Professional Documents
Culture Documents
TANRI
KOMPLEKSİ
KUTSALIN GÖLGESİNDE
م.'ءص ه ﻗﺈت
ﻋﺖ،ﻤﻮةﻣ
ﻳﺘﻲ
- ﺑﻢ
ﺳﻢ
^ ء ؛اهÇETİN
Kişisel, Kolektif ve Evrensel
TANRI KOMPEEKSİ
KUTSALIN GÖLGESİNDE
H A LİS ÇETİN
1969 yılında Sivas'ta doğdu. Ankara üniversi-
tesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi
Böliim ü'nden mezun oldu (1993). Cumhuri-
yet Üniversitesinde Yüksek Lisans (1996), Gazi
Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümünde Dokto-
ra yaptı (2001). 2005 yılında "Siyasal Düşüncel-
er" alanında Doçent^ 2011 yılında Profesör oldu.
Halen Cumhuriyet üniversitesi iktisadi ve idari
Bilim ler F a k ü lt e s i Kamu Yönetimi Bölümünde
öğretim üyesi olarak akademik ؟alışmalarım
KUTSALIN GÖLGESİNDE
Halis ÇETİN
koGİlm
Kişise،, Kolektif ve Evrensel
TANRI KOMPLEKSİ I
KUTSATIR ^OT^ESINOE
Halis ÇETİN
© Kadim Yayjnları. Bu kitabın tüm hakları sakildir ve Kadim Yayınlarına aittir. Kitabın hiçbir bölü-
mü yayıncının izni olmadan fotokopi ve bilgisayar ortamında yeniden üretiiemez, çoğaitliamaz ve
yaymlanamaz.
KÜTÜPHANE KARTI
ÇETİN, Halis
Kişisei, Kolektif ve Evrensel
Tann Kompleksi ١
Kutsalm Gölgesinde
1. Baskı, 15,5x23 cm
VI + 490 sayfa. Dizin ve Kaynakça var
ISBN: 978-975-9000-53-0
l.Tevrat 2.1ncil 3. Kur'an 4.Tann 5. Kutsal
Basım
Saimat Basım Ltd. Şti.
Büyük Sanayi 1. Cadde 95/İ
Iskitler /Altındağ /Ankara
KADİM YAYINLARI
Kazım Özalp Mah. Rabat Sok. Do:17 K a 2 :؛
Gaziosm anpaşa- Çankaya/Ankara
Tei: 0-312 431 21 55 w w .k d im y a y in ia ri.co m
Kadim Yaymları, Orienf Yayıncılık markasıdır
İÇİNDEKİLER
Önsöz/1
G iriş/7
BİRİN C İ BÖLÜM
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
KURAN'DA TANRI K O M P L E K S İ
SO N U Ç /469
KAYNAKÇA/476
D İZİN /477
ÖNSÖZ
Tanrı kom pleksi, her bir insanın doğasındaki Tann parçacığı ile kendin-
den daha zayıf gördüğü diğer bir insana bilgi, servet, kutsallık, iyilik ve güç
gibi üstünlük iddiaları ile tanrılık yapm ak arzusunun evrensel hiyerarşik
kodudur. Bu hiyerarşik m odel Tanrıdan başka herkesin tanrısının olduğu
bir dünya dem ektir. Tanrı kom pleksi, kişisel anlam da eşitsiz tüm insan
ilişkilerinde karşılaşılabilecek bir hayat felsefesidir ve bunun kökeninde
insanın bu dünyadaki tem el ve değişm ez varlık durum unun acizliğinin
yarattığı aşağılık kom pleksini üstünlüğe doğal olarak da eşitsizliğe dayalı
irade, akıl, güç gösterisi ve tahakküm ile bashrm ak ve gizlem ek isteği var-
dır. Tanrı kom pleksinin özü insanm doğasında ve ruhunda bulunan sonsuz
üstünlük ihtirası ile sınırlı gerçekler arasm daki farkın çatışmasıdır.
Bu bağlam da ilk Adem ile son Adem arasında hiçbir fark yoktur. Her
ikisi de doğa ve hayat karşısındaki acziyetlerini Tanrı kom pleksinin kibri ile
yenm e kaygısındadır. H er ikisi de ölüm süzlük, m utlak bilgi ve m utlak ikti-
dar peşindedir. İlk Adein ile son A dem 'in güdüleri, doğaları ve ruhlarında-
ki Tanrı kom pleksi kaynakları arasm da değişen hiçbir şey yoktur. Değişen
sadece bu Tanrı kom pleksi kaynaklarım tatm in etole şekli ve araçlarıdır.
2
KUTSALIN GÖLGESİNDE
İnsan doğası tektir yani her bir insan Tann kom pleksi ile doğar ama
bunun hayata yansımalara, biçim leri ve yöntem leri her bir insan kadar hat-
ta her bir insanın davranışlarında hile çok çeşitli ve farklıdır. Tanrı komp-
leksini yaratan Tann, insanlardaki bu Tann * teklik içindeki
çokiuğunu ve çokluk içindeki tekiiğini insanların bedeni, aklı ve ruhunda
sım yor (Tevrat), test ediyor (İncil) ve im tihan ediyor (Kuran): Tıpkı baba-
la n Adem gibi. M usa, bir peygam ber değil kral olm akla; İsa Tanrının ruhu
değil bizzat Tann olm akla; M uham m ed toplum unun kralı, en zengini veya
en üstünü olm ak teklif ve ısrarlanyla sıkandılar. Tevrat baştan sona M u-
sa'^ın Tann kom pleksleri ile çevrili hayatının "T an n gihi" olm a sınam aları
ile; tecil Isa'n ın bizzat kendisinin "T an n " اﺳﻤﺎهyönünde yapılan telkin ve
yönetim lerin testleri ile; Kuran, baştan sona tüm insaniığm kişisel, kolek-
tif ve evrensel egem enlik arzusuyla "T an n kom pleksi" olma ihtiraslarının
im tihan örnekleri ve uyanları ile doludur. Aslm da Tannnm sınadığı şey
insandan öte bu Tann kom pleksinin yani kendisi gibi olm aklığın hayata
yansıyan gerçekleridir. Tanrı veya "Tanrı gibi" olm anın bir insanın bede-
ninden evrenselin ruhuna yansım a şekilleridir. Zaten insanlık tarihi de
Tann kom pleksinin insan doğasm daki ezeli ve ebedi dilem m ası olan Tanrı
olm ak ve kul olm ak arasm daki teklikte çokluk ile çoklukta teklik ilişkisinin
m ücadele ve hayata yansım a biçim lerinin gösteri alanı ve savaş arenasın-
dan başka bir şey de değildir.
3
Halis ÇETİN
Fakat "yarın kim seye vaat edilm em iştir" kutsal yasasma aykırı ama
kutsal m erham etin sınırsızlık kapısına sığınarak bir Tanrı kom pleksi ör-
nekliği göstererek bu çalışm am ı beş cilt olarak planladığım ı belirtm ek is-
terim. Birinci ciltte onların beni götürdüğü dil, üslup ve felsefeye sadık/
bağım lı kalarak M usa, İsa ve M uham m ed'in hayatı üzerinden Tevrat, İncil
ve Kuran gibi kutsal m etinlerdeki Tanrı kom pleksi örneklerine; ikinci cih-
te kutsal yasa okum aları, edebiyat literatürü ve siyaset felsefesi alanındaki
yansım alarına; üçüncü ciltte insanlık tarihi boyunca yaşanan sosyal, siya-
sal, ekonom ik, dini, ideolojik ve bilim sel Tanrı kom pleksi m ücadelelerine;
dördüncü ciltte yine aynı başlıklar altında Türk tarihinin Tanrı kom pleksi
kişilik, olgu ve olaylarına; beşinci ciltte ise Tanrı kom pleksinin en yoğun
ve yaygın olarak yaşandığı ama herkesin um ursam adan kanıksadığı, hatta
bir din ve kültür olarak gönüllü kulluk içinde benim sediği hayatin sıradan
Tanrı kom pleksi gerçekliklerine yöneleceğim .
4
KUTSALIN GÖLGESİNDE
Halis ÇETİN
M ayıs 2014
GİRİŞ
Tann kom pleksi kavram ını ilk kez sosyal ve siyasal hayat literatürüne
sokan kişi Birinci Dünya Savaşında A lm an kam plarındaki esirlere yönetici-
lerin 'o n lan n hayatım bağışlayan veya yok eden kişilerm iş gibi davranm a-
la n ' üzerine yine b ir esir olan Dr. Archie Cochrane taratından dahil edil-
miştir. O 'n a göre Tann kom pleksi, kendiliğinden işleyen hayatın raslantısal
kurallarım reddedip insanrn kendi duygu, düşünce, din, idea veya ideolo-
jisi ile m ükem m el bir dünya inşa etole iddiasıdır. Bu iddia insanların nispi
güçleri ile m utlak iktidar peşinde koşm aları yüzünden onları ve toplum lar!
Halis ÇETİN
hayat ve gerçekler karşısında zayıflatan bir güç yitim idir. Tann komplek-
si, insana, gerçeğe ve hayata dair problem ne kadar karm aşık olursa olsun
cevap bulm ada, hatasız bir şekilde doğm o ld u rm a dair kesinlikle ezici bir
m utlak inancın olm asıdır. O 'na göre Tanrı kompleksi, başta askerler olm ak
üzere, doktorlar, politikacılar, din adam ları, öğretm enler, iktisatçılar, yöne-
ticiler kısaca insanların hayatına m üdahil olan eşitsiz güç ilişkilerinin oldu-
ğu her kesim ve her durum da görülen bir algı ve olgudur. Tanrı kompleksi,
inanılm az derecede karm aşık bir dünyanın ve ilişkiler ağının karşısında
dünyanın nasıl çalıştığım , hayatın nasıl işlediğini, gerçeğin ne olduğunu
anladıklarına ne olursa olsun kesinlikle ikna olmuş, m utlak bilgiye ve mut-
lak iktidara sahip olduğuna kesin bir inançlılık ve sabit bir fikirlilik içinde
kani olm uş bir أااس durum udur. Bu insanlık durumu bir kişide teces-
süm ederse kişisel; topluluk, toplum , grup, parti, cemiyet, cemaat, mez-
hep, din, sınıf, elit, ulus-m illet-üm m et gibi bir kolektivitede ortaya çıkarsa
kolektif ve bir din, ideoloji ve devlet eliyle tüm dünyaya nizam vermeye
yönelirse de evrensel Tann kom pleksi olarak ortaya çıkar.
M utlak benlik bilinci, m utlak özgürlük için m utlak güce ve m utlak mü-
kem m elliğe ihtiyaç duyar. Tanrı kom pleksi olarak ortaya çıkan bu irade ve
KUTSALIN GÖLGESİNDE
bilinç, insanın kendini ispat etm ek ve kendi tatm ini için diğer insanlara,
dünyaya, maddeye, m ülke ve iktidara hükm etm eyi zorunlu kılmaktadır.
Bu zorunluluğun asli unsuru da güçtür. Yani bir Tanrı kom pleksi iddia-
sının diğer Tann kom pleksi iddialarının doğalarm a ve bedenlerine tahak-
küm etm e gücüdür. Bu nedenle Tanrı kom pleksi diğer Tanrı kom plekslerini
kul kom pleksi haline getirmedikçe, kendisini m ükem m elliğe ulaştıramaz.
Bu yüzden tahakküm etm e am acı Tanrı kom pleksinin m otivasyonel kay-
nağı ve gücüdür, insanların bütün davranışlarının kaynağı ve ideali bu
doğadır. D oğayı gerçekleştirm ek bizzat ideanm da kendisidir, ideam n ve
doğal olarak da Tann kom pleksinin üstünlük derecesini gücünün büyük-
lüğü belirler veya şuurlar, insan doğası ile ideasm ın bütünleştiği tek alan/
am aç ise bizzat Tanrının kendisidir. Tanrı kom pleksi, insanın Tanrı ile Tanrı
gibi olm ak için bütünleşm e tutkusunun ürünüdür, insanı en yüksekteki bu
am acına ulaştıran her şey sıradanlık araçlarıdır, insan, tüm
evrende kendisini tatm in edecek en üstün ve güçlü obje olarak Tanrıyı seçip
onun gibi olm ayı arzular. Bu arzu bir yönüyle Tanrıyı nesneleştirip insanı
ideal haline getirdiği gibi tam tersi olarak da Tanrıyı (Tann kompleksini)
idealize edip insanlığı nesneleştirebilir.
Psikoloji ve psikiyatride Tanrı kom pleksi anlam ında kullanılan 'O m ni-
potens' terim i 'm utlak iktidar, sınırsız güç arzusu' olarak ifade edilmekte-
dir. Tanrı kom pleksi, 'O m nipotens' iradenin kazandırdığı 'm utlak iktidar
ve sım rsız güç arzusu' ite her şeyi değiştirebilm e imkânına sahip olduğuna
inanan insanın, "benlik ve benim lik" söylem ve eylem lerinde bulunm ası-
dır. Tann kom pleksi, evrensel ve Tannsal adaletin bizzat kendisidir. Tanrı
kom pleksi, Tanrmm adalet görevini kendi üzerine alarak ilahi adaleti sağ-
lam ak ve bu m isyon gereğince de gücünün hırsına kapılarak insanlarm
h y ^ a n n a / k a d e rle rin e m üdahale etm eyi kendisinde m eşru bir hak olarak
görm ek iradesidir. En güçlü ve adil olan Tann olduğuna göre, Tanrının ada-
letini kuracak tek kişi de Tann kom pleksinden başkası değildir, insanla-
rın bedenlerine, düşüncelerine, ruhlarına, hayatlarına ve ölüm lerine karar
verecek olan, on lan yargılayacak ve cezalandıracak olan, kaderini yazacak
olan kadiri m utlak tanrısal yetkiler de doğuştan sadece onda mevcuttur.
10
KUTSALIN GÖLGESİNDE
11
BİRİNCİ BÖLÜM
TEVRAT'TA TANRI KOMPLEKSİ
"Haddinizi bileceksiniz؛
".
Kutsai kitapların ilki ,Eski A hit' adıyla da anılm akta olan Tevrat'tır. Tevrat,
Yahudilerin kutsal kitabıdır, ü ç ana bölüm den oluşan Tevrat'ın incelem e-
ye aldığım ız birinci bölüm ü M usa'nın beş kitabı olarak da bilinen 'Yasa
Kitapları' bölüm üdür. Yasa Kitapları bölüm ü, birinci kitap olan 'Yaratılış'
kısm ında evrenin ve insanın yaratılışını, ilk günahın ve bu yüzden dün-
yada yaşanan acıların başlangıcını ve Tanrının insanlara yaklaşım biçim -
lerini anlatır. 'Yaratılış' kitabı Adem ile Havva, Kayin ile Habil, N uh'un
tufanını anlattıktan sonra İsrail Oğullarm m atalarını İbrahim 'den M ısır'a
yerleşm elerini sağlayan Y usuf’a kadar anlatır. Bu süreçte yaşanan insan do-
ğasm da Tann kom plekslerinin kaymaklan ve Tanrı-insan ilişkilerine yoğun
gönderm elerde bulunur. 'M ısırdan Ç ıkış' bölüm ü ise İsrail halkının 3500
yıllık M ısır'daki kölelikten kurtulm a sürecini anlatır. Bu bölüm de M usa ve
H arun'un Firavun ve kendi halkına karşı verdiği m ücadele ile İsrail halkı-
nın Tanrı RA B'be karşı m ücadele ölmekleri yoğun şekilde anlatılır. Kişisel
Tanrı kom pleksleri ile birlikte toplumsal/kolektif Tann ' de
çok m iktarda örneklerini anlatan bu bölüm Yahudiler ile Tanrı arasında ya-
pılan anlaşm adaki dini, ahlaki, sosyal ve ekonom ik yasalara da kaynaklık
etm ektedir, ü çü n cü bölüm ise İsrail halkının tapınm a kuralları, sunu ve
kurbanlan, kutsallık ve önem li günlerin yönetilm esi ve bunları yönetecek
olan Levi oym ağından gelen kâhinlerle ilgili kuralları anlatır. 'Levililer' bö-
lüm ü kutsal din adam ları topluluğunun yaşadığı kolektif Tanrı kom pleksi
örnekleri ile doludur. Dördüncü bölüm olan 'Ç ölde Sayım ' ise İsrail hal
Hal؛s ÇETİN
kının kolektif Tanrı kom pleksi kibri !(؛İnde Tanrının vaat ettiği topraklara
giderken yaşanan kom pleks drneklerini anlatır. Bu bölüm, sık sık cesaret-
sizliğe düşen, sıkıntılar karşısında sürekli şikâyetlerle Tanrıyı ve M usa'yı
bezdiren. Tanrıya isyan eden, günahlar içinde olm alarına karşın sorumlu
tuttukları M usa'ya hakaretler eden, başka Tanrılara tapmaya kadar giden
bir toplum sal Tanrı kom pleksi serüvenidir. M u sa'nın Kitaplarım n beşin-
ci ve son bölüm ü olan 'Yasa K itabı' ise M usa'nın halkının kişisel, kolektif
ve evrensel Tanrı kom plekslerinden korunm aları ve kurtulm aları İçin yap-
m aları gereken kuralların tavsiyeleri ve vaazlarından oluşur. Tanrıya sada-
katten insan ilişkilerine, 'O n Buyruk'un tekrarından bayram ların kutlan-
masına, vaat edilm iş topraklardaki yönetim biçim inden ahlaki kurallara,
önderlerin atanm asından M usa'nın vasiyetleri ve nihayet ölüm üne kadar
olan yolculuğun son bölüm lerini içerir.
14
KUTSALIN GÖLGESİNDE
Aden bahçesine bakması, onu işlemesi için Adem'i oraya koydu. Ve ona,
"Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin" diye buyurdu, "Ama
iyiyle kötüyü bilme ağacmdan yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlik-
le ölürsün".. .Adem'den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak
onu Adem'e getirdi. Adem, "işte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik,
etimden alınmış ettir" dedi, "O na 'Kadm' denilecek. Çünkü o adamdan
alındı". Bu nedenle adam anasım babasını bırakıp karısına bağlanacak ve
İkisi tek beden olacak. Adem de, karısı da çıplaktılar, henüz utanç nedir
(Tevrat, Yaratılış; 2:15-25). RAB "Tanrı'nın yarattığı yabanıl
hayvanların en kurnazı yılandı. Yılan kadma, "Tanrı gerçekten, 'Bahçede-
ki ağaçlarm hiçbirinin meyvesini yemeyin' dedi m i?" diye sordu. Kadm,
"Bahçedeki ağaçların meyvelerinden yiyebiliriz" diye yanıtladı, "Ama
Tanrı, 'Bahçenin ortasındaki ağacm meyvesini yemeyin, ona dokunmayın;
yoksa ölürsünüz' dedi". Yılan, "Kesinlikle öimezsiniz" dedi, "Çünkü Tanrı
biliyor ki, o ağaan meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü
bilerek Tanrı gibi olacaksınız". Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek için
uy؛
^m ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. Meyveyi koparıp
yedi. Yanındaki kocasına verdi. Kocası da yedi, ikisinin de gözleri açıldı.
Çıplak olduklarım anladılar. Bu yüzden incir yapraklan dikip kendilerine
önlük yaphlar.. •RAB Tann Adem'le karısı için deriden giysiler yaptı, onla-
n giydirdi. Sonra şöyle dedi: '؛
Adem iyiyle kötüyü bilmekle bizierden biri
gibi oldu. Şimdi yaşam ağacına uzanıp meyve almasına, yiyip ölümsüz
olmasma izin verilmemeli.” Böylece RAB Tann, yaratılmış olduğu toprağı
işlemek üzere Adem'i Aden bahçesinden çıkardı. Onu kovdu; yaşam ağa-
cinin yolunu denetlemek için Aden bahçesinin doğusuna Keruvlar ve her
yana dönen alevli bir kıiıç yerleştirdi". (Tevrat, Yaratılış; 3:1-24).
Bu m etinlerde dikkati çeken ilk nükta "RA B Tanrı A dem 'i topraktan ya-
rattı ve burnuna yaşam soluğunu ü fledi" ifadesidir. Tann'-ıun Adem 'e kendi
m hıından üflem esi ve m elekler dahil tüm canlılara üstün kılm ası insanın
doğasındaki Tann kom pleksine önem li bir atıftır, insan Tanrının ruhundan
kendi ruhuna üflenm esi ile potansiyel Tann kom pleksini taşım aya başla-
m ışhr. Aslm da Tanrının insanı teste tabi tutm asının en önem li sebebi de
ruhundaki, doğasındaki bu Tann gibi olm a potansiyelidir, insanların bu
dünyadaki im tihanının tek nedeni ve kaynağı bu Tanrısal ruh veya Tann
p arçaağm ın insanlar tarafından ne denli kullanılıp kullanılm ayacağıdır.
Bu yüzden insanlar arasındaki tek ilahi eşitlik Tanrının tüm insanlardaki
Tanrı kom pleksi doğasını eşit nitelikte ve güçte yaratm asıdır. Kimi onu ye-
nip kulluğu tercih ederek, kim i ona boyun eğip Tann gibi olmaya yönele-
rek, kim i onu gerçekleştirm ek için Tann rolüne soyunarak, kimi de onu kul-
15
Halis ÇETİN
larımak için eline geçen ilk güç ve fırsatta Tanrı kom pleksine dönüştürmek
için bekler. Sorun sadece "a n " meselesidir.
M etinlerde geçen ikinci bir önem li unsur da Tanrı RA B'bin kendi ege-
m enlik ve m utlak iktidar halini ve alanım ilan etmek, insanların Tanrı
kom plekslerine kapılm am alarını sağlam ak ve kul olarak sınırlarını ve had-
lerini bilm elerini öğretm ek için "istisnai h al" yaratma çabasıdır. "Aden'de
bir bahçe yaratan, yarattığı A dem 'i oraya koyan, bahçede iyi meyve veren
türlü torlü güzel ağaç yetiştiren, bahçenin ortasında yaşam ağacı ile iyiyle
kötüyü bilm e ağacını var eden ve bir bahçıvan olarak Aden bahçesine bak-
ması, onu işlem esi için A dem 'i oraya koyan" Tanrı RAB, m utlak egemen-
liğinin gereği olarak "olağanüstü durum ya da istisnai hal hakkında karar
verm e iktidarının ifadesi" olarak Adem 'e "bahçede istediğin ağacm mey-
vesini yiyebilirsin. AM A iyiyle kötüyü bilm e ağacından yem e" istisnasını
koyar. Bahçenin sahibinin iradesi ile bahçıvanın sınırları arasındaki yetki
ilişkisini kat'i bir şekilde belirler. Tanrı RAB için "istisnai h al" (tek ağaç
istisna/hariç, her ağaç serbest) kendi m utlak iktidar alanının çitlerle çevril-
m esidir. Tann RAB, insanları tıpkı Adem 'e yaptığı gibi "istisnai h al" yarat-
m a iktidarı ile onları ehlileştirm ek istem ektedir. Çünkü Tanniık iddiasının
en önem li özelliği olan "istisna koym ak" ("ASLA", "AM A" ve "FA K A T")
iktidarı hem gökyüzü hem de yeryüzü egem enlik iddiaları için geçerlidir.
Bu yüzden Tanrı R A B'in insanlara yönelik uyguladığı her istisnai hal ve
m üstesna dunım/konum/kategori/yasak aynı zam anda onlan terbiye edip
ehlileştirm enin ve kul kom pleksi içine m ahkûm etm enin bir aracıdır. Bu
aracın yani terbiye ebnenin/eblileştirmenin en önem li unsuru da korkut-
madır: "O ndan yediğin gün kes؛nlikle ölürsün". Tanrıyı RAB (terbiye eden,
mürebbi) yapan şey de zaten "istisna koyan tek m üstesna iktidar" olmakftr.
Tannnın Tanrı kom plekslerine karşı elinde tuttuğu en "istisnai h al" gücü
olan "ö lü m " tehdidinin (kesinlikle ölümün) kaynağı da burasıdır. Tanrı
RA B'bin kendi ruhundan üflediği Tanrı kom pleksi doğasındaki EN, TEK ve
M UTLAK olm ak üstünlük ihtirasının sonul am acı da zaten "m üstesna ol-
m ak" arzusudur. Adem ve H avva'nuı "istisnai h ale" isyan etm esinin sebebi
de doğalarındaki bu m üstesna olm a kom pleksidir. O nlar değişmez, m utlak
bir ilahi düzen ve cennet dışındaki değişebilir bir düzen yani ilahi nomos
ile insani nom os arasında tercihte kendi "istisnai h al" nom oslarm ı inşa et-
mek yönünde karar verdiler. H er türlü tehdide rağm en ve karşı doğaların-
daki ilahi ve insani sınırlandırm alara boyun eğm em e iradesi ve tercih yap-
ma hakkı nedeniyle tüm kısıtlam alara ve istisnai hallere (tek ağaç istisna/
hariç, her ağaç serbest) isyan ettiler. Tanrıya karşı Tanrı kom plekslerine bir
şans yarattılar. Tanrmm insana sunduğu istisnai halleri reddedip sınırlılık
16
KUTSALIN GÖLGESİNDE
M etinlerde dikkat çeken üçüncü unsur ise Adem'e yasaklanan ağacın ni-
teliğidir: "iy iy le kötüyü bilm e ağacı". Aslm da Tanrı kendisi gibi olma isteği
ve gücü dışm da her şeyi Aden cennetine yerleştirdiği Adem'e bahşetmiştir.
Buradan da anlaşılacağı gibi Tanrı'yı en yüce varlık yapan ilk özellik olan
"iyiyle kötüyü bilm e" gücüdür. Tanrının insandan esirgediği bu güç akıl
yönünden bilginin duygu yönünden ise vicdanın gücüdür, ister bilgi gücü
isterse vicdani duygu gücü olsun her ikisi de insanlarda Tanrı kom pleksi-
nin asli kaynağıdır, ilkinde Tanrmrn "h er şeyi hilen" sıfatının, İkincisinde
de "m erham et sahibi" olm asının insanda Tanrı kom pleksine neden olacağı
aşikârdır. Her ﻟﻜالkom pleks de kibre neden olur. Bilginin veya tevazünün
kibrine, insan, bilginin verdiği ayrıcalık ve güçle kendini diğer insanlardan
üstiin görerek kendini aydınlık içinde diğerlerini karanlık içinde addeder.
Bilginin gücünün doğurduğu kibir fiziki gücün doğurduğu tekebbürden
daha tehlikelidir. Çünkü her şeyi bilen olm anın doğal uzantısı herkesin
kaderine hükm etm e, insanların hayatına yön erm e ve onları şekillendirm e
iddiası yaratır. Ayrıca bilgili insan tıpkı RAB gibi kendi m utlak, iyi, gerçek
düşünceleri ile başkalarım terbiye etm eye, eğitm eye yönelir. Kendisinde
var oiduğunu iddia ettiği m utlak doğrular ile sorgulanam az, hata yapmaz
ve eleştirilem ez olm akla m ükem m ellik alanına geçerek Tanrı kom pleksine
ulaşır. A lim lerin kalem lerinin zalim lerin kılıcından daha keskin olm asının
nedeni de budur. Dünya tarihi alim lerin kalem inden dökülen m ürekkeple-
rin oluşturduğu kan deryalarının zalim lerin kılıçlarının yarattığı kan gölle-
rinden daha fazla olduğuna şahitlik etm ektedir.
17
Hal؛s ÇETİN
daha tehlikelidir. Kötülük adm a değil iyilik adm a konuşan zalim ler daha
büyük zaferler kazanm ıştır. Vicdanın doğurduğu m erham ete dayalı Tann
kom pleksi ikilik, güzellik, güven, sevgi gibi olum lu çağrışım lar ile adalet
iradesini yok eder. Tarih nefretten çok sevginin adalete nasıl engel olduğu
örnekleri ile doludur. Kendi yakınına, m illetine, dindaşm a yönelik vicda-
ni m erham etin doğurduğu Tanrı kom pleksi adaleti engeller ve iyiliğe da-
yalı keyfiliğe yol açar. K olektif Tanrı kom plekslerinin kasnağı da budur.
İnsanlar kötülük adm dan daha çok iyilik adm a adaleti yok ederler. Tarih
insanlara "sen in iyiliğin için" yapılan vicdani söylevlerin ürettiği kan gö-
lünden başka bir şey değildir. Bu yüzden cehennem in yolu iyilik taşlarıyla
örülüdür. Cennetten kovulm anın yolu da Yılanın insanlara yaptığı iyiliktir:
"O ağacın m eyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek
Tanrı gibi olacaksınız". Bu örnekte de görüldüğü üzere, doğal olarak Tanrı
kom pleksinin ilk tezahürü insanlar arasındaki bilgi farklılıklarının doğur-
duğu üstünlük iddiası olacaktır, insanı Tann gibi olm ak iddiasına yüksel-
ten en büyük kibir kaynağı bilgidir. Tanrı kompleksini yaratan asli kaynak
"bilgi güçtür" inancının doğurduğu bilgililerin bilgisizlerden üstün oldu-
ğu iddiasıdır. Daha da önem lisi bilginin iyi ite kötüyü birbirinden ayırma
özelliğine inanm anın doğurduğu "m utlak bilgi tekelinin" kendisinde oldu-
ğu iddiasıdır, ü stü n olm ak bilgili olm akta değildir, bilginin iyi ite kötüyü
belirlem e gücündedir. Bu güç inancı Tanrı kom pleksinin ilk işaretidir. Bİ-
tenlerin biim eyenlere üstün olduğunu ve on lan tıpkı Tanrı gibi yönetmesi
gerektiğine inanan "entelektüel elitizm ", "filozof kral", "aydınlanm a", "po-
zitivizm ", "ayd ın despotizm i" gibi kom plekslerin kaynağı da budur.
18
KUTSALIN GÖLGESİNDE
19
Halis ÇETİN
m ücadelesinin sonucunda ortaya çıkan bir insanm tıpkı Tanrı gibi başka bir
insanın hayatına son verm e arzusu ve eylemidir. Bilm ek gerekir ki, Tanrı
kom pleksinin en yoğun yaşandığı alan Tannnm en büyük gücünün tem sil
edildiği hayatı ve ölüm ü yaratm a alanıdır. Tann kom pleksi. Tanrısal akim
ve iktidarın en üstün tem sil alanı olan "yaşam ağacım " kontrol etmek, ki-
m in yaşayıp kim in öleceğine karar verm ek ve insanları yaşatm anm veya
ölüm e m ahkûm etm enin iktid arım kendi elinde tutm a iradesidir. Bu irade-
nin yansıdığı ilk örnek olay, K ayin'in kardeşi H abil'i hayatı üzerinden yar-
gılam ası, onun hayatına son verme hakkım ve gücünü kendisinde görm esi
ve onu ölüm e m ahkûm etm e kararını uygulam asıdır.
Adem karısı Havva ile yattı. Havva hamile kaldı ve Kayin'i doğurdu.
"RAB'bin yardımıyla bir oğul dünyaya getirdim" dedi. Daha sonra Ka-
yin'in kardeşi Habil'i doğurdu. Habil ؟oban oldu, Kayin ise çiftçi. Günler
geçti. Bir gün Kayin toprağın ürünlerinden RAB'be sunu getirdi. Habil de
sürüsünde ilk doğan hayvanlardan bazılarım, özellikle de yağlarını getir-
di. RAB Habil'i ve sunusunu kabul etti. Kayln'i ve sunusunu ise reddetti.
Kayin çok öfkelendi, suratını astı. RAB Kayln'e, "Niçin öfcelendin?" diye
sordu, "Niçin surat astın? Doğru olanı yapsan, seni kabul etmez miyim?
Ancak doğru olanı yapmazsan, günah kapıda pusuya yatmış, seni bekli-
yor. Ona egemen olmalısın". Kayin kardeşi Habil'e, "Haydi, tarlaya gi-
delim" dedi. Tarlada birlikteyken Kayin kardeşine saldırıp onu öldürdü.
RAB Kayin'e, "Kardeşin Habil nerede?" diye sordu. Kayin, "Bilmiyorum,
kardeşimin bekçisi miyim ben?" diye karşılık verdi. RAB, "Ne yaptın?"
dedi, "Kardeşinin kanı topraktan bana sesleniyor. Arhk döktüğün kar deş
kanım İçmek için ağzım açan toprağın laneti albndasın. işlediğin toprak
bundan böyle sana ürün vermeyecek. Yeryüzünde aylak aylak dolaşacak-
sın". Kayin, "Cezam kaldıramayacağım kadar ağır" diye karşılık verdi,
"Bugün beni bu toprakiardan kovdun .س huzurundan uzak kalacağım.
Yeryüzünde aylak dolaşacağım. Beni tem bulsa öldürecek". Bunun üzeri-
ne RAB, "Kim seni öldürürse, ondan yedi kez öç alınacaktır" dedi. Kim-
se Kayln'i bulup öldürmesin diye onun üzerine bir nişan koydu. Kayin
RAB'bin huzurundan ayrıldı. Aden bahçesinin doğusunda, Nod toprak-
larına yerleşti (Tevrat, Yaratılış; 4:1-16).
20
KUTSALIN GÖLGESİNDE
eşlerini öldürm ekten bile çekinm ediler. O nlar tıpkı Kayin gibi öldürdükleri
insanlaım yaşattıkları am açlarından daha değersiz olduklarına karar ver-
diler. Her bir katil K ayin gibi cinayetinin kişisel ihtiras ile işlediğini kabul
^؛
ه، erdem i gösterm ek yerine büyük bir ideanın, soylu bir amacm, kutsal
bir davaıun, kaos, parçalanm a, bölünm e veya dağılm a korkusunun, birlik
ve beraberlik m itinin, kolektif çıkarların, saygın bir liyakatin, kaçınılmaz
bir gerçeğin veya zorunluluğun, bikmet-1 hüküm etin veya üstün bir aklın
ve iradenin gereklilikleri veya zorunlulukları arkasm a gizledi. Bu yüzden
ilerde de görüleceği gibi K ayin'in tercihi evrensel bir tercihe dönüşerek Ka-
yin kom pleksi dediğim iz, bir iktidar uğuruna kardeşini hile öldürm ekten
çekinm em enin ve bunu m eşrulaştırm anın yöntem i olm uştur. Kendi kişisel
iktidar ihtirası uğruna bir davaya veya bir lidere ihanet etm ek, ortak bir
yapı içerisinde iktidar kavgalarına tutuşm ak, devrim lerin kendi evlatlarını
yem esi de yine bu baptandır. Aslm da "Tarih" (History) bir nevi de K ayin'in
tercihi üzerinden yazılan bir hayat, bir yol hikâyesidir: Sadece O 'nun hikâ-
yesi (His Story).
21
Hate ÇETİN-
dedi, 'Ç ünkü onları yarattığım a pişm an oldum '. Tann Nuh'a, 'insanlığa son
vereceğim ' dedi, 'Ç ünkü onlarm yüzünden yeryüzü zorbalık doldu, ©ular-
la birlikte yeryüzünü de yok edeceğim " (Tevrat, Yaratılış; 6:5-7,13) dedi. Bu
ayetlerden de anlaşılacağı üzere insanların doğasında Tanrı'nın test etmek,
im tihan etm ek veya onunla denem ek üzere yarattığı Tanrı kom pleksi he-
m en ortaya çıkm ış ve insanlar kötülük ve zorbalık üzerinde bir hayat inşa
etm işlerdir. Tanrı ise kendisine bu şekilde m eydan okunm asına taham m ül
edem em iş ve N uh ve inananları hariç tüm insanları tufan ile yok etm iştir.
Tufandan sonra ise Tanrı N uh'u ve oğulları aracılığıyla soyunu kutsam ış ve
onlara yeryüzüne ve ondaki tüm canlılara tahakküm etole (yönetme) gücü
verm iştir: "Tann, N uh'u ve oğullarım kutsayarak, 'Verim li olun, çoğalıp
yeryüzünü doldurun' dedi, 'Yerdeki hayvanların, gökteki kuşların tümü
sizden korkup ürkecek. Yeryüzündeki bütün canlılar, denizdeki bütün ba-
lıklar sizin yönetim inize verilm iştir. Bütün canlılar size yiyecek olacak. Ye-
Şİİ bitkiler gibi, hepsini size veriyorum " (Tevrat, Yaratılış; 9: f-3). Böylece
insanlardaki kişisel Tanrı kom pleksi diğer insanlar üzerindeki zorbalıkla
beraber tüm yeryüzü ve üzerindeki her türlü canlı ve cansız varlıkları kap-
sayan bir boyuta yani evrensel Tanrı kom pleksine yükselm iştir.
22
KUTSALIN GÖLGESİNDE
leksini kendisine yönelik bir şirk unsuru olarak gördüğü için o kolektivite-
nin en büyük korkusu olan "yeryüzüne dağılm a" korkusunu gerçekleştirip
onları birlik ve ’ yoksun bir şekilde bozarak "bü tün insanların
dilini orada karıştırdı ve onları yeryüzünün dört bucağm a dağıttı", insan-
larm ün salm a hıtkusu aslında diğer insanlar nezdinde üstünlük gösterisi
ile birlikte o insanlar nezdinde değer ve güç devşirm e acziyetinin de işareti-
dir. Diğer insanları Tanrı kabul etm e kom pleksi üzerine kurulu bu davranış
biçim i insanlık tarihinde en çok görülen insan özelliklerindendir. insanın
ün salaeağı en önem li alan ise tarihtir, insan tarihin aktörü olduğunda ün
salacağını hildiği için kendini gerçekleştirm ek adm a tarihin akışını da zor-
lam akta ve değiştirm ektedir.
Tanrı, bir Tanrı kom pleksi özelliği olan "ü n salm a" sendrom unun arka-
sm da önce insanları kıyaslama, sonra yargılam a ve en sonunda da tekebhür
içinde cezalandırıp tahakküm etm e ihtiraslarının yattığına inanarak bu tut-
kuyu cezalandırır, ü n salm a ve m eşhur olma eğer liyakat, erdem ve adalet
ilkelerine dayalı bir m eşruiyete tekabül ediyorsa yani m eşhurluğun meşru-
iyeti bir hak ve hukuk gereği ise Tanrı kom pleksine yol açacak ihtirasları
da özünde barındırm az. Am a m eşhurluğun m eşruiyeti güç, üstünlük ve
kategorik ayrım ların kibri ile şekillenm işse bu yolun sonu m utlaka Tanrı
’ gider ve Tanrı da buna kesinlikle m üdahale eder. B abil'in aza-
met/kibir ile yol açtığı "karg aşa"n ın bedeli acziyet ile kargaşaya mahkûm
olmaktır.
٦٦
Halis ÇETİN
Tevrat bu olaylar yaşanm adan önee Tut'a giden iki m eleğin önce İbrahim 'e
geldiğini ve ona oradaki tüm halkı "hakh-haksız ayrım ı yapm adan yok
edeceklerini" söylem işlerdi. Bunun üzerine Tanrı kom pleksinin en önem li
örneklerinden biri yaşanm ıştı. "Adam lar oradan ayrılıp Sodom 'a doğru git-
tiler. Am a İbrahim RA B'bin huzurunda kaldı. RA B'be yaklaşarak, 'H aklıyı
da haksızla birlikte mi yok edeceksin?' diye sordu, 'Kentte elli doğru kişi
var diyelim. O rayı gerçekten yok edecek m isin? içindeki elli doğru kişi-
nin hatırı için kenti bağışlam ayacak m ısın? Senden uzak olsun bu. Haklıyı,
haksızı aynı kefeye koyarak haksızın yanında haklıyı da öldürm ek senden
uzak olsun. Bütün dünyayı yargılayan adil olm alı'. RAB, 'Eğer Sodom'da
elli doğru kişi bulursam , onların hatırına bütün kenti bağışlayacağım ' diye
karşılık verdi" (Tevrat, Yaratılış; 18: 22-26). Bu ayetlerde ifade edilen evren-
sel bir Tanrı kom pleksi örneği vardır. Tanrı, Lut kavm inin insanm doğasını
bozarak yapm ış olduğu günahlar yüzünden tüm Sodom ve Gomara halkı-
m hakh-haksız, günahkâr-m asum , suçlu-suçsuz ayrım ı yapm aksızın orta-
dan kaldıracağım ifade ederken İbrahim bunun adalete uygun olm adığını
düşünm ekte ve Tanrı'yı bu kararından vaz geçirm ektedir. İbrahim 'e göre
"haklıyı, haksızı aym keteye koyarak haksızın yanında haklıyı da öldür-
m ek" bir Tanrı için bile olsa adil olm ayacaktır. Fakat iş işten çoktan geçmiş-
tir. "B ütü n dünyayı yargılayan" Tanrı, ataları Adem ve H avva'nın suçunun
cezasını tüm insanlığın hesabına çoktan yazm ıştır bile.
Hele hele insanlar hakkında hüküm veren yargıç "bü tün dünyayı yar-
gılayan" bir güç ve iradeye sahipse o m utlaka "ad il olm alı"dır. Adalet güç-
lünün işine geldiği gibi davranm ası değil haklıyı ve haksızı birbirinden
ayıracak bir adalet "kefe"sin in olm asıdır. Bu yüzden elindeki gücü sade-
ce kendi haklılık ölçüleri doğrultusunda kullanan tüm kişisel, kolektif ve
evrensel yargıçlar burada geçen Tanrı kom pleksine maruz kalabilir. Kendi
dini, m ezhebi, etnik, ulusal, ideolojik vb. ilke ve değer yargılarına göre baş-
kalarını yargılayıp hüküm veren Tanrı kom pleksine sahip yargıçlar "adil
olm alı" evrensel ilkesi gereği hiçbir kategorik ayrım ın esiri olm adan sade-
ce "insan olm ak" durum unun gereğince yargılam alıdırlar. Ayrıca, elindeki
güç ile bütün dünyaya hükm edebilm e im kânına sahip yeryüzü Tanrıları
24
KUTSALIN GÖLGESİNDE
25
Halis ÇETİN
26
KUTSALIN GÖLGESİNDE
rm doğasında da bu Tanrı kom pleksinin "bü tün dünyayı yargılam a" işaret-
leri ve örnekleri çok m iktarda meveuttur.
27
Halis ÇETİN
28
KUTSALIN GÖLGESİNDE
kurban verilerek ona 'can ' bahşedilm ediği takdirde hiç bir şey hayat süre-
m ez; inşa ayininin prototipi dünyanın kuruluşu sırasm da gerçekleşen kur-
ban kesm e eylem idir, ö y le ki, kim i arkaik kozm ogonilerde dünya, kaosu
sim geleyen bir ilk canavann (Tiamat) veya bir kozm ik devin (Ymir, Pan-Ku,
Puruşa) kurban edilm esiyle varoluş kazanır. Bu önem lidir, çünkü kurba-
ran gayelerinden biri, dengesizliklerin, felaketlerin, kaosun önüne geçme
isteği/talebidir. Kurban sadece insan ve hayvanlarla sınırlı olm ayıp Habil
ve Kayin örneğinde K ayin'in sunusunda görüldüğü gibi bitkilerden de ol-
m aktadır. Bitki kurbanı ^ n ü m ü z e değin görülür. Doğu Afrika'daki Britan-
ya ^ a n d ^ erin d e ailedeki kadınlar bir sepet yeni buğday toplayıp tavanda
kuruturlar. A ile reisi elinde bir m iktar buğday tutarak sıhhat, kuvvet, süt
vb. için dua eder. Batı Afrika'daki E w eslerde yeni m ahsul önce "Agbasi-
a"ya takdim edildikten sonra ziyafette yenir. Kongo kabilelerinde mısır,
fasulye vb. ilk m ahsullerinin bir kısm ı doğan güneşe atılır, diğer kısm ı ise
"ilelebet bunu yiyeceğiz" denerek yenir. M usquakie yerlileri, yeşil buğday
dansında, bereketin çoğalm ası için, M anitou'ya buğday yakm a takdim inde
bulunurlar. New Caledonia'da özel çanaklar içerisinde pişirilen ilk mahsul,
reis veya bir ihtiyarın her sene iyi m ahsul için dua etm esinden sonra ye-
nir. A m erika'nın birçok yerli kabilesinde yeni m ahsul törenle ve genellikle
önceden oruç tutulduktan veya kusturucu bir ilaç alındıktan sonra yenir؛.
Kurban sunusu Tevrat'ta M usa ve kavm i için de çok önem li bir geleneği
tem sil eder: "RA B M usa'ya, 'Bütün ilk doğanları bana adayın' dedi, 'İsrail-
liler arasm da insan olsun, hayvan olsun her rahm in ﻛالن
ürünü bana aittir"
(Tevrat, M ısırdan Çıkış; 13:1 -2 ) buyurulur.
Kendisini Tanrı ilan eden kişi ve kurum lar kendilerine m utlak itaat edil-
m eşini sağlam ak için çeşitli kutsallık ve idealler adm a insanların çocukları-
nı kendilerine kurban etm esini istediler, ©uların im tihanları sadece kurban
etm ekle sınırlı değildi. Aym zam anda kurban olm aları ile de alakalıydı.
Ö zellikle eğitim , ordu ve kurum sal ilişkilerde Tanrı kom pleksi sahibi yö-
neticiler, siyasetçiler ve am irler neredeyse insan hayatının tam am ını "söz-
lerinin dinlenip dinlenm em esi" hususunda im tihana *•••• •• Çıkar-
tılan kanunlar, kararlar, em irler hep bu itaat geleneğinin " ve
test edilm esi ile ilgili yapıldı, insanlar da yıllarca bu Tanrıların im tihan yap-
ma kom pleksini sorgulam adan hem kendilerini hem de çocuklarını onlara
kurban ettiler. En değerli varlıklarım bu Tanrılara ' ettiler. Bu
)dizden insan hayatının neredeyse tam am ı "sözünün dinlenm esini" isteyen
Tanrı kom plekslerinin sınam ası ile geçti. Bilinm esi gerekir ki nerede bir "sı-
29
Hal؛s ÇETİN
nam a" varsa orada m utlaka bir "su n u ", nerede bir "su n u " varsa orada bir
Tanrı vardır. Tanrıiar da m utlaka kutsal (saerifice) ilan ettiklerini kurban
(sacrifiee) ederler. Çünkü kutsal olan aynı zam anda da kurban olandır.
Bir kişinin veya soyun kutsanm asının doğurduğu Tann kom pleksi yu-
karıdaki ayetlerden de anlaşılacağı üzere ٠kişi veya soya "göklerin ve ye-
rin " hâkim iyet hakkım ; diğer haikların o halka "kulluk etm esini"; diğer
ulusların o kutsal ulusa "boyun eğm esini"; kutsanm ış kişinin "kardeşlerine
egem en olm asım ve kardeşlerin de ona boyun eğm esinin" bir kutsal yasa
olarak em reder: "Sana lanet edenlere lanet olsun, seni kutsayanlar kutsan-
sın ". Bu yüzden "Tanrı K om pleksi" ifadesinde vurgunun Tanrılığa değil de
٦٨
KUTSALIN GÖLGESİNDE
31
Halis ÇETİN
iet tarafından kutsal kabul ediliyor ve toplum sal birlik ve bütünlüğü sağ-
lam anm ve toplum u yönetm enin bir aracı olarak kullanılıyordu. Polis, bir
Yunanlı için kutsal bir tapm ak ve din olarak anlam ifade ediyordu. Hatta
yabancı demek, Polisin Tanrısınm korum asında olmayan, bir Tannya bağlı
olm ayan yani kutsaldan nasibini alm am ış kişi anlammda kullanıyordu.
© rtaçağ A vrupa'sında ise kutsallığı bir kurum olarak kilise tem sil edi-
yordu. Kilisenin dinsel alanda "evrensel nüfuz" iddiası vardı. Otoritelerin
m eşruiyeti H ıristiyan toplum unun tem elini oluşturan tanrısal buyruklarla
ya da kilise doktrini ile açıklanırdı. Kilise bütün H ıristiyan dünyasına yayıl-
m ış bir örgüt olarak, diğer otoritelerden daha güçlü (egemen), daha yaygın,
daha eski ve daha süreklidir. Kilise, Hıristiyanlı ğın am açları doğrultusun-
da toplum un her alanına el atıp, eğitim den vergiye her türlü toplum sal iliş-
kilere m üdahale etm ektedir. Kilise bu çağda dünyevi iktidarın yani kralın
papaya bağlı olm asını, onun em ir ve direktifleri altında hüküm verm esini,
dünya krallığının tanrı krallığına boyun eğm esi gerektiğini savunuyordu.
Papa, bu yüzden, tek egem enlik m erkezi olarak kabul edilir ve krala ba-
ğım lı bir konum da olm ası asla düşünülemezdi. Krallıklar ulusal devletle-
riyle beraber ulusal kiliseleri kurm aya yöneldiler. Krallıklar evrensel bir
kilisenin içinde yer alm aktansa, kiliseyi kendi sınırları içinde örgütleyip
denetim leri altına aldılar. Bunun ön koşulu, ulusal gücün tek bir m erkezde
toplanm asıydı. Bu am açla kral, devleti düzenli bir bürokrasiye dönüştür-
müş, yeni vergi sistem leriyle gücünü tüm ülkeye yaymış, sürekli ve düzenli
bir ordu kurm uştur. Fakat krallıkların toplum üzerinde güçten başka bir
m eşruiyet kaynağı olm am ası onların sürekliliğini engellem ekteydi. Burada
sahneye yine din ve kutsallık çıkarak, dün "O m nis Potestas a D eo" (Bütün
İktidarlar Tanrıdan G elir) ifadesiyle, dünyevi iktidar hakkını Kiliseye verir-
ken yine aym sözle kralların iktidarını m eşrulaştırıyorlardı. Artık, krallar
da, siyasal iktidarlarım Tanrıdan ve kilise aracılığıyla Tanruıın kut verme-
sinden alm aya başladılar. Taç giyme, yem in etme, kılıç kuşanm a ritüelleri
ve savaş törenleri krala kilise/din tarafm dan Tanrısal bir kutsallık sağlama
çabalarıdır. Kralların kişiliği değil, iktidarlarım a kaynağı Tanrısal ve kutsal
olm aktaydı. H er türlü insan iradesinin üzerinde, kaynağını yalnızca Tan-
rıdan alan, yalnızca onun adma kullanan ve yalnızca ona karşı sorumlu
olan krallar, mutlak, bir, bütün ve bölünm ez iktidarlarım n yanına kutsallığı
da eklediler. Bu kutsallaştırm a, tarihsel olarak da çok güçlü bir m eşruiyet
kaynağı olarak uzun yıllar siyasal iktidarlara hizm et etiniş bir gelenektir.
Yüzyıllar boyunca, m utlak krallıklar, iktidarların hep bu "ku tsal", "ilahi"/
Tanrısal" hakka dayanarak sürdürm üşlerdir. İslam toplum larm da da aym
yönde iktidarların çok uzun süre kullanıldığım , hatta günüm üzde bile Tan-
32
KUTSALIN GÖLGESİNDE
33
Halis ÇETİN
34
KUTSALIN GÖLGESİNDE
35
Halis ÇETİN
Çünkü onda vücut bulm uş oian kendi deruni ruhlarm ın karşı gelinmez gü-
cünü duyarlar, o, tutku ve ihtiras adam ı olduğu için am acı sadece kendi
Tanrı kom pleksini d o y u rm ak tır. ه, büyük şeyler isteyip başardığı için en
büyüktür. Ç yle ki Tanrı bile, onun tutkularını kendi amacı için çalışır hale
getirmiştir. Tutkular, özei çıkarlar ve benci] isteklerin doyurulm ası komp-
lekslerinin en etkili ؛tileridirler. Bunların gücü, adalet ve ahlakın ona zorla
kabul ettireceği sınırlam alardan hiç birine saygı gösterm em esinden ve bu
doğal ؛tilerin öbür insanlan düzen ve kendini tutmaya eğilim li ve yapmacık
ve sıkıcı disiplinden, yasa ve ahlaktan, daha doğrudan doğruya etkilem e-
sinden gelm ektedir. K arizm atik kutsal irade, Tannnın iradesini ulusuna,
ulusun iradesini kendi iradesine bağlayan tek ve m utlak otoriter kişilik
m isyonunun tem silcisidir. Karizm a, Tanrının, tarihin, kutsallığın ve ulusun
tek bir kişide özdeşleşm esidir. Tüm bunlarm bir bütün olarak bir tek kişide
buluşm asıdır, o, Tanrının insanlaşm ış iradesidir, o, Tanrısal iradenin üzer-
lerine yüklediği m isyonun hizm etkârıdır. Ulus da bu seçilm iş hizm etkârla-
rın hizm etçisidir. Konuşm ası ve eylem leri, söylenebilecek ve yapılabilecek
şeyin en iyisidir. Kendinde ve kendisi için var olan Tanrmm ereğine uygun
ereğe sahip kişi olduğu için, saltık olarak haklıdırlar, o, insanlara ؛İlcin ne
istediklerini bildiren büyük a d a m d ır. ه, am acını gerçekleştirm ek için hiç-
bir engel tanım az. H er şeyin iyisini ve doğrusunu o bilir.
36
KUTSALIN GÖLGESİNDE
gün ağarıyor' dedi. Yakup, 'B eni kutsam adıkça seni bırakm am ' diye yanıt
verdi. Adam , 'Adın ne?' diye sordu. 'Yakup'. Adam , 'Artık sana Yakup de-
ğil, İsrail (Tanrı ile dövüşen) deneeek' dedi, 'Ç ünkü Tanrı'yla, insanlarla gü-
reşip yendin'. Yakup, 'Lütfen adım söyler m isin?' diye sordu. Am a adam,
'N eden adım ı soruyorsun?' dedi. Sonra Yakup'u kutsadı. Yakup, 'Tanrı'yla
yüz yüze görüştüm , ama canım bağışlandı' diyerek oraya Feniel (Tanrı'nm
yüzü) adm ı verd i" (Tevrat, Yaratılış; 32; 22-30).
"Yakup Faddan-A ram 'dan dönünce, Tanrı ona yine görünerek onu kut-
sadı. 'Sana Yakup diyorlar, ama bundan böyle adın Yakup değil, İsrail ola-
cak' diyerek onun adım İsrail koydu. 'B en her şeye gücü yeten Tanrı'yım'
dedi, 'verim li ol, çoğal. Senden bir ulus ve uluslar topluluğu doğacak.
Kralların atası olacaksm . İbrahim 'e, ishak'a verdiğim toprakları sana da ve-
receğlm ve senden sonra soyuna bağışlayacağım '. Sonra Tanrı Yakup'tan
ayrılarak onunla konuştuğu yerden yukarı çekildi. Yakup Tanrı'nm kendi-
siyle konuştuğu yere taş bir anıt dikti, ü zerin e dökm elik sunu ve zeytin-
yağı döktü, ©raya, Tanrı'nın kendisiyle konuştuğu yere Beyt-El (Tanrı'nın
evi) adım verd i" (Tevrat, Yaratılış; 35: 9-15). Böylece Tanrı, kendisiyle "dö-
vüşm e" güç, cesaret ve iradesini gösteren bir "karizm a" olarak İsrail'i ve
isralloğullan 'm kutsayarak babaları ishak'ın oğlu Yakup'u (İsrail) kutsar-
ken vaat eteğ i "halklar sana kulluk etsin, uluslar boyun eğsin, kardeşlerine
egem en ol, kardeşlerin sana boyun eğsin; sana lanet edenlere lanet olsun,
seni kutsayanlar kutsansın" yem inini tekrar güçlendirerek Tanrı kom plek-
sinin tohum larım ekm ektedir. Tanrı'm n böyle bir yem ininden ve kutsam a-
sm dan güç, cesaret, karizm a ve m eşruiyet alan İsrail ve israiloğullarm ın
Tanrı kom pleksinin boyutları ise kutsal kitaplar Tevrat, İncil ve Kuran'da
y rm h la rıy la anlatilm aktadır.
37
Halis ÇETİN
38
KUTSALIN GÖLGESİNDE
ve en geniş alanını içerm esinden dolayı çok önem li bir itaat yaratm a ara-
a d ır. Bu araçla birlikte Tanrı toplum sal yapının en üst kurum u olarak, bir
sınıfsal araca hatta egem en sm ıfların ekonom ik çıkar aracına dönüşm ekte-
dir. Tanrı, ekonom i aracılığıyla bu sınıfsal çıkarın toplum sal itaat alanında
m eşrulaşhrılm ası için üretim , bölüşüm gibi fonksiyonlarla toplum u yön-
lendlrm ektedir. Tanrı olan güç, köleler yaratm ak ve kölelik düzenini sür-
dürm ek için kıtlık (iktisat) korkusuyla toplum u kendine ihtiyaç duyar hale
getirerek yönetm ek için önce ekonom iyi düzenlem ek zorundadır. Bu du-
rum, karşılıklı ihtiyaç beslem esidir ki Tanrı kom pleksi kullarım beslem eyi
ihm al ederse sahip olduğu iktidarım n besin kaynaklarını tam am en kurut-
m uş olacaktır. Kişisel ve evrensel Tanrı kom pleksinin en önem li ölmeği olan
Firavun'un iktidarının kaynağı da işte bu "hayat ağacının" yani ölüm ü ve
yaşam ı kontrol ﺀاه؛gücü olan ekonom inin güç tem erküzünün m erkezin-
de/kaynağmda olm asıdır.
39
Halis ÇETİN
40
KUTSALIN GÖLGESİNDE
41
Halis ÇETİN
sözcülük edecek, sente yerine halkla knnuşacak. Sen de onun için Tanrr
gibi olacaksın. Bu değneği eline al, çünkü belirtileri onunla yapacaksın'
(Tevrat, Mısırdan Çıkış; 4:1-17).
Tanrı M usa'ya halkım ikna etm ek için çeşitli m ucizeler vererek onu "Tan-
n gibi olacaksın" sözleriyle kutsar. Bu kutsam ada dikkat çeken en önemli
şey M usa'ya verilen m ucizelerin insanları ikna etm ek için başta gözlere (yi-
lana dönüşen değnek ve elinin beyaza dönüşm esi) olm ak üzere kulaklara
(kardeşi H arun aracılığıyla hitabet yeteneği) ve ruhlara hitaben korkutm a
(Nil'den alınan suyun toprakta kana dönüşm esi) yetisi verilerek duygulara
çeşitli sim gesel ve sem bolik gösterilerle hitap edilm ektedir. Tanrı'nın halkı-
nın ذل edilm esi için akıl ve kalp gibi bilgi ve im an unsurlarından ziyade
çeşitli m ucizelerle insanların duyuları üzerinden bir ikna ve kabul yara-
tılm aya çalışılm aktadır. Tevrat'ta gözlem lenen en önem li inanç sorunu da
Tanrı'nın halkının "Tanrı gibi olacaksın" iddiasını hem Tanrı hem de Musa
üzerinden sık sık sorgulam akta olduğudur. M ucize üzerinden bir misyo-
na inandırılan Tanrının halkının m ucize görm eden hiçbir düşün ve eylem
geliştirem em esinin ve sürekli kutsalı ve m isyonunu sorgulam ası bu yüz-
dendir. M ucizenin giderdiği her bir şüphe giderilm esi gereken yeni şüp-
heler için de sürekli m ucizelere ihtiyaç yaratm ıştır. M ucize arttıkça inanç
zayıflam ış, inanç zayıfladıkça da m ucizeler artm ıştır. Dinlerde m ucizeler
inanm anın değil inanm am anın bir ürünü olarak ortaya çıkm ıştır. M ucizeler
Tanrınur kendi varlığını ve gücünü kullara ispat etm eye icbar edilmesidir.
Ne kadar şüphe varsa o kadar da m ucize vardır.
Tanrı ve "Tanrı gibi" olan M usa'nın halkı ile sık sık yaptığı bu mucize
tartışm alarında "Tanrının halkı" olan israiloğullarının daha sonraki hayat
hikâyelerinde de çok yoğun ve yaygın olarak bir takım sim geler, sembol-
ler, diller ve rltüellere yönelm eler vardır. Bu unsurlar ne kadar artarsa bir
dini bütünlüğün birliktelik, dayanışm a ve öteki yaratm a (veya öteki olma)
konum u da ٠kadar artar. Bu değerler bir toplum u kendi içine ne kadar
kapatırsa dışanya da ٠kadar yabancılaştırabilir. M usa'nm m ucize örnek-
lerinde de gördüğüm üz gibi aşırı bir simge, sembol, dil ve ritüel aracılığıy-
la yete bir toplum un (ulusun/Tanrınm halkının) inşasının kaynakları ve o
toplum un dinsel ve tarihsel ayrıcalıkları/farklılıkları görülm ektedir. Asa,
yılan, beyaz el, su, kan, toprak vd. gibi sim gesel ve sem bolik evren Tanrı-
nm halkını kutsam ası örnekleridir. Kutsallık, büyük ölçüde simge ve dil
aracılığıyla bir İnançta kendini ifade eder. Kutsal olan, kendi inanç yasala-
rm ı toplum a kabul ettirebilm ek için sembollerden, sim gelerden ve dilden
faydalanır. Kullanılan dil ve semboller, 'inanç dünyası' içinde yer alan ve
42
KUTSALIN GÖLGESİNDE
İsrail halkı ile Tanrı RAB arasm daki ilişkilerin yoğunluğunun etkisiyle
doğmuş olan sim gesel ve sem bolik evren, bir inanç ve kutsallık bütünlüğü-
nün dilini aktarm a, korum a ve değiştirm e işlevi aracılığı ile de toplum a yeni
bir anlam ve şekil dünyası verm e ve dini/toplumsal düzenin aym biçim de
43
Haiis ÇETİN
45
Halis ÇETİN
46
KUTSALIN GÖLGESİNDE
"T an n gibi" olan Tannnm oğlu M usa Tanrıdan aldığı kutsal güçle "Tan-
n n m oğ u llan " olan İsrail halkım Tann kom pleksi içinde "in atçı" bir doğaya
sahip Tann O siris'in oğlu Firavun'dan kurtarm ak için Tanrıların oğulları
aracılığıyla yaşanan savaşı tem sil eden yol hikâyesine başlar. Bu hikâyede
"Tan n g ib i" olan M usa'nın sadece kişisel Tann kom pleksi sahibi Firavun
ile değil aynı zam anda kolektif Tanrı kom pleksi sahibi "Tannnm oğulları"
olan İsrail halkı ve bizzat Tann ile de m ücadelelerine tanık olm aktayız. Bu
m ücadelenin asli nedeni "zoraki peygam ber" olm uş bir kişi, "zoraki öz-
gürlüğe" yöneltilm iş bir halk ve "zoraki T ann" olmaya şartlanm ış b ir RAB
arasındaki "zorakilik " ilişkisinin doğurduğu karşılıklı sorunlarla mücade-
ledlr. Fler üç zorakilik ilişkisi karşılıklı olarak gönülsüzlük ve güvensizlik
ilişkisi doğurm uş ve her durum ve olayda da hir ilişkideki zorakiliğin tüm
ç ^ ilm ^ ^ le r i/ ^ a m m ü ls ü z lü k le r i ortaya çıkm ıştır. En basit zorlukta hile
zoraki peygam ber olm uş kişinin serzenişleri, zoraki özgürleştirilen halkın
"keşkeleri" ve zoraki RAB olmaya çalışan Tanrının ötkeleri birbirini besle-
m iştlr. Bu karşılıklı zorakilik m ücadelesi Tannsala ait olan ve Tanrısala ait
alan hakkındaki ve üzerindeki bir savaşa dönüşmüştür:
47
Halis ÇETİN
48
KUTSALIN GÖLGESİNDE
olm a sendrom u yani kulluk kom pleksi birleşm iş olur. İki Tanrı arasmda
kalan İsrail halkı düştükleri bu "rez il" durum için de M usa ve H arun'u
suçlarlar: "Firavu n'un yanından ayrılınca, kendilerini bekleyen M usa'yla
Harun'a çıkıştılar. 'RA B yaptığınızı görsün, cezanızı versin!' dediler, 'Bizi
F iravu n la görevlilerinin gözünde rezil ettiniz. Bizi öldürm eleri için elleri-
ne bir kılıç verdiniz' dediler. M usa ise olanlardan tam am en Tanrıyı suçlu
tutarak halkının kendisine yönelttiği tüm suçlam aları Tanrıya "yansıtır":
"M u sa RA B'be döndü ve 'Ya Rab, niçin bu halka kötü davrandı^?' dedi,
'Beni bum m için m i gönderdin? Senin adm a Firavun'la konuşm aya gittim
gideli Firavun bu halka kötü davranıyor. Sen de kendi halkını kurtarm ak
için hiçbir şey yapm adın" der. İsrail halkı, bir tarafta M ısır'dan ayrılm aları
için "iz in " çıkm adığında kendilerini bekleyen Tanrı (RAB) tarafından ve-
rilecek "salg ın bastalık ya da kılıçla cezalandırılm a" korkusu diğer tarafta
Mısır'da kalm aları halinde "eline bir kılıç verilen" Tanrı kom pleksi (Fira-
vun) tarafından "öldürülm e" korkusu içindedir. Korkunun ürettiği sonuç
ise her zam an daha güçlü olana sığm m a yönünde gelişen korkunun ikiz
kardeşi ikiyüzlülüktor. Aslında tarih, özelde İsrail halkının genelde ise tüm
insanlığın yaşam ı boyunca yüz yüze kaldığı bu iki Tanrı (korku) arasında
yaşam aya mahkûmluk/ikiyüzlülük durum udur: bir tarafta din Tanrısı di-
ğer tarafta siyaset Tanrısı (Tanrı kompleksi).
49
Halis ÇETİN
ratm ışhr. Hepsinde de ﻟﻜالtan n lan n rolleri aynıdır: Korku ve Güven, Kaos
ve Düzen, Kötülük ve iyilik. Karanlık ve Aydınlık, 5iyah ve Beyaz.
50
KUTSALIN GÖLGESİNDE
adaklar kurban edilir. M ezopotam ya'da inana, M arduk ve N inurta gibi tan-
n ların görevi dünyayı ve insanları tehdit eden canavarlardan *
M ezopotam ya m edeniyetleri Babil, Süm er ve ibranilerde tanrılar büyük tu-
fandan insan ırkm ı k u rta rıa güçtür. Süm erlerde insanların düşm anı olan
diğer tanrılara karşı insanları kollayan, tufan olayında onlara gizilce gemi
yapm asını söyleyen tanrı Enki'dir. Karanlığa ve karanlığın tem sil ettiği zul-
me karşı "ışık " anlam ına gelen güneş ve aydınlığı doğal olarak da adaleti
tem sil eden S ü m e r اﺳﺎ Utu'dur. H am m urabi'nin kanunlarım aldığını ve
onun kutsal gücünü tem sil ettiğini iddia ettiği tanrı da yine budur.
1؟
Halis ÇETİN
Hom eros, 'ilyad a' adlı eserinde korkunun, şiddetin, kaba kuvvetin ve
terörün sim gesi olan ve tehditkar, azgm, kuralsız, korkunç ve uğursuz ola-
rak nitelendirilen savaş tanrısı A res'ten bahseder. Ares, annesi Flera ve ba-
bası Z eus'un hile saygı ve sevgi gösterm ediği ve asla yüz verm ediği, insan-
larm ve insanlığın en büyük düşm anı olarak sunulan olum suz ve karanlık
bir karakterdir. Fakat bu kötülük, çirkinlik ve karanlık sembolü karakter,
güzellik tanrıçası A phrodit'in de aşığı olarak bilinir. Savaş tanrısı Ares ile
güzellik tanrıçası A phrodit'in ilişkilerinden üç tane çocukları olur: Deim os
(Kaygı), Fhobos (Korku) ve H arm onia (Uyum). Yunanlılar, Tanrı ilan ettik-
leri Deim os (Kaygı) ve Phobos (Korku) adma tapm aklar ve heykeller yap-
mışiard]. A ynı Tanrılar (Kaygı ve Korku) Rom alılar tarafından da yüce ka-
bul edilip Palior ve Pavor adlarında tapınaklar ve heykeller yaptırmışlardı.
Askeri başarısızlıkların ve krizlerin sorum luluğunu onlara yüklüyorlardı.
Kötü ruhları ve başarısızlık korkularını yok etm ek için onlara adaklar su-
nuyor ve ibadetlerde bulunuyorlardı, ©nlar, kötülüklere ve başarısızlıklara
karşı dost olunm ası gereken müttefikler ya da korkunç düşm anlar olarak
görünüyordu. Fakat onlar için korku sadece savaş alanı ile sınırlı değildi,
korku her zam an ve her yerde var olan en büyük düşmandı. Korkudan ko-
runm ak için sığınılacak tek yer de yine korkunun kendisi idi.
Korku, her zam an ve her yerde hazır ve nazır olarak vardı. Siyaset bunun
keşfedilip, yönetilip yönlendirilm esi ve insanların bedenlerine ve ruhlarına
sindirilm esi ile başladı. Siyaset, korkuyu bir iktidar aracı olarak kullanma-
ya başladığında da zaten korku kendi iktidar aracı olarak siyaseti kontrol
etm ekteydi. Siyaset kendini yaratan korku tanrısının kulu olarak onun bah-
şettiği korku tanrılarının da tanrısı oldu. Böylece tanrısal korku hiyerarşisi
52
KUTSALIN GÖLGESİNDE
53
HaJis ÇETİN
Tanrısal korku yerine inşa edilen beşeri korku düzenleri sürekliliğin ilk
şartı olarak "ötejki" korkular veya düşmanlar/heretikler/kâfirler/asiler/ha-
inler/bölücüler yarattılar. Tann adm anın adalet m isyonu "zulüm toplum u"
kurm anın korkularıyla sonlandı. ilahi öfkeye ve korkuya neden olm amak
için toplum sal hijyen yapılarak siyasi ve dini öfke ve korku toplum ları ya-
ratıldı. Korku ile kuşatılm ış ahlak dünyasında tek اس 1لinsan ve tek bi-
çim li toplum öngörüldü. Bu güçle egem en olan siyasal iktidar tem silcileri
toplum un birlik ve beraberliğinin, toplum sal dayanışmanm tem silcisi ola-
rak yüceltildi. Bu birlik ve beraberlik, her grup ve toplum da bireyleri uy-
gun bir şekilde kuşatarak ve kontrol altında tutarak yapıldı. Korku siyase-
tinin en önem li özelliği olan organizm acı ve hiyerarşik bir bütünsel düzen
kuruldu. Bu düzen içinde korkutulup nesneleştirilm iş insanlar am aç-araç,
özne-nesne İkilem leri arasm da yok edildi. O rtak korkularda birlik ve be-
raberlik inancı siyasal düzenin kim lik bütünlüğünü tem sil eder oldu. Kor-
ku siyasetinin sirayet edem ediği güven (özel/sivil) alanlarında da siyaset
korkusu yarattılar. K orkunun nesnesi olm ayanlar siyasetin öznesi olama-
dılar. Korkm ayan insan tüm öteki i ؛bam larıyla lanetlenip vatandaşlıktan
da reddedildi. Korkanlar ise bu m istik ve m itolojik bütüniük içinde eriti-
lip dönüştürüldü. Bu korkular dünyasına uygun siyasi ve ahlaki kim lik ve
kişilik oluşturulm ası İçte dinsel ibadetler siyasal ritüellere evrildi. O rtak
korkulara karşı toplum sal birlik ve beraberlik miti, dağılm a, bölünm e ve
yok olm a korkusu yaratarak güven ve güvenlik kaynağı olarak sunulan si-
yasal iktidara sığınm a ihtiyacı yaratıldı. O rtak korkunun yarattığı Tanrısal
ve organik toplum sal ahlak ile bütünleşip yeni 'kardeşlik' toprağı üstün-
de yeşertildi. Tasada (korkuda) ve kıvançta birlik ortak kardeşlik diskuru
olarak üst korku kim likleri inşa edildi. Tıpkı dinler gibi korku siyaseti de
korku karşısındaki eşitsizliklerle hiyerarşik sistem kurdu. Kutsalın herkese
değil yalnız seçilm işlere açık olm asını gerektiren eski yapı yerini kam usalın
herkese eşit hizm et etm eyeceğine ve yeni seçilm işlerin üstünlüklerine dö-
nüştürüldü. Korkunun kulluğundan vatandaşlığın erdem lerine yükseltil-
m işler eskinin ilahı m isyon yerine ulusal çıkar, kam usal yarar, kam u sağlığı
ve güvenliği gibi yeni iyllikierte hizm etçileri oldular.
Korku siyaseti, korkuyu sürekli kılm ak için ötekini ve öteki ite savaşı
kutsadı. Kutealhğm düzeninin karşısına kaosun korkusunu koydu. Korku
ve im an ile kaos ve İtaat ilkeleri birbiri içinde eritilip kaynaştırıldı. Din ye-
rini siyasete, Tann da yerini devlete bıraktı. Doğal olarak da inkâr yerini
düşmanlığa, şeytan yerini ötekine, cehennem yerini kaosa terk etti. Din ir-
rasyonel ve doğaüstü olanı, siyasal iktidar ise rasyonel ve doğal olanı ifade
etti. İrrasyonel olandan rasyonel olana, doğaüstü olandan doğal olana ge-
54
KUTSALIN GÖLGESİNDE
ÇİŞİ de korku sağladı: Yaşam ve ölüm arasm daki ezeli ve ebedi ikili çatışma
korkusu. Tüm korkuların taşıdıkları tehlike kutsal bir irade veya şeytansı
bir güce bağlandı. Bu dünya ile öteki dünya arasındaki eksen olarak ölüm
vardı, ö lü m korkusundan kurtulm ak için hayat kutsandı, ö lü m tanrısından
sığınmak için hayat tanrıları yaratıldı. Tüm korkular aslında hayatın öte-
kisi olan ölüm ' cesedi hayalete dönüştürüp onun doğurduğu
atalara tapınm a; gökten gelen fırtına ve şim şeği totem lere dönüştürüp tan-
rılara tapınma; yerden gelen deprem ve seli kaygılara dönüştürüp doğaya
tapınm a; bütün kötülükleri baş kötülük olan şeytana dönüştürüp şeytana
veya omm zıddı olan iyilik sembollerine tapınma; ekonom ik kriz, iç savaş,
işgal, düzensizlik, kaos, kargaşayı ölüm korkusuna dönüştürüp devlete ta-
pınm a gibi. Asimda tüm bu korkular insanlarm kendi eksiklik ve irrasyonel
' 'günah keçisi' rolünü üstlenm ekte ve bunlardan kurtulm a-
nın ve sığınm anın yolu olarak da siyasal iktidar gösterilmekteydi. İnsanlar,
' ' ' kurtulm ak için inşa etokleri kalelerinin/devletlerinin gönüllü
m ahkûm ları oldular, insanlar tıpkı Frankestein gibi efendisi olmak için ya-
rattıkları canavarın/Teviathan'm gönüllü köleleri oldular, insanlar kendileri
gibi olan diğer insanlara ne zam an korku, aşkm bk, mutlaklık ve egemenlik
hakkı verdiler ise kendilerini hep onların kulu veya kölesi olarak buldular؟
Tıpkı Tanrının kutsal çocukları olm alarına rağmen İsrail halkı gibi:
"Sonra Musa'yla Harun Firavun'a gidip şöyle dediler: 'İzin ver, Tanrı-
mız RAB'be kurban kesmek için çölde üç gün yol alalım. Yoksa bizi salgın
hastalık ya da kılıçla cezalandırabiliri... Firavun'un yanından ayrılınca,
kendilerini bekleyen Musa'yla Hanm'a çıkıştılar. 'RAB yaptığınızı görsün,
cezanızı versin!' dediler, 'Bizi Firavun'la görevlilerinin gözünde rezil etti-
niz. Bizi öldürmeleri için ellerine bir kılıç verdiniz ؟Musa RAB'be döndü
ve 'Ya Rab, niçin bu halka kötü davrandın?' dedi, 'Beni bunun için mi
gönderdin? Senin adma Firavun'la konuşmaya gittim gideli Firavun bu
halka kötü davranıyor. Sen de kendi halkını kurtarmak için hiçbir şey yap-
madın" (Tevrat, Mısırdan Çıkış; 5:1-23).
2 Halis Çetin, Korku Siyaseti ve Siyaset Korkusu, İletişim Yayınian, İstanbul, 2012.
55
Hatis ÇETİN
56
KUTSALIN GÖLGESİNDE
!eksinin sembolü "Firavun'a karşı Tann gibi yaptığı" M usa'nın şahsında sa-
vaş alanına iner ve Tann gibi yaptığı (olduğu) M usa'm n "ağabeyi Flarun'u
da onun peygam beri" ilan ederek bir Tanrılık hiyerarşisi yaratır. Artık sıra
savaşm taraflarımın netleşm esindedir: "B en Firavun'u inatçı yapacağım ki,
belirtilerim i ve şaşılası işlerim i Mısır'da arttırabileyim. Am a Firavun sizi
هzam an elimi M ısırim üzerine koyacağım ve onları ağır
biçim de ' halkım İsrail'i ordular halinde M ısır'dan çıkaraca-
ğım. M ısır'a karşı elim i kaldırdığım ve İsrailliler'؛aralarından çıkardığım
zam an M ısırlılar benim RAB olduğum u anlayacak".
Tanrılar, Tanrı gibiler ve Tanrı kom pleksleri yerlerini almıştır. Artık sa-
vaş başlam ıştır. Fakat bu halkların (orduların) değil tüm insanlık tarihinde
57
Halis ÇETİN
"RAB Musa'yla Harun'a şöyle dedi: 'Firavun size, 'Bir mucize yapın' de-
diğinde, söyle Harun'a, değneğini alıp Firavun'un önüne atsın. Değnek yı-
lan olacak'. Böylece Musa'yla Harun Firavun'un yanma gütiler ve RAB'bin
buyurduğu gibi yaptılar. Harun değneğini FiravunTa görevtiierinin önüne
attı. Değnek yılan oluverdi. Bunun üzerine Firavun kendi biigeierini, bü-
yücülerini çağırdı. Mısırlı büyücüler de büyüleriyle aym şeyi yaptılar. Her
biri dem eğini attı, değnekler yılan oldu. Ancak Harun'un d e^ıeğl onların
dem eklerini yuttu. Yine de, RAB'bin söylediği gibi Firavun inat etti ve Mu-
sa'yla Harun'u dinlemedi" (Tevrat, Mısırdan Çıkış; 7: 8-13).
58
KUTSALINGÖLGESİNDE
"RAB Musa'ya şöyle dedi: 'Firavun'un yanma git ve ona de ki, 'RAB
şöyle diyor: Halkımı salıver, bana tapsınlar. Eğer halkımı salıvermeyi red-
dedersen, bütün ülkeni kurbağalarla cezalandıracağım. İrmak kurbağalarla
dolup taşacak. Kurbağalar çıkıp sarayına, yatak odana, yatağına, görevllle-
rinin ve halkının evlerine, fırınlarına, hamur teknelerine girecekler. Senin,
halkının, bühtn görevlüerinin üstüne sıçrayacaklar'. 'Harun'a de kİ, 'Elin-
deki değneği ırmakların, kanalların, havuzla™ üzerine uzatıp kurbağala-
rı çıkart; M ısır'ı kurbağalar kaplasın'. Böylece Harun elini M ısır'ın suları
üzerine uzattı; kurbağalar çıkıp M ısır'ı kapladı. Musa RAB'bin Eiravun'un
başma getirdiği kurbağa feiaketi için RAB'be feryat etti. RAB Musa'nın iste-
ğini yerine getirdi. Kurbağalar evlerde, avlularda, tarlalarda öldüler. Kur-
bağaları yığın yığın topladılar, ülke kokudan geçilmez oldu. Ancak Fira-
vun ülkenin rahatladığını görünce, RAB'bin söylediği gibi inatçılık etti ve
Musa'yia Harun'u dinlemedi" (Tevrat, Mısırdan Çıkış; 8:1-15).
"RAB Musa'ya şöyle dedi: 'Harun'a de ki, 'Değneğini uzatıp yere vur,
yerdeki toz sivrisineğe dönüşsün, büten M ısır'ı kaplasın'. Çyle yaptılar. Ha-
ran elindeki dem eği uzatıp yere vurunca, insanlarla hayvanların üzerine
sivrisinekler üşüştü. Mısır'da yerin bütün tozu sivrisineğe dönüştü, insan-
la ™ , hayvanların üzerini sivrisinek kapladı. Büyücüler Firavun'a, 'Bu işte
Tanrı'nın parmağı var' dediler. Ne var ki, RAB'bln söylediği gibi Firavun
inat etti, Musa'yla Harun'u dinlemedi" (Tevrat, Mısırdan Çıkış; 8:16-19).
"RAB Musa'yla Harun'a, 'Yanınıza iki avuç dolusu ocak kurumu alın'
dedi, 'Musa kurumu Firavun'un önünde göğe doğra savursun. Kurum bü-
tün Mısır'ın üzerinde ince bir toza dönüşecek; ülkenin her yanındaki insan-
la ™ , hayvanla™ bedenlerinde irinli çıbanlar çıkacak'. Böylece Musa'yla
Harun ocak kurumu alıp Firavun'un önünde durdular. Musa kurumu göğe
doğra savurdu, insanlarda ve hayvanlarda irinli çıbanlar çıktı. Büyücüler
çıbandan ötürü Musa'nm karşısında duramaz oldular. Çünkü bütün Mısır-
hlarida olduğu gibi onlarda da çıbanlar çıkmıştı. RAB Flravun'u inatçı yap-
tı, RAB'bln Musa'ya söylediği gibi, Firavun Musa'yla Harun'u dinlemedi"
(Tevrat, Mısırdan Çıkış; 9: 8-12).
Tann RAB, tek ve m utlak Tann olarak sadece kendi halkının değil M ısır-
lılarm (tüm insanların) da "R A B'İ olduğunu anlam alarını", yaptığı işlerin
59
Halis ÇETİN
ve kazandığı savaşın tarihsel bir destan olarak n e sild « ! » ؛sile anlatılm asını
istem ektedir, o, kendi karşısına "kib irli", " in a tç ı" ," y a la n a " , "alçakgönüllü
olm ayan", "sözünde durm ayan" bir Tanrı kom pleksi olarak çıkan Firavun'a
yeryüzünün ve gökyüzünün tek ve m utlak hâkim i olarak m eydan okumak-
ta ve elindeki tüm silahlarla savaşı kazanm aya çalışm aktadır. Firavun'un
elindeki tek güç ise Tanrının halkını kendi kölesi yapm ış olm anın verdiği
iktidarla onların kaderine hükm etm ekte direnm esidir. Aslında Tanrı RAB,
istese Firavun ve M ısırlıları diğer kavlm lere yaptığı gibi bir anda yok ede-
bilirdi ama om m a m a a evrensel tek ve m utlak Tanrılık yetkisinin kendin-
de oiduğunu, "b u dünyada onun gibisi olm adığım herkesin öğrenm esini",
"gücünü tüm dünyaya gösterm ek", "adım bütün dünyaya tanıtm aktır":
"Tanrı(sı) RAB şöyle diyor: H alkım ı salıver, bana tapsınlar. Yoksa bu kez
senin, görevlilerinin, halkm tn üzerine bütün felaketlerim i yağdıracağım.
Öyle ki, bu dünyada benim gibisi olm adığınt öğrenesin. Çünkü elim i kaldı-
rıp seni ve halkm ı salgın hastalıkla vurm uş olsaydım, yeryüzünden silinm iş
olurdun. Gücümü sana gösterm ek, adım ı bütün dünyaya tam tm ak için seni
ayakta tuttum ". Bu yüzden Tanrı, Tanrı gibi y a p ti^ "M usa'yla H arun (ara-
alığ ıy la) F l ı ^ n ' u n önünde bütiin bu şaşılası İşleri yaptilari'. Gerçekten de
٠şaşılası işler Tanrı RA B'ın evrensel tek ve m utlak Tanrılık yetkisinin ken-
dinde olduğunu, "bu dünyada onun gibisi olm adığım ", "gücünü tüm dün-
yaya gösterdiğini", "adım bütün dünyaya tantttığm ı" ve om m iktidarını
"herkesin öğrenm esini" sağladı. Tanrı ve Tanrı kom pleksi arasındaki savaş
açısından insanlık tarihinin eşi ve benzeri görülm emiş büyük bir örneklik
teşkil etti. Tanrı RA B'bin kendi iktidarım insanlık tarihi boyunca yücelttiği
bu şaşılası işler Tevrat'taki başlıklarıyla geçtiği üzere şunlardır: "H an m 'u n
Değneği Yılan Gluyor, Kan Felaketi, Kurbağa Felaketi, Sivrisinek Felaketi,
Atslneği Felaketi, H ayvanların ölü m ü , Çıban Felaketi, Dolu Felaketi, Çe-
lrirge Felaketi, Karanlık Felaketi, ilk Doğan Çocuklartn ö lü m ü ".
60
KUTSALIN GÖLGESİNDE
revüleri ﻫﺎ !ا،ettiler. RAB'bin Musa aracılığıyla söylediği gibi, Firavun inat
ederek israilliler'i salıvermedi" (Mısırdan Çıkış; 9:13-35).
6f
Halis ÇETİN
62
KUTSALIN GÖLGESİNDE
"İbrah im 'in sınanm ası" bahsinde de ifade edildiği gibi kurban, kutsal
sayılan bir varlığa takdim edilen sunu ve arm ağandır. Kurban, kutsal sayı-
lan bir otorite için ve onun adm a yapılan bir ibadettir ve neredeyse insan-
lığın başlam ası ile eş zam anlıdır. Farklı dinlerde farklı şekillerde eyleme
geçirilen bir ibadet olan kurban ile kişi kutsala yaklaşm ayı istem ekte bu
yüzden sevdiği şeyierden vazgeçm eyi göze alm aktadır, ilk kurban olayı
daha sonra kendisinin de kurbanı olm asına sebep olacak olan H abil'in Tan-
rı RA B'be sunduğu hediyedir, ikinci örnek N uh'un tufandan sonra RA B'be
bir m ezbaha yapm ası, her tem iz hayvandan ve her temiz kuştan alıp on-
lan m ezbaha üzerinde yakılan sunular olarak Tann RA B'be özür olarak
arz etm esidir, ü çü n cü ve en yaygm örnek ise İbrahim 'in oğlu ishak'ı Tanrı
RA B'be kurban etm esidir. "Kobran, sacrifice, uhdiye, sunu, saçı" ve ben-
zeri hangi terim kullanılırsa kullanılsın kurban, bütün İnanç sistem lerinde
yer alan bir ibadettir ve tem elinde kutsal ile iletişim kurm ak bulunm akta-
dır. H erhangi bir varlığı, nesneyi ya da bir değeri Tanrı'ya veya kutsiyete
sunm ak ve takdim etm ek şeklinde yapılan bir ibadet olan kurban evrensel
niteliğe sahiptir. Kurban ibadetinin özünü, kutsal olan için bir şeylerden
vazgeçme, fed ak ârım a bulunm a gayesi oluşturm aktater. Kurban, kişi ite
kutsal arasm da bağlantı kurulm asını ifade etm ektedir. Kurban ile insan
63
Halis ÇETİN
kutsala sunuda bulunm akta ve bunu kutsal İle iletişim kurma ynlu olarak
görm ektedir, insanlar için değeri olan hem en her şey sunu olarak kullanıla-
bilm ektedir. Kurbanlıklar canlı varlıklar olabildiği gibi cansız varlıklar da
oim akta veya bunların yerini sem bolik bir şey de alabilm ektedir. Kişi, kut-
sal için önem atfettiği şeyleri feda ederek kutsal olana bağlılığını göstermek
istem ektedir. Tevrat'ta çok yoğun olarak geçen kurban ve sunu ibadetleri
olarak: Tanrı RA B'be yönelerek karşılığının geri döneceği ümidiyle hedi-
ye am açlı kesilen kurbanlar; özür dilem ek ve affedilmeyi um m ak ite Tanrı
R A B'bin cezasından kaçınm ak içte tövbe am açlı kesilen kurbanlar; Tanrı
RAB ite yakm bir ilişki kurm ak ve onun rızasını kazanm ak amacıyla mal-
lardan ve yiyeceklerden paylaşım am acıyla kesilen kurbanlar ve sunular;
ürünlerinin ve nim etlerinin verim liliğini ve devamını sağlam ak için Tanrı
RA B'be şükür için yapılan kurbanlar ve sunular; Tanrı RA B'bin gücüne ve
ihtişam ına sahip olm ak için Tanrı'dan bir parça alm ak ve yemek am acıyla
kesilen kurbanlar ve sunular ve bayram ve cenaze kurbanları ve sunuları
anlatılm aktadır. Tüm bu kurban sunularm da ortak değer ise övme, tövbe
etme, teşekkür etme, yalvarm a ve kefaret gibi nedenler bulunm aktadır.
64
KUTSALIN GÖLGESİNDE
Yahudi geleneğine göre kurban edilm esi uygun olan hayvanlarım boğaz-
lanm ak suretiyle kanının akıtılm ası gerekir. Bu şekilde sunulan hayvanların
kanırtın yenm esinin yasaklanm ası, kanın cana bedel oluşuna bağlanm ak-
tadır. Kutsal M abedin M.Ö. 586 yılında Babilliler tarafından yıkılm asıyla
birlikte kurban ibadeti kesintiye uğram ış, sürgündeki Yahudiler kurbanın
yerini alabilecek başka bedeller aram aya başlam ışlardır. Bilhassa bu dö-
nem de ibadetin anlam ve önem i artm ış, oruç kurbanın yerini alm ıştır. Dua,
tövbe, sadaka verm ek ve ıstırap çekm ek de kefaret vasıtaları sayılm aya baş-
lanm ış, sürgünlerde çekilen acı ise en etkili kefaret olarak kabul edilm iştir.
M abedin ikinci yıkım ından sonra ise kanlı kurban olayı tam am ıyla sona
erm iştir. Yahudi geleneğinde ilerleyen dönem lerde kanlı kurban yerini baş-
ka şekilde yapılan ibadetlere bırakm ıştır. Tevrat'ta Tanrı'ya yapılacak olan
sunuların sığır, kü ^ ikbaş hayvanlar ve kanatlı hayvanlar olm ası istenir (Le-
vililer, 1: 2). Yahudiler kurban ibadetlerinde bu nedenle sığır, erkek ve dişi
koyun, erkek keçi, güvercin ve kum ru sunularm da bulunur ayrıca da sada-
ka am acı ve günahtan arınma am acı ile horoz da kurban ederlerdi. Yahudi
şeraitinde belirtilen ve takdim edilm esi istenen sunular arasında hububat
sunuları, huzur sunusu, buhur sunusu, Tanrı adma yere su ve şarap dökme
sunuları da bulunm aktadır. Kefaret olarak sunulan bir diğer kurban çeşidi
ise kişilerin yapm aları gereken bir şeyi yapm adıkları zam an ceza olarak
beşte bir fazlasıyla suç sunusu olarak getirm ek zorunda oldukları bir çeşit
günah sunuşuydu.
3Ahmet Güç, Çeşitli Dinlerde ve İslam'da Kurban, Düşünce Kitabevi, İstanbul, 2 0 0 3 , s. 198.
65
ة؛ائﺀÇETİN
66
KUTSALIN GÖLGESİNDE
Tevrat'ta çok yoğun ve yaygın olarak geçtiği üzere kurban, Tanrının ila-
hi egem enliğim (uluhiyyet) ispatlam ak am acıyla ve kutsal Yahudi halkının
kul kom pleksini tatm in am acıyla yapılm aktadır, (؛
özellikle işlenen her gü-
nahtan sonra günahın kefareti olarak insanların kurban verilm esi ve çeşit-
li sunularla Tanrı RA B'bin gönlünün hoş tutulm ası am açlanm aktadır. Bu
bağlam da insan kurbanlar insanlık tarihi boyunca tıpkı Tanrı gibi "Tanrı
gibi" olm ayı am açlayan kişisel, kolektif/toplumsal ve evrensel Tanrı komp-
lekslerinin de iktidar kaynağı olarak kullanıldı. Tanrı kom pleksinin doğa-
smda olan kul kom pleksi yaratm a süreci kurban kom plekslerine dönüştü-
rüldü. Tanrı gibi Tanrı kom pleksleri de kendi uğurlarına ölecek kurbanlar
yarattılar. Tanrı gibi Tann kom pleksleri de tanrısallığının en büyük ispat
derecesinin kurbanlık insanlar yaratm ak olduğunu öğrendiler ve kulları-
na öğrettiler. Kendi varlıklarım ve var oluşlarını Tanrı kom pleksine kurban
edecek, sunu da bulunacak ve arm ağan edecek kullar/kurbanlar yaratmak-
ta yanştilar. Tanrı kom plekslerinin kutsallığını ve yüceliğini belirleyen en
* Nermin öztürk, "ilahi Dinlerde Yemin, Keffaret ve Knrban", NE üniversitesi, dahiyat Der-
gisi, 2002, Say! 13, s. 182-188 ve Ahmet Güç, Çeşitli Dinlerde ve İslam'da Kurban, s. 11.
67
Halis ÇETİN
3. ...Ve Zafer, ...Ve Hiç: "RAB sizin için savaşacak, siz sakin olun
yeter".
Fedakârlık ve bedel (kurban) yoksa zafer de yoktur. Tanrı kendi halkını
Tanrı kom pleksi Firavunun elinden kurtardığı için karşılığında kurban ta-
lep etti ve halkı da um ut ye korku arasında ona "eğilip tapındılar ve onun
verdiği buyruğu eksiksiz uyguladılar":
68
KUTSALIN GÖLGESİNDE
Yahudi halkı uzun süre kul ve köle olarak yaşam anın ürünü olarak "ezik "
bir doğa ve "yetersizlik" algısı içinde kul/köle kom pleksine duçar olm uştu.
Kul/köle kom pleksi onları ezenlere karşı direnebilecek tüm ilke, değer ve
yetilerini yok etm işti. Aşırı bir ezikliğin ürünü olan kadercilik anlayışı için-
de kaderlerine hükm eden en büyük güce tapınm a ve güçlü olduklarında da
kendilerine tapım lm asını istem e eğilim inde idiler. Kadercilik onlara güce
tapınm a ile birlikte kişisel ve toplum sal iradenin yok sayıldığı büyük bir
* * ve görevden kaçınm a ahlakı kazandırm ıştı. K endilerini güçlü
rüzgârın istediği yere sürüklediği yaprak m isali güçlüler arasm da kalm ış
bir ikilem doğasm a adıyorlardı. Bu yüzden her zam an kazanandan yana
olm anın bir yolunu buluyorlardı. Ezilm işliğin verdiği kul/köle kom pleksi
içinde kendilerini ezen Tanrı kom plekslerini güçlü kendilerini güçsüz gö-
rüyor, elinde ؛
^ iç olan küçük bir azınlığın çok büyük kitlelere tahakküm
edeceğini; dini bir güç ve tahakküm aracı olarak kullanacağını; ezenlerin
69
Halis ÇETİN
70
KUTSALIN GÖLGESİNDE
kİ Tann kom pleksi her şart ve zam anda em retm e (emir verme) alışkanlığı
yarahyorsa aynı şekilde kul kom pleksi de her şart ve zem inde itaat etme
(em ir alma) yani kendi hayatına dair her konuda başkaları tarafından ve-
rilen kararlara rıza gösterm e hatta onları gönüllü olarak arzulam a alışkan-
hğı yaratm aktadır. "E n büyük ve en gerçek dinin alışkanlıklar" olduğu bir
hayatta Tanrı ve kul kom pleksleri hiyerarşisi de kaçınılm az bir alışkanlık
haline dönüşür. Bu nedenle Tanrı kom pleksinin bir ulusta tezahür ettiği yu-
kandaki durum, bir halkm Tanrıyı bile kendisine kullaştırabileceğinin de
işaretlerini taşım aktadır. Am aç-araç ilişkisi tersine dönmüş, kim in Tanrı ki-
m in kul olduğu belirsizleşm iştir. Sonunda kazanan kendilerini kurtarm ak
için "onca şaşılası işler" yapan Tanrıya karşı bile aşırı güvensizlik içindeki
Tanrının halkı olm uştur: "RA B sizin için savaşacak, RAB bugün sizi nasıl
kurtaracak göreceksiniz, siz yeter İri sakin olun".
71
Halis ÇETİN
Derin sulara g m ü ld ü ler. Taş gibi dibe indiler. Senin sağ elin, ya RAB,
Senin sağ elin korkunç güce sahiptir. Altında düşmanlar kırılın
Burnunun soluğu karşısmda, Sular yığıldı bir araya. Kabaran sular du-
varlara dönüştü. Denizin göbeğindeki derin sular ،1الس
Var mı senin gibisi ilahlar arasmda, ya RAB? Senin gibi kutsallıkta gör-
kemli, heybetiyle övgüye değer, Harikalar yaratan var nu?
Sağ elini uzattın, Yer yuttu onları, öncülük edeceksin sevginle kurtar-
dığın halka. Kutsal konutunun yolunu göstereceksin gücünle onlara.
Tanrı kom pleksi her zam an 'yeterinee' ile yetinm eyip daha fazlasını elde
etme arzusunu doğurur. Tanrının kendi halkının Tann kom pleksine katla-
nam am asm m sebebi de bu olacaktır: kendi Tanrı kompleksinin/iradesinin
(ulûhiyet ve rububiyetinin) zedelenm esi.
7?
KUTSALIN GÖLGESİNDE
73
Halis ÇETİN
RAB Benim'. Sonra Elim'e gittiler, ©rada on iki su kaynağı, yetmiş hurma
ağacı vard، Su kıyısında konakladılar (Tevrat, Mısırdan Çıkış; 15: 22-27).
74
KUTSALIN GÖLGESİNDE
çeksiniz ki, Tanrınız RAB benim'. Akşam bıldırcınlar geldi, ordugâhı sar-
dı. Sabah ordugâhın çevresini çiy kaplamışta. İsrailliler 'Bu da
ne?' diye sordular. Çünkü ne olduğunu anlayamamışlardı. Musa, 'RAB'bin
size yemek için verdiği ekmektir bu' dedi, 'RAB'bin buyruğu şudur: 'Her-
kes giyeceği kadar toplasın. Çadırınızdaki her kişi için birer omer (ölçü
birimi) alm'. 'Kimse sabaha bir parça bile bırakmasın'. İsrailliler söyleneni
yaptılar. Kimi çok, kimi az topladı. Ama bazıları ona aldırmayıp sabaha
bıraktılar. Bıraktıkları kurtlamp kokmaya başlayınca Musa onlara öfke-
lendi. Musa, 'RAB'bin buyruğu şudur' dedi, 'Yarııı dinlenme günü, RAB
için kutsal Şabat Günü'dür. 1’işireceğiniA pişirin, haşlayacağınızı haşlayın.
Artakalanı bir kenara koyun, sabaha kalsın'. Altı gün ekmek toplayacaksı-
nız, ama yedinci gün olan Şabat Günü ekmek bulunmayacak'. Yedinci gün
bazıları ekmek toplamak için dışarı çıktı, ama hiçbir şey bulamadılar. RAB
Musa'ya, 'Ne zamana dek buyruklarıma ve yasalarıma uymayı reddede-
çeksiniz?' dedi, 'Size Şabat Günü'nü verdim. Bunun için altıncı gün size
iki günlük ekmek veriyorum. Yedinci gün herkes neredeyse orada kalsın,
dışarı çıkmasın'. Böylece halk yedinci gün dinlendi (Tevrat, Mısırdan Çıkış;
16:1-30).
75
Halis ÇETİN
76
KUTSALIN GÖLGESİNDE
m ızdan evrensel değerlere kadar geniş bir skala da "insana ait" ve "insana
dair" ©lanı görürüz, ister kutsal isterse lanetlenm iş insan toplulukları ©lsun
bu hikâyelerde geçen her konu "gündem e dair"dir. İsraillilerin kölelik ve
özgürlük arasındaki bu yol hikâyesinde karnı doyan halkm sıradaki talebi
"R ezzak" olan güçten yine aym kahırlar, şikâyetler, sitayişler ve keşkeler
içinde su istem eleridir: İsrailliler, "M usa'ya, bize içeeek su ver diye çıkıştı-
lar. N için bizi M ısır'dan çıkardın?' diye M usa'ya söylendiler. Bizi, çoeukla-
nm ızı, hayvanlarım ızı susuzluktan öldürm ek için m i?" dediler. Anlaşılan
Tann RAB sadece Firavunu "in atçı" ve "k ib irli" yapm am ıştı. Tanrı komp-
leksi olan her kişi ve toplulukta inatçılık ve kibir bir doğa olarak kendinden
menkul bir değer olarak vardı. Bu durum karşısm da M usa'ya düşen tek
görev de arada kalm ışlığın verdiği güvensizlik ve yabancılaşm a içinde "fer-
yat etm ekti". Çünkü yeni Tann kom pleksinin geldiği aşam a peygam beri
"taşlam ak", "on a çıkışm ak" ve "Tanrıyı denem ekti": "M usa, 'N için bana
çıkışıyorsunuz?' dedi, 'N eden R A B 'bi d eniyorsunuz?'... M usa, 'Bu halka
ne yapayım ?' diye RA B'be feryat etti, 'N eredeyse beni taşlayacaklar". Tan-
n ise yine Tann kom pleksinin kendisini "d en em e" sınavından geçm ek is-
tiyordu: "RA B M usa'ya, 'H alkm önüne geç' dedi, kayaya vuracaksın, su
fışkıracak, halk içsin diye. Oraya M assa (deneme) ve Meriva (çıkışma) adı
verildi. Çünkü İsrailliler orada M usa'ya çıkışm ış ve 'Acaba RAB aram ızda
mı, değil m i?' diye RA B'bi denem işlerdi". İsrail oğullarının aslında her fır-
şatta test ettikleri şey Tanrı RA B'bin "acı/ağrı/tahammül eş؛ği"dir. H er bir
testte de Tanrının acı eşiği yükselm ektedir. Başka kavim lerin yaptığı Tanrı
kom pleksine gösterilen taham m ül eşiği ile Tanrının halkına karşı gösterilen
e^ ğ i a m ^ d a ^ y h büyük bir oran vardır.
3. Tanrı ve Tanrının Halkı; Başkomutan ve Ordusu: "Eller
RAB'bin tahtına doğru kaldırıldı, RAB kuşaklar boyunca
Amale^dile^(؛ve tüm düşmanlara) karşı savaşacak!".
Tanrı sadece hâkim , şifa veren, Rezzak değil aynı zam anda bir kom utan ve
halaskar olarak halkının/ordusunun da başında olmalıydı. İsrail oğulları-
nın yol hikâyesinde Tanrı kendini kendisi uğruna savaşm aları için seçtiği
halkını korum ak için savaş alanına inm ek durum unda buldu:
77
Halis ÇETİN
rine oturdu. Bir yanda Harun, öbür yanda Hur Musa'nın ellerini yukarıda
!uttular. Güneş batmeaya dek Musa'nın elleri yukanda kaldı. Böylece Yeşu
Amalek ordusunu yenip kılıçtan geçirdi. RAB Musa'ya, 'Bunu anı olarak
kayda geç7 dedi, 'Yeşu'ya da söyle, Amalekliler'in adım yeryüzünden büs-
bütün süeceğim'. Musa bir sunak yaptı, adını Yahve-Nissi (RAB sancağım-
dır) koydu. 'Eller Rab'bin tahtrna doğru kaldırıldı' dedi, 'RAB kuşaklar
boyunca Amaleklileke karşı savaşacak!' (Tevrat, Mısırdan Çıkış; 17: 8-16).
78
KUTSALIN GÖLGESİNDE
79
Halis ÇETİN
Böylece işini paylaşmış olurlar. Yükün hafifler. Eğer böyle yaparsan, Tann
da üuy؛؛rursa, dayanabilirsin. Herkes esenlik ا « ؤ؛، erine döner'. Musa
kaymbabasımn sözünü dinledi. Böylediği her şeyi yerine getirdi. İsrailliler
arasından yetenekli adamlar seçti. Onları biner, yüzer, ellişer, onar kişi-
lik toplulukların başma önder atadı. Halka sürekli yargıçlık eden bu kişi-
ler zor davaları Musa'ya getirdiler, küçük davalan ise Hmdlleri çözdüler.
(Tevrat, Mısırdan Çıkış; 18: 8-26).
Bu düzen; baş yargıç, başkom utan ve tek kralın Tann RAB olduğu ve
M u sa 'n ın da "Tanrı'm n önünde halkm tem silcisi" olarak Tannnın "kural-
larını, yasalarını, izlem eleri gereken yollanm , yapacakları işleri" halkına
"gösterd iği" ve "öğrettiği", halkının da liderleri/başkanlan aracılığıyla uy-
guladığı bir sistem yani devlettir. Musa, bu yeni devlet m odelini "İsrailli-
ler arasm dan yetenekli adam lar seçerek, on lan biner, yüzer, ellişer, onar
kişilik toplulukların başm a önderler olarak atayarak on lan n halka sürekli
yargıçlık etm esini sağlayarak ve zor davaları da kendisi Çizerek" inşa etti.
Böylece M usa, halkın tüm "işlerini paylaştırm ış, kendi yükünü hafifletmiş.
Tanrının buyruklarını başarıyla uygulam ış ve h e r k e n de esenlik içinde"
yaşam asını sağlam ıştır. Tanrı RAB de onları yeniden kutsayarak "vaat
edilm iş topraklar", "yeryüzünün m ülkü", "kâhinler krallığı", "kutsal bir
u lu s" ve nihayet "bütün uluslar içinde Tanrının öz h alkı" olduklarını ilan
etm iştir: "RA B dağdan (Sina ©ağı) kendisine (Musa'ya) seslendi: 'Yakup
soyuna, İsrail halkına şöyle diyeceksin: M ısırlılara ne yaphğım ı, sizi na-
sil kartal kanatları üzerinde taşıyarak yanıma g etird iğ in i gördünüz. Şim-
di sözüm ü dikkatle dinler, antlaşm am a uyarsantz, bütün uluslar içinde öz
halkım olursunuz. Çünkü yeryüzünün tüm ü benim dir. Siz benim içte bir
kâhinler krallığı, kutsal bir ulus olacaksınız" (Tevrat, M ısırdan Çıkış; 19:
3-6). Yalnız Tanrı R A B'bin tüm bu vaatleri için tek bir şartı vardır: "antlaş-
m am a uyarsanız".
Tanrı bu asli antlaşm a (On Em ir) yani anayasa ite birlikte dini (itikat,
ibadet ve m uam alat), ahlaki, toplum sal, siyasal ve ekonom ik konularda da
81
Halis ÇETİN
halkının neyi, niçin ve nasıl yapm aları gerektiğini en ince ayrıntısına ka-
dar açıklayan yasalar koydu: "Sunaklara ilişkin Yasalar", "K ölelere Nasıl
D avranm alı", "Şiddete Karşı Yasalar", "M al Sahiplerinin Sorum luluğu",
"M ala İlişkin Yasalar", "Sosyal Sorum luluklar", "Adalet ve Doğruluk Ya-
saları", " ü ç Bayram ", "Buluşm a Çadırı için A rm ağanlar", "Antlaşma San-
d ığı", "Ü zerinde Ekmek Sunulan M asa", "Şam d an ", "Tanrı'nm K onutu",
"Yakm alık Sunu Su nağı", "K onutun Avlusu", "R A B 'b in H uzurunda Yanan
Işık", "K âhin G iysileri", "E fo d ", "G öğüslük", " ö b ü r Kâhin G iysileri", "K â-
hinliğe A tanm a", "G ü nlük Sunular", "Buhur Sunağı", "Bağışlanm a Bede-
h ", "Y ıkanm a K azam ", "M esh Yağı", "B u h u r", "Şabat: Dinlenm e G ünü"
(Tevrat, M ısırdan Ç ıkış; 21-31 Bl).
82
KUTSALIN GÖLGESİNDE
rinin bütün beşeri hayat alanını kapsayıp cem aatinin saflarını sıkılaştırdı.
Sürekli yaptığı tehditler ile de cem aatin üzerinde "m anevi cebir" ve "tecrit
tehdidi" sayesinde m urakabe kudretini yoğunlaştırdı. Tanrının "insanları
yarattığına pişm an olm asından", sürekli iyi niyet gösterilerinden, kendi-
sinin sınanm asından, şikâyetlerden, tehditlerden kısacası öz halkı ile ya-
şanan yol hikâyesinden çıkarttığı ders de buydu; "K orku t ve Yönet": Eğer
bana itaat etm ezseniz, "babasının işlediği günahın hesabını çocuklarından,
üçüncü, dördüncü H ışaklardan sorarım ".
Tanrı var olan düzeni devam ettirm ek için tüm Tann kom plekslerinin de
kullanacağı gibi sıkı sıkıya kurguladığı sistem ini "um ut ve korku" arasm da
inşa etti. Bir cüm lede halkm a m üjdeler verirken diğer cüm lede tehditler
savurm akta idi. Bir elinde havuç, diğer elinde sopa hıhıyordu. Yukarıda-
ki ayette de geçtiği gibi Tanrı "kısk an ç" olduğu için ilahi yasalar düzeni-
ni "sevgi ve nefret/öfke" dilem m ası üzerine kurdu. Sevgisinden çekinen
nefretine/öfkesine, nefretinden/öfcesinden korkan sevgisine sığınm ası için
"iyi-körti" diyalektik yasasını yarattı. Fakat hala öz halkına güveni tam ol-
madiği ve M usa'yı yeterli görm ediği için "o n lan korum ası, hazırladığı yere
götürm esi için önlerinde bir m elek görevlendirdi". Tanrı işini şansa bırak-
mayacak kadar tedbirliydi:
"M usa gidip RAB'bin bütün buyruklarını, ilkelerini ^alka anlattı. Fler-
kes bir ağızdan, 'RAB'bln her söylediğini yapacağız' diye karşılık verdi.
Musa RAB'bin bütün buyruklarını yazdı. Sabah erkenden kalHp dağın
83
Halis ÇETİN
Artık İsrail topluluğu bir halktan Tanrının öz halkı olduğu için ulusa,
ulus olm aktan bütün uluslardan üstün olm aktan dolayı da Tanrmm yasala-
rm doğrultusunda, bir m eleğin öncülüğünde ve bir peygam berin önderli-
ğinde ilahi kutsal bir dini bir cem aat olmaya evrilm işh. Onların karşısında
durabilecek hiçbir güç kalm am ıştı. Tüm işlerini üstün ve kutsal bir ulus ola-
rak cem aat yapısı içinde yasama, yürütm e ve yargılam a güçleriyle düzen-
leyebilm e sistem ine kavuşm uşlardı. Artık Tanrının kom utasında "kuşaklar
boyunca savaşacakları" düşm anlan ile karşılaşm aya hazırdılar.
"RAB Musa'ya, 'Aşağı in' dedi, 'MısıFdan çıkardığın halkm baştan çıktı.
Buyurduğum yoldan hemen saptılar. Kendilerine dökme bir buzağı yapa-
rak önünde tapındılar, kurban kestiler. 'Ey İsrailliler, sizi MısıFdan çıkaran
ilahınız budur!' dediler'. RAB Musa'ya, 'Bu halkın ne İnatçı olduğunu bl-
liyonım' dedi, 'Şimdi bana engel olma, bırak öfkem alevlensin, onları yok
edeyim. Sonra seni büyük bir ulus yapacağım'. Musa Tanrısı RAB'be yal-
vardı: 'Ya RAB, niçin kendi halkına karşı öfken alevlensin? Onları Mısır'dan
büyük kudretinle, güçlü elinle çıkardın. Neden Mısırlılar, 'Tanrı kötü amaç-
la, dağlarda öldürmek, yeryüzünden silmek için onlan Mısır'dan çıkardı'
desinler? öfkelenme, vazgeç halkına yapacağın kötülükten. Kulların ib-
rahim'i, ishak'ı, İsrail'i anımsa. Onlara kendi üzerine ant içtin, 'Soyunuzu
gökteki yıldızlar kadar çoğaltacağım. Söz verdiğim bu ülkenin tümünü SO -
yunuza vereceğim. Sonsuza dek onlara miras olacak' dedin'. Böylece RAB
halkına yapacağını söylediği kötülükten vazgeçti. Musa ordugâha yakla-
şınca, buzağıyı ve oynayan insanları gördü; çok öfcelendi. Elindeki taş lev-
84
KUTSALIN GÖLGESİNDE
halan fırlafcp dağın eteğinde parçaladı. Yaptıkları buzağıyı alıp yaktı, toz
haline gelinceye dek ezdi, sonra suya serperek israilliler'e içirdi. Harun'a,
'Bu halk sana ne yaptı ki, onları bu korkunç günaha sürükledin?' dedi.
Harun, 'öfkelenm e, efendim!' diye karşılık verdi, 'Bilirsin, halk kötülüğe
eğilimlidir. Musa halimi başıboş hale geldiğini gördü. Çünkü Hanın on-
lan dizginlememiş, düşmanlarına alay konusu olmalarına neden olmuştu.
Musa ordugâhın girişinde durdu, 'RAB'den yana olanlar yanıma gelsin!'
dedi. Bütün Levililer çevresine toplandı. Musa şöyle dedi: 'İsrail'in Tanrı-
sı RAB diyor ki: 'Herkes kılıcını kuşansın, ©rdugâhta kapı kapı dolaşarak
kardeşini, komşusunu, yakınım öldürsün'. Levililer Musa'nın buyruğunu
yerine getirdiler . هgün halktan üç bine yakın adam öldürüldü. Musa, 'Bu-
gün kendinizi RAB'be adamış oldunuz' dedi, 'Herkes öz oğluna, öz karde-
şine düşman kesildiği için bugün RAB sizi kutsadı'. Ertesi gün halka, 'Kor-
kunç bir günah işlediniz' dedi, 'Şimdi RAB'bin huzuruna çıkacağım. Belki
günahınızı bağışlatabilirim'. Sonra RAB'be dönerek, 'Çok yazık, bu halk
korkunç bir günah işledi' dedi, 'Kendilerine altın put yaptılar. Lütfen gü-
nahlarım bağışla, yoksa yazdığın kitaptan adımı sil'. RAB, 'Kim bana karşı
^؛inah işlediyse onun adım sileceğim' diye karşılık verdi, 'Şimdi git, halkı
sana söylediğim yere götür. Meleğim sana öncülük edecek. Ama zamanı ge-
linçe günahlarından ötürü onlan cezalandıracağım'. RAB halkı cezalandır-
dı. Çünkü Harun'a buzağı yaptırmışlardı" (Tevrat, Mısırdan Çıkış; 32:1-35).
85
Halis ÇETİN
ederek hem de daha önceki önderleri İbrahim 'e, ishak'a, İsrail'e vaat ederek
yemin ettiği söyleriyle etkileyerek İkna etti: "Ya RAB, niçin kendi halkına
karşı öfken alevlensin? Onları M ısır'dan büyük kudretinle, güçlü elinle Ç1-
kardın. N eden M ısırlılar, 'T an n kötü amaçla, dağlarda öldürm ek, yeryü-
zünden silm ek için onları M ısır'dan çıkardı' desinler? öfkelen m e, vazgeç
halkına yapacağın kötülükten. K ulların ihrahim 'l, ishak ' 1, İsrail'i ammsa.
O nlara kendi üzerine ant içtin, 'Soyunuzu gökteki yıldızlar kadar çoğalta-
cağım. Söz verdiğim bu ülkenin tüm ünü soyunuza vereceğim . Sonsuza dek
onlara m iras olacak' dedin".
M usa'nm sözleri karşısında Tanrı ikna olarak İsrail halkm a tekrar bir
antlaşm a yapm ak üzere m ühlet verdi. "Böylece RAB halkına yapacağını
söylediği kötülükten vazgeçti". Tanrı daha sonra halkı affetti ama halk ken-
di aralarındaki çatışm a sonucu büyük bir parçalanm a ve can kaybı yaşadı.
"H erkes kılıcım kuşandı, ordugâhta kapı kapı dolaşarak kardeşini, komşu-
sunu/yakınını öldürdü, (bu savaşta) üç bine yakın adam öldürüldü". Musa,
tıpkı İbrahim gibi "haklıyı, haksızı aynı kefeye koyarak haksızın yanmda
haklıyı da öldürm ek senden uzak olsun. Bütün dünyayı yargılayan adil ol-
m alı" ilkesi gereği haklıyı haksızdan ayırm ış ve haksız olan üç bine yakm
insanı öldürtm üştü. Aslında üldürülen ٠ insanlar işlenen suçun, yapılan
ihanetin, en büyük günahın kan bedeli ve toplum un günahlardan arınm ası-
mn/temizlenmesinin gereği olarak Tanrıya sunulan kurbanlardı. M usa'nın
ifade ettiği gibi "herkes öz oğluna, öz kardeşine düşm an kesildiği için RAB
onları kutsam ış" ve "kendilerini RA B'be adam ış oldukları" için de RAB
on lan atfetm işti. Fakat tüm bunlar RA B'bin öfkesini giderm em iş halkm ı
kendisinden m ahnım bırakm ak cezası ile cezalandırm ıştı: "RA B, 'K im bana
karşı günah işledlyse onun adını sileceğim ' diye karşılık verdi, 'Şim di git,
halkı sana söylediğim yere götür. M eleğim sana öncülük edecek. Am a za-
manı gelince günahlarından ötürü on lan cezalandıracağım '. RAB halkı ce-
zalandırdı. Çünkü H anm 'a buzağı yaptırm ışlardı". Daha sonra ise, "RA B
M usa'ya 'israilliler'e de ki: 'Biz inatçı insanlarsınız. Bir an aranızda kalsam,
sizi yok ederim . Şim di üzerinizdeki takıları çıkarın, size ne yapacağıma
karar vereyim ". "H alk bu kötü haberi duyunca yasa büründü. Kim se takı
takm adı". İsrail halkının sık sık sam im i bir şekilde af dilem esinin nedeni
Tannnm güvenini yeniden kazanm ak için yapılan akıl oyunlarıdm Onlarda
var olan adalet isteği ve sevgisi cezaya çarptırılm a korkusundan kaynak-
lanm aktadır. O nlann pişm anlık oyunu yanlış yapm aktan değil yanlıştan
dolayı uğrayacakları cezalardan korkm alarındandır. Bu yüzden sık sık gü-
nah ve korkularını örtm ek için on lan itiraf etm ektedirler. Tann RAB de her
defasında on lan affetm ektedir.
86
KUTSALIN GÖLGESİNDE
"Musa öncekiler gibi iki taş levha kesti. RAB'bin buyurduğu gibi sa-
bah erkenden kalktı, taş levhaları yanına alarak Sina Dağı'na çıktı. RAB
bulutun içinde oraya inip onunla birlikte durdu ve adını Yahve olarak
açıkladı. Musa'mn önünden geçerek, 'Ben Yahve'yim' dedi, 'Yahve, acıyan,
lütfeden, tez öfkelenmeyen, sevgisi engin ve sadık Tanrı. Binlercesine sevgi
gösterir, suçlarını, başkaldırılarım, günahlarını bağışlarım. Hiçbir suçu ce-
zasız bırakmam. Babalarm işlediği günahın hesabım oğullarından, torun-
larından, üçüncü, dördüncü kuşaklardan sorarım'. RAB, 'Senin halkınla
bir antlaşma yapıyorum' dedi, 'Onlarm önünde dünyada ve öteki ulusla-
rarasmda görülmemiş harikalar yapacağım. Arasında yaşadığın halk ne-
ler yapabileceğimi görecek. Senin için korkunç şeyler yapacağım. Bugün
sana verdiğim buyruğu tut. Amorlular'ı, Kenanlılar'ı, Hititler'i, Rerizhler'i,
HivlileRi, Yevuslular'ı senin önünden kovacağım. Gideceğin ülkedeki in-
sanlarla antlaşma yapmaktan kaçın. Çünkü bu senin için bir tuzak olur.
Onlarm sunaklarım yıkacak, dikili taşlarını parçalayacak, Tanrıça Aşera'yı
simgeleyen sütunlarını keseceksiniz. Başka ilahlara tapmayacaksınız. Çün-
kü ben kıskanç bir RAB, kıskanç bir Tanrı'yım. ü lke halkıyla herhangi bir
antlaşma yapmayın. Yoksa onlar başka ilahlara gönül verir, kurban keser-
ken sizi de çağırırlar; siz de gider yersiniz. Dökme putlar yapmayacaksınız.
Bütün ilk doğanlar benimdir; ister sığır, ister davar olsun, ilk doğan erkek
' tümü bana aittir. Altı gün çalışacak, yedinci gün dinlene-
çeksiniz. Ekim, biçim vakti bile olsa dinleneceksiniz. Bütün erkekleriniz
yılda üç kez İsrail'in Tanrısı ben Rab Yahve'nin huzuruna çıkacaklar, ö te -
ki ulusları önünüzden kovacak, sınırlarınızı genişleteceğim. Yılda üç kez
Tanrınız RAB'bin önüne çıktığınız zaman, kimse ülkenize göz dikemeye-
cek. Evinizde maya bulunduğu sürece bana kurban kesmeyeceksiniz. Fısıh
87
Halis ÇETİN
Yeni antlaşm a; yeni Tann, yeni halk, yeni kurallar ve yeni bir düzen ge-
tiriyordu. Tanrının halkı Tanrısını kendine göre yeniden dönüştürüyordu.
Tanrı bu yeni düzende artık RAB değil Yahve idi. A rhk o eskisi gibi eezalan-
dıran, kahreden, tez öfkelenen, nefret eden, ihanet eden, halkının suçlarım,
günahlarım bağışlam ayıp lanetleyen değil "Yahve"dir. Yah-
b a ş k a ld ır ıla r ın ı,
ve ise eski Tam ınm tam tersi olarak; "acıyan, lütfeden, tez öfkelenmeyen,
sevgisi engin ve sadık olan, insanlara sevgi gösteren, suçlarım, başkaldırıla-
rım, günahlarını bağışlayan Tanrı"dır. Tanrı yeni antlaşma ile halkının düş-
manlığım ve işlerini kendisine yöneltm esinden bıkm ış olm aktan dolayı hal-
kının ،، طm ücadelesini artık "öteki" düşm anlar üzerine çevirmesini ister.
Daha önce bir cem aat arayışında olan Tanrı artık bir ordu istem ektedir ve or-
duşu aracılığıyla hem kendisinin hem de halkım n düşmanlarıyla savaşa çık-
m ak istem ektedir. Bu yüzden yeni antlaşma bir "ötekilerle savaş" ilamdır:
"'O nlarm önünde dünyada ve öteki uluslararasmda görülmemiş harikalar
yapacağım. Am orlular'ı, Kenanhlar'ı, H ititler'i, Perizliler'i, H ivliler'i, Yevus-
lular'ı senin önünden kovacağım. Gideceğin ülkedeki insanlarla antlaşma
yapm aktan kaçın. Çünkü bu senin için bir tuzak olur. O nlarm sunaklarım
yıkacak, dikili taşlarım parçalayacak. Tanrıça Aşera'yı simgeleyen sütunla-
rım keseceksiniz. Başka ilahlara tapmayacaksınız. Çünkü ben kıskanç bir
RAB, kıskanç bir Tanrı'yım. ü lk e halkıyla herhangi bir antlaşm a yapmayın.
Yoksa onlar başka ilahlara gönül verir, kurban keserken sizi de çağırırlar;
siz de gider yersiniz". Tanrı ordusunun üstünde, m elekler önünde ve Musa
başlarm da olarak "seferberlik em ri" vermiştir. "RA B Musa'ya, 'Bunları yaz,
çünkü seninle ve İsraillilerde bu sözlere dayanarak antlaşm a yaptım " diye-
rek yeni antlaşm anın m etnini M usa'ya bildirdi. "M usa (da) elinde iki antlaş-
m a levhasıyla Sina Dağı'ndan indi. Sonra herkes ona yaklaştı. RA B'bin Sina
D ağı'nda kendisine bildirdiği bütün buyrukları onlara verdi":
Tanrı yeni halkının hangi yasalara nasıl uyacağını tek tek en ince ayrın-
tısına kadar bildirdi. Tanrı yeni halkm a tekrar "iade-i itibar" vermiş, geç-
inişte yani M ısır'da yaşanan ve ahlak haline gelen kölelik tortularını "ta-
bula rasa" yapm ış ve onlara götürm eye vaat ettiği Kenan ülkesinde dini
ve ahlaki bozulm alara karşı uyarılarda bulunm uştur. Tanrmm yaptığı en
büyük uyarı kendi Tanrıhğ؛karşısında ortaya çıkabilecek kişisel, kurum sal,
ulusal, evrensel ve dini tüm Tanrı kom plekslerine karşı halkının dikkat-
li olması idi. Bu yüzden halkına em rettiği kurallarının ortak özelliği daha
önce yaptıkları gibi kendilerini seçilm iş kutsal bir ulus olduklarına inanıp
Tanrı kom pleksine kapılm am aları ve bu kom plekse sahip toplum larm ya-
salarına uym am aları idi. Am a bu yasalarına uym adıklarında ise Tanrı RAB
onları cezalandıracağına dair de evrensel yasasına devreye soktu . هçok iyi
biliyordu İri sadece um ut itaat için yetm ezdi, yanında m utlaka iki؛: kardeşi
korku da olm alıydı:
89
Halis ÇETİN
Tanrı "R A B 'b in Sina D ağı'nda İsrail halkı için M usa'ya bildirdiği buy-
ruklar şunlardır" (Tevrat, Levililer34 :27 ؛
): "Yakm alık Sunu", "Tahıl Sunu-
su ", "Esenlik Sunusu", "Bilinçsiz işlenen Günah Sunusu", "Su ç Sunusu",
"K âhinlerin Sunu Sunm a K uralları", "Esenlik Sunusu", "Yağ ve Kan Yen-
m em eli", "K âhinlerin Payı", "K âhinlerin Atanm ası", "E ti Yenen ve Yenme-
yen H ayvanlar", "D oğum Yapan Kadının Paklanm ası", "D eri H astalıkları
Yasası", "K üfle ilgili K urallar", "D eri H astalarının Paklanm ası", "K üften
Kurtulm a", "Bedensel A kıntının Yol A çtiğı K irlilik", "G ünahları Bağışlatm a
G ünü", "K an Yemek Yasaktır", "Yasak ilişk iler", "Adalet ve Kutsallık Yasa-
la n ", "G ünahın Bed eli", "K âhinlerle ilgili K urallar", "Sunuları Kim ler Yi-
yecek", "K abul Edilm eyecek K urbanlar", "Bayram lar", "Şabat G ünü", "F ı-
sıh ve M ayasız Ekmek Bayram ı", "ilk Ü rünler", "H asat Bayram ı", "Anma
G ünü", "Ç ardak Bayram ı", "R A B 'be Sunulan Ekm ek", "Tanrı'ya Eanet
Edenin Sonu", "Şabat Y ılı", "ö z g ü rlü k Y ılı", "Tanrı'ya Bağlılığın ö d ü lü ",
"Tanrı'dan Uzaklaşm anın C ezası", "D ilek Adaklarıyla ilgili K urallar". Daha
önce de belirttiğim iz gibi Tanrı sadece kendi ulusunu kutsam ak için değil
90
KUTSAUNGÖLGESİNDE
"RAB Musa'ya şöyle dedi: 'İsrail halkına de ki: Tanrınız RAB benim.
Mısır'da bir süre yaşadınız; onlarm törelerine göre yaşamayacaksınız. Siz-
leri Kenan ülkesine götürüyorum. Onlar gibi de yaşamayacaksınız. Onlarm
kurallarına uymayacaksınız. Benim kurallarımı yerine getirecek, ilkelerime
göre yaşayacaksınız. Tanrınız RAB benim. Kurallarıma, ilkelerime sarılın.
Çünkü onlan yerine getiren onlar sayesinde yaşayacaktır. RAB benim (Tev-
rat, Levililer; 18:1-5).
91
Halis ÇETİN
'Onların topraklarını miras alacaksınız, o bal ve süt ülkesini size mülk ola-
rak vereceğim' dedim. Sizi übür uluslardan ayrı tutan Tanrınız RAB benim"
(Tevrat, Levililer; 20: 22-24).
Tanrı, ayrıca "B ayram lar", "Şabat G ünü", "Fısıh ve M ayasız Ekm ek Bay-
ram ı", "ilk ü rü n le r", "H asat B ayram ı", "Anma G ünü", "Ç ardak Bayram ı",
"R A B 'be Sunulan Ekm ek", "Tanrı'ya Lanet Edenin Sonu", "Şabat Y ılı",
"Ö zgürlük Y ılı", "Tanrı'ya Bağlılığın ö d ü lü ", "Tann'dan Uzaklaşm anın
C ezası", "D ilek Adaklarıyla ilgili K urallar" gibi düzenlem eler ite cem aatini
sadece korku ite değil aynı zam anda sevgi, saygı, um ut ve güven ile de ken-
dişine bağlı ve bağım lı kılm aktadır. M erham etinden şım aran halkım korku
ile tehdit ederken, korkusundan çekinen halkınm m erham etine sığınm asını
sağlam aktadır. H alkının sığınacağı güvenlik alanı da, kaçacağı korku sa-
hası da kendisi olm aktadır. Yeni düzen um ut ve korku arasında kutsal bir
"seferberlik" ve "teyakku z" düzeni idi. Tanrı bir elinde asa öbür elinde kılıç
ile yönettiği yeni cem aatinin "L eviath an"ı idi.
"İsraillilerin Mısıridan çıkışının tkinci yılı, ikinci aym birinci günü RAB
Sina Çölü'nde, Buluşma Çadırı'nda Musa'ya şöyle seslendi: 'Sen ve Hanın
İsrail topluluğunun bütün boylarıyla ailelerinin sayımını yapın. Bütün er-
kekleri bir bir sayıp adlarım yazın, israllliler'den savaşabilecek durumda
yirmi ve daha yukarı yaştaki bütün erkekleri sayıp bölüklere ayırın. Size
yardım etmek için yanınızda her oymaktan birer adam bulunsun; bu kişiler
aile başı olm alı... Musa'yla Harun adlan bildirilen bu adamları getirttiler.
Her önder bağlı olduğu aileyi temsil ediyordu. İsrail'de savaşabilecek du-
nımda ﺳﺮ ve daha yukarı yaştakilerin tiimü bağlı olduklara aileye göre
sayıldılar. Sayılanların toplamı 603.55 مkişiydi. Ne var ki, Levi oymağından
olanlar öbürleriyle birlikte sayılmadı. Çünkü RAB Musa'ya şöyle demişti:
و2
KUTSALIN GÖLGESİNDE
'Ancak Levi oymağını sayma, öbür İsrailliler arasmda yaphğın sayıma on-
lan katma. Levililer'i Levba Sandığı'nm bulunduğu konuttan, eşyalardan
ve konuta ait her şeyden sorumlu kıl. Konutu ve bütün eşyalarını onlar taşı-
؛٥١; konuhm bakımını onlar yapsm, ؟evresinde ordugâh kursun. Konut ta-
şınırken onu Levililer toplayacak; konaklanacağı zaman da onlar kuracak.
Levililer dışmda konuta yaklaşan ölüm cezasına çarptırılacak. İsrailliler
çadırlarını bölükler halinde kuracaklar. Herkes kendi ' kendi
sancağının altında bulunacak. Ancak İsrail topluluğunun RAB'bin öfkesine
uğramaması için Levililer Levha Sandığı'nm bulunduğu konutun çevresin-
de konaklayacak ve konuta bekçilik edecekler'. İsrailliler bütün bunları tam
tamura RAB'bin Musa'ya buyurduğu gibi yaptılar" (Tevrat, Çölde Sayım;
1:1-54).
Sayım sonucu yeni bir biyerarşik düzen inşa edildi. U lus boylara ayrıla-
rak örgütlendirildi ama kutsal ulus içinde de kutsal boylar yaratıldı, ö z e l-
likle "L evililer" diğer boylardan ayrıcalıklı ve üstün bir konum a yüksel-
tildiler. Levililer, "İsrail topluluğunun RA B'bin öfkesine uğram am ası için
Levha Sandığı'nm bulunduğu konutun çevresinde konaklayacak ve konuta
bekçilik edeceklerdi". Bu durum uluslararasm daki üstünlükte İsrail halkı-
m en üston halk yaparken Levilileri de o halk içindeki en üstün boy kıl-
maktaydı. Yeni Tanrı kom pleksleri de bu boyların kendilerine atfedecekleri
üstünlük m ücadelesi üzerinden yaşanacaktı. Çünkü diğer boylar ve kabi-
leler kıskançlık ve kibir yüzünden kendi konum larının yükseltilm esi için
diğerlerinin konum larını alçaltm aya çalışacaklardı. Sonuçta "R A B 'bin Mu-
sa'ya verdiği buyruk uyarınca Levililer öbür israilliler'le birlikte sayılmadı.
Böylece fsrailliler RA B'bin M usa'ya buyurduğu gibi yaptılar. Sancakları
alhnda ordugâh kurdular. Göç ederken de herkes boyu ve ailesiyle birlikte
yola çıktı". Tek bir bayrak altında toplanan onlarca sancağın evrensel Tanrı
kom pleksinin kalbine yürüyüşü başladı.
93
Halis ÇETİN
"İkinci yılın ikinci ayının yirminci gfttıü bulut Levha Sandığı'nın bulun-
duğu konutun üzerinden kalktı. İsrailliler de Sina Çölü'nden göç etmeye
başladılar. Bu, RAB'bin Musa aracılığıyla verdiği buyruk uyarmca ilk göç
edişleriydi... RAB'bin Dağı'ndan aynlıp üç günlük yol aldılar. Konakla-
yacakları yeri bulmaları için RAB'bin Antlaşma Sandığı üç gün boyunca
önleri sua gitti. Konakladıkları yerden ayrıldıklarında da RAB'bin bulu-
tu gündüzün onların üzerinde duruyordu. Sandık yola çıkınca Musa, 'Ya
RAB, kalk!. Düşmanların dağılsın, Senden nefret edenler önünden kaçsın!'
diyordu. Sandık konaklayınca da, 'Ya RAB, binlerce, on binlerce Israilli'ye
dön!' diyordu" (Tevrat, Çölde Sayım; 10:11-13, 33-36).
Tevrat, sürekli diğer ulusları kutsal İsrail ulusunun düşm anlan olarak
nitelem ektedir. Böylece Yahudi halkına etraflarım çeviren dış düşm anla-
rm çokluğu ve sürekli fırsat kolladığı in a n a aşılanarak sürekli seferberlik,
savaş ve teyakkuz dunım u sürdürülm ektedir. Tevrat, "etrafım ız b ir ateş
çem beri", "ço k hassas ve tehlikeli bir coğrafyada yaştyonız" söylem i ile ev-
rensel korku siyasetinin am acı olan "korku t ve yönet" ilkesini uygulam ak-
tadır. Bu yüzden Tevrat neredeyse bir korku kitabıdır. Ulusun kutsallığının
korunm ası. Tanrı RA B'be sürekli ihtiyaç duyulması ve ulusal birlik ve bera-
berliğinin sürdürülm esi için bir korku iklim i ve siyaseti sürekli yinelenir, iç
ve dış düşm an korkusu üzerine ku m lan kutsal ulus inşasında ulus sürekli
"m uharip" güç olarak teyakkuzda tutulm aktadır. U lusal birlik ve beraber-
lik de ancak bu düşm anlara karşı sürekli bir savaş halinde kalınarak tesis
edilebilir. K utsal ulusun varlığının tem el m eşruiyet yasası ulusal birliğin
korunm ası ancak ulusun sürekli savaş tehdidi altında tutulm asına bağlanır.
Savaş, ulusal birliği sağladığı ve m illeti devletine ve önderine bağlı ve ba-
ğım lı kıldığı için yüceltilir. Bu anlayış içerisinde beslenen b ir başka olgu da
m iliter söylem , m iliter siyasal ve toplum sal örgütlenm e ve m iliter korku si-
yasetidir. Bu siyaset ile Spartan bir örgütlenm e tarzı yani ordu-m illet-Tanrı
özdeşliği am açlanm aktadır. Bu özdeşlik içinde ordunun ve savaşın siyasal
ve toplum sal hayattaki başat rolünün m eşruluk kaynaklan olan dost-düş-
man, ateş çem beri, coğrafya ve güvenlik söylem i de yüceltilm ektedir. Hatta
bir Yahudi'nin diğer bir Yahudi'den başka dostunun olm ayacağı anlayışına
94
KUTSALIN GÖLGESİNDE
95
Halis ÇETİN
ahde ihanet en büyük günah olarak kabul edilm ektedir. Hatta nerdeyse
Tevrat'ta günah .tasavvuru Tanrı tasavvurunun zıttı olarak kabul edilm ek-
tedir. Günah, Tanrı kom pleksi bağlam ında insan tabiatının bozulm ası, in-
sanın Tann'yla olan ahdini bozm ası ve yeryüzü egem enlik düzeninin ifade-
si olan kutsal yasaya karşı gelinm esi olarak telakki edilm ektedir. Sadakat
testinin asli kaynağı olarak ahdin asli önem inden dolayı ihanete neden olan
insan doğasındaki bu bozulm a, hem bireysel hem kolektif/toplumsal hem
de evrensel düzeni tehdit ettiğinden dolayı cezası da en şiddetli şekilde
olacaktır. Bu ceza ihanetin büyüklüğü oranında, kozm ik bir felaket olabile-
ceği gibi askeri bir yıkım, salgın bir hastalık, açlık, iç savaş, toplu ölümler,
kişisel cezalar şeklinde de olabilir. Bu nedenle Yahudi halkı için günahtan
korunm a veya işlendiği takdirde bundan nedam et duyarak tövbe etm e, ke-
faret ödem e çok önem li bir yere sahiptir. Bu tövbe ritüelinde de kefaret ola-
rak kurban sunulm ası önem li bir gelenektir. Böylelikle "kutsal bir ulusun
felake{i yerine kişisel bir parçanın feda edilm esi" (İsa örneğinde görülece-
ği gibi) asli bir ilke olarak kabul edilm iştir. Kutsal bir am aç için her türlü
aracın feda/kurban edilm esi gerekir. Çünkü asıl olan kutsal ulusun varlığı
ve üstünlüğüdür. En büyük üstünlük ise ezeli ve ebedi günaha kaynaklık
eden ilk günahın kefaretini ödem ektir. Adem ve H avva'nın yasak m eyve-
den yiyerek "iyiyle kötüyü ayırt etm e bilgisini elde ederek Tann gibi olm a-
y a" çalışm ası ve dolayısıyla ontolojik olarak inşam asli bir günaha sokm ası
ciddi bir kefareti gerektirir. Kutsal yasalar, insanı bu günahtan kurtarm ak
ve arındırm ak için gönderilm iştir. Am a evrensel bu günahtan asli olarak
alınm anın tek yolu arınm ış, seçilm iş kutsal bir ulusun yani Tanrınm oğul-
la n olan İsrail oğullarının yol göstericiliğinde evrensel egem enlik düzenine
tabi olm aktır. Çünkü insanı ancak insan suretinde bedenleşen ve bu suretle
kendisini insanlar için feda eden Tanrı'nın oğullarının (veya Tanrının oğlu-
nun) şehadeti, şefaati ve kefareti kurtarabilir.
İşte bu evrensel kefareti ödem ek üzere Tanrının oğu llan olan kutsal hal-
km umuda/vaade yolculuğu başlam ıştır. Fakat bu yeni düzenlem eler içinde
yeni Tanrı kom plekslerinin tohum lan da atılm ıştı. İsrailliler tek tek insan/
kul olarak Tanrının sıkı kurallarıyla, kahinler Tanrmın kendilerine verdi-
ği ilim le, Levililer ayrıcalıklı bir boy olm anın kibriyle, halk zorlu yolculuk
şartları ve çetin düşm anlarla, Musa "k ötelü ğe eğilim li" halkının nankörlü-
ğüyle. Tanrı da kutsadığı halkın, boyların, kahinlerin ve insanlarm azgın-
lıldan ve suçlarının bedelini ödetm ek gereği açısından Yahve yani "acıyan,
lütfeden, tez öfkelenm eyen, sevgisi engin ve sadık olan, insanlara sevgi
gösteren, suçlarını, başkaldırılarını, günahlarını bağışlayan Tanrı" olm akla
96
KUTSALIN GÖLGESİNDE
İm tihan ediieceklerdi. Yeni durum artık barış değil savaş durum uydu ve
tüm bu ilişkilerde geçerli ©lan hukuk da artık savaş hukukuydu:
97
Halis ÇETİN
M usa ise hpkı halkı gihl Tanrı ile cedelleşmeye, hesaplaşm aya ve halkı
yüzünden şikâyetlerde b u lu n m a y a başladı. M usa da yeni Tanrısının sab-
rını, hoşgörüsünü, m erham etini, cöm ertliğini test etmeye kalkıştı. Musa,
"R A B'be, Kuluna neden kötü davrandın? Seni hoşnut etm eyen ne yaptım
ki, bu halkın yükünü bana yüklüyorsun? Bütün bu halka ben mi gebe kal-
dım? Onları ben m i doğurdum ? Ö yleyse neden em zikteki çocuğu taşıyan
bir dadı gibi, atalarına ant içerek söz verdiğin ülkeye on lan kucağım da taşı-
m am ı istiyorsun? Bütün bu halka verecek eti nereden bulayım ? Bana, 'Bize
yiyecek et ver' diye sızlanıp duruyorlar. Bu halkı tek başım a taşıyamam,
bunca yükü kaldıram am . Bana böyle davranacaksan-eğer gözünde lütuf
bulduysam -lütfen beni hem en öldür de kendi yıkımım ı görm eyeyim ";
"Sen, 'B u halka hlr ay boyunca yem esi için et vereceğim ' diyorsun. Bütün
davarlar, sığırlar kesilse, onlan doyurur mu? Denizdeki bütün balıklar tu-
tulsa, onları doyurur m u ?" sözleri ile içinde bulunduğu zor durum lar için
Tanrıyı suçluyor, halkının günahları yüzünden kurtuluş sürecine lanet oku-
yor, kendisine yüklediği ağır görevden doiayı şikâyet ediyor ve Tanrının
Rezzak sıfatına güvenmiyordu. Tanrı ise yeniden test edilm enin yarattığı
öfkeyle ateş ve ölüm le halkım , kızgınlığını ifade ederek ve yeni peygam ber-
ler seçip M usa'nın yükünü hafifleterek de M usa'yı cezalandırıyordu. Çün-
kü Tanrı, peygam berlik için seçtiği insanlara M usa'nın "üzerindeki Ruh'tan
alıp onlara verecek ve halkın yükünü tek başına taşım aması için ona yardım
edeceklerdi". Onlardan bir kısm ı da daha Ruh'tan bir parça alır almaz Tanrı
kom pleksi içinde "ordugâhta peygam berlik etm eye" başladılar ve birçok
gencin itiraz ve isyanına neden oldular. Bu ayetlerden de anlaşılacağı üzere
her nim et bir külfet getirm ekte ve halkın ve M usa'nın sırtındaki yük ve
zorluk azaldıkça yeni ve daha büyük yük ve zorluklar, daha zor sınavlar
doğm aktadır. Geçm işte yaşanan köleliğe sürekli özlem duym ak üzerinden
98
KUTSALIN GÖLGESİNDE
bir akıl ve ahlak geliştiren halk, bıldırcın eti yerine sarım sağa, izzet yerine
zillete, kutsallık yerine lanete, onur ve erdem yerine itaat ve azgınlığa, Tan-
rı yerine Firavuna, vaat edilm iş bal ve süt ülkesi yerine M ısır'daki sefalete,
yeryüzü cenneti yerine cehennem e, iktidar, ihtişam, zenginlik, refah ve hu-
zur yerine güce tapınm a, yoksunluk, yoksulluk, ve sürekli
tedirginlik (teyakkuz) içinde yaşam aya, güven yerine güvenliğe ve özgür-
lük yerine köleliğe "özlem " d u d a k ta d ır la r . Tanrı'm n onlara verdiği cevap
da "onları büyük bir yıkım la cezalandırm ak" oldu. Tanrıdan başka şeylere
"özlem duyanlar oraya göm üldüler ve oraya Kivrot-Hattaava yani 'ö z le m
M ezarları' adı verildi", ü stelik daha yolun başındayken.
99
ﻇﺲÇETİN
madınız?' RAB on!am öfkelenip oradan gitti. Bulut çadırın üzerinden ayrıl-
dığında Miçyam deri hastalığına yakalanmış, kar gibi bembeyaz olmuştu.
Harun Miryam'a baktı, deri hastalığma yakalandığım gördü. Musa'ya, 'By
efendim, lütfen akılsızca işlediğimiz günahtan ötürü bizi cezalandırma'
dedi, 'Miryam etinin yarısı yenmiş olarak ana rahminden çıkan ölü bir be-
beğe benzemesin'. Musa RAB'be, 'By Tanrı, lütfen Miryam'ı iyileştir!' diye
yakardı. R AB, 'Babası ® ااهyüzüne tükürseydi, yedi gün utanç içinde kal-
mayacak mıydı?' diye karşılık verdi, 'Onu yedi gün ordugâhtan uzaklaştı-
nn, sonra geri getirilsin'. Böylece Miryam yedi gün ordugâhtan uzaklaştırıl-
dı, o geri getirilene dek halk yola çıkmadı. Bundan sonra halk Haserot'tan
ayrılıp Paran Çölü'nde konakladı" (Tevrat, Çölde Sayım; 12:1-16).
Daha önceki onlarca örnekte de görüleceği gibi Tanrı kom pleksi topra-
ğının en verim li ağacı "k ib ir" ve onun m eyvesi kıskançlıktır, insanda Tan-
rı kom pleksinin bir başka tezahürü kıskançlıktır. Kıskançlık, başkalarının
kötülüğünü istem ekten çok onlarm iyiliğine katlanam am aktır. Kıskançlık
şüpheyle beslenir, şüphe yerini kine, kin ise intikam a bırakır. M usa'ya karşı
duyulan bu kinin kaynağı onun saygınlığına ulaşam am a kıskançlığıdır. Bu
yüzden sevgi ve nefret bir kılıcın iki tarafı gibidir. Harun, kardeşi M usa'nın
elindeki iktidar ve kutsallığı sadece kendi keyfi için araçsallaştırıp "Küşlu
b ir kadınla evlenm esini M iryam la birlikte yerm iş" ve "R A B yalnız M usa
aracılığıyla m ı konuştu? Bizim aracılığım ızla da konuşm adı m ı?" "yakın-
m aları" içinde kutsalın tem sili ve bölüşüm ünden pay ve im tiyaz istedi.
Kutsaldan aldıkları payı güce ve itibara dönüştürüp iktidar arayışına gir-
diler. Olaya hakem/hâkim olarak m üdahale etmek için tekrar yeryüzüne
inm ek zorunda kalan RAB, kutsalın da kendi içinde bir hiyerarşik düzeni
barındırdığını M iryam ve Harun'a "öfcelen erek" şöyle anlattı: "Sözlerim e
kulak verin. Eğer aranızda bir peygam ber varsa, ben RAB görüm de kendi-
m i ona tanıtır, onunla düşte konuşurum . Am a kulum M usa öyle değildir.
O bütün evim de sadıktır. O nunla bilm ecelerle değil açıkça, yüz yüze ko-
nuşurum . o RA B'bin suretini görüyor, ö y ley se kulum M usa'yı yerm ekten
neden korkm adınız?". Tanrı, kutsallık adma Tanrı kom pleksine kapılm ış
bu iki kişiden "M iryam 'ı deri hastalığı" ite H arun'u ise "akılsızca işledi-
ği günahtan ötürü cezalandırılm a" korkusuyla lanetledi. Kutsalı temsilde
gösterilen en küçük zaaf bile lanettenm ekle sonuçlanan büyük bir günahtı
ve cezası dini bir cem aat topluluğu içinde verilebilecek en büyük cezaydı;
tecrit: "O nu yedi gün ordugâhtan uzaklaştırın".
100
KUTSALIN GÖLGESİNDE
M usa, ilk olarak halkın İçinden seçtiği kişileri casusluk yapıp düşman
hakkında bilgi getirm eleri için görevlendirdi. Kırk gün softra bilgilerle ge-
len casuslar düşm anlar hakkında verdikleri bilgiler ile toplum u ikiye böl
101
Halis ÇETİN
düler. Bir tarafta "oraya gidip ülkeyi ele geçirelim . Kesinlikle buna yetecek
gücüm üz var" diyen cesaretli insanlar diğer tarafta "on ların yanm da ken-
dim izi çekirge gibi bissettik" diyen korkak insanlar. Bilgi toplum u bölm üş,
toplum içinde bir iç çatışm a yaşanm asına neden olmuştu. Doğal olarak
"güven "d en daha hızlı yayılan korku, "İsrailliler arasm da kötü haber ya-
yan" aracıları eliyle tüm toplum un ﺳﺎاالا sindi. Bu yüzden "o gece bütün
topluluk yüksek sesle bağrışıp ağladı".
" هgece bütün topluluk yüksek sesle bağnşıp ağladı. Bütün İsrail balkı
Musa'yla Harun'a söylendi. Onlara, 'Keşke Mısır'da ya da bu çölde ölsey-
dik!' dediler, 'RAB neden bizi bu ülkeye götürüyor? Kılıçtan geçirilelim
diye mi? Kanlarımız, çocuklarımız tutsak edilecek. Mısır'a dönmek bizim
için daha iyi değil mi?' Sonra birbirlerine, 'Kendimize bir önder seçip Mı-
sır'a dönelim' dediler. Bunun üzerine Musa'yla Harun İsrail topluluğunun
önünde yüzüstii yere kapandılar, ülkeyi araştıranlardan Nun oğlu Yeşu'y-
la Yeftınne oğlu Kalev giysilerini yırttılar (Tevrat, Çölde Sayım; 14:1-6).
Korku, içsel kölelikte olduğu gibi insanın insanı köleleştirm esi olan dış-
sal kölelik durum unun da asli kaynaklarındandır. Korku tehlike düşünce-
sinin uyandırdığı duygusal bir reaksiyondur. Durum lardan ziyade düşün-
çelerde geliştirilen uyarıcılarda oluşm aktadır. Ko^ku hissi oldukça rahatsız
edici olduğu için, k o rk u lu hisseden kişiler bu hissi uyandıran nesne veya
durum lardan m üm kün olduğu kadar kaçm aya çalışır. Bu kaçm a davranı-
şı kişinin bu ortam ı bir kez daha değerlendirm e fırsatım , yani geliştirdiği
fikirlerinin gerçekliliğini gözden geçirm e fırsatını kişiye taramaz. Korkuya
neden olan durum dan m üm kün olduğunca uzak kalm aya başlandığında
insan, hareket serbestliğini kendi kendine kısıtlar. Korkuya neden olan nes-
neler zam anla tabu niteliği kazanır. Tabu bir yandan kutsal (sacre), kut-
sallaştirılm ış (consacre) anlam larına; diğer yandan da tehlikeli korkunç,
yasak, kirli anlam larına gelir. Tabu sözcüğünde sakınma gibi bir anlam da
gizlidir; kendini tem el olarak yasaklarda gösterir. Kutsal korku tam lam a-
sı çoğu durum da tabu anlam m ı karşılar. Tabular insanlar üzerinde tehlike
hissi oluşturur. Doğal olarak insanlar, tehlikeli olarak değerlendirdikle-
ri durum lardan m üm kün olduğu kadar uzak kalm ak, eğer bu durum un
içindelerse de kaçm ak, kendini korum ak ister. Dolayısıyla korku içerdiği
tehlike düşüncesi neticesinde, beraberinde korunm a, kaçm a davram şı ge-
tiren bir duygudur. O layların m eydana gelm esinde kontrolün kişinin elin-
de olm adığı düşüncesi, kişilerin içerisinde bulundukları olum suz duruma
neden olan problem i doğrudan çözm eye yönelm elerini engellem ektedir.
Kuvvetli korkular kuvvetli kaçm a davranışını da beraberinde getirir. Kaç
102
KUTSALIN GÖLGESİNDE
m a davranışım ortaya çıkaran korkunun ortaya çıkm asında asli unsur he-
lirsizlik tehdididir. Belirsiz ve "bilinm eyene karşı korku" öznel tecrübenin
tehlikeli olduğunu öğretir ve kolektif bir bütünlüğe sığınma ihtiyacı doğu-
rur. Belirsizlik hem tehlikeyi ve ondan kaçm ayı hem de ondan korunmak
için ondan daha güçlü bir belirliliğe sığınm ayı öğretir. Ateşin yakıcı ve yok
edici olduğunu bildiğim iz için korkar ancak ondan kurtulm anın yolunun
su olduğunu öğrendiğim iz için de rahatlarız. Korkunun kontrol kaynağı ise
"bihnm eyen"dir.
103
Halis ÇETİN
Musa, ذل edilm esi gerekenin sadece halkı değil Tanrısı da olduğunu
anlayarak her zam anki yaptığını yapıp Tanrıyı yum uşak karnı olan "verdi-
ği sözler, yaptığı vaatler, m erham etli yüreği ve öteki halkların İsrail halkı-
اااااTanrısıyla alay etm eleri" konularım pazarlık konusu yaptı ve "M ısırlı-
lar bunu duyacak. Çünkü bu halkı gücünle onların arasından sen çıkardın.
Kenan topraklarında yaşayan halka bunu anlatacaklar. Ya RAB, bu halkın
arasm da olduğunu, onlarla yüz yüze görüştüğünü, bulutunun onların üze-
rinde durduğunu, gündüz bulut sütunu, gece ateş sütunu içinde onlara yol
gösterdiğini duym uşlar. Eğer bu halkı bir insanm ış gibi yok edersen, senin
ününü duym uş olan bu uluslar, 'RA B ant içerek söz verdiği ülkeye bu halkı
götürem ediği için onları çölde yok etti' diyecekler. 'Sim di gücünü göster,
104
KUTSALIN GÖLGESİNDE
ya Rab. Dem iştin ki: 'RA B tez öfkeienm ez, sevgisi engindir, suçu ve başkal-
diriyi bağışiar. Ancak suçluyu cezasız bırakm az; babaların suçunun hesa-
bini üçüncü, dördüncü kuşak çocuklarından sorar7. M ısır'dan çıkışlarından
bugüne dek bu halkı nasıl bağışladıysan, büyük sevgin uyarınca onlarm
suçunu bağışla" (Tevrat, Çölde Sayım ; 14: 13-19) sözleriyle Tanrı RA B'bi
yine ikna etti ve "R A B, M usa'nın dileğinin üzerine onları bağışladı". Fakat
M usa'nın da belirttiği gibi Tanrı eskisi gibi değildi. Yeni Tanrı, "suçu ve baş-
kaldırıyı bağışlar. Ancak suçluyu cezasız bırakm azdı". Her bağışlanm a için
İsrail halkından kurbanlar seçm ekteydi ve onları cezalandırm aktaydı. Yeni
Tann halkını kanla ve ölüm le arındırıyordu. H erkes çok iyi bilm ekteydi ki
vaat edilm iş topraklara ulaşm caya kadar gidilecek yol aym zam anda İsrail
halkının Tanrı kom plekslerinden arınma, günahlardan tem izlenm e yoluy-
du. Açıkça görülüyordu ki "y o l am açtı". A rük sadakat ile ihanet aym top-
lulukta beraber yaşayamazdı. Bu da vaat edilm iş topraklarm bedeliydi. Bu
yüzden, "O n(uncu) kez halkı tarafından sınanm anın" verdiği öfke, "suçu
ve başkaldırıyı bağışlar, ancak suçluyu cezasız bırakm az" ilkesinin verdiği
hakla ve artık kontrolü ele alm anın zam anının geldiğine inanm anın bilin-
ciyle Tanrı, "kötü topluluğa" dönüşm üş halkına sadece zafer vaat etmez
aynı zam anda da diyet ister:
"RAB dedi ki; 'N e var ki, varlığım ve yeryüzünü dolduran yüceliğim
adma ant içerim ki, yüceliğimi, Mısıbda ve çölde yaptığım belirtileri görüp
de beni on kez sınayan, sözümü dinlemeyen bu kişilerden hiçbiri atalarına
ant içerek söz verdiğim ülkeyi görmeyecek. 'Bana söylenen İsrail halkının
yakınmalarını duydum. Onlara RAB şöyle diyor de: 'Varlığım adma ant
içerim ki, söylediklerinizin aynısını size yapacağım: Cesetleriniz bu çöle
serilecek. Bana söylenen, yirmi ve daha yukarı yaşta sayılan herkes çölde
ölecek. Bizi yerleştireceğime ant içtiğim ülkeye Yetunne oğlu KalevTe Nun
oğlu Yeşu'dan başkası girmeyecek. Ama hıtsak edilecek dediğiniz çocuk-
larımzı oraya, sizin reddettiğiniz ülkeye götüreceğim; orayı tanıyacaklar.
Size gelince, cesetleriniz bu çöle serilecek. Çocuklarınız, hepiniz ölünceye
dek kırk yıl çölde çobanlık edecek ve sizin sadakatsizliğiniz yüzünden sı-
kmtı çekecekler. Sizden yüz çevirdiğimi bileceksiniz '؛Ben RAB söyledim;
bana karşı toplanan bu kötü topluluğa bunları gerçekten yapacağım. Bu
çölde yıkıma uğrayacak, burada ölecekleri. Musa'nın ülkeyi araştırmak
üzere gönderdiği adamlar geri dönüp ülke hakkında köhi haber yayarak
bütün topluluğun RAB'be söylenmesine neden oldular, ülke hakkında
kötü haber yayan bu adamlar RAB'bin önünde ölümcül hastalıktan öldü-
ler. Ülkeyi araştırmak üzere gidenlerden yalnız Nun oğlu Yeşu'yla Yetunne
oğlu Kalev sağ kaldı. Musa bu sözleri İsrail halkma bildirince, halk yasa
105
Halis ÇETİN
Daha önce de belirttiğimiz gibi savaş ve güvenlik içinde organize olan is-
rail halkı sürekli iç düşmanlar ve iç savaşlarla uğraşmaktan dış düşmanlarla
mücadele etmeye vakit bulamamaktadır, ö y le ki "ülke hakkında köhi ha-
ber yayan bu adam lar RA B'bin önünde ölümcül hastalıktan öldüler, ü lkeyi
araştırmak üzere gidenlerden yalnız Nun oğlu Yeşu'yla Yelunne oğlu Kalev
sağ kaldı". Vaat edilmiş topraklara ulaşm anın yolu Tann RAB ve temsilcisi
M usa'yı kayıtsız şartsız takip ettnek iken sürekli "şikâyetleri, "yakınm alar",
"düşm andan korkm alari ve isyankârlık İçinde ortaya kayıt ve şart koşmak-
tadıriar. Halk, Tann RAB ile birlikte olmadığı sürece Tann RAB de halkıyla
birlikte olmayacaktı. Bu yasanın anlamım bilen Musa, Tann RAB'bi ikna et-
menin tek yolunun halkı ikna etmek olduğunu bilerek onlara meydan okudu
ve "N eden RA B'bin buyruğuna karşı geliyorsunuz? Bunu başaramazsınız.
Savaşa gitmeyin, çünkü RAB sizinle olmayacak. Düşmanlarınızın önünde
yenilgiye uğrayacaksınız. Amalekliler'le Kenanlılar sizinle orada karşılaşacak
ve sizi kılıçtan geçirecekler. Çünkü RAB'bin ardmea gitmekten vazgeçtiniz.
RAB de sizinle olm ayacak" dedi. H alkının kodlarım çözmüş bir önder olarak
Musa, bu sözleriyle halkına tersten ayar vererek halkını ikna etmeyi başardı
ve halkı da "günah işledik ama RA B'bin söz verdiği yere çıkmaya hazırız"
dediler. Böylece Tanrı-llder-ordu-ulus özdeşliği içinde ilk büyük savaşlarına
girdiler ve "dağlık bölgede yaşayan Am aleklller ile Kenanlılarm üzerlerine
saldırıp Horma Kenti'ne dek onlan kovalayıp bozguna uğrattılar".
106
KUTSALIN GÖLGESİNDE
Tanrı, onun altında tem silcisi Musa, onun altında kardeşi Harun, onun al-
tında kutsal bir sınıf olarak Levililer ve onların altında da Tanrının kutsal
halkı İsrailliler vardı. Bu hiyerarşik düzen piram idal bir şekilde işliyordu.
Bu kutsal hiyerarşik düzene daha önce M iryam ve M usa'nın kardeşi Ha-
run M usa'nın kutsallık ve tem sil hiyerarşisindeki konumuna isyan etm işler
ve gerekli cezaya en tepedeki kutsallık tarafından çarptırılm ışlardı. Bu kez
kendilerini halktan daha üstün ama M usa ve H arun'dan daha alçak bir ko-
num da gören kutsal sınıf olan Levililer isyan etti:
"Levi oğlu Kehat oğlu Yishar oğlu Korah, Ruben soyundan Eliavoğul-
ları'ndan Datan, Aviram ve ?elet oğlu On toplulukça seçilen, tanınmış 250
İsrailli önderle birlikte Musa'ya başkaldırdı. Hep birlikte Musa'yla Ha-
run'un yanma varıp, 'Çok ileri gittiniz!' dediler, 'Bütün topluluk, toplulu-
ğun her bireyi kutsaldır ve RAB onların arasındadır, öyleyse neden ken-
dinizi RAB'bin topluluğundan üstün görüyorsunuz?' Bunu duyan Musa
yüzüstti yere kapandı. Sonra Korahla yandaşlarma şöyle dedi: 'Sabah
RAB kimin kendisine ait olduğunu, kimin kutsal olduğunu açıklayacak ve
o kişiyi huzuruna çağıracak. Ey Levililer, çok ileri gittiniz!', 'Ey Levililer,
beni dinleyin! İsrail'in Tanrısı sizi kendi huzuruna çıkarmak için ayırdı.
RAB'bin Konutil'nun hizmetini yapmanız, topluluğun önünde durmanız,
onlara hizmet e b e n iz için sizi İsrail topluluğunun arasından seçti. Sizi ve
bütün Levili kardeşlerinizi huzuruna ■؟kardı. Bu yetmiyormuş gibi kâhin-
liği de mi İstiyorsunuz? Ey Korah, senin ve ’ böyle toplanması
RAB'be karşı gelmektir. Hanın kim ki, ona dil uzatıyorsunuz?' Sonra Musa
Ellavoğullan D atanla Aviram'ı çağırttı. Ama onlar, 'Gelmeyeceğiz' dedi-
ler, 'Bizi çölde öldürtmek İçin süt ve bal akan ülkeden çıkardın. Bu yetmi-
yormuş gibi başımıza geçmek İstiyorsun. Bizi süt ve bal akan ülkeye götür-
mediğin gibi miras olarak bize tarlalar, bağlar da vermedin. Bu adamları
kör mü sanıyorsun? Hayır, gelmeyeceğiz'. Korah bütün topluluğu Musa'y-
la Harun'un karşısında Buluşma Çadırı'nın giriş bölümünde toplayınca,
RAB'bin görkemi bütün topluluğa göründü. RAB, Musa'yla Harun'a, 'Bu
topluluğun arasından aynim da onlan bir anda yok edeyim' dedi. Musa'yla
Haren yüzüstü yere kapanarak, 'Ey Tann, bütün insan ruhlarının Tanrısı!'
dediler, 'Bir kişi günah işledi diye bütün topluluğa mı öfkeleneceksin?'...
Musa konuşmasını bitirir bitirmez Korah, Datan ve Avlram'ın altındaki
yer yarıldı. Yer yanldı, onlan, ailelerini, Korah'm adamlarıyla mallarını
yuttu. Satep olduklan her şeyle birlikte diri diri ölüler diyarına indiler.
Yer onlarm üzerine kapandı. Topluluğun arasından yok oldular. RAB'bin
gönderdiği ateş buhur sunan 250 adamı yakıp yok etti... Ertesi gün bütün
İsrail topluluğu Musa'yla Haren'a söylenmeye başladı. 'RAB'bin balkmı
107
Halis ÇETİN
Yukarıdaki ayetlerin de işaret ettiği gibi, kutsal orta sınıfı tem sil eden
Levililerin kolektif Tanrı kom pleksi içinde isyan etole gerekçesi kutsalı
tem silden ziyade kutsalın bölüşüm ü ite ilgilidir. Bu yüzden kendi konum
ve ayrıealıklarm dan çok üstündekilerin konum unu "Ç ok ileri gittiniz!" ge-
rekçesi ile sorguladılar. Aslında "iteri" dedikleri yatay bir ؛terleme değil
dikey bir yükselm e idi. Fakat tüm isyancılar gibi talep ve itirazlarını ki-
şisel kıskançlık, kibir ve ihtiras üzerinden değil halk ve birey üzerinden
meşrulaştırdılar. Onlar hem Tanrıyı hem Tanrının halkını hem de kutsalm
bölüşüm ünü asli am açlarını perdeleyen bir araç olarak kullandılar. O nlarm
bölüşüm den pay istedikleri şey kutsallık değil mülkiyetti. Onların tek derdi
Tanrı ve M usa'nın onlara "m iras olarak tarlalar ve bağlar verm em esiydi".
Onlar dini değil ekonom ik ayrıcalıklar istiyorlardı ve bunu da "bütün top-
luluk ve topluluğun her bireyinin" faydası adm a talep ediyorlardı, ü s t ile
alt tabaka arasm da olan bu kutsal ara tabaka kutsalm ve halkın tem silinde
sadece kendilerini etkin ve yetkin görm ek istiyorlardı. Onlara göre sade-
ce M usa ve H arun değil "bü tün topluluk, topluluğun her bireyi kutsaldır
ve RAB onlarm arasındadır". Gerçek "böyleyse neden onlar kendilerini
RA B'bin topluluğundan üstün görüyorlardı?". Daha önce gördüğüm üz
kişide ve ulusta tebarüz eden Tanrı kom pleksi bu örnekte bir "kutsal sınıf-
ta", bir kolektivitede ortaya çıkm aktadır. Tüm bu gerçekliğin farkında olan
M usa, isyancıları ikna etm ek için kendilerine lütfedilen nim etleri hatırlattı
ve Tanrı RA B'bin cezası ite tehdit etti: "E y Levililer, çok iteri gittiniz! isra-
il'in Tanrısı sizi kendi huzuruna çıkarm ak için ayırdı. RA B'bin K onutu'nun
hizm etini yapm anız, topluluğun önünde durmanız, onlara hizm et etmeniz
için sizi İsrail topluluğunun arasından seçti. Sizi ve bütün Tevili kardeşleri-
nizi huzuruna çıkardı. Bu yetm iyorm uş gibi kâhinliği de mi istiyorsunuz?
Ey Korah, senin ve yandaşlarının böyle toplanm ası RA B'be karşı gelm ek-
tir". Bu yaşanan çatışm a tam da Tanrı kom pleksleri arasm daki kapris sa-
vaşıdır. Fakat bu kez halkın önem li bir kısm ı da isyancılarla birliktedir. Bu
savaşın hakem i ise yine kutsalı bölüştüren Tanrı RAB'dır: "Sabah RAB ki-
m in kendisine ait olduğunu, kim in kutsal olduğunu açıklayacak. RA B'bin
seçeceği kişi, kutsal olan kişidir".
Tanrı kom pleksi potansiyel olarak her insanda vardır, t e k fark ortaya Ç1-
kış şekilleri ve şartlarıdır. Onun ortaya çıkm asını sağlayan en büyük im kân
KUTSALIN GÖLGESİNDE
daha önce Adem , Havva ve Yılan hikâyesinde de ifade ettiğimiz gibi bilgi-
nin ve vicdanın yarattığı üstünlük inancıdır. Bilginin kibri * "
vicdanm kibri de duyguların tartışılm asına m üsaade etm ez. Tann kom p-
leksinin doğup büyüdüğü toprak m ükem m ellik inancı olduğu için bu inan-
cı en fazla besleyen unsur da bilginin kibridir. Bilginin kibrine tutulm uş bir
topluluğa yanıldığını anlatm ak onu yok saym aktan daha zordur. Bu yüzden
iddia edildiğinin tersine bilgi arttıkça bağnazlık artar. Tann ’
en tehlikelisi bilgili olanlardır. Çünkü bilgi, Tann kom pleksinin doğurduğu
zaafları örten en kalın perdedir. Bilgi m utlaklığı, m utlaklık m ükem m eliyet-
çiliği, m ükem m ellyetçlllk bağnazlığı, bağnazlık da in at^ lığı doğum r. inat
ise bilgili insanın aklının alm adığı her şeyi kötü ve yanlış görm esine neden
olur. Vicdanm doğurduğu iyilik kom pleksi ise ceza görm eden kötülük yap-
m ak arzusunun ürünüdür. Kötülere iyilik etm ek, iyilere kötülük etm ekten
daha köttidür. Bu yüzden insanlar kendilerini m innet borcu altına sokm uş
İyiliklere ihanet edip, o iyilikleri yapanlara kin beslerler. Yapılan kötülükler
değil İyilikler ﺳﺎ؛س kin ve ihanetine sebep olur. Kötü olmaya gücü ve
İmkânı olm ayanlar iyilik üzerinden Tanrı kom plekslerini tatm in ederler. Bu
yüzden İyilik acizliğin ve güçsüzlüğün ürünüdür. Vicdanın ürünü iyilik,
iyiliğin ürünü tevazu gösterisi ise, başkalarına m uktedir olmak için yapılan
sahte b ir itaat oyunudur. D aha yükseğe çıkm ak içte bir adım geriye çekilen
kibrin bir iyilik oyunudur ki kibir tevazu kılığına girdiğinde en tamnmaz,
en tehlikeli ve en aldatıcı hale dönüşür. Düşm anlara acımak ve affetm ek
bile vicdaıun değil kibrin ürünüdür: onlardan üstün olunduğunu anlatm ak
içte onlara m erham et gösterilir. 'M ısırdan Ç ıkış'tan itibaren Tanrı RAB,
Musa-H arun, Leviiiler ve İsrail halkı arasındaki ilişki de kişisel, sınıfsal ve
ulusal düzeyde yaşanan bu Tanrı kom pleksleri ' bilgi ve VİC-
109
Halis ÇETİN
110
KUTSALIN GÖLGESİNDE
lik dönem inde nasıl A l olunduğunun tekrar tekrar dile getirm esi bu tehdi-
di her an hatırlatm akta önem li bir araç haline dönüşm esine rağm en halkın
tercihi her zam an "zorunlu özgürlük" yerine "gönüllü kulluk" olm aktadır.
Yaşattıkları şey özgür, m üreffet ve üstün olacakları bir vaat edilm iş toprak
"ü top ya"sı değil köle olsalar da en azından gündelik ekm eklerini yedikleri
bir kapaya A l olm anın verdiği güvenin "nostalji"sidir.
111
ﻇﺲÇETİN
Tanrı RAB, açlık korkusunu aşırı derecede tehdit ve tehlike algısı olarak
im tihan ettikten sonra bu korkuya karşı toplum a sabır, şükür, Tanrıya ve
kadere rıza, sadakat ve kanaat gibi boyun eğiş ve itaat tavsiye etmektedir.
Açlık İle im tihan edilen halkm bunun gerekçesi olarak Tanrı RA B'bl görme-
teri, ona nankörlük etm eleri ve isyan etm eleri onlarm kirlenm esine ve "kö-
tülük yoluna" düşm elerine sebep olm aktadır. "Yol hikâyesinde" çekilen
112
KUTSALIN GÖLGESİNDE
tüm acılar gibi açlık da Tanrı RAB'den gelen bir kaderdir ve Tanrının balkı-
nın, çocuklarının bu kadere ve Tanrıya boyun eğm esi gerekir. Çünkü Tanrı
RAB için "yol am açtır". A çlık yüzünden İsyan eden Tanrıya başkaldırarak
bütün halkm Tanrı RAB nezdinde lanetlenm esine ve iç düşm an olarak tec-
rit edilm esine neden olm aktadır. Bu yüzden açlık durum unda sorunların
çözümü de yine Tanrı RAB'dir. Tanrı RA B'bin de halkını açlık ile im tihan
etm esinin, korkutm asının ve m innet etm esinin en önem li nedeni de budur
zaten: onları açlıkla terbiye edip sadece kendine kul yapmaktır.
Tanrı RAB, kutsal halkını aym zam anda da tertem iz kılm ak için sınam a-
lardan geçirerek onları terbiye etm ek ve tıpkı Adem'e yaphğı gibi "istisnai
h al" (tek ağaç istisna/harlç, her ağaç serbest) yaratm a iktidarı ile onları eh-
üleştirm ek İstem ektedir. Fakat aynı şekilde kolektif Tann kom pleksi doğası
olan halkı da T annlannı sınam alardan geçirerek terbiye etmeye yönelm ek
113
Hal؛s ÇETİN
tedir. Çünkü Tanrı kom pleksm in en önem li özelliği " ﺳﺎهistisna koym ak"
iktidarı hem gökyüzü hem de yeryüzü egem enlik iddiaları için geçerli oldu-
ğu gibi kişisel, kolektif ve evrensel Tanrı kom plekslerinin de asli kaynağıdır.
Bu yüzden Tanrı kom plekslerinin öteki ilan ettiklerine yönelik uyguladığı
her istisnai hal ve m üstesna dunrm/konum/kategori^asak aynı zam anda
onları terbiye edip ehlileştirm enin ve kul kompleksi içine mahkûm edip
köleleştirm enin bir aracıdır. Tanrı R A B'in halkım tertliye etm esinin nedeni
kolektif Tann kom pleksi içinde olan yeni bir "B ab il" topluluğu ile tekrar
karşılaşm am ak istem esidir. Bu nedenle yapılması gereken çeşitli istisnalar
ile toplum u uyum lu ve ahenkli bir eşitleştirm e içinde a c ıla ştırm a k tır. Böy-
lece korku/ceza ve umut/vaat ile terbiye edilen topluluk banş, düzen, disip-
lin ve kontrol İçinde tutulur. Sonuçta terbiye edilm iş toplum, ortak korku,
um ut ve güvenlik kaynağı olan Tanrı RA B'in vesayeti altında zorunluluk
veya gönüllülük ile bağlı ve bağım lı hale gelir. Bu terbiye ve ehlileştirm eler
ile birbirine benzeyen, farklılıklardan korkan toplum sal korku ve itaat dü-
zeni kurulur. Tıpkı bir bahçıvanın farklı ve zararlr otlan ayıklayıp bahçesini
(cennetini) tem izlem esi gibi. Bu durum tersinden de doğrudur. Kişisel, ko-
lektif ve evrensel bir Tann kom pleksi de kendi bahçesini zararlı otlar olarak
ötekileştirdiği Tanrıyı ve Tanrının kutsal yasalarım da kendi yeryüzü ege-
m enliğinden tem izlem ek isteyebilir. Tıpkı İsrail halkı gibi. Bu yüzden Tan-
rının "istisna koym ak" (yasak meyve) iktidarım yeryüzdnde uygulam ak is-
teyen Tann kom pleksleri her yanı istisnalar ile çevrilm iş egem enlik alanları
(cennetler/bahçeler) yaratırlar, istisnalar ne kadar artarsa egem enlikleri de
Tanrı kom pleksi de o oranda artar. Bu yüzden Tann kom pleksi hiyerarşisi
aynı zam anda bir m üstesnalar hiyerarşisidir. Tanrının iddiası istisna ko-
yan tek m üstesna olm ak iken İsrail halkının da iddiası Tanrıya bile istisna
koyan m üstesna bir halk olm ak yönündedir. Tann kom pleksi doğasında-
ki EN, TEK ve M UTLAK olm ak üstünlük ihtirasının sonul amacı da zaten
"m üstesna olm ak" arzusudur .اااح da Tanrı komplekslerinin de ortak
am acı da zaten budur. Çünkü hem gökyüzü hem de yeryüzü egemenliğin
ortak iktidar yasası "m üstesna olan istisna koyar" ilkesidir.
Yukarıdaki ayetler gösterm ektedir ki, çok kısa süre önce Tanrıya isyan
ettikleri için yerin dibine geçirilen ve öldürücü hastalıklarla yok edilen
asilerin suçlusu olarak yine Tanrı ve M usa gösterilm ektedir. Çölün zorlu
şartlarında kendilerini avuttukları ve RAB ve tem silcisi M usa'ya "çıkıştık-
iarı" şey de hala "M ısır'dan çıkış" sendromudur. En küçük bir susuzluk
sorununda bile "halk; RAB, M usa ve Harun'a karşı toplanıp çıkışm akta
ve onlara güvenm eyip isyan etm ektedirler". Daba önce de belirtildiği gibi
tüm isyanlardaki söylem dili yine aynı yine "K eşke"d ir. Yahudi halkının
114
KUTSALIN GÖLGESİNDE
"K eşke Sendrom u" aslında kendilerine yüklenen m isyondan m em nun ol-
mama, verilen gürevlerin ağırlığından rahatsız olma ve Tanrının çocukları
olm a sorum luluğunu bir yük ve m ihnet olarak görme şikâyetidir. M isyo-
nun büyüklüğü ile m isyonerin küçüklüğü arasındaki bir Tanrı kom pleksi
diiem m asıdır bu: Tüm Tanrı kom plekslerinde görülen "küçü k işlerin bü-
yük adam ları olm ak" ile "büyük işlerin küçük adam iarı" olmak arasm daki
diiemma. O nlar sorum luluktan arındırılm ış bir dini m isyon peşinde idiler.
K olektif Tanrı kom pleksinin "m esuliyetten azade iktidar istibdadı" oldu-
ğu bilinciyle zulüm ve günahlardan da azade kılınm ış bir kutsanm ışlık ve
arınm ışlık arzusu içinde idiler. Sorum suzluk ama sonsuz yetkinlikti aradık-
iarı. Ahlaki yeterlilik içinde sorum suz bir hayat algısına sahiptiler. Onları
bu denil kişisel Tann kom pleksinin sorum suzluk istibdadına iten şey ise
koiektif ve evrensel Tanrı kom plekslerinin kutsallığının aynı zam anda arm-
m ışlığı da beraberinde getireceğine olan inançları idi. Çünkü kutsal iktidar
inancı kendiliğinden tüm ahlaki sorum luluk ve yüküm lülük değerlerini de
kutsal kılardı. Bu yüzden aslında "K eşk e" ifadesinin arkasında bizzat se-
çilm iş, sorum lu وﻟﺴﺎاط kutsal Yahudi halkı olm aktan duyulan büyük bir
nefret sembolü olarak da "A sla" vardır: Keşke Tanrının çocuğu olm asaydık
da bu kadar belaya (sorum luluğa) m aruz kalm asaydık konformizm i vardır.
N efret edilen şey ötekilerden öte bizzat Yahudi olm anın kendisidir.
115
Halis ÇETİN
Önünde beni kutsayacak kadar bana güvenm ediniz' dedi, 'Bu topluluğu
kendilerine vereceğim ülkeye de götürm eyeceksiniz'. Bu sulara M erlva (Çı-
kışm a) suları denildi. Çünkü İsrail halkı orada RA B'be çıkışmış, RAB de
aralarında kutsallığm ı gösterm işti" (Tevrat, Çölde Sayım ; 20:1-13). Halkla-
rınm her zam anki "çıkışm aları" ve "başkaldırm aları" karşısında yine sabır
ve m erham et Tanrı, M usa ve Harun'a düşm ekteydi. Çünkü onların ispatla-
m ası gereken bir "kutsala güvenm ek" m isyonu vardı.
"؛sraii topluluğu Kadeş'ten ayrılıp Hor Dağı'na geldi. RAB, Edom sını-
rındaki Hor Dağı'nda Musa'yla Hanın'a şöyle dedi: 'Harun ölüp atalarına
kavuşacak. İsrail halkma vereceğim ülkeye girmeyecek. Çünkü ikiniz Me-
riva sularında verdiğim buyruğa karşı geldiniz'. Musa RAB'bin buyurdu-
ğu gibi yaptı. Bütün topluluğun gözü önünde Hor Dağı'na çıktılar. Musa
Harun'un kâhinlik giysilerini üzerinden çıkarıp oğlu Elazar'a giydirdi.
Harun orada, dağın tepesinde öldü. Sonra Musa'yla Elazar dağdan indiler.
Harun'un öldüğünü öğrenince bütün İsrail halkı االام için otuz gün yas
tuttu (Tevrat, Çölde Sayım; 20: 22-29).
Tanrı, kendi buyruğuna karşı geldiği içte Harun'u öldürmüş ve bir ibret
olsun diye de tüm halka mesaj vermişti. Aslmda Harun'un şahsında cezalandı-
nlm a tehdidi ile korkutulan tüm halktı, öldürülen kişinin bedeninde tüm halk
yargılanıp cezalandırılmıştı. Harun sadece halk] İçte bedel/diyet ödeyendi. Bu
yüzden "H arun'un öldüğünü öğrenince bütün İsrail halkı ٥
٠١١için otuz gün
٠
yas tuttu". Tann da onların bu sadakati karşılığında onlara "Negev'de yaşayan
Kenardı Arat Kralı, ülkesini ve KenanlılarT onlarm ellerine teslim etti":
116
KUTSALIN GÖLGESİNDE
"Am orlularim K ralı Sihon, ülkesinden İsrailliler'in geçm esine izin ver-
medi. israilliler'le savaşm ak üzere bütün halkını toplayıp çöle çıktı. Yahe-
sa'ya varmca, Israilliler'e saldırdı. İsrailliler onu kılıçtan geçirip Arnon'dan
Yabbuk'a, A m m onlular'ın suurm a dek uzanan topraklarını aldılar. Az Ken-
ti Am m on $٥١١٢٥
oluşturuyordu.
٥ İsrailliler Fleşbon ve çevresindeki köy-
lerle birlikte A m orlular'm bütün kentlerini ele geçirdiler. ...So n ra İsrailliler
Yazer çevresindeki köyleri de ele geçirerek orada yaşayan Am m onlular'ı
kovdular. Bundan sonra dönüp Başan'a doğru ilerlediler. Başan Kralı O ğ la
ordusu onlarla savaşm ak için Edrei'de karşılarına çıktı. İsrail halkı kim seyi
sağ bırakm adan O ğ la oğullarını ve ordusunu da yok etti, ülkeyi ele geçirdi.
Böylece oralarda yaşam aya başladılar" (Tevrat, Çölde Sayım ; 21: 21-35).
kendilerine
^١٥١١١١٥ lütfettiği zafer ve yağm adan sonra İsrail halkı "H or
D ağı'ndan ayrıldılar. Am a yolda yine sabırsızlanıp Tanrı'dan ve M usa'dan
yakınarak, 'Ç ölde ölelim diye m i bizi M ısır'dan çıkardınız?. Burada ne ek-
m ek var, ne de su. Ayrıca bu iğrenç yiyeceklerden de tiksiniyoruz! dediler".
Her zam an yaptıklarını yaparak y in e şikâyetin arkasına sığındılar. Bir top-
117
Halis ÇETİN
iuiuk sadece kendi günahlarını örtm ek içte şikâyet silahına sarılır. Bunu bi-
len RAB, "halkın arasına zehirli yılanlar gönderdi. Yüanlar ısırınca İsrailli-
ler'den birçok kişi öldü". H alkm tekrar "M usa'ya gelip, 'RAB'den ve senden
yakınm akla günah işledik. Yalvar da, RAB aram ızdan yılanları kaldırsın"
yakarışları arasında Tanrı RAB onları tekrar affederek M usa'ya tunçtan bir
yılan yapm asını emretti. "M u sa tunç bir yılan yaparak direğin üzerine koy-
du. Yılan tarafından ışın lan kişiler tunç yılana bakınca yaşadılar".
İsrail halkı Tanrdarma bu kadar çok ve sık ihanet etm eselerdi bu kadar
uzun süre bir arada yaşayamazlardı. Onlarm ihaneti kasıttan çok zaaf ve
karakter ürünüdür, ihanete karşı koyam am aiarının sebebi ihanete uğra-
m a korkusu idi. ihanet doğası iradelerinin zayıflığından çok, ihtiraslarının
güçlülüğündendi. Bu nedenle ihtiraslarını öyle kullanıyorlar ki yapacakları
ihanetleri kolayhkla örtebilm ektedirler, ihanetlerinin nedeni Tanrı RA B'be
güvensiziikten değil kendilerine ve birbirlerine güvensizlikten kaynaklan-
m aktadır, ihanete uğram ak korkusu yüzünden ihanet etm ektedirler. İha-
net, asla yok edilem eyecek bir karakterdir. Bu yüzden ihanet kendi sahibi-
ne asia acımaz, ^ a n e t şekil değiştirir ama sürekliliğini kaybetm ez. Sadakat
ise, çoğu zam an daha fazla şeylerin insanın kendisine em anet edilm esini
sağlam ak İçin yaptığı bir Tanrı kom pleksi gösterisidir. Bu yüzden Tanrı
RAB, halkı karşısında onlara iyilik etm eye devam edecek hal ve m evkide
olduğu sürece ihanet ve nankörlükle daha az karşılaşacağına inanm akta-
dır. Kendisine sadakatie bağil olup kendisini sevenlerden ziyade kendisine
ihanet edip nefret edenlere kendisini sevdirm ek için uğraşm aktadır. Tanrı
RAB, halkını erdem leriyle değil zaafları ve ihanetleriyle kontrol etmeye ça-
lışm aktadır. O nlann erdem lerini değil zaaflam u yönetm eye uğraşm akta-
dır. Tanrı ve halkı arasm daki bu ilişki ihanet ve sadakat dilem m ası içinde
böylece sürüp gitti. Fakat yeni Tannnm bu ilişkiden çıkarttığı ders de çok
açıkti: Sadakat ödüllendirem ezse ihanete dönüşür ama ihanet cezalandırıl-
m azsa sadakate dönüşmez. Bu yüzden Tanrı RAB bu sadakatleri karşısında
halkına yeni bir ödül olarak büyük krallıklar, ülkeleri, halkları, zenginlikle-
rinl ve zaferler üstüne zaferler bağışladı.
118
KUTSALIN GÖLGESİNDE
119
Hal؛s ÇETİN
Tanrı onları Mısır'dan çıkardı, ©'nun yaban öküzü gibi gücü var.
Yakup soyundan gelen kişi önderlik edecek, kentte sağ kalanları yok
edecek.
Ah, bunu yapan Tanrı'ysa, kim sağ kalabilir?" (Tevrat, Çölde Sayım;
24:17-23).
Tanrı, İsrail halkını diğer tüm uluslardan "soyu tlayıp" onları hepsinin
üzerinde kutsal ulus ilan ediyor, bir eline kılıç diğer eline asa vererek yer-
yüzünün hüküm ranlığım onlara vaat ediyor ve ٠kutsal halkı "kutsayan
kutsansın, lanetleyen lanetlensin!" bildirisi ile de tüm insanlığa meydan
okuyordu: "Ah, bir de bunu yapan Tanrı'ysa, kim sağ kalabilir?", kim teh-
didinden m asun olabilirdi ki?
120
KUTSALIN GÖLGESİNDE
Tanrı, İsrail halkının İşlediği bu suçlardan dolayı "öfkelend i" ve "b u hal-
kın bütün önderlerinin gündüz kendi önünde öldürülm esi" em rini verdi.
Bu suçlara İştirak eden "24.000 kişiyi de hastalıktan öldürdü". Böylece RAB
başka toplulukların davranışları ile kirlenen halkını yine kanla temizledi.
Tanrı RAB, işe tüm dinlerde olduğu gibi "ö tek i" yaratm akla başlam ış
ve rtim İnanç ve rltüellerl bu öteki düşm an üzerinden inşa etmişti. Tanrı bu
örnekte olduğu gibi kutsal cem aatte içinde de ortaya çıkan kirli ve sapkın
iç düşm anlan (İçerideki ötekiler) yok etm ek üzerine bir söylem kurm uştur.
Am aç, kendi temiz dinine ve temiz cem aatine günah ve fesat tohum ları
ekenleri yok etm ek veya dini sistemin/cemaatin dışına sürgün etmektir.
Tanrı, toplum u kontrol altında tutm ak içte disiplin ve toplum üyelerinin
birbirinden farklı olan fikir ve çıkarlarının sistem le entegre edilm esi ve
cem aatin çıkarları İle kendisinin çıkarlarının örtüştüğüne toplum un inan-
dırılm ası yani birbiriyle entegre olm asını sağladı. Tanrı, cemaat üyeleri
üzerinde m utlak bir aşkm lık içinde olup onu yönetm ek iddiasını kesin bir
cezaiandırm a ile gösterdi. Sık دوhalkıyla yapm ış olduğu kutsal sözleşm e-
ye ahf yaparak cezalandırm asını m eşrulaştırdı. Bu sözleşm eden doğan ku-
rallar ve inançlar dünyasına uygun ahlaki kişilik oluşturulm ası için dinsel
ritiiellerin önem ini vurguladı. Böylece halkına hangi davram şlarm doğru
hangisinin yanlış olacağım öğreterek onları terbiye etti. Buna uym ayıp ce-
m aatl kirletenleri lanetleyip toplum un dışına attı.
Tanrı RAB, kutsal halkını aynı zam anda temiz/ari kılm ak için onları di-
ğer toplum lardan ve onlann tüm kültürel ilke, değer ve davranışlarından
121
Hal؛s ÇETİN
122
KUTSALIN GÖLGESİNDE
ğın yeryüzündeki tezahürü olarak itaat etm ektir. Tıpkı Tanrı gibi tarih de
İsrail halkının eksiksiz olarak gerçekleşm esi için vardır. Tarih, İsrail hal-
kında gerçekleşm iş olan kutsallığın ve m ükem m elliğin rasyonel bir tarzda
ger^ k leşm e alanıdır. K utsal İsrail ulusunun varlığı ve sürekliliği de öteki
uluslarla savaşla m üm kündür. Bütün iyilikleri tem sil eden İsrail'in m isyo-
nu bütün kötülükleri tem sil eden öteki uluslarla savaşmak, sürekli savaş-
maktır. Tek yargıcı Tanrı olan bir ulusun başka bir hukuka tabi olm ası dü-
şünülem eyeceği glhi diğ؛؛r ulusların koyduğu kurallarla da bağlı olamaz.
İsrail, adaletin olduğu kadar ahlakın da bizzat kendisidir. Bundan dolayı
başka hiçbir standarda, özellikle de ahlak ve hukuk ölçeğine tabi olamaz.
O nun tek yargıcı onu kutsayan ve diğer uluslara üstün kılan Tanrıdır. İsrail,
kutsal ve ahlaksal ideanm gerçekleşm esidir. Açığa çıkm ış, bilinçli ve tözsel
irade olarak ahlaksal ruhun ta kendisidir. Bundan dolayı İsrail'den üstün
bir ahlaksal fikir ve akıl olam az. Bu yüzden o her türlü bağlılığın üstünde
olduğu için hiçbir A r a l ve sözleşm eye uymaz. O nun kendini gerçekleştir-
me yöntem i sadece savaştır. Çünkü sadece savaş ulusların özel iradeleri
arasm daki anlaşm azlığı ؟özer. Dünya tarihi dünyanın adalet m ahkem esi-
dir. Doğal olarak savaş adildir ve kim in başarılı kim in başarısız olduğunu
da ﻣﺤﺎاهTann belirler. Tann da kendisinin kutsal idealine gerçekleştirm esi
için yeryüzünde bir tem silci ve "göksel düşün"ü yeryüzünde var eden bi-
çim olarak ayrıcalıklı kıldığı İsrail'in tanrısıdır.
Tann kom pleksinin b ir parçası olacakfrr. Çünkü kişisel ^٨٢١kom pleksi ol-
m adan kolektif/toplumsal Tann kom pleksi, kolektif/toplumsal Tanrı komp-
leksi olm adan da evrensel Tanrı kom pleksi var olamaz. Zira kolektif Tanrı
kom pleksi olan ulus aneak evrensel Tann kom pleksi kaynağı olan savaş
sayesinde var olm a hakkının, aynı zam anda kendisinin bağım sızlığını ve
evrensel ve nesnel b ir biçim de var olm a hakkını oluşturduğunu gerçekçi
bir anlayışla kavrayacaktır, işte bunun için her bir asker silahlı savaşımda,
kutsal ulusım çıkarlarını kendisinin ahlaksal varlığının yerine koyarak bü-
)dik bir inançla savunacaktır. Çünkü kutsal ulusun her savaşı da kutsal ola-
cakhr. Bu yüzden savaşta kendinden m enkul kutsal ve ahlaki bir öğe var-
dır. Savaş zaten ulusun ahlaksal sağlığını korum ak için yapılır. Savaş, halkı
ebedi bir barışm onu içine sokacağı bozulm adan korur. Tarih, savaşların iç
çahşm alara nasıl başarı ile son verdiğini gösterir, iç çekişm eler yüzünden
birbirlerinden kopan uluslar sınırları dışındaki savaşlar sayesinde sınırla-
n içinde barışa kavuşurlar, ö tek ileriy le savaşm ayanlar kendileriyle sava-
şırlar. Tann RA B'bln ve ulusunun kutsal ve etik ihtişam ı savaşta parlar.
Savaş, başkom utan Tann RA B'bl ordusuyla, ordusunu ulusuyla birleştiren
bir güçtür. Çünkü savaş, hepsinin ortak düşmanı olan öteki uluslara boyun
eğdirm enin ve ortak kader birliği yapm anın tek yoludur. Bu yüzden İsrail
halkının vaat yolculuğu aynı zam anda bir savaş yolculuğudur.
Mısıridaki kölelik, çölde yolculuk, iç ve dış düşm anlar sürekli savaş, düş-
m anlarm kirli davranışlan, yabancılardan soyutlanm a ve sürekli bir güç ta-
rafından yok edilm e korkusu, kutsal halk olarak seçilm lşllk ve kö؛ellklerle
aşağılanm ışlık duygusu ile ötekilerden nefret etm e gibi unsurlar Israillile-
rin ulusal kim liklerinin ve bilinçlerinin inşasında çok önem li roller oyna-
mıştır. Sürekli tehditler altında bir ulus İmajı çizilm eden ve ulusal varlığı
tehdit eden b ir düşm an korkusu yaratm adan ulusal kim lik inşa edilemezdi.
Ulus, kötülüğün sembolü olan düşm anın kutsanm ış kurbanı olarak yücel-
tilm ektedir. Düşm an, atalarım aldatan ve yeniden dirilm iş olan "şey tari'd ır
ve kutsal ulusun tem izlik değerlerini yok etm eye şartlanm ıştır . هhalde ya-
pılm ası gereken iç ve dış şeytani odakları ulusal ruhtan dışlam ak ve ulusal
alandan atm ak gerekir. 'H epim iz birim iz, birim iz hepim iz için' ilkesi ile
yapılan şeytanlara karşı 'u lu sal seferberlik' savaşında ise her araç meşru-
dur. K utsal am aca ulaştıran her yol m ubahtır. Çünkü am acın kutsallığı her
türlü aracı da kutsal kılar. U lusun ve ulusal bilincin ortaya çıkm asındaki en
önem li unsur düşm an ve öteki korkusudur. Korku ulusal bilinci ve direnci
harekete geçirm e ve cem aat tarafından kontrol edilm e gücü verm ektedir, iç
ve dış düşm an korkusu ulusal dayanışm ayı arttırm ak ve Tanrının ulusu bir
"başkom utan" gibi koruyup kontrol etm esi için kullanılm aktadır. Tanrıyı
124
KUTSALIN GÖLGESİNDE
kutsal ulusu ile birlikte var kılm ak ve yaşatm ak için onlara karşı saidır-
m a ihtim aii oian her türlü iç ve dış düşm ana karşı birleşm ek zorunludur.
K utsai ulusun varlığı, diriiği ve birliği ne kadar tehdit altında gösterilirse
birieştirici uzlaşm a ve Tanrıya sığınm a ve bağlılık da o kadar artaeaktır.
Kutsal İsrail ulusu, hem içeriden hem de dışarıdan tehdit edildiği içte hirhk
ve bütünlük içinde tutulm ası gerekir. Bu yüzden ulus bir bütün olarak bu
tehlikeiere karşı içeride ve dışarıda sürekli savaş teyakkuzunda oim alıdır.
Savaş hem kuiiarı hem eem aati hem de ulusu yeniden yaratan "Tanrı gibi"
b ir güçtür. Bu yüzden yapılm ası gereken şey, ulusal hilinei sürekli yeniden
inşa eden en asli savaş güeene/güdüsüne başvurm aktır; intikam güdüsü.
Sadeee intikam güdüsü insaniardaki korkuyu bastırm ak içte daha büyük
korku yaratm ak ve düşm anı ،1 ﻫﺎالşiddetli korkutmaya, korkuyu ona yan-
sıtm ak am acının aracı olabilirdi:
"RAB Musa'ya, 'Midyanlılar'ı düşman say ve yok et' dedi, 'Çünkü Peor
olaymda ve bunun sonucunda ölümcül hastalık çıktığı gün öldürülen kız-
kardeşleri Midyanlı önderin kızı Kozbi olaymda kurduklan tuzaklarla sizi
aldatarak düşmanca davrandılar" (Tevrat, Çölde Sayım; 25: 16-18). "RAB
Musa'ya, 'Midyanlılar'dan İsraillilerim öcünü al; sonra ölüp atalarına kavu-
şacaksm' dedi... RAB'bin Musa'ya verdiği buyruk uyarınca, Midyanblaria
savaş açıp bütün erkekleri öldürdüler, öldürdükleri arasmda beş Midyan
krah vardı. Beor oğlu Balam'ı da kılıçla öldürdüler. Midyanlı kadınlarla
çocuklarını tutsak alıp bütün hayvanlarını, sürülerini, mallarım yağmala-
dılar. Mldyanlılar'm yaşadığı bütün kentleri, obaları ateşe verdiler, insan-
lan, hayvanlan, yağmalanmış bütün m allan yanlanna aldılar. Musa savaş-
tan dönen ordu komutanlarına öfkelendi. Onlara, 'Bütün kadınları sağ mı
bıraktınız?' diye çıkıştı, 'Bu kadmlar Balam'm verdiği öğüde uyarak Peor
olaymda İsraillilerin RAB'be ihanet etmesine neden oldular. Bu yüzden
اإلآس topluluğu arasmda ölümcül hastalık baş gösterdi. Şimdi bütün
erkek çocukları ve erkekle yatmış kadmlan öldürün. Yalnız erkekle yat-
mamış genç k ız la rı ةاا؛ﺳﺎ için sağ bırakım Aranızda birini öldüren ya
da öldürülen birine dokunan herkes yedi gün ordugâhın dışmda kalsın.
Üçüncü ve yedinci gün kendinizi de tutsaklarınızı da günahtan armdıra-
caksınız. Her giysiyi, deriden, keçi kılmdan, tahtadan yapılmış her nesneyi
arındıracaksınız" (Tevrat, Çölde Sayım; 31:1-21).
Kutsal ve temiz İsrail halkını kirleten zina, başka ilahlar adma kurban kes-
me ve etinden yeme, onlara tapma ve onlara bağlanma gibi günahların kay-
nağı olan düşmandan intikam almak gerekiyordu .أس olmasaydı Tanrımn
kutsal ve teiniz halkı kirlenmeyecekti. Bu kirliliklerle 'kuşatılmışlık korkusu
Halis ÇETİN
nu' yenmek için intikam ateşini savaşla ve kanla beslenmek gerekiyordu. Tüm
bu kirliliklerin kakmağı olan halk yok edilmedikçe kutsal halk annamazdı.
Bu yüzden "RA B Musa'ya, 'MidyanlılarT düşman say ve yok et. Çünkü onlar
kurdukları tuzaklarla İsraillileri aldatarak düşmanca davrandılar. Midyanlı-
laridan İsraillilerin öcünü al" dedi. Bu öyle bir kinle yoğrulmuş اا؛ﻟﻄﺲgüdü-
süydü ki çocuklar ve kadınlar hariç tüm halk hatta İsraillileri kutsayan Balam
bile kılıçtan geçirilmişti. Hatta Musa bile "çocuklar ve kadınların hariç" ol-
masına dahi tahammül edemeyerek "Bütiin kadınlan sağ mı bıraktınız? diye
çıkışh" ve "şim di bütün erkek çocukları ve erkekle yatmış kadınlan öldürün.
Yalnız erkekle yatmamış genç kızlan kendiniz içte sağ bırakın" emrini verdi.
Böylece kirlenm iş olan kutsal halk "kend ilerini, ﻫﺲ؛االم , her giysiyi, deri-
den, keçi kılından, tahtadan yapılmış her nesneyi de günahlardan arındırmış"
oldu. İntikam ve kutsal savaş ilkesi gereği günahla kirlenmiş ve lanetlenmiş
her şey savaşla kutsanmış ve kanla annmış/temizlenmiş oldu.
tığı "tabula rasa"run am acı da bu bilinçaltı yerine yeni bir bilinç yaratmak
olmaktadır. İsrail halkının bu yol blkâyeslnde sürekli im tihan edildiği şey
de işte bu bilinçaltı ile bilinç üstü arasındaki çatışmalardır. İsrail halkı bir
kitle olarak organizm ik bütünlük içinde nicel bir güçtür. Bu halk, kendisini
oluşturan bireylerin toplamı, birliği, bütünlüğü veya ortak aklı ile gönül-
lülüğün değil onların üstünde ve dışm da olan Tanrı RA B'bin ilan ettiği zo-
runluluklann ürünüdür. Yaşanan tüm sorunların, şikâyetlerin ve isyanların
kaynağında da bu durum vardır. İsrail halkının her sorunda "bizi Mısıttdan
öldürm ek içte m i çıkarttığınız?" serzenişlerinin arkasmda da bu zorunlu-
luklar vardır. Bu ilişki zorunlu olduğu için özgür insanlara ve halka atfedile-
cek tüm özellikler yani düşünm ek, karar vermek, duyumsamak, davranmak
gibi iradi unsurların hepsini ya kavim liderlerine ya M usa'ya ya da Tanrı
RAB'be havale etm ektedirler. İsrail halkı, düşünm eye, muhakeme etmeye
ve yapmaya İstekli olm adığı içte her şeyi kendiierini Mısıttdan çıkarma su-
çunu işleyen Tanrıya y ü rü y o rla rd ı. Tann ve M usa da kendi kutsal halkla-
rımn bu psikolojisini çok iyi bildikieri içte onlara sık sık anladıklan dilden
konuşuyorlardı: tehdit ve ceza. Onlar, köleliği ruhlarına sindirm iş bir halkı
idare etm ekten öte onlar tarafından idare edilm emeye özen gösteriyorlar-
dı. Bu yüzden halklarını bilinçli kişilikler olarak değil bilinçaltının kölesi
ruhlar olarak yönetiyorlardı. Onları, organizm ik, hiyerarşik, kolektif b ir ce-
maat hisleri ile tek bir yöne kanalize ediyorlardı. Tek tek şuurlarının yerine
kolektif şuurlarm a hitap ediyorlardı. Böylece, halkı tek bir bütünsel varlık
haline getirip zihni tekelleşme yaralıyorlardı. Sonuçta kutsal halk, herhangi
bir ulusal olaym etkisi ile aynı psikolojik güdüyle, aym yönde düşünmeye
ve hareket etm eye yöneliyordu. Bu yüzden M usa'nın am acı halkım sadece
evrensel Tanrı kom pleksi tem silttsi Firavun'dan değil aym zam anda ve daha
önem li ve öncelikli olarak insanların doğalarındaki ve ruhlarındaki kişisel
ve kolektif Tanrı kom plekslerinden özgür kılmaktı. Firavun ve uzun çöl yol-
culuklan ve im tihanları ise bunun sadece arınma yöntemleri idi. Göç yolda
düzelmekte, ruh yüklerinden kurtulm a m ücadelesi İle arınmakta idi.
127
Halis ÇETİN
reketiei"؛ne yön verir ve bu şuuraltı, en etkin ve yoğun bir şekilde çöl yol-
culuğundaki sorunlarda ortaya çıkar. Bir ulusun ve kültürün şuuraltı çöl
şartlarında ortak bir davranış birliğine dönüşür. Çünkü bu süreçte ortaya
çıkan zorunlu kolektif şuur içerisinde, bireylerin akli yetenekleri ve kişi-
tikleri silinm iş heterojen olan bilinçler hom ojen bilincin içinde boğulmuş,
kaybolm uş ve sonuçta şuuraltı özellikler ٠topluluğa hâkim olmuştur. Bu
yüzden bu halk yol hikâyesi boyunca yüksek irade, sadakat ve fedakârlık
gerektiren davranışlar yerine çok basit arzu ve isteklerin ürünü davramş-
lar sergilem işlerdir. H er olayda M ısır sendrom unun ürünü olan şuuraltının
konform ist yönlendirm esi ile hareket e d iş le r d ir . Bu yüzden akli ilkelerin
yol gösterieiliğinden m ahrum kişiler olarak kolayca telkinlere, iftiralara, İs-
yanlara yönelen davranışlar sergilem işlerdir. Gerçekler yerine bilinçaltının
ürünü olan hayallerle düşünüp hareket etm işlerdir. H alk sık sık çokluğun,
kalabalığın, sayısal gücün verdiği bir duygu ile yani sürü psikolojisi için-
de hareket etm iştir. Bu yüzden M usa, onlara dayanarak veya güvenerek iş
yapm ak yerine onları um ut ve korku ile güderek yol almıştır. Musa, H arun
gibi olm am ak için yani halkının önünde değil de arkasm da yol alan kişi
olm ak yerine her zam an onlarm bir adım önünde veya üstiinde olmuştur.
Am a her zam an da halkı tarafından yüceltildikçe bir gün ٠yükseklikten
aşağıya da atılabileceği korkusuyla yaşam ıştır. Bu yüzden Musa, elindeki
asası ile bir çoban olarak halkını gütm eyi yönetm eye tercih etmiştir.
Bir çoban olarak M usa halkını gütm ek için her sorunu lehine çevirme-
ye çalışm ışhr. H alkm a yaptıkları en büyük günahlarda bile sabır gösterip
ustalıkla telkinlerde bulunup onlarm seçilm iş ve kutsanm ışlığm a sürekli
vurgularda bulunup onları kahram anlığa, kendilerini fedaya ve feragata
hazır hale getirmeye çalışm ıştır. O nlann duygulannı ve egolarını şişirm iş,
abartm ış ve aşırı ham asi duygularla on lan etkilem iştir. Musa, şiddetli iddi-
aiar, ateşli ifadeler kullanarak onları kontrolde tutmaya yönelm iştir. Tanrı
R A B'bin gücünü ve m urakabesini tekrar tekrar iddia etm iş ve hiçbir şeyi
asla akil m uhakem e yolu ile ispata kalkışm adan onları ikna etmeye, ikna et-
m enin geçerli ve yeterli olm adığı durum larda da "Tanrı gibi" onlara muci-
zeler gösterm iştir. O nlarla kendisini bir tutmuş. Tanrı RAB ile ters düşm ek
pahasına halkıyla özdeşlik kurup onlarm hislerini de aym yönde kullan-
mıştır. H alkının ayrıcalıklarını her zam an üstün erdem ler olarak yüceltm iş,
abartm ış ve büyüterek yönetm iştir. Bir çoban olarak sürüsünün kahram anı
olm uş ve 1 ا ! ﻫﺎ)ااﻃﻜﺎkarşılık görm ediği halde sabır, cesaret ve ahlak abidesi
olarak bir tem sil örneği yaratm ıştır. H alkm a en karm aşık şeyleri hile sürek-
li basit m antıki ilkelerle ama etkili ve m üstebitçe sunan M usa, aşırı dog-
m aiarla bağlı hlr cem aat yaratm aya çalışm ıştır. Çünkü ayrıcalıklı olm akla
KUTSALIN GÖLGESİNDE
şım arm ış halkı, anlatılan basit konuyu en iyi kendisinin bildiğine inandığı
için m utaassıp olm uş ve asla İtirazlara veya tartışm alara اﻫﺎ<ﻟﺪ edem ez
hale gelm iştir. Bu yüzden onların suyuna akm adan yaptığı her konuşm ada
neredeyse linçe gidecek ortam lar oluşm uştur.
Tanrı RAB, M usa'nın eliyle kendi kutsal halkını terbiye etm ektedir. Tan-
n RAB, her türlü azgınlığı, taşkınlığı ve isyanı yani "su çu ve başkaldırıyı
bağışlar. A ncak suçluyu cezasız bırakm azdı". Bunu da her olayda yeniden
uygulam aktaydı. Kutsal bir cem aat olarak İsrail halkının düşünce ve dav-
ram şları aşın taassuba, hoşgörüsüzlüğe, fanatizm e ve saldırganlığa m eyilli
idi. İsrail halkı inandığı şey her ne olursa olsun 1-uhunun bütün kuvvetle-
rini, iradesinin bütün itaatlerini, taassubunun ateşlerini, bir davamn veya
his ve fiillerine rehber olm uş bir kim senin hizm etine vakfettiği tüm kuvvet
129
Halis ÇETİN
130
KUTSALIN GÖLGESİNDE
run gibi sen de ölüp atalarına kavuşacaksın. Çünkü ikiniz de Zin Çölü'nde
buyruğuma karşı çıktımz. Topluluk sularda bana başkaldırdığmda, onlarm
önünde kutsallığım، ö n e m s e d in iz '. Musa, 'bütün insan ruhlarırunTann-
sı RAB bu topluluğa bir önder atasın' diye karşılık verdi,' هkişi topluluğun
önünde yürüsün ve topluluğu yönetsin, ö y le l،i, RAB'bin topluluğu ÇO-
Tann RA B'bin im tihana çektiği sadece kutsal halkı değildi. A ynı zam an-
da onlara çobanlık etsinler diye gönderdiği M usa ve H arun'du da. Fakat
daha önce de belirttiğim iz gibi bu iki lider de halkı ile Tanrıları arasında
kalm aktan dolayı zam an zam an hata yapıp halkının yanında Tanrının kar-
şısm da yer alm ışlardı. Am a onlar hile yeni Tanrının "su çu ve başkaldırıyı
bağışlar. A ncak suçluyu cezasız bırakm az" ilkesinden m asum ve m asun
değillerdi. Daha önce bu yüzden isyan eden H arun gibi kardeşi M usa'nın
da cezası kesilm işti: Vaat edilm iş toprakları görm ek ama oraya gidememek.
Çünkü M usa da tıpkı H arun gibi "topluluk Tann RA B'be başkaldırdığın-
da, on lan n önünde om m kutsallığım önem sem eylp" topluluğun gücüne
boyun eğmişti.
M usa'nın "ölü p atalarına kavuşm aktan" önceki son görevi "M idyanlı-
laridan İsraiilileYin öcünü alm ak" olm uştur. Daha sonra ise M usa halkım
vaat edilm iş topraklara kadar getirdi, o, bir yol ö n d eriy d i. ه, sürüsünün
çobanı idi. A rtık yol da bitm iş, sürü de kendi yolunu bulacak bir tecrü-
be edinm işti. Yapılması gereken "T an n R A B'bin bu topluluğa, topluluğun
önünde yürüyecek ve topluluğu yönetecek yeni bir önder atam ası" idi.
Çünkü "R A B 'bin topluluğu çobansız koyunlar gibi kalm am alıydı". Çoban-
sız bir sürü nasıl dağılıp parçalanır ve kurtlara yem olursa İsrail halkı da
öylece yok olabilirdi. Zaten tarihi boyunca da asla çobansız var olam amıştı.
M usa'nın bu yeni önder atam a fikrini Tann RAB yine kutsallığın bütün-
lüğü, kutsal cem aatin kolektif birlik ve beraberliği ve kutsalın tem sili ve
bölüşüm ü açısından ele alm ış ve "kendisinde RA B'bin Ruhu bulunan Nun
oğlu Yeşu'yu" yeni "önder"/"çoban" olarak ilan etmiştir. M usa'da kendi
131
ﺀسÇETİN
veliahttı ve varisi olarak Yeşu'yu "yanına almış, üzerine elini kodmuş, onu
kâhinlerin ve bütün topluluğun önüne ^karm ış, hepsinin önünde onu kut-
sayıp görevlendirm iş, bütün İsrail topluluğu onun sözünü dinlesin diye
ona kendi yetkisinden vermiş, onu kâhinlerden üste bir hiyerarşik makam a
yerleştirm iş, kâhinlerin Yeşu için Urim araalığıyla RA B'be danışacakları-
nı bildirm iş ve bu yöntem le de kahin Elazar Yeşu'yu ve bütün halkı yön-
lendirecek" olduğunu ilan etm iştir: "M usa RA B'bin kendisine buyurduğu
gibi yaptı. Yeşu'yu Kâhin Elazar'ın ve bütün topluluğun önüne götürdü.
RA B'bin buyruğu uyarınca ellerini üzerine koyarak onu görevlendirdi".
Çünkü "İsrail halkı yüzünüzden RAB M usa'ya da öfkelenerek, 'Sen de o
ülkeye girm eyeceksin dem iş' ve "am a yardım cın Nun oğlu Yeşu oraya gi-
recek ve israilliler'in vaat edilm iş ülkeyi mülk edinm esini o sağlayacak"
(Tevrat, Yasa Kitabı; 1: 37-38) em rini ilan etmiştir.
M usa hem bir dini önder اااط de siyasi bir lider olarak M ısır'dan çıkıp
vaat edilm iş topraklara ulaşıncaya kadar Tanrı RAB, halkı ve kendi arasın
KUTSALIN GÖLGESİNDE
da yaşanan olayları Tevrat'ın "Yasa K itabı" bölüm ünde yeniden analiz eder.
Kendi gözlem ve tecrübeleri ışığında yaşanan olaylardan dersler, ilkeler ve
ahlaki değerler üretir. M usa, "Yasa Kltabı/Yasa'nın Tekrarı" bölüm lerinde,
İsrail halkm m Kenan topraklarına girm eden önce konakladıkları Moav'da
onlara birkaç kez hitap ederek özellikte son kırk yılın önem li olaylarını,
çölde dolandıkları sürece Tanrı RA B'bin İsrail halkm ı nasıl koruyup yardım
ettiğini. Tanrıya bu yüzden sürekli itaat ve sadakat içinde olunm ası gerek-
tlğlnl. O n Buyruk'u tekrar tekrar hatırlatıp ona uym ada asla taviz verilm e-
m esi hususunu, vaat edilm iş K enan topraklarında İsrail halkına yön vere-
cek ve yol gösterecek çeşitli buyruklar, kurallar ve ilkelerin neler olduğunu,
haikı ite Tanrı RAB arasında yapılan anlaşm alara uyulm ası ve uyulmam ası
konusundaki ödül ve cezaların neler olduklarının hatırlatılm asını. Tanrı-
nm halkını kurtarm ası ve kutsam asını unutm ayıp itaat ve ibadette kusur
edilm em esi gerektiğini, yol boyunca kendisine em redilen yasaların sürek-
li tekrarını ve kendisinden sonra kim ierin önder ve kahinler olarak hangi
şekilde halkını yöneteceklerine dair vasiyetlerini yapm aktadır. Asluıda bu
bölüm M usa'nın gözünden bir durum değerlendirm esi, bir yol muhasebesi
niteliğindedir:
yeceğiniz bir sorun olursa bana getirin, ben gerekeni yaparım '. هsırada
yapmanız gereken her şeyi size buyurmuştum'. Size, 'Tanrımız RAB'bin
bize vereceği Amorlular'ın dağlık bölgesine vardınız' dedim, 'işte, Tann-
mz RAB size ülkeyi verdi. Haydi, atalarınızın Tanrısı RAB'bin size söy-
lediği gibi, gidip orayı mülk edinin. Korkmayın, yılmayın" (Tevrat, Yasa
Kitabı; l:İ-3 9 ).
134
KUTSALIN GÖLGESİNDE
başka bir topluluğa tekebbür içinde tahakküm ünü tem sil eden evrensel
Tann kom pleksi devlet yerine intikam ve zulüm İle haşka bir topluluğun
yönetim ini istem iyordu. Yolculuğun am acı da buydu.
varıncaya dek, çocuğunu taşıyan bir adam gibi sizi nasıl yol boyunca taşıdı-
ğını gördünüz. ٠ RAB ki, çadırlarınızı kurm anız İçin size yer aramak, gide-
ceğinlz yolu gösterm ek için geceleyin ateşte, gündüzün bulutta önünüz sıra
gitti" hatırlatm alarıyla önderlik etm ekte, sürüsüne çobanlık etmekteydi.
Kutsal İsrail halkını isyan ettiren şım arıklığın verdiği cüret iken, düşm an-
larla savaştıran şey ise kutsanm anın verdiği cesaret olm aktadır. M usa'nın
cüreti bırakıp cesarete yönelm esinin sebebi de budur.
Tanrı RAB, evrenin ve yeryüzünün Tanrısı olm asının egem enliği altında
"M alik" yani m ülk ve iktidar sahibi ve bölüştürücüsü olarak kutsal halkına
yeryüzünün mülkünü istediği gibi dağıtm akta idi. Daha sonra birçok Tan-
n kom pleksi tarafından kullanılacak olan bu "M alik" sıfatı Tanrının elin-
de sadece mal, toprak, tapu, zenginlik ve iktidar dağıtım gücü değil aym
zam anda da "göğün altındaki tüm uluslara" korku dağıfrm ayrıcalığı ver-
mekteydl. Korku, her zam an ve her yerde hazır ve nazır olarak vardı. Tanrı
kom pleksi bunun keşfedilip, yönetilip yönlendirilm esi ve insanların beden-
lerine ve ruhlarına sindirilm esi ile başladı. Tanrı kom pleksi, korkuyu bir
iktidar aracı olarak kullanm aya başladığında da zaten korku kendi iktidar
aracı olarak onu kontrol e l e k t e y d i . Tanrı kom pleksi kendini yaratan kor-
ku tanrısının kulu olarak onun bahşettiği korku tanrılarının da tanrısı oldu.
Böylece tanrısal kutsal korku hiyerarşisi siyasi, toplum sal ve ekonom ik kor-
ku hiyerarşisine dönüştii. Korku hiyerarşisinde herkes korktuğu tanrının
kulu, korkuttuğu kulun tanrısı oldu. Bu korku hiyerarşinin en tepesinde
tek korku tanrısı olarak Tanrı RAB yer aldı. Korkuya dair tüm sıfatlar in-
sanları ve korkuyu özdeş yaratan bu tek Tanrı'ya atfedildi. Tanrı RAB bu ör-
nekte de görüldüğü üzere "M alik " sıfatıyla korkuya "göğü n altm daki tüm
uluslar" için evrensel bir değer yükleyip Tanrısal korku haklarım kendini
yeryüzünde temsil eden tanrı-insanlara, tanrı-uluslara devretti. Bu devir
teslim işlem ini Tann RAB, "işte H eşbon Kralı Am orlu Sihon'u ve ülkesini
elinize teslim ettim. O na saldırın ve ülkesini m ülk edinm eye başlaym . Bu-
günden başlayarak göğün altm daki uluslara kurkunuzu, dehşetinizi salaca-
ğım. H aberinizi duyunca korkuyla titreyecekler" em riyle ilan etti.
137
Halis ÇETİN
"Daha sonra, RAB hana, 'işte Sihon'u ve ülkesini senin eline teslim
eta ey e başladım. Haydi, ülkeyi ele geçir ve mülk edinmeye başla' dedi.
Sihon bizimle savaşmak için Yahesa'da bütan halkıyla karşımıza çıktı. Tan-
nımz RAB onu elimize teslim etti. Onu, oğullarını ve bütün halkını yok
ettik. Bütan kentlerini ele geçirdik, hepsini yok eitik. Erkek, kadm, çocuk,
kimseyi sağ bırakmadık. Hayvanlara ve ele geçirdiğimiz kentlerdeki mal-
lara ise el koyduk" (Tevrat, Yasa Kitabı; 2: 31-35). "Bundan soma dönüp
Başan'a doğra ilerledik. Başan Kralı OgTa ordusu bizimle savaşmak İçin
Edrei'de karşımıza çıktı. RAB bana, 'Ondan korkma '؛dedi, 'Çünkü onu da
ordusuyla ülkesini de senin eline teslim ettim. Böylece Tanrımız RAB, Ba-
şan Kralı Og'u ve halkım da elimize teslim etti. Hiçbirini sağ bırakmadan
hepsini yok ettik. Bütan kentlerini ele geçirdik. Ete geçirmediğimiz tek kent
kalmadı. Heşbon Kralı Sihon'a yaptığımız gibi hepsini yok ettik. Her kenti,
erkek, kadın ve ** tümüyle yok ettik. Hayvanlara ve kent-
lerdeki mallara ise el koyduk. Ovadaki bütün kentleri, bütün Gllat'ı, Og'un
ülkesine ait kentler olan Saika ve Edrei'ye uzanan bütün Başan'ı ele geçir-
dik" (Tevrat, Yasa Kitabı; 3:1-10).
KUTSALIN GÖLGESİNDE
Tanrı kom pleksini bir ulus olarak tem sil eden İsrail halkı Tanrılarının
kendllertee m ülk ve ganim et olarak sunduğu tüm nim etlere ulaştı. Tanrı
tek tek önlerindeki tüm "ülkeleri on lan n eline teslim etti. O nlar da o ülkele-
re saldırdılar ve o ülkeleri m ülk edinm eye başladılar, o günden başlayarak
göğün altındaki uluslara onlarm korkusunu, dehşetini saldı. Onların haber-
lerini duyunca tüm uluslar korkuyla titrediler". İsrail halkı ise karşılarına
çıkan tüm düşm an ulusları ve "ülkelerini ele geçirip m ülk edindiler, o ül-
kelerin krallanm , oğullanm ve bütiin halkını yok ettiler. Bütün kentlerini
ele geçirip hepsini yok ettiler. Erkek, kadm , çocuk, kim seyi sağ bırakm adı-
lar. Hayvanlara ve ele geçirdikleri kentlerdeki m allara ise el koydular. Hiç
kim seyi sağ bırakm adan hepsini yok ettiler. Bütün kentleri ele geçirdiler ve
her kenti, erkek, kadm ve çocuklarla birlikte, İtimüyle yok ettiler".
Fakat "İsrail halkı bütün bunlara karşın RA B'be güvenm edi". RAB de
"onlarm yüzünüzden M usa'ya da öfkelenerek" onu uğrana onca fedakârlık
ve çile çektiği vaat edilm iş "٠ülkeye girm em e" cezasına çarptırdı. Daha kö-
tüsü ٠ülkeyi uzaktan görecek ama girem eyecekti. M usa ise Tanrı RA B'bin
İsrail halkım her türlü suç ve günahından dolayı sürekli affetm esine ve
Yahve sıfatina güvenerek "Ya Rab Yahve, büküldüğünü ve güçlü elini bana
gösterm eye başladm . Gökte ve yerde senin yaptığın yüce işleri yapabilecek
başka bir tanrı yok! izin ver de Şeria Irm ağı'ndan geçip karşı yakadaki o ve-
rim ll ülkeyi, ٠güzel dağlık bölgeyi ve Lübnan'ı göreyim " diyerek "R A B'be
yalvardı". Am a Yahve, İsrail halkının tüm günahının bedelini önderleri
olan M usa'ya ödeterek "halkı yüzünüzden ona da öfkelendi, yalvarışlarına
kulak asmadı. Ona 'Yeter artık! Bir daha bu konudan söz etm e bana. Pisga
D ağı'na çık. Batiya, kuzeye, güneye, doğuya bak. Gözlerinle gör. Çünkü
Şeria Irm ağı'ndan geçm eyeceksin" dedi. Suç ortak idi ama ceza kişiseldi,
suç işlem ek halka, diyet ödem ek M usa'ya düşm üştü. Tıpkı kardeşi H arun
Halis ÇETİN
gibi. Eski Tanrı RAB ne suçu ne de suçluyu affederdi. Yeni Tanrı Yahve suçu
affeder ama suçluyu cezalandırırdı. Bu yüzden M usa'nın suçu affedilm iş
ama M usa affedllm em lşti.
140
KUTSALIN GÖLGESİNDE
başka bir büyük ulus" yoktur. Tanrı RAB İsrail halkını yüceltm ek için "M ı-
sır'da gözlerinizin önünde onlar için yaphğı gibi denemelerle, belirtilerle,
şaşılası işlerle, savaşla, güçlü elle, kudretle, büyük ve ürkütücü olaylarla
destekledi; yapılan ber türlü ihanetten sonra gidip başka uluslardan kendi-
ne bir ulus almaya kalktşmadı; o halkını yola getirmek için gökten onlara
sesini duyunıp onlarla konuştu; yeryüzünde onlara büyük ateşini göster-
di; ateşin içinden onlara sözlerini duyurdu; İsraillilerin atalanm sevdiği ve
onların soyunu seçtiği içte onları büyük gücüyle Mtsır'dan kendisi çtkardt;
onlardan daha büyük, daha güçlü ulusları onlarm önünden kovdu, onlarm
ülkelerine girm elerini sağladı, m ülk edinm eleri için ٠ülkeleri onlara verdi".
141
Halis ÇETİN
Tanrı R A B'in İsrail halkına verdiği tüm nim et ve yardım ların karşılı-
ğmda İsrail halkından istenen tek bir şey ve istenm eyen tek bir şey vardı.
İstenen şey; "Yahve'nln yukarıda göklerde, aşağıda yeryüzünde Tanrı ol-
duğunu, O 'ndan başkası olm adığını bilm ek" ve istenm eyen şey: "kendileri
için erkek ya da kadın, yerde yaşayan hayvan ya da gökte uçan kuş, küçük
kara hayvanı ya da aşağıda suda yaşayan haliklardan, göklerdeki güneş, ay,
yıldızlar, bütün gök cisim lerinden veya onlarm suretinde, heykel biçim inde
putlar yapm am ak, eğilip onlara tapm am ak". Çünkü Tanrı RAB üpkı insan-
lar gibi hatta onlardan daha kuvvetli bir şekilde "kıskan ç", "ö fk eli", "inti-
kam çı", "tu zakçı", "h a sis", "yakıp yok eden bir ateş gibi sinirlidir". Am a
kurallarına uyulduğunda ise "acıyan bir Tanrı'dır". Çünkü "onlar, Tanrı
RA B'bln çocuklarıdır". Bu yüzden Tanrı RA B'bin tek bir "am acı vardır .ه
da kendi ulusundan (çocuklarından) daha büyük, daha güçlü ulusları ön-
!erinden kovm ak, onlarm ülkelerine girm elerini sağlam ak, bugün olduğu
gibi her zam an m ülk edinm eleri için diğer ulusların ülkelerini kendi ulusu-
na verm ektir". Başka ulusların "h içbir tanrısı bunları yapm az", o, ulusu en
büyük olduğu için "en büyük Tanrıdır". Çünkü o, halkının kutsallık hiye-
rarşisinde sadece en tepedeki Tanrı RA B'bi değil aynı zam anda soy kütüğü
hiyerarşisinde de "çocuklarının/soyunun" ilk "BABA/ATA"sıdır.
"Musa bütün İsrailliler'! bir araya toplayarak şöyle dedi: 'Ey İsrail,
bugün size bildireceğim kurallara, ilkelere kulak verin! Onlan öğrenin
ve onlara uymaya dikkat edin! Tannmız RAB Horev Dağ]'nda bizimle bir
antlaşma yaptı. RAB şöyle seslendi: 'Seni Mısır'dan, köle olduğun ülkeden
çıkaran Tanrın Yahve benim. Benden başka tanrm olmayacak. Kendine
yukarıda gökyüzünde, aşağıda yeryüzünde ya da yer altındaki sularda
yaşayan herhangi bir canlıya benzer put yapmayacaksın. Putların önün-
de eğilmeyecek, onlara tapmayaöaksm. Çünkü ben, Tanrın Yahve, kıskanç
bir Tanrı'yım. Benden nefret edenin babasımn işlediği günahın hesabını
KUTSALIN GÖLGESİNDE
143
Halis ÇETİN
mek için güçlü eliyle sizi Mısır'dan çıkardı; köle olduğunuz ülkeden, Mısır
Flravunu'nun elinden sizi kurtardı. Tanrınız RAB'blu Tanrı olduğunu bilin.
هgüvenilir Tanrı'dır. Kendisini sevenlerin, buyruklarına uyanların binin-
ci kuşağına kadar antlaşmasına bağlı kalır, s e v is in i gösterir. Kendisinden
nefret edenlere ise üzerlerine yıkım göndererek karşılık verir. RAB kendi-
sinden nefret edene karşılık vermekte gecikmeyecek, ö b ü r balklardan daha
çok kutsanmış olacaksınız. Erkekleriniz, kadınlarınız, hayvanlarınız arasın-
da döl vermeyen olmayacak. RAB her türlü hastalığı sizden uzaklaştıracak.
Mısırida gördüğünüz korkunç hastalıklardan hiçbirini size vermeyecek. BÜ-
tün bu h a sta lık la rı sizden nefret edenlere verecek. Tanrınız RAB'hin elinize
teslim edeceği halkların tamünü yok edeceksiniz. Onlara acımayacaksınız,
؛lahlanna tapmayacaksınız. Çünkü bu sizin için tuzak olacaktır... Onlarm
putları iğrençtir. Bu iğrenç şeyleri evinize getirmeyeceksiniz, yoksa siz de
onlar gibi yok olursunuz. Onlardan çok nefret edecek, tiksineceksiniz; çün-
kü onlar yok olmaya mahkûmdur" (Tevrat, Yasa Kitabı; 7: 1-26).
Tanrı RAB, kutsal halkına M usa aracılığıyla nim etlerini tek tek sıraladık-
tan sonra kendilerini diğer ulusların dinlerinden, ilahlarından, kültürlerin-
den ve ritüellerinden de soyutlam aya çalışır. Bu yüzden onları büliin ulus-
lar içinde ama onlardan ayrı yaşam aya icbar eder. Bunu da onlardan üstün
olm alarından dolayı yapar. Bu üstün ulus kendini ari/temiz/steril/hijyenik
tutm ak için diğer uluslarla اﻫﺲ؛ﺀ m ertebe hiçbir diyalog, antlaşma,
tartışm a vb. içine girm eyeceklerdir. Çünkü bunlar ancak eşitler arasında
yapılacak ilişkilerdir, © ysa İsrail halkı "Tanrı RAB için kutsal bir halktır.
Tanrı RA B'bin üz halkıdır. Yeryüzündeki bütün halkların arasından seçilen
üstün halktır. Rab'bin üz çocuklarıdır. Güçlü eliyle bir babanın çocuklarını
koruyup gözettiği gibi m urakabe ettiği bir halktır. RA B'bln en sevdiği halk-
tır". Onlar kendiliğinden tem iz bir halk olduğu için onlara bulaşan tüm pis-
lik ve kötülükler diğer uluslardan bulaşm aktadır. Doğal olarak bu seçkin
kutsal halkm diğer uluslarla ilişkisi eşitlik değil efendl-köle, kutsal-lanetll,
üstün-alçak, seçilm lş-aşağılanm ış, tem iz-kirh. Tanrı kom pleksl-kul komp-
leksi ilişkisi olacaktır. O nlar uluslararasında üstün olduğu için uluslarara-
sı ilişkilerin eşitliğe dayalı uluslararası hukukunun da üstündedirler. Bu
yüzden Tanrının ulusu "d iğer uluslarla asla antlaşm a yapmayacak, onlara
acımayacak, tez alıp verm eyecek, onlarm sapık inançlarına tevessül etm e-
yecek, onlarm sunaklarım yıkacak, diteli taşlarını parçalayacak. Tanrıları
sim geleyen sütunlarını devirecek, putlarını yakacak, onların tüm ünü yok
edecek, tuzaklarına düşm eyecek, onlardan ve onlara ait her şeyden nefret
edip tiksinecektir". "Yoksa kutsal halk da onlar gibi yok olacaktır. Çünkü
onlar yok olm aya m ahkûm dur", ü stü n ulusun diğer aşağılık uluslar gibi
144
KUTSALIN GÖLGESİNDE
yok olm am asının anahtarı yani her şeye ve her şeyde uygulanacak temel
kastas/mlkyas/yöntem olan diyalektik çatışm a İlkeleri de Tanrı RAB tarafın-
dan İlan edilm iştir; kutsallık ve lanet:
"Şim di, ey İsrail halkı. Tanrınız RAB sizden ne istiyor? Yalnız şunu is-
tiyor: Tanrınız RAB'den korkun, O 'nun yollarında yürüyün, O 'nu sevin;
bütün yüreğinizle, bütün canınızla O 'n a kulluk edin; üzerinize İyilik gelsin
diye bugün size bildirdiğim buyruklarına, kurallarına uyun. RAB ataları-
nızı sevdi, onlara bağlandı. Bugün olduğu gibi, onların soyu olan sîzleri
b ü ten halkların arasından seçti" (Tevrat, Yasa Kitabı; 10: 12-15). "Bakın,
bugün önünüze kutsam ayı ve laneti koyuyorum: Bugün size bildirdiğim
Tanrımz RA B'bin buyruklarına uyarsanız kutsanacaksınız. Am a Tanrınız
R A B'bin * dinlem ez, bilm ediğiniz başka ilahların ardınca gi-
derek bugün size buyurduğum yoldan saparsanız, lanete uğrayacaksınız.
Bu yüzden size bildirdiğim bütün kurallara, ilkelere uym aya dikkat edin"
(Tevrat, Yasa Kitabı; 11: 26-32).
Tanrı RAB, İsrail halkının "ön ü n e" iki tercih "koym aktadır". Bu İH ter-
cih ilahi iradenin tiim ilişkilerde halkının korunm ası ve yanında olm asının
da şartlarını oluşturur, ilahi seçkin bir cem aatin her şeye ve her şeyde esas
alacağı tem el diyalektik yasaları da bu İH yol belirleyecektir. Bir tarafta
"k utsam a" yolu diğer tarafta ise "lanetlenm e" yolu vardır. Eğer İsrail halkı
"Tanrıları RA B'bin buyruklarına uyarsa kutsanacak. Ama Tanrıları RA B'bin
’ dinlem ez, başka ulusların ve on lan n ilahlarının ardınca gide-
rek onlara buyurduğu yoldan saparlarsa lanete uğrayacaH ardır".
145
Halis ÇETİN
hiçbirine nasip olm ayan bir ayrıcalıkla "R A B 'bin yüz ^iize görüştüğü bir
peygam berdi". Fakat M usa'nın günahı Tanrı RA B'bin halkım ٠denli aşı-
rı bir şekilde kutsam asına, yüceltm esine, günahlarını affetm esine güvenip
halte de Tanrısı arasm da kaldığında tercih olarak halkım seçm esi idi. Bu
suç iyi niyetin suiistim al edilm esi idi. Bunu halkı yapabilirdi ama M usa asla
yapamazdı. Musa, iyi niyetin sınırının suiistim al olduğunu, om m da sınırı-
اااااvaat edilm iş toprakların sınırı olduğunu böylece anladı, itirazlarından
da anlaşıldığı gibi ilk önce Tanrının istek ve iradesini M usa bile anlama-
mıştı. Tanrı İsrail halkı için topraklar vaat etm işti M usa için değil. O 'm m
yaşayacağı topraklar bu dünyanın değerleri de asla denh tutulam azdı. Yer-
yüzünde vaat edilm iş topraklar veya toprak vaadi içte m ücadele etekçe
gökyüzü egem enliğindeki topraklar kaybedilecekti. Yeryüzünde vaat edi-
len tüm topraklardan vazgeçm edikçe gökyüzünde toprak talebi asla müm-
kün olm ayacaktı. M usa ve İsrail halkının vaat edilm iş topraklara yaptığı
vaat yolculuğunun asıl am acı da bu idi: Bizzat vaat etmeye, vaat edilmeye
ve vaat edilm iş olana vaat eden adına vazgeçmek.
Tanrı RAB, M usa'ya tam am lam ası gereken son dört görev daha verdi.
Bu görevlerden ilki bir toplum sal önder, bir cem aat lideri olarak kendisinin
halkı ve halkının geleceği ile ilgili düşüncelerinin onlara açıklanm ası idi:
Tanrı RAB, M usa'ya halkının geleceği ve doğasına ilişkin bir takım şikü-
yetlerde bulunur. Ona halkının kendisinden önce ne ise sonra da aym ola-
cağına dair öngörülerde bulunur. Tanrı "RA B M usa'ya yakında ölüp ata-
larına kavuştuktan sonra arkasında bıraktığı halkının da gideceği ülkenin
ilahlarına bağlanıp kendisine hainlik edeceğini, kendisini bırakıp onlarla
yaptığı antlaşm ayı bozacaklarım , kendisinin de onlara öfcelenip onları terk
edeceğini, yüzünü onlardan çevireceğini, bu nedenle halkının başka ulusla
KUTSALIN GÖLGESİNDE
"M usa israilliler'e şöyle dedi: 'Yüz yirmi yaşındayım. Bundan böyle size
önderlik edemem, üstelik RAB bana, 'Şeria Irmağı'nın karşı yakasma geç-
meyeceksin' dedi. Tanrınız RAB önünüzden geçecek. Bu ulusları önünüz-
den yok edecek, ülkelerini mülk edineceksiniz. Daha sonra Musa yasaları
yazıp RAB'bin Antlaşma Sandığı'm taşıyan Leviii kâhinlere ve bütün İsrail
iieri gelenlerine verdi. Sonra onlara şöyle huyurdu: 'Her yedi yılın sonun-
da, bu Yasa'yı onlara okuyacaksınız, ö y le ki, herkes duyup öğrensin, Tan-
rımz RAB'den korksun. Bu Yasa'nın hütün sözlerine uymaya dikkat etsin"
(Tevrat, Yasa Kitabı; 31:1-12).
M usa'nın ikinci görevi, bir dini öncü peygam ber olarak kutsal sınıf olan
Levililer'e Yasa hüküm lerinin ve sandığının em anet edilm esidir. Emanete
ihanet edileceğini hile hile:
Musa, bilm ekteydi ki kolektif Tann kom pleksinin kaynağı kul kom p-
leksleri idi. Liderlerin tannsallaşhkça halkm kullaşacağını, onlar yüceltil-
dikçe halkın aşağılanacağım , on lan n Tanrı kom pleksi üstünlük gücüne dö-
nüştiikçe halkm kul kom pleksinin köleliğe dönüşeceğini çok iyi biliyordu.
Musa, halkının ve onlara dini anlam da önderlik/kâhinlik eden kutsal sınıf
olan Levilileriin hem doğasım ve özelliklerini bildiği, hem bir halkm önder-
lerinin, yol gösteren ktlavuzlarının bozulduğunda tüm halkm da bozulaca-
147
Halis ÇETİN
148
KUTSALIN GÖLGESİNDE
"RAB'bin sözü uyarınca Yeşu size önderlik edecek. Sonra Musa Yeşu'yu
çağırıp bütün İsrailliler'in gözü önünde ona şöyle dedi: 'Güçlü ve yürekli
ol! Çünkü RAB'bin, atalarına ant içerek söz verdiği ülkeye bu halkla bir-
likte sen gideceksin, ülkeyi miras olarak onlara sen vereceksin. RAB'hln
kendisi sana öncülük edecek, senitee birlikte olacak. Seni yüzüşte bırak-
mayacak, terk etmeyecek. Korkma, yılma" (Tevrat, Yasa Kitabı; 31: 7-8).
Musa, kendisinin görüp ama gidem eyeceği vaat edilm iş ülkeye kendi
yerine halkrnı götürm esi ve orada onları y ö n e l e s i için "R A B 'b in sözü uya-
rm ca" varis olarak kutsayıp "kendisinde RA B'bin Ruhu bulunan N un oğlu
Yeşu'yu" "halkm a önder" olarak atar. Çünkü M usa, "R A B 'bin kutsal top-
luluğunun çobansız koyunlar gibi kab^ " dağılm asından korkmaktadır. Bu
yüzden de halefini sürekli ve ısrarlı bir şekilde düşm anlarına ve özellikle
de kendi hall،ına karşı uyarm aktadır: "Korkm a, yılm a". D üşm andan "k o rte
m a", halkından "y ılm a".
M usa'ya göre huzuru ve güveni kendi içinde bulam ayan bir halk hiçbir
yerde bulam az. Bu yüzden korku ve yılgınlık m irasm dan sonra Musa, halkı
için son bir um ut dua m ahiyetinde huzur ve güven arayışı içinde kutsam a-
da bulunur:
149
Halis ÇETİN
Çünkü RAB'bln payı kendi halkıdır, Ye Yakup Onun payına düşen mirastır.
Onların üzerinde kanat çırpan bir kartal gibi, Kanatlarım gerip onlan aldı.
150
KUTSALIN GÖLGESİNDE
RAB bunu görünce onlan reddetti; Çünkü oğullan, kızları O'nu öfke-
lendirmişlerdi.
M usa'dan geriye kendisine böyle bir hayat yaşatan İsrail halkı için ikir-
cikli bir ezgi kalacaktır; b ir tarafta kutsama diğer tarafta lanetlem e. Kimine
göre ezgi kim ine göre de kahır yüklü yergi:
"Düşman yataış anlayıp da, 'Bütün bunları yapan RAB değil, Başan
kazanan blziz' demesin.
Nasıl bir kişi bin kişiyi kovar, ؛kİ kişi on bin kişiyi kaçırırdı?
151
Halis ÇETİN
Köle, öz؟
^ir kalmadığını görünce, Kullarma acır.
Artık anlayın ki, Ben, evet Ben اااالأر' ه, Benden başka tanrı yoktur!
M usa halkını kutsayıp kahırlı bir ezgi ile onlara veda ettikten sonra son
b ir veda olarak da yol arkadaşı Tanrı RA B'be yöneldi. "M u sa Pisga D ağı'na
çıktı. RAB ona bütün ülkeyi gösterdi ve ona şöyle dedi: 'İbrahim 'e, Ishak'a,
Yakup'a, senin soyuna vereceğim diye ant içtiğim ülke budur. Ülkeyi sana
gösterdim am a oraya gitm eyeceksin". M usa için arttk vakit gelmiştir:
KUTSALINGÖLGESİNDE
"Böylece RAB'bln sözü uyarınca RAB'bin kulu Musa orada, Moav ülke-
sinde öldü. Musa öldüğünde yüz yirmi yaşındaydı; ne gözleri zayıflamıştı,
ne de gücü tükenmişti. هgünden bu yana İsrail'de Musa gibi RAB'bin yüz
yüze görüştüğü bir peygamber çıkmadı. RAB onu Mısıtida Firavun'a, gö-
revülerine ve büten ülkesine bir sürü belirtiler, şaşılası işler yapması için
göndermişti. Musa israilliler'in gözleri önünde güçlü, büyük ve ürkütecü
işler yapmıştı" (Tevrat, Yasa Kitabı; 34:1-12).
Musa, atalarına vaat edilm iş ülkeye değil atalarının olduğu ülkeye gi-
deeektir: ibret yüklü hayatla, yılgı yüklü yolculukla, yol yüklü hikâyeyle,
keşke yüklü pişm anlıkla, isyan yüklü afla, özlem yüklü kahırla, um ut yük-
lü korkuyla, lanet yüklü ku tsallıkla...
İKİNCİ BÖLÜM
"Tanrınızı denemeyeceksiniz!".
İsrail halkı, M usa'dan sonra Yeşu önderliğinde vaat edilm iş toprakları ele
geçirip güç ve zenginlikle şım ararak Tanrı RA B'be yine ihanet etti, ö n ce k i
kuşaklar verdikleri sözleri hıtm ayıp Tann R A B'bi sonraki kuşaklara anlat-
m adılar. Tanrı Rab'bin gücünü, görkem ini, nim et ve * "bilm e-
yen" sonraki kuşaklar ise "R A B 'bin gözünde kötü olanı yaptılar ve çev-
relerinde yaşayan ulusların değişik ilablarm a bağlanıp onlara tapındılar.
RA B'bl terk edip onlarm ilahlanna tapındılar". Bu " "üzerine
RAB İsrail'e öfcelend i" ve efendisi olduklan kölelerinin kölesi yaptı. Fakat
Tann RAB, İsrail halkının atalarına verdiği söz üzerine onları tamamen de
yok etm edi; "onlara a a d ı" ve onlara onlarca hâkim ler, peygam berler, ön-
derler, krallar ve kurtancılar gönderdi. Son olarak İsrail halkı yine ihanetle-
ri yüzünden Rom a'nın baskı ve zulm ü altında İnledikleri bir zam anda RAB
onlara yine acıdı ve hem onlarm hem de tüm İnsanlığın kurtuluş "M ü jdesi"
olarak İsa M esihi gönderdi.
156
KUTSALINGÖLGESİNDE
A san ın kesin iyiyi kesin kötüden ayırt edebilm esi, daima iyiyi değer-
lendirip kutsallık ortam m da, iyiliğe bağlılıkta karara uym ası yaratık yaşa-
m m m belirgin özelliği olacaktır, ilk Tann kom pleksi sahibi m eiek şeytan
(iblis) da yaratıktır. Tanrı'nın katında parlak bir m elek (Lusifer) iken O 'nun
yüceliğini kıskandı, © 'n d an üstün olm aya heveslendi. Bu kibir, azgınlık ve
kom pleks düşüşle sonuçlandı, Tanrı'nın katından yeryüzüne atıldı; O 'nun
ailesinden dışlandı, iblis, Tann karşısında ilk Tanrı kom pleksine tutulan bir
asidir. Yaratan'ın kusursuz bir düzen yarattığım , insanı da bunun tacı ata-
dığını görünce aşın kıskançlıkla çalkalandı ve Tannya ihanet etti. "Yanm a
suç ortağı arayan tek ^ in a h ın ihanet" olduğu evrensel ilke gereği de Adem
ve H avva'yı Yaratanlarından koparm ayı kararlaştırdı ve bunu başardı. Şey-
tan kendi ihanetini m eşru ve m asum kılm ak ve kendisini tem ize çıkartm ak
için kendine ortak hainler aradı. Tek başına ihanetin bedelini ödem ek is-
tem edi. © kadar ki ihanete ortak bulduğunda Şeytan, ihanetin bedelinden
kendisini tem izlediği gibi ihanetini b ir erdem e hile dönüştürdü. Bu yüzden
her ihanet kendisine yeni ortak hainler yaratm ak için daha büyük ihanetle-
re neden oidu. Bu ihanetin ortaklık zinciri böylece sürüp gitti. Çünkü Adem
ve Havva Tanrı'nın adil buyruğunu dinleyecek yerde şeytanın yalanına ka-
pılıp Tanrı kom pleksini tüm insanlann doğasına yüklediler.
Adem ve H aw a'd an tüm insanlığa tevarüs eden Tann kom pleksinin yer-
yüzündeki ﻇﻞyansıması K ayin'in kardeşi H abil'i iktidar çatışması ve din
ayrılığı sonucu katletm esidir. Adem ve Havva H abii'in cesedini ağlayarak
kucaklarken kendi eylemlerinin/günahlarının sarsıcı sonucunu anladılar,
© nlardan sonra işlenecek tüm günahlann bedeli de onlara yazılacaktı. Çün-
kü "İh، atan suç işledi". Bu yüzden Incil'de İsa günahlı bireyleri uyarır: "Bı-
rakın onlan. Körlerin gözü görm ez yöneticileridir onlar. Eğer kör körü yö-
neltirse ikisi birden çukura yuvarlanırlar" (Matta, 1 5 :14). Bu anlayışa göre
insam n ilk atalan Adem ve H avva'nın kendi soyuna mirası günah, ardından
da ölümdür. İncil, bu günahın evrensel sarsıntısını Adem kaynaklığında
tüm insanlığı sardığı ve egem en kesildiğini iddia eder. Incil'e göre, Adem
157
Halis ÇETİN
ve Havva özgür İstekleriyle günah işledi, böylece kendi soyunu günahla kir-
letti. A dem 'in yargılam şm da tüm insanlık yargılandı, onun ruhsal-tiziksel
ölümüyle tüm insanhk öldü. Yaratan ilk inşam topraktan yarattı, ona yaşam
soluğunu üfledi. A dem 'se Yaratan'ın düzenini sarstı, sınırı aştı; bunu "Tann
gibi" olm ayı özleyerek Tann kom pleksi içinde yaptı. Tanrı A dem 'i dışladı,
ama yücelerden gönderdiği M esih'i insanlığın kurtarıcısı kıldı.
Tanrı, Oğlu M esih'i bir peygam ber diye atam adı; beden kuşanan Sözü
niteliğinde onayladı. M esih topraktan yarablm adı, erden kız Meryem 'den
insan olarak doğdu. O 'nım yersel babası yoktur, sadece bakire annesi var-
dır. Bu yüzden tüm İnsanlığın iki tem silcisi vardır: Topraktan yaratılan
A dem , yüceden gelen İsa M esih. Birbiriyle çelişkili iki insan! Adem 'le iliş-
kiden herkese günah, ölüm ve yargı gelir. İsa M esih'le özdeşlikten arınma,
kurtulm a, diriliş ve sonsuz yaşam gelir, insanlarm doğalarındaki tercihle-
rini bu iki tem silci yönlendirir. Adem , günah, ölüm ve yargı tem silcisidir.
Tanrı onu bencil isteklerine, kibrine ve Tanrı kom pleksine yenik düşerek
günah işleyen biri niteliğinde tanıtır. Tanrıya göre Adem, tüm insanlığın
doğasında var olan Tann kom pleksi kalıtım lı günahı getiren bir sorum-
ludur. Adem tüm insanlığın yıkıcısıdır. Yeryüzünde her yaratık onun uy-
ruğu, suçtan arınm a isteği herkesin bağrındaki yakarıdır. Oysa İsa M este,
A dem 'in insanlığın adm a yok ettiği tüm iyi özellikleri çarm ıha çakılarak ve
dirilerek geri alan kurtarıcıdır: "N e var ki, tanrısal bağış A dem 'in suç işle-
m eşine benzem ez. Bir tek kişinin suç işlem esiyle bunca insana ölüm yargısı
geldiği göz önünde tutulsun. Am a Tanrı kayrasının ve arm ağanının bir tek
insanın (İsa M esih'in) kayrasında bunca kişi yararına bollukla dağıtılm ası
daha da kesindir. Tanrısal arm ağan ٠tek kişinin günahı gibi değildir. Çün-
kü bir tek insam n suçu sonucunda saptanan yargı suçlu çıkarılm a oldu.
Tanrısal bağış ise bunun tersine, bir sürü suçtan sonra doğru çıkarılm ayı
oluşturdu. Bir tek insanın suç işlem esinin ölüm egem enliğini getirdiği ve
bunun o tek kişi aracılığıyla olduğu önümüzdedir. Ama kayra bolluğunu
ve doğruluk arm ağanım alanlarm bir tek kişi aracılığıyla yaşamda egemen-
lik sürecekleri daha kesindir" (Rom alılar, 5:15-17).
159
Halis ÇETİN
üzere, iki kam pa ayrılm ıştır. Yeryüzünde yaşanan hiçbir olay Tanrı iradesi-
nin her insan ruhu için takdir ettiği ezeli çerçeveyi değiştirem ez. Tanrı'nın
seçkinleri, dünya kurulm adan önce belirlenm iştir, insanlar arasındaki asıl
160
KUTSALINGÖLGESİNDE
savaş, Tanrıyı hor görm eye varan benlik sevgisi yani "Tanrı kom pleksi" İle
beniiği yani tanrı kom plekste؛hor görm eye varan Tanrı sevgisi arasındaki
m ücadeledir. İncil bunlardan İlkini sonsuza kadar lanetlenm iş olanların,
İkincisini Tanrının seçkin kullarm dan oluşan arınm ış toplum olarak "G ök-
lerin Egem enliği" şeklinde sim geleşhrm iştir.
161
Halis ÇETİN
162
KUTSALIN GÖLGESİNDE
başkalarını aşağılarlar, fani olm ayan Tann'nm izzetini, fani olan şeylerin
suretinin benzeyişiyle değiştirirler, edebi kutsal olan Yaratan'dan çok yara-
tığa tapıp kulluk ederler. Buna karşılık öteki arınm ış toplum da ise, insam n
bilgiden, m ülkten, soydan, kutsanm ışlıktan vb. kaynaklı üstünlüğü yoktur.
Sadeee Tanrıya yakınlık vardır. Gerçek Tanrı'ya gereğince ibadet edilir ve
bunun ödülü de erm işlerin, kutsal m eleklerin, kutsal insanlarm toplulu-
ğunda aranır. "Ta ki Tanrı İrer şeyden her şey olsun" diye.
İşte İsa, "Tanrı her şeyden her şey olsun" diye yola çıkmıştır. O nun yolu
bozulm uş kutsal İsrail halkım yeniden arındırm ak ve şeytanın yoluna sap-
m ış Tanrı kom plekslerinin çeşitli yönleriyle tekebbüre düşm üş insanlığı
Tann sevgisi he kuşatarak yeniden Tanrının kralı olduğu "G öklerin Ege-
m enliği" altında toplam aktır. Çünkü onun görevi "halkım günahlarından
kurtarm aktır".
163
Halis ÇETİN
dılar, onlarm izlediği yoldan çabucak saptdar. RAB onlar için ne zaman
bir hâkim çıkardıysa, onunla birlikte oldu; hâkim yaşadığı sürece onlan
düşmanlarının elinden kurtardı. Baskı ve zulüm altmda İnledikleri zaman
RAB onlara acıyordu. Ne var ki, hâkimleri ölür ölmez yine başka ilahlara
bağlanıyor, onlara kulluk edip tapınıyorlardı. Bu yolda atalarından beter
oldular. Yaphklan kötülüklerden ve inatçılıktan vazgeçmediler. RAB bu
yüzden İsrail'e ötkelenerek şöyle dedi: 'Mademki bu ulus atalarının uy-
maşım buyurduğum antlaşmayı bozdu ve sözümü dinlemedi, ben de bu
topraklarda bıraktığı ulusların hiçbirini artık önlerinden kovmayacağım.
Ataları gibi özenle RAB'bin yolundan gidip günleyeceklerini görmek için
onları bu uluslarla sınayacağım" (Tevrat, Hâkimler; 2:10-22).
İsrail halkı, vaat edilm iş topraklan ele geçirip güç ve zenginlikle şım ara-
rak Tanrı R A B'be ihanet ettiler, ö n cek i kuşaklar verdikleri sözleri tutm ayıp
Tann RA B'bi sonraki kuşaklara anlatm adılar. Tann Rab'bin gücünü, gör-
kem ini, nim et ve yardım larını "bilm eyen" sonraki kuşaklar ise "R A B'bin
gözünde kötü olam yaptılar, 'Baallar'a tapındılar. Kendilerini M ısır'dan Ç1-
karan atalarının Tanrısı RA B'bi terk ettiler. Çevrelerinde yaşayan ulusların
değişik ilahlarına bağlanıp onlara tapındılar. RA B'bi terk edip Baal'a ve Aş-
toretler'e tapındılar". Bu ihanetlerinin "üzerine RAB İsrail'e öfkelendi" ve
"onları, her şeylerini alan yağm acıların eline teslim etti, karşı koyamadıkla-
rı çevredeki düşm anlarının kölesi yaptı, savaşa her gittiklerinde yenilgiye
uğrattı, çok büyük sıkıntılar içine soktu". Fakat Tanrı RAB, İsrail halkının
atalarına verdiği söz üzerine on lan tam am en de yok etm edi; "onlara acıdı".
"RA B onları yağm acıların elinden kurtaran hâkim ler çıkardı. Am a hâkim-
lerlni de dinlem ediler. RA B'be vefasızlık ederek yine haşka ilahlara tapın-
dılar. RA B'bln buyruklarını yerine getiren ataları gibi davranm adılar, on-
ların izlediği yoldan çabucak saptılar. RAB onlar için ne zam an bir bâkim
çıkardıysa, onunla birlikte oldu; hâkim yaşadığı sürece onları düşm anları-
n ın elinden kurtardı. Baskı ve zulüm altmda inledikleri zam an RAB onlara
acıyordu. N e var ki, hâkim leri ölür ölm ez yine başka ilahlara bağlanıyor,
onlara kulluk edip tapınıyorlardı. Bu yolda atalarından beter oldular. Yap-
hkları kötülüklerden ve inatçılıktan vazgeçm ediler". Tanrı RAB, ne zaman
İsrail balkını gönderdiği hâkim ler, peygam berler, önderler, krallar ve kur-
tan cılar eliyle zulüm ve kölelikten kurtarsa onlar yine azgınlık içinde Tanrı
RA B'be ihanet edip başka ilahlara taptılar.
Tanrı RAB, İsrail halkına yaptıkları ihanetlere rağm en "acıdığı için" on-
lara M usa'dan Yeşu'ya, Otniel'den Ehut'a, Şamgar'dan Gldyon'a, Tola'dan
Yair'e, Y iftah'tan ivsan'a, Elon'dan Avdon'a, Şlmşon'dan Sam uel'e, Saul'dan
Davut'a, Süleym an'dan Yarovam'a, Rehavam'dan Yeruşalim'e, Aviyam'dan
164
KUTSALIN GÖLGESİNDE
165
Halis ÇETİN
?eygam ber M alaki, İsrail halkını "R A B'bin gözünde lanetlenm iş olan
şeyleri yapm am aları" konusunda uyardı. O nlann Tanrı RA B'be verdikleri
sözleri دس , sadakat ve ibadetlerini yenileyerek arınm alarını emret-
ti. Çünkü Tanrı halkının yaşam ında ve Tanrıya tapınm asında savsaklam a,
günahkârlık ve isyan vardı. Peygam ber M alaki, İsrail halkından sonra onla-
ra yol gösteren kahin din adam larını da uyardı:
"Şimdi, ey kâhinler, bu buyruk sizin içindir. Her Şeye Egemen RAB di-
yor ki, söz dinlemez, adımı onurlandırmaya istekli olmazsanız, üzerinize
lanet yağdırıp hayırdualarınızı lanete çevireceğim. Lanetledim bile. Çünkü
beni onurlandırmaya istekli değilsiniz. Soyunuzu paylayacağım. Bayram-
!arınızda kurban eteğiniz hayvanların gübresini yüzünüze saçacağım. Sizi
önümden atacağım. Kâhinin dudaktan bilgiyi korumalı ve insanlar onun
ağzından öğüt aramalı. Çünkü ٠ Her Şeye Egemen RAB'bin ulağıdır. Ne
var ki, siz yoidan saptınız ve öğrettiklerinizle birçoklarını suça sürükledi-
niz; Levi'yle yaptığım antlaşmayı bozdunuz'. Böyle diyor Her Şeye Ege-
men RAB. 'Benim yollanmı izlemediniz, yasayla ilgili konularda adam
kayırdınız. Bu yüzden ben de bütün halkm önünde sizi aşağılayıp gülünç
duruma düşürdüm. Hepimizin babası bir değil mi? Bizi yaratan aym ? ا!ﻣﻢ
değil mi? öyleyse neden atalarımızın yapfcğı antlaşmayı bozarak herkes
kardeşine ihanet ediyor? Yahuda halkı haince davrandı. İsrail'de ve Ye-
ruşalim'de iğrenç şeyler yapıldı: Yahuda yabancı ilahın kızıyla evlenerek
RAB'bin sevdiği kutsal yeri kirletti. Bunu yapan kişi, kim olursa olsun, Her
Şeye Egemen RAB'be sunular getirse bile RAB onu Yakup'un topluluğun-
dan atsın! Tanrı sizi tek beden ve ruh yapmadı mı? Neden tek? Çünkü ٥
kendisine özgü bir soy ar:yordu. Onun için kendinize dikkat edin, hiçbiri-
niz gençken evlendiği karısına ihanet etmesin. İsrail'in Tanrısı RAB, 'Ben
boşanmadan nefret ederim' diyor, 'Giysisinin üstüne bir de zorbalığı kuşa-
nan kişiden de nefret ederim'. Böyle diyor Her Şeye Egemen RAB. Bunun
içte kendinize dikkat edin ve ihanet etmeyin. Sözlerinizle R A B 'b i ااﺳال -
diniz. 'O 'nu neyle usandırdık?' diye soruyorsunuz. 'Kötülük yapan herkes
RAB'bin gözünde iyidir, o onlardan hoşnuteır' ya da 'Hani, adalet sağla-
yan Tann nerede?' diyerek usandırdınız" (Tevrat, Malaki; 2:1-17).
Din adam ları, kâhinler ve halk Tanrıya verilm esi gereken ©ndalıkları
verm em ekle, ona doğru sunular sunm am akla hile yapıyorlardı. Tanrıya
166
KUTSALIN GÖLGESİNDE
yaptıkları her ibadet gösteriş, hile ve İsyanla doluydu. Tanrının tüm buy-
ruklarm ı savsaklayıcı hir küçüm sem e içerisinde reddediyorlardı. O 'nun
öğretileri uyarınca da yaşam ıyorlardı. Bu yüzden peygam ber M alaki hem
R ab'bin yeni yolunu hazırlam ak hem de büyük habercisini m üjdelem ek
için onları uyarıyordu. Rab yolu hazırlam ak ve antlaşm asını açıklam ak için
habercisini önünden gönderecek, sonra kendisi gelecek ve halkını cezalan-
dırıp günahlarından arındıracaktır:
Tanrı RAB, M usa ile başladığı "y o l hikâyesinde" kutsal halkı tarafından
sürekli ihanete uğram aktan "usanm ıştı" artık, ö zellik le halkım ıslah etm esi
gereken kâhinler halkm dan beter bir ihanet içinde idiler. Bu din adamlart
"göklerin egem enliğinin kapısını insanların yüzüne kapatan, ne kendileri
içeri giren ne de girm ek isteyenleri bırakan" bir inatçılık ve ihanetle halkı-
m da yoldan çıkarıyorlardı. Tanrı RAB, yukarıdaki tüm örneklerle aslında
Adem 'den Kayin'e, N uh halkından Lut topluluğuna, İbrahim 'den Yakup'a,
Yusut'un kardeşlerinden M usa'nın Tanrıya güvenm em esine, H arun'un is-
yarımdan Levilileriin ihanetine ve M usa ile İsa arasm da yaşanan tüm İha-
netler, ج،؛
أﺳﺎا , isyanlar, savsaklam alar ve hileleri özetliyordu, ö y le ki
artık Tann RAB de on lan n tüm bu ihanetleri karşısında hala "H ani, adalet
sağlayan Tanrı nerede? diyerek" büyük bir pişkinlik ve aym azlık İçinde ol
167
Halis ÇETİN
İsa'nın geieceği daha önceden hem Rom alılar hem de İsrail halkı tara-
fm dan önceden bilindiği için kim isi ona itaat etm ek kim isi de onu yok et-
m ek için savaşa giriştiler, isa'n m tıpkı M usa gibi doğması yani "yasaklı"
bir ortam a geim esl onun da m ücadelesinin ne denli şiddetli olacağım gös-
teriyordu. İsa da tıpkı M usa gibi hem dış düşm anlar hem de iç düşm anlar
ile m ücadele edecekti. Birinciler İle yeryüzünün Tanrı kom pleksinin kibirli
ianetllleri olarak İkinciler ile de kutsal halkın Tanrı kom pleksinin bilgili hi-
lekâr hainleri olarak m ücadele edeceklerdi. Bu savaşm anlam ım ve isa'nm
m isyonunu en az onun kadar iyi bildikleri için birinciler güç ve şiddet İle
İkinciler ise bilgi ve lıile ile daha ٠doğm adan savaşa başlam ışlardı bile:
169
Halis ÇETİN
N asıralı İsa hem "R ab kurtarır" vaadi hem "R ab korur" güveni hem de
"ünce söz vardı" ilkesinin gereği olarak olağanüstü bir m ucize ile dünyaya
gelm işti. Am a onun m isyonunu gerçekleştirm esi için bu çileli "yolun ha-
zırianm ası, dikenlerden tem izlenm esi, geçeceği patikaların düzlenm esi ve
evrensel m isyonunun m üjdelenm esi" gerekiyordu. Bu görev de kendisi de
yine bir m ucize eseri doğmuş, kısırlığa uğram ış çok yaşlı bir anne ve yine
çok yaşlı bir baba olan Zekeriya'dan dünyaya gelm iş Tanrının seçkin kulu
vaftizci Yahya olacaktır. Çünkü artık tüm insanlık için "G öklerin Egemen-
liği yaklaşm ış", "Tanrının Krallığının K apıları" açılmıştı: M üjdeler olsun!
"؛
٠ ^inlerde Vaftizci Yahya ortaya çıktı. Yahudiye çölünde şu çağrıda
bulunuyordu: 'Tövbe edin! Cöklerin Egemenliği yaklaşmıştn'. Nitekim Ye-
şaya peygamber aracılığıyla 'Rab'bin yolunu hazırlayın, geçeceği patika-
lan düzleyin diye çölde yükselen ses' şeklinde sözü edilen kişi Yahya'dır.
Yahya'nm devetüyünden giysisi, belinde deriden kuşağı vardı. Tek yediği,
çekirge ve yaban balıydı. Kudüs'ün, bütün Yahudiye'nin ve him Şeria nehri
yöresinin halkı ona geliyor, günahlarını itiraf ediyor, onun tarafından Şeria
170
KUTSALIN GÖLGESİNDE
Yahya, yukarıda ifade ettiğimiz "isa 'm n ü ç M isyonu”nu da çok iyi bildi-
ği için tüm insanlığa onu m üjdeliyordu. Bir tarafta tüm dünyayı efendi-köle
diye ikiye ayırm ış Roma, diğer tarafta İsrail halkım efendi-köle olarak ikiye
bölm üş din adam ları sınıfı vardı. İsa'n ın işi çok zordu. Bir tarafta insanla-
٢
٥١bedenlerini köleleştiren siyasi, hukuki ve askeri bir güç, diğer tarafta
insanlarm ruhlarını kendileri için kullaştıran kutsal, dini ve ekonom ik bir
güç vardı. İsa, "G öklerin Egem enliği" için hem bedenleri hem de ruhları
her türlü kölelikten, kulluktan, günahlardan, kirlerden ve hastalıklardan
arındıracakta .ه hem kurtarıcı hem de M esih'ti. O 'nun getireceği Gökyü-
zü Krallığının ilke ve değerleri yeryüzünün şeytani kötülük düzenlerini
de tehdit ediyordu, o sadece İsrail halkına değil tüm insanlığa dair ilke
ve değerler getiriyordu, o, "öyleyse biz ne yapalım ?' diye soran" halklara,
vergi görevlilerine, askerlere bile gelecekten m üjde veriyordu. Yahya'mn
ifadelerlyie O 'nun getireceği egem enlik düzeni, sadece dini bir arınma de-
ğil sosyal, siyasi, ekonom ik, askeri ve ahlaki kısaca dünyevi her türlü gü-
nahlardan, kirlerden ve hastalıklardan sıhhat bulmayı, tüm kişisel, kolektif
ve evrensel Tanrı kom plekslerinden arınm ayı sağlayacaktı.
"Benden sonra benden daha güçlü olan geliyor. Eğilip ©'m m çarıkları-
nın bağım çözmeye biie layık değilim. Ben sizi suyla vaftiz ettim, ama © sizi
Kutsai RuhTa vaftiz edecektir. Zaman doldu. Tanrı'nm Egemenliği yaklaştı.
Tövbe edin, Müjde'ye ( "! اﻫﺎاﻫﺎانMarkos, 1: 7-8,15).
"H alk Yahya'ya , 'öyleyse biz ne yapalım?' diye sordu. Yabya onlara,
'İki mintanı olan, birini hiç mintanı olmayana versin; yiyeceği olan da bunu
hiç yiyeceği olmayanla paylaşsın' cevabım verdi. Bazı vergi görevlileri de
vaftiz olmaya gelerek ona, 'öğretmenimiz, biz ne yapalım?' dediler. Yah-
ya onlara, 'size buynılandan daha çok vergi almayın' dedi. Bazı askerler
171
Halis ÇETİN
de ona, 'ya biz ne yapalım?' diye sordular. © da onlara şöyle dedi: 'Kaba
kuvvetle ya da yalan suçlamalarla kimseden para koparmayın, ücretinizle
yetinin" (Luka, 3:10-14).
"Yahya ertesi gün İsa'nm kendisine doğru geldiğini görünce şöyle dedi:
'İşte, dünyanın günahını ortadan kaldıran Tann Kuzusu! Ruh'un güvercin
gibi gökten indiğini, ﺳﺄل'ه üzerinde durduğunu gördüm. Tanrının Oğlu
budur diye tanıklık ediyorum" (Yuhanna, 1: 29-34).
Bu yeni düzende artık insanlar "ik i mintandan birini hiç mintanı olmaya-
na verecek; yiyeceği olan hiç yiyeceği olmayanla paylaşacak; İnsanları eze-
cek ve açlığa mahkûm edecek düzeyde çok vergi alınmayacak; hiçbir işte
kaba kuvvete başvurulm ayacak; yalan suçlamalarda bulunulmayacak; kim-
seden zorla malları gasp edilmeyecek, para kopartılmayacak; herkes kendi
ücretiyle yetinecek, rüşvet, em eksiz kazanç elde etm eyecektir". Yahya'nın
sadece uyarı olarak ifade ettiği bu yeni düzen eski düzenin sahipleri olan
Roma ve İsrail halkındaki Tann kom pleksleri tarafından hem en anlaşıldı:
Yahya'nın verdiği m üjdenin m esajı daha İsa gelm eden yerine ulaşm ış ve
bunun bedeli olarak "hapse atılm ıştı". Bu olay İsa'ya karşı hem dış düşm an
Rom a'nın hem de iç düşm an İsrailli yönetici ve din adam larının ittifakının
da habercisi idi. Görünün o ki, isa'm n savaşı çok çetin olacaktı.
172
KUTSALIN GÖLGESİNDE
ğil, Tanrı'nın ağzından çıkan her sözle yaşar' diye yazılmıştır'. Sonra iblis
O'nu kutsal kente göhirdü. Tapmağm tepesine çıkarıp dedi ki, 'Tanrı'nın
Oğluysan, kendini buradan aşağı at. Çünkü şöyle yazılmıştır: 'Tanrı, senin
için meleklerine buyruk vereeek. Ayağın bir taşa çarpmasın diye seni elleri
üzerinde taşıyacakla! ؟İsa iblis'e şu karşılığı verdi: 'Tanrın olan Rab'bi sma-
ma' diye de yazılmışta, iblis aym şekilde İsa'yı çok yüksek bir dağa çıkarıp
O'na tüm görkemleriyie dünyanın bütün ülkelerini gösterdi. 'Yere kapanıp
bana taparsan, bütün bunları sana vereceğim' dedi. İsa ona şöyle karşılık
verdi: 'Çekil git. Şeytani Tanrın olan Rab'be tap, yahuz O 'na kulluk et' diye
yazılmışta. Bunun üzerine iblis İsa'yı bırakıp gitti. Melekler de gelip İsa'ya
hizmet ettiler, o günden itibaren İsa şu çağrıda bulunmaya başladı: Tövbe
edin! Göklerin Egemenliği yaklaştı" (Matta, 4:1-17; M arkos,l: 12-13; Luka,
4:1-13).
173
Halis ÇETİN
Tıpkı karanlığın ışığı alt edem eyeceği gibi İsa'yı bu şekilde alt edeme-
yeceğinl anlayan Şeytan bunun üzerine ikinci Tann kompleksini denemeye
karar verir. Şeytan yılların tecrübesi ile çok iyi bilm ektedir ki büyük kibirler
büyük tevazulann arkasına gizlenm iş ve zafer/üstünlük anlarında ortaya
çıkm ışbr. Çünkü Şeytan çok İyi bilm ekte idi ki, kibir insanın kendi değeri-
ni abartması iken tevazu da insanın kendi değerini küçültmesi, alçaltması-
dır. H er ikisi de "d eğ er"e karşı bir ihanet ve zulümdür. Bu açıdan her ikisi
de Tann kom pleksine giden yolda Şeytanın yol azığıdır. Bu yüzden Şeytan
İsa'ya Tanrı tarafından seçllm lşllğinln, * ve
m elekler tarafından korunuyor olm aklığının ona kazandırdığı tekebbürle
onu اﻫﺎا؛اط eder. Şeytan, İsa'ya "haydi, kendini bu tepeden aşağı at. Çün-
kü şöyle yazılmıştır: 'Tanrı, senin için m eleklerine buyruk verecek. Ayağm
bir taşa çarpm asm diye seni elleri üzerinde taşıyacaklar". Tanrının seçtiği,
m eleklerin koruduğu, ruhani evrende eller üzerinde اﻣﻤﺎااﺑﻢ ilahi bir güç-
sün sen. Sen, eğer Tanrıyı seni korum aya icbar edip onu test edersen onun
öğrencisi değil öğretm eni olursun ve ondan bile üstün olursun. Şeytan nasıl
ki tüm bu tecrübeleri daha önce M usa ve İsrail halkı üzerinde deneyerek ba-
şanlı olduysa şimdi de İsa üzerinde denemektedir. Fakat İsa'nın da dedeleri
vardır ve onlardan öğrendiği tecrübelerden çok iyi bilm ektedir ki "Tanrın
oian Rab'bi sınam ayacaksın". Çünkü sadece güven ilişkisine değer veren
^anrı Rab'bi şüphe içinde sınam aktan daha fazla kızdıran hiçbir şey yoktur.
İsrail halkının, H arun'un, M usa'm n başına gelen cezalarm da sebebi budur.
Şeytan ikinci Tanrı kom pleksi teklifinin de reddedilm esi üzerine son
olarak İsa'ya sahip olduğu "yeryüzü egem enliğinin" krallığım teklif eder:
"İb lis aynı şekilde İsa'yı çok yüksek bir dağa çıkarıp O 'na tüm görkem leriy-
te dünyanın bütün ülkelerini gösterir. 'Yere kapanıp bana taparsan, bütün
bunları sana vereceğim ' der". Şeytan, İsa'ya yeryüzü egem enliğine ait tüm
ülkelerin yönetim i, insanlarm kaderine tabakküm etm e iktidarı, ihtişam,
güç ve zenginlik içinde bir hayat vaat eder. İsa'nın sm avm da Şeytan veya
Tanrı için önem li olan vaatler, onlarm kabulü veya reddedilm esi değildi.
Ö nem li olan İsa'nın pazarlık yapıp yapm ayacağı veya pazarlığa m eyyal
olup olm adığı idi. Şeytan gökyüzü egem enliğine ait bir şeyden vazgeçilme-
dikçe yeryüzü egem enliğine ait hir şeyin elde edilem eyeceğini çok iyi bili-
yordu. Bu yüzden Şeytan, yeryüzü egem enliğine ait şeyler değil hizzat yer-
yüzü egem enliğini teklif eder. Şeytan, yeryüzüne ait tüm Tann kom pleksi
iktidarlarını İsa'nın ayaklarının altına serer. Fakat küçük bir şartla, isa'n m
bu denli görkem li iktidara ulaşm ası için sadece eğilm esi gerekir: "Yere ka-
panıp bana taparsan, bütün bunları sana vereceğim ". Oysa İsa'nın ilk mis-
yonu insanlarm Tanrıdan başka hiçhir şeyin önünde eğilm em esini sağla
174
KUTSALINGÖLGESİNDE
m ak idi. H ele hele göklerin egem enliğine ait değerleri bırakıp yeryüzünün
egem en kişileri, kurum lan, değerleri önünde eğilm ek "K utsal Yazılarda"
asla yazm ayan bir şeydi. İsa anladı ki yeryüzünü ayakları altında çiğnem e-
den gökyüzüne ulaşılam az. Yeryüzü lanetlenm eden gökyüzü kutsanam az.
Tanrıdan başka tüm Tanrı gibiler, tüm Tanrı kom pleksleri reddedilm eden
Tanrı Rab'be sadık kalınam az, iki Tanrıya birden asla kulluk edilemez.
Şeytan taşlanm adan Tanrı kom plekslerinden kurtulunam az. Şeytana ve
vaatlerine "defol/çekll git" denm eden insanlığın tek "Tanrısı olan Rab'be
tapılam az, yalnız O 'na kulluk edilem ez". Ancak "bunun üzerine iblis İsa'yı
(insanı) bırakıp gidebilir. A ncak bunun üzerine m elekler de gelip İsa'ya (in-
sana) hizm et ed ebilir". Çünkü "böyle yazılm ıştır tüm Kutsal Yazılarda".
İsa, Tanrıyı denem eden Tanrının denem esinden geçm iş ve sınavı kazan-
m ıştır. İsa için artık m üjdesini ve m isyonunun tem insanlara duyurm a vak-
ti gelm iştir. İsa'yı kendi m isyonuna ihanet içinde olan İki büyük düşm an
olan İsrail din adam larının devleti ve Roma yeryüzü devleti beklem ekte-
dir. O nlardan ilki insanlığın yüzüne Tanrının sevgi, rahm et ve af kapılarını
kapatm ışken İkincisi de göklerin egem enliğinin kapılarını sıkı sıkı kapat-
m ıştır. O halde isa'm n yapm ası gereken ilk çağrı da bu iki kapının ardına
kadar açılm ası olacaktır: "Z am an doldu. Tövbe edin! G öklerin Egem enliği
yaklaştı. Sadece M üjde'ye inanın".
175
Halis ÇETİN
"İsa, Celile gölünün kıyısında gezerken Petrus denen Simun ile kardeşi
Andreya'yı gördü. Balıkçı olan bu iki kardeş göle ağ atmaktaydı. İsa onla-
ra, 'ardımdan gelin, sizleri insan tutan balıkçılar yapacağım' dedi. Onlar
da hemen ağlarını bırakıp O'nun ardından gittiler. Oradan daha ileri gi-
den İsa, başka iki kardeşi, Zebedi'nin oğullan Yakupla Yuhanna'yı gördü.
Babaları Zebedi'yle birlikte kayıkta ağlarım onarıyorlardı. İsa onlan çağır-
dı. Onlar da hemen kayığı ve b abalar»! bırakıp İsa'nın a r d ın d a n gittiler"
(Matta, 4:18-22).
"Ertesi gün İsa, Celile'ye gitmeye karar verdi. Eilipus'u bulup ona, 'ar-
dımdan gel' dedi. Eilipus, Natanyel'i bularak ona, 'M usa'nın Kutsal Ya-
sa'da hakkında yazdığı, peygamberlerin de sözünü ettiği kişiyi, Nasıralı
İsa'yı bulduk' dedi. Natanyel Filipus'a, 'Nasıra'dan iyi bir şey çıkabilir mi?'
diye sordu. Eilipus, 'gel de gör' dedi. İsa, Natanyel'in kendisine doğru gel-
diğini görünce onun için, 'işte, içinde bile olmayan gerçek bir İsrailli!' dedi.
Natanyel, 'Beni nereden tanıyorsun?' diye sordu. İsa, 'Eilipus çağırmadan
önce seni incir ağacının altmda gördüm' cevabım verdi. Natanyel, 'Rabbi,
sen Tanrının ©ğlusun, sen İsrail'in Kralısın '؛dedi. İsa ona dedi ki, 'Seni
incir ağacının altmda gördüğümü söylediğim için m؛inanıyorsun? Bunlar-
dan daha büyük şeyler göreceksin'. Sonra da, 'size doğrusunu söyleyeyim,
176
KUTSALIN GÖLGESİNDE
177
Halis ÇETİN
lılığınızdan ötürü insanlar size sövüp zulmettikleri, yalan yere size karşı
her türiü kötü sözü söyledikleri zaman ne mutlu size! Sevinin, sevinçle
eoşun! Çünkü ؛؛öklerdeki ödülünüz büyüktür. Sizden önce yaşamış ©lan
peygamberlere de böy!e zulmettiler. Yeryüzünün tuzu sizsiniz. Ama tuz
tadım yitirirse, ona tekrar nasıl tuz tadı verilebilir? Artık dışarı atılıp in-
saniarm ayakları altuıda çiğnenmekten başka bir şeye yaramaz. Dünyanın
ışığı sizsiniz. Tepenin üzerine kum lan kent gizlenemez, insanlar da kandil
yakıp tahıl ölçeği altına k©ymazlar. Tersine, kandilliğe k©yarlar; oradan da
evdekilerin hepsine ışık verir. Sizin ışığınız insanların önünde öyle par-
lasın ki, iyi işierinizi görerek göklerde ola© Babanızı yüceltsinler! Kutsal
Yasa'yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak içte geldiğimi sam
mayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim. Size doğrusu-
nu söyleyeyim, gök ve yer ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden.
Kutsal Yasa'dan utacık bir harf ya da bir nokta bile eksilmeyecek. Bu ne-
denle, bu buyrukların en küçüklerinden birini kim çiğner ve başkaları-
na öyle yapmayı öğretirse. Göklerin Egemenliğinde en küçük sayılacak.
Ama bu buyrukları kim yerine getirir ve başkalarına öğretirse, Göklerin
Egemenliğinde büyük sayılacak. Size şunu söyleyeyim: doğruluğunuz din
bilginieriyle Ferisilertekini kat kat aşmadıkça. Göklerin Egemenliğine asla
giremezsiniz!" (Matta, 5:1-20).
İsa, öğrencilerine ilk vaazında onları m üjde iie tehditler arasm da bir
dengeye oturtur. Bir tarafta göklerin egem enliğinin yasalarm a uymanın
doğurduğu ilke ve değerlerden bahsederken diğer tarafta yeryüzü ege-
m enlerinin onlara karşı işleyecekieri tedhiş ve zulüm leri hatıriatır. Bu yol-
cuiuğun ne denli zor olduğunun farkına varm aları için ilk dersten itibaren
öğrencilerine tavsiyeierde bulunur. O 'nun için tem el kriter O 'n a uym akla
yeryüzü egem enliğinden kaybediien her şeyin kat kat fazlasının gökyüzü
egem enliğinde verileceği üzerinedir. Etrafın bu denli karanilk iki büyük
düşm an olan Rom a ve din adamı/bilginleri sınıfı Eerisiler ile çevrili olma-
sından korkm am alıdır. Çünkü test edilm eden kazanılacak hiçbir erdem in
değeri yoktur. Acı yoksa zafer, çile yoksa erdem, m ücadele yoksa nimet,
düşm an yoksa dost, savaş yoksa barış da yoktur. Bu savaş "o lan " ile " اه-
ması gereken" arasındaki evrensel savaştır. Tann RAB, olm ası gerekenden
yola çıkarak olanı değiştirm eye, Tann kom pleksi ise olandan yola çıkıp
olm ası gerekeni değiştirm eye çalışarak gerçeğe ve hayata m üdahil olmak
isterler. Bunun kutsallık alanındaki en büyük yansım ası ise "olağ an" ile
"olağanü stii" arasındaki ilişkide/çatışmada gizlidir. Tanrı RAB "olağanüs-
tü " olan üzerinden "oiağ an" olanm egem enlik alanına m üdahale ederken
Tanrı kom pleksi ise kendi egem enlik alanının "olağ an " gerçeklerini "olağa-
KUTSALIN GÖLGESİNDE
n ü ste " değer ve ilkeler ile düzenlem eye yönelir. Tanrı ile Tanrı kom pleksle-
rinin egem enlik iddialarının çatışm a alan ı da burasıdır.
179
Halis ÇETİN
tekebbür/kibirienme yerine yum uşak huylu olm ak; yalan ve ihanet yerine
doğruluk ve sadakat üzere olm ak; zalim lik yerine m erham etli olm ak; kin-
dar, gaddar ve kaba olm ak yerine yüreği tem iz olmak; savaşı yüceltm ek
yerine barışı sağlam ak; inandığı erdem lere ihanet etm ek yerine onlar uğru-
na zulm e katlanm ak; sövgü, zulüm ve her türlü kötü m uam ele karşısm da
çatışm ak yerine taham m ül gösterip sevinçle coşm ak". Zehri de panzehri de
yapan dozudur. Bu yüzden "K u tsal Yasa'dan ufacık bir harf ya da bir nokta
hile ekslltilm eyecektir".
180
KUTSALIN GÖLGESİNDE
İsa, toplum sal bir gerçekliğe tekabül etm eyen hiçbir ilke, değer ve erde-
m in • ve saygınlığının olam ayacağını çok iyi bilm ektedir. Ve
İsa yine çok iyi bilm ektedir ki, bilm ek anlam ak için, anlam ak inanm ak için
gereklidir ama asla yeterli değildir, insanlara inanm ak için anlam anın, an-
lam ak için de bilm enin gerekliliğini öğreten bir m ürebbi Rab'bin; "K utsal
Yasa'yı ve peygam berlerin sözlerini geçersiz kılm aya değil, tamamlamaya
gelen" bir öğretm en Rab'bin m isyonu dâ budur. Bu yüzden bu misyonu
" için daha önce İsrail atalarına Kutsal Yazılarda verilen buy-
rukları "A m a"larla geliştirir, genişletir. Gelişm enin yolu ve yönü Göklerin
" derinliklerine ve m erham et ilkesine doğrudur. Bir ulustan
öte evrensel bir egem enlik m isyonuna doğrudur. İsa kah kurallarla inşa
edilm iş totaliter bir cem aat kurgusuna değil gönüllü ve özgür iradeler ile
inşa edilm iş bir ahiaki egem enlik dünyasına inanmaktadır.
181
Halis ÇETİN
adalet için, yaşam ak değil yaşatm ak için, öld ü rm ek değil affetm ek içte, Ka-
yin gibi değil Habil gibi davranm ak için.
İsa, yine insanları, toplum ları ve ulusları Tanrı kom pleksleri içinde
günahkâr ve kirli yapan unsurları tek tek açıklar. H em en her konuda İsa,
insanların ruhlarına sinen Adem kom plekslerini tem izlem eye, Adem 'den
tevarüs eden günahları arındırm aya çalışır. İsa içte hiçbir konu yoktur te
KUTSALIN GÖLGESİNDE
İçin kaygılanm am ak, yarının kaygısını yarına bırakm ak, her günün derdini
kendisiyle baş başa hırakm ak gerekir". Çünkü evrensel Kutsal Yasa gereği
insanlar ve "uluslar hep bu şeylerin peşinden gittiler" ve hep bu şeyler yü-
zünden helak oldular.
İsa, m ülkiyetin "a it olm akla" ilgili bir se n in olduğunu bildiği için Tanrı-
ya ait olana "sah ip olm ak" Tanrıya ihanet edip Tanrı kom pleksine düşmek-
tir. Tanrı da zaten kendisine ait olanın sahibi olarak "en basit kardeşlerim -
den" dediği m ülksüzleri gösterm ektedir. Bu yüzden İsa, yargı ^ n ü n ü mülk
paylaşım günü olarak sunm aktadır. Am a ٠paylaşım ın yapıldığı yer olarak
da dünyayı gösterm ektedir. İsa, sahip olm aktan değil "eksiksiz olm ak"tan
bahseder. İsa'ya göre sahip olm ak eksik olm aktır: Tanrının eksikliği. Tanrı-
eksikliği
١١٥١ arttıkça Tanrı kom pleksinin varlığı da artar, insanı eksilten şey
varlıktir. Bu yüzden İsa için tüm m ülklerin sahibi olana şükretm ek; hiçlik
ile her şeyliğin aym olduğuna inanm ak; insanlarm zenginliğinin kaynağı
ihtiyaç duyacağı tek şey olan em rolunanı em redenden ayırm aksızm em-
redene geri iade etm ektir. Bu yüzden İsa'nın kitabında A lla r için "sahip
olm ak" diye bir sıfat yoktur. Bu sıfat Tanrının M alik ve M elik olm asına has-
tır. Her kim yeryüzü krallığında/mallkllğinde melik/kral olduğunu iddia
edip Tanrı kom pleksine yöneliyorsa ٠kişi gökyüzü krallığında bir hiçtir.
Adem 'den kaynaklı Tanrı kom pleksi "m ülklerinin ve iktidarlarının kendi-
terini ebedi kılacağını zannetm ek" ihaneti üzerine kurulu idi. Oysa İsa için
hiçbir şey hiç kim seye ait değildir, aidiyet bir köleliktir, sahip olduklarına
kölelik. İsa için hiç kim se de hiç kim seye ait değildir, kimse kim seye sahip
185
Halis ÇETİN
değiidir. İsa için ait olm ak da, aidiyet olm ak da, m ülklii olm ak da, m ülk
olm ak da, sahip olm ak da insanların asıl sahip olm ak zorundalıklarm ı yok
etm ek için bir im tihandır. O 'n a göre m ülksüzlük, m ülkün sahibini bilm e
erdem idir. M ülksüzlük m ülkün sahibine sahip olm ak tercihidir.
186
KUTSALIN GÖLGESİNDE
İsa, yasa değil hayat öğretm eniydi ve kutsal yasalar bile kitapta durdu-
ğu gibi hayatta durm azdı. Bu yüzden başta öğrencileri olm ak üzere tüm
insanlığa insan ilişkilerindeki asli "m uam elat" İlkelerini öğretiyordu: "Baş-
kasm ı yargılam ayın ki, siz de yargılanm ayasınız. Başkasım nasıl yargılarsa-
mz, siz de aynı yoldan yargılanacaksınız. Hangi ölçekle ölçerseniz, size de
aynı ölçek uygulanacak. Sen neden kardeşinin gözündeki çöpü görürsün
de kendi gözündeki m erteği fark etm ezsin? Seni ikiyüzlü! ö n c e kendi gö-
zündeki m erteği çıkar, o zam an kardeşinin gözündeki çöpü çıkarm ak için
daha iyi görürsün. Kutsal olanı köpeklere verm eyin. İncilerinizi domuzla-
rın önüne atm ayın. Yoksa bunları ayaklarıyla çiğnedikten sonra dönüp sizi
parçalayabilirler. Dileyin, size verilecek; arayın, bulacaksınız; kapıyı çalın,
187
Halis ÇETİN
size açılaeaktır. Çünkü her dileyen alır, arayan bulur, kapıyı çalana kapı
açılır, insanların size nasıl davranm asını istiyorsanız, siz de onlara öyle
davranın. Çünkü Kutsal Yasa'nın ve peygam berlerin söylediği budur. Dar
kapıdan girin. Çünkü kişiyi yıkım a götüren kapı geniş ve yol enlidir. Bu ka-
pıdan girenler çoktur. Yaşama götüren kapı ise dar, yol da çetindir. Bu yolu
bulanlar azdır. Sahte peygam berlerden sakının! Kuzu postuna bürünerek
gelirler size, am a özde yırtıeı kurtlardır. Onları m eyvelerinden tanıyacak-
smız. Her iyi ağaç iyi m eyve verir, kötü ağaç ise kötü meyve verir, işte bu
sözlerim i duyup uygulayan herkes, evini kaya üzerinde kuran atellı adama
benzer. Bu sözlerim i duyup da uygulam ayan herkes, evini kum üzerinde
kuran budala adama benzer. Yağmur yağmış, seller yükselmiş, yeller esmiş
ve eve yüklenm iş. Ve ev çökm üş; çöküşü de korkunç olm uştur".
İsa'nın asli am acı k u rta n a sı olarak geldiği insanlığı tem elleri sağlam
bir evin içinde "adalet, b a n ş ve m erham et" için yaşatm aktır. Bu çabası için
insanlardan ne m addi ne de m anevi bir beklenti içindedir. Ne halkının din
bilginleri gibi m isyonu karşılığında para ve pay istiyor ne de "Tanrıyı bira-
kıp kendisini 'Rab! Rab diye çağırarak" kutsallaştırılm ak istiyordu, o, ken-
dişine değil gösterdiği şeylere bakılm asını istiyordu. Bu yüzden de O 'nu
dinleyen halk O 'nun farklığınm farkm a varıp "O 'm m kendi din bilginleri
gibi değil, yetkili biri gibi" olduğunu anladılar. Fakat "farkındalığın isti-
rap" olduğunu bilen İsa, din bilginlerinin Tanrı kom pleksi içinde kibir ve
nankörlükle kendilerine em anet edilen kutsala nasıl kendi keyfi iktidarları
içte ihanet ettiklerini de çok iyi biliyordu. Eğer bir halk "kutsal olanı kö-
peklere verir, incilerini dom uzlarm önüne atarsa onlar da bunları (temsile
ve bölüşüm e layık/ehil olm adıkları bu em anetleri Tanrı kom pleksi içinde)
ayaklarıyla çiğnedikten sonra dönüp em anet edenleri/halkı parçalarlar".
Tipte İsrail halkı gibi, tıpkı Tevililer gibi, tıpkı sahte peygam ber ve sahte
din adam ları gibi, tipkı insanlık tarihi gibi.
"İsa on ؛
ال،لiğrencisin] yanma çağırdı; kötü ruhları kovmak ve her has-
talığı, her illeti iyileştirmek üzere onlara kötü ruhlar üzerine yetki verdi.
İsa Onikileri şu buyrukla halkın araşma gönderdi: 'Diğer uluslara ait yer-
lere gitmeyin. İsrail halkının kaybolmuş koyunlarma gidin. Gittiğiniz her
yerde Göklerin Egemenliğinin yaklaştığurı duyurun. Hastaları iyileştirin,
ölüleri diriltin, cüzamlıları temiz kılın, cinleri kovun. Karşılıksız aldınız,
karşılıksız verin. Kuşağınıza alim, gümüş, ya da bakır para koymayın. Yol-
culuk için ne torba, ne yedek mintan, ne çarık, ne de değnek alın, işte,
kurtların araşma koyunlar gibi gönderiyorum sizi. Yılan gibi akıllı, güver-
cin gibi saf اﻟالام. insanlardan sakının. Sizi mahkemelere verecekler, havra-
lannda kamçılayacaklar. Hatta benden ötürü valilerin ve kralların önüne
' Böylece onlara ve uluslara tanıklık edeceksiniz. Kardeş
kardeşini, baba çocuğunu öteme teslim edecek. Çocuklar anne babalarma
başkaldınp onları öldürtecekler. Benim adımdan öttirü herkes sizden nef-
ret edecek. Ama sonuna kadar dayanan kurtulacaktır, öğrenci öğretme-
ninden, köle de efendisinden üstün değildir... Bedeni öldüren, ama canı
öldürmeye gücü yem eyenlerden korkmaym. Hem canı hem de bedeni
cehennemde mahvedecek güçte olan Tanrı'dan korkun.. .Yeryüzüne barış
getirmeye geldiğimi sanmayın! Ben barış değil, kılıç getirmeye geldim.
Çünkü ben oğulla babasının, kızla annesinin, gelinle kaynanasınm arası-
na ayrılık sokmaya geldim. İnsamn düşmanları, t e ld i ev halkı olacaktar.
Annesini ya da babasını beni sevdiğinden çok seven, bana layık değildir.
Oğlunu ya da l،ızım beni sevdiğinden çok seven, bana layık değildir. Çar-
mıhını yüklenip ardımdan gelmeyen, bana layık değildir... Bu sıradan ki-
şilerden herhangi bitine, öğrencim olduğu için bir bardak soğuk su bile içi-
ren, size doğrusunu söyleyeyim, ödülsüz kalmayacaktır" (Matta, 10:1-42).
Onların bir tarafta siyasi Tam ı kom pleksi Rom a'nın diğer tarafta dini
Tanrı kom pleksi din adam larının şerrine ve zulm üne maruz kalacaklarını
çok iyi biliyordu. Sadece "G öklerin Egem enliğinin yaklaştığım duyurma-
la n " bile yeryüzü egem enlerinin ellerindeki iktidarlarının yok olacağı kor-
kuşuna ve om m üreteceği teröre sebep olacaktı. Bu yüzden de öğrenciler
" düşecek, havralarda kamçılanacak, hatta öğretmenlerinden
öterü valilerin ve kralların önüne çıkarılıp" yargılanacak ve cezalandırıla-
caklardı. Böylece öğrencilerin "onlara ve uluslara tanıklık edecekleri" ^ n l e r
gelecekti, o günler geldiğinde ise "kardeş kardeşini, baba çocuğunu ölüm e
teslim edecek. Çocuklar anne babalarına başkaldırıp onları öldüreceklerdi".
Am a bu kutsal davanın öğrencilerinin "bedeni öldüren, ama cam öldürme-
ye gücü yetm eyenlerden korkm am ası, sadece hem cam hem de bedeni ce-
hennem de m ahvedecek güçte olan Tann'dan korkması gerekecekte".
A rtık göklerin kapısı açılm ış Tanrının krallığında hüküm süren "G ök-
lerin Egem enliği" ile Şeytan'ın krallığında yaşayan "Yeryüzü Egem enliği"
arasm daki ezeli ve ebedi evrensel mücadele/savaş başlam ıştır. Bu savaşm
silahları zannedildiği gibi sadece sevgi, barış ve m erham et değildir. Aynı
zam anda kötiilük ve günah dünyasının anlayacağı dilden de konuşm ak
gerekecektir. Bu yüzden İsa, "yeryüzüne (sadece) barış getirmeye gelme-
m iştir. O barış değil, kılıç getirm eye gelm iştir. Çünkü O oğulla babasının,
kızla annesinin, gelinle kaynanasının arasına ayrılık sokmaya gelmiştir. In-
sanın düşm anlarının, kendi ev halkından olacak" kadar kutuplaşacak bir
hak-batıl, dost-düşm an, iyi-kötü, kutsal-lanetli, m iim in-m ünkir çatışm ası
getirmiştir. Bu davanın gereği olan açık ve kesin olm anın hükm ü ve sonucu
da budur. Bu evrensel dava uğruna "annesini ya da babasını, oğlunu ya
da kızını İsa'yı sevdiğinden çok seven, O 'na layık olmayacaktır. Çarmıhını
yüklenip O 'nun ardından gelm eyen, O 'na layık olmayacaktır. O 'na karşı
canını kurtaran, onu yitirecek, O 'nun uğruna canını yitiren ise onu kurta-
racaktır". isa'n m bu kutsal yolculuğu asla ikiyüzlülüğe, riyakârlığa, kibre,
her tarafın yanında olup idare etm eye yönelik bir süreç değildir, iki ege-
m enlik arasındaki ayrım artık kesindir. Zam an eski zam anlar gibi değildir,
m ekan eski m ekanlar gibi değildir, halk eski halklar gibi değildir, düşm an
eski düşm anlar gibi değildir, savaş eski savaşlar gibi değildir. Tanrı eski
Yahve gibi değildir ve İsa da M usa gibi değildir, isa'n m dili de kararı da
kesindir: "Benden yana olm ayan bana karşıdır". Bu )dizden "hem , hem de",
"n e, ne d e" türü söylem lerin vakti geçm iştir. Zam an artık tercih yapm ayı
zorunlu kılm aktadır: "ya, ya da", "ya bendensin ya da düşm anım sm ".
190
KUTSALIN GÖLGESİNDE
191
Halis ÇETİN
İsa, gösterdiği m ueizeier ile "Tanrı gibi" değil bizzat "Tanrı olarak" olağa-
nüstü işler yapıyordu. Bu da O 'nu insan olm adan çıkarıp peygam ber ol-
maya, oradan Tanrının Oğlu olm aya, oradan Tann gibi olmaya, oradan da
Tanrılığa yükseltiyordu.
"İsa bir kayığa bitap karşı kıyıya geçti ve kendi kentine gitti. Kendisine,
şilteye yatırılmış felçli bir adam getirdiler. İsa felçliye, 'oğlum, cesur ol,
günatearm bağışlandı' dedi... Sonra felçliye, 'kalk, şilteni topla ve evine
git' dedi. Adam da kalkıp evine gitti. Halk bunu görünce korkuya kapıldı.
İnsana böyle bir yetki veren Tann'yı yücelttiler" (Matta, 9: 1-8; Markos, 2:
1-12; Luka, 5:17-26). "O n iki yıldır kanaması olan bir kadın isa'nm arkasın-
dan yetişip giysisinin eteğine dokundu, içinden, 'giysisine bir dokunsam
kurtulacağım' diyordu. İsa arkasına dönüp onu görünce, 'cesur ol, kızım!
İmanın seni kurtardı' dedi. Ve kadm o anda iyileşti. İsa, yöneticinin evine
varıp kaval çalanlarla gürültülü kalabalığı görünce, 'çekilin! Kız ölmedi,
sadece uyuyori dedi. Onlar ise kendisiyle alay eltiler. Kalabalık dışarı çıka-
nlmca İsa içeri girip kızm elinden tuttu, tez da ayağa kalktı. Bu olayın ha-
beri o yörenin tiimüne yayıldı" (Matta, 9: 18-26; Markos, 5: 21-43; Luka, 8:
40-56). "İsa oradan ayrılırken İki kör adam, 'Ey Davut Oğlu, halimize acı!'
diye feryat ederek O'nun ardından gittiler. İsa körlerin gözlerine dokundu
ve adamlarm gözleri açıldı. Adamlar çıkarken İsa'ya, cine tutsak dilsiz biri
getirildi. Cin kovulunca adamm dili çözüldü. Halk hayret içinde, 'İsrail'de
böylesi hiç görülmemiştir' diyordu. Ferisiler ise, 'cinleri, cinlerin reisinin
gücüyle kovuyoh diyorlardı" (Matta, 9: 27-34). "Halka çimenterin üzeri-
ne oturmalarım buyurduktan sonra, beş ekmekle iki balığı alta, gözlerini
göğe dikerek şükran duasını yaptı; soma ekmelderi bölüp öğrencilerine
verdi, onlar da halka dağıttılar. Herkes yiyip doyduktan som a on iki sepet
dolusu yemek artiğı topladılar. Yemek yiyenlerin sayısı, kadm ve çocuklar
hariç, yaklaşık beş bin erkekh" (Matta, 14:13-21; Markos, 6: 30-44; Luka, 9:
10-17; Yuhanna, 6:1-14).
192
KUTSALIN GÖLGESİNDE
rın bu düşünceler İle İsa'yı Tann edinm eleri de isa'n m imtihanı idi; doğu-
m unda, hayatında, m ucizelerinde, ülümünde ve ölümü sonrasında.
"İsa iman etmiş olan Yahudiletie, 'Eğer benim sözüme bağlı kalırsanız,
gerçekten öğrencilerim olursunuz. Gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi öz-
gür lcılacak' dedi" (Yuhanna, 8: 31-32).
193
Halis ÇETİN
"Tomas ©' ٨٧, 'RabbLm ve Tanrım!' diye yamtladr. İsa, 'Beni gördüğün
için mi iman eten?' dedi. 'Görmeden iman edenlere ne muflu!" (Yuhanna,
20:28-29).
Kişisel Tanrı kom pleksinin kaynağı olan kibri kendi rubunda yok edip
ondan "yoksul ve yoksun" olanlara ne mutlu. K ibrin verdiği gururu yenip
diğer insanlarm aşağılam ası karşısında "y aslı" olanlara ne mutlu. Kibirden
"yoksul ve yoksun" kalm akla ve bundan dolayı da insanlarm kınamasına
m aruz kalm akla yetinm eyip "yum uşak huyluluk", "doğru lu k", "erd em ",
"b a rış" ve "m erham et" değerleri ile doğalarını, ruhlarını ve yüreklerini
"vaftiz olarak" "tem izleyenlere" ne mutlu. Yeryüzü egem en değerleri yeri-
ne göklerin egem en değerleri ile kişisel Tann kom plekslerinden temizlen-
diğl için kolektif/toplumsal ve evrensel Tanrı kom plekslerinin "aşağılam a-
sm a", "h akaretin e", "zulm üne", "sövm elerine", "yalan yere her türlü kötü
sözlerine", " y k ^ lla ş tır m a y a " , "a çlığ a ", "kin ve n efrete", "toplum dışı ol-
m aya", "adlarım kötiileyip toplum dan reddedip tecrit olm aya" mahkûm
edilm iş Tanrının ve gerçeğin çocuklarına ne mutlu. Çünkü "Tanrı'nın ve
Göklerin Egem enliği onlarmdır. © nlar teselli edilecekler. O nlar yeryüzünü
m iras alacaklar. O nlar doyurulacaklar. O nlar gülecekler. O nlar m erham et
bulacaklar. O nlar Tanrı'yı görecekler. O nlara Tann oğullan denecek. Sevi-
nip sevinçle coşacaklar, öd ü llerin i yeryüzünde aram adıkları için gökyü-
zünden büyük ödüller alacaklar. Tıpkı onlardan önce yaşam ış olan ve bu
Tanrı kom pleksleri tarafından zulm e uğram ış peygam berler gibi". Am a
Tann kom pleksleri açısından "zengin ve tok olanlara", "gerçeği bırakıp da
tüm insanlarm kendileri için iyi sözler söylem elerine" âşık olanların "vay
haline!". Çünkü onlar "açlık çekecekler, yas hıtup ağlayacaklardır". Tıpkı
"ödülünü yeryüzünde arayan ve bunun içte de tüm insanların kendileri
195
Halis ÇETİN
İçin iyi sözler söylem elerini esas alan ataları ve tabi oldukları sahte pey-
gam berleri gibi".
İnsanın doğasında ve ruhunda bir tohum olarak var olan Kişisel Tanrı
kom pleksi veya Tanrının egem enlik 'Sözü ' büyüyeceği toprağa, büyüten
bahçıvana (Tanrı veya iblis) ve "yaşam ın kaygıları, zenginlikleri ve zevkle-
ri içindeki" tercihlere göre şekillenir ve farklılaşır. Eğer insan kişisel Tanrı
196
KUTSALIN GÖLGESİNDE
İsa'ya göre kişisel Tanrt kom pleksinin kaynağı olan kibir ve onun do-
ğurduğu "kend i doğrularını m utlak kabul edip o doğrular İle insanları yar-
gılam a hakkım n" sebep olduğu en büyük kibir gösterisi İse din, zenginlik,
makam, güç ve bilgiye dayalı olarak insanlar arasm da üstünlük iddiasına
dayalı "kıyaslam a yapm aktır". Kıyaslam a neredeyse Tanrı kom pleksi ora-
dadır. ister kişisel, ister toplumsal/kolektif isterse evrensel kıyaslam alar ol-
sun. Ö zellikle Ferisiler'in sürekli yaptığı kıyaslam alar gibi:
197
Halis ÇETİN
İsa, bilm ekteydi ki kolektif Tanrı kom pleksinin kaynağı kul kom pleksle-
ri idi. Tanrı kom pleksinin doğasında olan m abrum olunan şeylere tapınm a
kültürü içinde liderlerin tanrısallaştıkça halkm kullaşacağını, onlar yücel-
tlldikçe halkm aşağılanacağım , onlarm Tanrı kom pleksi üstünlük gücüne
dönüştükçe halkın kul kom pleksinin köleliğe dönüşeceğini çok iyi biliyor-
du. İsa dönem inin kolektif Tanrı kompleksi tem silcileri olan ve dini bilgi
ve m akam olarak toplum larının en saygm yerini işgal eden din bilginleri,
kâhinler ve Ferisiler grubu kendi azizliklerini başkalarının zilleh, kendi
kutsallıklarını başkalarının1ﺳﺎ؛ , kendi tem izliklerini başkalarınm kir-
!ilikleri, kendi ilim lerini başkalarının cehaleti, kendi m asum iyetlerini ise
başkalarının günahları üzerinden m eşrulaştırarak, kıyaslayarak inşa edi-
yorlardı. Böylece de kendi kolektif Tanrı kom plekslerini yücelttikçe halkm
kul kom pleksini alçaltıyorlardı. Çok günahkâr olanlar örneği İle kendilerini
günahsız ilan ediyorlardı. Bulundukları her ortam ı kendi seviyelerinin altı-
na düşürerek o seviye üzerinde üstünlük ve tahakküm sağlıyorlardı. Güç,
zenginlik ve İtibar açısından üstlerindekilere öykünürken zayıflık, günah-
kârlık ve fakirlik açısından da alttakileri hakir görüyorlardı. A san lara ölü-
mü gösterip sıtm aya razı ediyorlardı.
Tüm bu kıyaslam alar İle üstünlük kibiri içinde yaşayan Ferisiler İsa'yı
da "vergi görevlileri ve günahkârlarla birlikte yem ek yem ekle"; "Sep t günü
yapılm ası yasak olanı yapm akla"; "atalarının geleneğine karşı gelm ekle";
"günahkâr ve zina etm iş kadınların günahlarını affetm ekle" suçluyorlardı.
İsa'nın onlarda bulunan kişisel Tanrı kom pleksleri konusundaki uyarılarını
KUTSALIN GÖLGESİNDE
İnsanlar arasm daki Tanrı kom pleksinin kaynağı olan kıyaslama yapmak
kişisel düzeyde "benim ondan neyim eksik k i?" (eksiklik aram a sendromu)
karşılaşürm asına dayanır. Oysa insanlarm erdem li davranışlarının kay-
nağı sürekli "benim ondan neyim fazla ki?" (eksiklikleri kapatm a arzusu)
A r ıla ş tır m a la rı üzerine dayanm alıdır. Bu yüzden İsa'ya göre kıyaslama
yapm ak lanetlenm ektir. Çünkü kıyaslam a yapm ak insanları yargılam aktır
ve insanlar "başkasını nasıl yargılarsa aynı yoldan yargılanacak ve hangi
ölçekle ölçerlerse aynı ölçekle ölçüleceklerdi", ilk kıyaslamayı Adem'e kar-
şı m elekler yapm ış daha sonra ise iblis yaparak lanetlenm iştir. Kıyaslam a
yapan bir başka lanetli kom pleks de Kayin olmuştu. Tanrı RAB ise insanları
kıyaslam aları ite yargılam ak için tüm insanları kıyasladıkları şeylerle sınav
yapm akta idi. Kıyaslam anın Tanrı kom pleksinin kaynağı olm asm m nedeni
"sah ip olm ak" ihtirasıdır. Bir şeye veya değere sahip olm ak sahip ه' اﻃﻢ-
199
Halis ÇETİN
yaniar üzerinde bir tahakküm aracı olarak kibir ile kıyaslamaya, bir şeye
veya değere sahip olm am ak ise sahip olanlar üzerinde kıskançlık ile kıyas-
lamaya neden olur. Tanrı kom pleksinin en önem li iki kaynağı olan kibir ve
kıskançlık kıyaslam anın ürünüdür. Kıyaslam a yoksa Tanrı kom pleksi de
yoktur. Sahip olm ak kibre, sahip olam am ak ise kıskançlığa neden olur. H er
ikisi de Tanrı kom pleksinin kaynağıdır. Bu yüzden Tanrı RAB, insanları her
ikisi ile de yani sahip olm ak ve olm am akla sınam aktadır. Bu yüzden İsa,
savaş açfrğı bu kişisel Tanrı kom pleksinin yani "kendi doğrularını m utlak
kabul edip" o doğrular İle insanları kıyaslam alar ile yargılam a hakkını ken-
dinde görm e kibrini ve kıskançlığını lanetler, inananlarını bu Tann komp-
lekslnden korum ak içte şiddetle uyanr: "Başkasını yargılam ayın ki, siz de
yargılanm ayasınız. Başkasım nasıl yargılarsanız, siz de aym yoldan yargıla-
nacaksınız. H angi ölçekle ölçerseniz, size de aynı ölçek uygulanacak".
200
KUTSALIN GÖLGESİNDE
İsa, "K u tsal Yasa'nın ve peygam berlerin söylediği" evrensel tek kutsal
ve üstiinlük değeri olarak "insanların size nasıl davranm asını istiyorsanız,
siz de onlara öyte davranın" ilkesini ilan ettikten sonra bu ilkeyi yıkan di-
ğer kişisel Tanrı kom pleksleri konusunda da inananlarını uyarır. Fakat uya-
nlarım n her zam an m erkezinde "kibir/üstünlük iddiası" vardır:
201
Halis ÇETİN
"D ikkatli olun! Her türlü açgözlülükten sakının. Çünkü insanın yaşa-
mı, m alının çokluğundan ibaret değildir. Kendisi içte servet biriktiren, ama
Tanrı katında zengin olm ayan kişinin sonu hüsran olur" (Luka, 1 2 :15, 21).
)sa, kişisel Tanrı kom pleksinin kaynağı olan kibri ve ondan kaynaklı
olarak başkalarının hayatına ve canına tahakküm etm eyi lanetledikten som
ra kibrin ürünü olarak ortaya çıkan üstiinlük sendrom larm ı da mahkûm
ederek onlarm kökünü kurutm aya çalışır. Bu yüzden de bırakm "adam öl-
dürm e" yani Kabil sendrom unun d o^ ırd u ğ u cinayeti ona kaynaklık eden
Tanrı kom pleksleri olan "öfkelenm ek", "başkasını yargılam ak", "kardeşini
küçültm ek", "insanları aşağılam ak", "insanlara saygısızlık etm ek", "baş-
kalarının hakkım yem ek", "açgözlülük etm ek", "m alm ın çokluğu İle övün-
m ek", "kendisi içte sürekli servet biriktirm e peşinde koşm ak", "kaba ve
sert 0 " سve "başkalarına üstünlük taslam ak" gibi küçük görünen bü-
yük günahları da daha şiddetli olarak lanetler. İsa, "K utsal Yasa'yı ya da
peygam berierin sözlerini geçersiz kılm ak için değil göklerin egem enliğinin
sürekililk yasası gereği onları tam am lam aya gelm iştir".
İsa'ya göre İnsanları Tanrı kom pleksi içinde ihtlraslarıntn kölesi yapan
bu yeryüzü kölelik düzeninin tanrısı "p ara"d ır. Bir yanda göklerin ege
KUTSALIN GÖLGESİNDE
m enliğinin kralı Tanrı RAB diğer yanda yeryüzü egem enliğinin kralı para
tanrısı vardır. "H iç kim se bu iki efendiye/tanrıya birden kulluk edemez.
Ya birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine bağlam p öbürünü hor
görür. İnsanlar hem Tanrı RA B'be hem de para tanrısına kulluk edem ez-
ler". Efendi olan yeryüzü Tanrıları kendi tanrılıklarının devamı için kul/
köle kom pleksinin Tanrısı olarak da parayı kullanıyorlardı. İsa çok iyi bil-
m ekteydl ki, kölelerle efendilerin Tanrısı asla bir olamazdı. Doğal olarak
dinleri de bir olam azdı. Bir Tanrı veya din kim i inşam efendi kim i insanı
köle İlan edem ez, ikisine de birden aynı yasaları uygulayam azdı, iki Tanrı
(Tanrı RAB ve Tanrı Para) olam ayacağı gibi iki Tanrının da iki halkı olam az-
dı. N asıl olurdu da hem köleler hem de efendiler aynı Tanrıya kulluk ede-
bilirdi. H ele hele bir kısım halkı ötekilerden üstün, kutsal, ayrıcalıklı kılan
b ir Tanrı/din asla olam azdı. Bu hem dinin hem de Tanrının doğasm a aykırı
idi. Bu yüzden İsa m isyonu gereği insanları bir (eşit ve özgür) yapm ak için
Tanrıyı da bir (tek) yapm ak zorundaydı.
Bu m isyon gereği İsa'ya göre, tek ve m utlak olan Tanrı RA B'be kulluk
etm enin yolu "yaşam ın kaygıları, zenginlikleri ve zevkleri içinde boğulm a-
y a" neden olan Tanrı paranın insanları kullaştırm ak için kullandığı "yaşam ı
sürdürm e korkusu", "gelecek endişesi", "geçim telaşı", "kazanım ları kay-
betm e kuruntuları", "yaşam kaygıları", "zen gin olm a arzusu", "güçlü olma
kibri", "yaşam ın zevklerini tatm a tutkusu", "n e yiyip ne içeceğiz? diye can-
ları için veya ne giyeceğiz? diye bedensel arzular için kaygılanm a", "başka-
larının ne diyeceğine göre yaşam a" kom plekslerinden kurtulm ak gerekir:
"kim kaygılanm akla öm rünü bir anlık uzatabilm iştir kİ?". Fakat yine de
doğalarındaki ve ruhlarındaki Tanrı kom plekslerinden dolayı insanlar ve
"uluslar hep bu şeylerin yani para tanrısının ve onun yarattığı ibadet bi-
çim lerinin peşinden gitm işler" ve Tanrı RA B'bin egem enlik değerleri olan
adalet, m erham et ve sadakat yerine zulüm , zorbalık ve ihanet değerlerini
ikam e etm işlerdir. N asıl ki İsa için Tanrı Rab'binin m erham et edem eyeceği
bir şey yoksa onlar için de Tanrı paranın satın alam ayacağı hiçbir şey ola-
mazdı. Bu iki Tanrı arasm daki savaş da zaten m erham et ve ihanet savaşı
idi. Tüm bu günah ve kötülük egem enliğini yaratan para tanrısının elindeki
tek sermaye/savaş silahı/satın alınacak m eta ise insanların doğasm a zerk
ettiği ve yönettiği "kay gı"d ır. "O ysa göksel Baba için" bu kaygılar iktidar
değil ihtiyaç; egem enlik değil esenljk; tahakküm değil paylaşım ; üstünlük
değil bölüşüm ; yücelik değil yücelm ek; kibir değil m erhamet; horgörü de-
ğil hoşgörü; m ülkiyet değil m ülk; sahip olm ak değil gerek duym ak içindir.
Bu yüzden de İsa tüm bu kişisel Tanrı kom plekslerinin kaynağı olan yaşa-
m ın * ve g ü n l e r i n / d ü n y a n ı n dertleriyle dertlenm ekten kurtul
Halis ÇETİN
m anın tek yolu olarak da tek bir tanrıya kulluk edilm esini em reder: " 5İZ
önce Tanrı RA B'bin egem enliğinin ve O 'ndaki doğruluğun ardm dan gidin,
o zam an size tüm bunlar da verilecektir, o halde yarın için kaygılanm ayın.
Yarının kaygısı yarım n olsun. H er günün derdi kendine yeter".
İsa, kolektif Tanrı kom pleksinin kaynağtnın toplum sal kibir olduğu bi-
linçiyle halkım uyanr. ö z ellik le İsrail halkının "kutsal u lu s", "günahsız
m lllef", "seçkin topluluk", "Tanrının çocukları" olmakla övündükleri bilin-
diğinde bu kolektif Tanrı kom pleksinin boyutları da daha iyi görülür. İsrail
halkı tüm uluslardan üstiin olm anın verdiği kibirle kendilerini efendi diğer
ulusları köle, kendilerini ari diğer ulusları kirli, kendilerini günahsız diğer
ulusları sapkm, kendilerini dost diğer ulusları da düşm an olarak görüyor-
lardı. Bu yüzden de İsa onlarm elinden en büyük kibir kaynağı olan bu düş-
m anlıklarla beslenen üstünlük iddiaları™ altyor ve onlara "düşm anlarınızı
sevin, sizden nefret edenlere İyilik yapın, size lanet edenler İçte iyilik dile-
yin, size hakaret edenler içte dua edin. Bir yanağınıza tokat atana öbür ya-
nağm ızı da çevirin. Abanızı alandan m intanınızı da esirgem eyin. Sizden bir
şey dileyen herkese verin, m alm ızı alandan onu geri istem eyin" diyordu.
K olektif Tanrı kom pleksinin kaynağı olan bu kibir ve nefret duygusu yerine
İsa onlara evrensel kadim "K u tsal Yasa'nm en önem li buyruğu olarak Tan-
rı RA B'bi bütün )direkleriyle, bütiin canlarıyla, bütiin akıllarıyla ve bütün
güçleriyle sevdikleri gibi kom şularını da hiçbir ayrım gözetm eksizin kendi-
lerini sevdikleri gibi sevm elerini" em rediyordu. K ibir ve nefret yerine mer-
ham et ve sevgi değerlerini ikam e ediyordu. İsa, insanların Adem'den gelen
Tanrı kom pleksi güdüsüyle "sonsuz yaşam a" ve "eksiksiz olm a" ibtirasını
ve bu ihtirası tatm in etm ek içte de yeryüzü hazineierini biriktirm eyi amaç
edindiklerini bilerek onlara asıl gerçek sonsuz yaşam ve eksiksiz olma de-
ğerlerinin "göklerdeki hâzinelerde" olduğunu hatırlatır. Bu nedenle de İsa,
insanlara "eğ er eksiksiz olm ak ve sonsuz yaşam a kavuşm ak istiyorsanız,
adam öldürm eyin, zina etm eyin, hırsızlık yapm ayın, yalan yere tanıklık et-
m eyin, anne ve babanıza saygı gösterin, kom şunuzu kendiniz gibi sevin ve
varınızı yoğunuzu satıp parasm ı yoksullara verin" diyordu.
"Tapmaktan daha üstün bir şey var. Eğer siz, 'Ben kurban değil, mer-
hamet isterim' sözünün anlamını bilseydiniz, suçsuz kişileri yargılamaz-
d iniz'... 'İşte, benim seçtiğim kulum, canımın hoşnut olduğu sevgili ku-
lum. Ruhumu O'nun üzerine koyacağım, o da adaleti uluslara ilan edecek.
Çekişip bağırmayacak, yollarda kimse O'nun sesini duymayacak. Ezilmiş
kamışı kırmayacak, hiten fitili söndürmeyecek ve sonunda adaleti zafere
ulaştıracak. Uluslar da O'nun adma ümit bağlayacak" (Matta, 12:1-21).
207
Halis ÇETİN
A ram ice'de güç, servet ve zenginlik anlam ına gelen "m am on" sözcüğü,
"p ara ve servet kazanm a h ırsı" dem ektir. Bil kavram Grekçe'ye telaffuzu
değişm eden aynı anlam da geçm iş ve oradan da tüm dillere küçük değişik-
lerle yayılm ıştır. İngilizcede 'm oney', Alm ancada 'm am m on', Fransızcada
'm onnaie', ispanyolcada 'm oneta', Rusçada 'm anat', A rapçada bir puta da
adım veren 'm enat' olarak geçm iştir, insan doğasm daki Tann kom pleksle-
rinden güç, kudret, şehvet ve zenginlik hırslarının dışavurum ve sembol is-
m idir M am on. Para ise M am on'un yarattığı bu Tann kom plekslerinin altın,
güm üş ve diğer m adenlerle sembol/put haline getirilm iş halidir, işte İsa,
insaniann doğasındaki bu Tanrı kom pleksi kaynağını kurutup insanlarm
da "kuşlar ve kır zam bakları gibi" "ihtiraslarından arınm ış" olm aları ge-
rektiğl; güçlü ve ihtişam lı im paratorluklar yönetilse bile Tann kom pleksine
kapılm adan "Süleym an gibi zengince giyinm em enin, yaşam am anın, n ıh -
ta/insan doğasında yoksul olm anın, servet ve m ülk hırsından arınm anın
gerektiği" öğüdünü verir insanlara. Çünkü O 'na göre insanlardaki Tanrı
kom pleksi kaynaklarından en önem lisi paradır. O 'na göre bir tarafta gök-
yüzü egem enliği, diğer tarafta yeryüzü egem enliği, bir tarafta Tanrı RAB,
diğer tarafta Tanrı Para (M am on) vardır.
Tanrı Paranın en kutsal yasası "Paranın satın alam ayacağı hiçbir şeyin
olm adığı" ilkesidir. Bir toplum da Tanrı Paranm gücü ne kadar büyükse,
para sahiplerinin gücü de o kadar büyüktür. Tanrı Paranm nitelikleri ve
gücü ona sahip olaniarm nitelikleri ve güçleridir. Bu yüzden Tanrı Para,
kim i kendine kullaştırırsa ona Tanrı kom pleksi olma niteliği, gücü ve ayrı-
çalığı bahşeder. Tann Para kendine benzetm ediği kim seye الا؛س emanet
etm ez ve kullandırtm az. Bu yüzden Tanrı Para, kendisine sahip olana sa-
hiplik/efendilik yapar. Kim in güç hiyerarşisinde hangi m evki, makam ve
konum da olacağına Tanrı Para ve onun adm a konuşan ve yaşayan para ra-
hiplerl karar verir. Paranın Tanrısı olduğu yeryüzü egemenliği/krallığında
tüm nitel ve nicel değerlerin fiyatını para belirler. Para Tanrısı, kendisine
kul olm ayı kabul etm iş sahiplerinin niteliğini ve niceliğini de önemsemez.
O en günahkâr insana takva, en kötü insana ahlak, en korkak insana kahra-
m anlık, en hain insana sadakat, en çirkin insana güzel bir eş satın alabilir.
O tiim günahları affettiren, tüm suçları bağışlatan, tüm kusurları örttüren,
tüm ayıpları gizleten, tüm zaafları sevdirten bir m ükem m ellik Tanrısıdır.
O nun gücü her şeyin kendisiyle m übadele edilebilirliğinde gizlidir, o her
KUTSALIN GÖLGESİNDE
türlü değersizliği değer abidesi sem bolüne dönüştürebileceği gibi her türlü
değeri/saygınlığı da itibarsızlaştırabilir. Onun her şeyi karşıtına dönüştüre-
bilm e gücü ve cazibesi vardır, o, im kânsızı m üm kün, mümkünü im kânsız
yapabilen, "o l dediğinde olm azı olduran" kadiri m utlak yeryüzü egemenli-
ği Tanrısıdır, o, asla bir araya gelem eyecek her türlü farklı kim liği kendine
iman/inanç birliği ve şartı altında birleştiren bütün bağların bağı olduğu
gibi başka bağlarla bir araya gelenleri de bağlılıklarından koparan bir bağ
bozum udur, o, kişisel, kolektif ve evrensel Tanrı kom plekslerinin iktidarı-
na m utlaklık, sonsuzluk ve sınırsızlık gücü bahşeden m eşruiyet iksiridir.
O, Adem ve H avva'yı cennetten kovduran, cennetten kovulan insanların
tekrar cennete girm esine engel olan ama bu fedakârlıkları karşılığımda da
insanlara dünyayı cennete dönüştürm e gücü veren yasak m eyvedir de. o,
binlerce farklı sancağı tek bir para bayrağı altında toplayabilir, o, kendisine
inanan kullarını dini, siyasi, sosyal ve ekonom ik açıdan kutsayarak doku-
nulam az, sorgulanam az ve yargılanam az güce ulaştırır, o, sahibi olduğu
insanlara İstek, arzu ve ihtiraslarının düşünülmüş, betim lenm iş, istenm iş
var oluşlarından çıkarıp duyulur, yapılabilir ve yaşanabilir gerçek varoluş-
larm a aktarır; onları tasarım dan yaşam a, betim lenm iş varlıktan gerçek var-
lığa, kulluktan Tanrılığa dönüştürür, ö y le ki ٠, "D evenin iğne deliğinden
geçm esi, zenginin Tanrı Egem enliğine girm esinden daha kolaydır" (Matta,
19: 23) diyen İsa'ya karşı "zenginlere devenin deliğinden geçebileceği iğne-
ler yapabilm e gücü ve im kânı" verir. Yeryüzü egem enliğinin Tanrısı Para-
] آﻟﻠﻞdinine göre "paranın m eşrulaştıram ayacağı hiçbir şey yoktur".
"Küçücük bir işte güvenilir olan kişi, büyük işte de güvenilir olur.
Kü^icük bir işte dürüst olmayan kişi, büyük işte de dürüst olmaz. Dün-
yanm aldatıcı serveti konusunda güvenilir değilseniz, gerçek serveti size
kim emanet eder? Başkasının malı konusunda güvenilir değilseniz, kendi
malınız olmak üzere size kim bir şey verir? Hiçbir uşak iki efendiye kul-
luk edemez. Ya birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine bağlanıp
öbürünü hor görür. Biz hem Tanrı'ya, hem paraya kulluk edemezsiniz, in-
sanların gururlandıkları ne varsa, Tanrı'ya iğrenç gelir" (Luka, 16: 10-15).
İsa'nm öğretisine göre, Göklerin Egem enliğinde Tanrı RAB yetkin, son-
suz, iyilik ve güzellik sahibi bir yaraücı olarak evrenin tek hâkim idir, in-
sanlar ona karşı sorum ludur. Ruhun am acı bu varlığın bilgisine ulaşm aktır.
Evrenin m erkezi Tanrı RAB'dir. Eğer insan kendini Tanrının yerine koyup
Tanrı kom pleksine kapılıp diğer insanları kul edinmeye yönelirse ceza çe-
kecektir. O 'na göre insan Tanrıyı doğada, kendinde, her yerde ve her işte
m üşahede etm eli, tüm zam anını ona ayırm alı, onun içte yaşamalıdır. İsa
için Tanrı RAB en yüce varlık olarak düşünülm esi gereken, sadece ona A l -
luk ve ibadet edilm esi gereken tüm hayatın kaynağıdır, insanın görevi bu
aşkm güce m utlak bağlanm aktır. Onda insan kaybolm alı kendi variığım o
varilkia bütünleştirm eli, onun içinde eriyerek yok olm alıdır. Tek mutluluk
budur. M utluluğun kaynağı bu dünyayı değil öbür dünyayı düşünerek ha-
reket etm ektir. Onunla bir olm ayan kendini ona adamayan tüm varlıklar
bu dünyada m utsuz olacak, diğer dünyada ise acı çekeceklerdir, isa'n m ve
öğretisinin tek am acı Tanrı RA B'bin rızasına ulaşm aktır. Bu nedenle İsa için
210
KUTSALIN GÖLGESİNDE
Perisiler'in tem sil ettiği yeryüzü egem enliğinde de Tanrı R A B'in adm-
dan ve yasalarından bahsedilir am a hayata yansıyan hiçbir ahlaki kuralı
uygulanm az. "Tanrı yasaları yerine insan yasaları uygulanır". Paranın Tan-
rı ilan edildiği bu yeryüzü egem enliğinde kullar, Tanrıyı da kendilerine
benzeterek çıkarcı, hain, bencil, kindar, intikam cı ve cim ri bir RA B'be işle-
rine geldiği gibi taparlar. H er şeyin olm asını ve oluşm asını o takdir ettiği
için insan kader karşısında bir hiçtir. Bu )dizden her türlü davranışlarının
sonuçlarm ı Tanrıya bağlayarak kişisel sorum luluklarından kaçarlar, işleri-
ne geldiğinde Tanrıdan özgür, işlerine gelm ediğinde de m ahkûm yaşarlar.
Tanrı ile ilişkileri tüccar ilişkisi olduğu İçin mutlu olduklarında onu amp
m utsuzluklarında ise sebep olarak onu görerek lanetlerler. Tanrı RA B'be
ibadet etm ek için onun kitabını okurlar ama yasalarının hayatlarına yansı-
m asına izin verm ezler. Tanrıyı gökyüzüne hapsettikleri için yeryüzü ege-
m enliklerini kişisel, kolektif ve evrensel Tanrı kom pleksleri İle düzenlerler.
Din onlar için bir görüntü ve gösterişten ibarettir. Bu yüzden insanlara kar-
şı oldukça dindar görünüp Tanrı karşısında m uhteristirler. Tanrı ite ilişki-
teri pragm atiktir. Tanrıya kendilerine faydalı olduğu, onları tehlikelerden
kurtarıp esirgediği, çaresizlerken yardım ettiği zam anlarda bağlı olup dün-
ya işlerine daldıkları, dünya nim etleri ite m utlu oldukları zam anlarda ona
tam am en uzaktırlar. Tanrı RAB onlara istediklerini verdiği sürece saygıde-
ğerdir. Am a kendilerini m addi anlam da rahat hissetm ezlerse Tanrı RA B'bi
bırakıp Tanrı Paraya taparlar. Tanrı RAB ile ilişkilerini onun verdiği şeylere
karşı verdikleriyle ölçerler. En büyük ibadetin dünya için çalışm ak olduğu-
na inandıkları için de zaten onlar her zam an tanrıya ibadet etm ektedirler.
Kul kom pleksinin kadercilik algısı gereği insanlarm yaşadıkları kötülük-
terden, kendi hesaplarına ders a l ı n a b i l e c e k olum lu yönler çıkarm ayı ve ona
rıza gösterm eyi bilm ek tevekkülü içinde bir dini anlayışla halkı kontrol
ederler. Kullar, birçok kim selerin kendilerinden daha kötü durum da bu-
lunduğunu. Tanrı isteseydi kendi durum larının da çok daha kötü olacağı
711
Halis ÇETİN
m düşünm elidirler ki durum larını hep daha İyi durum larla karşılaştırarak
sızlanıp duran kim seler, kendilerinden daha kötü durumda olanlara bakıp
Tanrıya şükredecek olsalardı, daha mutlu olurlardı inancına sahip olarak
efendilerine kullukta kusur etm em eli, kadere doğal olarak da onlara ٠ka-
deri yaşatan efendilerine isyan etm em elidirler.
İsa, öğretisi gereği farklı kategorik ayrım lar ve inançlar yüzünden in-
sanlarla çatışm anın, farklı inanışlarından dolayı kavga etm enin yanlış ol-
duğuna inanır, insanlara karşı çıkm anın, savaşm anın, inatlaşm anın zararlı
212
KUTSALIN GÖLGESİNDE
olduğuna; bunun yerine ikna, güzel söz, yum uşaklık, hoşgörü ile insanlara
yol gösterm ek gerektiğine inanır, insanlar kutsal yasanın ve Tanrı RA B'bin
değerini bilm iyorsa onlardan uzaklaşm anın en iyi yol olduğunu düşünür.
İnsanlan bir şeyi inanm aya zorlam am n Tanrının yerine geçmek (Tanrı
kom pleksi), Tanrı adma insanları yargılam ak olduğunu düşünür. Dünyada
İnsanın yaratılm asının am acı im tihan edilm ek, terciblerini öğrenm ektir. Bu
yüzden insanlarm kendi akıl ve tercihleriyle kendi yollarını seçm esi Tan-
rım n iradesine daha uygundur, insanlara düşen sadece kendilerini özgür
kılacak gerçeğin peşinden gitm ektir. Gerçek onları her zam an özgürlüğe ve
Tanrı kom plekslerinden arınmaya götürecektir.
İsa için doğa, insan ve eşya Tanrının m ülkü ve eseridir, insanlara ema-
nettir. Bu nedenle doğada var olan canlıları ve eşyaları aşırı ve gereksiz
ر؛ادص yok etm ek, türlerinin devam ını engellem ek, doğal ortam larını
bozm ak onların sahibi olan Tanrıya karşı koym ak, onun em irlerine isyan
etm ektir. İsa'ya göre her şeyi yaratılış am acına uygun ve israf etm eden kul-
lanm ak esastır. O, lüks için tüketim i sevm ez, sadeliğe önem verir ve her işte
am acı o işinin en uygun şekilde gerçekleşm esidir, iş yapm ak için iş yapm ak
yerine ihtiyaçlarım karşılam ak için çalışır. İsa için en büyük kötülük yer-
yüzü egemenllği/dünya İçin çalışm ak, yaratıcıyı unutm aktır. İsa, Ferisile-
rin yaptiğı gibi dünya ile m eşguliyeti, dünya için çok çalışm ayı, m ülkiyet
edinm eyi, haklandan fazlasım istem eyi, zorla elde etm eyi, çalmayı, haksız
ve em eksiz kazanm ayı, dini ticarete alet etm eyi, ibadet kurallarında tica-
ret yapm ayı, tapm akların pazar/ticaret yerine dönüştürülm esini aşağılar.
Din bezirgânlığı üzerine kurulu hayatı lanetler. Bütiin am acı m al ve para
toplam ak, yem ek-içm ek, dünyevi arzu peşinde koşmak, zalim egemenlere
hizm et etm ek ve dini onların arzu ve isteklerine göre yorum layarak de-
ğiştirm ek, başkalarm a kin ve nefretle yaklaşmak, başka insanları ezmek,
küçük düşürm ek, m evki ve m akam isteğinde hulunm ak üzere yaşayanları
en aşağılık insanlar olarak değerlendirir. A sıl olan ise öte dünya içte çalış-
mak, bu dünyanın uğraşlarından ve nim etlerinden yüz çevirmektir. İsa'ya
göre insanı Tanrı RAB ile bütünleşm ekten, onu düşünm ekten alı koyan her
şey kötüdür. Tanrı RAB m utlak am açtır, diğer her şey ona ulaşm anın araç-
larıdır. İsa'ya göre inşam gökyüzü egem enliğinin erdem liliklerden uzak-
laşhran ve Tanrı RA B'bin istediği gibi yaşamak ve onunla bütünleşm ekten
alı koyan şey insanların m al ve statii peşinde koşm aları ve bunu gerçek-
leştirm ek içte de kişisel, toplumsal/kolektif Tanrı kom plekslerine yönelm e-
leridir. İsa, çalışm ayı tek başm a bir amaç edinm eyi ve her yolu deneyerek
servet sahibi ل^ذه eleştirirken, sadece gerekli olan hayati ihtiyaçlarının
giderilm esi içte çalışm ayı da ihm al etmez. İsa, ne Tanrı kom pleksi yarata
213
H ^ s ÇETİN
cak kadar güç ve zenginliğe, ne de kul kom pleksi yaratacak kadar acziyet
ve yoksunluğa taham m ül eder.
İsa'nm bu hayat felsefesini kendileri için büyük bir tehdit olarak gören,
hayahn her alam ni ve zam anını çalışm ak ve para kazanm ak üzere kurgu-
layan Yahudi din adam ları yaşam ihtiyaçlarım karşılam ak değil "doym a-
yan İnsan doğası" ve "yetinm ek bilm ez güdülerini" tatm in etm ek için dini
kullanm aktadırlar. İsa'nın savaş açtığı bu dini hayat ve din adam ları gru-
bu felsefesi gereği düşün ve eylem liliklerinde, istek ve arzularında hiçbir
sm ır tanım az. Tanrıya hile hesap sorarlar, yargılarlar, işlerine yarayacağı
zam an Tanrı RA B'bi kendilerine hizm ete çağırarak O 'nu bite kullaştırır-
iar, ticariteştirirler. Tann RAB, kutsal kitabı, peygam berleri ve dini onlarm
ekonom ik eylem lerinin m eşrulaştırılm ası için kullandıkları birer araçtır.
Çünkü bu dini Tanrı kom pleksi grapları için m evki-m akam , servet ve bilgi
en büyük güçftir. Onlar, bu güçler aracılığıyla kullaştırdıkları insanların
Tanrısı, köleleştirdikleri insanlarm efendisi olabilm ektedirler. Para karşılığı
satam ayacakları hiçbir ilke, değer ve erdem yoktur. O nlar için m etalaştırı-
lam ayacak hiçbir şey, paraya tahvil edilem eyecek hiçbir değer/kutsal yasa
yoktur. Bu yüzden sadece Tanrı RAB ve dinini değil hayatı, gerçeği, özgür-
lüğü, doğayı, inşam, bilgiyi, erdem i, sınıfsal statüleri, siyasal ve toplum sal
unvanları hatta ibadetleri/takvayı hile parayla satın alınabilir hale dönüş-
tiirm üşlerdlr. O nlar için Tanrı Para tek güçtür ve kaynağı da dini ticarettir.
Toplum sal ve siyasal iktidar hiyerarşisini de yine bu güç ilişkileri belirler.
O nlann yöneticileri olduğu yeryüzü krallığı, efendilerin biyerarşik konu-
muna göre güç ve servetine katkıda bulunm a üzerine düzenlenm iştir.
214
KUTSALIN GÖLGESİNDE
kim yonun ondalığm ı verirler de. Kutsal Yasa'nın daha önem li yönleri olan
adalet, m erham et ve sadakati ihm al ederler. Küçük sineği süzer ayırırlar,
ama deveyi yutarlar. Peygam berlerin m ezarlarım yaparlar, doğru kişilerin
ttirbelerini donatarak onların ziyareti üzerinden gelir kaynakları yaratırlar"
(Matta, 23: 1-39), "Tanrı RA B'bin evini pazar yerine çevirirler" (Yuhanna,
2: 16). O nlar sadece din m ühendisi değil toplum, ahlak, para, güç ve hatta
"zam an paradır" anlayışı ile zam an m ühendisidirler.
Yeryüzü egem enliğinin dini Tanrı kom pleksi bu gruplar için sadece öğ-
retisi ile değil varlığı ile de bu düzenin en büyük tehdit ve korku unsu-
ru İsa'dır. Çünkü onlarla İsa arasındaki çatışma öncelikli olarak tamam en
ahlak kökenlidir ve özünde de insanın evrendeki yerine/varlık, amacına/
niçin, emeğine/nasılma bakış açısı vardır. İsa; inanca, onun kaynağı olan
ruha ve onun da sahibi olan Tanrıya dayalı bir hayat düzenlem esini önce-
lerken onlar; m addeyi, onun kaynağı olan doğayı/aklı ve onun da sahibi
olan parayı m erkeze alır. Bu yüzden İsa her türlü düşün ve eylem lilikte
niçinliği sorgularken onlar için önem li olan nasıllıkbr. İsa sebepleri ararken
onlar sonuçlara yönelir. İsa için amaç, onlar için araç önemlidir. İsa "adalet,
m erham et ve sadakate" dayalı ahlakiliği bu am açlılığın özü kabul ederken
onlar her iş ve durum da para ve faydalılığı esas alır. Bu yüzden İsa için
ikna, onlar İçin güç asli etkendir. İsa için insan ihtiyaçları için vardır ve en
büyük ihtiyaç Tanrısal bteünleşme/ibadettir. Onlar, insanın isteklerini esas
alır ve bürtin isteklerin ancak para ve çıkar ile karşılanacağını düşünür-
ler. İsa İçin dünyada yapıp etm ek içte helal ve haram lar var iken onlar içte
sınırsız bir dini esneklik ve ruhsat alanı İçerisinde kar-zarar hesaplam ası
vardır. İsa, am açlarına ulaşm ada kendine dönm eyi, Tann ve kul kom pleksi
kaynağı olan doğasını tem izlem eyi, toplum sal istek ve tutkulardan uzak-
laşm ayı. Tanrıya yönelerek inzivaya çekilm eyi, sorunlarını tek başına çekip
sabretm eyi nasihat ederken onlar için am aca ulaşm ak için her yol m ubahtır.
İsa İçin toplum sal ilişkilerde belirleyici olan evrensel kardeşlik İnanç birliği
kaynaklı, ahlaki ilişkilere dayalı, gerçeğin özgür kılacağı söylem li, bilgelik
değerleriyle yüklü, dengeli, uyum lu, bütüncül, insanların özgür ve eşitii-
ğine yönelik bir düzen kurgulam ası söz konusudur. O nlar için toplum sal
ilişkilerde öncelik hiyerarşik Tanrı ve kul kom pleksleri piram idinin kurulu
düzen istekleri, çıkarları ve tercihleridir.
biye etm ek, isteklerini kontrol etm ek, kurulu düzen içerisinde adalet, mer-
ham et ve sadakat ilkelerinin gereklerine uym ak ve Tanrı RA B'bin üzerine
yüklediği görevleri ve değerleri şikâyetsiz ve ödünsüz yerine getirmektir.
Onlar ise çıkar ve güç farklılıklarını esas alarak kendi kişisel ve toplum sal
Tanrı kom pleksleri isteklerini tatm ine çalışır, kendilerini toplum un bir ara-
eı olarak görüp feda etm ek yerine toplum un amacmm kendi ihtiraslarının
tatm in aracı olduğuna inanırlar. İsa, bir ahlak, bir terbiye, bir evrensel mer-
ham et m edeniyeti yaratm ak için uğraşırken onlar yerel ve evrensel Tanrı
kom pleksine dayalı hiyerarşik bir kulluk ve kölelik düzeni kurm ak isterler.
İsa, adalet ve sadakate dayalı bir evrensel kültür olarak kardeşlik, eşitlik,
paylaşım ve dayanışm ayı seçerken, onlar bir evrensel Tanrı kom pleksi kay-
nağı olarak hiyerarşi ve hegem onyayı her ilişkinin esası olarak inşa ederler.
Tüm bu değerlendirm eler gösteriyor ki evren, doğa, Tanrı, insan, eşya, ah-
lak, zenginlik, özgürlük, iktidar, m eşruiyet vb. konularda her iki algı dün-
yası arasm da çok köklü farklılıklar vardır. Bir tarafta isa'n m öğretisi diğer
tarafta ise aynı dinin dini/kolektif Tanrı kom pleksleri grubu olan Yahudi
din adam ları ve Ferisiler vardır. Bu, dine karşı bir din savaşıdır, isa'n m
"kafir", "h a in ", "a si" ve "şa k i" olarak suçlanm asının kavram sal ve siyasi
gerekçesi de bu evrensel farklılıklardır.
216
KUTSALIN GÖLGESİNDE
İlişkide dürüstlük erdem ini gösterm eli", "dünyanın aldatıcı serveti, m aka-
mı ve İktidariarı konusunda güvenlilr ve em aneti ehline verm ede liyakatli
davranm alı", "başkalarının m aiiarı ve hakları konusunda güvenilir ve hak-
kaniyeth olm alı", "yeryüzü egem enliğinin tanrısı paraya kulluk etmem eli-
dir". Paraya kulluk üzerine bir din ve hayat inşa edip dine ve hayata dair
her şeyi paraya tapınm am a bir aracı haline dönüştürm em ek gerekir. Ne
dini ve dini buyrukları para karşılığında satmak, ne Tanrı RA B'bi Tanrı para
ile m übadeie etm ek ne de Tanrı "B aba'nm evini pazar yerine çevirm em ek"
gerekir, fsa'ya göre unutm am ak gerekir ki, insanları kişisel ve kolektit Tanrı
* sürükleyen ve bu nedenle de "insanların gururlandıkları ne
varsa (yasak ağacın ne kadar m eyvesi varsa), Tanrı'ya iğrenç gelir".
"İsa sıpa sırtında Kudüs'e girdi. Kudüs halkı giysilerini ve ağaç yap-
raklannı yolun üzerine serdi. Bazılan da ağaçlardan dallar kesiyor, yola
seriyorlardı, önd en giden ve arkadan gelen kalabalıklar şöyle bağırıyor-
lardı: 'Davut Oğluna hozana! Rab'bin adıyla gelene övgüler olsun, en yü-
217
Halis ÇETİN
İsa'nın konuşm aları halkm kolektif Tanrı kom pleksleri karşısında etkin
b ir karşılık buluyor am a binlerce yıllık geleneksel, dini ve ahlaki kuralların
kuşattığı davranış norm ve değerlerini değlştirem iyordu. İsrail halkı bu ge-
leneksel kolektif Tanrı kom pleksleri hiyerarşisi ve sistemi içinde kurulu bir
düzenin kulluk kurallarıyla yaşıyorlardı. H erkes M usa'nın kutsal yasalarını
çiğniyor ve özellikte din adam ları ve yöneticiler kurdukları kutsal hiyerarşi
ile toplum u kontrol ediyorlardı. İsa İse hem halkın ve egem enlerin bu ku-
rulu düzenini yerle bir edecek öğretiler sunup çıkar çarklarına çom ak soku-
yor hem onlarm kişisel ve kolektif Tanrı kom pleksi kasnaklarını kurutucu
eylem ve söylem lerde bulunuyor hem de binlerce yıllık geleneksel, dini ve
ahlaki ezberlerini bozuyordu, ö y le ki "İsa her konuşm asını bitirince, haik
O 'nun öğretişine şaşıp kalıyor ve onlara kendi din bilginleri gibi değil de
yetkili biri gibi ders verdiği için hayranlık besliyorlardı". İsa onların kibre
daveti karşısında tiim tevazu erdem leri içinde "b ir sıpa sırtında Kudüs'e
girdiğinde Kudüs halkı giysilerini ve ağaç yapraklan ve hurm a dallarım
yolun üzerine seriyor, ağaçlardan dallar kesip yoluna seriyorlardı, isa'nm
önünden giden ve arkasından gelen kalabalıklar da şöyle bağırıyorlardı:
'D avut Oğluna hozana! Rab'bin adıyla gelene övgüler olsun, en yücelerde
hozana!', 'H ozana! R ab'bin adıyla gelene, İsrail'in K ralı'na övgüler olsun!'
Bu gelen, C elile'nln N asıra kentinden İsa peygam berdir' diyorlardı". Hatta
bu övgü ve yüceltm elerini o kadar ileri noktaya yükseltiyorlardı kİ isa'nm
Tanrı kom pleksine kapılm am ak için "tek başına dağa çekilm esine” bile se-
beblyet verecek bir ısrar ve çaba içerisinde O 'nu "kral yapm ak için zorla
götürm eye" çalışıyorlardı. "K alabalık arasm da O 'nunla ilgili bir sürü laf
fısıldanıyordu. Bazıları, 'iyi adam dır', bazıları da, 'hayır, tam tersine, halkı
KUTSALIN GÖLGESİNDE
219
Halis ÇETİN
ﻟﻪ. Kelim e olarak, "ayrılm ış" anlam ına gelen bu kelim e Yahudi şeriatına
kendini vermiş, dindar Yahudilere tahsis edilmişti. Çünkü bunlar, helenls-
tik âdetlere boyun eğerek Yahudi şeriatını tatbik etm eyenlerden ayrılm ak
istem ekte idiler. Ferisiler Tevrat ve Torah şeriatlarının şekli uygulamala-
rina ve ritüel görüntülerine aşırı önem verm eleriyle bilinirlerdi. Ferisiler,
İsrail m illetinin entellektüel ve elit tabakasını m eydana getirmekteydiler.
Aşırı dindarlık, dine körü körüne ve bağnazca bağlılık içindeki bu kişiler
küçük gruplar halinde yaşayan, yem e ve İçme konusunda hassasiyet göste-
ren kişilerdi. H alkın şeriatı titiz şekilde tatbik etm eyişleri nedeniyle insan
topluluklarından ayrı yaşarlardı. Eğitim durum ları İyi olduğu için çok üst
m akam larda görevlere gelir, dini hizm etler konusunda da tekel görevi üst-
!enirlerdi. "R ab bi" veya yazıcılar olarak isim lendirilen bilge önderleri etra-
fında organizm acı bir cem aat şeklinde kenetlenm iş olan Ferisiler, kendlle-
rinl çağlarının ve dinlerinin Levililer'ine benzetm ekte idiler. Ferisiler, şifahi
geleneğe önem verm elerinden dolayı siyasi bir grup olm aktan çok, dindar
b ir fanatik cem aat şeklinde örgütlenm işler ve toplum daki dini itibarları İle
çok saygın konum lar elde etm işlerdi. Fakat aşın şekilci, k u ra la ve tutucu
bir dindarlığa kaydıkları İçte zam an zam an toplum tarafından da tenkit
edilm işlerdir. Ferisiler, taassupkar, kesin inançlı ve dogm atik anlayışlarıyla
tavizsiz katı bir dindarlığı ve ruhani bir soyutlanm ayı tem sil etm işlerdir. Bu
yüzden İsa'ya karşı en ciddi reaksiyon ve savaşı da Ferisiler göstermiştir.
221
Halis ÇETİN
bağlam ında gerçeklerden yola çıkarak hayatı ve dünyayı tanım lam ak değil
dünyadan, hayattan ve hayata dair görüş, konum ve kategorilerden yola
çıkarak gerçeği tanım lam ak ve açıklam ak yoluna gidiyorlardı.
Ferisilerin için dini ve dünyevi alanda korunm ası gereken şey gerçekten
"gerçek" değil sadece kendilerinin sosyal, siyasal, dini ve ekonom ik ger-
çektikleri idi. Bu yüzden onlara bu gerçekliği temin eden kutsallığı temsil
etm e iddiası ile "M u sa'nın kürsüsünde otururlar. Am a insanlara söyledik-
leri kutsal buyrukları kendileri yapm azlar". Onlar, "ağır ve taşınm ası güç
yükleri bağlayıp başkalarının om uzlarına koyarlar ama kendileri bu yük-
leri taşım ak için parm aklarını bile kıpırdatm azlar". Onlar, "yaptıklarının
tüm ünü gösteriş için yaparlar. M uskalarım büyük, giysilerinin püsküllerini
uzun yaparlar. Şölenlerde başköşeye, havralarda en seçkin yerlere kurul-
m aya bayılırlar. M eydanlarda selam lanm aktan ve insanların kendilerini
'R abbi' diye çağırm alarından zevk duyarlar". Onlar, "G öklerin Egem enli-
ğinin kapışım insanların yüzüne kapayıp ne kendileri içeri girer ne de gir-
inek ' Onlar, "tek bir kişiyi dinlerine döndürm ek için
denizleri ve kıtaları dolaşırlar. Am a dinlerine dönenleri de kendilerinden
iki kat daha ' yaparlar". Onlar, gökyüzü egem enliğinin Tanrısı
RAB yerine yeryüzü egem enliğinin Tanrısı paraya kulluk ettikleri için "na-
nenin, anasonun ve kim yonun ondalığını verirler de. K utsal Yasa'nın daha
önem li yönleri olan adalet, m erham et ve sadakati ihm al ederler. Küçük si-
neği süzer ayırırlar, ama deveyi ham utuyla yu tarlar". O nlar "içte ikiyüzlü-
lük ve kötülükle dolu olarak dışta İyilik tim sali olurlar". O nlar "kendilerine
gönderilen peygam berlerden, bilge kişilerden ve din bilginlerinden kim ini
öldürm üş, kim ini çarm ıha germ iş, kim ini havralarında kam çılam ış, kimini
kentten kente kovalam ışlardır". Ferisiler, Tanrı kom pleksinin doğası olan
"küçük şeylerin/İşlerin büyük adam ları" olm anın verdiği güç vehmi ile en
küçük işlerin yönetim i ve kontrolünü totaliter bir algı ite düzenlem e te-
cessüsü ve tekebbürü içindedirler. Onlar, işleri yönetm eyi insanları yönet-
m enin bir aracı olarak kullanm aktadırlar. Flalk da her zam an ve her yerde
kaim olan kul kom pleksi içinde "kend ini en fazla küçülteni büyültm ekte,
kendisini aşağılayanı yü celtm ekted ir". Bu nedenle İsa'ya göre tüm bu k،>
lektif Tanrı * asıl nedeni onlardan çok onları Tanrı olarak
kabul eden halktır. H alkın kutsam asından ve yüceltm esinden iktidarları-
m n m eşruiyetini alan bu topluluk iktidarlarının devamı için de kendilerini
yücelten halkı aşağılam aktadırlar.
İsa bu kolektif kulluk düzeninin sona erm esi için eşitlik ve özgürlük çağ-
nsm da bulunarak halka "kim se kim seyi 'R abbi' diye çağırmasın. Çünkü bir
Halis ÇETİN
tek öğretm eniniz var ve hepiniz kardeşsiniz. Yeryüzünde kimseye 'Baba' de-
meyin. Çünkü bir tek Babanız var, هda göksel Baha'dır. Kim se sizi 'önder'
diye çağırmasnr. Çünkü bir tek önderiniz var , هda M esih'tir" tavsiyelerinde
bulunur ve kolektif Tanrı kom pleksi hiyerarşisini alt üst eder. Bu hiyerarşi-
nin kaynağı olan üstünlük değerlerini yok ederek eşitliği, insanların insan-
lan kullaştırm asm ı eleştirerek de özgürlük değerlerini yüceltir. Hatta daha
da ileri giderek hiyerarşik kulluk düzenini baş aşağı çevirerek "Aranızda
en üstün olan, diğerlerinin hizm etkârı olsun. Kendini yücelten alçaltılacak,
kendini alçaltan yüceltilecektir" der. Bu yüzden İsa, önem ine binaen kolek-
tif Tanrı kom plekslerinin m eşruiyet kaynaklarını kurutmaya yönelir:
"Y ^ u d i yetkililer, İsa Şabat Günü mucizeler yaptığı için ona zulmet-
meye başladılar. Ama İsa onlara şu karşılığı verdi: 'Babam hala çalışmakta-
dır, ben de çalışıyorum'. İşte bu nedenle Yahudi yetkililer O'nu öldürmek
için daha çok gayret ettiler. Çünkü yalnız Şaba، Günü düzenini bozmakla
Halis ÇETİN
fsa'ya göre kolektif Tanrı kom pleksinin suç ve günah olmasının asli ne-
deni bu kom pleksin her şeyden önce insanların aklını, hem en ardm dan وه
ahlakım yok etm esidir. Yahudi yetkililer ve din bilginleri toplum sal, dini
ve siyasi aklı kendilerinin sahip olduğu bilgi ve kutsallık ile tem sil etm ele-
rinin m eşruiyeti üzerinden tüm kolektivetenin/Yahudi halkının aklının tek
ve m utlak hâkim idirler. Bu iddia ile insanlardaki aklı yok ederler. Akıl, bu
üstünlükler iddiası ve kibri altında gerçeği yok ederken ahlak da o aklın
ürünü olan her şeyi m eşrulaştırarak ve m ubah görerek üzerine bina edildi-
ği erdem i yok eder.
olacağına, halk uğrana bir tek adamın ölmesi sizin için daha uygun. Bunu
anlamıyor musunuz?' dedi" (Yuhanna, 11: 47-50).
ulusum uzu ortadan kaldıracaklar. Bütün ulus yok olacağma, halk uğruna
bir tek adam ın ölm esi herkes (kam u yararı) için daha uygundur".
Bu m ülahazalar içinde verilen kararın uygulam ası için her zam an güce
tapm a ve güçten yana olm a ahlakı içinde olan İsrail halkı durum dan vazife
çıkartarak hem en harekete geçti:
Halk, kısa bir süre önce "kutsal k işi", "M esih ", "beklenen m üjdeci",
"peygam ber" diyerek "büyük ihtişam gösterileri içinde" başlarına "k ral"
yapm ak istedikleri İsa'nın sırtına çarm ıhı yüklediler. Yeryüzü egemenli-
ğini ve onun Tanrı kom plekslerini gökyüzü egem enliğine ve gerçek Tanrı
RA B'be tercih ettiler. A daleti güce, m erham eti zulm e, sadakati ihanete kur-
ban ettiler. A rtık "gözleri önünde bunca doğaüstü belirti gerçekleştirdiği
halde © 'na kim se im an etm edi". "K ardeşleri bile © 'n a im an etm iyorlar-
d ı". İm an edenler de "yaşam ın kaygıları, zenginlikleri ve zevkleri" uğru-
na im anlarını satıyorlardı. İsrail halkı topluca toplum sal bir histeri içinde
güce tapınm a kişisel Tanrı kom pleksi içinde kolektif Tanrı kom plekslerinin
kulluğunu tercih ettiler. İsa'nın "onlarm yaptıklarının kötü olduğuna ta-
nıklık etm esinin kin ve nefreti içind e" suçluluk psikolojisi ile suçu veya
suçluyu değil "tam ğ ı" yargılayıp öldürm e yolunu seçtiler. "B ize karşı ol-
mayan, bizden yanadır" iyi niyet beklentisini doğrulayan tek bir itiraz bite
yükselm eden O 'na karşı ölüm üne seferberlik ilan ettiler. Hem de top ye
KUTSALIN GÖLGESİNDE
"Yargı da şudur: Dünyaya ışık geidi, ama insanlar ışık yerine karanlı-
ğı sevdiler. Çünkü yaptıkları işler kötüydü. Kötülük yapan herkes ışıktan
nefret eder ve yaptıkları açığa çıkmasın diye ışığa yaklaşmaz. Ama gerçeği
uygulayan kişi yaptıklarım, Tanrı'ya dayanarak yaptığım göstermek için
ışığa gelir" (Yuhanna, 3: 19-21).
"İsa, 'Kral olduğumu sen söylüyorsun. Ben gerçeğe tanıklık etmek için
doğdum, bunun için dünyaya geldim. Gerçekten yana olan herkes benim
sesimi işitir7 karşılığını verdi" (Yuhanna, 18: 37).
Evrensel Tanrı kom pleksini temsil eden egemen güçler, zulüm, yalan ve
ihanet ilkelerini m eşrulaştırm ak için mutlaka kutsal ve geleneksel bir meş-
ruiyet kaynağına dayanırlar ve "biz İbrahim 'in soyundanız", "biz M usa'nın
öğrencileriyiz", "biz atalarım ızın varisleriyiz" derler, iyiliklerin değil de
KUTSALIN GÖLGESİNDE
"İsa kendisine iman etmiş olan Yahudilebe, 'Eğer benim sözüme bağ-
İl kalırsamz, gerçekten öğrencilerim olursunuz. Gerçeği bileceksiniz ve
gerçek sizi özgür kılacak' dedi. 'Biz İbrahim'in soyundanız. Hiçbir zaman
kimseye kölelik etmedik. Nasıl oluyor da sen, 'ö zg ü r olacaksınız' diyor-
sun?' diye karşılık verdiler. İsa, 'Bize doğrusunu söyleyeyim, günah işle-
yen herkes günahın kölesidir. Köle ev halkının sürekli bir üyesi değildir,
ama oğul sürekli üyesidir. Bunun için, ©ğul sizi özgür kılarsa, gerçekten
öz^؛ir olursunuz. İbrahim'in soyundan olduğunuzu biliyorum. Yine de
beta öldürmek istiyorsunuz. Çünkü yüreğinizde sözüme yer vermiyorsu-
nuz. Ben Babam'm yanında gördüklerimi söylüyorum, siz de babanızdan
işittiklerinizi yapıyorsunuz' dedi. 'Bizim babamız İbrahim'dir' diye kar-
şıhk verdiler. İsa, 'İbrahim'in çocukları olsaydınız, İbrahim'in yaptıkla-
nm yapardınız. Ama şimdi Tann'dan işittiği gerçeği sizlere bildiren beta
öldürmek istiyorsunuz. İbrahim bunu yapmadı. Siz babanızın yaptıkla-
nnı yapıyorsunuz' dedi. 'Biz zinadan doğmadık. Bir tek Babamız var, o
da Tanrı'dır' dediler. İsa, 'Tann Babanız olsaydı, beta severdiniz. Çünkü
ben Tann'dan çıkıp geldim. Kendiliğimden gelmedim, beta هgönderdi.
Söylediklerimi neden anlamıyorsunuz? Benim sözümü dinlemeye daya
Halis ÇETİN
"Bunımla birlikte, önderlerin bile birçoğu İsa'ya iman etti. Ama Ferisi-
ler yüzünden, havra dışı edilmemek için iman eteklerini açıkça söyleme-
diler. Çünkü insandan gelen övgüyü, Tanrı'dan gelen övgüden daha çok
seviyorlardı" (Yuhanna, 12: 42-43).
İsa'nın kendi inananlarını evrensel Tann kom pleksine düşm em eleri ko-
nusunda uyarısı da açıktır: "Ama siz böyle olm ayacaksınız. Aranızda en
büyük olan, en kü<çük gibi olsun; yöneten, hizm et eden gibi olsun. H angi-
si daha büyük, sofrada oturan mı, hizm et eden m i? Sofrada oturan değil
mi? © ysa ben aranızda hizm et eden biri gibi oldum. Babam bana nasıl bir
egem enlik verdiyse, ben de size bir egem enlik veriyorum . Şeytan s izleri
buğday gibi kalburdan geçirm ek için izin alm ıştır". Şeytanın kalburundan
geçem eyip "kalbur ü sh i" kalanlara ne mutlu! N e m utlu Tanrı kom pleksi-
nin kaynağı olan kibri kendi ruhunda yok edip ondan "yoksul ve yoksun"
olaniara. N e m utlu kibrin verdiği gururu yenip diğer insanların aşağliam ası
karşısm da "y aslı" olanlara. Ne m utlu kibirden "yoksul ve yoksun" kalm ak-
la ve bundan doiayı da insanların kınam asına m aruz kalm akla yetinmeyip
"yum uşak huyluluk", "d oğru lu k", "erd em ", "b arış" ve "m erham et" değer-
leri ile doğalarını, ruhlarım ve yüreklerini "vaftiz olarak" "tem izleyenlere".
Ne m utiu yeryüzü egem en değerleri yerine göklerin egem en değerleri ile
kişisel Tanrı kom plekslerinden tem izlendiği için kolektif/toplumsal ve ev-
rensei Tanrı kom plekslerinin "aşağılam asına", "h akaretin e", "zulm üne",
"sövm eierlne", "yalan yere her türlü kötü sözlerine", "yoksullaştırm aya",
"açlığ a", "k in ve nefrete", "toplum dışı olm aya", "adlarım kötüleyip top-
lum dan reddedip tecrit olm aya" m ahkûm edilm iş Tanrının ve gerçeğin ÇO-
cuklarma. Ne mutlu "kend i uluslarım egem enlik hırsı ve üstünlük kibriyle
yönetm eyenlere". Ne m utlu "kendilerine iyi unvanları başkalarm a kötü
unvanları yakıştırm ayanlara". N e mutlu "aralarında en büyük olanın en
küçük gibi olduğu ve yönetenlerin yönetilenlerin hizm etkârı gibi olduğu"
yönetim lere. Ne m utlu "Şeytan 'm yaşam ın kaygılan, zenginlikleri ve zevk-
leri içinde insanlan kötii düşünceler, cinayet, zina, cinsel ablaksızlık, hırsız-
İlk, yalan tanıklık, iftira, açgözlülük, kötiilük, hile, sefahat, kıskançlık, iftira,
kibir ve akılsızlık günah deliklerinin olduğu kalburdan geçirm ek için de-
nediğinde kalbur üstünde alanlara. Ne m utlu "insanlardan gelen ö v ^ iler
yerine Tanrı'dan gelen övgüler için yaşayanlara". Ne mutlu "K ral olduğunu
ileri süren herkes Sezar'a karşı gelm iş olur" tehditlerine aldırm adan her
türlü 'Sezarlzm 'e karşı direnenlere. Çünkü "Tanrı'nm ve Göklerin Egemen-
liği onlarmdır. Onlar yeryüzünü m iras alacaklardır": Onlar, yeryüzünde
m iras aram ayacaklardır.
adam iarı da onun arkasından gelip onu yalanlıyor, iftira atıyor, halkın ak-
hnı çeliyor, halka şüpheler zerk ediyor, onu olm az İşlerle, basit isteklerle
sım yorlardı. Bu çetin düşm anlar İsa'nın sözüne şüphe kahyor, m ucizele-
riyle alay ediyor, em irlerine kendi kitapları ve atalan adma isyan ediyor,
onun kutsallığını soyuyla, annesiyle, kardeşleriyle aşağılıyor, peygam berli-
ğinl m arangozluğuyla aşağılıyor ve tüm bunları yaparak da halkın gözün-
de İsa'yı şüpheli kılıyorlardı. Çünkü çok İyi biliyorlardı ki, im anın kurdu
şüphedir.
"Bu sırada Kudüs'ten bazı Ferisiler ve din bilginleri İsa'ya gelip şunu
sordular: 'Şenin öğrenciierin neden atalarımızın geleneğine, törelerimize
karşı geliyorlar? Yemekten önce ellerini yıkamıyorlati. İsa onlara şu kar-
şılığı verdi: 'Ya siz, neden geleneğiniz uğruna Tanrı b u y ru lm a karşı geli-
yorsunuz? Böylelikle, geleneğiniz uğruna Tanrı'nın sözlerini geçersiz kıl-
mış oluyorsunuz. Ey İkiyüzlüler! Yeşaya'nın sizinle ilgili şu peygamberlik
sözü ne doğrudur: 'Bu halk dudaklarıyla beni sayar, ama yürekleri benden
uzaktır. Bana boşuna taparlar. Çünkü öğrettikleri, sadece İnsan kuralları-
dır" (Matta, 15:1- 9; Markos, 7:1-23).
İsa, cin çıkardığında O 'nu cinlerin reisiyle işbirliği içinde olm akla, halkı
birliğe çağırdığında onu parçalayıp yönetm ekle, başlarm a kral olm ak iste-
diğiyle suçladılar. İsa için en acrsı ise kendi m em leketinde kendi insanları
tarafından ihanete uğram aktı. Bir tarafta O 'nun Tanrı gibi yaptığı işlere şa-
şırıp kalırken diğer yanda içlerinden çıkm ış olm anın kıskançlığı, kibri ve
gücenmesi içinde O 'nu reddediyorlardı. Daha kötüsü O 'nu "m arangozun
oğlu olm akla. Annesinin Meryem, kardeşlerinin de Yakup, Yusuf, Sim un ve
Yahuda olm asıyla, kız kardeşlerinin hepsinin de aralarmda yaşıyor olma-
sıyla" aşağılıyorlardı. O nlar sıradanlığın değerleriyle sıra dışı olanı, yerelli-
ğln bağnazlığıyla evrenselliğin hoşgörüsünü, m ahallenin öngörü ve önyar-
gılarıyla göklerin egem enliğinin öngörülem ezlik ve özgünlüğünü, kısaca
KUTSALIN GÖLGESİNDE
İsa ise onları "ya siz, neden geleneğiniz uğruna Tanrı buyruğuna karşı
geliyorsunuz? Geleneğiniz uğruna Tanrı'nın sözlerini geçersiz kılm ış olu
Halis ÇETİN
İsa, Sodom ve Gom ora'ya rahm et okutacak kadar lanet okum aktadır
kendisine inanm ayan, günahlarından tövbe edip arınmayan, göklerin ege-
m eniiğine küçük bir adım atm ayıp dar yolda kendi elinden tutm ayan kent-
lere ve halklarına, ©yle ki "o kentlerde yapılan m ucizeler daha önce günah-
larından dolayı lanetlenip yerle hir edilen kentlerde yapılm ış olsaydı, onlar
çoktan çulla örtünüp kül içinde oturarak tövhe etm iş olurlar ve bu güne
dek ayakta kalırlardı". Am a savaşm kuralları değiştiği için lanetlenip yok
olam azlardı. Çünkü İsa, "göze göz, dişe diş yerine kötüye ve kötülüğe karşı
dlrenm em eyl; sağ yanağına bir tokat atana tokat vurm ak yerine öhür ya-
nağını çevirm eyi; m intanını alm ak isteyenle davacı olm ak yerine m intanın
üstüne abasm ı da verm eyi; bin adım yol yürüm eye zorlayanla tartışm ak
yerine ona iki bin adım yürüm eyi; sadece kardeşini, yoldaşını, dindaşım ,
KUTSALIN GÖLGESİNDE
kom şunu sevm ek yerine tüm insanlığı hatta düşm anını hile sevmeyi; ken-
dlslne zulm edenlere lanet etm ek yerine dua etm eyi" güklerin egemenliği-
nin kapılarını açacak anahtarlar olarak ilan ediyordu. İsa çok iyi biliyordu
ki "bundan fazlası Şeytan'dandır".
İsa ve Ferisilerin aynı din için ayrı ayrı dilleri kullanm ası, dili bir din
m ücadelesi alanı haline getirirken, dini de bir iktidar m ücadelesi alanına
*••••-•• idi. Geleneğin ve m üphem liğin dini ve dili ile geleceğin ve
gerçeğin dini ve dili çatışm akta idi. Dile hâkim olan dine de toplum a da,
siyasaya da hâkim olm akta idi. Kendi dilini btekine kabul ettiren kendi di-
nini de kabul ettirip onun aracılığıyla ötekine galip gelebilirdi. Ferisilerin
İsa karşısında sürekli bilm eceli, bulm acalı, m üphem, ikircikli ve tuzaklı bir
d il' sebebi de bu idi: A ynı kavram lara yüklenen farklı an-
lam lar. Ferisiler dinin dilini kendi iktidar hiyerarşilerini muhkem kılm ak
için ’ içte onların diline yönelik saldırıları iktidarlarına yönelik
savaş olarak algılıyorlardı. Ferisiler kendi m üphem dil iktidarları ile hem
dini, hem de kendilerinin kolektif Tann kom plekslerini yeniden üretiyor-
lardı. Dil aracılığıyla kendi dini, siyasi, toplum sal ve ekonom ik çıkarlarını
koruyorlar ve m üphem dil iktid arlan sayesinde dini ve geleneksel ilke, de-
ğer ve kavram ların anlam ım yeniden üretiyorlardı. Ferisiler, aşırı sim gesel
ve sem bolik bir dil çeşitlem eleri ile geliştirilm iş şifrelerden oluşan bir tür
'm eta-dll' yaratm ış ve bu dili sadece kendilerinin çözüm leyeceği bir ikti-
dar tekeline dönüştürm üşlerdir. Böylece din ve onun m üphem leştirilm iş
m eta-dili aracılığıyla gündelik yaşam m bütün alanlarına hükm edebilen
bir Tanrı kom pleksi yarahnışlardır. Dinin dili, onların Tanrı kom pleksinin
hem varoluşu hem yansıtm ası hem de çarpıtm ası işlevi görüyordu. Dlhn
bu iktidarı sayesinde dilin sahipleri özneleşirken din, Tanrı ve dini toplum/
* halkı da nesneleşm ekte idi. Böylece dil, iktidarın kurulduğu
bir alan olarak bir din ve onun aracılığıyla toplum/cemaat üretim i işlevi
görüyordu. Bu nedenle dinin dili, Ferisilerin kolektif Tanrı kom plekslerine
kaynaklık eden çıkarlarının dini ve siyasi iktidarın belirli biçim leri adına
** rasyonalize edildiği, doğallaştırıldığı, evrenselleştirildiği
ve m eşrulaşhrıldığı bir güç süreci oluyordu. Dil, Ferisilerin elinde kendi
çıkarlarına hizm et eden hiyerarşik ve organizm acı yapılanm ış toplum sal
ilişkileri belirli durum larda kurm aya ve korum aya şartlanm ış sim gesel ve
sem bolik biçim ler tarafından, belirli anlam ların inşa edilm esi ve taşınm ası
için kullanılm ıştır.
Ferisilerin İsa'ya karşı savaşında söylem sel bir m ücadele alanı olarak
en büyük silahları dilleri olm uştur. Dillerini bir kılıç, bir m ızrak gibi onun
gerçeklerine yöneltm işlerdir. İsa'nın tüm m isyonunu ve gerçek m üjdesini
dilin ’ gücü ile yalana dönüştürm üşlerdir. Ferisiler, dilin meş-
rulaşürm a işlevi ile İsa'nın m isyonunu ihanet ile; dilin rasyonalizasyon ve
evrenselleştirm e işlevi ile İsa'nın gerçeklerini şüphe ite; dilin gizleme, gi-
m üphem leştirm e, yer değiştirm e, m istikleştirm e ve mecaz-
241
Halis ÇETİN
laştırm a işlevi ile İsa'nın söylem lerini itibarsızlaştırm a ile; dilin birleştirm e,
standartlaştırm a ve birliğin sem bolleştirtm esi işlevi ile İsa'nın ilke, değer
ve öğretilerini küfür İle; dilin şeyleştirm e, doğallaştırm a, sonsuzlaştırm a,
yalınlaştırm a ve edilginleştirm e işlevi ile isa'm n halk üzerindeki etkisini
hiçleştirm e ile; dilin parçalam a, ayırm a, farklılaştırm a ve ötekinin tasfiyesi
işlevi ile de İsa'nın varlığım ve dilini asi olarak öteklleştirm e ile yer değiş-
tirip yok etm eye çalışm ışlardır. Böylece İsa'yı dinsel ve toplum sal olandan
ayırıp ötekileştirerek dini ve toplum salı kendilerinin tem sil ettiğini, yansıt-
tığını ve onlarla örtüştüklerini ispat ederek iktidarlarını terdürm üşlerdir.
Sonuçta ise Ferisiler dinin dili ite isa'm n öğretileri ve gerçekliğin gökyüzü
egem enliğinin yeni düzenini tersyüz eden ve bu düzenin asli ilke ve değer-
lerini gizleyen bir bozulm a aracılığıyla kendi Tanrı kom pleksi egemenlik-
lerinl m eşrulaştırıp sürdürm üşlerdir. İsa'yı bite kullanarak kendi egem en-
İlklerinin sürekliliğine alet e d i ş l e r ve O 'nu kendi egem enlik koşullarının
devamına ve yeniden üretim ine hizm et eder hale dönüştürm üşlerdir: "Fe-
risiler, İsa'yı, kendi söyleyeceği sözlerle tuzağa düşürm ek am acıyla düzen-
ter kurdular".
"Ferisiler toplu haldeyken İsa onlara şımu sordu: "M esihle İlgili olarak
ne düşünüyorsunuz? ٠/kimin oğludur?'. Onlar da, 'Davut'un Oğlu' dediler.
İsa şöyle dedi: '٠ halde nasıl oluyor da Davut, Ruh'tan esinlenerek O'ndan
'Rab' diye söz ediyor? Şöyle diyor Davut: 'Rab Rabbime dedi ki, Ben düş-
manlarını senin ayaklarının altma serlnceye dek sağımda otur”. 'Davut O'n-
dan Rab diye söz ettiğine göre, ٠ nasıi Davut'un Oğlu olur?'. İsa'ya hiç kimse
karşılık veremedi, o günden sonra artık kimse de O'na bir şey sormaya cesa-
ret edemedi" (Matta, 22:41-46; Markos, 12: 35-37; Luka, 20: 41-44).
nediler. H alkın arasında "yedi kardeşle evlenen bir kadının öbür dünya-
da hangisiyle evlendirileeeği" gibi bulm acalı ve şüpheye düşürücü sorular
sordular. Sorularının cevaplarıyla şaşkına döndükçe azgınlıklarının, inatla-
rının ve düşm anlıklarının şiddeti de arttı. H er zora düştüklerinde "K utsal
Yasa uzm anı" bir din adam ı ite yeni sorularla yeni denem eler ve tuzaklar
kurdular. H er soruya aldıkları cevap onlarm kıskançlıklarını ve küfürlerini
arttırdı. Sonunda İsa sorununu çözm ek için büyük bir ihanet içinde Roma
ile İşbirliği içine girm eye karar verdiler. O 'nu Rom anın gözünde hain ve asi
konum una düşürm ek için "H irodes yanlılarıyla birlikte" "Sezar'a vergi ver-
m ek Kutsal Yasa'ya uygun mu, değil m i?" gibi tahrik edici sorular sordular.
Bu din adam ları bir tarafta İsa'yı halkın gözünde sahte peygam ber diğer
tarafta Rom anın gözünde asi gösterm ek için akla hayale gelm edik tuzaklar
kurdular. H alkın kalbini korkuyla, aklını şüpheyle ve ruhunu um utlarla
kontrol ettiler. Sorularım a am acı cevap alıp im an etm ek değil İsa hakkında
O 'nu halk nezdlnde lanetlenm eye. Rom a nezdinde de tutuklattırıp işken-
ceden geçirip öldürülm eye götürecek kam uoyu oluşturm aktı. Bu yüzden
törelerden sunaklara, insanı kirleten günahlardan zinaya, evlilikten boşan-
maya, adaklardan bayram lara, olağanüstü belirtiler talep etm ekten ölüm -
den sonraki hayata, ölüm sonrasındaki hayatta diriliş ve evliliklerin nasıl
olacağından gösterilen m ucizelerin sahteliğine, büyücü olm aktan cinlerle
anlaşm ış olm aya, kutsal buyruklardan görünüm ünün nasıl değiştiğine.
Tanrının özelliklerinden oğullarının durum una, M usa'dan Davut'a, köle-
İlkten insanların günahlarının affedilm esi sorununa, zenginlik, fakirlik ve
m ülkiyet ilişkisinden yapılacak duaların cinsine, ticaretten İsa'nın yetkile-
rinin ne olduğuna, kıyam et ve Tanrının yargılam a biçim inden yeni doğan
çocuklaruı kutsanm asına, Rom a'ya itaat etm ekten Sezar'a vergi verilip ve-
!■ilmeyeceğine kadar onlarca "tuzak sorularla İsa'yı denediler".
Şeytanın denem elerinden rahatça sınıfı geçen İsa, din bilginlerinin de-
' bunaldı. Kendisinin de ifade ettiği gibi kurtlar arasm da ko-
yundu ve kurtlar koyunu yem eyi kafalarına koym uştu. Bu yüzden İsa her
cevap ite şüpheleri giderdikçe onlarm Tanrı kom pleksleri içinde kibirleri ve
küfürleri arttı. Hatta artık "İsa'ya hiç kim se karşılık verem ez ve kim se de
O 'na bir şey sorm aya cesaret edem ez" halde olm alarına rağm en bilgiye ve
ataların törelerine dayalı Tanrı kom plekslerinden vazgeçm ediler. H er so-
ruda şüphe ite besledikleri insanlarm im anını çürüttüler. O 'nu "İkiyüzlü"
’ İle sahte peygam ber ve kral iddiası içinde bir hain ve asi ilan
ettiler. İsa da onları ve onlarm şahsında onlar gibi Tanrı kom pleksi içinde
bilgi ite kibirlenen tüm insanları lanetledi.
Halis ÇETİN
İsa, Saddukiier, Ferisiler ve Yahudi din adam larınin kendi davası önün-
deki en büyük engel ve düşm an olduğunun bilincinde olarak onların hem
tuzaklarını hem de "m ayalarım " deşifre eder. O nlar Tanrının krallığı ve
Şeytanın krallığı arasm da Şeytanın yolunu seçm işlerdir. O nlar Kayın ve
H abil'den beri var olan iki egem enliğin hainler tarafını oluştururlar. On-
lar, evrensel "adalet, m erham et ve sadakat" düzeni yerine kendi yerellik-
lerinin "zulüm , terör ve ihanet" ilkelerini tesis ederler. ٥
٢٧
٥١Şeytandan
١^
bile tehlikeli olm alarının nedeni Kayin'den heri yaşadıkları bu "zulüm , te-
rör ve ihanet" düzeni içinde "ikiyü zlü " davranıp "m utlak İyi ve m utlak
doğruyu" sadece kendilerinin tem sil ettiğini İddia ettikleri Tann kom plek-
si içinde olup kendi m utlak iktidarları için tüm insanlan kullaştırm aya ve
köleleştirm eye çalışmalaradır. Onlar, "M u sa'nın kürsüsünde otururlar ama
söyledikleri şeyleri kendileri yapmazlar. A ğır ve taşınm ası güç yükleri bağ-
layıp başkalarının om uzlarına koyarlar ama kendileri bu yükleri taşım ak
için parm aklarını bile kıpırdatm ak İstem ezler". Onlar, Tanrı kom pleksinin
verdiği kibirle "yaptıklarının tüm ünü gösteriş için yaparlar. M uskalarını
büyük, giysilerinin püsküllerini uzun yaparlar. Şölenlerde başköşeye, hav-
ralarda en seçkin yerlere kurulm aya bayılırlar". H erkesi sahip oldukları
m evki ve m akam lar adına kendilerine kul ve köle yapıp "m eydanlarda se-
lam lanm aktan ve insanların kendilerini 'R abbî' diye çağırm alarm dan zevk
duyarlar". Onlar, "G öklerin Egem enliğinin kapışım insanların yüzüne ka-
patıp ne kendileri İçeri girer ne de girm ek isteyenleri bırakırlar". Cennetin
ve cehennem in anahtarlarının kendilerinde olduğu bilgisiyle insanlan y an
gılayıp cezalandırırlar, o kadar büyük bir bağnazlık İçinde "tek bir kişiyi
dine döndürm ek için denizleri ve kıtaları dolaşıp dinlerine dönen olunca
da yalan ve yanlış dini saphrm alar ite onları kendilerinden iki kat daha ce-
hennem lik yaparlar". Dünya işlerinde o kadar hassas bir adalet terazisine
sahiplerm iş gibi "nanenin, anasonun ve kim yonun ondalığım hesaplarlar
d a" din işlerinde "K u tsal Yasa'nın daha önem li yönleri olan adalet, merha-
m et ve sadakati ihm al ederler", insanlara gösteriş için kılı kırk yararcasına
bir hassaslık göstererek hüküm verirler de hayata dair her konuda zulüm,
baskı ve ihanet içinde tahakküm ederler. Bu yüzden "küçük sineği bite ya-
ğından süzer ayırırlar ama deveyi ham uduyla yutarlar".
Ferisi ve din bilginlerinin en önem li özellikleri olan ^؛yü zlü lü kleri "bar-
dağın ve çanağın dışının tem izlenip içinin kirli kalm ası" gibidir. Onların
dışı kibir ve gösteriş ite içi ise Tanrı kom plekslerinden dolay: "açgözlülük
ve taşkınlıkla doludur". Bu nedenle onlar, "dıştan güzel görünen, ama içi
ölü kem ikleri ve her türlü pislikte dolu badanalı m ezarlara benzerler ki dış-
tan insanlara doğru kişilerm iş gibi görünürler am a içte ikiyüzlülük ve kötü
KUTSALIN GÖLGESİNDE
İsa, tüm bunları açıkladıktan sonra hem Kudüs şebrini hem tüm insan-
la n hem hain din adam larını hem de öğrencilerini kendi m isyonu ve gele
Halis ÇETİN
cek konusunda şahit tutar: "E y Kudüs! Peygam berleri öldüren, kendisine
gönderilenleri taşlayan Kudüs! Bir tavuk, civcivlerini kanatları altma nasıl
toplarsa, ben de kaç kez senin çocuklarım öylece toplam ak istedim , am a siz
istem ediniz. Bakın, eviniz ıssız bırakılacak! Size şunu söyleyeyim: 'R ab'bin
adıyla gelene övgüler olsun!' diyeceğiniz zamana dek beni bir daha gör-
m eyeceksiniz". Tipte M usa'nın son sözleri gibi: ibret yüklü hayatla, yılgı
yüklü yolculukla, yol yüklü hikâyeyle, keşke yüklü pişm anlıkla, isyan yük-
İÜ afla, özlem yüklü kahırla, um ut yüklü korkuyla, lanet yüklü kutealkkla.
İsa, tıpkı M usa gibi, yeryüzü Tanrı kom pleksi egem enlerine boyun
eğm eye alışm ış bir halkı kölelikten vazgeçirmeye, bunun ilk şartı olarak
da kölelik kom pleksinden arındırm aya çalışm akta idi. Fakat kul ve Tanrı
kom pleksi hiyerarşisi ٠kadar iç içe geçm işti ki, en büyü k isyan kölelerden
gelm ekteydi. Köleler alıştıkları efendilerinden kopamıyorlardı. Çünkü kul
ve Tann kom pleksi hiyerarşisi içinde herkes bir altm dakinin Tanrısı, bir üs-
tündekinin ise kulu idi. Altlarındaki kullara boyun eğdirm enin şartı üstte-
kilere boyun eğm ek idi. Tanrı kom pleksi hiyerarşisi aynı zam anda zulüm
üzerine inşa edilm iş "gönüllü kulluk" hiyerarşisi idi. Bu hiyerarşik düzen-
de "Tanrıdan başka herkesin Tanrısı vardı". Bu yüzden herkes kul-Tanrı
hiyerarşisine katlanm aktan hoşnuttu. H erkes maruz kaldığı üstünden ge-
len zulm ü altındaki uygulam aktan m em nundu. En alttakilerin ise boyun
eğdikleri sürece üste çıkm a um utları vardı. Kul kom pleksinin gereği olarak
"ötekileri zincir altında tutabilm ek için kendileri de zincir taşım ayı kabul
ediyorlardı". İsa'yı "a si" olarak suçlam alarının nedeni de bu zincirlere olan
sadakatleri idi. Bu sadakatin Yahudi halk، için bedeli ise "kolektif kulluk"
yani "b ir toplum un onu köleleştiren bir otoriteden b a ğ ım s ız olarak var ola-
m ayacağı" düşüncesi idi. © ysa İsa, tüm bu düzenleri ve o düzenler içinde
alışkanlıkların üreteğl konforu bozacak çok basit bir söz söylüyordu: Her-
kes Tanrı Baba'nm ؟ocukları olm akla özgür, eşit ve kardeştir.
asia anlayam ayacağı bir şekilde İsa'n ın "in san lan n ayaklarım yıkayıp on-
lara köleler gibi hizm et etm esi". Çünkü İsa çok iyi bilm ekteydi ki, "insam n
insana kulluğu bir başladı m ı tüm kötülükler, zulüm ler ve günahlar arka
arkaya sıralanırlardı", insan bedenini ve aklını başka bir insana ya da Tan-
rı kom pleksine armağan/emanet etti m i hem en arkasm dan ahlakı da yok
olup "adalet, m erham et ve sadakat" üzerine kurulu olan gökyüzü egemen-
liği bozulurdu. Yahudi geleneğinden M usa'nın m isyonunu söküp alan da
Ferisilerin dini baskı ve tehdit üzerine kurulu dili/söylemiydi. Dinin dili
değiştiğinde iktidarın ve m eşruiyetin de söylem i değişm ekte idi. Ferisile-
rin Rom a'nm dili ve dini üzerinden İsa'yı dışlam alarının nedeni de bu idi:
Adalet yerine baskı, m erham et yerine zulüm, sadakat yerine ihanet, sevgi
yerine şiddet.
M eşru lu ^ ı elde eden iktidar ise, kendini çepeçevre saran bir imgeler,
inançlar sistem i yaratarak kişilerin iktidar ilişkilerini kendisinin saptadığı
KUTSALIN GÖLGESİNDE
yönde algılanm alarına yol açan bir dil/söz egem enliği inşa eder. Dinin dili/
SÖZ herkesin anlayacağı ortak bir iletişim aracı değil Ferisilerin anlayıp
yorum layacağı ve kendilerine göre değiştirebileceği bir kutsallığın ve müp-
hem llğln aracı ve ayrıcalığı olm uştur. Dile/Söze hâkim olanlar da dine ve
dini tüm iktidar ve itibar ayrıcalıklarına hâkim olm uştur. Ferisilerin elde
ettiği her türlü iktidar, itibar ve ayrıcalığın kaynağı işte bu dil/söz/din adma
konuşm a yetkisine dayanm aktadır. İsa'n ın tehdit ettiğine inandıkları en b ü -
yük korkuları da bu dil/söz tekelinin sağladığı kazanmalarıdır. İsa'nın dili-
nin Yahudi halkı, Ferisiler ve Rom alılar tarafından anlaşılm am asının sebebi
de budur: "D oğru söylüyorsam neden vuruyorsunuz, yalan söylüyorsam
neden doğrusunu söyleyip beni düzeltm iyorsunuz". Bu )dizden tüm Tan-
rı kom pleksleri yalnız ٠kom pleksi tem sil edenlerin konuşup diğerlerinin
onu dinlediği, uyduğu ve sürekli tekrarlam aktan başka bir şey yapm adığı
bir m onolog durum unu tem sil eder. Böylece tek m erkezden yayılan dil/
söz/din tehditler ve korkutm alarla desteklenm iş bir buyurm a olup halkın
itaatini sağlam aya yöneliktir. Bu bağlam da dil/söz/din Tanrı kom pleksine
içkin olan şiddetin sözlü olarak dışa vurum undan başka bir şey ifade eh
mez. Flalk ise egem en dili ve egem enlerin sözünü kendi düzeyinde yeniden
üretip dönüştürür. Yöntem farklıdır ama sonuç aynıdır; İsa, kafir, hain ve
asi olduğu İçin ölm elidir. Bu yüzden; "Bütün halk, Ferisiler, din bilginleri
ve Yahudi yöneticiler hep bir ağızdan bağırdılar ve 'yok et onu, yok et onu,
yok et onu, çarmıha ger onu, çarm ıha ger onu, çarm ıha ger onu', diye bağ-
rışıp durdular".
Tanrı kom pleksini tem sil eden bir egem en İktidar varsa, m utlaka insan-
larm onu isteyip arzuladığı ve itaat ettiği için vardır. Evrensel Tanrı kom p-
leksi olarak Rom anın ve yerel/dini Tanrı kom pleksi olarak Ferisilerin varlığı
sadece Yahudi halkının onlarm Tanrı kom pleksini onayladığı A l kom plek-
si olduğu İçin vardır. İsa eğer sadece Tanrı kom plekslerine savaş açsaydı
belki yaşayabilirdi. Savaşta daha güçlü ve haklı olanın değil daha merha-
m etsiz olanm kazanm ası zorunluluğu kuralını uygulasaydı yine yaşayabi-
lirdi. Am a هaslen kul/köle kom pleksine savaş açm ış ve m erham et üzerine
barışa çağırm ıştı. H alk Tann kom pleksleriyle savaşırken onun yanındaydı.
Am a kul/kölelik kom plekslerine savaş açtığında halk karşısına dikildi. İsa
biliyordu ki Yahudi halkım ilk köle yapan şey kaba güçse, onları kölelikte
tutan şey de korkuları olm aktadır. Egem ene karşı korkularını ve egemenli-
ğe karşı da sevgilerini/rızalarını yenerlerse gerçeğe yani özgürlüğe kavuşa-
caklardı. Am a M usa'nın ve Tanrı RA B'bin inşa ettiği özgürlük doğası uzun
süre kölelikle yaşam aktan dolayı bozulm uş ve doğası yozlaşm ış, köleliği
alışkanlık haline dönüştürm üştür. M usa halkına özgürlüğü anlatm ak için
Halis ÇETİN
bir kuşak geçm esini beklem iş ve kırk yıl halkını çöllerde gezdirm işti. İsa'nın
ne bu kadar vakti ne de arkasma düşm üş bir halkı vardı. Zaten o gelmeden
önee de Ferisiler halkın doğasm ı ve toprağım kuşaklar boyunca kölelik üze-
rlne sürm üşler ve ona göre ekip biçm işlerdi: "Siz Tanrı buyruğunu bir yana
bırakm ış, insan yasalarına uyuyorsunuz. Kuşaktan kuşağa aktardığınız tö-
relerle, Tanrı'nın sözünü geçersiz kılıyorsunuz". Yahudi halkı başta isyan
ettikleri "insan yasalarına" birkaç kuşak içinde çocuklarına sindire sindire
verilen Ferisi eğitim inden sonra gerçeğin ve ataların dininin kendisi olarak
benim sem işler ve önce isyan ettikleri yasaların sonra dogm atik ve fanatik
savunucuları olm uşlardır. Bu yüzden, M usa ve Firavun örnekliğinde de
görüldüğü üzere efendileri em retm eden ve izin verm eden özgür iradeleri
ile karar verm e ve tercih yapm a erdem ini kaybetm iş bir halk İsa'nın vaat
ettiği ve hiç görm edikleri bir erdem den ve ona çağırandan korkmuşlardır.
Korkularım öldürm ek İçin korkularının kaynağını onlara gösteren İsa'yı öl-
dürm üşlerdir.
Tanrı kom pleksi, öncelikle Tanrı kom pleksleri hiyerarşisi ve kul komp-
leksleri düzeni olm adan var olam ayacağı için Tanrılar halklarını sadece kö-
lellk ve kulluğa değil, aynı zam anda körü körüne, kayıtsız şartsız, sorgusuz
sualsiz kendilerine bağlılığa ve bağım lılığa da alıştırm ışlardır. Bunun yolu
da m evcut düzenin en İyi ve ideal düzen olduğuna onları İnandırm aları ve
bu düzeni bozacak u n su rla rın T an rılarla beraber k u lların ın da konforunu
bozacağına inandırm alarıdır. K ölelik ve kulluk durum unu özgürlük duru-
m una tercih edecekleri yaşam standartlan sunup m evcut durum dışında-
kilerin öngörülem ez belirsizliklerden oluştuğuna ve kısa vadeli çıkarların
uzun vadeli m üphem liklere kurban edilm em esi gerektiğine inanm alarını
sağlam alarıdır. Rom anın Tanrı kom pleksi tahakkümü altında kul kom plek-
si içinde yaşayan Yahudi halkının bu durum u gerçek özgürlük ve mutluluk
durum u olarak yaşam asını sağlayan dini inancm ve tarihi kader algısının
İnşacıları da bu kom pleksten fayda sağlayan Ferisiler olm aktadır. Roma,
kubaştırdığı Yahudi halkı İçin yeni bir yaşam biçim i ve bım a uygun bir dini
kültürel yapı oluştururken Ferisilerin halk üzerindeki otoritesinden yarar-
lanır. Ferisiler bilginin iktidarı ve ulaşılm az dilsel gücü ve ihtişam ı ile kendi
halklarını cahilleştirirken siyasi ve ahlaki olarak da terbiye edip Romanın
egem enlik ve Tanrı kom pleksine uygun şekilde yeniden biçim lendirm ek-
tedirler. Böylece toplumu dini açıdan uyuşturm ak, sistem e entegre etmek
ve sistem i tehdit eden ؛sa gibi asileri sistem dışına itm ek m isyonlarını ger-
çekleştirm iş olurlar. Firavun için büyücülerin m isyonu ne ise Rom a İçin de
Ferisilerin ve din bilginlerinin m isyonu da odur: "Tanrı kom plekslerinin
iktidarım kutsallık elbisesi ile m eşrulaştırm ak", © nlarm dini kadercilik ve
KUTSALIN GÖLGESİNDE
m ak olacak ve bunun İçin de dine karşı dinin kullanılm ası gereği Ferisi-
lere büyük bir görev düşecektir. Bum m içte de İsa'n ın sadece kâfir değil
aym zam anda halk içte hain, kurulu düzen için de asi olarak suçlanarak,
yaratilm ış güdüm lü kam uoyunun aklında ve ruhunda çarm ıha gerilmesi
gerekir. A ncak o zam an İsa ile birlikte "İsa gibi" olmak isteyenler de yok
edilebilir. Bu yüzden çarm ıha gerilen İsa ile birlikte onun misyonu, m üjdesi
ve öğretileri olm uştur. Öngörülem ez bir belirsizlik geleceğindense alışılm ış
b ir belirlini، düzeni daha hayırlıdır. Bir kişinin inandığı "insanları özgür
kılacak gerçekler" yerine "bütün ulusun inandığı kul kom pleksi yaratan
yalanlar" daha uygundur. Eğer isa'm n insanlan kul kom pleksleri gerçeğin-
den özgürlük yaratm a girişim i b aşan lı olursa Tann kom pleksleri yalanları
da yok olacaktır. Bu yüzden eğer Ferisiler İsa'nın "böyle devam etm esine
izin verirlerse, herkes O 'na im an edecek, Rom alılar da gelip kutsal yerlerini
(kendi konum larını) ve yeniden inşa ettikleri kendi uluslarını ortadan kal-
dıracaklardır. Bütün ulus yok olacağm a, halk uğruna bir tek adamın ölm esi
herkes (özellikte herkesi tem sil eden kendileri) İçin daha uygun olacaktır".
H alk ise kendilerini dini, siyasi, ekonom ik zincirlerle bağlayarak köleleş-
tirm iş efendilerine hizm etlerini ve sadakatlerini gösterm ek için kendilerini
zincirlerinden kurtaracak kişinin bedenine, ruhuna ve diline zincirler vur-
m uştur. Onu kendi kul kom pleksi ihanetlerine ortak ederlerse ancak kul-
luğun utancından arınacaklarını zannetm işlerdir. H alk kendilerine İsa'nın
gösterdiği ve öğrettiği Tanrı ve kul kom pleksleri ve onların zulüm leri İle
savaşm ak yerine "kendilerini özgür kılacak o gerçekleri gösteren" parm ağı
ve sahibini yok etm eye adadılar: "B ütü n halk, hep bir ağızdan 'yok et onu,
yok et onu, yok et onu, çarm ıha ger onu, çarm ıha ger onu, çarm ıha ger onu'
diye bağrışıp durdular".
İsa, evrensel, y ^ l/ to p lu ^ al/ k o lek tif/ d itö ve kişisel Tanrı kom pleksle-
rinln kaynağı ve ürünü olan "zulüm , terör ve ihanete" karşı verdiği "adalet,
m erham et ve sadakat" savaşm da bpkı ezeli ve ebedi öncüleri Habil, ibra-
him ve M usa gibi davrandı: "K atil olm am ak m aktulün onurudur" ahlakm a
sığındı. Kendisini öldürm ek isteyenleri yaşatm ak ve "b ir tavuk, civcivlerini
kanatları altma nasıl toplarsa, o da onları öylece toplam ak istedi". Eakat
yeryüzü egem enliklerinin ellerinden gideceğine ﺳﺎال "d in adam ları, kâ-
hinler, başkâhinler ve halkın ihtiyarları" "b u yolu hiç istem ediler". Bırakın
O 'nun kanatları altma sığınmayı O 'nu yok etm ek İçte büyük bir ihanet için-
de "düzenler kurdular":
"O sırada On ikilerden biri oian Yahuda iskariyot baş kâhinlere gide-
rek, 'O 'nu ele verirsem bana ne verirsiniz?' dedi. Otuz gümüş tartıp ona
verdiier. Yahuda o andan itibaren İsa'yı ele vermek için fırsat kollamaya
başladı" (Matta, 26:14-16).
"Mayasız Ekmek bayramımn ilk günü öğrenciler İsa ile birlikte Fısıh
yemeğine oturdular. Yemek sırasında İsa eline ekmek aldı, şükran duasını
yapıp ekmeği böldü ve öğrencilerine verdi. 'Alın, yiyin, bu benim bede-
nim diı' dedi. Sonra bir kâse alıp şükretti ve bunu öğrencilerine vererek,
'Hepiniz bundan için. Çünkü bu benim kanimdir, günahların bağışlanma-
sı için birçokları uğruna akıtılan antlaşma kanıdır. Size şunu söyleyeyim,
Babamuı egemenliğinde sizinle birlikte tazesini içeceğim o güne dek, as-
manın bu ürününden bir daha içmeyeceğim' dedi" (Matta, 26: 26-29).
؛sa'ya ihanetin birhiri ile bağlantılı dört ayağı vardı. En hafifi yeryüzü
saltanatları yıkılacağı için tedirgin olan din adamları, ondan daha kötüsü
her gün yanına gelip arınm ak için ona yalvaran halkı, ondan daha kötüsü
O 'nu en zor anında terk edip kaçan öğrencileri ve İhanetin en büyüğü ise
O 'nu "otu z güm üşe" satan öğrencisi idi.
"İsa konuşurken, Onikilerden biri olan Yahuda geldi. Yanında, baş kâ-
hinlerie tialkın ihtiyarları tarafından gönderilmiş kılıçlı sopalı büyük bir
kalabalık vardı. İsa'yı ele veren Yahuda, 'Kimi öpersem, İsa O'dur, O'nu
tutuklayın' diye onlarla sözleşmişti. Dosdoğru İsa'ya gidip, 'Selam, Rab-
bî '؛diyerek O'nu öptü. Bunun üzerine adamlar yaklaştı, İsa'yı yakalayıp
tutukladılar. İsa'yla birlikte olanlardan biri, ani bir hareketle kılıcını çekti,
baş kâhinin kölesine vurup kulağım uçurdu, o zaman İsa ona, 'Kılıcını
yerine koy! Kılıç çekenlerin hepsi Hlıçla ölecek. Yoksa Babamdan yardım
Halis ÇETİN
İsa, kadim bilgelik gereği çok iyi biliyordu ki, her alnı öpen de her el
öpen de kutsam ak için değildi. Çok açıktı ki hançerlerini saplayacakla-
rı yeri ve fırsatr kolluyorlardı: "peygam berlerin yazdıkları yerine gelsin
diye". Yoksa İsa "Baba'dan yardım isteyem ez, hem en o an ona on iki tü-
m enden fazla m elek gönderilem ez" d e ğ ild ir. ه, düşm anlarını "ateşte eri-
ten ", "suda boğan", "denizde yok eden" bir egem enliğin çocuğudur. Eğer
هKayin gibi, düşm anlan gibi yapıp da "eline kılıç alıp insanları öldürm ek
için kılıç çekenlerden" olsaydı, kolay olan yolu, geniş kapıyı tercih tem iş
olurdu ki bu da anlateğı öğretisinin tam tersiydi .ه çok iyi biliyordu ki,
"k ılıç çekenlerin hepsi kılıçla ölecek", "kılıçla yaşayanlar kılıçla yok edile-
çekti". Onun yolu kılıç değil "adalet, m erham et ve sadakat" yoluydu. Hep-
sinden önem lisi "böyle olm ası gerektiğini bildiren Kutsal Yazılar o zam an
nasıl yerine gelirdi ki?".
İsa için, daha o güne kadar her derilerinde, her hastalıklarında, her SO-
İhanetin en büyük ayağında ise kendisini "o h ız güm üşe" satan öğren-
cisi Yahuda iskariyot vardı. İsa, kadim egem enlik geleneğinden dolayı çok
iyi biliyordu ki ihanet ne kadar büyük olursa suç ve günahın m eşruiyeti
de o kadar büyük olacaktı. Kendisinin de daha önce bildirdiği üzere öğ-
rencisi tarafından "otuz güm üşe" satıldı. "O tu z güm üş" karşılığında sa-
dece İsa, Göklerin Egem enliği veya M üjde değii tem insanlığın onuru da
satıldı. Tanrı kom pleksleri Tanrıyı sattı. Satılan şey İsa'nın tüm insanlığı
Adem 'den tevarüs eden Tanrı kom pleksi günahlarından arındırm ak. Gök-
KUTSALIN GÖLGESİNDE
İsa, onlarm Şeytani kötülük düzenini reddediyordu ama onlar Tanrı adı-
na karar veriyorlardı; İsa onların insanları köleleştiren ve kullaştıran dini
saltanat düzenlerine isyan ediyordu am a onlar atalarının törelerine isyan
ettiğini iddia ediyorlardı; İsa onların bilginin kibrine, iktidarın zulmüne,
ihtişam ın ikiyüzlülüğüne sebep olan Tanrı kom plekslerine lanet okuyor-
du am a "Tanrıya küfretti" ite suçlayıp "ölüm ü hak" ve reva görüyorlardı;
İsa, onlara "adalet, m erham et ve sadakatte" davranıyor, "bu ilkeleri her
gün ders olarak öğretiyordu" ama onlar "İsa'n ın yüzüne tükürüp O 'nu
yum rukluyor, O 'nu tokatlayıp, 'E y Mesih, peygam berliğini göster baka-
lım, sana vuran kim ?' diyerek" alay edip aşağılıyorlardı. İsa, yargısız infaz
ediliyordu veya önyargılarla ölüm e yürüyordu. İsa'nın daha önce de ifade
ettiği gibi "bu halk dudaklarıyla O 'nu saym ış ama yürekleriyle O 'nu ceza-
landırmıştı"• Çünkü "onların m ayası hozuktu" ve m ayaladıkları her şeyi
de bozan bir Tanrı kom pleksi hastalıkları vardı. Onlarm m ayaladığı halkm
gönlü İsa'dan yanadır ama kılıçları O 'na karşı olmuştur. Bu yüzden "Sahah
olunca tüm baş kâhinlerle halkın ihtiyarları, İsa'yı ölüm cezasına çarptır-
m ak konusunda anlaştılar". H alkın önyargısının sonyargı haline dönüşme-
si için sadece bir aşama kalm ışh.
Tüm Yahudi halkında görülen bu kolektif önyargı, bir kişi veya grubun
başka kişi ve gruplara karşı gerçeğe dayanmayan tem elsiz bir inanç ya da
fikir olarak tanım lanablleeek bir kalıp yargı yani kategorize etme düşün-
eesi ve buna eşlik eden güçlü bir davranış yani inanç biçim idir. Kalıpyargı
(stereotype), önyargının bilişsel (cognitive) parçasıdır ve insan gruplarına
dair kategorik düşünce ve inançları içerir. Bir kalıpyargıya güçlü bir duy-
gulanım da eşlik ederse, bir tutum olarak önyargı oluşm uş olur, ön y arg ı-
dakl kategorik algı, düşünce ve inançlar genellikle olumsuzdur, ön yargı,
"h atalı ya da esnek olm ayan bir genellem eye dayalı nefret" olarak tanım la-
nablllr. ö n y argı, eksik/hatalı bir yargılam a süreci sonucunda oluşmuş, bir
insan grubuna veya o grubun tekil üyelerine yönelik, genellikle olumsuz
bir tutum dur, ö n y argın ın sonucu olan ayrım cılık ise, zihinsei bir olgu olan
tutum dan farklı olarak gözlem lenebilir davranışlar düzeyinde tanım lana-
bilir. Bir insana ya da insan grubuna, belli bir özelliği nedeniyle eşitsiz/
farklı m uam ele yapılm ası ayrım cılıktır. Tanrı kom plekslerinin her şeyi bi-
len m utlak bilgili ve her şeye kadir m utlak iktidar ortak özelliklerinin ürü-
nü olarak ortaya çıkan önyargı ve ayrım cılık, kişilerarası ilişkilerde ortaya
çıkabileceği gibi, sıklıkla kurumsal/yapısal düzeyde de görülebilir.
olm adan berikine sevgiyle dayalı kolektivite olmaz. Yahudi halkm ın varlığı
İsa'n ın zannettiği gibi ilahi ve evrensel gerçekliğin değil tarihsel gerçekliğin
ürünü idi. Bu yüzden de tüm inanç esasları tarihselliğinin ürünü olan on-
tolojlk olgular ve tarihsel olarak intikal etm iş bulunan dogm atik içeriklerle
bezenm iş bnyargılara dayanıyordu. Yahudi halkım, isa'm n gerçeğe dayalı
özgürleşm iş akıl yerine tarihsel tecrübeye ve toplum sal hafızaya dayalı kut-
sal, m itsel ve m utlak kolektif akıl yönetiyordu. Bu akim düşünce biçim i de
önyargılardı, ö n y arg ılar ise Ferisilerin, din bilginlerinin ve Yahudi yöneti-
çilerin ortaklaşa inşa ettiği dil ve bilgiye dayanmakta idi.
kılm aktı: "G erçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacak". Yahudi halkı
ve yöneticiler, dini ve tarihi tecrübenin öğrenilm iş çaresizliği içinde kesin
inançlı, sabit fikirli, baskıcı ve intikam cı Tann kom pleksi algısı ile kah ve
otoriter bir kişilik yapısı nedeniyle ötekiyle rahat, esnek ve eşit ilişki ku-
ram ayan, ötekinden kolayca kuşkulanan bir kişilik ürünü olarak İsa'nın
getirdiği gerçek ve değişim e karşı şiddetli ve dirençli bir önyargı saldırısı
geliştirm işlerdir. "G erçek"ten, onun ürünü olan değişm ekten ve om m da
ürünü olan "özgü riü k"ten korkan bu kom pleksler kendini yüceltine ve öte-
kini değersizleştirm e ile önyargılarını ortaklaşa pekiştirm işlerdir, isa'nm
sürekli tekrarladığı "kendini yücelten herkes alçaltılacak, kendini alçaltan
ise yüceltilecektir" sözünün anlam ı da budur.
lik kutsam asıdır. Kendilerini kolektif kim likle özdeşim içinde tutan Yahu-
di halkı iyi/üstün/değerli olanla birlikte kendilerini de yüceltm işlerdir. Bu
çerçevede iç-gruplarına pozttif önyargı geliştirip kayırm acı davranırlarken,
dış-gruplara ve onu tem sil eden İsa'ya negatif önyargı geliştirip ayrımcı
davranabilm işlerdir. Kurtarıcı bir kral olarak karşıladıkları bir kişinin boy-
nuna "Yahudilerln K ralı" alay levhasım astıran önyargı da işte bu "iç-grup-
la özdeşim düzeyi ne denli artarsa, dış-gruplara karşı geliştirilen önyargı,
ayrım cılık ve yok etme dozu da o denli artar" kuralıdır. İsa'nın bir tehdit
olarak algılanm asına neden olan şey de önyargılarından gerçek ile özgür-
leştirm ek İstediği halkım sürekli uyardığı "kıyaslayanlar lanetlenecektir"
m esajıdır: "Başkasını yargılam ayın ki, siz de yargılanm ayasınız. Başkasını
nasıl yargılarsanız, siz de aynı yoldan yargılanacaksınız. H angi ölçekle öl-
çerseniz, size de aynı ölçek uygulanacak. Sen neden kardeşinin gözündeki
çöpü görürsün de kendi gözündeki m erteği fark etm ezsin?", işte İsa, yok
etm eye geldiği bu önyargılar tarafından yok edildi. İsa, "O sanna (şükür-
ler olsun!), Osanna! Yahudilerin kralı N asıralı İsa'ya © sanna!" sözleriyle
karşılandığı önyargılar dünyasım çarm ıha gerilirken boynuna asılan yine
aym sözlerin yazılı olduğu bir yafta yazısı İle terk etti: "B U YAHUDİLERİN
KRALI NASIRAL1 İSA 'D IR ". Böylece İsa ispat etm iş oldu ki, halkın önyar-
gıları sonyargılarıdır.
261
Halis ÇETİN
ve sadece kutsallığı tem sil etele ve gerçekliği bilm enin yeterli olacağı zannı
İçinde pratik hayatın gerçeklerine sırtlarını dönüyorlardı. Teori ile yetinme-
nin gerekliliği zannı içinde pratik gerçeklere ve testlere/sınanmalara kendi-
lerlnl olduğu gibi halklarını da kapatıyorlardı. Onların teorik kutsal ema-
neti m uhafaza etme/koruma arzusu Tanrı kom pleksi bir hırsa dönüşmüştü.
Hırs kendini gerçekleştirdiğinde ihtirasa, ihtiras kendini hâkim kıldığında
m uhteris bir tekebbür arzusuna yöneliyor ve bu arzuyu olm azsa olmaz bir
m utlak değer olarak da tem sil ettikleri halka yönlendiriyorlardı. Böylece
m uhafaza edilm esi gereken Tanrı kom pleksi hiyerarşik düzeni sadece kişi-
sel ve evrensel bir kutsal egem enlik sistem i değil aynı zam anda da halkm
itaatte kusur etm ediği bir kolektif m uhafaza ve tem sil alanı (kam usal alan
ve ﺑﻤﻪ؛األ؛kam usal Tanrı kom pleksi) oluyordu. Sonuçta da halk kölesi ol-
duğu Tanrı kom pleksi hiyerarşik düzeninin aynı zam anda muhafızı/askeri
de oluyordu.
dam ve kam uoyu m ahkem esinde İsa "H ain " ilan edilm edikçe kendi dini
yargılam a m ahkem esinde onu "K âfir" olarak ölüm e m ahkûm edemezlerdi.
İsa anlam ıştı ki, kul/köle kom pleksi içinde yaşamayı tabiat edinm iş bir
yalan toplum unda en son söylenecek söz "gerçek" ve "özgü rlü k" sözle-
ridir. Çünkü Tanrı kom plekslerinin kul/köle kom plekslerinin ruhunda,
bedeninde, akim da ve ahlakında ilk yok ettiği şey gerçeklerdir. Gerçekler
yerine yalanlar üzerine inşa edilm iş bir toplulukta yeni bir şey söylem ek
im kânsızdır, ö n y arg ı ve k eşte inanç haline gelm iş bu yalanlar o topluluğu
bir arada tutan kutsal m etinlere dönüşm üş ve gerçeği söylem ek ise bir nevi
inkâr ve yalancılık olarak kabul edilm iştir. H erkeste yalanlarla yaşadığı bir
toplum da yalancı olarak yaftalananlar sadece gerçeği söyleyenlerdir. Kul/
köle kom pleksi insanların aklını elinden aldığı yani onların.ne yapıp ede-
ceğlni başka üstün akıllar belirlediği zam an hem en ahlakları da yok olm uş
dem ektir. Çünkü inşam ahlaklı kılan tek şey kişisel sorum luluk bilincidir
ve bu özgürlüklerle beraber yok olan şeylerdendir, işte İsa anladı ki, insan-
larm gerçekten veya onun doğurduğu özgürlüklerden korkm alarının nede-
nl gerçeğin ve özgürlüğün yaratacağı sorum luluk bilincidir. Kaçtıkları şey
onlara artık kendi kaderlerine kendilerinin hükm etm e iradesini gösterecek
olan sorum luluk bilinci idi. Sorum luluk bilinci tercih yapm ak dem ekti ve
tercih yapm ak da bedel ödem e sorum luluğu üstlenm ek demektir. Binlerce
yıldır bu sorum luluğu kolektif Tanrı kom plekslerinin sırtına yükleyen kul/
köle kom pleksleri bundan kurtulm ak için yaptıkları ilk tercih haklarında
kendilerine gerçeği ve özgürlüğü veren İsa'yı öldürm e kararı veriyorlar-
dı. İsa, "gerçek inşam özgür kılar" diyerek onlara tercih özgürlüğü yarattı.
O nlar da İsa'yı öldürm eyi tercih ettiler. Aslm da tercih ettikleri bireysel SO-
rum luluk değil kolektif sorum luluk idi ve alışkın oldukları gibi kendi kişi-
sel sorum luluklarının bedelini toplum un ve sosyal, siyasi ve dini yönetici
elitin sırtına yüklediler. Duygularm a akıl elbisesi giydirdiler, akıllarına da
duygu m askeleri taktılar. Sonuçta ise akıllarım ahlaklarıyla, ahlaklarını da
akıllarıyla yok ettiler.
Yahudi halkı, ölm ekten ve öldürm ekten daha çok özgür olm aktan kork-
m akta idiler. Çünkü özgürlük onların istediği hom ojen ve organizm acı ko-
lektif eşitlik ve bütünlük esasıma dayanan toplum sal yapıyı tehdit ediyor
ve onlarm varlığını ve kişiliklerini içinde eritip gizledikleri yekpare top-
lumu çözüyordu, ö zg ü rlü k onlarm yeteneksizlik ve eksikliklerini ortaya
çıkaracağı için bir kolektivite içinde erim eyi ve onunla kendilerini üstün ve
yeterli görm eyi tercih etm işlerdir. Köle/kul kom pleksi yetersiz kişiliğinden
ve doğasındaki eksiklik ve zaaflarından kurtulm ak isteyenlerin sığındığı
bir kutsal lim an gibidir. Ayrıca İsa'nın vaaz ettiği özgürlük doğal olarak
evrensel bir eşitlik ve kardeşlik söylem im ve öğretisini getireceği için yerel
kolektif birliği tem sil eden Yahudilik tehdit altında kalm aktadır. Yerelliğin
KUTSALIN GÖLGESİNDE
en büyük korkusu evrenselliktir. Yerelliğin "b ir yere ait olm a" durum unun
yarattığı sorum suzluğun karşısında evrenselliğinin "h er yere ait olm a" so-
rum luluk bilinci vardır. Tehdit olarak görülen de budur zaten, özgü rlü k,
onlarm hayat konforunu ve yaşam istikrarını tehdit ediyordu. İsa'nın an-
ladığı gibi, Yahudi halkı "özgürlüğün gerçek, gerçeğin özgürlük olduğu
b ir yerde yaşam ak yerine köle olm anın eşitliği içinde kalarak özgürlükten
kaçıp köleliğe sığındılar"; "özgürlüksüz eşitliğin, eşitliksiz özgürlükten
daha konforlu bir hayat ve daha huzurlu/güvenil bir toplum düzeni sağla-
dığını bilerek ve inanarak özgür olm aktan özgür olm ak yani seçme/tercih
yapm ak özgürlüğünün ağır/korkunç yükünden kurtulm a özgürlüğüne ka-
vuşm ak için" tıpkı atalarının M usa'ya yaptığı gibi gerçekler karşısm da ya-
lanlara sığındılar. Yalanlar onları m utlu kılıyordu. O nlann istediği akıl ve
vicdan özgürlüğü değil otoritelere körü körüne itaat etme/boyun eğme/kul
olm a eşitliği idi. Tekdüze bir toplum ve hayatı farklılıkların özgürlüğüne
tercih ederlerdi. Onlarm ku m lu düzene itiraz ve isyanları onun zulüm ve
kötülüklerine karşı değil zulüm de gösterdiği zayıflığına karşıdır. Onların
şikâyetleri düzenin baskısına değil toplum u yekvücut haline getirecek bir
biçim e sokm am ış olm asm adır. O nlarm itirazı zulm e değil zulüm de eşitlik
yapılm am asm adır.
Oysa İsa'nın vaat ettiği gerçekler onlara acı bedeller ödetm ek istiyordu.
En büyük gerçek ise bedeli ödenm em iş hiçbir değere sahip olunamayaca-
ğı idi: "İşte, sizi koyunlar gibi kurtların arasına gönderiyorum . Yılan gibi
zeki, güvercin gibi saf olun, insanlardan sakının. Çünkü sizi mahkem ele-
re verecek, havralarında kam çılayacaklar. Kardeş kardeşi baba çocuğunu
ölüm e teslim edecek. Çocuklar ana babaya başkaldırıp onları öldürtecek.
Yeryüzüne barış getirm eye geldiğim i sanmaym! Barış değil kılıç getirmeye
geldim. Çünkü ben babayla oğulun, anneyle kızın, gelinle kaynananın ara-
sına ayrılık sokmaya geldim , insam n düşm anı kendi ev halkı olacak"; "Be-
nlm gerçek anam ve kardeşlerim kim dir? işte benim anam ve kardeşlerim
bu h avarilerim dir". Yeryüzü egem enliğindeki kolektif Tanrı kom pleksleri-
nl yenm eden özgür olm anın m üm kün olm adığım bilen İsa, bu sözleriyle
kolektif Tann kom plekslerinin kaynağı olan ailevi, kabilesel, ırksal, ulusal
ve dinsel tüm organlzm acı bütünlüklere m eydan okuyordu. Yahudi halkı
bu bedelleri ödem ek sorum luluğunu üstlenm ektense sorum luluğu egemen
efendilere terk etm enin huzur ve m utluluğunu sürmek istiyor ve sonım lu-
luktan kaçıyorlardı: "O nlar kadınlar gibi süslenm ek istiyorlar ama onlar gibi
çocuk yükü istem iyorlardı. Onlar kahram anlar gibi efsane olm ak İstiyorlar
ama savaşa gitm ek istem iyorlardı. Onlar her tiirlü meyve-sebze ve yemişler-
den yem ek İstiyorlardı am a toprağı ekip biçm ek istemiyorlardı. Onlar özgür
Hal؛s ÇETİN
olm ak İstiyorlar ama sorum luluk üstlenm ek istem iyorlardı". Bu yüzden hep
beraber "çarm ıha ger onu!" diyerek sorumluluktan kaçıp kendilerini tüm
suçlardan azade kılıp ihanete ortak olarak günah çıkarıyorlardı. Tevrat'taki
tüm hikâyelerinin ortak noktası bu değil miydi: "K arar tem inse sorumluluk
da onundur"; "؟nrum lıılıık kim inse bedel ödem ek de onundur".
İ s a , ؛ﻟﺪ،ا ki, aşırı bir birlik ve beraberlik m iti ve yok olm a korkusuy-
la bütünleşm iş bir kolektivite ve cem aat olan Yahudi toplum una "gerçek
ve özgürlük" üzerinden bir öğreti sunm ak oldukça zordu. Tıpkı M usa gibi.
Yahudi halkı ne büyük zorluklarla ve bedellerle sağlanan kurulu düzeni ge-
lecek vaatlere kurban etm ek istem iyordu. Kendini bağlayabileceği ve için-
de kişiliğini eriteceği bir kolektif topluluk/cemaat varken evrensel bir top-
lum un özgür kişisi olm ak sorum luluğuna katlanm ak istem iyorlardı. Onlar
için sorum luluk duygusu suçluluk duygusundan daha ağırdı. Tanrı komp-
lekslerinin organ izm a« hiyerarşik yapısı gereği yukarıdan gelen em irle-
re sorgusuz sualsiz itaat etmeye alışm ış olan Yahudi halkı için gerçek ve
özgürlük dem ek kendi kararlarını kendilerinin vereceği kaotik ve kargaşa
içinde bir düzensizlik demekti. Yahudi yönetici ve din adam ları hiyerarşisi
halk adına bütün sorum lulukları yüklendiği ve kararları kendileri verdiği
sürece halkın isa'n m yanında yer alm ası için bir sebep yok dem ektir. Yahu-
di halkı kendilerine bu doğalarını hatırlattığı için İsa'yı yok etmek istediler
ve kendilerinden kaçm ak için onu m ümkün olan en uzak mesafeye/ölüme
sürgün ettiler. Onlarm birlik ihtirasını ve beraberlik fetişizm ini söndürecek
tek şey İsa'nın kanıydı. Yahudi halkı, halk olm alarm ı tehdit eden özgürlüğe
karşı kurteluşu kendilerini köle/kul kom pleksine layık gören kolektif Tan-
rı kom plekslerinin kutsal birliği ؛)؛inde kaybetm ekte buldu. Kutsal birliğin
varlığınm tehdit altında bulunduğu ve halkın birlik içte fedakârlık yapması
gerektiği bu sorunda herkes kişiliğini bedeninden ayırarak bir bütün olmuş
ve bir m asum u cinnet içinde öldürm eyi hile göze almıştır.
Ferisiler gibi bilgiye dayalı Tanrı kom pleksi içinde bir m utlak gerçeğe
sahip olmak, ezeli ve ebedi sonsuzluğa kadar her şeyi bilm ek demektir,
©nlarda akla gelecek tüm sorunların cevabı, tüm sorunların çözümü ha-
zırdır ve bütün kararlar önceden verilm iştir ve bütün ihtim aller önceden
görülm üştür. Kesin inançlılık içindeki bu Tanrı kom pleksi kişilik asla şaşır-
m az ve tereddüt etmez. Onun şaşmaz öğretisi her iki dünyanın da bütün
sorunlarının çözüm yollarım bilir ve yanılm az bir şekilde gösterir. Onlar
kendileri gibi Tanrı kom pleksi öğretileri aracılığıyla her duruma uymakta
en d oğra yolu bulmak, m evcut olaylar arasındaki iç bağlantıları anlamak,
olayların İzleyeceği yolu önceden görm ek ve hatta gelecekte de hangi yön-
de gelişm ek zorunda olduğunu öngörm ek gücü ve yeteneğine sahiptirler.
İsa İte Ferisiler ve Yahudi din bilginleri arasm daki en asli fark da işte bu
insanları özgür telan gerçekliğin inkişafı ile insanları köle/kul haline dö-
nüştüren m üphem liğin iktidarı arasm daki fark gibidir: "İsa konuşm asını
bitirince, halk O 'nun öğretişine şaşıp kaldı. Çünkü onlara kendi din bilgin-
leri gibi değil, yetkili biri gibi ders veriyordu" (Matta, 7: 29).
ğm dan ayırıp kişisel iradesi, aklı, ahlakı ve karan olm ayan anonim bir ki-
şilik haline getirm işler ve kapalı, katı ve tedakâr bir kesin inançlılar grubu
ile istedikleri kalıba ve am aca uydurabilecekleri hom ojen bir insan kitlesi
yaratm ışlardır. Bu kitlenin (sa ve öğretilerinden etkilenm em esi ve sorunu
bir iç denge (vicdan, ahlak) m eselesi haline dönüştürm em eleri için onlann
kalbindeki ihtirası alevlendirm iş ve alevi de sürekli körüklem işlerdir. Çün-
kü kul/köle kom pleksini tabiat haline dönüştürm üş olan Yahudi halkının
doğasında yetersizlik ve güvensizlik hissi hâkim dir. Hiç kim se tek başına
yeterlilik ve güvenlik yaratam ayacağı için m utlaka bir cem aate sığınm ak
zorundadır. Böylece kendi am acım n kutsallığını cem aatin kutsallığıyla ör-
tüştürür ve kendi değerini cem aate ispat etmek için canını dahi feda ede-
bilir. O nun bu güven duygusu kutsal am acından veya onun üstünlüğün-
den çok onun ona bağlanışındaki ihtirasın gücünden kaynaklanır. H alk bir
prensip insanı olm adıkları için bir am aca yönelm esi, am acın doğruluğu ve
kutsallığı nedeniyle değil bir şeye sığınm ak ve tutunmak için duyduğu şid-
detli ihtiyaç ve ihtiras nedeniyledir. H alkın böyle bir ihtirasla bir şeye bağ-
lanm a arzusu ve ihtiyacı (kul kom pleksi) sarıldığı her rtirlü am acı bir kutsal
am aç haline dönüştürür. Ye halk bir şeyi kutsal am aç haline dönüştürm üş-
se kendini her türlü diyaloga, uzlaşm aya, gerçeğe ve eleştiriye kapatır ve
bu yönde davranan İsa gibi kişileri de en acımasız şekilde cezalandırm ak-
tan çekinm ez. H alkın önyargıları son yargılarıdır. Bu yüzden Ferisiler sık
sık isa'n m toplum da açtığı yaraların kabuk bağlam am ası için sürekli onları
Tevrat'tan örnekler vererek yeniden kavlatm ışlar ve düşm anlığı ve ihtirası
sürekli diri tutm uşlardır. Ondan uzaklaşm aya neden olacak eylem ve söy-
lem lerle de onu tecride m ahkûm etm işler ve toplum sal bir nefret objesine
dönüştürm üşlerdir.
Ferisiler çok iyi biliyorlardı ki, bir toplumu bir arada tutm anın ve ko-
layca yönetm enin en geniş kapsam lı birleştirici unsuru nefrettir. N efret bir
inşam kendi kendinden koparıp ayırır ve ona dertlerini ve geleceğini unut-
turarak onu toplum a zarar verecek kıskançlık ve başıboşluktan/yalnızlık-
tan/özgürlükten kurtarır. ٠ kişinin en büyük arzusu, kendi benzerleriyle
kaynaşıp aşırı ve ateşli bir kitle haline gelm ektir. Bu yüzden hiç bir cem aat
insanlan bir araya getiren bir şeye/ötekine karşı nefret olm aksızın var ola-
maz. Çünkü insanlar bir şeyi sevdiklerinde o şeyi kendisiyle birlikte seven-
leri sevm ezler ama bir şeyden nefret ettiklerinde ٠şeyden kendileri gibi
nefret edenlerle bir araya gelm ek isterler, insanlar, kendi yetersizliklerini,
değersizliklerini, suçluluklarını ve eksikliklerini bastırm ak için aynı şeyi
yapan kendisi gibileri bulur. Kendini aşağı görme duygusu, ötekilerden
nefret etme kalıbına girer ve bunu m askelem ek için çok kesin ve ısra ra bir
KUTSALIN GÖLGESİNDE
İsa'nın din adam ları nezdinde bu denli büyük b ir şüphe ve tehdit kaynağı
olarak algılanm asının en önem li nedeni onların iktidarından ziyade iktida-
nam ' yok saym ası idi. O nlar "M usa'nın kürsüsünde ohırm ala-
rm a" rağm en kendi çıkarları için M usa'nın adım ve kürsüsünü kullanıyor-
lardı. Bu nedenle İsa'yı sadece "k âfir" olarak lanetlem ediler, aynı zam anda
"a si" olarak da suçladılar. Birisi dini m eşruiyeti diğeri ise siyasi m eşruiye-
ti tehdit etm ekteydi. Doğal olarak da iki iktidarın ortak korkusu aym idi:
Kaos. Dini ve siyasi iktidarların tarihsel olarak kullandığı en önem li ve en
güçlü m eşruiyet u nsura kaos korkusudur. Kaos, iktidarın kendini m eşru-
laştirdığı birlik ve beraberlik zorunluluğu söylem inin tam da zıddını ifade
eden bölünm e, parçalanm a, uyum suzluk ve ayrım cılıktır. Kaos, iktidarın
kendi varlığını zorunlu kılan ötekidir, işte iktidarın korkuyu bir m eşruiyet
aracı olarak kullanm asm m nedeni de budur: ö te te . Bu örnekte de olduğu
gibi her ﻗالiktidarın da ortak ötekisi İsa'dır. Ç tekileştirm e, siyasal iktidarı
var ve m eşru kılan birlik, bütünlük ve uyum un bozulm asını tehdit eden tem
unsurlara karşı doğan korkunun toplum dan ve siyasadan sökülüp atılm ası
gerekliliğinden kaynaklanm aktadır. Bu gereklilik yoluyla iktidar toplum u
b ö lü te ve bozguncu "ihanetlerden"/ötekilerden/kâfirlerden/asilerden ko-
rüyan bir m isyona bürünür. Son tahlilde birlik, bütünlük ve uyum un kora-
yucusu iktidar ile toplum un ortak düşm anları olan kâfirler, hainler, asiler
bu düzenin dışına atılır. Egem en iktidar sahipleri ise toplum u bu korkular-
dan konıyan b ir 'kale'ye dönüşür, iktidar, kendi var ه1ﻟﺴالﺑﻢ ötekine olan
korku üzerine inşa eder, ö tek in in sağladığı korku ortamı ile toplum kendi
üzerindeki kısıtlayıcı ve düzenleyici dini ve siyasi iktidar uygulam alarına
rıza gösterir. Çünkü fırsat verildiğinde korkulan Öteki/İsa/Kral çok daha
beter bir tahakküm kuracak ve hayatı ve "atalarının törelerini" yok edecek-
tir. Böylece iktidarm baskı, otorite ve şiddeti de m eşm laştırılm ış olacak, Isa
hakkında verilen karar itirazsız onanacaktır.
270
KUTSALIN GÖLGESİNDE
İsa, bir dizi ihanet zincirinden sonra dini yargılam a m ahkem esinin
önünde "Tanrı'ya küfretti!" suçlam ası İle ölüme mahkûm edilir. Fakat İha-
netlerinin derecesini ve konum unu çok iyi bildikleri; ihanetlerinin bedelini
tek başlarına ödem ek erdem ine ve cesaretine sahip olm adıkları; vaat edilen
cezalandırm adan to rk tu k la n ; ihanetlerine siyasi ve hukuki bir m eşruiyet
271
Halis ÇETİN
"İsa valinin önüne çıkarıldı. Vali O'na, 'Sen Yahudilerin Kralı mısın?'
diye sordu. İsa, 'Söylediğin gibidir7 dedi. Başkâhinlerle ihtiyarlar O'nu
suçlayınca hiç karşülk vermedi. Pilahıs O'na, 'Senin aleyhinde yaptıkları
bunca tanıklığı duymuyor mu sun?' dedi. İsa bir tek konuda bile ona cevap
vermedi. Vali buna çok şaştı. Her Fısıh bayramında vali, halkın istediği bir
tutukluyu salıvermeyi adet edinmişti, o günlerde Barabba admda önlü
bir tutuklu vardı. İsa'yı kıskançlıktan ötürü kendisine teslim ettiklerini
biliyordu. Başkâhinler ve ibtiyarlar, Barabba'm salıverilmesini ve isa'nm
öldürülmesini istesinler diye halkı kışkırttılar. Vali halk bir araya toplan-
dığmda onlara şunu sordu: 'Sizin için ikisinden hangisini salıvereyim is-
tersiniz?'. Halk, 'BarabbaT dediler. Filatus, 'öyleyse Mesih denen İsa'yı
ne yapayım?' dedi. Hep bir ağızdan, 'Çarmıha gerilsin!' dediler. Filatus,
'O ne kötülük yaptı ki?' diye sordu. Oniar ise daha yüksek sesle, 'Çarmı-
ha gerilsin!' diye bağrışıp durdular. Pilatus, elinden bir şey gelmediğini,
tersine, bir kargaşalığın başladığını görünce su aldı, kalabalığın önünde
ellerini yıkayıp şöyle dedi: 'Bu adamm kanından ben sorumlu değilim. Bu
işe siz bakın!'. Bütün haik şu karşılığı verdi: 'O'nun kanınm sorumluluğu
bizim ve çocuklarımızın üzerinde olsun'؛. Bunun üzerine Filatus onlar için
Barabba'ı salıverdi. İsa'yı ise kamçılattıktan sonra çarmıha gerilmek üzere
askerlere teslim etti" (Matta, 27: 11-66; Markos, 15: 2-47; Luka, 23: 3-56;
Yuhanna, 19: 2-42).
Bir kam usal kitle cinneti içindeki Yahudi halkı hayatını kutsal saydığı
bir am aç için feda etm eye hazır olan İsa'ya karşı kalabalıkların/BİZ gücü
ve örtiisü altına sığınm ış birer belirsiz kişilik olarak hareket etmekteydi.
Her biri kendi benliğini kolektif bizlik İçinde eritm işti. Yahudi halkı, isa'nm
getirdiği gerçek ve m üjde İle geleceği tem Tanrı kom plekslerinden azade
bir şekilde yeniden inşa etm ek yerine bizzat gerçek ve gelecekten korkan
kişiler olarak aşırı m uhafazakâr bir tutum takınıp Tanrı ve kul kom pleksle
KUTSALIN GÖLGESİNDE
r؛ne dayalı siyasal, dini, sosyal ve ekonom ik kölelik düzeninin değişm eden
kalm asını tereih eteler. Efendiler ve kölelerin, zenginler ve fakirlerin. Tanrı
kom pleksi sahipleri ve A l kom pleksi sahiplerinin yollarım n hu noktada
kesişm esi onlarm geleceğe ilişkin ortak korkularından kaynaklandı. En İyi
düzen m evcut düzendir statükoculuğunda birleşen tüm bu aktörler statü-
lerinl tehdit eden ortak düşm an İsa'yı hep birlikte "çarm ıha gerdiler".
H alk yeni ve özgür bir ideal u ğ nın a ölm ektense eski ve köleci bir gerçek
için bir kişiyi öldürm eyi tercih ederek A l kom plekslerinin gereği olarak
efendilerinin gözünde saygınlık aram ışlar ve yeryüzü geçici
değerlerini gökyüzü egem enliğinin m utlak ve sonsuz vaatlerine tercih et-
m işlerdi. İsa'nın çağırdığı Tann kom plekslerinden arınmış tek başına özgür
bir birey olm ak korkusu yerine kolektif bir topluluğun üyesi olm ak arzu-
su ve aidiyet duygusunu seçen Yahudi halkı kendilerini kutsal ve şanlı bir
geçm işe ve vaat edilen şanlı bir geleceğe sahip büyük bir ırkın üyesi olarak
görm eyi kabul ederek tercihini düzenin devam ından yana yapm ıştır. Mev-
cut dünyam n gerçekleri "öteki dünyanın" vaatlerinden daha değerli kabul
edilerek öteki dünyayı tem sil eden Ötekinin/İsa'nın çarmıha gerilm esini
istediler. K olektif bilinç gereği m evcudun saygınlığı, tarihselliği ve birlik
ve beraberlik m iti bağlam ında önem i vurgulanarak m uhtem el geleceğin
m üjdesi itibarsızlaştırılıp m üphem leştirilerek lanetlenm iştir. Kutsal geçmiş
karşısm da lanetli gelecek İsa'nın bedeniyle birlikte yok edilm iştir. "Atalar
d in i", "kadim ve kutsal gelenek", "kutsal ve üstün h alk", "M u sa'nın kut-
sal yasaları" ile onları tem sil eden dinsel kolektif Tanrı kom plekslerinin bir
Halis ÇETİN
İsa, arındırılm aya geldiği halk tarafından kirletildi; "tem izlem eye" gel-
diği toplum tarafından tem izlendi. Çünkü O 'nun hakkında verilen dini
yargı kararı "ataların törelerini" ve onun üzerine saltanat kuran egemen-
lerin düzenlerini yıkm aktı, isa'n m suçu gerçekten de "Tanrı'ya küfretm ek-
ti!" ama yeryüzünde Tanrı gibi insanlarm kaderleri üzerinde iktidarlarını
sürdürm ek İsteyen m uktedirlerin yeryüzü Tanrılarına veya "Tanrı gibi"
hüküm süren Tanrı kom plekslerine. Bu yüzden yargılandı ve toplumu kir-
leteğ i için ölüm e m ahkûm edildi. İsa, tüm peygam berler gibi "n e olm adığı-
nı anlatm aktan ne olduğunu anlatm aya bite fırsat bulam adan" yargılandı.
İnsanlarm itham ve iftiraları karşısında hayati boyunca hep ne olm adığını
anlatm ak zorunda kalm anın aczlyetini yaşadı. P ilatos'un huzuruna çıktı-
ğm da İse ne olduğunu anlatm aya değil isteği m ecali bite kalm am ıştı. Tüm
peygam berler gibi O 'nu da itham lar ve iftiralar tüketm işti, o artık "SÖ Z "ü n
bittiği yere gelmişti.
274
KUTSALIN GÖLGESİNDE
İsa'nm suçu sabitti. Suçu o kadar sabitti kİ, insanlar arasm da her türlü
suç ve kötülük İte nam salm ış "Barabba adında ünlü bir tutukludan" daha
az affa layıktı. H isteri içindeki halkın gözünde ne "Fısıh bayram ının" rah-
m eti ne Barabba'nm suçları ne valinin iyi niyeti ne de isa'm n onlara öğret-
tiklerinin bir değeri ve anlam ı vardı. O nlar büyük bir "kıskan çlık", büyük
bir "kışkırtm a" içinde büyük bir cinnet ayini/şöleni ite "h ep bir ağızdan,
yok et onu, yok et onu, çarm ıha ger onu diye bağrışıp durdular". Vah bite
"O ne kötülük yaptı ki?" serzenişi ve "bu adam m kanından ben sorum lu
değilim. Bu işe siz bakın!" itirazları içinde bu ihanete suç ortaklığı yap-
m aktan im tina etti. Fakat heyhat! "bü tün halk hep bir ağızdan şu karşılığı
verdi: 'O 'n u n kanının sorum luluğu bizim ve çocuklarım ızın üzerinde ol-
su n !" dediler. "Bunun üzerine Pilatus onlar için Barabba'yı salıverdi. İsa'yı
Hal؛s ÇETİN
İse kam çıiattıktan sonra çarm ıha gerilm ek üzere askerlere teslim e te ". İsa
y in e ﺳﺎا çıkm ıştı: "B u halk dudaklarıyla O 'nu saymış, am a yürekleri İle
O 'nu asm ıştı". Çünkü yüreklerinde kurulu darağacı düzenlerinin bozulma
korkusu vardı. H alk kendisinin de belirttiği gibi "İsa'ya tapm ış ama insan
kurallarına" secde etm iştir. İsa'ya inanm ış ama istikrara tapmıştır.
"Valinin askerleri İsa'yı vali konağma götürüp tüm tabum başma top-
ladılar. O'nu soyup üzerine kırmızı bir kaftan geçirdiler. Dikenlerden bir
taç örüp başma koydular, sağ eline de bir kamış tutturdular, önünde diz
çöküp, 'Selam, ey Yahudilerin k ralı!' diyerek O'nunla alay ettiler, üzerine
tükürdüler, kamışı alıp başma o rd u la r. O'nunla böyle alay ettikten sonra
kaftanı üzerinden çıkarıp O'na yine kendi giysilerini giydirdiler ve çarmı-
ba germek üzere O'nu abp götürdüler. İsa'nın başmm üzerine 'BU, YAHU-
DİLERİN kRALI, İSA'DIR' diye yazan bir suç yaftası astılar. Başkâhlnler,
din bilginleri ve ihtiyarlar da aym şekilde O'nunla alay ederek, 'Başkala-
rım kurtardı, kendini kurtaramıyor' diyorlardı. 'İsrail'in kralı imiş! ^İmdl
çarmıhtan aşağı insin de O'na iman edelim. Tanrı'ya güveniyordu; Tanrı
O'nu seviyorsa, kurtarsın bakalım! Çünkü 'Ben Tanrı'nın Oğluyum' de-
mişti'. İsa'yla birlikte çarmıha gerilmiş otan haydutlar da O'na aym şekilde
hakaret ettiler. Bütün ülkenin üzerine öğleyin saat on ikiden saat üçe kadar
süren bir karanlık çöktü. Saat üçe doğru İsa yüksek sesle, 'Eli, Eli, lema
şevaktani?' yani 'Tanrım, Tanrım, beni niçin terk ettin?' diye bağırdı. İsa,
yüksek sesle hir kez daha bağırdı ve ruhunu teslim etti" (Matta, 27:11-66;
Markos, 15: 2-47; Luka, 23: 3-56; Yuhanna, 19: 2-42).
H alkın neye inanıp neye tapacağım çok iyi bilen Vali Pilatus ise "bir
kargaşailğın başladığını görünce" en asii siyaset ilkesine dayanarak halkın
rızasını kazanm ak adma gerçeğin ve doğrunun rızasını terk etmiştir. ٠ da
halkın korkularından korkm uştur, o da çok iyi biliyordu ki, siyaset, halk-
؛arın zaaflarını yönetm ek sanatıdır, insanların doğasındaki en büyük zaaf
ise korkudur: ölüm, açlık, kaos, terör, kurulu düzenin bozulm ası ve gelecek
korkusu gibi, insanların doğasında var olan zaafları kontrol edip yönetmek
ve varlığını böylece sürdürm ek arzusu da iktidarm doğasındaki zaaflardır.
İktidar insanlarm doğasındaki bu zaafları keşfederek veya yeni zaaflar ya-
ratarak varlık zaafını sürdürür, işte korku siyasetinin de kakmağı insanların
ve iktidarların doğalarındaki bu ortak korku zaaflarıdır: yokluk ve yoksun-
luk korkusu. Korku; iktidarlar tarafından kum cu, koruyucu, düzenleyici,
m otive edici, biçim lendlrlci ve m eşrulaştırıcı bir işlevle kullanılm ıştır. Bu-
nun adı "korku siyaseti"dir. Korku siyasetinin en önem li sonucu, siyasetin
içini boşaltm aktır. Çünkü korku, aklı devre dışı bırakır; insanı bilinçli hare
KUTSALIN GÖLGESİNDE
ket eden bir özne olm aktan uzaklaştırır, etki edem eyeceği güçler arasmda
oynanan bir oyunun nesnesi haline getirir. Korkunun hâkim iyetine giren
insanlar, derin bir kadercilik girdabına sürüklenirler. Yani korku, insanı
kendine yabancılaştırır. Korku siyaseti, insanlarm kendilerini yaklaşmakta
olan bir felaketin potansiyel kurbanı olarak görm elerini sağlayacak bir at-
m osfer yaratm ayı hedefler. Akla değil, insani varoluşun en zayıf noktaları-
na hitap ederek yapar bunu. Kendi kaderine hâkim olma, bireysel irade ve
özgürlük gibi idealler; insaıılann bu en zayıf noktalarını hedef alan sürekli
bir alarm sesiyle gölgelenir, bastırılır. Korku siyaseti kaynağını "daha fazla
güvenlik için, sevilen olm aktansa korkulan olm ak gerektiği" İlkesinden al-
m aktadır. Vah Pilatus gibi.
^ ا»اة ا!؛evrensel Tanrı kom pleksi tem silcisi olan R om a'nın yönetim
tarzı da işte bu korku siyaseti idi. Korku siyaseti güven üzerine değil gü-
venllk üzerine b ir devlet kurm ak için sürekli korkutulan bir düşm andan
beslenm iştir. Var olm ak ve gelecek hakkında sürekli korku siyaseti uygu-
lam ak toplum sal itaati güçlendirir. Korku güvenlik devletleri aracılığıyla
bilinçli olarak politize edilm iştir. Tarih boyunca korku, yönetici seçkinler
tarafından siyasi bir silah olarak kullanılm ıştır. Korku, kam u düzenini ve
devlet güvenliğini korum ak için istihdam edilm iştir. Korku, algılanan bir
tehdide karşı ortak bir reaksiyonun provokesi sayesinde, aynı zam anda uz-
laşm a ve birlik kazanm ak için bir odak noktasıdır. Korku siyaseti, siyasal
İktidarlar için bir birlik ölçüsü ve düzen kaygısı yönetim idir. Korku slyase-
tinde İktidarm alternatifinin kaos ve dağılm a olduğu savu nu lm aktadır. ﺀه-
tidara itaat ile tehditler arasında kalan insanlar pasiflik ve korku karşıtlığı
içinde eritilir. Korku siyasetinde iktidar, m uti vatandaşlık kültürü yarata-
rak kendine yönelik tüm eleştiri ve m uhalif söylem lerin önünü tıkayan bir
korku kültürü yaratır. Bu süreçte İktidar korku siyasetinin baskın öğeleri
olan öteki kim likler yaratm ak, dışlam ak, teslim alm ak ve hariç tutm ak iş-
levlerini yerine getirir. Yanlış ve hasta olan korku unsurları tedavi edilir ve
tüm toplum korku karşısında eşitleştirilir. Bu noktada iktidar, siyasi korku
oluşturan tüm siyaset kaynaklarını ve araçlarm ı da devreye sokar. Tıpkı
Vali Pilatus gibi: önce Fısıh bayram ının ortak değeri, sonra "Başkâhinler ile
Ihtiyarlarm " toplum sal saygınlığı, sonra Barabba aracılığıyla affetme isteği,
sonra halkm/kamuoyunun nabzım tutm a tercihi, sonra halkm rızasını ka-
zanm a ve "onları األ،س etm e" arzusu ve son olarak da suçu ve sorum lu-
luğu haşkalarının üzerine atma yeteneği.
277
Halis ÇETİN
Daha önce de belirtildiği gibi dini ve siyasi iktidar hiyerarşisi aym za-
manda korku hiyerarşisidir. Bu hiyerarşik yapıda üste olanlar attındakilerin
Tanrısı, üstiindekilerin kuludur. Bu hiyerarşiye aym zam anda Tanrı komp-
leksl hiyerarşi de denebilir. Sadece Tanrının Tanrısı yoktur. Bu yüzden hi-
yerarşide aşağı inildikçe Tanrı kom pleksinin tezahürleri de sıradanlaşır.
Çünkü artık sorun gösteri değil gösteriş, tapınm a değil yalakalık, saygınlık
değil sayılm ak arzusudur. Tanrı kom pleksi hiyerarşisinde ne kadar aşağı
inilirse o kadar aşağılık ilişkiler ve davranışlar ortaya çıkar. Bu nedenle
İsa'yı yargılayan dini ve siyasi Tanrı kom plekslerinin kaprisleri ile onlarm
kullarının kaprisleri aym seviyede olm az. O nlar vur denince öldürür, dur
denince koşar, kaş yaparken göz çıkarırlar. Bu yüzden isa'm n üzerinden
yürüyecek olan "zulüm , terör ve ihanet" hiyerarşisinden kendi seviyeleri
oranında pay ve itibar devşirm ek isteyen herkes sıraya girm iştir: "Vali O 'nu
KUTSALIN GÖLGESİNDE
kam çılatm ış; din adam ları © 'n u aşağılam ış; halk O 'na küfretm iş, yüzüne
tükürm üş, tekm eleyip dayak atmış; 'valinin askerleri O 'nu soyup üzerine
kırm ızı bir kaftan geçirm iş, dikenlerden bir taç örüp başına koyup sağ eline
de bir kam ış tutturmuş, önünde diz çöküp, 'Selam , ey Yahudilerin Kralı!'
diyerek © 'nunla alay etm iş, üzerine tükürmüş, kam ışı alıp başm a vurmuş,
içm esi için O 'n a ödle karışık şarap verm iş; Başkâhinler, din bilginleri ve
ihtiyarlar 'Başkalarını kurtardı, kendini kurtaramıyor, İsrail'in Kralı imiş!
Şim di çarm ıhtan aşağı insin de O 'na im an edelim . Tanrı'ya güveniyordu;
Tanrı O 'nu seviyorsa, kurtarsm bakalım ! Çünkü 'Ben Tanrı'nın O ğluyum '
dem işti' şeklinde O 'nunla alay ederek hakaretler etm işlerdir". Tüm bu hi-
yerarşik aşağılam a ritüeli yetm iyorm uş gibi Barabba örneğinden cesaret
alarak hiyerarşi basam ağında kendini Isa'dan yukarıda gören "Isa'yla bir-
İlkte çarm ıha gerilm iş olan haydutlar hile O 'n a aym şekilde hakaret ettiler".
Çok daha vahim i ise, İsa'nın üç gün sonra tekrar dirileceği iddiasmm doğ-
ruluğuna da büyük bir inanç içinde ölüm ünden sonra tekrar kalkıp yürü-
m em esi için büyük bir kin ve hınçla "öldükten sonra ©'١١١٥
bacaklarının
١
kırılm asuu istediler" (Yuhanna, 19: 31).
"Bütün ülkenin üzerine öğleyin saat on ikiden saat üçe kadar süren bir
karanlık çöktü. Saat üçe doğru İsa yüksek sesle, 'Eli, Eli, lema şevaktani?'
yani 'Tannm, Tanrım, beni niçin terk ettin?' diye ba^rdı. İsa, yüksek ses-
ie bir kez daha bağırd] ve ruhunu teslim etti". هanda tapınaktaki perde
yukandan aşağıya dek yırhlarak ikiye bölündü. Yer sarsıldı, kayalar yani-
dı. Mezarlar açıldı, ölmüş olan birçok kutsal kişinin cesetleri dilildi. Bunlar
* çıkıp isa'nm dirilişinden sonra kutsal kente girdiler ve bir-
çok kimseye göründüler. İsa'yı bekleyen yüzbaş• ve beraberindeki askerler,
depremi ve öbür olayları görünce dehşete kapıldılar ve 'Bu gerçekten Tan-
n'nın Oğluydu!' dediler. Akşama doğru Yusuf ad:nda zengin bir Aramatya-
İl geldi. O da isa'nm bir öğrencisiydi. Pilatus'a gidip isa'nm cesedini istedi.
Pilatus da cesedin ona verilmesini buyurdu. Yusuf cesedi aldı, temiz keten
beze sardı, kayaya oydurmuş olduğu kendi yeni mezarına yatndı. Mezarın
girişine büyük bir taş yuvarlayıp oradan ayrddı. Ertesi gün, başkâhinlerle
Ferisiler Pilatus'un önünde toplanarak, 'Efendimiz, O aldatıcının, daha ya-
şarken, 'Ben öldükten üç gün sonra dirileceğim' dediğini bahriıyoruz. Onun
için buyruk ver de üçüncü güne dek mezarı güvenlik altına alsınlar. Yoksa
öğrencileri gelir, cesedini çalar ve halka, 'ölüm den dirildi' derler. Bu sonun-
cu aldatmaca itkinden beter oluri dediler. Pilatus onlara, 'Bir manga asker
alm, gidip mezan dilediğiniz gibi güvenlik alhna alm' dedi. Onlar da asker-
lerle birlikte gittiler, taşı mühürleyip mezan güvenlik altma aldılar" (Matta,
27:11-66; Markos, 15: 2 4 7 ; Luka, 23: 3-56; Yuhanna, 19: 2-42).
Halis ÇETİN
israii halkı özellikle de din adam ları İsa'nın söylediklerinin "gerçek" ©1-
duğunu bilm edikleri veya ona inanm adıkları için değil tam tersine bildik-
leri ve inandıkları için bu denli büyük bir şiddetle ve nefretle karşı çıkıyor-
lardı. Gerçeğin gerçek olduğunu bilip inanm anın doğurduğu kin ve nefret,
gerçeğin gerçek olduğunu bilm eyerek reddetm e kin ve nefretinden kat be
kat daha yüksektir. G erçek bir m eselede haksız olanların haklı olanlara kar-
şı kin ve nefret derecesi haklı olanlarınkinden bin kat daha fazladır. Çünkü
onlarm haksızlıklarını örtmek, haksız durum a düşürenleri yok etm ek için
daha fazla gürültü, itiraz ve güç gösterm eleri gerekir. Onların nefretinin
kaynağı haksızlıklarının deşifre edilm esinin doğurduğu iktidar ve itibar
kaybının yarattığı ihtirastır. Gerçeği bitiyor olm anın yarattığı ٠denli büyük
bir kin ve nefret içindeler ki "öldükten sonra O 'nun bacaklarının kırılm a-
sm ı isted iler". İsa'nın yargılanm ası sürecinde kendisine büyük bir kin ve
nefretle saldıranlara söylediği gibi: "D oğru söylüyorsam neden vuruyor-
sunuz, yalan söylüyorsam neden doğrusunu söyleyip beni düzeltm iyorsu-
n u z". Yine isa'n m tüm bu ıstırap yükü altında söylediği gibi: "Yaş ağaca
böyle yaparlarsa, kuruya neler olacaktır?" (Luka, 23: 31).
İsa, daha önce de başm a gelecek her türlü ihaneti ve sonucunu çok iyi bi-
liyordu. Çünkü Kutsal Yazılarda O 'nun için "insanların zayıflıklarını f ln ı ıı ı
kaldıracağı, hastalıklarını O 'nun yükleneceği ve günahlarının bedelini
O 'nun ödeyeceği" yazılıydı. Bu yüzden o, "alın, yiyin, bu benim bedenim-
dir, alın için bu benim kanimdir, günahların bağışlanm ası için insanlar uğru-
na akıtılan antlaşma kam dır bunlar" diyerek insanlığın ilk günahtan doğan
tüm günahlarının kefaretini ve diyetini kendi canıyla ödeyeceğini biliyordu.
O 'nun misyonu da zaten bu dünyanın değil Göklerin Egem enliğinin "ger-
çeklerine tanıklık etm ekti". Bu yüzden "İsa, 'Benim krallığım bu dünyadan
değildir. Krallığım bu dünyadan olsaydı, yandaşlarım, Yahudilere teslim
edilm em em için savaşırlardı. Oysa benim krallığım buradan değildir. Ben
gerçeğe tanıklık etmek için doğdum, bunun için dünyaya geidim. Gerçekten
yana olan herkes benim sesimi işitir' dedi" (Yuhanna, 19: 36-37). O 'nun mis-
yonuna göre "kardeşini ve kom şunu sevm ek" kolaydı, o zor olan yohm ger-
çeklerinin tanıklığını yaparak "düşm anını bile sevm ek" İçin doğmuş, yaşa-
mış ve ölmüştü. "Sadece gerçekten yana olan sesindeki" "adalet, merhamet
ve sadakat" değerleri kendisine bu denil büyük bir "zulüm , terör/şiddet ve
ihanet" ite olm adık işkenceler edenler için bite geçerliydi: "İsa, 'Baba, onları
bağışla. Çünkü onlar ne yaptıklarını bilm iyorlar' dedi" (Luka, 23:34). O 'nun
şikâyeti yokhı ama sitemi vardı, o sitem de kendisini tüm bu alçaltılm alar
karşısında yainız bırakan Göklerin Egem enliğinin M utlak Kralı olan Tanrı-
sına idi: "Eh, Eli, lema şevaktani? / Tanrım, Tanrım, beni niçin terk ettin?".
Am a Göklerin Egem enliğinin mutlak yasası da kesindi: "Kendini yücelten
alçaltılacak, kendini alçaltan yücettilecekti". isa'm n bu dünyanın krallığında
en alçaltıcı m uam elelere maruz kalm asının nedeni de göklerin krallığında
en yüce داا yükseltilecek olm asıydı. O 'nun başm daki dikenli tacının
ve çıplak olarak yatırıldığı çarm ıb tabhnın bu dünyanın krallığında karşılığı
yoktu. O 'na M usa gibi bu dünyada "görebileceği ama girem eyeceği kutsal
topraklar da vaat edilm em işti", isa'nm vaat edilm iş toprakları, tacı ve tahtı
Göklerin Egem enliğinde "Tanrı'nın sağma oturm ak" idi.
Tanrı İsa'yı terk etm em işti. O 'nun doğum u gibi ölüm ünü de insanlık
için büyük bir im an ve im tihan vesilesi kılm ıştı, isa'm n ölüm ü onun ye-
rel değerlerden evrensel değerler inşa etm esinin adımıydı. Bu yüzden İsa,
kendisinin de daha önce belirttiği ve Kutsal Yasalarda yazdığı gibi ölümün-
den üç gün sonra "Evrensel Son Buyruk"unu tüm dünyaya ilan etm ek için
dirildi ve on bir öğrencisi ara«lığıyla kutsal m isyonunu ve kutsai ruhunu
onlara zerk etti. İsa bir iken on bir olm uş ve "gökte ve yeryüzündeki bütün
yetkiler İte bütün ulusları öğrencileri olarak yetiştirm eleri" için onları kut-
sayarak görevlendirm işti:
Halis ÇETİN
"İsa'nın yaptığı daha başka çok şey vardır. Bunlar tek tek yazılsaydı,
sanırım yazılan kitaplar dünyaya sığmazdı" (Yuhanna, 21: 25).
en yüce m akam a yükseltilecek olm asıydı. Bu yüzden İsa ölüm ünden son-
raki dirilişinde "göklerde ve yeryüzünde var olan bütün yetkiler kendisine
verilerek" dönm üştii. İsa, O 'nun başm daki dikenli taç göklerin krallığının
bütün yetkilerine ve çıplak olarak yatırıldığı çarm ıh tahtı ise yeryüzü kral-
lığının bütün yetkilerine dönüşm üş olarak insanlar tarafından kovulduğu
dünyaya Tanrı tarafından geri gönderilm işti. İsa'nın kovulduğu dünya ile
döndüğü dünya da artık aynı dünya değildi. Tıpkı Adem gibi.
Tüm bu yazılanlann gerçekleşm esi İçin İsa "üçüncü gün ölüm den diril-
d i". İsa "kendisine verilm iş gökte ve yeryüzündeki bütün yetki ile" on bir
öğrencisini tıpkı "İsa M esib gibi" yaparak kendi ruhundan onlara üfleyerek
onları kutsal ruh adma kutsadı. "İsa onlara, 'Baba beni gönderdiği gibi,
ben de sizi gönderiyorum ' diyerek onlarm üzerine üfleyerek, 'K utsal Ruh'u
alın! kim in günahlarını bağışlarsanız, bağışlanm ış olur; kim in "
da bağışlam azsanız, bağışlanm am ış kalıR ded i" (Yuhanna, 20: 21-23). İsa,
onları tıpkı 'K end i gibi" kıldı ve onlara 'K endi adıyla cinleri kovma, yeni
diller konuşm a, yılanları elleriyle ،ال، ه؛ اöldürücü bir zehir içseler bile bun-
dan zarar görmeme, ellerini hastaların üzerine koyduklarını hastaları iyi-
leştirm e" (Markos, 16:17-18) yetkisi verdi. Onları yeryüzünde kendi halife-
si kıldı. İsa onlara "Son Buyruk" olarak da İlahi m isyonunu "te m dünyaya
ve tem uluslara" yaym alarını emretti. İsa, onlara "günahların bağışlanm ası
İçin bütün uluslara tövbe çağrısı yapm alarını, tem insanları Baba, O ğul ve
Kutsal R uh'un adıyla vaftiz etm elerini, onlara buyurduğu her şeye uym a-
yı tem insanlara öğreterek b ü ten ulusları İsa'nın öğrencileri olarak yetiş-
tirm elerini" ve evrensel öğretisi M üjde'yi tem insanlığa anlatm aları için
"dünyanın her yanm a gitm elerini" emretti. Tüm bunlar aslında insanlara
sunulan İkinci bir şanstı. Çünkü artık "im an edip vaftiz olanlar kurtulacak,
im an etm eyenler ise hüküm giyeceklerdir". İsa da tem bunlara şahitlik et-
m ek için "dünyanın sonuna dek her an onlarla birlikte" olacaktır.
sağ eline de bir kamış tutturmuş, önünde diz çöküp, 'Selam , ey Yahudilerin
K ralı!' diyerek O 'nunla alay etm iş" olan Rom a yıkılm ış ama İsa değil Ya-
hudllerin K ralı insanlığın kralı olm uştur. Gerçekten de O 'nu alçaltm ak için
"başkalarım kurtardı, kendini kurtaram ıyor, İsrail'in K ralı imiş! Şim di çar-
m ıhtan aşağı insin de O 'n a im an edelim . Tanrı'ya güveniyordu; Tanrı O 'nu
seviyorsa, kurtarsın bakalım ! Çünkü 'B en Tanrı'nın Oğluyum ' dem işti' şek-
linde O 'nunla alay ederek hakaretler eden" Yahudilerin başkâhinleri, din
bilginleri ve ihtiyarları tüm bunlar olm asına rağm en yine ؛٠
١® etm em işler
am a İnsanlığın çoğu O 'nun M üjdesine im an etm işlerdir. "O insaniığın gü-
nahları için acı çekmiş, ٠ insanlığın haksızlıkları için ezilm iş, ٠ insanlığm
günahlarıyla yaralanm ıştı. Fakat insanlık da O 'm m yaralarıyla iyileşm işti"
(isaiah 53). İsa, kendisine yapılan hakaretler, aşağılam alar, tükürükler, akıt-
tığı kanlar, parçalanan bedeni üzerinden "adalet, m erham et ve sadakate"
dayalı evrensel bir egem enlik kurm uştu, "isa'n m yaptığı daha başka çok
şey vardır. Bunlar tek tek yazılsaydı, yazılan kitaplar dünyaya sığm azdı"
(Yuhanna, 2tt 25).
"N asıra'dan iyi bir şey çıkabilir m i?" ile başlayan isa'm n yeryüzünde-
ki alçaltılm alar yolculuğu gökyüzünde göklerin egem enliğinin kralı "Tan-
rı'nm sağına oturm akla" yüceltilerek sonlanm ıştı. İsa da tıpkı takipçisi
olduğu M usa gibi "dünyayı yenm iş" ama dünyalılara ve dünyalıklara ye-
nilm işti. Tann kom plekslerine karşı Tanrı adına girişilen M usa'nın "vaat
yolculuğundan" sonra İsa'nın bu "M üjde yolculuğu" da sona ermişti. 5ıra
Tanrının soluna oturacak olan "m üjdelenenin yolculuğuna" gelm işti.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Tann RAB de onlara ezeli ve ebedi Tanrılık misyonu bağlam m da yeni Tann
olarak A llah'ı, yeni din olarak İslam 'ı, yeni kitap olarak K uran'ı ve yeni
peygam ber olarak da M uham m ed'i gönderdi. Yeni peygam ber isa'n m bı-
rakhğı yerden yani "adalet, m erham et ve sadakat" "gerçekliğinden" evren-
sel bir söylem ve eylem diliyle neşet ete.
zam anın insanlan adeta günah bataklığı içine düşm üşler, ne yaptıklarını
bilm eyen azgın ve sapkm topluluklar haline gelm işlerdi, insanlar Tan-
rı RA B'bl veya Tanrı Baha'yı İnkâr etm iş her bir insan "T an n kom pleksi"
içinde birbirini veya başka varlıkları Rab edinm işlerdir. Dünyada cereyan
eden olaylara ve Tanrının eseri olan eşyaya tapılmakta idi. Yıldızlara, ateşe,
taş ve tahtalardan yapılm ış putlara Tanrı diye tapınm akta İdiler. Göklerin
Egem enliğinin kutsal buyruğu olan ve "adalet, m erham et ve sadakate" da-
yalı özgürlük, eşitlik ve barış değerlerini unutan ve M üjdenin günahlardan
arınm a çağrısını reddeden insanlık, zengin-fakir, kuvvetli-zayıf, avam-ha-
vas, efendi-köle, üstün-alçak, kutsal-lanetli, soylu-sıradan diye birçok sınıt-
7 Bu bölümdeki bilgiler, İzzet Derveze; Kuran'a Göre Hz. Muhammed'in Hayatı (Yöneliş:
İstanbul, 1989); Salih Sunıç, Peygamberimizin Hayatı (Nesil: İstanbul, 2011) ve Diyanet
İşleri Başkanlığı, Peygamberimizin Hayatı (http://www.diyanet.gov.tr/turkish/basiliyayin/
web_khap.asp?y؛d=l) kaynaklarından derlenmiştir.
KUTSAUNGÖLGESİNDE
Evrensel Tanrı kom plekslerini tem sil eden doğu devletleri olan İran,
Hindistan ve Çin'de toplum tamamen sınıflara ayrılm ış üç veya beş hiyerar-
şik $111؛؛içinde dini, siyasi, ekonom ik ve toplum sal İlişkiler düzenlenm ek-
te idi. Yüksek ve güçlü sınıflar kahir çoğunluğu oluşturan halka olm adık
zulüm ve işkence ediyorlardı. H alk denilen en aşağı züm re ise, m ülksüz
şehirlilerden, toprağa bağlı esir ve kölelerden oluşuyordu ve onlarm görev-
lerl, hiç bir m ükafat ve ücret karşılığı olm aksızın efendilerinin hizm etinde,
tarlalarda veya orduda çalışm akh. H içbir hakları ve özgürlükleri olmadı-
ğı gibi sınıf atlam a im kânları da yokhı. Batıda Rom a ve Bizans devletleri
Halis ÇETİN
İse ytee aşırı bir hiyerarşik düzen içerisinde insanlara zulüm ve haksızlık
içindeydiler. Halk, birçok sınıflara ayrılm ıştı. Ticaret yapanlar, ne orduya
alm an ve ne de herhangi bir çeşit göreve layık görülen toprak sahiplerinden
oluşan aşağı sınıfların altında da köleler ve yabancıların kötü hayat şart-
la n vardı. Toprağı eken çiftçiler, saray halkını doyuran ve giydiren birer
aletten, çalışan köleler de birer hayvandan başka bir şey değildiler. Belki
tarihin hiç bir devrinde ahlakı bu dereceye kadar bozulm uş bir toplum sal
ve siyasi yapı yoktu. Diğer kavim leri toplu helake götüren her türlü günah
nerdeyse m eşru ve aleni bir hal alm ıştı. Avrupa'da halk, aristokratların, Ş Ö -
H ıristiyan devletlerde, İsa'nın tebliğ ve telkin ettiği "M ü jd e" akidesi, ye-
rini dini hiyerarşik bir tahakküm in a n a n a ve zulm e rıza gösteren bir dini
ahlaka bırakm ıştı. Yahudi din adam larının M usa'ya yaptığını H ıristiyan din
adam ları da İsa'ya yapm ış O 'nun öğreti ve buyrukları yerine siyasi ege-
m enlerin "insani em irlerini" uygulam aya başlam ışlardı. Dini siyasetin, asa-
yı da kılıcın em rine verm işlerdi. H ıristiyan din adam ları sevgi ve merhamet
dinini kin, nefret ve savaş dini haline dönüştürüp Tanrı adına akıl almaz
zulüm ve işkencelere başvuruyorlardı. Tanrı kom pleksleri içinde Tanrıyı
ve em irlerini reddeden insanlık, her türlü ahlak dışı davranışlarda, haysi-
yet ve nam usları ayaklar altına alıcı hareketlerde serbestçe bulunuyorlardı.
KUTSALIN GÖLGESİNDE
Kumar, içki, zevk ve sefa alem leri günlük işler arasm da yer alıyordu. Ardı
arkası kesilm eyen öldürm e, zina, gasp ve baskın olayları adalet ve mer-
ham etl yeryüzünden silip süpürm üştü. Kadın, alınıp satılan basit bir me-
ta'dan öteye geçm iyordu. İsa'dan alri asır sonra böylesine bir vahşet, inkâr,
şirk, cehalet ve zulüm mevcuttu. H er türlü zulüm , inançsızlık, sapık İnanç
çeşitleri, sefahatin ve sefaletin her türlüsü en yoğun bir tarzda bu asırda
hükm ünü icra ediyordu, insanlarm yaratılışından bu yana dünya belki böy-
leşine bir sapıklığa, ahlaksızlığa, vahşete, dehşete şahit ve sahne olm amış-
tı .اااج evrensel bir yeryüzü egem enliği için hem dini hem siyasi hem
toplum sal hem de ahlaki değerleri M uhamm ed üzerinden inşa etm esinin
vakti gelm işti.
M uham m ed gelm eden önce A rabistan ahlaki açıdan da tam bir sefalet
içinde idi. Toplum tam am en kişisel Tanrı kom pleksleri içinde dünyevi arzu
ve isteklerin peşinde koşm akta idi. içki, kumar, zina, yalan, hırsızlık, ZU-
lüm, işkence, gasp, yağma, cinayet gibi ahlaksızlık adma ne varsa bölgede
hüküm sürüyordu. Tek m eşru hâkim iyet kaynağı güç idi. Güçlü olanlar za-
yıf olanlara hükm ediyordu. Zulüm, güçlünün güçsüze karşı kullandığı en
am ansız kırbaçtı. Kuvvetli olan, aynı zam anda haklıydı. Kuvvetli olan, za-
yıf ve güçsüzlere istediğini zorla yaptırahiliyordu. insana ve onun hayatına
asla değer verilm iyordu. Yapılan baskınlarla yakalanan insanlar işkenceler
altında öldürülüyorlar veya pazarlarda basit bir m al gibi köle olarak satışa
çıkarılıyorlardı. Kadm, elde basit bir m eta, alınır satılır adi bir m al telakki
ediliyordu. Genç cariyeler, fuhşa teşvik edilerek, hatta zorlanarak, sırtların-
dan para kazanm a yoluna gidiliyordu. Çöl Araplarmm birçoğu kız çocuk-
larm ın dünyaya gelm esini bir felaket, bir yüz karası sayarlardı. Bu sebeple
doğan çocuk kız olunca, bazen kim senin görm esine bile fırsat verilm eden
babaları tarafından diri diri toprağa göm ülüyor, kuyulara atılıyor veya an-
neleri doğum yaklaşınca çukur kazdırıp doğan H z ise hem en çukura atılıp
üzeri topraklarla örtülüyordu. Bu hareketlerini de "bunlar bir gün gelip
şerefim izi lekeleyecekler, sefalete düşecekler veya geçim açısından bize yük
olacaklar" şeklinde m ^ u la şh rıy o rla rd ı. Onların dininin meşrulaştıram a-
yacağı hiçbir suç ve günah yoktu. Çünkü Tanrılar onlarm hizm et etm esi için
değil kendilerine hizm et etm eleri için yaratılm ışt؛. Bu yüzden Tanrıların
görevi onlarm bütün günahlarına gerekçeler yaratmaktı. Yaratılmalarının
gerekçesi de buydu.
M uham m ed'den önce Arabistan, siyasi bir nizam ve içtim ai bir düzen-
den de mahrumdu. H alkın çoğunluğu göçebe ve bedevi hayatı yaşıyordu.
KUTSALIN GÖLGESİNDE
291
ﺀسÇETİN
yet hayatını, adet ve inançlarını akseteren tek güvenilir ayna idi. Toplum
içinde şairler, büyük değer sahibi idiler ve büyük hürm et görürlerdi, ö y le
ki, kabilelerinden güçlü bir kahram an yerine, bir şairin çıkm asını her za-
m an tercih ederlerdi. Zira yegane gayeleri olan şöhreti, en güzel şekilde
yayabilecek olan ancak şairdi. Yılandan korkar gibi, şairlerin hicivlerinden
çekinir ve korkarlardı. Şairler, onlarca birer kahram an kabul ediliyordu.
Öyle kİ, bir şairin, bir tek sözü üzerine kabileler birbirleriyle kıyasıya sava-
şablhyorlardı. Yine bir şairin bir tek sözü ile de yıllardan beri birbirleriyle
kanlı bıçaklı olanlar bir anda barışabiliyorlardı. Şiire; "A rab'ın D efteri" di-
yorlardı. Çünkü gelenek ve atalarının törelerine aşırı derecede hatta din
gibi inanan Anapların ahiak ve adetleri, diyanet ve akideleri ancak şiirle
biliniyor ve onunla nesilden nesile intikal ediyordu. Kurulan panayırlar bir
nevi şiir şöleni ve savaşına dönüşüyordu. Panayırlarda, jüri huzurunda şiir
ve hitabet m üsabakaları düzenlenir, çeşitli yerlerden gelen şairler ve hatip-
ler, burada şiirler okur, hitabelerde bulunurlar, birbirlerine üstün gelm ek
için bütün güçlerini ortaya koyarlardı, ü stü n lü k sağlam akla da son dere-
ce iftihar ederlerdi. Sonunda, jü ri tarafından birinci seçilen şiir, keten bir
bez üzerine altın yaldızla yazılarak Kabe duvarına asılırdı. Şiirler A rapların
inandığı atalar dininin kutsal m etinleri hükm ünde idi. Söz kılıçtan daha
keskindi. Bu yüzden onlar için önce de sonra da sadece söz vardı.
Yeni peygam ber hem M usa'nın hem de isa'n m takipçisi ve her ikisinin
de ال[طdinde hem de soyda atası olan, kendisinin de İsm ail oğulları soyu
nedeniyle büyük babası olan ferabim 'in yolculuğunu devam ettirme iddia-
smda idi. Yeni peygam ber M ekke çöllerinde tüm dünyaya atası İbrahim 'in
dinini yeniden ihya etm eye gelen M uhammed'di. Fakat Tanrı da M uham-
m ed'ln şahsında tarihi de yeniden kurgulam ak için başa döndü. H em in-
sanlığm bozulm uş yapısından hem de kutsal İsrail halkından duyduğu
" M uham m ed aracılığıyla yeniden inşa etm eye başladı. Tanrı,
Tanrı kom pleksleri ile giriştiği egem enlik m ücadelesine tarihi tekrar başa
sararak daha önce İbrahim 'in soylu eşi Sara ve onun oğlu ishak onun da
oğiu Yakup (İsrail) üzerinden çıktığı ve M usa ile İsa aracılığıyla sürdür-
düğü yolcuiuğa bu kez İbrahim 'in köle eşi H acer ve onun oğlu İsm ail ve
onun da torunu M uham m ed aracılığıyla yine yeniden başladı. Sara İle Ha-
cer arasm daki soy üstünlüğüne dayanan Tanrı kom pleksliliğinin yansım ası
olan kıskançlık ite başlayan küçük kavga artık neredeyse israiloğulları ite
ism ailoğulları arasm daki savaşa dönüşecektir. Tam da İbrahim 'in H acer ve
oğlu ism aii'i terk eteğ i çölün ortasm daki Mekke'de. Bu kez roller öyle bir
değişm iştir ki Tanrının daha önce kurban olarak seçtiği ishak hile yeni ،؛
٥١-
cadelede/yolculukta İsm ail'e dönüşm üştür. İsm ail'in kurban edilm esi üze-
rinden torunu M uham m ed yeni "kurbanlık" yolculuğuna çıkacaktır. Tıpkı
dedesi İsm ail gibi. M uhamm ed, "h içbir peygam ber kendi m em leketinde
kabul görm ez" Kutsal Yasası uyarınca hem kendi halkm a, hem G 'n u "kendi
soylarımdan gelm ediği" için kabul etm eyecek M usa ve İsa halklarına hem
Halis ÇETİN
'A llah dedi ki: Ben sana em reteişken seni secde etmekten alıkoyan ne-
dir? (İblis): Ben ondan daba üsbinüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu ça-
murdan yarattın, dedi. Allah: ö y le ise, "in oradan!" ©rada büyüklük tas-
lamak senin haddin değildir. Çık! çünkü sen aşağılıklardansın! buyurdu.
İblis: Bana, (insanlarm) tekrar dirilecekleri güne kadar mühlet ver, dedi.
Allah: Haydi, sen mühlet verilenlerdensin, buyurdu, iblis dedi ki: ö y le ise
beni azdırmana karşıbk, and içerim ki, ben de onları saptırmak için senin
doğru yolunun üstüne oturacağım. Sonra elbette onlara önlerinden, arka-
lanndan, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen, onlarm çoklarını
şükredenlerden bulmayacaksın!" dedi. Allah dedi ki: Haydi, yerilmiş ve
kovulmuş olarak oradan çık! Andolsun ki, onlardan kim sana uyarsa, sizin
hepinizi cehenneme dolduracağım!" (Araf: 11-18).
Daha önce Tevrat ve incil'de insanın Tanrı gibi veya ©na benzem esi şek-
linde açıklanan olay Kuran'da Tanrının yeryüzündeki tem silcisi y a n i" " ola-
rak adlandınhr. Tanrı "tü m m eleklere yeryüzünde bir halife yaratacağım "
dediğinde m eleklerin "yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek in-
sanın" yaratılm asına itirazları olm uştu. Fakat bu itiraz Tanrının iradesi üze-
rinden değil insanın Tann kom pleksi içindeki doğası üzerinden yapıldığı
için Tanrı onlara sadece "bilm ediklerini" söyleyerek ve onları Adem ile bir-
likte "eşyanm isim leri" üzerinden sm av yaparak cevap verm iştir. M elekler
insanların doğasına üflenecek olan Tanrı ruhunun Tanrı kom pleksi yaratıp
"yer)riizünde fesat çıkarm aya ve orada kan dökm eye" neden olacağını çok
iyi biliyorlardı. Tam da "eşyanın isim lerini" bilm enin aynı zam anda "eş-
yanm m ülkiyeti için savaşm aya" sebep olacağım bildikleri gibi. M elekler
ile Adem arasm da yapılan "eşyanın isim lerini" bilm e m ünazarasını Adem
kazanm ış ve Tanrı yarışm ayı kaybeden m eleklere kazanan Adem 'e üstün-
lüğünü kabul etele secdesi yapm alarını em retm işti. M eleklerin A dem 'in
ü stenlüğünü kabul edip secde etm eleri A dem 'in kendi üstünlüğünü başka-
larının kabul etm esi kibrine kaynaklık edecekti ki bunun imtihanı da daha
som a gelecekti.
Halis ÇETİN
Tüm m eiekier Adem 'e seede ederken sadece İblis/Şeytan secde etmedi.
Şeytan "B en ©ndan daha üstünüm . Çünkü beni ateşten yarattın, onu çamur-
dan yarattın" gerekçesiyle Tanrının em rine isyan ederek ilk kez "büyüklük
taslam ak" yani Tann kom pleksi suçu işledi. Şeytanın gerekçesi ırka yani
yaratılış kaynağına (ateş ve toprak çatışm asına) aitti ki insanlık kendi ta-
rihi boyunca en çok bu gerekçe ite sınanacaktı. Çünkü ihanet yanma suç
ortaklan bulm adan yaşayamaz ve Şeytan bu yüzden insanlan sürekli bu
üstiinlük iddiası suçuyla kendi askerleri/ortaklan haline getirecekti. M elek-
lerin "yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek" dediği ve insanlık
tarihinin de doğruladığı şey tam da insanın bu üstünlük kavgası idi. Za-
ten Şeytan da Tanndan bunun test edilm esi için görev ve zam an talep etti.
Tanrının m ı yoksa m eleklerin m i iddiası doğrulanacaktı. Tanrı tüm güç ve
im kânlarını insanın iyiliğine yatırırken Şeytan ise insanların kötülüğü ve
doğasının bozukluğu (yani gerçekten de kendisinden daha aşağı olduğu)
üzerine bahse girdi. Şeytan daha sonra tüm insanlan aynı gerekçeler yani
soy, ırk, bilgi, zenginlik, akü, beden, m evki-m akam , güç, itibar, statü gibi
üstünlük ve kibir kaynaklan ile Tanrı kom pleksine itm e görevi istedi. Tann
da Şeytanın bu görevine karşı insanları uyancı ve doğru yola sevk edici
peygam berler gönderecekti.
İnsanlar Tanrıyı ve O 'n un evrensel kutsal yasalarını inkâr etm edikçe bir-
birlerine üstünlük İddiasında bulunam azlardı. Bu yüzden Tann kendisinin
gökyüzü egem enliğini tem sil eden eşitlik ve tevazu ite Şeytanın yeryüzü
egem enliğini tem sil eden "kibir/büyüklük taslam ak" arasm daki evrensel
savaşı halifesi İlan ettiği insan üzerinde ve üzerinden başlatm a karan aldı.
Savaşın alanı bizzat insanın kendisi idi. Bu karar aslında insanoğlunun Tan-
rı kom pleksleri ile sınanm ası süreciydi. Tanrı ite Tanrı kom pleksinin yaratı-
cısı Şeytan arasm daki savaş insanın tüm duyu ve akıl m elekeleri üzerinden
gerçekleşecekti. Bu yüzden Şeytan'ın "insanlarm tekrar dirilecekleri güne
kadar m ühlet isteyip insanları Tanrıya karşı saptırm ak ve onları Tanrıya
şükredenlerden bulm am ası için O 'nun doğru yolunun üstüne oturup in-
sanlarm önlerinden, arkalarm dan, sağlarından, sollarından sokulup onları
azdırm ak" isteğini Tanrı "sen m ühlet verilenlerdensin" diyerek kabul et-
miştlr. Tanrının "adalet, m erham et ve sadakat" üzerine inşa ettiği insanın
cennete yolculuk hikâyesini Şeytan "zulüm , terör ve ihanet" ile saptırarak
insanın cehennem e yolculuğuna dönüştürecektir. Anlaşm a yapılm ış, senar-
yo yazılm ış, sahne hazırlanm ış, roller dağıtılm ıştı. Sıra insanoğlunun imti-
han edileceği yola koyulm asına gelm işti.
uym am asıdır. Burada önem li olan em rin nleellğlnden çok em rin niteliği
yani onu em redenin m utlak gücüdür. M utlak gücü en İyi Bilen birinin o
güce karşı bu duruşu tarihin en büyük başkaldırısı olarak kabul edilm eli-
dlr. K uran'ın çeşitli ayetlerinde ifade edildiği gibi bu isyan ve sahibi şeytan
şu nitelem elerle ifade edilir: "k ib ir", "haddini bilm em ek ve onu aşm ak",
"sap ıklık", "aşağülk olm a", "a si", "a z g ın ", "in k ârcı", "en büyük düşm an",
"yalan cı", "boş vaatçi", "kovulm uş", "lan etlen m iş", "çirk in ", "tu zakçı",
"kurnaz", "in a tçı", "n an k ö r", "fitn eci", "ayartıcı", "ald atıcı", "vesveseci",
"taşlan m ış", "azg m ", "şü p h eci", "ed ep siz", "k ö tü ", "h ain ". Tanrıya isyan
eden Şeytan'm Tann kom pleksinin ayrıca insanlara yansıması bağlam ında
Şeytan kom pleksi olarak da İsim lendirilebilir. Şeytan kom pleksi kıyasla-
makfir. Şeytan kom pleksi, bir kişinin karşısındaki gücün doğru, haklı ve
üstiin olduğunu bile bile onu inkâr edip kendisini daha aşağıda olduğu-
nu iddia ettiği bir değerle kıyaslayıp üstünlük iddiası üzerinden kendisini
hakhlaşhrm ası veya haksızlığını m eşrulaştırm asıdır. H aksızlığını meşru-
laştırm ak ve iddiasını ispatlam ak için ise kendisinden daha aşağı olduğu-
nu İddia ettiği kişiyi ayartmaya, aşağılanm aya maruz bırakm aya ve Tanrı
nezdinde itibarsızlaştırm aya çalışm asıdır.
Şeytan kom pleksi açısından ifade edilm esi gereken ikinci önem li husus
ise üstünlük iddiasının ve kıyaslam aların m addi sebep ve nicel unsurlar
üzerinden yapılm asıdır. Ayetlerde geçtiği üzere "beni ateşten yarattın, onu
çam urdan yarattın, dolayısı ile ben, ondan daha hayırlıyım (daha üstü-
nüm )" ifadesi hayırlı olm anın ve üstün olm anın ölçüsünü m addi unsurlar
olan "a teş" ve "toprak/çamur" üzerine bina edilm esidir. Bu yüzden şeytan
kom pleksi, insanlar arasm daki üstünlüğün ve hayırlılığm ölçüsü olarak ni-
tel ve ahlaki kıstaslar yerine m addi kıstasları ve nicel unsurları esas alan her
tiirlü duygu, düşünce ve davranış İçin de geçerlidir. Bu bağlamda şeytan
kom pleksine örnek verm ek gerekirse; bir ırkın başka bir ırktan daha ü sten ;
bir devletin başka bir devletten daha güçlü, daha öncelikli, daha kalkınmış,
daha hegem onik; bir m edeniyetin başka bir m edeniyetten daha ileri, daha
m odem , daha gelişm iş; bir kişinin başka bir kişiden daha zengin, daha ba-
şanlı, daha önem li, daha bilgiii, daha okum uş, daha üstün, daha güzel ol-
m asını iddia etm ek gibi.
Şeytan kom pleksinin en önem li göstergesi ise "B en " ve "B en im " ile baş-
layan ifadelerdir. "B en " üstünüm ve "B en im " sahip olduğum yaratılış "ark-
h e"si daha değerli sözü bu anlayışm tem el yaklaşımıdır. Bu anlayış doğal
olarak karşısında m utlaka bir öteki yaratır ve ötekine biçilen tek m isyon
aşağılık olan "O " ve değersiz olan " 0 " n u n bana boyun eğm esi ve hatta "B e
297
Haüs ÇETİN
n im " yani "bana ait" olm ası gerektiğidir. Bu durum "B en "in tammlayıeı,
belirleyici, düzenleyici ve sm ırlayıcı olma İddiasını ve "B en im "in sahiple-
nici iradesini gösterir. "B en " ifadesi kibrin, "B en im " ifadesi karşılaştırm alı
ü stü n lü ^ in ; "B en " dem ek hâkim olm ak, "B en im " dem ek hüküm ran ol-
m aklığın; "B en " sözü gücün, "B en im " sözü güce tapınm anın; "B en " demek
otoritenin, "B enim " dem ek hegem onyanın; "B en " dem ek iktidar olmanın,
"B en im " dem ek m uktedir olm anın; "B en " ifadesi izzet iddiasının, "Ben im "
dem ek zillet yaratm anın; "B en " dem ek hırsın, "B en im " dem ek ihtirasın,
"B en " sözü otoriter kişiliğin, "B en im " dem ek totaliter kişiliğin, "B en " de-
mek m elik olm anın, "B en im " dem ek m alik olmamn ifadesidir.
Şeytan kompleksinin bir başka hayata yansıması ise pazarlık yapma tut-
kuşudur. Tipolojimizde de gördüğümüz gibi üstün olduğunu ispatlamak için
Tann ile pazarlığa oturan şeytanın kendini her zaman haklı çıkarma uğraşı
İçinde olduğudur. Şeytan kompleksinin en önemli pratik yansıması da zaten
her ortamda kendi haklılığını fütursuzca ispatlama isteğidir. Aşağılık komp-
leksl derinleştikçe kendini ispatlama girişimleri de ٠denli sığlaşır. Kendine
ait her hangi bir nicel değerlendirme, eleştiri, hatta tavsiye ve uyanlan başta
naturası (ateşten yarahlmış olmak, ontolojisine) olmak üzere nitel kimlik, ki-
şilik, şahsiyet ve değerlerine yönelik saldın kabul edip karşısındakini hemen
düşman ilan ederek savaşın tüm unsurlarını kullanmaktır. Şeytan kompleksi-
nin başka tezahürlerini İse şu şekilde sıralamak mümkündür: üstünlük kışta-
sının nicel olduğuna inanmak; üstiin olmanın haklılık yaratacağı iddiası; haklı
olmanın her şeyi meşnılaştiracağı; haksız duruma düşmenin doğurdu^! hak-
lılığım ispatlama hırsı; haklılığım ispatlamak için her yolun mubah sayılması.
Tann kom pleksini kendi şahsında Şeytan kom pleksine dönüştüren Şey-
tan bu yüzden tarih boyunca elindeki im kânları kullanarak insanların do-
ğalarında var olan Tanrı kom pleksi (Şeytan kom pleksi) tohum larını suladı:
"insanların aralarını açm ak ve küfür etm eleri için onlara büyücülüğü öğ-
retti" (2: 102); "insanlara Tanrı ile alay etm elerini, O 'nu küçüm sem elerini
öğretti" (2 :1 4 ); "Tanrının em rettiği yeryüzünde olan şeylerin helal ve temiz
olanları yerine haram ve kirli olaniarına m eylettirdi" (2 :168); "T an n insan-
KUTSALIN GÖLGESİNDE
Şeytan, "kend i işlerinden olan pislikleri içki, kumar, dikili taşlar, put-
lar ve fal okları ile insanları Tanrıya karşı m eydan ©kuma kibrine sürük-
ledi. İçki ve kum arla insanlar arasına ayrılık, düşm anlık ve kin düşürdü.
İnsanları A llah'ı anm aktan ve sadece ona tapm aktan alıkoyarak sürekli boş
işlerle oyaladı" (5: 90-91); "in san lan aldatm ak için yaldızlı sözler fısılda-
yıp düzm ece yalanlarla kibir ve gurura kapılıp azm alarını sağladı" (6:112);
"insanların kalplerini adalet ve m erham ete kapatıp taş gibi katılaşm asını
sağlayıp onlara yapm akta oldukları haksızlıkları ve günahları çekici ve süs-
İÜ gösterdi" (6: 43); "insanları dinin em irleri ve ayetleri konusunda alaylı
tartışm alara daldırıp onlara Rablerlni unutturdu" (6: 68); "hidayete ermiş
olanları bile (Tanrı kom pleksine düşürüp) kibir ile ayartarak 'doğru yol bu,
bana gel' diye topukları üzerinde gerisin geri döndürmeye çalıştı" (6: 71);
"Tanrınm kendisine bilgi ve hikm et verdiği kişileri bilgiyi hakikat yerine
kendi çıkarları için kullanm alarını sağlayıp kendi peşine ve dünya nim ette-
rinin peşine takıp sonunda onların azgınlardan olm asını sağladı" (7: 175);
"Tanrının Adem 'e secde et em rine kibir ve üstünlük iddiası ile isyan etti.
İnsanlan her türlü ihanete sürüklerken bile Tann adını kullanarak söz verip
'gerçekten ben size öğüt verenlerdenim ' diye yem inler edip onları aldattı"
(7: 11-22); "in san lan n A llah'ı bırakıp kendini veli edinm elerini ve bunu da
gerçekten onları d oğıu yolda sayılm akta kabul ettirdi" (7: 30); "insanları
saptırana kadar peşlerini bırakm ayıp bir takım fitne, kışkırtm a, vesvese
veya iğva ite onların akıllarını nefislerini ve kalplerini bozarak onları sapık-
lığa sürükledi" (7: 200-202); "in san lan n kalpleri üzerinde güven ve kararlı-
İlk duygusu yerine korku ve tedirginlik tohum lan ekti" (8 :1 1 ).
300
KUTSAUN GÖLGESİNDE
"Allah, Adem'e hitap etti: 'Ey Adem! Sen ve eşin cennette durun, dile-
diğiniz yerden yiyin; fakat şu ağaca yakiaşmay]n, yoksa zalimlerden olur
301
Halis ÇETİN
"Nihayet Şeytan ona vesvese verdi. Şöyle dedi: 'Ey Adem, sana sonsuz-
luk (ölümsüzlük) ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı (mutlak iktida-
rı) göstereyim mi?" (Taha: 120).
A dem 'in Tanrı kom pleksine sebep olan doyum suzluk günahı, yeryüzü
tanrıları elinde bu şekilde Tanrı kom plekslerinin m eşrulaştırılm ası için tor-
m üle edildi, insanların ihtirasları ölüm süzlük arzuları kadar sonsuzdu ama
bunu gerçekleştirm e im kânları sonlu ve sınırlıydı. Böylece Tann kompleks-
lerinin kendi sonsuz ihtirasları için diğer insanların kaderlerine ve imkân-
larına hükm etm eleri evrensel bir m eşruiyet yasası oldu. Tanrı kompleksi,
bütün sınırsızlıklar içinde im kânsız olanı bütün sınırlılıklar dahilindeki
m üm kün olana dönüştiirm e çabasm a dönüştü. Tanrı kom pleksinin doyum-
suzluk nedenselliği de bu noktada başlar: Tanrı olana kadar "Tanrı gibi"
olanla dahi yetinm em ek. Hatta onu kardeşiyle dahi paylaşam am ak.
"Onlara, Adem'in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. Hani ikisi
de birer kurban sunmuşlardı da, birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul
edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, 'Ant olsun seni mutlaka öldüre-
eeğim' demişti, öteki, 'Allah, ancak kendisine karşı gelmekten sakınan-
lardan kabul eder' demişti. 'Ant olsun! Sen beni öldürmek için elini bana
uzatsan da ben seni öldürmek için sana elimi uzatacak değilim. Çünkü
ben alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım.' 'Ben istiyorum ki, sen be-
nim günahımı da, kendi günahını da yüklenip cehennemliklerden olasın.
İşte bu zalimlerin cezasıdır.' Derken nefsi onu kardeşini öldürmeye itti de
(nefsine uyarak) onu öldürdü ve böylece ziyan edenlerden oldu. Nihayet
Allah, ona kardeşinin ölmüş cesedini nasıl örtüp gizleyeceğini göstermek
için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. 'Yazıklar olsun bana! Şu karga l،a-
dar olup da kardeşimin cesedim örtmekten aciz miyim ben?' dedi. Artık
pişmanlık duyanlardan olmuştu. Bundan dolayı israiloğullarma (Kitap'ta)
şunu yazdık: 'Kim, bir inşam, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir boz-
gunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün İnsanları
öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bü-
tün insanları yaşatmıştır. Andolsun ki, onlara resüllerimiz apaçık deliller
(mucize ve ayetler) getirdiler. Ama onlardan birçoğu bundan sonra da
(hala) yeryüzünde aşırı gitmektedir" (Maide: 27-32).
Hikâye, tıpkı Şeytan ile Adem arasındaki Tanrının katında kim in daha
ü sten olduğuna dair m ücadelenin bu kez de A dem 'in iki oğlu olan Kabil
ve H abil arasm da geçiyor olm asıdır. Cennetteki günahın nedeni Şeytan'ın
suçu hoş gösterm esi iken dünyadaki ilk günahın nedeni insanın nefsinin
em retm esi ve günahı süslü ve hoş gösterm esidir, ö n c e k i m ücadele yaratılı-
şın arkhesi (Ateş-Toprak) üzerinden yapılırken bu m ücadele tam am en Tan-
rı nezdindeki itibarın veya iktidarın elde edilm esi, hatta rivayetler ışığında
söylem ek gerekirse A dem 'in iktidarm ın m irasının kim in tarafından sahip-
lenileceği ile ilgili bir savaştır. Çiftçi olan ile çoban olan arasmda, toprağı
yöneten ile hayvanlara hükm eden arasm da bir savaş. Buradaki savaşın en
önem li enstrüm anı mülkiyettir. Tanrıya sunulacak adağın m ülkiyet olarak
değeri veya m ülkiyete verilen değer ile Tanrıya yüklenen değer arasında-
ki tercihtir. Kabil m ülkiyeti tercih ederken H abil Tanrının rızasını tercih
etm iştir. Doğal olarak savaş nicelik ile nitelik, güç ile hak, m adde ile ah-
lak, m ateryal ite idea, m ülkiyet ite paylaşım arasındadır. Tanruun tercihi
veya kabulü ise İkinciden yani H abil'den yana olmuştur. Tanrı parçacığını
doğasında büyüten Kabil ise üstünlüğünü ispat etmek için ise güce yönel-
m iş ve Tanrı kom pleksinin en büyük göstergesi olarak kardeşinin hayatına
son vermiştir. Bilm ek gerekir ki, Tanrı kom pleksinin en yoğun yaşandığı
Halis ÇETİN
aian Tanrının en büyük gücünün tem sil edildiği hayah ve ölüm ü yaratma
alanıdır. Tanrı kom pleksi, Tanrısal akim ve iktidarın en üstün temsil alanı
olan "ebed i yaşam/ölümsüzlük ağacını" kontrol etmek, kim in yaşayıp kİ-
m in öleceğine karar verm ek ve insanları yaşatm anın veya ölüm e mahkûm
etm enin iktidarını kendi elinde tutm a iradesidir. Bu iradenin yansıdığı ilk
örnek olay, K abil'in kardeşi H abil'i tercihi/hayatı üzerinden yargılaması,
onun hayaftna son v e rm e داا ve gücünü kendisinde görmesi ve onu
ölüm e mahkûm etm e kararım uygulam asıdır.
؟T؛
ıhtr Güroğlu, Star, Açık Görü؛, 28.10.2012
KUTSALIN GÖLGESİNDE
K abil'in tercihi dünyevi bir iktidar aracı uğruna kardeşini öldürüp onun
"kanını içm ek" idi. K abil'in nefsi yaptığı eylem i "doğru olanı kendisinin
yaphğı" ve "kendisinin ٠m akam a daha layık" olduğu gerekçesi ite meş-
rulaşhrdı. K abil'in açtığı bu yolda nice insan nice farklı saik ve gerekçe-
terle bırakm düşm anlarını kardeşlerini, çocuklarını, babalarını, dostlarını,
arkadaşlarım , eşlerini bile öldürm ekten çekinm ediler. O nlar tıpkı Kabil gibi
öldürdükleri insanların, uğruna öldürdükleri am açlardan daha değersiz ol-
duklarına karar verdiler. H er bir katil Kabil gibi cinayetinin kişisel ihtiras
ite işlediğini kabul etm e erdem i gösterm ek yerine büyük bir ideanm , soylu
307
Halis ÇETİN
bir am acın, kutsal bir davanın, kaos, parçalanm a, bölünme veya dağılma
korkusunun, birlik ve beraberlik m itinin, kolektif çıkarların, saygın bir li-
yakatin, kaçınılm az bir gerçeğin veya zorunluluğun, hikm et-i hüküm etin
veya üstün bir akim ve iradenin gereklilikleri veya zorunlulukları arkası-
na gizledi. Bu yüzden K abil'in tercihi evrensel bir tercihe dönüşerek Kabil
kom pleksi dediğim iz, bir iktidar uğuruna kardeşini bile öldürm ekten çe-
kinm em enin ve. bunu m eşrulaştırm anın yöntem i olmuştur. Aslında tarih
bir nevi de K abil'in tercihi üzerinden yazılan bir hayat (yol) hikâyesidir.
Am a aynı zam anda buna karşı direnenlerin, "k atil olm am ak İçin m aktül ol-
m anın onurunu taşıyanların" da yani H abilterin de yoludur. Tanrımn tüm
insanlığa tüm peygam berleri aracılığıyla em rettiği gibi: "K im , bir insanı, bir
can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarm ak karşılığı olmaksı-
zın öldürürse, ٠sanki bütiin insanları öldürm üştiir. H er kim de birini (ha-
yatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatm ıştır". Bu yüzden
ölüm ve hayat, yok etm ek ve yaşatm ak isteği ve gücü Tanrı kom plekslerinin
en yoğun ve yaygm yaşam alanı olm uştur.
toplum sal Tanrı kom pleksi, kolektif/toplumsal Tann kom pleksi olmadan
da evrensel Tann kom pleksi var olam azdı. Tüm Tanrı kom plekslerini yok
etm ek için kaynağını yani nefsin ihtiraslarını kurutm ak gerekiyordu.
310
KUTSALIN GÖLGESİNDE
tavsiye etm esi" (47: 38); "insanlara kötülükler yapması, günahlar işlem esi
konusunda sürekli vesveseler verm esi" (50: 16) gibi. Bu özellikler göster-
m ektedir ki, Tarı kom pleksi bizzat insam n doğasındaki nefsi ibtiraslarıdır.
Kuran, nefisten sadece kişilere ait içsel/klşisel Tanrı kom pleksi olarak
bahsetm ez. Nefis aynı zam anda bir topluluğun, toplumun, soyun, ailenin,
çıkar grubunun, kavm in, liderlerin, kabilenin, ulusun, dini cem aatin de
kolektif Tanrı kom pleksi olarak ifade eder. Kişilerde olduğu gibi kolektif
birliklerde de nefis vardır ve bu nefis yukarıda aktardığım ız kişisel gerek-
çelerin (üstiinlük, kibir, kıskançlık, tahakküm vb.) tümü açısından kolekti-
viteler için de geçerlldir. Kuran'da geçen şu örnekler de nefsin bu kolektif
Tanrı kom pleksine dairdir:
311
Halis ÇETİN
yum un" (hem soyculuk), "kend i ideolojim in" (hem ideolojicilik) mensubu/
üyesi, tüm "b aşk a" gerçekliklerin (ötekilerin) liyakatli adaylarm dan daha
iyidir anlayışı içinde hareket ediyorsa, işte bu bedevilik kültürüdür (kötek-
tif nefis) ki M uham m ed'in yok etm ek için geldiği şeydir.
312
KUTSALIN GÖLGESİNDE
Kolektif nefis birliğine dayanan bedevilik kültürü ise dünyayi "b iz " ve
"on lar" çafişm ası üzerine oturtm aktadır. "B iz"lik alam ; üstünlük, asalet,
güç, birlik ve beraberlik gibi "d o st" söylem i üzenine kurulu iken, "o n iar";
hain, öteki gibi iç ve dış "d üşm an "ları kapsam aktadır. Birlik ve dirlik üze-
rine kurulu bu bedevi kültür bu birlik ve beraberliği zedeleyecek her türlü
zayıflığı tehdit olarak görür. Bedevi insanı, "B en " olm aktan korkan, ken-
dlsinl benlik ve kişilik m ücadelesi içerisine sokm aktan çekinen bir doğaya
sahiptir, ö tek in e güvenm em enin sonucu olarak kendine de güvenm eyen
bedevi insanı, tüm "B en "liğin i, "B iz "lik içerisinde eritir. "B iz" kavram ı içe-
risinde, sayısız "B en "ler, benlikler gizlidir. Aslmda sayısız "B en " parçala-
rı, "B iz " bütünlüğünün içerisine saklanm ıştır. Kendisini ben olarak ifade
edem eyen, gerçekleştirem eyen, bilgiye, birikem e, cesarete sahip olmayan
sayısız "B en "ler, "B iz "lik içerisinde erim ektedir. Kabilesi olm adığm da bir
hiç olacağına inanan bu insan kendi olm ak m ücadelesinin zorluğu ve biri-
kim inden korkup "B iz "e sığım r ve "B en "e ait tüm sorunlarım , ilmeklerini,
tutkularını, tatm inlerini, değerlerini, çıkarlarını, dürtülerini, tepkilerini,
sevgi ve nefretlerini yani kişisel nefsini "B iz "e yükleyerek, "B iz "i "B en "-
leştirerek kolektif bir nefis yaratır. H er "B en " kadar "B iz " nefsi olm asına
rağm en, "B iz " artık tek bir nefis, tek bir "B en " gibi hareket etm ektedir. Var-
lığım ve benliğini, yokluğa ve bizliğe arm ağan eden bedevi kültür inşam,
aile, aşiret, soy, kabite, toplum , m illet, cem aat gibi biçim leriyle bir Bizliğin/
kollektivitenin içinde yok olm aktadır. Bu yüzden M uham m ed'in oniarı bu
yok oluştan kurtarm a davetlerine yönelik en büyük suçlam a da bu yönde
olacaktır: Birlik ve beraberliğim izi bozan bölücü.
Bedevi toplum u, güce, zor ve baskı aracı olarak, öteki insanlara istedi-
ğinl yaptırabilm e aracı olarak bakar. Bu hayat felsefesinin sirayet etaıediği
hiçbir alan yoktur. H epsi de zayıfken m azlum, güçlüyken zalim dir, itiraz
ettiği tek şey gücün kendisinde olm am asıdır. Gücü istem enin en önem li ne-
deni de zayıfken kendisine yapılan zulm ün intikam ım alm aktır . هdönem -
de adaleti savunanlar her zam an geçici olarak zayıflığa düşm üş olanlardır.
Kabile savaşları olarak hayata yansıyan her durum geçici olarak p içlen m e-
nin doğurduğu intikam alm a durum udur. Bu yüzden nefsin kolektif Tanrı
kom pleksinin asli unsuru güce tapınm adır. Bedevi toplum larda güce tapın-
m anın en önem li boyutu olarak gücü ihtişam ve görkem lilik ile örtüştürür.
Bedevi kabilecilik kültüründe, gücün nitel değerlerinden ziyade nicel de-
ğerlerl ön plana çıkarılır. Gücün "niçin "liğin d en çok "nasık'lığı yani gücün
m eşnrluğu, adilliği, haklılığı, hukukiliği gibi niteliklerden çok, tahakküm
yapısı, cesam eti, görkem i, büyüklüğü gibi nicelikler adalet, m erham et ve
sadakat ilkelerinden daha önem li ve daha önceliklidir. Bu güce tapınm anın
؟14
KUTSALIN GÖLGESİNDE
"Ant olsun eğer hiz insana tarafımızdan bir rahmet tattırıp sonra bunu
kendisinden çekip alsak kuşkusuz o (artık) umudunu kesmiş bir nanköre
dönüşür" (11: 9).
"Size her istediğiniz şeyi verdi. Eğer Allah'm nimetini saymaya kalkı-
şırsanız onu sayıp hitirmeye güç yetlremezsiniz. Gerçek şu ki insan pek
zalimdir pek nankördür" (14: 34).
Halis ÇETİN
"Allah bir şehri örnek verdi: (Halkı) Güvenlik ve huzur içindeydi rızkı
da her yerden bol bol gelmekteydi; fakat Allah'ın nimetlerine nankörlük
etti böylece Allah yaptıklarına karşılık olarak ona açlık ve korku elbisesini
tattırdı" (16:112).
Tanrıya göre, insanların doğasındaki bir başka Tanrı kom pleksi kaynağı
ise "nim etlere ham t etm em elerinin" nedeni olan nankörlüktür: "in san çok
zalim ve çok nankördür" (14: 34). insan, nim et anında Tanrıyı hatırlayıp
şükür ve ham t ile onu "teşbih ve takdis" ederken darlığa, zorluğa ve sıkın-
tıya düştüğü zam an nankördür: "B iz insana katım ızdan bir rahm et tattır-
dığım ız zam an ona sevinir. Am a ellerinin işledikleri yüzünden başlarm a
bir kötülük gelirse işte o zam an insan pek nankördür" (42: 48). ö zellik le
insanın nankörlüğü kendilerine kurtarıcı olarak gönderilen peygam berlere
davranışlarında ortaya çıkm aktadır, ?eygam berler onları kurtuluşa ve iyi-
iiğe çağırırken onlar büyük bir nankörlük içinde onları ya atalarının dinine
ya putlara tapınmaya ya Firavuna geri dönm eye ya buzağıya tapm aya ya
çarm ıha germ eye davet etm ektedirler. Bu nankörlükleri yüzünden insanlar
tarafından zulm e m aruz kalm am ış kurtarıcı yoktur. Onlar onları kurtarma-
ya çalışırken onlar da onlardan kurtulm aya çalışm ışlardır. İsa'nın belirttiği
gibi "ben sizi ateşten ﺳﺲ istiyorum siz beni ateşe atm ak istiyorsu-
n u z". M usa ve İsa örneklerinde de gördüğüm üz gibi İsrail halkı kendilerini
hidayet rehberi olarak gönderilen peygam berlerini Tanrının bir parçası gö-
rerek "A llah'ın peygam ber nim etine de nankörlük etm işlerdir": "O n lar kul-
larm dan bir kısm ını A llah'm bir parçası kıldılar. Gerçekten insan apaçık bir
nankördür" (43:15). Bu ayet özellikle Yahudilerin ü zey r'i A llah'm oğlu, Hı-
ristiyanlarm da İsa'yı A llah'ın oğlu, m üşriklerin de m elekieri Ailah'ın kızla-
rı saym aiarını eleştirir. Tanrı insanın doğası gereği ihanete m eyyal olm asm ı
şöyle açıklar: "D enizde başm ıza bir m usibet geldiğinde ondan başka bütün
yalvardıklarm ız kaybolup gider, o sizi kurtarıp karaya çıkardığında yine
eski halinize dönersiniz. Zaten insanoğlu nankördür" (17: 67). Bu yüzden
Tanrı insanları en çok nankörlük yönünde uyarır:
316
KUTSALIN GÖLGESİNDE
İnkar edenlere gelince onlar için de cehennem ateşi vardır, ©nlar için
ne karar verilir ki böylece ölüversinler ne de kendilerine onun azabmdan
(bir şey) hafifletilir, işte biz her nankör olanı böyle cezteandınrız. (35/36)
"Biz insana iki yol gösterdik; ya şükredici olur ya da nankör" (76: 3).
317
Halis ÇETİN
İnsanların çok etkisinde kalm ası", "kendini sürekli başkaları İle kıyaslama-
sı", "im tihan edildiğini unutm ası", "taşıyacağından daha büyük yüklerin
altına girm esi", "doyum suz olm ası" şeklinde anlatılır.
"İnsan hayra dua ettiği gibi, şerre de dua etmektedir, insan, pek acele-
c id ir " (1 7 :ll).
"Onlara karşı acele davranma; biz onlar için mühlet veriyoruz ve say-
dıkça sayıyoruz" (19: 84).
"D e ki: Kendisine acele etmekte olduğunuz şey benim yanımda olsay-
dı, benimle aranızda iş elbette bitirilmiş olurdu. Allah zulmedenleri en iyi
bilendir" (6: 58).
"Tadm fitnenizi. Bu, sizin pek acele isteyip durduğunuz şeydir" (51:14).
İnsanın bir başka doğası aşırı derecede bilm ediği konularda dahi tar-
tışm aları sevmesi, birbirleri ile cedelleşmekteu ve rekabet etm ekten hoş-
lanm alarıdır. Tanrının da ifade ettiği gibi "insan tartışmaya her şeyden çok
düşkündür" (18: 54). insanın doğasından ve nefsinden gelen kibir ve üs-
tünlük arzusunun hayata yansıyan en önem li boyutu bu cedelleşm e. Tanrı
KUTSALIN GÖLGESİNDE
kom pleksi içinde diğer insanları bilgisi, zenginliği, mevkii, m akamı, soyu,
ırkı vb. de övünerek alt etm eye, öne çıkm aya, ezm eye ve tekebbür gösteri-
sinde bulunm aya iter. Kendi a eziyetini başkalarını kendisinden daha aciz
kılm akla kapatm aya çalışır. Başkalarının acziyetinden izzet devşirmeye ça-
lışır. Haksız dahi olsa kendini savunmaya başlar. Cahillerin taassubunun
nedeni de budur. ö z ellik le kendilerini buldukiarı atalar dini ve gelenekleri
' bağnazlık tutumu bu nedenledir. Kendisi gibi düşünmeyen,
inanm ayan veya yaşam ayan insanları öteki/düşman ilan edip onunla tar-
tışmaya, onu yok etmeye çalışır. Bu özellik gerçekleri ve doğruları bulm ak
için değil yalan ve yanlışta diretm eye ve hakikatleri inkâra neden olur. Bir-
çok kavm in yok olm a nedenini Tanrı Allah Kuran'da insanların bu özellik-
lerine bağlar. Bu denli bir bağnazlık içinde insanların doğasına hükm eden
akıl da inatçılık olm aktadır, insanlar "İnatçılıklarından dolayı inkarcı olur-
lar" (17: 89).
"Ey melekler, her İnatçı nankör insanı atın cehenneme" (50: 24).
Kuran'a göre insan hem doğası hem güç elde etm esi hem dünya değer-
lerine aşırı düşkünlüğü hem de diğer insanlar üzerinde tahakküm kurma
arzusundan dolayı aşırı cimridir, insan yaşarken karşılaştığı şeylere ilgi
duyar, onları elde etm ek ister ve bunun için m ücadele eder, insan m al ve
zenginliğe bir ihtiyaç olarak değil de bir iktidar aracı olarak bakar ve bu
yüzden onu kaybettiğinde iktidarını da kaybedeceğini düşünür, insan İh-
tiyaçlarm ı karşılam aya başlam ış ve üzerine sahiplenm e duygusu da bera-
berinde gelm iştir. Bu duygu da yerini zam anla sevgiye bırakır. Bu yüzden
de insan sevdiği şeyleri verm em eye başlar, onları m uhafaza eder ve esirger.
Elindekinin hiç bitm em esini ister. Cim ri insan bencildir. Tanrı Allab'a göre,
"insan m alının ona m utluluk ve ebedilik vereceğine inanır". Bu nedenle de
ihtiyaç sahiplerine verm ek yerine biriktirdikçe biriktirir. Bu yüzden de Tan-
rm ın em rettiği infakla ilgili sürekli m azeretler ileri sürer. Kazandığı m alm
319
Halis ÇETİN
"D e ki, eğer siz Rabbimin rahmet hâzinelerine malik olsaydınız bu du-
rumda harcama endişesiyle gerçekten (cimrilik edip elinizde) tutardınız.
İnsan pek cimridir" (17:100).
"Durmaksızın mal ve servet toplayıp bir yerde üst üste yığmakta ola-
m " (70:18).
nın suçu, yasak m eyveyi yem ek değil sınırı geçm ektir". H er H m bu sıfatları
kendi üzerinde "Tanrı gibi" m utlak kılm aya çalışıp هm utlaklık kibri ile di-
ğer insanlar üzerinde iyilik veya kötülük üzerinden bir tahakküm kurmaya
çalışırsa sınırı geçip Tanrı kom plekslerine adım atm ış olacaktır.
lerse Tanri kom pleksine kapılırlar. Tann Allah, kendisinin m utlak özellikle-
rini nispi anlam da Tanrı parçacığı olarak insanların doğalarına, nefislerine
ve ruhlarına bir tohum olarak ektiği için kendisinin bu m utlak özellikleri-
nin insanlarda Tanrı kom plekslerine kaynaklık edeceğini de bilm ektedir.
Tanrı Aliah'a özgü bu m utlak iyilik değerlerinden daha iyi, daha üstün bir
güç iddiası ؛te insanları iyilikler adına kontrol etmeye veya yönetm eye kal-
tep onların kaderlerine "Tanrı gibi" hükm etm e kibrine yönelirlerse yani
"kendilerini m üstağni görüp nispiiik sınırlarını m utlaklık iddiası ite aşma-
ya çalışırlarsa" Tann kom pleksi içinde "nefislerini ilah edinm iş olurlar".
Tanrı Allah, kendine has tüm bu özellikleri tohum olarak insanların do-
ğalarına ve ruhlarına zerk ettiği için o tohumların büyüm esine zem in ha-
zırlayan toprak olarak da Şeytan ve Adem kom pleksi olarak sunduğu "üs-
tünlük iddiası" ve "ölüm süzlük arzusu ile m utlak iktidar ihtirasını" başka
KUTSALIN GÖLGESİNDE
dar m ucizedir. Zaten Tanrı da m ucizeler ile inanılan bir Tanrınm ve halkın
yolculuğunun nasıl olduğunu çok iyi biliyordu: "Bizi, (K ureyş'in istediği)
m ucizeleri gönderm ekten, ancak, öncekilerin onları yalanlam ış olm ası alı-
koyd u" (17: 59).
resince kendisine vahiy getirecek olan C ebrail'i gördü. M elek O 'na: 'O ku'
dedi. M uham m ed: 'B en okum a bilm em ' dedi. Melek, üçüncü em rinde O 'nu
sıktıktan sonra ilk ayetleri okudu: "O ku, Yaratan Rabblnin adıyla oku. o,
insanı alak'tan yarattı. Oku, kalem le öğreten, insana hiç bilm ediği şeyle-
ri sadece o, sonsuz kerem sahibi Rab öğretm iştir" (96: 1-5). Tanrı, okuma
dahi bilm eyen bir kişi üzerinden tüm insanlığı değiştirm ek istiyordu. Tan-
rım n en büyük m ucizesi de bu olacaktı .دأ inen bu ayetlerde yapılan ilk
uyarı hem M uham m ed'e hem da tem insanlığa en büyük Tankı kom plek-
si kaynağınm bilgi olduğunu vurgular ve uyarır. Alak suresinde okum ak
ama rabbi adına, rabbi için ve rabbin nim etlerine şükür gereği okum ak ge-
rektiği belirtilir. Çünkü insanın bilm esi ve korunm ası gereken en önemli
Tanrı kom pleksi kaynağı sahip olduğu bilginin kendisine ait olm am ası ve
bilgisi ile hiçbir şeye sahiplik iddiasında bulunm am asıdır. Çünkü "insana
hiç bilm ediği şeyleri sadece o öğretm iştir" (96: 5). Tıpkı babaları Adem'e
isim leri öğrettiği gibi. Bu yüzden Tanrı insanlara sürekli K arun'un "Bütün
kazam m larım bana bendeki bilgiden dolayı verilm iştir" (28: 78) tekebbürü
içinde haddini aşıp sınırı geçerek Tanrı kom pleksine kapılm ak yerine "5en i
bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim
hiçbir bilgim iz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikm etle
yapan sensin" (2: 32) diyerek hadlerini bilm eye çağırm aktadır. Zaten Tanrı
da insanın haddini bilm eyerek "İyiyle kötüyü bilerek m utlak bilgiye ulaş-
ma iddiası" uyarısının hem en devam ında "H ayır! insan kendini yeterli (üs-
tün, m üstağni, ihtiyaçsız) gördüğü için m utlaka tuğyan (Tanrı kompleksi)
ed er" (96: 6-7) şeklinde lanetlem ektedir.
M uhamm ed, bu ilk vahyin etkisiyle evine büyük korku ve tedirginlik
içinde döndüğünde eşi H atice O 'nun önceki kırk yılında kazandığı "E m in "
sıfatına güvenerek O 'nu teskin etti: "Korkm a, seni seçen seni hiç bir zam an
yalnız bırakm ayacak ve m ahcup etm eyecektir. Çünkü sen, akrabanı göze-
tirsin, işini görm ekten aciz kim selerin ağırlıklarını yüklenirsin, fakire verir,
m isafiri ağırlarsın, hak yolunda halka yardım edersin". M uhamm ed, ilk va-
hiyle beraber ilk yol arkadaşını da bulm uştu. H atice daha sonra O 'nu Tevrat
ve in cil'i okum uş, İbrani dilini ve eski dinleri çok iyi bilen bilge Hanîfler-
den biri olan Varaka'ya götürdü. Varaka, onları dinledikten sonra "m üjde
sana ya M uham m ed, A llah'a yem in ederim ki sen İsa'nın haber verdiği son
Peygam bersin. Gördüğün melek, senden önce H akk'm M usa'ya gönderm iş
olduğu Cibril'dir. Keşke genç olsaydım da, kavm in seni yurdundan çıka-
racağı günlerde sana yardım cı olabilseydim . H iç bir peygam ber yoktur ki,
kavm i tarafından düşm anlığa uğram asın, eziyet görm esin, m em leketinden
sürgün edilm esin" dedi. H erkes O 'nun peygam berliğini bekliyordu ama
Halis ÇETİN
2. iik Çağn ve ilk itiraz: "Şeni helak olasıea, bizi bunun için mi
çağırdın?".
Cahiliye dönem inde M ekke'de sert, acım asız, zayıfı ezen bir tür sosyal ve
ekonom ik düzen vardı. M ekke'de güçlü birkaç kabile şebrin kaderine el
koym uştu. Bunlar M ısır, Süm er, Babil ve Yahudi tapmaklarına getirilen he-
diye sığır, koyun, deve, altın, güm üş ve m alların üzerine "Tanrı m alı" dam-
gası vurarak el koyan din adam larının m isyonunu üstlenm iş din ve Kabe/
H ac tacirleriydi. Kabe'ye getirilen adak, sunu ve m allarla z ^ g in lik lerin e
zenginlik katm ışlar, büyük serm aye birikim ine kavuşm uşlardı. Bununla
kervanlar oluşturuyor dünyanın çeşitti yerlerine ticari yolculuklar yapı-
yorlardı. Buradan kazandıkları paralarla tefecilik yapıyorlar, faizle borç
veriyorlar, ödeyem eyenlerin erkeklerini köle, kadınlarını ve kızlarını "ser-
KUTSALIN GÖLGESİNDE
M ekke'nin bu hiyerarşik t e lin kom pleksi düzeninde para olm asa put-
larm hiçbir önem i yoktu. M ekke'de hüküm süren zenginlik anlayışına göre
mal, m utlak m anada m al sahibiltindi. Mal sahibi, m alı üzerinde m etafizik
ve ontolojlk hakka sahipti. M al üzerinde m al sahibinden başka H m senln
hakkı olam azdı. M alda yoksulların hakkı olduğu fikrine tam am en yaban-
cıydılar: "Yoksulu doyurm aya teşvik etm ezlerdi" (69: 34); "yoksullara ya-
pılan en küçük yardım ı bile çok görürlerdi" (107: 7). Muhammed/Kur'an'ın
ilk m esajları böylesine sert, acımasız ve vahşi zenginlik anlayışına itiraz ve
isyanla başlar. Bu yüzden M ekke'de inen ayetlerin asli vurgusu da zaten
iktidar ihtirası, zenginlik arzusu, m al yığm a (kenz) ve m ülk biriktirm e yani
zenginlik ve yoksulluk m eselesi olduğu görülür. Kur'an, tıpkı İsa/İncil gibi.
Tanrı Allah İle birlikte ' tanrısına tapırulmasına şirk/ortaklık
diyor ve lanetliyordu: "İnsan kendini her türlü ihtiyacın üstünde gördüğü
için küstahça azgınilk ed er" (96: 6-8), "Zenginliğine zenginlik katm ış da ne
olm uş?" (68: 14), "K arşılıksız harcam ada bulunun, böylece Allah'a güzel
bir borç (karz -1 hasen) verm iş olursunuz" (73: 20), "Servet yığm a hayalle-
rine kapılm a" (74: 6), "ö k sü z e verm iyorsunuz, yoksulu doyurmaya teşvik
' her şeye saldırıyorsunuz, m ala m ülke gözü
Halis ÇETİN
nüz doym uyor, yığdıkça seviniyorsunuz" (89: 17-20), "Ğ ksüzü hor görme,
isteyeni geri çevirm e" (93: 9-10), "insanoğlu Rabbine karşı nankördür, ele
geçirm e hırsı gözünü bürüm üştür" (100: 6-7), "B ir zenginlik yarışıdır oya-
iam p duruyorsunuz, m ezarlarınıza girinceye kadar süren bir oyun ve oy-
n aş" (102: 1-6), "D in i yalanlayan (dinin direğini yıkan) kim dir bilir misin?
Öksüzü hor görür, yoksulun halinden anlam az. Gösteriş için nam az kılar,
dua eder, vay onların balin e!" (107: 1-6), "Zenginliğini her şeye yeterli gö-
rene b ak" (80: 5), "B oyu na m al istif ederek sayıp duram n vay haline! Sanır
ki m alı kendisini ebedi kılacak" (104: 2-3), "B ilir m isin nedir zor olan? Bir
köleyi özgürleştirm ektir. Zor zam anda vermektir, ö k sü zü n başını okşa-
m aktır. Düşm üşün elinden tutm aktır, im an etm ek, güçlüklere göğüs gerip
acıiarı paylaşm ak; sevgi ve m erham et üzere hayat sürm ektir" (90: 12-18).
M uham m ed'in açıkça davet ilanı aslında savaş ilanıydı. Bu yüzden ه
peygam berliğini ilan ettikten ve halkı İslam 'a davet ettikten sonra M ekkeli
m üşrikler eziyet ve hakaretlerini su yüzüne çıkardılar ve kat kat arttırdı-
lar. M uham m ed onları tıpkı M usa ve İsa gibi 'Tevhit' inancına çağırırken
onlarsa Tanrı kom plekslerinin kaynağı ve yolu olan "Atalar D ini" dedikleri
putperestlikte ve şirkte direniyorlardı. M uham m ed, adalet, m erham et ve
sadakate davet ederken onlar ise zulüm, sömürü ve kötülük egem enliğin-
de diretiyorlardı. M uham m ed onları insanca yaşamaya, insan haysiyet ve
erdem ine yakışır davranışlarda bulunm aya çağırırken onlar, insanın şeref
ve haysiyetini rencide edip ayaklar altına alıcı çirkin ve günahkâr hareket
KUTSALINGÖLGESİNDE
ninin tüm itibarım ve iddialarını yalan ve iftiralar ile tüm Arap kabilelerine
yaydılar. O 'nun için "K âhin", "Büyücü", "Sihirbaz", "Sair", "Meczup/Deli",
"Mecnun/cinlenmiş" diyerek "O 'nun sözleri ile oğulla babanın, kardeşle kar-
deşte, karı ile kocanın, kavim ve kabilesiyle şahsın arasım açtığmı, bölücü bir
hain olarak kabileleri birbirine d ü ^ rd ü ğ ü n ü " iddia ettiler. Zaman zaman
da ondan Musa ve İsa gibi mucizeler göstermesini, "d ağlan altma çevirmesi-
ni, yerden hiç tükenmeyen su kaynağı çıkarmasını, hastalan iyileştirmesini,
ölüleri diriltmesini, gökten ateşler ve melekler indirmesini, dağlan yürütme-
sini, gaipten bilgiler vermesini, gökyüzünden sofra indirmesini, hayvanlarla
konuşmasını, Allah'ın kendileriyle konuşmasını, hurmalıklardan ve üzüm-
lüklerden bir bahçe yaratıp ortasından şarıl şanl ırmaklar akıtmasını, göğü
başlarma parça parça düşürmesini, gökten melekleri indirmesini, altından
bir evi olmasını, göğe yürümesini, su üstünde yürümesini, Allah'ı göster-
m eşini" istiyorlardı. Oaha önce de belirteğim iz gibi O 'nun gücü ve mucizesi
olağanüstülüklere değil olağana, doğaüstiilüğe değil doğal olana. Tanrıya ait
mükemmelliklere değil insana mahsus sıradanlığm iktidarma dayanıyordu.
İman etmek içte gerçekliğin basit sıradanhğımn gücünün tüm mucizelerin
yaratacağı ihtişamdan daha önemli olduğunu hilen Tann "onlara mucizeler
geldiğinde de im an etmeyeceklerini, etseler bile hiçbir değerinin olmayaca-
ğını ifade ediyor" (6: 109) ve Muhammed'e kendisinden istenen mucizeler
karşısmda "Rabbim i tenzih ederim. Nihayet ben de, peygamber olan bir in-
sandan başka bir şey değilim " (17: 93) demesini emrediyordu.
kesl idi. O intikam değil rahm et peygam beri olarak onlarm iddia ettiği gibi
"n e bir kâhin ne de bir m ecnundu" (52: 29). o , sadece kişisel, kolektif ve
evrensel Tanrı kom plekslerinin kibri ve üstünlük iddiası İle alçaltılm ış olan
tüm ötekilerin ötekisi idi.
M uham m ed'i yeryüzü egem enliğindeki hiçbir Tanrı kom pleksi kaynağı
ve aracı ile satm alam ayacaklarını ve v a z g e ç i l m e y e c e k l e r i n i anlayan Mek-
ke ekabiri kendi saltanatlarının yıkılacağını çok İyi biliyorlardı. Çünkü Tan-
rı Kuran'da onlarm Tanrı kom plekslerini ve Tanrı gibi yeryüzünde İnsanlar
üzerinde zenginlikle, güçle, asaletle, itibarla, kabile ta a s s u b u y la , terör ve
işkence ile tahakküm edem eyeceklerini bildiriyordu. M uhammed, aslında
onlarla değil onları da günah ve kibir bataklığına sevk eden Tanrı kom p-
lekslerlnln kaynakları İle savaşm aya gelm işti. O nlar bu evrensel savaşta
Tanrı kom plekslerinin sadece birer aracı idiler. Bu yüzden M uhamm ed mü-
cadelesinln hiçbir aşam asında am acı bırakıp araçlarla uğraşm am ıştır.
K uran işte bu nedenle onlardan ziyade onlarm kibir ile bozulm aları-
na neden olan Tanrı kom pleksleri kaynaklarına vurgu yapmıştır. Onların
İnkâr, küfür ve şirk içinde olm alarm m nedeni bu Tanrı kom pleksleridir.
Çünkü onlar "R abbi bırakıp da onun kullarını dostlar edindikleri" (18:102);
"güya yardım olunacaklar zannıyla A llab'tan başka birtakım ilahlar edin-
dikleri" (36: 74); "Allah'a çeşitli iftiralar ile hem putları hem de insanları şirk
koştukları" (4: 48); "şirk koşm adan Ailah'a im an etmedikleri, im anlarına
şirk karıştırdıkları" (12:106); "A llah'm anılm asına taham m ül edem edikleri,
A llah'm nurunu ağızlarıyla söndürm ek istedikleri" (9:32); "K ur'an okunur-
ken bile sözleriyle değil sesleriyle gürültü yapıp üstün gelmeye çalıştıkla-
n " (41: 26); "kendilerine ayetleri okuyanlara saldırdıkları" (22: 72); "ahirete
inanm adıkları" (39: 45); "A llah'tan ve Kurian'dan şüphe ettikleri" (22: 55);
"b ir m ucize bile gördükleri zam an da onu alaya ve eğlenceye aldıkları" (37:
14); "söz, antlaşm a ve yem inlerine sadık olm adıkları" (9 :1 0 ); "yeryüzünde
zulüm ve bozgunculuk yaptıkları" (2: 27); "peygam bere sürekli tuzaklar
kurdukları" (4: 81); "sözlerinde durm ayıp yoldan çıktıkları" (7: 102); "yap-
tıkları her zulüm , ^ a h ve kötülüğü 'babalarım ızı bu yolda bulduk, bunu
bize Allah em retti' deyip Allah'a İftira ederek m eşrulaştırdıkları" (7: 28);
"Allah'ın indirdiği kitaba ve peygam bere tabi olun' çağrışm a büyük bir kin
ve nefretle 'atalarım ızı üzerinde bulduğum uz şey bize yeteri diyerek inat
ettikleri" (5 :1 0 4 ) üzerinde durdu.
bir sapıldık içinde dünya hayatını ahirete tercih ettikleri, insanları A llah'ın
yolundan çevirdikleri, onun doğru yolunun eğrilm esini istedikleri" (14: 3);
"tehd it ve işkenceler ile insanları A llah yolundan alıkoymaya çalıştıkları"
(7: 86); "h iç bilgileri olm adığı şeyler hakkında tartışarak insanları şüpheye
düşürdükleri" (3: 66); "yalanlar ve iftiralar ile propaganda yaptıkları" ( 8 آ:
5); "n e bir bilgiye, ne bir delile, ne de aydınlatıcı bir kitaba dayanm aksı-
zm Allah hakkında sürekli tartıştıkları" (22: 8); "çıkar karşılığında A llah'ın
ayetlerini d p iş ir d ik le r i" (9: 9); "nefis ve şehvetlerine uydukları" (4: 27);
"insanların ve doğanın doğalarını, akıllarını ve ahlaklarım bozdukları" (16:
88); "kibir ve gösteriş içinde oldukları" (8: 47); "akia-hayale gelm eyecek
ama gerçekleştiğinde de asla im an etm eyecekleri m ucizeler istedikleri" (17:
90-93); "inananları sürekli sefih, aşağılık ve beyinsiz diyerek aşağıladıkları"
(2: 13); "şehvetlerine uydukları, insanları da bu yollarla saptırdıkları" (4:
27); "ellerindeki güç ve nim etlerle tekebbür edip nankörleştikleri, küçük bir
fenalık dokununca da üm itsizliğe sürüklendikleri" (17:83); "gü ç ve zengin-
likle şım ardıkları" (28: 58); "kıskanç, cimri, herkese cim rilik tavsiye edici,
hasis, nim etleri gizleyici oldukları" (4: 37); "fakirlik korkusu içinde insan-
lara bir çekirdeğin zerresini bile verm eyecek kadar cimri oldukları" (4: 53);
"öksüzü, yetim i ve zayıfı aşağılayıp itip kaktıkları, yoksulları doyurm adık-
ları" (107: 2-3); "insanların haklarım fütursuzca yedikleri, kendilerine bir
şey aldıkları zam an tam ölçüp başkalarına bir şey verdikleri zam an eksik
ölçüp tartarak b a şk a la rd ın haklarını ve em eklerini gasp ettikleri" (83: 2-4);
"zayıfların haklarına zorbalıkla tecavüz ettikleri" (4: 2); "haklıdan değil
güçlüden yana oldukları" (10: 83); "izzet ve şerefi yeryüzü egem enliğinde
aradıkları" (4: 139) için Tanrı kom plekslerine kapılm ış ve Tanrı gibi olm ak
arzusuyla Tanrıyı inkâr e d iş le r d i. Çok iyi biliyorlardı ki, Tanrı gibi olm ak
Tanrı kom pleksi gerçek Tanrı geldiğinde yok olacaktı. Bu yüzden Tanrı
A llah "kelim eleri yerlerinden değiştirdikleri, sözlerini bozdukları, onları
uyarıldıkları şeylerden pay alm ayı unuttukları ve sürekti ihanet peşinde
koştukları için onları lanetledi ve kalplerini katılaştırdı. Fakat sen yine de
onları affet, aldırm a. Çünkü A llab güzel davrananları sever" (5 :1 3 ) em riyle
"zulüm , terör ve ihanete" karşı yine "adalet, m erham et ve sadakat" evren-
sel m isyonunu ve rahm et yolunu ilan etti.
büyüm esine engel olm ak am acıyla m üşrikler tarafından girişilen her teşeb-
büs akim kalm ıştı, ü stelik İslam iyet, daha da hızlı inkişaf kaydediyordu.
M üslüm anların sayısı günden güne her türlü şiddet ve m ukavem ete rağ-
m en artıyor ve İslam 'ın öğretileri M ekke dışındaki kabileleri de kucaklam a-
ya başlıyordu. M ekke'nin akıl ve güç açısından önem li isim leri de M uham-
m ed'e katılm ış, inananlar büyük cesaret ve m oral he egem enlikleri sarsılan
ekablr sm ıfm m karşısm a çıkm ışlardır. Bütün bunlar, Kureyş m üşriklerini
son derece tedirgin edip endişeye sevk ediyor ve yeni kararlar almaya, yeni
planlar tertiplem eye zorluyordu. M üşrikler, İsa'da da olduğu gibi, işkence
yapm akla, şiddet gösterm ekle kim seyi dininden ^ i ş e y e c e k l e r i n i ve is-
lam 'm büyüyüp yayılm asına engel olam ayacaklarını anlam ışlardı. Çünkü
akıl almaz işkence ve zulüm lere rağm en tek bir M üslüm anuı dahi dinin-
den dönm esini s^ a y a m a m ışla rd ı . هhalde yeni bir siyasi yöntem belirle-
ylp uygulam aları gerekiyordu. A rap kültürünün en belirgin özelliği olan
kabileclliği kullanarak M uham m ed'in kabilesi olan H aşim oğullannı ister
inansın ister inanm asın topluca tecrit edip onları sistem in dışına attılar ve
onlarla tüm sosyal ve ekonom ik m ünasebetlerini kestiler, ittifakla aldıkları
kararlarına kutsallık kazandırm ak için de antlaşm a m etölnl Kâbe duvarı-
na asarak toplum a deklare ettiler: "O nlardan kız alınıp verilm eyecek; hiç
bir şey satın alınm ayacak ve hiç bir şey satılm ayacaktır". Bu tam am en bir
soykırım girişim i olup bu kabilelerin tüm üyelerini ortadan kaldırm aya ve
köklerini kazım aya yönelik bir eylem di: ö te k i, tehdit ve tecrit.
tecride dayanan ahlaki korku ve panik düzeni; bir davranış, düşünce veya
grubu hedef alarak kaygıyı tetiklem ekte; kurulu bir değer sistem inin tehdit
altında olduğu korkusunu yaym akta; korku ve kaygı unsurları ve nesneleri
"halkın şeytanları" olarak tanım lanm akta; bu şeytani unsurlara karşı geniş
ve ortak bir toplum sal tepki birliği yaratılm akta; korkunun tehdit düzeyi,
şiddeti ve büyüklüğü abartılm aktadır.
Böylece kabile önderleri, hain ilan ettikleri M uham m ed'i ve ona inanan
sapkm ları kontrol etm ek ve cezalandırm ak için en sert eylem lerde buluna-
rak tem halkı, sapkınların eylem lerinin kontrol edilm ediği takdirde oiabile-
cek tehlikelere karşı uyarm akta ve yaptığı tedhişe m eşruiyet üretmektedir.
Aslında düşm anlan tecrit ederek içeridekileri de tehdit etm ektedirler. Tec-
rit, içerideki kabile m ensuplarını kontrol etmek, M uhamm ed'e inanm aktan
caydırm ak ve onları kendi egem enliklerinin kaynağı olan atalar dinine uy-
maya zorlam ak için etkin bir yol olm aktadır. Böylece M uham m ed tehdidi
ve korkusu belirti görevi görerek onun sayesinde toplum neye karşı sürekli
teyakkuz halinde olduğunu bilir ve uyanık olurdu. Dikkatler atalar dininin
sorgulanm asından uzaklaştırılıp hainler topluluğu üzerine yoğunlaştırılır.
Böylece tecrit "kurum sal sağlık" tedbirlerini güçlendirir ve kabilenin bir-
lik ve beraberlik bilincini güçlendirir. Kolektif Tanrı kom pleksi dediğimiz
bu durum kolektif düşm an korkulan yaratm ak üzerine inşa edilir. Kolektif
korkular, cezalandırılm ası gereken bir suçlunun/günah keçisinin/ötekinin/
y^ncınm / hainin/M uham m ed 'in en büyük tehdit olarak yok edilm esini
gerektirir. Bu suçlunun ve ona inananların cezalandırılm ası, kovulm ası
veya yok edilm esi kitlesel olarak uygulanan sembolik veya fiili olarak öl-
dürülm esi korku durum unun çözüm ünü getirir. Bu yüzden kolektif kor-
kuya neden olan, dışlanan ve tecrit edilen suçlu yani M uham m ed aslında
onlarm kabileci kolektif birlik ve beraberliğin tem inatı ve hayat sigortası
olur. Çünkü hiçbir kolektif Tanrı kom pleksi karşı-dinler yaratm adan var
olamaz. Karşı-dinler, bu toplum un solunum unu sağlam ış, zayıflıkları nı ve
organizm adaki çatlakları gösterm iş, kolektif duygusallığı büyütm üş olur.
"Ant olsun, biz sizi biraz korku, açlık ve mallardan, canlardan ve ürün-
lerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır güsterenleri müjdele" (2:155).
bıldırcın eti ve kudret helvası" gönderm eyecek veya "yerden sular tişkırt-
m ayacaktı". Tanrı Allah, İsa ve halkm a yaptığı gibi "tek bir ekmeği ve ye-
meği çoğaltıp beş bin kişiyi doyurmayacak, gökten sofra indirmeyecek veya
açlıktan ve hastalıktan ölenlere şifa verm eyecekti". Bütün bunlar yaşanırken
büyük m ucize ve yardım lar gönderilm esi yerine "şiddetli açlık çektikleri
için karınlarına bir taş bağlayanlara M uham m ed'in karnına bağladığı iki
taşla karşılık verm esi" inançlarını gerçek bir değere dönüştürdü:
"Bize ne oluyor ki, Allah'a tevekkül etmeyelim? Bize doğru olan yolları
هgöstermiştir. Ve elbette bize yaptığınız İşkencelere karşı sabredeceğiz.
Tevekkül edenler Allah'a tevekkül etmelidirler" (14:12).
"Sabret; senin sabrın ancak Allah iledir. Onlar için hüzne kapılma ve
kurmakta oldukları hileli düzenlerden dolayı sıkıntıya düşme" (16: 127).
nişieri güçlenm işti. Gerçekleri yok saym ak veya yok etm ek koiaycıüğına
düşüp m ucizeierie tatm in olm ak yerine gerçeklere direnerek onları dönüş-
türm e yolunu tercih ederek A llah'm yardım m ı hak etm e yardım ına kavuş-
tular. Böylece de en büyük m ucize olan her türlü baskı, zulüm ve işkenceye
karşı direnm e iradesi gerçekleşti. Yeni Tanrı A llah inananlarına en büyük
m ucize olarak "sa b ır" ve "tevekkül" ile direnm e iradesini vermişti. "G n lar
sabredenler ve Rablerine tevekkül ed enler" (16: رص
olarak başlarına gelen
zulüm ler karşısında "bize ne oluyor ki, Allah'a tevekkül etm eyelim ? Bize
doğru olan y o lla rı ' هgösterm iştir. Ve elbette bize yaptığınız işkencelere
karşı sabredeceğiz. Tevekkül edenler Allah'a tevekkül etm elidirler" (14:12)
diyorlardı. Tanrı ile Tanrı kom plekslerinin iradelerini asla birbirine karıştı-
rıp İsrail halkı gibi Tanrı A llab'ı "sınam aya" kalkışm ıyorlardı. Bu yüzden
de bu yeni dinin yeni inananları M usa ve İsa balkı gibi "acelecilik" Tanrı
kom pleksine kapılm adan tüm bu işkenceler altında Tanrılarından tek bir
m ucize istekleri vardı: "Rabbim iz, üstüm üze sadece sabır yağdır" (7: 126).
Tanrı M uhamm ed'e de "sabret; senin sabrın ancak Allah iledir. O nlar için
hüzne kapılm a ve kurm akta oldukları hileli düzenlerden dolayı sıkıntıya
düşm e" (16: 127) diyordu. Bu iradenin m ucizesi ile de inananları tecrit ile
te s lim alm ak m i i m k ü n o l m a d ı M ı ı s a ve İsa'dan sonra M u h a m m e d de ev-
rensel Tanrı kom plekslerine karşı direnm enin ve m ücadele etm enin ilkeleri
olan "adalet, m erham et ve sadakat" değerlerinin yanına büyük bir ilke ve
silah olarak da sabrı eklem iş oldu; "insanlar hüsrandadır. Ancak birbirle-
rine hakkı, m erham eti (9 0 :1 7 ) ve sabrı tavsiye edenler m üstesna" (103: 3):
"Nice küçük topluluk, sabırla daha çok olan bir topluluğa Allah'ın iz-
niyie galip gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir" (2: 249).
"bize bir iyiiik dokununca tasalanırlar, size bir kötülük isabet ettiğin-
deyse buna sevinirler. Eğer siz sabreder ve sakınırsanız, onların 'hileli dü-
zenleri' size hiçbir zarar veremez. Şüphesiz, Allah, yapmakta olduklarını
kuşatandır" (3:120).
341
Halis ÇETİN
Ertesi yü tekrar çok büyük bir önder grubu hem M uham m ed'i M ekke'nin
zulm ünden ayrılıp M edine'ye gelm esi hem de O 'na biat edilm esi konula
KUTSALIN GÖLGESİNDE
rında ikna etm ek için yine Akabe'ye geldiler. Akabe biatleri M uham m ed'in
peygam berlik sürecinin en önem li olaylarındandır. Çünkü davetine ve ken-
dişine kendi halkı im an etm ezken başka bir topluluk O 'nu bu denli sıkıntı
ve zulm ün içinden büyük bir rıza ve saygı ile tasdik edip kendi yurtlarına
davet ediyorlardı: "E y M uhamm ed, A llah'tan getirdiklerine bilerek ve ina-
narak sana biat ediyoruz. Biz, Rabbim ize ve Rabbine biat ediyoruz. A llah'ın
kudret eli, ellerim izin üzerindedir. Kanlarım ız kanınla, ellerim iz elinledir.
Kendim izi, evlatlarım ızı, kadınlarım ızı esirgeyip koruduğum uz şeylerden
seni de esirgeyip koruyacağız. Eğer, bu ahdim izi bozarsak, A llah'ın ahdini
bozan bedbaht insanlar olalım ". Daha önce kavm inin M usa'ya, öğrencile-
rinin İsa'ya söyledikleri gibi tıpkı onlar gibi test edilm eyi bekleyen büyük
sözler söylediler. Bunun üzerine M uhamm ed, "Allah'tan başka ilah bulırn-
m adığına ve benim de A llah'ın Resulü olduğum a şehadet getirerek, nam azı
kılacağınıza, zekâtı vereceğinize; iyi veya kötü zam anlarınızda sözlerim e
itaat edeceğinize; em irlerim e tam am ıyla boyun eğeceğinize; darlıkta da
varlıkta da m uhtaçlara yardım da bulunacağınıza; hiç bir kınayıcının kına-
m asından korkm aksızın A llah yolunda, Allah için hak ve gerçeği söyleye-
ceğinize; iyiliği emredip, kötülükten alıkoyacağınıza biat etm eli, bana kesin
söz verm elisiniz! Şahsım a gelince; bana her yönden yardım edeceğinize;
yanınıza vardığım da, kendinizi, kadınlarınızı ve çocuklarınızı esirgeyip ko-
şeylerden beni de esirgeyip koruyacağınıza kesin söz verm eli-
siniz! Ayrıca yollarını takip ettiğim M usa ve İsa'nın yaphğı gibi aranızdan,
her hususta kavim lerinin benim yaıum da tem silcisi ve kefili olacak 12 kişi
seçiniz. Ben de M ekkeli m uhacirlerin kefiiiylm " diyerek onlardan biat aldı.
Yapılan biat bir m anada M edineli ve M ekkeli M üslüm anlar arasında bir
ittifak antlaşm ası idi. Biat Arap toplum ları içjn çok büyük ve güçlü bir itaat
ve ahit bağı idi. Bu biat aslında M uham m ed'in hem peygam berlik hem de
sosyal ve siyasi liderlik ilam idi. Elbette bu biatin asıl kaynağı Tanrı Allah
idi. O her iki tarafın da Rabbi olarak "kend i elini onların elleri üzerine bir
hami, şahit ve vekil olarak koydu" ve biati tıpkı İbrahim ve O 'nun soyu,
M usa ve İsa'nın ahitleri gibi kutsadı:
"Şüphesiz sana biat edenler, ancak Allah'a biat etmişlerdir. Allah'ın eh,
onlarm ellerinin üzerindedir. Şu halde, kim ahdini b©zarsa, artık o, ancak
kendi aleyhine ahdini bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahdine vefa
gösterirse, artık هda, ona büyük bir ecir verecektir" (48: 10).
cuğu kocalarına dayandırmamak), maruf (iyi, güzel ve yararlı bir iş) konu-
sunda isyan etmemek üzere, sana biat etmek amacıyla geldikleri zaman,
oniarm biatlerini kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret iste. Şüphesiz
Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir" (60:12).
M uham m ed ite M edineii M üslüm anlar arasm da cereyan eden Akabe bi-
atleri ve yapılan antlaşm alar, M üslüm anlar önünde yeni ve em niyetli bir
saha açıyordu, inançlarını burada serbestçe söyleyebilecek, ibadetlerini ser-
bestçe ifa edebilecek, dinlerini korkm adan ve çekinm eden yayabileceklerdi.
Çünkü M edine'nin iki güçlü kabilesi olan Evs ve H azrec onlara yurtlarını
açmış, her zam an ve şartta onları koruyacaklarına ve yardım larını esirge-
m eyeceklerine dair vaatte bulunm uşlardı. Bu biatleşm eyi duyan müşrikler,
M uham m ed ve inananiara karşı oian zulüm ve işkencelerini daha da art-
tırdılar. A rtık M ekke'deki durum tam da bir ölüm -kalım m eselesi haline
gelm işti. İnananlar bu sıkıntılı ve acı durum larını M uham m ed'e ifade edip
hicret/göç için izin istediler. M uham m ed de onlara "M ekke'den ayrılm ak
isteyen M edine'ye gitsin, © radaki kardeşleri ite birleşsin. Çünkü ora sizin
için daha em niyetli bir yurttur" diyerek izin verdi. Am aç bir kaçış değil
evrensel yasa olan "h içbir peygam ber kendi m em leketinde kabul görme-
m lştir" ilkesinin gereği olarak yeni bir arayıştır, © tein tam am en yok edilm e
noktasına gelen tehdit ve tehlikelerden kurtarılarak yaşatılm asına m üsait
vasatın aranm asıdır. Bu yüzden M uham m ed, dini yaşayıp neşredebilm ek
için m üsait yer aram a gayreti olan hicret hareketini inceden inceye dü-
şündü. M üslüm anlara hicret ederken ihtiyatlı ve tedbirli davranmalarını
sıkı sıkıya tembih etti. M üşriklerin dikkatini çekm em ek için küçük gruplar
halinde yola çıkm alarını tavsiye etti. Bunun üzerine inananlar, gidişlerine
engel olacak m üşriklerin dikkatlerini çekm eyecek şekilde birer ikişer veya
küçük gruplar halinde M edine'ye hicret/göç ettiler.
"İm an edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihat edenler ile hicret
edenleri barındıranlar ve yardım edenler, işte gerçek mümin olanlar bun-
lardır. Onlar için bir bağışlanma ve üstün bir rızık vardır" (8: 74).
"Bundan sonra ؛٠١® edip hicret edenler ve sizinle birlikte cihat eden-
ler, işte onlar sizdendir. Akrabalar (mirasta) Allah'm Kitabına göre, birbir-
lerine (mirasta) önceliklidir. Doğrasu Allah her şeyi bilendir" (8: 75).
347
Halis ÇETİN
Kâbe İle büyük ve küklü Arap kabilelerinin M elKe'de oluşu, bu şehri faz-
lasıyla önem li kılıyordu. M ekke bu özelliğine binaen siyasi ve idari açıdan
da iyi örgütienmiş, siyasi ve idari bürokratik m erkeziyetçiliği yanında öz-
gür kabilelerden m üteşekkil bir konfederasyon görünümündeydi. Mekke
gibi yarım adanın diğer yerleşim m erkezlerinde de Arap geleneğinin baskın
karakteri kabile ruhudur. Bu durum, y a rım a d a m iki büyük merkezinde
de hem en hem en ad lıyd ı. M ekke ve Taif'in birliği güçlü kabileler tarafım
dan sağlanıyordu. Ancak Medine bu anlamda böyle bir birlikten yoksundu.
Çünkü Mekke'de Kureyş, Taif'te 5akif kabilesi siyasi birliği sağlarken, Me-
dine'de başta Evs ve Hazrec ile bu iki Arap kabilesinin müttefikleri Yahudi
kabileler (Beni Kaynuka, Beni N adir ve Beni Kurayza) arasmdaki hitmez
tükenmez savaş ve çekişmeler, siyasi birliğin sağlanmasına bir türlü imkân
vermiyordu. Muhammed, böylesine m ustarip ve fakat siyasi hirliğe muhtaç
b ir kabileler topluluğu olan M edine'de din ve hukuk temelinde yepyeni ve o
günkü Araplar arasmda hayli garip bir siyasi birlik kurmaya muvaffak oldu.
M edine'de m erkezi bir siyasi otoritenin olm ayışı sosyal hayat ve savım -
m a alanm da da kendini gösteriyordu. O rtak savunm anın olm adığı M edi-
ne'de her kabile kendine ait m üstahkem bir hisar inşa etmişti. H er bir kabi-
lenin ortak savunm a m asrafları bir halk sandığı tarafından karşılanıyordu.
A rap kabileleri ise "kan diyetleri"nin karşılanm ası am acıyla bir tür sosyal
sigorta kurm uşlardı. Yahudilerin elinde Tevrat olmakla birlikte, kim senin
ve bütün kabileler arasm daki İlişkileri düzenleyen yazılı bir hukuk yoktu,
i t il a f la r çoğunlukla dini ve örfi team üller esas alınarak ve hakem ler ta-
rafından çözülürdü. N e var ki, hakem lerin kararını destekleyecek somut
hukuki m üeyyidelerin olm ayışı İle çoğunlukla güçlülerin kararlan tanı-
m ayışları adaletsizliklerin sürüp gitm esine yol açıyordu. Eğitim seviyesi
ve okum a-yazm a oranının hayli düşük olduğu M edine'de Yahudiler, ibra-
ni alfabesiyle A rapça konuşup yazıyorlar, dini ibadetlerini ve çocuklarına
verdikleri öğretim i "B eytül M edaris" denen yerde yapıyorlardı. Araplar
ise bu sınırlı im kândan da yoksundular ve esasında kitapları olm adığı için
Yahudiler karşısında ezik duygular içindeydiler. M edine'yi oluşturan iki
etnik ve dini grup, yani Araplar İle Yahudiler iki ayrı ve hom ojen topluluk
durum unda değildiler. Araplar ve Yahudiler arasında çatışm a olduğu gibi
Arap kabileleri kendi aralarm da ve Yahudi kabileleri de kendi aralarmda
savaşıp duruyorlardı. A ncak asıl büyük savaşlar iki Arap kabilesi Evs ve
H azrec arasm da sürüyordu. Evs şehrin güneyinde, H azrec kuzeyinde ika-
m et ediyordu. Bu iki kabile arasındaki şiddetli savaşlar bütün M edine ve
çevresini de tam bir kaosun içine düşürm üş, güvenliği ortadan kaldırm ış ve
herkeste genel bir bıkkınlık duygusu uyandırm ıştı.
KUTSALIN GÖLGESİNDE
M edine'nin m erkezi bir siyasi otoriteden yoksun olması ile sürüp giden
şiddeti! savaşlar, M uham m ed'in buraya gelişini kolaylaştırm ıştı. M edine'ye
geiir gelm ez M uham m ed'in ilk yaptığı işlerden biri, yeni gelen m uhacirle-
ri yerleştirmek, onların ve ailelerinin gündelik Ihtiyaçiarınm karşılanm ası
içte gerekli tedbirleri alm ak oldu. Bu am açla M edineli M üslüm anlar (Em
sar) ile M ekkeli M üslüm anlar (M uhacirler) arasında sosyal ve ekonom ik
bir dayamşma ve yardım laşm a ilişkisini tesis ete. Buna "muahat/kardeş-
lik " adı verildi. Bu ilk teşebbüste birbiriyle kardeş olmayan tek bir m uhacir
kaim am ıştir. Kardeşlik, ar alarm da kan, akrabalık ve kabilevi bağ olm adığı
halde onları birbirine m irasçı bile kıldı. Gelen her bir aileyi, M edineli bir
aile yanma alıyor, zirai ve ticari hayatına, ev geçimine ortak kılıyordu.
toplum kendi tanrısına veya tanrılarına benziyordu. Geleneksel "k ast siste-
m i" ile yeryüzünde en katı "sınıflı toplum " yapısını oluşturan Hindistan'da
dört b in kadar tanrı olm ası, Cahiliye dönem inde M ekke'de 360 put olm ası
"çok tan n lılık " İle "çok sınıflılık" arasm da kopmaz bir bağın olduğunu gös-
teriyordu. Evrensel Tann kom pleksleri, kolektif ve kişisel Tann kompleks-
lerinl besleyerek A l kom pleksi hiyerarşisine dayanan bir kölelik düzeni
inşa ediyorlardı. M uham m ed'e göre, böyle bir Tann kom pleksi hiyerarşik
yapısında bir toplum u soy, kabile, dil, ırk, renk, kavmiyet, m illiyet, mülki-
yet hatta cinsiyet bakım ından kategorik aynm lara (sınıflara/kastlara) bölüp
parçalam ak ve bunlar üzerinden kul kom pleksleri yaratanak tek Tanrıya
"şirk " koşm aktır.
M uham m ed'e ve Kuran'a göre her türlü kategorik ayınm m am acı tahak-
küm , tekebbür ve üstünlük taslam ak İçin değil; kendini ötekinde açma ve
geliştirm e (teârüf) ve hayırlarda yarış İçte vardır. Bu nedenle İslam öğreti-
sinin asli am acı tevhldte (tek tann) sosyolojik anlam ı olan insanlar arasında
tekrar "üm m et-i vâhlde" (tok toplum ) inşa etm ektir: "in san lık bir zaman-
lar tek bir toplum du (üm m et-i vâhide). Sonra Allah, doğru yolda olanları
' yoldan çıkanları da uyarm ak üzere peygam berler gönderdi.
Anlaşm azlığa düştükleri konularda insanlar arasmda hüküm versin diye
o peygam berlerle beraber adaletin yolunu gösteren kitaplar gönderdi. An-
cak kitap verilenler, apaçık deliller geldikten sonra, aralarındaki ihtiras ve
zorbalıktan (Tanrı kompleksi/bağy) ötorü anlaşm azlığa düştüler. Bunun
üzerine A llah im an edenlere, anlaşm azlığa düştükleri şeylerde adaletin yo-
lunu gösterdi. Allah yürüm ek isteyeni doğru yolda yürütür" (2: 213). Tan-
rı Allah, insanların tek bir toplum sal birlik içinde iken Tanrı kom pleksine
kapılıp kategorik ayrım larla nasıl birbirini ötekileştirdiğlni de ifade eder:
"İşte bu sizin üm m etiniz tok bir ümm ettir (üm m et-i vâhide). Rabbiniz de
Benim . Daim a Benim bilincim de olım! Gel gör ki kendi aralarında param -
parça olup gruplara ayrıldılar. Her gruba kendini hak diğerini batıl görmek
(Tanrı kom pleksi) hoş göründü. Sen onları cehalete batm ış olduklarını anla-
yuıcaya A d a r kendi hallerine bırak, o elde ettikleri m al ve oğulları, hayır-
da yarıştırm ak için kendilerine özel olarak verdiğim izi mi sanıyorlar? Ha-
yır, anlayam ıyorlar. Oysa Rablerine karşı korku ve titreme içinde olanlar,
Rablerinln ayetlerine inananlar, Rablerine ortak koşmayanlar, verdiklerini
Rablerinln huzuruna çıkacaklar diye kalpleri korku ile ürpererek verenler.
İşte onlardır hayırda yarışanlar ve onun öncüleri olanlar" (23: 52-61).
M uhamm ed, Tanrı kom pleksinin kaynağı olan ve tek toplum un parça-
!anm asına, guruplara, kastlara, sınıflara ayrılm asına sebep olan her top
KUTSALIN GÖLGESİNDE
"Bis^llahirrahm anirrahim ,
9 http://www.sorularlaislaxniyet.com/qna/13257/medine-vesikasinin-onemi-nedir-hangi-ko-
nulari-iceriyordu-bu-vesikanin-fikih-literaturumuzdeki-yeri-nedir-ve-gunumuzde-uygu-
lanirligi-var-midir.html,10.12.2012,http://www.ahikirsehir.com/medine-sozlesmesi-ve-in-
san-haklari-evrensel-beyannamesinin-karsilastirmasi.html,10.12.2012.
KUTSALIN GÖLGESİNDE
radan iltihak etmiş olanlar ve onlarla beraber cihal edenler için (olmak
üzere tanzim edilmiştir).
2 ) İşte bunlar, diğer insanlardan ayrı bir ümmet (camia) teşkil ederler.
4) Benü 'Avf'lar, Benû Harisler (5), Benû Saideler (6), Benû Cuşem'ler
(7), Benû'n-Neccarlar (8), Benû 'Amr ibn 'AvfTar (9), Benû'n-NebitTer (10),
Benûl-Evs'ler (11), kendi aralarmda adet olduğu veçhile, evvelki şekiller
altmda kan diyetlerini ödemeye ve her bir zümre, harp esirlerinin fidye؛
necatını, mü'minler arasmdaki iyi ve makul bilinen esaslara ve adalet um-
delerine göre tediyeye iştirak edeceklerdir.
bir görünüm dedir, işte tam da böyle kritik bir dönemde yabancı kökenli
biri çıkıp bütün gruplara birlikte ve ortak yaşam anın yollarım gösteriyor,
herkesi hukuk tem elinde "eşitlik" ilkesine göre var olmaya çağırıyordu.
14) Hiçbir mümin bir kafir için, bir mümini öldüremez ve bir mümin
aleyhine hiçbir kafire yardım edemez.
Sözleşm ede yaralama, öldürm e, kan diyetleri, fidye-i necat vb. terim ve
m addelerin sıkça yer alm ası, uzun yıllar iç savaşlarla sarsılm ış ve bitkin
düşm üş bir toplum un norm al sorununu yansıtır . هgünün acil sorunu, ça-
tışm alara bir son verilm esi ve taraflar arasm da adalet ve hakkaniyet esasla-
rma uygun bir arada yaşam anın form ülünün bulunm asıydı. İkinci önemli
nokta, böyle hir sözleşm e sayesinde kim senin kimse üzerinde baskı kur-
maya kalkışm adan başkalarını doğal bir realite kabul etm esi ve onun ya-
şam a ve düşünm e biçim ine saygı gösterm esinin yasallaşm ası ve hukukun
tem inatı altına alınm asıdır. M edine Sözleşm esi, bütün sosyal bloklar açısın-
dan "h âkim iyet" değil "k atılım " tem elinde bir toplum sal ilişkiyi öngörür.
Sözleşm enin çizdiği idea çerçevesinde M üslüm anlar, özgür insanlar olarak
Allah ve M uham m ed'in gösterdiği istikam ette ve güven içinde yaşayacak
ve dinlerini tebliğ edeceklerdir. Aynı haklar Yahudiler ve diğerleri için de
geçerlidir. Doğru, adil, hukuka saygılı ve insanlar arasında gerçek barış ve
istikrarı am açlayan ideal bir düzenin, farklı gruplar (dini, eteik, mezhebi.
KUTSALIN GÖLGESİNDE
siyasi vb.) arasm da bir sözieşm e tem elinde ortaya çıkm ası gerekir. Bu ne-
denie sözleşm enin hazırlanm ası esnasm da sosyal blokların kendileri veya
tem silcileri hazır bulunm uş, özgür bir ortam da ve karşılıklı görüşm e ve tar-
tışm alarla sözleşm enin hüküm leri (tem el yasalar) tespit edilm iştir.
17) Sulh, müminler arasmda bir tekdir. Hiçbir mümin Allah yolunda giri-
şilen bir harpte, diğer müminleri hariç hıtarak, bir sulh anlaşması akdedemez;
bu sulh, ancak onlar arasmda umumiyet ve adalet esaslan üzere yapılacakhr.
18) Bizimle beraber harbe iştirak eden bütün (askeri) birlikler, blrbirle-
riyle münavebe edeceklerdir.
21) Herhangi bir kimsenin, bir müminin ülümüne sebep olduğu kati
delillerle sabit olur da maktûlün velisi (hakkını müdafaa eden) rıza gös-
termezse, kısas hükümlerine tabi olur; bu halde bütün müminler ona karşı
olurlar. Ancak buniara, sadece (bu kaidenin) tatbiki için hareket etmek he-
lal (doğru) olur.
25-34) Her bir kabile ve dini topluluklar tek tek sayılarak hepsinin aym
haklara sahip olacakları belirtilir.
Unutm am ak gerekir ki, tek Tanrı inancının olduğu yerde doğal olarak
Tanrı kom pleksi yok demektir. Çünkü tek Tanrılı inanç tem insanların Tann
nezdinde eşitliği üzerine inşa edildiği için hiç kimsenin hiçbir kişisel, kolek-
tif ve evrensel Tanrı kom pleksi iddiası ve ayrıcalığını kabullenmez. Tanrı tek
ise tüm insanlar da tektir ve aralarında hiçbir hiyerarşik Tanrısal düzenleme
yoktur. A ksi Tanrının tekliği ve varlığına aykırıdır. Dahası Tanrı tüm mut-
laklığı kendinde m ündem iç kıldığı içte böyle bir iddia ite karşısına çıkan her
Halis ÇETİN
şey ona karşı tanrılık iddiasında bulunm aktır. Bu nedenle mutlak hakikatin
de bir kişi, bir kolektivite veya devlet gibi evrensel bir güç veya kurumun
» ^؛ım d a / te k e lin d e olamayacağı, olma iddiasının Tanrı kom pleksi olduğu
açıktır. M utlak olan her şey (bilgi, hakikat, güç vd.) yalnız ve ancak Tan-
rm ın şahsında ve tahakküm ünde yani göklerin egemenliğinde mevcuttur.
O halde m utlak hakikat, m utlak d oğra olm adığı gibi m utlak yalan, mutlak
yanlış da olam ayacağı için hiç kimse, hiçbir kolektivite ve hiçbir evrensel
güç/kurum da ötekine üstünlük iddiasm da bulunamaz. Bu nedenle Medine
sözleşm esinde esas unsur Tann kom pleksi kaynaklı bir güç hâkimiyeti ye-
rine eşitlik ve eşitliğe dayalı katılım ın hareket noktası seçilmesidir. Çünkü
Tanrı kom pleksinin en önem li özelliği farklılıkları reddetmektir.
40) Himaye altındaki kimse (carr), bizzat himaye eden kimse gibidir;
ne zulmedilir ve ne de (kendisi) cürüm ika edecektir.
41) Himaye verme hakkına sahip kimselerin izni müstesna, bir himaye
hakkı verilemez.
da tem sil etm ekte ve aynı hak ve sorum lulukları onlara da tanım aktadır.
Her türlü düşm anlıklarına rağm en M edineli M üşrikler hile Site'nin alanı
içinde her türlü hak ve özgürlüklere sahip kabul ediliyorlar ve onlarm da
haklarım hukuki bir tem inat altına alıyordu. Kabilelerin tek tek zikredil-
mesi, toplum da var olan âiııi ve etnik toplulukların kim liklerini tanım ak
ve belgelem ek içindir. Her bir dini ve etnik grup kültürel ve hukuki tam
b ir özerkliğe sahiptir. Yani din, yasam a, yargı, eğitim , ticaret, kültür, sanat,
gündelik hayatın düzenlenm esi vb. alanlarda herkes ne ise öyle olacak ve
kendini tanım ladığı hukuki ve külttirel standartlar içinde ifade edecektir.
Söz konusu dini ve hukuki özerkliğin tem inatı, "Yahudilerin dinleri ken-
dilerine, m üm inlerin dinleri kendilerinedir. Buna gerek m evlaları ve ge-
rekse kendileri dahildirler" diyen 25. m addedir. 42. m addede çatışmaya
neden olacak ihtilafların M uham m ed'e götürülm esini öngören hüküm ise
Yahudi ve M üşrikler tarafından teklif edilm iştir. Daha önce de değindiği-
miz nedenlerle, M edine'deki kaotik durum, kabileler arasındaki karşılıklı
güveni sarsm ıştı. Bu m adde ile gruplar, kendi aralarında çıkan ihtilafları
çözem edikleri zam an, davayı bir "ü st yargı m akam ı"na götürm ek üzere
kendi aralarm da anlaşıyorlardı. Bu üst yargı m akam ı da güvenilir, tarafsız
ve M edine dışından gelm iş M uhamm ed'dir. Bu düzenlem ede Muhamm ed,
b ir Tanrı kom pleksi olarak "H âkim " değil, bir insan olarak "H akem " konu-
m undaydı. M uham m ed'in adalet ve m erham et anlayışına göre çoğulcu bir
toplum da tek değil, birçok hukuk sistem i a؛mı anda geçerli olabilirdi. Buna
göre, çatışan hukuk sistem leri karşısında m ağduru hukuk seçm ede özgür
bırakm ak en iyi çözüm dü. Çünkü Tanrı kom pleksinin yasaları kendini hu-
kuk adı altında ikam e edebilirdi.
47) Bu kitap (yazı), bir haksız ]؛؛؛ika eden veya cürüm işleyen (ile ceza)
araşma engel olarak giremez. Kim ki bir harbe çıkar, emniyette olur veya
kim ki Medine'de kalırsa yine emniyet içindedir; haksız bir £ ﻟﻞ؛ve cürüm
halleri müstesnadır. Allah ve Rasulullah Muhammed himayelerini, (bu sa-
hifeyi) tam bir sadakat ve dikkat içtede muhafaza eden kimseler üzerinde
tutacaklardır".
Sözleşm enin 39. m addesi ile "ü lk e ve korunm uş sınır" kavram ı getiril-
miş olup bu o günün şartlarında yeni bir şeydi. Kan ve akrabalık bağm a da-
yalı kabile yapısı aşılıyor, insanlar bloklar halinde (veya hukuk toplulukları
şeklinde) daha üst bir siyasi birlik etrafında toplanıyor ve M edine'de yaşa-
yan aşiret ve kabileler arasındaki her türlü çatışm a ve hukuk ihlali yasakla-
m yordu. Sözleşm ede geçen "h aram " terim i "korunm uş sınır" dem ektir ve
bir siyasi birliğin toprak bütünlüğüne aüf anlam ına gelir. Bu siyasi birliğin
sözleşm edeki karşrlığı "ü m m et"tir (Md. 2 ve 25). Bu anlamda "üm m et",
içinde M üslüm anlar, Yahudiler ve m üşriklerin de yer aldığı siyasi birlik
dem ektir. Bu birlik, dini, kültürel ve hukuki özerklik tem elinde ırk, dil, din,
mezhep ve etnik köken farkını gözetm eyen bir toplum sal birliktir (Md. 1,2,
16 ve 25.). İnsanlar ve topluluklar arasımdaki ilişkilerde tem el ahlaki esas-
lar ve herkesin karşr çıkam ayacağı evrensel yüce idealler geçerlidir (Md.
47). A ncak bunların geçerli olabilm esi için toplum sal ilişkilerin bütününü
düzenleyen yazılı bir hukuk m etoinin esas alm m ası gerekir. Bundan do-
layı sözleşm e, kendini "K itap " (Md. 1,36 ve 47) veya "Sah ife" (Md. 22, 39,
42, 46 vs.) diye takdim etm ektedir ki, o günün geleneksel kültüründe ve
Tevrat yasasında bu her iki terim bağlayıcılık ifade eder. Sözleşme, herkesi
bağlayan hukukun üstünlüğüne tam riayeti öngörürken (Md. 37), savaş,
tek tek birey ve kabilelerden alım p m erkezi yönetim e intikal ettiriliyordu
(Md. 17, 18). Savaş, m erkezi yönetim in ortak kararıyla alm acaktır. Savaşın
en önem li sebeplerinden biri dışarıdan gelecek bir saldırıya karşı ortaklaşa
m ukavem et etm ek üzere yapılır. Böyle bir savunm a savaşm da anlaşm aya
taraf olan gruplar m ali ve askeri ortak sorum luluklar yüklenirler ve hep
birlikte savaşırlar (Md. 15, 18, 19 ve 24). A ncak din adına yapılacak savaş-
larda ortak sorum luluk yoktur (Md. 45). Buna göre eğer M üslüm anlar, ken-
di dinleri için ve başkalarıyla savaşacak olurlarsa, Yahudiler ve M edineli
M üşrikler onlara katılm ak zorunda değildirler. Toplum sal hayatta adaletin
sağlanm ası, adli İşlerin yürütülm esi ve yargı için gerekli tedbirler alınacak
ve bu yetkiler m erkezi otoriteye devredilip ferilerin takdir ve inisiyatifine
terli edilm eyecektir; bu da ortak sorum luluklar arasm da yer alan önemli
bir husustur (Md. 13). Sözleşm e, yargı ve savunm a ya da savaş İlanı gibi
hususları m erkezi otoriteye devrederken, başta yasama olm ak üzere, kül
KUTSAUN GÖLGESİNDE
tür, bilim , sanat, ekonom i, eğitim, sağlık vb. hizm etleri toplum a bırakıyor.
M edine Sbzleşm esinin ruhu; farklı inanç ve ırktan insanlarla savaşsız barış
içerisinde bir arada yaşama, sosyal m ünasebetlerde adalet ve merhameti
esas alma, iç ve dış ^ v e n liğ in sağlanm asında işbirliği yapma şeklindedir.
M uhamm ed, tıpkı atası İhrahim gibi her işinde "Adalet" ile hükm edi-
yor; tıpkı M usa gibi her işinde "K utsal Yasa"nm evrensel barış ilkelerini
uyguluyor; tıpkı İsa gibi "Adalet, M erham et ve Sadakat" üzerinden insan-
larla hukuk geliştiriyordu. Tıpkı İbrahim gibi hiçbir zulüm karşısında tes-
lim olm ayan bir irade; tıpkı M usa gibi hiçbir zorluk karşısında yıkılm ayan
bir sabır; tıpkı İsa gibi çöl sıcağında ayaklan pişm iş arkadaşlannın ayakla-
rmı elleri ile yıkayıp elbisesi ile kurulayıp elleriyle ovarak iyileştirm ek içte
gösterdiği m erham et, sadakat ve m üsavat örnekleri sergiliyordu, ö y le ki;
M uham m ed, kendini halktan ayrı ve ayrıcalıklı kılm ayarak "arkadaşlarıyla
birlikte oturduğu sırada insanlar gelip 'H anginiz M uham m ed?' diye sorar-
k en "; "arkadaşlarına su dağıtm akta iken 'B ir kavm in efendisi, ona hizm et
edendir!" derken; "Sen bizim efendim izsin '؛diye hitap eden topluluğa, tıp-
kı İsa gibi, 'Efendi, A llah 'tır!' diyerek kendisine yönelik kişisel, kolektif ve
evrensel Tann A m plelcsl yakıştırm alarını şiddetle re d d e d e r. ه, insanları.
Halis ÇETİN
makam , m evki, mal, bilgi, zenginlik, güç, soy, ihtişam ve iktidar yani sos-
yal, siyasal ve ekonom ik statü ve üstünlük (Tanrı kom pleksi) bakım ından
birbirinden ayıran ve sınıflaştıran, bu Tann kom pleksi kaynaklarım meş-
rulaştıran ve bu düzene itaat eden dini anlayışı da ayakları altına alarak
aşağılar. Bu yüzden Kuran'da ve M uham m ed'in hayatında adalete taalluk
etm eyen hiçbir konu kalm am ıştır:
"Ey iman edenler, belirti bir süre için borçlandığınız zaman onu yazı-
m z...Bu, Allah katında en adil, şahitlik için en sağlam, şüphelenmemeniz
için de en yakın olandır. .. Aksini yaparsanız, o, kendiniz için zulüm ve
؛
^nahtir. Allah'tan sakının. Allah size öğretiyor. Allah her şeyi bilendir"
(2: 282).
M edine Sözleşm esinin göklerin egem enliğinde adalete dayalı bir top-
lum sal düzen inşası açısından önem li unsurlarından birisi de toplumun
adalete bağlılık duygusuna vurgu yapm asıdır, insanların toplum la bağm ı
tanım lam akta ve insanm yaşadığı toplum daki sınırlarını belirlem ektedir.
Kişinin, toplum un ve devletin hukuku arasındaki sınırları belirler. Sosyal
faaliyetlere iştirakle ilgili yine sınırlam alar yapılır. M edine Sözleşm esi, Ya-
hudi gibi diğer dini gelenekte olanları da vatandaş olarak kabul etm ekte ve
inanç özgürlüğü getirm ektedir. M edine Sözleşm esinde başka dinden olan-
la n da İslam toplum unun vatandaşı olarak kabul edildiğinin gösteren mad-
deler içerm ektedir .ه tarihte başka dinlerden olanlara özgürlük tanım ası
konusunda yazılı tem inat verilm esi ve hatta bunu güçlüyken yapabilm esi
sözleşm enin çok adaletli ve hoşgörülü olduğunu gösterm ektedir. M edine
KUTSALIN GÖLGESİNDE
Süzleşm esinde çok hukuklu bir sistem in tem el taşlan gdrülmektedir. Şeh-
rin düzeniyle ilgili bir anlaşm azhk durum unda nasıl çözüleceği, dış tehli-
kelere karşı nasıl korunacağı belirlenm iştir. Farklı hukuklara tem inat veril-
m ektedir. Yahudilere kendi içerisinde dini hukuklarını ve kendi kurallarına
göre evlilik ve m edeni kurallarını düzenlem e hakkı taranmaktadır. Müs-
lüm anlar da kendi kurallarına göre m edeni haklarını belirleyeceklerdir.
"H erkesin dini kendisine" algısıyla farklı dindeki insanlara özgür yaşam
verilm ektedir. M edine Sözleşm esinde güce dayalı Tanrı kom plekslerinin
yansım ası olan "benim gibi yaşayacaksm , benim gibi düşünmeyen tehdit-
tir" yorum lam ası görülm ez. H er kavm i olduğu gibi kabul etm ekte am a bir
kam u düzenini oluşturm ayı hedeflem ektedir. "G enel düzeni bozm adığı
sürece herkes kendi içerisinde özgür hareket edebilir" anlayışının bu söz-
leşm ede bulunm ası gönüllü birlikteliğe dayalı bir toplum arzusunu göste-
rir. Yahudilerle ilgili zulm e uğram aksızın M üslüm anlara karşıt olanlarla
yardım laşm azlarsa, yardım ve desteğe hak kazanacaklardır kuralı kendile-
rine karşıt olanlarla bir faaliyet içerisine girm ezlerse, kendilerine m üdahale
edilm eyeceği belirtilm ektedir. Yine başka bir maddede "Yahudilerin dinleri
kendilerine M üslüm anların dinleri kendilerine" şeklinde açıklam a vardır.
Kendinden olm ayanı düşm an ve tehdit olarak gören ve yok etm eye çalışan
Tanrı kom pleksi yerine m erham et ile eşitlik ve adalet içinde bir hukuk dü-
zeni vaat edilm ektedir.
"Ey iman edenler, adil şahitler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun.
Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Her hal ve şartta
adaletli o lu n . ه, takvaya daha yakmdır. Allah'tan korkup sakının. Şüphe-
siz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır" (5: 8).
361
Halis ÇETİN
"Ey iman edenler, sizden birinize 0 دآا gelip çattığı zaman, vasiyet ba-
zırlanışmda, aramzda içinizden adaletli ؛هkişiyi (şahit tutun.) Veya yol-
culukta olup size ölüm musibeti gelip çatarsa, sizden olmayan başka iki
kişiyi (şahit tutun, ikisini) Şayet k u ş k u la n a c a k ©؛ursanız سساااةاا
sonra
alıkoyarsmız, onlar da (size): 'Akraba dahi olsa onu (yeminimizi) hiçbir
değere değiştirmeyeceğiz ve Allah'm şahitliğini gizlemeyeceğiz. Aksi tak-
dirde biz elbette günah^rlardan oluruz.' diye Allah adma yemin etsinler"
(5 : 106).
M uhamm ed, yeryüzü Tanrı kom plekslerine karşı evrensel bir mücade-
leyi tem sil ettiği bilinciyle elindeki gücü tahakküm ve tekebbüre dönüştür-
m em iş, ٠gücü tüm toplum üyelerine eşit paylaşhrm ışhr. Fakat bununla
birlikte kişisel ve yerel Tanrı kom pleksi kaynaklarına karşı da asla taviz
verm em iştir. Bunun en güzel örneği kölelik düzenini tedrici bir şekilde
kaldırm a girişim idir. Bu yüzden M edine Sözleşm esine "H im aye altındaki
kim se, bizzat him aye eden kim se gibidir. N e zulm edilir ne de kendisi zul-
m edebilir" m addesini koyarak kölelik düzenine savaş açm ıştır. Bu m adde
ötekileştirm eye karşı çıkarak İsa'nın em ri olan "kendine yapılm asını iste-
m ediğin şeyi başkasına yapm a" anlayışım getirm iş ve ،؛؛
٠١ Tanrı kom pleks-
lerinin kaynağı olan ırkça, mülkçe, bilgici, güççe, asaletçe, m akam ca ü sten-
lük iddialarım yok etm iştir. Şeytanla başlayan üstün ırk ve ü sten olanın
efendi zayıf olanın köle olduğu düzeni değiştirm iştir. M edine Sözleşm esi-
nin bir başka m addesinde "H im aye verm e hakkına sahip olanların dışın-
da hiç kim se him aye verem ez" denilm ektedir. Bu m addeye göre hiç kimse
başkalarım n hayatı üzerinde "Tanrı gibi" olarak herkesin ham iliğine cüret
edemez. H im aye verm enin hukuku belirlenm iştir. İnsanların bir cemaat,
grup oluşturarak bir şeyler yapılm asını pek onaylamayan bir maddedir.
Böylece m enfaate dayalı hukuk oluşturulm asının ve him ayenin suiistim ali
önlenm iş olmaktadır.
Muhamm ed, asıl am acım n zulme, keyfiliğe, teröre ve ihanete dayalı yer-
yüzü Tanrı kom plekslerine karşı adalet, m erham et ve sadakat ilkelerini sa-
vunm ak olduğunun bilinciyle M edine Sözleşm esi'ne "H iç kim se müttefik-
lerine ka؟şı bir cürüm işleyemez. Zulm edilene m utlaka yardım edilecektir"
m addesini de eklem iştir. Her türlü zulm e karşı ortak m ücadeleye çağıran
bu ilke ile ne zalim in ne de m azlum un kimliği, dini, kabilesi sorulmadan
ortak davranılmast gerektiği savunulm aktadır. " amacı in-
sanları m utlaka kendi dinine uydurm ak veya zorlam ak değil göklerin ege-
menliğinin adalet ilkesi tem elinde tüm insanları kardeş kılm aktır. Din ve
kabile m erkezli bir toplum sal ve siyasal yaşam biçim inden "in san " m erkez-
li bir hukuk düzenine geçm eyi savunm aktadır. Bu yüzden M edine Sözleş-
m esi'nde "M ak u l" kelim esi sıkça kullanılm ıştır. Bu kelim e ortak kültürel ve
geleneksel değerlere vurgu yaparak her hangi bir konuda iki tarafın veya
daha çok tarafın birer adım atm ası ve bir yerde uzlaşm asını zorunlu kı-
lar. M akul olm ayanda ise "illa benim dediğim e tabi olunacak" ihtirasının
d oğ u rd u ^ ! Tanrı kom pleksi hastalıkları gizlidir. Tüm bunlar kişisel, top-
lumsal/kolektif/yerel ve evrensel Tanrı kom plekslerine sadece teorik olarak
değil aynı zam anda ve özellikle ve öncelikli olarak pratik dünyada cevap-
lar aranm asının örnekleridir. M uham m ed için savaşılm ası gereken Tanrı
kom plekslerinin sonuçlan değil sebepleri ve kaynaklandır. Bunun en güzel
ve pratik örneği de M edine Sözleşm esidir.
Halis ÇETİN
364
KUTSALIN GÖLGESİNDE
"Rabbin bir tek olarak andığm zaman da ürkerek arkalarma döner ka-
çarlar" (17: 46).
"Onlar ki, heni hatırlatan ayetlerimden gözleri bir örtü içindeydi, işit-
meye de tahammül edemiyorlardı" (18:101).
M üşrikler Tann kom pleksinin en önem li yansım ası olan kendi doğru-
larını m utlak doğru kabul etokleri için A llah ve Kuran hakkm da sürekli
şüphe içinde olup başkalarım da şüpheye düşürücü söz ve eylem lerde bu-
Ilın m a k ta d ırla r-
Halis ÇETİN
M üşrikler o denli büyük bir Tanrı kom pleksi içindedirler ki kim seye gü-
venm edikleri için kendileri de güvenden yoksundurlar. Ticaret, ahit, söz ve
em anetler konusunda oldukça tiltarsız davranıp sadece güce saygı duyar-
lardı. Bu yüzden de ne yem inlerine ne de antlaşm alarına sadık kalırlardı:
"Onlar ki, söz verip antlaştıktan sonra Allah'a verdikleri sözü bozarlar.
Allah'ın birleştirmesini emrettiği şeyi (iman ve a k r a b a lık bağlarını) keser-
ler ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar, işte zarara uğrayanlar onlardır"
(2: 27).
"O fasıklar hem bunları tanımayacaklar, hem de ne zaman bir ahd üze-
366
KUTSALIN GÖLGESİNDE
rine antlaşma yapsalar, her defasmda mutlaka içlerinden bir güruh çıkıp
onu bozacak ve atıverecek öyle mİ? Hatta az bir güruh değil, onların çoğu
ahit tanımaz İmansızlardır" (2:100).
"Halbuki şehvetlerine uyanlar, sizin doğru yoldan büyük bir meyi ile
sapmanızı istiyorlar" (4: 27).
"Kafirler şöyle dediler: 'Sen, bizim için yerden suyu kesilmeyen bir
kaynak fışkırtmadıkça sana asla inanmayacağız. Veyahut hurmalıklardan
ve " " senin bir bahçen olsun da ortasından şarıl şarıl ırmaklar
akıtmalısın. Yahut söyleyip zannettiğin gibi, göğü başımıza parça parça
düşüresin veya Allah'ı ve melekleri söylediğine şahit getiresin. Yahut al-
tından bir evin olsun, ya da göğe çıkmalısın. Ona çıktığına da asla inan-
mayız. Ta ki bize, okuyacağımız bir kitap indiresin'. De ki: 'Rabbimi tenzih
ederim. Nihayet ben de, peygamber olan bir insandan başka bir şey deği-
lim" (17: و0 -و3 ر.
"Bir de 'Ona Rabbinden daha başka bir ayet indirilse yal' diyorlar. De
ki: 'Gaybi bilmek ancak Allah'a mahsustur, bekleyiniz bakalım, ben de si-
z ^ e b a b e r bekleyeceğim şüphesiz" (10: 20).
İşte tüm bu Tanrı kom pleksleri ile donanm ış M ekke ekabiri Muham-
m ed 'i M edine'de de yok etm enin yollarını aradılar. Fakat yeni durum kar-
şılannda bir kabileye m ensup sıradan bir kişinin varlığı ve gücü değil on-
lardan çok daha ürgütlü ve kurum sal bir yapı içinde kendi yeni toplum unu
kurm uş ve siyasi, sosyal, hukuki, askeri ve dini olarak da o toplum un li-
derliğini üstlenm iş bir önderdi. Bu yüzden artık işkenceci, tacizci ve baskı-
cı uygulam alar yerine ellerine silah alm ak zorunda idiler. O 'nun bedenini
yok etm eden ruhunu da ortadan k ld ıram ay acak ların a inanarak ona karşı
savaş açtılar.
İşte tüm bu saiklerle M uham m ed'in M edine'ye hicretinden iki yıl sonra
M ekkeli m üşrikler 1000 kişilik bir ordu ile savaşa çtktılar. Bu durum üzeri-
ne Muhamm ed, kendisi kişisel karar verm ek yerine inananlar ile 'istişare/
danışm a' toplantısı yaptı. Savaş kapılarına kadar gelmiş yok olma tehlike-
si içinde idiler. M uham m ed'in inanan arkadaşları ortak karar olarak "Biz,
kavm inin M usa'ya 'Sen ve Rabbin gidin ve düşm ana karşı savaşın. Biz bu-
rada oturup bekleyelim ' dedikleri gibi dem eyiz. Biz senin sağında, solun-
da, önünde arkanda çarpışırız. Allah ve Resulünün em ri ne ise ona itaat
ederiz. Sen nereye gidersen oraya gideriz. Biz sana iman ettik. Getirdiğin
Kur'an'm hak olduğuna şehadet ettik, sözlerini dinlemeğe ve itaat etmeğe,
düşmana karşı seni korum ağa söz verdik. Sen nasıl istersen öyle yap. Seni
hak Feygam ber gönderen Allah'a yem in ederiz ki, sen bize denizi gösterip
dalsan biz de dalarız, hiç birim iz geri dönmeyiz. Biz düşmanla savaşmayı,
harpte sebat gösterm eyi biliriz. Allah'a güvenerek düşman ordusunun üze-
rine gidelim " dediler. M uhamm ed ise bu cevaplar ve Tanrı A llah'm savaş
konusunda kendisine izin verm esi üzerine savaş karan aldı. Muhammed
için artık adalet, merham et ve sadakat için asayı bırakıp kılıç kuşanm ak vak-
ti gelmişti. İnsanların sadakatini test edecek en ؛سﺀااةşey de savaştı, tıpkı
M usa gibi. Tann Allah, artık sabır aşam asından savaş aşamasma geçilmesi
ve savaş hukuku konusunda M uhamm ed'e ve inananlara demler verdi:
370
KUTSALIN GÖLGESİNDE
"Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: 'Rabbimiz, bizi halkı zalim olan
bu ülkeden çıkar, bize katından bir veli (koruyucu sahlb) günder, bize ka-
tmdan bir yardım eden yolla' diyen erkekler, kadmlar ve çocuklardan za-
yıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?" (4: 75).
"fman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkâr edenler ise tağut yolun-
da savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanm
hileli-düzeni pek zayıftır" (4: 76).
"Ey Peygamber, müminleri savaşa karşı hazırlayıp teşvik et. Eğer içi-
nizde sabreden yirrnl (kişi) bulunursa, iki yüz (kişiyi) mağlup edebilirler.
Ye eğer içinizden yüz (sabırlı kişi) bulunursa, kafirlerden binini yener.
Çünkü onlar (gerçeği) kavramayan bir topluluktur" (8: 65).
M ekkelilerin bin kişilik ordusuna karşı M edineli M üslüm anlar 300 kişi
ile Bediride karşılaştılar. Arap toplum ları öteden beri hep kabilecilik ama-
cıyla savaşm ışlardı, ilk kez bu savaşta din uğrunda aym kabilenin insanları
birbirleriyle çarpışacak, kardeş, amca, yeğen, hatta baba-oğul birbirlerini
öldüreceklerdi. Savaş sonunda M üslüm anlar m üşrik ordusunu bozguna
uğrattılar. M üşrikler savaş alanında 70 ölü, 70 esir bırakarak k a ç tıla r . اة-
dürülenlerden 24'ü M üslüm anlara en çok düşm anlık gösteren Kureyş bü-
yükleriydi. M ekke'nin lideri ve savaşın başkom utanı Ebu Cehil de ölenler
arasındaydı. M üslüm anlardan ölenler ise 14 kişiydi. Bedir zaferi M edine'de
bayram sevinci m eydana getirirken M ekke ise m atem e büründü. Tanrı Al-
lah daha önce m üjdelediği bu büyük Bedir zaferi ve sonrası ile ilgili olarak
da inananları Tanrı kom plekslerine kapılm am aları yönünde uyardı:
371
Halis ÇETİN
"Karşı karşıya geien ﻟﺪtoplulukta sizin için ant olsun bir ayet (ibret)
vardır. Bir topluluk Allah yolunda çarpışıyordu diğeri ise kafirdi ki göz
görmesiyle karşılarmdakini kendilerinin iki katı görüyorlardı, işte Allah
dilediğini yardımıyla destekler. Şüphesiz bunda basiret sahipleri için ger-
çekten bir ibret vardır" (3:13).
"H ani Allah iki topluluktan hirinin muhakkak sizin olacağım vadet-
mişti; siz de güçsüz olanın sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah söz-
leriyle hakkın ve inkâr edenlerin arkasını kesmek (kökünü kurutmak) is-
tiyordu. o suçlu-günahkârlar istemese de hakkı gerçekleştirmek ve batılı
geçersiz kılmak için (böyle istiyordu.) Siz Rabbinlzden yardım talep edi-
yordunuz O da: 7Şüphesiz ben size birbiri ardınca bin melek ile yardım
ediciyim' diye cevap vermişti. Allah bunu yalnızca bir müjde ve kalpleri-
nizin tatmin bulması için yapmıştı; (yoksa) Allah'm katından başkasmda
nusret (zafer ve yardım) yoktur. Hiç şüphesiz Allah üstün ve güçlü olandır
hüküm ve hikmet sahibidir. Hani kendisinden bir güvenlik olarak sizi bir
uyuklama bürüyordu. Sizi kendisiyle tertemiz kılmak sizden şeytanın pis-
liklerini gidermek kalplerinizin üstünde (güven ve kararlılık duygusunu)
pekiştirmek ve bununla ayaklarınızı (arz üzerinde) sağlamlaştırmak için
size gökten su indiriyordu. Rabbin meleklere vahyetmişti ki: 'Şüphesiz
ben sizinleyim iman edenlere sağlamlık katın inkâr edenlerin kalplerine
amansız bir korku salacağım, öyleyse (ey Müslümanlar) vurun boyunları-
nın üstüne vurun onların bütün parmaklarına" (8: 7-12).
çıkm ıştı. Bu nedenle de Tann Allah dnların m ağlup olm alarının sebebinin
nefislerindeki Tanrı kom plekslerinde aram aları gerektiğini onlara salık
verdi. Bediride kazanm ayı kaybetm em ek yönünde uyarılanlar Uhud'da da
kaybetm eyi kazanm ak yönünde uyarıldılar:
"İki misline uğrattığmız bir musibet size isabet edince mi: 'Bu nereden'
dediniz? De ki :' هsizin kendinizdendir'. Şüphesiz Ailah her şeye güç ye-
tirendir" (3:165).
"İki topluluğun karşı karşıya geldikleri gün sizden geri dönenleri ka-
zandıkları bazı şeyler dolayısıyla şeytan onların ayağmı kaydırmak iste-
mişti. Ama ant olsun ki Allah onları affetti. Şüphesiz Allah bağışlayandır
yumuşak olandır" (3:155).
"O zaman sizden iki grup neredeyse 'çözülüp geri çekilmek' İstemişti.
Dysa Allah onların (velisi) yardımcısıydı. Artık müminler yalnızca Allah'a
tevekkül etmelidir" (3:122).
"Eğer bir yara aldıysanız ٠kavme de benzeri bir yara değmiştir, işte o
günleri biz onları insanlar arasında devrettirip dururuz. Bu Allah'm iman
edenleri belirtip-ayırması ve sizden şahidler (veya şehidler) edinmesi için-
dir. Allah zulmedenleri sevmez" (3:140).
"İki topluluğun karşı karşıya geldiği gün size isabet eden ancak Al-
lah'm izniyle idi. (Bu Allah'm) müminleri ayırt e b e s id ir " (3:166).
İşte m üm inlerin savaştaki düşm anı yenip nefislerindeki düşm ana ye-
nilm esi üzerine M uham m ed "küçük savaştan büyük savaşa gidiyoruz"
diyerek insanların doğalarındaki ve ruhlarındaki Tanrı kom pleksleri-
ni yenm eden hiçbir zafer veya kazanım ın anlam ının olm adığını ilan etti.
M ekkeliler ise Uhud savaşından iki yıl sonra, Bedir ve Uhud savaşlarında
M uham m ed'i ve inananları yok edem em eleri ve onların her geçen gün bü-
yüm eleri karşısında bütün kabilelerin birleşm esi ile 10 bin kişilik büyük bir
ordu kurdular .ه güne kadar böyle bir kuvvet toplanm am ıştı. M edine'yi
basıp M uham m ed'i ve İslam 'ı yok edeceklerdi. O rdunun başkom utanı ise
M ekke'nin yeni lideri Ebu Süfyan idi. M uhammed, bu kez savaşmak yerine
M edine'nin etrafına derin hendekler kazarak savunmaya geçti. M üşrikler,
M edine önünde şim diye kadar benzerini görm edikleri derin bir hendekle
karşılaşınca şaşırdılar. Bir ham lede M edine'yi alt-üst edip M üslüm anları
yok edeceklerini hayal etm işlerdi. Sonunda, K ureyşliler hendeğin batı kıs
KUTSALIN GÖLGESİNDE
m ına, Bedevi kabileler de doğu kısm ına karargâh kurdular. Böylece Me-
dine'yi kuşattılar. Bu arada M üslüm anlar M edine içinde ihanete uğrayıp
Beni Kurayza Yahudileri tarafm dan da içeriden kuşatıldılar. M üslüm anlar,
hendek önünde 10 bin kişilik m üşrik ordusuna karşı durm aya çalışırken,
b ir yandan da, M edine'yi Yahudilerin baskınından korum ak zorunda kaldı-
lar. Böyle tehlikeli bir anda, m ünafıklar da bozgunculuğa başladılar. H em
savaşı bıraktılar, hem de askerin m aneviyatını sarsıcı propaganda yaptılar.
K uşatm anın bir ay kadar uzayıp gitm esi, m üşrikleri de usandırdı ve Yahu-
dilerle ittifakını bozdu. A rdından gelen fırtına ve kasırga çadırları söküp
uçurdu, yem ek kazanları devrildi, ocaklar söndü, develer ve atlar birbirine
karıştı. Karargahları alt-üst oldu. O rtalığı dehşet kapladı. Neye uğradıkla-
rım bilem ediler. M üşriklerin m aneviyatı iyice bozulm uştu, içlerine korku
düştü. Uzun süren ve hiç bir sonuç alınam ayan kuşatm adan usanıp bezm iş-
lerdi. Başkom utanları Ebu Süfyan ise herkesten önce devesine binip Mek-
ke'nin yolunu tuttu. O rdusu da onu takip ederek kuşatm ayı bırakıp gittiler:
"De ki: 'Size bir kötülük isteyecek olsa sizi Allah'tan koruyacak veya
size bir rahmet isteyecek olsa (buna engel olacak) kimdir?' Onlar kendile-
ri için Allah'm dışmda ne bir veli ne bir yardımcı bulamazlar. Gerçekten
Allah, içinizden alıkoyanları ve kardeşlerine: 'Bize gelin' diyenleri bilir.
Bunlar pek azı dışında zorlu savaşlara gelmezler. (Geldiklerinde de) Size
karşı 'cimri ve bencildirler'... Onlar, (münafıklar düşman) hirliklerinin git-
mediklerini sanıyorlardı. Eğer (askeri) birlikler gelecek olsa çölde bedevi
Araplar arasında olup sizin haberlerinizi (oradan) sormayı cidden arzu
ediyorlardı. Eakat içinizde olsalardı ancak pek az savaşırlardı. Ant olsun
sizin için Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler
için Allah'm Resulünde güzel bir örnek vardır. Müminler (düşman) birlik-
lerini gördükleri zaman ise (korkuya kapılmadan) dediler ki: 'Bu Allah'm
ve Resulünün bize vadettiği şeydir; Allah ve Resulü doğru söylemiştir'. Ve
(bu) yalnızca onların imanlarını ve teslimiyetlerini arttırdı. Müminlerden
öyle adamlar vardır ki Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böy-
lece onlardan kimi adağım gerçekleştirdi kimi beklemektedir. Onlar hiçbir
değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler. Çünkü Allah (sözüne bağlı kalıp
doğru olan) sadıkları sadakatlerinden dolayı mükâfatlandıracak münafık-
ları da dilerse azaplandıracak veya tevbe (nasib edip tevbe)ler؛ni kabul
edecektir. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır çok esirgeyendir. Allah, inkâr
edenleri kin ve öfkeleriyle geri çevirdi onlar hiçbir hayra varamadılar. Sa-
vaşta Allah (yardımcı ve zafer nasip edici olarak) müminlere yetti. Allah,
çok güçlüdür üstün ve galip olandır" (33: 9-25).
Halis ÇETİN
"Eğer Allah dilerse mutlaka siz Mescid-i Haram'a güven içinde saçları-
nızı tıraş etmiş (kiminiz de) kısaltmış olarak (ve) korkusuzca gireceksiniz.
Fakat Allah, sizin bilmediğinizi bildi böylece bundan önce size yakın bir
fetih nasip etti" (48: 27).
ص
Halis ÇETİN
"Ve seveceğilliz bir başka nimet daha var: Allah'tan 'yardım ve zafer
(nusret)' ve ya^m bir fetih. Müminleri müjdele". (61:13)
Muhamm ed, K âbe'nin etrafında bulunan 360 putu "H ak (gerçek) geldi,
batıl (sahtesi) y©k oldu, esasen batıl (sahte olanlar) yok olm ağa mahkûm-
dur" (17: 81) ayetini okuyarak tek tek yıktı, insanların "Tanrı gibi" ilan edip
taptıkları Tanrı kom pleksleri de o putlarla beraber yıkılıyor ve moloz yığını
halinde çöplüklere atılıyordu. M ekkeliler ise yirm i yıl boyunca Muham-
med'e yaptıkları zulm ü ve işkenceleri düşünerek büyük bir korku ve te-
dirginlik içinde Kâbe'de toplanarak kendileri hakkında verilecek ölüm fer-
manim bekliyorlardı. M uhamm ed, artık intikam değil m erham et zamanı
olduğunun bilinciyle onları değil onların düşm anlıklarına neden olan Tanrı
kom plekslerine hitap etti. Çünkü onun m ücadelesi insanların şahsı ile de-
ğil Tanrı kom pleksleri ileydi: "A llah'tan başka ilah yoktur, yalnız هvardır.
O 'nun eşi ve ortağı yoktur .ه vadine bağlı kaldı, sözünü yerine getirdi.
Kuluna yardım etti, tek başm a bütün düşm anları hezim ete uğrattı, iyi bilin
ki bütün cahiliyet adetleri, m al ve kan davaları bugün şu iki ayağım m al-
tındadır. Ey Kureyş! Ben size Yusuf'un kardeşlerine söylediği gibi, 'Bu gün
size geçm işten dolayı azarlam a yoktur. Ben intikam değil m erham et için
gönderilm iş bir peygam berim ' diyorum . Haydi, gidiniz, hepiniz özgürsü-
n üz". Bu konuşm a ile adalet, m erham et ve sadakat yolcusu M uhammed
herkesi atfetmişti. Fakat M uhamm ed, M ekke'de kalm ası ısrarları üzerine
ahde vefa ve sadakat değerleri adına "böyle bir şeyden Allah'a sığınırım.
Ben Medine'ye hicret ettim, © nlarm hayatı, hayatım ; ölüm leri ölüm üm dür"
diyerek sadakat şehri M edine'yi kendisine yurt edindi.
Böylece M uham m ed yerel Tann kom plekslerinin tem silcisi kabileci ikti-
dar güçleri ile başlattığı m ücadelesini yirm i yıl sonra M ekke'yi fethederek
tamam ladı. M uham m ed için savaşların en kolayı düşm anın açık ve net ol-
duğu bu savaşlar ve m ünasebetlerdi. M ekkeli m üşrikler kin, nefret ve düş-
m anlıklarını açık ve net olarak sergiliyorlardı. Oysa M uham m ed'in müca-
dele edeceği ikinci ve üçüncü düşm anlar olan Yahudiler ve m ünafıklar bu
denli açık ve net savaşm ayacaklardı.
KUTSALIN GÖLGESİNDE
ve bunda da başarıiı olm uşlardır. Fakat kendi aralarında siyasi bir birlik
oim adığm dan Araplara üstünlük sağlayam am ışlar ve bu savaşlarda bazısı
Evs'in, bazısı da H azrec'in yaranda yer alm ak zorunda kalm ışlardır. Siyasi
ﺳﺔ ؛؛
،kuram ayan Yahudiler, iktisadi sahada bölgede söz sahibiydiler.
ل
Ziraat, iç ve dış ticaret, dem ircilik, silah yapım cılığı, kum aş dokum acılığı ve
kuyum culukta ileri seviyeye ulaşm ışlar, panayırlara kablarak, faizle borç
vererek, borcunu ödeyem eyenin m abna el koyarak, Tevrat'ta hoş karşılan-
m ayıp Allah'a isyan ile eş değerde tutulan falcılık ve kahinlikle uğraşarak
epey zengin olm uşlar ve refah içinde yaşamaya başlam ışlardı. Arapları
parçalam a taktiklerinde başarılı olm alarına rağm en birbirlerine karşı da
savaşarak kendi dindaşlarını esir alıyor, kanlarını akıtıyor, yurtlarından ÇI-
bundan önceki inkâr edenlerin sözlerini taklid ediyorlar. Allah onları kah-
retsin; nasıl da çevriliyorlar?" (9: 30).
381
Halis ÇETİN
"Dediler kİ: 'Yahudi veya Hıristiyan olmayan hiç kimse kesin olarak
cennete giremez'. Bu, onlann kendi kuruntularıdır. De ki: 'Eğer doğru söz-
lüyseniz, kesin kanıtınızı (burhan) getirin" (2: H l).
"Yahudiler dediler ki: 'Hıristiyanlar bir şey (herhangi bir temel) üzere
değillerdir'; Hıristiyanlar da: 'Yahudiler bir şey üzere değillerdik dediler.
Oysa onlar. Kitabı okuyorlar. Bilmeyenler (bilgisizler) de, onlann söyie-
diklerinin benzerini söylemişlerdi. Artık Allah, kıyamet günü anlaşmazh-
ğa düştekleri şeyde a r a la r ın d a hüküm verecektir" (2:113).
rek fakirleri aşağılam aları; hakikatten sürekli yüz çevirm eleri; kendilerine
gönderilm iş olan Tevrat'a bile uym am aları; A llah'ı bırakıp kendi bilginleri-
ni ve ruhbanlarını rab edinm eleri; sırf hasetlerinden ve m evki hırslarından
dolayı M uham m ed'i ve Kuranı inkâr etm eleri; Tevrat'ı tahrif ederek işleri-
ne gelm eyen şeyleri çıkarıp işlerine gelen bazı eklem elerde bulunm aları;
A llah'ın kendilerine verdiği nim etlere karşı nankörlük ederek taşkınlıkta
bulunup her işte aşırıya kaçm aları; yaptıkları antlaşm a ve sözlerine sadakat
gösterm em eleri şeklinde anlatılır.
betler kurulm asını sağladı. Fakat gittikçe daba çok insanın İslam 'a girmesi
ve M uham m ed'in otoritesinin siyasi, sosyal ve dini bir lider olarak gittikçe
kuvvetlenm esi nedeniyle ilişkiler bozulm aya başladı. Yahudiler onun artan
güç ve kudretinden korkmaya başladılar ve İslam 'ı kendilerinin bölgedeki
üstünlüklerine potansiyel bir tehlike olarak gördüler.
M uham m ed'in ahit yaptığı en güçlü kabile olan Beni Kaynuka Yahudi-
leri M edine çevresinde otururdu ve özellikte savaş zam am nda çok tehlikeli
olurlardı. M üslüm anlarla yaptıkları M edine sözleşm esi em rince dışarıdan
saldırı olduğunda kanunen ve ahlaken M üslüm anlara yardım etmeye ve
M uham m ed'in düşm anlarıyla savaş yapmaya m ecburdular. Fakat Yahudi-
ter daim a düşm anca bir davranış içinde oldular. H er fırsatta Evs ve Hazrec
kabileleri arasındaki eski düşm anlıkları hatırlatıp, M üslüm anları birbirine
düşürm eğe çalıştılar. Kendileri ehl-i kitab ve tek Allah inancında oldukları
halde, "m üşrikler, m üm inlerden daha doğru yolda" diyerek taciz ettiler.
Sabahleyin M üslüm an olm uş görünüp, akşam inkâr ederek M üslüm anlar-
la alay ettiler. M uham m ed ve M üslüm anlar aleyhine şiirler yazdılar. Bu
yüzden M üslüm anlarla M edine'deki Yahudi kabileleri arasm da yapılan va
Halis ÇETİN
tandaşlık anlaşm asını ilk bozanlar bu Beni Kaynuka Yahudileri oldu. Müs-
lüm anlardan bir kadın, Kaynuka Yahudilerinden bir kuyum cunun diikkâ-
nında alış veriş ederken taciz ve saldırıya uğram ası üzerine karşılıklı birer
kişi öldürülm üş ama Yahudiler tekrar anlaşm ayı kabul etm em işlerdi. Ayrı-
ca Bedir S a v a ş ı 'n d a M üslüm anlara yardım edeceklerine antlaşm aya ihanet
edip M edine m ünaftklarıyla ve Kureyş ile birlik olup M üslüm anlara karşı
entrikalar çevirerek arkadan vurm uşlardı. Bu ihanetlerin artm ası üzerine
M uham m ed, Bedir savaşı dönüşü Beni Kaynuka'yı muhasara etti. K u şa m a
15 gün sürdü. Beni Kaynukalılar diğer Yahudi kabileleri ve m ünafıklardan
bekledikleri yardım ı görem eyince, teslim olmaya m ecbur oldular. Antlaş-
mayı, sözleşm eyi ve barışı bozdukları, birliğe ihanet ettikleri için öldürül-
m eleri gerekiyordu. Fakat M uham m ed onların M edine'den çıkarılıp Şam'a
sürgüne gönderdi.
Beni N adir Yahudileri de M edine Sözleşm esini im zalam ıştı. Fakat onlar
da Uhud yenilgisini fırsat bilip M üslüm anlara karşı düşm anca faaliyetler
başlattılar ve m ünafıklarla birlikte entrikalar çevirip Kureyş ile gizli kapaklı
işbirliği yaptılar. Tüm M edine halkım M uham m ed'e karşı kışkırttılar. Beni
N adir Yahudileri M edine'ye iki saatlik bir m esafede oturuyorlardı. Medine
Sözleşm esi gereği, M üslüm anların ödedikleri diyete Yahudi kabilelerinin
de katılm ası gerekiyordu am a bu tür yaşanan hiçbir paylaşım a kahim ayı ka-
bul etm ediler ve sözleşm eye uym adılar. Sözleşm eyi kendilerine hatırlatm a-
ya giden M uham m ed'in teklifini kabul etm iş gibi görünerek daha önceden
hazırladıkları suikast planını uyguladılar ve M uham m ed'i öldürm ek için
tuzak kurdular. M uham m ed'in üzerine evin çahsından bırakacakları bü-
yük bir taşla O 'nu ezerek öldürm ek istediler. Bu planı anlayan Muhammed,
oradan hızlıca ayrılıp M edine'ye döndü. Yahudilerin hızağım inananlarla
istişar ؟etti ve savaş karan verdi. Bu davranışlarıyla Beni N adir anlaşm ayı
bozm uşlardı. M uham m ed yine onların kalelerini kuşattıktan sonra teslim
olm uşlar ve sürgüne gönderilm işlerdi. Fakat sürgünde tüm zenginliklerini
feda ederek M ekkelileri ve bölge kabilelerini H endek Savaşı'na kışkırttılar.
M uham m ed, Beni Kurayza üzerine seter em ri verdi ve bir aylık kuşatm a-
dan sonra onları da teslim alarak M edine içindeki tüm Yahudi varlığına son
verdi. M uhamm ed, M edine içindeki Yahudi varlığına ve düşm anlığına son
verdikten sonra her savaş ve kuşatm ada düşm anlarla işbirliği içinde kendi-
sine saldıran çevredeki H ayber, V adil-K ura, Fedek, Teyma ve Taif Yahudi
kabilelerini de savaş ve sürgünler ile bertaraf etti.
Yahudi kabiieier ile yapılan savaşların aynı zam anda M ekkeli m üşrikler
ile yapılan Bedir, Uhud ve H endek savaşlarıyla çakışm ası tesadüf değil-
dir. Bu savaşların çoğunda M uhamm ed, kılıcını hile kınına sokm adan Ya-
hudiler üzerine yürüm ek zorunda kalm ıştır. Bunun iki asli nedeni vardır,
ön ceiik le Yahudiler M uham m ed'e karşı M ekkelilerin savaş planlarının her
aşam asında aktif olarak yer alm ışlardır. Onları savaşa kışkırtm ak, destek
" bulunm ak, savaşa m addi destek verm ek ve M uham m ed'i ar-
kadan vurm ak konularında tam bir işbirliği içinde olm uşlardır, ikinci ola-
rak ' ile antlaşm a ve görüşm elerinde ikiyüzlü davranarak
onun güçlü olduğu zam an yanında, zayıf olduğu zam an da karşısında yer
alm ışlardır. H er zam an ve şeraitte güce tapınm a Tanrı kom pleksi içinde
güçlü olana tabi olm uşlar M uham m ed'in zayıf anlarını da kollayıp arka-
dan vurm anın fırsatını değerlendirm işlerdir. Bu örnek olaylar, Yahudilerin
M uhamm ed ve M üslüm anlar karşısında daima sadakat duygularına riayet
' gösterir. Yahudiler; hedeflerine ulaştıracak her yolu mübah
saym ak; kim seyi kendilerine eşit görm edikleri için yaptıkları antlaşm aları
* geçersiz saym ak; kendilerini kutsal, seçkin ve günahsız bir
halk olarak gördükleri için kibir, gurur ve şım arıklık içinde her tiirlü güna-
hı m eşn ı saym ak; ahde vefa gösterm em ek; ihaneti doğal bir davranış kabul
etm ek; m enfaatlerine dokunulm adığı sürece güçlü ile dost görünmek; aksi
takdirde düşm an kesilm ek; antlaşm a yapm alarına rağm en
M üslüm anların karşılaştığı en ufak zor durum dan dahi istifade etm e yolu-
na gidip onlara tuzaklar ve hileler kurarak daha da büyük sıkıntılara sok-
mak; " * öldürm eye teşebbüs etm ek gibi davranışlar ile kendi
kazdıkları kuyulara kendileri düşmüştür.
rekli entrikalar çevirmekte, yalan ve iftira gibi ber türlü yola başvurm ak-
tadır. Bunun için münafıklar, sabip oldukları nitelikleri sebebiyle M uham-
med'e ve İslam'a kâfirlerden daba çok zarar vermişlerdir. Kuran'da müstakil
bir sureyle birlikte üç yüzden fazla ayetin münafıklardan bahsetm esi onlann
tehlikesinin boyutlarına işaret efcnektedir. Bu sebeple M üslüm anın imanım
zayıflatan, İslam toplum unun birliğini bozan bir iç ve gizli düşman olarak
m ünafığı ve özelliklerini bilm ek, Muhammed ve müminler için hem kendi-
lerini hem de dinlerini nifaktan koruma bakım ından çok önemlidir.
Muham m ed için M ekke dönemi, islam 'm çok zor şartlar altında yaşan-
dığı ve M üslüm anların her türlü işkenceye m aruz kaldıkları bir dönem-
dir. M ekke dönem inde M üslüm an olm ak, pek çok dünya nim etlerinden ve
m üşrik toplum daki saygınlıklarından feragat etmeyi gerektiriyordu. M üs-
lüm anların inandıkları için her türlü işkenceye m aruz kaldığı, çıkar sağla-
m anın aksine çok büyük fedakârlıkların yapıldığı, dolayısıyla inanm adığı
halde inandık diyerek ikiyüzlülük yapm ak için şartların m üsait olm adığı
M ekke dönem ine karşı, M edine dönem i, nifak hareketinin doğm ası ve ge-
lişm esi bakım ından daha elverişli idi. M uham m ed, hicret ettiğinde M edine
şehri, etnik açıdan Yahudiler ve A raplardan m eydana geliyordu. Yahudiler,
Beni Kaynuka, Beni Kureyza ve Beni N adir kollarından, A raplar ise E vs
ve H azrec kabilelerinden oluşuyordu. Bu iki Arap kabile arasm da uzun
zam andan beri kan davası ve savaşlar vardı. Kabile yapısına sahip M edi-
ne'de her kabile hukuki birlik oiuşturuyor, bizzat kendi başkanlan dışında
hiçbir siyasi otorite taram ıyorlardı. Medine'de, M üşrik Araplar, Yahudiler
ve çok az sayıda H ıristiyanlar vardı. A rapların büyük çoğunluğu m üşrik-
ti. M uham m ed'in M edine'ye hicret edip devlet reisliğini elde etm esinden
sonra İslam etkin bir güç haline gelm işti, işte bu dönemde M üslüm anların
önceden bilm edikleri, inançları itibariyle farklı bir züm re ortaya çıktı. Bu
insanlar gerçekten inanm ıyorlar, fakat toplum daki nüfuzlarını korumak,
m enfaatler elde etm ek ya da M üslüm anların gücünden korkm ak gibi ge-
rekçelerle M üslüm an görünüyorlardı. Yeni teşekkül eden bu grup m üna-
fıklardı. M ekke'de içinden gelerek inanan insan, tehlikelere göğüs gererek
inanıyor ve kim se korkusundan inanm ış görünm üyordu. M üslüm anlar
orada zayıf, m üşrikler ü ç lü y d ü . Fakat M edine'de M üslüm anlar güçlü ol-
duğundan, Evs ve H azrec kabilelerinden inanmayanlar, kabileleri içinde
tutunam ıyor, İslam 'a girm iş görünüyorlardı, işte bu sebepten dolayı nifak
hareketi başlam ış oldu. M ünafıkların ortaya çıkm asında tem el sebep Mu-
KUTSALIN GÖLGESİNDE
"Münafıklar; kalben inkâr, lisanen iman ederler (2: 8); müminleri bira-
kır, kafirleri dost edinirler (4:139); Allah'] ve müminleri aldattığmı sanırlar
(2: 9); kendi kendilerini kandınr, anlayamazlar (2: 9); kalplerinde şüphe
hastalığı vardır (2: 10); yalancıdırlar (2: 10, 63: 1); bozguncudurlar (2: 11);
inananlara 'beyinsiz/sefth/aşağılık' derler (2:13); inananlar yanında 'inan-
آده şeytanlarıyla baş başa kalınca da 'sizinieyiz' derler (2: 14); dine karşı
alaycıdırlar (2:14, 9: 64); azgınlık ve isyan içinde başıboş dolaşırlar (2:15);
hidayeti satar, sapıklığı satın alırlar (2:16); fitoecidirler (2:17); yanlışta inat
ederler (2:18); ölümden çok korkarlar (2:19); ibadetlerde tembellik ve ba-
hanecilik yaparlar (4:142); gösterişe çok önem verirler (4:142); iman-küfür
arası gezinirler (4: 143); nimette inanlarla hirtikte külfette ayrı olurlar (4:
141); gösteriş için mal harcarlar (2: 264); Muhammed'e ve müminlere karş]
içleri kin, nefret, haset ve intikam güdüsüyle doludur (3:118); inananların
başarısma üzülüp kayıplanna sevinirler (3: 153); sab]r ve tevekkül sahibi
olamazlar (3:154,168); ağrzlarıyla kalplerinde olmayan şeyleri konuşurlar,
ikiyüzlülük yaparlar (3: 167); korkaktırlar (3: 175); cimridirler (3: 180), her
em «؛itiraz ederler (4: 65); öğüt, nasihat ve hoşgörüden etkilenmezler (4:
66); savaşa gitmeyip bahane üretirler (4: 72); ahireti dünya karş]l]ğ] satar-
lar (4: 74); mazlumlan koruma ve kurtarmak için mücadele etmezler (4:
75); Allah dan çok insanlardan korkarlar" (4: 77).
©nlan birbirine düşürüp ihtilafa sokarak bölerler (4: 8); insanları doğru
yoldan saptırmaya çalışırlar (4: 113); Allah'm ayetleriyle alay ederler (4:
140); köle ile efendinin, soylu ile sıradanın, zengin ile fakirin, güçlü ile za-
yıfm eşit olmasını içlerine yediremezler ve karşı çıkarlar (4: 89); yalan söy-
lerler ve müşrik ve Yahudiler ile işbirliği içinde inananlara ihanet ederler
(5: 41);, Muhammed'in ve Kuranın sözlerini çarpıtıp farklı anlamlar yük-
leyerek fitile çıkarırlar (5: 41); önyargılıdırlar (5: 41); antlaşma yaptıkları
halde Muhammed'in ve Kurarim hakemliğini kabul etmezler (5: 43); gü-
nah, düşmanlık ve haram yemede yarışırlar (5: 62); zorluğa gelmezler (9:
42); sürekli yala© yere yemin ederler (9: 42); şüphe içinde bocalarlar (9: 45);
bozgunculuk yapmak ve fitne çıkarmakta uzmandırlar (5: 47); müminlerin
acısına sevinir, sevincine üzülürler, haset içinde kıvranırlar (5: 50); mal za-
afi ve düşkünlüğü içindedirler (5:58); izzet ve itibarı düşmanlarla ittifakta
ararlar (9: 59): Muhammed'i beğenmeyip aşağılayarak ve alaya alarak SÜ -
rekli hakir görerek eleştirirler (9: 61); Allah rızası yerine insanların rızasını
öncelerler (9: 62); 'şaka yapıyoruz' bahanesiyle din, Allah ve Muhammed
ile alay ederler (9: 65); kölülüğü emredip iyiliğe engel olurlar" (9: 67).
dini ve ahlaki önderliğini de tanım am aktadırlar: "O nlara: 'gelin, Allah'm el-
çisi sizin için m ağfiret dilesin' dendiği zam an başlarım çevirirler ve onların,
büyüklük taslayarak yüz çevirdiklerini görürsün" (63: 5). M ünafıklar, Mu-
ham m ed'e karşı kibirlenm ekle kalm az daha da iteri giderek O 'na hakaretler
edip alaya alırlar: "O nlardan kim i de gelip seni dinler. Fakat ؛
؛eni yamn-
dan çıktıkları zam an kendilerine bilgi verilm iş olanlara: 'D em in ne söyledi?'
derler. Onlar A llah'm kalplerini mühürlediği, keyiflerinin ardına düşmüş
kim selerdir" (47 :1 6 ); "içlerinden bazıları da Feygam ber'i incitirler: 'O , (her
söyleneni dinleyen) bir kulaktır.' derler. D e ki, (O), sizin için hayır kulağıdır.
Allah'a inamr, m üm inlere inanır, bizden inananlar için de (O), bir rahmettir,
A llah'm elçisini alaya alarak incitenlere acı bir azap vardır"(9: 61).
Kişisel ve kolektif Tanrı kom pleksi içindeki m ünafıkların her işleri riya
ve gösteriştir. M ünafıklar Allah'a ve ahiret gününe inanm adıkları için yap-
tikları iyilik, ibadet ve yardım ları gösteriş için ya da başkalarım n övgüsü-
nü kazanabilm ek için yaparlar. Yaptıkları güzel işleri bite bu dünya için
yapm aktadırlar. Çünkü A llah'a ve ahiret gününe inanm ayan bu insanlar
övünm ekten ve halk arasm da kibir satm aktan başka bir ödüle inanmazlar:
"Bunlar m allarım insanlara gösteriş için verirler" (4: 38). G österişlerinin
kaynağımdaki b ir başka sebep de m ünafıkların kadere im an konusunda da
şüphe ve çelişki içinde olm alarıdır. Bedir ve Uhud savaşma katılanları vaz-
geçirm ek isteyen m ünafıklar, "savaş hoş olm ayan ölüm e yol açar, bu yüz-
den savaştan sakınm ak gerekir" derken savaşta şehit olanlar için de "bizim
sözüm üzü tutsalardı, öldürülm ezlerdi" (3: 168) dem işlerdi. Fier tiirlü şart
ve durum u kendi lehlerine çevirerek kendi içindeki şüphe ve ihanetlerine
ortak aram aktadırlar, ihanetin kendine ortak arayan tek günah olm asının
gerçekliği burada da geçerlidir: "San a bir iyilik ulaşsa (bu) onların hoşuna
gitm ez ve eğer sana bir kötülük ulaşsa, 'B iz önceden (sefere katılm am akla)
başım ızın çaresine bakm ışız' derler, sevinerek dönüp giderler" (9: 50-51).
M ünafıklar sık sık karasızlığa düşüp im anla küfür arasm da bocalam ala-
rı sonucunda kendilerine karşı da güven hissini kaybederler. Bu durum
da onlan yavaş yavaş başkalarının tesiri altına sokar ve zam anla büsbütün
bir ilke ve değer kaybına uğrarlar: "Bunlar şeytanlarıyla baş başa kaldık-
larm da da 'em in olun biz sizinle beraberiz' derler" (2: 14). Kendi ayaklan
üzerinde duram ayan, ilke ve değer yönünde ahlaki bir erdem li d un ış ser-
gileyem eyen ve sürekli başkalarına ve özellikle de güce dayanma ve yaran-
m a lüzum u hisseden m ünafıklar, güç nerede ise "onur ve izzeti" de orada
aram aktadırlar: "O m ünafıklar m üm inlerin dışında kâfirleri dost edinirler.
İzzet ve kuvveti onların yanında m ı arıyorlar? Oysa bütiin izzet ve kuvvet
A llah 'ınd ır" (4:139).
KUTSALIN GÖLGESİNDE
M ünafıklar, nifak kelim esinin anlam ında bulunan "örtm e, gizlenm e"
ve "yer altındaki eanlının çıkış deliğini gizlem esi" eylem ine uygun olarak,
sürekli eylem lerini yalanla gizlem e ve kendilerini yem inle m azur gösterm e
gayreti içindedirler. "Ağızlarıyla, kalplerinde olm ayanı söyleyen" (5: 41)
m ünafıklar sürekli bir yalancılık içindedirler. Bir yalanlarını örtm ek için
daha büyük bir yalan uydurarak kendilerine yalandan bir dünya inşa eder-
ler: "M ünafıklar sana geldikleri zam an, 'senin m uhakkak A llah'm elçisi ol-
duğuna tanıklık ederiz' derler. Senin m uhakkak kendisinin elçisi olduğunu
A llah bilir ve A llah m ünafıkların yalancı olduklarına tanıklık eder" (63:1).
M ünafıklar hayatlarını "aldatm a" üzerine kurdukları için yalan onların asli
tabiatı haline gelm iştir. Bu yüzden de "onlar verdikleri sözü yerine getir-
m ekten geri durdukları gibi yalan söylem eyi de alışkanlık haline getirmiş-
lerdir" (9: 77). ü stelik tanıklıklarını "A llah'm adıyla şehadet ederiz" şeklin-
de yaparak yalanlarım A llah adına m eşrulaştırırlar. M ünafıklar, yalanlarım
örtm ek için yine yalan yere yem in ederek, sürekli yem ini bir kalkan olarak
kullanm a alışkanlığı içindedirler. M ünafıklar, sıklıkla ve gerekli gereksiz
yere yem in ederler. Bununla da inkârlarım , kötü niyetlerini gizlem ek ve
karşı tarafta oluşacak m uhtem el kuşkuları bertaraf etm ek istem ektedirler.
Bu nedenle sürekli "yem inlerini kalkan yapıp A llah'm yoluna engel olup"
(58: 16) "inananların yanında ise A llah adıyla yemin ederek onlarla bir ve
beraber olduklarını iddia ederler" (9: 56).
M ünafıklar büyük bir Tanrı kom pleksi ihtirası ve küçük bir kul komp-
leksi gerçeği içinde sıkışm ış olm anın doğurduğu kin ve nefretle yalanlarım
iftiraya dönüştürürler. O nlar suçluluk duygusunun saplantılı ruh hali için-
de iftiracı insanlar olarak. Tanrı kom pleksinden kul kom pleksine düşmenin
aşağılık duygusunun m anevi baskısı altında ezilen, kininden, hasedinden
ve kıskançlığından dolayı m uhatabım sosyal konum undan düşürm ek is-
teyen bir kişiliği tem sil ederler. M uhatabını sosyal konum dan düşürm ek
suretiyle kendisi, üstünlüğe kavuşm ak istem ektedir. M uham m ed ve ina-
nanlara iftira atarak onların zilleti üzerinden izzet devşirmeye çalışırlar. Bu
konuda en önem li örnek M uham m ed'in eşi A işe'ye ahlak dışı ve nam us dışı
davranışlarda bulunduğu iftirasının atıldığı "ifk " olayıdır ki bu olayda ina-
nanlar arasında da çok ciddi ahlak sorunları ve çatışm aları çıkmıştır. Birçok
konu ve olayda m ünafıklar, bu yalan ve iftiraları ite M üslüm anların arasım
açm ak istem işler, dolayısıyla da İslam 'ı zaafa uğratm ayı am açlamışlardır.
"İnananların arasında şüphe ve ahlaksızlığın yayılm asını isteyen" (24: 18)
ve "m üm inleri yapm adıkları şeylerle suçlayıp iftira eden" (33: 58) m ünafık-
lar böylece M üslüm an toplum un en önem li değeri olan "adalet, m erham et
ve sadakat" ilkelerine dayalı güven ve huzur iklim ini altüst etm eye çalış-
Halis ÇET؛N
mışlardır. inananların elindeki en büyük güç ve silah olan "gü v en " duy-
gusuna Sık sık in a n a n la rın أﺳﺎاا،ةل M uhammed'den
mueize istem eleri, her şeyle alay etm eleri, kehanette bulunm asını talep
etaıeleri, kayıp eşyalarm yerini sorm aları, cennet, cehennem ve m elekler-
le ilgili anlam sız ve alaycı sorular sorm aları, dillerini kılıç gibi kullanarak
bilm eceli ve istihzalı sözler söylem eleri, Yahudi din adam larıyla birlikte
M usa ve İsa gibi m ucizevi gösteriler yapm asını istem eleri hep bu güven
ilkesini zedelem eye yöneliktir. Bu bağlam da en basit ve yaygın davranışları
barış anlam ında "selam " verm ek yerine ölüm anlam ında "sam " demeleri
ve M uham m ed'e sürekli zavallı, saf ve aciz anlam m da "ü zü n " diye hitap
e b e le r id ir (9: 61).
M ünafıklar M edine sözleşm esinde geçen hüküm lere biat etm elerine ve
inananlarla bir olm alarm a rağm en savaşlara gitm ek konusunda isteksizlik
yapıp başkalarını da vaz geçirm eye çalışm ışlardır. Bedir ve Uhud savaşla-
rm da yarı yoldan dönüp inananlara ihanet ederken H endek savaşında da
m üşrik ve Yahudilerle birlikte olup inananlar hendek kazarken onlar da
inananlara tezaklar kazıyorlardı. M ünafıkların davramş biçim leri ve ahlak-
la n ile Yahudilerinki arasında tam bir benzerlik ve uyum vardı. H er ikisi de
M uham m ed güçlü iken itaatkâr, zayıf iken isyankâr idiler. H er ikisi de Mu-
ham m ed güçlü iken sadakat, zayıf iken ihanet içinde idiler. Bu yüzden mü-
nafıklar da tıpkı Yahudiler gibi savaş zam anlarında çeşitli bahaneler ileri
sürerek sözleşm elerine ihanet etm işlerdi. Bu, onların korkaklığından oldu-
ğu kadar aynı zam anda islam 'm güçlenm esini istem em ek ve M üslümanları
güç durumda bırakm ak a m a a da taşıyordu. Münafıklar, savaş hakkm da bir
ayet indirildiği zam an ilk tepkileri korku ve şaşkınlıkhr: "O nlar, 'keşke bir
sure inse' derler. Açık ve kesin hüküm lü bir sure indiğinde ve içinde savaş-
tan söz edildiğinde, kalplerinde çürüklük bulunanların sana, ölüm korkusu
yüzünden baygınlık geçirm iş kim seler gibi bakhğm ı görürsün" (47:20). Mü-
nafıklar savaşı em reden ayet nazil olunca adeta sarsılmakta; sara nöbetine
tutulm uş gibi gözleri korku ve baygınlık dolu bir şekilde M uhammed'e bak-
maktadırlar. Korku adeta m ünafığın mizacıyla bütünleşm iştir. M üm inlere
ait her sesi kendi aleyhine sanm akta (63: 4) ve m üm inlerden A llah'tan daha
fazla korkm aktadırlar (59:13). Böyle korkak bir ruh haletine sahip olan mü-
nafığm savaş em ri gelince başvuracağı ilk yol bir takım yalan ve bahaneler ile
izin istem ektir. Gücü, kuvveti ve zenginliği yerinde olan münafıklar, bu işi
görm ekten aciz olan kadınlarla beraber geride kalm ayı savaşa tercih ederler:
"Savaş izni geldiğinde 'bırak bizi, oturanlarla birlikte oturalım " (9: 86) veya
"evlerim iz açıkta ve korum asız" diyerek ?eygam ber'den izin istiyorlardı;
bunların istediği kaçm aktan başka bir şey değildi" (33: 13). M ünafık savaşa
KUTSALIN GÖLGESİNDE
katılsa bile inananlara yük olm aktan başka bir işe de yaramıyorlardı: "Şa-
yet onlar sizinle beraber sefere çıkm ış olsalardı, size bozgunculuktan başka
katkıları olm ayacak ve sizi fitneye düşürm ek için aranıza sokulacaklardı;
içinizde onlara kulak asacak olanlar da vardır" (9: 47).
M ünafiğm diğer özelliklerinden biri de m ala karşı çok düşkün olm ası-
dır. Dünyevi hırsı onu cim ri bir hale getirm iştir. Savaşa katılm az ama gani-
m et paylaşm aya gelince kendisine de pay verilm esini isteyerek bu konuda
M uham m ed'i ve m üm inleri incitecek sözler sarf etm ektedirler. M ünafık-
lar, m enfaatlerini korum ak ve yaptıkları kötülükleri gizlem ek için sürekli
yalana başvururlar. M uham m edi ve m üm inleri inandırabilm ek için yalan
yere yem ini bir kalkan olarak kullanırlar. M ünafıklar kaza ve kaderi Al-
lah'm belirlediğine inanm azlar. A llah yolunda savaştan kaçarak ölüm den
kurhılduklarm ı zannederler. Şehit olan m üm inler için 'b izi dinleselerdi
öldürülm ezlerdi' diyerek M üslüm anların düşüncelerini bozm aya çalışır-
lar. M ünafiklar, M üslüm an toplum içerisinde iftira ve spekülasyonlarıyla
toplum un huzurunu bozm aya çalışırlar. M uhamm ed'e ve ailesine iftira
ederek hem gizli em ellerini gerçekleştirm ek için uygun zem in hazırlam ak
hem de M uham m ed le M üslüm anların arasım açmak isterler. M ünafığın
bir başka özelliği de dini ve m anevi değerleri alaya alm asıdır. Kuran ve
m üm inlerle alay ederler. M uham m ed'e lakap takarak itibarını zedelem ek
ve sözlerini tesirsiz hale getirmeye çalışırlar. M ünafığın diğer bir özelliği
de, islam 'm inanç esaslarım hafife alm ası, İslam 'ın önem verdiği ibadetleri
yerine getirm ede isteksiz davranm asıdır. Yaptıkları ibadetleri ise gösteriş
için yaparlar. A llah yolunda harcam a yapm a konusunda cim ri davranır ve
sadakayı verirken ihtiyaç sahibine de eziyet ederler. M ünafiğm en belirgin
Halis ÇETİN
vasfı karakterinin bozuk olm asıdır. M ünafığın, dışı ile içi, inancı ile yaşantı-
sı dili ile kalbi sürekli çatışm a halindedir. M ünafık, psikolojik olarak kişiliği
bozulm uş, hiçbir ilke ve değeri kalm am ış, bunun neticesinde de kim liksiz
b ir hale gelmiştir:
"Dyleyse kim size saldırırsa onun saldırdığı gibi siz de ona saldırın"
(2:194).
"Size ne oluyor ki Allah yolunda ve: 'Rabblmiz bizi halkı zalim olan bu
ülkeden çıkar bize katından bir veli (koruyucu sahib) gönder bize katın-
dan bir yardım eden yolla' diyen erkekler kadınlar ve çocuklardan zayıf
bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?" (4: 75).
Halis ÇETİN
"İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkâr edenler ise tağut yolun-
da savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz şeytanın
hileli-düzeni pek zayıftır" (4: 76)
M uham m ed evrensel bir din ve m isyon ile geldiği için en önem li amacı
evrensel Tann kom pleksini tem sil eden dönem in büyük devlet ve impa-
ratorlukları ile de "adalet, m erham et ve sadakat" üzerine ilişkiler geliştir-
meye, onlara "gerçeğ i" m üjdelem eye çahşti. هgün için dünya üzerinde
evrensel Tanrı kom pleksi içinde bulunan Roma, Bizans, İran, M ısır, Hin-
distan, İskenderiye, Çin gibi egem en devletler vardı. Bu yönde de onlara
önce barış m ektupları, sonra barış elçileri, sonra barış antlaşm aları sundu.
Tüm bunları kabul etm eyip onu yalanlayan veya yok etm ek için seferber-
lik ilan eden düşm anlarla da savaştı. Bu yüzden M uham m ed'in M ekke'den
M edine'ye hicretinin ilk yılından itibaren ölüm üne kadar geçen sürenin iki
yılı hariç neredeyse savaş m eydanlarında geçm iştir . هrahm et peygam beri
olarak sadece söz, asa ve kalem değil savaş peygam beri olarak da kılıç ku-
şanm akla em ir olunm uştu. Bu savaşlarda M uham m ed'in bizzat katıldıkları
gazve, kendisi katılm adığı halde yapılan seferlere de seri^ye adı verildi. Bu
gazve ve seriyyelerin bir kısm ı M ekkeli m üşriklerle, bir kısm ı Yahudi kabi-
leleriyle, bir kısm ı da M ekke ve M edine dışm daki Arap kabileleri ve büyük
devletler ile yapılm ıştır. M uhamm ed, yaklaşık o hız savaşı bizzat komuta
etm iş, seksene yakın da seriyye birlikleri gönderm iştir. M uhamm ed; Bedir,
Uhud, Hendek, Beni Kureyza, Beni M ustalik, H ayber, M ekke'nin fethi. Hu-
neyn ve Taif gibi on büyük savaşta da bizzat çarpışm aların içine girmiştir.
M uham m ed'in m isyonu ister söz ister kılıç kuşanarak herkesin anlayacağı
dil ite "göklerin ve yerin yegane maliki/kralı" olan Tanrı A llah'ın egemenlik
iddiasını ve öğretilerini insanlara ilan etm ekti. Tıpkı M usa ve İsa gibi:
"D e ki: 'Ben, bana uyaHarla birlikte, kendimi Allah'a teslim ettim'. Ve
kitap verilenlerle ümmilere de ki: 'Biz de teslim oldunuz mu?' Eğer tes-
lim oldularsa, gerçekten hidayete ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse, artık
sana düşen yalnızca tebliğ etmektir. Allah, kulları hakkıyla görendir" (3:
20 ).
"Ey peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer (bu görevini)
yapmayacak olursan, O'nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. Allab seni
insanlardan koruyacaktı r" (5: 67).
400
KUTSALIN GÖLGESİNDE
"Elçimize düşen, ancak apaçık bir tebliğdir. Elçiye tebliğden başka (yü-
kümlülük) yoktur" (5: 99)
"Şayet onlar, sırt çevirecek olurlarsa, artık Biz seni onların üzerine bir
gözetleyici olarak göndermiş değiliz. Sana düşen, yalnızca tebliğdir" (42:48).
401
Halis ÇE"riN
M uham m ed, İslam 'a davet için hüküm darlara elçilerle m ektuplar gön-
derdiği sırada, B izans'ın him ayesinde bulunan Suriye'de Busra Emiri Şü-
rahbil, gönderilen elçiyi öldürttü. Bir elçinin öldürülm esi, tarih boyunca
bütün toplum larda insanlığa ve hukuk kurallarına aykırı bir davramş sa-
yıldığı gibi, gönderene de en büyük hakaret ve m eydan okum a demekti.
Bu sebeple M uhamm ed, üç bin kişilik bir kuvvet hazırlayarak yola çıkardı.
M uhamm ed, Şürahbil ve m aiyetinin İslam 'a davet edilm esini, kabul e ^ e z -
lerse savaşılm asını emretti. İslam ordusunun hareketini Şürahbil duydu ve
H ristiyan Arap kabilelerinden ve Rum lardan oluşan 200 bin kişilik büyük
bir ordu kurdu, iki taraf arasında gerek sayı, gerek silah ve teçhizat bakı-
m ından büyük bir fark vardı. M ute adı verilen bu savaşta bütün komutan-
lar şehit olunca H alit başa geçti ve orduyu yeniden tertipledi. Ö ndekiler؛
arkaya, arkadakileri öne, sağdakileri sola, soldakiler! sağa aldı. Böylece
düşmana, yardım için yeni kuvvetler gelm iş intibaını verdi. Sabah olunca
da ansızın şiddetli bir hücum a geçerek, düşm anı bozguna uğrattı. Bu fır-
şattan yararlanarak, askerini ustalıkla geri çekti, istem ordusunu büyük bir
felaketten kurtardı. Büyük bir kayba uğram adan M edine'ye döndü.
M uhamm ed, dönem inin en büyük devletiyle böyle bir savaştan sonra
yine dönem inin en büyük ve savaşçı Arap kabilesi olan Hevazin ile savaştı.
M ekke'nin fethinden sonra bu kabile büyük bir endişeye düşm üş savaş-
m azlarsa sıranın kendilerinde olduğuna karar verm işlerdi. Talf'teki büyük
KUTSALIN GÖLGESİNDE
kabileler ve etraftaki birçok kabile ite birleşerek 20 bin kişilik büyük bir
kuvvette H uneyn Vadisi'nde toplandılar. Bu harekâtı, ölüm -kalım savaşı
sayıyorlardı. Bu sebeple kadınlarını, çoeuklarını, bütün hayvanlarını ve
kıym etli eşyalarım da beraberlerinde getirdiler. Ya savaşı kazanıp M uham-
m ed'i ve dinini ortadan kaldıracaklar ya da bu uğurda bütün kabileler tüm
fertleriyle birlikte öleceklerdi. M uhamm ed, M ekke'de şehrin idaresini dü-
zenlem ekle m eşgulken tüm kabilelerin Huneyn'de toplandığını öğrendi ve
12 bin kişilik bir kuvvette derhal düşm ana karşı harekete geçti. İslam or-
duşu hem M ekke'nin fethinin verdiği g u ru r, أﻟﻞ؛ااde sayı, silah ve teçhizat
bakım ından çok güçlü olm asının kibri ite şım ararak "artık bu ordu yenil-
m ez" diyorlardı. Kendilerini kolektif Tanrı kom pleksi esir almıştı. Bu savaş
inananların güce, ihtişam a, çoklukla övünm enin kibrine neden olan kişisel
ve kolektif Tanrı kom plekslerinden arınm a savaşı idi. iki ordu H uneyn va-
dişinde karşılaşti. İslam ordusunun öncü kuvveti, sabah karanlığında per-
vasız ve tedbirsizce ilerlerken pusuya düştüler ve dağılıp geri çekildiler.
Ö ncü kuvvetlerin geri çekilm esi gerideki birliklere de sirayet edince büyük
bir panik içinde yenilm ez sanılan ordu, daha savaş başlam adan dağılıp kaç-
m ağa başladı. M uham m ed'in herkese yaptıkları ahit ve biatleri hatırlatm ası
üzerine kaçanların çoğu tekrar dönüp geldiler ve düşm ana saldırıp onları
hezim ete uğrattilar: "E y müm inler, şüphesiz Allah size birçok savaşta oldu-
ğu gibi H uneyn gününde de yardım etti, o gün Çokluğunuz size gurur ver-
miş, böbürlendirm işti. Fakat bu çokluğun hiç bir faydası olmamış, yeryüzü
bütün genişliği ile başınıza dar gelm işti. Sonra gerisin geriye dönüp kaç-
mıştım z. Bu hezim etten sonra Allah, Peygam berine ve m ü'm inlere sükünet
veren rahm etini indirdi, görm ediğiniz askerler (m elekler) gönderdi, inkâr
edenleri azaba uğrattı. Kâfirlerin cezası işte budur" (9: 25-26). Düşm anlar-
dan kaçanları Evtas ve Taif savaşlarıyla da tam am en yok ettiler.
Tanrı Allah, "bü tün dinlerden üstün kılm ak üzere, Peygam berini, hi-
dayet ve hakikatin/gerçeğin dini ile gönderm enin" (48: 28) gereği olarak
dinini kısa sürede tüm A rabistan bölgesine yaymıştı. İslam 'ın tüm böl-
gede aşırı derecede güçlenm esinden ve kendi dinlerini tehdit em esinden
rahatsızlık duyan H ıristiyanlığın tem silcisi Bizans im paratorluğu, Arabis-
tan'ı işgal etm eye ve M uham m ed ve dinini yok etmeye niyetlendi. Bunun
için, Suriye'de ve A rabistan'ın kuzeyinde bulunan H ıristiyan Arapları ve
Rum ları, M üslüm anlara karşı savaşa hazırlıyordu. M üslüm anlığın Araplar
arasm da süratle yayılm ağa başlam ası, H ıristiyanların evrensel Tanrı komp-
leksi taassubunu körüklüyordu. M uhamm ed, Bizans'm ani bir baskın ite
geleceğine inanarak hem en Bizans'a karşı seferberlik ilan etti. Uzun bir yol,
kuvvetli bir düşman, kurak ve aşarı sıcak bir m evsim vardı. Muhamm ed,
Halis ÇETİN
"Ey iman edenler, ne oldu ki size Allah yolunda savaşa kuşanın denil-
diği zaman yer(iniz)de ağırlaşıp kaldınız? Ahiretten (cayıp) dünya haya-
tına mı razı oldunuz? Ama ahirettekine (göre) bu dünya hayatının yararı
pek azdır. Eğer savaşa kuşanıp çıkmazsanız, © sizi pek acı bir azapla azap-
landıracak ve yerinize bir başka topluluğu getirip değiştirecektir. Siz O'na
hiçbir şeyle zarar veremezsiniz. Allah her şeye güç yetirendir" (9: 38-39).
"Diğerleri günahlarını ؛tirat ettiler onlar salih bir ameli bir başka kö-
tüyle karıştırmışlardır. Umulur ki Allah tevbelerini kabul eder. Hiç şüphe-
r i z ^ ^ bağışlayandır esirgeyendir" (9:102).
Tebük seferi öncesi yaşanan tüm bu Tanrı kom pleksi sorunlarına rağ-
m en kısa zam anda 30 bin kişilik büyük bir ordu toplandı. Uzun ve me-
şakkatli bir yolculuktan sonra Tebük'e varıldı. Fakat gerek Bizans, gerek-
se Arap kabilelerinde hiç bir harekete rastlanm adı. 30 bin kişilik İslam
ordusu H ıristiyan Arap kabilelerini sindirm işti. İslam ordusunun kuvvet
ve azam eti gösterilm iş m aksat hâsıl olmuştu. Bu yüzden daha fazla ileri-
ye gitm eğe lüzum görülmedi. Tebük'te 20 gün kaldıktan sonra M edine'ye
döndüler. Bu savaş M uham m ed'in bizzat katıldığı en son gazvedir. Tebük
seferinde savaş olm amış, fakat pek çok güçlük yenilerek kuvvetli bir ordu
KUTSALIN GÖLGESİNDE
Tanrı Allah, M usa ve İsa'ya yaptığı gibi bu ideal toplum için de ideal
m üm in tipi belirledi: "M üm inler yalnızca Allah'a inanacak, yalnızca ona
ibadet edecek ve yalnızca ondan korkup sakınacaklar" (10: 104); "Allah'ı
her şeyin üzerinde tutacaklar" (2: 165); "A llah'tan başka ilah aram ayacak-
lar" (6: 19); "Allah'a hiçbir şeyi ortak/şirk koşm ayacaklar" (5: 72); "hiçbir
kuşkuya kapılm adan im an edecekler" (49: 15); "gaybe im an edecekler" (2:
3); "h er şeyin A llah'tan olduğuna inanacaklar" (9: 51); "tek am açları Al-
lah'ın rızası olacak" (2: 265); 'A llah 'ın em irlerine kesin ve gönülden boyun
eğecekler" (3: 199); "Allah'a güvenip dayanacaklar ve yardım ın ancak Al-
lah'tan olduğuna inanacaklar" (9: 129); "K uran'a kuvvetle bağlanacaklar"
(6: 92); "Allah'a asla nankörlük etm eyecekler" (27: 40); "kıyam et ve ahiret
gününe kesin olarak inanacaklar" (42: 7); "gelecek endişesi taşım ayacaklar"
(2: 268); "kadere tam im an edip zorluklar im anlarından d d ü r e m e y e c e k "
(57: 22-23); "A llah'm dinini her yerde tebliğ edecekler" (33: 39); "gizli yada
KUTSALIN GÖLGESİNDE
açık infak edip zekatı gereği gibi verecekler" (13: 22); "sözlerine, biatlerine
ve em anetlere riayet edecekler" (70: 32); "insanlara iyiliği em redip kötü-
lükten alıkoyacaklar" (3 :1 1 4 ); "hoşgörülü ve bağışlayıcı olacaklar" (2: 263);
her işte ve her hüküm de adaletli olacaklar" (4: 58); "sabırlı ve tevekküllü
olacaklar" (16 :4 2 ); tevazu ve alçakgönüllülük içinde yaşayacaklar" (32:15);
"yalan ve yapm ayacakları şeyleri söylem eyecekler" (61: 2-3); "yoksulları,
kim sesizleri, yetim leri, düşkünleri, çaresizleri koruyup gözetecekler" (76:
8); "zulm e, günaha ve suça destek olm ayacaklar" (60: 1); "barıştırıcı ve uz-
laşhrıcı olacaklar" (4: 114); "insanların arkalarından konuşm ayacak ٧
؛؛ku-
sur araştırm ayacaklar" (49: 11-12); "anne babaya, akrabalara ve kom şulara
iyi davranacaklar" (4: 36); "A llah'ın verdiği nim etlere şükredip evladı, pa-
rayı, m alı, cam, ilmi, zam anı vs. A llah yolunda harcayacaklar"; "insanlara
sevgi, saygı ve m erham etle davranacaklar"; "bollukta ve darlıkta cöm ertlik
yapacaklar"; "ahlaklı ve hayalı yaşayacaklar"; "elinden ve dilinden kim se-
ye zarar gelm eyecek" (13:20,251); "güvenilir insan olacaklar" (26:178); "kö-
tülüğe en güzel şekilde iyilikle karşılık verecekler" (23: 96); "küfür, zina,
faiz, kumar, içki v b." (5: 90-91) gibi davranışlardan kendilerine koruyacak-
lar. Bunlara benzer yüzlerce özellik ile inşa edilmeye çalışılan ideal m üm in
toplum unun karşısındaki en büyük düşm an da yine Tanrı kom pleksi idi.
İster kişisel, ister kolektif, isterse evrensel Tanrı kom pleksleri olsun onlar
da m üm inler için cazip şeylerdi. Tıpkı M usa ve İsa gibi M uham m ed'in top-
lum u için de sm av bu Tanrı kom plekslerinden kurtulm ak ve ideal bir top-
lum kurmaktı.
M uham m ed'in ideal bir toplum kurm ak için savaşm ası gerektiği ilk
düşm an birer insan olm aları nedeniyle m üm inlerin doğalarından ve ruh-
larm dan kaynaklı kişisel Tanrı kom pleksleri idi. ikinci büyük sorun ise
kabileciliğin, bedevi külterün, atalar dininin kısaca İslam 'da cahiliyye ola-
rak adlandırılan İslam öncesi dönem in kolektif/yerel Tanrı kom pleksleri-
nin zam an zam an ortaya çıkma ve geçm işe dönm e özlem lerinin varlığı idi.
Üçüncü düşm an ise evrensel Tanrı kom pleksi olan kibir ve güç ile başka
insanların ve toplum ların kaderine hükm etm e ihtirasıydı. Bu ihtirasın mü-
m inlerin güçlü ve üstün dönem lerinde ortaya çıktığı ve bununla sınava tabi
tutuldukları Kuran'da sık sık anlatılır
407
Halis ÇETİN
İsa'ya kadar her peygam berin yüz yüze geldiği Tann kom pleksi m odelleri-
ni oniara anlatarak uyarm aya çalıştı, ö z ellik le M usa ve kavm ine geniş yer
vererek onların da aynı Tanrı kom plekslerine düşm em eleri İçin ikazlarda
buiundu. Tanrı Allah, diğer m illetler gibi M uham m ed'in inananlarını da
"korku, açlık, m allardan, canlardan ve ürünlerden eksiltm ekle" (2: 155),
"kitap verilenlerden ve şirk koşm akta olanlardan birçok eziyet görm ekle"
(3 :1 8 6 ), "şer ve hayırla, kötülük ve iyilikle" (21: 35), "bazısını bazısıyla" (6:
53) ve "kim ini kim ine göre derecelerle üstün kılarak" (6: 165) İm tihan etti.
Yoksa evrensel kutsal yasa gereği "insanlar sadece im an ettik demekle sı-
nanm adan bırakılm azdı" (29: 2-3). Bu im tihanda sınanıian şeyler insanların
doğalarındaki ve ruhlarındaki Tanrı kom pieksi idi. Tann ile şeytanın in-
sanları im tihan etm e konusunda üzerinde anlaştığı bu smav insanlığın son
sınavıydı. Bu yüzden m üm inlerin kişisel Tann kom pleksleri açısından bu
sınavdaki en büyük düşm am doğalarındaki ve ruhlarındaki kom pleksleri
ortaya çıkarm akla m ahir şeytandı. Şeytan, tüm insanlığı olduğu gibi bu son
m illeti de "yoldan çıkarm ak için aynı yola koyulm uştu":
"Ve onlar, maiianm insanlara gösteriş olsun diye intak ederler, Allah'a
ve ahiret gününe de İnanmazlar. Şeytan, kime arkadaş olursa, artık ne
kötü bir arkadaştır o" (4: 38).
"Ey iman edenler, İçki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın
işlerinden olan pisliklerdir, öyleyse bunlardan kaçının; umulur ki kurhı-
luşa erersiniz. Gerçekten şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin
düşüi"mek, sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vaz-
geçtiniz değil mi?" (5: 90-91).
"İş hükme bağlamp-bitince, şeytan der ki: 'Doğrusu, Allah, size gerçek
olan vadi vaat etti, ben de size vaatte buiundum, fakat size yalan söyle-
d im "(14:22).
"Ey adem oğulları, ben size ant vermedim mi ki: Şeytana kulluk etme-
yin, çünkü, o, sizin için apaçık bir düşmandır" (36: 60).
KUTSALIN GÖLGESİNDE
Şeytan görevi olan insanlardaki Tanrı kom pleksini ortaya çıkarm ak için
onların doğalarındaki "ölüm süzlük ve m utlak iktidar" ihtirasım tahrik etti.
Bunun için tıpkı kendisinin yaptığı ve Adem'e yaptırdığı gibi "kibirlenm ek"
yeterli idi. Bu yüzden Şeytan insanlara; "haram ve kirli şeylerin yenm esini";
"çatışm a ve güvensizlik içinde olunm asını", "fakirlikten ٧
؛؛gelecekten kor-
* "çirkin hayasızlıklar yapılm asını"; "intikam ve kötülükler ya-
pılm asım ", "eşlerin, kardeşlerin, baba-oğulun birbirine düşm an olm asını",
"h er ibadetin insanlara gösteriş olsun diye yapılm asını", "içki, kumar, dikili
taşlar ve fal okları ite insanlarm arasına düşm anlık ve kin düşürülmesini ve
ibadetlerden alıkonm asını", "çeşitli kışkırtm a, vesvese ve iğvalar ite günaha
" "insanlara am ellerini çekici göstererek kibirlenm esini",
"güç ve üstünlük ite övünülm esini", "atalar dinine sadık kalınm asını", "ya-
lan vaatlerle insanların kandırılm asını", "m al ve serveti saçıp savurulması-
nı, israf, lüks, gösteriş ve ihtişam a yönelinm esini", "kötü sözlerle insanlarm
aralarım açıp düşmanlık sokulm asını", "insanları tahrik edip birbirleri üze-
rine kışkırtarak sürekli savaşların olm asını", "d in ve Allah hakkında bilgisi
olm aksızın tartışıp durulm asını", "Allah'm ayetlerinin çarpıtılm asını", "ger-
çeğin ters yüz edilmesini, günahlara düşkün olunmasını, yalancılıkta yarı-
şılm asım ", "dünya hayatının güzelliğiyle oyalam lm asım ", "uzu n emeller,
arzular ve ihtiraslar peşinde koşulm asını" emrederek onlann doğalarındaki
ve ruhlarındaki Tanrı kom plekslerini ortaya çıkartıp kibir ite "Tanrı gibi"
olm alarım sağladı. Şeytan, inananların kalbine giden bir yol mutlaka buldu.
Çünkü Tanrı Allah, "inşam bir zaaftan yaratm ıştı" (30; 54) ve şeytan da bu
zaafm Tann kom pleksi olduğunu tarihi tecrübeleriyle çok iyi bilmekteydi.
"biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir
dilekte bulunduğu zaman, şeytan, omm dilediğine (bir kuşku veya sapma
unsuru) katıp bırakmış olmasın" (22: 52-53).
Halis ÇETİN
"Ey insaniar, h؛ç şüphesiz Allah'm vaadi haktır; öyleyse dünya hayah
sizi aldatmasın ve aidatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah'm adım kullanarak)
aldataıasm. Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu
düşman edinin, o , kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin halkından
olmağa çağırır" (35: 5-6).
A sandaki Tanrı kom pleksi zaafını ortaya ç ık a r a n bir başka kişise) Tan-
rı kom pleksi kaynağı da insanın doğasm da var olan "n efis"tir. Bu o denli
önem li bir kaynaktır ki "insanlar üzerinizdeki tek sınanma yüküm lülüğü
de kendi nefisleri" (5:105) olm uştu. Çünkü "gerçekten de nefis, var gücüyle
kötülüğü em redendir" (12: 53):
"Her ümmet içinde kendi nefislerinden onlarm üzerine bir şahit getir-
diğimiz gün, seni de onlar üzerinde bir şatet olarak getireceğiz" (16: 89).
"Kendi nefsinin zalimi olarak (böylece) bağına girdi (ve): 'Bunun sonsu-
za kadar kuruyup yok olacağım sanmıyorum' diyerek kibirlendi" (18: 35).
410
KUTSALIN GÖLGESİNDE
İnananların kişisel Tanrı kom plekslerine karşı im tihan edilm elerinin iki
asli unsuru olan şeytan ve nefis onların doğalarındaki "Adem kom pleksi-
ne" yani "ölüm süzlük ve m utlak iktidar" arzusuna yönelik tahrik ve teş-
viklerde bulunm uşlardır. Şeytan ve nefsin biri dışarıdan diğeri ise içeriden
inananların doğalarındaki Tann kom pleksini ortaya çıkarmalarınm ilk yolu
on lan "hevalarıhın" tutsağı haline getirm ektir ki, heva dünyevi bir beklenti
ile ilahi beklentileri satm aktır. Tanrı kom pleksinin kaynağı olarak da insa-
nm "kendi hevasını ilah edinm esidir". Bu durum sadece inananlar için de-
ğil bizzat M uhamm ed için de geçerlidir: "Sen on lan n dinlerine
411
Halis ÇETİN
"Eğer hak, onlarm heva (istek ve tutku)larına uyacak olsaydı hiç tar-
tışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve herşey) bozulmaya
uğrardı. Hayır, biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunu-
yoruz, fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar" (23: 71).
"Şimdi Rabbinden apaçık bir belge üzerinde bulunan kimse, kötü ame-
li kendisine 'süslü ve çekici gösterilmiş' ve kendi heva (istek ve tutku)ları-
na uyan kimseler gibi midir?" (47: 14).
Kuran, İnsanların "kendi hevasm ı ilah edinm esini" kişisel Tanrı kom p-
leksi olarak tanım lar ve bu konuda yüzlerce örneklerle bu durumu açıklar.
"K end i hevasını ilah edinm enin" sebebi olarak da "dünya hayatının çekici
kılınm ası" (2: 212), "kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılm ış altm ve gü-
müşe, salm a güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvetin
insanlara 'süslü ve çekici' kılınm ası" (3 :1 4 ), "dünyada iktidar olmayı, güç,
ihtişam ve m alların arzulanır kılınm ası" (10: 88) gösterilir. Bu arzuların kö-
keninde de insanın "ölüm süzlük" ihtirasının doğurduğu "uzu n em ellere
kendini kaptırm ası" (47: 25) anlatılır. U zun em el ise "dünya nim etlerine"
(21: 3), "güce, m ülkiyete ve gösterişe" (89: 20), "çokluk ve çoğunluk olma
gibi üstünlük ile kibirlenm eye" (102: 1) tutku, şehvet ve ihtirasla bağlan-
m aktan kaynaklanm aktadır. Bu داه؛ nedeniyle "kadınlara, oğullara,
4ئ
KUTSALIN GÖLGESİNDE
kantar kantar yığılm ış altın ve güm üşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve
ekinlere duyulan tutkulu şehvet İnsanlara 'süslü ve çekici' kılındı. Bun-
lar, dünya hayatinin m etaldir" (3: 14). Dünya hayatının m etalarma tutku
ile bağlanm ak Tanrı A llah ve öğretilerine karşı şüphe * neden
olur. "K alpleri kuşkuya kapılanlar ise kuşkularında kararsızlığa düşerek"
(9:45) yoldan çıkarlar, © ysa gerçek "m üm in olanlar, ancak o kim selerdir ki,
onlar, Allah'a ve Resûlü'ne im an ettiler, sonra hiçbir kuşkuya *
Allah yolunda m allarıyla ve canlarıyla cihad ettiler, işte onlar, sadık (doğ-
ru) olanların ta kendileridir" (49:15).
İnsanlardaki Tanrı kom pleksinin bir başka kaynağı ise doğalarında var
olan aceleciliktir. "Aceleden yaratılm ış" (21: 37) olan "insanlar gerçekten
de çok acelecidirler" (17: 11). Bu yüzden insanlar "iyilikten önce kötülük
konusunda acele davranarak" (27: 46) hakkında bilgisi olm adıkları şüpheli
şeylerin peşinde koşm aktadırlar. Oysa nefislerinin em rettiği bencilliğe ve
ihtirasa karşı sürekli iyilik ve m erham et ite davranm aları em ir olunm uştur
(4: 128). "G erçekten de insan, 'bencil ve haris' olarak yaratddığı" (70: 19);
insanların "doğaları kıskançlığa ve bencil tutkulara hazır (elverişli) kılın-
d ığı" (4 :1 2 8 ); "korku ve gelecek endişesi ile bencilleştiği" (3 3 :1 9 ) için "ço-
ğunluğu tuğyanları ve İnkârları içinde şaşkınca dolaşır bir '
(7:186).
413
Halis ÇETİN
414
KUTSALIN GÖLGESİNDE
bir ve iktidar ihtirası iie kendi npfetiprim Tann ilan edip "Tanrı gibi" olmaya
çalıştıklara kişisel Tanrı k o m p le si ﺳﺪ idi. Bu yüzden M uhamm ed, en bü-
yük ve en zorlu sefer olan Tebük savaşı dönüşü ordusunun "bundan daha
büyük savaş m ı olur?" itirazlarına rağm en "artık küçük savaştan büyük
savaşa (nefis/kişisel Tanrı k o m p l^ sk؛ri) dönüyoruz!" diyerek kişisel Tanrı
kom pleksleri ile olan m ücadelenin ne denli asli ve önem li olduğunu ilan
etm iştir. Bu gerekçe ile insanlığa b ir m üjde ve m erham et kaynağı olarak
gelen M uham m ed kendisine inananlara Kuran diliyle: "yeryüzü üzerinde
alçak gönüllü olarak yü rü m ek^ rü " (2 5 :6 3 ), "sadece Allah'a tevekkül etm e-
lerini" (3: 160), "h er türlü n im ^ e d e ü l f e t e de sabredip sabırda yarışma-
ların ı" (3: 200), "m ala ٠
olan ««؛ rağmen, onu yakınlara, yetimlere,
yoksullara, yolda kalm ışa, isteyip dilenene ve kölelere (özgürlükleri için)
verm elerini" (2:177), "bollukta da darlıkta da infak etm eleri, öfkelerini yen-
m eleri ve insanlar ü z e r i n d i haklarından bite bağışlayıp vaz geçm elerini"
(3:1 3 4 ), "sü rekli m erham et üzere ohıp iyilik yaparak kendini Allah'a teslim
etm elerini" (4: 125), "kendilerine yapılan kötülükleri bağışlam alarını" (4:
149), "söz, ahit, biat ve ؛V i z i t e l e r i n e sadık kalm alarını" (5:13), "insanlara
karşı affedici ve hoşgörülü im a la r ım " (24: 22), "sadece A llah'ın rızasını
arayıp kazanm ak amarayla nefislerini ve onun arzularını satm alarını" (2:
207) em rederek her türlü kişisel Tann kom plekslerinden arınm alarının yol-
larını öğretti.
415
Halis ÇETİN
Kui hakkı yalnızca birinin m alını gasp etm ek, nam usunu kirletmek,
hakkını ödem emek, tercihlerine saygısızlık yapm ak veya öldürm ek gibi
m addi şeylerle sınırlı olm ayıp yalan söylem ek, em anete ihanet etmek, SÖ-
zünde durm amak, gıybet etm ek, su-i zanda bulunm ak, iftira etmek, kalp
kırm ak, onuru sarsacak kelim eler kullanm ak, hoşa gitm eyecek şakalar yap-
m ak gibi günlük hayatta çok karşılaşılan m anevi taciz ve tecavüzleri de
kapsar. Bu konuda M uhamm ed: "ü z erin d e kul hakkı olan ölm eden önce
m utlaka ödesin veya helâlleşsin! Çünkü ahirette, altının ve m alın değeri
olm az . هgün, kul hakkı ödeninceye kadar kim se cennete girem ez"; "K ul
hakkına zulm etm ekten kaçının, zira zulüm kıyam et günü sahibini saran ka-
ranlıklar olacaktır. Kul hakkı yem e hırsı insanları birbirinin kanlarını dök-
meye, haram ları helal saym aya kadar sevk ed er"; "K im bir karış kadar yere
zulm ederek sahip çıkm ak isterse yedi kat yerler boğazm a geçirilir"; "K im in
yanında bir insanm vakarım sarsan husustan veya değeri olan bir şeyden
zulüm ile elde edilm iş bir hak varsa altın ve güm üşün olmayacağı kıyam et
günü gelm eden önce bu dünyada iken ödesin. A llah kendi haklarım dilerse
bağışlar ama asla kul hakkım bağışlam az"; "K im bir kişinin hakkım, mis-
vak ağacından kesilm iş küçük bir dal bile olsa, alırsa A llah ona cehennemi
vacip, cenneti haram kılar"; "M üflis parasım , m alm ı kaybederek iflas etm iş
kişi değildir. H ayır asıl m üflis kıyam et günü nam az, oruç, zekat, sadaka
vesaire sevabıyla birlikte gelip de ama 'şuna sövdü, şuna iftira attı, şunun
kalbini kırdı, şunun m alına zarar verdi, şunun hakkım yedi, şunun ırzma,
namusuna, canına zarar verdi' diye am el deflerine yazılm ış kim sedir. Eğer
o kul diğer kulların borcunu ödeyem ezse bu günahlarla birlikte cehennem e
girer" demektedir.
416
KUTSALIN GÖLGESİNDE
417
Halis ÇETİN
düşm anlarınızdan fevkalâde çok olm anıza rağm en kalbinizdeki vehin yani
'dünya sevgisi ve ölüm korkusu' nedeniyle helak olacaksınız" diyen Mu-
ham m ed, inananları bekleyen kişisel Tanrı kom pleksi kaynağı olan "dünya
sevgisi" konusunda uyarılarda bulunur. Onun ikinci ve asli uyarısı da yani
vehnin kaynağındaki Tanrı kom pleksi doğası tehdit unsuru ise vehim'dir.
Vehim, insanların kendinde olm ayan bir nitelik veya nicelik değeri hakkın-
da "var olduğu zannı içerisinde güç ve hak iddiası" içinde bulunmasıdır.
Kesinliği belli olm ayan ancak gerçek olm a olasılığı düşük olan bilgi-düşün-
ce-inanç hakkında "kesin inançlılık" sergilem e; bir güç ve hak iddiası ite
evham a kapılıp şüphe ve kurunhı içinde iktidar peşinde koşma; hakikatin
sadece kendi lehine ve çıkarına olan şüphe ve tereddüt taraflarına inanıp
gerçeği gizleyerek adalet ve hukuk yozlaştırm ası içine girm ek; hakikat tu-
tiılm ası içinde zanna m eyletm ek; bir nesne, bir bilgi, bir olay, bir fiil, bir
kişi, bir kolektivite veya bir ااالﺳﺄال؛ا nitelikleri ve nicelikleri hakkında
bilgi eksikliği içinde fikir sahibi olup kesin hüküm ler ite kıyaslam alar ve
yargılam alar içinde bulunm ak; gelecekte olabilecek bir ihtim al ve hayaller
şüphesi içinde (kom plo sendromu) bu gün üzerinde ve hakkında tasarrufta
ve tasallutta bulunm ak; gerçekte var olm ayan bir şeyin var olduğuna, ya da
vuku bulm am ış bir şeyin vuku bulm uş olduğuna veyâhut vuku bulm ası
ihtim âli az olan bir şeyin m utlaka vuku bulacağına şeksiz şüphesiz inan-
m ak ve bu inancı kendine dâvâ kılm ak hastalığına düçar olm ak; bilgi sahibi
olm adıkları hâlde hadlerini aşıp vehim lerini m utlak bilgi zannetm ek; bil-
giyi güç aracı yapm ak ve güçlülerin hizm etine sunmak; kendi vehimlerini
gerçeğin ta kendisi diye başka insanlara tekebbür içinde em poze etmeye
çalışm ak vehm e dayalı Tann kom pleksi kaynaklarıdır ki cehalete dayalı ca-
hiliyye kültürünün en asli özelliğidir.
418
KUTSALIN GÖLGESİNDE
"Bedevilerden öyleleri vardır ki, infak ettiğini bir cereme sayar ve sizi
felaketlerin sarıvermesini bekler. Kötü felaket onları sarsın. Allah işiten-
dir, bilendir" (9: 98).
Tanrı Allah yerel/kolektif geleneksel Tanrı kom pleksi kaynağı olan ca-
hillyye kültürünün sosyal ve ahlaki boyuhm u oluşturan bedeviliği yeni
m edeniyet dininin "sınırlarını bilm em eye yatkın ve elverişli" bir kültür ik-
lim i olduğu için "inkâr ve nifak bakım ından en şiddetli" düşm an olarak
419
Halis ÇETİN
Size bir ،as، bir haber getirirse, bilmeyerek bir topiuluğa zarar verip yap-
tığınıza pi^— ı atmamak için o haberin doğruluğunu araştırın. Ey iman
edenleri ﺀﺀ،aptallık bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden
daha iyitücİK. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar ken-
dilerinden د iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakap-
larla ؛a ğ n a m L îmandan som a fasıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe
e tm e z e ?ilimli liri ta kendileridir. E^ iman edenler! Zarının bir-
çoğundan a ، n n . Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusur-
lanru ve mahKMÖyetterirü araştırmaym. Birbirinizin gıybetini yapmaym.
Herhangi صﺀ ﻗﻪkardeşinin etini yemekten hoşlanır ٠١■? işte bundan
tiksindinizاس؛ karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok
kabul edenden çak meriıamet edendir. Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi
bir erkek ve bar dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve
kabilelere aymkdc Allah katında en değerli olanınız, O'na karşı gelmekten
en çok a t « u n A ı ^iphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar
olandır. Bedevds- iaıan ettik' dediler. De ki: 'im an etmediniz fakat boyun
eğdik' deyin.ﺿﻪ iman kalplerinize girmedi. (Ey Muhammed!) De İri:
'Siz Allah'a d â n ö i mi ü retiyorsunuz? Oysa Allah, göklerdeki ve yerdeki
her şe y i ﻣﺎ . A f a k her şeyi hakkıyla bilendir7. Müslüman olmalarını bir
lühıfta b u h am g ş gfbi ةااد hatırlatıp minnet ediyorlar (başa kakıyorlar).
De ki: 'Mûstömam olm anızı bir lütuf gibi bana hatırlatıp durmayın. Tam
tersine eğer doğra kimselerseniz sizi imana erdirmesinden dolayı Allah
size lütufta babmnmştur” (49:1-17).
421
Halis ÇETİN
"Ya da: 'Bizden önee ancak atalarımız şirk koşmuştu, biz ise onlardan
sonra gelme bir kuşağız; İşleri batıl olanların yaptıklarından dolayı bizi
helak mİ edeceksin?' dememeniz içte" (7:173).
KUTSALIN GÖLGESİNDE
Demişti ki: 'Ben size atalannızı üstünde bulduğunuz şeyden daha doğ-
ru olanmı getirmiş olsam da ﺣﻤﺺOnlar da demişlerdi ki: 'Biz, kendisiyle
gönderildiğiniz şeye kafir olanlarız" (43: 24).
İslam ile tanışm adan önce özellikle Arap yanm adası putlarm yaygm
olduğu bir bölgeydi. Hübel, Lat, M enat ve Uzza adh putlara büyük saygı
duyuluyordu. Adem'den itibaren insanlar, yaradılış gereği sürekli bir ilah
arayışının içerisinde olmuştur. Sem avi dinlerin ortaya çıktığı Ortadoğu
bölgesi de bu arayışm en fazla yaşandığı coğrafya idi. Bazı kavim ler kalp-
lerindeki bu ilah anlayışım somut olarak ortaya çıkarmanın kolay yolunu
bulm uş, kendilerine taş veya benzeri m addelerden putlar yapmışlardı. Ki-
m ileri bunlara ilahlık atfederken kim ileri de Allah'a ulaşm anın en kısa yolu
nazarıyla baktı. Arap Yarımadası, putlarm yaygm olarak görüldüğü bir böl-
geydi. Araplar, özellikle Hübel, Lat, M enat ve Uzza adlı putlara çok saygı
duyuyordu. Cahiliye dönem inin sem bol putlarından olan Hübel, Arapların
kutsallık atfettikleri 360 putun içinde en büyüğüydü. Hübel ismi ibranice
"H a -B a l" kelim elerinden türeyip "Tanrı gibi" anlam ına gelmektedir. Kırnu-
zı akikten insan şeklindeki bu put, M ekkeli m üşrikler tarafından "fal okları"
ile insanların falma/kaderine bakıp kehanetlerde bulunm ak için tapılıyordu.
Lat, Hicaz bölgesinde saygı duyulan diğer putlardan biriydi. Lat kelim esi
tanrıça anlam ına gelen "el-ilah e" kelim esinden türetilmiştir. Lat, beyaz bir
taştı. M üşrikler bu taş için kurbanlar kesiyor, hediyeler sunarak etrafında
kadın erkek tavaf ediyordu. M ekke şehrinin üç baş tanrıçasından biri de
Uzza adlı puttu. Uzza kelim esi tanrının aziz sıfatının dişili olan "azize"den
gelm ektedir. Yunanlılara ait tanrıçaların bu coğrafyadaki yansımasıdır. Ca-
hiliye devrinde Kureyşliler, Uzzayı sık sık ziyaret eder, hediyeler getirir ve
kurbanlar adayarak dua ederdi. Araplar için Lat ve Uzza ile birlikte, M enat
adlı put da tanrının kızlarından biri olarak kabul ediliyordu. Siyah bir kaya
parçası olan Menat'a ait bir ev, hediyelerin konulm ası için ayrılmış bir oda
ve bu evde görevli bir de bekçi bulunuyordu. Menat, "ölüm , kader, talih"
anlam larına gelmektedir. M enat'm görevi ise yağmur yağdırm ak ve insan-
ların doğacak ve ölecek kişiler için taleplerini karşılamakta.
Tüm bu putlar Tanrıya ait bir gücün tem silcisi olarak "Tanrı gibi" mis-
yon görm ekte idi. Yerel/kolektif Tanrı kom pleksinin din inancı Tanrı Allah
ife birlikte atalarının kültlerini tem sil eden "Lat, Uzza ve üçüncü put olan
M enat" (53: 19-20) gibi bir takım totem ve putlara tapınm aktı. Bu konuda
tam da İsrail halkı gibi düşünüp "bunlar Allah katında bizim şefaatçileri-
KUTSALIN GÖLGESİNDE
m izdir" (10: 18), "Allah dileseydi ne biz şirk koşardık, ne atalarım ız ve hiç-
bir şeyi de haram kılm azdık" (6: 148) diyorlardı. Bu konuda "iftira ederek
ona kızlarından, oğullarından, ^ y ^ m b e r le r d e n , rahiplerden, din adam la-
rından, m eleklerden, einlerden, şeytanlardan, doğadaki canlı ve cansız var-
lıklardan" ortaklar ve putlar yaratıyorlardı (4 :48, 6: 41, 6: 80, 9: 31). Böylece
dinlerinin ve Tanrılarının üstünlüğüyle gururlanıp kibirlenerek "Allah ve
Resulü bize boş bir aldanıştan başka bir şey vaat etm iyor" (33: 12) diye-
rek "dinlerini bir oyun ve eğlence konusu edinip dünya hayatının mağrur
m ütekebbirleri" (6: 70) oluyorlardı. Cahiliyeye ait "şüpheler içinde kurun-
tularla kendilerini yanıltıp aldatıyorlar" (57: 14), "Allah'a ve elçisine isyan
edip onların sınırlarını aşıyor" (4 :1 4 ) ve Tanrı kom pleksi içinde "büyüklük
taslayıp böbürleniyorlardı" (4: 36). Tanrı Allah ve dini konusundaki bedevi
taassup ve gurur içinde her türlü "ihaneti ve nankörlüğü" (22: 38) yapıp
"d in i em ir ve öğretiler hakkında peygam berle çekişip tartışıyorlar" (3: 61),
"k a ş göz hareketleriyle alay ediyorlar" (1 0 4 :1 ) ve sürekli "h ileli tuzaklarla
intikam alm a hesapları" (54: 44) güdüyorlardı. Yeni m edeniyet dinini yok
etm ek için "hileli düzenler kuruyorlar" (3: 120), "insanları tehdit, iftira ve
ödüllerle doğru yoldan ve gerçeklerden alıkoym ak için gece-gündüz hileli
düzenler kurup A llah'ı in k ^ etm elerini ve O 'na eşler koşm alarını em redi-
yorlar" (34: 33) ve "inanm ayacakları halde insanlarda şüphe oluşturm ak
için peygam berden sürekli m ucizeler istiyorlardı" (6:109). Tanrı kom pleks-
lerini arkasına gizlem ek için yarattıkları putlarının hiyerarşik "Tanrı gibi"
düzenlerinin ve ٠düzenin sağladığı ayrıcalıklarının yok olm am ası için di-
reniyorlardı.
etm ek" (29: 46); "başka ulusların topraklarına, yurtlarına, m allarına ve in-
sanlarına m irasçı kılındığında adaletle hükm etm ek" (33: 27); "onur, erdem
ve iktidarm yalnızca Allah katında ve A llah için olduğuna inanm ak" (57:
29); "korku değil güven üzerine bir m edeniyet inşa etm ek" (59: 2); "başka
topluluklarla yapılan ahit ve sözleşm elere ihanet etm em ek" (5 9 :1 1 ); "ken-
dilerine apaçık belgeler geldikten sonra fırkalara ayrılm am ak" (98:4). Çün-
kü Tanrı Allah'a göre, gerçek geldikten ve bilindikten sonra yerel/kolektif
Tanrı kom pleksinin doğurduğu kibir ve nankörlük içinde inkâr edip insan-
la n kolektif değerler ve kategorik ayrım lar üzerinden "fırkalara ayıranlar
yaratılm ışların en kötüleridir" (98: 6).
karm alarını ister, (önceki toplulukları helak eden en asli ortak unsur olarak
da kolektif Tanrı kom pleksinin kaynakları olan Adem kom pleksinin yani
"ölüm süzlük ve m utlak iktidar arzusunun" ve şeytan kom pleksinin yani
"ötekinden daha üstün/hayırlı olm a iddiası kibrinin" d oğu rd u ^ ı komp-
lekslere dikkat çeker, (؛؛
)zellikle inananları "yeryüzünde yerleştirip iktidar
sahibi kıldığında m arufu (iyilik ve adalet) em retm ek ve m ünkerden (kö-
tülük ve zulüm ) sakındırm ak m isyonu" (22: 41) yani adaletle hükm etm ek
konusunda u y a rır . أﻟﻬﺴﺎ؛إ "yeryüzünde insanları doğru yola iletip yö-
nelten önderler kılıp" (32: 24) "yeryüzündeki zalim yönetim ler tarafından
zayıf bırakılm ışları korum ak" (28: 5) ve "bizi halkı zalim olan bu ülkeden
çıkar, bize katından bir veli (koruyucu sahip) gönder, bize katından b ir yar-
dım eden yolla diyerek feryat eden erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf
bırakılm ışlar adına m ücadele etm ek" (4: 75) sorum luluğu yükler. Kolektif
Tanrı kom pleksinin ürünü olarak "iktid arın bozuculuğuna ve m utlak ikti-
darın m utlaka bozuculuğuna" inanan Tanrı Allah "kendisine inananlardan
öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç
ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendileri-
ne yerleşik kılıp sağlam laştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe
çevirecektir" (24: 55) ki insanlar arasında da korku ile değil güven ile ikti-
dar kurup hükm edip adaletle yönetebilsinler. Çünkü Tanrı A llah kolektif
Tanrı kom pleksinin panzehrinin adalet olduğunu çok iyi bilm ektedir ki
inananlara göklerin egem enliğinin yeryüzü iktidarım em anet ettiğinde de
onlara "em anetleri ehline (liyakate) teslim etm elerini ve insanlar arasında
hükm ettiklerinde adaletle hükm etm elerini" (4: 58), "kendileri, anne-baba-
la n ve yakınlarının aleyhine (düşm anlarının lehine) bile olsa, A llah için şa-
hitler olarak adaleti ayakta tutm alarım , adaletten dönüp hevalarına (kolek-
tif Tann kom plekslerine) uym amalarım , gerçeği değiştirm ek için dillerini
KUTSALIN GÖLGESİNDE
lan n ı" (17: 16), "varlık İçinde şım anp yoksullan aşağılam am alannr" (56:
45) ve "erdem li bir şekilde varlıklı olanların yoksullara verm ekte eksiltm e
yapm am alarını ve insanlara karşı kibir v e ^ ™ ﻫﺎاااوyerine affedici ve hoş-
görülü olm alarım " (24: 22) em reder, istisnasız dünyaya ait her şeyin bir
im tihan vesilesi olduğunu belirten Tanrı A llah inananlarına "h er imtihanda
'Ben/Biz' ve 'Benim/Bizim' olanlarm aslında tam am en Allah'a ait" (2: 156)
olduğu bilinci içinde olm alarım tavsiye eder.
H. y e n ! d ! n ! n y e n ! k a v r a m s a l DÜNYASI: k ! ş ! s e l ,
KOEEKT! ؟VE EVRENSEL TANRI KOMPLEKSLERİNİN EZELİ
ve EBEDİ ö r n e k l e r i
Tanrı Allah ve Muhamm ed, evrensel bir din ve m edeniyet getirm iş olm anın
gereği olarak bir gün dinlerinin ve onu tem sil eden inananların tüm dünya-
da egem en olm a gücüne ve im kânına ulaşacakları müjdesini de sık sık veri-
yorlardı. Fakat önem li olan bu egem enliğin "n asıllığı" değil "n için liği" idi.
Bu yüzden de Kuran aracılığıyla sürekli evrensel Tam ı kom plekslerine kar-
şı uyanlarda bulunuyorlardı. Kuran evrensel Tanrı kom pleksi konusunda-
ki sorunları hem geçm iş m illetlerin tekebbür ve isyanları hem de bazı örnek
kişi ve kurum ların prototipi üzerinden aç]klamaya çalışıyordu. Bu yüzden
isim lerden ziyade evrensel Tanrı kom pleksinin özelliklerine ve kaynakları-
na vurgu yapıyor ve inananları "gü ç ve iktidar" ile sınandıklarında bu has-
talıklara düşm em eleri konusunda uyarıyordu. Kuran belki yüzlerce evren-
sel Tam ı kom pleksi özelliğinden bahsetm esine rağm en bu özellikleri birer
"id eal tip " olarak üç kişi/kurum şahsında evrensel kavram lara ve alanlara
taşıyordu: Firavun, Karun ve Belam.
431
Halis ÇEİİN
Tanrı Allah- hem Adem 'den M uhamm ed'e kadar ezeli ve ebedi Tanrı
ve Tanrı gibiler arasm daki m ücadelelerin sürekliliğini, hem Musa, Isa ve
M uham m ed'in ortak evrensel m isyon sürekliliğini, hem de gelecekte ina-
nanlarur karşılaşacağı Tann kom plekslerinin özelliklerini anlatmak ama-
cıyla Firavun, K anın ve Belam gibi ideal tipleri örnek verir. Evrensel Tann
kom pleksinin kaynağı olarak iktid an ve yönetim i hedeflemiş siyasal sis-
tem ler egem en düzenini devam ettirebilm ek için bu üçlü sacayağı üzeri-
ne inşa olunm uşlardır. Bu üç sacayağından biri eksik olduğunda ٠siyasal
sistem in devamı oldukça zor olmuştur. Belli bir zaman sonra yok olma-
ya başlam ışlardır. Bu üçlü sacayağında; iktidarı, egemen gücü ve evrensel
Tanrı kom pleksini tem sil eden kişi/kurum Firavun olm uşken; bu evrensel
Tanrı kom pleksi sistem inin mal, m ülkiyet, para gücünü tem sil eden kişi-
li^ k u ru m Karun; bu sistem in sosyal, dini ve ahlaki boyutunu yani halkın
inançları üzerinde tahakküm sağlayan, onları yönlendiren, insanların dini
inançlarını pasifize eden veya başka alanlara kanalize eden kişilik/kurum
olarak da Belam örneği verilm iştir. Evrensel egem enlik tarihi boyunca isim-
leri başka ama özellikleri aynı olan bu Tann kom pleksleri yeryüzü kötülük
düzenlerinin ortak yöneticileri olm uşlardır. Bu kum lu düzenin içerisinde
egem en iktidara boyun eğm eyip uyum suzluk gösterenler egem en güç tara-
fm dan hem en yok edilm işlerdir. Musa, İsa ve M uham m ed'in hikâyelerin-
deki ortak yan da işte bu düzenlere m eydan okuma iradesidir. Kendilerini
"Tanrı gibi" gören bu güçlere karşı her üçü de gerçek "Tanrı R A B" adma
savaş verm işlerdir.
rıezdinde kabul edilm esinin sağlanması için ise dini ve hukuki gerekçele-
re ihtiyaç vardu. işte bu iki zulüm ve kibir egem enliğine dini ve hukuki
m eşruiyet sağlayan ’ da Belam'dır. Bu yüzden evrensel
"adalet, m erham et ve sadakat" m isyonuna sahip Kuran, inananlarım bu
üçlü evrensel "zulüm , terör ve ihanet" am açlı Tanrı kom plekslerine karşı
uyarılarda bulunur. Kuran, önem ine binaen evrensel Tanrı kom pleksinin
baş tem silcisi olan Firavuna iki yüze yakın ayette yer verir: "in an an bir top-
lum için gerçek bir örneklik olm ak üzere, M usa ve Firavun'un haberlerini"
(2 8 :3 ) insanlara uyan olarak anlatir:
"Firavun, Musa'ya şöyle dedi: 'Seni biz küçük bir çocuk olarak alıp
aramızda büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarım aramızda geçirdin,
"(böyle iken) sen o yaptığın işi yaptm (adam öldürdün). Sen nankörler-
densin" (26:18-19).
M ü 'm in olan bir k a v im için hak olmak üzere, Musa ve Firavun'un ha-
berinden (bir bölümünü) sana okuyacağız. (28: 3).
"Firavun dedi ki: 'Ey önde gelenler, sizin için benden başka ilah ol-
duğunu bilmiyorum. Ey Haman, çamurun üstende bir ateş yak da, bana
yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa'nın ilahına çıkarım, çünkü gerçekten
ben onu yalancılardan (biri) sanıyorum ". هve askerleri, yeryüzünde hak-
sız yere büyüklendiler ve g ere k ten bize döndürülmeyeceklerini sandılar.
(28: 38-39).
M usa'nın m ücadele ettiği evrensel Tann kom pleksi tem silcisi Firavun
yine evrensel bir kişilik/kurum olarak Kuran tarafm dan evrensel bir örnek
Halis ÇETİN
434
KUTSAUNGÖLGESİNDE
Firavun kaynaklı evrensel Tann kom pleksi sistem leri aym zam anda
korku siyaseti, korku yönetim i, korku egem enliği ve korku biyerarşisi dü-
zenleridir: "Firavun ve kavm inin kendilerine işkence etm esinden korku-
ya düştükleri için kavm inden bir grup gençten başka kim se M usa'ya im an
etm edi. Çünkü Firavun yeryüzünde kibir ile tanrılık iddia eden ve baddi
aşanlardan id i" (10: 83). Güven değil de korku siyasetini insanların doğa-
lan ve ruhlarına sindirerek egem en olan Firavun, halkı sadece bedenlerine
sahip olarak köleleştirm ekle yetinm eyip aym zam anda akıl ve ruhlarına da
hâkim olarak kullaştirm ak istem ektedir. Bu yüzden Firavun egem enliği al-
tm da yaşayan halk, em ek ve m ülkiyet özgürlüğüne sahip olm adıkları gibi
düşünce ve inanç özgürlüğüne de sahip olm ayıp büyük bir korku ve endişe
içinde yaşam aktaydılar. Bu büyük korkunun neticesinde yukarıda belirtil-
diği üzere M usa'ya gerçekten inananların sayısı da oldukça az olmuştur.
M usa'ya inanan kim selerin sayıca az olm alarının sebebi, Firavun'un kendi-
sine m uhalefet eden kim selere dehşetli işkenceler ve katliam lar uygulam a-
sidir. Firavun, uyguladığı bu cezalarla da M usa'ya inananları dinlerinden
döndürmeye çalışm ış hatta insanların başka bir düşünceye veya dine ina-
nıp inanm am a yetkisini dahi kendi uhdesine alm ıştır: "Firavun: 'Ben size
izin verm eden önce © 'n a im an ettiniz öyle mi? M utlaka bu, halkı buradan
sürüp-çıkarm ak am acıyla şehirde planladığınız bir tuzaktır, ö y ley se siz
buna karşılık ne yapacağım ı bileceksiniz" (7:123).
Firavun, Tanrı kom pleksinin kakmağı olan "Tanrı gibi" olm a iddiası aşa-
m aşım geçip bizzat Tanrılık iddiasında bulunm uştur, insanlara "sizin en
yüce rabbiniz benim !" (79: 24) diyecek kadar kibre ve isyana yönelm iştir.
Firavun'a, "B en sizin en büyük tanrm ızım " dedirten d u y ^ ı, insanın do-
ğasındaki ve ruhundaki üstünlük, yetkinlik ve m uktedir olm a isteğinin
ürünüdür. Tanrı kom pleksi kul kom pleksi olm adan var olam ayacağı için
de sürekli insanları fakirlik ve zulüm ite yönetiyor, kurduğu hiyerarşik dü-
zeni korku ve tehdit ile sürdürüyordu. Fakat Firavun, hastalık derecesinde
kendisini tanrı konum unda gördüğü ve inandığı halde (28: 38; 26: 29) bü-
yücü rahiplerden m edet umm uş, sadece yönetim de etkin olacakları vaadi
ite değil ama aynı zam anda büyü yapm aları konusunda da onlara baskı
uygulayarak (20: 73) M usa'ya karşı m ücadeleye girişm iştir. Firavun aslmda
büyücü rahiplere inanm am asına rağm en halkın gözünde M usa'yı sihirbaz
gibi gösterm ek için sihirbazları gayrete getirmeye ve M usa karşısında bu
büyücülerin galip gelebilm elerini tem in etm eye hatta bunun için de onlara
KUTSALIN GÖLGESİNDE
egem enliği altm da m evki v e m akam vaat etm eye yönelm iştir (26: 40,42).
Ancak yaptıkları büyülen، işe yaram adığını gören ve gözleri gerçeğe açı-
lan rahipler, M usa'nm g e lin liği m ucizelerin Tanrı RAB katindan olduğu-
nu anlam ış ve im anetmişlerdir. Firavun bu defa im an eden sihirbazlara
zulüm ve işkence yafama ^ n i ş t i r : "Firavun dedi ki: Dem ek siz, benden
izin alm adan ona im an «■Hiniz! Şüphe yok İd bu, yerleşik Kıpti züm resini
yurtlarından s ü r m ^ için, sizin şehirde beraberce planladığınız, gizli bir
oyundur. Am a yakında bileceksiniz başınıza gelecekleri!" (7 :123). Böylece
M usa'nın öğretilerine olduğu gibi, onu tasdik eden sihirbazların imanları
hakkında da şüpheler uydurup ortaya atm akta ve kam uoyunun zihnini bu-
ﺍﺳﺲ ، ﺱ. Bu ned«ıle kavm inin, M usa'ya inanm alarm a engel olsun
diye, o anda halkın akim a çeşitli şüpheler koym aya çalışm ıştır. Yaymaya
çalıştiğı şüpheler ise Musa ile sihirbazların m aksatlarının, güya aralarında-
ki anlaşm aya göre, hâkim unsurların ülkeden çıkarılacağım , rejimin değiş-
tirileceğini ve hâkim iyetlerinin sona erdirileceğini öne sürm ek olmuştur.
437
kültürlerin tanrıları gibi M ısır ta n n ia n da kendilerini yaratan insanların
am açlarına, arzularına ve korkularından korunm alarına bizm et ettiler. Tıp-
kı diğer m edeniyetlerde olduğu gibi M ısırlılar için hayat ve evren birbi-
ri ile karşıtlıklardan oluşan b ir ikilik düzeniydi. İkilik düzeninin tanrıları
da birbiriyle çatışan ve egem enlik kurm ak isteyen ikili tanrılardı. Tanrılar
arasm da da büyük b ir hiyerarşik düzen ve bürokratik yapı vardı. M ısırlı-
lar aynı hiyerarşik ve bürokratik düzeni piram it m ükem m elliğinde yeryü-
zünde de gerçekleştirdiler. Çeşitli asil soylar ve kabileler kendi tanrılarının
ve doğal olarak da kendi iktidarlarının egem enliği için tıpkı tanrılar gibi
savaştılar. En büyük savaş da en büyük tan n kabul edilen korku ve ölü-
mü tem sil eden © siris'in (ölüler diyarının efendisi) altında yer alan Set ve
H on ıs'u n savaşıdır. Böylece her iki tanrı çatışm ası bir yandan korku, şiddet
ve kaosu (Set) diğer yandan da güven ve düzeni (Horus) kişiselleştiriyordu.
Bu kişiselleştirm ede "yeryüzü tannsı/Tannnın oğlu" olan Firavun da yine
güven ve düzenin tem silrisi tann-kral olarak ortaya çıkıyordu. Firavun bu
çok katm anlı ve aşın hiyerarşik bürokrasi ortamm da tann lar ile uyrukları
arasm daki ilişkiyi sağlıyordu. Bu bürokratik yapının tüm dünyevi ilişkile-
rini ise tapm aklara bakm akla görevli m hban sınıfı ve din bürokrasisi üst-
lenm işti. Korku hem en arkasından iktidarı yaratm ış ve iktidar da korkuya
dayanan bir tannlar ve insanlar hiyerarşini ve bürokrasisini yaratmıştı. Bu
yüzden Firaım n ve dini bürokratik egem enler insanları kendileri için değil
sahip oldukları bu dinsel hiyerarşik düzenin devamı için desteklem elerini
istiyordu: "Firavu n'un halkının din bürokratları: 'N e yapıyorsun, seni ve
senin tanrılannı terk etsinler, ülkede bozgunculuk yapsm lar diye M usa ile
inananlarını kendi hallerine mi bırakacaksın?' dediler" (7:127).
çıkm ış bir topium id i" (43: 54). Toplum un güce doğal olarak da güç göste-
risi olan ihtişam a tapınm a doğasım çok iyi bilen ve bu nedenle de Kuran'da
"güç/ihtişam/azamet/hâkimiyet/ordu sahibi" (89:10) olarak anılan Firavun,
insanların boyun eğm esini sağlam ak için m uhteşem tapm aklar, piram itler
ve binalar yaptırm ıştır. Firavun idaresinin en belirgin özelliklerinden bi-
risi de kutsallaştırm aya çalıştıkları kendi m ezarları yani piram itlerdir. Bu
piram itlerin yaru sıra, yukarıya doğru incelerek yükselen ve tepesinde kü-
çük birer piram it örneği bulunan dikilitaşlar da şehirlere Firavunlarm hâ-
kim iyet alam eti olarak dikilm iştir, ö y le ki bu kuleler ile daha önce Tanrı
kom pleksi kaynağı olarak ifade edilen Babil kulelerindeki gibi ihtişam a ta-
pm m aya yönelinm iş ve Tann RA B'be m eydan okunm uştur: "Firavun dedi
ki: 'E y benim danışm anlarım ve devlet adam lanm ! Ben sizin benden başka
b ir ilahınız olduğunu bilm iyorum . Haman! Haydi, benim için tuğla ocağını
tiıtiıştiır, balçığı pişir, fazlaca tuğla imal ettirip benim için öyle yüksek bir
kule yap ki, belki de om m vasıtasıyla yükselip M usa'nın Tanrısını görürüm!
Aslında, ben onun yalancının biri olduğu görüşündeyim !" (28: 38).
Tanrı Allah, önem ine binaen Firavun'un şahsında evrensel Tanrı komp-
leksinin kişisel kaynaklarını da sıralam aktadır. Tanrı kom pleksi açısından
en dikkat çeken kişisel özellik olarak ise "m ihnet ettirm e" duygusu gel-
m ektedir: "Firavun, M usa'ya şöyle dedi: 'Seni biz küçük bir çocuk olarak
alıp aram ızda büyütm edik mi? Sen اﺻﻠﺔ،ط nice yıllarını aram ızda ge-
çirdin. (Böyle iken) sen o yaptığın işi yaptın (adam öldürdün). Sen n؛
m-
körlerdensin" (26: 18-19). Evrensel Tanrı kom plekslerinde ortak olan bu
"m ihnet ettirm e" durum u yapılan bir iyilik, yardım ve destek karşılığında
karşıdaki kişinin sadakatini ve itaatini satın alm a arzusudur. Yapılan iyili-
ğinin karşısında yapana borçlu olarak boyun eğm ektir. Firavun, M usa'ya
yaptığı iyilikleri hatırlatarak kendisine "nankörlü k" etm eyip itaat etm esini
beklem ektedir. Daha önce M usa'nın kavm inde, İsa 'n ın h alk ın d a ve bedevi-
lerin M uham m ed'e d a v r a n ı ş l a r ı n d a karşılaşılan bu m ihnet ettirme kom p-
leksi en genel Tanrı kom pleksi k a y n a k la r d a n d ır. Tanrının "Rahm an ve
Rahim " sıfatlarım kendilerinde gören "Tanrı gib i" insanlar yaptıkları iyilik
ve yardım ları başa kakm ç yaparak iyilikleri karşılığında insanlardan mut-
lak itaat ve sadakat beklem ektedirler. Bumm adı m ihnet iktidarıdır. Fira-
vun bu m ihnet iktidarını sadece M usa değil tüm halkı üzerinde talep etm e
hakkını kendinde görm ektedir. Tanrının "R ahm an ve R ahim " özelliğinin
kendinde olduğu iddiasm m ürünü olarak m ihnet iktidarından doğan bu
Tanrı kom pleksi hayatta en çok rastlanan kom plekslerden biridir, ü lkesin i
düşm andan veya krizden kurtaran liderler, insanlara yol gösteren önderler,
halkım düşm anlardan koruyan askerler, halkına hizm et götüren idareciler,
Ha؛is ÇETİN
440
KUTSALIN GÖLGESİNDE
Evrensel Tann kom pleksi bağlamında Firavun, "kend i gücüne kim senin
erişem eyeceğine inanan" (10:83); “gücüne ve servetine şükredeceğine nan-
körlük yapan" (10: 88); "yapüğı iyilikleri başa kakan" (26: 18) "kibirlene-
rek azgmlrk yapan" (20: 24); "ﻃﻪy ﻩve aşağılayıcı olan" (26: 25-26; 43: 52);
"verdiği sözünde durmayan, sağlam bir karaktere sabip olm ayan" (7:134);
"nefsini ilab edinen ve onun yohinda her şeyi kurban etmeye bazır olan bir
zorba olarak halkını büyük zulümlere m aruz bırakan" (2: 45); "kendisini
rab olarak görerek ilahlık iddiasına karşı çıkan herkesi yok etm eye çalışan"
(7: 123-124); "iktid ar ve otoritesini sarsacak en ufak harekete veya itiraza
bite taham m ül edem eyen" (26: 29); "h alkı ardm dan s ü s le y e b ilm e k için
güç, itibar ve ihtişam gösterisi ve söylevleri veren" (45: 29); "egem enliğinin
kudretini ve azam etini >اﻟﻠﻬﺴﺎا >acziyetine dayandıran" (44: 31); "Tanrı
kom pleksini sürdürm ek için kul kom pleksi yaratan" (26: 56); "halkım kast
sistem i ite sınıflara ayınp birbirine düşüren, o sınıfları güçsüz düşürm ek
için oğullarım boğazlam akta, kızlarını diri bırakm akta olan" (2 8 :4 ); "kızdı-
ğı kişileri kazığa bağlayarak işkence ed en" (89: 10); "azgın bir zorba olan"
(44: 31); "halkını hiyerarşik b ir korku ve zulüm toplum una dönüştüren"
(26:10); "kendine itiraz edenleri y a la n a , sihirbaz ve deli diyerek itham edip
halkın gözünde aşağılayan" (26:27); "m ucizeleri yalanlayan" (26:31); "pey-
gam bere inanan toplulukların oğullarının öldürülm esini, kadınlarının sağ
bırakılm asını em reden" (40: 25); "peygam beri öldürm eye kalkışan" (40: 26-
35) bir "m üstekbirdir" (29: 39).
Tanrı Allah, Musa, İsa ve Muhammed aracılığıyla ilan ettiği "adalet, mer-
ham et ve sadakat" yolu üzerindeki en büyük tehdit olarak "zulüm , terör ve
ihanete" dayalı bu evrensel Tarun kom pleksini anlatır. Firavun örnekliğinde
kendi inananlarına inanç esaslarım ve am açlarım hatırlatır. N e ve nasıl ol-
m am alan gerektiğinden yola çıkarak gerçeğin ilkelerini sunar. Ellerine güç
ve iktidar geçtiğinde evrensel Tanrı kom plekslerine kapılarak "Tanrı gibi"
ه1 ﻫﺄرﻗﺎألçalışan "Firavun gibi" olm amayı emreder. Evrensel Tanrı komp-
lekslerin her zam an ve m ekâna içkin evrensel özelliklerini anlatarak onlar-
dan korunm a yollannı öğretir. Çünkü M usa için Firavun, İsa için Yahudi
bilginleri ve Rom a yöneticileri ne ise M uham m ed ve inananları içinde Mek-
ke ekabiri, M edine Yahudileri ve evrensel egem en devletlerin yöneticileri
de ayni hüküm de idi. Tanrı fle Tanrı kom pleksleri m ücadelesinde isim lerin
ve yerlerin önem inden çok özelliklerin değeri vardır. Çünkü evrensel Tanrı
kom pleksine sahip egem en düzenler her zam an ve her yerde varlıklarım
ancak zulüm ve zorbalıklarla sürdürebilirler. "Adalet, m erham et ve sada-
kat" ilkelerinin bu tür düzenler için hiçbir anlamı ve değeri yoktur. Top-
lumsal, siyasal, dini ve ekonom ik her şey bu hiyerarşik zulüm düzeninin
441
ﻗﻠﺲÇETİN
korunm ası ve sürdürülm esi am acına uygun biçim de düzenlenir. Tıpkı Fi-
ravun'un M ısır'ındaki gibi toplum, çeşitli sınıflara bölünür; özellikle düzen
için tehlikeli görülen unsurlar baskı ve zulüm lerle zayıf düşürülür; gerek-
tiğinde zararlı görülen toplulukların çocukların öldürülm esi için soykırım
gibi yöntem lere dahi başvurulur. M usa, İsa ve M uham m ed'in ortak misyo-
nu gibi maruz kaldıkları zulüm lerdeki itham ve işkence ortaklığının nedeni
de budur. ü çü n ü n de m aruz kaldığı psikolojik baskı, daveti etkisiz kılacak
karşı propaganda, suçlama, hapis ve öldürm e tehditleri ve uygulam aları,
çeşitli baskılar, işkenceler ve nihayet soykırım gibi zulüm ler ortaktır.
Tanrı A llah tıpkı Tanrı RAB gibi Firavun örnekliğinde evrensel Tanrı
kom plekslerine dikkat çekerek inananlarının düşm em esi gereken "kendini
m üstağni görüp istikbara kapılm a", "d aha üstün/hayırlı olduğunu iddia
etm e" ve "ölüm süzlük ve m utlak iktidar ihtirası içinde olm a" kom pleksle-
ri konusunda sebep-sonuç ilişkisi bağlam m da uyarılarda bulunur. Çünkü
Firavun'un tem sil ettiği evrensel Tanrı kom pleksi her zam an ve her yerde
mevcuttur. H erhangi bir kişi veya zam an dilim iyle sınırlı olm adığı gibi,
yeryüzünün herhangi bir bölgesine de özgü değildir . هbir düşünce ve ya-
şam tarzıdır. Tanrı kom pleksinin psikolojik boyutunda da görüldüğü gibi
sıradan, basit ve günlük bir olay ve olguda olabileceği gibi siyasal, top-
lum sal, dini ve ekonom ik bir düzen, hukuk sistem i, yönetim biçim i, kişilik
karakteri ve bir ahlak yapısı olarak da var olabilir. Güce, ihtişama, lidere,
iktidara, m ülkiyete tapınm anın olduğu, kategorik ayrım larla üstünlük id-
diasının bulunduğu, insanlar üzerinde tahakküm ün yapıldığı, ast-üst, zen-
gin-fakir, aziz-zelil, güçlü-zayıf, bilgili-cahil vb. ayrım larının yapıldığı, İh-
tiyacm iktidara dönüştürüldüğü her yerde ve her ilişkide bu kom pleks var
olabilir. Tanrı A llah'ın uyardığı gibi: "in san tuğyan eder (Firavun gibi Tanrı
kom pleksine kapılır), ne zam an kendini m üstağni (yeterli/üstün) görürse"
(96: 6-7).
çok m aJ-m ülk verilen bir kişidir. Karun, elindeki m alıyla gururlanmış, onu
harcanm ası gerekli yerlere harcam am ış, bununla da yetinm eyip, m alın ger-
çek sahibini de unutm a gafletine düşerek, bu güç ve üstünlüğün "ken d i bil-
gi ve becerisi sayesinde olduğu" Tann kom pleksi iddiası ile kibirlenm iştir:
Tanrı Allah, elindeki m ülkiyet iktidarı ile kibirlenerek Tanrı kom plek-
sine kapılan K arun örneği ile insan doğasındaki "ölüm süzlük ve m utlak
iktidar ihtirasının" yani Adem kom pleksinin ve herhangi bir değer ile diğer
insanlardan "d ah a üstün/haynh" olm a iddiasının yani şeytan kom pleksi-
nin yansım asını anlatm aktadır. Çünkü her insanda Karun doğası vardır.
Sorun sadece zam an ve im kân m eselesidir. Tanrı Allah, K arun örnekliğinde
evrensel Tann kom pleksinin m ülkiyet iktidarının doğurduğu kibirlenm e
doğasım terbiye etm e am acı güder. Bu yüzden de "insanın sahip olduğu
şeylerle övünm esini, onlan kendinden bilm esini, m ülkiyet iktidarından
Halts ÇETİN
dolayı Tanrıya karşı şükür etm em esini, başka insanlara üstünlük tasla-
mam asm ı, o m ülkü iyilik için kullanm asını" emreder: "Servetine güvenip
şımarm a, böbürlenm e!", insana verilen veya verilm eyen her şey onun do-
ğasm daki Tann kom pleksinin sınanm asının bir aracıdır, insan zenginlik,
güç, güzellik, soy-sop, evlat, ilim , m evki-m akam , itibar gibi sahip kılındığı
birtakım şeylerin asıl kaynağını unutup, bunları kendisinin öz m alı olarak
görm e yanılgısına düşüp "kendini m üstağni görürse" Tanrı kom pleksine
kapılır. Tanrının malik, m elik, azim, aziz ve kebir sıfatlarını kendinde gö-
rerek "Tanrı gibi" olmaya yönelen bu Tann kom pleksi ile de insan kendini
üstün görme, başkalanna karşı üstünlük taslam a, böbürlenm e ve gurur-
lanm a, onlara karşı saldırgan bir tavır alma, haklarına tecavüz etme gibi
zulüm lere yönelir.
444
KUTSALIN GÖLGESİNDE
Tanrı Allah, bir takım dini ilim lere ve kutsal değerlere vakit oldukları
halde dünya varlığına m eylederek şeytana tabi olan, ٠nim etlere nankörlük ٠
ederek elden çıkaran ihtiras ve kibir ile yolunu şaşıranları Belam örnekliği
ile anlatir. Belam , yine M usa dönem inde yaşam ış olan ilim ve dini itibar
sahibi olup Tann nezdinde duası kabul olan birisiydi. Tevrat'ta da geçtiği
gibi M usa, Belam 'ın bulunduğu şehre yönelm iş ve oranın halkı ile savaş-
m ışti. Bunun üzerine onlar, Belam 'dan, M usa'ya beddua etm esini istediler.
Belam, önce beddua etm ekten kaçm dıysa da kavm inin ve kralının nim et,
itibar ve zenginlik teklifleri ile ısrarı neticesinde beddua etaliştir. Böylece
şeytana uym uş ilim ve itibardan d a yoksun kalarak inkâra yönelm iştir.
hevesine tabi olarak hakkı batıl ile karıştırm akta, rızık endişesi ve dünya
nim etlerine aşırı bağlılıkla doyum suzluk gösterm ekte, izzet ve itibarı yer-
yüzü egem enleri nezdinde aram akta, hakikati söyleyenlere kraldan çok
kralcı kesilerek çanağım dolduranlara m innet gösterisinde bulunm ak için
"k öp ek gibi havlayarak" saldırm akta, m akam -m evkii hırsı, aşırı emel, dün-
ya m alm a düşkünlük, açgözlülük, zalim in her türlü söz ve hareketlerini
körü körüne desteklem ektedir.
lerin A lim leri" olarak ifade edilen bu din adam ları için din sadece zalim ler
nezdinde iktidar ve itibar kazanm a aracına dönüşm üştür. Kutsal bilgiyi
elinde bulundurm ak artık onlar için iktidar, m al ve statü elde etm enin ara-
çından başka bir şey değildir.
Kur'an'da "d in adam ı" karakterleri "R u hbân ", "A hbâr", "H âm ân " ve
"R abbâniyyûn" diye anılarak şiddetli eleştiriler yöneltilir: "Rahipliğe ge-
linçe, onu onlar uydurdular. Biz onlara böyle b ir şey em retm edik. A llah'm
rızasını aram ak am acıyla böyle yaptılar, fakat gereğini de yerine getirme-
diler. Biz de içlerinden im an etm iş olanlara m ükâfatlarını verdik, am a çoğu
yoldan çıkm ışti" (57: 27); "O nlardan b irço ^ m u n günah, saldırganlık ve
haram yiyicilikte birbirleriyle yarıştıklarını görürsün. Yaptıkları ne berbat
bir şey! Bari ruhbanları ve haham ları onları günahkârca sözlerden ve ha-
ram yiyicilikten ahkoysaydılar. Yaptıkları ne kötü bir iş!" (5: 62-63); "H a-
ham ların ve rahiplerin birçoğu, insanların m allarını hem haksızlıkla yiyor
hem de onları A llah yolundan alıkoyuyorlar. Altını ve ^ im ü şü biriktirip de
A llah yolunda infak etm eyenleri acı b ir azabın beklediğini haber ver." (9:
34); "R abbe adanm ış olanlar ve din âlim leri de A llah'm kitabını korum akla
sorum lu ve ona tanık olm aları dolayısıyla onunla hüküm verirlerdi. Artık
insanlardan korkm ayın, benden korkun ve benim ayetlerim i üç beş kuruş
para için satm ayın" (5: 44). Bu ayetlerde isim , yer ve zam an belirtm eden
"karakter" (tiplem e) üzerinde durarak: ayetleri çok iyi bildiği halde ilmiyle
amel etm eyen; şeytana uyarak azan; güç ve iktidar (dünya) hırsı gözünü
kör etm iş; heva ve hevesine kapılm ış; köpekler gibi gerçeği değil de yedik-
leri kabın sahibini savunan her türlü "d in ve ilim adam ı" eleştirilir. Ayetleri
çok iyi bilm esi dini m etinlere ve ilahiyata vakıf olduğunu, ilm iyle amel et-
m em esi bunları "fazilete ve erdem e" değil servet, m akam , m evki ve şöhrete
dönüştürm eyi çok iyi becerdiğini, Şeytana uyarak azm ası sahip oldukla-
n y la haddi aşıp küstahlaştığını, dünya hırsının gözünü kör etm esi hırsm m
aklının önüne geçtiğini, heva ve hevesine kapılm ası arzu ve isteklerine gem
vuram adığım , köpek doğalı olm ası da bağlandığı egem enin kapısından
halkı aşağıladığı ve egem enin iktidarını din ite m eşrulaştırdığını ifade eder.
Belam örnekliğinde, çık an için A llah'm ayetleri ite insanlan aldatan, Al-
lah'm ayetlerini bir bilinç değil bilgi kaynağı olarak gören, ayetlerden ahlak
ve erdem değil kuru bilgi çıkaran b ir tip tasvir edilir. Bu tipoloji, ayetleri
im an ettikleri için değil m eslek icabı okurlar; A llah'm kitabım hayat değil
tapm ak kitabı olarak algılarlar; zalim egem enlerin sofrasından kalkm azlar;
onlara dalkavukluk ederek din hizm eti sunarlar; esas işleri egem en otorite-
ye dinî gerekçe bulm aktır; A llah'm ayetlerini iyi bilirler ancak bilincinden
KUTSALIN GÖLGESİNDE
yoksundurlar; bilgiyi bir erdem değil güç vesilesi olarak görürler ve ل
1أآﻟﺔ
bilgiyi de bu güce ulaşm ak için isterler; asli dertleri "Tanrı ile/için" olm ak
değil "Tanrı gibi" olm akbr; Tanrıya (Yahve/RAB/Allah) değil güce ve para-
ya taparlar; Allah'a da gücü ve para kazandırm ası için taparlar; güce tap-
tıkları için güç kim deyse onun köpeği olurlar; egem ene hizm eti ve güçlüye
sadakati köpekliklerinin şerefi olarak görüler. Bu yüzden onların tapm akla-
rı egem enlerin saraylarının bahçesine yapılm ıştır. O nlar tıpkı kendileri gibi
dinlerini de m üştem ilat haline dönüştürm üşlerdir. Bu nedenle M usa "Ta-
pınakları yok ed en ", İsa "tapm ağı basan peygam ber", M uhamm ed de "ta-
pınak yıkan peygam ber" olarak tarihe geçm iştir. Çünkü tapm aklar M usa
zam anında Firavun, İsa zam anında Rom a, M uhamm ed zam anında da Bi-
zans adına/için m üştem ilattık yapıp halkları din adına egem enlere hizm ete
çağırıyorlardı. Bunu yapanların ortak adı da Belam olarak tasvir edilmiştir.
Belam gibi bilgi ve toplum sal itibarını kullanarak Tanrı kom pleksine
kapılm aya bir örnek de yine M usa kavm inden olan Samiri'dir. Musa, dini
buyruklar alm ak için Tanrı RA B'bin yanına çıkıp kırk gün gelm eyince, elin-
deki bilgi ve tecrübe birikim i ile İsrail halkına tıpkı M ısırlılarınki gibi buza-
ğı suretinde bir Tanrı yapıp tapm alarım sağlayan tıpkı Belam gibi bilge bir
Tanrı kom pleksi örneğidir Samiri:
450
KUTSALIN GÖLGESİNDE
onu tem sil eden peygam berim i yalanladılar, alaya aldılar, kovdular ve öl-
dürdüler. Şeytan'm liderliğini yaptığı ve insanların heva ve heveslerini ilah
edinerek Tann ^omple^^i içinde batıl yollara saptığı cephe de yine tarih bo-
yunca "hakkı batıl ile geçersiz kılmak için m ücadele etti". Hatta her kavim
peygam berlerini yalanlayarak onlara karşı savaş ilan etti. M uhammed'den
önce birçok kavim "gerçeği yalanlam ış batılı tem sil ed en her ümm et, ken-
di elçilerini susturm ak veya öldürm ek için yakalam aya yeltenm iş, hakkı,
onunla yürürlükten kaldırm ak için, ،batıla dayanarak' m ücadeleye giriş-
m işlerdir". işte Tann Allah, M uham m ed'i de bu hak yolunun h alkalan olan
M usa ve İsa'dan sonra "Tevrat ve in cil'i doğrulayıcı ve m üjdeci ve u y a n a
olarak hak ile gönderm işti". Çünkü Tann A llah'ın kutsal yasası gereği "h iç
bir üm m et yokhır ki içinde bir u y a n a gelip geçm iş olm asın".
"Şüphesiz biz seni, hak ile bir müjde verici ve b؛r uyarıcı olarak gön-
derdik. Hiç bir ümmet yoktur kİ, içinde bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın"
(35/24).
"Hakkı batıl ile örtmeyin ve hakkı gizlemeyin. Kaldı l،i siz gerçeği bi-
liyorsunuz" (2/42).
451
Halis ÇETİN
"Kitap Ehlinden çoğu, kendilerine hak apaçık belli olduktan sonra, ne-
fişlerini kuşatan kıskançlıktan dolayı, imanınızdan soma sizi inkâra dön-
dürmek arzusunu duydular" (2/109).
"Şüphesiz biz seni bir mü؛deci ve bir uyarıcı olarak, hak ile gönderdik"
(2/119).
"Ey Kitap Ehli, neden hakkı batıl ite örtüyor ve bildiğiniz halde hakkı
gizliyorsunuz?" (3/71).
"Ey iman edenler, adil şahitler olarak, Allah için, س ayakta tutun.
Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın, o, tak-
vaya daha yakındır. Allah'tan korkup-sakmın. Şüphesiz Allah, yapmakta
olduklarınızdan haberi olandır" (5/8).
"D e ki: Hak geldi, batıl yok oldu. Hiç şüphesiz batıl yok olucudur"
(17/81).
KUTSALINGÖLGESİNDE
"Ve meleklere: 'Adem'e secde edin' dedik. İblis hariç (hepsi) seede etti-
ler . هise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kafirlerden oldu" (2: 34).
"Doğrusu ben, onları bağışlaman için her davet edişimde, onlar par-
maklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarımı çektiler ve büyüklük
tasladıkça büyüklük gösterip-direttiler" (71: 7).
"Şeytan dedi İd: 'Rabbim, beni kışk،rttığm şeye karşılık, ant olsun, ben de
yeryüzünde onlara, sana başkald>rmayı ve dünya tutkularını süsleyip çekiri
göstereceğim ve onlann tiimünü mutlaka kışkırtıp saptıracağım" (15:39).
"H iç şüphesiz din, Allah katında İslam'dır. Kitap verilenler, ancak ken-
dilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki 'kıskançlık ve hakka başkaldır-
ma' (bağy) yüzünden ayrılığa düştüler" (3:19).
"K i (bunlar) Allah'ın ahdini, onu kesin olarak onayladıktan sonra bo-
zarlar, Allah'ın kendisiyle birleştirilmesini emrettiği şeyi keserler ve yer-
yüzünde bozgunculuk çıkarırlar" (2: 27).
"Biz, bir ülkeyi helak etmek i^ ^ ğ im iz zaman, onun 'v a rili ve güç
sahibi önde gelenlerine' emrederiz, ö y le lik le onlar 0 ﻫﺲbozgunculuk Ç1-
karırlar. Artık onun üzerim؛söz hak olur da, onu kökünden darmadağın
ederiz" (17:16).
Tanrı Allah, Musa, İsa ve M uham m ed aracılığıyla ilan ettiği hak yolunun
"adalet, m erham et ve sadakat” ilkelerinin karşısında evrensel Tann komp-
leksinin bahl yolunun "zulüm , zoriıalık/bozgunculuk ve ihanet" ilkelerini
açıklayıp inanlan yeryüzü en fazla zulüm den kaçınm alarını
em reder. Zulm ü evrensel olarak hiçbir kategorik ayrım yapm aksızın tüm
insanların "k u l hakkm m " çiğnenm esi olarak ilan eder ve kendisine şirk ko-
şulm ası yani kendi hakkının çiğn etm esiyle eş değerde tutar. Evrensel Tan-
n kom pleksinin kaynağı olan kibrin başkaldırı/isyan ve bozgunculuk ile
zulm e kaynaklık edeceğini ve kim yaparsa yapsın, kime yapılırsa yapılsın
zulm ün küfürden daha tehlikeli olduğunu vurgular ve inananları uyarır:
"Kim haddi aşıp insanlara zulmederse biz ٠١١٥ateşe göndeririz" (4: 30).
Tann Allah, evrensel Tanrı kom pleksinin kaynağı kibrin ve onun neden
olduğu başkaldırı, bozgunculuk ve zulüm konusunda inananları uyardık-
tan sonra onlara yeryüzü egem enliğinde orta yolu yani insan, hayat ve
doğaya karşı dengeli olm ayı bunun için de "barış, m erham et ve adalet"
ilkeleri üzerine yaşam ayı em reder. Tann Allah bu son kuşak hak yolu tem-
silcilerine yeryüzünde iktidar vererek "tüm insanlara (adalet, m erham et ve
sadakat üzere) şahit ve örnek olm aları için orta bir üm m et kılarak" (2:143)
"erdem değerleri üzerinde hayırlarda yarışm ak" (35: 32) ve "insanlara iyi-
liği em redip kötülükten sakındırm ak" (3 :1 1 0 ) m isyonlarını yükler. Onların
yeryüzü iktidarlarının asli nedeni "tü m insanlığı barış ve güven" (2: 208)
içinde tutup tüm yeryüzünü "barış yurdu" (10: 25) haline dönüştürmektir.
Bunun için de yeryüzünde iktidar olduklarında evrensel Tanrı kom plek-
sinin zulüm yöntem lerine kaym ayıp "insanlar arasında hükm ettiklerinde
adaletle hükm etm ek, emanetleri/görevleri ehline (hak edenlere) teslim et-
m ek" (4: 58), "kendileri, anne-babaları ve yakınlarının aleyhine bile olsa,
hakkm şahitleri olarak adaleti ayakta tutmak, adaletten dönüp hevalarm a
uymamak, şahitlik yaparken veya hüküm verirken gerçeği eğip bükm em ek,
sözü gevelem em ek, gerçekten yüz çevirm em ek" (4:135), "h er zam an ve her
şartta adil şahitler olarak hüküm verip hakkı ve hakkaniyeti ayakta tutmak,
bir topluluğa olan kinlerinin adaletten alıkoym asına izin verm em ek" (5: 8),
"yalana kulak tutm am ak, haram yem em ek", "tü m iş ve ilişkilerde tartıyı
KUTSALIN GÖLGESİNDE
Ashabım! Kimin yanında bir emanet varsa, onu hemen sahibine ver-
sin. Biliniz ki, faizin her çeşidi kaldırılmıştir. Allah böyle hükmetmiştir. Ne
zulmediniz, ne de zulme uğrayınız.
M uham m ed'in Veda H utbesinde de ifade ettiği ilkeler, yeni dinin mü-
eadele ettiği kişisel, kolektif ve evrensel Tanrı kom plekslerine son meydan
okum a niteliğindeydi. M uham m ed, "tü m insanların canlarının, m allarının,
nam uslarının kutsal ve her türlü tecavüzden korunm uş" olduğunu ve "in -
samn nefsinin ve şeytanın en büyük düşm anları” olduğunu ilan ederken
kişisel Tann kom plekslerinin kaynaklarına; "cahiliyye adetlerinin ve gele-
neklerine geri dönme arzusunun, em anetlere riayet etm em enin, faiz, zina,
cinayet, m iras yeme, kan davası gibi eski uygulam alara yönelinm esinin,
kadınların, kölelerin ve diğer toplum sal grupların haklarına tecavüz edil-
m eşinin, inananların birbirinin kardeşliği dışında başka dayanışm alar ara-
m asının" kolektif Tann kom plekslerinin kaynakları olduğunu ve ırk, dil,
din, kabile, güç, bilgi vb. ile insanlar arasm da üslünlük iddia edilm esinin
ise evrensel Tann kom plekslerinin kaynaklan olduğunu tekrar vurgular
ve tüm insanlan uyarır. M uham m ed'in Veda H utbesinde sık sık "E y in-
sanlar!" İfadesini kullanm asının nedeni de hu evrensel m isyon iddiasıdır.
Ö zellikle "azası kesik siyahi bir köle başınıza em ir olarak tayin edilse, onu
dinleyiniz ve itaat ediniz" ifadesi ile tüm Tanrı kom pleksleri kaynak]armı
"ayakları altında çiğnem ektedir". Çünkü M uham m ed'in m edenilik yolu ile
kolektif Tanrı kom plekslerinin kabileci bedevilik yolu arasındaki m ücadele
hayata ve m ülke bakış açıları ile olduğu kadar tarihsel, kabilese؛ve ekono-
m ik İktidar çatışm ası İle de yakından ilgilidir. Bu iki geleneğin çatışmasın-
daki tarihsel arka plana inildiğinde m edenilik ile bedevilik, evrensellik ite
kabtiecilik, adalet ite güç arasındaki çatışm anın kaynaklarına da ulaşılır.
kanun tanım azlardı. O ysa M uham m ed, otoritenin yalmz Allah'a ait oldu-
ğunu, otoritenin ancak onun adıyla var olabileceğini belirterek, yönetim in
adaleti gerçekleştirm eyi ve insanlığın evrensel değerlerini korum acı hedef-
lem esi gerektiğini açıkladı. Yönetim şekli ise, uygulam a şekli toplum a terk
edilen ve toplum sal m eşruiyeti ve konsensüsü hedefleyen toplum sal söz-
leşm elere dayalı Şura ve istişare ilkeleri idi. M uhammed, adalet için hukuk
ilkesini yerleştirdi. H ukuku genel kanun yaparak, her şeyin üzerinde oldu-
ğunu ilan etti. Çünkü o, ilahi ve doğal (m aruf) bir kanundu. Siyasi iktidarı
da, belli bir toprak parçası üzerinde yükselen politik bir kurum olarak değil
tem elde sosyal bir organizasyon, yani hiçbir kategorik ayrım a (din, dil, ırk,
kabile, güç, zenginlik, bilgi) dayanm ayan insan m erkezli yönetim olarak
kabul etti.
İslam daveti yayıldı ama İslam 'a girenlerin itici güçleri değişikti. Ki-
m isi hidayet ve im anla, kim isi ayrıcalıklardan faydalanm ak için, kim isi
gücünden korkarak daveti kabul etti. Bunun yanında yeni davetin anlaşıl-
m ası için zam ana ihtiyaç vardı. A ynı şekilde, güç ve önem i durum a göre
değişebilse de eskisinin zayıflatıp yok olm adan önce yeniyle çatışm ası ve
bu çatışm anın etkilerinin genel hayatta ortaya çıkm ası kaçınılm azdı. Daha
M uham m ed dönem inde çatişm a başlam ıştı ve bu çatişm a ölüm ünden son-
ra da bu iki tem el akım arasm da cereyan etti: Bedevi (Kabileci) akım ve
M edeni (Evrensel) akım. Bedevi kültür hala atalarına saygı beslem e ve ge-
leneği yüceltm e anlayışıyla hareket ediyordu. Din, önem li bir kişisel inanç
olm asa da hayatlarını ve ilişkilerini düzenleyen büyük b ir toplum sal bağ
idi. M uhamm ed, din bağıyla bağlı, akidenin bileştirdiği, diğer insanlardan
ayrı tek bir üm m et oluşturdu. Fert olm ak bir kabileye üye olm aktan daha
güçlü bir etken oldu. Bu da kabilevi esaslarla bağdaşm adığı için m edenilik
tam am en içselleştirilem edi. Boyun eğilen, takip edilen yasalar da K uran ve
Resulün sünnetiydi, kabile gelenek ve göreneği değil. Böylece öç düşüncesi
m edeni bir cezaya dönüştü. Savaşı ve barışı da kişisel sorunlarla olm aktan
çıkarıp üm m etin ortak sorum luluğuna bıraktı. M uham m ed bu nüfuza rağ-
m en m erkezi ve otoriter bir idare k u rm a d ı A ksine k ab ilelere v arlık ların ı
sürdürm e im kânı tanıyarak İslam 'ın ilkelerini yaymak, öşür ve zekatı top-
lam ak üzere onları sistem içerisinde eritti. Bütün bunlar kabileciliği tedrici
olarak yok etm ek ve m eşruiyet, tem sil ve bölüşüm alanlarındaki etkinliği-
ni ortadan kaldırm ak için atılan sağlam adım lardı. Fakat bu yeni davetin
kök salabilm esi, nüfuz edebilm esi için süre çok kısaydı“ . M uhamm ed, yeni
getirdiği dinin kem ale erm esinden som a üm m etine Veda Flutbesinde ge-
tirdiği dinin tem el felsefesini ve kendisinden sonra karşılaşacakları Tanrı
kom pleksleri ve siyasal krizleri de tek tek açıkladı:
10Aziz Duri, İlk Dönem İslam Tarihi, Çev: Hayrettin Yücesoy, Endülüs Yay., İstanbul, 1991,
s. 79-81.
KUTSALIN GÖLGESİNDE
Ey insanlar! Hak her hak sahibine hakkını vermiştir. Her insanın mi-
rastan hissesini ayırmıştır. Mirasçıya vasiyet etmeye lüzum yoktur. Çocuk
kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden kimse için mahrumiyet
vardır.
“ http://www.diyanet.gov.tr/turkish/hutbe/vedahutbesi.asp,28.12.12.
Halis ÇETİN
M uhamm ed, yine kim lik ve tem sil açısından da tüm insanları hedef al-
m ış ve "E y insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. H epiniz A dem 'in
çocuklarısınız, Adem ise topraktandır. A rabm Arap olmayana, Arap ol-
ااااﻣﻢ{ﻫﺂﻟﻞda A rap üzerine üstünlüğü olm adığı gibi; kırm ızı tenlinin siyah
üzerine, siyahın da kırm ızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur, ü stü n lü k
ancak takvadadır" diyerek Tanrı kom plekslerine kaynaklık edecek tüm ka-
tegorik ayrım ların ve üstünlük iddialarının yerine insan m erkezli bir söy-
lem geliştirm iş, her türlü ayrım ı ve ayrıcalığı sistem inden dışlam ıştır, insan
dışındaki hiçbir kategorik ayrım ı sistem ine dahil etm em iştir ki takva da
ancak Allah ite kul ilişkisini belirleyen bir değerdi. Takvalı olm a iddiası
bite takvaya aykırıdır. Bu sistem in özü tiim yaklaşım ların asli ve öncelikli
olgusunun insan kim liği olduğudur, insan dışm da hiçbir kim lik bu siste
KUTSALIN GÖLGESİNDE
463
Halis ÇETİN
neksei bir otorite de yoktur. Bu elitist ve hiyerarşik bedevi sistem i, tem elde
ve kabaca yöneten ve yönetilen olm ak üzere iki sınıf inşa eder ve yönetilen-
lerln yöneticiler üzerindeki hiçbir hakkını, vesayetini veya em anetim kabul
etmez. Bu tikelere dayanan kolektif ve evrensel Tanrı kom plekslerinin ilk
yarattığı şey de doğal olarak kul kom pleksleri olmaktadır.
M uhamm ed, kul kom pleksi sorununu çözm ek için "tü m insanların eşit"
olduğunu ilan ettikten sonra, insanlar arasm dakl hukuki, siyasi ve idari
tem sil işlerinde de bu eşitliğe riayet edilm esini ve toplum un ortak sorunla-
rınm çözüm ünde toplum dan em anet alınan yönetim yetkisinin hiçbir ayrım
gözetm eksizin ehline verilm esini em reder. Hatta bu konuya verdiği önemi
çok dikkat çekici bir üslupla ifade edip, "Azası kesik siyahi bir köle başım za
em ir olarak tayin edilse, onu dinleyiniz ve itaat ediniz" vurgusunu yaparak
tüm insanları hukuki ve siyasi olarak eşit kıldıktan sonra yönetim de de tüm
insanların eşitliğini savunur ve em ir ve am ir seçim ini halkın tespitine bira-
kır. Burada yönetim in m eşruiyetini ve ona itaat edilm esini iki ilkeye bağla-
m ıştır: halk tarafından tayin edilm esi ve "A llah'm kitabı ile idare etm esi".
Birincisi tem sil ve katılım da adaleti, İkincisi ise m eşruiyette adalet ilkesini
esas alır. Fakat M uham m ed sonrası inananlar arasındaki ayrım lar, iktidar
kavgaları ve savaşlar çoğunlukla bu cahiliyye geleneğinin uzantısı olan
kolektif Tanrı kom pleksinin tem sili, seçim i ve kaynağı üzerinden yaşandı.
M uham m ed'in son em ri olan "büyük bir ordu kurup M ekke ve M edine'nin
kabilevi elitlerin؛bir kölesini oğlunun em ri ve kom utası altında savaşa gön-
derm ek" kararı hile kendisinden sonraki yönetim felsefesinin, ilkelerinin ve
yöntem inin işaretlerini veriyordu. Fakat M ekke elitleri, M edine elitleri veya
M uham m ed'in soyunun kutsal elitleri m ülkiyetin iktidarı ve iktidarın mül-
kiyeti için uzun süren savaşlara tutuştular. M uham m ed'in "azası kesik bir
köle" em rine rağm en tıpkı daha önceki topluluklarm "üstünlük, kibir, kıs-
kançlık" gerekçeleriyle fırkalara bölündüğü gibi fırkalara, m ezheplere ve
devletlere bölündüler ve herkes kendi yolunun m utlak doğruluğu iddiası
ile kendi fırkasını "süslü, haklı ve m eşru" gördü. Fırkalarım yerel/kolektif
Tanrı kom pleksinin tezahürü olan kişi kültü ve kabile kültürü esasına göre
tanzim ederek Kureyşliler, H aşim iler, Em eviler, Abbasiler, Fatım iler, Ehli
Beyt, Seyyitler vb. şeklinde m eşrulaştırdılar ve birbirleriyle aym iddialar ile
yani "daha üstün/hayırlı olm ak" ve "ölüm süzlük ve m utlak iktidar ihtirası"
ite savaşhiar. inananlar arasm daki tüm çatışm a ve savaşların neredeyse ta-
m am ı bu yerel/kolektif Tanrı kom pleksi gerekçelerle yapıldı. M utlak bilgi,
kutsal soy, em anete ehil olm ak ve gerçeği tem sil etm ek gibi 'liyakatleri' sa-
dece kendisinin hak ettiği iddiası ile her topluluk ötekiyle savaşmayı m eşru
kıldı. M uham m ed, kabllecl geleneğe karşı çölün kum ları üzerine köpükten
KUTSALIN GÖLGESİNDE
em irler yazm ıştı. Fakat köpük gitm iş su kalmış, su gitm iş tein i kalmıştir.
Yine kazanan her zam anki gibi bedevi kabileci çöllerin gelenek kum ları ol-
muştur.
467
Halis ÇETİN
lunduğu gibi dosdoğru olarak" "yeryüzünde hiçbir fitne (Tanrı kom pleksi)
kalm ayıneaya kadar onlarla savaştı". H er türlü iktidar ve ihtişam teklifle-
rine (Tann kom pleksi) ve "sm am alan n a" karşı tıpkı varisi olduğu M usa ve
İsa'nın duruşuyla "b ir elim e güneşi, öbür elim e ayı dahi verseler asla m ü-
eadelem den vazgeçm em " tutarlılığı ile direndi. H er türlü kişisel, kolektif ve
evrensel Tanrı kom pleksi zaafları ve esneklik arayışlarına karşı "kızım Fa-
tım a dahi olsa!" kararlılığı ile tavizsiz bir direnç sergiledi. Her türlü zulüm
tehditlerine karşı da "sab ır ve tevekkül" silahlarıyla m üeadele etti. Sonuçta
inandığı dinini insanların kişisel dünyasından kralların evrensel dünyasına
kadar genişletti.
M uhamm ed, Tanrı A llah'm insanlar arasm da her türlü Tanrı kom pleks-
lerini kaldırarak insanların onuru, erdem i, hukuku, özgürlüğü ve eşitliği
üzerine kurulu evrensel bir ahlaki düzen inşa edip bu değerler çerçevesin-
de insanlara evrensel olarak "iyiliği em retm e ve kötülükten sakm dırm a"
(3: 110) m isyonunu tam am ladı. Tanrı Allah, bu son m isyonla birlikte de
Adem 'den M uham m ed'e kadar "adalet, m erham et ve sadakat" ilkeleri üze-
rinde evrim leştirdiği "d in in i kem ale erdirip insanlar üzerindeki nim etini
tam am ladı" (5: 3). Sıra tam am lanm ış bu nim eti tam am lanm am ış doğasın-
da her türlü nim ete karşı "sad akat" ve "nankörlü k" ikilem leri ile evrensel
dilem m aya dönüştörebilm e yeteneğine sahip insanın hak-batil, gerçek-ya-
lan, ışık-karanlık, özgürlük-kölelik, hukuk-keyfilik, eşitlik-hiyerarşi ile inşa
edeeeği adalet ve zulüm arasm daki "insanlık m ücadelesine" gelmiştir.
ﻳﻤﺎس
"İsa, Rabb'e ibadet ettiğinde havarileri gelip dediler: 'Ey muallim, bil-
mek istediğimiz bir şey var: Tevbekâr değildir dediğiniz Şeytanla nasıl
konuştağunuz'. İsa cevap verdi: "Bakın, Oylüyorum size, düştüğünü bil-
diğimden Şeytan'a karşı merhametim vardı ve günaha ittiği insan cinsine
karşı da merhametim vardı. Bu nedenle, Tanrı RAB için ibadet edip oruç
tuttum ve Şeytana merhamet etmesini için ona yalvardım'. Tanrı RAB ce-
vap verdi: 'Ey İsa, bak O'nu bağışlayacağım. Yalnızca ©'na, 'Rabbim, ben
günah işledim, bana merhamet et' dedirt, o zaman O'nu bağışlayacak ve
ilk dunımuna iade edeceğim'. Bunun üzerine ben de onlar arasında barışı
çoktan gerçekleştirdiğime inanarak, çok sevindim ve bu nedenle Şeytan'،
çağırdım ve gelip dedi: 'Senin için ne yapmam gerek ey İsa?'. Cevap ver-
dim: 'Kendin için yapacaksın, ey Şeytan, çünkü senin hizmetlerini sev-
miyorum, ama seni iyiliğin için çağırdım'. Şeytan cevapladı: 'Sen benim
hizmetlerimi arzulamıyorsan, ben de seninkileri arzulamıyorum. Çünkü
ben senden daha üstün ve daha soyluyum. Bu bakımdan, sen bana hizmet
edecek değerde değilsin, sen çamursun, halbuki ben ruhum'. Ben de ona
'Bunları bırakalım. Söyle bana, ilk iyiliğine, ilk güzelliğine ve ilk durumu-
na dönmen iyi olmaz mı? Melek M ikâil'ln Hüküm Cünü'nde sana Tanrı-
nm kılıcıyla yüz bin de£a vuracağını ve her vuruşun sana on cehennem
azabı vereceğini bilmelisin' dedim. Şeytan cevapladı: 'O gün kimin daha
çok ؛ey yapabileceğini göreceğiz. Ben kesinlikle yanıma pek çok melek ve
Tanrı RAB'bl ta'ciz edecek en güçlü ve en üstün puta tapıcılan alacağım
ve O, pis bir çamur parçası uğruna beni sürgün etmekle ne büyük bir hata
işlemiş olduğunu bilecektir'. Sonra ona tekrar dedim ki: 'Ey şeytan, sen
zihnen sakat ve ruhen bozuksun ve bu yüzden ne dediğini bilmiyorsun'.
Halis ÇETİN
Sonra, Şeytan alay eder biçimde başmı sallayarak dedi ki: 'Gel şimdi, be-
nimle Tanrı RAB arasında bu banşı yapalım; sen madem zihnen sağlam-
sm, ne yapılması gerekiyor söyle ey İsa'. Cevap verdim: 'Yalnızca iki sözün
söylenmesi gerekli'. Şeytan cevapladı: 'Hangi iki sözlerin?'. Cevap verdim:
Söylenmesi gereken ٠ iki söz şunlardır: Günah işledim; bana merhamet
et'. Sonra şeytan dedi İd: 'Bu iki sözün söylenmesini kabul ediyorum. Eğer
Tanrı RAB bu sözleri bana söyleyecek olursa, ben şimdi bu barışı seve
seve yapacağım'. Bu cevabın ürpertisi içinde ona 'şimdi detol buradan ey
mel'tm, sen büttin zulüm ve günahların habis yazarısın'. Bunun üzerine
Şeytan çığlık atarak ayrıldı. Şimdi zihninizde düşünüp tartarak söyleyin
bakalım o böyle bir kibirle nasıl merhamet görecek?' Havariler: 'Asla, Rab,
çünkü o tevbekâr değildih diyerek cevap verdiler" (Barnabas: 51).
Tevrat'ta Tanrı RAB, "gerçekten bilge ve anlayışlı bir halk olm ak için"
şart koştuğu "Adalet ve Kutsallık Yasaları" ve "Adalet ve D oğruluk ilke-
lerinin" hepsinde ortak yasalar "adalet, m erham et, erdem , doğruluk, sa-
dakat ve barış" değerlerini inananlarının "kulak verm esi ve uym ası gere-
ken kurallar ve ilkeler" olarak ilan eder ve onlara "kutsal olun, çünkü ben
Tanrınız RAB kutsalım " (Tevrat, Eevililer, 19: 1) buyurur, incil'de ise Tanrı
RAB "K utsal Yasa'm n en önem li yönleri/ilkeleri olan adalet, m erham et ve
sadakati ihm al edenleri" (Matta, 2 3 :1 -3 9 ) şiddetle lanetler ve "K u tsal olanı
köpeklere verm eyin, incilerinizi dom uzların önüne atm ayın. Yoksa bun-
ları ayaklarıyla çiğnedikten sonra dönüp sizi ^ rça la y a b ilirle r" (Matta, 7:
470
KUTSALIN GÖLGESİNDE
471
Halis ÇETİN
serm ayeyi oluşturan güven team ülleri olduğu görülüyor. M edeniyet ve in-
sanlık, ötekini yok etm ek için üretilen teknik ilerlem elerin evrenselleşm e-
si ile öteki ile barış içinde birlikte yaşam anın ahlaki ürünleri oian "adalet,
m erham et ve sadakat" ilkelerinin yokluğunun doğurduğu Bedevileşme/
yerelleşme/kolektit Tanrı kom pleksleri arasm da boğuluyor. Bunun ürünü
olarak da insanlık adına birbirine benzeyen dinler, mezhepler, devletler,
m edeniyetler, kabileler, kentler ve m ahalleler ortaya çıkıyor. Evrenden ev-
renselllğln ve dünyadan bu ortak m edeniyet ilkelerinin kaybolm ası sorunu
tam da tarih ve m edeniyetin tek bir m edeniyet kaynağı ve sahipliğinin id-
dia edildiği evrensel Tanrı kom pleksi değerinde evrensel ittifak edilm esi
üzerine başladı.
H er bir din, m edeniyet, kolektivite veya kabile Tann kom pleksi içinde
m utlak doğrunun ve m edeniyeti m utlak tem sil etm enin tekliği inancının;
m edeniyetin ve hakikatin yegane tem silcisinin tek olduğu düşüncesinin;
öteki veya alternatif m edeniyet algılam alarının kategorik olarak kötü ve
düşm an ilan edilm esinin; m edeniyeti, evrensel bir hegem onik değer ola-
rak ilan edip ötekileri buna İtaate m ecbur bırakılm asının; barış yerine sa-
vaşm bir diyalog türü olarak dayatılm asının; insanlığın kültürel ve yerel
farklılıklarıma saygı yerine tek k ^ tü rlü lü ğ ü n hâkim kılınm asını evrensel
bir değer olarak kabul etti. O rtak Tanrıları ve ortak ataları İbrahim 'in "ev-
rensel adalet" ilkesini her bir din kendi yeryüzü egem enliği için sadece
kendisinin tem sil ettiğini iddia etti. "H aklıyı, haksızı aynı kefeye koyarak
دا yanında haklıyı da öldürdüler. Bütün dünyayı kendi ön yargıla-
rıyla yargılayıp zalim oldular". "D oğru söylüyorsam neden vuruyorsunuz,
yalan söylüyorsam neden doğrusunu söyleyip beni düzeltm iyorsunuz?"
yakarışlarına bile taham m ül etm ediler, ü stelik tüm bunları "Yaş ağaçlara
yaptılar". Böylece de her yerde kolektif ve evrensel Tanrı kom pleksi kabi-
leciliğin kişisel Tanrı kom pleksleri aracılığıyla yarattığı ve etrafım çitlerle
çevirdiği kul kom pleksleri düzenleri olan devletlerinin diliyle yeryüzünde
kendi egem enliklerini her biri de kendisi gibi olan ötekilere ilan ettiler.
Evrensel bir medeniyet anlayışı ancak kutsal yasaların ortak ilkeleri olan
"adalet, m erham et ve sadakat" değerleri üzerinden inşa edilecek evrensel
bir insanlık nosyonu üzerine kurulabilir. Oysa evrenselin yerine inşa edi-
ien klektiviteier/devietier/uiusiar, on lan n egem en kültürünü tem sil eden
kabileler ve onların yerel kurucu araçları "Tanrı gibi" önderler bu nosyonu
1اس ،algısı yerine insan(lığ)ın kategorik ayrım ları (ırk, din, dil, m ezhep,
ülke, İdeoloji) üzerine kurdu, inançların, geleneklerin, kültürlerin, eylem-
lerin ve kurum ların evrensel gerçekleri, özellikleri ve etkileri de bu aynm -
474
KUTSALIN GÖLGESİNDE
ların ve söylem in içinde eritilip yol ؛edildi. M edeniyet, insan olm anın ye-
terliği yerine tüm bu kategorik ayrım ların gerekirliği/zorunluluğu üzerine
inşa edildi ve her bir ayrım kendisini ancak öteki ayrım a rağm en ve karşı
g rçek leştireeeğ i inancına m ahkûm oldu. Oysa m edeniyet bir sorun çöz-
m e yöntem idir. M edeniyet, insanlık onuruna "h erk es", insanlık oluruna
"b izler", insanlık durum una "kard eşler" diye bakm ayı zorunlu kılar. Ve
insan olm anın önüne hiçbir kategorik ayrım ı ve "k işiliğ i" geçirmez. Çünkü
m edeniyet İsa'n ın da ifa de ettiği gibi "b ir nasıllık inşası değil bir niçinlik
yöntem idir" ve usûl esasa m ukaddem dir. Bu yüzdendir ki insanlık yatay
olarak (tecime) evrenselliği yaşarken dikey olarak (etik) kabileciliği yaşa-
m aktadır. M edeniyet nosyonunun doğasında var olan m edeni olm ak tam
da var olan bu kategorik farklılıkları kabul ederek ondan daha aşkın ve üs-
tün bir insanlık aşam asına geçişi anlatır. Tıpkı Musa, İsa ve M uham m ed'in
yaptığı ortak m ücadele geleneği ve değerleri gibi.
Bu "yazgı"ya isyan edip m eydan okuyan insanlar, ilk Adem gibi doğa-
larm daki "üstünlük tutkusu", "m utlak bilgi arzusu" ve "ölüm süzlük hırsı"
ite "M eyvelerin Efendisi"ne ulaşm ak ve son Adem gibi "m utlak iktidar ihti-
rası", "başkalarııun m ukadderatına m uktedir olm a tutkusu" ve "doğaların-
daki zaafları Tanrı gibi m ükem m ellikte giderm e tekebbürü" ite ihtirasların
efendisine sahip olm ak için "kendini yüceltip öteki olan herkesi ve her şeyi
alçaltm a" dilem m asını sürdürdüler. Sonuçta ilk Adem ile başlayan "ilah i
Tragedya"yı son Adem ile "ila h i Kom edya"ya dönüştürdüler. K eşke...
Halis ÇETİN
KAYNAKÇA
Ahmet Güç, Çeşitli Dinlerde ve İslam'da Kurban, Düşünee Kitabevi, İstanbul, 2 3 ﻫﻪ.
Aziz Duri, İlk Dönem İslam Taribl, Çev: Hayrettin Yüeesoy, Endülüs Yayınlan,
İstanbul, 1991.
Diyanet İşleri Başkanlığı, Peygamberimizin Hayatı: http://www.diyanet.gov.tr/turk-
ish/bariliyyin/web_kitap.asp?yid=l
Ercan Çitlioğlu, "Küresel Güvenlik", http://busam.bahcesehir.edu.tr/konferansdo-
sya/kureselguvenlik/06.05.2011.
Halis Çetin, Korku Siyaseti ve Siyaset Korkusu, iletişim Yayınlan, İstanbul, 2012.
h^://tr.wikipedia.org.
http://www.ahikirsehir.com/medine-sozlesmesi-ve-insan-haklari-evrensel-beyan-
namesinin-karsilastirmasi.html,10.12.2012.
http://www.diyanet.gov.tr/turkish/hutbe/vedahutbesi.asp, 28.12.12.
http://www.hristiyan.net/kilisetarihi.htm.
http://www.sevivon.com/pages/tarih.htxrd.
http://www.sorularlaislamiyet.com/qna/13257/medine-vesikasi.html,10.12.2012.
İzzet Derveze; Kuran'a Göre Hz. Muhammed'in Hayati, Yöneliş Yaymlan, İstanbul,
1989.
Kutsal Kitap, Yeni Yaşam Yayınları, İstanbul, 2008.
Nermin öztürk, "ilah؛Dinlerde Yemin, Keffaret ve Kurban", NE ürüversitesi, ilahi-
yat Dergisi, 2002, Sayı 13.
Salih Suruç, Peygamberimizin Hayatı, Nesil Yayınları, 2011 , ؛؛إ
ﻛﺲ .
Tahir Göroğlu, "Habil ve Kabil'in Kurbanları", Star, Açık Görüş, 28.10.2012.
Thom asCosm ades,http://www.incilturk.com/thomas_cosmades/adem_peygamber.
htm.
KUTSALIN GÖLGESİNDE
DİZİN Atina, 28
A rınm a, 64, 65, 66, 8 6 ,9 5 ,9 6 ,1 0 5 ,1 1 5 , Bizans, 286, 287, 400, 401, 402, 404,
120, 127, 135, 158, 159, 160, 161, 162, 405,4 4 9
166, 171, 175, 179, 182, 208, 213, 238,
Boykot, 335, 336, 338, 338, 341
253, 270, 271, 286, 403, 415, 434, 440
Bölüşüm , 39, 99, 100, 106, 108, 110,
A sabiyet, 291, 392, 411, 458
132,1 8 8 , 205, 417, 461, 462, 464, 468
Atalar Dini/225, 246, 247, 259, 271,
Buzağ), 84, 85, 86, 129, 287, 310, 316,
274, 292, 319, 328, 336, 337, 407, 409,
3 1 7 ,4 1 1 ,4 5 0
411, 4 1 4 ,4 2 2
477
Hal؛s ÇETİN
Cahiliye, 326, 350,378, 417, 418, 419, Ensar, 349, 389, 404
422, 423, 424, 425, 430, 458, 460, 463,
Enteiektoei Elitizm , 18
4 6 4 ,4 6 6
Eski Ahit, 1 3 ,1 5 6 ,2 1 9
Calut, 404
Evrensei Tanrı Kom pleksi, 8, 14, 22,
Cebrail, 325
39, 55, 74, 93, 124, 127, 135, 168, 182,
Ceiiie, 1 7 0 ,1 7 6 ,1 9 1 ,1 9 3 ,1 9 9 ,2 1 8 ,2 2 6 , 216, 221, 230, 232, 233, 246, 247, 248,
2 2 7 ,2 5 9 ,2 6 0 ,2 7 8 249, 277, 286, 310, 350, 356, 360, 364,
400, 404, 405, 407, 418, 432, 433, 434,
Cem aat, 8 ,3 6 , 68, 82, 83, 84, 87, 88,9 1 ,
435, 439, 441, 442, 443, 444,450, 452,
92, 100, 110, 111, 121, 122, 123, 125,
453, 454, 456, 457, 466, 468, 475, 476,
127, 129, 130, 132, 135, 142, 145, 146,
477
177, 181, 220, 240, 241, 258, 266, 268,
269, 291, 311, 312, 314, 352, 362 Ferisiler, 1 6 8 ,1 7 1 ,1 7 8 , 17 9 ,1 9 2 , 197,
198, 199, 200, 206, 211, 212, 213, 214,
Cem iyet, 8, 291
216, 219, 220, 221, 222, 223, 225, 226,
Çin, 31, 50 227, 233, 235, 236, 237, 239, 240, 241,
□ av u t, 164, 169, 192, 199, 217, 218, 242, 244, 247, 248, 249, 250, 251, 252,
226, 227, 235, 2 4 2 ,2 4 3 ,2 5 9 , 382 258, 262, 266, 267, 268, 269, 274, 280
D espotluk,17 F،s!h, 61, 62, 87, 90, 92, 93, 94, 209,
2 5 3 ,2 7 2 ,2 7 5 ,2 7 8
D ikenli Tel, 271, 336
F iravn n l3, 31, 37, 38, 39, 40, 41, 43,
D iktatör,39
4 5 ,4 6 ,4 7 ,4 8 ,4 9 ,5 2 ,5 5 ,5 6 , 5 7 ,5 8 ,5 9 ,
D ilem m a, 2, 3, 9, 11, 71, 83, □ 5 , 118, 60, 61, 62, 63, 68, 69, 70, 71, 72, 73, 74,
1 5 9 ,2 7 4 ,3 3 2 ,4 6 9 ,4 7 7 76, 77, 79, 95, 99, 115, 127, 128, 129,
135, 144, 153, 186, 246, 248, 250, 251,
Dogm a, 129, 220, 250, 257, 423, 428
259, 316, 317, 330, 411, 414, 431, 432,
Ebu Cehil, 329, 371 433, 434, 435, 436, 437, 438, 439, 440,
Ebu Leheb, 328, 329, 342 441, 442, 443, 445, 446, 447, 449, 451,
454,474 , 475
Ebu Süfyan, 329, 374, 375, 377
Freud, 8
Edom, 7 2 ,1 1 6 ,1 1 7 ,1 2 0
Gom ora, 23, 24, 152, 238
Efendi-Köle, 144,171, 286, 465
G ökierin Egem enliği, 7, 156, 159,
Efod, 82
161, 162, 163, 167, 168, 170, 171,
Ehli Kitab, 348 172, 173, 175, 176, 177, 178, 179, 180,
181, 184, 187, 189, 190, 194, 195, 197,
Elazar, 1 1 6 ,1 3 1 ,1 3 2
200, 201, 202, 203, 204, 205, 206, 210,
Elit, 8, 53, 106,138, 220, 264, 393, 467 211, 222, 223, 234, 235, 237, 238, 239,
KUTSALIN GÖLGESİNDE
240, 244, 246, 255, 275, 280, 281, 282, Hiyerarşi, 52 ,51 ,45 ,27 ,19 ,17 ,10 ة,
283, 284, 286, 288, 310, 323, 347, 356, 53, 54 ,5 7 , 68, 71, 78, 79, 82, 9 2 ,9 3 ,1 0 0 ,
359, 360, 363, 429, 472, 473, 475, 477 106, 107, 114, 122, 126, 127, 132, 135,
137, 138, 142, 148, 193, 208, 214, 215,
G önüllü Kulluk, 4 ,1 1 0 ,1 1 1 ,1 2 7 , 129,
216, 218, 224, 232, 240, 241, 247, 250,
247
251, 262, 266, 278, 279, 280, 287, 288,
Habil, 13, 19, 20, 29, 63, 64, 99, 157, 291, 303, 327, 349, 350, 356, 422, 425,
160, 182, 222, 244, 245, 252, 304, 305, 427, 430, 433, 435, 437, 438, 441, 442,
3 0 6 ,3 0 7 ,3 0 8 ,3 0 9 ,4 6 4 4 6 4 ,4 6 6 ,4 6 8 ,4 6 9 , 475
Ham an, 434, 439, 445, 446, 451, 454 H udeyblye Anlaşm ası, 377, 401
Harun, 13, 41, 42, 43, 47, 48, 49, 55, 185, 196, 197, 199, 229, 231, 295, 296,
57, 58, 59, 60, 61, 62, 63, 74, 77, 78, 454
85, 86, 92, 99, 100, 101, 102, 107, 108, İbrahim , 13, 21, 24, 27, 28, 30, 31, 37,
109, 110, 111, 112, 114, 115, 116, 128, 40, 41, 56, 57, 63, 84, 86, 90, 109, 133,
131, 132, 1 3 4 ,1 4 0 , 1 4 5 ,1 6 7 ,1 7 2 , 174, 152, 167, 171, 219, 224, 230, 231, 252,
435, 474 273, 289, 293, 306, 312, 343, 359, 381,
H icret, 341, 344, 345, 346, 347, 349, İdeoloji, 4, 7, 8, 24, 25, 34, 35, 53, 312,
İlk Günah, 13, 96, 155, 156, 160, 161, Jarusalem, 351,
167 168 170, 281, 301, 305, 317 Kabe, 289, 292, 326, 327, 335, 348, 377,
İnsan Doğası, 3, 5, 9, 10, 13, 14, 18, 378
49, 96, 155, 161, 196, 208, 210, 214, Kabil, 166, 202, 304, 305, 306, 307,
298, 317, 390, 411, 438, 440, 444 308,309,310,411
İsa, 3,4,7,14,45,96,155,156,157,158, Kabilecilik, 286, 291, 312, 314, 335,
159, 160, 161, 163, 167, 168, 169, 170, 341, 367, 371, 390, 392, 398, 421, 457,
171, 172, 173, 174, 175, 176, 177, 178,
179, 180, 181, 182, 183, 184, 185, 186,
K a in le r, 13,47, 66, 80, 82, 90, 91, 93,
187, 188, 189, 190, 191, 192, 193, 194,
96, 116, 119, 132, 133, 147, 165, 166,
197, 198, 199, 200, 201, 202, 203, 204,
167, 168, 169, 198, 199, 219, 225, 226,
KUTSALIN GÖLGESİNDE
237, 252, 253, 255, 256, 272, 276, 277, Kölelik, 13, 37, 38, 39, 40, 74, 76, 78,
278,279, 284,332,379 89, 102, 104, 110,111, 124, 126, 127,
129, 130, 162, 163, 164, 71, 185, 186,
Karizma- 34, 35, 36, 37, 41
204, 216, 231, 246, 247, 248, 249, 250,
Karun, 186, 274, 325, 411, 413, 431, 273, 317,350,437,464,467
432, 442, 443, 444, 445, 447, 450, 454
Kudüs, 66, 169, 170, 217, 218, 222,
Kayin, 13, 20, 21, 23, 29, 99, 157, 167, 225, 236, 245, 246, 313, 385
172,199,2 1 7 ,2 4 4 ,25 4
Kui Kompleksi, 9 , 16,i 67,.68, 70,17,
Kenan, 37, 38, 40, 57, 63, 66, 87, 88, 74, 114, 147, 198, 211, 214, 215, 223,
89, 91, 101, 104, 106, 116, 117, 133, 246, 247, 249, 250, 251, 252, 264, 266,
135 268, 273, 350, 390, 395, 427, 430, 432,
Kısas, 355, 417 436,437,441, 466, 472
Kıyas, 23, 36, 197, 198, 199, 200, 201, Kurban, 13, 27, 28, 29, 30, 33, 47, 48,
206, 260, 261, 292, 297, 318, 418, 444, 51, 5 5 ,59,61, 62, 63,64, 65, 66, 67,68,
475 83, 54, 85, 86, 87, 88, 90, 91, 94, 96,
105, 120, 121, 124, 125, 150, 152, 161,
■ ذأك88?
37
162, 165, 166, 181, 197, 206, 207, 216,
Kimiik, 34, 44, 54, 101, 103, 122, 124, 228, 250, 259, 266, 277, 282, 293, 304,
126, 260, 277, 298, 306, 357, 398, 422, 424
376
306
305,س
,,,
462,473
Kureyş, 290, 324, 3358, 348, 352, 353,
Kişisel Tanrı Knmpleksi, 14, 22, 47, 355, 356, 371, 374, 377, 378, 386, 424,
48, 115, 124, 134, 182, 194, 195, 196, 466
197,199, 200, 201, 202, 203, 206, 216,
K ü lt,33,34,466
228, 247, 304, 309, 311, 328, 415, 418
kat, 290, 424
Kolektif Nefis, 312, 314
Leviathan, 25, 26, 55, 87, 92
Kolektif Tanrı Kompleksi, 13,14, 30,
45, 46, 47, 73, 108, 113, 114, 115,134, Leviiiler, 13, 65, 66, 85, 87, 88, 89, 90,
147, 148, 198, 206, 207, 212, 216, 217, 91, 92, 93, 94, 96, 107, 108, 109, 110,
218, 219, 230, 231, 232, 240, 245, 258, 147, 148, 167, 188, 220, 261, 274, 426,
262, 291, 311, 312, 334, 337, 349, 379, 470
380, 394, 403, 417, 419, 421, 422, 423, Luka, 7, 172, 173, 184, 191, 192, 193,
424, 426, 428,439, 457, 466 198, 199, 202, 207, 208, 209, 218, 226,
Kolektivite, 8, 22, 44, 46, 108, 257, 228, 233, 235, 236, 238, 240, 242, 256,
258, 264, 266, 312, 335, 356, 422, 430, 272, 276, 278, 279, 280, 281, 282
474, 475 Lut 23, 24,167,310,472
Konformizm, 115, 247 Malaki, 165,166,167
ﻇﺲÇETİN
347,349, 350, 351, 352, 353, 354, 355, 288, 295, 305, 306, 322, 350, 351, 373,
356, 357, 358, 359, 360, 362, 363, 364, 383, 412, 429, 432, 135, 442, 443, 444,
366, 367, 368, 370, 372, 373, 374, 376, 4 45,462,463, 465,466
377, 378, 381, 382, 384, 385, 386, 387,
Mümin, 44, 45, 190, 321, 330, 339,
388, 389, 390, 391, 392, 393, 394, 395,
343, 344, 346, 352, 353, 354, 355, 357,
396, 397, 398, 399, 400, 401, 402, 403,
366, 370, 371, 372, 374, 375, 378, 387,
404, 405, 406, 407, 408, 411, 414, 415,
388, 390, 391, 392, 394, 395, 396, 397,
416, 417, 418, 420, 421, 422, 427, 430,
398, 400, 403, 404, 405, 406, 407, 408,
431, 432, 438, 439, 441, 442, 449, 450,
411, 413, 418, 431, 461, 462, 463
451, 455, 457, 458, 459, 460, 461, 462,
463, 464, 465, 466, 467, 468, 470, 471, Münafık, 221, 347, 364, 375, 376, 378,
472, 475 386, 387, 388, 389, 390, 391, 392, 393,
394, 395, 396, 397, 398,404, 405, 411,
Musa, 3, 4, 13, 14, 21, 29, 38, 39, 40,
419
41, 42, 43, 44, 45, 47, 48, 49, 55, 56,
57, 58, 59, 60, ■61, 62, 63, 65, 69, 70, Müşrik, 316, 326, 328, 329, 331, 335,
71, 73, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 81, 83, 337, 338, 340, 341, 342, 344, 345, 349,
84, 85, 86, 87, 88, 90, 91, 92, 93,94, 95, 352, 355, 357, 358, 364, 365, 366, 367,
96, 97, 98, 99, 100, 101, 102, 104, 105, 368, 369, 370, 371, 373, 374, 375, 378,
106, 107, 108, 109, 110, 111, 112, 114, 379, 381, 382, 383, 385, 386, 387, 388,
115, 116, 117, 118, 121, 125, 126, 127, 389, 391, 392, 396, 398, 400, 401, 423,
128, 129, 130, 131, 132, 133, 134, 135, 424
136, 139, 140,142, 143,144, 145, 146, Nasıra, 170, 176, 177, 218, 261, 269,
147, 148, 149, 151, 152, 153, 155, 163, 270,284
164, 167, 168, 169, 174, 175, 176, 190,
Nefis=300 , 304, 308, 309, 311, 312,
193, 199, 200, 203, 214, 218, 219, 223,
313, 314, 322, 334, 338, 346, 369, 373,
224, 227, 230, 235, 243, 244, 246, 247,
374, 381, 404, 410, 411, 413, 415, 419,
248, 249, 250, 252, 254, 265,266, 270,
273, 281, 282, 284, 285, 286, 287, 288, 420,431,451,452
Simge:29, 42, 43, 44, 45, 52, 66, 84, 87, 376, 380, 382, 384, 385, 386, 391, 392,
88,95,129,143,144,145,161,241,271, 394, 395, 396,397, 398, 400, 401, 407,
336, 408, 409, 412, 415, 416, 418,421, 425,
426, 428, 429, 431, 436, 440, 441, 447,
Sina Dağı:80, 84, 87, 88, 89,90,141,
448, 449, 455, 456, 457, 459, 460, 461,
Siyaset:4, 8, 19, 29,49, 52, 53, 54, 55, 462, 464, 465,467, 470, 471,473,
56, 58, 94,137,138, 276, 277, 288, 336,
Spartan, 94, 95,112, 123
43؟
Sunak=27, 53, 64, 78, 82, 84, 87, 88,
Sodom:23, 24,152, 238, 239,
137,143,144, 222,243,245,255
s©n Buyruk:281, 283,
Sümer=50, 51, 66, 326,
Soykırım: 39, 122, 251, 259, 335, 434,
Şebat Günü=76
442,
Şeytan, 7, 14, 26, 44, 54, 55, 124, 156,
Söyiem:10,24,40,4 1 ,4 3 ,5 3 ,7 6 ,9 4 ,9 5 ,
157, 159, 160, 161, 162, 163, 171, 172,
105, 114, 121, 136, 138, 181, 190, 195,
173, 174, 175, 180, 183, 184, 186, 190,
196, 212, 215, 218, 231, 232, 233, 237,
193, 194, 196, 203, 217, 225, 229, 233,
241, 242,248, 251, 261, 264, 268, 270,
234, 235, 238, 243, 244, 255, 256, 271,
271, 277, 285, 286, 305, 314, 326, 336,
275, 286, 293, 294, 296, 297, 298, 299,
368, 375, 376, 380, 389, 393, 295, 396,
300, 301, 302, 303, 304, 305, 322, 323,
398, 417,461, 462, 463, 471,
324, 331, 337, 362, 369, 371, 373, 374,
Süz:7, 10, 18, 22, 26, 27, 28, 29, 32, 35, 390, 393, 395, 400, 408, 409, 410, 411,
41, 42, 43, 45, 46, 47, 48, 50, 53, 60, 63, 414, 420, 423, 425, 427, 428, 429, 443,
73, 76, 80, 83, 84, 85, 86, 87, 88,90, 97, 446, 448, 450, 451, 453, 454, 458, 460,
98,99,100,101,102,104,105,106,110,
119, 120, 121, 123,130, 131, 132, 133,
Şirk, 23, 134, 299, 300, 333, 338, 341,
139, 141, 142, 143, 146, 147, 149, 150,
342, 365, 406, 408, 415, 422, 425, 426,
153, 155, 156, 158, 164, 165, 166, 168,
455,
169, 170, 173, 176, 178, 179, 180, 181,
187, 188, 191, 193, 194, 195, 197, 198, Taassup, 423, 425,
202, 207, 208, 213, 215, 219, 220, 221,
Tahakküm, 2, 5, 9, 17, 22, 23, 30, 46,
224, 225, 226, 229, 230, 231, 232, 234,
69, 70, 81,135,156,162,163,168,174,
235, 237, 238, 240,242, 246, 247, 249,
184, 193, 198, 200, 202, 205, 229, 232,
250, 253, 260, 261, 264, 265, 273, 278,
240, 244, 250, 270, 274, 287, 288, 294,
282, 283, 285, 292,294, 297, 298, 300,
303, 306, 307, 311, 314, 315, 319, 321,
301, 311, 324, 326, 328, 330, 331, 333,
329, 333, 336, 350, 356, 362, 364, 432,
334, 341, 342, 345 347, 351, 352, 353,
442,467,473,
354, 355, 356, 358, 359, 360, 361, 362,
363, 365, 366, 367,368, 370, 373, 375, Tann Gibi=l, 14 ,11 ,10 ,9 ,8 ,4 ة ة,
H al ؛s ÇETİN
15, 17, 18, 19, 20, 21, 25, 27, 35, 38, 420, 421,422, 423, 424, 426, 427, 428,
42, 44, 45, 46, 47, 48, 56, 57, 60, 67, 429, 430, 431, 432,433,434, 435, 436,
68, 71, 73, 85, 96, 99, 123, 125, 128, 437,439,440,441, 442,443,444,445,
156, 158, 160, 162, 173, 175, 186, 447, 449, 450, 451,452,453, 454, 455,
192, 196, 200, 203, 232, 236, 240, 456, 457, 465, 466,468,472, 473, 474,
258, 261, 269, 274, 293, 294, 295, 475
304,307, 309, 315, 320, 321, 322, 323,
Tanrı ?ara=205,208,210,211,214,217
330, 331, 333, 334, 362, 378, 409, 415,
421, 422, 424, 425, 427, 432, 436, 439, Tann ?arçacığı=2, 5,15, 305, 315,
441, 444, 447, 449, 465, 470, 474, 475 Tann-insan=4,13, 53,137
TannKompleksi=2, 3, 4, 5, 7, 8, 9, 10,
Tanrı-Kral=31, 51, 52, 438
11, 13, 1 4 ,1 5 ,1 6 ,1 7 ,1 8 ,1 9 , 20, 21, 22,
23, 24, 25, 26, 27, 29, 30, 34, 35, 36, 37, Tanrının Haikı=41, 42, 44, 45, 48, 56,
38, 39,44, 45, 4 6 ,47,48, 49, 55, 56, 58, 6 0 ,7 0 ,7 1 ,7 3 ,7 4 ,7 6 ,7 7 ,7 8 ,8 5 ,8 8 ,1 0 8 ,
60, 61, 67, 68, 70, 71, 72, 73, 74, 75, 77, 113,133, 177,
78, 79, 89, 92, 93,96, 98, 99, 100, 108,
Tanrının Oğullan=45, 46, 47, 96,179
109, 110, 111, 113, 114, 115, 118, 124,
127, 129,134,135,136, 137,139,144, Tebük Savaşı=404, 415,
147, 148, 155, 156, 157, 158, 159, 160, Tecessüs=36,223,269
161, 162, 168, 169, 172, 173, 174, 178,
Tecr؛t=31, 62, 83, 100, 113, 122, 195,
179, 182, 183, 184, 185, 186, 188, 190,
222, 234, 257, 271, 307, 334, 335, 336,
193, 194, 195, 196, 197, 198, 199, 200,
337,340,341,398
201, 202, 203, 204, 206, 207, 208, 210,
212, 213, 214, 215, 216, 217, 218, 219, Tekebbür=4, 5 ,1 7 ,1 9 , 2^, 46, 68, 135,
221, 222, 223, 224, 225, 226, 227, 228, 159, 162, 163, 174, 180, 223, 232, 261,
230, 232, 233, 234, 237, 238, 240, 241, 262, 303, 308, 312, 319, 325, 334, 350,
242, 243, 244, 245, 246, 247, 248, 249, 362, 364, 369, 383, 411, 418, 431, 434,
250, 251, 254, 256, 258, 259, 260, 261, 442, 444, 453, 467, 473, 475
262, 267, 272, 273, 275, 277, 278, 285,
Temerküz=38, 39, 459,464,465,
286, 287, 289, 290, 291, 294, 295, 296,
297, 298, 300, 301, 304, 305, 306, 307, Temsii= 20, 29, 32, 34, 35, 36, 38, 44,
308, 309, 310, 311, 312, 314, 315, 316, 45, 46, 47, 50, 51, 52, 53, 54, 56, 67, 68,
317, 318, 320, 322, 324, 325, 327, 328, 79, 80, 83, 92, 99, 100, 106, 107, 108,
329, 331, 333, 334, 337, 340, 341, 349, 114, 122, 123, 127, 128, 130, 131, 135,
350, 351, 355, 356, 357, 359, 360, 361, 137, 139, 158, 161, 173, 188, 198, 201,
362, 363, 364, 365, 366, 369, 373, 379, 203, 206, 211, 216, 219, 220, 221, 222,
380, 382, 387, 390, 393, 394, 395, 399, 224, 225, 226, 227, 230, 232, 233, 240,
400, 403, 404, 405, 407, 408, 409, 410, 242, 244, 245, 246, 249, 251, 252, 257,
411, 412, 413, 414, 415, 417, 418, 419, 259, 261, 262, 264, 273, 274, 277, 287,
KUTSAUN GÖLGESİNDE
295, 296, 302, 306, 307,328, 329, 355, 392, 396, 398, 399, 400, 406, 411, 412,
357, 362, 364, 378, 379,387, 395, 399, 430,441,
س, 4 ةه405, 411,423,424,431 ,
Yahve, 57, 72, 73, 74, 78, 81, 85, 87, 88,
452
451
446
445
442
438
433
,432
,,,,,,,
96, 129, 139, 140, 141, 142, 143, 190,
453, 456,460, 461,462,465,466, 474
449
Terör, 52,190, 244, 245, 252, 273, 275,
Yahya, 165,170,171,172, 237, 472,
276, 278, 281, 287, 293,296, 312, 330,
333, 334, 347, 353, 363,433, 441, 450, Yakup, 3 0 ,3 4 ,3 6 ,3 7 ,4 0 ,4 1 ,4 7 ,5 6 ,5 7 ,
467 80, 90, 99,119,120,133,149,150,152,
166,167,176, 236,293, 472
Uhud, 373, 374, 376, 386, 387, 394,
396,400,464 Yasa Yapıc]=81,
Veda Hutbesi, 457, 458, 460, 461, 463 Yeşu=77, 78, 97, 102, 105, 106, 131,
132, 136, 139, 148, 149, 150, 155, 163,
Vergi, 28, 32, 171, 172, 181, 197, 198,
164,
199,214,239,243,278
Yuhanna=172, 173, 176,177,192,193,
Vüeut Avcılığı, 271,336,
200, 201, 210, 215, 217, 218,224,226,
Yahudi, 13, 44, 45, 46, 51, 64, 65, 66, 227, 228, 230, 232, 233, 256,272,276,
67, 69, 94, 95, 96, 114, 115, 169, 170, 278, 279, 281, 282, 283, 284, 471
189, 193, 206, 209, 214, 216, 219, 220,
Yunan=28,31,32,52,66,307,349,424,
221, 224, 225, 226, 227, 231, 233, 239,
241, 242, 244, 246, 247, 248, 249, 250, Yusuf=13,37,38, 39, 99,167,168,170,
251, 257, 259, 260, 261, 262, 263, 264, 236,279,310,378,411,472
265, 267, 268, 269, 270, 272, 273, 274,
Yüksek Kurul=180, 201, 202, 226, 227
275, 276, 277, 278, 279, 281, 284, 288,
,256
313, 316, 324, 326, 329, 332, 342, 347,
348, 349, 352, 354, 355, 356, 357, 358, Zekeriya=165,170, 222, 245
360, 361, 368, 375, 378, 379, 380, 381
382, 383, 384, 385, 386, 387, 388, 389,
ﺗتءه.لءءﺗﺗﺗﻧﺂ
I gءء
ء»س illp
,, , -.......
٨ b iiy iik
in san lığ ın
‘،. so ru n u insan d ı(. insan ın en b ü yü k ؛؛M r r a :
-so ru n u ise insanlığıdır. İlk A d em 'd en son A dem 'e k a d a r İn sa
-nın ve lıısan lığ ın tarihi, insan ın d o ğ a sın a Tanrı tarafın d an üf
le n e n 'T a n rın ın m sa n ı’ o im a k iîe 'T a n rı-in s a n 'o im a k a ra s ın ö a k ı إﺀغ:؛أئ
-e v re n se l d ile m m a n ın hem kendi için d e İrem de in san lar ara
ça lış m a s ın d a n b aşka bir şey değildir. Bu b.ağiam.da
sınmiik
ak ؛
A d e m ile so n A d e m arasın d a hiçbir fai'k yoktur. Tek fark
e أ^يve ؛
s a d e c e b u Tanrı ko m p lek si k a yn aklan d ı ta tm in e tm ؟
araçlarıd ır.Tanrı ko m p leksi, h er bir in san ın d o ğ asın d ak i ٨٨٢١
إﻧﻘتق؛ةﺋﻘﺔكء
ن■_ﺗﺗت ءن ت
.
T ■.'.~~r.'- ,
parçacığı ile fe n d in d e n d aha zayıf g ö rd ü ğ ü diğc'،■
gi, servet,
bir insana
kcd$a؛؛
b,؛؛
ık
iyilik ve ﺑﻢ؛و k)'ap m ak
gibi
a rzu
üstün
su nlü
u nk evren
iddialar)
sel ile
hiyoraı(؛؛
ta n r
k kodu oldu. Bu hiyerarşik kod Tanrıdan başka herkesin tanrısının o ld u ğ u bir؛
ş
d ün ya yarattı.Tanrı kom pleksi, m u tlak ج'راوا؛ط al< ve m u l ؛ةق-أ
İktidara؛ م؛o ld u ğ u n a
kesin bil' İnançlılık ve sab it bir fikirlilik içind e ikna o lm u ş bir evren sel ir»san
k؛،.
d u ru m u oldu. Su ,،؟
işani)k d u ru m u bir k.lsl-de t e c . m e lliğ in d e kişisel; to p lu lu k
to p lum , g ru p . ﺿﻢ cem iyet, cem aat, m e zhelit, uluأةﺻﻴﻤﺂةأا؛م
e p , sim•؟
؛,؛, gibi
a>'a çıktığındabir
kolektif
koiektivitede o . أةﺣﻤﻢ0 زve d evlet eliyle tüm ؛
ve bir d in؛؛
d ün yaya n izam ﻓﻤﺮ؛»»ﺀةأل Tanrıy ökom
n eldpleksi
iğ in d eolarak
İse e vortaya؛
re n se'<
ى؛؟
. kolektif v e evren sel an lam dTanrı
a eşitsiz
komtüpleksi,
m insankişi
-؛iişki
!'؛؟,
؛
le.'inde karşılaşiian bir h a y a t سﺀأ ا؟olarak d ü n ya m ıza e g e m e n oldu, insan. Tanrı
olam am anın
-yo
؛k lu ğ u n u 'T a m ı g lb l'o lm am n varlığıyla aşm aya çalıştı, insan, bm ta
yo ksun
sal glu
ücü;
ğ u , bir
d iğ er
tarafında
tarafında
rafındambutlak؛
ta
e şe
n rr ؛
u lk ،feo;)d
id uğurıa
ık iradesi
in
k,aile'Tann
dniğ
meartarafın
'in ağnib،•؛-؛
co؛؛ki
d a؛.؛
/'
k e n d in e kullar aradı, insaniar,
ve vTanrının
e . ،)،}küm
ya zg ısın
ler
-b؟؛؛؛؛
eğen
y a d la rm
) eyerek
kendilerine
kişisel,
tamkolektif
r yaptılar.
ve eMvusa'yı
re n se ؛
d in le m e yip •haddi aştılar'-; İsa'nın uyanlarına kul^k ﺳﻘﺂ' ﻣﺎر'ةا'!'اةؤ RAB'bi bil'akıp
Tanrı ?a ra y a tapındılar'; M u h a m m e d i re d d e d ip 'birbirlerini Tanrı ilan ettiier; Bir
Tan n yerine b in lerceT an rı koia)■
mphiyerarşisin؛
leksin
er.
yanına
eTanr؛؛»؟
kulluk
*؛
kom
f e lla
p lekslerinin
r hiyerarşisini,
yanına ا(اة
.lan(•؛ koeklediler
m p lek sle.('!«؛
Beş ciltlik، eserinin bu i؛k b d k ım ü ıtd e آء؛؛ﻋﺂ ة؛أﻗﻠﺮ M usa. İsa •ve،اﺳﻣﺎاﻣﺻد؛'أأﻣﺣﺄ1« إ
kaderi ü zerinden Tevrat,
sanlığın
in dm
ieve
tkileyen
u kK
adurand
d e ra
kit:
aki
؛«؛
؛؛
şısel, fe le k ti )٧٤؛ Tani'i k oemv p
relek s ؛؛so ru n u n u .analiz etm ektedir. Tararı
n se
ko m p leksi ؛٠ ( unsalını birinci m u hatap lai '1 o la n 'T a n rı' vc>'in san 'g d zu y le ve ءا'راااك إ
an iatan tek ve asli k a ykitaplar
n ataraf)
k la r,Tiçin
İn
ve
a nku
'insa
nde
'ta
tsa؟؛
'؛•؛
ra
؛f؛
k u ts a l» yo rum ları, eleştirileri, m eyd an o ku m a la-isyanları,
r؛, İtaatleri, hayata ya n sı
d uyan
ğ u gtarihse!
erekçesiyle•:•؛
radan
e lin؟
veya اوﻗﺄ(اآ
,i.lişk؛
s. laıdaki؛
a z؛/
veإاﻫﻲ(س؛؛
dini, ed eb i ve siyasi yo rum lan, tarihi kkişi g ü n lü k ﻫﺄه^ ةاا ya n sıya; (؛
k' tutan k.)yn;)k!aro(arakyo)'urn!؟
sıradanlık
bu so ru
om nuen
kieri
ne'>ş؛
egkeg؛
i؟
-»؛
ihtiyaç d u y d u ğ u m u za m
bira cçağ
a d ırVe
. Bu.!şık;'a
za m a n daaen؛
z؛
,!.:؛