Professional Documents
Culture Documents
İLAHİYAT FAKÜLTESİ
İSLAM HUKUKU II
Güz Yarıyılı/2018-2019
1. DERS
GÜNCEL FIKHÎ MESELELER I
KONULAR:
Günümüz Fıkıh Problemlerinin Çözümünde İlke ve Yöntemler
I. Tedavi Sürecinde İbadet: (Namaz Örneği)
1. Hastalık
2. Tedavi
3. Tedavi Sürecinde Namaz
4. Tedavi Sürecinin Namaza Etkisi
II. İslam Hukuku Bakımından Tedavi Sürecinde Hasta Mahremiyetinin
İhlali
1. Hastaya ait bilgilerin saklı tutulması
2. Beden mahremiyetin korunması
FIKIHTA HÜKÜMLERİN DEĞİŞMESİ VE YENİ HÜKÜMLER
2. Hükümlerin esnekliği
1. Taabbûdî hükümler
2. Ta`lîlî hükümler
❑ Köken olarak Batı’ya ait olan bu yaklaşım her şeyin tarihe göre değiştiği
ve tarihsel olanın evrensel olamayacağı temel düşüncesine dayanmaktadır.
❑ Bu yaklaşım akıl ve bilimi naslara hâkim kıldığı için çok fazla kabul
görmemektedir.
2. Yeni selefîci yaklaşımlar
❑ Bu yaklaşım klasik fıkıh birikimi ve geleneğini büyük ölçüde yok sayan veya
reddeden bir anlayışa sahiptir.
❑ Ancak bu düşüncede olanlar her ne kadar ictihada özel bir önem verseler de
nasların lafzî (literal) anlamlarına sıkı sıkıya bağlılığı öngörerek onların mana ve
maksatlarını ihmal etmektedirler.
❑ Bunun sonucu olarak sonradan ortaya çıkan ve nasların literal anlamlarına dahil
olmayan pek çok yeniliği bid'at olarak değerlendirmektedirler.
❑ İbadetler kural olarak akıllı ve buluğa ermiş olan mükellefler tarafından bizzat
yerine getirilir.
❑ Bir fiilin şer’i bir teklife konu olabilmesi için o fiilin mutlaka mükellefin gücü
dahilinde bulunması gerekir. Aksi takdirde emredilen fiilin yapılması imkânsız
olabilir veya usulüne uygun bir şekilde yapılması meşakkate yol açabilir.
➢ Hastayı iyileştirmek
1. Abdest Alamama
❑ Abdest bozucu bir halin özür hali sayılabilmesi için bir namaz vakti
boyunca devam etmesi, o vakit namazını kılabilecek kadar kesintiye
uğramaması ve sonraki namaz vakitlerinde de zaman zaman görülmesi
gerekir.
❑ Bu şartları taşımayan abdest bozucu bir hal, özür (mazeret) hali sayılmaz.
❑ Sürekli kan gören kadın (mustehaze) ile sürekli burnu kanayan, idrarını
tutamayan, ishal olan, istem dışı yellenen kişiler özür sahibi kabul edilir.
Aynı şekilde hastalık ve ağrı sebebiyle kulak, göz, meme gibi yerlerden
gelen kan, irin ve yara suyu da özür kapsamında değerlendirilir.
❑ Özür sahibi oldukları için abdestini tutamayanlar, her namaz vakti için
yeniden abdest alır ve o abdest ile o namaz vakti boyunca dilediği kadar
farz veya nafile namaz kılabilir.
❑ Rasulullah (s.a.v.) özürlü bir kimse olan Fatıma bt. Ebu Hubeyş hakkında
şöyle demiştir: “Hayız suresi tamamlanınca guslet ve (özür kanı devam
ettiği surece) her namaz için abdest al.” (Ebu Davud, “Taharet”, 110, 112).
❑ Hadisin lafzını esas alan Şafiiler her namaz vakti için değil, her farz namaz
için ayrı abdest alınır, demişlerdir.
❑ Özürlü kişi, özrü kesilecek şekilde sargı sarsa, tampon yapsa, özür
kaynağını sıksa ve böylece özrün önüne geçecek olsa sağlam kişi gibi olur.
❑ Örneğin sürekli yarası kanayan kişi yaranın üzerine sargı sarıp kanın sargıyı
aşacak şekilde akmasını engellese artık o kişi özürlü hükümlerine tabi
olmaz ve vaktin çıkmasıyla abdesti bozulmaz.
Yara ve Sargı
❑ Normal şartlarda abdest alırken abdest uzuvlarının, gusülde ise bütün vücudun
yıkanması gerekir. Bu itibarla, abdest veya gusül alacak kimsenin, yıkanması
gereken uzuvlarında, suyun ulaşmasına engel olacak bir tabaka bulunmamalıdır.
❑ Ancak abdest uzuvlarından birinde yara veya hastalık bulunan kişi, bu organın
yıkanması zarar verecekse, onu yıkamayıp ıslak elle mesh eder.
❑ Kırık, çıkık, yara veya zedelenmiş vücut parçasını dış etkilerden koruma,
sabitleme, destek verme ya da kanayan kısmı sıkarak kanamayı durdurma
amacıyla sargı, bandaj veya alçı kullanılabilir. Fıkıhta “cebire” olarak
isimlendirilen bu sargının abdest ve gusülde bir ruhsat sebebi olması için
sarılması zorunlu ve ihtiyaç duyulan kısmı kaplayacak kadar olmalıdır.
❑ Fukaha sargı üzerine meshin meşruluğunu Hz. Ali’nin “Bileğim
kırılmıştı. Peygambere sordum, bana sargının üzerine mesh etmemi
bildirdi.” rivayetine dayandırmışlardır.
❑ Sargı veya yara üzerine mesh etmenin belirli bir suresi de yoktur;
yara veya kırık iyileşinceye kadar devam eder.
❑ Tedavi surecinde hastanın yarasından akan kan veya irin ile tutamadığı
idrar ve dışkının çamaşırına bulaşması, necasetten taharetle ilgili
sorunların başında gelmektedir.
❑ Katı pisliğin bir dirheme ulaşması, sıvının ise avuç içinden fazla bir
alana yayılması da sonucu değiştirmez.
Tedavi amacına yönelik faaliyetlerin önemli bir bolumu, protez ve benzeri yapay
maddelerin insan vücuduna takılması suretiyle gerçekleştirilmektedir.
Kesilen veya işlevini yitiren bir kolun yerine yapay bir kolun takılması, normal
yollardan tuvalet ihtiyacını gideremeyen kişilere yapay anüs veya idrar torbasının
takılması bu tip müdahalelere örnek verilebilir.
Örneğin bir kimsenin abdestte yıkaması farz olan eli dirseğin üst
kısmından veya ayağı bilekten kesilmişse yıkama mükellefiyeti kalmaz
Herhangi bir protez kullanana kişinin protezi temiz olması yeterli kabul
edilir.
* Belli bir sure tedavi maksadıyla kolostomi şeklinde bir yapay anüs ve
idrarı boşaltmak için kasıktan katater uygulamasına tabi tutulan hastalar da
özür sahibinin hükümlerine göre hareket eder.
* Daimî kolostomi ile kontrollu ileostomi ve urostomi uygulanan
hastalar ise normal yollardan idrar ve dışkısını yapanlar gibi kabul edilir.
Çünkü bahsi gecen yöntemlerde, dışkı ve idrar karın içinde bir “cep”te
veya karın dışına yapılan ağızlamada özel bir kapakla kontrol altına
alınabilmektedir.
Böylece hasta bütün tuvalet ihtiyaçlarını kontrol altına alabilmektedir.
Dolayısıyla bu durumda olan hastaların abdesti, karın içine yapılan cebin
veya karın dışındaki kapağın açılıp boşaltılmasıyla bozulur.
* Ameliyat yerinde biriken kan ve sıvıları boşaltmak için dren takılan
hastalar, Hanefi ve kanın çok olması durumunda Hanbelilere göre özür
sahibi hastanın hükümlerine tabidir. Maliki ve Şafiilere göre ise
sepileyen dışında çıkan kan abdesti bozmadığından hasta bu yönüyle
sağlıklı insanların hükümlerine tabi olur.
Muayenenin Abdeste Etkisi
➢ Eğer doktorla hastanın cinsiyetleri birbirinden farklı ise mutlak manada temasın
abdesti bozduğunu kabul eden Şafiiler için konu farklı bir boyut kazanmaktadır.
➢ Bir zaruret olmadığı surece erkek doktora muayene olan kadın hastayla kadın
doktora muayene olan erkek hastanın abdesti Hanefi, Maliki ve Hanbeli
mezheplerine göre bozulmaz.
➢ Şafii mezhebine göre ise doktor kendisinden farklı cinste bir hastanın çıplak
vücudunun herhangi bir yerine dokunursa her ikisinin de abdesti bozulur.
➢ Ancak zaruretten dolayı hasta kendi cinsinden olmayan bir doktora muayene
olursa abdesti bozulmaz.
➢ Çünkü zaruret gereği dokunma yasağı ortadan kalkınca buna bağlı olarak
abdestin bozulma hükmü de geçersiz hale gelir.
Laboratuvar Tetkikleri İçin Hastadan Numune Almanın Abdeste
Etkisi
➢ Her ne şekilde olursa olsun vücuttan çıkan veya alınan idrar ve dışkı
abdesti bozar.
➢ Solunum organlarının salgıladığı ve ağızdan dışarı atılan balgam denir.
Balgam kanlı olmadığı surece ağız dolusu olsa bile abdesti bozmaz.
➢ Omurga kanalından iğne yardımıyla alınan Beyin Omurilik Sıvısı
(BOS/bel suyu), tabiatı itibariyle temizdir. Dolayısıyla sadece bu
sıvının alınması abdesti bozmaz.
➢ Ancak iğne yapılan yerden etrafa yayılacak miktarda kan çıkarsa yine
Hanefilere göre abdest bozulur. Diğer mezheplere göre bozulmaz.
➢ Tıbbi tetkik ve tahlil için vücuttan kan alınması Hanefilere göre
abdesti bozar.
TEDAVİ SÜRECİNİN NAMAZA ETKİSİ
➢ Gereği gibi eda edemeyenlere oturarak, yatarak ve ima ile namaz kılma, bazı
durumlarda da namazları cem etme ruhsatı verilmiştir.
Anestezi Uygulamasının Namaza Etkisi
Lokal ve genel olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Lokal anestezi (regional anesthesia), bilinç kaybı olmaksızın, sinir
iletimini bloke eden ilaçlarla vücudun bir bölümünde duyarlılığın
kaldırılmasıdır.
Bu tür bir anestezi şuur kaybına sebebiyet vermediği için namaz
mükellefiyetine bir tesiri yoktur.
2. Genel anestezi uygulanan hastaların namaz mükellefiyeti hususunda
İslam hukukçuları arasında farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bu görüşleri
üç başlık altında toplamak mümkündür.
a) Anestezi uygulanan hastanın durumu haram olmayan yoldan sarhoş
olanın durumuna benzer. Dolayısıyla bir uyuşturucu maddeyi ameliyat
için kullanarak meydana gelen sarhoşluk, sorumluluğu gerektirmez.
b) Anestezi uygulanan hasta “baygın” olan kişinin hükümlerine tabidir.
Çünkü genel anesteziyle hasta aynen bayılan kişi gibi akıl ve idrak
gücünü kaybetmektedir.
Baygınlık, geçici bir sure için akıl ve şuurun kapalı olması, aklı
kullanma imkanının bulunmaması halidir.
❑ Buna göre baygınlığın beş vakitten fazla (bir gün ve gece) sürmesi
namaz borcunu düşürür.
❑ Yatarak namaz kılacak olan kişi başı ile ima ederek namazını kılar. Başı
ile dahi ima edemeyecek olan kişi ise Hanefilere göre namazını tehir
eder. Çünkü ima hareketle olur. Hareket ancak başla olur. Gözün sağa
sola çevrilmesi hareket olarak sayılmaz. Kalbin fiili ise niyetten ibarettir.
Bu nedenle baş dışındaki ima ile namaz geçerli olmaz.
❑ Allah (c.c.), insanı üstün bir varlık olarak yaratmış, saygıya layık
görmüş ve onun her türlü saldırıya karşı korunmasını istemiştir.
❑ Bu korunmuşluk kişinin maddi ve manevi bütün varlığını içine
almaktadır.
❑ Bu meyanda kişi, mal, can, beden ve namus dokunulmazlığına sahiptir.
❑ Kişi, en başta insan olduğu için ve insanlık özelliği gereği, varlığını ve
bütünlüğünü sürdürebilmesi için korunur.
❑ Bu varlık ve bütünlüğün sürdürülebilmesi amacıyla, şahsiyet denilen
bütünü oluşturan kişisel değerlere yapılan saldırılar hukuk düzenince
yasaklanmış ve bunların korunması zaruret-i diniyye’den sayılmıştır.
❑ Hatta kanunların vaz’ının asıl sebebinin bu esasları korumak olduğu
fikrinden hareketle bu haklara “makâsidü’ş-şeria” adı verilmiştir.
❑ Hayatın belirli dönemlerinde, şu veya bu sebepten dolayı gerek beden
sağlığında ve gerekse ruh sağlığında bozulmalar (hastalık) ortaya
çıkabilir.
❑ Sağlık durumunda ortaya çıkan her aksama, sağlığı bozulmuş olan kişi
(hasta) ile hekimi karşı karşıya getirir.
❑ Meslek sırrı, sır kavramına dâhil edilebilecek bir bilginin meslek sahibi
tarafından mesleğini icra ettiği sırada öğrenilmesiyle oluşur.
➢ Adli vakalar
❑ Hekimler mesleklerini icra ederken hastaya tanı koymak, tanıya uygun tedavi
yöntemi bulmak ve uygulamak, cerrahi müdahalelerde bulunmak gibi birçok
faaliyette bulunurlar.
❑ Problemin özünü “Tıpta ayıp yoktur, doktora namahrem olmaz” genel yargısı
bağlamında İslam dininin önemle üzerinde durduğu mahremiyet konusu
oluşturmaktadır.
“İzin almadan bir kimsenin evinin içine bakmak hiç kimseye helal değildir.”
(Tirmizî, Salat, 148; Ebu Davud, Tahare, 43).
“Ey iman edenler! Kendi evinizden başka evlere, geldiğinizi fark ettirip (izin
alıp) ev halkına selâm vermedikçe girmeyin. Bu sizin için daha iyidir;
herhalde (bunu) düşünüp anlarsınız.” (Nur, 24/27); “İzin istemek üç defadır.
İzin verilirse girersin, verilmezse geri dönersin.” (Buharî, İstizan, 13; Müslim,
Edeb, 33-37).
❑ Zira hekim ihtisas sahibi olan insandır ve İslam herkes için koyduğu
mahremiyet kurallarını hekim için, ihtisas ve savaş gibi bazı şartlar
çerçevesinde geçici olarak askıya alır.
❑ Ancak kadın doktor bulamaz, başka bir kadına tedavi şeklini öğretmek de
mümkün olmaz ve hasta kadının ölmesi veya dayanamayacağı bir acının
meydana gelmesi söz konusu olursa bu yaranın bulunduğu yer dışında kadının
örtünmesinde, sonra onu bir erkeğin tedavi etmesinde bir sakınca yoktur.
❑ Fetava-i Hindiye’de Mebsut’ta yer alan yukarıdaki metin aktarıldıktan
sonra buna ilaveten sünnetçinin, ebenin ve ilaç vakti doktorun, avret
mahalline bakmalarının caiz olduğu söylenmiştir.