You are on page 1of 492

KİŞİSEL, K a L E K T İ ^ ^ ^ ^

TANRI
KOMPLEKSİ
KUTSALIN GÖLGESİNDE
‫م‬.'‫ءص‬ ‫ه‬ ‫ﻗﺈت‬

‫ﻋﺖ‬،‫ﻤﻮة‬‫ﻣ‬
‫ﻳﺘﻲ‬

- ‫ﺑﻢ‬
‫ﺳﻢ‬

^ ‫ ء ؛اه‬ÇETİN
Kişisel, Kolektif ve Evrensel
TANRI KOMPEEKSİ

KUTSALIN GÖLGESİNDE
H A LİS ÇETİN
1969 yılında Sivas'ta doğdu. Ankara üniversi-
tesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi
Böliim ü'nden mezun oldu (1993). Cumhuri-
yet Üniversitesinde Yüksek Lisans (1996), Gazi
Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümünde Dokto-
ra yaptı (2001). 2005 yılında "Siyasal Düşüncel-
er" alanında Doçent^ 2011 yılında Profesör oldu.
Halen Cumhuriyet üniversitesi iktisadi ve idari
Bilim ler F a k ü lt e s i Kamu Yönetimi Bölümünde
öğretim üyesi olarak akademik ‫؟‬alışmalarım

sürdürmektedir. Siyaset Bilimi, Siyasal ideolojiler ve Siyaset Felsefesi alan-


lannda çok sayıda makale ve kitap yazan ÇETIN'in yayınlanmış kitapları
şunlardır: insan ve Siyaset: Siyasetin PsikolojikTemelleri (Siyasal Kitabevi:
2003); Modernleşm e ve Türkiye'de Modernleştirme Krizleri (Siyasal Ki-
tabevi: 2003); Türk Toplum Sözleşmesi: Siyasetin Sosyolojik Temelleri (Lohıs
Yayınları: 2004); Çağdaş Siyasal Akım lar (Orion Yayınlan: 2007); Cumhur ve
Başkanı: Kral Çıplak, H alk Çırılçıplak (Orion Y a y m la n : 2 0 0 7 ) ; Modernleşme
Krizi: ideoloji ve ütopya Arasında Türkiye (Orion Yayınları:2007); Totaliter
soylu Gelenek (Kadim Yayınları:2010); Siyaset Bilimi (Orion Yayınlan: Edit:
2011) ve Korku Siyaseti ve Siyaset Korkusu (iletişim Yaymları: 2012).
Kişisel, Kolektif ve Evrensel
TANRI KOMPI EKSİ

KUTSALIN GÖLGESİNDE

Halis ÇETİN

koGİlm
Kişise،, Kolektif ve Evrensel
TANRI KOMPLEKSİ I
KUTSATIR ^OT^ESINOE
Halis ÇETİN

Kadim Yayınlan :68


Siyaset :33

© Kadim Yayjnları. Bu kitabın tüm hakları sakildir ve Kadim Yayınlarına aittir. Kitabın hiçbir bölü-
mü yayıncının izni olmadan fotokopi ve bilgisayar ortamında yeniden üretiiemez, çoğaitliamaz ve
yaymlanamaz.

1. Baskı Mayıs, 2014.

Yayın Yönetmeni: Serhat Buharı BAYTEKİN


İç tasarım : Yeter BAYSAL
Kapak: Ezgi ZORLU

Sertifika No: 17590

KÜTÜPHANE KARTI

ÇETİN, Halis
Kişisei, Kolektif ve Evrensel
Tann Kompleksi ١
Kutsalm Gölgesinde

1. Baskı, 15,5x23 cm
VI + 490 sayfa. Dizin ve Kaynakça var

ISBN: 978-975-9000-53-0
l.Tevrat 2.1ncil 3. Kur'an 4.Tann 5. Kutsal

Basım
Saimat Basım Ltd. Şti.
Büyük Sanayi 1. Cadde 95/İ
Iskitler /Altındağ /Ankara

KADİM YAYINLARI
Kazım Özalp Mah. Rabat Sok. Do:17 K a 2 :‫؛‬
Gaziosm anpaşa- Çankaya/Ankara
Tei: 0-312 431 21 55 w w .k d im y a y in ia ri.co m
Kadim Yaymları, Orienf Yayıncılık markasıdır
İÇİNDEKİLER

Önsöz/1

G iriş/7

BİRİN C İ BÖLÜM

TEVRAT'TA TANRI KOM PLEKSİ

A. Adem'den İbrahim'e: Kutsalın Gölgesinde /14


B. İbrahim'den Musa'ya: Kutsal Soyun Kutsallık Yolculuğu / 21
c . Kutsalm Kişisel, Kolektif ve Evrensel Bedende inşası / 27
D. musa'nın yolu: tanrı komplekslerine karşı 'tann gibi' / 38
E. korku ve umut arasmda kutsallık savaşı /45
F. Kutsalı Evrensel Temsil Savaşı: Tanrı Gibi ve Tanrı Kompleksleri / 56
G. Kolektif Tanrı Kompleksi Kutsal Ulusun Yeniden inşası: Tanrmm Ulusu,
Ulusun Tannsı ve Ulusun Tanrılığı / 73
H. Halktan Ulusa, Ulustan Devlete: Kutsal Hiyerarşik Düzen / 78
I. ikinici En iyi Düzen: Kutsal Halkm Korku ile Umuda Yolculuğu /87
]. Kutsalı Temsil Ve Bölüşüm Krizleri /99
K. Nostalji İle ütopya Arasmda Gönüllü Kulluk Veya Zorunlu özgürlük / 110
L. Musa İçin Yolun Sonu: Lanetli Tecrübeden Kutsal Yasaya / 126
M. Musa'nın ölüm ü: Yasak Meyve ve Kahır Yüklü 'Veda' /145
İKİN Cİ BÖLÜM

İNCİL'DE TANRI KOM PLEKSİ

A. İsa'mn üçlü ü ç Misyonu / 155


B. Göklerin Egemenliğinin inşasında ilk Harç: Kutsal Ruh / 168
c . İsa'nm Yolu: Göklerin Egemenliğini Yeryüzünde İnşa Etmek / 175
‫ ه‬. Müjde Yasaları: Adalet, Merhamet ve Sadakat /181
E. Kişisel Tanrı Kompleksleriyle Mücadele / 193
F. Kolektit/Toplumsal/Dini Tanrı Kompleksleri ile Mücadele / 206
G. Evrensel Tanrı Kompleksleri ile Mücadele /229
H. ...Y e Savaş: Dine Karşı Din/ 234
I. Tanıksız Yargıdan Yargısız infaza: Hain, Kafir ve
Asi Dian isa'nm Evrensel Diyeti / 261

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

KURAN'DA TANRI K O M P L E K S İ

A. Yeni Söylem Yeni Eylem: Muhammed'in İslam/Banş Yolculuğu / 285

B. Tanrı Ye Tanrı Kompleksleri Arasında Son Savaş:


Yeni Savaş Yeni Düşmanlar / 294

c . Tanrı Kompleksi Doğası: Nefis ve insan /308

D. Tanrı Komplekslerine Karşı Gerçeğin ve Sıradanlığm Gücü:


Muhammed'in Yolu / 323

E. Yeryüzü Egemenliğinin Yesrib'de inşası: Medine/Yeni Medeniyet / 347

F. Yeni Din, Yeni Medeniyet ve Yeni Düşmanlar /364

G. İnanan 'insan' ve Doğasındaki Tann Kompleksleri /406

H. Yeni Dinin Yeni Kavramsal Dünyası: Kişisel, Kolektif ve Evrensel Tanrı


Komplekslerinin Ezeli Ye Ebedi örnekleri /431

I. Başlangıcın Sonu, Sonun Başlangacı: Muhammed'in 'Veda'sı / 450

SO N U Ç /469

KAYNAKÇA/476

D İZİN /477
ÖNSÖZ

"RAB Tanrı Adem'i tepraktan yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üf-


ledi. Böylece Adem yaşayan varlık oldu. RAB Tanrı doğuda, Aden'de bir
babçe dikti. Yarattığı Adem'i oraya koydu. Bahçede iyi meyve veren türlü
tiirlü güzel ağaç yetiştirdi. Babçenin ortasında yaşam ağaa üe iyiyle kötü-
yü bilme ağacı vardı"... "RAB Tanrı Aden bahçesine bakması, onu işlemesi
için Adem'i oraya koydu. Ve ona, 'Bahçede istediğin ağaan meyvesini yi-
yebilirsin, ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin
gün kesinlikle ölürsün' diye buyurdu Adem'den aldığı kaburga kemiğin-
den bir kadm yaratarak onu Adem'e getirdi. Adem, 'işte, bu benim ke-
belerim den alınmış kemik, etimden almmış ettir. Ona 'Kadm' denilecek.
Çünkü ٠adamdan alındı' dedi" (Tevrat, Yaratılış; 2: 7-25). "RAB Tanrı'nın
yaratoğı yabanıl hayvanların en kurnazı yılandı. Yılan kadma, 'Tann ger-
çekten, 'Bahçedeki ağaçlarm hiçbirinin meyvesini yemeyin' dedi mi?' diye
sordu. Kadm, 'Bahçedeki ağaçlarm meyvelerinden yiyebiliriz. Ama Tann,
'Bahçenin ortasındaki ağacrn meyvesini yemeyin, ona dokunmayın; yoksa
ölürsünüz' dedi' diyerek yanıtladı. Yılan, 'Kesinlikle ölmezsiniz. Çünkü
Tann biliyor ki, o ağacm meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle
kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız' dedi. Kadm ağacm güzel, meyvesi-
nin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü.
Meyveyi kopanp yedi. Yanındaki kocasma verdi. Kocası da yedi, ikisinin
de gözleri açıldı. Çıplak olduklarım anladılar. Bu yüzden incir yaprakla-
n dikip kendilerine önlük yaptılar... RAB Tann Adem'le karısı için deri-
den giysiler yaph, onları giydirdi. Sonra şöyle dedi: 'Adem iyiyle kötü-
yü bilmekle bizlerden biri gibi oldu. Şimdi yaşam ağacma uzanıp meyve
almasma, yiyip ölümsüz olmasına İzin verilmemeli'. Böylece RAB Tanrı,
Halis ÇETİN

yaratlimış olduğu toprağı işlemek üzere Adem'i Aden bahçesinden çıkar-


dı. Onu kovdu; yaşam ağacının yolunu denetlemek için Aden bahçesinin
doğusuna Keruvlar ve her yana dönen alevli bir kılıç yerleştirdi" (Tevrat,
Yaratılış; 3:1-24).

Tanrı kom pleksi, her bir insanın doğasındaki Tann parçacığı ile kendin-
den daha zayıf gördüğü diğer bir insana bilgi, servet, kutsallık, iyilik ve güç
gibi üstünlük iddiaları ile tanrılık yapm ak arzusunun evrensel hiyerarşik
kodudur. Bu hiyerarşik m odel Tanrıdan başka herkesin tanrısının olduğu
bir dünya dem ektir. Tanrı kom pleksi, kişisel anlam da eşitsiz tüm insan
ilişkilerinde karşılaşılabilecek bir hayat felsefesidir ve bunun kökeninde
insanın bu dünyadaki tem el ve değişm ez varlık durum unun acizliğinin
yarattığı aşağılık kom pleksini üstünlüğe doğal olarak da eşitsizliğe dayalı
irade, akıl, güç gösterisi ve tahakküm ile bashrm ak ve gizlem ek isteği var-
dır. Tanrı kom pleksinin özü insanm doğasında ve ruhunda bulunan sonsuz
üstünlük ihtirası ile sınırlı gerçekler arasm daki farkın çatışmasıdır.

İnsan, sonsuz ihtiras evrenini bu dünyada, olduğu haliyle, arzularım


tatm ine taşıyacak gerekli ve yeterli beceri ve donanım dan yoksun bir var-
İlktir. Bu dünya, aslına bakılırsa, insam n çıplak haliyle uyum sağlayabilece-
ği ve hayatta kalabileceği bir yer bile değildir, insanm gerçekleri ile hayatın
gerçekleri arasm daki bu ontolojik örtüşm ezlik hali Tann kom pleksinin asli
kaynağıdır, insan "olm am ası gerekenin varlığı" ile "olm ası gerekenin yok-
lu ğu " arasm da bir yaşam sürer ve bu varlık ve yokluk arasm daki farkı/
dilem m ayı Tanrı kom pleksinin yarattığı davranış kalıplarıyla kapatm aya
çalışır. A cizliğini örtm ek için üstünlük iddiasının arkasına sığınır. Tam ı
olam am anın yokluğunu "T an n gibi" olm anın varlığıyla aşm aya çalışır, in-
sanın bir tarafında beşeri yoksunluğu, diğer tarafında da tannsal gücü var-
dır. Bir tarafm da m utlak yokluk, diğer tarafında m utlak v a r l ı k yan‫"؛‬Tanrı
gibi olduğuna inanm a" inancı yani Tanrı kom pleksi vardır. Bu yüzden her
insan yoksunluk tarafım kapatm ak ve giderm ek için kendince ve kendinde
bir tanrı yaratir. Bu insam n doğasındaki içgüdüdür, insanm büyüklüğü de
işte bu yoksunluğunu bildiğinden dolamdır, insanm kendini büyük görm e-
si/göstermesi de bu bilgiden dolayıdır.

Bu bağlam da ilk Adem ile son Adem arasında hiçbir fark yoktur. Her
ikisi de doğa ve hayat karşısındaki acziyetlerini Tanrı kom pleksinin kibri ile
yenm e kaygısındadır. H er ikisi de ölüm süzlük, m utlak bilgi ve m utlak ikti-
dar peşindedir. İlk Adein ile son A dem 'in güdüleri, doğaları ve ruhlarında-
ki Tanrı kom pleksi kaynakları arasm da değişen hiçbir şey yoktur. Değişen
sadece bu Tanrı kom pleksi kaynaklarım tatm in etole şekli ve araçlarıdır.

2
KUTSALIN GÖLGESİNDE

‫ ﺀاه‬Adem Tann kom pieksini yasaklanm ış m eyveyi yiyerek ''


isterken son Adem ise yenecek ve yenm eyecek m eyvelerin cinsini ve mik-
tan m kendisi belirleyerek bu kom pleksini ‫د‬ etm ektedir. Am aç ise her
ikisinde de aynıdır: "iyiyi kötüden ayırt etm e bilgisi, ölüm süzlük tutku-
su ve m utlak iktidar ihtirasıdır", ilk A dem , yasağı ihlal ettiği için suçluluk
içinde kıvranan bir kişilik iken son Adem kendinden bekleneni yerine geti-
rem ediği için yetersizlik ve utanç hisseden veya hayatın gereklerini yerine
getirdiği ve dünya gerçekleri tarafından cöm ert biçim de •••••”
halde bir türlü m utluluğu, içsel huzuru ve tatm ini yakalayam ayan anlam-
sız ve doyum suz bir in sa n d ır. ‫ﺀالل‬
Adem "T an n gihi" olma, son Adem ise
bizzat Tann olm a ihtirasım tatm ine dönüştürm ek için Tann *
yöneldiler. Bu yüzden evrensel ve tek olan salt gerçeklik insanın doğasın-
daki bu Tanrı kom pleksi özelliklerin tekliği gerçeğidir.

İnsan doğası tektir yani her bir insan Tann kom pleksi ile doğar ama
bunun hayata yansımalara, biçim leri ve yöntem leri her bir insan kadar hat-
ta her bir insanın davranışlarında hile çok çeşitli ve farklıdır. Tanrı komp-
leksini yaratan Tann, insanlardaki bu Tann * teklik içindeki
çokiuğunu ve çokluk içindeki tekiiğini insanların bedeni, aklı ve ruhunda
sım yor (Tevrat), test ediyor (İncil) ve im tihan ediyor (Kuran): Tıpkı baba-
la n Adem gibi. M usa, bir peygam ber değil kral olm akla; İsa Tanrının ruhu
değil bizzat Tann olm akla; M uham m ed toplum unun kralı, en zengini veya
en üstünü olm ak teklif ve ısrarlanyla sıkandılar. Tevrat baştan sona M u-
sa'^ın Tann kom pleksleri ile çevrili hayatının "T an n gihi" olm a sınam aları
ile; tecil Isa'n ın bizzat kendisinin "T an n ‫ " اﺳﻤﺎه‬yönünde yapılan telkin ve
yönetim lerin testleri ile; Kuran, baştan sona tüm insaniığm kişisel, kolek-
tif ve evrensel egem enlik arzusuyla "T an n kom pleksi" olma ihtiraslarının
im tihan örnekleri ve uyanları ile doludur. Aslm da Tannnm sınadığı şey
insandan öte bu Tann kom pleksinin yani kendisi gibi olm aklığın hayata
yansıyan gerçekleridir. Tanrı veya "Tanrı gibi" olm anın bir insanın bede-
ninden evrenselin ruhuna yansım a şekilleridir. Zaten insanlık tarihi de
Tann kom pleksinin insan doğasm daki ezeli ve ebedi dilem m ası olan Tanrı
olm ak ve kul olm ak arasm daki teklikte çokluk ile çoklukta teklik ilişkisinin
m ücadele ve hayata yansım a biçim lerinin gösteri alanı ve savaş arenasın-
dan başka bir şey de değildir.

Tann kom pleksi konusunu işte bu dilem m anın gerçekliği ve çatışm a-


‫ ه‬doğası bağlam ında incelediğim bu çalışm a ile Tanrı kom pleksi teorisini
bir hastalık olarak kabul edip yargılam ak; tüm kötülüklerin kaynağı olarak
ilan edip lanetlem ek; alçakgönüllü bir şekilde konuyla ’ ’ yerine

3
Halis ÇETİN

Tanrı gibi davranarak sorunu ya yok etm e ya da çözdüğünü iddia etme


kibrine yönelm ek; her alana yayarak genelleştirm ek; hayata ve gerçeğe dair
sorunların tek ve m utlak tek bir doğru eevabının olm adığı in a n a yerine tek
doğru tercihli bir algıyı dayatıp her sorunu nasıl çözeceğine dair m utlak bir
cevabın olduğuna inanarak yapılabilirlik gerçeğini kabul etm em e tekebbü-
rüne düşm ek; insana, gerçeğe ve hayata dair çok boyutlu ve karm aşık bu
problem i başkalarım ikna etm eye çalışm a a eziyeti içinde m utlak bir bilgi ve
inanç paradigm ası içinde tek, basit ve m utlak doğru iddiasına indirgem ek;
anlaşılm az olanı anlam a, karm aşık olanı basite indirgem e, bilinem ez olanı
bilm e, yönetilem ez olanı yönetm e iddiası içinde kavram ın farklı yaklaşım-
larla izahına çalışıp totoloji yapm ak veya Tanrı kom pleksine kapılıp kavra-
m ı her alana ve her olguya şam il kılıp boşluk korkusu içinde m ükem m elliği
aram ak hatasına düşm ek yerine bu kom pleksin kutsallık alanları ve beşeri
yansım aları üzerinde durmaya çalışacağım .

Fakat "yarın kim seye vaat edilm em iştir" kutsal yasasma aykırı ama
kutsal m erham etin sınırsızlık kapısına sığınarak bir Tanrı kom pleksi ör-
nekliği göstererek bu çalışm am ı beş cilt olarak planladığım ı belirtm ek is-
terim. Birinci ciltte onların beni götürdüğü dil, üslup ve felsefeye sadık/
bağım lı kalarak M usa, İsa ve M uham m ed'in hayatı üzerinden Tevrat, İncil
ve Kuran gibi kutsal m etinlerdeki Tanrı kom pleksi örneklerine; ikinci cih-
te kutsal yasa okum aları, edebiyat literatürü ve siyaset felsefesi alanındaki
yansım alarına; üçüncü ciltte insanlık tarihi boyunca yaşanan sosyal, siya-
sal, ekonom ik, dini, ideolojik ve bilim sel Tanrı kom pleksi m ücadelelerine;
dördüncü ciltte yine aynı başlıklar altında Türk tarihinin Tanrı kom pleksi
kişilik, olgu ve olaylarına; beşinci ciltte ise Tanrı kom pleksinin en yoğun
ve yaygın olarak yaşandığı ama herkesin um ursam adan kanıksadığı, hatta
bir din ve kültür olarak gönüllü kulluk içinde benim sediği hayatin sıradan
Tanrı kom pleksi gerçekliklerine yöneleceğim .

Belirtm ek isterim ki tüm çalışm a boyunca sadece hata yapm a özgürlü-


ğüm ü bir hak olarak kullanarak bu konuyu kişisel olarak anlam ak istiyo-
ram . Eser boyunca şahsım ın Tanrı kom pleksine kapılm am ası için "Başkası-
nı yargılam ayın ki, siz de yargılanm ayasınız. Başkasını nasıl yargılarsanız,
siz de aynı yoldan yargılanacaksınız. H angi ölçekle ölçerseniz, size de aynı
ölçek uygulanacak" (Matta, 7: 1) kutsal ve evrensel yasaya; okuyucunun
da Tanrı kom pleksine Sapılm am ası için eserdeki tem el ahlaki kriter olarak
"doğru söylüyorsam niçin vuruyorsunuz, yanlış söylüyorsam niçin düzelt-
m iyorsunuz" ilkesine sadakati esas alm ası gerektiğine inanıyorum . Ben,
"yargılam am ah, anlam alı" prensibinden yola çıkarak konunun Tanrı-insan

4
KUTSALIN GÖLGESİNDE

ve insan-insan ilişkisine yansıyan yönlerini hem kutsal tarafın gözünden


kutsal kitapların ve onların farklı yorum larının yol göstericiliğinde hem de
insanların kutsalı anlam a, hayata uyarlam a ve öteki insanlar üzerinde te-
kebbüre dayalı tahakküm ilişkilerini kavram aya çalışm ak istiyorum. Çün-
kü inanıyorum ki Tanrı kom pleksi Tanrının insanm ruhuna üflediği kendi
ruhunun bir parçasıdır. Tanrı kom pleksi insan doğasındaki tanrı parçacığı-
dır ve sadece kişisel değil toplumsal/kolektif ve evrensel boyutları da olan
b ir gerçekliktir. Ye bu m invalde incelediğim başta kutsal kitaplar (Tevrat,
İncil ve Kuran) olm ak üzere onlarm dini, edebi ve siyasi yorum ları, tarihi
kişilik ve kurum lar, günlük hayata yansıyan sıradanlık örnekleri bu ger-
çekliklere "Işık " tutan en önem li kaynaklardır. Tanrı kom pleksi sorunsalını
birinci m uhatapları olan "T an n " ve "in sa n " gözüyle ve diliyle anlatan tek
ve asli kasnaklar "T a n n " tarafı için kutsal kitaplar ve "in san " tarafı için
de kutsalın yorum lan, eleştirileri, m eydan okum alan, isyanları, itaatleri,
hayata yansıyan tarihsel veya sıradan ilişkileri olsa gerektir. Çünkü sadece
"K utsal Yazılarda" değil insan yazıtlarında da "Tanrm olanı sınam a!" diye
yazılm ıştır. A m a...

Halis ÇETİN

M ayıs 2014
GİRİŞ

"İsa, iblis'in denemelerinden geçmek üzere Ruh tarafmdan çöle gö-


türüldü. Kırk gün kırk gece oruç tuttuktan sonra açıkta.‫ ه‬zaman ayartıc‫؛‬
Şeytan O'na gelip, 'Tann'nın Oğluysan, söyle de şu taşlar ekmek olsun'
dedi. İsa ona şu karşılığı verdi: 'Kutsal Yazılarda, insan yalmz ekmekle
değü, Tanrı'nın ağzından çıkan her ^özle yaşari diye yazılmıştır'. Sonra
İblis O'nu kutsal kente götürdü. Tapınağm tepesine çıkarıp dedi ki, 'Tan-
n'run Oğluysan, kendini buradan aşağı at. Çünkü şöyle yazılmıştır: 'Tan-
n, senin için meleklerine buyruk verecek. Ayağın bir taşa çarpmasın diye
seni elleri üzerinde taşıyacaklari. İsa iblls'e şu karşılığı verdi: 'Tanrın olan
Rab'bi ‫ ' ﻫﺴﺎاا؟‬diye de yazılmıştır, iblis aynı şekilde İsa'yı çok yüksek bir
dağa çıkanp O'na tüm görkemleriyle dünyanın bütün ülkelerini gösterdi.
'Yere kapanıp bana taparsan, bütün bunlan sana vereceğim' dedi. İsa ona
şöyle karşılık verdi: 'Çekü git, Şeytan! Tanrın olan Rab'be tap, yalmz O'na
kulluk et' diye yazılmıştır. Bunun üzerine iblis İsa'yı bırakıp gitti. Melek-
ler de gelip İsa'ya hizmet eteler, o günden İtibaren İsa şu çağrıda bulun-
maya başladı: Tövbe edin! Göklerin Egemenliği yaklaştı" (İncil; Matta, 4:
1-17; Markos,l: 12-13; Luka, 4:1-13).

Tann kom pleksi kavram ını ilk kez sosyal ve siyasal hayat literatürüne
sokan kişi Birinci Dünya Savaşında A lm an kam plarındaki esirlere yönetici-
lerin 'o n lan n hayatım bağışlayan veya yok eden kişilerm iş gibi davranm a-
la n ' üzerine yine b ir esir olan Dr. Archie Cochrane taratından dahil edil-
miştir. O 'n a göre Tann kom pleksi, kendiliğinden işleyen hayatın raslantısal
kurallarım reddedip insanrn kendi duygu, düşünce, din, idea veya ideolo-
jisi ile m ükem m el bir dünya inşa etole iddiasıdır. Bu iddia insanların nispi
güçleri ile m utlak iktidar peşinde koşm aları yüzünden onları ve toplum lar!
Halis ÇETİN

hayat ve gerçekler karşısında zayıflatan bir güç yitim idir. Tann komplek-
si, insana, gerçeğe ve hayata dair problem ne kadar karm aşık olursa olsun
cevap bulm ada, hatasız bir şekilde doğm o ld u rm a dair kesinlikle ezici bir
m utlak inancın olm asıdır. O 'na göre Tanrı kompleksi, başta askerler olm ak
üzere, doktorlar, politikacılar, din adam ları, öğretm enler, iktisatçılar, yöne-
ticiler kısaca insanların hayatına m üdahil olan eşitsiz güç ilişkilerinin oldu-
ğu her kesim ve her durum da görülen bir algı ve olgudur. Tanrı kompleksi,
inanılm az derecede karm aşık bir dünyanın ve ilişkiler ağının karşısında
dünyanın nasıl çalıştığım , hayatın nasıl işlediğini, gerçeğin ne olduğunu
anladıklarına ne olursa olsun kesinlikle ikna olmuş, m utlak bilgiye ve mut-
lak iktidara sahip olduğuna kesin bir inançlılık ve sabit bir fikirlilik içinde
kani olm uş bir ‫أااس‬ durum udur. Bu insanlık durumu bir kişide teces-
süm ederse kişisel; topluluk, toplum , grup, parti, cemiyet, cemaat, mez-
hep, din, sınıf, elit, ulus-m illet-üm m et gibi bir kolektivitede ortaya çıkarsa
kolektif ve bir din, ideoloji ve devlet eliyle tüm dünyaya nizam vermeye
yönelirse de evrensel Tann kom pleksi olarak ortaya çıkar.

Sosyal bilim lerle özellikle psikoloji, sosyoloji ve siyasetle uğraşan insan-


ların öncelikli ve asli sorunu insanm hayatım yönlendiren arkhe/kaynak,
ideal, amaç, ihtiyaç ve doğasının ne olduğu yönünde olmuştur. Hem en her
düşünür insanın idealleri ve am açlan için bir ana dürtü ürettiği ve onunla
hayati ve gerçekleri yönettiği şeklinde ortak kanaate sahiptir. Bu ana dür-
tü insanın tüm davranışlanna kaynaklık eden ve yöneten anahtar idealdir.
Freud'a göre bu inşam yönlendiren anahtar dürtü cinsellik iken Adler'e göre
aşağılık ve üstünlük kom pleksinin çatışması, M cDougall'e göre ise insanm
kendi Ben'ini önem sem e ve gerçekleştirm e arzusudur. Tüm bu dürtülerin
ortak noktası insam n üstünlük ve m ükem m ellik arayışıdır. Tüm dürtü ve
davranışların ana kaynağı tıpkı Tann gibi olarak ondaki en üstünlük ve en
m ükem m ellik peşinde koşm aktır, insana ve hayata ait diğer tüm ideallerin
kaynağı da işte bu Tanrı kom pleksi doğasıdır, insanlık tarihinin neredey-
se tam am ı bu doğa tarafindan yazılm ıştır, insanın Tann gibi olarak kendi
Ben'inin bilincini m ükem m ellik ile gerçekleştirm e arzusu olan bu doğa, in-
sanın kendi varoluşunu en yüksek düzeyde bilm e ve öteki in s a n la r a bildir-
me sürecidir. Bu doğa yine tıpkı Tanrı gibi "kendini tezahür ettirm e" irade
ve yeteneğinin göstergesidir. Bu iradenin amacı, insanm Tanrı gibi kendisi
için ve kendinde m utlak özgürlük ve m utlak Benlik kazanm a arzusudur.
İnsan, doğasındaki Tann kom pleksinin bütün eğilim ve yönelim lerine öz-
gürlük yani m utlak benlik bilinci verm edikçe Tanrı gibi olamaz.

M utlak benlik bilinci, m utlak özgürlük için m utlak güce ve m utlak mü-
kem m elliğe ihtiyaç duyar. Tanrı kom pleksi olarak ortaya çıkan bu irade ve
KUTSALIN GÖLGESİNDE

bilinç, insanın kendini ispat etm ek ve kendi tatm ini için diğer insanlara,
dünyaya, maddeye, m ülke ve iktidara hükm etm eyi zorunlu kılmaktadır.
Bu zorunluluğun asli unsuru da güçtür. Yani bir Tanrı kom pleksi iddia-
sının diğer Tann kom pleksi iddialarının doğalarm a ve bedenlerine tahak-
küm etm e gücüdür. Bu nedenle Tanrı kom pleksi diğer Tanrı kom plekslerini
kul kom pleksi haline getirmedikçe, kendisini m ükem m elliğe ulaştıramaz.
Bu yüzden tahakküm etm e am acı Tanrı kom pleksinin m otivasyonel kay-
nağı ve gücüdür, insanların bütün davranışlarının kaynağı ve ideali bu
doğadır. D oğayı gerçekleştirm ek bizzat ideanm da kendisidir, ideam n ve
doğal olarak da Tann kom pleksinin üstünlük derecesini gücünün büyük-
lüğü belirler veya şuurlar, insan doğası ile ideasm ın bütünleştiği tek alan/
am aç ise bizzat Tanrının kendisidir. Tanrı kom pleksi, insanın Tanrı ile Tanrı
gibi olm ak için bütünleşm e tutkusunun ürünüdür, insanı en yüksekteki bu
am acına ulaştıran her şey sıradanlık araçlarıdır, insan, tüm
evrende kendisini tatm in edecek en üstün ve güçlü obje olarak Tanrıyı seçip
onun gibi olm ayı arzular. Bu arzu bir yönüyle Tanrıyı nesneleştirip insanı
ideal haline getirdiği gibi tam tersi olarak da Tanrıyı (Tann kompleksini)
idealize edip insanlığı nesneleştirebilir.

Tann, insanın Tann kom pleksi idealidir. Bu ideal, insanın arzuladığı


ama bir tiirlü ulaşam adığı gerçek obje olan Tanrının yerine kendi Ben'inin
Tann kom pleksi olarak hayata yansım ası dunım udur. Tanrı kom pleksi in-
sanın Tanrı gibi olm ak için ödediği bedeldir. Tanrı kompleksi, insanın her
zam an kendi bildiği ve inandığı en yüksek değer ve en üstün ^ içlü lü k ithaf
ettiği ve bu nedenle de füm varlığı ile bağlandığı ikircikli bir şekilde obje
veya idealdir. Tann kom pleksini bir dilem m a olarak analiz etm em in nede-
ni de budur. EN olm ak yani m ükem m el olm ak Tanrı kom pleksi Benliğin
asli varlık ve varoluş hedefidir. O nun bütün davranışlarının kaynağı bu
EN olm ak güdüsüdür. A lt am açlar ve doğalar sınırsızdır am a sadece bir
tane üst am aç ve doğa vardır ki ٠da hepsine hükm edici TEK güçtür. Bu
)dizden alt am açlar bu TEK amaç olan Tanrı kom pleksi tarafından yöneti-
lip "* için kendi başlanna bir varlıkları ve değerleri yoktur.
H er tiirlü am aç ve araca değer ve s m ır çizen şey insanın bu asli doğası olan
Tanrı kom pleksidir. N asıl ki bir şair yazm ak, bir m üzisyen beste yapmak,
b ir sporcu koşm ak, bir ressam resim yapm ak, bir çiftçi ekin ekmek, b ir ka-
dm çocuk yapm ak kapasitesine ve yeteneğine sahipse bir Kedi Fare, bir
A slan Antilop, b ir ö rü m cek de Sinek yakalam ak kapasitesine ve yeteneğine
sahiptir. Fakat hiçbiri bu kapasite ve yeteneklerini her daim, sürekli kullan-
m az. Her biri yapm ak için doğdukları şeyi gerçekleştirm ek için güçlerinin
Halis ÇETİN

ve yaratıcılıklarının en ü st sınırına gelm esini beklerler .‫ ه‬üst srnır da Tann


kom pleksidir ki bir adım ötesi Tanrının sınırıdır.

‫ ه‬yani Tanrı kom pleksi doğası geldiğinde de en durağan, en zayıf, en


korkak ve en güçsüz yetenekte bile tüm dünyaya hâkim olma güç ve iradesi
belirir. Onda tıpkı Tanrı gibi ölüyü bile diriltm e gücü vardır. Tıpkı intikam
ve şehvet güdüsü gibi o yaratıcı veya yıkıcı güç geldiğinde karşı konulmaz
bir ihtiras ve tutku ile sahibi olan canlıyı ona rağm en ve karşı da olsa esir
alır. Yaratıcı bu güç geldiğinde diğer her şey onun yüceliği karşısında bo-
yun eğer, teslim olur ve kendileri hakkında vereceği kararı bekler. Hatta
Tanrı kom pleksi onun sahibi olan insanın kendine rağm en ve karşı da ona
bir değer ve rol biçer, fnsan doğasının dürtülerine olduğu gibi insanlara da
hiyerarşik olarak yer ve değer biçen unsur Tanrı kom pleksi gücüdür. BEN,
Tanrı kom pleksi dışında hiçbir şey tarafm dan m utlak anlam da tatm in edi-
lem ez ve gerçekleştirilem ez. Yine Tanrıyı da insan BEN 'indeki Tanrı komp-
leksi dışında hiçbir şey m utlak anlam da tezahür ettiremez, insan Tannsal
mükem m elliğe ancak doğasındaki Tanrı kom pleksinin bizzat onda tabiat
olm ası ile ulaşabilir, insanlık tarihindeki tüm m ücadele ve değişim lerin
gerçek nedeni, insanda tabiat haline dönüşen bu Tanrısal m ükem m elliğe
ulaşm a arzusudur. Bu arzunun psikoiojik yansım adaki m ükem m ellik kur-
gusu ise "O m nipotent" algısıdır.

Psikoloji ve psikiyatride Tanrı kom pleksi anlam ında kullanılan 'O m ni-
potens' terim i 'm utlak iktidar, sınırsız güç arzusu' olarak ifade edilmekte-
dir. Tanrı kom pleksi, 'O m nipotens' iradenin kazandırdığı 'm utlak iktidar
ve sım rsız güç arzusu' ite her şeyi değiştirebilm e imkânına sahip olduğuna
inanan insanın, "benlik ve benim lik" söylem ve eylem lerinde bulunm ası-
dır. Tann kom pleksi, evrensel ve Tannsal adaletin bizzat kendisidir. Tanrı
kom pleksi, Tanrmm adalet görevini kendi üzerine alarak ilahi adaleti sağ-
lam ak ve bu m isyon gereğince de gücünün hırsına kapılarak insanlarm
h y ^ a n n a / k a d e rle rin e m üdahale etm eyi kendisinde m eşru bir hak olarak
görm ek iradesidir. En güçlü ve adil olan Tann olduğuna göre, Tanrının ada-
letini kuracak tek kişi de Tann kom pleksinden başkası değildir, insanla-
rın bedenlerine, düşüncelerine, ruhlarına, hayatlarına ve ölüm lerine karar
verecek olan, on lan yargılayacak ve cezalandıracak olan, kaderini yazacak
olan kadiri m utlak tanrısal yetkiler de doğuştan sadece onda mevcuttur.

Tann kompleksinin evrensel doğasımn özünde/kökn(te/kaynağında, bu


dünya gerçekleri ile insanın ontolojik örtüşmezlik sorunu yer almaktadır.
Söz konusu örtüşmezlik, dünya ile insan benliği arasmdaki ilişkinin temel-
de doyumsuzluk üreten, eksiklik hissi veren agresif bir ilişki olmasının da

10
KUTSALIN GÖLGESİNDE

sebebidir, insan yarattığı ve sürekli olarak geliştirdiği kişisel, toplumsal ve


evrensel Tanrı kom pleksleri sayesinde bu agresif ilişkiyi haz kaynağı hali-
ne çevirme uğraşı vermektedir. Bu çatışmalı gerilim, insanlığm kaderidir.
Hayatı çoğu zaman dramatikleşen bir serüvene dönüştüren de bu kaderin
öngörülemezliği ve belirsizliğidir, insandaki Tann komplesinin kibirli ben-
liği ontolojik acizliğini biri savunmacı diğeri hakiki olmak üzere temelde iki
yöntemle telafi etmeye çalışır: yanılsamalara sığınmak ve özbenlik gereksi-
nimleri doğrultusunda egosunu yetkinleştirmek. İkincisi Tanrı kompleksidir.

İnsan araçsal tarih açısından gelişse de her zaman ontolojik acizliğini


korur, insan dünyayı değiştirse de kendini asla değiştirem ez, insan ken-
dinden başka her şeyi değiştirm e gücüne sahip olduğu için kendini de-
ğiştirm enin yolu olarak da her şeyi değiştirebilm eye yönelir, insanlık her
gün ilerlese de insan hep aym kalm aya m ahkûmdur. Zira ontolojik aciz-
lik giderilebilecek değil, ancak telafi edilebilecek bir varoluş halidir, insan,
egosu yetkinleşene dek acizliğine taham m ül edebilm ek için *
ra, büyüklenmeci/kibirli fantezilere sığınm a ihtiyacı duyar. Yanılsamalar,
acizliğe hakiki bir çözüm getirem ese de çözüm ün olm adığı noktada, insana
bu acizliğe taham m ül gücü verir. Bu dünyada aciz, güçsüz, savunmasız,
çaresiz, sahipsiz ve ölüm lü birer varlık olduğu gerçeğini, henüz bu gerçe-
ği hazm edem ediği noktada ink£r edebilm esine yardımcı olur. Bu nedenle
Tann kom pleksi bir tarafta iddianın ispatı diğer yanda inkürı dilem m ası
üzerine inşa edilir. Çünkü bu dünya ile insan arasındaki uyuşm azlık insan
ölüm lü o ld u ^ ı sürece hiçbir zam an tam olarak giderilemez. Bu süreç ideal
durumda yetkin egoya sahip özgür ve doygun özbenliğin *
baskm geldiği yönde ilerlerse yani insan "p oten t" hale geldikçe "om nipo-
tent"/Tann kom pleksi arayışlarına giderek daha az ihtiyaç duyabilir.

Başta kutsal kitaplar ve insanlık tarihi olm ak üzere incelenen kaynaklar-


da da rahatlıkla görüleceği üzere insan bu ezeli ve ebedi evrensel dilemma
ile her yüz yüze geldiğinde üstün olm a kibrini en azından eşit olma mer-
ham etine tercib etm ektedir. Bu ezeli ve ebedi dilem m ayı da her zam an ve
her yerde Tann kom pleksi ihtirası ile Tanrı gibi olm aktan yana çözmeye
yönelm ektedir. Yeter ki ona kutsal kitapların da asli konusu olan "kesinlikle
ölmeyeceksin, gözlerin açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksın"
(Tevrat, Yaratılış; 3 :4 -5 ); "ta şla n ekm ek yapacaksın, ayağın taşlara bile çarp-
m aksızın m elekler seni elleri üzerinde taşıyacak ve sen de onlar gibi ölüm-
süzlüğe ulaşacaksuı, tüm görkem leriyle dünyanın bütün ülkeleri senin olup
yeryüzü egem enliğinin krah olacaksın" (İncil; Matta, 4: 1-17); "sonsuzluk/
ölüm süzlük içinde çökm esi olm ayan bir saltanat/mutlak iktidar sahibi ola-
çaksın" (Kuran, Taha: 120) vaatleri/imkânları sunulsun. Yeter k i...

11
BİRİNCİ BÖLÜM
TEVRAT'TA TANRI KOMPLEKSİ

"Haddinizi bileceksiniz‫؛‬
".
Kutsai kitapların ilki ,Eski A hit' adıyla da anılm akta olan Tevrat'tır. Tevrat,
Yahudilerin kutsal kitabıdır, ü ç ana bölüm den oluşan Tevrat'ın incelem e-
ye aldığım ız birinci bölüm ü M usa'nın beş kitabı olarak da bilinen 'Yasa
Kitapları' bölüm üdür. Yasa Kitapları bölüm ü, birinci kitap olan 'Yaratılış'
kısm ında evrenin ve insanın yaratılışını, ilk günahın ve bu yüzden dün-
yada yaşanan acıların başlangıcını ve Tanrının insanlara yaklaşım biçim -
lerini anlatır. 'Yaratılış' kitabı Adem ile Havva, Kayin ile Habil, N uh'un
tufanını anlattıktan sonra İsrail Oğullarm m atalarını İbrahim 'den M ısır'a
yerleşm elerini sağlayan Y usuf’a kadar anlatır. Bu süreçte yaşanan insan do-
ğasm da Tann kom plekslerinin kaymaklan ve Tanrı-insan ilişkilerine yoğun
gönderm elerde bulunur. 'M ısırdan Ç ıkış' bölüm ü ise İsrail halkının 3500
yıllık M ısır'daki kölelikten kurtulm a sürecini anlatır. Bu bölüm de M usa ve
H arun'un Firavun ve kendi halkına karşı verdiği m ücadele ile İsrail halkı-
nın Tanrı RA B'be karşı m ücadele ölmekleri yoğun şekilde anlatılır. Kişisel
Tanrı kom pleksleri ile birlikte toplumsal/kolektif Tann ' de
çok m iktarda örneklerini anlatan bu bölüm Yahudiler ile Tanrı arasında ya-
pılan anlaşm adaki dini, ahlaki, sosyal ve ekonom ik yasalara da kaynaklık
etm ektedir, ü çü n cü bölüm ise İsrail halkının tapınm a kuralları, sunu ve
kurbanlan, kutsallık ve önem li günlerin yönetilm esi ve bunları yönetecek
olan Levi oym ağından gelen kâhinlerle ilgili kuralları anlatır. 'Levililer' bö-
lüm ü kutsal din adam ları topluluğunun yaşadığı kolektif Tanrı kom pleksi
örnekleri ile doludur. Dördüncü bölüm olan 'Ç ölde Sayım ' ise İsrail hal­
Hal‫؛‬s ÇETİN

kının kolektif Tanrı kom pleksi kibri !(‫؛‬İnde Tanrının vaat ettiği topraklara
giderken yaşanan kom pleks drneklerini anlatır. Bu bölüm, sık sık cesaret-
sizliğe düşen, sıkıntılar karşısında sürekli şikâyetlerle Tanrıyı ve M usa'yı
bezdiren. Tanrıya isyan eden, günahlar içinde olm alarına karşın sorumlu
tuttukları M usa'ya hakaretler eden, başka Tanrılara tapmaya kadar giden
bir toplum sal Tanrı kom pleksi serüvenidir. M u sa'nın Kitaplarım n beşin-
ci ve son bölüm ü olan 'Yasa K itabı' ise M usa'nın halkının kişisel, kolektif
ve evrensel Tanrı kom plekslerinden korunm aları ve kurtulm aları İçin yap-
m aları gereken kuralların tavsiyeleri ve vaazlarından oluşur. Tanrıya sada-
katten insan ilişkilerine, 'O n Buyruk'un tekrarından bayram ların kutlan-
masına, vaat edilm iş topraklardaki yönetim biçim inden ahlaki kurallara,
önderlerin atanm asından M usa'nın vasiyetleri ve nihayet ölüm üne kadar
olan yolculuğun son bölüm lerini içerir.

A. ADEM'DEN İBRAHİM'E; KUTSAEIN GÖLGESİNDE


Kutsal Tevrat kitabının tüm bu bölüm lerinin ortak özelliği ilk insandan
son insana kadar tüm insanların ortak doğası olan Tanrı kom plekslerinin
kaynaklan ve yansım aları ile ilgili yoğun bir örneklik teşkil etm esidir. Tev-
rat insan doğasındaki Tanrı kom pleksini Adem 'den başlayıp Isa'ya kadar
en ince detayına kadar anlatan kutsal bir kitap olarak aynı zam anda in-
san-insan, insan-toplum , toplum -toplum , ulus-ulus ve İnsan-Tanrı, hatta
Tanrı-Tann ilişkilerine kadar inceler. Tevrat, "Tanrı inşam yarattığında onu
kendine benzer kıldı" ile başlayan kişisel Tanrı kom pleksi anlatısını "is-
rail oğulları soyunu kutsuyorum . Bu soyun aracılığıyla yeryüzündeki bü-
tün uluslar kutsanacak" ifadesindeki toplumsal/kolektif ve evrensel Tanrı
' yeryüzündeki egem enlik m ücadeleleri ile sürdürmektedir.
Tevrat'a göre evrensel Tanrı kom pleksine giden insanlığın yolculuk hikâ-
yesi ilk insan A dem 'in "Tanrı gibi olacaksınız" vaadine inanm ası ile başlar

1. Adem'in Yolu; ölümsüzlük Arzusu: "Tann gibi olacaksınız".


Tevrat, "Yaratılış" böiüm ünde Tanrının A dem 'i yaratm asını, kendi ruhun-
dan üflem esini. Tanrı kom pleksinin kaynağı olan "yasak m eyve"yi ve Yı-
lan'm (Şeytan) o meyveyi Adem ve Havva'ya hangi vaatlerle yedirdiğini
a n l a t ır -

"RAB Tamı Adem'i topraktan yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üf-


ledi. Böylece Adem yaşayan varlık oldu. RAB Tanrı doğuda, Aden'de bir
bahçe dikti. Yarattığı Adem'i oraya koydu. Bahçede iyi meyve veren türlü
türlü güzel ağaç yetiştirdi. Bahçenin ortasında yaşam ağacı ile iyiyle kötü-
yü bilme ağacı vardı" (Tevrat, Yaratılış; Adem ile Havva: 7-9). "RAB Tann

14
KUTSALIN GÖLGESİNDE

Aden bahçesine bakması, onu işlemesi için Adem'i oraya koydu. Ve ona,
"Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin" diye buyurdu, "Ama
iyiyle kötüyü bilme ağacmdan yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlik-
le ölürsün".. .Adem'den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak
onu Adem'e getirdi. Adem, "işte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik,
etimden alınmış ettir" dedi, "O na 'Kadm' denilecek. Çünkü o adamdan
alındı". Bu nedenle adam anasım babasını bırakıp karısına bağlanacak ve
İkisi tek beden olacak. Adem de, karısı da çıplaktılar, henüz utanç nedir
(Tevrat, Yaratılış; 2:15-25). RAB "Tanrı'nın yarattığı yabanıl
hayvanların en kurnazı yılandı. Yılan kadma, "Tanrı gerçekten, 'Bahçede-
ki ağaçlarm hiçbirinin meyvesini yemeyin' dedi m i?" diye sordu. Kadm,
"Bahçedeki ağaçların meyvelerinden yiyebiliriz" diye yanıtladı, "Ama
Tanrı, 'Bahçenin ortasındaki ağacm meyvesini yemeyin, ona dokunmayın;
yoksa ölürsünüz' dedi". Yılan, "Kesinlikle öimezsiniz" dedi, "Çünkü Tanrı
biliyor ki, o ağaan meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü
bilerek Tanrı gibi olacaksınız". Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek için
uy‫؛‬
^m ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. Meyveyi koparıp
yedi. Yanındaki kocasına verdi. Kocası da yedi, ikisinin de gözleri açıldı.
Çıplak olduklarım anladılar. Bu yüzden incir yapraklan dikip kendilerine
önlük yaphlar.. •RAB Tann Adem'le karısı için deriden giysiler yaptı, onla-
n giydirdi. Sonra şöyle dedi: '‫؛‬
Adem iyiyle kötüyü bilmekle bizierden biri
gibi oldu. Şimdi yaşam ağacına uzanıp meyve almasına, yiyip ölümsüz
olmasma izin verilmemeli.” Böylece RAB Tann, yaratılmış olduğu toprağı
işlemek üzere Adem'i Aden bahçesinden çıkardı. Onu kovdu; yaşam ağa-
cinin yolunu denetlemek için Aden bahçesinin doğusuna Keruvlar ve her
yana dönen alevli bir kıiıç yerleştirdi". (Tevrat, Yaratılış; 3:1-24).

Bu m etinlerde dikkati çeken ilk nükta "RA B Tanrı A dem 'i topraktan ya-
rattı ve burnuna yaşam soluğunu ü fledi" ifadesidir. Tann'-ıun Adem 'e kendi
m hıından üflem esi ve m elekler dahil tüm canlılara üstün kılm ası insanın
doğasındaki Tann kom pleksine önem li bir atıftır, insan Tanrının ruhundan
kendi ruhuna üflenm esi ile potansiyel Tann kom pleksini taşım aya başla-
m ışhr. Aslm da Tanrının insanı teste tabi tutm asının en önem li sebebi de
ruhundaki, doğasındaki bu Tann gibi olm a potansiyelidir, insanların bu
dünyadaki im tihanının tek nedeni ve kaynağı bu Tanrısal ruh veya Tann
p arçaağm ın insanlar tarafından ne denli kullanılıp kullanılm ayacağıdır.
Bu yüzden insanlar arasındaki tek ilahi eşitlik Tanrının tüm insanlardaki
Tanrı kom pleksi doğasını eşit nitelikte ve güçte yaratm asıdır. Kimi onu ye-
nip kulluğu tercih ederek, kim i ona boyun eğip Tann gibi olmaya yönele-
rek, kim i onu gerçekleştirm ek için Tann rolüne soyunarak, kimi de onu kul-

15
Halis ÇETİN

larımak için eline geçen ilk güç ve fırsatta Tanrı kom pleksine dönüştürmek
için bekler. Sorun sadece "a n " meselesidir.

M etinlerde geçen ikinci bir önem li unsur da Tanrı RA B'bin kendi ege-
m enlik ve m utlak iktidar halini ve alanım ilan etmek, insanların Tanrı
kom plekslerine kapılm am alarını sağlam ak ve kul olarak sınırlarını ve had-
lerini bilm elerini öğretm ek için "istisnai h al" yaratma çabasıdır. "Aden'de
bir bahçe yaratan, yarattığı A dem 'i oraya koyan, bahçede iyi meyve veren
türlü torlü güzel ağaç yetiştiren, bahçenin ortasında yaşam ağacı ile iyiyle
kötüyü bilm e ağacını var eden ve bir bahçıvan olarak Aden bahçesine bak-
ması, onu işlem esi için A dem 'i oraya koyan" Tanrı RAB, m utlak egemen-
liğinin gereği olarak "olağanüstü durum ya da istisnai hal hakkında karar
verm e iktidarının ifadesi" olarak Adem 'e "bahçede istediğin ağacm mey-
vesini yiyebilirsin. AM A iyiyle kötüyü bilm e ağacından yem e" istisnasını
koyar. Bahçenin sahibinin iradesi ile bahçıvanın sınırları arasındaki yetki
ilişkisini kat'i bir şekilde belirler. Tanrı RAB için "istisnai h al" (tek ağaç
istisna/hariç, her ağaç serbest) kendi m utlak iktidar alanının çitlerle çevril-
m esidir. Tann RAB, insanları tıpkı Adem 'e yaptığı gibi "istisnai h al" yarat-
m a iktidarı ile onları ehlileştirm ek istem ektedir. Çünkü Tanniık iddiasının
en önem li özelliği olan "istisna koym ak" ("ASLA", "AM A" ve "FA K A T")
iktidarı hem gökyüzü hem de yeryüzü egem enlik iddiaları için geçerlidir.
Bu yüzden Tanrı R A B'in insanlara yönelik uyguladığı her istisnai hal ve
m üstesna dunım/konum/kategori/yasak aynı zam anda onlan terbiye edip
ehlileştirm enin ve kul kom pleksi içine m ahkûm etm enin bir aracıdır. Bu
aracın yani terbiye ebnenin/eblileştirmenin en önem li unsuru da korkut-
madır: "O ndan yediğin gün kes‫؛‬nlikle ölürsün". Tanrıyı RAB (terbiye eden,
mürebbi) yapan şey de zaten "istisna koyan tek m üstesna iktidar" olmakftr.
Tannnın Tanrı kom plekslerine karşı elinde tuttuğu en "istisnai h al" gücü
olan "ö lü m " tehdidinin (kesinlikle ölümün) kaynağı da burasıdır. Tanrı
RA B'bin kendi ruhundan üflediği Tanrı kom pleksi doğasındaki EN, TEK ve
M UTLAK olm ak üstünlük ihtirasının sonul am acı da zaten "m üstesna ol-
m ak" arzusudur. Adem ve H avva'nuı "istisnai h ale" isyan etm esinin sebebi
de doğalarındaki bu m üstesna olm a kom pleksidir. O nlar değişmez, m utlak
bir ilahi düzen ve cennet dışındaki değişebilir bir düzen yani ilahi nomos
ile insani nom os arasında tercihte kendi "istisnai h al" nom oslarm ı inşa et-
mek yönünde karar verdiler. H er türlü tehdide rağm en ve karşı doğaların-
daki ilahi ve insani sınırlandırm alara boyun eğm em e iradesi ve tercih yap-
ma hakkı nedeniyle tüm kısıtlam alara ve istisnai hallere (tek ağaç istisna/
hariç, her ağaç serbest) isyan ettiler. Tanrıya karşı Tanrı kom plekslerine bir
şans yarattılar. Tanrmm insana sunduğu istisnai halleri reddedip sınırlılık

16
KUTSALIN GÖLGESİNDE

ve kısıtlılık ve "h er gün ölüm korkusu" içinde yaşamaktansa, "Tanrı gibi"


oiabiim enin tüm kötülük, sürgünlük, ölüm lülük ve zulüm içinde yaşamak
im kânlarım zorlam ayı tercih eteler ve sonunda kendi sahibi ve bahçıva-
m oldukiarı cenneti yeryüzünde inşa etm ek için m ilyonlarca "istisnai hal"
yarattılar, istisnai hal yaratm a a ^ ıc te ığ ı/ i^ te ü ğ ü / ta ta k k ü m ü tüm Tanrı
kom plekslerinin ortak özeliiğidir. "ASLA", "AM A" ve "FAKAT" gibi istis-
nai hal sınırlam aları genele şam il old u ^ ın d a otoriter, özeie şamil kılındı-
ğmda İse totaliter bir Tanrı kom pleksi ile yüz )dizeyiz demektir.

M etinlerde dikkat çeken üçüncü unsur ise Adem'e yasaklanan ağacın ni-
teliğidir: "iy iy le kötüyü bilm e ağacı". Aslm da Tanrı kendisi gibi olma isteği
ve gücü dışm da her şeyi Aden cennetine yerleştirdiği Adem'e bahşetmiştir.
Buradan da anlaşılacağı gibi Tanrı'yı en yüce varlık yapan ilk özellik olan
"iyiyle kötüyü bilm e" gücüdür. Tanrının insandan esirgediği bu güç akıl
yönünden bilginin duygu yönünden ise vicdanın gücüdür, ister bilgi gücü
isterse vicdani duygu gücü olsun her ikisi de insanlarda Tanrı kom pleksi-
nin asli kaynağıdır, ilkinde Tanrmrn "h er şeyi hilen" sıfatının, İkincisinde
de "m erham et sahibi" olm asının insanda Tanrı kom pleksine neden olacağı
aşikârdır. Her ‫ﻟﻜال‬kom pleks de kibre neden olur. Bilginin veya tevazünün
kibrine, insan, bilginin verdiği ayrıcalık ve güçle kendini diğer insanlardan
üstiin görerek kendini aydınlık içinde diğerlerini karanlık içinde addeder.
Bilginin gücünün doğurduğu kibir fiziki gücün doğurduğu tekebbürden
daha tehlikelidir. Çünkü her şeyi bilen olm anın doğal uzantısı herkesin
kaderine hükm etm e, insanların hayatına yön erm e ve onları şekillendirm e
iddiası yaratır. Ayrıca bilgili insan tıpkı RAB gibi kendi m utlak, iyi, gerçek
düşünceleri ile başkalarım terbiye etm eye, eğitm eye yönelir. Kendisinde
var oiduğunu iddia ettiği m utlak doğrular ile sorgulanam az, hata yapmaz
ve eleştirilem ez olm akla m ükem m ellik alanına geçerek Tanrı kom pleksine
ulaşır. A lim lerin kalem lerinin zalim lerin kılıcından daha keskin olm asının
nedeni de budur. Dünya tarihi alim lerin kalem inden dökülen m ürekkeple-
rin oluşturduğu kan deryalarının zalim lerin kılıçlarının yarattığı kan gölle-
rinden daha fazla olduğuna şahitlik etm ektedir.

Vicdanın doğurduğu Tanrı kom pleksi ise gaddarlığın doğurduğu Tanrı


kom pleksinden daha tehlikelidir. Vicdan içinde tıpkı ilim gibi m utlaklık
barındırır. Vicdanın sürekli telkin ettiği "m utlak iyi" algısı diğer insanlara
iyiler ve iyilikler dayatm asıyla sonuçlanır. Vicdanın ürettiği "daha iyi" hi-
yerarşisinde üstün oian iyiler alçak olan iyilere veya kötülere galebe çalm ak
için dikte ve despotluk eğilim lerine yönelir. Daha iyi olm anın tekebbürü
daha kötii olm anın kibrinden daha zararsız ve arzulanır olm ası nedeniyle

17
Hal‫؛‬s ÇETİN

daha tehlikelidir. Kötülük adm a değil iyilik adm a konuşan zalim ler daha
büyük zaferler kazanm ıştır. Vicdanın doğurduğu m erham ete dayalı Tann
kom pleksi ikilik, güzellik, güven, sevgi gibi olum lu çağrışım lar ile adalet
iradesini yok eder. Tarih nefretten çok sevginin adalete nasıl engel olduğu
örnekleri ile doludur. Kendi yakınına, m illetine, dindaşm a yönelik vicda-
ni m erham etin doğurduğu Tanrı kom pleksi adaleti engeller ve iyiliğe da-
yalı keyfiliğe yol açar. K olektif Tanrı kom plekslerinin kasnağı da budur.
İnsanlar kötülük adm dan daha çok iyilik adm a adaleti yok ederler. Tarih
insanlara "sen in iyiliğin için" yapılan vicdani söylevlerin ürettiği kan gö-
lünden başka bir şey değildir. Bu yüzden cehennem in yolu iyilik taşlarıyla
örülüdür. Cennetten kovulm anın yolu da Yılanın insanlara yaptığı iyiliktir:
"O ağacın m eyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek
Tanrı gibi olacaksınız". Bu örnekte de görüldüğü üzere, doğal olarak Tanrı
kom pleksinin ilk tezahürü insanlar arasındaki bilgi farklılıklarının doğur-
duğu üstünlük iddiası olacaktır, insanı Tann gibi olm ak iddiasına yüksel-
ten en büyük kibir kaynağı bilgidir. Tanrı kompleksini yaratan asli kaynak
"bilgi güçtür" inancının doğurduğu bilgililerin bilgisizlerden üstün oldu-
ğu iddiasıdır. Daha da önem lisi bilginin iyi ite kötüyü birbirinden ayırma
özelliğine inanm anın doğurduğu "m utlak bilgi tekelinin" kendisinde oldu-
ğu iddiasıdır, ü stü n olm ak bilgili olm akta değildir, bilginin iyi ite kötüyü
belirlem e gücündedir. Bu güç inancı Tanrı kom pleksinin ilk işaretidir. Bİ-
tenlerin biim eyenlere üstün olduğunu ve on lan tıpkı Tanrı gibi yönetmesi
gerektiğine inanan "entelektüel elitizm ", "filozof kral", "aydınlanm a", "po-
zitivizm ", "ayd ın despotizm i" gibi kom plekslerin kaynağı da budur.

M etinde Tanrı kom pleksinin insan doğasındaki kaynağına ilişkin bir


başka işaret ise H avva'yı kandırm aya çalışan Y ılan'ın şu sözlerinde saklı-
dır: "Y ılan, 'K esinlikle ölm ezsiniz' dedi, 'Ç ünkü Tanrı bitiyor ki, ‫ ه‬ağacın
m eyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi
olacaksınız". Yılan insanın doğasm daki zaafı en iyi bilenlerden biri olarak
onların doğasındaki "Tanrı gibi olm a" parçacığını ve ruhunu anlayarak on-
lara "ölüm süz olm a" ve "iyi ite kötüyü bilm e" yeteneğini m üjdeler, insan
da zaten potansiyel olarak var olan "Tanrı gibi olm a" arzusunu böylece
gerçekleştirir. Bu m etin bize gösteriyor ki Tanrı kom pleksinin ikinci kayna-
ğı insanın "T an n gibi ölüm süz olm a" isteğidir. Bu yüzden insanlara hayat
bahşeden, insanların hayatına yön veren, insanların kaderini kontrol eden
kişi ve m eslek gruplarında bu kom pleks daha yaygmdır.

İnsanlara "ölüm süzlük" vaat eden en önem li kaynak olan "Tarih" de


yani tarihe geçme arzusu da buradan beslenm ektedir, insanların 'o n beş

18
KUTSALIN GÖLGESİNDE

d akikalığın a da ©İsa kendisini tarihin bir aktörü, figüranı veya parçası


©iarak tarih sahnesinde gösterm e arzusunun kaynağı da yine bu ihtirastır.
A sanlara iktidar, ihtişam, itibar, azam et ve şöhret kazandıran tarihin ti-
yatr©su da siyasettir. H epsinden önem lisi insanlara ölüm süzlük meyvesine
bahşeden en önem li etkinlik siyasettir. Tanrının insanın ruhum uza üflediği
şey ölüm süzlük nefesinin yaşam a alanı siyasettir. Siyaset insanların haya-
،٥
١[ ve var oluşunu tarihe geçirm e, tarihin şahitliğine sunma sahnesidir.
Tarih yani ölüm süzlük siyaset m eydanlarında yazılan siyasetçilerin hayat
hikûyelerinden başka bir şey değildir. Siyaset ölüm süzlüğü arayan yani
"Tanrı gibi olm a" arzusunu gerçekleştirm ek isteyen insanların kendilerini
bulduklan savaş alanıdır. Çünkü insan, aneak taribe mal olursa, kam usala
ortak oluma, diğer insanların kaderine yön verirse, yargılanam az, doku-
nulam az, sorgulanam az olursa ölüm süz olur. Bunu da insanlara bahşeden
tek şey siyasettir. Bu yüzden Tanrının yasak kıldığı ağacın m eyvelerinden
biri de siyasettir. Siyaset arenasm daki Tanrı kompleksi, insan olma aşama-
sm dan Tann olm a aşm asına yükselen insanların insan olma yüklerinden
kurtulm a sürecidir. Tanrının da ifade ettiği gibi: "Adem iyiyle kötüyü bil-
m ekle bizlerden biri gibi oldu. Şim di yaşam ağacına uzanıp meyve alma-
sına, yiyip ölüm süz olm asına izin verilm em eli". A dem 'i Tanrdardan biri
gibi yapan şey iyi ile kötüyü bilm enin doğurduğu m utlak aktt ve ölümsüz
olma ihtirası yani tarihe geçm e yani m utlak iktidar sahibi olma gücüdür.
Tann kom pleksi de ‫ااااااج‬ Adem 'e ve A dem oğullanna "uzanıp meyve
alm asına, yiyip ölüm süz olmas[na izin verilm em eli" buyruğuna rağm en ve
karşı yasaklanan o "yaşam ağacına" brm anm aya ve o m eyvelerden yemeye
çalışılm asıdır. Belki de "yasak m eyve" dünya gezegeninin bizzat kendisi-
dir. İnsanların tekebbür içinde ulaşabilecekleri tüm ihtiraslarm m kaynağı
ve alam dünya gezegenidir. Kendilerini "Tanrı gibi" ilan ederek, mutlak
bilgi, m utlak iktidar ve ölüm süzlük ،utkuların] teskin edecek tüm nim etler
bu yasak m eyvenin yani dünyam n ve dünyada insanlara m utlak biyerarşik
yükselm e gücü ve im kânı tanıyan siyasetin nim etleridir. M adem ki bu kadar
çok istiyorsunuz işte size yasak m eyvenin tüm nim etlerine ulaşabileceğiniz
dünya! Am a onunla biraz m ücadele etmeniz/savaşmanız gerekm ektedir
denm ektedir. Bu mücadelenin/savaşın dünyada meyve verdiği tek "yaşam
ağacı" da tarihtir. Tarihe geçm ek için her yol m ubahtır, ölü m sü zlü ğe ulaş-
m ak için kardeşini dahi öldürm ek gerekebilir. Tıpkı Kayin gibi.

2. Kayin'in Tercihi; ölümsüzlük için öldürmek: "Kardeş kanını


içmek".
Tevrat'ta geçen çok önem li bir başka Tanrı kom pleksi örneği de A dem 'in
iki oğlu Kayin ile H abil arasm da yaşanan iktidar kavgasının veya üstünlük

19
Halis ÇETİN

m ücadelesinin sonucunda ortaya çıkan bir insanm tıpkı Tanrı gibi başka bir
insanın hayatına son verm e arzusu ve eylemidir. Bilm ek gerekir ki, Tanrı
kom pleksinin en yoğun yaşandığı alan Tannnm en büyük gücünün tem sil
edildiği hayatı ve ölüm ü yaratm a alanıdır. Tann kom pleksi. Tanrısal akim
ve iktidarın en üstün tem sil alanı olan "yaşam ağacım " kontrol etmek, ki-
m in yaşayıp kim in öleceğine karar verm ek ve insanları yaşatm anm veya
ölüm e m ahkûm etm enin iktid arım kendi elinde tutm a iradesidir. Bu irade-
nin yansıdığı ilk örnek olay, K ayin'in kardeşi H abil'i hayatı üzerinden yar-
gılam ası, onun hayatına son verme hakkım ve gücünü kendisinde görm esi
ve onu ölüm e m ahkûm etm e kararını uygulam asıdır.

Adem karısı Havva ile yattı. Havva hamile kaldı ve Kayin'i doğurdu.
"RAB'bin yardımıyla bir oğul dünyaya getirdim" dedi. Daha sonra Ka-
yin'in kardeşi Habil'i doğurdu. Habil ‫؟‬oban oldu, Kayin ise çiftçi. Günler
geçti. Bir gün Kayin toprağın ürünlerinden RAB'be sunu getirdi. Habil de
sürüsünde ilk doğan hayvanlardan bazılarım, özellikle de yağlarını getir-
di. RAB Habil'i ve sunusunu kabul etti. Kayln'i ve sunusunu ise reddetti.
Kayin çok öfkelendi, suratını astı. RAB Kayln'e, "Niçin öfcelendin?" diye
sordu, "Niçin surat astın? Doğru olanı yapsan, seni kabul etmez miyim?
Ancak doğru olanı yapmazsan, günah kapıda pusuya yatmış, seni bekli-
yor. Ona egemen olmalısın". Kayin kardeşi Habil'e, "Haydi, tarlaya gi-
delim" dedi. Tarlada birlikteyken Kayin kardeşine saldırıp onu öldürdü.
RAB Kayin'e, "Kardeşin Habil nerede?" diye sordu. Kayin, "Bilmiyorum,
kardeşimin bekçisi miyim ben?" diye karşılık verdi. RAB, "Ne yaptın?"
dedi, "Kardeşinin kanı topraktan bana sesleniyor. Arhk döktüğün kar deş
kanım İçmek için ağzım açan toprağın laneti albndasın. işlediğin toprak
bundan böyle sana ürün vermeyecek. Yeryüzünde aylak aylak dolaşacak-
sın". Kayin, "Cezam kaldıramayacağım kadar ağır" diye karşılık verdi,
"Bugün beni bu toprakiardan kovdun .‫س‬ huzurundan uzak kalacağım.
Yeryüzünde aylak dolaşacağım. Beni tem bulsa öldürecek". Bunun üzeri-
ne RAB, "Kim seni öldürürse, ondan yedi kez öç alınacaktır" dedi. Kim-
se Kayln'i bulup öldürmesin diye onun üzerine bir nişan koydu. Kayin
RAB'bin huzurundan ayrıldı. Aden bahçesinin doğusunda, Nod toprak-
larına yerleşti (Tevrat, Yaratılış; 4:1-16).

K ayin'in tercihi dünyevi bir iktidar aracı uğruna kardeşini öldürüp


onun "kanını içm ek" idi. Kayin yaptığı eylem i "doğru olanı kendisinin
yaphğı" ve "kendisinin o m akam a daha layık" olduğu gerekçesi ile meşru-
laştırdı. K ayin'in açtığı bu yolda nice insan nice farklı saik ve gerekçelerle
kardeşlerini, çocuklarını, babalarını, am calarını, dostlarını, arkadaşlarını.

20
KUTSALIN GÖLGESİNDE

eşlerini öldürm ekten bile çekinm ediler. O nlar tıpkı Kayin gibi öldürdükleri
insanlaım yaşattıkları am açlarından daha değersiz olduklarına karar ver-
diler. Her bir katil K ayin gibi cinayetinin kişisel ihtiras ile işlediğini kabul
^‫؛‬
‫ ه‬، erdem i gösterm ek yerine büyük bir ideanın, soylu bir amacm, kutsal
bir davaıun, kaos, parçalanm a, bölünm e veya dağılm a korkusunun, birlik
ve beraberlik m itinin, kolektif çıkarların, saygın bir liyakatin, kaçınılmaz
bir gerçeğin veya zorunluluğun, bikmet-1 hüküm etin veya üstün bir aklın
ve iradenin gereklilikleri veya zorunlulukları arkasm a gizledi. Bu yüzden
ilerde de görüleceği gibi K ayin'in tercihi evrensel bir tercihe dönüşerek Ka-
yin kom pleksi dediğim iz, bir iktidar uğuruna kardeşini hile öldürm ekten
çekinm em enin ve bunu m eşrulaştırm anın yöntem i olm uştur. Kendi kişisel
iktidar ihtirası uğruna bir davaya veya bir lidere ihanet etm ek, ortak bir
yapı içerisinde iktidar kavgalarına tutuşm ak, devrim lerin kendi evlatlarını
yem esi de yine bu baptandır. Aslm da "Tarih" (History) bir nevi de K ayin'in
tercihi üzerinden yazılan bir hayat, bir yol hikâyesidir: Sadece O 'nun hikâ-
yesi (His Story).

B. İBRAHİM'DEN MUSA'YA: KUTSAL SOYUN KUTSALLIK


YDLCULUĞU
Tevrat, Adem 'den Nuh'a ve O 'ndan da İbrahim 'e, O 'ndan da M usa'ya ka-
dar olan tarihsel gelişim i "Yaratılış" bölüm ü içerisinde anlatır. Bu bölüm
içerisinde konum uz olan "Tanrı K om pleksi" açısından üzerinde kısaca
durulm ası gereken hususlar vardır. Bunların en başurda, "Tanrı insanı ya-
rattığında onu kendine benzer kıldı. Onları erkek ve dişi olarak yarattı ve
kuteadı. Yaratıldıkları gün onlara 'in san ' adını verdi" (Tevrat, Yaratılış; 5:1-
2) ayetleridir.

1. İnsanın Kötülülc/Zorbalık Yolu: "insanları yarattığıma pişman


‫ ه‬1>!‫" آس‬.

A yetlerden de anlaşılacağı üzere Tanrı insanlarm bedenine kendi ruhun-


dan üfleyerek onları "kendine benzer kıld ı" ve "ku tsad ı". Bu özellikleri ile
insan, Tanrı gibi olma doğasm a, kibirlenerek doğasını gerçekleştirm e hırsı-
na ve kutsanm ışhğım gerekçe göstererek Tanrı'm n ruhu aracılığıyla üstün-
lük ihtirasına ve diğer insanlara zorbalık yapm a kötülüğüne kapılmıştır.
Bu yüzden insateık tarihi üzerinden daha çok zam anlar geçm eden insan-
lar, Nuh zam anında Tanrı gibi olm aya m eylederek yoldan çıktılar. O nlarm
kötiilükleri ٠denli artm ıştı ki Tanrı onları "yarattığına pişm an" olmuştu.
Sonım da "RA B baktı, yeryüzünde insanın yaptığı kötülük çok, aklı fikri
hep kötülükte, inşam yarattığına pişm an oldu. Yüreği sızladı. 'Yarattığım
İnsanlan, hayvanlan, sürüngenleri, kuşları yeryüzünden silip atacağım '

21
Hate ÇETİN-

dedi, 'Ç ünkü onları yarattığım a pişm an oldum '. Tann Nuh'a, 'insanlığa son
vereceğim ' dedi, 'Ç ünkü onlarm yüzünden yeryüzü zorbalık doldu, ©ular-
la birlikte yeryüzünü de yok edeceğim " (Tevrat, Yaratılış; 6:5-7,13) dedi. Bu
ayetlerden de anlaşılacağı üzere insanların doğasında Tanrı'nın test etmek,
im tihan etm ek veya onunla denem ek üzere yarattığı Tanrı kom pleksi he-
m en ortaya çıkm ış ve insanlar kötülük ve zorbalık üzerinde bir hayat inşa
etm işlerdir. Tanrı ise kendisine bu şekilde m eydan okunm asına taham m ül
edem em iş ve N uh ve inananları hariç tüm insanları tufan ile yok etm iştir.
Tufandan sonra ise Tanrı N uh'u ve oğulları aracılığıyla soyunu kutsam ış ve
onlara yeryüzüne ve ondaki tüm canlılara tahakküm etole (yönetme) gücü
verm iştir: "Tann, N uh'u ve oğullarım kutsayarak, 'Verim li olun, çoğalıp
yeryüzünü doldurun' dedi, 'Yerdeki hayvanların, gökteki kuşların tümü
sizden korkup ürkecek. Yeryüzündeki bütün canlılar, denizdeki bütün ba-
lıklar sizin yönetim inize verilm iştir. Bütün canlılar size yiyecek olacak. Ye-
Şİİ bitkiler gibi, hepsini size veriyorum " (Tevrat, Yaratılış; 9: f-3). Böylece
insanlardaki kişisel Tanrı kom pleksi diğer insanlar üzerindeki zorbalıkla
beraber tüm yeryüzü ve üzerindeki her türlü canlı ve cansız varlıkları kap-
sayan bir boyuta yani evrensel Tanrı kom pleksine yükselm iştir.

2. İnsanın ün Salma Tutkusu: "Göklere erişecek bir kule dikip


ün salalım".
Tevrat'ta "Y aratılış" bölüm ünde geçen bir başka Tann kom pleksi örneği ise
"B abil K ulesi" yapılm ası olayıdır: "Başlangıçta dünyadaki bütün insanlar
aynı dili konuşur, aynı sözleri kullanırlardı. Doğuya göçerlerken Şinar böl-
gesinde bir ova buldular ve oraya yerleştiler. Birbirlerine, 'G elin tiığla yapıp
iyice pişirelim ' dediler. Taş yerine tiığla, harç yerine zift kullandılar. Sonra,
'K endim ize bir kent kuralım ' dediler, 'G öklere erişecek bir kule dikip ün
salalım . Böylece yeryüzüne dağılm ayız'. RAB insanların yaptığı kenti ve
kuleyi görm ek için aşağıya indi ve şöyle dedi: 'Tek bir halk olup aynı dili
konuşarak bunu yapmaya başladıklarına göre düşündüklerini gerçekleşti-
recek, hiçbir engel tanım ayacaklar, ©elin, aşağı inip dillerini karıştıralım ki
birbirlerini anlam asm lari. Böylece RAB onları yeryüzüne dağıtarak kentin
yapım ını durdurdu. Bu nedenle kente Babil (kargaşa) adı verildi. Çünkü
RAB bütün insanlann dilini orada karıştırdı ve onlan yeryüzünün dört
bucağına dağıttı" (Tevrat, Yaratılış; 11: 1-9). Bu ayetlerde de geçtiği üzere
insanlar yeryüzüne ve üzerindeki tüm varlıklara hükm etm enin verdiği ki-
birle gökyüzüne de hükm etm e isteği ve "ü n salm a" ibtirası içinde Tanrıya
m eydan okudular. Tek b ir kolektivite olm anın verdiği organizmaca birlik,
güç ve kibirle Tann kom pleksini toplum sallaştırdılar. Tanrı da Tanrı komp-

22
KUTSALIN GÖLGESİNDE

leksini kendisine yönelik bir şirk unsuru olarak gördüğü için o kolektivite-
nin en büyük korkusu olan "yeryüzüne dağılm a" korkusunu gerçekleştirip
onları birlik ve ’ yoksun bir şekilde bozarak "bü tün insanların
dilini orada karıştırdı ve onları yeryüzünün dört bucağm a dağıttı", insan-
larm ün salm a hıtkusu aslında diğer insanlar nezdinde üstünlük gösterisi
ile birlikte o insanlar nezdinde değer ve güç devşirm e acziyetinin de işareti-
dir. Diğer insanları Tanrı kabul etm e kom pleksi üzerine kurulu bu davranış
biçim i insanlık tarihinde en çok görülen insan özelliklerindendir. insanın
ün salaeağı en önem li alan ise tarihtir, insan tarihin aktörü olduğunda ün
salacağını hildiği için kendini gerçekleştirm ek adm a tarihin akışını da zor-
lam akta ve değiştirm ektedir.

Tanrı, bir Tanrı kom pleksi özelliği olan "ü n salm a" sendrom unun arka-
sm da önce insanları kıyaslama, sonra yargılam a ve en sonunda da tekebhür
içinde cezalandırıp tahakküm etm e ihtiraslarının yattığına inanarak bu tut-
kuyu cezalandırır, ü n salm a ve m eşhur olma eğer liyakat, erdem ve adalet
ilkelerine dayalı bir m eşruiyete tekabül ediyorsa yani m eşhurluğun meşru-
iyeti bir hak ve hukuk gereği ise Tanrı kom pleksine yol açacak ihtirasları
da özünde barındırm az. Am a m eşhurluğun m eşruiyeti güç, üstünlük ve
kategorik ayrım ların kibri ile şekillenm işse bu yolun sonu m utlaka Tanrı
’ gider ve Tanrı da buna kesinlikle m üdahale eder. B abil'in aza-
met/kibir ile yol açtığı "karg aşa"n ın bedeli acziyet ile kargaşaya mahkûm
olmaktır.

3. insanın Doğa Bozumu: Ey Lut, sana gelen erkekleri "bize getir


de onlarla yatalım".
Tevrat'a göre insanlar "Tanrı'ya ben zer" yaratılm asının kom pleksiyle önce
A dem 'in ölüm süzlük arzusu, sonra K ayin'in iktidar hırsı, sonra N uh hal-
kının zorbalığa yönelm esi, sonra Bahil halkının toplum sal bir Tanrı komp-
leksi içinde Tanrıya bile m eydan okum a ve ‫ ﻃﺂ‬salm a tutkusu yüzünden SÜ-
rekli bir yükselen bozulm a doğası içerism e girdi, insan Tanrı kom pleksinin
doğurduğu kibir ile ‫ااﻟﻨﺲ‬ ettiği yeryüzünü ve üzerindeki tüm canlıia-
rm doğasuu bozduktan sonra da sıraya kendi doğalarım bozm a bozgunlu-
ğunu koym uşhı. Tevrat, Lut peygam berin yaşadığı Sodom ve Gomora hal-
kının "kad ın lan bırakıp erkeklerle cinsel ilişki kurm asını" insanın doğasını
bozm ak iddiasıyla lanetlem ektedir. Hatta Lut'a hakaretler edip kendisine
vahiy getiren iki m eleğe hile saldırıp "getir onları da yatalım " ve "san a da
daha beterini yaparız" tehditleri ile "kapıyı kırm aya" kadar azgınlaştılar.
Onlarm Tann kom pleksini bu denli azgın bir şekilde kullanarak Tanrının
yarattığı doğanın aksm e bir davranış içerism de olm aları Tanrıyı çok kızdır­

٦٦
Halis ÇETİN

dı ve "RA B Sodom 'la G om ora'nın üzerine gökten ateşli kükürt yağdırdı. Bu


kentleri, bütün ovayı, oradaki insanların hepsini ve bütün bitkileri yok etti"
(Tevrat, Yaratılış; 19:24-25).

4. Evrensel Yargı Düzeni: "Haklıyı, haksızı aym kefeye koyarak


haksızın yanında haklıyı da öldürmek senden uzak olsun. Bütün
dünyayı yargılayan adil olmalı".

Tevrat bu olaylar yaşanm adan önee Tut'a giden iki m eleğin önce İbrahim 'e
geldiğini ve ona oradaki tüm halkı "hakh-haksız ayrım ı yapm adan yok
edeceklerini" söylem işlerdi. Bunun üzerine Tanrı kom pleksinin en önem li
örneklerinden biri yaşanm ıştı. "Adam lar oradan ayrılıp Sodom 'a doğru git-
tiler. Am a İbrahim RA B'bin huzurunda kaldı. RA B'be yaklaşarak, 'H aklıyı
da haksızla birlikte mi yok edeceksin?' diye sordu, 'Kentte elli doğru kişi
var diyelim. O rayı gerçekten yok edecek m isin? içindeki elli doğru kişi-
nin hatırı için kenti bağışlam ayacak m ısın? Senden uzak olsun bu. Haklıyı,
haksızı aynı kefeye koyarak haksızın yanında haklıyı da öldürm ek senden
uzak olsun. Bütün dünyayı yargılayan adil olm alı'. RAB, 'Eğer Sodom'da
elli doğru kişi bulursam , onların hatırına bütün kenti bağışlayacağım ' diye
karşılık verdi" (Tevrat, Yaratılış; 18: 22-26). Bu ayetlerde ifade edilen evren-
sel bir Tanrı kom pleksi örneği vardır. Tanrı, Lut kavm inin insanm doğasını
bozarak yapm ış olduğu günahlar yüzünden tüm Sodom ve Gomara halkı-
m hakh-haksız, günahkâr-m asum , suçlu-suçsuz ayrım ı yapm aksızın orta-
dan kaldıracağım ifade ederken İbrahim bunun adalete uygun olm adığını
düşünm ekte ve Tanrı'yı bu kararından vaz geçirm ektedir. İbrahim 'e göre
"haklıyı, haksızı aym keteye koyarak haksızın yanında haklıyı da öldür-
m ek" bir Tanrı için bile olsa adil olm ayacaktır. Fakat iş işten çoktan geçmiş-
tir. "B ütü n dünyayı yargılayan" Tanrı, ataları Adem ve H avva'nın suçunun
cezasını tüm insanlığın hesabına çoktan yazm ıştır bile.

Hele hele insanlar hakkında hüküm veren yargıç "bü tün dünyayı yar-
gılayan" bir güç ve iradeye sahipse o m utlaka "ad il olm alı"dır. Adalet güç-
lünün işine geldiği gibi davranm ası değil haklıyı ve haksızı birbirinden
ayıracak bir adalet "kefe"sin in olm asıdır. Bu yüzden elindeki gücü sade-
ce kendi haklılık ölçüleri doğrultusunda kullanan tüm kişisel, kolektif ve
evrensel yargıçlar burada geçen Tanrı kom pleksine maruz kalabilir. Kendi
dini, m ezhebi, etnik, ulusal, ideolojik vb. ilke ve değer yargılarına göre baş-
kalarını yargılayıp hüküm veren Tanrı kom pleksine sahip yargıçlar "adil
olm alı" evrensel ilkesi gereği hiçbir kategorik ayrım ın esiri olm adan sade-
ce "insan olm ak" durum unun gereğince yargılam alıdırlar. Ayrıca, elindeki
güç ile bütün dünyaya hükm edebilm e im kânına sahip yeryüzü Tanrıları

24
KUTSALIN GÖLGESİNDE

olan devletler de Tanrı kom pleksine kapılarak "bütün dünyayı yargılayan"


bir kibirle "haklıyı, haksızı aynı kefeye koyarak haksızın yanında haklıyı
da öldürm ek" eylem lerine girişm eyip "ad il olm alı", ö zellik le savaş zam an-
larm da bir bom ba ile m ilyonlarca inşam haklı-haksız ayrım ı yapm adan
' herhangi bir kişinin suçunu mensubu olduğu dini, mezhebi,
etnik, ideolojik vb. içindeki tüm insanlara şamil kılmak, haklılık-haksızlık
ayrım ı * insanlar hakkında hüküm verm ek gibi Tanrı komp-
leksi davranışlar bu ayetlerle lanetlenm ektedir.

Bu ayetler ışığında vurgulanm ası gereken en önem li Tanrı kom pleksi


yansım ası İbrahim 'den bin yıllar som a kendisini "ölüm süz Tanrının altın-
da, ölüm lü Tam ı" ilan eden ve kendisini kutsam ak için adını Tevrat'tan
alan Leviathan yani devlettir. Bu yeni Tanrı, insanların hayatlarını, varlıkla-
rm ı ve güvenliklerini tem in etm e şartıyla kendisine "Tanrı gibi" tapılm asım
' Tanrı kom pleksinde en çok söylenen ifade ile "eğer ٠olma-
saydı" insanlar tıpkı vahşi "kurtlar gibi" birbirini parçalayıp yok edecekler-
dir. "E ğer o olm asaydı herkesin herkese karşı daima savaş hali" sürüp gi-
decektir. Bu "ölüm lü Tanrı" tıpkı "ölüm süz Tanrı" gibi mutlak, bir, sürekli
ve ' ‫ ه‬Tanrı kom pleksi gereği "bireysel kudretlerin toplamını
kendi iradesine göre kullanm ak yetkisi" ile donatılm ış ve Tanrı gibi olduğu
o, hiçbir yüküm lülük altında değildir. Bütün
içte de m utlak ve sınırsızdır,
toplum sal ve kam usal güç onun elindedir, o, doğal durumda kalan tek güç
olduğu için, m utlak özgürlüğe ve m utlak haklara sahiptir, ü lk e sınırları
içinde ona hesap soracak, onu yargılayacak hiçbir m addi ve manevi baskı
aracı, hiçbir güç yoktur. O m m erki sınırsızdır, çünkü ona sımr koym ak do-
ğai savaş durum una geri dönm ek olur. Onun, kim senin karşı koyam ayaca-
ğı, hatta tartışam ayacağı m utlak bir erke sahip olması, insanların barış ve
güvenlik içinde yaşayabilm elerinin zorunlu koşuludur. Zaten insanlar da
kendilerini korusun diye yarattıkları bu Tanrının ^ ru ^ cu la rı/ k u lla rıd ır.
Bu yüzden Tanrı-kul ilişkisi gereği: "U yruklar egem enin karar ve eylem-
lerine kendi eylem ve kararlarıym ışçasına boyun eğecek, itiraz etmeyecek,
* uyruklar için neyin gerekli olduğuna egem en karar vere-
cek, hangi şeylerin uyruklardan kim e ait olduğuna egem en karar verecek,
yargılam a ve anlaşm azlıkları çözm e hakkı egem ene ait olacak, iyi, kötü,
yasal, yasal olam ayana egem en karar verecek, uyruklara hangi düşüncele-
rin öğretileceğine, kanıların denetlenm esine, kim lerin halk topluluklarının
karşısında hangi durum larda ve nereye kadar konuşm alarına izin verllece-
ği ve bütün kitaplardaki düşünceleri y y ım lan m aların d an önce kim in ince-
leneceğine egem en karar verecek, ödül ve ceza, şeref veya payeyi egem en
verecektir. Çünkü bu "egem en güç yokluğu kadar zararlı değildir".

25
Halis ÇETİN

Bu gün de Tevrat'ta bahsedildiği gibi "haklıyı, haksızı aynı kefeye koya-


rak haksızın yanında haklıyı da öldürm ek" Tanrı kom pleksine sahip "bü-
tün dünyayı yargılayan" bir kibirle hareket eden Leviathan'lar vardır. Bu
"bü tün dünyayı yargılayan" devletler üstü egem en iradenin varlığı için,
m eşru kabul edilebilecek gerekçeye bile ihtiyaç yoktur. M eşruiyet, sadece
o devletin m utlak gücüne dayalı tek yanlı irade beyamdır. ٠ Teviathan'm
ölüm lü tanrılığını da öldürüp Tanrı olm a iddiasını taşım aktadır. Doğal ola-
rak, onun hesap vereceği Tann da yine kendisidir. O na hesap soracak, onu
yargılayacak hiçbir m addi ve m anevi baskı aracı yoktur, o, istediği ulus-
lararası hukuk sözleşm elerine uyar, istediğine uymaz, o, uyruk devletler
için reva gördüğü yaptırım , cezalandırm a ve güç kullanm a gerekçelerine
kendi uym ak zorunda değildir. Uyruk devletler için bu yaptırım lara konu
olan yasaklam alar onun için serbestor. ٠, istediği silahı üretir ve kullanır,
istediği devlete istediği gibi m üdahale eder, insanların özgürlüklerini, hak-
larım , yaşam larını ve sağlıklarını istediği gibi tehdit ve tahdit edebilir. Tüm
dünya devletleri bu yeni tanrının uyruk devletleri, tüm insanlar da bu kadi-
ri m utlak tanrının kullarıdır. "B ütü n dünyayı yargılayan" Leviathan, Tan-
rısal iradeyi de kendi uhdesine aldıktan sonra, sadece m utlak bir egem en
güç olm akla kalm az, aynı zam anda, kutsal bir güç haline de dönüşür. Bu-
nun sonucu olarak da, tüm dünyayı iyi-kötü, dost-düşman, doğru-yanlış,
yalan-gerçek, m elek-şeytan ikilem i içinde tercihe zorlar: benden değilsen,
düşm anım sın; ya im an et, ya da öl; cenneti kabul e d iy o rs a n , işte sana ce-
hennem . Kutsallık misyonuyla donanım lı bu Leviathan, kuruluş amacının
ışığında, diğer insanlardaki ve devletlerdeki "farklı doğayı" "kötü " ilan
edip yok ederek, kulluğa dayalı bir düzen inşa etm ek ister. Bu süreç, di-
ğer tüm insanlar ve devletler "uyruk/uydu" haline getirinceye kadar sürer.
Bu bir evrensel yasadır, bu deterministi!، bir yoldur, bu tarihin sonudur ve
buna direnm ek m üm kün değildir. Bu Tanrıya direnecekler, zaten bilm ek-
tedir ki, salt yasanın gücü değil kılıcın gücü de tepelerinde asılıdır. Çünkü
"kılıçsız yasalar basit sözlerden başka bir şey değildir. Salt yasalar güvenli-
ği sağlayacak güçten yoksundurlar". Güvenilir tek senet, "haklıyı, haksızı
aynı kefeye koyarak haksızm yanında haklıyı da öldürm ek" Tanrı komp-
leksinin gereği olarak kılıç korkusudur. Kılıcın ihtişam ı da ancak savaşta
parlar. H er bir insanın her bir insana ve her bir devletin her bir devlete karşı
savaşm ası ihtim alini (kaosu) yok etm enin tek yolu, tek bir devletin her bir
devlete karşı savaşm ası ihtim alidir. Savaşa son verm enin tek yolu savaştır.
Savaşlardaki "haklıyı, haksızı aym kefeye koyarak haksızın yanında haklıyı
da öldürm ek" ilkesi neredeyse evrensel bir kabul hükm ündedir, insanlığın
yaşadığı iki büyük dünya savaşı, öncesinde ve sonrasm da yaşanan savaşla-

26
KUTSALIN GÖLGESİNDE

rm doğasında da bu Tanrı kom pleksinin "bü tün dünyayı yargılam a" işaret-
leri ve örnekleri çok m iktarda meveuttur.

c . KUTSALIN KİŞİSEL, KOLEKTİF ve EVRENSEL BEOENOE


İNŞASI
Tanrı yeryüzünde kutsal b ir kişilik olarak seçtiği İhrahim ve Oğulları ara-
cıyla hiyerarşik bir kutsallık evreni yaratm ak ister. Fakat bu kutsallığın bir
insana ve soyuna em anet edilm esi için onun bunu büyük bir sınamadan
geçerek hak etm esi gerekeeektir. Bu kurban ve kutsam a ayetlerinde geçen
durum larla ilgili Tanrı kom pleksi açısından iki önem li olayın altını çizm ek
gerekir. Birineisi Tanrmm bir insanı kendisine saygı ve itaat bağlam ında
sm am ası; İkincisi ise bir kişinin soyunu kutsayarak o soyu diğer soylardan
üstün ilan etm esidir. Tanrmm "test edilm eyen hiçbir erdem saygın değil-
d ir" kutsal yasası gereği Tanrı İbrahim 'den en sevdiği şeyi kendisi için feda
etm esini yani oğlunu kurban etm esini istem ektedir. Bu durum bir insanın
m aruz kalabileceği en ağır im tihandır. Tanrının kendi kudretinin kabul
edilm esi, "sözünün dinlenm esi" ve iktidarına boyun eğilm esi yönünde
yaptığı bu im tihan Tanrı gibi olm a kom pleksine sahip insanlar tarafından
d ^ l l a r e a uygulanaeakhr.

1. Sınama; Kutsamayı Hak Ediş: "Tann, (ibrahfm'e) ‫؛‬shak'ı,


sevdiğin biricik oğlunu al, orada sana göstereceğim bir dağda
oğlunu yakmalık sunu olarak sun/kurban et".
Tevrat'ta geçen bir başka Tanrı kom pleksi örneği de Tanrmın İbrahim 'i
oğlu ish ak 'ı kendisi için kurban etm esi yönünde yaptığı smama/imtihan-
dır. Tevrat'ta "İbrahim 'in Sınanm ası" başlığıyla geçen hu olay şöyle anlatıl-
m aktadır: "D aha sonra Tanrı İbrahim 'i sınadı. 'İbrahim !' diye seslendi. İh-
rahim , 'Buradayım !' dedi. Tann, 'ish ak'ı, sevdiğin biricik oğlunu al, M oriya
bölgesine git' dedi, 'O rada sana gösterece^ m b ir dağda oğlunu yakm alık
sunu olarak su n ". Tanrı'nın kendisine belirttiği yere varınca İbrahim bir
sunak yaptı, üzerine odun dizdi. O ğlu ishak'ı bağlayıp sım aktaki odunla-
rm üzerine yatardı. Onu boğazlam ak için uzanrp bıçağı aldı. Ama RA B'bin
m eleği göklerden, 'İbrahim , İbrahim !' diye seslendi. İbrahim , 'işte burada-
yım !' diye karşılık verdi. M elek, 'Ç ocuğa dokunm a' dedi, 'O na hiçbir şey
yapma. Şim di Tanrı'dan korktuğunu anladım , biricik oğlunu benden esir-
gem edin'. İbrahim çevresine bakınca, boynuzları sık çalılara takılm ış bir
koç gördü. Gidip koçu getirdi. O ğlunun yerine 0‫ الاا‬yakm alık sunu olarak
sundu. RA B'bin m eleği ikinci kez göklerden İbrahim 'e seslendi: 'RA B diyor
ki, kendi adım a ‫؛‬
٥١، içiyorum . Bunu yaptığın, biricik oğlunu esirgem edi-
ğin için seni fazlasıyla kutsayacağım ; soyunu göklerin yıldızları, kıyıların

27
Halis ÇETİN

kum u kadar çoğaltacağım . Soyun düşm anlarının kentlerini m ülk edinecek.


Soyunun aracılığıyla yeryüzündeki bütün uluslar kutsanacak. Çünkü sözü-
m ü dinledin" (Tevrat, Yaratılış; 22; 1-2, 9-18 ).

m uhtelll dönem lerinde, insan toplum larında, insan kurban etole


ayinleri görülür. İbrahim 'in oğlunu kurban etm esi gibi birçok toplum bir-
çok gerekçe ile oğul veya kızlarını bir kutsallık kaynağm a adak olarak kur-
ban etm işlerdir. Eski çağlarda insan kurban edilm esi, bir nevi tem izlenme
ve sihir vasıtasıdır. A ilenin ilk çocuğu Tanrı'ya aitti ve ona kurban ed ilire-
si gerekiyordu. M ısırlılar köpek başlı olarak tasvir ettikleri insanlara Ani
diyorlar ve onları Ay Tannsı'na kurban olarak sunuyorlardı. Fenikelilerin
inancm a göre tannlar her şeyin ilkini isterler, ilk doğan erkek çocuğun is-
tenm esi de buradan kaynaklanm aktadır, insan kurbanının önlenm esi ilk
dönem lerde çok zor olur. M ısır ve Atina'da belli törenlerle insanlar da kur-
ban edilm ektedir. K artacalılar da kendi tanrılarına tosan kurban ederlerdi.
Eski M ezopotam ya kültürlerinde Fenikelilerde, bazı Kızılderili topluluk-
larda, eski Yunan kültüründe, Doğu Afrika yerlilerinde ve eski Ruslarda
görülm üş olan çocuk kurban etine ayinleri vardı, ilk çocuk tanrının hakkı
sayılıp boğazlanarak karımdaki güç ve iktidar sunulurdu, inka kültürün-
de ise güneş tanrısı U irakoşa'nın kanla beslendiğine inanılırdı. Anadolu'da
özellikle tarihi devirlerde, m esela ilk çağlarda hasat m evsim i dolayısıyla
icra edilen insan kurbam ve kafa kesm e ayinlerine örnek olarak Frigyalılar
vardı. Yüzyıllar önce hasat zam am nda insanları, başlarını kesm ek suretiy-
le kurban ettiklerini, o zam anlar bu âdetin Doğu A kdeniz'in her tarafmda
yaygm olduğu bilinm ektedir. İslam öncesi A rapların da, insan kurbam âde-
tinin devam ettiği kaydedilm ektedir. A rapların, Sabah Yıldızı'na daha doğ-
m adan büyük bir acele İle insan ve beyaz deve kurban ettikleri kayıtlarda
geçm ektedir. Yine önem li tanrılardan Uzza'ya, erkek ve H z çocuklarının ve
esirlerin de kurban edildikleri bilinm ektedir, ister insan olsun ister hayvan
olsun kurban bütün d inlerin ana tem aların d an ve ritüelferinden biridir.

Latince kökenli Batı dillerinde kurban karşılığı kullanılan 'sacrifice' kö-


künde "kutsam ak, bir nesnenin tanrıya sunularak kutsal hale getirilm esi",
'offerlng' de tanrıya hediye sunma, takdim, anlam ım taşır. Tevrat'ta da gö-
rüldüğü gibi kurban karşılığında, bağış ve vergi m anasındaki 'm inha', yak-
laştıran şey anlam ında 'gorban' ve "kutsal kan dökm e"yi ifade eden 'ze-
bah' kelim eleri kullanılır. Çeşitli dillerde bu kavram ı İfade için kulJanıian
kelim elerin im lediği kök anlam larının ortak olm ası da bu ibadetin/ritüehn
aslî kökünün İbrahim 'e dayandığım gösterm ektedir. M itolojik dönemdeki
kurban eylem i ise inşa ayinlerinin asli unsurudur. 'C anlandırılm adığı', bir

28
KUTSALIN GÖLGESİNDE

kurban verilerek ona 'can ' bahşedilm ediği takdirde hiç bir şey hayat süre-
m ez; inşa ayininin prototipi dünyanın kuruluşu sırasm da gerçekleşen kur-
ban kesm e eylem idir, ö y le ki, kim i arkaik kozm ogonilerde dünya, kaosu
sim geleyen bir ilk canavann (Tiamat) veya bir kozm ik devin (Ymir, Pan-Ku,
Puruşa) kurban edilm esiyle varoluş kazanır. Bu önem lidir, çünkü kurba-
ran gayelerinden biri, dengesizliklerin, felaketlerin, kaosun önüne geçme
isteği/talebidir. Kurban sadece insan ve hayvanlarla sınırlı olm ayıp Habil
ve Kayin örneğinde K ayin'in sunusunda görüldüğü gibi bitkilerden de ol-
m aktadır. Bitki kurbanı ^ n ü m ü z e değin görülür. Doğu Afrika'daki Britan-
ya ^ a n d ^ erin d e ailedeki kadınlar bir sepet yeni buğday toplayıp tavanda
kuruturlar. A ile reisi elinde bir m iktar buğday tutarak sıhhat, kuvvet, süt
vb. için dua eder. Batı Afrika'daki E w eslerde yeni m ahsul önce "Agbasi-
a"ya takdim edildikten sonra ziyafette yenir. Kongo kabilelerinde mısır,
fasulye vb. ilk m ahsullerinin bir kısm ı doğan güneşe atılır, diğer kısm ı ise
"ilelebet bunu yiyeceğiz" denerek yenir. M usquakie yerlileri, yeşil buğday
dansında, bereketin çoğalm ası için, M anitou'ya buğday yakm a takdim inde
bulunurlar. New Caledonia'da özel çanaklar içerisinde pişirilen ilk mahsul,
reis veya bir ihtiyarın her sene iyi m ahsul için dua etm esinden sonra ye-
nir. A m erika'nın birçok yerli kabilesinde yeni m ahsul törenle ve genellikle
önceden oruç tutulduktan veya kusturucu bir ilaç alındıktan sonra yenir‫؛‬.
Kurban sunusu Tevrat'ta M usa ve kavm i için de çok önem li bir geleneği
tem sil eder: "RA B M usa'ya, 'Bütün ilk doğanları bana adayın' dedi, 'İsrail-
liler arasm da insan olsun, hayvan olsun her rahm in ‫ﻛالن‬
ürünü bana aittir"
(Tevrat, M ısırdan Çıkış; 13:1 -2 ) buyurulur.

Kendisini Tanrı ilan eden kişi ve kurum lar kendilerine m utlak itaat edil-
m eşini sağlam ak için çeşitli kutsallık ve idealler adm a insanların çocukları-
nı kendilerine kurban etm esini istediler, ©uların im tihanları sadece kurban
etm ekle sınırlı değildi. Aym zam anda kurban olm aları ile de alakalıydı.
Ö zellikle eğitim , ordu ve kurum sal ilişkilerde Tanrı kom pleksi sahibi yö-
neticiler, siyasetçiler ve am irler neredeyse insan hayatının tam am ını "söz-
lerinin dinlenip dinlenm em esi" hususunda im tihana *•••• •• Çıkar-
tılan kanunlar, kararlar, em irler hep bu itaat geleneğinin " ve
test edilm esi ile ilgili yapıldı, insanlar da yıllarca bu Tanrıların im tihan yap-
ma kom pleksini sorgulam adan hem kendilerini hem de çocuklarını onlara
kurban ettiler. En değerli varlıklarım bu Tanrılara ' ettiler. Bu
)dizden insan hayatının neredeyse tam am ı "sözünün dinlenm esini" isteyen
Tanrı kom plekslerinin sınam ası ile geçti. Bilinm esi gerekir ki nerede bir "sı-

1 Tahir G öroğlu, Star, A çık G örüş, 28.10.2012.

29
Hal‫؛‬s ÇETİN

nam a" varsa orada m utlaka bir "su n u ", nerede bir "su n u " varsa orada bir
Tanrı vardır. Tanrıiar da m utlaka kutsal (saerifice) ilan ettiklerini kurban
(sacrifiee) ederler. Çünkü kutsal olan aynı zam anda da kurban olandır.

2. Kolektif Tanrı Kompleksinin Doğuşu; Kutsai Kişi, Kutsal Soy,


Kutsal Ulus: Ey İbrahim, "Seni fazlasıyla kutsayaeağım; soyunu
çoğaltaeağım. Soyun düşmanlarının kentlerini mülk edinecek.
Soyunun aracılığıyla yeryüzündeki bütün uluslar kutsanacak".
Ayetlerde geçen diğer bir Tanrı kom pleksi kaynağı. Tanrının İbrahim 'i ve
soyunu kutsayıp onun "soyunu göklerin yıldızlan, kıyıların kum u kadar
çoğaltacağı(na); soyunun düşm anlarının kentlerini m ülk edinece(ğine);
soyunun aracılığıyla yeryüzündeki bütün uluslar(ın da) kutsanaca(ğm a)"
dair "kendi adı(n)a ‫اﻣﻢ‬،iç"m esidir. Bu kutsam a ve kutsanma durumu tarih
boyunca Tanrı kom pleksi açısm dan çok ama çok önem li bir kaynak teşkil
etm iştir. Kendilerinin kutsandığı iddiası ile insanlar veya topluluklar ken-
dilerinden başka insanlara ve topluluklara Tanrılık yapma, tahakküm kur-
ma hak ve yetkisini savunm uşhır. Doğuştan kutsal, doğal olarak da ayrıca-
İlkli ve üstün kişiler, soylar, m illetler, dinler ötekiler üzerinde kendilerini
ve "kentlerini m ülk edinm e" hakkı ve m eşruluğu iddia ettiler, ©nlarm da
kurhıluşu ve varlığı ancak bu kutsallıklara boyun eğm ekten geçtiği iddia
edildi. Çünkü ancak o zam an ٠kutsal kişiler ve soyların "aracılığıyla yer-
yüzündeki bütiin ulusların da kutsanm ası" m üm kün olacaktır. Yoksa Tan-
rmın, Tanrının kutsadığı kişiler ve soyların "lan eti" onları yok edecektir.
Bu yüzden Tanrının kutsadığı İbrahim , Tanrıdan aldığı kutsam a yetkisiyle
oğlu İshak'ı kutsadı, ishak babasından aldığı hak ve yetkiyle oğlu Yakup'u
(İsrail ve oğullarm ı) kutsadı: "Yakup yaklaşıp babasını öptü. Babası da
‫ أﻟالااه‬giysilerini kokladı ve kendisini kutsayarak şöyle dedi: işte oğlum un
kokusu, Sanki RA B'bin kutsadığı kırların kokusu. Tanrı sana göklerin Çİ-

yinden ve yerin verim li topraklarından hol buğday ve yeni şarap versin.


H alklar sana kulluk etsin, uluslar boyun eğsin, kardeşlerine egem en ol, kar-
deşlerin sana boyun eğsin; Sana lanet edenlere lanet olsun, seni kutsayanlar
kutsansın" (Tevrat, Yaratılış; 27: 27-29).

Bir kişinin veya soyun kutsanm asının doğurduğu Tann kom pleksi yu-
karıdaki ayetlerden de anlaşılacağı üzere ٠kişi veya soya "göklerin ve ye-
rin " hâkim iyet hakkım ; diğer haikların o halka "kulluk etm esini"; diğer
ulusların o kutsal ulusa "boyun eğm esini"; kutsanm ış kişinin "kardeşlerine
egem en olm asım ve kardeşlerin de ona boyun eğm esinin" bir kutsal yasa
olarak em reder: "Sana lanet edenlere lanet olsun, seni kutsayanlar kutsan-
sın ". Bu yüzden "Tanrı K om pleksi" ifadesinde vurgunun Tanrılığa değil de

٦٨
KUTSALIN GÖLGESİNDE

kom plekse yapılmasırun sebebi de budur: inandırm a güeü. Tarihi örnekler


gösterm iştir ki, bir iktidar iddiasınm en önem li sorunu; toplum un siyasal
iktidar tarafından gerçekleştirilen sosyal ve siyasal düzenlem eye, sosyal
ve siyasal em irlere, kanunlara uym ası ve bu em ir ve kanuniarm insanların
kişisel ' '' daha üstün ve güçlü olduğunu kabul etm eleridir, in-
sanların kurallarla yönetilm eyi kabul etm eleri için, o kuralları söyleyen aş-
km bir güce rıza gösterm eleri gerekir. Çünkü hiçbir toplum, kişisel varlığı
aşan ve yasayı söyleyen bir kutsallık odağı yaratm adan Tanrılık iddiasm da
bulunan bir iktidara itaat etm ez. Tevrat'taki bu ayetlerden de anlaşılacağı
üzere kadim topluluklardan itibaren toplum sal kaynaşm ayı ve dayanışma-
yı sağlayacak insanüstii, toplum üstü değer ve ilkeler aranmıştır. Bu top-
lum larda, toplum sal kaynaşm a, toplum un yönetim inde egem en olan ve
kural koyan güçlerin tüm den dinsel nitelikte görülm esi ve doğaüstü, insan
bilincinde yer etm iş kavram larm toplum yönetim ine 'yasallık' sağlam ası
sonucunu doğurm uştur.

H er siyasal iktidar, yasak koyma, kural koyma ve yaptırım uygulama,


kısacası yönetm e erkini, belirli bir kaynağa dayandırmak ve böylece iktida-
ra geçerlilik, 'm eşruiyet' sağlama gereksinimi duymaktadır. Bu meşruiyet
arayışı yönetilenlerin, yönetenin koyduğu kurallara uygun davranmalarım
sağlayacak ve iktidarın belirtilen erkine yasallık ve geçerlilik kazandıracak
bir kaynağın varlığını gerektirecektir. Böyle bir kaynağa dayanılmadığmda,
yönetilenlerin, yönetenin iradesine uygım davranm asının "n ed en "i de o n
tadan * Bu "n ed en ", yüzyıllar boyunca dini veya seküler olsun
"kutsallık" olarak kabul edilmiştir, iktid ann kaynağı doğaüstü, tanrısal,
dinsel tem ellere dayandırılm ış ve siyasal İktidar ile dinsel iktidar, siyasal
yapı içinde devamlı birlikte var olmuşlardır, ö y le ki, suç ve günah, itaat ve
ibadet kavram ları birbirinden ayrılm am ış, iktidara itaat dinsel bir gereklilik
sayılm ıştır. Hatta siyasal iktidarı elinde bulunduran kişilere Tanrı-Kral adı
verilmiştir. İbrahim ve soyu gibi eski M ısırda da Firavunlar Tann Osiris'in
oğullan olarak ilan edilm iştir. Böylece Firavun, sadece Tanrının oğlu değil,
aynı zam anda Tannnm yeryüzünde insanlan yönetm ek için görevlendirdi-
ği kişi idi. O na itaat etm ek, sadece bir siyasal sorumluluk değil, aynı za-
m anda dinsel bir ibadetti. Bu gelenek Çin im paratoru için "Göklerin O ğlu";
Türk hakanı için, "G ök Tengri'nin Kut verdiği kişi" şeklinde de yaygındı.
Eski Yunan'da ise Folis'in dinsel ve kutsal bir niteliği vardı. Folis, Tanrıların
şehriydi ve Tannlann Yunanlılara bağışladığı bu nim eti bozmaya çalışmak,
onun kurallarına uym am ak en büyük günah ve suçtu. Folis yasasına karşı
gelmek. Tanrıları reddelm ektl. Bu yüzden cezası ya ölüm ya da polis dışına
sürgüne gönderilip "tecrit" edilmekti. Her klana ait tannlar ve ritüeller dev-

31
Halis ÇETİN

iet tarafından kutsal kabul ediliyor ve toplum sal birlik ve bütünlüğü sağ-
lam anm ve toplum u yönetm enin bir aracı olarak kullanılıyordu. Polis, bir
Yunanlı için kutsal bir tapm ak ve din olarak anlam ifade ediyordu. Hatta
yabancı demek, Polisin Tanrısınm korum asında olmayan, bir Tannya bağlı
olm ayan yani kutsaldan nasibini alm am ış kişi anlammda kullanıyordu.

© rtaçağ A vrupa'sında ise kutsallığı bir kurum olarak kilise tem sil edi-
yordu. Kilisenin dinsel alanda "evrensel nüfuz" iddiası vardı. Otoritelerin
m eşruiyeti H ıristiyan toplum unun tem elini oluşturan tanrısal buyruklarla
ya da kilise doktrini ile açıklanırdı. Kilise bütün H ıristiyan dünyasına yayıl-
m ış bir örgüt olarak, diğer otoritelerden daha güçlü (egemen), daha yaygın,
daha eski ve daha süreklidir. Kilise, Hıristiyanlı ğın am açları doğrultusun-
da toplum un her alanına el atıp, eğitim den vergiye her türlü toplum sal iliş-
kilere m üdahale etm ektedir. Kilise bu çağda dünyevi iktidarın yani kralın
papaya bağlı olm asını, onun em ir ve direktifleri altında hüküm verm esini,
dünya krallığının tanrı krallığına boyun eğm esi gerektiğini savunuyordu.
Papa, bu yüzden, tek egem enlik m erkezi olarak kabul edilir ve krala ba-
ğım lı bir konum da olm ası asla düşünülemezdi. Krallıklar ulusal devletle-
riyle beraber ulusal kiliseleri kurm aya yöneldiler. Krallıklar evrensel bir
kilisenin içinde yer alm aktansa, kiliseyi kendi sınırları içinde örgütleyip
denetim leri altına aldılar. Bunun ön koşulu, ulusal gücün tek bir m erkezde
toplanm asıydı. Bu am açla kral, devleti düzenli bir bürokrasiye dönüştür-
müş, yeni vergi sistem leriyle gücünü tüm ülkeye yaymış, sürekli ve düzenli
bir ordu kurm uştur. Fakat krallıkların toplum üzerinde güçten başka bir
m eşruiyet kaynağı olm am ası onların sürekliliğini engellem ekteydi. Burada
sahneye yine din ve kutsallık çıkarak, dün "O m nis Potestas a D eo" (Bütün
İktidarlar Tanrıdan G elir) ifadesiyle, dünyevi iktidar hakkını Kiliseye verir-
ken yine aym sözle kralların iktidarını m eşrulaştırıyorlardı. Artık, krallar
da, siyasal iktidarlarım Tanrıdan ve kilise aracılığıyla Tanruıın kut verme-
sinden alm aya başladılar. Taç giyme, yem in etme, kılıç kuşanm a ritüelleri
ve savaş törenleri krala kilise/din tarafm dan Tanrısal bir kutsallık sağlama
çabalarıdır. Kralların kişiliği değil, iktidarlarım a kaynağı Tanrısal ve kutsal
olm aktaydı. H er türlü insan iradesinin üzerinde, kaynağını yalnızca Tan-
rıdan alan, yalnızca onun adma kullanan ve yalnızca ona karşı sorumlu
olan krallar, mutlak, bir, bütün ve bölünm ez iktidarlarım n yanına kutsallığı
da eklediler. Bu kutsallaştırm a, tarihsel olarak da çok güçlü bir m eşruiyet
kaynağı olarak uzun yıllar siyasal iktidarlara hizm et etiniş bir gelenektir.
Yüzyıllar boyunca, m utlak krallıklar, iktidarların hep bu "ku tsal", "ilahi"/
Tanrısal" hakka dayanarak sürdürm üşlerdir. İslam toplum larm da da aym
yönde iktidarların çok uzun süre kullanıldığım , hatta günüm üzde bile Tan-

32
KUTSALIN GÖLGESİNDE

n sal hakka dayanarak toplum larını yöneten krallıkların sürdürüldüğünü


" Ayrıca, günüm üzde, iktidarını halkın m eşruiyetinden alama-
yan güçlerin zam an zam an Tanrıyı yardım a çağırdıklarına da şahit olmak-
tayız. Tıpkı, " ‫آﻟﻠﺴﺂ‬ ،‫ ﻟﻪ‬C audillo" veya "takdiri ilahinin seçilm iş Füh-
‫ا‬،‫ن‬
rer'i" gibi. Kutsallaştırm arun am acı, her türlü kişisel ve kurum sal iktidara
en yüksek otorite yani m eşrulaştırılm ış iktidar sağlam aktır. Bu yüzden dini
veya seküier kutsallık, siyasal iktidara en yüksek otorite rezervi sağlayan
kaynaktır. Siyasal düzen ve onun devam etm esi için ona itaat etm enin din-
sel ve kutsal bir gereklilik olduğu in a n a en etkili m eşruiyet aracıdır. Bu,
iktidarı elinde bulunduran insanlara yönelik kutsam alar için de geçerlidir.
Onlar, aşkın ve m utlak bir güç adına konuşurlar ve em ir verirler. Böylece
toplum , kendileri gibi bir kişiye değil, bir kutsallığa itaat ettirilm iş olur.
İktidara kutsallık ve dinsellik ile giydirilen elbise sayesinde iktidara doğa-
üstü, toplum üstü bir güç/meşruiyet katılm ış olur.

Tevrat'ta geçtiği üzere sadece dinsel kutsamalar değil mitolojik kutsal-


hklar da bir kişi veya soya üstünlük atfetme işlevi görmüştür. Bu yüzden
mitolojiler de tıpkı dinler gibi en eski ve güçlü kutsallık kaynaklandır. Mi-
tolojiler, aslında iktidarların kutsal metinleridir. Mitolojilerin masal, destan
ve Tannlann hikâyeleri ile yapılan çeşitli törenler özellikle cenaze, kurban
törenleriyle, doğuştan itibaren insanlara geçmiş ve geleceğe yönelik ortak bir
duygu ve düşünce birliği oluşturmak konusunda çok etkili araçlar olduğu
söylenebilir. Ritiiel mitosları aracılığıyla, toplumda bir güç ve bir erk yaratı-
larak ortak bir geçmiş ve gelecek duygusu topluma yayılar. Orijin mitosları
araalığıyla, topluma bir 'ilk sebep ve ilk ilke' misyonu sağlanır. Kült mitos-
lan am alığıyla, toplumsal kurtuluş, yeniden doğuş, hâkim bir güç olunması
gerektiğine yönelik inanç gerçekleştirilir. Frestij mitosları aracılığıyla, top-
lum un saygı duyacağı kahramanlık destanları üretilerek ortak bir duygu
ve misyon yaratılır. Eskatalogya m itoslan aracılığı ile, toplumun gerek kötü
günler, gerek düşman istilalan ile bir sonun geleceğine inandınlır. Böylece
mitolojiler, toplum sal uyum ve düzenin korunması ve siyasal iktidara itaatin
sürdürülmesi için güçlü bir araç olarak kullanılmaktadır. M itolojiler aracılı-
ğıyla, bir üst kutsanmışlıklar alam yaratılarak var olan duruma yönelik ka-
buller güçlendirilmekte, bir talih, bir kader in a n a ile tüm toplumun zihinsel
olarak birbirini tamamlaması ve bütünleşmesi, ortak bir bağlılık dünyasının
yarahlm ası gerçekleştirilmektedir. Mitolojiler ile zaman ve mekân o lu la r ı
istenilen zam an ve m ekâna dönüştürülerek yeni bir dünya kurulması sağ-
lanmaktadır. M itolojiler, bir mantığa veya sürekliliğe sahip olmamalarına
rağmen, tüm mantıki konular ve diğer konular onun içinde onun araçlığıyla
yeniden oluşturulmakta, tüm mantık dışı olgular onun içinde bir mantıki ge-

33
Halis ÇETİN

rekçeiendirmeye ddnüştorülmektedir. Onda, geçm iş ve gelecek bugüne dö-


nüştürülür. Mekân, her yere uyarlanabilir. Kisaca mitolojiler aracıhğıyla her
şeyin her şey olması mümkündür. Mitoloji, şeylerin niçin o şeyler olduğunu
açıklayan sosyal teorilerdir. Topluma, ritüeller araalığıyla bir toplumsal ya-
pmm, bir düzen veya bir kahramanm etrafında yapılanmasının, iktidarın gü-
cünü kullanmasının meşru bir hak olduğunu anlahrlar. M itoloji, bir toplum-
da dinin yapmış olduğu tüm görevleri üstlenir ve insanlara ne için yaşayıp ne
için ölmesi gerektiğini öğretir. Sonuçta ise kutsal iktidar, m itoloji aracılığıyla,
insanlan kendine bağlayan haklılık gerekçelerini güçlendirmiş olur. Kısaca,
tarih boyunca Tann komplekslerine itaat, dini, mitolojik ve seküler kutsallık
sayesinde Tannya ibadet haline d ö n ü ^ rü lm ü ştü r.

3. Karizmatik Kutsallık veya Tann Kompleksinin Karizması:


"Artık sana Yakup değil, İsrail (Tann ile dövüşen/güreşen)
denecek".
Kutsallık İle yaratılan her türlü iktidarın bir diğer önem li Tann kom pleksi
kaynağı da karizm adır. Karizm a, Tanrı kom pleksinin psikolojik boyutudur.
Tanrı kom pleksini yaratan kutsal ve soylu am aç olan toplum sal birlik ve bü-
tiinlüğün en iyi temsil eden şey karizm atik liderliktir. Karizma, toplum un
bir insanla içselleşm esi, dinin, geleneksel iktidarın kısaca bir kutsallığın bir
kişide tecessüm etm esi, eşsiz bir tarihsel m isyonun bir kişiyle örtiişmesi,
korkunun ve ödüllendirm enin bir kişinin eliyle tüm toplum a dağıtılm ası-
dır. Karizm a; güçle, kutsallıkla, tarihsel m isyonla, m itoloji veya gelenekle,
dinsel veya ideolojik argüm anlarla bir kişisel kült yaratılm ası, bir insanın
diğer insanlar üzerinde m utlak bir iktidar oluşturm asıdır. Karizm a; toplu-
m a eşsiz, tek ve kim likli bir kişi sunar ve toplum sal dil bunu erişilm ez ve
anlatılm az bir kutsallık olarak ifade eder. Karizm a, toplum un birlik ve be-
raberliğinin, toplum sal dayanışm anın temsilcisi/özü olarak kabul edilir. Bu
birlik ve beraberlik, her grup ve toplum da bireyleri uygun bir şekilde ku-
^ arak/ kap sayarak kontrol altında tutularak yapılır. Karizm atik kutsallık
ile Tanrı kom pleksi ete kem iğe bürünür. Kutsal değerler tüm gizem ini ve
gücünü bir kişide toplar. Bu kişilik, tarih sahnesinde en çok görünen kişisel
Tanrı kom pleksi örneğidir/siyasal aktördür. Temsil edilen şey ise hepsinde
aynıdır: kutsallaştırılm ış bir ulusun birliği ve bütünlüğü. Bu kutsal kariz-
m atik kişi şahsında, tüm ulus ortak bir ideale, ortak bir geleceğe kilitlenir.
" ‫ ه‬, artık bir geleneğe, bir kurala veya herhangi bir kısıtlamaya aldırm ayan
özgür biri olarak halkın efendisidir".

Kutsal karizm a, "olağanüstii ve tanrı vergisi kişiliğin, karizm anın oto-


ritesi, yani bir kişiye duyulan m utlak bağlılık ve güvene, onun kahram an­

34
KUTSALIN GÖLGESİNDE

lığına ya da başka niteliklerine İnanm aya dayanan otoritedir". Karizm atik


kutsallık, doğaüsbi yeteneklerin olduğuna inanılm asm a, ilahi bir m isyon
ve görev çağrısının inancına dayanır. Bu yüzden karizm a, yalnızca içsel İra-
de ve denetim kabul eder. Karizm a verdiği kararlarda ve yaptığı işlerde
sorum suzdur, o, iktidarını kendisine göre kullanan kutsal bir otoritedir.
O toritesinin kaynağı Tanrı kom pleksinin halkta yarattığı cazibe ve büyü-
dür. Bu cazibe ve büyü sayesinde karizm a ve toplum/ulus birbiriyle bütün-
leşir. Toplumun/ulusun benliğiyle karizm anın benliği birleşir. Bu kolektif
benlik birlikteliği bir ulus, bir sınıf, bir din, bir ideoloji ile örtüştürülür.
Karizma, ister gerçek, isterse iddia olsun herhangi bir kim senin olağanüstü
ve kutsal bir yeteneği olarak anlaşılm alıdır. K arizm atik Tanrı kom pleksi-
nin m eşruluğu, kutsallık inancına, sihirli güçlere, vahiylere ve hayranlığa
dayanır. Bu inançların kaynağı, karizm atik yeteneğin m ucizelerle, zaferle,
kahram anlıkla ve başka başarılarla kanıtlanm asıdır. "K arizm atik otorite,
öyle yazılm ış, ama, ben sana diyorum k i!" diyebilm e gücüne yani "A m a"-
‫ آﻟالا‬iktidarına dayanm aktadır.

Karizm atik kutsal iktidar, m eşruiyet kaynağını ^ ı ı n kom pleksinin kut-


sallığm a inanılm ası kültüründen alm aktadır. Bir soyun veya ulusun kut-
sanm ası doğal olarak Tanrısal yetkilerin onlar tarafından kullanılm ası hak-
b ili doğurur. Tann bir soy ve ulus da tecessüm ettiği için Tanrı kompfeksi
de onlar tarafından gerçekleştirilir ve Tanrıya has tiim özellikler onlara at-
fedilir. A rhk Tanrı bir soy ve ulus adıyla hareket etm ekte ve kendini onlar
ile gerçekleştirm ektedir. Son tahlilde kullar ile Tann aym şeydir. Ulusun
iradesi ile Tanrının iktid an onu ve onları tem sil edenlerin özel iradesidir.
Bu bağlam da Tann kom pleksi, insan-soy-ulus-iktidar-kader özdeşliği ife
bir bütün halinde tüm karşıt unsurlarım içerisinde eriten bir m ekanizm aya
dönüşm ektedir. Tann kom pleksi veya onu tem sil eden güç, tüm kutsallık
kaynaklarım ve araçlarını kendi tekelinde bulundurm a yetkisiyle donatıl-
m ış bir iradedir. Tanrının bir ulusta, bir ulusun bir liderde özdeşleşip dün-
yayı yönetm esidir. Karizm a, zam anının iradesini dile getiren, zam anının
ne istediğim söyleyen ve onu gerçekleştiren kişidir, o, zam anın iç ruhuna
ve özüne uygun olarak hareket eder ve ٠™ gerçekleştirir. Zamanın gerek-
sinim lerini kavram ış ve zam anın neye hazır olduğunu anlam ış kişidir, o,
çağının kahram anıdır ve yaptıkları ve sözleri çağının bir gereği olarak iyi
işler ve iyi sözlerdir. Tann gibi "iyiyi kötiiden ayırm a bilgisine sahip" ol-
duğu için olayları en iyi kavrayan o olduğu için başkaları her şeyi ondan
öğrenir, onu onaylar ve ona boyun eğerler.

K arizm anın otoritesine m ecbur ve m ahkûm kalan öteki insanlar, bütün


bireylerin ortak ruhu olduğu için bu büyük kişiliğin ardından giderler.

35
Halis ÇETİN

Çünkü onda vücut bulm uş oian kendi deruni ruhlarm ın karşı gelinmez gü-
cünü duyarlar, o, tutku ve ihtiras adam ı olduğu için am acı sadece kendi
Tanrı kom pleksini d o y u rm ak tır. ‫ ه‬, büyük şeyler isteyip başardığı için en
büyüktür. Ç yle ki Tanrı bile, onun tutkularını kendi amacı için çalışır hale
getirmiştir. Tutkular, özei çıkarlar ve benci] isteklerin doyurulm ası komp-
lekslerinin en etkili ‫؛‬tileridirler. Bunların gücü, adalet ve ahlakın ona zorla
kabul ettireceği sınırlam alardan hiç birine saygı gösterm em esinden ve bu
doğal ‫؛‬tilerin öbür insanlan düzen ve kendini tutmaya eğilim li ve yapmacık
ve sıkıcı disiplinden, yasa ve ahlaktan, daha doğrudan doğruya etkilem e-
sinden gelm ektedir. K arizm atik kutsal irade, Tannnın iradesini ulusuna,
ulusun iradesini kendi iradesine bağlayan tek ve m utlak otoriter kişilik
m isyonunun tem silcisidir. Karizm a, Tanrının, tarihin, kutsallığın ve ulusun
tek bir kişide özdeşleşm esidir. Tüm bunlarm bir bütün olarak bir tek kişide
buluşm asıdır, o, Tanrının insanlaşm ış iradesidir, o, Tanrısal iradenin üzer-
lerine yüklediği m isyonun hizm etkârıdır. Ulus da bu seçilm iş hizm etkârla-
rın hizm etçisidir. Konuşm ası ve eylem leri, söylenebilecek ve yapılabilecek
şeyin en iyisidir. Kendinde ve kendisi için var olan Tanrmm ereğine uygun
ereğe sahip kişi olduğu için, saltık olarak haklıdırlar, o, insanlara ‫؛‬İlcin ne
istediklerini bildiren büyük a d a m d ır. ‫ ه‬, am acını gerçekleştirm ek için hiç-
bir engel tanım az. H er şeyin iyisini ve doğrusunu o bilir.

U nutm am ak gerekir ki Tanrılar insanlaştırılm adıkça insanlar da Tan-


rısallaşhrılam az. Bu yüzden her yerde hem kişisel olarak insanlar, hem
kolektif olarak toplumlar/dinler/cemaatler/mezhepler, hem de evrensel
olarak devletler ve uluslar kendilerine benzeyen Tanrılar yaratm ışlardır ki
kendilerine benzem eyenleri kolaylıkla kıyaslayıp yargılayarak lanetleyip
cezalandırabilsinler. Tanrının insanlarla konuşm ası, güreşm esi, tartışm a-
lara girm esi, kızm ası, pişm an olm ası, bağırm ası, küsmesi, kıskanm ası, sık
sık yeryüzüne inip dünya işleriyle uğraşm ası, insanların gizli kusurlarım
tecessüs etm esi gibi insanlara has özellikler Tevrat'ta çok sık geçm ektedir.
Buradaki am aç Tanrının insan özellikleriyle donatılarak insanların da Tanrı
özellikleriyle kutsanm asm m yolunu açm aktır. Hem bu durum un hem de
kutsal karizm atik gücün hem kişisel hem soy hem de bir ulus olarak kut-
sanm ışhk kaynağına en güzel örnek ise Tevrat'ta "Yakup Güreş Tutuyor"
başlığı altında şöyle geçm ektedir: "Yakup o gece kalktı; iki karışım , iki ca-
riyesini, on bir oğlunu yanm a alıp Yabbuk Irm ağı'm n sığ yerinden karşıya
geçti. Onları karşıya geçirdikten sonra sahip olduğu her şeyi de geçirdi.
Böylece Yakup arkada yalnız kaldı. Bir adam gün ağarmcaya kadar onunla
güreşti. Yakup'u yenem eyeceğini anlayınca, onun uyluk kem iğinin başına
çarptı. Oyle ki, güreşirken Yakup'un uyluk kem iği çıktı. Adam, 'Bırak beni.

36
KUTSALIN GÖLGESİNDE

gün ağarıyor' dedi. Yakup, 'B eni kutsam adıkça seni bırakm am ' diye yanıt
verdi. Adam , 'Adın ne?' diye sordu. 'Yakup'. Adam , 'Artık sana Yakup de-
ğil, İsrail (Tanrı ile dövüşen) deneeek' dedi, 'Ç ünkü Tanrı'yla, insanlarla gü-
reşip yendin'. Yakup, 'Lütfen adım söyler m isin?' diye sordu. Am a adam,
'N eden adım ı soruyorsun?' dedi. Sonra Yakup'u kutsadı. Yakup, 'Tanrı'yla
yüz yüze görüştüm , ama canım bağışlandı' diyerek oraya Feniel (Tanrı'nm
yüzü) adm ı verd i" (Tevrat, Yaratılış; 32; 22-30).

"Yakup Faddan-A ram 'dan dönünce, Tanrı ona yine görünerek onu kut-
sadı. 'Sana Yakup diyorlar, ama bundan böyle adın Yakup değil, İsrail ola-
cak' diyerek onun adım İsrail koydu. 'B en her şeye gücü yeten Tanrı'yım'
dedi, 'verim li ol, çoğal. Senden bir ulus ve uluslar topluluğu doğacak.
Kralların atası olacaksm . İbrahim 'e, ishak'a verdiğim toprakları sana da ve-
receğlm ve senden sonra soyuna bağışlayacağım '. Sonra Tanrı Yakup'tan
ayrılarak onunla konuştuğu yerden yukarı çekildi. Yakup Tanrı'nm kendi-
siyle konuştuğu yere taş bir anıt dikti, ü zerin e dökm elik sunu ve zeytin-
yağı döktü, ©raya, Tanrı'nın kendisiyle konuştuğu yere Beyt-El (Tanrı'nın
evi) adım verd i" (Tevrat, Yaratılış; 35: 9-15). Böylece Tanrı, kendisiyle "dö-
vüşm e" güç, cesaret ve iradesini gösteren bir "karizm a" olarak İsrail'i ve
isralloğullan 'm kutsayarak babaları ishak'ın oğlu Yakup'u (İsrail) kutsar-
ken vaat eteğ i "halklar sana kulluk etsin, uluslar boyun eğsin, kardeşlerine
egem en ol, kardeşlerin sana boyun eğsin; sana lanet edenlere lanet olsun,
seni kutsayanlar kutsansın" yem inini tekrar güçlendirerek Tanrı kom plek-
sinin tohum larım ekm ektedir. Tanrı'm n böyle bir yem ininden ve kutsam a-
sm dan güç, cesaret, karizm a ve m eşruiyet alan İsrail ve israiloğullarm ın
Tanrı kom pleksinin boyutları ise kutsal kitaplar Tevrat, İncil ve Kuran'da
y rm h la rıy la anlatilm aktadır.

4. Açlık / Kıtlık Korkusuyla Kölelik: "Toprakların tümü


Firavun'un oldu. Yusuf Mısırın bir ucundan öbür ucuna kadar
bütün halkı köleleştirdi".
Daha önce de ifade eteğim iz gibi. Tanrı kompleksi, bir insanın kendisini
Tanrı zannetm esi, Tanrı'ya ait özelliklerin, niteliklerin ve sıfatların birini
veya bir kısm ım kendi üzerinde taşıdığına inanm ası ve bu inancının gereği
olarak da diğer insanlara gösterm eye, ispatlam aya ve uygulam aya çalış-
masıdır. Tevrat'tın "Yaratılış" bölüm ünde geçen bir başka Tanrı kom plek-
si hikâyesi ise Yusuf peygam ber üzerinden anlatılan Tanrı'm n "R ezzak"
sıfahnın kullanılarak diğer insanlarm kaderi üzerinde hüküm ran olmaya
yönelm e örneğidir: "K ıth k öyle şiddetlendi ki, hiçbir ülkede yiyecek bulun-
maz oldu. M ısır ve K enan ülkeleri kıtlıktan kırılıyordu. Yusuf sattığı buğ­

37
Halis ÇETİN

daya karşılık M ısırd aki ve Kenan'daki bütün p aralan toplayıp Firavun'un


sarayına götürdü. M ısır ve Kenan'da para tükenince. M ısırlılar Yusuf'a
giderek, 'B ize yiyecek veri dediler, 'G özünün önünde ölelim mi? Paramız
bitti'. Yusuf, 'Paranız bittiyse, davarlarınızı getirin' dedi, 'O nlara karşılık
size yiyecek vereyim '. Böylece davarlarım Yusuf'a getirdiler. Yusuf atlara,
davar ve sığır sürülerine, eşeklere karşılık onlara yiyecek verdi. Bir yıl bo-
yunca bayvanlanna karşılık onlara yiyecek sağladı, o yıl geçince, ikinci yıl
yine geldiler. Yusuf'a, 'Efendim , gerçeği senden saklayacak değiliz' dediler,
'Param ız tükendi, davarlarım ızı da sana verdik. Canım ızdan ve toprağı-
m ızdan başka sana verecek bir şeyim iz kalmadı. Gözünün önünde ölelim
mi? Toprağım ız çöle m i dönsün? Cam m ıza ve toprağım ıza karşılık bize yi-
yecek sat. Toprağım ızla birlikte Firavun'un kölesi olalım. Bize tohum ver ki
ölm eyelim , yaşayalım ; toprak da çöle dönm esin'. Böylece Yusuf M ısırdaki
bütün topraklan Firavun için satın aldı. Bütün M ısırlılar tarlalarını sattılar,
çünkü on lan buna kıtlık zorluyordu. Toprakların tümü Firavun'un oldu.
Yusuf, M ısır'ın bir ucundan öbür ucuna kadar bütün halkı köleleştirdi"
(Tevrat, Yaratılış; 47:13-21).

Bu ayetlerden de anlaşılacağı üzere Tann'm n insanlann rızkını dağıtan


ve onları doyuran olm a özelliğini tomsil eden "R ezzak" sıfatı Firavun'a at-
fedilerek insanlann köleleştirilm esi anlatılm aktadır. K ullar yaratılm adan
Tanrılar, kul kom pleksleri yaratılm adan Tann kom pleksleri, köleler yaratıl-
m adan da F irav u n lar var olam azd ı.

D. MUSA'NIN YOLU: TANRI KOMPLEKSLERİNE KARŞI


'TANRI GİBİ'
Yukarıdaki ayetlerden de anlaşıldığı üzere, insanları açlıktan ve kıtlıktan
koruyan ve onları doyuran güç olarak Firavun Tanrı kom pleksinin gere-
ği olarak bunun karşılığında insanlardan kendisine kul ve köle olm alarını
istem ektedir. Firavun kendi Tanrı kom pleksini gerçekleştirm ek için kıthk
korkusu ile ekonom ik bir düzenlem e yapar. Firavun, ekonom ik güç ve im-
kânlarını kullanarak toplum un çıkarlarım ve çatışm alarım kontrol altında
tutm ak ve bunları kendi tekeline alarak, başta ekonom ik kaynaklar olmak
üzere tüm toplum sal ilişkilere m üdahale eder. Elindeki güç kaynaklarım
tüm toplum a adil dağıtm ak yerine, kendine kul ve köle yaratm ak, kendi-
ne bağım lılığı arttırm ak am acıyla bölüştürür. Ekonom ik bir güç tem erküzü
aracılığıyla bu kölelik düzenini süreklileştirir. Bu gelenek. Tanrı kom pleksi-
nin tarih boyunca en çok kullanılan yansım ası olm uştur. Eler iktidar ekono-
m ik güç aracılığıyla bir köleleştirm e doğasına sahiptir. Tanrı kom pleksine
sahip iktidarlar için ekonom ik güç, toplum a m üdahale im kânının en yoğun

38
KUTSALIN GÖLGESİNDE

ve en geniş alanını içerm esinden dolayı çok önem li bir itaat yaratm a ara-
a d ır. Bu araçla birlikte Tanrı toplum sal yapının en üst kurum u olarak, bir
sınıfsal araca hatta egem en sm ıfların ekonom ik çıkar aracına dönüşm ekte-
dir. Tanrı, ekonom i aracılığıyla bu sınıfsal çıkarın toplum sal itaat alanında
m eşrulaşhrılm ası için üretim , bölüşüm gibi fonksiyonlarla toplum u yön-
lendlrm ektedir. Tanrı olan güç, köleler yaratm ak ve kölelik düzenini sür-
dürm ek için kıtlık (iktisat) korkusuyla toplum u kendine ihtiyaç duyar hale
getirerek yönetm ek için önce ekonom iyi düzenlem ek zorundadır. Bu du-
rum, karşılıklı ihtiyaç beslem esidir ki Tanrı kom pleksi kullarım beslem eyi
ihm al ederse sahip olduğu iktidarım n besin kaynaklarını tam am en kurut-
m uş olacaktır. Kişisel ve evrensel Tanrı kom pleksinin en önem li ölmeği olan
Firavun'un iktidarının kaynağı da işte bu "hayat ağacının" yani ölüm ü ve
yaşam ı kontrol ‫ ﺀاه؛‬gücü olan ekonom inin güç tem erküzünün m erkezin-
de/kaynağmda olm asıdır.

1. Hayatı ve ölümü Yaratan Muktedir; Firavun: "Doğan her


İbrani oğian Nil'e atılacak, kızlar sağ bırakılacak".
Tevrat'ta Tanrı kom pleksine dair en geniş ve derin örnek "M ısır'dan Ç ıkış"
bölüm ünde Feygam ber M usa ve Tanrısı ile savaşa giren Firavun'dur. Bu
örnek aslm da Tanrı kom pleksinin tarihte geçen en önem li prototipi olarak
da değer ifade etm ektedir. Tevrat'ta geçtiği üzere "Y u su f hakkında bilgisi
olm ayan Hini M ısır Kralı oldu" ve bu kral "İsrailliler sayıca bizden daha
çok" oldu gerekçesiyle "d oğan her ihranl oğlan N il'e atılacak, kızlar sağ
bırakılacak" (Tevrat, M ısırdan Ç ıkış; 1: 22) em rini verdi. Bu ayetlerin de
gösterdiği gibi M ısır kralı örneğinde Tanrı kom pleksinin ilk ve asli özel-
liği insanlann hayatı hakkm da yani kim in yaşayıp kim in öteceğine karar
verm e hakkını kendinde görm ektir. M ısır kralı ihranilerden erkeklerin öl-
dürülüp k ızlan n sağ bırakılm ası em rini verdiğinde Tanrı kom pleksini aşıp
bizzat Tannhk iddiasına geçm iştir. Tanrının en asli özelliği olan "Yaratan ve
Öldüren/ölümü yaratan" sıfatm ı kendi uhdesine alıp kim in yaşayıp kimin
öleceğine karar verm ektedir. Tanrı kom pleksinin en yoğun yaşandığı alan
olan "hayat ve ölüm " üzerinde güç, etki ve karar verme im kânına sahip
kişilerde (özellikte diktatörler, hekim ler, hâkim ler ve askerlerde) görünen
bu hayati ve ölüm ü "y aratan" olm a kom pleksi oldukça yaygındır. Bu ayet-
lerde, elinde başkalarının kaderi üzerinde "k ad ir" olma iktidarlarını tutan
m uktedir kişiler istedikleri an istedikleri gerekçeler ile öteki, düşm an veya
zararlı ilan ettiği kesim leri "soyk ırım a" tabi tutm asının keyfiliği de göriile-
bilir. Tarih keyfi bir nedenle sadece düşm anların değil kendi halklarını da
ölüm ve hayat arasm da tercihe zorlayan m uktedirlerle doludur. Belki tarih
dediğim iz şey de budur.

39
Halis ÇETİN

Firavun tüm Tanrı knm pleksierinde ©rtak olan "sahipleniri kişilik/mali-


kil m ülk" özellikleri taşır. Sahipleniri kişilik "sah ip olm ak" hakkıyla elinde
bulundurduğu güç ve yetkiler ile sınırsız bir iktidarın "kendine ait" oldu-
ğuna inanır. Hayatın, eşyanın, kaderin, iktidarm, insanlarm kendisine ait
ve kendisi için yarahldığm ı düşünür ve onlarm sadece bedenlerinin değil
akıllarının ve ruhlarının da sahibinin kendisi olduğunu düşünür. Firavun
da hem kendi halkının hem de İsrail oğullarının kendi m ülkiyetinde ol-
duğuna inanm aktadır, iktidarm m ülkiyetinin m ülkiyetin iktidarına neden
olacağını düşünm ektedir. Bu nedenle de tüm eylem ve söylem leri bu kişilik
çerçevesinde gelişm ektedir.

2. Esaretten Kurtuluş Müjdesi: "Gel Ey Musa, hallam İsrail'i


Mıstrdan çtkarmak için seni Firavun'a göndereyim".
öld ürü lm em esi için bir sepette suya bırakılan Musa, M ısır sarayında bü-
yüdü. M usa b ir kavga sebebiyle yetiştiği M ısır sarayından ve ülkesinden
ayrıldıktan sonra M idyan'da kahin Y itro'nun yanında kaldı. "Aradan yıllar
geçti, bu arada M ısır K ralı öldü. İsrailliler hâlâ kölelik alünda inliyor, fer-
yat ediyorlardı. Sonunda yakarışları Tanrı'ya erişti. Tanrı iniltilerini duydu.
İbrahim , ishak ve Y aku pla yaptığı antlaşm ayı anım sadı, israiloğulları'na
baktı ve onlara ilgi gösterdi" (Tevrat, M ısırdan Çıkış; 2:23-25) ve onlan Mı-
sırlıların zulm ünden ve esaretten kurtarm ak için M usa'yı seçti. "RA B te lin
M usa'nın yaklaştığını görünce, çalının içinden, 'M usa, M usa!' diye seslendi.
M usa, 'Buyur!' diye yanttladı. Tanrı, 'Fazla yaklaşm a' dedi, 'Ç arıklarını Ç1-
kar. Çünkü bastığın yer kutsal topraktır. Ben babanın, İbrahim 'in, ishak'ın,
Yakup'un Tannsıyım '. M usa güzünü kapadı, çünkü Tanrı'ya bakm aya kor-
kuyordu. RAB, 'H alkım ın M ısır'da çektiği sıkıntıyı çok iyi biliyorum ' dedi,
'Angaryacılar yüzünden ettikleri feryadı duydum . Acılarım biliyorum. Bu
yüzden aşağıya indim . O nlan M ısırlıların elinden kurtaracağım , o ülke-
den çıkarıp geniş ve verim li topraklara, süt ve bal ülkesine, Kenanlıların,
HititJerin, Am orlularm , Perizlilerin, H ivlilerin, Yevusluların topraklarına
götüreceğim . İsraillilerin feryadı bana erişti. M ısırlıların onlara yapm akta
olduğu baskıyı görüyorum . Gel, balkım İsrail'i M ısırdan çıkarm ak için seni
Firavun'a göndereyim '... "Ama biliyorum , güçlü bir el zorlam adıkça M ısır
Kralı gitm enize izin verm eyecek. Elim i uzatacak ve aralarm da şaşılası iş-
ler yaparak M ısır'ı cezalandıracağım . O zam an sizi salıverecek. H alkım ın
M ısırlılann gözünde lütuf bulm asını sağlayacağım . Gittiğinizde eli boş git-
m eyeceksiniz. H er kadm M ısırlı kom şusundan ya da konuğundan altm ve
güm üş takılar, giysiler isteyecek. Oğullarınızı, kızlarınızı bunlarla süsleye-
çeksiniz. M ısırlıları soyacaksınız" (Tevrat, M ısırdan Çıkış; 3: 4-10,19-22).

40
KUTSALIN GÖLGESİNDE

Bu ayetlerde dikkat çeken en önem li özellik daha önce de bahsettiğim iz


ve Tann tarafından kutsanan bir ulus için Tanrının bizzat kendisinin "hal-
‫ " اأالأا‬diyerek yüceltm esidir, ikinci önem li ifade ise Tanrının kendi halkını
duyması, bizzat yeryüzüne inm esi ve onlara yeryüzünde topraklar, gani-
m etler ve ziynet eşyaları m üjdelem esidir. M ısırdan çıkışın bedeli veya l،a-
zancı da bu m üjdeler olacaktır: "M ısırlıları soyacaksınız".

3. Kutsalın 'Tanrının Halkı'nda Sembolik inşası: "İsrail benim


ilk oğlumdur".
M usa, Tannnm halkını Firavun'un zulm ünden kurtarm ak ve vaat edilm iş
topraklara götürm ek için karizm atik kutsal bir m isyon üstlenir, insanlarm
ve halkının bu m isyonun kutsallığına ve "Tanrm ın kendisine ""
"inanm ası" için Tanndan kendisini kutsam asını ve hatta bazı Tanrısal güç-
leri kendisine verm esini ister. M usa'nın am acı Tanrısal bu güçleri (mucize-
leri) göstererek halkını ve Firavunu ‫ذل‬ etm ektir. Çünkü bu bir kutsallık
(dini ve sektiler kutsallık) savaşıdır:

Musa, 'Ya bana inanmazlarsa?' dedi, 'Sözümü dinlemez, 'RAB sana


görünmedi' derlerse, ne olacak?' RAB, 'Elinde ne var?' diye sordu. Musa,
'Değnek' diye yanıtladı. RAB, 'Onu yere ab dedi. Musa değneğini yere
atınca, değnek yıian oldu. Musa yılandan kaçtı. RAB, 'Elini uzat, kuyru-
ğundan tut' dedi. Musa elini uzatıp kuynığunu tuhmca yılan yine değ-
nek oldu. RAB, 'Bunu yap ki, atalan İbrahim'in, isbak'ın, Yakup'un Tanrısı
RAB'bin sana göründüğüne inansmlab dedi. Sonra, 'Elini koynuna koy'
dedi. Musa elini koynuna koydu. Çıkardığı zaman eli bir deri hastalığına
yakalanmış, kar gibi bembeyaz oimuştu. RAB, 'Elini yine koynuna koy'
dedi. Musa elini yine koynuna koydu. Çıkardığı zaman eli eski haline
dönmüştii. RAB, 'Eğer sana inanmaz, ilk belirtiyi " ikinci
belirtiye inanabilirleri dedi, 'Bu ‫ ﻟﺪ‬belirtiye de inanmaz, sözünü dinlemez-
lerse, NU'den biraz su alıp kuru toprağa dök. Irmaktan aldığın su toprakta
kana dönecek'. Musa, Aman, ya Rab‫ '؛‬dedi, 'Ben kulun ne geçmişte, ne
de benimle konuşmaya başladığından bu yana iyi bir konuşmacı oldum.
Çünkü dili ağır, tutuk biriyim. RAB, 'Kim ağız verdi insana?' dedi, 'insanı
sağır, dilsiz, görür ya da görmez yapan kim? Ben değil miyim? Şimdi git!
Ben konuşmana yardımcı olacağım. Ne söylemen gerektiğini sana öğrc-
teceğim'. Musa, 'Aman, ya Rab‫ '؛‬dedi, 'N e olur, benim yerime başkasını
gönderi. RAB Musa'ya öfkelendi ve Ağabeyin Levili Harun var ya!' dedi,
'Bilirim, o iyi konuşur. Hem şu anda seni karşılamaya geliyor. Seni görün-
ce sevinecek. Onunla konuş, ne söylemesi gerektiğini anlat, ikinizin ko-
nuşmasma da yardımcı olacak, ne yapacağınızı size öğreteceğim, o sana

41
Halis ÇETİN

sözcülük edecek, sente yerine halkla knnuşacak. Sen de onun için Tanrr
gibi olacaksın. Bu değneği eline al, çünkü belirtileri onunla yapacaksın'
(Tevrat, Mısırdan Çıkış; 4:1-17).

Tanrı M usa'ya halkım ikna etm ek için çeşitli m ucizeler vererek onu "Tan-
n gibi olacaksın" sözleriyle kutsar. Bu kutsam ada dikkat çeken en önemli
şey M usa'ya verilen m ucizelerin insanları ikna etm ek için başta gözlere (yi-
lana dönüşen değnek ve elinin beyaza dönüşm esi) olm ak üzere kulaklara
(kardeşi H arun aracılığıyla hitabet yeteneği) ve ruhlara hitaben korkutm a
(Nil'den alınan suyun toprakta kana dönüşm esi) yetisi verilerek duygulara
çeşitli sim gesel ve sem bolik gösterilerle hitap edilm ektedir. Tanrı'nın halkı-
nın ‫ذل‬ edilm esi için akıl ve kalp gibi bilgi ve im an unsurlarından ziyade
çeşitli m ucizelerle insanların duyuları üzerinden bir ikna ve kabul yara-
tılm aya çalışılm aktadır. Tevrat'ta gözlem lenen en önem li inanç sorunu da
Tanrı'nın halkının "Tanrı gibi olacaksın" iddiasını hem Tanrı hem de Musa
üzerinden sık sık sorgulam akta olduğudur. M ucize üzerinden bir misyo-
na inandırılan Tanrının halkının m ucize görm eden hiçbir düşün ve eylem
geliştirem em esinin ve sürekli kutsalı ve m isyonunu sorgulam ası bu yüz-
dendir. M ucizenin giderdiği her bir şüphe giderilm esi gereken yeni şüp-
heler için de sürekli m ucizelere ihtiyaç yaratm ıştır. M ucize arttıkça inanç
zayıflam ış, inanç zayıfladıkça da m ucizeler artm ıştır. Dinlerde m ucizeler
inanm anın değil inanm am anın bir ürünü olarak ortaya çıkm ıştır. M ucizeler
Tanrınur kendi varlığını ve gücünü kullara ispat etm eye icbar edilmesidir.
Ne kadar şüphe varsa o kadar da m ucize vardır.

Tanrı ve "Tanrı gibi" olan M usa'nın halkı ile sık sık yaptığı bu mucize
tartışm alarında "Tanrının halkı" olan israiloğullarının daha sonraki hayat
hikâyelerinde de çok yoğun ve yaygın olarak bir takım sim geler, sembol-
ler, diller ve rltüellere yönelm eler vardır. Bu unsurlar ne kadar artarsa bir
dini bütünlüğün birliktelik, dayanışm a ve öteki yaratm a (veya öteki olma)
konum u da ٠kadar artar. Bu değerler bir toplum u kendi içine ne kadar
kapatırsa dışanya da ٠kadar yabancılaştırabilir. M usa'nm m ucize örnek-
lerinde de gördüğüm üz gibi aşırı bir simge, sembol, dil ve ritüel aracılığıy-
la yete bir toplum un (ulusun/Tanrınm halkının) inşasının kaynakları ve o
toplum un dinsel ve tarihsel ayrıcalıkları/farklılıkları görülm ektedir. Asa,
yılan, beyaz el, su, kan, toprak vd. gibi sim gesel ve sem bolik evren Tanrı-
nm halkını kutsam ası örnekleridir. Kutsallık, büyük ölçüde simge ve dil
aracılığıyla bir İnançta kendini ifade eder. Kutsal olan, kendi inanç yasala-
rm ı toplum a kabul ettirebilm ek için sembollerden, sim gelerden ve dilden
faydalanır. Kullanılan dil ve semboller, 'inanç dünyası' içinde yer alan ve

42
KUTSALIN GÖLGESİNDE

çok önem i‫؛‬iA a fonksiyonu yerine getiren unsurlardır, insam n etrafındaki


evreni anlam asına yarayan bu 'inanç dünyası', bir kutsallık bütünü olarak
karşım ıza çıkar. Bu bütünün oluşturduğu parçalara da simge denir. Sim-
geler, toplum a iki alanda rehberlik eder: bilgilerin sistematikleştirilmesini
m ümkün telan bilişsel çerçeveyi sağlar ve iyi-kötü gibi ahlaki ve duygusal
hayata bir düzen verir. Her simge ve sembol, dinsel, siyasal ve toplumsal
alanda bir düşünsel ve değersel çağrışım lar yaparak toplum da ortak bir "bi-
linç" yarahr. Bu büinç, din ve dil bütünselliği içerisinde toplum da birlik,
beraberlik ve uyum sağlar. Simgeler, dünyanm algılanm asında kullanılan
sistem gözlükleridirler. Simgeler, dini veya seküier kutsallığın 'yüklü/verili'
taşıyıeı araçları olarak; inanç dünyasının içindeki tüm kategorileri sınıflan-
dırma, inanç bütünlü^ind eki ortak değerlerin neler olduğunu hatırlatm a ve
onlara uymaya zorlama, bu değerleri içerme, duygusal tepkileri boşaltm a
ve açığa dökm e ve ortak bilişsel bir evren kurm a işlevi görürler. Simgeler,
semboller ve bunların inanç bütünlüğüne yönelm iş dilleri daima dinin veya
seküier ditaerin değer ve ilkelerine tabi olarak işlev görürler ve o kutsallık
kaynağm a bireysel uyum ve m eşruiyet sağlam ak için A lla n ılır. Tevrat'ta
var olan sim ge ve sem bollerin çokluğu bu kutsallık kaynağı ile olan ilişkinin
aşın yoğunluğundan ve karşıt seküier gücün (Firavun) de aynı dil ile (sem-
bol ve simgelere dayanma) savaşm asından kaynaklanmaktadır.

Böylece Musa kansını, oğullarım eşeğe bindirdi; Tanrı'nın buyurdu-


ğu değneği de eline alıp Mısır'a doğra yola çıktı. RAB Musa'ya, 'Mısır'a
döndüğünde, sana verdiğim güçle bütün şaşılası işleri Firavun'un önünde
yapmaya bak' dedi, 'Ama ben onu inatçı yapacağım. Halkı salıvermeye-
cek. Sonra Firavun'a de ki, 'RAB şöyle diyor: İsrail benim ilk oğlumdur.
Sana, bırak oğlum gitsin, bana tapsm, dedim. Ama sen onu salıvermeyi
reddettin. Bu )dizden senin ilk oğlunu öldüreceğim'.. ■RAB Hanrn'a, 'Çöle,
Musa'yı karşılamaya git' dedi. Hanın gitti, ‫ ﻟﺴﻪ‬Tann Dağı'nda karşılayıp
öptü. Musa duyurması için RAB'bin kendisine söylediği bütün sözleri ve
yapmasını buyurduğu bütün belirtileri Harun'a anlattı. Musa'yla Haran
vanp İsrail'in bütün ileri gelenlerini topladılar. Hanın RAB'bin Musa'ya
söylemiş olduğu her şeyi onlara anlattı. Musa da halkın önünde belirtileri
gerçekleştirdi. Halk inandı; RAB'bln kendileriyle ilgilendiğini, çektikleri
sıkıntıyı görmüş olduğunu duyunca, eğilip tapındılar (Tevrat, Mısırdan
Ç ılaş;4:2B-23,27-31).

İsrail halkı ile Tanrı RAB arasm daki ilişkilerin yoğunluğunun etkisiyle
doğmuş olan sim gesel ve sem bolik evren, bir inanç ve kutsallık bütünlüğü-
nün dilini aktarm a, korum a ve değiştirm e işlevi aracılığı ile de toplum a yeni
bir anlam ve şekil dünyası verm e ve dini/toplumsal düzenin aym biçim de

43
Haiis ÇETİN

sürdürülm esi için ortak hayat b ö n lü ğ ü n ü n / kolektivitenin korunm asım


ve sürdürülm esini am açlam aktadır. Tevrat boyunca gözlem lenen bu evren,
b ir topluluk/ulus biçim i olarak hem üyeleri arasm daki benzerliğe hem de
dışarıdakilerin farklılığına sürekli ve aşırı vurgular yaparak sadece ulusal
ve dinsel değil aynı zam anda da sim gesel sınırlar yaratılarak toplum un di-
ğer toplum lardan yalıtılm ası için başlangıç ve sona dair üstonlük iddiası
güçlendirilir ve ortak inanç bütünlüğü içinde yaşam a zorunluluğunun bi-
llncl kazandırılır. İsrail halkm a kim lik, "ro l" ve ödev yükleyen bu simgeler,
sem boller ve ritüeller diğer insanları ayıran/dışlayan "sın ırlar" yaratır. Bu
sınırlar, insanlarm içeridekiler ve dışarıdakiler arasmda bir ayrım yapıla-
bilm esini ve kendi topluluğuna ilişkin bilincinin ve duyarlılığının yükseltil-
m eşini sağlar. Sm ırlar, inanç bütünlüğü içindeki farklılıkları gizleyip, ortak
olam öne çıkarm akta, bir "B iz " duygusu yaratm aktadır, in san lan kendi ki-
şisel değer ve ilkelerinden uzaklaştırıp inanç grubunun/Yahudilik üst ilke
ve değerleriyle kuşatm aktadır. Bireyler toplum sal algılam alarını sim gesel
bir biçim de kurm akta ve bunu kendi kim liklerinin başvuım kaynaklarına
dönüştürm ektedirler. Sim gelerin gücünün kaynağı, geçm iş ite sürekliliği
tem sil etme ve geleceği de aym doğrusallıkla düzenlem e yeteneklerine sa-
hip olm alarıdır. Sim geler, ortak ritüellerde inanç üyelerini bir arada tutmak
için belli aralıklarla kullanılan anahtar öğelerdir. O rtak inanç bütünlüğü
içinde kutsal-lanetli, kahram an-hain, haram -helal, şeytan-melek, günah-se-
vap, m üm ln-kâfir, cennet-cehennem gibi im geler vardır. Bu İm geler ayin-
ler/ritüeller/törenler/bayramlar aracılığıyla kolektif bilinçlenm e sürecine
aktarılır. K olektif bilinç, kolektif yaşam ve dayanışm a kişinin yaşamının
üzerine çıkarılır. Kötekti‫؛‬birlik ve bilinç böylece çok katı bir kolektif Tanrı
kom pleksi yaratır.

Sim geler ve ritüeller aracılığıyla insanlar/müminler onları aşan ve ken-


diterini aktif bir parçası hissettikleri bir varlık (Tanrı RAB veya Tanrı gibi
olan M usa) ite özdeşleşm ekten kaynaklanan yoğun bir 'im an' ortam ına gi-
rer. K olektif inanç bütünlüğü, bu sim geler, sem boller ve ritüeller dünyası
içerisinde; diğer kategorik ayrım lara karşı üstünlük, farklı olanlara karşı
dışlam a ve düşm anlık ite diğer/öteki tüm inanç girişim lerine karşı devam-
h "teyakkuz" hali (güvenlik, korku ve savaş) sürdürülm ektedir. Kolektif
Tanrı kom pleksi bu "teyakkuz" haline süreklilik kazandırm ak İçin inşa edi-
lir. Bu "teyakkuz" kurgusu içinde sıkı bir toplum sal (Tanrının halkı/ulusu)
kontrol ve disiplin, dinsel korunm a, içe kapanm a ve ötekine yabancılaşm a
ortaya çıkar. Bu sayede, m üm inleri sınıflandırm a ve görevlendirm e, top-
lum sal hayatı tanım lam a, "Tanrı gibi" olan kutsal güçlere m utlak bağlılığı
öğretm e, kolektif birlik ve beraberliği güçlendirici araçları üretme, hâkim
KUTSAUN GÖLGESİNDE

inanca uygun ve uyum lu m üm inler yaratm a, toplum sal davranış kalıpları


ve ilişkilerini düzenlem e, kısaca bir 'kapalı inanç toplum u inşası' gerçek-
leştirilir.

Bu inanç toplum unun kolektif Tanrı kom pleksi hiyerarşisinde en tepe-


de Tann RAB yer alırken sektiler in a n a n ürettiği kolektif Tanrı kom plek-
si hiyerarşisinin en tepesinde ise Firavun yer alır. Yahudi halkının sık sık
M usa'ya "Tanrm kendisi Firavunla savaşsın" dem esinin sebebi de budur.
Sonuçta bu karşılıklı kutsallık savaşı, kolektif birlik ve bütünlüğün sağlan-
m ası için güçlü m ucizeler ve düşm anlardan korunm ak ve kurtulm ak İçin
güvenlik korkusu yaratır. Kutsal sim geler ise, insanların kutsallığa boyun
eğm esini sağlam ak için öğreti (din), kutsallığın anlamlarım öğretm ek için
öğretici (peygam ber) ve sim geler topluluğundaki anlam ların m evcut dün-
ya görüşünün dışında anlam lanm am ası ve yorum lanm am ası için 'kutsal
yasalar'ı (kitap) gerekli kılm aktadır. Son tahlilde ister m ucize, ister korku,
isterse um ut ile olsun kutsala ve kutsallığm gücü olan "belirtilere" inan-
m ası gereken bir halk vardır ve bu halk "Tanrının h alkı" olduğu için ancak
"Tanrı gibi" olana ve olm aya inanacaktır: "RA B, 'E ğ er sana inanm az, ilk be-
lirtiyi önem sem ezlerse, ikinci beiirtiye inanabiiirler' dedi, 'Bu iki belirtiye
de inanm az, sözünü dinlem ezlerse, N il'den biraz su alıp kuru toprağa dök.
Irm aktan aldığın su toprakta kana dönecek". Tüm bu belirtiler yukarıda
ifade edilen bir "ku tsal ulusun" inşası için başlangıç * ki, bu
bile "onlara rağm en" olm aktadır.

E. KORKU ve UMUT ARASINDA KUTSALLIK SAVAŞI


Yahudi geleneği ve kültoründe kişisel, kolektif ve evrensel Tanrı komp-
lekslerinin kaynaklarının başm da "o ğ u l" fov ram ı gelmektedir. Yahudilikte
sem bolik ve m erkezi bir önem e sahip olan bu kavram , Yahudi toplum u için
kutsal ve m itolojik bir çerçeve kazanm ış ve sonuçta Tanrı ile insan arasın-
daki ilişkiyi ifade eden bir içeriğe sahip olm uştur. Tanrı en üstün ve kutsal
m utlak gerçekliği tem sil ederken onun seçkin oğu llan da aynı gerçekliğin
yeryüzü tem silcileri olarak kutsanm aktadır. Bu bağlam da "o ğ u l" kavramı
hem bireysel hem de toplum sal anlam da kullanılm ıştır. Bu gelenek daha
sonra da çok güçlü olarak isa'nm şahsında tecessüm etm iştir, ö n celik li ola-
rak "o ğ u l" kavram ı toplum sal anlam da İsrail kavm ine karşılık gelirken,
bireysel anlam da İsrail'in peygam berleri, krallan ve yöneticileri için kul-
lam lm ıştır. Bu kavram la ortaya konulm ak istenen şey, kutsal seçilm işliği
ifade ederek diğer kavim lere olan m utlak üstünlüğü aynı zam anda kutsal
üstonlükle beslem ektir. Tanrının oğu llan olarak seçilmi، halkın kutsal üs-
tünlüğü aynı zam anda ondan kaynaklı kişisel, kolektif ve evrensel Tanrı

45
Halis ÇETİN

* siyasal ve toplum sal m eşruiyet kaynağı olarak diğer ulus-


lara tekebbür içinde tahakküm etm e hakkının da doğal uzanhsıdır. Bu ba-
kım dan Tanrı, insanlığa kutsal öğretilerini ve ahlaki değerlerini öğretm ek
için İsrail'i kendi oğuilan/halkı olarak seçm iş, onlarla ahitleşm iş ve bu seç-
kin halkı doğru bir şekilde yönlendirebilm ek için de İsrail'in peygam ber,
kral ve yöneticilerini de onlara önder olarak seçmiştir. Bu nedenle kişisel
kutsanm ışlığm (oğul) kaynağı da kolektif kutsanm ışlıktır (İsrail oğulları).
Peygam berler, krallar ve Yahudi )toneticilerinin kutsiyet ve kudretlerinin
kaynağı kutsal İsrail oğullarının bir oğlu olm aktan kaynaklandığı için de
halkın üzerindeki otoriteleri oldukça sınırlıdır. Hatta zam anla oğul inancı
kolektif Tanrı kom pleksini güçlendirdiği için Babanur kutsiyetinin ve üs-
tünlüğünün kaynağı bile oğullarından kaynaklanır olm uştur. Bu yüzden
İsrail halkı ile Tanrı RAB arasındaki ilişte zam an zam an kim in Tanrı kim in
kul olduğu sorularının sorulm asına bile neden olm aktadır. Bu açıdan bakıl-
dığm da kutsallaştırılm ış oğul kavram ı ile ontolojik bir birliktelikten ziyade
Tanrı ile seçkin halkı arasm daki soyut, eiitist ve aynı zam anda da tekelci
bir birlikteliğin varlığı am açlanm ıştır. M anevi bir vahdet-i vücuttan ziyade
m addi ve dünyevi bir vahdet-i vücut anlayışı esas olm uştur. Bu çerçevede
Baba ve oğulları ilişkisine zam an zam an sert ve kıskanç b ir babanın ceza-
landırıcılığı, zam an zam an sevecen ve m erham etli bir babanın affediciliği,
zam an zam an söz dinlem eyen asi oğulların isyanı ve inkârı, zam an zam an
da oğulların pişm anlık içinde tekrar baba ocağına dönm esi örnekleri Tev-
rat'tın ruhuna sinm iştir.

1. Tann, Tann Gibi, Tanrı'nın Oğullan ve Tann Kompleksleri:


"Bizi Firavun ve görevliierinin gözünde rezil ettiniz.
BİZİ öldürmeleri için ellerine bir kılıç verdiniz".

Baba ve oğullarım a kutsallık ilişkisi nedeniyle Yahudilik hem bir kavmi


hem de bir dini birlikte ifade eden ulusal bir karakter arz etaıektedir. Ni-
tekim Tanrı'nın oğullarım terbiye edici bir baba olarak tasavvur edilm esi-
nin S]klıkla vurgulanm asının nedeni de budur. D iğer bir neden ise M ısır
Firavunlarının insanlar üzerinde hâkim iyetlerini m eşru kılm ak am acıyla
kendilerini Tanrı O siris'in oğulları olarak ilan etm eleri ve bu iddia ile de
EN, TEK, M UTLAK ve ÜSTÜN olan Tanrı'yla ilişkiyi kendi tekellerine al-
m ış olm alarına yönelik bir cevap arayışı vardır. N asıl ki bir baba olarak
Tann insanlarla iletişim e geçm ek ve onları yönetm ek için Firavun'a tem sil
yetkisi verm işse aym şekilde Tanrı RAB de bu yetkiyi b ir kolektivite ola-
rak kendi kutsal halkı ve oğulları olan Yahudilere vermiştir. O nlar zaten
Tanrının oğullan olarak ona ait her türlü güç, mülkiyet ve kutsallığın da

46
KUTSALIN GÖLGESİNDE

yeryüzündeki tek varisleridir. Tanrı vasiyeti olan kutsal yasalarını ve yer-


yüzü egem enliğini insanlığa bir şekilde gösterecekse bunu da ancak yasal
varisi olan Jsrail oğu llan eli ile gösterecektir: "M usa Tanrı'm n huzuruna
çıktı. RAB dağdan kendisine seslendi: 'Yakup soyuna, İsrail halkına şöy-
le diyeceksin: M ısırlılar'a ne yaptığım ı, sizi nasıl kartal kanatlan üzerin-
de taşıyarak yam m a getirdiğim i gördünüz. Şim di sözüm ü dikkatle dinler,
antlaşm am a uyarsanız, bütün uluslar içinde öz halkım olursunuz. Çünkü
yeryüzünün tüm ü benim dir. Siz benim için bir kâhinler krallığı, kutsal bir
ulus olacaksınız. İsraillilere böyle söyleyeceksin'. M usa gidip halkın ileri
gelenlerini çağırdı ve RA B'bin kendisine buyurduğu her şeyi onlara anlattı.
Bütün halk bir ağızdan, 'R A B 'bin söylediği her şeyi yapacağız' diye yanıt
verdiler" (Tevrat, M ısırdan Çıkış, 19: 3-8).

"T an n gibi" olan Tannnm oğlu M usa Tanrıdan aldığı kutsal güçle "Tan-
n n m oğ u llan " olan İsrail halkım Tann kom pleksi içinde "in atçı" bir doğaya
sahip Tann O siris'in oğlu Firavun'dan kurtarm ak için Tanrıların oğulları
aracılığıyla yaşanan savaşı tem sil eden yol hikâyesine başlar. Bu hikâyede
"Tan n g ib i" olan M usa'nın sadece kişisel Tann kom pleksi sahibi Firavun
ile değil aynı zam anda kolektif Tanrı kom pleksi sahibi "Tannnm oğulları"
olan İsrail halkı ve bizzat Tann ile de m ücadelelerine tanık olm aktayız. Bu
m ücadelenin asli nedeni "zoraki peygam ber" olm uş bir kişi, "zoraki öz-
gürlüğe" yöneltilm iş bir halk ve "zoraki T ann" olmaya şartlanm ış b ir RAB
arasındaki "zorakilik " ilişkisinin doğurduğu karşılıklı sorunlarla mücade-
ledlr. Fler üç zorakilik ilişkisi karşılıklı olarak gönülsüzlük ve güvensizlik
ilişkisi doğurm uş ve her durum ve olayda da hir ilişkideki zorakiliğin tüm
ç ^ ilm ^ ^ le r i/ ^ a m m ü ls ü z lü k le r i ortaya çıkm ıştır. En basit zorlukta hile
zoraki peygam ber olm uş kişinin serzenişleri, zoraki özgürleştirilen halkın
"keşkeleri" ve zoraki RAB olmaya çalışan Tanrının ötkeleri birbirini besle-
m iştlr. Bu karşılıklı zorakilik m ücadelesi Tannsala ait olan ve Tanrısala ait
alan hakkındaki ve üzerindeki bir savaşa dönüşmüştür:

"Sonra Musa'yla Harun Firavun'a gidip şöyle dediler: 'İsrail'in Tanrısı


RAB diyor kİ: 'Halkımı bırak gitsin, çölde bana bayram yapsın'. Firavun,
'RAB kim oluyor l،i, O'nun sözünü dinleyip İsrail halkını salıvereyim?'
dedi. 'RAB'bi tanımıyorum. İsraillilerin gitmesine izin vermeyeceğim'.
Musa'yla Harun, 'ibrarüleriin Tannsı bizimle görüştü' diye yanıt verdiler,
'İzin ver, Tanrımız RAB'be kurban kesmek için çölde üç gün yol alalım.
Yoksa bizi salgm hastalık ya da kılıçla cezalandırabiliri. Mısır Firavunu, 'Ey
Musa ve Harun, niçin halkı işinden alıkoyuyorsunu‫ ?؟‬Siz de İşinizin ba-
şma dönün' dedi, 'Bakın, halkınız M ısırlılardan daha kalabalık, oysa siz

47
Halis ÇETİN

onlarm işini engellemeye çalışıyorsunuz'. Firavun o gün angaryacılara ve


halkm babındaki görevlilere buyruk verdi: 'Kerpiç yapmak için artık halka
saman vermeyeceksiniz. Gitsinler, kendi samanlarını kendileri toplasınlar.
Gnceki gibi aym sayıda kerpiç yapmalarını isteyin, kerpiç sayısını azalt-
maym. Çünkü tembel insanlardır; bu yüzden, 'Gidelim, Tannmız'a kurban
keselim' diye bağrışıyorlar. İşlerini ağırlaştırın ki, meşgul olsunlar, yalan
sözlere kulak asmasınlari... Bunun özerine İsrailli görevliler Firavun'un
yamna varıp yakındılar: 'Neden kullarına böyle davranıyorsun? Neden
bize saman verilmediği halde, 'Kerpiç yapml' deniyor? işte kulların dövü-
lüyor, oysa suçlu senin kendi halkındır'. Firavun, 'Tembelsiniz siz, temhel!'
diye karşılık verdi, 'Bu yüzden 'Gidip İLAB'be kurhan keselim' diyorsunuz.
FJaydi, işinizin haşına dönün. Bize saman verilmeyecek; yine de aynı sa-
yıda kerpiç üreteceksiniz'. Kendilerine, 'Her gün üretmeniz gereken ker-
piç sayısını azaltmayacaksınız' dendiğinde İsrailli görevliler zor durumda
olduklarını anladılar. Firavun'un yanından ayrılınca, kendilerini bekleyen
Musa'yla Harun'a çıkıştılar. 'RAB yaptığınızı görsün, cezanızı versin!' de-
diler, 'Bizi Firavunla görevlilerinin gözünde rezil eteniz. Bizi öldürmeleri
için elleri™ bir kılıç verdiniz'. Musa RAB'be döndü ve 'Ya Rab, niçin bu
halka kötü davrandın?' dedi, 'Beni bunun için mi gönderdin? Senin adma
Firavunla konuşmaya gittim gideli Firavun bu halka kötü davranıyor. Sen
de kendi halk™ kurtarmak için hiçbir şey yapmadın" (Tevrat, Mısırdan
Çıkış; 5:1-23).

M usa'nın halkının bırakılm ası teklifini ve Tanrısını reddeden (tanıma-


yan) Firavun "in atçı" kişisel Tanrı kom pleksi içinde İsrail halkının üzerin-
de sadece otoriter bir güç değil totaliter bir güçle de hayat düzenlem esine
gitm e kararı alır. O nların bayram yapm a ve kurban kesm e ritüellerine iti-
raz ederek sadece kendisine kul ve köle yani kurban olm alarım ister. Bu
am açla Firavun, M usa ve H an m 'u "halkı işinden alıkoym akla" suçlayarak
İsrail halkının iş yükünü, m eşguliyetini ve çalışm a saatlerini arttırır ve on-
la n angaryaya m ahkûm eder. Firavun bunu yaparak onlarm "yalan sözlere
kulak asm a"larının yani düşünsel bir inanç ve bozgunculuk İçine girme-
lerinin önünü kesm ektedir, insanlar işleriyle ne kadar m eşgul olurlarsa
işverenlerle de ٠kadar az m eşgul olurlardı. Bir halkm hayatına ve kaderi-
ne hükm eden bir m uktedir olarak Firavun bu am acında da başarılı olarak
Tanrının halkını Tanrının yanından uzaklaştırıp kendi yanına çekm eyi ba-
şarır. Tanrının halkı da Tanrı RAB ve Tanrı gibi olan M usa'ya sadakat gös-
term eyip şikâyet m ercii ve kulluk sunusu olarak Tanrı'yı değil Tanrı komp-
leksinl tercih ederler ve "Firavu n'un yanma varıp 'neden kullarına böyle
davranıyorsun?' diye yakınırlar". Böylece Tanrı kom pleksi ite zalim ine aşık

48
KUTSALIN GÖLGESİNDE

olm a sendrom u yani kulluk kom pleksi birleşm iş olur. İki Tanrı arasmda
kalan İsrail halkı düştükleri bu "rez il" durum için de M usa ve H arun'u
suçlarlar: "Firavu n'un yanından ayrılınca, kendilerini bekleyen M usa'yla
Harun'a çıkıştılar. 'RA B yaptığınızı görsün, cezanızı versin!' dediler, 'Bizi
F iravu n la görevlilerinin gözünde rezil ettiniz. Bizi öldürm eleri için elleri-
ne bir kılıç verdiniz' dediler. M usa ise olanlardan tam am en Tanrıyı suçlu
tutarak halkının kendisine yönelttiği tüm suçlam aları Tanrıya "yansıtır":
"M u sa RA B'be döndü ve 'Ya Rab, niçin bu halka kötü davrandı^?' dedi,
'Beni bum m için m i gönderdin? Senin adm a Firavun'la konuşm aya gittim
gideli Firavun bu halka kötü davranıyor. Sen de kendi halkını kurtarm ak
için hiçbir şey yapm adın" der. İsrail halkı, bir tarafta M ısır'dan ayrılm aları
için "iz in " çıkm adığında kendilerini bekleyen Tanrı (RAB) tarafından ve-
rilecek "salg ın bastalık ya da kılıçla cezalandırılm a" korkusu diğer tarafta
Mısır'da kalm aları halinde "eline bir kılıç verilen" Tanrı kom pleksi (Fira-
vun) tarafından "öldürülm e" korkusu içindedir. Korkunun ürettiği sonuç
ise her zam an daha güçlü olana sığm m a yönünde gelişen korkunun ikiz
kardeşi ikiyüzlülüktor. Aslında tarih, özelde İsrail halkının genelde ise tüm
insanlığın yaşam ı boyunca yüz yüze kaldığı bu iki Tanrı (korku) arasında
yaşam aya mahkûmluk/ikiyüzlülük durum udur: bir tarafta din Tanrısı di-
ğer tarafta siyaset Tanrısı (Tanrı kompleksi).

2. Korku ve ٧١١١٧ ، Arasında Tanrısal Savaş veya Tanrılar Savaşı:


"Musa RAB'be döndü ve 'Beni bunun için mi gönderdin? Senin
adına Firavun'la konuşmaya gittim gideli Firavun bu halka kötü
davranıyori'.
İnsan ve insanlık tarihi aslında ikiye bölünm üş bir hayatın, ölümün, tanrısal
inam şm ve savaşm hikâyesidir. Diyalektik olarak var olan ve insana ve ha-
yata dair her şeyin özünde bu iteli çatışma kültürünü bulm ak m ümkündür.
Neredeyse tüm medeniyetlerde ortak olan insani arın yaratılmasında doğa-
larm ı inşa eden kil (toprak/çamur) ve kan (tanrının Anı/tükürüğü/nefesl/
ruhu) sürekli çatışma halindedir. Tarih ve insana dair neredeyse her şey in-
sanların doğasındaki bu İkiliğin çatışm asının ürünüdür, insan doğasının bir
yanmda tanrılık diğer yanında kulluk, bir yanında iyilik diğer yanında kö-
tülük, bir yanında hayat diğer yamnda ölüm, bir yanında korku diğer yanın-
da güven, bir yanında savaş diğer yarımda barış, bir yanmda iktidar diğer
yanmda itaat vardır, insanların bu ikili çatışma dünyası tanrılar için de ge-
çerlidir. Çünkü insanlarm bedenleri ve ruhları üzerinde egem enlik kurmak
isteyen ve bu yüzden birbiriyle çatışan ikili doğası bu ^ez evrene ve insana
hâkim olm ak isteyen ve yine birbiriyle sürekli savaş halinde olan tanrılar ya-

49
Halis ÇETİN

ratm ışhr. Hepsinde de ‫ ﻟﻜال‬tan n lan n rolleri aynıdır: Korku ve Güven, Kaos
ve Düzen, Kötülük ve iyilik. Karanlık ve Aydınlık, 5iyah ve Beyaz.

En eski uygarlıklardan birisi olan Çin düşüncesinin tem el unsurlarından


biri ikili çatışm a kaynağını tem sil eden "Y in " ve "Yang" ilkesidir. Yin; ka-
ranlık, ölüm, gece, negatif, soğuk, kadm, pasif, yum uşak, kış gibi değerleri,
Yang ise ışık, aydınlık, yaşam, gündüz, pozitif, sıcak, erkek, aktif, sert, yaz
gibi değerleri tem sil eder. Bu ilkeye göre evrendeki tüm şeylerin ve süreç-
lerin birbiriyle çatışan ama sadece bir karşıtlığın kutuplarından biri olarak
varlık kazanabilen İH yönü vardır. Kaos-güven, dişil-eril, sıcak-soğuk, yu-
karı-aşağı, başlangıç-bitiş, zam an-m ekân, aydınlık-karanlık, doğu-batı gibi.
İnsanlık tarihindeki tüm varlık, var oluş ve değişim ler bunların dinamik
etkiieşim inden kaynaklanır. Yin zayıflığın tim sali aydır. Yang ise güçlülü-
ğün tim sali güneştir. A ncak hem Y in'in hem de Yang'ın doğasında öbürün-
den bir parça vardır, iki güç birbirini hem çeker hem de tam am lar. Korku
ite güven gibi, savaş ve barış gibi zıtların birlikteliğini m üm kün kılan tam
da bu İlişkidir, iki karşıt unsur süreldi birbirinin yerine geçer. Oluşumlar,
karşıta olm adan açıklanam azlar. Karşıtlarm biri, diğerinden bağım sız ola-
m az. Gündüz olm adan gece, gece olm adan gündüz, korku olmadan güven,
güven olm adan korku; kaos olm adan düzen, düzen olmadan kaos açıklana-
maz. Biri olm adığı sürece diğeri de yoktur. Karşıtlar, birbirine dönüşebilen
yapıdadır. Dönüşüm aşam alarla, kendi sürecine bağlı olarak gerçekleşir.
Fakat denge hiçbir zam an gerçekleşm ez. Karşıt kutuplardan birinin ahla-
ki açıdan diğerine üstünlüğü söz konusu olm azsa da çeşitli telse‫؛؛‬akım lar
çoğu kez kutuplardan birini ya da diğerini öne çıkartm ıştır, ö rn eğ in Ta-
ocular dişil ve yum uşak Y in'i, Konfüçyüsçüler ise eril ve sert Yang'ı yeğ
tutarlar. Yang beyaz, Yin ise siyahtır.

Yine eski uygarlıklardan M ezopotam ya'da Babil Atram khasis efsanesi


"inum a ilu av-‫؛‬lu" (tanrılar insanken) sözleriyle başlar. Tanrılar insanken
tıpkı insaniar gibi İH doğalı bir çatişm a evrenine sahiptiler. Yakındoğu'da,
M ezopotam ya'da, Süm er ve Akad inanışlarında birbiriyle çoğu zam an ça-
tışm a içinde olan İH tanrı vardır: A n ve Enlil (Süm er); Enki ve Ninmah,
Teşub ve Kum arbi (H itit); El ve Baal (Ugarit); Hürm üz (aydmlık/iyilik) ve
Ehrim en (Oranlık/kötülük) (İran Zerdüştlüğü); M arduk ve Asur. Bu tan-
rılar devlet tanrısıdır ve görevleri kainatı korku kaynağı olan ejderha Ti-
am at'm yıkım ından korum ak ve insanlığı yok etm ek isteyen İH kötü ihlis
oian Lam aştu ve Fazuzu ile savaşm ak ve kralın hüküm ranlığım korum ak-
tır. Bu tann lar dünyayı ve insanları taş, ateş ve sudan oluşan canavarlardan
korurlar. EH nleri farelerden ve felaketlerden kom şun diye tan n Ninuta'ya

50
KUTSALIN GÖLGESİNDE

adaklar kurban edilir. M ezopotam ya'da inana, M arduk ve N inurta gibi tan-
n ların görevi dünyayı ve insanları tehdit eden canavarlardan *
M ezopotam ya m edeniyetleri Babil, Süm er ve ibranilerde tanrılar büyük tu-
fandan insan ırkm ı k u rta rıa güçtür. Süm erlerde insanların düşm anı olan
diğer tanrılara karşı insanları kollayan, tufan olayında onlara gizilce gemi
yapm asını söyleyen tanrı Enki'dir. Karanlığa ve karanlığın tem sil ettiği zul-
me karşı "ışık " anlam ına gelen güneş ve aydınlığı doğal olarak da adaleti
tem sil eden S ü m e r ‫اﺳﺎ‬ Utu'dur. H am m urabi'nin kanunlarım aldığını ve
onun kutsal gücünü tem sil ettiğini iddia ettiği tanrı da yine budur.

Yakındoğu m itolojilerinde gerçek hayata paralel olarak bir de "ö lü le r


□ ly a n " vardı. Kötü ruhlarm , hayaletlerin, kötü niyetli tanrıların ve iblisle-
rln bulunduğu bu dünya gerçek dünyaya m üdahil olabiliyor ve insanların
hayatlarım olum suz yönde yönetebiliyordu, ö lü le r ile canlılar iç içe yaşa-
dıkları için hayat ve ölüm de birliktedir. Tüm kötü unsurlar korku ve deh-
şet salarak kontrol ettikleri canlıların hayatlarm a ve kaderlerine yön vere-
biliyorlardı. Dünyada tapınılan tanrıların rolü de tüm bu korku ve kötülük
kakmaklarına karşı insanları iyilik ve güvenlik içinde tutmaktı. Enheduana
bir şiirinde tanrıça inana için şöyle yazar: "görünüşünle dehşet uyandırdı-
ğın, düşm anlarına bu dehşeti saçtığın, sana başkaldıranları toptan yok etti-
ğin, hatta onlarm cesetlerini bir hayvan gibi yediğin herkesçe "
İnsanlar tanrıları yaratıp korkularından em in olduklarında ise kendilerini
tanrı ilan ettiler. Çünkü onlar da tıpkı tanrılar gibi korku ve güven yarata-
biliyor, insanları kötülüklerden koruyabiliyordu. Böylece tarih sahnesine
tann-krallar çıkıyordu. Tarihte adı geçen ilk Tanrı-Kral Akad im paratoru
Naram -Sin'dir. Tanrılar insanken ile başlayan süreç insanlar tanrıykene ev-
rlllr. Böylece koruyucu tanrı figürü sadece hüküm darlara ve devletlere ait
bir inanışa dönüşür ve "tanrı adm a"nın yerini bizzat "tanrı olarak" alır.

Yahudllerinde uzun süre kültürü altm da yaşayıp ’ M ısır-


lılar hem siyasal hem dinsel hem de sosyal hayatlarını düzenleyen binden
fazla tanrı yarattılar ve inşam sersem e çevirecek kadar karm aşık bir pan-
teonu kapsayan hayret verici bir din kurdular. D iğer kültürlerin tanrıları
gibi M ısır tanrıları da kendilerini yaratan insanlarm am açlarına, arzularına
ve korkularından korunm alarına hizm et ettiler. Tıpkı diğer *
olduğu gibi M ısırlılar için hayat ve evren birbiri ile ’ oluşan
bir ikilik düzeniydi, ikilik düzeninin tanrıları da birbiriyle çatışan ve ege-
m enlik kurm ak isteyen ikili tanrılardı. Tanrılar arasm da da büyük bir hiye-
rarşlk düzen ve bürokratik yapı vardı. M ısırlılar aym h iy e r a r ş ik ve bürok-
rarik düzeni piram it m ükem m elliğinde yeryüzünde de gerçekleştirdiler.

1‫؟‬
Halis ÇETİN

Çeşitli asil soylar ve kabileler kendi tanrılarınrn ve doğal olarak da kendi


iktidarlarının egem enliği için tıpkı tanrılar gibi savaştılar. En büyük savaş
da en büyük tanrı kabul edilen korku ve ölüm ü tem sil eden © siris'in (ölüler
diyarının efendisi) altında yer alan Set ve H orus'un savaşıdır. Böylece her
iki tanrı çahşm ası bir yandan korku, şiddet ve kaosu (Set) diğer yandan
da güven ve düzeni (Horus) kişiselleştirir. Bu kişiselleştirm ede "tanrının
oğlu" olan Firavun da yine güven ve düzenin tem silcisi tanrı-kral olarak
ortaya çıkar. Firavun bu çok katm anlı ve aşırı hiyerarşik bürokrasi ortam ın-
da tanrılar ile uyrukları arasm daki ilişkiyi sağlar. Bu bürokratik yapının
tüm dünyevi ilişkilerini ise tapm aklara bakm akla görevli ruhban sınıfı ve
din bürokrasisi üstlenm iştir. Korku hem en arkasından iktidarı yaratmış ve
iktidar da korkuya dayanan bir tanrılar ve insanlar hiyerarşini ve bürokra-
sisini yaratm ıştır.

Hom eros, 'ilyad a' adlı eserinde korkunun, şiddetin, kaba kuvvetin ve
terörün sim gesi olan ve tehditkar, azgm, kuralsız, korkunç ve uğursuz ola-
rak nitelendirilen savaş tanrısı A res'ten bahseder. Ares, annesi Flera ve ba-
bası Z eus'un hile saygı ve sevgi gösterm ediği ve asla yüz verm ediği, insan-
larm ve insanlığın en büyük düşm anı olarak sunulan olum suz ve karanlık
bir karakterdir. Fakat bu kötülük, çirkinlik ve karanlık sembolü karakter,
güzellik tanrıçası A phrodit'in de aşığı olarak bilinir. Savaş tanrısı Ares ile
güzellik tanrıçası A phrodit'in ilişkilerinden üç tane çocukları olur: Deim os
(Kaygı), Fhobos (Korku) ve H arm onia (Uyum). Yunanlılar, Tanrı ilan ettik-
leri Deim os (Kaygı) ve Phobos (Korku) adma tapm aklar ve heykeller yap-
mışiard]. A ynı Tanrılar (Kaygı ve Korku) Rom alılar tarafından da yüce ka-
bul edilip Palior ve Pavor adlarında tapınaklar ve heykeller yaptırmışlardı.
Askeri başarısızlıkların ve krizlerin sorum luluğunu onlara yüklüyorlardı.
Kötü ruhları ve başarısızlık korkularını yok etm ek için onlara adaklar su-
nuyor ve ibadetlerde bulunuyorlardı, ©nlar, kötülüklere ve başarısızlıklara
karşı dost olunm ası gereken müttefikler ya da korkunç düşm anlar olarak
görünüyordu. Fakat onlar için korku sadece savaş alanı ile sınırlı değildi,
korku her zam an ve her yerde var olan en büyük düşmandı. Korkudan ko-
runm ak için sığınılacak tek yer de yine korkunun kendisi idi.

Korku, her zam an ve her yerde hazır ve nazır olarak vardı. Siyaset bunun
keşfedilip, yönetilip yönlendirilm esi ve insanların bedenlerine ve ruhlarına
sindirilm esi ile başladı. Siyaset, korkuyu bir iktidar aracı olarak kullanma-
ya başladığında da zaten korku kendi iktidar aracı olarak siyaseti kontrol
etm ekteydi. Siyaset kendini yaratan korku tanrısının kulu olarak onun bah-
şettiği korku tanrılarının da tanrısı oldu. Böylece tanrısal korku hiyerarşisi

52
KUTSALIN GÖLGESİNDE

siyasal korku hiyerarşisine dönüştü. Korku hiyerarşisinde herkes korktuğu


tanrının kulu, korkuttuğu kulun tanrısı oldu. Bu korku hiyerarşinin en tepe-
sinde tek korku tanrısı yer aldı. Tanrıdan başka herkesin tanrısı oldu. Kor-
kuya dair tüm sıfatlar insanları ve korkuyu özdeş yaratan bu tek Tanrı'ya at-
fedlldl. Tanrı zam anla kutsal kitaplar aracılığıyla korkuya evrensel bir değer
yükleyip Tanrısal korku haklanm kendini yeryüzünde tem sil eden tanrı-in-
sanlara devreto. Kutsal kitapları Tevrat'ta Rableri isralloğullarına şöyle ses-
lendl; "H aydi kalkın! A m on Vadisi'nden geçin! işte Heşbon Kralı Am orlu
Sihon'u ve ülkesini elinize teslim ettim. Ona saldırın ve ülkesini m ülk edin-
meye başlaym . Bugünden başlayarak göğün altındaki uluslara korkunuzu,
dehşetinizi salacağım. H aberinizi duyunca korkuyla titreyecekler".

Böylece korku da Tanrı da insanların kontrolünde oldu, insanların elin-


de Tanrı korkusu korku tanrısm a dönüştü. Korkunun sahibi ve yaratıcısı
olan Tanrı insanların korku siyasetlerinin aracı oldu. Tanrı korkusu amacı
tüm insan korkusu araçlarını m eşru kıldı, insanlar korkunun da Tanrının
da bizzat kendisi oldu. Kutsal kitaplar, tapınaklar, adaklar, saraylar, taht-
lar, sunaklar, em lrler-yasaklar, güçler, zenginlikler-yoksunluklar Tanrı adı-
na üretilen korku araçları oldu, insanlar Tanrı korkusundan korku tanrıları
ürettiler. Kendi tanrısallıklarına korku ile m utlaklık ve kutsallık İrattılar
Korku siyasetlerine toplum un itiraz edem eyeceği aşkın bir boyut kattılar.
Siyaset adınanın yerine Tanrı adınanın evrensel m isyonunu yüklediler.
Korku ve um ut arasm da kendilerine köleler yarattılar. Siyaseti, cehennem
korkusu ile cennet um udu arasm da yaşam aya mahkûm ettiler. Efsaneler,
kahram anlar, tarihsel ve toplum sal m itler aracılığıyla korkuyu beslediler.
Korku siyasetine ait tabular, kültler, tannlar veya tanrı krallar, bir soyun,
dinin, kişinin, devletin ve siyasetin üstünlüğüne ve im tiyazlarına dayanan
mitoslar, kutsallıklar, doğm alarla çerçevelendirilm iş sorgulanam azlıklar ve
toplum sal iradenin bir kişi, grup, sınıt, elit veya devlette toplandığm ı iddia
eden dini ve ideolojik söylem ler ürettiler. Siyasal korku iktidarları ile dinsel
korku iktidarını birbiriyle örtüştürüp adını devlet veya 'yasa' koyduklar‫؛‬
siyasalar inşa ettiler. Tanrı yerine devlet, Tanrısal akıl yerine lider, din ye-
rine siyaset, kutsal kitap yerine anayasa, vahiy yerine yasa, günah yerine
suç, inkâr yerine ceza, tapınaklar yerine kam usal alanlar, ibadet yerine itaat
ve kullar yerine vatandaşlar yarattdar. K orkudan sığındıkları saraylarının
etraf m ı yine korkudan girilm em esi için korku duvarlar‫؛‬yla ördüler. Bu si-
yaset dünyasına insanları korku veya um ut ile entegre ettiler. Korku onlar‫؛‬
doğurdu onlar da korkuyu büyüttüler. Tannlar insanken ("inum a ilu av-i-
iu ") sözleriyle başlayan tarih "insanlar tanrıyken" ilkesiyle devam etti.

53
HaJis ÇETİN

Tanrısal korku yerine inşa edilen beşeri korku düzenleri sürekliliğin ilk
şartı olarak "ötejki" korkular veya düşmanlar/heretikler/kâfirler/asiler/ha-
inler/bölücüler yarattılar. Tann adm anın adalet m isyonu "zulüm toplum u"
kurm anın korkularıyla sonlandı. ilahi öfkeye ve korkuya neden olm amak
için toplum sal hijyen yapılarak siyasi ve dini öfke ve korku toplum ları ya-
ratıldı. Korku ile kuşatılm ış ahlak dünyasında tek ‫اس‬ 1‫ل‬insan ve tek bi-
çim li toplum öngörüldü. Bu güçle egem en olan siyasal iktidar tem silcileri
toplum un birlik ve beraberliğinin, toplum sal dayanışmanm tem silcisi ola-
rak yüceltildi. Bu birlik ve beraberlik, her grup ve toplum da bireyleri uy-
gun bir şekilde kuşatarak ve kontrol altında tutarak yapıldı. Korku siyase-
tinin en önem li özelliği olan organizm acı ve hiyerarşik bir bütünsel düzen
kuruldu. Bu düzen içinde korkutulup nesneleştirilm iş insanlar am aç-araç,
özne-nesne İkilem leri arasm da yok edildi. O rtak korkularda birlik ve be-
raberlik inancı siyasal düzenin kim lik bütünlüğünü tem sil eder oldu. Kor-
ku siyasetinin sirayet edem ediği güven (özel/sivil) alanlarında da siyaset
korkusu yarattılar. K orkunun nesnesi olm ayanlar siyasetin öznesi olama-
dılar. Korkm ayan insan tüm öteki i ‫؛‬bam larıyla lanetlenip vatandaşlıktan
da reddedildi. Korkanlar ise bu m istik ve m itolojik bütüniük içinde eriti-
lip dönüştürüldü. Bu korkular dünyasına uygun siyasi ve ahlaki kim lik ve
kişilik oluşturulm ası İçte dinsel ibadetler siyasal ritüellere evrildi. O rtak
korkulara karşı toplum sal birlik ve beraberlik miti, dağılm a, bölünm e ve
yok olm a korkusu yaratarak güven ve güvenlik kaynağı olarak sunulan si-
yasal iktidara sığınm a ihtiyacı yaratıldı. O rtak korkunun yarattığı Tanrısal
ve organik toplum sal ahlak ile bütünleşip yeni 'kardeşlik' toprağı üstün-
de yeşertildi. Tasada (korkuda) ve kıvançta birlik ortak kardeşlik diskuru
olarak üst korku kim likleri inşa edildi. Tıpkı dinler gibi korku siyaseti de
korku karşısındaki eşitsizliklerle hiyerarşik sistem kurdu. Kutsalın herkese
değil yalnız seçilm işlere açık olm asını gerektiren eski yapı yerini kam usalın
herkese eşit hizm et etm eyeceğine ve yeni seçilm işlerin üstünlüklerine dö-
nüştürüldü. Korkunun kulluğundan vatandaşlığın erdem lerine yükseltil-
m işler eskinin ilahı m isyon yerine ulusal çıkar, kam usal yarar, kam u sağlığı
ve güvenliği gibi yeni iyllikierte hizm etçileri oldular.

Korku siyaseti, korkuyu sürekli kılm ak için ötekini ve öteki ite savaşı
kutsadı. Kutealhğm düzeninin karşısına kaosun korkusunu koydu. Korku
ve im an ile kaos ve İtaat ilkeleri birbiri içinde eritilip kaynaştırıldı. Din ye-
rini siyasete, Tann da yerini devlete bıraktı. Doğal olarak da inkâr yerini
düşmanlığa, şeytan yerini ötekine, cehennem yerini kaosa terk etti. Din ir-
rasyonel ve doğaüstü olanı, siyasal iktidar ise rasyonel ve doğal olanı ifade
etti. İrrasyonel olandan rasyonel olana, doğaüstü olandan doğal olana ge-

54
KUTSALIN GÖLGESİNDE

ÇİŞİ de korku sağladı: Yaşam ve ölüm arasm daki ezeli ve ebedi ikili çatışma
korkusu. Tüm korkuların taşıdıkları tehlike kutsal bir irade veya şeytansı
bir güce bağlandı. Bu dünya ile öteki dünya arasındaki eksen olarak ölüm
vardı, ö lü m korkusundan kurtulm ak için hayat kutsandı, ö lü m tanrısından
sığınmak için hayat tanrıları yaratıldı. Tüm korkular aslında hayatın öte-
kisi olan ölüm ' cesedi hayalete dönüştürüp onun doğurduğu
atalara tapınm a; gökten gelen fırtına ve şim şeği totem lere dönüştürüp tan-
rılara tapınma; yerden gelen deprem ve seli kaygılara dönüştürüp doğaya
tapınm a; bütün kötülükleri baş kötülük olan şeytana dönüştürüp şeytana
veya omm zıddı olan iyilik sembollerine tapınma; ekonom ik kriz, iç savaş,
işgal, düzensizlik, kaos, kargaşayı ölüm korkusuna dönüştürüp devlete ta-
pınm a gibi. Asimda tüm bu korkular insanlarm kendi eksiklik ve irrasyonel
' 'günah keçisi' rolünü üstlenm ekte ve bunlardan kurtulm a-
nın ve sığınm anın yolu olarak da siyasal iktidar gösterilmekteydi. İnsanlar,
' ' ' kurtulm ak için inşa etokleri kalelerinin/devletlerinin gönüllü
m ahkûm ları oldular, insanlar tıpkı Frankestein gibi efendisi olmak için ya-
rattıkları canavarın/Teviathan'm gönüllü köleleri oldular, insanlar kendileri
gibi olan diğer insanlara ne zam an korku, aşkm bk, mutlaklık ve egemenlik
hakkı verdiler ise kendilerini hep onların kulu veya kölesi olarak buldular‫؟‬
Tıpkı Tanrının kutsal çocukları olm alarına rağmen İsrail halkı gibi:

"Sonra Musa'yla Harun Firavun'a gidip şöyle dediler: 'İzin ver, Tanrı-
mız RAB'be kurban kesmek için çölde üç gün yol alalım. Yoksa bizi salgın
hastalık ya da kılıçla cezalandırabiliri... Firavun'un yanından ayrılınca,
kendilerini bekleyen Musa'yla Hanm'a çıkıştılar. 'RAB yaptığınızı görsün,
cezanızı versin!' dediler, 'Bizi Firavun'la görevlilerinin gözünde rezil etti-
niz. Bizi öldürmeleri için ellerine bir kılıç verdiniz‫ ؟‬Musa RAB'be döndü
ve 'Ya Rab, niçin bu halka kötü davrandın?' dedi, 'Beni bunun için mi
gönderdin? Senin adma Firavun'la konuşmaya gittim gideli Firavun bu
halka kötü davranıyor. Sen de kendi halkını kurtarmak için hiçbir şey yap-
madın" (Tevrat, Mısırdan Çıkış; 5:1-23).

Tevrat ayetlerinde kişisel ve evrensel Tanrı kom pleksi örneği olarak


' Firavun tüm bu din-siyaset-korku ilişkilerindeki "id eal tip"
olarak tebarüz etm iş ve kendisinden sonra gelecek tüm 'tip le re öncülük,
önderlik ve örneklik teşkil etm iştir. İsrail halkı da tarih boyunca iki Tanrı
arasında kalm ışlığın en "id eal tip i" oiarak kişisel, toplumsal/kolektif ve ev-
rensel Tann ’ örnek olarak sahne almıştır.

2 Halis Çetin, Korku Siyaseti ve Siyaset Korkusu, İletişim Yayınian, İstanbul, 2012.

55
Hatis ÇETİN

F. KUTSALI EVRENSEL TEMSİL SAVAŞI: TANRI GİBİ ‫ﻡ‬


TANRI KGM?L£KSLERİ
İsrail halkı üzerinde Tanrı ile Tanrı kom pleksi sahibi Firavtm arasm da güç
gösterisi ve iktidar savaşı kızışm aktadır. Firavun'un elindeki siyaset si-
lahları olan angarya yüklem ek, m ülksüzleştirm ek, m eşgul etmek, ölüm le
tehdit etm ek, rezil etm ek, aşağılam ak, köleleştirm ek, korkutm ak ham leleri
karşısında Tanrı RAB de savaş alanm a "Firavun'a karşı Tann gibi yaptığı"
M usa'yı ve elindeki asayı sürer. Firavun'un siyaset gücü ve silahları karşı-
sına Tanrı dinin kutsallık, umut, vaat edilm iş topraklar, m ucizeler, lanetler,
kehanetler gibi dini silahlarını koyar. İsrail halkı sadece savaşm veya oyu-
nun üzerinde yapıldığı bir kutsal nesneye/masaya dönüşür, ©yunu/savaşı
kazanan Tanrı masa/ganimet olarak halkını da alacakhr.

1. Savaşın Silahlan; Kılıç ve Asa, Güç ve Yasa, iktidar ve ihti-


şam: "öyle ki, bu dünyada benim gibisi olmadığını öğrenesin.
Gücümü sana göstermek, adımı bütün dünyaya tanıtmak için
seni ayakta tuttum".
Firavun Tanrıya karşı ilk ham lesinde Tanrının halkına zulm etm ek için an-
garyalar yükleyerek onların insan olarak yaşam ve taham mül sınırlarını
zorlam aya girişir. Bu ham leye karşı Tann RAB ise kendi halkının yanın-
da yer alır ve o da İlk ham lesini m eydan okum alar ve halkuıa "vaatler"
sunarak yapar. Tanrı RAB bilm ektedir ki savaşlar askerler ve "ord u "larla
kazanılm aktadır ve her şeyden önee de askerleri ve orduları yani halkını
kazanm ak zorundadır. Bu yüzden Tanrı halkına; "M ısırlıla rın boyundu-
ruğundan çıkarm a", "onlarm kölesi olm aktan kurtarm a", "onları ağır bi-
çim de yargılam a", "güçlü eliyle halkm ı özgür kılm a", "onları kendi halkı
yapm a", "onların Tanrısı olm a", "onları M ısırlıların boyunduruğundan
kurtarm a", "onları İbrahim 'e, ishak'a ve Yakup'a vereceğine ant içtiği top-
raklara götürm e ve orayı onlara m ülk olarak verm e", "belirtilerini ve şa-
şılası işlerini M ısır'da arttırm a", "elin i M ısır'ın üzerine koyup onları ağır
biçim de eezalandırm a" ve "halkı İsrail'i ordular halinde M ısır'dan çıka-
rıp " zafere ulaştırm a vaatlerini verm ektedir. Tanrı RAB, tüm Tanrılar gibi
korku ve um ut arasm da kul kom pleksleri yaratm aktadır. Tanrının kendisi
gibi yaptığı peygam beri "M u sa bunları İsraillilere anlattı". İsrail halkı daha
önce de bahsetm iş olduğum uz iki tanrı arasında (korku ve umut) kalm ış-
lığın sendrom larıyla "um utları kırıldığı ve ağır baskı altında olduklan için
onu dinlem ediler". Bu durum ordusuna asker arayan kom utanı kızdırdı
ve "M usa, 'İsrailliler beni dinlem edikten sonra, Firavun nasıl dinler?' diye
karşılık verdi, 'Z aten iyi konuşan biri de değildi". Tanrı artık Tanrı komp-

56
KUTSALIN GÖLGESİNDE

!eksinin sembolü "Firavun'a karşı Tann gibi yaptığı" M usa'nın şahsında sa-
vaş alanına iner ve Tann gibi yaptığı (olduğu) M usa'm n "ağabeyi Flarun'u
da onun peygam beri" ilan ederek bir Tanrılık hiyerarşisi yaratır. Artık sıra
savaşm taraflarımın netleşm esindedir: "B en Firavun'u inatçı yapacağım ki,
belirtilerim i ve şaşılası işlerim i Mısır'da arttırabileyim. Am a Firavun sizi
‫ ه‬zam an elimi M ısırim üzerine koyacağım ve onları ağır
biçim de ' halkım İsrail'i ordular halinde M ısır'dan çıkaraca-
ğım. M ısır'a karşı elim i kaldırdığım ve İsrailliler'‫؛‬aralarından çıkardığım
zam an M ısırlılar benim RAB olduğum u anlayacak".

"RAB Musa'ya, 'Firavun'a ne yapacağımı şimdi göreceksin' dedi, 'Güç-


İÜ elimden ötürü İsrail halkını salıverecek, güçlü elimden ötürü onları ül-
kesinden kovacak'. Tanrı ayrıca Musa'ya, 'Ben RAB'bim' dedi, 'İbrahim'e,
ishak'a ve Yakup'a Her Şeye Gücü Yeten Tanrı olarak göründüm, ama on-
lam kendimi Yahve adıyla tanıtmadım. Yabancı olarak yaşadıkları Kenan
ülkesini kendilerine vermek üzere onlarla antlaşma yaptım. M ısırlıların
köleleştirdiği İsrailliler'in iniltilerini duydum ٧،‫؛‬antlaşmamı bep andım.
'Onun İçin israilliler'e de ki: 'Ben ‫؛ظ ' س‬
‫ ااا‬. Sizi Mısırlılar'm boyunduru-
Çından çıkaracak, onlarm kölesi olmaktan kurtaracağım. Onları ağır bl-
çimde yargılayacak ve güçlü elimle sizi özgür kılacağım. Sizi kendi halkım
yapacak ve Tanrınız olacağım. ٠ zaman sizi Mısırlılar'm boyunduruğun-
dan çıkaran Tanrınız RAB'bin ben olduğumu bileceksiniz. Sizi İbrahim'e,
İshak'a ve Yakup'a vereceğime ant içtiğim topraklara götüreceğim. Orayı
size mülk olarak vereceğim. Ben RAB'bim'. Musa bunları israilliler'e an-
lattı, ama umutlan kırıldığı ve ağır baskı altında oldukları için onu din-
lemediler. RAB Musa'ya, 'Git, Mısır Firavunu'na İsrailliler'‫؛‬ülkesinden
salıvermesini söyle' dedi. Ama Musa, 'İsrailliler beni dinlemedikten sonra,
Firavun nasıl dinler?' diye karşılık verdi, 'Zaten iyi konuşan biri değilim'
(Tevrat, Mısırdan Çıkış; 6:1-13). RAB, 'Bak, seni Firavun'a karşı Tanrı gibi
yaptım' dedi, Ağabeyin Hanın senin peygamberin olacak. Sana buyurdu-
ğum her şeyi ağabeyine anlat, o da Firavun'a İsrailliler'‫؛‬ülkesinden sa-
lıvermesini söylesin. Ben Firavun'u inatçı yapacağım ki, belirtilerimi ve
şaşılası İşlerimi Mısır'da arttırabileyim. Ama Firavun sizi dinlemeyecek, o
zaman elimi Mısır'ın üzerine koyacağım ve onları ağır biçimde cezalandı-
rarak halkım İsrail'i ordular halinde Mısıridan çıkaracağım. Mısır'a karşı
elimi kaldırdığım ve İsraillileri aralarından çıkardığım zaman Mısırlılar
benim RAB olduğumu anlayacak'. Musa'yla Harun RAB'bin buyurduğu
gibi yapttlar" (Tevrat, Mısırdan Çıkış; 7:1-7).

Tanrılar, Tanrı gibiler ve Tanrı kom pleksleri yerlerini almıştır. Artık sa-
vaş başlam ıştır. Fakat bu halkların (orduların) değil tüm insanlık tarihinde

57
Halis ÇETİN

olduğu gibi halklar üzerinden Tanrüarin ve Tann kom plekslerinin savaşı-


dır. Tanrı İle Tanrı ^om pleksl Firavun arasında güç güsterisi ve iktidar sava-
şı bir tarafın elinde din ve dini silahlar diğer tarafın elinde siyaset ve siyasi
silahlar ile gerçekleşm ektedir. Tanrı kılıcın karşısına asayı, gücün karşısına
yasayı ve iktidarın karşısına ihtişam ı koyacaktır. Tann sadece kendisini de-
‫الغ‬gökyüzünün kurallarını ve silahlarını da yeryüzüne indirmiştir. Kazan-
m aktan başka çaresi yokhır. Çünkü o tek ve m utlak Tann olarak sadece
kendi halkının değil M ısırlıların (tüm insanların) da "R A B'İ olduğunu an-
lam alarını" istem ek ted ir. ‫ ه‬, yam na başka bir Tann istemem ektedir.

"RAB Musa'yla Harun'a şöyle dedi: 'Firavun size, 'Bir mucize yapın' de-
diğinde, söyle Harun'a, değneğini alıp Firavun'un önüne atsın. Değnek yı-
lan olacak'. Böylece Musa'yla Harun Firavun'un yanma gütiler ve RAB'bin
buyurduğu gibi yaptılar. Harun değneğini FiravunTa görevtiierinin önüne
attı. Değnek yılan oluverdi. Bunun üzerine Firavun kendi biigeierini, bü-
yücülerini çağırdı. Mısırlı büyücüler de büyüleriyle aym şeyi yaptılar. Her
biri dem eğini attı, değnekler yılan oldu. Ancak Harun'un d e^ıeğl onların
dem eklerini yuttu. Yine de, RAB'bin söylediği gibi Firavun inat etti ve Mu-
sa'yla Harun'u dinlemedi" (Tevrat, Mısırdan Çıkış; 7: 8-13).

"RAB Musa'ya, 'Firavun inat ediyor, balkı salıvermeyi reddediyor'


dedi, 'Sabah git, Firavun Nil'e inerken onu karşılamak için ırmak kıyısında
bekle. Yılana dönüşen değneği eline al ve ona de ki: 'Çölde bana tapsınlar
diye halkımı salıver, demem için ilıraniler'in Tanrısı RAB beni sana gönder-
di. Ama sen şu ana kadar kuiak asmadın. Benim RAB olduğumu şundan
anla, diyor RAB: işte, elimdeki değneği ırmağın sularıma vuracağım, sular
kana dönecek. İrmaktaki balıklar ölecek ,‫ﺳﺎ‬ leş gibi kokacak, Mısırlılar
artık ırmağın suyunu İçemeyecekleri. Sonra RAB Musa'ya şöyle buyurdu:
'Harun'a de ki, 'Değneğini al ve elini Mısır'm sulan üzerine - ırmakları, ka-
nallan, havuzları, bütün su birikintileri üzerine - uzat, hepsi kana dönsün.
Bütün Mısır'da tahta ve taş kaplardaki sular bile kana dönecek'. Musa'yla
Hanın RAB'bin buyurduğu gibi yaptılar. Harun Firavun'la görevlilerinin
gözü önünde değneğini kaldırıp ırmağın sularma vurdu. Bütün sular kana
dönüştü. Irmaktaki balıklar öldü, ırmak kokmaya başladı. Mısırlılar ırma-
ğm suyunu içemez oldular. Mısır'm her yerinde kan vardı. Mısırlı büyücü-
ler de kendi büyüleriyle aynı şeyi yaptılar. RAB'bin söylediği gibi Firavun
inat etti ve Musa'yla Harun'u dinlemedi" (Tevrat, Mısırdan Çıkış; 7:14-25)

Gökyüzü Tanrısı RAB, yeryüzü T a n r ı s ı Firavuna karşı tüm silabları ile


saldırır ve gökyüzünü yeryüzüne, yeryüzünü gökyüzüne geçirir:

58
KUTSALINGÖLGESİNDE

"RAB Musa'ya şöyle dedi: 'Firavun'un yanma git ve ona de ki, 'RAB
şöyle diyor: Halkımı salıver, bana tapsınlar. Eğer halkımı salıvermeyi red-
dedersen, bütün ülkeni kurbağalarla cezalandıracağım. İrmak kurbağalarla
dolup taşacak. Kurbağalar çıkıp sarayına, yatak odana, yatağına, görevllle-
rinin ve halkının evlerine, fırınlarına, hamur teknelerine girecekler. Senin,
halkının, bühtn görevlüerinin üstüne sıçrayacaklar'. 'Harun'a de kİ, 'Elin-
deki değneği ırmakların, kanalların, havuzla™ üzerine uzatıp kurbağala-
rı çıkart; M ısır'ı kurbağalar kaplasın'. Böylece Harun elini M ısır'ın suları
üzerine uzattı; kurbağalar çıkıp M ısır'ı kapladı. Musa RAB'bin Eiravun'un
başma getirdiği kurbağa feiaketi için RAB'be feryat etti. RAB Musa'nın iste-
ğini yerine getirdi. Kurbağalar evlerde, avlularda, tarlalarda öldüler. Kur-
bağaları yığın yığın topladılar, ülke kokudan geçilmez oldu. Ancak Fira-
vun ülkenin rahatladığını görünce, RAB'bin söylediği gibi inatçılık etti ve
Musa'yia Harun'u dinlemedi" (Tevrat, Mısırdan Çıkış; 8:1-15).

"RAB Musa'ya şöyle dedi: 'Harun'a de ki, 'Değneğini uzatıp yere vur,
yerdeki toz sivrisineğe dönüşsün, büten M ısır'ı kaplasın'. Çyle yaptılar. Ha-
ran elindeki dem eği uzatıp yere vurunca, insanlarla hayvanların üzerine
sivrisinekler üşüştü. Mısır'da yerin bütün tozu sivrisineğe dönüştü, insan-
la ™ , hayvanların üzerini sivrisinek kapladı. Büyücüler Firavun'a, 'Bu işte
Tanrı'nın parmağı var' dediler. Ne var ki, RAB'bln söylediği gibi Firavun
inat etti, Musa'yla Harun'u dinlemedi" (Tevrat, Mısırdan Çıkış; 8:16-19).

"RAB dediğini yaptı. Firavun'un sarayma, görevlilerinin evlerine sürü


sürü atsineği gönderdi. Mısır atsineğl yüzünden baştan sona harap oldu.
Firavun, 'Çölde Tanrınız RAB'be kurban kesmeniz için sizi '
dedi, 'Yalnız çok uzağa gitmeyeceksiniz. Şimdi benim için dua edin" (Tev-
rat, Mısırdan Çıkış; 8: 20-32).

"RAB Musa'yla Harun'a, 'Yanınıza iki avuç dolusu ocak kurumu alın'
dedi, 'Musa kurumu Firavun'un önünde göğe doğra savursun. Kurum bü-
tün Mısır'ın üzerinde ince bir toza dönüşecek; ülkenin her yanındaki insan-
la ™ , hayvanla™ bedenlerinde irinli çıbanlar çıkacak'. Böylece Musa'yla
Harun ocak kurumu alıp Firavun'un önünde durdular. Musa kurumu göğe
doğra savurdu, insanlarda ve hayvanlarda irinli çıbanlar çıktı. Büyücüler
çıbandan ötürü Musa'nm karşısında duramaz oldular. Çünkü bütün Mısır-
hlarida olduğu gibi onlarda da çıbanlar çıkmıştı. RAB Flravun'u inatçı yap-
tı, RAB'bln Musa'ya söylediği gibi, Firavun Musa'yla Harun'u dinlemedi"
(Tevrat, Mısırdan Çıkış; 9: 8-12).

Tann RAB, tek ve m utlak Tann olarak sadece kendi halkının değil M ısır-
lılarm (tüm insanların) da "R A B'İ olduğunu anlam alarını", yaptığı işlerin

59
Halis ÇETİN

ve kazandığı savaşın tarihsel bir destan olarak n e sild « ! » ‫؛‬sile anlatılm asını
istem ektedir, o, kendi karşısına "kib irli", " in a tç ı" ," y a la n a " , "alçakgönüllü
olm ayan", "sözünde durm ayan" bir Tanrı kom pleksi olarak çıkan Firavun'a
yeryüzünün ve gökyüzünün tek ve m utlak hâkim i olarak m eydan okumak-
ta ve elindeki tüm silahlarla savaşı kazanm aya çalışm aktadır. Firavun'un
elindeki tek güç ise Tanrının halkını kendi kölesi yapm ış olm anın verdiği
iktidarla onların kaderine hükm etm ekte direnm esidir. Aslında Tanrı RAB,
istese Firavun ve M ısırlıları diğer kavlm lere yaptığı gibi bir anda yok ede-
bilirdi ama om m a m a a evrensel tek ve m utlak Tanrılık yetkisinin kendin-
de oiduğunu, "b u dünyada onun gibisi olm adığım herkesin öğrenm esini",
"gücünü tüm dünyaya gösterm ek", "adım bütün dünyaya tanıtm aktır":
"Tanrı(sı) RAB şöyle diyor: H alkım ı salıver, bana tapsınlar. Yoksa bu kez
senin, görevlilerinin, halkm tn üzerine bütün felaketlerim i yağdıracağım.
Öyle ki, bu dünyada benim gibisi olm adığınt öğrenesin. Çünkü elim i kaldı-
rıp seni ve halkm ı salgın hastalıkla vurm uş olsaydım, yeryüzünden silinm iş
olurdun. Gücümü sana gösterm ek, adım ı bütün dünyaya tam tm ak için seni
ayakta tuttum ". Bu yüzden Tanrı, Tanrı gibi y a p ti^ "M usa'yla H arun (ara-
alığ ıy la) F l ı ^ n ' u n önünde bütiin bu şaşılası İşleri yaptilari'. Gerçekten de
٠şaşılası işler Tanrı RA B'ın evrensel tek ve m utlak Tanrılık yetkisinin ken-
dinde olduğunu, "bu dünyada onun gibisi olm adığım ", "gücünü tüm dün-
yaya gösterdiğini", "adım bütün dünyaya tantttığm ı" ve om m iktidarını
"herkesin öğrenm esini" sağladı. Tanrı ve Tanrı kom pleksi arasındaki savaş
açısından insanlık tarihinin eşi ve benzeri görülm emiş büyük bir örneklik
teşkil etti. Tanrı RA B'bin kendi iktidarım insanlık tarihi boyunca yücelttiği
bu şaşılası işler Tevrat'taki başlıklarıyla geçtiği üzere şunlardır: "H an m 'u n
Değneği Yılan Gluyor, Kan Felaketi, Kurbağa Felaketi, Sivrisinek Felaketi,
Atslneği Felaketi, H ayvanların ölü m ü , Çıban Felaketi, Dolu Felaketi, Çe-
lrirge Felaketi, Karanlık Felaketi, ilk Doğan Çocuklartn ö lü m ü ".

"RAB Musa'ya şöyle dedi: 'Sabab erkenden kalkıp Firavun'un hu-


zuruna çık, de ki: 'ibraniler'in Tanrısı RAB şöyle dlyur: Halkımı salıver,
bana tapsmlar. Yuksa bu kez senin, görevlilerinin, halkının üzerine bütün
felaketlerimi yağdıracağım, ö y le ki, bu dünyada benim gibisi olmadığını
öğrenesin. Çünkü elimi kaldırıp seni ve halkım salgın hastalıkla vurmuş
olsaydım, yeryüzünden silinmiş olurdun. Gücümü sana göstermek, adımı
bütün dünyaya tamtmak için seni ayakta tuttum... Musa değneğini göğe
doğru uzatınca RAB gök gürlemeleri ve dolu gönderdi. Yıldırım düştü.
RAB Mısıria dolu yağdırdı, şiddetli dolu yağıyor, sürekli şimşek çakıyor-
du. Mısır Mısır olalı böylesi bir dolu görmemişti... Hem kendisi, bem gö-

60
KUTSALIN GÖLGESİNDE

revüleri ‫ﻫﺎ !ا‬،ettiler. RAB'bin Musa aracılığıyla söylediği gibi, Firavun inat
ederek israilliler'i salıvermedi" (Mısırdan Çıkış; 9:13-35).

"RAB Musa'ya, 'Firavun'un ve Mısır'ın başına bir telaket daha getire-


ceğim' d ed i, '‫ ه‬zaman gitmenize izin verecek, sizi buradan adeta kovacak.
Musa Firavun'a şöyle dedi: 'RAB diyor ki, 'Gece yarısı M ısır'ı boydan boya
geçeceğim. Tahtında oturan Firavun'un itk çocuğundan, değirmendeki
kadm kölenin ‫ دل‬çocuğuna kadar, hayvanlar da içinde olmak üzere Mı-
sır'daki bütün ilk doğanlar ölecek. Bütün Mısır'da benzeri ne görülmüş, ne
de görülecek büyük bir feryat kopacak, ‫؛‬srailüler'e ya da hayvanlarına bir
köpek bile havlamayacak, o zaman RAB'bin İsraillilerle M ısırlılara nasıl
farklı davrandığım anlayacaksınız. Bu görevlilerinin, hepsi gelip önümde
eğilecek, 'Sen ve seni izleyenler, gidin‫ '؛‬diyecekler. Ondan sonra gidece-
ğim/ Musa Firavun'un yanından büyük bir öfkeyle ayrıldı. RAB Musa'ya,
'Mısırida şaşılası işlerim çoğalsın diye Firavun sizi dinlemeyecek' demişti.
Musa'yla Harun Firavun'un önünde bütün bu şaşılası işleri yaptılar. Ama
RAB Firaımn'u inatçı yaptı. Firavun İsrailliler'‫؛‬ülkesinden salıvermedi"
(Tevrat, Mısırdan Çıkış; 11:1-10).

Tanrı R ab'bin gösterdiği tüm bu şaşılası işler ve bu işlerin sebep ©lduğu


inanılm az felaketler karşısm da Tanrı kom pleksi Firavun elindeki tek savaş
silahı olan "k ib ir" ile "in atlaştı" ve elindeki tek iktidar im kâm olan "insan-
la n köleleştirm e" gücü ile "Israilliler'i ülkesinden salıverm edi".

2. Kurtuluş Bayramı ve Kurban: "Mısır'ın bütün İlahlarını


yargılayacağım ve SİZİ ordular halinde Mısıridan ç ık a r a c a ğ ım " .
Tanrı RAB, kendi halkını Firavun'un köleliğinden kurtarm ak için onlara
müjde verir ve bu m üjdenin kutlanm ası İçin "Fısıh (G eçiş)" ve "M ayasız
Ekm ek" bayram larını ilan eder:

"RAB Mısır'da Musa'yla Harun'a, 'Bu ay sizin için ‫ﺀالل‬


ay, yılın ilk ayı
olacak' dedi. 'Bütün İsrail topluluğuna bildirin: Bu aym onunda herkes
ailesine göre kendi ev halkma birer kuzu alacak. Aym on dördüne kadar
ona bakacaksınız, o akşamüstü bütün İsrail topluluğu hayvanlan boğaz-
layacak. Bu RAB'bin Fısıb Kurbanı'dır. 'O gece Mısıridan geçeceğim. Hem
insanlarm hem de bayvanların bütün ilk doğanlarını öldüreceğim. Mısır'ın
bütan ‫!؛‬ablarım yargılayacağım. Ben RAB'bim. Bulunduğunuz evlerin öze-
rindeki kan sizin için belirti olacak. Kam görünce üzerinizden geçeceğim.
Mısıriı cezalandırırken ölüm saçan size hiçbir zarar vermeyecek. Bu gün
sizin için anma ‫؛‬
^inü olacak. Bu günü RAB'bin bayramı (Alarak kutlayacak-
siniz. Gelecek kuşaklarınız boyunca sürekli bir kural olarak bu günü kutla­

6f
Halis ÇETİN

yacaksınız'... 'Bu R A B'binFısıh kurbanıdır' diyeceksiniz, 'Çünkü RAB Mı-


sırlılar71 öldürürken evlerimizin üzerinden geçerek bizi bağışladı'. İsrailliler
eğilip tapındılar. Sonra gidip RAB'bin Musa'yla Harun'a verdiği buyruğu
eksiksiz uyguladılar. Gece yansı RAB tahtında oturan Firavun'un ilk ÇO-

cuğundan zindandaki tutsağın ilk çocuğuna kadar Mısır'daki bütün İnsan-


ların ve hayvanların ilk doğanlarmı öldürdü .‫ ه‬gece Firavunla görevlileri
ve bütün Mısırlılar uyandı. Büyük feryat koptu. Çünkü ölüsü olmayan ev
yoktu. Aym gece Firavun Musa'yla Harun'u çağırttı ve, 'Kalkın!' dedi, 'Siz
ve İsrailliler halkımın arasından çıkıp gidin, istediğiniz gibi RAB'be tapm.
Dediğiniz gib‫؛‬davarlarınızı, sığırlarınızı da alın götürün. Beni de kutsayın!'
israilliler'in ülkeyi hemen terk etmesi için Mısırlılar diretti. 'Yoksa hepimiz
öleceğiz!' diyorlardı. Böylece halk mayası henüz katılmamış hamurunu
aldı, giysilere sarılı hamur teknelerini omuzlarında taşıdı. İsrailliler Mu-
sa'nın dediğini yapmış, Mısırlılar'dan attın, gümüş eşya ve giysi istemişler-
di. RAB İsraillilerin M ısırlıların gözünde lütuf bulmasını sağladı. Mısırlı-
lar onlara istediklerini verdiler. Böylece İsrailliler onlan soydular. Dört yüz
otuz yılm sonuncu günü RAB'bin halkı ordular halinde M ısırı terk etti.‫ه‬
gece RAB İsraillileri M ısırdan çıkarmak için sürekli bekledi. İsrailliler de
kuşaklar boyunca aym gece RAB'bi yüceltmek için uyanık olmalıdır. (Tev-
rat, Mısırdan Çıkış; 12:1-42).

Bu kutsal kurtuluş günü m ünasebetiyle Tanrı kendi gücünün ve nime-


tinin tarihsel olarak bir ritüele d ü ş t ü r ü lm e s in ‫؛‬ister. Aslında bu gelenek
sadece İsrailliler için değil insanlann tüm ü için dini, m illi veya m itolojik bir
"kurtu lu ş" ve "zafer" bayram ı geleneğine dönüşür. Böylece hem Tanrının
hem dinin hem iiderin hem de ulusun kendi kutsalhğı tekrarlanan ritüel-
lerle süreklilik kazanm ış olur. Daha önce m itolojiler konusunda ifade etti-
ğim iz gibi dini rittieller aracılığıyla ulusal birlik ve beraberlik m iti yüceltilir
ve kuruluş, kurtuluş ve orijin m itosları ile ortak değerler bütünlüğü içinde
kolektif bilinç yaratılır. Bayram lar bir topluluğu bl‫ ؟‬arada tutan tüm meş-
ruiyet değerleriyle kuşanarak kendi toplumunu kutsal bir bütünlük haline
dönüşterürken bu bayram ların gereklerini yerine getirm eyen içeridekiler
tecrit edilirken dışarıdakiler de lanetlenir. Bu durum tüm dini ve seküler
ritüeller için de geçerlidir. İsrail halkı "kurtu lu ş" bayram ını Tanrının gaza-
bm dan korunm anın şükrü ve M ısırdan çıkışın m üjdesi olarak kutlar. Onlar
"M ısır'ı cezalandırırken ölüm saçandan zarar görm edikleri", "RA B M ısırlı-
ları öldürürken evlerinin üzerinden geçerek onları bağışladığı", "RA B on-
ların M ısırlılar'ın gözünde lütuf bulm asını sağladığı ve böylece M ısırlıları
soydukları" ve "R A B 'b in halkı olarak ordular halinde M ısır'ı terk ettikleri"
için ona kurbanlar keserek ve şükran duyarak bayram yaptılar.

62
KUTSALIN GÖLGESİNDE

RA B'in halkı, bu kurtuluş gününü, "R A B 'b i anma günü ve RA B'bln


bayram ı olarak gelerek kuşakları boyunca sürekli ve kalıcı bir kural olarak
bu günü kutlayacaklardır". Eğer bu kurallara uym ayan ve Tanrıya itaat et-
m eyenler olursa onların cezası da "İsrail'den atılm ak" yani kutsaldan pay
alam ayıp lanetlenm ek olacakhr. Kurtuluş m üjdesi, ölüm tehdidi, ötekileş-
tirilm e cezası, zenginlik im kânı, kutsal topraklar vaadi ile kısaca um ut ve
korku arasm da "İsrailliler eğilip tapındılar. Sonra gidip RA B'bin M usa'yla
H arun'a verdiği buyruğu eksiksiz uyguladılar". Fakat Tanrı olm anm da kul
olm anuı da kurtuluşun da zaferin de bir de bedeli vardı: "RA B Musa'ya,
'Bütün ‫ دل‬doğanları bana adayın' dedi, 'İsrailliler arasm da insan olsun,
hayvan olsun her rahm in ‫ دل‬ürünü bana aittir'. 'RAB size ve atalarınıza
ant içerek söz verdiği gibi sizi Kenan topraklarına getirecektir. Orayı size
verdiği zam an, ‫ دل‬doğan erkek çocuklanm zm ve hayvanlarınızın hepsini
RA B'be adayacaksınız. Çünkü bunlar RA B'be aittir, 'ilerde oğullarınız size,
'Bunun anlam ı ne?' diye sorduklarında, 'RA B bizi güçlü eliyle Mısır'dan,
köle olduğunuz ülkeden çıkardı' diye yanıtlarsınız. Firavun bizi salıver-
m em ekte diretince, RAB Mısırida insanların ve hayvanların bütün ‫ دل‬do-
ğanlarm ı öldürdü, işte bunun için hayvanların ‫ دل‬doğan erkek yavrularını
RA B'be kurban ediyoruz, ilk doğan erkek çocuklarım ızın bedelini ise bir
hayvanla ödüyoruz" (Tevrat, M ısırdan Çıkış; 13:11-16).

"İbrah im 'in sınanm ası" bahsinde de ifade edildiği gibi kurban, kutsal
sayılan bir varlığa takdim edilen sunu ve arm ağandır. Kurban, kutsal sayı-
lan bir otorite için ve onun adm a yapılan bir ibadettir ve neredeyse insan-
lığın başlam ası ile eş zam anlıdır. Farklı dinlerde farklı şekillerde eyleme
geçirilen bir ibadet olan kurban ile kişi kutsala yaklaşm ayı istem ekte bu
yüzden sevdiği şeyierden vazgeçm eyi göze alm aktadır, ilk kurban olayı
daha sonra kendisinin de kurbanı olm asına sebep olacak olan H abil'in Tan-
rı RA B'be sunduğu hediyedir, ikinci örnek N uh'un tufandan sonra RA B'be
bir m ezbaha yapm ası, her tem iz hayvandan ve her temiz kuştan alıp on-
lan m ezbaha üzerinde yakılan sunular olarak Tann RA B'be özür olarak
arz etm esidir, ü çü n cü ve en yaygm örnek ise İbrahim 'in oğlu ishak'ı Tanrı
RA B'be kurban etm esidir. "Kobran, sacrifice, uhdiye, sunu, saçı" ve ben-
zeri hangi terim kullanılırsa kullanılsın kurban, bütün İnanç sistem lerinde
yer alan bir ibadettir ve tem elinde kutsal ile iletişim kurm ak bulunm akta-
dır. H erhangi bir varlığı, nesneyi ya da bir değeri Tanrı'ya veya kutsiyete
sunm ak ve takdim etm ek şeklinde yapılan bir ibadet olan kurban evrensel
niteliğe sahiptir. Kurban ibadetinin özünü, kutsal olan için bir şeylerden
vazgeçme, fed ak ârım a bulunm a gayesi oluşturm aktater. Kurban, kişi ite
kutsal arasm da bağlantı kurulm asını ifade etm ektedir. Kurban ile insan

63
Halis ÇETİN

kutsala sunuda bulunm akta ve bunu kutsal İle iletişim kurma ynlu olarak
görm ektedir, insanlar için değeri olan hem en her şey sunu olarak kullanıla-
bilm ektedir. Kurbanlıklar canlı varlıklar olabildiği gibi cansız varlıklar da
oim akta veya bunların yerini sem bolik bir şey de alabilm ektedir. Kişi, kut-
sal için önem atfettiği şeyleri feda ederek kutsal olana bağlılığını göstermek
istem ektedir. Tevrat'ta çok yoğun olarak geçen kurban ve sunu ibadetleri
olarak: Tanrı RA B'be yönelerek karşılığının geri döneceği ümidiyle hedi-
ye am açlı kesilen kurbanlar; özür dilem ek ve affedilmeyi um m ak ite Tanrı
R A B'bin cezasından kaçınm ak içte tövbe am açlı kesilen kurbanlar; Tanrı
RAB ite yakm bir ilişki kurm ak ve onun rızasını kazanm ak amacıyla mal-
lardan ve yiyeceklerden paylaşım am acıyla kesilen kurbanlar ve sunular;
ürünlerinin ve nim etlerinin verim liliğini ve devamını sağlam ak için Tanrı
RA B'be şükür için yapılan kurbanlar ve sunular; Tanrı RA B'bin gücüne ve
ihtişam ına sahip olm ak için Tanrı'dan bir parça alm ak ve yemek am acıyla
kesilen kurbanlar ve sunular ve bayram ve cenaze kurbanları ve sunuları
anlatılm aktadır. Tüm bu kurban sunularm da ortak değer ise övme, tövbe
etme, teşekkür etme, yalvarm a ve kefaret gibi nedenler bulunm aktadır.

Tevrat'ta kurban ibadeti, kan akıtılm ası ve kurbam n hayatının sonlandı-


rılm ası olarak 'kanlı kurban' ve 'A n s ız kurban' olm ak üzere iki grupta ete
ahnm aktadır. Kanlı kurban ite belirtilen, kurban am acı ite sunulan hayvan
ve insan gibi varlıkların yaşam larının sonlandırılm ası veya kanlarının akı-
tılm asına yönelik törenlerdir. Kansız kurban ise, yiyecek, içecek, bitki, tahıl,
süs ve m ücevherat gibi nesneleri kapsar. Bazen ise kurban, kutsala tapınan
kişinin kendi vücudundan bazı organları kesm esi veya işlevsiz bırakm ası
ya da kendisini Tanrı hizm etine adam ası gibi durum lar olarak da kendini
gösterebiim ektedlr. Kutsal Yahudi halkı ite Tanrı RAB arasm daki kutsallık
bağı kurban/sunu olarak kurnlm aktadır. Bu k u r b a n / s u n u Tevrat'ta çoğu
zam an Tanrı RA B'bin Yahudi halkm ı suçlarından ve günahlarından arın-
dırmak/temlzlemek içte içlerinden bazı insanları "ku rban " olarak seçm esi
şeklinde de gerçekleşm ektedir. Bu yüzden Tevrat'ın m erkezinde kurban
ibadeti bulunduğu görülm ektedir. Tevrat'ta insanlığın ikinci babası/atası
oiarak anılan Nuh, H abil'den sonra kurban olayını günahlardan arınma/
tem izlenm e ve Tanrı RA B'bin öfkesini ve cezasını savma geleneğine dönüş-
türm üştür. Bu yüzden tüm insanbk kültüründe m evcut olan kurbanın ev-
rensel olm asının ilk kaynağı da N uh'tur. N uh'un kurban takdim etm esinin
sebebi olarak Tevrat, insanlığın Tufan'a sebep olan günahı işlem iş olm aları-
nm karşıiığı olduğunu belirtm ektedir: "N uh RA B'be bir sunak yaptı. Orada
temiz sayıian hayvanların ve kuşlarm hepsinden yakm alık sunular sundu.
Güzel kokudan hoşnut olan RAB içinden şöyle dedi: 'insanlar yüzünden

64
KUTSALIN GÖLGESİNDE

yeryüzünü bir daha lanetlem eyeceğim . Çünkü insanm yüreğindeki eğilim -


ler itibaren kötüdür. Şim di yaptığım gibi bütün canlıları bir
daha yok etm eyeceğim " (Yaratılış, 8: 20-21).

İsrail oğullarım n lıer günahtan sonra Tanrı RA B'bin kendilerini bağışla-


m ası için kurban kesm e ve sunularda bulunm a sebebi de bu anlayış ve ge-
lenektir. Bu nedenle de Tevrat'ta her gün suç kurbanı olm ak üzere genç bir
boğanın takdim edilm esi (Çıkış, 2 9 :3 6 ) istenm ektedir. Ayrıca "R ab M usa'ya
'ilk doğanları bana adayın' dedi. İsrailliler arasm da insan olsun hayvan ol-
sun her rahm in ilk ürünü bana aittir" (M ısırdan Çıkış 13:1-2) em ri gereği
insanlardan da kurban etme ritüeli mevcuttur. Tevrat'ta halkm işlediği suç-
lardan dolayı günah sunusu olarak genç bir boğanın sunulması, toplum a
isabet eden m usibetin hafifletilm esi, kralın tahta çıkması, savaşın başlam ası
veya sona erm esi hallerinde sunulan um um i kurbanlar; doğum, ölüm, ya
da bir hastalıktan kurtulm a; düğün, sevinç, neşe gibi insanlarm yaşam la-
rmda önem li yer edinen belirli zam anlarda sunulan özel kurbanlar vardır^.

Yahudi geleneğine göre kurban edilm esi uygun olan hayvanlarım boğaz-
lanm ak suretiyle kanının akıtılm ası gerekir. Bu şekilde sunulan hayvanların
kanırtın yenm esinin yasaklanm ası, kanın cana bedel oluşuna bağlanm ak-
tadır. Kutsal M abedin M.Ö. 586 yılında Babilliler tarafından yıkılm asıyla
birlikte kurban ibadeti kesintiye uğram ış, sürgündeki Yahudiler kurbanın
yerini alabilecek başka bedeller aram aya başlam ışlardır. Bilhassa bu dö-
nem de ibadetin anlam ve önem i artm ış, oruç kurbanın yerini alm ıştır. Dua,
tövbe, sadaka verm ek ve ıstırap çekm ek de kefaret vasıtaları sayılm aya baş-
lanm ış, sürgünlerde çekilen acı ise en etkili kefaret olarak kabul edilm iştir.
M abedin ikinci yıkım ından sonra ise kanlı kurban olayı tam am ıyla sona
erm iştir. Yahudi geleneğinde ilerleyen dönem lerde kanlı kurban yerini baş-
ka şekilde yapılan ibadetlere bırakm ıştır. Tevrat'ta Tanrı'ya yapılacak olan
sunuların sığır, kü ^ ikbaş hayvanlar ve kanatlı hayvanlar olm ası istenir (Le-
vililer, 1: 2). Yahudiler kurban ibadetlerinde bu nedenle sığır, erkek ve dişi
koyun, erkek keçi, güvercin ve kum ru sunularm da bulunur ayrıca da sada-
ka am acı ve günahtan arınma am acı ile horoz da kurban ederlerdi. Yahudi
şeraitinde belirtilen ve takdim edilm esi istenen sunular arasında hububat
sunuları, huzur sunusu, buhur sunusu, Tanrı adma yere su ve şarap dökme
sunuları da bulunm aktadır. Kefaret olarak sunulan bir diğer kurban çeşidi
ise kişilerin yapm aları gereken bir şeyi yapm adıkları zam an ceza olarak
beşte bir fazlasıyla suç sunusu olarak getirm ek zorunda oldukları bir çeşit
günah sunuşuydu.

3Ahmet Güç, Çeşitli Dinlerde ve İslam'da Kurban, Düşünce Kitabevi, İstanbul, 2 0 0 3 , s. 198.

65
‫ة؛ائﺀ‬ÇETİN

Günah sunularının başında ticaret İlişkileri gelm ektedir, ö rn eğ in bi-


risine borçlu olduğu halde borcu olm adığına dair yalan yere yem in eden
kimse, borcunti beşte bir fazlasıyla ödem eli ve ayrıca bir de koç kurban eti
m eliydi (Levililer, 6 :1 -7 ). K utsal m abedin eşyalarından haksız olarak yarar-
lanan kişi de bedelini beşte bir fazlasıyla ödeyerek kurbanım da sunm alıydı
{Levililer, 5 :1 5 -17 ). Şayet birisi "K u tsal Şeyler"‫؛‬kurallara u y ^ n s u z olarak
yem işse yine beşte bir fazlasıyla onu kâhinlere geri ödem eliydi (Levililer,
22: 14). "G ünah Sunuları" genellikle koç idi. Şahıs fakir ise kumru veya
güvercin de sunabilm ekteydi. Tevrat, büyük günahların "K efaret Sunusu"
olarak Tanrı'ya "sunulan boğanın yağının m ezbahada, derisine varıncaya
kadar diğer bütün parçalarının ise çadırın dışında kül dökülen yerde ya-
kılm asını" (Levililer, 4: 1-12) emreder. Yahudiliğin bir ‫ س‬dini olmasm-
dan, Yahudilerin seçilm iş, im tiyazlı bir m illet olduklarına inanm alarından
kaynaklanan durum kefaretle alakalı durum larda kendini hissettirmekte-
dir. Kefaretin Yahudilikteki anlam ı günah işleyerek saf ve tem iz hali bo-
zulan insanın ve kutsal halkın. Tanrı RAB ile yeniden beraber olabilmesi
için günah işlem eden önceki tem iz haline dönmesidir. Günahların getirdiği
ldrlllikten arınm anın en etkili yolu ise kefaret kurbanlarıdır. Bu kurbanlar
günlük olduğu gibi yıllık da olurdu. Yahudi takvim inin Tişri onuncu günü
kefaret günüdür ki bütün Yahudiler tarafından Tanrı ile yeniden barışm ak
için kutlanır. Kurban, K udüs'teki Süleym an mabedinde kesilm elidir. Fakat
M.S. 70 yılında m abet yıkıldığından beri Yahudiler kurban kesm em ektedir-
ler. O zam andan beri kurbanların yerini oruç, dua, sadaka, tövbe, ıstırap,
sürgün gibi fiiller alm ıştır.

Kurban ibadeti ve kutsala sunuda bulunm a insanlığın başlangıcı ile baş-


lam ış ve farklı devirlerde farklı toplum larda farklı dinsel geleneklerde fark-
İl şekillerde ancak hep uygulanan bir evrensel ibadet tiirü olmuştur. Kur-
ban ibadeti A ntik Yunan'da, Eski M ısır'da, H ititlilerde, Arabistan'da farklı
adaklar şeklinde farklı ayinler yapılarak uygulanm ıştır. Antik Yunan dinin-
de yer altı ve deniz tanrılarına siyah, ateş tannlarm a kızıl renkte hayvanlar,
güneş tanrısı Helios'a süratli atlar, tanrı Zeus'a kozm ik verim lilik güçlerinin
sim gesi kabul edilen boğa kurban edilm iştir. Kurban vasıtasıyla tanrıların,
tannlar sayesinde de insan ve tabiatın yaşayacağına inanılm ıştır. Eski Mı-
sır'da rahiplerin idaresinde âyin haline getirilm iş kurban ritüeli yapılmakta
idi. Süm erlerin yaşadığı eski M ezopotam ya'da da rahipler eşliğinde zorun-
lu kurbanlarla iştirak edilen oldukça gelişm iş bayram takvim leri vardı. Fli-
ütülerin, tanrıların yardım ve affını kazanm ak için kurban kestikleri, bazı
yiyecekler takdim ettikleri bilinm ektedir. Dinî ve m itolojik Ugarit metinle-
rinde de M ezopotam ya ve Kenan özelliği taşıyan bir kurban kültünün izleri

66
KUTSALIN GÖLGESİNDE

görülm ektedir. M ilâttan önce ilk binydda A rabistan kültürlerinde rahipler-


ce yönetilen, Güneş, Ay ve Venüs gibi yıldızlarla büyük tanrılara sunulan
kurban âyinleri mevcuttu. Eski iranlılar tanrılara kurbanlar, çeşitli bitkiler
ve içki sunularında bulunm akta idiler. H er ne kadar Zerdüşt hayvan kurba-
nını yasaklayarak Ahura M azda'ya adak ve şükür kurbam sunm ayı telkin
ettiyse de, ölüm ünden snnra canlı kurban âdetine geri dönülm üştür. Eski
iranlılar adak ve şükranlarını Hürmüz'e, diğer takdim lerini de kötülüğü
engellem esi için Ehrim en'e arz ederlerdi. Sâbiî toplum unda güvercin ve ko-
çun kurban edildiği törenleri vaftiz olm uş rahip veya yardım cısı icra eder,
kurban edilen hayvanm kutsiyetine inanıldığından vaftiz olm ayanların ona
dokunm asına izin verilm ezdi. Görüldüğü gibi her dönem ve her kültürde
de tanrının attım kazanm ak için ya da ona şükran duygularım iletm ek için
çeşitli şekillerde sunular yapılm aktadır. Putperest geleneklerde, kurban
ibadetinin genellikle tapınaklar ya da benzeri kutsal m ekânlarda kutsiye-
ti tem sil eden sem boller önünde yapılm akta olduğu dikkati çekmektedir.
Kurbam n günahlara kefaret olm ası önem li am açlarından birini oluştiırur.
Birçok dinsel gelenekte işlenen günahlarm , suçların ya da m anevi kirlen-
m elerin karşılığı olarak kurban sunulm aktadır. Bazı dinlerde sunulan bu
kurbanlar ile öfkelenen tanrı ya da tannlarm bu öncelerinin dindirileceği;
bazı inanç sistem lerinde ise bu kurbanlar ile tanrısal varlıkların açlıklarının
giderileceği ve böylelikle m em nun edilecekleri varsaydırdı*.

Tevrat'ta çok yoğun ve yaygın olarak geçtiği üzere kurban, Tanrının ila-
hi egem enliğim (uluhiyyet) ispatlam ak am acıyla ve kutsal Yahudi halkının
kul kom pleksini tatm in am acıyla yapılm aktadır, (‫؛‬
özellikle işlenen her gü-
nahtan sonra günahın kefareti olarak insanların kurban verilm esi ve çeşit-
li sunularla Tanrı RA B'bin gönlünün hoş tutulm ası am açlanm aktadır. Bu
bağlam da insan kurbanlar insanlık tarihi boyunca tıpkı Tanrı gibi "Tanrı
gibi" olm ayı am açlayan kişisel, kolektif/toplumsal ve evrensel Tanrı komp-
lekslerinin de iktidar kaynağı olarak kullanıldı. Tanrı kom pleksinin doğa-
smda olan kul kom pleksi yaratm a süreci kurban kom plekslerine dönüştü-
rüldü. Tanrı gibi Tanrı kom pleksleri de kendi uğurlarına ölecek kurbanlar
yarattılar. Tanrı gibi Tann kom pleksleri de tanrısallığının en büyük ispat
derecesinin kurbanlık insanlar yaratm ak olduğunu öğrendiler ve kulları-
na öğrettiler. Kendi varlıklarım ve var oluşlarını Tanrı kom pleksine kurban
edecek, sunu da bulunacak ve arm ağan edecek kullar/kurbanlar yaratmak-
ta yanştilar. Tanrı kom plekslerinin kutsallığını ve yüceliğini belirleyen en

* Nermin öztürk, "ilahi Dinlerde Yemin, Keffaret ve Knrban", NE üniversitesi, dahiyat Der-
gisi, 2002, Say! 13, s. 182-188 ve Ahmet Güç, Çeşitli Dinlerde ve İslam'da Kurban, s. 11.

67
Halis ÇETİN

büyük kıstas, uğruna ölecek insan kurbanların sayısı He ölçüldü, insanla-


rın kulluk/kurbanlık derecesi ve sayısı a rttık ç a ‫ن؛ا‬
‫؛؟‬‫ه‬ kolektif ve evren-
sel Tanrı kom plekslerinin değeri yüceldi. Tanrı kompleksleri "ölüm süzlük
ve m utlak iktidar ağacını" insanların kanlarıyla sulayarak güç ve ihtişam
m eyveleri derdiler. Kutsal, ideal veya m utlak iyi ilan erikleri dini ve siya-
si düzenlerini uğruna yaşanacak değil ölünecek soyut kavramlar ile inşa
ederek1‫ﺲ‬‫ﻟﻜﻬ ؛‬ pazarları kurdular. Kişisel, kolektif/toplumsal ve evrensel
Tanrı kom plekslerini bu kutsal, ideal veya m utlak iyiyi temsil eden soyut
kavram ların arkasına gizleyerek kul/kurban komplesi içinde dini cemaat-
ler şeklinde örgütlenen hiyerarşik ve organizm acı kutsal siyasi topluluklar
kurdular. Bunların her birinin her bir insandan daha üstün olduğuna insan-
lan inandırarak onlar u ğnm a kurban olunm ası gerektiğini öğrettiler ve bu
şekilde onları kurbanlıklar olarak eğittiler. Tann R A B ^ in "insan olsun hay-
van olsun her rahm in ilk ürünü bana aittir. Bu yüzd«ı ilk doğanları bana
adayın" talebini de aşarak herkesin kendilerine ait olduğunu iddia ederek
tüm insanları kurbanlıkları olarak ilan ettiler. B ö y l ^ de kurbanlıklar kişi-
sel, kolektif/toplumsal ve evrensel Tanrı kom plekslerinin "Tan n gibi" olma
tekebbürünün tatm ini ve ötkelerini yok etm enin gerekliliği uğnm a kendi-
kolektif ve evrensel Tanrı
lerini birbirieriyle savaşırken buldular. Kişisel,
kom plekslerinin yaşam ası için kul kom pleksine sahip insanların ölmesi
gerekiyordu. Sonuçta da dünyayı Tanrı kom pleksleri uğruna insanların
kendini feda ettikleri bir "m ezbaha"ya çevirdiler. Tüm Tann kom pleksleri
de tıpkı Tanrı RAB gibi "kendilerine kurban/armağan edilen bu sunulann
güzel kokularından ve büyük fed ak^lıklarm d an hoşnut olarak" egemen-
liklerini sürdürdüler.

3. ...Ve Zafer, ...Ve Hiç: "RAB sizin için savaşacak, siz sakin olun
yeter".
Fedakârlık ve bedel (kurban) yoksa zafer de yoktur. Tanrı kendi halkını
Tanrı kom pleksi Firavunun elinden kurtardığı için karşılığında kurban ta-
lep etti ve halkı da um ut ye korku arasında ona "eğilip tapındılar ve onun
verdiği buyruğu eksiksiz uyguladılar":

"Firavun İsrailliler'‫؛‬salıverdiğinde, Filist yöresi yakın olmasına karşın,


Tann onları oradan götürmedi. Çünkü, 'Halk savaşla karşılaşınca, düşün-
çelerini değiştirip Mısır'a geri dönebilir' diye düşündü. Gece gündüz iler-
lemeleri için, RAB gündüzün bir bulut sütunu içinde yol göstererek, gece-
leyin bir ateş süfrınu içinde ışık vererek onlara öncülük ediyordu. Gündüz
bulut sütunu, gece ateş sütunu halkın önünden eksik olmadı" (Tevrat, Mı-
sırdan Çıkış; 13:17-22).

68
KUTSALIN GÖLGESİNDE

Firavun'u inatçı yapacağım. Onların peşine düşecek. Büylece Fira-


vu nla ordusunu yenerek yücelik kazanacağım. Mısırlılar bilecek ki, ben
RAB'bim'. İsrailliler söyleneni yaptılar. Halkm kaçtığı Mısır Firavunn'na
bildirilince. Firavunla görevlileri onlara ilişkin düşüncelerini değiştirdiler:
'Biz ne yaptık?' dediler, 'İsraillileri‫؛‬salıvermekle kölelerimizi kaybetmiş ol-
‫ '! ﻫﺎل‬Firavun savaş arabasını hazırlattı, ordusunu yanma aldı. Seçme altı
yüz savaş arabasının yanısıra, Mısır'ın bütün savaş arabalarım sorumlu SÜ -

rücüleriyle birlikte yanma aldı. Firavun yaklaşırken, İsrailliler Mısırlılar'ın


arkalarından geldiğini görönce dehşete kapılarak RAB'be feryat ettiler.
Musa'ya, 'Mısırida mezar mı yoktu da bizi çöle ölmeye getirdin?' dediler,
'Bak, Mısır'dan çıkarmakla bize ne yaptın! Mısır'dayken sana, 'Bırak bizi,
Mısırlılaria kulluk edelim' demedik mİ? Çölde ölmektense M ısırlılara kul-
luk etsek bizim için daha iyi olurdu'. Musa, 'Korkmayın‫ '؛‬dedi, 'Yerinizde
durnp bekleyin, RAB bugün sizi nasıl kurtaraeak görün. Bugün gördüğü-
nüz Mısırlılar'ı bir daha hiç görmeyeceksiniz. RAB sizin için savaşacak, siz
sakin olun yeteri. Musa elini denizin üzerine uzattı. RAB bütün gece güçlü
doğu rüzgârıyla suları geri itti, denizi karaya çevirdi. Sular İlciye hölündü,
İsrailliler kuru toprak üzerinde yürüyerek denizi geçtiler. Sular sağlarm-
da, sollarında onlara duvar oluşturdu. Musa elini denizin üzerine uzattı.
Sabaha karşı deniz olağan haline döndü. Mısırlılar sulardan kaçarken RAB
onları denizin ortasında silkip attı. Geri dönen sular savaş arahalannı, atlı-
lan, İsraillilerin peşinden denize dalan Firavun'un bütün ordusunu yuttu.
Onlardan bir kişi bile sağ kalmadı. RAB'bln M ısırlılara gösterdiği büyük
gücünü görünce korkan İsrail halkı, RAB'be ve kulu Musa'ya güvendi"
(Tevrat, Mısırdan Çıkış; 14:1-31).

Yahudi halkı uzun süre kul ve köle olarak yaşam anın ürünü olarak "ezik "
bir doğa ve "yetersizlik" algısı içinde kul/köle kom pleksine duçar olm uştu.
Kul/köle kom pleksi onları ezenlere karşı direnebilecek tüm ilke, değer ve
yetilerini yok etm işti. Aşırı bir ezikliğin ürünü olan kadercilik anlayışı için-
de kaderlerine hükm eden en büyük güce tapınm a ve güçlü olduklarında da
kendilerine tapım lm asını istem e eğilim inde idiler. Kadercilik onlara güce
tapınm a ile birlikte kişisel ve toplum sal iradenin yok sayıldığı büyük bir
* * ve görevden kaçınm a ahlakı kazandırm ıştı. K endilerini güçlü
rüzgârın istediği yere sürüklediği yaprak m isali güçlüler arasm da kalm ış
bir ikilem doğasm a adıyorlardı. Bu yüzden her zam an kazanandan yana
olm anın bir yolunu buluyorlardı. Ezilm işliğin verdiği kul/köle kom pleksi
içinde kendilerini ezen Tanrı kom plekslerini güçlü kendilerini güçsüz gö-
rüyor, elinde ‫؛‬
^ iç olan küçük bir azınlığın çok büyük kitlelere tahakküm
edeceğini; dini bir güç ve tahakküm aracı olarak kullanacağını; ezenlerin

69
Halis ÇETİN

en büyük güç kaynağının bilgi olduğunu ve ‫ﺳﺎ؛ا؛ﺛﺈا؛ط‬ üstün olduğunu;


ezilenlerin en güçlü olduklan anda bile ezenlerin ‫ااﻫﺴﺎ؛‬ ve iktidarın-
dan m e d e t ‫ﻛﻬﺂالال‬ onlarm kültürüne öykünerek onlarm ‫ﻧﺄااﻫﺪاك‬
arzulam aları; uzun yıllar ezilm enin doğurduğu eziklik m ikolojisi altında
birçok insani ve ablak‫؛‬erdem lerinin dum ura uğram ası n «len iy le kendi-
lerini ezenlere tapınm a kültürü geliştirm eleri; ezilenlerin ezenlere borçlu
doğup, borçlu yaşayıp, borçlu ölm esi gibi kendi ‫اﺀالاا!ص‬ ]‫ال‬b ir görev
ezenlerin verdiklerini bir lütuf olarak değerlendirm eleri; ezenlerin büyük
çıkarlar iç i n ‫ اا؛؟ﻧال‬çıkarlarım feda ederken ezilenlerin küçük çıkarlar uğ-
runa büyük çıkarlarından vazgeçm elerini; ezilenlerin en büyük ezikliğinin
azla daha doğrusu ezenlerin lütfettiği kadarıyla yetinm eyi alışkanlık edinip
daha büyük vaatlere ihanet edebilm eleri gibi algı ve davram şlar sergiliyor-
lardı. Zaten tarih de ezilenlerin kendilerini ezecek olanlar arasm da tercih
yapm ak için savaşıp birbirlerini öldürdüğü ve ezenlerin onlarm kanları
üzerinden iktidarlarını sürdürdüğü bir hikâye idi. Kul/köle kom pleksi için-
de ezilenlerle Tanrı kom pleksi altında ezenlerin aym din ve Tanrıya inan-
m aları ancak böyle m üm kün olabilirdi.

İşte bu yüzden Tanrı RA B'bin işi gerçekten de zordu. Köleliğe ve ezik-


hğe alışm ış bir halkı özgürleştirm ek im kânsızdı. Eziklik onlarda bir doğa
olmuştu. Halk, özgürlüğün bedeli olarak savaşmak gerektiğinin bilincin-
deydi ama sürekli kendileri için savaşan bir Tanrıları olm ası onları bedelsiz
bir hayata alıştırm ış, kutsanm ış bir ulus ve Tanrının halkı olma değerleri
onları ezilm işliğin utancından kurtarıp üstün olm amn kibri içinde şımart-
mıştı. H er ikisi de bir eziklik psikolojisi ürünüydü. Bu yüzden her an "halk
savaşla karşılaşınca, düşüncelerini değiştirip M ısır'a geri dönebilirdi". Ya-
pılm ası gereken "gece gündüz ilerlem eleri için, RAB gündüzün bir bulut
sütunu içinde yol göstererek, geceleyin bir ateş sütunu içinde ışık vererek
onlara öncülük" etm eliydi. Tanrı Firavunu ne kadar "in atçı" ve "isyankâr"
yapm ışsa kendi halkını da güce karşı o kadar "u y sal" ve "itaatkâr" kılmıştı:
"Firavun yaklaşırken, ‫؛‬srailliler M ısırlılar'm arkalarından geldiğini görün-
ce dehşete kapılarak RA B'be feryat ettiler. M usa'ya, 'M ısır'da m ezar m ı yok-
tu da bizi çöle ölm eye getirdin?' dediler, 'Bak, M ısır'dan çıkarm akla bize ne
yaptın! M ısır'dayken sana, 'Bırak bizi, M ısırlılar'a kulluk edelim ' dem edik
mi? Çölde ölm ektense M ısırlılar'a kulluk etsek bizim için daha iyi olurdu".

U nutm am ak gerekir ki Tanrı kom pleksi potansiyel bir güç ve iddiadır,


onu var eden ve yaşatan kul kom pleksidir. Kullar olm asa Tanrılar da ol-
maz. Kul kom pleksinden kurtulup Tanrı kom pleksine yücelen bir halkın
yapacağı ilk iş de kendisine yeni kulluk kom pleksleri yaratmaktır. Nasıl

70
KUTSALIN GÖLGESİNDE

kİ Tann kom pleksi her şart ve zam anda em retm e (emir verme) alışkanlığı
yarahyorsa aynı şekilde kul kom pleksi de her şart ve zem inde itaat etme
(em ir alma) yani kendi hayatına dair her konuda başkaları tarafından ve-
rilen kararlara rıza gösterm e hatta onları gönüllü olarak arzulam a alışkan-
hğı yaratm aktadır. "E n büyük ve en gerçek dinin alışkanlıklar" olduğu bir
hayatta Tanrı ve kul kom pleksleri hiyerarşisi de kaçınılm az bir alışkanlık
haline dönüşür. Bu nedenle Tanrı kom pleksinin bir ulusta tezahür ettiği yu-
kandaki durum, bir halkm Tanrıyı bile kendisine kullaştırabileceğinin de
işaretlerini taşım aktadır. Am aç-araç ilişkisi tersine dönmüş, kim in Tanrı ki-
m in kul olduğu belirsizleşm iştir. Sonunda kazanan kendilerini kurtarm ak
için "onca şaşılası işler" yapan Tanrıya karşı bile aşırı güvensizlik içindeki
Tanrının halkı olm uştur: "RA B sizin için savaşacak, RAB bugün sizi nasıl
kurtaracak göreceksiniz, siz yeter İri sakin olun".

Tanrının istediği kendisine itaatte kusur etmeyen kullar, kulların iste-


diği ise kendilerine hizm ette kusur etm eyen Tanrı idi. Tanrının ihtiyacının
kullar olduğunu bilen Tanrmm halkı. Tanrının kendilerinden şükran ve ita-
at talebini yok etm ek için kendi kulluklarm ı m innete dönüştürdüler, kulu
olm aları gereken Tanrıyı da kendi kolektif Tanrı kom plekslerinin kulu ha-
line getirdiler. Kulluğuna güvenebilecekleri bir Tanrı yaratm adan kullukla-
٢٥١gösterip
١ Tanrıya y e n m e d i l e r . Tanrıyı en büyük zaafından yakaladılar
yani onu bırakıp Tanrı kom pleksine kulluk etm ekle tehdit ettiler. Tanrıyı ya
"bırak bizi, M ısırlılar'a kulluk edelim " ya da "bizim için sen git savaş" di-
lem m ası arasında kalmaya m ecbur ettiler. Tanrıdan Tanrısal güç ve iradeye
ait ne eksilttilerse Tanrının halkı olarak. Tanrı gibi olarak kendi Tanrısal-
lıklarm a onu eklediler. Sonunda RAB onlar için tek başına savaştı ve Tanrı
kom pleksi Eiravun ve ordusunu denizde boğarak düşm anlarm ı yok etti.
"R A B 'bin M ısırlılar'a gösterdiği büyük gücünü görünce korkan İsrail hal-
kı, RA B'be ve kulu M usa'ya güvendiler". Böylece Tanrının ruhu bir kişinin
kom pleksinden çıkıp bir ulusun ruhuna girdi. Artık Tanrının şeriki ve raki-
bi bir ulus halinde karşısına çıkacak olan yeni kutsal ulusun kolektif Tanrı
kom pleksi olacaktı. Bir ulusta kendini yeniden inşa eden Tanrı kom pleksi
bir bedenden başka bir bedene geçm enin ve eski bedenden kurhılm anın
bayram ını "K urtuluş Ezgisi" ile dile getirecektir:

"Musa'yla İsrailliler RAB'be şu ezgiyi söylediler:

Ezgiler sunacağım RAB’be, Çünkü yüçeldikçe yüçeldi; Atları da, atlıla-


rı d a d e n iz e d ö k tii.

Rab gücüm, ezgim. Kurtuluşum oldu benim.

71
Halis ÇETİN

©'dur Tanrım, Uvgüler sunacağım O'na.O'dur babamm Tanrısı, Ydcel-


teceğim O'nu.

Savaş eridir RAB, Adı Yahve'dir.

Denize attı Firavun'un ordusunu, Savaş arabalarını. Kamış Denizi'nde


boğuldu seçme subayları.

Derin sulara g m ü ld ü ler. Taş gibi dibe indiler. Senin sağ elin, ya RAB,
Senin sağ elin korkunç güce sahiptir. Altında düşmanlar kırılın

Devrilir sana başkaldıranlar büyük gdrkemin karşısmda, Gönderir ga-


zabını anız gibi tüketirsin onları.

Burnunun soluğu karşısmda, Sular yığıldı bir araya. Kabaran sular du-
varlara dönüştü. Denizin göbeğindeki derin sular ،1‫الس‬

Düşman böbürlendi: 'Feşlerine düşüp yakalayaca^m onlan' dedi, 'Bö-


!üşeceğim çapulu, Dileğimce yağmalayacağım, Kılıcımı çekip yok edece-
ğim onlan'.

Üfledin soluğunu, denize gömüldüler, Kurşun gibi engin sulara bat-


tılar.

Var mı senin gibisi ilahlar arasmda, ya RAB? Senin gibi kutsallıkta gör-
kemli, heybetiyle övgüye değer, Harikalar yaratan var nu?

Sağ elini uzattın, Yer yuttu onları, öncülük edeceksin sevginle kurtar-
dığın halka. Kutsal konutunun yolunu göstereceksin gücünle onlara.

Uluslar duyup titreyecekler, Filist hailemi dehşet saracak.

Edom beyleri korkuya kapılacak, Moav önderlerini titteme alacak, Ke-


nan'da yaşayanlann tümü korkudan eriyecek.

Korku ve dehşet düşecek üzerlerine. Senin hailem geçinceye dek, ya


RAB, Sahip olduğun bu halk geçinceye dek, Bileğinin gücü karşısmda taş
kesilecekler.

Halkım içeri alacak ve kendi dağına. Yaşamak için seçtiğin yere, ya


RAB, Ellerinle kurdu^ın kutsal yem dikeceksin. RAB sonsuza dek egemen
olacak" (Tevrat, Mısırdan Çıkış; 15:1-19).

Tanrı kom pleksi her zam an 'yeterinee' ile yetinm eyip daha fazlasını elde
etme arzusunu doğurur. Tanrının kendi halkının Tann kom pleksine katla-
nam am asm m sebebi de bu olacaktır: kendi Tanrı kompleksinin/iradesinin
(ulûhiyet ve rububiyetinin) zedelenm esi.

7?
KUTSALIN GÖLGESİNDE

G. KOLEKTİF TANRI KOMPLEKSİ KUTSAL ULUSUN


YENİDEN İNŞASI: TANRININ ULUSU, ULUSUN TANRISI ve
ULUSUN TANRILIĞI
Tann kom pleksi, bir insanın kendisini Tanrı zannetm esi, Tanrı'ya ait özel-
liklerin, niteliklerin ve sıfatların birini veya bir kısm ını kendi üzerinde taşı-
dığma inanm ası ve bu inancınm gereği olarak da diğer insanlara ğösterme-
ye, ispatlam aya ve uygulam aya çalışm asıdır. Bu yüzden Tanrı kom pleksini
çözüm leyebilm ek için Tanrının özelliklerini bilm ek gerekir, ö n celik le Tan-
rının kendisini anlatoğı kutsal kitapları incelem em izin nedeni de budur.
Tevrat üzerinden yaptığım ız yukarıdaki Tanrı özelliklerinden m utlak güç,
yaratıcı, yok edici, doğaya hükm edici, her şeyi bilici, kutsal, üstün irade, in-
sanların tek rabbi, in s ^ la r m kaderinin kadiri m utlak m uktediri gibi otorite
unsurlan öne çıkm akta idi. Çünkü Tanrı l^AB'bin m uhatabı azgın, zorba,
cani, kötü, günahkâr, kibirli, inatçı topluluklar ve Tanrı kom pleksi içinde
olan Eiravun idi. Tanrı RAB, kendisine isyan ve inat eden bu iktidarlara
karşı yok edici ^ c ü n ü kullanm akta daha doğrusu onlarm anlayacağı dili
kullanıp kim in gerçek Tanrı olduğunu ispatlam aya çalışm aktadır. Yeni du-
rum tam am en farklıdır. Artık Tanrı, Tannnm halkı ile yüzleşm ek zorunda-
dır. Kendi yani "Tanrı gibi" kutsadığı bir ulus İle yani Tanrı kom pleksi ile
yücelteğl bir halk ite karşı karşıyadır. Tann ve Tanrı gibi olan Tanrının hal-
kının Tanrı kom pleksi savaşacaktır. Tanrı, Tann kom pleksi ile sınava tabi
tuteığu Tanrının ulusu İte yete bir sınav yete bir savaşım vermektedir. □ ٠-
ğal olarak bu yeni savaşın amacı, aracı, yöntem i ve silahları da değişecektir.

1. Tann'nın Yeryüzüne inmesi; Hükmeden ve Şifa Veren: •


"Bütün kurallarıma uyarsanız, Mısırlılara verdiğim hastalıkların
hiçbirini size vermeyeceğim, çünkü size şifa veren RAB benim".
Tanrı RAB, İsrail oğullarım M ısırdan çıkarttıktan sonra yeni tanrısal özel-
İlklerini de kendi halkına ilan eder. Bu özellikler "sınav yapan", "kanun ve
kural koyan", "buyruk veren" ve "şifa veren" gibi niteliklerdir:

"M usa İsraillileri‫ ؛‬Kızıldeniz'in ötesine çıkardı. Şur Çölü'ne girdiler.


Çölde üç gün yol aldılarsa da su bulamadılar. Mara'ya vardılar. Ama Ma-
ra'run suyunu içemediler, çünkü su acıydı. Bu yüzden oraya Mara adı ve-
rildi. Halk, 'N e içeceğiz?' diye Musa'ya yakınmaya başladı. Musa RAB'be
yakardı. RAB ona bir ağaç parçası gösterdi. Musa onu suya atınca sular tatlı
oldu, ©rada RAB onlar için bir kural ve ilke koydu, hepsini sınadı. 'Ben,
Tanrınız Yahve'nin sözünü dikkatle dinler, gözümde doğru olanı yapar,
b u ^ k la n m a kulak verir, bütün kurallanma uyarsanız, Mısırlılar'‫؛‬
! verdi-
ğim hastalıkların hiçbirini size vermeyeceğim' dedi, 'Çünkü size şifa veren

73
Halis ÇETİN

RAB Benim'. Sonra Elim'e gittiler, ©rada on iki su kaynağı, yetmiş hurma
ağacı vard، Su kıyısında konakladılar (Tevrat, Mısırdan Çıkış; 15: 22-27).

Tanrı, iktidarının kudretini m uktedir bir şekilde ila n la r ı n mukaddera-


tını takdir eden kadiri m utlak bir güç yani "Yahve" olarak halkının araşma
iner. A rtık gökyüzünün değil yeryüzünün kuralları ve silahları geçerlidir.
Tanrı kendi yarattığı halkının dünyasına veya se v iy ^ in e inmek zorunda
kalm ış ve o dünyanın kuralları ile yaşam aya başlam ıştır. Doğal olarak ٠
dünyanın hâkim i de ٠dünyanın kurallarım koyanlar olacaktır, ^ tiy açlar
değişince Tanrıların nitelikleri de değişir. Düşm anlar değişince dostlar da
değişir. Bu yüzden Tanrı tüm otoriter güçlerini bırakıp insanlar arasm da
kanun koyan hâkim , kural koyan lider, em ir veren am ir, buyruk veren yö-
netici, hüküm veren hüküm dar, halkını yöneten kral, sm av yapan mürebbi
ve şita veren hekim dir artık. Yeryüzünde Tann kom pleksi iddiasında bulu-
nanların çoğu da Tanrının bu özelliklerinden is le n e c e k le rd ir. Yeni Tanrı
Yahve ve yeni kolektif ve evrensel Tanrı kom pleksi İsrail halkı arasındaki
savaşın am acı da tam da budur: yeryüzünü kim yönetecek?

2. Roller Değişiyor; Haikı Tanrısını Sınav Yapıyor: "israiliiler


orada Musa'ya çıkışmış ve 'acaba RAB aramızda mı, değil mi?'
diye RAB'bi denemişlerdi".
Tanrı, onlarca büyük "şaşılası işler" (m ucizeler) sonunda Firavunun zul-
m ünden kurtardığı halkının hâkim i idi. Fakat yeryüzü kuralları gereği
Tanrınm hâkim liği halkı tarafından hadim lik (hizm etçilik) olarak anlaşı-
lacaktı. Yeni savaş Tanrının halkını, halkın Tanrısını karşılıklı "denem esi"
üzerinden yapılacaktır. Tanrı, artık halkının hizm etkarıdır. Artik Tanrımn
kutsadığı halkını Firavunun kulluğundan ve köleliğinden kurtarm asının
bedelini ödem enin vakti gelm işti. Köleliğe alışm ış bir halkı özgürleştirm e-
nin bedeli onların kölelik ruhunun ve kul kom pleksinin doğal uzantısı olan
nankörlük, şikâyetçilik, m innet edicilik, şım arıklık ve tehditkârlık olacaktır.

Bütün İsrail topluluğu Elim'den ayrıldı. Mısır'dan çıktıktan sonra ikinci


aym on beşinci günü Elim ile Sina arasmdaki Sin Çölü'ne vardılar. Çölde
hepsi Musa'yla Harun'a yakınmaya başladı. 'Keşke RAB bizi M ısırdayken
öldürseydi' dediler, 'H iç değilse orada et kazanlarının başma otuıur, do-
yasıya yerdik. Ama siz bütün topluluğu açlıktan öldürmek için bizi bu çöle
getirdiniz'. RAB Musa'ya, 'Size gökten ekmek yağdıracağım' dedi, 'Halk
her gün gidip günlük ekmeğini toplayacak. Böylece onları sınayacağım: Be-
nim yasama göre yaşıyorlar mı, yaşamıyorlar mı, göreceğim. RAB Musa'ya
şöyle dedi: 'israilliler'in yakınmalarını duydum, ©nlara ‫ ﺀه‬ki, 'Akşamüstü
et yiyeceksiniz, sabah da ekmekle karnınızı doyuracaksınız. © zaman bile-

74
KUTSALIN GÖLGESİNDE

çeksiniz ki, Tanrınız RAB benim'. Akşam bıldırcınlar geldi, ordugâhı sar-
dı. Sabah ordugâhın çevresini çiy kaplamışta. İsrailliler 'Bu da
ne?' diye sordular. Çünkü ne olduğunu anlayamamışlardı. Musa, 'RAB'bin
size yemek için verdiği ekmektir bu' dedi, 'RAB'bin buyruğu şudur: 'Her-
kes giyeceği kadar toplasın. Çadırınızdaki her kişi için birer omer (ölçü
birimi) alm'. 'Kimse sabaha bir parça bile bırakmasın'. İsrailliler söyleneni
yaptılar. Kimi çok, kimi az topladı. Ama bazıları ona aldırmayıp sabaha
bıraktılar. Bıraktıkları kurtlamp kokmaya başlayınca Musa onlara öfke-
lendi. Musa, 'RAB'bin buyruğu şudur' dedi, 'Yarııı dinlenme günü, RAB
için kutsal Şabat Günü'dür. 1’işireceğiniA pişirin, haşlayacağınızı haşlayın.
Artakalanı bir kenara koyun, sabaha kalsın'. Altı gün ekmek toplayacaksı-
nız, ama yedinci gün olan Şabat Günü ekmek bulunmayacak'. Yedinci gün
bazıları ekmek toplamak için dışarı çıktı, ama hiçbir şey bulamadılar. RAB
Musa'ya, 'Ne zamana dek buyruklarıma ve yasalarıma uymayı reddede-
çeksiniz?' dedi, 'Size Şabat Günü'nü verdim. Bunun için altıncı gün size
iki günlük ekmek veriyorum. Yedinci gün herkes neredeyse orada kalsın,
dışarı çıkmasın'. Böylece halk yedinci gün dinlendi (Tevrat, Mısırdan Çıkış;
16:1-30).

Tevrat'ta İsrailliler kurtulduktan sonra yaşanan yolculukta Tanrı halkı-


nın yol arkadaşıdır ve onların her şikâyetinde, her yakınm asında, her teh-
didinde ve her denem esinde onlara kendini İspat etm ek zorundadır. Çün-
kü İsrailliler onun kulsuz yapam ayacağını çok iyi ' " ve onu
sürekli kulsuz bırakm akla tehdit etm ektedirler. Kullar Tanrısız yapabilir
ama Tanrılar kullarsız var olam azdı .‫ه‬ artık Tanrı değil sanki köledir. Bu
}dizden Tanrı, yeryüzü kuralları gereği sınav yapan, hükm eden ve şifa ve-
ren sıfatlarının yanm a insanlarda görülen T a n rı' en yaygın ve
yoğım yaşanan bir özelliğini de ekler: Rezzak (rızık veren).

"RAB'bin buyruğu uyarmca, bütün İsrail topluluğu Sin Çölü'nden


ayrıldı, bir yerden öbürüne göçerek Refidim'de konaklad،. Ancak orada
içecek su yoktu. Musa'ya, 'Bize içecek su ver' diye çıkıştılar. Musa, 'Ni-
çin bana çıkışıyorsunuz?' dedi, 'Neden RAB'bi deniyorsunuz?' Ama halk
susamıştı. 'Niçin bizi Mısır'dan çıkardın?' diye Musa'ya söylendiler, 'Bizi,
çocuklarımızı, hayvanlarımızı susuzluktan öldürmek için mi?' Musa, 'Bu
halka ne yapayım?' diye RAB'be feryat etti, 'Neredeyse b e n i'
RAB Musa'ya, 'Halkm önüne geç' dedi, 'Birkaç İsrail ileri gelenini ve ırma-
ğa vurduğun değneği de yanına alıp yürü. Ben Horev Dağı'nda bir kaya-
nm üzerinde, senin önünde duracağım. Kayaya vuraca‫؛‬
ksm, su fışkıracak,
halk içsin diye'. Musa İsrail ileti gelenlerinin önünde denileni yaptı. Oraya

75
Halis ÇETİN

Massa (deneme) ve Meriva (çıkışma) adı verildi. Çünkü Israiililer orada


Musa'ya çıkışmış ve, 'Acaba RAB aramızda rm, değil ® ‫؛‬T diye RAB'bi de-
nemişlerdi (Tevrat, Mısırdan Çıkış; 17:1-7).

İsrailliler, M ısırdan kurtulduktan sonra yaşanan yolculukta başlarına


gelen küçük-büyük her sorunda büyük bir yakınma, sitayiş, mihnet ve kız-
gmlıkla M usa ve Tanrı RA B'be suç isnat etmekte, b a şla rın a gelen her türlü
belanın onlar yüzünden olduğunu süreklilikle İddia ve itham etmektedirler.
İsrailliler, Tanrının yum uşak karnı olan "diğer kavim lere yaptığının tersi
olarak onlar ne yaparsa yapsmlar onları helak etm eyeceği sözü" ve Tanrının
halkı/ulusu, kutsal ulus payelerini ona karşı kullanmaktadırlar. Kızıldeniz
önünde Firavun ve ordusunu gördüklerinde söyledikleri "Bırak bizi, Mısır-
lılaria kulluk edelim, çölde ölm ektense M ısırlılara kulluk etsek bizim için
daha iyi olurdu" yakınmalarırun bir benzerini açlık ve susuzluk çektiklerin-
de de söylemeye başladılar: "K eşke RAB bizi Mısıridayken öldürseydi, hiç
değilse orada et kazanlarının başına oturur, doyasıya yerdik. Ama siz bütün
topluluğu açlıktan öldürm ek için bizi bu çöle getirdiniz". Bir halk "K eşke"
itadesini kullanıp da geçm işteki köleliğe özlem duymaya başlam ışsa o halk
artık her istediğini Tanrıya yaptırabilecek bir silaha da kavuşm uş demek-
tir. Bir halk Firavun'un kulluğunu Tannnm kulluğuna tercih eder duruma
gelm e sendromuna yani zalim ine tapınma k öleli^ n e düşmüşse Tanrılarının
kendini onlara ispat etm ekten başka yani yeni Tannnm eski Tanrılarından
daha İyi olduğunu göstermeye çalışm aktan başka çaresi kalm am ış demektir.
Bu yüzden İsrail topluluğu Tannyı yardım a çağıracaklarında her defasında
"K eşke"n in arkasına gizleneceklerdir. Tann da onlarm keşkeler‫ ؛‬karşısın-
da hala "onlarm Tanrı RAB'bı benim " iddiasını ispatlam ak kaygısmdadır:
"RA B M usa'ya şöyle dedi: 'İsra illilerin yakınm alarım duydum. Onlara de
ki, 'Akşamüstü et yiyeceksiniz, sabah da ekm ekle karnınızı doyuracaksınız.
O zam an bileceksiniz ki, Tanrınız RAB benim ". Fakat bunun karşılığında
eğer lütfederlerse onları denem ek için " ^ b a t Günü" o yiyecekleri yeme-
melerini arz ederim. Sonuç yine aynı: "Yedinci gün bazıları ekmek topla-
mak İçin dışarı çıktı, ama hiçbir şey bulamadılar. RAB Musa'ya, 'N e zamana
dek buyruklarım a ve yasalarıma uym ayı reddedeceksiniz?' dedi, 'Size Şabat
Günü'nü verdim. Bunun için altıncı gün size iki günlük ekm ek veriyorum.
Yedinci gün herkes neredeyse orada kalsın, dışarı çıkm asın".

Aslında Tevrat'ta okuduğum uz İsrail oğullan hikâyesi tüm insanların


"yol hikâyesi" gibidir. İsrail oğu llanm a kölelik ve kurtuluş yolculuğunun
bizzat kendisi b ir insanlık hikâyesidir. Bu yol hikâyesinde bugün de ha-
yattaki karşılaşm alarım ızdan siyasi çatışm alarım ıza, kategorik farklılıkları­

76
KUTSALIN GÖLGESİNDE

m ızdan evrensel değerlere kadar geniş bir skala da "insana ait" ve "insana
dair" ©lanı görürüz, ister kutsal isterse lanetlenm iş insan toplulukları ©lsun
bu hikâyelerde geçen her konu "gündem e dair"dir. İsraillilerin kölelik ve
özgürlük arasındaki bu yol hikâyesinde karnı doyan halkm sıradaki talebi
"R ezzak" olan güçten yine aym kahırlar, şikâyetler, sitayişler ve keşkeler
içinde su istem eleridir: İsrailliler, "M usa'ya, bize içeeek su ver diye çıkıştı-
lar. N için bizi M ısır'dan çıkardın?' diye M usa'ya söylendiler. Bizi, çoeukla-
nm ızı, hayvanlarım ızı susuzluktan öldürm ek için m i?" dediler. Anlaşılan
Tann RAB sadece Firavunu "in atçı" ve "k ib irli" yapm am ıştı. Tanrı komp-
leksi olan her kişi ve toplulukta inatçılık ve kibir bir doğa olarak kendinden
menkul bir değer olarak vardı. Bu durum karşısm da M usa'ya düşen tek
görev de arada kalm ışlığın verdiği güvensizlik ve yabancılaşm a içinde "fer-
yat etm ekti". Çünkü yeni Tann kom pleksinin geldiği aşam a peygam beri
"taşlam ak", "on a çıkışm ak" ve "Tanrıyı denem ekti": "M usa, 'N için bana
çıkışıyorsunuz?' dedi, 'N eden R A B 'bi d eniyorsunuz?'... M usa, 'Bu halka
ne yapayım ?' diye RA B'be feryat etti, 'N eredeyse beni taşlayacaklar". Tan-
n ise yine Tann kom pleksinin kendisini "d en em e" sınavından geçm ek is-
tiyordu: "RA B M usa'ya, 'H alkm önüne geç' dedi, kayaya vuracaksın, su
fışkıracak, halk içsin diye. Oraya M assa (deneme) ve Meriva (çıkışma) adı
verildi. Çünkü İsrailliler orada M usa'ya çıkışm ış ve 'Acaba RAB aram ızda
mı, değil m i?' diye RA B'bi denem işlerdi". İsrail oğullarının aslında her fır-
şatta test ettikleri şey Tanrı RA B'bin "acı/ağrı/tahammül eş‫؛‬ği"dir. H er bir
testte de Tanrının acı eşiği yükselm ektedir. Başka kavim lerin yaptığı Tanrı
kom pleksine gösterilen taham m ül eşiği ile Tanrının halkına karşı gösterilen
e^ ğ i a m ^ d a ^ y h büyük bir oran vardır.
3. Tanrı ve Tanrının Halkı; Başkomutan ve Ordusu: "Eller
RAB'bin tahtına doğru kaldırıldı, RAB kuşaklar boyunca
Amale^dile^‫(؛‬ve tüm düşmanlara) karşı savaşacak!".
Tanrı sadece hâkim , şifa veren, Rezzak değil aynı zam anda bir kom utan ve
halaskar olarak halkının/ordusunun da başında olmalıydı. İsrail oğulları-
nın yol hikâyesinde Tanrı kendini kendisi uğruna savaşm aları için seçtiği
halkını korum ak için savaş alanına inm ek durum unda buldu:

"Amalekliler gelip Refidim'de İsraillilere savaş açtılar. Musa Yeşu'ya,


'Adam seç, git Amalekliler'le savaş' dedi, 'Yarın ben elimde Tanrı'nın değ-
neğiyle tepenin üzerinde duracağım'. Yeşu Musa'nın buyurduğu gibi ‫د‬ -
!eklilerle savaştı. Bu arada Musa, Harun ve Hur tepenin üzerine çıktılar.
Musa elini kaldırdıkça İsrailliler, indirdikçe Amalekliler^azanıynrdu. Ne
var ki, Musa'nın elleri yoruldu. Bir taş getirip altına koydular. Musa üze­

77
Halis ÇETİN

rine oturdu. Bir yanda Harun, öbür yanda Hur Musa'nın ellerini yukarıda
!uttular. Güneş batmeaya dek Musa'nın elleri yukanda kaldı. Böylece Yeşu
Amalek ordusunu yenip kılıçtan geçirdi. RAB Musa'ya, 'Bunu anı olarak
kayda geç7 dedi, 'Yeşu'ya da söyle, Amalekliler'in adım yeryüzünden büs-
bütün süeceğim'. Musa bir sunak yaptı, adını Yahve-Nissi (RAB sancağım-
dır) koydu. 'Eller Rab'bin tahtrna doğru kaldırıldı' dedi, 'RAB kuşaklar
boyunca Amaleklileke karşı savaşacak!' (Tevrat, Mısırdan Çıkış; 17: 8-16).

Tanrı RA B artık kutsadığı "h alkı için kuşaklar to y u n ca karşılaşacakları


tüm düşm anlara karşı savaşacak!" bir askerdir. İsrail halkı ise kendileri için
"savaşacak" bir Tanrıya sahip olm a cesareti ve g ü v e n i y l e "kuşaklar bo-
yunca tüm düşm anlarla savaşm aktan" çekinm eyerek bir halktır, önünde/
üstünde/yanında Tanrı olan bir kutsal halkın kutsal savaşlarında korkacağı,
hesap vereceği veya kaygı duyacağı başka bir güç veya çekineceği başka
bir Tanrı veya Tanrı kom pleksi de olam azdı. Çünkü ‫ س‬ece onların Tanrısı
sadeÇe onlara sadece "kutsal toprak vaat" etm em ekte ‫ﻟﺼﺮه‬zam anda ٠"vaat
edilm iş kutsal topraklar" için onlarla birlikte "kuşaklar boyunca karşılaşa-
cakları tüm düşm anlara karşı savaşacak!" olmayı da vaat etmektedir.

H. HALKTAN ULUSA, ULUSTAN DEVLETE: KUTSAL


h iy e r a r ş ik d ü z e n

Tanrının M ısırlılardan kurtardığı İsrail halkı onca m ücadele ve savaştan


sonra "um u t ve korku" birlikteliği üzerinden tasada ve kıvançta ulus ol-
m ayı başarm ışh. Artık etraflarının çevrili olduğu ve "kuşaklar boyunca sa-
vaşacakları" düşm anlarla m ücadele edebilm ek için yeni bir akıl, yeni bir
"yasa" ve yeni bir düzene ihtiyaçları vardı. A rtık Tanrının halkının, Tan-
rınm tepede, altında M usa'm n, altında kavim önderlerinin ve en altta da
halkın olduğu hiyerarşik bir düzenlem eye geçm e zam anı gelm işti. Tıpkı
M ısırlılar gibi organizm acı hiyerarşik bir düzen kurm aya karar verdiler.
İsrail halkı önceki kulluk ve kölelik kom pleksinin genetik kodu ve gele-
neksel alışkanlığı olarak evrene, sosyal, siyasal, ekonom ik, dini ve insani
،‫؛؛‬
٥١ ilişkilere eşitlik değil hiyerarşik bir akıl ve balcış açısı içinde yaklaşma-
yı öğrendiler. H iyerarşik dünya algısm m ve bakış açısının tek kaynağı da
"üstü n lü k" ilkesi olm aktadır, ü stü n lü k ilişkisi de her alanda gücün belir-
leyiciliğine dayanm aktadır: ırk, ulus, din, iktidar, ihtişam, bilgi, kutsallık,
çoğunluk, zenginlik vb. gibi. O nlara böyle bir düzenin inşası için de Tanrı
RAB, M usa'nm kaym babası Midyanlı Kâhin Yitro'yu gönderir.

78
KUTSALIN GÖLGESİNDE

1. Kutsal Organizmacı Hiyerarşik Sistem: "Tanrı'nın önünde


halkı sen temsil etmelisin. Bunun yanı sıra dürüst adamlar seç
ve onlan biner, yüzer, ellişer, onar kişilik toplulukların başına
önder ata".
Kâhin Yitro, "İsrailliler uğruna R A B'bin Firavunca M ısırlılar'a bütün yap-
tıklarını, yolda çektikleri sıkıntıları, RA B'bin onları nasıl kurtardığını" öğ-
rendiğinde Tanrı ile Tanrı kom pleksi arasındaki m ücadelenin asli ilkesini
de ilan eder: "Artık biliyorum ki, RAB bütün ilahlardan büyüktür. Çünkü
onlarm gurur duyduğu şeylerin üstesinden geldi". Yitro, bütün bilgeliği ile
bilm ekteydi İri, tarihsel ve evrensel yasa insanların kaderi üzerinden iktidar
m ücadelesi veren "bü tiin ilahlar" arasındaki savaştır ve Tanrı, Tanrı komp-
lekslerinin (ilahlık iddialarının) "gurur duyduğu şeylerin üstesinden gele-
cek" tek, gerçek ve "en büyü k" ilahtır. Tanrı kom pleksleri ise iddia ettikleri
ve büyük bir kibirle "gurur duydukları şeylerin" gerçek olan karşısında
yok olup gideceğini bileceklerdir. O nlara hadlerini bildirm ek için ise Tanrı-
mn tepesinde olduğu hiyerarşik, organizm acı ve kolektivist bir örgütlenm e
içinde var olacak bir piram idal düzen inşası gerekecektir:

"Midyanlı Kâhin Yitro Musa'nın karısı ve oğullarıyla birlikte Tanrı Da-


ğı'na, Musa'nın konakladığı çöle geldi. Musa İsrailliler uğruna RAB'bin Fi-
ravunla Mısırlılar'a bütün yaptıklarını, yolda çektikleri sıkıntıları, RAB'bln
kendilerini nasıl kurtardığını kaymbabasına bir bir anlattı. Yitro RAB'bin
İsraillilere yaptığı iyiliklere, onlan Mısırlılar'ın elinden kurtardığına se-
vindi. 'Bizi M ısırlıların ve Firavun'un elinden kurtaran RAB'be övgüler
olsun' dedi, 'Flalkı Mısır'ın boyunduruğundan ‫ ه‬kurtardı. Artık biliyorum
ki, RAB bütün ‫؛؛‬ablardan büyüktür. Çünkü onların gurur duyduğu şeyle-
rin üstesinden geldi'. Kayınbabası Musa'nın halk için yaptıklarını görün-
ce, 'Nedir bu, halka yaptığın?' dedi, 'Neden sen tek başma yargıç olarak
oturuyorsun da herkes sabahtan akşama kadar çevrende bekliyor?'. Musa,
'Çünkü halk Tanrı'nm istemini bilmek için bana geliyor' diye yanıtladı,
'N e zaman bir sorunları olsa, bana gelirler. Ben de taraflar arasında karar
veririm; Tanrı'nm kurallarını, yasalarını onlara bildiririm'. Kayınbabası,
'Yaptığm iş iyi değil' dedi, Bu işi tek başma kaldıramazsın. Sana ağır gelir.
Tanrı'nm önünde halkı sen temsil etmeli, sorunlarım Tanrı'ya sen iletmeli-
sin. Kuralları, yasaları halka öğret, izlemeleri gereken yolu, yapacakları işi
göster. Bunun yanı sıra halkm arasından Tanrı'dan korkan, yetenekli, hak-
sız kazançtan nefret eden dürüst adamlar seç; onlan biner, yüzer, ellişer,
onar kişilik toplulukların başına önder ata. H alkı sürykli onlar yargıçlık
etsin. Büyük d a v a la r ı sana getirsinler, küçük davaları kendileri çözsünler.

79
Halis ÇETİN

Böylece işini paylaşmış olurlar. Yükün hafifler. Eğer böyle yaparsan, Tann
da üuy‫؛؛‬rursa, dayanabilirsin. Herkes esenlik ‫ ا « ؤ؛‬، erine döner'. Musa
kaymbabasımn sözünü dinledi. Böylediği her şeyi yerine getirdi. İsrailliler
arasından yetenekli adamlar seçti. Onları biner, yüzer, ellişer, onar kişi-
lik toplulukların başma önder atadı. Halka sürekli yargıçlık eden bu kişi-
ler zor davaları Musa'ya getirdiler, küçük davalan ise Hmdlleri çözdüler.
(Tevrat, Mısırdan Çıkış; 18: 8-26).

Bu düzen; baş yargıç, başkom utan ve tek kralın Tann RAB olduğu ve
M u sa 'n ın da "Tanrı'm n önünde halkm tem silcisi" olarak Tannnın "kural-
larını, yasalarını, izlem eleri gereken yollanm , yapacakları işleri" halkına
"gösterd iği" ve "öğrettiği", halkının da liderleri/başkanlan aracılığıyla uy-
guladığı bir sistem yani devlettir. Musa, bu yeni devlet m odelini "İsrailli-
ler arasm dan yetenekli adam lar seçerek, on lan biner, yüzer, ellişer, onar
kişilik toplulukların başm a önderler olarak atayarak on lan n halka sürekli
yargıçlık etm esini sağlayarak ve zor davaları da kendisi Çizerek" inşa etti.
Böylece M usa, halkın tüm "işlerini paylaştırm ış, kendi yükünü hafifletmiş.
Tanrının buyruklarını başarıyla uygulam ış ve h e r k e n de esenlik içinde"
yaşam asını sağlam ıştır. Tanrı RAB de onları yeniden kutsayarak "vaat
edilm iş topraklar", "yeryüzünün m ülkü", "kâhinler krallığı", "kutsal bir
u lu s" ve nihayet "bütün uluslar içinde Tanrının öz h alkı" olduklarını ilan
etm iştir: "RA B dağdan (Sina ©ağı) kendisine (Musa'ya) seslendi: 'Yakup
soyuna, İsrail halkına şöyle diyeceksin: M ısırlılara ne yaphğım ı, sizi na-
sil kartal kanatları üzerinde taşıyarak yanıma g etird iğ in i gördünüz. Şim-
di sözüm ü dikkatle dinler, antlaşm am a uyarsantz, bütün uluslar içinde öz
halkım olursunuz. Çünkü yeryüzünün tüm ü benim dir. Siz benim içte bir
kâhinler krallığı, kutsal bir ulus olacaksınız" (Tevrat, M ısırdan Çıkış; 19:
3-6). Yalnız Tanrı R A B'bin tüm bu vaatleri için tek bir şartı vardır: "antlaş-
m am a uyarsanız".

2. Kutsal Antlaşma; Tanrı ve 'ö z Halkı' Arasmda ilahi Sözleşme:


"On Buyruk/Emir".
Tevrat'ın en önem li unsurlarından biri de sadakat ilkesinin test edilm esi
zorunluluğunun doğurduğu "a h it" kavram ıdır. "M u sa Tanrrinm huzuruna
çıktı. RAB dağdan kendisine seslendi: 'Yakup soyuna, İsrail halkına şöy-
le diyeceksin: M ısırhlar'a ne yaptığım ı, sizi nasıl kartal kanatları üzerin-
de taşıyarak yanıma getirdiğim i gördünüz. Şimdi sözüm ü dikkatle dinler,
antlaşm am a uyarsanız, bütün uluslar içinde öz halkım olursunuz. Çünkü
yeryüzünün tümü benim dir. Siz benim için bir kâhinler krallığı, kutsal bir
ulus olacaksınız, israilliler'e böyle söyleyeceksin'. M usa gidip halkın ileri
KUTSALIN GÖLGESİNDE

gelenlerini çağırdı ve RA B'bin kendisine buyurduğu her şeyi onlara anlattı.


Bütün halk bir ağızdan, 'R A B'bin söylediği her şeyi yapacağız' diye yanıt
verdiler" (Tevrat, M ısırdan Çıkış, 19: 3-8). Tann ile halkı arasında yapılan
bu antlaşm a. Tanrı tarafından seçilm enin haklılığının ortaya konm ası ve
seçilen kutsal ulusun diğer uluslara tahakküm ü açısından somut bir meş-
ruiyet belgesidir. Birçok kez ihanetler neticesinde yenilenm esine rağm en
özünde tek bir ahit vardır ve bu çerçevede ahdin üzerine bina edildiği mis-
yon Tanrı R A B 'in kutsal m isyonunu yeryüzü egem enliğinde tesis etmektir.
Bunu tesis edecek ve şahsında ahdi garanti altına alacak kişi de M usa'dır
(Tevrat, M ısırdan Çıkış, 20:1-17). M usa, Tanrmm kutsal m isyonunun kutsal
varisi olan kutsal çocukları İsrail oğullarım ortak bir idea etrafında toplayan
ve onları bir ulus haline getiren kurucu akıl ve kurucu egem en kişiliktir. Bu
nedenle Tanrı RAB, kendi öz halkı ilan ettiği İsraillilere yeni ahit düzeninin
yasalarım ve uygulam a yöntem lerini de bir bir söyleyerek ideanm yanı-
na gerçekliği de ekledi. Tanrı RAB, tüm Tanrı kom plekslerine insanların
kaderlerine m uktedir olm a yönünde kaynaklık edecek ve onların "gurur
duyduğu şeylere" bir yenisini daha ekledi: Yasa Yapıcı.

"Tann şöyle konuşlu: 'Seni MısıRdan, köle olduğun ülkeden çıkaran


Tanrın Yahve benim. Benden başka tanrm olmayacak. Kendine yukarıda
gökyüzünde, aşağıda yeryüzünde ya da yer altındaki sularda yaşayan her-
hangi bir canlıya benzer put yapmayacaksın Putların önünde eğilmeye-
cek, onlara tapmayacaksın. Çünkü ben. Tanrın RAB, kıskanç bir Tanrı'yım.
Benden nefret edenin babasının işlediği günahın hesabını çocuklarından,
üçüncü, dördüncü kuşaklardan sorarım. Ama beni seven, buyruklarıma
uyan binlerce kuşağa sevgi gösteririm. Tanrm Yahve'nin adım boş yere
ağzuıa almayacaksm. Çünkü Yahve, adım boş yere ağzına alanları cezasız
bırakmayacaktır. Şabat Günü'nü kutsal sayarak anımsa. Altı gün çalışacak,
bütün işlerim yapacaksın. Ama yedinci gün bana, Tamın RAB'be Şabat
Günü olarak adanmıştır .‫ ه‬gün sen, oğlun, kızın, erkek ve kadm kölen,
hayvanlarm, aranızdaki yabancı hiçbir iş yapmayacaksımz. Çünkü ben,
RAB yeri göğü, denizi ve bütrin canlıları altı günde yarattım, yedinci gün
dinlendim. Bu yüzden Şabat Günü'nü kutsadım ve kutsal kıldım. Annene,
babana saygı göstereceksin ki. Tanrın RAB'bin sana vereceği ülkede ömrün
uzun olsun. Adam öldürmeyeceksin. Zina etmeyeceksin. Çalmayacaksın.
Komşuna karşı yalan yere tanıklık etmeyeceksin. Komşunun evine, karısı-
na, erkek ve kadm kölesine, öküzüne, eşeğine, hiçbir şeyine göz dikmeye-
çeksin" (Tevrat, Mısırdan Çıkış; 20:1-17).

Tanrı bu asli antlaşm a (On Em ir) yani anayasa ite birlikte dini (itikat,
ibadet ve m uam alat), ahlaki, toplum sal, siyasal ve ekonom ik konularda da

81
Halis ÇETİN

halkının neyi, niçin ve nasıl yapm aları gerektiğini en ince ayrıntısına ka-
dar açıklayan yasalar koydu: "Sunaklara ilişkin Yasalar", "K ölelere Nasıl
D avranm alı", "Şiddete Karşı Yasalar", "M al Sahiplerinin Sorum luluğu",
"M ala İlişkin Yasalar", "Sosyal Sorum luluklar", "Adalet ve Doğruluk Ya-
saları", " ü ç Bayram ", "Buluşm a Çadırı için A rm ağanlar", "Antlaşma San-
d ığı", "Ü zerinde Ekmek Sunulan M asa", "Şam d an ", "Tanrı'nm K onutu",
"Yakm alık Sunu Su nağı", "K onutun Avlusu", "R A B 'b in H uzurunda Yanan
Işık", "K âhin G iysileri", "E fo d ", "G öğüslük", " ö b ü r Kâhin G iysileri", "K â-
hinliğe A tanm a", "G ü nlük Sunular", "Buhur Sunağı", "Bağışlanm a Bede-
h ", "Y ıkanm a K azam ", "M esh Yağı", "B u h u r", "Şabat: Dinlenm e G ünü"
(Tevrat, M ısırdan Ç ıkış; 21-31 Bl).

Tanrı, halkının RA B'bi yani m ürebbisi olarak halkının "terbiyesi için" en


küçük ayrıntıyı bile atlam adan sunaklardan kölelere, ustalardan kâhinlere,
kâhinlerin giysisindeki kuşaklarından atanm alarına, ceza hukukundan me-
deni hukuka, m al ve m al paylaşım ından ticaret yasalarına, sosyal sorum lu-
luklardan adalet ve doğruluk gibi ahlaki yasalara, bayram kutlam alarında
yenecek yem eklerden çadırların hangi takılarla i l e n e c e ğ i n e , antlaşm a ça-
dırım n hangi ağaçtan yapılacağından ekm ek sunulan m asanm boyutlarına,
şam danın nitel ve nicel özelliklerinden Tanrının konutunun inşaat şekline
ve avlusunun boyutlarına, bağışlanm a bedellerinden yıkanm a kazanları-
na, m esh yağından şabat günü nasıl dinlenileceğine kadar insanların her
an ve alanının düzenlem esi gerçekleştirdi. Bu haliyle Tevrat diğer kutsal
kitaplara nazaran inanılm az derecede kazuistik bir hayat inşası ve totaliter
bir alan hâkim iyeti kitabıdır. Bir nevi günlük ajanda, kişisel gelişim koçu
veya yaşam kılavuzudur. Böyle bir irade ile Tann aslında öz halkının kendi
iradesi dışında her hangi b ir iradi boşluğuna m üsaade etm edi. Onların cüzi
iradesini kendi külli iradesine, onların özel iradesini ulusun genel iradesi-
ne, onlarm şahsi hürriyetlerini um um i hürriyete, onların şahsi çıkarlarını
da kam unun çıkanna bağım lı kıldı. Tann tam da kolektif bir ulus bilinci ve
iradesi yaratm ak için her şeyi m uayyen bir içtim ai gayeye göre ahlaki bir
kod içerisinde ve organizm acı bir yapı içerisinde inşa etti. Tanrı, öz halkını
topyekün ve bütün kaynaklarıyla tek bir kutsal gaye u ğranda bütünleştirip
ferdi gayeleri ve yaşam alanlarını yok etti. Aslm da bir ulus adı altında dini
bir cem aat yarattı. Bu cem aati de kendi uğrunda seferber edileceği "içtim ai
gaye", "m üşterek gaye", "m üşterek m enfaat", "um um i refah" veya "um u-
mi m enfaat" hedefleri etrafında kenetlendirdi. Tepesinde kendisinin "yasa
koyucu" RAB olarak bulunduğu bir "teşkilat hiyerarşisi" ve "gayeler hiye-
r ^ isi"/ "k ıy m e tle r silsilesi" yarattı. Eksiksiz ve boşluk kabul etm ez bir total
düzenlem e ile "noksansız bir ahlak kod u " sayesinde halkının tüm fertle­

82
KUTSALIN GÖLGESİNDE

rinin bütün beşeri hayat alanını kapsayıp cem aatinin saflarını sıkılaştırdı.
Sürekli yaptığı tehditler ile de cem aatin üzerinde "m anevi cebir" ve "tecrit
tehdidi" sayesinde m urakabe kudretini yoğunlaştırdı. Tanrının "insanları
yarattığına pişm an olm asından", sürekli iyi niyet gösterilerinden, kendi-
sinin sınanm asından, şikâyetlerden, tehditlerden kısacası öz halkı ile ya-
şanan yol hikâyesinden çıkarttığı ders de buydu; "K orku t ve Yönet": Eğer
bana itaat etm ezseniz, "babasının işlediği günahın hesabını çocuklarından,
üçüncü, dördüncü H ışaklardan sorarım ".

Tanrı var olan düzeni devam ettirm ek için tüm Tann kom plekslerinin de
kullanacağı gibi sıkı sıkıya kurguladığı sistem ini "um ut ve korku" arasm da
inşa etti. Bir cüm lede halkm a m üjdeler verirken diğer cüm lede tehditler
savurm akta idi. Bir elinde havuç, diğer elinde sopa hıhıyordu. Yukarıda-
ki ayette de geçtiği gibi Tanrı "kısk an ç" olduğu için ilahi yasalar düzeni-
ni "sevgi ve nefret/öfke" dilem m ası üzerine kurdu. Sevgisinden çekinen
nefretine/öfkesine, nefretinden/öfcesinden korkan sevgisine sığınm ası için
"iyi-körti" diyalektik yasasını yarattı. Fakat hala öz halkına güveni tam ol-
madiği ve M usa'yı yeterli görm ediği için "o n lan korum ası, hazırladığı yere
götürm esi için önlerinde bir m elek görevlendirdi". Tanrı işini şansa bırak-
mayacak kadar tedbirliydi:

"Yolda sizi koruması, hazırladığım yere götürmesi için önünüzden bir


melek gönderiyorum. Ona dikkat edin, sözünü dinleyin, başkaldırmayım
Çünkü beni temsil ettiği içte başkaldırınızı bağışlamaz. Ama omm sözünü
dikkatle dinler, bütün söylediklerimi yerine getirirseniz, düşmanlarınıza
düşman, hasımlarmıza hasım olacağım. Dehşetimi önünüzden göndere-
cek, karşılaşacağınız bütün halkları şaşkına çevireceğim. Düşmanlarınız
önünüzden kaçacak. Oniarla ya da ilahlarıyla antlaşma yapmayacaksınız.
Onları ülkenizde harındırmayacaksmız. Yoksa bana karşı günah işlemeni-
ze neden olurlar, ilahlarına taparsanız, size tuzak olur" (Tevrat, Mısırdan
Çıkış; 23: 20-33).

Tanrı tüm bu antlaşm a şartlarını levhalar halinde yanında "kırk gün,


kırk gece" kalan M usa'ya verdi. Musa, Tanrının tüm şart ve yasalarını halkı-
na b ild ir d iğ in d e onlar kayıtsız şartsız kabul edip uyacaklarına söz verdiler
ve bunun nişanesi olarak kurbanlar kestiler. M usa da bu yasaların ebedi-
yete kadar sürm esi için "akasya ağacından yaptığı sandık" ile antlaşm a ve
yasama sürecini tam am lam ış oldu:

"M usa gidip RAB'bin bütün buyruklarını, ilkelerini ^alka anlattı. Fler-
kes bir ağızdan, 'RAB'bln her söylediğini yapacağız' diye karşılık verdi.
Musa RAB'bin bütün buyruklarını yazdı. Sabah erkenden kalHp dağın

83
Halis ÇETİN

eteğinde bir sunak kurdu, İsrail'in on ‫ ﻟﻪ‬oymağını simgeleyen on iki taş


(^ v rat. Mısırdan (Şıkış; 24:1-18).

"Akasya ağacmdan bir sandık yapsınlar... sana vereceğim taş levhaları


ise sandığın içine koy. Seninle omda. Levha Sandığı'mn üstündeki Keruv-
lar arasmda, kapağm üzerinde görüşeceğim ve İsrailliler için sana buyruk-
lar vereceğim" (Tevrat, Mısırdan Çıkış; 25:10, 22)

Artık İsrail topluluğu bir halktan Tanrının öz halkı olduğu için ulusa,
ulus olm aktan bütün uluslardan üstün olm aktan dolayı da Tanrmm yasala-
rm doğrultusunda, bir m eleğin öncülüğünde ve bir peygam berin önderli-
ğinde ilahi kutsal bir dini bir cem aat olmaya evrilm işh. Onların karşısında
durabilecek hiçbir güç kalm am ıştı. Tüm işlerini üstün ve kutsal bir ulus ola-
rak cem aat yapısı içinde yasama, yürütm e ve yargılam a güçleriyle düzen-
leyebilm e sistem ine kavuşm uşlardı. Artık Tanrının kom utasında "kuşaklar
boyunca savaşacakları" düşm anlan ile karşılaşm aya hazırdılar.

3. En Korkunç Günah/Altın Buzağı ile En Başa Dönüş; ihanet:


"Bilirsin ki halk kötülüğe eğilimlidir.
Tann RAB, kendi öz halin ilan ettiği İsraillilere yeni düzenin yasalarını ilan
etm ek için M usa'yı yanm a çağırm ıştı. "M usa bulutun içinden dağa çıktı.
Kırk gün kırk gece dağda kald ı" ve "T an n Sina D ağı'nda M usa'yla konuş-
m asını bitirince, üzerine eliyle antlaşm a koşullarım yazdığı iki taş levhayı
ona verdi". Fakat halk, M usa'nm uzun süre dağda kaldığını bahane ederek
altından bir buzağı yapıp ona tapındılar:

"RAB Musa'ya, 'Aşağı in' dedi, 'MısıFdan çıkardığın halkm baştan çıktı.
Buyurduğum yoldan hemen saptılar. Kendilerine dökme bir buzağı yapa-
rak önünde tapındılar, kurban kestiler. 'Ey İsrailliler, sizi MısıFdan çıkaran
ilahınız budur!' dediler'. RAB Musa'ya, 'Bu halkın ne İnatçı olduğunu bl-
liyonım' dedi, 'Şimdi bana engel olma, bırak öfkem alevlensin, onları yok
edeyim. Sonra seni büyük bir ulus yapacağım'. Musa Tanrısı RAB'be yal-
vardı: 'Ya RAB, niçin kendi halkına karşı öfken alevlensin? Onları Mısır'dan
büyük kudretinle, güçlü elinle çıkardın. Neden Mısırlılar, 'Tanrı kötü amaç-
la, dağlarda öldürmek, yeryüzünden silmek için onlan Mısır'dan çıkardı'
desinler? öfkelenme, vazgeç halkına yapacağın kötülükten. Kulların ib-
rahim'i, ishak'ı, İsrail'i anımsa. Onlara kendi üzerine ant içtin, 'Soyunuzu
gökteki yıldızlar kadar çoğaltacağım. Söz verdiğim bu ülkenin tümünü SO -

yunuza vereceğim. Sonsuza dek onlara miras olacak' dedin'. Böylece RAB
halkına yapacağını söylediği kötülükten vazgeçti. Musa ordugâha yakla-
şınca, buzağıyı ve oynayan insanları gördü; çok öfcelendi. Elindeki taş lev-

84
KUTSALIN GÖLGESİNDE

halan fırlafcp dağın eteğinde parçaladı. Yaptıkları buzağıyı alıp yaktı, toz
haline gelinceye dek ezdi, sonra suya serperek israilliler'e içirdi. Harun'a,
'Bu halk sana ne yaptı ki, onları bu korkunç günaha sürükledin?' dedi.
Harun, 'öfkelenm e, efendim!' diye karşılık verdi, 'Bilirsin, halk kötülüğe
eğilimlidir. Musa halimi başıboş hale geldiğini gördü. Çünkü Hanın on-
lan dizginlememiş, düşmanlarına alay konusu olmalarına neden olmuştu.
Musa ordugâhın girişinde durdu, 'RAB'den yana olanlar yanıma gelsin!'
dedi. Bütün Levililer çevresine toplandı. Musa şöyle dedi: 'İsrail'in Tanrı-
sı RAB diyor ki: 'Herkes kılıcını kuşansın, ©rdugâhta kapı kapı dolaşarak
kardeşini, komşusunu, yakınım öldürsün'. Levililer Musa'nın buyruğunu
yerine getirdiler .‫ ه‬gün halktan üç bine yakın adam öldürüldü. Musa, 'Bu-
gün kendinizi RAB'be adamış oldunuz' dedi, 'Herkes öz oğluna, öz karde-
şine düşman kesildiği için bugün RAB sizi kutsadı'. Ertesi gün halka, 'Kor-
kunç bir günah işlediniz' dedi, 'Şimdi RAB'bin huzuruna çıkacağım. Belki
günahınızı bağışlatabilirim'. Sonra RAB'be dönerek, 'Çok yazık, bu halk
korkunç bir günah işledi' dedi, 'Kendilerine altın put yaptılar. Lütfen gü-
nahlarım bağışla, yoksa yazdığın kitaptan adımı sil'. RAB, 'Kim bana karşı
‫^؛‬inah işlediyse onun adım sileceğim' diye karşılık verdi, 'Şimdi git, halkı
sana söylediğim yere götür. Meleğim sana öncülük edecek. Ama zamanı ge-
linçe günahlarından ötürü onlan cezalandıracağım'. RAB halkı cezalandır-
dı. Çünkü Harun'a buzağı yaptırmışlardı" (Tevrat, Mısırdan Çıkış; 32:1-35).

M usa'nın taşıdığı levhada yazılı on em irden ilki ve en önem lisi olan


"Tanrm Yahve benim . Benden başka tanrın olmayacak. Kendine yukarıda
gökyüzünde, aşağıda yeryüzünde ya da yer altındaki sularda yaşayan her-
hangi bir canlıya benzer put yapm ayacaksm. Putların önünde eğilm eye-
cek, onlara tapm ayacaksın" ilkesi hiçe sayılm ıştı. Tanrının halkı Tanrısın-
dan başka bir putu rab edinip ona kurbanlar kesip ibadet etm ekteydi. Bu
ihaneti, inatçılığı, kötülüğe eğilim i, baştan çıkm ayı, sapkınlığı, en korkunç
‫د؟‬ yönelm eyi ve nankörlüğü gören Tanrı M usa'ya "Aşağı in' dedi, 'M ı-
sır'dan çıkardığın halkm baştan çıktı. Buyurduğum yoldan hem en saptılar.
Kendilerine dökm e bir buzağı yaparak önünde tapındılar, kurban kestiler.
'By İsrailliler, sizi M ısır'dan çıkaran ilahınız budur!' dediler'. RAB M usa'ya,
'Bu halkm ne inatçı olduğunu biliyorum ' d edi". Tanrı bir kez daha kendi
halkı tarafından ihanete uğram ış, onca iyilik ve yardım karşısında vefa de-
ğil nankörlük görm üştü. Tanrı gibi olan halkı onu "in san gibi" yaparak "öf-
kelendirdi" ve M usa'ya "'Şim d i bana engel olm a, bırak öfkem alevlensin,
onları yok edeyim " diyerek de "öfkesini alevlendirdi". Fakat Tanrının yu-
m uşak karnım bilen M usa, onu hem kendilerine yaptığı iyiliklerle ve ver-
diği nim etlerle överek hem Tanrı hakkında söylenecek kötü sözlerle tehdit

85
Halis ÇETİN

ederek hem de daha önceki önderleri İbrahim 'e, ishak'a, İsrail'e vaat ederek
yemin ettiği söyleriyle etkileyerek İkna etti: "Ya RAB, niçin kendi halkına
karşı öfken alevlensin? Onları M ısır'dan büyük kudretinle, güçlü elinle Ç1-

kardın. N eden M ısırlılar, 'T an n kötü amaçla, dağlarda öldürm ek, yeryü-
zünden silm ek için onları M ısır'dan çıkardı' desinler? öfkelen m e, vazgeç
halkına yapacağın kötülükten. K ulların ihrahim 'l, ishak ' 1, İsrail'i ammsa.
O nlara kendi üzerine ant içtin, 'Soyunuzu gökteki yıldızlar kadar çoğalta-
cağım. Söz verdiğim bu ülkenin tüm ünü soyunuza vereceğim . Sonsuza dek
onlara m iras olacak' dedin".

M usa'nm sözleri karşısında Tanrı ikna olarak İsrail halkm a tekrar bir
antlaşm a yapm ak üzere m ühlet verdi. "Böylece RAB halkına yapacağını
söylediği kötülükten vazgeçti". Tanrı daha sonra halkı affetti ama halk ken-
di aralarındaki çatışm a sonucu büyük bir parçalanm a ve can kaybı yaşadı.
"H erkes kılıcım kuşandı, ordugâhta kapı kapı dolaşarak kardeşini, komşu-
sunu/yakınını öldürdü, (bu savaşta) üç bine yakın adam öldürüldü". Musa,
tıpkı İbrahim gibi "haklıyı, haksızı aynı kefeye koyarak haksızın yanmda
haklıyı da öldürm ek senden uzak olsun. Bütün dünyayı yargılayan adil ol-
m alı" ilkesi gereği haklıyı haksızdan ayırm ış ve haksız olan üç bine yakm
insanı öldürtm üştü. Aslında üldürülen ٠ insanlar işlenen suçun, yapılan
ihanetin, en büyük günahın kan bedeli ve toplum un günahlardan arınm ası-
mn/temizlenmesinin gereği olarak Tanrıya sunulan kurbanlardı. M usa'nın
ifade ettiği gibi "herkes öz oğluna, öz kardeşine düşm an kesildiği için RAB
onları kutsam ış" ve "kendilerini RA B'be adam ış oldukları" için de RAB
on lan atfetm işti. Fakat tüm bunlar RA B'bin öfkesini giderm em iş halkm ı
kendisinden m ahnım bırakm ak cezası ile cezalandırm ıştı: "RA B, 'K im bana
karşı günah işledlyse onun adını sileceğim ' diye karşılık verdi, 'Şim di git,
halkı sana söylediğim yere götür. M eleğim sana öncülük edecek. Am a za-
manı gelince günahlarından ötürü on lan cezalandıracağım '. RAB halkı ce-
zalandırdı. Çünkü H anm 'a buzağı yaptırm ışlardı". Daha sonra ise, "RA B
M usa'ya 'israilliler'e de ki: 'Biz inatçı insanlarsınız. Bir an aranızda kalsam,
sizi yok ederim . Şim di üzerinizdeki takıları çıkarın, size ne yapacağıma
karar vereyim ". "H alk bu kötü haberi duyunca yasa büründü. Kim se takı
takm adı". İsrail halkının sık sık sam im i bir şekilde af dilem esinin nedeni
Tannnm güvenini yeniden kazanm ak için yapılan akıl oyunlarıdm Onlarda
var olan adalet isteği ve sevgisi cezaya çarptırılm a korkusundan kaynak-
lanm aktadır. O nlann pişm anlık oyunu yanlış yapm aktan değil yanlıştan
dolayı uğrayacakları cezalardan korkm alarındandır. Bu yüzden sık sık gü-
nah ve korkularını örtm ek için on lan itiraf etm ektedirler. Tann RAB de her
defasında on lan affetm ektedir.

86
KUTSALIN GÖLGESİNDE

I. ‫؛‬KİN‫؛‬C‫؛‬EN ‫؛‬٧٤ DÜZEN: KUTSAL HALKIN KORKU İT E


UMUDA YOLCULUĞU
Günahlarından arınarak affedilen yeni halk, yeni önderler (levililer) ve yeni
Tanrısı (Yahve) ile birlikte yeni antlaşm anın gereği olarak "yol hikâyesine"
umut ve korku arasm da kaldıkları yerden devam ettiler: "Böylece bütün
yolım luklarında konutun üzerinde gündüzün RA B'bin bulutu, gece de ateş
israiloğullan'na yol gösterdi".

1. Yeni Kutsal Cemaat inşası; Rab'den Yahve'ye, Yahve'den


Leviathan'a: "Gök demir, yer bakır olacak".
Musa, artık Tanrı ile günahlarından arım m ş yeni halkm arasında ikinci bir
antlaşm a yapm anm zam anı geldiğine inanarak Tanrı'nın yam na gitti. Tanrı
ise yeni bir sözleşm e için yeni şartlar tayin ediyordu:

"Musa öncekiler gibi iki taş levha kesti. RAB'bin buyurduğu gibi sa-
bah erkenden kalktı, taş levhaları yanına alarak Sina Dağı'na çıktı. RAB
bulutun içinde oraya inip onunla birlikte durdu ve adını Yahve olarak
açıkladı. Musa'mn önünden geçerek, 'Ben Yahve'yim' dedi, 'Yahve, acıyan,
lütfeden, tez öfkelenmeyen, sevgisi engin ve sadık Tanrı. Binlercesine sevgi
gösterir, suçlarını, başkaldırılarım, günahlarını bağışlarım. Hiçbir suçu ce-
zasız bırakmam. Babalarm işlediği günahın hesabım oğullarından, torun-
larından, üçüncü, dördüncü kuşaklardan sorarım'. RAB, 'Senin halkınla
bir antlaşma yapıyorum' dedi, 'Onlarm önünde dünyada ve öteki ulusla-
rarasmda görülmemiş harikalar yapacağım. Arasında yaşadığın halk ne-
ler yapabileceğimi görecek. Senin için korkunç şeyler yapacağım. Bugün
sana verdiğim buyruğu tut. Amorlular'ı, Kenanlılar'ı, Hititler'i, Rerizhler'i,
HivlileRi, Yevuslular'ı senin önünden kovacağım. Gideceğin ülkedeki in-
sanlarla antlaşma yapmaktan kaçın. Çünkü bu senin için bir tuzak olur.
Onlarm sunaklarım yıkacak, dikili taşlarını parçalayacak, Tanrıça Aşera'yı
simgeleyen sütunlarını keseceksiniz. Başka ilahlara tapmayacaksınız. Çün-
kü ben kıskanç bir RAB, kıskanç bir Tanrı'yım. ü lke halkıyla herhangi bir
antlaşma yapmayın. Yoksa onlar başka ilahlara gönül verir, kurban keser-
ken sizi de çağırırlar; siz de gider yersiniz. Dökme putlar yapmayacaksınız.
Bütün ilk doğanlar benimdir; ister sığır, ister davar olsun, ilk doğan erkek
' tümü bana aittir. Altı gün çalışacak, yedinci gün dinlene-
çeksiniz. Ekim, biçim vakti bile olsa dinleneceksiniz. Bütün erkekleriniz
yılda üç kez İsrail'in Tanrısı ben Rab Yahve'nin huzuruna çıkacaklar, ö te -
ki ulusları önünüzden kovacak, sınırlarınızı genişleteceğim. Yılda üç kez
Tanrınız RAB'bin önüne çıktığınız zaman, kimse ülkenize göz dikemeye-
cek. Evinizde maya bulunduğu sürece bana kurban kesmeyeceksiniz. Fısıh

87
Halis ÇETİN

kurbanı sabaha bırakılmayacak. RAB Musa'ya, 'Bunları yaz' dedi, 'Çünkü


seninle ve İsraillilerle bu sözlere dayanarak antlaşma yapüm'. Musa elin-
de iki antlaşma levhasıyla Sina Dağı'ndan indi. Suma herkes ona yaklaştı.
Musa RAB'bin Sina Dağı'nda kendisine bildirdiği bütün buyrukları onlara
verdi" (Tevrat, Mısırdan Çıkış; 34:1-35).

Yeni antlaşm a; yeni Tann, yeni halk, yeni kurallar ve yeni bir düzen ge-
tiriyordu. Tanrının halkı Tanrısını kendine göre yeniden dönüştürüyordu.
Tanrı bu yeni düzende artık RAB değil Yahve idi. A rhk o eskisi gibi eezalan-
dıran, kahreden, tez öfkelenen, nefret eden, ihanet eden, halkının suçlarım,
günahlarım bağışlam ayıp lanetleyen değil "Yahve"dir. Yah-
b a ş k a ld ır ıla r ın ı,

ve ise eski Tam ınm tam tersi olarak; "acıyan, lütfeden, tez öfkelenmeyen,
sevgisi engin ve sadık olan, insanlara sevgi gösteren, suçlarım, başkaldırıla-
rım, günahlarını bağışlayan Tanrı"dır. Tanrı yeni antlaşma ile halkının düş-
manlığım ve işlerini kendisine yöneltm esinden bıkm ış olm aktan dolayı hal-
kının ،،‫ ط‬m ücadelesini artık "öteki" düşm anlar üzerine çevirmesini ister.
Daha önce bir cem aat arayışında olan Tanrı artık bir ordu istem ektedir ve or-
duşu aracılığıyla hem kendisinin hem de halkım n düşmanlarıyla savaşa çık-
m ak istem ektedir. Bu yüzden yeni antlaşma bir "ötekilerle savaş" ilamdır:
"'O nlarm önünde dünyada ve öteki uluslararasmda görülmemiş harikalar
yapacağım. Am orlular'ı, Kenanhlar'ı, H ititler'i, Perizliler'i, H ivliler'i, Yevus-
lular'ı senin önünden kovacağım. Gideceğin ülkedeki insanlarla antlaşma
yapm aktan kaçın. Çünkü bu senin için bir tuzak olur. O nlarm sunaklarım
yıkacak, dikili taşlarım parçalayacak. Tanrıça Aşera'yı simgeleyen sütunla-
rım keseceksiniz. Başka ilahlara tapmayacaksınız. Çünkü ben kıskanç bir
RAB, kıskanç bir Tanrı'yım. ü lk e halkıyla herhangi bir antlaşm a yapmayın.
Yoksa onlar başka ilahlara gönül verir, kurban keserken sizi de çağırırlar;
siz de gider yersiniz". Tanrı ordusunun üstünde, m elekler önünde ve Musa
başlarm da olarak "seferberlik em ri" vermiştir. "RA B Musa'ya, 'Bunları yaz,
çünkü seninle ve İsraillilerde bu sözlere dayanarak antlaşm a yaptım " diye-
rek yeni antlaşm anın m etnini M usa'ya bildirdi. "M usa (da) elinde iki antlaş-
m a levhasıyla Sina Dağı'ndan indi. Sonra herkes ona yaklaştı. RA B'bin Sina
D ağı'nda kendisine bildirdiği bütün buyrukları onlara verdi":

"Buyruklarıma uyacak, onları yerine getireceksiniz. RAB benim. Kutsal


adıma leke sürmeyeceksiniz. İsrail halkı arasında kutsal tanınacağım. Sizi
kutsal kılan RAB benim. Tanrınız olmak içte sizi Mısır'dan çıkardım. RAB
benim" (Tevrat, Levililer; 22: 31-33).

"Put yapmayacaksınız. Oyma put ya da taş sütun dikmeyeceksiniz. Tap-


mak için ülkenize putları simgeleyen oyma taşlar koymayacaksınız. Çünkü
KUTSALIN GÖLGESİNDE

Tanrınız RAB benim. Kurallarıma göre yaşar, buyruklarımı dikkatle yerine


getirirseniz, yağmurları zamanında yağdıracağım. Toprak ürün, ağaçlar
meyve verecek. Bol bol yiyecek, ülkenizde güvenlik içinde yaşayacaksınız.
Ülkenize barış sağlayacağım. Korku içinde yatmayacaksınız. Tehlikeli hay-
vanları ülkenizden kovacağım. Savaş yüzü görmeyeceksiniz. Düşmanlan-
mzı kovalayacaksınız. Kılıç darbeleriyle önünüzde yere serilecekler. Beşi-
niz yüz kişinin, yüzünüz on bin kişinin hakkından gelecek. Düşmanlarınız
kılıç darbeleriyle önünüzde yere serilecek. Size iyilikte bakacağım. Sizi ve-
rimli kılıp çoğaltacağım. Sizinle yaptığım antlaşmaya hep bağlı kalacağım.
Aramzda yaşayacak, Tanrınız olacağım. Siz de benim halkım olacaksınız.
Ben sizi Mısır'da köle olmaktan kurtaran Tanrınız RAB'bim. Boyunduru-
^ınuzu kırdım. Sizi başı dik yaşattım" (Tevrat, Levililer; 26: 1-46).

Tanrı yeni halkının hangi yasalara nasıl uyacağını tek tek en ince ayrın-
tısına kadar bildirdi. Tanrı yeni halkm a tekrar "iade-i itibar" vermiş, geç-
inişte yani M ısır'da yaşanan ve ahlak haline gelen kölelik tortularını "ta-
bula rasa" yapm ış ve onlara götürm eye vaat ettiği Kenan ülkesinde dini
ve ahlaki bozulm alara karşı uyarılarda bulunm uştur. Tanrmm yaptığı en
büyük uyarı kendi Tanrıhğ‫؛‬karşısında ortaya çıkabilecek kişisel, kurum sal,
ulusal, evrensel ve dini tüm Tanrı kom plekslerine karşı halkının dikkat-
li olması idi. Bu yüzden halkına em rettiği kurallarının ortak özelliği daha
önce yaptıkları gibi kendilerini seçilm iş kutsal bir ulus olduklarına inanıp
Tanrı kom pleksine kapılm am aları ve bu kom plekse sahip toplum larm ya-
salarına uym am aları idi. Am a bu yasalarına uym adıklarında ise Tanrı RAB
onları cezalandıracağına dair de evrensel yasasına devreye soktu .‫ ه‬çok iyi
biliyordu İri sadece um ut itaat için yetm ezdi, yanında m utlaka iki‫؛‬: kardeşi
korku da olm alıydı:

"Ama beni dinlemez, bütün bu buyruklar‫؛‬yerine getirmezseniz, cezalan-


dınlacaksımz. Kurallanm‫؛‬çiğner, ilkelerimden nefret eder, buyruklarıma
karşı çıkar, antlaşmam‫؛‬bozarsanız, sizi şöyle cezalandıracağım: üzerinize
dehşet salacağım. Verem ve s‫؛‬tma gözlerinizin ferini söndürecek, can‫؛‬n‫؛‬-
zı kemirecek. Boşa tohum ekeceksiniz, çünkü ürünlerinizi düşmanlarınız
yiyecek. Bize öfkeyle bakacağım. Düşmanlar‫؛‬n‫؛‬z sizi bozguna uğratacak.
Sizden nefret edenler sizi yönetecek. Kovalayan yokken bite kaçacaks‫؛‬n‫؛‬z.
Bütiin bunlara karş‫؛‬n beni dinlemezseniz, günahlarmıza karş‫؛‬l‫؛‬k cezanızı
yedi kat art‫؛‬racağ‫؛‬m. inatçı gururunuzu k‫؛‬racağ‫؛‬m. Gök demir, yer bakır
olacak. Gücünüz tükenecek. Topraklarınız ürün, ağaçlar‫؛‬n‫؛‬z meyve verme-
yecek. ~ antlaşmamm öcünü almak içinbaş‫؛؟؛‬za savaş getirece-
ğim. Kentlerinize çekildiğinizde aran‫؛‬za öldürücü hastal‫؛‬k salacağım. Düş­

89
Halis ÇETİN

man eline düşeceksiniz. Ekmeğinizi kestiğim zaman, on kadın ekmeğinizi


bir fırmda pişirecek. Ekmeğiniz azar azar, tartıyla verilecek. Yiyecek ama
doymayacaksınız. Açlıktan çocuklarınızın etini yiyeceksiniz. Cesetlerinizi
devrilen putların üzerine serecek, sizden nefret edeceğim. Kentlerinizi V İ-

raneye çevirecek, tapmaklarınızı yıkacağım. Beni hoşnut etmek için sundu-


ğunuz kokuları duymayacağım, ülkenizi viran edeceğim, oraya yerleşen
düşmanlarınız bile şaşkına dönecek. Bizi öbür ulusların arasına dağıtacak,
kılıcımla peşinize düşeceğim, ülkeniz viran olacak, kentleriniz harabeye
dönecek. Düşman ülkelerinde sağ kalanlarınızın yüreğine öyle bir korku
düşüreceğim ki, rüzgârm sürüklediği yaprakların sesinden bile kaçacak-
lar. Savaştan kaçarcasına kaçacaklar. Peşlerinde kovalayan olmadığı halde
düşecekler. Kovalayan yokken savaştan kaçarcasma birbirlerinin üzerine
yıkılacaklar. Düşmanlarınızın karşısında ayakta duramayacaksınız, ö b ü r
ulusların arasmda yok olacaksınız. Düşman ülkeler sizi yutacak. Artakalan-
larınız gerek kendi, gerekse atalarının suçlarından ötürü düşman ülkelerde
e‫؛‬iyip gidecekler. Ama işledikleri suçları, atalarının suçlarım, bana karşı
geldiklerini, ihanet ettiklerini itiraf eder, inadı bırakıp ^çakgönüllü olur,
suçlarının bedelini öderlerse, ben de Yakup'la, ishak^a, ibrahim le yaptığım
antlaşmayı ve onlara söz verdiğim ülkeyi anımsayacağım. Tanrıları olmak
için öbür ulusların önünde Mısır'dan çıkardığım atalarıyla yaptığım antlaş-
mayı onlar için anımsayacağım. RAB benim. RAB'bin Sina Dağı'nda Musa
aracılığıyla kendisiyle İsrail halkı arasına koyduğu kurallar, ilkeler, yasalar
bunlardır" (Tevrat, Levililer; 26:1-46).

Tanrı "R A B 'b in Sina D ağı'nda İsrail halkı için M usa'ya bildirdiği buy-
ruklar şunlardır" (Tevrat, Levililer34 :27 ‫؛‬
): "Yakm alık Sunu", "Tahıl Sunu-
su ", "Esenlik Sunusu", "Bilinçsiz işlenen Günah Sunusu", "Su ç Sunusu",
"K âhinlerin Sunu Sunm a K uralları", "Esenlik Sunusu", "Yağ ve Kan Yen-
m em eli", "K âhinlerin Payı", "K âhinlerin Atanm ası", "E ti Yenen ve Yenme-
yen H ayvanlar", "D oğum Yapan Kadının Paklanm ası", "D eri H astalıkları
Yasası", "K üfle ilgili K urallar", "D eri H astalarının Paklanm ası", "K üften
Kurtulm a", "Bedensel A kıntının Yol A çtiğı K irlilik", "G ünahları Bağışlatm a
G ünü", "K an Yemek Yasaktır", "Yasak ilişk iler", "Adalet ve Kutsallık Yasa-
la n ", "G ünahın Bed eli", "K âhinlerle ilgili K urallar", "Sunuları Kim ler Yi-
yecek", "K abul Edilm eyecek K urbanlar", "Bayram lar", "Şabat G ünü", "F ı-
sıh ve M ayasız Ekmek Bayram ı", "ilk Ü rünler", "H asat Bayram ı", "Anma
G ünü", "Ç ardak Bayram ı", "R A B 'be Sunulan Ekm ek", "Tanrı'ya Eanet
Edenin Sonu", "Şabat Y ılı", "ö z g ü rlü k Y ılı", "Tanrı'ya Bağlılığın ö d ü lü ",
"Tanrı'dan Uzaklaşm anın C ezası", "D ilek Adaklarıyla ilgili K urallar". Daha
önce de belirttiğim iz gibi Tanrı sadece kendi ulusunu kutsam ak için değil

90
KUTSAUNGÖLGESİNDE

aym zam anda geçm iş kötülük ve en büyük günahlardan arındırm ak için de


bu yasalar ve kurallar İle organizm acı ve sıkı kolektivist bir cem aat inşa et-
mektedir. Bu yüzden "Yakm alık Su nu", "Tahıl Sunusu", "Esenlik Sunusu",
"Bilinçsiz işlenen Günah Sunusu", "Su ç Sunusu", "K âhinlerin Sunu Sunma
K uralları", "E senlik Sunusu" gibi ritüellerden başlayıp "Yağ ve Kan Yen-
m em eli", "K âhinlerin Payı", "K âhinlerin A tanm ası", "Eri Yenen ve Yenme-
yen H ayvanlar", "D oğum Yapan Kadının Paklanm ası", "D eri H astalıkları
Yasası", "K üfle ilgili K urallar", "D eri H astalarının Paklanm ası", "K üften
K urtulm a", "Bedensel A kıntının Yol A çtığı K irlilik", "G ünahları Bağışlat-
ma G ünü", "K an Yemek Yasaktır", "Yasak ilişk iler", "Adalet ve Kutsallık
Yasaları", "G ünahın Bed eli", "K âhinlerle ilgili K urallar", "Sunuları Kim ler
Yiyecek", "K abul Edilm eyecek Kurbanlar" konusuna kadar toplum un her
ara ve alanını düzenlem ek, kontrol etm ek ve yönetm ek ' Tanrı
RAB, cem aatine kendisinden kaçacak bir alan bırakm am aktadır. Çünkü o
"çok kıskançtır" ve halkının kendisini bırakıp başka Tanrılara ibadet ve ita-
at etm esini istem em ektedir.

"RAB Musa'ya şöyle dedi: 'İsrail halkına de ki: Tanrınız RAB benim.
Mısır'da bir süre yaşadınız; onlarm törelerine göre yaşamayacaksınız. Siz-
leri Kenan ülkesine götürüyorum. Onlar gibi de yaşamayacaksınız. Onlarm
kurallarına uymayacaksınız. Benim kurallarımı yerine getirecek, ilkelerime
göre yaşayacaksınız. Tanrınız RAB benim. Kurallarıma, ilkelerime sarılın.
Çünkü onlan yerine getiren onlar sayesinde yaşayacaktır. RAB benim (Tev-
rat, Levililer; 18:1-5).

"Bu davranışların hiçbiriyle kendinizi kirletmeyin. Çünkü önürtizden


kovacağım uluslar böyle kirlendiler. Onlarm yüzünden ülke bile kirlen-
di. Günahından ötürü ülkeyi cezalandırdım, ü lke, üzerinde yaşayan halkı
kusuyor, ister yerli olsun, ister aranızda yaşayan yabancılar olsun kuralla-
rıma ve ilkelerime göre yaşayacaksınız. Bu iğrençliklerin hiçbirini yapma-
yacaksınız. Sizden önce bu ülkede yaşayan insanlar bütün bu iğrençlikleri
yaparak ülkeyi kirlettiler. Eğer siz de ülkeyi kirletirseniz, ülke sizden önce-
ki uluslara yaphğı gibi sizi de kusar. Kim bu iğrençliklerden birini yaparsa
Tann Halkı'nın arasından atılacaktır Buyruklarımı yerine getirin, sizden
önceki insanlann iğrenç törelerine uyarak kendinizi kirletmeyin. Tanrınız
RAB benim" (Tevrat, Levililer; 18:24-30).

"Bütün kurallanma, ilkelerime uyacak, onlan yerine getireceksiniz.


Öyle ki, yaşamak üzere sizi götüreceğim ülke sizi dışan kusmasm. önünüz-
den kovacağım uluslarm törelerine göre yaşamayacaksınız. Çünkü onlar
bütiin bu kötülükleri yaptılar. Bu yüzden onlardan nefret ettim. Oysa size,

91
Halis ÇETİN

'Onların topraklarını miras alacaksınız, o bal ve süt ülkesini size mülk ola-
rak vereceğim' dedim. Sizi übür uluslardan ayrı tutan Tanrınız RAB benim"
(Tevrat, Levililer; 20: 22-24).

Tanrı, ayrıca "B ayram lar", "Şabat G ünü", "Fısıh ve M ayasız Ekm ek Bay-
ram ı", "ilk ü rü n le r", "H asat B ayram ı", "Anma G ünü", "Ç ardak Bayram ı",
"R A B 'be Sunulan Ekm ek", "Tanrı'ya Lanet Edenin Sonu", "Şabat Y ılı",
"Ö zgürlük Y ılı", "Tanrı'ya Bağlılığın ö d ü lü ", "Tann'dan Uzaklaşm anın
C ezası", "D ilek Adaklarıyla ilgili K urallar" gibi düzenlem eler ite cem aatini
sadece korku ite değil aynı zam anda sevgi, saygı, um ut ve güven ile de ken-
dişine bağlı ve bağım lı kılm aktadır. M erham etinden şım aran halkım korku
ile tehdit ederken, korkusundan çekinen halkınm m erham etine sığınm asını
sağlam aktadır. H alkının sığınacağı güvenlik alanı da, kaçacağı korku sa-
hası da kendisi olm aktadır. Yeni düzen um ut ve korku arasında kutsal bir
"seferberlik" ve "teyakku z" düzeni idi. Tanrı bir elinde asa öbür elinde kılıç
ile yönettiği yeni cem aatinin "L eviath an"ı idi.

2. Seferberlik Görev Emri; Nüfus Sayımı ve Askeri


Örgütlenme: "İsrail topluluğunun bütün boylarıyla ailelerinin
sayımını yapın. Savaşabilecek durumda yirmi ve daha yukarı
yaştaki bütün erkekleri sayıp bölüklere ayırın".
Tanrı ve Tannnm kutsal halkı yaşanan tüm karşılıklı Tanrı kom pleksi SO-
tunlarından ders çıkartm ış olarak yeni bir antlaşm a ite yola koyuldular.
A rtık bir cem aat ve bir ulustan daha büyük bir gücü tem sil ediyorlardı.
U yacakları yasal bir düzen, bu düzeni işleten hiyerarşik bir yapı, bu düzeni
koruyan bir lider ve ordusu ve önceki günah ve kom plekslerinden temiz-
tenmiş ari bir halk vardı. Bu )dizden Tanrının vaat ettiği topraklara ve yeni
m ücadelelere girişm ek için ilk yapılm ası gereken şey yapılarak "çölde sa-
yım " gerçekleştirildi:

"İsraillilerin Mısıridan çıkışının tkinci yılı, ikinci aym birinci günü RAB
Sina Çölü'nde, Buluşma Çadırı'nda Musa'ya şöyle seslendi: 'Sen ve Hanın
İsrail topluluğunun bütün boylarıyla ailelerinin sayımını yapın. Bütün er-
kekleri bir bir sayıp adlarım yazın, israllliler'den savaşabilecek durumda
yirmi ve daha yukarı yaştaki bütün erkekleri sayıp bölüklere ayırın. Size
yardım etmek için yanınızda her oymaktan birer adam bulunsun; bu kişiler
aile başı olm alı... Musa'yla Harun adlan bildirilen bu adamları getirttiler.
Her önder bağlı olduğu aileyi temsil ediyordu. İsrail'de savaşabilecek du-
nımda ‫ﺳﺮ‬ ve daha yukarı yaştakilerin tiimü bağlı olduklara aileye göre
sayıldılar. Sayılanların toplamı 603.55‫ م‬kişiydi. Ne var ki, Levi oymağından
olanlar öbürleriyle birlikte sayılmadı. Çünkü RAB Musa'ya şöyle demişti:

‫و‬2
KUTSALIN GÖLGESİNDE

'Ancak Levi oymağını sayma, öbür İsrailliler arasmda yaphğın sayıma on-
lan katma. Levililer'i Levba Sandığı'nm bulunduğu konuttan, eşyalardan
ve konuta ait her şeyden sorumlu kıl. Konutu ve bütün eşyalarını onlar taşı-
‫؛‬٥١; konuhm bakımını onlar yapsm, ‫؟‬evresinde ordugâh kursun. Konut ta-
şınırken onu Levililer toplayacak; konaklanacağı zaman da onlar kuracak.
Levililer dışmda konuta yaklaşan ölüm cezasına çarptırılacak. İsrailliler
çadırlarını bölükler halinde kuracaklar. Herkes kendi ' kendi
sancağının altında bulunacak. Ancak İsrail topluluğunun RAB'bin öfkesine
uğramaması için Levililer Levha Sandığı'nm bulunduğu konutun çevresin-
de konaklayacak ve konuta bekçilik edecekler'. İsrailliler bütün bunları tam
tamura RAB'bin Musa'ya buyurduğu gibi yaptılar" (Tevrat, Çölde Sayım;
1:1-54).

Sayım sonucu yeni bir biyerarşik düzen inşa edildi. U lus boylara ayrıla-
rak örgütlendirildi ama kutsal ulus içinde de kutsal boylar yaratıldı, ö z e l-
likle "L evililer" diğer boylardan ayrıcalıklı ve üstün bir konum a yüksel-
tildiler. Levililer, "İsrail topluluğunun RA B'bin öfkesine uğram am ası için
Levha Sandığı'nm bulunduğu konutun çevresinde konaklayacak ve konuta
bekçilik edeceklerdi". Bu durum uluslararasm daki üstünlükte İsrail halkı-
m en üston halk yaparken Levilileri de o halk içindeki en üstün boy kıl-
maktaydı. Yeni Tanrı kom pleksleri de bu boyların kendilerine atfedecekleri
üstünlük m ücadelesi üzerinden yaşanacaktı. Çünkü diğer boylar ve kabi-
leler kıskançlık ve kibir yüzünden kendi konum larının yükseltilm esi için
diğerlerinin konum larını alçaltm aya çalışacaklardı. Sonuçta "R A B 'bin Mu-
sa'ya verdiği buyruk uyarınca Levililer öbür israilliler'le birlikte sayılmadı.
Böylece fsrailliler RA B'bin M usa'ya buyurduğu gibi yaptılar. Sancakları
alhnda ordugâh kurdular. Göç ederken de herkes boyu ve ailesiyle birlikte
yola çıktı". Tek bir bayrak altında toplanan onlarca sancağın evrensel Tanrı
kom pleksinin kalbine yürüyüşü başladı.

Yeni hiyerarşik düzen içerisinde Tanrı tüm boylarm görevlerini, sa-


yım lannı, topluluğu tem iz hıtm ak için yapılacak sunuları, onlarm birbiri
arasm daki tüm ilişki biçim lerini ve onlarm yasa ve cezalarını, kâhinlerin
görevleri ve dualarım , Tanrıya sunulacak armağanlarım nitelik ve nicelik-
‫؛‬erini, toplum u yönetm ek için çalınacak güm üş borazanların özellikleri ve
çalınma şekillerini, Fısıh ve Şabat gibi ^ in lerd e nelerin yapılıp yapılmaya-
cağı ve ilgili cezalarını, şam danların cinsi ve yakılm a biçim lerine kadar he-
men hem en her türlü konuyu en ince ayrıntısına kadar bir bir sıralayıp yeni
düzenin am aç ve ilkelerini um ut vaatleri ve korku tehditleri arasm da ilan
etti: "L evililer'in G örevleri", "K ehatoğulları'nın G örevleri", "G erşonoğul-

93
Halis ÇETİN

ian 'n ın G örevleri", "M erarioğullari'nin G örevleri", "Levililer'in Sayım ı",


"Topluluğu Teftıiz Tutm ak", "K ıskançlık Y asası", "R A B 'b in A danm ışı",
"K âhinin Yapacağı K utsam a", "ö n d erle rin RA B'be Verdiği A rm ağanlar",
"Şam danla İlgili K urallar", "L ev ililer'in A danm ası", "Fısıh Kurbanı'yla il-
gili K urallar", "K onutun üstün d eki B ulut", "G üm üş Borazanlar" (Tevrat,
Çölde Sayım ; Bölüm: 3-10).

"İkinci yılın ikinci ayının yirminci gfttıü bulut Levha Sandığı'nın bulun-
duğu konutun üzerinden kalktı. İsrailliler de Sina Çölü'nden göç etmeye
başladılar. Bu, RAB'bin Musa aracılığıyla verdiği buyruk uyarmca ilk göç
edişleriydi... RAB'bin Dağı'ndan aynlıp üç günlük yol aldılar. Konakla-
yacakları yeri bulmaları için RAB'bin Antlaşma Sandığı üç gün boyunca
önleri sua gitti. Konakladıkları yerden ayrıldıklarında da RAB'bin bulu-
tu gündüzün onların üzerinde duruyordu. Sandık yola çıkınca Musa, 'Ya
RAB, kalk!. Düşmanların dağılsın, Senden nefret edenler önünden kaçsın!'
diyordu. Sandık konaklayınca da, 'Ya RAB, binlerce, on binlerce Israilli'ye
dön!' diyordu" (Tevrat, Çölde Sayım; 10:11-13, 33-36).

Tevrat, sürekli diğer ulusları kutsal İsrail ulusunun düşm anlan olarak
nitelem ektedir. Böylece Yahudi halkına etraflarım çeviren dış düşm anla-
rm çokluğu ve sürekli fırsat kolladığı in a n a aşılanarak sürekli seferberlik,
savaş ve teyakkuz dunım u sürdürülm ektedir. Tevrat, "etrafım ız b ir ateş
çem beri", "ço k hassas ve tehlikeli bir coğrafyada yaştyonız" söylem i ile ev-
rensel korku siyasetinin am acı olan "korku t ve yönet" ilkesini uygulam ak-
tadır. Bu yüzden Tevrat neredeyse bir korku kitabıdır. Ulusun kutsallığının
korunm ası. Tanrı RA B'be sürekli ihtiyaç duyulması ve ulusal birlik ve bera-
berliğinin sürdürülm esi için bir korku iklim i ve siyaseti sürekli yinelenir, iç
ve dış düşm an korkusu üzerine ku m lan kutsal ulus inşasında ulus sürekli
"m uharip" güç olarak teyakkuzda tutulm aktadır. U lusal birlik ve beraber-
lik de ancak bu düşm anlara karşı sürekli bir savaş halinde kalınarak tesis
edilebilir. K utsal ulusun varlığının tem el m eşruiyet yasası ulusal birliğin
korunm ası ancak ulusun sürekli savaş tehdidi altında tutulm asına bağlanır.
Savaş, ulusal birliği sağladığı ve m illeti devletine ve önderine bağlı ve ba-
ğım lı kıldığı için yüceltilir. Bu anlayış içerisinde beslenen b ir başka olgu da
m iliter söylem , m iliter siyasal ve toplum sal örgütlenm e ve m iliter korku si-
yasetidir. Bu siyaset ile Spartan bir örgütlenm e tarzı yani ordu-m illet-Tanrı
özdeşliği am açlanm aktadır. Bu özdeşlik içinde ordunun ve savaşın siyasal
ve toplum sal hayattaki başat rolünün m eşruluk kaynaklan olan dost-düş-
man, ateş çem beri, coğrafya ve güvenlik söylem i de yüceltilm ektedir. Hatta
bir Yahudi'nin diğer bir Yahudi'den başka dostunun olm ayacağı anlayışına

94
KUTSALIN GÖLGESİNDE

kadar derinleşm iş bu kültür içerisinde, içinden çıktıkları toplum dan dahi


gelse, her yabancı olguyu, potansiyel bir düşm an olarak görm ek düşüncesi
de güçlenm ektedir. Bu kültürün en önem li yansım ası, kapalı, otarşlk, ken-
dişiyle yetinen, üyeleri birbirine sım sıkı tutunm uş, ' yabancı
unsurlara karşı aşırı duyarlı bir ordu-m illet-Tann özdeşliği anlayışıdır. Bu
içine kapanm a, devam lı teyakkuz durumu, bem toplum içi, bem de top-
lum lar arası savaş ve çatışm ayı beslerken; ulusun düzen ve İstikrarı için
her an savaşm ak zorunda olan, kutsal ulus içte kendini feda etmeye hazır,
güçlü, kuvvetli, cesur, çevik ve savaşçı askerler gerektirir. Tevrat'ta geçtiği
gibi "h er Yahudi asker d oğar". Bu yüzden iyi insan, iyi Yahudi; iyi Yahudi
de iyi asker olm ak zorundadır. Tevrat'ta savaş, yiğitlik ve ’ gibi
olguların yüceltilm esi, savaşı ve kahram aniığı besleyen her türlü sim ge ve
sem bolün k u te 3 a ^ ırılm a sın ın kaynağı da işte bu algıdır. Çünkü "savaş
yoksa ulus da yoktur, ordu yoksa erkekler köle, kadınlar cariye, kutsal ulus
da yok olacaktır" anlayışı hâkim dir. Kutsal ulusun her ferdinin asker ol-
duğu inancı ile sürekli askeri eğitim alm ası ve savaşa her an hazır olm ası
istenir. İsrail halkının savaşçı ulus olm ak zorunluluğu gereği asker-vatan-
daşlar tıpkı Spartan bir söylem ve anlayışla "o n u r", "cesaret", "ölü m ", "ca-
nını feda etm ek", "ulusu için canım verm ek", "yiğitlik", "şeref" ve "öv gü "
gibi payelerle eğitilirler.

Tüm bu yeni düzeri ve örgütlenm e içinde büyük bir toplumsal, siyasi,


ekonom ik ve askeri güce dönüşen haik artık Tanrı RA B'bin vaat ettiği top-
raklar için onun önderliğinde yola çıkabilirdi. Bu yeni durum "M ısır'dan
Ç ıkış" gibi bir kaçış sendrom unun değil kutsal topraklara "varış" kom p-
lekslerinin sorunları ile inşa edilecekti. K arşılaşılacak tüm sorunJar da bu
farklılıktan kaynaklanacaktı. "K ötülüğe eğilim li" bir halkm "İy ilik" uğruna
çıkhğı bu yeni süreç bir "yol hikâyesi" oim aktan çok bir "savaş seferberliği"
olacaktı.

3. Firavun'u özleyen Halk ve 'özlem Mezarları': "RAB


öfkelendi, onlan büyük bir yıkımla cezalandırdı. Bu nedenle
oraya Kivrot-Hattaava (özlem mezarları) adı verildi".
Tevrat'ın asli anlatı konularının başında bozulm a, "gü n ah ", ceza, kefaret ve
günahlardan arınm a sorunları çok önem li bir yer kapsar. N eredeyse Tev-
rat, bu konular üzerine yoğunlaşm aktadır. Tanrı RAB, kutsal misyonunu
gerçekleştirm esi için kendine oğullar olarak seçtiği İsrail halkm ı ahitlerle
sınam akta ve bu ahitlere uymadıkların،!a otoriter, sert ve kıskanç bir Baba
olarak cezalandırm akta, daha sonra araya giren kutsal kişilik M usa'nın şe-
faatleri İle de oğullarının affederek ahitlerin! yenilem ektedir. Bu nedenle

95
Halis ÇETİN

ahde ihanet en büyük günah olarak kabul edilm ektedir. Hatta nerdeyse
Tevrat'ta günah .tasavvuru Tanrı tasavvurunun zıttı olarak kabul edilm ek-
tedir. Günah, Tanrı kom pleksi bağlam ında insan tabiatının bozulm ası, in-
sanın Tann'yla olan ahdini bozm ası ve yeryüzü egem enlik düzeninin ifade-
si olan kutsal yasaya karşı gelinm esi olarak telakki edilm ektedir. Sadakat
testinin asli kaynağı olarak ahdin asli önem inden dolayı ihanete neden olan
insan doğasındaki bu bozulm a, hem bireysel hem kolektif/toplumsal hem
de evrensel düzeni tehdit ettiğinden dolayı cezası da en şiddetli şekilde
olacaktır. Bu ceza ihanetin büyüklüğü oranında, kozm ik bir felaket olabile-
ceği gibi askeri bir yıkım, salgın bir hastalık, açlık, iç savaş, toplu ölümler,
kişisel cezalar şeklinde de olabilir. Bu nedenle Yahudi halkı için günahtan
korunm a veya işlendiği takdirde bundan nedam et duyarak tövbe etm e, ke-
faret ödem e çok önem li bir yere sahiptir. Bu tövbe ritüelinde de kefaret ola-
rak kurban sunulm ası önem li bir gelenektir. Böylelikle "kutsal bir ulusun
felake{i yerine kişisel bir parçanın feda edilm esi" (İsa örneğinde görülece-
ği gibi) asli bir ilke olarak kabul edilm iştir. Kutsal bir am aç için her türlü
aracın feda/kurban edilm esi gerekir. Çünkü asıl olan kutsal ulusun varlığı
ve üstünlüğüdür. En büyük üstünlük ise ezeli ve ebedi günaha kaynaklık
eden ilk günahın kefaretini ödem ektir. Adem ve H avva'nın yasak m eyve-
den yiyerek "iyiyle kötüyü ayırt etm e bilgisini elde ederek Tann gibi olm a-
y a" çalışm ası ve dolayısıyla ontolojik olarak inşam asli bir günaha sokm ası
ciddi bir kefareti gerektirir. Kutsal yasalar, insanı bu günahtan kurtarm ak
ve arındırm ak için gönderilm iştir. Am a evrensel bu günahtan asli olarak
alınm anın tek yolu arınm ış, seçilm iş kutsal bir ulusun yani Tanrınm oğul-
la n olan İsrail oğullarının yol göstericiliğinde evrensel egem enlik düzenine
tabi olm aktır. Çünkü insanı ancak insan suretinde bedenleşen ve bu suretle
kendisini insanlar için feda eden Tanrı'nın oğullarının (veya Tanrının oğlu-
nun) şehadeti, şefaati ve kefareti kurtarabilir.

İşte bu evrensel kefareti ödem ek üzere Tanrının oğu llan olan kutsal hal-
km umuda/vaade yolculuğu başlam ıştır. Fakat bu yeni düzenlem eler içinde
yeni Tanrı kom plekslerinin tohum lan da atılm ıştı. İsrailliler tek tek insan/
kul olarak Tanrının sıkı kurallarıyla, kahinler Tanrmın kendilerine verdi-
ği ilim le, Levililer ayrıcalıklı bir boy olm anın kibriyle, halk zorlu yolculuk
şartları ve çetin düşm anlarla, Musa "k ötelü ğe eğilim li" halkının nankörlü-
ğüyle. Tanrı da kutsadığı halkın, boyların, kahinlerin ve insanlarm azgın-
lıldan ve suçlarının bedelini ödetm ek gereği açısından Yahve yani "acıyan,
lütfeden, tez öfkelenm eyen, sevgisi engin ve sadık olan, insanlara sevgi
gösteren, suçlarını, başkaldırılarını, günahlarını bağışlayan Tanrı" olm akla

96
KUTSALIN GÖLGESİNDE

İm tihan ediieceklerdi. Yeni durum artık barış değil savaş durum uydu ve
tüm bu ilişkilerde geçerli ©lan hukuk da artık savaş hukukuydu:

"Halk çektiği sıkıntılardan ötürü yakınmaya başladı. RAB bunu duyun-


ca ötkelendi, aralarma ateşini göndererek ordugâhın kenarlarım yakıp yok
etti. Halk Musa'ya yalvardı. Musa RAB'be yakarınca ateş söndü. Derken,
halkın arasındaki yabancılar başka yiyeceklere özlem duymaya başladı-
lar. İsrailliler de yine ağlayarak, 'Keşke yiyecek biraz et olsaydı! Mısır'da
parasız yediğimiz balıklan, salatalıkları, karpuzları, pırasaları, soğanları,
sanmsaklan anımsıyoruz. Şimdiyse yemek yeme isteğimizi yitirdik. Bu
mandan başka hiçbir şey gördüğümüz yok.. .Musa herkesin, her ailenin ça-
dirinin önünde ağladığım duydu. RAB buna çok öfkelendi. Musa da üzül-
dü. RAB'be, 'Kuluna neden kötii davrandın?' dedi, 'Seni hoşnut etmeyen
ne yaphm ki, bu halkm yükünü bana yüklüyorsun? Bütün bu halka ben mi
gebe kaldım? Onları ben mi doğurdum? öyleyse neden emzikteki çocuğu
taşıyan bir dadı gibi, atalarına ant içerek söz verdiğin ülkeye onlan kuca-
ğımda taşımamı istiyorsun? Bütün bu halka verecek eti nereden bulayım?
Bana, 'Bize yiyecek et ver' diye sızlamp duruyorlar. Bu halkı tek başıma
taşıyamam, bunca yükü kaldıramam. Bana böyle ' - eğer gö-
zünde lütuf bulduysam - lütfen beni hemen öldür de kendi yıkımımı gör-
meyeyim'... RAB, 'Elim kısaldı mı?' diye yanıtladı, 'Sana
yerine gelip gelmöyeceğini şimdi göreceksin'... Bir genç koşup Musa'ya,
'Eldatla Medat ordugâhta peygamberlik ediyok diye haber verdi. Gençli-
ğinden beri Musa'nın yardımcısı olan Nun oğlu Yeşu, 'Ey efendim Musa,
onlara engel ol!' dedi. Ama Musa, 'Sen benim adıma mı kıskanıyorsun?'
diye yamtladı, 'Keşke RAB'bin bütiin halkı peygamber olsa da RAB üzer-
lerine Ruhu'nu gönderse!' Sonra Musa'yla İsrail'in ileri gelenlbri ordugâha
döndüler. RAB denizden bıldırcın getiren bir rüzgar gönderdi. Rüzgar bil-
dırcınlan ordugâhın her yönünden bir giiıüük yol kadar uzaklığa, yerden
‫ ﻟﻢ‬arşm yüksekliğe indirdi. Halk bütiin gün, bütün gece ve ertesi gün dur-
madan bıldırcın topladı. Kimse on homerden az toplamadı. Bıldırcınları or-
dugâhın çevresine serdiler. Et daha halkm dişleri arasındayken, çiğnemeye
vakit kalmadan RAB öfkelendi, onlan büyük bir yıkımla cezalandırdı. Bu
nedenle oraya Kivrot-Hattaava (özlem mezarlan) adı verildi. Başka yiye-
çeklere özlem duyanları oraya gömdüler. Halk Kivrot-Hattaava'dan Hase-
rot'a göç edip omda kaldı" (Tevrat, Çölde Sayım; 11:1-35).

Çölde vaat edilm iş topraklara seferberlik yürüyüşü başlam ıştı. Çö-


lün z©rlu şartları altında İsrail halkı yine "K eşke yiyçcek biraz et ©lsay-
dı! Mısır'da parasız yediğim iz balıkları, salatalıkları, karpuzları, pırasala-
rı, s©ğanları, sarım sakları anımsıy©ruz. Şim diyse yem ek yem e isteğim izi

97
Halis ÇETİN

yitirdik. Bu m andan tiaşka hiçtiir şe^ gördüğüm üz yok" şeklinde şikâyet


ve M ısır'daki köleliğe özlem leri içinde "yakınm aya" ve "sızlanm aya" baş-
lam ıştı. Her sızlanışlarında onlara yardım a koşan RA B'bin m erham etinden
em indiler. Fakat RAB, yeni yasalar gereği "su çları ve günahları hoş görecek
ama affetm eyecekti". Bu yüzden Tanrı kom pleksi İle şım arm ış halkını "hlr
ay boyunca bıldırcın etiyle" ödüllendirirken "öfcelenip aralarına ateşim
göndererek ordugâhın kenarlarım yakıp yok ederek" ve "e t daha halkın
dişleri arasındayken, çiğnem eye vakit kalm adan onları hüyük hlr yıkım la"
cezalandıracaktı. Tanrının İsrail halkına gönderdiği her şeye değer biçen
tek şey o halkın karakteriydi. İsrail halkının karakteri kaderi olmuştu. Bu
yüzden Tanrı RAB, kutsal halkım n erdem lerinden çok kusurlarına ve onun
inşa ettiği karakterine yönelik cezalar vermekteydi.

M usa ise hpkı halkı gihl Tanrı ile cedelleşmeye, hesaplaşm aya ve halkı
yüzünden şikâyetlerde b u lu n m a y a başladı. M usa da yeni Tanrısının sab-
rını, hoşgörüsünü, m erham etini, cöm ertliğini test etmeye kalkıştı. Musa,
"R A B'be, Kuluna neden kötü davrandın? Seni hoşnut etm eyen ne yaptım
ki, bu halkın yükünü bana yüklüyorsun? Bütün bu halka ben mi gebe kal-
dım? Onları ben m i doğurdum ? Ö yleyse neden em zikteki çocuğu taşıyan
bir dadı gibi, atalarına ant içerek söz verdiğin ülkeye on lan kucağım da taşı-
m am ı istiyorsun? Bütün bu halka verecek eti nereden bulayım ? Bana, 'Bize
yiyecek et ver' diye sızlanıp duruyorlar. Bu halkı tek başım a taşıyamam,
bunca yükü kaldıram am . Bana böyle davranacaksan-eğer gözünde lütuf
bulduysam -lütfen beni hem en öldür de kendi yıkımım ı görm eyeyim ";
"Sen, 'B u halka hlr ay boyunca yem esi için et vereceğim ' diyorsun. Bütün
davarlar, sığırlar kesilse, onlan doyurur mu? Denizdeki bütün balıklar tu-
tulsa, onları doyurur m u ?" sözleri ile içinde bulunduğu zor durum lar için
Tanrıyı suçluyor, halkının günahları yüzünden kurtuluş sürecine lanet oku-
yor, kendisine yüklediği ağır görevden doiayı şikâyet ediyor ve Tanrının
Rezzak sıfatına güvenmiyordu. Tanrı ise yeniden test edilm enin yarattığı
öfkeyle ateş ve ölüm le halkım , kızgınlığını ifade ederek ve yeni peygam ber-
ler seçip M usa'nın yükünü hafifleterek de M usa'yı cezalandırıyordu. Çün-
kü Tanrı, peygam berlik için seçtiği insanlara M usa'nın "üzerindeki Ruh'tan
alıp onlara verecek ve halkın yükünü tek başına taşım aması için ona yardım
edeceklerdi". Onlardan bir kısm ı da daha Ruh'tan bir parça alır almaz Tanrı
kom pleksi içinde "ordugâhta peygam berlik etm eye" başladılar ve birçok
gencin itiraz ve isyanına neden oldular. Bu ayetlerden de anlaşılacağı üzere
her nim et bir külfet getirm ekte ve halkın ve M usa'nın sırtındaki yük ve
zorluk azaldıkça yeni ve daha büyük yük ve zorluklar, daha zor sınavlar
doğm aktadır. Geçm işte yaşanan köleliğe sürekli özlem duym ak üzerinden

98
KUTSALIN GÖLGESİNDE

bir akıl ve ahlak geliştiren halk, bıldırcın eti yerine sarım sağa, izzet yerine
zillete, kutsallık yerine lanete, onur ve erdem yerine itaat ve azgınlığa, Tan-
rı yerine Firavuna, vaat edilm iş bal ve süt ülkesi yerine M ısır'daki sefalete,
yeryüzü cenneti yerine cehennem e, iktidar, ihtişam, zenginlik, refah ve hu-
zur yerine güce tapınm a, yoksunluk, yoksulluk, ve sürekli
tedirginlik (teyakkuz) içinde yaşam aya, güven yerine güvenliğe ve özgür-
lük yerine köleliğe "özlem " d u d a k ta d ır la r . Tanrı'm n onlara verdiği cevap
da "onları büyük bir yıkım la cezalandırm ak" oldu. Tanrıdan başka şeylere
"özlem duyanlar oraya göm üldüler ve oraya Kivrot-Hattaava yani 'ö z le m
M ezarları' adı verildi", ü stelik daha yolun başındayken.

j. KUTSALI TEMSİL ve BÖLÜŞÜM KRİZLERİ


Tanrı, insanları, toplum ları ve ulusları Tanrı kom pleksi ite im tihan etmek
için yaratm ışti. Bu yüzden kendine has bazı nicel ve nitel özellikleri kulla-
n üzerinde test etm ek için onlara kendi ruhundan üfledi ve onları "Tanrı
gibi" yaptı. Yukarıda insanlarm , toplum larm ve ulusların Tanrı kom pleksi
ile nasıl test edildiğinin onlarca örneği geçti. Bu kez im tihan sırası tipte
"K ayin ite Flabil", "E sav ile Yakup", "K ardeşleri ile Y usuf" arasm daki ite
tidar m ücadelesinde olduğu gibi M usa ile Flarun ve M usa ile Leviblir ara-
smda olacaktır.

1. Kayin'in Harun'un Bedeninde Yeniden Dirilişi ve Liderler


Arası iktidar Kavgası; Kutsalı Temsil Krizi: "RAB yalnız Musa
aracılığıyla mı konuştu? Bizim aracılığımızla da konuşmadı mı?".
Tanrı kom pleksi doğası üzerinden im tihan edilm e sırası "H arun ile M usa"
gibi kutsaldan pay alm ış iki kardeşe gelm işti. Onların kavgası, kutsalı ki-
min tem sil edeceği, kutsalın nasıl bölüşüleceğj ve halk üzerinde kim in ikti-
dar süreceği üzerinden idi:

"Musa Kûşlu bir kadınla evlenmişti. Bundan dolayı Miryam'la Harun


onu yerdiler. 'RAB yalnız Musa aracılığıyla mı konuştu?' dediler, 'Bizim
aracılığımızla da konuşmadı mı?' RAB bu yakınmaları duydu. Musa yer-
yüzünde yaşayan berkesten daha alçakgönüllüydü. RAB ansızın Musa,
Harun ve Miryam'a, 'üçünüz Buluşma Çadırı'na gelin' dedi, ü çü de git-
tiler. RAB bulut sütununun içinde indi. Çadırm kapısmda durup Harun'la
Miryam'ı çağırdı. İkisi ilerlerken RAB onlara seslendi: 'Sözlerime kulak ve-
rin: Eğer aranızda bir peygamber varsa, Ben RAB görümde kendimi ona
tanıtır. Onunla düşte konuşumm. Ama kulum Musa öyle değildir, o bütün
evimde sadıktır. Onunla bilmecelerle değil açıkça, yüz yüze konuşurum. ٠
RAB'bin suretini görüyor, öyleyse kulum Musa'yı yermekten neden kork­

99
‫ ﻇﺲ‬ÇETİN

madınız?' RAB on!am öfkelenip oradan gitti. Bulut çadırın üzerinden ayrıl-
dığında Miçyam deri hastalığına yakalanmış, kar gibi bembeyaz olmuştu.
Harun Miryam'a baktı, deri hastalığma yakalandığım gördü. Musa'ya, 'By
efendim, lütfen akılsızca işlediğimiz günahtan ötürü bizi cezalandırma'
dedi, 'Miryam etinin yarısı yenmiş olarak ana rahminden çıkan ölü bir be-
beğe benzemesin'. Musa RAB'be, 'By Tanrı, lütfen Miryam'ı iyileştir!' diye
yakardı. R AB, 'Babası ‫ ® ااه‬yüzüne tükürseydi, yedi gün utanç içinde kal-
mayacak mıydı?' diye karşılık verdi, 'Onu yedi gün ordugâhtan uzaklaştı-
nn, sonra geri getirilsin'. Böylece Miryam yedi gün ordugâhtan uzaklaştırıl-
dı, o geri getirilene dek halk yola çıkmadı. Bundan sonra halk Haserot'tan
ayrılıp Paran Çölü'nde konakladı" (Tevrat, Çölde Sayım; 12:1-16).

Daha önceki onlarca örnekte de görüleceği gibi Tanrı kom pleksi topra-
ğının en verim li ağacı "k ib ir" ve onun m eyvesi kıskançlıktır, insanda Tan-
rı kom pleksinin bir başka tezahürü kıskançlıktır. Kıskançlık, başkalarının
kötülüğünü istem ekten çok onlarm iyiliğine katlanam am aktır. Kıskançlık
şüpheyle beslenir, şüphe yerini kine, kin ise intikam a bırakır. M usa'ya karşı
duyulan bu kinin kaynağı onun saygınlığına ulaşam am a kıskançlığıdır. Bu
yüzden sevgi ve nefret bir kılıcın iki tarafı gibidir. Harun, kardeşi M usa'nın
elindeki iktidar ve kutsallığı sadece kendi keyfi için araçsallaştırıp "Küşlu
b ir kadınla evlenm esini M iryam la birlikte yerm iş" ve "R A B yalnız M usa
aracılığıyla m ı konuştu? Bizim aracılığım ızla da konuşm adı m ı?" "yakın-
m aları" içinde kutsalın tem sili ve bölüşüm ünden pay ve im tiyaz istedi.
Kutsaldan aldıkları payı güce ve itibara dönüştürüp iktidar arayışına gir-
diler. Olaya hakem/hâkim olarak m üdahale etmek için tekrar yeryüzüne
inm ek zorunda kalan RAB, kutsalın da kendi içinde bir hiyerarşik düzeni
barındırdığını M iryam ve Harun'a "öfcelen erek" şöyle anlattı: "Sözlerim e
kulak verin. Eğer aranızda bir peygam ber varsa, ben RAB görüm de kendi-
m i ona tanıtır, onunla düşte konuşurum . Am a kulum M usa öyle değildir.
O bütün evim de sadıktır. O nunla bilm ecelerle değil açıkça, yüz yüze ko-
nuşurum . o RA B'bin suretini görüyor, ö y ley se kulum M usa'yı yerm ekten
neden korkm adınız?". Tanrı, kutsallık adma Tanrı kom pleksine kapılm ış
bu iki kişiden "M iryam 'ı deri hastalığı" ite H arun'u ise "akılsızca işledi-
ği günahtan ötürü cezalandırılm a" korkusuyla lanetledi. Kutsalı temsilde
gösterilen en küçük zaaf bile lanettenm ekle sonuçlanan büyük bir günahtı
ve cezası dini bir cem aat topluluğu içinde verilebilecek en büyük cezaydı;
tecrit: "O nu yedi gün ordugâhtan uzaklaştırın".

100
KUTSALIN GÖLGESİNDE

2. İç Savaş ve ilk Savaş; Korkuyu Yenmeden Düşmanı


Yenememek veya öğrenilmiş Çaresizlik; Kutsal Kimlik Krizi:
"Kendimize bir ünder seçip Mısır'a geri dönelim".
Tanrı RAB, halkını vaat edilm iş topraklara götorm e sözünü tutmak İçin
onları bir ordu düzeninde seferber etti. Fakat hiçbir vaat bedelsiz, hiçbir
ödül aeısız, hiçbir zafer savaşsız, hiçbir savaş ölüm süz kazanılam azdı. Bu
yüzden Tanrı, halkının önüne çıkan ilk büyük düşm an topluluğu olan Ke-
nan‫؟‬ılara karşı savaş emri verdi. Tanrının savaş em rinin ne anlam a geldi-
ğini bilen Musa, artık daha önceden olduğu gibi sadece Tanrıya güvenerek
veya sadece onun kendileri için savaşm asını bekleyerek kazanılacak zafer
olm adığının bilincindeydi. O 'na göre halkının günahlarına öfkelenen "RA B
bu savaşta onlarla birlikte olm ayacaktı". A rtık kazanm aları gereken sadece
bir savaş değil kendilerini terk etm iş bir de Tanrıları vardı. Yüzleşilm esi
gereken y e n i ‫ا‬،‫اﺀم‬،‫ ال‬Tanrının öfkesi değil düşm anın, savaşın ve ölüm ün so-
ğuk ve gerçek yüzüydü. Bu nedenle tedbiri, stratejiyi ve bilgiyi savaşın yete
araçları olarak sahneye sürdüler. M usa bir peygam berden öte bir başkom u-
tan gibiydi. Savaşı ve Tanrıyı kazanm ası gereken bir komutan:

"Musa, Kenan ülkesini araştırmak üzere casusları gönderirken ©nlara,


'nasıl bir ülke olduğunu, orada yaşayan halkm güçlü mü zayıf mı, çok mu
az ٥١،olduğunu öğrenin. Yaşadıkları ülke iyi mi kötü mü, kentleri nasıl,
surlu ١١١٥değil mi anlayın. Toprak nasıl? Verimli mi, kıraç mı? Çevre mey-
velerden getirin' dedi. Böylece adamlar yola çıkıp ülkeyi araştırdılar. Kırk
gün dolaştıktan sonra adamlar ülkeyi araştırmaktan döndüler. Musa'yla
H anın'un ve İsrail topluluğunun yanma geldiler. Onlara ve bütün toplu-
luğa gördüklerini anlatıp ülkenin ürünlerini gösterdiler. Musa'ya, 'Bizi
gönderdiğin ülkeye gittik' dediler, 'Gerçekten süt ve bal akıyor omda! işte
üikenin ürünleri! Ancak orada yaşayan halk güçlü, kentler de surlu ve çok
büyük' dediler. Onlar arasından Kalev, Musa'nın önünde balkı susturup,
'Oraya gidip ülkeyi ele geçirelim. Kesinlikle buna yetecek gücümüz var'
dedi. Ne var ki, kendisiyle oraya giden adamlar, 'Bu halka ’’
onlar bizden daha güçlü' dediler. Araştırdıkları ülke hakkında İsrailliler
arasmda kötii haber yayarak, 'Boydan boya araştırdığımız teke, içinde
yaşayanları yiyip hitiren bir ülkediri dediler, 'ü stelik orada gördüğümüz
herkes uzun boyluydu. Onlarm yanında kendimizi çekirge gibi hissettik,
onlara da öyle göründük" (Tevrat, Çölde Sayım; 13:17-33).

M usa, ilk olarak halkın İçinden seçtiği kişileri casusluk yapıp düşman
hakkında bilgi getirm eleri için görevlendirdi. Kırk gün softra bilgilerle ge-
len casuslar düşm anlar hakkında verdikleri bilgiler ile toplum u ikiye böl­

101
Halis ÇETİN

düler. Bir tarafta "oraya gidip ülkeyi ele geçirelim . Kesinlikle buna yetecek
gücüm üz var" diyen cesaretli insanlar diğer tarafta "on ların yanm da ken-
dim izi çekirge gibi bissettik" diyen korkak insanlar. Bilgi toplum u bölm üş,
toplum içinde bir iç çatışm a yaşanm asına neden olmuştu. Doğal olarak
"güven "d en daha hızlı yayılan korku, "İsrailliler arasm da kötü haber ya-
yan" aracıları eliyle tüm toplum un ‫ﺳﺎاالا‬ sindi. Bu yüzden "o gece bütün
topluluk yüksek sesle bağrışıp ağladı".

"‫ ه‬gece bütün topluluk yüksek sesle bağnşıp ağladı. Bütün İsrail balkı
Musa'yla Harun'a söylendi. Onlara, 'Keşke Mısır'da ya da bu çölde ölsey-
dik!' dediler, 'RAB neden bizi bu ülkeye götürüyor? Kılıçtan geçirilelim
diye mi? Kanlarımız, çocuklarımız tutsak edilecek. Mısır'a dönmek bizim
için daha iyi değil mi?' Sonra birbirlerine, 'Kendimize bir önder seçip Mı-
sır'a dönelim' dediler. Bunun üzerine Musa'yla Harun İsrail topluluğunun
önünde yüzüstii yere kapandılar, ülkeyi araştıranlardan Nun oğlu Yeşu'y-
la Yeftınne oğlu Kalev giysilerini yırttılar (Tevrat, Çölde Sayım; 14:1-6).

Korku, içsel kölelikte olduğu gibi insanın insanı köleleştirm esi olan dış-
sal kölelik durum unun da asli kaynaklarındandır. Korku tehlike düşünce-
sinin uyandırdığı duygusal bir reaksiyondur. Durum lardan ziyade düşün-
çelerde geliştirilen uyarıcılarda oluşm aktadır. Ko^ku hissi oldukça rahatsız
edici olduğu için, k o rk u lu hisseden kişiler bu hissi uyandıran nesne veya
durum lardan m üm kün olduğu kadar kaçm aya çalışır. Bu kaçm a davranı-
şı kişinin bu ortam ı bir kez daha değerlendirm e fırsatım , yani geliştirdiği
fikirlerinin gerçekliliğini gözden geçirm e fırsatını kişiye taramaz. Korkuya
neden olan durum dan m üm kün olduğunca uzak kalm aya başlandığında
insan, hareket serbestliğini kendi kendine kısıtlar. Korkuya neden olan nes-
neler zam anla tabu niteliği kazanır. Tabu bir yandan kutsal (sacre), kut-
sallaştirılm ış (consacre) anlam larına; diğer yandan da tehlikeli korkunç,
yasak, kirli anlam larına gelir. Tabu sözcüğünde sakınma gibi bir anlam da
gizlidir; kendini tem el olarak yasaklarda gösterir. Kutsal korku tam lam a-
sı çoğu durum da tabu anlam m ı karşılar. Tabular insanlar üzerinde tehlike
hissi oluşturur. Doğal olarak insanlar, tehlikeli olarak değerlendirdikle-
ri durum lardan m üm kün olduğu kadar uzak kalm ak, eğer bu durum un
içindelerse de kaçm ak, kendini korum ak ister. Dolayısıyla korku içerdiği
tehlike düşüncesi neticesinde, beraberinde korunm a, kaçm a davram şı ge-
tiren bir duygudur. O layların m eydana gelm esinde kontrolün kişinin elin-
de olm adığı düşüncesi, kişilerin içerisinde bulundukları olum suz duruma
neden olan problem i doğrudan çözm eye yönelm elerini engellem ektedir.
Kuvvetli korkular kuvvetli kaçm a davranışını da beraberinde getirir. Kaç­

102
KUTSALIN GÖLGESİNDE

m a davranışım ortaya çıkaran korkunun ortaya çıkm asında asli unsur he-
lirsizlik tehdididir. Belirsiz ve "bilinm eyene karşı korku" öznel tecrübenin
tehlikeli olduğunu öğretir ve kolektif bir bütünlüğe sığınma ihtiyacı doğu-
rur. Belirsizlik hem tehlikeyi ve ondan kaçm ayı hem de ondan korunmak
için ondan daha güçlü bir belirliliğe sığınm ayı öğretir. Ateşin yakıcı ve yok
edici olduğunu bildiğim iz için korkar ancak ondan kurtulm anın yolunun
su olduğunu öğrendiğim iz için de rahatlarız. Korkunun kontrol kaynağı ise
"bihnm eyen"dir.

İnsanların tanım layamadıklan için denetim altına alamadıkları, bellekle-


rinde korunma adma bir iz ya da tortu bulunm ayan olgu ve objelerden duy-
duklan korkunun sının yokhır. Çünkü tanımlanamayan obje ve denetleme
olanağına sahip olmadığımızı duyum sadı^m ız olaylann bize ne tür ve ne
şiddette bir tehdit ve tehlike sergilediğini algılayamadığımız için devreye iç-
" girerek inşam kontrol dışı davranışlara yöneltir, insan, tehdit ve
tehlikenin boyutm ıu algılayarak biçim lendirem ediği için korunamaz ve kor-
kunun esiri olur. Bu olgunun adı korku hipnozudur. Korku hipnozu yaşayan
birey ve toplumlar etken konum dan hızla uzaklaşarak edilgen konuma im
dirgenir, reaksiyoner kimliklerinden soyutlanarak pasifleşir, teslimiyet nok-
tasma doğnı savrulmaya ve sürüklenmeye başlarlar. Edilgen toplum lann
temel özellikler‫؛‬pasif, dirençsiz, yönlendirm e ve dayatmalara karşı sorgula-
ma, araştırma ve irdeleme yeteneklerini kaybetmiş bireylerden oluşmasıdır.
Korku hipnozu yaşayan toplumlaruı ulaştığı ikinci evre ise "pasif itaatkâr
toplum ya da güdümlü kam uoyu" olarak tanımlanabilir. Bireyler ve toplum;
* sindirilerek, kandırılarak adeta kendi korkulan ile hipnotize
edilerek, yanlış-doğru kavramlarının yer değiştirmesi sağlanır. Değer yargısı
kaybı ve kavram anarşisi içine itilen toplum lar sürekli olarak değişen düş-
man hedefler, art arda verilen sloganlarla şaşırtılır ve sonuçta pasif, aldır-
maz, tepki vermeyen bireylere ulaşılır. Bu bireylerden oluşan toplumlar içine
itildikleri düşünsel kaosta, telkin edilm ek istenilen yeni düşünceleri, zararlı
da, önceden tümü ile reddettiği fikirler de olsa pasif bir itaatkârlık duygusu
İçinde kabul etmeye başlarlar. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu algılaya-
mayacak konuma indirgenen toplum lar İçine itildikleri kavram kargaşasında
daha önce saam d u ğu değerler sisteminin tümü ile aksi değerleri sessizce
kabul etmeye, sebep-sonuç ilişkilerini irdeleyemez hale gelerek kendilerine
empoze edilen her şeyi kendi düşünceleri gibi kabul etmeye başlarlar. Bu
،1
‫س‬ ise "öğrenilm iş ya da öğretilmiş çares‫؛‬zlik"t‫؛‬r*.

5 Ercan ç ‫؛‬ti‫©؛‬ğlu, "Küresel Güvenlik", http://bu^.bahcehiedu.ü/k©teeransdosya


kure^^venlik/06.05.20fl.

103
Halis ÇETİN

İşte bu öğrenilm iş çaresizlik içinde İsrail halkı, Tanrının kendiierini yal-


nız bırakm ası ve düşm an korkusu karşısında tam bir korku hipnozuna gark
olm uş ve yine Tanrıyı ve M usa'yı suçlam aya ve onlara isyan etmeye başla-
m ıştır. Böylece İsrail halkı daha önce yaşam ış olduğu içsel kölelik kaynak-
ian n ın en önem lisi olan korkuyla yüzleşm iş am a çare olarak da "kendim ize
bir önder seçip M ısır'a dönelim " teklifini getirm işlerdir. Yukarıda anlattığı-
m ız gibi korkudan kaçışın nedeni de bilinem ez hir kötülük (gelecek korku-
su) yerine bilinen bir kötülüğü (daha önce yaşanmış, geçm işe sığınmanın
güvenliği) tercih etm edir. Bilinen bir gerçek olarak M ısır'da köleliği bilin-
mez bir vaat olan barış ve refah ülkesindeki özgürlüğe tercih etm ektir. Tabi
tüm yaşanan tecrübeler ışığında, bu tercih sonrası M usa ve de
"İsrail topluluğunun önünde yüzüstü yere kapanmak, giysilerini yırtm ak
ve taşlanm ak" düşecektir. Fakat M usa bir kom utan olarak önce halkını bir
peygam ber olarak da sonra Tanrısını ‫ذل‬ etm ek zorundaydı. Bu yüzden
Musa, halkı ‫ذل‬ etm ek için büyük bir önder edasıyla um ut ve korku itele-
m i arasında halkına hitap etti ve "içind en geçip araştırdığım ız ülke çok iyi
bir ülkedir. Eğer RAB bizden hoşnut kalırsa, süt ve bal akan o ülkeye bizi
götürecek ve orayı bize verecektir. A ncak RA B'be karşı gelmeyin. Orada
yaşayan halktan korkm ayın. Onları ekm ek yer gibi yiyip bitireceğiz. Koru-
yucuları onları bırakıp gitti. Am a RAB bizim ledir. O nlardan korkm ayın!"
(Tevrat, Çölde Sayım ; 14: 7-10) dedi. Bunun üzerine "topluluk onları taşa
tutm ayı düşünürken" M usa'nm ve ekibinin im dadm a büyük bir "görkem ",
öfke ve tehdit söylem i içinde yeniden RAB koştu ve "M usa'ya şöyle dedi:
'N e zam ana dek bu halk bana saygısızlık edecek? Aralarm da yaptığım bun-
ca belirtiye karşm, ne zam ana dek bana im an etm eyecekler? Onları salgın
hastalıkla cezalandıracağım , m irastan yoksun bırakacağım . Ama seni on-
lardan daha büyük, daha güçlü b ir ulus kılacağım " (Tevrat, Çölde Sayım;
14:10-12) dedi.

Musa, ‫ذل‬ edilm esi gerekenin sadece halkı değil Tanrısı da olduğunu
anlayarak her zam anki yaptığını yapıp Tanrıyı yum uşak karnı olan "verdi-
ği sözler, yaptığı vaatler, m erham etli yüreği ve öteki halkların İsrail halkı-
‫ ااااا‬Tanrısıyla alay etm eleri" konularım pazarlık konusu yaptı ve "M ısırlı-
lar bunu duyacak. Çünkü bu halkı gücünle onların arasından sen çıkardın.
Kenan topraklarında yaşayan halka bunu anlatacaklar. Ya RAB, bu halkın
arasm da olduğunu, onlarla yüz yüze görüştüğünü, bulutunun onların üze-
rinde durduğunu, gündüz bulut sütunu, gece ateş sütunu içinde onlara yol
gösterdiğini duym uşlar. Eğer bu halkı bir insanm ış gibi yok edersen, senin
ününü duym uş olan bu uluslar, 'RA B ant içerek söz verdiği ülkeye bu halkı
götürem ediği için onları çölde yok etti' diyecekler. 'Sim di gücünü göster,

104
KUTSALIN GÖLGESİNDE

ya Rab. Dem iştin ki: 'RA B tez öfkeienm ez, sevgisi engindir, suçu ve başkal-
diriyi bağışiar. Ancak suçluyu cezasız bırakm az; babaların suçunun hesa-
bini üçüncü, dördüncü kuşak çocuklarından sorar7. M ısır'dan çıkışlarından
bugüne dek bu halkı nasıl bağışladıysan, büyük sevgin uyarınca onlarm
suçunu bağışla" (Tevrat, Çölde Sayım ; 14: 13-19) sözleriyle Tanrı RA B'bi
yine ikna etti ve "R A B, M usa'nın dileğinin üzerine onları bağışladı". Fakat
M usa'nın da belirttiği gibi Tanrı eskisi gibi değildi. Yeni Tanrı, "suçu ve baş-
kaldırıyı bağışlar. Ancak suçluyu cezasız bırakm azdı". Her bağışlanm a için
İsrail halkından kurbanlar seçm ekteydi ve onları cezalandırm aktaydı. Yeni
Tann halkını kanla ve ölüm le arındırıyordu. H erkes çok iyi bilm ekteydi ki
vaat edilm iş topraklara ulaşm caya kadar gidilecek yol aym zam anda İsrail
halkının Tanrı kom plekslerinden arınma, günahlardan tem izlenm e yoluy-
du. Açıkça görülüyordu ki "y o l am açtı". A rük sadakat ile ihanet aym top-
lulukta beraber yaşayamazdı. Bu da vaat edilm iş topraklarm bedeliydi. Bu
yüzden, "O n(uncu) kez halkı tarafından sınanm anın" verdiği öfke, "suçu
ve başkaldırıyı bağışlar, ancak suçluyu cezasız bırakm az" ilkesinin verdiği
hakla ve artık kontrolü ele alm anın zam anının geldiğine inanm anın bilin-
ciyle Tanrı, "kötü topluluğa" dönüşm üş halkına sadece zafer vaat etmez
aynı zam anda da diyet ister:

"RAB dedi ki; 'N e var ki, varlığım ve yeryüzünü dolduran yüceliğim
adma ant içerim ki, yüceliğimi, Mısıbda ve çölde yaptığım belirtileri görüp
de beni on kez sınayan, sözümü dinlemeyen bu kişilerden hiçbiri atalarına
ant içerek söz verdiğim ülkeyi görmeyecek. 'Bana söylenen İsrail halkının
yakınmalarını duydum. Onlara RAB şöyle diyor de: 'Varlığım adma ant
içerim ki, söylediklerinizin aynısını size yapacağım: Cesetleriniz bu çöle
serilecek. Bana söylenen, yirmi ve daha yukarı yaşta sayılan herkes çölde
ölecek. Bizi yerleştireceğime ant içtiğim ülkeye Yetunne oğlu KalevTe Nun
oğlu Yeşu'dan başkası girmeyecek. Ama hıtsak edilecek dediğiniz çocuk-
larımzı oraya, sizin reddettiğiniz ülkeye götüreceğim; orayı tanıyacaklar.
Size gelince, cesetleriniz bu çöle serilecek. Çocuklarınız, hepiniz ölünceye
dek kırk yıl çölde çobanlık edecek ve sizin sadakatsizliğiniz yüzünden sı-
kmtı çekecekler. Sizden yüz çevirdiğimi bileceksiniz‫ '؛‬Ben RAB söyledim;
bana karşı toplanan bu kötü topluluğa bunları gerçekten yapacağım. Bu
çölde yıkıma uğrayacak, burada ölecekleri. Musa'nın ülkeyi araştırmak
üzere gönderdiği adamlar geri dönüp ülke hakkında köhi haber yayarak
bütün topluluğun RAB'be söylenmesine neden oldular, ülke hakkında
kötü haber yayan bu adamlar RAB'bin önünde ölümcül hastalıktan öldü-
ler. Ülkeyi araştırmak üzere gidenlerden yalnız Nun oğlu Yeşu'yla Yetunne
oğlu Kalev sağ kaldı. Musa bu sözleri İsrail halkma bildirince, halk yasa

105
Halis ÇETİN

büründü. Sabah erkenden kalkıp dağın tepesine çıktılar. 'Günah işledik'


dediler, 'Ama RAB'bin söz verdiği yere çıkmaya hazırı^. Bunun üzerine
Musa, 'Neden RAB'bin buyruğuna karşı geliyorsunuz^ dedi, 'Bunu başa-
ramazsınız. Savaşa gitmeyin, çünkü RAB sizinte olmayacak. Düşmanlan-
mzm önünde yenilgiye " Amaleklilerile Keşanlılar sizinle
orada karşılaşacak ve sizi kılıçtan geçirecekler. Çünkü RAB'bin ardmca
gitmekten vazgeçtiniz. RAB de sizinle olmayacak', ^ le y k e n , kendilerine
güvenerek dağlık bölgenin tepesine çıktılar. RAB'bin Antlaşma Sandığı da
Musa da ordugâhta kaldı. Dağlık bölgede ya^ıyan Amalekliler'le Kenan-
lılar üzerlerine saldırdılar, Horma Kenti'ne dek onlan kovalayıp bozguna
uğrattılar (Tevrat, Çölde Sayım; 14: 21-45).

Daha önce de belirttiğimiz gibi savaş ve güvenlik içinde organize olan is-
rail halkı sürekli iç düşmanlar ve iç savaşlarla uğraşmaktan dış düşmanlarla
mücadele etmeye vakit bulamamaktadır, ö y le ki "ülke hakkında köhi ha-
ber yayan bu adam lar RA B'bin önünde ölümcül hastalıktan öldüler, ü lkeyi
araştırmak üzere gidenlerden yalnız Nun oğlu Yeşu'yla Yelunne oğlu Kalev
sağ kaldı". Vaat edilmiş topraklara ulaşm anın yolu Tann RAB ve temsilcisi
M usa'yı kayıtsız şartsız takip ettnek iken sürekli "şikâyetleri, "yakınm alar",
"düşm andan korkm alari ve isyankârlık İçinde ortaya kayıt ve şart koşmak-
tadıriar. Halk, Tann RAB ile birlikte olmadığı sürece Tann RAB de halkıyla
birlikte olmayacaktı. Bu yasanın anlamım bilen Musa, Tann RAB'bi ikna et-
menin tek yolunun halkı ikna etmek olduğunu bilerek onlara meydan okudu
ve "N eden RA B'bin buyruğuna karşı geliyorsunuz? Bunu başaramazsınız.
Savaşa gitmeyin, çünkü RAB sizinle olmayacak. Düşmanlarınızın önünde
yenilgiye uğrayacaksınız. Amalekliler'le Kenanlılar sizinle orada karşılaşacak
ve sizi kılıçtan geçirecekler. Çünkü RAB'bin ardmea gitmekten vazgeçtiniz.
RAB de sizinle olm ayacak" dedi. H alkının kodlarım çözmüş bir önder olarak
Musa, bu sözleriyle halkına tersten ayar vererek halkını ikna etmeyi başardı
ve halkı da "günah işledik ama RA B'bin söz verdiği yere çıkmaya hazırız"
dediler. Böylece Tanrı-llder-ordu-ulus özdeşliği içinde ilk büyük savaşlarına
girdiler ve "dağlık bölgede yaşayan Am aleklller ile Kenanlılarm üzerlerine
saldırıp Horma Kenti'ne dek onlan kovalayıp bozguna uğrattılar".

3. Yeni Dini Eiitier Arası iktidar Kavgası; Kutsalı Bölüşüm


Krizi: "Çok ileri gittiniz! Bütün topluluk, topluluğun her bireyi
kutsaldır ve RAB onların arasındadır. Öyleyse neden kendinizi
RAB'bin topluluğundan üstün görüyorsunuz?".
Tanrı kendi kutsallık tekelini kutsal halkı arasm da bölüştürm üştü. Fakat bu
bölüştiirm e eşit olm aktan çok hiyerarşikti. Kutsallık hiyerarşisi, en tepede

106
KUTSALIN GÖLGESİNDE

Tanrı, onun altında tem silcisi Musa, onun altında kardeşi Harun, onun al-
tında kutsal bir sınıf olarak Levililer ve onların altında da Tanrının kutsal
halkı İsrailliler vardı. Bu hiyerarşik düzen piram idal bir şekilde işliyordu.
Bu kutsal hiyerarşik düzene daha önce M iryam ve M usa'nın kardeşi Ha-
run M usa'nın kutsallık ve tem sil hiyerarşisindeki konumuna isyan etm işler
ve gerekli cezaya en tepedeki kutsallık tarafından çarptırılm ışlardı. Bu kez
kendilerini halktan daha üstün ama M usa ve H arun'dan daha alçak bir ko-
num da gören kutsal sınıf olan Levililer isyan etti:

"Levi oğlu Kehat oğlu Yishar oğlu Korah, Ruben soyundan Eliavoğul-
ları'ndan Datan, Aviram ve ?elet oğlu On toplulukça seçilen, tanınmış 250
İsrailli önderle birlikte Musa'ya başkaldırdı. Hep birlikte Musa'yla Ha-
run'un yanma varıp, 'Çok ileri gittiniz!' dediler, 'Bütün topluluk, toplulu-
ğun her bireyi kutsaldır ve RAB onların arasındadır, öyleyse neden ken-
dinizi RAB'bin topluluğundan üstün görüyorsunuz?' Bunu duyan Musa
yüzüstti yere kapandı. Sonra Korahla yandaşlarma şöyle dedi: 'Sabah
RAB kimin kendisine ait olduğunu, kimin kutsal olduğunu açıklayacak ve
o kişiyi huzuruna çağıracak. Ey Levililer, çok ileri gittiniz!', 'Ey Levililer,
beni dinleyin! İsrail'in Tanrısı sizi kendi huzuruna çıkarmak için ayırdı.
RAB'bin Konutil'nun hizmetini yapmanız, topluluğun önünde durmanız,
onlara hizmet e b e n iz için sizi İsrail topluluğunun arasından seçti. Sizi ve
bütün Levili kardeşlerinizi huzuruna ‫■؟‬kardı. Bu yetmiyormuş gibi kâhin-
liği de mi İstiyorsunuz? Ey Korah, senin ve ’ böyle toplanması
RAB'be karşı gelmektir. Hanın kim ki, ona dil uzatıyorsunuz?' Sonra Musa
Ellavoğullan D atanla Aviram'ı çağırttı. Ama onlar, 'Gelmeyeceğiz' dedi-
ler, 'Bizi çölde öldürtmek İçin süt ve bal akan ülkeden çıkardın. Bu yetmi-
yormuş gibi başımıza geçmek İstiyorsun. Bizi süt ve bal akan ülkeye götür-
mediğin gibi miras olarak bize tarlalar, bağlar da vermedin. Bu adamları
kör mü sanıyorsun? Hayır, gelmeyeceğiz'. Korah bütün topluluğu Musa'y-
la Harun'un karşısında Buluşma Çadırı'nın giriş bölümünde toplayınca,
RAB'bin görkemi bütün topluluğa göründü. RAB, Musa'yla Harun'a, 'Bu
topluluğun arasından aynim da onlan bir anda yok edeyim' dedi. Musa'yla
Haren yüzüstü yere kapanarak, 'Ey Tann, bütün insan ruhlarının Tanrısı!'
dediler, 'Bir kişi günah işledi diye bütün topluluğa mı öfkeleneceksin?'...
Musa konuşmasını bitirir bitirmez Korah, Datan ve Avlram'ın altındaki
yer yarıldı. Yer yanldı, onlan, ailelerini, Korah'm adamlarıyla mallarını
yuttu. Satep olduklan her şeyle birlikte diri diri ölüler diyarına indiler.
Yer onlarm üzerine kapandı. Topluluğun arasından yok oldular. RAB'bin
gönderdiği ateş buhur sunan 250 adamı yakıp yok etti... Ertesi gün bütün
İsrail topluluğu Musa'yla Haren'a söylenmeye başladı. 'RAB'bin balkmı

107
Halis ÇETİN

siz öldürdünüz' diyorlardı. Topluluk Musa'yla Hanın'a karşı toplanıp Bu-


luşma Çadırı'na doğnı yönelince, çadın ansızın bulut kapladı ve RAB'bin
görkemi göründü... RAB ö‫؛‬kesini yağdırdı, öldürücü hastalık başladı. Ko-
rah olayında ölenler dışmda, öldürücü hastalıktan ölenlerin sayısı 14.700
kişiydi" (Tevrat, Çölde Sayım; 16:1-50).

Yukarıdaki ayetlerin de işaret ettiği gibi, kutsal orta sınıfı tem sil eden
Levililerin kolektif Tanrı kom pleksi içinde isyan etole gerekçesi kutsalı
tem silden ziyade kutsalın bölüşüm ü ite ilgilidir. Bu yüzden kendi konum
ve ayrıealıklarm dan çok üstündekilerin konum unu "Ç ok ileri gittiniz!" ge-
rekçesi ile sorguladılar. Aslında "iteri" dedikleri yatay bir ‫؛‬terleme değil
dikey bir yükselm e idi. Fakat tüm isyancılar gibi talep ve itirazlarını ki-
şisel kıskançlık, kibir ve ihtiras üzerinden değil halk ve birey üzerinden
meşrulaştırdılar. Onlar hem Tanrıyı hem Tanrının halkını hem de kutsalm
bölüşüm ünü asli am açlarını perdeleyen bir araç olarak kullandılar. O nlarm
bölüşüm den pay istedikleri şey kutsallık değil mülkiyetti. Onların tek derdi
Tanrı ve M usa'nın onlara "m iras olarak tarlalar ve bağlar verm em esiydi".
Onlar dini değil ekonom ik ayrıcalıklar istiyorlardı ve bunu da "bütün top-
luluk ve topluluğun her bireyinin" faydası adm a talep ediyorlardı, ü s t ile
alt tabaka arasm da olan bu kutsal ara tabaka kutsalm ve halkın tem silinde
sadece kendilerini etkin ve yetkin görm ek istiyorlardı. Onlara göre sade-
ce M usa ve H arun değil "bü tün topluluk, topluluğun her bireyi kutsaldır
ve RAB onlarm arasındadır". Gerçek "böyleyse neden onlar kendilerini
RA B'bin topluluğundan üstün görüyorlardı?". Daha önce gördüğüm üz
kişide ve ulusta tebarüz eden Tanrı kom pleksi bu örnekte bir "kutsal sınıf-
ta", bir kolektivitede ortaya çıkm aktadır. Tüm bu gerçekliğin farkında olan
M usa, isyancıları ikna etm ek için kendilerine lütfedilen nim etleri hatırlattı
ve Tanrı RA B'bin cezası ite tehdit etti: "E y Levililer, çok iteri gittiniz! isra-
il'in Tanrısı sizi kendi huzuruna çıkarm ak için ayırdı. RA B'bin K onutu'nun
hizm etini yapm anız, topluluğun önünde durmanız, onlara hizm et etmeniz
için sizi İsrail topluluğunun arasından seçti. Sizi ve bütün Tevili kardeşleri-
nizi huzuruna çıkardı. Bu yetm iyorm uş gibi kâhinliği de mi istiyorsunuz?
Ey Korah, senin ve yandaşlarının böyle toplanm ası RA B'be karşı gelm ek-
tir". Bu yaşanan çatışm a tam da Tanrı kom pleksleri arasm daki kapris sa-
vaşıdır. Fakat bu kez halkın önem li bir kısm ı da isyancılarla birliktedir. Bu
savaşın hakem i ise yine kutsalı bölüştüren Tanrı RAB'dır: "Sabah RAB ki-
m in kendisine ait olduğunu, kim in kutsal olduğunu açıklayacak. RA B'bin
seçeceği kişi, kutsal olan kişidir".

Tanrı kom pleksi potansiyel olarak her insanda vardır, t e k fark ortaya Ç1-
kış şekilleri ve şartlarıdır. Onun ortaya çıkm asını sağlayan en büyük im kân
KUTSALIN GÖLGESİNDE

daha önce Adem , Havva ve Yılan hikâyesinde de ifade ettiğimiz gibi bilgi-
nin ve vicdanın yarattığı üstünlük inancıdır. Bilginin kibri * "
vicdanm kibri de duyguların tartışılm asına m üsaade etm ez. Tann kom p-
leksinin doğup büyüdüğü toprak m ükem m ellik inancı olduğu için bu inan-
cı en fazla besleyen unsur da bilginin kibridir. Bilginin kibrine tutulm uş bir
topluluğa yanıldığını anlatm ak onu yok saym aktan daha zordur. Bu yüzden
iddia edildiğinin tersine bilgi arttıkça bağnazlık artar. Tann ’
en tehlikelisi bilgili olanlardır. Çünkü bilgi, Tann kom pleksinin doğurduğu
zaafları örten en kalın perdedir. Bilgi m utlaklığı, m utlaklık m ükem m eliyet-
çiliği, m ükem m ellyetçlllk bağnazlığı, bağnazlık da in at^ lığı doğum r. inat
ise bilgili insanın aklının alm adığı her şeyi kötü ve yanlış görm esine neden
olur. Vicdanm doğurduğu iyilik kom pleksi ise ceza görm eden kötülük yap-
m ak arzusunun ürünüdür. Kötülere iyilik etm ek, iyilere kötülük etm ekten
daha köttidür. Bu yüzden insanlar kendilerini m innet borcu altına sokm uş
İyiliklere ihanet edip, o iyilikleri yapanlara kin beslerler. Yapılan kötülükler
değil İyilikler ‫ﺳﺎ؛س‬ kin ve ihanetine sebep olur. Kötü olmaya gücü ve
İmkânı olm ayanlar iyilik üzerinden Tanrı kom plekslerini tatm in ederler. Bu
yüzden İyilik acizliğin ve güçsüzlüğün ürünüdür. Vicdanın ürünü iyilik,
iyiliğin ürünü tevazu gösterisi ise, başkalarına m uktedir olmak için yapılan
sahte b ir itaat oyunudur. D aha yükseğe çıkm ak içte bir adım geriye çekilen
kibrin bir iyilik oyunudur ki kibir tevazu kılığına girdiğinde en tamnmaz,
en tehlikeli ve en aldatıcı hale dönüşür. Düşm anlara acımak ve affetm ek
bile vicdaıun değil kibrin ürünüdür: onlardan üstün olunduğunu anlatm ak
içte onlara m erham et gösterilir. 'M ısırdan Ç ıkış'tan itibaren Tanrı RAB,
Musa-H arun, Leviiiler ve İsrail halkı arasındaki ilişki de kişisel, sınıfsal ve
ulusal düzeyde yaşanan bu Tanrı kom pleksleri ' bilgi ve VİC-

dan kibri altında yansım alarıdır.

Yeni antlaşm a ve yeni düzen içerisinde Tanrı RAB "suçu ve başkaldırıyı


bağışlayan, ancak suçluyu cezasız bırakm ayan" bir rabdi .‫ ه‬sadece hakem
değil aym zam anda da hâkim di. Bu gerçeği hilen Musa, tıpkı İbrahim gibi
Tanrıya da hatırlattı: "B ir kişi günah işledi diye bütün topluluğa m ı öfkele-
neceksin?". Bunun üzerine Tann RAB, "bü tün görkem i" ile "öfkesini yağ-
dırdı" ve ilk gün isyanın elebaşları olan "250 adamı yeri yararak, onları,
ailelerini, adam lanm ve m allarım yuttu. Sahip oldukları her şeyle birlikte
diri diri ölüler diyanna gönderip yeri onlarm üzerine kapattı". Onlar, uğ-
runa m ücadele ettiklerini iddia ettikleri "topluluğun arasm dan yok olup
gittiler". "E rtesi gün" ise gözleri önünde yaşanan tüm bu olaylardan ders/
ibret alm aksızın büyük bir şım arıklık ve kibirle "bütün İsrail topluluğu
M usa'yla H aran'a, 'R A B 'b in halkını siz öldürdünüz' diye söylenerek onla­

109
Halis ÇETİN

ra karşı toplanıp Buluşm a Ç ad ın'na doğru yöneldiler". M usa'nın bir gün


önce Leviiiier için söylediği gibi "böyle toplanm ak R A B'be karşı gelm ekti".
Bu yüzden RAB de onlara karşı geldi ve "RA B onlara öfkesini yağdırdı.
Öldürücü hastalık başladı. K orah olayında ölenler dışında, öldürücü has-
talıktan ölenlerin sayısı 14.700 kişiyd i". Böylece kutsalın bölüşüm kavgası
Tanrı kom pleksi sahibi kutsal sınıfın "d iri d ili ölüler diyarına gönderiim esi
ve ye^üzünün/dünyanm onlarm üzerine kapatılm ası" İle son buldu. Tanrı
RAB, daha önce "başka yiyeceklere özlem duyanları göm düğü yere 'ö z le m
M ezarları' adım verm işti". Bu örnekte de "başka Tanrısallıklara ve kutsal-
ilkiara kom pleks içinde özlem duyanlara" 'K om pleks M ezarları' adını ver-
di ve onları en yüce olan kendi katındaki yedi kat yukarılardan "yerin yedi
kat altına" diri diri gömdü. Ye geride kalanlara ibret olsun için dünyayı/
yeri de onlarur m ezar taşı yaptı.

K. NOSTALJİ İLE ÜTOPYA ARASINDA GÖNÜEEÜ KULLUK


VEYA ZORUNLU ÖZGÜRLÜK
TevraPta yeni bir toplum/cemaat ve yeni bir yönetim düzeni inşası için
Tanrı R A B 'in m utlak otoritesini yüceltm ek için sadece kutsallık değil aynı
zam anda düşm anlarla çevrilm iş bir tehdit ortam ının varlığına da çok sık
ve yoğun b ir şekilde atıflar yapılm aktadır. İsrail halkınm sosyal ve siyasal
kültürüne de hâkim olan bu düşm an algısı binlerce yıldır içselleştirilm iş
bir korkunun siyasal yaşam da ve toplum sal algılam ada bıraktığı izlerin ar-
tık genlerine dahi işlediğini gösterm ektedir. Bu düşm anlara karşı m illeti
koruyacak yegane varlık ise Tanrı RAB ve onun yol göstericisi M usa'dır.
Bu yüzden israii halkı sadece kutsal halk olarak kalm az aym zam anda eti
rafı lanetlenm iş düşm anlarla çevrili bir topluluk/cemaat da olmaktadır.
‫ ه‬artık kendisinin evrensel olarak ötekileştirdikleri içte evrensel bir öteki
oim uşhır. İsrail halkının sürekli kutsallıktan ve düşm anlıktan beslendiği
düşünülürse Tevrat'ta aynı korkunun sürekli canlı tutulduğu görülmek-
tedir. Bu yüzden Tanrı RAB kutsal ulusunu yok olm aktan koruduğu gibi
düşm anlardan da koruyacaktır. Ayrıca Tanrı RAB, M ısır'daki kölelik, açlık
ve fakirlikten halkını kurtarm ışsa onlara tekrar bunları yaşatm aya hakkı da
yoktur. Bu nedenle bu durum un bilincinde olan İsrail halkı ve M usa sık sık
Tanrı R A B 'bi bu gerekçelerle tehdit etm ektedirler. Tanrı RAB de her defa-
sında bu tehditlerin haklılığını onaylam aktadır. Çünkü onlara istedikleri
verm ediği her durum onları M ısır'daki "gönüiiü kulluk" konum larından
daha aşağı b ir sefalet yaratm ış sayılacaktır. Tanrı RA B'bin yum uşak karnı
da tam da budur: "İsrail'in atalarına vaat ettiği ve verdiği sözlere uym ak
yani sadakat". Bu nedenle Tanrı RA B'bin halkını açlık ile korkutm a ve köle­

110
KUTSALIN GÖLGESİNDE

lik dönem inde nasıl A l olunduğunun tekrar tekrar dile getirm esi bu tehdi-
di her an hatırlatm akta önem li bir araç haline dönüşm esine rağm en halkın
tercihi her zam an "zorunlu özgürlük" yerine "gönüllü kulluk" olm aktadır.
Yaşattıkları şey özgür, m üreffet ve üstün olacakları bir vaat edilm iş toprak
"ü top ya"sı değil köle olsalar da en azından gündelik ekm eklerini yedikleri
bir kapaya A l olm anın verdiği güvenin "nostalji"sidir.

1. Açlık, Susuzluk ve Korku ile Terbiye veya Temizlenme;


Gönüllü Kulluk ve Zorunlu üzgürlük Arasında Bir Halkın
'Keşke' Sendromu: "Neden bizi bu korkunç yere getirmek için
Mısırdan çıkardınız? Ne tahıl, ne incir, ne üzüm ne de nar var.
Üstelik içecek su da yok‫؛‬Keşke... ".
Tevrat'ta sürekli dile getirilen iç ve dış düşm anlar tehdidi/korkusu bir dini
'* şeklinde örgütlenen İsrail halkının dirlik, birlik ve he-
raberlik içinde organizm acı bir yapısal düzeni kurm ak ve korum ak adma
sürekli yinelenm iştir. Zam ana ve şartlara göre dış düşm anlar değişm işken
kutsal ulusun Tanrı RAB ile ilişkileri sonucunda ulusun bizzat kendisi de bir
iç düşm an olarak kabul edilm enin sendrom ları yaşanm ıştır. Bu yüzden is-
rail halkı iç savaşlardan fırsat bulduğunda dış savaşlara veya iç düşm an(lık)
lan yok etm ek için dış düşm anlar yaratmaya yönelm iştir. Bu algının ürünü
olarak ulusal birlik ve beraberliğe yönelik her tiirlü eylem, talep ve düşünce
çok sert b ir şekilde cezalandınlm ıştar. Tanrı RAB da kendi Tanrı kom plek-
sinin bir ürünü olarak her türlü korkuyu araçsallaştırm ış ve bu korkuların
bir iktidar aracı olarak kullanılm asına zem in hazırlam ıştır. Korkuya karşı
kutsal ulusun güvenlik yani hayat-m em at m eselesi sadece toplum sal değil
dini bir içeriğe dönüşm üştür. Bu yüzden de hem İsrail halkının hem de
M usa'nm ağzm dan sık sık M ısır'daki kölelik içinde am a güven ve güvenlik
altında yaşam alarına vurgu vardır. İsrailliler sık sık ^ v e n lik altında yaşa-
mayı özgürlük için ve içinde savrulm aya tercih etm işlerdir, ü lü m ü , esareti,
açiığı ve köleliği gören ve bunlardan korkan b ir m illet Tanrı RA B'be sığın-
mak yerine M ısır'a dönm eyi yeğlem ektedir. Kor A y a dayalı böyle bir ulusal
hafızadan, öğrenilm iş çaresizlik hatta genlerine geçm iş böyle bir teyakkuz
durum undan beslenen İsrail halkının "y o l hikâyesi" birçok tarihsel, siyasi
ve toplum sal sorunlarının da kaynağı olm uştur.

"İsrail topluluğu birinci ay Zin Çblü'ne vardı, halk Kadeş'te konakladı.


Miryam orada öldü ve gömüldü. Ancak topluluk için içecek su yoktu. Halk
Musa'yla Hanm'a karşı toplandı. Musa'ya, 'Keşke kardeşlerimiz RAB'bin
önünde öldüğünde biz de ölseydik!' diye çıkıştılar, 'RAB'bin topluluğunu
neden bu ‫؟‬öle getirdiniz? Biz de hayvanlarımız da ölelim diye mi? Neden

111
‫ ﻇﺲ‬ÇETİN

bizi bu korkunç yere getirmek için Mısır'dan çıkardmız? Ne tahıl, ne incir,


ne üzüm ne de nar var. üstelik içecek su da yok‫ '؛‬Musa'yla Harun toplu-
hıktan ayrılıp Buluşma Çadırı'nın giriş bülümüne gittiler, yüzüstü yere
kapandılar. RAB'bin görkemi onlara göründü. RAB Musa'ya, 'Değneği al'
dedi, 'Sen ve ağabeyin Hanın topluluğu toplayın. Halkın gözü önünde
su fışlcırması için kayaya buyruk verin. Onlar da hayvanları da içsin diye
kayadan onlara su çıkaracaksınız'. Musa kendisine verilen buyruk uya-
ruıca değneği RAB'bin önünden aldı. Musa'yla Hanın topluluğu kayanın
önüne topladılar. Musa, 'Ey siz, başkaldıranlar, beni dinleyin!' dedi, 'Bu
kayadan size su çıkaralım mı?' Sonra kolunu kaldırıp değneğiyle kayaya
iki kez vurdu. Kayadan bol su tışkırdı, topluluk da hayvanları da içti. RAB
Musa'yla Haren'a, 'Madem Israilliler'in gözü önünde beni kutsayacak l،a-
dar bana güvenmediniz' dedi, 'Bu topluluğu kendilerine vereceğim ülkeye
de götormeyeceksiniz'. Bu sulara Meriva (Çıkışma) suları denildi. Çünkü
İsrail halkı orada RAB'be çıkışmış, RAB de fa la n n d a kuteallığım göster-
nüşti" (Tevrat, Çölde Sayım; 20:1-13).

Bu ayetlerde tekrar tekrar anlatılan önem li bir husus da Tanrı RA B'bin


halkm ı terbiye etm ek, kendisine İtaatlerini ve İhtiyaçlarını arttırmak ama-
cıyla sürekli açlıkla ve susuzlukla İm tihan etm esidir. Açlık İle im tihan et-
m ek ve korkutm ak Tevrat'ın neredeyse her bölüm üne sinmiş durumdadır.
A çlık korkusu ne kadar beslenirse Tanrı RAB'e itaat ٠kadar güçlenecek ve
ona m innet ve sadakat duygusu da o kadar artacaktır. Bu yüzden hem Tan-
rı RAB hem de M usa İsrail halkını bir Rezzak olarak nasıl beslediğini kut-
sal kitap boyunca ulusuna sık sık hatırlatılm akta ve Tanrı RAB'e ve lidere
olan m innet duygularını güçlendirm eye çalışm aktadırlar. "Ç ölde Sayım "
bölüm ünde de rargu lan d ığı gibi açlık ve sefaletin etkisi ite nüfusun azaldı-
ğı ancak daha sonra az m illetin nasıl çok kılm dığm dan bahsedilmektedir.
Nüfusun çokluğu ulusun ve vaat edilm iş toprakları ete geçirm enin tem lna-
fidir. Çünkü ulus ve savaş için en büyük güç "israilliler'den savaşabilecek
durum da yirm i ve daha yukarı yaştaki bütün erkeklerin bölüklere ayrılıp"
birer asker olm alarıdır. Bu açıdan bakılınca ordu-m illet özdeşliği İçinde mi-
litarist ve Spartan bir ulus İnşa edilm ektedir.

Tanrı RAB, açlık korkusunu aşırı derecede tehdit ve tehlike algısı olarak
im tihan ettikten sonra bu korkuya karşı toplum a sabır, şükür, Tanrıya ve
kadere rıza, sadakat ve kanaat gibi boyun eğiş ve itaat tavsiye etmektedir.
Açlık İle im tihan edilen halkm bunun gerekçesi olarak Tanrı RA B'bl görme-
teri, ona nankörlük etm eleri ve isyan etm eleri onlarm kirlenm esine ve "kö-
tülük yoluna" düşm elerine sebep olm aktadır. "Yol hikâyesinde" çekilen

112
KUTSALIN GÖLGESİNDE

tüm acılar gibi açlık da Tanrı RAB'den gelen bir kaderdir ve Tanrının balkı-
nın, çocuklarının bu kadere ve Tanrıya boyun eğm esi gerekir. Çünkü Tanrı
RAB için "yol am açtır". A çlık yüzünden İsyan eden Tanrıya başkaldırarak
bütün halkm Tanrı RAB nezdinde lanetlenm esine ve iç düşm an olarak tec-
rit edilm esine neden olm aktadır. Bu yüzden açlık durum unda sorunların
çözümü de yine Tanrı RAB'dir. Tanrı RA B'bin de halkını açlık ile im tihan
etm esinin, korkutm asının ve m innet etm esinin en önem li nedeni de budur
zaten: onları açlıkla terbiye edip sadece kendine kul yapmaktır.

Tanrı RAB, ulusunu doyuran, koruyan, besleyen ve düzene sokan bir


güç olarak kendisine m innet içinde bir halk yaratma arzusu taşır. Tanrı
RA B'bin sık sık başka ulusların ve Tanrıların ilişkilerinden örnekler verip
halkının onlarla asla m uhatap olm am asını em retm esinin sebebi de budur.
Çünkü Tanrı RAB, ulusu tok olduğunda kendisine ihtiyaç ve saygı duy-
m ayaeağm dan, dini ve ahlaki olarak yozlaşacağından, "k ö tü " davranışlara
girip "azgm " fikir ve eylem lere başvuracaklarından, kendisini bırakıp baş-
ka ulusların Tanrılarını Rab edineceklerinden, başka ulusların ritüellerinl,
bayram larını, kültorlerini, ahlaksızlıklarını ve dini inançlarını taklit ede-
çeklerinden korkm aktadır. Aslında Tanrı RAB, kendi korkuları ile halkı-
nı korkutm aktadır. Bu )dizden sık sık "küsm esine", "kızm asın a", "çekip
gitm esine" rağm en ulusunu açlıkla korkutup sonra doyurarak itaati sağla-
m aktadır. Tanrı RAB çok iyi bilm ektedir ki ‫س‬ yola getirm ek, itaat ettir-
m ek ve terbiye etm ek için onları önce aç bırakm ak ve sonrasında doyurm ak
gerekir. Çünkü her insan kendini aç iken doyuran, çıplak iken giydiren, yok
iken var kılan ve korku içindeyken um ut veren iktidarlara karşı hep m innet
ve itaat içinde borçlu yaşar. Tanrı RAB da halkm ı kendine borçlu kılm ası ve
açlık korkusunu onların ruhunda ve karnında sürekli diri tutm ası gerekir.
Korku ve um ut arasm da bir halk yaratılm adan hiçbir iktidarın süreklilik
arz e l e y e c e ğ i n i Tanrı RAB de çok iyi bilm ektedir. Fakat sorunun diğer
tarafımda da bu im tibanlara maruz kalan Tanrının halkının bizzat Tanrıyı
sınam ası vardır. Bu sınam alar da karşılıklı olarak hem iktidar (Tanrı ve Tan-
rı kom pleksi m ücadelesi) hem de güven sorunundan kaynaklanm aktadır.
Zaten Tevrat, Tann RAB ile kutsal halkının birbirlerini karşılıklı olarak SÜ -

rekll "smama/deneme/test kitabı" gibidir.

Tanrı RAB, kutsal halkını aym zam anda da tertem iz kılm ak için sınam a-
lardan geçirerek onları terbiye etm ek ve tıpkı Adem'e yaphğı gibi "istisnai
h al" (tek ağaç istisna/harlç, her ağaç serbest) yaratm a iktidarı ile onları eh-
üleştirm ek İstem ektedir. Fakat aynı şekilde kolektif Tann kom pleksi doğası
olan halkı da T annlannı sınam alardan geçirerek terbiye etmeye yönelm ek­

113
Hal‫؛‬s ÇETİN

tedir. Çünkü Tanrı kom pleksm in en önem li özelliği ‫" ﺳﺎه‬istisna koym ak"
iktidarı hem gökyüzü hem de yeryüzü egem enlik iddiaları için geçerli oldu-
ğu gibi kişisel, kolektif ve evrensel Tanrı kom plekslerinin de asli kaynağıdır.
Bu yüzden Tanrı kom plekslerinin öteki ilan ettiklerine yönelik uyguladığı
her istisnai hal ve m üstesna dunrm/konum/kategori^asak aynı zam anda
onları terbiye edip ehlileştirm enin ve kul kompleksi içine mahkûm edip
köleleştirm enin bir aracıdır. Tanrı R A B'in halkım tertliye etm esinin nedeni
kolektif Tann kom pleksi içinde olan yeni bir "B ab il" topluluğu ile tekrar
karşılaşm am ak istem esidir. Bu nedenle yapılması gereken çeşitli istisnalar
ile toplum u uyum lu ve ahenkli bir eşitleştirm e içinde a c ıla ştırm a k tır. Böy-
lece korku/ceza ve umut/vaat ile terbiye edilen topluluk banş, düzen, disip-
lin ve kontrol İçinde tutulur. Sonuçta terbiye edilm iş toplum, ortak korku,
um ut ve güvenlik kaynağı olan Tanrı RA B'in vesayeti altında zorunluluk
veya gönüllülük ile bağlı ve bağım lı hale gelir. Bu terbiye ve ehlileştirm eler
ile birbirine benzeyen, farklılıklardan korkan toplum sal korku ve itaat dü-
zeni kurulur. Tıpkı bir bahçıvanın farklı ve zararlr otlan ayıklayıp bahçesini
(cennetini) tem izlem esi gibi. Bu durum tersinden de doğrudur. Kişisel, ko-
lektif ve evrensel bir Tann kom pleksi de kendi bahçesini zararlı otlar olarak
ötekileştirdiği Tanrıyı ve Tanrının kutsal yasalarım da kendi yeryüzü ege-
m enliğinden tem izlem ek isteyebilir. Tıpkı İsrail halkı gibi. Bu yüzden Tan-
rının "istisna koym ak" (yasak meyve) iktidarım yeryüzdnde uygulam ak is-
teyen Tann kom pleksleri her yanı istisnalar ile çevrilm iş egem enlik alanları
(cennetler/bahçeler) yaratırlar, istisnalar ne kadar artarsa egem enlikleri de
Tanrı kom pleksi de o oranda artar. Bu yüzden Tann kom pleksi hiyerarşisi
aynı zam anda bir m üstesnalar hiyerarşisidir. Tanrının iddiası istisna ko-
yan tek m üstesna olm ak iken İsrail halkının da iddiası Tanrıya bile istisna
koyan m üstesna bir halk olm ak yönündedir. Tann kom pleksi doğasında-
ki EN, TEK ve M UTLAK olm ak üstünlük ihtirasının sonul amacı da zaten
"m üstesna olm ak" arzusudur .‫اااح‬ da Tanrı komplekslerinin de ortak
am acı da zaten budur. Çünkü hem gökyüzü hem de yeryüzü egemenliğin
ortak iktidar yasası "m üstesna olan istisna koyar" ilkesidir.

Yukarıdaki ayetler gösterm ektedir ki, çok kısa süre önce Tanrıya isyan
ettikleri için yerin dibine geçirilen ve öldürücü hastalıklarla yok edilen
asilerin suçlusu olarak yine Tanrı ve M usa gösterilm ektedir. Çölün zorlu
şartlarında kendilerini avuttukları ve RAB ve tem silcisi M usa'ya "çıkıştık-
iarı" şey de hala "M ısır'dan çıkış" sendromudur. En küçük bir susuzluk
sorununda bile "halk; RAB, M usa ve Harun'a karşı toplanıp çıkışm akta
ve onlara güvenm eyip isyan etm ektedirler". Daba önce de belirtildiği gibi
tüm isyanlardaki söylem dili yine aynı yine "K eşke"d ir. Yahudi halkının

114
KUTSALIN GÖLGESİNDE

"K eşke Sendrom u" aslında kendilerine yüklenen m isyondan m em nun ol-
mama, verilen gürevlerin ağırlığından rahatsız olma ve Tanrının çocukları
olm a sorum luluğunu bir yük ve m ihnet olarak görme şikâyetidir. M isyo-
nun büyüklüğü ile m isyonerin küçüklüğü arasındaki bir Tanrı kom pleksi
diiem m asıdır bu: Tüm Tanrı kom plekslerinde görülen "küçü k işlerin bü-
yük adam ları olm ak" ile "büyük işlerin küçük adam iarı" olmak arasm daki
diiemma. O nlar sorum luluktan arındırılm ış bir dini m isyon peşinde idiler.
K olektif Tanrı kom pleksinin "m esuliyetten azade iktidar istibdadı" oldu-
ğu bilinciyle zulüm ve günahlardan da azade kılınm ış bir kutsanm ışlık ve
arınm ışlık arzusu içinde idiler. Sorum suzluk ama sonsuz yetkinlikti aradık-
iarı. Ahlaki yeterlilik içinde sorum suz bir hayat algısına sahiptiler. Onları
bu denil kişisel Tann kom pleksinin sorum suzluk istibdadına iten şey ise
koiektif ve evrensel Tanrı kom plekslerinin kutsallığının aynı zam anda arm-
m ışlığı da beraberinde getireceğine olan inançları idi. Çünkü kutsal iktidar
inancı kendiliğinden tüm ahlaki sorum luluk ve yüküm lülük değerlerini de
kutsal kılardı. Bu yüzden aslında "K eşk e" ifadesinin arkasında bizzat se-
çilm iş, sorum lu ‫وﻟﺴﺎاط‬ kutsal Yahudi halkı olm aktan duyulan büyük bir
nefret sembolü olarak da "A sla" vardır: Keşke Tanrının çocuğu olm asaydık
da bu kadar belaya (sorum luluğa) m aruz kalm asaydık konformizm i vardır.
N efret edilen şey ötekilerden öte bizzat Yahudi olm anın kendisidir.

Bu yüzden de bu nefretin en büyük kaynağı ve sebebi olarak onları Tan-


٨
١١١çocuğu ilan eden "B ab a" nefretidir ki bu durum da tam da "O dim pus
٥
K om pleksine" karşılık gelm ektedir. Çünkü her türlü fırsatta ilk işlerinin
onları Yahudi yapan her türiü yasa ve değeri bırakıp başka uluslara ben-
zeme, oniar gibi olma, Firavun'un babalığına geri dönm e ve başka ulusla-
rm ilahlarına/yeni babalara tapma çabası içinde sürekli bir arayış vardır.
O nlar "Z oraki K ahram an" bir psikolojinin ürünü olarak zorunluluk yerine
'k eşk elere sığınm aktadırlar. Bu yüzden de keşke sendrom unun diğer adı
Yahudi olm ak sendromudur: "K eşke kardeşlerim iz R A B 'bin önünde öidü-
ğünde biz de ölseydik! RA B'bin topluluğunu neden bu çöle getirdiniz? Biz
de hayvanlarım ız da ölelim diye mi? N eden bizi bu korkunç yere getirmek
için M ısır'dan çıkardınız? Ne tahıl, ne incir, ne üzüm ne de nar var. ü stelik
içecek su da yok! diye çıkıştılar". Bunun üzerine tekrar tekrar denedikleri
haikı tarafından denenm eye m aruz kalan RAB, M usa ve H arun yine onlara
İstedikleri suyu belki içm eleri için değil günahları ve inkârlanndan arın-
maian/tem izlenm eieri um udu için verdiler: "M usa, '£ y siz, başkaldıranlar,
beni dinleyin!' dedi, 'B u kayadan size su çıkaralım m ı?' Sonra kolunu kal-
dırıp değneğiyle kayaya iki kez vurdu. Kayadan bol su fışkırdı, topluluk
da hayvanları da içti. RAB M usa'yla H arun'a, 'M adem İsrailliler'in gözü

115
Halis ÇETİN

Önünde beni kutsayacak kadar bana güvenm ediniz' dedi, 'Bu topluluğu
kendilerine vereceğim ülkeye de götürm eyeceksiniz'. Bu sulara M erlva (Çı-
kışm a) suları denildi. Çünkü İsrail halkı orada RA B'be çıkışmış, RAB de
aralarında kutsallığm ı gösterm işti" (Tevrat, Çölde Sayım ; 20:1-13). Halkla-
rınm her zam anki "çıkışm aları" ve "başkaldırm aları" karşısında yine sabır
ve m erham et Tanrı, M usa ve Harun'a düşm ekteydi. Çünkü onların ispatla-
m ası gereken bir "kutsala güvenm ek" m isyonu vardı.

2. İhanet ve Sadakat Arasında Kutsala Güvenmemenin


Bedeli; Harun'un ölümü ve Yılanların Zehri: "Harun ölüp
atalarına kavuşacak. Çünkü ikiniz verdiğim buyruğa karşı
geldiniz... Halkın arasına da zehirli yılanlar göndereceğim".
Tanrı vaat edilm iş topraklara yolculuk boyunca ruhlarına üflediği ve kut-
sadığı kişileri, kahinleri, sınıfları ve bir bütün olarak İsrail halkını sık sık sı-
navlara tabi tutm aktaydı. Bu sınavlardan elbette en çok nasibini alan Musa
ve H arun olm aktaydı. Çünkü onlar aynı zam anda Tanrı ile halkı arasm da
kalm ışlığın da sınavını verm ekteydiler. Tanrı da artık eski RAB değil "suçu
ve başkaldırıyı bağışlayan, ancak suçluyu cezasız bırakm ayan" bir hâkim -
di. M usa ve H arun'un "M eriva sularında verdiği buyruğa karşı geldikleri-
n i" bağışlam ış ama unutm am ıştı. Bu yüzden onlardan birinin de artık ceza-
landırılm a vakti gelm işti. Bu Tanrı için artık prensip m eselesi idi:

"‫؛‬sraii topluluğu Kadeş'ten ayrılıp Hor Dağı'na geldi. RAB, Edom sını-
rındaki Hor Dağı'nda Musa'yla Hanın'a şöyle dedi: 'Harun ölüp atalarına
kavuşacak. İsrail halkma vereceğim ülkeye girmeyecek. Çünkü ikiniz Me-
riva sularında verdiğim buyruğa karşı geldiniz'. Musa RAB'bin buyurdu-
ğu gibi yaptı. Bütün topluluğun gözü önünde Hor Dağı'na çıktılar. Musa
Harun'un kâhinlik giysilerini üzerinden çıkarıp oğlu Elazar'a giydirdi.
Harun orada, dağın tepesinde öldü. Sonra Musa'yla Elazar dağdan indiler.
Harun'un öldüğünü öğrenince bütün İsrail halkı ‫االام‬ için otuz gün yas
tuttu (Tevrat, Çölde Sayım; 20: 22-29).

Tanrı, kendi buyruğuna karşı geldiği içte Harun'u öldürmüş ve bir ibret
olsun diye de tüm halka mesaj vermişti. Aslmda Harun'un şahsında cezalandı-
nlm a tehdidi ile korkutulan tüm halktı, öldürülen kişinin bedeninde tüm halk
yargılanıp cezalandırılmıştı. Harun sadece halk] İçte bedel/diyet ödeyendi. Bu
yüzden "H arun'un öldüğünü öğrenince bütün İsrail halkı ٥
٠١١için otuz gün
٠
yas tuttu". Tann da onların bu sadakati karşılığında onlara "Negev'de yaşayan
Kenardı Arat Kralı, ülkesini ve KenanlılarT onlarm ellerine teslim etti":

"Negev'de yaşayan Kenanh Arat Kralı, İsraillilerin Atarim yolundan


geldiğini duyunca, onlara saldırarak bazılarını tutsak aldı. Bunun üzerine

116
KUTSALIN GÖLGESİNDE

İsrailliler, 'Eğer bu halk‫؛‬tümüyle elimize teslim edersen, kentlerini büsbü-


tün ynk edeceğiz' diyerek RAB'be adak adadılar. RAB israilliler'in yalva-
rışmı işitti ve Kenanlüar'ı ellerine teslim etti. İsrailliler onlan da kentlerini
de büsbütün yok ettiler" (Tevrat, Çölde Bayım; 21:1-3).

İsrail halkı Tanrılarının bu zater lütfü karşılığında "tüm Kenanlıları da


ve kentlerini de büsbütün yok ettiler". Fakat hiçbir iyiliği cezasız, hiçbir sa-
dakati ihanetsiz bırakm ayan bir toplum doğasına sahip olan bu kutsal halk
yine açlık ve susuzluk im tihanına tabi tutulur ve yine ihanet eder ve yine
cezalandırılır ve yine affedilir:

"Edom ülkesinin çevresinden geçmek içte Kızıldeniz yoluyla Hor Da-


ğı'ndan ayrıldüar. Ama yolda halk sabırsızlandı. Tanrı'dan ve Musa'dan
yakınarak, 'Çölde ölelim diye mi bizi Mısır'dan çıkard‫؛‬n‫؛‬z?' dediler, 'Bu-
rada ne ekmek var, ne de su. Ayrıca bu iğrenç yiyecekten de tiksiniyoruz‫'؛‬
Bunun üzerine RAB balk‫؛‬n araşma zehirli yılanlar gönderdi. Yılanlar ısırın-
ca israilliler'den birçok kişi öldü. Halk Musa'ya gelip, 'RAB'den ve senden
yakınmakla günah işledik. Yalvar da, RAB aramızdan yılanları kaldırsın'
dedi. Bunun üzerine Musa halk içte yalvardı. RAB Musa'ya, 'Bir yılan yap
ve onu bir direğin üzerüıe koy. Işınlan herkes ona bakınca yaşayacaktır'
dedi. Böylece Musa tunç bir yılan yaparak direğin üzerine koydu. Yılan
tarafından ışınlan kişiler hmç yılana bakınca yaşadı" (Tevrat, Çölde Sayım;
21:4-9).

"Am orlularim K ralı Sihon, ülkesinden İsrailliler'in geçm esine izin ver-
medi. israilliler'le savaşm ak üzere bütün halkını toplayıp çöle çıktı. Yahe-
sa'ya varmca, Israilliler'e saldırdı. İsrailliler onu kılıçtan geçirip Arnon'dan
Yabbuk'a, A m m onlular'ın suurm a dek uzanan topraklarını aldılar. Az Ken-
ti Am m on $٥١١٢٥
oluşturuyordu.
٥ İsrailliler Fleşbon ve çevresindeki köy-
lerle birlikte A m orlular'm bütün kentlerini ele geçirdiler. ...So n ra İsrailliler
Yazer çevresindeki köyleri de ele geçirerek orada yaşayan Am m onlular'ı
kovdular. Bundan sonra dönüp Başan'a doğru ilerlediler. Başan Kralı O ğ la
ordusu onlarla savaşm ak için Edrei'de karşılarına çıktı. İsrail halkı kim seyi
sağ bırakm adan O ğ la oğullarını ve ordusunu da yok etti, ülkeyi ele geçirdi.
Böylece oralarda yaşam aya başladılar" (Tevrat, Çölde Sayım ; 21: 21-35).

kendilerine
^١٥١١١١٥ lütfettiği zafer ve yağm adan sonra İsrail halkı "H or
D ağı'ndan ayrıldılar. Am a yolda yine sabırsızlanıp Tanrı'dan ve M usa'dan
yakınarak, 'Ç ölde ölelim diye m i bizi M ısır'dan çıkardınız?. Burada ne ek-
m ek var, ne de su. Ayrıca bu iğrenç yiyeceklerden de tiksiniyoruz! dediler".
Her zam an yaptıklarını yaparak y in e şikâyetin arkasına sığındılar. Bir top-

117
Halis ÇETİN

iuiuk sadece kendi günahlarını örtm ek içte şikâyet silahına sarılır. Bunu bi-
len RAB, "halkın arasına zehirli yılanlar gönderdi. Yüanlar ısırınca İsrailli-
ler'den birçok kişi öldü". H alkm tekrar "M usa'ya gelip, 'RAB'den ve senden
yakınm akla günah işledik. Yalvar da, RAB aram ızdan yılanları kaldırsın"
yakarışları arasında Tanrı RAB onları tekrar affederek M usa'ya tunçtan bir
yılan yapm asını emretti. "M u sa tunç bir yılan yaparak direğin üzerine koy-
du. Yılan tarafından ışın lan kişiler tunç yılana bakınca yaşadılar".

İsrail halkı Tanrdarma bu kadar çok ve sık ihanet etm eselerdi bu kadar
uzun süre bir arada yaşayamazlardı. Onlarm ihaneti kasıttan çok zaaf ve
karakter ürünüdür, ihanete karşı koyam am aiarının sebebi ihanete uğra-
m a korkusu idi. ihanet doğası iradelerinin zayıflığından çok, ihtiraslarının
güçlülüğündendi. Bu nedenle ihtiraslarını öyle kullanıyorlar ki yapacakları
ihanetleri kolayhkla örtebilm ektedirler, ihanetlerinin nedeni Tanrı RA B'be
güvensiziikten değil kendilerine ve birbirlerine güvensizlikten kaynaklan-
m aktadır, ihanete uğram ak korkusu yüzünden ihanet etm ektedirler. İha-
net, asla yok edilem eyecek bir karakterdir. Bu yüzden ihanet kendi sahibi-
ne asia acımaz, ^ a n e t şekil değiştirir ama sürekliliğini kaybetm ez. Sadakat
ise, çoğu zam an daha fazla şeylerin insanın kendisine em anet edilm esini
sağlam ak İçin yaptığı bir Tanrı kom pleksi gösterisidir. Bu yüzden Tanrı
RAB, halkı karşısında onlara iyilik etm eye devam edecek hal ve m evkide
olduğu sürece ihanet ve nankörlükle daha az karşılaşacağına inanm akta-
dır. Kendisine sadakatie bağil olup kendisini sevenlerden ziyade kendisine
ihanet edip nefret edenlere kendisini sevdirm ek için uğraşm aktadır. Tanrı
RAB, halkını erdem leriyle değil zaafları ve ihanetleriyle kontrol etmeye ça-
lışm aktadır. O nlann erdem lerini değil zaaflam u yönetm eye uğraşm akta-
dır. Tanrı ve halkı arasm daki bu ilişki ihanet ve sadakat dilem m ası içinde
böylece sürüp gitti. Fakat yeni Tannnm bu ilişkiden çıkarttığı ders de çok
açıkti: Sadakat ödüllendirem ezse ihanete dönüşür ama ihanet cezalandırıl-
m azsa sadakate dönüşmez. Bu yüzden Tanrı RAB bu sadakatleri karşısında
halkına yeni bir ödül olarak büyük krallıklar, ülkeleri, halkları, zenginlikle-
rinl ve zaferler üstüne zaferler bağışladı.

3. Tanrı İsrail H a lk ın ı Tannnm Ruhu B a la m iie Yeniden


Kutsuyor: "Tann israii haikmı kutsamış. Onu kutsayan
kutsansın, onu lanetleyen lanetlensin!".
Tanrının kendilerine lütfettiği büyük zaferler ve talandan sonra İsrail halkı
tüm krallıklara ve ülkelere dehşet salarak yollarına devam ettiler. "İsrailli-
ier yollarına devam ederek M oav ovalarm da, Şerla Irm ağı'nın doğusunda,
Eriha karşısında konakladılar. M oav Kralı Sippor oğlu Balak İsrailliler'in

118
KUTSALIN GÖLGESİNDE

Am orlular'a neler yaptığını duydu. İsrail halkı kalabalık olduğundan, Mo-


avlılar onlardan korkarak yılgıya düştü. M idyan ileri gelenlerine, 'ö k ü z
kırda nasıl otu yiyip tüketirse, bu topluluk da çevrem izdeki her şeyi yiyip
bitireeek' dediler. Kral Balak, Tanrının kendisiyle konuştuğu ve kutsadığı
büyük kâhinlerden Beor oğlu Balam 'ı çağırdı. Balak şöyle dedi: 'M ısır'dan
çıkıp yeryüzünü kaplayan bir halk yanı başım a yerleşti. Lütfen benden
daha güçlü olan bu halka benim için lanet oku. © lur ki, onları yener, ülke-
den kovarız. Çünkü senin kutsadığın kişinin kutsanacağını, lanetlediğin ki-
şinin lanetleneceğini biliyorum " (Tevrat, Çölde Sayım; 22 :1 -6 ) dedi. Çünkü
Balam "Tanrı'nın Ruh'unu üzerinde taşıyan, gözü açılm ış olan, Tanrı'nın
sözlerini duyan, 'H er Şeye Gücü Yeten'in görüm lerini gören, yere kapanan,
Tanrı'nın gözlerini açtığı kutsal bir kişiydi. Fakat Tanrıdan "sana ne söyler-
sem onu söyle" em rini alan Balam İsrail halkm ı lanetlem ek yerine Tanrının
sözleriyle onları sadece kutsam adı aynı zam anda onlar dışm daki tüm ulus-
la n da lanetledi. Büyük bir "kutsal m eydan okum a bildirisi" olan bu metin
ile Tanrı, "Tanrının R uhu" Balam aracılığıyla halkını yeniden kutsuyordu:

"Tanrı'nın lanetlemediğini ben nasıl lanetlerim?

RAB'bin yıkımını istemediği kişinin yıkımım ben nasıl isteyebilirim?

Kayalann d o r u ğ u n d a n görüyorum onlan, tepelerden bakıyorum oniara.

Tek başına yaşayan, diğer uluslardan kendini soyutlayan b i r ‫ ااﻫﺎا‬،gö-


rüyorum.

Doğru kişilerin ölümüyle öleyim, sonum onlarınki gibi olsun!" (Tevrat,


Çölde Sayım; 23: 8-10).

"Tanrı insan değil ki, yalan söylesin;

İnsan soyundan değil ki, düşüncesini değiştirsin.

‫ ه‬söyler de yapmaz mı? Söz verir de yerine getirmez mi?

Kutsamak için bana buyruk verildi; ‫ ه‬kutsadı, ben değiştiremem.

Yakup'ta suç bulunmadı, İsrail'de de kötülük.

Tanrılan RAB aralarmdadır, O'na a r a la r ın d a k i kral olarak sevinç çığ-


lıkları atıyorlar.

İşte halk bir dişi aslan gibi uyanıyor.

Avını yiyip bitirmedikçe, öldürülenlerin kanını içmedikçe rahat etme-


yen asian gibi kalkıyor" (Tevrat, Çölde Sayım; 23:19-24).

"Ey Yakup, çadırların, ey İsrail, konuüarın ne güzel!

119
Hal‫؛‬s ÇETİN

Tanrı onları Mısır'dan çıkardı, ©'nun yaban öküzü gibi gücü var.

Düşmanı olan ulusları yiyip bitirecek, kemiklerim parçalayacak, okla-


rıyla onları deşecekler.

Seni kutsayan kutsansın, seni lanetleyen lanetlensin!" (Tevrat, Çölde


Sayım; 24:1-9).

"Yakup'tan bir yıldız çıkacak, İsrail'den bir önder (Asa) yükselecek.

Moavlılariın alınlarını, Şetoğullan'nın başlannı ezecek.

Düşmanı olan Edom ele geçirilecek, Seir alınacak, İsrail güçlenecek.

Yakup soyundan gelen kişi önderlik edecek, kentte sağ kalanları yok
edecek.

Amalek halkı uluslar arasmda birinciydi, ama sonu yıkım olacak.

Ah, bunu yapan Tanrı'ysa, kim sağ kalabilir?" (Tevrat, Çölde Sayım;
24:17-23).

Tanrı, İsrail halkını diğer tüm uluslardan "soyu tlayıp" onları hepsinin
üzerinde kutsal ulus ilan ediyor, bir eline kılıç diğer eline asa vererek yer-
yüzünün hüküm ranlığım onlara vaat ediyor ve ٠kutsal halkı "kutsayan
kutsansın, lanetleyen lanetlensin!" bildirisi ile de tüm insanlığa meydan
okuyordu: "Ah, bir de bunu yapan Tanrı'ysa, kim sağ kalabilir?", kim teh-
didinden m asun olabilirdi ki?

4. Günah iie Kirienme ve intikam ile Arınma: "İsrailliler,


Moavlı kadınlarla zina etmeye, iiahlarına kurban $‫ﺀ! ﺭﺀﺍﺍﺍﺍﺍﺍﺍ‬,
oniarın iiahlarına tapmaya ve bağlanmaya başladılar, buna
sebep olan 'Midyanlıiaridan Israiiliieriin öcünü al".
Tann, yukarıda anlatılan imtihan/smama amacıyla halkını jöne teste tabi tuttu
ve İsrail halkının ele geçirdikleri topraklarda yaşamalarına izin verdi. Fakat
Tanrı RAB halkım tüm diğer uluslardan üstün kılmış ve onlan "soyutlam ıştı".
Bu yüzden de onlara "diğer ulusların törelerine göre aşam ayacakları", "on-
lann ilahlarına tapm ayacakları", "Tanrı RAB'den başkası adma kurban kes-
meyeceklerl", "onların kurallarına uym ayacakları", "otaarla ilişkiye girmeye-
çekleri" yönünde sözler almıştı. Çünkü Tann RAB, ulusunun başka uluslarla
ilişki geliştirdiğinde halkının da tıpkı onlar gibi kirleneceğinden çekinmekte
ve kendisine ihtiyaç ve saygı duymayacağından, dini ve ahlaki olarak yozlaşa-
cağından, "kötü" davranışlara girip "azgın" fikir ve eylemlere başvuracakla-
٢
٥١^ ® , kendisini bırakıp başka ulusların Tanrısını Rab edineceklerinden, baş-
ka uluslann ritüellerini, bayramlarım, kültürlerini, ahlaksızlıklarım ve dini

120
KUTSALIN GÖLGESİNDE

‫ﺳﺎ؟ﺳﺈ‬ taklit edeceklerinden korkmaktadır. Bu yüzden Tanrı RAB'bin


emri kesindir: "B u davram şlann hiçbiriyle kendinizi kirletmeyin. Çünkü
önünüzden kovacağım ulusiar böyle kirlendiler. Onlarm yüzünden ülke bile
kirlendi". Fakat İsrailliler, İçinde birlikte yaşadıkları toplumu taklit etmek ve
"onlarm davranışlarıyla kendilerini kirletm ek" konusunda ısrarcılardı. Bu
yüzden Tannnm yasaklamış olduğu "zina, başka ilahlara tapınma ve başka
ilahlara kurban adam a" suçlandı işlediler:

"İsrailliler Şittim'de yaşarken, erkekleri Moavlı kadınlarla zina etmeye


başladı. Bu kadınlar kendi ilahlarına kurban sunarken İsraillileri! de çağır-
dılar. İsrail halkı yiyeceklerden yedi ve onların ilahlarına taptı. Böylece Peor
Baalı'na bağlandılar. RAB bu yüzden onlara öfkelendi. Musa'ya, 'Bu halkın
büten önderlerini gündüz benim önümde öldüri dedi, 'Oyle ki, İsrail halkı-
na öfkem yahşsm'. Bunun üzerine Musa İsrail yargıçlarına, 'Her biriniz ken-
di adamlarınız arasmda Peor Baalı'na bağlanmış olanları öldürün' dedi...
Hastalıktan ölenlerin sayısı 24.000 kişiydi" (Tevrat, Çölde Sayım; 25:1-9).

Tanrı, İsrail halkının İşlediği bu suçlardan dolayı "öfkelend i" ve "b u hal-
kın bütün önderlerinin gündüz kendi önünde öldürülm esi" em rini verdi.
Bu suçlara İştirak eden "24.000 kişiyi de hastalıktan öldürdü". Böylece RAB
başka toplulukların davranışları ile kirlenen halkını yine kanla temizledi.

Tanrı RAB, işe tüm dinlerde olduğu gibi "ö tek i" yaratm akla başlam ış
ve rtim İnanç ve rltüellerl bu öteki düşm an üzerinden inşa etmişti. Tanrı bu
örnekte olduğu gibi kutsal cem aatte içinde de ortaya çıkan kirli ve sapkın
iç düşm anlan (İçerideki ötekiler) yok etm ek üzerine bir söylem kurm uştur.
Am aç, kendi temiz dinine ve temiz cem aatine günah ve fesat tohum ları
ekenleri yok etm ek veya dini sistemin/cemaatin dışına sürgün etmektir.
Tanrı, toplum u kontrol altında tutm ak içte disiplin ve toplum üyelerinin
birbirinden farklı olan fikir ve çıkarlarının sistem le entegre edilm esi ve
cem aatin çıkarları İle kendisinin çıkarlarının örtüştüğüne toplum un inan-
dırılm ası yani birbiriyle entegre olm asını sağladı. Tanrı, cemaat üyeleri
üzerinde m utlak bir aşkm lık içinde olup onu yönetm ek iddiasını kesin bir
cezaiandırm a ile gösterdi. Sık ‫ دو‬halkıyla yapm ış olduğu kutsal sözleşm e-
ye ahf yaparak cezalandırm asını m eşrulaştırdı. Bu sözleşm eden doğan ku-
rallar ve inançlar dünyasına uygun ahlaki kişilik oluşturulm ası için dinsel
ritiiellerin önem ini vurguladı. Böylece halkına hangi davram şlarm doğru
hangisinin yanlış olacağım öğreterek onları terbiye etti. Buna uym ayıp ce-
m aatl kirletenleri lanetleyip toplum un dışına attı.

Tanrı RAB, kutsal halkını aynı zam anda temiz/ari kılm ak için onları di-
ğer toplum lardan ve onlann tüm kültürel ilke, değer ve davranışlarından

121
Hal‫؛‬s ÇETİN

"soyutlam ak" istiyordu. Böylece "ötekiler" ve "öteki korkular" veya kir-


liler/düşmanlar/kâfirler/asiler/hainler/bölücüler yaratıyordu. Böylece halkı
Tanrısal öfkeye ve korkuya maruz kalm am ak için toplum sal hijyen yapıla-
rak dini öfke ve korku toplum u yaratm ak istiyordu. Kirlenme korkusu ile
kuşahlm ış ahlak dünyasında tek kültürlü "soyu t" bir toplum öngörüyordu.
Kutsal halkm birlik ve beraberliğinin, toplum sal dayanışm anm teminatı da
bu idi. A ncak böylece organizm acı ve hiyerarşik bir bütünsel düzen olan
ilahi ve kutsal cem aat kurulabilir ve korunabilirdi. Bunun tek yolu da kir-
lenenlerin Tanrı RAB tarafından cezalandırılıp bu kutsal bütünlük içinde
eritilip dönüştürülm esiydi. Ortak korkulara karşı cem aatin birlik ve bera-
berlik miti, kirlenm e, tecrit edilm e, öldürülm e, dağılma, bölünm e ve yok
olm a korkusu içinde güven ve güvenlik kaynağı olan Tanrıya sığmma ihti-
yacm a süreklilik kazandırdı. O rtak korkunun yarattığı Tanrısal ve organik
toplum sal ahlak ile bütünleşip yeni 'kardeşlik' toprağı üstünde yeşertildi.
Tasada (korkuda) ve kıvançta (umutta) birlik ortak kardeşlik diskuru olarak
üst korku kim likleri inşa edildi. Daha önce de yapıldığı gibi Tanrı ve korku
karşısındaki eşitsizliklerle kutsal hiyerarşik sistem korundu. K utsalın her-
kese değil yalnız seçilm işlere açık olm asını gerektiren bu yapı kutsallığın/
tem izliğin karşısına terienmişllk/lanetlenmişhk hiyerarşini koydu. Tanrı
RAB, yaşanan her olayda hem geçm iş hem bugün ve 1‫ امﺀا‬de geleceğe ait
kolektif korkuları cem aatinin ruhuna zerk etti. U m ut ve korkuyu bir ma-
dalyonun iki yüzü gibi halkına sundu. Korku İle bütün kusurları m uhafaza
ederken um ut İle açığa çıkardı. Tanrı RAB um ut ve korku tükendi m i ken-
dişinin de tiikeneceğini bildiği içte bir tarafta vaat edilm iş toprakları diğer
tarafta İçerideki ve dışarıdaki düşm anları halkına sundu. Tanrı, korkulan
kirlilik ve k ö tiilü k unsurlarından korunm a aracı o larak toplum sal kontrol,
disiplin ve terbiyeyi cezalar ve ödüllerle sağladı. Böylece ruhsal seferberlik
ile kirli, kötü ve günahkâr olanların yok edilm esi fikrini cem aatin zihnine
yerleştirdi. Bu yüzden içerideki ve dışarıdaki kirli ötekiler her türlü kötü
tanım lam ayı, dam galam ayı ve yaftalam ayı hak eden tehlikeli şeylere dö-
nüştü. Bu tehlikeler İçin tek çare: dam galam a, yaftalam a, dışlam a, hijyen,
sterilizasyon, ötekileştirm e ve gerekirse soykırım yapma. Tüm bu kirli-te-
m iz dikotom isi kirli, bozulm uş ve çürüm üş toplum korkusuna karşı Tanrı
RAB tarafından üretilm iş ve çağlar boyunca da kullanılm ış "dini/siyasal/
toplum sal hijyen" yöntem idir. Bu yöntem i uygulam aya geçirecek olan tek
şey de hem iç hem de dış düşm anlarla savaştır.

Tanrısal kutsallık sadece İsrail halkında bulunur. İsrail, Tanrının yer-


yüzündeki tem silcisidir. İsrail halkı Tanrının dünyadan geçm esi, bir halkta
tecessüm etm esidir. Bu nedenle tüm ulusların tek görevi İsrail'e kutsallı­

122
KUTSALIN GÖLGESİNDE

ğın yeryüzündeki tezahürü olarak itaat etm ektir. Tıpkı Tanrı gibi tarih de
İsrail halkının eksiksiz olarak gerçekleşm esi için vardır. Tarih, İsrail hal-
kında gerçekleşm iş olan kutsallığın ve m ükem m elliğin rasyonel bir tarzda
ger^ k leşm e alanıdır. K utsal İsrail ulusunun varlığı ve sürekliliği de öteki
uluslarla savaşla m üm kündür. Bütün iyilikleri tem sil eden İsrail'in m isyo-
nu bütün kötülükleri tem sil eden öteki uluslarla savaşmak, sürekli savaş-
maktır. Tek yargıcı Tanrı olan bir ulusun başka bir hukuka tabi olm ası dü-
şünülem eyeceği glhi diğ‫؛؛‬r ulusların koyduğu kurallarla da bağlı olamaz.
İsrail, adaletin olduğu kadar ahlakın da bizzat kendisidir. Bundan dolayı
başka hiçbir standarda, özellikle de ahlak ve hukuk ölçeğine tabi olamaz.
O nun tek yargıcı onu kutsayan ve diğer uluslara üstün kılan Tanrıdır. İsrail,
kutsal ve ahlaksal ideanm gerçekleşm esidir. Açığa çıkm ış, bilinçli ve tözsel
irade olarak ahlaksal ruhun ta kendisidir. Bundan dolayı İsrail'den üstün
bir ahlaksal fikir ve akıl olam az. Bu yüzden o her türlü bağlılığın üstünde
olduğu için hiçbir A r a l ve sözleşm eye uymaz. O nun kendini gerçekleştir-
me yöntem i sadece savaştır. Çünkü sadece savaş ulusların özel iradeleri
arasm daki anlaşm azlığı ‫؟‬özer. Dünya tarihi dünyanın adalet m ahkem esi-
dir. Doğal olarak savaş adildir ve kim in başarılı kim in başarısız olduğunu
da ‫ ﻣﺤﺎاه‬Tann belirler. Tann da kendisinin kutsal idealine gerçekleştirm esi
için yeryüzünde bir tem silci ve "göksel düşün"ü yeryüzünde var eden bi-
çim olarak ayrıcalıklı kıldığı İsrail'in tanrısıdır.

Tann RAB, kutsal ulusunu savaşla, diğer ulusları da A t s a l ulusuyla ter-


biye etoıek istem ektedir. Tann, kendi halkını korku ve tehdit ile eğitm ek ve
boyun eğdirm ek için sürekli teyakkuz ve savaş halinde bir Spartan cem aat
yaratir. Tann, halkım kendi içinde yalnızlaşm aya, soyutlanm aya ve yalı-
tılmaya bırakm am ak için savaşla titretm ek, sarsm ak ve harekete geçirm ek
g e ç t i ğ i n e inarur. H alkının doğası gereği barış zam anının güven ve refah
ortam ında kendisine isyan edeceklerinden ve öteki ulusların ilahlarına ta-
pacaklanndan korkar. Tannya göre, A t s a l bir ulusal organizm a için gerek-
li olan birliği, bütiinlüğü, uyum u ve kaynaşm ayı yaratm ak ve sürdürmek
için sürekli savaş ve seferterlik hali zorunludur. N itekim sürekli, aralıksız,
yaşam boyu alışkanlık ve b a n ş, ulusu, onıııı ahlakı ve ahlaksal sağlığı için
zararlı olan bir tem bellik, hareketsizlik ve uyuşukluk içine sürüklem ekte-
dir. Oysa Tann RAB öteki uluslara savaş ilan ederek, bir ahlaksal sağlığı ve
ahlaksal birliği sınam aktadır. Ulus, silahlı çatışm a olan bu zor, çetin, sert sı-
navda, ölüm ü ve onun Tanrısını, kendisinin "efen d isi" olarak hissettiğinde,
ulusun dini ve toplum sal yaşam ını ifade eden bütünün zorunlu bağlantı
ve uyum u sağlam laşhrm aktadır. ü stelik her bir İsrailli de savaş nedeniyle
kişisel Tann kom plekslerinden arınıp İsrail ulusunun A le k tif ve evrensel
Halis ÇETİN

Tann kom pleksinin b ir parçası olacakfrr. Çünkü kişisel ^٨٢١kom pleksi ol-
m adan kolektif/toplumsal Tann kom pleksi, kolektif/toplumsal Tanrı komp-
leksi olm adan da evrensel Tanrı kom pleksi var olamaz. Zira kolektif Tanrı
kom pleksi olan ulus aneak evrensel Tann kom pleksi kaynağı olan savaş
sayesinde var olm a hakkının, aynı zam anda kendisinin bağım sızlığını ve
evrensel ve nesnel b ir biçim de var olm a hakkını oluşturduğunu gerçekçi
bir anlayışla kavrayacaktır, işte bunun için her bir asker silahlı savaşımda,
kutsal ulusım çıkarlarını kendisinin ahlaksal varlığının yerine koyarak bü-
)dik bir inançla savunacaktır. Çünkü kutsal ulusun her savaşı da kutsal ola-
cakhr. Bu yüzden savaşta kendinden m enkul kutsal ve ahlaki bir öğe var-
dır. Savaş zaten ulusun ahlaksal sağlığını korum ak için yapılır. Savaş, halkı
ebedi bir barışm onu içine sokacağı bozulm adan korur. Tarih, savaşların iç
çahşm alara nasıl başarı ile son verdiğini gösterir, iç çekişm eler yüzünden
birbirlerinden kopan uluslar sınırları dışındaki savaşlar sayesinde sınırla-
n içinde barışa kavuşurlar, ö tek ileriy le savaşm ayanlar kendileriyle sava-
şırlar. Tann RA B'bln ve ulusunun kutsal ve etik ihtişam ı savaşta parlar.
Savaş, başkom utan Tann RA B'bl ordusuyla, ordusunu ulusuyla birleştiren
bir güçtür. Çünkü savaş, hepsinin ortak düşmanı olan öteki uluslara boyun
eğdirm enin ve ortak kader birliği yapm anın tek yoludur. Bu yüzden İsrail
halkının vaat yolculuğu aynı zam anda bir savaş yolculuğudur.

Mısıridaki kölelik, çölde yolculuk, iç ve dış düşm anlar sürekli savaş, düş-
m anlarm kirli davranışlan, yabancılardan soyutlanm a ve sürekli bir güç ta-
rafından yok edilm e korkusu, kutsal halk olarak seçilm lşllk ve kö‫؛‬ellklerle
aşağılanm ışlık duygusu ile ötekilerden nefret etm e gibi unsurlar Israillile-
rin ulusal kim liklerinin ve bilinçlerinin inşasında çok önem li roller oyna-
mıştır. Sürekli tehditler altında bir ulus İmajı çizilm eden ve ulusal varlığı
tehdit eden b ir düşm an korkusu yaratm adan ulusal kim lik inşa edilemezdi.
Ulus, kötülüğün sembolü olan düşm anın kutsanm ış kurbanı olarak yücel-
tilm ektedir. Düşm an, atalarım aldatan ve yeniden dirilm iş olan "şey tari'd ır
ve kutsal ulusun tem izlik değerlerini yok etm eye şartlanm ıştır .‫ ه‬halde ya-
pılm ası gereken iç ve dış şeytani odakları ulusal ruhtan dışlam ak ve ulusal
alandan atm ak gerekir. 'H epim iz birim iz, birim iz hepim iz için' ilkesi ile
yapılan şeytanlara karşı 'u lu sal seferberlik' savaşında ise her araç meşru-
dur. K utsal am aca ulaştıran her yol m ubahtır. Çünkü am acın kutsallığı her
türlü aracı da kutsal kılar. U lusun ve ulusal bilincin ortaya çıkm asındaki en
önem li unsur düşm an ve öteki korkusudur. Korku ulusal bilinci ve direnci
harekete geçirm e ve cem aat tarafından kontrol edilm e gücü verm ektedir, iç
ve dış düşm an korkusu ulusal dayanışm ayı arttırm ak ve Tanrının ulusu bir
"başkom utan" gibi koruyup kontrol etm esi için kullanılm aktadır. Tanrıyı

124
KUTSALIN GÖLGESİNDE

kutsal ulusu ile birlikte var kılm ak ve yaşatm ak için onlara karşı saidır-
m a ihtim aii oian her türlü iç ve dış düşm ana karşı birleşm ek zorunludur.
K utsai ulusun varlığı, diriiği ve birliği ne kadar tehdit altında gösterilirse
birieştirici uzlaşm a ve Tanrıya sığınm a ve bağlılık da o kadar artaeaktır.
Kutsal İsrail ulusu, hem içeriden hem de dışarıdan tehdit edildiği içte hirhk
ve bütünlük içinde tutulm ası gerekir. Bu yüzden ulus bir bütün olarak bu
tehlikeiere karşı içeride ve dışarıda sürekli savaş teyakkuzunda oim alıdır.
Savaş hem kuiiarı hem eem aati hem de ulusu yeniden yaratan "Tanrı gibi"
b ir güçtür. Bu yüzden yapılm ası gereken şey, ulusal hilinei sürekli yeniden
inşa eden en asli savaş güeene/güdüsüne başvurm aktır; intikam güdüsü.
Sadeee intikam güdüsü insaniardaki korkuyu bastırm ak içte daha büyük
korku yaratm ak ve düşm anı ،1‫ ﻫﺎال‬şiddetli korkutmaya, korkuyu ona yan-
sıtm ak am acının aracı olabilirdi:

"RAB Musa'ya, 'Midyanlılar'ı düşman say ve yok et' dedi, 'Çünkü Peor
olaymda ve bunun sonucunda ölümcül hastalık çıktığı gün öldürülen kız-
kardeşleri Midyanlı önderin kızı Kozbi olaymda kurduklan tuzaklarla sizi
aldatarak düşmanca davrandılar" (Tevrat, Çölde Sayım; 25: 16-18). "RAB
Musa'ya, 'Midyanlılar'dan İsraillilerim öcünü al; sonra ölüp atalarına kavu-
şacaksm' dedi... RAB'bin Musa'ya verdiği buyruk uyarınca, Midyanblaria
savaş açıp bütün erkekleri öldürdüler, öldürdükleri arasmda beş Midyan
krah vardı. Beor oğlu Balam'ı da kılıçla öldürdüler. Midyanlı kadınlarla
çocuklarını tutsak alıp bütün hayvanlarını, sürülerini, mallarım yağmala-
dılar. Mldyanlılar'm yaşadığı bütün kentleri, obaları ateşe verdiler, insan-
lan, hayvanlan, yağmalanmış bütün m allan yanlanna aldılar. Musa savaş-
tan dönen ordu komutanlarına öfkelendi. Onlara, 'Bütün kadınları sağ mı
bıraktınız?' diye çıkıştı, 'Bu kadmlar Balam'm verdiği öğüde uyarak Peor
olaymda İsraillilerin RAB'be ihanet etmesine neden oldular. Bu yüzden
‫اإلآس‬ topluluğu arasmda ölümcül hastalık baş gösterdi. Şimdi bütün
erkek çocukları ve erkekle yatmış kadmlan öldürün. Yalnız erkekle yat-
mamış genç k ız la rı ‫ةاا؛ﺳﺎ‬ için sağ bırakım Aranızda birini öldüren ya
da öldürülen birine dokunan herkes yedi gün ordugâhın dışmda kalsın.
Üçüncü ve yedinci gün kendinizi de tutsaklarınızı da günahtan armdıra-
caksınız. Her giysiyi, deriden, keçi kılmdan, tahtadan yapılmış her nesneyi
arındıracaksınız" (Tevrat, Çölde Sayım; 31:1-21).

Kutsal ve temiz İsrail halkını kirleten zina, başka ilahlar adma kurban kes-
me ve etinden yeme, onlara tapma ve onlara bağlanma gibi günahların kay-
nağı olan düşmandan intikam almak gerekiyordu .‫أس‬ olmasaydı Tanrımn
kutsal ve teiniz halkı kirlenmeyecekti. Bu kirliliklerle 'kuşatılmışlık korkusu­
Halis ÇETİN

nu' yenmek için intikam ateşini savaşla ve kanla beslenmek gerekiyordu. Tüm
bu kirliliklerin kakmağı olan halk yok edilmedikçe kutsal halk annamazdı.
Bu yüzden "RA B Musa'ya, 'MidyanlılarT düşman say ve yok et. Çünkü onlar
kurdukları tuzaklarla İsraillileri aldatarak düşmanca davrandılar. Midyanlı-
laridan İsraillilerin öcünü al" dedi. Bu öyle bir kinle yoğrulmuş ‫ اا؛ﻟﻄﺲ‬güdü-
süydü ki çocuklar ve kadınlar hariç tüm halk hatta İsraillileri kutsayan Balam
bile kılıçtan geçirilmişti. Hatta Musa bile "çocuklar ve kadınların hariç" ol-
masına dahi tahammül edemeyerek "Bütiin kadınlan sağ mı bıraktınız? diye
çıkışh" ve "şim di bütün erkek çocukları ve erkekle yatmış kadınlan öldürün.
Yalnız erkekle yatmamış genç kızlan kendiniz içte sağ bırakın" emrini verdi.
Böylece kirlenm iş olan kutsal halk "kend ilerini, ‫ﻫﺲ؛االم‬ , her giysiyi, deri-
den, keçi kılından, tahtadan yapılmış her nesneyi de günahlardan arındırmış"
oldu. İntikam ve kutsal savaş ilkesi gereği günahla kirlenmiş ve lanetlenmiş
her şey savaşla kutsanmış ve kanla annmış/temizlenmiş oldu.

‫ ﺍ‬. MUSA İÇİN YOLUN SONU: LANETLİ TECRÜBEDEN


KUTSAL YASAYA
İsrail halkı M ısır'daki uzun kölelik sürecinde tam bir kitle psikolojisi içinde
hareket etm iş, o dönem lere ait reaya/sürü olma sendromunu içselleştirm iş-
tir. Bu yüzden Tanrı RAB veya M usa tarafından kendilerine sunulan her
türlü özgürlük ve ‫ﻫﻤﺢ‬1‫ ا‬vaatleri karşısm da köleliğin güvenlikli dünyasmı
tercih etm işlerdir. Köleliğin genlerine işlem esi nedeniyle her zam an güven-
lik içinde konform ist b ir yapıyı özgürlük içindeki refah vaatlerine öncele-
m lşlerdlr. Bir kitle olarak İsrail halkı aslında bilinçsiz kalabalıklara dönüş-
m üştür. Bu durum, halkın kendisini, tek tek kutsanm ış kişiler olarak ifade
etm e im kânlarından yoksun bıraktığı gibi her türlü etki ve yönlendirm eye
de açık hale getirm iştir. Başlarm a gelen her türlü sorun karşısm da duyar-
sız, çeşitli itiraz ve iddialar arkasından sorgusuzca ve bilinçsizce giden bir
insan topluluğuna dönüşm üştür. İsrail halkı birbirine karşı duyarsız, dü-
şünce, amaç, eylem ve davranışlarında uyum suz, kutsal hiyerarşik örgüt-
lenm e ilişkisine bağlı kalm ayan, kim liksiz ve süreksiz bir nicel birliktelik
oluşturm uştur. Topluluk bilinci olm aktan öte M ısır'da inşa edilen ortak kö-
lelik bilinçaltının bir ürünü olarak hareket etm eye şartlanm ıştı. Tüm bunlar
‫ ﺀه‬M usa'nın işinin ne denii zorlu olduğun da göstergesi idi.

١. Çoban Musa; Günahın Bedeli: "Ey Musa, israilliler'e


vereceğim ülkeye bak. Orayı göreceksin ama gitmeyeceksin,
kutsallığım ö^msemediniz".
İsrail halkının gönüllü kulluk bilinçaltı ile zorunlu/zoraki özgürlük bilinç
ü stü arasm daki m ücadelede Tann RAB ve M usa'nın sürekli yapmaya çalış­
KUTSALIN GÖLGESİNDE

tığı "tabula rasa"run am acı da bu bilinçaltı yerine yeni bir bilinç yaratmak
olmaktadır. İsrail halkının bu yol blkâyeslnde sürekli im tihan edildiği şey
de işte bu bilinçaltı ile bilinç üstü arasındaki çatışmalardır. İsrail halkı bir
kitle olarak organizm ik bütünlük içinde nicel bir güçtür. Bu halk, kendisini
oluşturan bireylerin toplamı, birliği, bütünlüğü veya ortak aklı ile gönül-
lülüğün değil onların üstünde ve dışm da olan Tanrı RA B'bin ilan ettiği zo-
runluluklann ürünüdür. Yaşanan tüm sorunların, şikâyetlerin ve isyanların
kaynağında da bu durum vardır. İsrail halkının her sorunda "bizi Mısıttdan
öldürm ek içte m i çıkarttığınız?" serzenişlerinin arkasmda da bu zorunlu-
luklar vardır. Bu ilişki zorunlu olduğu için özgür insanlara ve halka atfedile-
cek tüm özellikler yani düşünm ek, karar vermek, duyumsamak, davranmak
gibi iradi unsurların hepsini ya kavim liderlerine ya M usa'ya ya da Tanrı
RAB'be havale etm ektedirler. İsrail halkı, düşünm eye, muhakeme etmeye
ve yapmaya İstekli olm adığı içte her şeyi kendiierini Mısıttdan çıkarma su-
çunu işleyen Tanrıya y ü rü y o rla rd ı. Tann ve M usa da kendi kutsal halkla-
rımn bu psikolojisini çok iyi bildikieri içte onlara sık sık anladıklan dilden
konuşuyorlardı: tehdit ve ceza. Onlar, köleliği ruhlarına sindirm iş bir halkı
idare etm ekten öte onlar tarafından idare edilm emeye özen gösteriyorlar-
dı. Bu yüzden halklarını bilinçli kişilikler olarak değil bilinçaltının kölesi
ruhlar olarak yönetiyorlardı. Onları, organizm ik, hiyerarşik, kolektif b ir ce-
maat hisleri ile tek bir yöne kanalize ediyorlardı. Tek tek şuurlarının yerine
kolektif şuurlarm a hitap ediyorlardı. Böylece, halkı tek bir bütünsel varlık
haline getirip zihni tekelleşme yaralıyorlardı. Sonuçta kutsal halk, herhangi
bir ulusal olaym etkisi ile aynı psikolojik güdüyle, aym yönde düşünmeye
ve hareket etm eye yöneliyordu. Bu yüzden M usa'nın am acı halkım sadece
evrensel Tanrı kom pleksi tem silttsi Firavun'dan değil aym zam anda ve daha
önem li ve öncelikli olarak insanların doğalarındaki ve ruhlarındaki kişisel
ve kolektif Tanrı kom plekslerinden özgür kılmaktı. Firavun ve uzun çöl yol-
culuklan ve im tihanları ise bunun sadece arınma yöntemleri idi. Göç yolda
düzelmekte, ruh yüklerinden kurtulm a m ücadelesi İle arınmakta idi.

Tann RAB ve M usa yaşanan tecrübeler ışığında kutsal halklarına ko-


lektif bir ulus ruhu aşılam ak istiyordu. Bu ruh, onlan, her biri tek başm a
bulunduklara zam anda duyacakları hisleri, düşünceleri ve yaptıklarından
tam am ıyla başka hissettirir, düşündürür, yaptırır hale getirsin. Bu ruh sa-
yesinde halk, blrblriyle kaynaşm ış, hom ojen unsurların oluşturduğu yeni
bir canlı olarak yol göstericilerinin em rine itaat etsin. Firavun'a kulluktan
Tannya kulluğa yücelsin. Firavun'a kulluğun yarattığı bilinçaltı kişilikler
yerine insanın doğasında var olan kutsallığa yönelsin. K utsal ‫ س؟الﻟال‬M ı-
sır'daki kölelik y ıllan boyunca oluşturduğu bilinçaltı olgular, onların ha-

127
Halis ÇETİN

reketiei"‫؛‬ne yön verir ve bu şuuraltı, en etkin ve yoğun bir şekilde çöl yol-
culuğundaki sorunlarda ortaya çıkar. Bir ulusun ve kültürün şuuraltı çöl
şartlarında ortak bir davranış birliğine dönüşür. Çünkü bu süreçte ortaya
çıkan zorunlu kolektif şuur içerisinde, bireylerin akli yetenekleri ve kişi-
tikleri silinm iş heterojen olan bilinçler hom ojen bilincin içinde boğulmuş,
kaybolm uş ve sonuçta şuuraltı özellikler ٠topluluğa hâkim olmuştur. Bu
yüzden bu halk yol hikâyesi boyunca yüksek irade, sadakat ve fedakârlık
gerektiren davranışlar yerine çok basit arzu ve isteklerin ürünü davramş-
lar sergilem işlerdir. H er olayda M ısır sendrom unun ürünü olan şuuraltının
konform ist yönlendirm esi ile hareket e d iş le r d ir . Bu yüzden akli ilkelerin
yol gösterieiliğinden m ahrum kişiler olarak kolayca telkinlere, iftiralara, İs-
yanlara yönelen davranışlar sergilem işlerdir. Gerçekler yerine bilinçaltının
ürünü olan hayallerle düşünüp hareket etm işlerdir. H alk sık sık çokluğun,
kalabalığın, sayısal gücün verdiği bir duygu ile yani sürü psikolojisi için-
de hareket etm iştir. Bu yüzden M usa, onlara dayanarak veya güvenerek iş
yapm ak yerine onları um ut ve korku ile güderek yol almıştır. Musa, H arun
gibi olm am ak için yani halkının önünde değil de arkasm da yol alan kişi
olm ak yerine her zam an onlarm bir adım önünde veya üstiinde olmuştur.
Am a her zam an da halkı tarafından yüceltildikçe bir gün ٠yükseklikten
aşağıya da atılabileceği korkusuyla yaşam ıştır. Bu yüzden Musa, elindeki
asası ile bir çoban olarak halkını gütm eyi yönetm eye tercih etmiştir.

Bir çoban olarak M usa halkını gütm ek için her sorunu lehine çevirme-
ye çalışm ışhr. H alkm a yaptıkları en büyük günahlarda bile sabır gösterip
ustalıkla telkinlerde bulunup onlarm seçilm iş ve kutsanm ışlığm a sürekli
vurgularda bulunup onları kahram anlığa, kendilerini fedaya ve feragata
hazır hale getirmeye çalışm ıştır. O nlann duygulannı ve egolarını şişirm iş,
abartm ış ve aşırı ham asi duygularla on lan etkilem iştir. Musa, şiddetli iddi-
aiar, ateşli ifadeler kullanarak onları kontrolde tutmaya yönelm iştir. Tanrı
R A B'bin gücünü ve m urakabesini tekrar tekrar iddia etm iş ve hiçbir şeyi
asla akil m uhakem e yolu ile ispata kalkışm adan onları ikna etmeye, ikna et-
m enin geçerli ve yeterli olm adığı durum larda da "Tanrı gibi" onlara muci-
zeler gösterm iştir. O nlarla kendisini bir tutmuş. Tanrı RAB ile ters düşm ek
pahasına halkıyla özdeşlik kurup onlarm hislerini de aym yönde kullan-
mıştır. H alkının ayrıcalıklarını her zam an üstün erdem ler olarak yüceltm iş,
abartm ış ve büyüterek yönetm iştir. Bir çoban olarak sürüsünün kahram anı
olm uş ve 1‫ ا ! ﻫﺎ)ااﻃﻜﺎ‬karşılık görm ediği halde sabır, cesaret ve ahlak abidesi
olarak bir tem sil örneği yaratm ıştır. H alkm a en karm aşık şeyleri hile sürek-
li basit m antıki ilkelerle ama etkili ve m üstebitçe sunan M usa, aşırı dog-
m aiarla bağlı hlr cem aat yaratm aya çalışm ıştır. Çünkü ayrıcalıklı olm akla
KUTSALIN GÖLGESİNDE

şım arm ış halkı, anlatılan basit konuyu en iyi kendisinin bildiğine inandığı
için m utaassıp olm uş ve asla İtirazlara veya tartışm alara ‫اﻫﺎ<ﻟﺪ‬ edem ez
hale gelm iştir. Bu yüzden onların suyuna akm adan yaptığı her konuşm ada
neredeyse linçe gidecek ortam lar oluşm uştur.

M usa, halkının M ısır'daki küielikten m ütevellit bir "gönüllü kulluk"


yani "güce tapınm a" sendrom u içinde olduğunu bildiği İçte sık sık Tanrı
RA B'bi devreye sokarak halkına güç gösterisinde bulunarak onları terbiye
etm eye çalışm ıştır. İsrail halkı, M ısır'daki kölelikte öğrendiği gibi her za-
m an güce ve zorbalığa karşı hürmet/saygı beslem iş ve zayıflığın bir şekli
gibi algıladıkları iyilik, hoşgörü ve özgürlüğe karşı ilgisiz ve saygısız ol-
m uşlardır. O nlarm m eyil ve sevgisi, hiçbir zam an iyilik ve güzellikle hük-
m eden Tann RAB veya M usa'ya değil, kendilerini şiddetle bask، altında
tutan m üstebit Tanrı kom pleksi olan Firavunlara karşı olm uştur. İsrail hal-
kının Kızıldeniz'de boğulm aktan kendilerini kurtaran RAB için değil M ısır
tanrılarını sim geleyen Buzağı içte sunular ve ibadetler yapm asının nedeni
de budur. Şerrinden em in olduklan Yahve yerine şerrinden em in olm adık-
la n Firavuna saygı duym alarının nedeni de budur. İsrail halkı yol hikâyesi
boyunca en yüksek saygı ve itaati bu tip m üstebitler için gösterm işler ama
٠m üstebit yıkıldığı zam an ise, gücünü kaybeteği ve onlar gibi zayıf oldu-
ğu için onlara lanet okum uşlardır. Bu )dizden bir elinde asa olan M usa'nın
diğer elinden kılıç eksik olm am ıştır. Çünkü onlarm güce tapınma özelliği
nedeniyle M usa, kudret ve hâkim iyeti o n la ra ‫ اا‬،‫؛‬
‫ س‬،telkin eden ve kılıcı ile
onları korkutan b ir kişi olm adıkça "y o l" alınam ayacağını çok iyi biliyordu.
Zayıf bir iktidara karşı "isyana" her zam an hazır olan İsrail halkı, kuvvet-
li b ir hüküm dar karşısında esir/köle/kul gibi eğilm eye de hazırdı. Asanın
saygınlığım ve ‫ﺳﺎﻟﻂ‬ tehdidini seçilm iş halkınm tepesine indirdiğinde, en
azılı m uhalif bile M usa'ya saygı sım up ona itaat etmeye başlam ıştır. Mu-
sa'ya göre güce tapınm aya alışm ış bir halkın sırtından kırbacı, tepesinden
kılıcı eksik etm em ek gerekirdi. Yoksa bu olayda da görüldüğü üzere başka
ulusların ah laklard a, ilahlarına ve günahlarına yönelirlerdi.

Tanrı RAB, M usa'nın eliyle kendi kutsal halkını terbiye etm ektedir. Tan-
n RAB, her türlü azgınlığı, taşkınlığı ve isyanı yani "su çu ve başkaldırıyı
bağışlar. A ncak suçluyu cezasız bırakm azdı". Bunu da her olayda yeniden
uygulam aktaydı. Kutsal bir cem aat olarak İsrail halkının düşünce ve dav-
ram şları aşın taassuba, hoşgörüsüzlüğe, fanatizm e ve saldırganlığa m eyilli
idi. İsrail halkı inandığı şey her ne olursa olsun 1-uhunun bütün kuvvetle-
rini, iradesinin bütün itaatlerini, taassubunun ateşlerini, bir davamn veya
his ve fiillerine rehber olm uş bir kim senin hizm etine vakfettiği tüm kuvvet­

129
Halis ÇETİN

leri ile birlikte sarılıyordu. Bu )dizden karşılaştıkları her toplum un dini ve


ahlaki inançiaruıa da aynı taassupla inanıyorlardı. İsrail halkı çobanından
vazgeçm eyen bir sürü gibi sürekli güdülm ek peşindeydi. Bu yüzden sık sık
M usa'dan daha kuvvetli ve kudretii bir irade gördüklerinde hem en Mu-
sa'yı ve RA B'bini satm aktaydıiar. Bu yüzden M usa ve RA B'bi de onlara hâ-
kim olm ak içte oniarm ruhım a hâkim olan tem el ihtiyaçları olan özgürlük
ih tiy aan a değil, daim a esirlik/kölelik ihtiyacına göre davranmışlardır. Bu
yüzden de daim a onlarm ruhuna bir inancı yerleştirm enin en tesirli yolu
olan her türlü m uhakem eden ve her nevi ispattan uzak, saf ve sade iddi-
alar ve buyruklar üretm işlerdir, iddia ne kadar açık ve deliller ne kadar
sade ve ispattan uzak olursa, hüküm ve tesir de ٠oranda büyük oluyordu.
Tanrı RA B'bin kitabı ve em irleri kısa, özlü ve sade iddialar olm uştur kİ bu
yüzden etkileri kuşaklar boyu sürm üştür, iddianın hakiki hir tesir ortaya
getirm esi içte m üm kün olduğu kadar aynı kelim elerle tekrar edilm esi şart-
tır. Bu yüzden "tek ciddi söz sanatı vardır, ٠da; tekrardır", iddia edilen
şey devam lı tekrarlanarak, ispat edilm iş m utlak bir gerçekm iş gibi halkm
ruhuna hâkim olur, iddia ve tekrardan sonra düşünce ve im anın da kutsal
topluluğa sirayet etm esi gerekir. Taklit, düşünm eden yapma ve kabul etele
sirayetin özellikleridir. Sirayetin önünde kişisel kanaatler ve çıkarlar kay-
bolur ve ortak düşüncenin değer ve ilkeleri tüm halka hâkim olur. Tanrı
RAB de sık sık bu yöntem i yol hikâyesindeki her hir olay içte uygulam ıştır.

Tann RAB, M usa aracılığıyla kendisine yönelik bir ihtişam ve nüfuz


üretm iştir. H alkının tepesinde "görkem ini" sürekli diri tutm uştur. Gör-
kem/ihtişam olgusunun özünde; hayranlık, saygınlık ve korku gizlidir.
Görkem/ihtişam; bir kişinin, bir eserin, bir inancın insan ruhu üzerindeki
efsunlam a gücüdür. Bu efsunlam a, insanların bütün tenkit yeteneğini felce
uğratır ve ruhları hayret ve saygı hisleriyle doldurur. Görkem/ihtişam sahi-
b i Tanrı RAB, kutsal halkının itaatiyle en yüceye çıkm ası kadar başka gör-
kem/ihtişamlar karşısında etkilenen halkı tarafından birdenbire yere düş-
m eşinin de m üm kün olduğunu bildiği i ‫؟‬in onları hem dış etkilere hem de iç
etkiienm elere m ucizelerin kuvvetine sığınarak kapalı tutm ak istem ektedir.
Bu yüzden kendisinin ve tem silci liderlerinin düşüncelerini ve kişiliklerini
asla tarftşılm az kılm ak istem ektedir. Bunun için de onları önderleri M usa
ve H arun da dahil olm ak üzere sürekli başka toplulukların din, ilah ve kül-
türleriyle % ، ‫ ” ﺳﻞ؛‬tabi tutm uştur. Am a artık yolun sonuna da gelinm iş
ve vaat edilen topraklar ufukta görülm üştür:

"Bundan soma RAB Musa'ya, 'Haavarim dağlık Bölgesine çık, İsrail-


lilerie vereceğim ülkeye bak' dedi, ülkeyi gördükten sonra, ağabeyin Ha-

130
KUTSALIN GÖLGESİNDE

run gibi sen de ölüp atalarına kavuşacaksın. Çünkü ikiniz de Zin Çölü'nde
buyruğuma karşı çıktımz. Topluluk sularda bana başkaldırdığmda, onlarm
önünde kutsallığım، ö n e m s e d in iz '. Musa, 'bütün insan ruhlarırunTann-
sı RAB bu topluluğa bir önder atasın' diye karşılık verdi,'‫ ه‬kişi topluluğun
önünde yürüsün ve topluluğu yönetsin, ö y le l،i, RAB'bin topluluğu ÇO-

bansız koyımlar gibi ‫ﺳﺎﻃﻂ‬ . Bunun üzerine RAB, 'Kendisinde RAB'bin


Ruhu bulunan Nun oğlu Yeşu'yu yaruna al, üzerine elini koy' dedi, 'Onu
Kâhin Eiazarla bütün topluluğun önüne çıkar ve hepsinin önünde görev-
lendir. Bütün İsrail topluluğu sözünü dinlesin diye ona yetkinden ver. Kâ-
hin ElazaYm önüne çıkacak; kâhin, Yeşu için Urim aracılığıyla RAB'be da-
nışacak. Bu yöntemle Elazar Yeşu'yu ve bütün hallu " Musa
RAB'bin kendisine buyurduğu gibi yaptı. Yeşu'yu Kâhin Elazar'ın ve bü-
tün topluluğun önüne götürdü. RAB'bin buyruğu uyannca ellerini üzerine
koyarak onu görevlendirdi" (Tevrat, Çölde Sayım; 27:12-23).

Tann RA B'bin im tihana çektiği sadece kutsal halkı değildi. A ynı zam an-
da onlara çobanlık etsinler diye gönderdiği M usa ve H arun'du da. Fakat
daha önce de belirttiğim iz gibi bu iki lider de halkı ile Tanrıları arasında
kalm aktan dolayı zam an zam an hata yapıp halkının yanında Tanrının kar-
şısm da yer alm ışlardı. Am a onlar hile yeni Tanrının "su çu ve başkaldırıyı
bağışlar. A ncak suçluyu cezasız bırakm az" ilkesinden m asum ve m asun
değillerdi. Daha önce bu yüzden isyan eden H arun gibi kardeşi M usa'nın
da cezası kesilm işti: Vaat edilm iş toprakları görm ek ama oraya gidememek.
Çünkü M usa da tıpkı H arun gibi "topluluk Tann RA B'be başkaldırdığın-
da, on lan n önünde om m kutsallığım önem sem eylp" topluluğun gücüne
boyun eğmişti.

M usa'nın "ölü p atalarına kavuşm aktan" önceki son görevi "M idyanlı-
laridan İsraiilileYin öcünü alm ak" olm uştur. Daha sonra ise M usa halkım
vaat edilm iş topraklara kadar getirdi, o, bir yol ö n d eriy d i. ‫ ه‬, sürüsünün
çobanı idi. A rtık yol da bitm iş, sürü de kendi yolunu bulacak bir tecrü-
be edinm işti. Yapılması gereken "T an n R A B'bin bu topluluğa, topluluğun
önünde yürüyecek ve topluluğu yönetecek yeni bir önder atam ası" idi.
Çünkü "R A B 'bin topluluğu çobansız koyunlar gibi kalm am alıydı". Çoban-
sız bir sürü nasıl dağılıp parçalanır ve kurtlara yem olursa İsrail halkı da
öylece yok olabilirdi. Zaten tarihi boyunca da asla çobansız var olam amıştı.
M usa'nın bu yeni önder atam a fikrini Tann RAB yine kutsallığın bütün-
lüğü, kutsal cem aatin kolektif birlik ve beraberliği ve kutsalın tem sili ve
bölüşüm ü açısından ele alm ış ve "kendisinde RA B'bin Ruhu bulunan Nun
oğlu Yeşu'yu" yeni "önder"/"çoban" olarak ilan etmiştir. M usa'da kendi

131
‫ ﺀس‬ÇETİN

veliahttı ve varisi olarak Yeşu'yu "yanına almış, üzerine elini kodmuş, onu
kâhinlerin ve bütün topluluğun önüne ^karm ış, hepsinin önünde onu kut-
sayıp görevlendirm iş, bütün İsrail topluluğu onun sözünü dinlesin diye
ona kendi yetkisinden vermiş, onu kâhinlerden üste bir hiyerarşik makam a
yerleştirm iş, kâhinlerin Yeşu için Urim araalığıyla RA B'be danışacakları-
nı bildirm iş ve bu yöntem le de kahin Elazar Yeşu'yu ve bütün halkı yön-
lendirecek" olduğunu ilan etm iştir: "M usa RA B'bin kendisine buyurduğu
gibi yaptı. Yeşu'yu Kâhin Elazar'ın ve bütün topluluğun önüne götürdü.
RA B'bin buyruğu uyarınca ellerini üzerine koyarak onu görevlendirdi".
Çünkü "İsrail halkı yüzünüzden RAB M usa'ya da öfkelenerek, 'Sen de o
ülkeye girm eyeceksin dem iş' ve "am a yardım cın Nun oğlu Yeşu oraya gi-
recek ve israilliler'in vaat edilm iş ülkeyi mülk edinm esini o sağlayacak"
(Tevrat, Yasa Kitabı; 1: 37-38) em rini ilan etmiştir.

2. Lider Musa; İsrail Halkının Seyir Defteri; Ya Tahammül Ya


Sefer, Ne Tahammül Ne Seferi: "Sizin yüzünüzden RAB bana da
öfkelendi".
M usa'nm iki misyonu vardı. Birincisi Tanrı RA B'bin kutsal halkını kutsal
em ir ve yasalarla terbiye etmek, İkincisi de bir ulusu birlik ve beraberlik
içinde yöneterek vaat edilm iş topraklara götürmektir. M usa'nın Tann RAB
ile arasmda yaşanan birçok anlaşm azlığın, M usa'm n Tanrı RA B'bin "buyru-
ğuna karşı çıkm asının ve topluluk Tannya başkaldırdığında, onların önün-
de Tanrmm kutsallığını önem sem em esinin" hatta bu yüzden cezalandm lıp
vaat edilm iş topraklara girm eden "H arun gibi ölüp atalarına kavuşm asının"
kaynağı da bu ite m isyon arasm daki çatışmalardır. Bu m isyonlardan birin-
cisi dini/ilahi/kutsal iken İkincisi siyasi/toplumsal/İdari görevlerdir. Musa
bu iki misyonu tek bir kişi/kurum olarak bir elinde asası diğer elinde kılıcı
ile kendi şahsm da bütünleştirm işti. Fakat kendisinden sonra gelecek halkm
bu iki m isyonla yollarına devam etm esi için iki kişiye veya kuruma ihtiya-
cı vardı. Bu yüzden M usa elindeki asasım yani dini m isyonunu kahinlerin
başı Elazaria verirken diğer elindeki kılıcını siyasi bir m isyon olarak vaat
edilm iş topraklara halkını götürm esi için Yeşu'ya vermiştir. Böylece de İsrail
topluluğu arasmda kahinlerden ve önderlerden oluşan ikili bir yönetim/"ço-
baniık" kurum u ortaya çıkmıştır. İsrail halkı, bu İki kurum un uzlaşüğı dö-
nem lerde huzur içinde yükselmiş, bu iki kurum çatıştığında ise kaos içinde
bocalam ıştır. Bu bocalam a aynı zam anda kişisel, toplumsal/kolektif ve ev-
rensel Tanrı kom pleksleri arasm daki çatışm anın da kaynağı olmuştur.

M usa hem bir dini önder ‫اااط‬ de siyasi bir lider olarak M ısır'dan çıkıp
vaat edilm iş topraklara ulaşıncaya kadar Tanrı RAB, halkı ve kendi arasın­
KUTSALIN GÖLGESİNDE

da yaşanan olayları Tevrat'ın "Yasa K itabı" bölüm ünde yeniden analiz eder.
Kendi gözlem ve tecrübeleri ışığında yaşanan olaylardan dersler, ilkeler ve
ahlaki değerler üretir. M usa, "Yasa Kltabı/Yasa'nın Tekrarı" bölüm lerinde,
İsrail halkm m Kenan topraklarına girm eden önce konakladıkları Moav'da
onlara birkaç kez hitap ederek özellikte son kırk yılın önem li olaylarını,
çölde dolandıkları sürece Tanrı RA B'bin İsrail halkm ı nasıl koruyup yardım
ettiğini. Tanrıya bu yüzden sürekli itaat ve sadakat içinde olunm ası gerek-
tlğlnl. O n Buyruk'u tekrar tekrar hatırlatıp ona uym ada asla taviz verilm e-
m esi hususunu, vaat edilm iş K enan topraklarında İsrail halkına yön vere-
cek ve yol gösterecek çeşitli buyruklar, kurallar ve ilkelerin neler olduğunu,
haikı ite Tanrı RAB arasında yapılan anlaşm alara uyulm ası ve uyulmam ası
konusundaki ödül ve cezaların neler olduklarının hatırlatılm asını. Tanrı-
nm halkını kurtarm ası ve kutsam asını unutm ayıp itaat ve ibadette kusur
edilm em esi gerektiğini, yol boyunca kendisine em redilen yasaların sürek-
li tekrarını ve kendisinden sonra kim ierin önder ve kahinler olarak hangi
şekilde halkını yöneteceklerine dair vasiyetlerini yapm aktadır. Asluıda bu
bölüm M usa'nın gözünden bir durum değerlendirm esi, bir yol muhasebesi
niteliğindedir:

"M usa İsraillilere Mısır'dan çıktıktan sonra kırkıncı yılın on birinci


ayının birinci günü, RAB'bin, kendisi aracılığıyla İsraillilere neler buyur-
duğunu anlattı. 'Tanrımız RAB Horev'de bize, 'Bu dağda yeteri kadar kal-
diniz' dedi, 'Haydi kalkın, Arava'da, Dağlık Bölge'de, Şefela'da, Negev'de
ve Akdeniz kıyısında yaşayan bütün komşu halklara, Amorlular'm dağ-
İlk bölgesine, büyük Fırat Irmağı'na kadar uzanan Kenanlılar ülkesine ve
Lübnan'a gidin. Bu toprakları size verdim. Gidin, ataiarınıza, İbrahim'e,
ishak'a, Yakup'a ve soylarına ant içerek söz verdiğim toprakları mülk edl-
nin'. 'O sırada size, 'Tek başıma yükünüzü taşıyamam' dedim, 'Tanrınız
RAB sizi çoğalttı. Bugün göklerdeki yıldızlar kadar çoğaldınız. Atalarını-
zm Tanrısı RAB sizi bin kat daha çoğaltsın ve söz verdiği gibi kutsasın! So-
ı-unlarınıza, yükünüze, davalarınıza ben tek başıma nasıl katlanabilirim?
Kendinize her oymaktan bilge, anlayışlı, deneyimli adamlar seçin. Onları
size önder atayacağım'. 'Biz de bunun iyi olduğunu onayladınız. Böylece
oymaklarınızın bilge ve deneyimli kişiler olan ileri gelenlerini size önder
atadım. Onlara biner, yüzer, ellişer, onar kişilik topluluklarm sorumlu-
luğunu verdim. Oymaklarınız için de yöneticiler görevlendirdim. Ayrıca
yargıçlarınıza, 'Kardeşleriniz arasmdaki sorunları dinleyin' dedim, 'Bir
adamla İsrailli kardeşi ya da bir yabana arasmdaki davaları doğrulukla
yargılayın. Yargılarken kimseyi kayırmayın; küçüğe de, büyüğe de aym
gözle bakın. H‫ ؟؛‬kimseden korkmayın. Yargı Tanrı'ya özgüdür. Çözeme­
Halis ÇETİN

yeceğiniz bir sorun olursa bana getirin, ben gerekeni yaparım '.‫ ه‬sırada
yapmanız gereken her şeyi size buyurmuştum'. Size, 'Tanrımız RAB'bin
bize vereceği Amorlular'ın dağlık bölgesine vardınız' dedim, 'işte, Tann-
mz RAB size ülkeyi verdi. Haydi, atalarınızın Tanrısı RAB'bin size söy-
lediği gibi, gidip orayı mülk edinin. Korkmayın, yılmayın" (Tevrat, Yasa
Kitabı; l:İ-3 9 ).

M usa'nın gözüyle bakıldığında anlaşılacağı üzere Tanrı İsrail oğullan-


nı vaat edilm iş kutsal topraklar ile sınadı. Tanrı kendisinden başka hiçbir
kutsal olm ayan dem ek olduğu için insanların kendisinden başka b ir şeyi
kutsal ilan edip etm eyeceğini görm ek ve başka bir kutsallığı putlaştırarak
kendisine şirk koşup koşm ayacaklanm denem ek istedi. Tanrının test etmek
istediği şey, insanlar topraktan yapılm ış putlara tapınm ayı bırakıp bizzat
toprağa hatta kutsal olduklanna inandıkları bir toprak parçasına da tapabi-
lirler m iydi? ‫ ه‬topraklar uğm na birbirini boğazlayıp yok edebilecek kadar
zehlleşebilirler m iydi? işte İsrail oğullan şahsında tüm ‫ أﻟﻞﺀ!ﺳﻒ‬sınandı-
ğı kolektif ve evrensel kom plekslerinden biri de bu kutsallaştırılm ış
topraklar, topraktan yaratılm ış insanlar veya kutsallaştırılm ış her hangi bir
şey idi. Bu kutsal topraklar tapınm ası sadece İsrail oğullarının değil onlara
benzeyerek toprakları yüceltenlerin ve kutsayanların da im tihanı olacaktır
ki ‫دس‬ tarihi küçük tarla sınırı içte savaşan insanlara, büyük arazi için
savaşan kavim lere ve b ir toprak veya tek e parçası için birbirini yıllarca bo-
ğazlayan insanlara şahitlik ete. Bu aslında insanlık tarihinin kanla yazılan
özeti gibidir. Topraktan yaratean insanın toprağa tapınm a tutkusu ile top-
rağa akıttığı en fazla kan yine toprak için olmuştur. Belki Tanrının M usa
ve H arun'u bin bir ‫؟‬ile ve m eşakkatle kavlm lerinl kapısının önüne kadar
getirm elerine rağm en kutsal topraklara girm elerini engellem esi veya ya-
saklam asının nedeni de budur: Kutsal olan/kılınan/ilan edilen aynı zaman-
da lanetlidir de. Tanrının bir şeye sevgi ve saygı duym ası nedeniyle kutsal,
٠kutsal şeye Tanrıdan daha fazla sevgi ve saygı atfedildiği için de 1‫ ﻳالس‬.
Tanrıya ulaşm am n aracı olduğu için kutsal, ona ulaşm ak için Tanrı araç-
sallaştırıldığı için lanetli. Bir ulusun kutsalı başka bir ulus hatta diğer tüm
uluslar için lanet olabilir. Bu lanetten kurtulm ak için vaat edilm iş toprakla-
ra yolculuk yapılıyordu. Çünkü kutsal olan gidilecek topraklar değil yolcu-
luktu. Tanrı kom plekslerinden arınm a yolculuğu. A ksi takdirde ordusu ile
beraber suda boğulm uş Firavun'un büyük ve zengin ülkesine geri dönüş
çok daha kolay, çok daha iyi, çok daha başarılı, çok daha m üreffeh bir ha-
yat demekti. Fakat kutsal yasa bir kişisel Tanrı kom pleksi sembolü Firavun
yerine adı M usa olan başka birini, bir kolektif Tanrı kom pleksi sembolü
M ısırlılar yerine adı İsrail oğulları olan başka birini ya da bir topluluğun

134
KUTSALIN GÖLGESİNDE

başka bir topluluğa tekebbür içinde tahakküm ünü tem sil eden evrensel
Tann kom pleksi devlet yerine intikam ve zulüm İle haşka bir topluluğun
yönetim ini istem iyordu. Yolculuğun am acı da buydu.

Tüm bu "y o l am açtır" ilkesi uyarınca M usa, öncelikli olarak halkının


M ısır'dan vaat edilm iş topraklara götürülm esi için Tanrı RAB ile yapılan
anlaşm aya ve onun halkı için yaptığı yardım lara am a halkının da ona yö-
nelik ihanetlerine değinir. Musa, halkına Tanrının "K enanlılar ülkesine ve
Lübnan'a gidin. Bu topraklan size verdim " vaadini hatırlatarak söylevine
başlar. Bu yolculukla güç elde etm eleri için Tanrının onları nasıl "gökteki
yıldızlar kadar çoğalttığını" ve "kutsadığım " dile getirir. Daha sonra ise
M usa "tek başım a yükünüzü taşıyam am , soranlarınıza, yükünüze, dava*
laruuza ben tek başım a nasıl katlanabilirim ?" gerekçesiyle halkının arasın-
dan önderler, yöneticiler, kom utanlar ve yargıçlar seçerek hiyerarşik bir
dini kutsal cem aat örgütlenm esi yaratır: "O ym aklarınızın bilge ve dene-
yim ll kişiler olan ileri gelenlerini size önder atadım . O nlara biner, yüzer, el-
llşer, onar kişilik toplulukların sorum luluğunu verdim. Oym aklarınız içte
de yöneticiler görevlendirdim . A yn ca yargıçlarınıza, 'K ardeşleriniz arasın-
daki sorunları dinleyin' dedim ". M usa atadığı yargıçlara evrensel adalet
ilkesinin gereği olarak Tanrı kom pleksi içinde olm am alarını em rederken
"b ir adam la İsrailli kardeşi ya da bir yabancı arasm daki davaları doğruluk-
la yargılaym . Yargılarken kim seyi kayırm ayın; küçüğe de, büyüğe de aynı
gözle bakm . H iç kim seden korkm ayın" der. Böylece evrensel adalet ilkesi
olan "keyfiliğin önlenm esi ve herkesin eşit yargılanm ası" düsturunu ilan
eder, insanların kaderine hükm etm e iktidarını elinde bulundurduğu için
yargıçlarda çokça görülen Tanrı kom pleksi özelliği olan "b ir kişi veya top-
luluğa duyulan sevgi veya nefretin adaletten alıkoym ası" sorununa kutsal
"İsrail halkı ile y a b ^ c ıla r arasm daki davalarda" bile ciddiyet ve kararlılık-
la vurgu yapar.

"İşte, Tanrınız RAB size ülkeyi verdi. Haydi, atalarınızın Tanrısı


RAB'bin size söylediği gibi, gidip ©rayı mülk edinin. Korkmayın, yılma-
yın'. 'N e var ki, siz oraya gitmek istemediniz. Tanrınız RAB'bin buyruğu-
na karşı geldiniz. Çadırlannızda söylenerek, 'RAB bizden nefret ediyor"
dediniz, 'Bizi Amorlular'm eline verip yok etmek için Mısır'dan çıkardı,
©raya niye gideiim? Kardeşierimiz yöre halkının bizden daha güçlü, daha
uzun boylu olduğunu söyleyerek cesaretimizi kırdılar. Kentler büyükmüş,
göğe dek yükselen surlarla çevriliymiş, ©rada Anaklılar'ı da görmüşleri,
'©ysa ben size, '©nlardan korkmayın, yılmayın' dedim, önünüzden giden
Tanrınız RAB sizin için savaşacak. Gözünüzün önünde Mısır'da ve çölde
Halis ÇETİN

sizler için yaptıklarının aynısını yapacak. Tanrınız RAB'bin buraya varın-


caya dek, çocuğunu taşıyan bir adam gibi sizi nasıl yol boyunca taşıdığını
gördünüz'. Bütün buniara karşın Tanrınız RAB'be güvenmediniz.‫ه‬ RAB
ki, çadırlarınızı kurmanız için size yer aramak, gideceğiniz yolu göstermek
için geceleyin ateşte, gündüzün bulutta önünüzsıra gitti. 'RAB yakmmala-
rınızı duyunca öfkelendi. Sizin yüzünüzden RAB bana da öfkelenerek, 'Sen
de o ülkeye girmeyeceksin' dedi, ama yardımcın Nun oğlu Yeşu oraya gl-
recek. Onu yüreklendir, İsraillilerdin ülkeyi mülk edinmesini o sağlayacak.
Tutsak olacak dediğiniz küfürleriniz, bugün iyiyle kötüyü ayırt edemeyen
çocuklarınız oraya girecekler, ülkeyi onlara vereceğim, orayı onlar mülk
edinecekler" (Tevrat, Yasa Kitabı; 1:1-39).

M usa bu ifadeleriyle bir taraftan İsrail halkını yüceltirken diğer taraftan


da onların bu yücelm işhk içinde Tanrı kom pleksine kapılıp nasıl kibirlene-
rek Tanrı RA B'be isyan ettiklerini. Tanrının ve kendisinin em irlerini nasıl
çiğnediklerini, "on lar yüzünden Tanrının kendisine nasıl öfkelenip ceza-
landırdığını" da büyük bir sitayişle dile getirir. Onları Tanrının "gidip ora-
yı m ülk edinin. Korkm ayın, yılm ayın" em irlerine başkaldırıp "RA B bizden
nefret ediyor, bizi düşm anların eline verip yok etmek için M ısır'dan çıkardı.
Oraya niye gidelim ? Kardeşlerim iz yöre halkının bizden daha güçlü, daha
uzun boylu olduğunu söyleyerek cesaretim izi kırdılar. K eteler büyükm üş,
göğe dek yükselen surlarla çevriliym iş" bahaneleri ile suçlam aktadır. İsrail
halkım a her Tann buyruğunda bu tür bahanelerin arkasına sığındıklarını
söylem ektedir. M usa'ya göre halk, bu tip vehim ve korkularla, sürekli ken-
dilerini M ısır'dan çıkartfrkları için kendisini ve Tanrı R A B'bi suçlam alarla
Tanrının lütuflarm a n a n k ö r lü k etm ekte, onun sabrını ve güvenini sürekli
sınam akta ve böylece de sürekli "R A B 'b in buyruğuna karşı gelm ekte" İdi-
ler. Oysa M usa onlara sürekli "onlardan korkm ayın, yılm ayın, ön ü nü zd en
giden Tanrınız RAB sizin için savaşacak. Gözünüzün önünde M ısır'da ve
çölde sîzler için yaptıklarının aynısını yapacak. Tanrınız RA B'bin b u ray a

varıncaya dek, çocuğunu taşıyan bir adam gibi sizi nasıl yol boyunca taşıdı-
ğını gördünüz. ٠ RAB ki, çadırlarınızı kurm anız İçin size yer aramak, gide-
ceğinlz yolu gösterm ek için geceleyin ateşte, gündüzün bulutta önünüz sıra
gitti" hatırlatm alarıyla önderlik etm ekte, sürüsüne çobanlık etmekteydi.
Kutsal İsrail halkını isyan ettiren şım arıklığın verdiği cüret iken, düşm an-
larla savaştıran şey ise kutsanm anın verdiği cesaret olm aktadır. M usa'nın
cüreti bırakıp cesarete yönelm esinin sebebi de budur.

"Haydi kalkın! Amon Vadisi'nden geçin! işte Heşbon Kralı Amorlu


Sihon'u ve !'ilk e s in i elinize teslim e ttim . Ona saldırın ve ülkesini m ü lk
KUTSALIN GÖLGESİNDE

edinmeye başlaym. Bugünden başlayarak göğün altındaki uluslara knrku-


nuzu, dehşetinizi salacağım. Haberinizi duyunca knrkuyla üreyecekler"
(Tevrat, Yasa Kitabı; 2: 24-25).

Tanrı RAB, evrenin ve yeryüzünün Tanrısı olm asının egem enliği altında
"M alik" yani m ülk ve iktidar sahibi ve bölüştürücüsü olarak kutsal halkına
yeryüzünün mülkünü istediği gibi dağıtm akta idi. Daha sonra birçok Tan-
n kom pleksi tarafından kullanılacak olan bu "M alik" sıfatı Tanrının elin-
de sadece mal, toprak, tapu, zenginlik ve iktidar dağıtım gücü değil aym
zam anda da "göğün altındaki tüm uluslara" korku dağıfrm ayrıcalığı ver-
mekteydl. Korku, her zam an ve her yerde hazır ve nazır olarak vardı. Tanrı
kom pleksi bunun keşfedilip, yönetilip yönlendirilm esi ve insanların beden-
lerine ve ruhlarına sindirilm esi ile başladı. Tanrı kom pleksi, korkuyu bir
iktidar aracı olarak kullanm aya başladığında da zaten korku kendi iktidar
aracı olarak onu kontrol e l e k t e y d i . Tanrı kom pleksi kendini yaratan kor-
ku tanrısının kulu olarak onun bahşettiği korku tanrılarının da tanrısı oldu.
Böylece tanrısal kutsal korku hiyerarşisi siyasi, toplum sal ve ekonom ik kor-
ku hiyerarşisine dönüştii. Korku hiyerarşisinde herkes korktuğu tanrının
kulu, korkuttuğu kulun tanrısı oldu. Bu korku hiyerarşinin en tepesinde
tek korku tanrısı olarak Tanrı RAB yer aldı. Korkuya dair tüm sıfatlar in-
sanları ve korkuyu özdeş yaratan bu tek Tanrı'ya atfedildi. Tanrı RAB bu ör-
nekte de görüldüğü üzere "M alik " sıfatıyla korkuya "göğü n altm daki tüm
uluslar" için evrensel bir değer yükleyip Tanrısal korku haklarım kendini
yeryüzünde temsil eden tanrı-insanlara, tanrı-uluslara devretti. Bu devir
teslim işlem ini Tann RAB, "işte H eşbon Kralı Am orlu Sihon'u ve ülkesini
elinize teslim ettim. O na saldırın ve ülkesini m ülk edinm eye başlaym . Bu-
günden başlayarak göğün altm daki uluslara kurkunuzu, dehşetinizi salaca-
ğım. H aberinizi duyunca korkuyla titreyecekler" em riyle ilan etti.

Böylece korku da Tann da insanlann kontrolünde oldu, insanların elin-


de Tann korkusu korku tanrısına dönüştü. Korkunun sahibi ve yaratıcısı
olan Tanrı insanların korku siyasetlerinin aracı oldu. Tanrı korkusu amacı
tüm insan korkusu araçlannı m eşru lnldı. insanlar korkunun da Tanrının
da bizzat kendisi oldu. Kutsal kitaplar, tapm aklar, adaklar, saraylar, taht-
lar, sunaklar, em irler-yasaklar, güçler, zengtelikler-yoksunluklar Tanrı adı-
na üretilen korku araçları oldu, insanlar Tanrı korkusundan korku tanrıları
ürettiler. Kendi tanrısallıklarına korku ile m utlaklık ve k u tsallık k attılar.
Korku siyasetlerine toplum un itiraz edem eyeceği aşkın bir boyut kattılar.
M ülk adınanın yerine Tanrı adm am n "M aiik"liğ i ile evrensel "M ülkiyet"
m isyonunu yüklediler. M ülkiyetin iktidarım iktidarın m ülkiyeti ile tah­

137
Halis ÇETİN

kim ettiler. Korku ve um ut arasında kendilerine köleler yarattılar. Hayatı,


cehennem korkusu ile cennet um udu arasm da yaşamaya mahkûm ettiler.
Efsaneler, kahram anlar, tarihsel ve toplum sal m itler aracılığıyla korkuyu
beslediler. Korku siyasetine ait tabular, kültler, tanrılar veya tan n teallar,
bir soyun, dinin, dişinin, devletin ve siyasetin üstünlüğüne ve imtiyazla-
rina dayanan m itoslar, kutsallıklar, doğm alarla çerçevelendirilm iş sorgu-
lanam azhklar ve toplum sal iradenin bir kişi, grup, sınıf, elit veya devlette
toplandığım iddia eden dini ve dünyevi söylem ler ürettiler. Dünyevi kor-
ku iktidarları ile dinsel korku iktidarını birbiriyle örtüştürüp adım iktidar
veya 'yasa' ^oydukları korku düzenleri inşa ettiler. Tanrı yerine devlet.
Tanrısal akıl yerine lider, din yerine siyaset, kutsal kitap yerine anayasa,
vahiy yerine yasa, günah yerine suç, inkâr yerine ceza, tapınaklar yerine
kam usal alanlar, ibadet yerine itaat ve kullar yerine vatandaşlar yarattılar.
Korkudan sığındıkları saraylarının etratim yine korkudan girilm em esi için
korku duvarlarıyla ördüler. Bu hiyerarşik "M aliklik"/m ülkiyet dünyasına
insanları korku veya um ut ile entegre ettiler. Tanrı RAB korkuyu doğurdu
ve onlara "m ü lk " olarak devretti, onlar da korkuyu büyüterek, yayarak ve
yoğunlaştırarak "göğü n altındaki tüm u luslara" otoriter veya totaliter ola-
rak şam il kılıp m alik oldular. Tanrııun "m alikliği" ile başlayan tarih Tanrı
kom plekslerinin evrene, yeryüzüne ve insana m alik olma ("mülkiyet/ma-
liklik") savaşı ile devam etti. Bu savaşta en büyük m isyonu ise m isyonu en
büyük ulus olan İsrail halte aldı:

"Daha sonra, RAB hana, 'işte Sihon'u ve ülkesini senin eline teslim
eta ey e başladım. Haydi, ülkeyi ele geçir ve mülk edinmeye başla' dedi.
Sihon bizimle savaşmak için Yahesa'da bütan halkıyla karşımıza çıktı. Tan-
nımz RAB onu elimize teslim etti. Onu, oğullarını ve bütün halkını yok
ettik. Bütan kentlerini ele geçirdik, hepsini yok eitik. Erkek, kadm, çocuk,
kimseyi sağ bırakmadık. Hayvanlara ve ele geçirdiğimiz kentlerdeki mal-
lara ise el koyduk" (Tevrat, Yasa Kitabı; 2: 31-35). "Bundan soma dönüp
Başan'a doğra ilerledik. Başan Kralı OgTa ordusu bizimle savaşmak İçin
Edrei'de karşımıza çıktı. RAB bana, 'Ondan korkma‫ '؛‬dedi, 'Çünkü onu da
ordusuyla ülkesini de senin eline teslim ettim. Böylece Tanrımız RAB, Ba-
şan Kralı Og'u ve halkım da elimize teslim etti. Hiçbirini sağ bırakmadan
hepsini yok ettik. Bütan kentlerini ele geçirdik. Ete geçirmediğimiz tek kent
kalmadı. Heşbon Kralı Sihon'a yaptığımız gibi hepsini yok ettik. Her kenti,
erkek, kadın ve ** tümüyle yok ettik. Hayvanlara ve kent-
lerdeki mallara ise el koyduk. Ovadaki bütün kentleri, bütün Gllat'ı, Og'un
ülkesine ait kentler olan Saika ve Edrei'ye uzanan bütün Başan'ı ele geçir-
dik" (Tevrat, Yasa Kitabı; 3:1-10).
KUTSALIN GÖLGESİNDE

Tanrı kom pleksini bir ulus olarak tem sil eden İsrail halkı Tanrılarının
kendllertee m ülk ve ganim et olarak sunduğu tüm nim etlere ulaştı. Tanrı
tek tek önlerindeki tüm "ülkeleri on lan n eline teslim etti. O nlar da o ülkele-
re saldırdılar ve o ülkeleri m ülk edinm eye başladılar, o günden başlayarak
göğün altındaki uluslara onlarm korkusunu, dehşetini saldı. Onların haber-
lerini duyunca tüm uluslar korkuyla titrediler". İsrail halkı ise karşılarına
çıkan tüm düşm an ulusları ve "ülkelerini ele geçirip m ülk edindiler, o ül-
kelerin krallanm , oğullanm ve bütiin halkını yok ettiler. Bütün kentlerini
ele geçirip hepsini yok ettiler. Erkek, kadm , çocuk, kim seyi sağ bırakm adı-
lar. Hayvanlara ve ele geçirdikleri kentlerdeki m allara ise el koydular. Hiç
kim seyi sağ bırakm adan hepsini yok ettiler. Bütün kentleri ele geçirdiler ve
her kenti, erkek, kadm ve çocuklarla birlikte, İtimüyle yok ettiler".

"Sonra RAB'be yalvardım: Ya Rab Yahve, büyüklüğünü ve güçlü elini


bana göstenneye başladm. Gükte ve yerde senin yaptığın yüce işleri yapa-
bilecek başka bir tanrı yok! izin ver de Şeria Irmağı'ndan geçip karşı ya-
kadaki ٠verimli ülkeyi, ٠güzel dağlık bölgeyi ve Lübnan'ı göreyim. Ama
RAB sizin yüzünüzden bana öfkelendi, yalvarışıma kulak asmadı. Bana,
'Yeter artık!' dedi, 'Bir daha bu konudan söz etme bana. Pisga Dağı'na çık.
Batıya, kuzeye, güneye, doğuya bak. Gözlerinle gör. Çünkü Şeria Irma-
ğı'ndan geçmeyeceksin. Yeşu'ya görev ver. Onu güçlendir ve yüreklendir.
Çünkü bu halk Şeria Irmağı'ndan ٥٨٧٨önderliğinde geçecek. Göreceğin
topraklan halka o miras olarak verecek. Böylece Beyt-Peor'un karşısındaki
vadide ]،aldık" (Tevrat, Yasa Kitabı; 3: 23-29).

Fakat "İsrail halkı bütün bunlara karşın RA B'be güvenm edi". RAB de
"onlarm yüzünüzden M usa'ya da öfkelenerek" onu uğrana onca fedakârlık
ve çile çektiği vaat edilm iş "٠ülkeye girm em e" cezasına çarptırdı. Daha kö-
tüsü ٠ülkeyi uzaktan görecek ama girem eyecekti. M usa ise Tanrı RA B'bin
İsrail halkım her türlü suç ve günahından dolayı sürekli affetm esine ve
Yahve sıfatina güvenerek "Ya Rab Yahve, büküldüğünü ve güçlü elini bana
gösterm eye başladm . Gökte ve yerde senin yaptığın yüce işleri yapabilecek
başka bir tanrı yok! izin ver de Şeria Irm ağı'ndan geçip karşı yakadaki o ve-
rim ll ülkeyi, ٠güzel dağlık bölgeyi ve Lübnan'ı göreyim " diyerek "R A B'be
yalvardı". Am a Yahve, İsrail halkının tüm günahının bedelini önderleri
olan M usa'ya ödeterek "halkı yüzünüzden ona da öfkelendi, yalvarışlarına
kulak asmadı. Ona 'Yeter artık! Bir daha bu konudan söz etm e bana. Pisga
D ağı'na çık. Batiya, kuzeye, güneye, doğuya bak. Gözlerinle gör. Çünkü
Şeria Irm ağı'ndan geçm eyeceksin" dedi. Suç ortak idi ama ceza kişiseldi,
suç işlem ek halka, diyet ödem ek M usa'ya düşm üştü. Tıpkı kardeşi H arun
Halis ÇETİN

gibi. Eski Tanrı RAB ne suçu ne de suçluyu affederdi. Yeni Tanrı Yahve suçu
affeder ama suçluyu cezalandırırdı. Bu yüzden M usa'nın suçu affedilm iş
ama M usa affedllm em lşti.

3. Kral Musa; Hikmet ve Adalet: "Gerçekten bilge ve anlayışlı bir


halk olmak için size öğrettiğim kurallara, ilkelere kulak verin".
M usa, Tanrı RA B'in halkına sım duğu zaferleri tek tek açıkladıktan sonra
siyasi bir önder, bilge bir kral olarak onlara şu tavsiyelerde bulunur:

"Şimdi, ey İsrail, size öğrettiğim kurallara, ilkelere kulak verin. Yaşamak,


ülkeye girmek ve atalarınızm Tanrısı RAB'bin size vereceği topraklan mülk
edinmek için bunlara uyun. Size verdiğim buynıklara hiçbir şey eklemeyin,
hiçbir şey çıkarmaym. Ama size bildirdiğim Tannnız RAB'bin buyruklarına
uyını. işte, Tanrım RAB'bin buyruğu uyannca size kurallar, ilkeler verdim,
ö y ie ki, mülk edinmek için gideceğiniz ülkede bunlara uyasınız. Onlara
sımsıkı bağlanm. Çünkü ne denli bilge ve anlayışlı olduğunuzu uluslara
bunlar gösterecek. Bu kuralları duyunca, uluslar, 'Bu büyük ulus gerçekten
bilge ve anlayışlı bir halk!' diyecek. Tanrımız RAB her çağırdığımızda bize
yakın olur. Tanrısı kendisine böylesine yakm olan başka bir büyük ulus var
mı? Bugün size verdiğim bu yasa gibi adil kuralları, ilkeleri olan başka bir
büyük ulus var mı? RAB bana mülk edinmek için gideceğiniz ülkede uyma-
nız gereken kuralları, İlkeleri size öğretmemi buyurdu, ö y le ki, kendiniz
için erkek ya da kadm, yerde yaşayan hayvan ya da gökte uçan kuş, küçük
kara hayvanı ya da aşağıda suda yaşayan halik surelinde, heykel hlçlminde
put yaparak yoldan sapmayasınız. Gözlerinizi göklere kaldırıp güneşi, ayı,
yıldızları - bütün gök cisimlerini - görünce sakın aldanmayın; eğilip onlara
tapmayın... Çünkü Tanrınız RAB yakıp yok eden bir ateştir; kıskanç bir Tan-
rı'dır" (Tevrat, Yasa Kitahı; 4: t -45).

Musa, Tanrı RA B'in halkına sunduğu zaferleri tek tek açıkladıktan ve


kendi m isyonunu yani "Tanrı R A B'bin buyruğu uyarmca halkm a kurallar,
ilkeler verm ek" görevini ifade ettikten sonra halkının kutsal ve üstün ol-
m asının gerekçesi olarak da bu kural ve ilkelere uym ayı emreder. Onları
diğer uluslardan ayrıcalıklı ve üstün kılan şey kutsallıktan öte bu kuralların
varlığıdır. Çünkü "bu kuralları duyunca, diğer uluslar, 'bu büyük ulus ger-
çekten bilge ve anlayışlı bir h alk!" diyerek onların büküm ranlığı altına gi-
recektir. İsrail halkı "yaşam ak, ülkeye girm ek ve atalarının Tanrısı RA B'bin
onlara vereceği topraklan m ülk edinm ek için bunlara m utlaka uym ası"
gerekm ektedir. Kutsal İsrail ulustım ı diğer uluslardan ayıran en önem li
farklar da bunlardır. Çünkü "Tanrıları RAB her çağırdıklarında onlara ya-
km olan, Tannrun onlara verdiği bu yasalar gibi adil kuralları, ilkeleri olan

140
KUTSALIN GÖLGESİNDE

başka bir büyük ulus" yoktur. Tanrı RAB İsrail halkını yüceltm ek için "M ı-
sır'da gözlerinizin önünde onlar için yaphğı gibi denemelerle, belirtilerle,
şaşılası işlerle, savaşla, güçlü elle, kudretle, büyük ve ürkütücü olaylarla
destekledi; yapılan ber türlü ihanetten sonra gidip başka uluslardan kendi-
ne bir ulus almaya kalktşmadı; o halkını yola getirmek için gökten onlara
sesini duyunıp onlarla konuştu; yeryüzünde onlara büyük ateşini göster-
di; ateşin içinden onlara sözlerini duyurdu; İsraillilerin atalanm sevdiği ve
onların soyunu seçtiği içte onları büyük gücüyle Mtsır'dan kendisi çtkardt;
onlardan daha büyük, daha güçlü ulusları onlarm önünden kovdu, onlarm
ülkelerine girm elerini sağladı, m ülk edinm eleri için ٠ülkeleri onlara verdi".

"Ülkede uzun zaman ©tarduktan, çocuk ve tonın sahibi olduktan sonra


yoldan sapar, kendinize herhangi bir şeyin suretinde put yapar, Tannnız
RAB'bin gözünde kötü olanı yaparak onu öfkelendlrirseniz, bugün size
karşı yeri göğü tanık gösteririm ki, mülk edinmek için Ş e r ia Innağı'ndan
geçip gideceğiniz üikede kesinlikle ve çabucak öleceksiniz, ©rada uzun
süre yaşamayacak, büsbütün yok olacaksınız. RAB S İZ İ başka halklarm ara-
sma dağıtacak. RAB'bln S İZ İ süreceği ulusların arasmda sayıca az olacak-
siniz. Orada görmeyen, duymayan, yemeyen, koku almayan, İnsan eliy-
le yapılmış, ağaçtan, taştan tanrılara tapacaksınız. Ama Tanrınız RAB'hi
arayacaksınız. Bütün yüreğinizle, bütün canınızla O'na yönelirseniz, O'nu
bulacaksınız. Sıkıntıya düştüğünüzde ve hütün bu olaylar başınıza geldi-
ğinde, sonunda Tanrınız RAB'be dönecek, O'nun sözüne kulak vereceksi-
uiz. Çünkü Tanrınız RAB acıyan bir Tanrı'dır. Sizi bırakmaz, yok etmez ve
atalarınıza ant içerek yaptığı antlaşmayı unutmaz... Hiçbir tanrı Tanrınız
RAB'bln Mısır'da gözlerinizin önünde sizin için yaptığı gibi denemelerle,
belirtilerle, şaşılası İşlerle, savaşla, güçlü elle, kudretle, hüyük ve ürkütücü
olaylarla gidip başka bir ulustan kendine bir ulus almaya kalkışh mı? Bu
olaylar Yahve'nln Tanrı olduğunu ve O'ndan başkası olmadığını hilesiniz
diye size gösterildi, o sizi yola getirmek için gökten size sesini duyurdu.
Yeryüzünde size büyük ateşini gösterdi. Ateşin içinden size sözlerini du-
yurdu. Atalarınızı sevdiği ve oniarrn soyunu seçtiği için sizi büyük gücüy-
ie Mısır'dan kendisi çıkardı. Amacı sizden daha büyük, daha güçlü ulusları
önünüzden kovmak, onlan© ülkelerine girmenizi sağlamak, bugün oldu-
ğu gibi mülk edinmeniz için ülkelerini size vermekti. Bunun için, bugün
Yahve'nin yukarıda göklerde, aşağıda yeryüzünde Tanrı olduğunu, O'n-
da© başkası olmadığını bilin ve bunu aklınızdan çıkarmayın. Size ve siz-
de© sonra gelen çocuklarınıza İyilik sağlaması ve Tanrınız RAB'bln sonsu-
za dek size vereceği bu topraklarda uzun yıllar yaşamanız için bugün size
••••••■"• RAB'bin kurallarına, buyruklarına uyun'. Mısır'dan çıkhktan

141
Halis ÇETİN

sonra Musa'nın israilliler'e bildirdiği yasalar, kurallar, ilkeler bunlardır"


(Tevrat, Yasa Kitabı; 4:1-45).

Tanrı R A B'in İsrail halkına verdiği tüm nim et ve yardım ların karşılı-
ğmda İsrail halkından istenen tek bir şey ve istenm eyen tek bir şey vardı.
İstenen şey; "Yahve'nln yukarıda göklerde, aşağıda yeryüzünde Tanrı ol-
duğunu, O 'ndan başkası olm adığını bilm ek" ve istenm eyen şey: "kendileri
için erkek ya da kadın, yerde yaşayan hayvan ya da gökte uçan kuş, küçük
kara hayvanı ya da aşağıda suda yaşayan haliklardan, göklerdeki güneş, ay,
yıldızlar, bütün gök cisim lerinden veya onlarm suretinde, heykel biçim inde
putlar yapm am ak, eğilip onlara tapm am ak". Çünkü Tanrı RAB üpkı insan-
lar gibi hatta onlardan daha kuvvetli bir şekilde "kıskan ç", "ö fk eli", "inti-
kam çı", "tu zakçı", "h a sis", "yakıp yok eden bir ateş gibi sinirlidir". Am a
kurallarına uyulduğunda ise "acıyan bir Tanrı'dır". Çünkü "onlar, Tanrı
RA B'bln çocuklarıdır". Bu yüzden Tanrı RA B'bin tek bir "am acı vardır .‫ه‬
da kendi ulusundan (çocuklarından) daha büyük, daha güçlü ulusları ön-
!erinden kovm ak, onlarm ülkelerine girm elerini sağlam ak, bugün olduğu
gibi her zam an m ülk edinm eleri için diğer ulusların ülkelerini kendi ulusu-
na verm ektir". Başka ulusların "h içbir tanrısı bunları yapm az", o, ulusu en
büyük olduğu için "en büyük Tanrıdır". Çünkü o, halkının kutsallık hiye-
rarşisinde sadece en tepedeki Tanrı RA B'bi değil aynı zam anda soy kütüğü
hiyerarşisinde de "çocuklarının/soyunun" ilk "BABA/ATA"sıdır.

4. Peygamber Musa; On Buyruk; Suç ve Ceza: "Unutmayın!


Tanr‫ ^؛‬ız RAB bizimle bir Antlaşma yaptı".
Musa, bir dini cem aatin önderi, bir topluluğun lideri ve bir ulusun kralı
olarak onlara birçok kural, İlke ve ahlaki nasihatlerde bulundu. Fakat Mu-
sa'nrn asıl m isyonu kutsal halkın peygam beri olarak Tanrı RAB İle halkı
arasında yapılan "d in i toplum sözleşm esi" ilkelerini tekrar tekrar hatırlat-
m aktı. Bu İlkeler aynı zam anda kuşaklar boyunca nesilden neslle aktarıla-
rak dini bir m anifesto niteliğinde olan "O n B uyruk"tan oluşm aktaydı:

"Musa bütün İsrailliler'! bir araya toplayarak şöyle dedi: 'Ey İsrail,
bugün size bildireceğim kurallara, ilkelere kulak verin! Onlan öğrenin
ve onlara uymaya dikkat edin! Tannmız RAB Horev Dağ]'nda bizimle bir
antlaşma yaptı. RAB şöyle seslendi: 'Seni Mısır'dan, köle olduğun ülkeden
çıkaran Tanrın Yahve benim. Benden başka tanrm olmayacak. Kendine
yukarıda gökyüzünde, aşağıda yeryüzünde ya da yer altındaki sularda
yaşayan herhangi bir canlıya benzer put yapmayacaksın. Putların önün-
de eğilmeyecek, onlara tapmayaöaksm. Çünkü ben, Tanrın Yahve, kıskanç
bir Tanrı'yım. Benden nefret edenin babasımn işlediği günahın hesabını
KUTSALIN GÖLGESİNDE

çocuklarından, üçüncü, dördüncü kuşaklardan sorarım. Ama beni seven,


buynıklanm a uyan binlerce kuşağa sevgi gösteririm. Tanrın Yahve'nin
adım boş yere ağzma almayacaksın. Çünkü Yahve, adım boş yere ağzına
alanian cezasız bırakmayacaktır. T an ™ RAB'bln buyruğu uyarınca Şabat
Günü'nü tut ve kutsal say. Altı gün çalışacak, bütün işlerini yapacaksın.
Ama yedinci gün bana, Tanrın RAB'be Şabat Günü olarak adanmıştır .‫ه‬
gün sen, oğlun, kızın, erkek ve kadm kölen, öküzün, eşeğin ya da herhangi
bir hayvanın, aranızdaki yabancı hiçbir iş yapmayacaksınız, ö y le ki, senin
gibi erkek ve kadm kölelerin de dinlensinler. Tanrm RAB'bln buyruğu uya-
™‫ هﺀ‬annene, babana saygı göster, ö y le ki, ömrün uzun olsun ve Tanrm
RAB'bln sana vereceği ülkede üzerine İyilik geisin. Adam öldürmeyecek-
sin. Zina rtmeyeceksin. Çalmayacaksın. Komşuna karşı yalan yere tanıklık
etmeyeceksin. Komşunun karışma kötü gözle bakmayacaksın. Komşunun
evine, tarlasına, erkek ve kadm kölesine, öküzüne, eşeğine, hiçbir şeyine
göz dilemeyeceksin. Bunları halka sen öğreteceksin, ö y le ki, mülk edinmek
için kendilerine vereceğim (ilkede hepsine uysunlar. Tanrınız RAB'bln size
buyurdukla™ a uymaya özen gösterin. Onlardan sağa sola sapmayın. Tan-
rınız RAB'bin size buyurduğu yollarda yürüyün, ö y le ki, mülk edinece-
ğinlz ülkede sağ kalasınız, başarılı ve uzun ömürlü olasınız" (Tevrat, Yasa
Kitabı; 5:1-33).

M usa, halkına "O n Buyruk"u ciddiyetle hatırlattıktan sonra asıl konu-


ya girerek yani bu b u y r u k la r a uyulm ası halinde elde edilecek um utlar ve
uyulm am ası halinde karşılaşılacak korku ve tehditleri sıralar:

"Tanrınız RAB mülk edinmek üzere gideceğiniz ülkeye S İZ İ götürdü-


ğünde, önünüzden birçok ulusu, sizden daha büyük ve daha güçlü yedi
ulusu kovacak. Tanrınız RAB bu ulusları elinize teslim ettiğinde, onları
bozguna uğrattığınızda, tümünü yok etmelisiniz. Bu uluslarla antlaşma
yapmayacaksınız, onlara acımayacaksınız. Kız alıp vermeyeceksiniz. Kız-
Grinizi oğulla™ a vermeyeceksiniz; oğullarınıza da onlardan kız almaya-
caksıruz. Çünkü onlar oğullarınızı bete izlemekten saptıracak, başka ilah-
lara tapm ala™ a neden olacaklardır. ٠ zaman RAB size ötkelenecek ve sizi
çabucak yok edecek. Onlara şöyle yapacaksınız: Sunaklarını yıkacak, dikili
taşlarını parçalayacak. Tanrıça Aşera'yı simgeleyen sütunlarını devirecek,
putlarım yakacaksınız. Siz Tanrınız RAB için kutsal bir halksınız. Tanrımz
RAB, öz halkı olmanız için, yeryüzündeki bütün h alkla™ arasından sizi
seçti. RAB'bin sizi sevmesinin ve seçmesinin nedeni öbür halklardan daha
kalabalık olduğunuzdan değil. Siz sayıca öbür halklardan azdınız. RAB
size sevgisini göstermek ve atalarınıza ant içerek verdiği sözü yerine getir-

143
Halis ÇETİN

mek için güçlü eliyle sizi Mısır'dan çıkardı; köle olduğunuz ülkeden, Mısır
Flravunu'nun elinden sizi kurtardı. Tanrınız RAB'blu Tanrı olduğunu bilin.
‫ ه‬güvenilir Tanrı'dır. Kendisini sevenlerin, buyruklarına uyanların binin-
ci kuşağına kadar antlaşmasına bağlı kalır, s e v is in i gösterir. Kendisinden
nefret edenlere ise üzerlerine yıkım göndererek karşılık verir. RAB kendi-
sinden nefret edene karşılık vermekte gecikmeyecek, ö b ü r balklardan daha
çok kutsanmış olacaksınız. Erkekleriniz, kadınlarınız, hayvanlarınız arasın-
da döl vermeyen olmayacak. RAB her türlü hastalığı sizden uzaklaştıracak.
Mısırida gördüğünüz korkunç hastalıklardan hiçbirini size vermeyecek. BÜ-
tün bu h a sta lık la rı sizden nefret edenlere verecek. Tanrınız RAB'hin elinize
teslim edeceği halkların tamünü yok edeceksiniz. Onlara acımayacaksınız,
‫؛‬lahlanna tapmayacaksınız. Çünkü bu sizin için tuzak olacaktır... Onlarm
putları iğrençtir. Bu iğrenç şeyleri evinize getirmeyeceksiniz, yoksa siz de
onlar gibi yok olursunuz. Onlardan çok nefret edecek, tiksineceksiniz; çün-
kü onlar yok olmaya mahkûmdur" (Tevrat, Yasa Kitabı; 7: 1-26).

Tanrı RAB, kutsal halkına M usa aracılığıyla nim etlerini tek tek sıraladık-
tan sonra kendilerini diğer ulusların dinlerinden, ilahlarından, kültürlerin-
den ve ritüellerinden de soyutlam aya çalışır. Bu yüzden onları büliin ulus-
lar içinde ama onlardan ayrı yaşam aya icbar eder. Bunu da onlardan üstün
olm alarından dolayı yapar. Bu üstün ulus kendini ari/temiz/steril/hijyenik
tutm ak için diğer uluslarla ‫اﻫﺲ؛ﺀ‬ m ertebe hiçbir diyalog, antlaşma,
tartışm a vb. içine girm eyeceklerdir. Çünkü bunlar ancak eşitler arasında
yapılacak ilişkilerdir, © ysa İsrail halkı "Tanrı RAB için kutsal bir halktır.
Tanrı RA B'bin üz halkıdır. Yeryüzündeki bütün halkların arasından seçilen
üstün halktır. Rab'bin üz çocuklarıdır. Güçlü eliyle bir babanın çocuklarını
koruyup gözettiği gibi m urakabe ettiği bir halktır. RA B'bln en sevdiği halk-
tır". Onlar kendiliğinden tem iz bir halk olduğu için onlara bulaşan tüm pis-
lik ve kötülükler diğer uluslardan bulaşm aktadır. Doğal olarak bu seçkin
kutsal halkm diğer uluslarla ilişkisi eşitlik değil efendl-köle, kutsal-lanetll,
üstün-alçak, seçilm lş-aşağılanm ış, tem iz-kirh. Tanrı kom pleksl-kul komp-
leksi ilişkisi olacaktır. O nlar uluslararasında üstün olduğu için uluslarara-
sı ilişkilerin eşitliğe dayalı uluslararası hukukunun da üstündedirler. Bu
yüzden Tanrının ulusu "d iğer uluslarla asla antlaşm a yapmayacak, onlara
acımayacak, tez alıp verm eyecek, onlarm sapık inançlarına tevessül etm e-
yecek, onlarm sunaklarım yıkacak, diteli taşlarını parçalayacak. Tanrıları
sim geleyen sütunlarını devirecek, putlarını yakacak, onların tüm ünü yok
edecek, tuzaklarına düşm eyecek, onlardan ve onlara ait her şeyden nefret
edip tiksinecektir". "Yoksa kutsal halk da onlar gibi yok olacaktır. Çünkü
onlar yok olm aya m ahkûm dur", ü stü n ulusun diğer aşağılık uluslar gibi

144
KUTSALIN GÖLGESİNDE

yok olm am asının anahtarı yani her şeye ve her şeyde uygulanacak temel
kastas/mlkyas/yöntem olan diyalektik çatışm a İlkeleri de Tanrı RAB tarafın-
dan İlan edilm iştir; kutsallık ve lanet:

"Şim di, ey İsrail halkı. Tanrınız RAB sizden ne istiyor? Yalnız şunu is-
tiyor: Tanrınız RAB'den korkun, O 'nun yollarında yürüyün, O 'nu sevin;
bütün yüreğinizle, bütün canınızla O 'n a kulluk edin; üzerinize İyilik gelsin
diye bugün size bildirdiğim buyruklarına, kurallarına uyun. RAB ataları-
nızı sevdi, onlara bağlandı. Bugün olduğu gibi, onların soyu olan sîzleri
b ü ten halkların arasından seçti" (Tevrat, Yasa Kitabı; 10: 12-15). "Bakın,
bugün önünüze kutsam ayı ve laneti koyuyorum: Bugün size bildirdiğim
Tanrımz RA B'bin buyruklarına uyarsanız kutsanacaksınız. Am a Tanrınız
R A B'bin * dinlem ez, bilm ediğiniz başka ilahların ardınca gi-
derek bugün size buyurduğum yoldan saparsanız, lanete uğrayacaksınız.
Bu yüzden size bildirdiğim bütün kurallara, ilkelere uym aya dikkat edin"
(Tevrat, Yasa Kitabı; 11: 26-32).

Tanrı RAB, İsrail halkının "ön ü n e" iki tercih "koym aktadır". Bu İH ter-
cih ilahi iradenin tiim ilişkilerde halkının korunm ası ve yanında olm asının
da şartlarını oluşturur, ilahi seçkin bir cem aatin her şeye ve her şeyde esas
alacağı tem el diyalektik yasaları da bu İH yol belirleyecektir. Bir tarafta
"k utsam a" yolu diğer tarafta ise "lanetlenm e" yolu vardır. Eğer İsrail halkı
"Tanrıları RA B'bin buyruklarına uyarsa kutsanacak. Ama Tanrıları RA B'bin
’ dinlem ez, başka ulusların ve on lan n ilahlarının ardınca gide-
rek onlara buyurduğu yoldan saparlarsa lanete uğrayacaH ardır".

M. MUSA'NIN ÖLÜMÜ: YASAK MEYVE ve KAHIR YÜKTÜ


'VEDA'
Tanrı RAB, artık İsrail halkı ile kendi arasm da buyruklarını aktarma, hal-
H m yönetm e ve vaat edilm iş topraklara halkım götürm e görevleriyle do-
nattığı M usa'nın ölüm vaktinin geldiğine karar vermişti. M usa görevini ye-
rine getirm iş halkım vaat edilm iş topraklara ulaştırm ıştı. Bu denli uzun ve
m eşakkatli bir yolculuğa rağm en "M u sa'n ın ne gözleri zayıflam ıştı, ne de
gücü tükenm işti". Eakat Tanrı RAB, hala "halkının yanında kardeşi H arun
ile birlikte kendisine güvenm em esini" unutm am ış M usa'yı a ‫؛؛‬etm em işti.
Bu yüzden ona bir insana verilebilecek en büyük cezayı yani uğruna onlar-
ca yıl çöllerde çile çektiği yeryüzü cennetini yasaklam ıştı. Musa, "atalarına
vaat edilm iş o kutsal ülkeyi görecek am a oraya gidem eyecekti". Tıpkı atası
A dem 'in cezası gibi "٠meyveyi her an görecek am a dokunamayacak, do-
kunacak am a yiyem eyecekti", ü stelik M usa kendisinden önceki peygam-
herlerden çok azma ve kendisinden sonra gelecek peygam berlerden ise

145
Halis ÇETİN

hiçbirine nasip olm ayan bir ayrıcalıkla "R A B 'bin yüz ^iize görüştüğü bir
peygam berdi". Fakat M usa'nın günahı Tanrı RA B'bin halkım ٠denli aşı-
rı bir şekilde kutsam asına, yüceltm esine, günahlarını affetm esine güvenip
halte de Tanrısı arasm da kaldığında tercih olarak halkım seçm esi idi. Bu
suç iyi niyetin suiistim al edilm esi idi. Bunu halkı yapabilirdi ama M usa asla
yapamazdı. Musa, iyi niyetin sınırının suiistim al olduğunu, om m da sınırı-
‫ ااااا‬vaat edilm iş toprakların sınırı olduğunu böylece anladı, itirazlarından
da anlaşıldığı gibi ilk önce Tanrının istek ve iradesini M usa bile anlama-
mıştı. Tanrı İsrail halkı için topraklar vaat etm işti M usa için değil. O 'm m
yaşayacağı topraklar bu dünyanın değerleri de asla denh tutulam azdı. Yer-
yüzünde vaat edilm iş topraklar veya toprak vaadi içte m ücadele etekçe
gökyüzü egem enliğindeki topraklar kaybedilecekti. Yeryüzünde vaat edi-
len tüm topraklardan vazgeçm edikçe gökyüzünde toprak talebi asla müm-
kün olm ayacaktı. M usa ve İsrail halkının vaat edilm iş topraklara yaptığı
vaat yolculuğunun asıl am acı da bu idi: Bizzat vaat etmeye, vaat edilmeye
ve vaat edilm iş olana vaat eden adına vazgeçmek.

Tanrı RAB, M usa'ya tam am lam ası gereken son dört görev daha verdi.
Bu görevlerden ilki bir toplum sal önder, bir cem aat lideri olarak kendisinin
halkı ve halkının geleceği ile ilgili düşüncelerinin onlara açıklanm ası idi:

"RAB Musa'ya şöyle seslendi: 'Yakında ölüp atalarına kavuşacaksın. Bu


halk da gideceği ülkenin İlahlarına bağlanıp bana hainlik edecek. Beni bı-
rakacak, kendileriyle yaptığım antlaşmayı bozacaklar. © gün onlara öfkele-
neceğim, onları terk edeceğim. Yüzümü onlardan çevireceğim. Başkalarına
yem olacaklar, başlarma sayısız kötülükler, sıkınhlar gelecek, o gün, 'Tan-
nmız bizimle olmadığı için bu köhllükler başımıza geldi' diyecekler. Başka
ilahlara yönelmekle yaptıkları kötülük yüzünden o gün kesinlikle onlardan
‫ ؛؛ااااﻣﺤﻤﺎ‬çevireceğim. Şimdi kendiniz için şu ezgiyi yazın ve israilliler'e öğ-
retin; onu okusunlar, ö y le ki, bu ezgi İsrailliler'e karşı benim tanığım olsun,
©nları atalarına ant içerek söz verdiğim süt ve bal akan ülkeye getirdiğim-
de, yiyip doyacaklar; semirince başka ilahlara yönelip onlara tapacaklar.
Beni tepecek, antlaşmamı bozacaklar" (Tevrat, Yasa Kitabı; 31:14-20).

Tanrı RAB, M usa'ya halkının geleceği ve doğasına ilişkin bir takım şikü-
yetlerde bulunur. Ona halkının kendisinden önce ne ise sonra da aym ola-
cağına dair öngörülerde bulunur. Tanrı "RA B M usa'ya yakında ölüp ata-
larına kavuştuktan sonra arkasında bıraktığı halkının da gideceği ülkenin
ilahlarına bağlanıp kendisine hainlik edeceğini, kendisini bırakıp onlarla
yaptığı antlaşm ayı bozacaklarım , kendisinin de onlara öfcelenip onları terk
edeceğini, yüzünü onlardan çevireceğini, bu nedenle halkının başka ulusla­
KUTSALIN GÖLGESİNDE

ra yem olacaklarım , başlarına sayısız kötülükler ve sıkıntılar geleceğini, söz


verdiği süt ve bal akan ülkeye gittiklerinde orada yiyip İçip doyup semi-
rince başka ilahlara yönelip onlara tapacaklarını, kendisini tepip antlaşm a-
larını bozacaklarını" haber verir. Bu yüzden M usa İçin arkasmda bıraktığı
şeyler için üzülecek bir şey de yoktur. Aslm da Tanrı RAB olmuş, olan ve
olacak olan üzerinden M usa'yı teselli etm ektedir. Bu teselli üzerine Musa
İsrail halkm a um ut ve korku arasm da bir veda konuşm ası yapar:

"M usa israilliler'e şöyle dedi: 'Yüz yirmi yaşındayım. Bundan böyle size
önderlik edemem, üstelik RAB bana, 'Şeria Irmağı'nın karşı yakasma geç-
meyeceksin' dedi. Tanrınız RAB önünüzden geçecek. Bu ulusları önünüz-
den yok edecek, ülkelerini mülk edineceksiniz. Daha sonra Musa yasaları
yazıp RAB'bin Antlaşma Sandığı'm taşıyan Leviii kâhinlere ve bütün İsrail
iieri gelenlerine verdi. Sonra onlara şöyle huyurdu: 'Her yedi yılın sonun-
da, bu Yasa'yı onlara okuyacaksınız, ö y le ki, herkes duyup öğrensin, Tan-
rımz RAB'den korksun. Bu Yasa'nın hütün sözlerine uymaya dikkat etsin"
(Tevrat, Yasa Kitabı; 31:1-12).

M usa'nın ikinci görevi, bir dini öncü peygam ber olarak kutsal sınıf olan
Levililer'e Yasa hüküm lerinin ve sandığının em anet edilm esidir. Emanete
ihanet edileceğini hile hile:

"M usa Yasa'nm sözlerini eksiksiz olarak kitaba yazmayı bitirince,


RAB'bin Antlaşma Sandığı'm taşıyan Levllilehe şu buyruğu verdi: 'Bu Yasa
Kitabı'nı alın. Tanrınız RAB'bln Antlaşma Sandığı'nın yanma koyun. Ora-
da size karşı bir tanık olarak kalsın. Çünkü sizin başkaldıran, dlkbaşlı kİ-
şüer olduğunuzu biliyorum. Bu‫؛‬
^ n ben sağken, aranızdayken bile RAB'be
karşı geliyorsunuz; ölümümden sonra daha ne kadar çok ’
siniz. Oymaklarınızın bütün ileri gelenlerini, " bana getirin.
Bu sözleri onlara duyuracağım. Yeri göğü oteara karşı ‫س‬ tutacağım.
Ölümümden sonra büsbütiin yozlaşacağınızı, size buyurduğum yoldan sa-
pacağınrzı biliyorum. Son günlerde kötülüklerle karşılaşacaksınız. Çünkü
RAB'bin gözünde kötü olam yapacak ve yaptıklarınızla O'nu öfkelendire-
çeksiniz" (Tevrat, Yasa Kitabı; 31: 24-29).

Musa, bilm ekteydi ki kolektif Tann kom pleksinin kaynağı kul kom p-
leksleri idi. Liderlerin tannsallaşhkça halkm kullaşacağını, onlar yüceltil-
dikçe halkın aşağılanacağım , on lan n Tanrı kom pleksi üstünlük gücüne dö-
nüştiikçe halkm kul kom pleksinin köleliğe dönüşeceğini çok iyi biliyordu.
Musa, halkının ve onlara dini anlam da önderlik/kâhinlik eden kutsal sınıf
olan Levilileriin hem doğasım ve özelliklerini bildiği, hem bir halkm önder-
lerinin, yol gösteren ktlavuzlarının bozulduğunda tüm halkm da bozulaca-

147
Halis ÇETİN

ğmı a a tecrübelerle anladığı için, hem de onları uyarmakta, korkutmakta,


kendisini onlarm işleyeceği kolekti‫؛‬Tanrı kom pleksi kaynaklı günahlara
karşı şahitlikler tutarak arındırm ak istediği için onlara a a nasihatlerde bu-
lunur. Çünkü M usa yaşadığı yol hikâyesinden çıkarttığı derslerden öğren-
diği üzere bu kutsal sınıf bir sınıfsal/kolektif Tanrı kom pleksi içinde onların
"başkaldıran, dik başlı kişiler olduğunu, kendisi sağ iken, aramzda iken
bile RA B'be karşı geldiklerini, ölüm ünden som a daha ne kadar çok baş-
kaldıracakları, ölüm ünden sonra büsbütün yozlaşacaklarını, onlara buyur-
duğu yoldan sapacaklarını, RA B'bin gözünde kötü olan şeyleri yapacak ve
yaptıklarıyla da O 'nu öfkelendireceklerini, bu nedenle de çok büyük körii-
lüklerle karşılaşacaklarını" bilm ektedir. Bu yüzden de Tam ı RAB buzurun-
da "y eri göğü onlara karşı tanık tutm akta", kendisini onlardan ve onlarm
yapacağı günahlardan ve ihanetlerden ari ve beri kılm aktadır.

Musa, yaşadığı yol hikâyesinden en önem li ders olarak "yanm a suç


ortağı arayan tek günahm ihanet" olduğunu öğrenmişti, insanlar kendi
ihanetlerini meşru ve m asum kılm ak ve kendilerini tem ize çıkartm ak için
m utlaka ortak hainler ararlar, bulurlar veya üretirlerdi. Tek başm a ihanetin
bedelini kim se ödemez. ٠ kadar ki ihanetine ortak bulunduğunda hain İha-
netin bedelinden kendisini tem izlediği gibi ihanetini bir erdem e dönüşül-
rebilir, hatta ‫ﺳﺎﻟﻞ‬،‫ ن‬kural olarak ilan bile edebilirdi. Bu yüzden her ihanet
kendisine yeni ortak hainler yaratm ak için daha büyük ihanetlere neden
olur. Bu ihanetin 1‫ﺳﻪ‬ ،zinciridir. Musa, bu dersten dolayı Levililer'in ya-
pacağı ihanetlerine kendisini ortak etm em eleri konusunda uyarır ve kendi-
sini onlardan soyutlayarak tüm gelecek ihanetlerden tem iz kalır. M usa çok
iyi öğrenm iştir ki sadakat ve onur borçlanm ak istem ez, ihanet ve kibir de
ödem ek istem ez. Bu yüzden onlarm gelecek günahlarına bile borçlanm ak-
t a n ‫ ﻧﺎاﻫﺎاع؛ا‬beri kılm ıştır. Çünkü çok iyi bilm ektedir ki Tanrıyı bile bu denil
günahlarına ortak eden, O 'na bile insanm ış gibi suç ve günah isnat eden
(hırslı, kıskanç, kindar, şüpheci, taraftar, desiseci, tuzakçı, intikam cı vb.) bir
halkın yeryüzünde m eşrulaştıram ayacağı, bunu yaparken de Tanrı ve pey-
gam berlerinln adım A llan am ay acağ ı hiçbir günah veya suç olmayacaktır.

M usa'nm üçüncü görevi, kutsal ulusunu yöneten, halkuıa çobanlık eden


siyasi bir önder olarak hiyerarşik bir örgütlenm e içinde yönettiği halkının
kendisinden som a vaat edilm iş topraklara onları götürm esi için varis ola-
rak Yeşu'nun atanm asıdır. M usa bilm ektedir ki en büyük tutku, hedefine
ulaşınca söner. Büyük vaatler, ona layık olm ayanları yükselteceği yerde
aşağılatır. Bu yüzden halkının sebatının derecesinin, tutku ve vaatlerin gü-
cüyle sınırlı olduğuna inanm aktadır ve bunu sürekli kılm ak için kendi ye-
rinp bir varis atam aktadır:

148
KUTSALIN GÖLGESİNDE

"RAB'bin sözü uyarınca Yeşu size önderlik edecek. Sonra Musa Yeşu'yu
çağırıp bütün İsrailliler'in gözü önünde ona şöyle dedi: 'Güçlü ve yürekli
ol! Çünkü RAB'bin, atalarına ant içerek söz verdiği ülkeye bu halkla bir-
likte sen gideceksin, ülkeyi miras olarak onlara sen vereceksin. RAB'hln
kendisi sana öncülük edecek, senitee birlikte olacak. Seni yüzüşte bırak-
mayacak, terk etmeyecek. Korkma, yılma" (Tevrat, Yasa Kitabı; 31: 7-8).

Musa, kendisinin görüp ama gidem eyeceği vaat edilm iş ülkeye kendi
yerine halkrnı götürm esi ve orada onları y ö n e l e s i için "R A B 'b in sözü uya-
rm ca" varis olarak kutsayıp "kendisinde RA B'bin Ruhu bulunan N un oğlu
Yeşu'yu" "halkm a önder" olarak atar. Çünkü M usa, "R A B 'bin kutsal top-
luluğunun çobansız koyunlar gibi kab^ " dağılm asından korkmaktadır. Bu
yüzden de halefini sürekli ve ısrarlı bir şekilde düşm anlarına ve özellikle
de kendi hall،ına karşı uyarm aktadır: "Korkm a, yılm a". D üşm andan "k o rte
m a", halkından "y ılm a".

M usa'ya göre huzuru ve güveni kendi içinde bulam ayan bir halk hiçbir
yerde bulam az. Bu yüzden korku ve yılgınlık m irasm dan sonra Musa, halkı
için son bir um ut dua m ahiyetinde huzur ve güven arayışı içinde kutsam a-
da bulunur:

"Tann ‫دو‬ Musa, ölümünden önce İsrailliler'‫؛‬kutsadı ve şöyle dedi:

Ey İsrail, sığmağın çağlar boyu var olan Tanrı'dır,


Seni taşıyan ©'nun yorulmaz kollandır.
Düşmam önünden kovacak ve sana, 'Onu yok et!' diyecek.
Böylece İsrail güvenlik içinde yaşayacak;

Tahıl ve yeni şarap ülkesinde, Yakup'un pınarı güvenlikte kaiacak.


Gökler oraya çiy damlatacak.
Ne mutlu sana, ey İsrail! Yar mı senin gibisi? Sen RAB'bln kurtardığı
bir h alk sın

RAB seni koruyan kalkan ve şanlı kılıcındır.


Düşmanların senin önünde küçülecek ve sen onları çiğneyeceksin"
(Tevrat, Yasa Kitabı; 33: 27-29).

Musa, dördüncü ve son görev olarak da halkm a ve gelecek nesillere


kendisinden sonra bir anı olarak hatırlanm ası, ibret alınm ası ve dilden dile
aktarılm ası için ezgi bırakm ak istedi; "M u sa o gün şu ezgiyi yazıp ezginin
sözlerini eksiksiz olarak bütün İsrail topluluğuna okudu ve onlara öğretti":

"Ey gökler, kulak verin, sesleneyim; Ey dünya, ağzımdan çıkan sözleri


işit!

149
Halis ÇETİN

Öğretişim yağmur gibi damlasın; Sözlerim çiy gibi düşsün.

Çimen üzerine çiseleyen yağmur gibi. Bitkilere yağan sağanak gibi.

RAB'bin adını açıklayaeağım. Ululuğu içte Tanrımızı övün!

‫ ه‬Kaya'dır, işleri kusursuzdur, Büten yollan doğrudur.

‫ ه‬haksızlık etmeden güvenilir Tanrı'dır. Doğru ve adildir.

Bu eğri ve sapık kuşak, O'na bağlı kalmadı.

O'nun çoeukları değiller. Bu onlarm utemcidir.

RAB'be böyle mi karşılık verilir, Ey akılsız ve bilgelikten yoksun ‫? س‬

Yüceler Yücesi uluslara paylaıma düşeni verip, insanları böldüğünde,

Uluslarm sınırlarını, isralloğulları'nm sayısma göre belirledi.

Çünkü RAB'bln payı kendi halkıdır, Ye Yakup Onun payına düşen mirastır.

Onu kurak bir ülkede, Issız, uluyan bir çölde buldu,

Onu kuşattı, kayırdı. Gözbebeği gibi korudu. Yuvasında yavrularını


uçmaya kışkırtan,

Onların üzerinde kanat çırpan bir kartal gibi, Kanatlarım gerip onlan aldı.

Ve onları kanatlan üzerinde taşıdı.

Ona yalmz RAB yol gösterdi. Yanında yabancı ilab yoktu.

Onu gryü zü nü n yüksekliklerinde gezdirdi. Tarlada yetişen ürünlerle


doyurdu.

Onu kayadan ،ikan balla, Çakmaktaşındm çıkardığı yağla besledi.

İneklerin yağıyla, Koyunların sütüyle, Besili kuzularla, Başan cinsi en


iyi koçlarla, tekelerle.

En iyi buğdayla onu besledi. Halk üzümün kırmızı kanmı İçti.

Yeşunın semirdi ve tepti; Doyunca yağ bağlayıp ağırlaştı.

Kendisini yaratan Tanrı'ya sırt çevirdi. Kurtarmışım, Kaya'yı küçümsedi.

Yabancı ilablarla Tanrı'yı kıskandırıp, iğrençlikleriyle O'nu öfkelendirdiler.

Tann olmayan cinlere. Tanımadıkları ilablara,

Atalarımzm korkmadıkları. Son zamanlarda ortaya çıkan yeni ilablara


kurban kestiler.

150
KUTSALIN GÖLGESİNDE

Sen‫؛‬oluşturan Kaya'yı savsakladın. Seni yaratan Tanrı'yı unuttun.

RAB bunu görünce onlan reddetti; Çünkü oğullan, kızları O'nu öfke-
lendirmişlerdi.

'Yüzümü onlardan çevirecek. Ve sonlarının ne olacağını göreceğim' dedi,

'Çünkü onlar sapık bir kuşak ve güvenilmez çocuklardır.

Tann olmayan ilahlarla. Beta kıskandırdılar;

Değersiz putlanyia beta öfkelendirdiler.

Ben de halk olmayan bir halkla onları kıskandıracağım.

Anlayışsız bir ulusla onlan öfkelendireceğim.

Kızgınlığım ateş gibi alevlenecek. Aşağıdaki ölüler diyanna dek yanacak.

Yeryüzünü ve ürününü yutup yok edecek. Ve dağların temellerini tu-


tuşhıracak'.

Üzerlerine kötülükler yığacağım. Oklarımı onlara karşı kullanacağım.

Kavuracu kıtlık, tüketici hastalık, öldürücü salgın, Vuracak onlan.

Gönderdiğim canavarlar dişleriyle onlara saldıracak.

Toprakta sürünen zehirli yılanlar onlan ısıracak.

A kakta kılıç onları çocuksuz hırakacak; Evlerinde dehşet egemen olacak.

Delikanlısı, genç kızı. Emzikteki çocuğu, ak saçlısı ölecek.

Onlan darmadağın etmeyi, insanlar arasmdan anılarım silmeyi düşündüm.

Ama düşmanın alay etmesinden çekindim" (Tevrat, Yasa Kitabı; 3 2 : 4 3- ‫) آ‬.

M usa'dan geriye kendisine böyle bir hayat yaşatan İsrail halkı için ikir-
cikli bir ezgi kalacaktır; b ir tarafta kutsama diğer tarafta lanetlem e. Kimine
göre ezgi kim ine göre de kahır yüklü yergi:

"Düşman yataış anlayıp da, 'Bütün bunları yapan RAB değil, Başan
kazanan blziz' demesin.

Onlar anlayışsız bir ulustur, Onlarda sezgi yokhır.

Keşke bilge kişiler olsalardı, anlasalardı. Sonlarının ne olacağını dü-


şünselerdi!

Onlarm kayası kendilerini satmamış ve RAB onlan ele vermemiş olsaydı.

Nasıl bir kişi bin kişiyi kovar, ‫؛‬kİ kişi on bin kişiyi kaçırırdı?

151
Halis ÇETİN

Çitekü onların kayası bizim Kayamız'a benzemez, Düşmanlarımız bu


konuda yargıç olabilir.

Onlarm asması Sodom asmasından, Gomora bağlarmdandır.

Üzümleri zehirle dolu, S alk ım ları a rıd ır.

Şarapları yılan zehiri. Kobraların öldürücü zehlridlr.

'Bu kötülükleri yazmadım ٥٧? Hazînelerimde mühürlemedim mİ?

Öç benimdir, karşılığım ben vereceğim. Zamanı gelince ayaklan kayacak,

Onlarm yıkım günü yakındır. Ceza günü hızla yaklaşıyor.

RAB halkını haklı çıkarır, O nlann gücünün tekendiğlni.

Köle, öz‫؟‬
^ir kalmadığını görünce, Kullarma acır.

'Hani sığındığınız kaya, Hani İlahlarınız nerede?' diyecek,

'Kurbanlarmrzm yağım yiyen, Dökmelik sununuzu içen, ilahlannız


hani nerede?

Kalksmlar da size yardım etsinler! Size harınak olsunlar!

Artık anlayın ki, Ben, evet Ben ‫ اااالأر' ه‬, Benden başka tanrı yoktur!

Öldüren de, yaşatan da, Yaralayan da, iyileştiren de Benim.

Kimse elimden kurtaramaz. Elimi göğe kaldırır ve sonsuzluk boyunca


varlığım hakkı için derim ki: Parlayan kılıcımı bileyip yargılamak için eli-
me alınca, Düşmanlanmdan öç alacağım. Benden nefret edenlere karşılı^-
m vereceğim. Oklanmı kanla sarhoş edeceğim.

Kılıcım vurulanların, tutsakların kanıyla. Düşman önderlerinin başla-


rıyla ve etle beslenecek'.

Ey uluslar, O'nun halkım kutlayın. Çünkü o kullarının kanının öcünü


a larak

ÖÇ alacak, ülkesinin ve halkının ‫؛‬


^inahmı bağışlaya-
cak" (Tevrat, Yasa Kitabı; 32:1-43).

M usa halkını kutsayıp kahırlı bir ezgi ile onlara veda ettikten sonra son
b ir veda olarak da yol arkadaşı Tanrı RA B'be yöneldi. "M u sa Pisga D ağı'na
çıktı. RAB ona bütün ülkeyi gösterdi ve ona şöyle dedi: 'İbrahim 'e, Ishak'a,
Yakup'a, senin soyuna vereceğim diye ant içtiğim ülke budur. Ülkeyi sana
gösterdim am a oraya gitm eyeceksin". M usa için arttk vakit gelmiştir:
KUTSALINGÖLGESİNDE

"Böylece RAB'bln sözü uyarınca RAB'bin kulu Musa orada, Moav ülke-
sinde öldü. Musa öldüğünde yüz yirmi yaşındaydı; ne gözleri zayıflamıştı,
ne de gücü tükenmişti.‫ ه‬günden bu yana İsrail'de Musa gibi RAB'bin yüz
yüze görüştüğü bir peygamber çıkmadı. RAB onu Mısıtida Firavun'a, gö-
revülerine ve büten ülkesine bir sürü belirtiler, şaşılası işler yapması için
göndermişti. Musa israilliler'in gözleri önünde güçlü, büyük ve ürkütecü
işler yapmıştı" (Tevrat, Yasa Kitabı; 34:1-12).

Musa, atalarına vaat edilm iş ülkeye değil atalarının olduğu ülkeye gi-
deeektir: ibret yüklü hayatla, yılgı yüklü yolculukla, yol yüklü hikâyeyle,
keşke yüklü pişm anlıkla, isyan yüklü afla, özlem yüklü kahırla, um ut yük-
lü korkuyla, lanet yüklü ku tsallıkla...
İKİNCİ BÖLÜM

INCİL'DE TANRI KOMPLEKSİ

"Tanrınızı denemeyeceksiniz!".

İsrail halkı, M usa'dan sonra Yeşu önderliğinde vaat edilm iş toprakları ele
geçirip güç ve zenginlikle şım ararak Tanrı RA B'be yine ihanet etti, ö n ce k i
kuşaklar verdikleri sözleri hıtm ayıp Tann R A B'bi sonraki kuşaklara anlat-
m adılar. Tanrı Rab'bin gücünü, görkem ini, nim et ve * "bilm e-
yen" sonraki kuşaklar ise "R A B 'bin gözünde kötü olanı yaptılar ve çev-
relerinde yaşayan ulusların değişik ilablarm a bağlanıp onlara tapındılar.
RA B'bl terk edip onlarm ilahlanna tapındılar". Bu " "üzerine
RAB İsrail'e öfcelend i" ve efendisi olduklan kölelerinin kölesi yaptı. Fakat
Tann RAB, İsrail halkının atalarına verdiği söz üzerine onları tamamen de
yok etm edi; "onlara a a d ı" ve onlara onlarca hâkim ler, peygam berler, ön-
derler, krallar ve kurtancılar gönderdi. Son olarak İsrail halkı yine ihanetle-
ri yüzünden Rom a'nın baskı ve zulm ü altında İnledikleri bir zam anda RAB
onlara yine acıdı ve hem onlarm hem de tüm İnsanlığın kurtuluş "M ü jdesi"
olarak İsa M esihi gönderdi.

A. İSA'NIN ÜÇLÜ üç MİSYONU


Kutsal İncil kitabı incelendiğinde isa'n m üç m isyonu olduğu görülür.
İsa'n ın birinci m isyonu, tüm insanlıkla ilgilidir. İsa, ilk insan ve ilk günahın
sahibi A dem 'in kirlettiği insan doğasım tem izlem ek için gelm iştir. Adem 'in
yasak ağaçtan yem esi ile kirlenen insan ruhu ve doğası tüm insanlığı Tanrı
kom pleksine m ahkûm etm iş ve binlerce Tanrı kom pleksi örnekliği ile in-
sanlık bozulm uştur. İsa, kirlenen ve bozulan bu günahkâr insanlığı kendi
Halis ÇETİN

canım ve kanını feda ederek kurtaracaktır. Bu yüzden İsa'nın birinci mis-


yon gereği savaştığı en önem li düşm an insanın doğasım bozan ve ruhunu
kirleten bu Tanrı kom pleksleri ile m ücadeledir. İsa'nın ikinci m isyonu Tan-
rı RA B'bin krallığını yeryüzünde inşa etm ektir. Bir tarafta sevgiye daya-
İl "G öklerin Egem enliği", diğer tarafta ise kötülük, kibir ve nefrete dayalı
şeytanın hâkim olduğu "Yeryüzünün Kötülük Egem enliği" vardır, isa'nm
görevi Tanrının kralı olduğu "G öklerin Egem enliği"ni yeryüzünde sevgi
üzerinde kurm aktır. İsa, bu ikinci m isyon gereği de düşman olarak başka
insanların bedenlerine, ruhlarına ve hayatlarına ceberutça tahakküm eden
kom pleks sahibi yeryüzü tanrılarına karşı savaşacaktır, isa'n m üçüncü
misyonu ise Tann RA B'bin sürekli kendisine ihanet ederek başka ilahlara
tapan İsrail halkını ve onlara yol gösteren din adam larım bir ku rtancı ola-
rak arındırm ak, içine düştükleri kirli ve günahkâr hayattan onları temiz-
lem ektir. Bu m isyon gereği İsa, özellikle "göklerin egemenliğinin kapısını
insanların yüzüne kapatan, ne kendileri içeri giren ne de girm ek isteyenleri
bırakan" din adam larının dine, kutsallığa ve büglye dayalı Tann kom pleks-
leri ile savaşm ası gerekecektir. O 'nun gelişi "G öklerin Egem enliğinin" ve
Tannnm Krallığının kapısm ı ardm a kadar açmak; O 'nun "kanı, günabların
bağışlanm ası için insanlık uğnrna antlaşm a kam " olm ak içindir. Çünkü ٠,
"bütün ulusların kendisinin öğrencisi olduğu bir m ürebbi olarak, gökteki
ve yerdeki bütün yetkilerin kendisine verildiği" Tanrın Oğludur. Tanrı de-
ğilse bile "Tanrı gibi"dir.

1. isa'nrn Birinci Misyonu; Tüm insanlığı ilk Günahtan


Arındırmak: "Tanrının Oğlu İsa'nın kanı insanlığı bütün
günahlardan arındıracaktır".
in cil'in ana konusu Tanrı kom pleksine kapılarak ilk günahı işleyerek tüm
insanlarm doğasını bozan A dem 'in insanlık soyunu tem izlem ek ve armdır-
m ak için gelen kurtarıcı m esih İsa'nın m isyonu üzerinedir, incil'de A dem 'in
yaratılışı ve ilk günah ile ilgili bilgiler yine Tevrat (Eski Ahit) kaynaklı olarak
verilir. Bu yüzden İncil inancında da Adem tüm insanlarm atası, Havva ise
annesi olarak inanılır. "Yaratan Tanrı'nın Sözü dünyasal gelişim leri düzen
kapsam ında bildirir, insan soyunu anaya babaya bağlar" (Yaratılış, 1: 26;
2: 7 ,1 8 , 21-28, 25). A dem 'i kendi benzerliğinde ve öz niteliğinde oluşturan
Tanrı, baştan sona adil bir dünya yarattı; onun tacı denilebilecek insanı da
kurulu düzenin yöneticisi atadı. Tanrı'nm baş özelliği günahsız, kusursuz,
ölüm süz, kısacası kutsal oluşudur. Evrenin diri egem enidir o. insanı özgür
karar yeteneğiyle donattı, onu yaratılışa gözetiri ve yönetici atadı. Yaratık
Yaratan'a uyruk olacak, bu düzende anlam lı-içerikli yaşam sürecek, son­

156
KUTSALINGÖLGESİNDE

suzluğun gönencinde olacaktır. Tanrı Adem ve H avva'yı Aden bahçesine


koydu, © radaki her ağaçtan yiyebilirler, yaşam ağacından yiyerek ölümsüz
kalabilirlerdi. Am a Aden'de onlarm yiyem eyeceği İyiliği ve kötülüğü bilm e
ağacı da bulunuyordu (Yaratılış, 2: 17). Tanrı'nın saf ve günahsız yarattığı
insan bu ağacın ürününden uzak durdukça daim a iyiliği izleyecek, kötüyü
ve kötü eylem leri biim eyecek, kendisini bunlarla bozm ayacaktır. Am a iyiyi
ve kötüyü kendim kararlaştırayım iddiasıyla Tanrı kom pleksine kapılıp ٠
ağaçtan yediğinde günatel olacak, ölecek, yargılanacaktır.

A san ın kesin iyiyi kesin kötüden ayırt edebilm esi, daima iyiyi değer-
lendirip kutsallık ortam m da, iyiliğe bağlılıkta karara uym ası yaratık yaşa-
m m m belirgin özelliği olacaktır, ilk Tann kom pleksi sahibi m eiek şeytan
(iblis) da yaratıktır. Tanrı'nın katında parlak bir m elek (Lusifer) iken O 'nun
yüceliğini kıskandı, © 'n d an üstün olm aya heveslendi. Bu kibir, azgınlık ve
kom pleks düşüşle sonuçlandı, Tanrı'nın katından yeryüzüne atıldı; O 'nun
ailesinden dışlandı, iblis, Tann karşısında ilk Tanrı kom pleksine tutulan bir
asidir. Yaratan'ın kusursuz bir düzen yarattığım , insanı da bunun tacı ata-
dığını görünce aşın kıskançlıkla çalkalandı ve Tannya ihanet etti. "Yanm a
suç ortağı arayan tek ^ in a h ın ihanet" olduğu evrensel ilke gereği de Adem
ve H avva'yı Yaratanlarından koparm ayı kararlaştırdı ve bunu başardı. Şey-
tan kendi ihanetini m eşru ve m asum kılm ak ve kendisini tem ize çıkartm ak
için kendine ortak hainler aradı. Tek başına ihanetin bedelini ödem ek is-
tem edi. © kadar ki ihanete ortak bulduğunda Şeytan, ihanetin bedelinden
kendisini tem izlediği gibi ihanetini b ir erdem e hile dönüştürdü. Bu yüzden
her ihanet kendisine yeni ortak hainler yaratm ak için daha büyük ihanetle-
re neden oidu. Bu ihanetin ortaklık zinciri böylece sürüp gitti. Çünkü Adem
ve Havva Tanrı'nın adil buyruğunu dinleyecek yerde şeytanın yalanına ka-
pılıp Tanrı kom pleksini tüm insanlann doğasına yüklediler.

Adem ve H aw a'd an tüm insanlığa tevarüs eden Tann kom pleksinin yer-
yüzündeki ‫ ﻇﻞ‬yansıması K ayin'in kardeşi H abil'i iktidar çatışması ve din
ayrılığı sonucu katletm esidir. Adem ve Havva H abii'in cesedini ağlayarak
kucaklarken kendi eylemlerinin/günahlarının sarsıcı sonucunu anladılar,
© nlardan sonra işlenecek tüm günahlann bedeli de onlara yazılacaktı. Çün-
kü "İh، atan suç işledi". Bu yüzden Incil'de İsa günahlı bireyleri uyarır: "Bı-
rakın onlan. Körlerin gözü görm ez yöneticileridir onlar. Eğer kör körü yö-
neltirse ikisi birden çukura yuvarlanırlar" (Matta, 1 5 :14). Bu anlayışa göre
insam n ilk atalan Adem ve H avva'nın kendi soyuna mirası günah, ardından
da ölümdür. İncil, bu günahın evrensel sarsıntısını Adem kaynaklığında
tüm insanlığı sardığı ve egem en kesildiğini iddia eder. Incil'e göre, Adem

157
Halis ÇETİN

ve Havva özgür İstekleriyle günah işledi, böylece kendi soyunu günahla kir-
letti. A dem 'in yargılam şm da tüm insanlık yargılandı, onun ruhsal-tiziksel
ölümüyle tüm insanhk öldü. Yaratan ilk inşam topraktan yarattı, ona yaşam
soluğunu üfledi. A dem 'se Yaratan'ın düzenini sarstı, sınırı aştı; bunu "Tann
gibi" olm ayı özleyerek Tann kom pleksi içinde yaptı. Tanrı A dem 'i dışladı,
ama yücelerden gönderdiği M esih'i insanlığın kurtarıcısı kıldı.

Tanrı, Oğlu M esih'i bir peygam ber diye atam adı; beden kuşanan Sözü
niteliğinde onayladı. M esih topraktan yarablm adı, erden kız Meryem 'den
insan olarak doğdu. O 'nım yersel babası yoktur, sadece bakire annesi var-
dır. Bu yüzden tüm İnsanlığın iki tem silcisi vardır: Topraktan yaratılan
A dem , yüceden gelen İsa M esih. Birbiriyle çelişkili iki insan! Adem 'le iliş-
kiden herkese günah, ölüm ve yargı gelir. İsa M esih'le özdeşlikten arınma,
kurtulm a, diriliş ve sonsuz yaşam gelir, insanlarm doğalarındaki tercihle-
rini bu iki tem silci yönlendirir. Adem , günah, ölüm ve yargı tem silcisidir.
Tanrı onu bencil isteklerine, kibrine ve Tanrı kom pleksine yenik düşerek
günah işleyen biri niteliğinde tanıtır. Tanrıya göre Adem, tüm insanlığın
doğasında var olan Tann kom pleksi kalıtım lı günahı getiren bir sorum-
ludur. Adem tüm insanlığın yıkıcısıdır. Yeryüzünde her yaratık onun uy-
ruğu, suçtan arınm a isteği herkesin bağrındaki yakarıdır. Oysa İsa M este,
A dem 'in insanlığın adm a yok ettiği tüm iyi özellikleri çarm ıha çakılarak ve
dirilerek geri alan kurtarıcıdır: "N e var ki, tanrısal bağış A dem 'in suç işle-
m eşine benzem ez. Bir tek kişinin suç işlem esiyle bunca insana ölüm yargısı
geldiği göz önünde tutulsun. Am a Tanrı kayrasının ve arm ağanının bir tek
insanın (İsa M esih'in) kayrasında bunca kişi yararına bollukla dağıtılm ası
daha da kesindir. Tanrısal arm ağan ٠tek kişinin günahı gibi değildir. Çün-
kü bir tek insam n suçu sonucunda saptanan yargı suçlu çıkarılm a oldu.
Tanrısal bağış ise bunun tersine, bir sürü suçtan sonra doğru çıkarılm ayı
oluşturdu. Bir tek insanın suç işlem esinin ölüm egem enliğini getirdiği ve
bunun o tek kişi aracılığıyla olduğu önümüzdedir. Ama kayra bolluğunu
ve doğruluk arm ağanım alanlarm bir tek kişi aracılığıyla yaşamda egemen-
lik sürecekleri daha kesindir" (Rom alılar, 5:15-17).

incil'e göre, inşam çok seven Tann Adem oğullarını ^ n a h lı ve ölüm lü


tem silciden özgür kılm ak içte yücelerden günahsız ve ölüm süz tem silciyi
gönderdi. "Adem'e ya da herhangi bir peygam bere bağlı olan ttpkı onun
gibi günahında kalacak, sonra da ölecek. Am a kurtarıcı M esih'e bağlanan
günahtan arıtılacak, öldükten sonra da yaşam a diriltilecek. Adem ölümü
getirdi; İsa M esih ise dirilişi. Adem 'le M esih arasm daki ayrım ölüm le ya-
şam arasm daki ayrım gibidir. İsa Mesih insanlar yerine ölüp dirilinceye
KUTSALIN GÖLGESİNDE

dek kurtuluş bilinm iyordu. O 'nun dirilişi en parlak m üjdedir, ö lü m ev-


rensel gerçektir. Onu Adem getirdi. Diriliş de kanıtlı gerçektir. Onu ölüler
arasından dirilen M esih getirdi. Feygam herler ölü, diri olan M esih ise yüce-
lerdedir: "D iri olan Ben'im . ö ld ü m ve işte çağlar çağı diriyim, ö lü m ü n ve
ölüler ü l t e s i ^ anahtarları bendedir" (Vahiy, 1:17). "G ökte ve yeryüzünde
tüm yetki bana verilm iştir" (Matta, 28: 18). ö lü m e üstün gelen M esih her
güce, yetkiye ve yargıya sahiptir. M esih ölüp göm üldükten sonra üçüncü
gün boş bir m ezar bıraktı geride. Budur günahı ve ölüm ü yenenin özelli-
ği. Sadece günahsız M esih günahlı A dem 'in soyunu arıtabilir. Günahlı soy
için öldü, dirilerek yepyeni bir soyun başı oldu o. insan doğal durum da
A dem 'e bağlıdır. M esih'in kurtarıcılığına ve dirilişine im an edenler bu kez
O 'm m bağlısı olurlar ve ölüm den yaşama, kötülükten iyiliğe, günahtan
sonsuz arınm aya aktarılırlar, insanlığı seven Tanrı tüm insanlığa böyle bi-
rini atadı. O 'n a im an etsinler ve kurtulsunlar diye. Bunu ise isa'n m kanıyla
sağladı‫؛‬. Ezeli ve ebedi evrensel dilem m a da Adem ile İsa arasm daki farkın
kendisini hayata yansıtm a şekilleridir. Ya Tanrı kom pleksi içinde tekebbür
ve isyan ya da Tann kom plekslerinden azade bir armma ve itaat.

2. İsa'nın ikinci Misyonu; Yeryüzündeki Tanrı Kompieksierine


Karşı Gökierin Egemeniiğini inşa Etmek: "Gökierin Egemenliği
yaklaşmıştı^'.
İncil, tıpkı Tevrat gibi Tanrının insan ile arasm daki varlık ve hiçlik m esele-
sini sık sık açıklar. Tanrının biricik varlığı karşısında yarattıkların "h içliği",
en açık olarak, Tanrmm zam an dışm da (öncesiz-sonrasız) oluşuna karşılık
yarattıkların zam an içinde (önceli-sonralı) oluşlarm da açıklanm aktadır. Za-
m an içinde bulunan yaratıklar "h iç"tirler, çünkü zam anın kendisi "varlık"
ile "yoklu k "m ı bir karışım ıdır. Zam an, pek bir boyutu olm ayan "şim d i" ile
artık var olm ayan "geçm iş" ve daha var olm amış olan "gelecek" arasında
bulunan, dolayısıyla da ancak hatı rlam a (geçmiş) ve beklem e (geleceği) bi-
çim inde var olabilen bir şeydir. Tanrı, evreni özgür istenciyle yaratm ıştır;
inşam da özgür olarak yaratm ıştır başlangıçta. Ama, ilk insan olan Adem
bu özgürlüğü ile günah işem iştir. Yalmz iştah lan yüzünden değil. Şeytan
gibi, kibri yüzünden de. Bununla da insan, Tanrıdan kopm uş, düşmüştür.
Bu düşm e ile de, günah ortaya çıkm ış ve A dem 'in soyundan gelen bütün
insanlara bu "ilk G ünah" bir katılım olarak geçm iştir. Bu "soydan gelen gü-
n ah " da insandan "günah işlem em e yeteneğini" alm ıştır, insan artık günah
işlem eden edem ez olm uşhrr; insam n istenci "kötü "ye yönelm iştir bu düş-
^ yüzünden. Bu yönelişten inşam , ancak, yine Tanrmm inayeti (gratia) ile
٥١

٠Thoma$ Cosmades, http://www.indIturk.com/thomas_cosmades/adem_peygamber.htm..

159
Halis ÇETİN

İsa M esih kurtarabiiir. Bu yüzden insanların kendi faydalarına olarak dün-


yada cezalandırılm aları gerekir ki ilk günahın kötülüğünden arınabilsin.
Ceza cezalandırılanın yararınadır; onun düzelmesi, arınm ası içindir; ayrıca
da ceza Tanrısal adaletin kendini gösterm esidir, gerçekleşmesidir. Nitekim
"k u ru lm u şla rın " inayete ulaşm aları da, Tanrının iyiliğinin bir görünm esi-
dir. İnsanlardan bir takım ının kurtulm ası, bir takım ının lanetlenm esi. Tanrı
tarafından önceden belirlenm iştir. Zaten Tanrının amacı, İsa aracılığıyla za-
m anı gelince "seçilm işlere" seçm iş olduklarına kurtuluşu getirm ektir. Ken-
dişiyle birlikte yaşayacak olan "kurtulm uşları" Şeytan'ın takım ından ayıra-
cak kıyam ete kadar sürecek olan süreci başlatm ak içindir. Tanrı, yetkin bir
bilgiye sahip olduktan başka © 'nun gücü sınırsızdır. Tanrı, yarattığı insana
kendi idealarm ı ve tohum larım ekm iştir. Tanrı her bir insanı kendisine ben-
zeterek "Tanrı gibi" yaratm ış ve ruhuna "Tanrı kom pleksini" üflemiştir.

Tanrı, Şeytan'ı da yaratm ıştır. Fakat Şeytan daha yaratıldığı an doğru-


luğu yadsıyarak içindeki "Tanrı kom pleksini" gösterm iştir. Böyle yapmasa
idi, kutsanm ış m eleklerle birlikte kalacaktı. Tanrı, iyiliği nedeniyle Şeytan'ı
da iyi olarak yaratm ıştı. Fakat onu kötülüğü yüzünden insanlara imtihan
aracı kıldı. Güzelliğin gerçek anlam ını çirkinlik, zengin olm am nkini yok-
sulluk, sağlıklı olm am nkini hastalık nedeni he bilm ek için onun kötülüğüne
m üsaade etti. Şeytan bir kötülük öğretm eni olarak insanların ilk atası Adem
ve Havva'ya onlarm da doğasında olan Tanrı kom pleksini keşfettirdi. Böy-
lece tüm insanlığın rubu bu kom pleksle kirlenip lanetlendi. Tanrı, evreni
yarattıktan sonra insanı, A dem 'i ve H avva'yı yaratm ıştır, (özgür irade ver-
m iştir onlara. Am a Adem ile H avva Tanrı'nın buyruğuna uym ayıp yasak
m eyveyi yiyince, Tanrı tarafından lanetlenip günahkâr olmuşlardır. Adem
ite Havva işledikleri bu günah nedeniyle lanetlendikten sonra cennetten ko-
vulup yer yüzüne atılırlar. N e var ki, bu günah kalıtım saldır, Adem ile Hav-
va'dan çocuklarına geçm iştir. Adem ile H avva'nın işledikleri bu günahtan
sonra artık insanın iradesi özgür değildir, inan özgür karar alabilm e, doğru
kararlar verebilm e yeteneğini yitirm iştir, insan, artık ne yapsa yararı yok,
lanetlidir, günahkârdır, yanacaktır. M eğerki Tanrı inayeti ile onu günahtan
kurtarm ış olsun. Adem ite H avva'dan ilk doğan insan olan Kabil günahkâr
olarak doğm uştu. Bu yazgısının gereğini yaparak kardeşini öldürecektir.
İkinci çocukları Habil de aynı ham urdan yaratıldığı için günahkârdı, ancak
Tanrı onu lütfuyla günahtan kurtarm ıştır. Böylece, insanlık başlangıcından
beri, günahkâr insanlarla Tanrı'nın lütfü ite günahtan kurtarılm ışlar o lm a k

üzere, iki kam pa ayrılm ıştır. Yeryüzünde yaşanan hiçbir olay Tanrı iradesi-
nin her insan ruhu için takdir ettiği ezeli çerçeveyi değiştirem ez. Tanrı'nın
seçkinleri, dünya kurulm adan önce belirlenm iştir, insanlar arasındaki asıl

160
KUTSALINGÖLGESİNDE

savaş, Tanrıyı hor görm eye varan benlik sevgisi yani "Tanrı kom pleksi" İle
beniiği yani tanrı kom plekste‫؛‬hor görm eye varan Tanrı sevgisi arasındaki
m ücadeledir. İncil bunlardan İlkini sonsuza kadar lanetlenm iş olanların,
İkincisini Tanrının seçkin kullarm dan oluşan arınm ış toplum olarak "G ök-
lerin Egem enliği" şeklinde sim geleşhrm iştir.

"G öklerin Egem enliği" gelecekteki Tanrı ülkesinin bürtin yurttaşların-


dan kurulacaktır. Buna karşı olan "Yeryüzünün Kötülük D üzeni" ise Şey-
tan'a ve kötülüğe boyun eğm iş olanları kapsayacaktır. Yeryüzünde gelip
geçen insanlık tarihi de, bu İH egem enliğin gitgide bir birlerinden ayrıl-
m alarını sağlayan süreci gösterir. A m acı da, Tanrının eğitim i altında Tan-
rı ülkesini hazırlayan gelip geçici ve eksik de olsa bu ülkeyi yansıtan bir
yeryüzü topluluğu kurm aktır. Günah içindeki azaptan geçerek, inayete
uzanıp sonunda Tanrıda huzura kavuşan bir gelişm e içindeki topluluktur
bu. "G öklerin Egem enliği" insanın ruh yanını "Yeryüzünün Kötülük Dü-
zeni" ise insanın bedensel arzu ve isteklerini tem sil eder, insanlık tarihi bu
iki egem enliğin her boyuttaki savaşıdır. Biri Tanrının ve İsa'nın diğeri ise
şeytanın krallığıdır, insan, A dem 'in günahkâr kökünden gelm iş iken; İsa
ite aşılanarak, yer yüzünde iyi insan görünm üştür. Bu yüzden "G öklerin
Egem enliğinin" yery üzü nd e^ tem silcisi İsa'dır. Böylece de insanlar da iki-
ye ayrılır: İsa'n ın lüttuyla günahtan kurtulanlar ve günahkâr insanlar, iyi
ve kötü arasındaki tarihsel çatışm a sürdüğü müddetçe, her iki egem enlik
de devam edecektir: ilk günahtan yani cennetten düşüşten kıyamete yani
cennete dönüşe kadar.

İnsanlarm iyi-kötü, günahkârlık-arm m a tarihi Adem ve H avva'nın işle-


diği ilk günahla başlar. Adem ve Havva kibir aracılığıyla Tanrı kom pleksi-
ne kapılıp Tanrı'm n iradesini reddederek şeytana uymuştur. Yeryüzündeki
kötülüğün kaynağı bu ilk ‫؛‬
‫؛؛أ‬
‫داا‬ . insan kendi özgür iradesi ile Tanrı'nm
iradesine yeniden kavuşam az. Çünkü insan doğasındaki Tanrı kom pleksi
ve onun ürünü olan H brin getirdiği günah ve kir bunu "
Kurtuluş ancak © ğul'un kendi ö z ^ r iradesi ile İnsanın Tanrı'nm iradesine
yeniden kavuşabilm esi için kendisini kurban etm esi ile olanaklıdır ve bu
olanak da Tanrı'm n yaratış planına uygun olarak seçilm iş olanlara veril-
m iştir. Bu seçilm iş olanlar, ö z ^ r iradeleri ile M esih İsa'ya inananlar, Me-
sih İsa'nın onlar için Baha'ya kendisini kurban olarak sunduğu insanlardır.
M esih İsa bir kez daha gelecek ve bu seçilm iş olanları Baha'nın yaradıh-
şın başından beri onlar için hazırladığı "G öklerin K rallığına"
G teH ler yani şeytanı seçenler ise lanetlenm iş bir şekilde kötülük içinde ce-
zalandırılacaklardır. Çünkü onlar kötü ve insana çok büyük zararlar veren

161
Halis ÇETİN

Şeytanin kullandtr. Kötü insanlarla şeytanlar arasındaki işbirliğinin ‫د‬ -


lan , putlara tapınm ak, gizli tanıtm a işaretleri olan gizli örgütlerde çalışmak,
kurban kesm ek, büyücülük ve falcılık yapmak, ruh çağırm a ile uğraşmak,
üfürükçülük yapmaktır. O ysa "G öklerin Egem enliği" adalet ve bakkaniyet
içinde m ükem m el olarak gerçekleştirilen bir sevgi krallığıdır. Bu krallıkta
adalet ve sevgi, insan ile Tanrı arasm da ve insan ile insan arasında haklı
bir ilişkiler sistem i haline gelir. Bu sistem in dayandığı tem el inanç ise, önce
inşam a. Tanrının hakkaniyete uygun ilişkiler sistem ine olan iradesine iman
etm esi ve ikinci olarak da Tanrının im an sahibi insanlar arasında seçme
yaparak bu inram ödüllendireceğine inanıimasıdır.

Tanrı, im an sahibi insanlar arasm da seçm e yaparak, insanın günahkâr-


lığı yüzünden bozulm uş ilişkileri hakkaniyete uygun olarak düzenlemiş
olm aktadır. A ksi ise insanın şeytanın yoluna sapıp tıpkı onun gibi Tanrı
kom pleksi içinde zulüm ve nefret içinde kalm asıdır. Bu yol ya Tanrı ya
Tanrı gibi ya da Şeytan gibi olma tercihleridir, insan ancak Tanrı ve Şey-
tan kom pleksini yenerse Tanrısal kişi olur. Tann ve Şeytan kompleksinin
kaynağı ilk günahın ürünü olan m adde hırsı, mülkiyet, kölelik ve eşitsiz-
lik/üstünlük arayışıdır. A dalet ve hakkaniyet sevgisi ile değil egemenlik
ve üstünlük sevgisi ile "tahakküm etm e arzusu"yla, başkalarına üstün ol-
mak, onlara baskın çıkm ak hırsıyla yaşayan günahkâr insan ancak sevgiy-
le. Tanrı aşkıyla, insanların aşkm nesnelerine hak ettiği değeri verm eleriyle
arınabilir, kurtulabilir. Hem Tanrı yolu hem de şeytan yolu sevgi üzerine
kurulm uştur, insan bu iki sevgiden birini tercih etm elidir. Şeytanın kötülük
yolu, Tanrı'yı horlamaya varan benlik sevgisi yani Tanrı kom pleksini. Tan-
rının iyilik yolu ise benliği yani Tanrı kom pleksini horlamaya varan Tanrı
sevgisi üzerine kurulm uştur, ilki kendini yüceltir, İkincisi Tanrı'yı. Çünkü
birinci yol t e m i kom pleksi içinde insanlarda izzet arar, ötekinin en büyük
izzeti ise vicdanını tanığı olan Tanrı'dır. Biri kendi izzetiyle başını diker ve
kibirlenirken öteki Tanrı'sına benim izzetim de başım ı dik tutan da sensin
der. Birinde, Tam ı kom pleksi içinde insan tekebbür ve tahakküm ile diğer
insanlara büküm ranlık sevgisiyle üstünlük kurm ak ister diğerinde ise tüm
insanlar birbirlerine sevgiyle hizm et eder. Biri Tanrı kom pleksi içinde ٢٧
-
hunda canlanan kendi gücüyle zevklenirken öteki Tanrı'sına olan sevgisi
yüzünden gücünü ayaklarıulhnda ezer. Biri kendini severken diğeri sadece
Tanrıyı sever. Biri kendisinde kuvvetle Tam ı kom pleksine kapılıp insanlara
tahakküm ederken diğeri ilk günahın ezikliği içinde ruhundaki kirlerin-
den arınm ak için sevgi, hoşgörü ve tevazua sığınır, ilki Tanrıyı t e m i diye
övmez, ona şükretm ez, kendi batıl düşünceleriyle kibirlenir, yüreklerini
nefretle karartır, bilgin geçinirken yani kendi akıllarını övüp gururlanırken

162
KUTSALIN GÖLGESİNDE

başkalarını aşağılarlar, fani olm ayan Tann'nm izzetini, fani olan şeylerin
suretinin benzeyişiyle değiştirirler, edebi kutsal olan Yaratan'dan çok yara-
tığa tapıp kulluk ederler. Buna karşılık öteki arınm ış toplum da ise, insam n
bilgiden, m ülkten, soydan, kutsanm ışlıktan vb. kaynaklı üstünlüğü yoktur.
Sadeee Tanrıya yakınlık vardır. Gerçek Tanrı'ya gereğince ibadet edilir ve
bunun ödülü de erm işlerin, kutsal m eleklerin, kutsal insanlarm toplulu-
ğunda aranır. "Ta ki Tanrı İrer şeyden her şey olsun" diye.

İşte İsa, "Tanrı her şeyden her şey olsun" diye yola çıkmıştır. O nun yolu
bozulm uş kutsal İsrail halkım yeniden arındırm ak ve şeytanın yoluna sap-
m ış Tanrı kom plekslerinin çeşitli yönleriyle tekebbüre düşm üş insanlığı
Tann sevgisi he kuşatarak yeniden Tanrının kralı olduğu "G öklerin Ege-
m enliği" altında toplam aktır. Çünkü onun görevi "halkım günahlarından
kurtarm aktır".

3. İsa'nm üçüncü Misyonu; İsrail Halkrnr Günahlarından ve


Külelikten Kurtarmak: "Meryem bir oğul doğuracak. Adrnı İsa
(İsa, RAB kurtarır demektir) koyacaksın. Çünkü halkını
kurtaracak olan O'dur".
Tann RAB, M usa'm n ölüm ünün ardından İsrail halkım vaat edilm iş toprak-
lara götorm esi için Yeşu'yu önder olarak atamış ve buyruklarım onun aracı-
lığıyla iletoılştir. Yeşu da Tanrının em irlerini bir bir yerine getirerek önlerine
çıkan tüm ulusları tahakküm altına almışlar, onlan köleleştirm işler, zengin-
tiklerine ve topraklarm a el koym uşlardı. Böylece vaat edilm iş topraklara
ulaşmışlardı. Fakat İsrail halkı doğalarındaki "kötülüklerden ve inatçılıktan
vazgeçm ediler". Ellerine güç ve saltanat geçtiğinde hem en mağlup ettikleri
uluslann tanrılarım ilah ediniyor onların dinlerine uyuyorlardı:

"Bu kuşaktan olanların hepsi ölüp atalarına kavuştuktan soma, RAB'bi


tammayan ve O'nun İsrail için yaptıklarını bilmeyen başka bir kuşak ye-
tişti. İsrailliler RAB'bin gözünde kötü olam yaptılar, Baallar'a tapındılar.
Kendilerini Mısır'dan çıkaran atalarının Tanrısı RAB'bi terk eteler. Çev-
relerinde yaşayan uluslann değişik İlahlarına bağlanıp onlara tapınarak
RAB'bi öfkelendirdiler. Çünkü RAB'bi terk edip Baal'a ve Aştoretler'e ta-
pmdıiar. Bunun üzerine RAB İsrail'e öfkelendi. Onlan, ber şeylerini alan
yağmachann eline teslim ete; artık karşı koyamadıkları çevredeki düşman-
larının kölesi yaptı. RAB söylediği ve ant İçtiği gibi, onlara karşı olduğun-
dan, savaşa her giteklerlnde yenilgiye uğradılar. Büyük sıkıntı içindey-
diler. Sonra RAB onlan yağmacılara! elinden kurtaran hâkimler çıkardı.
Ama hâkimlerini de dinlemediler. RAB'be vefasızlık ederek başka ilahlara
tapındılar. RAB'bin buyruklarını yerine getiren ataları gibi davranma­

163
Halis ÇETİN

dılar, onlarm izlediği yoldan çabucak saptdar. RAB onlar için ne zaman
bir hâkim çıkardıysa, onunla birlikte oldu; hâkim yaşadığı sürece onlan
düşmanlarının elinden kurtardı. Baskı ve zulüm altmda İnledikleri zaman
RAB onlara acıyordu. Ne var ki, hâkimleri ölür ölmez yine başka ilahlara
bağlanıyor, onlara kulluk edip tapınıyorlardı. Bu yolda atalarından beter
oldular. Yaphklan kötülüklerden ve inatçılıktan vazgeçmediler. RAB bu
yüzden İsrail'e ötkelenerek şöyle dedi: 'Mademki bu ulus atalarının uy-
maşım buyurduğum antlaşmayı bozdu ve sözümü dinlemedi, ben de bu
topraklarda bıraktığı ulusların hiçbirini artık önlerinden kovmayacağım.
Ataları gibi özenle RAB'bin yolundan gidip günleyeceklerini görmek için
onları bu uluslarla sınayacağım" (Tevrat, Hâkimler; 2:10-22).

İsrail halkı, vaat edilm iş topraklan ele geçirip güç ve zenginlikle şım ara-
rak Tanrı R A B'be ihanet ettiler, ö n cek i kuşaklar verdikleri sözleri tutm ayıp
Tann RA B'bi sonraki kuşaklara anlatm adılar. Tann Rab'bin gücünü, gör-
kem ini, nim et ve yardım larını "bilm eyen" sonraki kuşaklar ise "R A B'bin
gözünde kötü olam yaptılar, 'Baallar'a tapındılar. Kendilerini M ısır'dan Ç1-
karan atalarının Tanrısı RA B'bi terk ettiler. Çevrelerinde yaşayan ulusların
değişik ilahlarına bağlanıp onlara tapındılar. RA B'bi terk edip Baal'a ve Aş-
toretler'e tapındılar". Bu ihanetlerinin "üzerine RAB İsrail'e öfkelendi" ve
"onları, her şeylerini alan yağm acıların eline teslim etti, karşı koyamadıkla-
rı çevredeki düşm anlarının kölesi yaptı, savaşa her gittiklerinde yenilgiye
uğrattı, çok büyük sıkıntılar içine soktu". Fakat Tanrı RAB, İsrail halkının
atalarına verdiği söz üzerine on lan tam am en de yok etm edi; "onlara acıdı".
"RA B onları yağm acıların elinden kurtaran hâkim ler çıkardı. Am a hâkim-
lerlni de dinlem ediler. RA B'be vefasızlık ederek yine haşka ilahlara tapın-
dılar. RA B'bln buyruklarını yerine getiren ataları gibi davranm adılar, on-
ların izlediği yoldan çabucak saptılar. RAB onlar için ne zam an bir bâkim
çıkardıysa, onunla birlikte oldu; hâkim yaşadığı sürece onları düşm anları-
n ın elinden kurtardı. Baskı ve zulüm altmda inledikleri zam an RAB onlara
acıyordu. N e var ki, hâkim leri ölür ölm ez yine başka ilahlara bağlanıyor,
onlara kulluk edip tapınıyorlardı. Bu yolda atalarından beter oldular. Yap-
hkları kötülüklerden ve inatçılıktan vazgeçm ediler". Tanrı RAB, ne zaman
İsrail balkını gönderdiği hâkim ler, peygam berler, önderler, krallar ve kur-
tan cılar eliyle zulüm ve kölelikten kurtarsa onlar yine azgınlık içinde Tanrı
RA B'be ihanet edip başka ilahlara taptılar.

Tanrı RAB, İsrail halkına yaptıkları ihanetlere rağm en "acıdığı için" on-
lara M usa'dan Yeşu'ya, Otniel'den Ehut'a, Şamgar'dan Gldyon'a, Tola'dan
Yair'e, Y iftah'tan ivsan'a, Elon'dan Avdon'a, Şlmşon'dan Sam uel'e, Saul'dan
Davut'a, Süleym an'dan Yarovam'a, Rehavam'dan Yeruşalim'e, Aviyam'dan

164
KUTSALIN GÖLGESİNDE

Asa'ya, Nadav'dan Baaşa'ya, Ela'dan Zim ri'ya, O m ri'den ilyas'a, Mikaya'dan


Yehoşafat'tan Yehu'ya, Yhoahaz'dan Yehoaş'a, Am atsya'dan Azarya'ya, Şal-
lum 'dan M anahem 'e, Pekahya'dan Yotam'a, Pekah'dan Ahaz'a, H oşea'dan
Hizkiya'ya, M aneşşe'den Amon'a, Yoşiya'dan Yehoahaz'a, Yehoyakim'den
Sidkiya'ya, Eyüp'den Yeramya'ya, H ezekiel'den Daniel'e, H oşea'dan Yoel'e,
A m os'tan Ovadya'ya, Y unus'tan M ika'ya, H abakkuk'tan Sefanya'ya, H a-
gay'dan Zekeriya'ya, M alaki'den Yahya'ya varıncaya kadar onlarca peygam-
herler, hâkim ler, uyarıcılar, cezalandırıcılar ve sonuçta kurtarıcılar gönder-
di. Am a İsrail halkı çoğu kez onları da "d inlem ediler". "R A B 'be vefasızlık
ederek başka ilahlara tapm dılar. RA B'bin buyruklarını yerine getiren afala-
rı gibi davranm adılar, onlarm izlediği yoldan çabucak saptılar. RAB onlar
için ne zam an bir hâkim çıkardıysa, onunla birlikte oldu; hâkim yaşadığı
sürece onlan düşm anlarının elinden kurtardı. Baskı ve zulüm altında inle-
dikleri zam an RAB onlara acıyordu. N e var ki, hâkim leri ölür ölmez yine
başka ilahlara bağlanıyor, onlara kulluk edip tapınıyorlardı. Bu yolda ata-
larından beter oldular". "RA B bu yüzden İsrail'e öfkelendi. Onların toprak-
larda bıraktığı ulusların hiçbirini önlerinden kovm adı. Ataları gibi RA B'bin
yolundan gidip g iA ey ecek lerin i görm ek için onları bu uluslarla sınadı".
H alkı da Tanrı RA B'bin güvenini, sözünü, sabrım sınadı. Sonuçta ne onlar
"R A B 'bin gözünde lanetlenm iş olan şeyleri işleyerek yaptıkları kötülükler-
den ve inatçılıktan vazgeçtiler" ne de Tanrı RAB onlara "acıyarak kurtarıcı
gönderm ekten vazgeçti". Son olarak İsrail halkı peygam ber M alaki aracılı-
ğıyla son kez uyarıldılar:

"RAB'bin Malaki (ulağım) aracılığıyla İsrail halkına bildirisi. RAB, 'Sizi


sevdim' diyor. 'Oysa siz, 'Bizi nasıl sevdin?' diye soruyorsunuz'. Her Şeye
Egemen RAB, adım küçümseyen siz kâhinlere, 'Oğul babasma, kul efendi-
sine saygı gösterir' diyor, 'Eğer ben babaysam, hani bana saygınız? Eğer
efendiysem, hani benden korkunuz? 'Oysa siz, 'Adım nasıl küçümsedik?'
diye soruyorsunuz. 'Hem sunağıma murdar yiyecek getiriyor, hem de, 'Yi-
yeceği nasıl murdar ettik?' diye soruyorsunuz. 'RAB'bin sofrası (sunağı) kü-
çümseniri demenizle. Kör hayvan kurban etmek kötü değil mi? Topal ya da
hasta hayvan kurban etmek kötü değil mi? Böyle bir hayvanı kendi valine
sun bakalım! Senden hoşnut kalır mı, ya da seni kabul eder mi?' Böyle diyor
Her Şeye Egemen RAB. 'Doğudan batiya kadar uluslararasmda adım büyük
olacak! Her yerde adıma buhur yakılacak, temiz sunular sunulacak. Çünkü
uluslararasmda adım büyük olacak!' diyor Her Şeye Egemen RAB. 'Rab'bin
sofrası murdardır, yemeği de küçümseniri diyerek adımın kutsallığını bo-
zuyorsumız. üstelik 'N e yorucu!' diyerek bana burun k ıv ın ^rsu n uz.' Böy-
le diyor Her Şeye Egemen RAB. 'Kurban olarak çalıntıyı, topalı, hastayı ge­

165
Halis ÇETİN

tirdiğinizde, elinizden kabul mü edeyim?' diye soruyor RAB. 'Sürüsünden


adadığı erkek hayvan yerine Rab'be kusurlu hayvan kurban eden aldaheıya
lanet olsun! Çünkü ben büyük bir kral™ ' diyor Her Şeye Egemen RAB, 'Ye
uluslar adımdan korku duyacak" (Tevrat, Malaki; 1:1-14).

?eygam ber M alaki, İsrail halkını "R A B'bin gözünde lanetlenm iş olan
şeyleri yapm am aları" konusunda uyardı. O nlann Tanrı RA B'be verdikleri
sözleri ‫دس‬ , sadakat ve ibadetlerini yenileyerek arınm alarını emret-
ti. Çünkü Tanrı halkının yaşam ında ve Tanrıya tapınm asında savsaklam a,
günahkârlık ve isyan vardı. Peygam ber M alaki, İsrail halkından sonra onla-
ra yol gösteren kahin din adam larını da uyardı:

"Şimdi, ey kâhinler, bu buyruk sizin içindir. Her Şeye Egemen RAB di-
yor ki, söz dinlemez, adımı onurlandırmaya istekli olmazsanız, üzerinize
lanet yağdırıp hayırdualarınızı lanete çevireceğim. Lanetledim bile. Çünkü
beni onurlandırmaya istekli değilsiniz. Soyunuzu paylayacağım. Bayram-
!arınızda kurban eteğiniz hayvanların gübresini yüzünüze saçacağım. Sizi
önümden atacağım. Kâhinin dudaktan bilgiyi korumalı ve insanlar onun
ağzından öğüt aramalı. Çünkü ٠ Her Şeye Egemen RAB'bin ulağıdır. Ne
var ki, siz yoidan saptınız ve öğrettiklerinizle birçoklarını suça sürükledi-
niz; Levi'yle yaptığım antlaşmayı bozdunuz'. Böyle diyor Her Şeye Ege-
men RAB. 'Benim yollanmı izlemediniz, yasayla ilgili konularda adam
kayırdınız. Bu yüzden ben de bütün halkm önünde sizi aşağılayıp gülünç
duruma düşürdüm. Hepimizin babası bir değil mi? Bizi yaratan aym ? ‫ا!ﻣﻢ‬
değil mi? öyleyse neden atalarımızın yapfcğı antlaşmayı bozarak herkes
kardeşine ihanet ediyor? Yahuda halkı haince davrandı. İsrail'de ve Ye-
ruşalim'de iğrenç şeyler yapıldı: Yahuda yabancı ilahın kızıyla evlenerek
RAB'bin sevdiği kutsal yeri kirletti. Bunu yapan kişi, kim olursa olsun, Her
Şeye Egemen RAB'be sunular getirse bile RAB onu Yakup'un topluluğun-
dan atsın! Tanrı sizi tek beden ve ruh yapmadı mı? Neden tek? Çünkü ٥
kendisine özgü bir soy ar:yordu. Onun için kendinize dikkat edin, hiçbiri-
niz gençken evlendiği karısına ihanet etmesin. İsrail'in Tanrısı RAB, 'Ben
boşanmadan nefret ederim' diyor, 'Giysisinin üstüne bir de zorbalığı kuşa-
nan kişiden de nefret ederim'. Böyle diyor Her Şeye Egemen RAB. Bunun
içte kendinize dikkat edin ve ihanet etmeyin. Sözlerinizle R A B 'b i ‫ااﺳال‬ -
diniz. 'O 'nu neyle usandırdık?' diye soruyorsunuz. 'Kötülük yapan herkes
RAB'bin gözünde iyidir, o onlardan hoşnuteır' ya da 'Hani, adalet sağla-
yan Tann nerede?' diyerek usandırdınız" (Tevrat, Malaki; 2:1-17).

Din adam ları, kâhinler ve halk Tanrıya verilm esi gereken ©ndalıkları
verm em ekle, ona doğru sunular sunm am akla hile yapıyorlardı. Tanrıya

166
KUTSALIN GÖLGESİNDE

yaptıkları her ibadet gösteriş, hile ve İsyanla doluydu. Tanrının tüm buy-
ruklarm ı savsaklayıcı hir küçüm sem e içerisinde reddediyorlardı. O 'nun
öğretileri uyarınca da yaşam ıyorlardı. Bu yüzden peygam ber M alaki hem
R ab'bin yeni yolunu hazırlam ak hem de büyük habercisini m üjdelem ek
için onları uyarıyordu. Rab yolu hazırlam ak ve antlaşm asını açıklam ak için
habercisini önünden gönderecek, sonra kendisi gelecek ve halkını cezalan-
dırıp günahlarından arındıracaktır:

"İşte ulağımı gönderiyorum, önüm de yolu hazıriayacak. Aradığınız


Rab ansızın tapmağına gelecek; görmeyi özlediğiniz antlaşma ulağı gele-
cek' diyor Her Şeye Egemen RAB. Ama onun geleceği güne kim dayanabi-
lir? © belirtece kim durabilir? Çünkü o maden arıtıcının ateşi, çamaşırcının
kül suyu gibi olacak; gümüş eritip arıtan gibi davranacak: Levililer'‫؛‬arm-
dırıp altın, gümüş temizler gibi temizleyecek. Böylece RAB'be doğrulukla
sunuiar sunacaklar. Geçmiş günlerde, geçmiş yıllarda olduğu gibi, RAB
Yahuda ve Yeruşaiim'in sunacağı sunulardan hoşnut kalacak. Her Şeye
Egemen RAB, 'Yargılamak için size yaklaşacağım' diyor, 'Büyücülere, zina
edenlere, yalan yere ant içenlere, işçinin, dulun, öksüzün, yabancının hak-
kını çiğneyenlere, benden korkmayanlara karşı hemen tanık olacağım'. Ben
RAB'bim, değişmem. Siz bunun içte yok olmadınız, ey Yakup soyu! Ata-
lannızın günlerinden bu yana kurallarımı çiğnediniz, onlara uymadınız.
Bana dönün, ben de size dönerim' diyor Her Şeye Egemen RA B... RAB'den
korkup adını sayanlar için © 'm m önünde bir anma kitabı yazıldı. Her Şeye
Egemen RAB, 'ö z halkımı ortaya çıkardığım gün, benim olacaklar' diyor,
'Bir baba kendisine hizmet eden oğlunu nasıl esirgerse ben de onları öyle
esirgeyeceğim. ٠ zaman siz doğru kişiyle kötü kişi, Tanrı'ya kulluk edenle
etmeyen arasmdaki ayrımı yine göreceksiniz" (Tevrat, Malaki; 3:1-18).

Tanrı RAB, M usa ile başladığı "y o l hikâyesinde" kutsal halkı tarafından
sürekli ihanete uğram aktan "usanm ıştı" artık, ö zellik le halkım ıslah etm esi
gereken kâhinler halkm dan beter bir ihanet içinde idiler. Bu din adamlart
"göklerin egem enliğinin kapısını insanların yüzüne kapatan, ne kendileri
içeri giren ne de girm ek isteyenleri bırakan" bir inatçılık ve ihanetle halkı-
m da yoldan çıkarıyorlardı. Tanrı RAB, yukarıdaki tüm örneklerle aslında
Adem 'den Kayin'e, N uh halkından Lut topluluğuna, İbrahim 'den Yakup'a,
Yusut'un kardeşlerinden M usa'nın Tanrıya güvenm em esine, H arun'un is-
yarımdan Levilileriin ihanetine ve M usa ile İsa arasm da yaşanan tüm İha-
netler, ‫ج‬،‫؛‬
‫أﺳﺎا‬ , isyanlar, savsaklam alar ve hileleri özetliyordu, ö y le ki
artık Tann RAB de on lan n tüm bu ihanetleri karşısında hala "H ani, adalet
sağlayan Tanrı nerede? diyerek" büyük bir pişkinlik ve aym azlık İçinde ol­

167
Halis ÇETİN

m alarından "usanm ıştır". Bu yüzden halkım ve tüm insanlığı bu büyük


{^İnahlardan arm dıracak ve kurtaracak isa'n m (RAB kurtarır) görev vakti
gelm iştir.

B. GÖKLERİN EGEMENLİĞİNİN İNŞASINDA İLK HARÇ:


KUTSAL RUH
Tanrı RAB, hem İsrail halkını kutsayıp arm dıracak ve onlarm bu hastalık-
larına sıhhat verecek "M esih "in hem de tüm insanlığı A dem 'in ilk günahı
yüzünden İçine düştükleri Tanrı kom plekslerinden kurtaracak "M ü jd eci"-
sinin gelm e vakti olduğuna karar verdi. Artık "G öklerin Egem enliğinin
K apılarının" ardma kadar açılm asının vakti gelm işti. Artık adını bizzat
RA B'bin tüm insanlığı "RA B kurtarır" anlam ında koyduğu "İsa " M esih'in
gelm e vaktidir; "M eryem 'in rahm inde oluşan Kutsal Ruh'tandır. M eryem
bir oğul doğuracak. Adım İsa (RAB kurtarır) koyacaksın. Çünkü halkını
günahlarından kurtaracak olan G 'dur" (Matta, 1; 20-21).

1. İsa'nın Doğumu; Tann Komplekslerine ilk Meydan Okuma:


"Çünkü Meryem'in rahminde oluşan. Kutsal Ruh'tandıri'.
M usa'dan sonra İsrail halkı, vaat edilm iş topraklan ele geçirip güç ve zen-
glnlikle şım ararak Tann RA B'be İhanet ettiler, ö n ce k i kuşaklar verdik-
leri sözleri tutm ayıp Tanrı RA B'bi sonraki kuşaklara anlatm adılar. Tanrı
R ab'bin gücünü, görkem ini, nim et ve yardım larını "bilm eyen" sonraki ku-
şaklar ise "R A B 'b in gözünde kötü olanı yaptılar ve çevrelerinde yaşayan
uluslarm değişik ilahlarına bağlanıp onlara tapındılar. RABflerini terk eti
tiler". Bu ihanetlerinin "üzerine RAB İsrail'e öfkelenm iş", "on lan , her şey-
lerinl alan yağm acıların eline teslim etmiş, karşı koyam adıkları çevredeki
düşm anlarının kölesi yapmış, savaşa her gittiklerinde yenilgiye uğratm ış
ve çok büyük sıkıntılar içine sokm uştu". Fakat Tanrı RAB, İsrail halkının
atalarına verdiği söz üzerine onları tam am en de yok etm em iş, onlara "acı-
d ığ ı" için o n lan bu yağm acıların elinden kurtaran peygam berler, hâkim ler,
krallar ve kurtarıcılar gönderm işti. En sonunda ise İsrail halld dışarıdan
evrensel Tanrı kom pleksi Rom alıların tahakküm ü altında köleleşm işken ve
içeride de onları günah ve hile bataklığına sürüklem iş olan kolektif Tanrı
kom pleksi yöneticiler, din adam ları, kâhinler ve Ferisiler'in elinde kullaş-
m ışken onlara kurtarıcı olarak İsa'yı (RAB kurtarır'ı) gönderdi. H em de
öyle bir gönderdi ki İsa'n ın doğum u hile hem Rom alı Tann kom plekslerine
hem de İsrailli din adam larına bir m eydan okum a şeklinde idi:

"İsa Mesih'in doğumu şbyle oldu: annesi Meryem, Yusufla nişanlan-


mıştı. Ama evlenip birleşmelerinden önce Meryem'in Kutsal Ruh'tan gebe
KUTSALIN GÖLGESİNDE

kaldığı anlaşıldı. Meryem'in nişanlısı Yusuf, doğru bir adam olduğu ve


onu herkesin önünde utandırmak istemediği için ondan gizlice ayrılmak
niyetindeydi. Ama böyle düşünmesi üzerine Rab'bin bir meleği ona rü-
yada görünerek şöyie dedi: "Davut oğlu Yusuf, Meryem'i kendine eş ola-
rak almaktan korkma. Çünkü onun rahminde oluşan, Kutsal Ruh'tandır.
Meryem bir oğul doğuracak. Adını İsa koyacaksın. Çünkü halkını günah-
larmdan kurtaracak olan O'dur. Bütün bunlar, Rab'bin peygamber aracılı-
ğıyla bildirdiği şu sözün yerine gelmesi için oldu: 'işte, kız gebe kalıp bir
oğul doğuracak. ‫ ﺻﻪ'ه‬adım immanuel (Tamı bizimle) koyacaklar'. Yusuf
uyanınca Rab'bin meleğinin kendisine buyurduğu gibi yaptı ve Meryem'i
eş oiarak yanma aldı. Ne var ki, Meryem oğlunu doğuruncaya dek Yusuf
onunla birleşmedi. Doğan çocuğun adım İsa koydu" (Matta, 1 2 5-18 ‫؛‬
).

İsa'nın geieceği daha önceden hem Rom alılar hem de İsrail halkı tara-
fm dan önceden bilindiği için kim isi ona itaat etm ek kim isi de onu yok et-
m ek için savaşa giriştiler, isa'n m tıpkı M usa gibi doğması yani "yasaklı"
bir ortam a geim esl onun da m ücadelesinin ne denli şiddetli olacağım gös-
teriyordu. İsa da tıpkı M usa gibi hem dış düşm anlar hem de iç düşm anlar
ile m ücadele edecekti. Birinciler İle yeryüzünün Tanrı kom pleksinin kibirli
ianetllleri olarak İkinciler ile de kutsal halkın Tanrı kom pleksinin bilgili hi-
lekâr hainleri olarak m ücadele edeceklerdi. Bu savaşm anlam ım ve isa'nm
m isyonunu en az onun kadar iyi bildikleri için birinciler güç ve şiddet İle
İkinciler ise bilgi ve lıile ile daha ٠doğm adan savaşa başlam ışlardı bile:

"İsa, Kral Hirodes'in devrinde Yahudiye'nin Beytlehem kasabasmda


doğduktan sonra bazı yıldızbilimciler doğudan Kudüs'e gelip şöyle dedi-
ler: 'Yahudilerin kralı olarak doğan çorak nerede? Doğuda O'nun yıldızi-
m gördük ve O'na tapınmaya geldik'. Kral Hirodes bunu duyunca bütün
Kudüs halkıyia birlikte çok tedirgin oldu. Tüm başkâhinleri ve ulusun din
biiginierüıi toplayarak onlara Mesih'in nerede doğacağını sordu. 'Yahudi-
ye'nin Beytlehem kasabasında' dediler. Bunun üzerine Hirodes yıldızbi-
limciieri gizlice çağırıp onlardan yıldızın göründüğü anı tam olarak öğren-
di. 'Gidin, çocuğu dikkatle arayın, bulduğunuz zaman bana haber verin,
ben de gelip O'na tapmayım' diyerek onları Beytlehem'e gönderdi. Yıldız-
bilimciler, kralı diteedikten soma yola çıktılar. Doğuda görmüş oldukla-
n yıldız onlara yol gösterdi ve gelip çocuğun bulunduğu yerin üzerinde
durdu. Yıidızı gördüklerinde olağanüstü bir sevinç duydular. Eve girip
ç o c ı . annesi Meryem'le birlikte görünce yere kapanarak O'na tapındılar.
Hazineierini açıp O'na armağan olarak attın, totsü ve mür sundular. Sonra
Hirodes'in yanma dönmesinler diye rüyada uyarıldıklarından, ülkelerine

169
Halis ÇETİN

başka yoldan döndüler. Yıldızbilimriler yola çıktıktan sonra Rab'bln bir


meleği Yusufa rüyada göründü. Ona, 'Kalk!. Çocuğu ve annesini al ve Mı-
sır'a kaç. Ben sana haber verinceye dek orada kal. Çünkü Hirodes çocuğu
öldürmek amacıyla onu arayacak' dedi. Böylece Yusuf kalkü, aym gece
çocuğu ve annesini alıp Mısır'a doğru yola çıktı. Hirodes'ln ölümüne dek
orada kaldı. Bu, Rab'bin peygamber aracılığıyla bildirdiği şu sözün yerine
gelmesi için oldu: 'Oğlumu Mısıridan geri çağırdım '... Hirodes öldükten
sonra, Rab'bin bir meleği Mısıhda Yusuf'a rüyada görünerek, 'Kalk!. Ço-
cuğu ve annesini al, İsrail diyarına dön. Çünkü çocuğu öldürmek isteyen-
ler öldü' dedi. Bunun üzerine Yusuf kalktı, çocuğu ve annesini alıp İsrail
diyarına döndü .‫د‬ Yahudlye'de Hirodes'in yerine oğlu Arhelas'm tahta
geçtiğini duyunca oraya gitmekten korktu. Rüyada aldığı buyruğa uyarak
Cehle bölgesine gitti. Oraya varınca Nasıra denen kente yerleşti. Bu, pey-
gamberler aracılığıyla bildirilen, 'O 'na Nasıralı denecektir' sözünün yeri-
ne gelmesi için oldu" (Matta, 2: 1-23).

N asıralı İsa hem "R ab kurtarır" vaadi hem "R ab korur" güveni hem de
"ünce söz vardı" ilkesinin gereği olarak olağanüstü bir m ucize ile dünyaya
gelm işti. Am a onun m isyonunu gerçekleştirm esi için bu çileli "yolun ha-
zırianm ası, dikenlerden tem izlenm esi, geçeceği patikaların düzlenm esi ve
evrensel m isyonunun m üjdelenm esi" gerekiyordu. Bu görev de kendisi de
yine bir m ucize eseri doğmuş, kısırlığa uğram ış çok yaşlı bir anne ve yine
çok yaşlı bir baba olan Zekeriya'dan dünyaya gelm iş Tanrının seçkin kulu
vaftizci Yahya olacaktır. Çünkü artık tüm insanlık için "G öklerin Egemen-
liği yaklaşm ış", "Tanrının Krallığının K apıları" açılmıştı: M üjdeler olsun!

2. İsa; Yahya Tarafından Müjdelenen Müjdeci: "O sizi Kutsal


Rum'la vaftiz edecektir".
Tanrı RAB, hem İsrail halkm ı kutsayıp arındıracak ve onlarm bu hastalık-
larm a sıhhat verecek "M esih "in hem de tüm insanlığı A dem 'in ilk günahı
yüzünden İçine düştükleri Tanrı kom plekslerinden kurtaracak "M ü jd eci"-
sinin gelm e vakti olduğuna karar verm işti. Bu kararını m üjdelem ek için ise
Yahya'nın diliyle konuştu:

"‫؛‬
٠ ^inlerde Vaftizci Yahya ortaya çıktı. Yahudiye çölünde şu çağrıda
bulunuyordu: 'Tövbe edin! Cöklerin Egemenliği yaklaşmıştn'. Nitekim Ye-
şaya peygamber aracılığıyla 'Rab'bin yolunu hazırlayın, geçeceği patika-
lan düzleyin diye çölde yükselen ses' şeklinde sözü edilen kişi Yahya'dır.
Yahya'nm devetüyünden giysisi, belinde deriden kuşağı vardı. Tek yediği,
çekirge ve yaban balıydı. Kudüs'ün, bütün Yahudiye'nin ve him Şeria nehri
yöresinin halkı ona geliyor, günahlarını itiraf ediyor, onun tarafından Şeria

170
KUTSALIN GÖLGESİNDE

nehrinde vaftiz ediliyordu. Ne var ki, Ferisiler de Sadukilerden birçok kişi-


nin vaftiz olmak için kendisine geldiğini gören Yahya onlara şöyle seslendi:
'Ey engerekler soyu! Gelecek olan gazaptan kaçmanız için sizi kim uyardı?
Bundan böyle tövbeye yaraşır meyveler verin. Kendi kendinize, Biz ibra-
him'in soyundanız' diye düşünmeyin. Ben size şunu söyleyeyim: Tanrı,
İbrahim'e şu taşlardan çocuk yaratacak güçtedir. Baha şimdiden ağaçların
köküne dayanmıştir. iyi meyve vermeyen ber ağaç kesiiip ateşe atılacak.
Gerçi ben sizi tövbe için suyla vaftiz ediyorum, ama benden sonra gelen
benden daha güçiüdür. Ben G'mm çarıklarını çıkarmaya bile layık değilim.
‫ ه‬sizi Kutsal Ruhda ve ateşle vaftiz edecek. Yabası elindedir. Harman ye-
rini temizleyecek, buğdayım toplayıp ambara yığacak, samanı sönmeyen
ateşte yakacaktır" (Matta, 3:1-12).

Yahya, yukarıda ifade ettiğimiz "isa 'm n ü ç M isyonu”nu da çok iyi bildi-
ği için tüm insanlığa onu m üjdeliyordu. Bir tarafta tüm dünyayı efendi-köle
diye ikiye ayırm ış Roma, diğer tarafta İsrail halkım efendi-köle olarak ikiye
bölm üş din adam ları sınıfı vardı. İsa'n ın işi çok zordu. Bir tarafta insanla-
٢
٥١bedenlerini köleleştiren siyasi, hukuki ve askeri bir güç, diğer tarafta
insanlarm ruhlarını kendileri için kullaştıran kutsal, dini ve ekonom ik bir
güç vardı. İsa, "G öklerin Egem enliği" için hem bedenleri hem de ruhları
her türlü kölelikten, kulluktan, günahlardan, kirlerden ve hastalıklardan
arındıracakta .‫ه‬ hem kurtarıcı hem de M esih'ti. O 'nun getireceği Gökyü-
zü Krallığının ilke ve değerleri yeryüzünün şeytani kötülük düzenlerini
de tehdit ediyordu, o sadece İsrail halkına değil tüm insanlığa dair ilke
ve değerler getiriyordu, o, "öyleyse biz ne yapalım ?' diye soran" halklara,
vergi görevlilerine, askerlere bile gelecekten m üjde veriyordu. Yahya'mn
ifadelerlyie O 'nun getireceği egem enlik düzeni, sadece dini bir arınma de-
ğil sosyal, siyasi, ekonom ik, askeri ve ahlaki kısaca dünyevi her türlü gü-
nahlardan, kirlerden ve hastalıklardan sıhhat bulmayı, tüm kişisel, kolektif
ve evrensel Tanrı kom plekslerinden arınm ayı sağlayacaktı.

"Benden sonra benden daha güçlü olan geliyor. Eğilip ©'m m çarıkları-
nın bağım çözmeye biie layık değilim. Ben sizi suyla vaftiz ettim, ama © sizi
Kutsai RuhTa vaftiz edecektir. Zaman doldu. Tanrı'nm Egemenliği yaklaştı.
Tövbe edin, Müjde'ye ‫( "! اﻫﺎاﻫﺎان‬Markos, 1: 7-8,15).

"H alk Yahya'ya , 'öyleyse biz ne yapalım?' diye sordu. Yabya onlara,
'İki mintanı olan, birini hiç mintanı olmayana versin; yiyeceği olan da bunu
hiç yiyeceği olmayanla paylaşsın' cevabım verdi. Bazı vergi görevlileri de
vaftiz olmaya gelerek ona, 'öğretmenimiz, biz ne yapalım?' dediler. Yah-
ya onlara, 'size buynılandan daha çok vergi almayın' dedi. Bazı askerler

171
Halis ÇETİN

de ona, 'ya biz ne yapalım?' diye sordular. © da onlara şöyle dedi: 'Kaba
kuvvetle ya da yalan suçlamalarla kimseden para koparmayın, ücretinizle
yetinin" (Luka, 3:10-14).

"Yahya ertesi gün İsa'nm kendisine doğru geldiğini görünce şöyle dedi:
'İşte, dünyanın günahını ortadan kaldıran Tann Kuzusu! Ruh'un güvercin
gibi gökten indiğini, ‫ﺳﺄل'ه‬ üzerinde durduğunu gördüm. Tanrının Oğlu
budur diye tanıklık ediyorum" (Yuhanna, 1: 29-34).

Bu yeni düzende artık insanlar "ik i mintandan birini hiç mintanı olmaya-
na verecek; yiyeceği olan hiç yiyeceği olmayanla paylaşacak; İnsanları eze-
cek ve açlığa mahkûm edecek düzeyde çok vergi alınmayacak; hiçbir işte
kaba kuvvete başvurulm ayacak; yalan suçlamalarda bulunulmayacak; kim-
seden zorla malları gasp edilmeyecek, para kopartılmayacak; herkes kendi
ücretiyle yetinecek, rüşvet, em eksiz kazanç elde etm eyecektir". Yahya'nın
sadece uyarı olarak ifade ettiği bu yeni düzen eski düzenin sahipleri olan
Roma ve İsrail halkındaki Tann kom pleksleri tarafından hem en anlaşıldı:

"Yahya daha başka birçok konuda halka çağnda bulunuyor, Müjde'yi


duymuyordu. Ne var ki bölgenin kralı Hirodes, kendi yapmış olduğu bü-
tün köteiükleri yüzüne vuran Yahya'yı hapse attırarak tüm kötülüklerine
bir yenisini daha ekledi" (Luka, 3: 18-20).

Yahya'nın verdiği m üjdenin m esajı daha İsa gelm eden yerine ulaşm ış ve
bunun bedeli olarak "hapse atılm ıştı". Bu olay İsa'ya karşı hem dış düşm an
Rom a'nın hem de iç düşm an İsrailli yönetici ve din adam larının ittifakının
da habercisi idi. Görünün o ki, isa'm n savaşı çok çetin olacaktı.

3. İsa'nın iik Sınavı; Şeytanla Tanışma; İsa Deneniyor Ama


Denemiyor: "İsa, iblis'in denemelerinden geçmek üzere Ruh
tarafından çöie götürüldü".
Tanrı İsa'yı büyük düşm anları olan Rom a ve din adam larına hazırlam ak
için küçük düşm an Şeytan ile tanıştırıyor. Çünkü Tanrıya göre insan, test
edilm eyen hiçbir günahın m asum u, hiçbir erdem in sahibi değildir. Şeytan
kendi kurduğu yeryüzü kötülük düzenini bozup yerine göklerin egemen-
llğlni kuracak olan kurtarıcıyı hiçbir ölüm lünün reddedem eyeceğl üç ayrı
sınav/pazarlık aracılığıyla üç ayrı Tanrı kom pleksi vaat ederek deniyordu.
Tıpkı Adem gibi, tıpkı Kayin gibi, tıpkı H arun gibi, tıpkı İsrail halkı gibi:

"İsa, İblis'in denemeierinden geçmek üzere Ruh tarafından ‫؟‬öle götü-


rüldü. Kırk gün kırk gece oruç tuttuktan sonra acıktı. ٠ zaman Ayartıcı
Şeytan O'na gelip, 'Tanrı'nın Oğluysan, söyle de şu taşlar ekmek olsun'
dedi. İsa ona şu karşıiığı verdi: 'Kutsal Yazılarda, insan yalnız ekmekle de­

172
KUTSALIN GÖLGESİNDE

ğil, Tanrı'nın ağzından çıkan her sözle yaşar' diye yazılmıştır'. Sonra iblis
O'nu kutsal kente göhirdü. Tapmağm tepesine çıkarıp dedi ki, 'Tanrı'nın
Oğluysan, kendini buradan aşağı at. Çünkü şöyle yazılmıştır: 'Tanrı, senin
için meleklerine buyruk vereeek. Ayağın bir taşa çarpmasın diye seni elleri
üzerinde taşıyacakla!‫ ؟‬İsa iblis'e şu karşılığı verdi: 'Tanrın olan Rab'bi sma-
ma' diye de yazılmışta, iblis aym şekilde İsa'yı çok yüksek bir dağa çıkarıp
O'na tüm görkemleriyie dünyanın bütün ülkelerini gösterdi. 'Yere kapanıp
bana taparsan, bütün bunları sana vereceğim' dedi. İsa ona şöyle karşılık
verdi: 'Çekil git. Şeytani Tanrın olan Rab'be tap, yahuz O 'na kulluk et' diye
yazılmışta. Bunun üzerine iblis İsa'yı bırakıp gitti. Melekler de gelip İsa'ya
hizmet ettiler, o günden itibaren İsa şu çağrıda bulunmaya başladı: Tövbe
edin! Göklerin Egemenliği yaklaştı" (Matta, 4:1-17; M arkos,l: 12-13; Luka,
4:1-13).

İsa'nın en öncelikle m isyonu "G öklerin Egem enliği" düzeninde Tanrının


krallığının ilan edilm esidir. Bu yüzden yıkm ası gereken Şeytanın kral oldu-
ğu yeryüzü egem enliğidir. Birinci düzenin ilabı Tanrı RAB iken İkincisinin
ilahı da Tanrı kom pleksleridir. Tanrı kom pleksinin krallığını tem sil eden
Şeytan, İsa'ya bu düzenin vezirliğini teklif etm ektedir. Şeytan, Adem örne-
ğinden de çok iyi bilm ektedir ki ölüm lü hiçbir insan yeryüzünün Tanrısı
olm ayı reddedem ez. Bu yüzden şeytan İsa'ya Tanrıya ait üç Tanrı kom plek-
si vaat ediyor, ö n celik le Tanrının yaratan ve Rezzak sıfatı konusunda onu
deniyor. Eğer İsa söylediğinde "taşlar ekm ek olursa" hem Tanrıdan izinsiz
olarak onun iradesini kendi iradesi kılm akla kendini Tann ilan edecek bpm
m addeyi istediği gibi yaratıp dönüştürebilm e gücü ile Tanrılık iddia edecek
hem de hem kendini hem de tüm insanları doyurabilen bir Rezzak olarak
kendini Tann gibi zannedip Tanrı kom pleksine kapılacaktır. Oysa İsa'nın
varlığı ve m isyonu m addi ve fiziki evrenin gerçekleri ile değil kutsal, ilahi,
m anevi ve m etafizik evrenin idealleri ile ilgili idi. o, göklerin egemenliğin-
de yeryüzünün değerleriyle yaşanm ayacağım çok iyi biliyordu, o , gökyü-
zünün öğrencisi olm adan yeryüzünün öğretm eni (Rab) olunam ayacağını
da çok iyi biliyordu. Bu yüzden o, asli m isyonum ! Şeytana hatırlatarak
"insanın yalnız ekm ekle değil, Tanrı'nın ağzm dan çıkan her sözle yaşaya-
cağını", her şeyde, her m ekânda her zam an sadece "söz vardı" ilkesinin
geçerli olduğunu ilan eder. Çünkü İsa çok iyi bilm ekteydi ki "Başlangıçta
Söz vardı. Söz Tanrı ile birlikteydi ve Söz Tanrıydı. Başlangıçta o. Tanrıyla
birlikteydi. H er Şey O 'm m aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey O 'nsuz
olmadı/olmazdı da. Yaşam O 'ndaydı ve yaşam insanların ışığıydı. Işık da
karanlıkta parlar ve karanlık ٥١١٧
alt edem em iştir" (Yuhanna, 1:1-5).

173
Halis ÇETİN

Tıpkı karanlığın ışığı alt edem eyeceği gibi İsa'yı bu şekilde alt edeme-
yeceğinl anlayan Şeytan bunun üzerine ikinci Tann kompleksini denemeye
karar verir. Şeytan yılların tecrübesi ile çok iyi bilm ektedir ki büyük kibirler
büyük tevazulann arkasına gizlenm iş ve zafer/üstünlük anlarında ortaya
çıkm ışbr. Çünkü Şeytan çok İyi bilm ekte idi ki, kibir insanın kendi değeri-
ni abartması iken tevazu da insanın kendi değerini küçültmesi, alçaltması-
dır. H er ikisi de "d eğ er"e karşı bir ihanet ve zulümdür. Bu açıdan her ikisi
de Tann kom pleksine giden yolda Şeytanın yol azığıdır. Bu yüzden Şeytan
İsa'ya Tanrı tarafından seçllm lşllğinln, * ve
m elekler tarafından korunuyor olm aklığının ona kazandırdığı tekebbürle
onu ‫اﻫﺎا؛اط‬ eder. Şeytan, İsa'ya "haydi, kendini bu tepeden aşağı at. Çün-
kü şöyle yazılmıştır: 'Tanrı, senin için m eleklerine buyruk verecek. Ayağm
bir taşa çarpm asm diye seni elleri üzerinde taşıyacaklar". Tanrının seçtiği,
m eleklerin koruduğu, ruhani evrende eller üzerinde ‫اﻣﻤﺎااﺑﻢ‬ ilahi bir güç-
sün sen. Sen, eğer Tanrıyı seni korum aya icbar edip onu test edersen onun
öğrencisi değil öğretm eni olursun ve ondan bile üstün olursun. Şeytan nasıl
ki tüm bu tecrübeleri daha önce M usa ve İsrail halkı üzerinde deneyerek ba-
şanlı olduysa şimdi de İsa üzerinde denemektedir. Fakat İsa'nın da dedeleri
vardır ve onlardan öğrendiği tecrübelerden çok iyi bilm ektedir ki "Tanrın
oian Rab'bi sınam ayacaksın". Çünkü sadece güven ilişkisine değer veren
^anrı Rab'bi şüphe içinde sınam aktan daha fazla kızdıran hiçbir şey yoktur.
İsrail halkının, H arun'un, M usa'm n başına gelen cezalarm da sebebi budur.

Şeytan ikinci Tanrı kom pleksi teklifinin de reddedilm esi üzerine son
olarak İsa'ya sahip olduğu "yeryüzü egem enliğinin" krallığım teklif eder:
"İb lis aynı şekilde İsa'yı çok yüksek bir dağa çıkarıp O 'na tüm görkem leriy-
te dünyanın bütün ülkelerini gösterir. 'Yere kapanıp bana taparsan, bütün
bunları sana vereceğim ' der". Şeytan, İsa'ya yeryüzü egem enliğine ait tüm
ülkelerin yönetim i, insanlarm kaderine tabakküm etm e iktidarı, ihtişam,
güç ve zenginlik içinde bir hayat vaat eder. İsa'nın sm avm da Şeytan veya
Tanrı için önem li olan vaatler, onlarm kabulü veya reddedilm esi değildi.
Ö nem li olan İsa'nın pazarlık yapıp yapm ayacağı veya pazarlığa m eyyal
olup olm adığı idi. Şeytan gökyüzü egem enliğine ait bir şeyden vazgeçilme-
dikçe yeryüzü egem enliğine ait hir şeyin elde edilem eyeceğini çok iyi bili-
yordu. Bu yüzden Şeytan, yeryüzü egem enliğine ait şeyler değil hizzat yer-
yüzü egem enliğini teklif eder. Şeytan, yeryüzüne ait tüm Tann kom pleksi
iktidarlarını İsa'nın ayaklarının altına serer. Fakat küçük bir şartla, isa'n m
bu denli görkem li iktidara ulaşm ası için sadece eğilm esi gerekir: "Yere ka-
panıp bana taparsan, bütün bunları sana vereceğim ". Oysa İsa'nın ilk mis-
yonu insanlarm Tanrıdan başka hiçhir şeyin önünde eğilm em esini sağla­

174
KUTSALINGÖLGESİNDE

m ak idi. H ele hele göklerin egem enliğine ait değerleri bırakıp yeryüzünün
egem en kişileri, kurum lan, değerleri önünde eğilm ek "K utsal Yazılarda"
asla yazm ayan bir şeydi. İsa anladı ki yeryüzünü ayakları altında çiğnem e-
den gökyüzüne ulaşılam az. Yeryüzü lanetlenm eden gökyüzü kutsanam az.
Tanrıdan başka tüm Tanrı gibiler, tüm Tanrı kom pleksleri reddedilm eden
Tanrı Rab'be sadık kalınam az, iki Tanrıya birden asla kulluk edilemez.
Şeytan taşlanm adan Tanrı kom plekslerinden kurtulunam az. Şeytana ve
vaatlerine "defol/çekll git" denm eden insanlığın tek "Tanrısı olan Rab'be
tapılam az, yalnız O 'na kulluk edilem ez". Ancak "bunun üzerine iblis İsa'yı
(insanı) bırakıp gidebilir. A ncak bunun üzerine m elekler de gelip İsa'ya (in-
sana) hizm et ed ebilir". Çünkü "böyle yazılm ıştır tüm Kutsal Yazılarda".

İsa, Tanrıyı denem eden Tanrının denem esinden geçm iş ve sınavı kazan-
m ıştır. İsa için artık m üjdesini ve m isyonunun tem insanlara duyurm a vak-
ti gelm iştir. İsa'yı kendi m isyonuna ihanet içinde olan İki büyük düşm an
olan İsrail din adam larının devleti ve Roma yeryüzü devleti beklem ekte-
dir. O nlardan ilki insanlığın yüzüne Tanrının sevgi, rahm et ve af kapılarını
kapatm ışken İkincisi de göklerin egem enliğinin kapılarını sıkı sıkı kapat-
m ıştır. O halde isa'm n yapm ası gereken ilk çağrı da bu iki kapının ardına
kadar açılm ası olacaktır: "Z am an doldu. Tövbe edin! G öklerin Egem enliği
yaklaştı. Sadece M üjde'ye inanın".

c . İSA'NIN YOLU: GÖKLERİN EGEMENLİĞİNİ YERYÜZÜNOE


İNŞA ETMEK
Tanrı RAB, Şeytanla im tihan eteğ i ve başarı ite geçtiği İsa'n ın artık m üjde-
sini ilan eüneslnln zam anının geldiğine inandı. İsa, yeryüzünün öğretm eni
olm ak İçin gökyüzünün öğrencisi olm a sınavını kazanm ıştı. A rtık "zam an
dolmuş, günahlardan arınm ak için tövbe etm ek şart olm uş, göklerin ege-
m enliği yaklaşm ıştır". Sıra öğretm en R ab'bin "M üjdesine inanacak" önce
öğrencilere sonra da tüm insanlığa gelmiştir.

1. Gökyüzünün öğrencisi Yeryüzüne öğretmen Atanıyor; İsa'nın


İlk Öğrencileri ve ilk Dersi: "Çok büyük şeyler göreceksiniz".
İsa, Tanrı R A B'bin izin ve görevlendirm esi İte m isyonunun ifasına başla-
dı. Bu m isyon için önce kendisine sadık öğrenciler bulm ası ve onlarm aklı
ve kalbindeki şüpheleri giderm esi gerekiyordu. Çünkü kendisine gelene
kadar ٠kadar çok kurtarıcı, kâhin, peygam ber iddiasında bulunan kişi gel-
m işti ki ortam ona ve m isyonuna hiç de uygun değildi. Hete hele İsrailli din
adam larm m M usa'nın yasalarım değiştirip kendi iktidarlarının sürdürül-
m esl için bozdukları ve halkı da bunlara ‫ذل‬ etekleri bir durumda:

175
Halis ÇETİN

"İsa, Celile gölünün kıyısında gezerken Petrus denen Simun ile kardeşi
Andreya'yı gördü. Balıkçı olan bu iki kardeş göle ağ atmaktaydı. İsa onla-
ra, 'ardımdan gelin, sizleri insan tutan balıkçılar yapacağım' dedi. Onlar
da hemen ağlarını bırakıp O'nun ardından gittiler. Oradan daha ileri gi-
den İsa, başka iki kardeşi, Zebedi'nin oğullan Yakupla Yuhanna'yı gördü.
Babaları Zebedi'yle birlikte kayıkta ağlarım onarıyorlardı. İsa onlan çağır-
dı. Onlar da hemen kayığı ve b abalar»! bırakıp İsa'nın a r d ın d a n gittiler"
(Matta, 4:18-22).

İsa, m isyonunu gerçekleştirm eye Celile'den başlar. Etrafına ilk toplanan


öğrencileri balıkçılıkla uğraşan kişilerdir. İsa onlara m isyonu gereği "balık
verm eyip balık tutm ayı öğretecektir". Kendi işleri ve m ucizelerinden onla-
n n çıkardığı dersler ite onlara hayat öğretm enliği yapacaktır. İsa'nın onlara
vaadi "on ları insan tutan balıkçılar yapm aktır", insan psikolojisi, toplum un
yapısı, iktidar ilişkileri konusunda kendilerini bekleyen tecrübelere onlan
hazırlar, isa'm n öğrencilerine verdiği ilk ders "şaşırm am aktır", insana, top-
lum a, hayata özellikte de kendisinin gerçekleştireceği olağanüstü olaylara
şaşırm am ak, insana, hayata ve eşyaya dair şaşırm ak onun göstereceği mu-
cizeler karşısm da inkârcı ve hain olm ayı doğuracaktır. Tıpkı M usa'nın mu-
cizeleri karşısm da İsrail halkının şaşkınlığı ve o şaşkınlık içinde ihanet ve
günahlara yönelm eleri gibi. Çünkü gerçekten de İsa, M usa'dan daha büyük
bir m isyonla, bir ulusun değil tüm ulusların kurtarıcısı olarak evrensel bir
iddia ve egem enlik m üjdesi ite gelm iş ve bunun gereği olarak da tüm insan-
lığa daha önce görülm üş şeylerden çok "d aha büyük şeyler gösterecektir".
Yeter ki insanlık ona değil de onun gösterdiği şeylere bakabilsin. Yeter ki
insanlar © 'n a "onları incir ağacının altında gördüğünü söylediği için " yani
gösterdiği m ucizeler için değil "G öklerin Egem enliğinin" hakikatin bizzat
kendisi olduğunu bildikleri için "inansınlar".

"Ertesi gün İsa, Celile'ye gitmeye karar verdi. Eilipus'u bulup ona, 'ar-
dımdan gel' dedi. Eilipus, Natanyel'i bularak ona, 'M usa'nın Kutsal Ya-
sa'da hakkında yazdığı, peygamberlerin de sözünü ettiği kişiyi, Nasıralı
İsa'yı bulduk' dedi. Natanyel Filipus'a, 'Nasıra'dan iyi bir şey çıkabilir mi?'
diye sordu. Eilipus, 'gel de gör' dedi. İsa, Natanyel'in kendisine doğru gel-
diğini görünce onun için, 'işte, içinde bile olmayan gerçek bir İsrailli!' dedi.
Natanyel, 'Beni nereden tanıyorsun?' diye sordu. İsa, 'Eilipus çağırmadan
önce seni incir ağacının altmda gördüm' cevabım verdi. Natanyel, 'Rabbi,
sen Tanrının ©ğlusun, sen İsrail'in Kralısın‫ '؛‬dedi. İsa ona dedi ki, 'Seni
incir ağacının altmda gördüğümü söylediğim için m‫؛‬inanıyorsun? Bunlar-
dan daha büyük şeyler göreceksin'. Sonra da, 'size doğrusunu söyleyeyim,

176
KUTSALIN GÖLGESİNDE

göğün açıldığını, Tanrının meleklerinin İnsanoğlu üzerinde yükselip İn-


diklerini göreceksiniz' dedi" (Yuhanna, 1: 43-51).

İsa, en büyük sınam anın da zaten bu olduğunu yani insanların onun


gösterdiği şeylere m i yoksa ona m ı bakarak karar vereceğini biliyordu. As-
lm da bu sadece insanların değil bizzat İsa'nın kendisinin de sm anm asıydı.
Çünkü İsa'n ın " " verdiği ilk ders kendisinin de aldığı ilk ders
olacaktı: "N asıra'dan iyi bir şey çıkabilir m i?". İsa, "G öklerin Egem enliği"n-
den bahsederken insanlar "İncir ağacm dan"; İsa "göğü n açıldığı ve Tan-
rım n ’ ’’ insanoğlu üzerinde yükselip indiklerinin görüleceği"
günlerden bahsederken insanlar "avlayacakları balıklardan" bahsediyordu.
İsa onlar için "göğü n kapılarım açm ak" isterken onlar yerin hâzinelerinin
kapılarınm açılm asını isteyeceklerdi. H epsinden çok daha acısı ise İsa, tüm
insanlığın adalet, barış ve sevgi içinde evrensel bir değer dünyasının inşa-
sından bahsederken insanlarm onu insanlığın en aşağılık kategorik ayrım -
lannd an biri olan yerelliğin bağnazlığı içinde "N asıralı" olm akla suçlam a-
la n idi. Bir tarafta göklere açılan evrensellik kapıları ve anahtarları, diğer
tarafta yerlere hatta yerin altına (ölülere, atalara tapınm a) açılan yerelcilik
kapıları ve anahtarları. İsa'nın yolu olan "G öklerin Egem enliğini" yeryü-
zünde inşa etm ek" m isyonunun ne denli zor olduğunun ispatı da budur
zaten. H ele hele kendilerini Tanrının çocukları, kutsal halk, Tanrının halkı,
seçilm iş ulus, ayrıcalıklı topluluk, ilahi/dini cem aat olarak gören İsrail halkı
içinde, ٠halk için, o halka rağmen.

2. Göklerin Egemenliğinin Anahtarları; Banş, Adalet ve


Merhamet: "Ne mutlu doğruluk/adalet uğruna zulüm görenlere!
Ne mutlu hanşı sağlayanlara! Ne mutlu merhametli ulanlara!".
İsa, kutsal yolculuğuna başlam adan önce yol arkadaşlarını seçmiş ve Gök-
lerin Egem enliğinin tem el İlkelerini insanlara duyurmaya başlam ıştır ar-
tık. G öklerin kapışım açacak evrensel anahtarları insanlara duyurmaya sıra
gelm iştir:

"İsa kalabalıkları görünce dağa çıkt!. ©turduktan soma, öğrencileri ya-


runa geldiler. ©oJara seslenip şöyle ders vermeye başladı: 'N e mutlu ruhta
yoksul olanlara! Göklerin Egemenliği onlarmdır. Ne mutlu yaslı olanlara!
©nlar teselli edilecekler. Ne mutlu yumuşak huylu olanlara! ©nlar yer-
yüzünü miras alacaklar. Ne mutlu doğruluğa acıkıp susayanlara! Onlar
doyurulacaklar. Ne mutlu merhametli olanlara! Onlar merhamet bulacak-
lar. Ne mutlu yüreği temiz olanlara! Onlar Tanrı'yı görecekler. Ne !‫ ال؛ا‬،‫الا‬
banşı sağlayanlara! ©nlara Tanrı oğulları denecek. Ne mutiu doğnıluk
uğruna zulüm görenlere! Göklerin Egemenliği onlarmdır. Bana olan bağ­

177
Halis ÇETİN

lılığınızdan ötürü insanlar size sövüp zulmettikleri, yalan yere size karşı
her türiü kötü sözü söyledikleri zaman ne mutlu size! Sevinin, sevinçle
eoşun! Çünkü ‫؛؛‬öklerdeki ödülünüz büyüktür. Sizden önce yaşamış ©lan
peygamberlere de böy!e zulmettiler. Yeryüzünün tuzu sizsiniz. Ama tuz
tadım yitirirse, ona tekrar nasıl tuz tadı verilebilir? Artık dışarı atılıp in-
saniarm ayakları altuıda çiğnenmekten başka bir şeye yaramaz. Dünyanın
ışığı sizsiniz. Tepenin üzerine kum lan kent gizlenemez, insanlar da kandil
yakıp tahıl ölçeği altına k©ymazlar. Tersine, kandilliğe k©yarlar; oradan da
evdekilerin hepsine ışık verir. Sizin ışığınız insanların önünde öyle par-
lasın ki, iyi işierinizi görerek göklerde ola© Babanızı yüceltsinler! Kutsal
Yasa'yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak içte geldiğimi sam
mayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim. Size doğrusu-
nu söyleyeyim, gök ve yer ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden.
Kutsal Yasa'dan utacık bir harf ya da bir nokta bile eksilmeyecek. Bu ne-
denle, bu buyrukların en küçüklerinden birini kim çiğner ve başkaları-
na öyle yapmayı öğretirse. Göklerin Egemenliğinde en küçük sayılacak.
Ama bu buyrukları kim yerine getirir ve başkalarına öğretirse, Göklerin
Egemenliğinde büyük sayılacak. Size şunu söyleyeyim: doğruluğunuz din
bilginieriyle Ferisilertekini kat kat aşmadıkça. Göklerin Egemenliğine asla
giremezsiniz!" (Matta, 5:1-20).

İsa, öğrencilerine ilk vaazında onları m üjde iie tehditler arasm da bir
dengeye oturtur. Bir tarafta göklerin egem enliğinin yasalarm a uymanın
doğurduğu ilke ve değerlerden bahsederken diğer tarafta yeryüzü ege-
m enlerinin onlara karşı işleyecekieri tedhiş ve zulüm leri hatıriatır. Bu yol-
cuiuğun ne denli zor olduğunun farkına varm aları için ilk dersten itibaren
öğrencilerine tavsiyeierde bulunur. O 'nun için tem el kriter O 'n a uym akla
yeryüzü egem enliğinden kaybediien her şeyin kat kat fazlasının gökyüzü
egem enliğinde verileceği üzerinedir. Etrafın bu denli karanilk iki büyük
düşm an olan Rom a ve din adamı/bilginleri sınıfı Eerisiler ile çevrili olma-
sından korkm am alıdır. Çünkü test edilm eden kazanılacak hiçbir erdem in
değeri yoktur. Acı yoksa zafer, çile yoksa erdem, m ücadele yoksa nimet,
düşm an yoksa dost, savaş yoksa barış da yoktur. Bu savaş "o lan " ile " ‫ اه‬-
ması gereken" arasındaki evrensel savaştır. Tann RAB, olm ası gerekenden
yola çıkarak olanı değiştirm eye, Tann kom pleksi ise olandan yola çıkıp
olm ası gerekeni değiştirm eye çalışarak gerçeğe ve hayata m üdahil olmak
isterler. Bunun kutsallık alanındaki en büyük yansım ası ise "olağ an" ile
"olağanü stii" arasındaki ilişkide/çatışmada gizlidir. Tanrı RAB "olağanüs-
tü " olan üzerinden "oiağ an" olanm egem enlik alanına m üdahale ederken
Tanrı kom pleksi ise kendi egem enlik alanının "olağ an " gerçeklerini "olağa-
KUTSALIN GÖLGESİNDE

n ü ste " değer ve ilkeler ile düzenlem eye yönelir. Tanrı ile Tanrı kom pleksle-
rinin egem enlik iddialarının çatışm a alan ı da burasıdır.

İsa, bu kutsal savaşta kuşanılaeak ilke ve değerleri ve göklerin egemen-


liğinin ahlaki kıstaslarını gösterir: "ruhta yoksul olmak, yaslı olm ak, yu-
m uşak huylu olmak, doğruluğa acıkıp susamak, m erham etli olmak, yüre-
ği tem iz olm ak, barışı sağlam ak, doğruluk uğruna zulüm görmek, İsa'ya
bağlılıktan ötürü insanlar tarafından sövülm eye, zulm e ve yalan yere türlü
kötü sözlere m aruz kalm ak". İsa insanlık tarihinden çok iyi biliyordu ki,
"hiçbir peygam ber kendi m em leketinde iyi karşılanm az", kabul görm ezdi.
Bu yüzden daha "ön ce yaşamrş olan peygam berlere de böyle zulm ettiler".
Bu yüzden m üjdeye uyanlar bilm elidir ki kendileri "yeryüzünün tuzudur.
Am a tuz tadım yitirirse, ona tekrar nasıl tuz tadı verilebilir? Artık dışarı
atilıp insanlarm ayakları altında çiğnenm ekten başka bir şeye yaramaz. On-
lar, <‫ﺳﺄاﻫﻞ‬ ışığıdır. Tepenin üzerine kurulan kent gizlenem ez, insanlar
da kandil yakıp tahıl ölçeği altına koym azlar. Tersine, kandilliğe koyarlar;
oradan da evdekilerin hepsine ışık verir. O nlarm ışığı insanların önünde
öyle parlam alı ki, iyi işlerini görerek göklerde olan Baha'yı tüm insanlık
yüceltsin!" Bu yüzden öğrenciler bilm eli ki, bu yolculuk kutsal egem enliğin
ezeli ve ebedi kadim bilgelik sürecidir. Gökyüzü ve yeryüzü egem enliğinin
evrensel savaşıdır bu. Bu savaş Kutsal Yasa ve onu insanlara anlatan pey-
gam berlerin onur, erdem , barış, sevgi ve m erham et m ücadelesidir. Bu yol
kesintisiz süreceği göklerin egem enliğinin kutsal yasaları asla değişm eye-
ceği için İsa'nın m isyonu "K utsal Yasa'yı ya da peygam berlerin sözlerini
geçersiz kılm ak değil yeni ilke ve değerlerle tam am lam aktır. Bu yüzden
gök ve yer ortadan kalkm adan, her şey gerçekleşmeden. Kutsal Yasa'dan
ufacık bir harf ya da bir nokta bile eksilm eyecektir. Bu nedenle, bu buyruk-
larm en küçüklerinden birini kim çiğner ve başkalarına öyle yapm ayı öğ-
retirse. Göklerin Egem enliğinde en küçük sayılacaktır. Am a bu buyrukları
kim yerine getirir ve başkalarına öğretirse, G öklerin Egem enliğinde büyük
sayılacaktır. Bu yolun dostlarının doğruluğu ve erdem leri düşm anlan olan
din bilginleriyle Eerisilerinkini kat kat aşm adıkça, Göklerin Egem enliğine
de asla girem eyeceklerdir!".

İsa'nın bu kutsal yolculukta yaptığı ilk önem li meydan okum a insanlarm


ruhlarını işgal eden ve Adem 'den o güne kadar kişisel Tanrı kom plekslerine
kaynaklık eden hastalıkları tedavi etm ektir. Tanrı kom plekslerinden arın-
m adan "Tanrının oğ u llan " olunam ayacağını bilen İsa, Tanrı kom pleksine
neden olan zehirler yerine panzehirler üretir: "bedensel ve ruhsal hazlar
peşinde koşm ak yerine ruhta yoksul olm ak; şım arm ak yerine yaslı olm ak;

179
Halis ÇETİN

tekebbür/kibirienme yerine yum uşak huylu olm ak; yalan ve ihanet yerine
doğruluk ve sadakat üzere olm ak; zalim lik yerine m erham etli olm ak; kin-
dar, gaddar ve kaba olm ak yerine yüreği tem iz olmak; savaşı yüceltm ek
yerine barışı sağlam ak; inandığı erdem lere ihanet etm ek yerine onlar uğru-
na zulm e katlanm ak; sövgü, zulüm ve her türlü kötü m uam ele karşısm da
çatışm ak yerine taham m ül gösterip sevinçle coşm ak". Zehri de panzehri de
yapan dozudur. Bu yüzden "K u tsal Yasa'dan ufacık bir harf ya da bir nokta
hile ekslltilm eyecektir".

3. Göklerin Gölgesinde Yeryüzü Egemenliği; Yeni Düzen Yeni


Yasaiar: "Kutsai olanı köpeklere vermeyin. Yoksa bunları
ayaklarıyla çiğnedikten sonra dönüp sizi parçaiayabiiirler".
İsa, kutsal yolculuğunun yol işaretlerini ve bu yolculuğa çıkacak olanların
Tanrı kom plekslerinden korunm aları için kişisel özelliklerini ilan ettikten
sonra göklerin egem enliğinin tem el yasalarını yani toplum sal kurallarını
da bir bir sıralar:

"Atalarımıza, 'adam öldürme, öldüren, yargılanmayı hak edecek' de-


©ildiğini duydunuz. Ama he© size diyorum ki, kardeşine karşı öfkeienen
her kişi yargıianmayı hak edecek. Kim kardeşine aşağılayıcı bir söz söy-
lerse. Yüksek Kurul'un yargısını hak edecek, ö n ce kardeşinle barış; sonra
adağını sun. Sende© davacı olanla, daha yoldayken çabucak aniaş. 'Zina
etme' denildiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, bir kadına şeh-
vetle bakan her adam, zaten yüreğinde o kadınla zina etaliştir. Eğer sağ
gözü© seni günaha sokarsa, onu çıkar, at. Çünkü vücudunun bir üyesini©
yok olması, tüm vücudunun cehenneme atılmasından iyidir. Eğer sağ eh©
seni günaha sokarsa, onu kes, at. Çünkü vücudunu© bir üyesini© yok ol-
ması, tüm vücudunun cehenneme gitmesinden iyidir. Atalarımıza, 'yalan
yere ant içme, ama Rab'be içtiğin antları tut' denildiğini duydunuz. Oysa
be© size diyorum ki, hiç ant içmeyin. Evet'iniz evet, hayır'iniz hayır olsun.
Bundan fazlası Şeytan'dandır. 'Göze göz, dişe diş' denildiğini duydunuz.
Ama he© size diyorum ki, köteye karşı direnmeyin. Sağ yanağınıza bir
tokat atana öbür yanağınızı da çevirin. Size karşı davaa olup mintanınızı
aimak isteyene abanızı da verin. Sizi bin adım yol yürümeye zorlayanla
ite bin adım yürüyün. Sizden bir şey dileyene verin, sizden ödünç isteyeni
geri çevirmeyin. 'Komşunu sev, düşmanından nefret et' denildiğini duy-
dunuz. Ama he© size diyorum ki, düşmanlarınızı sevin, size zulmedenler
için dua edin, ö y le ki, göklerde ola© Babanızın oğulları olasınız. Çünkü ٠,
güneşini hem kötülerin hem de iyilerin üzerine doğdurur. Yağmurunu da
hem doğrularm hem de eğrilerin üzerine yağdırır. Eğer yalnız sizi seven­

180
KUTSALIN GÖLGESİNDE

leri severseniz, ne ödüiünüz olur? Vergi görevlileri de öyle yapmıyor mu?


Yalnız kardeşlerinize selam verirseniz, fazladan ne yapmış olursunuz?
Putperestler de öyle yapmıyor mu? Bu nedenle, göksel Babanız yetkin ol-
duğu gibi, siz de yetkin olun" (Matta, 5: 21-48).

İsa, toplum sal bir gerçekliğe tekabül etm eyen hiçbir ilke, değer ve erde-
m in • ve saygınlığının olam ayacağını çok iyi bilm ektedir. Ve
İsa yine çok iyi bilm ektedir ki, bilm ek anlam ak için, anlam ak inanm ak için
gereklidir ama asla yeterli değildir, insanlara inanm ak için anlam anın, an-
lam ak için de bilm enin gerekliliğini öğreten bir m ürebbi Rab'bin; "K utsal
Yasa'yı ve peygam berlerin sözlerini geçersiz kılm aya değil, tamamlamaya
gelen" bir öğretm en Rab'bin m isyonu dâ budur. Bu yüzden bu misyonu
" için daha önce İsrail atalarına Kutsal Yazılarda verilen buy-
rukları "A m a"larla geliştirir, genişletir. Gelişm enin yolu ve yönü Göklerin
" derinliklerine ve m erham et ilkesine doğrudur. Bir ulustan
öte evrensel bir egem enlik m isyonuna doğrudur. İsa kah kurallarla inşa
edilm iş totaliter bir cem aat kurgusuna değil gönüllü ve özgür iradeler ile
inşa edilm iş bir ahiaki egem enlik dünyasına inanmaktadır.

٠ . MÜJDE YASALARI: ADALET, MERHAMET ve SADAKAT


İsa "kurban değil, m erham et istem ektedir" ve K utsal Yasa'nın ve tüm pey-
gam berlerin ilan ettiği "insanlarm size nasıl davranm asını istiyorsanız, siz
de onlara öyle davranın" evrensel temel ahlaki ilkeyi savunm aktadır. Bu il-
keyl ise "barış, sevgi ve m erham et" değerleri ite inşa etm ektedir. Bu neden-
le Kutsal Yazıların ve tüm peygam berlerin kadim bilgeliğin ezeli ve ebedi
kutsal değerlerini "geçersiz kılm aya değil Kutsal Yasa'dan ufacık bir harf ya
da bir nokta bite eksiltm eden tam am lam aya" çalışır: "G öklerin Egem enli-
ğlne girm ek için "; "Tanrının yetkin olduğu gibi, yetkin olm ak için "; "adam
""" değil öfkelenm em ek için, hakaret e ^ e k değil aşağılayıcı bir
söz dahi söylem em ek için; haklar için davalaşm ak değil onları affetm ek
için; insanlarla çatışm ak değil barış ve sevgi içinde kardeşçe yaşam ak için;
zina etm em ek değil bakışında ve yüreğinde bite şehvet taşım am ak için; ya-
lan yere ant içm em ek değil hiç ant içm eden evet ve hayır diyebilm ek için;
göze göz, dişe diş değil kötüye direnm eksizin sağ yanağa tokat atana öbür
yanağı da çevirebilm ek için; davacı olup m intanını alm ak isteyene diren-
m ek değil m intan üstüne abayı da verebilm ek için; bin adım yol yürüm eye
zorlayana isyan etm ek değil onunla iki bin adım yürüyebilm ek için; sadece
kom şuyu sevm ek değil düşm anları da sevebilm ek için; zulm edenlere lanet
okum ak değil onlara dua etm ek için ". K ötülükleri yok etm ek değil iyilikleri
var etm ek için, cezalandırm ak değil m erham et etm ek için, intikam değil

181
Halis ÇETİN

adalet için, yaşam ak değil yaşatm ak için, öld ü rm ek değil affetm ek içte, Ka-
yin gibi değil Habil gibi davranm ak için.

1. Tanrı Komplekslerinden Arınma Ahlakı: "Nasıl için değil


Niçin için yaşamalı?".
İsa çok iyi bilm ekteydi te kişisel Tanrı kom pleksi olm adan kolektif/top-
lum sal Tanrı kom pleksi, kolektif/toplumsal Tanrı kom pleksi olm adan da
evrensel Tanrı kom pleksi var olam azdı. Bu yüzden İsa, Kutsal Yasaları
tam am ladıktan ve toplum un kolektif Tanrı kom plekslerinden arınıp "n e
için" yaşam aları gerektiğini açıkladıktan sonra o toplum a kılavuzluk ede-
cek üğrencilerini de kişisel Tanrı kom plekslerinden kurtulm ak ve topluma
"n e için" ve nasıl örnek olacaklarım sıralar:

"Dikkat edin! Yapmanız gereken doğru işleri gösteriş için ‫ﺳﺲ‬


gözü önünde yapmayın, ikiyüzlü kişiler, İnsanların ö v ü şü n ü kazanmak
İçin havralarda ve sokaklarda böyle yaparlar. Siz sadaka verdiğiniz zaman,
sol eliniz sağ elinizin ne yaptığını bilmesin. Dua eteğiniz zaman ikiyüzlüler
gibi olmayın. Onlar, herkes kendilerini görsün diye havralarda ve eadde-
lerin köşe başlarında diklilp dua elmekten zevk alırlar. S İZ ise, dua edece-
ğiniz zaman odanıza girip kapıyı örtün ve gizlide olan Babanıza dua edin.
Başkalanmn suçlarını bağışlarsamz, göksel Babamz ‫ وه‬sizin suçlarınızı
bağışlar. Yeryüzünde kendinize hazineler biriktirmeyin. Bunun yerine ken-
dinize gökte hazineler biriktirin. Hâzineniz neredeyse, yüreğiniz de orada
olaeaktır. Bedenin ışığı gözdür. Gözünüz sağlamsa, tüm bedeniniz aydınlık
olur. Gözünüz bozuksa, tüm bedeniniz karanlık olur. Bıma göre, içinizde-
ki 'ışık' karanlıksa, ne korkunçtur o karanlık! Hiç kimse iki efendiye kul-
ite، edemez. Ya birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine bağlanıp
öbürünü hor görür. Siz hem Tanrı'ya, hem de paraya (Mamon) kulluk ede-
mezsiniz. Bu nedenie size şunu söylüyorum: 'N e yiyip ne içeceğiz?' diye
canınız için, ya da 'ne giyeceğiz?' diye bedeniniz içte kaygılanmayın. Can
yiyecekten, beden de giyecekten daha önemli değil mi? Hangi biliniz kay-
gılanmakla ömrünü bir ‫ دس‬uzatabilir? Uluslar hep bu şeylerin peşinden
giderler. Oysa göksel Babanız tüm bunları gereksindiğinizi bilir. Siz önce
O'nun egemenliğinin ve O'ndaki doğruluğun ardından gidin, o zaman size
tüm bunlar da verilecektir, o halde yarın için kaygılanmayın. Yarının kay-
gısı yarımn olsun. Her günün derdi kendine yeter" (Matta, 6:1-34).

İsa, yine insanları, toplum ları ve ulusları Tanrı kom pleksleri içinde
günahkâr ve kirli yapan unsurları tek tek açıklar. H em en her konuda İsa,
insanların ruhlarına sinen Adem kom plekslerini tem izlem eye, Adem 'den
tevarüs eden günahları arındırm aya çalışır. İsa içte hiçbir konu yoktur te
KUTSALIN GÖLGESİNDE

bu günah ona bulaşm am ış olsun. Çünkü bu günah insanlara kötülük adma


değil "iy ilik " adm a bulaştırılm ıştır. Tıpkı Şeytanın Adem 'e yaptığı iyilik
gibi. İsa'nın yolunun zorluğu, tercihin bedelinin ağırlığı bu yüzden kat kat
artm aktadır. Bu yüzden İsa, "im anı kıt olanlarla"; "İkiyüzlü yaşam aya alı-
şanlarla"; "ik i Tanrıya birden kul olanlarla"; "kötülük ve günahı kendileri-
ne asli huy yapanlarla" uğraşm aktadır. İsa, "sağlam ların değil, hastaların
hekim e ihtiyacını olduğunu bilerek doğru kişileri değil, günahkârları çağır-
m aya gelm iştir". En ince hastalık ve büyük günah ise gökyüzü Tanrısı için
değil yeryüzü tanrıları için yaşam aktır. İsa'ya göre "doğru işler bile Tanrı
için değil de insanların övgüsünü kazanm ak içte havralarda ve sokaklarda
yapılırsa" Tanrı kom pleksinin kaynağı olan kibrin m eyvesi "gösterişe" ne-
den olur, "insanlar kendilerini görsün diye havralarda ve caddelerin köşe
başlarm da dikilip dua etm ek, ٠insanları Tanrı kabul edip onlara dua et-
mektir. O ysa gizlice ve gizlide olan Tanrıya dua etm ek gerekir". Yeryüzün-
de hazineler biriktirm ek yerine gökte hazineler biriktirm ek gerekir, insan-
larm ruhlannda ve yüreğindeki Tanrı kom pleksi "hazine neredeyse, orada
olacaktır". Çünkü "h iç kim se ite efendiye birden kulluk edemez. Ya birin-
den nefret edip öbürünü sever, ya da birine bağlanıp öbürünü hor görür.
İnsanlar hem gökyüzünün hâzinesi Tanrı'ya, hem de yeryüzünün Tanrısı
paraya kulluk edem ez".

Yeryüzü Tanrılarının insanları kendilerine kullaştırm ak için ürettiği


"açlık korkusu", "sağlık korkusu", "kaliteli yaşam/refah korkusu", "hayat
standardı korkusu", "güvenlik korkusu", "ölü m korkusu" ve hepsinden
önem lisi "gelecek kaygısı" gibi korkularla yüzleşm ek gerekir. Onlarm yer-
yüzü egem enliğinin kaynağının bu korkular olduğunu ve bu korkuları ya-
rahp yaşatm ak içte insanlann kaygılarını yönetm eleri gerektiğini bilm eleri
gerekir. "B u nedenle İsa, insanlara şunu söyler: 'N e yiyip ne içeceğiz?' diye
canm ız için, ya da 'n e giyeceğiz?' diye bedeniniz için kaygılanm ayın. Can
yiyecekten, beden de giyecekten daha önem li değil mi? H angi biriniz kay-
gılanm akla öm rünü bir anlık uzatabilir? Uluslar hep bu şeylerin peşinden
giderler. O ysa göksel Babam z tüm bunları gereksindiğinizi bilir. Biz önce
O 'nun egem enliğinin ve O 'nd ate doğruluğun ardından gidin, o zam an size
tüm bunlar da verilecektir. ٠ halde yarın için kaygılanm ayın. Yarının kay-
gısı yannın olsun. Her günün derdi kendine yeter". Sıtm aya razı etm ek için
insanlara ölüm ü gösterenlere karşı İsa, hayatı ve hayatın Rab'bini, zam anı
ve zam anın sahibini, rızkı ve Rezzak'ı, ara ve anın Tanrısını gösterip sadece
"O 'n u n egem enliğinin ve O 'ndaki doğruluğun ardm dan gidilm esini" em-
reder. Bu da ancak yeryüzü egem enlerinin iktidarlarını ve silahlarını yani
yarattıkları "kaygılarını" ellerinden alarak m üm kündür. "O halde yarın
Halis ÇETİN

İçin kaygılanm am ak, yarının kaygısını yarına bırakm ak, her günün derdini
kendisiyle baş başa hırakm ak gerekir". Çünkü evrensel Kutsal Yasa gereği
insanlar ve "uluslar hep bu şeylerin peşinden gittiler" ve hep bu şeyler yü-
zünden helak oldular.

İsa'n ın asli m isyonu yeryüzü Tanrılarına karşı gökyüzü krallığının 11-


kelerini savunm aktı. Bu yüzden yeryüzünde insanı Tann kom plekslerine
götüren her şey O 'nun için düşm andı: Para, mülkiyet, iktidar, güç, tahak-
küm , ihtişam , bedene tapınm a vb. o, tüm bu yeryüzü ilahlarını aslmda
İnsanların gerçekte niçin var olduğunu ve gerçekte kim olduğunu unuttu-
ran ve böyleee de kendisine tapındıran bir güç olduğunu biliyordu. Çünkü
A dem 'in A den'de yediği yasaklı ağacın m eyveleri bunlardı. İsa'ya göre en
büyük Tanrı kom pleksi Şeytan'da olduğu gibi kibrin yarattığı "B en " demek
değildir, Adem 'de olduğu gibi "B en im " dem ektir, insanları Tann kom plek-
sinin doruklarına yükselten şey de bu yüzden "B en " dem ek değil "Ben im "
dem ektir. İsa, insanlardaki "B en im "e ait her türlü "sahip olm ak" yani baş-
kalarınm bedeni, aklı ve kaderi üzerinde iddia edilen m ülkiyet inancını bu
yüzden aşağılam aktadır. Buradaki m ülkiyet sadece m al anlam ında değil
insanlarm bedeni, ٢
٧١١
٧, aklı, kalbi ve hayatı üzerinde sahiplik/benimlik
iddiasıdır. İsa, m ülkü değil m ülkiyeti, m ülk sahibi olm ayı değil mülkiyet
sahibi yani m ülk ile insanlara sahip olm ayı bir Tanrı kom pleksi olarak la-
netler. M ülkiyeti ve onun yarattığı sahip olmak/benim düşüncesini insanla-
n eksik kılan bir hastalık olarak görür .‫آﺳﻪﺀااإ‬ ne kadar parçası dünyaya ait
b ir m ülk ise ٠insan o kadar eksiktir. Bu ‫؛‬dizden İsa, "E ğer eksiksiz olmak
istersen, git, varını yoğunu sat, parasım yoksullara ver; böylece göklerde
hazînen olur. Sonra gel, beni İzle. Çünkü zengin bir kişinin Göklerin Ege-
m enliğine girm esi güç olacak. Devenin iğne deliğinden geçmesi, zenginin
Tanrı Egem enliğine girm esinden daha kolaydır" (Matta, 19:16-30; Markos,
10:17-31; Luka, 18:18-30) dem ektedir. İsa'ya göre insan sahip olduğu kadar
fakirdir. Çünkü insanın sahip oldukları, "bu Benim dir" dedikleri "ebedi
yaşam a ulaştırm a vaadi" ile kandırılıp Göklerin Egem enliğinden kovulm a-
sma sebep olan Tanrı kom pleksine aif şeylerdir. Tanrı kom pleksine ait şey-
ler Tanrıya alt değildir. Bu ‫؛‬dizden A dem 'in kovulduğu cennet ile İsa'nın
vaat ettiği cennet aynı yer değildir:

"İn s^ o ğ lu kendi görkemi içinde bütön melekleriyle birlikte gelince,


görkemli tahtma ©‫؛‬uracak. Ulusların hepsi D'nun önünde toplanacak, ‫ه‬
da koyunları keçilerden ayıran bir çoban gibi, onları birbirinden ayıracak.
K©yunları sağma, keçileri soluna alacak .‫ ه‬zaman Kral, sağındaki kişilere,
'Sizler, Babamın kutsadıkları, gelin!' diyecek. 'Dünya kurulduğundan beri
sizin için hazırlanmış olan egemenliği miras alın! Çünkü acıkmıştım, bana
KUTSALIN GÖLGESİNDE

yiyecek verdiniz; susamıştım, bana içecek verdiniz; yabancıydım, beni içe-


ri aldınız. Çıplaktım, beni giydirdiniz; hastaydım, benimle ilgilendiniz;
zindandaydım, yanıma geldiniz'. © vakit doğru kişiler O'na şu karşılık
verecekler: 'Ya Rab, biz seni ne zaman aç görüp doyurduk, ya da susamış
görüp içecek verdik? Sete ne zaman yabancı gördük de l^eri aldık, ya da
çıplak görüp giydirdik? Seni ne zaman hasta ya da zindanda görüp yanma
geldik?'. Kral da onlara şöyle cevap verecek: 'Size doğrusunu söyleyeyim,
bu en basit kardeşlerimden biri İçin yaptığınızı, benim için yapmış oldu-
nuz'. Sonra solundakilere şöyle diyecek: 'Ey lanetliler, çekilin önümden!
telis ile onun melekleri için hazırlanmış sönmez ateşe yollanın! Çünkü
acılcmıştım, bana yiyecek vermediniz; susamıştım, hana içecek verme-
diniz; yabancıydım, beni içeri almadmız; çıplaktım, beni giydirmediniz;
hastaydım, z in d a n d a y d ım , benimle İlgilenmediniz', o vakit onlar da şöyle
karşılık verecekler: 'Ya Rah, seni ne zaman aç, susamış, yabancı, çıplak,
hasta ya da zindanda gördük de sana hizmet etmedik?'. Kral da onlara şu
cevabı verecek: 'Size doğrusunu söyleyeyim, mademki bu en basit kardeş-
lerimden biri İçin bunu yapmadınız, benim için de yapmamış oldunuz'.
Bunlar sonsuz azaba uğrayacak, doğrular ise sonsuz yaşama kavuşacak-
lar" (Matta, 25: 31-46;."

İsa, m ülkiyetin "a it olm akla" ilgili bir se n in olduğunu bildiği için Tanrı-
ya ait olana "sah ip olm ak" Tanrıya ihanet edip Tanrı kom pleksine düşmek-
tir. Tanrı da zaten kendisine ait olanın sahibi olarak "en basit kardeşlerim -
den" dediği m ülksüzleri gösterm ektedir. Bu yüzden İsa, yargı ^ n ü n ü mülk
paylaşım günü olarak sunm aktadır. Am a ٠paylaşım ın yapıldığı yer olarak
da dünyayı gösterm ektedir. İsa, sahip olm aktan değil "eksiksiz olm ak"tan
bahseder. İsa'ya göre sahip olm ak eksik olm aktır: Tanrının eksikliği. Tanrı-
eksikliği
١١٥١ arttıkça Tanrı kom pleksinin varlığı da artar, insanı eksilten şey
varlıktir. Bu yüzden İsa için tüm m ülklerin sahibi olana şükretm ek; hiçlik
ile her şeyliğin aym olduğuna inanm ak; insanlarm zenginliğinin kaynağı
ihtiyaç duyacağı tek şey olan em rolunanı em redenden ayırm aksızm em-
redene geri iade etm ektir. Bu yüzden İsa'nın kitabında A lla r için "sahip
olm ak" diye bir sıfat yoktur. Bu sıfat Tanrının M alik ve M elik olm asına has-
tır. Her kim yeryüzü krallığında/mallkllğinde melik/kral olduğunu iddia
edip Tanrı kom pleksine yöneliyorsa ٠kişi gökyüzü krallığında bir hiçtir.
Adem 'den kaynaklı Tanrı kom pleksi "m ülklerinin ve iktidarlarının kendi-
terini ebedi kılacağını zannetm ek" ihaneti üzerine kurulu idi. Oysa İsa için
hiçbir şey hiç kim seye ait değildir, aidiyet bir köleliktir, sahip olduklarına
kölelik. İsa için hiç kim se de hiç kim seye ait değildir, kimse kim seye sahip

185
Halis ÇETİN

değiidir. İsa için ait olm ak da, aidiyet olm ak da, m ülklii olm ak da, m ülk
olm ak da, sahip olm ak da insanların asıl sahip olm ak zorundalıklarm ı yok
etm ek için bir im tihandır. O 'n a göre m ülksüzlük, m ülkün sahibini bilm e
erdem idir. M ülksüzlük m ülkün sahibine sahip olm ak tercihidir.

İsa, m ülkün arttıkça kim e ve neye köleliğinin de arttığına dikkat çeker.


M alik ve M elik olm anın d o ğ u rd u ^ ! Tanrı kom pleksinin kaynağı da mül-
kün insan ruhunda "inşam ölüm süz (ebedi) olm aya" ikna etm e gücü vardır.
Tıpkı şeytanın yasak m eyveyi tavsiye ederken Adem in kulağına fısıldadığı
gibi: "seni ebedi kılacak bir m ülk göstereyim m i". Adem için mülk kölelik
yaratm ıştır. Oysa İsa için m ülksüzlük özgürlüktür. M ülk insana yeryüzü
Tanrılarının insanları kendilerine kullaştırm ak için ürettiği "açlık korku-
su ", "sağlık korkusu", "kaliteli yaşam/refah korkusu", "hayat standardı
korkusu", "güvenlik korkusu", "ölü m korkusu" ve hepsinden önem lisi
"gelecek kaygısı" gibi korkuları yenm ek zehabı ve güveni verir. M ülkiyet
içinde güvende olduğu sürece insan Tanrıya güven duymaz. Korunmanın
ve korum anın gerektiğini biriktikçe daha yüksek sesle söyleyen mülkiyet,
insanları kendine köle edinir, insanlara hizmet/kölelik etsin diye yaratılan
şeyler insanlann Tannsı olur. İsa'ya göre, insan bu m ülk korkusu ve koru-
m alarından azade olm adıkça asla özgür olam az, ö z g ü r olam adıkça da kul
olam az, ^ i i ^ i i O 'na göre insan bu kirli m ülkiyet düzeninin ve kirli insanlı-
ğm küçük hesaplarına dahil oldukça özgürlüğünü yitirir ve kendisini ebedi
kılacak şeyde kendini kaybederse, ezeli ve ebedi gücün karşısında im tihanı
kaybeder. İsa'ya göre m ülkiyet A dem 'in günahından kaynaklı olarak do-
ğan insanın çıplaklığını örtm e kılıfıdır. Çıplak gelip çıplak gidilecek dün-
yada nafile bir örtünm e ve mülklenm e çabasıdır. Oysa İsa bilm ektedir ki bu
dünyada "eksiklikleri" ve "günahları"nd an dolayı insanı örtecek bir örtü,
bir m ülk "devenin iğne deliğinden geçm esi kadar" m üm kündür. İsa'ya
göre insan m ülkle örtündükçe daha da çıplaklaşır. Tıpkı A dem 'in ölüm-
süzlük m eyvesini yediğinde her yerinin çıplak ]،alması gibi. Tıpkı hazineler
sahibi Firavun ve K arun'un aklının ve yüreğinin onları hâzinelere kul/köle
yapm ası gibi: "H âzineniz neredeyse, yüreğiniz de orada olacaktır".

Fakat İsa, tüm bunlarm daha önceden de bilindiğini biliyordu. O 'na


göre sorun "bilm ek değil yaşam ak", "örnek verm ek değil örnek olm aktı".
Bu yüzden "sah te peygam berler", "sah te din adam ları" kendilerindeki bil-
glnin Tanrı kom pleksi içinde kibirlenerek bir kısm ım açıklayıp bir kısm ını
gizliyorlardı. Bu yüzden O 'nun görevi eksikleri "tam am lam ak" ve "halkı-
‫ اااآل‬din bilginleri gibi değil, Tanrı gibi yetkin biri olarak dersler verm ekti":

186
KUTSALIN GÖLGESİNDE

"Başkasını yargılamayın ki, siz de yargılanmayasınız. Başkasını nasıl


yargılarsanız, siz de aynı yoldan yargılanacaksınız. Hangi ölçekle ölçerse-
niz, size de aynı ölçek uygulanacak. Sen neden kardeşinin gözündeki çöpü
görürsün de kendi gözündeki merteği fark etmezsin? Seni ikiyüzlü! ön ce
kendi gözündeki merteği çıkar, o zaman kardeşinin gözündeki çöpü çıkar-
mak için daha iyi görürsün. Kutsal olanı köpeklere vermeyin, incilerinizi
domuzların önüne atmayın. Yoksa bunları ayaklarıyla çiğnedikten sonra
dönüp sizi parçalayabilirler. Dileyin, size verilecek; arayın, bulacaksınız;
kapıyı çalın, size açılacaktır. Çünkü her dileyen alır, arayan hulur, kapı-
yı çalana kapı açılır, insanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de
onlara öyle davranım Çünkü Kutsal Yasa'nm ve peygamherlerin söylediği
budur. Dar kapıdan girin. Çünkü kişiyi yıkıma götüren kapı geniş ve yol
enlidir. Bu kapıdan girenler çoktur. Yaşama götiiren kapı ise dar, yol da çe-
tindir. Bu yolu bulanlar azdır. Sahte peygamberlerden sakının! Kuzu pos-
tuna bürünerek gelirler size, ama özde yırtıcı kurtlardır, ©nlan meyvelerin-
den tarayacaksınız. Her iyi ağaç iyi meyve verir, kötü ağaç ise kötü meyve
verir. Beni, Rab! Rab!' diye çağıran herkes Göklerin Egemenliğine girecek
değildir. Ancak göklerde olan Babamın isteğini yerine getiren girecektir.
O gün birçoklan bana diyecek ki, Rab! Rab! Biz senin adınla peygamberlik
etaıedik mi? Senin admla cinler kovmadık mı? Senin adınla birçok mucize
yapmadık mı?' ‫ ه‬zaman ben de onlara açıkça şöyle diyeceğim: 'Ben sizi
hiç tanımadım. Çekilin önümden, ey kötiilük yapanlar!', işte bu sözlerimi
duyup uygulayan herkes, evini kaya üzerinde kuran akıllı adama benzer.
Bu sözlerimi duyup da uygulamayan herkes, evini kum üzerinde kuran
budala adama benzer. Yağmur yağmış, seller yükselmiş, yeller esmiş ve eve
yüklenmiş. Ye ev çökmüş; çöküşü de korkunç olmuş'. İsa konuşmasını biti-
rince, halk O'nun öğretişine şaşıp kaldı. Çünkü onlara kendi din bilginleri
gibi değil, yetkili biri gibi ders veriyordu" (Matta, 7: f-29).

İsa, yasa değil hayat öğretm eniydi ve kutsal yasalar bile kitapta durdu-
ğu gibi hayatta durm azdı. Bu yüzden başta öğrencileri olm ak üzere tüm
insanlığa insan ilişkilerindeki asli "m uam elat" İlkelerini öğretiyordu: "Baş-
kasm ı yargılam ayın ki, siz de yargılanm ayasınız. Başkasım nasıl yargılarsa-
mz, siz de aynı yoldan yargılanacaksınız. Hangi ölçekle ölçerseniz, size de
aynı ölçek uygulanacak. Sen neden kardeşinin gözündeki çöpü görürsün
de kendi gözündeki m erteği fark etm ezsin? Seni ikiyüzlü! ö n c e kendi gö-
zündeki m erteği çıkar, o zam an kardeşinin gözündeki çöpü çıkarm ak için
daha iyi görürsün. Kutsal olanı köpeklere verm eyin. İncilerinizi domuzla-
rın önüne atm ayın. Yoksa bunları ayaklarıyla çiğnedikten sonra dönüp sizi
parçalayabilirler. Dileyin, size verilecek; arayın, bulacaksınız; kapıyı çalın,

187
Halis ÇETİN

size açılaeaktır. Çünkü her dileyen alır, arayan bulur, kapıyı çalana kapı
açılır, insanların size nasıl davranm asını istiyorsanız, siz de onlara öyle
davranın. Çünkü Kutsal Yasa'nın ve peygam berlerin söylediği budur. Dar
kapıdan girin. Çünkü kişiyi yıkım a götüren kapı geniş ve yol enlidir. Bu ka-
pıdan girenler çoktur. Yaşama götüren kapı ise dar, yol da çetindir. Bu yolu
bulanlar azdır. Sahte peygam berlerden sakının! Kuzu postuna bürünerek
gelirler size, am a özde yırtıeı kurtlardır. Onları m eyvelerinden tanıyacak-
smız. Her iyi ağaç iyi m eyve verir, kötü ağaç ise kötü meyve verir, işte bu
sözlerim i duyup uygulayan herkes, evini kaya üzerinde kuran atellı adama
benzer. Bu sözlerim i duyup da uygulam ayan herkes, evini kum üzerinde
kuran budala adama benzer. Yağmur yağmış, seller yükselmiş, yeller esmiş
ve eve yüklenm iş. Ve ev çökm üş; çöküşü de korkunç olm uştur".

İsa'nın asli am acı k u rta n a sı olarak geldiği insanlığı tem elleri sağlam
bir evin içinde "adalet, b a n ş ve m erham et" için yaşatm aktır. Bu çabası için
insanlardan ne m addi ne de m anevi bir beklenti içindedir. Ne halkının din
bilginleri gibi m isyonu karşılığında para ve pay istiyor ne de "Tanrıyı bira-
kıp kendisini 'Rab! Rab diye çağırarak" kutsallaştırılm ak istiyordu, o, ken-
dişine değil gösterdiği şeylere bakılm asını istiyordu. Bu yüzden de O 'nu
dinleyen halk O 'nun farklığınm farkm a varıp "O 'm m kendi din bilginleri
gibi değil, yetkili biri gibi" olduğunu anladılar. Fakat "farkındalığın isti-
rap" olduğunu bilen İsa, din bilginlerinin Tanrı kom pleksi içinde kibir ve
nankörlükle kendilerine em anet edilen kutsala nasıl kendi keyfi iktidarları
içte ihanet ettiklerini de çok iyi biliyordu. Eğer bir halk "kutsal olanı kö-
peklere verir, incilerini dom uzlarm önüne atarsa onlar da bunları (temsile
ve bölüşüm e layık/ehil olm adıkları bu em anetleri Tanrı kom pleksi içinde)
ayaklarıyla çiğnedikten sonra dönüp em anet edenleri/halkı parçalarlar".
Tipte İsrail halkı gibi, tıpkı Tevililer gibi, tıpkı sahte peygam ber ve sahte
din adam ları gibi, tipkı insanlık tarihi gibi.

2. İsa'nm öğrencileri Halkın öğretmenleri; Kurtlar Sofrasında


Koyunlar Geçidi: "işte, kurtların araşma koyunlar gibi
gönderiyorum sizi".
İsa, böylece kendi m isyonunu öğrencilerine en ince ve derin bir titizlikte
anlattıktan sonra onlan öğretm enleri olsun diye halklarının araşm a gönde-
rir. İsa, em anetinin büyüklüğünün bilinci içinde "kutsal olanı, ayaklarıyla
çiğnedikten sonra dönüp em anet edeni bile parçalayacak olan köpeklere"
değil de sadakatin ve m erham etin tem silcisi ilan ettiği "koyunlarına" ema-
net eder ve onları da "kurtların arasına gönderir":
KUTSALIN GÖLGESİNDE

"İsa on ‫؛‬
‫ال‬،‫ل‬iğrencisin] yanma çağırdı; kötü ruhları kovmak ve her has-
talığı, her illeti iyileştirmek üzere onlara kötü ruhlar üzerine yetki verdi.
İsa Onikileri şu buyrukla halkın araşma gönderdi: 'Diğer uluslara ait yer-
lere gitmeyin. İsrail halkının kaybolmuş koyunlarma gidin. Gittiğiniz her
yerde Göklerin Egemenliğinin yaklaştığurı duyurun. Hastaları iyileştirin,
ölüleri diriltin, cüzamlıları temiz kılın, cinleri kovun. Karşılıksız aldınız,
karşılıksız verin. Kuşağınıza alim, gümüş, ya da bakır para koymayın. Yol-
culuk için ne torba, ne yedek mintan, ne çarık, ne de değnek alın, işte,
kurtların araşma koyunlar gibi gönderiyorum sizi. Yılan gibi akıllı, güver-
cin gibi saf ‫ اﻟالام‬. insanlardan sakının. Sizi mahkemelere verecekler, havra-
lannda kamçılayacaklar. Hatta benden ötürü valilerin ve kralların önüne
' Böylece onlara ve uluslara tanıklık edeceksiniz. Kardeş
kardeşini, baba çocuğunu öteme teslim edecek. Çocuklar anne babalarma
başkaldınp onları öldürtecekler. Benim adımdan öttirü herkes sizden nef-
ret edecek. Ama sonuna kadar dayanan kurtulacaktır, öğrenci öğretme-
ninden, köle de efendisinden üstün değildir... Bedeni öldüren, ama canı
öldürmeye gücü yem eyenlerden korkmaym. Hem canı hem de bedeni
cehennemde mahvedecek güçte olan Tanrı'dan korkun.. .Yeryüzüne barış
getirmeye geldiğimi sanmayın! Ben barış değil, kılıç getirmeye geldim.
Çünkü ben oğulla babasının, kızla annesinin, gelinle kaynanasınm arası-
na ayrılık sokmaya geldim. İnsamn düşmanları, t e ld i ev halkı olacaktar.
Annesini ya da babasını beni sevdiğinden çok seven, bana layık değildir.
Oğlunu ya da l،ızım beni sevdiğinden çok seven, bana layık değildir. Çar-
mıhını yüklenip ardımdan gelmeyen, bana layık değildir... Bu sıradan ki-
şilerden herhangi bitine, öğrencim olduğu için bir bardak soğuk su bile içi-
ren, size doğrusunu söyleyeyim, ödülsüz kalmayacaktır" (Matta, 10:1-42).

İsa, Tanrıdan aldığı yetkilerinin birçoğunu öğrencilerine de verdi. On-


lara kendi m ucizelerini insanlara uygulam a hakkı verdi. İsa, "kötü ruhları
kovm ak ve her hastalığı, her illeri iyileştirm ek üzere" onlara körii ruhlar
üzerine yetki verdi ve "h astalan iyileştirm elerini, ölüleri diriltm elerini, cü-
zamlılara tem iz kılm alarım , cinleri kovm alarını em retti". Kutsal Ruh'tan
olan İsa'nm yetkinliği de "ruhlar ü zerine" idi. O nlarm m isyonu "İsrail hal-
kının (çobansız kaldıkları için) kaybolm uş koyunlarına gidip Göklerin Ege-
m enliğinin yaklaştığını duyurm aktı". Eakat asla Yahudi din adam iarının
yaptığı gibi yapıp da bu kutsal görev için "kuşakiarına altın, gümüş, ya da
bakır para koym ayacaklardı". Hatta "yolculuk içte ne torba, ne yedek min-
tan, ne çarık, ne de değnek alacaklardı". Çünkü bu m isyonu "karşılıksız al-
dıkları için karşılıksız verm eleri" gerekiyordu. İsa, onları "kurtların arasına
koyunlar gibi gönderiyordu". Bu yüzden "yılan gibi akıllı, güvercin gibi saf
HaJ‫؛‬s ÇET^J

İnsanlardan sakınm alarım " öğiitlüyor ve başlanna gelecek olan


belalardan dolayı on lan uyarıyordu.

Onların bir tarafta siyasi Tam ı kom pleksi Rom a'nın diğer tarafta dini
Tanrı kom pleksi din adam larının şerrine ve zulm üne maruz kalacaklarını
çok iyi biliyordu. Sadece "G öklerin Egem enliğinin yaklaştığım duyurma-
la n " bile yeryüzü egem enlerinin ellerindeki iktidarlarının yok olacağı kor-
kuşuna ve om m üreteceği teröre sebep olacaktı. Bu yüzden de öğrenciler
" düşecek, havralarda kamçılanacak, hatta öğretmenlerinden
öterü valilerin ve kralların önüne çıkarılıp" yargılanacak ve cezalandırıla-
caklardı. Böylece öğrencilerin "onlara ve uluslara tanıklık edecekleri" ^ n l e r
gelecekti, o günler geldiğinde ise "kardeş kardeşini, baba çocuğunu ölüm e
teslim edecek. Çocuklar anne babalarına başkaldırıp onları öldüreceklerdi".
Am a bu kutsal davanın öğrencilerinin "bedeni öldüren, ama cam öldürme-
ye gücü yetm eyenlerden korkm am ası, sadece hem cam hem de bedeni ce-
hennem de m ahvedecek güçte olan Tann'dan korkması gerekecekte".

A rtık göklerin kapısı açılm ış Tanrının krallığında hüküm süren "G ök-
lerin Egem enliği" ile Şeytan'ın krallığında yaşayan "Yeryüzü Egem enliği"
arasm daki ezeli ve ebedi evrensel mücadele/savaş başlam ıştır. Bu savaşm
silahları zannedildiği gibi sadece sevgi, barış ve m erham et değildir. Aynı
zam anda kötiilük ve günah dünyasının anlayacağı dilden de konuşm ak
gerekecektir. Bu yüzden İsa, "yeryüzüne (sadece) barış getirmeye gelme-
m iştir. O barış değil, kılıç getirm eye gelm iştir. Çünkü O oğulla babasının,
kızla annesinin, gelinle kaynanasının arasına ayrılık sokmaya gelmiştir. In-
sanın düşm anlarının, kendi ev halkından olacak" kadar kutuplaşacak bir
hak-batıl, dost-düşm an, iyi-kötü, kutsal-lanetli, m iim in-m ünkir çatışm ası
getirmiştir. Bu davanın gereği olan açık ve kesin olm anın hükm ü ve sonucu
da budur. Bu evrensel dava uğruna "annesini ya da babasını, oğlunu ya
da kızını İsa'yı sevdiğinden çok seven, O 'na layık olmayacaktır. Çarmıhını
yüklenip O 'nun ardından gelm eyen, O 'na layık olmayacaktır. O 'na karşı
canını kurtaran, onu yitirecek, O 'nun uğruna canını yitiren ise onu kurta-
racaktır". isa'n m bu kutsal yolculuğu asla ikiyüzlülüğe, riyakârlığa, kibre,
her tarafın yanında olup idare etm eye yönelik bir süreç değildir, iki ege-
m enlik arasındaki ayrım artık kesindir. Zam an eski zam anlar gibi değildir,
m ekan eski m ekanlar gibi değildir, halk eski halklar gibi değildir, düşm an
eski düşm anlar gibi değildir, savaş eski savaşlar gibi değildir. Tanrı eski
Yahve gibi değildir ve İsa da M usa gibi değildir, isa'n m dili de kararı da
kesindir: "Benden yana olm ayan bana karşıdır". Bu )dizden "hem , hem de",
"n e, ne d e" türü söylem lerin vakti geçm iştir. Zam an artık tercih yapm ayı
zorunlu kılm aktadır: "ya, ya da", "ya bendensin ya da düşm anım sm ".

190
KUTSALIN GÖLGESİNDE

İsa'nın anlattığı bu m isyonu, bedellerini ve zorluklarını dinleyen "öğ-


renciler böylece yola çıkıp insanları tövbeye çağırm aya başladılar. Birçok
ete kovdular; birçok hastayı, üzerlerine yağ sürerek iç le ştird ile r" (Markos,
6:12-13).

3. İsa'nın Mucizeleri; Meshediimiş Mesih insanlan Meshedi-


yor; iman için mi imtihan için mi?: "Zayıflıklarımızı ‫ ﻩ‬kaldırdı,
hastalıManmızı ‫ ﻩ‬yüklendi".
isa'm n doğum u hile m ucize idi. Tann isa'n m doğum unu, hayatını, gös-
terdiği m ucizeleri ve hatta ölüm ünü bile insanları test etm enin bir aracı
olarak sunuyordu. Bu yüzden İsa, kendisinden önce gelen ve sonra gele-
cek olan her türlü olağanüstü işleri bile sıradanlaştırm ıştı, o, m ucizeleri
ile im kânsızı ortadan kaldırm ıştı. Tüm "bu m ucizeler, Yeşaya peygam ber
aracılığıyla bildirilen şu sözün yerine gelm esi için olmuştu (ve olacaktı):
"Zayıflıklarım ızı O kaldırdı, hastalıklanm ızı ‫ ه‬yüklendi":

"İsa, Cehle bölgesinin her tarafını dolaştı. Buralardaki havralarda ders


veriyor, Göksel Egemenliğin müjdesini duyuruyor, halk arasmda rast-
lanan her hastalığı, her illeti iyileştiriyordu. O'nun ünü büten Suriye'ye
yayılmıştı. Çeşit çeşit bastailkiara yakalanmış, ıstırap içinde olan, cine
tutsak, saralı, felçli olanların hepsini O'na getirdiler, o da onları iyileş-
tirdi" (Matta, 4: 23-25; Luka, 6: 17-19). "Cüzamlı bir adam yaklaşıp O'nun
önünde yere kapanarak, 'Rab, eğer istersen bete temiz kılabilirsin' dedi.
İsa elini uzatıp adama dokundu, 'isterim, temiz ol!' dedi. Adam hemen
o anda cüzamdan temizlendi" (Matta, 8: 1-3; Markos, 1: 40-45; Luka, 5:
12-16). "İsa K efanahum 'a varınca bir Yüzbaşı O'na gelip, 'Ya Rab, felçli
uşağım korkunç acılar içinde evde yatıyob diye yalvardı. Sen yeter ki bir
söz söyle, uşağım iyileşir...Sonra İsa yüzbaşıya, 'git, inandığın gibi olsun'
dedi. Ye uşak o anda iyileşti" (Matta, 8: 5-13; Luka, 7:1-10). "İsa ?etrus'un
evhıe geldiğinde, onun kaynanasının ateşler içinde yattığını gördü. İsa ka-
dımn eline dokununca ateşi düşüverdi. Kadın kalkıp İsa'ya hizmet etmeye
başladı. Akşam olunca cine tutsak birçok kişiyi kendisine getirdiler. İsa
onlardaki kötü nıh lan bir sözle kovdu, hastalarm hepsini iyileştirdi. Bu,
Yeşaya peygamber aracılığıyla bildirilen şu sözün yerine gelmesi için oldu:
'Zayıflıklarımızı ٠ kaldırdı, bastalıklarımızı ٠ yüklendi" (Matta, 8:14-17;
Markos, 1: 29-34; Luka, 4: 38-41).

Tanrı, insanlarm im anının İsa'nın şahsına mı, m ucizelerine mi, gizem li


İşlertee mi, yoksa getirdiği evrensel değerlere m i yönelik olduğunu im ti-
han ediyordu, insanlarm karşılaştıkları en zor sınam a da buydu, isa'nm
m ucizeleri sadece insanlar içte değil bizzat isa'n m kendisi içindi de. Çünkü

191
Halis ÇETİN

İsa, gösterdiği m ueizeier ile "Tanrı gibi" değil bizzat "Tanrı olarak" olağa-
nüstü işler yapıyordu. Bu da O 'nu insan olm adan çıkarıp peygam ber ol-
maya, oradan Tanrının Oğlu olm aya, oradan Tann gibi olmaya, oradan da
Tanrılığa yükseltiyordu.

"İsa bir kayığa bitap karşı kıyıya geçti ve kendi kentine gitti. Kendisine,
şilteye yatırılmış felçli bir adam getirdiler. İsa felçliye, 'oğlum, cesur ol,
günatearm bağışlandı' dedi... Sonra felçliye, 'kalk, şilteni topla ve evine
git' dedi. Adam da kalkıp evine gitti. Halk bunu görünce korkuya kapıldı.
İnsana böyle bir yetki veren Tann'yı yücelttiler" (Matta, 9: 1-8; Markos, 2:
1-12; Luka, 5:17-26). "O n iki yıldır kanaması olan bir kadın isa'nm arkasın-
dan yetişip giysisinin eteğine dokundu, içinden, 'giysisine bir dokunsam
kurtulacağım' diyordu. İsa arkasına dönüp onu görünce, 'cesur ol, kızım!
İmanın seni kurtardı' dedi. Ve kadm o anda iyileşti. İsa, yöneticinin evine
varıp kaval çalanlarla gürültülü kalabalığı görünce, 'çekilin! Kız ölmedi,
sadece uyuyori dedi. Onlar ise kendisiyle alay eltiler. Kalabalık dışarı çıka-
nlmca İsa içeri girip kızm elinden tuttu, tez da ayağa kalktı. Bu olayın ha-
beri o yörenin tiimüne yayıldı" (Matta, 9: 18-26; Markos, 5: 21-43; Luka, 8:
40-56). "İsa oradan ayrılırken İki kör adam, 'Ey Davut Oğlu, halimize acı!'
diye feryat ederek O'nun ardından gittiler. İsa körlerin gözlerine dokundu
ve adamlarm gözleri açıldı. Adamlar çıkarken İsa'ya, cine tutsak dilsiz biri
getirildi. Cin kovulunca adamm dili çözüldü. Halk hayret içinde, 'İsrail'de
böylesi hiç görülmemiştir' diyordu. Ferisiler ise, 'cinleri, cinlerin reisinin
gücüyle kovuyoh diyorlardı" (Matta, 9: 27-34). "Halka çimenterin üzeri-
ne oturmalarım buyurduktan sonra, beş ekmekle iki balığı alta, gözlerini
göğe dikerek şükran duasını yaptı; soma ekmelderi bölüp öğrencilerine
verdi, onlar da halka dağıttılar. Herkes yiyip doyduktan som a on iki sepet
dolusu yemek artiğı topladılar. Yemek yiyenlerin sayısı, kadm ve çocuklar
hariç, yaklaşık beş bin erkekh" (Matta, 14:13-21; Markos, 6: 30-44; Luka, 9:
10-17; Yuhanna, 6:1-14).

İsa, ısrarla "ben m ucizeleri Tanrı'nın Ruhuyla gerçekleştiriyor, Tanrı'nın


Egem enliği üzerine hareket ediyorum " dese de insanlar O 'ndaki m ucizeleri
bizzat kendisinin Tanrılığına yorum luyorlardı. Çünkü yaratmak, öldürmek,
ölüleri diriltm ek, hastalara şifa vermek, açları doyurmak, rızık vermek, sıh-
hat vermek, kutsam ak, cinleri kovmak, körlerin gözünü açmak, dilsizlerin
bağını çözm ek, suya, denize, fırtınaya hükm etm ek, su üstünde yürümek,
insanların aklından ve kalbinden geçen duygu ve düşünceleri bilm ek, ge-
leceği bilm ek vb. özellikler sadece Tanrıya has özelliklerdir ve sadece Tann
yapabiiirdi. H alkın böyle düşünm esi onlarm im anm m İmtihanı İken onla­

192
KUTSALIN GÖLGESİNDE

rın bu düşünceler İle İsa'yı Tann edinm eleri de isa'n m imtihanı idi; doğu-
m unda, hayatında, m ucizelerinde, ülümünde ve ölümü sonrasında.

E. KİŞİSEL TANRI KOMPLEKSLERİYLE MÜCADELE


İsa, Tanrı R A B'in M usa'dan sonra gönderdiği evrensel peygam berlerinden
biriydi. D iğer tüm m üjdeciler ve uyarıcılar gibi onun da evrensel kutsal
m isyonu aynıydı: Şeytanın egem en olduğu Tanrı kom pleksleri krallığına
karşı Tanrı R A B 'in egem en olduğu gökyüzü krallığını inşa etmek. Fakat
A dem 'den ٠güne Tanrı kom pleksi kişisel, kolektif/toplumsal ve evrensel
düzeyde çok büyük b ir güç ve tahakküm kurm uş insanların doğalarında,
toplum larm ruhunda ve egem en devletlerin bedeninde hiyerarşik bir Tanrı
kom pleksi düzeni inşa etm işti, işte İsa, m isyonu gereği tıpkı varisi olduğu
M usa gibi bu üç Tanrı kom pleksleri ile savaşm ası gerekiyordu.

1, Yalana Karşı Gerçek: "Siz yalan üzerindesiniz. Oysa gerçek sizi


özgür kliacak".
İsa, kendisinin getirdiği m üjdeyi evrensel olarak üç farklı çatışma kaynağı
açısm dan sunar, ilki Tanrı RA B'bin kralı olduğu göklerin iyilik egemenliği
ile Şeytan'm kralı olduğu y e ^ z ü n ü n kötülük egem enliğidir. İkincisi ise
Tanrıdan kaynaklı 'Işık ' ile yine şeytandan ve kötülüklerinden kaynakla-
nan 'karanlık' dünya, ü çü n cü çatışm a alanı da 'gerçek' ve 'yalan/sahte' ara-
sm daki çatışm adır:

"Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı. Baş-


iangıçta o, Tanrı'yla birlikteydi. H er şey O 'nun aracılığıyla var oldu, var
olan hiçbir şey O 'nsuz olm adı. Yaşam O 'ndaydı ve yaşam insanlann ışığıy-
dı. Işık karanlıkta parlar. Karanlık onu ah edem edi" (Yuhanna, 1:1-5).

"İsa iman etmiş olan Yahudiletie, 'Eğer benim sözüme bağlı kalırsanız,
gerçekten öğrencilerim olursunuz. Gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi öz-
gür lcılacak' dedi" (Yuhanna, 8: 31-32).

"Tann'nın Egemenliği içinizdedir" (Luka, 17: 21).

"Kendi doğnıluklanna güvenip başkalarına tepeden bakanlar helak


olacaktır. Çünkü kendini yücelten herkes alçaltılacak, kendini alçaltan ise
)riiceitilecektir" (Luka, 18:14).

"Adam, İsa'nın Yahudiye'den Celile'ye geldiğini işitince yanına gitti,


evine gelip ölmek üzere olan oğlunu iyileştirmesi için O'na yalvardı. İsa
adama, 'Sizler belirtiler ve harikalar görmedikçe iman etmeyeceksiniz'
dedi" (Yuhanna, 4: 47-48).

193
Halis ÇETİN

"Tomas ©' ٨٧, 'RabbLm ve Tanrım!' diye yamtladr. İsa, 'Beni gördüğün
için mi iman eten?' dedi. 'Görmeden iman edenlere ne muflu!" (Yuhanna,
20:28-29).

İsa, yaşam ın kaynağı ve hayattaki tüm iyiliklerin özü olarak Tanrıyı ve


© 'n u n insanlara sunduğu 'Işık ' olduğunu belirtir, insanın doğasındaki kişi-
sel Tanrı kom plekslerinden kurtulm anın yolu bu ışığın gösterdiği aydınlık
yoldan gitm ektir. Çünkü ezeli ve ebedi olan tek gerçek budur. Karanlıklar
Tanrısı şeytan ise insanların doğasındaki kötülük kaynaklarım tahrik edip
onları ışığın gücü ve iyiliğinden engellem ektedir. Fakat "karanlıkta parla-
yan ışığın gücünü karanlık asla alt edem eyecektir". Çünkü "İsa kendisine
im an etm iş olanlarla birlikte aydınlığın gerçekliğini yayacak ve herkese ger-
çeği öğreterek tüm insanları kötülüklerinden ve günahlarından yani kişisel
Tanrı kom plekslerinden özgür kılacaktır", insanı Tanrı komplekslerinden
"özgür kılacak tek şey de gerçektir". G erçek de Tanrı RA B'in "haşlangıç-
tan itibaren var olan Sözüdür". Bu Söz, Tanrının insanı yarattığında ruhu-
na üflediği kendi egem enliğinin kutsal yasalarıdır. Bu yüzden "Tanrı'm n
Egem enliği insanın içind e", doğasında ve ruhundadır. ö n em li olan insanm
içinde olan bu "Tanrı'm n Egem enliğini" dışarıya Tanrı kom pleksi olarak
değil de Tanrı ışığı ve gerçekliği olarak çıkartıp yansıtmasıdır. Bu da ancak
kişisel Tanrı kom pleksinin şeytandan neşet eden "kendi doğruluklarına gü-
venip başkalarına tepeden bakarak" kibir ve gurur içinde davranmaktan
vazgeçm ekle m üm kündür. İnsanın Tann kom pleksinin en büyük kaynağı
da zaten bu "kendini yücelterek herkesi alçaltm a" ihtirasıdır. Fakat gök-
lerin egem enliğindeki kutsal yasa gereği "kendini yücelten herkes alçalü-
lacak, kendini alçaltan herkes ise yüceltilecektir". Alçaklığın ve yüceliğin
ölçüsü ise insam n "kendi doğru!ar‫؛‬na m ı yoksa gerçeğin doğrularına mı
güvenip güvenm ediğidir". Bu yüzden kim ileri kendi ‫د‬ veya nefsinin
veya toplum un akim ın veya nefsinin gösterdiği doğrulara güvenip kişisel
Tanrı kompleksi içinde başkalarına tepeden bakarak sadece gözlerinin gör-
düğü zahiri dünyanın algı evreni ile "belirtiler ve harikalar" aracılığıyla
"im an ederken" kim ileri de gözleriyle görm eden ama içlerindeki Tanrı
egem enliğinin Söz'üne güvenerek "im an ederler": Tanrının egemenliğine
"görm eden İm an edenlere ne m utlu!".

"N e mutlu ruhta yoksul olanlara! Göklerin Egemenliği oniarmdır. Ne


mutlu yaslı olanlara! ©nlar teselli edilecekler. Ne mutlu yumuşak huylu
olanlara! Onlar yeryüzünü miras alacaklar. Ne mutlu doğruluğa acık‫؛‬p
susayanlara! Onlar doymteacaklar. Ne mutlu merhametli olanlara! ©nlar
merhamet bulacaklar. Ne mutlu yüreği temiz olanlara! Onlar Tanrı'yı gö­
KUTSALIN g ö l g e s in d e

recekler. Ne mutlu barışı sağlayanlara! Onlara Tann oğulları denecek. Ne


mutlu doğruluk uğruna zulüm görenlere! Göklerin Egemenliği onlarındır.
Bana olan bağlılığınızdan ötürü insanlar size sövüp zulmettikleri, yalan
yere size karşı her türlü kötü sözü söyledikleri zaman ne mutlu size! Be-
vinin, sevinçle coşun! Çünkü göklerdeki ödülünüz büyüktür. Sizden önce
yaşamrş olan peygamberlere de böyle zulmettiler" (Matta, 5: t-12 ).

"Dikkat edin! Yapmanız gereken doğra işleri gösteriş için insanların


gözü önünde yapmaym. Gyie yaparsanız, göklerdeki Babanızdan ödül ala-
mazsıruz. Bu nedenle, birisine sadaka vereceğiniz zaman bunu ilan etmek
için önünüzde borazan çaldırmayın, ikiyüzlü kişiler, insaniann ö v ü şü n ü
kazanmak için havralarda ve sokaklarda böyle yaparlar. Size doğrusunu
söyleyeyim, onlar ödüllerini almışlardır. Siz sadaka verdiğiniz zaman, sol
eliniz sağ elinizin ne yaptığım bilmesin. Gyle ki, verdiğiniz sadaka gizli
kalsm. Gizlilik içinde yapılanı gören Babanız sizi ödüliendirecektir" (Mat-
ta, 6:1-4).

Kişisel Tanrı kom pleksinin kaynağı olan kibri kendi rubunda yok edip
ondan "yoksul ve yoksun" olanlara ne mutlu. K ibrin verdiği gururu yenip
diğer insanlarm aşağılam ası karşısında "y aslı" olanlara ne mutlu. Kibirden
"yoksul ve yoksun" kalm akla ve bundan dolayı da insanlarm kınamasına
m aruz kalm akla yetinm eyip "yum uşak huyluluk", "doğru lu k", "erd em ",
"b a rış" ve "m erham et" değerleri ile doğalarını, ruhlarını ve yüreklerini
"vaftiz olarak" "tem izleyenlere" ne mutlu. Yeryüzü egem en değerleri yeri-
ne göklerin egem en değerleri ile kişisel Tann kom plekslerinden temizlen-
diğl için kolektif/toplumsal ve evrensel Tanrı kom plekslerinin "aşağılam a-
sm a", "h akaretin e", "zulm üne", "sövm elerine", "yalan yere her türlü kötü
sözlerine", " y k ^ lla ş tır m a y a " , "a çlığ a ", "kin ve n efrete", "toplum dışı ol-
m aya", "adlarım kötiileyip toplum dan reddedip tecrit olm aya" mahkûm
edilm iş Tanrının ve gerçeğin çocuklarına ne mutlu. Çünkü "Tanrı'nın ve
Göklerin Egem enliği onlarmdır. © nlar teselli edilecekler. O nlar yeryüzünü
m iras alacaklar. O nlar doyurulacaklar. O nlar gülecekler. O nlar m erham et
bulacaklar. O nlar Tanrı'yı görecekler. O nlara Tann oğullan denecek. Sevi-
nip sevinçle coşacaklar, öd ü llerin i yeryüzünde aram adıkları için gökyü-
zünden büyük ödüller alacaklar. Tıpkı onlardan önce yaşam ış olan ve bu
Tanrı kom pleksleri tarafından zulm e uğram ış peygam berler gibi". Am a
Tann kom pleksleri açısından "zengin ve tok olanlara", "gerçeği bırakıp da
tüm insanlarm kendileri için iyi sözler söylem elerine" âşık olanların "vay
haline!". Çünkü onlar "açlık çekecekler, yas hıtup ağlayacaklardır". Tıpkı
"ödülünü yeryüzünde arayan ve bunun içte de tüm insanların kendileri

195
Halis ÇETİN

İçin iyi sözler söylem elerini esas alan ataları ve tabi oldukları sahte pey-
gam berleri gibi".

2. Mutlakın Kibrine Karşı Nispinin Tevazuu: Kendi doğrularınızı


mutlak kabul edip o doğrular ile insaniarı "yargılamayın. Hangi
ölçekle ölçerseniz, size de aynı ölçek uygulanaeak".
İsa'ya göre insanları kişisel Tanrı kom pleksine iten sebeplerin başında
"kendi doğrularım m utlak kabul ed ip" ٠doğrular de insanları yargılam ak
gelir. Tevrat ve incil'de şeytanın (yılan) A dem 'i aldatırken söylediği gibi:
"K esinlikle ölm ezsiniz. Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacm meyvesini yedi-
ğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek 'Tanrı gibi' olacaksınız".
İnsanın "Tanrı gibi" olm asını sağlayan kişisel Tanrı kom pleksi "kendi bil-
gllerine ve doğruluklarına güvenip başkalarına tepeden bakm aktır". Kendi
doğrularm ı m utlak doğru kabul edip başkalarını yargılam a hakkını ken-
dinde görüp b a ş k a la r ın a tepeden bakan kişisel Tanrı kom pleksleri kesin,
m utlak ve kutsal bilgiyi yani "iyiyle kötüyü bilm eyi" kendi uhdelerinde
"kesin inançlılık" içinde gördüğü için başkalarının doğrularına kendilerini
kapatırlar. "B ir şey biliyorsam o da hiçbir şey bilm ediğim dir" sadakat an-
layışı yerine m utlakı ve kutsalı bilm enin kibri ile insanların ve toplum ların
kaderine hükm etm ek isterler. Tanrı gibi olm anm bilgeliği ve yüceliği ile
başkalarını alçaltarak kendilerini yüceltirler. "B ilgi bozar, m utlak bilgi mut-
laka bozar" kuralım n gereği olarak kendi inanç ve doğrularından başka her
şeye kör oldukları için de başkalarına ve hayata dair gerçekleri "gördükleri
halde görm ezler. Duydukları halde duymaz ve anlam azlar". Kişisel Tanrı
kom pleksinin ürünü olarak kendilerini gerçeğe kapattıkları İçte " ‫؛‬hirekleri
duygusuzlaşm ış, kulakları ağır işitir olmuş, gözleri ve akılları gerçeğe ka-
palı kalm ıştır". Onlar kendi doğa ve ruhlarına "Tanrı gib i" olm ayı em reden
"ib lis'in yoluna girip gerçeği ve evrensel sözü yüreklerinden atarlar", insan
doğası ve ruhu toprak gibi olduğu için de "kayalık yere düşenler, işittikleri
sözü sevinçle kabul eden, ama kök salam adıklan için ancak bir süre inanan
kişilerdir. Böyleleri sınandıkları zam an im andan dönerler. D ikenler araşma
düşenler, sözü işiten am a zam anla yaşam ın kaygıları, zenginlikleri ve zevk-
leri içinde boğulan, dolayısıyla olgun ürün verm eyenlerdir, iyi toprağa dü-
şenler ise, sözü işitince onu iyi ve sağlam bir yürekte saklayanlardır. Bunlar
sabırla dayanarak ürün verirler".

İnsanın doğasında ve ruhunda bir tohum olarak var olan Kişisel Tanrı
kom pleksi veya Tanrının egem enlik 'Sözü ' büyüyeceği toprağa, büyüten
bahçıvana (Tanrı veya iblis) ve "yaşam ın kaygıları, zenginlikleri ve zevkle-
ri içindeki" tercihlere göre şekillenir ve farklılaşır. Eğer insan kişisel Tanrı

196
KUTSALIN GÖLGESİNDE

kom pleksini besleyen "yaşam ın kaygıları, zenginlikleri ve zevkleri İçinde


boğulup olgun ürünler verm ezse" Tanrının egem enliği yerine iblisin kral-
lığında yaşamaya başlar. Tanrı kom pleksinin hâkim olduğu iblisin krallığı
ise "başkalarını alçaltarak kendini yüceltm e" kişisel Tanrı kom pleksi üzeri-
ne inşa edilm iştir, ©ysa T a n r ın ın gökyüzü egem enliğinde "kendini yücel-
ten herkes alçaltılacak, kendini alçaltan herkes ise y ü ^ tile c e k tir". Çünkü
onlar her türlü sınam aya "sabırla dayanarak olgun ürünler verm işlerdir".

"Başkasını yargılamayuı ki, siz de yargılanmayasınız. Başkasını nasıl


yargılarsamz, siz de aynı yoldan y a rg ıla n a c a k s ın ız . Hangi ölçekle ölçer-
şeniz, size de aynı ölçek uygulanacak. Sen neden kardeşinin gözündeki
çöpü görürsün de kendi gözündeki merteği fark etmezsin? Senin gözünde
mertek varken nasıl olur da kardeşine, izin ver de gözündeki çöpü çıkara-
yım' dersin? Seni ikiyüzlü! ö n ce kendi gözündeki merteği çıkar, o zaman
kardeşinin gözündeki çöpü çıkarmak için daha iyi görürsün. Kutsal olanı
köpeklere vermeyin, incilerinizi domuzların önüne atmayın. Yoksa bun-
lan ayaklarıyla çi^ ed ik ten soma dönüp sizi parçalayabilirler, insanların
size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın. Kutsal
Yasa'nın ve peygamberlerin söylediği budur. ©ar kapıdan girin. Çünkü
kişiyi yıkıma götüren kapı geniş ve yol enlidir. Bu kapıdan girenler çok-
tur. Yaşama götüren kapı ise dar, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar azdır.
Beni, Rab! Rab!' diye çağıran herkes Göklerin Egemenliğine girecek de-
ğiidir. Ancak göklerde olan Babamm isteğini yerine getiren girecektir .‫ه‬
gün birçoklan bana diyecek ki, Rab! Rab! Biz senin admla peygamberlik
e l e d i k mi? Senin admla cinler kovmadık mı? Senin admla birçok mucize
yapmadık mı?' ‫ ه‬zaman ben de onlara açıkça şöyle diyeceğim: 'Ben sizi
hiç tanımadım. Çekilin önümden, ey kötülük yapanlar!" (Matta, 7 : 1-29).

İsa'ya göre kişisel Tanrt kom pleksinin kaynağı olan kibir ve onun do-
ğurduğu "kend i doğrularını m utlak kabul edip o doğrular İle insanları yar-
gılam a hakkım n" sebep olduğu en büyük kibir gösterisi İse din, zenginlik,
makam, güç ve bilgiye dayalı olarak insanlar arasm da üstünlük iddiasına
dayalı "kıyaslam a yapm aktır". Kıyaslam a neredeyse Tanrı kom pleksi ora-
dadır. ister kişisel, ister toplumsal/kolektif isterse evrensel kıyaslam alar ol-
sun. Ö zellikle Ferisiler'in sürekli yaptığı kıyaslam alar gibi:

"Ferisiler, İsa'nın 'Sizin öğretmeniniz neden vergi görev-


‫؛‬iteri ve " birlikte yemek yiyor?' diye sordular. İsa söylenenleri
işitince şöyle dedi: 'Sağlamlarur değil, hastaların hekime ihtiyaç‫؛‬var. Gidin
de, 'Ben kurban değil, merhamet isterim' sözünün anlamım öğrenin. Çünkü
ben doğnı kişileri değil, günahkârlar‫؛‬çağ‫؛‬rmaya geldim" (Matta, 9:10-12).

197
Halis ÇETİN

"Ferisiier ve din bilginleri İsa'ya gelip şunu sordular: 'Senin öğrencile-


rin neden atalanmızın geleneğine karş> geliyorlar? Yemekten önce ellerini
yıkamıyorlar'. İsa onlara şu karşılığı verdi: 'Ya siz, neden geleneğiniz uğ-
runa Tann buyruğuna karşı geliyorsunuz?... Geleneğiniz uğruna Tann'nın
sözünü geçersiz kılmış oluyorsunuz" (Matta, 15:1-6).

"İsa Ferisilerie dedi ki 'Hiçbir uşak iki efendiye kulluk edemez. Ya


birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine bağianıp öbürünü hor
görür. Siz hem Tanrı'ya, hem paraya kulluk edemezsiniz'. Parayı seven
Ferisiler bütün bu sözleri duyunca İsa'yla alay etmeye başladılar .‫ه‬ da
onlara şöyle dedi: 'Siz insanlar önünde kendinizi temize çıkarıyorsunuz,
ama Tanrı yüreğinizi biliyor. İnsanların gururlandıkları ne varsa, Tanrı'ya
iğrenç gelir" (Luka, 16: 10-15).

"Kendi doğruiukianna güvenip başkalarına tepeden bakan kişilere İsa


şunu aniattı.. .Kendini yücelten herkes alçaltılacak, kendini alçaltan ise yü-
celtilecektir" (Luka, 18: 9-14).

İsa, bilm ekteydi ki kolektif Tanrı kom pleksinin kaynağı kul kom pleksle-
ri idi. Tanrı kom pleksinin doğasında olan m abrum olunan şeylere tapınm a
kültürü içinde liderlerin tanrısallaştıkça halkm kullaşacağını, onlar yücel-
tlldikçe halkm aşağılanacağım , onlarm Tanrı kom pleksi üstünlük gücüne
dönüştükçe halkın kul kom pleksinin köleliğe dönüşeceğini çok iyi biliyor-
du. İsa dönem inin kolektif Tanrı kompleksi tem silcileri olan ve dini bilgi
ve m akam olarak toplum larının en saygm yerini işgal eden din bilginleri,
kâhinler ve Ferisiler grubu kendi azizliklerini başkalarının zilleh, kendi
kutsallıklarını başkalarının1‫ﺳﺎ؛‬ , kendi tem izliklerini başkalarınm kir-
!ilikleri, kendi ilim lerini başkalarının cehaleti, kendi m asum iyetlerini ise
başkalarının günahları üzerinden m eşrulaştırarak, kıyaslayarak inşa edi-
yorlardı. Böylece de kendi kolektif Tanrı kom plekslerini yücelttikçe halkm
kul kom pleksini alçaltıyorlardı. Çok günahkâr olanlar örneği İle kendilerini
günahsız ilan ediyorlardı. Bulundukları her ortam ı kendi seviyelerinin altı-
na düşürerek o seviye üzerinde üstünlük ve tahakküm sağlıyorlardı. Güç,
zenginlik ve İtibar açısından üstlerindekilere öykünürken zayıflık, günah-
kârlık ve fakirlik açısından da alttakileri hakir görüyorlardı. A san lara ölü-
mü gösterip sıtm aya razı ediyorlardı.

Tüm bu kıyaslam alar İle üstünlük kibiri içinde yaşayan Ferisiler İsa'yı
da "vergi görevlileri ve günahkârlarla birlikte yem ek yem ekle"; "Sep t günü
yapılm ası yasak olanı yapm akla"; "atalarının geleneğine karşı gelm ekle";
"günahkâr ve zina etm iş kadınların günahlarını affetm ekle" suçluyorlardı.
İsa'nın onlarda bulunan kişisel Tanrı kom pleksleri konusundaki uyarılarını
KUTSALIN GÖLGESİNDE

"alaya alıyorlar" ve zam an zam an da O 'nu yasalar ve ibadetler konusunda


M usa İle birçok kere de mucize, affetme, insanlara nim et verm e konularında
Tanrı ile kıyaslayarak eleştiriyorlardı. İsa'nın onlara "Siz insanlar önünde
kendinizi tem ize çıkarıyorsunuz, ama Tanrı yüreğinizi biliyor, insaniarın
gururlandıkları ne varsa, Tanrı'ya iğrenç gelir" ve "K endi doğruluklarına
güvenip başkalarına tepeden bakm a kibri" içinde kıyaslamalar ile yaptıkla-
rı akıl oyunlarına yönelik lanetlem esini bile yine kıyaslamalar ile alt etm e-
ye çalışıyorlardı. Din bilginleri, kâhinler ve Ferisiler'den oluşan bu kişisel
Tanrı kom pleksi grupları isa'm n "anne, baba ve kardeşlerinden", "Ç e lile li
olm asından", "D avut'u n soyundan gelm em esinden", "M u sa'n ın öğrenci-
si olm am asından" başlayan kıyaslam aları kendi kutsallık ve günahsızlık
erdem leriyle kıyaslayarak yargılıyorlardı. Toplum içindeki m evkilerini
"günahkârlardan" verdikleri örneklerle m eşrulaştırıp güçlendiriyorlardı.
"K end i doğruluklarına güvenip başkalarına tepeden bakarak" yapılan kı-
yaslam alar ile devşirilen kişisel Tanrı kom pleksine en güzel örneğini yine
İsa aktarır: "K endi doğruluklarına güvenip başkalarına tepeden bakan bazı
kişilere İsa şu benzetm eyi anlattı: 'B iri Ferisi, öbürü vergi görevlisi iki kişi
dua etm ek üzere tapınağa çıkmış. Ferisi ayakta dikilip kendi kendine şöyle
dua etmiş: 'Tanrım , diğer insanlar gibi soyguncu, hak yiyici ve zina edici
olm adığım için, hatta şu vergi görevlisi gibi olm adığım için sana şükre-
derim. Haftada iki gün oruç tutuyor, bütün kazancım ın ondalığım veriyo-
m m '. Vergi görevlisi ise uzakta durmuş, gözlerini göğe doğru kaldırm ak
bile istem iyor, ancak göğsünü döverek, 'Tanrım , ben günahkâra m erham et
et' diyorm uş. Bize şunu söyleyeyim , Ferisi'den ç©k, bu adam aklanm ış ola-
rak evine dönmüş. Çünkü kendini yücelten herkes alçaltılacak, kendini al-
çaltan ise yüceltiiecektir" (Luka, 18: 9-14).

İnsanlar arasm daki Tanrı kom pleksinin kaynağı olan kıyaslama yapmak
kişisel düzeyde "benim ondan neyim eksik k i?" (eksiklik aram a sendromu)
karşılaşürm asına dayanır. Oysa insanlarm erdem li davranışlarının kay-
nağı sürekli "benim ondan neyim fazla ki?" (eksiklikleri kapatm a arzusu)
A r ıla ş tır m a la rı üzerine dayanm alıdır. Bu yüzden İsa'ya göre kıyaslama
yapm ak lanetlenm ektir. Çünkü kıyaslam a yapm ak insanları yargılam aktır
ve insanlar "başkasını nasıl yargılarsa aynı yoldan yargılanacak ve hangi
ölçekle ölçerlerse aynı ölçekle ölçüleceklerdi", ilk kıyaslamayı Adem'e kar-
şı m elekler yapm ış daha sonra ise iblis yaparak lanetlenm iştir. Kıyaslam a
yapan bir başka lanetli kom pleks de Kayin olmuştu. Tanrı RAB ise insanları
kıyaslam aları ite yargılam ak için tüm insanları kıyasladıkları şeylerle sınav
yapm akta idi. Kıyaslam anın Tanrı kom pleksinin kaynağı olm asm m nedeni
"sah ip olm ak" ihtirasıdır. Bir şeye veya değere sahip olm ak sahip ‫ه' اﻃﻢ‬-

199
Halis ÇETİN

yaniar üzerinde bir tahakküm aracı olarak kibir ile kıyaslamaya, bir şeye
veya değere sahip olm am ak ise sahip olanlar üzerinde kıskançlık ile kıyas-
lamaya neden olur. Tanrı kom pleksinin en önem li iki kaynağı olan kibir ve
kıskançlık kıyaslam anın ürünüdür. Kıyaslam a yoksa Tanrı kom pleksi de
yoktur. Sahip olm ak kibre, sahip olam am ak ise kıskançlığa neden olur. H er
ikisi de Tanrı kom pleksinin kaynağıdır. Bu yüzden Tanrı RAB, insanları her
ikisi ile de yani sahip olm ak ve olm am akla sınam aktadır. Bu yüzden İsa,
savaş açfrğı bu kişisel Tanrı kom pleksinin yani "kendi doğrularını m utlak
kabul edip" o doğrular İle insanları kıyaslam alar ile yargılam a hakkını ken-
dinde görm e kibrini ve kıskançlığını lanetler, inananlarını bu Tann komp-
lekslnden korum ak içte şiddetle uyanr: "Başkasını yargılam ayın ki, siz de
yargılanm ayasınız. Başkasım nasıl yargılarsanız, siz de aym yoldan yargıla-
nacaksınız. H angi ölçekle ölçerseniz, size de aynı ölçek uygulanacak".

"Din bilginleri ve Ferisiler, İsa'ya zina ederken yakalanmış bir kadın


getirdiler. Kadını Olda yere çıkararak İsa'ya, 'öğretm en, bu kadm tam zina
ederken yakalmdı. Musa, Yasa'da bize böyle kadınların taşlanmasını bu-
yurdu, sen ne dersin?'. Bunları İsa'yı denemek amacıyla söylüyorlardı;
O'nu suçlayabilmek içte bir neden arıyorlardı. İsa eğilmiş, parmağıyla top-
rağa yazı yazıyordu. Durmadan aym soruyu sormalan üzerine doğruldu
ve 'İçinizde kim günahsızsa ,‫ دل‬taşı o atsın!' dedi. Sonra yine eğildi, top-
rağa yazmaya başladı. Bunu işittikleri zaman, başta yaşlılar olmak üzere,
birer birer dışarı çıkıp İsa'yı yalnız bıraktılar. Kadm ise orta yerde duıu-
yordu. İsa doğrulup ona, 'Kadm, nerede onlar? Hiçbiri seni yargılamadı
mı?' diye sordu. Kadm, 'Hiçbiri, Efendim' dedi. İsa, 'Ben de seni yargıla-
mıyorum. Git, artık bundan sonra günah işleme!' dedi" (Yuhanna, 8:1-11).

İsa, insanların kendisini "Tanrı gibi" görüp başka insanlann bedenleri,


akılları ve ruhları üzerinde yargıç olarak kıyaslam alar yaparak tahakküm
kurm asını reddeder. Tanrıya yani göklerin egem enliğine ait bir hakkı in-
sanların kendi yeryüzü egem enliklerini yüceltm ek içte kullanm asını hoş
görmez, insanlann kul olm anın acziyetini unuhıp Tanrı kom pleksi içinde
tanrı gibi olm anın kibrine yönelm esini eleştirir. H erkesin öncelikle ken-
dişinde var olan zaaflara ve günahlara tem izlem esini öğütler: "Sen neden
kardeşinin gözündeki çöpü görürsün de kendi gözündeki m erteği fark et-
m ezsin? Senin gözünde m ertek varken nasıl olur da kardeşine, izin ver de
gözündeki çöpü çıkarayım ' derste? Seni ikiyüzlü! ö n c e kendi gözündeki
m erteği çıkar, ٠zam an kardeşinin gözündeki çöpü çıkarm ak için daha iyi
görürsün". Kendini değiştirm e erdem i, kendini yönetm e gücü ve kendin-
deki eksiklikleri giderm e iradesi olm ayanların başkalarının hayatına m ü­

200
KUTSALIN GÖLGESİNDE

dahale etm esini ve kendi yüceliklerini başkalarının alçaltılm asm da arayan-


larm "ikiyü zlü " olduklarını belirtir. Hatta buna kendi hayatından bir olayla
örneklik yaratır: "içinizd e kim günahsızsa, ilk taşı o atsm!... İsa, 'Ben seni
yargılam ıyorum . Git, artık bundan sonra günah işlem e!' dedi".

3, Üstünlük Kıyaslamasına Karşı Eşitlik Savunusu: "Kim kendini


üstün gürüp kardeşini aşağliarsa Yüksek Kurul'un yargısını hak
edecek".
İsa, kişisel Tann kompleksinin kaynağı olarak itade ettiği insanlarm "kendi
doğrularım m utlak kabul edip o doğrular ile insanlan yargılam a" hakkının
üstünlük iddiasından kaymaklandığını bilerek bu üstonlük iddialarıma neden
olabilecek tüm eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasmı emreder: "Köle efendi-
sinden, elçi de kendisini gönderenden üston değildir" (Yuhanna, 13: 4-17).
İnsanlar arasında hiçbir yeryüzüne ait kategorik üstünlük kriteri kabul etme-
yen İsa, özellikte kutsalt ve halkm genel iradesini de temsil etmeye kimsenin
yetkisi, hakkt ve meşruiyeti olmadığım ilan eder. İsa, "kutsal olanı köpeklere
vermeyin, incilerinizi domuzların önüne atmayın. Yoksa bunları ayaklarıyla
çiğnedikten sonra dönüp sizi ^ rçalay abilirler" uyarısı ite kutsala ve halka ait
değerlerin bir tem sil ve üstünlük kriteri yaratamayacağını belirterek kişisel
Tanrı komplekslerine neden olacak dinsel bilgi ve üstonlük kibri kaynaklan-
m da kurutur. O 'na göre "Kutsal Yasa'nın ve peygamberlerin söylediği" ev-
rensel tek kutsal ve üstünlük değeri vardır: "^ sa n la n n size nasıl davranma-
sim İstiyorsanız, siz de onlara öyle davranın". Tek davranış ilkesi de "adalet,
merhamet ve sadakat" üzerine insanlara İyilikler yapmaktır. Çünkü "Gök-
lerin Egemenliğinde 'Rab! Rab! Biz senin adınla peygam berlik etm edik mi?
Senin admla cinler kovmadık mı? Sente adınla birçok mucize yapmadık m ı?"
diyecek kadar kutsalı temsil ettiğini iddia edenler bile iyilik değil kötelük
yaptıkları için koyulacaklardır: "O zam an ben de onlara açıkça şöyle diye-
ceğim: 'Ben sizi hiç tanımadım. Çekilin önümden, ey kötülük yapanlar!". Bu
yüzden İsa, inananlarına "yaşam uı kaygıları, zenginlikleri ve zevkleri içinde
boğulup" Tanrı kompleksi içinde kibirlenip üstünlük iddiasmda bulunmak-
tansa zor, dar ve azınlıkta olana yönelm elerini emreder: "D ar kapıdan girin.
Çünkü kişiyi yıkıma götüren kapı geniş ve yol enlidir. Bu kapıdan girenler
çoktur. Yaşama götüren kapı ise dar, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar azdır".

İsa, "K u tsal Yasa'nın ve peygam berlerin söylediği" evrensel tek kutsal
ve üstiinlük değeri olarak "insanların size nasıl davranm asını istiyorsanız,
siz de onlara öyte davranın" ilkesini ilan ettikten sonra bu ilkeyi yıkan di-
ğer kişisel Tanrı kom pleksleri konusunda da inananlarını uyarır. Fakat uya-
nlarım n her zam an m erkezinde "kibir/üstünlük iddiası" vardır:

201
Halis ÇETİN

"Atalarımıza, 'adam öldürme, öldüren, yargılanmayı hak edecek' de-


nildiğinl duydunuz. Ama ben size diynrum ki, kardeşine karşı öfkelenen
her 1‫وقﺀل‬
yargılanmayı hak edecek. Kim kardeşine aşağılayıcı bir söz söyler-
se. Yüksek Kurul'un yargısmı hak edecek. Kim kardeşine ahmak derse, ce-
hennem ateşini hak edecek. Bu yüzden, adağım sunağa getirdiğinde, ‫هﺀه‬-
da kardeşinin sana karşı bir şikâyeti olduğunu hatırlarsan, adağım orada,
sunağm önünde bırak, git, önce kardeşinle banş; soma gel, adağım sim.
Senden davacı olanla, daha yoldayken çabucak anlaş. Yoksa o seni yargıca,
yargıç da gardiyana teslim edebilir; sonunda da hapse ahlabilirsin. Sana
doğrusunu söyleyeyim, son kuruşu ödemedikçe oradan asla çıkamazsın"
(Matta 5: 21-26).

"D ikkatli olun! Her türlü açgözlülükten sakının. Çünkü insanın yaşa-
mı, m alının çokluğundan ibaret değildir. Kendisi içte servet biriktiren, ama
Tanrı katında zengin olm ayan kişinin sonu hüsran olur" (Luka, 1 2 :15, 21).

)sa, kişisel Tanrı kom pleksinin kaynağı olan kibri ve ondan kaynaklı
olarak başkalarının hayatına ve canına tahakküm etm eyi lanetledikten som
ra kibrin ürünü olarak ortaya çıkan üstiinlük sendrom larm ı da mahkûm
ederek onlarm kökünü kurutm aya çalışır. Bu yüzden de bırakm "adam öl-
dürm e" yani Kabil sendrom unun d o^ ırd u ğ u cinayeti ona kaynaklık eden
Tanrı kom pleksleri olan "öfkelenm ek", "başkasını yargılam ak", "kardeşini
küçültm ek", "insanları aşağılam ak", "insanlara saygısızlık etm ek", "baş-
kalarının hakkım yem ek", "açgözlülük etm ek", "m alm ın çokluğu İle övün-
m ek", "kendisi içte sürekli servet biriktirm e peşinde koşm ak", "kaba ve
sert 0‫ " س‬ve "başkalarına üstünlük taslam ak" gibi küçük görünen bü-
yük günahları da daha şiddetli olarak lanetler. İsa, "K utsal Yasa'yı ya da
peygam berierin sözlerini geçersiz kılm ak için değil göklerin egem enliğinin
sürekililk yasası gereği onları tam am lam aya gelm iştir".

İsa, sonuçlardan çok sebeplerle savaşım verm ektedir. Bu )dizden de "öl-


düren, yarglianm ayı hak edecek" sonuç yasasını "kardeşine karşı öfkelenen
her kişi yargılanm ayı hak edecek" sebep yasası ile tamam lam aktadır. Diğer
sebep yasaiarı olarak da "kim kardeşine aşağılayıcı bir söz söylerse. Yük-
sek K urul'un yargısını hak edecek. Kim kardeşine ahm ak derse, cehennem
ateşini hak edecek. Bu yüzden, adağını sunağa getirdiğinde, orada karde-
şinin sana karşı bir şikâyeti olduğunu hatırlarsan, adağını orada, sunağın
önünde bırak, git, önce kardeşinle barış; sonra gel, adağını sun. Senden da-
vacı olanla, daha yoldayken çabucak anlaş. Yoksa o seni yargıca, yargıç da
gardiyana teslim edebilir; sonunda da hapse atılabilirsin. Sana doğrusunu
söyleyeyim, son kuruşu ödem edikçe oradan asla çıkam azsın"; "D ikkatli
KUTSALIN CÖEGES(NL£

olun! H er türlü açgüzlülükten sakınm. Çünkü insanın yaşamı, m alının çok-


luğundan ibaret değildir. Kendisi için servet biriktiren, ama Tanrı katm da
zengin olm ayan kişinin sonu hüsran olu r"; "E y bütün yorgunlar ve yükü
ağır olanlar! Bana gelin, ben size huzur veririm. Ben yum uşak huylu ve
alçakgönüllüyüm . Boyunduruğum a girin ve benden öğrenin, böylece can-
larınız huzur bulur. Boyunduruğum kolay taşınır, vereceğim yük de hafif-
tir" kurallarını ilan eder. Böylece İsa, İsrail halkının M usa'ya yaptığı küçük
günahların değersizliği ve cezalandırılm azlığı an)ayışmı da yıkar, insanın
doğasında küçük bir tohum olarak var olan kişisel Tanrı kom plekslerinin
ne denli büyük zulüm ve hüsranlara sebep olacağım sebep yasaları ve ör-
nekleriyle açıklar. Bu nedenle de tüm insanları ısrarlı ve sürekli bir şekilde
küçük olanın büyüklüğü büyük oianın da küçüklüğü konusunda uyarır ve
hatta tehdit eder: "K u tsal Yasa'dan ufacık bir harf ya da b ir nokta hile ek-
silm eyecek. Bu nedenle, bu buyrukların en küçüklerinden birini kim çiğner
ve başkaiarm a öyle yapm ayı öğretirse, Göklerin Egem enliğinde en küçük
sayılacak. Am a bu buyrukları kim yerine getirir ve başkalarına öğretirse,
Göklerin Egem enliğinde büyük sayılacak". Göklerin Egem enliğinde büyük
sayılm am n yolu da Yeryüzü Egem enliğini küçük saymaktır.

4. Yeryüzü Tanrısı Paraya Karşı Gökyüzü Krallığının Hazîneleri:


"Hiç kimse iki efendiye kulluk edemez. Siz hem Tanrı'ya, hem de
paraya (Mamon) kulluk edemezsiniz".
fsa, insanın "G öklerin Egem enliğinde büyük sayılm ak" yerine yeryüzü
egem enliğinde büyük sayılm ayı tercih etm esini o egem enliğin kralı olan
Şeytanın insanı "yaşam ın kaygıları, zenginlikleri ve zevkieri içinde boğu-
lup olgun ürünler verm esine" engel olm akla açıklar. İsa'ya göre insanın
kişisel Tanrı kom pleksinin tam da m erkezinde şeytanın işte bu "yaşam ın
kaygıları" ile insanları korkutm ası ve "yaşam ın zenginlikleri ve zevkleri
içinde boğuim ayı güzel/hoş gösterm esi" vardır. Zaten insan da bu korku ve
um utlar İçinde kendisini korunaklı kılm ak ve güvende olm ak için "yeryüzü
egem enliğinin değerleriyle" m ücehhez olmaya çabalar. Kendisini yeryüzü
egem enliği içinde üstün kılm anın ve saydırm anın yollarım arar. Şeytanın
kralı olduğu bu dünyanın "hâzinelerini biriktirerek" kendisini "Tanrı gibi"
gösterm ek ister, insanların kuruntu ve vehim lerini tem sil eden "güve ve
pas bu hazînelerle beraber insanların doğasındaki, ruhundaki, aklındaki
ve yüreğindeki erdem leri yiyip b itirir", insanın aklı ve yüreği yeryüzünün
ve yaşam ın kaygı ve kuruntuları ite m eşgul olarak kendi hâzinelerinin kö-
lesl olur. Çünkü insanlann "hâzineleri neredeyse, yürekleri de orada olur".
Bu yüzden de insan ya kendisini Tann kom plekslerine sürükleyen yeryüzü
Halis ÇETİN

’ ya da kendisini Tann katında yüceltecek olan gökyüzü ha-


zlnelerinin tercihini yapm alıdır, isa'm n bu tercih konusundaki tavsiyesi
"yeryüzü hâzineleri yerine gökte hazineler biriktirm ektir". Çünkü "orada
ne güve ne pas onları yiyip bitirir, ne de hırsızlar girip çalar". Yeryüzü hazi-
neleri kibir ve üstünlük ihtirası içinde in s a n la r m gözlerini gerçeklere karşı
kör edeceği için on lan "çok korkunç bir karanlığa" düşürüp "bedenlerini
ve ruhlarım da karanlık ve kötülük içine hapseder". Kendilerine hizm et
etsin diye yarattıkları kölelerinin köleleri olurlar. İsa'ya göre, para t e m isini
RAB edinerek ona kulluk eden "zengin bir kişinin Göklerin Egemenliğine
girm esi güç olacak. Devenin iğne deliğinden geçm esi, zenginin Tanrı Ege-
m enliğine girm esinden daha kolaydır" (Matta, 19:16-30).

"Yeryüzünde kendinize hazineler biriktirmeyin. Burada güve ve pas


onlar: yiyip bitirir, hırsızlar da girip çalarlar. Bunun yeline kendinize
gökte hazineler biriktirin. Orada ne güve ne pas onlan yiyip bitirir, ne de
hırsızlar girip çalar. Hâzineniz neredeyse, yüreğiniz de orada olacak. Be-
denin ışığı gözdür. Gözünüz sağlamsa tüm bedeniniz aydmhk olur. Gözü-
nüz bozuksa, tüm bedeniniz karanl:k olur. Buna göre, içinizdeki 'ışık' ka-
ranlıksa, ne korkunçtur o karanhk! Hiç temse iki efendiye kulluk edemez.
Ya hirinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine bağianıp öbürünü hor
görür. Siz hem Tanr:'ya, hem de paraya (Mamon) kuliuk edemezsiniz. Bu
nedenle size şunu söylüyorum: 'N e yiyip ne içeceğiz?' diye canınız için,
ya da 'N e giyeceğiz?' diye bedeniniz için kayg:lanmay:n. Can yiyecekten,
beden de giyecekten daha önemli değil mi? Gökte uçan kuşlara bakın! Ne
eker, ne biçer, ne de ambarlarda yiyecek biriktirirler. Göksel Baban:z yine
de onları doyurur. Siz onlardan çok daha değerli değil misiniz? Hangi biri-
niz kaygılanmakla ömıünü bir anlık uzatabilir? Giyecek konusunda neden
A y^lam yorsunuz? Kır zambaklarıma nasıl büyüdüğüne bakın! Ne çalı-
şırlar, ne de iplik eğirirler. Ama size şunu söyleyeyim, him görkemine rağ-
men Süleyman bile bunlardan biri gibi giyinmiş değildi. Bugün var olup
yarm ocağa atıiacak olan kır otunu böyle giydiren Tanrı'nın sizi de giydire-
ceği çok daha kesin değil mi, ey imam kıt olanlar? öyleyse, 'ne yiyeceğiz?',
'ne içeceğiz?' ya da 'ne giyeceğiz?' diyerek kaygılanmayın. Uluslar hep bu
şeylerin peşinden giderler. Oysa göksel Babanız him bunları gereksindiği-
nizi bilir. Siz önce O'nun egemenliğinin ve O'ndaki doğruluğun ardından
gidin, o zaman size tüm bunlar da verilecektir, o halde yarın için kaygı-
lanmaym. Yarınm kaygısı yarm:n olsun. Her günün derdi kendine yeter"
(Matta, 6:19-34).

İsa'ya göre İnsanları Tanrı kom pleksi içinde ihtlraslarıntn kölesi yapan
bu yeryüzü kölelik düzeninin tanrısı "p ara"d ır. Bir yanda göklerin ege­
KUTSALIN GÖLGESİNDE

m enliğinin kralı Tanrı RAB diğer yanda yeryüzü egem enliğinin kralı para
tanrısı vardır. "H iç kim se bu iki efendiye/tanrıya birden kulluk edemez.
Ya birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine bağlam p öbürünü hor
görür. İnsanlar hem Tanrı RA B'be hem de para tanrısına kulluk edem ez-
ler". Efendi olan yeryüzü Tanrıları kendi tanrılıklarının devamı için kul/
köle kom pleksinin Tanrısı olarak da parayı kullanıyorlardı. İsa çok iyi bil-
m ekteydl ki, kölelerle efendilerin Tanrısı asla bir olamazdı. Doğal olarak
dinleri de bir olam azdı. Bir Tanrı veya din kim i inşam efendi kim i insanı
köle İlan edem ez, ikisine de birden aynı yasaları uygulayam azdı, iki Tanrı
(Tanrı RAB ve Tanrı Para) olam ayacağı gibi iki Tanrının da iki halkı olam az-
dı. N asıl olurdu da hem köleler hem de efendiler aynı Tanrıya kulluk ede-
bilirdi. H ele hele bir kısım halkı ötekilerden üstün, kutsal, ayrıcalıklı kılan
b ir Tanrı/din asla olam azdı. Bu hem dinin hem de Tanrının doğasm a aykırı
idi. Bu yüzden İsa m isyonu gereği insanları bir (eşit ve özgür) yapm ak için
Tanrıyı da bir (tek) yapm ak zorundaydı.

Bu m isyon gereği İsa'ya göre, tek ve m utlak olan Tanrı RA B'be kulluk
etm enin yolu "yaşam ın kaygıları, zenginlikleri ve zevkleri içinde boğulm a-
y a" neden olan Tanrı paranın insanları kullaştırm ak için kullandığı "yaşam ı
sürdürm e korkusu", "gelecek endişesi", "geçim telaşı", "kazanım ları kay-
betm e kuruntuları", "yaşam kaygıları", "zen gin olm a arzusu", "güçlü olma
kibri", "yaşam ın zevklerini tatm a tutkusu", "n e yiyip ne içeceğiz? diye can-
ları için veya ne giyeceğiz? diye bedensel arzular için kaygılanm a", "başka-
larının ne diyeceğine göre yaşam a" kom plekslerinden kurtulm ak gerekir:
"kim kaygılanm akla öm rünü bir anlık uzatabilm iştir kİ?". Fakat yine de
doğalarındaki ve ruhlarındaki Tanrı kom plekslerinden dolayı insanlar ve
"uluslar hep bu şeylerin yani para tanrısının ve onun yarattığı ibadet bi-
çim lerinin peşinden gitm işler" ve Tanrı RA B'bin egem enlik değerleri olan
adalet, m erham et ve sadakat yerine zulüm , zorbalık ve ihanet değerlerini
ikam e etm işlerdir. N asıl ki İsa için Tanrı Rab'binin m erham et edem eyeceği
bir şey yoksa onlar için de Tanrı paranın satın alam ayacağı hiçbir şey ola-
mazdı. Bu iki Tanrı arasm daki savaş da zaten m erham et ve ihanet savaşı
idi. Tüm bu günah ve kötülük egem enliğini yaratan para tanrısının elindeki
tek sermaye/savaş silahı/satın alınacak m eta ise insanların doğasm a zerk
ettiği ve yönettiği "kay gı"d ır. "O ysa göksel Baba için" bu kaygılar iktidar
değil ihtiyaç; egem enlik değil esenljk; tahakküm değil paylaşım ; üstünlük
değil bölüşüm ; yücelik değil yücelm ek; kibir değil m erhamet; horgörü de-
ğil hoşgörü; m ülkiyet değil m ülk; sahip olm ak değil gerek duym ak içindir.
Bu yüzden de İsa tüm bu kişisel Tanrı kom plekslerinin kaynağı olan yaşa-
m ın * ve g ü n l e r i n / d ü n y a n ı n dertleriyle dertlenm ekten kurtul­
Halis ÇETİN

m anın tek yolu olarak da tek bir tanrıya kulluk edilm esini em reder: " 5İZ
önce Tanrı RA B'bin egem enliğinin ve O 'ndaki doğruluğun ardm dan gidin,
o zam an size tüm bunlar da verilecektir, o halde yarın için kaygılanm ayın.
Yarının kaygısı yarım n olsun. H er günün derdi kendine yeter".

F, KOLEKTİF/TOPLUMSAL/DİNİ TANRI KOMPLEKSLERİ İLE


MÜCADELE
İsa, insanlara kişisel Tanrı kom pleksinin sebeplerini, kaynaklarını ve sonuç-
larm ı anlattıktan sonra çok daha güçlü bir şekilde İsrail halkının en büyük
sorunu olan kolektif Tanrı kom pleksi ile m ücadeleye girdi. Bu m ücadelede
onun karşısında dönem in kolektif Tanrı kom pleksi tem silcileri Yahudi ön-
derleri, din adam ları, kutsal yasa bilginleri ve Ferisiler vardı.

1. Dinin Ticareti ve Ticaretin Dinine Karşı Merhametin Dini ve


Dinin Merhameti: "Babam'ın evini pazar yerine çevirmeyin!...
Ben kurban değil, merhamet isterim".
fsa, halka yönelik arındırm a m isyonunda ve onlara karşı yaptığı uyanla-
rm da Yahudi önderleri, din adam ları, kutsal yasa bilginleri ve Ferisiler gibi
toplum salı ve dini tem sil eden kolektif güç odaklarını asla karşısına almadı.
Yaptığı tek şey onları değil fiillerini yargılam aktı. Bu )dizden öğüt ve tav-
slyeleri sürekli göklerin egem enliğinin "adalet, m erham et ve sadakat" de-
ğerleri çerçevesinde kolektif Tanrı kom pleksinin kaynaklarını kurutm aya
yönelikti. İsa, sineklerle değil bataklıkla m ücadele ediyordu:

"‫ﻟﻰاااآةﺳﺎالأﻫﻪ‬ sevin, sizden nefret edenlere ‫؛‬yilik yap}n, size lanet


edenler için iyilik dileyül, size hakaret edenier için dua edin. Bir yanağını-
za tokat atana öbür yanağınızı da çevirin. Abanızı alandan mintanınızı da
esirgemeyin. Bizden bir şey dileyen herkese verin, malınızı alandan onu
geri istemeyin, insanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de on-
lara öyle davranın. Eğer yalnız sizi sevenleri severseniz, bu size ne övgü
kazandırır? Günahkarlar bile kendilerini sevenleri sever. Bize iyilik yapan-
lara iyilik yaparsanız, bu size ne övgü kazandırır? Günahkârlar hile böyle
yapar. Verdiğinizi geri almak umudunda olduğunuz kişilere ödünç verir-
şeniz, bu size ne övgü kazandırır? Günahkârlar bile verdikleri kadarını
geri almak koşuluyla günahkârlara ödünç verirler. Ama siz düşmaniarını-
zı sevin, iyilik yapm, hiçbir karşılık beklemeden ödünç verin. Alacağınız
ödül büyük olacak, en yüce Olan'm oğullan olacaksınız. Çünkü o, nankör
ve kötü kişilere karşı iyi yüreklidir. Babanız merhametli olduğu gibi, siz
de merhametli olun...iyi ağaç köhi meyve vermez. Kötü ağaç da iyi meyve
vermez. Her ağaç meyvesinden tanımr. Dikenli b in le rd e n incir toplan­
KUTSALIN GÖLGESİNDE

maz, çalılardan üzüm devşirilmez. iyi insan, yüreğindeki iyilik hâzinesin-


den iyilik, kötü insan ise içindeki kötülük hâzinesinden kötülük çtkarır.
İnsanın ağzı, yüreğinden taşanı söyler" (Luka, 6: 27-45).

İsa, kolektif Tanrı kom pleksinin kaynağtnın toplum sal kibir olduğu bi-
linçiyle halkım uyanr. ö z ellik le İsrail halkının "kutsal u lu s", "günahsız
m lllef", "seçkin topluluk", "Tanrının çocukları" olmakla övündükleri bilin-
diğinde bu kolektif Tanrı kom pleksinin boyutları da daha iyi görülür. İsrail
halkı tüm uluslardan üstiin olm anın verdiği kibirle kendilerini efendi diğer
ulusları köle, kendilerini ari diğer ulusları kirli, kendilerini günahsız diğer
ulusları sapkm, kendilerini dost diğer ulusları da düşm an olarak görüyor-
lardı. Bu yüzden de İsa onlarm elinden en büyük kibir kaynağı olan bu düş-
m anlıklarla beslenen üstünlük iddiaları™ altyor ve onlara "düşm anlarınızı
sevin, sizden nefret edenlere İyilik yapın, size lanet edenler İçte iyilik dile-
yin, size hakaret edenler içte dua edin. Bir yanağınıza tokat atana öbür ya-
nağm ızı da çevirin. Abanızı alandan m intanınızı da esirgem eyin. Sizden bir
şey dileyen herkese verin, m alm ızı alandan onu geri istem eyin" diyordu.
K olektif Tanrı kom pleksinin kaynağı olan bu kibir ve nefret duygusu yerine
İsa onlara evrensel kadim "K u tsal Yasa'nm en önem li buyruğu olarak Tan-
rı RA B'bi bütün )direkleriyle, bütiin canlarıyla, bütiin akıllarıyla ve bütün
güçleriyle sevdikleri gibi kom şularını da hiçbir ayrım gözetm eksizin kendi-
lerini sevdikleri gibi sevm elerini" em rediyordu. K ibir ve nefret yerine mer-
ham et ve sevgi değerlerini ikam e ediyordu. İsa, insanların Adem'den gelen
Tanrı kom pleksi güdüsüyle "sonsuz yaşam a" ve "eksiksiz olm a" ibtirasını
ve bu ihtirası tatm in etm ek içte de yeryüzü hazineierini biriktirm eyi amaç
edindiklerini bilerek onlara asıl gerçek sonsuz yaşam ve eksiksiz olma de-
ğerlerinin "göklerdeki hâzinelerde" olduğunu hatırlatır. Bu nedenle de İsa,
insanlara "eğ er eksiksiz olm ak ve sonsuz yaşam a kavuşm ak istiyorsanız,
adam öldürm eyin, zina etm eyin, hırsızlık yapm ayın, yalan yere tanıklık et-
m eyin, anne ve babanıza saygı gösterin, kom şunuzu kendiniz gibi sevin ve
varınızı yoğunuzu satıp parasm ı yoksullara verin" diyordu.

"Tapmaktan daha üstün bir şey var. Eğer siz, 'Ben kurban değil, mer-
hamet isterim' sözünün anlamını bilseydiniz, suçsuz kişileri yargılamaz-
d iniz'... 'İşte, benim seçtiğim kulum, canımın hoşnut olduğu sevgili ku-
lum. Ruhumu O'nun üzerine koyacağım, o da adaleti uluslara ilan edecek.
Çekişip bağırmayacak, yollarda kimse O'nun sesini duymayacak. Ezilmiş
kamışı kırmayacak, hiten fitili söndürmeyecek ve sonunda adaleti zafere
ulaştıracak. Uluslar da O'nun adma ümit bağlayacak" (Matta, 12:1-21).

207
Halis ÇETİN

"Kendi doğnıiukianna güvenip başkalanna tepeden bakanlar helak


olaeaktır. Çünkü kendini yücelten herkes alçaltılacak, kendini alçaltan ise
yüceltilecektir" (Luka, İ 8 : 14).

A ram ice'de güç, servet ve zenginlik anlam ına gelen "m am on" sözcüğü,
"p ara ve servet kazanm a h ırsı" dem ektir. Bil kavram Grekçe'ye telaffuzu
değişm eden aynı anlam da geçm iş ve oradan da tüm dillere küçük değişik-
lerle yayılm ıştır. İngilizcede 'm oney', Alm ancada 'm am m on', Fransızcada
'm onnaie', ispanyolcada 'm oneta', Rusçada 'm anat', A rapçada bir puta da
adım veren 'm enat' olarak geçm iştir, insan doğasm daki Tann kom pleksle-
rinden güç, kudret, şehvet ve zenginlik hırslarının dışavurum ve sembol is-
m idir M am on. Para ise M am on'un yarattığı bu Tann kom plekslerinin altın,
güm üş ve diğer m adenlerle sembol/put haline getirilm iş halidir, işte İsa,
insaniann doğasındaki bu Tanrı kom pleksi kaynağını kurutup insanlarm
da "kuşlar ve kır zam bakları gibi" "ihtiraslarından arınm ış" olm aları ge-
rektiğl; güçlü ve ihtişam lı im paratorluklar yönetilse bile Tann kom pleksine
kapılm adan "Süleym an gibi zengince giyinm em enin, yaşam am anın, n ıh -
ta/insan doğasında yoksul olm anın, servet ve m ülk hırsından arınm anın
gerektiği" öğüdünü verir insanlara. Çünkü O 'na göre insanlardaki Tanrı
kom pleksi kaynaklarından en önem lisi paradır. O 'na göre bir tarafta gök-
yüzü egem enliği, diğer tarafta yeryüzü egem enliği, bir tarafta Tanrı RAB,
diğer tarafta Tanrı Para (M am on) vardır.

Tanrı Paranın en kutsal yasası "Paranın satın alam ayacağı hiçbir şeyin
olm adığı" ilkesidir. Bir toplum da Tanrı Paranm gücü ne kadar büyükse,
para sahiplerinin gücü de o kadar büyüktür. Tanrı Paranm nitelikleri ve
gücü ona sahip olaniarm nitelikleri ve güçleridir. Bu yüzden Tanrı Para,
kim i kendine kullaştırırsa ona Tanrı kom pleksi olma niteliği, gücü ve ayrı-
çalığı bahşeder. Tann Para kendine benzetm ediği kim seye ‫الا؛س‬ emanet
etm ez ve kullandırtm az. Bu yüzden Tanrı Para, kendisine sahip olana sa-
hiplik/efendilik yapar. Kim in güç hiyerarşisinde hangi m evki, makam ve
konum da olacağına Tanrı Para ve onun adm a konuşan ve yaşayan para ra-
hiplerl karar verir. Paranın Tanrısı olduğu yeryüzü egemenliği/krallığında
tüm nitel ve nicel değerlerin fiyatını para belirler. Para Tanrısı, kendisine
kul olm ayı kabul etm iş sahiplerinin niteliğini ve niceliğini de önemsemez.
O en günahkâr insana takva, en kötü insana ahlak, en korkak insana kahra-
m anlık, en hain insana sadakat, en çirkin insana güzel bir eş satın alabilir.
O tiim günahları affettiren, tüm suçları bağışlatan, tüm kusurları örttüren,
tüm ayıpları gizleten, tüm zaafları sevdirten bir m ükem m ellik Tanrısıdır.
O nun gücü her şeyin kendisiyle m übadele edilebilirliğinde gizlidir, o her
KUTSALIN GÖLGESİNDE

türlü değersizliği değer abidesi sem bolüne dönüştürebileceği gibi her türlü
değeri/saygınlığı da itibarsızlaştırabilir. Onun her şeyi karşıtına dönüştüre-
bilm e gücü ve cazibesi vardır, o, im kânsızı m üm kün, mümkünü im kânsız
yapabilen, "o l dediğinde olm azı olduran" kadiri m utlak yeryüzü egemenli-
ği Tanrısıdır, o, asla bir araya gelem eyecek her türlü farklı kim liği kendine
iman/inanç birliği ve şartı altında birleştiren bütün bağların bağı olduğu
gibi başka bağlarla bir araya gelenleri de bağlılıklarından koparan bir bağ
bozum udur, o, kişisel, kolektif ve evrensel Tanrı kom plekslerinin iktidarı-
na m utlaklık, sonsuzluk ve sınırsızlık gücü bahşeden m eşruiyet iksiridir.
O, Adem ve H avva'yı cennetten kovduran, cennetten kovulan insanların
tekrar cennete girm esine engel olan ama bu fedakârlıkları karşılığımda da
insanlara dünyayı cennete dönüştürm e gücü veren yasak m eyvedir de. o,
binlerce farklı sancağı tek bir para bayrağı altında toplayabilir, o, kendisine
inanan kullarını dini, siyasi, sosyal ve ekonom ik açıdan kutsayarak doku-
nulam az, sorgulanam az ve yargılanam az güce ulaştırır, o, sahibi olduğu
insanlara İstek, arzu ve ihtiraslarının düşünülmüş, betim lenm iş, istenm iş
var oluşlarından çıkarıp duyulur, yapılabilir ve yaşanabilir gerçek varoluş-
larm a aktarır; onları tasarım dan yaşam a, betim lenm iş varlıktan gerçek var-
lığa, kulluktan Tanrılığa dönüştürür, ö y le ki ٠, "D evenin iğne deliğinden
geçm esi, zenginin Tanrı Egem enliğine girm esinden daha kolaydır" (Matta,
19: 23) diyen İsa'ya karşı "zenginlere devenin deliğinden geçebileceği iğne-
ler yapabilm e gücü ve im kânı" verir. Yeryüzü egem enliğinin Tanrısı Para-
]‫ آﻟﻠﻞ‬dinine göre "paranın m eşrulaştıram ayacağı hiçbir şey yoktur".

"Küçücük bir işte güvenilir olan kişi, büyük işte de güvenilir olur.
Kü^icük bir işte dürüst olmayan kişi, büyük işte de dürüst olmaz. Dün-
yanm aldatıcı serveti konusunda güvenilir değilseniz, gerçek serveti size
kim emanet eder? Başkasının malı konusunda güvenilir değilseniz, kendi
malınız olmak üzere size kim bir şey verir? Hiçbir uşak iki efendiye kul-
luk edemez. Ya birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine bağlanıp
öbürünü hor görür. Biz hem Tanrı'ya, hem paraya kulluk edemezsiniz, in-
sanların gururlandıkları ne varsa, Tanrı'ya iğrenç gelir" (Luka, 16: 10-15).

"Kendinden koymadığını alan, ekmediğini biçenler lanetlenecekler.


Kimde varsa ona daha çok verilecek. Ama kimde yoksa kendisinde olan
da elinden alınacaktır" (Luka, 19: 26).

"Yahudileriin Fısıh Bayramı yakındı. İsa da Yeruşalim'e gitti. Tapmağm


avlusunda sığır, koyun ve güvercin satanları, orada ottırmuş para bozan-
lan gördü, ipten bir kamçı yaparak bepsini koyunlar ve sığırlarla birlikte
tapmaktan kovdu, para bozanların paralarını döküp masalarını devirdi.
Halis ÇETİN

Güvercin satanlara, 'Bunlarr buradan kaldırın, Babam'ın evini pazar yeri-


ne çevirmeyin!' dedi" (Yuhanna, 2:13-16).

Bu gerçekler ışığında İsa, gdklerin egem enliği ile yeryüzü egemenliği


arasm daki farkm kaynağında, birisinin Tanrısının Tanrı RAB olm asının di-
ğerinin ise Tanrı Para (Mamon) olm asm ın yattığım çok i^i biliyordu. Bir
din üncelikle ٠ dinin Tanrısım tam m lar, Tanrı da dinini kuracak inşam
kurar, onu üretir. Tann RAB için insani benlik. Tanrının "adalet, m erha-
m et ve sadakat" ilkelerine uygun olarak şekillendirm eye çalıştığı bir ahlak
bütünüdür. Tüm değer ve farkhlıklann Tanndan kaynaklandığına inanan
insan için Tanrının adalet ve m erham etini örnek almak, onu ve yarattık-
larm ı yücelterek kendini düşürm ek en büyük şereftir. Tanrının ve kendi
benzerlerinin karşısında A çü lü rk en , haddini bilen, sınırlı bir ben duygusu
vardır İsa'nın öğretisinde. Tanrı Para ise tam amen bencil, kendisinden güç
ve m akam oiarak aşağı olanlara karşı kibirli ve dünyanın m erkezinde ken-
dişinin olduğuna inanan kuilar y a ra tır . ‫ ﻟﻂ[إ‬insan doğasının keşfine çıkıp,
iyilikleri geliştirm ek, kötülüklerini tem izlem ek için uğraşırken, İkincisi her
yere benlik duygusunu sunan, kendi benliği ite evreni doldurm aya çalışan,
her şeyin kendisinin olm asım isteyen, hırs tutkunu bir insandır, ilki egosu-
nu terbiye ve tem izliğe tabi tutup kontrol altına almaya çalışırken İkincisi
egosunu besleyen, büyüten, onu kontrol etm ek yerine onun kontrolüne gi-
ren bir kişidir. Para Tanrısının yarattığı insanın tek amacı mutlu olmak ve
mutlu olm ak içte her yolu meşru kabul etm ektir. O nun için hiçbir ahlaki ve
insani sm ıriandırm a olmaz.

İsa'nm öğretisine göre, Göklerin Egem enliğinde Tanrı RAB yetkin, son-
suz, iyilik ve güzellik sahibi bir yaraücı olarak evrenin tek hâkim idir, in-
sanlar ona karşı sorum ludur. Ruhun am acı bu varlığın bilgisine ulaşm aktır.
Evrenin m erkezi Tanrı RAB'dir. Eğer insan kendini Tanrının yerine koyup
Tanrı kom pleksine kapılıp diğer insanları kul edinmeye yönelirse ceza çe-
kecektir. O 'na göre insan Tanrıyı doğada, kendinde, her yerde ve her işte
m üşahede etm eli, tüm zam anını ona ayırm alı, onun içte yaşamalıdır. İsa
için Tanrı RAB en yüce varlık olarak düşünülm esi gereken, sadece ona A l -
luk ve ibadet edilm esi gereken tüm hayatın kaynağıdır, insanın görevi bu
aşkm güce m utlak bağlanm aktır. Onda insan kaybolm alı kendi variığım o
varilkia bütünleştirm eli, onun içinde eriyerek yok olm alıdır. Tek mutluluk
budur. M utluluğun kaynağı bu dünyayı değil öbür dünyayı düşünerek ha-
reket etm ektir. Onunla bir olm ayan kendini ona adamayan tüm varlıklar
bu dünyada m utsuz olacak, diğer dünyada ise acı çekeceklerdir, isa'n m ve
öğretisinin tek am acı Tanrı RA B'bin rızasına ulaşm aktır. Bu nedenle İsa için

210
KUTSALIN GÖLGESİNDE

en büyük kötülük yeryüzü egemenliğl/dünya ve onun kralı/Tannsı olan


Para için çalışm ak, gerçek Tanrıyı unutm aktır. Dünya ile m eşguliyeti, dün-
ya için çalışm ayı, m ülkiyet edinm eyi, hakkından fazlasını istem eyi, zorla
elde etm eyi ve çalm ayı aşağılayan İsa, 'Işık ' yoksunluğu dediği karanlık ve
cehalet üzerine kurulu hayatı lanetler. İsa, bütün amacı m al toplamak, ye-
m ek-içm ek, bedensel arzu peşinde koşm ak, başkalarına kin ve nefretle yak-
laşm ak, başka insanları ezmek, küçük düşürmek, m evki ve m akam peşinde
koşm ak olanları ve bunun için yaşayanları en aşağılık insanlar olarak de-
ğerlendirir. O nun için asıl olan göklerin egem enliği için çalışm ak, yeryüzü
krallığının uğraşlarından/dertlerinden ve nim etlerinden yüz çevirmektir.

Perisiler'in tem sil ettiği yeryüzü egem enliğinde de Tanrı R A B'in adm-
dan ve yasalarından bahsedilir am a hayata yansıyan hiçbir ahlaki kuralı
uygulanm az. "Tanrı yasaları yerine insan yasaları uygulanır". Paranın Tan-
rı ilan edildiği bu yeryüzü egem enliğinde kullar, Tanrıyı da kendilerine
benzeterek çıkarcı, hain, bencil, kindar, intikam cı ve cim ri bir RA B'be işle-
rine geldiği gibi taparlar. H er şeyin olm asını ve oluşm asını o takdir ettiği
için insan kader karşısında bir hiçtir. Bu )dizden her türlü davranışlarının
sonuçlarm ı Tanrıya bağlayarak kişisel sorum luluklarından kaçarlar, işleri-
ne geldiğinde Tanrıdan özgür, işlerine gelm ediğinde de m ahkûm yaşarlar.
Tanrı ile ilişkileri tüccar ilişkisi olduğu İçin mutlu olduklarında onu amp
m utsuzluklarında ise sebep olarak onu görerek lanetlerler. Tanrı RA B'be
ibadet etm ek için onun kitabını okurlar ama yasalarının hayatlarına yansı-
m asına izin verm ezler. Tanrıyı gökyüzüne hapsettikleri için yeryüzü ege-
m enliklerini kişisel, kolektif ve evrensel Tanrı kom pleksleri İle düzenlerler.
Din onlar için bir görüntü ve gösterişten ibarettir. Bu yüzden insanlara kar-
şı oldukça dindar görünüp Tanrı karşısında m uhteristirler. Tanrı ite ilişki-
teri pragm atiktir. Tanrıya kendilerine faydalı olduğu, onları tehlikelerden
kurtarıp esirgediği, çaresizlerken yardım ettiği zam anlarda bağlı olup dün-
ya işlerine daldıkları, dünya nim etleri ite m utlu oldukları zam anlarda ona
tam am en uzaktırlar. Tanrı RAB onlara istediklerini verdiği sürece saygıde-
ğerdir. Am a kendilerini m addi anlam da rahat hissetm ezlerse Tanrı RA B'bi
bırakıp Tanrı Paraya taparlar. Tanrı RAB ile ilişkilerini onun verdiği şeylere
karşı verdikleriyle ölçerler. En büyük ibadetin dünya için çalışm ak olduğu-
na inandıkları için de zaten onlar her zam an tanrıya ibadet etm ektedirler.
Kul kom pleksinin kadercilik algısı gereği insanlarm yaşadıkları kötülük-
terden, kendi hesaplarına ders a l ı n a b i l e c e k olum lu yönler çıkarm ayı ve ona
rıza gösterm eyi bilm ek tevekkülü içinde bir dini anlayışla halkı kontrol
ederler. Kullar, birçok kim selerin kendilerinden daha kötü durum da bu-
lunduğunu. Tanrı isteseydi kendi durum larının da çok daha kötü olacağı­

711
Halis ÇETİN

m düşünm elidirler ki durum larını hep daha İyi durum larla karşılaştırarak
sızlanıp duran kim seler, kendilerinden daha kötü durumda olanlara bakıp
Tanrıya şükredecek olsalardı, daha mutlu olurlardı inancına sahip olarak
efendilerine kullukta kusur etm em eli, kadere doğal olarak da onlara ٠ka-
deri yaşatan efendilerine isyan etm em elidirler.

2. Kutsal Halkın Hayatına Karşı Hayatın Kutsallığı: "insanların


gururlandıkları ne ıharsa, Tanrı'ya iğrenç geliri'.
Ferlsilerde görülen kolektif Tanrı kom pleksi kibri aslında onlardakl mü-
kem m ellik ve üstünlük inancından kaynaklanm aktadır. Am a bir Tanrı
kom pleksi kişilik kendinden üstün gördüğü kişiyi de kin ve nefrtle kıs-
kanır. Bu yüzden kibrin doğasında ikiz kardeşi kıskançlık vardır. Tanrı
kom pleksinin üstünlüğe olan in a n a ilkesel olm adığı için kendinden üstün
olanlara adaletle saygı ve kabul gösterm ek yerine zulüm İle ihanet ve red
etm ektedir. Bu nedenle de kendisini ahlaki erdem lilik ve başarı çabaları İle
kendisini o üsrtin kişiliğin üzerine saygınlıkla çıkarmaya çabalam ak yerine
onu kendinin aitm da aşağılık bir noktaya İndirmek İçin erdem siz ve ah-
laksız, hiçbir çaba ve bedel gerektirm eyen kolay davranışların içtee sokar.
İftira, zulüm, yalan, aşağılam a, kıyaslama, yargılama, küçültm e, hakaret,
alaya alm a ve eziyet etm e fiilleri bu kolay davranışların sadece basit örnek-
lerldir. ü stü n kişiyi kendi altına indirm ek için her yolun m übah olduğuna
onun m ükem m eillk kibri cevaz verir. Kendi üstünlüğünü onun alçaltılma-
sında arar. O nun zilletinden izzet devşirm eye çalışır. Tüm bu davranışların
onun üstünlük kom pleksinden değil tam tersine aşağılık kom pleksinden
kaynaklam r. ü stü n kişi ile kendi m akam ı arasındaki fark ne kadar derinse
aşağılık kom pleksi de ٠kadar derin olur ve aradaki farkı kapatm ak için
yapacağı söylem ve eylem lerin derecesi de ٠derece zalim ce ve haince olur.
İnsanların kendilerinden üstün olan kişilerle arasındaki m esafe üç türlü
davranış ile kapanabilir: ya adalet, m erham et ve sadakat ilkelerine inancını
hakkaniyetti bir erdem m ücadelesine dönüştürerek çabalayıp ayette belir-
tildiği üzere "kendini alçaltarak yüceltecek", ya açıklandığı üzere her tiirlü
m übah yolu kullanarak üstün olanı aşağı çekerek kendisini üstün olduğuna
herkesi inandıracak, ya da yine aynı ayette ifade edildiği üzere "alçaltılm a"
pahasına "kendini yücelterek" herkesten üstün olduğuna inandıracaktır.
İşte Ferisilerin İsa'ya yaptığı da budur. Kendilerini yüceltm ek için onu her
yolun m übah olduğu bir dini anlayışla alçaltmaya çabalamak.

İsa, öğretisi gereği farklı kategorik ayrım lar ve inançlar yüzünden in-
sanlarla çatışm anın, farklı inanışlarından dolayı kavga etm enin yanlış ol-
duğuna inanır, insanlara karşı çıkm anın, savaşm anın, inatlaşm anın zararlı

212
KUTSALIN GÖLGESİNDE

olduğuna; bunun yerine ikna, güzel söz, yum uşaklık, hoşgörü ile insanlara
yol gösterm ek gerektiğine inanır, insanlar kutsal yasanın ve Tanrı RA B'bin
değerini bilm iyorsa onlardan uzaklaşm anın en iyi yol olduğunu düşünür.
İnsanlan bir şeyi inanm aya zorlam am n Tanrının yerine geçmek (Tanrı
kom pleksi), Tanrı adma insanları yargılam ak olduğunu düşünür. Dünyada
İnsanın yaratılm asının am acı im tihan edilm ek, terciblerini öğrenm ektir. Bu
yüzden insanlarm kendi akıl ve tercihleriyle kendi yollarını seçm esi Tan-
rım n iradesine daha uygundur, insanlara düşen sadece kendilerini özgür
kılacak gerçeğin peşinden gitm ektir. Gerçek onları her zam an özgürlüğe ve
Tanrı kom plekslerinden arınmaya götürecektir.

İsa için doğa, insan ve eşya Tanrının m ülkü ve eseridir, insanlara ema-
nettir. Bu nedenle doğada var olan canlıları ve eşyaları aşırı ve gereksiz
‫ر؛ادص‬ yok etm ek, türlerinin devam ını engellem ek, doğal ortam larını
bozm ak onların sahibi olan Tanrıya karşı koym ak, onun em irlerine isyan
etm ektir. İsa'ya göre her şeyi yaratılış am acına uygun ve israf etm eden kul-
lanm ak esastır. O, lüks için tüketim i sevm ez, sadeliğe önem verir ve her işte
am acı o işinin en uygun şekilde gerçekleşm esidir, iş yapm ak için iş yapm ak
yerine ihtiyaçlarım karşılam ak için çalışır. İsa için en büyük kötülük yer-
yüzü egemenllği/dünya İçin çalışm ak, yaratıcıyı unutm aktır. İsa, Ferisile-
rin yaptiğı gibi dünya ile m eşguliyeti, dünya için çok çalışm ayı, m ülkiyet
edinm eyi, haklandan fazlasım istem eyi, zorla elde etm eyi, çalmayı, haksız
ve em eksiz kazanm ayı, dini ticarete alet etm eyi, ibadet kurallarında tica-
ret yapm ayı, tapm akların pazar/ticaret yerine dönüştürülm esini aşağılar.
Din bezirgânlığı üzerine kurulu hayatı lanetler. Bütiin am acı m al ve para
toplam ak, yem ek-içm ek, dünyevi arzu peşinde koşmak, zalim egemenlere
hizm et etm ek ve dini onların arzu ve isteklerine göre yorum layarak de-
ğiştirm ek, başkalarm a kin ve nefretle yaklaşmak, başka insanları ezmek,
küçük düşürm ek, m evki ve m akam isteğinde hulunm ak üzere yaşayanları
en aşağılık insanlar olarak değerlendirir. A sıl olan ise öte dünya içte çalış-
mak, bu dünyanın uğraşlarından ve nim etlerinden yüz çevirmektir. İsa'ya
göre insanı Tanrı RAB ile bütünleşm ekten, onu düşünm ekten alı koyan her
şey kötüdür. Tanrı RAB m utlak am açtır, diğer her şey ona ulaşm anın araç-
larıdır. İsa'ya göre inşam gökyüzü egem enliğinin erdem liliklerden uzak-
laşhran ve Tanrı RA B'bin istediği gibi yaşamak ve onunla bütünleşm ekten
alı koyan şey insanların m al ve statii peşinde koşm aları ve bunu gerçek-
leştirm ek içte de kişisel, toplumsal/kolektif Tanrı kom plekslerine yönelm e-
leridir. İsa, çalışm ayı tek başm a bir amaç edinm eyi ve her yolu deneyerek
servet sahibi ‫ل^ذه‬ eleştirirken, sadece gerekli olan hayati ihtiyaçlarının
giderilm esi içte çalışm ayı da ihm al etmez. İsa, ne Tanrı kom pleksi yarata­

213
H ^ s ÇETİN

cak kadar güç ve zenginliğe, ne de kul kom pleksi yaratacak kadar acziyet
ve yoksunluğa taham m ül eder.

İsa'nm bu hayat felsefesini kendileri için büyük bir tehdit olarak gören,
hayahn her alam ni ve zam anını çalışm ak ve para kazanm ak üzere kurgu-
layan Yahudi din adam ları yaşam ihtiyaçlarım karşılam ak değil "doym a-
yan İnsan doğası" ve "yetinm ek bilm ez güdülerini" tatm in etm ek için dini
kullanm aktadırlar. İsa'nın savaş açtığı bu dini hayat ve din adam ları gru-
bu felsefesi gereği düşün ve eylem liliklerinde, istek ve arzularında hiçbir
sm ır tanım az. Tanrıya hile hesap sorarlar, yargılarlar, işlerine yarayacağı
zam an Tanrı RA B'bi kendilerine hizm ete çağırarak O 'nu bite kullaştırır-
iar, ticariteştirirler. Tann RAB, kutsal kitabı, peygam berleri ve dini onlarm
ekonom ik eylem lerinin m eşrulaştırılm ası için kullandıkları birer araçtır.
Çünkü bu dini Tanrı kom pleksi grapları için m evki-m akam , servet ve bilgi
en büyük güçftir. Onlar, bu güçler aracılığıyla kullaştırdıkları insanların
Tanrısı, köleleştirdikleri insanlarm efendisi olabilm ektedirler. Para karşılığı
satam ayacakları hiçbir ilke, değer ve erdem yoktur. O nlar için m etalaştırı-
lam ayacak hiçbir şey, paraya tahvil edilem eyecek hiçbir değer/kutsal yasa
yoktur. Bu yüzden sadece Tanrı RAB ve dinini değil hayatı, gerçeği, özgür-
lüğü, doğayı, inşam, bilgiyi, erdem i, sınıfsal statüleri, siyasal ve toplum sal
unvanları hatta ibadetleri/takvayı hile parayla satın alınabilir hale dönüş-
tiirm üşlerdlr. O nlar için Tanrı Para tek güçtür ve kaynağı da dini ticarettir.
Toplum sal ve siyasal iktidar hiyerarşisini de yine bu güç ilişkileri belirler.
O nlann yöneticileri olduğu yeryüzü krallığı, efendilerin biyerarşik konu-
muna göre güç ve servetine katkıda bulunm a üzerine düzenlenm iştir.

Bu yeryüzü egemenllğl/krallık güç, servet ve bilgi iktidarının dinin


m eşrulaştırm ası ile kurum laştırılm ış halidir. H iyerarşiyi belirleyen de yine
dini/toplumsal/ekonomik Tanrı kom pleksi piram idinin kutsal yasalar ite
m eşrulaştınlm asıdır. Param n Tanrı/kral olduğu bu yeryüzü egem enliğinde
Yahudi yöneticiler birer din adam ı değil de birer tefeci, birer m uhasebeci,
birer mültezim , birer vergi görevlisi titizliğiyle hesap-kitap adam ına dönü-
şürler. Onlar, yani "D in bilginleri ve Ferisiler M usa'nın kürsüsünde Otura-
rak söyledikleri şeyleri kendileri yapm azlar. Ağır ve taşınm ası güç yükleri
bağlayıp başkalarının om uzlarına koyarlar da, kendileri bu yükleri taşım ak
için parm aklarını bite kıpırdatm ak istem ezler. Yaptiklarm m tom ünü gös-
teriş için yaparlar, ö rn eğ in , m uskalarını büyük, giysilerinin püsküllerini
uzun yaparlar. Şölenlerde başköşeye, havralarda en seçkin yerlere kurul-
m aya bayılırlar M eydanlarda selam lanm aktan ve insanların kendilerini
'R abbi' diye çağırm alarından zevk duyarlar. O nlar nanenin, anasonun ve

214
KUTSALIN GÖLGESİNDE

kim yonun ondalığm ı verirler de. Kutsal Yasa'nın daha önem li yönleri olan
adalet, m erham et ve sadakati ihm al ederler. Küçük sineği süzer ayırırlar,
ama deveyi yutarlar. Peygam berlerin m ezarlarım yaparlar, doğru kişilerin
ttirbelerini donatarak onların ziyareti üzerinden gelir kaynakları yaratırlar"
(Matta, 23: 1-39), "Tanrı RA B'bin evini pazar yerine çevirirler" (Yuhanna,
2: 16). O nlar sadece din m ühendisi değil toplum, ahlak, para, güç ve hatta
"zam an paradır" anlayışı ile zam an m ühendisidirler.

Yeryüzü egem enliğinin dini Tanrı kom pleksi bu gruplar için sadece öğ-
retisi ile değil varlığı ile de bu düzenin en büyük tehdit ve korku unsu-
ru İsa'dır. Çünkü onlarla İsa arasındaki çatışma öncelikli olarak tamam en
ahlak kökenlidir ve özünde de insanın evrendeki yerine/varlık, amacına/
niçin, emeğine/nasılma bakış açısı vardır. İsa; inanca, onun kaynağı olan
ruha ve onun da sahibi olan Tanrıya dayalı bir hayat düzenlem esini önce-
lerken onlar; m addeyi, onun kaynağı olan doğayı/aklı ve onun da sahibi
olan parayı m erkeze alır. Bu yüzden İsa her türlü düşün ve eylem lilikte
niçinliği sorgularken onlar için önem li olan nasıllıkbr. İsa sebepleri ararken
onlar sonuçlara yönelir. İsa için amaç, onlar için araç önemlidir. İsa "adalet,
m erham et ve sadakate" dayalı ahlakiliği bu am açlılığın özü kabul ederken
onlar her iş ve durum da para ve faydalılığı esas alır. Bu yüzden İsa için
ikna, onlar İçin güç asli etkendir. İsa için insan ihtiyaçları için vardır ve en
büyük ihtiyaç Tanrısal bteünleşme/ibadettir. Onlar, insanın isteklerini esas
alır ve bürtin isteklerin ancak para ve çıkar ile karşılanacağını düşünür-
ler. İsa İçin dünyada yapıp etm ek içte helal ve haram lar var iken onlar içte
sınırsız bir dini esneklik ve ruhsat alanı İçerisinde kar-zarar hesaplam ası
vardır. İsa, am açlarına ulaşm ada kendine dönm eyi, Tann ve kul kom pleksi
kaynağı olan doğasını tem izlem eyi, toplum sal istek ve tutkulardan uzak-
laşm ayı. Tanrıya yönelerek inzivaya çekilm eyi, sorunlarını tek başına çekip
sabretm eyi nasihat ederken onlar için am aca ulaşm ak için her yol m ubahtır.
İsa İçin toplum sal ilişkilerde belirleyici olan evrensel kardeşlik İnanç birliği
kaynaklı, ahlaki ilişkilere dayalı, gerçeğin özgür kılacağı söylem li, bilgelik
değerleriyle yüklü, dengeli, uyum lu, bütüncül, insanların özgür ve eşitii-
ğine yönelik bir düzen kurgulam ası söz konusudur. O nlar için toplum sal
ilişkilerde öncelik hiyerarşik Tanrı ve kul kom pleksleri piram idinin kurulu
düzen istekleri, çıkarları ve tercihleridir.

İsa bu yapı içerisinde gerç^n/hakikatin/bikm etin peşinde koşarken on-


lar Tanrı kom pleksi içinde gerçeğin bizzat yaratıcısı olm ak isterler. Gerçeğin
üzerini dini yalanlarla örterek zulüm düzenlerini m eşrulaştırırlar. İsa için
önem li olan kendisini insanlık için feda etmek, kendini toplum içinde ter­
Halis ÇETİN

biye etm ek, isteklerini kontrol etm ek, kurulu düzen içerisinde adalet, mer-
ham et ve sadakat ilkelerinin gereklerine uym ak ve Tanrı RA B'bin üzerine
yüklediği görevleri ve değerleri şikâyetsiz ve ödünsüz yerine getirmektir.
Onlar ise çıkar ve güç farklılıklarını esas alarak kendi kişisel ve toplum sal
Tanrı kom pleksleri isteklerini tatm ine çalışır, kendilerini toplum un bir ara-
eı olarak görüp feda etm ek yerine toplum un amacmm kendi ihtiraslarının
tatm in aracı olduğuna inanırlar. İsa, bir ahlak, bir terbiye, bir evrensel mer-
ham et m edeniyeti yaratm ak için uğraşırken onlar yerel ve evrensel Tanrı
kom pleksine dayalı hiyerarşik bir kulluk ve kölelik düzeni kurm ak isterler.
İsa, adalet ve sadakate dayalı bir evrensel kültür olarak kardeşlik, eşitlik,
paylaşım ve dayanışm ayı seçerken, onlar bir evrensel Tanrı kom pleksi kay-
nağı olarak hiyerarşi ve hegem onyayı her ilişkinin esası olarak inşa ederler.
Tüm bu değerlendirm eler gösteriyor ki evren, doğa, Tanrı, insan, eşya, ah-
lak, zenginlik, özgürlük, iktidar, m eşruiyet vb. konularda her iki algı dün-
yası arasm da çok köklü farklılıklar vardır. Bir tarafta isa'n m öğretisi diğer
tarafta ise aynı dinin dini/kolektif Tanrı kom pleksleri grubu olan Yahudi
din adam ları ve Ferisiler vardır. Bu, dine karşı bir din savaşıdır, isa'n m
"kafir", "h a in ", "a si" ve "şa k i" olarak suçlanm asının kavram sal ve siyasi
gerekçesi de bu evrensel farklılıklardır.

İsa, tipkı kişisel Tanrı kom pleksinin doğasında olan ‫ االآلالاﻫﺄال‬olunan


şeylere büyük bir ihtiras ile yönelip tapınm a kültürü içinde bir tatm in ve
iktidar arayışı biçim inde olduğu gibi kolektif Tanrı kom pleksinin kaynak-
larım da yeryüzü hâzineleri peşinde koşm ak tutkusuyla izah ettikten sonra
bu hastalığm sonuçlan ve çareleri konusunda da tavsiyelerde bulunur. Bu
yüzden de ilk olarak üstünlük güdüsünden kaynaklı kibir ve nefret duy-
‫؛؛‬ularıyla insanların "yargılanm asına" ve kolektif Tanrı kom plekslerinin
ihtiraslarm a "ku rban " edilm elerine isyan eder. O na göre asıl olan kolektif
Tann kom pleksinin tem sil m akam ları olan önderlik, bilginlik, din adamlığı
veya tapm aklar değildir. A m aç olam , asıl olam ve öz olam bırakıp araç ola-
nı, tali olanı ve form olanı yüceltm ek alçaklıktır. Bu yüzden İsa'ya göre bu
m akam lardan ve "tapm aklardan daha üstün bir şey vardır: Tann insanlar-
dan kurbanlar değil m erham et istem ekte, insanlarm yargılanm asını değil
anlam aya çalışılm asını" em retm ektedir. Bunun da tek yolu m erham et üze-
rlne bina edilm iş "adaleti tüm insanların, tüm ulusların ve tiim kolektif ve
evrensel Tanrı kom plekslerinin üzerinde zafere ulaştırm aktır". "M erham et
ve adalet" için m ücadele eğer sadakat ile tam am lanm azsa ihanet doğar.
Bu yüzden de hem Tanrının kutsal yasalarm a hem de insanlar arasm daki
yasalara sadakat gösterm ek gerekir. Bu nedenle de insanlar "küçücük bir
işte ‫؛‬
^ivenilir oldukları gibi büyük işlerde de güvenilir olm alı", "h er iş ve

216
KUTSALIN GÖLGESİNDE

İlişkide dürüstlük erdem ini gösterm eli", "dünyanın aldatıcı serveti, m aka-
mı ve İktidariarı konusunda güvenlilr ve em aneti ehline verm ede liyakatli
davranm alı", "başkalarının m aiiarı ve hakları konusunda güvenilir ve hak-
kaniyeth olm alı", "yeryüzü egem enliğinin tanrısı paraya kulluk etmem eli-
dir". Paraya kulluk üzerine bir din ve hayat inşa edip dine ve hayata dair
her şeyi paraya tapınm am a bir aracı haline dönüştürm em ek gerekir. Ne
dini ve dini buyrukları para karşılığında satmak, ne Tanrı RA B'bi Tanrı para
ile m übadeie etm ek ne de Tanrı "B aba'nm evini pazar yerine çevirm em ek"
gerekir, fsa'ya göre unutm am ak gerekir ki, insanları kişisel ve kolektit Tanrı
* sürükleyen ve bu nedenle de "insanların gururlandıkları ne
varsa (yasak ağacın ne kadar m eyvesi varsa), Tanrı'ya iğrenç gelir".

İnsanların kolektif Tanrı kom pleksinin bu kaynakları aslında tam da in-


sanların kendinde olm ayan bir değeri başka bir güçte görm e arzusudur.
” bitm ek tükenm ek bilm eyen "eksiksizlik" ihtirasını mükem -
m ellik gösterileri ile örtm e çabasıdır. Bu yüzden Tanrı kom pleksine tutul-
m uş olan ve "kendinden koym adığını alan, ekm ediğini biçenler lanetlene-
çekler. Kim de varsa ona daha çok verilecek. Am a kim de yoksa kendisinde
olan da elinden alınacaktır". Çünkü "Tanrı'ya iğrenç gelen ama insanlarm
* en büyük Tanrı kom pleksi "kend i doğruluklarına güve-
nip başkalarına tepeden bakm alarıdır". Tıpkı şeytan gibi, üpkı Kayin gibi.
İsa'ya göre bunlar da onlar gibi "h elak olacaktır. Çünkü kendini yücelten
herkes alçaltılacak, kendini alçaltan ise yüceltilecektir".

İsa'nm insanlan kişisel ve kolektif Tanrı kom plekslerinden arındırm a


yönünde verdiği dersier, yaptığı vaazlar ve bunları ispatlam ak için göster-
diği m ucizeler halk üzerinde çok güçlü ama farklı farklı etkiler ve tepkiler
yaratıyordu:

"İsa konuşmasmı bitirince, halk O'nun öğretişine şaşıp kaldı. Çünkü


onlara kendi din bilginleri gibi değil, yetkili biri gibi ders veriyordu" (Mat-
ta, 7: 28).

"Halk, İsa'nın yaptığı mucizeyi (beş bin kişiyi doyurduğunu) görünce,


'Gerçekten dünyaya gelecek olan peygamber budur' dedi. İsa onlarm gelip
kendisini kral yapmak üzere zorla götüreceklerini bildiğinden tek başma
yine dağa çekildi" (Yuhanna, 6:14-15).

"İsa sıpa sırtında Kudüs'e girdi. Kudüs halkı giysilerini ve ağaç yap-
raklannı yolun üzerine serdi. Bazılan da ağaçlardan dallar kesiyor, yola
seriyorlardı, önd en giden ve arkadan gelen kalabalıklar şöyle bağırıyor-
lardı: 'Davut Oğluna hozana! Rab'bin adıyla gelene övgüler olsun, en yü-

217
Halis ÇETİN

ceierde hozana! Bu gelen, Celile'nln Nasıra kentinden İsa peygamberdir'


diyordu" (Matta, ^1: 1-11; Markos, 11: 1-11; Luka, 19: 28-40; Yuhanna, 12:
12-19).

"Bayramı kutlamaya gelen büyük kalabalık isa'm n Yeruşalim'e gel-


mekte olduğunu duydu. Hurma dalları alarak ‫ ﻟﺲ'ه‬karşılamaya çıktılar.
'Hozana! Rab'bin adıyla gelene, İsrail'in Kralı'na övgüler olsun!' diye ba-
ğırıyorlardı. İsa bir sıpa bulup özerine bindi. Yazılmış olduğu gibi, 'Kork-
ma, ey Siyon tezi! işte, Kralın sıpaya binmiş geliyor" (Yuhanna, 12:12-15).

"Kalabalık arasında ©'nunla ilgili bir sürü laf fısıldanıyordu. Bazıları,


'İyi adamdır', bazıları da, 'Hayır, tam tersine, balkı saptırıyor' diyorlardı"
(Yuhanna, 7:12).

"Halktan birçok kişi O'na iman etti" (Yubanna, 7: 31).

İsa'nın konuşm aları halkm kolektif Tanrı kom pleksleri karşısında etkin
b ir karşılık buluyor am a binlerce yıllık geleneksel, dini ve ahlaki kuralların
kuşattığı davranış norm ve değerlerini değlştirem iyordu. İsrail halkı bu ge-
leneksel kolektif Tanrı kom pleksleri hiyerarşisi ve sistemi içinde kurulu bir
düzenin kulluk kurallarıyla yaşıyorlardı. H erkes M usa'nın kutsal yasalarını
çiğniyor ve özellikte din adam ları ve yöneticiler kurdukları kutsal hiyerarşi
ile toplum u kontrol ediyorlardı. İsa İse hem halkın ve egem enlerin bu ku-
rulu düzenini yerle bir edecek öğretiler sunup çıkar çarklarına çom ak soku-
yor hem onlarm kişisel ve kolektif Tanrı kom pleksi kasnaklarını kurutucu
eylem ve söylem lerde bulunuyor hem de binlerce yıllık geleneksel, dini ve
ahlaki ezberlerini bozuyordu, ö y le ki "İsa her konuşm asını bitirince, haik
O 'nun öğretişine şaşıp kalıyor ve onlara kendi din bilginleri gibi değil de
yetkili biri gibi ders verdiği için hayranlık besliyorlardı". İsa onların kibre
daveti karşısında tiim tevazu erdem leri içinde "b ir sıpa sırtında Kudüs'e
girdiğinde Kudüs halkı giysilerini ve ağaç yapraklan ve hurm a dallarım
yolun üzerine seriyor, ağaçlardan dallar kesip yoluna seriyorlardı, isa'nm
önünden giden ve arkasından gelen kalabalıklar da şöyle bağırıyorlardı:
'D avut Oğluna hozana! Rab'bin adıyla gelene övgüler olsun, en yücelerde
hozana!', 'H ozana! R ab'bin adıyla gelene, İsrail'in K ralı'na övgüler olsun!'
Bu gelen, C elile'nln N asıra kentinden İsa peygam berdir' diyorlardı". Hatta
bu övgü ve yüceltm elerini o kadar ileri noktaya yükseltiyorlardı kİ isa'nm
Tanrı kom pleksine kapılm am ak için "tek başına dağa çekilm esine” bile se-
beblyet verecek bir ısrar ve çaba içerisinde O 'nu "kral yapm ak için zorla
götürm eye" çalışıyorlardı. "K alabalık arasm da O 'nunla ilgili bir sürü laf
fısıldanıyordu. Bazıları, 'iyi adam dır', bazıları da, 'hayır, tam tersine, halkı
KUTSALIN GÖLGESİNDE

saptirıyor' diyorlardı". Fakat tüm bu olum lu ve olum suz kanaatlere karşın


"halktan birçok kişi O 'na im an ediyorlardı".

3. Kutsal Geleneği Temsil Krizi: "Biz Musa'nın öğreneileriyiz",


"Biz atalarımızın yolunun varisleri ve takipçileriyiz", "Bizim
kabamız İbrahim'dir".
İsa, misyonu gereği insanları tüm Tanrı kom plekslerinden vaftiz etm ek için
uğraşıyordu. A ıîıa önündeki en büyük engel olarak da İsrail halkı içinde
koiektif Tanrı kom pleksi tem silcileri olan Başkâhinler, Yahudi önderleri,
kutsai yasa bilginleri ve Ferisiler gruplarından oluşan güçlü bir kurulu
düzen egem enleri vardı. Onları aşm adan halkı tem izlem ek, onları lanet-
lem eden halkı kutsam ak ve onlarm kom plekslerini yenm eden m isyonunu
tam am lam ak m üm kün değildi. Bu yüzden de İsa, "başlangıçtan beri var
oian Söze” sığınarak onlarla m ücadele etti:

"İsa halka ve öğrencilerine şöyle seslendi: 'Din bilginleri ve Ferisiler


Musa'nın kürsüsünde ohırurlar. Bu nedenle size söylediklerinin tümünü
yapm ve yerine getirin, ama onlarm yaptıklarım yapmayın. Çünkü söyle-
dikleri şeyleri kendileri yapmazlar. Ağır ve taşınması güç yükleri bağla-
yıp başkalanmn omuzlarına koyarlar da, kendileri bu yükleri taşımak i‫؟‬üı
parmaklarını bile kıpırdatmak istemezler. Yaptıklarının tümünü gösteriş
için yaparlar, örneğin, muskalarını büyük, giysilerinin püsküllerini uzun
yaparlar. Şölenlerde başköşeye, havralarda en seçkin yerlere kurulmaya
bayılırlar. Meydanlarda selamlanmaktan ve insanların kendilerini 'Rabbi'
diye çağırmalarından zevk duyarlar. Kimse sizi 'Rabbi' diye çağırmasın.
Çünkü sizin bir tek öğretmeniniz var ve hepiniz kardeşsiniz. Yeryüzünde
kimseye 'Baba' demeyin. Çünkü bir tek Babanız var, ‫ ه‬da göksel Baba'dır.
Kimse sizi 'önderi diye çağırmasın. Çünkü bir tek önderiniz var, ‫ ه‬da Me-
sih'tir. Aranızda en üstan olan, diğerlerinin hizmetkârı olsun. Kendini yü-
celten alçaltılacak, kendini alçaltan yüceltilecekhr" (Matta, 23:1-39).

İsa'ya göre dönem inin en büyük kolektif/toplumsal/yerel/dini Tanrı


k om p ietei tem silcileri Ferisiler idi. İsa dönem inde Filistin, çok tanrılı put-
perest Rom alılarm egem enliğindeydi. Bu Greko-Rom en kültüründen etki-
lenen İsrail oğullarının inançlarında birçok bozulm alara neden olm uş ve
dinlerini farklı yorum layan birçok m ezhep ortaya çıkm ıştır. İsa zam anında-
ki en güçlü ve etkin akım oian Ferisilik, dinsel kaynak olarak zam anın diğer
m ezhebi Saddukiliğin aksine Eski A hit'in yanı sıra "Sözlü Torah" olarak
adlandırılan kadim geleneği de kabul etm ekteydiler. Bu yüzden aşın tuhı-
‫ ﻟﻪ‬olduklan için İsa'ya en yoğun m uhalefet edenler onlar olmuştu. Ferisi
yani "P harisien" keiim esi, Aram ice "perishayya" keiim esinden gelm ektey-

219
Halis ÇETİN

‫ ﻟﻪ‬. Kelim e olarak, "ayrılm ış" anlam ına gelen bu kelim e Yahudi şeriatına
kendini vermiş, dindar Yahudilere tahsis edilmişti. Çünkü bunlar, helenls-
tik âdetlere boyun eğerek Yahudi şeriatını tatbik etm eyenlerden ayrılm ak
istem ekte idiler. Ferisiler Tevrat ve Torah şeriatlarının şekli uygulamala-
rina ve ritüel görüntülerine aşırı önem verm eleriyle bilinirlerdi. Ferisiler,
İsrail m illetinin entellektüel ve elit tabakasını m eydana getirmekteydiler.
Aşırı dindarlık, dine körü körüne ve bağnazca bağlılık içindeki bu kişiler
küçük gruplar halinde yaşayan, yem e ve İçme konusunda hassasiyet göste-
ren kişilerdi. H alkın şeriatı titiz şekilde tatbik etm eyişleri nedeniyle insan
topluluklarından ayrı yaşarlardı. Eğitim durum ları İyi olduğu için çok üst
m akam larda görevlere gelir, dini hizm etler konusunda da tekel görevi üst-
!enirlerdi. "R ab bi" veya yazıcılar olarak isim lendirilen bilge önderleri etra-
fında organizm acı bir cem aat şeklinde kenetlenm iş olan Ferisiler, kendlle-
rinl çağlarının ve dinlerinin Levililer'ine benzetm ekte idiler. Ferisiler, şifahi
geleneğe önem verm elerinden dolayı siyasi bir grup olm aktan çok, dindar
b ir fanatik cem aat şeklinde örgütlenm işler ve toplum daki dini itibarları İle
çok saygın konum lar elde etm işlerdi. Fakat aşın şekilci, k u ra la ve tutucu
bir dindarlığa kaydıkları İçte zam an zam an toplum tarafından da tenkit
edilm işlerdir. Ferisiler, taassupkar, kesin inançlı ve dogm atik anlayışlarıyla
tavizsiz katı bir dindarlığı ve ruhani bir soyutlanm ayı tem sil etm işlerdir. Bu
yüzden İsa'ya karşı en ciddi reaksiyon ve savaşı da Ferisiler göstermiştir.

Ferisiler Yahudi dogm alarım benim siyorlardı ve bölgede o çağlarda hâ-


kim olan H ellenleşm eye karşıydılar, insanın bu dünyadaki davranışlarının
k a r ş ıl ın d a öteki dünyada m ükâfat ya da ceza göreceğini ve dinin kural-
larım n eksiksiz yerine getirilm esinin gerekliliğini savunuyorlardı. Ferisiler
dini eğitim e büyük önem verm işler, bölgede birçok yerde okullar açm ışlar
ve yazılı yasalarla birlikte, o dönem de derlenebilm iş sözlü yasaları da okut-
m uşlardır. Ferisiler, m eleklerin, cinlerin varlığına ve yeniden doğuşa inanı-
yorlar; Tanrı'm n egem enliğinin yakın olduğunu düşünüyorlardı. Ferisiler
aynı zam anda aşırı Yahudi m illiyetçisi idiler ve yakın zam anda büyük bir
Yahudi im paratorluğu kurulacağm a inanıyorlardı. Thorah'a olan bağlılık-
lan , yaşam biçim leri, inançlan ve eğitim e verdikleri önem Ferisiler'in Yahu-
di halkı içinde saygın bir yer edinm elerini sağlam ıştır. Ayrıca yazıcılar da
bu özelliklerinden ve sağladıkları güvenden ötürü Ferisiler arasından seçil-
m lştir. Ferisiler; dindar bir Yahudi m ezhebiydi, Tevrat'a ve dinsel kurallara
a şın bağlıydılar. Ancak bu sam im i inançlarını zam anla kaybettiler. Çarpık
inançlara sapm ış geleneklerini Tevrat'a karıştırarak bunları yasalaştırmış-
lardı. H alk üzerinde büyük bir otoriteye sahiptiler ve saygı görüyorlardı,
©luşturdukları bağnaz dini anlayış ve onun dili, onlara hem m evki ve hem
KUTSALIN GÖLGESİNDE

de çıkar sağlıyorlardı. Bu yüzden de Ferisiler, Rom alılar'ın yönetim inden


çok m em nundular. İsa, Rom a'm n getirdiği p u tp erest ‫ا‬،‫ اﻟﻤﻠﻬﺎآل‬،‫ إ‬ve bu sap-
m ış din adam larını hedef alm ışb. O nları doğru yola, Tanrı'nın yoluna davet
ediyordu. Bu durum dan çok rahatsız olan Ferisiler, İsa'ya karşı çıkıyor, onu
olm adık itham larla suçluyorlardı. Ferisiler, Tevrat Yasası'm kuşaktan kuşa-
ğa değiştirm işler, kendi çıkarlarına uygun bir din m eydana getirmişlerdi.
İsa'nm Ferisiler ve din bilginlerine söylediği "Biz Tanrı buyruğunu bir yana
bırakm ış, insan yasalarına uyuyorsunuz. Kuşaktan kuşağa aktardığınız tö-
relerle, Tanrı'nın sözünü geçersiz kılıyorsunuz" (M arkos 7 :1 , 8,13) ifadeleri
onlarm bariz özelliklerinden i d i .

İsa halkm önünde Ferisiler! ve din bilginlerini sahtekârlıkla ve insanları


din adma kandırarak çıkar sağlam akla suçluyordu. Ferisiler, Tanrı sevgi-
sini ve adaleti her şeyden üston tutacakları yerde, bu gerçeği ihm al edi-
yor, sahtekârlık yapıyor ve paraya tapıyorlardı. Ferisiler, geleneklerinden
intikal etm iş olan batinilik kültürü ile de dini yasaları tam am en işlerine
geldiği gibi bozar ve yorum lar olm uşlardı. Kutsal Yasayı kılı kırk yarar-
casm a irdelerken adalet, m erham et, sadakat ve Tanrı s e v g is i'
aşın kaba ve acım asız idiler. Ellerindeki m akam, iktidar ve zenginlik ara-
a lığ ıy la lüks içinde bir hayat sürüyor, resm i görevler ve iktidar mevkile-
rl için doym ak bilm ez ihtirasları ile olm adık entrikalar çeviriyorlardı. Tek
am açlan m uhafazakâr bir güdü ite her ne pahasına ve her nasıl olursa olsun
iktidarı ele geçirm ek ve ellerindeki iktidarı her ne pahasına ve her nasıl
olursa olsun korum aktı. Ellerindeki mitile ve iktidardan daha fazlasını iste-
me ihtiraslarının nedeni ellerindeki m evcut statü, m ülk ve iktidarı korum a
hırsı idi. Yahudi halkına dini liderlik yapm ak için büyük rahiplik görevi
ve tapm aklarm yönetim ini ele geçirm işlerdi. Tanrınm tapm aklarında dini
bir iktidar a r a a haline getirmiş, m ünafıklığın tüm alam etlerini üstlenm iş
ve büyük bir bağnazlık ve cehalet İçinde halkı aldatm ış olan bu Ferisiler
grubu, R om a'nın hem kendilerinin hem de Yahudi halkının tek sahibi ve
hâkim i olduğunu savunuyorlardı. Bu yüzden onlar için İsa, sadece bir dini
düşm an ve hain olarak "k afir" değil aynı zam anda siyasi bir düşm an ve ni-
fakçı/bölücü olarak da "a si" idi. Ferisiler, İsa'yı, onların kolektif/toplumsal
Tanrı kom plekslerinin kaynağı olan dini otoritelerini reddettiği için "kafir",
onlara bu Tann kom pleksini bahşeden evrensel Tanrı kom pleksi tem silcisi
Rom anm siyasi otoritesini reddetoği için de "a si" olarak suçluyorlardı.

"Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Göklerin Ege-


menliğinin kapısını insanların yüzüne kapıyorsunuz; ne kendiniz içeri
giriyorsunuz, ne de girmek isteyenleri bırakıyorsunuz! Vay halinize ey

221
Halis ÇETİN

din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Tek bir kişiyi dininize döndürmek


için denizleri ve kıtaları dolaşırsınız. Dininize döneni de kendinizden iki
kat daha cehennemlik yaparsınız. Vay halinize kör kılavuzlar! Siz nane-
nin, anasonun ve kimyonun ondalığını verirsiniz de. Kutsal Yasa'nın daha
önemli yönleri olan adalet, merhamet ve sadakati İhmal edersiniz. Ondalık
vermeyi ihmal etmeden esas bunları yerine getirmeniz gerekirdi. Ey kör
kıla«ızlarl Küçük sineği süzer ayırır, ama deveyi yutarsınız! Vay halinize
ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Bardağın ve çanağın dışım temiz-
lersiniz, ama bunların içi açgözlülük ve taşkınlıkla doludur. Ey kör Ferisi!
Sen önce bardağın ve çanağın içini temizle ki, dıştan da temiz olsunlar.
Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Siz dıştan güzel gö-
rünen, ama içi ölü kemikleri ve her türlü pislikle dolu badanalı mezarlara
benzersiniz. Dıştan insaniara doğru kişilermiş gibi görünürsünüz, ama
içte ikiyüzlülük ve kötülükle dolusunuz. Vay halinize ey din bilginleri ve
Ferisiler, ikiyüzlüler! Feygamberlerin mezarlarını yaparsınız, doğru kişi-
lerin türbelerini donatırsınız. 'Atalarımızın yaşadığı günlerde yaşasaydık,
onlarla birlikte peygamberlerin karana girmezdik' diyorsunuz. Böylece,
peygamberleri öldürenlerin torunları olduğunuza siz kendiniz tanıklık
ediyorsunuz. Haydi, atalarınızın başlattığı işi bitirin! Sizi yılanlar, sizi em
gerekler soyu! Cehennem cezasından nasıl kaçacaksınız? işte bunun için
size peygamberler, bilge kişiler ve din bilginleri gönderiyorum. Bunlardan
kimini öldürecek, çarmıha gereceksiniz. Kimini havralarınızda kamçılaya-
cak, kentten kente kovalayacaksınız. Böylelikle, doğnı kişi olan Habil'in
kanından, tapmakla sunak arasmda öldürdüğünüz Berekya'nm oğlu Ze-
keriya'nın kanma kadar, yeryüzünde akıtılan her doğnı kişinin kanından
sorumlu tutulacaksınız. Size doğrusunu söyleyeyim, bunların hepsinden
bu kuşak sorumlu tutulacaktır. Ey Kudüs! Feygamberleri öldüren, kendi-
sine gönderilenieri taşlayan Kudüs! Bir tavuk, civcivlerini kanatlan altma
nasıl toplarsa, ben de kaç kez senin çocuklarını öylece toplamak istedim,
ama siz istemediniz. Bakın, eviniz ıssız bırakılacak! Size şunu söyleyeyim:
'Rab'bin adıyla gelene övgüler olsun!' diyeceğiniz zamana dek beni bir
daha görmeyeceksiniz" (Matta, 23:1-39).

İsa balkına koleteri/toplumsal/yerel/dini Tanrı kom pleksinin tem silcile-


ri olan bu "Ferisilerin ve din bilginlerinin" ikiyüzlü davranışlarım tek tek
sıralayarak on lan uyarm aya çalışıyordu. Ferisiler, İsa'n ın "gerçek" üzerine
bina ettiği üğretiierini yine "gerçek" üzerinden lanetliyorlardı. Bu aslında
"gerçekler arasındaki m üeadele" idi ve gerçek de herkesin bulunduğu ger-
çekliğe göre değişiyordu. Hatta bizzat "gerçek" bile, hayattan ve dinden
tecrit edilerek hakikat tutulm ası yaşanıyordu. Hakikat/gerçek tutulması
KUTSALIN GÖLGESİNDE

bağlam ında gerçeklerden yola çıkarak hayatı ve dünyayı tanım lam ak değil
dünyadan, hayattan ve hayata dair görüş, konum ve kategorilerden yola
çıkarak gerçeği tanım lam ak ve açıklam ak yoluna gidiyorlardı.

Ferisilerin için dini ve dünyevi alanda korunm ası gereken şey gerçekten
"gerçek" değil sadece kendilerinin sosyal, siyasal, dini ve ekonom ik ger-
çektikleri idi. Bu yüzden onlara bu gerçekliği temin eden kutsallığı temsil
etm e iddiası ile "M u sa'nın kürsüsünde otururlar. Am a insanlara söyledik-
leri kutsal buyrukları kendileri yapm azlar". Onlar, "ağır ve taşınm ası güç
yükleri bağlayıp başkalarının om uzlarına koyarlar ama kendileri bu yük-
leri taşım ak için parm aklarını bile kıpırdatm azlar". Onlar, "yaptıklarının
tüm ünü gösteriş için yaparlar. M uskalarım büyük, giysilerinin püsküllerini
uzun yaparlar. Şölenlerde başköşeye, havralarda en seçkin yerlere kurul-
m aya bayılırlar. M eydanlarda selam lanm aktan ve insanların kendilerini
'R abbi' diye çağırm alarından zevk duyarlar". Onlar, "G öklerin Egem enli-
ğinin kapışım insanların yüzüne kapayıp ne kendileri içeri girer ne de gir-
inek ' Onlar, "tek bir kişiyi dinlerine döndürm ek için
denizleri ve kıtaları dolaşırlar. Am a dinlerine dönenleri de kendilerinden
iki kat daha ' yaparlar". Onlar, gökyüzü egem enliğinin Tanrısı
RAB yerine yeryüzü egem enliğinin Tanrısı paraya kulluk ettikleri için "na-
nenin, anasonun ve kim yonun ondalığını verirler de. K utsal Yasa'nın daha
önem li yönleri olan adalet, m erham et ve sadakati ihm al ederler. Küçük si-
neği süzer ayırırlar, ama deveyi ham utuyla yu tarlar". O nlar "içte ikiyüzlü-
lük ve kötülükle dolu olarak dışta İyilik tim sali olurlar". O nlar "kendilerine
gönderilen peygam berlerden, bilge kişilerden ve din bilginlerinden kim ini
öldürm üş, kim ini çarm ıha germ iş, kim ini havralarında kam çılam ış, kimini
kentten kente kovalam ışlardır". Ferisiler, Tanrı kom pleksinin doğası olan
"küçük şeylerin/İşlerin büyük adam ları" olm anın verdiği güç vehmi ile en
küçük işlerin yönetim i ve kontrolünü totaliter bir algı ite düzenlem e te-
cessüsü ve tekebbürü içindedirler. Onlar, işleri yönetm eyi insanları yönet-
m enin bir aracı olarak kullanm aktadırlar. Flalk da her zam an ve her yerde
kaim olan kul kom pleksi içinde "kend ini en fazla küçülteni büyültm ekte,
kendisini aşağılayanı yü celtm ekted ir". Bu nedenle İsa'ya göre tüm bu k،>
lektif Tanrı * asıl nedeni onlardan çok onları Tanrı olarak
kabul eden halktır. H alkın kutsam asından ve yüceltm esinden iktidarları-
m n m eşruiyetini alan bu topluluk iktidarlarının devamı için de kendilerini
yücelten halkı aşağılam aktadırlar.

İsa bu kolektif kulluk düzeninin sona erm esi için eşitlik ve özgürlük çağ-
nsm da bulunarak halka "kim se kim seyi 'R abbi' diye çağırmasın. Çünkü bir
Halis ÇETİN

tek öğretm eniniz var ve hepiniz kardeşsiniz. Yeryüzünde kimseye 'Baba' de-
meyin. Çünkü bir tek Babanız var, ‫ ه‬da göksel Baha'dır. Kim se sizi 'önder'
diye çağırmasnr. Çünkü bir tek önderiniz var ,‫ ه‬da M esih'tir" tavsiyelerinde
bulunur ve kolektif Tanrı kom pleksi hiyerarşisini alt üst eder. Bu hiyerarşi-
nin kaynağı olan üstünlük değerlerini yok ederek eşitliği, insanların insan-
lan kullaştırm asm ı eleştirerek de özgürlük değerlerini yüceltir. Hatta daha
da ileri giderek hiyerarşik kulluk düzenini baş aşağı çevirerek "Aranızda
en üstün olan, diğerlerinin hizm etkârı olsun. Kendini yücelten alçaltılacak,
kendini alçaltan yüceltilecektir" der. Bu yüzden İsa, önem ine binaen kolek-
tif Tanrı kom plekslerinin m eşruiyet kaynaklarını kurutmaya yönelir:

"Ben kendiliğimden hiçbir şey yapamam. işittiğim gibi yargılanm ve


benim yargım adildir. Çünkü amacım kendi istediğimi değil, beni gönde-
renin istediğini yapmaktır. Eğer kendim için ben tanıklık edersem, tanıklı-
ğım geçerli olmaz. Ama benim için tanıklık eden başka biri vardır, ©'nun
benim için ettiği tanıklığın geçerli olduğunu bilirim, ©'m m sözü sizde
yaşamıyor. Çünkü O'nun gönderdiği kişiye iman etmiyorsunuz. Kutsal
YazılaKı araştırıyorsunuz. Çünkü bunlar aracılığıyla sonsuz yaşama sahip
olduğunuzu sanıyorsunuz. Bana tanıklık eden de bu yazılardır! öyley-
ken siz, yaşama kavuşmak için bana gelmek istemiyorsunuz, insanlardan
ö v ^ i kabul etmiyorum... Birbirinizden övgüler kabul ediyor, ama tek olan
Tanrı'nın övgüsünü kazanmaya çalışmıyorsunuz. Bu durumda nasıl iman
edebilirsiniz? Baba'mn önünde sizi suçlayacağımı sanmayın. Bizi suçlayan,
umut bağladığınız Musa'dır. Musa'ya iman ®‫؛؛‬
1‫؛‬ olsaydınız, bana da iman
ederdiniz. Çünkü o benim ‫ﺳﻠﻬﺎا‬،‫ ول‬yazmıştır. Ama onun yazılarına iman
etmezseniz, benim sözlerime nasıl iman edeceksiniz?" 47-5 :3 0 , ‫دم‬ ).

İsa, kolektif Tanrı kom plekslerinin iddia ve m eşruiyet kaynaklarını


kum tm ak için yine aym kaynaklar olan gerçek Tann RA B'bin ve onlarm
peygam ber olarak inandığı M usa'nın kutsal yasalarıyla uyarır. Sürekli ken-
dişinin tem silcisi olduğu Tanrı RAB olm adan "kendiliğinden hiçbir şey
yapam ayacağım ", "Tanrıdan işittiği gibi adil yargılam a yapacağını", "am a-
cinin kendi istediğim değil, onu gönderenin istediğini yapmak olduğunu"
söyler. Böylece kendisini dahi bir Tanrı kom pleksi içine sürüklemelerine en-
gel olur, ö y le ki insanların onu Tanrılaştırm asını değil "övgüler dizmelerini
dahi kabul etm ez". O 'na göre kazanılması gereken tek şey "tek olan Tan-
rı'run övgüsüdür". Ama Yahudi önderleri ve din bilginleri kendilerini Tanrı
kom pleksine düşüren "insanların övgüleri i<‫؛‬in yaşam aktadırlar". Kolektif
Tanrı kom pleksi bu tem silciler kutsallık m eşruiyetlerini "M usa'nın kürsü-
sünde oturm a" gücü ve "biz M usa'nın öğrencileriyiz", "biz İbrahim 'in ÇO-
KUTSALIN GÖLGESİNDE

cılklarıyız" iddiasından alırken toplum sal meşruiyetlerini de "atalar dininin


geleneksel iktidarından" alm aktadırlar. Ferisilerin üzerine dayandıkları bu
dini Tanrı kom pleksi kültürü ve geleneğinin dini açıdan m eşrulaştırama-
yacağı hiçbir şey yoktur. Bu yüzden İsa, bu geleneksel m eşruiyet kaynağı-
m kurutm ak için onları "gelenekleri uğruna Tanrı buyruğuna karşı gelmek
ve Tanrı'm n sözünü geçersiz kılmaya çalışm akla" suçlar. O nlarm insanlara
em rettikleri ve "öğrettikleri, sadece insan kurallarıdır". Bu kurallar İle de
Tanrı RA B'bin "adalet, m erham et ve sadakat" yolunun aksine şeytanın "zu-
lüm, zorbalık ve ihanet" yolunun taşlarını döşüyorlar. Tannm n yoluna İha-
net edip ' gereken halkı da "ortak suç bataklığına sürükleyip"
"kötii düşünceler, cinayet, zina, cinsel ahlaksızlık, hırsızlık, yalan ‫؛‬
‫ااس‬ ,
ittira, kötülük, hile, sefahat, kıskançlık, iftira, kibir ve akılsızlık"
" "kirletiyorlardı", ihanete ait tüm değer ve davramşlar sada-
katin yerine ikam e oluyordu. İsa, bu öğretileri ve sert eleştirileri ite İsrail
halkının kolektif Tanrı kom plekslerine m eydan okuyordu.

"Kudüs'ten bazı Ferisiler ve din bilginleri İsa'ya gelip şunu sordular:


'Senin öğrencilerin neden atalarımızın geleneğine karşı geliyorlar?'. İsa
onlara şu karşılığı verdi: 'Ya siz, neden geleneğiniz uğruna Tanrı buyru-
ğuna karşı geliyorsunuz?... Geleneğiniz uğruna Tanrı'mn sözünü geçersiz
kılmış oluyorsunuz. Ey ikiyüzlüler! Yeşaya'nın sizinle ilgili şu peygam-
berlik sözü ne doğnıdur: 'Bu halk dudaklarıyla beni sayar, ama yürekleri
benden uzaktır. Bana boşuna taparlar. Çünkü öğrettikleri, sadece insan
kurallarıdır'... 'Ağza giren her şeyin mideye indiğini, oradan da ayakyo-
luna afrldığım bilmiyor musunuz? Ne var ki ağızdan çıkan, yürekten kay-
naklamr. insanı kirleten de budur. Çünkü kötü düşünceler, cinayet, zina,
cinsel ahlaksızlık, hırsızlık, yalan tanıklık ve iftira hep yürekten kaynak-
lanır. inşam kirleten bunlardır. Yıkanmamış ellerle yemek yemek inşam
kirletmez" (Matta, 15:1-2).

İsa'nm bu öğretileri özellikte İsrail halkının kolektif Tanrı kom pleksi


tem silcileri olan Başkabinler, Yahudi önderleri, kutsal yasa bilginleri ve Fe-
risiler grubunu tehdit ediyordu. O nlar da kom plekslerinin gereği olarak
önce İsa'yı cepheye alm adan halkı ve Rom a yöneticilerini etkileyip olum-
suz propagandalar İte onları taraflarına çektiler sonra da İsa'yı çarmıha gö-
türecek yolun taşlarını büyük bir incelik ve titizlikte döşediler:

"Y ^ u d i yetkililer, İsa Şabat Günü mucizeler yaptığı için ona zulmet-
meye başladılar. Ama İsa onlara şu karşılığı verdi: 'Babam hala çalışmakta-
dır, ben de çalışıyorum'. İşte bu nedenle Yahudi yetkililer O'nu öldürmek
için daha çok gayret ettiler. Çünkü yalnız Şaba، Günü düzenini bozmakla
Halis ÇETİN

kalmamış, Tanrı'nın kendi Babası olduğunu söyleyerek kendisini Tanrı'ya


eşit kılmıştı" (Yuhanna, 5:14-18).

"Yahudi önderler, Başkahinler ve Ferisiler, isa'nm anlattığı benzetme-


leri duyunca bunları kendileri için söylediğini anladılar. O'nu tutuklamak
istedilerse de, halkın tepkisinden korktular. Çünkü halk, O'nu peygamber
sayıyordu" (Matta, 21: 45-46; Markos, 12:1-12; Luka, 20: 9-19).

"Kalabalık arasmda O'nunla ilgili bir sürü laf fısıldanıyordu. Bazıları,


'iyi adamdır', bazıları da, 'hayır, tam tersine, halkı saptırıyor' diyorlardı"
(Yuhanna, 7:12).

"Halktan bazıları bu sözleri işitince, 'Gerçekten beklediğimiz peygam-


ber budur' dediler. Bazıları da, 'Bu M esih'tik diyorlardı. Başkaları ise,
'Olamaz! Mesih Celile'den mi gelecek?'. 'Kutsal Yazı'da, 'M esih Davut'un
soyundan, Davut'un yaşadığı Beytlehem Kenti'nden gelecek' denmemiş
midir? dediler" (Yuhanna, 7: 40-42).

fsa'ya göre kolektif Tanrı kom pleksinin suç ve günah olmasının asli ne-
deni bu kom pleksin her şeyden önce insanların aklını, hem en ardm dan ‫وه‬
ahlakım yok etm esidir. Yahudi yetkililer ve din bilginleri toplum sal, dini
ve siyasi aklı kendilerinin sahip olduğu bilgi ve kutsallık ile tem sil etm ele-
rinin m eşruiyeti üzerinden tüm kolektivetenin/Yahudi halkının aklının tek
ve m utlak hâkim idirler. Bu iddia ile insanlardaki aklı yok ederler. Akıl, bu
üstünlükler iddiası ve kibri altında gerçeği yok ederken ahlak da o aklın
ürünü olan her şeyi m eşrulaştırarak ve m ubah görerek üzerine bina edildi-
ği erdem i yok eder.

"Görevliler geri dönünce, başkahlnlerle Ferisiler, 'Niçin O'nu getir-


mediniz?' diye sordular. Görevliler, 'H iç kimse hiçbir zaman bu adamın
konuştuğu gibi konuşmamıştır' karşılığını verdiler. Ferisiler, 'Yoksa siz de
mi aldandınız?' dediler, 'önderlerden ya da Ferisiler'den O'na iman eden
oldu mu biç? Kutsal Yasa'yı bilmeyen bu halk lanetlidir', içlerinden biri,
daha önce İsa'ya gelen Nikodim, onlara şöyle dedi: 'Yasamıza göre, bir
adamı dinlemeden, ne yaptığım öğrenmeden onu yargılamak doğru mu?'
Ona, 'Yoksa sen de mi Celile'densin?' diye karşılık verdiler. 'Araştır, bak,
Celile'den peygamber çıkmaz' dediler" (Yuhanna, 7: 45-52).

"Bunun üzerine başkahinler ve Ferisiler, Yüksek Kurul'u toplayıp de-


diler ki, 'N e yapacağız? Bu adam birçok doğaüstü belirti gerçekleştiriyor.
Böyle devam etmesine izin verirsek, herkes O'na iman edecek. Romalılar
da gelip kutsal yerimizi ve ulusumuzu ortadan kaldıracaklar', içlerinden
biri, o yıl başkahin olan Kayafa, 'Hiçbir şey bilmiyorsunuz. Bütün ulus yok
KUTSALIN GÖLGESİNDE

olacağına, halk uğrana bir tek adamın ölmesi sizin için daha uygun. Bunu
anlamıyor musunuz?' dedi" (Yuhanna, 11: 47-50).

İsa'nm akıl ve ahlak ilişkisi üzerine "anlattığı benzetm elerin ve öğreti-


lerinin kendileri için söylendiğini anlayan" Yahudi ulusunun kolektif Tanrı
kom pleksi tem silcisi Yahudi yetkililer altı aşam alı bir yol haritası çıkartıp
İsa İle akıl ve ahlak aracılığıyla gerçeği yok etm ek üzere m ücadele ettiler.
Birinci aşam ada O 'nu "kend i kurulu düzenlerini bozm akla" itham edip
"tehd it unsuru" olarak algıladılar, ikinci aşam ada "fırsatlar ve tehditler"
' yapıp "O 'n u tutuklam ak istem elerine rağm en O 'nu pey-
gam ber sayan halkm tepkisinden korktukları" için hileli tuzaklar ve soru-
larla hakkm da şüphe uyandırıp halkı yanlarına çektiler, ü çü n cü aşam ada
"şüyuu vukuundan b eter" kuralını işletip en güçlü propaganda aracı olan
"fısıltının iktidarına" başvurarak İsa hakkında "halkı saptırıyor", "bu Me-
sih olamaz. Çünkü Mesih, Davut'un soyundan gelecek", "C elile'den pey-
gam ber çıkm az" şeklinde halkın aklına şüphe tohum ları ekiyorlardı. Dör-
düncü aşam ada ise isa'm n yıkm ış olduğu itibar ve konum larım yeniden
ikam e edip halknr tek kutsal yol göstericilerinin kendilerini olduğunu is-
patlam aya çalışıyorlardı. Bu yönde de çok güçlü ve yoğun bir şekilde "biz
M usa'nın öğrencileri ve varisleriyiz" diyorlardı. Kendi itibarlarım yeniden
kazandıktan sonra beşinci aşam ada İsa'yı itibarsızlaştırm aya yönelip "٠
haindir, asidir ve kafirdir. O 'na uyanlar da om m gibidir", "O 'n a uyanlar
aldanm ıştır", "önderlerden ya da Ferisiler'den O 'na im an eden olm amıştır.
O 'na im an eden aşağılık ve Kutsal Yasa'yı bilm eyen bu halk da zaten cahil
ve lanetlidir" şeklinde propaganda ve tehditlerle halkı yanlarına çekmiş-
lerdir. ö z ellik le "önderlerden ya da Ferisiler'den O 'na İm an eden oldu mu
h iç?" gibi bir nevi anket ve m ülakat çalışm alarının istatistiksel göz boya-
m aları ile im an m eselesini güç ve sayı üzerinden değerlendirmeye, nitel
değerler ve gerçek kıstaslar değil nicel ve yalan göstergeler üzerinden kur-
gulayarak toplum u sayısal veriler ışığında kandırm aya yöneldiler. Flalkı
yanlarına çekm enin ve onlar adm a karar verm enin yetkisinin verdiği meş-
ruiyet gücüyle de alhncı aşam ada ortak kaygı ve korku odaklarını güç ve
eylem birliğine katm ışlar ve ellerindeki dini ve hukuki baskı araçları ile
O 'nu yargılam ışlar, kötü, düşman, öteki, kirli, hain, kafir ve hastalıklı oldu-
ğu için toplum un sağlığı, kurulu düzenin bekası ve ulusun devamı için ölü-
m e m ahkûm etm işlerdir. Sonuçta da kurulu düzenin en "Yüksek Kurul'u
toplanıp" İsa'nm ölüm ferm anının 'gerekçeli kararını' ilan etm işlerdir: "Bu
adam birçok doğaüstü belirti gerçekleştiriyor. Böyle devam e b e s i n e izin
verirsek, herkes O 'na im an edecek. Rom alılar da gelip kutsal yerim izi ve
Ha!‫؛‬s ÇETİN

ulusum uzu ortadan kaldıracaklar. Bütün ulus yok olacağma, halk uğruna
bir tek adam ın ölm esi herkes (kam u yararı) için daha uygundur".

Bu m ülahazalar içinde verilen kararın uygulam ası için her zam an güce
tapm a ve güçten yana olm a ahlakı içinde olan İsrail halkı durum dan vazife
çıkartarak hem en harekete geçti:

"Gözleri önünde bunca doğaüstü belirti gerçekleştirdiği halde O'na


iman etmediler" (Yuh, 12: 37).

"Kardeşleri hile O'na iman etmiyorlardı. Dünya sizden nefret edemez,


ama benden nefret ediyor. Çünkü yaptıklarının kötü olduğuna tanıklık
ediyonım. İsa onlara, 'Benim öğretim benim değil, beni gönderenindir.
Eğer bir kimse Tanrı'nın isteğini yerine getirmek istiyorsa, bu öğretinin
Tann'dan mı olduğunu, yoksa kendiliğimden mi konuştuğumu bilecektir.
Kendiliğinden konuşan kendini yüceltmek ister, ama kendisini göndereni
yüceltmek isteyen doğnıdur ve O'nda haksızlık yokhır .‫ واه‬görünüşe göre
yargılamayın, yarguuz adil olsun" (Yuhanna, 7: 5-24).

"Bize karşı olmayan, bizden yanadır" (Markos, 9: 40).

“Leş neredeyse, akbabalar da oraya üşüşür" (huka, 17: 37).

"İsa bunları söyleyince, yanmda duran görevlilerden biri, 'Başkahine


nasıl böyle karşılık verirsin?' diyerek O'na bir tokat attı. İsa ona, 'Eğer yan-
lış bir şey söyledimse, yanlışımı göster! Ama söylediklerim doğruysa, ni-
çin bana vuruyorsun?' diye yanıtladı" (Yuhanna, 18: 22-23).

Halk, kısa bir süre önce "kutsal k işi", "M esih ", "beklenen m üjdeci",
"peygam ber" diyerek "büyük ihtişam gösterileri içinde" başlarına "k ral"
yapm ak istedikleri İsa'nın sırtına çarm ıhı yüklediler. Yeryüzü egemenli-
ğini ve onun Tanrı kom plekslerini gökyüzü egem enliğine ve gerçek Tanrı
RA B'be tercih ettiler. A daleti güce, m erham eti zulm e, sadakati ihanete kur-
ban ettiler. A rtık "gözleri önünde bunca doğaüstü belirti gerçekleştirdiği
halde © 'na kim se im an etm edi". "K ardeşleri bile © 'n a im an etm iyorlar-
d ı". İm an edenler de "yaşam ın kaygıları, zenginlikleri ve zevkleri" uğru-
na im anlarını satıyorlardı. İsrail halkı topluca toplum sal bir histeri içinde
güce tapınm a kişisel Tanrı kom pleksi içinde kolektif Tanrı kom plekslerinin
kulluğunu tercih ettiler. İsa'nın "onlarm yaptıklarının kötü olduğuna ta-
nıklık etm esinin kin ve nefreti içind e" suçluluk psikolojisi ile suçu veya
suçluyu değil "tam ğ ı" yargılayıp öldürm e yolunu seçtiler. "B ize karşı ol-
mayan, bizden yanadır" iyi niyet beklentisini doğrulayan tek bir itiraz bite
yükselm eden O 'na karşı ölüm üne seferberlik ilan ettiler. Hem de top ye­
KUTSALIN GÖLGESİNDE

kun. Atalarından öğrendikleri Tevrat'taki tecrübelerin ışığında: Suç ortak


olursa suçlunun bulunm ayacağına olan inançla; korudukları düzenlerin
koruyucuları tarafından korunacaklarına olan güvenle. "E ğer yanlış bir şey
söylediyse, yanlışını gösterm eleri, yok eğer söyledikleri doğruysa ona niçin
zulm ettiklerini açıklam aları" yakarışlarına rağm en. Açıklama yapılm ası ye-
rlne "hakaret, iftira, tükürük, tokat ve yum ruk" cevapları eşliğinde, isa'nm
"leş neredeyse, akbabalar da oraya ü şüşür" sözünü doğrularcasm a yargısız
bir infaz, toplum sal bir cinnet ve kam usal bir cinayet ile O 'nu linç ettiler.
Kurtarm aya geldiği ve tem izlem eye uğraştığı "dünya ondan nefret etmiş-
ti". İsa, "düşm anlarım bile sevm işken" O 'nu dostları bile sevm em lştl. İsa,
erdem in yalnızlığına ve yalnızlığın erdem ine terk edilerek; yalnız doğmuş,
yalnız yaşam ış, yalnız ölmüştü.

G. EVRENSEL TANRI KOMPLEKSLERİ İLE MÜCADELE


İsa, daha önce de belirtildiği gibi kendisinin getirdiği m isyonu evrensel
olarak iki farklı çatışm a kaynağı açısından sunar, ilki Tanrı RA B'bin kralı
olduğu göklerin iyilik egem enliği ite Şeytan'm kralı olduğu yeryüzünün
kötülük egem enliğidir. İkincisi ise Tanrıdan kaynaklı söz, ışık ve gerçek
İle yine şeytandan ve kötülüklerinden kaynaklanan vaat, karanlık ve yalan
dünya.

1. Yeryüzü Egemenliğinin Kralı Şeytana Karşı Gökyüzü


Egemenliğinin Kralı Tanrı RAB: "Başlangıçta söz vardı. Söz
Tann'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı".
İsa, Adem 'den kendisine kadar gelen tüm yaşam pratiğinin üç tane ikili
(diyalektik) çatişm a kaynağı olduğunu belirtir: Tanrı-Şeytan, Işık-karanlık
ve gerçek-yalan. İsa, evrensel yaşam ın ve egem enliğin kaynağı ve hayat-
taki tüm iyiliklerin özü olarak Tanrıyı ve O 'nun insanlara sunduğu 'Işık'
o ld u ^ m u belirtir. Tanrının yol gösterdiği Işık ve gerçek yolunun evrensel
egem enlik ilkeleri "adalet, m erham et ve sadakat" iken Şeytanın/iblisin ön-
deri olduğu karanlık ve yalan yolunun ilkeleri "zulüm , zorbalık ve ihanet"
olm aktadır, insanları tahakküm altma alıp onlarm kaderi üzerinde mukte-
dir olan evrensel egem en güçler yönetim lerini evrensel Tanrı kom pleksleri-
nin karanlık ilkeleri ite değil de ışığın gösterdiği aydınlık ve gerçek yoldan
giderek kutsal yasanın İlkeleri İte inşa etm elidirler. Çünkü ezeli ve ebedi
olan tek evrensel gerçek budur. Karanlıklar Tanrısı şeytan ise insanlarm
doğasındaki kötülük kaynaklarım tahrik edip onları ışığın gücü ve iyili-
ğinden engellem ektedir. Fakat "karanlıkta parlayan ışığın gücünü karanlık
asla ah edem eyecektir". Çünkü "İsa kendisine im an etm iş olanlaria birlikte
aydm lığm gerçekliğini yayacak ve herkese gerçeği öğreterek tüm insanları
Halis ÇETİN

kötüiükierinden ve günahlarından yani evrensel Tanrı kom plekslerinden


özgür kılacaktır", insanı Tanrı kom plekslerinden "özgür kılacak tek şey
gerçektir". G erçek de Tanrı RA B'in "başlangıçtan itibaren var olan Sözü-
dür". Bu Söz, Tanrının İnşam yarattığında ruhuna üflediği kendi egem enli-
ğinin kutsal yasalarıdır. Bu yüzden "Tanrı'nın Egem enliği insanın içinde",
doğasında ve ruhundadır. ö n em li olan ‫ﺳﻤﺄل؛‬ içinde olan bu "Tanrı'nın
Egem enliğini" dışarıya Tanrı kom pleksi olarak değil de Tanrı ışığı ve ger-
çekliği olarak çıkartıp yansıtm asıdır. Eakat evrensel "yargı da şudur: Dün-
yaya ışık geldi, am a insanlar ışık yerine karanlığı sevdiler. Çünkü yaptıkları
işler kötiiydü. Kötülük yapan herkes ışıktan nefret eder ve yaptıkları açığa
çıkm asuı diye ışığa yaklaşm az. Am a gerçeği uygulayan kişi yaptıklarını,
Tanrı'ya dayanarak yaptığım gösterm ek İçin ışığa gelir". Bu yüzden de ev-
rensel Tanrı kom pleksleri ışığı ve onun yansıttığı gerçeği yok etmek için
karanlık yani hakkaniyete zulüm, yalan yani gerçeğe ‫ ﺳﺎا؛‬،ile örterler.

"Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı. Baş-


langıçta o, Tanrı'yla birlikteydi. Her şey O'nun aracılığıyla var oldu, var
olan hiçbir şey O'nsuz olmadı. Yaşam O'ndaydı ve yaşam insanların ışı-
ğıydı. Işık karanlıkta parlar. Karanlık onu alt edemedi" (Yuhanna, 1:1-5).

"Yargı da şudur: Dünyaya ışık geidi, ama insanlar ışık yerine karanlı-
ğı sevdiler. Çünkü yaptıkları işler kötüydü. Kötülük yapan herkes ışıktan
nefret eder ve yaptıkları açığa çıkmasın diye ışığa yaklaşmaz. Ama gerçeği
uygulayan kişi yaptıklarım, Tanrı'ya dayanarak yaptığım göstermek için
ışığa gelir" (Yuhanna, 3: 19-21).

"İsa, 'Kral olduğumu sen söylüyorsun. Ben gerçeğe tanıklık etmek için
doğdum, bunun için dünyaya geldim. Gerçekten yana olan herkes benim
sesimi işitir7 karşılığını verdi" (Yuhanna, 18: 37).

"İşte şimdi sana geliyorum. Sevincimin onlarda tamamlanması için


bunian ben dünyadayken söylüyorum. Ben onlara senin sözünü İlettim,
dünya ise oniardan nefret ete. Çünkü ben dünyadan olmadığım gibi, onlar
da dünyadan değiiier. Onları dünyadan uzaklaştırmanı değil, kötü olan-
dan koıumam istiyorum. Ben dünyadan olmadığım gibi, onlar da dünya-
dan değiller. Onları gerçekle kutsal kıl. Senin sözün gerçektir" (Yuhanna,
17:13-17).

Evrensel Tanrı kom pleksini temsil eden egemen güçler, zulüm, yalan ve
ihanet ilkelerini m eşrulaştırm ak için mutlaka kutsal ve geleneksel bir meş-
ruiyet kaynağına dayanırlar ve "biz İbrahim 'in soyundanız", "biz M usa'nın
öğrencileriyiz", "biz atalarım ızın varisleriyiz" derler, iyiliklerin değil de
KUTSALIN GÖLGESİNDE

kötülüklerin ve "günahlann kölesi" ©lmuş bu evrensel Tann kom pleksleri


gerçeğin değil de "babalarm ın ve kendileri gibi birer insan olan önderlerinin
söylediklerini ve yasalarını uygularlar". İsa'ya göre evrensel Tanrı komp-
lekslerinin "babası da başlangıçtan beri katil olan, gerçeğe bağlı kalmayan,
kendisinde hiçbir gerçek olmayan, yalan söylemesi doğal olan ve aynı za-
m anda yalam n da babası olan ib lis'tir" ve onlar "sadece babalarınm arzula-
n m yerine getirmek için yaşarlar". Babalan iblis de onlara "yaşam ın kaygıla-
n , zenginlikleri ve zevkleri içinde" yaşayıp "kötü düşünceler, cinayet, zina,
cinsel ahiaksızhk, hırsızlık, yalan tanıklık, iftira, açgözlülük, kötülük, hile,
sefahat, kıskançlık, iftira, kibir ve akılsızlık" günahlarıyla kendilerini, yönet-
tikleri insanlan ve tüm dünyayı "kirletm elerini" emreder. Oysa İsa onlara
sadece "gerçeği söylediği için onlar ona im an etm em ektedirler". "Gerçeğin
inşam özgür kılacağını" bilm elerine rağm en Tanrıdan, gerçekten ve özgür-
lükten kaçış içinde Yılana, yalana ve köleliğe yönelirler, ü stelik "eğer yanlış
b ir şey söyledimse, yanlışım ı gösterin! Am a söylediklerim gerçekse, niçin
bana vuruyorsun?" diyen bir gerçeğin öğretmenine rağmen. ٠ öğretm en ki
yeryüzü egem enliğinin kralı olm ak yerine gökyüzü egem enliğinin gerçekli-
ğine ve evrensel "gerçeğe tanıklık ehnek için doğmuş, bunun için dünyaya
gelm iştir". Fakat karanlık ve yalan dünya ve o dünyacın egemenleri İsa'dan
ve "om m getirdiği ışıktan ve söylediği gerçeklerden nefret etti. Çünkü İsa bu
dünyadan olm adığı gibi, om m sözleri de bu dünyadan değildi".

"İsa kendisine iman etmiş olan Yahudilebe, 'Eğer benim sözüme bağ-
İl kalırsamz, gerçekten öğrencilerim olursunuz. Gerçeği bileceksiniz ve
gerçek sizi özgür kılacak' dedi. 'Biz İbrahim'in soyundanız. Hiçbir zaman
kimseye kölelik etmedik. Nasıl oluyor da sen, 'ö zg ü r olacaksınız' diyor-
sun?' diye karşılık verdiler. İsa, 'Bize doğrusunu söyleyeyim, günah işle-
yen herkes günahın kölesidir. Köle ev halkının sürekli bir üyesi değildir,
ama oğul sürekli üyesidir. Bunun için, ©ğul sizi özgür kılarsa, gerçekten
öz‫^؛‬ir olursunuz. İbrahim'in soyundan olduğunuzu biliyorum. Yine de
beta öldürmek istiyorsunuz. Çünkü yüreğinizde sözüme yer vermiyorsu-
nuz. Ben Babam'm yanında gördüklerimi söylüyorum, siz de babanızdan
işittiklerinizi yapıyorsunuz' dedi. 'Bizim babamız İbrahim'dir' diye kar-
şıhk verdiler. İsa, 'İbrahim'in çocukları olsaydınız, İbrahim'in yaptıkla-
nm yapardınız. Ama şimdi Tann'dan işittiği gerçeği sizlere bildiren beta
öldürmek istiyorsunuz. İbrahim bunu yapmadı. Siz babanızın yaptıkla-
nnı yapıyorsunuz' dedi. 'Biz zinadan doğmadık. Bir tek Babamız var, o
da Tanrı'dır' dediler. İsa, 'Tann Babanız olsaydı, beta severdiniz. Çünkü
ben Tann'dan çıkıp geldim. Kendiliğimden gelmedim, beta ‫ ه‬gönderdi.
Söylediklerimi neden anlamıyorsunuz? Benim sözümü dinlemeye daya­
Halis ÇETİN

namıyorsunuz da ondan. Siz babanız Kilis'tensiniz ve babanızın arzularını


yerine getirmek istiyorsunuz, o ba^angıçtan beri katildi. Gerçeğe bağlı
kalmadı. Çünkü onda gerçek yokbır. Yalan süslemesi doğaldır. Çünkü ٠
yalanadır ve yalanın babasıdır. Ama ben gerçeği s ö y lü y o r u m , işte bunun
İçin bana iman ed iyo rsu n u z. Hanginiz bana günahlı olduğumu kanıtla-
yabllir? Gerçeği söylüyorsam, niçin bana iman etmiyorsunuz? Tann'dan
olan, Tanrı'nm sözlerini dinler, işte siz Tann'dan olmadığınız için dinlemi-
yorsunuz' dedi" (Yuhanna, 8: 31-47).

İsa, bu dünyadaki evrensel Tanrı kom plekslerinin hiyerarşik düzenine


karşı "kim senin kim seden üsrtin olm adığı" bir eşitlik, 'K im senin kim seye
kuiluk etm ediği" bir özgürlük, "berkesin herkesi hatta düşm anını bile sev-
d iği" bir m erham et, "herkesin herkese hak ve hukukunu gözetip hizm et
ettiği" bir adalet ve "herkesin evrensel söze, ışığa gerçekliğe tanıklık ettiği"
b ir sadakat dünyası istiyordu. Bunu da "öğrencilerinin ayaklarını yıkayıp
beline doladığı havluyla kurularken" söylüyordu. O nlara "birbirinizi se-
v in " ve "size yaptığım ın aynısını birbirinize yapın, insanların en üstünü
olan, diğer insanlara en çok hizm etkarlık yapandır. Çünkü kendini yücel-
ten herkes alçaltılacak, kendini alçaltan ise yüceltilecektir". Gökyüzü ege-
m enliği ile yeryüzü egem enliği arasm daki fark işte bu kibir ve m erham et
arasm daki fark gibidir, ö z ellik le evrensel Tann kom pleksi içindeki yeryü-
zü kralları için.

2. Yeryüzü Krallığı; Tekebbür, Tahakküm/Egemenlik, ihtiras.


Para ve Unvan: "Ulusların kralları, kendi uluslarını egemen-
lik hırsıyla yönetirler, ileri gelenleri de kendilerine iyiliksever
unvanını yakıştırırlar".
İsa'nın öğretisine göre evrensel Tann kom pleksine sahip yeryüzü m uktedir-
leri ve "U lusların kralları, kendi uluslaruu egem enlik hırsıyla yönetirler".
O nlarm tek yaşam güdüsü başka insanlann hayatına tahakküm etm ek, ken-
di Tanrı kom plekslerini tatm in ve "kend i egem enlik hırsıyla" insanlara te-
kebbür içinde tahakküm etm ektir, insanları "Tanrı gibi" yapacak tek şey de
insanların kaderi üzerinde kadir olm aktır. Evrensel Tanrı kom plekslerinin
"Tanrı gibi" olm a.iktidar ve m eşruiyetini sağlayan ve Tanrılık hiyerarşisin-
de onun kulluğunu tem sil eden egem enlerin "iteri gelenleri de kendilerine
iyiliksever unvanını yakıştırırlar". Böylece halkm sadakatini iyiliklerle sa-
tm alm a gücüne ulaşırlar. Zulüm açısm dan insanlık tarihindeki en tehlikeli
grup olan bu ara Tanrı kom pleksi tem silcileri olan "ileri gelenlerin" mis-
yonu "ulusların kralları" ile uluslarının arasına geçilm ez kaleler yaparak
onları birbirinin gerçeklerinden kopartm ak ve on lan n arasm da kendi çıkar
KUTSALIN GÖLGESİNDE

egem enliklertei sürdürm ektir. Bu yüzden ulusların "önderlerinin Bile bir-


çoğu İsa'ya im an eteğ i halde bu ara Tanrı kom pleksi tem silcileri olan Ferisi
ileri gelenleri yüzünden, havra dışı edilm em ek İçin im an ettiklerini açıkça
söyleyem ediler". Çünkü onlarda da evrensel Tanrı kom pleksi kaynağı kib-
rin ürünü olan "insanlardan gelen övgüleri, Tanrı'dan gelen övgüden daha
çok sevm ek" özelliği vardı. Bunun nedeni ise ara evrensel Tanrı kom pleksi
tem silcisi ileri gelenlerin kendi üstlerindeki önderleri övüp kendi altındaki
ulusları aşağılam aları idi. ü stlerind ekileri altlarındakilerin, altlarmdakileri
ise korkusu ve tepkisi ile birbirleri için tehdit göstererek
yönetm eleri idi. Bunun en güzel örneği İsa'nın m asum luğuna inanan ulu-
sun üst yöneticisi vali "P ilatu s'u n İsa'yı salıverm ek istem esi" üzerine Ya-
hudilerin ileri gelenlerinin, "B u adam ı salıverirsen, Sezar'm dostu değilsin!
K ral olduğunu ileri süren herkes Sezar'a karşı gelm iş olur" şeklinde "bağrı-
şıp " tehdit etm eleri ve "P ilatu s'u hain, kâfir ve Yahudilerin kralı iddiasmda
bulunarak kurulu düzenlerini yıkan İsa öldürülm ezse halkın isyan edeee-
ğ i" konusunda korkutm alarıdır.

"Uluslaruı krallan, kendi uluslarını egemenlik hırsıyla yönetirler. İleri


gelenleri de kendilerine İyiliksever unvanını yakıştırırlar. Ama siz böyle
’ Aranızda en büyük olan, en küçük gibi olsun; yöneten,
hizmet eden gibi olsun. Hangisi daha büyük, sofrada o tur cin mı, hizmet
eden mi? Sofrada oturan değil mi? ©ysa ben aranızda hizmet eden biri gibi
oldum. Sınandığım zamanlarda benimle birlikte dayanmış olanlar sizler-
siniz. Babam bana nasıl bir egemenlik verdiyse, ben de size bir egemenlik
veriyorum. Şeytan steleri buğday gibi kalburdan geçirmek için izin almış-
tır .‫د‬ ben, imarımı yitirmeyesin diye senin için dua e ‫؛‬
tim . ©eri döndü-
ğün zaman kardeşlerini i ç le n d ir " (Luka, 22: 25-31).

"Bunımla birlikte, önderlerin bile birçoğu İsa'ya iman etti. Ama Ferisi-
ler yüzünden, havra dışı edilmemek için iman eteklerini açıkça söyleme-
diler. Çünkü insandan gelen övgüyü, Tanrı'dan gelen övgüden daha çok
seviyorlardı" (Yuhanna, 12: 42-43).

"Pilatus, 'Benimle konuşmayacak mısın? Seni salıvermeye de, çarmıha


germeye de yetkim olduğunu bilmiyor musun?' dedi. İsa, 'Sana gökten
verilmeseydi, benim üzerimde hiçbir yetkin olmazdı" diye karşılık verdi.
"Bu nedenle beni sana teslim edenin günahı daha büyüktüp. Bunun üzeri-
ne Pilahıs İsa'yı salıvermek istedi. Ama Yahudiler, 'Bu adamı salıverirsen,
SezaPm dostu değilsin! Kral olduğunu İleri süren herkes Sezar'a karşı gel-
miş olur' diye bağrıştılar" (Yuhanna, 19:10-12).
Halis ÇETİN

İsa'nın kendi inananlarını evrensel Tann kom pleksine düşm em eleri ko-
nusunda uyarısı da açıktır: "Ama siz böyle olm ayacaksınız. Aranızda en
büyük olan, en kü<çük gibi olsun; yöneten, hizm et eden gibi olsun. H angi-
si daha büyük, sofrada oturan mı, hizm et eden m i? Sofrada oturan değil
mi? © ysa ben aranızda hizm et eden biri gibi oldum. Babam bana nasıl bir
egem enlik verdiyse, ben de size bir egem enlik veriyorum . Şeytan s izleri
buğday gibi kalburdan geçirm ek için izin alm ıştır". Şeytanın kalburundan
geçem eyip "kalbur ü sh i" kalanlara ne mutlu! N e m utlu Tanrı kom pleksi-
nin kaynağı olan kibri kendi ruhunda yok edip ondan "yoksul ve yoksun"
olaniara. N e m utlu kibrin verdiği gururu yenip diğer insanların aşağliam ası
karşısm da "y aslı" olanlara. Ne m utlu kibirden "yoksul ve yoksun" kalm ak-
la ve bundan doiayı da insanların kınam asına m aruz kalm akla yetinmeyip
"yum uşak huyluluk", "d oğru lu k", "erd em ", "b arış" ve "m erham et" değer-
leri ile doğalarını, ruhlarım ve yüreklerini "vaftiz olarak" "tem izleyenlere".
Ne m utiu yeryüzü egem en değerleri yerine göklerin egem en değerleri ile
kişisel Tanrı kom plekslerinden tem izlendiği için kolektif/toplumsal ve ev-
rensei Tanrı kom plekslerinin "aşağılam asına", "h akaretin e", "zulm üne",
"sövm eierlne", "yalan yere her türlü kötü sözlerine", "yoksullaştırm aya",
"açlığ a", "k in ve nefrete", "toplum dışı olm aya", "adlarım kötüleyip top-
lum dan reddedip tecrit olm aya" m ahkûm edilm iş Tanrının ve gerçeğin ÇO-
cuklarma. Ne mutlu "kend i uluslarım egem enlik hırsı ve üstünlük kibriyle
yönetm eyenlere". Ne m utlu "kendilerine iyi unvanları başkalarm a kötü
unvanları yakıştırm ayanlara". N e mutlu "aralarında en büyük olanın en
küçük gibi olduğu ve yönetenlerin yönetilenlerin hizm etkârı gibi olduğu"
yönetim lere. Ne m utlu "Şeytan 'm yaşam ın kaygılan, zenginlikleri ve zevk-
leri içinde insanlan kötii düşünceler, cinayet, zina, cinsel ablaksızlık, hırsız-
İlk, yalan tanıklık, iftira, açgözlülük, kötiilük, hile, sefahat, kıskançlık, iftira,
kibir ve akılsızlık günah deliklerinin olduğu kalburdan geçirm ek için de-
nediğinde kalbur üstünde alanlara. Ne m utlu "insanlardan gelen ö v ^ iler
yerine Tanrı'dan gelen övgüler için yaşayanlara". Ne mutlu "K ral olduğunu
ileri süren herkes Sezar'a karşı gelm iş olur" tehditlerine aldırm adan her
türlü 'Sezarlzm 'e karşı direnenlere. Çünkü "Tanrı'nm ve Göklerin Egemen-
liği onlarmdır. Onlar yeryüzünü m iras alacaklardır": Onlar, yeryüzünde
m iras aram ayacaklardır.

H. ...VE SAVAŞ: DİNE KARŞI DİN


İsa'nın geleceği daha önceden hem Rom alılar hem de İsrail halkı tarafından
önceden biliniyordu, isa'm n m isyonu önce İsrail halkını içine düştükleri
günah batağından kurtarm ak sonra da tüm insanlığı içinde bulundukları
KUTSALIN GÖLGESİNDE

yeryüzü egem enlerinin zulm ünden ve karanlığından çıkarm aktı. Bu yüz-


den isa'n m hem evrensel hem de yerel bir am acı vardı. Doğal olarak da
bu am acının tehdit ettiği biri evrensel diğeri de yerel düşm anları yani Tan-
rı kom pleksleri olacakb. Zaten İsa'nın daha ilk cüm lelerinde bu İH kötü-
lük, karanlık ve günahkâr düzenleri tehdit ettiği anlaşılıyordu. Bu yüzden
Rom a isa'n m karşısına pagan dini ile çıkarken İsrailli din adam ları da Mu-
sa'nın öğretileri ve Tevrat'm buyrukları üe dikileceklerdi, insanlığın en zor-
lu savaşları her zam an dine karşı dinin savaşı olmuştur. Bu kez de savaşın
tarafları yine dinlerdi: Göklerin Egem enliğine karşı Yeryüzü Egemenleri.

1. Savaşın Silahlan; Söze Karşı Şüphe, Tanrı Yasalalanna


Karşı Atalann Töreleri: "Bu halk dudaklarıyla beni sayar, ama
yürekleri benden uzaktır"; "Neden geleneğiniz uğrana Tanrı
buyrağuna karşı geliyorsunuz?".
İsa, yolunun ve geçit kapılarm ın ne denli dar olduğunu biliyordu. "Çünkü
Kutsal Yasa'nın ve peygam berlerin daha önce de söylediği buydu, insan-
la n yıkım a götüren kapılar geniş ve yollar da enliydi. Bu kapıdan girenler
çokhı. Yaşama götüren kapı ise dar, yol da çetindi. Bu yolu bulanlar azdı".
H ele hele "bü tiin yolların Rom a'ya çıktığı", dar geçit kapılarının Ferisiler
ve Saddutoler gibi din adına insanları sahte inançlara sürükleyenlerin tut-
tuğu bir dönemde:

"İsa tüm bu mucizeleri insanlara gösterip onlarda tövbe etmelerini ve


kendisine tabi olmalarını istedi. Onun yaptığı bu mucizelere inanmaya
başlayan halk 'bu, Davut'un Oğlu olabilir mi?' diye somyorlardı. Ferisiler
bunu duyunea, 'bu adam einleri, ancak cinlerin reisi Baalvezul'un gücüy-
le kovuyor' dediler. Onlarm ne düşündüğünü bilen İsa şöyle dedi: 'Ken-
di içinde bölünmüş olan her ülke yıkıma uğrar. Kendi içinde bölünmüş
hiçbir kent ya da ev ayakta kalamaz. Eğer Şeytan Şeytan'ı kovarsa, kendi
içinde bölünmüş demektir. Bu durumda onun egemenliği nasıl ayakta ka-
lablllr? Eğer ben cinleri Baalvezul'un gücüyle kovuyorsam, sizin adamla-
muz cinleri kimin gücüyle kovuyorlar?.. Kötü olan sîzler nasıl İyi sözler
söyleyebilirsiniz? Çünkü ağız yürekten taşanı söyler, iyi insan, içindeki
iyilik hâzinesinden iyilik, kötü insan ise içindeki kötülük hâzinesinden kö-
tiilük çıkarır. Bize şunu söyleyeyim, İnsanlar, söyleyecekleri her boş söz
İçin yargı ^ n ü n d e besap verecekler. Kendi sözlerinizle aklanacak, yine
kendi sözlerinizle suçlu çıkarılacaksınız" (Matta, 12: 22-37; Markos, 3: 20-
30; Luka, 6: 43-45; 11: 14-23).

İsa, nasıl m ucizeleriyle her kente girip insanları etkiliyor ve onlarm


im anlarını sınıyorsa hem en arkasından da Ferisiler, Saddukiler ve din
Halis ÇETİN

adam iarı da onun arkasından gelip onu yalanlıyor, iftira atıyor, halkın ak-
hnı çeliyor, halka şüpheler zerk ediyor, onu olm az İşlerle, basit isteklerle
sım yorlardı. Bu çetin düşm anlar İsa'nın sözüne şüphe kahyor, m ucizele-
riyle alay ediyor, em irlerine kendi kitapları ve atalan adma isyan ediyor,
onun kutsallığını soyuyla, annesiyle, kardeşleriyle aşağılıyor, peygam berli-
ğinl m arangozluğuyla aşağılıyor ve tüm bunları yaparak da halkın gözün-
de İsa'yı şüpheli kılıyorlardı. Çünkü çok İyi biliyorlardı ki, im anın kurdu
şüphedir.

"İsa kendi memleketine gitti ve oradaki havrada halka ders vermeye


başiadı. Halk şaşıp kalmıştı. 'Adamın bu bilgeliği ve murizeler yaratan
gücü nereden geliyor?' diyorlardı. 'Marangozun oğlu değil mİ bu? An-
nesinin adı Meryem değil mi? Yakup, Yusuf, ‫دو‬ ve Yahuda O'nun
kardeşieri değil mi? Kızkardeşlerinin hepsi aramızda yaşamıyor mu? o
halde O'nun bütün bu yaptıkları nereden geliyor?' sözleri arasmda gü-
cenip O'nu reddettiler. Ama İsa onlara şöyle dedi: 'Bir peygamber, kendi
memleketinden ve evinden başka yerde hor görülmez', imansızlıkların-
dan ötürü İsa orada pek fazla mucize yapmadı" (Matta, 13: 53-58; Markos,
6 :1-6; Luka, 4: 16-3Ü).

"Bu sırada Kudüs'ten bazı Ferisiler ve din bilginleri İsa'ya gelip şunu
sordular: 'Şenin öğrenciierin neden atalarımızın geleneğine, törelerimize
karşı geliyorlar? Yemekten önce ellerini yıkamıyorlati. İsa onlara şu kar-
şılığı verdi: 'Ya siz, neden geleneğiniz uğruna Tanrı b u y ru lm a karşı geli-
yorsunuz? Böylelikle, geleneğiniz uğruna Tanrı'nın sözlerini geçersiz kıl-
mış oluyorsunuz. Ey İkiyüzlüler! Yeşaya'nın sizinle ilgili şu peygamberlik
sözü ne doğrudur: 'Bu halk dudaklarıyla beni sayar, ama yürekleri benden
uzaktır. Bana boşuna taparlar. Çünkü öğrettikleri, sadece İnsan kuralları-
dır" (Matta, 15:1- 9; Markos, 7:1-23).

İsa, cin çıkardığında O 'nu cinlerin reisiyle işbirliği içinde olm akla, halkı
birliğe çağırdığında onu parçalayıp yönetm ekle, başlarm a kral olm ak iste-
diğiyle suçladılar. İsa için en acrsı ise kendi m em leketinde kendi insanları
tarafından ihanete uğram aktı. Bir tarafta O 'nun Tanrı gibi yaptığı işlere şa-
şırıp kalırken diğer yanda içlerinden çıkm ış olm anın kıskançlığı, kibri ve
gücenmesi içinde O 'nu reddediyorlardı. Daha kötüsü O 'nu "m arangozun
oğlu olm akla. Annesinin Meryem, kardeşlerinin de Yakup, Yusuf, Sim un ve
Yahuda olm asıyla, kız kardeşlerinin hepsinin de aralarmda yaşıyor olma-
sıyla" aşağılıyorlardı. O nlar sıradanlığın değerleriyle sıra dışı olanı, yerelli-
ğln bağnazlığıyla evrenselliğin hoşgörüsünü, m ahallenin öngörü ve önyar-
gılarıyla göklerin egem enliğinin öngörülem ezlik ve özgünlüğünü, kısaca
KUTSALIN GÖLGESİNDE

sınırlı olanlarla sınırsızlığı yargılıyorlardı. Akıl, ruh ve kalpleri de bunu


algılam aktan aciz olunca yüce olam aşağılıyorlardı. İsa da "b ir peygam ber,
kendi m em leketinden ve evinden başka yerde hor görülm ez" ilahi gerçeği-
ni ve adalet İlkesini çok İyi biliyordu. Bu yüzden kendisinin insanlan ıslah
etm e yetkisini dahi sorgulatm ıyordu:

"İsa tapmağa girmiş ders veriyordu. Bu sırada başkâhinler ve halkın


ihtiyarlan O'nun yanına gelerek, 'Bunları hangi yetkiyle yapıyorsun, bu
yetkiyi sana kim verdi?' diye sordular. İsa onlara şu karşılığı verdi: 'Ben de
size bir soru soracağım. Bana cevap verirseniz, ben de size bunları hangi
yetkiyle yaptığımı söylerim. Yahya'nın vaftiz etine yetkisi nereden geldi,
'Tanrı'dan mı, insanlardan mı?'. Bumı aralarında şöyle tartışmaya başladı-
lar: Tann'dan' dersek, bize, 'öyleyse ona niçin inanmadınız?' diyecek. Yok
eğer insanlardan dersek, halkm tepkisinden korkuyoruz. Çünkü herkes
Yahya'yı peygamber sayıyor'. İsa'ya, 'Bilmiyoruz' diye cevap verdiler. İsa,
'Ben de size bunları hangi yetkiyle yaptığımı söylemeyeceğim' dedi (Mat-
ta, 21: 23-27).

Ashnda Ferisiler, Saddukiler ve din adamlarının itirazları her ne kadar din


adma gibi görünse de gerçekte siyasi idi. Yıllarca din adına elde ettikleri mev-
kilerin, paraların, itibarların ve iktidarlanmn İsa'nın varlığı ve söylemi ile yok
olacağrm anladılar. Bunu Yahya örneğinde de yaşamışlardı. İsa'nın evrensel
misyonu gereği daha ilk cümlede tüm insanların Tann nezdinde eşit oldu-
ğunu, hiçbir kategorik gerekçe İle hiç kimsenin kimseden daha üstün veya
ayrıcalıklı olmayacağını anlıyorlardı. Bu yüzden İsa'ya karşı kişisel ve siyasi
gerekçeler ile değil de tiim halkı da arkalarına alıp yönetebilecekleri din adı-
narun gücüyle savaşıyorlardı. Dillerinin ucuna taktıkları Tevrat sahifeleri ile
O 'nu sınamaya ve tuzak kurmaya çalışıyorlardı. İsa'yı kendi silahı ile vurmak
istiyorlardı ve bu yüzden de O 'nu eski düzene yeni adetler getirmek, atalarını
dinini bozmak ve küfretmekle suçluyorlardı. Hedefi teke indirip yoğun ve
y a y ^ n saidınlar gerçekleştiriyorlardı. Böylece de halkın tam desteğini arkala-
rina alıyorlardı. Çünkü onlar kendüeri için değil eski ve yeni halkları, onların
ataları ve onların miras bıraktığı kutsal yasalar adma savaşıyorlardı. Bu düş-
manlar Isa'yı tüm halkın içinde "atalarının geleneğine, törelerine karşı gel-
m ekle" yani yeni bir din ve yeni bir krallık inşa etmekle suçluyorlardı. İsa'nın
yenilik ve müjdesinin karşısına eskilik ve lanetlemeyi. Tanrının karşısına da
atalarım koyuyorlardı. Tanrı kompleksinin en ‫؛‬
^içlü dayanağı olan geçmişin
mirası ve atalarının dini/geleneği/töresi üzerinden İsa'yı suçluyorlardı.

İsa ise onları "ya siz, neden geleneğiniz uğruna Tanrı buyruğuna karşı
geliyorsunuz? Geleneğiniz uğruna Tanrı'nın sözlerini geçersiz kılm ış olu­
Halis ÇETİN

yorsunuz" diyerek ©niarın atalarına ve kendisine isnat eteği yalan ve iftira-


larını ^ rü tü y o rd u . Fakat İsa'nın da helirttiği gibi 'K endi içinde bölünmüş
‫ه‬1‫س‬her ülke gıkım a uğrar. Kendi içinde bölünmüş hiçbir kent ya da ev
ayakta kalam az. Eğer Şeytan Şeytan'ı kovarsa, kendi İçinde bölünm üş de-
m ektir". Bu Şeytanlar da dayandıkları bu yeryüzü kötülük egem enliğinde
Şeytana hizm et etm ezlerse yok olacaklarım biliyorlardı. Bu yüzden "ikiyüz-
İÜ" İdiler. Bir tarafta Tann adma konuşup öbür tarafta Şeytan için yaşıyor-
lardı. Bir tarafta dudaklarıyla Tanrıyı anıyor öbür tarafta yürekleriyle ondan
uzaklaşıyorlardı. Bir tarafta Tanrı kuralları adma iktidar sahibi oluyorlar
öbür tarafta insan kuraliarını öğretip ona göre yaşıyorlardı. Bu duram tam
da "Yeşaya'nın onlarla ilgili şu peygam berlik sözünü doğrulamaktadır: 'Bu
halk dudaklarıyla beni sayar, ama yürekleri henden uzakür. Bana boşuna
taparlar. Çünkü öğrettikleri, sadece insan kurallarıdır". Çünkü onların Tanrı
kom pleksi olan "m ayası bozuktur" ve mayaladıkları her şeyi de bozan bir
kibir hastalıkları vardır. Bu yüzden onlarm mayaladığı halkın gönlü İsa'dan
yanadır ama kılıçları © 'na karşı olacaktır. Tıpkı tüm adalet savaşçılarına
karşı olanlar ve onlann kentleri gibi: "Vay haline onlarm !":

"Sonra İsa, mucizelerinin çoğunu yapmış olduğu kentleri, tövbe etme-


dikieri için şöyle azarlamaya başladı: 'Vay haline, ey Horazin! Vay haline,
ey Beytsaydal Sîzlerde yapılan mucizeler Sur ve Sayda'da yapılmış olsay-
dı, onlar çoktan çulla örtünüp kül içinde oturarak tövbe etmiş olurlardı. Ya
sen, ey Kefemahum, göğe mi çıkarılacaksın? Hayır, sen ta ölüler diyarına
ineceksin! Çünkü sende yapılan mucizeler Sodom'da yapılmış olsaydı, o
kent bugüne dek ayakta kalırdı. Sana şunu söyleyeyim, yargı günü Sodom
ve Gomora diyarının hali, sizinkilerden daha dayanılır olacak!" (Matta, 11:
20-24; Luka, 10:13-15).

İsa, Sodom ve Gom ora'ya rahm et okutacak kadar lanet okum aktadır
kendisine inanm ayan, günahlarından tövbe edip arınmayan, göklerin ege-
m eniiğine küçük bir adım atm ayıp dar yolda kendi elinden tutm ayan kent-
lere ve halklarına, ©yle ki "o kentlerde yapılan m ucizeler daha önce günah-
larından dolayı lanetlenip yerle hir edilen kentlerde yapılm ış olsaydı, onlar
çoktan çulla örtünüp kül içinde oturarak tövhe etm iş olurlar ve bu güne
dek ayakta kalırlardı". Am a savaşm kuralları değiştiği için lanetlenip yok
olam azlardı. Çünkü İsa, "göze göz, dişe diş yerine kötüye ve kötülüğe karşı
dlrenm em eyl; sağ yanağına bir tokat atana tokat vurm ak yerine öhür ya-
nağını çevirm eyi; m intanını alm ak isteyenle davacı olm ak yerine m intanın
üstüne abasm ı da verm eyi; bin adım yol yürüm eye zorlayanla tartışm ak
yerine ona iki bin adım yürüm eyi; sadece kardeşini, yoldaşını, dindaşım ,
KUTSALIN GÖLGESİNDE

kom şunu sevm ek yerine tüm insanlığı hatta düşm anını hile sevmeyi; ken-
dlslne zulm edenlere lanet etm ek yerine dua etm eyi" güklerin egemenliği-
nin kapılarını açacak anahtarlar olarak ilan ediyordu. İsa çok iyi biliyordu
ki "bundan fazlası Şeytan'dandır".

2. Savaşın Tarafları; İsa'ya Karşı İsrail Din Adamları ve Roma:


"Bir tavuk, civcivlerini kanatlan ültına nasıl toplarsa, ben de
kaç kez senin çocuklannı öylece toplamak istedim. Ama onlar
istemediler".
İsa, G öklerin Egem enliğini ve ٠egem enliğin m ucizelerini insanlara gös-
terdlkçe insanların im am yerine şüpheleri artıyordu, ö y le ki o insanlara
"yapılan m ucizeler Sodom 'da yapılm ış olsaydı, ٠kent (ve insanları) o güne
dek ayakta kalırd ı". Bu inançsızlığın en önem li nedeni bir tarafta Saddu-
kiler, Eerisiler ve Yahudi din adam larından oluşan ve İsa'ya karşı sürekli
halkı şüphe ile dolduruşa getirip Rom a ile işbirliği içinde O 'nu ve halkı
korku ile tehdit edenler diğer tarafta İsrail'in beklenen kralı geldi korkusu
ile kendi krallıklarının sarsılacağım düşünen ve halkı da sürekli tehdit eden
Rom alı yöneticiler vardı. Saddukiler, Ferisiler ve Yahudi din adam larının
en önem li yöntem i isa'n m m isyonu ve m ucizeleri konusunda haikta şüphe
oluşhırm ak ve ٠şüphe ile halkı yönetm ekti. Bu yüzden sıra İle gelip halkın
içinde İsa'ya çeşitli sorular sorm akta ve cevaplar hoşlarına gitm ediğinde de
h alla İsa'ya karşı kışkırtm aktadırlar. İsa, cevapları İle Saddukileri sustur-
duğunda Ferisiler, Ferisileri susturduğunda Yahudi din adam ları, onları da
susturduğunda ise Rom alı yöneticilerle uğraşıyordu. O nların ortak amacı
sorularla İsa'yı denem ek, halkm gözünden düşürm ek, yeni din getirdiği
için lanetiem ek, atalarının dinlerini, buyruklarını ve törelerini değiştiren
sahte peygam ber olduğunu kanıtlam ak. Rom anın düzenini tehdit ettiği için
O 'nu Rom a ve halk ite karşı karşıya getirm ek istiyorlardı. İsa da tüm bu
oyunlarım biterek onların tuzaklarını başlarm a geçiriyordu:

"İsa'nın onların sorduğu tüm sorulan verdiği cevaplar üzerine Ferisi-


ler çıkıp gittiler. İsa'yı, kendi söyleyeceği sözlerle tuzağa düşürmek ama-
cıyla bir düzen kurdular. Hlrodes yanlılarıyla birlikte gönderdikleri kendi
öğrencileri İsa'ya gelip, 'öğretmenimiz, senin dürüst biri olduğunu, Tanrı
yoiunu dürüstçe öğrettiğini, kimseyi kayırmadığını biliyoruz. Çünkü in-
sanlar arasmda ayrım yapmazsın. Feki ne dersin, söyle bize, Sezar'a ver-
gi vermek Kutsal Yâsa'ya uygun mu, değil mi?' dediler. İsa onlarm kötü
niyetlerini bildiğinden, 'Ey ikiyüzlüler‫ '؛‬dedi. 'Beni neden smıyorsunuz?
Vergi ödemekte kullandığınız parayı gösterin banal' O'na bir dinar getir-
diier. İsa onlara, 'Bu resim, bu yazı kimin?' diye sordu. 'SezaKın' dediler.
Halis ÇETİN

‫ ه‬zaman İsa oniara, 'öyleyse SezarTn hakkım Sezar'a, Tanrı'nm 1‫س؛ا‬


da Tann'ya verin' dedi. Bu sözleri duyunca şaşhlar, İsa'yı bırakıp gittiler"
(Matta, 22:15-22; Markos, 12:13-17; Luka, 20:20-26).

Kolektif/dini Tanrı kom pleksi tem silcileri Ferisiler, tarih boyunca en


yaygm ve yoğun olarak görülen dini kaynaklı Tann kom pleksi haklarım ve
İktidarlarım T a n r ın ın göklerin egem enliğindeki hesap/yargı günü insanları
yargılam a yetkisini yeryüzünde kullanm aktan alıyorlardı. Tıpkı Tann gibi
helal-haram , sevap-günah, suç-ceza gibi yargılam a hüküm lerini dünyevi
iktidara dönüştürüp insanları Tann adm a ve Tann için yargılayıp insanlara
cenneti veya cehennem i uygun buluyorlardı. Dini ilke, yasa ve değerleri
tek bir değer yargısına indirgeyen ve değerler arasm da hiyerarşik bir dü-
zen kurarak kendi dini tahakküm lerine süreklilik kazandıran bu dini Tanrı
kom pleksi grup isa'n m da ifade ettiği gibi çoğu zaman bunu Tanrının kut-
sal yasaları yerine kendi "in san yasalarım " ikame ederek, kutsal yasaları ve
hüküm leri m üphem llğln dili ve iktidarı ite değiştirip tevil, tefsir ve m ana
bozum u ite yapıyorlardı. Yarattıkları dini İktidar dili ve tekeli ile de Tanrıya
alt tüm göklerin egem enliği haklarım onun yeryüzü tem silcileri olmak id-
diası ite yeryüzü egem enlerinin hizm etine sunuyorlardı.

Ferisiler, kolektif Tanrı kom pleksinin kaynağı ve iktidar aracı olarak


kullandıkları bu dini hegem onyalarım dil ile inşa etm ekte İdiler. O nlar için
din ve dil arasındaki İlişki, dilin toplum sal İletişim i ve hiyerarşik düze-
ni sağlayan bir anlam a, yorum lam a ve düşüncelerin bir yansım ası olarak
dönüştürm e işlevi görm esi idi. Bu yüzden Ferisilerin dili, dini gerçekliğin
ters ‫؛‬diz edilm esi ve çelişkilerin yanlış tem sil edildiği bir çarpıtm a hali idi.
Dil, Ferisilerin kolektif/dini Tann kom plekslerini ve toplum sal, siyasal ve
ekonom ik iktidar konum larını süreklilik içinde kutsallaştıran ve dini toplu-
m u n /c e m a a tin yönetim ini m eşrulaştıran bir destekleyici güçtü. Bu yüzden
İsa ite Ferisiler arasm daki m ücadele aslm da din savaşından öte hir dil sava-
şı idi. İsa ite Ferisiler aynı dinden, aynı Tanndan, aynı kavram lardan bah-
sedlyorlardı am a onlara yükledikleri dilsel anlam lar tam am en farklı idi.
Ferisilerin dinin dilini m üphem leştirdikçe elde ettikleri iktidarı yıkm ak için
İsa, dili en saf ve anlaşılır halde kullanıyordu. İsa, gerçeğin ve doğrunun
söz sanatm a, süslem elere ve güzelliğe ihtiyacı olm adığını biterek saf ve net
konuşuyordu. O ysa Ferisiler yalanın ihtiyaç duyduğu gibi sözlerini süslü-
yor ve güzelleştiriyorlardı. Söz ustaları olarak sözün güzelliği İte gerçekli-
ğin üzerini yalanlarla örtüyorlardı. Flalk ise her zam an olduğu gibi gerçeğe
değil güzele yöneliyordu. Bu yüzden yalan söz her zam an gerçek sözden
daha güzel görünm üştür.
KUTSAUNGÖLGESİNDE

İsa ve Ferisilerin aynı din için ayrı ayrı dilleri kullanm ası, dili bir din
m ücadelesi alanı haline getirirken, dini de bir iktidar m ücadelesi alanına
*••••-•• idi. Geleneğin ve m üphem liğin dini ve dili ile geleceğin ve
gerçeğin dini ve dili çatışm akta idi. Dile hâkim olan dine de toplum a da,
siyasaya da hâkim olm akta idi. Kendi dilini btekine kabul ettiren kendi di-
nini de kabul ettirip onun aracılığıyla ötekine galip gelebilirdi. Ferisilerin
İsa karşısında sürekli bilm eceli, bulm acalı, m üphem, ikircikli ve tuzaklı bir
d il' sebebi de bu idi: A ynı kavram lara yüklenen farklı an-
lam lar. Ferisiler dinin dilini kendi iktidar hiyerarşilerini muhkem kılm ak
için ’ içte onların diline yönelik saldırıları iktidarlarına yönelik
savaş olarak algılıyorlardı. Ferisiler kendi m üphem dil iktidarları ile hem
dini, hem de kendilerinin kolektif Tann kom plekslerini yeniden üretiyor-
lardı. Dil aracılığıyla kendi dini, siyasi, toplum sal ve ekonom ik çıkarlarını
koruyorlar ve m üphem dil iktid arlan sayesinde dini ve geleneksel ilke, de-
ğer ve kavram ların anlam ım yeniden üretiyorlardı. Ferisiler, aşırı sim gesel
ve sem bolik bir dil çeşitlem eleri ile geliştirilm iş şifrelerden oluşan bir tür
'm eta-dll' yaratm ış ve bu dili sadece kendilerinin çözüm leyeceği bir ikti-
dar tekeline dönüştürm üşlerdir. Böylece din ve onun m üphem leştirilm iş
m eta-dili aracılığıyla gündelik yaşam m bütün alanlarına hükm edebilen
bir Tanrı kom pleksi yarahnışlardır. Dinin dili, onların Tanrı kom pleksinin
hem varoluşu hem yansıtm ası hem de çarpıtm ası işlevi görüyordu. Dlhn
bu iktidarı sayesinde dilin sahipleri özneleşirken din, Tanrı ve dini toplum/
* halkı da nesneleşm ekte idi. Böylece dil, iktidarın kurulduğu
bir alan olarak bir din ve onun aracılığıyla toplum/cemaat üretim i işlevi
görüyordu. Bu nedenle dinin dili, Ferisilerin kolektif Tanrı kom plekslerine
kaynaklık eden çıkarlarının dini ve siyasi iktidarın belirli biçim leri adına
** rasyonalize edildiği, doğallaştırıldığı, evrenselleştirildiği
ve m eşrulaşhrıldığı bir güç süreci oluyordu. Dil, Ferisilerin elinde kendi
çıkarlarına hizm et eden hiyerarşik ve organizm acı yapılanm ış toplum sal
ilişkileri belirli durum larda kurm aya ve korum aya şartlanm ış sim gesel ve
sem bolik biçim ler tarafından, belirli anlam ların inşa edilm esi ve taşınm ası
için kullanılm ıştır.

Ferisilerin İsa'ya karşı savaşında söylem sel bir m ücadele alanı olarak
en büyük silahları dilleri olm uştur. Dillerini bir kılıç, bir m ızrak gibi onun
gerçeklerine yöneltm işlerdir. İsa'nın tüm m isyonunu ve gerçek m üjdesini
dilin ’ gücü ile yalana dönüştürm üşlerdir. Ferisiler, dilin meş-
rulaşürm a işlevi ile İsa'nın m isyonunu ihanet ile; dilin rasyonalizasyon ve
evrenselleştirm e işlevi ile İsa'nın gerçeklerini şüphe ite; dilin gizleme, gi-
m üphem leştirm e, yer değiştirm e, m istikleştirm e ve mecaz-

241
Halis ÇETİN

laştırm a işlevi ile İsa'nın söylem lerini itibarsızlaştırm a ile; dilin birleştirm e,
standartlaştırm a ve birliğin sem bolleştirtm esi işlevi ile İsa'nın ilke, değer
ve öğretilerini küfür İle; dilin şeyleştirm e, doğallaştırm a, sonsuzlaştırm a,
yalınlaştırm a ve edilginleştirm e işlevi ile isa'm n halk üzerindeki etkisini
hiçleştirm e ile; dilin parçalam a, ayırm a, farklılaştırm a ve ötekinin tasfiyesi
işlevi ile de İsa'nın varlığım ve dilini asi olarak öteklleştirm e ile yer değiş-
tirip yok etm eye çalışm ışlardır. Böylece İsa'yı dinsel ve toplum sal olandan
ayırıp ötekileştirerek dini ve toplum salı kendilerinin tem sil ettiğini, yansıt-
tığını ve onlarla örtüştüklerini ispat ederek iktidarlarını terdürm üşlerdir.
Sonuçta ise Ferisiler dinin dili ite isa'm n öğretileri ve gerçekliğin gökyüzü
egem enliğinin yeni düzenini tersyüz eden ve bu düzenin asli ilke ve değer-
lerini gizleyen bir bozulm a aracılığıyla kendi Tanrı kom pleksi egemenlik-
lerinl m eşrulaştırıp sürdürm üşlerdir. İsa'yı bite kullanarak kendi egem en-
İlklerinin sürekliliğine alet e d i ş l e r ve O 'nu kendi egem enlik koşullarının
devamına ve yeniden üretim ine hizm et eder hale dönüştürm üşlerdir: "Fe-
risiler, İsa'yı, kendi söyleyeceği sözlerle tuzağa düşürm ek am acıyla düzen-
ter kurdular".

"Ferisiler, isa'nm Sadukileri sushırduğunu duyunca bir araya toplan-


dliar. Onlardan biri, bir Kutsal Yasa uzmanı, İsa'yı sınamak amacıyla O'na
şunu sordu: 'Öğretmenim, Kutsal Yasa'da en önemli buyruk hangisi?'. İsa
ona şu karşılığı verdi: "Tanrın olan Rab'bi bütün yüreğinle, bütün canınla
ve bütün aklınla sev. işte ‫ دل‬ve en önemli buyruk budur. ilkine benzeyen
ikinci buyruk da şudur: 'Komşunu kendin gibi sev. Kutsal Yasa'nm tümü
ve peygamberlerin sözleri bu iki buyruğa dayanır" (Matta, 22: 34-40; Mar-
kos, 12: 28-34; Luka,10: 25-28).

"Ferisiler toplu haldeyken İsa onlara şımu sordu: "M esihle İlgili olarak
ne düşünüyorsunuz? ٠/kimin oğludur?'. Onlar da, 'Davut'un Oğlu' dediler.
İsa şöyle dedi: '٠ halde nasıl oluyor da Davut, Ruh'tan esinlenerek O'ndan
'Rab' diye söz ediyor? Şöyle diyor Davut: 'Rab Rabbime dedi ki, Ben düş-
manlarını senin ayaklarının altma serlnceye dek sağımda otur”. 'Davut O'n-
dan Rab diye söz ettiğine göre, ٠ nasıi Davut'un Oğlu olur?'. İsa'ya hiç kimse
karşılık veremedi, o günden sonra artık kimse de O'na bir şey sormaya cesa-
ret edemedi" (Matta, 22:41-46; Markos, 12: 35-37; Luka, 20: 41-44).

Ferisiier, Saddukiler ve Yahudi din adam ları "İsa'yı, kendi söyleyeceği


sözlerle tuzağa düşürm ek" ve "O 'n u şiddette sıkıştırarak birçok konuda
ağzım arayıp ağzm dan çıkacak bir sözle O 'nu hızağa düşürm ek için fırsat
koliuyoriardı". Bu am açla O 'na karşı "sürekli düzenler kurdular". Hileli
fetvalarla, bulm aca gibi kafa karıştıran sorularla O 'na tozaklar kurup de­
KUTSALIN GÖLGESİNDE

nediler. H alkın arasında "yedi kardeşle evlenen bir kadının öbür dünya-
da hangisiyle evlendirileeeği" gibi bulm acalı ve şüpheye düşürücü sorular
sordular. Sorularının cevaplarıyla şaşkına döndükçe azgınlıklarının, inatla-
rının ve düşm anlıklarının şiddeti de arttı. H er zora düştüklerinde "K utsal
Yasa uzm anı" bir din adam ı ite yeni sorularla yeni denem eler ve tuzaklar
kurdular. H er soruya aldıkları cevap onlarm kıskançlıklarını ve küfürlerini
arttırdı. Sonunda İsa sorununu çözm ek için büyük bir ihanet içinde Roma
ile İşbirliği içine girm eye karar verdiler. O 'nu Rom anın gözünde hain ve asi
konum una düşürm ek için "H irodes yanlılarıyla birlikte" "Sezar'a vergi ver-
m ek Kutsal Yasa'ya uygun mu, değil m i?" gibi tahrik edici sorular sordular.
Bu din adam ları bir tarafta İsa'yı halkın gözünde sahte peygam ber diğer
tarafta Rom anın gözünde asi gösterm ek için akla hayale gelm edik tuzaklar
kurdular. H alkın kalbini korkuyla, aklını şüpheyle ve ruhunu um utlarla
kontrol ettiler. Sorularım a am acı cevap alıp im an etm ek değil İsa hakkında
O 'nu halk nezdlnde lanetlenm eye. Rom a nezdinde de tutuklattırıp işken-
ceden geçirip öldürülm eye götürecek kam uoyu oluşturm aktı. Bu yüzden
törelerden sunaklara, insanı kirleten günahlardan zinaya, evlilikten boşan-
maya, adaklardan bayram lara, olağanüstü belirtiler talep etm ekten ölüm -
den sonraki hayata, ölüm sonrasındaki hayatta diriliş ve evliliklerin nasıl
olacağından gösterilen m ucizelerin sahteliğine, büyücü olm aktan cinlerle
anlaşm ış olm aya, kutsal buyruklardan görünüm ünün nasıl değiştiğine.
Tanrının özelliklerinden oğullarının durum una, M usa'dan Davut'a, köle-
İlkten insanların günahlarının affedilm esi sorununa, zenginlik, fakirlik ve
m ülkiyet ilişkisinden yapılacak duaların cinsine, ticaretten İsa'nın yetkile-
rinin ne olduğuna, kıyam et ve Tanrının yargılam a biçim inden yeni doğan
çocuklaruı kutsanm asına, Rom a'ya itaat etm ekten Sezar'a vergi verilip ve-
!■ilmeyeceğine kadar onlarca "tuzak sorularla İsa'yı denediler".

Şeytanın denem elerinden rahatça sınıfı geçen İsa, din bilginlerinin de-
' bunaldı. Kendisinin de ifade ettiği gibi kurtlar arasm da ko-
yundu ve kurtlar koyunu yem eyi kafalarına koym uştu. Bu yüzden İsa her
cevap ite şüpheleri giderdikçe onlarm Tanrı kom pleksleri içinde kibirleri ve
küfürleri arttı. Hatta artık "İsa'ya hiç kim se karşılık verem ez ve kim se de
O 'na bir şey sorm aya cesaret edem ez" halde olm alarına rağm en bilgiye ve
ataların törelerine dayalı Tanrı kom plekslerinden vazgeçm ediler. H er so-
ruda şüphe ite besledikleri insanlarm im anını çürüttüler. O 'nu "İkiyüzlü"
’ İle sahte peygam ber ve kral iddiası içinde bir hain ve asi ilan
ettiler. İsa da onları ve onlarm şahsında onlar gibi Tanrı kom pleksi içinde
bilgi ite kibirlenen tüm insanları lanetledi.
Halis ÇETİN

İsa, Saddukiier, Ferisiler ve Yahudi din adam larınin kendi davası önün-
deki en büyük engel ve düşm an olduğunun bilincinde olarak onların hem
tuzaklarını hem de "m ayalarım " deşifre eder. O nlar Tanrının krallığı ve
Şeytanın krallığı arasm da Şeytanın yolunu seçm işlerdir. O nlar Kayın ve
H abil'den beri var olan iki egem enliğin hainler tarafını oluştururlar. On-
lar, evrensel "adalet, m erham et ve sadakat" düzeni yerine kendi yerellik-
lerinin "zulüm , terör ve ihanet" ilkelerini tesis ederler. ٥
٢٧
٥١Şeytandan
١^
bile tehlikeli olm alarının nedeni Kayin'den heri yaşadıkları bu "zulüm , te-
rör ve ihanet" düzeni içinde "ikiyü zlü " davranıp "m utlak İyi ve m utlak
doğruyu" sadece kendilerinin tem sil ettiğini İddia ettikleri Tann kom plek-
si içinde olup kendi m utlak iktidarları için tüm insanlan kullaştırm aya ve
köleleştirm eye çalışmalaradır. Onlar, "M u sa'nın kürsüsünde otururlar ama
söyledikleri şeyleri kendileri yapmazlar. A ğır ve taşınm ası güç yükleri bağ-
layıp başkalarının om uzlarına koyarlar ama kendileri bu yükleri taşım ak
için parm aklarını bile kıpırdatm ak İstem ezler". Onlar, Tanrı kom pleksinin
verdiği kibirle "yaptıklarının tüm ünü gösteriş için yaparlar. M uskalarını
büyük, giysilerinin püsküllerini uzun yaparlar. Şölenlerde başköşeye, hav-
ralarda en seçkin yerlere kurulm aya bayılırlar". H erkesi sahip oldukları
m evki ve m akam lar adına kendilerine kul ve köle yapıp "m eydanlarda se-
lam lanm aktan ve insanların kendilerini 'R abbî' diye çağırm alarm dan zevk
duyarlar". Onlar, "G öklerin Egem enliğinin kapışım insanların yüzüne ka-
patıp ne kendileri İçeri girer ne de girm ek isteyenleri bırakırlar". Cennetin
ve cehennem in anahtarlarının kendilerinde olduğu bilgisiyle insanlan y an
gılayıp cezalandırırlar, o kadar büyük bir bağnazlık İçinde "tek bir kişiyi
dine döndürm ek için denizleri ve kıtaları dolaşıp dinlerine dönen olunca
da yalan ve yanlış dini saphrm alar ite onları kendilerinden iki kat daha ce-
hennem lik yaparlar". Dünya işlerinde o kadar hassas bir adalet terazisine
sahiplerm iş gibi "nanenin, anasonun ve kim yonun ondalığım hesaplarlar
d a" din işlerinde "K u tsal Yasa'nın daha önem li yönleri olan adalet, merha-
m et ve sadakati ihm al ederler", insanlara gösteriş için kılı kırk yararcasına
bir hassaslık göstererek hüküm verirler de hayata dair her konuda zulüm,
baskı ve ihanet içinde tahakküm ederler. Bu yüzden "küçük sineği bite ya-
ğından süzer ayırırlar ama deveyi ham uduyla yutarlar".

Ferisi ve din bilginlerinin en önem li özellikleri olan ‫ ^؛‬yü zlü lü kleri "bar-
dağın ve çanağın dışının tem izlenip içinin kirli kalm ası" gibidir. Onların
dışı kibir ve gösteriş ite içi ise Tanrı kom plekslerinden dolay: "açgözlülük
ve taşkınlıkla doludur". Bu nedenle onlar, "dıştan güzel görünen, ama içi
ölü kem ikleri ve her türlü pislikte dolu badanalı m ezarlara benzerler ki dış-
tan insanlara doğru kişilerm iş gibi görünürler am a içte ikiyüzlülük ve kötü­
KUTSALIN GÖLGESİNDE

lükle doludurlar". Onlar, sahip oldukları m evki ve m akam a saygıyı arttırıp


٠saygı aracılığıyla kendilerine de köleliği arttırm ak yani kurum sal iktidarı
kişisel iktidara dönüştürm ek için "peygam berlerin m ezarlarını yapar, doğ-
ru kişilerin türbelerini donatırlar". Bu büyük insanlara olan saygıdan do-
layı kendilerine iktidar devşirirler. Başkalarının gücü ve itibarı üzerinden
otorite ve saygınlık elde ederler. Oysa ellerinden gelse "ataları gibi pey-
gam berlerin kam na girm ekten ve onları öldürm ekten asla çekinm ezlerdi".
Bu yüzden "atalarının başlattığı işi bitirm ek için" İsa'yı bile öldürecekler-
dir. Hatta İsa'dan önce yaptıkları gibi İsa'dan sonra da "kendilerine gönde-
rilecek olan peygam berler, bilge kişiler ve din bilginlerinin de kim ini öldü-
recek, kim ini çarm ıha gerecek, kim ini havralarında kamçılayacak, kim ini
de kentten kente k v a la y a ca k la rd ır". Onlar, ellerindeki kutsal m akam lar ve
kutsal yasayı bilm e ayrıcalığına rağm en "H abil'in kanından, tapm akla su-
nak arasm da öldürdükleri Zekeriya'nın kanm a kadar, yeryüzünde akıtılan
her doğru kişinin kanından sorum lu tutulacak" kadar büyük bir "zulüm ,
terör ve ihanet" içindedirler.

İsa, onlarm bu ihanet düzenlerine karşı getirdiği evrensel değerlerin te-


m el ilkelerini de anlatır. Onlarm kolektif Tanrı kom pleksi içindeki bu kibir
ve ihanetlerini bilerek onlara saygısızlık ile onların tem sil eteği ve adına
buyruklarda bulundukları Kutsal Yasalara saygısızlığı birbirine karıştırm a-
m ak gerekir. İsa kendisinin ‫ ه‬kutsal ve kadim geleneğin bir halkası oldu-
ğu bilinciyle o zincirin halkalarına saygıyı ama onu insanlara aktaran din
adam larının otoritesine isyanı savunur. "B u nedenle onların insanlara söy-
lediklerinin tüm ünü yapm ak ve yerine getirm ek ama onlarm yaptıklarını
yapm am ak" ilkesini getirir. İsa'nın evrensel m isyonunun en tem el ilkesi
olan dini ve dünyevi tüm kategorik ayrım larda tüm insanların eşit olduğu
ilkesinden asla şaşm am ak gerekir. Bu ‫؛‬dizden "kim se kim seyi 'R abbî' diye
çağırm am alıdır. Çünkü tüm insanların bir tek öğretm eni vardır ve bu yüz-
den tüm insanlar kardeştir. Yeryüzünde kim seye 'Baba' dem em ek gerekir.
Çünkü bir tek Baba vardır, o da 'göksel Baba'dır. Kim se kim seyi 'önder'
diye çağırm am alıdır. Çünkü bir tek önder vardır, o da M esih 'tir", insanlar
arasm da eşitlik vardır, insanlar arasm daki üstünlüğün tek ölçüsü insanlara
hizm et etm ektir. Bu yüzden de insanlar arasında en üstün olmak isteyen-
ler "d iğer insanların hizm etkârı olm aya" çalışm alıdırlar. Çünkü Göklerin
Egem enliği gereği "kendini yücelten alçaltılacak, kendini alçaltan yücelt‫؛‬-
lecektir".

İsa, tüm bunları açıkladıktan sonra hem Kudüs şebrini hem tüm insan-
la n hem hain din adam larını hem de öğrencilerini kendi m isyonu ve gele­
Halis ÇETİN

cek konusunda şahit tutar: "E y Kudüs! Peygam berleri öldüren, kendisine
gönderilenleri taşlayan Kudüs! Bir tavuk, civcivlerini kanatları altma nasıl
toplarsa, ben de kaç kez senin çocuklarım öylece toplam ak istedim , am a siz
istem ediniz. Bakın, eviniz ıssız bırakılacak! Size şunu söyleyeyim: 'R ab'bin
adıyla gelene övgüler olsun!' diyeceğiniz zamana dek beni bir daha gör-
m eyeceksiniz". Tipte M usa'nın son sözleri gibi: ibret yüklü hayatla, yılgı
yüklü yolculukla, yol yüklü hikâyeyle, keşke yüklü pişm anlıkla, isyan yük-
İÜ afla, özlem yüklü kahırla, um ut yüklü korkuyla, lanet yüklü kutealkkla.

3. Savaşın Kuralları: ihanet, ihanet üstüne ihanet: "Alın, yiyin,


hu benim bedenimdir. Alın, için, bu benim kanimdir. Günahların
bağışlanması uğruna akıtılan antlaşma kanıdır".
İsa, tıpkı M usa gibi, binlerce yıllık köle/kul kom pleksi içindeki halkına
doğalarında var olan özgürlük tutkusunu hatırlatır. Sık sık vurguladığı
"Işık " ve "g erçek" değerlerinin insanları özgürleştiren en önem li unsurlar
olduğunu v u rg u la r. ‫ ه‬, gerçeği, insanların ölçüsü ile değil insanları gerçe-
ğin ölçüsü ite yargılam ak gerektiğini savunur, inşam köleteştiren/kukaştı-
ran şeyin yeryüzü egem enliğine ait Tanrı kom pleksi değerleri olan iktidar,
m ülkiyet ve üstiinlük arzusu olduğunu vurgular. İsa'ya göre başta "atalar
dini" ve din adam larının yasaları olm ak üzere geleneklerin doğurduğu kul-
luk/kölellk alışkanlıkları halkı özgürlük tutkusundan m ahrum bırakm ıştır.
O 'na göre Yahudi halkm daki kul kom pleksinin kaynağı kölelik alışkanlık-
ları ve bunu m eşrulaştıran dini geleneklerdi. Bu gelenekler halkın değil
özgürlüğünü sağlam ak onun hatırlanm asına bite engel olm aktadır. Mu-
sa'm n tahtında oturanlar değil M usa'nın halkını evrensel Tanrı kom pleksi
Eiravun'un esaretinden kurtarm asını anlatmak, Firavun'u ٠çağda temsil
eden Rom a'ya kayıtsız şartsız kulluğu em retm ekte idiler. Rom a ise "kul-
luğu tatlılaştıran zehirli yum uşaklığı" içinde evrensel Tanrı kom pleksinin
g m en liğ in in / ik tid a rın m sürekliliği için m utlaka A l kom pleksinin boyun
eğme/itaat sürekliliğinin yaratılm ası zorunluluğunu çok iyi biterek örgüt-
lenm işti. Bunun için de hem kişisel hem de yerel/kolektif/toplumsal Tanrı
kom pleksleri yaratarak onları kendine bağım lı hale getirmişti, © nlarm ya-
şam ası için kendisinin de yaşam asını zorunlu kılm ıştı. Bu kişisel ve kolektif
tanrı kom pleksleri evrensel Tanrı kom pleksi Rom a'ya boyun eğmeye rıza
gösterm ekte kalm ayıp, kulluğu sevip ona gönülden bağlanm anın ve kullu-
ğu arzulayıp seçm eye koşullandırm anın yollarını halklarına öğretiyorlardı.
İsa ise özgürlüğünü yitiren bir halkın, aynı zam anda insanlığını yani aklını
ve ahlakını da yitireceğini, kendi varlığını ve RA B'bin benliğini inkâr edip
"adalet, m erham et ve sadakate" dayalı doğasm ı bozarak hayvanlardan
KUTSALIN GÖLGESİNDE

dahi aşağı bir konum a düşeceğini anlatır. Hayvanlar en azından etendile-


rlne zorla boyun eğip hizm et ederler. Yahudi halkı yüzlerce yıllık kölelik
alışkanlıkları içinde yerel ve evrensel Tanrı kom pleksi efendilerine kullu-
ğu gönüllü olarak benim sem ektedirler, isa'm n en büyük derdi de gökyüzü
egem enliğine değil de yeryüzü egem enlerine kullaşm aya yani boyun eğip
hizm et etm eye alışarak M usa'nın halkım özgürleştirm e misyonunu doğal
olarak da özgürlük arzusunu unutm uş halkım bu uykudan uyandırm aktır.

İsa, tıpkı M usa gibi, yeryüzü Tanrı kom pleksi egem enlerine boyun
eğm eye alışm ış bir halkı kölelikten vazgeçirmeye, bunun ilk şartı olarak
da kölelik kom pleksinden arındırm aya çalışm akta idi. Fakat kul ve Tanrı
kom pleksi hiyerarşisi ٠kadar iç içe geçm işti ki, en büyü k isyan kölelerden
gelm ekteydi. Köleler alıştıkları efendilerinden kopamıyorlardı. Çünkü kul
ve Tann kom pleksi hiyerarşisi içinde herkes bir altm dakinin Tanrısı, bir üs-
tündekinin ise kulu idi. Altlarındaki kullara boyun eğdirm enin şartı üstte-
kilere boyun eğm ek idi. Tanrı kom pleksi hiyerarşisi aynı zam anda zulüm
üzerine inşa edilm iş "gönüllü kulluk" hiyerarşisi idi. Bu hiyerarşik düzen-
de "Tanrıdan başka herkesin Tanrısı vardı". Bu yüzden herkes kul-Tanrı
hiyerarşisine katlanm aktan hoşnuttu. H erkes maruz kaldığı üstünden ge-
len zulm ü altındaki uygulam aktan m em nundu. En alttakilerin ise boyun
eğdikleri sürece üste çıkm a um utları vardı. Kul kom pleksinin gereği olarak
"ötekileri zincir altında tutabilm ek için kendileri de zincir taşım ayı kabul
ediyorlardı". İsa'yı "a si" olarak suçlam alarının nedeni de bu zincirlere olan
sadakatleri idi. Bu sadakatin Yahudi halk، için bedeli ise "kolektif kulluk"
yani "b ir toplum un onu köleleştiren bir otoriteden b a ğ ım s ız olarak var ola-
m ayacağı" düşüncesi idi. © ysa İsa, tüm bu düzenleri ve o düzenler içinde
alışkanlıkların üreteğl konforu bozacak çok basit bir söz söylüyordu: Her-
kes Tanrı Baba'nm ‫؟‬ocukları olm akla özgür, eşit ve kardeştir.

İsa'ya göre Yahudi halkındaki bu kulluk kom pleksinin en önem li kay-


nağı geleneklere bağlılığın doğurduğu zulm e ve hiyerarşik gasp düzenine
alışkanlığın yarattığı konform izm ; R om a'nın evrensel, din adamları, yöne-
ticiler ve Ferisilerin yerel, her bir kişinin de ruhunda ve doğasında var olan
kişisel Tanrı kom pleksi hiyerarşisinin doğurduğu korku düzeni; bu düzeni
ayakta tutan yeryüzü tanrısı "p ara"n m yarattığı iktidar, itibar, ihtişam ve
refah um udu ve hepsini m eşrulaştıran "atalar din i" kaynakl، gelenekler,
görenekler, şekil ve gösterm elik ritüeller, aklı ve ahlakı körelten dini eği-
tim ve zulüm hiyerarşisi üzerine kurulu kul ve Tanrı kom pleksinin iç içe
geçtiği kültiirel yapı idi. Bu ‫؛‬dizden İsa, her işinin başına bu düzeni ayakta
hitan kulluk kom pleksini yok etm eyi koym uştur. Bu yüzdendir Ferisilerin
Halis ÇETİN

asia anlayam ayacağı bir şekilde İsa'n ın "in san lan n ayaklarım yıkayıp on-
lara köleler gibi hizm et etm esi". Çünkü İsa çok iyi bilm ekteydi ki, "insam n
insana kulluğu bir başladı m ı tüm kötülükler, zulüm ler ve günahlar arka
arkaya sıralanırlardı", insan bedenini ve aklını başka bir insana ya da Tan-
rı kom pleksine armağan/emanet etti m i hem en arkasm dan ahlakı da yok
olup "adalet, m erham et ve sadakat" üzerine kurulu olan gökyüzü egemen-
liği bozulurdu. Yahudi geleneğinden M usa'nın m isyonunu söküp alan da
Ferisilerin dini baskı ve tehdit üzerine kurulu dili/söylemiydi. Dinin dili
değiştiğinde iktidarın ve m eşruiyetin de söylem i değişm ekte idi. Ferisile-
rin Rom a'nm dili ve dini üzerinden İsa'yı dışlam alarının nedeni de bu idi:
Adalet yerine baskı, m erham et yerine zulüm, sadakat yerine ihanet, sevgi
yerine şiddet.

İsa'nın dünyasm da Tann ve insan arasındaki m erham ete dayanan dil,


Ferisilerin dilsel m üphem liği içinde kin, nefret ve gazabın diline dönüş-
m ekte idi ve halkı da bu dil ile yargılam akta idiler. R om a'nın dili iktida-
rın şiddet dili iken Ferisilerin dili m eşruiyetin boyun eğme ve itaat dili idi.
Bu yüzden Yahudilerin gönüllü kulluğu sadece Rom anın kuvvet ve kılıç
zonıyla şiddet ve baskısı sonucu değil aynı zam anda Ferisilerin halkları-
na dini ve tarihi bir m eşruiyet kaynağı olarak bu kölelik durum larım he-
nim seyip sevm elerini sağlam akla m üm kün olm akta idi. Roma, Yahudi
halkına köleliklerini zorla elde edebileceğini öğretirken, Ferisiler evrensel
Tanrı kom plekslerinin kuliuğunu reddetm enin ne denli im kânsız bir şey
olduğunu Tevrat okum aları ile köleliği sevdirerek, isteterek ve ikna ederek
öğretiyordu. Evrensel Tanrı kom pleksi Rom a Yahudi halkı üzerinde yerel/
dini Tanrı kom pleksi Ferisiler sayesinde sadece "iktidarım h ak" olarak de-
ğil aynı zam anda "boyun eğmeyi/köleliği de bir ödev biçim ine sokm uştur".
Hem de dini bir ödev. Hem de Firavun gibi. Ferisilerin rolü de bu evrensel
Tanrı kom pleksinin iktidarına dini ve tarihi gerekçelerle m eşruiyet kazan-
dırm ak idi. Çünkü köleler nezdinde m eşruluk kazanam ayan hiçbir iktidar,
varlığını uzun bir süre sürdürm ek başarısını gösterem ezdi. M eşruluk, ikti-
darı elinde bulunduran egem en gücün ne iradesine ne de gücüne bağım lı
olm adığından dolayı yeri doldurulam az bir önem i haizdir, iktidara dışarı-
dan gelir ve iktidarın daha sağlam tem eller üzerine oturm asını sağlar, ikti-
dara köleliği yücelten, kutsayan ve haklılaşhran m eşruluk, korkudan, bas-
kıdan ve şiddetten kaynaklanan davranışları çeşitli dini, geleneksel, kutsal,
ahlaki, tarihi vb. ödevlerden doğan )teküm lülükler biçim ine dönüştürür.

M eşru lu ^ ı elde eden iktidar ise, kendini çepeçevre saran bir imgeler,
inançlar sistem i yaratarak kişilerin iktidar ilişkilerini kendisinin saptadığı
KUTSALIN GÖLGESİNDE

yönde algılanm alarına yol açan bir dil/söz egem enliği inşa eder. Dinin dili/
SÖZ herkesin anlayacağı ortak bir iletişim aracı değil Ferisilerin anlayıp
yorum layacağı ve kendilerine göre değiştirebileceği bir kutsallığın ve müp-
hem llğln aracı ve ayrıcalığı olm uştur. Dile/Söze hâkim olanlar da dine ve
dini tüm iktidar ve itibar ayrıcalıklarına hâkim olm uştur. Ferisilerin elde
ettiği her türlü iktidar, itibar ve ayrıcalığın kaynağı işte bu dil/söz/din adma
konuşm a yetkisine dayanm aktadır. İsa'n ın tehdit ettiğine inandıkları en b ü -
yük korkuları da bu dil/söz tekelinin sağladığı kazanmalarıdır. İsa'nın dili-
nin Yahudi halkı, Ferisiler ve Rom alılar tarafından anlaşılm am asının sebebi
de budur: "D oğru söylüyorsam neden vuruyorsunuz, yalan söylüyorsam
neden doğrusunu söyleyip beni düzeltm iyorsunuz". Bu )dizden tüm Tan-
rı kom pleksleri yalnız ٠kom pleksi tem sil edenlerin konuşup diğerlerinin
onu dinlediği, uyduğu ve sürekli tekrarlam aktan başka bir şey yapm adığı
bir m onolog durum unu tem sil eder. Böylece tek m erkezden yayılan dil/
söz/din tehditler ve korkutm alarla desteklenm iş bir buyurm a olup halkın
itaatini sağlam aya yöneliktir. Bu bağlam da dil/söz/din Tanrı kom pleksine
içkin olan şiddetin sözlü olarak dışa vurum undan başka bir şey ifade eh
mez. Flalk ise egem en dili ve egem enlerin sözünü kendi düzeyinde yeniden
üretip dönüştürür. Yöntem farklıdır ama sonuç aynıdır; İsa, kafir, hain ve
asi olduğu İçin ölm elidir. Bu yüzden; "Bütün halk, Ferisiler, din bilginleri
ve Yahudi yöneticiler hep bir ağızdan bağırdılar ve 'yok et onu, yok et onu,
yok et onu, çarmıha ger onu, çarm ıha ger onu, çarm ıha ger onu', diye bağ-
rışıp durdular".

Tanrı kom pleksini tem sil eden bir egem en İktidar varsa, m utlaka insan-
larm onu isteyip arzuladığı ve itaat ettiği için vardır. Evrensel Tanrı kom p-
leksi olarak Rom anın ve yerel/dini Tanrı kom pleksi olarak Ferisilerin varlığı
sadece Yahudi halkının onlarm Tanrı kom pleksini onayladığı A l kom plek-
si olduğu İçin vardır. İsa eğer sadece Tanrı kom plekslerine savaş açsaydı
belki yaşayabilirdi. Savaşta daha güçlü ve haklı olanın değil daha merha-
m etsiz olanm kazanm ası zorunluluğu kuralını uygulasaydı yine yaşayabi-
lirdi. Am a ‫ ه‬aslen kul/köle kom pleksine savaş açm ış ve m erham et üzerine
barışa çağırm ıştı. H alk Tann kom pleksleriyle savaşırken onun yanındaydı.
Am a kul/kölelik kom plekslerine savaş açtığında halk karşısına dikildi. İsa
biliyordu ki Yahudi halkım ilk köle yapan şey kaba güçse, onları kölelikte
tutan şey de korkuları olm aktadır. Egem ene karşı korkularını ve egemenli-
ğe karşı da sevgilerini/rızalarını yenerlerse gerçeğe yani özgürlüğe kavuşa-
caklardı. Am a M usa'nın ve Tanrı RA B'bin inşa ettiği özgürlük doğası uzun
süre kölelikle yaşam aktan dolayı bozulm uş ve doğası yozlaşm ış, köleliği
alışkanlık haline dönüştürm üştür. M usa halkına özgürlüğü anlatm ak için
Halis ÇETİN

bir kuşak geçm esini beklem iş ve kırk yıl halkını çöllerde gezdirm işti. İsa'nın
ne bu kadar vakti ne de arkasma düşm üş bir halkı vardı. Zaten o gelmeden
önee de Ferisiler halkın doğasm ı ve toprağım kuşaklar boyunca kölelik üze-
rlne sürm üşler ve ona göre ekip biçm işlerdi: "Siz Tanrı buyruğunu bir yana
bırakm ış, insan yasalarına uyuyorsunuz. Kuşaktan kuşağa aktardığınız tö-
relerle, Tanrı'nın sözünü geçersiz kılıyorsunuz". Yahudi halkı başta isyan
ettikleri "insan yasalarına" birkaç kuşak içinde çocuklarına sindire sindire
verilen Ferisi eğitim inden sonra gerçeğin ve ataların dininin kendisi olarak
benim sem işler ve önce isyan ettikleri yasaların sonra dogm atik ve fanatik
savunucuları olm uşlardır. Bu yüzden, M usa ve Firavun örnekliğinde de
görüldüğü üzere efendileri em retm eden ve izin verm eden özgür iradeleri
ile karar verm e ve tercih yapm a erdem ini kaybetm iş bir halk İsa'nın vaat
ettiği ve hiç görm edikleri bir erdem den ve ona çağırandan korkmuşlardır.
Korkularım öldürm ek İçin korkularının kaynağını onlara gösteren İsa'yı öl-
dürm üşlerdir.

Tanrı kom pleksi, öncelikle Tanrı kom pleksleri hiyerarşisi ve kul komp-
leksleri düzeni olm adan var olam ayacağı için Tanrılar halklarını sadece kö-
lellk ve kulluğa değil, aynı zam anda körü körüne, kayıtsız şartsız, sorgusuz
sualsiz kendilerine bağlılığa ve bağım lılığa da alıştırm ışlardır. Bunun yolu
da m evcut düzenin en İyi ve ideal düzen olduğuna onları İnandırm aları ve
bu düzeni bozacak u n su rla rın T an rılarla beraber k u lların ın da konforunu
bozacağına inandırm alarıdır. K ölelik ve kulluk durum unu özgürlük duru-
m una tercih edecekleri yaşam standartlan sunup m evcut durum dışında-
kilerin öngörülem ez belirsizliklerden oluştuğuna ve kısa vadeli çıkarların
uzun vadeli m üphem liklere kurban edilm em esi gerektiğine inanm alarını
sağlam alarıdır. Rom anın Tanrı kom pleksi tahakkümü altında kul kom plek-
si içinde yaşayan Yahudi halkının bu durum u gerçek özgürlük ve mutluluk
durum u olarak yaşam asını sağlayan dini inancm ve tarihi kader algısının
İnşacıları da bu kom pleksten fayda sağlayan Ferisiler olm aktadır. Roma,
kubaştırdığı Yahudi halkı İçin yeni bir yaşam biçim i ve bım a uygun bir dini
kültürel yapı oluştururken Ferisilerin halk üzerindeki otoritesinden yarar-
lanır. Ferisiler bilginin iktidarı ve ulaşılm az dilsel gücü ve ihtişam ı ile kendi
halklarını cahilleştirirken siyasi ve ahlaki olarak da terbiye edip Romanın
egem enlik ve Tanrı kom pleksine uygun şekilde yeniden biçim lendirm ek-
tedirler. Böylece toplumu dini açıdan uyuşturm ak, sistem e entegre etmek
ve sistem i tehdit eden ‫؛‬sa gibi asileri sistem dışına itm ek m isyonlarını ger-
çekleştirm iş olurlar. Firavun için büyücülerin m isyonu ne ise Rom a İçin de
Ferisilerin ve din bilginlerinin m isyonu da odur: "Tanrı kom plekslerinin
iktidarım kutsallık elbisesi ile m eşrulaştırm ak", © nlarm dini kadercilik ve
KUTSALIN GÖLGESİNDE

efsane sunum u sayesinde halkın kulluğunu, köleliğini bir çeşit özgürlük


olarak yaşam alarının ve İsa'yı asi olarak yargılam alarının nedeni de budur.

isa'nm "adalet, merham et ve sadakat" söylemi halkı içte Roma'ya ve Fe-


risilere yönelik sadakate dönüşür ve iktidara yönelik bu derin itaat kültürü
içinde riyasal-toplum sal-dini kurallar ve kurum lar (statüko) üzerinde aktif
ve güçlü bir eonsensus yaratılmış olur. Roma siyasi egemenliği, Ferisiler de
kültürel hegem onyayı temsil etmeye yönelir. Egemenliğin zulmü arttıkça
halkın itaati, hegem onyanın kuşatm ası derinleştikçe halkrn sadakati artma-
ya başlar. Evrensel ve yerel Tanrı kom pleksleri işbirliği içinde halkın sadece
bedenlerini değil ruhlarını ve düşüncelerini de denetleyip " ba-
şarır. Böylece egem en iktidar sahipleri tem kişisel itiraz ve kanıları ortadan
kaldırıp kendi düşüncesini bütün halka tek doğru, tek meşru düşünce olarak
kabul ettirir. Bu Tann kompleksi ve kul kom pleksi hiyerarşisi içinde daha
önce Firavun ve Yahudi halkı arasında görülen zulüm hiyerarşisi yeniden
inşa edilir. En aşağıda kul kom pleksi içinde m azlum durumda olan Yahudi
halkı bu zulm e rıza gösterm esinin nedeni aynı güç kendi ellerine geçtiğinde
olunacak zalim rolünü m eşrulaştırm ak içindir. M azlum lann zulme n za gös-
term esinin evrensel gerekçesi de budur: Güç ve iktidarı ele '
intikam güdüsü içinde aynı zulmü yapacak olm alarıdır, insanlann zalimken
de, m azlum ken de güce tapınm a nedenleri de budur. Kul *
Tanrı kom plekslerinin zulmüne n za gösterm elerinin nedeni kendilerinin
Tanrı kom pleksine ulaştıklarında kendileri gibi zulm e boyun eğecek olan
kullara ihtiyaç duymalaradır. Bu nedenle Tanrı ' kendi kişilik
zaaflarına doğal olarak da onun ürünü olan zulüm ve acılarına âşık bir kul
kom pleksi yarahriar. Zalim ler m azlum lara zulm ü sevdirmedikçe zulmet-
mezler. Tanrı kompleksi ve kul kom pleksi hiyerarşisinde zulüm yukarıdan
aşağıya geom etrik bir şiddet büyüm esiyle artarak iner. En üstekinin yaptığı
küçük bir zulüm en altta büyük bir soykırım a dahi neden olabilir. Tanrı-kul
kom pleksi hiyerarşisi zulüm hiyerarşisine dönüşür. En yukarıda hak ve hu-
kuk ihlali fle başlayan zulüm ortalarda adalet ve hakkaniyeti, en altlarda ise
sadakat ve merham eti yok ederek büyür. Bu yüzden kutsal kitapların ortak
inancı ve yasası olan "zulm e rıza, daha büyük bir zulüm dür" anlayışının
özü de bu zulüm hiyerarşisine m eydan okumaktır.

Tüm bu Tanrı-kul kom pleksi zulüm hiyerarşisine dayalı kurulu düzen


için tehlike oluşturabilecek kam ların doğm asını önlemek, özgür düşünce-
nin yok edilm esi ve İsa'nın söylem inin boğulm ası içte siyasi, hukuki, dini
ve kültürel koşullandırm anın sağlanm ası gerekir, isa'n m belirttiği gibi eğer
"gerçekler insanları özgür kılıyorsa" yapılm ası gereken gerçekleri çarpıt­
H^is ÇETİN

m ak olacak ve bunun İçin de dine karşı dinin kullanılm ası gereği Ferisi-
lere büyük bir görev düşecektir. Bum m içte de İsa'n ın sadece kâfir değil
aym zam anda halk içte hain, kurulu düzen için de asi olarak suçlanarak,
yaratilm ış güdüm lü kam uoyunun aklında ve ruhunda çarm ıha gerilmesi
gerekir. A ncak o zam an İsa ile birlikte "İsa gibi" olmak isteyenler de yok
edilebilir. Bu yüzden çarm ıha gerilen İsa ile birlikte onun misyonu, m üjdesi
ve öğretileri olm uştur. Öngörülem ez bir belirsizlik geleceğindense alışılm ış
b ir belirlini، düzeni daha hayırlıdır. Bir kişinin inandığı "insanları özgür
kılacak gerçekler" yerine "bütün ulusun inandığı kul kom pleksi yaratan
yalanlar" daha uygundur. Eğer isa'm n insanlan kul kom pleksleri gerçeğin-
den özgürlük yaratm a girişim i b aşan lı olursa Tann kom pleksleri yalanları
da yok olacaktır. Bu yüzden eğer Ferisiler İsa'nın "böyle devam etm esine
izin verirlerse, herkes O 'na im an edecek, Rom alılar da gelip kutsal yerlerini
(kendi konum larını) ve yeniden inşa ettikleri kendi uluslarını ortadan kal-
dıracaklardır. Bütün ulus yok olacağm a, halk uğruna bir tek adamın ölm esi
herkes (özellikte herkesi tem sil eden kendileri) İçin daha uygun olacaktır".
H alk ise kendilerini dini, siyasi, ekonom ik zincirlerle bağlayarak köleleş-
tirm iş efendilerine hizm etlerini ve sadakatlerini gösterm ek için kendilerini
zincirlerinden kurtaracak kişinin bedenine, ruhuna ve diline zincirler vur-
m uştur. Onu kendi kul kom pleksi ihanetlerine ortak ederlerse ancak kul-
luğun utancından arınacaklarını zannetm işlerdir. H alk kendilerine İsa'nın
gösterdiği ve öğrettiği Tanrı ve kul kom pleksleri ve onların zulüm leri İle
savaşm ak yerine "kendilerini özgür kılacak o gerçekleri gösteren" parm ağı
ve sahibini yok etm eye adadılar: "B ütü n halk, hep bir ağızdan 'yok et onu,
yok et onu, yok et onu, çarm ıha ger onu, çarm ıha ger onu, çarm ıha ger onu'
diye bağrışıp durdular".

İsa, evrensel, y ^ l/ to p lu ^ al/ k o lek tif/ d itö ve kişisel Tanrı kom pleksle-
rinln kaynağı ve ürünü olan "zulüm , terör ve ihanete" karşı verdiği "adalet,
m erham et ve sadakat" savaşm da bpkı ezeli ve ebedi öncüleri Habil, ibra-
him ve M usa gibi davrandı: "K atil olm am ak m aktulün onurudur" ahlakm a
sığındı. Kendisini öldürm ek isteyenleri yaşatm ak ve "b ir tavuk, civcivlerini
kanatları altma nasıl toplarsa, o da onları öylece toplam ak istedi". Eakat
yeryüzü egem enliklerinin ellerinden gideceğine ‫ﺳﺎال‬ "d in adam ları, kâ-
hinler, başkâhinler ve halkın ihtiyarları" "b u yolu hiç istem ediler". Bırakın
O 'nun kanatları altma sığınmayı O 'nu yok etm ek İçte büyük bir ihanet için-
de "düzenler kurdular":

"Baş kâhinler ve halkm ihtiyarlan, Kayafa adındaki baş kâlıinin sara-


yında toplandılar. İsa'yı hileyle hrhrklayıp öldürmek için düzen kurdular.
KUTSALIN GÖLGESİNDE

Ama 'bayramda olmasm ki, halk arasmda kargaşalık çıkmasın' diyorlar-


dı" (Matta, 26: 3-5).

"O sırada On ikilerden biri oian Yahuda iskariyot baş kâhinlere gide-
rek, 'O 'nu ele verirsem bana ne verirsiniz?' dedi. Otuz gümüş tartıp ona
verdiier. Yahuda o andan itibaren İsa'yı ele vermek için fırsat kollamaya
başladı" (Matta, 26:14-16).

"Mayasız Ekmek bayramımn ilk günü öğrenciler İsa ile birlikte Fısıh
yemeğine oturdular. Yemek sırasında İsa eline ekmek aldı, şükran duasını
yapıp ekmeği böldü ve öğrencilerine verdi. 'Alın, yiyin, bu benim bede-
nim diı' dedi. Sonra bir kâse alıp şükretti ve bunu öğrencilerine vererek,
'Hepiniz bundan için. Çünkü bu benim kanimdir, günahların bağışlanma-
sı için birçokları uğruna akıtılan antlaşma kanıdır. Size şunu söyleyeyim,
Babamuı egemenliğinde sizinle birlikte tazesini içeceğim o güne dek, as-
manın bu ürününden bir daha içmeyeceğim' dedi" (Matta, 26: 26-29).

‫؛‬sa'ya ihanetin birhiri ile bağlantılı dört ayağı vardı. En hafifi yeryüzü
saltanatları yıkılacağı için tedirgin olan din adamları, ondan daha kötüsü
her gün yanına gelip arınm ak için ona yalvaran halkı, ondan daha kötüsü
O 'nu en zor anında terk edip kaçan öğrencileri ve İhanetin en büyüğü ise
O 'nu "otu z güm üşe" satan öğrencisi idi.

İhanetin ‫ﺀالل‬ayağında, "B aş kâhinler ve halkm ihtiyarları" kurdukları dü-


zene kam uoyu nezdinde m eşruiyet sağlam ak için tıpkı "nanenin, anasonun
ve kim yonun ondalığını" en ince hesaplar ile yaptıkları gibi yaparak "Ama
bayram da olm asm ki, halk arasm da kargaşalık çıkm asın diyorlardı". Zaten
on lan n bozulm uşluğunun kaynağı da buydu: Gerçekte kim den korkm aları
gerektiği. Fakat yanına ortak bulm adan var olup yaşayamayan tek günah
da ihanetti. Bu yüzden m utlaka kendi ihanetlerini m eşrulaştıracak içeriden
bir hain gerekliydi. Onlarm im dadm a ilk günden itibaren isa'n m on iki öğ-
rencisinden biri olan, O 'm m vaazlarıyla, m ucizeleriyle, kutsam alarıyla ve
ahlakı İle yaşam ış olan Yahuda iskariyot yetişecekti:

"İsa konuşurken, Onikilerden biri olan Yahuda geldi. Yanında, baş kâ-
hinlerie tialkın ihtiyarları tarafından gönderilmiş kılıçlı sopalı büyük bir
kalabalık vardı. İsa'yı ele veren Yahuda, 'Kimi öpersem, İsa O'dur, O'nu
tutuklayın' diye onlarla sözleşmişti. Dosdoğru İsa'ya gidip, 'Selam, Rab-
bî‫ '؛‬diyerek O'nu öptü. Bunun üzerine adamlar yaklaştı, İsa'yı yakalayıp
tutukladılar. İsa'yla birlikte olanlardan biri, ani bir hareketle kılıcını çekti,
baş kâhinin kölesine vurup kulağım uçurdu, o zaman İsa ona, 'Kılıcını
yerine koy! Kılıç çekenlerin hepsi Hlıçla ölecek. Yoksa Babamdan yardım
Halis ÇETİN

İsteyemez miyim samyorsun? istesem, hemen şu an bana on iki tömenden


fazla melek gönderir. Ama böyle olması gerektiğini bildiren Kutsal Yazılar
o zaman nasıl yerine gelir?' dedi. Bundan sonra İsa kalabalığa dönüp şöyle
،yakala-
seslendi: 'Bir haydudun peşindeymiş gibi bete kılıç ve sopalarla ٠١
maya geldiniz? Her gün tapmakta ohrrup ders veriyordum, bete tutukla-
madmız .‫د‬ büten bunlar, peygamberlerin yazdıkları yerine gelsin diye
oldu '.‫ ه‬zaman öğreneilerin hepsi ‫ ' ه‬mı bırakıp kaçtı" (Matta, 26: 47-56).

İsa, kadim bilgelik gereği çok iyi biliyordu ki, her alnı öpen de her el
öpen de kutsam ak için değildi. Çok açıktı ki hançerlerini saplayacakla-
rı yeri ve fırsatr kolluyorlardı: "peygam berlerin yazdıkları yerine gelsin
diye". Yoksa İsa "Baba'dan yardım isteyem ez, hem en o an ona on iki tü-
m enden fazla m elek gönderilem ez" d e ğ ild ir. ‫ ه‬, düşm anlarını "ateşte eri-
ten ", "suda boğan", "denizde yok eden" bir egem enliğin çocuğudur. Eğer
‫ ه‬Kayin gibi, düşm anlan gibi yapıp da "eline kılıç alıp insanları öldürm ek
için kılıç çekenlerden" olsaydı, kolay olan yolu, geniş kapıyı tercih tem iş
olurdu ki bu da anlateğı öğretisinin tam tersiydi .‫ه‬ çok iyi biliyordu ki,
"k ılıç çekenlerin hepsi kılıçla ölecek", "kılıçla yaşayanlar kılıçla yok edile-
çekti". Onun yolu kılıç değil "adalet, m erham et ve sadakat" yoluydu. Hep-
sinden önem lisi "böyle olm ası gerektiğini bildiren Kutsal Yazılar o zam an
nasıl yerine gelirdi ki?".

İsa için, daha o güne kadar her derilerinde, her hastalıklarında, her SO-

runlarm da yardım ına m uhtaç bir şekilde kapısında yalvaranların, m inta-


nm a sürünm ek için birbirini ezenlerin, el ayak öpenlerin ihaneti ise daha
acıklı idi. H astalarına şifa veren, ölülerini dirilten, açlarını doyuran, gü-
nahkârlarım tem izleyen İsa'ya karşı din adam larından daha büyük ihaneti
halkı yapmıştı. Tıpkı Tanrı RA B'be ve M usa'ya yaptıkları gibi. Daha kötüsü
"h er gün tapınakta oturup ders verdiği insanlar, bir haydudun peşindey-
m iş gibi O 'nu kılıç ve sopalarla yakalam aya gelm işlerdi". Daha da kötüsü
tüm bunlar olup biterken, bir gün önce O 'nu canları pahasına konım ak için
yem in eden "öğrencilerinin hepsinin O 'nu bırakıp kaçm alarıydı".

İhanetin en büyük ayağında ise kendisini "o h ız güm üşe" satan öğren-
cisi Yahuda iskariyot vardı. İsa, kadim egem enlik geleneğinden dolayı çok
iyi biliyordu ki ihanet ne kadar büyük olursa suç ve günahın m eşruiyeti
de o kadar büyük olacaktı. Kendisinin de daha önce bildirdiği üzere öğ-
rencisi tarafından "otuz güm üşe" satıldı. "O tu z güm üş" karşılığında sa-
dece İsa, Göklerin Egem enliği veya M üjde değii tem insanlığın onuru da
satıldı. Tanrı kom pleksleri Tanrıyı sattı. Satılan şey İsa'nın tüm insanlığı
Adem 'den tevarüs eden Tanrı kom pleksi günahlarından arındırm ak. Gök-
KUTSALIN GÖLGESİNDE

lerin " ulaştırm ak ve yeryüzünün Şeytani kötülük düzenlerin-


den kurtarm ak için feda etm ek için sunak/sunu kıldığı "bed en i" ve "kam "
idi: "Alm, yiyin, bu benim bedenim dir. Alm, için, bu benim kanim dir. Gü-
n ah lan n bağışlanm ası uğruna akıtılan antlaşm a kam dır". İsa, nasıl ki tüm
İnsanlığın "zayıflıklarını kaldırdı, bastalıklarm ı yüklendi" ise kendi bedeni
ve kam üzerinden de bütün insanlığın "günahlarının bedelini" ödedi. Bu
yüzden bir ihanet ile satılm asından asla şikâyetçi değildi. Satılan, misyo-
nunun gereğini yaptığı i‫؟‬in mutluydu, ya satan: "İsa'yı ele veren Yahuda,
G 'n un mahkûm edildiğini görünee yaptığına pişm an oldu. Otuz gümüşü
baş kâhinlere ve ihtiyarlara geri götürdü. 'B en suçsuz birini ele verm ekle
günah işledim ' dedi. O nlar ise, 'Bundan bize ne? Onu sen düşün' dedi-
ler. Yahuda paraları tapm ağın içine fırlatarak oradan ayrıldı, gidip kendini
astı" (Matta, 2 7 :1 -5 ).

4. Savaş Mahkemesi; önyargının Son Yargısı: "Tanıklara ne


İhtiyacımız var?".
Tuzak kurulm uş koyun yakalanm ıştı. Kurtlar, tilkiler, çakallar "suyu bu-
1andırm a" suçundan dolayı koyunu yem ek istiyorlardı. Bu dine karşı bir
din savaşı olduğu için yargılam alar da dine uygun olm alıydı. Bu yüzden
bir suç olacaktı ama sahte, bir suçlu olacaktı ama sahte, bir m ahkem e ola-
çaktı ama sahte, bir yargıç olacaktı ama sahte, birçok şahit olacaktı ama
sahte. Zaten savaş "sah te" olan ile "gerçek" olan arasm da idi. O nlar sadece
yeryüzü m ahkem esinin değil daha önce Göklerin Egem enliğinde kararlaş-
tırılm ış "K u tsal Yazılar ve peygam berlerin yazdıkları" ile de onaylanmış
gökyüzü m ahkem esinin figüranları idi. Karar çoktan verilm iş, "insanlığın
günahlarının bağışlanm ası için/uğruna akıtılan antlaşma kan ı" bulunm uş-
hı. Zaten "nanenin, anasonun ve kim yonun ondalığını ince ince hesaplayıp
da Kutsal Yasa'nm daha önem li yönleri olan adalet, m erham et ve sadakati
ihm al edenlerden" İsa da adil bir yargılam a ve karar beklemiyordu. İsa,
onlarm yeryüzü hüküm ranlığını tanım ıyordu ki yeryüzü hüküm lerini ta-
nısm dı. Bu yüzden "İsa, onlara hiç cevap verm eyerek O 'na karşı yapılan
tanıklıklara karşı susmaya devam etti". İsa, sadece "Yaşayan Tanrı adma
yem in ettirdikieri" için kendisine yöneltilen "Tanrı'nın Oğlu M esih sen mi-
sin?" sorusuna "söylediğin gibidir karşılığım verdi". H iç kim se doğrunun
ve gerçeğin peşinde değildi. Hüküm çoktan verilm işti: "Bunun üzerine baş-
kâhin giysilerini yırtarak, 'Tanrı'ya küfretti!' dedi. 'Artik tanıklara ne ihti-
yacım ız var? işte küfürü işittiniz. Buna ne diyorsunuz?', 'ö lü m ü hak etti!'
diye cevap verdiler. Bunun üzerine İsa'nın yüzüne tükürüp O 'nu yum ruk-
ladılar. Bazıları da O 'nu tokatlayıp, 'E y Mesih, peygam berliğini göster ba-
kalım , sana vuran kim ?' dediler".
Halis ÇETİN

İsa, onlarm Şeytani kötülük düzenini reddediyordu ama onlar Tanrı adı-
na karar veriyorlardı; İsa onların insanları köleleştiren ve kullaştıran dini
saltanat düzenlerine isyan ediyordu am a onlar atalarının törelerine isyan
ettiğini iddia ediyorlardı; İsa onların bilginin kibrine, iktidarın zulmüne,
ihtişam ın ikiyüzlülüğüne sebep olan Tanrı kom plekslerine lanet okuyor-
du am a "Tanrıya küfretti" ite suçlayıp "ölüm ü hak" ve reva görüyorlardı;
İsa, onlara "adalet, m erham et ve sadakatte" davranıyor, "bu ilkeleri her
gün ders olarak öğretiyordu" ama onlar "İsa'n ın yüzüne tükürüp O 'nu
yum rukluyor, O 'nu tokatlayıp, 'E y Mesih, peygam berliğini göster baka-
lım, sana vuran kim ?' diyerek" alay edip aşağılıyorlardı. İsa, yargısız infaz
ediliyordu veya önyargılarla ölüm e yürüyordu. İsa'nın daha önce de ifade
ettiği gibi "bu halk dudaklarıyla O 'nu saym ış ama yürekleriyle O 'nu ceza-
landırmıştı"• Çünkü "onların m ayası hozuktu" ve m ayaladıkları her şeyi
de bozan bir Tanrı kom pleksi hastalıkları vardı. Onlarm m ayaladığı halkm
gönlü İsa'dan yanadır ama kılıçları O 'na karşı olmuştur. Bu yüzden "Sahah
olunca tüm baş kâhinlerle halkın ihtiyarları, İsa'yı ölüm cezasına çarptır-
m ak konusunda anlaştılar". H alkın önyargısının sonyargı haline dönüşme-
si için sadece bir aşama kalm ışh.

"İsa'yı tutuklayanlar, O'nu baş kâhin Kayafa'ya götürdüler. Din bilgin-


leriyle ihtiyarlar da orada toplanmışlardı. Başkâhinlerle Yüksek Kurul'un
tamamı, İsa'yı ölüm cezasına çarptırmak için kendisine karşı yalancı ta-
nıklar arıyorlardı. Ortaya birçok yalancı tanık çıktığı halde, aradıklarını
bulamadılar. Sonunda ortaya çıkan iki kişi şöyle dediler: 'Bu adam, 'Ben
Tanrı'mn tapmağını yıkıp üç günde yeniden kurabilirim' dedi. Başkâhin
ayağa kalkıp İsa'ya, 'H iç cevap vermeyecek misin? Nedir bunların sana
karşı ettiği bu tanıklıklar?' dedi. İsa susmaya devam etti. Başkâhin ise
O'na, 'Yaşayan Tanrı adma sana yemin ettiriyorum, söyle bize, Tanrı'nm
Oğlu Mesih sen misin?' dedi. İsa, 'Söylediğin gibidir' karşılığını verdi, 'ü s-
telik size şunu söyleyeyim, bundan sonra insanoğlu'nun, kudretli Olan'm
sağında oturduğunu ve göğün bulutları üzerinde geldiğini göreceksiniz'.
Buntm üzerine başkâhin giysilerini yırtarak, 'Tanrı'ya küfretti!' dedi. 'Artık
tanıklara ne ihtiyacımız var? İşte küfürü işittiniz. Buna ne diyorsunuz?'.
'Ölümü hak etti!' diye cevap verdiler. Bunun üzerine İsa'nın yüzüne tü-
kürüp O'nu yumrukladılar. Bazıları da O'nu tokatlayıp, 'Ey Mesih, pey-
gamberliğini göster bakalım, sana vuran kim?' dediler" (Matta, 26: 1-75;
Markos, 14:1-72; Luka, 22: 3-62; Yuhanna, 18: 3-27).

"Sabah olunca tüm başkâhinlerle halkm ihtiyarları, İsa'yı ölüm cezası-


na çarptırmak konusunda anlaştılar. O'nu bağladılar ve götürüp vali Pila-
hıs'a teslim ettiler" (Matta, 27:1-2).
KUTSALIN GÖLGESİNDE

Tüm Yahudi halkında görülen bu kolektif önyargı, bir kişi veya grubun
başka kişi ve gruplara karşı gerçeğe dayanmayan tem elsiz bir inanç ya da
fikir olarak tanım lanablleeek bir kalıp yargı yani kategorize etme düşün-
eesi ve buna eşlik eden güçlü bir davranış yani inanç biçim idir. Kalıpyargı
(stereotype), önyargının bilişsel (cognitive) parçasıdır ve insan gruplarına
dair kategorik düşünce ve inançları içerir. Bir kalıpyargıya güçlü bir duy-
gulanım da eşlik ederse, bir tutum olarak önyargı oluşm uş olur, ön y arg ı-
dakl kategorik algı, düşünce ve inançlar genellikle olumsuzdur, ön yargı,
"h atalı ya da esnek olm ayan bir genellem eye dayalı nefret" olarak tanım la-
nablllr. ö n y argı, eksik/hatalı bir yargılam a süreci sonucunda oluşmuş, bir
insan grubuna veya o grubun tekil üyelerine yönelik, genellikle olumsuz
bir tutum dur, ö n y argın ın sonucu olan ayrım cılık ise, zihinsei bir olgu olan
tutum dan farklı olarak gözlem lenebilir davranışlar düzeyinde tanım lana-
bilir. Bir insana ya da insan grubuna, belli bir özelliği nedeniyle eşitsiz/
farklı m uam ele yapılm ası ayrım cılıktır. Tanrı kom plekslerinin her şeyi bi-
len m utlak bilgili ve her şeye kadir m utlak iktidar ortak özelliklerinin ürü-
nü olarak ortaya çıkan önyargı ve ayrım cılık, kişilerarası ilişkilerde ortaya
çıkabileceği gibi, sıklıkla kurumsal/yapısal düzeyde de görülebilir.

Kolektif Tann kom plekslerini besleyen en önem li özellik de bu önyargı


ve aynm cılık olgusudur, ö n y arg ı başka şahıslara veya gruplara yani öte-
kine karşı olum suz bir değerlendirm e ve olum suz bir davran‫؛‬ştan kaynak-
lanan hoşgörüsüz, haksız ve ayrım cı tutumlardır, ö n y arg ı iktidara m utlak
itaat kaynaklı doğan peşin hüküm ler ile gerçeğe ve adalete aykırı olarak
taraf tutm aktır. Bu nedenle önyargının ‫ دل‬yok ettiği şey m erham ete ve hoş-
görüye dayalı adalet ilkesidir, ö n y arg ı insanların öteki insanları ya ken-
di ya da ötekilerinin grup aidiyetlerine göre m uhakem e etm eden bir ko-
num alış, değerlendirm e, dam galam a ve yargılam a olgusudur, önyargılar,
tarihi, dini, kültürel, etnik veya siyasi gerekçeler ile öteki kişi ve gruplar
hakkm daki her türlü kanıttan önce peşinen verilm iş kararların doğurduğu
olum suz dogm atik kanaatleri içerir, ö n y arg ı kanaatleri davranış ve eyleme
dönüşürse ayrım cılık ve tecrit/dışlama ile sonuçlanır, ö n yargılar akıl önce-
si düşünceler olduğu İçin rasyonel bir gerçek veya inanca dayanm adığı için
aşırı tutucu ve otoriter kişilikler ve topluluklar yaratır. Tanrı kom pleksle-
rindeki m utlak bilgiyi ve m utlak gerçeği tem sil etm e iktidarım a kasnağı da
bu dogm atik önyargılardır, ö z ellik le kolektif Tanrı kom plekslerinde yoğun
ve yayguı görülm esinin nedeni onların tem sil ettikleri veya hükmettikle-
ri kolektivitedeki egem enliklerini sürdürm ek için ihtiyaç duydukiarı top-
luluğu birlik ve beraberlik içinde hıtm ak ve bunun için de öteki/düşman/
hain/asi/kâfirlere ihtiyaç duym alarıdır, ö tekin d en nefrete dayalı önyargı
Hal‫؛‬s ÇETİN

olm adan berikine sevgiyle dayalı kolektivite olmaz. Yahudi halkm ın varlığı
İsa'n ın zannettiği gibi ilahi ve evrensel gerçekliğin değil tarihsel gerçekliğin
ürünü idi. Bu yüzden de tüm inanç esasları tarihselliğinin ürünü olan on-
tolojlk olgular ve tarihsel olarak intikal etm iş bulunan dogm atik içeriklerle
bezenm iş bnyargılara dayanıyordu. Yahudi halkım, isa'm n gerçeğe dayalı
özgürleşm iş akıl yerine tarihsel tecrübeye ve toplum sal hafızaya dayalı kut-
sal, m itsel ve m utlak kolektif akıl yönetiyordu. Bu akim düşünce biçim i de
önyargılardı, ö n y arg ılar ise Ferisilerin, din bilginlerinin ve Yahudi yöneti-
çilerin ortaklaşa inşa ettiği dil ve bilgiye dayanmakta idi.

Ferisiler tarafından Yahudi halkının köklerine sıkı sıkıya bağlı kalmala-


rını ve dini-sosya] hayatın değişm eden devam ını sağlamak için İsa'ya kar-
şı bir savunm a m ekânizm ası o la r a k ‫دالال؛ا‬ önyargılar kolektivitenin/
cem aatin varlığını sürdürm esini garanti altma alarak değişme, bozulm a
ve dağılm aya karşı m ukavem et gücü yaratm ıştır. K olektif Tanrı kom pleks-
lerlnde özellikle dini Tanrı kom plekslerinde çok yaygın ve yoğun olarak
görülen Tanrının gökyüzü egem enliğindeki yetkileri olan kutsal olanı ve
lanetli olanı belirlem e, helal-haram koyma, sevap-günahları düzenleme,
suç ve cezayı şekillendirm e ve cennete ve cehennem e gideceklerin kararını
verm e yetkisini yeryüzü egem enliğinde kullanm a yetkisini kendinde gör-
me kom pleksi Tanrı için. Tanrı gibi ve Tanrı adma insanları "yargılam aya",
dam galam aya, dışlam aya ve cezalandırm aya kısaca önyargıyı düzenleme
ve sonyargıyı verm e iktidarm a dönüşür. En katı önyargı iktidarının dini
Tanrı kom plekslerinde olm asının nedeni de budur: O nlar Tanrı değilse
bile Tanrı gibidir. Bu am açla Ferisiler, kendi dini anlayışlarını dini yegâ-
ne otorite olarak görmeye ve kutsal yasalarının öğretileri hakkında yorum
yapm anın kendi tekellerinde olduğunu, Yahudi halkının sadece dini değil
aym zam anda hayata dair her işinde onların m ukadderatı ile ilgili tek ve
nihaî hakikatin kendi züm relerinin tekelinde olduğunu ve hâlâ böyle bir
güce sahip olarak öteki olan İsa'ya m eydan okuduklarını, tek ve mutlak
hakikatin ve kurtuluşun ancak kendilerinin gösterdiği yolda ve gösterdiği
şekilde kazanılacağını bir kolektif önyargı olarak halklarının toplum sal ha-
fızalarm a zerk ettiler. Çünkü Ferisiler dini ve tarihi hafızam n tecrübeleriyle
çok İyi biliyorlardı ki, öteki aşağılanm adan beriki yüceltilem ez, öteki zillete
mahkûm edilm eden izzet kazanılm az, öteki kötü ilan edilm eden beriki iyi
olamaz, öteki kirlenm eden beriki tem izlenm ez, öteki lanetlenm eden beri-
ki kutsallaştırılam az, öteki tüm kötülüklerin kaynağı olm adan beriki tem
erdem lerin som ut sembolü olamaz. Bu yüzden öteki olm aksızın berikinin
olam ayacağı inancı en yaygın kolektif Tanrı kom pleksi önyargısıdır.
KUTSALIN GÖLGESİNDE

K olektif Tann ’ tem silciler‫؛‬olarak Yahudi halkt, yöneticiler,


din bilginleri ve Ferisiler ortak önyargı olarak "asla olamaz! M esih Celi-
le'den m i gelecek?" ve "Araşfır, bak, Celile'den peygam ber çıkm az' dedi-
ler". Tüm halk ilk aşam ada İsa'yı ortak bir önyargı olarak yerel bir katego-
rlk değer olan "Ç elileli" olm akla tanım lıyor, İkinci aşamada korku, kaygı
ve nefret kaynaklı aşırı genellem eye dayanan, tem elsiz bir kalıpyargı olan
"C ellle'den peygam ber çıkm az" ile O 'nu dam galayıp yaftalıyor, üçüncü
aşam ada "araştır bak!" kesin hüküm lülüğü içinde ayrım cılık yapıyor ve
son aşam ada ise "K utsal Yazı'da, 'M esih, D avut'un soyundan, □ av u t'u n
yaşadığı Beytlehem K enti'nden gelecek' denm em iş m idir?" inancı içinde
önyargıyı m eşrulaştırıp sonyargıya dönüştürüp "yargılam a" yolunu açı-
yorlar. ö n y arg ı ve ayrım cılığa dayalı bu yargılam a ve şiddet gösterisi ba-
sit tacizlerden başlayıp "çarm ıha germ eye" kadar uzanıyor. İsa'dan yıllar
sonra Yahudi halkı önyargıya dayalı ayrım cılığın doruk noktası olan soy-
kırım a uğrayacaktır, insanlık tarihindeki kişisel, kolektif ve evrensel Tanrı
' doğal ürünü olan bu önyargı ve om m ürünü olan ayrım cı-
İlk ve onun da ürünü olan ötekini yok etme düşüncesi her türlü zulm ün de
kaynağı olm uştur. Tann kom plekslerindeki anlamaya çalışm anın zorluğu
yerine yargılam aya kalkm anın kolaycılığının yarattığı kestirm eden hüküm
verm e ’ sonucu olarak insanlık tarihi önyargıların savaş alanı,
insanlar da kurbanı olm uştur. Her şeyi bilen Tanrı kom pleksinin bir özelliği
olan kestirlm ci yargılam alar hüküm açısından hız sağlar; ama çok büyük
yanlışlar ve zulüm ler yapm aya da yol açar. Akıl yerini duyguya, anlam ak
yerini yargılam aya, araştırm ak yerini inanmaya, sorgulam ak yerini itaate,
bilm ek yerini zannetm eye bırakır. Firavun örnekliğini bu açıdan okumak
gerekir. Tanrı kom pleksi kişilik otoriter kişiliğinin ürünü olarak öteki kişi
ve gruplara, kendisi gibi olm ayan kesim lere, farklı dini, etnik ve siyasi top-
luluklara yönelik önyargı ve kendine ve grubuna ait kategorik değerleri
yüceltm e davranışı içine girerek kendi baskılanm ış kom plekslerini baskıcı
ve intikam cı kom pleksler ile yönetm eye ve yansıtmaya yönelir. Bu yüzden
so n ın "Ç elileli" olm ak değil "ötek i" olm akt‫؛‬r.

Yahudi halkı ve yöneticiler "atalar dini" ve "geleneksel kültürü" teh-


dit eden öteki olarak İsa'nın kendi geleneksel otoriter iktidar ve otoriter
itaatkarlık önyargıları ve kendi sosyal gruplarının diğer gruplara hâkim/
üstün olm asını tercih etm enin ürünü olan dini, sosyal ve siyasal hâkim iyet
yönetim inin doğurduğu önyargı düzeni yerine sadece "gerçek" olana ça-
ğırm asm ı en büyük tehdit ve korku olarak görüyorlardı. İsa'nın "gerçek"
öğretisi onların önyargılarım tehdit ediyordu. Zaten İsa'n ın m isyonu da
bu idi; tüm önyargıları yok edip insanlan öncelikte kendilerinden özgür
Halis ÇETİN

kılm aktı: "G erçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacak". Yahudi halkı
ve yöneticiler, dini ve tarihi tecrübenin öğrenilm iş çaresizliği içinde kesin
inançlı, sabit fikirli, baskıcı ve intikam cı Tann kom pleksi algısı ile kah ve
otoriter bir kişilik yapısı nedeniyle ötekiyle rahat, esnek ve eşit ilişki ku-
ram ayan, ötekinden kolayca kuşkulanan bir kişilik ürünü olarak İsa'nın
getirdiği gerçek ve değişim e karşı şiddetli ve dirençli bir önyargı saldırısı
geliştirm işlerdir. "G erçek"ten, onun ürünü olan değişm ekten ve om m da
ürünü olan "özgü riü k"ten korkan bu kom pleksler kendini yüceltine ve öte-
kini değersizleştirm e ile önyargılarını ortaklaşa pekiştirm işlerdir, isa'nm
sürekli tekrarladığı "kendini yücelten herkes alçaltılacak, kendini alçaltan
ise yüceltilecektir" sözünün anlam ı da budur.

Önyargılar korku ve tehdide yönelik savunm a m ekânizm alarıdır. ö n -


yargılar istenm eyen bir değişim e (gerçeğe) yönelik bir yer değiştirm e, yan-
sıtm a ve özdeşim kurm a aracıdır, isa'n m "G elileli" olduğu için günah keçi-
si haline getirilip çarm ıha gerilm esi ile sonlanan hikâyesindeki suçlam a ve
buna bağlı kam usal cinnet ile tehdidin içten dışa atılarak yer değiştirm esi,
tüm halkın günahlarının suçunun ona yansıtılm ası ve "a si", "h ain " ve "ka-
fir" gibi öteki kavram larla özdeşim kurulm asının sebebi de budur. Yahudi
halkı Tanrı kom plekslerinin kendilerini binlerce yıldır kullaştırm asm ın in-
tikam ım onları "gerçek ile özgürleşm ek" İsteyen İsa'ya yansıtarak O 'nun
bedeninden almıştır. K olektif bir önyargı örneği olarak Yahudi halkı, "Tanrı
R A B'bln seçilm iş kutsal çocukları" olm anın kendilerine kazandırdığı kolek-
tif Tanrı kom pleksi içinde kendi uluslarıyla çok güçlü bir özdeşim kurmuş,
ulusal kim liği en değerli unsur olarak ilan etm iş ve diğer din ve ulusları
ise kendilerinden daha aşağı gruplar ve hatta aşağılık/köle uluslar olarak
değersizlikle lanetlem lşlerdir. Böylece isa'n m lanetlediği üç Tanrı kom plek-
si özelliğini birden yaratm ışlardır: Sınıflandırm a (kategorileştirm e), kıyas-
lam a ve yargılam a. Sınıflandırm a ayrım cılığa, kıyaslama kendini yüceltip
ötekini aşağılam aya ve yargılam a ise hükm ü gerçeğe göre değil önyargıya
(sevgi veya nefret) göre verm eye neden olm uştur. Kendi sınıfsal birliğini
(ulusunu) aşırı yüceltm ek, kendi kategori-içi farklılıkları önem sem em ek
ve her şeyi etiketleyip tek tipleştirm ek bu kolektif önyargının sonuçlarıdır.
Böylece Yahudi halkı bu özellikleri ite kolayca kolektif kim liklerini kurucu
ve koruyucu bir birlik inşa ederek iç-dış gruplar arasmda katı ayrım cılık
çizgilerini derinleştirip k esin leştirm işlerd ir, ö zellik le İsa'ya karşı halkın
tutumunda gözlem lenen kendilerini güçlü ve iyi hissedebilm ek, özdeğer-
lerini yüksek tutabilm ek, kolektif bilinç gösterisini abartm ak, grup dışına
atılm ak korkusunu giderm ek ve bunu önlem ek için kendilerini efendilerine
ispat etm ek davranışlarının kaynağı bu kurucu ve koruyucu kolektif kim ­
KUTSALIN GÖLGESİNDE

lik kutsam asıdır. Kendilerini kolektif kim likle özdeşim içinde tutan Yahu-
di halkı iyi/üstün/değerli olanla birlikte kendilerini de yüceltm işlerdir. Bu
çerçevede iç-gruplarına pozttif önyargı geliştirip kayırm acı davranırlarken,
dış-gruplara ve onu tem sil eden İsa'ya negatif önyargı geliştirip ayrımcı
davranabilm işlerdir. Kurtarıcı bir kral olarak karşıladıkları bir kişinin boy-
nuna "Yahudilerln K ralı" alay levhasım astıran önyargı da işte bu "iç-grup-
la özdeşim düzeyi ne denli artarsa, dış-gruplara karşı geliştirilen önyargı,
ayrım cılık ve yok etme dozu da o denli artar" kuralıdır. İsa'nın bir tehdit
olarak algılanm asına neden olan şey de önyargılarından gerçek ile özgür-
leştirm ek İstediği halkım sürekli uyardığı "kıyaslayanlar lanetlenecektir"
m esajıdır: "Başkasını yargılam ayın ki, siz de yargılanm ayasınız. Başkasını
nasıl yargılarsanız, siz de aynı yoldan yargılanacaksınız. H angi ölçekle öl-
çerseniz, size de aynı ölçek uygulanacak. Sen neden kardeşinin gözündeki
çöpü görürsün de kendi gözündeki m erteği fark etm ezsin?", işte İsa, yok
etm eye geldiği bu önyargılar tarafından yok edildi. İsa, "O sanna (şükür-
ler olsun!), Osanna! Yahudilerin kralı N asıralı İsa'ya © sanna!" sözleriyle
karşılandığı önyargılar dünyasım çarm ıha gerilirken boynuna asılan yine
aym sözlerin yazılı olduğu bir yafta yazısı İle terk etti: "B U YAHUDİLERİN
KRALI NASIRAL1 İSA 'D IR ". Böylece İsa ispat etm iş oldu ki, halkın önyar-
gıları sonyargılarıdır.

I. TANIKSIZ YARGIDAN YARGISIZ İNFAZA: HAİN, KAFİR ve


ASİ GLAN İSA'NIN EVRENSEL DİYETİ
Tanrı kom pleksi tanrıya yaklaştıkça, onu tem sil etm e yetkisi arttıkça artan
bir durum dur. Ç zellikle kutsal kitaplara ve kutsallık söylem ine yaklaşıldık-
ça Tanrı kom pleksinin artm asının nedeni aym zam anda m utlak hakikate de
yakm olm aktır. M utlak hakikate yakınlaşm anın, onu herkesten daha İyi bil-
m enin ve tem sil etm enin verdiği bilinç zam anla "Tanrı gibi" olm a kibrine
dönüşebilm ektedir. Peygam berlerin Tanrı tarafından sürekli uyarılm asının
nedeni de bu olm asına rağm en inananların onları yüceltm esinin ve kut-
sam asınm doğurduğu Tanrı gibi olm ak da buradan kaynaklanır. Peygam-
berler Tanrı gibi olursa onlarm m isyonlarının tem silcisi de aynı misyon-
la donanacaktır demektir. Bu yüzden insanların kutsal kişi ve kaynaklara
yaklaştıkça kesin inançlı bir halde diğer insanları kıyaslayarak yargılam a-
la n da o derece kolay olm aktadır. Bunun en güzel örneğini daha önce on-
larca örnekte görülen kutsal Tevrat koruyucuları Levllller yaparken daha
sonra Yahudi yöneticiler, din bilginleri ve Eerisiler İsa'ya karşı yapıyordu,
© nlar kutsalı tem sil etm enin kibri ile m aneviyat ve güç zehirlenm esi içinde
entelektüel ve ahlaki elitizm tekebbürü içinde yaşıyorlardı. Onlar sadece

261
Halis ÇETİN

ve sadece kutsallığı tem sil etele ve gerçekliği bilm enin yeterli olacağı zannı
İçinde pratik hayatın gerçeklerine sırtlarını dönüyorlardı. Teori ile yetinme-
nin gerekliliği zannı içinde pratik gerçeklere ve testlere/sınanmalara kendi-
lerlnl olduğu gibi halklarını da kapatıyorlardı. Onların teorik kutsal ema-
neti m uhafaza etme/koruma arzusu Tanrı kom pleksi bir hırsa dönüşmüştü.
Hırs kendini gerçekleştirdiğinde ihtirasa, ihtiras kendini hâkim kıldığında
m uhteris bir tekebbür arzusuna yöneliyor ve bu arzuyu olm azsa olmaz bir
m utlak değer olarak da tem sil ettikleri halka yönlendiriyorlardı. Böylece
m uhafaza edilm esi gereken Tanrı kom pleksi hiyerarşik düzeni sadece kişi-
sel ve evrensel bir kutsal egem enlik sistem i değil aynı zam anda da halkm
itaatte kusur etm ediği bir kolektif m uhafaza ve tem sil alanı (kam usal alan
ve ‫ ﺑﻤﻪ؛األ؛‬kam usal Tanrı kom pleksi) oluyordu. Sonuçta da halk kölesi ol-
duğu Tanrı kom pleksi hiyerarşik düzeninin aynı zam anda muhafızı/askeri
de oluyordu.

1. Oini Yargılama; Kafir: "Bu Yahudilerin peygamberi fsa'dır!


Tanrı'ya küfretti! İsa kafir oldu ve ölümü hak etti!".
Kolektif Tanrı kom pleksi hiyerarşik düzeninin hâkim leri ve tem silcileri
olan Yahudi yöneticiler, din bilginleri ve Ferisiler her biri "pratik çıkar ve
ihtirasları kutsal am aç haline dönüştürm e sanatının ustaları" olarak halkı
kontrol altına alm ak için onlarda İsa'ya karşı horgörü, nefret ve düşm anlık
üzerine kurulu bir önyargı ve kesin inançlılık dünyası/öğretisi yarattılar.
Körü körüne bir inanç ve sadakat yaratarak halkın güç ve enerjilerini is-
tedlkleri gibi kullanm a im kânına kavuştular. N efsini adamak, ortak inanç
birliğine sığınmak, iktidar peşinde koşm ak, bir bütün olarak birleşip bü-
tünleşm ek ve nefsinden ulusun varlığı ve çıkarı için feragat etm ek ilkeleri
üzerine kurdukları kolektif yapıyı aynı korku gerekçeleri için de korum aya
çalıştılar, iyi bir dünya yaşadıklarını öğrettikleri halkın ٠dünyalarını koru-
m aları için İsa'yı yok etm eleri gerekti. O nlara göre, İsa'nın vaat ettiği şeyler
bu kurulu düzeni değiştirm eye değer şeyler değildi. Düzen kendi leblerine
işlediği sürece onda bir değişiklik yapm ak boşunadır. Asıl olan istikrar ve
denge içerisinde bunu sağlayan egem en güçlere sıkı sıkıya bağlanm aktır.
M evcut yaşam biçim i ve hayat standardı binlerce yıllık gelenek ve göre-
neklerin ürünü olarak en m ükem m el yaşam form u olduğu için olağan olan
durum u olağanüstü bir kişi tarafından olağanüstü bir belirsizliğe itm em ek
gerekir. Olağan olan olağanüstü olandan daha gerçektir. En kötü düzen
düzensizlikten daha iyidir. Binlerce yılın kutsal yasaları ve kutsal yol gös-
terlcllerinln em rettiği gibi yaparak gelecek vaatleri yerine geçm işin görke-
m ine ve gücüne sığınarak bugünü yaşam ak gerekir. Geleneği yaşatm ak için
KUTSALIN GÖLGESİNDE

geleceği öldürm ek gerekir. Cennetin kapılarını açacak anahtarlar geleceğin


boş vaatlerini sunan İsa'da değil geçm işin yasalarım buyuran din adamla-
rm dadır. İsa, olsa olsa bu düzeni ve düzenliliği tehdit eden bir hain olabilir.
O nlar çok iyi biliyorlardı ki toplum sal yargılam a alanları olan halkın V İC -

dam ve kam uoyu m ahkem esinde İsa "H ain " ilan edilm edikçe kendi dini
yargılam a m ahkem esinde onu "K âfir" olarak ölüm e m ahkûm edemezlerdi.

Onların inancına göre, isa'n m sürüklediği belirsiz gelecekte korku ve


kaos içinde yaşam aktansa m evcut düzene sarılm ak ve değişim korkusunu
kurulu düzeni m uhafaza etm ek bilinciyle aşm ak gerekir. Değişim için tüm
halkı ve gelecek nesilleri tehlikeye atm ak yerine düzeni korum anın bedeli/
m aliyeti sadece bir kişiyi yok etm ektir. Ayrıca güvenlik, huzur ve mutlu-
luk İçinde yaşanılan m evcut düzenin tüm bu nim etleri 'gerçeklerin insana
kazandıracağı özgürlükten' ve 'özgürlüğün insana kazandıracağı gerçek-
lerden' daha gerçek ve daha faydalıdır. İsa'nın çağırdığı kişisel erdem yo-
lunda yükselm ek yerine ulusun içinde eriyip kendi kişiliğinden kurtulm a
arzusuna yönelm ek esastır. U lusum uza ve kendi nefsim ize yönelik inanç
zaafı ve güven kaybından doğan boşlukları kutsal am acım ıza olan İnançla
birlikte bu boşluğu yaratan kişinin kanıyla doldurm ak zorunludur. Kendi
kişisel benlik ve iradem izin eksiklik ve zaaflarını kutsal Yahudi ulusum u-
zun, dinim izin, ırkım ızın ve inandığım ız kutsal am açlarım ızın yüceliği,
üstiinlüğü ve m ükem m elliğine olan inançla kapatm ak gerekir. Kendim ize
inancım ız az olabilir ama bu kolektif değerlerim ize olan inancım ız aşırı ve
uzlaşm az bir sertlik ve şiddette olm alıdır. Uğrunda canım ızı vermeye hazır
olm adığım ız bir amacın, hayatım ızı değeri! kılm ası m üm kün değildir. Ha-
yatı değerli kılan şey onu bozm aya ve yok etmeye gelm iş olan kişinin yok
edilm esi ve onun ölüm ünde kendi hayabm ızı yaşamamızdır. Biz Yahudi
olduğum uz İçin israiloğulları değiliz. Tam tersi israiloğulları olduğumuz
için Yahudiyiz. Bizi bir araya getiren dini birlikten önce ulusal birliktir ki
bunu korum ak için de gerekirse ulusal birliği dini birlik iddiasıyla tehdit
eden engelleri acımasızca yok etm ek öncelikli hedeftir. Bizim ulusal kolek-
tif bilincim iz, dini birlikten öncelikli ve onun önündedir. Ulusal birliğim iz
٠denil üstündür ki kendi ulusal Tanrım ızı ve dinim izi yarattık. Bize tabi
olan bir Tanrımız var ve bu tanrıyı ve dinim izi değiştirm ek isteyenler kafir
olm aktan daha öte vatan asisi ve ulus hainidir. Kendi günahkâr ruhum uz
ve bedenim izi, bozulm uş ve kirlenm iş kişiliklerim izi bu kutsal ulusun ru-
hunda eritip herkes yekpare bir bütüniük içinde bu isyana direnm elidir"
düşüncesiyle kesin inançlı ve uzlaşm az bir halk yarattılar. Bu halkın en bü-
yük korkusu da isa'nm ağzından biç düşürm ediği "gerçek" ve "özgürlük"
öğretileri idi.
Hal‫؛‬s ÇETİN

İsa anlam ıştı ki, kul/köle kom pleksi içinde yaşamayı tabiat edinm iş bir
yalan toplum unda en son söylenecek söz "gerçek" ve "özgü rlü k" sözle-
ridir. Çünkü Tanrı kom plekslerinin kul/köle kom plekslerinin ruhunda,
bedeninde, akim da ve ahlakında ilk yok ettiği şey gerçeklerdir. Gerçekler
yerine yalanlar üzerine inşa edilm iş bir toplulukta yeni bir şey söylem ek
im kânsızdır, ö n y arg ı ve k eşte inanç haline gelm iş bu yalanlar o topluluğu
bir arada tutan kutsal m etinlere dönüşm üş ve gerçeği söylem ek ise bir nevi
inkâr ve yalancılık olarak kabul edilm iştir. H erkeste yalanlarla yaşadığı bir
toplum da yalancı olarak yaftalananlar sadece gerçeği söyleyenlerdir. Kul/
köle kom pleksi insanların aklını elinden aldığı yani onların.ne yapıp ede-
ceğlni başka üstün akıllar belirlediği zam an hem en ahlakları da yok olm uş
dem ektir. Çünkü inşam ahlaklı kılan tek şey kişisel sorum luluk bilincidir
ve bu özgürlüklerle beraber yok olan şeylerdendir, işte İsa anladı ki, insan-
larm gerçekten veya onun doğurduğu özgürlüklerden korkm alarının nede-
nl gerçeğin ve özgürlüğün yaratacağı sorum luluk bilincidir. Kaçtıkları şey
onlara artık kendi kaderlerine kendilerinin hükm etm e iradesini gösterecek
olan sorum luluk bilinci idi. Sorum luluk bilinci tercih yapm ak dem ekti ve
tercih yapm ak da bedel ödem e sorum luluğu üstlenm ek demektir. Binlerce
yıldır bu sorum luluğu kolektif Tanrı kom plekslerinin sırtına yükleyen kul/
köle kom pleksleri bundan kurtulm ak için yaptıkları ilk tercih haklarında
kendilerine gerçeği ve özgürlüğü veren İsa'yı öldürm e kararı veriyorlar-
dı. İsa, "gerçek inşam özgür kılar" diyerek onlara tercih özgürlüğü yarattı.
O nlar da İsa'yı öldürm eyi tercih ettiler. Aslm da tercih ettikleri bireysel SO-
rum luluk değil kolektif sorum luluk idi ve alışkın oldukları gibi kendi kişi-
sel sorum luluklarının bedelini toplum un ve sosyal, siyasi ve dini yönetici
elitin sırtına yüklediler. Duygularm a akıl elbisesi giydirdiler, akıllarına da
duygu m askeleri taktılar. Sonuçta ise akıllarım ahlaklarıyla, ahlaklarını da
akıllarıyla yok ettiler.

Yahudi halkı, ölm ekten ve öldürm ekten daha çok özgür olm aktan kork-
m akta idiler. Çünkü özgürlük onların istediği hom ojen ve organizm acı ko-
lektif eşitlik ve bütünlük esasıma dayanan toplum sal yapıyı tehdit ediyor
ve onlarm varlığını ve kişiliklerini içinde eritip gizledikleri yekpare top-
lumu çözüyordu, ö zg ü rlü k onlarm yeteneksizlik ve eksikliklerini ortaya
çıkaracağı için bir kolektivite içinde erim eyi ve onunla kendilerini üstün ve
yeterli görm eyi tercih etm işlerdir. Köle/kul kom pleksi yetersiz kişiliğinden
ve doğasındaki eksiklik ve zaaflarından kurtulm ak isteyenlerin sığındığı
bir kutsal lim an gibidir. Ayrıca İsa'nın vaaz ettiği özgürlük doğal olarak
evrensel bir eşitlik ve kardeşlik söylem im ve öğretisini getireceği için yerel
kolektif birliği tem sil eden Yahudilik tehdit altında kalm aktadır. Yerelliğin
KUTSALIN GÖLGESİNDE

en büyük korkusu evrenselliktir. Yerelliğin "b ir yere ait olm a" durum unun
yarattığı sorum suzluğun karşısında evrenselliğinin "h er yere ait olm a" so-
rum luluk bilinci vardır. Tehdit olarak görülen de budur zaten, özgü rlü k,
onlarm hayat konforunu ve yaşam istikrarını tehdit ediyordu. İsa'nın an-
ladığı gibi, Yahudi halkı "özgürlüğün gerçek, gerçeğin özgürlük olduğu
b ir yerde yaşam ak yerine köle olm anın eşitliği içinde kalarak özgürlükten
kaçıp köleliğe sığındılar"; "özgürlüksüz eşitliğin, eşitliksiz özgürlükten
daha konforlu bir hayat ve daha huzurlu/güvenil bir toplum düzeni sağla-
dığını bilerek ve inanarak özgür olm aktan özgür olm ak yani seçme/tercih
yapm ak özgürlüğünün ağır/korkunç yükünden kurtulm a özgürlüğüne ka-
vuşm ak için" tıpkı atalarının M usa'ya yaptığı gibi gerçekler karşısm da ya-
lanlara sığındılar. Yalanlar onları m utlu kılıyordu. O nlann istediği akıl ve
vicdan özgürlüğü değil otoritelere körü körüne itaat etme/boyun eğme/kul
olm a eşitliği idi. Tekdüze bir toplum ve hayatı farklılıkların özgürlüğüne
tercih ederlerdi. Onlarm ku m lu düzene itiraz ve isyanları onun zulüm ve
kötülüklerine karşı değil zulüm de gösterdiği zayıflığına karşıdır. Onların
şikâyetleri düzenin baskısına değil toplum u yekvücut haline getirecek bir
biçim e sokm am ış olm asm adır. O nlarm itirazı zulm e değil zulüm de eşitlik
yapılm am asm adır.

Oysa İsa'nın vaat ettiği gerçekler onlara acı bedeller ödetm ek istiyordu.
En büyük gerçek ise bedeli ödenm em iş hiçbir değere sahip olunamayaca-
ğı idi: "İşte, sizi koyunlar gibi kurtların arasına gönderiyorum . Yılan gibi
zeki, güvercin gibi saf olun, insanlardan sakının. Çünkü sizi mahkem ele-
re verecek, havralarında kam çılayacaklar. Kardeş kardeşi baba çocuğunu
ölüm e teslim edecek. Çocuklar ana babaya başkaldırıp onları öldürtecek.
Yeryüzüne barış getirm eye geldiğim i sanmaym! Barış değil kılıç getirmeye
geldim. Çünkü ben babayla oğulun, anneyle kızın, gelinle kaynananın ara-
sına ayrılık sokmaya geldim , insam n düşm anı kendi ev halkı olacak"; "Be-
nlm gerçek anam ve kardeşlerim kim dir? işte benim anam ve kardeşlerim
bu h avarilerim dir". Yeryüzü egem enliğindeki kolektif Tanrı kom pleksleri-
nl yenm eden özgür olm anın m üm kün olm adığım bilen İsa, bu sözleriyle
kolektif Tann kom plekslerinin kaynağı olan ailevi, kabilesel, ırksal, ulusal
ve dinsel tüm organlzm acı bütünlüklere m eydan okuyordu. Yahudi halkı
bu bedelleri ödem ek sorum luluğunu üstlenm ektense sorum luluğu egemen
efendilere terk etm enin huzur ve m utluluğunu sürmek istiyor ve sonım lu-
luktan kaçıyorlardı: "O nlar kadınlar gibi süslenm ek istiyorlar ama onlar gibi
çocuk yükü istem iyorlardı. Onlar kahram anlar gibi efsane olm ak İstiyorlar
ama savaşa gitm ek istem iyorlardı. Onlar her tiirlü meyve-sebze ve yemişler-
den yem ek İstiyorlardı am a toprağı ekip biçm ek istemiyorlardı. Onlar özgür
Hal‫؛‬s ÇETİN

olm ak İstiyorlar ama sorum luluk üstlenm ek istem iyorlardı". Bu yüzden hep
beraber "çarm ıha ger onu!" diyerek sorumluluktan kaçıp kendilerini tüm
suçlardan azade kılıp ihanete ortak olarak günah çıkarıyorlardı. Tevrat'taki
tüm hikâyelerinin ortak noktası bu değil miydi: "K arar tem inse sorumluluk
da onundur"; "‫؟‬nrum lıılıık kim inse bedel ödem ek de onundur".

İ s a , ‫؛ﻟﺪ‬،‫ا‬ ki, aşırı bir birlik ve beraberlik m iti ve yok olm a korkusuy-
la bütünleşm iş bir kolektivite ve cem aat olan Yahudi toplum una "gerçek
ve özgürlük" üzerinden bir öğreti sunm ak oldukça zordu. Tıpkı M usa gibi.
Yahudi halkı ne büyük zorluklarla ve bedellerle sağlanan kurulu düzeni ge-
lecek vaatlere kurban etm ek istem iyordu. Kendini bağlayabileceği ve için-
de kişiliğini eriteceği bir kolektif topluluk/cemaat varken evrensel bir top-
lum un özgür kişisi olm ak sorum luluğuna katlanm ak istem iyorlardı. Onlar
için sorum luluk duygusu suçluluk duygusundan daha ağırdı. Tanrı komp-
lekslerinin organ izm a« hiyerarşik yapısı gereği yukarıdan gelen em irle-
re sorgusuz sualsiz itaat etmeye alışm ış olan Yahudi halkı için gerçek ve
özgürlük dem ek kendi kararlarını kendilerinin vereceği kaotik ve kargaşa
içinde bir düzensizlik demekti. Yahudi yönetici ve din adam ları hiyerarşisi
halk adına bütün sorum lulukları yüklendiği ve kararları kendileri verdiği
sürece halkın isa'n m yanında yer alm ası için bir sebep yok dem ektir. Yahu-
di halkı kendilerine bu doğalarını hatırlattığı için İsa'yı yok etmek istediler
ve kendilerinden kaçm ak için onu m ümkün olan en uzak mesafeye/ölüme
sürgün ettiler. Onlarm birlik ihtirasını ve beraberlik fetişizm ini söndürecek
tek şey İsa'nın kanıydı. Yahudi halkı, halk olm alarm ı tehdit eden özgürlüğe
karşı kurteluşu kendilerini köle/kul kom pleksine layık gören kolektif Tan-
rı kom plekslerinin kutsal birliği ‫؛)؛‬inde kaybetm ekte buldu. Kutsal birliğin
varlığınm tehdit altında bulunduğu ve halkın birlik içte fedakârlık yapması
gerektiği bu sorunda herkes kişiliğini bedeninden ayırarak bir bütün olmuş
ve bir m asum u cinnet içinde öldürm eyi hile göze almıştır.

Ferisiler, İsa'nın gerçekleri ile kendi gerçekleri arasına perde çekerek


kendi öğretilerinin tek, m utlak ve son gerçek olduğunu ve bunun dışmda
bir gerçeğin asla olam ayacağını kesin bir inanç ve telkin ile yayarak ger-
çeğl en açık şekilde gördüğü halde körü körüne bir kesin inançlılık içinde
reddeden insanlar yarattılar. Onlar, insanlara duyguların ve aklın bulgula-
rma dayanarak inanm anın ve hareket etm enin ihanet ve kafirlik olduğunu
anlatarak im am n aslında diğer/öteki/karşıt gerçeklere inanm am aktan kay-
naklandığını aşıladılar. Bir inancı kesin inanca dönüştittm ek için ne kadar
inançsızlık (öteki gerçeklere ve inançlara) gerektiğini bilerek körü körüne
inançları pek çok sayıda gerçeğe inançsızlıkla ayakta tuttular. Diğer gerçek­
KUTSALIN GÖLGESİNDE

lere ve inançlara gözlerini kapayıp kulaklarını tıkam ak gerektiğini em redip


aslında onlarm var olm adığım ispata yöneldiler, doğaya, gerçeğe, hayata
ve akla karşı bir hayali gerçeklik yarattılar ve buna da herkesi inandırdılar.
Hem de kesin bir inançla. Perlsiler ve Yahudi yöneticiler çok İyi biliyorlardı
ki, bir dinin veya öğretinin gücü ve etkisi onun anlam ından değil kesin-
liğinden ileri gelm ektedir. Ne kadar derin ve yüksek olursa olsun hiçbir
öğreti bir ve tek gerçeğin m utlak ifadesi (Tanrı kom pleksi) olarak tanıtıl-
m adıkça etkili olamaz. Tek ve ebedi gerçek olarak kabul edildikleri sürece
ilkel efsaneler, uydurm a saçm alıklar veya yüce gerçekler, insanları nefsin-
den fedakârlığı göze aldırtm akta aynı derecede etkilidirler. Bu yüzden Feri-
silerin öğretileri İsa'nın da sürekli eleştirdiği gibi anlaşılmaz/müphem ama
inanılırdır, insanlar sadece anlam adıkları şeylerden kesinlikle emin olurlar.
A nlaşılır bir öğreti inanılırlıktan doğal olarak da güçten yoksun olur, insan-
lar bir şeyi anladıkları zam an o şey kendi içlerinden doğmuş gibi geldiği
için o şeye kesinlik atfetmezler, insanlar bir şeyi anladıkları zaman, o şeyin
doğruluğu ve kesinliği onlarm gözlerinden düşer. Bir şey ne kadar müpbem
olursa o kadar büyülü ve etkili olur. Eğer bir öğreti akla hitap etmiyorsa,
o zam an belirsiz olm ak zorundadır. Eğer hem akla hitap etmiyor hem de
belirsiz değilse, o zam an gerçekliği ispat edilemez cinsten olmahdır. Onla-
rm öğretilerinin yanlışlığını ispat etm ek için yedi kat göğe yükselen İsa bile
gösterdiği tüm gerçekler hatta gerçeküstülüklerle bile bunu başaramamıştır.

Ferisiler gibi bilgiye dayalı Tanrı kom pleksi içinde bir m utlak gerçeğe
sahip olmak, ezeli ve ebedi sonsuzluğa kadar her şeyi bilm ek demektir,
©nlarda akla gelecek tüm sorunların cevabı, tüm sorunların çözümü ha-
zırdır ve bütün kararlar önceden verilm iştir ve bütün ihtim aller önceden
görülm üştür. Kesin inançlılık içindeki bu Tanrı kom pleksi kişilik asla şaşır-
m az ve tereddüt etmez. Onun şaşmaz öğretisi her iki dünyanın da bütün
sorunlarının çözüm yollarım bilir ve yanılm az bir şekilde gösterir. Onlar
kendileri gibi Tanrı kom pleksi öğretileri aracılığıyla her duruma uymakta
en d oğra yolu bulmak, m evcut olaylar arasındaki iç bağlantıları anlamak,
olayların İzleyeceği yolu önceden görm ek ve hatta gelecekte de hangi yön-
de gelişm ek zorunda olduğunu öngörm ek gücü ve yeteneğine sahiptirler.
İsa İte Ferisiler ve Yahudi din bilginleri arasm daki en asli fark da işte bu
insanları özgür telan gerçekliğin inkişafı ile insanları köle/kul haline dö-
nüştüren m üphem liğin iktidarı arasm daki fark gibidir: "İsa konuşm asını
bitirince, halk O 'nun öğretişine şaşıp kaldı. Çünkü onlara kendi din bilgin-
leri gibi değil, yetkili biri gibi ders veriyordu" (Matta, 7: 29).

Ferisiler binlerce yılın tecrübe birikim i, ^ ic ü ve yeteneği ile Yahudi hal-


kim bir ve bütün kılarak her bir kişiyi kişisel özelliklerinden ve bağım sızlı-
Halis ÇETİN

ğm dan ayırıp kişisel iradesi, aklı, ahlakı ve karan olm ayan anonim bir ki-
şilik haline getirm işler ve kapalı, katı ve tedakâr bir kesin inançlılar grubu
ile istedikleri kalıba ve am aca uydurabilecekleri hom ojen bir insan kitlesi
yaratm ışlardır. Bu kitlenin (sa ve öğretilerinden etkilenm em esi ve sorunu
bir iç denge (vicdan, ahlak) m eselesi haline dönüştürm em eleri için onlann
kalbindeki ihtirası alevlendirm iş ve alevi de sürekli körüklem işlerdir. Çün-
kü kul/köle kom pleksini tabiat haline dönüştürm üş olan Yahudi halkının
doğasında yetersizlik ve güvensizlik hissi hâkim dir. Hiç kim se tek başına
yeterlilik ve güvenlik yaratam ayacağı için m utlaka bir cem aate sığınm ak
zorundadır. Böylece kendi am acım n kutsallığını cem aatin kutsallığıyla ör-
tüştürür ve kendi değerini cem aate ispat etmek için canını dahi feda ede-
bilir. O nun bu güven duygusu kutsal am acından veya onun üstünlüğün-
den çok onun ona bağlanışındaki ihtirasın gücünden kaynaklanır. H alk bir
prensip insanı olm adıkları için bir am aca yönelm esi, am acın doğruluğu ve
kutsallığı nedeniyle değil bir şeye sığınm ak ve tutunmak için duyduğu şid-
detli ihtiyaç ve ihtiras nedeniyledir. H alkın böyle bir ihtirasla bir şeye bağ-
lanm a arzusu ve ihtiyacı (kul kom pleksi) sarıldığı her rtirlü am acı bir kutsal
am aç haline dönüştürür. Ye halk bir şeyi kutsal am aç haline dönüştürm üş-
se kendini her türlü diyaloga, uzlaşm aya, gerçeğe ve eleştiriye kapatır ve
bu yönde davranan İsa gibi kişileri de en acımasız şekilde cezalandırm ak-
tan çekinm ez. H alkın önyargıları son yargılarıdır. Bu yüzden Ferisiler sık
sık isa'n m toplum da açtığı yaraların kabuk bağlam am ası için sürekli onları
Tevrat'tan örnekler vererek yeniden kavlatm ışlar ve düşm anlığı ve ihtirası
sürekli diri tutm uşlardır. Ondan uzaklaşm aya neden olacak eylem ve söy-
lem lerle de onu tecride m ahkûm etm işler ve toplum sal bir nefret objesine
dönüştürm üşlerdir.

Ferisiler çok iyi biliyorlardı ki, bir toplumu bir arada tutm anın ve ko-
layca yönetm enin en geniş kapsam lı birleştirici unsuru nefrettir. N efret bir
inşam kendi kendinden koparıp ayırır ve ona dertlerini ve geleceğini unut-
turarak onu toplum a zarar verecek kıskançlık ve başıboşluktan/yalnızlık-
tan/özgürlükten kurtarır. ٠ kişinin en büyük arzusu, kendi benzerleriyle
kaynaşıp aşırı ve ateşli bir kitle haline gelm ektir. Bu yüzden hiç bir cem aat
insanlan bir araya getiren bir şeye/ötekine karşı nefret olm aksızın var ola-
maz. Çünkü insanlar bir şeyi sevdiklerinde o şeyi kendisiyle birlikte seven-
leri sevm ezler ama bir şeyden nefret ettiklerinde ٠şeyden kendileri gibi
nefret edenlerle bir araya gelm ek isterler, insanlar, kendi yetersizliklerini,
değersizliklerini, suçluluklarını ve eksikliklerini bastırm ak için aynı şeyi
yapan kendisi gibileri bulur. Kendini aşağı görme duygusu, ötekilerden
nefret etme kalıbına girer ve bunu m askelem ek için çok kesin ve ısra ra bir
KUTSALIN GÖLGESİNDE

çaba sarf edilir, insandaki aşağılık duygusu, düşünülebilecek en haksız ve


en caniyane hırsları ve davranışları yaratır. Çünkü insan kendini suçlu bu-
lan ve kusurlu olduğuna kendini ‫ذل‬ eden gerçeğe (İsa) karşı öldürücü bir
nefret duyar. Daha büyük ve güçlü bir zulüm odağına (Roma) olan nefreti
daha küçük ve zayıf bir nefret odağına (İsa) yansıtma da bu nedenle aşırı
şiddetli ve öldürücü bir tepki doğum r. Bu yüzden kolektif Tanrı kom pleks-
lerini ve cem aatleri yaratan dostlar değil düşm anlardır, ideal Tanrının tek
olm ası gibi ideal düşm anın da tek olm ası gerekir ki toplum un tüm nefreti
ortak bir yöne yoğunlaşabilsin. Ve ideal düşm am n da tıpkı Tann gibi her
şeye kadir ve her yerde hazır ve nazır bir güç ve değerde olm ası gerekir.

Yahudi yöneticiler, din bilginleri ve Ferisiler gibi İsa karşısında ezil-


mlş ve hayal kırıklığına uğram ış kişilerin akim dan geçen düşünce korku
olduğu için hepsi bir araya gelm iş ve korkunun kaynağı olan öğretilerine
güvensizliği İsa'ya güvensizlik duym ak ve şüphe etm ek yönünde kullan-
m ışlardır. Kendi kusur ve zaaflarını bilen bu liderler aynı şeyi İsa'da da
arayarak om m kusurları ite kendilerinkileri kapatm ak istem işlerdir. İsa
karşısm da kendilerini aşağı gören bu kişiler İsa'da da kusur bulm ak için
dikkat kesilm ekle yetinm em iş O 'n a ve tem halka tuzaklar kurarak kusur
icat etm eye yönelm işlerdir. Böylece kendilerinde bulunup da örtm ek iste-
dikleri kusurları İsa'da bulup çıkartm aya çalıştılar. Şüphenin dili ve kılıcı
sürekli bilenerek her türlü toplum sal bozukluğu, hain, kâfir, asi, düşm an
olarak yaftaladıkları "B U YAHUDİLERİN KRALI N AŞIRALI İSA 'D IR " ve
her türlü kötülük de İsa'dandır diyerek tüm şüpheleri onun boynuna as-
tılar. Onun tepesinden şüphe kılıcını eksik etm ediler. Bu yüzden tüm Ya-
hudi toplum u herkesin birbirinden korktuğu ve birbirinin ayıbını aradığı
b ir şüphe ve tecessüs (casusluk) cem aatine dönüştü ve insanların birbirini
takip ve kontrol etm esi, sırlarını araştırm ası, birbirlerine şüphe ile bakm a
ve kendine şüpheyle bakıldığını hissetm e gibi gergin bir havaya mahkûm
oldu. Tüm toplum birbirinden şüphe duyduğu için yöneticilere olan itaat
bağı güçlenm iş, yöneticiler herkesi birbirine düşm an ama kendilerine dost
haline sokm uş, karşılıklı şüphelerin yarattığı korku cemaati çelik gibi güçlü
bağlarla birbirine bağlam ış ve ihanet ve zayıflık olarak gördükleri İsa'ya
İnanm a şüphesini ortaklaşa aşm ayı başarm ışlardır. Yahudi yöneticiler ve
din adam ları tarafından "Yoksa sen de mi, o da mı, onlar da mı, siz de mi
İsa'ya im an ettiniz?" gibi suçlayıcı yargılam alar ve sürekli şüpheyle kont-
rol edildiklerin‫؛‬hisseden Yahudi halkı bu itham ve şüpheden arınm ak ve
kontrolden kurtulm ak için kendilerinden beklenen egem enlere ve düzene
itaat davranışlarından ve sadakat ispatlam alarından çok daha abartılı ve
fanatik bir şekilde İsa'ya saldırm a gereği duymuşlardır. Şüphe ve zan al-
Halis ÇETİN

tında kalm aktansa İsa'ya açıkça küfretm ek, ‫؛‬


‫ ه‬،‫اﺳﻦ‬ , aşağılam ak, çarm ıha
gerilm esi için bağırm ak daha kolaydı. Oyle ^1 Isa'ya inanm a şüphesinden
kendini kurtarm ak isteyenler arasm da, onu yöneticilere para karşılığı ispi-
yonlayan Yahuda da, O 'nu "çarm ıha gerileceği o son gece horoz ötm eden
üç kez İnkâr eden Petrus" da O 'nun bizzat kendisinin seçtiği en saygın on
1‫نﺀ‬havarisinden ikisi idi. Dostların şüphelerini giderm e yolu buysa düş-
‫ل‬
* ne olacağı da önceden belliydi. Tüm Yahudi halkının Isa
hakkında ortak şüphesinin giderilm esinin tek yolu onu test etm ekti yani
şüpheyi değil şüphe kaynağını yok etmek/öldürmekti.

2. Siyas! Yargılama; Asi: "BU YAHUDİLERİN KRALI NASIRALI


İS A 'D IR ".

İsa'nın din adam ları nezdinde bu denli büyük b ir şüphe ve tehdit kaynağı
olarak algılanm asının en önem li nedeni onların iktidarından ziyade iktida-
nam ' yok saym ası idi. O nlar "M usa'nın kürsüsünde ohırm ala-
rm a" rağm en kendi çıkarları için M usa'nın adım ve kürsüsünü kullanıyor-
lardı. Bu nedenle İsa'yı sadece "k âfir" olarak lanetlem ediler, aynı zam anda
"a si" olarak da suçladılar. Birisi dini m eşruiyeti diğeri ise siyasi m eşruiye-
ti tehdit etm ekteydi. Doğal olarak da iki iktidarın ortak korkusu aym idi:
Kaos. Dini ve siyasi iktidarların tarihsel olarak kullandığı en önem li ve en
güçlü m eşruiyet u nsura kaos korkusudur. Kaos, iktidarın kendini m eşru-
laştirdığı birlik ve beraberlik zorunluluğu söylem inin tam da zıddını ifade
eden bölünm e, parçalanm a, uyum suzluk ve ayrım cılıktır. Kaos, iktidarın
kendi varlığını zorunlu kılan ötekidir, işte iktidarın korkuyu bir m eşruiyet
aracı olarak kullanm asm m nedeni de budur: ö te te . Bu örnekte de olduğu
gibi her ‫ ﻗال‬iktidarın da ortak ötekisi İsa'dır. Ç tekileştirm e, siyasal iktidarı
var ve m eşru kılan birlik, bütünlük ve uyum un bozulm asını tehdit eden tem
unsurlara karşı doğan korkunun toplum dan ve siyasadan sökülüp atılm ası
gerekliliğinden kaynaklanm aktadır. Bu gereklilik yoluyla iktidar toplum u
b ö lü te ve bozguncu "ihanetlerden"/ötekilerden/kâfirlerden/asilerden ko-
rüyan bir m isyona bürünür. Son tahlilde birlik, bütünlük ve uyum un kora-
yucusu iktidar ile toplum un ortak düşm anları olan kâfirler, hainler, asiler
bu düzenin dışına atılır. Egem en iktidar sahipleri ise toplum u bu korkular-
dan konıyan b ir 'kale'ye dönüşür, iktidar, kendi var ‫ه‬1‫ﻟﺴالﺑﻢ‬ ötekine olan
korku üzerine inşa eder, ö tek in in sağladığı korku ortamı ile toplum kendi
üzerindeki kısıtlayıcı ve düzenleyici dini ve siyasi iktidar uygulam alarına
rıza gösterir. Çünkü fırsat verildiğinde korkulan Öteki/İsa/Kral çok daha
beter bir tahakküm kuracak ve hayatı ve "atalarının törelerini" yok edecek-
tir. Böylece iktidarm baskı, otorite ve şiddeti de m eşm laştırılm ış olacak, Isa
hakkında verilen karar itirazsız onanacaktır.

270
KUTSALIN GÖLGESİNDE

H alk İse, öteki elinden ölümü/belirsizliği/öngörülemezliği görerek sta-


tüko elinde öngörülebilir köleliğe razı olacaktır. Bu yüzden dini ve siyasi
kurum lar, korku üretm e ve yönetm e m erkezine dönüşür. Bu korku mer-
kezlerl, öteki ilan eteği korku unsurunu/İsa'yı veya öğretisini damgalama
işlevi görür ve hayatın korku ile tahrip edilm esine yol açar. Bu korku ağı
içinde iktidar, "D ikenli Tel" ve "V ücu t A vcılığı" yapar. Dikenli tel, fiziksel
kuşatm anın ve cezalandırm anın hem bir parçası, hem de sim gesi bir çitle-
m edir. Dikenli tel, m ekânı ve inşam kontrol etm ek içindir. Korku faktörleri
sadece onlarm yok edilm esi gerektiğini değil tecrit edilm esi gerektiğini de
öğretir. Bu açıdan bakılınca dikenli tel düzeni karşılıklı tecrit sistemidir.
Tecridin m eşrulaştinlm ası için ise iktidar sahipleri, dini misyon, ahlaki
arınma, ulusal onur, birlik ve beraberlik gibi söylem ler üretir. Vücut av-
a lığ ı ise iktidara yönelik tehdit ve tehlikelere karşı sürek avcılığı m isyonu
yüklem ektedir. Avlanan sadece korkulan şeyin fiziksel varlığı değil aynı
zam anda onun ürettiği akıl, düşünce, biçim, sembol, öğreti gibi tüm gö-
rünürlülük ve yaşanabilirlilik göstergeleridir. İsa'nın yargılanm asında da
görüleceği üzere dini ve siyasi iktidar kurum lan, toplum a sunduğu ablaki
değerler dünyası İçinde tek tek insanları tanım lam ış, çerçevelem iş ve kuşat-
iniştir. Toplum ise kendisine sunulan bu ahlaki değer dünyasını tehdit eden
unsurlara karşı bir nevi sürekli teyakkuzu ifade eden "ahlaki panik" içinde
yaşam aya m ahkûm olm uştur. A hlaki panik düzeni; bir davranış, düşünce
veya grubu hedef alarak kaygıyı tetiklem ekte; kurulu bir değer sistem inin
tehdit altında olduğu korkusunu yaym akta; korku ve kaygı unsurları ve
nesneleri "halkm şeytanları" olarak tanım lanm akta; bu şeytani unsurlara
karşı geniş ve ortak bir toplum sal tepki birliği '' korkunun teh-
dit düzeyi, şiddeti ve büyüklüğü abartılm aktadır. Bu korku düzeninin asli
am acı ise değer verilen yaşam tarzının, İsa örneğinde ise "atalar dininin"
tehlikede olduğu korkusu oluşturm aktır. Hem dini hem de siyasi otorite-
nin isa'm n şahsm da ürettiği kolektif korkular, cezalandırılm ası gereken bir
suçlunun/günah keçifrnin / ötektoiteyh n cın ıtekâfirin/ a^ nin *
ve yok edilm esiyle giderilir, isa'm n hem " " hem halkından
hem dini otoritelerden hem de siyasi iktidar gördüğü "karşı/
asi olm a" suçlam asm ın kökeni de bu kolektif korku histerisindeki birlik ve
beraberlik mitidir.

İsa, bir dizi ihanet zincirinden sonra dini yargılam a m ahkem esinin
önünde "Tanrı'ya küfretti!" suçlam ası İle ölüme mahkûm edilir. Fakat İha-
netlerinin derecesini ve konum unu çok iyi bildikleri; ihanetlerinin bedelini
tek başlarına ödem ek erdem ine ve cesaretine sahip olm adıkları; vaat edilen
cezalandırm adan to rk tu k la n ; ihanetlerine siyasi ve hukuki bir m eşruiyet

271
Halis ÇETİN

teilfı aradıkları; kendi vicdanlarını halkın nezdinde tem izlem e İkiyüzlülü-


ğü İçinde oldukları için "İsa'y ı ülüm cezasm a çarptırm ak konusunda anlaş-
tılar" ama bunu kendilerinin yapm ası konusunda anlaşam adılar. Tek başı-
na asa yeterli olm adığı için yanm a m utlaka kılıç da lazım dı. Dini yargının
"k âfir" iddiasının "asilik" ile tam am lanm ası gerekirdi. Dini ‫ة‬teki olm anın
yarana siyasi olarak da yabancı olm ak yaftası şarttı. Bu yüzden dini otori-
telerini ve kararlarım siyasi otoritenin gücü ve kararı ile m eşrulaştırm ak
istiyorlardı. Zaten bir işte veya bir elde hem asa hem de kılıç olduğunda
m utlak iktidarın m utlak iradesi tecelli edip Tanrı kom pleksi dört başı ma-
m ur bir hale gelecektir. Bu yüzden de "İsa'yı bağladılar ve götürüp Vali
Pilatus'a teslim ettiler":

"İsa valinin önüne çıkarıldı. Vali O'na, 'Sen Yahudilerin Kralı mısın?'
diye sordu. İsa, 'Söylediğin gibidir7 dedi. Başkâhinlerle ihtiyarlar O'nu
suçlayınca hiç karşülk vermedi. Pilahıs O'na, 'Senin aleyhinde yaptıkları
bunca tanıklığı duymuyor mu sun?' dedi. İsa bir tek konuda bile ona cevap
vermedi. Vali buna çok şaştı. Her Fısıh bayramında vali, halkın istediği bir
tutukluyu salıvermeyi adet edinmişti, o günlerde Barabba admda önlü
bir tutuklu vardı. İsa'yı kıskançlıktan ötürü kendisine teslim ettiklerini
biliyordu. Başkâhinler ve ibtiyarlar, Barabba'm salıverilmesini ve isa'nm
öldürülmesini istesinler diye halkı kışkırttılar. Vali halk bir araya toplan-
dığmda onlara şunu sordu: 'Sizin için ikisinden hangisini salıvereyim is-
tersiniz?'. Halk, 'BarabbaT dediler. Filatus, 'öyleyse Mesih denen İsa'yı
ne yapayım?' dedi. Hep bir ağızdan, 'Çarmıha gerilsin!' dediler. Filatus,
'O ne kötülük yaptı ki?' diye sordu. Oniar ise daha yüksek sesle, 'Çarmı-
ha gerilsin!' diye bağrışıp durdular. Pilatus, elinden bir şey gelmediğini,
tersine, bir kargaşalığın başladığını görünce su aldı, kalabalığın önünde
ellerini yıkayıp şöyle dedi: 'Bu adamm kanından ben sorumlu değilim. Bu
işe siz bakın!'. Bütün haik şu karşılığı verdi: 'O'nun kanınm sorumluluğu
bizim ve çocuklarımızın üzerinde olsun‫'؛‬. Bunun üzerine Filatus onlar için
Barabba'ı salıverdi. İsa'yı ise kamçılattıktan sonra çarmıha gerilmek üzere
askerlere teslim etti" (Matta, 27: 11-66; Markos, 15: 2-47; Luka, 23: 3-56;
Yuhanna, 19: 2-42).

Bir kam usal kitle cinneti içindeki Yahudi halkı hayatını kutsal saydığı
bir am aç için feda etm eye hazır olan İsa'ya karşı kalabalıkların/BİZ gücü
ve örtiisü altına sığınm ış birer belirsiz kişilik olarak hareket etmekteydi.
Her biri kendi benliğini kolektif bizlik İçinde eritm işti. Yahudi halkı, isa'nm
getirdiği gerçek ve m üjde İle geleceği tem Tanrı kom plekslerinden azade
bir şekilde yeniden inşa etm ek yerine bizzat gerçek ve gelecekten korkan
kişiler olarak aşırı m uhafazakâr bir tutum takınıp Tanrı ve kul kom pleksle­
KUTSALIN GÖLGESİNDE

r‫؛‬ne dayalı siyasal, dini, sosyal ve ekonom ik kölelik düzeninin değişm eden
kalm asını tereih eteler. Efendiler ve kölelerin, zenginler ve fakirlerin. Tanrı
kom pleksi sahipleri ve A l kom pleksi sahiplerinin yollarım n hu noktada
kesişm esi onlarm geleceğe ilişkin ortak korkularından kaynaklandı. En İyi
düzen m evcut düzendir statükoculuğunda birleşen tüm bu aktörler statü-
lerinl tehdit eden ortak düşm an İsa'yı hep birlikte "çarm ıha gerdiler".

İsa, onları dostlukta, m erhamette, barışta ve özgürlükte değil am a düş-


m anlıkta, terörde, savaşta ve kölelikte bir araya getirdi. Çarm ıha gerilen şey
aslm da gerçek ve m üjdenin vaat eteğ i özgür gelecek ve değişim korkuları
idi. Her zam anki kutsal yasa gereği değişm em enin direnci değişim in umu-
dunu boğm uş, "b ir halk kendini değiştirm edikçe de Tanrı RAB onları de-
ğlştirm ek İstem em işti". Tanrının Yahudi ataları İbrahim ve M usa'ya verdiği
söz üzere ve kutsal yasası gereği o hiçbir halkı zorla değiştirm eyecek ama
onlara fırsat verecekti. Bu yüzden İsa, asla tehditkar ve tedhişkâr olarak de-
ğil tam tersi uyarıcı ve m üjdeci olarak konuşuyordu. Çünkü ‫ ه‬, bir değişim
fırsatı olarak halkına m erham et üzere dersler veriyordu. Kutsal yasa gereği
kendtei değiştirm ek istem eyen bir halkı zorla değiştirm ek istem ediği ve
başkalarm ı kendine inandırm ak zorunda görm ediği için de çok özgür ve
hesapsızca konuşuyordu. Sonuçta ise Tann kom plekslerinin ve kul komp-
lekslerinin ittifakı ve ortak direnişi ile İsa, Tanrı RA B'bin kutsal halkım bir
değişim fırsatı olarak sunduğu m üjde olarak "çarm ıhta asılı" durm aktaydı.

H alk yeni ve özgür bir ideal u ğ nın a ölm ektense eski ve köleci bir gerçek
için bir kişiyi öldürm eyi tercih ederek A l kom plekslerinin gereği olarak
efendilerinin gözünde saygınlık aram ışlar ve yeryüzü geçici
değerlerini gökyüzü egem enliğinin m utlak ve sonsuz vaatlerine tercih et-
m işlerdi. İsa'nın çağırdığı Tann kom plekslerinden arınmış tek başına özgür
bir birey olm ak korkusu yerine kolektif bir topluluğun üyesi olm ak arzu-
su ve aidiyet duygusunu seçen Yahudi halkı kendilerini kutsal ve şanlı bir
geçm işe ve vaat edilen şanlı bir geleceğe sahip büyük bir ırkın üyesi olarak
görm eyi kabul ederek tercihini düzenin devam ından yana yapm ıştır. Mev-
cut dünyam n gerçekleri "öteki dünyanın" vaatlerinden daha değerli kabul
edilerek öteki dünyayı tem sil eden Ötekinin/İsa'nın çarmıha gerilm esini
istediler. K olektif bilinç gereği m evcudun saygınlığı, tarihselliği ve birlik
ve beraberlik m iti bağlam ında önem i vurgulanarak m uhtem el geleceğin
m üjdesi itibarsızlaştırılıp m üphem leştirilerek lanetlenm iştir. Kutsal geçmiş
karşısm da lanetli gelecek İsa'nın bedeniyle birlikte yok edilm iştir. "Atalar
d in i", "kadim ve kutsal gelenek", "kutsal ve üstün h alk", "M u sa'nın kut-
sal yasaları" ile onları tem sil eden dinsel kolektif Tanrı kom plekslerinin bir
Halis ÇETİN

arada tuttuğu halkm m uhafazakâr öğretisi, İsa'nın değişim i ve özgürlüğü


m üjdeleyen öğretisine üstün tutulm uş ve Ferisilerin o lu ş tu rd u ğ u müphem
dil ile de dine karşı bir dinsei savaşa dönüştürülerek m ücadelenin kutsal-
lığı ve m eşruluğu sağlanmıştar. Eğer hep birlikte ihanet edilirse suçlu da
olm ayacaktır. Bu yüzden sürekli ihanetin dili olan ikircikli ve dilem m alı bir
dil inşa edilm iştir.

Eerisiler, önceki atalarının tecrübelerinden ve Levihler, Belam, Sam iri ve


Karun örneklerinden dolayı çok iyi bilm ekteydiler ki halklarının inanacağı
öğretinin etkili olabilm esi için, anlaşılmaz/müphem fakat inanılır olm ası
gerekirdi. Eerisiler, halk eğer güdülecekse onların sadece anlam adıkları
şeylerden kesinlikle em in olduklarını, anlaşılır bir öğretinin güçten ve hak-
lılıktan yoksun olduğunu ve gerçeği ve İsa'yı inkâr edebilm eleri için dilin
m utlaka kutsallığa bulandırılm ası gerektiğini çok İyi biliyorlardı. Eerisiler,
din bilginleri ve Yahudi yöneticiler yine çok iyi biliyorlardı kİ, İsa'nın öğ-
retlsini itibarsızlaştırarak küçük düşürüp/gözden düşürüp halkın bunlara
yönelik inanç ve um ut bağlarım koparırlarsa; atalar dini ve geleneği ite kut-
sal bir geçm iş ve şanlı bir gelecek ‫ﺳﺎا؛‬ yaratıp bunun gerçekleşm esini de
m evcut düzenin devam ının zorunluluğuna ve istikrarına bağlayarak fana-
tik bir kesin İnançlılık ve sorgulanam az bir kanaat tahakküm ü yaratırlarsa;
bu düzenin ve tahakküm ün sürekliliği için önündeki engellerin yani İsa'nın
tem izlenm esi gerektiğine inandırırlarsa; öteki öğreti ve onu tem sil eden
İsa'nın kafir, hain ve asi olarak aşırılığı, kaosu ve radikalliği getireceğine
inandırırlarsa ancak o zam an halkın desteğini alıp düşm am yok edebilir-
lerdi. Suç ortağı olm adan ihanetin anlam ı ve değeri olmazdı, uğruna ötecek
askerleri olm adan kom utanlar savaşamazdı.

İsa, arındırılm aya geldiği halk tarafından kirletildi; "tem izlem eye" gel-
diği toplum tarafından tem izlendi. Çünkü O 'nun hakkında verilen dini
yargı kararı "ataların törelerini" ve onun üzerine saltanat kuran egemen-
lerin düzenlerini yıkm aktı, isa'n m suçu gerçekten de "Tanrı'ya küfretm ek-
ti!" ama yeryüzünde Tanrı gibi insanlarm kaderleri üzerinde iktidarlarını
sürdürm ek İsteyen m uktedirlerin yeryüzü Tanrılarına veya "Tanrı gibi"
hüküm süren Tanrı kom plekslerine. Bu yüzden yargılandı ve toplumu kir-
leteğ i için ölüm e m ahkûm edildi. İsa, tüm peygam berler gibi "n e olm adığı-
nı anlatm aktan ne olduğunu anlatm aya bite fırsat bulam adan" yargılandı.
İnsanlarm itham ve iftiraları karşısında hayati boyunca hep ne olm adığını
anlatm ak zorunda kalm anın aczlyetini yaşadı. P ilatos'un huzuruna çıktı-
ğm da İse ne olduğunu anlatm aya değil isteği m ecali bite kalm am ıştı. Tüm
peygam berler gibi O 'nu da itham lar ve iftiralar tüketm işti, o artık "SÖ Z "ü n
bittiği yere gelmişti.

274
KUTSALIN GÖLGESİNDE

İsa, hem dini m ahkem e hem de siyasi m ahkem e tarafından yargılandı.


İsa, bu iki m ahkem enin m eşruiyetini tanım adığı için "aleyhinde yaptıkları
bunea tanıklığın" ve iddiaların hiçbirine cevap vermedi. O'da onları susa-
rak yargılıyordu. Susm ak bir zorunluluktan öte bir tercih olarak m eydan
o k u m ^ b . İsa, onlarm kendisini yargılama hak ve yetkisini tanım am akla
birlikte bundan daha güçlü olarak kendisinin bir suçlu hatta zannı olm asını
dahi kabul etm iyor ve halkının buna inanm a ihtim ali içinde olmasına bile
taham m ül edem iyordu. Yargılanm ayı kabul etmek m ahkem enin ve Tanrı
kom pleksi içindeki yargılayıcıların m eşruiyetini tanım akla birlikte kendisi-
nin de suçlu olm a ihtim alini kabul etm ekti. O 'nun için bu ihtim al bile Tanrı
RA B'be ihanet dem ekti, o, Tanrı RAB'den başka hiçbir yargılayıcının olma-
dığı "G öklerin K rallığının" vatandaşıydı. Bu nedenle O 'nun için savunm a
yapm ak bile "yargılayanlar yargılanacaktır" ilkesine aykırı bir duruştu. Bu
yüzden İsa birer kez olm ak üzere her İki m ahkem ede de sadece "söylediğin
gibidir" cevabııu verdi. İsa'nın tüm söyledikleri ite kez kullandığı bu tasdik
cüm lesinden ibaretti. Bu tasdik cüm lesi hile İsa'nın m isyonunun Itlrafm-
dan ve m eydan okum asından başka bir şey değildi. Dini m ahkeme kendi
dini otoritesini tehdit ettiği gerekçesi ite O 'na "Tanrı'nın Oğlu M esih sen
m isin?" diye sorarken siyasi otorite de yine aynı korku içinde kendi iktida-
rının m eşruiyetini ve tem ellerini sarsacak iddiayı dite getirerek O 'na "Sen
Yahudilerin Kralı m ısın?" diye soruyordu. G erçekten de İsa'nın suçu onla-
rın "söyledikleri gibiydi", o. G öklerin Egem enliğini sağlam ak için yeryü-
zünün bozulm uş Şeytani/dini egem enlerine karşı "kâfir olm a" suçunu işte-
yen "Tanrı'nın O ğlu M esih'di" ve o. Tanrının Krallığını "adalet, m erham et
ve sadakat" ite yeryüzü kralları olan Tanrı kom plekslerinin "zulüm , terör
ve ihanet" üzerine bina ettikleri kötülük egem enliklerine karşı inşa etmek
için "asi/şaki olm a" suçunu işleyen "Yahudilerin Kralı id i".

İsa'nm suçu sabitti. Suçu o kadar sabitti kİ, insanlar arasm da her türlü
suç ve kötülük İte nam salm ış "Barabba adında ünlü bir tutukludan" daha
az affa layıktı. H isteri içindeki halkın gözünde ne "Fısıh bayram ının" rah-
m eti ne Barabba'nm suçları ne valinin iyi niyeti ne de isa'm n onlara öğret-
tiklerinin bir değeri ve anlam ı vardı. O nlar büyük bir "kıskan çlık", büyük
bir "kışkırtm a" içinde büyük bir cinnet ayini/şöleni ite "h ep bir ağızdan,
yok et onu, yok et onu, çarm ıha ger onu diye bağrışıp durdular". Vah bite
"O ne kötülük yaptı ki?" serzenişi ve "bu adam m kanından ben sorum lu
değilim. Bu işe siz bakın!" itirazları içinde bu ihanete suç ortaklığı yap-
m aktan im tina etti. Fakat heyhat! "bü tün halk hep bir ağızdan şu karşılığı
verdi: 'O 'n u n kanının sorum luluğu bizim ve çocuklarım ızın üzerinde ol-
su n !" dediler. "Bunun üzerine Pilatus onlar için Barabba'yı salıverdi. İsa'yı
Hal‫؛‬s ÇETİN

İse kam çıiattıktan sonra çarm ıha gerilm ek üzere askerlere teslim e te ". İsa
y in e ‫ﺳﺎا‬ çıkm ıştı: "B u halk dudaklarıyla O 'nu saymış, am a yürekleri İle
O 'nu asm ıştı". Çünkü yüreklerinde kurulu darağacı düzenlerinin bozulma
korkusu vardı. H alk kendisinin de belirttiği gibi "İsa'ya tapm ış ama insan
kurallarına" secde etm iştir. İsa'ya inanm ış ama istikrara tapmıştır.

"Valinin askerleri İsa'yı vali konağma götürüp tüm tabum başma top-
ladılar. O'nu soyup üzerine kırmızı bir kaftan geçirdiler. Dikenlerden bir
taç örüp başma koydular, sağ eline de bir kamış tutturdular, önünde diz
çöküp, 'Selam, ey Yahudilerin k ralı!' diyerek O'nunla alay ettiler, üzerine
tükürdüler, kamışı alıp başma o rd u la r. O'nunla böyle alay ettikten sonra
kaftanı üzerinden çıkarıp O'na yine kendi giysilerini giydirdiler ve çarmı-
ba germek üzere O'nu abp götürdüler. İsa'nın başmm üzerine 'BU, YAHU-
DİLERİN kRALI, İSA'DIR' diye yazan bir suç yaftası astılar. Başkâhlnler,
din bilginleri ve ihtiyarlar da aym şekilde O'nunla alay ederek, 'Başkala-
rım kurtardı, kendini kurtaramıyor' diyorlardı. 'İsrail'in kralı imiş! ^İmdl
çarmıhtan aşağı insin de O'na iman edelim. Tanrı'ya güveniyordu; Tanrı
O'nu seviyorsa, kurtarsın bakalım! Çünkü 'Ben Tanrı'nın Oğluyum' de-
mişti'. İsa'yla birlikte çarmıha gerilmiş otan haydutlar da O'na aym şekilde
hakaret ettiler. Bütün ülkenin üzerine öğleyin saat on ikiden saat üçe kadar
süren bir karanlık çöktü. Saat üçe doğru İsa yüksek sesle, 'Eli, Eli, lema
şevaktani?' yani 'Tanrım, Tanrım, beni niçin terk ettin?' diye bağırdı. İsa,
yüksek sesle hir kez daha bağırdı ve ruhunu teslim etti" (Matta, 27:11-66;
Markos, 15: 2-47; Luka, 23: 3-56; Yuhanna, 19: 2-42).

H alkın neye inanıp neye tapacağım çok iyi bilen Vali Pilatus ise "bir
kargaşailğın başladığını görünce" en asii siyaset ilkesine dayanarak halkın
rızasını kazanm ak adma gerçeğin ve doğrunun rızasını terk etmiştir. ٠ da
halkın korkularından korkm uştur, o da çok iyi biliyordu ki, siyaset, halk-
‫؛‬arın zaaflarını yönetm ek sanatıdır, insanların doğasındaki en büyük zaaf
ise korkudur: ölüm, açlık, kaos, terör, kurulu düzenin bozulm ası ve gelecek
korkusu gibi, insanların doğasında var olan zaafları kontrol edip yönetmek
ve varlığını böylece sürdürm ek arzusu da iktidarm doğasındaki zaaflardır.
İktidar insanlarm doğasındaki bu zaafları keşfederek veya yeni zaaflar ya-
ratarak varlık zaafını sürdürür, işte korku siyasetinin de kakmağı insanların
ve iktidarların doğalarındaki bu ortak korku zaaflarıdır: yokluk ve yoksun-
luk korkusu. Korku; iktidarlar tarafından kum cu, koruyucu, düzenleyici,
m otive edici, biçim lendlrlci ve m eşrulaştırıcı bir işlevle kullanılm ıştır. Bu-
nun adı "korku siyaseti"dir. Korku siyasetinin en önem li sonucu, siyasetin
içini boşaltm aktır. Çünkü korku, aklı devre dışı bırakır; insanı bilinçli hare­
KUTSALIN GÖLGESİNDE

ket eden bir özne olm aktan uzaklaştırır, etki edem eyeceği güçler arasmda
oynanan bir oyunun nesnesi haline getirir. Korkunun hâkim iyetine giren
insanlar, derin bir kadercilik girdabına sürüklenirler. Yani korku, insanı
kendine yabancılaştırır. Korku siyaseti, insanlarm kendilerini yaklaşmakta
olan bir felaketin potansiyel kurbanı olarak görm elerini sağlayacak bir at-
m osfer yaratm ayı hedefler. Akla değil, insani varoluşun en zayıf noktaları-
na hitap ederek yapar bunu. Kendi kaderine hâkim olma, bireysel irade ve
özgürlük gibi idealler; insaıılann bu en zayıf noktalarını hedef alan sürekli
bir alarm sesiyle gölgelenir, bastırılır. Korku siyaseti kaynağını "daha fazla
güvenlik için, sevilen olm aktansa korkulan olm ak gerektiği" İlkesinden al-
m aktadır. Vah Pilatus gibi.

^ ‫ا»اة‬ ‫ ا!؛‬evrensel Tanrı kom pleksi tem silcisi olan R om a'nın yönetim
tarzı da işte bu korku siyaseti idi. Korku siyaseti güven üzerine değil gü-
venllk üzerine b ir devlet kurm ak için sürekli korkutulan bir düşm andan
beslenm iştir. Var olm ak ve gelecek hakkında sürekli korku siyaseti uygu-
lam ak toplum sal itaati güçlendirir. Korku güvenlik devletleri aracılığıyla
bilinçli olarak politize edilm iştir. Tarih boyunca korku, yönetici seçkinler
tarafından siyasi bir silah olarak kullanılm ıştır. Korku, kam u düzenini ve
devlet güvenliğini korum ak için istihdam edilm iştir. Korku, algılanan bir
tehdide karşı ortak bir reaksiyonun provokesi sayesinde, aynı zam anda uz-
laşm a ve birlik kazanm ak için bir odak noktasıdır. Korku siyaseti, siyasal
İktidarlar için bir birlik ölçüsü ve düzen kaygısı yönetim idir. Korku slyase-
tinde İktidarm alternatifinin kaos ve dağılm a olduğu savu nu lm aktadır. ‫ﺀه‬-
tidara itaat ile tehditler arasında kalan insanlar pasiflik ve korku karşıtlığı
içinde eritilir. Korku siyasetinde iktidar, m uti vatandaşlık kültürü yarata-
rak kendine yönelik tüm eleştiri ve m uhalif söylem lerin önünü tıkayan bir
korku kültürü yaratır. Bu süreçte İktidar korku siyasetinin baskın öğeleri
olan öteki kim likler yaratm ak, dışlam ak, teslim alm ak ve hariç tutm ak iş-
levlerini yerine getirir. Yanlış ve hasta olan korku unsurları tedavi edilir ve
tüm toplum korku karşısında eşitleştirilir. Bu noktada iktidar, siyasi korku
oluşturan tüm siyaset kaynaklarını ve araçlarm ı da devreye sokar. Tıpkı
Vali Pilatus gibi: önce Fısıh bayram ının ortak değeri, sonra "Başkâhinler ile
Ihtiyarlarm " toplum sal saygınlığı, sonra Barabba aracılığıyla affetme isteği,
sonra halkm/kamuoyunun nabzım tutm a tercihi, sonra halkm rızasını ka-
zanm a ve "onları ‫األ‬،‫س‬ etm e" arzusu ve son olarak da suçu ve sorum lu-
luğu haşkalarının üzerine atma yeteneği.

Vali Pilahıs'un siyasi iktidar açısından bu zaaflarını bilen Yahudi din


adam ları da isa'n m çarm ıha gerilm esi konusunda ısrarlarını onun bu yu­

277
Halis ÇETİN

m uşak karnı üzerinden gerçekleştirdiler. Vali Pilatus'un sık sık "ben bu


adamda bir suç bulam adım " dem esi üzerine kâhinlerin İsa'yı suçlam ak için
hem dini hem toplum sal hem de siyasi korku unsurlarını devreye soktukla-
n görülür: "B ütü n kurul üyeleri İsa'yı Pilatus'a götiirüp O 'nu şöyle suçladı-
lar: 'B u adam ın ulusum uzu yoldan saptırdığını gördük. Sezar'a vergi öden-
m eşine engel oluyor, kendisinin de M esih, yani bir kral olduğunu söylüyor.
Yahudlye'nln her tarafında öğretisini yayarak halkı kışkırtıyor; Celile'den
başlayıp ta buraya kadar geldi' dediler" (Luka, 2 3 :1 -5 ). "Pilatu s Yahudile-
re, 'işte, sizin K ralım z' dediğinde onlar, 'Yok et O 'nu! Yok et, çarm ıha ger!'
diye bağrıştılar. Pilatus, 'K ralınızı m ı çarm ıha gereyim ?' diye sordu. Baş-
kâhinler, 'bizim Sezar'dan başka kralım ız yok!' karşılığım verdiler. Bunun
üzerine Pilatus İsa'yı, çarm ıha gerilm ek üzere onlara teslim etti" (Yuhanna,
19: 12-15). Valiyi kendi hiyerarşik iktidar oyunlarının zaaflarıyla kandırdı-
lar. Valiyi eğer kendi isteklerine uym azsa Sezar'a ihanet ettiği için görevden
aldırm akla tehdit ettiler, halkın isyan etm esi şantajıyla m eşruiyetini sorgu-
ladılar, Sezar'a vergi verm eyen asi/hain/şakinin halkı kışkırttığını, insanları
etkilediğini ve isyana kalkıştığım söyleyerek aba altından sopa gösterdiler.
Valiyi önce korkuttular sonra korkusunu yöneterek kendi isteklerini uygu-
lattıiar. Vali Pilatus da "onları m em nun etm ek için" "İsa'yı, çarm ıha geril-
mek üzere onlara teslim etti". Ya halk! "h er gün tapınakta oturup İsa'dan
dersler alan, O 'nu kutsal kişi ilan edip tapan H alk", isa'n m halkı ise önce
"O bir haydutm uş gibi peşinden gidip O 'nu kılıç ve sopalarla yakalam ış",
sonra bin bir iftira ite aleyhinde şahitlik etmiş, son olarak da "O 'n u n kanı-
sorum luluğu bizim ve çocuklarım ızın üzerinde olsun!" çığlıkları İçinde
٨٥١
tarihi m isyonlarım yerine getirm işlerdir. H alk yine "h alk her zam an ve her
yerde güce/korkuya tapar" sözünü doğrulam ıştır.

Daha önce de belirtildiği gibi dini ve siyasi iktidar hiyerarşisi aym za-
manda korku hiyerarşisidir. Bu hiyerarşik yapıda üste olanlar attındakilerin
Tanrısı, üstiindekilerin kuludur. Bu hiyerarşiye aym zam anda Tanrı komp-
leksl hiyerarşi de denebilir. Sadece Tanrının Tanrısı yoktur. Bu yüzden hi-
yerarşide aşağı inildikçe Tanrı kom pleksinin tezahürleri de sıradanlaşır.
Çünkü artık sorun gösteri değil gösteriş, tapınm a değil yalakalık, saygınlık
değil sayılm ak arzusudur. Tanrı kom pleksi hiyerarşisinde ne kadar aşağı
inilirse o kadar aşağılık ilişkiler ve davranışlar ortaya çıkar. Bu nedenle
İsa'yı yargılayan dini ve siyasi Tanrı kom plekslerinin kaprisleri ile onlarm
kullarının kaprisleri aym seviyede olm az. O nlar vur denince öldürür, dur
denince koşar, kaş yaparken göz çıkarırlar. Bu yüzden isa'm n üzerinden
yürüyecek olan "zulüm , terör ve ihanet" hiyerarşisinden kendi seviyeleri
oranında pay ve itibar devşirm ek isteyen herkes sıraya girm iştir: "Vali O 'nu
KUTSALIN GÖLGESİNDE

kam çılatm ış; din adam ları © 'n u aşağılam ış; halk O 'na küfretm iş, yüzüne
tükürm üş, tekm eleyip dayak atmış; 'valinin askerleri O 'nu soyup üzerine
kırm ızı bir kaftan geçirm iş, dikenlerden bir taç örüp başına koyup sağ eline
de bir kam ış tutturmuş, önünde diz çöküp, 'Selam , ey Yahudilerin Kralı!'
diyerek © 'nunla alay etm iş, üzerine tükürmüş, kam ışı alıp başm a vurmuş,
içm esi için O 'n a ödle karışık şarap verm iş; Başkâhinler, din bilginleri ve
ihtiyarlar 'Başkalarını kurtardı, kendini kurtaramıyor, İsrail'in Kralı imiş!
Şim di çarm ıhtan aşağı insin de O 'na im an edelim . Tanrı'ya güveniyordu;
Tanrı O 'nu seviyorsa, kurtarsm bakalım ! Çünkü 'Ben Tanrı'nın O ğluyum '
dem işti' şeklinde O 'nunla alay ederek hakaretler etm işlerdir". Tüm bu hi-
yerarşik aşağılam a ritüeli yetm iyorm uş gibi Barabba örneğinden cesaret
alarak hiyerarşi basam ağında kendini Isa'dan yukarıda gören "Isa'yla bir-
İlkte çarm ıha gerilm iş olan haydutlar hile O 'n a aym şekilde hakaret ettiler".
Çok daha vahim i ise, İsa'nın üç gün sonra tekrar dirileceği iddiasmm doğ-
ruluğuna da büyük bir inanç içinde ölüm ünden sonra tekrar kalkıp yürü-
m em esi için büyük bir kin ve hınçla "öldükten sonra ©'١١١٥
bacaklarının
١
kırılm asuu istediler" (Yuhanna, 19: 31).

"Bütün ülkenin üzerine öğleyin saat on ikiden saat üçe kadar süren bir
karanlık çöktü. Saat üçe doğru İsa yüksek sesle, 'Eli, Eli, lema şevaktani?'
yani 'Tannm, Tanrım, beni niçin terk ettin?' diye ba^rdı. İsa, yüksek ses-
ie bir kez daha bağırd] ve ruhunu teslim etti".‫ ه‬anda tapınaktaki perde
yukandan aşağıya dek yırhlarak ikiye bölündü. Yer sarsıldı, kayalar yani-
dı. Mezarlar açıldı, ölmüş olan birçok kutsal kişinin cesetleri dilildi. Bunlar
* çıkıp isa'nm dirilişinden sonra kutsal kente girdiler ve bir-
çok kimseye göründüler. İsa'yı bekleyen yüzbaş• ve beraberindeki askerler,
depremi ve öbür olayları görünce dehşete kapıldılar ve 'Bu gerçekten Tan-
n'nın Oğluydu!' dediler. Akşama doğru Yusuf ad:nda zengin bir Aramatya-
İl geldi. O da isa'nm bir öğrencisiydi. Pilatus'a gidip isa'nm cesedini istedi.
Pilatus da cesedin ona verilmesini buyurdu. Yusuf cesedi aldı, temiz keten
beze sardı, kayaya oydurmuş olduğu kendi yeni mezarına yatndı. Mezarın
girişine büyük bir taş yuvarlayıp oradan ayrddı. Ertesi gün, başkâhinlerle
Ferisiler Pilatus'un önünde toplanarak, 'Efendimiz, O aldatıcının, daha ya-
şarken, 'Ben öldükten üç gün sonra dirileceğim' dediğini bahriıyoruz. Onun
için buyruk ver de üçüncü güne dek mezarı güvenlik altına alsınlar. Yoksa
öğrencileri gelir, cesedini çalar ve halka, 'ölüm den dirildi' derler. Bu sonun-
cu aldatmaca itkinden beter oluri dediler. Pilatus onlara, 'Bir manga asker
alm, gidip mezan dilediğiniz gibi güvenlik alhna alm' dedi. Onlar da asker-
lerle birlikte gittiler, taşı mühürleyip mezan güvenlik altma aldılar" (Matta,
27:11-66; Markos, 15: 2 4 7 ; Luka, 23: 3-56; Yuhanna, 19: 2-42).
Halis ÇETİN

israii halkı özellikle de din adam ları İsa'nın söylediklerinin "gerçek" ©1-
duğunu bilm edikleri veya ona inanm adıkları için değil tam tersine bildik-
leri ve inandıkları için bu denli büyük bir şiddetle ve nefretle karşı çıkıyor-
lardı. Gerçeğin gerçek olduğunu bilip inanm anın doğurduğu kin ve nefret,
gerçeğin gerçek olduğunu bilm eyerek reddetm e kin ve nefretinden kat be
kat daha yüksektir. G erçek bir m eselede haksız olanların haklı olanlara kar-
şı kin ve nefret derecesi haklı olanlarınkinden bin kat daha fazladır. Çünkü
onlarm haksızlıklarını örtmek, haksız durum a düşürenleri yok etm ek için
daha fazla gürültü, itiraz ve güç gösterm eleri gerekir. Onların nefretinin
kaynağı haksızlıklarının deşifre edilm esinin doğurduğu iktidar ve itibar
kaybının yarattığı ihtirastır. Gerçeği bitiyor olm anın yarattığı ٠denli büyük
bir kin ve nefret içindeler ki "öldükten sonra O 'nun bacaklarının kırılm a-
sm ı isted iler". İsa'nın yargılanm ası sürecinde kendisine büyük bir kin ve
nefretle saldıranlara söylediği gibi: "D oğru söylüyorsam neden vuruyor-
sunuz, yalan söylüyorsam neden doğrusunu söyleyip beni düzeltm iyorsu-
n u z". Yine isa'n m tüm bu ıstırap yükü altında söylediği gibi: "Yaş ağaca
böyle yaparlarsa, kuruya neler olacaktır?" (Luka, 23: 31).

3. İsa'nın Diriiişi; Evrensei Müjdenin Evrene iianı: "Gükte ve


yeryüzünd€ bütün yetki bana veriidi. Bu nedenie dünyanın her
yanma gidin, bütün uiusian öğrenciierim olarak yetiştirin".
İsa, başka bir evrenin ve egem enliğin m ensubuydu, o, yeryüzü egemenliği-
nin değil Göklerin Egem enliğinin hiyerarşik düzeninin bir parçasıydı. O 'na
göre "yeryüzü egem enliğinde kendini yücelten herkes Göklerin Egemen-
liğinde alçaltılacak, yeryüzü egem enliğinde kendini alçaltan ise Göklerin
Egem enliğinde yüceltilecektir". ö y le ki O 'nun egem enlik evreninde sadece
insanlar değil tüm varlıklar eşitlenecekti: "H er dere doldurulacak, her dağ
ve her tepe alçaltılacak. Eğri yollar doğrultulacak, engebeli yollar düzleşti-
rllecektir". O 'nun bu yeryüzü egem enleri karşısındaki duruşu aslında "sa-
dece Rab'bin önünde kendinizi alçaltın, ٠ da sizi yüceltecektir" em rinin
gereğini yapmaktı. Bu yüzden İsa, "çarm ıh üzerinde ölüm e bile boyun eğip
kendini alçalttı. Bunun için de Tanrı O 'nu pek çok yükseltti ve O 'na her
adın üstünde olan adı bağışladı, ö y le ki, isa'm n adı anıldığında göktekiler,
yerdekiler ve yer altındaküerin hepsi diz çöksün". Gerçekten de öyle oldu
ve İsa'm n öldürülm esi anında "göktekiler, yerdekiler ve yer altındakilerin
hepsi diz çöktü": "bütün ülkenin üzerine öğleyin saat on ikiden saat üçe
kadar süren bir karanlık çöktü. Tapm aktaki perde yukarıdan aşağıya dek
yırtılarak İkiye bölündü. Yer sarsıldı, kayalar yarıldı. M ezarlar açıldı, ölmüş
olan birçok kutsal kişinin cesetleri dirildi ve birçok kim seye göründüler".
KUTSALINGÖLGESİNDE

İsa, daha önce de başm a gelecek her türlü ihaneti ve sonucunu çok iyi bi-
liyordu. Çünkü Kutsal Yazılarda O 'nun için "insanların zayıflıklarını f ln ı ıı ı
kaldıracağı, hastalıklarını O 'nun yükleneceği ve günahlarının bedelini
O 'nun ödeyeceği" yazılıydı. Bu yüzden o, "alın, yiyin, bu benim bedenim-
dir, alın için bu benim kanimdir, günahların bağışlanm ası için insanlar uğru-
na akıtılan antlaşma kam dır bunlar" diyerek insanlığın ilk günahtan doğan
tüm günahlarının kefaretini ve diyetini kendi canıyla ödeyeceğini biliyordu.
O 'nun misyonu da zaten bu dünyanın değil Göklerin Egem enliğinin "ger-
çeklerine tanıklık etm ekti". Bu yüzden "İsa, 'Benim krallığım bu dünyadan
değildir. Krallığım bu dünyadan olsaydı, yandaşlarım, Yahudilere teslim
edilm em em için savaşırlardı. Oysa benim krallığım buradan değildir. Ben
gerçeğe tanıklık etmek için doğdum, bunun için dünyaya geidim. Gerçekten
yana olan herkes benim sesimi işitir' dedi" (Yuhanna, 19: 36-37). O 'nun mis-
yonuna göre "kardeşini ve kom şunu sevm ek" kolaydı, o zor olan yohm ger-
çeklerinin tanıklığını yaparak "düşm anını bile sevm ek" İçin doğmuş, yaşa-
mış ve ölmüştü. "Sadece gerçekten yana olan sesindeki" "adalet, merhamet
ve sadakat" değerleri kendisine bu denil büyük bir "zulüm , terör/şiddet ve
ihanet" ite olm adık işkenceler edenler için bite geçerliydi: "İsa, 'Baba, onları
bağışla. Çünkü onlar ne yaptıklarını bilm iyorlar' dedi" (Luka, 23:34). O 'nun
şikâyeti yokhı ama sitemi vardı, o sitem de kendisini tüm bu alçaltılm alar
karşısında yainız bırakan Göklerin Egem enliğinin M utlak Kralı olan Tanrı-
sına idi: "Eh, Eli, lema şevaktani? / Tanrım, Tanrım, beni niçin terk ettin?".
Am a Göklerin Egem enliğinin mutlak yasası da kesindi: "Kendini yücelten
alçaltılacak, kendini alçaltan yücettilecekti". isa'm n bu dünyanın krallığında
en alçaltıcı m uam elelere maruz kalm asının nedeni de göklerin krallığında
en yüce ‫داا‬ yükseltilecek olm asıydı. O 'nun başm daki dikenli tacının
ve çıplak olarak yatırıldığı çarm ıb tabhnın bu dünyanın krallığında karşılığı
yoktu. O 'na M usa gibi bu dünyada "görebileceği ama girem eyeceği kutsal
topraklar da vaat edilm em işti", isa'nm vaat edilm iş toprakları, tacı ve tahtı
Göklerin Egem enliğinde "Tanrı'nın sağma oturm ak" idi.

Tanrı İsa'yı terk etm em işti. O 'nun doğum u gibi ölüm ünü de insanlık
için büyük bir im an ve im tihan vesilesi kılm ıştı, isa'm n ölüm ü onun ye-
rel değerlerden evrensel değerler inşa etm esinin adımıydı. Bu yüzden İsa,
kendisinin de daha önce belirttiği ve Kutsal Yasalarda yazdığı gibi ölümün-
den üç gün sonra "Evrensel Son Buyruk"unu tüm dünyaya ilan etm ek için
dirildi ve on bir öğrencisi ara«lığıyla kutsal m isyonunu ve kutsai ruhunu
onlara zerk etti. İsa bir iken on bir olm uş ve "gökte ve yeryüzündeki bütün
yetkiler İte bütün ulusları öğrencileri olarak yetiştirm eleri" için onları kut-
sayarak görevlendirm işti:
Halis ÇETİN

"İsa onlara, 'Sizi akılsızlar, Mesih'in ‫ الط‬acılan çekmesi ve yüceliğine


kavuşması gerekli değil miydi?" (Luka, 24: 25-26). "M usa'nın Yasasında,
peygamberlerin yazılannda ve Mezmurlarda benimle ilgili yazılmış olan-
larm tümünün gerçekleşmesi gerekte. Şöyle yazılmıştır: Mesih acı çekecek
ve üçüncü gün ölümden dirilecek, günahların hağışlanması için tövbe çağ-
rısı da Yeruşallm'den bütün u lu s la ra O'nun adıyla duyurulacak" (kuka,
24: 44-47). "Gökte ve yeryüzünde bütün yetki bana verildi. Bu nedenle
dünyamn her yanma gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin.
Onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'un adıyla vaftiz edin, size buyurduğum
her şeye uymayı onlara öğretin, iman edip vaftiz olan kurtulacak, İman
etmeyen ise hüküm giyecek, işte ben, dünyanın sonuna dek her an sizinle
birlikteyim" (Matta, 28:16-20).

"Rab İsa onlara bu sözleri söyledikten sonra göğe almdı ve Tanrı'mn


sağında ohırdu. öğrencileri de gidip Tanrı sözünü her yere yaydılar. Rab
onlarla birlikte çalışıyor, görülen belirtilerle sözünü doğruluyordu" (Mar-
kos, 16: 19-20).

"İsa'nın yaptığı daha başka çok şey vardır. Bunlar tek tek yazılsaydı,
sanırım yazılan kitaplar dünyaya sığmazdı" (Yuhanna, 21: 25).

İsa biliyordu ki ruhu kazanm ak için bedenden ve onun arzularından


vazgeçm ek gerekirdi. Beden bu dünyada satılm adıkça ruh öbür dünyada
kazanılam azdı. H ele hele kutsal ruh, asla. Bu yüzden İsa bedenini yeryüzü
acılanna "K u rban" etti. Bedeninden alm an her bir acı ve kayıp ruhunun
bir kazanım ıydı. A dem 'in bedensel hazlar uğruna kirlettiği ruhun yeryü-
zü günahlarından arındırılm ası için günahın ilk başlangıcına geri dönüp o
bedensel hazlan yok edip ruhu arındırm ak gerekirdi. Beden acı ile terbiye
edilm eden ruh sevgi ile kazanılam azdı. İsa'nın yolculuğu da zaten bedense]
dünyanın alçaltılm asından ruhlar dünyasına yüceltilm ekti. İsa, kendisinin
yeryüzü Tanrı kom pleksleri karşısm da Tanrı tarafından yalnız bırakılm ası-
na "E l!, El!, ]ema şevaktani? /Tanrım, Tanrım, beni niçin terk ettin?" diyerek
sitem etm işti. Göklerin Egem enliğinin m utlak yasası olan: "K endini yücel-
ten alçalhlacak, kendini alçaltan yüceltiJecekti" kesin em ri gereği "M esih 'in
bu acıları çekm esi ve yüceliğine kavuşm ası gerekliydi". "M u sa'nın Yasa-
smda, peygam berlerin yazılarında ve M ezm urlarda O 'nunla ilgili yazılmış
olanlarm tiim ünün gerçekleşm esi gerekiyordu ki hepsi gerçekleşti. Çünkü
o yasalarda 'M esih a a çekecek ve üçüncü gün ölüm den dirilecek, günahla-
٢
٥١bağışlanm ası için tövbe çağrısı da bütün uluslara O 'nun adıyla duyuru-
lacak" yazılm ıştı. İsa'nın bu dünyanın krallığında en alçaltıcı m uamelelere
maruz kalm asının "bu denli acı çekm esinin" nedeni de göklerin krallığında
KUTSALIN GÖLGESİNDE

en yüce m akam a yükseltilecek olm asıydı. Bu yüzden İsa ölüm ünden son-
raki dirilişinde "göklerde ve yeryüzünde var olan bütün yetkiler kendisine
verilerek" dönm üştii. İsa, O 'nun başm daki dikenli taç göklerin krallığının
bütün yetkilerine ve çıplak olarak yatırıldığı çarm ıh tahtı ise yeryüzü kral-
lığının bütün yetkilerine dönüşm üş olarak insanlar tarafından kovulduğu
dünyaya Tanrı tarafından geri gönderilm işti. İsa'nın kovulduğu dünya ile
döndüğü dünya da artık aynı dünya değildi. Tıpkı Adem gibi.

Tüm bu yazılanlann gerçekleşm esi İçin İsa "üçüncü gün ölüm den diril-
d i". İsa "kendisine verilm iş gökte ve yeryüzündeki bütün yetki ile" on bir
öğrencisini tıpkı "İsa M esib gibi" yaparak kendi ruhundan onlara üfleyerek
onları kutsal ruh adma kutsadı. "İsa onlara, 'Baba beni gönderdiği gibi,
ben de sizi gönderiyorum ' diyerek onlarm üzerine üfleyerek, 'K utsal Ruh'u
alın! kim in günahlarını bağışlarsanız, bağışlanm ış olur; kim in "
da bağışlam azsanız, bağışlanm am ış kalıR ded i" (Yuhanna, 20: 21-23). İsa,
onları tıpkı 'K end i gibi" kıldı ve onlara 'K endi adıyla cinleri kovma, yeni
diller konuşm a, yılanları elleriyle ،‫ال‬،‫ ه؛ ا‬öldürücü bir zehir içseler bile bun-
dan zarar görmeme, ellerini hastaların üzerine koyduklarını hastaları iyi-
leştirm e" (Markos, 16:17-18) yetkisi verdi. Onları yeryüzünde kendi halife-
si kıldı. İsa onlara "Son Buyruk" olarak da İlahi m isyonunu "te m dünyaya
ve tem uluslara" yaym alarını emretti. İsa, onlara "günahların bağışlanm ası
İçin bütün uluslara tövbe çağrısı yapm alarını, tem insanları Baba, O ğul ve
Kutsal R uh'un adıyla vaftiz etm elerini, onlara buyurduğu her şeye uym a-
yı tem insanlara öğreterek b ü ten ulusları İsa'nın öğrencileri olarak yetiş-
tirm elerini" ve evrensel öğretisi M üjde'yi tem insanlığa anlatm aları için
"dünyanın her yanm a gitm elerini" emretti. Tüm bunlar aslında insanlara
sunulan İkinci bir şanstı. Çünkü artık "im an edip vaftiz olanlar kurtulacak,
im an etm eyenler ise hüküm giyeceklerdir". İsa da tem bunlara şahitlik et-
m ek için "dünyanın sonuna dek her an onlarla birlikte" olacaktır.

Gerçekten de öyle oldu ve "Rab İsa onlara bu sözleri söyledikten sonra


göğe alm dı ve Tanrı'm n sağında oturdu, öğ ren cileri de gidip Tanrı sözünü
her yere yaydılar. Rab onlarla birlikte çalışıyor, görülen belirtilerle sözünü
doğruluyordu", o aslm da ölüm üyle dünyevi ölüm eşiğini aşm ış dirilişiy-
le de ruhani ölüm süzlük eşiğini geçmişti. ٠ artık göklerin egemenliğinin
kralı "Tanrı'm n sağuıda oturuyor ve Tanrı sözünün her yere yayılm ası için
yeryüzünde öğrencileri ile birlikte çalışıyordu". Gerçekten de "görülen
belirtiler O 'nun sözünü doğrulam ıştı". Gerçekten de "kendini yücelten al-
çaltilm ış, kendini alçaltan yüceltilm işti". O 'nu alçaltm ak için "O 'n u soyup
üzerine kırm ızı bir kaftan geçirm iş, dikenlerden bir taç örüp başına koyup
Halis ÇETİN

sağ eline de bir kamış tutturmuş, önünde diz çöküp, 'Selam , ey Yahudilerin
K ralı!' diyerek O 'nunla alay etm iş" olan Rom a yıkılm ış ama İsa değil Ya-
hudllerin K ralı insanlığın kralı olm uştur. Gerçekten de O 'nu alçaltm ak için
"başkalarım kurtardı, kendini kurtaram ıyor, İsrail'in K ralı imiş! Şim di çar-
m ıhtan aşağı insin de O 'n a im an edelim . Tanrı'ya güveniyordu; Tanrı O 'nu
seviyorsa, kurtarsın bakalım ! Çünkü 'B en Tanrı'nın Oğluyum ' dem işti' şek-
linde O 'nunla alay ederek hakaretler eden" Yahudilerin başkâhinleri, din
bilginleri ve ihtiyarları tüm bunlar olm asına rağm en yine ‫؛‬٠
١® etm em işler
am a İnsanlığın çoğu O 'nun M üjdesine im an etm işlerdir. "O insaniığın gü-
nahları için acı çekmiş, ٠ insanlığın haksızlıkları için ezilm iş, ٠ insanlığm
günahlarıyla yaralanm ıştı. Fakat insanlık da O 'm m yaralarıyla iyileşm işti"
(isaiah 53). İsa, kendisine yapılan hakaretler, aşağılam alar, tükürükler, akıt-
tığı kanlar, parçalanan bedeni üzerinden "adalet, m erham et ve sadakate"
dayalı evrensel bir egem enlik kurm uştu, "isa'n m yaptığı daha başka çok
şey vardır. Bunlar tek tek yazılsaydı, yazılan kitaplar dünyaya sığm azdı"
(Yuhanna, 2tt 25).

"N asıra'dan iyi bir şey çıkabilir m i?" ile başlayan isa'm n yeryüzünde-
ki alçaltılm alar yolculuğu gökyüzünde göklerin egem enliğinin kralı "Tan-
rı'nm sağına oturm akla" yüceltilerek sonlanm ıştı. İsa da tıpkı takipçisi
olduğu M usa gibi "dünyayı yenm iş" ama dünyalılara ve dünyalıklara ye-
nilm işti. Tann kom plekslerine karşı Tanrı adına girişilen M usa'nın "vaat
yolculuğundan" sonra İsa'nın bu "M üjde yolculuğu" da sona ermişti. 5ıra
Tanrının soluna oturacak olan "m üjdelenenin yolculuğuna" gelm işti.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

KURAN DA TANRI KOMPLEKSİ

"Birbirinizi Tann edinmeyeceksiniz‫؛‬


".
İsa'nm yeryüzü Tanrı kom plekslerine karşı Tanrı adma verdiği M üjde mü-
eadelesi O 'nun "göğe alınm asından" sonra O 'nun öğrencileri tarafından
tıpkı O ’nun em rettiği gibi gerçekleştirildi. O 'nun öğrencileri "dünyanın her
yanına gidip bütün ulusları O 'nun öğrencileri olarak yetiştirdiler, insanları
Baba, O ğul ve Kutsal Ruh'un adıyla vaftiz ettiler, isa'm n onlara buyurduğu
her şeye uym ayı onlara öğrettiler, öğ ren cileri gidip Tanrı sözünü her yere
yaydıiar" (Matta, 28:16-20). isa'm n m isyonu ve öğretileri yerelden başlayıp
evrensele ulaşan bir din haline geldi. İsa, "insanlığın günahları için a a çek-
miş, onların haksızlıkları için ezihniş, onların günahlarıyla kendisi yaralan-
m ış ve kendisinin yaralarıyla da tüm insanlığı iyileştirm işti". İsa, M usa'nın
öğretileri ve dini gibi bir soyun veya halkın değil tüm insanlığın kurtuluş
m üjdesi oldu, "im a n edip vaftiz olaniar kurtulurken im an etm eyenler ise
hüküm giydiler". Her şey tam da isa'n m buyurduğu gibi oldu: "B en gidin-
ce her şey yeniden başlayacak. Benim için her şey bittiğinde insanlık için
her şey yeniden başlayacak". M usa'nın bozulan "şeriatın ı" yeniden düzen-
lem ek ve isa'n m yarım kalan m isyonunu tam am lam ak için Tanrı RAB bu
kez A llah adıyla M uham m ed'i gönderdi.

A. YENİ SÖYLEM YENİ EYEEM: MUHAMMED'İN


İSEAM/BARIŞ YOECUEUĞU
İsa'dan sonra İnsanlık tekrar Tanrı kom pleksleri içinde büyük bir günah
bataklığında yüzm eye başlayıp Tanrı RA B'bi inkâr edip ona isyan ettiler.
Halis ÇETİN

Tann RAB de onlara ezeli ve ebedi Tanrılık misyonu bağlam m da yeni Tann
olarak A llah'ı, yeni din olarak İslam 'ı, yeni kitap olarak K uran'ı ve yeni
peygam ber olarak da M uham m ed'i gönderdi. Yeni peygam ber isa'n m bı-
rakhğı yerden yani "adalet, m erham et ve sadakat" "gerçekliğinden" evren-
sel bir söylem ve eylem diliyle neşet ete.

1. Evrensel Tann Komplekslerine Karşt Evrensel Tek Tann


inancı: Allah
Muhamm ed, yeni m isyonu insanlığa sunm adan önce insanlık tam da İsa'nın
belirttiği gibi günahlara geri dönmüş, O 'nun m üjdesi İle vaftiz olm ayan te-
sanların insanlığı hem ilahi hem de ahlaki değerlerden uzaklaşm ıştır. Tann
kom pleksleri arhk hem en yerel İlişkilere hem de evrensel İlişkilere hâkim
olmuşhrr. Bu yüzden M uham m ed'in işi çok zordu. H em M usa gibi çok dar
kişilik, kabilecilik, putlara tapınm a gibi Tanrı kom pleksleri İle hem de te-
sanlığın kaderi üzerinde hâkim iyet kurm ak isteyen evrensel Tann komp-
leksleri ile m ücadele edecekti. M uhamm ed gelm eden önce insanlığın ve
dünyanın durum u bu iki Tann kom pleksleri arasm daki iktidar savaşlarının
doğurduğu dini ve ahlakı bir bunalım ı yansıtıyordu. İnsanlık dinî, n ıh i, fik-
rî, ahlaki ve siyasî bir karanlık ve sapıklık içinde Şeytanın krallığını yaptığı
bir kötülük egem enliği altında idi. İsa'dan altı asır sonra insanlık alem inin
üzerine küfür, dalalet ve ahlaksızlık kabusunun olanca kesafetiyle çöktüğü
ve onu boğm aya var gücüyle çalıştığı bir asırdır, o gün içte dünya üzerinde
evrensel Tanrı kom pleksi içinde bulunan Rom a, Bizans, İran, M ısır, Hindis-
tan, İskenderiye, M ezopotam ya, Çin gibi egem enlikler vardır‫؟‬

İnançsızlığın veya yanlış inancın ruh ve vicdan ıstırabı içinde k ıv r a n a n

zam anın insanlan adeta günah bataklığı içine düşm üşler, ne yaptıklarını
bilm eyen azgın ve sapkm topluluklar haline gelm işlerdi, insanlar Tan-
rı RA B'bl veya Tanrı Baha'yı İnkâr etm iş her bir insan "T an n kom pleksi"
içinde birbirini veya başka varlıkları Rab edinm işlerdir. Dünyada cereyan
eden olaylara ve Tanrının eseri olan eşyaya tapılmakta idi. Yıldızlara, ateşe,
taş ve tahtalardan yapılm ış putlara Tanrı diye tapınm akta İdiler. Göklerin
Egem enliğinin kutsal buyruğu olan ve "adalet, m erham et ve sadakate" da-
yalı özgürlük, eşitlik ve barış değerlerini unutan ve M üjdenin günahlardan
arınm a çağrısını reddeden insanlık, zengin-fakir, kuvvetli-zayıf, avam-ha-
vas, efendi-köle, üstün-alçak, kutsal-lanetli, soylu-sıradan diye birçok sınıt-

7 Bu bölümdeki bilgiler, İzzet Derveze; Kuran'a Göre Hz. Muhammed'in Hayatı (Yöneliş:
İstanbul, 1989); Salih Sunıç, Peygamberimizin Hayatı (Nesil: İstanbul, 2011) ve Diyanet
İşleri Başkanlığı, Peygamberimizin Hayatı (http://www.diyanet.gov.tr/turkish/basiliyayin/
web_khap.asp?y‫؛‬d=l) kaynaklarından derlenmiştir.
KUTSAUNGÖLGESİNDE

lara ayrılm ış durum da bulunuyordu. Tüm bu sınıflar arasında Tanrı kom p-


lekslerinin tüm özelliklerinden kaynaklı büyük bir kopukluk ve uçurum
vardı. Dünyaya egem en olan şey adalet ve m erham et değil tamamen güçtü.
Güçlünün kendinden daha güçlüye köie daha güçsüze ise efendi olduğu
bir Tanrı kom pleksi hiyerarşisi vardı. Sınıflar arası hayat şartları oldukça
derin olduğu için çok büyük bir zulüm düzeni vardı. H er şey bu zulüm
düzenlerinin devam ettirilm esine odaklanm ıştı. Tanrılar bile bu hiyerarşik
yapıdan payım alarak egem en sınıflara hizm et ediyordu. Tanrıdan başka
herkesin tanrısı vardı. Güçlülerin Tanrıları güçsüzleri ezm eyi ve sömürm e-
yi em rederken güçsüzlerin Tanrıları ise güçlülere ve kadere m utlak itaa-
ti em rediyordu. M utlak iktidar sahibi Tanrılar zulüm düzenlerine m utlak
itaat istiyorlardı. Bu yüzden üst sm ıflardakiierin zulüm ve tatiakkümü
sebebiyle alt sınıflar tam am en bir kulluk içinde yaşıyorlardı. Tanrı komp-
lekslerinden oluşan tahakküm düzeni güce tapınm a üzerine kurulu kul
kom plekslerinden oluşan bir toplum sal sistem yaratmıştı. Tüm bu zulüm
sistem lerini ise Tann adma yetkilendirildiklerini iddia eden din adamları
sınıfı m eşrulaştırıyordu. İsa'nın ifadesiyle "m ayalarındaki bozukluğu" tüm
toplum a sirayet ettirm işlerdi. Karşıiığm da ise Tanrı kom pleksi piram idin-
de ve toplum sal kast sistem inde en üst m akam ları alm ışlardı. Kısaca M usa
ve İsa'nın m isyonları olan "adalet, m erham et ve sadakat" dünyada yerini
"zulüm , terör ve ihanete" bırakm ıştı. Bunun nedeni ise onlarm m isyonla-
rını sürdüren takipçilerinin de onların yolculuğuna sadık kalm am aları idi.
N asıl ki, M usa'nm halkı eline güç geçtiğinde hem en başka ulusların tanrı-
larm a tapınıp günah bataklığına sürüklenm işse, O 'nun kırk gün ayrılığına
bile ،‫اﻫﺪ‬،،‫ا‬ edem eyip buzağıya taphlarsa tıpkı O 'nun halkı glhi İsa'nın
halkı da daha o hayatta iken ve yüzierce m ucize ile onları "
ve hastalıklarından arındırırken bile ihanet etm işlerdi ki yine ondan sonra
başka tanrılar ve günahlar da ihdas ettiler. N asıl M usa ve İsa'nın öğretileri-
ne sadakat olm adan adalet ve m erham et de olm azsa onlara ihanet olm adan
da zulüm ve terör olmazdı.

Evrensel Tanrı kom plekslerini tem sil eden doğu devletleri olan İran,
Hindistan ve Çin'de toplum tamamen sınıflara ayrılm ış üç veya beş hiyerar-
şik $111‫؛؛‬içinde dini, siyasi, ekonom ik ve toplum sal İlişkiler düzenlenm ek-
te idi. Yüksek ve güçlü sınıflar kahir çoğunluğu oluşturan halka olm adık
zulüm ve işkence ediyorlardı. H alk denilen en aşağı züm re ise, m ülksüz
şehirlilerden, toprağa bağlı esir ve kölelerden oluşuyordu ve onlarm görev-
lerl, hiç bir m ükafat ve ücret karşılığı olm aksızın efendilerinin hizm etinde,
tarlalarda veya orduda çalışm akh. H içbir hakları ve özgürlükleri olmadı-
ğı gibi sınıf atlam a im kânları da yokhı. Batıda Rom a ve Bizans devletleri
Halis ÇETİN

İse ytee aşırı bir hiyerarşik düzen içerisinde insanlara zulüm ve haksızlık
içindeydiler. Halk, birçok sınıflara ayrılm ıştı. Ticaret yapanlar, ne orduya
alm an ve ne de herhangi bir çeşit göreve layık görülen toprak sahiplerinden
oluşan aşağı sınıfların altında da köleler ve yabancıların kötü hayat şart-
la n vardı. Toprağı eken çiftçiler, saray halkını doyuran ve giydiren birer
aletten, çalışan köleler de birer hayvandan başka bir şey değildiler. Belki
tarihin hiç bir devrinde ahlakı bu dereceye kadar bozulm uş bir toplum sal
ve siyasi yapı yoktu. Diğer kavim leri toplu helake götüren her türlü günah
nerdeyse m eşru ve aleni bir hal alm ıştı. Avrupa'da halk, aristokratların, Ş Ö -

valyelerin, kilise adam larının zalim elinde, krallann, barbarların şefkatsiz


pençeleri arasında nıhsuz bir eşyadan, dilsiz bir hayvandan farksızdı, iste-
nildiği zam an alınır, arzu edildiği zam an da satılırlardı, itiraza hiç bir hak-
lan yoktu. Satılanlar köle durum una girerdi. Köle olm asa bile, efendisinin
dizi dibinden ayrılm a güç ve kuvvetinin sahibi bulunm ayan birer hizmetçi
olurlardı. Hiç kim se efendisini beğenm em ek hakkına sahip olm adığı gibi,
efendisini seçm ek yetkisine de m alik değildi. Kısaca tüm insanlar İsa'nın
getirdiği sevgi ve m erham et yerine birbirlerine kinle, nefretle, vahşetle ba-
kan sınıflara ayrılm ışlardı. M usa ve isa'nm inşam tüm Tanrı kom pleksle-
rlnden arındırm a girişim leri tam tersi bir sonuç verm iş yeryüzü egem enliği
soya, bilgiye, m ülkiyete, güce ve üstünlüğe dayalı Tanrı kom plekslerinden
geçilm ez olm uştu. İsa'nın vaftizinden kaçanlar lanete m üstahak olm uşhı.
Kutsal Ruhunun kutsal yasalarına kendi ruhiannı ve gönüllerini kapatan
ve göklerin egem enliğinin şerefinden mahrum bulunan bu devrin insanla-
rı Tanrıya saygıya bağlı insana sevginin, insanın yeryüzündeki en saygın
varlık olduğunun şuurundan uzak bulunacaklardı ve hem cinslerini para
ile alıp satabilecek kadar vahşlleşeceklerdi. Köle diye adlandırılan insanlar,
pazarlarda basit bir m al alıp satm ak gibi, açık artırm a ite satılıyordu. Efen-
di, kölesine her türlü hakareti, zulm ü yapma ve her türlü işte çalıştırm a
yetkisine eksiksiz sahipti.

H ıristiyan devletlerde, İsa'nın tebliğ ve telkin ettiği "M ü jd e" akidesi, ye-
rini dini hiyerarşik bir tahakküm in a n a n a ve zulm e rıza gösteren bir dini
ahlaka bırakm ıştı. Yahudi din adam larının M usa'ya yaptığını H ıristiyan din
adam ları da İsa'ya yapm ış O 'nun öğreti ve buyrukları yerine siyasi ege-
m enlerin "insani em irlerini" uygulam aya başlam ışlardı. Dini siyasetin, asa-
yı da kılıcın em rine verm işlerdi. H ıristiyan din adam ları sevgi ve merhamet
dinini kin, nefret ve savaş dini haline dönüştürüp Tanrı adına akıl almaz
zulüm ve işkencelere başvuruyorlardı. Tanrı kom pleksleri içinde Tanrıyı
ve em irlerini reddeden insanlık, her türlü ahlak dışı davranışlarda, haysi-
yet ve nam usları ayaklar altına alıcı hareketlerde serbestçe bulunuyorlardı.
KUTSALIN GÖLGESİNDE

Kumar, içki, zevk ve sefa alem leri günlük işler arasm da yer alıyordu. Ardı
arkası kesilm eyen öldürm e, zina, gasp ve baskın olayları adalet ve mer-
ham etl yeryüzünden silip süpürm üştü. Kadın, alınıp satılan basit bir me-
ta'dan öteye geçm iyordu. İsa'dan alri asır sonra böylesine bir vahşet, inkâr,
şirk, cehalet ve zulüm mevcuttu. H er türlü zulüm , inançsızlık, sapık İnanç
çeşitleri, sefahatin ve sefaletin her türlüsü en yoğun bir tarzda bu asırda
hükm ünü icra ediyordu, insanlarm yaratılışından bu yana dünya belki böy-
leşine bir sapıklığa, ahlaksızlığa, vahşete, dehşete şahit ve sahne olm amış-
tı .‫اااج‬ evrensel bir yeryüzü egem enliği için hem dini hem siyasi hem
toplum sal hem de ahlaki değerleri M uhamm ed üzerinden inşa etm esinin
vakti gelm işti.

2. Yerel Tann Komplekslerine Karşı Evrensel Banş Çağrısı: İslam


' ' ’ bu m isyonu gerçekleştirm esi için dünyanın m evcut hali-
nin küçük bir prototipi olan M ekke'den başlam ası gerekiyordu. Başta tüm
A rabistan olm ak üzere etkin bir şehir hükm ünde olan M ekke'de de Tan-
n kom pleksi içinde insanlar, soylar, kabileler, m illetler şeklinde üstünlük
m ücadelesi içine girm işlerdi. M ekke'de Tanrı buyrukları bağlam ında her
şey çığırından çıkmış, bütün dini ve ahlaki m üesseseler bozulm uştu, inanç
yönünden Arabistan, büyük bir isyan ve günahkârlık batağı içinde kıvra-
nıyordu. Bozulm uş itikatlar, sapkın dini ve ahlaki ritüeller burada da kol
geziyordu, insanlarm birçoğu tam am en Tanrıyı ve buyruklarını inkâr için-
deydi. Dünya hayatı ve dünyevi çıkarlardan başka hiç bir şeyi kabul etm i-
yorlar, "Bizim için dünya hayatından başka bir hayat yoktur, yaşarız ve
ölürüz. Bizi öldüren zam andan başka bir şey değildir" diyerek kişisel Tanrı
kom pleksi içinde keyiflerince hayat sürüyorlardı. Arapların çoğunluğu ise
putlara tapıyorlardı. H em taştan, tahtadan, ham urdan, helvadan yaptıkları
putlara tapıyorlar hem de bu ihanetlerini de "B izi Allah'a daha çok yaklaş-
tırsınlar diye onlara tapıyoruz" diye m eşrulaştırıyorlardı. İbrahim ve is-
m all'ln tek T m n y a tapınılm ası için yaptığı Kâbe'yi bile 360 adet putla dol-
durm uşlardı. Fakat bütün bunların yanında, Arabistan'da İbrahim 'in tevhit
dininin izlerine de rastlanıyordu. Gaflete ve aradan uzun zam an geçmesine
rağm en silinm eyen bu dini İzlerle am el edenlere "H anifler" denilirdi. Ha-
nifler diye anılan bu insanlar, putlara nefret besler ve A llah'm varlık ve
birliğine inanırlardı. Bu insanlar cansız, dilsiz, sağır, zarar veya m enfaat
verm ekten m ahrum bir takım putlara secde edip hürm et gösterm eyi zillet
saym ışlar ve bunu da toplum larına açıkça ilan etm işlerdir. Fakat Mekke
sadece ticaret değil aym zam anda bir putlar panayırı idi. ö y le ki her kabi-
lenin bir putu olm asm a rağm en bazen de ailelerin ve kişilerin özel putları
Halis ÇETİN

da vardı. Tanrıya ait bütün sıfatiarı ve özellikleri onlara yüklüyorlar, onlara


tapınıp onlardan taleplerde bulunuyorlardı. Kureyş kabilesi, en büyük put
olarak Uzza'yı kabul eder ve ona hürm et ederdi. Evs ve H azreç kabilele-
rinin taptığı put, M enat adını taşıyordu. Sonraları bu iki kabile M enat'tan
başka, Lat ve U zza puflarına da tapm aya başlam ışlardı. Kelb kabilesinin
puhı Ved iken Huzeyl kabilesi, Suva' putuna tapardı. H em dan kabilesi
Yauk putuna ta'zim ederdi. Tayy ve M ezhiç kabilelerinin putu Yağus idi.
H im yerilerin putu Nesr iken Bekroğulları ve Kinane kabilelerinin putu ise,
Sa'd idi. Bu kabileler, adları verilen bu putlara tapar, onlardan yardım diler,
yağm ur ister, zafer talep ederlerdi, inançlarına göre cansız, ruhsuz, taştan
veya ağaçtan olan bu cisim ler, isteklerini yerine getirme güç ve kuvvetinin
sahibi bulunuyorlardı ve her bir kabile kendi puhm un üshinlüğü ile kolek-
tif bir Tanrı kom pleksi şuuru yaratıyorlardı.

M uham m ed gelm eden önce A rabistan ahlaki açıdan da tam bir sefalet
içinde idi. Toplum tam am en kişisel Tanrı kom pleksleri içinde dünyevi arzu
ve isteklerin peşinde koşm akta idi. içki, kumar, zina, yalan, hırsızlık, ZU-

lüm, işkence, gasp, yağma, cinayet gibi ahlaksızlık adma ne varsa bölgede
hüküm sürüyordu. Tek m eşru hâkim iyet kaynağı güç idi. Güçlü olanlar za-
yıf olanlara hükm ediyordu. Zulüm, güçlünün güçsüze karşı kullandığı en
am ansız kırbaçtı. Kuvvetli olan, aynı zam anda haklıydı. Kuvvetli olan, za-
yıf ve güçsüzlere istediğini zorla yaptırahiliyordu. insana ve onun hayatına
asla değer verilm iyordu. Yapılan baskınlarla yakalanan insanlar işkenceler
altında öldürülüyorlar veya pazarlarda basit bir m al gibi köle olarak satışa
çıkarılıyorlardı. Kadm, elde basit bir m eta, alınır satılır adi bir m al telakki
ediliyordu. Genç cariyeler, fuhşa teşvik edilerek, hatta zorlanarak, sırtların-
dan para kazanm a yoluna gidiliyordu. Çöl Araplarmm birçoğu kız çocuk-
larm ın dünyaya gelm esini bir felaket, bir yüz karası sayarlardı. Bu sebeple
doğan çocuk kız olunca, bazen kim senin görm esine bile fırsat verilm eden
babaları tarafından diri diri toprağa göm ülüyor, kuyulara atılıyor veya an-
neleri doğum yaklaşınca çukur kazdırıp doğan H z ise hem en çukura atılıp
üzeri topraklarla örtülüyordu. Bu hareketlerini de "bunlar bir gün gelip
şerefim izi lekeleyecekler, sefalete düşecekler veya geçim açısından bize yük
olacaklar" şeklinde m ^ u la şh rıy o rla rd ı. Onların dininin meşrulaştıram a-
yacağı hiçbir suç ve günah yoktu. Çünkü Tanrılar onlarm hizm et etm esi için
değil kendilerine hizm et etm eleri için yaratılm ışt‫؛‬. Bu yüzden Tanrıların
görevi onlarm bütün günahlarına gerekçeler yaratmaktı. Yaratılmalarının
gerekçesi de buydu.

M uham m ed'den önce Arabistan, siyasi bir nizam ve içtim ai bir düzen-
den de mahrumdu. H alkın çoğunluğu göçebe ve bedevi hayatı yaşıyordu.
KUTSALIN GÖLGESİNDE

Kabilelere bölünm üşlerdi. Kabile, toplum sal düzenlerini kendi aralarında


tem in eden kapalı kolektif bir yapı idi. Kabilecilik m evcut yapı içinde en
büyük kolektif Tanrı kom pleksi kaynağı olarak işlev görüyor ve insanları
kabile taassubu içinde adalet ve ahlaktan yoksun bırakıyordu. Kabilecilik
asabiyeti, m addi ya da m anevi ortak m enfaatlerini kollam a ve birbirlerini
diğer kabilelerin zararlarına karşı korum aya dayanan organizm acı bir hiye-
rarşik yapı idi. Kabile sadece bir soy, aile, aşiret veya boy olarak değil aym
zam anda dini, sosyal, siyasi ve ekonom ik bir organizm a olarak kabul edi-
liyordu. insanlığın en alt kategorik ayrım ı olan ırk ve kabile en asli değer
olarak yüceltiliyor ve kutsanıyordu. Uğruna yaşanm ası ve ölünm esi gere-
ken tek şey kabile idi. ister zalim ister m azlum olsun hiçbir ahlaki değer ve
ilke kıstasına tabi tiltm adan herkes kendi kabilesi için savaşıyordu, insani
değer ve inanç birliğinden önce kabilecilik taassubu geliyordu. Bu yüzden
bir kişiye yönelik zarar tüm kabileye yapılm ış sayılıyor ve intikam hakkı
doğuyordu. "Birim iz hepim iz, hepim iz birim iz için" anlayışı içinde kabile-
cilik kültürü bir cem aat bilincine d ö n ü ^ rü lü y o rd u . Birbirleri ite intikam
ve kan davası gütm eyen neredeyse hiçbir kabite yoktu. Bu yüzden bu göçe-
be kabileler, sürekli olarak birbirieriyle çekişme, çatışma ve savaş halinde
idiler. Her an başkasm a saldırm aya, onların m alını talan etmeye, nam usu-
nu lekelem eye hazır bir hayat tarzı içinde bulunuyorlardı. Baskın ve yağ-
m acılığı, adeta kendileri içte bir üstünlük kaynağı ve geçim vasıtası kabul
etm işlerdi. Kendilerine düşm an olan kabileye baskınlar düzenler, m allarını
sürüp götürürler, kadın ve çocuklarını esir alırlardı. Aralarında savaş eksik
olm azdı. Bir kabilenin diğerine yaptığı kötülükleri, karşı kabite de aynıyla
yapmaya uğraşırdı. Savaş, baskm , çarpışm a, düşm anlık ruhlarına ve hayat-
larm a öylesine işlem işti ki, başka kabileler arasında üzerlerine saldıracak
kabileler bulam azlarsa, birbirieriyle savaşırlardı. M erkezi bir yönetim et-
rafında toplanıp işlerini yürütm eye asla rıza gösterm eyen bir doğaya sa-
hiptiler. Bu özellikleri nedeniyle "B ed ev i" olarak adlandırılırlardı. Tüm bu
nedenlerle bölge beşeri, siyasi, ahlaki, m edeni ve sosyal kanunlardan ve
kuram lardan m ahram bulunuyordu. Bu ‫؛‬dizden de karşılıklı zulüm ler ek-
sik olm uyor, çarpışm alar, talanlar devam edip gidiyordu, isteyen istediğini
gücü yettiği takdirde yapabiliyordu. Güçlü ve itibarlının yaptıkları daima
yanına kar kalıyordu. Onların keyfi iktidarını sınırlandıracak ya da yargıla-
yacak ortak bir üst ku ram m evcut değildi.

Bütün bunlarla birlikte çok önem li bir değerleri de vardı ki bu konuda


kendileriyle boy ölçüşecek yeryüzünde hiç bir m illet m evcut değildi: Şiir.
Araplar; edebiyat, belagat ve fesahat konularm da tekam ülün zirvesinde
' Şair ve şiir onlar için her şeydi. Çünkü şiir, atalarının cem i­

291
‫ ﺀس‬ÇETİN

yet hayatını, adet ve inançlarını akseteren tek güvenilir ayna idi. Toplum
içinde şairler, büyük değer sahibi idiler ve büyük hürm et görürlerdi, ö y le
ki, kabilelerinden güçlü bir kahram an yerine, bir şairin çıkm asını her za-
m an tercih ederlerdi. Zira yegane gayeleri olan şöhreti, en güzel şekilde
yayabilecek olan ancak şairdi. Yılandan korkar gibi, şairlerin hicivlerinden
çekinir ve korkarlardı. Şairler, onlarca birer kahram an kabul ediliyordu.
Öyle kİ, bir şairin, bir tek sözü üzerine kabileler birbirleriyle kıyasıya sava-
şablhyorlardı. Yine bir şairin bir tek sözü ile de yıllardan beri birbirleriyle
kanlı bıçaklı olanlar bir anda barışabiliyorlardı. Şiire; "A rab'ın D efteri" di-
yorlardı. Çünkü gelenek ve atalarının törelerine aşırı derecede hatta din
gibi inanan Anapların ahiak ve adetleri, diyanet ve akideleri ancak şiirle
biliniyor ve onunla nesilden nesile intikal ediyordu. Kurulan panayırlar bir
nevi şiir şöleni ve savaşına dönüşüyordu. Panayırlarda, jüri huzurunda şiir
ve hitabet m üsabakaları düzenlenir, çeşitli yerlerden gelen şairler ve hatip-
ler, burada şiirler okur, hitabelerde bulunurlar, birbirlerine üstün gelm ek
için bütün güçlerini ortaya koyarlardı, ü stü n lü k sağlam akla da son dere-
ce iftihar ederlerdi. Sonunda, jü ri tarafından birinci seçilen şiir, keten bir
bez üzerine altın yaldızla yazılarak Kabe duvarına asılırdı. Şiirler A rapların
inandığı atalar dininin kutsal m etinleri hükm ünde idi. Söz kılıçtan daha
keskindi. Bu yüzden onlar için önce de sonra da sadece söz vardı.

3. Yeniden 'Adalet, Merhamet ve Sadakat7 için": Muhammed


İşte, M uhamm ed'e, peygam berlik vazifesi verileceği sırada evrensel anlam-
da dünyanın yerel bağlam da ise A rabistan'ın dini, ahlaki, siyasî, toplum -
sal ve ekonom ik durum u böyleydl. Bu dehşet ve vahşet saçan m anzarayı
değiştirecek bir m üjdelenen gerekiyordu. Tanrı insanlığı Tanrı kom pleks-
lerinln kaprislerine m ahkûm ve m ecbur bırakam azdı, insanların başıboş
bırakıldığında nasıl da bozulduklarının örneklerini İsrail balkı üzerinden
tecrübe etm işti. Artık, ahlaksızlık çam urunda boğulm aya yüz tutm uş in-
sanlığı, en güzel ahlakı ile ders vererek kurtaracak; insanlardan neleri is-
tedlğini, razı olduğu ve olm adığı şeylerin neler olduğunu gayet açık bir
şekilde beyan edecek; yalnız bir kavme, bir m illete değil, bütün İnsanlığa
Tanrının em irlerini öğretecek; M usa ve İsa'nın "adalet, m erham et ve sa-
dakat" üzerine tem ellerini attığı Göklerin Egem enlik binasını inşa edecek;
insanlığı yeni bir yolculuğa çıkaracak bir kılavuza ihtiyaç vardı. Bu peri-
şan durum da bulunan dünyanın, insam n yeryüzünde Tanrının en kıym etli
m ahlûku olduğunu, insanlarm tek babadan geldiklerini ve dolayısıyla bir
tarağın dişleri gibi eşit olarak hepsinin belli haklara aynı oranda sahip olma
hürriyetini doğuştan beraberinde getirdiğini ilan edecek, insanlar arasmda-
KUTSALIN GÖLGESİNDE

kİ kin, nefret ve düşm aniığı sevgiye, saygıya ve dostluğa dönüştürecek bir


peygam bere ihtiyacı vardı. Gerçek Tanrıyı reddetm iş, peygam herleri aracı-
lığıyla gönderdiği em irleri ve yasaları unutmuş. Şeytanın yeryüzü egem en-
liğine teslim olm uş bu insanlar, kişisel, dini, toplumsal, siyasi ve ekonom ik
açıdan Tanrı kom plekslerine dönüşm üşlerdi. H er biri "Tanrı gibi" davranıp
kendisini evrenin m erkezine oturtuyordu. H er an öteki ilan eteğ i düşman-
larını yok etm eye hazır bir zulüm, terör ve ihanet İçinde, yeryüzünü azgın,
günahkâr, saldırgan, aç gözlü bir halde kana bulam ışlar, her tarafa kaos
ve huzursuzluk rüzgarları ekm işlerdi. K ısaca bütün dünyayı kesif bir şirk,
cehalet, küfür, zulüm ve ahlaksızlık buluhı kaplam ış bulunuyordu, işte,
" * inanç yönünden böylesine cehalet ve dalalet içinde kıvranan
bu insanları ihm, ahlak ve hidayet ilkeleri ile kurtarmaya, onlara sevgi, ba-
rış ve huzur verm eye, şefkat, m erham et ve faziletin en büyük değerler ol-
duğunu ilan etm eye gelecekti. M usa ve İsa'nın bıraktığı yerden Tanrı adma
"adalet, m erham et ve sadakat" yolculuğuna devam edecekti. Tanrı İçte yol
am açh ve yeni yolun yolcuları ve kılavuzu gibi düşm anları da hazırdı.

Yeni peygam ber hem M usa'nın hem de isa'n m takipçisi ve her ikisinin
de ‫ ال[ط‬dinde hem de soyda atası olan, kendisinin de İsm ail oğulları soyu
nedeniyle büyük babası olan ferabim 'in yolculuğunu devam ettirme iddia-
smda idi. Yeni peygam ber M ekke çöllerinde tüm dünyaya atası İbrahim 'in
dinini yeniden ihya etm eye gelen M uhammed'di. Fakat Tanrı da M uham-
m ed'ln şahsında tarihi de yeniden kurgulam ak için başa döndü. H em in-
sanlığm bozulm uş yapısından hem de kutsal İsrail halkından duyduğu
" M uham m ed aracılığıyla yeniden inşa etm eye başladı. Tanrı,
Tanrı kom pleksleri ile giriştiği egem enlik m ücadelesine tarihi tekrar başa
sararak daha önce İbrahim 'in soylu eşi Sara ve onun oğlu ishak onun da
oğiu Yakup (İsrail) üzerinden çıktığı ve M usa ile İsa aracılığıyla sürdür-
düğü yolcuiuğa bu kez İbrahim 'in köle eşi H acer ve onun oğlu İsm ail ve
onun da torunu M uham m ed aracılığıyla yine yeniden başladı. Sara İle Ha-
cer arasm daki soy üstünlüğüne dayanan Tanrı kom pleksliliğinin yansım ası
olan kıskançlık ite başlayan küçük kavga artık neredeyse israiloğulları ite
ism ailoğulları arasm daki savaşa dönüşecektir. Tam da İbrahim 'in H acer ve
oğlu ism aii'i terk eteğ i çölün ortasm daki Mekke'de. Bu kez roller öyle bir
değişm iştir ki Tanrının daha önce kurban olarak seçtiği ishak hile yeni ،‫؛‬
٥١-
cadelede/yolculukta İsm ail'e dönüşm üştür. İsm ail'in kurban edilm esi üze-
rinden torunu M uham m ed yeni "kurbanlık" yolculuğuna çıkacaktır. Tıpkı
dedesi İsm ail gibi. M uhamm ed, "h içbir peygam ber kendi m em leketinde
kabul görm ez" Kutsal Yasası uyarınca hem kendi halkm a, hem G 'n u "kendi
soylarımdan gelm ediği" için kabul etm eyecek M usa ve İsa halklarına hem
Halis ÇETİN

de kendisini reddeden yeryüzü Tann kom plekslerine karşı savaşacaktır.


M uhamm ed, bir tarafta Tanrının diğer tarafta Tanrı kom plekslerinin oldu-
ğu bu savaş sahnesine M usa ve İsa'dan farklı ama onların bir nevi sentezi
olarak bir elinde asa übür elinde kılıçla çıkacaktır.

B. TANRI ve TANRI KOMPLEKSTERİ ARASINDA SON


SAVAŞ: YENİ SAVAŞ YENİ DÜŞMANEAR
M uhamm ed, M usa ve isa'n m sentezi gibiydi. M usa gibi yeryüzünde adaleti
sağlam ak için savaşm ası, İsa gibi m erham eti sağlam ak için barışm ası gere-
kiyordu. Fakat O 'nun farkı sadece İsrail halkının ve din adam larının Tanrı
kom pleksleri ite m ücadele etm ek değildi. Bunların yanında hem insanın
ruhunu hem bedenini hem de akim ı kuşatm ış olan hem kişisel Tanrı komp-
lekslerine, hem soy, kabile, bilgi ve üstünlük üzerine kurulu yerel/kolektif
Tann kom plekslerine hem de insanlar üzerinden tahakküm kurup onların
kaderine hükm etm ek isteyen evrensel Tanrı kom plekslerine karşı mücadele
etm ekti. Bu yüzden Şeytani kötülük düzeninin tüm egem enlik araçlarının
yeryüzüne indiği bir zam anda gökyüzünün egem enliği için de her türlü
iyilik değerleri ite kuşanm ası gerekiyordu. Bu yüzden Kuran yeni savaşın
yeni düşm anları olarak Tanrı kom plekslerinin evrensel m isyonunu, onla-
rm yeryüzü egem enlik düzenlerini ve kişisel, tarihsel, siyasi, toplum sal ve
ekonom ik önder ve örneklerini yeniden tanım ladı. Tarihi ve hayaü bu yete
paradigm a ışığında yeniden inşa etti. Soyut ve somut k aram sallaştırm alar
ite m ücadele edeceği Tanrı kom plekslerini yeniden tanım layıp çerçeveledi.

1. Tanrı Komplekslerinin Tanrısı; Şeytan: "Şeytan dedi ki, 'ben


Adem'den da^ıa üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu
çamurdan yarattın".
Kuran'a göre ilk kez Tanrı gibi olm a istek ve arzusuna kapılarak Tanrı
kom pleksi yaşayan Ş e y t a n 'd ı r . Şeytan'm Tanrı kom pleksi A dem 'in yaratıl-
m ası olayına gösterdiği itiraz ve tepki ite başlam ıştır. Bu tepki ite birlikte
de Tanrı A llah'm yeryüzündeki "h alifesi" insan ite Şeytan arasındaki ezeli
ve ebedi savaş başlam ıştır:

"Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım,


dedi. Oniar: Bizler hamdinle seni teşbih ve seni takdis edip dururken,
yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyor-
sun? dediler. Allah da onlara: Sizin bilemeyeceğinizi herhalde ben bilirim,
dedi. Allah Adem'e bütün isimleri, öğretti. Som a onları önce meleklere
arzedip: Eğer siz sözünüzde sadık iseniz, şunların isimlerini bana bildi-
rin, dedi. Melekler: Ya Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin
KUTSALIN GÖLGESİNDE

bize öğrettikierinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz alîm ve bakim


olan ancak sensin, dediler. (Bunun üzerine:) Ey Adem ! Eşyanın isimlerini
melekiere anlat, dedi. Adem onların isimlerini onlara anlatınca: Ben size,
muhalckak semavat ve arzda görülmeyenleri (oralardaki sırları) bilirim.
Bundan da öte, gizli ve açık yapmakta olduklarınızı da bilirim, dememiş
miydim? dedi. Hani biz meleklere (ve cinlere): Adem'e secde edin, demiş-
tik. İblis hariç hepsi secde ettiler .‫ ه‬yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böyle-
ce kâfirlerden oldu"(Bakara: 30-34).

'A llah dedi ki: Ben sana em reteişken seni secde etmekten alıkoyan ne-
dir? (İblis): Ben ondan daba üsbinüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu ça-
murdan yarattın, dedi. Allah: ö y le ise, "in oradan!" ©rada büyüklük tas-
lamak senin haddin değildir. Çık! çünkü sen aşağılıklardansın! buyurdu.
İblis: Bana, (insanlarm) tekrar dirilecekleri güne kadar mühlet ver, dedi.
Allah: Haydi, sen mühlet verilenlerdensin, buyurdu, iblis dedi ki: ö y le ise
beni azdırmana karşıbk, and içerim ki, ben de onları saptırmak için senin
doğru yolunun üstüne oturacağım. Sonra elbette onlara önlerinden, arka-
lanndan, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen, onlarm çoklarını
şükredenlerden bulmayacaksın!" dedi. Allah dedi ki: Haydi, yerilmiş ve
kovulmuş olarak oradan çık! Andolsun ki, onlardan kim sana uyarsa, sizin
hepinizi cehenneme dolduracağım!" (Araf: 11-18).

Daha önce Tevrat ve incil'de insanın Tanrı gibi veya ©na benzem esi şek-
linde açıklanan olay Kuran'da Tanrının yeryüzündeki tem silcisi y a n i" " ola-
rak adlandınhr. Tanrı "tü m m eleklere yeryüzünde bir halife yaratacağım "
dediğinde m eleklerin "yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek in-
sanın" yaratılm asına itirazları olm uştu. Fakat bu itiraz Tanrının iradesi üze-
rinden değil insanın Tann kom pleksi içindeki doğası üzerinden yapıldığı
için Tanrı onlara sadece "bilm ediklerini" söyleyerek ve onları Adem ile bir-
likte "eşyanm isim leri" üzerinden sm av yaparak cevap verm iştir. M elekler
insanların doğasına üflenecek olan Tanrı ruhunun Tanrı kom pleksi yaratıp
"yer)riizünde fesat çıkarm aya ve orada kan dökm eye" neden olacağını çok
iyi biliyorlardı. Tam da "eşyanın isim lerini" bilm enin aynı zam anda "eş-
yanm m ülkiyeti için savaşm aya" sebep olacağım bildikleri gibi. M elekler
ile Adem arasm da yapılan "eşyanın isim lerini" bilm e m ünazarasını Adem
kazanm ış ve Tanrı yarışm ayı kaybeden m eleklere kazanan Adem 'e üstün-
lüğünü kabul etele secdesi yapm alarını em retm işti. M eleklerin A dem 'in
ü stenlüğünü kabul edip secde etm eleri A dem 'in kendi üstünlüğünü başka-
larının kabul etm esi kibrine kaynaklık edecekti ki bunun imtihanı da daha
som a gelecekti.
Halis ÇETİN

Tüm m eiekier Adem 'e seede ederken sadece İblis/Şeytan secde etmedi.
Şeytan "B en ©ndan daha üstünüm . Çünkü beni ateşten yarattın, onu çamur-
dan yarattın" gerekçesiyle Tanrının em rine isyan ederek ilk kez "büyüklük
taslam ak" yani Tann kom pleksi suçu işledi. Şeytanın gerekçesi ırka yani
yaratılış kaynağına (ateş ve toprak çatışm asına) aitti ki insanlık kendi ta-
rihi boyunca en çok bu gerekçe ite sınanacaktı. Çünkü ihanet yanma suç
ortaklan bulm adan yaşayamaz ve Şeytan bu yüzden insanlan sürekli bu
üstiinlük iddiası suçuyla kendi askerleri/ortaklan haline getirecekti. M elek-
lerin "yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek" dediği ve insanlık
tarihinin de doğruladığı şey tam da insanın bu üstünlük kavgası idi. Za-
ten Şeytan da Tanndan bunun test edilm esi için görev ve zam an talep etti.
Tanrının m ı yoksa m eleklerin m i iddiası doğrulanacaktı. Tanrı tüm güç ve
im kânlarını insanın iyiliğine yatırırken Şeytan ise insanların kötülüğü ve
doğasının bozukluğu (yani gerçekten de kendisinden daha aşağı olduğu)
üzerine bahse girdi. Şeytan daha sonra tüm insanlan aynı gerekçeler yani
soy, ırk, bilgi, zenginlik, akü, beden, m evki-m akam , güç, itibar, statü gibi
üstünlük ve kibir kaynaklan ile Tanrı kom pleksine itm e görevi istedi. Tann
da Şeytanın bu görevine karşı insanları uyancı ve doğru yola sevk edici
peygam berler gönderecekti.

İnsanlar Tanrıyı ve O 'n un evrensel kutsal yasalarını inkâr etm edikçe bir-
birlerine üstünlük İddiasında bulunam azlardı. Bu yüzden Tann kendisinin
gökyüzü egem enliğini tem sil eden eşitlik ve tevazu ite Şeytanın yeryüzü
egem enliğini tem sil eden "kibir/büyüklük taslam ak" arasm daki evrensel
savaşı halifesi İlan ettiği insan üzerinde ve üzerinden başlatm a karan aldı.
Savaşın alanı bizzat insanın kendisi idi. Bu karar aslında insanoğlunun Tan-
rı kom pleksleri ile sınanm ası süreciydi. Tanrı ite Tanrı kom pleksinin yaratı-
cısı Şeytan arasm daki savaş insanın tüm duyu ve akıl m elekeleri üzerinden
gerçekleşecekti. Bu yüzden Şeytan'ın "insanlarm tekrar dirilecekleri güne
kadar m ühlet isteyip insanları Tanrıya karşı saptırm ak ve onları Tanrıya
şükredenlerden bulm am ası için O 'nun doğru yolunun üstüne oturup in-
sanlarm önlerinden, arkalarm dan, sağlarından, sollarından sokulup onları
azdırm ak" isteğini Tanrı "sen m ühlet verilenlerdensin" diyerek kabul et-
miştlr. Tanrının "adalet, m erham et ve sadakat" üzerine inşa ettiği insanın
cennete yolculuk hikâyesini Şeytan "zulüm , terör ve ihanet" ile saptırarak
insanın cehennem e yolculuğuna dönüştürecektir. Anlaşm a yapılm ış, senar-
yo yazılm ış, sahne hazırlanm ış, roller dağıtılm ıştı. Sıra insanoğlunun imti-
han edileceği yola koyulm asına gelm işti.

Bu ayetlerde ifade edilen olayın ilk boyutil Tanrı'nın em ri ne olursa ol-


sun itaat etm ekle görevlendirilm iş m eiekier topluluğundan birinin bu emre
KUTSALIN GÖLGESİNDE

uym am asıdır. Burada önem li olan em rin nleellğlnden çok em rin niteliği
yani onu em redenin m utlak gücüdür. M utlak gücü en İyi Bilen birinin o
güce karşı bu duruşu tarihin en büyük başkaldırısı olarak kabul edilm eli-
dlr. K uran'ın çeşitli ayetlerinde ifade edildiği gibi bu isyan ve sahibi şeytan
şu nitelem elerle ifade edilir: "k ib ir", "haddini bilm em ek ve onu aşm ak",
"sap ıklık", "aşağülk olm a", "a si", "a z g ın ", "in k ârcı", "en büyük düşm an",
"yalan cı", "boş vaatçi", "kovulm uş", "lan etlen m iş", "çirk in ", "tu zakçı",
"kurnaz", "in a tçı", "n an k ö r", "fitn eci", "ayartıcı", "ald atıcı", "vesveseci",
"taşlan m ış", "azg m ", "şü p h eci", "ed ep siz", "k ö tü ", "h ain ". Tanrıya isyan
eden Şeytan'm Tann kom pleksinin ayrıca insanlara yansıması bağlam ında
Şeytan kom pleksi olarak da İsim lendirilebilir. Şeytan kom pleksi kıyasla-
makfir. Şeytan kom pleksi, bir kişinin karşısındaki gücün doğru, haklı ve
üstiin olduğunu bile bile onu inkâr edip kendisini daha aşağıda olduğu-
nu iddia ettiği bir değerle kıyaslayıp üstünlük iddiası üzerinden kendisini
hakhlaşhrm ası veya haksızlığını m eşrulaştırm asıdır. H aksızlığını meşru-
laştırm ak ve iddiasını ispatlam ak için ise kendisinden daha aşağı olduğu-
nu İddia ettiği kişiyi ayartmaya, aşağılanm aya maruz bırakm aya ve Tanrı
nezdinde itibarsızlaştırm aya çalışm asıdır.

Şeytan kom pleksi açısından ifade edilm esi gereken ikinci önem li husus
ise üstünlük iddiasının ve kıyaslam aların m addi sebep ve nicel unsurlar
üzerinden yapılm asıdır. Ayetlerde geçtiği üzere "beni ateşten yarattın, onu
çam urdan yarattın, dolayısı ile ben, ondan daha hayırlıyım (daha üstü-
nüm )" ifadesi hayırlı olm anın ve üstün olm anın ölçüsünü m addi unsurlar
olan "a teş" ve "toprak/çamur" üzerine bina edilm esidir. Bu yüzden şeytan
kom pleksi, insanlar arasm daki üstünlüğün ve hayırlılığm ölçüsü olarak ni-
tel ve ahlaki kıstaslar yerine m addi kıstasları ve nicel unsurları esas alan her
tiirlü duygu, düşünce ve davranış İçin de geçerlidir. Bu bağlamda şeytan
kom pleksine örnek verm ek gerekirse; bir ırkın başka bir ırktan daha ü sten ;
bir devletin başka bir devletten daha güçlü, daha öncelikli, daha kalkınmış,
daha hegem onik; bir m edeniyetin başka bir m edeniyetten daha ileri, daha
m odem , daha gelişm iş; bir kişinin başka bir kişiden daha zengin, daha ba-
şanlı, daha önem li, daha bilgiii, daha okum uş, daha üstün, daha güzel ol-
m asını iddia etm ek gibi.

Şeytan kom pleksinin en önem li göstergesi ise "B en " ve "B en im " ile baş-
layan ifadelerdir. "B en " üstünüm ve "B en im " sahip olduğum yaratılış "ark-
h e"si daha değerli sözü bu anlayışm tem el yaklaşımıdır. Bu anlayış doğal
olarak karşısında m utlaka bir öteki yaratır ve ötekine biçilen tek m isyon
aşağılık olan "O " ve değersiz olan " 0 " n u n bana boyun eğm esi ve hatta "B e­

297
Haüs ÇETİN

n im " yani "bana ait" olm ası gerektiğidir. Bu durum "B en "in tammlayıeı,
belirleyici, düzenleyici ve sm ırlayıcı olma İddiasını ve "B en im "in sahiple-
nici iradesini gösterir. "B en " ifadesi kibrin, "B en im " ifadesi karşılaştırm alı
ü stü n lü ^ in ; "B en " dem ek hâkim olm ak, "B en im " dem ek hüküm ran ol-
m aklığın; "B en " sözü gücün, "B en im " sözü güce tapınm anın; "B en " demek
otoritenin, "B enim " dem ek hegem onyanın; "B en " dem ek iktidar olmanın,
"B en im " dem ek m uktedir olm anın; "B en " ifadesi izzet iddiasının, "Ben im "
dem ek zillet yaratm anın; "B en " dem ek hırsın, "B en im " dem ek ihtirasın,
"B en " sözü otoriter kişiliğin, "B en im " dem ek totaliter kişiliğin, "B en " de-
mek m elik olm anın, "B en im " dem ek m alik olmamn ifadesidir.

Şeytan kom pleksinin insan doğasına ve hayatına yansıyan başka bir


veçhesi ise kendini daha üstün görm enin doğurduğu eksiklikleri görme-
yip daha alçak gördüklerinin üstün yanlarını yok saym ak körlüğüdür. Bağ-
nazca bir tutkuyla kendine olan özgüvenin yaptırdığı ihtiras oyunlarıdır.
Kendi üstiinlüğünü kabul ettirme m ücadelesinin d oğu rd u ^ ! kendini ispat
girişim lerinin ötekinin itibarsızlaştirılm ası çabalarıyla sonlanm asıdır. insa-
n ın kendi izzetini başkalarının zilletinde aram asıdır.

Şeytan kompleksinin bir başka hayata yansıması ise pazarlık yapma tut-
kuşudur. Tipolojimizde de gördüğümüz gibi üstün olduğunu ispatlamak için
Tann ile pazarlığa oturan şeytanın kendini her zaman haklı çıkarma uğraşı
İçinde olduğudur. Şeytan kompleksinin en önemli pratik yansıması da zaten
her ortamda kendi haklılığını fütursuzca ispatlama isteğidir. Aşağılık komp-
leksl derinleştikçe kendini ispatlama girişimleri de ٠denli sığlaşır. Kendine
ait her hangi bir nicel değerlendirme, eleştiri, hatta tavsiye ve uyanlan başta
naturası (ateşten yarahlmış olmak, ontolojisine) olmak üzere nitel kimlik, ki-
şilik, şahsiyet ve değerlerine yönelik saldın kabul edip karşısındakini hemen
düşman ilan ederek savaşın tüm unsurlarını kullanmaktır. Şeytan kompleksi-
nin başka tezahürlerini İse şu şekilde sıralamak mümkündür: üstünlük kışta-
sının nicel olduğuna inanmak; üstiin olmanın haklılık yaratacağı iddiası; haklı
olmanın her şeyi meşnılaştiracağı; haksız duruma düşmenin doğurdu^! hak-
lılığım ispatlama hırsı; haklılığım ispatlamak için her yolun mubah sayılması.

Tann kom pleksini kendi şahsında Şeytan kom pleksine dönüştüren Şey-
tan bu yüzden tarih boyunca elindeki im kânları kullanarak insanların do-
ğalarında var olan Tanrı kom pleksi (Şeytan kom pleksi) tohum larını suladı:
"insanların aralarını açm ak ve küfür etm eleri için onlara büyücülüğü öğ-
retti" (2: 102); "insanlara Tanrı ile alay etm elerini, O 'nu küçüm sem elerini
öğretti" (2 :1 4 ); "Tanrının em rettiği yeryüzünde olan şeylerin helal ve temiz
olanları yerine haram ve kirli olaniarına m eylettirdi" (2 :168); "T an n insan-
KUTSALIN GÖLGESİNDE

la n topluca b a n ş ve güvenliğe çağırırken o kendi adım larını izlem elerini


isteyerek insanları savaş ve korkuya sürükledi" (2: 208); "Tann insanları
kendisi gibi olup affetmeye, m erham etli olmaya, İhsan ve fazilet sahibi ol-
maya çağırırken Şeytan ise insanları fakirlikle korkutup onlara günahkâr-
lığı, isyanı, çirkin davranışları, hayasızlığı em retti" (2: 268); "ticaret de faiz
gibidir diyerek Tanrının yasakladığı em ek O m ürüsünü m eşrulaştırdı" (2:
275); "insanlarm Tanrının em irlerine kendisi gihl isyan edip klhlr İçinde
diretip kafirlerden olm alarını salık verdi" (2: 34); "insanların atası Adem
ve Havva İkilisinin ayağım kaydırdı ve böylece onlan içinde bulundukları
m asum iyet durum undan çıkarıp herkesin birbirine düşman olarak yaşadı-
ğı dünyada korku ve teyakkuz içinde bir tedhiş hayatına m ahkûm etti" (2:
36); "insanların çeşitli kazanım ları ile başka insanlara üstünlük kurm aları
ve kibre girm eleri konusunda onlarm ayağını kaydırdı" (3: 155); "sadece
Tanrıdan korkm aları gerekirken insanları çeşitli kazanç ve kayıp konuları
İle Tanrı kom plekslerinden korkmaya itip insanları basit dünyevi ve gete-
cek endişeleri ile sürekli korkuhrp yönetti" (3:175).

Şeytan, "İnsanları bazen putlara, bazen dişi tanrılara bazen de sadece


kendisine tapınm aları için çeşitli vaatlerle hayırlı İşlerle bağlarını kopartıp
kandırarak kendisine kul yaptı, kendini tapılm ası gereken tek Tanrı olarak
sundu" (4: 117); "insanlara dost ve arkadaş olarak yaklaşıp yaptıkları iba-
deflere ve ettikleri İnfaklara riya, kibir ve gösteriş katm alarını sağladı, Tan-
riya ve ahiret gününe inanm am aları için onları kandırdı. Tüm bunları ya-
parken de Tanrı adm a yaptığına dair yem inler etti, lisa n la rın im anına riya,
kibir ve gösteriş ile şirk b u l^ ırm a la rın a neden oldu" (4: 38); "insanların
sadece İlah olarak Tanrmm hüküm leri ile yaşam aları em redilm işken, onları
yeryüzü Tanrıları yani kişisel, toplumsal/kolektif ve evrensel Tanrı komp-
lekslerl olan Tağutların hükmü altında yaşama ve onlarm uğruna Tanrı-
ya karşı savaşm aları tercihine iterek insanların şirke düşm esini sağladı"
(4: 60, 76); "insanları b a n ş İçindeyken tedirgin edip korku ve endişe içine
sürükleyerek ve bunları insanlar arasında yayılm asını sağlayarak Tanrıya
olan güveni zedeledi" (4: 83); "insanları her ne araç olursa olsun kullanıp,
şaşırtarak saptırdı. En olm adık kuruntulara düşürüp dünyevi korkular İle
isyan ettirdi, lisa n la rın doğalarını bozduğu gibi İnsanları da hayvanların
ve doğanın doğasım bozm aya teşvik etti. Hatta onlara kesin olarak davar-
ların kulaklarını kesm elerini em rederek Tanrının yarattıklarının biçim ve
doğaları değiştirm elerini emretti. A llah'ı bırakıp kendisini dost ve Tanrı ka-
bul etm elerini salık verdi. Kendi ordusuna askerler bulm ak için insanları
kendisi gibi hüsrana sürükledi. Onlara vaatler ederek onları en olm adık
Halis ÇETİN

kuruntulara düşürdü ve insanları b ir aldanıştan başka bir aldanışa sürükle-


di. İnsanlara sadece hayaller vaat etti" (4:119-120).

Şeytan, "kend i işlerinden olan pislikleri içki, kumar, dikili taşlar, put-
lar ve fal okları ile insanları Tanrıya karşı m eydan ©kuma kibrine sürük-
ledi. İçki ve kum arla insanlar arasına ayrılık, düşm anlık ve kin düşürdü.
İnsanları A llah'ı anm aktan ve sadece ona tapm aktan alıkoyarak sürekli boş
işlerle oyaladı" (5: 90-91); "in san lan aldatm ak için yaldızlı sözler fısılda-
yıp düzm ece yalanlarla kibir ve gurura kapılıp azm alarını sağladı" (6:112);
"insanların kalplerini adalet ve m erham ete kapatıp taş gibi katılaşm asını
sağlayıp onlara yapm akta oldukları haksızlıkları ve günahları çekici ve süs-
İÜ gösterdi" (6: 43); "insanları dinin em irleri ve ayetleri konusunda alaylı
tartışm alara daldırıp onlara Rablerlni unutturdu" (6: 68); "hidayete ermiş
olanları bile (Tanrı kom pleksine düşürüp) kibir ile ayartarak 'doğru yol bu,
bana gel' diye topukları üzerinde gerisin geri döndürmeye çalıştı" (6: 71);
"Tanrınm kendisine bilgi ve hikm et verdiği kişileri bilgiyi hakikat yerine
kendi çıkarları için kullanm alarını sağlayıp kendi peşine ve dünya nim ette-
rinin peşine takıp sonunda onların azgınlardan olm asını sağladı" (7: 175);
"Tanrının Adem 'e secde et em rine kibir ve üstünlük iddiası ile isyan etti.
İnsanlan her türlü ihanete sürüklerken bile Tann adını kullanarak söz verip
'gerçekten ben size öğüt verenlerdenim ' diye yem inler edip onları aldattı"
(7: 11-22); "in san lan n A llah'ı bırakıp kendini veli edinm elerini ve bunu da
gerçekten onları d oğıu yolda sayılm akta kabul ettirdi" (7: 30); "insanları
saptırana kadar peşlerini bırakm ayıp bir takım fitne, kışkırtm a, vesvese
veya iğva ite onların akıllarını nefislerini ve kalplerini bozarak onları sapık-
lığa sürükledi" (7: 200-202); "in san lan n kalpleri üzerinde güven ve kararlı-
İlk duygusu yerine korku ve tedirginlik tohum lan ekti" (8 :1 1 ).

Şeytan, tüm bu davranışlarla birlikte "insanlar araşma kin, nefret ve inti-


kam tohum lan ekerek birbirleri ite savaştırdı. Onlara am ellerini çekici gös-
terdi ve onlara: 'Bugün SİZ İ insanlardan b o z a n a uğratacak kim se yoktur ve
ben de sizin yardım cm ızım ' diyerek kibre düşürüp kandırdı, sonrada on-
lardan uzaklaşıp kaçtı" (8 :4 8 ); "kardeşlerin, eşlerin ve dostların arasını açtı,
kim senin kim seye güven ve sevgi beslem em esi için uğraştı" (12: 100); "ya-
lan vaatlerde bulundu, kendisini T a n r ıy a şirk koşmalarını salık verdi" (14:
22); "bütün insanlığa yapıp ettiklerini süslü göstererek kötülük krallığının
vatandaşı yaptı" (16: 63); "insanları Tanrıya karşı nankörlük etm eleri için is-
rafa ve saçıp-savurm aya itti" (17:27); "in san lan n arasım kötü sözlerle bozup
aralarını açtı" (17:53); "insanlardan bazılarını sesiyle sarsıntıya uğrattı, atlı
ve yayalardan oluşan ordusuyla insanlann üstüne yaygaralar kopardı, m al­

300
KUTSAUN GÖLGESİNDE

larda ve çocuklarda insanlara ortak oldu ve onlara çeşitli dünyevi vaatlerde


bulunarak aldattı" (17: 64-65); "insanları birbirine karşı tahrik edip kışkırttı"
(19: 83); "Adem'e yaptığı gibi tüm insanlara sürekli sonsuzluk, ölümsüzlük
ve yok olm ayacak bir m ülk vaat ederek insanların ihtiraslarını besledi" (20:
120); "insanların ibadet ve dualarına bir kuşku veya sapma unsuru katıp
gerçeklerden uzaklaştırıp kalplerinde şüphe hastalıkları yarattı" (22: 52-53);
"insanlara çirkin utanm azlıkları ve kötülükleri em retti" (24: 21).

Şeytan, insanların birbirine ve Tanrıya olan güvenlerini zedelem ek ama-


cıym a "kutsal kitapları şeytanların indirdikleri yalanını fısıldadı" (26: 210);
"insanlara gerçeği ters yüz etm elerini, günaha düşkün olm alarını, yalan
içinde bulunm alarını em retti" (26: 221-223); "insanlara A llah'ı bırakıp da
güneşe secde etm elerini, günahlarının güzel olduğunu söyleyerek onları
doğru yoldan alıkoydu" (27: 24); "Ad ve Sem ud gibi birçok kavm in yap-
tıklan günahları kibirle süsleyip çekici kılarak helak olm alarım hazırladı,
böylece onları doğru yoldan alıkoydu" (29: 38); "insanlara 'Allah'ın indir-
diklerine uyun' denildiğinde, onlara 'H ayır, biz atalarım ızı üzerinde bul-
duğum uz şeye uyarız' dem eleri için yönlendirdi" (31: 21); "insanlara ahi-
ret hayatım unutturup dünya hayatı ile aldattı ve bütün bunları da Allah
ile (A llah'm adını kullanarak) yaptı" (35: 5-6); "insanları uzun em eller ve
tutkulu ihtiraslara kaptırd ı" (47: 25); "gizli toplantı ve kulislerle insanla-
n n kulaklarına fısıldayıp onları birbirine ve Tanrıya karşı kışkırttı" (58:10);
"in san lan uzun em ellerle sanp kuşatarak onlara A llah'ı ve A llah'ın zikrini
u nu teırd u" (58 :1 9 ); "insanlara sürekli 'inkâr et' dedi, insanlar İnkâr edince
de 'ben senden uzağım ' diyerek onları sattı" (59: 15-17). insanlar da doğa-
larm daki ve ruhlarındaki Tanrı kom pleksi tohum unu sulayarak besleyen
bu bahçıvanın sözlerine ve em irlerine tarih boyunca itaat ettiler, işledikleri
suç ve ihanetleri sırtına yıkabilecekleri bir "günah keçisi" bulm anın huzuru
içinde Tanrı A llah'a isyan ettiler.

2. İlk ve Tek Günah; ölümsüzlük Arzusu: "Ey Adem, sana


sonsuzluk (ülümsüzlük) ağacını ve çükmesl olmayan bir saltanatı
(mutlak iktidarı) göstereyim mi?".
Gerçekten de Şeytan Tanrıdan aldığı izin ile kendisinin insanlardan daha
üstün olduğunu ispatlam ak için Adem ve Havva için uy‫؛‬
^m anın gelm esini
bekledi. Tanrı da Adem ve H avva'nın üstiinlüğünü ve halifeliğe layık olup
olm adıklarım test etm ek için onlara ve Şeytan'a bir fırsat sundu, ilk sınav,
Tanrı kom pleksi kaynaklı ilk günahın da (tüm günahların da) sebebi oldu:

"Allah, Adem'e hitap etti: 'Ey Adem! Sen ve eşin cennette durun, dile-
diğiniz yerden yiyin; fakat şu ağaca yakiaşmay]n, yoksa zalimlerden olur­

301
Halis ÇETİN

sunuz'. Derken (Şeytan) onların, kendilerinden gizli kalan çirkin yerlerini


kendilerine göstermek içte onlara fısıldadı: 'Rabblniz, başka bir sebepten
dolayı değil, sırf ‫؛‬İriniz de birer melek ya da ebedi kalıcılardan olursunuz
diye sizi şu ağaçtan men ete.' dedi. Ve oniara: 'Elbette ben size öğüt ve-
Tenlerdenim.' diye de yemin ete. Böylece onları aldatarak aşağı sarkıttı
(öncek‫؛‬mevkilerinden indirdi). Ağacı(n meyvesini) tadmca, çirkin yerleri
kendilerine göründü ve cennet yapraklarım üst üste yamayıp üzerlerini
örtmeğe başladılar. Rableri onlara seslendi: 'Ben sizi o ağaçtan men et-
medim mi ve şeytan size apaçık düşmandır, demedim mi?'. Dediler ki:
'Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ٧
،‫؛‬bize rah-
metinle muamele etmezsen muhakkak ziyana uğrayacaklardan oluruz!'.
(Allah) buyurdu: 'Birbirinize düşman olarak ‫؛‬nin, sizin yeryüzünde bir SÜ -

reye kadar kalıp geçinmeniz gerekmektedir. Orada yaşayacaksınız, orada


öleceksiniz ve yine oradan (dirilip) çıkarılacaksınız!' dedi" (Araf: 19-25).

"Nihayet Şeytan ona vesvese verdi. Şöyle dedi: 'Ey Adem, sana sonsuz-
luk (ölümsüzlük) ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı (mutlak iktida-
rı) göstereyim mi?" (Taha: 120).

Tıpkı Tevrat'ta anlatıldığı gibi Kuran'da da Tann Allah, Adem ve Hav-


va'yı kendi katındaki en saygın yer ©lan cennete k©yarak onlara "dilediği-
niz yerden yiyin; fakat şu ağaca yaklaşm ayın, yoksa zalim lerden olursu-
n uz" em rini verdi. Tanrının kendisi sonsuzluğu temsil ettiği için Adem'e
de sonsuzluktan bir eksik değeri "istisnai h ai" yaratarak vaat etm işti, iste-
dikleri her şeye sahip olabilecekler ama bir tek ağaca dokunmayacaklardı.
Karar ve sınav kesindi, insanın doğasını çok iyi bilen birisi olarak Şeytan
ise, onlara ٠tek bir ağacın diğer tüm nim etlerden daha üstün olduğu için
yasaklanm ış olduğu inancını aşılam ak ve onlarm iktidar, ölüm süzlük, üs-
tünlük, m erak doğasım tahrik etm ek İçin onlara ٠yasak ağacuı "sonsuzluk
(ölüm süzlük), çökm esi olm ayan bir saltanat (m utlak iktidar), inşam me-
iekiere dönüştüren b ir m asum iyet, on ian ebedî kalacak" bir kudret ağacı
oiduğuna ikna etti. Adem ve Havva da zaten doğaları gereği buna ikna ola-
cak tarzda yaratılm ışlardı. Allah onlara "şeytan size apaçık bir düşm andır"
dem esine rağm en onlar kendilerine yapılan vaatierin ve sunulan im kân-
larm gerçek olm adığım bilerek ama "gerçek olm a İhtim alini" de ihm al et-
m eyerek tercih yaptılar ve "kendilerine zulm eden ve bu yüzden de ziyana
uğrayanlardan" oldular. Onlarm en büyük ziyam "birbirine düşm an olarak
cennetten dünyaya sürgün edilip dünyada bir süreye kadar kalıp yaşam
ve geçim m eşakkatine" uğram alarıydı, insanm cennetten sürgün nedeni
onu tekrar hakkıyia kazanm a m ücadelesi verm esi gerektiği üzerine idi. Bu
KUTSALIN GÖLGESİNDE

m ücadeledeki en büyük iki düşm anını da yanında göterüyorlardı: birincisi


iç düşm anları olan kendi ruhlarındaki (doğalarm daki) T a n rı'
İkincisi ise sürekli bu Tanrı kom plekslerini tahrik edip besleyecek olan Şey-
tan. Çünkü Tanrı 'b irb irin ize düşm an olarak inin" derken kendi kendinize
düşm an olm ayı, "şeytan size apaçık düşm andır" diyerek de şeytanın düş-
m anlığını dile getirm ektedir. Aslında insan en büyük düşm anı olarak yine
kendi doğası ile savaşm ak için dünyaya gönderildi. Kendini yenm edikçe
hiçbir şeyi kazanamayacakta. Kendini kendinden geri alm adıkça cenneti de
geri alamayacakta. Birinciyi yenm eden İkinciyi de yenem eyeceklerdi.

Bu nedenle insanlık tarihi hep ٠eksik/kayıp/yasak m eyveyi aram akla ve


onun ruhlarında oluşturduğu boşluğu doldurm akla geçecekti. Kim i zam an
ölüm süzlük arzusu kendisini tarihte, kim i zam an liderlikte, kim i zam an bir
sanat yapıtında, kim i zam an kahram anlıkta, kim i zaman üstün bir iktidar
sahibi olm akta, kim i zam an bedensel anlamda uzun yaşam a çabasında, kimi
zam an bilgi ve eserlerle tarihe geçm ek arzusunda, kirpi zam an "ü n salm a",
nam duyurm a, şan ve şöhret sahibi olmada, kim i zam an m ülk biriktirm e ve
ihtişam yanşm da, kim i zam an kendisini tam am en dünyadan "
gerçekleştirm eye çahalam ada gösterecekti. Tanrı kom plekslerinin en yo-
ğun ve yaygın alanlarına bakıldığında görülecek tek şey Adem 'den tevarüs
eden bu "sonsuzluk (ölüm süzlük), çökm esi olm ayan bir saltanat (m utlak
iktidar), inşam m eleklere dönüştüren bir m asum iyet, onları ebedî kılacak"
bir kudret ağacm a tırm anm a ve o meyveye ulaşm a çabasıdır, insanlık tari-
hinin özeti de budur . ‫ ه‬ağacın gerçekten de bir m eyvesi olup olm adığını
bilm eden. H er nim etin aynı zam anda bir lanet olduğunu anlamadan.

Şeytan, Adem ve H avva'yı kendi rızaları ile yoldan saptırdıktan sonra,


insanlık tarihinin en önem li aktörü olarak onlan her taraflarından kuşata-
rak Tanrı kom pleksleri içinde Tanrıya isyana yöneltti. Adem 'e vaat ettiği
"sonsuziuk ve ölüm süzlük" arzusunu tüm insanlarm doğası haline getirip
oniarın hayatlarına hükm edebileceği bir potansiyel günah toprağı oluştur-
du . ‫ ه‬kötülük toprağına ektiği her tohum da insanın tekebbür, tahakküm
ve iktidar arzusu İle sulanarak yeryüzüne hâkim hir Tanrı kom pleksleri hi-
yerarşik düzeni yarattı. Şeytan'ın en önem li silahı da zaten isyana ve bozul-
m aya m üsait olan in san m b u doğası idi. Şeytan sadece o doğayı çeşitli vaat-
lerle biraz süslüyordu ٠kadar. Bu nedenle insanların yeryüzünde Tanrıya
m ı yoksa Tanrı kom plekslerine m i tapınacağı im tihanı başlam ış oluyordu.
Bu im tihanın Şeytan ve A dem 'in ortaklaşa Tanrıya İsyan etm eleri ile başla-
m ış olm ası ise sonuçlarım en baştan haber verici bir durumdur.
Halis ÇETİN

T ^ r ı kom pleksine kaynaklık eden tüm bu sebeplerin buluştuğu tek ve


asli bir neden vardır: Doyum suzluk. "Tanrı gib i" olm ak gibi sınırsız bir
m utlak arzu evrenini "in san gibi" olan sınırlı bir nispi acziyet evreninin ru-
huna ve bedenine yüklem enin d o ğ u rd u ^ ! problem atiktir doyum suzluktan
neşet eden Tann kom pleksi. Tanrı kom pleksi, akıl, ruh ve bedenin taşıya-
mayaeağı bir yükü ihtiras ile taşıyabilm e iddiasının doğurduğu eksiklikleri
kapatm ak ve örtm ek çabasıdır, insanın kendi acziyet derecesini test etm esi
veya zorlam asından başka bir şey değildir Tann kom pleksi. Tann komp-
leksi, sınırsız ve sonsuz arzu ve idealleri küçük bir ruha, sonsuz ve sınırsız
Tanrıyı küçük bir bedene sığdırabilm e çabasıdır. Bu çaba Adem örneğinde
görüldüğü üzere "sonsuzluk eksi bir ağaç"la dahi yetinm em eyi gerektirir.
Tek bir eksinin (eksiğin/ağacın) dahi taham m ül edilem ez bir zaaf olarak al-
gılandığı bir sonsuz doyum suzluk evrenidir Tanrı kompleksi. Tanrı komp-
leksi "sürekli bir eksiklik" hissi durum udur. Tamamlandıkça büyüyen bir
eksiklik hissi. Bu yüzden Tanrı kom pleksi, "sınırsız ihtirasların/ihtiyaçların
kıt kaynaklar" aracılığıyla tatmin edilm esi zorunluluğunun doğurduğu ek-
siklikleri tam am lam a sorunlarından ve savaşlarından oluşur.

A dem 'in Tanrı kom pleksine sebep olan doyum suzluk günahı, yeryüzü
tanrıları elinde bu şekilde Tanrı kom plekslerinin m eşrulaştırılm ası için tor-
m üle edildi, insanların ihtirasları ölüm süzlük arzuları kadar sonsuzdu ama
bunu gerçekleştirm e im kânları sonlu ve sınırlıydı. Böylece Tann kompleks-
lerinin kendi sonsuz ihtirasları için diğer insanların kaderlerine ve imkân-
larına hükm etm eleri evrensel bir m eşruiyet yasası oldu. Tanrı kompleksi,
bütün sınırsızlıklar içinde im kânsız olanı bütün sınırlılıklar dahilindeki
m üm kün olana dönüştiirm e çabasm a dönüştü. Tanrı kom pleksinin doyum-
suzluk nedenselliği de bu noktada başlar: Tanrı olana kadar "Tanrı gibi"
olanla dahi yetinm em ek. Hatta onu kardeşiyle dahi paylaşam am ak.

3. Dünyadaki ilk Kişisel Tann Kompleksi Sınavı; Habil mi


Kabii mi, Tann mı Kompieks mi, ^akva mı Nefis.‫"ؤ?س‬Kurbanı
kabul ediimeyen Kabii, kardeşi Habil'e 'Ant oisun seni mutlaka
öidüreceğim' demişti".
Tann insanlan yeryüzüne gönderdiğinde onlarla beraber iki düşman da
gönderm işti. Bunlardan ilki ve en tehlikesi kendi ruhlarına üflediği Tan-
rı kom pleksi yani insanm bizzat kendisi diğeri ise şeytan ve onun gibi
olm a kavgası yani şeytan kom pleksi. Bu ‫ﻗ ال‬kom pleksten birincisini Tanrı
A dem 'in iki oğlu üzerinde ve üzerinden test etm ek ister, ikisine de kendisi
için bir kurban/sunu/adak verm elerini ve böylece kendi katında kim in daha
üstün olacağını bilm ek ister:
KUTSALIN GÖLGESİNDE

"Onlara, Adem'in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. Hani ikisi
de birer kurban sunmuşlardı da, birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul
edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, 'Ant olsun seni mutlaka öldüre-
eeğim' demişti, öteki, 'Allah, ancak kendisine karşı gelmekten sakınan-
lardan kabul eder' demişti. 'Ant olsun! Sen beni öldürmek için elini bana
uzatsan da ben seni öldürmek için sana elimi uzatacak değilim. Çünkü
ben alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım.' 'Ben istiyorum ki, sen be-
nim günahımı da, kendi günahını da yüklenip cehennemliklerden olasın.
İşte bu zalimlerin cezasıdır.' Derken nefsi onu kardeşini öldürmeye itti de
(nefsine uyarak) onu öldürdü ve böylece ziyan edenlerden oldu. Nihayet
Allah, ona kardeşinin ölmüş cesedini nasıl örtüp gizleyeceğini göstermek
için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. 'Yazıklar olsun bana! Şu karga l،a-
dar olup da kardeşimin cesedim örtmekten aciz miyim ben?' dedi. Artık
pişmanlık duyanlardan olmuştu. Bundan dolayı israiloğullarma (Kitap'ta)
şunu yazdık: 'Kim, bir inşam, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir boz-
gunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün İnsanları
öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bü-
tün insanları yaşatmıştır. Andolsun ki, onlara resüllerimiz apaçık deliller
(mucize ve ayetler) getirdiler. Ama onlardan birçoğu bundan sonra da
(hala) yeryüzünde aşırı gitmektedir" (Maide: 27-32).

Hikâye, tıpkı Şeytan ile Adem arasındaki Tanrının katında kim in daha
ü sten olduğuna dair m ücadelenin bu kez de A dem 'in iki oğlu olan Kabil
ve H abil arasm da geçiyor olm asıdır. Cennetteki günahın nedeni Şeytan'ın
suçu hoş gösterm esi iken dünyadaki ilk günahın nedeni insanın nefsinin
em retm esi ve günahı süslü ve hoş gösterm esidir, ö n c e k i m ücadele yaratılı-
şın arkhesi (Ateş-Toprak) üzerinden yapılırken bu m ücadele tam am en Tan-
rı nezdindeki itibarın veya iktidarın elde edilm esi, hatta rivayetler ışığında
söylem ek gerekirse A dem 'in iktidarm ın m irasının kim in tarafından sahip-
lenileceği ile ilgili bir savaştır. Çiftçi olan ile çoban olan arasmda, toprağı
yöneten ile hayvanlara hükm eden arasm da bir savaş. Buradaki savaşın en
önem li enstrüm anı mülkiyettir. Tanrıya sunulacak adağın m ülkiyet olarak
değeri veya m ülkiyete verilen değer ile Tanrıya yüklenen değer arasında-
ki tercihtir. Kabil m ülkiyeti tercih ederken H abil Tanrının rızasını tercih
etm iştir. Doğal olarak savaş nicelik ile nitelik, güç ile hak, m adde ile ah-
lak, m ateryal ite idea, m ülkiyet ite paylaşım arasındadır. Tanruun tercihi
veya kabulü ise İkinciden yani H abil'den yana olmuştur. Tanrı parçacığını
doğasında büyüten Kabil ise üstünlüğünü ispat etmek için ise güce yönel-
m iş ve Tanrı kom pleksinin en büyük göstergesi olarak kardeşinin hayatına
son vermiştir. Bilm ek gerekir ki, Tanrı kom pleksinin en yoğun yaşandığı
Halis ÇETİN

aian Tanrının en büyük gücünün tem sil edildiği hayah ve ölüm ü yaratma
alanıdır. Tanrı kom pleksi, Tanrısal akim ve iktidarın en üstün temsil alanı
olan "ebed i yaşam/ölümsüzlük ağacını" kontrol etmek, kim in yaşayıp kİ-
m in öleceğine karar verm ek ve insanları yaşatm anın veya ölüm e mahkûm
etm enin iktidarını kendi elinde tutm a iradesidir. Bu iradenin yansıdığı ilk
örnek olay, K abil'in kardeşi H abil'i tercihi/hayatı üzerinden yargılaması,
onun hayaftna son v e rm e ‫داا‬ ve gücünü kendisinde görmesi ve onu
ölüm e mahkûm etm e kararım uygulam asıdır.

Kabil çiftçi, Habil ise çobandır. Bu m esleklerden de anlaşılacağı üzere


çiftçilik ve çobanlık insanlığın ilk farklılaşm a m eydana geldiği andan itiba-
ren m evcut olan İH kültür tipidir. Kendilerini toprak kültürüne bağlam ış
olan yerleşik insanlar ve kendilerini hayvan yetiştirmeye adamış olan gö-
çebeler. Kültürel kim lik açısından, zamanla temsil edilen sıkıştırma ilkesi
ve mekânla temsil edilen yayılma ilkesi, göçebe olm ak ve yerleşik olmakla
irtibatlıdır. Bu iki ilkenin her biri hem zaman içinde hem m ekân içinde hem
de mülkiyet içinde birlikte gözükür. Şu da bir gerçektir ki, sıkıştırma ilkesi
zam an şartı içinde kendim gösterirken, yayılm a ilkesi de m ekân şartı içinde
kendini göstermektedir. Oysa zam an mekânı aşındırmak tadır, böylece za-
m an 'yiyip bitirici' işlevini yerine getirmektedir. Aynı şekilde, çağlar boyun-
ca, yerleşik toplum lar da göçebe toplum ları yavaş yavaş kendi içinde eritip
yiyip bitirm iştir. H abil'in Kabil tarafından öldürülm esi olayının sosyal ve
tarihsel bir anlamı da budur. Habil ve Kabil hikâyesi, diğer birçok örnekliği-
nln yanı sıra, insanlık tarihinin sembolik bir anlatımıdır, insanlığın en temel
bölüm lenm esl, göçebeler ile yerleşik olanlar arasmdaki ayırımdır. Tanrı'ya
hediye olarak bitki sunan Kabil, yerleşik toplum laım atasıdır. Hediye ola-
rak hayvan kurban eden Habil çoban-göçebe toplum lann atasıdır. H abil'in
daha fedakâr oluşu ve onun arm ağanınm kabulü, göçebe olanların, yani
"yold a" olanlann, süreklilik içinde gelişim e açık olanların Tanrı nezdinde
‫ واﻟﻬﺎا‬makbul olduğu şeklinde de anlaşılabilir*. Tann; Tann kom pleksini sı-
nadığm da insan egosunun bir parçası h aline gelen mülkiyet bağım lılığını da
test etmektedir. M ülkiyet egoyu tem sil ettiği için kurban edilm esi gereken
şey Tanrı kom pleksine neden olan bağım lılıklar olm aktadır (İbrahim 'in oğ-
luna bağım lılığı gibi), insan ego ve egonun bağım lılaştırdığı tüm tahakküm
araçlarından kurhılm adıkça Tann kom pleksini yenemez.

M etinde de geçtiği üzere Tanrı, kendi katindaki tek saygınlık m akamı


için iki kişi arasında sınav yapm ıştır. Bu aslında hayatta çok rastladığım ız
"M üzikli Sandalye O yunu"dur. Bu oyunda, sandalyeler halka oluşturacak

‫؟‬T‫؛‬
ıhtr Güroğlu, Star, Açık Görü‫؛‬, 28.10.2012
KUTSALIN GÖLGESİNDE

biçim de sırt sırta dizilir. Sandalyelerin sayısı oyuncuların sayısından her


zam an bir eksiktir. Oyuncular m üzik çalarken sandalyelerin çevresinde
m üziğin ritm ine uyarak yürürler. M üzik durunca en yakın sandalyeye otu-
rurlar. Açıkta kalan oyundan çıkar ve her duruştan sonra da bir sandalye
eksiltilir. Böylece sonunda bir sandalyenin çevresinde dönen iki oyuncu
kalır. Oyuncu ikidir ama oturulacak sandalye tektir. Sandalyeyi kapan ka-
zanır". Tanrının tek bir sandalye için yarıştırdığı Kabil ve H abil'den birisi
sandalyeyi oyuna tercih etmiştir. Sandalyeyi kazanm a uğruna yani "Tanrı
gibi" olm a am acıyla oyunu kaybetm iştir. Bu yüzden Kabil ihtirasın, Habil
ise ahlakın tem silcisi olarak kalm ıştir. Tann kom pleksinin kaynağı olan ik-
tidar hırsının en doğal sonucu olan elde edilem eyene veya elde edilm esine
engel olana duyulan aşırı nefretin örneği "Ant olsun seni m utlaka öldürece-
ğim " ifadesidir. Tann kom pleksinin en önem li göstergesi amaç (hedef) ile
kişi arasına giren her şeye karşı oluşan düşm anlık ve kindir, ö rn e k olayda
da görüleceği gibi "h ırs gelir göz karanr, hırs gider yüz kararır" gerçekli-
ği vardır: "Artık Habil, pişm anlık duyanlardan olm uştu", ister Tanrı olsun
ister başka insanlar olsun Tanrı kom pleksi ötekilerin nezdinde bir güç, ege-
m enlik, iktidar, tahakküm , vesayet ve itibar arayışıdır. Bu yüzden Tanrının
kendisini kendisine ortak koşan (şirk) Tanrı kom pleksi sahiplerine yönelik
verdiği ceza da onlara verilebilecek en büyük cezalardan ikisi olan "tecrit"
ve "teşh ir" olm uştur yani egosuzluk ve süper egosuzluk. Tanrının Habil ör-
neğinde en büyük cezalar olarak uyguladığı "tecrit" ve "teşh ir" daha sonra
insanlar arasında, toplum içinde ve devletler hukukunda da kullanılan en
‫؛‬
^içlü yaptırım lı ceza olacaktır. Eski Yunan'da en büyük ceza kişiyi polisin
dışına a ^ a k iken Roma cezaların en büyüğünü yol boyunca dizilen veya
m eydana konulup teşhir edilen çarm ıha germ e olarak uygulayacaktı. Orta-
çağda H ıristiyanlık bu âdeti m eydanda insan yakmaya dönüştürürken baş-
ka kültürler de suçluları şehir m eydanında giyotinle veya idam sehpasında
asarak sürdürdüler. Günüm üzde ise en yaygın ceza yöntem i suçluları ceza-
evleri aracılığıyla toplum dan tecrit etm ek olmaktadır.

K abil'in tercihi dünyevi bir iktidar aracı uğruna kardeşini öldürüp onun
"kanını içm ek" idi. K abil'in nefsi yaptığı eylem i "doğru olanı kendisinin
yaphğı" ve "kendisinin ٠m akam a daha layık" olduğu gerekçesi ite meş-
rulaşhrdı. K abil'in açtığı bu yolda nice insan nice farklı saik ve gerekçe-
terle bırakm düşm anlarını kardeşlerini, çocuklarını, babalarını, dostlarını,
arkadaşlarım , eşlerini bile öldürm ekten çekinm ediler. O nlar tıpkı Kabil gibi
öldürdükleri insanların, uğruna öldürdükleri am açlardan daha değersiz ol-
duklarına karar verdiler. H er bir katil Kabil gibi cinayetinin kişisel ihtiras
ite işlediğini kabul etm e erdem i gösterm ek yerine büyük bir ideanm , soylu

307
Halis ÇETİN

bir am acın, kutsal bir davanın, kaos, parçalanm a, bölünme veya dağılma
korkusunun, birlik ve beraberlik m itinin, kolektif çıkarların, saygın bir li-
yakatin, kaçınılm az bir gerçeğin veya zorunluluğun, hikm et-i hüküm etin
veya üstün bir akim ve iradenin gereklilikleri veya zorunlulukları arkası-
na gizledi. Bu yüzden K abil'in tercihi evrensel bir tercihe dönüşerek Kabil
kom pleksi dediğim iz, bir iktidar uğuruna kardeşini bile öldürm ekten çe-
kinm em enin ve. bunu m eşrulaştırm anın yöntem i olmuştur. Aslında tarih
bir nevi de K abil'in tercihi üzerinden yazılan bir hayat (yol) hikâyesidir.
Am a aynı zam anda buna karşı direnenlerin, "k atil olm am ak İçin m aktül ol-
m anın onurunu taşıyanların" da yani H abilterin de yoludur. Tanrımn tüm
insanlığa tüm peygam berleri aracılığıyla em rettiği gibi: "K im , bir insanı, bir
can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarm ak karşılığı olmaksı-
zın öldürürse, ٠sanki bütiin insanları öldürm üştiir. H er kim de birini (ha-
yatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatm ıştır". Bu yüzden
ölüm ve hayat, yok etm ek ve yaşatm ak isteği ve gücü Tanrı kom plekslerinin
en yoğun ve yaygm yaşam alanı olm uştur.

c . TANRI KOMPLEKSİ DOĞASI: NEFİS ve İNSAN


Dinler, Tanrı tarafından insam n doğasm a ve ruhuna zerk edilen Tanrı
kom plekslerini yok etm ekten ziyade onları terbiye etm ek ve doğru am açlar
için kullanm aya yöneltm ek ite m eşguldür. Kuran'a göre insam n doğasm da
ve ruhundaki en büyük Tanrı kom pleksi kaynağı olan nefis "kötülük kay-
nağıd ır" ve İnsanın yeryüzündeki im tihanı da bu kötülük kaynağım yok
etm ekten ziyade "kötülükten sakınm a yeteneği" olan "takva" ite temizle-
yip terbiye etm ektir: "N efse ve onu düzgün bir biçim de şekillendirip ona
kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham
edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa erm iştir. Onu kötülüklere
göm üp kirleten kim se de ziyana uğram ıştır" (91: 7-10). Bu yüzden insanın
en büyük düşm anı yine kendisi (kendi bedeni, kendi ruhu, kendi doğası
ve kendi nefsi) ve kendisi gibi olanlardır: "Birbirinize (belki de kendi ken-
dinize) düşm an olarak dünyaya gidin!". Bu yüzden insan, sadece kendisi
ve Tanrı kom pleksleri ite değil bunlarla birlikte bizzat Tanrı kom pleksinin
kaynağı olan Tanrı ite de m ücadele etm ek anlam m da im tihan olmaktadır.
Dinler için en büyük Tanrı kom pleksi tehdidi insanın asla yok edem eyeceği
Tanrı kom pleksini ve onun ürünü olan tekebbüre yol açan zulüm ve ihaneti
yine dini ilke ve değerler için ve adına m eşrulaştırm ak ve bu amaçla da
Tanrıyı bu Tanrı kom pleksine alet ve ortak ederek yaptıklarına ilahilik, kut-
sallık, iyilik, tevazu, takva ve m utlak doğruluk elbiseleri giydirm ek sureti
ite m eşruiyet devşirm ektir. Kuran'da Tanrı Allah, Tanrı kom pleksi kaynağı
KUTSALINGÖLGESİNDE

olan nefsin bu m eşrulaştırm a eylem lerine çok fazla ve yoğun vurgularda


bulunarak bu eylem leri "nefsin zulm ü, ihaneti ve kötülükleri süslü göster-
m esl (güzel elbiseler ve am balajlar İle pazarlam ası)" olarak izah eder.

1. Kabil'in Ruhunun Kolektifin ve Evrenselin Bedeninde


Dirilmesi; Netis: "Derken nefsi onu kardeşini öldürmeye itti de
nefsine uyarak onu öldürdü".
Kuran, K abil'in kardeşi H abil'i öldürm esi durum unu yeni bir Tanrı komp-
leksi kaynağı ile açıklam aktadır: Nefis. Daha önce Tevrat ve Incil'de insa-
nm "Tanrı gibi" olma arzusunu Kuran/İslam kendi yeni paradigm ası içinde
"N efis" olarak tanım lar. Netis, insanın içsel/kişisel Tanrı kom pleksi kayna-
ğıdır. Bu içsel Tanrı kom pleksi doğası ise kıskançlık kaynaklı olarak hırs ile
ihtiras arasındaki dengenin kaybolm asıdır. Bir am aca ulaşm ak için var olan
hırs olum lu bir erdem olarak ifade edilirken ٠am aca uluşm ak için her yolu
m ubah gören ihtiras ise olum suzlanm aktadır. Tanrının ifadesiyie eğer ama-
ca ve am aca ulaşm aya yönelik araçlara sen egem ensen bu hırstır ve doğal-
dır, yok eğer am acm ve am aca ulaşm aya yönelik araçlar sana egemense bu
ihtirastır, suçtur ve günahtır. Daha önce de belirttiğim iz gibi Tanrı komp-
leksinin kaynağı kişinin kendi egosunu başka egolar üzerinde süper egoya
dönüştürm e çabasıdır, insanın ruhunda bulunan Tanrı kom pleksinin bu
olaydaki karşılığı "N efis"tir. yani bir insanın kendi arzu, istek ve çıkarları
uğruna her şeyi yapabilm e iradesidir. Bu iradenin özelliği bu am aç uğru-
na güçlü olm aktan başka hiçbir ilke ve değer tanım am aktır. 'N efsim böyle
arzuluyori keyfiliği içinde her istediğini ötekine reva görm e kompleksidir.
Bu örnekte insanın en büyük düşm anı olan kendi doğasının yani nefsinin
ne denli büyük bir kıskançlık ve onun ürünü olarak da kin ve nefret ibtirası
ile donandığım görm ekteyiz. H abil'in tüm iyi niyet ve erdem li savunusunu
hile dikkate alm ayan K abil'in ruhundaki ve doğasındaki Tanrı kom plek-
si yani "on u n nefsi onu kardeşini öldürm eye itti de nefsine uyarak o da
onu öldürdü ve böylece" tıpkı babası Adem gibi "ziyan edenlerden oldu".
İnsanın egosu, bu örnek için nefsi kendisini süper egoya dönüştürm e mü-
cadelesi verm ektedir. Doğal olarak da aslında başka egoların o kişinin ego-
su üzerinde de bir süper egosu var dem ektir. H abil İle Kabil olayı aslında
insanlara İçsel/klşisel Tanrı kom pleksi olan nefsin neler yaptırabileceğinin
hikâyesidir, işte bu yüzden M uhamm ed, yeni dinin en büyük düşm anı
olarak bu içsel/kişlsel Tanrı kom pleksi olan nefsi hedef gösterm iş ve düş-
m anlarla yaptığı bir savaştan dönerken "küçük savaşı kazandık asıl önemli
olan büyük savaş yani nefse karşı verilecek savaştır" demiştir. Çünkü Mu-
ham m ed çok iyi bilm ekteydi ki kişisel Tann kom pleksi olm adan kolektif/
Halis ÇETİN

toplum sal Tanrı kom pleksi, kolektif/toplumsal Tann kom pleksi olmadan
da evrensel Tann kom pleksi var olam azdı. Tüm Tanrı kom plekslerini yok
etm ek için kaynağını yani nefsin ihtiraslarını kurutm ak gerekiyordu.

Kuran'da nefsin Tann kom plekslerinin nasıl en büyük kaynağı old u ^ ın a


dair K abil'in kardeşini öldürm esi dışmda yüzleree örnek ve u yan vardır.
Kavim lerin kendilerine gelen kitapları ve peygam berleri reddetm esinden
(2: 90) İsrail oğullarının Buzağı yapıp tapm alarına (2: 54), kardeşlerinin ve
Vezirin karısının Yusuf'a tuzak kurm asından Sam iri'nin Buzağı yapmak
içte halkrnı kandırm asına, Lut kavm inin sapıklığından İsa'ya yönelik İha-
netlere kadar yüzleree konu nefsin yarattığı Tanrı kom plekslerine örnekler
olarak anlatılır. Nefsin insanları "adalet, m erham et ve sadakat" üzerine inşa
edilm iş göklerin egem enliğinden çıkartıp yeryüzü egem enliğinin kaynağı
olan tüm Tanrı kom plekslerine nasıl sebep olduğu da yine Kuran'da şu özel-
likler bağlam ında aktarılır: "in san lan kibre sürüklem esi" (2:54); "kıskançlık
ve gerçeğl/haklkate inkâra ve isyana teşvik etm esi" (2: 109); "zulm e sebep
olm ak ve n za göstermeye sürüklem esi" (3:117); "çirkin bir hayâsızlık içinde
günahlar işletm esi" (3 :1 3 5 ); "ihanete sürüklem esi" (4 :107); "insanları doğ-
ru yoldan saptırm ak içte tuzaklar kurmaya sevk etm esi" (4:113); "barış ye-
rlne savaşı, sadakat yerine ihaneti, saygı yerine kıskançlığı ve tevazu yerine
bencil tutkuları teşvik etm esi" (4:128); "kalplerde hastalık ve gizil ihtiraslar
yaratm ası" (5: 52); "inşam ilkeye değil keyfiliğe, erdem e değil çıkara, ru-
hun arzulanna değil bedensel hazlara yöneltm esi" (5: 70); "fitne ve kötülük
planları kurdurm ası" (5: 80); "insanları şüphe içinde hüsrana sürükleyip
helake düşürm esi" (6:12); "dinlerini ve dini değerleri bir oyun ve eğlence
edinm elerinin, dünya hayatını insanları m ağrur kılan bir kibirle donatma-
lannm , güç ve ihtişam ile şım arm alarını tavsiye etm esi" (6: 70); "yalan yere
yem inlerle insanların kandırılm asını, zorluklar yerine kolaylıklara tevessül
edilm esini salık verm esi" (9: 42); "iftiraya yöneltm esi" (10: 30); "pişm an-
lıklarını gizletip tövbe etm em ek için bahaneler yaratmasım em retm esi"
(10: 54); "var gücüyle kötülüğü em retm esi" (12: 53); "büyüklüğe kapılıp ve
büyük bir azgınlıkla Tanrıya baş kaldırm alarım istem esi" (25: 21); "keyfi
davranışlara, zanna, alçak ve ahlaksız heva, istek ve tutkulara sevk etm esi"
(53: 23); "kendi çıkarlarını her şeyden üstün görülm esini sağlam ası" (59: 9);
"hoşlanılm ayan şeylerin reddedilm esini, büyüklük taslayarak kitabı ve pey-
gam berlerin yalanlanıp gerekirse öldürülm esini em retm esi" (2: 87); "kendi
nefsinin dahi zalim i olm asm ı sağlam ası" (18: 35); "günahları süsleyip hoşa
gider hale dönüştürm esi" (20: 96); "kötü olarak işledikleri suç ve günahları
İnsanlara çekici ve süslü kılıp onu güzel gösterm esi, başkalar،nın sabip ol-
duğu şeylere kin, haset ve tamah edilm esini sağlam ası" (35: 8); "cim riliği

310
KUTSALIN GÖLGESİNDE

tavsiye etm esi" (47: 38); "insanlara kötülükler yapması, günahlar işlem esi
konusunda sürekli vesveseler verm esi" (50: 16) gibi. Bu özellikler göster-
m ektedir ki, Tarı kom pleksi bizzat insam n doğasındaki nefsi ibtiraslarıdır.

Kuran/İslam insanlann İmtihan edilm esinin en önem le konusu olarak


nefisle m ücadeleyi öne çıkarm aktadır. Adem 'den tüm insanlarm ruhuna
geçen bu İçsel/klşisel Tanrı kom pleksine karşı verilecek savaş "en büyük
savaş" olarak kabul edilm ektedir. Fakat yukarıdaki ayetlerden anlaşılacağı
üzere bu öyle basit ve kolay bir savaş da değildir, insanın bizzat kendisiyle
savaşıdır: kendi ruhu, kendi doğası, kendi nefsi, kendi bedeni, kendi aklı,
kendi arzuları ile. Çünkü Tanrı insanları "tek bir nefisten yaratm ış" (4: 1)
ve "kim Rabbini kim de kendi nefsini Tanrı edinecek diye im tihan" (79: 40)
etm ek için dünyaya sürgüne gönderm iştir.

Kuran, nefisten sadece kişilere ait içsel/klşisel Tanrı kom pleksi olarak
bahsetm ez. Nefis aynı zam anda bir topluluğun, toplumun, soyun, ailenin,
çıkar grubunun, kavm in, liderlerin, kabilenin, ulusun, dini cem aatin de
kolektif Tanrı kom pleksi olarak ifade eder. Kişilerde olduğu gibi kolektif
birliklerde de nefis vardır ve bu nefis yukarıda aktardığım ız kişisel gerek-
çelerin (üstiinlük, kibir, kıskançlık, tahakküm vb.) tümü açısından kolekti-
viteler için de geçerlldir. Kuran'da geçen şu örnekler de nefsin bu kolektif
Tanrı kom pleksine dairdir:

"Allah'ın kuharından, dilediğine kendi fazlından (peygamberliği) in-


dirmesini 'kıskanarak ve hakka başkaldırarak' Allah'ın İndirdiklerini tam-
mamakla, nefislerini ne kötü şeye karşılık sattılar. Böylelikle gazap üstüne
gazaba uğradılar. Kafirler için alçaltı« bir azap vardır" (2: 90). "Kitap Eh-
llnden çoğu, kendilerine gerçek (hak) apaçık belli olduktan sonra, nefisle-
rini (kuşatan) teskançhktan dolayı, İmanınızdan sonra sizi İnkâra döndür-
mek arzusunu duydular" (2: 109). "Kitap Ehlinden bir grup, sizi şaşırtıp
saphrmayı arzuladı; fakat onlar ancak kendi nefislerini gşırtıp-saptırıriar
da şuuruna varmazlar" (3: 69). "© nlarm bu dünya hayatındaki harcamaia-
rı kendi nefislerine zulmetmiş olan bir kavmin ekinine isabet eden kavu-
١٦«١soğukluktaki bir rüzgara benzer ki onu (ekini) helak etmiştir. Allah,
onlara zulmetaıedi, fakat ©niar kendi nefislerine zuimetmektedirier" (3:
117). "Onlardan bir grup, seni de saptırmak için tasarı kurmuştu. Oysa om
lar, ancak kendi nefislerini saptırırlar ve sana hiçbir şeyle zarar veremez-
ler" (4: 113). "Ant olsım ki, biz İsrail oğullarından kesin söz almış (misak)
ve onlara elçiler göndermiştik. Onlara ne zaman nefislerinin hoşuna git-
meyen bir şeyle bir elçi geldiyse, bir bölümünü yalanladılar, bir bölümü-
nü de öldürdüler" (5: 70). "Onlara, kendilerinden öncekilerin; N u h Ad,

311
Halis ÇETİN

Semud kavminin, İbrahim kavminin, Medyen ahalisinin ve yerle bir olan


şehirlerin haberi gelmedi mi? Onlara resulleri apaçrk deliller getirmişlerdi.
Demek ki Allah, onlara zulmediyor değildi, ama onlar kendi nefislerine
zulmediyorlardr" (9: 70).

Yeni dinin m üjdecisi M uham m ed'in de peygam berlik dönem i boyun-


ca uğraşacağı ve m ücadele edeceği en büyük düşm an nefis olacaktır: hem
kişisel hem de kolektif nefis, ö z ellik le kabileciliğin ve bedevi kültürünün
doğurduğu grup taassubu, kıskançlık, kibir ve üstiinlük m ücadelesi nere-
deyse O 'nun tüm m esaisine neden olm uştur. Bedevilik ve kabilecilik nefsin
kolektif Tann kom pleksi olarak bağnazlık, katılık, çatışma, komploculuk,
m on olog baskı, tekebbür, aşağılam a, tehdit, savaş, ötekini hor görm e üret-
m ektedir. M uham m ed'in ilan ettiği farklılıkların tarlanda olarak "birlikte
yaşam ak" m edeniliği yerine ötekini yok ederek herkesi "bizlikte yaşat-
m ak" bedeviliği her şeye ve alana sirayet etm iştir. M uhammed, bedeviliğin
doğasında var olan cahillik, kaba olmak, kurnaz ve çık a ra olmak, cim ri
olm ak, inatçı olmak, y a la n a olmak, dedikoducu olmak, haris ve hasis ol-
m ak gibi kötü/olumsuz özelliklerle de m ücadele etm iştir. Bedevilik tam da
M uham m ed'in takip ettiği "adalet, m erham et ve sadakat" m edeniliğinin
karşıt kutbunu oluşturan "zulüm , terör ve ihanet" İlkeleri üzerine oturmuş-
tur. A dalet ilkesi yerine haklı veya haksız fark etm eksizin insanlarm kendi
kolektivitelerinin doğruluğunu m utlak kabul e b e l e r i ; evrensel m edeniyet
değerleri yerine kabilecilik değerlerini savunm aları bu zulm ün kaynak-
larıdır. Kendi kabile üyesini her türlü liyakatten üsftin tutm ak olan bede-
vlllk nefsinin kolektif Tann kom pleksinin kaynağı da işte bu "h em "cilik
kültürüdür. M edenilik m isyonu ile gelen M uham m ed'in bütiin gücüyle
savaştığı bu "h em "ellik kültürünün asli özelliği, insanların liyakat, başa-
n , nitelik, hak ediş, kurum sallık, form el ilişkilerdeki adil kriterler yerine,
"kendi/hem "e ait bir keyfi/nefsi değerleri ikam e etm esi ve bu değerlere, bu
değerler İçinde "h em hal" olm asıdır. N itekim bedevilik kültüründe "hem
kabilecilik", nasıl bir ilke ise, şehirlerde de "h em şehricilik" aynı ilkenin
şehir kültürüne yansım asıdır. Bu gün bile, hayatin her alanında birçok ku-
rumda, birçok ilişki biçim inde, birçok iktidar paylaşım ında 'kolektif nefis'
devreye girm ektedir: Eğer bir insan "kendi ırkım ın" (hem ırkçılık), "kendi
dinim in" (hem dincilik), "k en d im ezh eb im in" (hem m ezhepçilik), "k en d ice-
m aatim in" (hem cem aatçilik), "kend i partim in" (hem particilik), "kendi SO-

yum un" (hem soyculuk), "kend i ideolojim in" (hem ideolojicilik) mensubu/
üyesi, tüm "b aşk a" gerçekliklerin (ötekilerin) liyakatli adaylarm dan daha
iyidir anlayışı içinde hareket ediyorsa, işte bu bedevilik kültürüdür (kötek-
tif nefis) ki M uham m ed'in yok etm ek için geldiği şeydir.

312
KUTSALIN GÖLGESİNDE

M uham m ed'in getirdiği m edeniyet kültürünün gerektirdiği; insan 1‫ه‬-


mak; bireysel karar ve ahlak rasyonalitesi ile hareket etm ek; toplum sal, si-
yasal, ekonom ik sınıf, grup vb. aracılığı ile hak ve özgürlük örgütlenm ele-
rini ve m ücadelelerini gerçekleştirm ek gibi ilkeler, bu "h em cilik" kolektif
nefis kültürü içinde ya yok olur, ya da "öteki h em "leri yok etm ek için mü-
cadeleye dönüşür. Bu m ücadele ortam ında ahlaki ve evrensel "h em ''c‫؛‬lik
olm adığı İçin m edeniyetin olm azsa olm az aktörleri olan adalet, özgürlük ve
barış da olm az. Çünkü bedevilik kültürü inşam , kendi başına güçlü olmak
veya gücü elinde bulunduranlarla ilkesel, değersel, ahlaki, sınıfsal, etnik,
dinsel vb. çatışma içerisinde kendini ifade ekm ek yerine gücün, güçlünün
yanında yer almayı, ona göre ve yönelik konum ve tavır belirlem eyi önce-
ler. Bedevilik kültiiründe insan, güç karşısında, eli kolu bağlı kalarak ona
itaat etm ekten başka yol olm adığına inanır. Güç, toplum sal ilişkilerde ol-
duğu gibi, siyasal ilişkilerde de bedevi toplum larm davranışlarım belirler.
Bu yüzden, güç elde etm e m ücadelesi, güçlüye itaat etm e yarışı, gücün gö-
züne girm e telaşı, güçten rant elde etm e çabası, bu kültürün en belirgin
davranışları arasındadır.

"Medine haikma ve çevresindeki bedevilere, Allah'm elçisinden geri


kalmaları, kendi nefislerini onun nefsine tercih etmeleri yakışmaz" (9:
120). "Her ümmet içinde kendi nefislerinden onların üzerine bir şahit ge-
tirdiğimiz gün, seni de onlar üzerinde b ir‫؛‬
‫هﺀ‬1‫ ا‬،olarak getireceğiz" (16: 89).
"Yahudi olanlara da, bundan önce sana aktardıklarımızı haram laldık. Biz
onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı" (16:
118). "Bu (putlar ise,) sizin ve atalarınızın (kendi İstek ve öngörünüze göre)
isimlendirdiğiniz (keyfi) isimlerden başkası değildir. Allah, onlarla ilgili
'hiçbir delil' indirmemlştir. Onlar, yalnızca zanna ve nefislerinin (alçak)
heva (istek ve tutku) olarak arzu ettiklerine uyuyorlar. Oysa andolsun, om
lara Rablerinden yol gösterici gelmiştir" (53: 23). "Andolsun, biz Musa'ya
kitabı verdik ve ardmdan peş peşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya
da apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüsle teyit ettik. Demek, size
ne zaman bir elçi nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük
taslayarak bir kısmınız onu yalaniayacak, bir kısmınız da onu öldürecek
misiniz?" (2: 87). "Ey iman edenler, bir kavim (bir başka) kavimle alay et-
meşin, belki kendilerinden daha hayırlıdırlar; kadınlar da kadınlarla (alay
etmesin), belki kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kendi nefislerinizi (ken-
di kendinizi) yadırgayıp-küçük düşürmeyin ve birbirinizi 'olmadık-kötü
iakapiarla' çağırmayın, imandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir. Kim
tevbe etmezse, işte onlar, zalim olanların ta kendileridir" (49:11).
Halis ÇETİN

Kolektif nefis birliğine dayanan bedevilik kültürü ise dünyayi "b iz " ve
"on lar" çafişm ası üzerine oturtm aktadır. "B iz"lik alam ; üstünlük, asalet,
güç, birlik ve beraberlik gibi "d o st" söylem i üzenine kurulu iken, "o n iar";
hain, öteki gibi iç ve dış "d üşm an "ları kapsam aktadır. Birlik ve dirlik üze-
rine kurulu bu bedevi kültür bu birlik ve beraberliği zedeleyecek her türlü
zayıflığı tehdit olarak görür. Bedevi insanı, "B en " olm aktan korkan, ken-
dlsinl benlik ve kişilik m ücadelesi içerisine sokm aktan çekinen bir doğaya
sahiptir, ö tek in e güvenm em enin sonucu olarak kendine de güvenm eyen
bedevi insanı, tüm "B en "liğin i, "B iz "lik içerisinde eritir. "B iz" kavram ı içe-
risinde, sayısız "B en "ler, benlikler gizlidir. Aslmda sayısız "B en " parçala-
rı, "B iz " bütünlüğünün içerisine saklanm ıştır. Kendisini ben olarak ifade
edem eyen, gerçekleştirem eyen, bilgiye, birikem e, cesarete sahip olmayan
sayısız "B en "ler, "B iz "lik içerisinde erim ektedir. Kabilesi olm adığm da bir
hiç olacağına inanan bu insan kendi olm ak m ücadelesinin zorluğu ve biri-
kim inden korkup "B iz "e sığım r ve "B en "e ait tüm sorunlarım , ilmeklerini,
tutkularını, tatm inlerini, değerlerini, çıkarlarını, dürtülerini, tepkilerini,
sevgi ve nefretlerini yani kişisel nefsini "B iz "e yükleyerek, "B iz "i "B en "-
leştirerek kolektif bir nefis yaratır. H er "B en " kadar "B iz " nefsi olm asına
rağm en, "B iz " artık tek bir nefis, tek bir "B en " gibi hareket etm ektedir. Var-
lığım ve benliğini, yokluğa ve bizliğe arm ağan eden bedevi kültür inşam,
aile, aşiret, soy, kabite, toplum , m illet, cem aat gibi biçim leriyle bir Bizliğin/
kollektivitenin içinde yok olm aktadır. Bu yüzden M uham m ed'in oniarı bu
yok oluştan kurtarm a davetlerine yönelik en büyük suçlam a da bu yönde
olacaktır: Birlik ve beraberliğim izi bozan bölücü.

Bedevi toplum u, güce, zor ve baskı aracı olarak, öteki insanlara istedi-
ğinl yaptırabilm e aracı olarak bakar. Bu hayat felsefesinin sirayet etaıediği
hiçbir alan yoktur. H epsi de zayıfken m azlum, güçlüyken zalim dir, itiraz
ettiği tek şey gücün kendisinde olm am asıdır. Gücü istem enin en önem li ne-
deni de zayıfken kendisine yapılan zulm ün intikam ım alm aktır .‫ ه‬dönem -
de adaleti savunanlar her zam an geçici olarak zayıflığa düşm üş olanlardır.
Kabile savaşları olarak hayata yansıyan her durum geçici olarak p içlen m e-
nin doğurduğu intikam alm a durum udur. Bu yüzden nefsin kolektif Tanrı
kom pleksinin asli unsuru güce tapınm adır. Bedevi toplum larda güce tapın-
m anın en önem li boyutu olarak gücü ihtişam ve görkem lilik ile örtüştürür.
Bedevi kabilecilik kültüründe, gücün nitel değerlerinden ziyade nicel de-
ğerlerl ön plana çıkarılır. Gücün "niçin "liğin d en çok "nasık'lığı yani gücün
m eşnrluğu, adilliği, haklılığı, hukukiliği gibi niteliklerden çok, tahakküm
yapısı, cesam eti, görkem i, büyüklüğü gibi nicelikler adalet, m erham et ve
sadakat ilkelerinden daha önem li ve daha önceliklidir. Bu güce tapınm anın

‫ ؟‬14
KUTSALIN GÖLGESİNDE

doğurduğu en önem li sonuç ise ikiyüzlülüktür. M uhamm ed'e zayıfken sal-


d ın p güçlüyken boyun eğm elerinin nedeni de bu özellik olacaktır.

2. Halife Olmak ve Hain Olmak Arasında insan; Kendi Kendini


Oüşman Yaratmak: "insan çok zalim ve çok nankördür".
Tanrı'nın insanın ruhu ve doğasına üflediği Tanrı kompleksi hem insanın
"halite" olmasının hem de imtihan olmasının asli kay n ard ır. Yeryüzünde-
ki Tann komplekslerinin kaynağı da insanın ruhu ve doğasında var olan bu
Tanrı p a rça a ^ n ın sonuçlandır. Bu yüzden Tann Allah Kuran'da insanlann
Tann komplekslerinin kaynaklarına işaret etmektedir. Tannya göre insan her
şeyden önce "zayıf/aciz yaraülmıştır" (4:28). Buna rağmen insan kendisini bu
acziyet ve zayıflıktan kurtarmak ve Tann karşısındaki komplekslerini yok eh
mek için Tann komplekslerine başvurur. Kendi acziyetini kabullenmek yerine
en küçük bir güç ile kibirlenerek doğasındaki bu aşağılık komplekslerinden
kurtulma mücadelesi verir. Bu nedenle yani Tanımın halifesi olmayı değil de
Tann kompleksi içinde "Tann gibi" olmayı tercih etmesi yüzünden de "insan
çok zalim ve ç o k 34 :14) ‫ﻛﻌﺎا‬ ،‫؛‬
‫)ﻣﺎ‬. Tanrının kendisine verdiği görevleri
taşımanın kolaylığı dunırken kendisini "Tann gibi" yapmaya çalışması, bu
yüzden de kendine taşıyamayacağı yükler yüklemesi ve diğer insanlara da bu
yükleri taşıtmaya çalışması açısından 1‫ اه؛ا‬kendisi için hem de diğer insan-
lar için "insan çok zalim dir", insanın kendine yaptığı zulmü kimse yapamaz.
Küçük bir n ıh ve bedene "Tanrı gibi" olmak sorumluluğunu yüklemek kadar
ağır bir zulüm olamaz. Ayrıca kendine zulümden yola çıkarak başka insanla-
nn kaderi üzerinde tahakküm kurmak amacıyla "Tann gibi" davranması da
genel bir zulüm kaynağıdır. Meleklerin Tanrıya itiraz ederken insanların özel
zulüm kaynağı olarak "nim etlere ham t etmemeleri ve Tanrıyı teşbih ve tak-
dis" e le m e le r in i, genel zulüm kaynağı olarak da "yeryüzünde bozgunculuk
yapacak ve kan dökecek" olmalarını belirtmeleri bu yüzdendir.

"Öyleyse (yalnızca) Beni anın Ben de sizi anayım; ve (yalnızca) Bana


şükredin ve (sakın) nankörlük e l e y i n " (2:152).

"©nların lanetlenmeslnin nedeni Allah'a ve elçisine (karşı) nankörlük


etmeleri dnlayısıyladır. Allah fasıklar topluluğuna hidayet vermez" (9: 80).

"Ant olsun eğer hiz insana tarafımızdan bir rahmet tattırıp sonra bunu
kendisinden çekip alsak kuşkusuz o (artık) umudunu kesmiş bir nanköre
dönüşür" (11: 9).

"Size her istediğiniz şeyi verdi. Eğer Allah'm nimetini saymaya kalkı-
şırsanız onu sayıp hitirmeye güç yetlremezsiniz. Gerçek şu ki insan pek
zalimdir pek nankördür" (14: 34).
Halis ÇETİN

"Allah bir şehri örnek verdi: (Halkı) Güvenlik ve huzur içindeydi rızkı
da her yerden bol bol gelmekteydi; fakat Allah'ın nimetlerine nankörlük
etti böylece Allah yaptıklarına karşılık olarak ona açlık ve korku elbisesini
tattırdı" (16:112).

"Şüphesiz Allah (müşriklerin saldırı ve sinsi tuzaklarını) iman edem


lerden uzaklaştırmaktadır. Gerçekten Allah hain ve nankör olan kimseyi
sevmez" (22: 38).

Tanrıya göre, insanların doğasındaki bir başka Tanrı kom pleksi kaynağı
ise "nim etlere ham t etm em elerinin" nedeni olan nankörlüktür: "in san çok
zalim ve çok nankördür" (14: 34). insan, nim et anında Tanrıyı hatırlayıp
şükür ve ham t ile onu "teşbih ve takdis" ederken darlığa, zorluğa ve sıkın-
tıya düştüğü zam an nankördür: "B iz insana katım ızdan bir rahm et tattır-
dığım ız zam an ona sevinir. Am a ellerinin işledikleri yüzünden başlarm a
bir kötülük gelirse işte o zam an insan pek nankördür" (42: 48). ö zellik le
insanın nankörlüğü kendilerine kurtarıcı olarak gönderilen peygam berlere
davranışlarında ortaya çıkm aktadır, ?eygam berler onları kurtuluşa ve iyi-
iiğe çağırırken onlar büyük bir nankörlük içinde onları ya atalarının dinine
ya putlara tapınmaya ya Firavuna geri dönm eye ya buzağıya tapm aya ya
çarm ıha germ eye davet etm ektedirler. Bu nankörlükleri yüzünden insanlar
tarafından zulm e m aruz kalm am ış kurtarıcı yoktur. Onlar onları kurtarma-
ya çalışırken onlar da onlardan kurtulm aya çalışm ışlardır. İsa'nın belirttiği
gibi "ben sizi ateşten ‫ﺳﺲ‬ istiyorum siz beni ateşe atm ak istiyorsu-
n u z". M usa ve İsa örneklerinde de gördüğüm üz gibi İsrail halkı kendilerini
hidayet rehberi olarak gönderilen peygam berlerini Tanrının bir parçası gö-
rerek "A llah'ın peygam ber nim etine de nankörlük etm işlerdir": "O n lar kul-
larm dan bir kısm ını A llah'm bir parçası kıldılar. Gerçekten insan apaçık bir
nankördür" (43:15). Bu ayet özellikle Yahudilerin ü zey r'i A llah'm oğlu, Hı-
ristiyanlarm da İsa'yı A llah'ın oğlu, m üşriklerin de m elekieri Ailah'ın kızla-
rı saym aiarını eleştirir. Tanrı insanın doğası gereği ihanete m eyyal olm asm ı
şöyle açıklar: "D enizde başm ıza bir m usibet geldiğinde ondan başka bütün
yalvardıklarm ız kaybolup gider, o sizi kurtarıp karaya çıkardığında yine
eski halinize dönersiniz. Zaten insanoğlu nankördür" (17: 67). Bu yüzden
Tanrı insanları en çok nankörlük yönünde uyarır:

"Ant olsun bunu onların arasmda öğüt alıp-düşünsüoler diye çeşitli


biçimlerde açıkladık .‫د‬ insanların çoğu nankörlük edip ayak direttiler"
(25:50).

"Bu Rabbimin fazlmdandır. O'na şükredecek miyim yoksa nankörlük


edecek miyim diye beni denemektedir, kim şükrederse artık ٠kendisi için

316
KUTSALIN GÖLGESİNDE

şükretmiş, kim de nankörlük ederse gerçekten beırlm Rabbim Gani ve Re-


rim olandır" (27/40).

"Nankörlük etmeleri dolayısıyla onları cezalandırdık. Biz (nimete)


nankörlük edenden başkasım cezalandırır mıyız?" (34: t7).

İnkar edenlere gelince onlar için de cehennem ateşi vardır, ©nlar için
ne karar verilir ki böylece ölüversinler ne de kendilerine onun azabmdan
(bir şey) hafifletilir, işte biz her nankör olanı böyle cezteandınrız. (35/36)

"Gerçek şu ki Biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırdığımız zaman


ona sevinir. Eğer onlara kendi ellerinin takdim ettikleri dolayısıyla bir kö-
tülük isabet ederse bu durumda insan bir nankör kesillverir" (42: 48).

"Biz insana iki yol gösterdik; ya şükredici olur ya da nankör" (76: 3).

"Kahrolası insan ne kadar nankördür" (80:17).

"Nankörler yalanlıyorlar" (84: 22).

"Gerçekten insan Rabblne karşı nankördür" (100: 6).

A dem 'in ilk günahında da görüleceği üzere insanı Tanrı ’


sürükleyen bir başka doğası "aceleciliktir". A dem 'in ve eşinin hiçbir bek-
leme, düşünm e, araştırm a ve sabır gösterm eden hem en kendilerine vaat
edilen "ölüm süzlük ve m utlak iktid ar" ağacına yönelm eleri bu acelecilik
doğasm dandır. "in san ٠kadar acelecidir ki, hayrı istediği gibi şerri de he-
m en ister" (17:11). insam n cennetten kovulm asının, belki de tekrar cennete
dönem em esinin, bu nedenle de yeryüzünde cenneti yaşama ihtirasının en
önem li nedeni de bu aceleciliktir, insan doğası gereği öfkelendiği, sıkıldığı
ya da bir güçlükie karşılaştığında hem en acelece onun im tihan olduğunu
unutup sabır etm ek yerine acelece küfre, isyana, lanetlem eye ve şikâyete
yönelir. Bunun en güzei örnekleri Tevrat'ta İsrail halkının başına gelen her
sonm da Tanrı Rab ve M usa'yı "tekrar Mısıria dönüp Firavuna kölelik et-
m ekle" tehdit etm eleri, "buzağı yapıp tapm alarıdır", in san lann ıstırapları-
nın im tihan olduğu bilincinden çıkıp kaderleri konusunda sürekti Tanrıya
şikâyet edip isyan etm eleri acelecilikierinin en önem li Tanrı kom pleksi yan-
sım asıdır. Bu yüzden Tanrının en sık uyarısı bu yöndedir: "in san aceleden
(aceleci bir tabiatta) yaratılm ıştır. Bize ayetlerim i göstereceğim, benden ace-
le istem eyin" (21: 37). "Aceleden yaratılm ış" olan insam n çok aceleci ol-
m asının nedeni Kuran'da "kendine aşırı güvenm esi", "ileriyi görem em esi",
"zorluklardan gereğinden fazla olum suz etkilenm esi", "dünyayı ve dün-
yevi değerleri aşırı sevip büyütm esi", "içine düştüğü durum un süreklilik
arz edeceğine inanm ası", "iç tesir olarak nefsinin dış tesir olarak da diğer

317
Halis ÇETİN

İnsanların çok etkisinde kalm ası", "kendini sürekli başkaları İle kıyaslama-
sı", "im tihan edildiğini unutm ası", "taşıyacağından daha büyük yüklerin
altına girm esi", "doyum suz olm ası" şeklinde anlatılır.

"İnsan hayra dua ettiği gibi, şerre de dua etmektedir, insan, pek acele-
c id ir " (1 7 :ll).

"Onlara karşı acele davranma; biz onlar için mühlet veriyoruz ve say-
dıkça sayıyoruz" (19: 84).

"D e ki: Kendisine acele etmekte olduğunuz şey benim yanımda olsay-
dı, benimle aranızda iş elbette bitirilmiş olurdu. Allah zulmedenleri en iyi
bilendir" (6: 58).

"Allah'm emri geldi, artık onda acele etmeyin" (16:1).

"İnsan aceleden (aceleri olarak) yaratıldı. Size ayetlerimi yakmda gös-


tereceğim. Şimdi hemen acele etmeyin" (21: 37).

"Dedi ki: Ey kavmim, neden iyilikten önce kötülük konusunda acele


davranıyorsunuz? Allah'tan bağışlanma dilemeniz gerekmez mi? Umulur
ki esirgenirsiniz" (27:46).

"Şimdi onlar, bizim azabımızı mı acele istiyorlar?" (37:176).

"Artık sen sabret; Resullerden azim sahiplerinin sabrettikleri gibi, On-


lar için de acele etme. Onlar, tehdit edildikleri şeyi (azabı) gördükleri gün,
sanki gündüzün yalnızca bir saati kadar yaşamış oiacaklardır" (46: 35).

"Tadm fitnenizi. Bu, sizin pek acele isteyip durduğunuz şeydir" (51:14).

Kuran'da Tanrı A llah insanların Tann kom pleksi özelliğinin en önem-


li kaynağı olarak "h ırslı" olm asını gösterir, insanlarm hırslarının nedeni
doyum suzluklarıdır: "G erçekten de insan pek hırslı yaratılm ıştır" (70: 19).
İnsan gerçekten de doyum suz bir ruha, doym az bir göze, taham m ülsüz bir
gönle ve bitm ek tükenm ek bilm eyen bir ihtirasa sahiptir. Bu yüzden "insa-
na bir vadi dolusu altın verilse bir vadi dolusu daha ister". "E ğer insanlar
Rablerlnln rahm et hâzinelerine sahip olsalardı hile fakirlik korkusunu yine
de elden bırakm azlardı" (17: 100). insanlar "hayata karşı çok ihtiraslıdır.
G nlardan her biri, bin yıl yaşatılsın ister" (2: 96).

İnsanın bir başka doğası aşırı derecede bilm ediği konularda dahi tar-
tışm aları sevmesi, birbirleri ile cedelleşmekteu ve rekabet etm ekten hoş-
lanm alarıdır. Tanrının da ifade ettiği gibi "insan tartışmaya her şeyden çok
düşkündür" (18: 54). insanın doğasından ve nefsinden gelen kibir ve üs-
tünlük arzusunun hayata yansıyan en önem li boyutu bu cedelleşm e. Tanrı
KUTSALIN GÖLGESİNDE

kom pleksi içinde diğer insanları bilgisi, zenginliği, mevkii, m akamı, soyu,
ırkı vb. de övünerek alt etm eye, öne çıkm aya, ezm eye ve tekebbür gösteri-
sinde bulunm aya iter. Kendi a eziyetini başkalarını kendisinden daha aciz
kılm akla kapatm aya çalışır. Başkalarının acziyetinden izzet devşirmeye ça-
lışır. Haksız dahi olsa kendini savunmaya başlar. Cahillerin taassubunun
nedeni de budur. ö z ellik le kendilerini buldukiarı atalar dini ve gelenekleri
' bağnazlık tutumu bu nedenledir. Kendisi gibi düşünmeyen,
inanm ayan veya yaşam ayan insanları öteki/düşman ilan edip onunla tar-
tışmaya, onu yok etmeye çalışır. Bu özellik gerçekleri ve doğruları bulm ak
için değil yalan ve yanlışta diretm eye ve hakikatleri inkâra neden olur. Bir-
çok kavm in yok olm a nedenini Tanrı Allah Kuran'da insanların bu özellik-
lerine bağlar. Bu denli bir bağnazlık içinde insanların doğasına hükm eden
akıl da inatçılık olm aktadır, insanlar "İnatçılıklarından dolayı inkarcı olur-
lar" (17: 89).

"Eğer O, nzkını tutsa (vermese), rızkınızı verecek olan kimmiş? Hayır;


onlar, bir azgınlık ve nefret içinde inatla direniyorlar" (67: 21).

"Her zorba inatçı bozguna uğrayıp yok oidu gitti" (14:15).

"Kendisine Allah'ın ayetleri okunurken işitir, inatla büyüklük taslaya-


rak sanki işitmemiş gibi ısrar eder" (45: 8).

"İşte Ad (halkı): Rablerlnln ayetlerini tanımayıp reddettiler. O'nun elçi-


ierine isyan ettiler ve her İnatçı zorbanın emri ardmca yürüdüler" (11: 59).

"Ey melekler, her İnatçı nankör insanı atın cehenneme" (50: 24).

"Hayır o, bizim ayetlerimize karşı kesin bir inatçıdır" (74:16).

Kuran'a göre insan hem doğası hem güç elde etm esi hem dünya değer-
lerine aşırı düşkünlüğü hem de diğer insanlar üzerinde tahakküm kurma
arzusundan dolayı aşırı cimridir, insan yaşarken karşılaştığı şeylere ilgi
duyar, onları elde etm ek ister ve bunun için m ücadele eder, insan m al ve
zenginliğe bir ihtiyaç olarak değil de bir iktidar aracı olarak bakar ve bu
yüzden onu kaybettiğinde iktidarını da kaybedeceğini düşünür, insan İh-
tiyaçlarm ı karşılam aya başlam ış ve üzerine sahiplenm e duygusu da bera-
berinde gelm iştir. Bu duygu da yerini zam anla sevgiye bırakır. Bu yüzden
de insan sevdiği şeyleri verm em eye başlar, onları m uhafaza eder ve esirger.
Elindekinin hiç bitm em esini ister. Cim ri insan bencildir. Tanrı Allab'a göre,
"insan m alının ona m utluluk ve ebedilik vereceğine inanır". Bu nedenle de
ihtiyaç sahiplerine verm ek yerine biriktirdikçe biriktirir. Bu yüzden de Tan-
rm ın em rettiği infakla ilgili sürekli m azeretler ileri sürer. Kazandığı m alm

319
Halis ÇETİN

sadece "kend i hakkı" olduğuna İnandığı için de Tanrıya şükretm ek yerine


varlık İte öğünür. Kuran, insanların "fakirlikten korktuğu", "yokluk içinde
yaşam aktan çekindiği", "kazandıklarının kendi hakkı olduğuna inandığı",
"m alıyla kendini güvende hissettiği", "m alca başkalarını sürekli geçm e ve
üstiinlük kurm ayı arzuladığı", "infak ettikçe m alının biteceğini zannettiği",
"dünya sevgisinin ruhuna işlem iş olm ası" özelliklerini cim riliğin kaynağı
olarak aktarır.

"İşte sizler böylesiniz; Allah yolunda infak etmeye çağrılıyorsunuz,


buna rağmen bazılarınız cimrilik ediyor. Kim cimrilik ederse, artık ٠, ken-
di nefsine eimrilik eder" (47: 38).

"Onlar cimrilikte bulunurlar insanlara da cimriliği emrederler. Al-


lah'm fazlmdan kendilerine verdiğini gizil bıtarlar" (4: 37).

"Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar için acı


bir azabı müjdele" (9: 34).

"D e ki, eğer siz Rabbimin rahmet hâzinelerine malik olsaydınız bu du-
rumda harcama endişesiyle gerçekten (cimrilik edip elinizde) tutardınız.
İnsan pek cimridir" (17:100).

"Kim nefsinin bencil-tutkularından (ya da cimri tutumundan) koru-


nursa; işte onlar felah (kurtuluş) bulanlardır" (64:16).

"Durmaksızın mal ve servet toplayıp bir yerde üst üste yığmakta ola-
m " (70:18).

"O gaip haberlerine karşı söylediklerinden dolayı suçlanamaz ve ya da


cimrilikte bulunup kıskançlık yapmaz" (81: 24).

"Kim de cimrilik, eder kendini müstağni görürse. Biz de ona en zorlu


olam (azaba uğramasını) kolaylaştıracağız" (92: 8-10).

"Bir zenginlik yarışıdır oyalanıp duruyorsunuz. M e z a r la r ın ız a girince-


ye kadar süren bir oyun ve oynaşma içindesiniz" (102:1-3).

İnsanları kendi "benzeri kılan", "onları yeryüzünde halifesi ilan eden"


ve "onlara kendi ruhundan üfleyen" Tanrı Allah, Kuran'da tüm insanla-
rm Tanrı kom pleksinin kakmağı "Tanrı gibi" olm a doğası ve ruhunu çok
iyi bildiği ve bunun da kaynağının kendisine benzem eye veya kendisi gibi
olm aya çalışm akla başladığını sık sık vurgular ve tüm insanları kendisine
has sıfatların peşinde koşarak isyan etm em eleri konusunda uyarır. Tanrı
A liah'ın kendisini nitelediği doksan dokuz ismin/sıfattn anlam ı da bu Tanrı
kom plekslerinin sınırını btdirlemek içindir. U nutm am ak gerekir te, "in sa­
KUTSALIN GÖLGESİNDE

nın suçu, yasak m eyveyi yem ek değil sınırı geçm ektir". H er H m bu sıfatları
kendi üzerinde "Tanrı gibi" m utlak kılm aya çalışıp ‫ ه‬m utlaklık kibri ile di-
ğer insanlar üzerinde iyilik veya kötülük üzerinden bir tahakküm kurmaya
çalışırsa sınırı geçip Tanrı kom plekslerine adım atm ış olacaktır.

Eğer insan "Tanrı gibi": canlılara m erham et etmeyi m ihnete çevirm e


(rahm an); insanlara acıyarak yaklaşm a (rahim); insanları tehlikeden kurta-
rıp güç devşirm e (selam); insanlara İm an bahşetm e (mümin); her şeyi görüp
gözetm e (m üheym in); bir şeyi yaratm a (halik); bir şeyi kusursuz yaratma
(bari); insanların hayatına ve kendine şekil verme (m usavvir); insanlarm
günahlarını affetm e yetkisini kendinde görm e (gaffar); insanlara nim et ver-
me (vehhab); insanların rızkını verm e (rezzak); sıkıntıları giderm e (fettah);
glzll-açık, geçm iş-gelecek her şeyin m utlak bilgisine erme (alim); insanlarm
rızıklannı kısm a (kabıd) veya genişletm e (basit); insanları alçaltm a (hafıd);
insanları gizlice işitm e (sem i); insanları gözetlem e (basir); insanlara çeşitli
lühıflarda bulunm a (latif); her şeyden haberdar olm a (habir); yum uşaklık
gösterm e (halim ); insanları affetm e (şekur); insanlara sevap dağıtma (ga-
fur); insanları korum a (hafiz); her çeşit rızkı yaratm a (mukit); insanların
hesaplarını görm e (haslb); bolca ikram ederek yönetm e (kerim); insanları
gözetlem e (rakib); insanların dualarını kabul etme yetkisini kendinde gör-
m e (mueib); insanlarm hayatını kuşatm a (vasi); iyilikle insanlan yönlendir-
m e (vedud); ölüleri diriltm e (ba'is); her an her yerde hazır ve nazır olma
(şehid); tek ve m utlak gerçek olduğunu iddia etm e (hak); insanların işlerini
yürütm e (vekil); insanlara yardım ederek kontrol etm e (veli); üstün olma
(ham ld); insanların kaderi üzerinde hesap yapm a (muhsi); açıkça yaratma
İddlasm da bulunm a (mübdi); diriltici olm a (m u'id); can verme (muhyi);
ölüm ü tattırm a (m üm it); ebedi bir bayatı arzulam a (hayy); insanlar üze-
rinde otorite kurm a (kayyum); gizlilikleri açığa vurm a (vacid); iyiliklerle
insanları kuşatm a (m acid); her şeyde İlk (evvel), tek (vahid) ve son olma
(ahir); istediği zam an açık (zahir), istediği zam an örtülü olm a (batın); bü-
tün kainatı İdare etm e (vali); en üstün olma (m üteali); iyilik ve İhsan İle
yücelm e (ber); günah çıkaranların tevbelerini kabul edip (tevvab) affetme
(afüvv); m erham et ve şefkati ile insanları kuşatm a (rauf); insanları bir ara-
da bulundurm a (cami); zengin (gani) olarak zenginliğinde kimseye m uhtaç
olm am a (m ugni); istem ediği şeylerin olm asını engellem e (mani); zarar ve-
ren şeyleri de (dar), m enfaat veren şeyleri de yaratma (nafi); insanlan mut-
lak bilgisi ile aydınlatm a (nur); insanları hidayete erdirm e (hadi); örneksiz
yaratm a (bedi); ebedi olma (baki); her şeyin asıl sahibi olma (varis); irşada
m uhtaç olm am a (reşid); ceza verm ede acele etm em e (sabur) özelliklerini
insanlar m utlak anlam da kendilerinde görmeye veya iddia etmeye yönelir­
Halis ÇETİN

lerse Tanri kom pleksine kapılırlar. Tann Allah, kendisinin m utlak özellikle-
rini nispi anlam da Tanrı parçacığı olarak insanların doğalarına, nefislerine
ve ruhlarına bir tohum olarak ektiği için kendisinin bu m utlak özellikleri-
nin insanlarda Tanrı kom plekslerine kaynaklık edeceğini de bilm ektedir.
Tanrı Aliah'a özgü bu m utlak iyilik değerlerinden daha iyi, daha üstün bir
güç iddiası ‫؛‬te insanları iyilikler adına kontrol etmeye veya yönetm eye kal-
tep onların kaderlerine "Tanrı gibi" hükm etm e kibrine yönelirlerse yani
"kendilerini m üstağni görüp nispiiik sınırlarını m utlaklık iddiası ite aşma-
ya çalışırlarsa" Tann kom pleksi içinde "nefislerini ilah edinm iş olurlar".

Tann Allah insanm iyilikler üzerinden Tanrı kom pleksine kapılacağı


uyarısm ı yaptıktan sonra kendisine has "m utlak iktidar" özelliklerini/isim-
ierini/sıfatlarını da insanların A lın abileceği/ ku llan m am ası uyarısm da bu-
lunur. Çünkü şeytanın insanı kandırdığı Tanrı kom pleksi kaynağı da bu
"m utlak iktidar ihtirasıdır". Bu yüzden Tanrı Allah, insanlann kendi m utlak
Ikhdarınm sembolü sıfatları olan: yeryüzünün ve din gününün kralı olma
(melik); her noksanlıktan uzak bir kutsallık içinde olma (kuddus); m utlak
galip ve karşı gelinem ez güç sahibi olm a (aziz); dilediğini yapm a ve gere-
terse zorla yaptırma (cebbar); büyüklükte ve büyüklenm ekte en üstün olma
(m ütekebbir); insanları kahretm e (kahhar); istediğine istediği payeyi verip
yükseltm e (rafi); istediğini aziz kılıp (m u'ız) İstediğini zillete düşürme (mü-
zil); insanların kaderine hükm etm e (hakem); m utlak adaleti sağlam a (adi);
azam et ve ihtişam sahibi olm a (azim); en yüce ve en üstün olm a (ali); ger-
çek kibir sahibi olm a (kebir); celal ve azam et sahibi olma (cehl); her şeyin
sebebi hikm etine vakıf olm a (hâkim ); şerefli olma (mecid); güç ve kudreti
en üstün olm a (kavi); kuvvet ve kudret kaynağı olma (metin); hiçbir şeye
ihtiyacı olm ayıp herkesin kendisine m uhtaç olduğu merci olm a (samed);
insanların kaderine kudreti ile m uktedir olm a (kadir); gücünü dilediği gibi
tasarruf etm e (m uktedir); şerefte istediğini öne geçirip (mukaddim ) istedi-
ğini geriye ‫ﺳﺎه‬ (m uahhir); intikam alm a (m üntekım ); m ülkiyet üzerinde
m utlak hâkim olma (m alikül m ülk); zor ve ikna ite yönetm e (zül-celali vel
ikram ); insanların hak ve hukukları üzerinde istediği tasarrufta bulunm a
(muksıt) özelliklerini insanların kendilerinde, başka birinde, b ir kurumda
veya tanrısallaştırılm ış bir kavram veya kişilikte görm eleri veya olduğunu
iddia etm elerini de kişisel, kolektif veya evrensel Tanrı kom pleksleri arasın-
da sayarak lanetler.

Tanrı Allah, kendine has tüm bu özellikleri tohum olarak insanların do-
ğalarına ve ruhlarına zerk ettiği için o tohumların büyüm esine zem in ha-
zırlayan toprak olarak da Şeytan ve Adem kom pleksi olarak sunduğu "üs-
tünlük iddiası" ve "ölüm süzlük arzusu ile m utlak iktidar ihtirasını" başka
KUTSALIN GÖLGESİNDE

İnsanlar üzerinde ve üzerinden gösterm e ihtişamı yani "kendisini insanlara


gösterm e, ispatlam a ve gerçekleştirm e" şehveti olarak izah eder. Bu şehveti
ve ihtirası besleyen en önem li kom pleks olarak da yine insanların "ölüm -
süzlük" tutkusunu ifade eder, insanlar ölüm süzlüğü tarihe geçm ekte yani
başka insanlann hayatında m eşhur ve m eşhut olm akta ararlar. Tanınmak,
bilinm ek ve kendini ispat etm ek arzusu Tanrının m utlak sıfatlarının nispi
anlam da gerçekleştirm e ihtirası ile birleşince insanlar için ölümsüz olmak
da başka insanlar nezdinde m eşhur olmak, "ü n salm ak" ve gösteriş yap-
m ak anlam ında ve alanında yaşanır, işte M uhamm ed, sadece yerel veya ev-
rensel Tanrı kom plekslerinin egem enlik düzenleriyle m ücadele etm ek için
değil aynı zam anda tüm Tanrı kom plekslerinin kaynağı olan insanın doğa-
sında ve ruhunda var olan bu "Tan n gibi" olm a ihtirasları ile de m ücadele
etm ek için gönderiliyordu. Asıl "büyük savaş" da buydu.

٠ . TANRI KOMRLEKSTERİNE KARŞI GERÇEĞİN ve


SIRADANLIĞIN GÜCÜ: MUHAMMED'İN YDLU
Şeytan, Tanrıdan "Tanrı gibi" olma iznini alarak insanların m ukadderatına
m uktedir olmaya çalıştı. Bu konuda "am acına ulaşm ak için her aracı, her
yolu m übah" gördü. Tanrı cennetin m üjdecisi iken o insanları cennet va-
adiyle cehennem e götürm eye çalıştı. Tanrı göklerin egem enliğinin Şeytan
ise yeryüzü egem enliğinin kralı olm ak için vatandaşlar devşirmeye çalıştı.
Şeytan yukanda aktırılan tüm bu günah ve suçlar ile insanlık tarihi boyun-
ca görevini yerine getirdi, © 'm m görevi Tanrıya karşı Tanrı kom pleksleri
cephesini büyütm ek ve güçlendirip iddiaya girdiği bahsi kazanm aktı. Tann
da ona ve cephesine karşı sürekli insanları uyaran peygam berler gönder-
di. İsa'nın m ücadelesinden sonra sıra M uhamm ed'e gelmişti. Fakat bu kez
Şeytan tüm ordusuyla ^ y ü z ü n d e m evziler hazırlarken Tanrı, M usa ve
İsa'dan farklı olarak M uham m ed'i m ucizelerle değil gerçeklerle destekledi.
Çünkü bu son savaşın evrensel bir boyut kazanm ası için insanların ken-
dilerine gösterilen m ucizelere değil gerçeklere ihtiyacı vardı. Tanrının da
zaten m ucizeler ile değil de gerçekler ile kendi yolunda savaşacak askerlere
ihtiyacı vardı. M ucize üzerinden bir m isyona inandırılan insanlarm m ucize
görm eden hiçbir düşün ve eylem getiştirem em esinin ve sürekli kutsalı ve
m isyonunu sorgulam ası bu yüzdendir. M ucizenin giderdiği her bir şüphe
giderilm esi gereken yeni şüpheler için de sürekli m ucizelere ihtiyaç yarat-
m ışhr. M ucize arttıkça inanç zayıflam ış, inanç zayıfladıkça da m ucizeler
artm ıştır. M usa ve İsa'da görülen tüm m ucizeler inanm anın değil inanm a-
m anm bir ürünü olarak ortaya çıkm ıştır. M ucizeler Tanrının kendi varlığını
ve gücünü kullara ispat etm eye icbar edilm esidir. Ne kadar şüphe ٠ka­
Halis ÇETİN

dar m ucizedir. Zaten Tanrı da m ucizeler ile inanılan bir Tanrınm ve halkın
yolculuğunun nasıl olduğunu çok iyi biliyordu: "Bizi, (K ureyş'in istediği)
m ucizeleri gönderm ekten, ancak, öncekilerin onları yalanlam ış olm ası alı-
koyd u" (17: 59).

A rtık şüpheye değil kesin ve m utlak inanca/gerçeğe ve Tanrıya sonsuz


güvene dayanan bir yolculuğa çıkm ak g e r e k iy o r d u . Ne kutsal bir kişi, ne
kutsal bir halk, ne de kutsal bir şeye ihtiyaç yoktu. Tanrı tüm kutsallıkla-
rm aynı zam anda nasıl Tanrı kom pleksi yarattığını da çok iyi biliyordu:
"Yahudiler, 'ü z ey r, A llah'ın oğludur' dediler. H ıristiyanlar ise, 'İsa Mesih,
A llah'm oğludur' dediler. Bu, onlarm ağızlarıyla söyledikleri gerçeği yan-
sıtm ayan sözleridir, © nların bu sözleri daha önce inkâr etm iş kim selerin
söylediklerine benziyor. Allah, onları kahretsin. N asıl da haktan çevriliyor-
lar! (Yahudiler) A llah'ı bırakıp, haham larım ; (H ıristiyanlar ise) rahiplerini
ve M eryem oğlu M esih'i rab edindiler. Oysa, bunlar da ancak, bir olan Al-
lah'a ibadet etm ekle em rolunm uşlardır. O 'ndan başka hiçbir ilah yoktur.
0 , onlarm ortak koştukları her şeyden u zaktır" (9: 30-31). Yeni dinin ilke
ve değerleri kutsallığın değil sıradanlığm gücü ve ihtişamı ile yücelecekti.
Yeni dinde artık sadece "kendini yücelten alçaltılacak, kendini alçaltan yü-
celtilecek" değildi aynı zam anda dünyaya dair her şeyi "yücelten de alçal-
tılacak, alçaltan da yücettilecekti". Am a bu sıradan gerçeklik yolunun ezeli
ve ebedi ilkeleri yine aynıydı: "Adalet, m erham et ve sadakat". Yine bu yo-
lun ezeli ve ebedi düşm anları da aynıydı: "B en de insanları saptırm ak için
senin doğru yolunun üstüne oturacağım . Sonra elbette onlara önlerinden,
arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve onları doğru yolun-
dan ayıracağım ve sen, onlarm çoklarını şükredenlerden bulm ayacaksın!"
diyen Şeytan ve Tanrı kom pleksi içindeki ihanet ve günah ortaklan.

1. İlk Vahiy ve ilk Çağrı; Tanrı Halifelerine Halife Gönderiyor:


"Ben okuma İrilmem".
M uhamm ed, 40 yaşında Peygam ber oldu. Eskiden beri M ekke'deki hanîf
ve zahitler, recep ayında inzivaya çekilirlerdi. H er biri, M ekke'nin kuzeyin-
de Hira dağ]nda bir köşeye çekilip tefekküre dalardı. 40 yaşm a doğru Mu-
ham m ed de H lra Dağında bir m ağaraya çekilip günlerce orada kalıyor ve
Tanrı'nm varlığım , kudret ve azam etini düşünerek O 'na ibadet ediyordu.
Böylece Tanrı tıpkı M usa ve İsa gibi O 'nu peygam berliğe hazırlıyordu. 610
yılı Ram azan ayında m ağarada düşünm eye dalm ış olduğu bir sırada, bir
sesin kendisini ism i ile çağırm akta olduğunu duydu. Başım kaldırıp etrafı-
na baktı; kim seyi görem edi. Bu sırada her tarafı ansızın bir ışık kaplam ıştı;
dayanam ayıp bayıldı. Kendisine geldiğinde karşısında peygam berliği SÜ ­
KUTSALIN GÖLGESİNDE

resince kendisine vahiy getirecek olan C ebrail'i gördü. M elek O 'na: 'O ku'
dedi. M uham m ed: 'B en okum a bilm em ' dedi. Melek, üçüncü em rinde O 'nu
sıktıktan sonra ilk ayetleri okudu: "O ku, Yaratan Rabblnin adıyla oku. o,
insanı alak'tan yarattı. Oku, kalem le öğreten, insana hiç bilm ediği şeyle-
ri sadece o, sonsuz kerem sahibi Rab öğretm iştir" (96: 1-5). Tanrı, okuma
dahi bilm eyen bir kişi üzerinden tüm insanlığı değiştirm ek istiyordu. Tan-
rım n en büyük m ucizesi de bu olacaktı .‫دأ‬ inen bu ayetlerde yapılan ilk
uyarı hem M uham m ed'e hem da tem insanlığa en büyük Tankı kom plek-
si kaynağınm bilgi olduğunu vurgular ve uyarır. Alak suresinde okum ak
ama rabbi adına, rabbi için ve rabbin nim etlerine şükür gereği okum ak ge-
rektiği belirtilir. Çünkü insanın bilm esi ve korunm ası gereken en önemli
Tanrı kom pleksi kaynağı sahip olduğu bilginin kendisine ait olm am ası ve
bilgisi ile hiçbir şeye sahiplik iddiasında bulunm am asıdır. Çünkü "insana
hiç bilm ediği şeyleri sadece o öğretm iştir" (96: 5). Tıpkı babaları Adem'e
isim leri öğrettiği gibi. Bu yüzden Tanrı insanlara sürekli K arun'un "Bütün
kazam m larım bana bendeki bilgiden dolayı verilm iştir" (28: 78) tekebbürü
içinde haddini aşıp sınırı geçerek Tanrı kom pleksine kapılm ak yerine "5en i
bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim
hiçbir bilgim iz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikm etle
yapan sensin" (2: 32) diyerek hadlerini bilm eye çağırm aktadır. Zaten Tanrı
da insanın haddini bilm eyerek "İyiyle kötüyü bilerek m utlak bilgiye ulaş-
ma iddiası" uyarısının hem en devam ında "H ayır! insan kendini yeterli (üs-
tün, m üstağni, ihtiyaçsız) gördüğü için m utlaka tuğyan (Tanrı kompleksi)
ed er" (96: 6-7) şeklinde lanetlem ektedir.
M uhamm ed, bu ilk vahyin etkisiyle evine büyük korku ve tedirginlik
içinde döndüğünde eşi H atice O 'nun önceki kırk yılında kazandığı "E m in "
sıfatına güvenerek O 'nu teskin etti: "Korkm a, seni seçen seni hiç bir zam an
yalnız bırakm ayacak ve m ahcup etm eyecektir. Çünkü sen, akrabanı göze-
tirsin, işini görm ekten aciz kim selerin ağırlıklarını yüklenirsin, fakire verir,
m isafiri ağırlarsın, hak yolunda halka yardım edersin". M uhamm ed, ilk va-
hiyle beraber ilk yol arkadaşını da bulm uştu. H atice daha sonra O 'nu Tevrat
ve in cil'i okum uş, İbrani dilini ve eski dinleri çok iyi bilen bilge Hanîfler-
den biri olan Varaka'ya götürdü. Varaka, onları dinledikten sonra "m üjde
sana ya M uham m ed, A llah'a yem in ederim ki sen İsa'nın haber verdiği son
Peygam bersin. Gördüğün melek, senden önce H akk'm M usa'ya gönderm iş
olduğu Cibril'dir. Keşke genç olsaydım da, kavm in seni yurdundan çıka-
racağı günlerde sana yardım cı olabilseydim . H iç bir peygam ber yoktur ki,
kavm i tarafından düşm anlığa uğram asın, eziyet görm esin, m em leketinden
sürgün edilm esin" dedi. H erkes O 'nun peygam berliğini bekliyordu ama
Halis ÇETİN

‫ ه‬kendisinin olacağm ı beklem iyordu. Varaka'nm da belirttiği gibi girdiği


yolun evrensel yasası belliydi: Düşm anlık, işkence ve sürgün.

Muhammed, bu ilk vahyin tedirginliğim atlattıktan sonra insanlığa gön-


derilm e gerekçesi olan "şahit, müjdeci ve uyarıcı olarak" yeni dini insanlara
duyurmaya, evrensel m üjdeye uymaya ve Tanrı kom plekslerinden kaymaklı
zulüm, İşkence ve ihanete son vermeye çağırmaya çağrıldı: "K alk ve korkut.
Rabbinln adım yücelt. Elbisem temizle. Tüm kötülükleri def et" (74: 1-5).
Muhammed, bu emirle kadim dinin yeni yorum unu yeni bir söylemle önce
en yakmlarmdan başlayarak üç yıl boyunca gizilce anlattı. Bu süre içinde
yalm zca çok güvendiği kimselere İslam 'ı açıkladı. Kabul edenler de yeni
dini yine gizlice güvendikleri arkadaşlarına tebliğ etti. Bu üç yıl içinde M Ü S-
lüm anların sayısı ancak otuza çıkabildi. Peygamberliğin dördüncü yılında
inen "sana em ir olunan şeyleri artık açıkça ortaya koy, müşriklere aldırm a"
(15: 94) emri gelince İslam 'ı açıktan tebliğ etmeye başladı: "E y insanlar şüp-
heslz ben, göklerin ve yerin m ülk (ve hâkimiyetine) sahip ve kendinden baş-
ka hiç bir tanrı olmayan, dirilten ve öldüren A llah'ın sizin hepinize gönder-
dlği peygamberiyim, o halde Allah'a, ümm i olan Resulüne im an edin. O'na
uyun ki doğru yolu bulm uş olasınız" (7: 58). Mekke'de bu sözler duyuldu-
ğunda kişisel ve yerel Tanrı kompleksleri üzerine inşa ettikleri zulüm düzen-
lerinin yıkılm ası korkusuyla isyan etöler. Gerçekten de Muhammed "kalkıp
onları korkut"m uştu. İsa gibi sadece göklerin egemeni olan bir Tanrıdan
değil aynı zam anda yeryüzünün de egemenliğini isteyen bir Tanrıdan bah-
sediyordu. Tanrı bu kez M uhammed am alığıyla yeryüzüne inip insanlığı
"tüm A tülüklerln d en tem izle"m ekte kararlıydı. Fakat yeryüzünün Tanrıları
da kolaylıkla ve isteklice temizlenmeyeceklerdi. Tanr11 ‫؛‬c Tanrı kompleksleri
arasmdaki savaş yeniden ilan edilmiş sadece mekân ve roller değişmişti.

2. iik Çağn ve ilk itiraz: "Şeni helak olasıea, bizi bunun için mi
çağırdın?".
Cahiliye dönem inde M ekke'de sert, acım asız, zayıfı ezen bir tür sosyal ve
ekonom ik düzen vardı. M ekke'de güçlü birkaç kabile şebrin kaderine el
koym uştu. Bunlar M ısır, Süm er, Babil ve Yahudi tapmaklarına getirilen he-
diye sığır, koyun, deve, altın, güm üş ve m alların üzerine "Tanrı m alı" dam-
gası vurarak el koyan din adam larının m isyonunu üstlenm iş din ve Kabe/
H ac tacirleriydi. Kabe'ye getirilen adak, sunu ve m allarla z ^ g in lik lerin e
zenginlik katm ışlar, büyük serm aye birikim ine kavuşm uşlardı. Bununla
kervanlar oluşturuyor dünyanın çeşitti yerlerine ticari yolculuklar yapı-
yorlardı. Buradan kazandıkları paralarla tefecilik yapıyorlar, faizle borç
veriyorlar, ödeyem eyenlerin erkeklerini köle, kadınlarını ve kızlarını "ser-
KUTSALIN GÖLGESİNDE

m aye" olarak açtıkları evlerde çalıştırıyorlardı. M ekkeliler bunların eline


düşm esin diye kız çocuklarını daha küçük yaşta diri diri toprağa göm üyor-
lardı. M ekke'de bilinen anlam da bir "d ev let" de yoktu. Tapmağa (Kabe'ye)
getirilen hediyeler, ondalıklar, kırkta birler, beşte birler vs. vardı. Bunların
hepsi Kabe tacirleri olan bu küçük azınlığın cebine girerek servetlerine ser-
vet katıyordu. Tüccarlar, tefeciler, köle satıcıları, kervan ve panayır sahip-
leri, insan kaçakçıları, fuhuş şebekeleri ve silah (kılıç, deve, at) tacirlerinin
hüküm sürdüğü bir kabile oligarşisi vardı. Bu kabilelerden birisine mensup
olm ayan veya birisinin "em anına" girm eyen "yolda kalmış/düşmüş" sayı-
lirdi ve derhal av olurdu. Mekke, Suriye İle Yemen arasm da uluslararası
ticaret m e rk e z i' D önem in evrensel güçleri tarafından dik-
katle İzlenen bir yerdi. Gücün ve üstünlüğün kaynağı ticaret ve zenginlikti.
Bu yüzden M uham m ed'e yönelik itirazların başında yoksul olması, m ala ve
m ülke sahip olm am ası geliyordu. Sürekli "Bu Kur'an İH şehirden bir büyük
(güçlü, üstün, zengin) adam a indirilm eli değil m iydi?" diyorlardı. Çünkü
tem el değerleri zenginlik, mal, m ülk, altın ve güm üştü. Ancak sorun sadece
insani bir alışveriş ve ticaret m eselesi değildi. M ülk İle kurulan İlişki dini,
m etafizik ve ontolojik boyutlardaydı. M ekke için din ticaret, ticaret de din
demekti. Yani onlar dinara ve dirhem e "im an " ediyorlardı, m al ve mülk
onlarm tannsıydı. Putlara bunu perdelediği için tapıyorlardı. Gerçekte tap-
tık lan İsa'nın belirttiği gibi, perdenin arkasındaki "p ara tanrısı" idi.

M ekke'nin bu hiyerarşik t e lin kom pleksi düzeninde para olm asa put-
larm hiçbir önem i yoktu. M ekke'de hüküm süren zenginlik anlayışına göre
mal, m utlak m anada m al sahibiltindi. Mal sahibi, m alı üzerinde m etafizik
ve ontolojlk hakka sahipti. M al üzerinde m al sahibinden başka H m senln
hakkı olam azdı. M alda yoksulların hakkı olduğu fikrine tam am en yaban-
cıydılar: "Yoksulu doyurm aya teşvik etm ezlerdi" (69: 34); "yoksullara ya-
pılan en küçük yardım ı bile çok görürlerdi" (107: 7). Muhammed/Kur'an'ın
ilk m esajları böylesine sert, acımasız ve vahşi zenginlik anlayışına itiraz ve
isyanla başlar. Bu yüzden M ekke'de inen ayetlerin asli vurgusu da zaten
iktidar ihtirası, zenginlik arzusu, m al yığm a (kenz) ve m ülk biriktirm e yani
zenginlik ve yoksulluk m eselesi olduğu görülür. Kur'an, tıpkı İsa/İncil gibi.
Tanrı Allah İle birlikte ' tanrısına tapırulmasına şirk/ortaklık
diyor ve lanetliyordu: "İnsan kendini her türlü ihtiyacın üstünde gördüğü
için küstahça azgınilk ed er" (96: 6-8), "Zenginliğine zenginlik katm ış da ne
olm uş?" (68: 14), "K arşılıksız harcam ada bulunun, böylece Allah'a güzel
bir borç (karz -1 hasen) verm iş olursunuz" (73: 20), "Servet yığm a hayalle-
rine kapılm a" (74: 6), "ö k sü z e verm iyorsunuz, yoksulu doyurmaya teşvik
' her şeye saldırıyorsunuz, m ala m ülke gözü­
Halis ÇETİN

nüz doym uyor, yığdıkça seviniyorsunuz" (89: 17-20), "Ğ ksüzü hor görme,
isteyeni geri çevirm e" (93: 9-10), "insanoğlu Rabbine karşı nankördür, ele
geçirm e hırsı gözünü bürüm üştür" (100: 6-7), "B ir zenginlik yarışıdır oya-
iam p duruyorsunuz, m ezarlarınıza girinceye kadar süren bir oyun ve oy-
n aş" (102: 1-6), "D in i yalanlayan (dinin direğini yıkan) kim dir bilir misin?
Öksüzü hor görür, yoksulun halinden anlam az. Gösteriş için nam az kılar,
dua eder, vay onların balin e!" (107: 1-6), "Zenginliğini her şeye yeterli gö-
rene b ak" (80: 5), "B oyu na m al istif ederek sayıp duram n vay haline! Sanır
ki m alı kendisini ebedi kılacak" (104: 2-3), "B ilir m isin nedir zor olan? Bir
köleyi özgürleştirm ektir. Zor zam anda vermektir, ö k sü zü n başını okşa-
m aktır. Düşm üşün elinden tutm aktır, im an etm ek, güçlüklere göğüs gerip
acıiarı paylaşm ak; sevgi ve m erham et üzere hayat sürm ektir" (90: 12-18).

İşte M uhamm ed, "ön ce en yakrn akrabam korkut" (26:214) em ri uyarın-


ca kendi kabilesinden olan insanları toplayıp onlara "ben size, önümüzde
şiddetli bir azap günü bulunduğunu, Allah'a inanıp O 'na kulluk etmeyen-
lerin bu büyük azaba uğrayacaklarını haber veriyorum . Yemin ederim ki,
A liah'tan başka ibadete layık tanrı yoktur. Ben de Allah'm size ve bütün
insanlara gönderdiği peygam beriyim . A llah'tan kendinizi ibadet karşılı-
ğmda satın aiarak, azabından kurtarınız. Bu azaptan kurtulm anız için, ben
Aliah tarafından verilm iş hiç bir nüfuza sahip değilim. Siz uykuya dalar
gibi öleceksiniz. Uykudan uyam r gibi dirileceksiniz. Kabirden kalkıp Al-
lah divanına varınca, m uhakkak dünyadaki bütiin yaptıklarınızdan hesaba
çekileceksiniz, iyiliklerinizin m ükâfatım , kötülüklerinizin de cezasını göre-
çeksiniz .‫ ه‬m ükâfat ebedi cennet, ceza da cehennem e girm ektir" dedi. Bu
sözler üzerine M uham m ed'e ilk itiraz kendisini herkesten daha üstün gö-
rerek kibirli bir kişisel Tann kom pleksi içinde olan ve M ekke'nin zengin ve
soylu kesim ini tem sil eden am cası Ebu Leheb tarafından geldi: "Seni helak
olasıca, bizi bunun için m i çağırdın?".

M uham m ed'in açıkça davet ilanı aslında savaş ilanıydı. Bu yüzden ‫ه‬
peygam berliğini ilan ettikten ve halkı İslam 'a davet ettikten sonra M ekkeli
m üşrikler eziyet ve hakaretlerini su yüzüne çıkardılar ve kat kat arttırdı-
lar. M uham m ed onları tıpkı M usa ve İsa gibi 'Tevhit' inancına çağırırken
onlarsa Tanrı kom plekslerinin kaynağı ve yolu olan "Atalar D ini" dedikleri
putperestlikte ve şirkte direniyorlardı. M uham m ed, adalet, m erham et ve
sadakate davet ederken onlar ise zulüm, sömürü ve kötülük egem enliğin-
de diretiyorlardı. M uham m ed onları insanca yaşamaya, insan haysiyet ve
erdem ine yakışır davranışlarda bulunm aya çağırırken onlar, insanın şeref
ve haysiyetini rencide edip ayaklar altına alıcı çirkin ve günahkâr hareket­
KUTSALINGÖLGESİNDE

ler içinde yaşam ak istiyorlardı. Doğal olarak da bu istek ve yaşayışta olan


m üşrikler, M uham m ed'in davetine karşı çıkacak ve onunla am ansız müca-
delede bulunacak, ellerindeki bütün im kânlarla onu etkisiz hale getirmeye;
sebat ve m etanetini, cesaret ve gayretini kırmaya, onunla birlikte olanları
yok etm eye çalışacaklardı. Bunun için de her türlü işkencelere, eziyetlere,
hakaretlere hatta suikast girişim lerine dahi teşebbüs edeceklerdi. Evren-
sel yasa gereği her peygam ber, kendi zam anında, gönderildiği kavm i ve
üm m eti tarafm dan kötü karşılanm ış, hakir görülm üş, eziyet ve işkencelere
tabi hıtulm uşhır. Bu ortak özellikleri yanında, bütün peygam berlerin diğer
bir m üşterek vasıfları da bütiin bu eziyet, hakaret, işkence ve suikastlara
rağm en, davalarm ı anlatm aktan geri durm amaları, inançlarından asla taviz
verm em eleri; aksine eziyet ve işkencelerin artm ası oranında gerçekleri du-
yurm aya daha fazla bir güç, şevk ve ciddiyetle çalışm ış olmalarıdır.

" ' hakaret ve eziyet edenlerin başmda kendi kabilesinin şefle-


rinden amcası Ebu Leheb geliyordu. Ebu Leheb, Muhammed'i sürekli takip
ediyor ve halkı onu dinlemekten vazgeçirmeye, zihinlerde şüphe ve vesvese
meydana getirmeye çahşıyordu. Her yerde O 'nun arkasından giderek "Bu
yeğenimdir, yalan söylüyor, ondan uzak durun" diye sesleniyordu. Hatta
M uhammed'in yolu üzerine ve evine pislik ve kokmuş şeyler atıyor, onu ra-
hatsız ve huzursuz etmek için onu taşa tutuyordu. Bu dönemde Ebu Leheb,
Ebu Cehil, Velid bin Muğire ve Ebu Süfyan gibi Mekke'nin Tann kompleksi
içindeki ekabir zengin ve soylu sınıf temsilcileri tuttukları insanlarla onu her
yerde takip ettirip yüzüne tükürtüyor, taşlatıyor, aşağılatıyor, her gittiği yer-
de ona cinlenmiş, deli, meczup, büyücü vb. hakaretlere maruz bıraktırıyor-
lardı. Musa ve İsa'daki din adamlarının yaptığı gibi toplumu peygamberin
aleyhine kışkırtma, şüpheye düşürme ve örgütleme işlerini yapıyorlardı. Bu
Tann kompleksleri diğer insanlara "biz bu adamm işinde sabrettiğimiz ka-
dar hiçbir şeye karşı sabır g ö s te ^ e d ik . Bu adam, bizi akılsızlıkla İtham etti.
dedelerimize hakaret etti. Dinimizi ayıpladı, birliğimizi bozdu,
^ ıtlan m ıza dil uzato. Onun yaptığı bunca şeylere biz sabretek" diyerek zu-
lümlerini meşrulaştmyorlardı. Onların bütün korkusu yeryüzü krallığında
kendilerine tahsis edilen mevki ve m akam lan korumak, zenginlik, güç, asa-
let ve baskı üzerine kurduklan tahakküm düzenlerini kaybetmekti. Çünkü
' ' ' vaat ettiği ilke ve değerlerin dünyasında onlara ve sahip ol-
duklan ' yer yoktu. Fakat Muhammed'e olan düşmanlıklarını
kendi çıkarlarının kaybı ile değil Yahudi din adamları ve yöneticilerinin İsa'ya
yaptıkları gibi, tüm halkm değerlerinin korunması arkasına gizleyerek "ba-
balarımıza, dedelerimize h a k k e t etti. Dinimizi ayıpladı, birliğimizi bozdu,
putlarımıza dil uzattı" gerekçeleri ile meşrulaştırıyorlardı.
Halis ÇETİN

M uham m ed'in davet çağrısına uyanlar arttikça düşm anlarının da zulmü


ve İşkencesi artıyordu. Beşinci yıldan itiharen tam bir İşkence ٧
،‫؛‬terör döne-
mİ başlam ış, zayıflardan başlayarak işkence altında ölüm ler yaşanır olmuş-
tu .‫ ﻛﻠﻪ‬M üslüm anların m aruz kaldıkları bu işkence, eziyet ve hakaretler,
karşı karşıya bulundukları güçlükler Tanrı tarafından aynı zam anda birer
im tihandı. M esele sadece "im an ettim " dem ekle ve daha önce olduğu gibi
Tanrının m ucizeleri ile kurtulmayı beklem ekle çözülmeyecekti. Tann artık
kendine inananların sadece adalet ve m erham etini değil aynı zam anda sa-
dakatlnl de test edecekti. G erçekten de öylesine güçlükler, işkence ve ezl-
yetler olacaktı ki, gerçekten im an etm e arzusunu ruhunda taşıyanlar, bütün
bunlara aldırm adan im an edecekler; bu arzuyu ciddi olarak gönüllerinde
taşım ayanlar ise kaybedecekti. Test edilm eyen hiçbir değere kim se sahip sa-
yılm ayacak, kim se saygı duym ayacaktı. Bu yol ve yöntem M usa ve İsa'nın-
kinden çok farklı idi. M uhamm ed, ne M usa gibi her zorlukta Tanrıdan bir
m ucize bekledi ne de İsa gibi kendi inananlarının hastalık ve ezilm elerine
şifa verdi. Tanrı da zaten M usa'ya söylediği "Bak, sen‫؛‬Firavun'a karşı Tann
gibi yaptım " sözünü ne de İsa'ya kullandığı "tüm insanların bağışlayıcı-
sı Rab'bin kutsal O ğlu" ifadesini M uham m ed için kullanm adı. M uham-
m ed 'ln M usa ve İsa'dan farkı dedesi İsm ail'in dedeleri ishak'tan farkı gibi
idi ki ishak ve soyu her türlü im kân ve ayrıcalıklar ile şım artılm ışken İsmail
çölün tüm İm kânsızlıkları içinde yaşam aya sürgün ve mahkûm edilmişti.

M uham m ed, insanlan Tanrı kom plekslerinden kurtarmaya çalışırken


kendisini insanlar nezdinde "Tanrı gibi" kılabilecek hiçbir imtiyaz ve üs-
tünlüğe sahip olm adı, hiçbir şey de istem edi. Tanrının yeni dinde aradığı
en önem li şey her türlü zulm e ve baskıya rağm en direnenlerin m utlak sa-
dakatiydl: "D oğrusu Biz, sizden evvelkileri de çeşitli işkencelerle denedik.
A llah bu zorlu im tihan suretiyle im anında sadık olanları da m uhakkak bi-
lecek, yalancı olanları da elbette bilecektir" (34: 3). Yeni dinde im an etmek
demek, karşılaştığı güçlükler, işkence, eziyet ve ıstıraplar karşısm da boyun
eğm em ek ve hiçbir dünyevi karşılık beklem eksizin Tanrıya m utlak testi-
mlyettlr: "Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de başınıza
gelm eden cennete gireceğinizi m i sandım z? Peygamber ve onunla beraber
m üm inler, A lla h 'ın yardım ı ne zam an?' diyecek kadar darlığa ve zorluğa
uğram ışlar ve sarsılm ışlardı" (2: 214). Bu yüzden ne M uhamm ed darlık-
lardan kurtulm ak için bir m ucize ne de inananlan bir şikâyet (Keşke!) dile
getirdiler. Tanrı da zaten daha önceki kavim lere gösterdiği m ucizeler İle
yapılan im an gösterilerinin ne denli zayıf ve ikiyüzlü olduğunu bildiğin-
den dolayı kendisini "M uham m ed'den istenen m ucizeleri gönderm ekten
alıkoydu" (17: 59). Hem onları güçlendiren hem de düşm anlannı zayıflatan
KUTSALIN GÖLGESİNDE

en büyük silahları da bu direnişleri idi. Bu yüzden M uhamm ed ne Tanrı ile


halkı arasm da kalıp pazarlıklara oturdu ne de kendi inananları tarafından
otuz güm üşe satıldı.

3. Tehditler ve Teklifler; Zor veya ikna: "Eğer vazgeçersen seni


başımıza krai yaparız".
Fakat M uham m ed'i ve inananları inançlarından vazgeçirm eyi zor ile ba-
şaram ayan M ekkeli Tanrı kom pleksleri tıpkı şeytan gibi, ikna ve pazarlık
yoluna girdiler. O 'na "b ir yıl sen bizim putlarım ıza ibadet et, bir yıl biz
senin A llah'ına ibadet edelim " ve "sen, bildiğin gibi kabilenin soyluların-
dansın ve senin soyun sana şerefli bir konum sağlıyor. Fakat sen halkına
eiddi ve tehlikeli bir m esele getirdin, bununla onların topluluğunu birbirin-
den ayırıyor, onların yasam tarzım n saçm a olduğunu söylüyor, dinlerini ve
tanrılarını küçüm süyor ve onlara ve onların atalarına kâfir diyorsun. Eğer
istediğin zenginlikse, m allarım ızı birleştirir seni aram ızda en zengin kim se
yaparız. Eğer istediğin şerefse, seni liderim iz yaparız ve senin sözünden
hiç çıkm ayız. Eğer kral olm ak istiyorsan seni kral yaparız. Eğer sana m usal-
lat olan cinden ve bastalıktan ku ru lam ıy o rsan sana bir bekim buluruz ve
iyileşene dek senin için tüm servetim izi harcarız" tekliflerin d e'
M usa ve İsa için iddia edilen tem suçlar ve teklifler M uhammed'e de ya-
pılm ışti. Güç ve zorbalıkla am acm a ulaşam ayanlar O 'nu tarihi ve evrensel
tüm Tanrı kom pleksleri kaynakları olan zenginlik, güç, iktidar, ihtişam, li-
derlik, kadın, para, itibar gibi dünyevi değerlerle sınadılar. Teklif ettikleri
şeyler şeytanın Adem'e "E y Adem, sana sonsuzluk (ölümsüzlük) ağacını ve
çökmesi olmayan bir saltanatı (mutlak iktidarı) göstereyim m i?" teklifi ile
İsa'yı suraması ile aynı şeylerdi. Muhammed'e Tanrı adma değil Tanrı gibi
olmasmı teklif edip onun da kendileri gibi Tanrı kompleksine kapılmasını is-
tediler. Onu kendi ihanetlerine suç ortağı yapmak istediler. Çünkü çok iyi bi-
liyorlardı ki M uhamm ed'in onlardan alacağı şey onların ' kat
kat daha fazlasıydı. Bu yüzden Muhammed onlara bir daha asla pazarlık ya-
pamayacakları iki cevap verdi. Biri "sizin dininiz size, benim dinim de bana"
(109: 6) cevabı ile dinler arasındaki karşılaştırmayı bile reddederek göklerin
egemenlik kapısını tem pazarlıklara kapattı, ikinci olarak da "G üneşi sağ eti-
me. Ayı da sol elime verseniz, ben yine bu dinden, bu tebliğden vaz geçmem.
Ya Allah, bu dini hâkim kılar, y ^ u t ben bu uğurda canımı veririm " diyerek
de yer‫؛‬tiizünün egemenlik kapılarını tüm tekliflere şiddetle kapattı.

M uhamm ed'in tüm kapıları k a p a m a sı savaşın ikinci aşamaya geçmesi


demekti, o günden sonra müşrik liderler Arap toplumunun en güçlü gele-
neği ve silahı olan şiire, hicve, propagandaya ve söze dayanıp O 'm m ve di­
Halis ÇETİN

ninin tüm itibarım ve iddialarını yalan ve iftiralar ile tüm Arap kabilelerine
yaydılar. O 'nun için "K âhin", "Büyücü", "Sihirbaz", "Sair", "Meczup/Deli",
"Mecnun/cinlenmiş" diyerek "O 'nun sözleri ile oğulla babanın, kardeşle kar-
deşte, karı ile kocanın, kavim ve kabilesiyle şahsın arasım açtığmı, bölücü bir
hain olarak kabileleri birbirine d ü ^ rd ü ğ ü n ü " iddia ettiler. Zaman zaman
da ondan Musa ve İsa gibi mucizeler göstermesini, "d ağlan altma çevirmesi-
ni, yerden hiç tükenmeyen su kaynağı çıkarmasını, hastalan iyileştirmesini,
ölüleri diriltmesini, gökten ateşler ve melekler indirmesini, dağlan yürütme-
sini, gaipten bilgiler vermesini, gökyüzünden sofra indirmesini, hayvanlarla
konuşmasını, Allah'ın kendileriyle konuşmasını, hurmalıklardan ve üzüm-
lüklerden bir bahçe yaratıp ortasından şarıl şanl ırmaklar akıtmasını, göğü
başlarma parça parça düşürmesini, gökten melekleri indirmesini, altından
bir evi olmasını, göğe yürümesini, su üstünde yürümesini, Allah'ı göster-
m eşini" istiyorlardı. Oaha önce de belirteğim iz gibi O 'nun gücü ve mucizesi
olağanüstülüklere değil olağana, doğaüstiilüğe değil doğal olana. Tanrıya ait
mükemmelliklere değil insana mahsus sıradanlığm iktidarma dayanıyordu.
İman etmek içte gerçekliğin basit sıradanhğımn gücünün tüm mucizelerin
yaratacağı ihtişamdan daha önemli olduğunu hilen Tann "onlara mucizeler
geldiğinde de im an etmeyeceklerini, etseler bile hiçbir değerinin olmayaca-
ğını ifade ediyor" (6: 109) ve Muhammed'e kendisinden istenen mucizeler
karşısmda "Rabbim i tenzih ederim. Nihayet ben de, peygamber olan bir in-
sandan başka bir şey değilim " (17: 93) demesini emrediyordu.

Tanrı için kendisine ve ilke ve değerlerinin gerçek o ld u rm a inanılm ası


O 'nun kendini ispat ve güç gösterisi olarak sunacağı m ucizelere inanılma-
sm dan daha değerliydi. Bu )dizden kim se Tanrıya ait tek bir m ucize hile
görem edi. Am a çok yakında "b ir ‫أﻟﺔﺳﺎا؛‬ başka bir şey olm ayan" Muham-
m ed'ln evrensel gerçektik m ucizesini göreceklerdi. En büyük m ucizenin sı-
radanlığm egem enliği olduğunu öğreneceklerdi. Bu )dizden Muhammed
onlaruı istediği hiçbir m ucizeyi gösterm edi, o, istenilen m ucizeleri göster-
m ediğinde ise onu Tevrat ve incil'de geçen "sahte peygam ber" olarak it-
ham edip aşağılıyorlardı. Bazen de Ferisi ve Yahudi din adam larının İsa'ya
yaptıkları gibi kâhinler arasına alıp geçmiş ve geleceğe dair m uam m alı ve
dilem m alı tuzak sorularla O 'nu halkın nezdinde küçük düşürücü sınavlar
yapıyorlardı. Aslında bu propagandaları işe yaramış, M uhamm ed gittiği
her yerde çok büyük bir kin ve nefretle taşlanm ıştı, o ise kendisini taşla-
yanlar İçin Tanrısma tıpkı M usa ve isa'm n yakarışları gibi sesleniyordu:
"Tanrım onları bağışla. O nlar ne yaptıklarını bilm iyorlar". Kendisine yapı-
lan en büyük zulüm lerde bile bunu diyebilen bir geleneğin kılavuzu olarak
M uham m ed'in en büyük silahı da öncüllerinden aldığı bu "m erham et" 11-
KUTSALIN GÖLGESİNDE

kesl idi. O intikam değil rahm et peygam beri olarak onlarm iddia ettiği gibi
"n e bir kâhin ne de bir m ecnundu" (52: 29). o , sadece kişisel, kolektif ve
evrensel Tanrı kom plekslerinin kibri ve üstünlük iddiası İle alçaltılm ış olan
tüm ötekilerin ötekisi idi.

M uham m ed'i yeryüzü egem enliğindeki hiçbir Tanrı kom pleksi kaynağı
ve aracı ile satm alam ayacaklarını ve v a z g e ç i l m e y e c e k l e r i n i anlayan Mek-
ke ekabiri kendi saltanatlarının yıkılacağını çok İyi biliyorlardı. Çünkü Tan-
rı Kuran'da onlarm Tanrı kom plekslerini ve Tanrı gibi yeryüzünde İnsanlar
üzerinde zenginlikle, güçle, asaletle, itibarla, kabile ta a s s u b u y la , terör ve
işkence ile tahakküm edem eyeceklerini bildiriyordu. M uhammed, aslında
onlarla değil onları da günah ve kibir bataklığına sevk eden Tanrı kom p-
lekslerlnln kaynakları İle savaşm aya gelm işti. O nlar bu evrensel savaşta
Tanrı kom plekslerinin sadece birer aracı idiler. Bu yüzden M uhamm ed mü-
cadelesinln hiçbir aşam asında am acı bırakıp araçlarla uğraşm am ıştır.

K uran işte bu nedenle onlardan ziyade onlarm kibir ile bozulm aları-
na neden olan Tanrı kom pleksleri kaynaklarına vurgu yapmıştır. Onların
İnkâr, küfür ve şirk içinde olm alarm m nedeni bu Tanrı kom pleksleridir.
Çünkü onlar "R abbi bırakıp da onun kullarını dostlar edindikleri" (18:102);
"güya yardım olunacaklar zannıyla A llab'tan başka birtakım ilahlar edin-
dikleri" (36: 74); "Allah'a çeşitli iftiralar ile hem putları hem de insanları şirk
koştukları" (4: 48); "şirk koşm adan Ailah'a im an etmedikleri, im anlarına
şirk karıştırdıkları" (12:106); "A llah'm anılm asına taham m ül edem edikleri,
A llah'm nurunu ağızlarıyla söndürm ek istedikleri" (9:32); "K ur'an okunur-
ken bile sözleriyle değil sesleriyle gürültü yapıp üstün gelmeye çalıştıkla-
n " (41: 26); "kendilerine ayetleri okuyanlara saldırdıkları" (22: 72); "ahirete
inanm adıkları" (39: 45); "A llah'tan ve Kurian'dan şüphe ettikleri" (22: 55);
"b ir m ucize bile gördükleri zam an da onu alaya ve eğlenceye aldıkları" (37:
14); "söz, antlaşm a ve yem inlerine sadık olm adıkları" (9 :1 0 ); "yeryüzünde
zulüm ve bozgunculuk yaptıkları" (2: 27); "peygam bere sürekli tuzaklar
kurdukları" (4: 81); "sözlerinde durm ayıp yoldan çıktıkları" (7: 102); "yap-
tıkları her zulüm , ^ a h ve kötülüğü 'babalarım ızı bu yolda bulduk, bunu
bize Allah em retti' deyip Allah'a İftira ederek m eşrulaştırdıkları" (7: 28);
"Allah'ın indirdiği kitaba ve peygam bere tabi olun' çağrışm a büyük bir kin
ve nefretle 'atalarım ızı üzerinde bulduğum uz şey bize yeteri diyerek inat
ettikleri" (5 :1 0 4 ) üzerinde durdu.

Kuran onlarm özellikleri arasm da "insanları Allah yolundan döndür-


meye çalıştıkları, o yolu eğri büğrü yapm ak istedikleri" (11: 19); "dinin il-
kelerini ve ayetlerini tartışarak bozm aya uğraştıkları" (22: 51); "çok büyük
Halis ÇETİN

bir sapıldık içinde dünya hayatını ahirete tercih ettikleri, insanları A llah'ın
yolundan çevirdikleri, onun doğru yolunun eğrilm esini istedikleri" (14: 3);
"tehd it ve işkenceler ile insanları A llah yolundan alıkoymaya çalıştıkları"
(7: 86); "h iç bilgileri olm adığı şeyler hakkında tartışarak insanları şüpheye
düşürdükleri" (3: 66); "yalanlar ve iftiralar ile propaganda yaptıkları" ( 8 ‫ آ‬:
5); "n e bir bilgiye, ne bir delile, ne de aydınlatıcı bir kitaba dayanm aksı-
zm Allah hakkında sürekli tartıştıkları" (22: 8); "çıkar karşılığında A llah'ın
ayetlerini d p iş ir d ik le r i" (9: 9); "nefis ve şehvetlerine uydukları" (4: 27);
"insanların ve doğanın doğalarını, akıllarını ve ahlaklarım bozdukları" (16:
88); "kibir ve gösteriş içinde oldukları" (8: 47); "akia-hayale gelm eyecek
ama gerçekleştiğinde de asla im an etm eyecekleri m ucizeler istedikleri" (17:
90-93); "inananları sürekli sefih, aşağılık ve beyinsiz diyerek aşağıladıkları"
(2: 13); "şehvetlerine uydukları, insanları da bu yollarla saptırdıkları" (4:
27); "ellerindeki güç ve nim etlerle tekebbür edip nankörleştikleri, küçük bir
fenalık dokununca da üm itsizliğe sürüklendikleri" (17:83); "gü ç ve zengin-
likle şım ardıkları" (28: 58); "kıskanç, cimri, herkese cim rilik tavsiye edici,
hasis, nim etleri gizleyici oldukları" (4: 37); "fakirlik korkusu içinde insan-
lara bir çekirdeğin zerresini bile verm eyecek kadar cimri oldukları" (4: 53);
"öksüzü, yetim i ve zayıfı aşağılayıp itip kaktıkları, yoksulları doyurm adık-
ları" (107: 2-3); "insanların haklarım fütursuzca yedikleri, kendilerine bir
şey aldıkları zam an tam ölçüp başkalarına bir şey verdikleri zam an eksik
ölçüp tartarak b a şk a la rd ın haklarını ve em eklerini gasp ettikleri" (83: 2-4);
"zayıfların haklarına zorbalıkla tecavüz ettikleri" (4: 2); "haklıdan değil
güçlüden yana oldukları" (10: 83); "izzet ve şerefi yeryüzü egem enliğinde
aradıkları" (4: 139) için Tanrı kom plekslerine kapılm ış ve Tanrı gibi olm ak
arzusuyla Tanrıyı inkâr e d iş le r d i. Çok iyi biliyorlardı ki, Tanrı gibi olm ak
Tanrı kom pleksi gerçek Tanrı geldiğinde yok olacaktı. Bu yüzden Tanrı
A llah "kelim eleri yerlerinden değiştirdikleri, sözlerini bozdukları, onları
uyarıldıkları şeylerden pay alm ayı unuttukları ve sürekti ihanet peşinde
koştukları için onları lanetledi ve kalplerini katılaştırdı. Fakat sen yine de
onları affet, aldırm a. Çünkü A llab güzel davrananları sever" (5 :1 3 ) em riyle
"zulüm , terör ve ihanete" karşı yine "adalet, m erham et ve sadakat" evren-
sel m isyonunu ve rahm et yolunu ilan etti.

4. Yerel/Kolektif Tanrı Kompleksi Kabileciiiğin Kolektif/Toplu


işkencesi; Boykot, Abiuka ve Tecrit: "Aiiah'm yardımı ne zaman?
dedileri'.
M uhamm ed, yedi yıl boyunca her türlü zor ve ikna yöntem lerine direnerek
m ücadelesini devam ettirm iş ve inananlarının sayısını arttırmıştı. Yeni dinin
KUTSALIN GÖLGESİNDE

büyüm esine engel olm ak am acıyla m üşrikler tarafından girişilen her teşeb-
büs akim kalm ıştı, ü stelik İslam iyet, daha da hızlı inkişaf kaydediyordu.
M üslüm anların sayısı günden güne her türlü şiddet ve m ukavem ete rağ-
m en artıyor ve İslam 'ın öğretileri M ekke dışındaki kabileleri de kucaklam a-
ya başlıyordu. M ekke'nin akıl ve güç açısından önem li isim leri de M uham-
m ed'e katılm ış, inananlar büyük cesaret ve m oral he egem enlikleri sarsılan
ekablr sm ıfm m karşısm a çıkm ışlardır. Bütün bunlar, Kureyş m üşriklerini
son derece tedirgin edip endişeye sevk ediyor ve yeni kararlar almaya, yeni
planlar tertiplem eye zorluyordu. M üşrikler, İsa'da da olduğu gibi, işkence
yapm akla, şiddet gösterm ekle kim seyi dininden ^ i ş e y e c e k l e r i n i ve is-
lam 'm büyüyüp yayılm asına engel olam ayacaklarını anlam ışlardı. Çünkü
akıl almaz işkence ve zulüm lere rağm en tek bir M üslüm anuı dahi dinin-
den dönm esini s^ a y a m a m ışla rd ı .‫ ه‬halde yeni bir siyasi yöntem belirle-
ylp uygulam aları gerekiyordu. A rap kültürünün en belirgin özelliği olan
kabileclliği kullanarak M uham m ed'in kabilesi olan H aşim oğullannı ister
inansın ister inanm asın topluca tecrit edip onları sistem in dışına attılar ve
onlarla tüm sosyal ve ekonom ik m ünasebetlerini kestiler, ittifakla aldıkları
kararlarına kutsallık kazandırm ak için de antlaşm a m etölnl Kâbe duvarı-
na asarak toplum a deklare ettiler: "O nlardan kız alınıp verilm eyecek; hiç
bir şey satın alınm ayacak ve hiç bir şey satılm ayacaktır". Bu tam am en bir
soykırım girişim i olup bu kabilelerin tüm üyelerini ortadan kaldırm aya ve
köklerini kazım aya yönelik bir eylem di: ö te k i, tehdit ve tecrit.

Bedevi toplum um m en önem li özelliği kabilecilik taassubu içinde kendi-


sinden olm ayanı öteki ilan ederek dışlam aktır, ötekileştirm e, kabheci kül-
türü m eşru kılan birlik, bütünlük ve uyum un bozulm asını tehdit eden tüm
unsurlara karşı doğan korkunun toplum dan ve siyasadan sökülüp atılm ası
gerekliliğinden kaynaklanm aktadır. Çünkü bedevi kültürün özü tekleşm ek
ve tekelleştirm ektir. Bu yüzden birlik, bütünlük ve uyum bu tekleşm enin
b ir zorunluluğudur. Birlik, bütünlük ve uyum kabile İçinde egemenlere
güçlü ve m utlak bir iktidar alam yaratarak total bir korku evreninin dü-
zenlenm esl im kânını verir. Bu durum, egem en sınıfın iktidarına m utlaklık
ve kutsallık katar. Korku yaratılm adan İktidarın m utlaklığı ve kutsallığı
asla sağlanam az. Kabllecl kolektlvitenin varlık sebebi olan düzen(liliğ)‫؛‬
n
zıddı olan kaos korkusuyla birlik, bütünlük ve uyum un bozulm ası riski/
tehdidi toplum un egem enlere olan ihtiyacını, dolayısıyla itaatini arttırır
ve buna yönelik itiraz ve retlerin düşman/öteki ilan edilip yok edilm esine
m eşruluk kazandırır. Bu karşıtlık yoluyla egem enler toplum u bölücü ve
bozguncu "ih ^ etlerd en "/ ötekilerd en koruyan bir m isyona bürünür. Son
tahlilde birlik, bütünlük ve uyum un koruyucusu yöneticiler he kabilenin
Halis ÇETİN

ortak düşm aniarı olan bölücü unsurlar/Muhammed bu düzenin dışına atı-


lir. K a b ile kültürü, güçlü bir toplum sal denetim ağı kurmak, öteki korku
unsurlarını dışlam ak, tehdit söylem leri ile iç otoriteyi m eşrulaştırm ak için
sürekli korku söylem lerine başvurur. Böylece kabilenin kendisi toplumu
bu tehditlerden koruyan bir K ale'ye dönüşür. K abileler kendi var oluşunu
öteki kabilelere olan korku üzerine inşa eder, ö tek in in sağladığı korku or-
tam ı ile toplum kendi üzerindeki kısıtlayıcı ve düzenleyici baskı ve zor uy-
gulam alarm a rıza gösterir. Çünkü fırsatını ele geçirdiğinde korkulan öteki
kabileler çok daha beter bir tahakküm ve zulüm düzeni kuracak ve hayatı
ve hayat standartlarım yok edecektir ‫ ا؛ ﺳﺎا؛‬herkese aşılanır.

M ekke'deki bu boykot ve tecridin nedeni de budur. M uham m ed'i bir


kabile ile özdeşleştirip O 'nun şahsında him inananlan bölücü düşm anlar
ve hainler olarak dam galadılar. Böylece düşm anların bölücülük korkusu
ile "D ikenli Tel", kendi m ensuplarını etkilem e korkusu İle de "V ücut Av-
a lığ ı" yaptılar. Dikenli teli, gerçek m anasında bile fiziksel kuşatm anın ve
cezalandırm anın ٥
١١
١bir
^ parçası hem de bir sim gesi yapıp hem kendilerini
hem de M uham m ed'i çitlem e içine aldılar. Böylece hem mekânı hem düş-
m anian hem de kendi kabile m ensuplarım kontrol ettiler. Sonunda korku
faktörleri ve unsurları olan İnananları sadece tecrit etmek gerektiğini değil
aynı zam anda yok etm ek gerektiğini de düşündüler. Bu açıdan bakılınca
dikenli tel düzeni karşılıklı tecrit sistem idir. Sadece dışarıdaki korkular de-
ğll aynı zam anda içerideki tiim unsurlar da gerçeklerden tecrit edilirler.
Tecridin m eşrulaştırılm ası için ise kabileci birlik, atalar dini, dini misyon,
ahlaki arınma, M ekke'nin onum , birlik ve beraberlik gibi söylem leri üret-
tiler. Böylece, M uham m ed ve onun ürettiği tehditler gerekçesi ile en vahşi
eylem lerini dahi m eşru kıldılar. M utlak kötülük ve bölücülük üzerine inşa
edilen M uham m ed im ajı ve m isyonu toplum sal bünyeden tem izlendi. Gör-
m edlklerl şeyi yok ettiklerini düşündüler. M ekke ekabiri, bir doktor gibi bu
habis urları toplum sal organizm adan tem izlem ek ‫" ط؟إ‬am eliyat" yaptılar.
Urun çıkarılm ası için en vahşi ve acı ilaçların kullanılm asını da doğal ve
meşru saydılar. Vücut avcılığı yaparak da avlanan M uham m ed'in sadece
fiziksel varlığını değil aynı zam anda onun ürettiği İlke, değer, ahlak, akıl,
düşünce, biçim ve sem bol gibi tüm görünülürlük ve yaşanabibrhlik gös-
tergelerini tecrit ettiler. A kıl ve gerçek siyaseti ile kazanam ayacakları sava-
şı kazanacakları alana yıktılar ve salt güce ve şiddete dayandılar. Toplum
nezdlnde bu durumu m eşrulaştırm ak için de atalar dinine dayanarak bir
nevi sürekli teyakkuzu ifade eden "ahlaki panik" düzeni yarattılar. Bu ah-
lakı panik ve korku içinde M uham m ed'i ve dinini bu toplum sal değerlere
ve çıkarlara karşı bir tehdit olarak tanım layıp tecridi genelleştirdiler. Bu
KUTSALIN GÖLGESİNDE

tecride dayanan ahlaki korku ve panik düzeni; bir davranış, düşünce veya
grubu hedef alarak kaygıyı tetiklem ekte; kurulu bir değer sistem inin tehdit
altında olduğu korkusunu yaym akta; korku ve kaygı unsurları ve nesneleri
"halkın şeytanları" olarak tanım lanm akta; bu şeytani unsurlara karşı geniş
ve ortak bir toplum sal tepki birliği yaratılm akta; korkunun tehdit düzeyi,
şiddeti ve büyüklüğü abartılm aktadır.

Böylece kabile önderleri, hain ilan ettikleri M uham m ed'i ve ona inanan
sapkm ları kontrol etm ek ve cezalandırm ak için en sert eylem lerde buluna-
rak tem halkı, sapkınların eylem lerinin kontrol edilm ediği takdirde oiabile-
cek tehlikelere karşı uyarm akta ve yaptığı tedhişe m eşruiyet üretmektedir.
Aslında düşm anlan tecrit ederek içeridekileri de tehdit etm ektedirler. Tec-
rit, içerideki kabile m ensuplarını kontrol etmek, M uhamm ed'e inanm aktan
caydırm ak ve onları kendi egem enliklerinin kaynağı olan atalar dinine uy-
maya zorlam ak için etkin bir yol olm aktadır. Böylece M uham m ed tehdidi
ve korkusu belirti görevi görerek onun sayesinde toplum neye karşı sürekli
teyakkuz halinde olduğunu bilir ve uyanık olurdu. Dikkatler atalar dininin
sorgulanm asından uzaklaştırılıp hainler topluluğu üzerine yoğunlaştırılır.
Böylece tecrit "kurum sal sağlık" tedbirlerini güçlendirir ve kabilenin bir-
lik ve beraberlik bilincini güçlendirir. Kolektif Tanrı kom pleksi dediğimiz
bu durum kolektif düşm an korkulan yaratm ak üzerine inşa edilir. Kolektif
korkular, cezalandırılm ası gereken bir suçlunun/günah keçisinin/ötekinin/
y^ncınm / hainin/M uham m ed 'in en büyük tehdit olarak yok edilm esini
gerektirir. Bu suçlunun ve ona inananların cezalandırılm ası, kovulm ası
veya yok edilm esi kitlesel olarak uygulanan sembolik veya fiili olarak öl-
dürülm esi korku durum unun çözüm ünü getirir. Bu yüzden kolektif kor-
kuya neden olan, dışlanan ve tecrit edilen suçlu yani M uham m ed aslında
onlarm kabileci kolektif birlik ve beraberliğin tem inatı ve hayat sigortası
olur. Çünkü hiçbir kolektif Tanrı kom pleksi karşı-dinler yaratm adan var
olamaz. Karşı-dinler, bu toplum un solunum unu sağlam ış, zayıflıkları nı ve
organizm adaki çatlakları gösterm iş, kolektif duygusallığı büyütm üş olur.

M ekke yöneticileri, bu kolektif korkularını kolektif "hain avına" dönüş-


türerek M uham m ed ve inananları tecrit içinde çitlemeye tabu tuttular. Mu-
ham m ed, kabilesi ve ona inanan yete din m ensuplarının ortak bir tanımla-
ma ve çerçevelem e içinde M ekke'nin kuzey tarafında bulunan bir bölgede
tecride ‫اﻟﻠﻬﺪ؛ةآه‬ e ،tiler ve şehir ve halk ile tüm m ünasebetlerini kopardılar.
‫ ه‬bölgeye gidenler ve onlara yardım etm eye çalışanlar ise tutuklanıp ce-
zalandırılıyordu. K olektif akıl kolektif ceza veriyordu. M üşrikler, boykota
uğrayanların toplandıkları bölgeye hiçbir yiyecek veya içecek '
Halis ÇETİN

müsaade etm iyoriardı. O nlara yardım edeceklere m al satanları tehditler ile


pazarlardan kovuyorlardı. Bazen de, bin bir türlü hileye başvurarak satı-
cılarm ellerinden m allarını alıp boykota uğrayanlara bir şey bırakm am aya
çalışıyorlardı. Tüm M ekke onların açlıktan ölm esini bekliyor ve bu hususta
ellerinden gelen her türlü gayreti gösteriyordu. Bazı küçük çocuklar, aç-
lıktan öldü. Taşları dahi parçalayacak raddeye varan açlık feryatlarını bü-
yük bir zevkle seyrediyorlardı. Boykota uğrayanlar dışardan fazla bir şey
alam adıklarından dolayı şiddetli bir açlık ve kıtlıkla karşı karşıya kaldılar.
Öyle ki bazıları, yiyecek bir şey bulam adıklarından ağaç yaprakları ve kuru
deri parçalarını yiyorlardı. Bu Tanrı A llah'm onların imanını güçlendirm ek
ve zorluklar ile İm tihan etm esi içindi:

"Ant olsun, biz sizi biraz korku, açlık ve mallardan, canlardan ve ürün-
lerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır güsterenleri müjdele" (2:155).

"Ant olsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz ve sizden


önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşmakta olanlardan elbette
çok eziyetler göreceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız (bu) emirlere olan
azimdendir" (3:186).

"İnsanlar, (sadece) 'im an ettik' diyerek, sınanmadan bırakılacaklarım


mı sandılar? Ant olsun, onlardan öncekileri sınadık; Allah, gerçekten doğ-
ruları da bilmekte ve gerçekten yalancıları da bilmektedir" (29: 2-3).

"İşte orada, iman edenler, sınanmış ve şiddetli bir sarsıntıyla sarsıntıya


uğratılmışlardı" (33:11).

"Andolsun, biz sizden cihat edenlerle sabredenleri bitinceye (belli edip


ortaya çıkarmcaya) kadar, deneyeceğiz" (47: 31).

Bu ayetlerden de anlaşılacağı üzere "nice küçük topluluğun kendisinden


daha çok ve daha güçlü nice topluluğa A llah'm izniyle galip geleceğinin",
"şirk koşm akta olanlardan çok eziyetler görüp direnm elerinin", "şerle de
hayırla da deneyerek insanların İmtihan edileceklerinin" evrensel ilkelerinin
öğretildiğini görüyoruz. Tanrı Allah kullarını "korku, açlık ve mallardan,
canlardan ve ürünlerden eksiltm ekle imtihan edecektir" ve bu denemeler
karşısm da doğalarında bulunan nefis ve Tanrı kompleksleri ile "m ücade-
le edip sabredebilecekleri^‫ "؛‬test edecektir. Muhammed ve inananların bu
İmtihanlardan geçm esi gerekiyordu. M üşrikler yapm aları gerekeni yapar-
ken inananların da yapmaları gerekeni yapıp yapmayacakları test oluyordu.
Çünkü İlahi yasa gereği "insanlar, sadece 'im an ettik' diyerek, sınanmadan
bırakılm ayacaklardı". Bu yüzden yeni Tanrı Allah bu denli şiddetli zulüm,
açlık ve korku içindeki inananlarına M usa ve halkına yaptığı gibi "gökten
KUTSALIN GÖLGESİNDE

bıldırcın eti ve kudret helvası" gönderm eyecek veya "yerden sular tişkırt-
m ayacaktı". Tanrı Allah, İsa ve halkm a yaptığı gibi "tek bir ekmeği ve ye-
meği çoğaltıp beş bin kişiyi doyurmayacak, gökten sofra indirmeyecek veya
açlıktan ve hastalıktan ölenlere şifa verm eyecekti". Bütün bunlar yaşanırken
büyük m ucize ve yardım lar gönderilm esi yerine "şiddetli açlık çektikleri
için karınlarına bir taş bağlayanlara M uham m ed'in karnına bağladığı iki
taşla karşılık verm esi" inançlarını gerçek bir değere dönüştürdü:

"Sana vahyolunana uy ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret, o,


hükmedenlerin en hayırlısıdır" (10: 109).

"Sabredenler ve salih amellerde hulunanlar başka, işte, bağışlanma ve


büyük ecir bunlarındır" (11:11).

Bunlar: Sana vahyettiğimiz gayb haberlerlndendir. Bunları sen ve kav-


mili bundan önce bilmiyordun. Şu halde sabret. Şüphesiz (güzel olan) SO-
nuç takva sahlplerinlndir. (11: 49)

Ve onlar sadece Rablerinin hoşnutluğunu İsteyerek sabrederler... ve


kötülüğü İyilikle savarlar, işte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu
(ahiret mutluluğu) onlar içindir" (13: 22).

"Sabrettiğinize karşılık selam size. Dünya yurdunun sonu ne güzel"


(13: 24).

"Bize ne oluyor ki, Allah'a tevekkül etmeyelim? Bize doğru olan yolları
‫ ه‬göstermiştir. Ve elbette bize yaptığınız İşkencelere karşı sabredeceğiz.
Tevekkül edenler Allah'a tevekkül etmelidirler" (14:12).

"©nlar sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir" (16: 42).

"Sabret; senin sabrın ancak Allah iledir. Onlar için hüzne kapılma ve
kurmakta oldukları hileli düzenlerden dolayı sıkıntıya düşme" (16: 127).

"Bugün ben, gerçekten onlarm sahretmelerinin karşılığını verdim.


Şüphesiz onlar, 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenlerdir" (23:111).

"Sonra iman edenlerden, sabrı birbirlerine tavsiye edenlerden, merha-


meti birbirlerine tavsiye edenlerden olmak" (90:17).

Tanrr A llab tüm bu sıkıntılar içinde kendisinden m ucize bekleyen ina-


naniarm a "yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de başınıza
gelm eden cennete gireceğinizi m i sandım z? Peygam ber ve onunla beraber
m üm inler, 'A llah'm yardım ı ne zam an?' diyecek kadar darlığa ve zorluğa
uğram ışlar ve sarsılm ışlardı. ‫؛‬yİ bilin ki, A llah'ın yardım ı pek yakındır" (2:
214). Gerçekten de A llah'm en büyük yardım ı yakın olm uş onların dire-
Halis ÇETİN

nişieri güçlenm işti. Gerçekleri yok saym ak veya yok etm ek koiaycıüğına
düşüp m ucizeierie tatm in olm ak yerine gerçeklere direnerek onları dönüş-
türm e yolunu tercih ederek A llah'm yardım m ı hak etm e yardım ına kavuş-
tular. Böylece de en büyük m ucize olan her türlü baskı, zulüm ve işkenceye
karşı direnm e iradesi gerçekleşti. Yeni Tanrı A llah inananlarına en büyük
m ucize olarak "sa b ır" ve "tevekkül" ile direnm e iradesini vermişti. "G n lar
sabredenler ve Rablerine tevekkül ed enler" (16: ‫رص‬
olarak başlarına gelen
zulüm ler karşısında "bize ne oluyor ki, Allah'a tevekkül etm eyelim ? Bize
doğru olan y o lla rı '‫ ه‬gösterm iştir. Ve elbette bize yaptığınız işkencelere
karşı sabredeceğiz. Tevekkül edenler Allah'a tevekkül etm elidirler" (14:12)
diyorlardı. Tanrı ile Tanrı kom plekslerinin iradelerini asla birbirine karıştı-
rıp İsrail halkı gibi Tanrı A llab'ı "sınam aya" kalkışm ıyorlardı. Bu yüzden
de bu yeni dinin yeni inananları M usa ve İsa balkı gibi "acelecilik" Tanrı
kom pleksine kapılm adan tüm bu işkenceler altında Tanrılarından tek bir
m ucize istekleri vardı: "Rabbim iz, üstüm üze sadece sabır yağdır" (7: 126).
Tanrı M uhamm ed'e de "sabret; senin sabrın ancak Allah iledir. O nlar için
hüzne kapılm a ve kurm akta oldukları hileli düzenlerden dolayı sıkıntıya
düşm e" (16: 127) diyordu. Bu iradenin m ucizesi ile de inananları tecrit ile
te s lim alm ak m i i m k ü n o l m a d ı M ı ı s a ve İsa'dan sonra M u h a m m e d de ev-
rensel Tanrı kom plekslerine karşı direnm enin ve m ücadele etm enin ilkeleri
olan "adalet, m erham et ve sadakat" değerlerinin yanına büyük bir ilke ve
silah olarak da sabrı eklem iş oldu; "insanlar hüsrandadır. Ancak birbirle-
rine hakkı, m erham eti (9 0 :1 7 ) ve sabrı tavsiye edenler m üstesna" (103: 3):

"Sabır ve namazla Allah'tan yardım isteyin. Allah, sabredenlerle bera-


herdir" (2:153).

"Ey iman edenler, sabredin ve sabırda yarışın" (3: 200).

"Rabbimiz, üslümüze sabır yağdır" (7:126).

"Şimdi, Allah sizden (yükünüzü) hafifletti ve sizde bir zaaf olduğunu


bildi. Sizden yüz sabırlı (kişi) bulunursa, (onların) iki yüzünü bo zam a
uğratır; eğer sizden bin (kişi) olursa, Allah'm teniyle (onlarm) iki binini
yener. Allah, sabredenlerle beraberdir" (8: 66).

"Müşriklerin söylediklerine karşı sabırlı ol" (20: 130).

"O halde, güzel bir sabır üe sabret" (70: 5).

"Rabbinin hükmüne sabır göster. Onlardan günahkâr veya nankör ola-


na itaat etme" (76: 24).
KUTSALIN GÖLGESİNDE

"İyilik, ...zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabreden-


ler(‫؛‬n tutum ve davranışlarıdır), işte bunlar, doğra olanlardır ve muttaki
oianiar da bunlardır" (2: 177).

"Nice küçük topluluk, sabırla daha çok olan bir topluluğa Allah'ın iz-
niyie galip gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir" (2: 249).

"bize bir iyiiik dokununca tasalanırlar, size bir kötülük isabet ettiğin-
deyse buna sevinirler. Eğer siz sabreder ve sakınırsanız, onların 'hileli dü-
zenleri' size hiçbir zarar veremez. Şüphesiz, Allah, yapmakta olduklarını
kuşatandır" (3:120).

"Yoksa siz, Allah, içinizden cihat edenleri belirtip-ayırt e b e d e n ve sabre-


denleri de belirtip-ayırt e b e d e n cennete gireceğinizi mi sandınız?" (3:142).

"Ant olsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz ve sizden


önce kendiierine kitap verilenierden ve şirk koşmakta olanlardan elbette
çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız (bu)
emirlere olan azimdendir" (3:186).

Kabilecilik kültürü gereği bireysel suçu toplu cezalandırm a geleneği de


tutm adı. Bu boykot ve tecrit sürecinde inananların sayısı ve direnişi daha
da arttı. M ekkell Tanrı kom plekslerinin kaprisleri ite kendi aralarında çıkan
' sonucunda tecridi üç yıl sonra kaldırm ak zorunda kaldılar.
Çitin dışından çitin içindekilere m eyden okuyanlar çitin içindekilerin mey-
dan okum aları karşısında direnm enin gücüne direnem eyip teslim oldular.
Güç imana, kabile dayanışm ası inanç dayanışm asına, yerel/kolektif Tanrı
kom pleksi evrensel Tanrı inancının iradesine teslim oldu: "Bugün ben, ger-
çekten onlarm sabretm elerinin karşılığını verdim. Şüphesiz onlar, kurtulu-
şa ve m utluluğa erenlerdir" (23:111).

5. Zulüm ve Korkunun Meyveleri; Biat ve ٧١١١٧ ،; Akabe ve


Hicret: "Şüphesiz sana biat edenler, ancak Allah'a biat
etmişlerdir. Allah'ın eli, onların ellerinin üzerindedir".
tüm bu işkence ve tecrit dönem lerinde de davetine devam
etti. Başta yakın şehirler olm ak üzere tüm bölge kabilelerini İslam 'a çağır-
dı. O 'nun bu çağrılarına çok büyük bir kin ve nefrette karşılık verip O 'nu
taşlayan Taif gibi şehirler olduğu gibi davetini büyük bir saygı ve kabul ite
karşılayan M edine gibi şehirler de oldu. M uhamm ed, Taiflilerin insafsız ve
kötü hücum ve hakaretlerine hedef olduktan sonra, M ekke'ye döndüğünde
m üşriklerin daha da şiddetli m uhalefet ve eziyetleriyle karşı karşıya kaldı.
Bu tip ihanetler O 'nu daha da dirençli kılm ış Taif dönüşü, İslam 'a davet

341
Halis ÇETİN

dairesini daha da genişletm iş ve bölgedeki tüm kabileleri İslam'a davete


başlam ıştı, ö z ellik le Hac m evsim inde M ekke etrafında konaklam ış bulu-
nan A rap kabileleri arasm da dolaşıyor, onlara yeni dini ve öğretilerini anla-
hyordb. Görüştüğü kabile ileri gelenlerinin her biri ayrı ayrı bahaneler ileri
sürerek İslam 'a girm ekten uzak duruyorlardı, içlerinde M üslüm an olma
arzusunu izhar edenler var idiyse de bunların İslam safına katılm alarına
da engel oluyorlardı. İslam 'a davet edilen bazı kabileler ise davete icabet
etm edikleri gibi, M uham m ed'e olm adık hakaretler ve aşağılayıcı sözler de
söylüyorlardı. M uham m ed'in dolaştığı yerlere m üşrikler de gidiyor, onu
adeta bir gölge gibi takip edip diğer kabile fertlerinin M uhamm ed'den uzak
durm aları İçin hakaret, yalan ve iftira üzerine kurulu propagandalarıyla
onları etkiliyorlardı, ö z ellik le am cası Ebu Leheb, her girdiği çadırdan son-
ra arkasından girerek "bu benim yeğenim M uhamm ed atalarm m dininden
döndü, yalanlar uyduruyor, ona kanm ayın" diyor, halkın kendisiyle temas
etm esine bile m ani olm aya çalışıyordu.

M uham m ed'in yeni dine çağrı yaptığı kabileler arasm da M edineliler de


vardı. M edine de birbirleri ile sürekli çatışm a halinde olan E vs ve H azrec
kabilelerinden küçük bir grup M uham m ed'in davetini kabul ettiler. Çünkü
onlar Yahudilerden dinledikleri iddialardan O 'nun beklenen ve m üjdelenen
peygam ber olduğunu anladılar. Evs ve H azrecliler, Allah'a şirk koşar, puta
taparlardı. N e zam an Yahudilerle araları açılsa, Yahudiler onlara, "bekle-
nen peygam ber gelm ek üzeredir. Gelince, biz ona tabi olacak, İrem ve Ad
kavim leri gibi sizin kökünüzü kazıyacağız" derlerdi. Bu kez M edineliler
M uham m ed'e İnanm akta kim se bizi geçm esin düşüncesiyle Akabe'de O'ua
im an edip biat ettiler. Bu küçük grup kabileleri tarafından hatır‫؛‬sayılır ve
sevilir kim selerdi. M edine'ye döndüklerinde, a k r a b a la r ın a M uham m ed'i
anlatıp onları İslam 'a davet edince, İslam iyet Medine içinde bir anda büyük
b ir etki yaratarak büyüdü. Bu büyük yayılm a sonrası M edine ileri gelenle-
rinden 12 kişilik bir grup bir yıl sonra tekrar Akabe'de M uham m ed'e biat
ettiler. "Allah'a şirk koşm am ak, hn sızlık yapmamak, zina etmemek, çocuk-
larm ı öldürm em ek, kim seye iftira etm em ek, hiçbir hayırlı işe karşı çıkma-
mak, gerek s‫؛‬k‫؛‬ntı ve darlıkta ve gerekse de refah ve sevinç halinde söz din-
lem ek ve itaat etm ek, M uham m ed'e karşı itaatsizlik etm em ek" üzere yemin
ettiler. M edineli bu yete inananlar biatten sonra y u r tla r ın a geri döndüler
ve orada kendi kabileleri arasm da İslam 'ı hızlıca yaydılar, ö zellik le Evs ve
H azrec kabilelerinin reisleri de im an edince İslam M edine'nin en güçlü dini
olm aya başladı.

Ertesi yü tekrar çok büyük bir önder grubu hem M uham m ed'i M ekke'nin
zulm ünden ayrılıp M edine'ye gelm esi hem de O 'na biat edilm esi konula­
KUTSALIN GÖLGESİNDE

rında ikna etm ek için yine Akabe'ye geldiler. Akabe biatleri M uham m ed'in
peygam berlik sürecinin en önem li olaylarındandır. Çünkü davetine ve ken-
dişine kendi halkı im an etm ezken başka bir topluluk O 'nu bu denli sıkıntı
ve zulm ün içinden büyük bir rıza ve saygı ile tasdik edip kendi yurtlarına
davet ediyorlardı: "E y M uhamm ed, A llah'tan getirdiklerine bilerek ve ina-
narak sana biat ediyoruz. Biz, Rabbim ize ve Rabbine biat ediyoruz. A llah'ın
kudret eli, ellerim izin üzerindedir. Kanlarım ız kanınla, ellerim iz elinledir.
Kendim izi, evlatlarım ızı, kadınlarım ızı esirgeyip koruduğum uz şeylerden
seni de esirgeyip koruyacağız. Eğer, bu ahdim izi bozarsak, A llah'ın ahdini
bozan bedbaht insanlar olalım ". Daha önce kavm inin M usa'ya, öğrencile-
rinin İsa'ya söyledikleri gibi tıpkı onlar gibi test edilm eyi bekleyen büyük
sözler söylediler. Bunun üzerine M uhamm ed, "Allah'tan başka ilah bulırn-
m adığına ve benim de A llah'ın Resulü olduğum a şehadet getirerek, nam azı
kılacağınıza, zekâtı vereceğinize; iyi veya kötü zam anlarınızda sözlerim e
itaat edeceğinize; em irlerim e tam am ıyla boyun eğeceğinize; darlıkta da
varlıkta da m uhtaçlara yardım da bulunacağınıza; hiç bir kınayıcının kına-
m asından korkm aksızın A llah yolunda, Allah için hak ve gerçeği söyleye-
ceğinize; iyiliği emredip, kötülükten alıkoyacağınıza biat etm eli, bana kesin
söz verm elisiniz! Şahsım a gelince; bana her yönden yardım edeceğinize;
yanınıza vardığım da, kendinizi, kadınlarınızı ve çocuklarınızı esirgeyip ko-
şeylerden beni de esirgeyip koruyacağınıza kesin söz verm eli-
siniz! Ayrıca yollarını takip ettiğim M usa ve İsa'nın yaphğı gibi aranızdan,
her hususta kavim lerinin benim yaıum da tem silcisi ve kefili olacak 12 kişi
seçiniz. Ben de M ekkeli m uhacirlerin kefiiiylm " diyerek onlardan biat aldı.
Yapılan biat bir m anada M edineli ve M ekkeli M üslüm anlar arasında bir
ittifak antlaşm ası idi. Biat Arap toplum ları içjn çok büyük ve güçlü bir itaat
ve ahit bağı idi. Bu biat aslında M uham m ed'in hem peygam berlik hem de
sosyal ve siyasi liderlik ilam idi. Elbette bu biatin asıl kaynağı Tanrı Allah
idi. O her iki tarafın da Rabbi olarak "kend i elini onların elleri üzerine bir
hami, şahit ve vekil olarak koydu" ve biati tıpkı İbrahim ve O 'nun soyu,
M usa ve İsa'nın ahitleri gibi kutsadı:

"Şüphesiz sana biat edenler, ancak Allah'a biat etmişlerdir. Allah'ın eh,
onlarm ellerinin üzerindedir. Şu halde, kim ahdini b©zarsa, artık o, ancak
kendi aleyhine ahdini bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahdine vefa
gösterirse, artık ‫ ه‬da, ona büyük bir ecir verecektir" (48: 10).

"Ant olsun, Allah, sana o ağacın altında biat ederlerken müminlerden


razı olmuşhır, kalplerinde olam bilmiş ve böylece üzerlerine 'güven duy-
gusu ve huzur' indirmiştir ve onlara yakın bir fethi karşılık olarak vermiş-
tir" (48: 18).
Halis ÇETİN

"Ey Peygamber, mümin kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak,


hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleri ve
ayakları arasmda bir iftira düzüp-uydurmamak (gayri meşnr olan bir ÇO-

cuğu kocalarına dayandırmamak), maruf (iyi, güzel ve yararlı bir iş) konu-
sunda isyan etmemek üzere, sana biat etmek amacıyla geldikleri zaman,
oniarm biatlerini kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret iste. Şüphesiz
Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir" (60:12).

Bu ahitten ve biatten sonra bazı kişiler M uham m ed'e "istersen sabah


olur olmaz kılıçlarım ızı kınından sıyırıp haikın üzerine yürür ve onları kı-
lıçtan geçiririz" diye konuştu. Bunun üzerine M uhamm ed tıpkı takipçisi
olduğu İsa gibi, "biz kılıç silahı ile değil sabır silahı ile savaşıyoruz. Kılıçla
yaşayaniar kılıçla ölürler" dedi. Böylece kendi yolunun temel öğretisini de
insanlara duyurm uş oldu.

M uham m ed ite M edineii M üslüm anlar arasm da cereyan eden Akabe bi-
atleri ve yapılan antlaşm alar, M üslüm anlar önünde yeni ve em niyetli bir
saha açıyordu, inançlarını burada serbestçe söyleyebilecek, ibadetlerini ser-
bestçe ifa edebilecek, dinlerini korkm adan ve çekinm eden yayabileceklerdi.
Çünkü M edine'nin iki güçlü kabilesi olan Evs ve H azrec onlara yurtlarını
açmış, her zam an ve şartta onları koruyacaklarına ve yardım larını esirge-
m eyeceklerine dair vaatte bulunm uşlardı. Bu biatleşm eyi duyan müşrikler,
M uham m ed ve inananiara karşı oian zulüm ve işkencelerini daha da art-
tırdılar. A rtık M ekke'deki durum tam da bir ölüm -kalım m eselesi haline
gelm işti. İnananlar bu sıkıntılı ve acı durum larını M uham m ed'e ifade edip
hicret/göç için izin istediler. M uham m ed de onlara "M ekke'den ayrılm ak
isteyen M edine'ye gitsin, © radaki kardeşleri ite birleşsin. Çünkü ora sizin
için daha em niyetli bir yurttur" diyerek izin verdi. Am aç bir kaçış değil
evrensel yasa olan "h içbir peygam ber kendi m em leketinde kabul görme-
m lştir" ilkesinin gereği olarak yeni bir arayıştır, © tein tam am en yok edilm e
noktasına gelen tehdit ve tehlikelerden kurtarılarak yaşatılm asına m üsait
vasatın aranm asıdır. Bu yüzden M uham m ed, dini yaşayıp neşredebilm ek
için m üsait yer aram a gayreti olan hicret hareketini inceden inceye dü-
şündü. M üslüm anlara hicret ederken ihtiyatlı ve tedbirli davranmalarını
sıkı sıkıya tembih etti. M üşriklerin dikkatini çekm em ek için küçük gruplar
halinde yola çıkm alarını tavsiye etti. Bunun üzerine inananlar, gidişlerine
engel olacak m üşriklerin dikkatlerini çekm eyecek şekilde birer ikişer veya
küçük gruplar halinde M edine'ye hicret/göç ettiler.

"Şüphesiz iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihat edenler;


işte onlar, Allah'm rahmetini umabilirler. Allah bağışlayandır, esirgeyen-
d ir"(2: 218).
KUTSALIN GÖLGESİNDE

"Nitekim Rableri onlara (dualarını kabul ederek) cevap verdi: 'Şüp-


hesiz Ben, erkek olsun, kadm olsun, sizden bir işte bulunanın işini boşa
çıkarmam. Sizin kiminiz kiminizdendir. işte, hicret edenlerin, yurtların-
dan sürülüp-çıkanlanların ve yolumda işkence görenlerin, çarpışıp öldü-
rülenlerin, mutlaka kötülüklerini örteceğim ve onları, altlarından ırmaklar
akan cennetlere sokacağım. Bu, Allah katından bir karşılıktır. (‫ ) ه‬Allah,
karşılığın (sevabın) en güzeli O'nun katindadır" (3:195).

" ‫أس‬ , kendilerinin inkâra sapmaları gibi sizin de inkâra sapmanızı


istediler. Böylelikle bir olacaktınız, öyleyse Allah yolunda hicret edinceye
kadar oniardan veliler (dostlar) edinmeyin. Şayet yine yüz çevirirlerse, ar-
tık onları tutun ve her nerede ele geçirirseniz öldürün. Onlardan ne bir veli
(dost) edinin, ne de bir yardımcı" (4: 89).

"Allah yolunda hicret eden, yeryüzünde barınacak çok yer de bulur,


genişlik (ve bolluk) da. Allah'a ve Resulüne hicret etmek üzere evinden 1‫؟‬-
kan, sonra kendisine ölüm gelen kişinin ecri şüphesiz Allah'a düşmüştür.
Allah, bağışlayıcıdır, esirgeyicidir" (4:100).

"Gerçek şu ki, iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıy-


la ve canlarıyla cihat edenler İle hicret edenleri banndıranlar ve yardım
edenier, işte birbirlerinin velisi olanlar bunlardır, iman edip hicret etme-
yenler, onlar hicret edinceye kadar, sizin onlara hiçbir şeyle velayetiniz
yoktur. Ama din konusunda sizden yardım isterlerse, yardım üzerinizde
bir yükümlülüktür. Ancak, sizlerle onlar arasında anlaşma bulunan bir
topluluğun aleyhinde değil. Allah, yaptıklarınızı görendir" (8: 72).

Bu gelişm eler karşısında m üşrikler, gbrebildiklerini ve yakalayabildik-


lerini geri çeviriyorlardı. İslam dininden vazgeçirm ek için her türlü işken-
ceye başvuruyorlardı, ö y le ki, gerektiğinde kadınları kocalarından ayırı-
yor ve kocalarıyla beraber göç etm elerine karşı çıkıyorlardı. Bazılarını da
hapse atıyorlardı. Bunun dışında akla hayale gelm eyecek her türlü eziyet
ve İşkencelerle M üslüm anları hicret etm ekten vazgeçirm eye çalışıyorlar-
dı. Kalanlara inancım yaşama, gidenlere de inancını yaşatm a hakkı tanı-
m ıyorlardı. Bu göçün kabileci onurlarım zedelediğine inanıyorlardı. Fakat
M üslüm anlar her engeli aşarak hicretlerine devam ettiler. M edineli Evs ve
H azrec kabileleri kendi sözlerine ve yurtlarına hicret eden M üslümanları,
"adalet, m erham et ve sadakat" ilkelerine uygun olarak son derece güzel
karşıladılar. Kendilerine yer gösterip barındırdılar. Ekm eklerini ve evleri-
ni paylaştılar. Eakat m üşrikler hicret eden M üslüm anların M edineliler ta-
rafından * yardım a m azhar olduklarını ve onlarla birleşip
kuvvetlendiklerini görünce telaşa kapıldılar. M uham m ed'in de hicret edip
Halis ÇETİN

on lan n başlarına geçeceğini, kendilerine karşı savaşabileceğini ve gerekti-


ğinde ticaret yollarım bile kesebileceğini düşününce korktular. Bu korku
üzerine bir araya gelerek kabileler arasında kan davası ve savaş çıkmama-
sı için her kabileden bir gencin katılım ıyla M uham m ed'i öldürm eye karar
verdiler.

Muhamm ed, öldürüleceği gece kendisine bırakılm ış em anetleri verm esi


ve düşm anların dikkatini dağıtm ası için yeğeni Ali'yi yatağına yatırıp arka-
daşı Ebu Bekir ite M edine'ye hicret etti. Emin sıfatlı M uhammed, kendisini
öldürm eye gelenlerin bile em anetini onlara geri verm ek konusundaki sa-
dakate dayalı hassasiyeti ile de evrensel bir ahlak dersi veriyordu. Böylece
M uham m ed çok farklı strateji ve taktikler ite bin bir m eşakkatte peygam -
bertiğinin on ikinci yılında kendi yurdu M ekke'den M edine'ye yeni bir yer-
yüzü m edeniyeti ve egem enliği kurm ak için hicret etti:

"İm an edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihat edenler ile hicret
edenleri barındıranlar ve yardım edenler, işte gerçek mümin olanlar bun-
lardır. Onlar için bir bağışlanma ve üstün bir rızık vardır" (8: 74).

"Bundan sonra ‫؛‬٠١® edip hicret edenler ve sizinle birlikte cihat eden-
ler, işte onlar sizdendir. Akrabalar (mirasta) Allah'm Kitabına göre, birbir-
lerine (mirasta) önceliklidir. Doğrasu Allah her şeyi bilendir" (8: 75).

"İman edenler, hicret edenier ve Aliah yolunda mallarıyla ve canlarıyla


cihat edenlerin Allah katında büyük dereceleri vardır, işte 'kurtnluşa ve
mutiuluğa' erenler bunlardır" (9: 20).

"Zulme uğratıldıktan sonra, Allah yolunda hicret edenleri dünyada


şüphesiz güzel bir biçimde yerleştireceğiz; ahiret karşılığı ise daha büyük-
tür. Bilmiş olsalardı" (16: 41).

"Sonra gerçekten Rabhin, İşkenceye uğratıldıktan sonra hicret eden-


lerin, ardından cihat edip sabredenlerin (destekçisidir). Şüphesiz senin
Rabbin, bundan sonra da gerçekten bağışlayandır, esirgeyendir" (16:110).

"Allah folunda hicret edip öldürülen veya ölenlere gelince muhakkak


Allah, onlan güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır. Şüphesiz Allah, rızık ve-
renlerln en hayırlısıdır" (22: 58).

"Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imam (gönülleri-


ne) yrleştiren ler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden
dolap içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık
(ihtiyaç) olsa hile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin
'cimri ve bencil tutkularından' korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bu-
!anlardır" (59: 9).
KUTSALINGÖLGESİNDE

M uham m ed ve İslam doğduğu toprakları terk etm ek zorunda kalmış,


yakın çevresinden başlayarak oluşan kin ve nefret dalgası ile * “
vazgeçm işti. M uhamm ed, halkım Tanrı ’ ile baş başa bırakü.
Kendilerine sahip çıkan ve değer veren M edine, İslam 'ın evrensel mede-
niyet ilke ve değerlerini gerçekleştirm enin m üm bit bir toprağı olarak Mu-
ham m ed'l ve inananları bağrına basfr. Bu yüzden de adı yeni islam i para-
dlgm aya uygun olarak değiştirildi: Yesrib iken M edine oldu.

E. YERYÜZÜ EGEMENEİĞİNİN YESRİB'DE İNŞASI:


MEDİNE/YENİ MEDENİYET
M ekke ekabirlnln her türlü zulüm ve İşkencesi "gerçeği" yok edem ediği
gibi çok daha güçlü bir şekilde kendisine bir şehir olarak da yeni bir sa-
İlip bulm uştu. "Adalet, m erham et ve sadakat" üzerine inşa edilen göklerin
egem enliğinin krallığı "zulüm , terör ve ihanet" üzerine kurulan yeryüzü
egem enllğüıe galip gelm iş kendisini yeryüzünde de "gerçekleştirm e" im-
kâm na kavuşm uştu, işte hicret bu gökyüzü egem enliğinin gölgesinde M e-
dine'de bir yeryüzü adalet krallığı kurulm asının m üjdesiydl. Çünkü orada
biat ve ahit aracılığıyla doğm uş sadakate, yardım laşm a ve kardeşlik huku-
ku ite beslenm iş m erham ete dayalı bir adalet egem enliği İnşa edilecekti.
Fakat evrensel yasa gereği dostlar değiştiğinde düşm anlar da değişecek-
tir. M edine'de bu A z , M uham m ed ve inananların karşısındaki düşm anlar
öncekilerinden çok daha tehlikeli ve tecrübeli olan kendileri gibi M usa ve
İsa aracılığıyla gelen K utsal Yasalar olan Tevrat ve incil'e inanan Ebli Kİ-
tap (Yahudi ve H ıristlyanlar) ve onlardan çok daha tehlikeli bir sınıf olan
M uham m ed'e im an ettiği yalanını söyleyip onlara sürekli tuzaklar kuran
m ünafıklardır. Düşm anlardan ilki M uham m ed ite kutsal yasaların sözlü si-
lahlanyla İkincisi ise ikiyüzlülüğün hile ve ihanetleriyle savaşıp yok etine-
ye çalışacaklardı. M uham m ed'in M edine'deki savaşı daha zordu. H ainlerle
savaşm ak zalim lerle savaşm aktan daha zordu. Ne düşm an ne de dost bel-
llydl. M ekke'de pratik sorunlar üzerinden yaşanan tartışm alar Medine'de
özellikle Ehli Kitabın din bilginleri yüzünden teori ve kutsallık üzerinden
yapılacaktı. Savaş, kutsal kaynağın farklı yolları üzerinden dine karşı din
anlayışı içinde yapılacaktı. M uham m ed M ekkeliter için kılıç, M edineliler
için de söz kuşanm ak zorunda kalacaktı.

1. Bedevilikten Medeniliğe Geçiş; ilk Toplum; Merhamet ve


Sadakat üzerine 'Kardeşlik' Hukuku: "Hepimiz Adem'in
çocukianyız. Hepimiz kardeşiz".
M ekke, Arap yarımada'sınm ticari ve siyasi faaliyetlerinin yürütüldüğü
önem li bir yerleşim merkeziydi, ö ted en heri dini bir merkez '

347
Halis ÇETİN

Kâbe İle büyük ve küklü Arap kabilelerinin M elKe'de oluşu, bu şehri faz-
lasıyla önem li kılıyordu. M ekke bu özelliğine binaen siyasi ve idari açıdan
da iyi örgütienmiş, siyasi ve idari bürokratik m erkeziyetçiliği yanında öz-
gür kabilelerden m üteşekkil bir konfederasyon görünümündeydi. Mekke
gibi yarım adanın diğer yerleşim m erkezlerinde de Arap geleneğinin baskın
karakteri kabile ruhudur. Bu durum, y a rım a d a m iki büyük merkezinde
de hem en hem en ad lıyd ı. M ekke ve Taif'in birliği güçlü kabileler tarafım
dan sağlanıyordu. Ancak Medine bu anlamda böyle bir birlikten yoksundu.
Çünkü Mekke'de Kureyş, Taif'te 5akif kabilesi siyasi birliği sağlarken, Me-
dine'de başta Evs ve Hazrec ile bu iki Arap kabilesinin müttefikleri Yahudi
kabileler (Beni Kaynuka, Beni N adir ve Beni Kurayza) arasmdaki hitmez
tükenmez savaş ve çekişmeler, siyasi birliğin sağlanmasına bir türlü imkân
vermiyordu. Muhammed, böylesine m ustarip ve fakat siyasi hirliğe muhtaç
b ir kabileler topluluğu olan M edine'de din ve hukuk temelinde yepyeni ve o
günkü Araplar arasmda hayli garip bir siyasi birlik kurmaya muvaffak oldu.

M edine'de m erkezi bir siyasi otoritenin olm ayışı sosyal hayat ve savım -
m a alanm da da kendini gösteriyordu. O rtak savunm anın olm adığı M edi-
ne'de her kabile kendine ait m üstahkem bir hisar inşa etmişti. H er bir kabi-
lenin ortak savunm a m asrafları bir halk sandığı tarafından karşılanıyordu.
A rap kabileleri ise "kan diyetleri"nin karşılanm ası am acıyla bir tür sosyal
sigorta kurm uşlardı. Yahudilerin elinde Tevrat olmakla birlikte, kim senin
ve bütün kabileler arasm daki İlişkileri düzenleyen yazılı bir hukuk yoktu,
i t il a f la r çoğunlukla dini ve örfi team üller esas alınarak ve hakem ler ta-
rafından çözülürdü. N e var ki, hakem lerin kararını destekleyecek somut
hukuki m üeyyidelerin olm ayışı İle çoğunlukla güçlülerin kararlan tanı-
m ayışları adaletsizliklerin sürüp gitm esine yol açıyordu. Eğitim seviyesi
ve okum a-yazm a oranının hayli düşük olduğu M edine'de Yahudiler, ibra-
ni alfabesiyle A rapça konuşup yazıyorlar, dini ibadetlerini ve çocuklarına
verdikleri öğretim i "B eytül M edaris" denen yerde yapıyorlardı. Araplar
ise bu sınırlı im kândan da yoksundular ve esasında kitapları olm adığı için
Yahudiler karşısında ezik duygular içindeydiler. M edine'yi oluşturan iki
etnik ve dini grup, yani Araplar İle Yahudiler iki ayrı ve hom ojen topluluk
durum unda değildiler. Araplar ve Yahudiler arasında çatışm a olduğu gibi
Arap kabileleri kendi aralarm da ve Yahudi kabileleri de kendi aralarmda
savaşıp duruyorlardı. A ncak asıl büyük savaşlar iki Arap kabilesi Evs ve
H azrec arasm da sürüyordu. Evs şehrin güneyinde, H azrec kuzeyinde ika-
m et ediyordu. Bu iki kabile arasındaki şiddetli savaşlar bütün M edine ve
çevresini de tam bir kaosun içine düşürm üş, güvenliği ortadan kaldırm ış ve
herkeste genel bir bıkkınlık duygusu uyandırm ıştı.
KUTSALIN GÖLGESİNDE

M edine'nin m erkezi bir siyasi otoriteden yoksun olması ile sürüp giden
şiddeti! savaşlar, M uham m ed'in buraya gelişini kolaylaştırm ıştı. M edine'ye
geiir gelm ez M uham m ed'in ilk yaptığı işlerden biri, yeni gelen m uhacirle-
ri yerleştirmek, onların ve ailelerinin gündelik Ihtiyaçiarınm karşılanm ası
içte gerekli tedbirleri alm ak oldu. Bu am açla M edineli M üslüm anlar (Em
sar) ile M ekkeli M üslüm anlar (M uhacirler) arasında sosyal ve ekonom ik
bir dayamşma ve yardım laşm a ilişkisini tesis ete. Buna "muahat/kardeş-
lik " adı verildi. Bu ilk teşebbüste birbiriyle kardeş olmayan tek bir m uhacir
kaim am ıştir. Kardeşlik, ar alarm da kan, akrabalık ve kabilevi bağ olm adığı
halde onları birbirine m irasçı bile kıldı. Gelen her bir aileyi, M edineli bir
aile yanma alıyor, zirai ve ticari hayatına, ev geçimine ortak kılıyordu.

H icrette birlikte ve bu gelişm elerden sonra M edine'de üç ana toplum sal


blok ortaya çıkm ış oldu: M üslüm anlar, Yahudiler ve M üşrik Araplar. M üs-
lü m anblok, M ekkeli M uhacirler ve M edineii Evs ve H azretti Ensar'dan mü-
teşekkildi. Bu türden toplum sal yapılanm a bütün Arap yarım adasının ka-
dim geleneğine yabancıydı. Çünkü geleneksel kabile hayatında, toplum sal
örgütlenm e kan ve akrabalık bağına dayalı iken, ilk defa Medine'de coğrafi,
etnik ve kültürel kökeni tam am en birbirinden farklı hatta birbirine düşman
olan insanlar bir araya gelerek kendilerini ayn bir sosyal blok (camia) olarak
tanım hyoriardı. A ncak Medine, M üslüm anlardan ibaret değildi. Onun ka-
dim sakinleri Yahudiler ve M üslüm anlığı kabul etm em iş A raplar da vardı.
İşte M uham m ed'in önünde bütün bu sosyal blokları anlaştırıp birleştirm ek
ve bir arada yaşam anın form ülünü bulm ak gibi önem li bir sorun ve m isyon
da vardı. Muahat/Kardeşiik hukuku ite kişisel ve kolektif Tanrı kom pleksi
kaynaklarım kurutan M uhamm ed için sırada evrensel Tanrı kom pleksleri-
ne m eydan okum ak vardı.

M uhamm ed, öğretisinin kaynağına tek Tanrıyı yerleştirerek sadece bir


dini değişim değil aynı zam anda da hiyerarşik kast sistem ine de meydan
okum akta idi. Çünkü çok tanrılı dinlerin varlığı çok sınıflı ve hiyerarşik
bir toplum sal yapıya da tekabüi ediyordu. Tek bir tanrıya inanm ak aynı
zam anda herkesin eşit ve özgür olduğu ve hiç kimse ve hiçbir kolektivi-
ten te üstün ve ayrıcalıklı olm adığı tek bir toplum sal birlikteliğe de inan-
maktı. Eşitlik ve özgürlük ancak tanrılar arasm da kast sistem inin olm adığı
bir tek tanrı inancında var olabilirdi. Bu yüzden evrensel Tanrı komplek-
sinde aşırılığa gittikçe tanrı sayısında da artış olmakta, M ısır'dan Hindis-
tan'a, M ezopotam ya'dan Perslere, Yunandan Roma'ya, eski uygarlıklardan
Arabistan'a kadar yüzlerce, binlerce tanrıların hiyerarşik bir kast sistem i
ite topium iarını da kendilerine benzettiği bir yapı sürüp gitm ektedir. Her
Halis ÇETİN

toplum kendi tanrısına veya tanrılarına benziyordu. Geleneksel "k ast siste-
m i" ile yeryüzünde en katı "sınıflı toplum " yapısını oluşturan Hindistan'da
dört b in kadar tanrı olm ası, Cahiliye dönem inde M ekke'de 360 put olm ası
"çok tan n lılık " İle "çok sınıflılık" arasm da kopmaz bir bağın olduğunu gös-
teriyordu. Evrensel Tann kom pleksleri, kolektif ve kişisel Tann kompleks-
lerinl besleyerek A l kom pleksi hiyerarşisine dayanan bir kölelik düzeni
inşa ediyorlardı. M uham m ed'e göre, böyle bir Tann kom pleksi hiyerarşik
yapısında bir toplum u soy, kabile, dil, ırk, renk, kavmiyet, m illiyet, mülki-
yet hatta cinsiyet bakım ından kategorik aynm lara (sınıflara/kastlara) bölüp
parçalam ak ve bunlar üzerinden kul kom pleksleri yaratanak tek Tanrıya
"şirk " koşm aktır.

M uham m ed'e ve Kuran'a göre her türlü kategorik ayınm m am acı tahak-
küm , tekebbür ve üstünlük taslam ak İçin değil; kendini ötekinde açma ve
geliştirm e (teârüf) ve hayırlarda yarış İçte vardır. Bu nedenle İslam öğreti-
sinin asli am acı tevhldte (tek tann) sosyolojik anlam ı olan insanlar arasında
tekrar "üm m et-i vâhlde" (tok toplum ) inşa etm ektir: "in san lık bir zaman-
lar tek bir toplum du (üm m et-i vâhide). Sonra Allah, doğru yolda olanları
' yoldan çıkanları da uyarm ak üzere peygam berler gönderdi.
Anlaşm azlığa düştükleri konularda insanlar arasmda hüküm versin diye
o peygam berlerle beraber adaletin yolunu gösteren kitaplar gönderdi. An-
cak kitap verilenler, apaçık deliller geldikten sonra, aralarındaki ihtiras ve
zorbalıktan (Tanrı kompleksi/bağy) ötorü anlaşm azlığa düştüler. Bunun
üzerine A llah im an edenlere, anlaşm azlığa düştükleri şeylerde adaletin yo-
lunu gösterdi. Allah yürüm ek isteyeni doğru yolda yürütür" (2: 213). Tan-
rı Allah, insanların tek bir toplum sal birlik içinde iken Tanrı kom pleksine
kapılıp kategorik ayrım larla nasıl birbirini ötekileştirdiğlni de ifade eder:
"İşte bu sizin üm m etiniz tok bir ümm ettir (üm m et-i vâhide). Rabbiniz de
Benim . Daim a Benim bilincim de olım! Gel gör ki kendi aralarında param -
parça olup gruplara ayrıldılar. Her gruba kendini hak diğerini batıl görmek
(Tanrı kom pleksi) hoş göründü. Sen onları cehalete batm ış olduklarını anla-
yuıcaya A d a r kendi hallerine bırak, o elde ettikleri m al ve oğulları, hayır-
da yarıştırm ak için kendilerine özel olarak verdiğim izi mi sanıyorlar? Ha-
yır, anlayam ıyorlar. Oysa Rablerine karşı korku ve titreme içinde olanlar,
Rablerinln ayetlerine inananlar, Rablerine ortak koşmayanlar, verdiklerini
Rablerinln huzuruna çıkacaklar diye kalpleri korku ile ürpererek verenler.
İşte onlardır hayırda yarışanlar ve onun öncüleri olanlar" (23: 52-61).

M uhamm ed, Tanrı kom pleksinin kaynağı olan ve tek toplum un parça-
!anm asına, guruplara, kastlara, sınıflara ayrılm asına sebep olan her top­
KUTSALIN GÖLGESİNDE

luluğunun "kendilerine özel olarak verilm iş hayır" ve "m ülkiyet iktidarı"


olduğunu bilerek yeni inşa eteği m edeniyet şehrinde bu kaynakların üs-
tünlük kriterlerini yok eden bir öğreti geliştirdi. M uhammed, M edine de
ilk iş olarak Tanrı kom pleksi kaynağı olan servet, zenginlik ve nüfuz (mal
ve oğullar) sahibi kim selerin, biriktirdikleri (kenz) ile toplum da ayrıcalık
ve üstünlük taslam akta ve "kendi yanlarında olanla şım ararak" toplum da
sınıflaşm alara neden olm akta olduğunu görerek kardeşlik bukukunu inşa
etti ve onları üstünlükler İle şım arm ak yerine hayırda yarışm ak ve veri-
leni verm ek üzerine teşvik ete. Muhamm ed, mülkiyet iktidarını iktidar
m ülkiyetine dönüştürm ek, servet yığarak onunla şımarmak, m al ve oğul-
lar (servet ve nüfuz) sahibi olmakla tek toplumu sınıflara ayırm ak davra-
m şlaım ı lanetleyerek "h ay r" (karşılıksız bağış) ve "i'ta " (karşılıksız veriş)
üzerinden bir toplum sal barış, kardeştik ve dayanışm a sistem i kurdu, ö y le
ki, M uhamm ed, M edine'ye ilk geldiği zam anki karşılanm a anında kendini
bekleyenlere tik kez şunları söyledi: "im an etm edikçe cennete giremezsi-
niz. Birbirinizi sevm edikçe de ‫ ﺳﺎاا؛‬etm iş olam azsınız. Birbirinizi sevmek
için de aranızda selamı/barışı yayınız. Kin tutmayın, haset etmeyin, hasım-
laşm ayın; Ey A llah'm kulları kardeş olun!" dedi ve "Zenginler m allarını
yanlarındaki İle eşit hale geliriz diye paylaşm ıyorlar. A llah'm nim etini mi
inkâr ediyor bunlar?" (16: 71) ayeti uyarınca yaklaşık iki yüz aileyi birbiri
İle "kard eş" İlan ete.

Muhamm ed, sadece inananlar için değil tüm İnsanlık/Allab'ın kulları


İçin "erd em " dışm da bütün rütbelerin sökülmesini, "in san " dışında bütün
renklerin, ırkların, kabilelerin, dillerin anlam sızlaşm asını, "bölüşm ek" dı-
şm da bütün sahiplenm elerin ortadan kalkm asını, barış ve "sev gi" dışın-
da bütiin Tann kom pleksi kaynaklı hırs ve ihtirasların yok edilm esini ve
"H ak k" (gerçek ve adalet) dışında bütün otoritelerin yok olm ası gerektiğini
tüm dünyaya ilan ete. ilk iş olarak da yeni inşa edeceği medeniyet yurdu
olan Yesrip'in adını tıpkı M usa ve İsa gibi "B an ş, özg ü rlü k ve Adalet Yur-
du" anlam m a gelen "Dâru's-Selam "/ Jarusalem olarak değiştirdi. Çünkü
onun tanrısı "Allah tüm insanlığı □ âru's-Selam 'a çağırıyordu" (10:25). ikin-
ci iş olarak da ' birbirleri ile sürekli düşm anlık ve savaş İçinde
yaşayan onsekiz kabileyi bir araya getirerek kardeştik, adalet ve m a'ruf (or-
tak iyi) üzerinde "tek bir üm m et" olm ak kaydıyla "M edine Sözleşmesti'ni
imzaladı.
Halts ÇETİN

2. Kolektif zulüm Hukukundan Evrensel Adalet Hukukuna; ilk


Devlet, İlk Toplum Süzleşmesi, ilk Anayasa; Medine Sözleşmesi‫؟‬:
"Kendiniz, anne-babanrz ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah
için şahitler olarak adaleti ayakta tutun. Adaletten dönüp
hevalarmıza, tutku ve ihtiraslarınıza uymayın".
Muhammed, bu ahlakı birliği sağladıktan sonra M edine'nin sosyal, dini ve
demografik yapısını ortaya çıkarma işine koyuldu. Ve bu amaçla, ٠günkü ge-
lenekler için hayli yabancı olan bir teşebbüse girişerek tıpkı Musa gibi çölde
nüfus sayımı yaphrdı. Bu ilk nüfus sayımınm yapılması ve şehir sakinlerinin
tek tek (erkek, kadın, çocuk, yaşlı) bir deftere yazılmasına da ilk defa rastlanı-
yordu. Daha sonra Muhammed, ikinci bir adım atarak M edine'nin doğal şe-
hir sınırlarını tayin etti ve dört bir köşeye birer işaret koyarak bir "Site Devle-
ti" toprağını belirlemiş oldu. Müslümanlar ve Yahudller bu sosyal ve siyasal
' memnundular. Ancak Medineli Müşrikler huzursuzdular,
’ tehdit aitanda görüyorlardı. Bu nedenle de Mekke'deki müş-
rikierle gizli bir işbirliği içinde idiler. Muhammed, bir yandan hicret eden
Mekkeiiierin yerleştirilmesi ve yeni çevreye intibaklanyla uğraşırken, diğer
yandan Yahudi ve Müşrik Araplara güven vermeye çabş]yor, niyetinin Me-
dine üzerinde mutlak bir egemenlik kurmak olmayıp yete dite cemaatinin
güven içinde yaşamasını ve dinlerini yayma im kânlannı sağlamak olduğunu
söylüyordu. Bu nedenle Medine'deki hayatı, Mekke'de inen vahyin toplum-
sal, hukuki ve kurumsal düzeyde bir açılımı, Mekke'deki vizyonun Medine
pratiğine taşınması olacaktır. Yani amacı dite ve hukuki özerklik temelinde
çoğulcu bir toplumsal projeyi hayata geçirerek, herkese ve her topluluğa ev-
rensel "adalet, merhamet ve sadakat" ilkeleri ışığmda bir arada yaşamanın
mümkün olduğu gerçeğini ve bu gerçeğin yollarını göstermekti. Elbette dini
tebliğ devam edecekti; ama hiç kimse zor ve baskı altına alınarak başka bir
dine girmeye mecbur edilmeyecek, din değiştirenler Mekke'de olduğu gibi
herhangi bir engelle karşılaşmayacaktı. Tüm bu gerekçeler ile Muhammed,
Medine'deki tüm topluluklar ile hukuk ve barışa dayalı bir sözleşme İmza-
ladı. Bu sözleşme bir nevi toplum sözleşmesi ya da anayasa hükmünde idi:

"Bis^llahirrahm anirrahim ,

1) Bu kitap (yazı), Feygamber Muhammed tarafından Kureyşii ve Yes-


ribli müminler ve Müslümanlar ve bunlara tabi olanlarla yine onlara son-

9 http://www.sorularlaislaxniyet.com/qna/13257/medine-vesikasinin-onemi-nedir-hangi-ko-
nulari-iceriyordu-bu-vesikanin-fikih-literaturumuzdeki-yeri-nedir-ve-gunumuzde-uygu-
lanirligi-var-midir.html,10.12.2012,http://www.ahikirsehir.com/medine-sozlesmesi-ve-in-
san-haklari-evrensel-beyannamesinin-karsilastirmasi.html,10.12.2012.
KUTSALIN GÖLGESİNDE

radan iltihak etmiş olanlar ve onlarla beraber cihal edenler için (olmak
üzere tanzim edilmiştir).

2 ) İşte bunlar, diğer insanlardan ayrı bir ümmet (camia) teşkil ederler.

3) Kureyş'deıı olan Muhacirler, kendi aralarında adet olduğu veçhile


kan diyetlerini ödemeye iştirak ederler ve onlar harp esirlerinin fidye ne-
catmı müminler arasındaki iyi ve makul bilinen esaslara ve adalet umdele-
rine göre ödemeye iştirak edeceklerdir.

4) Benü 'Avf'lar, Benû Harisler (5), Benû Saideler (6), Benû Cuşem'ler
(7), Benû'n-Neccarlar (8), Benû 'Amr ibn 'AvfTar (9), Benû'n-NebitTer (10),
Benûl-Evs'ler (11), kendi aralarmda adet olduğu veçhile, evvelki şekiller
altmda kan diyetlerini ödemeye ve her bir zümre, harp esirlerinin fidye‫؛‬
necatını, mü'minler arasmdaki iyi ve makul bilinen esaslara ve adalet um-
delerine göre tediyeye iştirak edeceklerdir.

Muhamm ed, M edine'ye (Yesrih) geldiğinde şehirde bulunan farklı din-


ler, kabileler ve topluluklar arasm da çok büyük çatışma ve sorunlar vardı.
Bu yüzden şehre geldiğinde ilk iş olarak önce M ekke'den gelenlerle Me-
dineli inananlar arasında "kard eşlik" hukuku kurdu ve onları birbirlerine
kardeş ilan etti. Bu kardeşlerin her şeylerini paylaşm aları konusunda mer-
ham et ve sadakate dayalı bir düzen kurdu. Muhamm ed, kardeşliğe daya-
İl bu yerel dayanışm adan sonra M edine'de çok daha büyük bir evrensel
değer ilkesi inşa etti. Tarihte eşine az rastlanan bir şey yaparak M edine'de
bir toplum sözleşm esi kararı aldı. Bu karar farklı İnanç ve kabileler ara-
sında hukuka dayalı bir ortak barış anayasası hükm ünde idi. Bu anayasa
M uham m ed'in insanlar arasm daki ilişkileri adalet, m erham et ve sadakate
dayalı bir hukuk düzenine dayandırm ak istem esinin ürünü idi. o, rahatlık-
la elindeki güçleri kullanıp zor ve terör İle diğer toplulukları kendisine tabi
kılabilirdi. Am a ‫ ه‬sadece kendi inananlarını değil tüm farklı inanışları ve
tüm farklı toplum sal unsurları tek bir "üm m et" çatısı altında birleştirerek
gönüllülüğe dayalı bir barış düzeni kurdu.

A slında M uham m ed'in yaptığı bu anayasal m etin yeryüzünde bir devle-


tin vazettiği ilk yazılı anayasa olm a özelliği de taşım aktadır. M uham m ed'in
karşılıklı görüşm eler sonucunda ve ittifak esasına dayalı hazırladığı bu top-
lum sal sözleşm enin kabulünü sağlayan esas faktörlerden biri, yüz yirm i
yıldır savaş ve düşm anlıklarla yorgun ve güçsüz düşen M edine'nin bizzat
içinde bulunduğu kaotik ve güvensiz durumdur. M edine adeta kendine bir
kurtarıcı beklem ektedir. Kendi başına ve var olan sosyal güçlerle barış ve is-
tlkrar sağlayacak siyasal ve toplum sal bir form ül bulamıyordu. M edine sa-
vaşlarla iktisadi bakım dan sürekli gerilerken, yine de yeni çatışm alara gebe
Halis ÇETİN

bir görünüm dedir, işte tam da böyle kritik bir dönemde yabancı kökenli
biri çıkıp bütün gruplara birlikte ve ortak yaşam anın yollarım gösteriyor,
herkesi hukuk tem elinde "eşitlik" ilkesine göre var olmaya çağırıyordu.

12) Müminler kendi aralarmda ağır mali mesuliyetler allında bulunan


hiç kimseyi (bu halde) bırakmayacaklar, ftdye‫؛‬necat veya kan diyeti gibi
borçlarını iyi ve makul bilinen esaslara göre vereceklerdir. Hiçbir mümin
diğer bir müminin mevlası ile, onun aleybine olmak üzere bir anlaşma
yapamayacakür.

13) Takva sahibi müminler, kendi aralarmda mütecavize ve haksız hir


fiil tasarlayan yahut bir cürüm yahut bir hakka tecavüz veyahut da mü-
minler arasında bir karışıklık ç ık a r m a k a s d ın ı taşıyan kimseye karşı ola-
caklar ve bu kimse onlardan birinin evladı bile olsa, hepsinin elleri onun
aleyhine kalkacaktır.

14) Hiçbir mümin bir kafir için, bir mümini öldüremez ve bir mümin
aleyhine hiçbir kafire yardım edemez.

15) Allah'ın zimmeti (himaye ve teminatı) bir tekdir; (müminlerin en


ehemmiyetsizlerinden birinin tanıdığı himaye) onlarm hepsi için hüküm
ifade eder. Zira müminler, diğer insanlardan ayrı olarak birbirlerinin mev-
lası (kardeşi) durumundadırlar.

16) Yahudilerden bize tahi olanlar, zulme uğramaksızın ve onlara mu-


arız olanlarla yardımlaşılmaksızın, yardım ve müzaheretimize hak kaza-
nacaklardır.

Sözleşm ede yaralama, öldürm e, kan diyetleri, fidye-i necat vb. terim ve
m addelerin sıkça yer alm ası, uzun yıllar iç savaşlarla sarsılm ış ve bitkin
düşm üş bir toplum un norm al sorununu yansıtır .‫ ه‬günün acil sorunu, ça-
tışm alara bir son verilm esi ve taraflar arasm da adalet ve hakkaniyet esasla-
rma uygun bir arada yaşam anın form ülünün bulunm asıydı. İkinci önemli
nokta, böyle hir sözleşm e sayesinde kim senin kimse üzerinde baskı kur-
maya kalkışm adan başkalarını doğal bir realite kabul etm esi ve onun ya-
şam a ve düşünm e biçim ine saygı gösterm esinin yasallaşm ası ve hukukun
tem inatı altına alınm asıdır. M edine Sözleşm esi, bütün sosyal bloklar açısın-
dan "h âkim iyet" değil "k atılım " tem elinde bir toplum sal ilişkiyi öngörür.
Sözleşm enin çizdiği idea çerçevesinde M üslüm anlar, özgür insanlar olarak
Allah ve M uham m ed'in gösterdiği istikam ette ve güven içinde yaşayacak
ve dinlerini tebliğ edeceklerdir. Aynı haklar Yahudiler ve diğerleri için de
geçerlidir. Doğru, adil, hukuka saygılı ve insanlar arasında gerçek barış ve
istikrarı am açlayan ideal bir düzenin, farklı gruplar (dini, eteik, mezhebi.
KUTSALIN GÖLGESİNDE

siyasi vb.) arasm da bir sözieşm e tem elinde ortaya çıkm ası gerekir. Bu ne-
denie sözleşm enin hazırlanm ası esnasm da sosyal blokların kendileri veya
tem silcileri hazır bulunm uş, özgür bir ortam da ve karşılıklı görüşm e ve tar-
tışm alarla sözleşm enin hüküm leri (tem el yasalar) tespit edilm iştir.

17) Sulh, müminler arasmda bir tekdir. Hiçbir mümin Allah yolunda giri-
şilen bir harpte, diğer müminleri hariç hıtarak, bir sulh anlaşması akdedemez;
bu sulh, ancak onlar arasmda umumiyet ve adalet esaslan üzere yapılacakhr.

18) Bizimle beraber harbe iştirak eden bütün (askeri) birlikler, blrbirle-
riyle münavebe edeceklerdir.

19) Müminler, birbirlerinin Allah yolunda (uğrunda) akan kanlarının


intikamım alacaklardır.

20) Takva sahibi müminler, en iyi ve en doğru yol üzerinde bulunuriar.


Hiçbir müşrik, bir Kureyşlinin mal ve canmı himayesi altına aiamaz ve
hiçbir mümine bu hususta engel olamaz.

21) Herhangi bir kimsenin, bir müminin ülümüne sebep olduğu kati
delillerle sabit olur da maktûlün velisi (hakkını müdafaa eden) rıza gös-
termezse, kısas hükümlerine tabi olur; bu halde bütün müminler ona karşı
olurlar. Ancak buniara, sadece (bu kaidenin) tatbiki için hareket etmek he-
lal (doğru) olur.

22) Bu sahife (yazı)nın muhteviyatını kabul eden, Allah'a ve Ahiret Gü-


nü'ne inanan bir miiıniııiıı bir katile yardım etmesi ve ona sığınacak bir yer
temin etmesi helal (doğru) değildir.

23) Üzerinde ihtilafa düştüğünüz herhangi bir şey, Allah'a ve Muham-


med'e götürülecektir.

24) Yahudller, müminler gibi, muharebe devam ettiği müddetçe (kendi


harp) masraflarını karşılamak mecburiyetindedirler.

25-34) Her bir kabile ve dini topluluklar tek tek sayılarak hepsinin aym
haklara sahip olacakları belirtilir.

Unutm am ak gerekir ki, tek Tanrı inancının olduğu yerde doğal olarak
Tanrı kom pleksi yok demektir. Çünkü tek Tanrılı inanç tem insanların Tann
nezdinde eşitliği üzerine inşa edildiği için hiç kimsenin hiçbir kişisel, kolek-
tif ve evrensel Tanrı kom pleksi iddiası ve ayrıcalığını kabullenmez. Tanrı tek
ise tüm insanlar da tektir ve aralarında hiçbir hiyerarşik Tanrısal düzenleme
yoktur. A ksi Tanrının tekliği ve varlığına aykırıdır. Dahası Tanrı tüm mut-
laklığı kendinde m ündem iç kıldığı içte böyle bir iddia ite karşısına çıkan her
Halis ÇETİN

şey ona karşı tanrılık iddiasında bulunm aktır. Bu nedenle mutlak hakikatin
de bir kişi, bir kolektivite veya devlet gibi evrensel bir güç veya kurumun
‫ » ^؛‬ım d a / te k e lin d e olamayacağı, olma iddiasının Tanrı kom pleksi olduğu
açıktır. M utlak olan her şey (bilgi, hakikat, güç vd.) yalnız ve ancak Tan-
rm ın şahsında ve tahakküm ünde yani göklerin egemenliğinde mevcuttur.
O halde m utlak hakikat, m utlak d oğra olm adığı gibi m utlak yalan, mutlak
yanlış da olam ayacağı için hiç kimse, hiçbir kolektivite ve hiçbir evrensel
güç/kurum da ötekine üstünlük iddiasm da bulunamaz. Bu nedenle Medine
sözleşm esinde esas unsur Tann kom pleksi kaynaklı bir güç hâkimiyeti ye-
rine eşitlik ve eşitliğe dayalı katılım ın hareket noktası seçilmesidir. Çünkü
Tanrı kom pleksinin en önem li özelliği farklılıkları reddetmektir.

35) Yahudilere sığınmış olan kimseler (Bitane), bizzat Yahudiler gibi


mülahaza olunacaklardır.

37) (Bir harp vukuunda) Yahudilerin masrafları kendi üzerine ve M ÜS-


‫ا‬،‫دأاان‬ ™ masrafları kendi üzerinedir. Muhakkak ki bu sahitede (yazıda)
gösterilen kimselere harp açanlara karşı, onlar kendi aralarında yardımla-
şacaklardır. Onlar arasmda hayırhahlık ve iyi davranış bulunacaktır.

38) Yahudiler Müslümanlarla birlikte, beraberce harp ettikleri müddet-


çe masrafta bulunacaklardır.

39) Bu sahifenin (yazının) gösterdiği kimse lehine Yesrib vadisi dahili


(cevf), haram (mukaddes) bir yerdir.

40) Himaye altındaki kimse (carr), bizzat himaye eden kimse gibidir;
ne zulmedilir ve ne de (kendisi) cürüm ika edecektir.

41) Himaye verme hakkına sahip kimselerin izni müstesna, bir himaye
hakkı verilemez.

42) Bu sahifede (yazıda) gösterilen kimseler arasmda zuhurundan kor-


kulan bütün öldürme yahut münazaa vakalarının Allah'a ve Muhammed'e
gtü rü lm eleri gerekir. Allah bu sahiteye (yazıya) en kuvvetli ve en iyi ria-
yet edenlerle beraberdir.

43) Ne Kureyşliler ve ne de onlara yardım edecek olanlar, himaye altı-


na alınmayacaklardır.

Tüm bu gerekçeler ışığında bu sözleşm e en küçük topluluğu dahi ismi


ve hakları ile zikrederek gücün tahakküm ünü yok etm iştir. Mevla, kan ve
akrabailk bağı olm aksızın bir kabileye bağlı veya onunla anlaşm alı olan
kabile, aşiret veya topiuiukhır. Bu dem ek oluyor ki, ismiyle ve im zasıyla
sözieşm eye taraf olan her bir sosyal grup, kendisine bağlı diğer toplulukları
KUTSALIN GÖLGESİNDE

da tem sil etm ekte ve aynı hak ve sorum lulukları onlara da tanım aktadır.
Her türlü düşm anlıklarına rağm en M edineli M üşrikler hile Site'nin alanı
içinde her türlü hak ve özgürlüklere sahip kabul ediliyorlar ve onlarm da
haklarım hukuki bir tem inat altına alıyordu. Kabilelerin tek tek zikredil-
mesi, toplum da var olan âiııi ve etnik toplulukların kim liklerini tanım ak
ve belgelem ek içindir. Her bir dini ve etnik grup kültürel ve hukuki tam
b ir özerkliğe sahiptir. Yani din, yasam a, yargı, eğitim , ticaret, kültür, sanat,
gündelik hayatın düzenlenm esi vb. alanlarda herkes ne ise öyle olacak ve
kendini tanım ladığı hukuki ve külttirel standartlar içinde ifade edecektir.
Söz konusu dini ve hukuki özerkliğin tem inatı, "Yahudilerin dinleri ken-
dilerine, m üm inlerin dinleri kendilerinedir. Buna gerek m evlaları ve ge-
rekse kendileri dahildirler" diyen 25. m addedir. 42. m addede çatışmaya
neden olacak ihtilafların M uham m ed'e götürülm esini öngören hüküm ise
Yahudi ve M üşrikler tarafından teklif edilm iştir. Daha önce de değindiği-
miz nedenlerle, M edine'deki kaotik durum, kabileler arasındaki karşılıklı
güveni sarsm ıştı. Bu m adde ile gruplar, kendi aralarında çıkan ihtilafları
çözem edikleri zam an, davayı bir "ü st yargı m akam ı"na götürm ek üzere
kendi aralarm da anlaşıyorlardı. Bu üst yargı m akam ı da güvenilir, tarafsız
ve M edine dışından gelm iş M uhamm ed'dir. Bu düzenlem ede Muhamm ed,
b ir Tanrı kom pleksi olarak "H âkim " değil, bir insan olarak "H akem " konu-
m undaydı. M uham m ed'in adalet ve m erham et anlayışına göre çoğulcu bir
toplum da tek değil, birçok hukuk sistem i a‫؛‬mı anda geçerli olabilirdi. Buna
göre, çatışan hukuk sistem leri karşısında m ağduru hukuk seçm ede özgür
bırakm ak en iyi çözüm dü. Çünkü Tanrı kom pleksinin yasaları kendini hu-
kuk adı altında ikam e edebilirdi.

44) Onlar (Müslümanlar ve Yahudiler) arasında, Yesrib'e hücum ede-


cek kimselere karşı yardımlaşma yapılacaktır.

45) Şayet onlar (Yahudiler), (Müslümanlar tarafından) bir sulh akdet-


meye veya bir suth akdine iştirake davet olunurlarsa, bunu doğrudan doğ-
nıya akdedecekter veya ona iştirak edeceklerdir. Şayet onlar (Yahudiler),
(Müslümanlara) aynı şeyleri teklif edecek olurlarsa, mü'-minlere karşı
aynı haklara sahip olacaklardır; din mevzuunda girişilen harp vakaları
müstesnadır. Her bir zümre, kendilerine ait mıntıkadan (gerek müdafaa
ve gerekse sair ihtiyaçlar hususunda) mesuldür.

46) Bu sahlfede (yazıda) gösterilen kimseler için ihdas edilen şartlar,


aym şekilde Evs Yahudllerine, yani onlarm mevlalarma ve bizzat kendi
şahıslarına, bu sahifede (yazıda) gösterilen kimseler tarafından sıkı ve tam
bir muhafazakarlık ile tatbik olunur.
Halis ÇETİN

47) Bu kitap (yazı), bir haksız ‫ ]؛؛؛‬ika eden veya cürüm işleyen (ile ceza)
araşma engel olarak giremez. Kim ki bir harbe çıkar, emniyette olur veya
kim ki Medine'de kalırsa yine emniyet içindedir; haksız bir £‫ ﻟﻞ؛‬ve cürüm
halleri müstesnadır. Allah ve Rasulullah Muhammed himayelerini, (bu sa-
hifeyi) tam bir sadakat ve dikkat içtede muhafaza eden kimseler üzerinde
tutacaklardır".

Sözleşm enin 39. m addesi ile "ü lk e ve korunm uş sınır" kavram ı getiril-
miş olup bu o günün şartlarında yeni bir şeydi. Kan ve akrabalık bağm a da-
yalı kabile yapısı aşılıyor, insanlar bloklar halinde (veya hukuk toplulukları
şeklinde) daha üst bir siyasi birlik etrafında toplanıyor ve M edine'de yaşa-
yan aşiret ve kabileler arasındaki her türlü çatışm a ve hukuk ihlali yasakla-
m yordu. Sözleşm ede geçen "h aram " terim i "korunm uş sınır" dem ektir ve
bir siyasi birliğin toprak bütünlüğüne aüf anlam ına gelir. Bu siyasi birliğin
sözleşm edeki karşrlığı "ü m m et"tir (Md. 2 ve 25). Bu anlamda "üm m et",
içinde M üslüm anlar, Yahudiler ve m üşriklerin de yer aldığı siyasi birlik
dem ektir. Bu birlik, dini, kültürel ve hukuki özerklik tem elinde ırk, dil, din,
mezhep ve etnik köken farkını gözetm eyen bir toplum sal birliktir (Md. 1,2,
16 ve 25.). İnsanlar ve topluluklar arasımdaki ilişkilerde tem el ahlaki esas-
lar ve herkesin karşr çıkam ayacağı evrensel yüce idealler geçerlidir (Md.
47). A ncak bunların geçerli olabilm esi için toplum sal ilişkilerin bütününü
düzenleyen yazılı bir hukuk m etoinin esas alm m ası gerekir. Bundan do-
layı sözleşm e, kendini "K itap " (Md. 1,36 ve 47) veya "Sah ife" (Md. 22, 39,
42, 46 vs.) diye takdim etm ektedir ki, o günün geleneksel kültüründe ve
Tevrat yasasında bu her iki terim bağlayıcılık ifade eder. Sözleşme, herkesi
bağlayan hukukun üstünlüğüne tam riayeti öngörürken (Md. 37), savaş,
tek tek birey ve kabilelerden alım p m erkezi yönetim e intikal ettiriliyordu
(Md. 17, 18). Savaş, m erkezi yönetim in ortak kararıyla alm acaktır. Savaşın
en önem li sebeplerinden biri dışarıdan gelecek bir saldırıya karşı ortaklaşa
m ukavem et etm ek üzere yapılır. Böyle bir savunm a savaşm da anlaşm aya
taraf olan gruplar m ali ve askeri ortak sorum luluklar yüklenirler ve hep
birlikte savaşırlar (Md. 15, 18, 19 ve 24). A ncak din adına yapılacak savaş-
larda ortak sorum luluk yoktur (Md. 45). Buna göre eğer M üslüm anlar, ken-
di dinleri için ve başkalarıyla savaşacak olurlarsa, Yahudiler ve M edineli
M üşrikler onlara katılm ak zorunda değildirler. Toplum sal hayatta adaletin
sağlanm ası, adli İşlerin yürütülm esi ve yargı için gerekli tedbirler alınacak
ve bu yetkiler m erkezi otoriteye devredilip ferilerin takdir ve inisiyatifine
terli edilm eyecektir; bu da ortak sorum luluklar arasm da yer alan önemli
bir husustur (Md. 13). Sözleşm e, yargı ve savunm a ya da savaş İlanı gibi
hususları m erkezi otoriteye devrederken, başta yasama olm ak üzere, kül­
KUTSAUN GÖLGESİNDE

tür, bilim , sanat, ekonom i, eğitim, sağlık vb. hizm etleri toplum a bırakıyor.
M edine Sbzleşm esinin ruhu; farklı inanç ve ırktan insanlarla savaşsız barış
içerisinde bir arada yaşama, sosyal m ünasebetlerde adalet ve merhameti
esas alma, iç ve dış ^ v e n liğ in sağlanm asında işbirliği yapma şeklindedir.

3. Adalet, Merhamet ve Sadakate Dayalı Kadim Geleneğin


Evrensel Medeniyet inşasr: "Şüphesiz Allah, adaieti,
ihsanı/merhamet ve )^kınlara/insanlara iyiliği/sadakati
emreder".
Bu sözleşm e aslında hem kişisel hem yerel hem de evrensel Tanrı komp-
lekslerine yönelik adalete, m erham et ve sadakate dayalı bir m eydan oku-
m aydı. Tüm Tanrı kom plekslerinin kaynaklarını pratik bir örnek olarak
kurutm a girişim iydi, o, soyut, ideal ve kutsal yasalar değil bizzat hayatın
ruhuna dayanan bir gerçek adalet sistem i öngörüyordu. M uham m ed'in
m isyonunun evrenselliği de zaten bu ilkelere dayalı göklerin egemenliği-
nin gölgesinde yeryüzünde bir "Adalet □ ü z en i" kurm aktı. Tanrı Allah, tüm
peygam berleri olduğu gibi M uham m ed'i de "hidayetle ve hakikatin (ger-
çeğin) diniyle gönderdi" (9: 33). M uham m ed de sadece "gerçeğin dinini"
gerçekliğin diliyle tüm yalan düzenlerine, dinlerine ve onları yaratan Tan-
rı kom plekslerine anlatm ak için m ücadele etti. Tanrı Allah ve M uham m ed
için de tıpkı diğer tüm "peygam berler gibi" "d in in tek hakikati d e" "insan-
lar adaleti yerine getirsinler" (57: 25) ilkesi idi. Bu yüzden de M uham m ed
tıpkı takipçisi olduğu İbrahim , M usa ve İsa gibi sürekli insanları "gerçeğe"
davet etm iştir. Çünkü hepsi çok iyi bilm ektedir ki sadece "gerçek", insan-
la n "ad il ve özgür kılabilir".

M uhamm ed, tıpkı atası İhrahim gibi her işinde "Adalet" ile hükm edi-
yor; tıpkı M usa gibi her işinde "K utsal Yasa"nm evrensel barış ilkelerini
uyguluyor; tıpkı İsa gibi "Adalet, M erham et ve Sadakat" üzerinden insan-
larla hukuk geliştiriyordu. Tıpkı İbrahim gibi hiçbir zulüm karşısında tes-
lim olm ayan bir irade; tıpkı M usa gibi hiçbir zorluk karşısında yıkılm ayan
bir sabır; tıpkı İsa gibi çöl sıcağında ayaklan pişm iş arkadaşlannın ayakla-
rmı elleri ile yıkayıp elbisesi ile kurulayıp elleriyle ovarak iyileştirm ek içte
gösterdiği m erham et, sadakat ve m üsavat örnekleri sergiliyordu, ö y le ki;
M uham m ed, kendini halktan ayrı ve ayrıcalıklı kılm ayarak "arkadaşlarıyla
birlikte oturduğu sırada insanlar gelip 'H anginiz M uham m ed?' diye sorar-
k en "; "arkadaşlarına su dağıtm akta iken 'B ir kavm in efendisi, ona hizm et
edendir!" derken; "Sen bizim efendim izsin‫ '؛‬diye hitap eden topluluğa, tıp-
kı İsa gibi, 'Efendi, A llah 'tır!' diyerek kendisine yönelik kişisel, kolektif ve
evrensel Tann A m plelcsl yakıştırm alarını şiddetle re d d e d e r. ‫ ه‬, insanları.
Halis ÇETİN

makam , m evki, mal, bilgi, zenginlik, güç, soy, ihtişam ve iktidar yani sos-
yal, siyasal ve ekonom ik statü ve üstünlük (Tanrı kom pleksi) bakım ından
birbirinden ayıran ve sınıflaştıran, bu Tann kom pleksi kaynaklarım meş-
rulaştıran ve bu düzene itaat eden dini anlayışı da ayakları altına alarak
aşağılar. Bu yüzden Kuran'da ve M uham m ed'in hayatında adalete taalluk
etm eyen hiçbir konu kalm am ıştır:

"Allah, size emanetleri ehline (layık olanlara) teslim etmenizi ve insanlar


arasmda hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Bununla Al-
lah, size ne güzel öğüt veriyor! Doğrusu Allah, işitendir, görendir" (4:58).

"Şüphesiz A llah adaleti, İhsam, yakınlara vermeyi emreder; çirkin


utanmazlıklardan, kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır. Size ‫ؤة‬،‫ا؛‬
vermektedir, umulur kİ öğüt alıp-düşünürsünüz" (16: 90).

"Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile


olsa, Allah için şahitler olarak adaleti ayakta tutun. Onlar ister zengin ol-
sun, ister takir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Gyleyse adaletten
dönüp hevalanmza, tutku ve ihtiraslarınıza uymayın. Eğer dilinizi eğip
büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yaptıklarınız-
dan haberi olandır" (4:135).

"Adaletle emreden ve dosdoğru yol üzerinde bulunanla zalim olan eşit


olabilir mi?" (16: 76).

"Ey iman edenler, belirti bir süre için borçlandığınız zaman onu yazı-
m z...Bu, Allah katında en adil, şahitlik için en sağlam, şüphelenmemeniz
için de en yakın olandır. .. Aksini yaparsanız, o, kendiniz için zulüm ve
‫؛‬
^nahtir. Allah'tan sakının. Allah size öğretiyor. Allah her şeyi bilendir"
(2: 282).

M edine Sözleşm esinin göklerin egem enliğinde adalete dayalı bir top-
lum sal düzen inşası açısından önem li unsurlarından birisi de toplumun
adalete bağlılık duygusuna vurgu yapm asıdır, insanların toplum la bağm ı
tanım lam akta ve insanm yaşadığı toplum daki sınırlarını belirlem ektedir.
Kişinin, toplum un ve devletin hukuku arasındaki sınırları belirler. Sosyal
faaliyetlere iştirakle ilgili yine sınırlam alar yapılır. M edine Sözleşm esi, Ya-
hudi gibi diğer dini gelenekte olanları da vatandaş olarak kabul etm ekte ve
inanç özgürlüğü getirm ektedir. M edine Sözleşm esinde başka dinden olan-
la n da İslam toplum unun vatandaşı olarak kabul edildiğinin gösteren mad-
deler içerm ektedir .‫ه‬ tarihte başka dinlerden olanlara özgürlük tanım ası
konusunda yazılı tem inat verilm esi ve hatta bunu güçlüyken yapabilm esi
sözleşm enin çok adaletli ve hoşgörülü olduğunu gösterm ektedir. M edine
KUTSALIN GÖLGESİNDE

Süzleşm esinde çok hukuklu bir sistem in tem el taşlan gdrülmektedir. Şeh-
rin düzeniyle ilgili bir anlaşm azhk durum unda nasıl çözüleceği, dış tehli-
kelere karşı nasıl korunacağı belirlenm iştir. Farklı hukuklara tem inat veril-
m ektedir. Yahudilere kendi içerisinde dini hukuklarını ve kendi kurallarına
göre evlilik ve m edeni kurallarını düzenlem e hakkı taranmaktadır. Müs-
lüm anlar da kendi kurallarına göre m edeni haklarını belirleyeceklerdir.
"H erkesin dini kendisine" algısıyla farklı dindeki insanlara özgür yaşam
verilm ektedir. M edine Sözleşm esinde güce dayalı Tanrı kom plekslerinin
yansım ası olan "benim gibi yaşayacaksm , benim gibi düşünmeyen tehdit-
tir" yorum lam ası görülm ez. H er kavm i olduğu gibi kabul etm ekte am a bir
kam u düzenini oluşturm ayı hedeflem ektedir. "G enel düzeni bozm adığı
sürece herkes kendi içerisinde özgür hareket edebilir" anlayışının bu söz-
leşm ede bulunm ası gönüllü birlikteliğe dayalı bir toplum arzusunu göste-
rir. Yahudilerle ilgili zulm e uğram aksızın M üslüm anlara karşıt olanlarla
yardım laşm azlarsa, yardım ve desteğe hak kazanacaklardır kuralı kendile-
rine karşıt olanlarla bir faaliyet içerisine girm ezlerse, kendilerine m üdahale
edilm eyeceği belirtilm ektedir. Yine başka bir maddede "Yahudilerin dinleri
kendilerine M üslüm anların dinleri kendilerine" şeklinde açıklam a vardır.
Kendinden olm ayanı düşm an ve tehdit olarak gören ve yok etm eye çalışan
Tanrı kom pleksi yerine m erham et ile eşitlik ve adalet içinde bir hukuk dü-
zeni vaat edilm ektedir.

"Allah'm ayetlerini inkâr edenler, peygamberleri haksız yere üldüren-


ler ve insanlardan adaleti emredenleri öldürenler; işte onlara acıklı bir aza-
bı müjdele" (3: 21).

"Kendilerine yazılan (hakları veya miras)ı vermediğiniz ve kendilerini


nikahlamayı istediğiniz yetim kadmlar ve zayıf çocuklar ile yetimlere karşı
adaleti ayakta tutmanız konusunda size Kitap'ta okunmakta olanlardır.
İyilik adma her ne yaparsanız, şüphesiz Allah onu bilir" (4: 127).

"Ey iman edenler, adil şahitler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun.
Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Her hal ve şartta
adaletli o lu n . ‫ ه‬, takvaya daha yakmdır. Allah'tan korkup sakının. Şüphe-
siz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır" (5: 8).

"Gnlar, yalana kulak hitanlardır, haram yiyicilerdir. Sana gelirlerse


aralarında hükmet veya onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirecek
olursan, sana hiçbir şeyle kesin olarak zarar veremezler. Aralarmda hük-
medersen ad aletle ‫اﺀاااﻫﺎا‬ Şüphesiz, Allah, adaletle hüküm yürütenleri
sever" (5: 42).

361
Halis ÇETİN

"Ey iman edenler, sizden birinize 0 ‫دآا‬ gelip çattığı zaman, vasiyet ba-
zırlanışmda, aramzda içinizden adaletli ‫ ؛ه‬kişiyi (şahit tutun.) Veya yol-
culukta olup size ölüm musibeti gelip çatarsa, sizden olmayan başka iki
kişiyi (şahit tutun, ikisini) Şayet k u ş k u la n a c a k ©‫؛‬ursanız ‫سساااةاا‬
sonra
alıkoyarsmız, onlar da (size): 'Akraba dahi olsa onu (yeminimizi) hiçbir
değere değiştirmeyeceğiz ve Allah'm şahitliğini gizlemeyeceğiz. Aksi tak-
dirde biz elbette günah^rlardan oluruz.' diye Allah adma yemin etsinler"
(5 : 106).

M uhamm ed, yeryüzü Tanrı kom plekslerine karşı evrensel bir mücade-
leyi tem sil ettiği bilinciyle elindeki gücü tahakküm ve tekebbüre dönüştür-
m em iş, ٠gücü tüm toplum üyelerine eşit paylaşhrm ışhr. Fakat bununla
birlikte kişisel ve yerel Tanrı kom pleksi kaynaklarına karşı da asla taviz
verm em iştir. Bunun en güzel örneği kölelik düzenini tedrici bir şekilde
kaldırm a girişim idir. Bu yüzden M edine Sözleşm esine "H im aye altındaki
kim se, bizzat him aye eden kim se gibidir. N e zulm edilir ne de kendisi zul-
m edebilir" m addesini koyarak kölelik düzenine savaş açm ıştır. Bu m adde
ötekileştirm eye karşı çıkarak İsa'nın em ri olan "kendine yapılm asını iste-
m ediğin şeyi başkasına yapm a" anlayışım getirm iş ve ،‫؛؛‬
٠١ Tanrı kom pleks-
lerinin kaynağı olan ırkça, mülkçe, bilgici, güççe, asaletçe, m akam ca ü sten-
lük iddialarım yok etm iştir. Şeytanla başlayan üstün ırk ve ü sten olanın
efendi zayıf olanın köle olduğu düzeni değiştirm iştir. M edine Sözleşm esi-
nin bir başka m addesinde "H im aye verm e hakkına sahip olanların dışın-
da hiç kim se him aye verem ez" denilm ektedir. Bu m addeye göre hiç kimse
başkalarım n hayatı üzerinde "Tanrı gibi" olarak herkesin ham iliğine cüret
edemez. H im aye verm enin hukuku belirlenm iştir. İnsanların bir cemaat,
grup oluşturarak bir şeyler yapılm asını pek onaylamayan bir maddedir.
Böylece m enfaate dayalı hukuk oluşturulm asının ve him ayenin suiistim ali
önlenm iş olmaktadır.

"Rabbinin sözü, doğruluk bakımından da, adalet hakımmdan da tas-


tamamdır, ©'nun sözlerini değiştirebilecek yoktur, o, işitendir, bilendir"
)6 : ‫ل‬15(.

"Eğer bir kavmin ihanet edeceğinden kesin olarak korkarsan, sen de


açık ve adil bir tutumla (onlarla olan anlaşma metnini ve diplomatik ilişki-
yi) at. Gerçekten Allah, ihanet edenleri sevmez" (8: 58).

"Yarattıklarımızdan, hakka yöneltip ileten ve onunla adaleti kılan (uy-


gulayan) bir ümmet vardır" (7: 181).

"Gerçek şu ki, inkâr edip Allah yolundan ve yerlilerle dışarıdan ge-


lenler için eşit olarak (haram ve kıble) kıldığımız Mescid-i Haram'dan ah-
KUTSALIN GÖLGESİNDE

koyanlara, orada zulmederek adaletten ayrılanlara acı bir azap tattırırız"


(22: 25).

"Şu halde, sen bundan dolayı davet et ve emrolunduğun gibi doğru


bir istikamet tuttur, ©nlaruı heva (istek ve tutku)larına uyma. Ve de ki:
Allah'ın indirdiği her kitaba inandım. Aranızda adaletli davranmakla em-
rolündüm" (42:15).

"Allah'ın emrini kabul edip dönenlere adalede hükmedin ve her konu-


da adil davranın. Şüphesiz Allah, adil olanları sever" (49: 9).

"Tarüyı adaletle tutup doğrultun ve tartıyı noksan tutmayın" (55: 9).

"Ant olsun, biz elçilerimizi apaçık belgelerle gönderdik ve insanlar


adaleti ayakta tutsunlar diye, onlarla birlikte kitabı ve mizam indirdik"
(57: 25).

"Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp


çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaleti‫’ ؛‬
sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adaletle davrananları sever" (60: 8).

Muhamm ed, asıl am acım n zulme, keyfiliğe, teröre ve ihanete dayalı yer-
yüzü Tanrı kom plekslerine karşı adalet, m erham et ve sadakat ilkelerini sa-
vunm ak olduğunun bilinciyle M edine Sözleşm esi'ne "H iç kim se müttefik-
lerine ka‫؟‬şı bir cürüm işleyemez. Zulm edilene m utlaka yardım edilecektir"
m addesini de eklem iştir. Her türlü zulm e karşı ortak m ücadeleye çağıran
bu ilke ile ne zalim in ne de m azlum un kimliği, dini, kabilesi sorulmadan
ortak davranılmast gerektiği savunulm aktadır. " amacı in-
sanları m utlaka kendi dinine uydurm ak veya zorlam ak değil göklerin ege-
menliğinin adalet ilkesi tem elinde tüm insanları kardeş kılm aktır. Din ve
kabile m erkezli bir toplum sal ve siyasal yaşam biçim inden "in san " m erkez-
li bir hukuk düzenine geçm eyi savunm aktadır. Bu yüzden M edine Sözleş-
m esi'nde "M ak u l" kelim esi sıkça kullanılm ıştır. Bu kelim e ortak kültürel ve
geleneksel değerlere vurgu yaparak her hangi bir konuda iki tarafın veya
daha çok tarafın birer adım atm ası ve bir yerde uzlaşm asını zorunlu kı-
lar. M akul olm ayanda ise "illa benim dediğim e tabi olunacak" ihtirasının
d oğ u rd u ^ ! Tanrı kom pleksi hastalıkları gizlidir. Tüm bunlar kişisel, top-
lumsal/kolektif/yerel ve evrensel Tanrı kom plekslerine sadece teorik olarak
değil aynı zam anda ve özellikle ve öncelikli olarak pratik dünyada cevap-
lar aranm asının örnekleridir. M uham m ed için savaşılm ası gereken Tanrı
kom plekslerinin sonuçlan değil sebepleri ve kaynaklandır. Bunun en güzel
ve pratik örneği de M edine Sözleşm esidir.
Halis ÇETİN

F. YEN‫؛‬DİN, YEN‫؛‬MEDENİYET ve YEN‫؛‬DÜŞMANEAR


M uham m ed ve inananların M edine'de hem dini hem sosyal hem siyasi hem
de ekonom ik bir güç ile donanm aları yeni bir m edeniyetin inşası için büyük
bir başlangıçfc. Fakat bu büyük başlangıç birçok yeryüzü Tann kom pleksle-
ri için de büyük bir sonu haber veriyordu. Bu yüzden M uham m ed'in yeni
m edeniyet inşa yoleuluğunda karşısına beş büyük düşm an beş büyük Tanrı
kom pleksi kaynağı ile dikilecekti. O 'n a ve ‫ﺳﻮﺳﺎا؛‬ yeryüzünü dar ede-
çeklerdi. Bu beş düşm anın dördü yeni dinin ve yeni m edeniyetin kolektif ve
evrensel düşm anlarım temsil ederken beşinci ve en büyük düşm an ise ina-
nanlarm kendi içlerindeki eski dinin, eski geleneklerin ve eski m edeniyetin
yeninin aklımda, ahlakında, bedeninde ve ruhunda yeniden sahne alması
olacaktır. M uham m ed'in M edine dönem inde m ücadele edeceği bu beş bü-
yük düşm an ve onları düşm anlığa sevk eden Tanrı kom pleksleri şunlardı.
İlk olarak kabile taassubunun Tann kom pleksleri ile peşini bırakm ayacak
olan M ekkeli m üşrikler, ikinci olarak hicret ettiği yerde çok güçlü bir şekil-
de m ukim olan ve kutsal ve gerçek dini kendilerinin tem sil ettiğine inanan
Ehli Kitap tem silcileri olan Yahudi ve H ıristiyan topluluklar, üçüncü olarak
M edine'deki iktidar ve güçlerini M uham m ed'e kaptıran İslam'a değil de
onun gücüne teslim olarak inanm adıkları halde M üslüm an gibi görünen
m ünafıklar, dördüncü olarak yeryüzünde tahakküm ve tekebbürü temsil
ederek evrensel Tann kom pleksi içinde iktidar süren büyük hegom onik
devletler ve beşinci olarak da bazen güç, bazen zorluk, bazen zenginlik,
bazen kibir, bazen de eski dönem (Cahihyye) alışkanlıktan ile yeni dine
uyum sorunu yaşayan inananlar M uham m ed'in yeni dönem de savaşacağı
Tanrı kom pleksi düşm anlıkları olarak karşısına çıkacaktır.

1. Mekkeli Müşrikler; Yerel Tanrı Kompleksinin Kabilevi


Temsilcileri: "Dnlara 'Allah'ın indirdiğine ve peygambere gelin'
dendiği zaman, 'Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeteri
derleri'.
M uham m ed'i ve ona inananları M ekke'de olm adık zulüm ve işkenceler ile
barındırm ayan m üşrikler büyük bir ‫ ﺳﺄل‬ve nefretle onun yakasını M edi-
ne'de de bırakm adılar. M üşrik topluluk özellikle kabile şeflerinden oluşan
Tanrı kom pleksi içindeki ekabir grup, M uham m ed'in ve dininin büyüm e-
sinden ve kendilerini de yok etm esinden korkuyorlardı. K uran onların
Tann kom plekslerinden kaynaklanan özelliklerini anlatarak tüm insanlara
kibir ve zulüm ile nasıl bir hayat ortaya çıkacağını ve inananların onların
karşısındaki durum unu detaylarıyla anlatır.

364
KUTSALIN GÖLGESİNDE

M ekke m üşriklerinin en büyük özellikleri Tanrı Allah yerine tanrı ilan


ettikleri birçok puta tapm aları idi:

"©nlar, Allah'tan başka birtakım ilahlar edindiler. Güya yardım olu-


nacaklar" (36: 74).

"©oğrusu A llah kendisine ortak koşulmasını asla affetmez. Her k‫؛‬m


Allah'a şirk koşarsa gerçekten pek büyük bir günah ile iffira etmiş olur"
(4:48).

"O gün ki, hepsini mahşere toplayacağız, sonra da o şirk koşanlara


"Haydi yerlerinize! Siz de, ortak koştuklarınız da!" diyeceğiz. Artık ara-
lam u iyice açmışız . ‫ ه‬ortak koştukları şeyler, 'Siz bize tapmıyordunuz ki'
diyecekler" (10: 28).

"Onların çoğu şirk koşmadan Allah'a iman etmezler, imanlarına az çok


bir şirk karıştırırlar" (12: 106).

M üşriklerin Tanrı kom pleksinden kaynaklanan ikinci özellikleri Al-


lah 'm ve gerçeklerin anılm asına ve konuşulm asına taham m ül edemeyip
büyük bir inat içinde hakikate kendilerini kapatmalaradır:

'Allah'm nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar, Allah da razı olmu-


yor. Fakat kafirler istemeseler de Allah nurunu tamamlamayı diliyor" (9:32).

"İnkar edenler: 'Bu Kukan-ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın,


belki üstiin gelirsiniz' dediler" (41: 26).

"Ayetlerimiz kendilerine apaçık olarak okunduğu zaman, o kafirlerin


yüzlerinden inkârlarını anlarsın. Neredeyse, kendilerine ayetlerimizi oku-
yanlara saldıracaklar" (22: 72).

"Rabbin bir tek olarak andığm zaman da ürkerek arkalarma döner ka-
çarlar" (17: 46).

"Allah bir olarak anıldı^ zaman ahirete inanmayanların yürekleri bur-


kulur da, O'ndan başkaları anıldığı zaman derhal yüzleri güler" (39: 45).

"Onlar ki, heni hatırlatan ayetlerimden gözleri bir örtü içindeydi, işit-
meye de tahammül edemiyorlardı" (18:101).

M üşrikler Tann kom pleksinin en önem li yansım ası olan kendi doğru-
larını m utlak doğru kabul etokleri için A llah ve Kuran hakkm da sürekli
şüphe içinde olup başkalarım da şüpheye düşürücü söz ve eylem lerde bu-
Ilın m a k ta d ırla r-
Halis ÇETİN

"İnkar edenler de, kend‫؛؛‬er‫؛‬ne ansızın kıyamet gelinceye veya akim


(kısır) bir günün azabı gelinceye kadar, Kuran'dan şüphe etmekte devam
edip giderler" (22: 55).

Bu şüphe yüzünden kendilerini gerçeğe kapattıkları için de gerek Mu-


ham m ed'in gerekse de Kuranın öğretilerinden asla ders ve öğüt alm azlar:

"Hayır, hayır, o Kuran kuşkusuz bir üğüttür. Dileyen onu düşünür"


(74:54-55)

"Kendilerine hatırlatıldığında da düşünmüyorlar" (37:13).

" V e ‫م؛ا‬ ‫ ض؛‬Rablerinin ayetlerinden herhangi bir ayet geldiği za-


man mutlaka ondan yüz çevirirler" (36: 46).

Kendi inançlarının gücü ve doğruluğuna o kadar kesin bir inanç içinde-


dirler ki inandıklarını atalarının dini ve geçm iş kuşakların em aneti olarak
sıkı sıkıya m uhafaza ediyorlardı. Onların inançlarına karşı itiraz ve argü-
m anlar geliştirenleri ise alaya alırlardı:

"Bir mucize gördükleri zaman da eğlenceye alıyorlar" (37:14).

M üşrikler o denli büyük bir Tanrı kom pleksi içindedirler ki kim seye gü-
venm edikleri için kendileri de güvenden yoksundurlar. Ticaret, ahit, söz ve
em anetler konusunda oldukça tiltarsız davranıp sadece güce saygı duyar-
lardı. Bu yüzden de ne yem inlerine ne de antlaşm alarına sadık kalırlardı:

" B ir ‫ﺳﺎال‬ hakkında ne bir yemin gözetirler, ne de bir antlaşma. Bun-


lar işte böyle haddi aşan kimselerdir" (9:10).

"Onlar, kendileriyle antlaşma yaptığın halde her defasında antlaşmaia-


nm bozarlar ve bundan hiç çekinmezler" (8: 56).

"Onlar ki, söz verip antlaştıktan sonra Allah'a verdikleri sözü bozarlar.
Allah'ın birleştirmesini emrettiği şeyi (iman ve a k r a b a lık bağlarını) keser-
ler ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar, işte zarara uğrayanlar onlardır"
(2: 27).

"Sözlerini bozdukları için onları lanetledik ve kalplerini katılaştırdık.


Kelimeleri yerlerinden değiştiriyorlar. Uyarıldıkları şeyden pay almayı
unuttular, içlerinden pek azı hariç, daima onlardan hainlik görürsün. Yine
de onları affet, aldırma. Çünkü Allah güzel davrananları sever" (5:13).

"Onların çoğunda, sözde durma (diye bir şey) bulamadık. Gerçek şu


ki, onlarm çoğunu yoldan çıkmış bulduk" (7:102).

"O fasıklar hem bunları tanımayacaklar, hem de ne zaman bir ahd üze-

366
KUTSALIN GÖLGESİNDE

rine antlaşma yapsalar, her defasmda mutlaka içlerinden bir güruh çıkıp
onu bozacak ve atıverecek öyle mİ? Hatta az bir güruh değil, onların çoğu
ahit tanımaz İmansızlardır" (2:100).

Kesin bir inanç ve kabilecilik taassubu içinde atalarının dini üzerinde


ayak diretip doğru ve gerçek olana m eyletmezlerdi. H em babalarının yo-
lunda hem de Allah yolunda yürüdüklerini iddia ederek günahlarını m eş-
rulaştırırlardı:

"Onlar bir kötülük yaptıkları zaman: 'Babalanm ızı bu yolda bulduk,


bumı bize Allah emretti' derler. De kİ: 'Allah kötülüğü emretmez. Allah'a
karşı bilmediğiniz şeyleri mİ söylüyorsunuz?" (7: 28).

"Onlara: 'Allah'ım indirdiği (kitahı)ne ve peygambere gelin' dendiği za-


man: 'Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeteri derler. Ataları bir
şey bilmeyen ve doğru yolu da bulamayan kimseler olsa da mı?" (5:104).

M üşrikler M uham m ed ve Kuranın sözlerinin doğruluğu ve gücü karşı-


sında onlara inanm ak yerine onların sözlerini çarpıtırlar ve böylece insan-
lan aldatırlardı. Sürekli tartışm a, çarpıtma, bozma, yalan karıştırm a gibi
davranışlarla doğru yolu eğriltm eye çalışırlardı:

"‫ اﻫألاه‬ki, Allah yolundan döndürmeye çalışırlar ve o yolu eğri büğrü


yapmak isterler" (11: 19).

"Ayetlerimizi tartışarak bozmaya uğraşanlara gelince, işte onlar cehen-


nemhktirler" (22: 51).

"Onlar, o kimselerdir ki dünya hayatım ahirete tercih ederler, (insan-


lan) Allah'm yolundan çevirirler ve onun eğrilmesini isterler, işte bunlar,
çok büyük bir sapıklık içindedirler" (14: 3).

"İnsanlara dokunan bir sıkıntıdan sonra kendilerine bir rahmet tattır-


dığımız zaman, ayetlerimiz hakkında derhal bir takım hilekarlıklara giri-
şirler"(10: 21).

"Tehdit ederek, inananları Allah yolundan alıkoyarak ve o yolun eğri-


liğini arayarak öyle her yolun başında oturmayın. Düşünün ki siz az idiniz
de ٠ sizi çoğalttı. Bakın ki bozguncuların sonu nasıl olmuştur" (7: 86).

"Hem müşrikler dediler ki: 'Hayat, ancak bu dünya hayatımızdan iba-


rettir. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak geçen zaman yokluğa sürükleri. Hal-
buki onların bu hususta hiçbir bilgileri y o k t u r . Onlar, sadece böyle zanne-
derler" (45: 24).
Halis ÇETİN

"Bu hususta ne kendilerinin, ne de atalar،n‫؛‬n hiçbir bilgisi yoktur.


Ağtzlartndan çıkan söz ne büyük bir iftiradır. Onlar, yalandan başka bir
şey söylemiyorlar" (18: 5).

Bu özelliklere sahip M ekke'nin m üşrik liderleri ellerindeki güç, itibar


ve zenginlikleri kullanıp kendilerinden daha aşağıda bulunan aciz kişi ve
grupları tehdit ve zulüm le M uham m ed'e karşı kışkırtıp onları da Allah yo-
lundan saptırm aya çalışırlardı:

"Allah'm ayetlerini az bir çıkara değiştirdiler de Allah yolundan engel-


lediler. Gerçekten de bunlar ne fena şeyler yapageldiler" (9: 9).

"Onlar, bilgisizce Allah yolundan saptırmak ve onu eğlence yerine tut-


inak için laf eğlencesi (veya boş söz) satın alırlar, işte onlar için aşağılayıcı
bir azap vardır" (31: 6).

"Halbuki şehvetlerine uyanlar, sizin doğru yoldan büyük bir meyi ile
sapmanızı istiyorlar" (4: 27).

"Onlar ki, A lla h yolundan döndürmeye çalışırlar ve o yolu eğri büğrü


yapmak isterler, üstelik onlar, evet onlar ahirete de i n a n m a z la r " ( 11: 19).

"Onlar, Allah'm yolundan men ederler ve onu eğriltmek isterler, ahire-


ti de inkâr ederlerdi" (7: 45).

"İnkar eden ve insanları Allah yolundan çevirenler, diğer kimseleri de


bozdukları için onlara azap üstüne azap artırdık" (16: 88).

"Çalım atarak ve halka gösteriş yaparak yurtlarından çıkanlar ve Allah


yoluna engel koyanlar gibi olmayın" (8: 47).

M üşrikler hem kendi inançlarında katılaşm ak hem diğer insanları şüp-


heye düşürm ek hem de Yahudi ve H ıristiyanlardan öğrendikleri gibi Mu-
ham m ed'i sahte peygam berlikte suçlam ak için sürekli m ucizeler, kehanet-
ler ve gaybe dair soru ve beklentiler içinde inatlarım arttırdılar:

"Dediler ki: 'Ona R a b b in d e n bir m u c iz e indirilmeli değil miydi?' De ki:


'Şüphesiz ki Allah, bir mucize indirmeye kadirdir, fakat çoklan bilmezler"
(6: 37).

"Bilgiden nasibi olmayanlar da 'Allah bizimle konuşsa ya, yahut bize


de bir mucize gelse yal' dediler. Bunlardan öncekiler de tipkı böyle, bunla-
rın dedikleri gibi demişlerdi. Onların kalpleri birbirlerine benzedi. Gerçek-
ten de yakine ermek (hakikat‫؛‬bilmek) isteyen bir kavim için biz mucizeleri
çok açık seçik gösterdik" (2:118).
KUTSALIN GÖLGESİNDE

"Kafirler şöyle dediler: 'Sen, bizim için yerden suyu kesilmeyen bir
kaynak fışkırtmadıkça sana asla inanmayacağız. Veyahut hurmalıklardan
ve " " senin bir bahçen olsun da ortasından şarıl şarıl ırmaklar
akıtmalısın. Yahut söyleyip zannettiğin gibi, göğü başımıza parça parça
düşüresin veya Allah'ı ve melekleri söylediğine şahit getiresin. Yahut al-
tından bir evin olsun, ya da göğe çıkmalısın. Ona çıktığına da asla inan-
mayız. Ta ki bize, okuyacağımız bir kitap indiresin'. De ki: 'Rabbimi tenzih
ederim. Nihayet ben de, peygamber olan bir insandan başka bir şey deği-
lim" (17: ‫و‬0 -‫و‬3 ‫ر‬.

"Bununla beraber, bize kavuşmayı ummayanlar 'Bize ya melekler in-


dirilmeliydi, ya da Rabbimizi görmeliydik' dediler. Ant olsun ki, doğrusu
nefislerinde kendilerini büyük gördüler ve büyük azgınlık ettiler" (25: 21).

"Bir de 'Ona Rabbinden daha başka bir ayet indirilse yal' diyorlar. De
ki: 'Gaybi bilmek ancak Allah'a mahsustur, bekleyiniz bakalım, ben de si-
z ^ e b a b e r bekleyeceğim şüphesiz" (10: 20).

M üşriklerin dini ve siyasi olaylardaki Tann kom pleksleri böyle iken


bunların toplum a ve ahlaka yansıyan tarafları da onların tekebbür ve sap-
km hklarını arttırıcı niteliklerdi. Ö zellikle Kuranda tüm Tanrı kom pleksleri-
ne kaynaklık eden bu ahlaki özellikler insanın nefsinin, şeytanın ve doğası-
‫ ﺳﻞ‬hastalıkları olarak çokça anlatılır. Bu özellikler gökyüzü egem enliğinin
adalet, m erham et ve sadakate dayalı m edeniyeti karşısında zulüm, baskı
ve ihaneti besleyen toplum sal ve ahlaki Tanrı kom pleksi yansım aları idi.
Bu özellikler hakkı görem em ekten şehvetlerine düşkünlüğe, ruh ve doğa-
larınm bozukluğundan ve bozuculuğundan hayat ve gelecek konusundaki
üm itsizliklerine, kibirli ve şım arık olm alarından cim riliklerine, yoksul ve
kim sesizleri hakir görüp yardım etm em elerinden insanların haklarını zorla
yem elerine, her şeyi kibir, gurur ve gösteriş için yaptıklarından haklıdan
değil güçlü gördüklerinden yana tavır alm alarına kadar çok geniş ve yoğun
bir Tanrı kom pleksi hastalıkları ifade edilm ektedir:

"Onlara: 'insanların inandığı gibi inanın' denilince, 'Biz de o beyinsiz-


lerin inandığı gibi mi inanacağız?' derler, iyi bilin ki, asıl beyinsiz kendile-
ridir fakat bilmezler" (2:13).

"Allah sizin tövbenizi kabul etmek istiyor. Halbuki şehvetlerine uyan-


lar ise, sizin doğru yoldan büyük bir meyil ile sapmanızı istiyorlar" (4: 27).

"Onlar ki hem kıskanır, cimrilik ederler, hem de herkese cimrilik tav-


siye ederler ve Allah'ın kendilerine lütfondan verdiği nimeti gizlerler. Biz
kafirlere alçaltıcı bir azap hazırladık" (4: 37).
Halis ÇETİN

"Onlar insanlardan kendilerine bir şey aldıkları zaman tam ölçerler.


Kendileri başkalarına bir şey ölçttikleri veya tarttıkları zaman eksik ölçer
ve tartarlar" (83: 2-3).

"Çalım atarak ve balka gösteriş yaparak yurtlarından çıkanlar ve Allah


yoluna engel koyanlar gibi olmayın. Allah onların bütün yaptıklarını çepe-
çevre kuşatmıştır" (8: 47).

"Onlar, müminleri bırakıp kafirleri dost ediniyorlar. Onların yanında iz-


zet ve şeref mi arıyorlar? Halbuki bütün izzet ve şeref Allah'a aittir" (4:139).

İşte tüm bu Tanrı kom pleksleri ile donanm ış M ekke ekabiri Muham-
m ed 'i M edine'de de yok etm enin yollarını aradılar. Fakat yeni durum kar-
şılannda bir kabileye m ensup sıradan bir kişinin varlığı ve gücü değil on-
lardan çok daha ürgütlü ve kurum sal bir yapı içinde kendi yeni toplum unu
kurm uş ve siyasi, sosyal, hukuki, askeri ve dini olarak da o toplum un li-
derliğini üstlenm iş bir önderdi. Bu yüzden artık işkenceci, tacizci ve baskı-
cı uygulam alar yerine ellerine silah alm ak zorunda idiler. O 'nun bedenini
yok etm eden ruhunu da ortadan k ld ıram ay acak ların a inanarak ona karşı
savaş açtılar.

İşte tüm bu saiklerle M uham m ed'in M edine'ye hicretinden iki yıl sonra
M ekkeli m üşrikler 1000 kişilik bir ordu ile savaşa çtktılar. Bu durum üzeri-
ne Muhamm ed, kendisi kişisel karar verm ek yerine inananlar ile 'istişare/
danışm a' toplantısı yaptı. Savaş kapılarına kadar gelmiş yok olma tehlike-
si içinde idiler. M uham m ed'in inanan arkadaşları ortak karar olarak "Biz,
kavm inin M usa'ya 'Sen ve Rabbin gidin ve düşm ana karşı savaşın. Biz bu-
rada oturup bekleyelim ' dedikleri gibi dem eyiz. Biz senin sağında, solun-
da, önünde arkanda çarpışırız. Allah ve Resulünün em ri ne ise ona itaat
ederiz. Sen nereye gidersen oraya gideriz. Biz sana iman ettik. Getirdiğin
Kur'an'm hak olduğuna şehadet ettik, sözlerini dinlemeğe ve itaat etmeğe,
düşmana karşı seni korum ağa söz verdik. Sen nasıl istersen öyle yap. Seni
hak Feygam ber gönderen Allah'a yem in ederiz ki, sen bize denizi gösterip
dalsan biz de dalarız, hiç birim iz geri dönmeyiz. Biz düşmanla savaşmayı,
harpte sebat gösterm eyi biliriz. Allah'a güvenerek düşman ordusunun üze-
rine gidelim " dediler. M uhamm ed ise bu cevaplar ve Tanrı A llah'm savaş
konusunda kendisine izin verm esi üzerine savaş karan aldı. Muhammed
için artık adalet, merham et ve sadakat için asayı bırakıp kılıç kuşanm ak vak-
ti gelmişti. İnsanların sadakatini test edecek en ‫ ؛سﺀااة‬şey de savaştı, tıpkı
M usa gibi. Tann Allah, artık sabır aşam asından savaş aşamasma geçilmesi
ve savaş hukuku konusunda M uhamm ed'e ve inananlara demler verdi:

370
KUTSALIN GÖLGESİNDE

"Kendilerine zulmedilmesi dolayısıyla, onlara karşı savaş açılana (mü-


minlere, savaşma) izni verildi. Şüphesiz Allah, onlara yardım etmeye güç
yetirendir" (22: 39).

"Savaş hoşunuza gitmediği halde üzerinize yazıldı (farz kılındı). Olur


ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey
de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz" (2: 216).

"Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, (ancak) aşırı gitme-


yin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez" (2:190).

"Yeryüzünde fitne kalmaymcaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçer-


lerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yokhır" (2:193).

"Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: 'Rabbimiz, bizi halkı zalim olan
bu ülkeden çıkar, bize katından bir veli (koruyucu sahlb) günder, bize ka-
tmdan bir yardım eden yolla' diyen erkekler, kadmlar ve çocuklardan za-
yıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?" (4: 75).

"fman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkâr edenler ise tağut yolun-
da savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanm
hileli-düzeni pek zayıftır" (4: 76).

"Fitne kalmaymcaya ve dinin hepsi Allah'm oluncaya kadar onlarla sava-


şm. Şayet vazgeçecek olurlarsa, şüphesiz Allah, yaptıklarım görendir" (8:39).

"Ey Peygamber, müminleri savaşa karşı hazırlayıp teşvik et. Eğer içi-
nizde sabreden yirrnl (kişi) bulunursa, iki yüz (kişiyi) mağlup edebilirler.
Ye eğer içinizden yüz (sabırlı kişi) bulunursa, kafirlerden binini yener.
Çünkü onlar (gerçeği) kavramayan bir topluluktur" (8: 65).

M ekkelilerin bin kişilik ordusuna karşı M edineli M üslüm anlar 300 kişi
ile Bediride karşılaştılar. Arap toplum ları öteden beri hep kabilecilik ama-
cıyla savaşm ışlardı, ilk kez bu savaşta din uğrunda aym kabilenin insanları
birbirleriyle çarpışacak, kardeş, amca, yeğen, hatta baba-oğul birbirlerini
öldüreceklerdi. Savaş sonunda M üslüm anlar m üşrik ordusunu bozguna
uğrattılar. M üşrikler savaş alanında 70 ölü, 70 esir bırakarak k a ç tıla r . ‫ اة‬-
dürülenlerden 24'ü M üslüm anlara en çok düşm anlık gösteren Kureyş bü-
yükleriydi. M ekke'nin lideri ve savaşın başkom utanı Ebu Cehil de ölenler
arasındaydı. M üslüm anlardan ölenler ise 14 kişiydi. Bedir zaferi M edine'de
bayram sevinci m eydana getirirken M ekke ise m atem e büründü. Tanrı Al-
lah daha önce m üjdelediği bu büyük Bedir zaferi ve sonrası ile ilgili olarak
da inananları Tanrı kom plekslerine kapılm am aları yönünde uyardı:

371
Halis ÇETİN

"Karşı karşıya geien ‫ ﻟﺪ‬toplulukta sizin için ant olsun bir ayet (ibret)
vardır. Bir topluluk Allah yolunda çarpışıyordu diğeri ise kafirdi ki göz
görmesiyle karşılarmdakini kendilerinin iki katı görüyorlardı, işte Allah
dilediğini yardımıyla destekler. Şüphesiz bunda basiret sahipleri için ger-
çekten bir ibret vardır" (3:13).

"Hani sen müminleri savaşmak için elverişli yerlere yerleştirmek için


evinden erkenden ayrılmıştan. Allah işitendir bilendir.‫ه‬ zaman sizden iki
grup nemdeyse 'çözülüp geri çekilmek' istemişti. Oysa Allah onların (velisi)
yardımcısıydı.‫س‬ müminler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidir. Ant olsun
siz güçsüz iken Allah size Bedihde yardımıyla zafer verdi. Şu halde Allah'tan
sakının O'na şükredebilesiniz. Sen müminlere: "Rabbinizin size meleklerden
indirilmiş üç hin kişiyle yardım-iletmesi size yetmez mi?" diyordun. Evet
eğer sabrederseniz sakınırsanız ve onlar da aniden üstiinüze çullanıverirler-
se Rabbiniz size meleklerden nişanlı beş bin kişiyle yardım ulaştıracaktır. Al-
lalı bunu (yardımı) size ancak bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla tatmin
bulsun diye yaptı. 'Yardım ve zaferi (nusret) ancak üstün ve güçlü hüküm ve
hikmet sahibi olein Allah'm katmdandır. (Ki bununla) inkar edenlerin önde
gelenlerindenbir kısmım kessin (helak etsin) ya da 'umutları suya düşmüşler
olarak onları' tepesi aşağı getirsin de geri dönüp gitsinleri' (3:121-127).

M uhamm ed, savaş esirleri konusunda istişare yapmış, öldürelim di-


yenlere karşı büyük bir m erham et örneği göstererek fidye ile salıverelim
diyenlerin kararm a uym uştu, isa'nrn yolunu takip eden M uhamm ed "düş-
manim bile sevm e" yönünde hareket etm iş m erham et kapısını ardma ka-
dar açm ıştı. Fakat yeni Tanrı Allah da İsa örneğinden dersler çıkardığı için
"m erham etten m araz doğar" kuralım geliştirmiş, düşm anı sevm ek ite onla-
n affetm ek arasındaki farkı Muhammed(e öğretm işti. Yeni dinin en önemli
öğretisi "h ak etm ek" olduğu için m erham eti de hak edenlere gösterm ek ge-
rekiyordu. ©ysa Tanrı A llah'a göre düşm anlar için yapılm ası gereken fidye
değil intikam alm aktı: "H içbir peygam bere yeryüzünde kesin bir zafer ka-
zanıneaya kadar esir alm ası yakışm az. Siz dünyanın geçici yararını istiyor-
sunuz. O ysa A llah sizin için ahireti istem ektedir. A llah üstün ve güçlüdür,
hüküm ve hikm et sahibidir" (8: 67).

"Onlar kendilerine insanlar: 'Bize karşı insanlar topla(n)dılar artık on-


lardan korkun' dedikleri halde imanları artanlar ve: 'Allah bize yeter ٠ ne
güzel vekildiri diyenlerdir" (3:173).

Bundan dolayı kendilerine hiçbir kötülük dokunmadan bir bolluk


(fezl) ve Allah'tan bir nimetle geri döndüler. Onlar Allah'm rtzasma uydu-
lar. Allah büyük fazl (ve İhsan) sahibidir. (3:174)
KUTSALIN GÖLGESİNDE

"H ani Allah iki topluluktan hirinin muhakkak sizin olacağım vadet-
mişti; siz de güçsüz olanın sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah söz-
leriyle hakkın ve inkâr edenlerin arkasını kesmek (kökünü kurutmak) is-
tiyordu. o suçlu-günahkârlar istemese de hakkı gerçekleştirmek ve batılı
geçersiz kılmak için (böyle istiyordu.) Siz Rabbinlzden yardım talep edi-
yordunuz O da: 7Şüphesiz ben size birbiri ardınca bin melek ile yardım
ediciyim' diye cevap vermişti. Allah bunu yalnızca bir müjde ve kalpleri-
nizin tatmin bulması için yapmıştı; (yoksa) Allah'm katından başkasmda
nusret (zafer ve yardım) yoktur. Hiç şüphesiz Allah üstün ve güçlü olandır
hüküm ve hikmet sahibidir. Hani kendisinden bir güvenlik olarak sizi bir
uyuklama bürüyordu. Sizi kendisiyle tertemiz kılmak sizden şeytanın pis-
liklerini gidermek kalplerinizin üstünde (güven ve kararlılık duygusunu)
pekiştirmek ve bununla ayaklarınızı (arz üzerinde) sağlamlaştırmak için
size gökten su indiriyordu. Rabbin meleklere vahyetmişti ki: 'Şüphesiz
ben sizinleyim iman edenlere sağlamlık katın inkâr edenlerin kalplerine
amansız bir korku salacağım, öyleyse (ey Müslümanlar) vurun boyunları-
nın üstüne vurun onların bütün parmaklarına" (8: 7-12).

"Hiçbir peygambere yeryüzünde kesin bir zafer kazanıncaya kadar


esir alması yakışmaz. Siz dünyanın geçici yararını istiyorsunuz. Oysa Al-
lah (size) ahireti istemektedir. Allah üstün ve güçlüdür hüküm ve hikmet
sahibidir" (8: 67).

M üşriklerin yenilgisi arttıkça inatları da artm ıştı. Yenilgiyi Tanrı komp-


leksi kibirlerine yedirem ediler. Bu yüzden Bedir yenilgisi kibir ve inatlarını
törpülem ek yerine biledi. Büyük bir kin, nefret ve intikam arzusu ile bir
yıl sonra tek rar M edine üzerine saldırm ak için ordu hazırlayıp yola ko-
yuldular. Bu kez 3000 kişilik büyük bir ordu ile 700 kişilik M uham m ed'in
ordusunun karşısına Uhud'da dikildiler. İlk safhada M üslüm anlar üstün
geldiler, 20'den çok m üşrik öldürerek onları bozguna uğrattılar, ikinci saf-
hada, kaçan m üşrikleri kovalam ayı bırakıp, kesin sonuç alm adan ganim et
toplamaya koyulm aları ve M uham m ed'in yerlerinden ayrılm am alarını em-
rettiği okçu birliğinin görevlerini terk etm eleri yüzünden, M üslüm anlar 70
ölüm vererek m ağlup durum a düştüler, üçü ncü safhada ise, dağılm ış olan
M üslüm anlar, M uham m ed'in etrafında toplanıp karşı hücum a geçerek,
düşm an hücum unu durdurdular. M üslüm anlar düşm anlan yenerken ne-
fişlerinde Tanrı kom pleksi olan zenginlik ve ganim et tutkusuna yenilmiş-
lerdi. En çetin şartlarda ölüm ün üstüne yürüyenler ganim et arzusu içinde
m ağlubiyete sebep olm uşlardı. Doğalarındaki ve ruhlarındaki "ölüm süz-
lü k" tutkusunun kaynağı olan m ülkiyet arzusu diğer tüm değerlere baskın
Halis ÇETİN

çıkm ıştı. Bu nedenle de Tann Allah dnların m ağlup olm alarının sebebinin
nefislerindeki Tanrı kom plekslerinde aram aları gerektiğini onlara salık
verdi. Bediride kazanm ayı kaybetm em ek yönünde uyarılanlar Uhud'da da
kaybetm eyi kazanm ak yönünde uyarıldılar:

"İki misline uğrattığmız bir musibet size isabet edince mi: 'Bu nereden'
dediniz? De ki :'‫ ه‬sizin kendinizdendir'. Şüphesiz Ailah her şeye güç ye-
tirendir" (3:165).

"İki topluluğun karşı karşıya geldikleri gün sizden geri dönenleri ka-
zandıkları bazı şeyler dolayısıyla şeytan onların ayağmı kaydırmak iste-
mişti. Ama ant olsun ki Allah onları affetti. Şüphesiz Allah bağışlayandır
yumuşak olandır" (3:155).

"O zaman sizden iki grup neredeyse 'çözülüp geri çekilmek' İstemişti.
Dysa Allah onların (velisi) yardımcısıydı. Artık müminler yalnızca Allah'a
tevekkül etmelidir" (3:122).

"Eğer bir yara aldıysanız ٠kavme de benzeri bir yara değmiştir, işte o
günleri biz onları insanlar arasında devrettirip dururuz. Bu Allah'm iman
edenleri belirtip-ayırması ve sizden şahidler (veya şehidler) edinmesi için-
dir. Allah zulmedenleri sevmez" (3:140).

"Ant olsun siz onunla karşılaşmadan önce ölümü temenni ediyordu-


nuz. İşte onu gördünüz ama bakıp duruyorsunuz" (3:143).

"İki topluluğun karşı karşıya geldiği gün size isabet eden ancak Al-
lah'm izniyle idi. (Bu Allah'm) müminleri ayırt e b e s id ir " (3:166).

İşte m üm inlerin savaştaki düşm anı yenip nefislerindeki düşm ana ye-
nilm esi üzerine M uham m ed "küçük savaştan büyük savaşa gidiyoruz"
diyerek insanların doğalarındaki ve ruhlarındaki Tanrı kom pleksleri-
ni yenm eden hiçbir zafer veya kazanım ın anlam ının olm adığını ilan etti.
M ekkeliler ise Uhud savaşından iki yıl sonra, Bedir ve Uhud savaşlarında
M uham m ed'i ve inananları yok edem em eleri ve onların her geçen gün bü-
yüm eleri karşısında bütün kabilelerin birleşm esi ile 10 bin kişilik büyük bir
ordu kurdular .‫ه‬ güne kadar böyle bir kuvvet toplanm am ıştı. M edine'yi
basıp M uham m ed'i ve İslam 'ı yok edeceklerdi. O rdunun başkom utanı ise
M ekke'nin yeni lideri Ebu Süfyan idi. M uhammed, bu kez savaşmak yerine
M edine'nin etrafına derin hendekler kazarak savunmaya geçti. M üşrikler,
M edine önünde şim diye kadar benzerini görm edikleri derin bir hendekle
karşılaşınca şaşırdılar. Bir ham lede M edine'yi alt-üst edip M üslüm anları
yok edeceklerini hayal etm işlerdi. Sonunda, K ureyşliler hendeğin batı kıs­
KUTSALIN GÖLGESİNDE

m ına, Bedevi kabileler de doğu kısm ına karargâh kurdular. Böylece Me-
dine'yi kuşattılar. Bu arada M üslüm anlar M edine içinde ihanete uğrayıp
Beni Kurayza Yahudileri tarafm dan da içeriden kuşatıldılar. M üslüm anlar,
hendek önünde 10 bin kişilik m üşrik ordusuna karşı durm aya çalışırken,
b ir yandan da, M edine'yi Yahudilerin baskınından korum ak zorunda kaldı-
lar. Böyle tehlikeli bir anda, m ünafıklar da bozgunculuğa başladılar. H em
savaşı bıraktılar, hem de askerin m aneviyatını sarsıcı propaganda yaptılar.
K uşatm anın bir ay kadar uzayıp gitm esi, m üşrikleri de usandırdı ve Yahu-
dilerle ittifakını bozdu. A rdından gelen fırtına ve kasırga çadırları söküp
uçurdu, yem ek kazanları devrildi, ocaklar söndü, develer ve atlar birbirine
karıştı. Karargahları alt-üst oldu. O rtalığı dehşet kapladı. Neye uğradıkla-
rım bilem ediler. M üşriklerin m aneviyatı iyice bozulm uştu, içlerine korku
düştü. Uzun süren ve hiç bir sonuç alınam ayan kuşatm adan usanıp bezm iş-
lerdi. Başkom utanları Ebu Süfyan ise herkesten önce devesine binip Mek-
ke'nin yolunu tuttu. O rdusu da onu takip ederek kuşatm ayı bırakıp gittiler:

"De ki: 'Size bir kötülük isteyecek olsa sizi Allah'tan koruyacak veya
size bir rahmet isteyecek olsa (buna engel olacak) kimdir?' Onlar kendile-
ri için Allah'm dışmda ne bir veli ne bir yardımcı bulamazlar. Gerçekten
Allah, içinizden alıkoyanları ve kardeşlerine: 'Bize gelin' diyenleri bilir.
Bunlar pek azı dışında zorlu savaşlara gelmezler. (Geldiklerinde de) Size
karşı 'cimri ve bencildirler'... Onlar, (münafıklar düşman) hirliklerinin git-
mediklerini sanıyorlardı. Eğer (askeri) birlikler gelecek olsa çölde bedevi
Araplar arasında olup sizin haberlerinizi (oradan) sormayı cidden arzu
ediyorlardı. Eakat içinizde olsalardı ancak pek az savaşırlardı. Ant olsun
sizin için Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler
için Allah'm Resulünde güzel bir örnek vardır. Müminler (düşman) birlik-
lerini gördükleri zaman ise (korkuya kapılmadan) dediler ki: 'Bu Allah'm
ve Resulünün bize vadettiği şeydir; Allah ve Resulü doğru söylemiştir'. Ve
(bu) yalnızca onların imanlarını ve teslimiyetlerini arttırdı. Müminlerden
öyle adamlar vardır ki Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böy-
lece onlardan kimi adağım gerçekleştirdi kimi beklemektedir. Onlar hiçbir
değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler. Çünkü Allah (sözüne bağlı kalıp
doğru olan) sadıkları sadakatlerinden dolayı mükâfatlandıracak münafık-
ları da dilerse azaplandıracak veya tevbe (nasib edip tevbe)ler‫؛‬ni kabul
edecektir. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır çok esirgeyendir. Allah, inkâr
edenleri kin ve öfkeleriyle geri çevirdi onlar hiçbir hayra varamadılar. Sa-
vaşta Allah (yardımcı ve zafer nasip edici olarak) müminlere yetti. Allah,
çok güçlüdür üstün ve galip olandır" (33: 9-25).
Halis ÇETİN

H endek savaşı, dört bir yandan öiüm de kuşahlm ış bir topluluğun da


sadakat İmtihanı idi. Daha önee M uhamm ed'e verdikleri ahitlerin ve biat-
lerin testiydi. Allah, "orada im an edenleri sınam ış ve şiddetli bir sarsmüyla
sarsmtıya uğratm ışh". Fakat onların içlerinden bazıları İsrail halkının Tanrı
RAB ve M usa'ya söyledikleri gibi "Allah ve Resulü bize boş bir aldanıştan
başka bir şey vadetm edi", "E y Yesrib (Medine) halkı, artık sizin için (bura-
da) kalacak yer yok şu halde dönün", "gerçekten evlerim iz açıktır" diyerek
korku ile kaçtılar. "O ysa daha önce 'arkalarını dönüp kaçm ayacaklarına'
dair söz verm işlerdi", inananların çoğu ise ahitlerine bağlı kalarak "düşm an
birliklerini gördükleri zam an korkuya kapılm adan, bu A llah'ın ve Resulü-
nün bize vadettiğl şeydir; Allah ve Resulü doğru söylem iştir" dediler. Böyle-
ce onlardan kim i ihanet ederken kim i de "Allah ile yaptıkları abide sadakat
gösterdiler", ibanet ile sadakat arasındaki evrensel savaş sadece inananlar
ile İnanmayanlar arasında değildi. Çok daha güçlü ve yaygın bir şekilde ina-
nanların kendi aralarında idi. Uhud ve Hendek savaşları bunun en güzel
örneği idi. Ulıud'da güç ve zenginlik arzusu, Hendek'de ise ölüm korkusu
inananların adalet ve m erham et ile sadakat testiydi. Kimi kişisel, kim i nefsi,
kim i de yerel Tanrı kom plekslerinin kurbanı olarak ihaneti seçti. Babaları
A dem 'in "ölüm süzlük ve m utlak iktidar hırsı" onları da kuşatmıştı.

"Ey iman edenler, Allah'm üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani size


ordular gelmişti; böylece hiz de onların üzerine hir rüzgâr ve sizin gör-
mediğiniz ordular göndermiştik. Allah yaptıklarınızı görendir. Hani onlar
size hem üstiinüzden hem ab tarahnızdan gelmişlerdi; gözler kaymış yü-
rekler hançereye gelip dayanmıştı ve siz Allah hakkında (birtakım) zan-
larda bulunuyordunuz, işte orada iman edenler smanmış ve şiddetli bir
sarsıntıyla sarsıntıya uğratılmışlardı. Hani münafık olanlar ve kalplerin-
de hastalık bulunanlar: 'Allah ve Resulü bize boş bir aldanıştan başka bir
şey vadetmedi' diyorlardı. Onlardan bir grup da hani şöyle demişti: 'Ey
Yesrib (Medine) halkı, artık sizin için (burada) kalacak yer yok şu halde
dönün'. Onlardan bir topluluk da: 'Gerçekten evlerimiz açıktır' diye Pey-
gamberden izin istiyordu; oysa onlar(ın evleri) açık değildi. Onlar, yalnız-
ca kaçmak istiyorlardı. Eğer onlara (şehrin her) yanından girilseydi sonra
da kendilerinden fitne (karışıklık çıkarmaları) istenmiş olsaydı hiç şüphe-
siz buna yanaşır ve bunda pek az (zaman) dışında (kararsız) kalmazlardı.
Oysa ant olsun daha önce 'arkalarım dönüp kaçmayacaklarına' dair Al-
lah'a söz vermişlerdi; Allah'a verilen söz (ahit) ise (ağır bir) sorumluluktur.
De ki: 'Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçış size kesin
olarak bir yarar sağlamaz; böyle olsa bile pek az (bir zaman) dışmda meta-
lamp yararlandırılmazsınız" (33: 9-25).
KUTSALIN GÖLGESİNDE

H endek savaşından bir yıl sonra M ubam m ed ve inananlar yanlarına


silah alm adan Hac için M ekke'ye gittiler am a M ekkeliler onları şehre sok-
madılar. Aralarında H udeybiye barış anlaşm ası yaptılar. Antlaşm aya göre;
o sene Kâbe'yi ziyaret etm eden dönecekler, bir yıl sonra
ziyaret edecekler; M ekkelilerden biri M üslüm anlara sığınırsa, M üslüm an
bile olsa, geri verilecek; fakat M üslüm anlardan M askelilere sığm an olursa,
geri ' ' Kureyş dışında kalan diğer kabileler, iki taraftan iste-
diklerinin him ayesine girm ekte ve anlaşma yapmakta serbest olacaklar; bu
anlaşm a on yıl geçerli olacak, bu m üddet içinde iki taraf arasında tecavüz
ve savaş olm ayacak"tı. Anlaşm a şartlarına göre, diğer Arap kabileleri, iki
taraftan birinin him ayesine girm ekte, anlaşıp birleşm ekte serbesttiler. Buna
göre, Huzaa kabilesi M üslüm anların, Beni Bekir (Bekir oğulları) kabilesi
de K ureyş'in him ayesine girm işti. Fakat Beni Bekir kabilesi, M uham m ed'in
him ayesinde bulunan H uzaa kabilesine ansızın bir gece baskını yaptı. Esa-
sen iki kabile arasm da öteden beri düşm anlık vardı. Bu baskm da Beni Be-
kir, K ureyş'ten yardım ve teşvik görmüş, baskın sonunda H uzaalılar'dan
23 kişi ölmüşlft. M uham m ed'in öldürülen H uzaalılar'ın diyetlerini talebi
M ekkeliler tarafından ret edilince Hudeybiye Anlaşm ası da bozulm uş oldu.

Tüm bu ihanetler üzerine M uhamm ed, H icretin 8'inci yılında, 10 bin


kişilik bir ordu ile M ekke'yi fethetm ek için M edine'den çıktı. Muhammed,
M ek k e'y i' savaş yerine barış çağrısı yaparak "h er ‫ل‬،‫اه؛‬Ebu Süf-
yan'ın evine girerse, emniyettedir. H er kim kendi evine kapanırsa em niyet-
tedir. Her kim Kâbe'ye girerse, em niyettedir" güvencesi verdi. Büyük ordu
M ekke'ye girerken küçük bir direniş dışında hiçbir karşılık görmedi. Bu
ihtişam ı hayretler içinde gören Ebu Süfyan, M uham m ed'in am cası Abbas'a
"" saltanatı ne kadar da büyüm üş" dedi. Bunun üzerine Ab-
bas, "H ayır, bu saltanat değil, nübüvvettir" diye cevap verdi. Muhammed,
sekiz yıl önce, yurdundan iki kişi ile ayrılm ış on bin kişi ile dönmüştü. Fa-
kat Tanrı'm n 'A llah 'ın yardım ı ve fetih geldiğinde, insanların dalga dalga
A llah'm dinine girdiklerini gördüğünde, Rabbini överek teşbih et, O 'ndan
bağışlanm a dile, çünkü o , tevbeleri çok kabul edendir" (110 ;1-3) uyarısı ile
M uham m ed kibir değil tevazu, m ağrur bir fatih değil m ütevazi bir m ağdur
edasıyla başı secde eder gibi devenin boynuna yapışm ış bu nim ete şükre-
derek M ekke'ye girdi:

"Şüphesiz Biz, sana apaçık bir fetih verdik" (48:1).

"Eğer Allah dilerse mutlaka siz Mescid-i Haram'a güven içinde saçları-
nızı tıraş etmiş (kiminiz de) kısaltmış olarak (ve) korkusuzca gireceksiniz.
Fakat Allah, sizin bilmediğinizi bildi böylece bundan önce size yakın bir
fetih nasip etti" (48: 27).

‫ص‬
Halis ÇETİN

"Ve seveceğilliz bir başka nimet daha var: Allah'tan 'yardım ve zafer
(nusret)' ve ya^m bir fetih. Müminleri müjdele". (61:13)

"Allah'm yardımı ve fetih geldiğinde, insanların dalga dalga Allah'm


dinine girdiklerini gördüğünde, Rabbini öğerek teşbih et, O'ndan bağış-
1anmam dile, çünkü o, tevbeleri çok kabul edendir" (11ü :1-3).

"Ant osun A llah sana o ağacm altında biat ederlerken müminlerden


razı olmuştur kalplerinde olanı bilmiş ve böylece üzerlerine 'güven duy-
gusu ve huzur' indirmiştir ve onlara yakın bir fethi sevap (karşılık) olarak
vermiştir" (48: 18).

Muhamm ed, K âbe'nin etrafında bulunan 360 putu "H ak (gerçek) geldi,
batıl (sahtesi) y©k oldu, esasen batıl (sahte olanlar) yok olm ağa mahkûm-
dur" (17: 81) ayetini okuyarak tek tek yıktı, insanların "Tanrı gibi" ilan edip
taptıkları Tanrı kom pleksleri de o putlarla beraber yıkılıyor ve moloz yığını
halinde çöplüklere atılıyordu. M ekkeliler ise yirm i yıl boyunca Muham-
med'e yaptıkları zulm ü ve işkenceleri düşünerek büyük bir korku ve te-
dirginlik içinde Kâbe'de toplanarak kendileri hakkında verilecek ölüm fer-
manim bekliyorlardı. M uhamm ed, artık intikam değil m erham et zamanı
olduğunun bilinciyle onları değil onların düşm anlıklarına neden olan Tanrı
kom plekslerine hitap etti. Çünkü onun m ücadelesi insanların şahsı ile de-
ğil Tanrı kom pleksleri ileydi: "A llah'tan başka ilah yoktur, yalnız ‫ ه‬vardır.
O 'nun eşi ve ortağı yoktur .‫ه‬ vadine bağlı kaldı, sözünü yerine getirdi.
Kuluna yardım etti, tek başm a bütün düşm anları hezim ete uğrattı, iyi bilin
ki bütün cahiliyet adetleri, m al ve kan davaları bugün şu iki ayağım m al-
tındadır. Ey Kureyş! Ben size Yusuf'un kardeşlerine söylediği gibi, 'Bu gün
size geçm işten dolayı azarlam a yoktur. Ben intikam değil m erham et için
gönderilm iş bir peygam berim ' diyorum . Haydi, gidiniz, hepiniz özgürsü-
n üz". Bu konuşm a ile adalet, m erham et ve sadakat yolcusu M uhammed
herkesi atfetmişti. Fakat M uhamm ed, M ekke'de kalm ası ısrarları üzerine
ahde vefa ve sadakat değerleri adına "böyle bir şeyden Allah'a sığınırım.
Ben Medine'ye hicret ettim, © nlarm hayatı, hayatım ; ölüm leri ölüm üm dür"
diyerek sadakat şehri M edine'yi kendisine yurt edindi.

Böylece M uham m ed yerel Tann kom plekslerinin tem silcisi kabileci ikti-
dar güçleri ile başlattığı m ücadelesini yirm i yıl sonra M ekke'yi fethederek
tamam ladı. M uham m ed için savaşların en kolayı düşm anın açık ve net ol-
duğu bu savaşlar ve m ünasebetlerdi. M ekkeli m üşrikler kin, nefret ve düş-
m anlıklarını açık ve net olarak sergiliyorlardı. Oysa M uham m ed'in müca-
dele edeceği ikinci ve üçüncü düşm anlar olan Yahudiler ve m ünafıklar bu
denli açık ve net savaşm ayacaklardı.
KUTSALIN GÖLGESİNDE

2. Yahudiler; Kolektif Tann Kompleksinin Dini Temsilcileri:


"Biz, İsrail oğullarına kitap, hükümranlık ve peygamberlik
verdik. Dnlan güzel ve temiz yiyeceklerle rızıklandırdık ve
onlan âlemlere üstün kıldık. Ama Onlar...".
Tevrat'ta da okunduğu gibi Yabudiier, Sion'dan defalarca çıkarılıp atılm a-
larm dan sonra küçük veya büyük insan toplulukları halinde yeryüzünün
m uhtelif bölgelerine dağılıp gitm işlerdir; gittikleri yerler arasında Arabis-
tan da vardır. İslam 'ın ortaya çıktığı senelerde Arap Y arım ad asının dört
bir köşesinde Yahudiler yaşam akta idi. Bunlar, ferdi olduğu kadar küçük
cam ialar halinde ve m ütesanid insan toplulukları halinde Akaba Körfezi'n-
deki Eyle lim anından Yemen v e ‫ اﺀا '^ة»اال‬en ücra köşelerine kadar, M edi-
ne'den Bahreyn'e kadar uzanan bölgeler üzerine yayılm ış vaziyetteydiler.
M ekke'de ise hem en hem en hiç Yahudi yoktu. Fakat bu bölgede her yıl
toplanan fuarlarda, Yahudileri, geleceği okuyan kahinler olarak paralar ka-
zanan insanlar olarak görülm ektedir. Bunlar "E h li K itap" bir ulus olarak,
cahil bedeviler üzerinde özel bir nüfuz ve itibar kazanm ış durumdaydılar.
6. asrın başlarında Yahudi ve Hıristiyanlar, son peygam berin zuhur etme-
sini ve insanlığın eksik taraflarını tam am lam asını beklem ekteydiler. Ancak
Yahudiler, bu peygam berin kendi içlerinden çıkacağını bekliyorlardı ve
bu peygam berle diğer kavim lere karşı güç kazanacaklarına inanıyorlardı.
Arapçayı kendi dilleri olarak kullanıyorlardı. Çocuklarına Arap isim leri
veriyorlardı. Ffatta kabileleri bile Arapça isim ler taşıyordu. Kom şuları put-
perest-m üşrik Araplar gibi kabile, m uhalif bölük ve ufak züm reler halinde
yaşıyorlardı. Bazı Yahudi kabileleri Arap kabilelerinden bazıları İle ittifak
anlaşm ası yapm ış olarak diğer Arap kabileleri ile çatışma haline girebih-
yorlar ve saldırılan A raplar da diğer Yahudilerle anlaşm alar akdediyorlar-
dı. Yahudiler, M edine'de üç ayrı kabile olarak toplanm ışlardı: Beni Kay-
nuka, Beni N adir ve Beni Kurayza. Beni Kaynuka, kuyum culuk ve ticaret
işleriyle; Beni N adir büyük hurm a bahçeliklerinin sahibi olarak tarım la;
Beni Kurayza ise dericilik ve ticarette uğraşıyorlardı. A kıllı ve çalışkan tu-
tum ları sayesinde M edine Yahudileri lasa zam an içinde bütün şehir ekono-
m isini elleri altına alm ış bulunuyorlardı. Bütün dünyada küçük küçük halk
toplulukları halinde yaşayan bu ulusun kendi aralarında yardım laşm a ve
irtibat halinde oluşları, onlaruı uluslararası ticarette başarı gösterm elerine
yardım cı olm uştu, ö n c e kendileri servet sahibi olm uşlar, sonra ödünç para
verm eye ve tefeciliğe başlam ışlar ve bu yolla yavaş yavaş diğer insanların
m ülk ve arazilerini ele geçirm eye başlam ışlardır.

Yahudiler, M edine'nin iki büyük kabilesi Evs ve H azrec'i zayıflatmak


için zam an zam an aralarına fitne sokarak onlan savaşmaya tahrik etm işler
Halis ÇETİN

ve bunda da başarıiı olm uşlardır. Fakat kendi aralarında siyasi bir birlik
oim adığm dan Araplara üstünlük sağlayam am ışlar ve bu savaşlarda bazısı
Evs'in, bazısı da H azrec'in yaranda yer alm ak zorunda kalm ışlardır. Siyasi
‫ﺳﺔ‬ ‫؛؛‬
،kuram ayan Yahudiler, iktisadi sahada bölgede söz sahibiydiler.
‫ل‬
Ziraat, iç ve dış ticaret, dem ircilik, silah yapım cılığı, kum aş dokum acılığı ve
kuyum culukta ileri seviyeye ulaşm ışlar, panayırlara kablarak, faizle borç
vererek, borcunu ödeyem eyenin m abna el koyarak, Tevrat'ta hoş karşılan-
m ayıp Allah'a isyan ile eş değerde tutulan falcılık ve kahinlikle uğraşarak
epey zengin olm uşlar ve refah içinde yaşamaya başlam ışlardı. Arapları
parçalam a taktiklerinde başarılı olm alarına rağm en birbirlerine karşı da
savaşarak kendi dindaşlarını esir alıyor, kanlarını akıtıyor, yurtlarından ÇI-

karıyorlardı. Kendi aralarında öldürm e olayları m eydana geliyor ve birbir-


lerine diyet veriyorlardı. A ncak bu konuda aralarında adaletli bir uygula-
ma yoktu. Kendilerini diğer Yahudi kabilelerinden üstün gören Beni Nadir,
içlerinden biri öldürülürse tam diyet alıyor, fakat kendileri diyet ödem ek
zorunda kalırsa yarım diyet ödüyorlardı.

Dini ve külttirei yönden de A raplardan üstün görünen Yahudiler, eği-


tim, öğretim ve hukuki işlerini yürüttükleri "BeytüT-M idras" isimli bir
müesseseye sahiptiler. D ini törenlerini, çocukların eğitim ini burada yapı-
yorlar, suçluları burada yargılayıp cezalandırıyorlardı. Kendi aralarında,
suçu işleyenin içtim ai durum una göre cezai m üeyyide uygulam alarına ve
kendi hukuklarına tam olarak riayet etm em elerine rağm en bu dini hukuk,
zam an zam an aralarm a karışm ış fakat Yahudi olm amış Araplar tarafından
da uygulanm aktaydı. Yahudiler, Tevrat'ı ibranice okuyup Araplara Arap-
ça olarak tefsir ediyorlardı. A z da olsa A rapları kendi dinlerine çevirm e
konusunda gayret sarf etm işler ve dinlerini sadece İsrail oğullarına has
görm em işlerdir, ilahi bir kitaba sahip olan Yahudiler, Araplarla girdikleri
dini tartışm alarda, kutsal bir kitaba sahip olduklarını hatırlatıyor. Tanrının
çocukları olarak onun dostu ve sevgilileri olduklarım söylüyor, Arapları,
Tevrat'ta geleceği haber verilen peygam berle korkutuyorlar, onun önder-
llğinde A rapları Ad ve İrem kavlm lerinin akıhetine uğratm akla tehdit edi-
yorlardı. Bu çekişm eler esnasında söyledikleri gibi Yahudiler gerçekten bir
peygam ber bekliyorlar ve onun gelm e zam anının yakın olduğıınu da bi-
liyorlardı. Fakat aşırı kolektif Tann kom pleksi içinde kendi ulusai ve dini
birliklerini kutsayıp yücelttikleri için büyük bir kibir içinde geieni de tanı-
mıyoriardı. K olektif Tann kom pleksinin kaynağı olan kibir onların gözünü
kör etmişti.

"Yabudiler: 'ü zeyir Allah'ın oğludur7 dediler; hrlstiyanlar da: 'Mesih


Allah'uı oğludur' dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar.
KUTSALIN GÖLGESİNDE

bundan önceki inkâr edenlerin sözlerini taklid ediyorlar. Allah onları kah-
retsin; nasıl da çevriliyorlar?" (9: 30).

"Yahudi olanlara da, bundan önce sana aktardıklarımızı haram kıldık.


Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı"
(16:118).

"By israiloğulları! $ize verdiğim nimetimi ve (bir zamanlar) sizi cfimle


â le^ e üstün kıldığımı hatırlaym" (2: 47).

"Andolsun, israiloğullarmdan sağlam söz almış ve onlara peygamber-


ler göndermiştik. Fakat her ne zaman bir Feygamber onlara nefislerinin
hoşlanmadığı bir hükmü getirdiyse; onlardan bir kısmını yalanladılar, bir
kısmım da öldürdüler" (5: 70).

"Andolsun, biz israiloğullarını çok güzel bir yurda yerleştirdik ve on-


lara temiz rızıklar verdik. Kendilerine bilgi gelinceye kadar ayrılığa düş-
mediler. Şüphesiz ki, ayrılığa düşmüş oldukları şeyler hakkında Rabbin
kıyamet günü aralarında hükmünü verecektir" (10: 93).

"Biz, Kitap'ta (Tevrat'ta) israiloğullarma, 'Yeryüzünde muhakkak iki


defa bozgunculuk yapacaksınız ve büyük bir kibre kapılarak böbürlene-
çeksiniz' diye hükmettik (17: 4).

"Şüphesiz bu Kur'an israiloğullarma üzerinde ayrılığa düştükleri şey-


lerin çoğunu açıklıyor" (27: 76).

Muhammed, Medine'ye hicret eteğinde şehrin yarı nüfusu ve en etkin


sosyal, siyasi ve ekonom ik gücü Yahudiler idi. Muhammed, İbrahim kaynak-
İl ortak bir dini geleneğe inanmalarından dolayı onlara oldukça iyi ve hoş-
görülü davrandı. Fakat hem Tanrı Allah hem M uhammed hem de inananlar
yaşanan ve kutsal kitaplarda anlatılan daha önceki peygamber hikâyeleri ve
tarihi tecrübeler ışığmda onlara pek de güvenmiyorlardı, özellikle Kuran om
lar hakkında dini, sosyal ve ekonom ik hayata dair çok fazla olumsuz uyarıcı
ayetlerle doluydu. Flatta onları "insanlar içinde inananlara en şiddetli düş-
man olarak m üşriklerden" bile önce sayıyordu. Zaten Tann Allah da Tann
RAB'bin seçkin ve kutsal çocukları olan İsrail oğullarını İsmail oğullan eliyle
terbiye e ^ e y e kararlı idi. Asa, olmazsa kılıç ile. Bu yüzden Tanrı Allah, Tan-
n RAB olarak onlara "kitap, hüküm ranlık ve peygamberlik vererek onları
güzel ve temiz yiyeceklerle rızıklandırmış ve onlan alemlere üsten kılm ış"
olduğunu hatırlatarak Davut ve İsa aracılığıyla lanetlere uğrayacaklarını ve
bunun da İsmail oğlu M uhammed eliyle gerçekleşeceğini bildiriyordu:

381
Halis ÇETİN

"Ant ©lsun biz, İsrail oğullarına kitap, hükümranlık ve peygamberlik


verdik. Onları güzel ve temiz yiyeeeklerle nzıklandırdık ve onlan (dönem-
lerinde) âlemlere üstün kıldık" (45:16).

"İsrail oğullanndan inkâr edenler, Davud ve Meryem oğlu İsa diliy-


le lanetlendi. Bu, onlann isyan etmeleri ve hadlerini aşıyor olmalarından
ötürüydü" (5: 7).

"Dediler kİ: 'Yahudi veya Hıristiyan olmayan hiç kimse kesin olarak
cennete giremez'. Bu, onlann kendi kuruntularıdır. De ki: 'Eğer doğru söz-
lüyseniz, kesin kanıtınızı (burhan) getirin" (2: H l).

"Yahudiler dediler ki: 'Hıristiyanlar bir şey (herhangi bir temel) üzere
değillerdir'; Hıristiyanlar da: 'Yahudiler bir şey üzere değillerdik dediler.
Oysa onlar. Kitabı okuyorlar. Bilmeyenler (bilgisizler) de, onlann söyie-
diklerinin benzerini söylemişlerdi. Artık Allah, kıyamet günü anlaşmazh-
ğa düştekleri şeyde a r a la r ın d a hüküm verecektir" (2:113).

"Sen onlarm dinlerine uymadıkça, Yahudi ve Hristiyanlar senden ke-


sinlikle hoşnut olacak değillerdir" (2:120).

"Dediler ki: 'yahudi veya hristiyan olun ki hidayete eresiniz'. De ki:


'Hayır, (doğru yol) Hanit (muvahhid) olan İbrahim'in dini(dir); o müşrik-
lerden değildi" (2:135).

Tanrı Allah, Kuran'daki bu ayetler İle Yahudilerin kolektif Tanrı komp-


leksi özelliklerini sayarak düşm anlıklarının derinliği ve inceliği açısından
M uham m ed'i uyarm aktadır. Sık sık M usa ve İsa'ya atıflar yaparak o pey-
gam berlere yapılanlardan dersler çıkartılm ası hususunda ikazlarda bulun-
m aktadır. Bu ayetlerde de görüleceği üzere Tanrı A llah Yahudilere "kitap,
hüküm ranlık ve peygam berlik vererek onları güzel ve tem iz yiyeceklerle
rızıklandırm ış ve onları âlem lere üstün kılm ış" iken onlar "insanlar için-
de inananlara en şiddetli düşm an olarak m üşriklerden" bile önce anılacak
durum a gelm iştir. Bu yüzden Tanrı A llah kitabında en fazla Yahudilerden
bahsetm ektedir, © nların m üşriklerden bile daha şiddetli düşm an olmala-
‫ ﺳﺄل‬nedeni kibir, kıskançlık ve ihanet içinde sinsi ve ikiyüzlü davranma-
larıdır. Tanrı A llah yukarıda da bir kısm ı verilen yüzlerce ayette onların
düşm anlığına neden olan Tanrı kom pleksi kaynaklarım açıklar.

"Ey ?eygamber, kalpleri inanmadığı halde ağızlarıyla 'inandık' diyen-


lerle Yahudileriden küfür İçinde çaba harcayanlar seni üzmesin. Onlar,
yalana kulak tutanlar, sana gelmeyen diğer topluluk adına kulak hitan-
lar (haber toplayanlar)dır. Onlar, kelimeleri yerlerine konulduktan sonra
KUTSALIN GÖLGESİNDE

saptırırlar, 'Size bu verilirse onu alın, ٠verilmezse ondan kaçının' derler.


Allah, kimin fitne(ye düşme)sinl isterse, artık onun için sen Allah'tan hiç
bir şeye malik olamazsm. işte onlar, Allah'm kalplerini arıtmak istemedik-
leridir. D ü n y a d a onlar için bir aşağılanma, ahirette onlar için büyük bir
azab vardır" (5: 41).

"Ey iman edenier, yahudi ve hristiyanları dostlar (veliler) edinmeyin;


onlar birbirlerinin dostudurlar, sizden onları kim dost edinirse, kuşkusuz
onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet vermez" (5:
51).

"Yahudiler: 'Allah'm eli sıkıdır' dediler. Onların elleri bağlandı ve söy-


ledlklerinden dolayı lanetlendiler. Hayır; O'mm İki eli açıktır, nasıl dilerse
İntak eder. Andolsun, Rabbinden sana İndirilen, onlardan çoğunun taş-
kınlıklannı ve İnkârlarım arttıracaktır. Biz de onlarm arasuıa kıyamet gü-
nüne kadar sürecek düşmanlık ve kin salıverdik. Onlar ne zaman savaş
amacıyla bir ateş alevlendlrdllerse Allah ‫ الااه‬söndürmüştür. Yeryüzünde
bozgunculuğa çalışırlar. Allah ise bozgunmıları sevmez" (5: 64).

"Andolsun, insanlar içinde, mü'mlnlere en şiddetli düşman olarak ya-


hudileri ve müşrikleri bulursun. Onlardan, iman edenlere sevgi bakımın-
dan en yakm olarak da: 'Hristlyanlarız' diyenleri bulursun. Bu, onlardan
(birtakım) papaz ve rahiplerin olması ve onların gerçekte büyüklük tasla-
mamaları nedeniylediri' (5: 82).

Yahudilerin temel özellikleri Kuran'da; A llah'm ayetlerini inkâr etme-


leri; kendilerinin A llah'm oğullan, halkı, kutsal soyu, dostlan ve peygam-
berin torunları olarak gördükleri için aşırı kibirlenm eleri; diğer insanları
hem dinde hem de insanlıkta kendilerinden aşağı görm eleri; kendilerini
efendi diğer uluslan köle olarak değerlendirm eleri; birçok kez dinlerinden
dönüp putlara ve güce tapınm aları; Tanrı'ya insana ait özellikler olan cim ri-
lik, kıskançlık, kötülük, hilekârlık vb. sıfatlar isnat etm eleri; ikiyüzlü olma-
lan ; fitne, fücur ve kışkırtm alar ile insanları birbirlerine kırdırm aları veya
inananlara saldırtm alan; m eleklere düşm anlık yapm aları; Tanrıya çocuk
isnat etm eleri; hasis, haris ٧
‫؛؛‬cim ri olm aları ve insanlara bunu em retm eleri;
sürekli yeryüzünde fesat çıkarm aları; korkak oldukları için güce tapınm a-
lan ; gerçek dinin ve cennetin yalnızca kendilerine ait olduğuna inanm aları;
dünyevi değerlere, m ülkiyete, zenginliğe, hayata düşkün olm aları; Tanrı
kom pleksleri içinde tekebbür etm eleri; kendilerine yasak edilen sihir, keha-
net ve gayb işlerine yoğunlaşm aları; insanların m allarını haksız yere gasp
ebneleri; tefecilik, kom isyon, haraç, faiz ve tartıda haksızlık yapmaları; Tev-
rat'ın em irlerini işlerine geldiği gibi yorum lam aları; zenginlikleri ile övüne­
Halis ÇETİN

rek fakirleri aşağılam aları; hakikatten sürekli yüz çevirm eleri; kendilerine
gönderilm iş olan Tevrat'a bile uym am aları; A llah'ı bırakıp kendi bilginleri-
ni ve ruhbanlarını rab edinm eleri; sırf hasetlerinden ve m evki hırslarından
dolayı M uham m ed'i ve Kuranı inkâr etm eleri; Tevrat'ı tahrif ederek işleri-
ne gelm eyen şeyleri çıkarıp işlerine gelen bazı eklem elerde bulunm aları;
A llah'ın kendilerine verdiği nim etlere karşı nankörlük ederek taşkınlıkta
bulunup her işte aşırıya kaçm aları; yaptıkları antlaşm a ve sözlerine sadakat
gösterm em eleri şeklinde anlatılır.

"Yoksa siz, gerçekten İbrahim'in, İsmail'in, ishak'ın, Yakub'uu ve to-


runlanrun yahudi veya hristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? □ e ki: 'Siz
mİ daha iyi biliyorsunuz, yoksa Allah mı? Allah'tan kendisinde olan bir
şehadeti gizleyenden daha zalim olan kimdir? Allah, yaptıklarınızdan ga-
‫ ه‬değildir" (2:140).

"Kimi yahudiler, kelimeleri 'konuldukları yerlerden' sapbrırlar ve dilleri-


ni eğip bükerek ve dine bir kin ve hınç besleyerek: 'Dinledik ve karşı geldik.
İşit, -işitmez olası- ve 'Raina' bizi güt, bize bak' derler. Eğer onlar: 'işittik
ve itaat etek, sen de işit ve 'Bizi gözeri deselerdi, elbette kendileri içte daha
hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, onlan küfürleri dolayısıyla lanet-
lemiştir. Böylece onlar, az bir bölümü dışında, inanmazlar" (4:46).

"Yahudilerin yaptıkları zulüm ve birçok kişiyi Allah'm yolundan ah-


koymaları nedeniyle (önceleri) kendilerine helal kılınmış güzel şeyleri on-
lam haram kıldık" (4:160).

"Yahudi ve Hristiyanlar: 'Biz Allah'm çocuklarıyız ve sevdikleriyiz'


dedi. De ki: '?el‫؛‬i, ne diye sizi günahlannızdan dolayı azablandırıyor? Fla-
yır, siz O'nun yarattığından birer beşersiniz, o, dilediğini bağışlar, dile-
diğini azaplandırır. Göklerin, yerin ve bunların arasmdakilerin tümünün
mülkü Allah'ındır. Son varış ‫' ه‬nadir" (5: 18).

İşte M uham m ed M edine'de bulunan bu Yahudi topluluklarıyla (Beni


Kaynuka, Beni N adir ve Beni Kurayza) M usa'nın asası m irasıyla barış elini
uzatm ışh. Muhamm ed, M edine'de onlarla "M edine Sözleşm esi" im zala-
yarak ahit alm ış, onlarla "Tek ü m m et" olma çağrısı ile barış ve kardeşlik
üzerine antlaşm a yapmıştı, O nlar da bu anlaşmaya uyacaklarına dair yem in
etmiş, ‫ ا؛ه‬verm iş, biat etm iş, söz kesm işlerdi. Bu yüzden M uhamm ed, Ya-
hudilere karşı önceleri haham ları ve ileri gelenleriyle iyi niyetle görüşme-
ler yaparak ilişkileri geliştirm eye başladı. Onlara karşı iyilik, m uhabbet ve
sadakatle m uam ele etti. Başkan ve asillerini ziyaret edip dostluklar kurdu.
M uham m ed'in bu barışçıl m uam eleleri Yahudilerle iyi ve dostça m ünase­
KUTSALIN GÖLGESİNDE

betler kurulm asını sağladı. Fakat gittikçe daba çok insanın İslam 'a girmesi
ve M uham m ed'in otoritesinin siyasi, sosyal ve dini bir lider olarak gittikçe
kuvvetlenm esi nedeniyle ilişkiler bozulm aya başladı. Yahudiler onun artan
güç ve kudretinden korkmaya başladılar ve İslam 'ı kendilerinin bölgedeki
üstünlüklerine potansiyel bir tehlike olarak gördüler.

H icret'in ikinci yılında M üslüm anların kıblesi Yahudilerin de kıblesi


olan K udüs'ten M ekke'ye çevrilince, Yahudiler M uhamm ed'e ve dinine
açıkça saldırm aya başladılar. Bundan sonra artık, düşm anca faaliyetleri,
M üslüm anların düşm anlarıyla birlikte entrikalar çevirm e şekline dönüştü
ve A rap kabilelerini M edine'ye saldırıp yok etm eleri için kışkırtm aya baş-
ladılar. Yahudiler, M uham m ed ile bir savunm a-işbirliği anlaşması yapm ış
olm alarına rağm en, bu sırada da onlara karşı her türlü düşm anca faaliyete
giriştiler. M edine Sözleşm esinin hiçbir m addesine riayet etm ediler, fakat
onun bütün nim etlerinden faydalandılar. M uham m ed'in Yahudilere karşı
izlediği genel politika uzlaşm a, dostluk ve işbirliği tem eline dayanıyordu.
Fakat M uhamm ed, Yahudilerin yıkıcı faaliyetleri nedeniyle bunun imkân-
sız hale geldiğini görünce, Yahudilere karşı politikasının tem el esasları-
nı değiştirm ek m ecburiyetinde kaldı. Tanrı A llah da sık sık onların Tanrı
RA B'bi olarak onlan yüceltm esini, onlara verdiği nim etleri, onların ihanet-
terini ve özellikle de ö z e llik le r im ' bir bir anlatarak M uham m ed'in Yahudi-
tere karşı izleyeceği politikaların ana hatlarını yukarıdaki ayetlerle belir-
lem iştir. M uham m ed de "insanlar içinde inananlara en şiddetli düşman
olarak m üşriklerden" bite önce anılan bu topluluğa önce adalet, m erham et
ve sadakat ilkesi ile bundan m araz doğduğunda ise kılıç ve savaş ilkesi ile
karşılık verm iştir. M uhamm ed, anlam ıştı ki, Yahudilerin düşm anlığından
em in olm anın tek yolu onlarm kendi dostluğundan em in olm am aları idi.

M uham m ed'in ahit yaptığı en güçlü kabile olan Beni Kaynuka Yahudi-
leri M edine çevresinde otururdu ve özellikte savaş zam am nda çok tehlikeli
olurlardı. M üslüm anlarla yaptıkları M edine sözleşm esi em rince dışarıdan
saldırı olduğunda kanunen ve ahlaken M üslüm anlara yardım etmeye ve
M uham m ed'in düşm anlarıyla savaş yapmaya m ecburdular. Fakat Yahudi-
ter daim a düşm anca bir davranış içinde oldular. H er fırsatta Evs ve Hazrec
kabileleri arasındaki eski düşm anlıkları hatırlatıp, M üslüm anları birbirine
düşürm eğe çalıştılar. Kendileri ehl-i kitab ve tek Allah inancında oldukları
halde, "m üşrikler, m üm inlerden daha doğru yolda" diyerek taciz ettiler.
Sabahleyin M üslüm an olm uş görünüp, akşam inkâr ederek M üslüm anlar-
la alay ettiler. M uham m ed ve M üslüm anlar aleyhine şiirler yazdılar. Bu
yüzden M üslüm anlarla M edine'deki Yahudi kabileleri arasm da yapılan va­
Halis ÇETİN

tandaşlık anlaşm asını ilk bozanlar bu Beni Kaynuka Yahudileri oldu. Müs-
lüm anlardan bir kadın, Kaynuka Yahudilerinden bir kuyum cunun diikkâ-
nında alış veriş ederken taciz ve saldırıya uğram ası üzerine karşılıklı birer
kişi öldürülm üş ama Yahudiler tekrar anlaşm ayı kabul etm em işlerdi. Ayrı-
ca Bedir S a v a ş ı 'n d a M üslüm anlara yardım edeceklerine antlaşm aya ihanet
edip M edine m ünaftklarıyla ve Kureyş ile birlik olup M üslüm anlara karşı
entrikalar çevirerek arkadan vurm uşlardı. Bu ihanetlerin artm ası üzerine
M uham m ed, Bedir savaşı dönüşü Beni Kaynuka'yı muhasara etti. K u şa m a
15 gün sürdü. Beni Kaynukalılar diğer Yahudi kabileleri ve m ünafıklardan
bekledikleri yardım ı görem eyince, teslim olmaya m ecbur oldular. Antlaş-
mayı, sözleşm eyi ve barışı bozdukları, birliğe ihanet ettikleri için öldürül-
m eleri gerekiyordu. Fakat M uham m ed onların M edine'den çıkarılıp Şam'a
sürgüne gönderdi.

Beni N adir Yahudileri de M edine Sözleşm esini im zalam ıştı. Fakat onlar
da Uhud yenilgisini fırsat bilip M üslüm anlara karşı düşm anca faaliyetler
başlattılar ve m ünafıklarla birlikte entrikalar çevirip Kureyş ile gizli kapaklı
işbirliği yaptılar. Tüm M edine halkım M uham m ed'e karşı kışkırttılar. Beni
N adir Yahudileri M edine'ye iki saatlik bir m esafede oturuyorlardı. Medine
Sözleşm esi gereği, M üslüm anların ödedikleri diyete Yahudi kabilelerinin
de katılm ası gerekiyordu am a bu tür yaşanan hiçbir paylaşım a kahim ayı ka-
bul etm ediler ve sözleşm eye uym adılar. Sözleşm eyi kendilerine hatırlatm a-
ya giden M uham m ed'in teklifini kabul etm iş gibi görünerek daha önceden
hazırladıkları suikast planını uyguladılar ve M uham m ed'i öldürm ek için
tuzak kurdular. M uham m ed'in üzerine evin çahsından bırakacakları bü-
yük bir taşla O 'nu ezerek öldürm ek istediler. Bu planı anlayan Muhammed,
oradan hızlıca ayrılıp M edine'ye döndü. Yahudilerin hızağım inananlarla
istişar‫ ؟‬etti ve savaş karan verdi. Bu davranışlarıyla Beni N adir anlaşm ayı
bozm uşlardı. M uham m ed yine onların kalelerini kuşattıktan sonra teslim
olm uşlar ve sürgüne gönderilm işlerdi. Fakat sürgünde tüm zenginliklerini
feda ederek M ekkelileri ve bölge kabilelerini H endek Savaşı'na kışkırttılar.

M uham m ed ile M edine Sözleşm esi im zalayan üçüncü Yahudi kabilesi


Beni Kurayza idi. Beni Kurayza, M edine sınırları içinde yaşıyordu ve bu
nedenle özellikle savaş zam anında onların haince ve ayrılıkçı faaliyetleri
son derece tehlikeli oluyordu. H endek Savaşı'nda Beni Kurayza düşman
tarafına geçti ve M edine içinden M üslüm anlara saldırıp tehdit etm eye baş-
ladılar. M üslüm anlarla birlikte M edine'yi savunm aları gerekirken, müşrik-
lerle birlikte M üslüm anlara karşı savaşa girdiler. Böylece sözleşm eye İha-
net suçu işlediler. Hatta M uham m ed hakkında çok çirkin sözler ve iftiralar
söyleyerek düşm anlıklarını açıkça ilan ettiler. H endek Savaşından sonra
KUTSALIN GÖLGESİNDE

M uham m ed, Beni Kurayza üzerine seter em ri verdi ve bir aylık kuşatm a-
dan sonra onları da teslim alarak M edine içindeki tüm Yahudi varlığına son
verdi. M uhamm ed, M edine içindeki Yahudi varlığına ve düşm anlığına son
verdikten sonra her savaş ve kuşatm ada düşm anlarla işbirliği içinde kendi-
sine saldıran çevredeki H ayber, V adil-K ura, Fedek, Teyma ve Taif Yahudi
kabilelerini de savaş ve sürgünler ile bertaraf etti.

Yahudi kabiieier ile yapılan savaşların aynı zam anda M ekkeli m üşrikler
ile yapılan Bedir, Uhud ve H endek savaşlarıyla çakışm ası tesadüf değil-
dir. Bu savaşların çoğunda M uhamm ed, kılıcını hile kınına sokm adan Ya-
hudiler üzerine yürüm ek zorunda kalm ıştır. Bunun iki asli nedeni vardır,
ön ceiik le Yahudiler M uham m ed'e karşı M ekkelilerin savaş planlarının her
aşam asında aktif olarak yer alm ışlardır. Onları savaşa kışkırtm ak, destek
" bulunm ak, savaşa m addi destek verm ek ve M uham m ed'i ar-
kadan vurm ak konularında tam bir işbirliği içinde olm uşlardır, ikinci ola-
rak ' ile antlaşm a ve görüşm elerinde ikiyüzlü davranarak
onun güçlü olduğu zam an yanında, zayıf olduğu zam an da karşısında yer
alm ışlardır. H er zam an ve şeraitte güce tapınm a Tanrı kom pleksi içinde
güçlü olana tabi olm uşlar M uham m ed'in zayıf anlarını da kollayıp arka-
dan vurm anın fırsatını değerlendirm işlerdir. Bu örnek olaylar, Yahudilerin
M uhamm ed ve M üslüm anlar karşısında daima sadakat duygularına riayet
' gösterir. Yahudiler; hedeflerine ulaştıracak her yolu mübah
saym ak; kim seyi kendilerine eşit görm edikleri için yaptıkları antlaşm aları
* geçersiz saym ak; kendilerini kutsal, seçkin ve günahsız bir
halk olarak gördükleri için kibir, gurur ve şım arıklık içinde her tiirlü güna-
hı m eşn ı saym ak; ahde vefa gösterm em ek; ihaneti doğal bir davranış kabul
etm ek; m enfaatlerine dokunulm adığı sürece güçlü ile dost görünmek; aksi
takdirde düşm an kesilm ek; antlaşm a yapm alarına rağm en
M üslüm anların karşılaştığı en ufak zor durum dan dahi istifade etm e yolu-
na gidip onlara tuzaklar ve hileler kurarak daha da büyük sıkıntılara sok-
mak; " * öldürm eye teşebbüs etm ek gibi davranışlar ile kendi
kazdıkları kuyulara kendileri düşmüştür.

3. Münafıklar; Tann Kompleksinin ‫؛‬kiyüzlü Temsilcileri: "Allah'ı


en ‫؟‬ok kızdıran bu düşmanlar".
Tanrı Allah Kuran'da insanları inanç bakım ından üç kısma ayırm ıştır: dini-
ne ve dini esaslara gönülden bağlanıp tasdik edenlere mümin/Müslüman,
bu esasları inkâr edenlere kafir/müşrik ve imanla küfür arasında bocalayan,
bu ikisinden birine dahil olamayan, içlerinden inkâr ettikleri halde çeşitli
sebeplerle M üslüm an görünen m ünafıklar. Kafir, İslam'a ve Müslümanla-
Halis ÇETİN

ra düşman oid u ^ m u açıktan söylerken 'köstebek' anlamına gelen münatık,


m üm inlerin arasmda Müslüman tavrı sergileyip, gizli çalışm alarla İslam 'ın
gelişm esini engellem eye çalışmaktadır. Bu gayesine ulaşabilm ek için de SÜ -

rekli entrikalar çevirmekte, yalan ve iftira gibi ber türlü yola başvurm ak-
tadır. Bunun için münafıklar, sabip oldukları nitelikleri sebebiyle M uham-
med'e ve İslam'a kâfirlerden daba çok zarar vermişlerdir. Kuran'da müstakil
bir sureyle birlikte üç yüzden fazla ayetin münafıklardan bahsetm esi onlann
tehlikesinin boyutlarına işaret efcnektedir. Bu sebeple M üslüm anın imanım
zayıflatan, İslam toplum unun birliğini bozan bir iç ve gizli düşman olarak
m ünafığı ve özelliklerini bilm ek, Muhammed ve müminler için hem kendi-
lerini hem de dinlerini nifaktan koruma bakım ından çok önemlidir.

Muham m ed için M ekke dönemi, islam 'm çok zor şartlar altında yaşan-
dığı ve M üslüm anların her türlü işkenceye m aruz kaldıkları bir dönem-
dir. M ekke dönem inde M üslüm an olm ak, pek çok dünya nim etlerinden ve
m üşrik toplum daki saygınlıklarından feragat etmeyi gerektiriyordu. M üs-
lüm anların inandıkları için her türlü işkenceye m aruz kaldığı, çıkar sağla-
m anın aksine çok büyük fedakârlıkların yapıldığı, dolayısıyla inanm adığı
halde inandık diyerek ikiyüzlülük yapm ak için şartların m üsait olm adığı
M ekke dönem ine karşı, M edine dönem i, nifak hareketinin doğm ası ve ge-
lişm esi bakım ından daha elverişli idi. M uham m ed, hicret ettiğinde M edine
şehri, etnik açıdan Yahudiler ve A raplardan m eydana geliyordu. Yahudiler,
Beni Kaynuka, Beni Kureyza ve Beni N adir kollarından, A raplar ise E vs
ve H azrec kabilelerinden oluşuyordu. Bu iki Arap kabile arasm da uzun
zam andan beri kan davası ve savaşlar vardı. Kabile yapısına sahip M edi-
ne'de her kabile hukuki birlik oiuşturuyor, bizzat kendi başkanlan dışında
hiçbir siyasi otorite taram ıyorlardı. Medine'de, M üşrik Araplar, Yahudiler
ve çok az sayıda H ıristiyanlar vardı. A rapların büyük çoğunluğu m üşrik-
ti. M uham m ed'in M edine'ye hicret edip devlet reisliğini elde etm esinden
sonra İslam etkin bir güç haline gelm işti, işte bu dönemde M üslüm anların
önceden bilm edikleri, inançları itibariyle farklı bir züm re ortaya çıktı. Bu
insanlar gerçekten inanm ıyorlar, fakat toplum daki nüfuzlarını korumak,
m enfaatler elde etm ek ya da M üslüm anların gücünden korkm ak gibi ge-
rekçelerle M üslüm an görünüyorlardı. Yeni teşekkül eden bu grup m üna-
fıklardı. M ekke'de içinden gelerek inanan insan, tehlikelere göğüs gererek
inanıyor ve kim se korkusundan inanm ış görünm üyordu. M üslüm anlar
orada zayıf, m üşrikler ü ç lü y d ü . Fakat M edine'de M üslüm anlar güçlü ol-
duğundan, Evs ve H azrec kabilelerinden inanmayanlar, kabileleri içinde
tutunam ıyor, İslam 'a girm iş görünüyorlardı, işte bu sebepten dolayı nifak
hareketi başlam ış oldu. M ünafıkların ortaya çıkm asında tem el sebep Mu-
KUTSALIN GÖLGESİNDE

ham m ed'in M edine'de kazandığı siyasi nüfuz ve kurduğu siyasi otoritedir.


Bu yüzden m ünafıklar İslam 'a değil güce ve otoriteye boyun eğiyorlardı.

M uham m ed'e M edine'de ilk m uhalefet edenler, siyasi sebeplerden do-


layı İslam 'ı zahiren kabul eden ve bunda çeşidi m enfaatler bekleyen bu
m ünahk kişilerdi. Onların başında da M uhamm ed gelm eden önce Medi-
ne'ye kral atanm ak üzere olan hatta krallık tacım n bile sipariş edildiği Ab-
dullah b. ü b ey y b. Selul vardı. M uhamm ed, M edine'ye gelince, M uhacir
ve Ensar'dan olan bütün M üslüm anlar O 'nun etrafında toplanm ışlardı. Bu
durum reisliğe hazırlanan ibn U beyy'in siyasi nüfuzunu kaybetm esine yol
açtı. Kavm inin kendinden uzaklaşıp İslam 'a girdiğini gören ibn Ubeyy, kin
ve nifakını gizleyerek istem ediği halde İslam 'ı kabul etm iş göründü. Ab-
dullah b. Ubeyy, Bedir harbinde M üslüm anların m üşriklerin liderlerini öl-
dürdüğünü görünce, "bu, zafer ve galibiyetin M üslüm anlara geçtiğini gös-
teren bir olaydır" diyerek adam larıyla birlikte M uhamm ed'e biat etti. Eakat
İslam iyet'in ortaya çıkışıyla M edine'de siyasi m evkiini kaybeden Abdullah
b. Selul'ün ve taraftarlarının siyasi sahada teşkilatlanm aya ve çıkan her fır-
satı değerlendirm eye çalıştıkları görülür. Bu konuda da tam am en M ekkeli
m üşrikler ve M edineli Yahudilerle oluşturulan gizli ortaklık/işbirliği, söy-
lem ve eylem dayanışm ası içinde olmuşlardır.

N ifakı ortaya çıkaran sebeplerden en önem lisi M uham m ed'in, Medi-


ne'ye gelm ek suretiyle m ünafıklardan bazı kim selerin siyasi m enfaatlerine
zarar verm iş olm asıdır. Bu insanlar M uham m ed'in nüfuzunu ve hâkimiye-
tini kaldıram am ış, onur ve gururlarına yedirem em iş, kıskanm ış, ona karşı
çevresiyle birlikte gizli gizli çeşitli kom plolara girişm işlerdir. Fakat açıktan
ise her geçen gün M üslüm anların güçlendiğini gördükçe, siyasi sebepler-
den dolayı İslam iyet'i görünüşte kabul edip çeşitli m enfaatler beklem iş-
lerdir. Tıpkı Yahudiler gibi M uham m ed güçlüyken boyun eğm iş zayıfken
isyan etm işlerdir. M uham m ed'e değil gücüne im an etm işlerdir, ö zellik le
M üslüm anların Bedir zaferiyle birlikte istem eyerek de olsa İslam 'a girm iş
göründüler: halde 'Allah'a ve ahiret gününe inandık' de-
diler" (2: 8). Bunların en büyük özellikleri her zam an güçlü ve hâkim olan
taraftan " " Çünkü o dönem için güçlü olandan yana olmak
ekonom ik çıkar elde etm ek dem ektir. M ünafıklar ganim etlere ve m ala karşı
çok düşkün oldukları için her zam an savaş sırasında tarafsız, savaş sonrası
ise kazanandan yana olm uşlardır. Yani her zam an kendilerinden yanadır-
lar. Bu yüzden birçok savaşa ganim et elde etm ek arzusuyla katılm ışlardır.
Savaş neticesinde bir pay aldıklarında "bu iyi bir dindir" derler ama eğer
ganim et alm azlarsa dini ayıplarlar ve onu terk ederlerdi. Şayet ganim et
Halis ÇETİN

elde edebilecekleri bir savaştan (H ayber) m enedilirlerse, kıskanıldıklanru


öne sürerlerdi; "E ğer ganim etlerden kendilerine pay verilirse hoşlanrrlar,
onlardan kendilerine pay verilm ezse bem en kızarlardı" (9: 58). Bu yüzden
de m ünafığm m al hırsı, doyum suzluğu, kanaatsizliği, güce tapınm ası, ka-
bile içindeki itibarlarım korum a arzusu, çıkarcılık ve kabilecilik taassubu
onları M üslüm an görünm eye iten sebeplerdendir.

"Münafıklar; kalben inkâr, lisanen iman ederler (2: 8); müminleri bira-
kır, kafirleri dost edinirler (4:139); Allah'] ve müminleri aldattığmı sanırlar
(2: 9); kendi kendilerini kandınr, anlayamazlar (2: 9); kalplerinde şüphe
hastalığı vardır (2: 10); yalancıdırlar (2: 10, 63: 1); bozguncudurlar (2: 11);
inananlara 'beyinsiz/sefth/aşağılık' derler (2:13); inananlar yanında 'inan-
‫آده‬ şeytanlarıyla baş başa kalınca da 'sizinieyiz' derler (2: 14); dine karşı
alaycıdırlar (2:14, 9: 64); azgınlık ve isyan içinde başıboş dolaşırlar (2:15);
hidayeti satar, sapıklığı satın alırlar (2:16); fitoecidirler (2:17); yanlışta inat
ederler (2:18); ölümden çok korkarlar (2:19); ibadetlerde tembellik ve ba-
hanecilik yaparlar (4:142); gösterişe çok önem verirler (4:142); iman-küfür
arası gezinirler (4: 143); nimette inanlarla hirtikte külfette ayrı olurlar (4:
141); gösteriş için mal harcarlar (2: 264); Muhammed'e ve müminlere karş]
içleri kin, nefret, haset ve intikam güdüsüyle doludur (3:118); inananların
başarısma üzülüp kayıplanna sevinirler (3: 153); sab]r ve tevekkül sahibi
olamazlar (3:154,168); ağrzlarıyla kalplerinde olmayan şeyleri konuşurlar,
ikiyüzlülük yaparlar (3: 167); korkaktırlar (3: 175); cimridirler (3: 180), her
em «‫؛‬itiraz ederler (4: 65); öğüt, nasihat ve hoşgörüden etkilenmezler (4:
66); savaşa gitmeyip bahane üretirler (4: 72); ahireti dünya karş]l]ğ] satar-
lar (4: 74); mazlumlan koruma ve kurtarmak için mücadele etmezler (4:
75); Allah dan çok insanlardan korkarlar" (4: 77).

Her şeyden önce m ünafıklık bir kişilik ve karakter sorunudur. Bu durum


dini algıdan öte tam am en insan doğasındaki ve ruhundaki Tanrı kom pleksi
ile ilgilidir. Güç ve çıkar m erkezli her türlü ilişki biçim inde m ünafıklık yani
bastırılm ış Tann kom pleksi vardır. Gücün olduğu her yer ve ‫ ااااااالال‬iki-
yüzlülük yaratacağı için m ünafıklığı Tanrı kom pleksi olgusundan ayırm ak
m üm kün değildir. M ünafıkların en önem li özeliği sağlam karakterli insan-
lar olm adıkları için Tanrı kom pleksini kul kom pleksine dönüştürm eleri-
dir. İnanan her kişi tutarlı, sağlam karakterli ve iç ihtilafı olm ayan kişidir.
M ünafık ise im an etm ediğinden iç huzura ulaşamamış, şahsiyet açısından
bir tutarlılık gösterem em iş kim sedir. Böyle bir kim senin dışı ile içi, inan-
cıyla icraatı, diliyle kalbi birbirinden farklıdır: "O n lar ki inandılar, sonra
inkâr ettiler; daha sonra yine inandılar, yine inkâr ettiler, sonra inkârları
KUTSALIN GÖLGESİNDE

arttı" (4:37), "on lar arada yalpalayıp dururlar. Ne bunlara bağlanırlar ne de


onlara (ne m üm inlere bağlam rlar ne de m üşriklere)" (4: 43). M ünafıkların
ikiyüzlü olm a nedenleri her zam an ve şartta çıkarlarını korum ak istem e-
teridir. Çünkü m ünafıklar, çıkarlarına küçük bir zararm bile dokunm asını
istem ezler. M ünafık kim se ancak çıkarı kadar M üslüm andır. M ünafıklar,
savaşlarda; M üslüm anlarla p a y l a ş a c a k l a r ı b j r ganim et veya mal, yakın bir
dünya m enfaati varsa ve kolay bir yolculuk olursa M uhamm ed'e tabi olur-
lar ve ganim etten pay alm aya çalışırlardı. Bu yüzden de sürekli bir şüp-
he ve korku içinde hareket ederlerdi. K ıh kırk yararcasına ince hesaplar
yapm anın doğurduğu ruh hah içinde tedirgin bir dünyada yaşarlardı. Bu
korku ve tedirginlik onların açıkça ortaya çıkm alarına engel olduğu için
kapalı ve gizli işler ve hileli düzenler kurarlardı. Tıpkı adını aldıkları "kös-
tebek" gibi en küçük korkuda deliklerine girerlerdi: "Sizden olduklarm a
Allah'a yem in ediyorlar. O ysa onlar, sizden değiller, fakat onlar korkak bir
topluluktor. Eğer sizden korunm ak için sığınacak bir yer yahut gizlenecek
m ağaralar, ya da (köstebek gibi) sokulacak bir delik bulsalardı hem en ora-
ya doğru koşarlardı" (9: 57). O kadar korkaktırlar ki, "on lar m üm inlerle
toplu halde savaşm azlar, ancak m üstahkem kaleler içinden veya duvarla-
rm arkasından savaşm ak isterler" (59: 14). M ünafıkların içinde bulunduğu
huzursuz iç halteri, on lan sürekli bir teyakkuz duyarlılığına sevk etm ek-
tedir. Bunun içindir ki "h er işitokleri kuvvetli sesi kendi aleyhlerinde sa-
narak korku ile titrerler" (63: 4). ihanetlerini kendileri bildiği için herkesin
de bildiği şüphesi içinde yaşarlar ve bu şüpheyi giderm ek için de "kraldan
çok kralcı" kesilirler: "O nları gördüğün zam an kalıpları hoşuna gider. Ko-
nuşurlarsa sözlerine kulak verirsin. O nlar sanki elbise giydirilm iş kereste
gibidirler" (63: 4). A slm da onların korkusu gücün korkusudur: "O nlarm
kalplerinde sizin korkunuz, A llah'ınkinden fazladır" (59: 13). Bu yüzden
de m ünafıklar, m ürtetlere (dinden çıkanlara) uygulanan cezalardan korun-
m ak ve M üslüm anların sahip olduğu im kânlardan istifade edebilm ek için
inkârlarım gizlem e ihtiyacım hissetm işlerdir. N ifak perdesi altında inanç-
sızhklanm gizleyebilm ek için de sık sık inandıklarını söylem işler ve Allah
adm a yem inler etm işlerdir. Bu nedenle de M uham m ed'in ve inananların
"gönlünü hoş etm ek için onlara gelip 'inandık diyerek' A llah adma yem in
etm işlerdir" (9: 62).

"Münafıklar dünyaya ve dünyevi nimetlere çok düşkündürler (4: 77);


iyilik yapmadıkları gibi insanları zulüm, kötülük ve günaha çağırırlar (4:
79); Muhammed'e sürekli hile ve tuzak kurarlar (4: 81); Kuran'ı eleştirip
alay ederler (4: 82); inananlar arasmda iftira ve korku haberleri yayarlar (4:
83); inananları aldatip kandırarak aralarına kin ve nefret tohumları ekerek
Halis ÇETİN

©nlan birbirine düşürüp ihtilafa sokarak bölerler (4: 8); insanları doğru
yoldan saptırmaya çalışırlar (4: 113); Allah'm ayetleriyle alay ederler (4:
140); köle ile efendinin, soylu ile sıradanın, zengin ile fakirin, güçlü ile za-
yıfm eşit olmasını içlerine yediremezler ve karşı çıkarlar (4: 89); yalan söy-
lerler ve müşrik ve Yahudiler ile işbirliği içinde inananlara ihanet ederler
(5: 41);, Muhammed'in ve Kuranın sözlerini çarpıtıp farklı anlamlar yük-
leyerek fitile çıkarırlar (5: 41); önyargılıdırlar (5: 41); antlaşma yaptıkları
halde Muhammed'in ve Kurarim hakemliğini kabul etmezler (5: 43); gü-
nah, düşmanlık ve haram yemede yarışırlar (5: 62); zorluğa gelmezler (9:
42); sürekli yala© yere yemin ederler (9: 42); şüphe içinde bocalarlar (9: 45);
bozgunculuk yapmak ve fitne çıkarmakta uzmandırlar (5: 47); müminlerin
acısına sevinir, sevincine üzülürler, haset içinde kıvranırlar (5: 50); mal za-
afi ve düşkünlüğü içindedirler (5:58); izzet ve itibarı düşmanlarla ittifakta
ararlar (9: 59): Muhammed'i beğenmeyip aşağılayarak ve alaya alarak SÜ -

rekli hakir görerek eleştirirler (9: 61); Allah rızası yerine insanların rızasını
öncelerler (9: 62); 'şaka yapıyoruz' bahanesiyle din, Allah ve Muhammed
ile alay ederler (9: 65); kölülüğü emredip iyiliğe engel olurlar" (9: 67).

M ünafıklığın asli sebeplerinden biri de kabileei kültürün doğurm uş ol-


duğu taassuba dayalı birlik içinde dirlik ruhu idi. M edine'de de kabilecilik
anlayışı çok güçlüydü. Kabile ferileri arasında körü körüne bir bağlılık ve
dayanışm a vardı ki buna "asabiyet" denirdi. Asabiyet söz konusu olduğun-
da her kişi kendi kavm ini yardım a çağırır, bu çağn üzerine orada hazır
bulunan kişiler, kavim lerinden kendilerini çağıran kim seye zalim de olsa,
m azlum da olsa ieabet edip sorgusuz sualsiz destek olurlardı. Bu icabet ve
destek, kişiler ve kabileler için en önem li itibar vesilelerinden biriydi. Aynı
zam anda kabileler arası bu dayanışma, kabilenin her bir ferdi için önem li
görevlerden sayılırdı. Kişiler, haklarım kabileleri aracılığıyla alırlardı. Sa-
vaş durum unda ve kişiler kavim lerini tahrik etm ek istediklerinde "asabi-
yet"e davet ederlerdi. M uham m ed'in M edine'ye gelm esiyle Evs ve Haz-
rec'in ileri gelenleri onun destekçileri olm uşlar, M edine sözleşm esindeki
savunm a ve yardım laşm a hususunda onunla anlaşma yapm ışlardı. Otorite
ve iktidarları engellenen inanm ayan insanlar, M uhamm ed'e ve Medine'deki
M üslüm anlara karşı düşm anlıklarını açıkça ortaya koyam ıyorlardı. Çünkü
M uham m ed'in yanında yer alan tem seler akrabaları ve kabilelerinin saygın
insanları idi. o kim seler, akrabalık bağlarm m etkisiyle M uham m ed'e karşı
duram ıyorlardı. Bu durum da onlar için, İslam 'a girm iş ve om m ilkelerini
yerine getiriyor gibi görünm ekten, planlarım ve tuzaklarım sinsice ortaya
koym aktan başka çare yoktu. M uham m ed ife katıldıkları savaşlarda bile
KUTSALINGÖLGESİNDE

"kavm im in şerefi için savaştıklarını" ifade ederlerdi. N itekim M uhammed


öldüğünde ilk isyan edenler de bunlar olacaktı.

Kuran, M uham m ed ve inananlar için en büyük tehlikenin bu m ünafık-


lar olduğunu çok sık tekrar eder. Gizli ve içten hesaplan nedeniyle hem
söylem hem de eylem leri ile en tehlikeli grubu oluşturan m ünafıklann
özellikleri de K uran'ın en önem li konuları arasındadır. Kuran'a göre müna-
fıklar kuruntu, desise ve vesvese kaynaklı olarak büyük bir şüphe içinde-
dirler: "Allah'a ve ahiret gününe inananlar; m allarıyla, canlarıyla cihat et-
m ekten geri kalm aları için sendçn izin istem ezler. Allah, korunanları bilir.
Senden ancak Allah'a ve ahiret gününe im an etm eyenler, kalpleri şüpheye
düşenler izin ister. O nlar şüpheleri içinde bocalayıp dururlar" (9: 44-45)
ve "kuruntular içinde sürekli yanılıp aldanırlar" (57: 14). Bu kuruntu ve
şüphelerinden dolayı "kalplerinde hastalık vardır" (2:10). Kalplerindeki bu
şüphe hastalığı ٠kadar doğalarına ve ruhlarına sirayet etm iştir ki "onların
kalpleri parçalanm adıkça bu hastalıkları sürüp gidecektir" (9:110).

Kuran, m ünafıkların gerçekten inanm am alarının nedeni olarak Tanrı


kom pleksi kaynaklarından olan kibir, gurur ve saygınlıklarını kaybetm e
korkusu olduğunu söyler. M ünafıkların a la y a tavırları, kendilerinden baş-
ka bütün insanları küçük gören halleri onların da Tanrı kom pleksi bir kibir
içinde olduklarını gösterm ektedir. M ünafıklar kendilerini toplum un seçkin
tabakası, elif takım ı, aydın kesim i gördüklerinden im anlarının ve din anla-
yışlaruıın da farklı olm ası gerektiği gibi bir saplantı içerisindedirler. Bunun
da nedeni kendilerini " s e f i h l e r / a ş a ğ ı l ı k l a r " olarak tanım ladıkları inanan-
lardan her bakım dan üstün görm eleridir: "O nlara, 'insanların inandıkları
gibi siz de inanın' denildiğinde, 'biz de akılsız sefihler/aşağılıklar gibi m i
im an edelim ?' derler" (2: 13). K endilerini Tanrı kom pleksinin kaynakları
olan ırk, soy, kabile, asalet, bilgi, zenginlik ve diğer üstünlüklerin yarattı-
ğı kibir ve gurur ile inananlardan daha yüce/üstün olduklarına inanırlar.
٠ denli kibir içinde Tanrı kom pleksi yaşarlar ki gururlarından dolayı adı-
na yem in ettikleri A llah'tan korkmaya hile yanaşmazlar: "O na: 'Allah'tan
kork!' dense gururu, kendisini isyana sürükler" (2: 206).

M ünafıkların Tann kom plekslerinden kaynaklı kibir ve gururları o den-


li güçlüdür ki antlaşm a yapm alarına rağm en M uham m ed'in kararlarm ı ve
hakem liğini dahi reddederler: "O nlar sana indirilene ve senden önce indi-
rilene inandıklarım söylüyorlar ama işlerinde hakem olarak da tağuta (٠
azgm şeytana) başvurm ak istiyorlar! Oysa kendilerine onu inkâr e b e l e r i
em redilm işti. Şeytan da onları iyice saptırm ak istiyor" (4: 60). M ünafıklar
'' ' hakem kabul etm em ekle beraber kibirleri yüzünden onun
Halis ÇETİN

dini ve ahlaki önderliğini de tanım am aktadırlar: "O nlara: 'gelin, Allah'm el-
çisi sizin için m ağfiret dilesin' dendiği zam an başlarım çevirirler ve onların,
büyüklük taslayarak yüz çevirdiklerini görürsün" (63: 5). M ünafıklar, Mu-
ham m ed'e karşı kibirlenm ekle kalm az daha da iteri giderek O 'na hakaretler
edip alaya alırlar: "O nlardan kim i de gelip seni dinler. Fakat ‫؛‬
‫؛‬eni yamn-
dan çıktıkları zam an kendilerine bilgi verilm iş olanlara: 'D em in ne söyledi?'
derler. Onlar A llah'm kalplerini mühürlediği, keyiflerinin ardına düşmüş
kim selerdir" (47 :1 6 ); "içlerinden bazıları da Feygam ber'i incitirler: 'O , (her
söyleneni dinleyen) bir kulaktır.' derler. D e ki, (O), sizin için hayır kulağıdır.
Allah'a inamr, m üm inlere inanır, bizden inananlar için de (O), bir rahmettir,
A llah'm elçisini alaya alarak incitenlere acı bir azap vardır"(9: 61).

Kişisel ve kolektif Tanrı kom pleksi içindeki m ünafıkların her işleri riya
ve gösteriştir. M ünafıklar Allah'a ve ahiret gününe inanm adıkları için yap-
tikları iyilik, ibadet ve yardım ları gösteriş için ya da başkalarım n övgüsü-
nü kazanabilm ek için yaparlar. Yaptıkları güzel işleri bite bu dünya için
yapm aktadırlar. Çünkü A llah'a ve ahiret gününe inanm ayan bu insanlar
övünm ekten ve halk arasm da kibir satm aktan başka bir ödüle inanmazlar:
"Bunlar m allarım insanlara gösteriş için verirler" (4: 38). G österişlerinin
kaynağımdaki b ir başka sebep de m ünafıkların kadere im an konusunda da
şüphe ve çelişki içinde olm alarıdır. Bedir ve Uhud savaşma katılanları vaz-
geçirm ek isteyen m ünafıklar, "savaş hoş olm ayan ölüm e yol açar, bu yüz-
den savaştan sakınm ak gerekir" derken savaşta şehit olanlar için de "bizim
sözüm üzü tutsalardı, öldürülm ezlerdi" (3: 168) dem işlerdi. Fier tiirlü şart
ve durum u kendi lehlerine çevirerek kendi içindeki şüphe ve ihanetlerine
ortak aram aktadırlar, ihanetin kendine ortak arayan tek günah olm asının
gerçekliği burada da geçerlidir: "San a bir iyilik ulaşsa (bu) onların hoşuna
gitm ez ve eğer sana bir kötülük ulaşsa, 'B iz önceden (sefere katılm am akla)
başım ızın çaresine bakm ışız' derler, sevinerek dönüp giderler" (9: 50-51).
M ünafıklar sık sık karasızlığa düşüp im anla küfür arasm da bocalam ala-
rı sonucunda kendilerine karşı da güven hissini kaybederler. Bu durum
da onlan yavaş yavaş başkalarının tesiri altına sokar ve zam anla büsbütün
bir ilke ve değer kaybına uğrarlar: "Bunlar şeytanlarıyla baş başa kaldık-
larm da da 'em in olun biz sizinle beraberiz' derler" (2: 14). Kendi ayaklan
üzerinde duram ayan, ilke ve değer yönünde ahlaki bir erdem li d un ış ser-
gileyem eyen ve sürekli başkalarına ve özellikle de güce dayanma ve yaran-
m a lüzum u hisseden m ünafıklar, güç nerede ise "onur ve izzeti" de orada
aram aktadırlar: "O m ünafıklar m üm inlerin dışında kâfirleri dost edinirler.
İzzet ve kuvveti onların yanında m ı arıyorlar? Oysa bütiin izzet ve kuvvet
A llah 'ınd ır" (4:139).
KUTSALIN GÖLGESİNDE

M ünafıklar, nifak kelim esinin anlam ında bulunan "örtm e, gizlenm e"
ve "yer altındaki eanlının çıkış deliğini gizlem esi" eylem ine uygun olarak,
sürekli eylem lerini yalanla gizlem e ve kendilerini yem inle m azur gösterm e
gayreti içindedirler. "Ağızlarıyla, kalplerinde olm ayanı söyleyen" (5: 41)
m ünafıklar sürekli bir yalancılık içindedirler. Bir yalanlarını örtm ek için
daha büyük bir yalan uydurarak kendilerine yalandan bir dünya inşa eder-
ler: "M ünafıklar sana geldikleri zam an, 'senin m uhakkak A llah'm elçisi ol-
duğuna tanıklık ederiz' derler. Senin m uhakkak kendisinin elçisi olduğunu
A llah bilir ve A llah m ünafıkların yalancı olduklarına tanıklık eder" (63:1).
M ünafıklar hayatlarını "aldatm a" üzerine kurdukları için yalan onların asli
tabiatı haline gelm iştir. Bu yüzden de "onlar verdikleri sözü yerine getir-
m ekten geri durdukları gibi yalan söylem eyi de alışkanlık haline getirmiş-
lerdir" (9: 77). ü stelik tanıklıklarını "A llah'm adıyla şehadet ederiz" şeklin-
de yaparak yalanlarım A llah adına m eşrulaştırırlar. M ünafıklar, yalanlarım
örtm ek için yine yalan yere yem in ederek, sürekli yem ini bir kalkan olarak
kullanm a alışkanlığı içindedirler. M ünafıklar, sıklıkla ve gerekli gereksiz
yere yem in ederler. Bununla da inkârlarım , kötü niyetlerini gizlem ek ve
karşı tarafta oluşacak m uhtem el kuşkuları bertaraf etm ek istem ektedirler.
Bu nedenle sürekli "yem inlerini kalkan yapıp A llah'm yoluna engel olup"
(58: 16) "inananların yanında ise A llah adıyla yemin ederek onlarla bir ve
beraber olduklarını iddia ederler" (9: 56).

M ünafıklar büyük bir Tanrı kom pleksi ihtirası ve küçük bir kul komp-
leksi gerçeği içinde sıkışm ış olm anın doğurduğu kin ve nefretle yalanlarım
iftiraya dönüştürürler. O nlar suçluluk duygusunun saplantılı ruh hali için-
de iftiracı insanlar olarak. Tanrı kom pleksinden kul kom pleksine düşmenin
aşağılık duygusunun m anevi baskısı altında ezilen, kininden, hasedinden
ve kıskançlığından dolayı m uhatabım sosyal konum undan düşürm ek is-
teyen bir kişiliği tem sil ederler. M uhatabını sosyal konum dan düşürm ek
suretiyle kendisi, üstünlüğe kavuşm ak istem ektedir. M uham m ed ve ina-
nanlara iftira atarak onların zilleti üzerinden izzet devşirmeye çalışırlar. Bu
konuda en önem li örnek M uham m ed'in eşi A işe'ye ahlak dışı ve nam us dışı
davranışlarda bulunduğu iftirasının atıldığı "ifk " olayıdır ki bu olayda ina-
nanlar arasında da çok ciddi ahlak sorunları ve çatışm aları çıkmıştır. Birçok
konu ve olayda m ünafıklar, bu yalan ve iftiraları ite M üslüm anların arasım
açm ak istem işler, dolayısıyla da İslam 'ı zaafa uğratm ayı am açlamışlardır.
"İnananların arasında şüphe ve ahlaksızlığın yayılm asını isteyen" (24: 18)
ve "m üm inleri yapm adıkları şeylerle suçlayıp iftira eden" (33: 58) m ünafık-
lar böylece M üslüm an toplum un en önem li değeri olan "adalet, m erham et
ve sadakat" ilkelerine dayalı güven ve huzur iklim ini altüst etm eye çalış-
Halis ÇET‫؛‬N

mışlardır. inananların elindeki en büyük güç ve silah olan "gü v en " duy-
gusuna Sık sık in a n a n la rın ‫أﺳﺎاا‬،‫ةل‬ M uhammed'den
mueize istem eleri, her şeyle alay etm eleri, kehanette bulunm asını talep
etaıeleri, kayıp eşyalarm yerini sorm aları, cennet, cehennem ve m elekler-
le ilgili anlam sız ve alaycı sorular sorm aları, dillerini kılıç gibi kullanarak
bilm eceli ve istihzalı sözler söylem eleri, Yahudi din adam larıyla birlikte
M usa ve İsa gibi m ucizevi gösteriler yapm asını istem eleri hep bu güven
ilkesini zedelem eye yöneliktir. Bu bağlam da en basit ve yaygın davranışları
barış anlam ında "selam " verm ek yerine ölüm anlam ında "sam " demeleri
ve M uham m ed'e sürekli zavallı, saf ve aciz anlam m da "ü zü n " diye hitap
e b e le r id ir (9: 61).

M ünafıklar M edine sözleşm esinde geçen hüküm lere biat etm elerine ve
inananlarla bir olm alarm a rağm en savaşlara gitm ek konusunda isteksizlik
yapıp başkalarını da vaz geçirm eye çalışm ışlardır. Bedir ve Uhud savaşla-
rm da yarı yoldan dönüp inananlara ihanet ederken H endek savaşında da
m üşrik ve Yahudilerle birlikte olup inananlar hendek kazarken onlar da
inananlara tezaklar kazıyorlardı. M ünafıkların davramş biçim leri ve ahlak-
la n ile Yahudilerinki arasında tam bir benzerlik ve uyum vardı. H er ikisi de
M uham m ed güçlü iken itaatkâr, zayıf iken isyankâr idiler. H er ikisi de Mu-
ham m ed güçlü iken sadakat, zayıf iken ihanet içinde idiler. Bu yüzden mü-
nafıklar da tıpkı Yahudiler gibi savaş zam anlarında çeşitli bahaneler ileri
sürerek sözleşm elerine ihanet etm işlerdi. Bu, onların korkaklığından oldu-
ğu kadar aynı zam anda islam 'm güçlenm esini istem em ek ve M üslümanları
güç durumda bırakm ak a m a a da taşıyordu. Münafıklar, savaş hakkm da bir
ayet indirildiği zam an ilk tepkileri korku ve şaşkınlıkhr: "O nlar, 'keşke bir
sure inse' derler. Açık ve kesin hüküm lü bir sure indiğinde ve içinde savaş-
tan söz edildiğinde, kalplerinde çürüklük bulunanların sana, ölüm korkusu
yüzünden baygınlık geçirm iş kim seler gibi bakhğm ı görürsün" (47:20). Mü-
nafıklar savaşı em reden ayet nazil olunca adeta sarsılmakta; sara nöbetine
tutulm uş gibi gözleri korku ve baygınlık dolu bir şekilde M uhammed'e bak-
maktadırlar. Korku adeta m ünafığın mizacıyla bütünleşm iştir. M üm inlere
ait her sesi kendi aleyhine sanm akta (63: 4) ve m üm inlerden A llah'tan daha
fazla korkm aktadırlar (59:13). Böyle korkak bir ruh haletine sahip olan mü-
nafığm savaş em ri gelince başvuracağı ilk yol bir takım yalan ve bahaneler ile
izin istem ektir. Gücü, kuvveti ve zenginliği yerinde olan münafıklar, bu işi
görm ekten aciz olan kadınlarla beraber geride kalm ayı savaşa tercih ederler:
"Savaş izni geldiğinde 'bırak bizi, oturanlarla birlikte oturalım " (9: 86) veya
"evlerim iz açıkta ve korum asız" diyerek ?eygam ber'den izin istiyorlardı;
bunların istediği kaçm aktan başka bir şey değildi" (33: 13). M ünafık savaşa
KUTSALIN GÖLGESİNDE

katılsa bile inananlara yük olm aktan başka bir işe de yaramıyorlardı: "Şa-
yet onlar sizinle beraber sefere çıkm ış olsalardı, size bozgunculuktan başka
katkıları olm ayacak ve sizi fitneye düşürm ek için aranıza sokulacaklardı;
içinizde onlara kulak asacak olanlar da vardır" (9: 47).

M ünafığın Muhamm ed'e ve dinine yönelik inanç esaslarında şüphe ve


tereddütle başlayan güven bunalım ı aynı zam anda inkârı da beraberinde ge-
tirm ektedir. M ünafıklardan bir kısm ı diliyle inandığını söylemesine rağm en
hakikatte hiçbir zam an inanm am ıştır. Bir kısmı ise kaiplerindeki şüpheden
dolayı m üm inler ile kâfirler arasında sürekli gidip gelmektedir. M ünafık,
nereye tabi olacağma karar verememekte, tutarsız bir kişilik sergileyerek
neticede inkâra sürüklenmektedir. M ünafıklar içinde yaşadığı M üslüm an
toplum içerisinde inkârını gizlediği için sürekli bir korku hali yaşamaktadır.
Kalbinde gizlediği küfründen dolayı, inkârım açığa çıkaracak bir surenin
inm esinden sürekli korkmaktadır. Hatta her sesi ve olayı aleyhine sanacak
kadar korkak bir kişilik yapısına sahiptir. M ünafığın diğer bir özelliği de
kendini aşırı derecede beğenm esidir. M ünafıklar içine düştüğü gurur ve ki-
birden dolayı A llah'tan korkm azlar ve O 'na im an etmezler.

M ünafiğm diğer özelliklerinden biri de m ala karşı çok düşkün olm ası-
dır. Dünyevi hırsı onu cim ri bir hale getirm iştir. Savaşa katılm az ama gani-
m et paylaşm aya gelince kendisine de pay verilm esini isteyerek bu konuda
M uham m ed'i ve m üm inleri incitecek sözler sarf etm ektedirler. M ünafık-
lar, m enfaatlerini korum ak ve yaptıkları kötülükleri gizlem ek için sürekli
yalana başvururlar. M uham m edi ve m üm inleri inandırabilm ek için yalan
yere yem ini bir kalkan olarak kullanırlar. M ünafıklar kaza ve kaderi Al-
lah'm belirlediğine inanm azlar. A llah yolunda savaştan kaçarak ölüm den
kurhılduklarm ı zannederler. Şehit olan m üm inler için 'b izi dinleselerdi
öldürülm ezlerdi' diyerek M üslüm anların düşüncelerini bozm aya çalışır-
lar. M ünafiklar, M üslüm an toplum içerisinde iftira ve spekülasyonlarıyla
toplum un huzurunu bozm aya çalışırlar. M uhamm ed'e ve ailesine iftira
ederek hem gizli em ellerini gerçekleştirm ek için uygun zem in hazırlam ak
hem de M uham m ed le M üslüm anların arasım açmak isterler. M ünafığın
bir başka özelliği de dini ve m anevi değerleri alaya alm asıdır. Kuran ve
m üm inlerle alay ederler. M uham m ed'e lakap takarak itibarını zedelem ek
ve sözlerini tesirsiz hale getirmeye çalışırlar. M ünafığın diğer bir özelliği
de, islam 'm inanç esaslarım hafife alm ası, İslam 'ın önem verdiği ibadetleri
yerine getirm ede isteksiz davranm asıdır. Yaptıkları ibadetleri ise gösteriş
için yaparlar. A llah yolunda harcam a yapm a konusunda cim ri davranır ve
sadakayı verirken ihtiyaç sahibine de eziyet ederler. M ünafiğm en belirgin
Halis ÇETİN

vasfı karakterinin bozuk olm asıdır. M ünafığın, dışı ile içi, inancı ile yaşantı-
sı dili ile kalbi sürekli çatışm a halindedir. M ünafık, psikolojik olarak kişiliği
bozulm uş, hiçbir ilke ve değeri kalm am ış, bunun neticesinde de kim liksiz
b ir hale gelmiştir:

"Münafıklar açıkça günah işlemelerine rağmen utanmazlar (9: 67); kü-


für söyleyip söylemediğine yemin ederler (9: 74); intikam hırsıyla yanıp
hıtuşurlar (9: 74); tövbe etmeye yanaşmazlar (9: 74); söz, ahit ve antlaşma-
larma ihanet ederler (9: 77); müminlerle alay ederler (9: 79); mal, evlat ve
diğer dünyevi güç ve varlıklarla öğünüp şımarırlar (9:85); bedevi bir ceha-
let ve zorbalıkla kabileeilik taassubu yaparlar (9: 97); zalimdirler (9: 109);
yalan haberler yayarak toplum içinde fesat çıkanrlar (33: 60); hakemlikte
adaleti değil çıkarlarım gözetirler (4: 60, 61); sıkıntılarda Allab'ı suçlayıp
kaderi kabul etmeyip sabır ve tevekküle yanaşmazlar (4: 62); heva, heves
ve ihtiraslarına (47: 16); her şeyi kuruntu yaparlar (47: 25); Muhammed'e
ve inananlara karşı kin, nefret ve kıskançlıkları hal ve hareketlerine yansır
(47: 30); müşrik ve Yahudilerle de işbirliği ve ittifak yaparlar ama onlara
verdikleri söz ve yardım vaatlerine de ihanet ederler (59: 11); hakikat Ç I-

karlarına olunca sevinip koşarak gelirler (24: 49); kalıplan ve görünüşle-


ri hoş, sözleri düzgün, konuşmaları dinlenir ama içleri kofturlar (63: 4);
pimpiriklidirler (63: 4); kendilerini aziz, inananlan zelil görürler (63: 8);
yasaklanan günahları işlemek ve düşmanlık yapmak için gizli konuşarak
planlar yaparlar (58: 8); insanlara aldatmak ve kandırmak için Allah adına
yeminlerini kalkan edinirler" (58:14).

M ünafıkların her b ir olay ve davranışı hakkında inen üç yüzden fazla


ayetten ve yukarıdaki özelliklerinden de anlaşılacağı üzere M uham m ed'in
de diğer tüm peygam berler gibi m ücadelesindeki en yoğun ve yaygın ça-
tıştığı düşm anları bu m ünafık gruplar olm uştur. "A llah'ı en çok kızdıran
bu düşm anlar" (4: 145) ism ini aldıkları "köstebek" gibi inananların içinde
yaşayıp m üşrik ve Yahudilerle işbirliği içinde onlara bilgi taşım aları, sava-
şa teşvik etm eleri, inananlan birbirine düşürm eleri ve onlar arasm da hem
M uham m ed'e hem dine hem de birbirlerine güven duym alarını önlemeye
çalışm aları onların en tehlikeli grup olduğunu gösterir. D iğer düşm anların
tüm söylem ve eylem leri açık ve net iken onların tüm davranışlarının gizli
ve m üphem olm ası tehlikelerini bir kat daha arttırm aktadır ki bu nedenle
M uham m ed yüzlerce ciddi sorunla yüz yüze gelmiştir. Fakat M uhamm ed,
M usa ve İsa'dan devraldığı "adalet, m erham et ve sadakat" m isyonu gereği
onlarla yine kendi yöntem leriyle m ücadele e d i ş t ir . Onları tecrit veya ted-
hiş etm eden m erham et ve sadakat değerleri üzerinden ilişkiler geliştirm iş­
KUTSALIN GÖLGESİNDE

tir. Fakat bu topluluğun zararlarından ne kendini ne dinini ne de inananları


em in kılam am ıştır. O nların en büyük sm avları bu topluluklarla olmuştur.
Tüm anlatılanlardan ve K uran'ın ayetlerinden çıkan durum ise onların her
zam an ve her yerde bir köstebek gibi dinin altını oyup içini boşaltm aya
çalışm aları olm uştur.

4. Tanrı Kompteksinin Evrensel Temsilcileri; Egemen Devletler:


"Yeryüzünde fitne (Tann kompleksi) kalmayıncaya ve din yalnız
Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın".
M uhamm ed, evrensel dini m isyonunu önce M ekke'de kendi kabilesi daha
sonra da M edine'deki Araplar, Yahudiler ve Hristiyanlara barış ve hoşgörü
çerçevesinde anlatm aya çalıştı. Bir su dam lası halkaları gibi genişleyen bir
davet ve m ücadele içinde tüm dünyaya m isyonunu yaymaya çalıştı. Tanrı
A llah'm dinini tüm dünyaya yaym ası için ona verdiği "Ya M uhammed! De
ki; doğrusu ben, göklerin ve yerin yegane m aliki, kendisinden başka ilah
olm ayan; dirilten ve öldüren A llah'm hepiniz için gönderdiği peygam be-
riyim " (7: 158) em ri ile M uham m ed tüm dünyaya b a n ş üzerine davetler
yaptı. Barış üzerine anlaşm ayan, yapılan barışa ihanet eden veya kendisi-
ni ve dinini yok etmeye çalışanlar ile de kılıç ve savaş üzerine bir ilişki
kurdu. Zam an İsa gibi "bir yanağm a vuranlara öbür yanağını da dönm ek"
zam anı değil M usa gibi "sürekli savaş" zam anıydı. M uham m ed'in evren-
sel m isyonu da zaten "fitne kalm ayıncaya ve din yalnız A llah'm oluncaya
kadar savaşmakta" (8:39). Yeryüzünde Tanrı kom pleksleri kalm ayıncaya ve
göklerin ve yerlerin hüküm ranı Tanrı Allah tek malik/melik/kral oluncaya
kadar sürecek evrensel bir savaş:

"5izinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın (ancak) aşırı gitme-


yin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez" (2:190).

"Dyleyse kim size saldırırsa onun saldırdığı gibi siz de ona saldırın"
(2:194).

"Ey iman edenler (düşmanlarınıza karşı) tedbirinizi alın da savaşa bö-


lük bölük çıkın ya da topluca çıkm" (4: 71).

"Öyleyse dünya hayatma karşılık ahlreti satın alanlar Allah yolunda


savaşsınlar; kim Allah yolunda savaşırken öldürülür ya da galip gelirse
ona büyük bir ecir vereceğiz" (4: 74).

"Size ne oluyor ki Allah yolunda ve: 'Rabblmiz bizi halkı zalim olan bu
ülkeden çıkar bize katından bir veli (koruyucu sahib) gönder bize katın-
dan bir yardım eden yolla' diyen erkekler kadınlar ve çocuklardan zayıf
bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?" (4: 75).
Halis ÇETİN

"İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkâr edenler ise tağut yolun-
da savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz şeytanın
hileli-düzeni pek zayıftır" (4: 76)

"Artık sen Allah yolunda savaş kendinden başkasıyla yükümlü tutul-


mayaeaksm. Müminleri hazırlayıp-teşvik et. Umulur ki Allah küfredenle-
rin ağır-baskılannı geri püskürtür. Allah 'kahredici baskısıyla' daha zorlu
acı sonuçlandırmasıyla da daha zorludur" (4: 84).

M uham m ed evrensel bir din ve m isyon ile geldiği için en önem li amacı
evrensel Tann kom pleksini tem sil eden dönem in büyük devlet ve impa-
ratorlukları ile de "adalet, m erham et ve sadakat" üzerine ilişkiler geliştir-
meye, onlara "gerçeğ i" m üjdelem eye çahşti. ‫ ه‬gün için dünya üzerinde
evrensel Tanrı kom pleksi içinde bulunan Roma, Bizans, İran, M ısır, Hin-
distan, İskenderiye, Çin gibi egem en devletler vardı. Bu yönde de onlara
önce barış m ektupları, sonra barış elçileri, sonra barış antlaşm aları sundu.
Tüm bunları kabul etm eyip onu yalanlayan veya yok etm ek için seferber-
lik ilan eden düşm anlarla da savaştı. Bu yüzden M uham m ed'in M ekke'den
M edine'ye hicretinin ilk yılından itibaren ölüm üne kadar geçen sürenin iki
yılı hariç neredeyse savaş m eydanlarında geçm iştir .‫ ه‬rahm et peygam beri
olarak sadece söz, asa ve kalem değil savaş peygam beri olarak da kılıç ku-
şanm akla em ir olunm uştu. Bu savaşlarda M uham m ed'in bizzat katıldıkları
gazve, kendisi katılm adığı halde yapılan seferlere de seri^ye adı verildi. Bu
gazve ve seriyyelerin bir kısm ı M ekkeli m üşriklerle, bir kısm ı Yahudi kabi-
leleriyle, bir kısm ı da M ekke ve M edine dışm daki Arap kabileleri ve büyük
devletler ile yapılm ıştır. M uhamm ed, yaklaşık o hız savaşı bizzat komuta
etm iş, seksene yakın da seriyye birlikleri gönderm iştir. M uhamm ed; Bedir,
Uhud, Hendek, Beni Kureyza, Beni M ustalik, H ayber, M ekke'nin fethi. Hu-
neyn ve Taif gibi on büyük savaşta da bizzat çarpışm aların içine girmiştir.
M uham m ed'in m isyonu ister söz ister kılıç kuşanarak herkesin anlayacağı
dil ite "göklerin ve yerin yegane maliki/kralı" olan Tanrı A llah'ın egemenlik
iddiasını ve öğretilerini insanlara ilan etm ekti. Tıpkı M usa ve İsa gibi:

"D e ki: 'Ben, bana uyaHarla birlikte, kendimi Allah'a teslim ettim'. Ve
kitap verilenlerle ümmilere de ki: 'Biz de teslim oldunuz mu?' Eğer tes-
lim oldularsa, gerçekten hidayete ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse, artık
sana düşen yalnızca tebliğ etmektir. Allah, kulları hakkıyla görendir" (3:
20 ).

"Ey peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer (bu görevini)
yapmayacak olursan, O'nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. Allab seni
insanlardan koruyacaktı r" (5: 67).

400
KUTSALIN GÖLGESİNDE

"Ya Muhammed! De ki; doğrusu ben, göklerin ve yerin yegâne maliki,


kendisinden başka ilah olmayan; dirilten ve öldüren Allah'ın hepiniz için
gönderdiği peygamberiyim" (7:158).

"Elçimize düşen, ancak apaçık bir tebliğdir. Elçiye tebliğden başka (yü-
kümlülük) yoktur" (5: 99)

"Size Rabbimin risaletini tebliğ ediyorum. (Ayrıca) Size öğüt veriyor


ve sizin bilmediklerinizi ben Allah'tan biliyorum" (7: 62).

"Eğer yalanlarsanız, sizden önceki ümmetler de (elçilerin çağrısını) ya-


lanlamışlardır. Elçiye düşen ise, yalnızca açık bir tebliğdir" (29:18).

"Şayet onlar, sırt çevirecek olurlarsa, artık Biz seni onların üzerine bir
gözetleyici olarak göndermiş değiliz. Sana düşen, yalnızca tebliğdir" (42:48).

"Benim görevim, yalnızca Allah'tan olanı ve O'nun gönderdiklerini


tebliğ etmektir. Kim Allah'a ve O'nun elçisine isyan ederse, içinde ebedi
kalıcılar olmak üzere omm için cehennem ateşi vardır" (72: 23).

M uham m ed, kendisinden önceki peygam berler gibi, sadece Arapların


veya belli bir toplum un peygam beri değildir. O 'nun peygam berliği evren-
seldi. Bu sebeple İslam 'ı her tarafa yaym ası, peygam berliğini bütün dün-
yaya duyurm ası gerekiyordu. Fakat fethe kadar M ekke m üşrikleri buna
im kân verm em işlerdi. H udeybiye A nlaşm ası ite iki taraf arasında barış ve
güvenlik sağlandı. Artık, İslam 'ın yayılm ası için herkese ve her tarafa du-
yurm a zam anı gelm işti. Büyük ve kom şu devletlerin hüküm darlarıyla bazı
Arap beyliklerine m ektup ve elçi gönderdi: Bizans K ayser'i H irakliyus'a,
İran K isra'sı Hüsrev Ferviz'e, H abeşistan N ecaşisi Ashame'ye, M ısır Mu-
kavkısı Çüreyc'e, Gassan Em ir‫؛‬Haris b. Ebi Şem m er'e, Yemame Em iri Hev-
ze'ye elçiler ve beraberinde m ektuplar gönderdi:

"Allah'm kulu ve Resulü Muhammed'den, Rum'un büyüğü Hirakl'e.


Hidayet yoluna uyanlara selam olsun. Bundan sonra: Ben seni İslam'a ve
onu yayma hizmetine davet ediyorum. Müslüman ol ki, selamete eresin,
Allah da sana ecrini iki kat versin. Eğer kabul etmezsen, halkının vebali
senin boynundadır".

"Allah'm kulu ve Feygamberi Muhammed'den Fars'ın ulusu Kisra'ya.


Hidayete uyanlara, Allah ve Resulüne iman edenlere, Allah'tan başka hiç
bir ilah olmayıp O'nun bir tek olduğuna, ortağı ve benzeri bulunm arlı^-
na, Muhammed'in O'nun kulu ve rasulü olduğuna şehadet edenlere selam
olsun. Ey Kisra! Seni Allah'm dinine davet ediyorum. Çünkü ben, dirileri
(Allah'ın azabıyla) uyarmak, kafirler üzerine ٠ söz (azab) hak olmak için.

401
Halis ÇE"riN

bütiin insanlara Peygamber gönderildim. Ey Kisra! müslüman ©1 ki sela-


met bulasın. Eğer olmazsan, mecusllerin günahı boynuna olsun".

"Allah'm Resulü Muhammed'den Habeş Meliki Necaşi'ye. Ey Melik,


Müslüman ol. Ben, kendisinden başka ilah olmayan Allah'm sana olan ‫؛‬
٨-
metlerinden dolayı mesrurum, senin adına hamt ediyorum. Şehadet ede-
rim ki, Meryem'in oğlu İsa, Allah'm nıhu ve kelimesidir. O'nu hiç evlen-
memiş, tertemiz ve çok iffetli bir hanım olan Meryem'e ‫؛‬İka etti. Böylece
Meryem İsa'ya hamile oldu. Adem'i (anasız-babasız) kudretiyle yarattığı
gibi, İsa'yı da (babasız) olarak ruhundan ve nefhinden yarattı. Ey Melik!
Seni eşi ve benzeri oimayan tek bir Allah'a itaate, bana uymaya ve bana
Allah'tan gelene imana davet ediyonım. Çünkü ben Allah'm Peygambe-
riyim. Seni ve askerlerini Allah'm dinine çağırıyorum. Ben size tebliğ ve
nasihat ettim. Nasihatimi kabul edin. Selam hidayete uyanlara".

"Allah'm kulu ve Resulü Muhammed'den Kıhti milletinin büyüğü


Mukavkıs'a. Selam hidayet yoluna uyanlara. Ben, seni İslam dinine davet
ediyonım. Müslüman ol ki selamete eresin, Aliah da ecrini iki kat versin.
Kabul etmez, yüz çevirirsen, Kıbt milletinin günahı boynuna olsun".

M uham m ed, İslam 'a davet için hüküm darlara elçilerle m ektuplar gön-
derdiği sırada, B izans'ın him ayesinde bulunan Suriye'de Busra Emiri Şü-
rahbil, gönderilen elçiyi öldürttü. Bir elçinin öldürülm esi, tarih boyunca
bütün toplum larda insanlığa ve hukuk kurallarına aykırı bir davramş sa-
yıldığı gibi, gönderene de en büyük hakaret ve m eydan okum a demekti.
Bu sebeple M uhamm ed, üç bin kişilik bir kuvvet hazırlayarak yola çıkardı.
M uhamm ed, Şürahbil ve m aiyetinin İslam 'a davet edilm esini, kabul e ^ e z -
lerse savaşılm asını emretti. İslam ordusunun hareketini Şürahbil duydu ve
H ristiyan Arap kabilelerinden ve Rum lardan oluşan 200 bin kişilik büyük
bir ordu kurdu, iki taraf arasında gerek sayı, gerek silah ve teçhizat bakı-
m ından büyük bir fark vardı. M ute adı verilen bu savaşta bütün komutan-
lar şehit olunca H alit başa geçti ve orduyu yeniden tertipledi. Ö ndekiler‫؛‬
arkaya, arkadakileri öne, sağdakileri sola, soldakiler! sağa aldı. Böylece
düşmana, yardım için yeni kuvvetler gelm iş intibaını verdi. Sabah olunca
da ansızın şiddetli bir hücum a geçerek, düşm anı bozguna uğrattı. Bu fır-
şattan yararlanarak, askerini ustalıkla geri çekti, istem ordusunu büyük bir
felaketten kurtardı. Büyük bir kayba uğram adan M edine'ye döndü.

M uhamm ed, dönem inin en büyük devletiyle böyle bir savaştan sonra
yine dönem inin en büyük ve savaşçı Arap kabilesi olan Hevazin ile savaştı.
M ekke'nin fethinden sonra bu kabile büyük bir endişeye düşm üş savaş-
m azlarsa sıranın kendilerinde olduğuna karar verm işlerdi. Talf'teki büyük
KUTSALIN GÖLGESİNDE

kabileler ve etraftaki birçok kabile ite birleşerek 20 bin kişilik büyük bir
kuvvette H uneyn Vadisi'nde toplandılar. Bu harekâtı, ölüm -kalım savaşı
sayıyorlardı. Bu sebeple kadınlarını, çoeuklarını, bütün hayvanlarını ve
kıym etli eşyalarım da beraberlerinde getirdiler. Ya savaşı kazanıp M uham-
m ed'i ve dinini ortadan kaldıracaklar ya da bu uğurda bütün kabileler tüm
fertleriyle birlikte öleceklerdi. M uhamm ed, M ekke'de şehrin idaresini dü-
zenlem ekle m eşgulken tüm kabilelerin Huneyn'de toplandığını öğrendi ve
12 bin kişilik bir kuvvette derhal düşm ana karşı harekete geçti. İslam or-
duşu hem M ekke'nin fethinin verdiği g u ru r, ‫ أﻟﻞ؛اا‬de sayı, silah ve teçhizat
bakım ından çok güçlü olm asının kibri ite şım ararak "artık bu ordu yenil-
m ez" diyorlardı. Kendilerini kolektif Tanrı kom pleksi esir almıştı. Bu savaş
inananların güce, ihtişam a, çoklukla övünm enin kibrine neden olan kişisel
ve kolektif Tanrı kom plekslerinden arınm a savaşı idi. iki ordu H uneyn va-
dişinde karşılaşti. İslam ordusunun öncü kuvveti, sabah karanlığında per-
vasız ve tedbirsizce ilerlerken pusuya düştüler ve dağılıp geri çekildiler.
Ö ncü kuvvetlerin geri çekilm esi gerideki birliklere de sirayet edince büyük
bir panik içinde yenilm ez sanılan ordu, daha savaş başlam adan dağılıp kaç-
m ağa başladı. M uham m ed'in herkese yaptıkları ahit ve biatleri hatırlatm ası
üzerine kaçanların çoğu tekrar dönüp geldiler ve düşm ana saldırıp onları
hezim ete uğrattilar: "E y müm inler, şüphesiz Allah size birçok savaşta oldu-
ğu gibi H uneyn gününde de yardım etti, o gün Çokluğunuz size gurur ver-
miş, böbürlendirm işti. Fakat bu çokluğun hiç bir faydası olmamış, yeryüzü
bütün genişliği ile başınıza dar gelm işti. Sonra gerisin geriye dönüp kaç-
mıştım z. Bu hezim etten sonra Allah, Peygam berine ve m ü'm inlere sükünet
veren rahm etini indirdi, görm ediğiniz askerler (m elekler) gönderdi, inkâr
edenleri azaba uğrattı. Kâfirlerin cezası işte budur" (9: 25-26). Düşm anlar-
dan kaçanları Evtas ve Taif savaşlarıyla da tam am en yok ettiler.

Tanrı Allah, "bü tün dinlerden üstün kılm ak üzere, Peygam berini, hi-
dayet ve hakikatin/gerçeğin dini ile gönderm enin" (48: 28) gereği olarak
dinini kısa sürede tüm A rabistan bölgesine yaymıştı. İslam 'ın tüm böl-
gede aşırı derecede güçlenm esinden ve kendi dinlerini tehdit em esinden
rahatsızlık duyan H ıristiyanlığın tem silcisi Bizans im paratorluğu, Arabis-
tan'ı işgal etm eye ve M uham m ed ve dinini yok etmeye niyetlendi. Bunun
için, Suriye'de ve A rabistan'ın kuzeyinde bulunan H ıristiyan Arapları ve
Rum ları, M üslüm anlara karşı savaşa hazırlıyordu. M üslüm anlığın Araplar
arasm da süratle yayılm ağa başlam ası, H ıristiyanların evrensel Tanrı komp-
leksi taassubunu körüklüyordu. M uhamm ed, Bizans'm ani bir baskın ite
geleceğine inanarak hem en Bizans'a karşı seferberlik ilan etti. Uzun bir yol,
kuvvetli bir düşman, kurak ve aşarı sıcak bir m evsim vardı. Muhamm ed,
Halis ÇETİN

bütün kabilelere ve M ekke'ye baber gönderip gönüllü savaşçıların M edi-


ne'de toplanm alarını emretti. M ünafıklar ilk anda yan çizdiler. Akla, hayale
gelm edik bahaneler uydurup sefere katılm am ak için izin istediler. Bunlarla
da kalm ayıp sefere katılacak m üm inleri caydırmaya çalıştılar. Tebük sava-
şı aslında düşm anla savaştan öte inananların kendi doğalarındaki ve ruh-
larm daki ve kendi aralarındaki nifak unsurlarım barındıran Tann komp-
leksleri ile savaş seferberliği idi. Tıpkı Tevrat'ta geçen İsrail halkım n vaat
edilm iş topraklara yolculuğu ve Talut ile Calut arasındaki savaş gibi. Tebük
savaşı "y ol am açtır" üzerine bina edilm iş ve yola çıkma, yolculuk yapma,
yol durum u ve yolculuk sonu ile onlarca Tann kom pleksi örneklerini içinde
barındıran bir süreçtir:

"Ey iman edenler, ne oldu ki size Allah yolunda savaşa kuşanın denil-
diği zaman yer(iniz)de ağırlaşıp kaldınız? Ahiretten (cayıp) dünya haya-
tına mı razı oldunuz? Ama ahirettekine (göre) bu dünya hayatının yararı
pek azdır. Eğer savaşa kuşanıp çıkmazsanız, © sizi pek acı bir azapla azap-
landıracak ve yerinize bir başka topluluğu getirip değiştirecektir. Siz O'na
hiçbir şeyle zarar veremezsiniz. Allah her şeye güç yetirendir" (9: 38-39).

"Diğerleri günahlarını ‫؛‬tirat ettiler onlar salih bir ameli bir başka kö-
tüyle karıştırmışlardır. Umulur ki Allah tevbelerini kabul eder. Hiç şüphe-
r i z ^ ^ bağışlayandır esirgeyendir" (9:102).

"Ant olsun Allah Feygamberin Muhacirlerin ve Ensarın üzerine tevbe


ihsan etti. Ki onlar -içlerinde bir bölümünün kalbi nerdeyse kaymak üze-
reyken- ona güçlük saatinde tabi oldular. Sonra onlarrn tevbelerini kabul
etti. Çünkü ‫ ه‬onlara (karşı) çok şefkatlidir çok esirgeyicidir. (Savaştan)
Geri bırakılan üç (kişiyi) de (bağışladı), ö y le ki bütün genişliğine rağmen
yeryüzü onlara dar gelmişti nefisleri de kendilerine dar (sıkıntılı) gelmiş-
ti ve O'nun dışında (yine) Allah'tan başka bir sığmacak olmadığım iyice
anladılar. Sonra tevbe etsinler diye onlarm tevbesini kabul etti. Şüphesiz
Allah (yalnızca) © tevbeleri kabul edendir esirgeyendir" (9:117-118).

Tebük seferi öncesi yaşanan tüm bu Tanrı kom pleksi sorunlarına rağ-
m en kısa zam anda 30 bin kişilik büyük bir ordu toplandı. Uzun ve me-
şakkatli bir yolculuktan sonra Tebük'e varıldı. Fakat gerek Bizans, gerek-
se Arap kabilelerinde hiç bir harekete rastlanm adı. 30 bin kişilik İslam
ordusu H ıristiyan Arap kabilelerini sindirm işti. İslam ordusunun kuvvet
ve azam eti gösterilm iş m aksat hâsıl olmuştu. Bu yüzden daha fazla ileri-
ye gitm eğe lüzum görülmedi. Tebük'te 20 gün kaldıktan sonra M edine'ye
döndüler. Bu savaş M uham m ed'in bizzat katıldığı en son gazvedir. Tebük
seferinde savaş olm amış, fakat pek çok güçlük yenilerek kuvvetli bir ordu
KUTSALIN GÖLGESİNDE

hazırlanm ış, dönem inin en büyük devletlerinden olan Bizans im paratorlu-


ğuna m eydan okurcasına, askeri ve siyasi büyük başarılar elde edilm iştir.
Muhamm ed, dönem in en güçiü devleti olan Bizans'a ölüm ünden çok kısa
bir süre önce hasta yatağında da büyük bir ordu ile savaşma em ri verdi ki
bu onun inananlara verdiği son em ir oldu. M uham m ed'in ölüm döşeğinde
verdiği bu em ir aslında kendisinden som a yaşayacak inananlara bıraktığı
en büyük mesajdı. Küçük bir çölde doğan İslam 'ın evrensel egem enlik id-
diasının ve idealinin göstergesi idi. M uhammed, ölüm döşeğinde evrensel
m isyonunun istikbal ve yücelm esini ilgilendiren tedbirler alıyor ve gerekli
teşebbüslerde bulunuyordu. Çünkü Bizans, İslam için hala büyük tehlike
hüviyetini koruyordu. Bu yüzden M uham m ed'in son emri, yeryüzünün
evrensel Tam ı kom pleksi tem silcisi Bizans'a ve tüm evrensel Tanrı komp-
lekslerine karşı sürekli seferberlik ve savaş ilam olmuştur.

"Fitne kalmayıncaya ve dinin hepsi Allah'ın ©luncaya kadar ©nlarla


savaşın. Şayet vazgeçecek olurlarsa şüphesiz Allah yaptıklarını görendir"
(8: 39).

"Gnlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırla-


ym. Bununla Allah'ın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve bunların dışında
sizin bllmeylp Allah'ın bildiği diğer (düşmanlan) korkutup caydırasınız"
(8:60).

"£y Peygamber kafirlere ve münafıklara karşı savaş ve onlara karşı sert


ve caydıncı davran"(66:9).

"Ey Peygamber müminleri savaşa karşı hazırlayıp-teşvik et. Eğer içi-


nizde sabreden yirmi (kişi) bulunursa iki yüz (kişiyi) mağlup edebilirler.
Ve eğer içinizden yüz (sabırlı kişi) bulunursa kâfirlerden binini yener.
Çünkü onlar (gerçeği) kavramayan bir topluluktur" (8: 65).

"Onlarla savaşın. Allah onları sizin ellerinizle azaplandırsm hor ve


aşağılık kılsın ve onlara karşı size zafer versin müminler topluluğunun
göğsünü şifaya kavuştursun" (9:14).

"Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan


Allah'm ve Resulünün haram kıldığmı haram tanımayan ve hak dini (İs-
lam'ı) din edinmeyenlerle küçük düşürülüp cizyeyi kendi elleriyle verin-
ceye kadar savaşın" (9: 29).

"Allah sizinle dür konusunda savaşmayan sizi yurtlarınızdan sürüp Ç1-


karmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi
sakmdırmaz. Çünkü Allah adalet yapanları sever" (60: 8).
Halis ÇETİN

Böylece M ekke'de doğup M edine'de büyüyen, H udeybiye Barış Anlaş-


m asından som a ،‫؛؛‬
٥١ bölgede yayılan, M ekke'nin fethinden sonra da her
taraftan Arap kabilelerinin topluca biatleriyle güçlenen İslam, çok kısa za-
m anda A rabistan'm tam am ına hâkim oldu. Say ılan çok az Yahudi ve Hris-
tiyan'dan başka yarım adada İslam 'ı kabul etm eyen kabile kalm adı: "işte
bu günden sonra kâfirler dininizi yok etm ekten ümitlerini kestiler. A rh k
onlardan korkm aym , benden korkun. Bugün sizin için dininizi kem ale er-
dirdim . Size nim etim i tam am ladım ve sizin için din olarak İslam 'ı seçtim "
(5: 3). Tanrı A llah bu son buyruğuyla hem düşm anlar karşısında İslam 'ın
hâkim iyetim , hem dinini emirler/vahiy, güç ve davet açısından tam am ladı-
ğını, hem de görevini tam am lam ış olan M uham m ed'i yanm a alma vaktinin
geldiğini inananlarına ilan etti.

G. İNANAN 'İN S A N ' ve DOĞASINDAKİ T A N R f


KOMFhEKSTERİ
M uham m ed, hem M usa gibi evrensel değerlerini tüm insanlığa ulaştırabi-
lecek bir toplum hem de İsa gibi insanları islam 'm ve K uran'ın öğretisine
uym aya çağıracak öğrenciler yetiştirm ek istedi. Yaşanan her bir olayı bu
topluluğun im tihanı için bir vesile saydı. M uhamm ed, itikat, ibadet ve mu-
am elata yani Tanrı ite insan ilişkilerinden insanlar arası ilişkilere kadar çok
geniş bir em irler ve yasaklar dünyası içerisinde kendi m üm inler toplulu-
ğunu inşa etm eye çalıştı. Dinini kendisinden sonra da yüceltecek havariler
yetiştirdi. M uhamm ed, "şü p h esiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin"
(68: 4) diyen Tanrı A llah'm bildirdiği şekilde ideal ve ahlaki bir m üm in top-
luluğu kurdu.

Tanrı Allah, M usa ve İsa'ya yaptığı gibi bu ideal toplum için de ideal
m üm in tipi belirledi: "M üm inler yalnızca Allah'a inanacak, yalnızca ona
ibadet edecek ve yalnızca ondan korkup sakınacaklar" (10: 104); "Allah'ı
her şeyin üzerinde tutacaklar" (2: 165); "A llah'tan başka ilah aram ayacak-
lar" (6: 19); "Allah'a hiçbir şeyi ortak/şirk koşm ayacaklar" (5: 72); "hiçbir
kuşkuya kapılm adan im an edecekler" (49: 15); "gaybe im an edecekler" (2:
3); "h er şeyin A llah'tan olduğuna inanacaklar" (9: 51); "tek am açları Al-
lah'ın rızası olacak" (2: 265); 'A llah 'ın em irlerine kesin ve gönülden boyun
eğecekler" (3: 199); "Allah'a güvenip dayanacaklar ve yardım ın ancak Al-
lah'tan olduğuna inanacaklar" (9: 129); "K uran'a kuvvetle bağlanacaklar"
(6: 92); "Allah'a asla nankörlük etm eyecekler" (27: 40); "kıyam et ve ahiret
gününe kesin olarak inanacaklar" (42: 7); "gelecek endişesi taşım ayacaklar"
(2: 268); "kadere tam im an edip zorluklar im anlarından d d ü r e m e y e c e k "
(57: 22-23); "A llah'm dinini her yerde tebliğ edecekler" (33: 39); "gizli yada
KUTSALIN GÖLGESİNDE

açık infak edip zekatı gereği gibi verecekler" (13: 22); "sözlerine, biatlerine
ve em anetlere riayet edecekler" (70: 32); "insanlara iyiliği em redip kötü-
lükten alıkoyacaklar" (3 :1 1 4 ); "hoşgörülü ve bağışlayıcı olacaklar" (2: 263);
her işte ve her hüküm de adaletli olacaklar" (4: 58); "sabırlı ve tevekküllü
olacaklar" (16 :4 2 ); tevazu ve alçakgönüllülük içinde yaşayacaklar" (32:15);
"yalan ve yapm ayacakları şeyleri söylem eyecekler" (61: 2-3); "yoksulları,
kim sesizleri, yetim leri, düşkünleri, çaresizleri koruyup gözetecekler" (76:
8); "zulm e, günaha ve suça destek olm ayacaklar" (60: 1); "barıştırıcı ve uz-
laşhrıcı olacaklar" (4: 114); "insanların arkalarından konuşm ayacak ٧
‫؛؛‬ku-
sur araştırm ayacaklar" (49: 11-12); "anne babaya, akrabalara ve kom şulara
iyi davranacaklar" (4: 36); "A llah'ın verdiği nim etlere şükredip evladı, pa-
rayı, m alı, cam, ilmi, zam anı vs. A llah yolunda harcayacaklar"; "insanlara
sevgi, saygı ve m erham etle davranacaklar"; "bollukta ve darlıkta cöm ertlik
yapacaklar"; "ahlaklı ve hayalı yaşayacaklar"; "elinden ve dilinden kim se-
ye zarar gelm eyecek" (13:20,251); "güvenilir insan olacaklar" (26:178); "kö-
tülüğe en güzel şekilde iyilikle karşılık verecekler" (23: 96); "küfür, zina,
faiz, kumar, içki v b." (5: 90-91) gibi davranışlardan kendilerine koruyacak-
lar. Bunlara benzer yüzlerce özellik ile inşa edilmeye çalışılan ideal m üm in
toplum unun karşısındaki en büyük düşm an da yine Tanrı kom pleksi idi.
İster kişisel, ister kolektif, isterse evrensel Tanrı kom pleksleri olsun onlar
da m üm inler için cazip şeylerdi. Tıpkı M usa ve İsa gibi M uham m ed'in top-
lum u için de sm av bu Tanrı kom plekslerinden kurtulm ak ve ideal bir top-
lum kurmaktı.

M uham m ed'in ideal bir toplum kurm ak için savaşm ası gerektiği ilk
düşm an birer insan olm aları nedeniyle m üm inlerin doğalarından ve ruh-
larm dan kaynaklı kişisel Tanrı kom pleksleri idi. ikinci büyük sorun ise
kabileciliğin, bedevi külterün, atalar dininin kısaca İslam 'da cahiliyye ola-
rak adlandırılan İslam öncesi dönem in kolektif/yerel Tanrı kom pleksleri-
nin zam an zam an ortaya çıkma ve geçm işe dönm e özlem lerinin varlığı idi.
Üçüncü düşm an ise evrensel Tanrı kom pleksi olan kibir ve güç ile başka
insanların ve toplum ların kaderine hükm etm e ihtirasıydı. Bu ihtirasın mü-
m inlerin güçlü ve üstün dönem lerinde ortaya çıktığı ve bununla sınava tabi
tutuldukları Kuran'da sık sık anlatılır

1. Tann Kompleksinin Kişisel/Nefsi Kaynaklan:


"Kendi hevasınrn/nefsinin ihtiraslarını ilah (Tanrı kompleksi)
edinenle^'.
Kuran, m üm inleri başlarm a gelecek im tihanlar konusunda önceki kavim ler
ve onlara gönderilen peygam berler aracılığıyla sık sık uyardı. Adem'den

407
Halis ÇETİN

İsa'ya kadar her peygam berin yüz yüze geldiği Tann kom pleksi m odelleri-
ni oniara anlatarak uyarm aya çalıştı, ö z ellik le M usa ve kavm ine geniş yer
vererek onların da aynı Tanrı kom plekslerine düşm em eleri İçin ikazlarda
buiundu. Tanrı Allah, diğer m illetler gibi M uham m ed'in inananlarını da
"korku, açlık, m allardan, canlardan ve ürünlerden eksiltm ekle" (2: 155),
"kitap verilenlerden ve şirk koşm akta olanlardan birçok eziyet görm ekle"
(3 :1 8 6 ), "şer ve hayırla, kötülük ve iyilikle" (21: 35), "bazısını bazısıyla" (6:
53) ve "kim ini kim ine göre derecelerle üstün kılarak" (6: 165) İm tihan etti.
Yoksa evrensel kutsal yasa gereği "insanlar sadece im an ettik demekle sı-
nanm adan bırakılm azdı" (29: 2-3). Bu im tihanda sınanıian şeyler insanların
doğalarındaki ve ruhlarındaki Tanrı kom pieksi idi. Tann ile şeytanın in-
sanları im tihan etm e konusunda üzerinde anlaştığı bu smav insanlığın son
sınavıydı. Bu yüzden m üm inlerin kişisel Tann kom pleksleri açısından bu
sınavdaki en büyük düşm am doğalarındaki ve ruhlarındaki kom pleksleri
ortaya çıkarm akla m ahir şeytandı. Şeytan, tüm insanlığı olduğu gibi bu son
m illeti de "yoldan çıkarm ak için aynı yola koyulm uştu":

"Ey iman edenler, hepiniz topluca 'banş ve güvenliğe' girin ve şeyta-


nın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır" (2: 208).

"Şeytan, sizi ‫؛‬akirllkle korkutuyor ve size çirkin hayâsızlığı emrediyor.


Allah ise, size kendisinden bağışiama ve bol İhsan (fazl) vadediyor" (2:268).

"Ve onlar, maiianm insanlara gösteriş olsun diye intak ederler, Allah'a
ve ahiret gününe de İnanmazlar. Şeytan, kime arkadaş olursa, artık ne
kötü bir arkadaştır o" (4: 38).

"Ey iman edenler, İçki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın
işlerinden olan pisliklerdir, öyleyse bunlardan kaçının; umulur ki kurhı-
luşa erersiniz. Gerçekten şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin
düşüi"mek, sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vaz-
geçtiniz değil mi?" (5: 90-91).

"İş hükme bağlamp-bitince, şeytan der ki: 'Doğrusu, Allah, size gerçek
olan vadi vaat etti, ben de size vaatte buiundum, fakat size yalan söyle-
d im "(14:22).

"Kullanma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan


aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın a çıkra bir düşmanı-
dır" (17: 53).

"Ey adem oğulları, ben size ant vermedim mi ki: Şeytana kulluk etme-
yin, çünkü, o, sizin için apaçık bir düşmandır" (36: 60).
KUTSALIN GÖLGESİNDE

"Şüphesiz, kendilerine hidayet açıkça beli‫؛‬olduktan sonra, gerisin geri


(küfre) dönenleri, şeytan kışkırtmış ve uzun emellere kaptırmıştır" (47: 25).

Şeytan görevi olan insanlardaki Tanrı kom pleksini ortaya çıkarm ak için
onların doğalarındaki "ölüm süzlük ve m utlak iktidar" ihtirasım tahrik etti.
Bunun için tıpkı kendisinin yaptığı ve Adem'e yaptırdığı gibi "kibirlenm ek"
yeterli idi. Bu yüzden Şeytan insanlara; "haram ve kirli şeylerin yenm esini";
"çatışm a ve güvensizlik içinde olunm asını", "fakirlikten ٧
‫؛؛‬gelecekten kor-
* "çirkin hayasızlıklar yapılm asını"; "intikam ve kötülükler ya-
pılm asım ", "eşlerin, kardeşlerin, baba-oğulun birbirine düşm an olm asını",
"h er ibadetin insanlara gösteriş olsun diye yapılm asını", "içki, kumar, dikili
taşlar ve fal okları ite insanlarm arasına düşm anlık ve kin düşürülmesini ve
ibadetlerden alıkonm asını", "çeşitli kışkırtm a, vesvese ve iğvalar ite günaha
" "insanlara am ellerini çekici göstererek kibirlenm esini",
"güç ve üstünlük ite övünülm esini", "atalar dinine sadık kalınm asını", "ya-
lan vaatlerle insanların kandırılm asını", "m al ve serveti saçıp savurulması-
nı, israf, lüks, gösteriş ve ihtişam a yönelinm esini", "kötü sözlerle insanlarm
aralarım açıp düşmanlık sokulm asını", "insanları tahrik edip birbirleri üze-
rine kışkırtarak sürekli savaşların olm asını", "d in ve Allah hakkında bilgisi
olm aksızın tartışıp durulm asını", "Allah'm ayetlerinin çarpıtılm asını", "ger-
çeğin ters yüz edilmesini, günahlara düşkün olunmasını, yalancılıkta yarı-
şılm asım ", "dünya hayatının güzelliğiyle oyalam lm asım ", "uzu n emeller,
arzular ve ihtiraslar peşinde koşulm asını" emrederek onlann doğalarındaki
ve ruhlarındaki Tanrı kom plekslerini ortaya çıkartıp kibir ite "Tanrı gibi"
olm alarım sağladı. Şeytan, inananların kalbine giden bir yol mutlaka buldu.
Çünkü Tanrı Allah, "inşam bir zaaftan yaratm ıştı" (30; 54) ve şeytan da bu
zaafm Tann kom pleksi olduğunu tarihi tecrübeleriyle çok iyi bilmekteydi.

"Onlardan güç yetirdiklerini sesinle sarsıntıya uğrat, atlıların ve yaya-


larınla onlarm üstüne yaygarayı kopar, mallarda ve çocuklarda onlara or-
tak ol ve onlara çeşitli vaatlerde bulun.' Şeytan, onlara aldatmadan başka
bir şey vadetmez. 'benim kullarım; senin onlar üzerinde hiçbir zorlayıcı
gücün (hâkimiyetin) yoktur.' Vekil olarak Rabbin yeter" ( f 7: 64-65).

"İnsanlardan kimi, Allah hakkında bilgisi olmaksızın tartışır durur ve


her azgm-kaypak şeytanının peşine düşer. Ona yazılmıştır: 'Kim ‫ ااااه‬veli
edinirse, şüphesiz o (şeytan) onu şaşırtıp-saptırır ve onu çılgın ateşin aza-
bma yöneltir" (22: 3-4).

"biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir
dilekte bulunduğu zaman, şeytan, omm dilediğine (bir kuşku veya sapma
unsuru) katıp bırakmış olmasın" (22: 52-53).
Halis ÇETİN

"Ey iman edenier, şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımla-


rma uyarsa, (bilsin ki) gerçekten ‫( ه‬şeytan) çirkin utanmazlıkları ve kötü-
lüğü emreder" (24: 21)

"Şeytanların kimlere İnmekte olduklarım size haber vereyim mİ? Onlar,


'gerçeği ters yüz eden,' günaha düşkün olan her yalancıya inerler. Bunlar
(şeytaniara) kulak verirler ve çoğu yalan söylemektedirler" (26: 221-223).

"Ey insaniar, h‫؛‬ç şüphesiz Allah'm vaadi haktır; öyleyse dünya hayah
sizi aldatmasın ve aidatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah'm adım kullanarak)
aldataıasm. Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu
düşman edinin, o , kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin halkından
olmağa çağırır" (35: 5-6).

A sandaki Tanrı kom pleksi zaafını ortaya ç ık a r a n bir başka kişise) Tan-
rı kom pleksi kaynağı da insanın doğasm da var olan "n efis"tir. Bu o denli
önem li bir kaynaktır ki "insanlar üzerinizdeki tek sınanma yüküm lülüğü
de kendi nefisleri" (5:105) olm uştu. Çünkü "gerçekten de nefis, var gücüyle
kötülüğü em redendir" (12: 53):

"Allah'm kullanndan, dilediğine kendi fazlmdan (peygamberliği) in-


dirmesini 'kıskanarak ve hakka baş kaldırarak' Allah'm indirdiklerini ta-
nımamakla, nefislerini ne kötü şeye karşılık sattılar. Böylelikle gazab üshi-
ne gazaba uğradılar" (2: 90).

"Ey iman edenler, üzerinizdeki (yükümlülük) kendi nefislerinizdir. Siz


doğnı yola erişirseniz, sapan size zarar veremez. T i^ ü n ü z ü n dönüşü Al-
lah'adır. o , size yaptıklarınızı haber verecektir" (5:105).

"Dinierini bir oyun ve eğlence (konusu) edinenleri ve dünya hayatı


kendilerini mağrur kılanları bırak. Onunla (Kur'an'la) hatırlat ki, bir nefis,
kendi kazandıklarıyla helake düşmesin" (6: 70).

"Nefis, Rabbimln kendisini esirgediği dışmda var gücüyle kötülüğü em-


redendir. Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendik' (12: 53).

"O 'nun (insanın) önünden ve arkasmdan izleyenleri vardır, onu Al-


lah'm emriyle gözetip-korumaktadırlar. Gerçekten Allah, kendi nefis (öz)
‫؛‬erinde olanı değiştirip bozuncaya kadar, bir toplulukta olanı değiştirip
bozmaz" (13:11).

"Her ümmet içinde kendi nefislerinden onlarm üzerine bir şahit getir-
diğimiz gün, seni de onlar üzerinde bir şatet olarak getireceğiz" (16: 89).

"Kendi nefsinin zalimi olarak (böylece) bağına girdi (ve): 'Bunun sonsu-
za kadar kuruyup yok olacağım sanmıyorum' diyerek kibirlendi" (18: 35).

410
KUTSALIN GÖLGESİNDE

İnsanların doğalarında "ölüm süzlük ve m utlak İktidar arzusunu" tem sil


eden Tanrı kom pleksi olan nefis potansiyel bir kötülük kaynağıdır. Tıpkı
şeytan gibi "nefis de, var gücüyle kötülüğü em reder" (12: 53). Nefis, in-
sanlara: "peygam berliğin M uhamm ed'e indirilm esini kıskanarak ve hakka
baş kaldırarak reddetm eyi", "doğalarındaki kıskançlıktan dolayı im andan
sonra inkâra dönm eyi"; "şaşırtıp doğru yoldan saptırm ayı", "çirkin bir ha-
yasızlık içinde yaşam ayı", "gizli bir kin ve nefretle inananları birbirine dü-
şürm eyi", "hayata hoşa giden ve zevk veren değerler gözüyle bakm ayı",
"inkâra sapanlarla dostluklar kurm ayı", "kıyam et ve ahireti yalanlam ayı",
"dünya zevkleriyle uğraşm ayı", "dinlerini oyun ve eğlence konusu edin-
m elerini ve dünya hayatının kendilerini m ağrur kılm asını", "dünya hayatı
ile avunm ayı", "A llah'm ayetlerini eğip bükerek değiştirip şüphe yaratma-
y ı", "kend i nefislerini M uham m ed'in ve inananların nefsine tercih etm ele-
rin i", "kabilevi, ulusal, dini vb. kolektif nefse uym alarını", "iftiralara ina-
m p onları yaym alarım "; "kibirlenm elerini", "putları Tanrı edinm elerini",
"K abil ve Yusuf'un kardeşleri gibi kardeşini, Yahudiler gibi peygam berle-
rini öldürm elerini", "K arım gibi mal, m ülk ve servetle gururlanıp kibirlen-
m eyi", "Sam iri gibi altın buzağı yapıp tapınm ayı", "Firavun gibi Tanrılık
iddia etm eyi", "bü tiin günahların güzel ve süslü olduğunu", "dinin emir-
leri konusunda kuruntulu vesveseler sahibi olm ayı", "heva, ihtiras ve tut-
kular ile insanlara hükm etm eyi" em reder, insan doğasındaki ve ruhundaki
bu potansiyel Tanrı kom pleksi kaynağı olan nefis insanlarm ve özellikle de
inananların kıskançlık, kibir, gurur, üstünlük ihtirası gibi arzuları ile orta-
ya çıkm aktadır. M üm inler, M edine dönem inde savaştan kaçm aktan pey-
gam berin hanım larına iftira etmeye, atalar dinindeki zevklere "
kabile asabiyetine, m ünafıklara inanm aktan ganim et için orduya ihanete,
m ülk tutkusundan üstünlük iddiasına, bilgisizce tartışm aktan kan davası
gütmeye, bilgi tekebbüründen çoklukla övünmeye, m al-m ülk biriktirm e
sevdasından gösteriş için ibadet yapmaya, yalan yere yem in etm ekten faiz
yem eye kadar birçok konuda ‫؛‬ ‫؛‬
inanm ışlardır.

İnananların kişisel Tanrı kom plekslerine karşı im tihan edilm elerinin iki
asli unsuru olan şeytan ve nefis onların doğalarındaki "Adem kom pleksi-
ne" yani "ölüm süzlük ve m utlak iktidar" arzusuna yönelik tahrik ve teş-
viklerde bulunm uşlardır. Şeytan ve nefsin biri dışarıdan diğeri ise içeriden
inananların doğalarındaki Tann kom pleksini ortaya çıkarmalarınm ilk yolu
on lan "hevalarıhın" tutsağı haline getirm ektir ki, heva dünyevi bir beklenti
ile ilahi beklentileri satm aktır. Tanrı kom pleksinin kaynağı olarak da insa-
nm "kendi hevasını ilah edinm esidir". Bu durum sadece inananlar için de-
ğil bizzat M uhamm ed için de geçerlidir: "Sen on lan n dinlerine

411
Halis ÇETİN

Yahudi ve H ıristiyaniar senden kesinlikle hoşnut olacak değillerdir. Eğer


sana gelen bunca ilim den sonra onlarm hevalarm a uyacak olursan, senin
için A llah'tan ne bir dost vardır, ne de bir yardım cı vardır" (2:120):

"Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile


olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta hıtun. (Onlar) ister zengin
olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır, öyleyse ada-
letten dönüp heva (tutkularınıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü
geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi
olandır" (4:135).

"Gerçekten çoğu, bir ilim olmaksınız kendi heva (istek ve tutku)larıyla


(kimilerini) sapmıyorlar" (6:119).

"Eğer hak, onlarm heva (istek ve tutku)larına uyacak olsaydı hiç tar-
tışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve herşey) bozulmaya
uğrardı. Hayır, biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunu-
yoruz, fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar" (23: 71).

"Hayır, zulmedenler, hiçbir bilgiye dayanmaksızın kendi heva (istek


ve tutku)lanna uymuşlardır. Allah'ın saptırdığım kim hidayete erdirebi-
lir? Onlarm hiçbir yardımcıları yoktur" (3Ü: 29).

"Şimdi Rabbinden apaçık bir belge üzerinde bulunan kimse, kötü ame-
li kendisine 'süslü ve çekici gösterilmiş' ve kendi heva (istek ve tutku)ları-
na uyan kimseler gibi midir?" (47: 14).

"Yalanladılar ve kendi heva (istek ve tutku)larma uydular; oysa her iş


sonımda kendi amacma varıp karar kılacaktır" (54: 3).

Kuran, İnsanların "kendi hevasm ı ilah edinm esini" kişisel Tanrı kom p-
leksi olarak tanım lar ve bu konuda yüzlerce örneklerle bu durumu açıklar.
"K end i hevasını ilah edinm enin" sebebi olarak da "dünya hayatının çekici
kılınm ası" (2: 212), "kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılm ış altm ve gü-
müşe, salm a güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvetin
insanlara 'süslü ve çekici' kılınm ası" (3 :1 4 ), "dünyada iktidar olmayı, güç,
ihtişam ve m alların arzulanır kılınm ası" (10: 88) gösterilir. Bu arzuların kö-
keninde de insanın "ölüm süzlük" ihtirasının doğurduğu "uzu n em ellere
kendini kaptırm ası" (47: 25) anlatılır. U zun em el ise "dünya nim etlerine"
(21: 3), "güce, m ülkiyete ve gösterişe" (89: 20), "çokluk ve çoğunluk olma
gibi üstünlük ile kibirlenm eye" (102: 1) tutku, şehvet ve ihtirasla bağlan-
m aktan kaynaklanm aktadır. Bu ‫داه؛‬ nedeniyle "kadınlara, oğullara,

4‫ئ‬
KUTSALIN GÖLGESİNDE

kantar kantar yığılm ış altın ve güm üşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve
ekinlere duyulan tutkulu şehvet İnsanlara 'süslü ve çekici' kılındı. Bun-
lar, dünya hayatinin m etaldir" (3: 14). Dünya hayatının m etalarma tutku
ile bağlanm ak Tanrı A llah ve öğretilerine karşı şüphe * neden
olur. "K alpleri kuşkuya kapılanlar ise kuşkularında kararsızlığa düşerek"
(9:45) yoldan çıkarlar, © ysa gerçek "m üm in olanlar, ancak o kim selerdir ki,
onlar, Allah'a ve Resûlü'ne im an ettiler, sonra hiçbir kuşkuya *
Allah yolunda m allarıyla ve canlarıyla cihad ettiler, işte onlar, sadık (doğ-
ru) olanların ta kendileridir" (49:15).

İnsanlardaki Tanrı kom pleksinin bir başka kaynağı ise doğalarında var
olan aceleciliktir. "Aceleden yaratılm ış" (21: 37) olan "insanlar gerçekten
de çok acelecidirler" (17: 11). Bu yüzden insanlar "iyilikten önce kötülük
konusunda acele davranarak" (27: 46) hakkında bilgisi olm adıkları şüpheli
şeylerin peşinde koşm aktadırlar. Oysa nefislerinin em rettiği bencilliğe ve
ihtirasa karşı sürekli iyilik ve m erham et ite davranm aları em ir olunm uştur
(4: 128). "G erçekten de insan, 'bencil ve haris' olarak yaratddığı" (70: 19);
insanların "doğaları kıskançlığa ve bencil tutkulara hazır (elverişli) kılın-
d ığı" (4 :1 2 8 ); "korku ve gelecek endişesi ile bencilleştiği" (3 3 :1 9 ) için "ço-
ğunluğu tuğyanları ve İnkârları içinde şaşkınca dolaşır bir '
(7:186).

İnsanlar Tanrı k m p lek slerin d en kaynaklanan bu azgınlıkları ile "kıs-


kançlık ve nefret İçinde inatla gerçeğe direndiler" (67: 21). Tanrı kom pleksi
onları "gerçeklere karşı 'keskin bir inatçı' yaptı" (74:16). Bu yüzden de in-
saniar dinlerine karşı "alaycı ve aşağılayıcı" tavırlara yöneldiler. Yaptık-
ları ibadetleri dahi "insanlara karşı gösteriş olsun" (2: 264) veya "m innet
etm ek" (49: 17) için yaptılar. Dünya nim etlerini ihtiyaç sahiplerine verm ek
yerine "cim rilikte bulunup diğer insanlara da cim riliği em rettiler" (4: 37).
Tanrı kom plekslerinin kibri içinde "insanların m allarını haksızlıkla yiyip
altını ve güm üşü biriktirip" (9: 34) onlarla gösteriş yaptılar. "H iç durmak-
sızın mal ve servet toplayıp yığdılar" (70: 18) am a ihtiyaç sahiplerine ve
yoksullara verm ediler, verm eyi de teşvik etm ediler" (107: 3). Tanrı kom p-
leksleri içinde yeryüzünü ifsat ettiler ama "biz yalnızca ıslah edicileriz" (2:
11) dediler. "D üzene konulup ıslah edilm esinden sonra yeryüzünde boz-
gunculuk (fesad) çıkardılar" (7: 56). Sosyal ve ticari hayatlarında "ölçüyü ve
tartıyı" da ifsat ettiler, "insanların kendi ellerinin kazandığı dolayısıyla, ka-
rada ve denizde hile fesad ortaya çıktı" (30:41). Bunun nedeni
verilen şeylerle kibre kapılıp şım arm aları" (6: 44) idi. insanlar "güç, iktidar
ve refahtan şım arıp azıtarak, insanlara gösteriş yaparak" (8: 47) Firavun ve
Karun gibi yaşam ayı (28: 76) Tanrı A llah'ın öğretisine uym aya tercih ettiler.

413
Halis ÇETİN

Tanrı kom pleksine kapılan insanlar, kendi dinleri olan "kabileciliği",


"atalar dinini" ve "soyu kutsayıp tapınm ayı" insanlara zorla kabul ettirdi-
ler (48: 26) ve "yapm adıkları şeyler nedeniyle övülm ekten hoşlanandılar"
(3: 188). İnsanlar Tanrı kom pleksinin doğurduğu üstünlük iddiası ile "bir-
birlerine kütülük ve zarar verm eye çalışıp kin, buğuz ve düşm anlıkla" (3:
118) yaşayıp, Tann kom pleksinin doruk noktası olan "m ütekebbir zorba-
İlk" (40: 35) düzenleri kurdular ve "en büyük m ütekebbir olan Firavun'a"
(44: 31) bile rahm et okutacak zulüm ler yaptılar. "Zalim ve nankör" (14: 34)
olan insan tıpkı "kendileri gibi nankör olan şeytanın kardeşleri oldular"
(17: 27). Şeytanı Tanrı kom pleksine iten "inatçılık ve kibirlilik" (2: 34) onla-
n n da doğası oldu. Tanrı kom pleksleri ürünü kibirleri yüzünden insanlar
"gurur içinde günaha sürüklenip" (2 :2 0 6 ) "istikbar" (7:48) içinde ve gurur-
la salınıp kasılarak (22: 9) m üstazafları (zayıf bırakılanları) (7: 76) da doğru
yoldan uzaklaştırdılar, insanlardaki Tanrı kom plekslerinin kaynağı olan bu
kibrin ve "azgınlığın/isyarun asü sebebi insanın kendini m üstağni (hiçbir
şeye ihtiyacı olm adığm ı sanm ası) görm esidir" (96: 6-7). Tekrar hatırlam ak
gerekir ki "insanlar tek bir ümmetti. Tanrı Allah, m üjdeciler ve uyarıcılar
olarak peygam berler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşm azlığa
düştekleri şeyler konusunda, aralarında hüküm verm ek üzere hak kitaplar
indirdi. Oysa insanlar kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra, birbirleri-
ne karşı olan 'azgınlık ve kıskançlıkları' yüzünden anlaşm azlığa düştüler"
(2: 213). Onları da doğalarm da var olan Tanrı kom pleksi esir aldı.

M uhamm ed, Tanrı A llah'm bu uyarı ve tavsiyelerini kendi topluluğuna


kendisi de örnek olarak bir bir anlattı. M usa ve İsa'dan devraldığı Tanrı
kom pleksleriyle savaş bayrağını yeryüzünün her köşesinde yükseltm eye
çalıştı. Fakat m esaisinin çoğunluğunu yukarıda aktarılan ayetler ışığında
en büyük düşm an ilan ettiği kişisel Tanrı kom plekslerine ayırdı. Şeytan ve
nefsin el ele vererek insanları nasıl bir kibir ve zulüm dünyasma sevk eh
tiğini görerek onlara ve onlarm yarattığı Tanrı kom plekslerine savaş açtı,
insanlarm kendi doğalarındaki ve ruhlarındaki kişisel Tanrı kom plekslerini
yenm eden kolektif/yerel ve evrensel Tanrı kom plekslerini yenm enin bir an-
lam ı olm adığım keşfete. M esele bir Tanrı kom pleksinin gidip yerine daha
takvalısının gelm esi değil yeryüzünde Tanrı kom pleksi fitnesinin tamam en
k ald ırılm ası idi.

M uham m ed kendisinden önceki tüm peygam berler gibi, "fitne (Tanrı


kom pleksi ürünleri) kalm aym caya ve din yalnız A llah'm oluncaya kadar"
(8: 39) her tiirlü Tanrı kom pleksine karşı savaşm akla görevlendirilm işti. Bu
savaşın en çetin yaşandığı alan da insanların tıpkı Şeytan ve Adem gibi ki­

414
KUTSALIN GÖLGESİNDE

bir ve iktidar ihtirası iie kendi npfetiprim Tann ilan edip "Tanrı gibi" olmaya
çalıştıklara kişisel Tanrı k o m p le si ‫ﺳﺪ‬ idi. Bu yüzden M uhamm ed, en bü-
yük ve en zorlu sefer olan Tebük savaşı dönüşü ordusunun "bundan daha
büyük savaş m ı olur?" itirazlarına rağm en "artık küçük savaştan büyük
savaşa (nefis/kişisel Tanrı k o m p l^ sk‫؛‬ri) dönüyoruz!" diyerek kişisel Tanrı
kom pleksleri ile olan m ücadelenin ne denli asli ve önem li olduğunu ilan
etm iştir. Bu gerekçe ile insanlığa b ir m üjde ve m erham et kaynağı olarak
gelen M uham m ed kendisine inananlara Kuran diliyle: "yeryüzü üzerinde
alçak gönüllü olarak yü rü m ek^ rü " (2 5 :6 3 ), "sadece Allah'a tevekkül etm e-
lerini" (3: 160), "h er türlü n im ^ e d e ü l f e t e de sabredip sabırda yarışma-
ların ı" (3: 200), "m ala ٠
olan ««‫؛‬ rağmen, onu yakınlara, yetimlere,
yoksullara, yolda kalm ışa, isteyip dilenene ve kölelere (özgürlükleri için)
verm elerini" (2:177), "bollukta da darlıkta da infak etm eleri, öfkelerini yen-
m eleri ve insanlar ü z e r i n d i haklarından bite bağışlayıp vaz geçm elerini"
(3:1 3 4 ), "sü rekli m erham et üzere ohıp iyilik yaparak kendini Allah'a teslim
etm elerini" (4: 125), "kendilerine yapılan kötülükleri bağışlam alarını" (4:
149), "söz, ahit, biat ve ‫؛‬V i z i t e l e r i n e sadık kalm alarını" (5:13), "insanlara
karşı affedici ve hoşgörülü im a la r ım " (24: 22), "sadece A llah'ın rızasını
arayıp kazanm ak amarayla nefislerini ve onun arzularını satm alarını" (2:
207) em rederek her türlü kişisel Tann kom plekslerinden arınm alarının yol-
larını öğretti.

Tanrı Allah ve M uham m ed yeryüzündeki tem Tanrı kom plekslerinin


kaynağımı kurutm ak a m aay la dinlerinin m erkezine "k u l hakkı" kavram ı-
m sokm uşlardır, ö y le ki çoğu yer ve zam anda Tanrı Allah'a şirk koşm ak-
la eş tutillan bu kavram affedilm eyecek tek günah olarak anılm ıştır. Kul
hakkını affetme yetkisini Tanrı A llah bile kendisinde görm em ektedir. Kul
hakkı hiçbir kategorik ayrım yapm aksızm tem insatılann can, mal, nam us
ve m anevi değerler gibi dokunulm azlıklarına yönelik gasp, taciz, tecavüz
ve haksızlıkların ortaya çıkardığı haktır, insanın beden, düşünce, emek,
inanç, kişilik, onur ve tercihlerini kapsayan kişisel haklarına yönelik her
türlü tecavüz ve haksızlık lanetlenm iştir. Kul hakkından kaynaklanan gü-
nahlarm Tanrı A llah tarafından bağışlanm ası söz konusu değildir. Tanrı
Allah, insanlarm tüm günahlarını bağışlarken kul hakkını ancak haksızhğa
m aruz kalan kulların kendi aralarında helalleşm eleri şartına bağlam ıştır.
M uhamm ed, kul hakkını "insanlarm elinden ve dilinden zarar görm em ek",
"insanların bedenlerinin ve m allarının diğer insanlarm korkularından em in
olunm ası" şeklinde tanım lam akla yetinm em iş "b ir insanın başka bir insanı
rencide edecek bir bakış atm ası veya korkutacak bir şey yapm ası" şeklinde
kapsam ım genişletm iştir.

415
Halis ÇETİN

Kui hakkı yalnızca birinin m alını gasp etm ek, nam usunu kirletmek,
hakkını ödem emek, tercihlerine saygısızlık yapm ak veya öldürm ek gibi
m addi şeylerle sınırlı olm ayıp yalan söylem ek, em anete ihanet etmek, SÖ-
zünde durm amak, gıybet etm ek, su-i zanda bulunm ak, iftira etmek, kalp
kırm ak, onuru sarsacak kelim eler kullanm ak, hoşa gitm eyecek şakalar yap-
m ak gibi günlük hayatta çok karşılaşılan m anevi taciz ve tecavüzleri de
kapsar. Bu konuda M uhamm ed: "ü z erin d e kul hakkı olan ölm eden önce
m utlaka ödesin veya helâlleşsin! Çünkü ahirette, altının ve m alın değeri
olm az .‫ ه‬gün, kul hakkı ödeninceye kadar kim se cennete girem ez"; "K ul
hakkına zulm etm ekten kaçının, zira zulüm kıyam et günü sahibini saran ka-
ranlıklar olacaktır. Kul hakkı yem e hırsı insanları birbirinin kanlarını dök-
meye, haram ları helal saym aya kadar sevk ed er"; "K im bir karış kadar yere
zulm ederek sahip çıkm ak isterse yedi kat yerler boğazm a geçirilir"; "K im in
yanında bir insanm vakarım sarsan husustan veya değeri olan bir şeyden
zulüm ile elde edilm iş bir hak varsa altın ve güm üşün olmayacağı kıyam et
günü gelm eden önce bu dünyada iken ödesin. A llah kendi haklarım dilerse
bağışlar ama asla kul hakkım bağışlam az"; "K im bir kişinin hakkım, mis-
vak ağacından kesilm iş küçük bir dal bile olsa, alırsa A llah ona cehennemi
vacip, cenneti haram kılar"; "M üflis parasım , m alm ı kaybederek iflas etm iş
kişi değildir. H ayır asıl m üflis kıyam et günü nam az, oruç, zekat, sadaka
vesaire sevabıyla birlikte gelip de ama 'şuna sövdü, şuna iftira attı, şunun
kalbini kırdı, şunun m alına zarar verdi, şunun hakkım yedi, şunun ırzma,
namusuna, canına zarar verdi' diye am el deflerine yazılm ış kim sedir. Eğer
o kul diğer kulların borcunu ödeyem ezse bu günahlarla birlikte cehennem e
girer" demektedir.

Tam ı kom plekslerini ortadan kaldırm ak konusunda kul hakkına bu


denli aşırı vurgu yapan Muhamm ed, vefatından bir gün önce insanları
m escide toplayarak aynı hukuku kendisi için de işletm iştir: "E y insanlar!
Artık aranızdan ayrılm a vaktim geldi. Beni artık aranızda ve bu m akam da
bulam ayacaksınız. Bakın ben kim in sırtına kam çı vurm uşsam , işte sırtım
gelsin vursun. Kim in m alını alm ışsam gelsin alsın. H er kim in nam us ve
şerefine dil uzatm ışsam işte benim nam us ve şerefim, gelsin ondan öcünü
alsın. Ben ona düşm anlık ederim diye asla çekinmesin. Çünkü bu benim
yapabileceğim bir şey değildir. Şunu biliniz ki benim sevdiğim kişi bende
hakkı varsa hakkım alan kişidir. Böylelikle ben, nefsim rahat ve huzur için-
de Rabbim e kavuşm uş olurum ".

Tanrı Allah ve M u h am m ed 'in h u k u ku n d a kul hakkı sadece İnsanları


kapsamaz. Kul hakkı aynı zam anda yeryüzündeki tüm canlı ve cansız var-

416
KUTSALIN GÖLGESİNDE

lıklara yönelik bir adalet hukukunu içerir. Bu konuda M uhammed: "insan-


lardan biri ‫س‬ olm aksızın bir şeyi alır veya bir şeyin hukukunu çiğnerse
kıyam et günü onu yüklenerek A llah'ın huzuruna varır, sizden birinizin
bağıran deveyi, böğüren sığırı, m eleyen koyunu bunlann hangisini yük-
lenerek A llah'm huzuruna çıkaeağını bilem em . Kıyam et gününde haklar,
m utlaka sahiplerine verilecektir; öyle ki boynuzsuz koyun için boynuzlu
koyundan kısas alınacaktır". Tüm bu kul hakkı vurguları Tanrı Allah ve
" ' yeryüzündeki tüm Tanrı kom pleksi kaynaklarını kurutm aya
yönelik söylem leri idi. M uham m ed'in tüm eylem lerinin kaynağı da bu söy-
lemdi. Yeryüzündeki tüm can lıları birbirine eşitleyen bu kul hakkı söylemi
ilk başta üstiinlük ve kibir üzerine inşa edilen Tanrı kom pleksleri yok etmek
am acı gütmektedir, ötekind en üstün olduğu iddiasını ötekinin kul hakkmı
çiğnem ek olarak ilan eden bu anlayış "boynuzsuz koyun için boynuzlu ko-
yundan kısas alınacak" bir evrensel düzen inşa etmeye yönelm iştir.

2. İnananların Doğasındaki ve Ruhundaki 'Cahiliye' Tortuiarı:


"Yoksa siz hala cahiliye hükmünü mü arıyorsunuz?".
M uham m ed'in m isyonu gereği bu denli önem li olan kişisel Tanrı komp-
leksleri ite m ücadele etm esinden sonra savaşm ası gereken ikinci Tanrı
kom pleksi kaynağı ise inananların sosyal, dini, ekonom ik ve ahlaki alanda
halen tortularını ve etkilerini üzerinden atam adıkları kolektif/yerel/gele-
neksel Tanrı kom pleksleri idi. M uham m ed kendi yeni dinini adalet, bilgi ve
hikm et üzerine inşa ederken eski yerel/kolektif Tanrı kom pleksi kültürünü
de "cahiliyye" olarak nitelendirdi. Aslında O 'na göre savaş insanların ceha-
lete, dogm atizm e, söm ürü ve zulm e dayalı eski geleneksel kültür ite bilgi,
adalet, bölüşüm , hikm et ve erdem e dayalı yeni m edeniyet kültürü arasmda
idi. Bu yüzden hutbe, vaaz ve nasihatlerinde sık sık cahiliyeye ait gelenek-
sel İlke, değer ve davranışları ayaklarının altında ezm ekte olduğuna vurgu
yapm ıştır. Fakat binlerce yılın yerel geleneksel kültürünü ve bedeviliğin
kolektif Tann kom pleksini kısa bir sürede "tabu la rasa" yapm ası da çok
zordu. Bu yüzden tabileri bazen zorluk zam anlarında bazen de güçlü za-
inanlarında "on a açıklam adıkları cahiliyye dönem i arzularını içlerinde giz-
11 tutuyorlar ve sadece kendi canlarının derdine düşüp Allah'a karşı haksız
yere cahiliyye zannıyla zanlara kapılarak; 'bu işten bize ne fayda var ki?'
diyorlardı" (3:154).

M uham m ed'e göre insanların doğasm daki kişisel, kolektif ve evrensel


Tanrı kom pleksinin iki asli kaynağı vardır: Vehim ve vehin. Muhammed,
kendi inananlarını bekleyen tehditlerin altım çizm ek için "sizi ite şey helak
edecektir: Vehin ve Vehim " diyerek onları uyarm aktadır. "Siz o günlerde

417
Halis ÇETİN

düşm anlarınızdan fevkalâde çok olm anıza rağm en kalbinizdeki vehin yani
'dünya sevgisi ve ölüm korkusu' nedeniyle helak olacaksınız" diyen Mu-
ham m ed, inananları bekleyen kişisel Tanrı kom pleksi kaynağı olan "dünya
sevgisi" konusunda uyarılarda bulunur. Onun ikinci ve asli uyarısı da yani
vehnin kaynağındaki Tanrı kom pleksi doğası tehdit unsuru ise vehim'dir.
Vehim, insanların kendinde olm ayan bir nitelik veya nicelik değeri hakkın-
da "var olduğu zannı içerisinde güç ve hak iddiası" içinde bulunmasıdır.
Kesinliği belli olm ayan ancak gerçek olm a olasılığı düşük olan bilgi-düşün-
ce-inanç hakkında "kesin inançlılık" sergilem e; bir güç ve hak iddiası ite
evham a kapılıp şüphe ve kurunhı içinde iktidar peşinde koşma; hakikatin
sadece kendi lehine ve çıkarına olan şüphe ve tereddüt taraflarına inanıp
gerçeği gizleyerek adalet ve hukuk yozlaştırm ası içine girm ek; hakikat tu-
tiılm ası içinde zanna m eyletm ek; bir nesne, bir bilgi, bir olay, bir fiil, bir
kişi, bir kolektivite veya bir ‫ااالﺳﺄال؛ا‬ nitelikleri ve nicelikleri hakkında
bilgi eksikliği içinde fikir sahibi olup kesin hüküm ler ite kıyaslam alar ve
yargılam alar içinde bulunm ak; gelecekte olabilecek bir ihtim al ve hayaller
şüphesi içinde (kom plo sendromu) bu gün üzerinde ve hakkında tasarrufta
ve tasallutta bulunm ak; gerçekte var olm ayan bir şeyin var olduğuna, ya da
vuku bulm am ış bir şeyin vuku bulm uş olduğuna veyâhut vuku bulm ası
ihtim âli az olan bir şeyin m utlaka vuku bulacağına şeksiz şüphesiz inan-
m ak ve bu inancı kendine dâvâ kılm ak hastalığına düçar olm ak; bilgi sahibi
olm adıkları hâlde hadlerini aşıp vehim lerini m utlak bilgi zannetm ek; bil-
giyi güç aracı yapm ak ve güçlülerin hizm etine sunmak; kendi vehimlerini
gerçeğin ta kendisi diye başka insanlara tekebbür içinde em poze etmeye
çalışm ak vehm e dayalı Tann kom pleksi kaynaklarıdır ki cehalete dayalı ca-
hiliyye kültürünün en asli özelliğidir.

‫راﻫﺴإل‬ düşm anlarının sık sık başvurduğu bu cahiliyye dönem i adet-


lerine/kültiirüne geri dönüş, kabile taassubuna uym aya davet veya cahiliy-
ye dönem i hukukunu hakem yapm a tekliflerine de zam an zam an meyledip
"in kâr edenlerin taassup, kabile ham iyeti ve cahiliyenin 'soy koruyuculu-
ğu' kışkırtm alarına yönelm eleri olm uş ama birçok konuda Allah; elçisinin
ve m üm inlerin üzerine layık ve ehil oldukları zam an '(kalbi teskin eden)
güven ve yatişm a duygusunu' indirm iş ve onları 'takva sözü' üzerinde 'ka-
rarlılıkla ayakta tutm uştur" (48: 26). Fakat bilgi, hak/gerçek ve hikm et üze-
rine inşa edilen yeni düzenin ortaya çıkarttığı birçok özgürlük, eşitlik ve
adalete dayalı sorun karşısında bazı inananlar eski düzeni arzulamaya, o
düzende var olan güç, itibar ve iktidarlarım özlemeye ve hatta ٠düzeninin
hüküm ve yasalarıyla yaşam aya dahi yönelm ek istem işlerdir. Bu durumun
ve ‫ آﻟالآالس‬şaşkınlığı içinde Tanrı A llah da onları "hala cahiliye hükm ü­

418
KUTSALIN GÖLGESİNDE

nü m ü arıyorlar? Kesin bilgiyle ‫ﺳﺎا؛‬ bir topluluk için bükm ü, A llah'tan


daha güzel olan kim dir?" (5: 50) yönünde uyarılarda bulunm uştur, ©nlarm
yerel/kolektif Tanrı kom pleksi olan cahiliyye kültürünün bu dini ve gele-
neksel değerlere dönüş arzusu ile beraber özellikle sosyal ve ahlaki alanda-
ki bedevi geleneklerini sürdürm e istekleri veya onlardan kopamam a sorun-
ları da çok sık Tanrı A llah tarafından eleştirilm iş "en güzel ahlak olarak"
getirdiği yeni dininin değerlerini onlara vaaz etm iştir, ö y le ki Tanrı Allah,
bedevilik kültürünün sosyal ve ahlaki değer ve ilkeler açısından geriliğini
ve yabanıllığm ı yeni dininin m edeniyet inşasındaki "en şiddetli inkâr ve
nifak" tehdidi olarak sık sık dile getirmiştir:

"Bedeviler inkâr ve nifak bakım ından daha şiddetlidir. A llah'ın elçisine


indirdiği sınırları bilm em eye de onlar daha 'yatkın ve elverişlidir.' Allah
bilendir, hüküm ve hikm et sahibidir" (9: 97).

"Bedevilerden öyleleri vardır ki, infak ettiğini bir cereme sayar ve sizi
felaketlerin sarıvermesini bekler. Kötü felaket onları sarsın. Allah işiten-
dir, bilendir" (9: 98).

"Çevrenizdeki bedevilerden münafık olanlar vardır ve Medine halkın-


dan da nifakı alışkanlığa çevirmiş olanlar vardır. Sen onları bilmezsin, biz
onları biliriz. Biz onları iki kere azaplandıracağız, sonra onlar büyük bir
azaba döndürüleeekier" (9:101).

"Medine halkına ve çevresindeki bedevilere, Allah'm elçisinden geri


kalmaları, kendi nefislerini onun nefsine tercih etmeleri yakışmaz" (9:120).

"Onlar (münafıklar, düşman) birliklerinin gitmediklerini sanıyorlardı.


Eğer (askeri) birlikler gelecek olsa, çölde bedevi-Araplar arasmda olup si-
zin haberlerinizi (oradan) sormayı cidden arzu ediyorlardı. Fakat içinizde
olsalardı ancak pek az savaşırlardı" (33: 20).

"Bedevilerden geride bırakılanlar, sana diyecekler ki: 'Bizi mallarımız


ve ailelerimiz meşgul etti. Bundan dolayı bizim için mağfiret dile.' Onlar,
kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylüyorlar. De ki: 'Şimdi Allah, size
bir zarar isteyecek ya da bir yarar dileyecek olsa, sizin için Allah'a karşı
kim herhangi bir şeyle güç yetirebilir? Hayır, Allah yaptıklarınızı haber
alandır" (48: 11).

Tanrı Allah yerel/kolektif geleneksel Tanrı kom pleksi kaynağı olan ca-
hillyye kültürünün sosyal ve ahlaki boyuhm u oluşturan bedeviliği yeni
m edeniyet dininin "sınırlarını bilm em eye yatkın ve elverişli" bir kültür ik-
lim i olduğu için "inkâr ve nifak bakım ından en şiddetli" düşm an olarak

419
Halis ÇETİN

İlan ettikten som a onun m edenilik yolundaki sosyal ve ahlaki zaaflarına


yani Tanrı kom pleksine neden olabilecek özelliklerini sıralar. Bedevi kül-
tür iklim i içindeki Tanrı kom pleksi kişilik; "yaptığı ibadetleri caka satmak,
gösteriş yapm ak ve cerem e saym ak" üzerine bina ederek "h er yaptığı iba-
det için dünyevi bir fayda" um m aktadır. Bu bedevi kişilik; "fitne ve nifakı
alışkanlık haline getirm iş", "kend i nefislerini M uham m ed'in ve inanan-
ların nefsine tercih etm iş", "barış zam anı kahram anlık cakası satıp savaş
zam anı bin bir yalan ve bahaneler ile savaştan kaçm ış" bir tipoloji olarak
tasvir edilir. Tanrı Allah, bedevi kişiliği özellikle adabı m uaşerat ve m ua-
m elat denen m edeni insan ilişkilerinden yoksun bir kabalık sem bolü olarak
tanım layarak cehalet ve köylülük üzerine kurulu bu ahlakı m edenileştir-
meye çalışır. Bu bedevi kişilik özelliklerini: "sürekli tez canlılık ve kabalık
ile A llah'm ve Feygam berinin önüne geçm ek"; kaba saba ve yüksek sesle
konuşarak "seslerini, Feygam ber'in sesinin üstüne yükseltm ek"; "birbirine
bağırarak konuştukları gibi, Feygam ber'e de yüksek seste bağırm ak"; neza-
ket kurallarını çiğneyerek kapıyı çalıp izin istem eden evlere girip "odaların
arkasından peygam bere bağırm ak"; kendilerini karşısındaki yerine koya-
rak davranmaya "aklı erm em ek"; her işte sabırsızlanıp "aculluk etm ek";
"kendilerine bir fasık haber getirincö haberin doğruluğunu araştırm adan
acelece karar verip bilm eyerek bir topluluğa zarar verip sonra da yaptığına
pişm an olm ak"; "başka toplulukları alaya alm ak"; Şeytan kom pleksi içinde
"kendilerini herkesten daha iyi ve daha hayırlı zannetm ek"; sürekli "bir-
birini karalam ak"; "birbirlerini kötü lakaplarla çağırm ak"; "İnsanlar hak-
km da kötü zanda bulunm ak"; "birbirinin kusurlarım ve m ahrem iyetlerini
araştırm ak"; "birbirlerinin gıybetini yapm ak"; "takvaları ite değil kabileleri
ite övünm eye devam etm ek"; "İslam 'ın gücüne ve nim etlerine teslim ol-
dukları halde ‫ ﻫﻬﺎاا؛‬ettik diyerek ikiyüzlü davranm ak"; "sü rekli şüphe için-
de dinde eksiklikler aram ak"; "tüm cehaletlerine rağm en Allah'a dinini öğ-
retm e cüretinde bulunarak dinde boşluklar yaratm ak"; "sürekli M üslüm an
olm alarım bir lütufta bulunm uş gibi peygam bere hatırlatıp m innet ederek
im anlarını başa kakm ak" şeklinde eleştirerek medeniyet, ahlak, bilgi, hik-
m et ve m erham et değerleri ile terbiye etm eye çalışır:

"Ey iman edenler! Allah'm ve Feygamberinin önüne geçmeyin. Ey


iman edenler! Seslerinizi, Peygamber'in sesinin üstüne yükseltmeyin. Bir-
birinize bağırdığınız gibi, Feygamberie yüksek sesle bağırmaym, yoksa
siz farkına varmadan işledikleriniz boşa gider. (Ey Mubammed!) Odala-
m arkasından sana bağıranların çoğu aklı ermeyen kimselerdir, ©nlar,
sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette kendileri için daha iyi
olurdu. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Ey iman edenler!
KUTSALIN GÖLGESİNDE

Size bir ،as، bir haber getirirse, bilmeyerek bir topiuluğa zarar verip yap-
tığınıza pi^— ı atmamak için o haberin doğruluğunu araştırın. Ey iman
edenleri ‫ ﺀﺀ‬،aptallık bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden
daha iyitücİK. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar ken-
dilerinden ‫د‬ iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakap-
larla ‫؛‬a ğ n a m L îmandan som a fasıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe
e tm e z e ?ilimli liri ta kendileridir. E^ iman edenler! Zarının bir-
çoğundan a ، n n . Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusur-
lanru ve mahKMÖyetterirü araştırmaym. Birbirinizin gıybetini yapmaym.
Herhangi ‫صﺀ‬ ‫ ﻗﻪ‬kardeşinin etini yemekten hoşlanır ٠١■? işte bundan
tiksindiniz‫اس؛‬ karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok
kabul edenden çak meriıamet edendir. Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi
bir erkek ve bar dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve
kabilelere aymkdc Allah katında en değerli olanınız, O'na karşı gelmekten
en çok a t « u n A ı ^iphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar
olandır. Bedevds- iaıan ettik' dediler. De ki: 'im an etmediniz fakat boyun
eğdik' deyin.‫ﺿﻪ‬ iman kalplerinize girmedi. (Ey Muhammed!) De İri:
'Siz Allah'a d â n ö i mi ü retiyorsunuz? Oysa Allah, göklerdeki ve yerdeki
her şe y i ‫ﻣﺎ‬ . A f a k her şeyi hakkıyla bilendir7. Müslüman olmalarını bir
lühıfta b u h am g ş gfbi ‫ةااد‬ hatırlatıp minnet ediyorlar (başa kakıyorlar).
De ki: 'Mûstömam olm anızı bir lütuf gibi bana hatırlatıp durmayın. Tam
tersine eğer doğra kimselerseniz sizi imana erdirmesinden dolayı Allah
size lütufta babmnmştur” (49:1-17).

Yerel/kolektif T a m kom pleksi olan cahiliyye kültürünün yeni medeniyet


dininin tanrısı ‫ﺳﻠﻢ‬ ‫» ؛»أ‬ ikame ettikleri "Tanrı gibi" değerleri "atalar"dır.
Atalara "Tanrı g U * tapınm a kültürü en kadim inançlardandır. Bunun en
önem li nedeni m evcut egem en düzenin m ütekebbirlerinin iktidarının meş-
ruiyetinin ve sürekhlîğînm kaynağını herkesin kabul edebileceği ortak bir
değere dayandırm a arzusudur. Kabileci bedevi kültür, kendisini tarihsel bir
kökene/meşruiyete dayandırm a ‫و‬0 ‫ الﺳﺎاآلل‬atalar kültü yaratarak çözümler.
Bu kültün yarattığı egem en gelenek, egem enlerin iktidarına bir tarihsellik
ve süreklilik kazandırır■ Atalar geleneği, ortak bir tarihsel miras, iktidarın
devamlılrğı, ahlakı birlik, dini, sosyal, siyasal ve ekonom ik hiyerarşi gibi
te m e l' ortak kabulünü ifade eder. Kabilecilik kültürü içinde
gelenek, egem en îktidann toplum sal rıza alanında onanm asının tarihsel di-
nam iklerini gösterir. Aile, soy, Tann, ülke, kabile, ulus en eski ve en güçlü
geleneksel bağlardır. Gelenek, toplum sal hayatta insanların ortak tercihle-
rini, birlik ve beraberliğin kültiirel bağlarını ve sözleşm eleri kapsar. Tüm
bu unsurlar, toplum da kendisini meşruiyet olarak ifade eder, insan hayatı­

421
Halis ÇETİN

nın toplumsal kurulması birçok temel bağlaşmadan oluşur ki insan buniarla


kendisine tem lik yaratır: din, tarihsel bilinç, kültür, ırk, yurtseverlik, aile veya
soy gibi. Bu yüzden atalar dini "ezeli geçmişin ebedi iktidarım" itade ederken,
toplumun hatırlanamayacak kadar este uyma ve kabul ebne alışkanlıklarının
kutsallaşfrrdığı ilkeler üzerine kurulur. Atalardan kaynaklı bu gelenek, hem
yeni bir iktidar kuruluşu hem de buna uygun toplum inşası için ortak bir mi-
rasa dayanmanın zorunluluğu üzerine doğmuşhır. Gelenek ite geçmiş bugüne
getirilir ve geleceğin de aynı süreklilik ile korunması sağlanır ve bu sürekliliğe
ve tarihsel bir mirasa dayanmayan iktidar ve meşruiyet iddiasının toplumsal
kabul görmesi engellenir. Bu nedenle bedevi ve kabileci atalar dini, este top-
lumu sürdürmek ama ona bağımlı yeni bir toplum yaratmak için geçmişin
kahramanlık anılarım canlandırma, ortak bir t a r ih li miras yaratma, ortak bir
şuur ve kültür oluşturma yoluyla toplumsal rızayı, toplumsal uyumu ve kabi-
leci gurur ve taassubu geliştirmeye çalışır. Bu taassubun yeni ‫ ﻟﻄﻞ‬medeniyet
İkliminde yaşamım sürdürmesinin nedeni de bu kolektif Tann kompleksidir.
Özellikte ortak atalar ve ortak tam-ılar/putlar bu kolektiviteyi güçlendiren un-
surlardır. "H em gelenek hem atalar hem de mallar ve evlatlar bakımından ço-
ğunlukta" (34: 35) ve üstün olmanın kibri bu kültürü besleyen ana damardır.
Bu yüzden Tanrı Allah, Muhammed'i ve inananları cahiliyenin övünç kaynağı
olan "mallarına ve evlatlarına imrenmelerinden men edip" (9: 85) "kendileri-
٨‫ ؛‬denemek İçin yararlandırdığı dünya hayatinin süsüne ve gücüne gözlerini
dikmemelerini" (20:131) emredip kendi tekliği ve gücü karşısında "Tanrı gibi"
durarak meydan okuyan bu kadim ve güçlü geleneğe savaş ilan e d iş tir :

"N e zaman onlara: 'Allah'm indirdiklerine uyun' denilse, onlar: 'Ha-


yır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyanz' derler.
(Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiy-
seler?" (2:170).

"İbadetlerinizi bitirdiğinizde, artık cahiliye döneminde a ta la rın ız : an-


dığmız gibi, hatta ondan da kuvvetli bir anma ile Allah'ı anın, insanlardan
öylesi vardır İri: 'Rabbimiz, bize dünyada veri der; omm ahirette nasibi
yoktur" (2: 200).

"Onlar, 'çirkin bir hayasızlık' işlediklerinde: 'biz atalarımızı bunım


üzerinde bulduk. Allah bunu bize emretti' derler. De ki: 'Şüphesiz Allah,
'çirkin hayasızlıkları' emretmez. Bilmediğiniz bir şeyi Allah'a karşı mı söy-
İtiyorsunuz?" (7: 28).

"Ya da: 'Bizden önee ancak atalarımız şirk koşmuştu, biz ise onlardan
sonra gelme bir kuşağız; İşleri batıl olanların yaptıklarından dolayı bizi
helak mİ edeceksin?' dememeniz içte" (7:173).
KUTSALIN GÖLGESİNDE

"Biz atalarımızı bunlara tapıyor bulduk' dediler" (21: 53).

"Hayır' dediler. 'Biz atalarunızı böyle yaparlarken bulduk" (26: 74).

"Onlara; 'Allah'ın indirdiklerine uyun' denildiğinde, derler ki; 'Hayır,


biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız.' Şayet şeytan, onları çil-
gınca yanan ateşin azabıra çağınnışsa da mı (buna uyacaklar)?" (31:21).

Demişti ki: 'Ben size atalannızı üstünde bulduğunuz şeyden daha doğ-
ru olanmı getirmiş olsam da ‫ﺣﻤﺺ‬Onlar da demişlerdi ki: 'Biz, kendisiyle
gönderildiğiniz şeye kafir olanlarız" (43: 24).

"O müşrikler kendi dinlerini fırkalara ayırmış ve kendileri de parça


parça olmuşlardır ki her gnıp ‫ﻧﺲ‬ elindekiyle ‫آة‬،‫أةاا؛‬ kibirlenip sevinç
duymaktadır" (30: 32).

Tanrı Allah, )rerel/kolektif Tann ^omple^si olan cahiliyye kültürünün


bu kabileci yapısını her türlü fanatizmin, dogmatizmin, taassubun ve kesin
inançlılığın kaynağı olarak sunar ve lanetler. Çünkü Tanrı Allah bilm ekte-
dir ki Tanrı kom pleksi bir kişi veya kişiliğin tek ve m utlak hakikatin kendi
uhdesinde tem sil edildiği iddiası üzerine kurulur. Bu iddianm en yoğun
ve yayguı yaşandığı alan da kabileci atalar kültüne tapınmaya ve taassuba
dayalı bedevi cahiliyye kültürüdür. Bu kültür, akıl, bilgi ve hikm et yerine
keyfihk, taassup ve bağnazlığa dayandığı için "n e zam an onlara 'üstünde
bulduğunuz şeyden daha doğra olan' 'A llah'm indirdiklerine uyun' denil-
se, onlar hiç sorgulam aksızın 'hayır, biz, atalarım ızı üzerinde bulduğum uz
şeye (dine, kü ltere, geleneğe) uyanz", "biz atalarım ızı tapıyor bulduğum uz
şeye taparız", "atalarım ızı üzerinde bulduğum uz şey bize yeter' derler".
Tıpkı M usa ve İsa'ya dendiği gibi. Yaptıkları her türlü günah, zulüm ve
"çirkin hayasızca davranışları' 'biz atalarım ızı bunun üzerinde bulduk.
A llah bunu bize em retti' diyerek" m eşrulaştırırlar. Daha da İleri giderek
"kend i dinlerini fırkalara ayırmış ve kendileri de parça parça olm uşlardır
kİ her grup kendi elindekiyle övünüp kibirlenip sevinç duym aktadırlar".
Bu yüzden Tanrı Allah, tüm insanlığa hitap ederek "biz, sizi bir erkek ve
bir dişiden yarattık ve birbirüüzle tanışm anız için sizi halklar ve kabileler
(şeklinde) kıldık. Şüphesiz A llah katında sizin en üstün (kerim) olanınız
(ırk ya da soyca değil) takvaca en İleride olanınızdır" (49: 13) demektedir.
Aslında bu İfade İle daha önce soyca ve ırkça üstün kılındığı iddiasındaki
İsrail halkım da tem insanlıkla eşitlem iş olm aktadır. Bu Tanrının ilahi me-
deniyet ' büyük devrim lerinden biridir. Tann A llah sadece
yerel/kolektif Tanrı kom pleksi kaynağı cahiliyye kültürünü değil o kültürü
besleyen diğer kişisel Tann kom pleksleri konusunda da inananları uyarır:
Halis ÇETİN

"D e ki: 'E ğer babaiarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz,


kazandığınız m allar, az kar getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunu-
za giden evler, sizlere A llah'tan, O 'nun Resulünden ve O 'nun yolunda cihat
etm ekten daha sevim li ise, arük A llah'ın em ri gelinceye kadar bekleyedu-
run. Allah, fasıklar topluluğunu doğru yola iletm ez" (9: 24).

İslam ile tanışm adan önce özellikle Arap yanm adası putlarm yaygm
olduğu bir bölgeydi. Hübel, Lat, M enat ve Uzza adh putlara büyük saygı
duyuluyordu. Adem'den itibaren insanlar, yaradılış gereği sürekli bir ilah
arayışının içerisinde olmuştur. Sem avi dinlerin ortaya çıktığı Ortadoğu
bölgesi de bu arayışm en fazla yaşandığı coğrafya idi. Bazı kavim ler kalp-
lerindeki bu ilah anlayışım somut olarak ortaya çıkarmanın kolay yolunu
bulm uş, kendilerine taş veya benzeri m addelerden putlar yapmışlardı. Ki-
m ileri bunlara ilahlık atfederken kim ileri de Allah'a ulaşm anın en kısa yolu
nazarıyla baktı. Arap Yarımadası, putlarm yaygm olarak görüldüğü bir böl-
geydi. Araplar, özellikle Hübel, Lat, M enat ve Uzza adlı putlara çok saygı
duyuyordu. Cahiliye dönem inin sem bol putlarından olan Hübel, Arapların
kutsallık atfettikleri 360 putun içinde en büyüğüydü. Hübel ismi ibranice
"H a -B a l" kelim elerinden türeyip "Tanrı gibi" anlam ına gelmektedir. Kırnu-
zı akikten insan şeklindeki bu put, M ekkeli m üşrikler tarafından "fal okları"
ile insanların falma/kaderine bakıp kehanetlerde bulunm ak için tapılıyordu.
Lat, Hicaz bölgesinde saygı duyulan diğer putlardan biriydi. Lat kelim esi
tanrıça anlam ına gelen "el-ilah e" kelim esinden türetilmiştir. Lat, beyaz bir
taştı. M üşrikler bu taş için kurbanlar kesiyor, hediyeler sunarak etrafında
kadın erkek tavaf ediyordu. M ekke şehrinin üç baş tanrıçasından biri de
Uzza adlı puttu. Uzza kelim esi tanrının aziz sıfatının dişili olan "azize"den
gelm ektedir. Yunanlılara ait tanrıçaların bu coğrafyadaki yansımasıdır. Ca-
hiliye devrinde Kureyşliler, Uzzayı sık sık ziyaret eder, hediyeler getirir ve
kurbanlar adayarak dua ederdi. Araplar için Lat ve Uzza ile birlikte, M enat
adlı put da tanrının kızlarından biri olarak kabul ediliyordu. Siyah bir kaya
parçası olan Menat'a ait bir ev, hediyelerin konulm ası için ayrılmış bir oda
ve bu evde görevli bir de bekçi bulunuyordu. Menat, "ölüm , kader, talih"
anlam larına gelmektedir. M enat'm görevi ise yağmur yağdırm ak ve insan-
ların doğacak ve ölecek kişiler için taleplerini karşılamakta.

Tüm bu putlar Tanrıya ait bir gücün tem silcisi olarak "Tanrı gibi" mis-
yon görm ekte idi. Yerel/kolektif Tanrı kom pleksinin din inancı Tanrı Allah
ife birlikte atalarının kültlerini tem sil eden "Lat, Uzza ve üçüncü put olan
M enat" (53: 19-20) gibi bir takım totem ve putlara tapınm aktı. Bu konuda
tam da İsrail halkı gibi düşünüp "bunlar Allah katında bizim şefaatçileri-
KUTSALIN GÖLGESİNDE

m izdir" (10: 18), "Allah dileseydi ne biz şirk koşardık, ne atalarım ız ve hiç-
bir şeyi de haram kılm azdık" (6: 148) diyorlardı. Bu konuda "iftira ederek
ona kızlarından, oğullarından, ^ y ^ m b e r le r d e n , rahiplerden, din adam la-
rından, m eleklerden, einlerden, şeytanlardan, doğadaki canlı ve cansız var-
lıklardan" ortaklar ve putlar yaratıyorlardı (4 :48, 6: 41, 6: 80, 9: 31). Böylece
dinlerinin ve Tanrılarının üstünlüğüyle gururlanıp kibirlenerek "Allah ve
Resulü bize boş bir aldanıştan başka bir şey vaat etm iyor" (33: 12) diye-
rek "dinlerini bir oyun ve eğlence konusu edinip dünya hayatının mağrur
m ütekebbirleri" (6: 70) oluyorlardı. Cahiliyeye ait "şüpheler içinde kurun-
tularla kendilerini yanıltıp aldatıyorlar" (57: 14), "Allah'a ve elçisine isyan
edip onların sınırlarını aşıyor" (4 :1 4 ) ve Tanrı kom pleksi içinde "büyüklük
taslayıp böbürleniyorlardı" (4: 36). Tanrı Allah ve dini konusundaki bedevi
taassup ve gurur içinde her türlü "ihaneti ve nankörlüğü" (22: 38) yapıp
"d in i em ir ve öğretiler hakkında peygam berle çekişip tartışıyorlar" (3: 61),
"k a ş göz hareketleriyle alay ediyorlar" (1 0 4 :1 ) ve sürekli "h ileli tuzaklarla
intikam alm a hesapları" (54: 44) güdüyorlardı. Yeni m edeniyet dinini yok
etm ek için "hileli düzenler kuruyorlar" (3: 120), "insanları tehdit, iftira ve
ödüllerle doğru yoldan ve gerçeklerden alıkoym ak için gece-gündüz hileli
düzenler kurup A llah'ı in k ^ etm elerini ve O 'na eşler koşm alarını em redi-
yorlar" (34: 33) ve "inanm ayacakları halde insanlarda şüphe oluşturm ak
için peygam berden sürekli m ucizeler istiyorlardı" (6:109). Tanrı kom pleks-
lerini arkasına gizlem ek için yarattıkları putlarının hiyerarşik "Tanrı gibi"
düzenlerinin ve ٠düzenin sağladığı ayrıcalıklarının yok olm am ası için di-
reniyorlardı.

"Allah katından yanlarında olan Tevratı doğrulayan bir Kitap geldiği


zaman, -ki bundan önce inkâr edenlere karşı fetih istiyorlardı- işte bilip-ta-
mdıkları gelince, onu inkâr ettiler. Artık Allah'ın laneti kâfirlerin üzerine-
d‫؛‬r "(2 : 89).

"Gerçekten, apaçık belgelerden indirdiklerimizi ve insanlar için Kitap-


ta açıkladığımız hidayeti gizlemekte olanlar; işte onlara, hem Allah lanet
eder, hem de (bütün) lanet ediciler" (2:159).

"Şüphesiz, inkâr edip kâfir olarak ölenler, Allah'ın, meleklerin ve bü-


tün insanların laneti bunlarm üzerinedir" (2:161).

"Gnlarm kendi sözlerini bozmaları, Allah'ın ayetlerine karşı inkâra


sapmaları, peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve: 'Kalplerimiz örtiilü-
dür' demeleri nedeniyle onları lanetledik, ©nların azı dışında inanmazlar"
(4: 155).
Halis ÇETİN

"Sözleşmelerini b©zmaları nedeniyle, onları lanetledik ve kalplerini


kaskatı kıldık" (5:13).

"İsrail oğullarından ‫ﻣﺤﺲ‬edenlere, Davud ve Meryem oğlu İsa diliyle


lanet edilmiştir. Bu, isyan etmeleri ve haddi aşmaları nedeniyledir" (5: 78).

"Gerçek şu ki, Allah'a ve elçisine eziyet edenler; Allah, onlara dünyada ve


ahim (te lanet etmiş ve onlar için aşağılaüa bir azap hazırlanmıştır" (33; 57).

Yerel/k©lekti£ Tanrı k©mpleksi içindeki bu bedevi cahiliyye kültürü "ke-


sin bilgi yerine yalanlar ve şüpheler üzerine kuruluydu" (5: 50). Bu yüzden
"Resulleri kendilerine apaçık belgeler getirdiği zaman, onlar, yanlarında
©lan ilim den d©layı sevinip böbürlendiler" (40:83). Cahiliyye tam da "bilgi-
sizliğin kuşatm ası altında gerçeklerden habersiz" (5 1 :1 1 ) ama m utlak bilgi
sahibi im işçesine yaşam ak kültürüdür. Bu kültür "o insanlara kendilerine
gerçek bilgi geldikten s©nra bile yalnızca aralarındaki 'tecavüz, haksızlık ve
kıskançlık' d©layısıyla ayrılıklara bölünm e" (42: 14) taassubu kazandırdı.
Bu yüzden de "h içbir bilgisi, y©l göstericisi ve aydınlatıcı kitabı ©lmaksı-
zın A llah hakkında tartışıp durm ak" (22: 8); "hiçbir bilgiye dayanm aksı-
zm kendi heva, istek ve tutkularına uym ak" (30: 29); "bilgisizce A llah'ın
y©lundan saptırm ak ve onu bir eğlence k©nusu edinm ek için sözün 'b©ş
ve am açsız olanını' sahn alm ak" (31: 6); "bilgisi ile kibirlenip elde ettiği
nim etler karşısm da isyan ederek 'bunlar bana ancak bir bilgim dolayısıyla
v erildi" (39: 49) diyerek nankörlük etm ek bu kültürün asli Tanrı kom pleksi
özellikleri yansım asıdır. Bu nedenle yani "m utlak bilgi iddiasındaki ceha-
let" (16: 62) içinde "bilgin dini yöneticileri ve yüksek bilginleri dahi, hal-
kı günah söylem elerinden ve haram yiyiciliklerinden sakındırm a" (5: 63)
görevlerini yapm adılar. Tıpkı Levililer gibi. Bu yetm ezm iş gibi "tek olan
bir ilaha ibadet etm ekten başka bir şeyle em rolunm adıkları halde A llah'ı
bırakıp bilginlerini ve rahiplerini ilahlar edindiler" (9: 31). Sonunda kişisel
ve kolektif Tanrı kom pleksleri birleşerek m utlak "b ir bilgi iddiası üzerine
kendilerinde kibir yaratarak kendi hevalarını ilah edindiler" (45: 23). Tanrı
Allah asla affetm eyeceğini bildirdiği (4: 48) bu şirk ve puta tapıcılığı ve bu
cahiliyye kültürü ve geleneği içinde yerel/kolektif Tanrı kom plekslerini la-
netler, tıpkı M usa ve isa'm n Tanrı RA B'bi gibi.

3. Tüm Tanrı Komplekslerine Karşı Ahlaki Uyarılar; Yol Azığı:


"Ey insanlar, gelin ve topluca barış ve güven dinine girin".
Tanrı Allah, hem dini hem de ahlaki açıdan kendi m edeniyet yoluna büyük
bir tehdit ve düşm an olarak gördüğü bu yerel/kolektif Tanrı kompleksini©
ürünü cahiliyye kültüründen kendi topluluğunu arındırm ak ve karşılaşa­
KUTSAUN GÖLGESİNDE

cakları bu tortularla m ücadele etm elerini sağlam ak için onlara uyanlarda


bulunur. Tanrı Allah, ilk olarak tüm insanlığa evrensel bir çağrı yaparak
adım "B a n ş" (İslam) koyduğu dinine davet eder: "H iç şüphesiz, Allah ka-
tm da din, İslam'dır. (3: 19)". Daha sonra ise tüm inananlarını "şeytanın
egem enliğini izlem eyip topluca 'b a n ş ve güven dinine girm eye" (2: 208)
çağırır. Böylece Tanrı Allah insanlar arasm da yerel/kolektif Tanrı komp-
lekslerinin hiyerarşik düzenini kaldırarak insanların eşitliği üzerine kurulu
evrensel bir değer inşa eder ve bu değer çerçevesinde inananlara evrensel
olarak "iyiliğ i em retm e ve kötülükten sakındırm a" (3:110) misyonu yükler.
Bu m isyonla birlikte de Adem 'den M uham m ed'e kadar "adalet, m erham et
ve sadakat" ilkeleri üzerinde evrim leştirdiği "dinini kem ale erdirip insan-
lar üzerindeki nim etini tam am lar" (5: 3).

Tanrı A llah binlerce yıllık birikim in doğurduğu tecrübeleri ışığında yeni


dininin inananlarını daha önce inanm ış olan toplulukların (ehli kitap) düş-
tüğü yerel/kolektif Tanrı kom pleksleri konusunda da sık sık uyararak onlar
gibi olm am alarını emreder: "sadece kendileri için değil ،1‫ ®؛‬insanlık için
rahm et ve m erham et talep etm ek" (2: 105); "yerel/kolektif Tanrı kom plek-
si içinde insanları değil sadece gerçek Tanrı A llah'ı ilah ve rab kabul et-
m ek" (3: 64); "kolektif nefsi ihtiraslara kapılm am ak" (3: 69); "hakkı batıl
ile örtm eyip bilinen hakikatleri gizlem em ek" (3: 71); "h er türlü emanete
sadakat gösterip yerel/kolektif Tanrı kom plekslerinin kaynağı olan ırk, soy,
güç, bilgi, zenginlik, iktidar, itibar aynm ları ile zayıflara üstünlük taslaya-
rak kibir içinde zulüm yapm am ak, kendilerini mutlak bilgi sahibi zannedip
diğer insanları aşağılam am ak" (3: 75); "hakikatlerden ve A llah yolundan
onda bir çarpıklık bulm aya yeltenerek insanları çevirm eye çalışm am ak" (3:
99); "gerçekleri ve A llah'ın ayetlerini az bir değere satarak geçinm emek,
g ^ im lerin i din veya dindarlık pazarlayarak yapm am ak" (3: 199); "şüphe,
kuruntu ve vesveseler ile hareket etm em ek" (4 :123); "m ucizelerin yarattığı
büyüye değil gerçeğin bilgisine inanm ak" (4: 153); "peygam ber dahi olsa
hiç kim seyi kul kom pleksi içinde Tanrı veya Tanrının çocuğu ilan etmem ek,
hiç kim seyi kutsayarak Tanrılaştırm am ak" (4: 171); "insanların m ukadde-
ratm a hükm etm e iddiası ile Tanrı gibi ilahlaşm ış yönetici ve liderlere (ta-
ğutlara) tapınm am ak" (5: 60); "hiçbir iş ve hükm ünde aşırılığa, bağnazlığa
ve ' kaçm adan m utedil bir üm m et olm ak" (5: 66); "bilgi ile ki-
birlenip Tanrı kom pleksine kapılarak tuğyana ve in k ^ a yönelm em ek" (5:
68); "haksız yere din konusunda aşırı gitm em ek ve daha önce sapmış, bir-
çoğunu saptırm ış ve düm düz yoldan kaym ış Tanrı kom pleksi içindeki top-
lulukların hevalanna (istek ve. tutkularına) uym am ak" (5: 77); "h er konuda
insanlarla en güzel tarz olan adalet, m erham et ve sadakat üzere m ücadele
Halis ÇETİN

etm ek" (29: 46); "başka ulusların topraklarına, yurtlarına, m allarına ve in-
sanlarına m irasçı kılındığında adaletle hükm etm ek" (33: 27); "onur, erdem
ve iktidarm yalnızca Allah katında ve A llah için olduğuna inanm ak" (57:
29); "korku değil güven üzerine bir m edeniyet inşa etm ek" (59: 2); "başka
topluluklarla yapılan ahit ve sözleşm elere ihanet etm em ek" (5 9 :1 1 ); "ken-
dilerine apaçık belgeler geldikten sonra fırkalara ayrılm am ak" (98:4). Çün-
kü Tanrı Allah'a göre, gerçek geldikten ve bilindikten sonra yerel/kolektif
Tanrı kom pleksinin doğurduğu kibir ve nankörlük içinde inkâr edip insan-
la n kolektif değerler ve kategorik ayrım lar üzerinden "fırkalara ayıranlar
yaratılm ışların en kötüleridir" (98: 6).

Tanrı Allah, inananlarını yerel/kolektif Tanrı kom plekslerine karşı uya-


rırken daha önceki toplulukların kıssalarını detaylıca anlatarak dersler Ç1-

karm alarını ister, (önceki toplulukları helak eden en asli ortak unsur olarak
da kolektif Tanrı kom pleksinin kaynakları olan Adem kom pleksinin yani
"ölüm süzlük ve m utlak iktidar arzusunun" ve şeytan kom pleksinin yani
"ötekinden daha üstün/hayırlı olm a iddiası kibrinin" d oğu rd u ^ ı komp-
lekslere dikkat çeker, (‫؛؛‬
)zellikle inananları "yeryüzünde yerleştirip iktidar
sahibi kıldığında m arufu (iyilik ve adalet) em retm ek ve m ünkerden (kö-
tülük ve zulüm ) sakındırm ak m isyonu" (22: 41) yani adaletle hükm etm ek
konusunda u y a rır . ‫أﻟﻬﺴﺎ؛إ‬ "yeryüzünde insanları doğru yola iletip yö-
nelten önderler kılıp" (32: 24) "yeryüzündeki zalim yönetim ler tarafından
zayıf bırakılm ışları korum ak" (28: 5) ve "bizi halkı zalim olan bu ülkeden
çıkar, bize katından bir veli (koruyucu sahip) gönder, bize katından b ir yar-
dım eden yolla diyerek feryat eden erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf
bırakılm ışlar adına m ücadele etm ek" (4: 75) sorum luluğu yükler. Kolektif
Tanrı kom pleksinin ürünü olarak "iktid arın bozuculuğuna ve m utlak ikti-
darın m utlaka bozuculuğuna" inanan Tanrı Allah "kendisine inananlardan
öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç
ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendileri-
ne yerleşik kılıp sağlam laştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe
çevirecektir" (24: 55) ki insanlar arasında da korku ile değil güven ile ikti-
dar kurup hükm edip adaletle yönetebilsinler. Çünkü Tanrı A llah kolektif
Tanrı kom pleksinin panzehrinin adalet olduğunu çok iyi bilm ektedir ki
inananlara göklerin egem enliğinin yeryüzü iktidarım em anet ettiğinde de
onlara "em anetleri ehline (liyakate) teslim etm elerini ve insanlar arasında
hükm ettiklerinde adaletle hükm etm elerini" (4: 58), "kendileri, anne-baba-
la n ve yakınlarının aleyhine (düşm anlarının lehine) bile olsa, A llah için şa-
hitler olarak adaleti ayakta tutm alarım , adaletten dönüp hevalarına (kolek-
tif Tann kom plekslerine) uym amalarım , gerçeği değiştirm ek için dillerini
KUTSALIN GÖLGESİNDE

ve gerçekleri eğip b ü k m e m d e n ^ b » ne pahasına olursa olsun adaletten


ve hakkaniyetten yüz çev irm a M k rin i" (4: 135), "h er ne şart altında olur-
sa olsun adil şahitler olarak, A U ı için, hakkı ayakta tutm alarını, (kolektif
Tann kom pleksinden kaynakhabnk) başka bir topluluğa olan kinlerinin
onları adaletten asla a l ı k o y m a m ı ' (5 :8 ) emreder.

Tanrı Allah inananlarım ImİPİrlif Tann kom plekslerinden korum ak için


kadim "adalet, m erham et ‫ ﺀم‬sad akat" ilkelerini form üle eder. Adaletten
sonra her iş ve konuda sacbfcaün önemini vurgulayan Tanrı A llah inanan-
lan n a "ahitlerine sadakat gâstamadcte aşın titiz davranm ayı" (3: 76), "akit-
Jetini yerine getirm eyi" Çk 1‫" ا‬sSafeşm elerini bozm am alarm ı" (5:13), "ver-
dikleri sözleri bozmamalara■" (13: 20), "yem inlerini bozm am alarım " (16:
91), "kendilerine verilen emanetlere ve verdikleri ahitlere harfiyen riayet
etm elerini" (70: 32), "biatlerini tozm am aların ı" (48: 10), "em anete ihanet
etm em elerini" (3: 161), "her ‫؛‬$ ve konuda ölçüyü ve tartıyı doğru olarak
yapm alarını" (6: 152), "insanların eşyasını değerden düşürüp eksiltme-
m elerini" (11: 85), "ölçtüklerinde ölçüyü tam tutm alarını ve dosdoğru bir
tartıyla tartm alarım " (17. 35) «n rettikten sonra bu kıstaslara uymamaları
halinde önceki k o le k t if in in kom pleksine kapılan toplum lar gibi "lanetle-
neceklerini" (5 :1 3 ) bildirir.

Tann Allah, inananlanm daha önceki toplulukların kolektif Tanrı komp-


leksi içinde bozulm alam un önem li bir başka nedenini de ihtiyaç için yara-
tılm ış m ülkiyetin iktidara, itibara ve ihtişam a dönüştürme tutkusu olduğu-
nu belirtir. Mülkiyetin Adeın kom pleksinde "ölüm süzlük ve m utlak iktidar
ihtirasım ", şeytan kompleksinde ise "üstünlük kibrinin" kaynağı olduğunu
dile getirir, insanların doğalarındaki ve ruhlarındaki "kadınlara, oğullara,
kantar kantar yığılmış alb n ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve
ekinlere duyulan tutkulu şehvetin imtihan için 'süslü ve çekici' kılındığım
ve bunlarm dünya hayatinm m etaları" (3:14) ve "dünya hayatının ise ancak
bir oyun, eğ len «‫؛‬türünden tutkulu bir oyalanma, bir süs, insanlar arasında
bir övünme süzesi ve konusu, m al ve çocuklarda bir çoğalma tutkusu" (57:
20) olduğunu ifade eden Tann Allah tüm bu iktidar kaynaklannın bozu-
culuğu yerine "infak, tevazu, hayırda yarışm ak" (28: 60), "ahirete yatırım
yapmak, affetm ek ve rıza arayışında bulunm ak" (57: 20) için kullanılm asını
emreder, insanların "m ülklerinin ve çocuklarınız ancak bir fitne (imtihan
konusu) (8: 28) olduğunu belirterek "insanların birbirinin m allarım haksız-
bkla yemem elerini, bile bile günahla insanlann m allarından bir bölümü-
nü ayırm alarım ve adaleti engellem ek için onJarı rüşvet olarak hâkim lere
• (2: 188), "varlıkları ile şım anp bozgunculuk yapmama-
Halis ÇETİN

lan n ı" (17: 16), "varlık İçinde şım anp yoksullan aşağılam am alannr" (56:
45) ve "erdem li bir şekilde varlıklı olanların yoksullara verm ekte eksiltm e
yapm am alarını ve insanlara karşı kibir v e ‫ ^ ™ ﻫﺎاااو‬yerine affedici ve hoş-
görülü olm alarım " (24: 22) em reder, istisnasız dünyaya ait her şeyin bir
im tihan vesilesi olduğunu belirten Tanrı A llah inananlarına "h er imtihanda
'Ben/Biz' ve 'Benim/Bizim' olanlarm aslında tam am en Allah'a ait" (2: 156)
olduğu bilinci içinde olm alarım tavsiye eder.

Tann Allah, inananların doğasında ve kolektif cahihyye geleneğinde var


olan her türlü kategorik farkhhklan üstünlük kabul edip insanların birbir-
leri üzerinde tanrısal ve kutsal bir sosyal, siyasal, ekonom ik ve di‫ ؛؟‬iktidar
yaratm asını da Yahudi geleneğinden örnekler vererek reddeder, ،)zellikle
insanların, halkın veya bir kolektivitenin "Reaya"/sürü kabul edilip de o
topluluğunun çoban m isyonu verilen b ir i n s a n / l i d e r / ^ f / ö n ı f e r / b i l g i h / güçlü
tarafından yönetilm esini reddeder: "Yahudilerden öyleleri var ki, (kelime-
leri yerlerinden kaydırıp) tahrif ederek onları anlam larından uzaklaşhnr-
lar. Dillerim eğip bükerek ve dine saldırarak 'R â'in â' derler. Hâlbuki onlar,
"İşittik ve itaat ettik; dinle ve bize b ak" deselerdi, bu kendileri için daha
hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden kendilerini
lânetlem iştir. Bu yüzden pek az im an ederler" (4:46). Tann Allah, inananla-
rın peygam berlerine bile cahiliye geleneğinin organizmam hiyerarşik sürü/
kul kom pleksi içinde kendilerini gütm esine ve kendilerine sürü m uamelesi
yapıp onların aklım ve iradesini yönetm esine m üsaade etmez. M uhammed
de onlar gibi "A llah'ın bir kuludur" ve sosyal, siyasi ve ekonom ik tüm iliş-
kilerde aralarında tam bir eşitlik hukuku vardır: "E y iman edenler! 'R â'inâ'
(bizi güt, bize çobanlık yap) demeyin, 'unzurnâ' (bize de bak)" deyin" (2:
104). Kul kom pleksine alışm ış bir kültürün peygam berlerini Tanrı komp-
leksi içinde değerlendirm elerine bile taham mül e l e y e n bir reddiye ile
Tanrı Allah, kendi inananlarım uyarmaktadır.

Tanrı Allah inananlarında daha önceki toplulukların kolektif Tann


kom pleksi içinde çeşitli kategorik ayrım larla birbirlerini üstünlük iddiala-
rı ile fırkalara bölm em eleri gerektiğini emreder. Tann Allah inananlarına
yeni medenilik dininden önce onların kabileci bedevi cahiliyye dönem inde-
ki "birlerinin düşm anları olduklarım " hatırlatıp onlan birbirlerine kardeş
kılarak "kendi ipine hep beraber sım sıkı sarılmaya ve dağılıp, parçalanıp
ayrılm am aya çağırır" (3: 103). Eski cahiliyye döneminin kabileci kültürü
içinde bedevi b ir ahlakla sürekli "çekişip birbirlerine düştüklerinde çözü-
lüp yılgm laşacakları ve güçlerini tüketecekleri" (8: 46) uyarışım yaptiktan
sonra onları "birbirlerine kenetlenm iş bir binanın tuğlaları gibi birbirle­
KUTSAUNGÖLGESİNDE

rine bağlanm aya" (61: 4) çağırır. Bu bağlılıklarını bozacak unsurlar olan


"m üm inleri bırakıp kâfirleri dost (veli) ^ ü u n em elerin i, güç, itibar, erdem,
değer ve onuru (izzeti) onların yanında aram am alarım " (4:139), "kendi ne-
fişlerini peygam l*‫؛‬r ve müminlerin nefislerinden üstün tutm alarını" (33: 6),
"aralarında çekiştikleri şeylerde ^ y g a m b e ri bakem kılıp sonra onun ver-
diği hükm e, içlerinde hiçbir sıkıntı d u r a k s ı z ın , tam bir teslim iyetle teslim
olm alarım " (4: 65), "insanlara kaba ve kati yürekli davranmak yerine rah-
m et ve m erham etle davranm alarım " (3:1 5 9 ), "ortak işlerini kendi araların-
da şura ile yapm alarım " (42: 3B), "birbirlerinin kardeşleri olduğu için her
hangi bir anlaşm azlıkta kardeşlerinin arasını bulup düzeltm elerini" (49:
10), "dinde zorlam a (ve baskı) yapm am alarım " (2: 256), "insanlara lisan -1
sıdk (doğruluk dili) ile davranm alarım " (26: 84), "insanlara karşı güzel söz,
yum uşak davranış ve bağışlam a içinde olm alarım " (2:263), "insanlara hatta
azm ış Firaım na bile (20: 44) sözlerin en güzel olanını söylem elerim " (17:
53), "insanların hatalarım hoş görüp affedici olmalarım , kendilerine zulüm
yapanlara bile iyilik yapm alarını" (5 :1 3 ), "insanları ayırt etm eksizin herke-
se güzel davranışlarla yaklaşılm asını" (15: 85), "onurlu ve erdem li olmala-
rını" (24: 22), "insanların kusurlarını örtüp bağışlam alarını" (64: 14), "h er
zam an iyilikte bulunup korku değil güven üzerine ilişki kurm alarını" (2:
112), "izzetli olm alarım " (63: 8), "h er iş ve ilişkilerinde vicdani değerlerini
öne alm alarını", "şefkat ve m erham etli olup" (57:27) "birbirlerine de sürek-
li sabrı ve m erham eti tavsiye etm elerini" (9 0 :1 7 ) emretti.

H. y e n ! d ! n ! n y e n ! k a v r a m s a l DÜNYASI: k ! ş ! s e l ,
KOEEKT!‫ ؟‬VE EVRENSEL TANRI KOMPLEKSLERİNİN EZELİ
ve EBEDİ ö r n e k l e r i
Tanrı Allah ve Muhamm ed, evrensel bir din ve m edeniyet getirm iş olm anın
gereği olarak bir gün dinlerinin ve onu tem sil eden inananların tüm dünya-
da egem en olm a gücüne ve im kânına ulaşacakları müjdesini de sık sık veri-
yorlardı. Fakat önem li olan bu egem enliğin "n asıllığı" değil "n için liği" idi.
Bu yüzden de Kuran aracılığıyla sürekli evrensel Tam ı kom plekslerine kar-
şı uyanlarda bulunuyorlardı. Kuran evrensel Tanrı kom pleksi konusunda-
ki sorunları hem geçm iş m illetlerin tekebbür ve isyanları hem de bazı örnek
kişi ve kurum ların prototipi üzerinden aç]klamaya çalışıyordu. Bu yüzden
isim lerden ziyade evrensel Tanrı kom pleksinin özelliklerine ve kaynakları-
na vurgu yapıyor ve inananları "gü ç ve iktidar" ile sınandıklarında bu has-
talıklara düşm em eleri konusunda uyarıyordu. Kuran belki yüzlerce evren-
sel Tam ı kom pleksi özelliğinden bahsetm esine rağm en bu özellikleri birer
"id eal tip " olarak üç kişi/kurum şahsında evrensel kavram lara ve alanlara
taşıyordu: Firavun, Karun ve Belam.

431
Halis ÇEİİN

Tanrı Allah- hem Adem 'den M uhamm ed'e kadar ezeli ve ebedi Tanrı
ve Tanrı gibiler arasm daki m ücadelelerin sürekliliğini, hem Musa, Isa ve
M uham m ed'in ortak evrensel m isyon sürekliliğini, hem de gelecekte ina-
nanlarur karşılaşacağı Tann kom plekslerinin özelliklerini anlatmak ama-
cıyla Firavun, K anın ve Belam gibi ideal tipleri örnek verir. Evrensel Tann
kom pleksinin kaynağı olarak iktid an ve yönetim i hedeflemiş siyasal sis-
tem ler egem en düzenini devam ettirebilm ek için bu üçlü sacayağı üzeri-
ne inşa olunm uşlardır. Bu üç sacayağından biri eksik olduğunda ٠siyasal
sistem in devamı oldukça zor olmuştur. Belli bir zaman sonra yok olma-
ya başlam ışlardır. Bu üçlü sacayağında; iktidarı, egemen gücü ve evrensel
Tanrı kom pleksini tem sil eden kişi/kurum Firavun olm uşken; bu evrensel
Tanrı kom pleksi sistem inin mal, m ülkiyet, para gücünü tem sil eden kişi-
li^ k u ru m Karun; bu sistem in sosyal, dini ve ahlaki boyutunu yani halkın
inançları üzerinde tahakküm sağlayan, onları yönlendiren, insanların dini
inançlarını pasifize eden veya başka alanlara kanalize eden kişilik/kurum
olarak da Belam örneği verilm iştir. Evrensel egem enlik tarihi boyunca isim-
leri başka ama özellikleri aynı olan bu Tann kom pleksleri yeryüzü kötülük
düzenlerinin ortak yöneticileri olm uşlardır. Bu kum lu düzenin içerisinde
egem en iktidara boyun eğm eyip uyum suzluk gösterenler egem en güç tara-
fm dan hem en yok edilm işlerdir. Musa, İsa ve M uham m ed'in hikâyelerin-
deki ortak yan da işte bu düzenlere m eydan okuma iradesidir. Kendilerini
"Tanrı gibi" gören bu güçlere karşı her üçü de gerçek "Tanrı R A B" adma
savaş verm işlerdir.

1. Mutlak, En, Tek üstün Egemen; Tann Kompleksinin Siyasal


Sembolü; Firavun: "O bir müstekbir".
Evrensel Tanrı kom pleksinin baş tem silcisi Firavun; gücün, zorbalığın. Ti-
ranhğın sembolüdür. Firavun, iktidarım elinde tutabilm ek için her yola baş-
vurur. Saltanatinın sürm esi için ne yapm ak gerekiyorsa onu yapar .‫ ه‬açık-
ça iddia ederek yeryüzünde "Tanrı" olm ak ister. Yeryüzünde zenginliğin
ve m ülkiyetin Tanrısı olma iddiasındaki Karun ise varlık ile şım arm anın ve
kibrin sembolüdür. Onun için ise önem li olan kazanm ak ve ' " '
Kazancım n nereden geldiği, nereye gittiği onun için önem li değildir. O baş-
kalarm ın alın terinden kazam r, aldatir, kandırır. Karun'la Firavun el eledir.
Karun, Firavunu serveti ile destekler, çünkü servetinin varlığı ve geleceği
Firavun'un egem enliğinin sürekliliğindedir. Aynı şekilde Firavun'un salta-
nati da K arun'un servetine dayanır; çünkü insanlar arasm daki hiyerarşik
yapm m ve kul kom pleksinin sürekliliği sadece mülkiyet ilişkisi tarafından
beslenir. H er ikisinin iktidarının ve m ülkiyetinin m eşrulaştırılm ası ve halk
KUTSALIN GÖLGESİNDE

rıezdinde kabul edilm esinin sağlanması için ise dini ve hukuki gerekçele-
re ihtiyaç vardu. işte bu iki zulüm ve kibir egem enliğine dini ve hukuki
m eşruiyet sağlayan ’ da Belam'dır. Bu yüzden evrensel
"adalet, m erham et ve sadakat" m isyonuna sahip Kuran, inananlarım bu
üçlü evrensel "zulüm , terör ve ihanet" am açlı Tanrı kom plekslerine karşı
uyarılarda bulunur. Kuran, önem ine binaen evrensel Tanrı kom pleksinin
baş tem silcisi olan Firavuna iki yüze yakın ayette yer verir: "in an an bir top-
lum için gerçek bir örneklik olm ak üzere, M usa ve Firavun'un haberlerini"
(2 8 :3 ) insanlara uyan olarak anlatir:

'T ıp k ı Firavun ailesi ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi. Ayetleri-


mizi yalanladılar böylece Allah, günahlara nedeniyle onları yakalayıverdi"
(3:11).

"Firavun'a git çünkü ٠azmış bulunuyor" (20: 24).

"H ani senin Rabbin Musa'ya seslenmişti: 'Zulmetmekte olan kavme


g it"(26:10).

"Firavun, Musa'ya şöyle dedi: 'Seni biz küçük bir çocuk olarak alıp
aramızda büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarım aramızda geçirdin,
"(böyle iken) sen o yaptığın işi yaptm (adam öldürdün). Sen nankörler-
densin" (26:18-19).

M ü 'm in olan bir k a v im için hak olmak üzere, Musa ve Firavun'un ha-
berinden (bir bölümünü) sana okuyacağız. (28: 3).

"Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde (Mısır'da) büyüklenmiş ve oranm


halkım birtakım fırkalara ayırıp bölmüşte; onlardan bir bölümünü güç-
ten düşürüyor, erkek çocuklarım boğazlayıp, kadınlarım diri bırakıyordu.
Çünkü o bozgunculardandı" (28:4).

"Firavun dedi ki: 'Ey önde gelenler, sizin için benden başka ilah ol-
duğunu bilmiyorum. Ey Haman, çamurun üstende bir ateş yak da, bana
yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa'nın ilahına çıkarım, çünkü gerçekten
ben onu yalancılardan (biri) sanıyorum ".‫ ه‬ve askerleri, yeryüzünde hak-
sız yere büyüklendiler ve g ere k ten bize döndürülmeyeceklerini sandılar.
(28: 38-39).

"Firavun'a git; çünkü ٠azdı" (79:17).

"Ve kazıklar sahibi Firavun" (89:10).

M usa'nın m ücadele ettiği evrensel Tann kom pleksi tem silcisi Firavun
yine evrensel bir kişilik/kurum olarak Kuran tarafm dan evrensel bir örnek
Halis ÇETİN

kavram sallığa dönüştürülür ve inananlara ibret/örnek olarak gösterilir:


"Firavun'a git, çünkü ٠azm ıştır. De ki: '(N asıl,) tezkiyeye/arınmaya gönlün
var mı? Seni Rabbine (O 'nu bilm eğe) ileteyim de O 'ndan korkasm ' (Musa
gitti, A llah'ın em rini Firiavn'a duyurdu.) O na büyük m ucizeyi (asanın ej-
derha oluşu m ucizesini) gösterdi. Fakat ٠, (M usa'yı) yalanladı, karşı geldi.
Sonra sırtım döndü, koşm ağa başladı (M usa'nın getirdiklerini iptal etm ek
için bütün gücüyle çalışm aya koyuldu). (Adamlarım ) topladı, (onlara) ba-
ğırdı: 'B en sizin en yüce rabbinizim !' dedi. A llah da onu, (som akilere ve
öncekilere ibret olacak biçim de) ahiret ve dünya azabıyla yakaladı. Şüp-
hesiz bunda (A llah'tan) korkacak kim se için ibret vardır" (79: 17-26). Fi-
ravun, M usa a ra a lığ ı ile gelen m urizeleri sihir diyerek inkâr etm iş ve onu
ve İsrail ‫ﻟﺪل‬ ülkedeki kendi iktidarına tehdit olarak sunup yönetim i ele
geçirm eye çalışm akla suçlam ış ve önce onları köleleştirm ekle som a da yok
etm ekle uğraşm ıştır. Evrensel Tann kom pleksi örneklerinin hepsinde ortak
olduğu gibi beşeri alanın üzerine çıkıp haddi aşarak ilahi alanın sım rlanna
tecavüz edip insanların özgürlüklerini kısıtlam ak, gerekirse insanlan öl-
dürmek, hayatlarına m üdahale edip düzenlem ek ve m ukadderatlarım be-
lirlem ek özelliklerinin tam am ı Firavun'un şahsında en üst tekebbür örneği
olarak tecessüm eder. Bu nedenle Firavun kendi egem enliğine tehdit olarak
gördüğü herkesi önce yok etm eyi am açlar: "Firavun dedi ki: Oğullarım öl-
dürerek yok ederiz, kadınlarını da sağ bırakırız ve hiç şüpheniz olm asın ki,
biz on lan n üstiinde kahir hüküm ranlarız" (2 8 :4). Bu aslmda evrensel Tann
k o m i k l e r i n i n ortak özelliği olan soykırım yapm aktan başka b ir şey de-
ğildir. Hem M usa'nın dünyaya geleceği sırada hem de M usa zamanındaki
Firavun dönem inde İsrail oğullarının çoğalm am aları için yapılan bu uygu-
lam a büyük bir işkence, katliam ve soykırım olarak tarihteki örneklik yeri-
ni alm ıştır: "Sizi dayam lm az işkencelere uğratoklarında. Firavun ailesinin
elinden kurtardığım ızı hatırlayın. Onlar, kadınlarınızı diri bırakıp erkek
çocuklarınızı boğazlıyorlardı" (2: 49).

"Sizi dayamlmaz işkencelere uğrattıklarında. Firavun ailesinin elinden


kurtardığımızı hatırlayın. Onlar, kadınlarınızı diri hırakıp erkek çocukla-
nnızı boğazlıyorlardı. Bunda sizin için, Rabbinizden büyük bir imtihan
vardı. Ve sizin için denizi ikiye yarıp sizi kurtardığımızı ve Firavun'un
adamlarım gözlerinizin önünde boğduğumuzu hatırlayın" (2: 49-50).

"Sonra bunların ardından Firavun'a ve onun önde gelen çevresine Mu-


sa'yı ve Harun'u ayetlerimizle gönderdik. Fakat onlar, büyüklendiler. On-
lar suçlu-günahkâr bir kavimdi". Onlara katımızdan hak geldiği zaman,
dediler ki: 'Bu, kuşkusuz apaçık bir büyüdüh. Musa: 'Size hak geldiğinde

434
KUTSAUNGÖLGESİNDE

(böyle) mi söylersiniz? Bu bir büyü müdür? Oysa büyücüler kurtuluşa er-


mezleri dedi. Onlan 'Siz üdniz, bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz (y©l)
dan çevirmek ve yeryüzünde büyüklük sizin olsun diye mi bize geldiniz?
Biz, sizin ikinize inanacak değiliz' dediler. Sonunda Musa'ya kendi kav-
minin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çev-
resinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı.
Çünkü, Firavun g erek ten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten
ölçüyü taşıranlardandı. Musa dedi ki: 'Rabbimiz, şüpbesiz Sen Firavun'a ve
önde gelen çevresine dünya bayatında bir çekicilik (güç ibtişam) ve mallar
verdin. Rabbimiz, Senin yolundan saptırmaları için (mi?) Rabbimiz, malla-
rmı yerin dibine geçir ve onların kalblerinin üzerini şiddetle bağla; onlar acı
azabı görecekleri zamana kadar iman e le y e c e k le ri' (10: 75-88).

Firavun kaynaklı evrensel Tann kom pleksi sistem leri aym zam anda
korku siyaseti, korku yönetim i, korku egem enliği ve korku biyerarşisi dü-
zenleridir: "Firavun ve kavm inin kendilerine işkence etm esinden korku-
ya düştükleri için kavm inden bir grup gençten başka kim se M usa'ya im an
etm edi. Çünkü Firavun yeryüzünde kibir ile tanrılık iddia eden ve baddi
aşanlardan id i" (10: 83). Güven değil de korku siyasetini insanların doğa-
lan ve ruhlarına sindirerek egem en olan Firavun, halkı sadece bedenlerine
sahip olarak köleleştirm ekle yetinm eyip aym zam anda akıl ve ruhlarına da
hâkim olarak kullaştirm ak istem ektedir. Bu yüzden Firavun egem enliği al-
tm da yaşayan halk, em ek ve m ülkiyet özgürlüğüne sahip olm adıkları gibi
düşünce ve inanç özgürlüğüne de sahip olm ayıp büyük bir korku ve endişe
içinde yaşam aktaydılar. Bu büyük korkunun neticesinde yukarıda belirtil-
diği üzere M usa'ya gerçekten inananların sayısı da oldukça az olmuştur.
M usa'ya inanan kim selerin sayıca az olm alarının sebebi, Firavun'un kendi-
sine m uhalefet eden kim selere dehşetli işkenceler ve katliam lar uygulam a-
sidir. Firavun, uyguladığı bu cezalarla da M usa'ya inananları dinlerinden
döndürmeye çalışm ış hatta insanların başka bir düşünceye veya dine ina-
nıp inanm am a yetkisini dahi kendi uhdesine alm ıştır: "Firavun: 'Ben size
izin verm eden önce © 'n a im an ettiniz öyle mi? M utlaka bu, halkı buradan
sürüp-çıkarm ak am acıyla şehirde planladığınız bir tuzaktır, ö y ley se siz
buna karşılık ne yapacağım ı bileceksiniz" (7:123).

"Sonra bunların (peygamberlerin) ardından Musa'yı ayetlerimizle Fi-


ravun'a ve önde gelen çevresine gönderdik; onlar ona (ayetlerimize) hak-
sizlik ettiler, işte bozgunculuk çıkaranların nasıl bir sona uğradıklarına
bir bak". "M usa dedi ki: '£ y Firavun gerçekten ben alemlerin Rabbinden
(gönderilme) bir elçiyim'. (Firavun) Dedi ki: 'Eğer gerçekten bir ayet ge­
Halis ÇETİN

tirmişsen ve doğru sözlülerden isen bu durumda onu getir (bakalım)'. Fi-


ravun kavminin önde gelenleri Musa için dediler ki: 'Bu gerçekten bilgin
bir büyücüdür'. 'Sizi topraklarınızdan sürüp-çıkarmak istiyor... Firavun:
'Ben size izin vermeden önce O'na iman ettiniz öyle mi? Mutlaka bu, halkı
burdan sürüp-çıkarmak amacıyla şehirde planladığınız bir tuzaktır, ö y -
leyse siz (buna karşılık ne yapacağımı) bileceksiniz.' 'Muhakkak ellerinizi
ve ayaklarmızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi idam edeceğim'. (On-
lar da:) 'Biz de şüphesiz Rabbimize döneceğiz' dediler. 'Oysa sen yalnızca
bize geldiğinde Rabbimizin ayetlerine inanmamızdan başka bir nedenle
bizden intikam almıyorsun. Rabbimiz üstiimüze sabır yağdır ve bizi M ÜS-
lüman olarak öldür'. Firavun kavminin önde gelenleri dediler ki: 'Musa
ve kavmini bu toprakta (MısıBda) bozgunculuk çıkarmaları seni ve ilahla-
rmı terketaıeleri için mi (serbest) bırakacaksm?' (Firavun) Dedi ki: 'Erkek
çocuklarını öldüreceğiz ve kadınlarım sağ bırakacağız. Hiç şüphesiz biz
onlara karşı kahir bir üstenlüğe sahibiz'... Bunun üzerine biz de ayrı ayrı
mucizeler (ayetler) olarak, üzerlerine tufan çekirge buğday güvesi kur-
bağa ve kan musallat kıldık. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkâr
bir kavim oldular. Başlarına iğrenç bir azap çökünce dediler ki: 'Ey Musa
Rabbine -sana verdiği ahid adma- bizim için dua et. Eğer bu iğrenç azabı
üzerimizden çekip-giderirsen, andolsun sana iman edeceğiz ve israiloğul-
larım seninle göndereceğiz'. Ne zaman ki onların erişebilecekleri bir SÜ-
reye kadar, ٠ iğrenç azabı çekip-giderdik onlar yine andlanm bozdular.
Biz de o nlard an ‫داإ‬ aldık ve adetlerimiz‫؛‬yalanlamalara ve onlardan
habersizmişler (gibi) olmalara nedeniyle onları suda boğduk" (7:103-137).

Firavun, Tanrı kom pleksinin kakmağı olan "Tanrı gibi" olm a iddiası aşa-
m aşım geçip bizzat Tanrılık iddiasında bulunm uştur, insanlara "sizin en
yüce rabbiniz benim !" (79: 24) diyecek kadar kibre ve isyana yönelm iştir.
Firavun'a, "B en sizin en büyük tanrm ızım " dedirten d u y ^ ı, insanın do-
ğasındaki ve ruhundaki üstünlük, yetkinlik ve m uktedir olm a isteğinin
ürünüdür. Tanrı kom pleksi kul kom pleksi olm adan var olam ayacağı için
de sürekli insanları fakirlik ve zulüm ite yönetiyor, kurduğu hiyerarşik dü-
zeni korku ve tehdit ile sürdürüyordu. Fakat Firavun, hastalık derecesinde
kendisini tanrı konum unda gördüğü ve inandığı halde (28: 38; 26: 29) bü-
yücü rahiplerden m edet umm uş, sadece yönetim de etkin olacakları vaadi
ite değil ama aynı zam anda büyü yapm aları konusunda da onlara baskı
uygulayarak (20: 73) M usa'ya karşı m ücadeleye girişm iştir. Firavun aslmda
büyücü rahiplere inanm am asına rağm en halkın gözünde M usa'yı sihirbaz
gibi gösterm ek için sihirbazları gayrete getirmeye ve M usa karşısında bu
büyücülerin galip gelebilm elerini tem in etm eye hatta bunun için de onlara
KUTSALIN GÖLGESİNDE

egem enliği altm da m evki v e m akam vaat etm eye yönelm iştir (26: 40,42).
Ancak yaptıkları büyülen، işe yaram adığını gören ve gözleri gerçeğe açı-
lan rahipler, M usa'nm g e lin liği m ucizelerin Tanrı RAB katindan olduğu-
nu anlam ış ve im anetmişlerdir. Firavun bu defa im an eden sihirbazlara
zulüm ve işkence yafama ^ n i ş t i r : "Firavun dedi ki: Dem ek siz, benden
izin alm adan ona im an «■Hiniz! Şüphe yok İd bu, yerleşik Kıpti züm resini
yurtlarından s ü r m ^ için, sizin şehirde beraberce planladığınız, gizli bir
oyundur. Am a yakında bileceksiniz başınıza gelecekleri!" (7 :123). Böylece
M usa'nın öğretilerine olduğu gibi, onu tasdik eden sihirbazların imanları
hakkında da şüpheler uydurup ortaya atm akta ve kam uoyunun zihnini bu-
‫ﺍﺳﺲ‬ ،‫ ﺱ‬. Bu ned«ıle kavm inin, M usa'ya inanm alarm a engel olsun
diye, o anda halkın akim a çeşitli şüpheler koym aya çalışm ıştır. Yaymaya
çalıştiğı şüpheler ise Musa ile sihirbazların m aksatlarının, güya aralarında-
ki anlaşm aya göre, hâkim unsurların ülkeden çıkarılacağım , rejimin değiş-
tirileceğini ve hâkim iyetlerinin sona erdirileceğini öne sürm ek olmuştur.

Firavun, hem ;m lm edebilm ek hem de zulme dayalı saltanatım devam et-


tirebilm ek için, halkı birbirine yakın veya zıt çeşitli grup ve hiziplere ayıra-
rak yönetm ekte idi. Böylece toplum daki m uhalefet duygusunu, bu hizipler
ve gruplar arasındaki sürtüşm elere kanalize etm ekte, neticede o toplum da-
ki m evcut m uhalefet potansiyelini, birbirlerine düşürüp savaştırarak pasif
hale getirm ekteydi: "Firavun, M ısır toprağında gerçekten azmış, halkını
çeşitli sınıflara bölm üştü. O nlardan güçsüzleştirdiği sınıfın oğullarım bo-
gazlıyor, kızlarım ise sağ bırakıyordu. Firavun kesin bir şekilde çokça fesat
çıkaran bozgunculardandı" (28: 4). Firavun sadece toplum sal hiyerarşi ile
değil aynı zam anda insanlar arasındaki kulluk ve kölelik hiyerarşisi ile de
piram idal bir düzen kurm uştu. Tanrı kom pleksinin yaşayabilm esi için kul-
luk kom pleksi üzerine kurulu b ir sosyal, siyasal, dini ve ekonom ik düzen
kurulm ası gerektiğinin bilinciyle "Firavun halkm ı küçüm sedi, onlar da ona
itaat ettiler. Doğrusu onlar yoldan iyice çıkm ış bir toplum id i" (43: 54).

Firavun, kendisini tüm insanlardan daha üstün, daha güçlü ve daha


önem li biri olarak görm ekte, kendisini Tanrı olarak değerlendirm ekteydi.
Bu Tann olm a ' sürdürebilm ek için sürekli diğer insanları ezme,
suçlam a ve aşağılam a ile hareket ediyordu, insan doğasını ve o doğada-
ki kul kom pleksi yanını çok iyi bilen birisi olan Firavun, halkı ne kadar
aşağılarsa o kadar yüceleceğinin fakında olarak "halkım küçüm sedikçe
halkı da ona itaat etti". Bu kulluk kom pleksim sürdürebilm ek için Firavun
aynı zam anda Tanrılar hiyerarşisi yarattı. M ısırlılar hem siyasal hem dinsel
hem de sosyal hayatlarını düzenleyen binden fazla tanrı yarattılar. Diğer

437
kültürlerin tanrıları gibi M ısır ta n n ia n da kendilerini yaratan insanların
am açlarına, arzularına ve korkularından korunm alarına bizm et ettiler. Tıp-
kı diğer m edeniyetlerde olduğu gibi M ısırlılar için hayat ve evren birbi-
ri ile karşıtlıklardan oluşan b ir ikilik düzeniydi. İkilik düzeninin tanrıları
da birbiriyle çatışan ve egem enlik kurm ak isteyen ikili tanrılardı. Tanrılar
arasm da da büyük b ir hiyerarşik düzen ve bürokratik yapı vardı. M ısırlı-
lar aynı hiyerarşik ve bürokratik düzeni piram it m ükem m elliğinde yeryü-
zünde de gerçekleştirdiler. Çeşitli asil soylar ve kabileler kendi tanrılarının
ve doğal olarak da kendi iktidarlarının egem enliği için tıpkı tanrılar gibi
savaştılar. En büyük savaş da en büyük tan n kabul edilen korku ve ölü-
mü tem sil eden © siris'in (ölüler diyarının efendisi) altında yer alan Set ve
H on ıs'u n savaşıdır. Böylece her iki tanrı çatışm ası bir yandan korku, şiddet
ve kaosu (Set) diğer yandan da güven ve düzeni (Horus) kişiselleştiriyordu.
Bu kişiselleştirm ede "yeryüzü tannsı/Tannnın oğlu" olan Firavun da yine
güven ve düzenin tem silrisi tann-kral olarak ortaya çıkıyordu. Firavun bu
çok katm anlı ve aşın hiyerarşik bürokrasi ortamm da tann lar ile uyrukları
arasm daki ilişkiyi sağlıyordu. Bu bürokratik yapının tüm dünyevi ilişkile-
rini ise tapm aklara bakm akla görevli m hban sınıfı ve din bürokrasisi üst-
lenm işti. Korku hem en arkasından iktidarı yaratm ış ve iktidar da korkuya
dayanan bir tannlar ve insanlar hiyerarşini ve bürokrasisini yaratmıştı. Bu
yüzden Firaım n ve dini bürokratik egem enler insanları kendileri için değil
sahip oldukları bu dinsel hiyerarşik düzenin devamı için desteklem elerini
istiyordu: "Firavu n'un halkının din bürokratları: 'N e yapıyorsun, seni ve
senin tanrılannı terk etsinler, ülkede bozgunculuk yapsm lar diye M usa ile
inananlarını kendi hallerine mi bırakacaksın?' dediler" (7:127).

Firavun, sadece halkını değil aym zam anda gerçekleri de aşağılıyor ve


alaya alıyordu: "M usa, ayetlerim izle onlara gidince onlar alay edip gülme-
ye koyuldular" (43: 46-47). Tüm Tanrı kom plekslerinin ortak özelliği olan
m utlakı ve kutsalı yalnızca kendilerinin tem sil ettiğine olan inanç gereği
Firavun da, kendisini yüceltm ek için gerçekleri küçüm sem ek veya onlarla
alay etm ek yoluna gidiyordu. Musa, İsa ve M uhamm ed'e yapılan bu tür
aşağılam a ve alay etme davranışlarının ortak amacı, diğer insanlara göre
kendilerinin en üstün niteliklere sahip olduklarını ve gerçeğin tek tem silci-
sinin kendileri olduğunu ispat etm ektir. Bu ispat gücü aşağılam a ve alay ile
büyük bir propaganda gücüne dönüştüğü için de halk gerçeğe değil güce
tapm aya yönelm ektedir. Bu yüzden gerçeği tem sil etm e iddiası aynı zaman-
da ötekini aşağılam ak ve alaya alm ak ile basitçe yanlışlanabilen bir güç gös-
ferisidir. Flalk da zaten gerçeğe değil güce tapm a eğilim indedir: "Firavun
halkını küçüm sedi, onlar da ona itaat ettiler. Doğrusu onlar yoldan iyice
KUTSALIN GÖLGESİNDE

çıkm ış bir topium id i" (43: 54). Toplum un güce doğal olarak da güç göste-
risi olan ihtişam a tapınm a doğasım çok iyi bilen ve bu nedenle de Kuran'da
"güç/ihtişam/azamet/hâkimiyet/ordu sahibi" (89:10) olarak anılan Firavun,
insanların boyun eğm esini sağlam ak için m uhteşem tapm aklar, piram itler
ve binalar yaptırm ıştır. Firavun idaresinin en belirgin özelliklerinden bi-
risi de kutsallaştırm aya çalıştıkları kendi m ezarları yani piram itlerdir. Bu
piram itlerin yaru sıra, yukarıya doğru incelerek yükselen ve tepesinde kü-
çük birer piram it örneği bulunan dikilitaşlar da şehirlere Firavunlarm hâ-
kim iyet alam eti olarak dikilm iştir, ö y le ki bu kuleler ile daha önce Tanrı
kom pleksi kaynağı olarak ifade edilen Babil kulelerindeki gibi ihtişam a ta-
pm m aya yönelinm iş ve Tann RA B'be m eydan okunm uştur: "Firavun dedi
ki: 'E y benim danışm anlarım ve devlet adam lanm ! Ben sizin benden başka
b ir ilahınız olduğunu bilm iyorum . Haman! Haydi, benim için tuğla ocağını
tiıtiıştiır, balçığı pişir, fazlaca tuğla imal ettirip benim için öyle yüksek bir
kule yap ki, belki de om m vasıtasıyla yükselip M usa'nın Tanrısını görürüm!
Aslında, ben onun yalancının biri olduğu görüşündeyim !" (28: 38).

Tanrı Allah, önem ine binaen Firavun'un şahsında evrensel Tanrı komp-
leksinin kişisel kaynaklarını da sıralam aktadır. Tanrı kom pleksi açısından
en dikkat çeken kişisel özellik olarak ise "m ihnet ettirm e" duygusu gel-
m ektedir: "Firavun, M usa'ya şöyle dedi: 'Seni biz küçük bir çocuk olarak
alıp aram ızda büyütm edik mi? Sen ‫اﺻﻠﺔ‬،‫ط‬ nice yıllarını aram ızda ge-
çirdin. (Böyle iken) sen o yaptığın işi yaptın (adam öldürdün). Sen n‫؛‬
m-
körlerdensin" (26: 18-19). Evrensel Tanrı kom plekslerinde ortak olan bu
"m ihnet ettirm e" durum u yapılan bir iyilik, yardım ve destek karşılığında
karşıdaki kişinin sadakatini ve itaatini satın alm a arzusudur. Yapılan iyili-
ğinin karşısında yapana borçlu olarak boyun eğm ektir. Firavun, M usa'ya
yaptığı iyilikleri hatırlatarak kendisine "nankörlü k" etm eyip itaat etm esini
beklem ektedir. Daha önce M usa'nın kavm inde, İsa 'n ın h alk ın d a ve bedevi-
lerin M uham m ed'e d a v r a n ı ş l a r ı n d a karşılaşılan bu m ihnet ettirme kom p-
leksi en genel Tanrı kom pleksi k a y n a k la r d a n d ır. Tanrının "Rahm an ve
Rahim " sıfatlarım kendilerinde gören "Tanrı gib i" insanlar yaptıkları iyilik
ve yardım ları başa kakm ç yaparak iyilikleri karşılığında insanlardan mut-
lak itaat ve sadakat beklem ektedirler. Bumm adı m ihnet iktidarıdır. Fira-
vun bu m ihnet iktidarını sadece M usa değil tüm halkı üzerinde talep etm e
hakkını kendinde görm ektedir. Tanrının "R ahm an ve R ahim " özelliğinin
kendinde olduğu iddiasm m ürünü olarak m ihnet iktidarından doğan bu
Tanrı kom pleksi hayatta en çok rastlanan kom plekslerden biridir, ü lkesin i
düşm andan veya krizden kurtaran liderler, insanlara yol gösteren önderler,
halkım düşm anlardan koruyan askerler, halkına hizm et götüren idareciler,
Ha‫؛‬is ÇETİN

astlarına görev )dikleyen üst yöneticiler, insanlara aş ve işveren iş adam lan,


insanlara eğitim vererek katkı sağlayan öğretm enler, insanları doğru yola
hidayet eden din adam ları ve hepsinden daha yoğun ve yaygın olarak saç-
larm ı çocukları için süpürge eden anneler ve yem eyip yediren, giymeyip
giydiren babalar bu m ihnet iktidarından kaynaklı olarak Tann kom pleksi
içindedirler. Bu Tanrı kom pleksinin insan doğasm daki ve ruhundaki tam
karşılığı "ben olm asaydım !" kaprisidir.

Tanrı, Firavun ve tabilerinin Tanrı kom plekslerinden arınm aları için


M usa aracılığıyla çeşitli m ucizeler ile onları kurtarmaya çalışm ışhr. Fakat
Tanrı kom pleksinin kaynağı olan "d ah a üstün" olma ihtirası nedeniyle tüm
bu m ucizeler inanm ayı değil kibrin kat be kat artm asına neden olmuştur.
Tanrı, Firavun ve çevresini düşünüp ibret alsm diye, onları senelerce ku-
raklık, kıtlık, tufan, çekirge, kan, haşerat, kurbağa istilası ve ürün azlığı
ile sınam ıştır. Fakat yine de Firavun ve çevresi Tann kom plekslerinde inat
edip inkârlarına devam edip büyüklük taslam ayı sürdürmüş, sınam aların
doğurduğu sıkuıtılann tek sebebi olarak M usa ve ona inananlan görm üş ve
onları uğursuzlukla suçlam ışlardır. A ncak Firavun ve çevresi her sıkıntıda
da M usa'ya m üracaat ederek, üzerlerindeki m addi ve m anevi felaketleri gi-
derm esi için Tanrısına dua efcnesini istem işlerdir. Bununla kalm am ış, m a-
ruz oldukları felaket şayet uzaklaşır ve refaha kavuşurlarsa inananlardan
olacaklarına da söz verm işlerdir. A ncak her defasında sözlerinden dön-
m üşler, arkasından da yok edilm işlerdir (7 :1 3 0 -1 3 6 ).

Tann Allah, Firavun örnekliğinde inananlarını evrensel Tanrı kom plek-


sinin sebepleri ve sonuçlan ile uyarm aktadır. Firavun örnekliğinde evrensel
Tann kom pleksi; bir kişinin gerçek Tannyı reddedip kendini ilahlaştırm a-
sı ve halkını ikna veya baskıyla kendisine tapınmaya zorlam ası; kendisin-
den başka tan n olup olm adığm ı anlam ak için yüksek kule yaptırıp tann
ile savaşacak kadar kibirlenilm esi; halkm ı küçüm sem esi; halkını parçalara
ayırıp her bir parçayı diğerlerine düşm an yaparak birbirleri ile savaştır-
ması; zayıfları ezm esi; tanrının gökyüzü ve yeryüzü hâkim iyetini reddet-
mesi; insanlar üzerinde ilahlık ve rab3ık iddia etm esi; kendisinden başka
itaat edilecek, kanun koyacak, yönetecek güç tanım am ası; kendisini iktidar
ve m ülkün tek hâkim i saym ası; fakirlik ve korku ile halkı yönetm esi; tüm
halkı rızıklandıran güç olarak kendine bağım lı kölelere dönüştürm esi; mu-
cizeler gördüğü halde "b u sihirdir" deyip inkâr etm esi; halkı aç iken kendi-
sinin zenginlik, lüks, ihtişam ve servet içerisinde yüzm esi gösterilm ektedir.
Tanrı Allah Kuranda inananların Firavun gibi evrensel Tanrı kom pleksine
düşm em eleri konusunda da uyararak onun şahsında Tanrı kom pleksi özel-
tiklerini tek tek s ır a la m a k ta d ır -

440
KUTSALIN GÖLGESİNDE

Evrensel Tann kom pleksi bağlamında Firavun, "kend i gücüne kim senin
erişem eyeceğine inanan" (10:83); “gücüne ve servetine şükredeceğine nan-
körlük yapan" (10: 88); "yapüğı iyilikleri başa kakan" (26: 18) "kibirlene-
rek azgmlrk yapan" (20: 24); "‫ﻃﻪ‬y‫ ﻩ‬ve aşağılayıcı olan" (26: 25-26; 43: 52);
"verdiği sözünde durmayan, sağlam bir karaktere sabip olm ayan" (7:134);
"nefsini ilab edinen ve onun yohinda her şeyi kurban etmeye bazır olan bir
zorba olarak halkını büyük zulümlere m aruz bırakan" (2: 45); "kendisini
rab olarak görerek ilahlık iddiasına karşı çıkan herkesi yok etm eye çalışan"
(7: 123-124); "iktid ar ve otoritesini sarsacak en ufak harekete veya itiraza
bite taham m ül edem eyen" (26: 29); "h alkı ardm dan s ü s le y e b ilm e k için
güç, itibar ve ihtişam gösterisi ve söylevleri veren" (45: 29); "egem enliğinin
kudretini ve azam etini >‫اﻟﻠﻬﺴﺎا‬ >acziyetine dayandıran" (44: 31); "Tanrı
kom pleksini sürdürm ek için kul kom pleksi yaratan" (26: 56); "halkım kast
sistem i ite sınıflara ayınp birbirine düşüren, o sınıfları güçsüz düşürm ek
için oğullarım boğazlam akta, kızlarını diri bırakm akta olan" (2 8 :4 ); "kızdı-
ğı kişileri kazığa bağlayarak işkence ed en" (89: 10); "azgın bir zorba olan"
(44: 31); "halkını hiyerarşik b ir korku ve zulüm toplum una dönüştüren"
(26:10); "kendine itiraz edenleri y a la n a , sihirbaz ve deli diyerek itham edip
halkın gözünde aşağılayan" (26:27); "m ucizeleri yalanlayan" (26:31); "pey-
gam bere inanan toplulukların oğullarının öldürülm esini, kadınlarının sağ
bırakılm asını em reden" (40: 25); "peygam beri öldürm eye kalkışan" (40: 26-
35) bir "m üstekbirdir" (29: 39).

Tanrı Allah, Musa, İsa ve Muhammed aracılığıyla ilan ettiği "adalet, mer-
ham et ve sadakat" yolu üzerindeki en büyük tehdit olarak "zulüm , terör ve
ihanete" dayalı bu evrensel Tarun kom pleksini anlatır. Firavun örnekliğinde
kendi inananlarına inanç esaslarım ve am açlarım hatırlatır. N e ve nasıl ol-
m am alan gerektiğinden yola çıkarak gerçeğin ilkelerini sunar. Ellerine güç
ve iktidar geçtiğinde evrensel Tanrı kom plekslerine kapılarak "Tanrı gibi"
‫ه‬1‫ ﻫﺄرﻗﺎأل‬çalışan "Firavun gibi" olm amayı emreder. Evrensel Tanrı komp-
lekslerin her zam an ve m ekâna içkin evrensel özelliklerini anlatarak onlar-
dan korunm a yollannı öğretir. Çünkü M usa için Firavun, İsa için Yahudi
bilginleri ve Rom a yöneticileri ne ise M uham m ed ve inananları içinde Mek-
ke ekabiri, M edine Yahudileri ve evrensel egem en devletlerin yöneticileri
de ayni hüküm de idi. Tanrı fle Tanrı kom pleksleri m ücadelesinde isim lerin
ve yerlerin önem inden çok özelliklerin değeri vardır. Çünkü evrensel Tanrı
kom pleksine sahip egem en düzenler her zam an ve her yerde varlıklarım
ancak zulüm ve zorbalıklarla sürdürebilirler. "Adalet, m erham et ve sada-
kat" ilkelerinin bu tür düzenler için hiçbir anlamı ve değeri yoktur. Top-
lumsal, siyasal, dini ve ekonom ik her şey bu hiyerarşik zulüm düzeninin

441
‫ ﻗﻠﺲ‬ÇETİN

korunm ası ve sürdürülm esi am acına uygun biçim de düzenlenir. Tıpkı Fi-
ravun'un M ısır'ındaki gibi toplum, çeşitli sınıflara bölünür; özellikle düzen
için tehlikeli görülen unsurlar baskı ve zulüm lerle zayıf düşürülür; gerek-
tiğinde zararlı görülen toplulukların çocukların öldürülm esi için soykırım
gibi yöntem lere dahi başvurulur. M usa, İsa ve M uham m ed'in ortak misyo-
nu gibi maruz kaldıkları zulüm lerdeki itham ve işkence ortaklığının nedeni
de budur. ü çü n ü n de m aruz kaldığı psikolojik baskı, daveti etkisiz kılacak
karşı propaganda, suçlama, hapis ve öldürm e tehditleri ve uygulam aları,
çeşitli baskılar, işkenceler ve nihayet soykırım gibi zulüm ler ortaktır.

Tanrı A llah tıpkı Tanrı RAB gibi Firavun örnekliğinde evrensel Tanrı
kom plekslerine dikkat çekerek inananlarının düşm em esi gereken "kendini
m üstağni görüp istikbara kapılm a", "d aha üstün/hayırlı olduğunu iddia
etm e" ve "ölüm süzlük ve m utlak iktidar ihtirası içinde olm a" kom pleksle-
ri konusunda sebep-sonuç ilişkisi bağlam m da uyarılarda bulunur. Çünkü
Firavun'un tem sil ettiği evrensel Tanrı kom pleksi her zam an ve her yerde
mevcuttur. H erhangi bir kişi veya zam an dilim iyle sınırlı olm adığı gibi,
yeryüzünün herhangi bir bölgesine de özgü değildir .‫ ه‬bir düşünce ve ya-
şam tarzıdır. Tanrı kom pleksinin psikolojik boyutunda da görüldüğü gibi
sıradan, basit ve günlük bir olay ve olguda olabileceği gibi siyasal, top-
lum sal, dini ve ekonom ik bir düzen, hukuk sistem i, yönetim biçim i, kişilik
karakteri ve bir ahlak yapısı olarak da var olabilir. Güce, ihtişama, lidere,
iktidara, m ülkiyete tapınm anın olduğu, kategorik ayrım larla üstünlük id-
diasının bulunduğu, insanlar üzerinde tahakküm ün yapıldığı, ast-üst, zen-
gin-fakir, aziz-zelil, güçlü-zayıf, bilgili-cahil vb. ayrım larının yapıldığı, İh-
tiyacm iktidara dönüştürüldüğü her yerde ve her ilişkide bu kom pleks var
olabilir. Tanrı A llah'ın uyardığı gibi: "in san tuğyan eder (Firavun gibi Tanrı
kom pleksine kapılır), ne zam an kendini m üstağni (yeterli/üstün) görürse"
(96: 6-7).

2. Bilgi ve Paranın Tekebbür üzerinden Tahakkümü; Tann


Kompleksinin Mülkiyet/Ekonomik Sembolü; Karun:
"‫ ﻩ‬zenginliği ile şımararak azgınlaştı ve 'bu zenginlik bende
olan bir bilgi dolayısıyla bana verilmiştik dedi".
Tann Allah, m utlak siyasi iktidar sahibi olarak evrensel Tanrı kom pleksinin
baş tem silcisi Firavundan sonra m ülkiyet iktidarı açısından da Tann kom p-
leksine örnek olarak K arun'u anlatarak inananları uyarır. Aslında önem-
li olan K arun'un ism i değil onun tem sil ettiği evrensel m isyondur. Karun
sadece tarihte yaşanm ış bir olay değil bir ‫دس‬ durumudur. M usa'nın
kavm inden olan ve onun zam anında yaşam ış bulunan Karun, kendisine
KUTSALIN GÖLGESİNDE

çok m aJ-m ülk verilen bir kişidir. Karun, elindeki m alıyla gururlanmış, onu
harcanm ası gerekli yerlere harcam am ış, bununla da yetinm eyip, m alın ger-
çek sahibini de unutm a gafletine düşerek, bu güç ve üstünlüğün "ken d i bil-
gi ve becerisi sayesinde olduğu" Tann kom pleksi iddiası ile kibirlenm iştir:

"Gerçek şu ki Karun Musa'nın kavmindendi ancak onlara karşı az-


gmlaştı. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki anahtarları birlikte (taşımaya)
davranan güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi ona demişti ki:
'Ş ı m a r a r a k sevinme çünkü Allah şımararak sevince kapılanlara sevmez.'
A llah'm sana verdiğiyle ahiret yurdunu ara dünyadan da kendi payını
(nasibini) unutana. Allah'm sana İhsan ettiği gibi sen de ihsanda bulun ve
yeryüzünde bozgunculuk arama. Çünkü Allah bozgunculuk yapanları
sevmez.' Dedi ki: 'Bu bende olan bir bilgi dolayısıyla bana verilmiştir.'
Bilmez nü ki gerçekten Allah kendisinden önceki nesillerden kuvvet ba-
kımmdan kendisinden daha güçlü ve insan-sayısı bakımından daha çok
olan kimseleri yıkıma uğratmıştır. Suçlu-günahkârlardan kendi günahları
sorulmaz. Böylelikle kendi ihtişamlı-süsü içinde kavminin karşısma çıktı.
Dünya hayatım istemekte olanlar: 'Ah keşke Karun'a verilenin bir benzeri
bizim de olsaydı. Gerçekten ٠büyük bir pay sahibidiri dediler. Kendileri-
ne ilim verilenler ise: 'Yazıklar olsun size Allah'm sevabı iman eden ve sa-
lih amellerde bulunan kimse irin daha hayırlıdır; buna da ’
başkası kavuşturulmaz' dediler. Sonunda onu da konağını da yerin dibine
geçirdik. Böylece Allah'a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Ve
o kendi kendine yardım edebileceklerden de değildi. D ün onun yerinde
olmayı dileyenler sabahladıklarında: 'Vay demek ki Allah kullarmdan di-
lediğinin rızkım genişletip-yaymakta ve kısıp-daralfrnaktadır. Eğer Allah
bize lütfetmiş olmasaydı bizi de şüphesiz batırırdı. Vay demek gerçekten
inkâT edenler felah bulamaz' demeye başladılar, işte ahiret yurdu; biz onu
yeryüzünde büyüklenmeyenlere ve bozgunculuk yapmak istemeyenlere
(armağan) kılarız. (Güzel) Sonuç takva sahiplerinindir" (28: 76-83).

Tanrı Allah, elindeki m ülkiyet iktidarı ile kibirlenerek Tanrı kom plek-
sine kapılan K arun örneği ile insan doğasındaki "ölüm süzlük ve m utlak
iktidar ihtirasının" yani Adem kom pleksinin ve herhangi bir değer ile diğer
insanlardan "d ah a üstün/haynh" olm a iddiasının yani şeytan kom pleksi-
nin yansım asını anlatm aktadır. Çünkü her insanda Karun doğası vardır.
Sorun sadece zam an ve im kân m eselesidir. Tanrı Allah, K arun örnekliğinde
evrensel Tann kom pleksinin m ülkiyet iktidarının doğurduğu kibirlenm e
doğasım terbiye etm e am acı güder. Bu yüzden de "insanın sahip olduğu
şeylerle övünm esini, onlan kendinden bilm esini, m ülkiyet iktidarından
Halts ÇETİN

dolayı Tanrıya karşı şükür etm em esini, başka insanlara üstünlük tasla-
mam asm ı, o m ülkü iyilik için kullanm asını" emreder: "Servetine güvenip
şımarm a, böbürlenm e!", insana verilen veya verilm eyen her şey onun do-
ğasm daki Tann kom pleksinin sınanm asının bir aracıdır, insan zenginlik,
güç, güzellik, soy-sop, evlat, ilim , m evki-m akam , itibar gibi sahip kılındığı
birtakım şeylerin asıl kaynağını unutup, bunları kendisinin öz m alı olarak
görm e yanılgısına düşüp "kendini m üstağni görürse" Tanrı kom pleksine
kapılır. Tanrının malik, m elik, azim, aziz ve kebir sıfatlarını kendinde gö-
rerek "Tanrı gibi" olmaya yönelen bu Tann kom pleksi ile de insan kendini
üstün görme, başkalanna karşı üstünlük taslam a, böbürlenm e ve gurur-
lanm a, onlara karşı saldırgan bir tavır alma, haklarına tecavüz etme gibi
zulüm lere yönelir.

Karun'un mülkiyete dayalı iktidar ve ihtişam zenginliği ile sadece kendisi


değil aynı zamanda kavmi de sınanmıştir. Karun mülkiyetiyle övünmekle
test edilirken kavmi de ona öykünmekle test edilmiştir. İsrail oğullan, Ka-
run'a bakışta ikiye ayrılmışlardır. Bir kısm ı Tann RA B'be inanmış ve onun
vereceği şeyleri tercih etmiştir. Bu }dizden Karun'un elindeki zenginliğe ve
güce aldanmamış ve onun gibi olm ak istememişlerdir. Aksine onun kibirli
olmasını, haksızlık ve bozgunculuk yapmasını eleştirmiş, malım RAB için,
RAB yolunda ve RA B'bin kullan için kullanmasını istemişlerdir. Diğer bir
kısmı ise, K anm 'un elindeki iktidar ve ihtişama öykünerek ve "kıyaslam a ya-
parak" kendilerinde de olm asm a tam ah etmişlerdir. K anın, malmm ve zen-
ginliğin verdiği güç ile şımarıp kibirlenerek kendini müstağni görüp isyan et-
miştir. Bu kibir ve isyan da kendisini gerçeği görmek ve insanların öğütlerini
dinlemekten alıkoymuştur. M al nim etinden dolayı Tannya şükretmesi, onu
iyilik, yararlı ve helal yollarda kullanması gerektiğini söylediklerinde, malın
Tann RA B'bin em aneti olduğunu hatirlattıklarında, onlara "ben bunu sahip
olduğum bilgi sebebiyle elde ettim " diyerek mülkiyet ve bilgi birlikteliğinin
ürünü olarak en tehlikeli kibir olan Tann kompleksine ulaşmıştır.

M ülkiyetin kazandırdığı iktidar ve ihtişam kibri ve gösterişi içinde halkı-


nm karşısına çıkm ış, gücünü tekebbür ve gururlanm ak için kullanm ış, ihti-
şam ı ile fakirlerin ruhunu ve doğasını bozm uş ve zenginliği ile de gözlerini
kam aştirm ıştır. Onu gördüklerinde keşke sendrom u içinde "keşke Karun'a
verilenin benzeri bize de verilse, şüphesiz ٠çok büyük bir varlık sahibidir"
dem işlerdir. Tanrı kom pleksinin kaynaklarından olan ve İsrail halkm m çok
sık ku llan d ı^ "k eşk e" sendrom u bu nim etler için de gösterilerek insanların
tuğyanı artm ıştır. Fakat İsrail oğullarının her iki kısm ının gözü önünde yer
yarılm ış, K arun'u ve m allarım yutm uştur. Karun kendisine yardım edecek

444
KUTSALIN GÖLGESİNDE

ve savunaeak kim se bulam am ış, m allan ve hâzineleri kendisine yarar sağ-


lam am ıştır. K arun'un ve m alının başm a gelenleri gören İsrail oğullarından
sabır ve sebat sahibi olanların im am artm ış, daha dün K anın gibi olm ak
isteyen "k eşk e" grubu gerçeği anlayarak onun gibi olm adıkları için Tanrıya
şükretm işlerdir: "D em ek ki Allah, n zk ı kullarından dilediğine bol veriyor,
dilediğine de az. Eğer Allah bize lütfetm iş olm asaydı, bizi de yerin dibine
geçirirdi. D em ek ki inkârcılar başarıya erem ezler".

Tanrı Allah, "şüphesiz M usa'yı açık belgeler ve m ucizelerim izle Eira-


vun'a, Ham an'a ve Karun'a gönderdik. Bu, yalancı bir sihirbazdır, dediler"
ifadesi ite siyasi iktidarı tem sil eden Eiravun'u, bürokratik ve askeri iktidarı
tem sil eden H am an'ı ve m ülkiyetin iktidar ve ihtişam ını tem sil eden Ka-
run'u birlikte anarak Tanrı kom pleksleri arasındaki ilişkilerin kökenine de
vurgu yapm aktadır. K arun'un, Firavun yanında edindiği konum ve zengin-
lik, onu kendi kavm ine karşı azgın ve küstah yapm ıştır. M usa'yı inkâr ettiği
gibi, İsrail oğullarına gösteriş yaparak onları dünya hayatına özendirm eye
çalışm ıştır. Kendi ihanetine ortaklar yaratm ıştır. K arun'un sapm asının te-
mel nedeni, "kendisinde bir bilgi bulunduğuna" inanması, yani kendisi-
nin diğer insanlardan üstün olduğunu düşünerek kibirlenm esidir. Ancak
K arun'un büyüklenm esi kendisine yarar değil zarar getirmiştir. Çünkü
K arun'un kibirlenm esine ve cahillerin de ona özenm esine neden olan mab
ve m ülkü. Tanrı RAB helak etm iştir: "K arun'u , Firavun'u ve H am an'ı da
yıkım a uğrattık. M usa onlara apaçık delillerle gelm işti, ancak yeryüzünde
büyüklendiler. O ysa onlar (azaptan kurtulup) geçecek değillerdi" (29: 39).
Karun örneği, inananlara m al ve m ülk dolayısıyla kibirlenen veya kendisi-
ni diğer insanlardan daha bilgili veya akıllı görerek büyüklenen insanların
Tanrı katında kesinlikte isyankâr addedildiklerini gösterm ektedir. Tanrı Al-
lah, K arun örneğinde inananlara dünyanın geçici iktidarına ve bu iktidara
sahip olan m uktedirlere im renm em ek gerektiğini tavsiye eder.

3. Kutsalın Gölgesinde Kutsala Karşı; Tanrı Kompleksinin


Dini Sembolü; Belam ve Santiri: "Dnlar (Tann adıyla Tann
kompleksine kapılarak) yeryüzünde büyüklendileri'.
Tanrı Allah, evrensel bir din ve m edeniyet getirmiş olm anın gereği olarak
bir gün dinlerinin ve onu tem sil eden inananların tüm dünyada egemen
olm a gücüne ve im kânına ulaşacakları düşüncesiyle onları karşılaşacakları
evrensel Tanrı kom pleksleri konusunda uyarıyordu. Siyasi iktidar ve güç
açısm dan Firavun, m ülkiyet iktidarı ve ihtişam ı açısından Karun örnekle-
rinde olduğu gibi dini bilgi ve toplum sal itibar açısından da Belam örneğini
vererek onları uyarmaya devam ediyordu:
Halis ÇETİN

"Kendisine ayetlerimizi verdiğimiz halde, onlardan sıynlıp da şe^-


tanın kendisini peşine takhğı, bu yüzden de azgınlardan olan kimsenin
haberini onlara anlat. Dileseydik ٠ayetierie onu elbette yüceltirdik. Fakat
o, dünyaya saplanıp kaldı da kendi heva ve hevesine Uydu. Onun duru-
mu küpeğin durumu gibidir: üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur; ken-
di haline bıraksan da dilini sarkıtıp solur, işte bu, ayetlerimizi yalanlayan
toplumun durumudur. Şimdi onlara bu olayları anlat İri düşünsünler" (7:
175-176).

Tanrı Allah, bir takım dini ilim lere ve kutsal değerlere vakit oldukları
halde dünya varlığına m eylederek şeytana tabi olan, ٠nim etlere nankörlük ٠
ederek elden çıkaran ihtiras ve kibir ile yolunu şaşıranları Belam örnekliği
ile anlatir. Belam , yine M usa dönem inde yaşam ış olan ilim ve dini itibar
sahibi olup Tann nezdinde duası kabul olan birisiydi. Tevrat'ta da geçtiği
gibi M usa, Belam 'ın bulunduğu şehre yönelm iş ve oranın halkı ile savaş-
m ışti. Bunun üzerine onlar, Belam 'dan, M usa'ya beddua etm esini istediler.
Belam, önce beddua etm ekten kaçm dıysa da kavm inin ve kralının nim et,
itibar ve zenginlik teklifleri ile ısrarı neticesinde beddua etaliştir. Böylece
şeytana uym uş ilim ve itibardan d a yoksun kalarak inkâra yönelm iştir.

Bu örnek üzerinden Belam, sırf dünyevi çıkar ve hesaplar için Tann-


nın dinini bozan, tahrif eden bir ilim ve din adamım, zalim yöneticilere
yaranm ak m aksadıyla Tanrının hüküm lerini çiğneyen ve asıl gayesinden
saptiran kim seleri tem sil etm ektedir. Bu prototip, bilgisi, ilm i, becerisi ve
her türlü öğreti ve yeteneğini adalet değil de zulüm yolunda kullanan her
zam anın, h er m ekânın ve her iktidarın adam ı olan kişilikler için kullanılır.
‫ ه‬kişilik için önem li olan gerçek değil çıkar, adalet değil iktidar, doğruluk
değil m akam olm aktadır ve elindeki tüm bilgi, değer ve ilkeyi b u am açlar
üğruna satabilm ektedir. İlm inin gereği olarak gerçeğin ve doğrunun değil
güç ve iktidarın hizm etindedir. Bu kişilik zalim yöneticilerin zulüm lerine
din adına m eşruiyet bulm akta, edindiği bilgileri gerçeği çarpıtm ak ve giz-
lem ek için kullanm akta, zalim yöneticilerin eh em lerin e gerekçeler üret-
mekte, onların haksızlıklarına hak kılıfları uydurm akta, halkın karşı koy-
ma eğilim inin başladığı zam an ve yerlerde ise, edinm iş bulunduğu bilginin
sağladığı ^ iç , m evki ve saygınlığa dayanarak bu karşı koyuşu törpülem e
ya da kanalize etm e yoluyla tehlikesiz hale dönüştürm ekte, bu yaptıkları
karşılığında da zalim lerden övgü, m evki ve zenginlik devşirm ektedir. Her
ttirlü dini bilgiyi en derin anlam larıyla bilm enin kibri ile insanları aşağı-
lam akta, bilgi ve itibarı ile ezm ekte, insanlara tepeden bakm akta, d Ünye-
vi m enfaat ve çıkarlan için dinini ve ilm ini satm akta, bilgi yerine heva ve
KUTSALIN GÖLGESİNDE

hevesine tabi olarak hakkı batıl ile karıştırm akta, rızık endişesi ve dünya
nim etlerine aşırı bağlılıkla doyum suzluk gösterm ekte, izzet ve itibarı yer-
yüzü egem enleri nezdinde aram akta, hakikati söyleyenlere kraldan çok
kralcı kesilerek çanağım dolduranlara m innet gösterisinde bulunm ak için
"k öp ek gibi havlayarak" saldırm akta, m akam -m evkii hırsı, aşırı emel, dün-
ya m alm a düşkünlük, açgözlülük, zalim in her türlü söz ve hareketlerini
körü körüne desteklem ektedir.

Belam , Firavunun siyasi serm ayesini ve Karun u n ekonom ik serm ayesi-


ni insanları. Tanrı adına aldatarak m eşrulaştıran ve koruyan bir sosyal ve
dini serm aye sem bolü d ü r. ‫ ه‬, Tanrı ile Tanrı adına savaşan bir kom plekstir.
En büyük düşm anm ın Tanrı olm asının nedeni ise Tanrının insanları hiçbir
konuda diğerden daha üstün, daha kutsal veya daha itibarlı kılm ayıp her-
kesi kendi nezdinde eşitlem esidir. Bilginin doğurduğu Tanrı kom pleksinde
ise "bilg i güçtür" veya güçlüler bilgilenm elidir ya da bilgililer güçlenm e-
lidir anlayışı hâkim dir. Belam 'a bu üstünlük gücünü ve bilgi kibrini Tann
verm eyince "T an n gibi" davranarak bu gücü kendisine verecek olan Tanrı
* sığınm aktadır. Böylece Tann kom plekslerini de Tanrılaştı-
rarak insanları din adına kullaşm aya çağırm aktadır. Bu amaçla insanların
aklına, ahlakına, zihnine ve düşüncelerine hükm ederek dini kaynaklı alın-
tılarla inkâr edilm esi güç gerekçeler üreterek onların kulluğunu m eşrulaş-
tırm aktadır. H er şeyin Tanrmm kaderi ve yazgısı olduğu iddiası ile m evcut
zulüm düzenlerine ram olm alarm ı sağlam aktadır, o, zalim egem enlerin
dini fetva m akam ı olarak onlara hizm et etm ektedir. "K öpek gibi" çanağına
kim yem ek koyarsa onu korur, onun için havlar, bunun karşılığında da ege-
m enlerden karşılıklı yardım ve bedel bekler: "A llah'ın indirdiği kitaptan bir
şeyler gizleyip de bunun k a r ş ılığ ın d a m addi veya m anevi bir bedel alanlar
yok m u? işte onlar karınlarına ateşten başka bir şey doldurm azlar. K ıyam et
günü A llah onlarla konuşm az, onları tem ize de çıkarm az, © nlar için elem
verici bir azap vardır". (2:1 7 4 ).

Kuran, kendilerini bilgi ve din konusunda üstünlük kibri içinde göre-


rek, kendilerine "A llah'ın velileri" şeklinde im tiyazl: bir konum yaratan din
adam ları sınıfım lanetleyerek onlara "kitap yüklü eşekler" diye hitap eder.
Bu hitabın nedeni ise onların m utlak bilgi iddiasına dayanan "ayrıcalık
kibri"d ir. Onlar, Kitap yanlarında olduğu halde halktan koparak A llah'ın
seçilm iş özel kulları (velileri) olduklarını sanm akta ve K itap üzerine tekel
oluşturarak kendi dışındakileri "ü m m i" (halktan/avamdan) diye aşağıla-
m aktadırlar. O ysaki Kitap bu türden tabakalaşm a, sınıflaşm a ve halktan
a n ılm a la rı ortadan kaldırm ak (tevhid; birlik, eşitlik) için gelm iştir. "Z alim ­
Halis ÇETİN

lerin A lim leri" olarak ifade edilen bu din adam ları için din sadece zalim ler
nezdinde iktidar ve itibar kazanm a aracına dönüşm üştür. Kutsal bilgiyi
elinde bulundurm ak artık onlar için iktidar, m al ve statü elde etm enin ara-
çından başka bir şey değildir.

Kur'an'da "d in adam ı" karakterleri "R u hbân ", "A hbâr", "H âm ân " ve
"R abbâniyyûn" diye anılarak şiddetli eleştiriler yöneltilir: "Rahipliğe ge-
linçe, onu onlar uydurdular. Biz onlara böyle b ir şey em retm edik. A llah'm
rızasını aram ak am acıyla böyle yaptılar, fakat gereğini de yerine getirme-
diler. Biz de içlerinden im an etm iş olanlara m ükâfatlarını verdik, am a çoğu
yoldan çıkm ışti" (57: 27); "O nlardan b irço ^ m u n günah, saldırganlık ve
haram yiyicilikte birbirleriyle yarıştıklarını görürsün. Yaptıkları ne berbat
bir şey! Bari ruhbanları ve haham ları onları günahkârca sözlerden ve ha-
ram yiyicilikten ahkoysaydılar. Yaptıkları ne kötü bir iş!" (5: 62-63); "H a-
ham ların ve rahiplerin birçoğu, insanların m allarını hem haksızlıkla yiyor
hem de onları A llah yolundan alıkoyuyorlar. Altını ve ^ im ü şü biriktirip de
A llah yolunda infak etm eyenleri acı b ir azabın beklediğini haber ver." (9:
34); "R abbe adanm ış olanlar ve din âlim leri de A llah'm kitabını korum akla
sorum lu ve ona tanık olm aları dolayısıyla onunla hüküm verirlerdi. Artık
insanlardan korkm ayın, benden korkun ve benim ayetlerim i üç beş kuruş
para için satm ayın" (5: 44). Bu ayetlerde isim , yer ve zam an belirtm eden
"karakter" (tiplem e) üzerinde durarak: ayetleri çok iyi bildiği halde ilmiyle
amel etm eyen; şeytana uyarak azan; güç ve iktidar (dünya) hırsı gözünü
kör etm iş; heva ve hevesine kapılm ış; köpekler gibi gerçeği değil de yedik-
leri kabın sahibini savunan her türlü "d in ve ilim adam ı" eleştirilir. Ayetleri
çok iyi bilm esi dini m etinlere ve ilahiyata vakıf olduğunu, ilm iyle amel et-
m em esi bunları "fazilete ve erdem e" değil servet, m akam , m evki ve şöhrete
dönüştürm eyi çok iyi becerdiğini, Şeytana uyarak azm ası sahip oldukla-
n y la haddi aşıp küstahlaştığını, dünya hırsının gözünü kör etm esi hırsm m
aklının önüne geçtiğini, heva ve hevesine kapılm ası arzu ve isteklerine gem
vuram adığım , köpek doğalı olm ası da bağlandığı egem enin kapısından
halkı aşağıladığı ve egem enin iktidarını din ite m eşrulaştırdığını ifade eder.

Belam örnekliğinde, çık an için A llah'm ayetleri ite insanlan aldatan, Al-
lah'm ayetlerini bir bilinç değil bilgi kaynağı olarak gören, ayetlerden ahlak
ve erdem değil kuru bilgi çıkaran b ir tip tasvir edilir. Bu tipoloji, ayetleri
im an ettikleri için değil m eslek icabı okurlar; A llah'm kitabım hayat değil
tapm ak kitabı olarak algılarlar; zalim egem enlerin sofrasından kalkm azlar;
onlara dalkavukluk ederek din hizm eti sunarlar; esas işleri egem en otorite-
ye dinî gerekçe bulm aktır; A llah'm ayetlerini iyi bilirler ancak bilincinden
KUTSALIN GÖLGESİNDE

yoksundurlar; bilgiyi bir erdem değil güç vesilesi olarak görürler ve ‫ل‬
1‫أآﻟﺔ‬
bilgiyi de bu güce ulaşm ak için isterler; asli dertleri "Tanrı ile/için" olm ak
değil "Tanrı gibi" olm akbr; Tanrıya (Yahve/RAB/Allah) değil güce ve para-
ya taparlar; Allah'a da gücü ve para kazandırm ası için taparlar; güce tap-
tıkları için güç kim deyse onun köpeği olurlar; egem ene hizm eti ve güçlüye
sadakati köpekliklerinin şerefi olarak görüler. Bu yüzden onların tapm akla-
rı egem enlerin saraylarının bahçesine yapılm ıştır. O nlar tıpkı kendileri gibi
dinlerini de m üştem ilat haline dönüştürm üşlerdir. Bu nedenle M usa "Ta-
pınakları yok ed en ", İsa "tapm ağı basan peygam ber", M uhamm ed de "ta-
pınak yıkan peygam ber" olarak tarihe geçm iştir. Çünkü tapm aklar M usa
zam anında Firavun, İsa zam anında Rom a, M uhamm ed zam anında da Bi-
zans adına/için m üştem ilattık yapıp halkları din adına egem enlere hizm ete
çağırıyorlardı. Bunu yapanların ortak adı da Belam olarak tasvir edilmiştir.

Belam gibi bilgi ve toplum sal itibarını kullanarak Tanrı kom pleksine
kapılm aya bir örnek de yine M usa kavm inden olan Samiri'dir. Musa, dini
buyruklar alm ak için Tanrı RA B'bin yanına çıkıp kırk gün gelm eyince, elin-
deki bilgi ve tecrübe birikim i ile İsrail halkına tıpkı M ısırlılarınki gibi buza-
ğı suretinde bir Tanrı yapıp tapm alarım sağlayan tıpkı Belam gibi bilge bir
Tanrı kom pleksi örneğidir Samiri:

"Dedi ki: 'Biz senden soma kavmin‫؛‬denedik Samiri onları şaşırtıp-sap-


tirdi. Bunun üzerine Musa kavmine oldukça kızgın üzgün olarak döndü.
Dedi ki: 'Ey kavmim Rabbiniz size güzel bir vaadde bulunmadı mı? Size
(verilen) söz (ya da süre) pek uzun mu geldi? Yoksa Rabbinizden üzerinize
kaçınılmaz bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz sözden
caydınız?'. Dediler ki: 'Biz sana verdiğimiz sözden kendiliğimizden dön-
medik ancak o kavmin (Mısır halkının) süs eşyalarından birtakım yükler
yüklenmiştik onları (ateşe) attık böylece Samiri de attı'. Böylece onlara bö-
ğüren bir buzağı heykeli döküp çıkardı Tşte sizin ve ilahınız Musa'nın
ilahı budur; fakat (Musa) unuttu' dediler. Demişlerdi ki: 'M usa bize geri
gelinceye kadar buzağıya karşı bel büküp önünde eğilmekten kesinlikle
ayrılmayacağız'. Musa geri dönünce: dedi İri: 'Ya senin amacın nedir ey
Samiri?'. Dedi İri: 'Ben onların görmediklerini gördüm, (bilmediklerin bil-
dim). Böylece elçinin izinden bir avuç alıp atıverdim; böylelikle bana bunu
nefsim hoşa giden (bir şey) gösterdi'. Dedi İri: 'Haydi çekip git artık se-
nin hayatta (hakkettiğin ceza: 'Bana dokunulmasın') deyip yerinmendir.'
Ve şüphesiz senin için kendisinden asla kaçınamayacağın (azab dolu) bir
buluşma zamanı vardır. Çstüne kapanıp bel bükerek önünde eğildiğin ila-
hma bir bak; biz onu mutlaka yakacağız som a darmadağın edip denizde
Halis ÇETİN

savuracağız. Sizin ilahınız yalnızca Allah'hr ki O'nun dışında ilah yoklur.


‫ ه‬ilim bakımından her şeyi kuşatmıştır" (29: 85-98).

Bu uyanlarla birlikte Tann Allab, inananların dini ve ilmi üstünlük iddi-


ası ve kibir ile Belam ve Samiri gibi evrensel Tann kompleksine düşmeme-
leri için ikazlarda da bulunur: ' ‫ اال'أﻣﺤﺎاال‬ayetlerini az b ir paha karşılığında
satm am ak" (2: 41), "hakkı gizlem em ek ve lıakka batılı kanştırm am ak" (2:
42), "fyiliği/marutu ve doğru olanlan başkalarına emredip kendileri yap-
m am ak" (2: 44), "kitabı istedikleri gibi yorum layarak tahrif etm em ek" (2:
75), "kendi hevalanndan yazdıklarım , söylediklerini ve yaptıklarım 'bu Al-
lah katandandır' diyerek Allaha izafe etm em ek" (2: 79), "kitabrn işine gelen
kısım larınıLabul edip işine gelm ediğinde ise reddetm em ek" (2: 85), "gerçek
bilgi ve ayetleri dunım a göre gizlem em ek" (2:159), "d in i makam ve ilimle-
rini kullanarak insanların mallarım yolsuzlukla yiyerek zulüm yapmamak"
(9: 34), "sadece bilm ekle yetinip inanca ve eyleme dökm em ek" (9: 5).

1. BAŞLANGICIN SONU, SONUN BAŞLANGACI:


MUHAMMED'İN 'VEDA'SI
Tann Allah, evrensel bir m edeniyet inşa edecek olan inananlarım Firavun,
Ham an, Karun, Belam ve Sam iri gibi evrensel Tann kom pleksleri örnek-
liğinde uyarm akla kalm az aym zam anda bir tarafm da kendisinin yer al-
dığı "h a k " yani gerçek yolu, karşı tarafta şeytam n öncülük edip insanlan
Tann kom pleksleri ile bozduğu "baftl" yani yalan/sahte yolu olduğundan
bahsederek Adem 'den M uham m ed'e uzanan bir ezeli ve ebedi savaşm ger-
çekliğini ve sürekliliğini anlatır. Tam ı Allah'a göre insanlık tarihi hak-batıl
savaşıdır. "Adalet, m erham et ve sadakat" ilkeleri ile donanm ış hakikatin
yolu ve "zulüm , terör ve ihanet" ilkeleri kuşanm ış batılın yolu.

1. Tann Knmplekslerine/Batıla Karşı Ezeli ve Ebedi Kadim


Mücadele Geleneği; Hak; Gerçeğin Hukuku: "Hakkı/gerçeği
batıl ile örtmeyin ve hakkı gizlemeyin. Kaldı ki siz gerçeği de
biliyorsunuz".
Tann A llah hak-batal savaşının tarihsel ve evrensel bir durum olduğunu
inananlara anlatm ak ve kendi inançlarına tarihsel kaynak ve süreklilik ka-
zandırm ak için Adem 'den itibaren gönderdiği peygam berlerinin hak için
batıla karşı verdikleri m ücadelelerden bahseder. Tanrı Allah "tek bir ‫؛؛‬nimet
olduklarında da ayrı ay n topluluklar olduklarında da insanlara aralarında
hak ile hüküm verm ek üzere m üjdeciler ve uyarıcılar olarak peygam berler
görtderm iş" ama "insanlar hak apaçık geldikten sonra, birbirlerine karşı
olan 'azgınlık ve kıskançlıkları' yüzünden anlaşm azlığa düşerek" hakkı ve

450
KUTSALIN GÖLGESİNDE

onu tem sil eden peygam berim i yalanladılar, alaya aldılar, kovdular ve öl-
dürdüler. Şeytan'm liderliğini yaptığı ve insanların heva ve heveslerini ilah
edinerek Tann ^omple^^i içinde batıl yollara saptığı cephe de yine tarih bo-
yunca "hakkı batıl ile geçersiz kılmak için m ücadele etti". Hatta her kavim
peygam berlerini yalanlayarak onlara karşı savaş ilan etti. M uhammed'den
önce birçok kavim "gerçeği yalanlam ış batılı tem sil ed en her ümm et, ken-
di elçilerini susturm ak veya öldürm ek için yakalam aya yeltenm iş, hakkı,
onunla yürürlükten kaldırm ak için, ،batıla dayanarak' m ücadeleye giriş-
m işlerdir". işte Tann Allah, M uham m ed'i de bu hak yolunun h alkalan olan
M usa ve İsa'dan sonra "Tevrat ve in cil'i doğrulayıcı ve m üjdeci ve u y a n a
olarak hak ile gönderm işti". Çünkü Tann A llah'ın kutsal yasası gereği "h iç
bir üm m et yokhır ki içinde bir u y a n a gelip geçm iş olm asın".

"İnsanlar tek bir ümmete. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak pey-


gamberler gönderdi ve beralx‫؛‬rlerinde, insanlarm anlaşmazlığa düştükleri
şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere hak kitaplar indirdi.
Dysa kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra, birbirlerine karşı olan 'az-
gınlık ٧٠kıskançlıkları' yüzünden anlaşmazlığa düştüler" (2/213).

"Biz elçileri, müjde vericiler ve uyarıcılar olmak dışında (başka bir


amaçla) göndermeyiz, inkâr edenler ise, hakkı batıl ile geçersiz kılmak için
mücadele ediyorlar" (18/56)

"Kendilerinden önce Nuh kavmi de yalanladı ve kendilerinden soma


(sayısı çok) fırkalar da. Her ümmet, kendi elçilerini (susturmak için) yaka-
lamaya yeltendi. Hakkı, ommla yürürlükten kaldırmak için, 'batıla daya-
narak' mücadeleye giriştiler. Ben de onları yakalayıverdim. Artık Benim
cezalandırmam nasılmış?" (40/5).

"Şüphesiz biz seni, hak ile bir müjde verici ve b‫؛‬r uyarıcı olarak gön-
derdik. Hiç bir ümmet yoktur kİ, içinde bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın"
(35/24).

sana Kitabı Hak ve kendinden öncekileri doğrulayıcı olarak indir-


di. O, Tevrat'ı ve Incil'i de indirmişti" (3/3)-

"Hakkı batıl ile örtmeyin ve hakkı gizlemeyin. Kaldı l،i siz gerçeği bi-
liyorsunuz" (2/42).

"Allah'm kullarından, düediğine kendi fazlından (peygamberliği) in-


dirmesini 'kıskanarak ve hakka başkaldırarak' Allah'm indirdiklerini tanı-
‫ﻃﺴﺎا‬ , nefislerini ne kötü şeye karşılık sattılar". (2/90)

451
Halis ÇETİN

Tanrı Allah hak-batıl savaşında inananların daha önceki üm m etler gibi


bozulm am ası ve evrensel Tanrı kom plekslerine yönelm em esi için o üm-
m etlerin kendilerini helaka sürükleyen davranışlarını da tek tek sıralar.
Evrensel Tanrı kom pleksinin yolu olan batıl, hakkı yok etm ek için "hakkı
batıl ile örtm eye", "gerçeği bildiği halde hakkı gizlem eye", "erdem yerine
çıkara yönelm eye", "hakka başkaldırm aya", "nefislerini kuşatan azgınlık
ve kıskançlık ite gerçeği yalanlam aya", "heva ve nefislerine uym aya", "hak-
ka inananları şüphe, tehdit veya aldatm a ile gerçek yoldan döndürm eye",
"zanlarına uym aya", "h akkı değiştirip kendi hevalarına uygun hale dönüş-
türm eye", "insanların ve doğanın doğasım bozm aya", "şan ve şerefi hakta
değil batılda aram aya", "h ak lehlerinde ise ona boyım eğm eye aleyhlerinde
ise onu reddetm eye" çalışm aktadır. Bu durum a karşı hak yoluna inananlar
"A llah'm hakkın ta kendisi olduğunu ve O 'nun dışında, onların taptıkları-
ise
١١٥١ batılın ta kendisi olduğunu bilerek" hareket edip "insanlar arasında
adaletle hükm etm ek", "h aktan sapıp kendinin ve diğer İnsanların heva ve
heveslerine uym am ak", "h er zam an ve her yerde insanları hakka yöneltip
iletm ek", "insanlara adaleti, hakkı ve m erham eti tavsiye etm ek", "h ak ite
adaleti ayakta tutm ak", "h er yerde, her şartta, her zam anda ve herkese kar-
şı adil şahitler olarak hakkı tem sil etm ek", "h ak ve adalet konusunda sevgi,
saygı, nefret gibi duygulara asla yer verm em ek" zorundadırlar. Yoksa hak
kılığına girm iş bir batıl dünyanın tem silcileri olup önceki üm m etler gibi
helaka ve hüsrana uğrayacaklardır (103:1-3).

"Kitap Ehlinden çoğu, kendilerine hak apaçık belli olduktan sonra, ne-
fişlerini kuşatan kıskançlıktan dolayı, imanınızdan soma sizi inkâra dön-
dürmek arzusunu duydular" (2/109).

"Şüphesiz biz seni bir mü‫؛‬deci ve bir uyarıcı olarak, hak ile gönderdik"
(2/119).

"Ey Kitap Ehli, neden hakkı batıl ite örtüyor ve bildiğiniz halde hakkı
gizliyorsunuz?" (3/71).

"Ey iman edenler, adil şahitler olarak, Allah için, ‫س‬ ayakta tutun.
Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın, o, tak-
vaya daha yakındır. Allah'tan korkup-sakmın. Şüphesiz Allah, yapmakta
olduklarınızdan haberi olandır" (5/8).

"Onların çoğunluğu zandan başkasına uymaz. Gerçekten zan ise, hak-


tan hiç bir şeyi sağlayamaz" (10/36).

"D e ki: Hak geldi, batıl yok oldu. Hiç şüphesiz batıl yok olucudur"
(17/81).
KUTSALINGÖLGESİNDE

"Allah, hakkın ta kendisidir. Otelin dışında, onların taptıklara ise, şüp-


hesiz batılın ta kendisidir" (22/62).

"Eğer hak, onların hevalanna uyacak olsaydı hiç tartışmasız, gökler,


yer ve bunların içinde olan herkes (ve her şey) bozulmaya uğrardı. Hayır,
biz onlara kendi şan ve şereflerini getirmiş bulunuyoruz, fakat onlar kendi
zikirlerinden yüz çeviriyorlar" (23/71).

Tanrı Allah, hak-batıl savaşının tarihsel ve evrensel yasalarını belirle-


dikten sonra inananların batıl yol olan evrensel Tanrı kom plekslerine yö-
' için de evrensel kurallarını belirler. Bu kurallar evrensel Tanrı
kom pleksine neden olan davranışlar ve bundan kurtulup bakkı tem sil eh
m enin yollan olarak açıklanır. Tann Allah'a gbre liderliğini şeytanın yap-
tığı batıl yolun evrensel Tanrı kom pleksinin asli kaynağı/sebebi tekebbür/
büyüklük taslam aktır. Evrensel Tanrı kom pleksi bağlam m da tekebbür/
büyüklük taslam ak ise yeryüzünde bir iktidar veya güç elde edildiğinde
hakka ve adalete başkaldırm ak ve bozgunculuk yapmaktır. Tüm bu evren-
sel Tanrı kom plekslerinin batıl yol olarak sonucu da yeryüzünde zulm ün
hâkim olm asıdır. Evrensel Tanrı kom pleksinin önderi şeytan iken kaynağı
d a k ib ird ir:

"Ve meleklere: 'Adem'e secde edin' dedik. İblis hariç (hepsi) seede etti-
ler .‫ ه‬ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kafirlerden oldu" (2: 34).

"©nlarm batıla sapmaları gerçekte büyüklük taslamamaları nedeniy-


led ir"(5: 82).

"Şüphesiz ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklenenler,


onlar için göğün kapıları açılmaz ve halat (ya da deve) iğnenin deliğinden
geçinceye kadar cennete girmezler. Biz suçlu-günahkârlara işte böyle ceza-
landırırız'' (7: 40).

"Kavminin önde ' büyüklük taslayanlar (müstekbirler),


içlerinden iman edip de onlarca zayıf bırakılanlara (müstaz'aflara) dediler
ki: 'Biz de, gerçekten sizin inandığınızı tanımayanlarız" (7: 76).

"Yeryüzünde kibirlenip böbürlenerek yürüme; çünkü sen ne yeri yara-


bilirsin, ne dağlara boyca ulaşabilirsin" (17: 37).

"İşte ahiret yurdu; biz onu, g ryü zü n d e büyüklenmeyeniere ve boz-


gunculuk yapmak istemeyenlere (armağan) kılarız. (Güzel) Sonuç takva
sahiplerinindir" (28: 83).

"Ad (kavmin)e gelince; onlar yeryüzünde haksız yere büyüklendiler


ve dediler ki: 'Kuvvet bakımından bizden daha üstünü kimmiş?' Onlar,
‫ ﺀس‬ÇETİN

gerçekten kendilerin‫؛‬yaratan Allah'ı görmediler mi? o, kuvvet bakımın-


dan kendilerinden daha üstündür. Oysa onlar, bizim ayetlerimizi (bilerek)
inkâr ediyorlardı" (41:15).

"Doğrusu ben, onları bağışlaman için her davet edişimde, onlar par-
maklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarımı çektiler ve büyüklük
tasladıkça büyüklük gösterip-direttiler" (71: 7).

F^ıın Allah, inananların daha önceki m üstekbir kişi, kurum ve toplu-


luklar gibi ırk, soy, güç, iktidar, bilgi, zenginlik, üstünlük gibi nedenlerle
kibre düşm em elerini em reder. Tann A llah "yeryüzünde en nefret ettiği şe-
yin kibir" olduğunu belirterek hem Şeytan, Firavun, Karun, Haman, Belam
ve Sam iri gibi kişisel örneklerle, ‫؟‬
١١■» Ad, Semud, Nuh, Salih, İsrail gibi
kavim lerin kolektif kibir ö rn ek leriy le ‫س<ا‬de her yerde ve her zam anda ya-
şanacak sıradan insanlann m üstekbirlik örneklerini aşırı vurgularla uyarır.
Çünkü kibir beraberinde başkaldırı/isyan ve bozuculuk getirerek ‫س‬ ^-
n n ve doğanın doğasını bozacak bir yeryüzü zulüm egem enliğine neden
olm aktadır. Tanrı Allah'a göre; kibir bozar m utlak kibir m utlaka bozar, ki-
bir insanı bozar m utlak kibir ise yeryüzünde hâkim olduğu her şeyi bozar:

"Şeytan dedi İd: 'Rabbim, beni kışk،rttığm şeye karşılık, ant olsun, ben de
yeryüzünde onlara, sana başkald>rmayı ve dünya tutkularını süsleyip çekiri
göstereceğim ve onlann tiimünü mutlaka kışkırtıp saptıracağım" (15:39).

"H iç şüphesiz din, Allah katında İslam'dır. Kitap verilenler, ancak ken-
dilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki 'kıskançlık ve hakka başkaldır-
ma' (bağy) yüzünden ayrılığa düştüler" (3:19).

"Onlar, kendisinden sakmdırıldıkları şeyi yapmada ısrar edip başkal-


d ırd ılar"(7:166).

"Allah'a ve Resulüne karşı (onların koydukları sınırları tanımayıp ken-


dileri sınır koymaya kalkışmakla) başkaldıranlar, kendilerinden öncekile-
rin alçaltılnıası gibi alçaltılmışlardır" (58: 5).

"K i (bunlar) Allah'ın ahdini, onu kesin olarak onayladıktan sonra bo-
zarlar, Allah'ın kendisiyle birleştirilmesini emrettiği şeyi keserler ve yer-
yüzünde bozgunculuk çıkarırlar" (2: 27).

"O zalim (Tanrı kompleksi), yeryüzünde iktidarı ele aldığında yeryü-


zünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar.
Allah ise, bozgunculuğu sevmez" (2: 205).

"Düzene konulup ıslah edilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk


(fesat) çıkarmayın" (7: 56).
KUTSALIN GÖLGESİNDE

"İnkar edenler birimlerin■، vetieridir. Eğer siz bunu yapmazsanız


(birbirinize yardım etmez ve dost e،maz‫^؛‬mz) yeıyüziinde bir fitne ve bü-
yük bir bozgunculuk (fesat) ahu " (8: 73).

"Ey kavmim, ölçüyü, tartıyı ve adalet‫؛‬gözeterek tam tutun ve insan-


larm eşyasım değerden ،1‫ﻣﻬﻬﺄه‬ eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular
olarak karışıklık çıkarmayın” ( ١١: 85).

"Biz, bir ülkeyi helak etmek i^ ^ ğ im iz zaman, onun 'v a rili ve güç
sahibi önde gelenlerine' emrederiz, ö y le lik le onlar 0 ‫ ﻫﺲ‬bozgunculuk Ç1-

karırlar. Artık onun üzerim‫؛‬söz hak olur da, onu kökünden darmadağın
ederiz" (17:16).

"Ki ٠ Zalimler, yeryüzünde !» z ^ n c u lu k çıkanyor ve dirlik-düzenlik


kurmuyorlar (ıslah çim iyorlar)" (2 6 :152).

Tanrı Allah, Musa, İsa ve M uham m ed aracılığıyla ilan ettiği hak yolunun
"adalet, m erham et ve sadakat” ilkelerinin karşısında evrensel Tann komp-
leksinin bahl yolunun "zulüm , zoriıalık/bozgunculuk ve ihanet" ilkelerini
açıklayıp inanlan yeryüzü en fazla zulüm den kaçınm alarını
em reder. Zulm ü evrensel olarak hiçbir kategorik ayrım yapm aksızın tüm
insanların "k u l hakkm m " çiğnenm esi olarak ilan eder ve kendisine şirk ko-
şulm ası yani kendi hakkının çiğn etm esiyle eş değerde tutar. Evrensel Tan-
n kom pleksinin kaynağı olan kibrin başkaldırı/isyan ve bozgunculuk ile
zulm e kaynaklık edeceğini ve kim yaparsa yapsın, kime yapılırsa yapılsın
zulm ün küfürden daha tehlikeli olduğunu vurgular ve inananları uyarır:

"Zulmedenlerin yardımcıları yoktur" (2: 27ü).

"Kim haddi aşıp insanlara zulmederse biz ٠١١٥ateşe göndeririz" (4: 30).

"Zulme sapan kavimden başkası yıkıma uğramaz" (6: 47).

"Zulmeden toplulukla beraber olma/oturma" (6: 68).

"Ve sizlerden yalnızca zulmedenlere isabet etmekle kalmayan (aynı za-


manda zulme rıza gösterenlere de isabet edecek olan) bir fitneden korkup
sakının" (8: 25).

"Ant olsun, sizden önceki nesilleri, resulleri kendilerine apaçık deliller


getirdiği halde, zulmettikleri ve iman etmeyecek oldukları için yıkıma uğ-
rattık" (10:13).

"Zulmedenlere eğilim göstermeyin, yoksa size ateş dokunur" (11:113).

"Zulmedenler, içinde bulundukları refahın peşine düştüler. Onlar,


suçlu günahkârlardı" (11:116).
‫ ﺀس‬ÇETİN

"Zulmedenler ise ancak inkârda ayak direttiler" (17: 99).

"İşte ülkeler ve onlarm halkları, zulmettikleri zaman onları yıkıma uğ-


rattık" (18: 59).

"Zulmeden kavimlere lanet/yıkım olsun" (23: 41).

"Ancak zulmedenler başka onlar asla bağı^ nm ayacaktır" (27: 11).

"Zulmedenlerden başkası, bizim ayetlerimizi inkâr etmez" (29: 49).

"Hayır, zulmedenler, hiçbir bilgiye dayanmaksızın kendi bevalarma


uymuşlardır" (30: 29).

"Zulmedenler, birbirlerine aldatmadan başkasını vadetmezler" (35: 40).

"Hak yolu, ancak insanlara zulmeden ve yeryüzünde haksız yere 'teca-


vüz ve haksızlıkta bulunanların' aleyhinedir" (42: 42).

"Böylece biz kazandıkları dolayısıyla zalimlerin bir kısmını bir kısmı-


nın başma geçiririz" (6:129)

"Allah zalimleri sevmez" (42: 40).

Tann Allah, evrensel Tanrı kom pleksinin kaynağı kibrin ve onun neden
olduğu başkaldırı, bozgunculuk ve zulüm konusunda inananları uyardık-
tan sonra onlara yeryüzü egem enliğinde orta yolu yani insan, hayat ve
doğaya karşı dengeli olm ayı bunun için de "barış, m erham et ve adalet"
ilkeleri üzerine yaşam ayı em reder. Tann Allah bu son kuşak hak yolu tem-
silcilerine yeryüzünde iktidar vererek "tüm insanlara (adalet, m erham et ve
sadakat üzere) şahit ve örnek olm aları için orta bir üm m et kılarak" (2:143)
"erdem değerleri üzerinde hayırlarda yarışm ak" (35: 32) ve "insanlara iyi-
liği em redip kötülükten sakındırm ak" (3 :1 1 0 ) m isyonlarını yükler. Onların
yeryüzü iktidarlarının asli nedeni "tü m insanlığı barış ve güven" (2: 208)
içinde tutup tüm yeryüzünü "barış yurdu" (10: 25) haline dönüştürmektir.
Bunun için de yeryüzünde iktidar olduklarında evrensel Tanrı kom plek-
sinin zulüm yöntem lerine kaym ayıp "insanlar arasında hükm ettiklerinde
adaletle hükm etm ek, emanetleri/görevleri ehline (hak edenlere) teslim et-
m ek" (4: 58), "kendileri, anne-babaları ve yakınlarının aleyhine bile olsa,
hakkm şahitleri olarak adaleti ayakta tutmak, adaletten dönüp hevalarm a
uymamak, şahitlik yaparken veya hüküm verirken gerçeği eğip bükm em ek,
sözü gevelem em ek, gerçekten yüz çevirm em ek" (4:135), "h er zam an ve her
şartta adil şahitler olarak hüküm verip hakkı ve hakkaniyeti ayakta tutmak,
bir topluluğa olan kinlerinin adaletten alıkoym asına izin verm em ek" (5: 8),
"yalana kulak tutm am ak, haram yem em ek", "tü m iş ve ilişkilerde tartıyı
KUTSALIN GÖLGESİNDE

adaletle tutup doğrultm ak ve tartıyı noksan tutm am ak" (55: 9) gerektiğini


vur^rladı. Tann Allah tarihsel ve evrensel m ücadelesi gereği "tüm pey-
gam berlerini insanlar arasında adaleti ayakta tutm aları için gönderdi ve
bunun için de apaçık belgeler, kitaplar ve m izam indirdi" (57: 25). Çünkü
Tanrı kom pleksi sahibi "zalim leri sevm eyen" (42: 40) Tanrı Allah, "adaletle
hükm edenleri sevm ektedir" (5: 42).

2. Kabileci Bedevi Geleneğe Karşı Evrensel Medenilik Yolu;


'Yol Amaçtır': "Hepiniz Adem'in çocuklarısınız, Adem ise
topraktandır. Topraktan geldik yine ona döneceğiz".
M uhamm ed, M ekke'nin kabileci bedevi kolektif Tanrı kom pleksinin hâkim
olduğu bir ortam da doğdu. O 'nun hayatı, ilkeleri ve yönlendirm eleri te-
m elinde m edeniydi. M uhamm ed tüm Tanrı kom plekslerine m eydan oku-
yarak evrensel eşitlik değerleri üzerinde yeni bir m edeniyet inşa etti. Böy-
lece kabileci bedevilik akım ına ve birçok tem el konuda om m eğilim lerine
karşı koydu. Bu ‫ﺳﺎه‬ güçlü bir şekilde M uham m ed'in kişisel, kolektif ve
evrensel Tanrı kom plekslerinin kaynağı olan kabile asabiyetine karşı sava-
şında, fertler arasında kan bağı yerine ahlak, ilke, hukuk, akide ve im ana
dayanan yeni bir bağ oluşturm asında ortaya çıktı. M edenilik ‫د‬ İslam ,
kan davası, güç, gasp, kabilecilik, otlak ve su için savaş düşüncesini adalet,
kul hakkı, eşitlik, m erham et ve sadakat gibi ilkeler ve din uğruna cihat, üm-
m eti savunm ak ve m azlum insanlığı him aye etm ek için düzenli mücadele
düşüncesiyle değiştirdi. K olektif ve evrensel Tanrı kom plekslerinden daha
önem li ve öncelikli olarak "büyük savaş" dediği kişisel Tanrı kom pleksleri
(insanın nefsini ve hevasmı ilah edinm esi) ile m ücadele etti. Bu anlayış-
la, kabile sınırlarını aşarak, am açları diğer bütün am açların üzerinde olan
önce kabileler üstü bir "orta üm m et" oluşturm aya sonra da tüm insanlığa
yönelik yeryüzü adalet egem enliği kurm aya yöneldi. Kabile, sosyal bir bi-
rim olarak kalm akla beraber M uhamm ed, onu evrensel ilke ve değerler ile
tüm insanlığı kapsayan üm m et içinde eritm eye çalıştı. M uhammed, Tann
A llah'uı binlerce yıllık birikim in doğurduğu tecrübeleri ışığında yeni di-
ninin inananlarını daha önce inanm ış olan toplulukların düştüğü Tanrı
kom pleksleri konusunda son kez veda h a ca n d a 'Veda H utbesi' ite uyara-
rak onlar gibi olm am aları için hak yolun yol işaretlerini netleştirdi:

"£ y insanlar! Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden


sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım. İnsanlar! Bugünleriniz
nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şeh-
riniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namusla-
rmız da öyle mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.
Halis ÇEIİN

Ashabım! Muhakkak Rabbinize kavuşacaksınız, cyda sizi yaptıkları-


nızdan dolayı sor^ıya çekecektir. Sakin benden sonra eski cahiliyye sapık-
lıklanrta dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyetimi,
burada bulunanlar, bulunmayanlara ulaştırsın. Olabilir ‫ه‬ burada bulu-
nan kimse bunları dalla iyi anlayan birisine ulaştırmış olur.

Ashabım! Kimin yanında bir emanet varsa, onu hemen sahibine ver-
sin. Biliniz ki, faizin her çeşidi kaldırılmıştir. Allah böyle hükmetmiştir. Ne
zulmediniz, ne de zulme uğrayınız.

Ashabım! Dikkat ediniz, cahiliyeden kalma bütün adetler kaldırılmış-


tır, ayağımın altındadır. Cahiliye devrinde güdülen kan davaları da tama-
men kaldırılmıştır".

M uham m ed'in Veda H utbesinde de ifade ettiği ilkeler, yeni dinin mü-
eadele ettiği kişisel, kolektif ve evrensel Tanrı kom plekslerine son meydan
okum a niteliğindeydi. M uham m ed, "tü m insanların canlarının, m allarının,
nam uslarının kutsal ve her türlü tecavüzden korunm uş" olduğunu ve "in -
samn nefsinin ve şeytanın en büyük düşm anları” olduğunu ilan ederken
kişisel Tann kom plekslerinin kaynaklarına; "cahiliyye adetlerinin ve gele-
neklerine geri dönme arzusunun, em anetlere riayet etm em enin, faiz, zina,
cinayet, m iras yeme, kan davası gibi eski uygulam alara yönelinm esinin,
kadınların, kölelerin ve diğer toplum sal grupların haklarına tecavüz edil-
m eşinin, inananların birbirinin kardeşliği dışında başka dayanışm alar ara-
m asının" kolektif Tann kom plekslerinin kaynakları olduğunu ve ırk, dil,
din, kabile, güç, bilgi vb. ile insanlar arasm da üslünlük iddia edilm esinin
ise evrensel Tann kom plekslerinin kaynaklan olduğunu tekrar vurgular
ve tüm insanlan uyarır. M uham m ed'in Veda H utbesinde sık sık "E y in-
sanlar!" İfadesini kullanm asının nedeni de hu evrensel m isyon iddiasıdır.
Ö zellikle "azası kesik siyahi bir köle başınıza em ir olarak tayin edilse, onu
dinleyiniz ve itaat ediniz" ifadesi ile tüm Tanrı kom pleksleri kaynak]armı
"ayakları altında çiğnem ektedir". Çünkü M uham m ed'in m edenilik yolu ile
kolektif Tanrı kom plekslerinin kabileci bedevilik yolu arasındaki m ücadele
hayata ve m ülke bakış açıları ile olduğu kadar tarihsel, kabilese‫؛‬ve ekono-
m ik İktidar çatışm ası İle de yakından ilgilidir. Bu iki geleneğin çatışmasın-
daki tarihsel arka plana inildiğinde m edenilik ile bedevilik, evrensellik ite
kabtiecilik, adalet ite güç arasındaki çatışm anın kaynaklarına da ulaşılır.

Evrensel m edenilik yolunun ‫؛‬iderl Muhammed, gelenek ve kabite dü-


şüneeslnln ve güce dayalı keyfi gelenek uygulam aların yerini tutm ak üzere
adalet ve hukuk düşüncesini yerleştirdi. Kabile dışındaki otorite bedevilere
yabancı gelen bir düşünceydi. O nlar kabite geleneği dışında herhangi bir
KUTSALIN GÖLGESİNDE

kanun tanım azlardı. O ysa M uham m ed, otoritenin yalmz Allah'a ait oldu-
ğunu, otoritenin ancak onun adıyla var olabileceğini belirterek, yönetim in
adaleti gerçekleştirm eyi ve insanlığın evrensel değerlerini korum acı hedef-
lem esi gerektiğini açıkladı. Yönetim şekli ise, uygulam a şekli toplum a terk
edilen ve toplum sal m eşruiyeti ve konsensüsü hedefleyen toplum sal söz-
leşm elere dayalı Şura ve istişare ilkeleri idi. M uhammed, adalet için hukuk
ilkesini yerleştirdi. H ukuku genel kanun yaparak, her şeyin üzerinde oldu-
ğunu ilan etti. Çünkü o, ilahi ve doğal (m aruf) bir kanundu. Siyasi iktidarı
da, belli bir toprak parçası üzerinde yükselen politik bir kurum olarak değil
tem elde sosyal bir organizasyon, yani hiçbir kategorik ayrım a (din, dil, ırk,
kabile, güç, zenginlik, bilgi) dayanm ayan insan m erkezli yönetim olarak
kabul etti.

M uhamm ed, m edenilik yolunun en önem li ilkesi olarak eşitlik konu-


sunu da ciddiye aldı. Bu yüzden sosyal konularla da yakm dan ilgilendi.
İnsanlar arasındaki tüm kategorik ayrım ları ve üstünlük iddialarını red-
dedip üstünlük ölçüsü takvayı tem el aldı. Bu da İslam 'da sosyal gelişim e
etki eden ilkelerden biri olacakh. Zayıfların, özellikle çocuk, köle, fakir ve
kadınların karşılaştıkları haksızlık ve adaletsizliklere karşı durum larını
düzeltm eye yöneldi. M irasta haklarını garanti altına aldı, haksız nikah çe-
şiflerini ilga etti ve evliliği iki taraf arasında bir anlaşm a olarak kabul etti.
Kan davası hakkını akrabalardan alarak, toplum un sorum luluğu olarak va-
zetti, başka bir deyişle onu kan davasm dan hukuki bir cezaya dönüştürdü.
Ekonom ik alanda ise, m addi sıkıntıyı, farklılaşm ayı hafifletm eye, sömürü-
yü yok etm eye yöneldi. Karşılıksız gelir ve toplum sal sömürünün kaynağı
olan faizi şiddetle yasakladı. Fakirin yararına olm ak üzere zekatı emretti,
sadaka ve infak konusunda ısrar etti, em eğe saygıyı ve alın terini kutsa-
dı. Ekonom ik tem erküze ve zengin sınıf yaratm aya kaynaklık edeceği için
"güm üş ve altm stokunu yasaklayıp", "zenginliğin, iktidarın ve kaynakla-
rm bir züm re elinde dolaşım ını zulm ün kaynağı olarak" lanetledi. M edete
olm anm ve insani erdem liliğin ö l^ isü olarak ahlakı yüceltti. O nun için ah-
lak cahiliyeden kopuşun tem eli ve ıslahatın direğiydi. Vefakarlık, emanet,
doğruluk, verilen sözü tutma, iyiliği em ir kötülüğü nehiy, zulüm le savaş,
insanlığm çıkarlarını fert çıkarlarının önüne geçirme, zayıflara m erham et
ve m uhtaçlara yardım konusunda ısrar etti. M edenilik yolunun en önemli
yöntem i olarak da M uhamm ed, değişim e ve teşri'ye tederrüc ilkesini soka-
rak gelişm e m efhum unu kabul etti. Bu ise, bedeviliği ayakta tutan ve onu
destekleyen statüko ve M ekke'de kökleşen çıkarlarla çelişen bir tavırdı. Me-
dine'ye hicret ettikten sonra inananlar arasında muahat'a (kardeşlik) diğer
topluluklar için de anayasa yapm aya (M edine Sözleşm esi) başladı, bu ilk
Halis ÇETİN

sosyo-politik düzenlem eydi. Aslında m uahai ve sözleşm e kültürü Araplar


tarafm dan bilinen şeylerdi. Am a ‫ ه‬, bunu kişisel ve asabiyete dayalı bir olgu
olm aktan çıkarıp genelleştirdi, kabileler arasm da yaygm olduğu gibi kan
unsurundan soyutlayarak hukuki ve ‫ ؛ااﻫﻮاة‬bir tem ele oturttu.

İslam daveti yayıldı ama İslam 'a girenlerin itici güçleri değişikti. Ki-
m isi hidayet ve im anla, kim isi ayrıcalıklardan faydalanm ak için, kim isi
gücünden korkarak daveti kabul etti. Bunun yanında yeni davetin anlaşıl-
m ası için zam ana ihtiyaç vardı. A ynı şekilde, güç ve önem i durum a göre
değişebilse de eskisinin zayıflatıp yok olm adan önce yeniyle çatışm ası ve
bu çatışm anın etkilerinin genel hayatta ortaya çıkm ası kaçınılm azdı. Daha
M uham m ed dönem inde çatişm a başlam ıştı ve bu çatişm a ölüm ünden son-
ra da bu iki tem el akım arasm da cereyan etti: Bedevi (Kabileci) akım ve
M edeni (Evrensel) akım. Bedevi kültür hala atalarına saygı beslem e ve ge-
leneği yüceltm e anlayışıyla hareket ediyordu. Din, önem li bir kişisel inanç
olm asa da hayatlarını ve ilişkilerini düzenleyen büyük b ir toplum sal bağ
idi. M uhamm ed, din bağıyla bağlı, akidenin bileştirdiği, diğer insanlardan
ayrı tek bir üm m et oluşturdu. Fert olm ak bir kabileye üye olm aktan daha
güçlü bir etken oldu. Bu da kabilevi esaslarla bağdaşm adığı için m edenilik
tam am en içselleştirilem edi. Boyun eğilen, takip edilen yasalar da K uran ve
Resulün sünnetiydi, kabile gelenek ve göreneği değil. Böylece öç düşüncesi
m edeni bir cezaya dönüştü. Savaşı ve barışı da kişisel sorunlarla olm aktan
çıkarıp üm m etin ortak sorum luluğuna bıraktı. M uham m ed bu nüfuza rağ-
m en m erkezi ve otoriter bir idare k u rm a d ı A ksine k ab ilelere v arlık ların ı
sürdürm e im kânı tanıyarak İslam 'ın ilkelerini yaymak, öşür ve zekatı top-
lam ak üzere onları sistem içerisinde eritti. Bütün bunlar kabileciliği tedrici
olarak yok etm ek ve m eşruiyet, tem sil ve bölüşüm alanlarındaki etkinliği-
ni ortadan kaldırm ak için atılan sağlam adım lardı. Fakat bu yeni davetin
kök salabilm esi, nüfuz edebilm esi için süre çok kısaydı“ . M uhamm ed, yeni
getirdiği dinin kem ale erm esinden som a üm m etine Veda Flutbesinde ge-
tirdiği dinin tem el felsefesini ve kendisinden sonra karşılaşacakları Tanrı
kom pleksleri ve siyasal krizleri de tek tek açıkladı:

"Ey insanlar! Muhakkak ki, şeytan şu toprağınızda kendisine tapın-


maktan tamamen ümidini kesmiştir. Fakat siz bunun dışında ufak tefek
işlerinizde ona uyarsamz, bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak
için bunlardan da sakınınız.

10Aziz Duri, İlk Dönem İslam Tarihi, Çev: Hayrettin Yücesoy, Endülüs Yay., İstanbul, 1991,
s. 79-81.
KUTSALIN GÖLGESİNDE

Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan


korkmanızı tavsiye ederim, biz kadınlan, Allah'm emaneti olarak aldınız
ve onların namusunu kendinize Allah'ın emriyle helal kıldınız. Sizin ka-
dınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır.

Ey müminler! Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yo-


lumızu hiç şaşırmazsınız .‫ه‬ emanetler, Allah'm kitabı Kuran ve peygam-
berin sünnetidir.

Müminler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müsiü-


man'ın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler. Bir Müslü-
man'a kardeşinin kanı da, malı da helal olmaz. Fakat malını gönül hoşluğu
ile vermişse o başkadır.

Ey insanlar! Hak her hak sahibine hakkını vermiştir. Her insanın mi-
rastan hissesini ayırmıştır. Mirasçıya vasiyet etmeye lüzum yoktur. Çocuk
kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden kimse için mahrumiyet
vardır.

Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem'in ÇO-

arklarısınız, Adem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olma-


yanın da Arap üzerine üstonlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah
üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur, üstünlük
aneak takvada, Allah'tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanı-
nız ©'ndan en çok korsanmızdır. Azası kesik siyahi bir köle başınıza emir
olarak tayin edilse, sizi Allah'm kitabi ile idare ederse, onu dinleyiniz ve
itaat ediniz. Kimse kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba, oğlunun
suçu üzerine, oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz.

Dikkat ediniz! Şu dört şeyi kesinlikle yapmayacaksınız: Allah'a hiçbir


şeyi ortak koşmayacaksınız, Allah'ın haram ve dokunulmaz kıldığı eam,
haksız yere öldürmeyeceksiniz, zina etmeyeceksiniz, hırsızlık yapmaya-
caksınız"11.

O 'nun evrensel m isyonu m eşruiyet, tem sil ve bölüşüm açısından ortaya


çıkan evrensel Tanrı kom pleksleri ile m ücadele idi. Bu yüzden Muhammed,
Veda H utbesinde sık sık üm m etinden ziyade insanlar diye hitap ederek
evrensel bir söylem ortaya koym uştur. Çağrısının m uhatabı her ne kadar
M üslüm anlar olsa da hedef İdde tüm insanlık olduğu açıktır. "E y insanlar!
Bugünleriniz nasıl m ukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl m ukaddes bir
ay ise, bu şehriniz nasıl m übarek bir şehir ise, canlarınız, m allarınız, na-

“ http://www.diyanet.gov.tr/turkish/hutbe/vedahutbesi.asp,28.12.12.
Halis ÇETİN

m uslanruz da öyle m ukaddestir, her türlü tecavüzden korunm uştur", "E y


insanlar! K adm lann haklarrm gözetm enizi ve bu hususta A llah'tan kork-
m anızı tavsiye ederim ", ifadeleri ile insanın doğuştan getirdiği tem el hak-
lara atıfta bulunm uş ve can, m ülkiyet, nam us ve kadm haklarından bahse-
derek evrensel bir m isyon ve doğal hukuk vizyonunu ortaya koymuştur.
"E y insanlar! Cenabı H ak h er hak sahibine hakkını verm iştir. H er insanın
m irastan hissesini ayırm ıştır. M irasçıya vasiyet etm eye lüzum yoktur. Ço-
cuk kim in döşeğinde doğm uşsa ona aittir. Zina eden kim se için m ahrum‫؛‬-
yet vardır" ifadesi ile de doğal haklar teorisini güçlendirm iş ve sistem inin
m erkezine H ak ve Adalet ilkelerini yerleştirm iştir. "K im se kendi suçundan
başkası ile suçlanam az. Baba, oğlunun suçu üzerine, oğlu da babasının
suçu üzerine suçlanam az" ifadeleri ile de töre, kan, kabile bağlarının dışım
da insan olgusunun evrensel hukuk norm u olduğunu belirtm iştir, insanın
bir birey olarak sorum luluk ve ceza ehliyetini tüm kategorik belirleyiciler-
den bağım sız ete alm ıştir. Yine M uham m ed aym hutbede çok sık tekrar-
layarak; "B ir M üslüm an'a kardeşinin kam da, m alı da helal olmaz. Fakat
m alını gönül hoşluğu ite verm işse ٠başkadır" ve "D ikkat ediniz! Şu dört
şeyi kesinlikle yapm ayacaksınız: Allah'a hiçbir şeyi ortak koşm ayacaksınız;
A llah'm haram ve dokunulm az kıldığı cam haksız yere öldürm eyeceksiniz;
Zina etm eyeceksiniz; H ırsızlık yapm ayacaksınız" sözleriyle hukuksal sis-
tem inin temel ilkelerini inşa etm iş ve sistem inin m eşruiyet kaynağı olarak
tem el hakları savunm uştur. Tüm bu m eşruiyet düzeninin u y^ ılan m ası ve
korunm ası için d e ‫ﺳﻜﺎ»؛أإل‬ keyfi davranışlarına değil bir hukuk m etni ve
anayasa olarak Kuranı ve team ül hukuku olarak da kendi yasalarım meş-
ruiyet kaynağı ilan etm iştir; "E y müm inler! Size iki em anet bırakıyorum ,
onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırm azsınız. ٠ em anetler, A llah'm
kitabı K uran ve Feygam berin sünnetidir".

M uhamm ed, yine kim lik ve tem sil açısından da tüm insanları hedef al-
m ış ve "E y insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. H epiniz A dem 'in
çocuklarısınız, Adem ise topraktandır. A rabm Arap olmayana, Arap ol-
‫ ااااﻣﻢ{ﻫﺂﻟﻞ‬da A rap üzerine üstünlüğü olm adığı gibi; kırm ızı tenlinin siyah
üzerine, siyahın da kırm ızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur, ü stü n lü k
ancak takvadadır" diyerek Tanrı kom plekslerine kaynaklık edecek tüm ka-
tegorik ayrım ların ve üstünlük iddialarının yerine insan m erkezli bir söy-
lem geliştirm iş, her türlü ayrım ı ve ayrıcalığı sistem inden dışlam ıştır, insan
dışındaki hiçbir kategorik ayrım ı sistem ine dahil etm em iştir ki takva da
ancak Allah ite kul ilişkisini belirleyen bir değerdi. Takvalı olm a iddiası
bite takvaya aykırıdır. Bu sistem in özü tiim yaklaşım ların asli ve öncelikli
olgusunun insan kim liği olduğudur, insan dışm da hiçbir kim lik bu siste­
KUTSALIN GÖLGESİNDE

m in siyasal ve hukuksal yapısına m üdahil edilem ez. M üslüm anlar arasın-


daki hukuk ise buna artı olarak kardeşliğin de ekienm esidir; "M üm inler!
M üslüm an M üslüm an'ın kardeşidir ve böylece bütün M üslüm anlar kar-
deştlrler". M uhamm ed, tarihsel ve toplum sal olarak da sistem ini iki tem el
ayrım üzerine oturtur. Kendisi ile başlayan düzene "y en i", önceki düzene
ise "eski/cahiliyye" ifadelerini kullanarak getirdiği anlayışın değişim i ve
yenilenm eyi ifade eden bir evrensel m edeniyet inşası olduğunu ifade eder.
Yeniyi, adalet, hakkaniyet, eşitlik, m erham et, sadakat, güven, m edenilik ve
hukuk kavram ları ile ifade ederken eskiyi şeytana uyma, sapkınlık, gücün
hâkim iyeti, bedevilik, köylülük, cahiliye ve keyfilik olarak tanım lar. Veda
hutbesinde bu ikili ayrım a sık sık dikkat çeker: "Ashabım! Sakın benden
sonra eski sapıkhkiara dönm eyiniz ve birbirinizin boynunu vurm ayınız",
"Ashabım! D ikkat ediniz, cahiiiyeden kalm a bütün adetler kaldırılm ıştır,
ayağım ın altındadır. Cahiliye devrinde güdülen kan davalan da tam am en
kaldırılm ıştır".

M uham m ed'in Veda hutbesinde de vurguladığı gibi onun m edeni yolu


ile bedevi cahiliyye yolu arasındaki en önem li çatışma kaynağı m ülk ve
onun İşlevi ite ilgilidir. Tanrı A llah ve M uham m ed'in hem en hem en her
söylem i tam am en bölüşüm konusuna odaklanm ış ve bu konudaki haksız-
İlk, zulüm ve aşırılık üzerine kurulu cahiliye geleneğini yıkm aya çalışm ış-
tır. Tanrı Allah ve M uham m ed'in itikat, ibadet ve m uam elata yönelik hiçbir
iddiası yoktur ki bu bölüşüm sorununu m erkeze alm ış olmasın ki M ekke
ve M edine Tanrı kom plekslerinin M uham m ed'e şiddette karşı çıkm asının
özünde de bu bölüşüm sorunu vardır. Çünkü M uhamm ed çok iyi bilm ek-
teydi ki, tüm Tanrı kom plekslerinin kaynağı olan cahiliyedeki sosyal, si-
yasal ve ekonom ik kast, bölüşüm ve sınıf sistem i yerle bir olm adan eşitlik,
adalet ve adil bölüşüm üzerine kurulu yeni m edeniyet inşa edilem ezdi. Bu
yüzden M uham m ed, davet sırasm da ekonom ik farklılıklarla m ücadele et-
miş, haksız kazancı, m al biriktirm eyi, altın, güm üş stoklam ayı, lüks yaşa-
mayı, fakir, öksüz ve yetim i gözetm em eyi, infak, sadaka ve zekat verm e-
m eyi ianetlem iştir. ö zellik le, gasp ve faiz ite M ekke toplum unda ona bağlı
olarak oluşan toplum sal ve ekonom ik politikayı birinci planda fakirlerin ve
zayıfların durum larını düzeltm eye yöneltm işti. M uham m ed'in belirlediği
serbest seçim, şura, düşünce özgürlüğü, ahlaki sorumluluk, adalet, liyakat,
em anet olarak halkın m ülkiyetine sadakat, kanun egemenliği, hak ve sta-
tü konusunda tam eşitlik ilkeleri hep bu amaca yöneliktir. Çünkü yeryü-
zünde H abil-Kabil'den beri insanlığın asli sorunu bu iktidar ve m ülkiyet
sorunu idi. Tüm peygam berlerle de devam eden bu iki çatışm a sürekliliği;
evrensellik-yerellik, insan-kabite, kardeşlik-asabiyet, hukuk-töre, hukukun

463
Halis ÇETİN

ü s ^ ü ^ - ü s t i i n l e r i n hukuku, blrey-kitle, insan-köle, farklılık-hem cilik,


olm ak-sahip olm ak, ihtiyaç-iktidar, adalet-güç, ikna-baskı, ahlak-çıkar,
düzen-kaos, özgürlük-kölelik, eşitlik-hiyerarşi, konsensüs-otorite, m eşrui-
yet-keyfilik, adil bölüşüm -ekonom ik tem erküz ikilem leri ile gelenekselleş-
ti. Evrensel hak ve batıl savaşı da bu ikilikler üzerine oturdu.

M uham m ed, kişisel, kolektif ve evrensel Tann kom plekslerinin kayna-


ğını oluşturan "daha üstün olm a" ve "ölüm süzlük arzusu ve m utlak ik-
tidar ihtirasının" özünde öteki insanlarm bedeni, aklı, ahlakı, hayatı ve
kaderi üzerinde m uktedir olm a kibrinin asli rol aldığım ve bunu besleyen
en önem li olgunun "m ülkiyetin iktidarı" ve onun üzerinden de "iktidarın
m ülkiyeti" olduğunu çok iyi biliyordu. Bu nedenle M uhamm ed tüm hayati
boyunca yaptığı gibi son hutbesinde de A dem 'i sürgüne düşüren "ebedi
hayat ve sonsuz iktidar" vaatleri konusunda Adem oğullarım uyarır ve kişi-
sel, kolektif ve evrensel Tann kom plekslerinin en büyük kaynağı olduğuna
inandığı m ülkiyet iktidarım ve ondan kaynaklı olarak iktidar m ülkiyetini
yok etm eye çalışır. "B en yalm z b ö lü ^ rü c ü y ü m " diyen M uham m ed, mül-
kiyet iktidarını ve iktidar m ülkiyetini tıpkı İsa gibi çok ağır ithamlarla eleş-
tirir: " ü ç şey ortaktır: Su, ateş, mera. Bunlardan alınacak bedel de haram -
d ır"; "Şu Uhud dağı kadar dinarım (altınım ) olsa evim de üç gece bırakm ak
istem em "; " O nlar zarardadır! O nlar m al yığanlardır!"; "H er üm m et için bir
fitne vardır, benim üm m etim in fitnesi de m ald ır"; "insanoğlu m alım ma-
lım der. Halbuki âdem oğlunun yiyip tükettiği, giyip eskittiği ve sağlığında
tasadduk edip gönderdiğinden başka sahibi olduğu neyi v ar?"; "Altına ta-
panlara lanet olsun! Güm üşe tapanlara lanet olsun !"; "Altın ve gümüş birik-
tirenler kahrolsun!"; "B ir sürüye salm an iki aç kurdun sürüye verdiği zarar,
kişinin m al hırsıyla dinine verdiği zarardan daha fazla değildir"; "Size eski
kavim lerin hastalığı sirayet etti: Bu, m al hasedi ve buğzudur. o dini kazıyı-
cıd ır"; "Cennette benim le olm anız için dünyada bir yolcunun azığı kadarı
ile kifâyet edin. Bir elbiseye yam a vurm adan eskim iş saym ayın"; "Yoksul-
lar cennete, zenginlerden kırk bahar önce girecekler"; "M allarınızdan tem
canlılara infak ediniz. Zira insanların yırtıcı hayvanların ve kuşların yediği
m allarınız sebebiyle size ecir verilecektir. H erkes bahçesini çeviren duvar-
la n yıkarak insanların ve hayvanların geçebileceği geçitler yapsın"; "G er-
çekten de bu altın ve güm üş sizden önce gelen m illetleri helak etti. Cimrilik,
hırs ve övünm eden kaçınm adığınız takdirde bunlar sizin de helak sebebi-
niz olu r"; "Z enginlik fi (nesinin şerrinden ve yoksulluk fitnesinin şerrinden
Allah'a sığınırım ".

Bu sözlerinin de gösterdiği gibi M uhamm ed, "adalet, m erham et ve sa-


dakat" ilkeleri üzerine kurduğu sistem ini bozacak en büyük tehdidin top­
KUTSALIN GÖLGESİNDE

lumsal, siyasal, hukuki, idari ve ekonom ik im tiyazların ve rantların paylaşı-


m m dan kaynaklanacağının farkındadır. Bu yüzden de, yeni m edeniyetinde
im tiyazlı hiçbir soy, sınıf, ırk, kurum, kabile, kişi, aile vb. gibi kategorik
ayrım a ve ayrım cılığa izin verm em iştir. Çünkü tüm bunlar ortadan kaldır-
m ak için geldiği eski cahiliyye Tann kom pleksi düzeninin ilkeleridir. Bu
yüzden, "eşitlik ve adalet" ilkeleri çerçevesinde "em aneti ehline verm ek",
"kişiler arası yapılan sözleşm elere sadakat gösterm ek", "m al dolaşımının
ayrıcalıklı sınıf yaratm asını engellem ek", zengin-fakir, efendi-köle vb. sı-
nıfsal ayrım ları tedricen yok etm ek, dinsel ve siyasi otoriteyi keyfi kullan-
m am ak, toplum un em aneti olan malı, m ülkü ve idari görevleri bir sınıfın,
grubun veya soyun iktidar tem erküzü aracına dönüşm em esini sağlamaya
çalışm ıştır. M uham m ed'in getirdiği ve m erkezinde adalet olan yeni mede-
niyet yolu, çok güçlü, yoğun ve yaygın bir şekilde cahili ve bedevi gelene-
ğe geçici olarak üstün olm uştur. G eçici olarak, çünkü geleneğin çok güçlü
tarihsel ve kültürel norm ları toplum sal hafızanın d e r in lik le r in d e ve insan-
ların kişisel Tanrı kom plekslerinde varlığım sürdürmüştür. Sadece tekrar
hâkim iyete ele geçireceği günün şartlarının olgunlaşm asını beklem iştir.
cahiliye olarak adlandırdığı bu gelenek ile asla uzlaşmam ış,
ona ait tüm alanlara kendi paradigm asını ikam e etm eye çalışm ıştır. Bu ne-
denle yeni bir m edeniyet ve toplum yaratm ak için cahiliyyeye ait tüm değer
ve ilkeleri sosyal, siyasal, ekonom ik, kültürel ve ahlaki alandan dışlayarak
"ayakları altında çiğnem iştir".

M edeni ve bedevi gelenek arasındaki çatışmada en dikkat çeken Tanrı


kom pleksi sorunu tem sil yani siyasal sistem in nasıl ve kim tarafından yöne-
tileceğidir. M uham m ed'in inşa ettiği m edenilik yolunun yönetim de adalet,
liyakat, şura ve konsensüs ilkelerinin karşısında yer alan bedevi gelenek
soy, güç, keyfilik ve saltanat ilkeleri ile hareket ediyordu. Bu bedevi anla-
yış yönetim de eşitlik, toplum sal rıza ve konsensüs ilkelerini kabul eden bir
tem sil sistem ini değil tam am en bir ailenin despotizm ini sim geleyen elitiz-
mi savunuyordu. Elitizm, bir alile, bir soy, bir sınıf veya bir kesim in çeşitli
özellikleriyle diğerlerinden üstün olduğunu iddia eden bir azınlık iktida-
rm ı anlatan kolektif ve evrensel Tanrı kom pleksi kaynağı idi. Bu üstünlük
sadece yönetim de ayrıcalığı değil aynı zam anda ekonom ideki servet da-
ğıhm ındaki eşitsizliği, entelektüel ve m oral yetenek üstünlüğünü ve tüm
bunların dağılım ındaki hiyerarşiyi de ifade eder. H iyerarşik toplum sal yapı
ve güç ilişkileri bu m eşruiyet yansım asının tem elini ve yönetim anlayışının
zorbalığım da oluşturm aktadır. Çünkü bu hiyerarşik sistem in en tepesinde
"Tanrı g ib i" yönetici, tek bir kişinin m utlak ve keyfi iktidarını tem sil etmeye
başlar ki om m üzerinde hesap vereceği bir hukuki, siyasi, ahlaki veya gele-
Halis ÇETİN

neksei bir otorite de yoktur. Bu elitist ve hiyerarşik bedevi sistem i, tem elde
ve kabaca yöneten ve yönetilen olm ak üzere iki sınıf inşa eder ve yönetilen-
lerln yöneticiler üzerindeki hiçbir hakkını, vesayetini veya em anetim kabul
etmez. Bu tikelere dayanan kolektif ve evrensel Tanrı kom plekslerinin ilk
yarattığı şey de doğal olarak kul kom pleksleri olmaktadır.

M uhamm ed, kul kom pleksi sorununu çözm ek için "tü m insanların eşit"
olduğunu ilan ettikten sonra, insanlar arasm dakl hukuki, siyasi ve idari
tem sil işlerinde de bu eşitliğe riayet edilm esini ve toplum un ortak sorunla-
rınm çözüm ünde toplum dan em anet alınan yönetim yetkisinin hiçbir ayrım
gözetm eksizin ehline verilm esini em reder. Hatta bu konuya verdiği önemi
çok dikkat çekici bir üslupla ifade edip, "Azası kesik siyahi bir köle başım za
em ir olarak tayin edilse, onu dinleyiniz ve itaat ediniz" vurgusunu yaparak
tüm insanları hukuki ve siyasi olarak eşit kıldıktan sonra yönetim de de tüm
insanların eşitliğini savunur ve em ir ve am ir seçim ini halkın tespitine bira-
kır. Burada yönetim in m eşruiyetini ve ona itaat edilm esini iki ilkeye bağla-
m ıştır: halk tarafından tayin edilm esi ve "A llah'm kitabı ile idare etm esi".
Birincisi tem sil ve katılım da adaleti, İkincisi ise m eşruiyette adalet ilkesini
esas alır. Fakat M uham m ed sonrası inananlar arasındaki ayrım lar, iktidar
kavgaları ve savaşlar çoğunlukla bu cahiliyye geleneğinin uzantısı olan
kolektif Tanrı kom pleksinin tem sili, seçim i ve kaynağı üzerinden yaşandı.
M uham m ed'in son em ri olan "büyük bir ordu kurup M ekke ve M edine'nin
kabilevi elitlerin‫؛‬bir kölesini oğlunun em ri ve kom utası altında savaşa gön-
derm ek" kararı hile kendisinden sonraki yönetim felsefesinin, ilkelerinin ve
yöntem inin işaretlerini veriyordu. Fakat M ekke elitleri, M edine elitleri veya
M uham m ed'in soyunun kutsal elitleri m ülkiyetin iktidarı ve iktidarın mül-
kiyeti için uzun süren savaşlara tutuştular. M uham m ed'in "azası kesik bir
köle" em rine rağm en tıpkı daha önceki topluluklarm "üstünlük, kibir, kıs-
kançlık" gerekçeleriyle fırkalara bölündüğü gibi fırkalara, m ezheplere ve
devletlere bölündüler ve herkes kendi yolunun m utlak doğruluğu iddiası
ile kendi fırkasını "süslü, haklı ve m eşru" gördü. Fırkalarım yerel/kolektif
Tanrı kom pleksinin tezahürü olan kişi kültü ve kabile kültürü esasına göre
tanzim ederek Kureyşliler, H aşim iler, Em eviler, Abbasiler, Fatım iler, Ehli
Beyt, Seyyitler vb. şeklinde m eşrulaştırdılar ve birbirleriyle aym iddialar ile
yani "daha üstün/hayırlı olm ak" ve "ölüm süzlük ve m utlak iktidar ihtirası"
ite savaşhiar. inananlar arasm daki tüm çatışm a ve savaşların neredeyse ta-
m am ı bu yerel/kolektif Tanrı kom pleksi gerekçelerle yapıldı. M utlak bilgi,
kutsal soy, em anete ehil olm ak ve gerçeği tem sil etm ek gibi 'liyakatleri' sa-
dece kendisinin hak ettiği iddiası ile her topluluk ötekiyle savaşmayı m eşru
kıldı. M uham m ed, kabllecl geleneğe karşı çölün kum ları üzerine köpükten
KUTSALIN GÖLGESİNDE

em irler yazm ıştı. Fakat köpük gitm iş su kalmış, su gitm iş tein i kalmıştir.
Yine kazanan her zam anki gibi bedevi kabileci çöllerin gelenek kum ları ol-
muştur.

M um am m ed, M usa ve İsa'dan m iras aldığı ezeli ve ebedi kutsal yasalar


olan "adalet, m erbam et ve sadakat" ilkeleri üzerinde, yeni toplum una bu
kutsal yasa geleneği ile (M usa ve İsa) ortak bir tarihsel miras yaratm a, ortak
bir şuur ve kültür oluşturm a yoluyla toplum sal uyumu ve insani onuru
geliştirm eye çalışm ıştır. Bu yeni bir m edeniyet, yeni bir tarih yazım ı ve yeni
bir evrensel "toplum kurum "udur. M uham m ed bunu zora, baskıya ve te-
peden inm e değiştirm e yasalarına dayanm adan yapmaya çalışm ıştır. Onun
temel ilkesi m eşruiyet, adalet ve konsensüs oldu. Ayrıca bir yönetim in çöz-
m esi gereken üç kriz alanı olan m eşruiyet, tem sil ve bölüşüm alanların-
da da hukuk, insan, liyakat, adalet ve hakkaniyet ilkelerini ikam e etmiştir.
Zorbalığa karşı adalet, cehalete karşı bilgelik, lüks ve ihtişam a karşı tevazu
ve yardım laşm a, m ala ve m ülke tapınm a yerine hakkaniyet ve liyakat, güce
karşı hak, hiyerarşiye ve her türlü ayrım cılığa karşı eşitlik, kula kulluğa,
Tanrı ve kul kom plekslerine karşı da özgürlük ilkelerini getirmiştir. Tam
da bu yüzden "başında taç bulunan hiçbir im parator kendi eliyle yaman-
m ış bir hırka giyen bu adam kadar saygı görm em iştir. Çünkü o, hayatın ve
eşyanm ruhuna nüfuz eden bir hakikat, adalet, özgürlük ve eşitlik savunu-
cusuydu". Tüm bu değişiklikler bütiinü insanların benim sem iş oldukları
bağlılık odağım n kabileden topluma, keyfilikten hukuka, hiyerarşiden eşit-
liğe, "yereh'den "ev ren sel"e doğru bir yükselm enin göstergesi idi.

M uham m ed, Tanrı A llah'm kişisel, kolektif ve evrensel Tanrı kompleks-


lerine karşı inşa ettiği evrensel m edenilik yolunu sabır ile aşam a aşama
döşediği bu ilkeler üzerine kurdu. N e acelecilik gösterip aşırı yıkıcı ne de
uzlaşm acılık gösterip aşırı uyum cu bir yol tuttu. M uham m ed, kendisine
"zulüm , terör ve ihanet" ite davranarak savaşanlarla dahi "adalet, mer-
ham et ve sadakat" değerlerinin yol göstericiliğinde "en adil ve en güzel
şekilde" m ücadele etti. Tanrı A llah'ın Adem 'le başlayan İbrahim , M usa ve
İsa ile devam eden batıla/Tanrı kom plekslerine karşı hak m ücadelesindeki
' asli ilkelerini istikrarlı bir şekilde tavizsiz olarak sürdürdü.
Barış için "etini uzatıp bir adım atana kollarım açıp koşarak giderken" ahit
ve sözleşm elerini çiğneyip kılıç kuşananlara karşı "tüm peygam berler gibi
giydiği zırhını çıkartm am ak üzere" herkesten önce savaş m eydanlarına
koştu. N e insanlann kişisel ne kabilelerin kolektif ne de yeryüzü devletle-
rinin evrensel Tanrı kom plekslerinin kaynağı olarak hiçbir gücün "nefsine,
hevasına, tekebbürüne, tahakküm üne ve ihtirasına" boyun eğmedi. "Em ro-

467
Halis ÇETİN

lunduğu gibi dosdoğru olarak" "yeryüzünde hiçbir fitne (Tanrı kom pleksi)
kalm ayıneaya kadar onlarla savaştı". H er türlü iktidar ve ihtişam teklifle-
rine (Tann kom pleksi) ve "sm am alan n a" karşı tıpkı varisi olduğu M usa ve
İsa'nın duruşuyla "b ir elim e güneşi, öbür elim e ayı dahi verseler asla m ü-
eadelem den vazgeçm em " tutarlılığı ile direndi. H er türlü kişisel, kolektif ve
evrensel Tanrı kom pleksi zaafları ve esneklik arayışlarına karşı "kızım Fa-
tım a dahi olsa!" kararlılığı ile tavizsiz bir direnç sergiledi. Her türlü zulüm
tehditlerine karşı da "sab ır ve tevekkül" silahlarıyla m üeadele etti. Sonuçta
inandığı dinini insanların kişisel dünyasından kralların evrensel dünyasına
kadar genişletti.

M uhamm ed, Tanrı A llah'm insanlar arasm da her türlü Tanrı kom pleks-
lerini kaldırarak insanların onuru, erdem i, hukuku, özgürlüğü ve eşitliği
üzerine kurulu evrensel bir ahlaki düzen inşa edip bu değerler çerçevesin-
de insanlara evrensel olarak "iyiliği em retm e ve kötülükten sakm dırm a"
(3: 110) m isyonunu tam am ladı. Tanrı Allah, bu son m isyonla birlikte de
Adem 'den M uham m ed'e kadar "adalet, m erham et ve sadakat" ilkeleri üze-
rinde evrim leştirdiği "d in in i kem ale erdirip insanlar üzerindeki nim etini
tam am ladı" (5: 3). Sıra tam am lanm ış bu nim eti tam am lanm am ış doğasın-
da her türlü nim ete karşı "sad akat" ve "nankörlü k" ikilem leri ile evrensel
dilem m aya dönüştörebilm e yeteneğine sahip insanın hak-batil, gerçek-ya-
lan, ışık-karanlık, özgürlük-kölelik, hukuk-keyfilik, eşitlik-hiyerarşi ile inşa
edeeeği adalet ve zulüm arasm daki "insanlık m ücadelesine" gelmiştir.
‫ﻳﻤﺎس‬

"İsa, Rabb'e ibadet ettiğinde havarileri gelip dediler: 'Ey muallim, bil-
mek istediğimiz bir şey var: Tevbekâr değildir dediğiniz Şeytanla nasıl
konuştağunuz'. İsa cevap verdi: "Bakın, Oylüyorum size, düştüğünü bil-
diğimden Şeytan'a karşı merhametim vardı ve günaha ittiği insan cinsine
karşı da merhametim vardı. Bu nedenle, Tanrı RAB için ibadet edip oruç
tuttum ve Şeytana merhamet etmesini için ona yalvardım'. Tanrı RAB ce-
vap verdi: 'Ey İsa, bak O'nu bağışlayacağım. Yalnızca ©'na, 'Rabbim, ben
günah işledim, bana merhamet et' dedirt, o zaman O'nu bağışlayacak ve
ilk dunımuna iade edeceğim'. Bunun üzerine ben de onlar arasında barışı
çoktan gerçekleştirdiğime inanarak, çok sevindim ve bu nedenle Şeytan'،
çağırdım ve gelip dedi: 'Senin için ne yapmam gerek ey İsa?'. Cevap ver-
dim: 'Kendin için yapacaksın, ey Şeytan, çünkü senin hizmetlerini sev-
miyorum, ama seni iyiliğin için çağırdım'. Şeytan cevapladı: 'Sen benim
hizmetlerimi arzulamıyorsan, ben de seninkileri arzulamıyorum. Çünkü
ben senden daha üstün ve daha soyluyum. Bu bakımdan, sen bana hizmet
edecek değerde değilsin, sen çamursun, halbuki ben ruhum'. Ben de ona
'Bunları bırakalım. Söyle bana, ilk iyiliğine, ilk güzelliğine ve ilk durumu-
na dönmen iyi olmaz mı? Melek M ikâil'ln Hüküm Cünü'nde sana Tanrı-
nm kılıcıyla yüz bin de£a vuracağını ve her vuruşun sana on cehennem
azabı vereceğini bilmelisin' dedim. Şeytan cevapladı: 'O gün kimin daha
çok ‫؛‬ey yapabileceğini göreceğiz. Ben kesinlikle yanıma pek çok melek ve
Tanrı RAB'bl ta'ciz edecek en güçlü ve en üstün puta tapıcılan alacağım
ve O, pis bir çamur parçası uğruna beni sürgün etmekle ne büyük bir hata
işlemiş olduğunu bilecektir'. Sonra ona tekrar dedim ki: 'Ey şeytan, sen
zihnen sakat ve ruhen bozuksun ve bu yüzden ne dediğini bilmiyorsun'.
Halis ÇETİN

Sonra, Şeytan alay eder biçimde başmı sallayarak dedi ki: 'Gel şimdi, be-
nimle Tanrı RAB arasında bu banşı yapalım; sen madem zihnen sağlam-
sm, ne yapılması gerekiyor söyle ey İsa'. Cevap verdim: 'Yalnızca iki sözün
söylenmesi gerekli'. Şeytan cevapladı: 'Hangi iki sözlerin?'. Cevap verdim:
Söylenmesi gereken ٠ iki söz şunlardır: Günah işledim; bana merhamet
et'. Sonra şeytan dedi İd: 'Bu iki sözün söylenmesini kabul ediyorum. Eğer
Tanrı RAB bu sözleri bana söyleyecek olursa, ben şimdi bu barışı seve
seve yapacağım'. Bu cevabın ürpertisi içinde ona 'şimdi detol buradan ey
mel'tm, sen büttin zulüm ve günahların habis yazarısın'. Bunun üzerine
Şeytan çığlık atarak ayrıldı. Şimdi zihninizde düşünüp tartarak söyleyin
bakalım o böyle bir kibirle nasıl merhamet görecek?' Havariler: 'Asla, Rab,
çünkü o tevbekâr değildih diyerek cevap verdiler" (Barnabas: 51).

Tevrat, İncil ve K uran'm "Adalet, M erham et ve Sadakat" üzerine inşa et-


tiği ve Musa, İsa ve M uham m ed'in şahsında tecessüm eteğ i ilke ve değerler
kul/köle kom plekslerinden arınıp Tanrı kom plekslerine m eydan okunm ası
yününde sadece tabilerine değil tem insanlığa yol azığı oldular, insam n kul
olm ak ve Tanrı olm ak arasında yaşadığı tüm bu evrensel yol hikâyesinde
Adem 'den M uham m ed'e tüm peygam berler ve onların takipçileri hak-batıl,
adalet-zulüm , aydınhk-karanlık gibi ikili çatışm a yollarında Şeytan kom p-
leksi içindeki "Tanrı gibi" olm a iddiasındaki Tanrı kom plekslerine karşı
Tanrının yanında birinci değerlerden yana savaşım verdiler. Hepsinde or-
tak değer zulm e karşı adalet, köleliğe karşı özgürlük ve karanlığa karşı ışık/
aydınlık yolunu savunm aktı. İbrahim 'in "bü tün dünyayı yargılayan adil
olm alı", M usa'nın "adaletle ve dürüstlükle yargılam ak gerekir"; İsa'nın "n e
mutlu, adalet, barış ve m erham et için m ücadele ederken zulüm görenlere
ki 'G öklerin Egem enliği' onlarındır" ve M uham m ed'in "Adalet en güzel ah-
laktır ve ben ^ z e l ahlakı tam am lam ak için geldim " sözlerini de bu kadim
geleneğin halkaları olarak okum ak gerekir.

Tevrat'ta Tanrı RAB, "gerçekten bilge ve anlayışlı bir halk olm ak için"
şart koştuğu "Adalet ve Kutsallık Yasaları" ve "Adalet ve D oğruluk ilke-
lerinin" hepsinde ortak yasalar "adalet, m erham et, erdem , doğruluk, sa-
dakat ve barış" değerlerini inananlarının "kulak verm esi ve uym ası gere-
ken kurallar ve ilkeler" olarak ilan eder ve onlara "kutsal olun, çünkü ben
Tanrınız RAB kutsalım " (Tevrat, Eevililer, 19: 1) buyurur, incil'de ise Tanrı
RAB "K utsal Yasa'm n en önem li yönleri/ilkeleri olan adalet, m erham et ve
sadakati ihm al edenleri" (Matta, 2 3 :1 -3 9 ) şiddetle lanetler ve "K u tsal olanı
köpeklere verm eyin, incilerinizi dom uzların önüne atm ayın. Yoksa bun-
ları ayaklarıyla çiğnedikten sonra dönüp sizi ^ rça la y a b ilirle r" (Matta, 7:

470
KUTSALIN GÖLGESİNDE

6) uyarısında bulunur. Kuran'da ise Tann Allah "Şüphesiz ki Allah, size


adaleti, ihsanı (iyilik ve m erham eti), yakınlara verm eyi (sadakatli davran-
m ayı) em redip sizi ahlaksız davranışlardan, inkâr üzere ihanet etm ekten
ve zorbalıktan (Tann kom plekslerinden) m en eder" (Kuran, 16: 90) em ri ile
evrensel geleneğin ortak ilklerini ilan eder. Başta adalet ilkesi olm ak üzere
m erham ete, onura, erdem e, barışa ve ihsana dayalı "K u tsal Yasa" geleneği
üç m isyonda da ortaktir. H er üç kaynağın ortak söylem i "m erham et etm e-
yene m erham et edilm eyecektir" düsturudur.

M usa'nın "K endinizi başkalarının yerine koyup öyle davranın" sözü,


!sa'n ın "in san ların size nasıl davranm asını istiyorsanız, siz de onlara öyle
davranın" em ri ve M uham m ed'in "K endinize yapılm asını istem ediğiniz
şeyleri başkalarına yapm ayın" kuralları ortak evrensel değerler olarak aynı
kutsal yasa kaynağm m ürünüdür. © ortak kaynağın "ön ce s©z vardı" de-
diği ortak söz de bu yasa idi. Çünkü önce de sonra da sadece "Yeryüzü
Egem enliğinin K ralları" Tanrı kom plekslerine karşı 'G öklerin Egem enliği-
nin K ralı' Tann RA B'in aydınlığı m üjdeleyen şu sözleri vardır: "Tanrı, 'Işık
olsun' diye buyurdu ve ışık oldu. Tanrı ışığın iyi olduğunu gördü ve onu
karanlıktan ayırdı" (Tevrat, Yaratılış, 1: 3-4); "Başlangıçta Söz vardı. Söz
Tann ile birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı. Başlangıçta o, Tanrı'yla birlikteydi.
H er şey O 'nun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey O 'nsuz olmadı. Ya-
şam O 'ndaydı ve yaşam insanların ışığıydı. Işık karanlıkta parlar ve karan-
İlk onu alt edem em iştir" (İncil, Yuhanna, 1: 1-5); "in san ları karanlıklardan
aydınlığa çıkarm ak için onlara m erham et eden; apaçık ayetlerini okuyan
peygam berler gönderen (Kuran, 6 5 :1 1 ) Allah, inananların dostudur ve on-
la n karanlıklardan aydınlığa çıkarır, inanm ayanların dostları ise (kişisel,
kolektif ve evrensel Tann kom plekslerinin ortak adı olan) Tağut'tur. © da
on lan aydınlıktan karanlıklara sürüklem ektedir (Kuran, 2 :2 5 7 ). H iç karan-
lıkla aydınlık bir olur m u ?" (Kuran, 13: 16). Bu nedenle Tanrı kom pleksle-
rinin am acı "ön ce söz vardı" ilkesini "sonra da söz vardı" ilkesi ile dönüş-
türüp Tanrının "önceliğini" kendilerinin "son rah ğı" ile değiştirm ektir, ilahi
nom osun önceliğini beşeri logosun sonrahğı/mutlaklığı ile değiştirm ektir
ve yeryüzü egem enliğinin yasalarından "SÖ Z"Ü dışlam aktır. Tanrı komp-
lenslerinin insanların kaderi üzerindeki kadiri m u tlak m uktedir olm ak adı-
na her zam an son sözü söyleyen olm a ihtirasının kaynağı da burasıdır.

Tanrı RAB, A dem 'in ortak insani dönüşüm geleneğinden M uhammed'e


kadar tüm insanlığı uyarıcı peygam berler gönderdi. Hatta bu ezeli ve ebedi
kadim gelenek zincirinin halkalarını birbirine ve hepsini de M uham m ed'e
bağlam ak için Kuran'da onların isim lerini hem tek tek hem de defaatle tek-

471
Halis ÇETİN

rariayarak kutsal geleneğinin sürekliliğini ilan etti. Tevrat, İncil ve Kuran'm


ortak kadim gelenek sürekliliği için ortak peygam ber atalarm ı ortak örnek-
lik m isyonları bağlam ında defaatle vurguladı. Kuran'da Adem 25, N uh 43,
Hud 10, İbrahim 69, Lut 27, İsm ail 12, ishak 15, Ya^up 16, Y usuf 27, M usa
136, H arım 20, Davud 16, Süleym an 17, Zekeriyya 7, Yahya 5, İsa 25, Mu-
ham m ed 4 kez ism en anılarak bu kutsal kadim geleneğin sürekliliği insan-
lığa ilan edildi. Tevrat, İncil ve K uran'ı da birbirinin tekam ül‫؛‬bağları olarak
ilan ederek M usa, İsa ve M uham m ed'! İsa'nın aracı diliyle birbirine kop-
m az bir sıkılıkla bağladı: "H ani, M eryem oğlu İsa, 'E y israiloğulları! Şüp-
hesiz ben, A llah'm size, benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden
sonra gelecek, Ahm ed adında bir peygam beri m üjdeleyici olarak gönderdi-
ği peygam beriyim ' demişti. Fakat ‫ ه‬onlara apaçık m ucizeleri getirince, 'Bu,
apaçık bir sihirdir' dediler" (Kuran, 61: 6).

Tanrı RAB, İbrahim 'in ortak evrensel gerçeklik m isyonundan itibaren


"onların arkalarından da başka nesiller yarattı. Sonra arka arkaya peygam -
herlerini gönderdi. H er üm m ete kendi peygam beri geldikçe, onu yalan-
ladılar. Sonra M ûsâ ve kardeşi H ârûn'u m ucizeleriyle ve apaçık deliller-
le Firavun ve İleri gelenlerine peygam ber olarak gönderdi. O nlar da tıpkı
öncekiler gibi büyüklük tasladılar (kişisel Tanrı kom plekslerine kapıldılar)
ve kendilerini büyük görüp böbürlenen bir topluluk (kolektif Tanrı komp-
leksi) oldular ve 'kavim leri bize kul köle iken (kul kom pleksi içinde iken),
bizim gibi iki insana m ı inanacağız' diyerek ikisini de yalanladılar. Tanrı
Allah, insanlar hidayete ersinler diye M ûsâ'ya K itab'ı (Tevrat'ı) verdi. Mer-
yem oğlu İsa'yı ve annesini de büyük bir m ucize kıldı, o, bütün peygam-
berlere ortak olarak şöyle dedi: 'E y peygam berler! Temiz şeylerden yiyiniz
ve iyi am eller İşleyiniz. Şüphesiz bu din, tek bir din olarak sizin dininizdir.
Ben de sizin tek Rabbinizim . ö y le ise bana karşı gelm ekten sakının'. Fakat
insanlar ise, (bu tek din, tek Rab inancım kişisel, kolektif ve evrensel Tan-
n kom plekslerine tehdit görerek) bu tek dini ve dinin ortak öğreti, kutsal
yasa ve işlerini kendi aralarında parça parça ettiler. Sonuçta ise her bir dini
grup (kolektif Tanrı kom pleksleri) kendinde bulunan (dini, Tanrıyı, ki ta-
bı, peygam beri ötekilerden daha üstün görüp ) o din ile sevinm eye (övün-
meye, kibirlenm eye)" (Kuran, 23: 42-53) devam ettiler. İsa'yı Musa'dan,
M uham m ed'! İsa'dan, üçünü İbrahim 'den ve hepsini de ortak Rableri olan
Tanrı RAB'den koparttılar. Kendi Tanrı kom plekslerinin sürekliliği için or-
tak kutsal yasanın, öğretinin ve geleneğin sürekliliğini yok ettiler. N esiller
arasındaki kul kom plekslerinden azade olm ak için Tanrı kom plekslerine
karşı yürütiilen isyan m ücadelesinin ortak bayrağını kendi sancaklarıyla
değiştirip kuşaklar arası "adalet, m erham et ve sadakat" ilkelerine dayalı
KUTSALIN GÖLGESİNDE

ortak m ücadele gelenek ve birikim bağlarım ve kaynaklarını birbirinden


koparıp yok eteler.

Dini/kolektif Tanrı kom pleksleri tüm bu ortak am açları kendi Tanrı


kom plekslerinin ortak araçları kılm akta ittifak ettiler. Tıpkı kişisel Tanrı
kom pleksinin sembolü Firavun'un "balkım parçalara ayırıp her bir parçayı
diğerlerine düşm an yaparak birbirleri ile savaştırm ası" gibi "bu tek dini ve
dinin ortak öğreti, kutsal yasa ve işlerini kendi ar alarmda lim e lim e, parça
parça eteler. Sonuçta ise her bir dini grup (diğerlerim ötekileştirip) ken-
dinde bulunan o din (eksik parça) ile sevinm ek (övünmek, kibirlenm ek)"
yasasında ittifak ederek kendi kolektif Tanrı kom pleksleri ile evrensel Tan-
rı kom pleksi olm ak savaşm a girm ekte ittifak eteler. Ancak böyle bir savaş
aracılığıyla kendi kişisel Tanrı kom plekslerini tatm in edecek kul kom pleks-
leri hiyerarşik düzeninin sürdürülebilirliğinde ortak karar kıldılar. Böyle-
ce de insanlık olarak "başlangıçta ortak olan tek bir SÖ Z "ün bitip Şeytan
kom pleksinin ürettiği tekebbürün ürünü olan Tanrı kom pleksinin kibir
dünyasının SÖZdeşme "son u n a" gelm iş oldular. Ben, en, tek, m utlak ve
'üstün insan' Tann kom plekslerinin önündeki en büyük engeli de ortadan
* "T an n öldü". A ralarında yaptıkları barış sözleşm elerinde bile
ötekilerine üstünlük kibrinin doğurduğu gurur nedeniyle, İsa'nın aracı ol-
duğu Tanrı üe Şeytan arasında yaşanan barış sö z le ş m e s i görüşm e tutanak-
!arından farklı hiçbir sonuç üretem ediler, s ö z ile başlayan "ön ce"yi aynı
SÖZ ile "Sonuç"landırm adılar. insanlar kendilerine verilen SÖZ'e uyup ilk
Adem gibi tövbe etm ek yerine Şeytan gibi tebditler içinde Tanrıyı tövbeye
çağırdılar. Tanrı nezdinde göklerin egem enliği altında değil Tann kom p-
lekslerinin yeryüzü egem enliğinin tekebbürü ve tabakküm ü altında takdim
edilm eyi, takdir edilm eyi, tasdik edilm eyi, takdis edilmeyi, taltif edilmeyi
ve tebrik edilm eyi tercih eteler. Tüm bunlara da kendi kölelik ve kulluk
kom plekslerini efendilerinin ise Tanrı kom plekslerini tahkim ve tatm in et-
tikçe ulaştılar.

Tüm bu kişisel, dini/yerel/kolektif ve evrensel Tanrı kom pleksleri çatış-


m ası içinde insanlık halen kutsal yasaların "adalet, m erham et ve sadakat"
ilkelerine dayanan evrensel m edeniyet nosyonunu kaybetm iş bir insanlık
onuru ve ötekine zor ve zorbalıkla dayatılm ış m utlak iyiliklerin baskısı ile
örselenm iş insanlık olurunun bunalım larıyla boğuşuyor, inananlar, etnik,
ideolojik, m ezhebi ve dinsel kim liklere yapılan karşılıklı baskıların tükettiği
güven ve m eşruiyet krizleriyle uğraşıyor. Kazananın asla olm ayacağı bu
çatışm aların her zam au kaybedeninin insanlığın kadim m edeniyet birikim -
leri, ortak kutsal yasa gelenekleri, ahlakilik paradigm ası ve sosyal-siyasal
‫ ﻇﺲ‬ÇETİN

serm ayeyi oluşturan güven team ülleri olduğu görülüyor. M edeniyet ve in-
sanlık, ötekini yok etm ek için üretilen teknik ilerlem elerin evrenselleşm e-
si ile öteki ile barış içinde birlikte yaşam anın ahlaki ürünleri oian "adalet,
m erham et ve sadakat" ilkelerinin yokluğunun doğurduğu Bedevileşme/
yerelleşme/kolektit Tanrı kom pleksleri arasm da boğuluyor. Bunun ürünü
olarak da insanlık adına birbirine benzeyen dinler, mezhepler, devletler,
m edeniyetler, kabileler, kentler ve m ahalleler ortaya çıkıyor. Evrenden ev-
renselllğln ve dünyadan bu ortak m edeniyet ilkelerinin kaybolm ası sorunu
tam da tarih ve m edeniyetin tek bir m edeniyet kaynağı ve sahipliğinin id-
dia edildiği evrensel Tanrı kom pleksi değerinde evrensel ittifak edilm esi
üzerine başladı.

H er bir din, m edeniyet, kolektivite veya kabile Tann kom pleksi içinde
m utlak doğrunun ve m edeniyeti m utlak tem sil etm enin tekliği inancının;
m edeniyetin ve hakikatin yegane tem silcisinin tek olduğu düşüncesinin;
öteki veya alternatif m edeniyet algılam alarının kategorik olarak kötü ve
düşm an ilan edilm esinin; m edeniyeti, evrensel bir hegem onik değer ola-
rak ilan edip ötekileri buna İtaate m ecbur bırakılm asının; barış yerine sa-
vaşm bir diyalog türü olarak dayatılm asının; insanlığın kültürel ve yerel
farklılıklarıma saygı yerine tek k ^ tü rlü lü ğ ü n hâkim kılınm asını evrensel
bir değer olarak kabul etti. O rtak Tanrıları ve ortak ataları İbrahim 'in "ev-
rensel adalet" ilkesini her bir din kendi yeryüzü egem enliği için sadece
kendisinin tem sil ettiğini iddia etti. "H aklıyı, haksızı aynı kefeye koyarak
‫دا‬ yanında haklıyı da öldürdüler. Bütün dünyayı kendi ön yargıla-
rıyla yargılayıp zalim oldular". "D oğru söylüyorsam neden vuruyorsunuz,
yalan söylüyorsam neden doğrusunu söyleyip beni düzeltm iyorsunuz?"
yakarışlarına bile taham m ül etm ediler, ü stelik tüm bunları "Yaş ağaçlara
yaptılar". Böylece de her yerde kolektif ve evrensel Tanrı kom pleksi kabi-
leciliğin kişisel Tanrı kom pleksleri aracılığıyla yarattığı ve etrafım çitlerle
çevirdiği kul kom pleksleri düzenleri olan devletlerinin diliyle yeryüzünde
kendi egem enliklerini her biri de kendisi gibi olan ötekilere ilan ettiler.

Evrensel bir medeniyet anlayışı ancak kutsal yasaların ortak ilkeleri olan
"adalet, m erham et ve sadakat" değerleri üzerinden inşa edilecek evrensel
bir insanlık nosyonu üzerine kurulabilir. Oysa evrenselin yerine inşa edi-
ien klektiviteier/devietier/uiusiar, on lan n egem en kültürünü tem sil eden
kabileler ve onların yerel kurucu araçları "Tanrı gibi" önderler bu nosyonu
1‫اس‬ ،algısı yerine insan(lığ)ın kategorik ayrım ları (ırk, din, dil, m ezhep,
ülke, İdeoloji) üzerine kurdu, inançların, geleneklerin, kültürlerin, eylem-
lerin ve kurum ların evrensel gerçekleri, özellikleri ve etkileri de bu aynm -

474
KUTSALIN GÖLGESİNDE

ların ve söylem in içinde eritilip yol‫ ؛‬edildi. M edeniyet, insan olm anın ye-
terliği yerine tüm bu kategorik ayrım ların gerekirliği/zorunluluğu üzerine
inşa edildi ve her bir ayrım kendisini ancak öteki ayrım a rağm en ve karşı
g rçek leştireeeğ i inancına m ahkûm oldu. Oysa m edeniyet bir sorun çöz-
m e yöntem idir. M edeniyet, insanlık onuruna "h erk es", insanlık oluruna
"b izler", insanlık durum una "kard eşler" diye bakm ayı zorunlu kılar. Ve
insan olm anın önüne hiçbir kategorik ayrım ı ve "k işiliğ i" geçirmez. Çünkü
m edeniyet İsa'n ın da ifa de ettiği gibi "b ir nasıllık inşası değil bir niçinlik
yöntem idir" ve usûl esasa m ukaddem dir. Bu yüzdendir ki insanlık yatay
olarak (tecime) evrenselliği yaşarken dikey olarak (etik) kabileciliği yaşa-
m aktadır. M edeniyet nosyonunun doğasında var olan m edeni olm ak tam
da var olan bu kategorik farklılıkları kabul ederek ondan daha aşkın ve üs-
tün bir insanlık aşam asına geçişi anlatır. Tıpkı Musa, İsa ve M uham m ed'in
yaptığı ortak m ücadele geleneği ve değerleri gibi.

M usa, İsa ve M uham m ed'in yaptığı ortak m ücadele geleneği ve değerle-


ri üzerinden unutm am ak gerekir ki, biz kul kom pleksleri için, tekebbürünü
kibri ite ifşa eden Şeytan kom pleksleri her zam an tekebbürünü tevazu ite
gizleyen Tanrı kom plekslerinden "d ah a" üstündür. "E n " üstün olanlar ise
hayatlarında "d ah a" ve "e n " kıyaslam alarına yer verm eyenler olsa gerektir.
Çünkü "başkalarını sevm eyenin kendini sevm ekle lanetleneceği"; "kendi-
ni yücelten herkesin alçaltılıp kendini alçaltan herkesin ise yüceltileceği";
"kıyaslayanların kıyaslanm akla lanetleneceği"; "ötekini yargılayanların
ötekini nasıl ve hangi ölçekte yargılarsa aynı şekilde yargılanacağı"; "ken-
dine yapılm asm ı istem ediği şeyi ötekilere yapanların zalim lerden olacağı";
"adalet, m erham et ve sadakat ortak değerleri üzerinde ve üzerinden kim -
lik, hayat, kötektivite ve evrensellik inşa etm eyenlerin göklerin egem enli-
ğine sahip/layık olam ayacağı"; onların kişisel, kolektif ve evrensel Tanrı
kom pleksi İçin, içinde ve altında sürgün edilm işlik ruhu ve doğası ile yaşa-
m aya m ecbur ve m ahkûm oldukları "yazılm ıştır".

Bu "yazgı"ya isyan edip m eydan okuyan insanlar, ilk Adem gibi doğa-
larm daki "üstünlük tutkusu", "m utlak bilgi arzusu" ve "ölüm süzlük hırsı"
ite "M eyvelerin Efendisi"ne ulaşm ak ve son Adem gibi "m utlak iktidar ihti-
rası", "başkalarııun m ukadderatına m uktedir olm a tutkusu" ve "doğaların-
daki zaafları Tanrı gibi m ükem m ellikte giderm e tekebbürü" ite ihtirasların
efendisine sahip olm ak için "kendini yüceltip öteki olan herkesi ve her şeyi
alçaltm a" dilem m asını sürdürdüler. Sonuçta ilk Adem ile başlayan "ilah i
Tragedya"yı son Adem ile "ila h i Kom edya"ya dönüştürdüler. K eşke...
Halis ÇETİN

KAYNAKÇA
Ahmet Güç, Çeşitli Dinlerde ve İslam'da Kurban, Düşünee Kitabevi, İstanbul, 2 3 ‫ﻫﻪ‬.
Aziz Duri, İlk Dönem İslam Taribl, Çev: Hayrettin Yüeesoy, Endülüs Yayınlan,
İstanbul, 1991.
Diyanet İşleri Başkanlığı, Peygamberimizin Hayatı: http://www.diyanet.gov.tr/turk-
ish/bariliyyin/web_kitap.asp?yid=l
Ercan Çitlioğlu, "Küresel Güvenlik", http://busam.bahcesehir.edu.tr/konferansdo-
sya/kureselguvenlik/06.05.2011.
Halis Çetin, Korku Siyaseti ve Siyaset Korkusu, iletişim Yayınlan, İstanbul, 2012.
h^://tr.wikipedia.org.
http://www.ahikirsehir.com/medine-sozlesmesi-ve-insan-haklari-evrensel-beyan-
namesinin-karsilastirmasi.html,10.12.2012.
http://www.diyanet.gov.tr/turkish/hutbe/vedahutbesi.asp, 28.12.12.
http://www.hristiyan.net/kilisetarihi.htm.
http://www.sevivon.com/pages/tarih.htxrd.
http://www.sorularlaislamiyet.com/qna/13257/medine-vesikasi.html,10.12.2012.
İzzet Derveze; Kuran'a Göre Hz. Muhammed'in Hayati, Yöneliş Yaymlan, İstanbul,
1989.
Kutsal Kitap, Yeni Yaşam Yayınları, İstanbul, 2008.
Nermin öztürk, "ilah‫؛‬Dinlerde Yemin, Keffaret ve Kurban", NE ürüversitesi, ilahi-
yat Dergisi, 2002, Sayı 13.
Salih Suruç, Peygamberimizin Hayatı, Nesil Yayınları, 2011 , ‫؛؛إ‬
‫ﻛﺲ‬ .
Tahir Göroğlu, "Habil ve Kabil'in Kurbanları", Star, Açık Görüş, 28.10.2012.
Thom asCosm ades,http://www.incilturk.com/thomas_cosmades/adem_peygamber.
htm.
KUTSALIN GÖLGESİNDE

DİZİN Atina, 28

Adem , 1, 2 ,3 ,1 3 ,1 4 ,1 5 ,1 6 ,1 7 ,1 9 , 20, A ydın Despotizm i, 18


21, 23, 24, 96, 109, 113, 146, 155, 156, Azam et, 1 9 ,2 3 ,3 2 2 ,3 2 4 ,4 0 5 ,4 3 9 ,4 4 1
157, 158, 159,160, 161, 166, 167, 168,
Babii, 439 ,326 ,6 5 ,1 1 4 ,51 ,50 ,23 ‫ﻫﻒ‬
170, 172, 173,179, 182, 183, 184, 185,
186, 193, 196,199, 207, 209, 229, 255, Bati], 162,190, 350, 373, 423, 427, 447,
263, 282, 283,294, 295, 296, 299, 300, 451, 452, 453, 454, 464, 468, 469, 472
301, 302, 303,304, 305, 309, 311, 317,
Bedevi, 290, 291, 312, 313, 314, 335,
323, 331, 376, 402, 408, 409, 412, 413,
419, 420, 421, 422, 423, 425, 426, 431,
424, 427, 428,429, 432, 444, 451, 454,
440, 457, 458, 459, 460, 461, 463, 464,
457, 462, 463, 465, ,468, 469, 472, 473,
4 6 6 ,4 6 7 ,4 7 6
4 7 4 ,4 7 5 , 477
Bedir, 371, 372, 373, 374, 386, 387,
Adem oğuüarı, 19,158, 465
389, 3 9 4 ,3 9 6 ,4 0 0
Aden, 1, 7 - 14 1 5 ,1 6 ,1 7 , 2 0 ,1 5 7 ,1 8 4
Beiam, 274, 433, 446, 447, 449, 450,
Ad!er, 8 4 5 1 ,4 5 4

Am or, 5 3 ,1 3 7 Beni Kaynuka, 348, 379, 384, 385,


386, 388
Am orfular, 40,87, 88, 117, 119, 133,
1 34,136 Beni Kurayza, 348, 3 7 5 ,3 7 9 ,3 8 4 ,3 8 6 ,
388
Anadoiu, 28
Beni Nadir, 348, 379, 380, 384, 386,
Angarya, 40, 48, 56
388
A ntlaşm a Sandığı, 82, 9 4 ,1 0 6 ,1 4 7
Beniik, 8, 10, 35, 161, 162, 210, 263,
Arap, 28, 289, 290, 291, 292, 332, 335, 314
342, 343, 348, 349, 352, 371, 375, 377,
Beytiehem , 1 6 9 ,226, 259
379, 380, 385, 388, 389, 400, 401, 402,
403, 404, 405, 406, 419, 424, 425, 460, Biat, 341, 342, 343, 344, 347, 376, 378,
4 6 2 ,4 6 3 385, 389, 396, 403, 406, 407, 415, 429

A rınm a, 64, 65, 66, 8 6 ,9 5 ,9 6 ,1 0 5 ,1 1 5 , Bizans, 286, 287, 400, 401, 402, 404,
120, 127, 135, 158, 159, 160, 161, 162, 405,4 4 9
166, 171, 175, 179, 182, 208, 213, 238,
Boykot, 335, 336, 338, 338, 341
253, 270, 271, 286, 403, 415, 434, 440
Bölüşüm , 39, 99, 100, 106, 108, 110,
A sabiyet, 291, 392, 411, 458
132,1 8 8 , 205, 417, 461, 462, 464, 468
Atalar Dini/225, 246, 247, 259, 271,
Buzağ), 84, 85, 86, 129, 287, 310, 316,
274, 292, 319, 328, 336, 337, 407, 409,
3 1 7 ,4 1 1 ,4 5 0
411, 4 1 4 ,4 2 2

477
Hal‫؛‬s ÇETİN

Cahiliye, 326, 350,378, 417, 418, 419, Ensar, 349, 389, 404
422, 423, 424, 425, 430, 458, 460, 463,
Enteiektoei Elitizm , 18
4 6 4 ,4 6 6
Eski Ahit, 1 3 ,1 5 6 ,2 1 9
Calut, 404
Evrensei Tanrı Kom pleksi, 8, 14, 22,
Cebrail, 325
39, 55, 74, 93, 124, 127, 135, 168, 182,
Ceiiie, 1 7 0 ,1 7 6 ,1 9 1 ,1 9 3 ,1 9 9 ,2 1 8 ,2 2 6 , 216, 221, 230, 232, 233, 246, 247, 248,
2 2 7 ,2 5 9 ,2 6 0 ,2 7 8 249, 277, 286, 310, 350, 356, 360, 364,
400, 404, 405, 407, 418, 432, 433, 434,
Cem aat, 8 ,3 6 , 68, 82, 83, 84, 87, 88,9 1 ,
435, 439, 441, 442, 443, 444,450, 452,
92, 100, 110, 111, 121, 122, 123, 125,
453, 454, 456, 457, 466, 468, 475, 476,
127, 129, 130, 132, 135, 142, 145, 146,
477
177, 181, 220, 240, 241, 258, 266, 268,
269, 291, 311, 312, 314, 352, 362 Ferisiler, 1 6 8 ,1 7 1 ,1 7 8 , 17 9 ,1 9 2 , 197,
198, 199, 200, 206, 211, 212, 213, 214,
Cem iyet, 8, 291
216, 219, 220, 221, 222, 223, 225, 226,
Çin, 31, 50 227, 233, 235, 236, 237, 239, 240, 241,
□ av u t, 164, 169, 192, 199, 217, 218, 242, 244, 247, 248, 249, 250, 251, 252,
226, 227, 235, 2 4 2 ,2 4 3 ,2 5 9 , 382 258, 262, 266, 267, 268, 269, 274, 280

D espotluk,17 F،s!h, 61, 62, 87, 90, 92, 93, 94, 209,
2 5 3 ,2 7 2 ,2 7 5 ,2 7 8
D ikenli Tel, 271, 336
F iravn n l3, 31, 37, 38, 39, 40, 41, 43,
D iktatör,39
4 5 ,4 6 ,4 7 ,4 8 ,4 9 ,5 2 ,5 5 ,5 6 , 5 7 ,5 8 ,5 9 ,
D ilem m a, 2, 3, 9, 11, 71, 83, □ 5 , 118, 60, 61, 62, 63, 68, 69, 70, 71, 72, 73, 74,
1 5 9 ,2 7 4 ,3 3 2 ,4 6 9 ,4 7 7 76, 77, 79, 95, 99, 115, 127, 128, 129,
135, 144, 153, 186, 246, 248, 250, 251,
Dogm a, 129, 220, 250, 257, 423, 428
259, 316, 317, 330, 411, 414, 431, 432,
Ebu Cehil, 329, 371 433, 434, 435, 436, 437, 438, 439, 440,
Ebu Leheb, 328, 329, 342 441, 442, 443, 445, 446, 447, 449, 451,
454,474 , 475
Ebu Süfyan, 329, 374, 375, 377
Freud, 8
Edom, 7 2 ,1 1 6 ,1 1 7 ,1 2 0
Gom ora, 23, 24, 152, 238
Efendi-Köle, 144,171, 286, 465
G ökierin Egem enliği, 7, 156, 159,
Efod, 82
161, 162, 163, 167, 168, 170, 171,
Ehli Kitab, 348 172, 173, 175, 176, 177, 178, 179, 180,
181, 184, 187, 189, 190, 194, 195, 197,
Elazar, 1 1 6 ,1 3 1 ,1 3 2
200, 201, 202, 203, 204, 205, 206, 210,
Elit, 8, 53, 106,138, 220, 264, 393, 467 211, 222, 223, 234, 235, 237, 238, 239,
KUTSALIN GÖLGESİNDE

240, 244, 246, 255, 275, 280, 281, 282, Hiyerarşi, 52 ,51 ,45 ,27 ,19 ,17 ,10 ‫ة‬,
283, 284, 286, 288, 310, 323, 347, 356, 53, 54 ,5 7 , 68, 71, 78, 79, 82, 9 2 ,9 3 ,1 0 0 ,
359, 360, 363, 429, 472, 473, 475, 477 106, 107, 114, 122, 126, 127, 132, 135,
137, 138, 142, 148, 193, 208, 214, 215,
G önüllü Kulluk, 4 ,1 1 0 ,1 1 1 ,1 2 7 , 129,
216, 218, 224, 232, 240, 241, 247, 250,
247
251, 262, 266, 278, 279, 280, 287, 288,
Habil, 13, 19, 20, 29, 63, 64, 99, 157, 291, 303, 327, 349, 350, 356, 422, 425,
160, 182, 222, 244, 245, 252, 304, 305, 427, 430, 433, 435, 437, 438, 441, 442,
3 0 6 ,3 0 7 ,3 0 8 ,3 0 9 ,4 6 4 4 6 4 ,4 6 6 ,4 6 8 ,4 6 9 , 475

Haeer, 293 H orgörü, 205, 262

Halife, 2 8 3,294,295,296,301,315,320, H oşgörü, 98, 129, 162, 205, 213, 236,


324 257, 361, 381, 390, 399, 407, 415, 430

Ham an, 434, 439, 445, 446, 451, 454 H udeyblye Anlaşm ası, 377, 401

H anifler, 289 İblis, 7, 50, 51, 1 5 7 ,1 7 2 ,1 7 3 , 174,175,

Harun, 13, 41, 42, 43, 47, 48, 49, 55, 185, 196, 197, 199, 229, 231, 295, 296,

57, 58, 59, 60, 61, 62, 63, 74, 77, 78, 454
85, 86, 92, 99, 100, 101, 102, 107, 108, İbrahim , 13, 21, 24, 27, 28, 30, 31, 37,
109, 110, 111, 112, 114, 115, 116, 128, 40, 41, 56, 57, 63, 84, 86, 90, 109, 133,
131, 132, 1 3 4 ,1 4 0 , 1 4 5 ,1 6 7 ,1 7 2 , 174, 152, 167, 171, 219, 224, 230, 231, 252,
435, 474 273, 289, 293, 306, 312, 343, 359, 381,

Haşim uğulları, 335 382, 384, 468, 472, 474, 476

H atice,325 İbrani, 3 9 ,4 7 , 51, 58, 60, 3 2 5 ,3 4 8 ,3 8 0 ,


424
Havva, 13, 14, 16, 18, 20, 24, 96, 109,
156, 157, 158, 160, 161, 209, 301, 302, idea, 7, 8, 9, 21, 29, 34, 55, 68, 8 1 ,1 2 3 ,

303 160, 173, 250, 269, 273, 277, 304, 305,


307, 355, 358, 359, 405, 406, 407, 432
H endek Savaşı, 376, 377, 386, 387,
İd e a iT ip ,5 5 ,4 3 2

H icret, 341, 344, 345, 346, 347, 349, İdeoloji, 4, 7, 8, 24, 25, 34, 35, 53, 312,

352, 364, 370, 377, 378, 381, 385, 388, 475,476

400,460 İhtiras, 23 ,22 ,21 ,19 ,16 ,11 ,10 ,3 ‫ة‬,


H ijyen, 5 4 ,1 2 2 ,1 4 4 36, 108, 114, 118, 194, 199, 204, 207,
208, 209, 216, 217, 221, 232, 262, 266,
Himaye, 354, 355, 356, 357, 358, 362,
268, 280, 298, 301, 304, 307, 309, 310,
3 77,458
311, 317, 318, 322, 323, 327, 350, 351,
H irodes, 1 6 9 ,1 7 0 ,1 7 2 ,2 3 9 , 243 352, 360, 364, 395, 398, 407, 408, 409,
Halis ÇETİN

411, 413, 415, 427, 430, 440, 442, 444, 213


212
211
210
208
207
206
,205
,,,,,,,
446, 464, 467, 468, 473, 477 218
217
21
216
215
214
,,,,,
‫و‬ 221
220,,,

İhtişam, 19, 26, 56, 58, 64, 68, 78, 99,


237
236
235
234
233
232
231
,230
,,,,,,,
124, 130, 174, 184, 208, 228, 247, 250,
245
244
243
242
241
240
239
,238
,,,,,,,
256, 303, 310, 314, 322, 323, 324, 331,
253
252
251
250
249
248
247
,246
,,,,,,,
332, 360, 377, 403, 409, 413, 429, 435,
262
261
260
259
258
256
255
,254
,,,,,,,
439, 441, 443, 444, 445, 446,468
270
269
268
267
266
265
264
,263
,,,,,,,
İktidar, 2,3, 7, 8, 9, 10, 11, 16, 19, 20, 278
277
276
275
274
273
272
,271
,,,,,,,
21, 23, 27, 28, 31, 32, 33, 34, 35, 38, 39, 286
285
284
283
282
281
280
,279
,,,,,,,
40, 49, 52, 53, 54, 55, 56, 58, 60, 61, 316
313
294
293
292
289
288
,287
,,,,,,,
67, 68, 70, 73, 74, 78, 99,100,106,111, 323
32‫ه‬, 330
329
328
327
326
325
,,,,,,
113 ,1 1 4 ,1 1 5 ,1 2 9 , 135,137, 138, 157, 347
344
343
340
339
335
332
,331
,,,,,,,
174, 175, 176, 183, 184, 185, 188, 190, 399
396
382
372
362
360
359
,351
,,,,,,,
205, 209, 214, 216, 217, 221, 223, 225, 426
424
414
408
407
406
402
,400
,,,,,,,
227, 232, 238, 240, 241, 242, 244, 245, 456
451
449
442
440
439
432
,427
,,,,,,,
246, 247, 248, 249, 250, 251, 256, 257, 473
472
473
472
471
468
467
,456
,,,,,,,
258, 259, 262, 267, 270, 271, 272, 274, 475
275, 276, 277, 278, 280, 286, 287, 291,
ishak, 27,30, 37,40,41, 5 6,57,63, 84,
298, 301, 302, 303, 305, 306, 307, 308,
86, 90, 133, 152, 293, 330, 384, 472
312, 317, 319, 322, 323, 327, 331, 332,
335, 351, 364, 376, 378, 393, 409, 411, İsmail Oğullan, 293, 381
412, 413, 414, 415, 418, 419, 422, 427,
İsrail Oğulları, 13, 40, 46, 47, 65, 73,
428, 429, 430, 432, 433, 434, 438, 440,
76, 77, 81, 96, 134, 219, 310, 311, 379,
441, 442, 443, 444, 445, 446, 447, 448,
380, 381, 382, 426, 434, 444, 445, 446
449, 453, 454, 455, 457, 459, 460, 464,
4 6 5 ,4 6 6 ,4 6 7 ,4 6 8 ,4 7 5 İstisnai Hal, 16,17,114, 302

İlk Günah, 13, 96, 155, 156, 160, 161, Jarusalem, 351,
167 168 170, 281, 301, 305, 317 Kabe, 289, 292, 326, 327, 335, 348, 377,
İnsan Doğası, 3, 5, 9, 10, 13, 14, 18, 378
49, 96, 155, 161, 196, 208, 210, 214, Kabil, 166, 202, 304, 305, 306, 307,
298, 317, 390, 411, 438, 440, 444 308,309,310,411
İsa, 3,4,7,14,45,96,155,156,157,158, Kabilecilik, 286, 291, 312, 314, 335,
159, 160, 161, 163, 167, 168, 169, 170, 341, 367, 371, 390, 392, 398, 421, 457,
171, 172, 173, 174, 175, 176, 177, 178,
179, 180, 181, 182, 183, 184, 185, 186,
K a in le r, 13,47, 66, 80, 82, 90, 91, 93,
187, 188, 189, 190, 191, 192, 193, 194,
96, 116, 119, 132, 133, 147, 165, 166,
197, 198, 199, 200, 201, 202, 203, 204,
167, 168, 169, 198, 199, 219, 225, 226,
KUTSALIN GÖLGESİNDE

237, 252, 253, 255, 256, 272, 276, 277, Kölelik, 13, 37, 38, 39, 40, 74, 76, 78,
278,279, 284,332,379 89, 102, 104, 110,111, 124, 126, 127,
129, 130, 162, 163, 164, 71, 185, 186,
Karizma- 34, 35, 36, 37, 41
204, 216, 231, 246, 247, 248, 249, 250,
Karun, 186, 274, 325, 411, 413, 431, 273, 317,350,437,464,467
432, 442, 443, 444, 445, 447, 450, 454
Kudüs, 66, 169, 170, 217, 218, 222,
Kayin, 13, 20, 21, 23, 29, 99, 157, 167, 225, 236, 245, 246, 313, 385
172,199,2 1 7 ,2 4 4 ,25 4
Kui Kompleksi, 9 , 16,i 67,.68, 70,17,
Kenan, 37, 38, 40, 57, 63, 66, 87, 88, 74, 114, 147, 198, 211, 214, 215, 223,
89, 91, 101, 104, 106, 116, 117, 133, 246, 247, 249, 250, 251, 252, 264, 266,
135 268, 273, 350, 390, 395, 427, 430, 432,
Kısas, 355, 417 436,437,441, 466, 472

Kıyas, 23, 36, 197, 198, 199, 200, 201, Kurban, 13, 27, 28, 29, 30, 33, 47, 48,
206, 260, 261, 292, 297, 318, 418, 444, 51, 5 5 ,59,61, 62, 63,64, 65, 66, 67,68,
475 83, 54, 85, 86, 87, 88, 90, 91, 94, 96,
105, 120, 121, 124, 125, 150, 152, 161,
■‫ ذأك‬88?
37
162, 165, 166, 181, 197, 206, 207, 216,
Kimiik, 34, 44, 54, 101, 103, 122, 124, 228, 250, 259, 266, 277, 282, 293, 304,
126, 260, 277, 298, 306, 357, 398, 422, 424
376
306
305,‫س‬
,,,
462,473
Kureyş, 290, 324, 3358, 348, 352, 353,
Kişisel Tanrı Knmpleksi, 14, 22, 47, 355, 356, 371, 374, 377, 378, 386, 424,
48, 115, 124, 134, 182, 194, 195, 196, 466
197,199, 200, 201, 202, 203, 206, 216,
K ü lt,33,34,466
228, 247, 304, 309, 311, 328, 415, 418
kat, 290, 424
Kolektif Nefis, 312, 314
Leviathan, 25, 26, 55, 87, 92
Kolektif Tanrı Kompleksi, 13,14, 30,
45, 46, 47, 73, 108, 113, 114, 115,134, Leviiiler, 13, 65, 66, 85, 87, 88, 89, 90,
147, 148, 198, 206, 207, 212, 216, 217, 91, 92, 93, 94, 96, 107, 108, 109, 110,
218, 219, 230, 231, 232, 240, 245, 258, 147, 148, 167, 188, 220, 261, 274, 426,
262, 291, 311, 312, 334, 337, 349, 379, 470
380, 394, 403, 417, 419, 421, 422, 423, Luka, 7, 172, 173, 184, 191, 192, 193,
424, 426, 428,439, 457, 466 198, 199, 202, 207, 208, 209, 218, 226,
Kolektivite, 8, 22, 44, 46, 108, 257, 228, 233, 235, 236, 238, 240, 242, 256,
258, 264, 266, 312, 335, 356, 422, 430, 272, 276, 278, 279, 280, 281, 282
474, 475 Lut 23, 24,167,310,472
Konformizm, 115, 247 Malaki, 165,166,167
‫ﻇﺲ‬ÇETİN

Mamon, 182, 203, 204, 208, 210 462


461
460
459
446
433
422
421
,,,,,,,,
464,465,466,467,473
Markos, 7, 171, 173, 184, 191, 192,
218, 221, 226, 228, 235, 236, 240, 242, Mezopotamya, 2 8 ,5 0,51,66,286,349
256, 272, 276, 279, 282, 283
Mısır, 13, 28, 29, 31, 37, 38, 39, 40, 41,
Matta, 4, 7 ,1 1 ,1 5 7 ,15 9 ,1 6 8 ,1 6 9 ,1 7 0 , 42,43, 46, 47, 48,49, 51, 55, 56, 57, 58,
171, 173, 176, 178, 181, 182, 184, 185, 5 9 ,6 0 ,6 1 ,6 2 , 63, 65,66, 68,69, 70, 71,
187, 189,191,192, 195, 197, 198, 202, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 81,82,
204, 207, 209, 215, 217, 218, 219, 222, 83, 84, 85, 86, 88, 89, 90, 91, 92, 95,
224, 225, 226, 235, 236, 237, 238, 240, 97, 98, 99,1 0 1 ,1 0 2 ,1 0 4 ,1 0 5 ,1 0 9 , 110
242, 253, 254, 255, 256, 267, 272, 276, ,1 1 1 ,1 1 2 ,1 1 4 ,1 1 5 ,1 1 7 ,1 1 9 ,1 2 0 ,1 2 4 ,
279,282,285,470 126, 127, 128, 129, 132, 133, 134, 135,
136, 141, 142, 144, 153, 163, 164, 170,
McDougall, 8
286, 317, 326, 349, 400, 401, 433, 436,
Medine, 313, 341, 342, 343, 344, 345, 4 3 7 ,438,442,449
346, 347, 348, 349, 351, 352, 353, 354,
Midyan, 40, 78, 79,119,120,125,126,
356, 357, 358, 359, 360, 361, 362, 363,
٢٦
364, 370, 371, 373, 374, 375, 376, 377,
378, 379, 381, 384, 385, 386, 387, 388, Misyon, 10, 26, 33, 34, 35, 36, 41, 42,
389, 392, 396, 399, 400, 402, 404, 406, 53, 54, 81, 95, 115, 116,123,132, 137,
411, 419,441, 459,463,466 138, 140, 142, 155, 156, 159, 163, 169,
170, 171, 173, 174, 175, 176, 177, 179,
Mekke, 289, 293, 324, 326, 327, 328,
181 ,1 8 4,188,189,191,193, 205, 206,
329, 331, 333, 335, 336, 337, 338, 341,
342, 343, 344, 346, 347, 348, 349, 350, 219, 229, 232, 234, 237, 239, 241, 245,
352, 353, 364, 365, 368, 370, 371, 374, 247, 248, 250, 252, 255, 259, 261, 270,
375, 377, 378, 379, 385, 386, 387, 388, 271, 275, 278, 281, 283, 285, 286, 287,
389, 399, 400, 401, 402, 103, 404, 406, 289, 294, 297, 312, 323, 326, 334, 335,
424, 441, 457, 459, 463, 466 336, 349, 359, 398, 399, 400, 405, 417,
424, 427, 428, 430, 432, 433, 442, 456,
Meryem, 158, 163,168, 169, 236, 313,
458, 461, 462, 468, 471, 472
324, 382, 402, 426, 472
Mitoloji, 28, 33, 34, 45, 51, 54, 62, 66
Mesih, 155, 156, 158, 159, 160, 161,
168, 169, 170, 171, 191, 219, 224, 226, Muahat, 349,459,460
227, 228, 242, 245, 255, 256, 259, 272,
Muhaeir, 343, 349, 389, 404
275, 278, 282, 283, 324, 380
Muhammed, 3, 4, 285, 286, 289, 290,
Meşruiyet, 23, 26, 31, 32, 33, 35, 37,
292, 293, 294, 309, 312, 313, 314, 315,
43, 46, 62, 81, 94, 201, 209, 216, 223,
323, 324, 325, 326, 327, 328, 329, 330,
224, 225, 226, 227, 230, 232, 248, 253,
331, 332, 333, 334, 335, 336, 337, 338,
254, 270, 271, 275, 278, 304, 308, 337,
339, 340, 341, 342, 343, 344, 345, 346,
KUTSALIN GÖLGESİNDE

347,349, 350, 351, 352, 353, 354, 355, 288, 295, 305, 306, 322, 350, 351, 373,
356, 357, 358, 359, 360, 362, 363, 364, 383, 412, 429, 432, 135, 442, 443, 444,
366, 367, 368, 370, 372, 373, 374, 376, 4 45,462,463, 465,466
377, 378, 381, 382, 384, 385, 386, 387,
Mümin, 44, 45, 190, 321, 330, 339,
388, 389, 390, 391, 392, 393, 394, 395,
343, 344, 346, 352, 353, 354, 355, 357,
396, 397, 398, 399, 400, 401, 402, 403,
366, 370, 371, 372, 374, 375, 378, 387,
404, 405, 406, 407, 408, 411, 414, 415,
388, 390, 391, 392, 394, 395, 396, 397,
416, 417, 418, 420, 421, 422, 427, 430,
398, 400, 403, 404, 405, 406, 407, 408,
431, 432, 438, 439, 441, 442, 449, 450,
411, 413, 418, 431, 461, 462, 463
451, 455, 457, 458, 459, 460, 461, 462,
463, 464, 465, 466, 467, 468, 470, 471, Münafık, 221, 347, 364, 375, 376, 378,
472, 475 386, 387, 388, 389, 390, 391, 392, 393,
394, 395, 396, 397, 398,404, 405, 411,
Musa, 3, 4, 13, 14, 21, 29, 38, 39, 40,
419
41, 42, 43, 44, 45, 47, 48, 49, 55, 56,
57, 58, 59, 60, ■61, 62, 63, 65, 69, 70, Müşrik, 316, 326, 328, 329, 331, 335,
71, 73, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 81, 83, 337, 338, 340, 341, 342, 344, 345, 349,
84, 85, 86, 87, 88, 90, 91, 92, 93,94, 95, 352, 355, 357, 358, 364, 365, 366, 367,
96, 97, 98, 99, 100, 101, 102, 104, 105, 368, 369, 370, 371, 373, 374, 375, 378,
106, 107, 108, 109, 110, 111, 112, 114, 379, 381, 382, 383, 385, 386, 387, 388,
115, 116, 117, 118, 121, 125, 126, 127, 389, 391, 392, 396, 398, 400, 401, 423,
128, 129, 130, 131, 132, 133, 134, 135, 424
136, 139, 140,142, 143,144, 145, 146, Nasıra, 170, 176, 177, 218, 261, 269,
147, 148, 149, 151, 152, 153, 155, 163, 270,284
164, 167, 168, 169, 174, 175, 176, 190,
Nefis=300 , 304, 308, 309, 311, 312,
193, 199, 200, 203, 214, 218, 219, 223,
313, 314, 322, 334, 338, 346, 369, 373,
224, 227, 230, 235, 243, 244, 246, 247,
374, 381, 404, 410, 411, 413, 415, 419,
248, 249, 250, 252, 254, 265,266, 270,
273, 281, 282, 284, 285, 286, 287, 288, 420,431,451,452

292, 293, 294, 313, 316, 317, 323, 324, Nostalji=110,111,


325, 328, 329, 330, 331, 332, 338, 340,
Nuh=13, 21, 22, 23, 63, 64, 167, 311,
343, 347, 351, 352, 359, 370, 376, 382,
451,454,472,
384, 396, 398, 399, 400, 406, 407, 408,
414, 423, 426, 432, 433, 434, 435, 436, On Buyruk=14, 80,133, 142, 143, 281,
437, 438, 439, 440, 441, 442, 443, 445, 783
446, 449, 451, 455, 467, 468, 470, 471,
Or‫؛‬
jin=33, 62,
472, 475
Osiris=31, 46,47,52,438,
Mülkiyet, 40, 46,108, 137, 138, 162,
184, 185, 186, 205, 211,213,243, 246, Otorite=17, 32, 33, 34, 35, 36, 46, 48,
63, 73, 74, 95, 110, 138, 220, 221, 245,
Halis ÇETİN

247, 250, 257, 258, 259, 260, 265, 270, Sanüri:274,310,411,445,449,450,


271, 272, 275, 298, 321, 336, 348, 349,
Sara:293, 396,
351, 358, 385, 388, 389, 392, 441, 448,
458,459, 460, 464,465, 466, Savaş:3, 7,19, 25, 26, 32, 39, 41, 43,44,
45, 47, 49, 50, 52, 54, 55, 56, 57, 58, 60,
©toriter Kiş‫؛‬lik=36, 257,
61, 65, 68, 69, 70, 71, 72, 73, 74, 77, 78,
Önyargı=236, 255, 256, 257, 258, 259, 79, 84, 86, 88, 89, 90, 92, 94, 95, 96, 97,
260,261,262,264,268,392, 101, 106, 108, 111, 112, 117, 122, 123,
124, 125, 126, 134, 135, 136, 138, 141,
Öteki=8, 30, 35, 39, 42, 44, 54, 55, 63,
156, 161, 163, 164, 168, 169, 172, 178,
87,88,104,110,114,115,121,122,123,
179, 180, 190, 193, 200, 202, 205, 212,
124, 161, 162, 163, 205, 220, 227, 241,
214, 216, 220, 234, 235, 237, 238, 239,
242, 247, 257, 258, 259, 260, 266, 268,
240, 241, 246, 249, 252, 255, 259, 265,
270, 271, 272, 273, 274, 277, 293, 297,
273, 274, 281, 286, 288, 291, 292, 293,
298, 305, 307, 309, 312, 313, 314, 319,
294, 295, 296, 298, 299, 300, 303, 304,
333, 335, 336, 337, 350, 356, 362, 417,
305, 309, 310, 311, 312, 314, 323, 326,
428, 438, 464, 466, 472, 473,474, 475,
328, 331, 333, 336, 341, 344, 346, 347,
Parti=8,172,299, 312, 348, 349, 351, 353, 354, 358, 359, 362,
Piiatus=233, 256, 272, 274, 275, 276, 363, 364, 370, 371, 372, 374, 375, 376,
277,278,279 377, 378, 379, 383, 385, 386, 387, 388,
389, 390, 391, 392, 393, 394, 396, 397,
Polis=31, 32, 307,
398, 399, 400, 402, 403, 404, 407, 409,
Pozitivizm: 18, 411, 114, 417, 419, 422, 432, 437, 440,
450, 452, 457, 459, 460, 464, 466, 467,
Put:67, 81, 85, 87, 88, 90, 134,140, 141,
470,473,474,478,
142, 143, 144, 151, 162, 181, 208, 219,
221 286, 289, 290, 299, 300, 313, 316 Seküler:31, 33, 34, 41, 43, 45, 62,
327 328, 329, 331, 333, 342, 350, 365
‫اﻫﻄﺲ‬:4 1 ,42,43,4 4 ,4 5 ,5 2 ,5 5 ,5 7 ,6 4 ,
378 379, 383, 411, 422, 424, 425, 426
67,95,115,124,134,208,209,241,242 ,
469
420
424
337
336
322
306
271
258
,,,,,,,
Ritüel:28, 31, 32, 33, 34, 42, 44, 48, 54, 432,442,445,447
62, 65, 66, 91, 96, 113, 120, 121, 144,
Sembolik inşa:41,42,
220, 247, 279, 289,
Sezar:233, 234, 239, 240, 243, 278,
R©ma:52, 155,158, 168, 169, 171, 172,
175, 178, 190,219, 221, 225, 226, 227, Sınıf: 8, 35, 39, 43, 44, 52, 53,107,108,
234, 235, 239,243, 246, 247, 248, 249, 109, 110, 116, 138, 147, 148, 171, 178,
250, 251, 252,269, 277, 284, 286, 287, 214, 243, 260, 286, 287, 288, 313, 329,
307,349,400,441,449, 335, 347, 349, 350, 351, 360, 437, 438,
441, 442, 447,459, 463, 465,
KUTSALIN GÖLGESİNDE

Simge:29, 42, 43, 44, 45, 52, 66, 84, 87, 376, 380, 382, 384, 385, 386, 391, 392,
88,95,129,143,144,145,161,241,271, 394, 395, 396,397, 398, 400, 401, 407,
336, 408, 409, 412, 415, 416, 418,421, 425,
426, 428, 429, 431, 436, 440, 441, 447,
Sina Dağı:80, 84, 87, 88, 89,90,141,
448, 449, 455, 456, 457, 459, 460, 461,
Siyaset:4, 8, 19, 29,49, 52, 53, 54, 55, 462, 464, 465,467, 470, 471,473,
56, 58, 94,137,138, 276, 277, 288, 336,
Spartan, 94, 95,112, 123
43‫؟‬
Sunak=27, 53, 64, 78, 82, 84, 87, 88,
Sodom:23, 24,152, 238, 239,
137,143,144, 222,243,245,255
s©n Buyruk:281, 283,
Sümer=50, 51, 66, 326,
Soykırım: 39, 122, 251, 259, 335, 434,
Şebat Günü=76
442,
Şeytan, 7, 14, 26, 44, 54, 55, 124, 156,
Söyiem:10,24,40,4 1 ,4 3 ,5 3 ,7 6 ,9 4 ,9 5 ,
157, 159, 160, 161, 162, 163, 171, 172,
105, 114, 121, 136, 138, 181, 190, 195,
173, 174, 175, 180, 183, 184, 186, 190,
196, 212, 215, 218, 231, 232, 233, 237,
193, 194, 196, 203, 217, 225, 229, 233,
241, 242,248, 251, 261, 264, 268, 270,
234, 235, 238, 243, 244, 255, 256, 271,
271, 277, 285, 286, 305, 314, 326, 336,
275, 286, 293, 294, 296, 297, 298, 299,
368, 375, 376, 380, 389, 393, 295, 396,
300, 301, 302, 303, 304, 305, 322, 323,
398, 417,461, 462, 463, 471,
324, 331, 337, 362, 369, 371, 373, 374,
Süz:7, 10, 18, 22, 26, 27, 28, 29, 32, 35, 390, 393, 395, 400, 408, 409, 410, 411,
41, 42, 43, 45, 46, 47, 48, 50, 53, 60, 63, 414, 420, 423, 425, 427, 428, 429, 443,
73, 76, 80, 83, 84, 85, 86, 87, 88,90, 97, 446, 448, 450, 451, 453, 454, 458, 460,
98,99,100,101,102,104,105,106,110,
119, 120, 121, 123,130, 131, 132, 133,
Şirk, 23, 134, 299, 300, 333, 338, 341,
139, 141, 142, 143, 146, 147, 149, 150,
342, 365, 406, 408, 415, 422, 425, 426,
153, 155, 156, 158, 164, 165, 166, 168,
455,
169, 170, 173, 176, 178, 179, 180, 181,
187, 188, 191, 193, 194, 195, 197, 198, Taassup, 423, 425,
202, 207, 208, 213, 215, 219, 220, 221,
Tahakküm, 2, 5, 9, 17, 22, 23, 30, 46,
224, 225, 226, 229, 230, 231, 232, 234,
69, 70, 81,135,156,162,163,168,174,
235, 237, 238, 240,242, 246, 247, 249,
184, 193, 198, 200, 202, 205, 229, 232,
250, 253, 260, 261, 264, 265, 273, 278,
240, 244, 250, 270, 274, 287, 288, 294,
282, 283, 285, 292,294, 297, 298, 300,
303, 306, 307, 311, 314, 315, 319, 321,
301, 311, 324, 326, 328, 330, 331, 333,
329, 333, 336, 350, 356, 362, 364, 432,
334, 341, 342, 345 347, 351, 352, 353,
442,467,473,
354, 355, 356, 358, 359, 360, 361, 362,
363, 365, 366, 367,368, 370, 373, 375, Tann Gibi=l, 14 ,11 ,10 ,9 ,8 ,4 ‫ة ة‬,
H al ‫؛‬s ÇETİN

15, 17, 18, 19, 20, 21, 25, 27, 35, 38, 420, 421,422, 423, 424, 426, 427, 428,
42, 44, 45, 46, 47, 48, 56, 57, 60, 67, 429, 430, 431, 432,433,434, 435, 436,
68, 71, 73, 85, 96, 99, 123, 125, 128, 437,439,440,441, 442,443,444,445,
156, 158, 160, 162, 173, 175, 186, 447, 449, 450, 451,452,453, 454, 455,
192, 196, 200, 203, 232, 236, 240, 456, 457, 465, 466,468,472, 473, 474,
258, 261, 269, 274, 293, 294, 295, 475
304,307, 309, 315, 320, 321, 322, 323,
Tanrı ?ara=205,208,210,211,214,217
330, 331, 333, 334, 362, 378, 409, 415,
421, 422, 424, 425, 427, 432, 436, 439, Tann ?arçacığı=2, 5,15, 305, 315,
441, 444, 447, 449, 465, 470, 474, 475 Tann-insan=4,13, 53,137
TannKompleksi=2, 3, 4, 5, 7, 8, 9, 10,
Tanrı-Kral=31, 51, 52, 438
11, 13, 1 4 ,1 5 ,1 6 ,1 7 ,1 8 ,1 9 , 20, 21, 22,
23, 24, 25, 26, 27, 29, 30, 34, 35, 36, 37, Tanrının Haikı=41, 42, 44, 45, 48, 56,
38, 39,44, 45, 4 6 ,47,48, 49, 55, 56, 58, 6 0 ,7 0 ,7 1 ,7 3 ,7 4 ,7 6 ,7 7 ,7 8 ,8 5 ,8 8 ,1 0 8 ,
60, 61, 67, 68, 70, 71, 72, 73, 74, 75, 77, 113,133, 177,
78, 79, 89, 92, 93,96, 98, 99, 100, 108,
Tanrının Oğullan=45, 46, 47, 96,179
109, 110, 111, 113, 114, 115, 118, 124,
127, 129,134,135,136, 137,139,144, Tebük Savaşı=404, 415,
147, 148, 155, 156, 157, 158, 159, 160, Tecessüs=36,223,269
161, 162, 168, 169, 172, 173, 174, 178,
Tecr‫؛‬t=31, 62, 83, 100, 113, 122, 195,
179, 182, 183, 184, 185, 186, 188, 190,
222, 234, 257, 271, 307, 334, 335, 336,
193, 194, 195, 196, 197, 198, 199, 200,
337,340,341,398
201, 202, 203, 204, 206, 207, 208, 210,
212, 213, 214, 215, 216, 217, 218, 219, Tekebbür=4, 5 ,1 7 ,1 9 , 2^, 46, 68, 135,
221, 222, 223, 224, 225, 226, 227, 228, 159, 162, 163, 174, 180, 223, 232, 261,
230, 232, 233, 234, 237, 238, 240, 241, 262, 303, 308, 312, 319, 325, 334, 350,
242, 243, 244, 245, 246, 247, 248, 249, 362, 364, 369, 383, 411, 418, 431, 434,
250, 251, 254, 256, 258, 259, 260, 261, 442, 444, 453, 467, 473, 475
262, 267, 272, 273, 275, 277, 278, 285,
Temerküz=38, 39, 459,464,465,
286, 287, 289, 290, 291, 294, 295, 296,
297, 298, 300, 301, 304, 305, 306, 307, Temsii= 20, 29, 32, 34, 35, 36, 38, 44,
308, 309, 310, 311, 312, 314, 315, 316, 45, 46, 47, 50, 51, 52, 53, 54, 56, 67, 68,
317, 318, 320, 322, 324, 325, 327, 328, 79, 80, 83, 92, 99, 100, 106, 107, 108,
329, 331, 333, 334, 337, 340, 341, 349, 114, 122, 123, 127, 128, 130, 131, 135,
350, 351, 355, 356, 357, 359, 360, 361, 137, 139, 158, 161, 173, 188, 198, 201,
362, 363, 364, 365, 366, 369, 373, 379, 203, 206, 211, 216, 219, 220, 221, 222,
380, 382, 387, 390, 393, 394, 395, 399, 224, 225, 226, 227, 230, 232, 233, 240,
400, 403, 404, 405, 407, 408, 409, 410, 242, 244, 245, 246, 249, 251, 252, 257,
411, 412, 413, 414, 415, 417, 418, 419, 259, 261, 262, 264, 273, 274, 277, 287,
KUTSAUN GÖLGESİNDE

295, 296, 302, 306, 307,328, 329, 355, 392, 396, 398, 399, 400, 406, 411, 412,
357, 362, 364, 378, 379,387, 395, 399, 430,441,
‫س‬, 4 ‫ ةه‬405, 411,423,424,431 ,
Yahve, 57, 72, 73, 74, 78, 81, 85, 87, 88,
452
451
446
445
442
438
433
,432
,,,,,,,
96, 129, 139, 140, 141, 142, 143, 190,
453, 456,460, 461,462,465,466, 474
449
Terör, 52,190, 244, 245, 252, 273, 275,
Yahya, 165,170,171,172, 237, 472,
276, 278, 281, 287, 293,296, 312, 330,
333, 334, 347, 353, 363,433, 441, 450, Yakup, 3 0 ,3 4 ,3 6 ,3 7 ,4 0 ,4 1 ,4 7 ,5 6 ,5 7 ,
467 80, 90, 99,119,120,133,149,150,152,
166,167,176, 236,293, 472
Uhud, 373, 374, 376, 386, 387, 394,
396,400,464 Yasa Yapıc]=81,

Uzza, 28, 290,424 Yasak Meyve=14,19,96,114,145,160,


186,209,303, 321
Ümmet, 8,313,329,350,351,353,358,
362, 384, 401, 410, 414, 427, 450, 451, Yeryüzü Egemeni‫؛‬ği= ll, 47, 81, 114,
452, 456, 457, 460, 461, 464, 472 173, 174, 178, 179, 180, 183,190,203,
205, 208, 209, 210, 211, 213,214,215,
Vaftiz, 67,170,171,195, 219, 234, 237,
217, 223, 228, 229, 231, 232,246,258,
265,273,280, 288,289,293,296,
Vahiy, 23, 35, 53, 138, 159, 324, 325, 310, 323, 333, 334, 347, 455, 456, 471,
406 473,474

Veda Hutbesi, 457, 458, 460, 461, 463 Yeşu=77, 78, 97, 102, 105, 106, 131,
132, 136, 139, 148, 149, 150, 155, 163,
Vergi, 28, 32, 171, 172, 181, 197, 198,
164,
199,214,239,243,278
Yuhanna=172, 173, 176,177,192,193,
Vüeut Avcılığı, 271,336,
200, 201, 210, 215, 217, 218,224,226,
Yahudi, 13, 44, 45, 46, 51, 64, 65, 66, 227, 228, 230, 232, 233, 256,272,276,
67, 69, 94, 95, 96, 114, 115, 169, 170, 278, 279, 281, 282, 283, 284, 471
189, 193, 206, 209, 214, 216, 219, 220,
Yunan=28,31,32,52,66,307,349,424,
221, 224, 225, 226, 227, 231, 233, 239,
241, 242, 244, 246, 247, 248, 249, 250, Yusuf=13,37,38, 39, 99,167,168,170,
251, 257, 259, 260, 261, 262, 263, 264, 236,279,310,378,411,472
265, 267, 268, 269, 270, 272, 273, 274,
Yüksek Kurul=180, 201, 202, 226, 227
275, 276, 277, 278, 279, 281, 284, 288,
,256
313, 316, 324, 326, 329, 332, 342, 347,
348, 349, 352, 354, 355, 356, 357, 358, Zekeriya=165,170, 222, 245
360, 361, 368, 375, 378, 379, 380, 381
382, 383, 384, 385, 386, 387, 388, 389,
‫ﺗتءه‬.‫لءءﺗﺗﺗﻧﺂ‬
I g‫ءء‬
‫ء»س‬ illp
,, , -.......

٨ b iiy iik
in san lığ ın
‘،. so ru n u insan d ı(. insan ın en b ü yü k ‫؛؛‬M r r a :
-so ru n u ise insanlığıdır. İlk A d em 'd en son A dem 'e k a d a r İn sa
-nın ve lıısan lığ ın tarihi, insan ın d o ğ a sın a Tanrı tarafın d an üf
le n e n 'T a n rın ın m sa n ı’ o im a k iîe 'T a n rı-in s a n 'o im a k a ra s ın ö a k ı ‫إﺀغ‬:‫؛أئ‬
-e v re n se l d ile m m a n ın hem kendi için d e İrem de in san lar ara
ça lış m a s ın d a n b aşka bir şey değildir. Bu b.ağiam.da
sınmiik
ak ‫؛‬
A d e m ile so n A d e m arasın d a hiçbir fai'k yoktur. Tek fark
e‫ أ^ي‬ve ‫؛‬
s a d e c e b u Tanrı ko m p lek si k a yn aklan d ı ta tm in e tm ‫؟‬
araçlarıd ır.Tanrı ko m p leksi, h er bir in san ın d o ğ asın d ak i ٨٨٢١
‫إﻧﻘتق؛ةﺋﻘﺔكء‬
‫ن■_ﺗﺗت‬ ‫ءن ت‬
.
T ■.'.~~r.'- ,
parçacığı ile fe n d in d e n d aha zayıf g ö rd ü ğ ü diğc'،■
gi, servet,
bir insana
kcd$a‫؛؛‬
b,‫؛؛‬
ık
iyilik ve ‫ﺑﻢ؛و‬ k)'ap m ak
gibi
a rzu
üstün
su nlü
u nk evren
iddialar)
sel ile
hiyoraı‫(؛؛‬
ta n r
k kodu oldu. Bu hiyerarşik kod Tanrıdan başka herkesin tanrısının o ld u ğ u bir‫؛‬
ş
d ün ya yarattı.Tanrı kom pleksi, m u tlak ‫ج'راوا؛ط‬ al< ve m u l ‫؛ةق‬-‫أ‬
İktidara‫؛‬ ‫ م؛‬o ld u ğ u n a
kesin bil' İnançlılık ve sab it bir fikirlilik içind e ikna o lm u ş bir evren sel ir»san
k‫؛‬،.
d u ru m u oldu. Su ,،‫؟‬
işani)k d u ru m u bir k.lsl-de t e c . m e lliğ in d e kişisel; to p lu lu k
to p lum , g ru p . ‫ﺿﻢ‬ cem iyet, cem aat, m e zhelit, ulu‫أةﺻﻴﻤﺂةأا؛م‬
e p , sim‫•؟‬
‫؛‬,‫؛‬, gibi
a>'a çıktığındabir
kolektif
koiektivitede o . ‫أةﺣﻤﻢ‬0‫ ز‬ve d evlet eliyle tüm ‫؛‬
ve bir d in‫؛؛‬
d ün yaya n izam ‫ﻓﻤﺮ؛»»ﺀةأل‬ Tanrıy ökom
n eldpleksi
iğ in d eolarak
İse e vortaya‫؛‬
re n se'<
‫ى؛؟‬
. kolektif v e evren sel an lam dTanrı
a eşitsiz
komtüpleksi,
m insankişi
-‫؛‬iişki
‫!'؛؟‬,
‫؛‬
le.'inde karşılaşiian bir h a y a t ‫سﺀأ‬ ‫ ا؟‬olarak d ü n ya m ıza e g e m e n oldu, insan. Tanrı
olam am anın
-yo
‫ ؛‬k lu ğ u n u 'T a m ı g lb l'o lm am n varlığıyla aşm aya çalıştı, insan, bm ta
yo ksun
sal glu
ücü;
ğ u , bir
d iğ er
tarafında
tarafında
rafındambutlak‫؛‬
ta
e şe
n rr ‫؛‬
u lk ،feo;)d
id uğurıa
ık iradesi
in
k,aile'Tann
dniğ
meartarafın
'in ağnib،•‫؛‬-‫؛‬
co‫؛؛‬ki
d a‫؛‬.‫؛‬
/'
k e n d in e kullar aradı, insaniar,
ve vTanrının
e . ،)،}küm
ya zg ısın
ler
-b‫؟؛؛؛؛‬
eğen
y a d la rm
) eyerek
kendilerine
kişisel,
tamkolektif
r yaptılar.
ve eMvusa'yı
re n se ‫؛‬
d in le m e yip •haddi aştılar'-; İsa'nın uyanlarına kul^k ‫ﺳﻘﺂ' ﻣﺎر'ةا'!'اةؤ‬ RAB'bi bil'akıp
Tanrı ?a ra y a tapındılar'; M u h a m m e d i re d d e d ip 'birbirlerini Tanrı ilan ettiier; Bir
Tan n yerine b in lerceT an rı koia)■
mphiyerarşisin‫؛‬
leksin
er.
yanına
eTanr‫؛؛»؟‬
kulluk
‫*؛‬
kom
f e lla
p lekslerinin
r hiyerarşisini,
yanına ‫ا(اة‬
.lan(•‫؛‬ koeklediler
m p lek sle.('‫!«؛‬

Beş ciltlik، eserinin bu i‫؛‬k b d k ım ü ıtd e ‫آء؛؛ﻋﺂ ة؛أﻗﻠﺮ‬ M usa. İsa •ve،‫اﺳﻣﺎاﻣﺻد؛'أأﻣﺣﺄ‬1« ‫إ‬
kaderi ü zerinden Tevrat,
sanlığın
in dm
ieve
tkileyen
u kK
adurand
d e ra
kit:
aki
‫؛«؛‬
‫؛؛‬
şısel, fe le k ti )٧٤‫؛‬ Tani'i k oemv p
relek s ‫ ؛؛‬so ru n u n u .analiz etm ektedir. Tararı
n se
ko m p leksi ‫ ؛‬٠ ( unsalını birinci m u hatap lai '1 o la n 'T a n rı' vc>'in san 'g d zu y le ve ‫ءا'راااك‬ ‫إ‬
an iatan tek ve asli k a ykitaplar
n ataraf)
k la r,Tiçin
İn
ve
a nku
'insa
nde
'ta
tsa‫؟؛‬
‫'؛•؛‬
ra
‫ ؛‬f‫؛‬
k u ts a l» yo rum ları, eleştirileri, m eyd an o ku m a la-isyanları,
r‫؛‬, İtaatleri, hayata ya n sı
d uyan
ğ u gtarihse!
erekçesiyle•:•‫؛‬
radan
e lin‫؟‬
veya ‫اوﻗﺄ(اآ‬
,i.lişk‫؛‬
s. laıdaki‫؛‬
a z‫؛‬/
ve‫إاﻫﻲ(س؛؛‬
dini, ed eb i ve siyasi yo rum lan, tarihi kkişi g ü n lü k ‫ﻫﺄه^ ةاا‬ ya n sıya; (‫؛‬
k' tutan k.)yn;)k!aro(arakyo)'urn‫!؟‬
sıradanlık
bu so ru
om nuen
kieri
ne'>ş‫؛‬
egkeg‫؛‬
i‫؟‬
-»‫؛‬
ihtiyaç d u y d u ğ u m u za m
bira cçağ
a d ırVe
. Bu.!şık;'a
za m a n daaen‫؛‬
z‫؛‬
,!.:‫؛‬

K a d im 7 ayrn iarı : 6 8 9789759000530


S iy a s e t :3 3
78 9 75 9 "0 0 0 5 3 0

You might also like