Professional Documents
Culture Documents
MUSA
ve
YAHUDİLİK
* YAZARIN BAŞKA KİTAPLARI
ANA^ASİS (Ksenophon) İlk baskısı Remzi Kitabevi 2 ve 3.
\ baskıları M. Eğitim Bakanlığı Klisikler serisinde
İSKENDER’İN ANABASİSİ (Arriamıs) Millî Eğitim Bakan
lığı Klâsikler serisinde.
KIRIK TESTİ (H. von Kleist) Millî Eğitim Bakanlığı Klâ
sikler serisinde.
KUDÜS (Selma Lagerlöff) Millî Eğitim Bakanlığı Klâsikler
serisinde
GÖSTA BERLÍNG (B. Enver Koryak’la birlikte)
(Selma Lagerlöff Millî Eğitim Bakanlığı Klâ
sikler serisinde.
GÖKLE YER ARASINDAKİ YOL (Selma Lagerlöff) (Behiç
Enver Koryak’la) M. E. Bakanlığı Klâsikler se
risinde.
TANRILAR, MEZARLAR VE BİLGİNLER (Ceram'dan)
Millî Eğitim B. Bilim Eserleri serisinde
NİL HOLGERSUN’UN İSVEÇ GEZİSİ (Behiç Enver Kor
yak’la birlikte) (Selma Lagerlöff). Millî Eğitim
Bakanlığı Çocuk kitapları serisinde
MEKTUPLAR VE MAKSİMLER (Epikür) Remzi Kitabevi
ŞÖLEN (Ksenophon) Remzi Kitabevi
MEKTUPLAR (H. von Moltke) İş Bankası yayını
HAZRETİ MUHAMMED (Watt) Remzi Kitabevi
KONFUÇYUS Remzi Kitavebi
SAVAŞ BİTİNCE (Hikâyeler) (Heinrich Böll) Remzi Kita
bevi.
M U S A
VE
YAHUDİLİK
İSTANBUL
93, Ankara Caddesi, 93
REMZİ KİTABEYİ
ÖNSÖZ
H. ÖRS
Gİ Rİ Ş
FİLİSTİN
F: 2
18 MUSA ve YAHUDİLİK
BATI SAMİ’LERİ
BATI SAMİ’LERİNDE
TANRILAR
BATI SAMİ’LERİNDE
MİTOLOGYA
YARADILIŞ
(*) İbranice Yosef - El’in (Yani El, yeni doğana başka çocuk
ları da katsın) ın kısaltılmışı.
68 MUSA ve YAHUDİLİK
(*) (O sırada henüz para yoktu, altın ve 'gümüş tartı ile yerilip
alınırdı, ilk paralar M. ö . 7. yüzyılda ve önce Batı Anadolu’da başla
mıştır. Bu da bu hikâyenin ancak Babil esirliğinden sonra yazıldığını
gösterir.
70 MUSA ve YAHUDİLİK
İSRAEL OĞULLARININ
MISIR’DAN ÇIKIŞI
MUSA ve FİRAVUN
PASSAH BAYRAMI
Tevrat der ki: «Ve vaki oldu ki, Firavun kavmi salıver
diği zaman Tanrı onları Filistî’ler diyarının yolundan ya
kın olduğu halde götürmedi: Çünkü Tanrı dedi: Kavm harb
gördüğü zaman, belki nadim olup Mısır’a döner; fakat Tan
rı kavmi Kızıl Deniz çölü yolundan dolaştırdı; ve İsraei Oğul
ları Mısır’dan silâhlanmış olarak çıktılar. Ve Musa Yosef’-
in kemiklerini kendisiyle beraber aldı; çünkü İsraei Oğulla
rına: Gerçekten Tanrı sizi ziyaret edecektir; ve kemiklerimi
sizinle birlikte buradan çıkaracaksınız, diye sıkıca ant, ettir
mişti. Ve Sukkot’tan göç edip Etam’da çölün kenarında kon
dular. Ve gündüzün ve geceleyin yürüsün diye, Tanrı onlara
yol göstermek için, gündüzün bulut direğinde, ve geceleyin
ateş direği kavmin önünden ayrılmadı.»
İleride sık sık adı geçecek olan Filistî’ler, M. ö. 1250
yılma doğru başlıyan ve yüzyıllar boyunca süren başka bir
kuraklık devresinde, Balkanlardan sarkarak Myken ve Girit
kültürünü yok eden ve Dor’lar göçü diye tanınan kavimler
göçünün ikinci bir kolu olarak İtalya ve Sicilya’ya oradan
da Mısır’ın Delta kısmına giren denizci halkın torunlarıydı.
Ama 19. sülâleden Firavun Merneptah onları yenmiş ve Del
tadan püsktirtmüştü. Onlar da Ürdün memleketinin gür.eyin-
F: 7
93 MUSA ve YAHUDİLİK
de, deniz kıyısında yerleşmişler ve artık Filistî’ler adını al
ınışlardı. Zaten Mısır’ın bütün buralardaki egemenliği ar
tık sözde kalmıştı. Üstelik bu yeni saldırganlar demiri kul
lanıyorlardı ve bununla korkunç bir silâh üstünlüğüne eriş
mişlerdi. İşte İsrael Oğullarının çekindikleri Filistî’ler bun
lardı. Yukarıya aldığımız sözlerden dikkate değen ikinci nok
ta da (Yosef’in kemiklerinin) de birlikte götürülmesidir.
Bundan Yosef’in mumyasının dört yüz yıldan fazla zaman
sonra, yerinden çıkarılarak götürüldüğünü anlıyoruz. Ama,
Yakob’un öteki oğullarından hiç bahis yoktur. Halbuki bun
lar, babaları Yakob Mısır'da ölünce, Yosef’le birlikte Kenan
iline gidip onu gömdükten sonra yeniden Mısır’a dönmüş
lerdi; hiç değilse Tevrat böyle demektedir. Bunların adının
geçmeyişini sadece Yosef’in mumyalanmış olduğuna mı ver
meliyiz? İşin doğrusu, Mısır’da bulunan kabilenin, dendiği
gibi on iki sop, ya da evden birleşme değil, sadece Yosef Evi
olduğudur. Bunlar kutsal dedelerinin mumyasını, çıktıkları
sonu belirsiz yolculuğa, belki de torunlarını korusun diye
birlikte götürüyorlardı. Şüphesiz Musa da Yosef evindendi,
Tevrat’tan aldığımız bu bölümde dikkate değen üçüncü nok
ta da. Yahve’nin gece gündüz, kabilenin başından ayrılma
ması ve «gündüzün bir bulut, direği, geceleyin de ateş direği
içinde olarak» onlara kılavuzluk etmesidir. İşte burada Yah
ve’nin astral (Gök cisimlerine değğin) bir karakter taşı
madığını; onun önceleri gökte oturdukları, buradan ara sıra
inip insanlarla konuştulkarı anlatılan Eloh’lardan başka bir
kişiliği olduğunu görüyoruz. Yahve belirli bir yere, bir yerli
tapmağa da bağlı değildir. Yahve’nin tahtı, gezgincidir. İsıael
Oğulları onun tahtını konak yerinden konak yerine taşırlar.
Şu halde ona bir «Yol Tanrısı» diyebiliriz. Göçerler ve ker
vanları koruyan yol tanrıları başka Samîler’de de vardı. Me
zopotamya'da yol tanrısı; «Yolları açan tanrı» denen Ay’la
yardımcıları, Suriye’de de Akşam Yıldızı idi. Ur’un yanı sı
MUSA ve YAHUDİLİK 99
ra Ay kültürünün ikinci büyük merkezi olan Harran’ın Ab-
raıham’ın sopundan ayrıldığı yer olarak gösterilmesi de her
halde önemsiz değildir. Zaten Harran adı da «Yol, kervan»
anlamına gelir. Yalnız A'braham’a, daha sonra da Musa’ya
yol gösteren Yahve, ay, ya da akşam yıldızı gibi her vakit
gökte görülmüyor, İsrael’e kendi istediği vakitlerde ve is
tediği yerlerde görünüyordu. Mısır’da böyle bir tanrıya ihti
yaç olmadığı için Yahve unutulmuş olabilir. Ama Musa, kav-
mini yola çıkardığı zaman bu tanrının kültünü yeniden di
riltmiş ve ona yeni bir düzen vermiş olacaktır. Bunu da ile
ride göreceğiz.
Tanrı Musa’ya: «İsrael Oğullarına söyle, dönsünler ve
Pihahirot önünde, Migdol ile deniz arasında, Bari - tsefon
önünde konsunlar; onun karşısına denizin yanında kona
caksınız. Ve Firavun İsrael Oğulları hakkında diyecek: On
lar memleket içinde tutulmuşlardır, çöl etraflarını sarmış
tır. Ve Firavun’un yüreğini katılaştıracağım, ve onların ar
kalarına düşecek; ve Firavunda ve bütün ordusunda izzet
bulacağım ve Mısırlılar bilecekler ki Tanrı benim.»
Tevrat’a göre Firavun’a, İsrael Oğullarının kaçtığı ha
ber verilir (Halbuki önce buna izin veren kendisidir) O da
arabasını hazırlatır, altı yüz seçme savaş arabasiyle «M isit
arabalarının hepsini» yanına alır, İsrael Oğullarının peşinden
yetişir. Onun geldiğini gören İsrael Oğulları korkarlar ve Mu
sa’ya: «Mısır’da mezar yok muydu ki bizi böyle, çölde ölmi-
ye getirdin? Bırak bizi, Mısırlılar’a. kulluk edelim!» derler.
Tanrı da Musa’ya, İsrael Oğullarının denize doğru ilerlemele
rini, kendisinin de elini uzatarak denizi yaracağını söyler. De
niz açılır, İsrael kuru yerden, yürüyerek karşıya geçer, ön
lerinde bulut direği, arkalarında «Tanrının Meleği» gitmek
tedir. Mısırlıların bulundukları yer karanlık, ötekilerinki ay
dınlık olur. Ama Firavun arabaları denize sürer, o da kuru
yerden ilerler. Tanrı savaş arabalarının tekerleklerini çıkarır.
100 MUSA ve YAHUDİLİK
sonunda Yahve Musa’ya, elini uzatarak sulara, yeniden ka
panmalarını emretmesini söyler; Musa bunu yapınca deniz es
ki haline döner, bütün Mısırlı askerler, Firavıın’la birlikte
boğulurlar.
Tevrat’ın burasında, dili bakımından, sonradan yazılmış
olduğu açıkça görülen, Musa’nın bir İlâhisi vardır. Ama cır
dan sonra gelen ve eski olduğu kesin olarak anlaşılan başka
ve çok kısa bir bölüm de şudur: «İmdi Harun’un kız kardeşi
nebiye Miryam eline tef aldı; ve bütün kadınlar teflerle ve
rakımlarla onun arkasından çıktılar. Ve Miryam onlara ce
vap verdi: «Habbe terennüm edin, çünkü gayretle yükseldi.
Atı ve atlısını denize attı.»
Burada dinî bir şükran dansını görüyoruz. Ama işin da
ha önemli tarafı Tevrat’ta ilk defa olarak (Nebiye) yâni
Peygamber kadın deyiminin geçişidir. İbranî’lerde bazı
soylara vergi olarak, vecid haline gelme, olacakları doğ
rudan doğruya tanrıdan öğrenerek «Tanrı bana dedi!» diye
başkalarına, bildirme yetkisine sahip insanlar vardı. Bunlar
İsrael’in son zamanlarında sık sık seslerini duyurmuşla-d-r.
Harun’un kız kardeşi Musa’nın da kardeşi olacağına göre,
Musa da acaba böyle bir soydan mıydı? Bundan başka, Mir-
yam’m bu sözlerinin, yüzyıllardan sonra, bütün bu Kızıl De
niz mucizesi hikâyesinin doğmasına sebep olduğu kolayca an
laşılabilir. Bir kere Firavun, yâni Mısır İmnaratoru, mem
leketinden kaçan bir avuç köle için neden bizzat yola çıka
caktır? Aslında küçük bir kıta bu işi yapabilirdi. Zaten böy
le bir olay, hattâ daha küçük çapta bile geçmiş oi«a.
ki belgilerimize göre, bunu mutlaka Mısır kaynaklarından
öğrenmiş olurduk. Anlaşılıyor ki, —eğer doğruysa— Firavu
nun İsrael Oğullarına verdiği müsaadeden haberi olmıyau h;r
sınır garnizonu komutanı onları kovalamış, sığ bir yerden
karşıya geçen îsrael Oğullarına yetişeyim derken, herhangi
bir tabiat olayı yüzünden müfrezesi sularda boğulmuştu, ya
da artık onları kovalayamıyacak duruma düşmüştü. Bu <
MUSA ve YAHUDİLİK 101
kıyılarda kendisini hissettiren gelgit yüzünden olabileceği
gibi, bir fırtınadan, ya da volkanik bir olaydan doğma bir
dalga yüzünden de olabilir. İsrael’in yazıdan önce hatırla
rında tutabilecekleri hemen hemen sadece manzum parçalar
la bazı hikâyelerdi. Bunlar da zamanla gittikçe daha fazla
süslendi. Belki Miryam’ın çok kısa olan sözleri de eklene ek-
lene uzun bir İlâhi oldu, ama onun asıl sözleri de unutulma
dı. Büyüyerek Musa’nın İlâhisi haline de geldi. Bu İlâhinin şu
sözlerine bakınız: «Sen rüzgârınla üfürdün, deniz onları ört
tü; büyük sularda kurşun gibi battılar.» Bu bir fırtınanın
anısından başka bir şey değildir.
Mısır’dan çıkışlarının ikinci ayında, çölde ilerlerken îs-
rael Oğulları gene isyan eder. Bu sefer dertleri yemektir:
«Keşki Mısır diyarında et kazanları başında oturduğumuz za
man doyuncaya kadar ekmek yerken Tanrı’nın eliyle ölsey-
dik; çünkü bütün bu cemaati açlıktan öldürmek için bizi çü-
çıkardınız,» derler.
Yahve Musa’ya, gökten ekmek yağdıracağını, ama her
kesin her gün yalnız bir günlük kadarını toplamasını, sadece
altıncı günde iki günlük toplamalarını söyler. Bununla onla
rın Sabbat gününü tutup tutmıyacaklarını anlamak istemek
tedir. Bundan başka akşamları da bıldırcın yağdıracak, et.
ihtiyacını da böylece sağlıyacaktır. Ama tsrael Oğullarından
bazıları, ne olur ne olmaz diye, Sabbat gününden başka günde
de iki günlük toplarlar. Topladıkları «Gök ekmeği» kırağıya
benzer, pul pul bir şeydir. Tevrata göre de tadı «ballı yufka»
gibidir. Bu gök ekmeğine Tevrat’ın verdiği ad «man»dır. Ge
ne Tevrat’a göre bundan her adam başına günde bir (nmer)
yâni 3,70 litre düşüyordu ve tsrael Oğulları tam kırk yıl bu
man ve bıldırcınla geçinmişlerdi.
Öteki bölümlerden tamamiyle ayrı, çeşitli geleneklerin
bir araya gelmesinden şekil alan, ve birçok ekler katılmış
olduğu dilinden anlaşılan bu bölüm (Çıkış 16, 2 — 36) ka
102 MUSA ve YAHUDİLİK
yısıların olgunlaştığı zamanlarda, bir iki ay, ılgın çalılarını
kaplıyan bir cins bitki bitinin çıkardığı tatlı bir madde olan
man’m İsrael’in nasıl imdadına yetiştiğini anlatmaktadır.
Mısır’ın et kazanlarına hasret çeken tsrael Oğulları, gündü
zün ağaçların altına damlıyan, geceleri donan bu maddeyi
unutamamışlardır. Ama araya, Sabbat (cumartesi) günü bun
dan toplanmaması emri sonradan katılmıştır. Buradaki, yal
nız haftanın öteki günlerinde toplanan ve yenemiyen man’m
o gece kurtlanması ve kokması, ama Cuma günü toplanan
iki kat man'a Cumartesi günü bir şey olmaması acayip hi
kâyesi, Sabbat’m yalnız insanlar için olmadığı, herşeyi kap-
sıyan bir kanun olduğu düşüncesini vermek içindir. Ama bü
tün bu gariplikler içinde şunu da sezebiliyoruz: Musa Sab-
bat'la yeni bir şey getirmiş değildi; anlaşılan çok eski bir ge
leneği yeniden diriltmiş, ona yeni bir anlam vermiş ve farz
lar arasına sokmuştu. Bununla Musa’nın yeniden canlandır
dığı gelenek üç oluyordu: Tann’nın adı, Passah ve üçüncü
olarak da Sabbat. Babillilerde Şabbatu kelimesini görmekte
yiz. Bu kelime yıiın belirli günleri için kullanılırdı. BvLgtin-
ler tanrının hiddetini yumuşatma ve günahtan kurtulma
günleri olarak kabul edilirdi, her aym ortasındaki gün de ay
nı adı alırdı, bu da tabiî, dolunay gecesine rastlıyordu. Av-
rıca, gene Babilli'lerde her ayın yedinci, on dördüncü, yir
minci ve yirmi sekizinci günleri «kötü günler» ya da «kızgın
lık günleri» olarak, uğursuz sayılırdı. Sami’lerde ve hemen
hemen bütün milletlerde kutsal sayılan yedi, Babil’de daha
önemli bir rol oynamaktaydı. Ayni inançla o kritik günlerde
İsrael Oğulları, bu uğursuz günleri hatırlamış olacaktır. 3u
uğursuz günlerde Babil’de kiralın, kâhinin ve hekimin işleri
ni durdurmaları gerektiğini,, aksi halde iyilik yerine kötülük
getireceklerini tabletlerde okunmaktayız. Aîha. İsrael’de.-Sab:
bat’ın uğursuzluğu ^mâhîalcutsallık şekline girmiş olacak-
tır. Artık bu, tam bir duruluk, kutsallık içinde geçmesi gere
MUSA ve YAHUDİLİK 103
ken bir gündür. Musa’nın, daha ilkel bir şekilde Midyani’ler
tarafından tutulan bu günü daha geliştirerek milletine mal
ettiği de iddia edilmektedir. Bunu şöyle de anlıyabiliriz: Pas-
sah’ta hayvan yetiştiriciler nasıl ilk doğan kuzu, ya da oğ
lağı YHVH’ye adıyorlarsa, nasıl erkek çocukların bir par
çaları onun için kesiliyorsa, zamandan bir parçanın da. ona
adanması, ve bu sebeple de tabu olması bu geleneğin teme
lini teşkil eder. Ama daha sonra varılan inanca göre tıpkı
Passah kuzusu gibi o gün de ne kutsal ne de sihirlidir; sadece
YHVH’ye adandığı için kutsallık kazanır, zaten yukarıda
söylediğimiz gibi, îsrael Oğullarınca YHVH’dan gayrı hiç bir
kuvvet mevcut değildir. Olan ve olacak olan her şey undan
dır. Şu halde ne bir günün, ne de herhangi başka bir şeyin
kendiliğinden iyi, ya da kötü bir etkisi olacağı düşünülemez.
Musa’nın gününde Sabbat’m nasıl geçtiğini bilemeyiz. Ama
Musa bununla, kavmini bir millet haline getirmek için önem
li bir adım atmış olmaktadır. İsrael böylelikle bir Tanrı et
rafında toplamaktadır. Aşağıda On Buyruk’ta göreceğimiz gi
bi Sabbat’ın toplumsal, ve kozmik olmak üzere iki cephesi
vardı ve bunlar birbirlerini daima hatırlatmaktaydı.
TANRININ İSRAELLE
ANTLAŞMASI ON BUYRUK
ON BUYRUK
TOTEM VE TABU
TANIKLIK
HÂKİMLER
cak bir avuç erkek olmuştu. İsrael’in bir Evinin, yani kutsal
birlikten bir üyenin eksik kalmaması için bulunan çare de
pek hoş değildir. Bunu Tevrattan okuyalım: «İsrael’üler Ben-
yamin soyuna kız vermemek için yemin etmişlerdir. Fakat İs-
rael’in bir kbilesinin eksilmesine üzülürler ve derler ki: «İs-
rael Sıptlanndan biri koparıldı. Onlara, geri kalanlara kan
bulmak için ne yapalım? Çünkü onlara karı olarak kızlanmız-
dan vermemeğe Rabbin hakkı için and ettik.» Buna bir çare
bulurlar: O gün Mitspa’ya, Benyamin’e karşı ittifak yeminine
gelmemiş olan, Yabeş-gilead ahalisini, kadın ve çocuklar da
hil, kılıçtan geçirmeyi, yalnız evlenmemiş kızlardan dört yü
zünü alıkoyarak bunları Benyamin’lerin sonuncularma ver
meyi kararlaştırırlar. Dediklerini de yaparlar; sonra Benya-
min soyundan kalanları çağırır ve —gene İsrael’den olan—
bu zavallı kızları onlara verirler, ama bunlar yetmez. «Ve ka
vim Bcnyamin’den ötürü açıklandı... Ve cemaatin ihtiyarları,
dediler: Kalanlara karı bulmak için ne yapalım? Çünkü Ben-
yamin’deıı bütün kadınlar helak edildiler. Ve dediler: ... biz
onlara kızlarımızdan karı veremeyiz; çünkü tsrael Oğullan:
Benyamin’e kan veren lânetli olsun, diye ant etmişlerdi... Şi-
lo’da yıldan yıla Rabbin bayramı vardır. Ve Benyamin oğul
larına emredip dediler: Gidin ve bağlarda pusuya yatın ve
bakın, Şilo kızları raksetmeğe çıkarlarsa, kendiniz için, her
biriniz kendisine karı olarak Şilo kızlarından tutun ve Ben
yamin diyarına gidin.» (Hâkimler 21. 1—23) Benyamin oğul
ları bunu yapar ve yeniden üremek üzere yerlerine giderler.
Gene böyle bir savaş da Eîraim’lilerle Gilead’lılar arasında
geçer, bunda da Gilead’lılar yakaladıkları adamlardan Şib-
bolet (Başak) kelimesini söylemesini isterler. Efraim’liler Ş
harfini söyiiyemedikleri için Sibbolet deyince, Gilead’lılar
onları boğazlarlar (Hâkimler: 12, 6) Kutsal kitapta böyle
olayların hikâyelerinin sonunda sık sık: «Ö günlerde İsragl-
de jsıral yoktu; herkes gözünde doğru olanı yapardı.» Sözü
geçmektedir....
MUSA ve YAHUDİLİK 191
için, Kutsal Birlik de salt dinî —ama çok gevşek— bir dev
letti^ Kenani'ler ar asındavar lığını koruma, topraklarını ge
nişletme, tehlikeli komşulariyle savaşma, on iki kabilenin
kendi işleriydi.. Henüz tam devlet haline gelmek yolunda olan
bu teokrasice ortak...bir dış politüsa ve_ortak bir Ordu'da
yoktu. Eğer iki üç kabile, büyük bir teşebbüs için birleşir ve
savaş güçlerini, bir araya getirirlerse^ bu, onların bilecekleri
şeydi, Amphyktionie’nin bununla alış verişi yoktu.
Bu kadar gevşek, dışarıya karşı toplu hiç bir gücü olmı-
yan bir birliğin kurulma ve yaşaması ancak, İsrael Oğulları
nın Şeria vadisini zapte kalkışmamaları, Kenanî şehir devlet
lerin çok sık bulunduğu ovalara saldırmaktan kaçınmaları ve
insan oturmıyan, ya da pek az iskân edilmiş olan dağlık yer
lerde yerleşmekle yetinmeleri sayesinde mümkün olmuştu.
Çok müstahkem Kenan şehirleri ve o zamanın tankları de
mek olan savaş arabaları, yeni çiftçi olan bu göçebelerin gö
ze alamıyacakları kadar tehlikeliydi. Hâkimler kitabında hep
Moab’lılar, Ammon’lular ve Suriye çölünden gelen Aramî ka
bileleriyle savaş hikâyeleri vardır. Bu kitapta şu sözü de oku
yoruz: «Ye Rab Yahuda ile beraberdi; ve dağlık ahalisini kov
du; d.ereıte. oturanları kovamadı, çünkü demir cenk arabaları
vardı.» (Hâkimler 1.19).
Her nr kadar koyu ahlâkçı Yahve kulları ile, Kenanîler
arasında birçok bakımdan büyük ayrılıklar varsa da bunların
gene birbirleriyle çok alış verişleri olmuş, aralarında iyi kom
şuluk münasebetleri kurulmuştur. Arasıra Kenanî’lere uyan
zayıf ruhlu İsrael Oğulları çıksa da bunu içlerinde hallediyor
lardı. Büsbütün kavga çıkmıyor değildi, ama bunlar kötü so
nuçlar doğuracak kadar büyük olaylara yol açmıyordu. Zaten
çiftçi olan İsrael Oğullan tüccar ve sanatçı olan Kenanî’lere
muhtaçtılar. Bu sebeple İsrael için tek bir komuta altında
toplanmış bir ordunun lüzumu yoktu. Dinsel kâhinler devle
tini, askerî bir güç haline gelmek ve gerçek, organize bir dev-
MUSA ve YAHUDİLİK 193
MİDYAN’İLER GÖÇÜ
etinin haram olduğu yazılı ise de, hem bunun, hem de daha
önce Rebeka’nın devesinden söz eden bölümün sonradan Tev-
rata katıldığı besbellidir. Bu dev gibi hayvan, hele biçiminin
acayipliğiyle İsrael Oğulları üzerinde öylesine korku uyandır
mıştı ki, etinin haram sayılmasına bile bu korku sebep ol
muştu herhalde. Devenin nerede ve ne zaman evcilleştirildiği
ni bilmiyoruz. Mezopotamya’da ancak M. ö. 11. yüzyılda, çivi
yazılı belgelerde devenin adı geçmiye başlamakta ve ondan
sonra da Mezopotamya kabartma ve heykellerinde bu hayvan
görülmektedir, İsrael’in ilk deveyi görüşü de herhalde bu sı
ralardadır.
«Ve vaki oldu ki, Midyan yüzünden İsrael Oğulları Rabbe
feryat edince Rab İsrael’e bir peygamber gönderdi.» (Hâkim
ler 6. 7). Bu Peygamber Gideon’dur. Tanrının meleği (Artık
Yahve insana gözükmemekte, sözlerini bir meleğin aracılığiy-
le iletmektedir.) Ona ödevini bildirir. Gideon’un babasının
Baale tapmakta olduğunu da okuyoruz: «Ve vaki oldu ki, o
gece Rab ona dedi: Babanın boğasını, yedi yaşında olan ikin-,
ci boğayı al, ve babanın Baal mezbalıını yık ve yanındaki Ase
ra’vı (dikili taş veya ağaç direk) kes.» (Hâkimler 6. 25).
Gideon ’un yanına Abı ezer, Menasse, Aşer, Zebulun ve
Neftali kabilelerinin savaşçıları toplanır. Görülüyor ki böyle
bir ölüm dirim savaşında bile bütün İsrael Oğulları henüz
bir araya gelmemektedirler. Gideon üç yüz kişilik bir fedıai
kuvvetiyle bir gece baskın yapar. Bu fedailerin ayrılışı da ga
riptir: Tanrı ona, adamlarına su içirmesini söyler. Suyun ba
şına yatıp «Köpek gibi» diliyle yalayanları, diz çöküp ellerini
ağızlarına götürerek su içenlerden ayırttırır. İşte fedailer bu
sonunculardır. Bu ayırma yolunun nedenini anlamak imkân
sızdır.. Ama herhalde seçim iyi sonuç vermiş olacak ki bu üç
yüz kişi, meşalelerini testiler içinde saklıyarak gece baskını
yaparlar, tam Midyanî’lerin ordugâhına varınca testileri kı
rar ve boru çalarak hücum ederler, Midyanî’leri bozguna uğ-
MUSA ve YAHUDİLİK 197
FİLİSTİ’LERLE SAVAŞALIM
bir haldi. Bunun Yahuda Evi için bir kırgınlık ve kin sebebi
olması tabiîdir. Sonraki gelişmeler de bu rekabetin Gilgal’-
de ortaya çıkmış olduğunu açıkça gösterir. Böyle olmasa İs/
rael kıralları tarihini asla açıklayanlayız.
Yeni devletin kurucularına büyük GUgal günü, artık
devlet haline gelen Tanrının milleti İsraeli yok olmaktan
kurtardıkları yolunda, parlak ümitler yermişti. Bizzat kıral,
Ammonî’ler galibi Saul de, Filistî’lere karşı bir ayaklanma
ile bütün Ürdün vadisini İsraelin eline geçirebilecek kadar
gücü olduğuna bayağı inanmaktaydı. Genç kırallıkla Filistî
büyük devleti arasında başlayan bu savaşta yanyana iki kişi
görmekteyiz. Saul ve Davud. Kral eskidenberi önder olan
Yosef evinin mümessiliydi, silâhtarı, buna göre de hemen
ondan sonra gelen Davud ise Yahuda Evini temsil ediyordu
Herhalde Gilgal’de Yahuda ve Yosef Evleri arasında varılan
uzlaşma, Yahuda Evinin soyluları arasından ileri gelen bi
rinin Yosef Evinden kiralın yanında ve söz sahibi olarak bu
lunması yolundaydı. Davud’un daha çocuk denecek yaştay-,
ken Filistî Golyat’ı sapan taşıyla öldürmesi, Saul’un akıl has
tası olduğu ve ancak Davud’un çenk çalmasiyle sükûnet bul
duğa hikâyelerinin altında bu, sonradan çok ağır sonuçlar
doğuracak anlaşma gizlidir. Davud’un kirala her bakımdan
üstün olması ve halkın da bunu anlaması ve açıkça meyda
na vurmasiyle aradaki geçimsizlik daha da kuvvetlendi. Da
vud bir entrikacı değildi. Saul.’un oğlu Yonatan’la da dosttu.
Saul’e karşı hiçbir düşmanlığı yoktu. Fakat Yosef Evinin sa
vaşçı soyluları arasında, güneydeki rakiplerinin isyan çıka
racakları ve kıral sülâlesini değiştirecekleri şüphesi uyanmış
olacaktır. Yahve’nin iradesini değiştirdiğini ilân edecek bir
peygamber de kolayca bulunabilirdi. Saul’e karşı bir hare
kete girişmekten çekinen Davud önce, Yahuda’ların yurdu
nun yol vermez dağlarına çekildi. Saatinin henüz gelmediği-
ni, beklemesi gerektiğini seziyordu; bir zaman için İsrael’in
MUSA ve YAHUDİLİK 211
DAVUD
dört yüz yirmi talant altın alır, Süleyman’a getirirler (I. Kı-
rallar 9. 27—28). Tevratta daha sonra şu sözleri okuyoruz :
«Ve Hiram’uı Ofir’den alim getiren gemileri de Ofir’den pek
çok sandal ağaçları ve değerli taşlar getirdiler.» Gene başka
bir yerde de:«Ve kıral Süleyman’ın içme kapları hep altından
ve Lübnan Orman Evi’nin (*) bütün kapları halis altındandı;
gümüşten yoktu; Süleyman’ın günlerindie gümüş bir şey sa
yılmazdı. Çünkü, Hiram gemileriyle beraber kiralın denizde
Tarşiş gemileri vardı; Tarşiş gemileri üç yılda bir kere altın,
gümüş ve fildişi ve maymunlar, ve tavus kuşlariyle yüklü ola
rak gelirlerdi.» (I. Kırallar 10. 21—23).
Süleyman'ın, rivayet edilen bütün akıl ve hikmetine rağ
men, bu lüks için ödediği yalnız buğday ve zeytin yağıyla
kalmamıştı, kıral Hiram’a Galile bölgesinde yirmi şehir bağ
lanmıştı. Üstelik Hiram, bu şehirleri beğenmemişti ve Süley
man bunlardan başka yüz yirmi talant altın ödemişti (44.784
Türk altını karşılığı). Onun düşüncesiz davranışları bu ka
darla da. kalmamıştı. Ama bunları daha ileriye bırakıyoruz.
Şimdi, yüzyıllar boyunca insanların hayal gücünü harekete
geçiren bu «Ofir» in nerede olduğu üzerindeki düşüncelere
birkaç satır ayıralım:
Kızıldeniz yoliyle getirilecek altın üç yerden gelebilirdi:
Arabistan, Hindistan ve Afrika’nın doğu bölgesi. Süleyman
ve Hiram’ın gemilerinin Arabistan’dan altın getirmiş olma
ları akla pek yakın gelmez; çünkü, kervanlarla bu işi yap
(*) Lübnan Orman Sarayı, Süleyman’ın sarayının resmi işlere
ayrılan bir parçasıydı. Eski Ahde göre bu yapının uzunluğu yüz ar
şın (45 m) genişliği elli arşın (22,5 m), yüksekliği 30 arşın (13,5 m)
idi. Sedir ağacından dört sıra direk, gene aynı ağaçtan kirişleri tu
tuyor, tavanı da gene sedir tahtalariyle kaplanmış bulunuyordu. Süj
leyman’ın fildişinden tahtı, iki yüz tane altın kalkan, hep bu saray
da durmaktaydı. Yargı için bir de eyvanı vardı.
MUSA ve YAHUDİLİK 227
İSRAEL’DE MADENCİLİK
SÜLEYMAN’IN HAREMİ
TAPINAK
SÜLEYMAN’IN GÜNLERİNDE
İSRAEL EDEBİYATI
P: 16
242 MUSA ve YAHUDİLİK
VAİZ
B AP : 1
BAP : 3
NEŞİDELER NEŞİDESİ
Yıl M.Ö. 926 dır; Eski Ahdin dediği gibi, Süleyman ata-
lariyle uyumuştur. Onunla birlikte, iki kuşaktan beri geliş
miş olan, İsrael’in büyük hülyaları da, bir daha dirilmemek
üzere ölmüştür. Bu iki kuşak, biri fatih, öteki barışçı iki
büyük insan, Davud’la Süleymandı. Ama bunların devirlerinde
bile silinmemiş olan, İsrael kabileleri arasında geçimsizlik,
Süleyman’ın öliimiyle alevlendi. Gerçi onun oğlu Rehoboam
kıral olmuştu, ama devlet hem içinden çöküntü halindeydi,
hem de tehlikeli komşuları saldırmak için fırsat bekliyor
du. Davud soyunun egemenliği kuzey kabileleri üzerinde, ge
nel olarak İsrael denen memlekette temelli olarak yerleş
miş değildi. Davud’un Saul’den sonra kırallığı ele geçirmiş
olması, üstelik Davud ve Süleyman’ın ezici yönetimleri, özel
likle Süleyman’ın israfı, kadınlara düşkünlüğü, hele yaban
cı tanrılara sımak yaptırmak ve onlara kurban sunmak gi
bi, Yahve dinine aykırı davranışları hoş görülmemekteydi.
Süleyman, nebî’leri, bu kutsal kişileri susturmanın yolunu
pek âlâ bilmişti, ama alttan alta huzursuzluk, hattâ kin, sü
rüp gidiyordu. Onun ölümiyle oğlu onun yerine geçecek ve
İsrail’ler sülâlesi (Davud’un baba adı) dört yüz yıl sürecek
250 MUSA ve YAHUDİLİK
nin ve suyun verdiği güçle kırk gün yürür ve, tanrının Mu-
saya görünmüş olduğu Horeb (Tur) dağına varır. Bir ma
ğarada geceler. Orada Yahve ona seslenir ve burada ne işi
olduğunu sorar. O da: «İsrael oğullan senin ahdini bozdu
lar ve bütün peygamberlerini kıhçla öldürdüler, yalnız ben
kaldım, şimdi de, öldürmek için beni arıyorlar!» der. Gene
o ses: «Çık ve dağda Rabbin önünde dur!» der. «Ve işte, Rab
geçiyordu ve büyük ve kuvvetli yel dağlan yanyordu ve Rab
bin önünde kayalar parçalanıyordu; fakat Rab yelde değil
di; ve yelden sonra zelzele; fakat Rab zelzelede değildi; ve
zelzeleden sonra ateş; fakat Rab ateşte değildi; ve ateşten
sonra sakin ve ince bir ses. İlya bunu işitince yüzünü cüp
pesiyle örttü, ve çıkıp mağaranın ağzında durdu. Ve işte,
ona bir ses gelip dedi: İlya, burada ne işin var? Ve (İlya)
dedi: Orduların tanrısı Rab için çok kıskanç oldum: çünkü
İsrael Oğulları senin ahdini bıraktılar, ve senin mizbahla-
rını yıktılar, ve senin peygamberlerini kılıçla öldürdüler; ve
ben, yalnız ben kaldım; ve almak için canımı arıyorlar.»
Tanrı Ilya’ya geri dönmesini ve Nimşi oğlu Yehu’yu kıral
yapmasını, kendi yerine de Şafat. oğlu Elişa’yı peygamber
liğe geçirmesini buyurur. Eski Ahdin bu bölümünde (I. Kı-
rallar, 18 - 19 birçok peygamberlerden söz edilmekte, ama
adları verilmemektedir. Bunlara çoğu zaman (Peygamber
oğulları) denmektedir ki bu da İsrael Oğullarında nebî’liğin
soydan gelme olarak kabul edildiğini açıkça gösterir.
Okoyucu belki de bu İlya hikâyesini böyle uzun boylu
anlatışımızı yadırgamıştır. Ama bunun nedenini anlayınca
bize hak verecektir.
İlya artık dünyadan el etek çekmiş bir insandır; bir ma
ğarada yaşar; işleri düzeltmeyi Elişa’ya bırakır. Ama gene
de onun peşini bırakmazlar. Kıral Ahazya pencereden düş
müş ve hastalanmıştır. Derdine derman bulmak için İlya’yı
getirtmek ister. Gönderdiği elli kişi ile komutanlarını, İlya’-
MUSA ve YAHUDİLİK 255
A M O S
H OŞE A
İ Ş AY A
TSEFANYA
YE R E MYA
YUNUS
Ezra de]' ki: «Yedi bin üç yüz otuz yedi köle ve cariyelc-
riııden başka, bütün cemaat, toptan, kırk iki bin üç yüz alt
mış kişi idi; ve onların erkek ve kadın iki yüz ilâhicisi vardı.
Atları yedi yüz otuz altı; katırları iki yüz kırk beş; develeri
dört yüz otuz beş; eşekleri altı bin yedi yüz yirmi idi. Ve Ye.-
ruşalim’de olaıı Rabbin evine geldikleri zaman, atalar evleri
nin başlarından bazıları, Tanrı evi için, onu yerine kurmak
için, gönüllü takdimeler verdiler. İş hâzinesine, kudretlerine
göre, altmış bir bin darik (1 darik 1,25 Türk altını) altın, ve
beş bin mina (1 miııa 982 grama yakın) gümüş, ve yüz kâhin
gömleği verdiler.» (Ezra 3, 63).
İşte Babil tutsaklığından dönüş böyle oldu. Ezra’nın bu
rada verdiği sayılardan şüphe etmek doğru olmaz; artık İs-
rael’in Mısır’dan çıkışındaki gibi masalsı sayılar ve övünme
ler yoktur bu sözlerde.
Fakat bu, günümüz için de, büyük kalabalık çölü nasıl
geçti, yollarda kaç kişi yorgunluk ve susuzluktan öldü, ve bu
kervan ne kadar zamanda Yeruşalim’e vardı bilmiyoruz. Bun
ları göz önüne getirmek için, Babil’le Yeruşalim arasındaki
yolun hemen hemen 1300 kilometre olduğunu düşünmemiz
yeter. Fakat, yurda dönmenin verdiği güçle her zorluğa katla
nan yolcular, günün birinde Yeruşalim’in yıkıntılarını karşı
larında gördüler. İsrael Oğulları yeniden işe başlamak zorun-
MUSA ve YAHUDİLİK 289
bunun İki yüz elli günde olduğunu söyler. İlk bakışta çok kı-
sa gelen bu süreden, duvarların ne kadar derme çatma oldu
ğu kazılar sonunda meydana çıkınca, şüpheye mahal kalma
mıştır: Bunların eski Kudüs surlariyle kıyaslanabilecek hal
leri yoktu. Yapı işleri sırasında komşu halklar, başta Samerî’-
ler olmak üzere, bunu önlemek için boyuna hücum ediyor
lardı: «Duvar yapaıüar ve yük taşıyanlarla yükleyenler, her
kes, bir eli ile işde çalışıyor ve öbür eliyle silâhım tutuyordu;
ve yapıcılar, her biri kılıcı belinde bağh olarak bina ediyor
lardı.» (Nehemya 4. 17—18).
İsrael, yeniden tapmağım ve kutsal şehrini kurmuştur.
Ama o eski kudretli hükümdarlarının günlerinin bir daha
dönmiyeceğini tamamiyle anlamışlardır. Artık varlıklarını ko
rumanın tek yolu, bu küçük toplumun din birliğine sıkı sıkı
ya bağlı kalmasıydı ve siyasî zorluklar, felâketler bu bağı
bir daha koparmamalıydı. Böylece, hem anayurttaki, hem de
o zamanki dünyanın dört bucağına dağılmış olan bütün Ya-
hudiler için salt dinî bir merkez, ve çözülmez bir bağ meydar
na gelmiştir. Şeriata harfi harfine uymak, şimdi yalnız Yah-
ve’nin gazabından kurtulmak için değil, varlıklarını sürdür
mek için de zorunludur. Filistin’deki küçücük teokrasinin,
din adamları devletinin «Baş Kâhini», gelecek yüzyıllarda ar
tık, dünya işleriyle uğraşmıyacaktır. Eski Ahit bundan son
raki olaylardan hiç söz etmez. Daha doğrusu, artık İsrael ta
rihi durmuştur. Bundan sonra Yahudiler, gözleri hep geçmiş
te yaşayacaklardır. İsrael politikaya sırtını çevirmiştir.
Eski Ahit şöyle der: «Ben, kral Artahşaşta (Artakserk-
ses), Irmağın öye tarafında olan bütün hazinedarlara emre
diyorum ki, Gökler Tanrısının yazıcısı, kâhin Ezra, gümüşten
yüz talanta (5894 kilo) kadar ve şaraptan yüz bat’a kadar
(3700 litre), ve yağdan yüz bat’a kadar, ve tuzdan hesaba ya-,
zılmıyarak, sizden ne isterse hemen yapılsın, Gökler Tanrısı-
292 MUSA ve YAHUDİLİK
ihtiyar baba öldü. Makkabe, yani Çekiç lâkabını alan oğlu Ye-
huda isyanın başına geçti. Bu güçsüz grup, koca Seleukus or
dusunu yendi. Antakya’dan kuvvetler geldiği halde, M. ö. 164
te Yehuda Makkabeus, Yeruşalim’i kurtardı, Tapmağı eski
haline getirdi. Sunak yeniden kuruldu ve kurban kesilmesi
başladı. Ama savaş sona ermiş değildi: Epiphanes’in oğlu An
tiokhos V. Eupator büyük bir kuvvetle, isyanı bastırmak için
geldi. Ordusunda filler de vardı. Bunlar ve kuvvetli süvari kı
talarının karşısında Yehuda’nın derme çatma kuvveti, ne ka
dar yiğit olurlarsa olsunlar, duramazdı. Nitekim savaşı kay
bettiler. Ama bir iç mesele yüzünden Eupator, Makkabe’lerle
barış yapmak zorunda kaldı. Babasının emirlerini kaldırdı;
Yeruşalim’deki Yahudi cemaatinin din bakımından imtiyaz
ları yeniden tanındı (M. ö. 157). Yahudilerin isyanı başarıyla
sonuçlanmıştı. İş bununla da kalmadı, Yehuda’dan sonra ba
şa geçen kardeşi Simon, bağımsızlık için de savaştı, sonunda,
M. Ö. 142 de Yahudiler bu amaçlarına da ulaştılar. Simon’un,
düşmanları tarafından öldürülmüş olduğunu gene Makkabe'-
ler kitabından öğreniyoruz. Onun yerine yeğeni Yohannes
Hyrkanos geçti ve onun gibi «Baş Kâhin ve Yahudi Cemaa
tinin başı» unvanını aldı. Bu adamın adını taşıyan paralar
bulunmuştur. Bundan sonra, yeni Yahuda devletinin tarihi
sonsuz bir savaşlar zinciridir. Ama Seleukuslar her zaman za
yıf bir düşman olarak kalmışlardır. Nihayet Romalılar, Hanni-
bal’in yenilmesiyle Akdenizin tek efendileri olunca, bu dev
letin ölüm saati de çaldı; Roma generali Pompeius, Seleukus
lar devleti topraklarını geçtikten sonra Filistin’e girdi ve üç
aylık bir kuşatmadan sonra Yeruşalim’i aldı. (M.S. 63). Ar
tık bağımsız bir Yahuda devleti yoktu, burası bir Roma eya
letiydi. Ama Yahudilik, tarihinin beşiği olan kutsal şehrinden
uzakta geçireceği iki bin yıllık yurtsuzluk devresine girme
den, bir kere daha kaderiyle boğuşmaya kalkacak, bir kere
daha, «Makûs talihini» yenmeye çalışacaktır.
302 MUSA ve YAHUDİLİK
rildi. Ekim 67 ye kadar bütün Galilea bir baştan bir başa ele
geçirildi. Esirler arasında Yahudilerin komutanı Joseph de
vardı. 6000 Yahudi esir kanal açmak için Korent’e gönderildi
Ertesi ilkbaharda, Yahuda’nın yeniden ele geçirilmesi ha
reketine devam edildi. Tam savaş sırasında Roma’dan gelen
bir haber, bu hareketi bir zaman için durdurdu: Neron ken
dini öldürmüştü. Vespasianus işin ne renk alacağını bekledi.
Neron’dan sonra, önemsiz üç İmparator geldi ve hem tahtla
rını, hem de canlarını yitirdi. Sonunda bütün doğu lejionları
Vespasianus'u imparator yapmak için birlik oldu. Vespasia
nus da, Yahudilerle savaş işini oğlu Titus’a bırakarak, çarça
buk Roma'ya gitti.
İlkbaharın ilk dolunayından az önce Titus, Yeruşalim
surları önüne gelmişti. Her yandan, o zamana kadar Yehuda-
nm görmemiş olduğu bir asker kalabalığı bu bahtsız şehre
doğru akıyordu. Üç lejiyon, yanlarında kalabalık süvari, istih
kâm ve başka birlikler olduğu halde kuşatmayı tamamaladı,
hemen hemen 80 000 kişiydi bunlar.
Kutsal şehir tıklım tıklım doluydu: Passah bayramım
kutlamak için uzaktan yakından binlerce hacı gelmişti. Ze-
lot’larla ılımlılar arasmda tam da törenler sırasında kavga
çıktı ve birçok adam öldü. Bu arada Romalılar şehrin yanın
da ordugâhlarını kurmuşlardı. Teslim olmaları için yapılan
teklifi Yahudiler alayla karşıladılar. Titus da buna hücum em
riyle karşılık verdi. O zamanın topları diyebileceğimiz ok ve
taş mancınıkları atışa girişti. Bu mancınıklardan her biri elli
kilo kadar ağırlıkta taşlan 185 metre uzağa atabiliyordu, is
tihkâm askerleri surların en tehlikede olan kuzey kesimine
hücum etti. Şehrin güney, doğu ve batı yönlerini koruyan sur
ların önü dik yamaçlardı. Buna karşılık kuzey yönü de üç
kat surla korunmuştu. Koçbaşları ve duvar deliciler harekete
geçirildi ve temellerin tahribine başlandı. Şehre, ardı arası
kesilmeden taş yağmaya, gece gündüz, duvar delicilerin bo
MUSA ve YAHUDİLİK 305
ULEMA DEVLETİ
DOĞUDA
YAHUDİLERDE TEOLOJİNİN
GELİŞMESİ
HIRtSTİYANLAR ARASINDA
YAHUDİLİK
KABBALA
YAHUDİLERDE TARİKAT
(HASSlDİMCİLİK)
şaşırtır ve ona der ki: Sen büyük bir günah işledin! Halbuki
olan sadece ibadetteki aşırılıklardan birine uymayıştır ve
asla günah değildir. Ama kötü eğilim'in maksadı insanları
bununla üzmek ve böylelikle onları, Yaradana kulluk ede
mez hale getirmektir. Tanrı onun hilesinden korusun! Kötü
eğilime şöyle demelidir: Ben ibadeti zorlaştıran kurallarda
ki o kusura önem vermem, çünkü senin amacın, beni Tann-
mız’a kulluk etmekten uzaklaştırmaktır. Sen yalan söylüyor
sun! Diyelim ki ben, küçük bir suç işledim; o zaman Yara
danım, kendisine tasa içinde kulluk etmemdense, o söyledi
ğin aşırılığa uymayışımdan daha çok memnun olacaktır. Ha
yır, ben ona seve sevine kulluk edeceğim, çünkü ona kendim
için değil, sadece onun hoşnutluğu için kulluk etmekteyim...
Kulluğun altın kuralı şudur: Yastan kendini sakm! Ağlamak
çok kötü şeydir ve insan sevinçle kulluk etmelidir! Ama eğer
gözyaşları sevinçten geliyorsa, o zaman iyidir.
Nefsini murakabada. aşırıya varmamalıdır, çünkü bu, kö
tü eğilimin eseridir; bununla insana, belki de ödevlerimi ge
reği gibi yapmadım korkusunu aşılamak istemektedir. Ta-
salılık, şanı yüce olsun Tanrımıza kulluğu zorlaştırır. Birisi
sürçüp günah işlerse, tasasını büyütmemelidir ki, Tanrıya
kulluktan uzaklaşmasın. İşlediği günahtan üzülmelidir ama
gene de Tanrısından duyduğu sevince dönmelidir.»
Her yaptığı işte, acaba günah mı işledim? diye düşün
meye alıştırılmış, hayatının her yönü dinsel bağlarla örül
müş ve bunları da tam bilmediği için hep günah korkusu
içinde yaşayan zavallılar için ne müjdeydi bu!
Hassidim’ler ayrı, küçük cemaatler halinde yaşıyorlar
dı ve bu toplulukların başında keramet sahibi oldukları, mu
cizeler yaptıkları söylenen, «şeyh»ler vardı. Zaddik (Yâni
sadık, doğru) dedikleri bu önderler, Tanrı ile insanlar ara
sında aracı olarak kabûl edilirlerdi. Babadan oğula kalan bu
«şeyh»liklerin onlara insan üstü güçler verdiğine inanılırdı.
MUSA ve YAHUDİLİK 351
Artık bu cemaatlere hâkim olan, bilgisiyle tanınan hahamlar
değil, bazıları insanların saflıklarından faydalanan bu adam
lardı. Müritler her dertlerini onlara açıyor, o da onları te
selli ediyor, onlara cesaret ve ümit veriyor, onlar için dua
ediyordu. Zaddik’lerin her birinin ayrı bir ünü vardı: Kimi
sofuluğu ile, kimi gaibi görmesiyle, kimi ruhsal gücü, teva
zuu, ya da mucizeleriyle tanınıyordu. Ama bunların içinde
gerçekten üstün ruhlu ihsanlar da az değildi.
Hassidimliğe dair kitaplardan bazılarında Panteizm
inancı açıkça görülür. Hassidimlik Avrupa’da Kabbala'cılığı
halka indirmiş ve sevdirmiştir.
Günümüzdeki Hassidim’lerde de, eskilerde de dinî dans
vardır. Bununla bedenin de ruhla birlikte, İsrael’in ve bü
tün dünyanın kurtuluşu için Tanrıya yalvardığına inanırlar.
Günümüzdeki Hassidimlerin bir çeşit tekkeleri de vardır.
Bunlar Zaddik’lerin evleridir. Sabbat ve bayram günlerinde
orada toplanırlar ve Zaddik’le birlikte yemek yerler. Yemek
sırasında Zaddik onlara, Hassidim hayatının ülkülerini açık
lar. özellikle, sabbat gününün «Üçüncü yemeği» tam anla
mıyla bir törendir. Bunda Zaddik, hüzünlü bir melodiyle,
mistik bir şir okur, bütün oradaki hassidim’ler de mısra
mısra bunu tekrarlarlar. Kippur bayramında, ne kadar uzak
ta otururlarsa otursunlar, bütün hassidim’ler çoluk çocuk-
lariyle birlikte Zaddik’i ziyarete gelirler. O gün Hassidim
topluluğu en büyük coşkunluğa erişir. Dua ve dinî danslarla
geçen bu günde kendilerini kardeşlik havası içinde hisseder
ler. Gerçekten de bunlar birbirlerine karşı tam kardeşler ei-
bi davranırlar, tasalarmı da sevinçlerini de paylaşırlar.
Ama beri yanda, bir hayli şarlatan da yetiştirmişti Hassidim’
lik; daha doğrusu, zavallı halkı aldatan sahte Zaddikler.
Hassidimlik, hahamlarca hiç hoş görülmemiştir; tıpkı
bizdeki medrese ve tekke uyuşmazlığı gibi! Hahamlarla Has-
sidimilik arasındaki savaş da bizdekinden çok çetin ve za
limce olmuştur.
GÜNÜMÜZDE
GÜNÜMÜZ YAHUDİLERİNDE
İMANIN ŞARTLARI
MELEKLEREJNANIS
PEYGAMBERLERE İNANIŞ
BEŞİKTE
YAHUDİLERDE AD VE ÖNEMİ
likten başka bir şey değildir. Ama bu tören birçok eski ge
lenekleri sürdürmektedir: örneğin çocuk büyük, çoğu vakit
gümüş bir tepsi içinde ortaya getirilir. Aile bu gün için bü
tün süs eşyalarını, mücevherlerini toplar, bunlar da tepsiye,
çocuğun yanına konur. Bununla: «Bakın, bu çocuk bütün
bunlardan çok, pek çok değerlidir» demek istenir. Ama, «Pid-
yon ha-ben» adı verilen bu tören artık eskisi gibi yaygın de
ğildir.
Pidyon ha-ben töreni için çocuğun doğumundan baş
layarak 31 gün sayılır. Bunun nedeni de bellidir: Yahudi ai
lelerinde çocuk ölümleri bütün milletlerde olduğu gibi, an
cak hekimliğin ilerlemesiyle azalmıştır, yaşayıp yaşamıyaca-
ğı daha belli olmadan bir çocuk için tören yapmak isten
memektedir.
Bir baba, bu törenle oğlunun fidyesini vermiyecek olur
sa, Yahudi geleneğine göre, sonradan bunu mutlaka yapma
sı gerekti.
LOHOSALIK
OKULDA
BAR MİSVA
EVLENME
BOŞANMA
GÜNÜMÜZ YAHUDİLERİNDE
YİYECEK VE İÇECEKLER
ÜZERİNDEKİ KURALLAR
ETİ YENEBİLEN
HAYVANLARN KESİLİŞİ
YAHUDİLERDE ŞARAP
HASTALIK VE ÖLÜM
SON DAKİKALA
ÖLÜNÜN HAZIRLANMASI
GÖMME
KADDİŞ DUASI
SİNAGOG
İBADET
İLÂHİ VE DUA
Neyiz ki biz,
Canımız ne ki,
Sevgimiz ne ki,
Adâletimiz ne ki,
Selâmetimiz ne ki,
Gücümüz ne ki?
Sana karşı ne diyelim, ey Ebedî, bizim Tanrımız
MUSA ve YAHUDİLİK 407
İşit İsrael!
O bizim Tanrımızdır, O Tektir!
YAHUDİ YILINDA TÖREN VE
BAYRAM GÜNLERİ
SABBAT GÜNÜ
ÇARDAK BAYRAMI
HANUKKA BAYRAMI
PURİM BAYRAMI
PASSAH BAYRAMI
mağa' gider, ama kırıkların işi ne? Rav Şeşet de: Gel de benim
sendeh çok bildiğimi gör! dedi. İlk tabur geçti ve gürültü ol
du. Miırtet ona dedi ki: Kıral geliyor! Rav Şeşet dedi ki: Da
ha gelmiyor! İkinci tabur geçti ve gürültü oldu. Mürtet ona
dedi kii Ama şimdi kıral geliyor! Rav Şeşet ona: Kıral gene
de gelmiyor! dedi. Üçüncü tabur da geçti ve sessizlik oldu.
Raır Şeşet dedi ki: Şimdi mutlaka kıral geliyor! Mürtet: Ne
reden biliyorsun? diye sordu. O da: Dünya kırallığı gök kı-
rallığma benzer de onun için. Çünkü şöyle yazılıdır (Çık ve
dağda Ranbin önünde dur. Ye işte, Rab geçiyordu ve büyük
kuvvetli tel dağlan yanyordu; ve Rabbin önünde kayalar
parçalanıyordu; fakat Rab yelde değildi; ve yelden sonra zel-
zele; fakat Rab zelzelede değildi; ve zelzeleden sonra ateş;
fakat Rab ]ıteşte değildi; ve ateşten sonra sakin ince bir ses)»
(Brahot 5| a). Burada Tanrısal kıral düşüncesini görmekte-
yiz.
Başka! bir parça:
«Şöylefdenilmiştir: Rabbi Nehorai dedi: Davud oğlunun
geleceği zamanda delikanlılar ihtiyarlann yüzlerini sararta
caklar ve ihtiyarlar delikanlılara ayağa kalkacaklar. Kız ana
sına, gelini kaynanasına karşı gelecek. Ve bu zamamn yüzü
köpek yüzü gibidir, ve bir oğul babasından utanmayacak.»
Yâni artıki aile bağları tamamiyle çözülecektir.
Bir de Ortaçağın en büyük Yahudi düşünürü Mose ben
Maimon’un ne dediğini görelim:
«Meshedilmiş kıral bir gün gelecek ve Davud’un kıraUığı-
nı eski kudretiyle yeniden diriltecektir. Kutsal Yeri (Tapına
ğı) yeniden yapacak ve dağılmış olan Israel’i toplayacaktır.
Bütün adalet hükümleri onun günlerinde yeniden eski yü-
F: 28
434 MUSA ve YAHUDİLİK
SABBATAY Zv4
\\
1
17. yüzyıl gelmiştir artık: Akıl ve Aydınlanma Çşgı der
ler ona; gerçekten de Gaİîîeo Galilei (1564 - 1642) «Tabiat Ki
tabını, Matematiğin Yardımıyla Okumak» adındaki/kitabıy
la klasik fiziğin yolunu açmış, cisimlerin serbest düşme ka
nunlarını bulmuş, Johann Kepler (1571 - 1630) bunu, geze
genlerin hareketleri kanunuyla tamamlamış, îsaaq Newton
(1643 - 1727) çekim kanunlarını matematik kesinlikle mey
dana çıkarmıştı. Ama insan zekâsının bu başarılarının ya
nında gene kopkoyu taassup karanlığı sürüp gitmekteydi, ge
ne büyücü diye suçlandırılan zavallılar odun yığınlarında can
veriyorlardı, gene kiliselerde Tanrıdan «Türkleri Yahudi-
leri yok etmesi» yakarılıyordu.,Ispanya’da, yalnız’ güneyde.
Granada ve dolaylarında kalmış olan Arapların değil günün-
dekilere, çok daha sonrakilere bile örnek olacak^ devletleri.
1492 de tamamiyle ortadan kalkmıştı. Engizisyon^ Moriskos
(Araplar) ve Maranos’ları (Domuzlar anlamına *= Yahudi-
ler) artık tamamiyle yok etmişti. Müslümanlardan kurtula
bilenler Kuzey Afrika’ya göçmüşler, Yahudilerden kurtulan
lar da bütün Avrupa'ya ve Osmanlı İmparatorluğuna sığın
mışlardı. Bunlar, İspanya’da gelişmiş olan Yahudi mistisiz
mini, Kabbala’yı da gittikleri yerlere yaymışlardı. Bunu Kab-
bala bölümümüzde görmüştük. Kabbala'cıların 13. yüzyılda
yazıldığı tahmin..edilen ..ana_kitabı, «Sohar»da (ibjanice ışık
anlamına) artık kurtuluşun, Mesih’in gelmesinin yakın oldu
ğu kehaneti vardı. Tanrı, sevdiği kavme bundan daha fazla
eziyet çektirmiyecekti elbette. Yahudiler, boyuna sürüp gi
den eziyetlerden Doğu Avrupa’ya, Polonya ve Rusya’ya çekil
mişler, oralarda daha fazla emniyet bulabileceklerini um
muşlardı. Ama 1648 - 1649 yıllarında Polonya’da kazaklar
MUSA ve YAHUDİLİK 437
ZUHUR U HAHAM
lu. S: 41, 59, 60, 61, 62, 63, arasında İran İmparatoru.
79, 80, 120, 137. S: 289
İzebel (tsabel): Sidon’lu pren Kaos: (Khaos) Yunanca uçu
ses. İsrael kıralı Ahab’ın rum anlamına. Yaradılış
karısı. İsrael’e Baal kültü tan önceki durum. S: 26,
nü yayar. S: 250. 83.
Kappores (Kapparot): Suç te-
J kesinin yerine kurban edi
len horoz, ya da tavuk. S:
Jason: Makkabe’ler kitabında 417.
adı geçen başkâhin. S: 298, Karaim’lik: Yahudi mezhebi.
299. S: 328, 329.
Josephus (Flavitıs): Yahudi ta Karmel dağı: Lût gölünün ba
rihçi. Önce âsilerin komu tısında. S: 252.
tanı idi. S: 305, 311. Kefernaum (Kapernaum): İb-
Julius Sevenıs: Hadrianus’un ranicede Naum’un köyü
komutanlarından. S: 313. anlamına. Taberiye gölü
Juppiter: (Jüpiter) Romalılar nün kuzey-batı kıyısında.
da göklerin kıralı tanrı. S: 400.
Kutsal yeri Roma’da Capi- Kemoş (Kamoş): Moab’lıların
tol tepesindeydi. S: 28, 236 tanrısı. Süleyman zama
307. nında Yeruşalim’de de yer
bulmuştu. S: 132, 252.
K Kenan İli (Diyarı): Tevratta
Şeria Irmağından Akdeni-
Kadeş vahası: İsrael’in Mısır ze kadar olan memlekete
dan çıkışta uzun zaman verilen ad. Mısırlılarea Su
kaldığı anlaşılan vaha. Bu riye’nin güney kısmı. Bu
nu Mısırlılarla Hititlerin ad İbranicede (Alçak
ünlü savaş alanıyla karış- memleket) anlammadır S:
tırmamalıdır. öteki Kadeş 51, 52, 69, 127, 185.
Halep'in güneyinde ve ya Kenanî’ler: Filistin’in İsrael-
kınındadır. S: 128,129,130 | den önceki Sami halkı. S:
Kain (Kabil). Âdem’in kaatil 20, 26, 27, 53, 80, 96. 120,
oğlu. S: 46, 63, 64. 135, 188, 192, 193, 195, 201.
Kambyses II. M. Ö. 529—522 Kenî’ler (Kenit’ler): Tevratta
457
Sayfa
Önsöz ............................................................................. 4
G iriş ............................................................................... 7
Sam îler.......................................................................... 13
F ilistin................................................................. 15
Batı Sami’l e r i ..................................................... 20
Batı Sami’lerinde T anrılar................................. 21
Ksnanilerde Papaz sınıfı ve T apım ş................. 26
Batı Sami Dinlerinin Ortak Çizgileri ............. 29
Eski A h it....................................................................... 33
İsrail Oğulları................................................................ 41
Yaradılış.............................................................. 42
M usa.............................................................................. 75
Tanrının İsraille Anlaşması On buyruk ........ 105
Musa Ş eriatı.................................................................. 141
Musa Şeriatında Tabular, Totem ve T ab u ....... 149
Musa Şeriatında Y asaklar................................. 160
Yerleşm e........................................... 180
Adanmış Topraklar için Savaşlar ve Yerleşme 181
İsrail Oğullarının Tarih Ç ağı....................................... 213
İsraelde kırallar, Davut .................................... 215
Büyük Kıral Süleyman...................................... 221
İsrail Devletinin parçalanması ......................... 249
İsrail Devletinin s o n u ....................................... 256
Yahuda Kırallığımn s o n u .................................. 258
Yahudilerin Babil Tutsaklığı............................ 265
468
Sayfa
Yahudilerde N ebiler..................................................... 271
Makedonya Egemenliği A ltında........................ 295
Titus Yeruşalim'i Y ık ar..................................... 302
Ulema Devleti .................................................... 309
Salt Din Devleti................................................. 314
Talmud’un meydana gelişi................................. 316
Ortaçağda Yahudilik .................................................... 325
Doğuda .............................................................. 327
Yahudilerde Teolojinin Gelişmesi .................. 329
Hıristiyanlar Arasında Yahudilik...................... 334
K abbala.............................................................. 338
Yahudilerde T arik at........................................... 347
Günümüz Yahudilerinde İmanın Şartları ........ 355
Doğumdan ölüme Kadar Ödevler...................... 363
Yahudilerde İbadet, Sinagog....................................... 398
Yahudi Yılında Tören ve Bayram G ünleri....... 408
M esih............................................................................. 425
Yahudilerin Bekledikleri M esih........................ 427
Sabbatay Z v i...................................................... 4.36
D izin.................................................................... 447
BU KİTABIN YAZILIŞINDA FAYDALANILAN ESERLER
(Baskısı)
Kitabı Mukaddes, yâni Ahd-i Atik ve Ahd-i Cedid 1886
Kitabı Mukaddes. Eski ve Yeni Ahit 1958
Die Heilige Schrift (İncil ve Tevratın Almanca Çev.) 1961
Moses, (Yazan: Martin Buber) 1952
Aus Drei Jahrtausenden (Yaz. Leo Baeck) 1958
Von Unbekannten Judentum (Yaz. RJEtaphael Greis) 1961
Der Babylonische Talmud (Çev. Reinhold Mayer) 1963
Symbolik der Jüdischen Religion
(Yazan: Jacob Soetendorp) 1963
Geschichte des Judentums im Orien
(Yazan: Edmund Schopen) 1960
Zur Kabbala und ihrer Symbolik
(Yazan: Gerchom Scholem) 1960
Kleine Chronik des Volkes israel
(Yazanlar: Angelika Probst ve Eckart Peterich) 1952
Die Religionen der Völker
(Yazanlar: Helmer Ringgren ve Ake V. Ström) 1959
Jüdische Glaube (Yayınlayan: Kurt Wilhelm) 1961
Kulturgeschichte Aegyptens und des Alten Orients.
(Yazan: Egon Priedell) 1963
Wörterbuch der Religionen (Yazaji: Wilfried Nölle) 1960
Judenfeindschaft (Yayınlayan: Karl Thieme) 1963
Das Urchristentum (Yazan: Rudolf Bultmann) 1962
Und die Bibel hat doch Recht (Yazan Werner Keller) 1964
Le Jüdaisme (Yazan: L. Epstein) 1959
Die Nichtchristlichen Religionen (Y. H.Von Glasenapp) 1964
Seni Mısır diyarından, esirlik evin
den, çıkaran Tanrın Yahve benim.
Karşımda başka Tutular;,i cl.naya-
caktır. Kendin için oyma put, yu
karda göklerde olanın, yahut aşa
ğıda yerde olanın, yahut yerin al
tında sularda olanın suretini yap
mayacaksın, onlara eğilmiyecek-
sin çünkü ben, senin Tanrın Rab,
benden nefret edenlerden babala
rın günâhını çocuklar üzerinde,
üçüncü kuşak üzerinde ve dördün
cü kuşak üzerinde arayan ve beni
seven ve emirlerimi tutanların bin-
lercesine inayet eden kıskanç bir
Tanrı'yım.
«Çıkış 20.3-6»