir. Bu süreçte içinde
nın sürekliliğinde... Tasvir ettiğim bu sahneler doğduğu ve yetiştiği çevre, kapitalist devrimin
hemen anımsanacağı üzere Dziga Vertov’un 1929 başlangıcında, her alanda kendini gösteren ge-
yapımı “Man with a movie camera” filmine ait. niş çaplı bir değişimin ortasındadır. Chernys-
Görsel atmosferi, Rus sinemasının büyük eski heva, tarihin akışının kırılmaya uğradığı bu
ustaları Eisenstein, Vertov ve Dovzhenko’ya say- noktada soyut bir kavram olarak “sistem” ile uğ-
gı niteliğinde görülebilecek, 2003 yapımı “The raşmaz. Toplumsal bir eleştiriye değil, bireylere
Train” isimli video filminde ise bu defa Moskova odaklanır.
banliyö treninin vagonları arasında açılıp kapa-
nan kapılar boyunca ileri geri giden kameranın Kendi sanat yapma metodu için “avoska” keli-
arkasındaki göz Olga Chernysheva’dır. mesini kullanır. Avoska, 1980’lerin Moskova-
sı’nda sürekli olarak yokluğu çekilen ürünlerden
Moskova’da yaşamakta olan Olga Chernysheva, birinin anlık olarak şehrin bir yerlerinde satışa
film, fotoğraf, çizim, resim ve enstalasyon gibi çıkmış olma ihtimaline karşı insanların sürekli

High Road #8 (2007)_C-print 60x90 cm


On the Sidelines (2010)_Light Box 62x94x14 cm

olarak yanlarında taşıdıkları pazar çantasının yoktur. Az ileride çocukları getiren kurumun adı
adıdır. Cherynsheva da şehirde dolaşırken bir “Üstün Atletik Başarılar Koleji” okunmaktadır.
şeylerin ortaya çıkmış olması için bakınır, onun Balonlar rüzgardan havalanınca arka yüzlerin-
avoskası kamerasıdır.(2) Gayet kasıtlı biçimde de “Panasonic. Yaşam için Fikirler” sloganının
önemsiz nesnelere, sıradan durumdaki insanla- basılı olduğu ortaya çıkar. Bütün bu olup biten
ra yönelir, empati kurarak günlük hayattan sah- eski ve yeninin üst üste geçmesi, anlamak için
neler gözlemler: Eski Orta Asya Rus Cumhuri- çaba gerektiren muğlak bir tablo oluşturmak-
yeti’ne mensup ama bugün için yabancı işçiler tadır.(3) Bu anlamda ritüellerin, geleneklerin,
yol kenarında gündelik iş için beklemektedirler; alışkanlıkların, nesnelerin ve mekanların dö-
fabrika işçilerine ancak avize olarak ödeme ya- nüşerek şimdi yaşadıkları “ikinci hayatlarını”
pabildiğinden yol kenarında satışa çıkarılmış avoskasına doldurur.
kristal avizenin satılabilmesi umut edilmek-
tedir. Yakaladığı sadece sokaktaki hayat değil, Her ne kadar işleri belgesel olarak nitelendirile-
post-Sovyet Rusya’sında insanların ruh halleri, bilse de bu gazetecilik anlamında bir doküman-
toplumun en küçük yapıtaşı bireyin olan bitenle tasyon değildir. Çünkü, Chernysheva olaylarla
nasıl baş ettiği, eski ve yeni ile nasıl uzlaştığıdır. ya da sonuçları ile ilgilenmez. Şehrin sokakla-
rında kamerasının yakalamaya çalıştığı; yanı-
Olga Chernysheva, rastlantısal karşılaşmaları başımızda anlık olarak beliriveren, çoğunlukla
değerlendirir, kaydeder, anlamaya çalışır ve bu fark edilemeyen ve hızla kaybolan sıradan şey-
olup bitenin estetik bir form olarak ortaya çık- lerin anlamıdır. Kendi deyimiyle Alis Harikalar
masına izin verir. “March” (2005) isimli video- Diyarında öyküsünün içindeki Cheshire Kedi’si-
su da böyle bir karşılaşmanın ürünüdür. Şehirde nin yüzünde anlık beliriveren sinsi gülümseme-
gezinirken Marş çalan bir bandonun sesini du- nin anlamının fotoğrafı...(4) Chernysheva’nın
yar. Sesi izlediğinde karşılaştığı tören pek çok işlerindeki “zaman” da takvimsel zamanın dışın-
yönden Sovyet geleneğini yansıtmaktadır. Siyah da bir süreçtir. Tıpkı müzikte iki önemli tema
üniformalar içerisinde 8-10 yaşlarında bir grup arasındaki “es” de olduğu gibi bir olayın olduğu
erkek çocuk ellerinde üzerinde zafer yazan ba- an ile bir sonrasında olacak olanın arasındaki;
lonlarla kırmızı bir halının iki yanına dizilmiş değişime ve dönüşüme gebe, o müphem boşluk,
durmaktadırlar. Resmi tören geleneği devam et- hem zamansal hem mekansal olarak onun üre-
mektedir ama ortada artık kutlanacak bir zafer tim alanını tanımlar.

60 61 AFSAD
Chernysheva’nın ilgisini bir olayın çoktan oldu- üzerine iptidai bir şekilde çakılmış tabelanın
ğu ve diğerinin henüz olmadığı mekanlar çek- üzerine arkası yapışkanlı harflerle yazılmış cad-
mektedir.(5) “Dream Street” (1999) Moskova de isminin çoğu harfi düşmüştür. Eskiden cadde
kent merkezinin dışında bir patikayı gösteren isimleri metal harflerle yazılmakta iken şimdi
siyah beyaz fotoğraflar serisidir. Burası, bir süre çabucak uygulanabilen yapışkanlı harflerle ya-
sonra yapılaşma dalgasının ulaşmasının beklen- zılmıştır. Sokak isimleri de değişmiştir, anımsa-
diği bir bölgedir. Şu andaki sakinlik ve sessiz- ması güç olsa da eskiden adı “Wood Street” olan
lik hali bir süre sonra inşaatların başlamasıyla sokak bugün yarısı dökülmüş yapışkan harflerle
bozulacaktır. Yolun kenarındaki bahçe çitinin yazılmış “Dream Street” olmuştur. Ağaçlık So-

Dream Street (1999)_Light Box 30x40x5 cm

kak çoktan unutulmuş Rüya Sokak henüz ger- laşı ortasında, cam kabini içinde yalıtılmış, et-
çekleşmemiştir.(6) rafında olup bitene kayıtsız, bir içe dönme hali
içinde hareketsizce duran metro görevlileri san-
“The Guard” (2009) isimli serisinde Rusya’da ki yeniden canlanmak ve hayatın içine karışmak
hissedilen sosyal gerilimin sonucunda sayıları için bekliyor gibidirler. “To Moscow” da ise ül-
gün be gün artan güvenlik görevlilerini, görev- kelerarası uzun yol şoförleri, hareketsiz kalarak
leri başında fotoğraflar. Üniformaları ve rozet- sürdürülmesi gereken bir hareketin hapsolmuş-
leri, güvenlikçilere otoriter bir güç atfetmekte- luğunda eskinin göç yollarında gidip gelmekte-
dir. Öte yandan kıyafetin deklare ettiği otorite dirler.
bir önceki rejimin resmi otoritesini çağrıştırsa
da güvenlikçilerin boş bakışları, bezgin ve cansız Chernyshova’nın ilk sergisini açtığı 1992 yılı;
duruşları üniformalarıyla ters düşen bir mesaj Dimitry Gutov, Oleg Kulik gibi genç sanatçıların
vermektedir. modernizm, postmodernizm ve politika üzerine
yeniden düşünme olarak nitelendirilebilecek iş-
“On Duty” (2007) ve “To Moscow” (2010) fotoğ- ler ortaya çıkarmaya başladıkları bir dönemdir.
raf serilerinde ise insanlar kendi çevreleri ta- Bu durum, yapısalcı, sosyal gerçekçi janrdan bir
rafından tutsak alınmış gibi görünmektedirler. kopuşa işaret etmektedir; merkezine akılcılığın,
“On Duty” serisinde metronun kalabalığı ve te- soyut kavramlar inşa eden sözlü ifadenin yerine
The Guard (2009 Jelatin gümüş baskı 150x100 cm On Duty (2007) jelatin gümüş baskı 138x95 cm

To Moscow (2010) Barite baskı 75x113 cm - Kopya

62 63 AFSAD
Şehrin sokaklarında kamerasının yakalamaya çalıştığı; yanıbaşımızda anlık ola-
rak beliriveren, çoğunlukla fark edilemeyen ve hızla kaybolan sıradan şeylerin
anlamıdır.

bedensel deneyimi, “dirimsel- elementlerden oluşmaktadır. lere benzemektedir. Birbirine


liği” koyan bir sanatın gelişi- Bu elementler sürekli bir etki- benzer bu şekilsiz form ile kent-
dir. Chernysheva da aynı akım leşim ve değişkenlik içindedir- te gezerken çoğu yerde karşıla-
içinde görülebilir. İlk sergisin- ler. İnsanlar, flora, fauna, eş- şılmaktadır. Anabiosis, askıya
de Sovyet dönemine ait siyah yalar birbirleriyle karışmakta alınmış canlılık anlamına gel-
beyaz fotoğraflar içeren bir ye- birinden diğerine dönüşmekte- mektedir. Ölüm benzeri bir du-
mek kitabını ele alır. Kitaptaki dirler.(8) ruma geçerek hayatı muhafaza
fotoğraflarda hamurdan bir etmek halidir: Tıpkı, ölüm ve
şeyler yapan iki el vardır. Ha- The Anabiosis. Fisherman yaşamın sınırlarının geçirgen-
murun şekilsiz formu ve içinde- Plants (2000) serisinde buz ke- liğinde yeniden canlanmak için
ki eller, ona yaradılışın ilk anı silmiş karlı bir yüzeyde duran durmakta olan bu formlar gibi.
gibi gelir. Bunun üzerine gi- sarılı nesneler görmekteyiz.
der. Hamur formunda objeler, Terk edilmiş, şekilsiz objeler... Waiting for the Miracle (2000)
fotoğraf ve yağlı boya resim- Örtünün altında bir canlı for- serisinde günlük hayatta her
lerden oluşan bir enstalasyon mu var ancak görüntüsü hey- yerde karşılaşılan el örgüsü be-
hazırlar.(7) Bu kelimelerle de- kel gibi ölü ve hareketsiz. Bu releri konu edinir. Hepsi aynı
ğil hacim ve kütle ile yapılan, objeler, form olarak soğuktan açıdan çekilmiş, bir canlı türü
hareketle deneyimlenebilen, korunmak için kendisini beze gibi görünen, dairesel bir for-
dokunsal referanslar içeren bir saran yalnız Rus balıkçılarına, ma indirgenmiş bereler... Bu
anlatıdır. Onun Rusya resmi aynı zamanda da soğuktan ko- seri çalışmasında da tıpkı ‘The
hava, su, toprak gibi dirimsel runmaları için sarılmış bitki- Anabiosis’ te olduğu gibi form-

Waiting for the Miracle (2000)_ 100x150 cm, 55x80 cm


ortaya koyduğu bu müphemli-
ğin açıklamasını yapmaz ya da
yargılayan ve eleştiren bir göz-
le sunmaz, sadece anlayışımızı
zenginleştirecek kapılar aralar.
Belki de bu nedenle işleri yük-
sek sesli manifestolar gibi sar-
sıcı değil sakin bir derin düşün-
me hali gibi.

Olga Chernysheva’nın işleri


uluslararası müze ve galeri-
lerde defalarca sergilenmiş-
tir, dünya çapında ünlü, New
York Modern Sanatlar Müzesi,
Londra Victoria ve Albert Mü-
zesi, Moskova Modern Sanatlar
Müzesi gibi müzelerin kolek-
siyonlarında yer almaktadır.
Ülkemizde de 2009 yılında İs-
tanbul’da açılan sergisinde iz-
lenebilmiştir.(10)

Kaynakça
1.http://www.olgachernysheva.
ru/biography
2.http://www.theguardi-
an.com/artanddesign/2010/
jul/07/artist-olga-chernysheva
3.Chernysheva, Olga. “The Over-
heard March.” Russian Art in
Translation, ANTE, 2007
4.Abensour, Dominique. “Olga
Chernysheva.” De Moscou.
2002: 12-21 (http://www.olga-
chernysheva.ru/bibliography )
5.Wege, Astrid. “Olga Chernys-
heva: Bak, Basis Voor Actuele
Kunst.” Trans. Oliver, E. Drey-
fuss. Artforum XLIX, 9, May
2011: 300-301. (http://www.ol-
Anabiosis (2000) 70x105 cm gachernysheva.ru/bibliography )
6.http://www.olgachernyshe-
nesne-obje, tekillik ve çoğulluk kare, üçgen ve daireden olu- va.ru/node/41
arasındaki sınırların bulanık- şan ve evreni sembolize eden 7.Abensour, “Olga Chernyshe-
laştığını görmekteyiz. çizimine atıfta bulunmaktadır. va,” 12.
Kamusal alanda para kazan- 8.Misiano, Viktor. “Motion Stu-
“Untitled. Dedicated to Sengai” mak için yapılan bu işin ruhsal dies.” Artforum XLVII.7, March
(2008) videosunda bir kadın bir amaçla ilgisi olmasa da Zen 2010: 226-231. (http://www.ol-
kalabalık bir Moskova meyda- rahiplerinin meditasyon olarak gachernysheva.ru/bibliography )
nında çocuklar için ucuz Çin kum üzerine çizim yapmaları- 9.Antmen, Ahu. 2o. Yüzyıl Batı
yapımı mıknatıslı çizim tableti na benzer bir eylem içindedir, Sanatında Akımlar. (İstanbul,
satmakta, tabletin üzerine bir- kadın. Öte yandan kadının çiz- Sel Yayıncılık,2010),82.
biri içine geçmiş üçgen, daire diği siyah kare ve daire, “soyut 10.2009 yılında Yapı Kredi Kâ-
ve kare çizmekte, sonrasında şekillerin ‘herhangi bir nesne- zım Taşkent Sanat Galerisi’nde
silip tekrar başlayarak bir me- nin yokluğuyla dolu olduğu- René Block küratörlüğünde sü-
ditasyon yapar gibi bu işlemi nu’, dolayısıyla her bir biçimin regelen güncel sanat sergileri
biteviye tekrarlamaktadır. Bu- ‘anlama gebe’ olarak ortaya dizisi “İstiklâl Serüveni”nin do-
rada Chernysheva, Japon ra- çıktığını”(9) söyleyen Malevi- kuzuncusu Olga Chernysheva’ya
hip kaligrafi ustası Sengai’nin ch’i çağrıştırmaktadır. Ancak ayrılmıştı.

64 65 AFSAD
Ve
Sanat Üzeri “Deneysel Sinema” Sinema...

Mart - Nisan

Eda ÇALIŞKAN
edacaliskan@yahoo.com

Geçen sayımızdan anımsı- nin ön gördüğü tüm sınırla- mizde, aklımızda… Deneysel
yorsanız, sanat ve sinemanın rı zorlayarak giriş yapmıştır. sinema, yönetmenler için bu
ilişkisinden söz ediyorduk. Sinemanın büyülü dünyası, karmaşık dünyadan çıkışın,
Güncel sinemadan ve auteur yarattığı yanılsamanın bir so- düşünce kanallarını aralama-
bağımsız film yönetmenlerin- nucudur. Bu yanılsamaların nın ana yolu.
den bahsetmişken, konuya en alışılmış anlamlarını ters yüz
yakın yaklaşım olan kısa film edersek deneysel sinemanın Deneysel sinemanın son yıl-
türünden bahsetmemek ol- da kapısını aralamış oluruz. larda çok haklı bir çıkışı var;
maz elbette. Daha önceki ya- İçeri atacağımız ilk adımda Teknolojik her yenilik, insan-
zılarda da değindiğimiz üze- ya sever kalırız orada, ya da ları, sınırlarını aşmaya doğru
re, kısa film; kendi derdi olan hemen yok olmak isteriz … itici bir güç niteliği taşımak-
özgün yapımlar, yani, haykı- Deneysel sinemanın algılan- tadır. Mesajımızı verme sü-
racak bir şeyleri olan yönet- masında fark yaratan unsur- reci artık teknoloji olmadan
menlerin içlerini döktükleri ları birlikte sayalım; hikaye düşünülemez hale geldi. İleti-
bir platformda vücut buluyor. kronolojisinin esnekliği, ken- şim çağının gereklerindendir
Türün kendi iç dinamikleri- di dinamiklerinde yer verilen deyip geçmeyeceğiz elbette.
nin yönlendirici gücü o kadar abartılar, estetik kaygılardan Sinema güncel hayata girdi-
yüksek ki, sanatsal bakış açı- uzaklaşma, senkronize edil- ği andan itibaren bu sanatla
sına en yakın yaklaşımlardan memiş teknik detaylar, man- uğraşan kişiler kendilerini
biri olması tesadüf değil. tık çerçevesinden uzak duruş, aşmanın yarışını da başlat-
tüm sınırların zorlanmaya mışlardır. Üretilen ilk aygıt-
Kısa film tür olarak yeni ol- yatkınlığı... Bir karmaşanın lardan tutun da, sinematog-
masa da, bilinirliliği açısın- ortasında kalıyor gibi hisset- rafik anlatımı destekleyen her
dan son on yılın popüler ko- miş olabilirsiniz ve hatta “Ya yeni kamera, ışık sistemleri,
nusudur diyebiliriz. Uzun sinema dili?” dediğinizi du- stüdyo kurulumlarına kadar
zaman yanlış tanımlara ma- yuyorum. Karmaşa, tam da sinemanın gelişen teknoloji-
ruz kalmış olan kısa film, tek- orada duruyor aslında, içi- si “deneysel” çalışmaların bir
nolojinin öncülüğünde güncel
sanata verdiği hizmeti her ge-
çen gün arttırmaktadır. Öyle
ki; 15 yıl öncesinde bu türün
tanımı bile yapılamazken,
bugün kısa filmler festival-
lerde ayrı kategorilerde ken-
dine yer bulmaya başlamış,
izleyicisi, meraklısı gün be
gün artmıştır. Daha seçici bir
kısa film türü olan “belgesel”,
yeni bir tür olarak sınırları-
nı zorlayan “deneysel”, kendi
kategorilerinde seçkin örnek-
leriyle yarışır hale gelmiştir.

Güncel sanat kavramında bir


inceleme yaparken “deneysel
sinema” ayrı bir yerde tutul-
malı kanımca. Deneysel tür,
günümüze sinematografi-
zandırmıştır. Film, çekildiği
dönem koşullarında değer-
lendirilirse; bir çok gerçe-
küstü anlatımı bünyesinde
barındıran, çekim teknikleri,
kamera kullanımı, abartılı
oyunculukları, sıra dışı öykü
anlatımı, anlamsal karşıtlık-
larıyla sinema tarihinde yer
etmiş bir yapıttır. 16 dakika
süresi ile de, literatürde yer
almış ilk kısa deneysel film
ismi verilebilir. Türkiye’den
deneysel sinema örneklerine
bakmak istersek, 1995 yapı-
mı, Sinan Çetin imzalı, “Bay
E” geliveriyor akla.

Deneysel sinemanın varlığı


sinemacı için büyük anlam
ifade etmeli aslında. Sine-
ürünü değil midir? Yeni anla- tüm edimlerinde olduğu gibi; manın sanatsal özgürlüğünü
tımlar, klasik yaklaşımların her bir akım bir önceki ile arttıran, dolaşım alanlarını
pabucunu dama atmaya ha- birleşerek vücut bulur ve asıl genişleten yapısıyla, sıkıştırı-
zırlanırken, tüm çabalar de- amaç sınırları zorlamak, sıra- cı güce karşı koyan, “asi” bir
neylerin bir başka tariflenişi- dan olanın dışında bir şeyler yapısı var diyelim. Deneysel
dir. Sinemada farklı akımlar yapabilmektir. sinema, alternatif duruşuy-
böyle yakalandı. Herkes bir la güncel sanat yaklaşımına
ucundan tuttu; kimi dışavu- Deneysel film sürecinde, dahil olarak sinemanın da bu
rumcu, kimi avantgarde, kimi 1920’lerde Avrupa Avantgar- yönde gelişimine hizmet edi-
şairane gerçeklik, kimi izle- de sineması ile ilk kıpırtılar yor. Küresel iletişimin yarat-
nimcilik, kimi de, bugün de- görülmeye başlanmıştır. 1929 tığı sıradanlaşma içinde, si-
neysel sinemaya yön veren, yılı yapımı “Bir Endülüs Kö- nema dilini kullanan en geniş
gerçeküstücülük peşine git- peği”, Salvador Dali ve Luis ifade özgürlüğünü deneysel
miştir. Asıl olan, sinemanın Bunuel’e deneysel sinemanın sinema yakalıyor. Sinemanın
gelişimidir. Güncel Sanat’ın öncüleri tanımlamasını ka- gerçekliğine bir karşı duruş

66 67 AFSAD
olarak da nitelendirilebilir araştırmalar, yenilikleri be- Bundan sonraki hızlı gelişi-
deneysel sinema. Sinema–göz raberinde getirmiştir. Böyle- mi de sürpriz olmamalıdır…
kuramında Dziga Vertov’un ce yapılan işlerin paylaşımı Güncel sanat kavramları içe-
üstüne basa basa yerleştirdi- artmış, her bir iş öncekini risinde deneysel sinema türü
ği bilinç, deneysel sinema ile aşma kaygısı ile kaliteye biraz ilk sayılacaklardan biri, hatta
başka bir boyuta geçiyor. Re- daha yakın durmaya başla- gelişim söz konusu olduğun-
alizm artık yerini sürrealizme mıştır. Bu gelişimin yanısıra da tam kalbinde olduğunu id-
bırakmaya başlıyor. Muhte- deneysel yapımların, sinema dia edebiliriz. “Sanat olarak
şem gerçeklikten çok soyut- dilinin öngördüğü terimleri- Sinema” tartışmasının başla-
lamalarla çıkıyor karşımıza ni, sanatsal yaklaşımla kul- dığı günden beri deneysel tür
hayat. İnsan gözü gerçeği de- lanmasının o kadar da kolay yönetmenler için çekici bir
ğil, olağan dışı olanı görmeye olmadığını söyleyebiliriz. alan olmuştur. Film yönetme-
başlıyor, belki de bunu gör- Öncelikle; global teknoloji ni, içinde söyleyecek sözleri,
mek istiyor.... çağında hızla değişen trend- bağırışları, haykırmaları, göz
lerin ve sanata bakışın, yeni yaşları, kahkahaları olan kişi-
Günümüzde hem teknolojik teknoloji çekim araçlarının dir. Dışa vurmayı sinematog-
gelişimler, hem de bilgiye yarattığı dev değişim ve sa- rafi ile bilen kişidir. O hal-
kolay ulaşım ile deneysel ça- nat üretiminde farklılaşma, de söyleyecekleri bitene dek
lışmalar boyut değiştirerek, modernleşme ve tanımların sınırları zorlamak için her
güncel sinema alanlarında ve genişlemesi, deneysel sine- daim deneyecektir..!
video klip sektöründe kendi- mayla uğraşan kişilerin de en
ne oldukça rahat birer koltuk büyük sorunlarıdır. Sinema dolu günler olsun..
bulmuştur. Yönetmenler bir- Sinemayı takipte kalın dost-
birlerini internet ve düzen- Deneysel sinema, güncel sa- lar, zira sınır ötesi çok büyü-
lenen etkinlikler yardımıyla nat kavramları içerisindeki lü…
daha rahat takip eder olmuş, yerini kolay edinmemiştir.
Fotoğraf
Okuma
Doğaçlama
İlker CANİKLİGİL
Mart - Nisan Yönetmen, Fotoğrafçı
http://www.ilkercanikligil.com

Birlikte Ayaktayız, Ayrılırsak Yıkılırız, 2013, Pleksiglas altında arşivsel pigment baskı, çerçeveli, 120x198 cm, Ed:1/3

Aklın Anlık Çöküşü, 2013, Pleksiglas altında Chromogenic Baskı, 51x160 cm

68 69 AFSAD
Birlikte Ayaktayız, Ay- li. Kim bilir belki ben yanlış bilirdi. Neyse ki sonradan
rılırsak Yıkılırız, 2013, gördüm gerçeği, belki mutlu- Straight Photography (Saf
Pleksiglas altında arşiv- lardı. Baksanıza onca insan Fotoğraf) okulu bu anlayışı
sel pigment baskı, çerçe- futbolla uğraşırken, koca bir kırdı ve fotoğrafın başka bir
veli, 120x198 cm, Ed:1/3 endüstri dünyanın her tara- sanat formundan etkilenme-
fında yıldız futbolculara mil- den, fotoğraf olarak da de-
Sanatta ve hayatta gerçek- yonlar akıtırken, onlar o top- ğerli olabileceğini kanıtladı.
çilikten pek haz etmiyorum. rak sahanın üzerinde umutla Akımın öncülerinden Edward
Gerçek dediğimiz şeyin sade- antreman yapıyorlardı. Weston’u gençken çok beğe-
ce bir yorum olduğu çok açık. nirdim.
Umut hep aynı değil mi? Bi-
Bir zamanlar oturduğum evin ricik olmak, kalabalığın için- Weston bugün yaşasa ne ya-
önündeki toprak sahada an- den çıkmak, başarıya ulaş- pardı merak etmekten ken-
treman yapan bu futbolcula- mak ve görünür olmak, yok dimi alamıyorum, zira eline
rı çekerken onları sonradan olmamak. Iphone alan herkes bir nevi
bu fotoğrafa dönüştüreceği- Weston kesiliyor. Oysa Wes-
mi bilmiyordum elbette, ama 7 milyarlık şu kalabalık ge- ton bana göre nesnenin özü-
gördüğüm şeyle büyülenmiş- zegende biricik olma çabası nü arayan biriydi. Bir klozet-
tim. Bir tür dinsel ayin, il- uzaktan bakınca çok hüzünlü te veya bir biberde yaşamın
kel kabile dansı gibi bir şey ama bir o kadar da cesurca özünü arıyordu. Bugünün fo-
yapıyorlardı gözümün önün- değil mi? tografik deliliği ise sanki tam
de. Ne yazık ki ışık gitmek tersini yapıyor: Sürekli ola-
üzereydi ve çok kısa bir süre rak etrafımızdaki her şeyin
çekebildim ve bir daha da Aklın Anlık Çöküşü, 2013, fotoğrafını çekelim ve böyle-
rastlamadım onlara. Gerçek Pleksiglas altında Chro- ce her şeyi ‘kitsch’ haline ge-
olduğu sanılan başka mese- mogenic Baskı, 51x160 cm tirelim!
lelerle çok ilgiliydim ve fark
etmedim belki onları. Fotoğraf tarihinin başın- Tabi bütün bu karmaşa için-
da bilindiği gibi Pictorialist de çağdaş sanat (ve fotoğraf)
Sonradan sevgili futbolcula- (Resimselci) akım güçlüydü da ne yazık ki başka bir yola
rıma yakından bakınca hü- çünkü fotoğrafın saf haliyle girmiş ve estetik en korku-
zünlü ve boyunları bükük bir değeri olabileceğine ina- lan şey olmuş. Biraz estetik,
göründüler gözüme. Özellik- nılmıyordu. Fotoğraf ancak grafik bir şey ciddi bir korku
le antrenörleri pek düşünce- resme benzerse değerli ola- yaratabiliyor çağdaş sanat
çevrelerinde: Mutlaka gün-
cel, politik bir bağlama otur-
muş ve estetikten uzak olmalı
her şey! Oysa ben nesnenin
özüne dair bir şey bulabilmek
için fotoğraf çekiyor, fotoğ-
rafı ve sanatı bir tür modern
dervişlik olarak görüyorum.
Nesnenin özü de ne yazık ki
bazen böyle güzeldir! Wes-
ton bu güzelliği endüstriyel
fotoğrafta da buluyor ve bun-
dan da gocunmuyordu.

Amsterdam yakınlarında çek-


tiğim bu karede eski bir dos-
tun deyimiyle endüstri tarihi
özetleniyor sanki. Manipü-
lasyon yapmadığım ender ka-
relerden biri bu, zira bu fo-
toğrafta “gerçek” o derece
ekspresyonist ki ayrıca bir
şey yapmaya gerek kalmıyor.
Okuyoruz Sanatın Sonu
Mart - Nisan

Mine HOŞGÜN SOYLU

Bu sayıda, sanatın geleceği ko-


nusunda biraz daha karamsar
bir yazarla birlikteyiz. Donald
Kuspit sanat tarihi ve felse-
fe profesörü, sanata katkıla-
rından dolayı çeşitli prestijli
ödüller sahibi ve birçok sanat
dergisinde yazılar yazan bir
editör/eleştirmen. Yazdığı yir-
mi adet kitap, sergi yazıları ve
katalog metinlerinin içinde sa-
nat ve sanatçının psikolojisine
yönelik yazıları özellikle ilgi
çekici.

Kitap, tam da konusunu özet-


leyen bir şekilde, çeşitli eleş-
tirmenlerin ve sanatçıların
bir dizi sözüyle başlıyor. Ge-
nel olarak diyorlar ki; sanat,
odağını günlük yaşama çevir-
diğinden beri alışılan anlam-
da “sanat” olmaktan çıktı. Bir
müzeye girdiğimizde, “dünya-
mızdaki yerini kaybettiği için
korunan” (sayfa 14) eserleri
görür ve neredeyse zamanda
yolculuk yaptığımızı hissede-
riz. Oysa günümüz sanatı için
aynı şeyi söylemek olası mı?
Damien Hirst’ün enstalasyon
çalışmasını, dağınık bulduğu
için temizleyen galeri görevli-
sini anımsayın.

Kitabın birinci bölümü, 2001


Mayıs ayında, Modern Sanat-
lar Müzesinde (MoMA) açılan
“Modern Başlangıçlar” ser-
gisinin eleştirisine ve bunun
üzerinden Modern Sanat kav- lenme yer ve yöntemlerine dek, siglas bir kutu içinde sunulan
ramının sanat dünyasındaki tümüyle sanatın aşağılanması, Gitar’ı veya yemek masası üze-
yerine ayrılmış. Amerikan so- sıradanlaştırılmasıdır. Önce- rinde sunulan Apsent Bardağı
yut sanatının önde gelen tem- likle düzenleme, sanat sınıf- sıradanlaştırılmış, “gerçekli-
silcilerinden Frank Stella sergi landırmalarında geçerli olan ğin sanatçının gözünden yeni-
için inanılmaz ağır yorumlar- biçimde akımlar etrafında de- den yaratılması” aşaması, her-
da bulunur, onun görüşüne ğil “İnsanlar, yerler ve şeyler” kesin kolayca yapabileceği bir
göre sergi; sunulacak eserlerin çerçevesinde düzenlenmiştir. şey durumuna düşürülmüştür.
seçiminden, bunların sergi- Böylece Picasso’nun, plek- Müzenin satışa sunduğu rep-

70 71 AFSAD
rodüksiyonlar, sanatı ticari doğa karşısındaki hayret duy- ortaya koymuş ve bunu vermek
bir meta haline getirmiş, hat- gusunu ifade eder. Horozun istedikleri mesajın aracı hali-
ta sanatın ömrünü tüketişinin ötüşü gibi, atılan çığlık ve on- ne getirerek sanat yaptıklarını
göstergesi olmuştur. Sergiyi dan doğan şarkı insanın bi- iddia etmişlerdir. Donald Kus-
düzenleyen müze yöneticisinin reysel ve içgüdüsel edimidir. pit’te bu aşamadaki sanatçıyı
ise olaya bakışı şudur: “Sanat “İnsanın kökeni, sanatçının “post sanatçı” olarak isimlen-
eğlencelidir.” Bu yaklaşım dü- kökeni ile aynıdır.” (sayfa41) dirir ve bir miktar aşağılar da.
şüşü hızlandırır, sanat olan Yaklaşımları farklı olmakla Gerçekten bu kişiye “sanat-
ile olmayan birbirine karışır. birlikte her ikisi de estetiği sa- çı” demek olası mıdır? Çeşit-
Reprodüksiyon ile tek olan öz- nat eserinin bir parçası olarak li eleştirmenlerin, bu konuda
deşleşir, “sanat” yaratımında tanımlamazlar, yazarımız ise, yazmış olan diğer uzmanların
görev sanatçıdan, izleyiciye yaratım sürecinin ve peşisıra görüşlerinden hareketle, dö-
yönelir. “Modern Başlangıç- izleyicinin eseri algılayışının nemin sanatını, sanatçısını ve
lar” sergisi, kişinin kendisini estetiğin yeniden yorumlan- sanat dünyasını anlatır. Çoğu
topluma ve sıradanlığa karşı ması ve sonuçta postestetik kez ulaştığı yargılar bu uzman-
koruma isteğini simgeleştir- kavramının eserin bir parçası larınkinden daha karamsardır
mek yerine, modern sanatın olduğuna inanıyor. Bölümün ve genel olarak sanatın nasıl,
zaten her zaman toplumsal devamında, sanatçının bir me- neden ve kimler tarafından
alandan ibaret olduğunu ima saj verme kaygısının eserine sona ulaştırıldığını yorumlar.
etmektedir. Frank Stella bu yansıması ve estetik değerler- Sanat ürünü pahalı bir fiya-
yorumuyla kitabın ikinci bö- le çelişip çelişmemesi irde- ta satıldığı için “sanat ürünü”
lümüne, yani postestetik dö- lenmiş. Sanatçı, bir gerçekli- adını alır, sanatçı piyasayı iyi
neme giriş yapar. Bu bölüm, ği (ders veren, bir yanlışlığa değerlendirip kendini marka
Duchamp ve Newman’ın yak- işaret eden veya sadece doğal haline getirdiği için “sanatçı”
laşımlarıyla, estetiğin kötülen- bir güzelliğin tekrar sunumu ünvanını yaratır, parası olan
mesini, artık sevilmeyen bir gibi yöntemlerden birini ter- kişi de (onu her kim yönlen-
kavram oluşunu, hatta tanım- cih ederek) eserinde tekrar yo- dirdiyse) piyasaya yön verir.
landığı esere hakaret kabul rumladığında izleyicinin farklı
edilmesini anlatır. Duchamp’ı duyumlara ulaşmasına neden Kitabın dördüncü bölümü
asıl ilgilendiren yaratım süre- oluyorsa postestetik düzeyde geçmiş sanat akımlarından
cidir, sanatçının duygularıdır, güzel bir şey yaratmıştır. günümüze, sanatın bireyin
estetik düzlemde bakış, sürece bilinciyle ilişkisini izliyor. Kı-
duyarsız kalmaktır. O, estetik “Akıl ve duyu arasındaki ayrım saca özetlemek gerekirse; ge-
yargılamayla esere “mantık” modern sanatın başına bela ol- leneksel sanatçı doğayı baştacı
işlenmesine, toplumsal anla- muş, hiziplere ayırmış, bunlar eder, ondan daha güzel bir şey
şılabilirlikle eserin sıradan- da sonuçta kontrolden çıkmış, yaratamayacağını farkında-
laştırılması olarak bakar. Bu biribirinden bağımsız olarak dır. Modern sanat ise bilinç-
düşünce onu daha ileri götü- yayılmıştır. Başlangıçta müt- dışının keşfedilmesiyle başlar.
rerek, “Sanat eseri, toplumsal, hiş bir özgünlükte, ya salt akıl- “Bilinçdışı bizim dünyamıza
sıradan değerlendirmelerden dan veya salt duygusallıktan yabancı olan, özel yetenek ve
kaçabilmesi için hiç bir estetik oluşan dengesiz bir sanat türü görüşlere sahiptir, en kötü
değer taşımamalıdır!” sonu- ortaya çıkmıştır. Bu durum şey olan ‘sıradanlığa’ düşman-
cuna ulaştırır. Sanatçı günlük yaratıcı olduğu kadar entro- dır. Modern sanatçı rüyalarını
yaşamda sık rastlanılan bir ha- piktir de. Entropi sonucunda önemseyerek ‘sonsuz olana’
zır-nesneyi alıp çerçeveliyerek modern sanatın yaratıcı imge- yönelir. ...Postsanat ise kendi-
ona “sanat eseri” kimliği ver- lem ve yaratıcı sezgiyle hiçbir ne bir temel –bir anlam- bula-
miştir. Tuhaflığıyla, anlaşıl- ilgisi kalmamıştır. Yaratıcı im- bilmek için ideolojiye ve kura-
mazlığıyla, toplumsal değer- gelemin yerini gündelik top- ma yönelirken bilinçdışına da
lerin dışında oluşuyla sanat lumsal çıkarların tatmin edil- saldırır ve onu ideolojiye, daha
eseridir o. Eğer izleyici yapıtın mesi almıştır. Sanat ideolojik doğrusu, burjuva toplumunun
karşısına geçer geçmez “İşte bir mesaj iletme aracı haline bir olgusuna indirger. Hayaller
Sanat!” diyorsa Duchamp’ın gelmiştir.” (sayfa56) Oluşan sıradanlaştırılır, duygular kü-
gözünden düşer. enerji postmodern anlayışın çümsenir –öznellik bir bütün
gelişmesinin kaynağıdır, ama olarak aşağılanır. Postsanatın
Estetik edim her zaman top- enerji boşa harcanmış, yaratı ideolojik bakış açısına göre,
lumsal bir edimdir. Oysa Bar- haline gelmemiştir. Postmo- sanatı güdüleyen şey, öznellik
nett Newman’a göre “estetik dern sanatçılar, sanat olarak değil, toplumdur.” (sayfa 103-
edim her zaman toplumsal kabuledilegelen örnekleri al- 104) Donald Kuspit bu bölüm
edimden önce gelir.” Toplum mış, neredeyse kendilerinden boyunca bilinçdışı kavrayışla-
oluşmadan önce bile birey hiç bir şey katmadan tekrar rın çeşitli sanat akımlarında
Sonuç olarak “Sanat Dini” yıkılmıştır, aslında gündelik yaşam ve insanlığın
gelişim yönü de, sanat gibi, kendi kendini yıkmaktan ibarettir.

yansımalarının izini sürüyor, bir bakış açısı sunup, özellik ögeleri olmayı kabul etmeyen
hatta postsanat döneminde; kazanırlar... mı? Sıkıcı ola- sanatçıların da varlığını unut-
ilkel sanat, çocuksu veya psi- nı alıp, eğenceli hale getirme muyor. Bunları Yeni-Dışavu-
kozlu yaklaşımlarda da ben- işi... Sanatı topluma, ona da- rumcu ressamlar, soyut veya
zer şeyler yakalıyor. Bilinçdışı yatılan kültüre taşıma... Yük- realist resim örnekleri, hat-
etkiler günümüzde de kendini sek sanatın sonu??? ta duyarlı fotoğraf örnekleri
gösteriyor ancak bunlar da ze- içinden bulup çıkarıyor. Kita-
hirden payını almış ve güncel Kuspit beşinci bölümde sana- bın son bölümünde yazarımız,
sanatın her şeyi bozduğu gibi tın din gibi algılandığı, sanat- yaratım ortamı olarak ‘atölye’
abartılmış, bilinçli olarak gü- çısı ve izleyicisi için “huşu” ya- kavramını irdeliyor. Bu kutsal
lünçleştirilmiş durumdadır. rattığı dönemlerden ve bugün mekan zaman içinde, bazen sa-
“Çocukluğa ve deliliğe dönüş, gelinen noktada Warhol’un de- natçının kişisel mabedi, bazen
canlı olmak için böyle şeylere yişiyle “kendiyle gurur duyan modeliyle veya ilham perisiyle
ihtiyaç duyan sıkılmış toplum- piyasa sanatçısından” sözedi- paylaştığı bir alan olmuştur.
da pazarlanabilir yeniliklerin yor. “Para, medya ve popüler “Bugün gelinen aşamada atöl-
kaynağıdır.” (sayfa 125) eğlence artık kültürel etkin- ye artık çöplerle dolmuş, ken-
liklerin finansmanını sağlayıp dini sokağa adayan postsanatçı
Postsanatçı sıradan olanı ser- bizi kültür konusunda bilgi- geride nihai bir happening bı-
gilemeye ve bunu ideolojik bir lendirmekle kalmıyor, kültürel rakmıştır.” (sayfa 194) Yazarı-
kuramla süslemeye o kadar değerleri biçimlendiriyor, hat- mız tam da bu noktada umudu
alışmıştır ki; en sıradan, süs- ta yaratıyor. Bizim toplumu- buluyor. Ona göre, dibe vur-
lenemez ve estetik bulunmaya muzda onlar ne derse “kültür” duğu yerde bir kez daha Atölye
en uzak olan “dışkılama işle- o oluyor. Çağdaş kültür, kitle yenileniyor, atölyesine ve ken-
vi”, “bok” en çok işlenen konu- zevkini tatmin etmeli, yani bi- di iç dünyasına dönen Sanatçı
larından biri haline gelmiştir. çimi çok karmaşık olmamalı, tekrar doğuyor. Onun verdiği
Pek çok postsanat ürününün- anlamı şeffaf olmalı.” (sayfa isimle Yeni Eski Usta, eskinin
de yer alan bu konu, doğrudan 189) Size de tanıdık geldi mi? maneviyatını ve hümanizmini,
yaşamın ne kadar kötü, pis ve Yazarımız kendi toplumundan yenilik ve eleştirellikle birleş-
kaçınılmaz olduğunu anlatır, sözediyor olabilir ama iletişim tiriyor ve yine kavramsallığın
ancak böylesine gözümüze so- araçları ve ekonomik baskının malzemeye, nesneye yansıma-
kulan bu sıradan işlev giderek bizim toplumumuz ve kültürü- sı gerektiğini kabul ediyor. En
komikleşir, görünmez olmaya müze de çizdiği rol çok farklı önemlisi sanatın Estetik ol-
başlar. “Dışkısal postsanat- değil sanırım. Sonuç olarak ması gerektiğini biliyor. Son
yani sıradan olanı hiçbir bakış “Sanat Dini” yıkılmıştır, aslın- bölümde yazarımızın saygıyla
açısı sunmadan bir gösteriye da gündelik yaşam ve insanlı- söz ettiği ustaların örneklerini
dönüştüren sanat- hiçbir yere ğın gelişim yönü de, sanat gibi, bulabilirsiniz.
varamamaktadır.” (sayfa 138) kendi kendini yıkmaktan iba-
Gösteriye dönüştürme post- rettir. Yıkımın tamamlanması Biraz zor bir kitaptan sözedi-
sanat yapmanın en belirgin ve çukurun dibine ulaşmak, yoruz. Yazarın dili ne kadar
yoludur. Buna dayanarak ya- yukarı doğru ivmelenmek için açık seçik, verdiği örnekler ne
zarımız sinema ve performans küçücük bir umut ışığı olabilir kadar anlaşılır olsa da, sanata
sanatı ürünlerinin postsanatın mi acaba? bakışı, yönetimler ve para ta-
önemli medyaları olduğunu rafından güdüldüğümüze dair
söylüyor. Bu ürünlerin müze Son bölümde bu umut ışığını öngörüsü nedeniyle insanın
beklentisi yoktur. Halkla doğ- görüyoruz;hala öznel direnç- burkulmadan okuyamadığı bir
rudan ilişki kurarlar, günlük lerini koruyan sanatçılar. Do- kitap bu. Yine de okumanızı ve
olayların reprodüksiyonla- nald Kuspit avangard sanatı farkındalığınızı arttırmak için
rı olarak kendiliğinden sanat da öncesi ve postsanat dönemi araç olmasını diliyorum. Son
nesnesi haline gelirler. Günlük yaklaşımları olarak ikiye ayı- bölümde sıralanan öncülerin
tekrarlanan, sıradan ve sıkıcı rıyor, son dönemde başkaldırı var olduklarını, bizim de bas-
işler –Kaprow’un bir happe- ruhunu kaybettiğini ve özgün kıya direnip, kendi içgözümü-
ning olarak izleyicilerin önün- olanı ortaya koymakta zor- zü açık tutarak çağımızı algıla-
de diş fırçalaması gibi- “sanat” landığını söylüyor ancak hala yacağımızı umalım...
olarak yapıldıklarında, farklı direnen ve toplumsal kültür

72 73 AFSAD
Fotoğrafn ustalarndan, APS-C boyutundaki
X-Trans sensörün ve yeni nesil EXR II işlemcinin
hayranlk uyandran retro tasarmda birleşimi.
Sonuç; mükemmel fotoğraf kalitesi ve hz.

Klasiğin yeniden keş. www.fujifilm.com.tr

ile ayn
Fujifilm X Serisi Ankara Yetkili Satcs: U.S.A. a
fiyatlarl

Şehit Adem Yavuz Sokak No: 8/A Kzlay - ANKARA


Tel: (0 312) 419 43 25 pbx • Fax: (0 312) 419 43 26
www.tripodfoto.com • tripod@tripodfoto.com

You might also like