You are on page 1of 129

ARKEOLOJİ

TAMER EREN
T.C
Gazi Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Tarih Anabilim Dalı
Eski Çağ Tarihi
Bilim Dalı

Tamer Eren
Arkeoloji

Sayfa Tasarımı: Burak Önen


Kapak Tasarımı: Burak Önen

Ön Kapak Resmi: Keops Piramidi


Arka Kapak Resmi: Maya Takvimi

Basımevi: Bizim Grup Basımevi


Yay. Dağ.Tic. Ltd. Şti.

Ankara 2011
İÇİNDEKİLER
Önsöz.............................................................................................. V
Giriş ........................................................................................... VII
Birinci Bölüm.................................................................................1
1. Arkeolojinin Tanımı...............................................................1
2. Arkeoloji’nin Tarihçesi ve Gelişimi......................................4
2.1 Arkeoloji Başlatan Sebepler..................................................4
2.2 Arkeolojinin Bilim Olması ...................................................5
2.3 Arkeolojide Devrim Yapan Arkeologlar ve Önemli Araştırmalar... 10
İkinci Bölüm................................................................................. 21
1. Arkeolojik Kazı Türleri ...................................................... 21
1.1 Tabakasız Kazılar................................................................. 21
1.2 Tabakalı Kazılar................................................................... 26
1.3 Mezar Kazıları..................................................................... 30
2.1 Plan Kare Sistemi................................................................ 35
2.2 Açık Alan Sistemi................................................................ 36
2.3 Çapraz Açma ya da Satranç Tahtası Sistemi........................ 37
3. Arkeolojik Buluntu Türleri.................................................. 37
4. Arkeolojik Belge ve Bulguların Kayıt Teknikleri................ 40
4.1 Yazılı Kayıt Tekniği............................................................. 41
4.2 Çizili Kayıt Tekniği............................................................. 42
4.3 Fotografik Kayıt Tekniği...................................................... 43
5. Kültürlerin Adlandırılması................................................... 44
5.1 Avcı ve Toplayıcı Kültür...................................................... 45
5.1.1 Toplayıcılık ve Sürü Yaşamının Oluşması........................... 46
5.1.2 Avcılığın Başlaması, Birinci Toplumsal İş Bölümünün Oluşması..... 46
5.1.3 Uzman Avcılık ve Klan Toplumuna Geçişin Gerçekleşmesi..... 47
5.2 Yarı Göçebe ya da Bozkır Konargöçer Çoban Kültürü....... 49
5.3 Yerleşik Kültür..................................................................... 52
Üçüncü Bölüm.............................................................................. 55
1. Jeoarkeoloji ve Çevresel Arkeoloji...................................... 55
2. Etno Arkeoloji...................................................................... 57
3. Arkeometri........................................................................... 59
Dördüncü Bölüm.......................................................................... 61
1. Türk Arkeolojisi................................................................... 61
1.1 Bozkır Arkeolojisi................................................................ 61
1.2 Osmanlı Devleti’nde Arkeoloji Çalışmaları........................ 66
1.3 Cumhuriyet Dönemi’nde Arkeolojik Çalışmalar . ............. 69
1.4 Atatürk’ün Türk Arkeolojisi’ne Katkıları............................ 72
1.5 Dünya’da Türk Arkeolojisi.................................................. 73
2. Günümüzde Arkeoloji’de Yaklaşım ve Uygulamalar.......... 74
2.1 Yakın Çağ Arkeolojisi.......................................................... 74
2.2 Endüstriyel Arkeoloji . ........................................................ 75
2.3 Yerleşim Arkeolojisi............................................................ 75
2.4 Kent Arkeolojisi................................................................... 76
2.5 Kurtarma Kazısı . ................................................................ 76
2.6 Deneysel Arkeoloji.............................................................. 77
2.7 Su Altı ve Batık Arkeolojisi . ............................................ 78
Sonuç............................................................................................. 81
Kitap İçerisinde Geçen Kelimeler ve Anlamları............................ 83
Bibliyografya ............................................................................... 93
Önemli Arkeolojik Buluntu ve Belgeler..................................... 95
ÖNSÖZ

Hazırlamış olduğum bu kitap saygıdeğer hocam Prof.


Dr. İlhami DURMUŞ’A araştırma ödevi olarak yazılmıştır.
Araştırma çalışmam olan arkeoloji konusunu kitap haline
getirerek, özellikle öğrencilerin faydalanabileceği bir kaynak
haline getirmeye çalıştım.
Hazırlamış olduğum bu kitapta arkeoloji konusunu tüm
detaylarıyla incelemeye çalıştım. Yardımlarından dolayı saygı
değer hocam Prof. Dr. İlhami DURMUŞ’A teşekkürlerimi
sunarım.

TAMER EREN
Kasım, 2011 ANKARA

v
GİRİŞ

Arkeoloji günümüzde önemli bilimler arasına girmiştir.


Bu eserde bu bilimin doğuşunu, oluşumunu ve gelişimini ele
almaya çalıştık. İlk önceleri değerli eser bulmak amacıyla
yapılan kazılardan oluşan arkeolojinin ilk örnekleri, yerini
zamanla bu merak dışında bilgi edinmeye bırakmıştır.
Buluntular özellikle ilk zamanlarda soyluların ve asillerin
ilgisini çekmiştir. Eski eser bulma onlarda bir saplantı haline
gelmiştir. Bu kişilerin zamanla araştırmacıları desteklemesi
neticesiyle arkeoloji biliminin temelleri atılmıştır. Özellikle
Rönesans çağında antik yunan ve Roma eserlerinin
incelenmesi ve bu kültüre duyulan hayranlığın artması
neticesinde arkeolojik olarak nitelendirebileceğimiz ilk
araştırmalar ortaya çıkmıştır. Bunların ardından zamanla
Avrupa halkı kazılara ve çıkan eserler büyük hayranlık ve
ilgi göstermeye başlamıştır. Bunu takip eden süreçte ise ilk
müzeler kurulmaya başlanmıştır. İlk müzelerin kurulmaya
başlaması ile birlikte kazılarda önem arz etmiş ve ilk defa
İngiltere Kralı arkeolog olarak nitelendirilebilecek bir sıfatla
bir kişi tayin etmiştir. Bu süreçten sonra endüstri çağıyla
birlikte zengin işadamı sınıfının doğmasıyla bu sınıftaki
insanlar bu tür arkeolojik kazılara önem göstermiş ve
kendileri için birçok araştırmacı görevlendirmiştir. Daha çok
antikacılık olan bu döneme arkeolojik eserlerin korunması ve
saklanması düşünüldüğünde ilerleme kaydedilmiştir. Daha
sonraki yıllarda ardı ardına ilk önce Almanya’da olmak üzere
arkeoloji enstitüleri kurulmaya başlanmış ve bunu batının
gelişmiş ülkeleri takip etmiştir. Özellikle I. Dünya Savaşından
sonra arkeoloji bir bilim dalı olarak karşımıza çıkmaktadır.

vii
Günümüzde ise arkeoloji başlı başına bilim haline
gelmiştir. Bununla birlikte arkeoloji çeşitli kollara ayrılmıştır
(su altı arkeolojisi, Etnoarkeoloji, çevresel arkeoloji vb).
Arkeolojik veriler çeşitli bilim dallarının yardımıyla çok
detaylı bir şekilde incelenebilir hale gelmekle birlikte daha
kesin sonuçlar elde edilebilmekte ve bundan başka tarih
mirası olan bulgular ve buluntular çok daha iyi şartlar altında
muhafaza edilebilmektedir. Gelecekte ise teknolojinin her
geçen gün ilerlemesi ile birlikte daha detaylı çalışmalar
yapılabilinir ve çözümlenemeyen sorunlar çözümlenebilir.

viii
BİRİNCİ BÖLÜM

1. ARKEOLOJİNİN TANIMI
Arkeoloji; geçmişte yaşanmış insan topluluklarını,
kültürlerini, toplumsal düzenlerini ve siyasi münasebetlerini
günümüze kadar gelen maddi kaynaklara dayanarak inceleyen
ve yorumlayan bilim dalıdır. 1
Eski Yunan kökenli olan bu sözcük eski anlamına gelen
“arkhaios” ve bilim anlamına gelen “logos” sözcüklerinden
türetilmiştir. Geçmişten günümüze kalan her çeşitte maddi
eseri inceleyen bilimdir. 2
Sikkeler, keramikler, maden ve pişmiş toprak, heykelcikler,
kesme taşlar (gem) arkeolojinin küçük sanat eserleri denilen
kolunu meydana getirir. Bunun dışında arkeoloji aynı zamanda
1 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım
Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 23
2 SALTUK, Secda, “Arkeoloji Sözlüğü”, İnkılâp Kitap Evi Baskı
Tesisleri, 6. Baskı, İstanbul Kasım 1989, syf 29

1
Tamer Eren

mimari yapıt, anıt vb. taşınamayacak derecede büyük eserleri


de inceler.
Diğer yandan arkeoloji tariflendirme, toprak incelemesi,
fotoğraf çekimleri ve yazıların okunması gibi bazı araştırmaları
da değerli örnekleri teşkil eder. 3
Diğer yandan arkeoloji geçmişi insanın gözünden
görmektir. Çıkan buluntulardan geçmişte insanların ne
şekilde yaşadığı hakkında ve onların sosyal, ekonomik, siyasi
yapılanmaları hakkında önemli fikirler elde edilebilir. 4
Geçmişi anlamaya yönelik iki bakış açısı vardır. Birincisi
insanın geçmişi çok eski gibi görmeyip alışkanlıklarının
fazla değiştiğini düşünmemesi yaniw durağan olmasıdır. Bu
söylentilere dayalı kanıtlanması gerekli olmayan inanılan
geçmiştir.
Bundan tümüyle farklı olan bakış açısı ise geçmişi anlamak
için sorular sorar. Ve cevap için kanıtlar aramaya başlar.
Arkeoloji geçmişi anlamaya yönelik somut kanıtlar bulmaya
çalışan ve geçmişin yeraltındaki ve yer üstündeki kalıntılarını
ortaya çıkarıp açıklamaya çalışan ve açıklarken de bunları
diğer buluntularla karşılaştırarak kültürler arası etkileşimi de
inceleyen bilim olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu bakış açısında arkeoloji de tarihle ilgilenen diğer
bilimler gibi geçmişi anlamak için bilimsel verilere dayalı
sürekli araştıran bir bakış açısı içerisindedir. Arkeoloji
bu bakış açısıyla düşünüldüğünde bilim olarak karşımıza
3 “TÜBİTAK Yayınları Arkeoloji”, İstanbul 2005 syf. 6
4 SEVİN, Veli, “Arkeolojik Kası Sistemi”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi
Yayınları, İstanbul 1999, syf 13.

2
Arkeoloji

çıkmaktadır. Arkeoloji geçmişi ortaya çıkarmayı kendisine


ilke edilmiş bir bilim dalı haline gelmiştir.5
Arkeoloji insanın yaşamını gelişimini “ maddi kalıntılara”
dayanarak inceler. Maddi kalıntı ise insan tarafından doğru ya
da dolaylı olarak etkilenen, kullanılan, değiştirilen, yapılan,
ya da biçimlendirilen her şeyi kapsar.
Arkeoloji her maddi kalıntıları incelese de o döneme
ait sözlü gelenekleri ve kültürel değerleri ve davranışları
anlayabilmesi zordur. Fakat buna rağmen çıkan buluntulardan
yorumlar yapılarak sonuçlar çıkarılabilmektedir. Arkeologlar
örneğin bir vazo üzerindeki bezemelerden günlük hayata dair
bilgiler içerebildiğini ortaya koymuşlardır.
Ayrıca arkeoloji her zaman diğer bilim dallarıyla iç
içe olmuştur. Özellikle sosyoloji, antropoloji ile yoğun
faydalanmaktadır. Bu şekilde elde edilen verilerden insan
yaşamına dair daha bilimsel ve gerçekçi bilgiler elde
edilebilmektedir. Bunun dışında arkeoloji geçmiş dönemleri
incelerken çok sayıda ayrıntıyı ele almak durumundadır.
Her türlü somut veriyi ele alır. Bu incelemeler arkeolojinin
topluma yansımayan yüzüdür. Topluma yansıyan yüzü ise
müzelerdir.6

5 SALTUK, Secda, “Arkeoloji Sözlüğü, İnkılâp Kitap Evi Baskı Te-


sisleri, 6. Baskı, İstanbul Kasım 1989 syf. 30
6 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım
Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 24-28

3
Tamer Eren

2. ARKEOLOJİ’NİN TARİHÇESİ VE GELİŞİMİ


2.1 Arkeoloji Başlatan Sebepler
Arkeoloji meraktan doğmamıştır. Çünkü insanlar
bilmedikleri şeyleri değil bildikleri şeyleri merak ederler.
Arkeoloji geçmişe soru sorulmasıyla başlamıştır. Arkeolojin
merak neticesinde başladığı düşüncesinin yanı sıra eski
dönemlerde kazı yapan kişilerin arkeolog olarak algılanması
pek doğru değildir. Günümüzdeki manasıyla bu kişiler
arkeolog olarak nitelendirilemezler. Buna en güzel örnek
Babil Kralı Nibonidus’un MÖ 6 y.y da yıkıntı halindeki bir
tapınağı onarmak için kazdırmasıyla bu kişinin arkeolog
olarak düşünülmesidir. Fakat günümüzdeki manasıyla
bu kişinin arkeolog olması mümkün değildir. Arkeolog
kazıyı arkeolojik buluntuları çıkarmak ve bunları anlamak
için yapar. Buradaki durumda ise bu kişi bu çalışmayı bu
amaçla yapmamıştır. Bu sebeple bu kişiye günümüzde
arkeolog tabiriyle nitelendiremeyiz. Bu dönemdeki arkeoloji
çalışmaları yapmış kişi aslında başka bir amaçla tapınağı
kazdırmıştır. Çıkan Sargon Heykelini onarmış ve tapınağa
koymuştur. 7
Bu kişi gibi tarihte belirli sayıda belge ve bulgu bulan
çeşitli kişilere rastlanmaktadır. Bu kişilerin kimileri bu
eserleri ilginç gördüklerinden kimileri ise gizemli bir gücü
olduğuna inandıklarından ve bazıları da koleksiyon mantığı
ile toplamıştır. Bunun örnekleri sayısızdır. Buna kıyasla
arkeoloji ise yaptığı çalışmaları bu amaçtan çok daha farklı
yapmaktadır. Arkeoloji yaptığı çalışmaları insanlık tarihinin
7 BAHN, Paul, “Arkeolojinin ABC’si” Kabalcı Yayınevi, İstanbul
1999 syf. 20–21

4
Arkeoloji

bilinmeyen yönlerini somut verilere dayanarak çözmeyi


amaçlayan bilimdir. Bu amaçla bakıldığında arkeoloji belli bir
amaç gütmeksizin sadece bilim adına çalışma yapmaktadır.
Arkeoloji geçmişe soru sorulması ve geçmişin kanıtlanması
gereksinimiyle meydana gelmiş bir bilimdir. 8
Arkeoloji bir bilim dalı olarak düşünüldüğünde değerli
bir şeyler bulmak mümkün. Toprağı kazma tutkusu gibi
nedenlerden başladığını düşünmek son derece yanlış
olmaktadır. Tabi bu şekilde yapılan çalışmalar bazı eserlerin
korunmasını, saklanmasını ve günümüze kadar sağlam
olarak gelmesini sağlamıştır. Fakat bu hususta günümüzdeki
bilim dalı olarak karşımıza çıkan arkeolojinin doğmasının
başlıca nedeni geçmişin merak edilmesi, geçmiş dönemlerde
toplumların, milletlerin, devletlerin eserlerine bakılarak
somut kalıntılar sayesinde geçmişin karanlık yönlerinin
aydınlatılması ihtiyacından doğmuştur. 9
2.2 Arkeolojinin Bilim Olması
Bir kavram olarak arkeoloji Rönesans dönemiyle
başlamıştır. Bu çağda batılılar klasik Yunan ve Latin
kültürlerini yeniden anlamaya ve uygarlıklarını bu temeller
üzerine kurmaya başlamışlardır.
Rönesans Döneminde eski Yunan ve Roma Edebiyatı
ve sanatının yanı sıra mimari eserleri de (yüzeyde duran)
incelenmeye başlanmıştır. Bunun yeterli olmadığı anlaşılınca
8 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım
Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 58
9 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım
Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 68-69

5
Tamer Eren

kazı çalışmaları başlamıştır. Ancak bunlar bizim bildiğimiz


türde arkeolojik çalışmalar olmaktan çok define arayıcılığı
niteliğindeki kazılardır. Örneğin; Avustralyalı General “Prince
d’El-Boeuf’ün M.Ö. 79 yılında Vezüf yanardağının patlaması
sonucu Pompei’yle birlikte yok olan Herculaneum’da yaptığı
çalışmada (1709–1715) Kentinin lavlarla örtülü tiyatrosunu
delik deşik etmiştir ve burayı yıkıma uğratmıştır. Bu tarihi
yapıya büyük ölçüde zarar vermiştir. 10
Bu anlamda arkeolojinin bundan farklı olarak bir bilim
olarak ortaya çıkması 16.yy. da başlayan çalışmaların
geliştirilmesi neticesiyle 18 yy. da meydana gelmiştir. 11
Bu anlamda arkeolojinin bir bilim haline gelmesini
sağlayan “ Joachim Winchermann (1717–1768), Arkeolojinin
modern kurucusu olarak nitelendirilmektedir. Kendisi bir
ozandır. 1768’te yayınladığı “Geschicteder kuntdes Aterhums”
adlı yapımda insanoğlunun geçmişini öğrenmek için yapılan
filolojik çalışmaların ve yüzey kültür eserlerinin yeterli
olmadığı, eski insanların yaşayış ve kültürlerini öğrenmek
için mirasına da bakılması gerektiğini vurgulamıştır. 12
Bundan sonra 19. yüzyılın sonlarında uluslar arası
değerlendirme ve bilgi paylaşımı toplantılarının yapılmaya
başlanması, arkeolojinin bir bilme dönüşmesinde önemli bir
10 SEVİN, Veli, “Arkeolojik Kası Sistemi”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi
Yayınları, İstanbul 1999, syf 19.-20
11 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım
Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 69
12 SEVİN, Veli, “Arkeolojik Kası Sistemi”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi
Yayınları, İstanbul 1999, syf 21

6
Arkeoloji

basamak olmuştur. Bunlar arasında özellikle 1865 yılında,


“Societ’a İtaliana di scienze naturali” tarafından düzenlenen,
Congerés Paléethnologique international (C.P.I) adlı kongrede
arkeolojinin sorunları, yöntemleri ve terminolojisi tartışılarak
karara bağlanmıştır. Bu karar neticesinde 1866–1912 yılları
arasında 14 kongre düzenlenmiştir. Bu kongrelerde özellikle
tarih öncesi dönemlerle ilgili birçok tanım ve kavram
oluşturulmuştur. Bu oluşum 1931 yılında “Dünya Prehistoria
ve “Protohistoria” birliği (U.I.S.S.P)”.
İnsanlığın sınırlı bir geçmişi olduğu düşünülen bir ortamda
“tarih öncesi” sözcüğü bir dönem adlandırılması olarak değil,
düşünce sistemini zorlayan bir kavram olarak karşımıza çıkar.
“prehistoria” sözcüğü ilk kez 1867 de Paris Kongresinde
kimlik kazanmıştır.13
19.yy. sonları ile 20. yy’ın başları gerçek bilimsel yaklaşım
ile birlikte, modern arkeolojinin başlangıcını belirler. Burada
oluşan ilk değişiklik ve belki de en önemli olan değişiklik
yalnızca eser bulmak değil, bilgi edinme amacının da
güdülmeye başlanmasıdır. Nitekim arkeoloji yöntemleri
üzerine çıkan ilk yayın 1904’de İngiliz Egytptoloğu Sir.
Filinders Petrie (1863 -1942) tarafından yapılmıştır. Petrie
bu yapıtında kazının iki amacının “planlar ve topografik bilgi
ile taşınabilir eserleri elde etmek” olduğunu belirtmektedir.
Nitekim bu kazılarda kayıtlar ana yapıların planı hakkında
bilgi toplamayı ve eserlerin durumu hakkında bilgi vermeyi
hedefliyordu. Dikkat, duvarların ve öteki yapıların planları
13 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım
Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 70

7
Tamer Eren

üzerinde toplanmıştır. 14
Bu zamana kadar arkeolojik çalışmaların büyük bir yol
kat ettiğini görüyoruz. İlk başta değerli bir şeyler bulmakla
başlayan maddiyata yönelik kazılar zamanla bilimsel nitelik
kazanmaya başlamıştır. Bu gelişim arkeolojinin doğmasına
vesile olmuştur.
Arkeolojinin gelişmesini sağlayan diğer bir gelişme
ise British Museum ve Loure Müzelerinin kurulmasıdır.
Bu müzeler ve sergilenen eserler arkeolojiye olan ilgiyi
arttırmış ve neticesinde arkeolojinin popülaritesi artmıştır.
Bunun yansımalarından biri arkeoloji odaklı enstitülerin
kurulmasıdır. 1829 yılında kurulan Alman Arkeoloji
Enstitüleri (DAI) bunun temelini oluşturmaktadır. Bunun bir
sonucu olarak Alman ve Fransız arkeoloji enstitüleri halen
devletin dış işlerine bağlıdır. Bunların dışında Almanya’da
bağımsız olarak çalışan birçok enstitü de mevcuttur. 15
Bunun dışında Avrupa’ya sonra katılan Çarlık Rusya’ da
1718’de arkeoloji koleksiyonları oluşturmuş 1724 yılında da
Rus bilimler akademisi kurulmuş, Güney Rusya’da ve Sibirya
da 1733–1743 yılları arasında enstitünün yönlendirmesiyle
arkeolojik kazılar yapılmıştır. 16
1804 yılında St. Petersburg Üniversitesinde Arkeoloji ve
14 SEVİN, Veli, “Arkeolojik Kası Sistemi”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi
Yayınları, İstanbul 1999, syf 23-24
15 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım
Yayın ve Flimcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 70-71
16 ETİENNE, Francoise – Roland, “Antik Yunan, Bir Keşfin Arkeolo-
jisi,” Yapı Kredi Yayınları, İstanbul Ocak 2003 syf 90

8
Arkeoloji

Sanat Tarihi Kürsüsü oluşturulmuştur. 1820 yılında Arkeolojik


Malzemeler ve buluntular koleksiyonu oluşturulmuştur.
1899’da ise Çarlık Rusya tüm üniversitelerinde arkeoloji
bölümü açmıştır.
Genel olarak arkeoloji tanımlı bir bilim dalı olmadan
önce “Antikite, Sanat Tarihi” gibi farklı dersler içinde
okunmuştur. 1869 yılında Viyana’da ilk bağımsız Arkeoloji
Enstitüleri oluşturulmuştur. 20. yy’da tanımlı bir alan olarak
üniversitelerde yaygınlaştırılmıştır. Ancak geçmiş insan
kültürünün incelenmesinde arkeolojinin farklı yaklaşımlarla
gelişmiş olması Prehistoria, Protohistoria, Klasik arkeoloji,
gibi kavramların ortaya çıkması 20 yy. ikinci yarısından
itibaren “World Archiologyical Coniress (Dünya Arkeoloji
Kongresi)’inde oluşturulmuştur.17
Arkeoloji gerek yöntemleriyle gerekse alanıyla günümüzde
en saygın bilimler arasına girmiştir. Başlangıcından itibaren
geçirdiği büyük değişim neticesinde artık çeşitli alt bölümlere
ayrılacak kadar gelişmiştir. Tarih kimya, tıp, antropoloji, vb.
bilimlerle içli dışlı olmuş ve bağımsız kendi başına bir bilim
dalı olmuştur.
Günümüzde teknolojinin gelişmesi ve bazı kazı
sistemlerinin daha modern hala gelmesi neticesinde,
kazılarda çıkan buluntular daha detaylı incelenmekte ve aynı
ölçüde elde edilen buluntularda korunmakta ve müzelerde
sergilenmektedir.
Arkeoloji bir bilim olarak bulunduğumuz dünyayı ve
17 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım
Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 71-72

9
Tamer Eren

bizden öncekilerin yaşantılarını anlamamıza ve yeraltındaki


geçmişin gün yüzüne çıkartılmasında tarihi bilinmezliğin
elden geldiği kadar bilinebilir hale getirilmesine yardımcı
olmaktadır. Adeta insanlık tarihinin boşluklarını elde
ettiği somut verilerle duvar yapan duvar ustası gibi tek tek
doldurmaktadır.
2.3 Arkeolojide Devrim Yapan Arkeologlar ve Önemli
Araştırmalar.
Arkeolojinin önemli araştırmacılarını ve araştırmalarını
inceleyeceğimiz bu konuda gerçekten bunların tamamını
vermek olanaksızdır. Genel olarak önem arz eden
araştırmacılar ve kazı çalışmalarına değineceğiz. Bunları
şöyle kronolojik olarak sıralayabiliriz:
• 1506: Laocaan Roma Heykeli, İsviçreli bir araştırmacı
tarafından ortaya çıkartılmıştır. Bu eser başta
Mighelangelo gibi Rönesans sanatçılarca esim kaynağı
olmuştur. 18
• 1533: İngiltere Kralı VIII. Henry’nin Leland’ı eski
eserler görevlisi olarak atamasını, arkeolojiyle ilgili
olarak bir devlet görevlisi olarak atanmanın ilk
örneğidir.
• 1558: Perugia’da ilk Etrüsk mezarları bulunmuştur.
Bu olay İtalya’da Roma öncesi bir dönemini olduğunu
ortaya çıkarmıştır. Bu bulgu düşünürlerin bakış açısını
değiştirmiştir.
18 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım
Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf.74

10
Arkeoloji

• 1578: Bir Alman doktor olan L. Rauwolf, Tevrat’ta adı


geçen Babil kulesinin olduğunu düşündüğü bir yapıyı
belgelemiştir. Bu yakın doğu arkeolojisinde somut
verilere dayanan ilk belgeleme örneğidir.
• 1586: W. Camden, İngiltere’deki tarih öncesi kalıntıların
ilk ayrıntılı belgelemesini yapmıştır.
• 1611: Bir İngiliz tüccar olan J. Cartwright, İran ve
Osmanlı İmparatorluğu gezilerinde Babil ve Persepolis
ile ilgili ilk bilgileri toplayarak Avrupa’da yayınlamıştır.
• 1611: İsveç Kralı G. Adolphus, eski eserlerin
incelenmesini teşvik eden bir buyruk çıkarmıştır.
Bu olay 1666 yılında ilk koruma yasasının temelini
oluşturmuştur.
• 1612: İngiliz Lordu T. Howard, Papa’nın izni ile
Roma’da kazı yapmış ve çok sayıda Roma büstünden
oluşan koleksiyonu İngiltere’ye götürmüştür. Bu Roma
kültürüyle oluşturulmuş ilk büyük koleksiyondur. 19
• 1615: İtalyan gezgin P. Della Vale, Babil ve Ur’dan
topladığı çivi yazılı parçalı ve Persepolis yazıtlarından
aldığı kopyaları Avrupa’ya getirmesiyle batı dünyası
çivi yazısıyla tanışmıştır.
• 1627: İngiliz K. Herbert, Persepolis’in ilk defa
İngiltere’de yayınlamıştır.
• 1663: İngiltere’deki arkeolojik alanların ilk ayrıntılı
belgelemesini yapan J. Aubrey, bu bağlamda
19 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım
Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf.74-75

11
Tamer Eren

Stonehenge’nin de planını çıkartmıştır.


• 1685: Fransa’da (Normandiya da) R. Le Préuot’un
bulduğu tarih öncesi mezar ve kazı ilk ayrıntılı ve
sistemli kazıdır. 20
• 1690: J. Conyers İngiltere’nin Londra şehri yakınlarında
alt Paleolitik çağ’a ait el baltası bulmuştur ve bu
dönemle ilgili, ilk buluntudur.
• 1723: İngiltere’de W. Stukeley’in Stonehenge
yakınlarında yaptığı kazı bilinen ilk Tümülüs kazısıdır.
• 1727: Fransa’da Chátenay- Malabry’de yapılan çalışma
bilinen ilk ortaçağ kazısıdır.
• 1738: İtalya’daki Vezüv yanardağının eteklerinde
Pompei ve Helculaum’daki kazıların başlangıç tarihidir.
• 1744: Danimarka’da Zealand Tümülüs kazısı, Kuzey
Avrupa’da bilinen ilk kazıdır.
• 1759: Londra’da British Museum açılmıştır. 21
• 1763: Pompei’de bulunan bir yazıtta örenyerinin adının
Pompei olduğu kesinleşmiştir.
• 1764: Johann Joachim Winckelmann, Pompei
buluntularıyla ilgili çalışmasını “History of Ancient
Art” adı altında Almanca ve İngilizce olarak
yayınlamıştır. Klasik çağa ait buluntuların üsluba
20 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım
Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf.75
21 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım
Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf.76

12
Arkeoloji

dayalı sınıflandırılmasına ilk kez bu çalışmayla


rastlanmaktadır.
• 1776: Afrika’da Güney Sahra’da Cookhouse
çalışmaları, Afrika kıtasında bilinen ilk arkeolojik
çalışmalardır.
• 1793: Paris’te Louvre müzesi açılmıştır.
• 1797: Fransa’da Frere’de Hoxne kazısında ilk kez
Paleolitik çağa ait aletlerle, soyu tükenmiş hayvan
kemikleri bir arada bulunmuştur.
• 1798: Napolyon Mısır seferi sırasında yanında bir çok
bilim adamı götürmüştür. (167) bu bilim adamları
Mısır yazısının çözülmesini sağlayan (çift dilli) Rosetta
taşını da siper kazısını denetleyen bir subay bulmuştur
ve bunu bilim dünyasına kazandırmıştır.
• 1815: Bir İngiliz soylusu olan Lady H. Stonhope,
Filistin’de Tevrat anlatımlarından yola çıkarak
araştırmalara başlamış ve ünlü “Ashkelon” kentini
saptayarak burada ilk kazıyı gerçekleştirmiştir.
• 1827: G. Belzoni ilk kez Mısır’da krallar vadisinde
kazılara başlamıştır.
• 1820: Ege’de Melos adasında ünlü “Aphrodite heykeli”
bulunmuştur.22
• 1822: J. F. Champollion, Napolyon’un Mısır seferi
sırasında bulunan Rosetta taşını okuyarak, Mısır
hiyeroglif yazısını çözmüştür. Bu olay aynı zamanda
22 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım
Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf.76-77

13
Tamer Eren

ölü dillerinde çözülebileceğini ispatlayan ilk belge


olmuştur.
• 1829: Roma’da Alman Arkeoloji enstitüsü kurulmuştur.
• 1830: Berlin ve Münih müzeleri açılmıştır.
• 1834: C. Texier Boğazköy’ü bulmuş ancak o yıllarda
coğrafyayı bilmediğinden burayı Antik Pterium olarak
yorumlamıştır.
• 1835: W. Hamilton, Alacahöyük’ü bulmuştur.
• 1838: Sir. C. Fellows, Ksanthos’da Nereidler anıtını
bulmuştur ve anıt 1841’de British Museum’a
taşınmıştır.
• 1839: Rawlinson, özellikle Persepolis verilerinden
yararlanarak çivi yazısının çözümlenmesini yapmıştır.
• 1842: P. E. Botta’nın Mezopotamya’da Nineve
yakınlarında yaptığı kazı bu coğrafya ile ilgili ilk
sistemli kazıdır.
• 1843: P. E. Botta, Khosabad kazısında Mezopotamya’nın
görkemli heykellerini bulmuş ve bunları Lauvre
müzesine götürmüş ve müzede ilk kez doğu uygarlıkları
bölümü kurulmuştur.
• 1846: İstanbul’da “ Tophane –i Amire Müşiri Fethi
Ahmet Paşa ”, “ Mecmua – i Asar Atika” adı altında
eski eserleri Ayairini’de toplamaya başlamıştır.
• 1847: A. H. Layard, Ninive de Asur Kralı Sanherib

14
Arkeoloji

Sarayını ve 30.000 tabletin bulunduğu Assur Banipal


kütüphanesini kazmıştır.
• 1852; A. H. Layard, Kuzey Mezopotamya’daki ünlü
“Ninrud Heykelini” bulmuştur. 23
• 1854: J. E. Taylor, Ur kentinde bilinen ilk Ziggurat
kazısını yapmıştır.
• 1856: Almanya’daki Neander Vadisi’nde, daha sonra
“Neandarthel” olarak tanımlanan, Orta Paleolitik çağa
ait ilk insan iskeletleri bulunmuştur.
• 1857: C. T. Newton, Dünyanın yedi harikasından biri
olan Bodrum Mousoleum (Artemis Tapınağı) kazısına
başlamıştır.
• 1863: Hindistan’da Pallavaran’da bir el baltası
bulunmuştur. Bu olay Alt Paleolitik Çağ’a ait Avrupa
dışındaki ilk örnektir.
• 1864: Osmanlı İmparatorluğu’nun resmi olarak verdiği
kazı izninin tarihidir.
• 1865: Çanakkale Amerika Fahri Konsolosu F. Calvert,
Troya olarak düşündüğü Hisarlık Tepesi’nde sondaj
yöntemiyle ilk kazıyı yapmıştır.24
• 1869: İstanbul’daki Ayairini’de toplanmış eski eserler
“Müze-i Hümayun” olarak resmen açılmış ve ilk eski

23 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım


Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf.78-79
24 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım
Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf.79-80

15
Tamer Eren

eser nizamnamesi olan “Asar –ı Attika nizamnamesi”


çıkartılmıştır.
• 1876: H. Schlimann, Miken uygarlığının ünlü
mezarlarını ortaya çıkarmıştır.
• 1877: Japonya’da ilk arkeolojik kazı başlamıştır. 25
• 1879: İspanya’da Üst Paleolitik Çağ açısından önem
arz eden “Altamina Mağarası” bulunmuştur.
• 1883: Osman Hamdi Bey, ilk tanımlı Osmanlı kazısı
olan Nemrut kazısını gerçekleştirmiştir.
• 1887: Osman Hamdi Bey, arkeoloji dünyasında büyük
yankı uyandıran “Sayda Nekropol’ü” kazısını yapmış
ve başta Büyük İskender’in Lahdi olmak üzere İstanbul
arkeoloji müzesinin en önemli eserlerini İstanbul’a
getirmiştir.
• 1887: Mısır’da Tell-el Amarna’da Anadolu kültürleri
açısından önemli belgeler olan “Arzava mektupları”
olarak bilinen belgeler bulunmuştur. Daha sonra bu
mektupların Hititler’e ait olduğu bulunmuştur.
• 1893: E. Chantie, Hitit kültürüne ait olduğunu
düşündüğü “ Boğazköy kazılarına” başlamıştır.
• 1899: R.Koldewey, Babil kazılarını başlatmıştır.
• 1900: A. Evans, Girit adasında Krossos’da yaptığı
kazılarda Minos kültürünü ve ünlü Knossos Saray’ını
ortaya çıkartmıştır.
• 1901: G. ve A. Köerte kardeşler Gordion kazısına
başlamışlardır ve bu kazı Anadolu’daki ilk Tümülüs
25 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım
Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 79- 81

16
Arkeoloji

kazısıdır.
• 1915: B. Hrozny, Hitit çivi yazısını çözmüştür.
• 1922: H. Carter, Mısır Krallar Vadisi’ndeki en zengin
buluntulara sahip olan Tutankamon’un mezarını
bulmuştur.
• 1925: Hitit yazılarını çeviren B. Hrozny, Kültepe
(Kaniş) kazılarını başlatmıştır. 26
• 1926: L. S. B. Leakey, Doğu Afrika’da Olduvai
Vadisi’ndeki çalışmalarına başlamıştır. Daha sonra
Leakey’in çalışmaları, ilk insan ve kullandığı “ Olduvai
Çay Taşı” aletlerin tanımını ortaya çıkarmıştır.
• 1926: Amerika’daki ilk yerleşimlerin kazısı olan
“Folsom kazısı” başlamıştır.
• 1927: H. Von Der Osten, Alişar kazısına başlamıştır.
• 1932: K. Bilgen, Troya Höyüğü’nde kazı çalışmalarına
başlamıştır.
• 1934: Hamit Zübeyr Koşay ve Remzi Oğuz Arık,
Ahlatlıbel ve Alacahöyük kazılarına başlamışlardır.
• 1949: Radyoaktif tarihlendirme ile mutlak yaş
saptanması yapan Libby, Radyoaktif tarihleri ilk kez
yayınlamıştır. 27
• 1952: İlk sistemli su altı kazısı J. Cousteau’nun “Lee
Grand Congloué” batığında gerçekleştirilmiştir.

26 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım


Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 80-83
27 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım
Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 83–85

17
Tamer Eren

• 1954: Mısır Giza’da ünlü “Khufu törensel gemisi”


bulunmuştur.
• 1964: U. B. Alkım, Gaziantep Gedikli Höyük kazısına
başlamıştır.
• 1967: Kenan Erim, Antikçağ Anadolu’sunun en
görkemli buluntularını veren “Aphrodisias” kazısına
başlamıştır.
• 1974: Çin’de, Xi’an’da ünlü pişmiş topraktan yapılan
sekiz bin kişilik ordu heykelleri bulunmuştur. Bunlara
“Taracota Savaşçıları” adı verilmektedir. Sekiz bin
heykelin her birinin farklı yüz hatlarına ve fiziksel
özelliklere sahip olması enteresandır.
• 1978: Maya Hiyeroglif yazısı çözülmüştür.
• 1980: TÜBİTAK bünyesinde arkeometri ünitesi
kurulmuştur.28

3. ARKEOLOJİNİN TEMEL ÖGELERİ


Arkeolojinin temel öğelerini oluşturan kavramları şu
şekilde açıklayabiliriz:
• Buluntu: İnsanın kullandığı biçimlendirdiği ya da
etkilediği her türlü tanımlanabilir nesne buluntu tanımı
içine girer.
• Buluntu topluluğu (Assemblaye) aynı dolguda bulunan
birbirleriyle ilişkili nesnelerdir. Örneğin; mutfak olarak
kullanılan bir noktanın buluntuları da burayla ilgili
28 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım
Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf.86-87

18
Arkeoloji

olacaktır. Bu nedenle bu nesnelerin tamamı ise buluntu


topluluğunu temsil etmektedir.
• Yapım geleneği; Tanımlı bir zaman içerisinde belirgin
buluntu topluluklarının birlikte gömülmesidir. Bu
sayede buluntuların tümü, cinsi, rengi, gibi yapılan
tanım ve tanımlamaları daha somut hale getirir.
• Tipoloji: Tipolojinin esası buluntuları biçimsel olarak
sınıflandırmaktadır. Bu sınıflandırma ise dönemin
teknik becerisini ve ilerleme süresini gösterir.
• Anoloji; Belirgin tiplerin, başka coğrafyalardaki tiplerle
karşılaştırılmasıdır. Bu sayede türlerin yayıldığı alan ve
etkileşimleri saptanır ve türlerin özellikleri belirlenmiş
olur.
• Tarihlendirme; İki tür tarihlendirme vardır. Birincisi
göreli diğeri ise mutlak tarihlendirmedir. Göreceli
tarihlendirme bulguların karşılaştırılarak eskiden geriye
doğru sıralanmasıdır. Örneğin, tabaka incelemeleridir
ve mutlak olan buluntuların tarihinin hesaplanmasıdır.29

29 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım


Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 122–124

19
20
İKİNCİ BÖLÜM

1. ARKEOLOJİK KAZI TÜRLERİ

1.1 Tabakasız Kazılar


Tek bir dönemde yerleşilmiş ve üzerinde başka bir yerleşim
yeri kurulmanmış arkeolojik bölgeler tabakasız kazı alanlarını
oluşturmaktadır. Anadolu’da bulunan bazı kent yerleşimleri
bu tür yerleşimlerdir. Bunlara en güzel örnek olabilecek
yerleşimler; Ephesos, Priene, Perge, Aspendos gibi klasik
çağ şehirleridir. Bu şehirler diğer bir tabir ile tabakasız yani
katmansız yerlerdir. Bu tür yerleşim yerleri höyük denilen
tabakalı yerleşimlerden farklıdır. Bu sebeple bunların kazı
yöntem ve teknikleri de farklı olacaktır.
Tabaka içermeyen yerleşim yerlerinin kazılarındaki amaç:
hem buranın planını ortaya çıkarmak, hem de burada yaşanmış
sosyal, iktisadi ve siyasi faaliyetlerin bırakılan mimari eserlere
etkisini inceleyerek bölgenin tarihi hakkında bilgi edinmektir.

21
Tamer Eren

Bu kazı alanlarında yapılarına uygun olarak genel itibariyle


açık alan sistemi kullanılmaktadır.
Bu yapılar içinde en kolay kazılabilecek yapı türleri;
düzgün, dik planlı, sağlam duvarlı ve uzun süre kullanılmamış
yapılardır. Bu tür yapılar daha çok Roma İmparatorluğu
Çağı’nda ve sonrasında karşımıza çıkmaktadır.
Bu tür kazılarda kazının kolay bir şekilde
gerçekleştirilmesini sağlayan bir diğer etkende, kazısı yapılan
çağ ve eserleri hakkında bilgi sahibi olmaktır.
Kazıya başlarken ilk önce yapının duvarları etrafında
çukurlar açılarak çalışmalara başlanır. Açılan bu çukurların
derinliği ve genişliği mutlaka yapının yüksekliği ile doğru
orantılı olmak zorundadır.30
Diğer yandan kazılan temellerin üzerindeyse duvarlar
yükselmektedir. Bu duvarlar çeşitli dönemlerde çeşitli
malzemelerden yapılmışlardır. Genelde: taş, tuğla ya da
kerpiçten yapılmaktadırlar. Ayrıca taş-ahşap karışımı, taş-
ahşap ya da taş-kerpiç olanlarda mevcuttur. Yapılan tespitlerde
ise farklı malzemeler kullanılmasının ve bunların oranlarının
iyi ayarlanmasının yapının ömrünü uzattığı kanıtlanmıştır.
Arkeoloji de ise ahşap yapılar duvar inşa tekniğinde “Pisé,
Wattle and daub ve çit çamur” ahşap-çamur karışımı yapılara
verilen farklı isimlerdir. Bu yapılar çürüyüp yok olup toprağa
karışır, fakat bıraktıkları kalıntılar toprakta fark edile bilmekte
ve bulunup incelenebilinmektedir.
İncelenen yapıların bir diğer aşaması ise yapıların üzerine
30 SEVİN, Veli, “Arkeolojik Kası Sistemi”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi
Yayınları, İstanbul 1999, syf. 58-60

22
Arkeoloji

oturduğu taban kısımlarıdır. Bunlar ahşaptan, sıkıştırılmış


çamur bazen de kireç harca taştan ya da tuğladan levhalara
ve hatta mozaiğe kadar çeşitli türlerde karşımıza çıkmaktadır.
Bina niteliği taşıyan bu tür yapıların en sık onarım görmüş
noktalarını bu taban kısımları oluşturmaktadır.
Yapının en üstüne geldiğimizde ise tavan örtüsü
bulunmaktadır. Çatı olarak nitelendirilen bu alanlar; ahşap,
çamur, kiremit, taştan yapılmış olabilir. Kimi açık alan
yapıları ise örtüsüzdür. Yapıların katmanları bu şekilde
sıralanmaktadır. Binaların bu yapım düzeni geneldir ve
günümüze kadar üslup açısından ve malzeme açısından
değişiklikler olsa da yapı düzeni aynı kalmıştır.
Tarım yapılmamış alanlarda bölgenin üzerinin bitki örtüsü
ile kaplı olması nedeniyle bu bölgelerdeki yapılar uzun yıllar
diğer yapılara kıyasla daha iyi korunmuş bulunmaktadır.
Çünkü bu bölgelerde bulunan yapılar insan tahribatından
korunmuş halde bulunmaktadır. Bu yapılarla ilgili genel sıkıntı
ise bitki örtüsü sebebiyle yüzeye bakıldığında gözükmemesi
ve fark edilememesidir. Bu yerlerin kazısından önce yüzey
araştırılması yapılması ve buluntuların bulundukları
bölgelerin belirlenmesi önemlidir. Bu olay sadece gözlem
aşamasını oluşturmaktadır. Asıl sonuçlar kazı gerçekleştirilip
buluntular ortaya çıkartıldıktan sonra elde edilir. Burada çıkan
buluntular incelenerek daha kesin sonuçlar elde edilebilir.
Jeofizik çalışmaları bu tür kazıların başarısını bulguların
toprak içerisinde geçirdiği değişimi aydınlatması açısından
daha başarılı kılar. Bu türden kazılar yapılırken gözlem

23
Tamer Eren

balonu kullanılarak gökyüzünden incelemeler yapılması ya da


helikopter ile kazı alanının fotoğraflarının kuş bakışı çekilmesi
kazının verimliliğini ve başarısını arttırmaktadır.31
Kazının amacı da kazı sistemini belirleyen önemli
faktörlerden biridir. Örneğin tek bir yapıyı incelemek ile
bir kazı bölgesini bütünüyle incelemek farklı yöntem ve
tekniklerle yapılmaktadır. Örneğin birinci durumda tek bir
yapı ile uğraşıldığından çıkan malzemeyi uzağa boşaltmak
hem zaman kaybı olur hem de maliyeti arttırır. Burada
mantıklı olan ve yapılması gereken şey çıkan malzemeyi uzak
bir noktaya boşaltmak yerine kazı alanının hemen yanına
yığmaktır ve bu kazının daha hızlı ilerlemesini sağlar. İkinci
durumda ise kazılacak alan çok farklı bir yapıda olduğu için
burada uygulanacak yöntem ve teknikler de farklı olacaktır.
Çünkü uğraşılan alanlar birbirlerinden çok farklıdır. Bu
durumda aynı yöntemlerin uygulanılması beklenemez. Çünkü
bu durumda çıkan toprak çok fazla olacağı için kazı alanına
dökülemez. Dökülmesi durumunda kazıyı sekteye uğratabilir.
Söz konusu geniş alanların kazıları esnasında diğer yöntemin
tam aksine çıkan toprağı uzağa boşaltmak en doğru yöntem
olacaktır. Bunlardan anlaşılacağı üzere tek bir yer ile uğraşan
arkeolog ile birden fazla yapı içeren geniş sahalar ile uğraşan
arkeologun amaç ve yöntemleri de diğerinden farklın olacaktır.
Tabakasız kazılar ile ilgili diğer önemli husus kazı alanında
kazıya başlamadan önce ayakta duran yapı varsa önce bu
yapıları fotoğraflarla belgelenmesi gerekmektedir. Sonrasında
ise yüzey araştırması bittiğinde kazıya geçilmelidir. Bundan
31 SEVİN, Veli, “Arkeolojik Kası Sistemi”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi
Yayınları, İstanbul 1999, syf. 61-64

24
Arkeoloji

sonra kazı alanının kazısına başlanılmadan önce yüzeyde bir


bitki örtüsü varsa bu örtünün temizlenmesi gerekmektedir.
Daha sonra kazıyı kolaylaştırmak için kazı alanının eşit
boyutlarda dört adet kareye bölünmesi kazının verimliliği
ve rahatlığı açısından faydalı olacaktır. Bu işlemden sonra
“Çapraz Sistem ya da Satranç Tahtası Sistemi” şeklinde kazıya
devam edilmesi faydalı olacaktır. Bu hususta birbirleriyle
çapraz halde bulunan kareler aynı anda kazılmalı ve çıkan
moloz kapalı karelere boşaltılarak kaldırılmalıdır. Bu iki
karenin kazısı bittiğinde ve çıkan toprak taşındığında diğer
karelere geçilmelidir. 32
Uygulanabilecek diğer yöntem ise kazı alanının enine ve
boyuna göre kesitlere bölünmesi ve kesitler arsında belirli
paylar bırakılarak kazı yapılmasıdır. Çıkan toprak bu kesitler
üzerine boşaltılır ve belirli aralıklarla kaldırılır ve bu şekilde
çıkan toprak da incelenmiş olur. Aynı zamanda açılan kesitlerin
oluşturduğu kare planlı yapı içerisindeki duvar bölümleri
de incelenebilir. Bu sistemde bırakılan kesit kalınlığı 0.30
metreyi geçmemelidir. Bu sistemde bu şekilde ufak boşluklar
(kesitler) bırakılarak tüm yapıda aynı anda tabana kadar inilir.
Burada hangi sistem kullanılırsa kullanılsın yapının
tabanına inildiğinde 1x1 metrelik “Karoyaj” içine alınmalıdır.
Yani 1x1 bölmeler şeklinde bölümlere ayrılarak dikkatli bir
şekilde incelenmelidir. Bu şekilde yapılan inceleme mimari
açıdan ve bulguların detaylı bir şekilde incelenmesi açısından
büyük önem taşımaktadır.
32 SEVİN, Veli, “Arkeolojik Kası Sistemi”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi
Yayınları, İstanbul 1999, syf. 65-68

25
Tamer Eren

Bu şekilde kazıya başlanılan üst kısımdan tabana inerken


belirli aralıklarla yüzey temizliği yapılması bulguların daha
rahat çıkartılması ve kırılmaya karşı korunması açısından
önem taşımaktadır. Aynı zamanda kazı yapılan noktada
karışıklığa meyil vermez ve kazının daha sitemli ve düzenli
devam etmesini sağlar.
Kazı hangi yöntem ve tekniklerle yapılırsa yapılsın planlı
ve programlı olması gerekmektedir. Bu şekilde çıkan eser
ve bulgular zarar görmez. Kazı daha hızlı ve güvenli ilerler.
Ayrıca eserlere ait kırık parçalar varsa bunların birbirine
karışması engellenmiş olur ve analiz edilesi aynı zamanda bir
araya getirilmesi kolaylaşmış olur.33
1.2 Tabakalı Kazılar
İnsanoğluna ait yerleşmelerin uzun yıllar esnasında
yıkılarak üzerlerine başla yerleşmelerin kurulması ile
oluşmuş ve daha sonra üzerleri zamanla toprakla kaplanmış
olan arkeolojik alanlara “Höyük, Hüyük, Tepe, Tell, Ören,
Til, Tumba ve Magula” gibi isimler verilmektedir. Bu
yapılar zamanla ya da işgallerle ya da farklı sebeplerle
yıkılmış yerleşim yerlerinin üzerlerine başka yerleşimlerin
kurulmasıyla meydana gelmiş birden fazla yerleşim
katmanından oluşmaktadır. Bu katmanlara tabaka adı da
verilmektedir. Dışarıdan bakıldıklarında küçük bir tepe gibi
görünürler. Bunların içerisinde küçük bir dağ olacak kadar
büyükleri de bulunmaktadır.
Arkeolojik açıdan bakıldığında bu türde çok tabakalı ören
33 SEVİN, Veli, “Arkeolojik Kası Sistemi”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi
Yayınları, İstanbul 1999, syf. 68-71

26
Arkeoloji

yerlerinin yarattığı bazı sorunlar ortaktır. Bu sorunlardan


öncelikli olanı bozulmuş ya da birbiri içine geçmiş tabakaların
saptanması husussudur. Tabakalar yer sarsıntıları ile ya da
daha önceki dönemlerde insanların bir takım müdahaleleri ile
bozulmuş ve içindeki malzeme birbiri içine karışmış olabilir.
Bu tabakalar incelenirken çok rastlanan diğer bir hadise
ise tahıl depolamak için kullanılan ve silo adı verilen
çukurlara rastlanılmasıdır. Bu çukurlar zamanla haşarat ve
böceklerin işgali ile kullanılamaz hale gelmiştir. Bu kazı
esnasında problem yaratan hadiselerden biridir. Bir düğeri ise
bu tür çukurların tabakaları bozması ve birbirine karıştırması
hadisesidir.
Bu durumlardan dolayı bu tür kazıların yapılması
hususunda farklı kazı yöntemleri uygulanmaktadır. Bu
yöntemi belirleyen diğer bir hadise ise kazının amacıdır.
Tabakaların belirlenmesi için kazı yapılacaksa farklı büyük bir
alan tamamen kazılıp ortaya çıkartılacaksa farklı yöntemler
uygulanmaktadır.
Yalnızca tabakaların belirlenmesini içeren bir kazı ise
ilkinden farklı olarak daha küçük çaplı bir kazı olacaktır.
Bu kazıdaki arkeologun amacı Stratigrafik ve Kronolojik
sorunları çözmek olacaktır. Bu kazı için en uygun olan yöntem
höyüğün bir yamacından başlayıp basmak halinde kazılması
ve tabakaların ortaya çıkartılmasından sonra kronolojisinin
belirlenmesidir. “Step Trench” yani “Basmak Açma”
denilen bu yöntemde kazılan alanın genişliği 5 metreden
dar olmamalıdır. Çalışmanın sağlığı ve ilerlemesi açısından
bu genişlikten daha aşağıda bulunması olumsuz sonuçlara

27
Tamer Eren

yol açmaktadır. Ayrıca bu kazı sonucu ancak tabakalaşma


belirlenir ve tarihlendirme yapılabilinmektedir.34
Eğer geniş çapta bir alan kazılacaksa ve incelenecekse
arkeologun bu çok tabakalı kazı yeri için kendine bir kazı sistemi
belirlemesi gerekmektedir. Kazı yöntemini belirledikten sonra
arkeologun yapacağı ikinci iş ise kazı planını oluşturmaktır.
Bu tip kazı alanlarında 20x20 metrelik referans korayajın
yapılması uygun olmaktadır. Bu işlemde gerçekleştirildikten
sonra kazı sistemine göre kazı hazırlıklarına geçilir. Söz
gelimi plan kare sistemi uygulanacaksa oluşturulacak kareler
ahşap kazık çakılarak belirlenmelidir. Bunun dışında kazı
esnasında çıkacak toprağın boşaltılması sorunu vardır. Bunun
için boşaltılacak toprağın nereye taşınacağı ve döküleceği
belirlenmelidir. Tabi bu toprak taşınmadan önce dikkatli bir
şekilde elenerek incelenmelidir. Bunun dışında kazı esnasında
çeşitli aralıklarla kazı alanı ve çıkan toprağın bulunduğu
höyük yüzeyi temiz tutulmalıdır.
Kazı planı ve sitemi belirlendikten sonra kazıya geçilmeden
önce kazı yapılacak alanın yüzeyinin kazıya hazır şekilde
temizlenmesi gerekmektedir. Temizleme işleminden sonra
yüzey incelemesi yapılarak arkeolojik bir eser ya da buluntu
olmadığından emin olduktan sonra kazıya başlanılması uygun
olacaktır.
Kazı işleminden sonra belirli aralıklarla çıkan toprak
incelenmeli ve çıkan buluntular mala, spatula, küçük çapa ve
fırça gibi araçlarla titizlikle temizlenmeli ve incelenmelidir.
34 SEVİN, Veli, “Arkeolojik Kası Sistemi”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi
Yayınları, İstanbul 1999, syf. 71-74

28
Arkeoloji

Kazıya bir uçtan başlanıldıktan sonra tüm yüzey 30-40


cm kazılınca ara verilmeli ve yüzey temizliği yapılmalıdır.
Bu şekilde alan bu aralıklarla temizlenerek katman katman
aşağı tabana doğru inilmelidir. Bu kazı türünde çıkabilecek
en büyük ve arkeologları en zorlayan sorun ise tabakaların
bozulmuş ya da iç içe geçmiş olmasıdır. Bu olay tabakalı
kazılarda araştırmayı, buluntuların hangi döneme ait
olduğunun belirlenmesini ve ayrılmasını zorlaştıran dikkat
edilmesi ve böyle bir durumla karşılaşıldığı takdirde daha
sistemli ve planlı gidilmesini gerektiren bir hadisedir.35
Tabakalı kazılarda tabakaları kaldırma düzenleri de planlı
olmalıdır. Bu esnada ilk önce çukur, silo (tarım ürünlerini
depolamak için yerleşim yeri içinde açılmış çukurlara verilen
ad.) ve taş sökme çukuru gibi tabakayı bozmuş buluntular ve
sonrasında ise yerleşim tabakaları kaldırılmalıdır.
Kazı esnasında dikkat edilmesi gereken ve kazı ile ilgili
fikir veren ve kolaylık sağlayan önemli diğer bir husus ise
tabakaların faklı toprak özelliklerine sahip olmasıdır. Bu hadise
kazı esnasında höyük içindeki tabakaların belirlenmesinde
önemli rol oynar.
Yapılan bütün bu işlemler ana tabaka olan yer katmanına
ulaşana kadar devam eder. Burada günümüz koşularında dikkati
çeken diğer bir hususta çok büyük bir höyüğün kazılmasının
diğer kuşaklara bırakılmasının faydalı olacağıdır. Çünkü her
geçen gün ilerleyen teknoloji ile birlikte bu tür yapılar daha
gelişmiş yöntemlerle incelenebilinir ve kazılabilinir. Bu
şekilde çıkan eser ve buluntuların zarar görmesi daha aza
35 SEVİN, Veli, “Arkeolojik Kası Sistemi”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi
Yayınları, İstanbul 1999, syf. 74-75

29
Tamer Eren

indirgenir. Ayrıca buluntuların hangi tarihe ve döneme ait


olduğu hakkında daha kesin veriler elde edilebilinir.36
1.3 Mezar Kazıları
Mezar olarak tanımlanan yapı ölünün ya da ölen birinin
çeşitli şekillerde ve çeşitli yöntemlerle gömüldüğü yer ya da
yapıdır. Eski çağlarda insanlar bazen yerleşim yerlerinin içine
(İntramural), bazen de yerleşim yerlerinin dışına (Extramural)
gömülmekteydiler.37
İçeriye gömülen cesetler ya bir odaya ya da yerleşme
yerinin içinde boş bir alana gömülmekteydiler. Bu nedenle
bu dönemlere ait yerleşme yerlerinde bu türden durumlara
rastlanılması olasıdır. Mezar türü içerisinde höyük tipi
yerleşim yerlerinin kazısı esnasında mezarın hangi tabakaya
ait olduğu hususun belirlenmesi önemlidir.38
Yerleşme yerinin dışına yapılmış mezarlıklarda ise cesetler
genellikle Nekropolis (Mitolojide ölüler şehri anlamına gelen
yer günümüzdeki anlamıyla mezarlık) denilen mezarlıklara
çeşitli şekillerde ve çeşitli yöntemlerle gömülmüşlerdir. Bu
gömme türü çoğu kez İnhumasyon (normal gömme) şeklinde
olmakla birlikte kimi zaman Kremasyon (yakarak gömme)
türüne de rastlanılmaktadır. Yakma şeklinde gömülen ölülerin
36 SEVİN, Veli, “Arkeolojik Kası Sistemi”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi
Yayınları, İstanbul 1999, syf. 76-79
37 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım
Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 56
38 SEVİN, Veli, “Arkeolojik Kası Sistemi”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi
Yayınları, İstanbul 1999, syf. 80-81

30
Arkeoloji

külleri ise çoğu kez “Urne” adı verilen çömlekler içine


saklanmış şekilde bulunmaktadır.
Mezar kazıları esnasında çıkan buluntular içerisinde
genellikle insan ve hayvan iskeletleri çok kötü koşullarda
kalmadıkları sürece sağlam olarak bulunabilmektedir. Bu
şekilde üzerlerinde incelemeler yapılarak çeşitli bilgiler elde
edilebilinir. Bu bilgiler anatomik özellikleri, buluntunun yaşı
ve yaşadığı dönem hakkında fikir vermesi açısından son derece
önemlidir. Çıkan iskeletlerin incelenmesi hususunda ise son
derece hassas davranılmalıdır. Çünkü toprak altında yüzlerce
hatta binlerce yıl kalmış iskelet ve kemikler çürümese bile
son derece hassas ve kırılgan bir yapıda olacaktır. Bu hususta
çıkarılırken iskele zarar vermemek için özenle temizlenmeli
ve taşınmalıdır. Bu husus düşünüldüğünde iskeletin ya da
iskeletlerin çıkarılmadan önce içinde bulunduğu mezarın
genişçe kazılması yararlı olacaktır. Çıkarılmadan yapılması
gereken önemli bir diğer işlem ise cesedin bulunduğu şekliyle
çeşitli açılardan fotoğraflarla belgelenmesi hadisesidir.
Bu şekilde bu belgelere bakılarak ölünün ne şekilde
gömüldüğünü görerek o toplum içindeki ölü gömme geleneği
hakkında fikir elde edilebilinir. İskelet ortaya çıkarıldıktan
sonra temizlenmeli ve daha sonra dikkatli bir şekilde yüzeye
çıkartılmalı ardından da mezar içerisindeki diğer bulgular
aynı hassasiyet ile temizlenip çıkartılmalıdır.
İskeletten sonra diğer kap-kacak, takılar, silahlar, hediyeler,
heykelcikler v.b çıkartılırken dikkatle temizlenmelidir.
Özellikle de içine toprak dolmuş olan içi boş kapların
içindeki toprağının esnasında önce bu toprağın kuru olması
ya da kurutulması esastır. Buna özen gösterilmeden toprağın
boşaltılması çıkarılan kap kırılgan yapıda ise ona zarar

31
Tamer Eren

verebilir. Bu boşaltma işleminin kabı ters çevirerek boşaltma


yerine Spatula ile yapılması daha güvenli olacaktır.
Çıkan buluntuların paketlenmesi de taşıma esnasında
kemik ve diğer bulguların zarar görmemesi açısından son
derece özenli yapılmalıdır. Bunlar tahta ya da karton kutulara
güzelce sarılarak paketlenmeli ve antropologların rahat bir
şekilde bulguları değerlendirmesi için iskelet ve kemikler ayrı
ayrı yerleştirilmelidir.39
Üzerinde hiçbir iz bulunmayan mezar yerlerinin keşfi
oldukça zor olmakla birlikte çoğu kez de tesadüfler sonucu
bulunmaktadır.
Başka bir mezar türü olan yer altında inşa edilmiş mezarlar
ise çok sayıda oda ve bölümden oluşmaktadır ve genellikle
aile mezarlarıdır. Bu mezarların bir diğer özelliği ise bunların
önemli kişilere ait olmaları ve içinde çok değerli belge ve
buluntular bulundurmalarıdır. Bu mezarlarda ölen kişi ve
kişilerden başka onlara ait çok sayıda değerli eşya, değer
verdiği hayvanların cesetleri ve bazı yakın hizmetkârlarının
cesetleri de bulunmaktadır. Bu tip mezarlar ahret inancı ile
oluşturulmuş yapılardır. Bu sebeple ölen kişi ya da kişilerin
diğer hayatta yanında onlara yardım etmeleri ve kullanmaları
için hizmetkârlar hayvanları (özellikle Türklerde at) ve
günlük yaşam için gerekli olan kişisel eşyaları ile hazineleri
bulunmaktadır. Gömülmüş oldukları yapı adeta onların
öldükten sonra yamaları için tasarlanmıştır.
Bu hususta bu tür kazılarda titiz davranılmalıdır. Çıkan en
39 SEVİN, Veli, “Arkeolojik Kası Sistemi”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi
Yayınları, İstanbul 1999, syf. 82-84

32
Arkeoloji

küçük buluntu bile gözden kaçmamalı ve kayda geçirilmelidir.


Kazı esnasında her aşamada fotoğraflar çekilmelidir. Bu
kazılarda ilk önce hediyeler ve değerli eşyalar ile diğer ufak
buluntular çıkartılmadır. Ardından iskeletlerin çıkartılması
uygun olacaktır. Çıkartılan iskeletlerinde elden geldiğince
ayrı ayrı paketlenmesi antropologların incelemesini
kolaylaştıracaktır.
Bu tür kazıların içinde en zor gerçekleştirilenleri ise
“Tümülüs” kazılarıdır. Eski gezginler tarafından piramide
benzetilen bu tür yapılar yığma toprakla kaplanmış
mezarlardır. Bu mezarlar krallar, prensler ya da beyler gibi
soylu kişiler için inşa edilmişlerdir.
Bu tür kazılara başlanılmadan önce mezar planının
topografik haritasının çıkartılması ve fotoğrafının çekilmesi
doğru olacaktır. Çünkü kazı sonunda mezarı oluşturan tepe
ortadan kalkacaktır. Kazısı yapılan Tümülüs küçük ise en iyi
yol tepeyi birbirini kesen dört parçaya ayırmak olacaktır. Bu
şekilde bölündükten sonra birbiri ile çapraz olan dilimlerin
tabana kadar kazılması ve toprağın kaldırılmasından sonra
diğer dilimlerin ardından kazılarak kazının sonlandırılması
kazının verimliliği ve kolaylığı açısından çok daha iyi
olacaktır.40
Yüksek Tümülüslerin kazısında ise mezar tepesi önemli
bir anıt olduğundan korunmasına önem gösterilmelidir.
Bu tip yapıların çeyrek dilimler şeklinde kazılması daha
uygun olacaktır. Bununla birlikte bu tür kazılarda çok çeşitli
yöntemler geliştirilmiştir. 1995 yılında Amerikalı Arkeolog
40 SEVİN, Veli, “Arkeolojik Kası Sistemi”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi
Yayınları, İstanbul 1999, syf. 85-89

33
Tamer Eren

Rodney S. Youny Polatlı’daki Yassı Höyük’de (Gordion)


yaptığı kazıda mezar odasının yerini belirlemek için “Oil-
Driling (Su sondajı)” adı verilen yöntemi kullanmıştır. Bu
yöntemi kullanarak basınçlı su ile toprağa delikler açmıştır.
Bu çalışma toprağın yapısını incelemeyi kolaylaştırmıştır.
Daha sonra bu sistemi 2,5 metre aralıklarla plan kare sistemi
şeklinde tüm kazı alanına uygulamıştır. Bu çalışmada sondaj
yöntemiyle toprak eritiliyor ve sert bir cisim ya da katmana
rastlanıldığında ise duruluyor ve inceleme tamamlandıktan
sonra bunlar kayıt edilerek diğer tüm noktalara aynı yöntem
uygulanmaktadır. Bu şekilde Gordion’daki mezar anıtın
tüm tabakalarının derinlikleri kayıt altına alınarak ortaya
çıkartılmıştır. Bu şekilde Tümülüs bozulmadan tabakaları
belirlenebilinmiştir.41
Günümüzde ise teknolojik olarak Tümülüs mezar
odaları belirlenebilinmektedir. “Sismik ya da İmpuls Radar”
yöntemleriyle bu yapıların planları tespit edilebilinmektedir.
Bu yöntemin hiç şüphesiz birçok faydası bulunmaktadır.
Birincisi diğer yöntemlerden daha az zaman almaktadır.
Diğer özelliği ise yapıya verilen zarar minimum boyuta
inmektedir. Bir diğer faydası ise bu yerlerin planının ortaya
çıkartılması için gereken maliyetin çok altında bir maliyetinin
bulunmasıdır.42

41 SEVİN, Veli, “Arkeolojik Kası Sistemi”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi


Yayınları, İstanbul 1999, syf. 89-90
42 SEVİN, Veli, “Arkeolojik Kası Sistemi”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi
Yayınları, İstanbul 1999, syf. 94

34
Arkeoloji

2. ARKEOLOJİK KAZI YÖNTEMLERİ


2.1 Plan Kare Sistemi
“Girit Sistemi” olarak da anılan bu sistem, ilk kez
1930’larda İngiliz arkeolog “Sir Martimar Wheeler (1890-
1976)” tarafından kullanılmıştır. Bu kazı yönteminde amaç
kazı alanını ve yapı katlarını enine ve boyuna keserek keserken
de oluşan kareler arsında paylar bırakarak incelemektir. Bu
sistem plan kare olarak adlandırılır.
Kazı sahasının bu şekilde karelere ayrılmış şekilde
incelenmesinin pek çok faydası vardır.
Bu sistemde oluşturulan kare kutucuk çukurlar arasında 50
cm.lik paylar bırakılmaktadır. Böylece bu oluşturulan kareler
içinde kazılan toprağın dört ayrı yüzü birden incelenebilinir.
Bu tür kesitlerin olmaması bu açıdan sağlıklı bir kazı yapmayı
zorlaştırmaktadır. Bu açıdan düşünüldüğünde plan kare
yöntemi kazı çukurunun dört bir yüzünün incelenmesinde
ve tabaka varsa bulunan tabakalarında dört bir yönünün
incelenmesinde son derece gerekli bir yöntemdir. Ayrıca
bu tür planlı sistemli kazlılarda karmaşık sorunlar rahatça
çözülebilinir. Fakat bazı nedenleri vesilesiyle bu yöntemin
yarattığı olumsuz sorunlar da vardır. Bu sorunlardan en
önemlisi bir yapıyı kazılırken bir bütün halde görmek
olanaksızdır. Bu sebeple kazılacak alana ve kazı amacına en
uygun yöntemin belirlenmesi sağlıklı olacaktır.43
Burada her iş de olduğu gibi amaca ve yönteme uygun yolu
seçmek en doğru olanı olacaktır. Bir höyük ile tabakasız bir
yerleşim yerinin özellikleri ve oluşturuluş biçimleri nasıl ki
43 SEVİN, Veli, “Arkeolojik Kası Sistemi”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi
Yayınları, İstanbul 1999, syf. 51-54

35
Tamer Eren

farklıysa bunların kazılış yöntem ve teknikleri de birbirinden


farklı olacaktır.
2.2 Açık Alan Sistemi
Bu sistem “Sir M. Wheeler” tarafından 1970’li yıllarda
geliştirilmiştir. Sitem sınırlayan paylara ya da dar alanlara
kıyasla geniş alanların kazısı için geliştirilmiştir. Bu sistem
dikey boyutun aksine yatay boyuta önem veren arkeologlarca
benimsenmiştir.
Tüm planın kesintisiz olarak görülebilmesini sağlayan
bu sistem, en etkili biçimde yüzeye yakın ve tek evreli
yerleşim bölgelerinde uygulanabilinir. Bu sistem höyük gibi
çok tabakalı kazı alanlarında tabakaların aydınlatılması için
de uygulanabilmektedir. Özellikle bu sistem Anadolu’nun
yüksek höyüklerinde kullanılmıştır. Kullanılan karmaşık
tabakalı kazı alanlarından biri olan Burdur yakınlarındaki
Kuruçay ile Malatya’da Köşkerbaba höyükleri buna en güzel
örnekleri oluşturmaktadır.44
Ancak tüm bunlara karşın karmaşık tabakalı höyük
kazılarında, kazı boyunca ayakta duran kesitlerin denetim
bakımından kimi kolaylıklar sağladığı hususu göz ardı
edilmemelidir. Bu bakımdan bu sistem ile plan kare sisteminin
birleştirilmesi kazı için çok daha avantajlı olacaktır. Bu olay
mimari ve kesitlerin bir bir detaylı bir şekilde incelenmesini
sağlarken, stratigrafik kesitleri de göz ardı etmeyen bir eylem
olacaktır.45
44 SEVİN, Veli, “Arkeolojik Kası Sistemi”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi
Yayınları, İstanbul 1999, syf. 55
45 SEVİN, Veli, “Arkeolojik Kası Sistemi”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi
Yayınları, İstanbul 1999, syf. 56

36
Arkeoloji

2.3 Çapraz Açma ya da Satranç Tahtası Sistemi


“Çapraz ya da Satranç” tahtası adı verilen bu sistem ilk
defa Adıyaman yakınlarındaki Tille kazılarında “İngiliz
arkeologu David French” tarafından uygulanmıştır.
Bu sisteme göre kazı yeri 10x10 ya da 5x5 karelere
bölünerek değil de istenildiği kadar geniş pek çok plan karede
sürdürülür. Söz gelimi 20x20 metrelik 400 m²’lik bir alan
içinde 10x10 ya da 5x5 şeklinde bölünerek yapılabilir. Bunun
dışında kareler farklı boyutlarda ayrı ayrı oluşturulabilinir.
Bu sistemde boyutları ne olursa olsun aynı anda birbiri
ile çapraz halde bulunan karelerde tabana kadar kazı
yapılarak inilmektedir. Sonra buradaki işlemler bittikten
sonra diğer çaprazlarda da sırasıyla tabana kadar aralarında
pay bırakılmaksızın inilir. Böylece kazı alanı aralarında pay
bırakılmaksızın tabana kadar inilerek kazılabilinir.46

3. ARKEOLOJİK BULUNTU TÜRLERİ


Arkeolojinin konusu insan ve insan yaşamı ile ilgili
olduğundan, ortaya çıkan buluntular da insan ve insan yaşamına
ait buluntular olacaktır ve bu buluntular insan yaşamından
izler taşıyacaklardır. Bu tür nesnelere arkeologların farklı
anlamlar yüklemesi bu buluntu türlerini gönümüzde terim
haline getirmiştir. Bu terimlerden arkeolojik dolgu ne demek
ve bazı dolgu türleri nelerdir onlara bakacağız.
Arkeolojik dolgu: insanlar belirli bir yerde oturdukları,
bir iş yaptıkları zaman arkalarında mutlaka bir takım maddi
46 SEVİN, Veli, “Arkeolojik Kası Sistemi”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi
Yayınları, İstanbul 1999, syf. 56-57

37
Tamer Eren

kalıntılar bırakırlar. Bu bir göçebe çadırında, çadırın kenarları


uçmasın diye dizilmiş taşlar, ateş yakılan yerin çevresindeki
kül, yanında tahılların kömürleşmiş taneleri, kırıldığı için
atılan bir kabın ya da aletin parçaları, yenen ya da ölen
hayvanların kemikleri çok küçük ve az tanımlı nesneler
olabileceği gibi anıtsal bir yapının kalıntıları da olabilir.
Bunlar zamanla özellikle de rüzgârla gelen topraklarla
kaplanır. Kazı işinin yapıldığı toprak katmanından farklı bir
özellik kazanır. İçindeki kalıntılardan zamana karşı dayanıklı
olanlar da aynı bırakıldıkları şekilde günümüze kadar gelir.
Bu hadise içindeki maddi kalıntılardan başka toprağın yapısı
ile de anlaşılabilinir. Bütün bunların oluşturduğu malzemeye
ise arkeolojik dolgu adı verilir.
Arkeolojik dolgular kendi içlerinde iki kısma ayrılırlar.
“Birinci kısım arkeolojik dolgular” bulundukları yerde koruna
gelmiş dolguları oluştururlar. Bu dolgular içinde bulgular
kullanıcının bıraktığı şekilde günümüze kadar gelmişlerse
bunlara “in situ” adı verilir. Özellikle yangın ya da deprem
geçirmiş kalıntılarda bu tür bulgulara çok rastlanır.
Doğal ya da biyolojik etkenlerle ya da insan etkisiyle
arkeolojik dolgular aşınır ve içerisindeki nesneler farklı
yerlere taşınır. Hatta kimi zaman taşındıkları yerde yeni bir
dolgu oluştururlar. Bu tür aktarılmış olan bulgu ve buluntulara
“ikincil dolgu” adı verilir.47
Arkeolojik buluntular ise çok çeşitli türlerdedirler. Küçük
kap-kacaklardan tutunda mimari eserlere kadar çeşitli
boyutlarda ve çeşitli malzemelerden yapılmışlardır. Bunlar
47 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım
Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 43-45

38
Arkeoloji

yazılı-yazısız kalıntılar olarak ayrılabilir ve bu araştırmayı


kolaylaştırır. Bunun dışında buluntular toprak üstü ya da
toprak altı eserleri olarak da adlandırılabilinir. Yazılı ve
yazılı olmayan eserler olarak ayırsak bunlara bazı örnekler
verebiliriz:
• Yazılı olmayan eser ve buluntular: Bu tür buluntuların
toprak üzerindeki örneklerini; binalar ve bina kalıntıları,
adide şeklinde heykeller, köprüler, su kemerleri, tarihi
yolar, şehir kalıntıları v.b oluştururlar. Toprak altındaki
örnekleri ise; mezar odaları, çanak ve çömlekler,
küçük heykelcikler, insan ve hayvan kemikleri, araç ve
gereçler, silahlar ve zırhlar v.b oluşturmaktadır.
• Yazılı Eser ve Buluntular: Bu tür buluntuların toprak
üzerindeki örnekleri; arşiv vesikaları, biların içinde ya
da mağaralarda bulunan resim ve yazılar, kitabeler v.b
oluşturmaktadır. Genelde toprak altında ise; sikkeler,
tabletler, mezar odaları duvar yazıtları, mühürler,
hükümdara ait özel eşyalar üzerinde bulunan semboller
ve yazılar v.b oluşturur.
Buluntular nerde bulunursa bulunsun ister yazılı ister
yazısız olsun, bulunduğu dönem hakkında son derece önemli
bilgiler içermektedir. Örneğin; bir mezar odasını ele alırsak
buradan çıkan buluntuların ne gibi bilgiler vereceğine
bakalım: Birinci olarak kişinin iskeletinin duruş şekli o
kültürün ölü gömme geleneği hakkında bilgiler verir. Diğer
taraftan yaşı ve üzerinde yapılan diğer gelişmiş inceleme
yöntemleri ile hangi besinlerle beslendiği anlaşılabilir. Bu
hadise de o toplumda temel geçim kaynağı hakkında bilgi
edinmemizi ve kültürünü anlamamızı sağlar. Diğer taraftan

39
Tamer Eren

mezar odasında bulunan silahlara da bakılınca; hangi madenin


yaygın olarak kullanıldığı, silahların işlevine bakılarak hangi
yöntemlerle savaşıldığı v.b bilgiler de elde edilebilir. Ayrıca
çıkan heykelcikler eşyalar toplumun kültürünü ve yaşamını
yansıtır ve bundan izler taşır. Bu açıdan bakıldığında günlük
hayatta ne gibi işler yaptıkları, tarım ya da hayvancılıkla mı
uğraştıkları, dini inanışları, gelenekleri ve adetleri, hangi tür
malzemeyi daha çok kullandıkları ve yapılan eserleri hangi
yöntemle yaptıkları gibi kısacası hayat tarzları hakkında
önemli bilgiler elde edilir.
Bu sebeple arkeolojik buluntuların en ufak olanları bile
göden kaçmamalıdır. Küçük bir buluntuda birçok bilgi
içerebilir. Ayrıca bu buluntulara bakılarak insanoğlunun
geçmişten günümüze ne gibi değişimler geçirdiği tespit
edilebilinir. Genel olarak bu tespitin en çarpıcı ve dikkat çeken
sonucu ise yazının icadına kadar olan dönem içinde insanoğlu
yaklaşık olarak altı yüz kırk bin yıl gibi uzun bir dönemde
çok yavaş bir ilerleme kat etmiştir. Buna karşın son iki bin
yıllık dönemde ise müthiş bir değişim geçirerek teknolojik
ve kültürel açıdan oldukça ileri bir seviyeye ulaşmıştır ve bu
süreç her geçen gün daha da hızlanmaktadır. Bu süreç tabi ki
arkeoloji yöntemlerinin de gelişmesini sağlamış bilinmeyen
birçok hadise aydınlatılmış ve aydınlatılmaya devam
edilecektir.

4. ARKEOLOJİK BELGE VE BULGULARIN


KAYIT TEKNİKLERİ
Arkeolojik kazılarda buluntuların ortaya çıkartılması
kadar; düzenli, ayrıntılı ve güvenilir şekilde kayıt edilmesi

40
Arkeoloji

de son derece önemlidir. Bu doğru değerlendirme yapılması


ve doğru sonuçlara ulaşılması açısından son derece hassas ve
dikkat edilmesi gereken bir işlemdir.
20.yy’ın başlarında kayıtlar sadece kazı yerinin ana
plânının tespiti olarak gerçekleştirilmekteydi. Burada amaç
kazılan alnın plânını ve tabakaları belirlemek ve buluntuların
hangi tabakalardan çıkarıldığının tespitini yapmaktı. Bu
günümüze kıyasla yüzeysel bir bakış açısını teşkil etmekte ve
eksik kayıt tekniğini teşkil etmektedir.
Bu yaklaşıma karşın günümüzde ise kayıtlar ve kayıt
teknikleri arkeolojik kazıların önemli bir aşamasını
oluşturmaktadır. Buna yönelik geliştirilen sistemler üç ana
başlık altına toplanmıştır. Bunlar: “Yazılı Kayıt Tekniği,
Çizili Kayıt Tekniği ve Fotografik kayıt tekniği” olmak üzere
sınıflandırılmışlardır.
4.1. Yazılı Kayıt Tekniği
Bu kayıtların tutulması kâğıtlara yazılı şekilde geçirilmesi
olarak açıklanabilir. Bu şekilde kaydı tutan kişinin eksik ya da
yanlış bilgi girmesi engellenmiş olur. Bu kaydı tutan kişilerin
dışında yanlarında bulunan yardımcıların da tuttuğu gözlem ve
düşüncelere dayalı aktarımlar mevcuttur. Ayrıca son yıllarda
teknolojinin de gelişmesine paralel olarak bu tür kayıtlar
esnasında kazı alanlarına bilgisayarlarda girmiştir. Teknolojik
açıdan boyutları küçülen fakat özellikleri gelişen bilgisayar
ve bilgisayar yazılımları sayesinde yazılı kayıtların tutulması,
sınıflandırılması ve yayınlanması daha kolay bir hal almıştır.
Ayrıca online olarak bir çok insan ve araştırmacı tarafından
da kazıların sonuçlarının takip edilmesi kolaylaşmıştır.
Bu sistemin bir diğer faydası ise bilgilerin depolanması ve

41
Tamer Eren

saklanmasının hem kolay olması hem de depolanan bilgilerin


yazılı kâğıtlardan çok daha az yer kaplayarak taşınmasının ve
incelenmesinin kolay olmasıdır.48
Bu kayıt sisteminde ise çıkan buluntular cinslerine göre
ayrıldıktan sonra “karbon 14” yöntemi ve başka biyolojik ve
kimyasal yöntemlerle yaşı hesaplanır. Bundan başka şekli,
ölçüleri, büyüklüğü, ağırlığı, hangi malzemeden yapıldığı,
hangi döneme ait olduğu, eğer sanat eseri ise hangi üslupta
yapıldığı v.b durumları incelenerek kayıt altına alınır. Burada
yapılan buluntunun biçimsel yönden sınıflandırılmasına
“Tipoloji” adı verilir.
Bundan sonra buluntuların malzemesinin bulunduğu
bölgeden mi geldiği, yoksa bölgede bulunmayan bir madde
mi olduğu ve başka bir bölgeden mi geldiğini anlamak için bir
takım testler yapılır. Buluntuların her açıdan incelenmesinden
ve yazılı olarak kayda geçirilmesinden sonra ise tarihi açıdan
önemi ve değeri bilimsel olarak yorumlanarak açıklanır.49
4.2 Çizili Kayıt Tekniği
Çizili kayıtlar; kâğıtlar üzerine kazı alanının plânının,
buluntuların, kazılan alanın bölümlerinin çeşitli şekillerde
çizilmesi esasına dayanan kayıt tekniğini oluşturmaktadır.
Planlar genellikle kuş bakışı olarak çizilir. Bunun
dışında kazı alnının değişik yerlerinden oluşan çizimler de

48 SEVİN, Veli, “Arkeolojik Kası Sistemi”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi


Yayınları, İstanbul 1999, syf. 95-97
49 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım
Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 120-124

42
Arkeoloji

yapılmaktadır. Bu yapının daha iyi incelenmesini ve üç


boyutlu olarak kaydedilmesini sağlamaktadır.
Bu şekilde arkeologlar yapının nasıl oluştuğunu, hangi
amaçla nelerin yapıldığını, o döneme ait ortak yapıları
inceleyerek dönemin yapım geleneğini irdeleyebilirler.
Bunların dışında çizili kaydı yapılan diğer bir alan ise
tabaların ve kesitlerin çizimidir. Bu şekilde yapı katları
çizimde daha net görülebilinir ve incelebilinir. Katmanlar
arası ilişkileri ve özelliklerini incelemek ve açıklamak
arasından son derece yararlı olmaktadır.50
Günümüzde ise kazısı yapılan yapı veya şehrin plânını
çıkarma hususunda gelişmiş ülkeler modern bilgisayar
simülasyonları kullanarak arkeologların bölgeyi üç boyutlu
ve hareketli bir şekilde incelemesine olanak sağlamaktadır.
Bu tabi ki araştırmalar için büyük kolaylık sağlamakta ve
sonuçların kesinliği hakkında önemli fikirler vermektedir.
Tabi bu sistemi daha çok Amerika, İngiltere ve Almanya gibi
ekonomisi ve teknolojisi daha gelişmiş ülkeler kullanmaktadır.
4.3 Fotografik Kayıt Tekniği
Kazı alanlarındaki buluntuların ve kazı alanının
fotoğraflanması esasına dayanan bu sistem teknolojinin
gelişmesi ile birlikte kullanılmaya başlanmış, günümüzde ise
çok daha yaygın hale gelmekle birlikte oldukça gelişmiştir.
Çıkan buluntuların, yerleşim yerinin kazıdan önceki
ve sonraki halinin, kazı alanın kuş bakışı görüntüsünün
ve içyapısının çeşitli açılardan fotoğraflarının çekilerek
50 SEVİN, Veli, “Arkeolojik Kası Sistemi”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi
Yayınları, İstanbul 1999, syf. 103-107

43
Tamer Eren

belgelenmesi esasına dayanan kayıt tekniğidir. Burada kazı


alanının, kazının her aşamasında fotoğraflanması kazıda
ne tip durumlarla karşılaşıldığının ve kazının aşamalarının
belgelenmesini göstermesi açısından son derece önemlidir.
Artan teknoloji ile birlikte fotoğraflama teknolojisi de
gelişmiştir. Günümüzün fotoğraf makineleri geçmişe kıyasla
çok daha yüksek çözünürlüye sahiptir. Ayrıca sudan ve ısıdan
etkilenmeyecek kadar sağlam ve kaliteli makinelerin olması
su altında ve faal volkanların bulunduğu alanlarda arkeolojik
araştırmaların yapılmasını kolaylaştırmaktadır. Bunun dışında
video teknolojisi de geçmişe kıyasla çok ileri bir seviyeye
ulaşmıştır. Tüm kazı süresince kazının aşamaları bu teknikle
kayıt altına alınabilinmekte ve yayınlana bilinmektedir.
Böylece kazının her aşamasını kazıya katılamayan birçok
bilim adamı ve insan tekrar izleyebilir ya da kazıyı yapan
kişiler kazı sırasında ve sonrasında bu kayıtlara bakarak
yanlış ya da eksik yaptıkları bir şey varsa bunu düzeltebilir
ve bir sonraki kazısı sırasında yaptığı hatalara dikkat ederek
onları tekrarlamaz.

5. KÜLTÜRLERİN ADLANDIRILMASI
Kültür diye tabir ettiğimiz tanımlama: İnsanların uzun
yıllar içerisinde oluşturdukları her türlü maddi ve manevi
ürünlerin tümüne verilen addır. Bu kültürü oluşturan unsurlar
toplumun uzun zaman içerisinde yaşantıları ile meydana
gelir. Tabi kültürlerin oluşmasında belirleyici temel etken
yer küre yani insanların bulundukları coğrafyadır. İnsanlar
bu coğrafyaya göre yaşayış şekillerini belirlerler. Yaşayış
şekilleri de onların kültürlerini şekillendirir.

44
Arkeoloji

Coğrafya yeryüzü şekilleriyle, iklimiyle, bitki örtüsü ve


sunduğu imkânlarla insanın yaşam tarzını belirleyen önemli
faktördür. Örneğin eğer insanlar iklimi ve su imkânları elverişli
bir bölgede yaşıyorsa kültürleri büyük ölçüde tarımsal yerleşik
kültür olacaktır. Bunun dışında geniş otlakları olan bozkır
coğrafyasında yaşıyorlarsa ona uygun olarak hayvancılık
yapma durumunda olacaklardır. Ya da insanlar ormanlık
alanda yaşıyorlarsa buna uygun olarak bitki örtüsünden dolayı
tarım ve hayvancılığı kısıtlı ölçüde yaptıklarından mecburen
avcılık ve toplayıcılık ile uğraşacaklardır.51
Coğrafyanın insan yaşamına ve kültürüne etkisi
sonucunda biz kültürleri ana başlıklar altında üç bölüm olarak
sınıflandırabilmekteyiz. Çıkan maddi eserler de bu üç ana
kültürün miraslarını teşkil etmektedir. Bunları ayrı başlıklar
halinde incelemeye çalışacağız.

5.1 Avcı ve Toplayıcı Kültür


Yaşamını ve geçimini avcılık ve toplayıcılık ile sağlayan
bu kültürün insanları geçimlerini büyük ölçüde ormanlık
sahalardan sağlamaktadır. Burada geçim kaynağı orman ve
içinde bulunan nimetlerdir. Burada yaşayan insanlar diğer
kültür çevrelerinden farklı olarak daha küçük guruplar
halinde yaşamaktadırlar. Burada yaşan insanların temel
geçim kaynağı avladıkları hayvanlar ve bunların dışında
topladığı meyvelerdir. Bu yaşam biçimin oluşum aşamaları
şu şekillerde gerçekleşmiştir.
51 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım
Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti. Mayıs 2011 syf. 40-42

45
Tamer Eren

5.1.1 Toplayıcılık ve sürü yaşamının oluşması


Ağaçtan yere inince beslenme sorunu; meyveler,
yumuşakçalar toplayarak toprağın altından bitki köklerini
böcek yuvalarını çıkararak çözülmüştür. Buna “Toplayıcılık”
denir.
Meyvelerin düşürülmesinde taşlar, bitki köklerinin
çıkartılmasında ise sopalar kullanılmıştır. Bunlar doğal araç-
gereçlerdir. Doğal yolla kırılan taşların sivri uçlarıyla araç-
gereçlerini sivrilttikleri düşünülmektedir. Söz konusu araçlar
yırtıcı etoburlara karşı bir savunmadır.52
5.1.2 Avcılığın başlaması, birinci toplumsal iş
bölümünün oluşması
İnsanlar zamanla silahlarını saldırı amacıyla kullanmaya
başlayacaktır. Bu onların hem etobur hem de otobur yaşamasına
izin verecektir. Bu şekilde sürü yaşamından çıkıp 25-30 kişilik
takımlar oluşturacaklardır. Cinsel farklılaşma neticesinde
kadınlar toplayıcılık erkekler avcılık yapacaklardır. Bazı
sosyal Darwinci’lere göre doğada hayatta kalma yasası vardır
ve güçlü olan hayatta kalır.
Ancak; Bu düşünürler iki gerçeği göz ardı etmişlerdir:
• Doğada yalnızca aynı türler içinde değil, türler arası da
yaşam kavgası vardır.
• İnsanlar yaşam savaşı verirken diğer türlerden farkı akıl
sahibi olmasıdır.
52 ŞENEL, Alâeddin, “Siyasal Düşünceler Tarihi”, Bilim ve Sanat
Yayınları, 2. Basım, Ankara 1990 Syf. 17

46
Arkeoloji

Bundan başka insanlar artık tüketen canlı olmaktan çıkıp


üreten canlı olma yoluna gitmiştir. Üretim çok sayıda insanın
ortak etkinliğidir. Kadın ve erkeğin iş bölümü daha başka
toplumsal ve düşünsel etkinlik yaratmıştır. Kadın ve erkek
yalnız korunma ve üreme alanında değil beslenme alanında
da birbirine bağlanmıştır. Takım avı da takım üyeleri arasında
iletişim gereksinimini arttırmıştır. Dil gelişmeye başlamıştır.
Konuşmanın gelişmesi düşünmenin gelişmesini sağlamıştır.
Ateşin de bulunması ile akşamları kamp alanları şenlik
yerine dönüşmüştür. Burada insanların duygusal yaşamları
ve düşünüş biçimleri gelişecektir. Boş zaman etkinlikleri
üretilecektir.53
5.1.3 Uzman avcılık ve klan toplumuna geçişin
gerçekleşmesi
“Uzman avcılık” zamanımızdan 50.000-10.000 yıl önceki
zamanda, son buzul çağında, buzulların kıyılarında beliren
tundralarda başlar. Mamut, yaban öküzü, ren geyiği gibi iri
hayvanları avlamak eski çağda Batı Avrupa’da ve Ön Asya’da
yaygın bir durumdur.
İri yaban hayvanları avlayan ve bunun yanında ateş ve
kıyafet sayesinde soğutkanda korunarak kendilerine boş
zamanlar da ayırmışlardır. Örneğin; bir mamut avlayarak
bunun etini “Kar dolaplarında” saklayarak 1 ay kadar idare
edebiliyorlar ve böylece kendilerine boş vakit ayırıyorlardı.
Bunu mağaralarına çizdikleri resimlerden ve yaptıkları
heykelcikler ve süs eşyalarından anlayabiliyoruz. Çok sayıda

53 ŞENEL, Alâeddin, “Siyasal Düşünceler Tarihi”, Bilim ve Sanat


Yayınları, 2. Basım, Ankara 1990 Syf. 17-19

47
Tamer Eren

bulunan hamile kadın heykelciklerini bilim adamları şöyle


açıklamaktadır: “Ortak avlanma esnasında çok sayıda insan
kaybı olduğu için, yapılan heykellerin doğumu arttırdığına
inanılan sihir araçları olduğu düşünülmektedir. Bu bakımdan
erkek, avlanma ve korunma görevleriyle önem kazanırken,
kadın da dolaylı geçim (toplayıcılık) ve doğum ile önem
kazanmıştır.
Uzman avcı toplumların yaptıkları resimlere gelince
bunlar avladıkları hayvanlardır. Bunları çizmelerinin sebebi
avın başarılı olması amacıdır (sihir). Hayvanların resimlerini
yaparak onları oldukları yerde sabit tuttuklarına inanıyorlardı
ve böylece ertesi gün ava kaldıkları yerden devam ediyorlardı.
Bu avcı topluluklar farklı totemlerle birbirlerinden
ayrılmışlardır. Üreme sorununu halletmek içinde başka
klanlardan kadın çalma yolu terk edilecek ve zamanla klan
dışından evlenme âdeti yerleşecektir. Buna “Egzogami” denir.
Klanların birleşmesiyle oluşan yapıya da “Kabile” denir.
Gelin alıp vermeler armağan alıp vermelerle giderek mal
değişimine yol açacaktır.
Uzman avcılar soğuk iklim koşullarında uzmanlaştıkları
için, buzul çağının sonlarına doğru (M.Ö. 10.000’lerde) ya yok
oldular ya da ren geyiği gibi kalan soğuk hayvan sürülerinin
peşine düştüler. 54
Günümüzde ise bu avcı ve toplacıyı toplumlar Orta Afrika
ve Güney Amerika’daki Brezilya ormanlarının iç bölgelerinde
az sayıda geleneksel olarak devam etmektedir. Günümüzde
54 ŞENEL, Alâeddin, “Siyasal Düşünceler Tarihi”, Bilim ve Sanat
Yayınları, 2. Basım, Ankara 1990 Syf. 19-21

48
Arkeoloji

ise bu kültürler içerisinde yerleşik kültür olarak tabir edilen


kültür en yaygın ve neredeyse dünyamızın tamamında hâkim
olan kültürdür.

5.2 Yarı Göçebe Ya Da Bozkır Konargöçer Çoban


Kültürü
Bu kültür bozkır-konargöçer atlı kültür ya da yarı göçebe
kültür olarak adlandırılmaktadır. Tabi buradaki göçebelikten
kasıt planlı ve belirli dönemlerde yapılan kültürel bir hareketi
teşkil etmektedir. Bu kültürün oluşum ve gelişimde coğrafi
koşulların etkisi tartışılmayacak kadar önem arz etmektedir.
Bu sebeple ilk önce bu kültürü anlamak için coğrafyasını ele
almak gerekir.55
Bu kültürün oluşum ve gelişim sahası Orta Asya
coğrafyadır. Bu kültürün temellerini atan millet ise
Türklerdir. Kültürün oluştuğu coğrafya ise iklimi bakımından
incelendiğinde sert bir iklime sahiptir. Bozkır ikilim yazları
sıcak ve kurak kışları ise soğuk geçen bir iklime sahiptir. Bu
iklimin bitki örtüsü özellikle ilkbahar yağmurlarıyla yeşeren
ot ve ot topluluklarıdır. Bu genellemenin dışında güney
doğu kısımlarında çöller ile kuzey kısmında ormanlar da
bulunmaktadır. Bizi ilgilendiren ve kültürün oluşumunu ve
gelişimini sağlayan bozkır alanlarının yağmurlarla otlaklar
haline gelmesi bu kültür çevresinde coğrafyaya uygun olarak
koyun ve keçi beslemeyi gerektirmiştir. Özellikle en çok
yetiştirilen hayvan koyun olmuştur.
55 H. MC NEİLL, William, “Dünya Tarihi”, İmge Kitapevi Yayıncı-
lık Paz. San. Ltd. Şti. 14. Baskı, Ankara 2008 Syf. 46-48

49
Tamer Eren

Kültüre adını veren at ise bozkır insanının hayatının


vazgeçilmez bir parçasıdır. At hayvanların idaresinde, avcılık
yapılırken ve savaşlarda bu kültür insanının en yakın arkadaşı
olmuştur. Öyle ki koyundan sonra en çok beslenen hayvan at
olmuştur. Atı ilk evcilleştiren millet de Türkler olmuşlardır.
İnsan bu bozkır yaşamında hayvanlarını ve kendini
doyurmak için sürekli hareketli bir yaşam felsefesi içinde
olmuştur. Otlakların durumuna göre insanlar mevsimlik göçler
yapmak durumunda kalmışlar ve kendilerine bu mevsimlerde
gidecek alanlar belirlemişlerdir. Her yıl bu alanlara aynı
zamanlarda gidip gelmektedirler. Bu sebeple onların yaptıkları
bu yarı göç hali Arap Bedevilerin göçlerinden çok farklıdır
ve bilinçli, düzenli, sürekli yapılan göçlerdir. Bozkır insanın
hareketli yaşam tarzı onun kültürüne, adetlerine ve düşünce
sistemine de yansımıştır. Bu kültürün insanları yerleşik evler
yerine taşınabilir göçer evlerde yaşamışlardır. Bu şekilde
gittikleri yerlere evlerini de birlikte götürebilmişlerdir.
Yaz aylarında göçer evleriyle birlikte “Yaylak” olarak tabir
edilen dağ ovalarına göç etmekteydiler burası serin ve taze
otların bulunabileceği, hayvanların karınlarının doyabileceği
ve sineklerin yaşayamayacağı kadar yüksek alanlardı. Burada
yaz geçirildikten sonra insanlar kış için daha aşağılarda yer
alan nehir ve göl kıyılarındaki kışlak bölgelere inerlerdi ve
kışı da burada geçirirlerdi. İnsanlar besledikleri hayvanların
etinden, sütünden ve kürkünden yararlanmaktadırlar. Bozkır
insanı bunun dışında kendinde olmayan maddeleri de ya ticaret
ya da ganimet yoluyla elde etmekteydi. Bu geçim kaynağının
dışında avcılık da hem geçim kaynağı hem de savaş eğitimi
özelliği sayesinde yaygın olarak yapılan ikincil faaliyettir.

50
Arkeoloji

Tarım ise çok sınırlı olarak bazı bölgelerde yapılmaktaydı.56


Bozkır insanının yaşamı kültürlerine ne nüfuz etmiştir.
Bunun en belirgin örneği “Gök Tanrı” inancı adı verilen
inancın olmasıdır. Göçebe olan bu toplum hareket ettiğinde
tek değişmeyen şeyin gökyüzü olduğunu fark etmiş ve tanrının
gökte olduğuna ve tek olduğuna inanmıştır. Bu yaklaşım
İslamiyet ile büyük benzerlik oluşturmaktadır. Diğer yandan
bozkır insanı kültürüne uygun olarak genelde birkaç istisnai
durum haricinde taşınabilir maddi kültür öğeleri bırakmıştır.
Bu maddi kültür öğeleri; silahlar, at koşum takımları, takılar
ve süs eşyaları, kaplar, zırhlar v.b gibi eserlerdir. Tabi bunların
dışında Kurgan adı verilen mezarlar ve abideler gibi sabit
kültür unsurları da bulunmaktadır.
Bu kültürde dikkati çeken bir diğer husus ise hapis
cezalarının kısa süreli olması ya da bazen hiç verilmemesidir.
Bunun dışında bu kültür ve coğrafya köleci ve sınıfçı bir
toplum yapısının oluşmasını da engellemiştir.
Bu kültürde bozkır insanı coğrafyanın verdiği dayanıklılık
sayesinde ve dönemin tankı olarak nitelendirilen atı
ehlileştirerek ve at üzerinde en ileri düzeyde savaşarak
bulundukları kültür coğrafyasında yüzlerce yıl hâkim durumda
olmuşlardır. Burada bulunan bozkır kültürünün temelini
atan Türkler buradan Anadolu ve dünyanın diğer yerlerine
dağılarak tarihte sayılı büyük devletler kurmuşlardır.57
56 DURMUŞ, İlhami, “Sakalar (İskitler)”, Levent Ofset Matbaacılık
Ticaret Ltd. Şti., Ankara 1993 Syf. 89-90
57 DURMUŞ, İlhami, “Bozkır Kültürünün Oluşumu ve Gelişiminde
At”, Gazi üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Der-
gisi, Cilt 1, Sayı 2, Ankara 1997 Syf. 13-19

51
Tamer Eren

5.3 Yerleşik Kültür


Yerleşik kültür olarak tabir ettiğimiz kültüre adını veren
hadise ise bu kültür insanının evlerini sabit yerlere inşa
etmeleri ve bunların taşınamayacak şekilde yapılmalarıdır. Bu
kültür insanları ilk olarak dünya üzerinde tarıma ve yerleşik
yaşama uygun olarak Mısır’da Nil nehri, Mezopotamya’da
Fırat ve Dicle nehirleri, Hindistan’da İndus ve Ganj nehirleri
ile Çin’de Sarı Irmak ve çevrelerinde ortaya çıkmışlardır.
Bu uygarlıklar yerleşik kültürü oluşturduklarından buralarda
yapılan kazılarda Bozkırdan farklı olarak yerleşik yapılara ve
bulgulara çok daha fazla rastlanılmaktadır.
Yerleşik kültür insanı yerleşme yerlerini tarım yaptığı
için su ve nehir kenarlarına kurmayı tercih etmiştir. Burada
kendilerine ilk etapta barınaklar daha sonraki dönemlerde ise
büyük çapta binalara varıncaya kadar yapılar inşa etmişlerdir.
Bu kültür insanı zamanla ateşi kullanarak yemeklerini
pişirmeyi, tarlayı sularsa daha fazla ürün elde edebileceğini
keşfetmiştir. Bu kültür büyüyerek zamanla bir köy kültürü
haline gelmiştir. Bu köy kültürü sınıfsal iş bölümü de meydana
getirmiştir. İnsanlar; çiftçiler, demirciler, çobanlar, din
adamları v.b sınıflara ayrılmışlardır. Bu oluşuma bakıldığında
bozkır kültürünün sınıfsız toplum anlayışının tamamen tersi
bir anlayış olan sınıfsal ayrım anlayışıdır. Ayrıca bozkır
kültüründen farklı olarak doğa güçlerine tapma ve birden
fazla tanrıya inanma anlayışı yaygındır.
Zamanla ticaretinde gelişmesi ile birlikte zengin sınıfları
oluşmaya başlamış bu sınıf geniş topraklara sahip olmuştur.

52
Arkeoloji

Bu köleciliği doğuran en büyük etken olmuştur. Bu köyler


zamanla şehirlere daha sonraları ise şehir devletleri haline
gelmişlerdir. Şehir devletleri haline gelince ayrıcalıklı sınıfa
bir yeni sınıf daha katılmıştır. Bu sınıf idareci sınıftır. İlk
örnekleri ise Sümer’de şehirlerin yönetimlerinden sorumlu
din adamları oluşturmaktadır.
Daha sonra güçlü kişiler halkında desteğini alarak din
adamlarının etkinliğini kırarak yönetimi ele geçirmişlerdir ve
bu şekilde krallıklar doğmuştur. Krallıkların geniş sahalara
hükmetmesi ile imparatorluklar oluşmuştur.
Yerleşik kültür insanları bu yapılarının yanında günümüzde
en çok eser bırakan kültürlerdir. Özellikle mimari eserlerin
birçoğu günümüze kadar gelebilmiştir. Bu esreler; saraylar,
tapınaklar, anıtlar, evler, mezarlar, kemerler, taklar, su bentleri
ve su kanalları, yollar v.b gibi eserlerdir. Bunların içinde
günümüzde en popüler olanları; Piramitler, Çin Seddi, Tac
Mahal gibi büyük ve gösterişli yapılardır.
Bunun dışında yerleşik kültürlere ait küçük buluntular
içinde en çok bulunanlar ise; testiler, çanak ve çömlekler,
seramikler, keramikler, süs eşyaları, tanrı ve tanrıca
heykelleri, tabletler, sikkeler, değerli eşyalar v.b
buluntulardır. Bu buluntuların hepsinin değerlendirtip
incelenmesi ile o kültür hakkında genel bilgiler elde
edilebilinir. Örneğin; nasıl evlerde yaşarlar, dini inançları
nedir, günlük hayatta ne gibi işlerle uğraşırlar, en çok
ürettikleri ürünler nelerdir, toplumsal koşulları ve yapıları
nasıldır gibi sorular cevaplanabilinir.

53
Tamer Eren

Hangi kültürden olursa olsun çıkan buluntular ve eserler


hiç şüphesiz o kültürü yansıtan ve temsil eden maddi
kalıntılardır ve tarihin eksik taşlarının yerine koyulmasında
incelenmeleri ve yorumlanmaları son derece önemlidir.58

58 H. MC NEİLL, William, “Dünya Tarihi”, İmge Kitapevi Yayıncı-


lık Paz. San. Ltd. Şti. 14. Baskı, Ankara 2008 Syf. 46-50

54
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

1. JEOARKEOLOJİ VE ÇEVRESEL ARKEOLOJİ


Jeoarkeoloji insanı fiziki çevresi ile birlikte değerlendiren
bilim dalıdır. İnsan kültürünün değişiminin ve gelişiminin
oluşumunda son derece etkili olan fiziki yani çevresel
faktörleri ele alır.
Bununla birlikte insanın bıraktığı her türlü maddi eser
de bu fiziki çevreden geçen zaman içerisinde etkilenecektir.
Bu buluntulara ve insanın yaşamına ait değerler ele
alınırken o dönemin çevresel faktörleri ile yıllardır meydana
gelmiş çevresel faktörler de göz önüne alınarak bir takım
değerlendirmeler yapılmalı ve sonuçlara varılmalıdır.
Bu bağlamda bakıldığında insanlar üzerine etki yapan
fiziki koşullar ile buluntuların yer altında kalma süresince
geçirdikleri değişimler de dikkate alınmalıdır.
Küresel boyutta insanın çevresel koşullardan etkilenmesine
en çarpıcı örneklerden biri buzul çağıdır. Bu çağda insanlar
son derece sert geçen iklim koşullarından dolayı sıcak ve
güvenli olan mağaralarda yaşamak zorunda kalmışlardır.

55
Tamer Eren

Çünkü bulundukları dönemdeki çevresel koşullar bunu


zorunlu hale getirmiştir. Ayrıca temel geçim kaynağının
avcılık olması çevresel koşulların yalnızca buna el vermesi
neticesinde gerçekleşmiştir. Uygun koşullar olmadığı için
insanlar diğer faaliyetlerle uğraşamamışlardır. Bu dönemde
insanların hayvan kürklerinden yaptığı elbiseler de bu fiziksel
koşulların bir sonucu olan ısınma sorununun olduğunun
açık bir ispatıdır. Nitekim iklim koşulları ve çevresel etkiler
insanların kültürlerine, yaşam felsefelerine, günlük hayattaki
işlerine ve uğraşlarına etki etmekle kalmamış onları adeta
şekillendirmiştir.59
Bu fiziki şartlar içerisinde insanlar geçmişten günümüze
doğayı her ne kadar etki altına almak istemişlerse de her
dönem günümüz de dâhil olmak üzere doğaya bir ölçüde
bağımlı durumda yaşamışlardır ve yaşamaktadırlar. Çevresel
faktörlerin insan yaşamına etkileri son yıllarda çevresel
arkeoloji’nin doğmasını sağlamıştır ve bu alan insan yaşamı
üzerinde çevresel faktörlerin etkisini araştırarak arkeologlara
değerlendirmeleri esnasında önemli fikirler vermektedirler.
Jeoarkeoloji ise çevresel arkeolojiden farklı olarak
buluntuların toprak altında geçirdiği değişim sürecini ve
zamanla buluntuların ne gibi değişikliklere uğradığını inceler.
Toprak altında günümüze kadar gelen bulgular çürümese bile
zaman içerisinde aşınarak bir takım değişikliklere uğramış
olacaklardır ve bu değişimler neticesinde yapılarında
bozulmalar meydana gelebilmektedir. Ayrıca yer ve
hareketlerinin etkileri neticesinde toprak altında kalmış olan
59 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım
Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 134-135

56
Arkeoloji

bulgu ve yapıların incelenmesinde önemli yer tutar. Buna en


güzel örnek İtalya’daki Pompei buluntularıdır. Yer kabuğunun
kırılarak yanardağın patlaması sonucunda bir şehir ve halkı
yanardağdan çıkan kül bulutundan kaçamamış ve oldukları
yerde taş kesilerek toprak altında günümüze kadar gelmiştir.
Bu olay yer katmanının hareketlerinin ve sonuçlarının insan
yaşamına ve arkeolojiye en açık etkisidir.
Arkeolojik kazılarda diğer etkenler olduğu gibi
değerlendirme yaparken çevresel faktörler ve jeofiziğin
konusu olan yer hareketleri ve sonuçları dikkate alınmalıdır.
Bu hareketler arkeolojik malzemeyi özellikle tabakalı alanları
bozabilir ve bu dikkate alınmazsa yanlış değerlendirmeler
yapılabilir. Bilimin gereği olarak arkeoloji çalışmaları da
tüm metotlarla çok yönlü değerlendirilmesi kazıların ve
sonuçların daha sağlıklı ve doğru değerlendirilmesi açısından
gereklidir.60

2. ETNO ARKEOLOJİ
Etnoarkeoloji kısaca tanımlanırsa yaşayan geçmişten
faydalanmak olarak tanımlanabilinir. Bu kavram günümüzde
yaşayan kültürden yola çıkarak eski kültürlerin aydınlatılması
şeklinde yorumlanabilir. Bu yöntem özellikle 20. yy’ın
başlarından itibaren arkeolojik buluntuların aydınlatılması
hususunda kullanılan bir yöntem haline gelmiştir.
Bu alanın gelişmesinin temelleri Aydınlanma
Çağı’nda Avrupalılar tararından atılmıştır. Avrupalılar
geçmişlerini yazılı kaynaklardan çok ayrıntılı bir şekilde

60 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım


Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 134-139
57
Tamer Eren

öğrenebilmekteydiler ve dolayısıyla onlar etnografya ve


folklor çalışmalarını bu doğrultuda yapmaktaydılar. Ancak 17.
yy’dan itibaren Avrupa milletlerinin coğrafi keşifler sürecinde
“ilkel” olarak tanımladığı toplumlarla karşılaşması ister
istemez oların bu bakış açısını değiştirmiştir. Bu toplumlar taş
devri kültürlerinden başlayarak çeşitlilik göstermekteydi. Bu
durum neticesinde bu bölgelerde folklor çalışmalarının yerini
antropoloji çalışmaları almıştır.
Ancak bu süre içindeki dönemler çok sıkıntılı geçmiş ve
Avrupalılar bu topluluklara insan olarak bakılmalı mı, yoksa
bakılmamalı mı diye tartışmaya başlamışlardır. Bu açıdan en
dikkat çeken süreç İspanyollar’ın Orta Amerika’ya girişleridir.
İspanyollar 1517 yılında Aztek imparatorluğunun merkezi
olan Meksika’ya girmişler ve 1521 yılında H. Cortes’in burayı
ele geçirmesiyle imparatorluk dağılmıştır. İlk etapta buradaki
eserler çok dikkat çekerek incelenmiş ve belgelenmiştir. Fakat
kısa süre sonra Kilise’nin emriyle belgelerin büyük bir kısmı
yakılarak imha edilmiştir.
Bu ırkçı harekette kıyasla 19. yy başlarından itibaren
farklı coğrafya insanlarıyla günümüz insanları ve kültürleri
arasındaki benzerlikler araştırılmaya başlanmıştır. Bu
tarihten itibaren bu tür çalışmalar tarih öncesi toplumların
araştırılmasında kullanılmaya başlanmıştır. Özellikle
20.yy’dan itibaren Anadolu ve Yakındoğu’da yapılan bu tür
araştırmalar arkeoloji içerisine malzeme olarak girmiştir.
Fakat bu yöntemde somut olmayan kültürel değerlerin
karşılaştırılması sırasında yanılgılar olabilir bu sebeple
bunların somut verilerle de desteklenmesi gerekmektedir.61

61 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım


Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 152-154

58
Arkeoloji

3. ARKEOMETRİ
Arkeometri sözcüğündeki “metri” kelimesi Grekçe’deki
“Metrion (ölçme işlemi-ölçüm)” kelimesinden türemiştir. Bu
kelime arkeolojik ölçme işlemi manasıyla arkeometri olarak
karşımıza çıkmaktadır. Arkeometri; arkeolojik verilerin
fiziksel ve kimyasal metotlarla, matematiksel modelleme,
istatiksel analiz ve bilgi edinme teknikleriyle değerlendirilmesi
şeklinde açıklanabilinir.62
Arkeolojide son yıllarda arkeometrinin çalışmalarıyla
daha önce bilinemeyen bazı bilgiler gün ışına çıkartılmıştır.
Bilimin ve teknolojinin gelişimi ile birlikte arkeometrinin
yöntem ve teknikleri de hızla ilerlemektedir.
Günümüzde moleküler biyoloji ve genetik araştırmalarının
hızla gelişmesi ve DNA zincirinin çözülebilinmesi daha önce
tahmin edilmesi imkânsız olarak tabir edilen bilgilerin artık
çözülebilinmesine imkân sağlamaktadır. Bu tip yöntemler çok
yeni olmasına karşın günümüzde birçok alanda uygulanabilir
hale gelmiştir. Bu sayede sadece insanın fiziki değişimi ve
yeryüzündeki yayılım alanı değil insanın diğer faaliyetleri
hakkında da bilgi sahibi olabilmekteyiz.63
Bu yöntemle yapılan insan kemikleri incelemelerinde
yaşının yanı sıra; hangi maddelerle beslendiği (kemik ve
diş dolgularında yapılan izotop analizleriyle beslenmenin,
protein mi yoksa karbonhidrat mı olduğunun ortaya
çıkartılmadır. Yani beslenme daha çok et ürünleriyle mi yoksa
62 SALTUK, Secda, “Arkeoloji Sözlüğü, İnkılâp Kitap Evi Baskı Te-
sisleri, 6. Baskı, İstanbul Kasım 1989 syf. 31
63 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım
Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 132

59
Tamer Eren

sebzelerle mi gerçekleşir. Bunu araştırır. Ayrıca beslenmede


kullanılan maddeler tespit edilerek bunların nereden gelmiş
olabileceği de ortaya konulmaya çalışılır.), kaç yaşında
öldüğü, fiziksel özelliklerinin geçirmiş olduğu değişim v.b
yapıları incelenebilir ve kesin sonuçlara varılabilinir. Bu
yöntemin sonuçlarına en iyi örnek ise arpanın tarıma alındığı
ve dünyaya yayıldığı alanın Urfa olduğunun ispatlanmasıdır.
Arkeometri ile gelişen bir diğer yöntem ise
Paleoantropoloji’dir. Bu alan daha çok mezar içerisinde
bulunan iskelete bakarak ölünün ne tarzda ve ne şekilde
gömüldüğünün tespitini yapmaktadır.
Diğer bir arkeometri yöntemi ise fiziki antropolojidir.
Bu bilim dalı çıkan kemik bulgularını ilk önce bilgisayar
simülasyonlarıyla daha sonrada elle yapılan gerçekçi
balmumu heykellerle şekillendirerek eski çağlarda yaşamış
insanların gerçekte tahmini olarak fiziksel görünüşünün nasıl
olabileceğini açıklamaya çalışır. Ayrıca kemikler üzerindeki
yara ve darbeleri de inceleyerek ölen kişinin doğal yollarla mı
yoksa biri tarafından mı öldürüldüğünü saptayabilmektedir.64
Arkeometri son yıllarda değerlendirme yöntemleri açısından
arkeolojiye son derece geniş bir bakış açısı sağlamıştır ve bu
sayede daha önceleri bilinmeyen ve açıklanması için beklenen
bir takım cevaplar elde edilebilinmektedir. Bu gelişmeler hiç
şüphesiz hızla ilerleyen teknoloji ile birlikte ilerleyen yıllarda
daha da gelişecektir. Şu an bize imkânsız olan sorunlar belki
rahatlıkla çözülebilinecektir.
64 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım
Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 133

60
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

1.TÜRK ARKEOLOJİSİ

1.1 Bozkır Arkeolojisi


Bozkır insanı ve bu kültürün en önemli temsilcisi olan
Türkler’in de bu yaşantıya paralel olarak kendilerine has
bir yapıları vardır. Genelde bize bırakılan miras ve kalıntılar
kültür çevresine uygun olarak taşınabilir malzemeler üzerine
yapılmış sanat eserleridir. Yerleşik olarak bırakılmış eserler
ise anıtlar ve kurgan adı verilen mezarlardır. Kurganın iki
anlamı vardır. Birinci anlamı ölen kişinin gömüldüğü yer
yani mezarıdır. İkinci anlamı ise kale dibi ya da sur dibi
manasındadır. Bizi ilgilendiren manası ise mezar olandır.
Bu buluntular Türk Kültürü ve Tarihinin aydınlatılması
hususunda son derece önem arz etmektedir. Bu tür mezarlar
Türkler ile adeta özleşmiştir.65
65 DURMUŞ, İlhami, “Bozkır Kültür Çevresinde Türk Tarihi Araş-
tırmaları ve Kronoloji”, Gazi üniversitesi Türkiyat Dergisi, Sayı 5,
Ankara 2009 Syf. 131

61
Tamer Eren

Bozkır kültür coğrafyası insanları yazıyı daha geç


kullandıklarından bıraktıkları kültür mirası ve eserlerinin
içindeki yazılı kaynaklar daha az yer tutmaktadır. Bu nedenle
bozkır insanının tarih öncesi ve sonrası dönemlerinin
aydınlatılması hususunda kurgan son derece önemlidir. Kurgan
mezar anıtlarından çıkan buluntular Türk tarihi hakkında
kronolojik bilgiler vermesi ve kronoloji oluşturabilinmesinin
dışında, bu kültür coğrafyasında yaşamış insanların sosyal
yaşantıları, iktisadi hayatları, askeri yapıları, dini inançları ve
sanat anlayışları v.b çök önemli belgeler ve bulgular içerirler.
Bu şekilde yapılan araştırmalar bu kültürün en önemli
temsilcilerinin Türkler olduğunu ortaya koymuştur.
Arkeolojik buluntulardan hareket edersek M.Ö. 3000’lerden
başlamak üzere, Türklerin buralarda kurmuş ve geliştirmiş
olduğu erken kültür dönemleri belirlenebilmektedir. M.Ö.
3000’lerde Afenesyovo, M.Ö. 1700’lerde Andronovo, M.Ö.
1200’lerde Karasuk, M.Ö. 700’lerde Tagar kültürünün varlık
gösterdiği bu kültürlere ait çıkan buluntularla kanıtlanmıştır.66
Bu kültür coğrafyasında cereyan etmiş olaylar maddi
kültür unsurları sayesinde takip edilebilmektedir. Bu maddi
kültür unsurları ve oluşumları ilk dönemlerden itibaren
oluşmuş ve gelişmiştir. Örneğin Afenesyovo kültüründe
taş ve bakırdan aletler yapıldığı, bunun dışında koyun ile
at yetiştiriciliği yapıldığı çıkan buluntularla kanıtlanmıştır.
Diğer taraftan çıkan buluntularda Andronovo kültüründe tunç
alet ve silah yapımında kullanılırken, Karasuk kültüründe
66 DURMUŞ, İlhami, “Bozkır Kültür Çevresinde Türk Tarihi Araş-
tırmaları ve Kronoloji”, Gazi üniversitesi Türkiyat Dergisi, Sayı 5,
Ankara 2009 Syf. 130-131

62
Arkeoloji

demirin yaygın olması bu kültürün daha ileri bir düzeye gittiği


ve kronolojik olarak da Andronovo kültüründen daha sonra
kurulduğu demirin tunçtan sonra kullanıldığının bilinmesi ile
tarihlendirme yapmadan bile açıklanabilinir. Ayrıca Karasuk
kültüründe bozkırın sonraki dönemlerinde hayat merkezi
olan tekerlekli çadır evlerin ortaya çıkmış olması önem arz
etmektedir. Bunların dışında Taşnık ve Tagar kültürlerinde ise
hayvan başının yaygın bir tasvir şekli olması yaşam tarzının
bozkır sanatına yansıdığının en açık ispatıdır.67
Bozkır kültür coğrafyasından çıkan buluntuları; heykeller,
taşbaba, balbal, sunak taşı, hatıra taşı, hayvan heykelleri ya da
tasvir ve sembolleri, damgalar, ok, yay, kılıç, kama, mızrak,
miğfer, kalkan v.b buluntulardır. Özellikle hayvan ve silah
sembolleri eserlerin üzerinde sıkça tasvir edilmiştir.
Heykeller insan ya da hayvan tasvirleri şeklinde karşımıza
çıkmaktadır. İnsan tasvirine kayalar, madeni levhalar, topraktan
kaplar ve halı gibi buluntular üzerinde rastlanılmaktadır. Bu
tasvirler o dönem insanının görünüşünü ve giyim tarzını
yansıtır. Bu buluntulardan özellikle en dikkati çeken ve kayda
değer tasvirlere Göktürklerde rastlanılmaktadır. Özellikle
Göktürklerde devlet yöneticilerine ait birçok tasvir ortaya
çıkartılmıştır.68
Hayvan tasvirlerinde ise karşımıza en çok at tasvirli
buluntular çıkmaktadır. At Türklerin her alanda hayatında ön
planda olduğu gibi sanat tarzında da ön plana çıkmaktadır.
67 KOCA, Salim, “Türk Kültürünün Temelleri I”, Damla Neşriyat, İs-
tanbul 1990 Syf. 14-16
68 DURMUŞ, İlhami, “Bilge Kağan, Köl Tigin ve Bilge Tonyukuk ”,
Maya Akademi Eğitim Dağıtım Danışmanlık, Ankara 2009 Syf. 87

63
Tamer Eren

Özellikle Göktürklerde anıtlıklarda at ve savaş sahneleri


tasvirlerine geniş yer verilmiştir. Ayrıca yazıtlardan elde
edilen bilgilerde at sayesinde kahramanlıkların yaşandığı
ve başarılar kazanıldığı belirtilmektedir. At tasvirlerinden
sonra en çok tasvir edilen diğer hayvanlar ise koyun ve kurt
olmuştur 69
Diğer bir buluntu türü ise “taşbaba” adı verilen çok ya da
az kaba figürler veya hatıra bölgelerinin dışında, çoğunlukla
doğu taraflarında duran, yalnız hafifçe gösterilmiş başlarıyla
taşlar için kullanılan eserlerdir.70
Bu buluntu türünün dışında balbal adı verilen yığın
şeklinde abideler de yer almaktadır. Burada balbal ölen kişinin
öldürdüğü düşman kadar mezarının üzerine dizilen taşların
oluşturduğu şekle verilen addır.
Diğer buluntulardan sunak taşı da Göktürkler’de çıkarılmış
kutsal niteliği olan buluntulardandır. Bu taş savaş öncesi
hükümdarın ve devlet büyüklerinin dileklerini tuttuğu yerdir.
Bu sunak taşları genel itibariyle anıtlıkların batı kısımlarında
bulunmaktadırlar.71
Çıkan diğer savaş araç ve gereçlerinden Türklerin en çok
kullandıkları ok ve yaylardır. Aynı zamanda ok ve yay sanatsal

69 DURMUŞ, İlhami, “Bilge Kağan, Köl Tigin ve Bilge Tonyukuk ”,


Maya Akademi Eğitim Dağıtım Danışmanlık, Ankara 2009 Syf.
95-99
70 DURMUŞ, İlhami, “Bilge Kağan, Köl Tigin ve Bilge Tonyukuk ”,
Maya Akademi Eğitim Dağıtım Danışmanlık, Ankara 2009 Syf. 89
71 DURMUŞ, İlhami, “Bilge Kağan, Köl Tigin ve Bilge Tonyukuk ”,
Maya Akademi Eğitim Dağıtım Danışmanlık, Ankara 2009 Syf.
93-94

64
Arkeoloji

olarak bolca tasvir edilmiştir. Ayrıca ok ve yay kullanımının


ne kadar yaygın olduğu mezarlardan çıkan binlerce ok’tan
anlaşılmaktadır. Bu oklar kemik, taş, tunç ya da demir
uçlara sahiptir. Ayrıca ok uçarı da biçimleri bakımından
birbirlerinden ayrılmaktadır. Kancalı ve kancasız olmak
üzere iki farklı tip ok vardır. Başlangıçta yapılan bu ok uçları
kemikten yapılmaktayken gelişerek metalden yapılmaya
başlanmıştır ve Türkler metali işlemde ustalaşmışlardır. 72
Okların dışında kılıç, kama, kalkan, miğfer ve mızrak da
diğer kullanılan silahları oluşturmaktadır.
Bu kültür coğrafyasından elde edilen diğer bilgiler
ise yanmış tahtalardan ya da halkaları sayarak yaş tespiti
şeklinde ağaç yapılardan elde edilebilinir. Ağaç halkalarının
sayısı ağacın yaşını verir. Bu yönteme “Dentkronoloji” adı
verilmektedir. Bu yöntem ahşap buluntuların incelenmesinde
modern yöntemlere kıyasla alternatif yöntemdir.73
Bütün bu bulguların dışında bu kültür coğrafyasında
kurganlardan çıkartılmış yüzlerce; ahşaptan, yünden, topraktan
ve taştan yapılmış daha birçok buluntu bulunmaktadır.
Bunlardan bazıları; eğerler, koşum takımları, mücevherler,
su kapları, mobilyalar, halılar, kilimler v.b gibi buluntulardır.
Burada dikkati çeken husus madeni buluntuların özellikle
de süs eşyalarının altın ve tunç gibi değerli metallerden
72 DURMUŞ, İlhami, “Bilge Kağan, Köl Tigin ve Bilge Tonyukuk ”,
Maya Akademi Eğitim Dağıtım Danışmanlık, Ankara 2009 Syf.
120-121
73 DURMUŞ, İlhami, “Bozkır Kültür Çevresinde Türk Tarihi Araş-
tırmaları ve Kronoloji”, Gazi üniversitesi Türkiyat Dergisi, Sayı 5,
Ankara 2009 Syf. 132-133

65
Tamer Eren

yapılmış olmasıdır. Bu ileri bir kültür seviyesinin işaretidir.


Bunun dışında yün ve keçeden yapılan eşyalar arasında en
çok karşımıza çıkan buluntular kilim ve halılardır. Son olarak
karşımıza çıkan diğer önemli buluntular ise at ve koyun
kemikleridir. Bu buluntular Türk kültür hayatında özellikle
atın ve koyunun ne derece önemli olduğunu kanıtlaması
açısından önemlidir.74
Çıkan buluntuları genel olarak ele aldığımızda bozkır
insanının yaşam ve kültürünün ürünleri olduğunu ve en az
yerleşik kültürler kadar ileri bir seviyeye sahip uygarlığın
ürünleri olduklarını görmekteyiz. Bu eserler bozkır insanının
günlük yaşantılarının ve pratik zekâlarının ileri seviyede hayat
tarzlarının ürünleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bozkır insanı
bulunduğu çevreye son derece uyum sağlamış ve burada kendi
kültürünü oluşturup geliştirmiştir. Bu kültürün öncüsü olan
Türkler burada ve göç ettikleri dünyanın çeşitli bölgelerinde
çeşitli zamanlarda dünyanın en büyük devletlerini kurmaya
Muaffak olmuşlardır.
1.2 Osmanlı Devleti’nde Arkeoloji Çalışmaları
Osmanlı devleti geniş coğrafyası sebebiyle çok çeşitli
medeniyet ve kültürlerin izlerini taşımaktadır. Eski Mısır,
Ege, Anadolu ve Mezopotamya uygarlıklarının geçmişte
yaşamış olduğu coğrafi sahaya hâkim durumdadır. Arkeolojik
anlamda bu kadar zengin coğrafi şartlara hâkim olan Osmanlı
Devleti’nin bu tür eserlerin bulunduğu coğrafyalara pek fazla
önem göstermemesi hiç şüphesiz onun geleneksel yapısından
74 DURMUŞ, İlhami, “Bozkır Kültür Çevresinde Türk Tarihi Araş-
tırmaları ve Kronoloji”, Gazi üniversitesi Türkiyat Dergisi, Sayı 5,
Ankara 2009 Syf. 134

66
Arkeoloji

kaynaklanmaktadır. Arkeoloji modern dünya sisteminde


ortaya çıktığı için bu tür çalışmalar geleneksel toplum
yapısından dolayı Osmanlı Devleti’ne Tanzimat ile birlikte
girmiştir.75
Avrupa’nın Rönesans ile birlikte Osmanlı ülkesinde
yaptıkları çalışmaları Osmanlı garipsemiş fakat bunlara
müdahale etmemiş ve izin vermiştir.
Osmanlı ise 19. yy’da kendi içindeki modernleşme
hareketi ile birlikte, Avrupa’ya öğrenciler yollamaya başlamış
ve Batı kurumlarını tanıma fırsatı bulmuş ve bunların işleyişi
hakkında bilgi sahibi olmuştur. Özellikle Lâle Devri’nden
itibaren Osmanlı, Batı toplumlarının sosyal, siyasal, düşünsel,
iktisadi ve kültürel özelliklerini kendi kurumsal yapılarına
uyarlamaya başlamıştır. Fakat geleneksel yapı Tanzimat’a
kadar hep ön planda olmuştur.
Tanzimat Fermanı’nın ilânı ile birlikte Osmanlı tam
anlamıyla yenileşme ve değişim hareketi içerisine girmiştir.
Bu olay sonrasında kurumlardaki yenileşme arkeolojik
faaliyetlerin oluşmasını da beraberinde getirmiştir. Tanzimat’ın
ilanından çok önceleri Aya İrini’de eski silahların “Harbiye
ambarı” adı altında toplatılması, Tanzimat’ın ilânından
sonra 1846 yılından itibaren eski eserlerin buraya getirilmesi
şeklinde değiştirilmiştir. Bu olay Osmanlı Devleti’nde
arkeolojik çalışmaları başlatan ilk hareket olmuştur.76

75 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım


Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 189
76 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım
Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 190

67
Tamer Eren

Bu tarihten önceki yapılmış kazılar ise bilimsel niteliği


olmayan, asillerin, büyük elçilerin ve maddi imkânlara sahip
kişilerin yapmış olduğu kazılardır. Bu tarihten itibaren bir
amaca uygun olarak bilimsel kazılar başlatılmıştır.77
1846 yılında Osmanlı devleti ayrıca buranın ismini
“Mecmua-i Asar-ı Atike” olarak değiştirmiştir. Bu tarihten
itibaren Mecmua-i Asar-ı Atike’nin ilk katalogu 1868
yılında Albert Dumont tarafından yayınlanmıştır. Aynı
yıl bu müzenin zenginleştirilmesi için Ali paşa tarafından
çıkartılan emirde; her bölgede bulunan eserlerin İstanbul’a
getirilmesi istenmiştir. Bu tarihten sonra bu müzede birçok
eser toplanmaya başlanmış ve eski eserleri koruyan yasalar
bir bir çıkartılmaya başlanmıştır.
Kazıların düzenlenmesi hususunda bilinen ilk yasal
düzenleme ise 1863 tarihinde yayınlanmış bir emirnamedir.
Bu ilk emirname çıkan buluntuların ve eserlerin korunmasına
yönelik ilk nizamnamedir. Bu nizamnamede dikkat çeken
önemli husus ise kazılar sonucu çıkan buluntular içinde
sikkeler hariç hepsinin yurt dışına çıkışının yasaklanmasıdır.
Bu kurumun başına Osman Hamdi Bey’in gelmesiyle
1884 yılında yeni bir nizamname çıkartılmıştır. Çıkartılan
bu nizamnamede çıkartılan eserlerin tanımlarının yapılması
kuralının getirilmesi arkeolojik ve bilimsel açıdan devrim
niteliğinde bir adım olmuştur.78
77 ÖZKAN, Süleyman, “Osmanlı Devleti’nde Arkeolojik Kazı Çalış-
maları”, Bornova (İzmir) 2008 Syf. 17
78 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım
Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 192-193

68
Arkeoloji

Diğer yandan 19.yy’ın Antik Yunan ve Helenizm etkisinde


geçmesi Osmanlı düşünürlerini de bu yönde etkilemiştir ve
Osmanlı arkeolojisi de bu yönde gelişim göstermiştir.
Osmanlı arkeolojisinin kurumsallaşması ve gelişmesi
hususunda devlet büyüklerinin yanı sıra Batılı arkeologların
da büyük etkisi olmuştur. Örneğin bu hususta ilk kurulan
müzenin yönetimini P. A. Dethier üstlenmiştir. Ayrıca batılı
araştırmacılar ve bilim adamlarının dışında Osman Hamdi
Bey gibi Osmanlı seçkinleri de bu tür çalışmalara büyük
katkılar sağlamışlardır. Osman Hamdi Bey’in İskender’in
Lahdini bulup İstanbul’a getirmesi bunun en açık ispatıdır.
Bunun dışında Osmanlı Devleti’nin 19.yy’da dünya
arkeoloji kongrelerine de gözlemci sıfatıyla katılmaya
başlaması önemli bir gelişmedir. Son olarak görülen diğer
önemli gelişme ise 1890’lı yıllarda Darülfünun’da “Antikite”
adı altında belirli bir süre arkeoloji derslerinin verilmesidir.79
Bazı bilim adamlarının aksine Osmanlı arkeolojik
çalışmalara geç de olsa katılmıştır ve bu konuda başarılı
adımlar atması ve geleneksel yapısında bu konuda taviz
vermesi gözden kaçırılmaması gereken önemli hadisedir ve
sonrasında kurulacak olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne
bu konuda bir temel bırakmıştır.
1.3 Cumhuriyet Dönemi’nde Arkeolojik Çalışmalar
Cumhuriyet dönemi arkeolojik çalışmalara ve tarihin
aydınlatılmasına büyük önem verilen bir dönem olarak
karşımıza çıkmaktadır. 14 Ağustos 1923 tarihinde hazırlanan
79 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım
Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 193-195

69
Tamer Eren

hükümet programında bu konuya büyük yer verilmiştir. Bu


yıl içerisinde Sivas müzesi, 1924 yılında Adana, Bergama
müzeleri ve Topkapı Sarayı, 1925 yılında İzmir, Edirne
ve Ankara Etnografya müzeleri, 1926 yılında Konya ve
Amasya müzeleri, 1929’da Kayseri müzesi, 1930 yılında
Efes müzesi, 1931 yılında Afyon müzesi, 1932 yılında Van
müzesi, 1934 yılında Ayasofya ve Diyarbakır müzeleri, 1935
yılında Manisa ve Tire müzeleri, 1936 yılında Çanakkale ve
Niğde müzeleri, 1937 yılında İstanbul resim ve heykel müzesi
hizmete açılmıştır.80
Müze bu yolla arkeolojik buluntuları çağdaş bir anlayışla
halka aktarmanın en güzel yoludur. Yapılan bu müze
çalışmalarının yanı sıra Türk Ocakları’nın ve Halk Evleri’nin
bulundukları bölgelerdeki tarihi buluntuları tespit etmesi emri
de bu buluntuların müzelere getirilmesi hususunda önemli
fayda sağlamıştır. Bunun dışında aynı görev öğretmenlere de
verilmiştir.
Cumhuriyet Dönemi’nde yapılan en önemli çalışma
hiç şüphesiz üniversitelerin de örgütlenmesi ile bu konuda
uzmanların kısa sürede yetiştirilmesidir. Bunun dışında Milli
Eğitim Bakanlığı ve Türk Tarih Kurumu da bu çalışmalara
destek vermişlerdir. Bu destekler sonucu ilk kazı ekipleri
oluşturulmuştur. Bu kazı ekibi ve araştırmalar neticesinde
Anadolu’nun birçok yerinde çeşitli eserler gün yüzüne
çıkartılmıştır.81
80 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım
Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 203-204
81 “Türkiye Ansiklopedisi”, Kaynak Kitaplar Basım Yayın Dağıtım
A.Ş, İstanbul 1974 Syf. 206-210

70
Arkeoloji

Cumhuriyet Dönemi’nde yapılan arkeolojik çalışmaları


Mustafa Kemal ATATÜRK başlatmıştır. İlk kazı çalışmaları
onun önderliğinde yapılan kurtarma kazılarıdır. O dönemin
şartlarında bile günümüzdekilerden çok daha iyi bir devlet
adamı olarak Ankara’nın tarihini bilerek, devlet binaları
yapımlarında pek çok arkeolojik buluntunun çıkacağını
tahmin etmiştir ve bunun için İstanbul’dan çok sayıda uzman
getirterek kurtarma kazısı yaptırmıştır.
Cumhuriyet döneminde bunun dışında Ankara’da pek çok
dikkat çeken kazı çalışmaları yapılmıştır. Bunlardan en dikkat
çekenleri ise:
• (1920-1926) Ankara İstasyon Tümülüs kazıları
• (1924) Frig Tümülüs kazıları
• (1925) Ankara Demirli Köprü kazısı
• (1931) Roma Hamamları kazıları
• (1933) Etimesgut Höyüğü kazısı
• (1938) Tayyare Meydanı kazısı
• (1940) Orman Çiftliği Kazıları’dır.
Bu kazılar içinde en dikkat çekenleri Roma Hamamları
kazılarıyla Frig Tümülüs kazılarıdır.82
Bu kazılarla birlikte daha birçok çalışmanın bulunduğu bu
dönemde, yeni kurulmasına rağmen arkeolojik çalışmalara ve
bilime ne kadar çok önem verildiğini görmekteyiz. Günümüze
kıyasla daha zor koşullarda olan Türkiye cumhuriyeti bu tür

82 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım


Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 205

71
Tamer Eren

çalışmalara günümüzdekinden çok daha fazla önem vermiş ve


bu tür çalışmaları desteklemiştir. Sadece arkeolojik çalışmalar
ile sınırlı kalınmamış ve kısa zaman zarfı içerisinde birçok
arkeoloji uzmanı ve tarihçi de yetiştirilmiştir.
1.4 Atatürk’ün Türk Arkeolojisi’ne Katkıları
Atatürk çağdaş bir insan olarak tarihin önemini bilmekteydi.
Bu hususta tarihin ortaya çıkartılmasını amaçlayan arkeolojik
çalışmalara da büyük destek vermiştir.
İlk olarak tarih ve arkeoloji alanlarında ve diğer alanlarda
birçok uzman yetişmesi için üniversiteler ve eğitim enstitüleri
açmıştır. Bununla birlikte bu dönemde kurulan Türk tarih
kurumu ve milli eğitim bakanlığı da bu tür araştırmaları
desteklemiştir.
Atatürk ilk olarak kazı çalışmalarına Ankara’dan
başlanılması gerektiğini uygun görmüştür. Bunun sebebi
yeni başkent olan şehirde imar çalışmaları sebebiyle birçok
arkeolojik buluntulara rastlanılmasıdır. Bu hususta ilk olarak
Gazi Orman Çiftliği’nde küçük bir kazı ile çalışmalara
başlanmıştır. “Augustos Tapınağı’nda” ve “İstasyon
çevresindeki” çalışmalarla bu süreç devam etmiştir. Ankara’da
yapılan çalışmalarda genellikle Roma Çağı’na ait buluntular
ele geçmiştir. Bu buluntuların çıkması sebebiyle bilim
adamları şehrin çevresini de inceleme altına almışlardır.83
Bunun dışında Atatürk Türkiye’de çalışmak isteyen ve
hiçbir art niyet beslemeyen yabancı bilim adamlarına da izin
vermiştir. Yabancıların dışında da Türk bilim adamlarının da
83 “Türkiye Ansiklopedisi”, Kaynak Kitaplar Basım Yayın Dağıtım
A.Ş, İstanbul 1974 Syf. 207

72
Arkeoloji

kazı yapmasını istemiş ve onları bu konuda teşvik etmiştir


hatta zorlamıştır.84
Atatürk’ün bu teşviki ve isteği ile 1930’da Gâvur kale,
1933 yılında Ahlatlıbel, 1934 yılında Göllü Dağ, Büyük
Göllücek ve Pazarlı, 1937 yılında Çankırı Kapı Eti Yokuşu,
aynı tarihte İzmir Namazgâh ve İstanbul Saray Burnu, 1936-
1939 arasında Trakya Tümülüsleri geniş çaplı kazılmıştır. Bu
kazı sonuçlarının yayınlanması da Türk Tarih Kurumu’na
iştirak edilmiştir. Bütün bu yapılan çalışmalar Atatürk’ün
bilime ve bilim adamlarına saygısının en açık göstergesidir.85
1.5 Dünya’da Türk Arkeolojisi
Günümüzde bağımsız ülkelerin sayısı ve bu ülkelerde
yapılan arkeolojik çalışmalar artmıştır ve artmaktadır. Bundan
yüz yıl önceleri ise bu tür çalışmalar yapan ülkelerin sayısı
birkaç ülkeyi geçmemekteydi. 19.yy’dan itibaren bu birkaç
ülke içerisine Osmanlı’da girmiştir.
Atatürk dönemi Cumhuriyeti’nde ise arkeoloji ve
tarih alanında birçok önemli araştırmacı yetiştirilmiştir.
Üniversiteler kurulmuş ve birçok bilim adamı yetişmiş ve
birçoğu da yurt dışına uzmanlık eğitimi için gönderilmiştir.
Arkeoloji de bu dönemde müthiş bir ivme kazanmıştır. Bu
dönemde görülen bir diğer özellik de Türk arkeolojisinin
bilimsel rekabetten korkmadığı ve hatta yabancı bilim
adamlarıyla ortaklaşa çalıştığıdır. Diğer bir dikkat çeken

84 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım


Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 201
85 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım
Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 202

73
Tamer Eren

özellik ise Türk arkeolojisinin bilim dünyası ve dünya


arkeolojisi ile sürekli temas halinde olmasıdır.
Kültür sektörünün hızla geliştiği günümüzde ise arkeoloji
konusunda kuram üreten 14 ülke vardır. Fakat bu 14 ülke
içerisinde Türkiye yoktur. Veri ve bilgi açısından ise dünyadaki
sayılı ülkelerdir.
Arkeolojik açıdan bu kadar zengin olan ülkemizin, son
20 yılda dünya çapında oluşturulan arkeolojik çalışmalardan
oluşan yayınlarda maalesef katkısı yok denecek kadar azdır.
Diğer acı bir durum ise arkeolojiye önem veren ülkeler
arasında ilk 100’ün aşağısına düşmüş durumda oluşumuzdur.
Oysa kaynakları ve tarihi mirası bu kadar zengin olan bir
ülke olarak bu tür çalışmalarda başrolde olan ülkeler arasında
olmamız gerekmektedir.86

2.GÜNÜMÜZDE ARKEOLOJİ’DE YAKLAŞIM VE


UYGULAMALAR
2.1 Yakın Çağ Arkeolojisi
Günümüzde Eski Çağ ve Orta Çağ araştırmaları önemli
araştırmalar olarak dikkatimizi çekmektedir. Ancak son
zamanlarda Yakın Çağ arkeolojisi ve bu alanda yapılan
çalışmalar da önem kazanmaktadır. Bu alanın önem
kazanmasının sebebi ise son yıllarda popüler hale gelen yerel
kimlik araştırmalarıdır. Ayrıca bu tür çalışmalara 20.yy’a ait
çalışmaların da eklenmesi bu alanın önemini arttırmıştır.87

86 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım


Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 213-216
87 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım
Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 146

74
Arkeoloji

2.2 Endüstriyel Arkeoloji


Bu alan yakın zamana kadar kültürel miras kapsamında
değerlendirilmeyen ve göz ardı edilen endüstri yapılarını
incelemektedir. Günümüzde bu alanda terk edilmiş yapılar
büyük önem kazanmıştır. Özellikle bozulmuş ve yıkılmış
yapıların restore edilmesi hususunda arkeolojiye ihtiyaç
duyulmuş ve bu yönde bir arkeoloji alanı oluşmuştur.
Yapılan bu tür çalışmalar ise “Endüstriyel Arkeoloji” tabirini
ortaya çıkartmıştır. Bu alan özellikle madenlerde, demir-
çelik depolarında; ülkemizde ise İstanbul Üsküdar tüp geçit
kazılarında ortaya çıkartılan deri atölyesinde kullanılmıştır.88
2.3 Yerleşim Arkeolojisi
Son yıllarda gelişen “Yerleşim Arkeolojisi ( Settlement
Archaeology)” eski yerlerin birbiriyle ve doğal çevreyle
ilişkisini aydınlatmayı amaçlayan ve bu tip yerleşim yerlerinin
seçimini ve gelişimini ele alan arkeoloji, jeomorfoloji, yerleşim
coğrafyası, sosyoloji ve bölge plânlama gibi farklı uzmanlık
alanlarını içine alan bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yerleşim arkeolojisi yazılı, sözlü ve Fotografik toplumsal
kaynaklarla da desteklenerek toplumsal süreci ve bu süreç
esnasında toplumla çevre arasındaki etkileşimi ortaya
koymaktadır.
1970’li yıllardan itibaren gündeme gelen bu tür çalışmalar
her bir yerleşim yerini yakın çevresi ve coğrafyası ile birlikte

88 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım


Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 146-147

75
Tamer Eren

inceleyerek, ne çeşit olanaklara ve sınırlamalara sahip


olduğunu ve söz konusu olanakların tespitini amaçlamakta ve
bu tür çalışmalar yapmaktadır.89
2.4 Kent Arkeolojisi
Kent arkeolojisi; arkeolojik yöntemlerle kentlerin tarihsel
gelişimlerini ortaya çıkartarak, bilgi ve verileri günümüz
yaşamını rahatsız etmeden o yerleşim yerine kazandırmayı
amaçlar.
Yapılan arkeolojik kazıların kent arkeolojisi taşıması,
yaşanılan kent ile bağının olmasına bağlıdır. Buradan çıkan
buluntular o kente uygun olarak restore edilebilinir ya da
taşınarak o kent içerisinde müze oluşturularak sergilenebilinir.
Bunun dışında o kente o bölgenin tarihi yapılarından modeller
de yapılabilinir. Yapılan tüm bu çalışmalar kent arkeolojisinin
ürünüdür.90
2.5 Kurtarma Kazısı
Kurtarma kazısı olarak tabir edilen hadise, günümüzde
arkeolojik bir merkezin yakınına ya da üzerine yapılacak olan
inşaat ve bayındırlık hizmetlerinden buradaki eserlerin ve
arkeolojik dolgunun zarar görmeden çıkartılmasını amaçlayan
kazılardır. Bazen de bu tür kazılara inşaat esnasında bulgulara
başlanmasıyla başlanmaktadır. Bu kazı türü çağımızın gelişen
şehirlerinde arkeolojik mirasın zarar görmemesi için bir
zorunluluk haline gelmiştir.

89 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım


Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 148-149
90 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım
Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 151

76
Arkeoloji

Bu kazılarla ilgili bazı örnekler verirsek:


• 1968 ODTÜ-İstanbul üniversitesi Keban projesi ortak
kazısı
• Fırat üzerinde yapılan Karakaya, Atatürk ve Kargamış
baraj kazıları
• Dicle üzerindeki Ilısu baraj kazıları
• Bakü-Ceyhan boru hattı kazıları
En önemlilerini oluşturmaktır. Amaç çeşitli
sebeplerden dolayı imar edilecek olan bölgelerdeki tarihi
mirası kurtarmaktır. Bu sebeple kurtarma kazısı tabiri
kullanılmaktadır.91
2.6 Deneysel Arkeoloji
Deneysel arkeoloji (Experimental Archaeology);
işlevi, teknoloji, süreci tam olarak anlaşılamayan
buluntuların tanımlanması için kullanılan yöntem olarak
nitelendirilmektedir.
Bu çaba içerisinde buluntuları ve işlevlerini anlamak için
benzerlerini yaparak, ne şekilde kullanıldıklarını anlamayı
amaçlamaktadır. Bu bağlamda Alman koleksiyoncu A.
Rohude 1720 yılında bu alanın temellerini, çakmak taşından
balta örnekleri yaparak atmıştır. Bu olay Avrupa’da büyük
ilgi uyandırmış ve özellikle Endüstri Çağı’nda yaşamış
Avrupalılar bu tarz örneklere büyük ilgi göstermişlerdir.
Bugünkü deneysel arkeolojinin ilk kapsamlı örneği ise S.
A. Semenow tarafından yapılmıştır. (1934)

91 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım


Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 159

77
Tamer Eren

Bunu izleyen yıllarda deneysel arkeoloji hızlı bir ivme


kazanmıştır. Mimariden ziyade küçük her türlü buluntu
üzerinde uygulanabilir hale gelmiştir. Bu taklidini yapma
işlemi buluntuların nasıl kullanıldıklarının yanı sıra, yakma
işlemi sonrasında ve toprak içinde belirli bir süre bırakılmaları
sonrasında nasıl göründükleri hakkında fikir vermesi
açısından da son derece önem arz etmektedir ve bu konuda
arkeolojik çalışmalara önemli fikirler vermektedir.92
Burada arkeologlar için en faydalı sonuçlardan biri yanmış
malzemenin toprakta nasıl karşılarına çıkacağı hususunda
fikir vermesi ve buluntuların ne şekillerde kullanıldığının
denenmesi hadiseleridir. Bu geçmiş dönem insanını anlamak
için büyük yarar sağlamaktadır.
2.7 Su Altı ve Batık Arkeolojisi
Bu arkeoloji yöntemleri son yıllarda kullanılmaya
başlanılan yöntemlerdendir. Su altı (Maritime) arkeolojisi
ile Batık (Noutical) arkeolojisi, birbirinden yöntem ve amaç
bakımından farklı iki dalı oluşturmaktadır. Su altı arkeolojisi,
deniz seviyesinin yükselmesi sonucu su içerisinde kalmış
bulgu ve buluntuları inceler. Batık arkeolojisi ise insanların
yapmış olduğu araçların (deniz araçlarının) çeşitli sebeplerle
suya batması neticesinde bu batan nesneleri gün yüzüne
çıkartmayı amaçlar.
Son yıllarda dalgıçların su altında ve sığ sularda yaptığı
araştırmalar büyük önem kazanmıştır. Bunlardan önde gelen
çalışmalar su altında kalmış yerleşim yerleri kazılarıdır.

92 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım


Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 154-155

78
Arkeoloji

Bu çalışmalardan özellikle dikkati çeken çalışma; Fransa’da


Marsilya açılarında su altında kalmış mağara araştırmalarıdır.
Bu konuda 1991’de Marsilya açıklarında Cassis’de, J. M.
Chauvet’in M.Ö. 27.000 yılı olarak tarihlenen duvar resimleri
korunmuş mağara araştırmaları önem arz etmektedir. Bu
araştırma Paleolitik Çağ yerleşmeleri ve sanatlarıyla ilgilenen
bilim adamlarına büyük yarar sağlamış ve bakış açılarını
değiştirmiştir.
Bu tür kazılara yönelik önemin artmasıyla birlikte su
altına uygun kazı araç ve gereçleri de son yıllarda hızla
gelişmektedir. Tabi bunda bu alana duyulan ilginin artması
son derece etkili olmuştur.93
Ülkemizde ise bu tür çalışmalar 1960’lı yıllarda başlamıştır
ve günümüze kadar süre gelmiştir. Bu süre içinde ABD
ekiplerinin yaptığı araştırmalarda çok sayıda batık bulunmuş
ve bunların 12 tanesi kazılmıştır.
Bu kapsamda insanlık tarihinin deniz altındaki mirasının
ortaya çıkartılmasına yönelik Dokuz Eylül Üniversitesi
Deniz Bilimleri ve Teknoloji Enstitüsü tarafından yürütülen,
Ege-Akdeniz su altı kültür mirası projesi (E. A. S. A. P) bu
alandaki önemli bir boşluğu doldurmaktadır.
Proje konusunu Akdeniz ve Ege su altı mirası
oluşturmaktadır. Araştırmalar sonucu batık gemilerin yanı
sıra mevcut su altı kültürel zenginliklerin ortaya çıkartılması
amaçlanmıştır.
93 ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım
Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011 syf. 156-157

79
Tamer Eren

Su altı mirası zengin olan ülkemizde tarihi mirasın ortaya


çıkartılması ve korunması konusunda bu kurum yapılan
su altı araştırmalarını desteklemektedir ve kendiside bu
araştırmalara katkıda bulunmaktadır. 94

94 ÖZDAŞ, Harun, “Arkeolojik Su Altı Araştırmaları”, Dokuz Ey-


lül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknoloji Enstitüsü, İzmir 2010
Syf. 25

80
Arkeoloji

sonuç

Hazırlamış olduğum bu kitapta arkeoloji bilimini çeşitli


yönleriyle ele almaya çalıştım. Genelde insanların kazı bilimi
olarak nitelendirdiği bu bilimin bundan çok daha fazlasını
yaptığını görmekteyiz. Ortaya çıkarttığı buluntuları sadece
çıkartmakla kalmayan bu bilim, bunları tüm yönleriyle de
incelemektedir. İnsanoğlunun uzun yıllar geçirmiş olduğu
değişim ve gelişimi somut kanıtlarla gözler önüne sermektedir.
Ayrıca modern çağın yöntemleriyle desteklenen günümüz
arkeolojik kazılarının ne kadar detay ve daha önceleri
bilinmesi imkânsız olduğunu gördük. Bu açıdan insana
ve insan yaşamına ait çok daha fazla bilgiyi ortaya çıkarta
bilmektedir. Elde ettiği bilgi ve buluntularla diğer bilimlere
de özellikle de tarihe büyük katkı yapmaktadır.
Bunların dışında arkeoloji ve tarih konusunda M. Kemal
Atatürk’ü bu alanlarda yapmış olduğu çalışmaları sebebiyle
gönülden kutluyorum ve kendisine rahmet diliyorum.
Modern Türkiye’nin büyük kurucusu olarak kendisinin bilime
katkıları ve bu alana verdiği önem maalesef günümüzde daha
fazla imkânlara sahip ülkemiz tarafından verilmiyor. Bilimsel
çalışmalar kişisel çabadan ziyade devlet büyükleri tarafından
da desteklenmelidir. İleriki yıllarda bu durumun değişmesi
dileğiyle…

81
82
KİTAP İÇERİSİNDE GEÇEN KELİMELER VE
ANLAMLARI

Analoji : İki farklı şey arasındaki


benzerliklerden hareket ederek,
birisi için dile getirilenlerin diğeri
içinde söz konusu olduğunu ileri
sürmektir.
Anıt : Arkeolojik, tarihsel estetik ya
da etnografik önemi olan tarih
boyunca anılması ve diğer
kuşaklara kalması amacıyla
yapılan sembol niteliğinde
taşınamaz yapıt.
Antikite : Eski anlamına gelen bu kelime
“Antik Çağ” tabiri için de
kullanılmıştır.
Antik Çağ : Yunan ve Roma uygarlıklarının
gelişip ve yayıldığı çağ olarak
tanımlanabilinir. Yaklaşık olarak
M.Ö. 6.yy ile M.S 3.yy arasındaki
dönemi kapsar. M.S. 3.yy ile 6.yy
ise Geç Antik Çağ olarak tabir
edilmiştir.
Antropoloji : İnsan ırklarının; iskelet, kafatası
v.b fiziki bulgularını araştıran ve
insanlık tarihinin aydınlatılmasını
amaçlayan bilim dalıdır.

83
Tamer Eren

Antropolog : Evrenin ve dünyanın oluşumunu,


yaşamın başlangıcı ve gelişimini,
insanın biyolojik evrimini, ırkların
oluşumunu ve insan ırkının fiziki-
toplumsal davranış özelliklerini
inceleyen bilim insanıdır.
Arkeolog : Eski çağlardan günümüze gelmiş
toprak üstünde ele geçen veya
toprak altında kazılarla ortaya
çıkan ya da su altında bulunan veya
çıkartılan her türlü eseri inceleyen
bilim insanıdır.
Arkeoloji : Eski Yunanca’da (Arkhaios=Eski)
ve (Logos=bilim) kelimelerinden
türemiştir. Arkeoloji manası
itibariyle iki kelimenin
birleşiminden türemiş bir kelimedir.
Oluşan yeni kelimenin manası ise
“Eskinin İlmi” olarak karşımıza
çıkmaktadır. Günümüzde yaygın
olarak bilinen manası ise kazı
bilimidir. Arkeoloji inceleme alanı
itibariyle toprak altından çıkartılan
ya da toprak üzerinde bulunan her
türlü eski eseri inceleyen bilim
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Batık : Çeşitli sebeplerle su altında
kalmış ya da suya batmış eser ve
buluntulara verilen isimdir.

84
Arkeoloji

Coğrafya : tarihsel ve arkeolojik açıdan


bakıldığında, insanlar ile yer küre
arasındaki ilişkiyi inceleyen bilim
dalı olarak tanımlanabilir. Genel
manası itibariyle ise yeryüzünü
ve hareketlerini inceleyen bilim
dalıdır.
Çapraz Açma Sistemi : Kazılan alanı karelere ayırarak
ilk önce birbirleriyle çapraz
konumda olan karelerin kazılması
ve ardından da oluşturulan diğer
çapraz karelerin kazılması esasına
dayanan kazı sistemidir.
Çit-Çamur Sistemi : Eski dönemlerde kamış ya da
tahta ile birlikte çamurunda
kullanılmasıyla oluşturulan duvara
verilen addır.
Çukur : Kazılar esnasında karşılaşılan
boşluklardır. Bunlar genelde silo
olarak kullanılmış alanlardır.
Dentkronoloji : Çıkan ağaç buluntularının
halkalarını sayarak yapılan
tarihlendirme yöntemidir.
Egytptolog : Eski mısır tarihçisi ya da uzmanı.
Extramural : Yerleşim yerinin dışı manasına
gelen bu kelime yerleşim yerinin
dışına ölülerin gömülmesi olarak
da kullanılır.

85
Tamer Eren

Gem : Kıymetli ya da yarı kıymetli


oyulmuş taş. Bu taşlara “İntaglio”
da denilmektedir.
Heykel : Taş, maden, ağaç, kil, alçı gibi
malzemeler kullanılarak yapılan,
canlıları ya da soyut nesneleri
yansıtan üç boyutlu eserlerdir.
Bu sanat İlk Çağ’da tanrılar
adına, sonraları krallar ve asiller
adına, günümüzde ise sanat ve
ekonomik kazanç için yapılmıştır
ve yapılmaktadır.
Hiyeroglif : Resim yazısı olarak tanımlanmakla
beraber daha çok Eski Mısır resim
yazısı olarak bilinen şekilsel yazı
tipidir.
İmpuls Radar Yöntemi : Kazılardan önce yer altındaki
bulguların gelişmiş radar sistemi
ile taranması ve madenlerin tespit
edilmesinde kullanılan yöntemdir.
İnhumasyon : Ölüleri normal olarak gömme.
İntramural : Ölüleri yerleşim yerinin içine
gömme.
Jeoarkeoloji : Yer ve doğa araştırmalarında
elde edilen bilgilerin, arke_
olojik araştırma ve bulguların
değerlendirilmesinde

86
Arkeoloji

kullanılmasıyla oluşmuş yeni bir


bilimsel yöntemdir.
Jeofizik : Yerin fiziki yapısını inceleyen
bilimdir.
Jeomorfoloji : Yeryüzünün oluşumunu, gelişi_
mini ve değişimini inceleyen ve
geleceğe yönelik ön görülerde
bulunan bilimdir.
Karbon 14 Metodu : Arkeolojik buluntuların hesaplan_
masını sağlayan kimyasal
yöntemdir.
Karoyaj : Arkeolojik kazı esnasında alanı
10x10 metrelik alanlara bölme
yöntemidir.
Kazı : Toprağı çeşitli araç ve gereçlerle
kaldırarak altındaki arkeolojik
buluntuları çıkartma yöntemidir.
Keramik : Yunanca’da (keremos=çömlekçi
toprağı) ve (kerameus=çömlekçi)
kelimelerinden gelen Keramik
arkeolojide pişirilmiş topraktan
yapılmış çanak ve çömlek türü
eserlere verilen addır.
Kesme Taş : Mimari yapının özelliğine göre,
düzgün şekilde oyulmuş ve şekil
verilmiş taşlardır.

87
Tamer Eren

Klasik Çağ : M.Ö. 475-344 tarihleri arasını


kapsayan dönemdir.
Kremasyon : Ölüyü yakarak gömme.
Kronoloji : Zaman bilimi.
Lahit : Antik Çağ’da ölülerin gömüldükleri
sandık şeklinde ve genelde mermer
ya da taştan yapılmış mezar.
Mezar : Ölünün ya da ölen birinin
gömüldüğü yerdir. Çeşitli büyük_
lüklerde, çeşitli şekillerde ve çeşitli
malzemelerle yapılabilinir.
Müze : Sanat ve bilim eserlerinin
saklandığı, korunduğu ve halka
gösterildiği yer ve yapılardır.
Nekropolis : Mitolojide ölüler şehri anlamına
gelen mezarlıklardır.
Orak : Özellikle tarımda kullanılan, yarım
çember biçiminde yassı, ensiz
ve keskin metal bıçakla ve buna
bağlı bir saptan oluşan ekin biçme
aracıdır.
Ören : Eski yapı, şehir kalıntısı. (harabe).
Paleopatoloji : Fosilleri ve kemik kalıntılarını
inceleyerek, geçmişteki insan ve
hayvan hastalıklarını araştıran
bilim dalıdır.

88
Arkeoloji

Plân : Arkeolojik kazı alanlarının kuş


bakışı olarak belirli bir ölçek
dâhilinde kâğıt üzerine aktarılması
işlemidir.
Plân Kare Sistemi : Kazı alanını 10x10 veya 5x5
metrelik karelere ayırarak,
aralarında 0,5 metrelik boşluklar
bırakılmasıyla oluşturulmuş kazı
sistemidir. Bu sistemi ilk olarak
1930’larda İngiliz Arkeolog Sir
Mortimor Wheler uygulamıştır.
Prehistorya : Kelime olarak “Tarih Öncesi”
anlamına gelen “Pre (önce)” ve
“Historia (tarih)” kelimelerinden
oluşmuştur. Tarihsel manada
yazının icadından önceki döneme
verilen addır.
Protohistoria : Yazılı döneme geçmemiş bir
uygarlık hakkındaki bilgilerin,
yazıyı kullanan bir uygarlıktan
elde edilmesidir.
Resim : Yüzey üzerine renkler ile zihinsel
ifadelerin yansıması olarak yapılan
çizimlerdir.
Saban : Eski çağlarda toprağı ekme işlemi
öncesinde, sürmek için kullanılan
ve öküz ile çekilen alettir.

89
Tamer Eren

Sanat Tarihi : Görsel sanatların tarihsel sürecini


inceleyen bilim dalıdır.
Seramik : Değişik şekillerde yapılan
ve pişirilerek ya da güneşte
kurutularak oluşturulmuş kap-
kacak türü yapılardır.
Sikke : Arapçadan türeyen bir sözcük olan
sikke, belirli bir ölçüde madenden
üretilmiş paralara verilen addır.
Silo : Arkeolojik açıdan yerleşim yeri
içine açılmış tahıl depolama
çukurlarıdır.
Sismik Yöntem : Yer altındaki tabakaların
saptanması için ses frekansı ile
tespit yapan fizik yöntemidir.
Step Trench : Kazı alanını basamak halinde
açmak.
Stratigrafi : Arkeolojik kazılarda yer
kabuğunun, kalıntı ve katmanları
inceler.
Spatula : Küçük buluntuların temizlenmesi
için kullanılan alettir.
Tapınak : Dini tapınmanın ve ibadetin
gerçekleştirildiği, genelde büyük
yapıya sahip binalardır.
Tipoloji : Aynı katman içinde birbiriyle
ilişkili olduğu saptanan

90
Arkeoloji

buluntuların biçimsel özelliklerine


göre sınıflandırılmasıdır.
Tümülüs : Mezar ya da mezarlardan oluşmuş
üzeri toprak yığılmış alanlara
verilen isimdir.
Urne : Ölünün yakıldıktan sonra
küllerinin içerisinde koyulduğu
kaba verilen isimdir.

91
92
BİBLİYOGRAFYA

BAHN, Paul, “Arkeolojinin ABC’si” Kabalcı Yayınevi, İstanbul


1999
DURMUŞ, İlhami, “Bozkır Kültürünün Oluşumu ve Gelişiminde
At”, Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler
Dergisi, Cilt 1, Sayı 2, Ankara 1997
DURMUŞ, İlhami, “Bilge Kağan, Köl Tigin ve Bilge Tonyukuk”,
Maya Akademi, Ankara 2009
DURMUŞ, İlhami, “Bozkır Kültür Çevresinde Türk Tarihi
Araştırmaları ve Kronoloji”, Gazi üniversitesi Türkiyat Dergisi,
Sayı 5, Ankara 2009
DURMUŞ, İlhami, “Sakalar (İskitler)”, Levent Ofset Matbaacılık
Ticaret Ltd. Şti., Ankara 1993
ERDOĞDU, Burçin, “Arkeoloji, teori, politika”, Okyanus
Yayımcılık ve Yapımcılık Lmt. Şti., Edirne Kasım 2007
ETİENNE, Francoise – Roland, “Antik Yunan, Bir Keşfin
Arkeolojisi,” Yapı Kredi Yayınları, İstanbul Ocak 2003
H.MC NEİLL, William, “Dünya Tarihi”, İmge Kitapevi Yayıncılık
Paz. San. Ltd. Şti. 14. Baskı, Ankara 2008

93
Tamer Eren

KOCA, Salim, “Türk Kültürünün Temelleri I”, Damla Neşriyat,


İstanbul 1990
ÖZDAŞ, Harun, “Arkeolojik Su Altı Araştırmaları”, Dokuz Eylül
Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknoloji Enstitüsü, İzmir 2010
ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli soruda arkeoloji” , Yedi renk Basım
Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011
ÖZKAN, Süleyman, “Osmanlı Devleti’nde Arkeolojik Kazı
Çalışmaları”, Bornova (İzmir) 2008
SALTUK, Secda, “Arkeoloji Sözlüğü, İnkılâp Kitap Evi Baskı
Tesisleri, 6. Baskı, İstanbul Kasım 1989
SEVİN, Veli, “Arkeolojik Kası Sistemi”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi
Yayınları, İstanbul 1999
ŞENEL, Alâeddin, “Siyasal Düşünceler Tarihi”, Bilim ve Sanat
Yayınları, 2. Basım, Ankara 1990
“TÜBİTAK Yayınları Arkeoloji”, İstanbul 2005
“Türkiye Ansiklopedisi”, Kaynak Kitaplar Basım Yayın Dağıtım
A.Ş, İstanbul 1974 Syf. 207

94
Arkeoloji

ÖNEMLİ ARKEOLOJİK BULUNTU VE


BELGELER

Resim 1: Rosetta Taşı - Mısır

95
Tamer Eren

Resim 2: Hitit Yazılıkaya Kabartmaları-Boğazköy

Resim 3: Maya Takvimi

96
Arkeoloji

Resim 3: Aprhodisias-Tetrapylon

Resim 4: İnsan Heykelleri-Pompei

97
Tamer Eren

Resim 5: British Museum

Resim 6: Heraclium-Pompei, İtalya

98
Arkeoloji

Resim 7: Loacoon ve Çocukları Heykeli

99
Tamer Eren

Resim 8: Folsom Kazısı-Mamut Duvar Resmi

Resim 9: Maya Alfabesi

100
Arkeoloji

Resim 10: Nereidler Anıtı

101
Tamer Eren

Resim 11: Paris Louvre Müzesi

102
Arkeoloji

Resim 12: Stonehenge

103
Tamer Eren

Resim 13: Xi’an Şehri Terra Cotta Savaşçıları

104
Arkeoloji

Resim 14: Artemis Tapınağı

105
Tamer Eren

Resim 15: Truva 2 Yerleşim Bölgesi

106
Arkeoloji

Resim 16: Tutan Kamon Büstü- Mısır

107
Tamer Eren

Resim 17: Efes Antik Kenti

108
Arkeoloji

Resim 18 : Çanak-Çömlek Örnekleri

Resim 19 : Çanak-Çömlek Örneği

109
Tamer Eren

Resim 20: Heykelcik

Resim 21 : Ok uçları

110
Arkeoloji

Resim 22 : Sikkeler

Resim 23 : Obsidyen

111
Tamer Eren

Resim 24: Su altı batığı

112
Arkeoloji

Resim 25: Altın elbiseli adam

113
Tamer Eren

Resim 26 : Göktürk Yazıtları 1

114
Arkeoloji

Resim 27 : Göktürk Yazıtları 2

115
Tamer Eren

Resim 28: Pazırık Kurganından çıkan halı

116
Arkeoloji

Resim 29: Göktürk Yazıtları 3

117
Tamer Eren

Resim 30 : Aslan heykelciği (Bozkır buluntuları)

118
Arkeoloji

Resim 31 : Tümülüs

Resim 32 : Mezar örneği

119
Tamer Eren

Resim 33 : Osman Hamdi Bey

120
Arkeoloji

Resim 34 : Larisa kazısı planları.

121

You might also like