You are on page 1of 377

Son ŞiiRiM

Elim birine değsin


lsıtayım ütüdüysa
Boşa gitmesin son sıcaklığım!
Ataköy, 1991_
Rıfat Ilgaz
Bütün Şiirleri
Çınar Yayınlan
Bütün Şiirleri 1 Rıfaı Ilg:ız

ISBN 97'i- .).i8- 171- :3

2. Basun isıanbııl. :\):,'lısıos 20C4

Editür Yardımcısı: ll!ku l'ri?ik


Kapak Tasarım Nilgün llgaz
Baskı: Ali RlZil Baskan Gii::d Sanatlar A!atbılas/. \.Ş.
Ymibosna, n'ğirmmbıJJu;e Cad. No: 5'J
Bahçelievler- İstmı/ml
H 0212 503 58 40

I[Çınar Yayınları. 2002


Tüm yayın hakları saklıdır.

Çınar Yayınları
Rıfaı ll gaz Kül! ür .lvlcrkezi
Çaıakeşme Sok. '50 -i
Cağaloğlu i İstanbul
Tel: O 212 '528 71 fıO_:jJ-'i2
Fax: 0212 'i28 71 -13
www cinaryavincilik.com
www.rifaıilgaz. info
w\vw.rifaı ilgaz.org
\VW\V .lıababamsinili org

cinar��cinaryayin<·ilik.com
.. �ıfat I�gaz .
BUTUN ŞIIRLERI
1927- 1991

Yayma Hazırlayan
Aydın Ilgaz

�nar
RIFAT ILGAZ'IN ŞiiRi

SERVER TANİLLİ

Bugün de, okurlardan çoğunun gözünde, Rı fat Ilgaz, büyük bir mi­
zah ustasıdır ve başta da Hababaın Sımfi 'nın yazarıdır.

Bu değerlendirmede, gerçeğin elbette büyük payı var: Rıfat Ilgaz,


çağdaş Türk mizahının önde gelen birkaç yazarından biridir; Haba­
bam Sımfi da, onun o alandaki ustalığının simgesidir. 40'lı yılların
ikinci yarısındaki ünlü 'Markopaşa serüveni'nde pişmiş ve olgun­
laşmış kalem, 1959' da yayımladığı o eserle, aynı zamanda çağdaş
mizahımızın bir şaheserini koyar ortaya. Rıfat Ilgaz, sözkonusu
eserle, mizahın o büyük gücüne dayanarak, yani güldürerek, Tür­
kiye'deki eğitim düzeninin bir eleştirisini yaparken, ülkemizde
okul sıralarından geçmiş hemen hemen herkesin anılarına da tercü­
man olur. Bu eserin onca şöhret kazanmasının, tiyatroya ve sinema­
ya da aktarılmasının altında yatan da budur.

/\ma bir yaniışı da düzeltmek gerek: Rıfat Ilgaz, mizah, roman ve


öykülerinde başka çarpıcı örnekler de ortaya koyarken, 1969 yılın­
dan başlayarak, mizah dışı öykü ve romanlar da yazdı: Özellikle,
içinden çıkıp geldiği Karadeniz bölgesinin insanlarının yaşamları­
nı -yeni ve gerçekçi bir dille- anlathğı Karadeniz'in Kıyıcığmda

(1969), Halime Kaptaıı (1972), Karartma Geceleri (1974), Sarı Yazma


(1976), Yıldız Karayel (1981) hiç unutulmamalı.

Sonra yazarın, alanında birer belge niteliğini de taşıyan anılarını;


ayrıca çocuk edebiyatma katkılarını da gözardı etmemeli.

7
Ne var ki, Rıfat Ilgaz'a bakarken, asıl düzeltilmesi gereken yanlış
şudur: Yazarımız, -mizah içi ya da mizah dışı olsun- nesirdeki us­
talığından önce, şair ve büyük bir şairdir. 1940'ların ikinci yarısın­
da, olgunlaşmış, şiirinin çarpıcı örneklerini kitaplaştırmış bir şair­
ken mizah yazarlığına yönelmesi, biraz da yaşam koşullarının zor­
lamasıyla olmuştur.

Nitekim, edebiyata da şiir kapısından girmiştir Rıfat Ilgaz.

1940'lı yıllara varıldığında, bir ateş çemberi ile çevrili ve sosyal so­
runların burgacında kıvranan Türkiye'de, Cumhuriyet şiirinin üç
büyük odak noktasından biri olan 'millfci şairler', kuru bir yurt gü­
zellemesinin sığlığı içindedirler; ikinci odakta Yahya Kemal, 'Hül­
ya tepeler, hayal ağaçlar'la oyalanmaktadır. Üçüncü odağın başın­
daki Nazım Hikmet, büyük bir çığır açmıştır ve düzeni sorgula­
maktadır. Ne var ki, tehlikeli bir iştir yaptığı ve o yüzden toplumla
ilişkisi koparılmıştır, hapishanededir.

İşte bu ortamda, genç şairlerin bir bölümü, 'Garip çizgisi'nde, şa­


iranelikten uzak, 'küçük adam'ın sorunlarına eğilirken; '1940 Kuşa­
ğı' adını alacak bir başka bölümü, Nazım Hikmet'in açtığı yoldan
ilerleyerek bir başka şiir dünyası yaratırlar: Sosyal yanı ağır basan
'toplumcu gerçekçi' bir şiir anlayışıdır bu. A.Kadir, Niyazi Akıncı­
oğlu, Ömer Faruk Toprak, Suat Taşer, Cahit Irgat, Mehmet Kemal,
Arif Damar gibi şairlerin oluşturduğu topluluğun en önemli adla­
rından biri de Rıfat Ilgaz'dır.

Nedir özellikleri Rıfat llgaz'ın kurduğu şiir dünyasının?

1940 öncesinde, bireysel duyarlıklara, üstelik heceli-uyaklı biçim­


lerle bağlı şair, 40'lı yıllarda, çevresindeki dünyayla, bütün çelişıne­
leri içinde yüzyüze gelir. Savaş yıllarının daha da ağıdaştırdığı ko­
şullarda, işçisi, köylüsü, dar geliriisi ve yoksuluyla çileli bir yaşamı
bölüşen insanlardır gördüğü sanatçımızın; o yaşamın içinde, onun
daha da yakından tanıdığı okul, hastahane, sanatoryum ve cezaevi
çevresidir. Şair de, ister istemez, soyut insandan acı çeken, ezilen
somut insana çevirecektir bakışlarını. Bu, temalarını belirlerken, şi­
irinin biçimini de değiştirir.

Dil, gitgide yalınlaşır, açık ve akıcı bir nitelik kazanır. Tanıdığı çev­
relerin insanlarını, onların duyguları, özlemleri ve çelişkilerini, yi­
ne onların diliyle yansıtır şiire; yerine göre halk deyimlerinden de
yararlanır şair.

Toplumsal çelişkilerin -üstelik- ayyuka çıktığı bir ortamda, şairin,


sosyal acılara sözcülük ederken, yergici olmamasına imkan var mı?
Ne var ki, yapıcı bir yergidir bu ve bir yerde daha güzel bir dünya­
ya olan umuttan da kopuk değildir. Öyle bir dünya için kavgaya ve

8
direnişe açıkça çağrıda bulunduğu da olur şairin; ama bunu yapar­
ken, hiçbir zaman sloganlaşmaz dili ve sanatın gereklerine ters
düşmez. Bizzat kendisi ağır politik baskılar altındayken bile, ayak­
ta kalmayı sürdüren, acılı ama yaşama direncini yitirmeyen ve kav­
gayı elden bırakmayan bir sestir onunki.

Çağdaş şiirimizin de en onurlu seslerinden biri ...

Şu sesienişten etkilenmez olabilir misiniz?

"Kaldır başını kaıı uykulardan


Böyle yiirek böyle atardamar
Atmaz olsun
Ses al ışık ol ywnrıık ol
Karayeller başma indirınedeıı çatım
Sel suları bastığın toprağı döııiim dö11li1n
Alıp götiirmedeıı biiyiik deliizlere
Çabuk ol"

Ünlü şiirlerinden birinde, 'Parına�lığı11 Ötesinde11'de, şair, "İıısa11ları


alabildiğine sevmeyi bırakmazlar yanma" diye başlar. Gerçekten de öy­
le oldu; sanatçımız, "suçun kendisillde olınadığım" bilse de, özgürlü­
ğe düşman güçler onun da ömrünün beş buçuk yıldan fazlasını,
demir parmaklıkların arkasındaki karanlıkta çaldılar.
işte Yarelllik'le (1943) başlayan, sonra Sımf (1944), Devam (1953) ve
arkasından gelen kitaplarında süren; her menzilde kendini aşan;
toplumun olduğu kadar sanatın da nabzını tutup özde ve biçimde
en yeni açılımlara kadar izleyerek özümseyen bir şiir serüveninin
bilançosu!
Çekinmeden söylemeli de: Nazım Hikmet'in arkasından, Türki­
ye'de 'İnsan Manzaraları'nı Rıfat Ilgaz'dan daha hünerli sürdüren
ve zenginleştiren bir başka şair çıkmadı, diyebiliriz.

Çınar Yayınları, Rıfat Ilgaz'ın şiir kitaplarını, daha önce tek tek ye­
niden basıp okurların önüne koymuştu. Şimdi, onları bütün olarak
bir kitapta topluyor yayınevi. Büyük bir hizmettir yaptığı. Akan za­
manın edebiyattaki yasasıdır: En başta şiiri eskitir. Bu satırları yaz­
madan önce, şairimizi yeniden okudum. Eskimeyen bir şey var Rı­
fat Ilgaz'da. Gerçekliğin sürgit haklı çıkarınasında mı aramalı onu;
yoksa şairin duyarlığında ve 'yürek işçiliği' dediği sanatsal gücün­
de mi?

İkisinde birden, diyeceğim.


Güzel okumalar dileyerek.. .

Strasbourg
1 Ocak 2003

9
KiTAPLARDAN ÖNCESi
(1927- 1940)
Bedbalıt bir aşığm defterindeıı

SEV GİLİMİN MEZARINDA

Issız yollar içinde düşünceyle gezerken,


İ çimdeki sızıyı bu yolla da sezerken,
Dimağımı mazinin hatırasında ezerken,
O harap mezarınla yine mi karşılaştım! ..

Üstündeki topraklar yoğrulmuş, külçeleşmiş,


Zamanın pençeleri yer yer çukurlar eşmiş,
Yoksa beni arayan nazariarın mı deşmiş?
Yine sükut bulmayan denizler gibi taştım.

Mezarını kaplayan bu çiçekler ne solgun! . .


Üstündeki benekler gözlerinden de dolgun.
Yaşadığın son günler hayatım kadar olgun,
Bu coşkun yaşayışa sen öleli alıştım.

Her gece uğraştığım hayal senindir ey kız!


Kalbirnde parlamadı başka aşk, başka yıldız.
Söyle mezarcığın da kalbirn kadar mı ıssız?
Ölüm kadar mı basit!. . Mabed kadar mı sessiz! . .

(6 Temmuz 1927)
RÜZGAR

Alnına satır satır seneler dizilince,


Bulutlar enginlerin hududun u aşacak.
Nedamet süzülecek gözlerinden bir gece,
Başında ümitsizlik rüzgarla dolaşacak.

Döneceksin, çehrende kararan bir üzüntü,


Günlerin derinleşen acısı içerinde.
Saçlarında yıll arın kederinden bir örtü,
Döneceksin, nedamet yanarken gözlerinde.

Anladım, dinmeyecek artık bu deli rüzgar,


Sen bu akış önünde yanacak söneceksin.
Ümitsizlik, üzüntü ve sonra hatıralar,
Yollarında eserken bir sabah döneceksin.

(Çı ğır, 1 937)

1 A
MANASlNI KAY BEDEN SIR

Bir korkudur bakışlarımda eksilen zaman,


Gün bitmeden bu ukte çözülsün inzivamda.
Hırçın temaslardır, aynalarda halkalanan,
Raksetmede iç içe günlerce hafızamda.

Munis tedailer ki renklerle fısıldaşır,


En müphem hatıram yanar alnımda kederle.
Hala başımda manasını kaybetmeyen sır,
Dökmekte ıtrını rüyama yaseminlerle.

Bir şarkı halinde sükunu bekleyen kıyı,


Versin nasibini akşamlar içinde ruha.
Yok bir şikayetim, fakat ne renk ne rayiha
Dindirmiyar bu düğümden gelen sıkıntıyı.

(Çığır, 1938)

ı ı::
ZAMANIN UNUTTUKLARI

Başıboş dalgaların kumlar üzerinde


İlk ışıklarla yaydığı çakıl taşları.
Gümüş d allarını ümitsiz günlerinde,
Havuzlarda unutan zeytin ağaçları.

Tek başına mavi ufukların bir ucunda,


Gecelerin düşürdüğü sabah yıldızı.
Kokular, bahardan alçalan sızı.
Unutulan renkler ki hazan bulutunda.

Keder, alnımızda günlerden inen buğu.


Nedamet, akşamların bıraktığı rüzgar.
Hafızamda geçen zamanın unuttuğu,
Mesut saatlerden unutulmuş hatıralar.

(Çığır, 1938)
MEVSİMLERLE BERABER

Açılır kuş sesleriyle uykular,


Gelir son müjde beklenen sabahtan.
İlk uyaruşımdan izler taşıyan
Ve rüyamı hatırlatan kokular.

Göklerde ışık ve şarkıdan kuşlar,


Gezdirir kanatlarında meltemi.
Hülyama karışan hududa kadar
Götürür bakışlarında neşemi.

Ümitler fecrinden avare örnrün


Bir havadır ki yükselir fezama.
Henüz tabnadıgım arzularla, gün
Dal uçlarından alçalır dünyama.

Silinir altın ışıklada boşluk,


Dagılır üzüntü yorgun başımdan.
Açar fidancia ansızın tomurcuk...
Sen misin, mevsim mi gülen saksımdan?

(Çıgır, 1938)

17
AKIŞ

Z aman bir çığlıktır ki, dalların uçlarından


Bir boşluğa karışır kurumuş yapraklada
Bir gün bulutlar gibi ufkun bir kenanndan
Ben de çözülür müyüm bir serseri rüzgarla?

Birleşince ansızın yolumuz bir sırurda


Beni katar mı dersin önüne deli rüzgar?
Sonra maviliklerde izimi bırakır da
Bir lahza dinlenir mi bu çılgınca akışlar?

Sıyrılıp ufukların daralan çemberinden


Ben de dolaşır mıyım, aynasınd a suların?
Geçer miyim bu örnrün aşılmaz çöllerinden
Rüyası olur muyum asırlık uykuların?

Anladım ne zamandır bu dinmeyen fırtına,


Beni de gezdirecek bulutlarla önünde.
Atılmış bulacağım ıssız bir dağ ardına
Kendimi, bu akışın en çılgın bir gününde.
10
IŞIKLAR

Işıklarla değişen bir gölgedir düşüncem


Nabzımda her saniye ayrı bir his atmad a.
Günlerim bir vehimdir, bir ihtiras her gecem,
Yoksa gün içimde mi artık doğup batmada?

Renklerin oyunudur harelenen, içimde


Ne farkı var başımın gün gören bir menşurd an?
Süzülür hülyalarım ayrı ayrı biçimde
En tatlı rüyalarım dökülür o billurdan.

İçimde benliğimden başka bir akış var ki


Z aman bile bu hıza nedense d ar geliyor.
Gittikçe derinleşen bu çılgın ışıklar ki
Gün görmeyen ömrümün ufkuna yükseliyor.

19
HÜLYALARIM

Kan ağlıyor güneşin batbğı yerde zaman


Işıklar gözlerimin önünde bağuluyor
Akşamla şu dağların arkasına uzanan
Solgun hülyalarıının üstüne gün doğuyor.

20
BİR MEVSiM BAŞLARKEN

Yeşil bir gölge gibi alçalırken ufuklar


Rüyalar seriliyar kuş uçmaz yamaçlara
Dalları bulutlara karışan ağaçlara
Bir mevsimi diziyar kıpkızıl tomurcuklar.

Görüyorum dalların arasından baharı


Şimdi karşımda coşkun renklerin izleri var
Işıkların kaynaşan durgun denizleri var
Ve başımda mevsimin tutuşan bulutları ...

Işıklar bir akıştır dökülür üzerimden


Coşkun çağlayanlada köpürür derinlerde
Hülyalarım kuşlarla dolaşır enginlerde
Mevsim yağmur halinde boşarur gözlerimden.

Yıllar düğümlenirken şu canlanan dallarda


Görürüm sevincimin ışığa kandığıru
Duyarım halka halka genişleyen baharcia
Yeşil kıvılcımlarla arzumun yandığıru.

'J1
ADIMLARIM

Mesafeler çekiyor beni her gün kendine


Uzaklarda yolumu bilmem bekleyen mi var?
Beni de sürüklüyor şimdi derinliğine
Yollar, rüyalarımda ucu kaybolan yollar.

Üstüme bulutların alçalsa da gururu


Y ü rüyorum önümde karanlıklar, uçurum . . .
İçim yorgun gecenin gözleri kadar duru
Bu gözler varlığıma gömülü, yürüyorum.

Bilmem hangi iklimde çiçeklendi baharım


Yaliarım o mevsimin geçer mi güneşinden?
İşte sürüklemekte yokluğa ad ımiarım
Beni bir gölge gibi gidenlerin peşinden.
ERİYİŞ

Gölgemi kucağında eriten geceleri


Daldururum önümde açılan boşluklara.
Sabahsız bir akşamın başlar işkenceleri.

İçimi karanlığın çarkiarına takarım


Geniş maviliklere gölgelere akarım
Ömrümün şeridini sererim ufuklara.

Gözlerim kapanırken bir dönüm noktasında


Alnıını dayarım d a buz kesilen mermere
Tek başıma kalırım rüyamın ortasında.

Silinen şekillerin akşam son nefesidir,


Geceler gölgemizin yaldızlı kadehlere
Damla damla dökülüp sonra erimesidir.

23
GÖZLERİNDE AKİSLER

İçimde bir nağme var ufukların sesinden...


Sıyrılsam vücudumun bir gün çerçevesinden
Damla damla karışsam çarnların kokusuna.

Yorgun kartaHar gibi bir sabah dönsem geri


Martılara bıraksam lacivert enginleri
Sonra dalsam dizinde bir bahar uykusuna.

İklimleri çevirse genişleyen hududum


İçsem bakışlarından geceyi yudum yudum
Damla damla erisem o ılık gözlerinde.

Gel, şimdi önümüzde alevlensin ufuklar


Derin bakışiarına dizilsin sonsuzluklar
Kendimi seyredeyim karanlık gözlerinde.

24
DACLARDAN

Güneş bile çıkamaz burda dik yamaçlara


Rüzgar takılır kalır asırlık ağaçlara
Burda kartaBar bile parçalar kanadını.

Kim baktı şu dağlara gözleri kararmadan


Şu sırtıara kim sürdü, titremeden atını
Yol alanlar döndüler bir menzile varmadan.

Uzun bir yalnızlıktır dolaşan dağdan dağa


Burda zaman kök salar fidan gibi toprağa
Asırlar dallanır da boşlukta halkalanır.

Burda sükut uzanır bir uğultu halinde


Yamaçlardan damlayan suların hayalinde
Dağların, denizlere hasreti dalgalanır.

25
KAFILAR

Menzilinde çözülmeden hasret


Son durakta belirdi intizar,
Karardı mesafeler nihayet.
Kapılar, kapılar!

Söndü arkamda dağların sesi,


Yandı karşımda özlenen diyar...
Y ıkılsa sükfıtun abidesi . . .
Kapılar, kapılar!

Hülyaının alçaldığı beldeye


Kervanımı geçirmiyor duvar.
Ömür yeter mi beklemeye?
Kapılar, kapılar!

Yollarıma indi gecenin sükfıtu


isteklerime hız veren rüzgar. . .
Gün kararmadan geçsem hududu .
Kapılar, kapılar!

26
DÜŞÜNMEK

Uzak ve meçhul iklimlerin,


Henüz tatmadığım sihirli meyvasında
imkansız saadetlerin meyvasım düşünmek. . .
Sakin v e mesut bir gecenin ortasında
Olgun hazların muhayyel cennetini düşünmek...
Ilık temaslada sıyrıldığını u ykuların,
Düşünmek hayatın dallarda başlangıcıru.
Hülyama kök salan zeytin ağacıru,
İlk uykuma örtülen akasyaları,
Altında, unuttuğum rüyaları düşünmek...

Düşünmek, çölü devreden çıngıraklardan


Tevekkülün uzun akislerle güldüğünü.
Cenup akşamlarındaki içli melalin
Çatlak ve sabırlı dudaklardan
Yorgun bir şarkı halinde döküldüğünt.i.
Davetli bakışların i htirasıru,
Kendi hududumuzcia başkasını düşünmek...

27
İçimden her geçeni anlatan dudakları,
Günahlarıma örttüğüm ırmakları,
Yelkenimi gözleyen kıyıları,
Uzakları, uzakları, uzakları düşünmek...

Düşünmek, ne olduğunu giden günlerin,


Tasımızın damla damla dolduğunu...
Ve benzimizin bir gün gelip solduğunu,
Döküldüğümüz okyanusları düşünmek.
Yılların verdiği susuzluğu ruhumuza,
Yatışmayan ihtirası düşünmek bir lahza.

Dar çemberinde yok olduğumuz anları,


Bir anda yarattığımız uzun zamanları
Yaşanılmamış beyaz saatleri düşünmek. ..

(Oluş, 1939)
MEVSiMSONU

Kayboldu rüyamızın dışarda benzeri,


Kalmadı hatırası sularda dalların.
Geçitler kapandı, bulutlar darmadağın,
Vermeden meyva, karardı nar çiçekleri.

Söndü mü, akisleri yüzlerde sevincin?


Yok, eski cıvıltılar aşina seslerde.
Nerde, cömert elimle beslenen güvercin?
Bir bekleyişten ürperen boş kafeslerde.

Bir müjde getirmez oldu uzaktan artık


Alnımda harelenen büyülü ışıklar.
Uçurdu leyleklerini asırlık çınar,
Üç mevsimin yıkandığı göller bulanık.

(Oluş, 1939)
ÖGLEÜSTÜ

Ağırlığını yağmur bulutlarının


Suyun serinliğinde d ağıtsam,
Düşüncemi dostların güler yüzünde.

Niçin uzak geçiyor kuşlar?


Beklediğim meltemi götürüyorlar,
Kanatlarında, denizaşırı.

Niçin alnımda açılmıyor,


Yelpazesi kanatlarının?
Ah, dikili bir ağaç gibi kaldım
Gün ortasında.

Ağaçlar kendi gölgesinde


Uykuyla geçirir günlerini .
Gene bırakınıyar peşimi yorgunluk.

Onu başımda gezdiriyorum,


Yüzümde, yüzümün çizgilerinde
Bu böyle sürüp gidecek
Dinleneceğim güne kadar.
Sonunda geceyi rahat geçireceğim.

(Servetifünun-Uyanış, 1940)
AÇLlK

Doymuyor gözüm bu renk bolluğunda,


Hala iç yüzünü seyretmek istiyorum
Şafaklara açılmış carnların.
Definelerim gizli kaldı
A lacakaranlığında uykunun.
Kilitli bütün sevgilerim
Manası çözülmeyen tebessürnüne,
Dudakların ki akşamların arkasındadır.

Kimse bahsetmiyor kendisinden


Avuçlarıının anladığından fazla.
Beklediğim mevsim ki kozasındadır.
Herkes kendi asmasının altında
Ve çok uzaktadır uzandığırn dallar.

(Servetifünun-Uyanış, 1940)

'21
O BAHÇELER Kİ

Islak camiarına örtülen bulutların,


Uzak düşüncelerle unut serinliğini.
Düşün, tek başına gezindiğin bahçeden,
Kuşlarını ürküttüğün dalların,
Çit üstüne sarkarak seni beklediğini.

O bahçeler ki, mermer havuzlarında,


Artık ne ses, ne gölge taşımaktadır.
Bütün güzel şeyler ve sevdiklerin,
Kokular, çiçekler kadar uzaktadır.

O bahçeler ki cenup kuşlarına,


Dağıtırdı taze yemişlerini.
Hatırla şimdi ocak başında
Onların ansızın gidişlerini.

Bu ümitsiz kış akşamlarında,


Ilık sabahların tahayyülüyle susmaktasın.
Vaktiyle hülyanı dizdiğin dalların
Alevlerinde ısın!

(Çığır, 1940)
SON

Bıraktılar yastığıının altına


Son daveti yemi.
Pek vakitsiz oldu, farkındayım.
Henüz kopardığım yemişlerin
Pişmemiş kızıllığı ağzımda
Ve dilimde burukluğu.

Bu, ışık bayramının son günüdür.


Henüz yükselmeden bir zafer çığlığı
Aydınlığın ötesinde, gitmeliyim;
Her zamanki gibi bir başıma.
Ne yolum belli, ne rehber isterim,
Hangi dalda toplanacaktır bilinmez
Anlar, kovanı terkeden anlar.
Hangi dalda salkım salkım.

.Ti
II

Karardı mavi b i r atlas üstün e


Parmağımla çizdiğim manzara.
Soldu, karanlığın süzül düğü yaprak .
Hüzünlü old u arıla rın
Saksısını son ziyaret.

Ne havaya minrıetim kaldı ne suya


Lezzeti unutulmuş aydınlığa
Çektim perdeleri.

(Serveti fünun-Uyanış, 1 940)


'l 1
KASABAMIZ

Martıların düşürdüğü tohumdan


Filizlcndiğine inzındığım kasabamız
Yosun kokardı evleri
Çarşı l arı midye kokardı
Çekirdeği çölden gelen ınescitin
Boy attığına şaşardırn
Bu deniz yüklü havada
Nedense gclişem cdi bir türlü
En ş i r i n yeri ne d i kilen
iri li u faklı mezar taşları

Belki de ölüler böyle istiyor.

(1940)
Yarenli k
(1943)
BU SAATTE

Pencereler bizimdir bu saatte,


uykumuzu i şçilere bıraktık
uyandırmayın erken kalkacakları.
Sahibiyiz b u saatte denizin,
gökyüzünü genişletmek elimizde
çı kmaz yıldızlar sözümüzden.
Herkes yatağından memnun bu saatte,
her zamanki ziyaretinde ölüler
-düşünmüyoruz onları şimdilik-.
Başka şeyler d ü şü nülür bu saatte,
daha açık bahsedilir yaşamaktan.

39
AYN A K A RŞl Sl N D A

Yab ancı deği liz şüphesiz


kadehl erin müjdelediği serinliğe,
b u akşam da içelim kendimiz için.
Böy l e b i tmesini istemezdik günün
bir beklediğimiz vardı aydınlıktan .
Gün sonudur yabancı kalmayalım
huylarını değiştiren eşyaya.
Gel, değmeden birbirine ellerimiz,
sen günl ük işlerinden konuş,
ben sana masallar anlatayım
gelecek günlere dair,
Sonunda anlaşırız dostum,
gecemiz beraber geçecek nasıl olsa
hele g ün silinedursun yüzünden!

40
ŞEHİR KENARINDAN

Kimlerin işi arkasındasın


kimden gelir ekmek paran?
Bekler akşam olunca
odanda acıkmış mangalın.
Kalsın keten mendilinde
yorgunluğu günlerin.
Manga! başında düşünülü r
kül rengi gemilerin
gözünden kaçırılmış yolculuk
Mısır'a,
mevsimlerin ölmediği memlekete.
Erir sac mangalında
uzun ve soğuk geceler;
ne kapında beklediğin görünür
ne pencerende istediğin aydınlık . . .
Yalnız açtığın kahve falında
bir misafir görünür uzaktan,
gelir ağzında mektupla kuşlar.
YA RENLİK

Gü nümüzü gün etmek içi n


şöyle bir demlcnelim deri z,
dert olur bize,
meyhanecinin kazanç vergisi
ve Garson Nuri 'nin
Nüfustaki işi . . .
Tatlı tarafından açmak isteriz
Söz döner, dolaşır
işten d çekti rilmesine dayanır
dokuz nüfuslu Gümrükçü'nün.
İkinci şişede,
kızını başgöz etmek için
hayırlı kısmetler araştırır,
Heybeli'de yatan oğluna,
çıkar çıkmaz iş buluruz
bir diki ınevinde.
En küçük kızını
b i zim kahvenin gedi klisi
bir arkadcış tavsiyesiyle yazdırırız
yatılıya.

,...,
-Hep tanırız Maarifteki
Mürteza E fendi'yi . . .
Her Kalem dönüşü,
orta şekerli kahve içcr
bir de sermayesine nargi lc-.
Şişcler, iri l i ufaklı şişeler,
saf saf dizildikçe karşımıza,
sen, boşta gezen Ali Bey'e
İnhisar ' da iş bulursun,
yahut Şeker Fabrikası'nda.
Bense kızının yaşını düzeltir
çıkarınadan ka.ğıtlarını askıya
bir gün içinde kıydırırım nikahını
Belediye tahsil d an Ahmet'lc . .
.

-Temiz çocuktur doğrusu-.


Bir miras işinden sonra
Evkaf'tan ayrılan Niyazi'ye
bir matbaa açtırır,
başlarız gazete çıkarmaya . . .
Kalemi kuvvetlidir Niyazi'nin
başmakale yazabilir,
sen gönül işleriyle uğraşır,
bense sütu n sahibi o lurum,
dünyanın gidişine bakmadan
havadan sudan konuşmak i çin!
Her ay mektebin yolunu
nedense değiştiren Rcşa t'ın,
1932'den kalma meskcn bedelini,
hemen bir istida ilc
Bol u 'dan aldırıverirsin.
Girınişken işler yoluna
bırakmaya gelmez arkasını.
Hel e sen garsona seslerı
bir şişe d aha getirsin,
sonra kapatsın şu radyoyu
sırası ını şimdi ajansın!

tf'l
M E R H AM ET

İşte gittiğimiz günler


alacakaranlıkta,
kimseyi rahat y a tağında uyandırmadık.
Bizi u y u tmadıkları çok o l d u
çaylarmda, nişanl arında,
zorla caz dinledik,
kızmadık, mezhebi geniş i n san l arız,
yine vakti nde b u l u nduk iş b aşında.
Yorgu n döndüğümüz akşamlar
arabasında yer gösteren oldu,
u tandık türkülerini söylemekten.
N afakaınızı sattıl ar önümüz de,
sakladılar yağımızı, p eyniriınizi,
rızkımızdan para kazandılar
hoşgördük
Gün oldu
nar gibi kızarmış ekm ekl eri b ekleyen
tezgahtan bile kıskanmadık.
N ar ını yetiştirmedik kavak ağaçl armda
-hem de kafamız kadar-.
Bir koyu n d an üç deri çıkardık,
minnete geçmedi.
A cıyan b u lunmadı değil halimize
gazetelerde kaldı merhametl eri,
ki taplara geçti;
bi zim merhametimiz l a fta kalmayacak!
İŞTE BÖYLE AZİZİM

Seninle sanatoryumda tanışmıştık,


-o günler bir türlü u nutulmuyor­
ne tatlı sigara i çerdik biliyor musun
hemşirelerden saklı?
Sonra, bir yolculuktan bahseder gibi
uzun uzun ölümden konuşurduk.
Gelmediği için ödeneğin o günlerde
az kaldı tabcrcu edeceklerdi seni;
sonunda para bulmuştun yatmaya
lakin zaman bul amadın.
-Bir gün çıkarsın d iye adresini de almıştım-.
Hani vaktinde gitmedin değil,
kötüleşti dünyanın hali,
en güzeli işin
peşinde çoluk çocuk bırakınadın.
Kış geliyor, karakış
ne soba var, ne bir dirhem odun
işleri sorarsan eskisi nden sıkı
ve al dığımız para malüm!
Yaşamak zor azizim,
sağ olsaydın eğer
nasıl bul acaktın her gün,
sütü, taze yumurtayı, pirzolayı?
Çok şükür bunlara kalmadı ihtiyacın,
Biz hal a öğrenemedik
senin kadar olsun,
etsiz ekıneksiz,
parasız pulsu z yaşamayı !
SON S i G A RA

Çöpçii Alunet 'e

Yekpare canıl arm arkasında


soğuğa yağınura karşı gülen
kal ın paltolu mankenle r . . .
Birb irinizi süzer tepeden tırnağa
karş ılıklı gülünısersini z !
Teki ay l ı k kazaneı n ı g eçen
bir ç i ft ayakkabı karşı sın d a,
kötü şeyler düşünınezsin,
b i çimine hayranlıktır d uyd uğun,
unutursun su içinde yüzen ayakları n ı .

Böyl e gi tmez ya b u işlet�


gün gel i r b i r b a l taya sap ol ursun.
Kapısını n önünde süpürge sal l adığ ı n
o kara g özlüyü i stersin anasından.
Şimdiden güvey l i k göııı l eğin seçil m el i,
b i r de kırmızı boyunbağı ister
Belediye'ye g ittiğiniz gün.
Geçıneyesin, o tatlı gün lere dalıp da
b i r düğün sofrası kadar y ükl ü
aşçı caıııekanl annı.
Kim ne d erse desin,
bir tavuk kızartma s ı karşısında yakıl ı r,
son sigara.
"
ALİŞiM

Kasnağından fırlayan kayışa


kaptırci m mı kolunu Alişim!
Daha dün öğle paydosundan önce
Zileli'nin gitti ayakları .
Yazıldı onun da raporu :
"İhmaldcn!"
Gidenler gi tti Alişim,
boş kaldı ceketin sağ kol u . . .
Hadi köyüne döndün diyeli m,
tek elle sabanı kavrasan bile
sarı öküz gün görmüştür,
anlar işin iç yüzünü!
Üzülme Alişim, sabana geçmezse hükmün
Ağanın d av ariarına geçer. . .
Kim görecek kepenek altında eksiğini
kapılanırsın bağazı tokluğuna.
Varsın duvarda asılı kalsın bağlaman
beklesin mızrabını.
Sağ yanı n yastık ister Alişim,
sol yanın sevd i ğini.
Ama kızlar da, emektar sazın gibi,
çifte kol i ster saracak!
CENAZE

Omu z l anınca tabutun


ilk defa kurtul d u ayakların topraktan;
pek m uhteşem oldu medreseden çıkışın .
Bir d i l im ekmeği ç o k görenler
yüzüne bakmayanlar sağlığında
d i kil d i l er yol üstüne
bir selamla ödediler bü tün b orçl arını . . .
Üzül m e, gelmiyor diye çel enkler peşinden,
mevsi msiz o l d u öl ümün . . .
Ne ol urdu bir kış daha bekl eseydin,
bahar g e l i r çiçekler açardı . . .
Ölümü n kimseyi sevindirmedi,
a tsız arabasız kalktı cenazen.
Zaten al çakgönüllü bir adamdm,
herkesten uzak yaşadın
cami avi usurıda.
Ölümün de gürül tüsüz o lsun !
EDİRNEKAPI TRAMVAYINDA

Süvariydi Kırklareli'nde
Atikali 'de atiayan delikanlı;
Çatalhan'da tcrlikçiydi önceden
danl tınca ustası nı
ocakçılık etti,
Beşiktaş'ta, bir sabahçı kahvesinde.
-Çok çayıııı içtik Necmi'nin-.
Boşta gezse de şimdilik,
Beykoz Fabrikası'na girecekmiş
bir yolunu bulursa.

49
ll

Günl er kısa, hava y Jğm urlu,


yoksa bırakılmaz tütüneüye
bu saatte boya sandığ ı .
Eli çabuktur KuJa ksı z 'ın
timı şırlar biz i m pabuçlarla K ü l l ü k' ten.
eli nde abiasının kuvvet şu rubu
ve dört n üfus u n haftal ı k nafakası
yarını ki l o zeyti n .
Kol tuğ unu n a l tında
b i r türlü dalınayan köm ü r torbası.

lll

Yü rümesini de bilir
bi letçiyi ati a tmasını d a,
biraz öksürdüğü i çin
a l d ı herkes g ibi bile tini
-soğuk algın l ığıdır, geçer.-
Bu akşam da çıkmayacak gazeteye;
çı ksa da n e kazanacak ki
ne Okmeydanı'nda ci nayet,
ne soy u l a n var yangın yeri nde,
ne d e Sul tanahmet'te asılan;
olsa da merakl ısı kal m a d ı havadisin.
IV

Keyfi yerinde bu akşam . . .


Şehir uydurması bir türkü mırıldanıyor,
sahanlıkta kulağıma;
mektup almış olmalı köyünden.
Muhtarla iyi geçinseydi
ağız kokusu mu d inlerdi el kapısında.

Son durakta inecektir


tramvay biletçisi Rıza;
rahat bir uyku düşünmekte şimdiden.
Kolay değil, Sur dışından,
altı otuz bire yctişmek
Aksaray deposuna.

51
BABAM

Küçük işler peşinde harcadın


altmış üç yılını;
mum sattın, kürek çekti n,
kul oldun sonunda bi r kapıya.
Çıkarı olduğu halde işinin
kapları nı daldunnadın vaktinde,
sessiz sedasız göçtün aramızd an;
ne ölümün geçti gazeteye,
ne doktı z göbek soyun.
Kötü mü olurdu kara günler için
beş on para ayırsaydın bir kenara,
hiç olmazsa başımızı sokacak
i ki gözlü bir ev bıraksaydın.
Sokakta kalmış değiliz,
adını herkese hatırlatacak
bir dikili çöpün bile yok yeryüzünde
mezar taşından gayrı .
B üsbütün unutulup gideceksin
seni üç aydan üç aya hatırlatan
elimizdeki cüzdan da olmasa . . .
Bizi yukardan konuşturacak
ne han bıraktın, ne hamam,
i ki karışlık arsa da kalmadı
yangı n yerinde;
borcun b i l e yoktu ödemneyecek kadar,
neyi nle övüneyim!
Şöyle böyle bir memurdun
kolculuktan yetişme
kimlerin yanında lafını edeyim!

S2
KAPALIÇARŞI

Kapalıçarşı açıldı. . .
Tezkereci Ali Onbaşı,
ted arik için sivil l erini şimdiden
dikilmekte kapıda . . .
Elden d üşi.ı rdüğü ceketin altına
belki bir müdürün
ü ç ayların ortasında sattığı
siyah çizgili pa ntolonu be ğe necek,
belki de bir yedek subayın
zırhı dökülmüş külotun u . ..

Kapalıçarşı açı l d ı . . .
Topkapılı H5cer
bırakarak ü çüncü çocuğunu komşuya,
i pek çarapi arını tazeleyccckti r,
Feshane' deki kocasından saklı.
Kapalıçarşı açıldı . . .
Medrese' de yatan H ayri
iki öğün köfteye karşı lık
sa tabilir eski gömleği ni . . .
Kapalıçarşı a çıldı . . .
Kumkapılı Melahat
elinde ekmek paketi,
koltuğuncia yarım kal nıış bir kazak arkası . . .
On buçuğa kadar
yazı makinesi nin iirtü sü
ve sayfası bir kayıt defterinin
açılsa da olur, açılmasa da . . .
Kapalıçarşı açı l d ı . . .
Fazla dol aşmaya gel mez,
d ı şardcı ycığmur ve çamtn�
güven olmcız pabuçlarıma.
KiTAPLAR

Üç odalı bir cv kirabclığını gün,


kurtulacak kitaplarıın
ıncrdiven altındaki şeker sandığından.
Belki de gün geçti kçe,
tabanında halı döşeli
bir kitaplığıın olacak.
Benden söz açı l d ı mı
önce kitaplarıının sayısı söylenecek
sonra bareındeki derecem . . .
Bense her şeyden uzak,
ki taplarıının ortasında kendimi unutacağıın!
Evde bulunmadı ğını günler
"Meşgul! " diyecek beni soranlara
güler yü;;lü hi zmetçiın .
Başka b i r gün masaının başı nda
en kalın kitabıını oku r görünü rken
bastı racak misafirlerilll . . .
En yakın dostu mun bile
dalgın dalgın bakıp yüzüne
ismini soracağım!
Çıkarırken gözlüğüınü
eski mahalle arkadaşıma
"Nerede tanıştıktı,
yabancı gelmiyor yü7ünüz?" diyeceğim;
dalgınlığını onları gü ldü rmeyecck.
Sorariarsa dünyanın gid i şini
duvardaki büyük adam resiml erine bakarak
Ef!J.tu n"dan szıtırlar okuyacağım.
BÖYLE M İ OLACAK ÖLÜMÜM ?

Sanıyorum fazla bekleıncycceğim


emekli kahvelerinde cceliıni.
Soğuk algınlığını bahane ederek
cl etek çeki ldi mi ortalı ktan
başımı alıp gideceğ i m .
Belki de fazla kaçı ı·dığım bir pazar akşamı
başım a soğuk su dökenler
buldu diyecekler şarabın en dokunaklısını.
Ertesi cıkşam küftecinin üstünde
yerim boş kalacak.
Benden lfıf açıldı m ı
dc1ha raha t konuşacak arkadaşlar.
Alacaklılar kadar olm asa d a
yine d e üzülenler bulunacak:
(aycılaı� kahveciler, işkembecilcr . . .
İ l k taksiti Lwklcyen terzi
kızacak kefil bırakmadığıma
ve Kapal ı ça rşı'da
rchine bıraktığı m palto
boşuna bekleyecek kurtuluş glinü nlı.

55
DOGUM

Anan bir çamaşır dönüşü sancı landı,


açtın çapaklı gözlerini,
badrum katında.
Güldürdü ihtiyarın yüzünü
üç kızın peşinden gel işin.
Hani bir hal olsa
apartmanın demirbaşı Zeynel Efendi'ye
sen sağ oldukça boş kalmayacak
kapının önündeki iskemle . . .
Alışmayana güç gelir
kula kul olması;
kolay mı el kahrını çekmek,
şu elli beş ayak merciivenden fazla
çökertir insanın belini .
Bir bakıma temiz iştir kapıcılık
bayramı var, bahşişi var!
Kötü insan değildir üst kattakilcr,
zahmetleri çoksa da, açıktır elleri . . .
Gömleği n Bankacılar' dan,
donun Müdürler' i n armağanı,
üç kardeşini kazasız büyüten nazarlı k
Sarraf' ın hanımından.
Aynı çatı altında değil misiniz,
unutmazlar, sağ olsunlar,
her yemek sonunda Hatçe Kadın'ı,
emziklidir diye . . .
Senin bile kursağındaki sütte
kokusu var on seki z mutfağın!
YAZ GELiYOR

Hepimize geçmiş olsun,


atlattık bu kışı da burnumuz kanamadan.
Sıkıntımız kalmadı soğuktan yana.
Oduna, bundan sonra
çamaşırd;nı. çamaşıra iş dü şecek,
kömüre misafirden misafire . . .
Kaynamasa d a olur tenccre,
açtı gözlerini güneşe soğanlar,
su yürüdü domateslere . . .
Artık kömürl üğün önünden geçmek
ne beni korku tacak ne oğlumu.
Bir türlü gözü doymayan sobamızı
hapsedeceğiz merdiven altına.
Çoluk çocuk sokaklara dökülecek,
söğüt dalından atına atiayan oğl um
fethedecek Aksaray'ı baştan başa.
Nerde görürse asılacak kuyruğuna
bizi bütün bir kış unutan
sütçü beygirinin.
istediğimizi vermeyen mahalle bakkalının
korkarım indirecek camları nı .
Sonra arkasına düşecek
mahalleye şarkı lada giren
kirnz sepetleri nin!
BEYAZlT KAHVELERİNDE

Sen eski defterleri karıştınrken


bir sigara rüşvetle oturduğun
çınar dibinde,
sağında vakit öldürmek için
yeni pabuçlar boyatılır,
günlük kazancı sorulur tespihçinin
üç kuruş kırdırılır ağızlıktan, alınmaz.
Solunda, memlekete yazılan mektupta
li steler düzülür
gece masrafi arına karşılık.
Apaçık bir Beyoğlu hikayesini
bıçak gibi keser ortasından
cenaze arabası.
Peşinde alışılmış kalabalık.
Herkesten önce doğrulur minderinden
garsonları haşlayan çorbacı;
yirmi markası vardır sağl ama
rahmetl inin öğle narnazına kadar . . .
Bi raz önce başında dikilen ihtiyara
uzattığı na üzülsen de yeridir,
son çeyreği . . .
İşte boş döndü tepsisi
aç karına ferahnaktan taksim geçen
Üsküdarlı kemancının .
Gözünde tüterken
meşhur işkembeci Rüstem Usta'nın
sade suya baş çorbası;
Emi n Efendi'de, öğleye doğru,
ziyafetin b aşl adığını müjdeler
tıkanası burnun.
,... ..
M AH A L L E M i Z

Korkusuz gezebil sem sokakl arını


bu maha l l e hoşuma g i tm eyecek değil . . .
Bakkal köşe başmdadır
i k i aydır kal em sürülmedi
Öğretmen Rıfat Bey 'i n hesabına,
top l a m çizgisi çeki l d i ğ i h a l d e
b orcu s i l inemedi;
nasıl geçersi n önünden . . .
Yağlar orta lı ktan çekil e l i
kasaba fazl aca yükl endik;
beş kil o kuyruk o l d u, şi m diden;
e l i n Eği nl i ' s i n in ağzını
nasıl kapatl rsın aybaşında?
H oşç<ı kal gündüzleri , Ordu Cadd esi !
Ben i m iyi y ü rekli tü tüncüııı,
ti ryakiyimdiı� b i l i rsin .
G ü n olur ü ç pakete si gara demem.
Efkardan d i yeceksi n, haklısı n.
Defterin b i r kenarı n a yazdığın
i ki köylü sigarasına deği şıııem seni,
ş u rada ne kaldı aybaşına . . .
Dert ortağıııı Reşatçığı m !
B i ze ekmek kalmadı U l e l i 'de;
sen i n de kendine göre
el l erini sali ayarak geçenı e d i ğ i n
teh l i keli sokakl arın var.
H u n i düşsek yoll ara Bey azı t'tan
su nıyoru nı geçenı eyiz A ksaray 'a
sağ sel anı et'
ı::; o
KOMŞULUK

Derdimiz bize yeterken


komşulardaki de tuz biber eker,
Katipierde gürültü çıkar
çorap yüzünden,
tasası bizim evdekilere . . .
Malmüdürüne nüzül iner
bir tahkikat sonunda
dcrdini bizimkiler çeker,
bozulur ağzımızın tadı . . .
Ev dediğin dırı ltısız olmaz
hele böyle günde . . .
Bizim de kendimize göre
gürültümüz eksik değil;
küçük başın küçük derdi .
Hırlaştığımız olur
et yüzünden, ekmek yüzünden,
bokarsın düşüvcrmişiz
komşuların diline . . .
Zaten saklayamadı içyüzü mü z ü
raptiye i l e tu tturdu ğ u m u z perdeler,
sırrımızı b i lm eyen k a l m ad ı . . .
Gördüler tencerey e tavay a
fazlaca i şi m izi n düşmed i ğ i n i . . .
Çcıınaşı r g ü n l erinde öğre n d i l er
donuma göml eğiıne kadar.
Söz oldu soğu k günlerde
y a takta roman okud uğu m . . .
H el e s ü l a l e m i zdeki sadel i k
g i tmed i k i m senin h oşu na . . .
N e ol aca ktı,
yedi atası devletli olm azdı ya
badru m katındaki k iracı n ı n .

Al
S A N ATO RY U M

Daha beş ay geçmeden


ü stünden i l k i stidamın,
nasıl oldu d a gird i k H eybeli 'ye'
demek b u yıl dJ ken d i n i gösterdi
yaprak d ökümü,
erken boşa l d ı yatakl ar !
Nereden de tutu l d u k b u d erde,
ne kuruntuya verd i m kendi mi,
ne karasevda geçti başı m d a n ! ..
Teme l i m i z çürükm ü ş, anlaşı l dı,
bu kadar d ayJnJb i lirdi sı kıntıya
se ferberli k ekmeğ i y l e büyüyen . .
i ş g i ri neeye kadarmış
ne çabuk d a unutuldu
kal emden kaleme koştu ğ u m u z g ü n l H
ve s mı bekl edi ğ i m i z kapıl arda . . .
RahJ tız,
ne odun kömü r derdi ka ldı,
ne tarhana bulgur d ü şü ncesi . . .
Kötü şeyl er getirmeden akl ı ımza
bol bol öksürüyoru z .
i ş tahımız ol masa da,
y i ne bekliyoruz a kşam y em ekleri n i . . .
Ve k u vvet şurubunu,
eski g ü n l eri hatıriayarak
çekiyoruz şifa nıyetine!
Bir hırkaya bir l okmaya kal dık,
hel e dostla rını sabırlı olsun
şöyl e sırtüstü yatarak
bi raz da biz yaşayalım
ekmek elden su gölden!
Sınıf
(1944)
ÇOCU K L A RI M

Yoklama defterinden öğrenmedim sizi,


b enim haylaz çocuklarım!
Sırufm en d e vamsıımı
bir sinema d önüşü tanıdım,
koltuğunda s atılmamış gazetel er . . .
D umanlı bir salonda
kendime göre karşılarken akşamı,
nan e şekeri u zattı en tembeliniz . . .
Götürmek istedi küfesinde
elimdeki ıspanak demetini
en d algını sınıfın!
i sterken adam olmanızı
çoğunuz semtine uğramaz oldu okulun
palto, ayakkab ı y üzünden.
Kiminiz limon satar Balıkpazarı'nda
kiminiz Tah takale'de çaycılık eder;
biz inceleyeduralım aç tavuk hesabı,
tereyağmdaki vit amini
ve kalarisini taze yumurtanm!
Karşılıklı neler öğrenme dik smıfta,
çevresini ölçtük dünyanın,
hesapladık yıl d ızların u zaklığmı,
Orta Asya'dan konuştuk
l a f kıtlığmda .
N eler düşünmedik b eraberce
burnumuzun dibindekim görmeden
bulutl ara ın ı karışmadık!
"Hazan rüzgarı"nda dökülmüş
"hasta yapraklar"a mı üzülmedik!
Serçelere mi acımadık, kış günlerinde
kendimizi u nu tarak!
REMZİ

Ne sorayım sana,
derste kulak dolgunluğu
hahrında kalanları mı söylersin,
uyku sersemliği
şöyle bir göz gezdirdiğin kitaptan
aklına girenleri mi?
Çalışamadın istediğim gibi,
ya komşulara su taşıdın çeyreğe,
ya bekar çamaşırları yıkarken annen
beşiğini saliadın kardeşinin . . .
Belki gaz yoktu bu gecelik
şişesi çatiarnıştı belki de lambanın.
Şu halde karşılıksız kalacak sorularım,
zararı yok,
vakti gelince senden öğreneceğim
makarna, un dağıtıldığı nı,
Bulgarya'dan gelen kömür motorlarının
yanaştığını Kumkapı'ya.
E tin iki lirayı aştığı günlerde
kulağına kar suyu kaçan toriklerin
karaya vurduğunu.
İşimize yaramasa da
kaça sürüldüğünü kahvenin el altından
yine sen bilirsin bu sınıfta.
C. t:.
Yaz ortasınd a bulursun
hasta için olduktan sonra
t i monun en sul usunu.
M ahalle kırılırken uyuzdan
kükürdü sen taşırsın
M ısır Çarşısı'ndan hastalara.
Ararsın kursağına g irmese d e
folluğa yeni düşmüş y unmrtayı
cılız çocuklar i çin.
Senin omuzlarındadır her işi mahallenin,
en insafl ısını verem doktorunun
d işçinin en ucuzunu
sen salık verirsin komşulara .
Bildikl erin d e vardır fazl adan
çivi ye, kal a y a dair . . .
Biraz daha kurcalarsam
dökersin i çyüzünü n al burl arın.
B enim bilgili, b e cerik l i çocuğum,
kalktığın zaman tahtaya
y üzünün kızarınası neden?
Ayağında sağlarnca bir pabu ç
sırtında bir ceket y o k diye mi?
Ne var bunda sıkılac ak,
u tanm ak bize d üşer çocuğwıı !
Eğer çalışmadığın i çinse,
bildiklerin sana yeteı�
notun önceden veril miş,
b i lm ediğin şahıs zamirieri o lsun!

C. '7
SINIF

Bizim kadar Feyzi Hoca d a


yaka silkerdi Kadıoğlu'ndan;
kime çekmiş derdi, bu yezit! . .
Öyle ya, i y i adamdı b abası,
kapısı açıktı otuz Ramazan
memleketin i leri gelenleri ne . . .
Alikıran başkesendi sınıfta,
lafı ağzımıza tıkar
zorla dinletirdi, i neklerinin
kaç kova süt verdiğini,
ve motorlarının Gülcemal'i
nasıl geçtiğini Çaltıburnu'nda.
Ve sen, gözünü budaktan esirgemeyen Halil' im,
kıyı kıyı kaçarcim Kadıoğlu'ndan.
Yemek paydosunda bizden saklı
bir baş sağanı yol daş ederdin
sacta pişmiş ınısır ekmeğine.
Her salı
sergi açarcim cami önünde,
tuz satar, yumurta toplardın
Gümrükçü'nün hesabına.
Biz aynı gün hesaplardık hocaınızia
şu kadar bin liranın ne getirdiğini,
yüzde beşten şu kadar senede.
(. Q
Ertesi gün karşımızda kıvırırdm
yarım ekmekle çarşı helvasını.
fknim yumruğuna sıkı Halil'im
çekerdin sineye Kadıoğlu'nun
yakası açılmadık kü fürlerini;
tuhaf gelirdi u ysallığın,
nerden bilecektim onların çiftliğinde
babanın yanaşma olduğunu.
H Ü RS Ü N !

Karışanın yok, görüşenin yok,


ne hocadan azar i şitirsin
çalışamaclığın için,
ne başına kakanlar bulunur
yediğin ekmeği.
H angi işe soktunsa bumunu
dikiş tutturamadın,
ne zormuş ekmek p arası çıkarmak!
Macuncunun defini çaldın g ündelikl e
çabuk usandırdılar,
mani düzdün ketenhelvacıya, olmadı.
K ü fecilik ettin, kıvıramadın,
inci ttin belini.
Silemezsin ne y apsan hayalinden
H acı Bekir'in helvasını
ve H al e p Kebabı'm Rasim U s ta'nın . . .
N e yatak bilirsin, ne yorgan,
ne ayağın çorap görür, ne sırtın ceket . . .
Sünnetini bile unutm uştur Kızılay.
Belki karakol dalabmdan g ayrı
bir çatı a l tına da sakınadın başını . . .
Bilmem, neden ısınamadın şu b ekçilere,
h a ksız mıdırlar, kendi mahalleleri dışına,
seni kovarlarsa?
Onlar da karışmazsa sana
unu tursun neyin nesi o lduğunu .
'"7fl
Bugün okunınazsa esamin
onun da zamanı gelecek,
adın nüfus kütüğüne geçmeli,
yol parası çıkacak yakında
yaşın gelince asker olacaksın!
Bir şikayetin yok şimdilik,
havalar ayaz gidiyor, o kadar . . .
Gündüzleri Aksaray'da göründüğün olur,
manav l arın önünde.
Eğer yerindeyse keyfin
sinema resimlerine dalarsın akşamları.
Açıl dığın da olur Beyoğlu'na doğru,
bir tramvay basamağında.
E fk.arlandığın g ünler
sözde şarkı satarsın m ahalle arasında,
Uyaıı Swzanz'ı söylersin
apartmanlara karşı.
Şu kuyruksuz da olmasa
çekerdin acısını yalnızlığın.
İyi köpektir,
bir yediğini z ayrı gider.
O da bilir senin kadar
peşine düşecek çöp arabasını.

71
SÜNNET DÜGÜNÜ

Sayfiyeye çıkmasak da
bize göredir bu aylar . . .
Tahtakurusuna aldırmayız,
kulak asmayız sivrisineğe,
kim gözünü açacak yorgunluktanı
Evlerimiz gibi şenliklidir mahallemiz de . . .
Konu komşu toplarur,
taze asma yaprağından zeytinyağlı dolma ile karşılarız
Hıdrellezi . . .
Biliriz açmasını
kesenin ağzını yerine göre,
hesapla kitapla işimiz yok.
Nasıl olsa kurtulmuyor
iki ayağımız bir pabuçtan.
Yorgana göre uzatmaktan ayağımızı
kötürüm olmak işten değil.
Doğrusu ya eğlencesiz yapamayız,
mahalleye cümbüş mü lazım,
Uzun Ahmet'in kızı
bir nişan daha yapmazsa bugünlerde
ağustosa sünnet düğünü yapar
çol u k çocuk eğleniriz.
Bizim emektar seecadeye olur
ne olursa . . .
Eşi dostu toplarız bir gece,
N uh 'tan kalma l üküs l ambasını
asarız karaduduna Dül gerler'in.
bir tarafta çocukların tahta karyolası,
donatılmış m asalar bir tarafta . . .
Armağanlar g elir eşten d osttan,
bırakılır yastıkların altına.
Ne şeker doyurur bizimkinin gözünü,
ne de işlemeli mendiller,
gönlü kız gibi bir bisiklettedir.
Vakti gelince m eydan açılır;
kıvrakhr oyunu kızlarımızın,
tüy gibidir vücutları . . .
Berber Kazım kanun çalar,
Çarşambalı Yusuf, keman;
Safiye'yi çağıracak değiliz y a
Tapu Katibi dururken!
Her şeyi yerli yerinde bizim oğl anın
eğer bir sünnetse noksanı,
o da çıkıversin aradan!
VAPUR İSKELESiNDE

-Eğer ev tutacaksan,
suyu içinde olsun
ev sahibi dışında,
zehir eder i nsana lokmasını . . .
Sokakta kalmak istersen
kız da yüzüne karşı çek kapıyı
şimdiden hazırdır kiracı lar . . .
-Yığın yığın insan taşısın
trenler, Boğaziçi vapurları
biz bu pazarı d a öldürelim
vapur iskelesinde . . .
Farkında değiliz mevsimin,
ne yazlık gömlek var arkamızda,
ne modaya u ygun bir ceket;
pabuçlar kıştan kalma,
ü stümüzdekiler geçen yazdan.
- Açık kal masın d a sırtım ız
giyinm ek bi zim için değil . . .
B ü t ün zorumuz boğazdan,
hasretiz bol sirkeli sala taya
henüz girmedi mutfağım ı zd an i çeri
Ayşekadın . . .
Dili m i z bağlı geçiyoruz
m anavların önünden,
ne karp uzun turfandası bizi m,
ne üzümün.
- Hadi seni n başında çoluk çocuk,
ben ki min için katl anıyorum
basık evlerin kü f kokusuna
ve pisliğine bekar odalarının?

Bü tün kış,
sabah uykusunun
ve bir bardak ıhlamur un hasreti çeki lir.
Bizim gay retim iz getiri r de yazı
tadını başkal arı çıkarır . . .
Kimin için b ırakırız sıcak yatağı
fabrika d ü d ükl erinden önce,
bu kör boğaz i çin mi bü tün çilenıiz'
- işte Ada vapuru kalkıyor,
dolaş candan bir tanıdık b u l abilir m isin
dert yanacak,
çıınacıdan, a teşçid en g ay rı . . .
B a kır yüzlü kadınların arasında
b izim Ci bali kızl arım görenıezsin.
Rastlayaınazsın,
U nkapanı Köprüsü'nde karşılaştığın,
g özka pa kl a rınd aki uykuyu,
avuçl arıyla d ağıtan işçil ere . . .
Ve sigaranı destursuz y aktığın
Defterdarlı arkadaşlara . . .
NE DİYEBİLİRSİN?

Geç vakit işten çıkarsın,


i ki satır konuşmak için
hasretsin bir ahbap yüzüne,
bıçak açmaz dostların ağzıru
değirmenci su derdinde . . .
Yorgunluğu çıkarmak istersin
bir koltuk meyhanesinde,
kesen elvermez,
ne yaparsın, gün o gün d eğil . . .
Bir kahveye sokarsın başını,
dolaşamazsın ya böyle soğukta . . .
Temiz bir kahve çeker carun,
mis gibi nohut gelir burnuna,
sen eski tiryaki, gel de iç b akalım!
Duramazsın okumadan yeni haberleri,
gazeteler emekiiierin elinde . . .
Vakit gelir radyo açılır,
dinle dirıleyebilirsen!
Erkek müşteriler uğrar meyhane dönüşü,
bir sözle kestirip ajansı
plakla Urfa havası çaldırır,
ne diyebilirsin,
paraya geçer hükmün!
Girecek değilsin ya belaya
tutarsın erkenden evin yolunu;
hem altıda kalkacak adamın
işi ne, kahve köşelerinde!
YAZLIGA ÇIKIŞ

Üçü de düştü cemrelerin,


hükmünü gösterdi üç dokuzlar,
yüz tuttu havalar ısınmaya.
Tam kendini dinieyecek zamanın,
ne başının üstünde dönen kayışlar kaldı
ne kulağında çarkların uğultusu . . .
Ver, cami d uvarına arkanı,
kesi k bacağı nı altına kıvır,
kestir sinekler bastırmadan!
Serili d ursun önünde mendilin,
toplanır yarım kalıp sabun parası
temizlersin bütün bir kışın kirini
ve pisliği ni yangın yerinin . . .
Gene senin bileceği n iş,
dermansız çıkmışsın kıştan
temizlik ne zaman olsa olur,
boğazına ver kazandığını,
bak, bir türlü ısmınıyar sırtml
Seni canından bıktırsa da bu kaşıntı
dişini biraz d aha sıkıver,
sular d a ısınır yakında,
beklemezsin herkes gibi
denize düşmesini karpuz kabuğunun,
atar koltuk değneği ni bir kenara
dalarsın soyunmadan.
Gecelerin kırıldı ayazı
bu mevsimi olsun Boğaz'da geçir
bırak artık şu Aksaray'ı,
zaten taşındı Adal ar'a
ileri gelenleri mahallenin
kalmadı i şe yarar çöp tenekesi . . .
'7 '7
ŞUBEYE DOGRU

Bir bakraç su dökülür peşinden


ve ıslak gözlerle bakakalı r,
annen, kız kardeşin . . .
Komşu çocukları,
nöbetle taşırlar torbanı
şubeye kadar.
Köşeyi dönerken
son defa çevirir de başını
büyüdügün sokaga baka�ı�
Surdibi'ndeki teneke yüzlü evin
her zamandan fazla hüzünlüdür.
Girince kahveden içeri,
seni bekleyen arkadaşlar
atarlar kaptıkaçtı kağıtlarını
masanın üstüne . . .
Son kahveni içersin ocaktan!
Kahveci her zamandan daha soğuk
seni uğurl ar.
Sonra Musta fa'ya uğrarsınız
yemekler hazır değildir henüz.
Meze olur, haftalık ciğer tavası
suyu tazelenmiş şaraba.
Son meteliğe kadar
kusur etmez i kramda arkadaşlar . . .
Helalleşip ayrılırken, Mustafa
b ilmem hangi pazardan bakiye
1 28 kuruş zimmet gösterir,
borcunu N uri alır üzerine . . .
Fatih durağında, bir ara,
kenara çeker Osman'ı, konuşursunuz,
"Hele sen bir kere dön," der arkadaşın,
"o mesele kolay!"
Ve sonra emanet edersin
anneni, kardeşini
en yaşlısına arkadaşların . . .
Yazdırmasını söylersin onları
Beşiktaş'ta tütün deposuna.
Çatalhan'a doğru yürürsünüz,
birer birer dolaşırsın odaları
ustanı bulur,
çift başına çalıştığın sıralarda,
kalan sekiz liranı istersin:
"Sen merak etme," der, "annene yollanın.
Şimdi biraz dardayım da .. "
Girince öğleye doğru
yabancı şubesinden içeri,
birdenbire ayarsın.
Veda edersin dostl arına,
sivil elbiselerine . . .
Dökülür biraz sonra önüne
henüz rengi koyulaşmayan
kıvır kıvır sarı saçların
ve sevkiyatta geçer ilk gecen, uykusuz . .
ALTIN BİLEZİK

Sen de sırayı savdın,


çıktı askerlik aradan,
komşular kapı kapı kız peşinde,
sen kendi derdindesin.
Değil mi ki boştasın,
kaç para eder hünerin dikişlide,
bıçağının sayada hafi fliği! . .
Harnlaşmasaydı bileklerin,
C'! in mantarlıya yatkın olsaydı,
çabuk geçerdin tezgahın başına
nankörlük etmez işçisine Çatalhan;
şu var ki erken başladı kar kesatı,
durgun alışvcrişler.
Şimdilik babadan kalma
son tencere de çıksın bakırcılara,
gereği yok sana kabın kacağın;
ilerde yeniden d üzersin takımı
iğneden ipliğe kadar.
işten erken çıktığın akşamlar
uzanırsın Yeniyol 'dan Acıçeşme'ye,
bahardır önümüz;
gözünün tuttuğunu seçersin.
Bir günde söz kesilir,
yüzükler takılır hafta sonunda,
Yenikapı'da şarkı dinlenir
ve ilk armağanını
kendi elinle çekersin kalıba;
budur görüp göreceği !
Hele bunlar ilerde düşünülür. . .
Pasıanmadan elde altın bilezik
uygun bir iş bul kendine;
hiç olmazsa yanında çalış
bizim Eskici Halit'in,
pen çe de mi gelmez elinden?

01
KARA DAYIYA MEKTUP

Gidenler gelenlerle
yolladığımız selamlar da olmasa
çoktan yitirirdik izimizi.
Ne yapalım, düşmüşüz kendi derdimize,
zor geliyor iki satır karalamak . . .
İ yi ceymiş sağlığın
kelle kulak gelmiş yerine,
aranızda pehlivan geçinen Asım'ı
bir tutuşta yere çalmışsın
kır gezintisinde . . .
Bil mem sende mi, Asım'da mı keramet!
Yalnız, medreseden kalma
romatizmaların tutuyormuş ara sıra . . .
Ben de fena değilim,
iştahım yerinde,
yalnız kaşıntı var vücudumda biraz
uyuz diyenler de oldu,
fayda vermedi ne yaptımsa,
halden anlar bir doktora gittik
meğer kanımız bozulmuş, bayat gıdadan . . .
-Evet kanımız bozulmuşl-
Günlük palamutların bile
denize döküldüğü b u memlekette
bozuk yiyecek mi kalır!
Ne yaparsın,
kaşınmanın da bir tadı var kendi ne göre . . .
Bu tat yüzünden
uykumu kaçırdığım da oluyor.
Bir gece çıkayım dedim Karagümrük'e doğru
senin cami avlusundan geçiyordum
ortalığı bir görme,
yedisinden tut yetmişine kadar
iç içe geçmiş . . .
Nerde dedim, gelsin görsün
serçenin yuvasını d üşünen şair ! . .
Beni görünce,
çektiler çullarını başlarına
korkudan . . .
Bilmem memur mu sandılar!
Bir ihtiyara yanaştım
çekinerek selamımı aldı,
iki laf etti k:
Çınar dibindeki, hamalmış
g ümrük önünde,
işi işmiş ama eskiden
atılmış şimdi çürüklüğe . . .
Satılınayan gazetelerini
başının al tına koymuş bir çocuk
kıvrılmış duvar dibine;
onun yanı başında
birbirine sarı lmış sıkı sıkı
yeni evli ler. . .
Karşıcia bir emeklinin karısı
durmadan sigara içiyordu.
Eli ayağı düzgün
bir kızı da varmış ama
misafirmiş arkadaşında;
hiç olmazsa
rahat bir döşekte geçecek gecesi.
Bir tarafı medrese duvarına d ayalı
çerden çöpten bir kulübe vardı
ve içinde oturduğu yerde uyuyan
yaşlı bir kadın.
Kocasını iki gün önce götürmüşler
vurgunculuk suçundan!
Senin Rıza da özeniyordu b u işlere,
işkembecide gördüm geçen gün
işe girmiş,
dersleri asmış bu yüzden;
tü yü düzmü ş baştan ayağa . . .
İlk günlerde
müdüründen laf işitmiş,
kı lık kıyafet yüzünden . . .
Kışa çok var diye
çıkarmış eli nden pardösüyü
birkaç kuruş ekiemiş de ü stüne
bir takım elbise uydurmuş.
Senin anlayacağın
heybeyi bozup torba yapmış!
Bel ki de hoş görünmek içindir
dairesindeki kızlara . . .
Benim içim geçmiş de, Kara Dayım,
bu işlere aklım ermiyor . . .
Biz boğaz derdine d üştük
unu ttuk çoktan ü stümüzü başımızı . . .
Böyle olduğu halde işler
Çemberli taş'taki köfteciyi bıraktık da
işkembeciye dadandık.
Hem unuttuk şarabın çeşnisini,
varsın fezlekeye geçsin sarhoşluğum
ihtar gelsin yukardan,
aziz dostum, bununla beraber
geeeli gündüzlü ayık geziyorum!
ÇAY

Parlak geçti Star Kulüp' te,


doğum günün içi n verdiğin çay
bu şeker kıtlığında.
İçkilere yapılan zamlardan habersiz
zengin bir büfe çıkardın dostlarına.
Davetliler seçmeydi, caz mükemmel,
Adalılar son vapuru kaçırdı,
sabahladı Boğaz' daki ler,
hatırın için;
içtiler, eğlendiler şerefine.
Halledilmedik mesele kalmadı
sabaha kadar.
Sen buldun arasım,
geçen sene bir açık artırmada
birbirine yüklenen iki dostunun.
Nişanına sen karar verdin
İsviçre'den dönen Enver'le
teyzenin kızı NecL3'mn,
haftaya aym kulüpte.

86
N e kadar p aralı olsa da
Enver'den iyisini mi b ul a ca k,
dansta var m ı üstüne çocuğun?
Bu g ece karar verildi n a kl ine
N ecmi 'nin ardiyesindeki çi mentonun
N i ş<ı n taşı'na.
B i tecek a partmanın ü ç da iresi
üç aziz dostuna kiratandı şimdiden.
Ofisi ere yeni memurlar kaydedildi,
tecziyesi düşünüldü bir katibi n.
i çtiği şaraptan mı nedir,
iç salondaki poker p artisinde
fazlaca girdi i çeriye
Balıkpazarı' nı n Konyal ı'sı.
Yarın beklenebilir,
iki kuruş daha fırlaması pirincin
nakil masraflan yüzünden.
Yine fazl a taşkındı N ih a tçığımız
pervane idi etrafında,
içi nce tutamaz kendini,
yine de hoş çocuktur,
hiç de yabana atılmazdı takside
parmağına g eçirdiği hediye.
Eh, iyi bir gece geçirdiniz,
ağır tuvaletler vardı,
çok beğeniidi saçların.
San ınam ki giydiğin b oşa gi tmiş olsun,
öğrendiler diktiğini Cemal 'in;
bırak şunu, eski kredisi mi kaldı,
i şitiyoruz neler diktiğini
taşralı zenginlere!

87
A KŞAMÜSTÜ

Eve dönünce kahveden,


geçirip arkana beli kuşaklı entarini.
kurulursun köşe minderine.
Sedirin dibinde bekler
mercan terliklerin.
Vurunca el lerini birbirine
okkalı fincanla gelir kahven;
yudum yudum sindirirsin içi ne.
Kül tabağınd a yasemin çubuğun,
burnunun u cu nda gözlük,
elinde Tasvir-i E fkar,
seyredersin ahval-i alemi
mirsad-ı ibrctten.
İlk işin
kaça yükseldiğini öğrenmek olur
al tunun!
Sonra sokarsın burnunu
Velid Hoca'nın başmakalesine.
Süzerken ajansları,
yarı uyur, yarı uyanık,
yükselir ezan sesi
Hırka-i Şerif' ten . . .

88
Geçirirken ayağına terliklerini
köküne kibrit suyu,
kırsın birbirini dersin,
küffar-ı hakisarı
Ellerini tekrar vurunca,
ibrikte gelir abdest suyun.
Namaz sonunda
yalnız sizin işleriniz için,
her yerde hazır ve n�zır
ve her müşkülü asan eden o Zülcelal'e,
ha md ü sena' da bulunursun.
Sabahları Berlin' den
Kudüs Müftüsü'nü dinlediğİn radyonun
sıyırıp mavi boncuklu yeşil kılıfını
Kahire'yi bulursun.
Kulağında Arap'ın Yusuf suresi.
Rast'ta n,
elinde tespih . . .
B i r yanda kırılır Kenan d iyarı
kıtlıktan,
bir yanda buğday dolu ambarları Mısır'ın.
Canlanır gözlerinde
Züleyha'nın hüsn ü an'ı;
kendinden geçersin.
Duvardaki guguklu saat,
bölünce hülyanı ortasından,
uzun uzun gerinir
sofraya inersin,
rızıklanırsın Allah ne verdiyse ...
Kerime cariyemiz
bu akşam da Park Otel' d edir
ve mahdu m kölemiz telefon etmiştir
Ada' dan . . .

QO
NE YAPMALI?

Maaşı yüksek, çıkarı yolunda,


uygun bir i ş bulup kendine
vazgeçiver şu hocalıktan.
Arzuhaleilik etsen Divanyolu'nda
Tapu' da, Nüfus' ta iş kavalasan
çıkarırsın aldığın maaşı . . .
Kahrını ne çekmeli bu mesleğin,
cahil mi kalırmış çekilirsen
memleketin çocukları?
Beş on paran olsa elinde
sen bilirdin yapılacak işi,
Karaköy kahvelerini dolaşırdın
kulak veri r masalara,
öğrenirdin piyasanın iç yüzünü .
Zaten bu devirde,
ne atarsan bir kenara
gün geçtikçe koymakta üstüne;
çok kazanmak için
sürecek malı bilmel i .

90
Eğer biçimine getirirsen
girersin açık artırmalara,
büyüklerden tanıdıkl arın var,
bilirsin yerinde laf etmesini,
yırtıksın!
Henüz sana isti fçilik gelmez,
doğru değil parayı bağlamak,
sürümden kazanmalısın.
Simsarlık da temiz iş doğrusu
yazıhane açar Sirkeci' de,
yaldızlı bir kart bastırır
Kayseri'ye haber salarsın,
alır pastırma işlerini üzerine,
mal gönderirsin karaborsadan
-a nasıl oralı değil misin!­
Biraz kalınlaşınca
bir apartman dikersin Beyoğlu'na:
"Emek Apartmanı".
Kiraları yüksek diye
kim açabilir ağzını,
sen temeli 39'dan sonra attın.
Sonra genişletirsin yazıhancyi
bir iki b1tip çalıştırır,
bir de muhasip tutarsın . . .
Biri esmer, biri sarışın
i ki dakblo alırsın yanına
Yalova'da geçirir yazları
kışın Uludağ'a çıkarsın,
sen de bilirsin para yemesini
alın teriyle kazandıktan sonra.

91
ÇİLOCLAN

Kim dinler Akyazı'da Topa! Ömcr 'i,


kırkın çıkmadan unutuldu
kulağına ezanla söylediği isim,
sen köyün taktığına bak:
Çiloğlan!
Ne geldiyse başına ezanla geldi,
babanı sabah ezanı çıkardılar yola,
ananı öğle narnazına yetiştirdiler
ınescit önüne . . .
Kendi kendine büyüdün bir ahlat gibi,
fazla konuşmazdın,
Akyazı'nın sığırından gayrı
kulak asan yoktu sözüne.
Köyün hatırı sayılanları
ne dü şündülerse düşündüler,
başgöz ettiler Kumköylü Hanife'yi,
yatsıdan sonra girdin gerdeğe.
Yar mı olur elin yasması sığırtn1aca,
çok sürıneden arası
"Hanife'yi samanlıkta bastı lar."
Bu iş ezan vakti olmasa da
başının altından çıktı imamın.
Çok geçmeden yayıldı türküsü:
"Şalvarını gül dalına astılar."
Keyfini eller sürsün yosmanın
tasası Çiloğlan' a.
Bu olsun, beş ölçek arpayla
senin de payına düşen . . .
O başını aldı gi tti şehire
sen Hanife'nin türküsünü değil,
yine kendi türkünü söyle:
"indim dere beklerim
Vay benim emekleri m ! "
KÖPRÜ

Senin Sürmeneli dediğin,


burnunun dibinde dururken İstanbul,
el tarlasında fı ndık d ibi mi çapalar
çevirir de arkasını Karadeniz'e!
Ne güne duruyor Hüdaverdi'si Zeynel'in,
üstündeki üstünde,
başınd aki başında,
muşambaya sarılı nüfus dizdanın
ve l imandan mühürlü gemici kağıdın koynunda,
yoldasını
Dökmezse marifetini ortaya
babanı Çal tı'da kapaklayan karayel,
eğer Kerempe göstermezse hünerini,
uzanır başüstüne şakalaşırsın
iyi gün dostu yunuslarla . . .
Uyarsa havası, haftaya,
B ababurnu, Ketken Ad ası,
derken Büyükdere'desin.
Köprü'yü çakırkeyif geçersin o akşam;
bir ara korkuluklara yaslanır
düşünürsün nasıl geçtiğini Haliç'e
çift direkli gemilerin.
Sen de öğrenirsin aslanım,
gizli kapaklı taraflarını . . .
Belki de ikinci seferinde, kaptanla,
bır çıkınca aranızda pay yüzünden
sen de öğrenirsin iç yüzünü Köprü'nün!
HALİL DAYI

Harınan veresiye oturduğun köy kahvesi


Halil Dayı'sız kaldı.
Ne vardı, çifti çubuğu bırakıp yüzüstü
feleğe kahredecek?
Anlardın bu toprağın dilinden,
sen çıkarmayınca sabanı
çifte başlanmazdı bu köyde.
Kurttan kuştan öğrenirdin
kaçı olduğunu kasımın.
Bilirdin gözün kapalı,
hangi harmandan geldiğini
avuçlarındaki buğdayın.
Senin bahçıvanlık neyine,
işin ne bu Çiftehavuzlar 'da?
Ne çıkar kaçırdı ise kızını
Hacı Durmuş'un oğlu;
tapusu onların üstünde
Harmantepe 'nin.
Davarl arının beyazı ayrı sayılır
karası ayrı . . .
Kendine dert etmezdin ya,
kızın beşik kertisi sözlü olmasaydı
emmi oğluna.
Yüz bırakmadı elin uğursuzu,
adam içine çıkacak.
Rcnçber olduğun halde doğma büyüme
yarıya çalış tığın toprak
seni doyurmaz olmuştu,
bırak, hozan kalsın tarlalar!
Şimdi bir bakıma işin iş,
kurak da gitse havalar, yağışlı da gitse,
yine üç öğün ycmcğin hazır.
Toprak yine o toprak ama
şu dört duvar düşündürür ad aını.
Çıksan da nereye gideceksin ?
Şöyle b i r Beyoğlu'na uzansan,
yaşın kıvamını bulmuş,
eski tadı yok Şehzadebaşı'rıın,
gönül şen olmazsa para mı eder?
Kim bırakır, çıkmak istesen de,
Bey'in bugünlerde ınİsafiri fazla
manavı, kasabı senin üzerinde.
Sen izinli çıkarsan
en seçme çiçeklerle kim donatacak
eriklerin di bindeki masaları?
Onlar içer eğlenirken
bir köşeden çalgı dinlersin
senin de gözün gönlün açılır.
işte herkes kendi aleminde
rahatsın ya, fazla karıştırmaya gelmez,
bu değirmen dönüyor ya
sorma nerden geldiğini suyunun!
B ESLEME

D aha kapının önünde


neyin varsa çıkardılar sırtından,
kökünden kazıdılar saçlarını.
Fatma girdin evin hamamma
Bahtiyar çıktın.
Yatmadı dilin kolay kolay,
i ki de bir "efendim" demesine.
Zor geldi, karşılarında dikilmek,
yürümek, istedikl eri gibi .
Sağdı beyefend i o günlerde,
yatağa yeni düşmüştü;
iki yıl sen temizledin altı nı
örd eğini sen döktün.
0 '7
İyi a d arnmış gi tti zama nında
n e çekti, ne çektirdi.
Daha ertesi gün,
yatağın a ltındaki çekm ecenin,
düğüınlendi anahtarı
hanımın ipek m endiline.
Sokak ü stüne taşındı pirinç karyol a,
sen al t kata indin .
Huyl arın bozulmasın diye,
n e alı ş verişe çıkarı l d ı n
n e de gönderi l di n okul a .
Ü zerin d e kaldı mutfak işleri,
bulaşığına kadar.
Vücut sağ olunca,
iş m idir muşambal arı silmek,
H anım'ın dizl erini sıvazlamak,
çıkıp üstüne
kul unçl arıru ezmek a kşaml arı?
En h oşuna giden şey,
taşımaktı siyah kıl ıfl ı şemsiyesini,
üç adım geri sinden.
Bakarak kalın kürkü n e
v e hantal h acakl arınd a ki çizınel ere,
yol boyunca düşün ürdün
soğukluğunu bu m eml e ketin.
Gel zaman git zam an,
uzadı b el ine kadar saçl arın
y anakların kızardı,
H a nım'ın eskil eri y a kıştı boyuna
g el inlik kız oluverdin.
Tahsildarın annesi oldu
i l k dünürlüğe gelen;
yüz bul amadı . . .
Bir emekliydi ikinci isteklin,
herhal d e duymuş ol acak
oturaktaki hünerl erini . . .
Yirmi beşe yükselince yaşın
çıktı karşma Siirtli mahalle bekçisi,
aracı kaymadan;
küplere bindi Harıı m 'ın.
Evde kalacak değilsin ya,
gidersin bir u ygununa, vaktin gelince.
Şekerci Sokağı'ndaki cumbalı ev
nikahta senin üzerinedir,
dayarsın, döşersin istediğin gibi
ne güne duruyor halılar, yüklükte?
Daha parmak kadar çocuksun,
ev işlerinde gerisin biraz,
noksarıın var kolada, ütüde.
Şimdilik bir sözünü i ki etme Hanım' ı nın,
ayrılma dizinin dibinden,
otur kızım otur,
bahtın açılsın!

qq
TOSYA ZELZELESi

Bu akşam başı dumanlı Ilgaz'ın


Devres'in üstünde bulutlar,
havada yağmur ağırlığı . . .
Kepenkler erken indirildi,
Hanönü' nden dağıldı memurlar
kısa kesti paydos düdüğünü
çeltik fabrikası . . .
Sustu dokuma tezgahları
durdu iki bin mekik,
i ki bin dokumacı vardı uykuya.
D ayanarak köprünün korkuluğuna
Bekçi Ali hırsız kol luyor.
Kıvrıldılar birer köşeye
Şerif'in kahvesinde köylüler
torbaları başlarının altında . . .
Gavur Ali'nin hamnda yolcular
kestiler öksürüğü . . .
Postacının atları huysuzlanıyor
kişniyor pazarcının beygiri,
hancı uykuda, yolcu u ykuda . . .
Yarın erken kalkmayı düşünmeyenler
Yirmibir oynuyor geç vakit
Şehir Kulübü'nde!
II

Ateşler kül bağladı sobalarda,


Tosya kan uykulardadır. . .
Dilküşa M ahallesi 'nde b i r cam kızard ı,
bir anne çocuğunu emziriyor . . .
Bağ yolunda hastanenin
sızıyor ikinci katından ışıklar.
Yok hastaların bir şikayeti.
Yalnız Çaybaşı'ndan Çepiş Hasan'ın
tuttu çeltik tarlasından kalma
yıllanmış romatizması . . .
Çeki Idi ortalıktan yorgun hemşireler . . .
Şimdi koridorları dolaşmada
adımları gece bekçisinin . . .
1 f"\ 1
III

Saat biri otuz beş geçiyor . . .


Köpekler silkindi uykudan . . .
Değişti bir anda manzara,
canlı cansız
devrildi ne varsa ayakta,
yok oldu insan emeği . . .
Döküld ü sokaklara i nsanlar
ölüler kaldı yerinde . . .
Vakitsiz giden hastalarına
üzü lecek hemşireler kalm ad ı . . .
Sağ kalan çocuklarımız bir daha
karşısına çıkmayacaktır Öğretmen Kazım'ın.
Çocuğunu emziren kadının
Soğudu memesinde sütü . . .
Kimler dönecek köyüne,
hana sağ inenlerden;
yolcular yataklarında gömülü
atlar ahırda ölüdür.
Bozuldu tezgahlar, d üzenler
mekik tutan eller kırıldı;
yarın Çeltik Fabrikası
işbaşı çalamaz,
artık uyandıramaz çalsa d a
yedi y ü z Tasyalı'yı uykudan!
IV

Dudaklarıncia ne anne, ne kardeş adı


yağan yağınura aldırmadan mahpuslar,
eğilerek yıkıntılar üstüne
insan arıyorlar, kurtaracak! . .

Sabah geç oldu . . .


Kara haber salındı Ilgaz'a
yayıldı dört yanına memleketin.
VI

Hanönü'nde kuruldu çadırlar . . .


Kazanlar kaynıyor herkes i çin . . .
Köprübaşı'nda.
Bir felaket havasında kaynaşanlara
kamyonlar ekmek taşıyor uzaktan!
Merhabası olmayanlar
aynı çadırda geçirdiler ilk geceyi .
Açıldı evlerin iç yüzü
ne var ne yok döküldü ortaya . . .
Çok geçmeden arası
pazar kuruldu Çayboyu'nda,
açıldı d ükkanlar,
geçti herkes kendi yerine . . .
Beş gündür aç, susuz
bir duvar altında kalan tiftik işçisi
yine çuvalların başındadır,
k.ızmıyor geç kurtarıldığına.
Yaver yine pirinçlerini taşıyor
Kalfaoğulları'rıın.
O çoktan u nutmuştur, üç gündür
beklediğini enkaz altında;
ama ara sıra hatırlayacaktır,
gündeliğini verenlerle
aynı kazandan yediğini . . .
Herkes yine işinde gücünde,
herkes yine kendi yerindedir.

1 04
Yaşadıkça
(1948)
iÇiMiZDEN BiRi

Eli değnek tutar tutmaz


Çoban oldu;
Sardılar sırtına bazlamayı.
On altı yıl güne verdi karnını,
On altı yıl koyun güttü, kavalsız.
İnsanlardan ağayı tanır,
Adını bilmez sorarsan,
Hayvanlardan Karabaş'ı
Günü yetti, bıyığı bitti,
Okundu künyesi,
Gitti, davulsuz zurnasız,
1 ()'7
KAHVELER, GAZETELER

Kimini vurguncu yaptı 39 harbi,


Kimini karaborsacı .
Laf olur d iye dost çayı içmeyenler,
Mahkemelik oldu rüşvet yüzünden.
Gaz fişi, ekmek karnesi derken
Kimler karışmadı ki piyasaya.
"Kimini sefil etti 39 harbi,
Kimini şair etti. "
Beni d e gazete tiryakisi.
Dadandık kahvelere ajans yüzünden,
Bir bardak ı hlamur bedeline
Yeni nizarndan demvuran yazılar okuduk
Düştük eli kalem tu tup da
Eli silah tutmayanların peşine,
Cenk meydanlarını dolaştık.
Denizler geçtik, dağlar aştık,
Gün oldu kırıldı kanadımız,
Kaldık çöllerde.
Gün oldu, Urallar'dan vurup
Ulaşmak istedik Kızılelma'ya.
Yürüdük şehir şehir,
Bir de ne görelim,
Arpa boyu yol gitmişiz!
Düşenin dostu mu olur,
Zafer nerde, biz arda:
"Meserret"te kurtardık Sıvastopol\ı,
"İkbal"de girdik Berlin'e,
Atikali Kahvesi'nde patladı
Atom bombası .
Pes dediler, bir yaz akşamı
Şehzadebaşı "nda Japonlar,
Çektik zafer bayrağı nı kapıya!
MISTAB EY

Kaşın gözün mü oynuyor,


A Mıstabey,
Bana mı öyle geliyor?
Nevrin döndü, süzülüverdin.
Gözümüz yok,
İşierin yolunda doğrusu,
Çıkmadı senin gibisi Safranbolu'dan
Bugüne bugün
İki fırın sahibisin,
Senin d üşünmek neyine?
Haramiler mi çevi rd i kervanını,
Gemilerin mi battı Karadeniz'de?
Hele bak,
Fiy yemiş güvercin gibisin.
Senin ne derdin olur, a Mıstabey,
Ceza kestilerse Çemberli taş'taki fırına,
Hacı ne güne duruyor tezgahta,
Bilirsin, postu vermez ele . . .
Hele düşündüğün şeye b ak,
İpe çekmezler ya adamı
Ekmeğe kül karıştırdı diye;
Şükür bulduğumuza bu kadar . . .
1 nn
Yoksa küreğin sapı yüzünden
Başı belaya mı girdi
Saraçhane' deki Rıza'nın?
Kolay değil fırın işletmesi
Cadde üstünde . . .
Kesersin bir karış küreğin ucundan
Olur biter . . .
Rıza mı çekecek eziyeti,
Çeksin kerata,
Şeytan azap ta gerek . . .
B unlar gelir geçer, Mıstabey,
Üzülmeye değmez.
Çok dü şkündün havadise eskiden,
Kaçırmazdın ajansları . . .
Ne meydan muharebeleri vermedin,
Şu kahvenin ortasında,
Moskova'yı kaç kere fethettin.
Sana ne oldu bugünlerde
Radyoya kulak vermez oldun.
Seninkiler ne hale girmişler
Tası tarağı toplamışlar Bulgarya'dan
Bırakmışlar Varşova'yı geride,
Topyekun kaçıyorlarmış!
Boş oturmamışlar Mıstabey
Ne fırınlar yapmış herifçioğull arı,
Senin fırınlar haltetmiş yanında,
Kapısından girilir
Bacasından çıkılırmı ş . . .

110
Yaşamadı, Mıstabey,
Sana dokunmayan yılan
Bin yıl yaşamadı!
Ne o, dalıp gittin, Mıstabey,
N argilen kül bağlamış!
Neden yorgunsun böyle,
Neden kulakların böyle d üşük?
Boş durduğun yok anlaşılan!
Ne parçalar geldi geçti elinden
B u karne çıkalı;
Sonunda düştün mü bu çirkefe?
Sen ne dersen de, M ıstabey,
Yaşın kemalini bulmuş,
B u senin dişine göre değil!
Ama huy çıkar mı can çıkmayıncal
Sakar öküz titretirken kuyruğu
Varıp başucuna sormuşlar,
Nedir son sözün diye;
Derimi yüzün de demiş, a tıverin
Sarı ineğin üstüne . . .
Biliriz, eski kul ağı kesiklerdensin,
Ne söylesek fayda yok,
Arpadan olacak anlaşılan
Atın ölümü!

lll
Hem düşün, Mıstabey,
Sen evli barklı adamsın,
Dile düştü n mü Safranbolu'da
İki paralık olur i tibarın!
Hani ahbapların ağzında
Bakla da ıslanmaz oldu.
it değil ki kapatasın ekmekle
Şunun bunun çenesini .
Sözde ele vermişsin sakalı,
Doyurmuşsun gözünü
Kürkten bilezikten yana . . .
Şimdi de tutturmuş haspamız
Başımı sokacak ev isterim diye . . .
Tutkunsun, vereceksin ister istemez;
Gülü seven katlanır dikenine . . .
Ne yapalım,
Taş attın da kolun mu yorul du,
Bağışla gitsin Fatih'tekini!
Amaaan, Mıstabey,
Bunlar kara kara düşünmeye değmez,
Tazelensin hele nargilen,
Bak keyfine!
SENİN NEYiN E KSİK?

Boyun bosun yerinde,


Omuzların adamakıllı geniş.
Uykusuz bırakır şu pazular
On sekizindeki kızı.
Kaç para eder,
Usta bir makastar elinden çıkma
Bir kat esvabın yok, çivide asılı,
Şöyle işten çıkınca giyecek;
Keyfince ı smarladığın
Bir çift ayakkabın yok!
Boşta mısın, hayır!
İşin ıvır zıvır iş mi?
Kim demiş!
On saat ayak üstünde
Dizlerine kara su iner.
Yaz demez, kış demez,
Savurursun balyozu
Kan ter içinde.
Bekarsın, delikanlısın,
Yıkanmış ü tülenmiş i ki gömleğin
Ni çin olmasın?
Topkapılı'm, Tatar Ali 'm,
Soyun Bi tpazarı'nda,
Giyin Bi tpazarı"nda!
SARIÇiZME Lİ

A benim, bağrı taşlı,


Gözü y aşlı Mehmet Ağa' m!
Evin kimin evine yakındı,
Tarlan kimin tarlasına?
Senin karı sağdı o zamanlar,
Ağa'nın karısı ölmüş;
"İşte böyle Mehmet Ağa! "
Bir ipin, bir kuşağın m ı kaldı,
Üstü açık köyün Mehmet Ağa' sı!
Nicesin,
İçgüveyisinden hallice mi?
Bilir misin neyin nesisin,
Efendimizsin, rivayete göre,
Çarıklı erkan-ı harbimizsin . . .
Kurnazlıkta yokmuş üstüne,
Tilki bilmezmiş bildiğini!
Nerelerde bulur seni arayan,
Bu yaz Çukurova'da mısın,
İncirde mi, üzümde mi,
Yoksa yeraltında mısın, Kozlu'da,
Karabük'te misin?
Sanma ki yi tirdik izini,
Künyen kütüklerimizde kayıtlı,
Adın tahsil darıı1 defterinde;
Kolay kolay kurtulamazsın elimizden!
Hoşsun, b abacan adamsın,
Türküler düzeriz senin için,
Destanlar donatırız yüzünü görmeden,
Lafım ederiz kürsülerde.
Sen de çıkarma bizi gönülden,
Bağrı taşlı,
Gözü yaşlı Mehmet Ağa' m .
Sarıçizmeli'm!
BİZ TAŞRA M EMURLARI

Kamyondan i ndiğim gün,


Tanıttılar kahve arkadaşlarımı,
İl k çayı kaymakamdan içtim,
İlk sigarayı tapucudan.
Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın diye,
O akşam aynadık ilk prafayı,
Kapiği beş kuruştan.
Yemekten sonra çalındı
En güzel plak şerefimc!
Dert yanarken gazetelerden
Dört günlük d i ye en yenisi,
Almaz oluverdik elimize.
Bir kasabanın da bulunur kendine göre
Taze havadisi;
Akşama doğru,
Selami Efendi'yi dinle yetişir!
Çok geçmeden bizim de karıştı
Dcdikoduya adımız
Benimde merhabasını kolladıklarım oluyur
Yer gösterip kahve ısmarladıklarım.
Bile bile yenil diğim de oluyor
Bizim muhasebeciye;
Maaşıınız vilayet bütçesinden,
Pamuk ipliğine bağlı ıncsken bedelimiz
Ccçinnıeye geldik!
Girince İ hsan Efendi,
Şöyle b i r doğrulacaksın i ster i s temez,
Biz seçnı esek de mu tenıedi mi z d i r.
Defter açımşız d ü kkan ı n d a,
O b i l i r tutarını maaşımızın,
Başkandır yüzde yüz bu seçi m d e,
Arkası dağ gibi kaym aka m a day a l ı .
Kapı bir konı şu nıuzdur,
Kurtarı r b i zi m sokağı çamurdan,
H i ç ol mazsa köşe başına
İ ki fen er o l su n astırır.
Kaymakam hoşsohbet adam,
İyi Bektaşi fıkral arı b i l i r.
H oşl annı asak d a güldürür bizi,
Karışmaz girdisine çıktı sına kimsenin,
Bayılır horoz dövü şüne.
Cami avlusunda kazanılmış,
N e ü n l ü dövüşl er b i l i ri z !
Kendi havasında B u rhan Bey,
Dayanamaz peyni r l i p i d ey e;
Kimi n yoğurdu kaynı a kl ı,
Kimin yağı kekik kokaı�
Ona sor!
İşinin ehli adamdır, severiz,
Esnafa y ı kını olmadan,
Ayırır akl a karay ı . . .
Şunun şurasında kaç kişiyiz ki,
İ ş te geld i k gidiyoruz,
Ne çıkar kötü l ükten!
Gördün mü sorgu hakimini,
Dünya umrunda değil,
Nesine gerek elin beş keçisi.
Piket tam meslek oyunu
Kim demiş d u t yemiş bülbül diye
İşte çözüldü dilinin b ağı,
Yüzlük kağıt var elinde . . .
Bu kahvede geldi Bekir E fendi 'nin
Emeklilik emri . . .
Çok iş var d aha onda.
Kim ne derse desin, aznifte yok üstüne
Bayılır dört koluna bu oyunun.
Nargilenin marpucu bir elinde,
İşte öbüründe domino taşları .
Sor, eliyle koymuş gibi bilir,
Düşeş kimdedir . . .
Hele bak, bir domuzluğu var,
Hem dübeşe yirmi beş yazdı racak.
Hem bağlayacak dört başı.
Kolayına mı usta oldu
Tavlada ormancı mız;
Altınla ödedi her pulunu teker teker,
Kendi kapısından iyi bilir,
Se-yek kapısını .
Plaka tutmasına
Hesab-ı cariden fazla yatar aklı
Banka müdürünün.
Hani veznedar da yabana atılmaz
Bakma para sayarken,
İkide bir süngere yapıştığına,
Sen hüneri kağıt düzerken gör! . .
1 1 '7
Kahveden yönetir nüfusçumuz
Doğuml a ölümü.
Can ciğerdi r doktorla;
Şüphelidir yedi kl erinin ayrı gittiğ i .
Başkatibi n çayı kıtlamadır,
Kaymakamın gözünün önünde,
Çay bardağında çeker konyağı,
Yudum yudum çaktırmadan;
K üçük yer, söz olur!
Hacizde olsa gerek icracı,
Bugün de bulunmadı yoklamada,
Hesabına çek i ki çizgi daha,
Kaldırır.
Köylere çıkmış olacak,
Havalar da soğu du,
Hayvanı çift heybelidir,
Benzinsiz çıkılmaz yola.
Hele dönsün, bir alem yaparız
Komutanın evinde;
Yeni plaklarımız da var.
Heybeler boş dönecek değil ya,
Kızarmış i ki tavuk olsun bulunur,
Arpalıktan dönüyor!
G EÇ, AZİZİM, GEÇ! . .

B i z de yaşarız, azizim,
Yaşamaya gelince, biz de yaşarız ama,
Olmuyor cebi mizden kattığımızla eğlenmek,
Gönlümüzden katalım,
Varlıklı kişileriz neşeden yana.
Pazarımız hoş mu geçecek,
Şart değil Büyükada, Heybeli;
Çok bile gelir kayığı Hristo' nun:
Sekiz arşın i ki karış,
Kız gibi Cibali yapısı.
Bir işaretimize bakar
Çıkınazsa balığa, alesta,
Aylardan temmuz, günlerden pazar;
Yenikapı açıklarındayız . . .
Bırakın Hasan geçsin küreğe,
Utandırmaz bu kollar sahibini.
Kabarmaz b u avuçlar
On ikisinden beri nasırlıdır.
Fazla kül fet istemez,
Bol sigaramız olsun,
Köfte, ekmek, domates yeter.
Karımız, sevgilimiz yanı mızda,
B aşaltında şarap testisi . . .

11Q
Dedik y a bugün pazar
Belki bir genç arkadaşı
"İlk defa güneşe çıkardılar",
isteriz bütün dostlar aramızda olsun;
Kiminin Hanya' dar, gelir selamı,
Kiminin Konya'dan.
Sandalımız geni ş değil, ne çare,
Gönlümüz kadar.
Ne yapalım, bol şarabımız var ya,
Onların sağlığına içecek;
Gün ola harınan ola! . .
Anlarız biz d e bu işlerden,
Elimiz değdi de okşamadık mı,
Şu "pür hayal" saçları?
Kim istemez "yfir"i uyutmasını "sine"de
Batan güne karşı,
"Bade" içmesini "yfir eli"nden?
Gözü kör olsun feleğin,
Gelecekten umudumuzu kesmedik,
İçimiz öylesine ferah . . .
Son kadehlere doğru sorsun,
Sesi en güzelimiz bizden:
"Gam, keder ne imiş?"
Yontu lmamış sesimizle cevabı hazır :
"Geç, azizim, geç!"

ı ')f )
BİZİM KASABAMIZ

Ortasındayız mem leketin,


Uzak değ iliz Anb ra'dan
Yakınız yakın olm.:ısına;
Gelen ol m az,
Halimizi gören olmaz.
Asfaltmı� yolları boydan boya,
Lambalar yanarmı ş dizi d i z i .
Büyük lafl ar eden
Büyük adamları varmış.
Dayalı döşeli apartınanlarında
Seçme insanlar yaşarmış,
Yaşarmış yaşamasına.
Ama sokakl arında bizim kasabanın
İdare lambası yanmaz,
Göz gözü görmez, tozd a n du mandan.
Oysa ki belediyemiz vard ı ı�
Kavga dövüş seçtiğim i z
Belediyesinde meclisimiz vardır,
Va rdır var olmasına .

121
Kerpiçtir evlerimiz,
Yatarız ahır sekisinde
Bir yanımızda kanmız, çocuğumuz,
Bir yanımızda çiftimiz, çubuğumuz.
Tezek yakarız odun yerine;
Sac üstünde saman yakarız,
Gaz yerine.
Düğün olur, dernek olur,
Kazım'ın gırnatasında aynı hava:
"Ankara' nın taşına bak" . . .
Bir toprağımız vardır bize dost,
İki ağız buğday verir,
Ama ne buğday
Ambarlar almaz, gömcriz .
Y ı l olur tohumluk kalmaz elimizde,
Tarla gider, tapu gider.
Uğraş, didin altımızda hasır yok,
Sen gel de işin çık içinden:
"Tarla mı kesekli, biz mi kaçamıyok? "
Fakılı 'ya tren gelir Kayseri'den,
Biner gi der işsiz kalan köylümüz.
Bulgur gider, pekmez gider elimizden,
Ankara'dan emi r gelir,
N u tu k geli r.
"Nevurek, hemşerim, nevu rek.
Ağiayak da gözden mi olak,
Dövünek de dizden mi olak."
BİRAZ DAHA SABIR

Gözünü yıldırmasın kara kış


Altında sağlarnca yatağın,
Hastanede sıran var.
Ne kaldı ki şurada,
Ekim, kasım, derken aralık
Sabrın tükenmezse eğer,
Heybeli'desin b ahara doğru .
Bilirsin can boğazdan gelir,
Senin neyine şu bakır manga!,
çıksın Çadırcılar' a . . .
Bil mem işi ne yarar mı artık,
Şu duvardaki palto,
Yok işte çalışmaya dermanın!
Hele oturs u n şu barış yerine,
Sık dişini !
Her şey düzelecek yakında,
Her şey yoluna girecek;
Doktor kapına gelecek,
İlaçlar ayağına .
Bakma kesildiğine terkosun
Şerbet akacak çeşmelerden!
Bu sıcağa kar mı dayanır,
Dirilirsin bayrama varmadan,
Kalkarsın ayağa.
Sı tmalı kızının
Doya doya öpersin yanaklarıru .
Biraz daha sabır, aslarum,
Biraz daha sabır!

1 2l
S A N ATORYUMDA

Bir doktor konfcmns ucrdi

Kesi l d i t ı k ndes l c ri n s o l u m a s ı ,
Yi t i rd i h ı z ı nı
Ciğerl eri zorL:ıy<m ö k s ü r ü k . . .
A k gömlekl i h e k i m k ü rs ü d e . . .
i l a c ı n ve eknıci>
h
i n e s i r<>ed
b
ib
<> i n i
İ ki çift sözle y a p acak:
" [ v e t . . . " d i y or, a k g ö ın l c k l i hekim,
" E l i n i zd e d i r sizin y a � a m a k . . .
Kı r ı l m a s ı n cesarcti n i z ! "
B i l i ri z, n a s ı l ya�anı r karşı a d a l ar d a
S u i çer g i b i , ken d i l i ğ i n d en;
O n l arı n da e l i nd e d i r y a ş a m a k . . .
Söy l ü yor a k gii m l ek l i h e ki m :
"Yor u l m a yok, çal ı �m a yok! "
A teşçi D ur s u n ' a bakı yoru ın,
Cöz ü m k a y ı yor B al ı kçı N i y a z i 'ye:
G ı rg ı ra a s ı l m a k yok d e mek, boyl u boy l u ,
Ş a b l a ' d a k i Rl'i z ' d e k u l a k l a r,
Dnnmuş i s t i k a h a l a t ı a v u ç ta,
i\ l u l J etmek yok demek, 220 k u l a c ı .

' .... '


Gözlerd e h a ftal ı k u yku,
Torik yataklarına ol ta sal m a k yok.
Söyl eni yor kürsü d en:
"Temiz havada, açık h a v a d a,
G ü neş a l t ı n d a deği l ! "
Geşiktaşlı sandakı d a gözlerim,
D üşüverd i kıı·çıl başı önüne;
·ı �ı m yed i yıl suç işlemiş demek.
K arıştı çeh resi Ru.a'nın,
Anasının a l ın teri d öktüğü bostana
Korku l u k da olamaz, bili yor.
"Vakti nde y i yecL·ksini z ! " d i yor kürsüden,
"Hem de çeşitl i yi yeceksi n i z;
Tatlı eksi k ol m asın sofranı zdan! "
38 a teşte N i za m i E fend i ' n i n
Açılıverd i i ş tahı, yu tku nu yoı�
Derken u n u tuverd i biçare
Yarım saa tti r tu ttu ğunu,
Öksürü yor boğ u l u rcas ı na .
B i ze yükl ü y or suçu, ak gömlckl i m :
"Har v u ru p harman savurdunuz sağl ı ğ ı n ızı,
Geç vakitlcre ka d a r oturd u n u z, içtiniz,
Kiminiz pokerde, k i m i n i z barda . . . "
Sorumuz v a r ak gömlekl i heki m den
GeykO?J u h a doğru ldu, h a doğru lacak,
Tütün deposu ndan Ali kı m ı l d anı yor.
Düşünüyor b u h ar kt�zanı n ı
Kmıçuk kaynt�kçısı Osm a n,
Dönsü n m ü , i şbaşına?
Hayır, ki m se bir ŞL')' sort�cak d eğil,
Ceçirnı i ş i z zanı t�nı n ı .

t ") t:;
Nefes aldı ak gömlekl i hekim,
Sonunu tatlıya bağlayacak;
Adamakla mal mı tükenir:
"Hepiniz kurtulacaksını7., çocuklar,
Döneceksi niz kanlı canlı evinize.
Gençleri niz asker olacak,
Doğacak nur topu çocuklarınız.
Kiminiz tarlasına dönecek,
Ki mi niz tezgahına.
Sanmayın şifası yok b u hastalığın,
Tıbbın elinden ne kurtul ur. "
Biliyoruz, kurtuluş yok . . .
Yine de kesmiş değiliz u m u d u
Atomu darmadağın eden zekad an.
İ niyor ak göml ekli hekim kürsüden
Alkışl anır böyle vaad edenler,
.
Biz sade üksürüyoruz.
GECE NÖBETi

Daha bu aybaşında gi ydi


Beyaz gömleği;
Bekliyor ağır hastasını tck yataklıda.
Sabahı bulmaz b u nöbet;
Ha kesildi, ha kesilccek nefcsi,
Nabız yüksek.
Belki gece yarısında biter bu sayıkiama
Belki kuşluğa dayanır.
İşte gözler kaydı bir yana,
Dudaklarsa aralık.
Soymalı hastalar u yanmadan,
Teslim etmeli imama.
Peki, ama bu titreme neden?
İnsanın dirisini sever Recep
Korkar ölüsündcn.

1 ?7
B U RU N S U Z U N OCLU

Ya h a v a s ı nd a n, y a suy u n d a n,
Ci d e l i d eğ i l m i , d a ğ ın a b ü y ü me,
Ya tsa y <ı tsa freng i d e n y a tar.
N e ateş, n e b a ş a ğ rı sı,
A kı l sır e rm ez bu h a s ta l ığa .
B a şka sı k ı n tısı da y o k
i ğ ne b i r y a n a .
U çku r çöz m ed i m, d i y o r h a r a m a,
Kend i m i b i l d i ııı b i l el i;
K a n ı s u l a n ı rıııı ş bu a y Lı rd a a d a m ı n ,
K a r p u z m e vs i m i .
DOGUM KOGUŞUNDAN ÇlKlŞ

Rukiye'nin saçl arı dağınık,


Yanakları boyasız,
Kanı çekilmiş dud aklarının.
Kıvranıyor muşamba masada,
Bu sancı, başka sancıdır,
Bu çığlık, başka çığlık.
Candan can ayrıldı i şte,
Verdi dörd üncü meyvasını Rukiye.
Belki bir tütün i şçisi kazandı Beşiktaş,
Belki bir yosmacık daha, Beyoğlu .
Kim sevmez k i yavrusunu,
Kuşa bak, kurda bak,
Nasıl sevmesin Rukiye.
Haseki'nin sıcaktır odaları,
Dışarda kar yağar, kime ne,
Yataklarda çift yatılır, zararı yok,
Ispanak verilir sade suya,
Bu da mı tasa!
En kötüsü haftayı geçmez misafirlik,
Bir sabah bakarsın ki çocu k ku cağında
Taburcusun!
Kar yağar buram bu ram
Üç çocuk bakar yollara,
Anan kendinden geçmi ş Ru kiye'm,
Kocan . . . Bırak şu hayırsızı !
Haseki yolları Arnavut kaldırımı
Arabada gidenler düşünsün,
Kumkapı'ya yayan gidilir, yayan!
Üşütmeye gelmez,
Bilirsin ki k.Jrk gün açıktı r,
Lohusarun mezarı.
Emziklisin, kaynamalı tencere,
Nasıl d ayanırsın Rukiye' m,
Hazıra dağlar dayanmaz.
Hele bak şu kör kısmete,
Tutm uş da çocuktan açılmış!
Ne yapmalı bu vakitsiz geleni,
Bir kısır zengin karısına,
Evl atlık mı vermeli dersin,
Yoksa tütündeki işten mi olmalı?
Geçer yangın yerinden
Kenar mahalle yoll arı,
Yufka olur anaların yüreği,
Taş olur zemheride sular,
Kan donar, yürek donar,
Köpekler ulur yangın yerinde
Ya açlı ktan, ya soğuktan,
Bı rakma kucağındakini, Rukiye'm,
Bu kar suçunu kapatmaz!
KUŞ MiSALİ

Ortada hesap yanlışlığı yok,


Yavrumuz vakitsiz doğdu :
Tam sekiz aylık.
Bilmem ne vardı acele edecek?
Sekiz aylık çocuk yaşamazmış,
Bunu da bizim gibiler söylüyor;
Belki yaşadığı evler bulunur,
Zor yaşar bunun dokuz aylıkl arı
Bizim b uralarda.
Ne yapalım, yetmezse ömürcüğü,
Daha bir tane var geride.
Onu büyütürüz ister istemez.
O da bizim kadar düşüneeli
Memnun görünmüyor gelenden.
Bilse hiç üzülmeyecek;
Söylemeye dili varmıyor ebenin
-Evlattır ne de olsa-
Misafire benziyor, yazık.
İş, erken doğmakta değil,
Gelmişken yaşamakta . . .
Eziyet bize yaptığı, .
Hazırlayınca çekip gidecek,
Bezini muşambasını.
Kolayına ısınmıyor od amız,
B u z kesiliyor elleri, ayakları;
Sıcak şişeler mi koymalı dersin,
Pamuklara mı sarınalı?
Akşama sabaha yolcudur.
Artık annesini de istemez oldu,
M i nneti kalmadı kimseye .

1 11
II

Sekiz aylık çocuk b u kad ar yaşarın ış,


Dört g ü n yaşad ı .
Ç o k b i l m i ş i nsanlar gibi
G i tti sabaha brşı . . .
H aber veri nce bekçi ye,
Soru l d u e kmek karnes i .
Doğ u m a bakarak,
Yeri nde b u l d ul ar ö l ü m ü
H emen i z i n çı ktı gömülıncsine.
Dört g ü n d ü r, soğuktan,
Su yüzü görmeyen yavrumuz,
Geleneğe uygun yıkandı.
Çıkarken kucakta
B u l a m a d ı beklenen gözyaşı n ı .
Çocu klar d ü ştü arkamıza,
Yüzü kir l i çocukl a r . . .
Diirt yarıım ı saranl ara,
Su dökenlcre, yasin oku yanı ara
Dcığıttı m son meteliğe b d ar.
Ayın sonunda gitti e n kötüsü,
Kaldı ebcni n parası aybaşına.
Vakitsiz doğd uğu gibi,
B i l di v aki tsi z ölmesini ycıvrucak,
Gi tti kuş m isal i !
OGLUM

Ben de düşkündüm oyuna,


Ben de kumları avuçlar
Kazardım tırnakl arımla toprağı.
O zaman da çocuklar oynardı,
Ama benzemiyor bütün oyunlarımız.
Gezdirdim ceplerimde şıkır şıkır
Deniz kokulu taşları,
En güzellerini topladım
Midye kabu klarının.
Saldım bahar rüzgarına
Uçurtmal arın en süslüsünü.
Ne kurulunca koşan tramvaylarım vardı,
Ne çekince giden develerim.
Balıklarımızı tanırdım,
Adlarını bilirdİm kuşların;
Seçcrdim düdüğünden
Limanımıza uğrayan vapurları.
Bilirdim yanık yüzlü kaptanlarını
Denizkızı'nın Selamet'in;
Ben de ayırırdım onlar kadar
Poyrazı karayeldcn.
Gemiler tanıdım, çift direkli,
Tutmazsa rüzgarı
Açıklarımızda volta vuran gemiler.
Kızardı m, limanımızı hiçe sayan
Pake'lere Nemse'lere;
Dalar da silinen dumaniarına
Düşünürdüm uzak !imanları,
Uzak limanların çocukla rını .
Senin de var ufak tefek
Kendine göre bildiklerin;
Çeşitli oyuncakların yoksa da
Bir sani yede tren yapacak kadar
Kibrit kutularınL
Tecrüben var benden fazla.
Benden üstünsün kuşkusuz,
Sigaradan top,
Kutusundan tank,
Kağıtlardan uçak yapmada!
II

Sen büyük şehirlerin çocuğusun,


Kıyıda köşede büyümedin bizim gibi .
Daha bu yaşta
Tramvaylar, köprüler gördün,
Trenlerde yolcu! u k ettin,
İndin büyük istasyonlara;
Görgüne sözüm yok.
Ama bakıyorum, rahat değil çocukluğun,
Arabalar yolunu kesiyor,
Tele takılıyar uçurtman.
Akarsuların, tepelerin yok.
Var mı tarla n, yer çilekleri toplayacak,
Böğürtlenlerini otlara dizecek,
Çalılı kların var mı?
Nerelerde gezdireyim,
Hangi çocuk bahçesine götüreyim seni?
İşe gittiğimiz günler,
Yolumuzu gözlüyorsun
Her gün ayrı bir komşunun penceresinden.
Kiminin çöreğini yedin,
Kiminin azarını.
Güzel havalarda arsaya bırakırız,
Bıraktığımız gibi bulmayız seni.

1 .1 '1
Şu koskoca memlekette,
Yeni vurgunlar bekleyen
Arsalardan başka oyun yeri yok sana;
Büyük şehirlere yakışır
Çocuk bahçeleri yok.
Hangi yurda bırakayım da
Küfürsüz oyunlar öğrenesin,
Hangi hemşirenin ninnisiyle
Yatasın öğle uykusuna.
Hangi okulda yctiştireyim seni,
İstediğim gibi?
III

Hiç de meraklı değilsin çiçeğe,


Komşunun saksısını sen kuru ttun,
Kopardın penceresindeki gülünü.
Bir sonuç mu çıkarayım bundan
Yeşilliğe düşman diye bizim çocuk?
Gelgelelim öyle düşkünsün ki
Göbekli marullarına Yedikule'nin;
Mevsiminde elinden düşmüyor
Elma gibi domatesler;
Tavşan kadar seviyorsun havucu.
Ben de tu tkunum senin gibi
Bursa şeftalisine, Ereğli çileği ne,
Sanma soyca hoşlanmıyoruz çiçekten;
Güle değil,
Gül düşkünl erine bizim hıncımız.
Biz de görd ü k haşhaş tarlasını,
Gelincik sanmadık.
Ilgazlar' da topladık çiğ demi,
Edirne'nin gülünü Edirne'de.
Engel olm az bu bilgimiz
Sümbülden çok sevrnemize yeşil soğanı.
1 "1 '7
Yaşamak için iştahını artıracak
Şiirler vereceğim sana,
Ne istersen bulacaksın içinde
Bu toprakla ilgili:
Portakallarını göreceksin Dörtyol'un,
Mersin silolarında bitlenen
Altın sarısı buğdayları,
Turfandadır diye el süremediğİrniz
Çavuşları, kınalıyapıncakları,
Bağı sorulmadan yenilen
Memleket üzümlerini, salkım salkım.
IV

Seni saksıcia gül yetiştirir gibi


Yetiştirmedik, tek başına,
Bir limonlukta büyü tmedik seni.
Kırağı çalmaz diye acı pathcanı
Salıverdik sokağa;
Düşecektin eninde sonunda.
İlk günlerde çok hırlaştınız,
Sonra sokuldunuz birbirinize,
Kaynaştınız karıncalar gibi.
Büyümedin bir d adının dizleri dibinde,
Kucaklarında sütninelerin.
Ne Kafd ağı'ndaki peri kıziarına tutuldun,
Ne kurtarınayı düşündün
Şehzadeyi, devler elinden.
Tanımadan Keloğlan'ı
Düştün m acuncunun arkasına,
Dolaştı n mahalleyi.
Yağmurlu bir günde tanıdın
Göl tutarken bekçinin oğlunu,
Recep'le taşladınız
Atkestanesini, cami avlusunda,
Attınız Emin'le, kedi yavrusunu,
Ki reç kuyusuna.
Bunlar mahallemizin çocukları;
Henüz bilmiyorsun,
El tarlasında koza döşürürken anası
Sı tma nöbetleri geçircnleri,
Kuzularla doğup
Çoban köpekleriyle büyüyenleri,
İki gözünde heybenin
Çel tiğe giden Yeşilırmak döllerini.
Bilmiyorsun,
Benzi tütün yaprağından soluk
Çocuklarını Sakarya'nın.
Demirindcnsiniz aynı bıçağın,
ilerde kucaklaşacaksını z, nasıl olsa;
Hazır olsun kalbin onları sevmeye
Daha şimdiden!
UYUSUN DA BÜYÜSÜN

Tüketme ncfesimi, maviş kızını,


Bildiğin Türkçe kıt geli r mascıl l cı rıma.
Sözden s azdan an l amazsı n ,

Kuştan, yapraktan haberin yok.


Biz ycışlılar neler de bilmeyiz,
Hele sen bel l e di l i mizi.
Biliriz de gü z e l güzel laf e tm e sini,
Çekiniriz konuşmaktan;
Yazmasını bilir, yazamayız.
Üzme beni, yum gözlerini,
Uyu tcıcak ninni lcri m yok.
Türküler mi is ters i n b end en ,

Bağrı yanık memleket türkül eri,


Ne arcısın bizde o ses.
Islıklcı söyl eni r
Kaç a k şar kı l cı mı i s tersin;
r

B unlcır si ze gelmez
Uyku sunu kaçırı r çocukların.
Sana h cızır ninni ler söylesem
Bahçeye ku rdum, deseın, salıncak,
ineı nı r mısın ?
Ne bahçe vaı� ne beşik . . .

B i r arabacık da mı isteın ezd i şu asfalt?


Yorganın, yatağın iğreti,
Doğdun doğalı, ne oyun gördün,
Ne o yu n c a k!
Uyu benim nı aviş kızım.
Dem geçecek, de v ran geçecek,
Kcloğ l an nı urada erecek,
Siikül ccek I l<ısbuhçe'nin çitleri
Ağlay<ı n n<ı r gti l ecck!
1 A 1
PARMAKLIGIN ÖTESiN D E N

İ nsanL ı:ı alabildiğine sevmeyi,


Bı rakmazl ar yanına.
Böyle çekersin cezasını
Üç duvar bir kapı arasında;
Onlardan ayrı
Böyle onlard an uzak.
Yasak sana, boyl u boyunca sokaklar,
Bahçeler, yalı kalwelcri .
Dostlara şimdi mektup değil,
Bir selam yasak!
Kapılar demir sürgülü, çi fte kil i tli,
Kapalı, hürriyete giden yoll ar;
İçerdeki i çerde mahzun,
Dı şardaki dışarda.
Bu rada her şey sade:
Ekmek ve su, düşünceler . . .
Emirler çeşitli:
Kapıda kil i t, emir,
Uzakta düdük, emir,
Emir, dışarda dikilen nöbetçi.
Hürriycti çoktan unuttum,
O yemyeşil masalların kızıdır
Eskiden sevilmiş.
Bir ince hastalıktır olsa olsa,
O şimdi ciğerlerimde.
Şu pencereye verdim kendimi,
Bütün üzüntülere karşılık,
Boğaz'ın suları üzerinden
Karşı sırtiara açılmış pencereye.
Üskü da r'ı bilınezdiın eskiden,
Burada ısınıverdi kanım.
Vurgunum şu Kızkulesi'ne;
Ne de şirin görünüyor
Uzaktan K aracaahmet;
Hiç de söyledikleri gibi değil,
B ana düşü nd ürmüyor ölümü.

143
II

Şu sefer bayrağı nı çekmiş vapur


Bizim Karadeniz'e gider.
l3eni alıp götürınese de,
Alır, dü şüncemi çocukluğuın a götürür,
Çocukluğumun memleketine.
Kıyıcığında doğm u şum Kastamonu 'nun
ı;ener fener bili ri m Karadeniz'i.
K:ıhrını çekın i şim yıldızının, poyrazının,
Ecel terleri dökın üşüın karayclinde.
Kim bilir ne hal dedi r,
Benim frengisiylc meşhur memleketim,
Şimdi ne halde?
Ekmekleri mısır bazlaması mı,
Bulgurlu mancar mı hô!a bayram yemekleri?
Çok sıkıntı çekti k Seferberl ik'tc,
Çok mısır koçanı yedik, vesikalı;
Bu sefer de vesikası z ycmişler,
Gazsız, sabunsuz kalmışlar.
Kim gider, kim sorar halleri ni?
Bilirim ne vapurun büyükleri uğrar,
Ne insanları n büyükleri;
Memurlar gelir u fak tefek,
Büyüyünce giderler.
Bal ıklardan bile hamsiler vu rur,
Vursa vursa karaya .
lll

Bizim de bir çift sözümüz v ardı


Nar çiçeği, gül dalı ü stüne,
Dudaklarımızda kaldı.
Görernedik sıkıntısız yaşandığını,
Rahatın şiirini yazamadık.
Ne kadar uzak
Hcveslerimle içli dışlı yaşamak,
Üzmek hastalıklı şii rlerle
Eşimi, dostumu;
Mezar taşları kadar, ölçülü
Beyitler düzrnek boy boy.
İçliyimdir herkes kadar,
Düşündürür beni de şu gökyüzü,
Kuş cıvıltısı, nar çiçeği . . .
Geçtik bir kalem ü zerinden.
Huyumdan etti niz, Cibcıli kı zları,
Sekiz düdüğünden önce
Penceremin a l tından geçenler.
Saçl arı dağınık, gözleri uyku l u,
Çoraba, tütüne gi denler,
Beni huyumdan ettiniz!
Yorgu n gözleri nizdeki acıyı
Dert edindim kendi me.
Saçlarını tezgahıncı yolduranl arı,
Sıtma gebesi tazel eri görnı eseyd inı,
13oşuna harcayacaktım sevgimi.
Şimdi şu parmaklığın ötesinde kaldı
Bütün çalışanlar;
Teker teker sökülmüşüz toprağımızdan,
Havamızdan, suyumuzdan olınuşuz.
Yaşamaktayız aynı çatının altında
Daha mahzun, daha hesaplı .
Rahat günlerin i şçisi alacaktık,
Rahat günlerin şairi:
Bir çift sözümüz vardı
Nar çiçeği, gül dalı üstüne,
Dudaklarımızda kaldı!
ZiYARET G Ü N Ü NOTLARı

I3ugi..i n başl ı yor asıl çilesi,


Namus yüzünden on beş yıl giyen
I3cşiktaşlı Ragıp'ın.
I3ugi..i n tu ttu Adana'nın yolunu
İki çocuklu karısı;
Seyhan I3ar'a kontratlı gidiyor.
Kaşlar alındı, saçlar boyandı.
Roplar dikildi modaya uygun,
İ ki çocuk bırakıldı komşuya.
Nedir ki masrafı ikisinin,
Kazan kazan ver postaya,
Al tına döndü Çuku rova'd a başaklar.
Parmaklığa d ayamış alnını Ragıp'ım
Bekliyor karısını orta koğuşta
Olandan bi tenden habersi z .

1 .-1 7
II

Öğretmeni tanımadan
Öğrendi polisi, jandarmayı,
Koltuğuncia babasının çamaşır paketi,
Koynunci a köylü sigarası, üç paket,
Bu da kendi armağanı.
Ayıplasalar da mahallede yeridir
Böyle taşınmasını cezaevine,
Parmak kadar çocuğun.
Komşuya d üşer dedikodusu elbet
Ki tap yüzünden yatamn;
Böylesi hiç geçer mi gazeteye,
Yıl 1 944.
B abasına bakarsan oralı d eğil,
Varsın di yor, su yolunda kırılsın
Bizim su testi si !
1 • ()
III

Güngörmüş oğlan şu Fikri,


I3ilir nasıl karşılanı r
3 numaradan Adalet.
Ne çıkar üstte yok, başta yoksa,
Konyalı'nın ceketi ycnicedi r,
Temel'in pabuçları biçimli.
Uğursuz dcrler Fatihli'nin boy un bağına,
-I3ir ayda üç hüküm ycdi-
I3öylc günde takılır elbet,
Açar çiçek gibi adamı .
Cülcr yüz, tatlı dil Fikri'dcn,
At el i n, l'yer emanet.
IV

Üç kuruş, beş kuruş


Harçl ık geli r dışardan,
Eşten, dosttan, akrabadan.
Yalnız Necati içerden çıkarır
Genç karısının ekmek parasını .
Kalmadı elde avuçta,
Buraya düştü düşeli,
Bir gençliği kaldı para eder.
Şöyle her ziyaret sonu
Beş liracık sıkıştırır eline;
Her seferinde mahcup,
Her seferinde kendi nden iğrenir.

Ters yüzüne çevirdi ler kapıdan


Tü tündeki Şevkiyc' yi .
Sarılacak kocasının boynuna
Neler anlatacaktı, neler!
Şimdi düşünüyor kara kara:
"İhtil attan men" de ne demek?
Gi tti havaya gündelik,
Bir de gelip görmemek!
AYRILIK VAR BİR YANDAN

Tam mapushane işi bu resimler,


Şu baldıra, b acağa bak!
Nevyork' tan mı gelir bunlar, Londra'dan mı?
Cilveliye benziyor şu sarışın
Sebepsiz açışından belli göğsünü,
Kes de yapıştır başucuna .
isterse rahatlık vermesin
Kör şeytan, ot yatağında.
Şu karabiber
Cambazhanede çalışır mu tlak,
Yay gibi bacakları var,
Altındaki yazı okunınasa da
Anlamı açı k şu kalçaların,
Gözlerinden anlar arif olan
Malın gözü bu bell i .
Ayrılık var anam b abam, ayrılık,
Mahpusluk da ne kelime!
Çok namussuz adam, şu Rüstem Bey,
U ykusu kaçtığı gcceler,
Çarpar i nsanı anl attıkları .
Ne anan, ne bacın çalışır fabrikasında,
Gene de kanına dokunur sözleri .

151
Kaçını baştan çıkarmış,
Sonra kaçına yol vermi ş, söz olur d i ye.
Mahpusluktan ne çıkar, anam babam,
Ayrılık olmasaydı.
Nerde, adları deği l de, gazeteye,
Sayıları geçenler,
Pol islerin önünde turna dizisi
Karakoldan karakola gezenler;
Bellidir muayene neticesi :
36'dan 28'i hasta.
Nerde o, 28'lerin en güzeli,
Üç yıldır mapushane köşelerinde
Sevdasından önce frengisini çektiğin!

1 52
i ÇE L i M !

İ şte bir aradayız!


Sağlığınd a n haber bekl edikl erimiz yanımızda,
Ve aramızda uzun zamandır
Yüzünü görmedi kleri miz!
Kimimiz mahpustan dönmüşüz
Kimimiz sürgünden!
B u akşam key fimiz yer i n d e,
Günlük d ertleri mizden sıyrılııı ışız,
N asıl kazanıl dığını u n u tmuşuz para nın
Elimiz o kadar açık;
Harcayal ını neşemiz için!
i y i si gel si n şarabın,
Yüklü olsun mezel er!
N öbetçisiz geçiyor akşamı mız demek,
K i l i tsiz, demir parmakl ıksız;
İstersek b u rda keser ko nuşm amızı,
Çıkarız kol kol a, kelepçesiz.
Dolaşırız C i:l nıımzı n çek tiği sokakta.
Özl emini çeknı işiz uzu n zaman
Dostl i:l rın ve aydınlığın.
Duymuşuz her çeşi t y i:l l nızlığı
Tek başımıza.
İki çi ft I M etmenin karşılıklı,
Ne demek olduğunu öğrenmişiz.
Konuşalım,
Bir suç olduğunu bilerek her sözümüzün.
Güzel günlerin yaklaştığını söyleyelim,
Dört yanımızı kollayarak.
Ne olacak, bilir miyiz birazdan?
Belki hesabı sorulacak neşemizin.
Kaldıralım son kadehleri,
Ayrılalım arkadaşlar,
Ayrılırken öpüşelim!

1 S4
BU DA BİR ÖZGÜRLÜK Ş iiRi

1944 yılındasın yanlışın yok,


Kıştı girdiğin, temmuz ortasındasın.
Em.i rle de olsa açıldı ya
İşte demir kapılar ardına kadar,
Dışardası n!

Tepende ne zamandır unu ttuğun güneş,


L iman bildiğin gibi yerli yerinde
l-Iazır Karadeniz seferine şu vapur,
Şu mavna Haliç'ten geliyor.
Poyrazdır bir uçtan bir uca esen
Çekcbil irsin ciğcrlerine!
Bu ses fren gıcırtı sıdır,
Durdu Beşi ktaş traınvayı durakta.
Gidemezsin elinde değil;
Emrindesin insanı hiçe sayanların.
Bir liseli tal cbeyle vurul u bilekierin
Kırk ınahkümun sürüklediği zinci re.
Tck suçu mız hür i nsanl ar gibi konuşmak,
Kitapl ar suç ortağınız!
1944 yılınd asın yanlışın yok,
Doğrudur dağıldığı esi r pazarlarını n,
Tek fnrsa kalınadı kalyonlara çakılı,
Roma sirklerinde atılmıyor köleler
Aç <:ı slanların ağzına,
Çokt<:ın yerle bir ettiler Bastil'i
Ken<ır mahal leliler.

1 55
Özgürlük şarkısıdır söylenen Volga boylarında.
Ne Tai f'tesin, ne Magosa zindanı nda
Yalnız namı kalmıştı r kaleme alanın
"Vatan Kasidesi "ni .
Seviyoruz her zamandan fazla Fikret'i
Yeni anlaşıldı manası "Millet Şarkısı"nın,
Aynı "Sis"tir memleketin ü zerindeki .
Bugün de vaktinde çıktı gazeteler
Geçti ilk sayfalara Beşiktaş cinayeti;
Ismarlama yazıları üstat kalemlerin
Taksim'deki ziyafetten resimler. . .
Çeyrek saat uzaktasın çok değil,
O meşhur Babıali'den.
Tek satır yok sayfalarda
Bu zincirleme tutsaklı k üstüne.
Çekildi dış kapıdan demir sürgüler,
Tuttu süngülüler yoll arı
Topyekün himayesindeyiz zincirlerin.(*)

* A l nı cı n l <:ı r " l a siycısi m ü n cısebetlerin kesi l d i ğ i g ü n lerde, cezcıev i n i


boç;cıl tmcık i ç i n vcıkitli vcık i tsi z koğ u�lcı r ı m u d cın çıkcı r ı l ı yor, CL'Z<ı­
e v i n i n d cırcıcık bcıhçesi n d e i t i l e kakılcı sıraya sok u l u yo r d u k . Ç i ft
sı rcı d i z. i l e n m<ı h k Cı m l <ı r ı n cır<ı s ı n <ı u z u n bir zi ncir uzcıtılıyor; b i ­
ri nci sır<ı d a k i l e r scığ, i ki nci sırcıdcı ki l e r sol bi l l'kierinden b u zinci­
re bcığ l ı kL•I cpçei l're v u r u l u yord u . B u suretle birbirine bağbnm ı ç;
kırk-cıl tmış ki�i l i k kcıfi l l'ier, s ü n g ü l ü l e r i n d L• n e t i m i a l t ı nda sokcık­
J ,micın geçi r i i L•rek teç;hi r edi l i yo rd u . D i si p l i n e ri cıyd dmeyenleri,
cezcıevi m ü d ü r ü n ü n v u rmcıya sel a h i yd i o l d u ğu, g ü n l ü k e m i r
o l <ırak oku nımı ştu . i � i n en g<ırip tarafı, b u z i nc i rleme kafi l e i l'ri n
kom u t a n l arı, t u t u k l u b u l u n,ı n Tur<ıncı subay lardandı.
Devam
(1953)
BiLSEM Kİ

Bu ayaklar benden hesap soracak,


Bir düşüncenin peşinde dolaştırdım
Sokak sokak.
Bu baş, bu eğilmez baş da öyle . . .
Bazı sarhoş, b azı yorgun
Her zaman bir yastığa hasret!
Bu ciğer de hesap soracak,
Esirgedim, güneşini, havasını.
B u ağız, bu dişler, bu mide . . .
Ne i kram edebildim ki bol keseden!
Bu bilekler de hesap soracak,
Göz yumdum çektikleri eziyete.
Bilsem ki kimsenin parmağı yok
Bu sürüp gi den işkencede;
Kılım bi l e kı pırd amadan bir sabah
Çekerdiın darağacına kend imi,
Bi lsem ki suç bende! . .

1 r::: o
DIŞARDA

Oktay Den iz · c

Dı�cırda gelin havası


Çcngi cümbüş, yer gök ayakta.
YL'ryüzü ağard ı ağaracak.

Ooooh . . . Dünya varmı ş dışarda!


ŞİİRDE

A. Kadir 'e

Önce şiirde sevdim kavgayı


Özgürlüğü kelime kelime şiirde.
Mısra mısra sevdim yaşamayı,
Öfkeyi de, sevinci de . . .
Senin ışıklı g ünlerin,
Benim iyimser dostlarım
Hepsi hepsi şiirde.
Ne varsa yiti rdiğim . . .
Bütün buldukl arım şi irde.
Kafiyeden önce gelen
Sevgilerimiz mi sade,
Sürgü n de var
Hapis de.

1 t:: 1
AMAN D İKKAT!

Budur başta gelen işin,


Aman dikkat Araboğlu :
Akşam soyun, sabah giyin!
Vazgeç de yatak dcrdinden
Kıvrılıver bir köşeye,
Neyine gerek suyla sabun
Sabah giyin,
Akşam soyun!
Zenginlikte gözün mü var,
Bu da elindedir senin.
Artsa artsa dişten artar,
Nedir boğazına düşkünlük
Hem de böyle iki öğün.
Bir şey bekleme işinden
Sabah giyin,
Akşam soyun!
Biri vurup da ağzından
Almak i sterse l okmanı,
Daha önce sen i kram et!
Ne işinden, ne gücünden,
Ne gününden, ne gecenden,
Sana düşmez şikayet.
Aç gözünü Araboğlu
Akşam soyun,
Sabah giyi n!
Aman bozulmasın oyun:
Soyu n giyin,
Ciyin soyun!
UYUSANA!

Tezgahın düzenin yolunda


Ninni benim kıllı bebeğim!
Kapat artı k şu radyoyu,
Çek yorganı başına
Uyu !
Üçüneünün attın temelini
Örttün kiremi d i ni i kincinin.
Uzan boylu boyunca
Eeeeeh yolunda i şlerin !
Tiftiği çıkardın elinden
Uydurdun kitabına yumurtayı
Sana ne Fas'tan, Cezayir'den
Kurcalama şu radyoyu!
Aç değil, açık değilsi n,
Ağrın yok, sızın yok,
Maşallah domuz gibisin!
Her şeyin yerl i yeri nde,
Anıbarın ardiyen tamam .
Nedi r kaçıran uykunu,
Uyu be mübarek adam!
Ne dönersın i ki yana,
Kulübü de çcktin üstelik
Uyusanal
TAŞ MI YESiN!

Snit Fnik 'e

İş ıni bu yaptığın, Galat.:ı Köprüsü?


Havalar yağışlı ını gidiyor,
Al yolcu yu bindir vapura
Düşünme sandalcı İdris' i !
Çeyreğc dolmuş ınu beklesin
Kürek ıni çeksin akıntıya,
Söyle İd ri s taş ını yesi n?
13ir gözün kırmı zı, bir gözün yeşil,
Canavar mısın, Galata Köprüsü?
Şi lepler bindirsin beline
13oyu devri lesi !
YAŞIYORUZ

Lii tfii Erişçi 'ye

Ben ölmedim . . .
Beni öldürmediler de;
Yaşıyorum, yaşıyorum işte,
At kıçında sinek gibi,
Töööbe, töbe!
Kapandı yüzümüze dergi kapakl arı,
Bir varmış bir yokmuş old u k sağlığımızda.
Şiir . . . O yosmanın boyuna.
Gazete . . . Gelene gidene baş yazı .
Ara ki bulasın sayfalarda
Şair Rıfat Ilgaz'ı.
Düştükse i tibardan
Ölmedik ya, yaşıyoruz işte,
Yaşıyoruz dedik, yaşıyoruz be,
Hccecy, fincancı katırları !
F i Li M

1\'l . Uyk u s uz 'a

Boştasın bel l i !
El ierin cebi nde u n u t u l m u ş,
AyL1 k l a rın pJbu ç L :ı rının içinde,
Geçmiyor bakışların camdan,
N e ara rsı n b i l mem k i vi trinde!
Ça rşı uzun, para yok,
Gezi n sağdıcım gez i n !
G e l , dert ortağı olayını sana,
Bir say fa açayıın " ki tab-ı sine"den,
Olmazsa tari hten b i r ya pra k.
Karasevda gibidir i şsizl i k
Çeken b i l ir!
Bel ki u nu tu rsun yalnızlığını
i ki m i z de karlı çı karız bu işten!
Söz gel m i ş, kara dayanm ışken . . .
Döke l i m m i dersi n işi, sağdıcım,
Sen i n l e alışverişe?
Çeki p dış pazarl ardan eski fi kirleri,
Naylon kıl ıfl a r içinde
Geçire l i m mi dersin g ü m rü kten?
N e d u varı kalmış zaten, ne ka pısı!
Bu işte kar yüzde yüz,
Çürü k m al l a r kapanın eli nde!
Fikir fi kir karı nca du ası . . .
Fikir fi k i r mi nare gölgesi . . .
Gramlık paketler içinde sü reriz,
El altından Tahtakale'de,
" içen bir d ah a ayılmaz!"
Sokaklar sokakl ar n ah böyl e,
Kahvel er kahveler adam a l m az.
FJ brikJ l a r paydos etmiş,
Ustası gezer, işçisi gezer;
Ya naşmış şilepler l imana
N e reye baksn n pazar!
Eğer açmazsa bu alışveri ş;
Dudakl arınıızda d üzme türkü l er
Yükt en kazmayı, doğru tarlaya!
Köye giden y o l l ar b a l çık;
Rençperiz ay ağı çarı k lı,
Köylüyüz d oğ ına büyü me,
Gü ven i m i z karakılçık'
i\rpalıkta arpa eki l i r
Şehi rde s u y u içi l i r.
Kendir eki l i r kil i m i çin
Kendirden esrar çeki l i r.
(,'ok para var şu afyonda
Fkeriz, sağdıcım, ekerız.
i\ğ rıy a da g e l i r sızıya da,
(,'eksin eşimiz dostumuz,
Ka nsın mi l let uyku y a !
1 t;7
Özgürlük de ekeriz, sağdıcım,
Türlüsü yetişir bizde,
Katmerlisi, yalıru da,
Adarnma göre boy boydur,
ineesi de, kalını da . . .
Söz özgürlüğü, saz özgürlüğü,
Al sana elektriği, suyu,
Jandarması, tahsildan içinde,
Mesken masuniyeti!
Çevirelim yaprağı arkadaş
Eskiye dönelim, eskiye;
Ne varsa tarihte var.
Taş devri kalsın geride,
Bulunca dişine göre düşmanı
Çek zülfikarı, başla işe,
Bakma gözünün yaşına.
Geçir küffar-ı hakisarı kılıçtan,
Dayan Kankalesi'ne!
Sonra gir coğrafyaya Ankara'dan
Giresun, Ord u, Zonguldak.
Midende taş gibi mısır koçaru,
Dolaş Karadeniz boylarını
Yayan yapıldak!
Plak değiştirelim, dostum,
Farkındayım esniyorsun,
Açmadı bu türküler seni!
Filim anlatayım sana filim . . .
Bir tane oynuyor ki Alkazar'da
Sana filim d iyeyim !
Sağdıcım, meraklıysan bu işe
Teşebbüs de ölmedi ya,
Şükür bir o kaldı elimizde;
Vaktimiz dersen müsait,
Gel, bir filim de biz çevi relim!
Paran yok, pulun yok anladık,
-Yani yolsuzsun öğrenci dilinde­
Sultan palamuttan kalma
Altıpatların da mı yok be,
Bir keskin de mi yok?
Balatlı'yım diye gezersin
Yazık kalıbına kıyafetine!
Yürüyelim, gel, Cibali'ye doğru,
Bildiklerim yeter i kimize,
Yüklüyüm de üstelik.
Vay, Nazmiye, canımın içi
Rejiden mi böyle!
Niçin geç kalırsın be kızım,
İşte aradın belanı akşam akşam,
Kaşındın!
Ne duruyorsun be sağdıcı m,
Al şu tabancayı, daya burmına,
Tamam, böyle olacak işte!
Sakın yutma küçükdilini bir tanem,
Simitle birlikte!
Kaçırsak da olur amma,
En iyi si, gel, soyalım seni!
1 t:: ()
Biz kendimize bile fazlayız,
Tutup kedi yavrusunu götürsek eve
Öldürürüz iki günde açlıktan;
Yani umutlanma kaçırırız diye!
Yolunca yardamınca olsun işimiz,
Eller yukarı, yavrum Nazmiye!
Gücenmek, danlmak yok şekerim,
Bu iş böyle!
Olmadı, beğenmedi m d uruşunu,
Niçin omuzların böyle düşü k,
Önünden de mi geçmedin okulun,
Bilmez misin nedir j imnastik?
Fı rlayınca yatağından sabahları,
Banyonu almadan
Sütlü kahvcni içmeden önce,
Hani jimnastik şekerim?
Bıngıl bıngıl olursa kalçaların,
Ne yaparsın belin kalınlaşırsa?
Korseden, dondan, lastikten önce
Jimnastik lazım hayatta,
Plastik de lazım,
Estetik de . . .
İşte geldin gidiyorsun,
Çalış çalış sonu yok,
Nedir bu kendine eziyet!
Yüzme de jimnastik demek.
Başına eşarp,
Ağzına çiklet . . .
Giy ınayonu, atla taksiye!
Saçh ırında deniz havası
Avuçlarında serinlik
O il ahi tuz da dudaklarında.
Sonra, N on oşum, doğru d ansa
Uzan beşiğine aşkın
Bi ruz da hayatı öğren,
Sekmesi ni, kıvırm asını . . .
Böy le boy büyütmekle olmaz!
i şte böy le, canımı n içi,
Böyle, bir tanenı, bu işler,
Ya, işte böyl e !
S e n de, y a vrum, nazl annı a a rtık,
H adi, canımın içi, eller y u karı !
B a ş di k, göğüs ilerde,
Oıııuzlar . . . Vay, i nı d a t h a !
H angi fi l i ın d e görd ü n bu numarayı,
H angi kız kaçırma sahnesi nde?
Kara gözlerin i çi n
K i ııı başını betaya soka r, kim?
Öldüğünle kal ırsı n iki göz ü m
Dokundum m u tabancanın tetiğine.
Kes sesini,
N eyine güveniyorsun, söyl e neyine?
Ayağa kal dı rma mahalleyi,
Sorgu, i fa d e, d ayak derken . . .
Yazık değil ıni gençliğimi ze?
· ı '7"1
Hoşuna mı gitti, acemi çaylağım,
Kızın yüzündeki bitkinlik,
Saçlarındaki tütün kokusu,
G irmişsin ağzının içine!
Böyle şeyler neyine senin,
Poyraza karşı gi dersin
Bakmaz da donunun yırtığına!
Uzattık senin yüzünden şu filimi,
Çabuk tıka mendili ağzına!
Yok mu, tuhhh senin erkekliğine,
Al benimkini!
Gel yanaş, kazık gibi d u rma öyle,
Olmadı, canım, baştan;
Şöyle kucakla da sok mendili!
Bağlasak da olur ama, kıskıvrak . . .
Vazgeç,
İşimiz acele!
Hani heyecan, korku, telaş?
Heyyy, soyuluyorsun, kızım Nazmiye!
Anladım, formunda değilsin bugün,
Sanat, her şeyden önce . . .
An meselesi . . . Ne diyeyim,
Nabız vuruşlarıdır ruhun . . .
Canım, ne desem nafile,
İnce iştir, aklın ermez,
Benzemez sigara isti fine!
Dur, biraz da başka yoldan gidelim,
Sen cilve bilmez misin, cilve?
Tav etmeye çalış mesela beni,
Gel bir tanem, gel sevgilim!
Hani iç çekişler, göz süzüşler,
Çok yayasın bu işlerde!
Hadi sağdıcım, nöbet Hamza'ıun
Yokla bakalım ü stünü başı nı,
Yokla, orasııu burasını,
Ayıbı mayıbı olmaz bu i şin;
Döviz möviz saklıdır, bilinmez.
Gazete okumuş adamız.
Çocuksun be!
Hadi gir sutyenden içeri
Uyma şeytana sakın,
Bırak şimdi hergeleliği bir yana,
İş başındasını
Ne gezer çingene evinde musandıra,
Stıtyen bile yok değil mi?
İn bakalım aşağı mahalleye;
Vay orası da mı öyle!
Çok tutumlusun çamaşırd an yana,
İlahi Nazmiye!
Hişşşt, kendine gel dclikanlım,
Başına mı vurdu bahar havası,
Yokla cebini şu haspanın.
Vay ölüsü kandilli,
Bu da ne?
İki tek sipahi sigarası l
Kimin için zula ettin bunları,
Hangi hergele için yürüttün i çerden,
Söyle be imansızın kızı,
Acımak size ha,
Kesmeli sıradan başını z ı !

1 7�
Ne de bilirmiş ağzının tadını,
Köylü değil, birinci değil de . . .
Vay pezevengin evladı!
Utanmak, arianmak yok mu sende,
Namus da, şeref de mi yok,
Vicdan da mı yok be, vicdan!
insanım d i ye gezersin ha,
O yok, bu yok,
Sutyen yok, don yok,
At kendini denize!
Ha aslanım, ha garagort!
Öyle laf etmişim ki kurşun gibi !
Oturtmuşum ciğerinc!
Nasıl da sulandı gözlerin,
İ nandın bu kuru gürültüye demek!
Bütün bunlar rol icabı,
Bu küfü rleı� bu kı zmalar.
Yoksa bu gözyaşları da mı öyle?
Geçelim bu faslı bir kalem,
Gitmez kulağına müdürün
Bu hı rsızlık da kalsın aramızda,
Sen üzülme bir tanem!
Şimdi can damarına geld i k işin,
Yüze yüze geldik kuyruğuna.
Mal canın yongasıdır demişler,
Bizim bir şey dediğimiz yok
Mal da onların, can da,
Onlar demişler!
Bırakalım da felsefeyi bir yana,
Kendi işimize bakalım.
Fazla uzatmayalım bu sahneyi,
Sökül artık neyin varsa!
1 '7 A
Hani senin yüzüklerin, bileziklerin,
Altı n saatin yok mu, Singer marka,
Nerde ojelerin, rimellerin, rujun,
Manikürün, ondülen,
Accleye geldi herhalde.
Şefinin belki o tarakta bezi yok,
Ustansa kendi derdinde,
Peki, ya bizim suçumuz!
Sana dostça tavsiyem;
I3öyle yalınkat çıkıverme evden,
ipek b oömleaini
b
giy
1

Ayı lırsın, bayılırsın sokak ortasında


Neyi n varsa tak takıştır,
Naylon sutycni de unutma!
Haydi sonuna geldik işin,
Parmaklarını kırdırmadan çıtır çıtır
Şu naylon çantacığı artı k
I3ırakıver avuçlarımıza!
Hoooop, tamam!
Sc'ni alan delikanlı yaşadı,
I-L:ıl dcn anlarsın,
Uys<ılsın vcsselfım!
Güzel oynadın, kim ne derse desin,
Çıbrdın ilk fi linıde accmiliği,
Yol u n açık (ı] sun Cibali yıl dızı
l l<ıydi g ü l c g ü l c!
. .

1 '7 r:
Giden gitti, kaldık biz bize,
Bitmeyebilird i burda filim,
Tutulurdun birdenbire mesela
Nazmiye'nin kara gözlerine.
Birlikte çekip giderdiniz
Zaten tabanca senin elinde!
Yazık, kaçırdın fırsatı,
İş taşımakta değil bu mereti
Kullanacak yeri bilmekte.
Diyeceksin . . . Ya kız kalırsa başıma,
Hele düşü ndüğün şeye bak,
Peki bu başladığın filim ne olacak
Kızdan önce
Senden önce
G üzel bir fina! l azım filime.
Suçlusun bu işte suçlu
Besleyemedin öldü,
Hele atla şu taksiye!
Gözünü seveyim şoför ağbi
Geçsin diye gazeteye resimlerimiz
Toslamayasın önümüzdeki otobüse!
Çıktık demektir ortağım, bu oyundan
Ne de olsa alnımızın akıyla,
Hele sıyır carcurunu şu çantanın
Anlayalım, heyecandan gayrı nedir d üşen
Herkesin kendi payına.
Bu mu garip kuşun kısmeti,
İki kör kuruş mu sadece,
Bir de dönüş bileti?
Tükürmüşüm bu oyunun içine.
Kapat şu camları, sağdıcım,
Nezleyim, ama nasıl nezle,
Hani bizim mendil?
Tuuh, yürüd ü desenel
Onun çantası bizde kaldı
Bizim mendil onda hatıra!
Uçlan bakalım ateşini,
İşte olmuşu olacağı
Şunlar kal d ı elimizde:
İki tek sipahi ocağı,
Ne gider ya bu filimin üstü ne.
Bakma öyle anam babam,
Bakma dikiz aynasının i çinden
Taş a tma dal gamıza!
Pir aşkına oynuyoruz
Bu kepaze yerli filimde
Var mı oyunda kusurumuz?
Sen de geçtin kendi yerine
Bir yol tutturmuşuz gidiyoruz!

1 77
MANCAL

Asılll Akşar 'a

Ev mi ev,
Oda mı oda,
Ne rafl arda kap kacak
Ne duvarlarda ayna . . .
Nerden baksan i ki minder.
Masayı eskiciler götürdü,
Kili mse çıktı mezada.

Evdir bu anam babam,


İşte kapısı, penceresi.
Yemi n etsen başın ağrımaz
Kapıda hane numarası.
1 '7 Q
II

Hasbahçe'nin tek gülü:


Orta yerde bakır manga!.
İnce belli,
Yanık tenli,
Halka halka küpeleri,
Kesileyim şu d uruşa!

Bakın eski bakırdan


Yapısı Rumeli yapısı.
Balkanlar' ın ötesinde
Recep Usta'nın örsünde
Açmış dünyaya gözünü.

Elierne kömürle büyümüş,


Küçük yaşta ev çevirmiş
Göçmen olmuş altısında.
Dört savaş geçmiş başından
Otuz altı kış i çinde.

İ nsan taş olsa dayanmaz.


Nası l dayanır bakır manga!.
Ateş içinde yaşanır da,
Savaş içinde yaşanmaz.
Ki..i l süz, kömürsüz kalmış,
Atılmış merdiven altına
Ncl eı� ne çileler çekmiş!
III

Günler mangalla başlar


işler mangalla yürür.
Anası yakar Nuri'nin
Gecenin ayazı sönd ürür.

Bakarsın ev hali bu,


Patates gömülür külüne.
Varlıkta çay demlenir,
Çifte cezveler sürülür.

Kış gecelerinde tandı r,


Yaz günlerinde ocak.
Kaynar fıkır fıkır tencere
İçindekini kim görecek.
IV

Bir kıvılcım sıçradı içi ne,


Bizim Ressam Nuri'nin.
İnce belli,
Bakır tenli mangalın
Düştü ateşi yüreğine.
Kuştan, bulu ttan, çiçekten,
Belki anasından fazla
Yakın buldu kendine;
Karıştı içine düşlerin.
Kömür vurmuş gibi başına.
Unuttu aşı, ekmeği,
Sade suya tarhanayı u nu ttu
Sarı 1 d ı fı rçasına.
V

Akıl ermez
Bir bakarsın taştan katı,
Bir bakarsın gülden nazi k
İnsandır bu!
Dayandı mı yaş altmışa
Gir sırçadan şişe olur.
Tuz buz olur bir dokunsan.

Hekim derdi,
İlaç parası,
Ecelden önce yakamızda.

Sıtmadan, frengiden, vcremdcn . . .


Bı ktık t<ıvuk gibi ölmekten,
Çoktan çıktı baş ağrısı
Ecelc bah<ınc olmaktan.

Uzun l fı.fın kısası


Aksaray pazarı dönüşü
Y<ıtıyor yorg<ın döşek
Bizim Nuri 'nin <ınası.
VI

Bir bakışta ateşlenir


Yağlı boya mangalımız,
Yanar için için duvarda.

Buz kesildi üç gecedir


Bakır mangalın külü,
Soınurtur bir kenarda
Kömür ister, kürek ister.

İğne i plik oldu hastamız


İ l aç ister, hekim i ster . .
.

Si)yJ emcsi d i l e kolay,


Day<m ınaya yürek i ster.
VII

Reçeteler kalınca elimizde


Çektik d uvardaki yağlı boyayı
Bir akşam üstü pazara.

Baktılar bezine, çerçevesine,


"Para etmez!" dediler.
Beğendiler altın gibi rengini
Resmini değil, kendini istediler;
"Olmaz ! " diyemedik.
Çektik Çerkez kızı mangalı
Esir pazarına.

Bir göz bile atmadan biçimine


Sülün gibi endamına,
Vurdu l ar kantara i nce belinden
Halka halka küpelerinden;
Gitti bakın fiyatına.

Kurtardı k Ressam Nuri'yi derken,


Kıydık Recep Usta'nın zanaatına.
VIII

Evimiz ev,
G ene odamız oda . . .
Kendi g itti bizim Çerkez kızının
Işıl ışıl resmi kaldı duvarda.
Kış güneşi kar getirdi,
Ardından sürekli soğuklar,
Hastamız gene eski hasta.
Gitti evimizin şenliği.

Mcı.ngcı.l gitti, maşa kaldı,


Parayı yatırdık ilaca,
İki kı rık şişe kaldı.
HEYBELi

Fnlıir Onger 'e

Nasıl sevmezsin Heybeli'yi,


Ne evim, ne bahçem var,
Ne iskelesinde sandalım.

Ne param var savuracak


Çaml arına, denizine, ay ışığına!
Ne asfaltına tırmanacak dermanım.
Rüzgarında payım var, olsa olsa
Bir nefeslik.

Ben insanların belki en yorgunu,


Denizin, güneşin özlemi bende,
Bende yaşamanın, çalışmanın özlemi.
Mevsimsiz sevmesini bil irim,
Vakitsiz d üşünmesini,
D üşünüp d üşünüp üzülmesini.
G ü lüşüm, bakışım ayrı,
Belki üzgünüm biraz, yılgın değil,
Farkı ndayım olup bitenlerin.

Nasıl sevmezsin Heybeli'yi,


Herkesin bağı bahçesi ayrılmış,
Denizde kotrası yalısı .
Ayırmış ayıran hastanesinde
Bizim de yatağımızı.
SA R I K A G IT ÜSTÜ N E

Ş u yu mru k kadarcık döl


Sıtma sansı,
Bacısı nın benzi
Limon sarı sı,
Köyümüzün yarısı, bey i m ,
Verem sarısı.
Verem l i n i n ekmeği
Arpa k epeği, süpürge d arısı .
Hani y u m u rtanın sarısı?
Yere d ü ştü yarısı .
Ya öbür y arısı?
Ağaın ı n sofrasında bey i n tavası,
Kaz ciğeri, pi l i ç kızartması . . .
Sarılardan ne sarısı?
Bal şerbeti, zerde sarısı .
Kapatması nın saçları da aman,
A l tı n sarısı.
Beni çi leden çıkaran;
Ne doktoru n kendisi,
Ne doktoru n karısı .
Ya kimin nesi?
Yetiş imdad ı ma eşekarısı!
SAHİPSİZ

Şiikrnn Kurdaku/ 'a

Düşündürür hasta halimde beni :


Cenaze sabahl arı, koğuşta;
Atılmış bir ceket, sahipsiz . . .
Diş fırçası, derece,
Çerçevesinde gülen bir kadın . . .

Düşünürüm, penceremiz her zaman açık,


Trenler önümüzden kalkar,
Yolların kavşağında hastanemiz

Trenler d izi dizi,


Anadolu, yol boyunca Anadolu,
Benim senctli sepetli toprağım,
Sahipsiz!
DERECE ZAMANI

Sabri Som11 'n

Bindi dalımıza, aman hemşirem,


Bu musibet sabah öksürükleri .
Uyandık bizimle birlikte
Ağrılar, sızılar uyandı.
Bir kişi h ariç,
Sadece bir kişi,
Bütün pavyon uyandı.

isterdi k derece zamanı


Sen güler yüzle girince
Tam tekmil "Günaydın!" d iyelim,
Olmadı işte!
Dolaş yatakları bir uçtan bir uca,
Çeviriver başını, hemşirem,
Sıra Reşit'e gelince . . .

Silinmesin yüzündeki aydınl ık,


Bize bırak acısını gidenlerin
Sen kalanlar i çin yaşa!
Bir ka lbimiz var ki öylesine,
Nabızlarımız tanık.
Bakma sol ukluğuna benziınizin
Çıkmayan canda umut!
1 QO
KARA TAŞ ÜSTÜNE

Bu kahır dolu şehirde


Bir Nasip Teyze vardı.
Başucumuzda sevgi
Kapımızda sabır,
Ortaktı çilemize.

İçeride umudumuz ekmeğimiz,


Sıcak yatağımızdı dışarda.
Güzel günlerin peşinde
Soluk soluğa yaşadı,
Gözüpek, ağzı sıkı.
Kapısı dosta açık;
Kapandı yüzümüze.

Bir Nasip Teyze vardı


Bizim Nasip Teyze'miz.
En değerli şeyini bize . . .
Bize dünyasını bıraktı .
Üsküdar'da Sabah Oldu
(1954)
KALAYCI DÜK KANINA GİRİŞ

Şu Üsküdar çarşı sında


Bir oyun başlar sabahtan
içerde Yusuf, dışarda eşek,
Oyunu çeviren ikisi.
Bir de usta var arada . . .
Usta işin seyi rcisi.
Eşcğin sırtında küfeler,
Tcpcleme kap kacak.
Yusuf körüğün başı nda
Eli yüzü kir i çinde,
A l t tarafı çırak.
Bir sıkımlık canı var,
O d <t burnunun ucunda
I 1 <1 çı ktı, ha çı kacak!

l Q�
Y U S U F' A ÖGÜT

Bırak şu haylazhğı Yu su f
Adam oldun artık,
Serçel eri kendi haline bıra k,
Canerikleri kal sın d a l ında.
Okuınayı bırak
Yazınayı bırak,
U y ına okul çocukları na.
Tükür d e avuçlarına Yu su f
Yapış körüğün kul puna
Zanaatını i l erietmeye bak!
İbret al kapıdaki eşekten,
A l tmışal tıya mı dadandı,
Topa mı sıvıştı Çukurbostan'a,
Sigaraya ını ahştı?
i ki yanında i ki kü fe
Yaz demedi,
Kış demedi,
B ü tü n m a halleyi d ol aştı .
Kalaysızını aldı tencereııiıı
Kalaylısını verdi.
Yem için,
Tırnar içi n,
Kafa mı tuttu ustaya?
Pişkin eşektir o,
Güngörmüş eşek,
Günde yatmış yuvarlanmış eşek.
Aman ne de pis kel i me bu,
Hiç mi hiç gitm iyor şiire.
Tutup çöplüğe atmalı
"Canan"la "mey''le birlikte,
Yerine bir keli m e bulmalı
Dostça, insanca bir kelime
Kara kız mı di ye li m,
Nazlı mı diyeli m, Yusuf,
Gel Karabiber diyelim şuna!
KARABİBER'İN ESKi G ÜNLERİ

İşte bu Karabiber
Bu kapıya yanaşmadan önce
Bir Karabiber'di kendi halinde.
Yabmı romanında uzanı r
Geviş getirirdi habire.
Yediği ardında,
Yemediği önünde . . .
Diz boyu yoncal ar!
Ayrık otlarını görünce b i r gün . . .
Dayanamadı,
Giriverdi destursuz otlağa.
Bir tutam, bir tutarncık daha derken
Bir de ne görsün,
Korucunun elinde kaldı kulağı.
Söz yoktu
Şeriattı ama kesen,
Kesilen parmak değildi ki . . .
Kulaktı;
Acıdı tabii .
Hen> de nasıl acıma!
iri iri sürmeli gözlerden
Yaşlar boşandı sicim gibi;
Silebilirdi ya
Çıkarıp keten mendili . . .
Silmedi işte
Serde dişilik vardı,
Rimeli, sürmeyi düşündü,
Akıttı gözyaşlarını içine.
Başka şeye benzemiyor yaş dediğin
Alışılmamış ot gibi
Vuruyor insanın başına.
Oradan mideye iniyor,
Bir bulantı, bir bul antı . . .
O gün bizi m Karabiber'in de
Döndü içi dışına.
Akıl veren oldu,
Öğüt veren oldu ama,
İki tutarn yonca vermek
Gelmedi kimsenin aklına.
Nalları dikecekti ya çoktan . . .
Bizimki hani öyle
Hali vakti yerinde,
İşleri tıkı rında
Kişizadelerden değildi ki
Nalı bile yoktu tabanında,
Dikcmedi bfçare!
Süzüldü süzüldü de
Kaşık kadar kal d ı yüzü.
Otu, arpayı değil,
Geviş getirmeyi de unuttu.
İ ş te bu yüzden, efendim,
rekme tokat sepetlediler
Yakup Bey'in eserinden.
B i n d i d a l ı na i nce hastalık
Sı l nı anın peşi nden;
rkıştü yataklara.

1 rv·•
Duyunca kara haberi Tanrı Şair
Şıp diye bastı kalıbını.
Dedi "Uğradı Leyla nazara! "
Bir haber saldı Erenköy'e
"Geldi köy kızları, el bağladılar."
Bir tek kafiyenin hatırına
Burunlarını çeke çeke
Ağladılar, ağladılar, ağladılar!
Bitirince işlerini,
Açtılar naylon çantaları,
Çektiler rimcli, sürmeyi
Sürdüler, sürüştürdüler,
Rujunu tazeleyen tuttu caddeyi.
Karabiber kaldı yatakta .
Bu sefer daha beteri çıktı azanın
Bir haber uçurdu köyün yiğitlerine
Turnanın kanadında.
Kimi kız kaçırınaya çıkmış,
Kimi yağmur d uasına;
Duyan geldi.
Baktılar bu işin şakası yok . . .
Muhtara koştu birisi;
Yokmuş, bucağa gitmiş.
Mühürünü göndermiş yerine.
Kağıt kalem aradılar, yok.
El kadar bir çınar yaprağı buldular,
Verettiler mühürü altına.
Biri dedi " işlemi tamam ! "
Biri dedi "Bucağa gönderelim!"
Biri "İstanbul'u boylasın!" dedi.
Biri dedi "Sokmayın eziyete!
Kendi köyünde diksin nalları!"
Biri dedi "Nalsız!"
Biri "Alın tabanının ölçüsünü
Ne güne duruyoruz! "
Baktılar iş uzayacak
Yazı tura attılar,
Bak şu kör şeytanın işine,
Tutup da yazı gelmez mi,
Hem de yeni yazı .
Köy yerinde kim okuyacak bunu
Çaresiz tura d iyen kazandı.
Vurdular sırtına heybeyi
Koydular tomar tomar selamı içine
Ocaktan tavsiyeyi koydular,
Çektiler traktörü altı na.
Bir dalgınlı k oldu arada
Karabiber'in yoll uğunu unuttular.
Tam çekeceklerdi ki ey gazileri
Muhtar yetişti soluk soluğa:
"Nedir hali bu Karabiber'in
Silin!" dedi, "yüzüıı"ü gözünü,
Bir çeki d üzen verin!
Tırnar edin dipten doruğa,
Köyün hiç m i şerefi yok be,
Derisine kadar boyayın.
Haçan oldu olacak
Vurun cilayı tırnaklarına!"
Muhtar da dalgın adam
Yine yoncadan söz yok,
Lafııu etmedi arpanın,
Traktörün mazotuna gelince, tamam!

1 00
KARABİBER İSTANBUL YOLLARINDA

Sora sora Bağdat bulunur,


Gelgelelim İstanbul bulunmaz.
Bir hafta mı bir ay mı geçti aradan,
Açtılar her molada heybenin ağzını
Bir selama karşılık
Bir yedek parça aldılar.
Her molada bir parçası değişe değişe
Bizim Toros postası
Üç molada benzedi kuşa.
Bir de baktılar ki dördüncü molada
Traktörü koydunsa bul!
Sağdan bakarsın jip olmuş,
Soldan bakarsın kağnı .
Tanrı şairin gözüyle
"Donanma-i Hümayun" olmuş
Dahi şairin gözüyle
"Kenar-ı yar'' ile "bad-ı taannütkar" olmuş
Ne olmuşsa olmuş işte
Atlamış, Karabiber'in sırtına
Çökertmiş belini.
Çok şükür,
Bizimkinin yedek parça derdi yok,
Kırk gün, kırk gece yürümüş
Ne mazot . . .
Ne su . . .
Cak dedikçe tavsiye,
Cuk dedikçe selam . . .
Şimendifer gibi maşallah
Takmış hususileri peşine;
Gelmiş de Üsküdar'a haberi yok!
(Anlaşılmış işin iç yüzü
Neft kaçmış genzine.)
"Ulan! . . " demiş Ü sküdarlılar,
"Neyin nesidir bu gelen! "
Yutacak yerde küçükdillerini
Yutar!ar büyük dillerini sıradan;
Konuşabilirsen konuş,
Tam yurttaş olmuşlar işte.
İşaretle sorar birisi:
"Neyin nesisin?" d iye.
Alır cevabı Karabiber'den
"Ne güldür, ne de J ale!"
"Söyle nesin?"
"Ya zafer, ya hiç!"
"Nazl anma söyle hadi !"
"Söylemem! "
"Peki . . . Kim koydu seni bu hale?"
"Hastayım!" der "Yormayın beni . . .
Çok eskidir bu hikaye!"
"Söyle canım! "
"Söylemem! "
"Söyle!"
"Söylemem! "
"Öyle demek . . . Yıkın falakaya ! "
Yer misin . . . Yemez misin! . .
Çıkar çok bilmişin biri ortaya,
"Sen" der, "Mehlika Sultan değil misin
Nerde peşindeki yedi genç,
Hangi kör kuyuya attın? ..
"

"Ben kim, Mehlika Sultan kim!


Nerde şap, nerde şeker? . .
"

"Hayır!" der, yapışır da yularına,


"Sultanın kendisi değil,
Heykelisin, parçalanmş . . .
Şu gözlere bakın, şu sürmeli gözlere
Bir Mehlika' da vardır . . .
Bir de sende!"
Şaşarlar fakir Üsküdarlılar;
"Aman, nasıl da benziyor! .. " diye
Parmaklarını ısırırlar.
Alır keseri, testereyi eline,
s'a natsever bir badanacı
Çakar Karabiber'i dört ayağından,
Sımsıkı çerçeveye.
Kim bırakır böylesini Ahmediye Çarşısı'nda
Oınuzladıkları gibi yallah!
Nereye?
Doğru müzeye!
KARABİBE R MÜZEYİ ANLATlYOR

Ne tuhaf yer şu m üze dedikleri!


Bir bakarsın mezarlığa benzer,
Bir bakarsın Tophane hamamına
Çekmiş a fyonu içerdekiler
Kuş düşünür,
Böcek düşünür.
Bardaktaki çiçek değil sade
Köşesinde örümcek düşünür.
Yapışmış gökyüzüne ağaçlar
Rüzgar esse kımıldamaz,
Dalında yaprak d üşünür.
Bir miskinlik içi nde sular
Köpükleri taş kesilmiş
Sarı öküzün serilmiş altına
Kara toprak düşünür.
Kimse memnun değil yerinden
İnsanın eli kol u bağlı . . .
Tozlu çerçevelerde, uzanmış
Çocuklar çırılçıplak düşünür.
Gül var saksısında solmuş,
Çi lek var uzanamazsın,
Karpuzun yanında bıçak d üşünür.
M ÜZEDEN KURTULUŞ

Açlık vurunca beynine,


Atar kendini çerçevesinden
Feriköylü gece bekçisinin önüne.
Ne yapsın da kurtulsun elinden,
Bir avuç selam çıkarır,
Bir avuç da tavsiye heybesindcn,
indirir bekçinin cebi ne.
Hangi pazarda geçer ku ru selam,
Kim ipler tavsiyeyi !
Feriköylü köpürür öfkesinden:
"Büsbütün şımardınız artık
Unuttunuz sırayı, saygıyı;
Hangi heybende kızarmış tavuk,
Geç yağı, yumurtayı, pilici,
Çarnsakızına da fit olduk ! "
"Bana bak ! " der, diker de kulağı,
"Sen kimin evi ni soruyorsun
Ne yağı, ne yu murtası be?
Hem ben kimim, bil iyor musun?
Karışsa karışsa bana . . .
"
K i m karışırdı ne bilsi n.
" Doğru ! " d er gece bekçisi,
"Sana kanşmak ne h a d d i m e !
K urumunu z v a r b ugüne bugün,
H akl arı nız var madde m a d d e . . .
Benim ney i m var?
Tüy bakalım, gözüm görmesin!
Ama boş kalacakmış çerçeve,
Kal sın, bana ne1"
Döner dönmez köşeyi K arabibeı�
Önce b i r p astırma kokusu geld i burnuna
Peşinden bir çam yarması . . .
Devril i verd i üstüne.
" Etme pastırmacı b aşı,
Ci tm e pastırmacı başı
D oym adım gençli ğinı e ' "
Büsbütün köpürmez m i seni nki:
"Sanki arpaya doymu ş
Samana doymuş da,
Bir gençliği kal mış doyacak!"
Bir süzdü tepeden tırnağa
Getirdi gerisini :
" H el e şu kı l ku y ruğa b a kın,
N e resi ot y ü zü görmüş şunun,
N eresi arpa yüzü görmüş.
Gençl i ğinden söz açıyor b i r de . . . "
"Aman pastırmacı başı,
Ot yüzü g örmez olur muyum,
Kıtlığı mı var köy yerinde?
Ne yoncalar görd üm diz boyu .
N e ayrıkotl arı , ne arpal ar . .
.

A nı n hepsi b u kadar."
"Anladım, " dedi çam yarması,
"Hastasın demek mideden,
Vah tüyü bozuğum beni m .
V<ı h k.Jlkuyruğum vah!"
Öl üsü de paraydı Karabiber'in
Dirisi de para,
Bırakmaya gelmczdi kuyruğunu.
Biri et derdinde,
Biri can dcrdinde,
Kol kola tuttular hastanenin yolunu.
Tam girerierken cümle kapısından
Beyaz gömleklisi,
Siyah gömleklisi,
Ne varsa hep bir oldular,
Yaka paça ettiler bizim açıkgözü,
Sen dediler bu işle mi geçi nirsin,
Simsarı mısın bu i şi n;
Sana ne elin hastasından.
Sen ha!
Çuvalın dibi dururken,
Ağzından işleyen açıkgüz!
Alt alta
Üst üste
Öyle karıştı ki orası,
Kim dövüşürse dövüşsün,
Kim tepişirse tepi şsin,
Kime dokunur zararı?
Yapıştılar Karabiber 'in yul arına
Oraya çekiştire,
Bu raya çckiştirc,
Dayandılar Esirgeme Kurumu'na!
BİR ESTETiK A MELiYAT

Bir nutuk karşıladı Karabiber'i


Merdivenin üst başında:
"Hoş geldin sayın misafi rimiz,
Safalar getirdin kurumumuza ! "
Peşinden top gibi b i r alkı ş
Aldı götürdü sözün gerisini .
Parça bölük, döküntüler kal d ı :
" . . . gel . . . sarıl boynumuza!

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . gir koynumuza!"
Yeni lmez yutulmaz dallardan,
Dişe gelmez çiçeklcrdcn,
Bir çclenk taktılar boynuna.
Yıkadı lar gıcır gıcır,
Bursa i şi havlulara sardılar,
Uza ttılar yatağa.
Ama nasıl yatak kuştüyü,
Pij amal<ır som ipckten,
Oda dersen ahır kadar sıcak,
Cevşeyiverdi si nirlcri .
..., ,
....
.,
Tam dalacaktı ki uykuya
"Yok!" dediler,
"O kadar uzun boylu değil
Bitmedi henüz giriş işlemin
Nerde kağıtların, kimli ğin?"
Tu ttu çınar yaprağını gösterdi,
Baktılar mühüre, 'Tamam ! "
"Yazın" dedil er, "Anasının adı?"
Yazıldı.
Babasının adını atladılar,
Gelenekten deği ldi sorulması .
"Nedir, " dedil er, "şikayetin?"
Anlatınca yana yak.ıla:
"Ah, bu kuru otlar yok mu?" dediler,
"Bu kuru otlar, nemli samanlar . . .
Canım, yemescniz olmaz mı sanki ? "
Hak verdi Karabibcr:
"Ara sıra canı çekiyor da adamın
Şöyle bir tutam yonca . . . bir tutamcık . . . "
"Olmaz! " dedi bilgin kılıklısı,
"Önce nefsimi zi eği tmeli . . .
B i.i lü n suçları n özü kend i m izde . . . "
" H aklısın ! " dedi Karabiber,
" İşte bütün görgüsüzlük bizde
Densizlik bizde, bilgisizlik bizde. "
S.:ılı verd i gözyaşl arı nı
Üyekr aşağı mı kalır ondan,
Vcrd ıl cr verişti rd iler.
Sırılsıklam oldu ortalık.
Birkaç damla da bardağa koydular
içirdiler şifa niyetine.
Bu seferki gözyaşı . . . Hayret!
İyi gelmez mi mideciğine.
Ne ağrısı kaldı, ne sızısı,
İştahı da açılıverince,
Çözüldü dilinin bağı:
"Kuru ota tövbe artık,
Islak samana tövbe.
Taze taze ot isterim! "
"Ne istermiş, n e istermiş!"
Biri açtı ağzını üyelerden:
"Yetmez mi sana sevgimiz,
Sana merhametimiz yetmez mi?
Kuştüyü yataklar içindesin, Karabiber,
Nereden geli p, nerede durmuşsu n?"
"Bırak! " dedi bir başkası,
"Bırak şu H arnit ağzını;
Ona kendi di liyle veriştir.
Sen hiç utanmaz mısın, Karabiber,
Edepsizlik düpedüz, ettiğin . . .
Utanma yok mu sende,
Sende sıkılma yok mu?
Ondan yok mu sende,
Bundan yok mu?"
Tutunca heybesini Karabiber
Ne varsa silkti ortaya.
"İşte," dedi, "bende olanlar!
İşinize hangisi yararsa buyurun!"

209
Dayanarnadı üyelerden biri
Bir tokat çıkardı Hafızpaşa i şi,
"Gelmişken," dedi, "insanl ık öğren
Başka İstanbul yok yeryüzünde ! "
Pişkin öğretmenler gibi uzandı
Karabiber'in kulak yerine;
Boşa gitti eli.
"Vay! " ded i . "Hani kulağının teki?
Nasıl çıkarsın bu kllıkla,
Söyle nasıl, insan içine?"
Tuttu sol kulağına yapıştı .
B i r . . . Bir daha, boştaki eliyle . . .
Yaşlıca bir üye kalktı ayağa,
Ömer Seyfettin'i okumuş belli,
"Yatırın," dedi, "falakaya!"
Yatırdılar. . .
Verdiler sopayı tabanlarına!
(Şunun şurası İstanbul,
Nall ansana be, Karabiber! )
"Getirin," dedi işi çekip çeviren,
"Getirin usturayı da, görsün!
Keselim şunun kulağını da
Bari bir şeye benzesin!
Bayılsın, vurun tabanlarına! "
Bir hayırsever çıktı gönüllü,
Yapıştı en kalınına meşenin,
Tam indirecekti ki . . .

? 1 ()
"Dur," dedi eskilerden biri,
"Aheste çek kürekleri dostum! "
Sonra getirdi gerisini :
"Mehtap u yanmasın!"
Bizim Karabiber oralı değil .
"Mızrap u yanınasın!"
Başladı esnemeye Karabibcr.
"Ahbap u yanmasın ! " der demez,
Yumuluverdi gözl eri.
Top at istersen!
Değil sol kulağını . . .
Kes kafasını dibinden.
Öyle bir u yku ki . . . Memleket işi.
Uyanınca bir de ne görsün,
Yerindeydi ya kafası
Kulağı koydunsa bul!
Radyonun öğle yayınından
Haberi duyan gazeteciler
Düştüler teker teker Kurum'a.
Çaylar, pastalar, likörler . . .
Şcnleni verdi ortalık;
Yediler, içtiler . . .
Kadehler kaldırıldı Karabiber ' i n şercfinc,
Sarmaş dolaş resiml er çekil d i .
Bulunca masanın altını davetliler,
Bir tekme Karabiber'in kıçı na . . .
Arka kapı dan sepctlcdiler!

71 1
KARŞISINA BİR AÇIKGÖZ ÇlKlYOR

Resmini gören bir açıkgöz


Eliyle koymuş gibi buldu Karabiber'i
Köprü altında sabah sabah
"Karabiber'im!" diye başladı söze,
"Arkanda ben varım, hiç üzülme,
Hemşeriyiz bugüne bugün,
Tezek ku ru tmadık mı aynı güneşte!
Biraz da akraba sayılırız,
Kesilmiş de sütü vali dcnin,
Süt kardeşi oluvermi şiz.
Tutmazsak birbirimizi şehir yerinde,
Kurtlar kuşlar kapar bizi .
Bir emmioğlu var bizim,
Şurada, Hasköy'de.
Sakadır ama, hatırı sayılır adam.
Partide baş deftere yazılı.
Senin gibi üçünü besler kapısında.
N asıl beslemek, git gör.
Fıstık maşallah her biri.
Günde üç torba arpa
Üç kucak da yonca,
Havucu kerevizi de ü stüne . . .
Dedim ki bizim emmi oğluna:
Bu kadarı da fazla, hani . . .
Kurak gi derse havalar, dedim,
Aldın bu üç canı başına
Biraz da yarını düşünmel i,
Sakl a samanı demişler, neden?
Yaptır Boğaziçi'ne bir silo
Doldur samanı içine
Arpayı doldur, yulafı doldur,
Dold ur yoncayı tepe tepe!
Hem çürütür denize d ökersin,
Hem satarsın diiviz getirir.
Sen bilmezsen balık bilir,
Onları da beslemeli ü retıncli,
Et beş yüze mi çıktı,
Daldır elini tut taze taze,
Baktın o da faz.la geliyor,
Fuzlası m dök denize.
Olmazsa eşi dostu çağır,
İ ? balık tutmasında değil,
Dost tutmasında!
Bizi m emmioğlu, ömür. . .
Ci.inl ü gani mi gani,
! ·: l i .:ıçı k ını açık . . .
Ye, iç, yat, yuvarlan!
Uzun etme artık,
( ; c ı göti.i re yi m seni !
1 \· i ,1 ın a . . Dur hele . . .
.
Yemin fazlası yaramazsa,
Azdırır, kudurtursa seni,
Kulağını kısıp başlarsan
Saldırmaya şuna buna?
İyi mi olur ele güne karşı
Yok hemşerim, yok,
Sen edemezsin Hasköy'de;
Ucu bize dokunur,
Bak derler senin Karabiber,
Bol buldu d a arpayı
Ele avuca sığmaz oldu.
Yol bilmez, i z bilmezsin şehir yerinde,
Baskı ndı, hekimdi derken
Alır vesikayı çıkarsın . . .
Sana temiz bir iş olmalı
Çekilmelisin bir köşeye
Akınasa da d am l amalı,
Dur hele
Bu kulaklar ne güne duruyor,
Bu dipten budanma kulaklar.
Boynunu kırdm mı bir yana,
Yumdun mu gözünün tekini,
(Gel mez i kisini birden yummaya)
Düşürmesin kimseyi, dersin,
Rabbim, gözden kulaktan!
Nasıl geldi mi işine?
Tıraş, hamam, yeme, içme,
Hepsi benden.
Parayı pulu bırak
Bereketi mi kaldı zaten . . .
Gözün yenı e d i değil mi,
Burul uverdi çehren?
Gel bu işi ehline bırakalım.
B i r iş düşünelim, sana nı ü nasip.
Şöy l e eline, ayağı na y a kı şı r.
Dur, y a vrum, bu se fer taım ı ın !
Siyah ceket . . .
Boyunbağı da öyl e . . .
Beyaz m i ntan . . . Kol alı ya ka,
Kılıç gibi çizgili pantol on . . .
Kurdun mu tezgahı Köprübaşı 'na,
Kenannda sıra sıra dürb ü n
Resi m gösterirsin gel ene geçene.
Kınal ı'dan, H eybel i 'den nı anzaralar,
M ayolu kadınlar, nıayosuz kadınlar . . .
Şişli, M a çk a, Tal iınhane,
Zeyt i nburn u , Kazhçeşnıe,
Yenikapı, Kumkapı, bizim kapı,
Köprüaltı, Tophane . . .
Bağır, sesin kısılana kada r
" A ğ a H an, A l i Han, Arpacı H an,
H a n , hamam, apartman,
Emirgan, Kanl ıca, Bebek,
Aktarmalar b u rdan!"
KARABİBER İŞ BAŞINDA

İlk Boğaziçi vapuru


Çımayı atınca köprüye,
Karabiber, yanında tavcısı,
Başladı şu tekerlerneyle işe:
"Seyreyle bu gelen Beyazıt Kulcsi'ni,
Seyreyle Dikilitaş'ı, Çcmberlitaş'ı,
Boyuna bosuna kurban olduğumu,
Scyreyle bu gelen dünya güzelini,
Su değil şerbet akmış musluğundan
Seyreyleyin İmparator Çeşmesi'ni!
Peşinden Bağdat Hattı'nı, Haydarpaşa'yı,
Enver Paşa'yı, Cemal Paşa'yı,
Çanakkale'de Aynalı Çarşı'yı . . .
Scyreyle bu gelen Galata Köprüsü'nü,
Gece altını, gündüz üstünü.
Seyreyleyin 'eşkali hayatı
Havzı hayalin sularında ' :
Tophane'de Yamalı Hamarnı'nda
Scyreyleyin Yenicami'de mektupçuları,
Zarfçıl arı, üçkağı tçıları,
Keşleri, tozcuları.
Seyreyleyin takma bacakları, sakatları,
Kötürümleri, yanıkları, yırtıkları
Seyreyleyin efendiler bu gelen . . .
Bu gelen . . . "
Bu gelen yabancı değildi.
Çorapçısı tanıdı,
Gözlükçüsü tanıdı,
Tüydü işportasını yüklenen!
Bizi m Karabiber'e gelince,
Tavcısı bir yana gitti,
Tezgahı d üzeni bir yana.
Tuttu Gülhane Parkı'nın yolu nu,
"Yattı bülent serv ii erin gölgesinde şad",
Sarayburnu'na karşı okudu
Ne bilirse aylaklık üstüne.
Gördü, başıboş gezenleri, sevindi,
Kızkulesi'nd eki prensesi düşündü,
Ağladı.
Açlık binince dalına
Uçup gitti ezberindekiler.
Tam uzanacaktı ki yoncalara;
Eli sopalı bir bekçi belirdi,
Öbür elinde ustura,
Uzanmak istemez mi kellesinc! . .
"Mahçubum" dedi, "zatınıza karşı!
Yok sünnetlcnecek kul ağım ! "
Sonra g ü l d ü katıla katı l a !
Bekçi aşağı mı kalır ondan;
"Kulak kalsın," dedi, "bana kuyruk yeter!"
Baktı ki pabuç pahalı,
Kim fayda görmüş miskinlikten,
Açıldı açıldı da,
Bekçiye iki çifte salladı,
K<ıybol d u kalabalıkta!
Bir gün dolaştı
İki gün dol aştı
Üçüncü gün geçerken manavın önünden
Bir cahilli ktir etti,
Dişleyiverdi sepetteki ayvayı.
Kıyamet de koptu bu yüzden:
''Ulan ayva kim, sen kim!
Ayvayla m ı büyüdün köy yerinde.
U lan, sen kim, ayva kim,
Ayva mı gördün babanı n evinde.
Sen kim, ayva kim ulan!"
Çıkardılar ağızlarından bakl ayı
Yazması ayıp bir künye okudular!
K A R A B i B E R K ET E N H ELVA C !

Tırnak izi,
Tırnak n um a rası .
I çeri, dışarı,
Dışarı, içeri,
Yolu dü ştü Kapal ıçarşı'ya.
Önü nde b i r sürü gemici,
Ki misi y er l i, kim isi yabancı.
"Vay ne güzel ketenhelva m ' "
K i misi kuyruğunu çeker,
Tespihini geçirir boynuna.
Ellerinde yasem i n çubuk,
Si gara tellend iri r kim isi,
Dumanını ü fler burnuna.
Kendi işinde gücünde Karabiber,
Kulak asmaz olan bitene,
( Ku l a ksız ol manın da bu iyi l i ğ i var)
Boy u n a b i l d i ğ i n i okur:
" Adına aldanmayın sakın
A çıktır kapahçarşımız,
G e l i n artık tanıyın b i z i
Kal m adı g i z l i m iz, kapa klımız.
Göz ü m ü z de açı l d ı �ükür:
Ş u h a l ı yok mu, şu hal ı .
B a kmayın delik d e ş i k o l d u ğ u na,
Taht halısıydı Yavuz' u n .
Şu a l tı n sava tl ı ibrik.
İ b ra h i m ' i n abdest i b ri ği .
N e İbrahim kal dı, ne Reşat,
Açı l dı kapısı harem i n
Dökü l d ü cariyeler ortaya.
Fesi kü lahı çoktan a t t ı k,
i şte çıkardık şa l va rı!
Uys,ı d a b ey i m uymasa da,
B u y u ru n ketenhel vaya!
A rı k a ra l ı bir eleştirm eci
Bu arı:ı geçmez m i sok<l kta n :
"Vay ! " dedi, "böy le m i satılıı�
Keten helva dediği n
K i m d e n destur aldın söyl e,
K i m ku şa ttı bu peştem a h 7
Dört l ü k ned i r b ı l nı ez nıi s ı n,
Cah i l isin bu i ş i n bel l i .
K i m se ketenhelva s<ı tanı az
Benden izinsiz m e m l ek ette.
Her şeyden önce biçi m H\zını,
Özden önce biçim i "
Boyun kırdı Karabiber,
"Tamam ! " ded i . "O biçim ! "
El eştirmeci memnun:
"Bak, hoşu ımı gi tti bu a yak,
A feri n!
Her şeyden önce b i çi m . . .
Küpe et kulağına sözümü
(Hangi kulak! )
B i çi m, şekerden ö nce,
Undan önce, yağdan önce,
Keten helvadan da önce bi çinı ! .. "
Afili bir selam ç akt ı Karabiber:
" Eyvallah abici ın ! "
YUSUF KARAB iBER'LE KARŞ ILAŞIYOR

H <ıni bir Yusuf vardı ya


Haylaz Yusuf hani
I3i;;,im Yusu f canım
Oiincrken nişadır almaktan
R<ıstlam<ız mı Karabiber'e!
B<ışın d a bir sürü gem i ci,
Bi r de ş<ıpbsını kaşına yıkm ı ş
Şu a n ti ka el eşti rıneci .
Tepesi <ıtıverdi Yusuf'un
"Hayttt!" ded i . "Aral anın! "
Çokl<ırın<ı r<ıstlaını ştı y<ı, Heylx• l i ' d e .
Cörıneın işti böylesini .
Bir kürü k gel d i gi tti i ç i n d e,
Ateşieniverdi yü reğ i .
" N e yan<ı yolun," dedi, "anaın! . . "
Orası ndan öptü,
B urasın d a n öptü
G i rd i Kar<ıbiber'in kolu n<ı .
Çarşı geride kaldı,
B<ışıboş gczd i ği günler geri d e .
Tu ttular Üsküd ar'ın yolunu
Doğru k<ı l <ıycı d ü kkil nı na!
ÜSKÜDAR'DA S ABAH OLDU

Köprü'de sabahiayan vapur,


Scfere çıktı, Üsküdar'a,
Katip gibi gözleri ınahmur.
Daha diri, daha uyanı k
Bir başkası geld i Boğa z'dan,
Hovardaca yanaştı iskeleye.
Aldı götürd ü ayak seslerini,
Süpürdü öksürükleri caddeden . . .
Bir nefes kaldı çarşı i çinde
Yusuf'un körüğünde genişleyen.
Yanaştı bir vapur d aha;
Cevap diye düdük seslerine
Bir şarkı tu tturdu Karabibeı�
Öylesine bir şarkı ki
Herkesi n anladığı dilden,
lşıyan güne karşı!
SON

Ustanın kolları sıvalı


Belinde vişneçürüğü kuşak.
Geceden yaktılar ocağı
İş vardı yarına çıkacak.
Yusuf'un kollarında ağrı,
Lehim gibi bir uyku gözlerinde,
Kirpiklerinde çapak,
Sildi elinin tersiyle,
Yeniden avu çlarına tükürdü,
Geçti körüğün başına.
Ocakta bakır tepsiden
Bir duınan kaldı bembeyaz
Mis gibi nişadır dumanı,
Ya yı l d ı Üsküdar Çarşısı'na!
Soluk Soluğa
(1962)
B U M ERD iYEN L E RD E N

Çıkacaksm d a i ki büklüm n e olacak,


K an ter i çinde Tünelbaşı'na.
Bu i l an, bu celp, bunca m ektup
Bulur yerini nasıl olsa.
Boşalır çantan akşama varnıaz,
Boşuna tel aşın, boşuna!

Nerde eski güler yüzü Galata'nın,


Hani canıd a yolunu b ekl eyenler;
Ah o, m ektubun, m ektup olduğu devir!
N erde bir ucundan tu tuşmuş nameler
Bir tu tanı saç, öpülnı ek için,
Bir sigara, yar elinden sarı l mış,
Ucu yanık.
N erde her kapı d a bekleyen bahşiş,
H er seferinde, ayak tozunu
i pek mendille si l diğin günl er!

Yaş, otuz beş değil tanı elli beş,


Bir ayağın çukurda demek!
Kesti i flahını bu Yüksekkaldırım;
Zorlanma İl hanıi Efendi'ciğinı, yazık!
Sağ y anında çanta, sol yanında
Bir çocuk kafası kadar fıtık!

Bir düşün, ne demiş H aşim Amcan,


Vermiş de tatarböreği n i gövd eye,
Ağır ağır çıkaca ksın demiş, bu merdivenlerden,
Böy le soluk soluğa değil !

(Kaynak, 1 954)
KORKAK

Yüreciği kü t küt atan


Bir tavşansın kulağı kirişte
Ensesinde tazı nın soluğu
Bir tavşansın başka değil
Bir minik tavşan
Tut demeden tazıya daha
Alır başını kaçarsın
Bir tavşansın işte
Ne gecen belli ne gündüzün
Kimselere benzemez uykun
Tavşan uykusu
Doğdun dağalı bu pis korku
Bu can korkusu

( 1 957)
DENGE - DÜZEN

Kaskatı b i r sabahtı b i r m ar t sabahı


Ten e keler sıradan d i z i J mjşJerdi kapı önl erine
Kedi ler habi re günl ü k n a fakalarını arıyorlardı
Sn h i psiz k ed iler hastn kediler aaah onlar i şte
öy lesine suskundular düzen bozulmasın d i ye
B i r cambaz hüneriy le art ayaklarından
Asılı kal m ışlnrdı çö p tenekelerine
Kuyrukların ı bil e kıpırdc:ı tmıyorl ardı
Öylesine d i k ilııı i şlerd i bey i n leri ü zeri ne
Denge bozul m asın diyeydi bütün çabaları
H e p bunun i ç i n başka neden olab i l i r
Bir görmeli yd i n i z nasıl çöpl eniyorl ardı

Tanı bu sırada hastaneni n kapısı açılı verdi


Öksüren bir hastaydı sil kelenen oracığa

Kediler aç kediler art ayaklarının


Çengeliru gevşetiverd i l e r birden
Fosforlu gözlerinde açılı verdi kapılar

Kapılar mağara ağızl arı g i b i korkun ç


Kapılar i ç i çe sıra sıra açık k apıl ar
Kapılar sonra duvar gibi sımsıkı kapalı
S i l kel enen oracığa Yozgatlı Yaşar'dı
229
Kaskatı b i r mart sabahıydı nasıl unu turunı
Diyeli m ki ben unuttunı Yaşar unutur m u h i ç
Kupkuru bir soğuk vardı dışarda takır taklr
B i r soğ u k ki kuşl a n al aşağı eden

Yaşar' da ne p a l to ne çora p ne boyu n a tkısı


Bi r ceketi vardı o kadar ben ceket diyorum
Bi r çift de ayakkabı ben öyle diyoru m
Tab mi l a n o l duğu gibi asfa l ta basıy ord u

Asfi:ı l t da öyl e ağustos asfaltı samlnı a sm


Danı l a su sızdmmyordu pabuçl ar bereket
Sular daha akşamdan donmuştu kaskatı
Yürekl er de donmuştu sul arl a birli kte
Donacak y ü rek b i l e yoktu çatı k kaşlı hekinıde
Taburcusun demi şti a rkası hastal a ra d ö n ü k

Loknıcın H ekim'den beri böyl e kurul muştu d üzen


i nsanlığın acı!Jn böy l e dind iril irdi ancak
A n t içi l nıişti diplomalar veril irken
Ö l mek de vardı düzende tabu rcu o l m a k da
H ep bu nedenle demişti yanlış anlaşılnı asm
H ep bu y üzden taburcus u n demişti hekim
Kedil er gibi dengeyi tu tturab i l m e k
H abire çöplenebil me k için heki m l i k admcı

')'") (l
Bu yüzden satmıştı Yaşar 'ın altındaki yatağı
Yozgatlı Yaşar yatacak d eği l d i ya boy una
Menı l eket genişti çoook Yozgatlıl ar vardı çok

Verem desen daha geniş alabild iğine


İstemezd i dengeni n d üzenin bozulmasını
Bu yüzden demi şti i ki b u ç u k ku ruş için değil
Yurdunu ulusunu sevd i ğ i nden biraz da
Çıkarmak için m u tlu azınl ıktan olmanın tadını
Ölenle öl ecek değ i l d i y a Yaşar'lar gibi
Tabu rcusu n demi şti kılı kıpırdanı adan
H ep bu yüzden d em i şti başka neden ol abil i r

H enüz b i r çatıcık b i l e çeki lnı em i şti başının ü stüne


Son taks i d i d u ruyord u yeni a rabasının
Hakçası bölü şınek için n e va rsa yeryüzü nde
Elmayı bile iki şak edip ortasından
İki parçasını birden alabi l m ek için
Ne yapsın bunu anlıyordu eşitl i k deyi nce
Dengeden d üzenden b u y d u anl adığı hekimciğin
Kediler g ünlük n a fabl arını arıyorlardı d ışarda
Sahipsiz kediler, hasta ked i l er aaah o nl a r işte
Öylesine suskun d u l a r d üzen boz u l m asın diye
Denge bozulmasın diye art ayakları nd a n
Asılı kal mışlardı ç ö p tenekeleri ne
Bir görnıeliydiniz nasıl çöpl eniyorlardı
Öylesine dikil mişlerd i beyin leri üzerine

Ne olurd u denge bozu l u rsa d üzen bozu l u rsa


Tenekel erin altında mı kalırl ardı sanki
Boşunaydı bütün korku l a rı boşu na
Ne olabilirdi sonu n d a y i t i recekle ri
Çöp tenekelerin d e ki a rtıkl ard a n başka
S A R I Y I A N LAT IYORU M

Sen y eş i l s i n yaprak y a pra k


Az da turuncu var çiçeğ i n de

Biz sarıyız d üpedüz sarı


iki milyon kişi en azdan
Sarının ü l kesinde tutsak
Sarıyız i l i klerimize kadar
Gövdemizde sarı bir kabuk
Çıkmaz bıçakl a kazısak

H a niara hamamlara yol sın:ı


A l l ı pu l l u arabalara
Boy boy a partmanh ıra bak
Her taşı n a l tında biz varız
Biz yaptık bu ehra m ları
Bu sal tanatı b i z kurd uk

Yerden biter gibi bu y üzden


A rttıkça artarız
Sayım ızla ki mse öğünmez
Düşürdüler grafikl erden
N utuklard a azalıyoruz

Yalanın y ü z ü m üzd e ışıkl arı


Bütün tablolardan sil i n d i k
Sarıyız sarı

( 1 96 1 )
K E N Dİ M İ Z İ A N LAT I YO R U M

Tükeniyoruz boy una tü keniyoruz


Bir l odos kal ktı mı g ü neyden

Çürük m eyvalar gibi dökülüyoruz


Biz tükendikçe yangın genişliyor
Sarıyar ken tleri bir yanından
Yayılıyoruz yeniden y ayılıyoruz

Eski ınekle başlıyor i l k bel i rti


Bi r d u rg u n l u k s i niyar derim ize
ili k l eri mize kadar işleyen
Daha b i r duyg u l u oluyor ellerimiz
Parmaklarımız daha a nl ayışlı
Sevd i k mi seviyoruz ölesiye
Öfkete n d i k nıi öfkel eni yoru z

Bakışl <ı r neden böyle deği şik


N eden soğ u k tu ttuğ u m u z eller
Biz böyl e m i geldik y eryü z ü ne
Kan tükürerek m i doğdu k

Linç e d i l e n biziz radyolard a


K ü rsül erde saldırılan biz
Bağırsak çağırsak boşuna
Bi r öksü r ü k kesiyor soluğunı u zu
Tıkanıyoruz

( 1 96 1 )
LEYLA K LA RI N I A N LATI YORU M

Leyl a k geti riyorsun bana güneşl i b i r g ü n


O n u saç l a rı ndan topl adığın bel l i
B i r ley l a k bahçesisi n karşıın d a

Böy l e kucağında kalsa daha i y i


B i r vazoya bırakıp g i d i y orsu n
Sen g i d iyorsun l ey l aklar kalıyor m u sanki
Önce renkl eri g i d iyor arkandan
N esi varsa g i diyor soyunara k

H er vazoy a baktı kça karşun d asın ne t u h a f


H e r kokla d ı kça dönüp d ö n ü p gel iyorsun
Düşünceler gibi fi l izien iy orsu n gün geçtikçe
Yaprak ya prak gelişiyorsun
Leyl a k ley l a k bakıyorsun gözl eri m i n i ç i ne
Ölü msüz bir mevs i m ol uy orsun

( 1 9b ı )
G i D i Ş İN İ A N LAT I YO R U M

Sen gidiyorsun ya işine yetişmek içi n


Saçl arını, gözl eri n i, el l erini
Neyi n varsa topl ayıp g i d iy orsun ya
H er seferin d e b i r şey u n u tuyorsun sıcak
Termonıetrede yükselen çizgi çizgi
Kim b i l i r nerel erd e soğ uyorsun

Senin gözbebeklerin var ya kad ı n kad ı n gülen


İ nsan insan baka n gözbeb ekl erin
Beni tutsa tu tsa göz l e r i n tutar ayakta
Beni yıksa yıksa gözleri n yerl e b i r eder

Ne gel i rse on l a rd a n g e l i r bana


Çalışma gü cü yaşama d i renci
M ut l u l uk gibi kazan ı l m ası zor
M utl u l uk gibi y i ti r i l nı esi kolay

Bir açarsın ki mutluyum


B i r kaparsın her şey eli mden g itmiş

(1 96 1 )
YA LN l Z L lG l M I A N LAT I YO R U M

Koğuşta i nceden bi r l i zo l kokusu


Dışard a tanı tanıma On Sekiz Şubat
Ne üstünı deki örtüler ısıtıyor beni
Ne a l tı nı d a ki yatak
Ellerini a rıyorum sıcak e l l e ri ni

Ku ruyan d i l i m t u tu şan J l nını


Caripliğinı nöbet nöbet gecenı d e
Susuzu nı , i laçsızını, sensi zinı
Sıcak d u d akl arı n ı arıy orum

Ca nı lard a karay el acı m a sı z


N ereye baksanı c a n çeki şın esi
Gece . . . Yol boyu menı l eket memleket
lşı tsın iyi mserl i ğ i n içimi
Dağı lsın ölüm korku m bir görün
Aydın bakışları nı a rıyoru m

( 1 96 1 )
İ STEKLER İ M İ A N LAT I YO R U M

H Jstanenın saçağına kuşlar konuyor


Gü verci nl er, gözleri u m u t yeşi l i

Gi denıenı ciğerlerim yetmiyor s o l u mayJ


Bu ayakl ar beni m değil ne zamandır
Kolum kanadını sensin a n lamıyorsun
özgü rl üğüm, aydınlığım, inancım
H epsi senden m u t l u l u ğ u m gibi anl asana

Yol umuzu d ü şman b a kı şlar çevirm i ş


D i ş l i geceler i n m i ş çevrenı i ze

Gözl eri nd eki pJrıl tı ışı tsın yol u m u


H ı zmıızı y i tirmeden ö fkemizi tüketmeden
insanca bir şey l er katalım sevgimize
Gecelerd en b i r l i kte çıkalım i ster misin
l şığı birli kte aramamız güzel o l a cak

Yatakl arda sıramı beklem ekten u sandıın


Al götür bırakma beni ölü m l e y üz yüze
Seni görmeliyinı yanımda savaşırsak
Eksi ksenı bir şeyler kat sevginden
Yü reği ndeki sıcakl ı kl a b ü t ü n l e beni

Yorg u nsanı gücünden ekle d i ri l ey i nı


B i t ki nsenı sağlığından ver cömertçe
Aşıla yaşama tu tku n d a n
Büyük ü l k ü l er i çi n e l i m den tut
A l götür beni gerçekl erin çağrısına

C J 96 1 )
G i D E N L E Ri A N LAT I YORU M

iştahmı ın gücünden arta kal a n


Yarım d i l i m ekmekten u taruy orum
Açiarın boyu n büktüğü m emJ ekette
Kişi özg ü rl ü kten l a f etmemel i

Sevi n ce alabildiğine sevm e l i


Yoksun sevg i l erl e d e ğ i l böyl e
B i r elmay ı dişler g i b i d i ri d i ri
Ama genç ama ak saçlısın
Evrene bir şey ka tmalı sevdi n mi

insan i çi nce taın içmeli


Sıyrılmalı bozukd ü zenli ğ i nden
M u t l u luktan b i r şeyl er getirmeli

Sıra sıra yatakl a rd a n utanıyorum


Umutsuz sönü p g i d en lerden
Gözler bakarken ateş böcekleri gibi
Mayıs gecel erinden ses vermeli

Kişi öl ecekse insanca ölmeli


Böy l e tu tsak böy le utanç içinde değil
Bir sedyede boylu boyunca uzatılmış
iki el i i ki yanın d a g i tmemeli

( 1 96 1 )
UTA N CI M I A N LAT I YO R U M

Öl üm h i ç özeni l ecek şey değil


SevgiJim ölümün güzeli yok
Bir çirkin oluyor i nsan görme
Sevmeyi d ü şü nm eyi unutuyor
Öl ecek m isi n ya bi r ıneydand a öl
Ya d a dağ başında kavgan i ç i n

B öy l e y a takta nuskince öl nıe


Önce e l l erden başlıyor ölmek
Hiç yarım kalmış bardak gördün m ü
Kuru l m u ş k o l saati komodi n i n ü stün d e
Ki tap gördü n mü az önce okunmuş
Görmedi n değil m i ben çok görd ü m
Bu y ü z d e n ölemiyorum kol ay kol ay

H em ölmek de n erde n aklıma geliyor


i nsan l a r uzayda dolaşırken
B ü t ü n i l açları i ç i y o rum yarını kalnıasm diye
B ü t ü n kitapl arı okuyup bitiri y orum
Boy u na kuruyorum saatim i
Geti rdi ğ i n portakal l arı y iyorunı

Sana beğend i rınek zoru ndayını ken d i m i


B i l m i yorsun d i renmek zorundayın ı
U tanırı m karşı n d a ö lm e kten
Yaşıyorum böyl e daha i y i

( 1 96'1 )
Karakılçık
(1969)
AYDIN MISIN

Kilim gibi dokum acia mutsuzluğu


Gidip gelen kara kuşlar havada
Satlar tutulmuş top sesleri gerilerden
Tabanında depremi kara güllelerin
Duymuyor musun

Kaldı r başını kan uykulardan


Böyle yürek böyle atardamar
Atmaz olsun
Ses ol ışık ol yumruk ol
Karayeller başına indirnı eden çatını
Sel suları bastığın toprağı dönüm dönüm
Alıp götürnıeden büyük denizlere
Çabuk ol

Tam çağı işe başlamanın doğan günle


Bul i çine tüktirdüğün ki tapları yeniden
Her satırında buram buram alın teri
Her sayfası günlük güneşli k
Utanma suçun tümü sen in değil
Yırt otuzunda aldığın di plomayı
Aifabclik çocuk ol

Yol lar kesi lmiş alanlar sarılmış


Tel örgüler çevirmiş yürcni
Fırıl fırıl alıcı ku şlar tepende
Benden geçti mi d emek istiyorsun
Aç iki kol unu iki yanına
Korkuluk ol

(1 96X)
K A RA K I LÇ l K

Topladı sarı saçl arını kara kıl çığını


Gi tti gel incikler eteğ i n d e
Susmuşl uğunda yüzyı l l arı n
Bağrıyanı kl arın susilnı ı şlığı i çi n d e
K a l d ı geri d e kara toprilğım

Döner ha döner taşl ilr d ere boy u nda


Tilşlar kıracak çarbalık i ster
Oğl an ister bulgur bulamaç
A bey l e r ben ni 'dey i m

Aç toprilk su suz toprak


Azık ister benci l eyi n
Uzilnır yakama yapışır
Torba n ı n d i b i n de i ki hapilz tohu m l u k
Varı p serpsem ku rtl ar kuşlar kil pışır
Oy ben kime g i deyi m

Gelin o l d u m g e l d i m köy e
Sarı ökü ze eş o l d u m
E ş o l d u m d il karasilbım il koşu l d u nı

B i r veri rd i ııı on verird i


N 'oldu bu hilyın toprağa
Geçtim b i r ç i ft öküzünden
� i m d i bir çi ft at i ster
I l aç i ster tohum u na
.:\man da bey l er o da ne ki
Benden sü perfosfat i ster
Oy ben nere g i d eyinı

( 1 968)
KÖRÜ Z B i Z

N e vJrsa o tu o t çiçeği çi çek yJ pi.l n


Tan yeri nden söken u m u t ışığı
S i z i n ol su n çeki k gözlü kard eşl erim
Aydınlıkli.l r sizin o l su n körüz biz

BJkmayın gözl eri m i zd e yansıyan yıl dızl ara


Görem eyi z a teş bö cekl eri n i biz körü z
Çakıp sönen d e n i z fenerleri n i uzak kıyıl arda

B i r bul u t n e zJmandır üstümüzde


Yurt geni ş l i ğ i n d e bir b u l u t kurşun ağırlığı n d a
N i l ü ferl er su! Jrımızda a ç a r mevsimsiz
Dolanır i:lyakbrımıza boğu ııı boğ u nı
Y<�prakL::ırı n d a i ri l eş s i n ekl eri u çuşa hazır
Göz göz oyu l m uş gözl eri m i z biz körüz
Göz çukurl arımızda radarl ar fı rıl fırıl döner
Körüz el yordamıylJ yaşıyoruz bu yüzden

Yen i körler peydahl arı z uyur uyanır


Ayi:l k i:l l tı nda ezi l e d u rsun k<�rı nca sürüleri
Ezenlerl e b i r o l m u ş yaşıyoru z ne güzel
Çizme o n l a rd J n i çi ndeki ayak bi zden ne i y i

Körüz b i z k ö r uçuşl ara açmışız toprı.:ı ğı mızı


H a düştü ha d ü şecek çel i k gaga l a rd ı.:ı n
M a ntar m a n tar a ç ı l a n tohu m l ar sıcakta

Gözl eri nli zi b i r pul <1 satıp geçm işiz b i r y<�na


Öl m e s i n i b i len l ere yüz çevi rm e m i z bundan
Körüz gözb ebekl eri m i ze mil çeki l m i ş mil
Acımasız bir namlu şakağı mızda soğ uk
Teti kte ken d i parıııağınıız yabancını n değil

( 1 968)
AYD I N �v1 1S I N

Kil i m gibi d o ku m a d a m u tsuzl uğu


Gidip gelen kara kuşlar hava d a
S a fl a r tutu l m u ş top sesl eri geri l erden
TLıbanımLı d e pre mi kara g u l l el e rin
Duymuyor m u su n

Ka l d ı r başını kan u ykulard a n


Böy l e y u rek böy l e atard a m a r
/\ tmaz o l s u n
Ses ol ı ş ı k ol yu m r u k ol
Ka rayel l e r başına i n d irmeden çatı nı
Sel su l arı bastığın toprağı d ö n ü m d ö n ü m
;\l ı p götürmeden büyük d e n i z l ere
Çabuk ol

Ta nı çağı i şe başlamanın d oğan g ü n l e


Bul içine tükürdüğün kita p l a rı yeniden
Her satırı nd a b u ram burarn alın teri
H e r sayfası g ü n l ü k güneşl i k
U ta n m a suçun tü mü sen i n d e ğ i l
Yırt otuzu nda a l dığın d i pl a nı ayı
-\ 1 fa be l i k çoc uk ol

Yol l a r kesi l m i ş alanlar sarı l mış


Tel ö rg ü l e r çevi rmiş yöreni
Fır ı l fırı l al ıcı kuşlar tepe nde
Benden geçti m i demek istiy orsun
;\ç i ki kol u nu iki yan ı na
Korkul u k ol

( 1 968)
GÖKDELEN

Yüzyıl l ara ışık tutan


Bir kadın kıyıda a ğ l a m akil
Yanaklarında öfke
Eteklerinde kan
Düşmüş gökkuşağı beli nden

Güneşli b i r coğrafyada
Çekm iş perdel eri ni gökdelen
Bi r bayra k çırpı nıyor
Takvimsiz bir kası rgada
Asya kıy ı l a rından esen

Ki tapların yazdığı ndan


Da önce başladı fırtına
Düşürür yıldızl a rını tek tek
Çaresi z bir bayrak b oşl uğa

C J 968)

, ı r..
� t E RYE�vt' i N REŞiT

Orlıa11 1\.clllal Pc Yaşar 1\.mıa/ 'c

" Kekl i k ne ötersin Çukuro va'da"


Şahin değil
Bir i nce hilstalıktır kapnıış y a vru nu
Bir pençed e sermiş y atakl ara
Terden sırı l sıklam saçl arı
Dudakl a rı l iy ıne l i y nıe ateşten
Derisi nde g ü n y a nığı katmer katıner
Bir ağarır b i r sararır
Pırnal ın karaçalı nı n pere n i n
i ş l e r taban ı n d a d i keni
Keçebağ'ın sıtnıası d al ağında
Ciğerinde bıçak gibi veremi

" Kendin gurbet e l d e gönl ü n sılada"


Açınca gözl erini b oz toprağın üstünde
Başucu nda tel l i pullu kavakl ara
Kernip kernip ay ışığı dökül ü r
S e çe m ez s i n a teşböce k i eri n i
Sıçr<Jsa kurbağal ar görü n ür

247
Çiğ d üştü m ü saçiarı n a geced en
Batman döver d evşird iğin kozalar
İ ki gözün kör o l m aya Keçebağ
Ne dedin de Toprakkale'ye ne dedin
Ö l d ü remediğin e l eiyi ırgatı
Bana gönder m i d e d i n tez elden

Pus d üştü m ü Leçe'l ere sabahtan


" Yanar yanar Çu ku rova örd o l u r"
Salıveri r kanadını turaçlar
K a l em b l em sıcaktan
Yılanından geçer l e y l e k
U y ru k geçer böcekten
" H er si neği b i r alıcı kurt o l u r"
Esti kçe gök y e l lerinde estikçe
Bir o yana bir bu yana ırga lanır
K a fkı rtların günebakanın kındıra n
A ğ ustosta p a m p a l pampal açı l ı r
Ey hanalar aka t e l e r
Savru l u r da boz toprağın tozu i nceden
Yakar Reşi t ' i n genz i n i
Yol y o l o l u r akan ter l e r
S o l d u ru r g ü l benz i n i

N 'i ş l edin de Keçebağ n ' i ş l c d i n


Çiııı e l kızı M e ry e m ' i n oğl u n u
B ı l d ı r yangına d ü şü rd ü n
Bu yıl verenıe
D ü ş ü rdün de ecel i l e eşied i n

( 1 952)
G E N ÇL i K PA R K I

Bütün soka k l a rı b u kentin Gençl ik Parkı 'na açılır


Bir sevgi i l kyaz sıca kl ığında
Bir türkü y ükse l i r uyg<.ı r l ı ktan yana
Kı l ktan y a n a em ekten yana bi l i mden yana
Alır karaııı sa rl ığı nıızı götürür
M a vi l i kte a çı l ı r toıııurcuk
Bir halı d o k u n u r y u rt güzel l iğinde
Gel eceğ i n y o l l a rı n a seri l i r

Genç dediğin boy a tma l ı özg ü rl üğe doğru


Büy ümeli y ı l l a rı n kısırlığında böy l e d i k
C ü n ı şırken y erini a l nı a l ı e n önde
CL'nçl ik Park ı ' n d a coşkudan bayrak çeki l me l i
1 ın
N erdensiniz y i t i k u mu tli:ı rı m hang i çıkmazda
Katılın bu ayd ı nca şenl iğe korkusuz
Tükenmiş yal anı tutsak bi l i min
Susmuş ayakl a rı n sü nepe ezg i l eri
B ü t ü n atılı m l a r gerçekten yana u yu m l u
Göky üzü kızarmış gençl i k ateşi nden
Evrene kard eş l i k getirmeli bi l i m ded i ğ i n
Yüce l i k getirmeli hal kımıza m u tl u l u k geti rmel i
Çözmel i kişiyi pasl ı zi nciri nden

i şte beklediğin düş gözl eri n i n ö n ü nd e


U y s u n adıml arı n çağmın g i d i şi ne
U y s u n adını l a rı n çJğrısına gerçekleri n
Başınm ıçinde i l kyaz b u lutu
A l tı n topra k üstün yaprak
Gençl i k PJrkı'ndasın

( 1 968)
U Z A K D EG İ L

Çaresiz l i k a kşamında d ü ş ü n ü l m ü ş
Bakıp bakıp kör pencereden
Bir y u d u m suy u n b i r s o l u k l u k h a vanın
Sudan d a havad<ı n d a üstü n dost y üz ü n ü n özl em i n d e
Alıp başı m ı g i tmek. Atsız a rabasız
Alıp başımı düşlerin çıkmazından
Karışmak taşa toprağa . Yol c u l u k . . .

Bir sabah . . . Zey tin yeşil i Ege kıyıl.mnda


N e m l i bakışl a rında çoban köpekl e r ı n i n
Başakl arın ağırlığı nca veri m l i
Savru l a n harmanl arın bereketinde
Savru l a n alın teri i nsan emeği
Beni y.ışa m l a içl i dışlı eden
Yaşam l a güçlü yaşam l a b i l inçl i
Yol boyu a d ı m l ad ığım m u tl u l u k

7 ') 1
Sabah sisinde H avriln y o l u n d J
Katırtı rn<.ı kl arı n d J g ü l ü ş J l e v sarısı
Toprakta coşku su tava gel menin
Dal u ç l a rında d uyarlık
U l u ça m l ara köknarlara karşı
Yaşıyorum di yebi l m ek göğüs dolusu
B i r otuyum diyebi lmek bu toprağın
M e nekşe değil bir ard ı ç eği lmezliğinde
Özsuy unda üreme varolm a tutkusu
N e kişiye boyun eğme ne kula k u l l u k

Gene de bi tkisel l i ğ i n körlüğüne d eğil


İ l kel ışımanın ezgi s i n d e i nsancJ
Bir aydın başıboşlu ğ u nca soru m l u
B i l i n çsiz doğa kadar ustan yana
B i l i n çl i bir insan d u y a rl ığıneLI d oğal
Sal t kural l arın<l bağlı y e rçeki m i ni n
öylesine özg ür

K ü f y eşi l i An<ı d o l u ' m ayLiklar al tında


Tüm y J i anlara açık ard ı na b d il r
Gerçeki ere tabu t g i b i örtük
Bir gün böyl e yadsı böy l e tutsak deği l
Köy bizim yol bizim y o l cu bizd en
Dost y ü reği sıc<.ıkl ığı n d J b i r y o l c u l u k
U za k değı l

( 1 968)
Uzak Değil
(1971)
K A RADENİZLİ 'SİN

Y ü züstü b ı raktmsa b u dost denizi


D ı rakıp çı ktın sa borası nda b.:ı �ına buyruk
Bir sabah balığa çı b r gibi yal ıboyu ndan
1\v l a ııı ak i ç i n d i ekm eğ i n i boğazl <ı rı n ötesinde
Yl'ryu varlağını b i r y u mrukta d a rmad ağın
Fttinse biiyle b i r bzı ş soğan g i bi bu yüzden
1 kp b u y ü zden menev i ş i i uskumrulzı rı n
iizl emini çeki �in
B i R KOZ A D A

G e ç k<:ı l nı a dı k tanı zJnı tı n ı


i ş b J şi J m tı ktaydı b Jşlc .ıdı k
Örüyoruz koza mızı b i rl i kte
Zam a n dJ bir kozadır ipek böceğim
H er solu ktJ örü len
B i r d ışındayız b i r i çi n de

B i r gün b i z i m de d okunacak
Atl asın ı ı z çalışkan el l erde
Gül y tıprJğı i n ce l i ğ i n d e d u ru
Saba h l tı rı n eridiği nıJvil i kte
tv1ekikler söy l ey ecek tü rkü nı üz ü
En g üzeli b u değil nıi övg ü n ü n
En sürüp g i d eni i pekte

i l k yağı şl tı btışi Jdı d i ri l iş


Özsuyltı buğu i J ndı dJil a rı n u cu
Ya prtığa durdu d i p ten d o ruğtı
Balıçedeki d u t ağacı

( 1 970)
K A R A D E N i ZL i S i N

Yüzüstü bıraktınsa bu d ost d enizi


Bırakıp çıktınsa borasınd a başına buy ru k
B i r sabah balığa çıkar gibi yal ıboy u n d a n
.:\vlanıak i çi n d i ekmeğ i n i boğazları n ötesi nde
Yeryu varl ağını b i r y u nıru kta darmzıdzığın
Etti nse b öy l e b i r b a ş soğan gibi bu y üzden
H ep bu yüzden menev i ş i i u sku m ru l a rı n
özl em i n i çeki şi n

Oysa sen gözleri n i pay razınd a açtın Karadeni z'in


l'vl a rtıl arla boy a ttı n keş i şlemesinde
Si nop' l a Kerempe'y l e çakı p sönerekten
Yu nusL:ırla uzak l i m a n l ar a akıp g i tti n
Kefken ley i n ardı ndan bakakaldılar sen
O fken l e, hın cınla Kar.ıdenizl i si n
B i r kardeşin Ruhr bölgesinde dem i r çıkarır
Bir kardeşin Arden' l erde kömür
Çal tı 'yı dal anadurs un Emice'n
Oğl u kana b u l ar el lerini b i r karış toprak içi n
Çekekte yorgun teknel eri n gü vertesi nde
H oron teper aç karına yeğenierin
H er tanrının günü "Ha u şaklar ha"
Ararlar m u t l u l ukla rını Recep'i n kemençesinde
Ku rur çay bahçesinde yaprak yaprak
Gazel o l u r mısır tarl asında kız l ar
Alır götürür l odos ahn terl erini
Elde avu çta b i r teneke gaz bir çıkın tuz
Bütün kaygılar aç kal m a k açık kal m ak

Kırıh r u şa kl a r veremden i l açsız


Al ır götürür takal arla karayel
Yurt dediğin doğd uğun yer değil
Doyduğun yer diye ahkam çıkarmışız
De bana hemşerim y a öl d ü ğ ün yer

inanma ne yana g i tsen Karadeni z l i s i n


D i rek d i rek v e dalgalarınca özg ü r
Elde süpürg e b a tı sokakların da
Ama bağazı tokluğuna tutsak
Del i rüzgarlar başının üstünde eser
Sana dökü l ü r dövüne dövüne
Yüreğimizden Kızıhrınak

( 1 969)
DEFNELER GİBİ

Sevdim döl d ö ş torun torba


Taflan g ürlüğü çağal dını
Kimi tek başıma bozkır yal ruzlığı
Kimi çi ft yaşadıııı sarmaşıkl arca

N el er gel di geçti b i r sevgiyi ayı rdını


Yaşamayı defneler gibi u z un ömürlü
Pıtrak pıtrak üremey i kök verip
İçlerind e n bir sevgiyi ayırdım

Götürül düm se özgü rl üğü y üzüstü koy up


Ben bir yanda sen bir y an d a su ç ki m i n
İşsizsem güçsüzsem onlar mı haklı
Ben m i taktım bilekl erime kelepçeyi
Duvarl arı ben mi çektim boylu boyu n ca
Ben m i vurd u m kapıl ara çifte kilidi

Yılmadınısa dişe d i ş savaşm aktan her çağda


Sevişip kökleşmekten yoru lmadı msa
Söy l ey i n hadıml ar kısırlar g ü çsüzler
Boş öğretiler çığırtkanı y üreksizler
Kötü mü ettim size karşı çıktınısa

Sevd im haklıdan yana olabil mek için


Çalışıp ezi l e n den senden yana
Sevdim a l dığını sol uğu hak etmek ı çin
A m a sevdim hal kınıca

( 1 970)
Güvercinim U y ur mu?
(1974)
CÜVERCİNİM UYUR MU?

" C iiverciıı im u y u r 11111,


Çn,�1rsam uyaıur Ill i ? "

Sömürgcn cami güvercinleri sizin olsun


O doyumsuz l apacı güvercinler
Kurşun buğusu güvercinleri severi m ben
Kanat uçları çelik yeşili

Kuş dediğin piyerlotisiz yaşamalı


Adaksız avlusuz şadırvansız
Buluttan süzmeli suyunu
Kuşçular çarşısında tüy dökmemeli

13enim güvercinim tunç gagalı


Kiml erin bakışı kardeşçedir
Kinı l erin bakışı düşmanca
Kendisi hangi kavganın gü vercinidir bilir
Tüneyip acımanın saçakları na
Miskin sevilerle bi tlenmcz
Kanadından çok pençesine g üvcnir

Barış taklal arı süzülmeler


Gagalarda zeytin dalı
Perendeler mavil i klerde
Tüm gösteriler resimlerde kalmalı

Güvercin dediğin uyanık olmalı


Tüyler duman d uman öfkeden
Yanı p tutuşmalı gözbebekleri
Sevgiden tıpır tıpır bir yürek
Özgürl üğünce dövüşken

( 1 97 1 )
GÜNEŞTEN UZAK

Konuklarımız için yıkadık sizin için


Kıyılarımızı bol köpüklü dalgalarla kıştan
Nisan sabahlarının buğusu saçlarınızda
Mavi gözlerinizde sevinç
Tclli turnal ada geldiniz

En saydam mavilikleri çektik üstünüze


Toroslar' dan Ağrılar' a kadar
Üzüntülerden arındık sizin için
En güleç yüzümüzle çıktık karşınıza
Papatyalar gibi tekdüze
Erkenden u yardık çiçeklerimizi
Kalkınmamız sizden olacakmış
Başımızın üstünde yeriniz
Izgaralarda lüferler emrinizde
Tabaklarda mayonezli levrekler
Ağız tadıyla yiyemediğimiz
Kirazlar canerikleri çilekler

Bulutun kınalısı denizin mavisi bizde


Yurdumuza bir renk de siz getirdiniz
Esmerler sarışınlar yeşil gözlüler
Hoş geldiniz

Biz bu güneş ülkesinin çocukları


Öfkeyle umutla beslenen
Yaz geldi mi ebegümeci madımak
Kar yağdı mı dağda bayırda
Davarımız sığınınızla yarı tok yarı aç
Biz bu güneş ü lkesinin çocukları
Kuru emzikle b üyüyen gecekondularda
Odsuz ocaksız
Bu mevsimde sevilerden uzak
Yoksun tüm aydınlıklardan
Sabrımızdır geleceğin harcını özleştiren
Bir tuğla bir tuğla daha
Bir avcumuzda kum
Bir avcumuzda kireç
Günler günler boşuna harcanan
Okunmuş bir mektup kirliliğinde
Buruşturulup atılmış günler

Yazısız kağıtlarca anlamlı


Alyuvarlarla beslenen özlem
Kum kireç ölçek ölçek zaman

Biz bu güneş ü lkesinin çocukları


Güneşi konuklara bırakan

Oysa bardaklarda altın yeşili şarap


Marmara'nın midyeleri soframızda
Olgun domatesler taze soğan
Derilerde Afrikalı yanıklığı
Hoşi Ming'li savaş çocuklarıyla birlik
Garcia Lorca'lı kızlarla bir arada

Karşıda Nazım'ı dalga dalga getiren deniz


Oturup diz dize bir kıyıda
Aynı balık çarbasını kaşıklayabilirdik

Biz bu güneş ülkesinin çocukları


Güneşi bulutl arın ötesinde bırakan

..... ... ,...


ELİF'İN BABASI

Bir yürekli kişiydi


Elif'in babası bir aydın kişi
Er kişi niyetine el bağladılar sağlığında
Kıblesini şaşıranlar
Amerikan gemilerine karşı diri diri
Kıldılar namazını Daimabahçe'de
Bir öğle üzeri

Demir atmış bağımsızlığımıza


Gemiler gemiler çirkin gemiler

Kış ortasında bir güneşli pazardı


Sağdı henüz
Vardır böyle pazarlar yaşantıl arımızda
Ama hiç bir pazar böylesine u tanç verici
Böylesine aşağılık olamazdı çağımızda
Elifin tu tup elinden b abası
Gemiler gösterecekti d izi dizi
Tutsaklığın kirli duvarlarına çizilmiş
Sonra ışı kl ı yüzler gösterecekti gencecik
Işıklı yüzlerde parça parça bulut
Sonra satılınışlık sonra kahpelik
Sonra yeniden sevinç yeniden umut
Sonra cop sonra şiş bıçak kanca
Benzin patlaması gaz kokusu kan
Köpekliğin köleliğin zincir şakırtısı

Ne varsa öğretecekti Elif' çiğine


Çocuklar değil miydi büyü k yüzdelerle
Bütün borçlarımızı üzerlerine alan

Ne varsa tutsaklık adına öğretecekti


Ne varsa uygarlık adına sunulan

Bırakıp bütün bildiklerini bir yana


Bize alanlarda ölmesini öğretti.

( 1 970)
ÇENGELKÖY'DE TEMMUZLAR

Kirli Boğaz sularında temmuz


Tarihten bir bal ık çorbasıdır
Dumanı üstünde

Beylerbeyi Sarayı i leride


Kapısında nöbetçiler
Selanik'ten kaldırılan Abdülhamit
Sanki yeni tutukludur içeride

Bir temmuz daha 1 940'lardan


Şu Dilnişin'di bırakıp giden iskeleye beni
Zi ncir kelepçelerde asma kilit
Kaptanın çektiği düdük peşimden
Bir yakarış deği ldi dağa taşa
Uyarıydı
Çığlık çığlıktı martılar
Bütün yaratıklara çağrıydı
Susuzluktan yanar kertenkeleler
Akrepler, kırkayaklar tutuşur
Bir bunalım ki ceviz ağaçlarından
Sineklerle yağar üstü müze
"Kerime Hatun" seslenir minareden
Uyuyabilirsen u yu d üşünebilirsen düşün
Abülhamit karışır düşümüze

İki süngülü arasında bir ozan


Ozanın i ki ciğeri verem
Kıyıda boylu boyunca bir okul
Okul değil saynlar evi
Veremiisi var röntgeni yok
Ayakları suya ermiş düşünür
Sayrılar evinde iki koğuş
Biri uyuz biri bitli
Sayrılar oturmuş kaşınır
Bir de üçüncü koğuş
Kapısı ü stümüzden kilitli

Saray temmuz uykusunda yorgun


Sulara vurmuş mermeri
Radyoda bir marş kötürümler için
Yürüyebilirsen yürü

( 1971 )
KARTON KULELERDEN

Tükenen bir şey vardı yerine koyamadığınız


Kurşundan bir bulut d üşlerinizin üstünde
Sınırları aşıyordu barut dumanları
Tıkalıydı ciğerleriniz duymuyordunuz

Çekirge sürülerini beslerken ulusça


Sirnitsiz büyüyordu çocuklarımız
Ellerimizde karne, açtık belgeli
Kitaplarda bir şefin resmi vardı büyük
Alfabeyi sökmüş, okuyup yazıyordunuz
Sofralarınızd a bolluk
Kuşsütüne karışınıştı yalanlar
'"V'"11\
Yiyordunuz içiyordunuz
Yaşamıyordu nuz ki
Serçenin kursağında tohum
Balıktınız martının gagasında
Göreviniz alın terine yergi
Uyurgezerlere dümtekti
Her sokak kendi türküsünü söylerken
Susardınız dört yol ağızlarında
Alanlarda görünmezdiniz
Ustaydınız güpegündüz düş görmekte
Karton kulelerden baktınız gerçek.lere
Karataş yosunlanıp yeşeredursun
Siz mermerler gibi aktınız

Ölüm sınırlara gelmiş dayanınıştı


Çağ dışı olmuştunuz gençliğinizde
Mezar taşlarınızla kucak kucağa
Takvimlerde oğlak burcu
Dedeni zin belinde kuşaktınız

(1 973)

") 7 1
SULARDA GÜNEŞ OLMAK

Kıyıda kum çakıl yosun. Gidenlerden


Boşuna değil martıların hırçınlığı
Köprülerin altından geçen sular var ya
Kürsülerde lafını ettiğimiz
Biraz da köprülerin üstünden akınalı

ll

Yeşilin sarıya dönüşü korkutmasın seni


Morarıp silinmesi maviliklerin
Kırmızının akıp gitmesi damarlarından
İşi miz kol ay değil o denli
Kargaların içgüdüsel ölmezliği ne i nat
insanca ölcbilmeli

'1 7')
III

Ne ilkyaz bulutlarında yıkanan


Bir mezar taşısın uzun ömürlü
Ne kı ş güneşinde silkinen selvisin
Bir mezarl ı k değilsin anıların gömül düğü
Yeşi lin bitki selliğini sürdürmeye gelmedin

IV

En güzel sarılarda dü şsel


Bir ayçiçeği güneşte tek başına
Bir de karanlık sularda güneş olmak
Bu daha güzel

( 1 973)
BiZ DAR GEÇİT BEKÇiLERİ

Yaşam durur mu biz yeri mizde saysak bile


Hele bunalımlı bi r döneme girdik mi
Oluşturur çocukl zınınızı mevsiminden önce

Kapatır gerekirse arayı yaşamdır o


Durmuş oturmuş adam çıkarır bir çocuktan
Ya da bir delikanlı başında kavak yelleri

Yaşam ını yapar bi lemezsin yoksa biz m i


B i z d a r boğaz bekçi leri yaşlılar
Dalından kopanr da sarsak ellerimizle
Sıyın r kabuğundan cascavlak bırakırı z
isteriz ki ezilınesinlcr ayak altında
Çetin ceviz olsun cvlatlarımız

Süreriz önlerine tekel kitaplarını


Sayfalan kırmızı kaleınler!e çizi lmiş
Ders isteriz çalışsınlar ha b abam ha
Bi r tıkaç kul akl anna öğü tlerimizden
Büyüsünler dizleri mizin d ibinde

')'7 1
Burun kemerlerimizde emekli gözlüğü
Bir mandmı düşlerken yeni tasarı larda
Geçip karşı ianna azşekerlimizi içeriz

Bir bakarız uyumuşlar büyü müşler


Başları na bu yruk çeti n ceviz olmuşl ar
Kara kara d üşünür kaşırız cnsemizi
Düşünen bir babayızdır bir babahindi

Ne beklemiştik önce ahlak değil mi


Biraz da saygı kendimiz için
Erdemli olmal arını i stemedik mi
Mutlulukl arı d eğil miyd i tek d ileği miz
Hani şu ömür boyu beklediğimiz mutluluk
Bekleyip de crişcmed iğimiz
Bir ömür boyu da siz bekleyin demedik nıi

( 1 972)

27'1
BİR SINAYSA EC�ER

Girdiğim çıktığım yerler tanığımdır


Kapımı çalanlar gece yarılarında
Okunan kararlar yüzüme karşı
Korkmuyorum duygusal bitişlerden
Tükenen kurşun kalemler tanığımdır

Ölümle burun buruna bir gençlik boyu


Sıtmasında vereminde Anadolu 'nun
Dönül mez bekleme kamplarında
Suçsa suç, sorgu ysa sorgu, hapisse hapis
Yaşamak gezi n gözün arpacığın ucunda
Elimde hep böyle tükcnen bardak

Yaşamak bir yürek işçiliği günümüzde


Öl ümün anlamı değişti birden
Eskiden yataklarda beklerdik
Ders m i sınav mı görev m i belli değil
Gelecekse ayakta bulsun dimdik
Açı lan bir sorumsuz yaylım ateş
Bir top karanfildir göğsümüzde

( J 971 )

/7(,
Kulağımız Kirişte
(1983)
KULAClMIZ KİRİŞTE

Yaşlılar adına konuşmanın tam zamanı


Kütükte yaşı yetmişlerin arasındayım.
Bir tekerlemenin çağrışımında
İnanıvermeyin işimin bitti ğine
Ne var ki dertlerimiz tasalarımız artıyor
Yaş ilerledikçe.

Biz yaşlılar türlü nedenlerden


Kuşlarla birlikte uyanmak zorundayız,
Saksıdaki karanfil bakım i ster,
Tüm çiçekler, ağaçlar, parklar
Yollar, köprüler bakım i ster,
Balıkçı barınağı, bannaktaki gemiler,
Gün doğmadan deniz fenerimiz,
Kıyılarımız, gökyüzü, bulutlar,
Bir uçtan bir uca esen rüzgar . . .
Bütün gün gözümüz üzerlerinde olmalı.

Bu arada torun torba, çocuklarımız,


Martılarla birlikte çoğalan . . .
Onlar d a bakım i ster kuşkusuz.
Erken de kalksak, alaca karanlıkta
Hangi birine yetişebiliriz ki . . .

2 79
Biz yaşlılar i çin en önemlisi
Kuzeyden esen nemli rüzg5rlar,
Karayel de önemli, gündoğrusu da . . .
Raporlar yazıimalı hava raporları,
Soğuk, sıcak tüm dalgalar, akımlar
Alçak basınç, radyolarda, yüksek basınç
Güneyden esen yellerle birlikte
Sisli puslu havalar da duyurulmalı.

Yaşlandıkça azıyar romatizmalarımız


Bir günümüz bir günümüze uymuyor,
Artıyor ağrılarımı z sızılarımız
Kapıya ki m vuracak belli olmaz,
Kulağımız kirişte olmalı.

(Ekim, 1981 )

''H ' "


BAROK SARISI

Poyraza dönük bir yamacıııda Gideros'un


Görmüş geçirmiş bir barok çalısı kar altı nda,
Karayelde dal dal ti treşir durur
Çağların derinliğinde kökleri
Düşünür geçmişini -yalnız değildir-
Kalyon kalyon uygarlıklar geçer önünden,
Allı pullu bandıralar yansır sulara,
Venedikli kadırgalar, Cencviz barkaları,
Ambarları altın gümüş baharat,
Pontus korsanları pupa yelken . . .
Tüm çağlar sayfa sayfa belleğindcdir.

Şimdi bir temmuz güneşidir özlediği,


Temmuz güneşinde alev alev bir sarı,
Bir sarı ki uzak adalardan kaçırılma,
Serçeleric dal uçlarında cıvıld aşan
Böylesine bir sarıdır özlemini çektiği . . .
Gideras kıyı l arında yoksul bir barak çalısı,
Günü geldi mi mutlu bir barak çiçeğidir,
Bağnaz martıların çığlıklarında
Düşer sarıların en a teşiisi yüreğine
Orda sarıleırın en yiğitiyle birleşir.

ŞL: durmadan değişen evrende


Ölümsüz bir yaratı bırakmak deği l mi amacımız,
Sözgelişi kalıcı bir ürün?
Barak sarısı mı yara tmak i stediğinıiz,
Giderosl u bir kadının tutkusuyla en azdan
Bir sarıyazınada sürdürebilmeliyiz.
TA LİMLERİMİZ*

Süresizdi yaşamalar,
Dar zamanlar içinde coşkulu.
.
Vakit yoktu göz ucuyla bakınaya
Yaprağa yemişe gidcrayak.
Koparmaya el değmiyordu (ilüınden,
Açılıp saçı ladursun dalında meyva.

Oysa mersinler, bilcdinler, barok çiçekleri,


Birlikte yaşamanın sevincindeydiler,
Tali m dalı, zeytin dalı sarmaş dolaş . . .
Ölüm çağrıları kapılarda,
Davullarla duyurulan kara haber savaştı.

Sevişme bir törendi, ayrılıklar i çin,


Dul gelinierdi geride bıra kıl anlar . . .
Solanl ar gün görmeden,
Boy atmadan büyüyen oğlanlar . . .

Karasahanın demiri paslı,


Sürülerdi gün günden azalan,
Arılar kovansız,
Genç kadınlar tarlalarca yoz,
Sarıyazınalar soluk,
Bal ta lar duvarda asıl ı . . .

' T<ı l i nı : C i d e l ilerct' ddneye veri l en <ı d .


Savaştı türkü l eri nıizi y akıp kavuran,
Kurşu n gibi işleyen, ciğerlerim ize.
Açlık bi yandan,
Verem, sı tnıa, frengi b i y c:ın d c:ı n,
Erkeksi zlik, evlat acısı . . .

Settülbahir, A rıbu rnu, Çanakka l e . . .


Çanakkc:ı l e ' d e d işe d i ş savaşan
Yanı kı lıçlı bir küçükzab i t . . .
Bir kahraman . . . Benım gözüınde.
Bır tarih ti, kendi e l i y l e y a z dığı,
Bir yi tik coğrafya desem de o l u r,
Sınırları kendi e l i y l e çizi l en . . .
Sina Çöl ü, Musul, Kerkük, H e nı edan.

B i r u çtan bir uca Bağdat H a ttı,


Bağdat H a ttı'nda bi r özel tren,
Trende İ stc:ınbu l kadc:ır büyük paşal c:ı r,
Enver Paş<.�l a r, Cema l Paşal a r,
Colç Paşa, Sanders Paşa, Fal kenhayn . . .
H e r zam a n her yerde her şey i n üstünde
Doyçland Doyçland . . .
Basamakl arda bizimkil er, s ö m ü rge subay ları
Küçükzabitinıizse Ey Caz i l er'i tuttu rur
Çöl lerde yayan yapıldak.
Şimdi anımsıyoru m uzun boyluyd u ağalwyi ııı
İlk kezdi görü �üm Çanakkale dönüşü
Pırıl pırıldı ceketinin düğmeleri
-Kucağına beni almı ştı da bili yorum­
Gerçekten de belindeydi kılıcı,
Sırmalı bir de kalpağı vardı
-Kurtuluş Savaşı 'nı n kara kal pağı değildi­
Görüş o görü�!

Bir resim kalmıştı ondan konsolun gözünde


-Aramalarda götürülmüş olmalı-
Kim bilir nerelerdedir kılıcı ?
Aynalıçar�ı'da değilse, Çanakkale içinde,
İstanbul'da Kapalıçarşı'dadır.

Şurada, Yalı 'ya gi den sokaktaydı evimiz.


Dü şlerinin çıkmazında yorgun,
Çatısını zor taşı makta şimd i '
B i r anı, o mutlu günlerden:
Bahçesinde zerdal i dall arı . . .

Anı larda ü rey i p çoğaladursunlaı�


Dönmedi gidenlerin hiçbiri . . .
Yiti rilmiş savaşl ardan kalma
Ceviz sandıklarda paslı madalyalar. . .
Bağlarımız b u yü/den bakımsız,
Bu yüzden zeytinlerimiz yabanı l
Ormaniara ÇL'kildikleri doğrudur.
Gelgelelim tal imler bizim talimlerimiz
Yaz kış dökülmeyen yapraklarıyla evcil
Gel ecek çağl arın u tkularını �imdiden
Birlikte yaşamaktayız.

(Cide, 1 977)
SARlYAZi'dALI

Ya dertl isin, ya sevdal ı. . .


Eşsiz kal mış kekli k misin?
Uçaınazsın, sekeınezsin.
Alan alınış, satan satınış
Beşik kertınesi başın bağlı
B aşını alıp gideınezsin!

Yavru kuşum, bu sendeki güzellik


Başlık ını d ı ı� harçlık ınıdır baban a!
De ğ erini biçen biçmi ş
Kız evlatsın, e ğ e ceksin boynunu
Şerbetini içen içmiş
Davul zurna gideceksin yabana!

Gelin değil yoz tarlada ırgatsın,


Kadın değil, ana d eğil, kul, köle.
KargLıcaklı ' ın, Aybasanlı'ın, Malyasl ı'nı,
BabandLın ını miras sana bu çile?
Bir çile ki soydan soya,
Bir acı ki anadan kıza.
Yarin gider gurbet ele bekle, dur.
Kimi nin kü nyesi Kore'den gelir,
Kiminin mektubu Alamanya'dan,
Kuşun kanadında gel i r, okunur.
Bir gece yarısı çalınır kapın
Alıp götürürler erkeğini,
K açak mıdır, kaçakçı mı bilmczsin,
Yüreğine kızgın hançer sokulur.
Uyku girmez kalan* yaşlı gözüne
Gökte misin, yerde misin
Bckleyişi n ezgi ol ur, açılır,
Türkü olu r yaprak yaprak dökülür:
"Pcncerclcrdc perde misin?"

Kara kışta limon fidesi gibi


Isıtırsın yctimini koynunda.
Boynu bükük büyütürsün yavrunu.
Avucu kınalı, gözü sürmcli,
Tabanı nası rlı, eli kazmalı,
Kara topr<1 k ellerinde un ufak . . .
Ellerinde bir tek tohum
Dolu dolu, san sarı bir b<1şak!

A l paçalıklı sı rtı küfeli,


Başı çi fte çifte sanyazmalı
Siler gibi a l ın terini çevrcne
Bu kara yazı yı alnı ndan silip
Kendi özyazını, kendin yaznıalı !

(Cide, 1 978)

• KJbn (GJIJn): .-\rtı k .


T3UNCA YÜZYILDIR

I3iz u ygarı z haaa! . .


I3i z, diyorsanı . . . Yanlış anlaşılmasın,
I3ir Türk olarak söylemi yoru m
Tü rklük adına değil, konuşmam . . .
Hem ne haddiıne,
I3u işin tap usunu taşıyanlar var cebinde.
Aman yanlış anlaşılmasın,
I3 i z, diyorsam . . .
Dünyalılar adın a konuşuyorum,
Bi raz da i nsan ol araktan,
I3iz diyorum, biz uyg;:ı rız haaa! . .

Ku�kuluyum durumu muzdan doğrusu,


Uygarlıkta nerclerdeyi z,
Kaç karış i lerde?
Öyle ya bunca çaba
Bir düzey tutturabilmek içi ndir,
Bir mnaca u l ;:ı şnıak i çin olsa olsa.
Soruyorum, nereye v;:ırdık,
A rpa boyu yol alabildik mi ?
l l aııgi düzeydcyiz uygarlıkta?
Hele bir göz atalım özgeçmişimize
Neler yapmışız bu uğurda,
Neler başarmışız insan olarak?

Taş dönemi, kazma, balta


Tunç dönemi, demir dönemi,
Kılınç kalkan, top tüfek . . .
Daha da önemlisi
Uzayda perendeler ata ata
Füzeler çağına girmek . . .
Bütün bunlara izninizle
Vurduk mu yaldızını sanatın,
Uygarlığın görevi tamam!
Tüm bu çabalar, sözümona,
İnsan olmamız içindir,
Uygarlık bi yan� ! . .

Ne denli kalın kafalı,


Ne denli dar görüşlüymüşüz ki
Öğreneli m diye insanı iyice
Kıymışı z binlercesine acımadan.

Yetmiyormuş gibi,
Tüm ezilmişlere yıkmışız
Bu kırımların suçunu bir de . . .
Ne i nsanmışız, değil mi?
Tüh be!

289
SEN B U ÇERÇEVEDE

Kim çekmişse çekmiş bu resmini.


Kendinden de renkler katmış çekerken.
D aha çok doğa koymuş içine,
Deniz koymuş, yosun koymuş.
Yüzün deniz mavisi,
Gözlerin yosun yeşili!

Hele bu dut ağacından çerçeve . . .


Her bakışımda şcışırtan beni
Becerisi değil de yapanın,
Beğenisidir daha çok,
Sana giden ağacı bilmesi . . .
En dillisini seçmiş doğrusu,
Dut da sözlü ağaçtır haaa' . .
Mavilerinle, yeşillerinle,
Daha bir başka duruyorsun içinde . . .
Çerçevene çok yakışıyorsun,
Yalnızlığıma uyduğun gibi . . .
Neresinden başlayayım,
Çerçeveyle bütünleşen resminin?
Senin güzelliğini mi öveyim önce,
Esintili, deniz gibi değişkenli ği ni mi?
Tutup bu kıyılarda resmini çekenin
Sanatını mı dile getireyim,
Yoksa yaratıcısını mı çerçevenin?
Bakışlarımdadır diye anlamın tümü
Yalnızlığıınla mı övüneyim?

Hep bu aylarda . . . Hava birden karardı da


Bir poyraz koptu ınu Balıkkayası'ndan,
Sökülür gider içim.deki tüm ağrıl ar
Poyraz da sağlam havadır haaa! . .

Hiç şaşmaz kardır arkası . . .


Seni alır da karşıına, yosun yeşili
Gözlerine dalar giderim.
Yi tirdiklerimi aranın ınaviliğindc.

2lJ1
Yollar, beller kapalıdır artık,
Deniz bile kar altındadır.
Gemiler barınakta çifte demirli . . .
Ne akım, ne yüksek gerilim,
Kenti saran karanlık, kar altında . . .
Bir tek mumdur seni diriltip yaşatan
Yetiş benim düş gücü m, göster kendini !

Çarmı ha gerilmiş gibisin karşımda


İsa mısın, Meryem mi, belli değil . . .
Ben miyim, dört duvarla kuşatı lan,
Sen misin düşünen, Şevki U sta'nın çerçevesinde?
Düşlerim mi, yaşamım ını,
Şu eriyen mum ı şığınd a ! . .

(Cide - Avcılar, 1 979 - 1 983)


YAKINMIYORUZ

Kara kı şta
Karlı dağlardan aşıp
Karşı köye okula giden çocuk,
Sakın bu yorgun delikanlı olmasın?
Hani azığı belinde yalın ayak
Uzunyazı'da sığır güden? . .

Kim bıçakla kazır gibi


Kazımış i çi nden acımayı
Kim silmiş sevgiyi yüreğinden?

O değilse bir b aşkası,


Terme Çayı'nda çimen.
Sıskası, sıtmalısı değil de,
Bir gözünü kısıp d a hani
Nişan alır gibi bakan çocuk?
Gün boyu derede b ükte
Kışın ahır sekisinde yatan,
Tarladcı tapanda yazın,
Çel ti kte, mısı rda, tütünde . . .
Dalına basılınca gözüpek,
Kayalar gibi acımasız . . .
Sertliği bir yana
Dağ keçisi kadar da çekingen . . .
Elindeki yavan ekmekten u tanır,
Gizler küçüğünden,
Büyüklere sigarayla görünse
Yerin d ibine geçer. . .
Bir üveyik kadar ürkek . . .

Köydeki değilse kentteki


Yan tutmanın esrikliğinde
Aç susuz,
Stad kapılarında bekleyen.

Senin çocuğun değilse eğer,


Benim çocuğum.
Ölen değilse, öldüren!

Bir görevin vardı öğretmenim,


Kim unutturdu sana?
Öğü tler verirdin kaşların çatık
Hiçbiri işlemedi mi onların yüreğine?
Söyle öğütler mi, öğretmenim,
Yoksa kurşunlar mı etkili?

Babalar, dayılar, amcalar,


Siz anneler, teyzeler, ablalar,
Çok m u önemliydi günlük işleriniz,
Hani çok severdiniz çocukları?
Yakmmıyoruz yanlış anlaşılmasın,
Size söyl üyorum, sayın senatörler!
Hiç gerek yok böyle alınmanıza,
Kınarnı yoruz da . . .
Suçun tümü bizim olmalı,
Seçip getirmedik mi sizleri başımıza,
Ey para sayar gibi rahat konuşanlar! . .

(Cide, 1 978)

295
KAÇ PARA EDER

Arıyorsun yıllardır. . .
Oysa ellerindeydi aradığın,
Yirmisini yeni sürüyordun!
Nerden bileceksin, değil mi,
Gençlik işte!

Şişe sattığın günlerdi,


El kantarında gazete sattığın günler . . .
Topu topu üç bardak şarap ederdi,
Ayak üstü içilecek,
Bir paket de Yenice.

Ne gazeteler para ediyor şimdi,


Ne de boş şişeler . . .
Etse de kulak asma!
Ayakta bile diki lemezsin
Koltuk meyhanelerinde.
Kaç para eder!

(Avcılar, 1 983)
YEDi CANLI OLMA K

Arada bir düşündüğüm oluyor:


Var mıyım, yok muyum ben de,
Bu yeryüzünde?

Baki Hoca'mızın söylediği gibi


Kabuğurndan sıyrılıp
Hakka yönelmediğime göre henüz
Sedef-i şerifimin içindeyim demektir
Yaşayıp gidiyorum, sizin anlayacağınız!

Nasıl mı yaşıyorum?
Bu da mı sorun!
Yaşıyorum ya siz ona bakın!
Gençken bir şiirimde,
"İş doğmakta değil ! " demiştim,
"Gelmişken yaşamakta ! "

Dekart gibi düşünüp


Dekart gibi konuşursam eğer:
"Yaşıyorum . . . " Eee şu hal de?
Canım aniayıverin gerisini,
Hiç kuşkunuz olmasın ki, "Varım ! "
Onun gibi de değil, açıkçası
Ben var olmak için yaşıyorum.
Bırakın düpedüz yaşamayı
Yaşamak i çin geeeli gündüzlü
Direniyorum üstelik!

Çare yok,
Tüm acı lara direneceksin önce
Daha çok,
Acınmalara direneceksin, i ki,
Yokluğa, yoksunluğa . . . Üüüç!
Güler yüz göstermeyeceksin
Yüzüne gülenlere, dört!

En önemlisi
Ezenlere karşı direneceksin, beş!
Ezilenlerin yanıp yakınmalarına!
Etti mi altı !
Yedincisi mi, can yoldaşım,
Övgülere direneceksin,
Seni göklere çıkaran övgülere!
Ayakların bir kesildi mi yerden
işte asıl o zaman,
Sedef-i şerifini terkettin demektir!

Kolay değil, yaşamak!


Saati geldi mi, can yoldaşım,
Canını dişine takıp
Soluk almak için bile direneceksin!
BOMBOŞSAN

Tek başınasın alaca karanlıkta


Bilmiyorsun, gün ortasında mısın,
Gecenin bir yarısında mı? . .
Yapayalnızsın işte ! . .
B i r ampul sallanır durur çıplak,
lşığı kendine yetmez . . .

Bomboşsan,
İçini ısıtacak güçte değilsen,
Tükenmişse yüreğindeki ateş
Vurur çenelerin
Ya soğuktan, ya korkudan . . .

Kimseler yoksa arkanda eğer


Tek b aşınaysan . . .
Çıplak bir ampul o zaman
Sallanır durur tepende.
Eritilmiş bir kurşundur
Saat başı damlay an . . .
KISALAR, KÖSELER

Gelmişler de bir araya


Ermişler, ermemişler,
İşierini yoluna koymak için
Sırt sırta direnişe geçmi şler.
Sırt üstü gidince de,
Düşmez kalkmaz
Bi r hacıyatmaz, demişler

Yeni baştan
Geçebi lmek için direnişe
Bir fırın ekmek yiyedursunlar
Bu arad a
Yücel tmek isteyenler ünlerini
Güçlerini çenelerine verip
Korkağa çıkarmışlar adımızı .
Öyle ya,
Diz korksak onlar yüreklcnecekler . . .
Ece bu d a bir avuntu,
I3u da bir umut!
Ama ne yapsın Sultan Mahmut!
Zaman du rnıuyor ki d urduğu yerde . . .
Şu ırmaklar v ar ya, şu akarsular
Neden tersine akmakta?

I3akı yoruz, k.lsırlar d ah a k.lsır


Sinsiler daha sinsi .
Cüceler, bücürler,
Küçükler, d aha da küçük . . .
Ah hele onlar,
Yaşanıadan kimliklerini eskitenler!

(İstanbul, 1 982)

?.()1
DEFNELER ÖLMEZ

Bir mevsim var ki üşü tür yeşilliğimi


Ben geceyle gündüzü bilirim yılları deği l.
Ölümsüzlüğü getirdim kıyıl arınıza
Düşlerimde hep uzak d enizler. . . Kıyılar. . .
Gideıneın, bağlıyıın toprağıına.

Dalıınla yaprağıınla, ben


Bir savaş siıngesiyiın oysa
İnsan kardeşlerimin gözünde!
Utkular düşleyen başlar için
Bir çelenk!

Savaşlar, soykırımlar gördük,


İskenderler, Sezarlar,
Ne atlar kaldı onlardan, ne meydanlar. . .
Gittiler, yıkılıp birer birer,
Biz kal dık.
En kıraç topraklarda tutunduk,
Biz defneler.

Dal kırılır, yaprak dökülür


Ölür mü acıl ara katianmasını bilenler,
Di renenler tüm kınıniara karşı. . .
Ölmez sevgiden yana C'llanlar
Defneler ölmez!

(Cidc, 1978)
Çocuklarımızın Bahçesinde
UÇURTMA

Çocuklarımız neleri sevmiyarlar ki . . .


Uçurtmayı seviyorlar sözgelişi,
Bir haval andı mı uçurtmaları
Daha da güzelleşiyorlar.
Maviliklerde gözleri
Özgürlüğü yaşıyorlar
Uçurtmalarla birlikte.

Koparıp da i plerini hele


Bir kurtuldular mı ell erinden,
Öylesine seviniyorlar ki,
Gidiş o gidiş, bile bile . . .

Kızalım mı u mursamayışlarına?
Kendi yaşamları nı izliyorlar boşlukta.
Onlar da birer uçurtma değil mi?

Bizim de ne süslü uçurtmalarıınız vardı,


Alıp başlarını gitmediler mi?
Gözümüzden bile esirgedik
Hangi biri nin ipi kal dı elimizde?

( 1 98 1 )
ÇEMBER

Büyük kentlerde artık


Çocuklar çember çevirmiyorlar . . .
Yazık!

Sokaklar tıklım tıklım


Çocukl ara yer yok ki çevirsinler
Ama büyüklerin altında dört teker
Bir gidip bir geliyorlar!

İş mi yaptıkl arı sanki!


Belki iş . . . Kim bilir,
Belki de gösteriş . . .

Nerde bu hoyratça dönen tekerlekler


Gösteriş için . . .
Nerde o başımızı döndüren
Şıkı r �ı kır çemberi n güzelliği!
EVCİLİK

Küçüklerin en güzel yanı


-Evci lik oynarl arken izledim­
Korkınuyorlar gelin-güveyi olmaktan,
Ayakü stü evleniveriyorlar,
Evlerini bile dayayıp döşcmcden.
Kim bilir,
Oyunu bile oyun diye oynamadıklarından!

Demek onlarda iç içe


OyunL:ı yaşam,
Dü�le gerçek.

Bize gdince
Biz de eveilik oynuyoruz ama
Oyun olduğunu bile bile.

Gene de çok şey bekliyoru z evl ilikten


Mutluluk bekliyoruz ü stelik,
Bulduğumuzi a d a yetinmiyoruz ki ! . .

( 1981 )

11)7
BEN i M GÜZEL YAYRUM

Ond an sonra, benim güzel yavrum,


Bir de oğlu varmış padi şahın.
Senin gibi akıllı,
Senin gibi yürekli
Başı dik
Gözü pek,
Babasından daha güçlü,
Senin gibi . . .

Bakmış ki padişah,
Oğlu gün günden büyüyor,
Büyüyüp geli şiyor.
Şunu demek istiyorum,
Oğlu babasını geçi yor.

Padişah bu,
Bizim gibi sıradan baba değil ki
Ani adın gerisini değil mi,
"Cellat! " demiş padişah,
"Uçurun başını ! "
Demiş ama, benim güzel yavrum,
Dediği ylcn kalmış!

( 1 981 )

11 \�
NE KUŞ, NE I3ÖCEK

Kuşsunuz d iyorlar, çocu klarım,


Bir kuşsunuz diyorlar size
Sığınacak kol arayan
Kanacak dal arayan
Bir yavru kuş, türkü!erde.
Telgrafın tellerine konarsınız
Ezgilere uymak için
Avcılar vurur sizi .
Yeşil başlı ördek olur
Kalı rsınız çöll erde
Böyle bir kuş işte! . .

Kuş d eğil y a çocuklarım,


Böcek bile olamazsınız!
Bunca yük, bunca borç
Omuzları mza vuru lmuşken
Hem de doğar doğmaz . . .
Kanatlanamazsı rı.ız!
Uç uç böceğim deseler de
Annenizin alacağı pabuçları
Peşin peşin giydi rseler de
Uçamazsınız, çocuklarım,
Bu gidişle!

( 1 98 1 )
ORMANIZ BiZ

Yaşayıp g idiyoruz bir arada


Meşc, çam, köknar, kayın . . .
Bırakın kirli kentlerinizi,
Biraz da aramızda yaşayın!

Varsın derinde olsun köklerimiz


Yükselrnek i çin yarış bizde.
Görülmüş mü ağacın ağaca kıydığı,
Sevgiyle yaşamak barış bizde!

Mutluyuz birlikte yaşamaktan


Meşe, çam, köknar, ka yın . . .
Sarılın toprağınıza bir çınar gibi
Bize de kend inize de kıymayın.

Ne demiş en büyük ozanımız


Neden kulak verm iyorsunuz sesine
Bir ağaç gibi hür yaşayın dememiş mi,
Ve bir orman gibi kardeşçesi ne?

311
B iLMEYECEKLER

Geride kalanlara ne bırakacağım,


Çocuklarıma,
Onların da çocuklarına?

Olsa olsa
Karadeniz'den payıma d üşeni . . .
Beş on evlek yer gökyüzünden.

Ne vermek istedimse sağlığımda,


Ne veremedimse,
Gizlenip kaçışlardan.

Biliyorum bu yüzden
Yokluğumu çekmeyecekler,
Hep yaşıyormuştım gibi gelecek onlara
Biraz ötelerde, uzaklarda.

Babamız diyecekler, dedemiz,


Dur durak bilmezdi,
Dert nedir, tasa nedir bilmezdi . . .

Neyi bil diğimi b ilmeyecekler.


Ocak Katın Ala g öz
(1987)
DÖRT MEVSiM

YÜZYIL'ımı dörde böldüm . . .


Her bölü m ü bir mevsim,
Biri kaldı, ü ç ü gitti . . .
YAZ'ı gitti, G ÜZ'ü gitti,
Karlı, tipili K IŞ'ı gi tti,
Yemyeşil bir bahar kaldı !
OCAK KATIRI ALAGÖZ

Pelit ovasında,
N anepınar'da bir ocak . . .
Taştan değil,
Tuğladan değil,
Dört duvarı taşkömür,
Tabanıysa çamur, çökek . . .

Kaya kömür, taşkömür,


Nanepmar, dağ, taş kömür,
Kara toprak, kara elmas . . .

Yüz yirmi beş kara arnele


Kömür karası yüz, göz . . .
Kiminde kazma, kiminde kürek,
Sökebilirsen, sök!

İster U.ver(*) lerde yıka,


İster kok'a çevi r fabrikasında,
İstersen maltızında yak!

Bir ocak, Pel i tovası'nda


Bir uçtan bir uca dekovil,
Yagonlar sal kım saçak . . .


l .avtıir: Kümlir y ı kama yer i .
Tek başına
Çeker götürür vagonl arı, Al agöz!
At değil, eşek değil,
Alagöz, ocağın soylu katın !

Yer altında,
Pir aşkına
Taaa Jerminal'lerden beri çalışır,
Bir avuç arpa hatırı.

Kendi inadına güvenmez de Alagöz,


Tutar kendi dayısına güvenir.(*)
Bütün gün ü ç vardi ya
Oysa anası bellenir!

Yeter bu ocak ağzı aydın l ığı,


Alaca karanlık!
Bir menzile bin kez
Ul aşıp ulaşıp dönmek . . .
Yeter ışısın ortalık
Ne bir avuç arpa
Ne bir tu tam ot . . .

* ,\ l <ıgö/Cı n b;:ıb;:ısı e�ck, ;:ııı;:ısı ;:ıt ol d u ğ u n d ;:ın, katırbr sos y etcsin ­


d c, b;:ıb;:ısının ;:ıd ı geçm e/., hep d ;:ı y ı s ı n ı n ;:ı d ı k u l l ;:ını l ı r asi l l er ;:ı r;:ı­
-.ıııda.

� 1 '7
DOST H İPOKRAT

İki bin dört yüz yıl önce bundan


Bizim Hipokrat
GerKecik bir hekim,
Henüz çiçeği burnunda!
Yüceltmek için hekimliği
Tck başına ant içi yord u .
Tanrılar tanrı çalar adına
Tck başına, törensiz, şölcnsi z :
"Gi rdiğim evlere . . . " diyordu,
"Kendi çıkarım için değil,
Hastaını düşünerek gireceğim.
İster özgür olsun, ister köle
Kadın erkek ayırmadan,
İnsan olsun yeter ki . . . "

"Bana hekimliği öğretenleri


Yaşamımca ana-baba b ileceğim
Onlara bırakacağım gerekirse
Yarısını, tüm kazancımın!"

Yıl dört yüz seksen beş, İsa'dan önce


Ne hac var henüz, ne zekat . . .

" Tam yarısını" diyor, "k.ırkta birini deği l ! "


N e deve var henüz, n e deveci,
Ne uluslararası
Petrol kuyularını bekl eyen
Deve sı rtında hacı!
İ ki bin dört yüz yıldır
Hep aramızda Hipokrat
Bir yediğimiz ayrı gider.
Bizimle yaşar, bizimle ölür.
İçli dışlıdır yaşamla
Ölür, ölür dirilir!

Ne var ki hekiınleriıniz,
B aşbaşa bırakırlar da bizi,
Dertleriıniz, acılanınızla
Yaşamın tadını çıkarmak için
Alıp başlarını giderler.
Onlar yaşar bizim adımıza,
Sağolsu nlar!
O geleneksel ant içınelere geli nce;
Kutsal hekimlik adına,
Törenlerle her yıl!

Hiçbir değişme yok içi l cn antlarda.


Bir ellerinde kurdelalı diploma,
Ah o yeni yetmeler . . .

Billur kadehlerde içik·n and'lar . . .


Daml ası damlasına aynı,
Dozu dozuna . . .
Tatsa hep aynı tat!

Hipokrat mı?
İnsanlar tümen tümen ölse de
İnsanl ı k öld ü mü . . .
Varsın yaşasın aramızda
Dost Hipokrat!
AH ONLAR

Karı nca d uası, ilahi, şarlu, gazel


Hep bu havalar değil mi,
Bizi Hırka-ı Şerif'lerle eskiten!
Oysa sağlam poyrazlar eser,
Bu topraklarda, çağların ötesinden,
En verimiisi düşer yağışın
Tepemizden ırmaklarca boşanır,
Akar akar da temmuzlarda tükenmez.
Düğün dernek
Köpüren d algalarla yıkanır ayaklarımız
Olmayacak dualarda kurur gözpınarl arımız.
Uzun kasideler keser soluğumuzu,
içi mizi yanık nutuklar karartır,
Padişahım çok yaşalarla
Ölür üz genç yaşta!
Tüm çiçeğe durmuş emeklerimiz,
Silkelenir, düşlerünizle birlikte.
Birilerini sevindirmek içindir
Tüm yaktığımız ağıtlar,
Yas tutmanıız güneşli günlerd e!
Saygı dan sanırlar su skunluğumu zu!
Toprağına diz çökecek gömütler ararız,
Merrnerierine yüz sürecek anıtlar
Düşündükçe ilahi ler söyletirler bize
Konuştukça yürüyüş şarkıları,
Ey gaziler . . .
Yakmırlar, dövünürler bizim için
Üç öğün haşl arur çocuklanmız,
Kamus-u Türkilerde kaynatırlar.

Kimlerin artığı bu zerdeler,


Bu ağdalı saray lokmaları,
Hangi Abdülhamit paşasından?
Ah, bu tuti-i mucizeguler, ah! . .
Kıvıra kıvıra dillerini, kürsülerde
Tecvitlerle carumıza okuyanlar!
Biz netsek, neylesek,
Ne söylesek günah! . .
ÇOCUKLARlNIZ i ÇİN

Savaş sonrası sayıml arda


Şu kadar ölü, şu kadar yaralı
Kadın, erkek sayısız kayıp . . .
Elden ayaktan d üşmüş
Geride bir o kadar da sakat,
O kara günleri anımsayalı m diye . . .

Zorumuz ne insan kardeşlerim,


Amacınız kökümüzü kurutmaksa,
Yetmiyor mu tayfu nlar, taşkınlar,
Bunca aç, bunca sayrı, kırım, kıyım,
Sayısız işkence kurbanları . . .
En kötüsü,
Güngünden başımıza i nen bu gökyüzü!

Bu topl anıp dağılmalar ne olu yor


Yüksek düzeylerde?
Neden alçakgönüllü değilsiniz,
Sözünüz mü geçmiyor birbirinize,
Hangi di lden konuşuyorsunuz?
Barışsa eğer i sted iğiniz
Uçaklardan başlayın işe
Önce çirkinleşen savaş uçaklarından . . .
Ya insanları bir yana bırak.Jp
Sivrisinekterin kökünü kurutun
Ya da bataklıkları !

Sonra geçin karasineklere!


Ne kadar da çoğaldılar son sıcakl arda
Yer gök tüm karasinek,
Yaşamımızı karartmak için.
Bir güç denemesi yapsanız da,
Onların yaşamını siz karartsanız!
Yoksa siz de mi barıştan yanasınız,
Onların özgürlüğünden yana?

Kolay değil, barıştan yana olmak


Özveri gerek yüksek düzeylerde.
Gene de bir nedeni olmalı, diyorum.
Bu toplanıp toplanıp dağılmaların.
rhantom'ların pazarlanması değilse
Denizaltılarm sığınmasıdır
Dost limanlara
Ya sağcı gerillaların barındırılması . . .

Ah uzak görüşlü yetkililer,


Bıraksanız da büyük sorunları bir yana,
Biraz da ulusunuz için,
Halkınız için konuşsanız . . .
Çocuklarınız i çin . . .
Kökleri kuruyup gitmeden!
DURMAK YOK

Başka iş gelse elimden


Bıra kırım kağıdı, kal emi!
Konuşmak bizim için değil, anladım,
Hele yazmak . . .
Ağzımızı açar açmaz su çlanı rız!
Savu nmaya geçi nce de
Hem suçlu oluruz, hem güçlü
Suçumuz özgürl üğe özenmek,
Gücümüz de olsa olsa bu özcntiden!

Durmadan suçlandığı ınız yetmez mi


çocuklar,
Bir de siz suçlam ayın bizi !
Düşünün ki ilerde
Si zi de suçlayacakl ar!

Bir ata öğüdü bend en!


Sakın h aaa,
Analar babal ar adına
Tüm büyükl er adına . . .
Kendi leri adın a, daha çok,
Paylamaya kalktı lar nu sizi,
Buynunuzu bükü p
Suçu üstlenivermL'yin hemen,
Direnin sonuna kacbr!
Ne gülmeniz ayıp, ne konuşınanız suç.
Yüksek perdeden de olsa konuşun!
Sını flarda konuşun, salonlarda konuşun,
Yeter ki dinleyenler bulunsun!
Söylemek sizin i çi n çocukl ar,
Çalıp oynamak da . . .

Bu türküler atalardan kalınadı ını size,


Bu halay lar, horonlar, zeybeklcr . . .
Düğün dernek
Kızlarıınız i çin değil ıni, bu süzülıneler,
Yürüıneler, tck tck basaraktan,
Karşılıklı çifteteili ler. . .

Olsa olsa durmak, oturmak suç!


Ne mi skinler varmış Uzak-Doğu 'larda . . .
·

Onlara bak<:ırsanız çocuklarım,


Yatmak, oturınakt<:ın iyiymiş,
Oturmak, ayakta durmaktan . . .
Ayakta dur ınaksa, yürümekten iyi . . .
Siz onlar gibi olmayın!

Hele davranın çocuklar,


Hoooop! . .
Emi neleı� Aliler, Ayşeler, kalkın,
Keremler, Zeynepler, Elitler siz de
Denizler, Defneler tutuşun elele!
Adları sabah ezanlarında
Kulaklarına besıneleyle okunanlar,
Durdular, Durın uşlar, Dursunlar,
Ne duruyorsunuz! . .
OKUTMA ÜZERİNE

SINIF'ın ozanıyım mimli,


HABABAM SINIFI'nın yazarıyım ünl ü .
K i m n e derse desin,
Çocuklar i çi n yazdım hep.

Canım yansın diye


İşimden atarlar sık sık,
Acısını hep çocuklar çeker . . .
Kendi öz çocuklarım,
Benden önce.

Şunu demek istiyorum!


İki iş tuttum ömür boyu kökl ü .
Çocukları okutınaktı i l k işim,
İkincisi,
Yazdığıını çocuklara okutmak.

Ne gençlerden, ne çocuklardan
Bir yakınınam yok
Arap'ın dediği doğru:
"Çocuk mazbut. . . "
Memleketse görülüyor işte,
Güllük gülistanlık . . .
Ne var ki güllerin dikeni çok!
TÜRKÇE' MiZ

Annenden öğrendiğinle yetinme


Çocuğum, Türkçe'ni geliştir.
Dilimiz öylesine güzel ki
Durgun göllerimizce duru,
Akar sularımızca coşkulu . . .
Ne var ki çocuğum,
Güzellik de bakım i ster!

Önce türkülerimizi öğren,


Seni büyü ten ninnilerimizi belle,
Gidenlere yakılan ağıtları . . .
Her sözün en güzeli Türkçe'mizde,
Diline takılanları ayıkla,
Yabancı sözcükleri at!

I3ak, devrim ne güzel !


Barış, ne güzel!
Dayanışma, özgürlük. . .
Hele bağımsızlık!
En güzeli, sevgi!
Sev Türkçe'ni, çocuğum,
Dilini sevenleri sev!
OKULLAR DİNLENCEDE

Ağıldaydııuz sanki çocuklar,


Yaz geldi mi açılacak kapılar,
Dağlara, bayırlara, kıyılara
Köylere, pınarbaşlarına,
B i r avuç dan gibi dağılacaksınız!

Ama nerelerdesiniz kuzucu klarım,


Hangi yangın yerinde?
Ne oldu o tatlı dilli,
Güler yüzlü öğretmenler,
Onlar da mı dinlencede
Oh, oh, ne güzel!

Ama bu iş portacı da kim?


Bu sirnit tablası da ne?
Nerden çıktı bu boya sandığı?
"Hani ya demli çaydan içen!"
"Taze simit, gevrek simit! .."
"Bayanlar, buyrun!
Sutyenler, don l astikleri,
Çengelli iğneler, yorgan iğneleri! "

"On halka yüz lira,


Şansınızı deneyin! "
"Taze ayran, soğuk gazoz!
Buyrun baylar,
Salonumuz da var yukarıda!
Buyrun öğretmenim! "
HER DiLDE

Hangi dilde ağlar çocuklar,


Hangi dilde güler
Ağlamak her dilde tek anlamda
Çince, İngilizce, Türkçe . . .

Bumunu çeke çeke ağlamak


Belki biraz çocukça.
Ağlamak, hüngür hüngür,
Ağlamak, içini çeke çeke
insanca!

Benim güzel çocuğum,


Ya ağiatmak nece?
Kölelerden, tutsaklardan başlatıp
Günümüzün ozanlarına kadar . . .
Gözleri bağlı
Sorgularda, i şkence evlerinde?

Çağına yakışır yaşamayı


Sevmeyi, düşünmeyi, çalışmayı
Kısıtlayan tüm yasaklar
Yasalardan değil yalnız,
Sözlüklerden bile atılmalı!

Zorla güzellik yok!


Ozan da olsa d izelerinde
Ağiatmaya zorlamak bizi,
Ne ozanca, ne i nsanca, ne uygarca
HEP BÖYLE

Anlaşıldı kara günler için doğmuşuz,


İçli dışlı olmuşuz acılarla .
Aydınlığın d a r kapılarından
Gcçemcyiz gülc oynaya
Bayram kaçağıyız.

Topl adığımız gönül çiçekleri


Kucağımızda sararıp sola r
Utanır da vcremeyiz
Sunamayız dilimiz dolaşır
Oysa neler düşlemişizdir gecedcn.

" Hepimiz . . . " d iyor sevgi li kızım


Yeni yıl için çektiği tclde,
"Esenli kler dolu günler di leriz!"
Beni m de en içten di leğim bu . . .
Daha çoğuna yetmiyor ki, gücümüz.

Hep böyle sevgili kızım,


Yıl boyu,
İçiçe olacağız düşlerimizlc . . .
Biz dileklcrle doğar,
Yaşar gideriz, hep dileklerde.
Mutl u l u klar esenlikler ne varsa
Hep vcresiyesinde yeni yılların,
G i.incbakanız, ayçiçeğiyiz!
ÖGÜNSE K Mİ?

Kerem de gird i sıraya


Boğazi çi 'nde bir li sede yatılı. . .
Otuz yı 1 önce
Yatı p kal kma zorluğundan
Bu okulda okumuştu
Torunumun babası da

Biz hep böyle torun torba


HABABAM SINIFlarında yetişti k
Bi raz başmı, biraz beceri,
Kitabım a el basan ın ki, doğru!

Glirdü kçe boy boy geriden gelenleri


Seviniyoruz tükenmediğiın i ze,
Birn da öğünüyoruz!

Geriden gelmeleri güzel d e,


İ çimc bir kuşku düşüyor ne de olsa,
Böyle bizim gibi, diyorum,
Bizim gibi onlar da,
Ya bir gün göçüp giderlcrse,
Böyle gözleri açık
Bizim gibi . . .
.., ..., ,
KARDEŞLİK

Okullarda hep kardeşiz,


Şaban kardeş, Ali kardeş, Osman kardeş
Yıl dız kardeş, Sevil kardeş . . .
Hele hele kitaplarda.
Şan kardeşi ...
Kan kardeşi, din kardeşi ...

D urmadan kardeş üretiyoruz.


Tilki kardeş ...
Karga kardeş . . .
Biri peynirimizi kapar,
Biri tavuklarımızı yer!

Tüplerde mi üreteceğiz,
Kendi öz kardeşimizi?

Benim saygıdeğer Hoca'ın


Tabancasız kardeşliği öğret bize,
Kafeteryalarda.
Alfabe'den Anayasa'dan önce
Kurşunsuz sevi şmeyi!
SELİNTİ

Sen yedi denizin selinti si


Acımasız karayellerle gelen
Bir kıyıda yorgun
Islak kumların ü stünde unutulmuş.

Kendi çağalmışlığında
Hep böyle tek başına
Sen, çocukluğum,
Erken büyümüşlüğüm!

Defnelerce düş g ücüm,


Yenilmişliğim direncim
Gel -gi tlerle sürüp giden!

İ ki elim i ki cebimde
Kıyılarda gün boyu dolaşırken
Çiğnenınemiş kumların ü stünde
Yeniden bulduğum!

Son ürünüm,
Esintileric gelen yontu
Doğadan bana son ödül
Ölü dalgaların unuttuğu !
SALTAN AT

Aydnı Ilgnz 'n

Sen otellerde benim konuğum


Bense dar günlerde senin evinde . . .
K i m ne derse desin
Saltanatımı z baba oğul
Sürüp gi diyor işte!

Ne saray, ne yalı, ne köşk,


Ne bir dairecik, kooperatiften . . .
N e Bebek sırtlarında bir çadı r,
Bir gecekondu da yok, memleket işi
Taşl ı tarl a' larda . . .

Diyelim ki, elden düşme b i r Ford,


Kilometrcsi üç kez silinmiş . . .
Dört tekerim de olmadı bugüne kadar,
Ayaklarımı yerden kesecek!

Her saltanatın bir sonu var oğl um,


Buna nıusa l l a taşları şahit!

Son sözümü henüz söylemeden


İşte geldim, gidiyorum,
Altımda bir kuru tabut!

Tacını, tahtım sana emanet!


A l A /< O y �
-�9 r? {<::,, , ·1 ,·/.... ,_ ,_ '
-

'-- -Y" -' v19-,f


,...-- - )
f- 1
/{ ;}-< }�'21.
.
{)" ;�
G) 9 1

�'L1 J- U ? c{� �� S -1� .,..... :1

. Lt2 ;.., _ .., J f" U


j_5 Ll c ··' ' > ı .<f.A./ � ..., � ,(. <, Lt ·S. �·
J
f3. o �ct cyf.vı e -�- . , S on � c. .:;ı.. L. {, �,_,_.. _J
! 9 - ..-Ki - ) '1 '11

- -.i.� -: 1 "' J�
--
J/i -r /4 1 -- -z "
1
Biz de Yaşadık
7 M ayıs 1 911 : Ci d e ' d e ahşap b i r evde d oğ d u .

"A n n e m d e n d u y d u ğ u m a g ö re, ' d e r i n ka r ' d a d ü n y a y a g e l m i ş i m .


D e r i n kar, Karad e n i z kıyı l a r ı n a 1 9 1 0' d a yağm ı ş . K i m i yerl erde ev­
l e r i n saçakl a r ı na kad a r y ü ksel m i ş . A n n e m , şubat a y ı n d <1 salı g ü n ü
d oğd u ğ u m u söy l e rd i . K a r a d e n i z ş i ves i n e göre s a l ı y a ' s a a l i ' d e n d i ­
ğ i i ç i n a d ı m ı n d a S a l i h o l m a s ı nı öıı er m i ş . Babam, "1 ! a d i o rd a n ! Sa­
l ı ilc S a l i h ' ın ne i l g i si v a r ? " d e m i ş . "

Mayıs / Aralık 1911: A n nesi n i n s ü t ü y e tmed i . Babas ı nı n h e k i m a r ­


kad a ş ı n ı n ö n e r i s i y l e K a rgacak K öy ü ' nd e n Kezban Tcyze'yc keçi
sütü ı s m a r l a n d ı . l\ 1 e h m e t R ı fa t keçi s ü t ü y l e b ü y ü m eye başl a d ı .

" A n n e m bana kızın ca, " N ' olacak, keçi s ü tü i l e besl e n m i ş, o n u n i ç i n


keçi i n a d ı v a r o n d a ! " derdi . . . "

Eylül 1917: Cide'dc i l ko k u l a baş l a d ı . Oğretmeni H i l m i Bey (Erd e m )


i d i . M ü tareke y ı l l a rı n d a İ n g i l i z l er ' i n K u l el i 'yi, H a rbi y e ' y i kapatma­
sı üzerine İ s t a nb u l ' d a n a y rı l mı ş, b;ıbası n ı n ş ube re isi o l d u ğ u Ci ­
de'ye g e l m i ş asker köke n l i bi r öğrctm e n d i .

" İ i koku l u n son s ı n ı fı n d a o l a n Faruk ağa bey i in e g ü ve n i l erek k ü ç ü k


yaşta o k u l a yazd ı r ı l d ı m . O ku l u m u z y ü ksekçe b i r tepe n i n üstü n ­
d c yd i . Ya ğ m u r! u g ü n l e rd e lcpcyc a ğ abeyi m i n sı rtın d a çıkard ı m . O
d ö n e m d e oku l l a r a l tı sı n ı fl ı y d ı . F;ı z l a d ;ı n b i r de i h zari ( h az ı r l a y ı cı,
yctişti r i c i ) sın ı fı v a rd ı . Ben, d oğ a l o l a r;ı k, baş l a n g ı ç ta i hz a r i y e g i d i ­
yord u m . K ı sa s ü re d e b i r i n ci s ı nı fa geçt i m . Oku l a g i rd i ğ i m g ü n d e n
başlayarak s ı nı f b i r i n c i s i ol d u ğ u m u u n u tınu yo r u m . "

" K u rt u l u ş Savaşı g ü nl er i n d e sadeec b i r tek o k u l i ç i n ü ç s a a t gel i r­


ken, üç saat g i d e rken a l tı saati n i y o l d a geçiren o k u l ,ırkadaş l a r ı m
çoktu . Çarıkl a r ı n ı ka p ı nı n ö n ü n d e s ı y ı r ı p s ı nı fia ra ç ı p l a k a y a kt a r l a
çıkarl a rd ı . . . "

4 Temmuz 1918: Va h d etti n ' i n t a h ta çıktığı gün, C i d c !· ! ü kü m e t Ko­


n a ğ ı ' nı n ö n ü nd e " P a d i şa h ı m çok yaşa ! " d i ye bağı rtı l d ı .

"Sonra H a rbi y e ' n i n kapa tı l ması i l e başöğretm e n olarak oku l u m u za


g e l e n genç b i r H a rb i y e l i ' n i n i s teğ i n e u y a rak kı r m ı z ı fes i m i y e re ç a l ­
d ı m, b i r kalpak geçi rd i m b a ş ı m a, o l d u m b i r K u vayı tvt i l l i yeci . B i l ­
m e d e n Osm a n l ı o l u ş u m b i tti, o l d u kç a b i l i n ç l i b i r l\ 1 u stafa K em a l ' c i
ol d u m . . . "

9 Eylül 1922: Yu n a n l ı l a r ı n d e n i ze d ö k ü l d ü ğ ü g ü n, C i d e ' n i n çarşı


ortası n d a kuru l m u ş, d e fn cl c r l c d o n a t ı l m ı ş bir sayva n d a n Tev f i k
Pi k re t ' i n ağzıy l a ses l e n d i : "Ey h a l k y a şa, ey sev g i l i m i l l e t yaşa, v a ­
ro l ! "

"Oku l u ın u zu d o n a t ı p süsled i ktcn sonra yarı m sa at l i k y o l u tc p i p


h ü kü meti n ö n ü n e g e l n ı i ş t i k . B ü t ü n u l usal bayra m l a rd a o l d u ğ u g i -
bi . . . K cıymtıktı m d <m son rtı g e n e çıkmı ştı m ş i i r oku m aytı . . . Ye n i ez­
berl e n m i ş ş i i r l e r İ nı yoktu; a m a b i l d ı ğ i nı ş i i rl e r i d a h a d cı coş k u l u ,
d a ha d a y ü rekten oku m a l ıy d ı m . H e r h a l d e her z a m a n d a n btışka,
yepyeni bir g ü çl e o k u m u ş o l acağ ı m ki beni d a h a i ç ten, d ah a g ü ç l ü
b i r coşk u y l a a l kı şl a m ı ş b rd ı . Gece d e fener a l a y l il r ı v a rd ı . B ü y ü k b i r
s a n d ı ğ ın i ç i ne m u ın b r d i k ı l m iş, s a n d ı ğ ı n ka p,ı kl ı ğ ı m yapan karto­
na d e l i k d e l i k yazı l a r yazı l m ı ş tı . B u i ş l e r i genç öğretme n i m i z ı�ethi
Bey y ö netiyord u, yard ı m cısı da bc n d i m . l'v1 u m l a r y a n ı ncil kil ra n l ı k­
ta şu yilzı oku n u y o rd u : Ya şasın Şil n l ı Ord u ! .. "

Temmuz 1923: Yilz mevs i m i n i S a m s u n ' d il ağabey i n i n y a n ın d il geçi­


ren I l g ilz, artırdığı parayl a Sebat K i ttıbevi ' n d e n ' C es u r G e m i cı' ki­
tab ı n ı a l d ı . B u ki taptan esi n l e nerek 'Rnlri111e Knptm r ' romanı n ı yaz­
nı aya kal ktı .

" H e m ben i m cesur g e m i c i m erkek d eğ i L kad ı n ol acilktı . C i d e l i Ra­


h i nı e Kaptan . . . R a h i ıne K a p t a n ' ı bir gün ayna kıç takasın d a gör­
nı ü ş t ü m . Başı n a l az başl ı ğı b a ğ l a m ı ş tı . K ara kayta n l ı cepke n i n e ya­
kışsııı d i y e bir d e zıpka g i y ıiı i ş t i . Ayakizınnda d a ça p u l a l a r v a rd ı .
Btışka b i r g ü n o n u k u c a ğ ı n d a mavzerle d e g ö r m ü ş tü nı . M avzeri
o l a n kişi, i ster erkek olsun ister b d ın, b i r i l e r i y l e v u r u ş nı a l ı y d ı . "

Ekim 1923: Ter m e ' d e i l koku l u n a l t ı ncı smı fma baş l a d ı k ta n h e m e n


sonrtı sıtmaytı y a ka l a nd ı . C u m h u riyet' i n i l an ı n ı n top ses l e r i n i y a ta­
ğ ı n d a d u yd u . Bu yatış üç a y s ü rd ü .

"Cuınhu ri yetçi l i ğ i m, K u va y ı M i l l iyeci l i ğ i m gibi h ı z l ı ol ma m ı ş t ı .


G e ne a teşl iy d i nı ama, b u il teş d a h a çok sı tın a d a n i l e ri g e l i y o rd u ! . . "

1924: Ortaoku l u abl a s ı n ı n y a m n d il oku nı tık i çi n Te r m e ' d e n K a s ttı­


nı o n u ' ytı g i tti . K i ta p l a r a l ı p oku yord u . B i r y a nd a n da i ki n c i ro m tı n
d e n e m esi ne g i ri ş m i şt i .

" J i ı rsızı Beşi kttış' tan tramvaya b i n d i rnı i ş, Üsk ü d a r ' d a i n d i r ııı i şt i nı .
istanbu l ' LI b i l e n N i zanı i , oku nı u � tu d a b tı l a ka t ı l a g ü l nı ü ş t ü . "

1926: Btıba s ı n d tı n a l d ı ğ ı b i r m e kt u b u a çt ı . Şöy l e d i y o r d u , H ü seyin


Vehbi Bey:

"Oğl u m, ben s e n i n m ü h e n d i s, d o ktor o l m a nı d ü ş ü n ü yord u m . Sen


b l kt ı n ş a i r old u n , yazar o l d u n . N e i s te rsen ol, kilrışm aın; ama ne­
y i iyi yapaca ğ ı n a a k l ın yatıy orstı onu yap. i s tersen z u rnacı o l ; tınıtı
z u rn a y ı en i y i b i ç i m d e sen ç a l ! . . "

1926: TBtv1 i\ 1 ' n i n açtığı İ s t i k l fı l i\brşı y a r ı ş nı a sı n tı b i r ş i i rl e kat ı l d ı .


B i r s i.ıre son r a y a tı l ı lzırd a n 7 3 H i l m i , ceb i n d e n b i r z a r f çı kara rzık
UZ<l t l l .
" \ ! i l l i Eğ i t i m Baka n l ı ğ ı ' nd <ı n gel i y o rd u . B a ka n l ı k, y <ı l n ızca teşek­
kü r ed i y o r d u l l i l m i ' ye, y a r ı ş m a y a k a t ı l d ı ğ ı i ç i n . B <ı n <ı d a teşek k ü r
e d i l i y ord u ; <ı m <ı , ü s te l i k ' b u y o l d a d ev<ım e t m e m ' de i s t e n i y o r, ba­
ş a r ı b r d i l i y o r l ,ı rd ı . "

6 Temmuz 1927: R ı za Te v f i k ' i n " Kalı r-i Fikrc t 'ı Z i ynrct " ş i i ri n d e n et­
k i l e n d i . O t ur d u kl a rı K <ıst;ı m o n u ' n u n Aycı l. :ı r t\ l a lı a l l e s i ' n d e b i r m e ­
z a r l ı k v a rd ı . \ l ez<ı r l ı ğ ı n ü s t y a n ı n d a k i t ü m se ğ c o t u rd u , Rıza Tev ­
fi k' i n ş ı i r i n i o k u d u . H <ıy<ı l i ıı d c n b i r sevg i l i :·<ır<ı t t ı . Sonra, ö l m ü ş ve
bu m ez<ı r l ı ğ ,ı g ö m ü l m ü ş o l d u �� u ıı u v a rs<ı y d ı . Scus.iliıniu ,\Icam ı ı rla
a d l ı ş i i r i n i y a zd ı .

2 7 Temmuz 1927: Yay ı n l <ı n <ı n i l k ş i i ri ' Scug ilin ı i ı ı i\Iczll l l l l ria ' o l d u .
B u ş i i r, K asta m o n u ' d <ı y <ı y ı n b ın n N <ızi k te r Gazetes i ' n i n 27 Te m ­
m u z 1 927 g ü n l ü sayı s ı n d a ç ı k tı .

Mayıs / H;ıziran 1930: K <ıs t;ı m o n u t\ l u <ı l l i m t\ l e k tebi ' n i b i t i rd i .

193 1 : İ l k ç<ı l ı ş tı ğ ı o k u l o l <ı n C e red e :'vl i sa k-ı t\ l i l l i İ l ko k u l u ' n u n m ü ­


d Li rü , K<ı s t ,ı ııı o n u ' d ;ı n beri <ı rkadaşı o l <ı n Ş <ı k i r ' i d ö v m ü ş t ü . B u n u
d u y u nc<ı R ı f.ı t d ;ı b i r g ü n m ü d ü r ü d ö v d ü . \ l <ı L ı m ı nd a n <ı ttı, m ü ­
d ü r o d <ıs ı n ı k i l i t l ed i . Sonr<ı b nıı;ı b m <ı telefo n e t t i : " E fe n d i m ! B u
m cı b ııı d ;ı i k i nci bi r <� r b d ;ışı n d ö v ü l ıııeııwsi i ç i n b u o d a y ı k i l i t l e­
d i m . İ şte <ı n<ı lı t <ırı, b u y u r u n ! . . " Ded i ğ i o l m u ş, s o r u ş t u r m <ı so n u n d a
m ü d ü r görevi n d e n a l ı n m ı ş t ı .

1 934: Askerl i k göre v i on d ö r t < ı y s ü rd ü , terh i s i n d e A k ç a koca' d a k i


e s k i görev y <ı p t ı ğ ı o ku l u n <ı d ö n d ü . Ay n ı y ı l ' I l g az' soyad ı nı a l d ı . So­
y <ı d ı <ı l ıı ı <ıy<ın<ı m <ı<ış veri l ııwyeceğ i ıı i n s ö y l c n m cs i ü ze r i n e los­
y a ' d ;ı k i <ı ğabcyi ilc i l e t i ş i m s a ğ b y <ı m a d ı . O zamana kadar n ü fu s
teskeres i n d e ' l '<ıç<ı c ı oğ l u d i ğer m <ı lı d u m u t\ l e lı ıı ı e t l� ı f<ı t' yazı l ı y d ı .

"Oğretnw n l i ğ i ııı i, s a n a t ı m ı , e d c b i y <ı t ı m ı K,ıs t a m o n u ' d a kaza n d ı m ;


o r;ı d <ı s eç t i m . . . Oylcyse K<ısta m o n u ' y u s i m g e l ey e n b i r soy<ı d ı b u l ­
m a k zoru n d a yd ı m . Böy l e o l u nca d a ' I l g<ız'ı seçecc k t i ııı ."

Ekim 1938: T ü b e r k ü lozu n u n i l e r l e mesi ü z e r i n e i s t<ı n b u l '<ı g i tti v e


Y<ı kacı k Sa n ;ı to r y u m u ' n a y a t t ı .

"On b e ş g ü n sonra b a k <ı n l ı ğ a b a ş v u r d u m . Ü ç a y l ı k ö d e n e k g ö n d c ­


r ı l d i, ü ç y ü z l i ra . ( r\y l ı ğı nı i s e <ı l t nı ı ş i k i l i ra y d ı . )"

1 940: I::d c b i y ,ı t F a k ü l tesi Felsefe Böl ü m ü ' n d e o k u m <ı y a b;ı ş l ,ıd ı . B u ­


r ;ı d <ı I l a s a n T;ı n rı ku t, S a b lı B i rsel, Sab<ı lı a t t i n K u d re t 1\ksal i l c ta­
nıştı.

1 943: İ l k k i t;ı b ı Ya rc ı ı l ik 'ı Scba t \ l a tb,ı a s ı ' n d a ça l ı ş<ı n d i zg i ci Avad i s


. \ l e ks<ın \·;ı n ' ın y Md ı m ı y b k e n d i s i b a s t ı rd ı .

" İ k i n c i D ü n y<ı S;ıvaşı b ;ı ş l ;ı d ı . B i z i m d e e n s ı kı n t ı l ı y ı l b r ı m ız, tab i i


ş i i r l e r i m el e bu y<ışama p <ı r ,ı l el g i d i y o r, h ı ç b i r uycl u rm <ı t a r a fı yok . . .
1 940 topl u mcu -gerçekçı ku şağm o l u ş m as ı n d a sa vaşın büy ü k etkısİ
oldu ... "

Şubat 1944: S ı kıyönL' t i ın kararı i l e ·���� �r a d l ı ş i i r k i tabı toplatı l d ı .


Ki tap, y a l n ı z ca 2 5 g ü n satı şta k a l d ı .

2 4 Mayıs 1 944: i ki nci D ü n ya Savaşı ' n ı n y ö n d e ğ i ş t i r m e 5 i i l e ol uşan


hava üzcriıw tes l i m o l m aya b r,ı r verd i . H e r sokağa çıkışta yaptı ğ ı
gibi ccb i nc b i r k c'ığı t yazı p koyd u . Ş u n l a r y:ızı l ı y d ı b u 1--. ağıtta : " B u ­
gün 2 4 l\ la y ı s 1 944 . . . E v d e n, m ü d ü r i y c te tesl i m o l m a k i ç i n ç ı ktı m .
Yol d a y a ka l a y a n l a r b i l s i n l e r k i s ı r f b u i ş ı ç i n ç ı ktı m y ob 1 "

4 Eylül 1 945: H e ybe l i ;ı d a S a n a to r y u m u ' n d a y e n i d e n tedavi görnw­


ye h;ı ş l a d ı . l l e m y a tar,ı k ted a v i görüyor, hem d e ç<ı l ışıyord u . Ş i i r i n
y a nı n d <ı d ü z y<ıD y l a d a u ğ raşıyord u . H e m d e t u tu kl u yd u .

" Bt> hçet Nccı t i g i l i l e b i r l i kte l l cybel i <ı d <ı S<ı n a tory u ın u ' n ;:ı b<ıb<ıın ı
z i y <ı rete g i t t i k . :'\! c o ! B<ıb<ı m ı ;:ı y ;:ı k l ;ı rı nd<ın z ı nci rk beyaz borud,ı n
y <ı pı l m ı ş ka r y o l aya bağ l a m ı ş l a rd ı . D e m e k be n i m babam o d a d <ı n b i ­
I c kaçma m<ısı g c n' ken ö n e m l ı b i r ;ı d;:ı m d ı . . . " ( , \y d ı n l l gaz)

14 Mayıs 1946: lü rki;,·e Sosy<ı l i s t I\ı rtisi (TS P ) a çı l d ı . Aziz N cs i n ' J e


partiye g i d i p g c l iyorh ı rd ı . P a rti ü yesi işçi l e ri n b i r g ü n b i r i s te kleri
llld u : " :--. l a rk o P<ışa ;ıd l ! bir m i z;:ılı g <ızc tesi ç ı k a ra l ı m ! "

" B i ze b u n u ö n eren i l k önce i şç i l e r, d o k u ın 0 cı Rız<ı l a r, e l e k t r i kçi Ze­


k i l e r, Hü s<ınwttı n l cr . . . _,.\ r<ı l ;ı r ı n d a p<ır<J b i l e to p l a d ı l <ı r. I ! e m e n p <ı r t i ­
n i n topb n tı o d <ı s ı n a d u v .ı r y 0 zı l .ı rı, d u y u nı l 0 r yazı l d ı . ' M a rko P 0 -
şa ç ı k ı y o r ! ' d i y e . . . "

Eylül 1948: ' Ya�arltkça ' a d l ı ş i i r k i t<ılıı B a k a n l a r K u r u l u b r;ı r ı y l a


to p l <J tı l d ı .

Ocak 1953: ' Dct.>rılll ' a d l ı ş i i r ki t<ıb ı n ı ke n d i o l a n a k l a r ı y l a b 0 s tı rd ı .

1954: ' L l5klirlar 'rla Salıalt Oldu ' a d ı ncl <ı k i şi i r ki ta b ı nı n i l k baskısı Ta n
Yayı n l a r ı ' n d a n ç ı k t ı .

1954: R u m e l i H i s;:ırı ' n d ;:ı Y,ı ş a r K e m a l ı l e karş ı l a ş t ı . Yaş0r Kemal,


Belı i ce Bora n ' ;:ı g i tm e k için v ;:ı p u r <ı b i n m i ş t i . Ya n l ı ş v<ı p u r<ı b i n d i ğ i
i ç i n A n a d o l u I l i s<ırı y e r i n e R u m e l i 1 l i s <ı r ı ' n ;:ı ç ı k m ı ş t ı . B u v es i l e y l e
ü ç S 0 0 t s ö y l e ş m e o l <ı n <ı ğ ı b u l d u l 0 r.

23 Ş ubat 1 956: İ l h<ın Selçu k ' u n y ö n e t i m i n d eki h<ı fta l ı k Dol m u ş !\·l i ­
Z i1 h C <ızetcs i ' n i n yazı b d rosu n <ı katı l d ı . İ l k yazısı seki z i n c i s<ıyıd<ı
y a y ı n b n ;m ' i\ s l 0 n Pa y ı ' cı d l ı ö y k ü s ü d ü r. İ l k s0yısı 5 . 1 . 1 956 tari h i n ­
d e ç ı k a n Dol m u ş ' u n yazcırl <ırı ' Vi tes', ' D i şl i ' g i b i a cl l <ırl<ı y0zıyo rl<ı r­
cl ı . l l g <ız, O o l nı u ş'0 iki ay l ı k bi r gec i kmey l e k a t ı l d ı ğ ı i ç i n ' S tepıı e '
<ıdını seçti. Bu ve değişik adlarla çeşitli li.i r l l'rı l ı · ı ı ı ı / . ılıc,;ıl ;·azıları
yayınlandı.
Mayıs 1 957: l-lababam Sı ııı fı yazı l arının bir böl lı ıı ı t ı ı ı ı ı
l ı ı r ki tapta
topladı. Kitap olarak derleme önerisi İlhan Sel çuk' t,ın r.ı · l d ı . Tu rhan
Selçuk kapak çizd i . Ilgaz adını koymak istemed i . D e rı; i d ı· "- ı g i b i _\·a­
zarı 'Stepnc' yazı ldı. O, Rıfa t l l gaz adının şair olarak ;ı nılııı.ı'>ıııı is­
tiyord u . !1emen ki t<ı p beş bin sattı ve 250 lira kazand ı .
"Şairl i ğinıi i k i paralık edip adımı böyle b i r ki tabın üstüne kııyd u r<ı­
mazdını. Şairlik adımı kullanmadan mizalı yazarı olmuş, k i t a p �-ı­
karınış, i l k kez kitaptan para kazanın ı ştım."
1959: Gar Yayınları'nı arkadaşı Süavi ile birlikte kurd u . Ayııı vıl
içinde Gar Yayı nları Mizalı Serisi'nin b i rinci ki tabı olarilk 'Bizilll Ko­
ğuş ' yayınlandı .
2 0 Mayıs 1960: Bi rinci şubeden Çilğrıldı. Başka b i r kente sürg\i ıw
gönderdeceğini öğrendi . Nereye gi tmek istediği soruldu. llg,ız,
Adilpazilrı'nı seçti . Uygun görüldü. Yolculuk için hazı rlanması siiy· ­
lend i . Zilmanı gel ince evden illilcakl ilrdı .
27 Mayıs 1 960: O silbalı sürgüne götürülecckti. 27 Milyıs devri m i
i l c birlikte si.ı rgünden kurtu ldu. (Alıp götü rülnw k b i r başkil han·­
kfı ta, 12 Eyli.ıl'c killdı ' ) Yazın yaşilmında da bilzı değişi kl ikler old u .
" Topl umda a z çok b i r açılını başladı. Basındil v e çevrede bize gös­
terilen i l g i arttı. Bilzı dergi ve gazeteler, bize s a v fil l a r ı nı açtıbr. . ."
1965: Karam ürsel'de üçüncü s ı n ı f bir otelin bir odasında 'Ha/lobal//
Suufı ' romilnını piycse dönüştürd ü . Dilktilosu olmadığı için bir köy
kfıtibi ilc dilekçc fiyiltı üzeri nden (beş !ıra) anl<ıştı . Biri okudu, diğc­
ri yilzdı. Yilzıları okumildan Ulvi Uraz'il verd i . Yirmi beş gün prn­
vadan sonra Küçük Sahne'de üç ilY aralıksız kapillı gişe oynadı. ll­
gaz, bu oyundan aydil on bin l i raya yakın para alıyord u . Oyuncu­
lilr şöyleydi : Ulvi Uraz, /\hmet Cülhiln, Zihni K üçümen, Suzan Us­
tan, Erciln Y<ızgan, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Abd ullilh Şil hin ...
1 966:Orhan Cünşiray ile Atı f Yıl maz' ın sahibi olduğu Yerli Film
Yapımevi, 'lfalıalıanı Sın�ft 'nın çekim hilkkı nı siltın illdı; ilııcilk Siln­
sür engelini ilŞamadı .
Eylül 1968: Asya-Afrib Yilzilrlar Birliği'nin ü yesi olarak Özbekis­
tiln'ın Tilşkcnt kentinde düzenlenen toplantıp (Oktay A klıili ile)
btıldı. On gün kadar konuk olara k orildil kaldı . Aynı ay içinde
Moskovil Yazilrbr B i rl iği'nin yeni b inasında bir toplantı yil btıldı.
BilŞkiln Konstilntin Simenov'dan sonr a bir konuşmil yaptı. Konuş­
milsını Türkolog Rildi Fiş çevirdi kten sonra '!\yrllll ınıs ı n ' şiirini
Türkçe oku d u . Çok ill kış il l d ı . Ril d i Fiş, y ı l ! J r sonril 1 9.1 2 . 1 991 'de
Kilstilmonu'dil aynı şiiri Ru sça olarilk o ku d u .

Ekim 1 968: Sovyetler Birliği gezisinden dönerken Sofyil'd il 'Şil i rler


Bayril m ı ' n a katı l d ı . Şil i rl e r Bily ril m ı ' nı n ertesi g ü n ü kon u k o l a ra k
Yilza rlar Bi ri i ğ i ' ne Çilğrı Id ı. Bil ş kan, konu kb ra "Sizde d e şai rler
bayra m ı Vilr mı7" d iye sord u . B ü t ü n kon u k şaırler o l u m l u y a n ı t
verd i ler. ll gilz ise üzgünd ü : " Bizde Şili rlerin h i çb i r zamiln bayrJnı ı
olmJd ı . Tilm tersi ne ŞJirleri m i z i ç i n )'JS gü nleri o l d u, h e m e n h e r
ÇJğd a ! . . "

1 969: 'I-Iah11h11 111 S ı 1 1 ıfı ' İstilnbul Ti yJtrosu'nd<ı sJh nelend i .

1974: ' Ko m r t 1 1 111 Cccclcri ' J d l ı ve 1 944' teki Jnı I Jrı n ı içeren rom Jnı yJ­
yınland ı . (304 sayfJ, ken d i y J y ı n l ad ı . )

1 974 Ertcın Eğil mez, LJ m u r Bugay'a ısmJr!Jdığı '/-la/ıa/117111 Suufı ' se­
naryosu n u sansürden geç i rd i . E ğ i l mez, ya pıtı n top l u msal i çeri ğ i ni
ve sını fsJl etki n l i ğ i n i geri p l a n a i ti p, öyk ü y ü eğlence l i k bi r komedi­
ye d ö nüştürdü kten sonril çe kim izni çıkarabi ld i . 1 974'teki ilk fi lm
görü lmemiş gişe baş;ı rısı s;ığ ! J d ı . B u n u n ü zerine a l tı fi lm daha yJ­
p ı l d ı . ' / /o/ıalı11 ı11 S ı u ıfı ', '}-{o/Jo/ıallı S ı 1 1 �fı S ı 1 1 � fto Kaldı ', '/ /ohalıtllll Suuti
Llya 1 1 ı yo r ', '/ /o/ıo/ıallı Suufi 'Iiı ti/dc ', '}-{o/ıtı/ıa 1 1 ı S ı 1 1 ı.fı C iilc C lilc ', '/ /o/ıa­
/ırıı/1 S ı u ıfı Dok11z Doğu r 1 1 yo r ' . . .

2 8 Ağu stos 1 980: Oturd u ğ u e v i n t J m k;ı rşısı nd;ı ki y a p ı yıkınt ısı n<ı
birp;ı n b r t kon m uş o l d u ğ u gii r ü l d ü : " R ı fa t l l g az, bu a pa rtnıand;ı n
çıbrıl nı ;ızs;ı 31 a ğ u stos gecesi t;ır;ın;ıcak!"

31 Mayıs 1981: Cöz<ıltında K<ıst<ımonu'ya getirilen l l gaz, E t ve B<ı­


lık K u r u ımı mezba hilsı n d a Albay ve E m n i y e t !\ ! ü d ü rü lı uzuru nd;ı
sorg u y a çeki l d i .

1 Haziran 1 98 1 : A l lıayın e m ri i l e b i r doktor ( D r. l\ l i b i l Kilya) tarJ­


fı ndan nı u ;ıyene e d i l d i . ' 1 l ;ı sta ' t;ınısı kon d u . ;\l bilY, o n u n Da­
day'd<ıki B;ı l l ı d <ığ Göğüs l l <ı s t;ı l ı kbrı San<ı tory u ımı ' n a y a tm;ısını
u y g u n görmüşt ü . 1- lenıen götü rülecekti .

29 Hazi ran 1981: Göza l tı ka l d ı rı l d ı, :\ n b r;ı C a r n i zo n Kom u t a n l ı ­


ğı'nın bu kon u d J ki emrini böl ü k ko m u tanı l lgJz'J bi l d ı rd i .

2 Ağustos 1 98 1 : DadJy l'b l l ı d J ğ San Jtoryu nı u ' nd il n çıktı. S;ı n ;ıtor­


y u nı borcunu verecek parilsı yoktu .

" 1\ l akbuz d ü zen l en d i . Ağzını d a n b i r d i lekçe d e yazıldı maki nede.


U zatı l d ı önü me, makb u z )'il da fa tu ra yeri ne geçecek ola n kendi d i ­
lekçenı . . . KJiem i m i çıbrd ı m, i mzalad ı ın . \ l ü d ü r B e y önü me b i r ıs­
t<ı nı p,ı slı rüyord u . " İ m z a yetmez!" dedi, " Pa rııı;ık bils<ıca ksı nı;.'" . . .
" N asıl olu r'" d e d i m, "Parmak, oku m;ı yJznı ;ı bilnı e n•nler i ç i n . Ben
a y rıca . . . Y<lZJ r okıra k taıı ı n ı rı nı ... Ayı p kaçmaz m ı ?
6 Aralık 1 982: istanbul Şan 1\ l üz i kholü nde ' 55. Sanat ve 70. Yaş C ü ­
ni.i' kutbnd ı .

1 982: 'Yıldız l'.amyc! ' romanı yb Orhan Kemal Roman A r m ağa nı 'nı
ve Marlaralı Roman Ödi.ili.i'nü ald ı .

1 983: 'Kula,�ı nnz Kiri� tc ' adlı ş i i r k i tabın ın bırİncı basımı C,'ın <ı r Y<ı ­
y ı nl arı tara fından ya p ı l d ı .

Kasım 1 983: ' So�_ı,a/ Kadınlar Pa rti� / ' i l e 'Çalı� Osnunı Çit"tlik Senin '
a d l ı öykü kitapları n ı n b i ri n ci bası ml<ı rı (,'ına r Ya y ı nb rı tara fı n d a n
yapıld ı . .-\y nı a y i ç i n d e d ü zenlenen T Ü Y:\ P Ki tap Fuarı'nı n i k i nci­
s i n e U ğ u r 1\ l u mcu, Çetin Al tan, N .ıd i r N <ıdi, İ l han Selçuk ve Aziz
Nesin ile b i rl i k te katı l d ı . Oğrencisi olan Turg u t Uy.ır, y.ı k ı ıı .ı rb­
d .ışları olan A . Ka d i r ve Hasan İ zzett i n Din amo i l c görü ştül er.

" Dokuz g ü n dokuzar saat i mza a ttı . Y<ın i 9x9 y<ı ptı. .. Sab,ı h onbirele
o t u r u r, fuar kapanana kadar i mza atard ı . ,\kşam sekizele kapa t m a k
i ç i n ışıklar sön d ü r ü l ü nce o k u r l a rı çakmakları çakarbr, bu ı ş ı k l a o
i nı zayı s ü rd l.i rl.i rd ü ." ( Ay d ı n I l gaz)

1 987: 'Omk l'.a t ır ı ; \ lagôz ' k i t.ıbıyb 'Ömer Faruk Toprak Ş i i r Ö d i.i­
l ü' n ü a l d ı .

" E n b ü y ü k öd ü l ü h a l k ı m d .ı n, o k u r b r ı m d a n ald ı m . "


1 990: '1\.tmırtnıa Geceleri' ro m<ı n ı n ın Yu s u f K u rçenli t<ı r.ı fı ndan se­
naryosu h.ızı rlandı, fi l me a l ı ndı. F i l m s,ınsür kuru l u n a t<ıkı l d ı . Üst
kurul kar<ırıyla gösteri me g i rebild i . CJ . U l uslararası i s tanbul F i l m
Festiva l i ' n d e ( 1 991 ) en i y i Türk fil m i seçi l d i . :\ntaly,ı Şen l i g i ' nde
i k i nci fi l m , h<ı l k j ü risi tar.ı fı n d a n b i ri nci film ( 1 992) seç i l d i . Yu n u s
N a d i Od ü l leri Y.ı rışmas ı ' n d a (1 992) <>n i y i film öd ü l ü a l d ı . K ü l t ü r
Bakanlığı'nca y ı l ı n en i y i o n fi l m i a rasıncLı gösteri l d i . 1\� r ı ca, İ sp.ın­
ya S a i n t Sebas tian f.'i l nı Ya rışm ası ' nd<ı 'Jüri En İ y i F i l m Od ü l ü '
( 1 992) a l d ı . Vened i k F i l m Festi vali'ne g i rd i .

2 Mayıs 1991: Kastanıonu Beled i y e Fncünwni' nce a d ı öğrenci ola­


rak o turd u ğ u Cı rçeşme i\ lahailes i ' n i n KMa<ığaç l ı k Sokağ ı'na veril­
d i . ' Rı fa t I l gaz Sokak' l evhası, I l gaz' ı n da katı l d ığı bir tören le �·eri­
ne çakıl d ı . 1\ l i kro fon I l gaz'a uzatı l d ı : "Şöyle kasılalım bı r,ız; Mtık,
b i r sokak sahibi o l a ra k ! . . B i r d i ki l i çöpü m yok . . . Evim, kö�· ü m yok;
,ı m a artık bir sokağını var ... 1\ l ü l kiyl't d u ygusu güzel şey m i ş ! " Bu
sokak S az ı n ı Çalana ' ş i i ri n i yazd ı ğ ı evin b u l u n d uğu sob ktı . Ev ise
'

çoktan yıkıl mıştı.

1 9 Kasım 1 991 : Son ş i i r i n i kaleme al d ı . .

6 Ekim 1 993: K ü l tü r B.ıbnlığı tarafı ndan Bakırköy K l. ı t ü p lı,ı nes i ' n e


R ı fa t l l gaz' ın adı veri l d i : I.C . K ü l tü r liabnlığı B<ı kı rkö y R ı fa t l l gaz
Kü tü piı<llll'Sİ
13 N i san 1993: Nazım H i kmet K ü l t ü r ve Sanat Vakfı öncü l ü ğ ü nd e
d ü zenlcıwn " N ;ız. ı m l l i kınet'e Yu rttaş l ı k" y ü rüytı�i.ı n e tekerteklı
s a n d <ı h·ede katı l d ı .

H aziran 1993: Edebi yatçılar Derneği O n u r Ö d ü l ü ' n ü :\ n b ra'da


bir tö renle ,ı l d ı .

2 4 Hazi ran 1993: Bartı n ' a gel d i . :\zım Ki tabev i ' n d e i mzay<� katı l d ı .
R,ı h <1 tsızl<1ndı . Otele çek i l d ı . S<1<1t 2 1 'd p l\ li l l e t Bahçesi ' n d e söyleşi­
ye çıktı. Bu etk i n l i k l er son i m zası ve son süyl eşi s i ol d u .

"Gerçekten d e ateşi .19 . 5; nabzı 97 i d i ! N e y a p m a l ı y d ı k? Doktor ıs­


teınezc!i . . . iğne v u r u n ınaz, i l a ç y u tın azd ı . .. Çö; ü m y i ne kend isin­
den gel iyord u : ' B i r şey ler y a p al ı m ! Orneğ i n b n yak! . . B i r y u d u ın
bel ki a teşi d ü ş ü r ü r ! İ k i nc i s i ! . . C i d e ! Cide'den kon u açın, kon u ş u n !
:\ kl ı m ı Cidc'ye giitü rü n 1 . . O z a m a n d i nten i r i m v e ateşiın d e d ü ­
şer'' . . . Yaklcıştım, e l i m d e n t u t t u : ' l l ;ı l kı m ıza söz verd iysek salona
çıkarız' Ben b u q u va yazarı d eğ i l i m, özür d i l e r i m, r<ıhatsızbnd ıın
d i y ecek ! Ben h<1l kı m ı n yazarı y ı m ! . . ' d e d i . " (ı\ l l'hmet Sayd u r)

30 Haziran 1993: ı ..ı E y l ü l l 9SO' d e y ,ı z<ır<ık B <1rtın C<11. e tes i ' n e yol­
ladığı ' l USL\D l ! ü kümeti' b<ışlıklı y azı, 12 E y l ü l koşu l l <1rı nede­
n i y l e yayı n l a n ,ı nı a mıştı . Bu y<ızı, Bartın gez i s i n d e l l g<ız ' ı n onayı alı­
narak g<ızt'te n i n 30. 6 . l lJ93 g ü n l ü sayısınd a y a y ı n l<ınd ı . Y<1zı, y,ı şa­
ım nda yayın l a n a n son yazısı ol d u .
2 Temmuz 1993: Sivas olay ları n ı kaba çizg i l eriyle akş<�m öğrend i .
Olaybrı izlemeye b<ışladı.
7 Temmuz 1 993: � i v,ıs' t<�ki <1 teş i n y<ı kıcı sıcaklığı İ s t<1 n b u l ' d a ki Rı­
f.ı t l l gaz'ı bvurm,ı ya bcışlam ıştı . Saba h S<l<l t 04:40' t,ı b<ıkıcı kadın
I Lı tice Jlanım'ı u y a ıi d ı rd ı . "Ç<�y y a p ban<ı ! " ded i . ! ! a tice l l <1 n ı m
m u tfaktan d ö n meden sa<1t 05:00 d olayl<ırında 8 3 y ı l l ı k y ü re k d ur ­
d u . Kızı Y ı l d ı z' ı n dL'vreye g i rm es i y l e 1 l ayda rp,ışa l l <ıst<ıh a nesi
morgu n,ı k<1 l d ı r ı l d ı . ' : \ kc i ğer embolisi' nden o l d ü ğ ü <�çıkLm d ı . 8
Tem m uz g ü n ü l i n e i r l i kuyu l\ 1 ez<�rlığı'na gömülen A s ı m Bez i r­
c i ' n i n <ıy<ık u c u n d a n bıtişik yer l l g<�z'a ayrı l d ı ve 1 0 Tem m u z g ü nü
gü nüi lcl ü ğ ü mezarına, son yazıs ı n ı n çıktığı ve görc m ed i ğ i B<1rtı n
c,vctesi ko n u l d u .

( Mehmet Saydur, ' B i z d e Yaş adık', 1998)


Şiir Anla y ışım

(<ığın ı n gl'rçeKieri, soru n b rı i ç i n d e t <ı r i h sel görevın i n b i l i nc i ne var­


m.-ısı gereken b i r ş.-ı i r i n ey l e m i .o.; ü z ko n u o.; u d u r bu g ü n .

Ş.-ıirin, tek başı n a d u y d u ğ u n u d ü ş ü nd ü ğü nü, gerçeklerı saptayıp


yansı tması, önenı i n i y i ti rmişt i r. Topl u m a yeni b i ç i m l e r vermekte
o l ;ı n işçi sı n ı fı nı n d eğ i ş t i r İ cİ bir bi reyi ol;ı rak y a ş a m a yeni b i r a n l a m
b tıııası, gel eceğe g üven i n i açığa vu rm ası, ı \' i ıııs e r b i r d uyarlık
içinde ç<ı ğ ı n ı n yeni gerçek l e r i n i bel i rtmesi görevi lıaşbnıı�tı r ş a i r i n .

B u görev in d ı ş ı n d a kal mış o l a n ş a i r, s<ı n<ı t ı nı n çekici l i ğ i n i, coştu ru­


cu l u ğ u n u, atı l ım i a ra götürücü, hız veri ci ni tel i ğ i n i y i ti rm i ş demek­
tir. San<ıtla h a l k a rasındaki u y u m u yeniden k u r m a göre v i s ö m ü r ü
d üzeni hızı nı a rtı rdığı sürece kaçı n ı l maz bir e y l e m o]m;ı l ı d ı r.

1 l e r yeni çağ a-;;a ğıdan y u ka rıya d o ğ ru iti lerlc o l u ş u p gel ışirken,


topl u m l a içli d ı ş l ı o l ması gereken ş;ı i r de gerçekçi l i ğ i n yeni biçim­
lerini yaratmaya i t i l mekted i r. Ş<ı i r, toplu ımı değişti rme, ol uştu rm<ı
çabası i ç i n d e kendisini de değışti rip olu şturacaktı r. Bu gerçeği
Brecht ile birii lde y i n e l cy ebi l i riz:

" l l e r yeni çağ gerçekç i l i ğ i n yeni biçi m i n i ortaya koy m a k zorunda­


d ı r. "

Ş a i r i n a macı, bu gerçekleri öğ re n m e kle bi tmi yor. B u n l arı yapıtına


b i l g i ob r;ık koy m a k, şairi s;ınat d ışı gereksiz ç;ıb;ılzı ra götü r ü r. O,
bu gerÇl'kleri içeri ğ i n e uygun bir biçi m içinde yansı tmak znr u nd il··
d ı r. Şair, coşku ve hayra n l ı k y aratan k i ş i d i r. B u coşku ve hayra n l ı k,
benzer koşu l l a r içinde yaşaya n l a r arasınd a m ü m k ü n d ü r. Bir ş i i ri n
etki l eyici ödcvı, b u koş u lların içindeki leric y ü z y ü ze g e l d i m ı baş­
lar. Bu bakı m d a n şair yan tutan kişi sayılır. "Sı nı f z ı tl ı kl arı s ü r ü p
gittikçe u l u sal o l m a niteliği başlar." s ö z ü d e b i r bakını d an y<ı nl ıştı r.
U l usun u l u s o l ııı a koşul larına uyan, sanatı nı bu sonı n i a rı n gerçek­
l eş mesi için görevl i tutan şair u l us a l l ı k çizg is i ne u l aş m ı ş say ı l ı r.

Sana tçı yeni b i ç i ml e r b u lacak d e d i k . T u tan b i ç i m l eri boy u na y i nele­


d i ın ı kendi gel i ş i m i n i d u ra l bir d u ru m a getird i d e mekti r. Onu ön­
ce bcğenen h a l k, bir gün beğen meyebi l i r. H a l k da değişen bir beğe­
ni içinded i r. K a l ı pçı l ı k, ş a i ri akan z a m <ı n ın gerisinde bırakır. D i l de
h a l kın beğeni leri içi nde değişken bir gerçektir. Şair kı vrak ve i ş l e k
b i r şiir d i l i n i ken d i beğenisine göre d ü z d ü ğ ü söz l ü k l e s<ığl ar. H a l k­
l a kendi arası n d a özel b i r a n l aşma aracı b u l ur. D i l gel i ş i p olu ş u rken
değişmeyen yanı nı t i ti z l i k l e saklar. Şair k a l ı cı yana d a e l a ttı mı
h a l kla bağl antısını kendi e l i y l e kurd u demektir. Yu nus Emre' n i n ta­
ze kal ı şı i şte bu değişmez yanı b u l u p sanat ı n a mal etm i ş o lmasın­
dan i l eri gelir.
Ş i i r b i r uyarl ı k i ş i d i r. I Icgc l ' i n b i r tanı m l am as ı değer i n i uzun y ı l l ar
y i ti rcccğc benzem i yor: " Fi ki rl e biçi m i n uy<ı rl ı ğı, tutarlığı güze l i do­
ğ u ru r. "

Sal t biçimci l i k d i y e b i r sorun y o k t u r b i z i m a n l a d ı ğ ı m ı z şiirde. H e l e


ş i i r i n d ü zen ve d üşüncel eri geleneksel k a l ı p lara dökme i ş i sanı l ma­
sı çoktan a n l a m ı n ı y i t i rm i ş ti r. B i ç i m ci l i k, soy u t bir tckni kçi l i k, ken­
di kendi si y l e y e ti nen, kend i d ı şı nd a herhangi b i r amacı o l maksızın
kendi kend i s i y l e var olan b i r çabayd ı eskiden. Tu tucu sını fı n i ş i ne
gelen bir a n l a y ı ş tı . Oysa yeni özlerlc yeni biçimler o rtaya getirme
çabası bizi d i ri b i l c ş ı m lere götürmekted i r. Orta kl aşa cı tı l ı ml ardan
g ü ç cı l cı n scıncıtçı, bel l i bir zcımcında topl um için zoru n l u o l cı nı ger­
çekl eşti r i r. Ycırcıtmcı özg ü r l ü ğ ü bu d ur u m d cı n zedelen mez, tersine
onunb gcl i ş ı r.

RIFAT ILGAZ
(Militan Derg isi, H aziran 1976)
Görüşler
" N <ızım H i k m e t' i n ş i i ri m izi b ü y ü k ölçüde etkiled i ğ i 1 940' l ı y ı l b r­
da, Rı fa t I l gaz ppı tl<ırıyb ken d i k i ş i l i ğ i n i ort<ıya koy<ır<ık, topl u m ­
c u gerçekçi <ın l <ıy ı şa yeni ol<ı nakl<ır kilz<ındırdı. Ozcl l i kl e tabana p ­
k ı n kes i m i n g ü n cel yaşa m ın il egemen o l a n acıl<ı rı, sı kı ntı l ,ı rı, yok­
s u n l uğu, ince yergi öğe l e r i y l e yansı tarak l i rizme u l aşmış bir ş i i rd i
bu."

(ŞÜKRAN KURDAKU L - Çağdaş Türk Edebiyatı)

YAREN L İ K

"Şa i r b ü y ü k mevzubra palavr<ı l ı şeyl ere h i ç yan<ışmamış. Basit,


g ü n d e l i k h<ıdise le rd en, <ıp<ırtm<ı n kilpıcıl<ırı n d <ın, kolcu l uk ta n ye­
tişme bir m e m u r obn babası n dan, sanatoryu m arkad aşları n d a n,
mahal l e komş u l <ı rı n d a n b<ı hscd iyor. Hemen b ü t ü n ş i i rlerin mev­
zuu, ken d i k ü ç ü k dertleri, a rzu l arı . A m a hayret! B u n l a r ı n h i çb i ri sa­
dece Rıfat l l gaz'ın dertleri değ i l . Hepsi, hepsi geniş b i r kitlenin, bi r
i nsanl ı ğ ı n dertleri . Sosyal ş i i r n ed i r d i ye nl ere bu kitabı göstermek
l azı m . Onun asıl k u d rctı, ferd i l i kten kurtu l u p cem iyetin m a l ı o l a­
b i l nwsi n de, ken d i k ü ç ü k d ü n yasınd aki b ü t ü n şahsi' m cscl elerin
sosya l mahiyeti ni kavramasında ve b u nl arı ü çüncü ş<ı h s ı n b i tar<ıf­
lığı i l c a n l atabi l m es i n d cd i r."
(SA B A H ATTİN ALİ - Yurt v e Dünya, N i sa n 1 943)

" R ı fat l lgaz, kend i sine mahsus bir c d ası o l a n ş u u r l u veya ş u u rsuz
takli tten uzak, m ü stakil şahsiyetli b i r şair o l arak bel i ri yor. Yazıla­
rında gösteriş, ş u veya b u ol m<ı k i d d iası yok. Yak ı n d a n bi l d i ği, i ç­
ten d u y d u ğ u mevzul arı, kendi h ay<ıt tecrübeleri n i işl i yo r. B u n u n
i ç i n d i r k i, entelcktüel i d d i ab r<ı, ' b i r şii r a n l ayışı' izJhbrı m g i r m e­
den, l ü zum görmeden, ken d i n e m ahsus b i r yazış gelişti riyor. Muh­
tcva öz, halis, y<ıpmacı kt<ın uzak ol u n ca, i fa d e tarzı nı, vasıta l a rı n ı
da kend i l i ğ i n de n b u l u yor. Rı fJ t l l gaz, h a l k şairi, k ö y şcı i ri o l m ;ı k
gayretinde deği l ; fa kat kendisi h a l k tcın old uğu için, h a l klcı berJber
yaşadığı, d u y d u ğu i ç i n ve sancıtı nı n d cı ehli o l d uğu i ç i n ş i i rl er i n d e
temiz, g ü zel b i r d i l , hcı l kı n d i l i bel i riyor ve R ı f cı t l lgaz ' ha l ka i nm ek'
gcıyretinde o l an, zoraki köy ş i i rl eri yazan, h a l k şi i rl eri n i n kal ıb ı nı
cıl a ra k h a l k şairi o l d u kbrını sana n l a rd a n çok dahJ faz l a, o n l a rı n
erişemeyeceği kadar, b u g ü n ü n h a l k şairi o l u yor. R ı fat l lgaz m ü ref­
feh b i r zü m ren i n d eğil, fakat bir g ü n d e n öbü rü n e yaşayabi l m e k
i ç i n d i d i şe n, böyle ü z ü n t ü i ii g ü n leri n akşa m ı nda, bazen, ' g ü n ü n ü
g ü n etmek i ç i n, şöy l e bir dcm lcnen' h a lkın ş a i r i d i r. On un i ç i n ş i ı r­
l cr i n d c g ü l , b ü l b ü l, berrak sema, m av i deniz, kill p ağrı l <ı rı yok. 1--la-
yatın daha karan l ı k, daha ü z ü n t ü l ü t;:mıflarının akisleri var. B u n u n ­
la beraber ş i i rlerinde haya tın kötümser b i r r u h hali d e sezilnı i yor.
Şcı i r isyan k;1 r da değ i l . Kend isini had iselerden bi raz uzağa çekiyor
ve hayata ka rşıdan baka rak gü leb i l iyor: Alaylı olmakla bercıbcr hal­
den ;ı ıı l <ıy<ın, şcfbtli, nıi.is<ım<ıh<ı l ı bir g ü l üş; <ıcı, y<ı kıcı bir istihz<ı
d eğı l . Bu hoş gören t<ırzd<ı <ıby, içinde b i r h üzün de g i zl eyerek, b i l ­
hass<ı ' Ynn: u / ik ' ve 'Kolllş u l u k ' şii rlerinde beliriyor. 'Kitnpln r ' ş i i ri nde
şai r d <ı h <ı i ğnel eyicidir; kof b i l g i n ierin ko fl u ğ u n u deşiveriyor. 1-f<ı­
diseleri işlerken kendisini böyle bi raz uz<ı ğ a çekeb i l ınek kab i l iy e­
linden dol<ı y ı d ı r ki şair, ö l ü m d en, kendi ö l ü m i h t i m a l i n d e n b i l e gö­
rünüşte 15kayitliğe benzer bir tab i i l i kl e bahsedeb i l i yor. Gir <ırkad<ı­
şın ın ö l ü m ü n d e n bahseden 'İşte !3iiylc, Azizin r ' şiirinde i n ce b i r sızı,
keder var; fakat şair h is taşkı n l ı ğ ın d a n çeki n i yor, ölüme hailevl, es­
rarlı, feci b i r şekil vermiyor. Heyec<ın i fa d es i nde şai r tutu m l u d u r;
baskı a l tı n <ı a l ı n m ı ş, h<ıtt;ı yarı alaylı i f<ıd e e d i l e n acı l <ırının s<ı m i m i ­
l i ğ i n e, özl ü ğ ü n e okuyucu i nanıyor v e ş<ıirle birl ikte d u y uyor."

(BEHİCE BORAN - Adımlar, Mayıs 1943)

SINIF

" Rı bt I l gaz, genç neslin en çok va;:ıd eden şai rleri n d en biri d i r. Hat­
ta o ş i m d i d en ç<ığd<ışl<ı rı a rası nda ken d i ne has b i r ü s l u p b sivri l m i ş
gör ü n ü yor. Onun i l k ki tabı Yareıı l i k i l e i ki nci ki tabı Sı n ı f ı karşılaş­
tırı nc<ı b i r sene kadar bir zaman ı n bile şairi n san<ı tı n d a b i r gelişme
gösterd i ğ i n i <ın l a m a k m ü m k ü n o l u r.

R ı b t I l gaz' ı n meziyeti, b<ışka bir vesile i l e d e söyled i ğ i m gibi, g ü ­


r ü l t ü l ü mevzul ardan kaçması, ası l san<ıtl ı k d eğerleri b u bnı a d ı kl arı
i ç i n, tantaneılı i s i ml e r ve sıfatları, ö n e m l i vakalar ve ş<ıhısl<ırı sırala­
nı<ık s u reti yle tesi r y<ıpnıa k isteyenlerin kötü geleneğ i nden ken d i n i
kurt<ırnı ı ş olmasıdır. Onda 'bcızı cevherli g e n ç san;:ıtk5rl<ırı m ı zı n
z<ıyı f tarafı' d i y e gösterebi leceği m iz ' bohenı' v e ' s nobluk' nıerakı
d <ı çok şüki.i r yok. O, her gerçek sanatkarda olduğu gibi, şahsiyeti­
n i si l mek suretiyle bir şahsiyet salıibi o l u n ab i l eceğini <ı nl;:ınıış gö­
rün mektedir. Şii rlerine konu ararken, uzakl a ra gitmek vey<ı y ü k­
seklere çıknı ;ık l ü z u m u n u d u y m uyor, kend i n e en yakın m u h i tl eri,
en iyi b i l d i ği i nsanl arı ve nesneleri k5fi görü yor. Bize isp;:ıt ediyor
ki, her hadi se, e n küçüğü, en ehemmiyetsi zi b i l e şiirin ın evzuu ob­
bilir. Yeter ki bunu söyleyecek dili b u l ab i l e l i nı . Yeter ki, ş i i re, sırf
kendi d uyguları mızın dar çerçevesi nden t;:ışıp bütün i nsanl a ra ge­
çebi l ecek ci nsten bir çeşn i verebi lelinı .
I\ı fa t I l gaz'ı n şi i rlerinde vakanı n gerçe k l i ğ indeki ağırbaşldığı ve sa­
d e, çıplak rea l izmi b u l ursunuz. K i n, gayz, nefret yok ... Belki b i raz­
cı k a l ay var. Onun şii rleri n i n ası l örg ü s ü n ü sevgi ve ınerhamet teş­
kil edıyor. Basit, şata fatsız, gürü l tü s ü z i nsanlar. . . Fakat iyi insan­
l a r...
"

(PERTEV N A İ L İ BORATAV - Yurt ve Dünya, 15.3.1944)

YAŞADlKÇA

" R ı fat Ilgaz'ın yaşa mın d an gelen (öğretınenliğ i, uzun s ü ren say rılı­
ğı, cezaevine g i ri p çıkışı) gözlem zengi nliğı, s o n raki şıirlerinin içe­
r i ğ i n i oluşturur. Öl ü ın-yaşam karşı tlığı sayrı g ü nleri n d e işlediği te­
mel konu d u r. R ı fat I lgaz, öl ü m olgusu karşısında serin kan l ı d ı r.
Ası l yansıtmak i sted i ğ i öz, ö l ü m ü n geriye bı rakacağı yaşa m d ı r.
Ö l ü m olgusundan sonra, geride k a l a n i nsansal ve top l u msal sorun­
lard ı r. Kı saca, ö l ü m -yaşam karşı tl ı ğ ı n d a onu i l g i l e n d i ren yaşamd ı r.
Sorunu bu yüzden keskin çizgilerle yansı tır. 'Balın111, İş te Böyle Kar­
de�inı, Dclllck Bu Yıl dn, Böyle 111i Olacak Öliiılliillı ' a d l ı ş i i rleri ve d a ­
ha s o n r a yazd ı kl a rı b u n i te l i kted i r. 1 945-1 948 adlı böl üme aldığı ş i ­
i rd e i nanç ildamı R ı fat I l gilz'ı bulu ruz. D ı ş gerçekl i ğ i n veri l i ş i n d e
gelecek umudu ön p l a n a çı kar. Her i şled i ğ i temada geleceğe g ü ve ­
n i n den söz açar. ' Uyu� u11 d a B liylis iill, Geç Oos tllnl ' adlı ş i i rleri, ya­
şama bil kışındaki i y i mserl i ğ i serg iler. Toplumsal soru n l a rl a çevri l i
b i r o rtamda, R ı fa t l lgaz, sevgiye d e y e r verıneyi un utmaz. 'E11gcl ol­
ınnz /ı u lıilgi111iz Siiı11/ıiilde11 çok scvlllcllıizc yeşil scı,�1111 1 ' d erken de bu
·-

sağlam ve güven l i bakış açısını yakalarız. Yerel çevre, kuşaktaşlil­


rındaki g ibi, b ü t ü n renkl i l i ğ i i l e o n u n da şi i ri ne g i rer.

Cezaevleri ve özg ü r l ü k tutkusu d a h a aydıncil b i r tavırla yansıtı l ı r.


r\nl atımcı yapı, yerini, d ü ş ü ncey l e d uygunun kaynaştığı, bütün
g ü zel l i ğ i ne yönelen bi r söy l eyışe b ı r a kı r. Sözgel i m i, 'Bu dn Özgiırliik
Şiiridir ' bunu kanı ti<ır:

"Bir lise/i tale/ıcylc Vllrlllll /ıilcklcrin


Kırk 1111111kılnuuı siiriiklcdi,�i zi11 cire
Tck S I IÇII I I I IZ luir i11snnlnr gi/ıi koıuışnuık
Kitaplar s 11ç ortn,zuuz "

Rı fat I lg<ız'd<ı özg ü rl ü k tutkusu yaş<ımıyl<ı i l i nti l i . 'Sıu zf' <ıd l ı k i ta­
bınd a n <ı ltı <ıy<ı hüküm giyi nce tuts<ıklığı b<ışlar. Oz g ü r l ü k onda
maddi pl<ına böyle dönüşür. Özg ü rl ü k tutkusu salt motif deği l d i r,
tuts<ıklığı ın<ıddi planda yaş<ıyan i nsanın savaşım ıyla özdeştir. Çı-
karcılar, söm ü rü eli sını fL:ı.r, d ü n ya daki emperyalist savaşın ü l kemiz
üzeri n d eki dolaysız bunal ı m ı nd a n yararl a n a n v u rguncu tipler ş i i r­
sel d ü zeyde d ışlaştı rılı rken, emekçi k i tlen i n ekmek kavgası da
olanca soın u tlu ğuyla yansıtı l ı r. 'Do,�ınn Ko,�uş ı nıdan Ç ıkış 'ta d ı şa
v u ru l a n gerçek l i k, kafamızı d u vara vurduracak derecede katıd ı r.
' Par111akl ı,�ın Ötes inden ' adlı şii ri, l� ı fat llgaz'ın bu d ö nemdeki en
güçlü şi irlerinden biri d i r. U ın u d u mı y i t i rm eyen b i r aydının, ceza­
evinde, dışarı y l a kurd u ğ u i l işki lerin, özlenı leri n i n, d uygu ve d ü ­
şü n cel erinin yoğunluğuyla örü l ü r. 'Bir ç(ft söz li 111iiz <•ardı - Nar çiçc­
'�i xıil dalı lis tii nc ' derken emekçi i nsanı m ı zı n özg ü rl ü k özlem inden
söz açmakta d ı r. Bununla d a ka lmayara k, dönemi n tari hsel kesitini
'Kalıvc!er, Gazeteler ' ve ' ı\l ıstal ıc y 'd e alay çeşn i s i n d e d ışl aştı rınakta­
d ı r. Ş i i r i n i ki nci evresini o l u şturan ü r ü n leri n d e, d ö n e m i n gerçekli­
ğ i n i, gerek kişisel yaşa n tı d üzlem i n d e, gerekse içinde y aşad ığı top­
l u m u n iyi bir gözleıncisi olarak top l u m sal soru n la rı yoru m l ay a n
b i r k i m l i kted i r R ı fat I l g a z . Şi i r evreni, e m e ğ i n teınellend i rd iği mad­
di yaşamı enikon u, i nsansal boy u tl a rıyla y ansı tır n i teli kted i r. 'Sen in
Nc_ıtin Eksik' a d l ı şiirde bu olum lu tav ı r bel i rgi n d i r."

(AHMET ADA- Türkiye Yazıları, Mart 1978)

SOLUK SOLUGA

"Son şiir ki tabı ın 'Soluk S ol u,�a 'd a yeni h i çb i r şey ya pmak i steme­
d i m . Yapmak i sted i ğ i m i 1 9-t2'de çıkan ' Ya rcnlik ' adlı kit,ıbıında
yapmıştı m. G erçeküstücü şairlerin avuç avuç y ı l d ı z yediği y ı l l ard a
karney le fı rın önlerinde i ki y ü z gram ekmek bekleyen yarı aç yarı
tokl arın gerçekçi şiirini yazmaya çalışmıştı ın . Yen i k i tabıın bi raz d a
kend i a ntoloj i m sayı l ı r. H e r k i tabıın d a n b i r i k i ş i i r a l d ı nı yeni k i ta­
bıın a . 1 961 'de ö l üm-ka l ı m krizleri i çi nde h asta n ed e ya ta rken bi raz
d a moralimi sağlamlaştı rmak i ç i n yazd ı ğ ı m beş o n ş i i ri de sonuna
ekled ı ın . Bugün için şi irde yapmak isted i ğ i m h içbi r �ey yok. Okur ­
liı rımdan d a h a çok eleştirıneci lcrden iste d i ğ i m, ben i yerli yeriıne
koy m a ları, İki nci D ü n ya Sa\'aşı yı l l arı n a doğru gı derek karışık
a k ı m l a r içinde k işı l i ğ i ın i ve yapıtlarıın ı d ü rüst bir görüşle i ncele­
meleri. Böyl ece T ü rk ş i i r i n i n gel işmesim gerçekle çel işıneye d ü ş­
ın eden saptam aları d ı r. 'Soluk Sol u,�a ', bu b a kı m d a n o n l a ra fayd alı
o labi l i r."
(RI FAT I LG AZ- Yelken, Eylül 1962)
KARAKI LÇlK

"Karakı lçık 'ta dil tem i z ve işlek, a n l a tı nı açık ve y<ı l ı n d ı r. l\1izah ve


al<ıy bırakıl mış, yergiyc arada b i r başv u rulmuştur. i m ge i l e u yak da
seyrek olarak k u l l a n ı l m ı ştır. Buna ka rşı l ı k d üşü nceyle d uygu iyi
yoğrul nı u ş t u r. Ş i i rlerde i yice ustalaşmış bir ka lem i n okura rahatlık
veren bel i rtileri görü l mekted i r. "

( A S l M BEZİRCİ - Rıfat Il g az, Çınar Yayınları)

" 1 968' de yayını l a d ı ğ ı 'Kamkılçık' k i tabı, R ı fa t l l gaz' ı n hem önceki


kitaplarına g i ren ş i i rleri n i n özel l i kl e r i n i taşıyan ü rü n leri hem d e
ü ç ü ncü evreyi oluştu ran evreyi i çe r i r. Genel l i k l e Türk Solu Derg i ­
si' nde yayını l anan ş i i rleri ü ç ü n c ü evre n i n özell ıklerini taşır. Bu ev­
redeki şii rlerde, yaşa m ı savaşçı bir coş kuyla yansı ta n R ı fa t l l gaz
vardır. Yaşamı her yön ü y le, ze ngin boy utlarıyla yansı tma çabasın­
d a d ı r. Gü ncel olaylar, genel ve bel i rleyici olan vurgulanarak yansı­
tı l ı r. Özgü rl ü k ve bağımsızlık, anti-empery a l i s t savaşı nı, ed i l gen
ayd ı n ların tavrı, Kanlı Pazar gibi dönemin olaylarını sınıfsal açı d a n
yaklaşı nı l a ş i i re döker. Şi i r kur g u su -bazı ş i i rlerindeki aksanıaya
karşın- yön ünden usta; d i l i ise p ü rüzsüzd ü r. U m u d u ve d i renişi
y a l ı n bir söyleyişle d ı şl aştı rır. 'Kiir/i2 ll iz 'de halkın bilinç d ü zeyi
'Ayrf111 ı n ı s u ı ' da edilgen aydınlara çaı�rı vard ı r. ' Ilir Kur� 1 1 11 Gi/ı i 'd e
d e gençl iğin özveri li a n ti -em pery a l i s t savaşını ı nı d i l e getirir.
B u dönemin � i i rlerinde en sık başvu rduğu teknik sözc ü k yi nelenı e­
leri d i r. Sözcük i s t i fl e ni şi, d izeden d izeye geçi şlerde y i n el enerek ya­
pı l ı r. Başka bir d ey işle, yansıtacağı gerçekl i ğ i n d u yumsa n ı r kı l ı n ­
ması nı sa ğlamak için d u yusal d ü n y <ı n ı n bütün verilerini şiiri n mo­
zay i ğ i n d c k u l l a n,ıcağı, yaşamın karnı;ı�ık veri lerınin üstüne ü s t ü n e
g i deceği yerde; d iz e n i n başl angıç sözcü ğ ü n ü n d i ğer d i zelerde y i n e­
lennıesi i l e yapısal yönden kolaya kaçın;ıktad ı r. Bu o l u msuzl u k l a r
son ucu ş i i r y er yer k u r u ve meka n i k bir y<ıpıy;ı dönüşür. Sözgel i nı ı ,
'O=s ı i rl ıı:�c Gitfen )(ı/ ' ad l ı ş i i rde bu y i n e l enıcleri görmek m ü m kü n ­
d ü r."

(AHMET ADA- Türkiye Yazıları, Mart 1 978)

G Ü VERCİNİM UYUR MU?

"1 940 top! u nı nı s;ına t kuşağını n büyü k ş ai ri eri nden b i ri olan Rı fat
Ilgaz, küçük burj u va şiirini bir yana attığı o g ü ndm beri toplunıetı
şi i ri n sivri çaknı a ktaşl arıyla örtü l ü yokuşları n d a sol uğu kesilmek­
sizi n y ü rü nwkte, şi i rini n hızı d u rnı ,ıdan artnı<ıkt;ıd ı r. Topl u nı a
u nı u t ad.ı\·an dü şü ncen i n b ü tün sorunı u mı yü klenerek b u n u bi r
yandan şiir i l e b i r yandan d a mizah kitaplarıyla, oyu n l a rıylcı d i l e
geti rmekte, böyl ece i d e a l i s b n e n çetin yol l a rı n d an Sisifos' u n k i n i
seçm iş bulunmcıktadır. H a l k ı n u m ud u n u bataklıkta n çıkararak yo­
kuş yu karı sürınekte, tanı ışıkları n ı n mutlu b i r g ü l bcıhçesine dön­
d üğ ü yaşayış d a ğı n ı n doru ğ u n a çıkma kta, b u n u n korku n ç ağırlığı­
n ı om uzları nda d uyınakta d ı r.

Şai r, ' C iivı:rcini111 Uyu r m u ' a d l ı en son ş i i r k i tabı n d a Sisifos' u n ko­


caman kayasını i terken d ö kt ü ğ ü terleri d i l e getire n d izelerle bu ki­
tabını d cı veri m l i b i r biçimde sü slem ekted i r : 'C iic>crcill dedi;�i11 11.'fl1-
111k ol11uıl1 1 Tiiylcr du11rn11 d 1 1 1 1 111 11 i�[kcdc1ı 1 Ytm1p t u t u ş 11uıl1 gözlıc/ıcklcri
1 Scvgidc1 1 t1p1r t1p ı r lıir yiirek 1 Özg iirlii,�1 i 1 1 CC döuiişkeu . '

' C ii ncş tcn Uznk ' ş i i ri n d eki d i zeler, b ü tü n Tü rkiye' n i n tablosunu çiz­
mektedir.

'Aydın 1111sı n ' ş i i ri nd e şöyle şi mşek g i bi d izeler yar<ı tı r : ' Duym uyor
111115 1 1 1 1 7 1 Knldrr lıoş 1 1 ı ı kn 1ı uykulnrdou 1 Biıylc yiirek lıöylc o tordnnınr 1
A t 1noz ols ı111 1 Ses ol, ı ş ı k ol, yıu1 n u k ol. '

'Dcfudcr ' şiiri n d en d izeler: 'Seudi111 lınklırio11 yo n o ololıii111!.'k içi11 1 Ço­


/1ş1p ezilende l l sc1 1 dc11 yn 11o 1 Scudi111 o/dığ1 111 solu,�u luık e l mek içi11 1 A mo
scvdiTJJ /uılk1 1 11Cn . '

40 kuşağı nın bu korkusuz b ü y ü k şairi n i n son ki tabı nı oku y a n l a r,


yeni faşizınle de ne biçim dövüş t ü ğ ü n ü ş i i r i n b ü t ü n ustal ı kl a rı n ı,
güzel l i klerini göstererek, yaşın, başın b ü t ü n a n l a m ı nı s<ınatına ka­
tar<ık yarattığını göreceklerd i r."

(HASAN İZZETTi N D İ N AMO - Yeni Ortam, 8.10.1974)

KULAClMIZ KİRİ ŞTE

" R ı fzıt Ilg<ız, 1 940' 1 arda topl u msal g e rçekçi akımı seçmiş bir ozan .
Ş i i rleri nde, ' h ü z ü n l ü b i r g ü l ü mseme' ışıl d <ı r baştan beri. 'AiişiTJ J '
(1 944) ş i i ri nde kol u kopil n işçiye: 'Kız/or rtn emcktor soz11ı gilıi ç�ftc kol
is ter somcnk ' d e rken, ne acımil Vilrd ı r, ne ilğ ıt. Yalnız o h ü z ü nl ü g ü ­
l ü ınseme . . . f 3 u g ü l ü mseme 'Ku ln,�ı n u z Kiriş te'de sürüyor. U s u l b i r
pşilm inadını d il sürd ü rüyor bu ki tilptoki şi i rl e ri nd e R ı fil t ! ! gaz.
Yaşil milyı 'nusm n ı ı s m sevmiş ' . 'Ne uorsn knybcttiğim lı ii tiill /ı u/d u,�l / 111
ş iirde ' demiş bir OZil n ın kazaneı nı hesaplıyor: 'Geride kol11 1ılorn 11c lıı­
rakaco,�1 JJ1, 1 ! .. .) 1 O/sn o/so 1 Korntic 1 1 iz 'dc11 pnyı TJJn diişe 1 1 i . . 1 Be� o n cu­
.

/ek ya sokyiizii 1 1 de1 1 ' (Bi/ nıcyccck/cr)


B ü t ü n van yoğu gökyüzünden cay mayan şair; ' Yedi Cnn Ir Olnuık ' şi­
i ri n de: ' Yaşanuık i ç i n xcccli g li n d liz l ii 1 Dilcn iyo n u n liste/ik! ' d i yor."

(SENNUR S EZER - Gösteri, Eyl iil 1983)

OCAK KATI RI A LAGÖZ

" Ocak Katn·r Alngiiz, R ı fa t Ilgaz'ın hem topl u m sal çelişkileri vurgu­
lamasını n hem d e yaşamı çevresınde o l u şan d u yarlıkların <ıktığı i ki
kana l ı n bir yerde bi rleşmesinin göste rgesi .

Top l u msal olayl<ı r ka rşısınd a b i r şairin ö fkesi ni d izginlcycmcnıcsi­


n i n şi i rleri .

K i m i y erde yalın söyleş i i ere d ü şse d e : 'Air uzak gôrlişlii ye tkil iler, 1 /3r­
mk�arnz d a lı li yli k sorr r n lnn bir _111 11111, 1 13imz d a u l u s u r n tz için ... 1 / Jalkı ­
rnz için ko r n t ş sa n i Z .·

' B i r a ta öğüdü' de kendisi verse de . . .

D i rencin, kavga n ı n türküsünü söylesc d e ' D irc u in s o r l l l i l li ka dar i '


'Omk Kntrn Alasoz 'ü n ' has' şii rleri R ı fat I l gaz' ı n kendi yaşamı çev­
resi nde ol u şan d u y a rl ı kl arı işled i klL,ri; ' D1irl ,\ le<•sim ' gibi, 'LJ u rrr rnk
Yok ', ' Okutnuık Uzerin e ', ' Ö,�Ii n sek m i ', ' Sal tarur t ' g i b i .

' SJ N J F ' r u ozarnyuu rnimli 1 / J A BI\HA ;\ 1 S ! N ! F l ' u n r yazan ıfiili Illiiii 1


Kir n IlC derse des in,1 Çocuklar içi u yazdrur hep. '
Gerçekten de d i renci d e, kavgası da çocu klar üzerine hep I l gaz'ın .

Om ü r boyu i ki iş tutmuş: Bi ri çoc u k l a rı oku tma k, i kincisi yazd ı k l a ­


rı nı çocuklara okutmak.

En yalın görü ıwn ş i i rinde b i l e Türkçe sevg i s i n i n öne çıkması, 'Scu


Tu rkçc 'n i ı,- ocui�ll/11, 1 Dil i n i sc<•cnlcri sc</ deme bili ncinden olsa gerek.

'Ozanoı, insaum, uygar m ' da olsa ağlamak yok şi i ri nde.

K a ramsarl ı k da, u m u tsuzluk da.

C ü l e oy naya geçil mesc d e ayd ı n lığın d <ı r kapı l a rı ndan. Acılarla içi­
l i d ı ş l ı o l u nsa d<ı . . .

Yen i l m i ş l i k d e yok.
şiiri 's o n siiz/iu li hen /iz siiyh'rnenri� ' bir şairin bir a n l aınd ,ı
'S1ıltrn ra t '
D ü n ya yüzi.ı nde yazd ı k l a rı n d a n başka hiçbir varlığı o l ­
'<•IN!!L' t 'i .
mayan b i r ş a i r i n . . .
H üz ü n, hep Rıfat Ilgaz'ın ş i i r i n i n dışında k<ılmıştır. A m a bu şi i rde
h üzün egemen.

Ve 'vasiyet' yalnı zca oğl u n a değiL bütün bir toplu ma, ü lkeye, hepi­
m i zc ... Ka rlı, tipili kışiara deği l .
Yemyeşil bir baha ra, bir de sevme, çalış ma, d ü ş ü n me adına.

Ölü d a lgalcırııı u n u ttuğu . . .

(REFiK DURBAŞ - Cumhuriyet, 14.1.1988)


Ölümü Ardından
FEDAİ LER MANGASI' N I N DEMİRBAŞI: RIFAT I LGAZ
ATTiLA İLHAN

(Taşl ı k' taki, o salaş k ı r kah vesi . Sonba har. Şair Ömer Faruk Toprak,
yasem i n ağızlığına sigaralar ekleyerek, her d efas ında o l d u ğ u g i b i,
beni 'eği tiyor ' : Sosyal izmi n gel eceğ i n d cn, top l u mcu T ü r k şairlerin­
den, bu <1rada R ı fa t I l gaz'dan bahsed i yoruz. O b i r a ra, kay g ı l ı ve
karan l ı k, d i yor k i : "Rı fat'ı sanatory u m a yatı rd ı k, vaziyeti köt ü ! "

Rı fat dediği, ' Y ü r ü y ü ş'te ç ı k a n ş i i r l e r i n i n çoğ u n u ezbere b i l d iğimiz


R ı fat l l gaz. Tüberkü l oz o l d u ğ u n u d u y m uştuk, demek iş b u kadar
cid d i . O y ı l l a r savaş y ı lları, 1 940' l a r; d ü nya savaşı, d ev bir körü k g i ­
bi Türkiye' n i n çevres i nde, a teş, d u man ve alev soluyor. O a kşam
ü zeri, yatılı oku d u ğ u nı Işı k Lises i ' n e dön erken, ne d ü ş ü nd ü ğ ü m,
b u g ü nkü gibi a k l ı m d a d ı r: " Nazım hapiste, D i n anıo ve A . K a d i r s ü r­
g ü n, ş i m d i de Rı fat I l gaz sanatory u m a kal d ı rıl ıyor: N ed i r bu çile? " )

R ı fat Ilgaz, o dönem top l u mcu ş a i rlerinin, en ' nev-i şahsı na m ü n­


hasır olanı' dır: Ş i i rlerini sanki d u d akl arından eks i k olmayan acı b ı r
tebessi.i m l e yazardı; i l k bakışta masum, hatta basi t sanabil i rd i n iz;
etkisi sonra sonra d e r i nleşiyor, a n l a m ı ya da mesajı, sonra sonra i n ­
s a n ı n içine işl i yo rd u . ivlesela ü n l ü 'Snnj' ş i i r i ! Görünü şte, top l u m ­
sal sın ı fları ve b u n l a r ı n karşı tlığını d e ğ i l , herhangi b i r taşra okulu­
n u n, herhangi b i r d ershanesi n i anlatır; halbuki, 40 karanlığın ın sı­
kı yöıwti m i hiç d e böyle d ü ş ü n mcm iş, ki tabı yayınla nı r yayınlan­
nıaz topl atınıştı; Rı fa t I l gaz aley h i n d e de takibata başl a d ı l a r.
Toplatıldığı halde, lisedeki bazı meraklı arkadaşlara Swıf ı 'satmış
olmam', benim başıma da iş açacaktı: Sansaryan Ham'nın Kısm-ı
Siyasi' hücrelerinde, bu yüzden, üç hafta kadar gözaltında yattım.
Yıllar sonra Rı fat ' Ağbiy' aramızda o olaydan söz açılınca, gözleri­
nin içi muzip bir pırıltıyla aydınlanarak, demişti ki : " Faruk'un ge­
vezeliği! Çenesini tutabilseydi, senin başın derde girmeyecekti ! Eh,
olur böyle şeyler! Hem sen söylesene, ' Harman Zamanı'nı niye ya­
yınlamıyorsun? Bence pekala başarılı bir romandı!"
Bunları konuştuğumuzda (1960'l ar) artık Yürüyüş Dergisi'ne yazı­
l arını gönderen şair namzeti değilim, 40 karanlığını terkedeli yıllar
olmuş; ama o benim o zamanlar Bahçe'den (Adana) Ömer Faruk
Toprak' a gönderdiğim romanı hatırla tıyor, akıbeti ni soruyordu.
Gönderdiğim yazıları onun da okuduğunu bilmiyordum, bu vesi­
leyle öğrenmiş oldum; sırtı sıvazianmış eski bir çırak gibi sevi ndim,
göğsüm kabardı.
Rıfat Ilgaz'ı kaybetmek, Türk toplumcu sanat hareketinin yarısını
kaybetmek gibi bir şeydir.
Onlara ' Fedailer Mangası' adını ben takmıştım (Hoşuna gidiyordu,
bir kitabını duyururken, tanıtımında da kullandı). Onlar, yani Na­
zım'ı izleyen sosyalist şairler kuşağı, yani Hasan İzzettin Dinamo,
A . Kadir, Ömer Faruk Toprak, Rıfat Ilgaz, Niyazi Akıncıoğlu, Suat
Taşer, Mehmet Kemal, Cahit Irgat, Sabri Soran; hemen arkalarından
gelen Enver Gökçe, Attila İlhan, Ahmet Ari f, Arif Barikat, Şükran
KurdakuJ !
Deyim i l k olarak bir yazımda geçti, 60'lı yıllarda 'soğuk savaş' a
rağmen ortam az buçuk nefes alınabilir bir kıvama gelmişti ya, sos­
yalist gerçekçiliği tartışırken Varlık Dergisi'nde şöyle diyorum:
" ... sanki kuşatılmış bir fedailer mangasıydı bu, umutsuz olduğunu
önceden bildiği çetin bir savaş veriyor; teker teker eksiliyor, tuz
parça oluyor, yine de özgürlüğün erkekçe şarkısını söylemekten
vazgeçmiyord u. D iktanın baskı aygıtı mükemmeldi. Siyasi polis,
işi gücü bırakmış, şairlerin peşine düşmüştü. Sanat, sözcük, i mge
ve uyak evreninden, anlaşılmaz bir yanlışlıkl a, gün günden uzak­
laşıyor; sıkıyönetim mahkemesi, E mniyet M ü dürlüğü'nün merdi­
venleri, bitmez tükenmez sorgular, karanlık hücreler, cezaevleri or­
tamına yerleşiyordu ... "

" ... Kafka'msı bir çile başlamıştı şairler için, öylesine sıtmalı, öylesi­
ne ağır ve dolambaçlı bir çile! Sağlığını, işini g ücünü, aklını, canını
yitirenler; şiir yazma yeteneklerini, y irmi yıl yerine, üç beş yılda tü­
ketenler oldu. Geçen yüzyılın başlarında başlatılan manga! y ü rekli
şai rler geleneğine toz kondurulınadı fakat! .." (Hangi Sol)
40'l ı yılların kötümserliği ycınılınıştı, ' Fed<ıiler M<ıngası'nın demir­
başlarından Rıf<ıt Ilgaz uzun yaşadı; h<ılkıyla bir güzel özdeşleşti,
ona çok yakışan bir ölümle, ' ayakta öldü'. On y ı l kadar oluyor, yağ­
murlu bir sabah, Taksim'deki Bulvar Kahve�i'nde rcıstl<ışmıştı k; laf
areısında yeri nasıl d üştüyse, demişti ki :
" . . . şimdi b<ın<ı b<ık, şair! Yetenek, bilgelik, ç<ılışıncık, teknik ı vır zıvır,
hepsi lazınıdır; cım<ı yetmez! Şairi şair mertebesine getirirse halk
getirir; marifet, onun bul unduğu hizaya yükseleb i lmektedir! Geri­
si fcıscıfiso!"
İşte böyle Rı fat ' Ağbiy', 'eski askerler' den pek kimse kalmadı; öte­
ki taraftakilere söyle, içieri rahat olsun, mevziler terkedi l meyecek­
tir.
EN KlRAÇ TOPRAKLARDA TUTUNDU O D EFNE
TL /NCA A l\ S L A N

. . . H a l kın sıradan i nsanların hayatı a n l a tı l ı r R ı fa t ! ! gaz ş i i ri nde. V i t­


rini eri sey reden yoksu llar, geride m i ras değil borç b ı ra karak ölen
küçü k m e m u rl ar, kapıcı l a r, komş u l a r, emekl iler l l gaz'ın konukları­
d ı r. Yoksu l l u k edebiyatı deği l d i r şai rin yaptığı; tam tersine yaşamın
zengi n l i ğ i n i a n l a tı r. i\1ensup o l d u ğ u k ü l tü rü n, sını fı n ve davanın
propagandası nı yaparken ' i na n m a tekn i ğ i n i ve i n anma kal i tesi n i '
y ü ksek tutmuştur R ı fat Il gaz. B u n u d a bel l i b i r kurala bağlamamış­
tı r. 1 2 E y l ü l ' den sonra doğdu ğ u kentin soka k l a rı nda, onca yaşı na
ka rşın sokaklarda kelepçeyle gezd i r i l i rkcn d e, savcı nın " N eden Ay­
d ın l ı k' ta yazıyorsun?" sorusuna, "Aydınlıkçıyıın da ondan!" d er­
ken de i nanma kal i tesi n i hep y ü ksek tutmuştur.

A ragon, 'Chagal l' a d l ı ş i i ri n d e ressam lard a n ve tablolardan söz


ed er. Ceyiği parçalayan köpckl erin, yaprakların ve incirin, kuşların
ve göky ü z ü n ü n, h a tta kumarbazın gözündeki kı s ı k ışığın bile res­
m i n i yapmıştır onl ar. Şair, hepsinden b ü y ü k bir hayran l ı k l a söz
eder. Ş i i r i n son d i zesi nde ise şöyle d c r: " A m a Chagall o l d u kavuş­
turan sevd a l ı ları."

Rı fat l l gaz için d e şöy l e demek gerekli belki d e : " R ı fa t ! ! gaz oldu
' O crı k Kil i lli A lilgiiz 'ün şıirini yazan ... Pel it ovasında, Nancpın ar ' da­
ki bir taşkö m ü r ü ocağınd a 1 25 kara a m cl ey l e b i r l i kte, bir avuç a rpa
h a t ı r ı n a taaa J cr m i nal ' lcrd c n beri çalışan 'Omk Kil illi /\lilgôz ', 1 1 -
gaz'ı n b u ş i i ri d ışın da g ü n ı ş ı ğ ı n a h i ç ç ı km a m ı ştır.

I ! e rkes, hepimiz ona çok şey borç! Lı . Ocak katı rları da . . .


A N I LAR S iSiNDE RI FAT I LGAZ
OOG/lN li /ZLAN

M i z;ıhı, acıkın g ü l i._"ı nı senıeye d ö n ü ş tü rme sanatı d i y e t<ın ı nılayan­


l a r, mutlaka R ı fa t l l gaz'ı okunı uşlard ı r. 1 LJ40 topl u nı nı gerçekçi ku­
şağının bütün bel i rg i n öze l l i kl eri, onu n k i ş i l i g i n de b i ç i m l en m iştir. -

I lgaz, romanında, ş i i ri n d e, o y u n l a r ı nd a b i r kuşağın çektiği acıyı ya­


zarken, edebiyat eseri verd iğ i n i n kay gısı nı d a u n u tnı amıştır. I l gaz
üzerine çok yazı yazd ı m, anma gü nl erinde çok konuşmal<ı r yap­
lı m . B i r dostuınuzu kaybetti ğ i m i zd e, bu yazı lar edebiyat tari h i n i n
sayfalarında öl ümsüzleşiyor, a nı l a r b i r bi r sökün edi yor.

Y ı l l a r önce Ahmet M u h i p Dıra nas, " Fa h ri ye Abla ş i i ri n i n ü n ü , be­


nim adımın ü n ü n ü geçt i . " d i ye yakı nmıştı. Bel ki zaman zaman R ı ­
f,ı t I lgaz da, '1117/717/717 111 Suı �fı 'nın ü n ü nden ya kın mıştır. Tiyatro, s i n e­
ma d ü nyası esk i m ez b i r kay n a k olarak tepe tepe ku l l a n mı ştı r.

Onu tanı d ı ğ ı nızda, bu nca m ü cadeleye ancak m i zahın gücü i l e d a­


yanı labi l i r kanısına varırsı nız. Baskılar<ı, sıkmtı l a ra g ü l erek cevap
veren bir d i renç s i m gesi yd i .

Gene demokras iye ara veri l e n b i r dönemden sonra R ı fa t I l g az'a b i r


70. yaş kutlaması y a p ı l mıştı. O n u n edebi yatçı k i m l iği üzeri ne yapı­
lan ,ıçık o turu m u d a ben yönetmişti m .

Sonradan yakı l a n Ş a n Si neması' nda, b ü tü n salon d o l m uş, girişin


merdivenleri salon kadar kalaba l ı k, giriş kapısının ü n ü n d e k i l e r d e
s ı ra bekl iyor, i çerde konuşul a n l a rı d u y m a u m u d uy la .
Baskı rejiml erinin sonrasınd a i nsanların özgü r sanata ne kadar su­
sad ı kları nı bu topl antıda yaşad ı m . İ nsanların topl u m u n özgürl üğü
için savaş veren b i r şaire, yazara d uy d u kl a rı, sev g i y i, saygıyı göz­
lemled i m .

Halkla il etişim ku rmak isteyen b i r kuşakta n d ı . 1 940 toplumcu ger­


çekçi kuşağının ortak amacı d ı r bu. Rı fa t l lgaz da bu gerçeğ i her
yazdığıncı u y g u l ad ı . :'l. n latılan a n l aşı l m a l ı y d ı ; ç ü n k ü mesajlarını
i l etecekleri halk k i tlesi bunun özünü algı layabi lmeliyd i .

B ü t ü n yazarların, şairlerin kitapları elbette yaşayacak, okunacak.


Onları yeniden oku rken, b i ze ne kattı kl arını, elli yıla varan özgü r­
l ü k savaşında nasıl edebiyatı k u l l a ndık ları nı u n u tm a m a l ı y ı z .

Bugünü nı ü z ü hazı rlayan bir kuşaktandı, ö v g ü i çi n bu bile yeter.


'YA Ş L I B İ R ŞAiRE MEKTUPLAR' ADLI KİTABIN DAN
.\ I B I E T F L L- \ T

' 1 940 Kuşağı' topl u msalcı şairleri n i n ortak yanı, Orhan Vel i ' n i n
" :.. 1 esele b i r sını f ın i h ti y açları n ı n m ü d a basını y a p m a k o l m a y ı p sa­
d ece zev kini ara m a k, b u l m a k, saıı a t<ı onu hi'i kim kı lm aktır." sözü­
ne katı l m a nıaları y d ı . .. Onlar saııatları y la da top l u msal bir savaşı­
mın içiııdeydıler.

Bu şairleriıı bazı larında Nfızım H i km e t etkisi çok açı ktı r. Bazı l a n ıı ­


d a i s e h i ç y o k g i b i d i r.

Ben R ı fat I l gaz'ı bu i l i şki açısından son dereec i l g i n ç buluyorum.


Olçülü uyaklı ş i i rd e n serbes t yazmaya geçme özl e m i n i Nazım 1 l i k­
mct'in ş i i rlerini oku yunca d u y d u ğ u n u söyler; a m a Şeyh Bed red d i n
Destanı' ndaki bi reşi m e u l aşı lm ış, d a hası Orhan Vel i i l c arkadaşl<ı rı
1 93T d c Varlık Derg isi'nde G a r i p a kı m ı n ı n i l k denemelerini yayı m­
lamış larkcn o hEılô ölçülü uyaklı yazma ktadı r:

Alnı un satır s a t ı r sen eler dizi/ in ce,


B u l u tlar cnginlcriıı lıududu n u aşamk.
:\'cdrnnct s ı iziilccek gözlaindı·ıı /ıir gccı·,
Başuıda ı i ı n itsizlik riızgtlrla dolaşacak.

N ôzım H i kmet cezaevine g i rd i kten so nra, Orhan Vel i ' n i n Gari p <ı d­
lı ki t,ıbını n yayını l a n acağı g ü n lere doğru g i d i l i rkcn, 1 940'ta ise, Rı­
fat llgaz' ı n ş i i ri şu aşanıad adır:
K A SABAMIZ

Mnrtilnrı 11 rlii�ıirrlıi,�ii to/ı ıunrln11


Filizlcllrliğiııe i11aıırlığı111 knsa/ınnıız
Yosıuı kokardı evleri
Çarşıları 111irlye kokardt
Çekirrle,�i çölrlcıı geleli 111escifill
Boy nttığı11n şnşnrdun
Bu deu iz yiiklti lınvnrln
Ncrlcııse gelişenıcrli bir tiirliı
E n ş irin yerille rlikileıı
İrili ufaklı 111cznr taşinn

Belki de öliilcr böyle is tiyor.

Serbest yazma özlemi n ı Nazım H i kmet' i n ş i i rl eri n i okudu ktan son­


ra d uyan şair, bir yandan d a Garip ş i i r i n i n sesini, tonu nu, ş i i rleştir­
me yönteml eri n i gözlemektey d i .

Kei1d isi n i 1 920' l erdeki top l umsalcı ş i i r anlayışını n d amgası nı ye­


mekten k u rtarmasına bu d u r u m u n yardımcı o l d u ğ u kanısındayım.
Sesi, tonu, b i l i ne n şiirleştirme yöntemlerini b i r yana i tip b ü t ü nüyle
dile yaslanışıyl a, t<1m bir 1 940 şai ri görü n ü m ü ndedir. . .
Özetlersek: R ı fat I l gaz ölçü l ü u y a k l ı hece şi i ri y l e baş l amış, N azım
H i kınet'e, yani d evri mci, i l erici, halkın soru n l arını serg i leyen b i r şi­
i re geçmeye özenı rken, i ç d ış biçi m o y u nlarından uzak kalınaya ça­
balayan Garip akımını gözl emiş, ' b i r sını fın i h ti yaçlarının ın ü d a fa­
asını yapmak' karl ar, ' zevki ni ara mak, b u lm a k, sanata onu h a ki m
kı lmak' da kaygıları arasın d a yer a l mıştı.

Geleneksel ş i irleştirme yöntem l e r i nd e n arınma çabasını onun ka­


d a r i l eri götü rm ü ş başka b i r şairiın i z yok, bence.

R ı fat l l gaz ş i i r i n yerleşik kural l a rı n ı tanımaın akta, ölçü, uyak,


u y u m, benzetme, i mge, eğretileme gibi ş i i rleşti rme araçları ndan
yararlanmamakta, salt d i l e söyl ey i şe yaslanm a kta, Orhan Vel i ' den
çok daha sakınmasızdı. Kon u l a rı, anl attığı şeyler d e şiirsel deği l d i .
S I N I F' I N YAZARI KARADENİZLİ DELiKANLI

SENNUR SEZER

R ı fat I l gaz, kısa b i r ta nımlamayla: Karadenizli del i ka n l ı d ı r. Zeki ve


alaycı . Zor d u ru m l a rı hep yaşamanın alaycıl ı ğ ı d ı r bu, h ü z ü n l e kah­
kaha yan yanadı r. Bir ayağı takada, teknede, bir ayağı güç tırmanı­
lır yamaçl arda olmanı n tek d ayanağıdır mizah. G u rbete d ayanma­
nın tek yolu. 1 940 Kuşağı' n ı n, her biri ş i i ri m i ze bir başka ses getir­
m i ş top l u mcu ları i ç i n d e, o ' g ü ç l ü klere şakayla d i renen sesi'yle gö­
r ü n ü r. Onu b i r b aşka sözelikle tan ı m l a m a k gerekti ğ i n d e ' sı n ı f' d e­
mek yeterl idir: " S INIF'nı oznmyım mimli / HABA BAM SINIFI 'n ııı yn­
znnynn iiııl ii "

(...)

S ı n ı f yargı lanırken, görüşü alına n 'bi l i rkişi', k i tapta ' i sn a t e d il e n


suçu' b u lmakla yetin memiş, 'eserin h i ç b i r edebiyat d eğeri olmadı­
ğ ı nı ' da eklemiştir. Mahkeme bu görüşü 'şu halde k i tap edipler için
değil, ü s l u p ve beyanın bas i t l i ğ i i tibarıyla avam için yazdığı a nlaşı­
l ı yor' d i ye tamamlamıştı r. Edebiyat d ü nyamız, R ı fa t I l gaz'ı ve ben­
zer biçi mlerde yargılanıp h ü k ü m giymiş 1 940 Kuşağı'nı dışlamak
için yeterli ' gerekçel i h ük ü m' e kavuşmuştur böylece. Okur, onu ya­
yınladığı ıı da severek okusa, kitapları ardard a baskı yapsa d a e d e­
b iyatçılarımızın b i r bölüm ü n ü n bakış açısı d eği şmeyecektir.

Onu şairl iğinden soyu tlayı p g ü lmececi olarak n i telemek kolayları­


n a gelecektir. Sivas' ta, acımasız koşu l l a r altında y i ti rd iğimiz Asım
Bezirci'nin b i r kitaplık incelemesi b i l e pek şey değ i ş tirmez. (Asım
Bezi rci ' n i n ö l ü m koşulları y üzünden kimi çevrelerce d eğeri n i n an­
laşılması gibi . ) Sık sık çağdaşı Orhan Vel i ile kıyaslayıp, etki a raş­
tırması, kişi l i k y ı p ratılımısı denemelerine gi rişil i r. (Yaza r ve ş a i rle­
rin tokuşturulacak yumurta olmadığı akla gelmez.)

Rı fat ll gaz ' önce' şairdir: "Önce şiirde scvdi111 kavgayı 1 ÖzgiirUiğıi kc­
li nı e kcl i111e şiirde. " Türk romanının coğrafyasına ka ttığı Karadenizli
kadını anlatırken de şaird i r. 'Halıaba111 S ı ı ı ıji 'ndaki Piyale İhsan' ı ye­
rerken d e . B i r şai rden söz ederken en zor şey, ' geçmiş zaman' takı ­
l arını kullanmaktır. Ben kul la n m adım .

1 940 Top l u nıcu Kuşağı ' nın, görüşlerinden d ö n memiş, son b i r i ki ki­
şisi nden birini yitirdik. Eğer kitaplarını, şii rlerini okumazsak ger­
çekten y i tireceğiz. Rı fat Ilgaz'ı değil, i nsanlığıınızı, yaşama d i renci­
m i z i . (10 Tem m u z 1993, Cumhu riyet)
İçindekiler

Ö nsöz 7

KiTAPLARDAN ÖNCESi
Sevgilıınin Mezarında 13
Rlizg:ir 1 4
Ma nasını Kaybeden Sır 15
Zamanın Umııtukları 16
Mevsiınieric 13eraher 1 7
Akı� 18
Işıklar 19.
Hi.ılyala rıın 20
B i r Mcvsım Ba�larken 2 1
Adııniarım 2 2
Erıyış 23
Giizlerindc Akisl e r 2 4
D:ığla rd:ın 2 'i
K a p ı l a r 26
Düşünmek D
Mevsını Sonu 29
Öğleüsıli 30
Açlık 31
O Balıc;eler k i 32
Son 33
Kasabamız 35

YARENLİK ( 1 943)
Bu Saatle .W
Ayna Kar�ısında 'iO
Şehır Ken:ırından 41
Yarenlik42
Merhamet 4 4
İşte 13öyle Azizim 45
Vıtri nler 46
A l işim 47
Cenne 'JH
Edirnek:ıpı Tr:ıııwa yınd:ı 49
13ab:ıııı 52
Kapal ı(;a r�ı 55
Kitapla r 'i·l
Boyle mi O la c ı k Ö l ü m ü ın' -1'i
Doğum "i6
Yaz Gel iyor 57
Beyazıt K:ıhn�lerinde 58
Mah:.ıllemiz 'i9
Komşu l u k 60
Sanatoryum 62

SINIF ( 1 944 )
ÇocukLırını (ı'i
Reınzi 66
Sınıf 68
Hürsün' 70
Sünnet Düğünü 72
Vapur İskelesinde 74
Ne Diyebilirsin' 76
Yazlığa Çıkış 77
Ş u beye Doğru 78
Altın B i lezik 80
K a r a Dayıya Mektup 82
Çay 86
Akşamüstü 88
1\"e Yapm:ılı' 9U
Çiloğlan 92
Köprü 91
H a l i l Dayı 95
Besleme 97
Tosva Zelzek�si 1 00

YAŞADlKÇA ( 1 94 8 )
İc,:imizden D ir ı 1 07
K:ı h\·eler, G:ızeıeler ! OR
Mıst:ıhey 1 09
Senin Neyin Eksik' 1 13
Sarıc;izmeli 1 14
Biz Taşra Memu rları 1 15
Geç, Aziz i m , Geçı 1 19
Bizim Kasabamız 121
Biraz Daha Sabırl 123
Sanatoryumcia 1 24
Gece Nöbetı 1 27
13urunsuzun Oğlu 1 28
Doğum Koğuşundan Çıkış 1 21)
Kuş !\1isa l i 131
Oğlum 1 33
Uyusu n da Büyüsün 141
!'a rına klığın Ötesinden 1 42
Ziyaret G ünü Not l a r ı 147
Ayrıl ı k V a r B i r Yandan 1 'i 1
İ\-elim1 1 'i3
Bu d:ı Bit· Özgürl ü k Ş i i ri 1 'i 'i

DEVA\1 ( 1 9'i.'l )
B ilsem ki 1 59
Dı�arda 1 60
�iirde 161
Aman Di k ka t ! 1 6!.
Lvusana! ı (ı:\
Taş mı Yt·sin' ı (-ı- i
Yaşıyoruz 165
Filim ı66
\b n ga l ı -s
llevlıdi I H6
Sarı K:'iğıt C.�t iiııc I H7
Salıip.o;iz I SH
Derece Zamanı 1 89
K:ırJ Ta? l ·sıiiııe 1 <)0

ÜSKÜDAın H SABAJ ! OLUl ; ( 195- ı l


Kalaycı Di i k k :i n ına C�iriş 195
Yusuf'a Öği iı ı 9-i
Karabiber in Eski c;ünleri 1 96
Kar::ıbiiK·r isı:ınlıul Yoll:ırında !.00
Karalıilıer \lii zcyi Anlat ıyor !.O:\
\1 i izcclen Ku n u hış 20 ı
Bir Est c.:t ik Aınd int !.07
K::ır;;ısına Bir A�·ıkgöz Cıkıvor 212
K a ra b i be r i � Ba�ıncla 216
Karabiber Kt·teJl Helv:1cı 219
Yusuf Kar:ıl ıilıer 'lc K:ırşılaşıyor 222
Üskiida r'd:ı S a l ıa l ı Oldu 225
Son 221i

SOL LK SO Ll :(;,\ O <Jb!. )


Bu \lerd in·nkrclcn !. !. ­
Korka k !.!.H
I )enge-l )iizt�l 229
Sarıyı Anl a t ı y on ım 255
Ken d i m iz i :\nlatıvonım 2!> i
I.evbkbrını :\nlat ıyonıın 255
C idişini Anlat ıyonıın !.56
Yalnızl ığıını Anlat ıyonıın 237
isteklt-rimi Aniatıyorum 23H
(; idcııkri Aıılatıyonıın 2:19
D aııcıını Aııbııvonım !. ıU

K:\RA K I LC ı K ( J<J6C) )
K a r::ı k ılv k !. ı .1
Ki>riiz Biz !.-ı - ı
:\ydın nıısııı 2 ı 'i
c ; ö kddeıı 2-ıh
:\lcryeıniıı Re� it 2 i7
Genı,: l ik Parkı 2 i9
L:z:ık I k ğ i l 2 '5 1

UZAK D l ·:(; i ı. < JCn) >


Bi r Kozada .:ss
Karadenizli sin 2'>6
Ddndn < i ii ı i .!'iS
G UV E RC:i :\i\1 t:Yl'l� ,\ l l : ( ı <r:--ı l
Gü vercin im Uyu r ımı' 2(ı 1
Güne�ten ı:z:ık 2Cı_)
Elif'in B:ılı:ısı 26(ı
Çengelkiiy'ck Tcııııııuzl:ır 2(JH
Karton Kukkrden 270
Sula rda (I line� Olııı:ık 272
Biz D:ır G eciı lkk�·ileri 27-i
Bir Sın:ı,·s:ı Eğer 276

K I : I .A<.� I \ I I Z K İ R İŞTE ( ] ')H))


Kulağıınız K i ri�le 279
B a r o k S:ırısı 2H l
T:ı liıııleriıııız 2H3
Sa rıyaznı:ılı 286
Bunca Yüzy ı ldır 2HH
Sen Bu Çer�·cvede 290
Yakınııııyoruz 29_�
K:ıç Par:ı Eder 2')6
Yedicınlı Olın;ık 297
Boııılxışs:ın 2')9
Kısal;ır, Kösder 300
Defneler <)lınez 302
Cçurrın:ı :)O'i
Çenıbcr 3<Hı
Eveilik 307
Benim G ü zel Y:ınuın .�OH
t\e K u � . Ne lliıcek 309
Ornı:ı nız Biz 3 ı I
13ilıneyccekler 5 1 2

OCA K KATIRI ALI\GÖZ ( l ')H 7 J


Dön Me,·s i m :) ı -)
Ocak K:ıurı Abgöz 316
Dost Hipokr:ıt 31R
Ah Onl:ı r .� 20
Çocu klarınız i�·in .)22
Durın:ık Yok 324
Okutııı:ı (lzerint: 32<ı
Türkçe'ıııiz 327
Okullar Din lencede 32H
l le r D i ldL· 329
Hep Böyle 330
Öğün�ek nıi' 33 1
Kardc�lik .152
Sdinti .� 1.�
S:ılt:ın:ıt 3 } 1
S o n Ş i i rinı 3 3 5

B İ Z D E YAŞADl K 3 37
Ş l İ R A!\LA YIŞI!\·1 Yi7
GÖRÜŞLER } i9
ÖLÜ.\ 1L .\ RDI :\DA!\ 359
RIFAT ILGAZ'IN YAPlTLARI

ŞİİR ÖYKÜ
Yilre n l i k R ü � v eti n Alamil n c ası
Sınıf N erd e O Eski U st u ra l a r
Yil�ild ı kçil Çal ı� Osman Ç i f t l i k S e n i n
Devilm Sosy a l Kad ı n l a r P a r t i s i
Ü sk ü d M'd il Silb a h O l d u D o n Ki ;;ot İ s t a n b u l ' d a
Sol u k Soluğa-Karakılçık-Uzak Değ i l Şeker K u t u su
G ü v e rc i n i m U y u r m u Cari b i n H o ro:tu
K u l ağımız K i rişte Rad a r ı n Anahtarı
Ocak K a t ı r ı A l ilgöz D ö rd ü ncü B ii l ü k
B ü t ü n Şiirl e ri (1 927- 1 99 1 )
OYUN
ROMAN H a b a b a m Sı n ı fı Uya nıyor
Sarı Ya zmil Hababam S ı n ı fı Bask ı n d a
KMilrtma Geceleri H a b a b a m S ı n ı f ı Sı n ı ftil K a l d ı
Karad e n iz' i n K ı y ı c ığ ı n d a
Y ı l d ı z Kilrayd ÇOCUK
H il l i m e Kaptan Öksü z C i v c i v
H a b a b a m Sınıfı K ü çü kçekm en� Oky anusu
H a b a b a m Sınıfı İ c ril a t ı n İ ç i n d e Can ku rtaran Y ı l maz
Ap artı rn a n Çoc u kl arı K u m d an Betona
P i j am a l ı l a r ( B iz i m Koğuş) Çoc u k B ah çesi
Geçmişe M ilzi Bacaksız Kilmyon S ü rü cü s ü
(Meşru t iyet Kıraa thanesi) B a c a ksız Sigilra Kaçilkçısı
H oca N a sre t t i n v e Çömezleri B acilksız Para l ı A t ll't
Bilcilksız O k u l d a
ANI B.:ıcilksız Ta t i l Köy ü n d e
Yok u ş Yu karı
Kırk Yıl Önce Kırk Y ı l Sonra

GÜNCEL
N e rd e K a l mışt ı k
Cart C u r t
Gençlerin içinde çok beğendiğim şairler var, hepsinin
ismini aklımda tutamıyorum, isimleri henüz yer
etmedi; ama şiirlerini pek beğeniyorum. Şöyle
aklımda kalanları sıra tefriki yapmadan sayayım:
Dinamo, Suat Taşer, Rıfat İlgaz, A.Kadir, Orhan
Kemal, Saffet lrgat vesaire . . .
NAZlM HiKMET
Nazım 'ın yanında bulunuyordum. Dehşetli etkisi
altındaydım. Nazım "Kendi sesini bul! " diye bağırdı.
Rıfat Ilgaz 'dan, Celal Sılay 'dan örnekler gösterdi. . .
ORHAN KEMAL
Hemen bütün şiirlerin mevzuu, kendi küçük dert/eri,
, , ·. arzuları. Ama hayret! Bunların hiçbiri sadece Rifat
-���:J llgaz 'ın dertleri değil... Hepsi, hepsi geniş bir kitlenin,
bir insanlığın dert/eri. Sosyal şiir nedir diyenlere
bu kitabı göstermek lazım. En şahsi, en hususi şeyler
nasıl cemiyetin malı olabilirmiş, insan kendi hasis
dertlerinin dışına nasıl çıkar ve onları nasıl biraz
yukardan, dudaklarında hazin bir tebessümle
seyredebilirmiş . . . En basit kelime/er, en özentisiz
tasvirler/e nasıl hayat dolu tablolar, koskoca bir
cemiyet parçasını aksettiren manzaralar çizebilirmiş.
Bütün bunları Rıfat Ilgaz 'dan öğrenmek kajıil. •

SABAHATTIN ALI -
Rıfat Ilgaz, müreffeh bir zümrenin değil, fakat bir
günden öbürüne yaşayabilmek için didişen, böyle
üzüntülü günlerin akşamında, bazan, 'gününü gün
etmek için, şöyle bir demlenen ' halkı[l şairidir.
BEHICE BORAN
Yeni Türk şiirine inanmayan/ara, Rifat Ilgaz 'ın
kitabını okuyup anlamalarını dilemekten başka
yapılacak bir şey yoktur. • •

PERTEY NAILI BORATAV


Rıfat Ilgaz, şiirlerinde şehir insanının günlük
dertlerini yaşattı. İkinci Dünya Savaşı 'nda, İstanbul
şehrinde yaşayanfakir halk Rıfat Ilgaz 'ın şiirlerinde
ölmezleşmiştir.
OKTAY AKBAL
Yaren/ik 'le (1 943) başlayan, sonra Sınıf (/944),
Devam (1 953) ve arkasından gelen kitaplarında
süren; her menzilde kendini aşan; toplumun olduğu
kadar sanatın da nabzını tutup özde ve biçimde en
yeni açılımlara kadar izleyerek özümseyen bir şiir
serüveninin bilançosu!
Çekinmeden söylemeli de: Nazım Hikmet 'in
www.cina:2'1yirrcı1i!S,.com arkasından, Türkiye 'de 'İnsan Manzaraları 'nı Rifat
.www.firalilgaz.iı:Üo
www.tifatii 3'1zprg- ·•.
Ilgaz 'dan daha hünerli sürdüren ve zenginleştiren
�Iı_:.fıahamsinifi.org bir başka şair çıkmadı, diyebiliriz . •

cina�cinaryayirıtHikcom SERVER TANILLI

You might also like