Kızılderili Bilgeliği Burçlar Ve Şifa Çemberi-Sun Bear Ve Wabun

You might also like

You are on page 1of 256

Ot O'I.

2oll
SEVGiLi ÜKUYUCULAR.

Zaman ilerledikçe insanlığın geliştiğini ve daha çok


şey bildiğimizi düşünürüz. Ama kendimize ve etrafımıza
baktığımızda, gelişen teknolojinin içinde cahilliğimizin
her geçen gün ne kadar büyüdüğünü gözlemleyebiliriz.
Çünkü bilgilendiğimizi zannettiğimiz bu süreç, ken­
dimizden uzaklaştığımız bir düzlemde devam edip gidi­
yor.
·Günümüzde özellikle anne babalarımız ve hatta
çağdaşımız bir çok insan doğum tarihini bile bilmez.
Doğum tarihimiz sorulduğunda; "Ekinler toplanırken, ya
da hava karlıymış ben doğduğumda" gibi geniş zaman­
ları kapsayan tarihlerden bahsederiz ister istemez.
Bütün bunlar doğadan ve doğanın içindeki yerimi­
ze ait bilgiden uzak kalmamızı ve adeta gözü kapalı bir
yaşam sürmemize neden oluyor. Halbuki doğduğumuz
tarihin, geçirdiğimiz süreçlerin yaşamımızda büyük
önemi var ve bizi doğrudan ilgilendiriyor.
Kızılderililer, yazılı olmayan ve günümüze kadar
ulaştırdıkları kültürlerinde bütün bu bilgilerden haberdar
yaşamışlar ve hepsini birebir yaşamlarına aktarmışlar.
Kızılderili bilgeliğinin önemli bir özeti niteliğindeki
bu kitap, kendimizle ve doğayla uyumlu bir şekilde
yaşayabilmemiz için çok önemli bilgiler içeriyor.
Bildiğimiz anlamda burçlar ve yıldızlar kitabı olmayan
bu eser, yaşamımız boyunca bize her zaman başvura­
cağımız bir rehber olma özelliğine sahip...

ŞIRA YAYINLARI
KIZILDEIİLİ IİL&ELİGİ

BUR�LAR
VE ıha �EMIEIİ

SUN BEAR& WABUN

ŞİRA YAYINLARI
BİLGELİ G İ
Ki Z l L O ERİLİ
BURÇLAR VE ŞİFA ÇEMBERİ

SUN BEAR & WABUN

Orijinal copyright© 1980 by Sun Bear and Wabun Bear,


Akçalı Ajans aracılığı ile,
©Bu kitabın tüın yayın haklan, ŞİRA YAYINLARI'na aittir.


ŞİRA YAYINLARI
REKLAM VE PRODÜKSİYON HIZ. TiCARET -- YILDIRAY YILMAZ

Yerebatan Cad. Salkım Söğüt Sk. Keskinler İş Merkezi No: 8/511


Sultanahmet- İSTANBUI..,

Tel: O (212) 512 45 74 Faks: O (212) 512 45 98

http:www.sirayayinlari.com
e-mail: bilgi@sirayayinlari.com

ISBN: 978-605-4182-12-1

GENEL YAYIN YÖNETMENİ: YILDIRAY YILMAZ


ÇEViREN: AHMET ÇiMEN
EDiTÖR: FUNDA YILMAZ
KAPAK TASARIM: YILDIRAY YILMAZ
DiZGi: ŞIRA YAYINLARI
BASKI CiLT: BARIŞ MATBAA MÜCELLiT 0(212) 674 85 28
DAVUTPAŞA CAD. GÜVEN SAN. SiTESi C BLOK
NO: 291 TOPKAPI ISTANBUL TEL: 0212 674 85 28

1. BASKI: KASIM 2009


İÇİNDEKİLER

ŞlFA ÇEMBERİ VİZVONU 7

SUN BEAR'.I HATIRIAMAK 9

GiRİŞ 17

AYIAR VE TOTEMLER ıs

TOPRAGIN YENiLENME DÖNEMi <YABANKAZll 31

DiNLENME VE ARINMA DÖNEMi <SUSAMURUl 45

BÜYÜK FIRTINALAR DÖNEMi <PUMA> 57

AGAÇLARIN ÇİÇEKLENME DÖNEMi <ALADOGAN> 69

KURBAGALARIN DÖNÜŞ DÖNEMi <KUNDUZ> 83

MISIR EKiMİ DÖNEMİ <GEYIKJ 95

BOL GÜNEŞLİ GÜNLER DONEMi <AGAÇKAKAN> 1 07

BÖGÜRTLENLERIN OLGUNLAŞMA DÖNEMi <MERSINBALIGI> 1 19

HASAT DÖNEMİ <BOZAYIJ 131

YABAN ÖRDEKLERi DÖNEMi <KARGAJ 143

İLK SOGUKLAR DÖNEMi <YILAN> 155

KARLI GÜNLER DÖNEMi <WAPITI> 165

GôKYOZONDEKl YÖNLER VE GÜÇLER 179

WABOOSE - KUZEYİN KORUYUCU RUHU 185


WABUN - DOGU'NUN KORUYUCU RUHU 1 89

SHAWNODESE. GÜNEY'IN KORUYUCU RUHU 1 93

MUDJEKEEWIS - BATl'NIN KORUYUCU RUHU 197

TEMEL UNSURLAR VE KABİLELER 203

KAPLUMBAGA DÜNYANIN KURULMASINA YARDIM ETII 205

KAPLUMBAGA KABiLESi -TOPRAK 208

BAZI KURBAGALAR SUYU NEDEN TERK ETIILER 212

KURBAGA KABiLESi - SU 217

KELEBEKLER NASIL UÇTU 220

KELEBEK KABiLESi - HAVA 223

FIRTINA KAR.TALI NASIL YARATILDI 228

FIRTINA KAR.TALI KABiLESi - ATEŞ 230

KUR.BACA - KAPLUMBAGA <SU - TOPRAK> 234

FIRTINA KAR.TALI - KELEBEK<ATEŞ - HAVA> 237

KELEBEK- KAPLUMBAGA <HAVA -TOPRAK> 239

KELEBEK - KUR.BACA <HAVA suı 240

FIRTINA KAR.TALI - KURBAGA (ATEŞ - suı 242

FIRTINA KAR.TALI - KAPLUMBAGA <ATEŞ -TOPRAK> 243

AYNI KABiLEDEN OIAN KİŞİLERİN İLiŞKiLERİ 245

ŞlM. ÇEMBERİ ÇEVRESİNDE YOLCULUK 246

ŞİFA ÇEMBERİ TÖRENİ 249


$İJ.A ÇEMBERİ VİZYONU

Üzerinde ağaç olmayan bir tepe gördüm. Ilık bir rüzgar


esiyordu. Çayır hafifçe kımıldıyordu. Kayalardan oluşmuş
bir çark belirdi. Bu çarkın içinde, yine kayalardan oluşan baş­
ka bir çark ortaya çıktı. Haliyle bu, tekerleğin merkezine da­
ha yakındı. Bunun kutsal daire olduğunu biliyordum, insan­
larımın kutsal çemberiydi. Merkezdeki dairenin içinde bir bi­
zon kafatası vardı. Ve geçitlerden, dört ayrı yönden, hayvana
benzeyen bir şeyler geliyordu. Yaklaştıklarında süslü başlık­
lar giymiş, hayvan kostümlerine bürünmüş insanlar oldukla­
rııu gördüm. Her bir grup, güneşin hareket ettiği yönden da­
ireye girdi ve kendi yerlerini almadan önce tam bir çember
oluşturdular.
İlk olarak insanlar, kuzeye, dünya ana ve bizim dinlenme
zamanımız olan kış mevsimine, dünyayı ve formları değiştir­
meye hazırlandığımız, saçımıza karların yağdığı zamanı tem­
sil eden yere geldiler. Daha sonra doğuda belirdiler. Burası
uyanış, doğum ve baharın yeri, insanın doğumu ve başlangı­
cını temsil ediyordu. Ardından güneyi, verimlilik ve hızlı bü­
yümeyi temsil eden yaz mevsiminin insanları geldi. Son ola­
rak, hasat zamanı, kendimizi merkezimize getirebilmek için

7
KIZI L D E R I L I l\I L GE L IGI

ihtiyaç duyduğumuz bilgiyi bulduğumuz sonbaharı temsil


eden bah yönüne insanlar yerleşti. Bah, bütün rüzgarların ba­
bası olan bah rüzgarının evidir.
Bütün insanlar kendi mevsimleri, madenleri, bitkileri ve
totem hayvanlarının şarkılarını söylüyordu. Ve dünya ananın
şifalanması için şarkı söylüyorlardı. Aralarından bir lider;
"Kutsal çarkın şifası egemen olsun. Bu diyardan bir çok in­
san bu çarka gelsin ve dünya ananın şifa bulması için dua
etsin. Şifa Çemberi dairesi yeniden ortaya çıksın" dedi.
Bu vizyonda, bütün kabilelerden, bütün yönlerden, bü­
tün totemlerden insanlar bir araya geldi ve kalplerinde barış
vardı. Gördüğüm vizyon buydu.
SUN BUR'I HATIRLAMAK

Bu Şifa Çemberi vizyonunu alan Öğretmen Sun Bear,


dünya planını 19 Haziran 1992'de terk etti. Sun Bear kimdi?
İnsanlık içinde bu kadar uzun durmasına sebep olan neydi?
Karşılaştığı her kişiyle gerçek bir anlayıştan doğan şefkatle
konuşmasına sebep olacak kadar insan doğasını bilmesine
imkan veren neydi? Çocukluğundaki hangi rastlantılar ve
koşullar, bu Kızılderili'nin, kendisinden daha zengin ve çok
daha iyi eğitimli yüz binlerce kişiye, kendi güçlerine giden
yolu ilham eden bir adama dönüşmesine yol açmıştı?
Sun Bear; 31 Ağustos 1929' da Vincent La Duke olarak,
Minnesota'nın kuzeyinde dünyaya geldi. Doğumundan sa­
dece 2 ay sonra borsa çöktü. Sun Bear, bu olay ve sonuçlarını
düşünmeden dünyayı adeta mahveden çiftçilerin yol açtığı
kuraklığa daha çocukken tanık olmasının kendisini şekillen­
dirdiğini söylüyordu. Sun ijear Kızılderililer için ayrılan özel
bir bölgede yetiştirildi. Büyükannesi Ojibwa ona bitkileri ve
doğal dünyayı öğretti. Şifacı olan iki amcasından da şifacılığı
öğrendi. Yerliler arasında şifacılar kutsal öğretmenlerdi ve bif
zamanlar varoluşun değişik gerçeklikleriyle iletişim halin­
deydiler. Aynı zamanda beden, zihin, ruh ve kalplerin şifacı-

9
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

sı olarak çalışıyorlardı. Bu amcaları Sun Bear' a vizyonu öğ­


rettiler. Sun Bear bunu, Yaratıa Ruh ve kişi arasındaki ileti­
şim olarak tanımlıyor.
Sun Bear hayatı boyunca pek çok vizyon deneyimledi. İl­
ki geldiğinde sadece 3 yaşındaydı. Bunun hakkında çok az
şey hatırlıyordu, unuttuklarını ailesi ona hatırlatmıştı. Bir sa­
vaşçı şefin kızgın bağırışlarıyla uyanmıştı ve amcası ona bir
ilaç vererek uyutana kadar bunu durduramadı.
Sun Bear' ikinci vizyonunu 5 yaşında, difteri hastalığına
yakalandığında gördü. İri, gökkuşağı renkleriyle çevrelenmiş
siyah bir ayı gördü. Ayı etrafındaki gökkuşağı renklerinin
arasından uzanarak Sun Bear'ın başına dokundu. Bu vizyon­
dan sonra Sun Bear hastalıktan kurtuldu ve yaşadı.
Sun Bear, babasından sonra adı La Duke olan okula gidi­
yordu. Derslere girmekten çok okula yürümeyi seviyordu.
Ailesinin büyük bir bahçesi vardı, burada hayvan yetiştiri­
yorlardı, böylece ekonomik çöküntü zamanında yeterince ye­
mekleri oldu. Babasının yapacak iş aradığı bazı zamanlarda
bölgede seyahat _ediyorlardı, Sun Bear da onlarla beraber gi­
diyordu. 7 yaşından sonra ailesinin ihtiyaçlarına yardımcı ol­
mak için tuzak kurmaya başladı ama daha sonra buna karşı
çıkacaktı. 9 yaşından sonra yemek için avlanmaya başladı. Bu
deneyimleri, "Kendine Güven" öğretisinin ve "Vahşi Doğada
Evinde" ile "Kendine Güven Kit abı nın temellerini oluşturdu­
"

lar.
Daha 15 yaşındayken, Beyaz Dünya Kabile Konseyi top­
lantısına giderek üyelere, kabile adamlarının kendi kendileri­
ne yeterli hale gelmelerini sağlayarak, kaynaklarını en verim­
li şekilde nasıl kullanabileceklerini anlatmaya çalıştı. Ancak
onu dinlemediler, bir şey söylemek için çok genç olduğunu
söylediler. 25 yıl sonra, ekonomik kalkınma uzmanı olması-

10
SU N B EAR'I HATI RLA M A K

nın ardından kendi grubu ve 25 başka Ojibwa grubuyla Win­


nebago grupları, aynı "Kendi kendine yeterlilik" mesajları­
nı dinlemek için ona para ödediler.
Kabile konseyiyle bu karşılaşmasından kısa bir süre son­
ra Beyaz Dünya bölgesini terk etti ve ülkeyi dolaşmaya baş­
ladı. Tarlalarda çalışıyor, ağaç kesiyor, patates topluyor, bula­
şıkları yıkıyordu, mezarlıkta işlere yardım ediyor, satış ya da
aşçılık yapıyordu. Kısacası kendini geçindirebilecek ve dün­
ya görüşünü genişletecek her işte çalışıyordu.
Beyazların yaşamlarını keşfederken aynı zamanda Kızıl­
derili yaşamlarını da keşfetti. Ülkeyi dolaşmak ona, şifacılar,
öğretmenler ve bir çok yerli halktan sade insanlarla karşılaş­
ma fırsatı verdi. Sun Bear bu dönemde, daha sonra öğretece­
ği felsefenin büyük bir kısmını da oluşturmuş oluyordu.
Ara ara Kızılderili bölgesi olan Beyaz Dünya'ya ve ona
dünya anayı her mevsimiyle, her değişimiyle sevmeyi öğre­
ten ormanlık alanlara geri dönüyordu.
Böyle bir hayat Sun Bear'a uyuyordu aslında. Ama Kore
Savaşı vardı ve arkadaşlarıyla akrabaları, askere zorla alın­
mak yerine gönüllü olarak kaydolmasını tavsiye ediyorlardı.
O da öyle yaptı ve temel eğitim için kaydoldu. Sonra şöyle
düşündü, "Eğer ülkemi benden alanlarla savaşacaksam,
Korelilerle savaşıyor olmamalıydım." Sonra tepelere çıktı.
"Ben 90 günlük bir harikaydım" diyordu, "ama alışılmıştan
değişik bir anlamda. 90 gün yapmam gerekeni yaptım ve
sonraki 4 yıl boyunca FBI nerede olduğumu merak etti."
O, 4 yıl boyunca çalışmaya ve insanları hakkında öğren­
meye devam etti. Hollywood'a gitti ve bir aktör olarak çalış­
tı. Los Angeles Kızılderili Merkezi ve yerli kültürünün erken
rönesansı için aktif olarak faaliyetlerde bulundu. Reno Sparks
Kızılderilileri ile de el sanatı programları ·Ve özsaygıyı geliş-

11
K I ZILD E R i L i BI L G E L IGI

tirmek üzerine çalışmalar yaph. Medya ile çalışmayı da öğ­


rendi. Reno'dayken FBI tarafından yakalandı.
Askeri Mahkeme sürerken bir çok insan, halk için yaptık­
larının önemi nedeniyle serbest bırakılmasını istedi. Her şeye
rağmen, vicdani reddin çok yaygın olmadığı bu dönemde, bir
yıl hapis cezası aldı. Kaderine lanet etmek yerine, hapisteki
zamanını, kendini öğrenmeye çalışarak geçirdi. Sun Bear her
zaman, içinde bulunduğu durumu en iyi şekilde kullanacak
yeteneğe sahipti, bunu öğrencilerine de öğretmeye çalışmıştı.
Serbest bırakılması için yürütülen destek kampanyaları saye­
sinde 6 ay sonra dışarı çıktı.
Sun Bear, serbest bırakılışından sonra zamanını Reno ve
Los Angeles arasında geçirmeye başladı. Hem filmlerde çalı­
şıyor, hem de kişisel yardım projelerine katılıyordu. Bu dö­
nemde Eisenhower yönetimi de yerli halkı kendi kültürel ya­
şamlarından uzaklaştırmaya ve şehirlerde yaşamaya zorlu­
yordu. Sun Bear, yerlerinden edilen Kızılderililerin yeterince
beslenebilmeleri için Los Angeles Kızılderili Merkezi ile bir­
likte çalışıyordu. Bir süre sonra; savaş başlığı ve elinde "BAT­
TAN İYEM VAR, SEYAHAT EDECECİM" yazılı pankartla
yola koyuldu. Amacı otostopla Washington'a kadar gitmek
ve yerli halkın sorunlarına dikkat çekmekti. Yol boyunca ko­
nuyla ilgilenen gruplara da konuşmalar yapıyordu. Bu yolcu­
luğunda, sonraki 4 buçuk yıl eşi ve kızlan Winona Laduke'ün
annesi olan Betty Bernstein ile tanıştı.
Sun Bear, sonraki 10 yıl Reno ve Los Angeles'ta çalışma­
larına devam etti. Berkeley Serbest Kürsü hareketinde karşı­
laştığı Nimimosha ile birlikte, Los Angeles'ta başlattığı "Bir
Çok Duman" adlı haber bültenini, seçkin, ulusal bir yayına çe­
virdi. Ardından "Vahşi Doğada Evinde" kitabını yayınladılar
ve kısa bir süre sonra Sun Bear, Kabileler Arası Konsey'in ki-

12
SU N B E A R' I H A T I RLAMA K

şisel yardım programlarında çalışmak üzere Nevada'ya gitti.


Ekonomik kalkınma uzmanı oldu ve bu iş, insanlardan çok
kağıt işleriyle ilgilenmesini gerektirdiği için istifa etti.
Kaliforniya Üniversitesi'nde Amerikan Kızılderilileri Ça­
lışmaları adlı programın oluşturulmasına yardım etti. Bir çok
yerli halkın liderlerini onurlandırdığı "Buffalo Kalpleri" adlı
kitabını yazdı. Deneysel bir kolejde öğretmenlik yapmaya
başladı ve gerçek öğretisinin temellerini attı. Bu kolej araalı­
ğıyla tanıştığı bazı insanlarla buluşmaya başladı ve bu top­
lantılarda Ayı Kabilesi'nin oluşumu başladı.
Ayı Kabilesi (Bear Tribe) Sun Bear'ın 5 yaşındayken aldı­
ğı bir vizyonla oluşmaya başlamıştı aslında. Ayı Kabilesi'nin
doğumu, ardından gelen vizyonlarla devam etti. İnsanlarla,
kendi deneyimleriyle öğrendikleri uyum ve denge ile ilgili
dersleri paylaşacak bir öğretmenler kabilesi kuracağını bili­
yordu.
Ayı Kabilesi 1970 yılında Kaliforniya'da hayata geçti.
1971 yılında, bu eyalette, kabileye bağışlanan 17 alanda
200'ün üzerinde kişi yaşıyordu. Bütün ülke çapından, kabi­
leyle ilgili konuşmalar yapmak ve kabileye katılmak üzere
davetler geliyordu. Kabilede insan sayısı arttıkça sorun sayı­
sı da arttı. Sonuçta yaşanan sorunlar, Sun Bear'ın vizyonu­
nun hayata geçtiğini görmesinden ötürü duyduğu memnuni­
yete baskın geldi. Sun Bear, 1972 yılında kızı Sonbahar'ı (Au­
tumn) doğuran Sabah Yıldızı'nın da (Morning Star) bulundu­
ğu küçük bir grupla Reno'ya gitti.
Sun Bear'ın, vizyonunun hayata geçmesiyle ilgili yaşadı­
ğı bu endişelerini iyileştirmesi biraz zaman aldı. Sorunları
değerlendirmek ve deneysel çözümlerle ortaya çıkması daha
da uzun sürdü. Grup insanların, açgözlülük, kıskançlık, kor­
ku ve rekabet olmadan, gerçek bir sevgi içinde yaşamayı öğ-

13
KIZILDERILI lllLGELIGI

renmelerine yardımcı olmaya çalışmıştı. Baskın toplumlarda


büyüyen insanlar arasından, bir öğretmenler kabilesi kurma­
ya çalışmak gerçekten zor işti. Ama Sun Bear azimle devam
etti. Hem vizyonunu destekleyen kişilerden, hem de devam
eden ve durumu daha da netleştirmesini sağlayan vizyonla­
rından destek alıyordu.
Bu vizyonlarından biri onu, vizyon dağı olarak anılmaya
başlanan, Washington, Spokane dışında kalan bir yere yönelt­
ti. Bu arazide bir çok insan, özgüven ve dünya ana ile gerçek
bağlanh kurmak hakkında çok fazla şey öğrenmişti.
Başka bir vizyonda, bütün yönlerden ve bütün kabileler­
den insanların, kalplerinde huzur ve dillerinde dualarla kut­
sal daireye, kendi insanlarının kutsal çemberine döndükleri­
ni görmüştü. Bu vizyondan, "Şifa Çemberi", sonra "Şifa
Çemberi; Dünya Astrolojisi" ve "Şifa Çemberi Toplantıla­
rı" doğdu. Bu vizyonun sonucu olarak Sun Bear, insanlara ve
dünya anaya verdiği şifa ile dünya çapında tanındı. Mesajıy­
la yüz binlerce kişiye ulaştı.
Başka bir vizyonda Sun Bear kendini bir tepede Yarah­
cı'ya dua ederken gördü. Sonra eli hareket etti ve elini doğ­
rulttuğu her yönden muhteşem ışıklar çıktı. Işıklar, değişik
şekillerde, renklerde ve boyutlardaydı. Bu vizyon, çocuklu­
ğunda gördüğü, etrafı gökkuşağı renkleriyle kaplı siyah ayı
vizyonunu hatırlattı. Büyük Ruh ona, bu ışıkların, öğrenmek
için kendisine gelen ve sonra dünyaya inerek bu şifa bilgisini
kullanan değişik insanları temsil ettiğini söyledi. Bugüne ka­
dar edindiği bilgilerden kendisini arındırması gerektiği, an­
cak bu şekilde yeni şeylerin gelebileceği anlatıldı.
1980'lerde Sun Bear tain da bunu yaptı. Shawnodese ve
benim yardımımla, yeni programını oluşturdu. Pek çok in­
san, öğrenmek için ona geldi. O da mesajını paylaşmak için
dünyanın pek çok yerine gitti. Sürekli seyahat ederek öğreti-

14
SU N BEAR'f HATIRLAMAK

sini aktarmaya çalışıyordu, sanki içinde bir parça, bu ışığın


sadece belirli bir zaman için böylesine parlayacağını biliyor­
du.
Dünya çapında büyük toplantılar ve bu toplantılara katı­
lanların sayısı sürekli arttı. Ayı Kabilesi programlarına katıl­
mak için bekleyenler listesi oluşuyordu. Sun Bear öğretmek
için her yıl Avrupa'ya gidiyordu. Avustralya ve Japonya'ya
da gitti.
Bu Sun Bear'ı etkiledi mi? Sadece vizyonunu daha da
güçlü hale getirdi. Sun Bear asla lükse para harcayan birisi
değildi. Vizyonunu gerçekleştirecek parayı kazanmak için
çok çalışması gerekti, bunu kendisini memnun etmek için
kullanmadı.
Vizyonunun, bu dünyadaki amacını başarmak için onu
her gün daha da ileriye götürecek güce sahip olduğunu söy­
lüyordu. Ve öyle de oldu. Hayatındaki bütün muhteşem ka­
dınlara rağmen onun ilk aşkı vizyonuydu.
Belki de her şeyden önemlisi bu, insanı ayrı düşüren şey­
di. İnsanların iç görüsünün olmadığı bu dönemde, onun sa­
dece bir vizyon sahibi olmak ve bu vizyon doğrultusunda ya­
şamak değil, aynı zamanda ulaşabildiği herkese, vizyon sahi­
bi olmaya haklan olduğunu söyleyecek cesareti vardı. Bir çok
kişi ona inandı ve böylesine karışık bir kadere sahip ama bir
o kadar da basit olan bu adamın gözlerinden dünyadaki gü­
zelliği görerek, dünya görüşlerini değiştirdi.
Sun Bear'ın bu dünyada yaptığı, bizim yazılarımızla ve
ondan öğrenenlerin çalışmalarıyla yayılmaya devam edecek.
Umuyoruz ki çocuklarımız, onların çocuk.lan ve devam ede­
cek kuşaklar, bu inanılmaz adamın yaşamının faydalarını gö­
recektir.
Marlise Wabun Wind

15
GİRİ$

Bu kitap, dünya ve dünyadaki tüm varlıklarla daha iyi


ilişki kurmak isteyen insanlara ulaşmak ve onlara yardım et­
mek için yazıldı. Bu ilişkiyi daha iyi anlamamıza yardım et­
mek için. Çoğu zaman hayatta eksik olan bir şeyler olduğunu
hissederiz. Doğaya ve elemental güçlere daha yakın olma ar­
zusu duyarız. Umarız ki bu kitap şifa çemberindeki yerinizi
bulmanıza ve daha önce sizden gizlenen bazı güçlerle bunu
anlamanıza yardımcı olacak. Umarız ki evrenle bir birleşme
hissetmeye başladığınızda, bu ilişkinin Yerliler tarafından ne­
den her zaman değerli olduğunu anlayabileceksiniz. Her şey­
le uyum içinde olmayı başardığınızda, bütünün gerçek bir
parçası olursunuz.
Şifa Çemberi bilgisine bu zamanda ihtiyaç var. Eğer in­
sanlık gelişecekse, çevremizi daha iyi anlamamız gerekiyor.
İnsanların birçok hastalığına neden olan şey, doğallıktan
uzaklaşmasıdır. Bugün insanların çoğu doğayla olan ilişkile­
rini düzenlemeye çalışıyor. İnsanlar doğal yiyeceklere, doğal
şifaya yöneliyor ve büyük bir doğaya dönüş hareketi var. En­
düstrileştirilen toplumda, doğayla olan dengemizi yeniden

17
K I Z I L D E R I L I B I LG E L I G I

kurmaya ihtiyaç duyuyoruz. İşte tam da böyle bir zamanda


size Şifa Çemberi öğretisini sunuyoruz.
Bu kitabı okuyarak sizi, bütün önyargılarınızı bir kenara
bırakmaya, bütün her şeyin size bağlı olduğu ve sizin de her
şeye bağlı olduğunuz sihirli bir evrene bizimle birlikte girme­
ye davet ediyoruz. Bu sihirli evren, her zaman sizi çevreleyen
son derece gerçek, güzel bir dünya ve onunla olan tüm ilişki­
lerinizi barındırıyor.
Sizi, gözlerinizi, kulaklarınızı, aklınızı, kalplerinizi açma­
ya ve her zaman orada olan o sihirli dünyayı görmeye davet
ediyoruz. Bugün dünyayı, insanoğlunun bütün işleri için var
olan bir arka sahne olarak görme eğilimindeyiz. Mineralleri,
bitkileri ve hayvanları insanın kölesi gibi görüyoruz. Onların
aynı zamanda, bizim öğrebnenlerimiz olabileceğini unubnuş
durumdayız. Onlar aynı zamanda, kalbimizde uzun zaman­
dır bloke edilmiş bazı duygulara ve düşüncelere de yol gös­
terebilirler.
Dünya üzerinde sadece insan ailemizle değil, aynı za­
manda diğer varlıklarla da bir bağımız olduğunu unuttuk.
İnsan ailelerimize karşı sorumluluğumuz olduğu gibi, diğer
bütün ilişkilerimize karşı da bir sorumluluğumuz olduğunu
unuttuk. Kendimizi insan eliyle yarahlan bir dünyaya hap­
settik. Rüzgarların bize getirdiği hikayeleri ve şarkıları dinle­
meyi unuttuk. Zamanın başlangıcından beri orada olan kaya­
ların bilgeliğini dinlemeyi unuttuk. Suyun bizi nasıl tazeledi­
ğini ve yenilediğini unuttuk.
İyi yaşamak için hangilerini yememiz gerektiğini bize fı­
sıldayan bitkileri dinleme kabiliyetimizi de unuttuk. Bize öğ­
renme, coşku, sevgi ve yiyecek olarak kendi hediyelerini su­
nan hayvanları dinleme becerimizi de kaybettik. Bütün bu
alemle ilişkilerimizi kestik ve şimdi neden bu kadar sıkıldığı­
mızı ve yalnız hissettiğimizi merak ediyoruz.

18
GIRIS

Şifa çemberi, bütün bu dünyayı içine alan sihirli bir da­


iredir. Bu daire etrafında seyahatinize başladığınızda kendi
içinizde ve dışınızdaki bir çok mucizeye tanık olacaksınız.
Azminizle, kendinizi bilmek mucizesini keşfedecek, kim ol­
duğunuzu, ne bildiğinizi ve bu yaşam yolculuğunuzda ne
yapabileceğinizi anlayacaksınız.
Yerliler bu sihirli çemberden haberdardı. Ona saygı du­
yuyorlar ve günlük yaşamlarında da sürekli kullanıyorlardı,
böylece öğrendiklerini sürekli hahrlıyorlardı. Yaşam alanları­
nı inşa ettiklerinde, bunlar sıklıkla Kızılderili çadırları gibi
daire şeklindeydi. Bedenlerini ve zihinlerini arındırırken yine
daire şeklinde banyolar kullanıyorlardı. Temizlendikleri yu­
varlak alanlar, doğmadan önce yaşadık.lan anne rahmini ve
dünya ananın rahmini temsil ediyordu. Bir araya geldiklerin­
de hep bir daire şeklinde oturuyorlardı, böylece herkes eşit
bir sesle dahil oluyordu.
Müziklerini yuvarlak bir davulla yapıyorlardı. Daire ola­
rak dans ediyorlardı. Davulun sesi kalp ahşlannı ve dünya
ananın ritmini temsil ediyordu. Kollarını ve bacaklarını cen­
netlere doğru yukarı kaldırıyor ve sonra dünya toprağına ge­
ri koyuyorlardı, bu şekilde bedenlerini adeta bir verici gibi
kullanıyor; dünya, gökyüzü ve yeniden dünya arasında bir
çember oluşturuyorlardı.
Onlar hayah, doğum, ölüm ve sonra yeniden doğum şek­
linde bir daire olarak görüyorlardı. Kendi yaşam dairelerini
kutlamayı ve kabul etmeyi biliyorlardı. Böylece değişik za­
manlarda gelen enerjilerle rahatça akabiliyorlardı. Onlar,
mevsimler gibi, yaşam ve zaman çemberi etraflarında döner­
ken bazı evrelerden geçtiklerinin farkındaydılar. Ve biliyor­
lardı ki bu çemberin dışına çıkmak, yaşamın ritminin dışına
çıkmak ve büyümenin durması demekti. Bu çember onlar

19
K I Z I L D E R I L I B I LG E L I G I

için o kadar önemli ve yaşam için öylesine gerekliydi ki, bu­


nu seremonilerinde ve yapılarında ölümsüzleştirdiler.
Höyük kültüründeki tepeler yuvarlaktı. Azteklerin tak­
vimleri ve taş şifa çarkları da yuvarlaktı. Böylece yeryüzünün
ve tüm yaratıkların yaşam çemberinin bir parçası olduğunu
her zaman anımsıyorlardı.
Bu çemberi daha iyi anlamak için, hep onun üstünde yü­
ründüğünü düşünmek yeter. Belirli bir noktada çembere giri­
lir. Girdiği yer, insana belirli güçler, yetenekler ve sorumlu­
luklar verir. Bu başlangıç noktası insanın doğduğu ay tarafın­
dan belirlenir. Değişik giriş noktalan, değişik unsur kabilele­
rinin etkisi altındadır. Bunlar o kişilerin hangi temel unsura
bağli olduğunu gösterirler.
Bu kabilelerin, Kızılderili boylarının çoğunda görülen
akraba kabileleriyle hiçbir ilgisi yokhır. Kızılderili kabilele­
rinde, insan ana-babasının kabilesinde doğar, ona uygun ola­
rak belli görevler ve sorumluluklar üstlenir, hangi aileden ya
da hangi kabileden evleneceği yine buna uygun olarak belir­
lenirdi. Oysa unsur kabileleri yalnızca insanın belli doğa un­
surlarıyla olan ilişkisini belirler ve Şifa Çemberi'ndeki bütün
diğer noktalar gibi bunlar da durağan değildir. Çemberdeki
hareket noktaları, gökyüzündeki Koruyucu Ruhların etkisi
alhndadır.
Eski günlerde yaşamını, çemberin etrafında sürekli dola­
şarak geçirmek çok önemliydi. Aynı şey bugün de çok önem­
lidir. İnsan yalnızca kendi ayında, kendi toteminde ve kendi
unsurunda takılıp kalırsa, sonunda zorunlu olarak katılaşır
ve hareketsiz kalır. Hareketsizlik, gelişimin durması ve çem­
berin bütünlüğünün yadsınması demektir. Bu da yaşam gü­
cünün ırmağını, yalnızca kendi varlığıyla sınırlamak anlamı­
na gelir.

20
G I R i

Çemberin çevresinde gezinirken, insan, içinden geçtiği


değişik ayları, totemleri, bitkileri ve unsurları tanımalı ve öğ­
renmelidir. Böylece yaşamı sürekli değişir ve yaşam gücü yü­
reğinin derinliklerinde durmaksızın çarpar.
Bizim inancımızda, insanlar ilk bulunduk.lan yere, yöne
ya da kabileye bağlanıp kalmazlar. Çemberin belli bir nokta­
sında edindikleri güçlü ve güçsüz yanlan daima içlerinde ta­
şımak zorunda değildirler.
Değişik durumların getirdiği öğretileri, istemleri, güçlü
ve güçsüz yanlan elden geldiğince iyi öğrenmek için çembe­
ri olabildiğince çok dolaşmalıdırlar. Çemberdeki her nokta,
yaşamı zenginleştirecek ve genişletecek yeni bir şey getirir.
Şifa Çemberinin özü devinim ve değişimdir. Bu bilgiyi
kazanan insanlar, yaşam içindeki hareket alanlarını genişlet­
mek isteyeceklerdir. Yaşam çemberinde daha da ilerlemek ve
insan doğasının değişik görüntüleriyle tanışmak isteyecek­
lerdir. İnsan kendi varlığı içinde tüm yönleri taşır, ama bun­
ları hissetmek için çemberdeki değişik noktalardan geçmesi
gerekir. Hiç kimse çemberdeki kendi başlangıç noktasını, ha­
talı ya da olgunlaşmamış davranışlarına bir özür olarak gös­
termeye kalkmamalıdır. Çember üzerinde ilerleyip başka bir
yere gelerek, ihtiyaç duyduğu gücü kazanmaya çalışmalıdır.
Bazen bu güç insanın duygu ve düşüncelerinin deneyimin­
den kaynaklanır. Bazen de insan aynı gücü bir hayvanı seyre­
derek, onun yaşamın güçleri, gereksinimleri ve istemleriyle
nasıl başa çıkhğını görerek kazanır, İnsan bu gücü, bir taşı ya
da bitkiyi izleyerek, rüzgarların sesine, toprağın nabzına ku­
lak vererek de kazanabilir.
Yarahlışın öğreteceği derslere açık bir şekilde yaşayan in­
sanlara, doğru ders, doğru zamanda gelecektir. Öğretmenin
kim olduğu önemli değildir. Böyle yaşayanlar için Dünya si­
hirli bir yerdir ve sürekli bir mucize kaynağıdır.

21
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

Eğer böyle yapmak konusunda kendimize izin verirsek,


hep bu şekilde yaşayabiliriz. Bize yabancı ve saldırgan bir ev­
rende tek başımıza olduğumuzu söyleyen, zihinlerimizin
ukalalığıdır. Bu evrenin en önemli parçası olduğumuzu bize
söyleyen, zekamızın gururudur. Sevilmediğimiz ve yalnız ol­
duğumuz duygusunu bize yaşatan sadece içimizdeki bu kor­
kudur.
Eğer kalplerimizi açarsak, sevgi ve bu evreni yaratan bir­
liğin ışığı içimizde parlayabilir ve yaşamayı seçtiğimiz bu
düz, kurak tabiah aydınlatabilir. Eğer bu sihirli çarkı dönme­
ye başlarsak, bütün güzel görünümleriyle bize sunulan yaşa­
mı deneyimlemeyi öğrendikçe, kalplerimiz doğal olarak da­
ha da genişleyecektir.
K l Z l L D E R I L I B I LG E L I G I

ŞiFA ÇEMBERi

24
AYLAR VE TOTEMLER

Doğduğu ay, insanın' Şifa Çemberi'ne girdiği noktayı ve


madenler-bitkiler-hayvanlar alemindeki başlangıç totemleri­
ni belirler. Y ılın ilk ayı olan "Toprağın Yenilenme Döne­
mi"nde Güneş Baba, güneyden dönüp gelir ve Toprak Ana
ile çocuklarını yeniden canlandırmaya başlar. Bu dönem, 22
Aralık kış gündönümüne denk gelir. Bu ay, Kuzey'in koruyu­
cusu "WABOOSE"nin ilk ayıdır. Onu "Dinlenme ve Arınma
Dönemi" ile "Büyük Fırtınalar Dönemi" izler. Dinlenme ve
yenilenme ayları olan Waboose'nin aylarında, geçmiş yılın
gelişimi gözden geçirilir ve gelecek yılın gelişimi için hazırlık
yapılır.
Waboose'nin ctylanm, Doğu'nun Koruyucu Ruhu "WA­
BUN"un aylan izler. Bu üç ay, yeni gelişmenin, Güneş Ba­
ba' nın toprağın çocuklarını ısıtmaya başladığı ve onları mey­
veye hazırladığı dönemin aylarıdır. Wabun'un ilk ayı "Ağaç­
ların Çiçeklenmesi Dönemi"dir ve 21 Mart'ta gece-gündüz
eşitliğiyle başlar. Wabun'un diğer aylan "Kurbağaların Dö­
nüş Dönemi" ve "Mısır Ekimi Dönemi"dir. Wabun'un ayla­
n, toprağın çocuklarının kendilerine uygun biçimde gelişme­
ye başladıkları aydınlaruna ve bilgelik aylarıdır.

25
K I Z I L D E R I L I B I LG E L I G I

Daha sonra, Güney'in Koruyucu Ruhu "SHAWNODE­


SE"nin ayları gelir. Bunlar her şeyin hızla geliştiği, toprağın
çiçeklendiği ve yeni yılın ilk meyvelerinin görüldüğü aylar­
dır. "Bol Güneşli Günler Dönemi" Shawnodese'nin ilk ayı­
dır ve 21 Haziran yaz gündönümünde başlar. Ondan sonra
"Böğürtlenlerin Olgunlaşma Dönemi" yani "Hasat" aylan
gelir. Bu dönem, gelişim ve güven dönemidir. Bu aylarda gü­
ven şarttır, çünkü o kadar hızlı bir değişim yaşanır ki, gelecek
üzerine düşünmeye zaman yoktur.
Sonbahar, Batı'nın Koruyucu Ruhu "MUDJEKEEWİS"in
mevsimidir. Mudjekeewis'in ilk ayı olan "Yaban Ördekleri
Dönemi" 23 Eylül sonbahar gece-gündüz eşitliği ile başlar.
Onu "İlk Soğuklar Dönemi" ve "Karlı Günler Dönemi" iz­
ler. Bu aylarda insan özüne döner ve kendini dinler. Bu dö­
nem, içe dönerek geçmiş yılın gelişimini ve alınan yolu göz­
den geçirme, yeniden güç toplama mevsimidir. Bu dönemde,
daha sonraki dinlenme ve yenilenme dönemine hazırlık yapı­
lır.
Her ayın madenler, bitkiler ve hayvanlar aleminde belli
bir totemi ya da belli bir simgesi vardır, o ayda doğan insan­
lar bunları paylaşırlar. İnsan, başlangıç toteminden hem ken­
disi, hem de yeryüzündeki diğer ilişkileri hakkında çok şey­
ler öğrenebilir. İnsanlar, kendilerine yeryüzünde yaşam boyu
bilgi ve enerji veren totemlerine saygı ve ilgi göstermelidir.
İnsan, başka bir ayın bölgesinde bulunduğu zaman o to­
temin belirgin özelliklerini kazanabilir ve yeni şeyler öğrene­
bilir, tıpkı iki ayaklı dostlarından öğrenebileceği gibi... Öğren­
me isteği ne kadar büyükse, Çember etrafındaki yolculuk da
o kadar ilginç olur.
İnsanların, aynı totemden ve aynı aydan olsalar bile, her
zaman ortak özellikleri paylaşmaları gerekir diye bir kural

26
AY L A R V E T O T E M L E R

yoktur. Herkes; Çemberi kendi hızında dolaşır. Bazen belirli


bir durum ve bölgede, insan başka aya aitmiş gibi görünen
duygular ve dönemler geçirebilir. Bunlar, insana geçtiği bazı
bölgeleri ya da gideceği yerleri anlatabilir. Şifa Çemberinin en
önemli ilkesi şudur: Yola devam etmek ve bir yerde çakılıp
kalmamak gerekir, yoksa enerji akışı engellenir ve insan deği­
şip gelişemez ...

27
KI Z I L D E R I L I BI L G E LIG I

ŞiFA ÇEMBERi
Tarih Dönem (ay) Hayvan Bitki
-

22 Aralık Topragın Yabankazı Kayın


>-
19 Ocak Yenilenmesi
w
N 2� Ocak Dinlenme ve Susamuru Tellikavak
::::> 1 �ubat Arınma
19 �bat

Büyük Puma Sinirotu
-
20 art Fırtınalar


,....--

21 Hart Ağa arın Aladopn Yabani Hindiba


19 Nisan Çıçe lenmesi
::::>
� 20 Nisan ��.r��plann "
Kunduz Havi Kamass
o 20 Mayıs onuıu Çiçegi
o
21 Mayıs Hısır Ekimi Geyik Civan Perçemi
---
20 Haziran Çiçegi

21 Haziran Bol Güneıli Apçkakan Yabangülü


>- 22 Temmuz Günler
w
z 23 Temmuz Bögürtlenlerin Mersinbalıgı Ahududu
::::> 22 Ağustos Olgunlaıması
CJ
23 Ağ!Jstos Hasat Boıayı Henekıe
-
22 Eylül

,....--
23 E lül Y.aban Karga Sı]ır�uyrugu
23 Etim Ordekleri Çıçeğı
� 24 Ekim ilk Soguklar Yılan Devedikeni
et 21 Kasım
a:ı
22 Kasım Karlı Wapiti Karaçam
-
21 Aralık Günler (Kanada Geyigi)

28
AYL A R V E T O T E M L E R

BAŞVURU TABLOSU
Maden Koruyucu Ruh Renk Bütünleşme Kabile

Kuvars Waboose Beyaz Kaplumbağa Ağaçkakan


Toprak
Gümüı Waboose Gümüı Kelebek Hersinbalığı
(Hava)
Firuze Waboose Havi-Yeıil Kurbağa Bozayı
(Su)

Ateı Opal Wabun Sarı Fırtına Kartalı Karga


(Ateı)
Krisokol Wabun Havi Kaplumbağa Yılan
(Toprak)
Yosunlu Wabun Beyaz-Yeıil Kelebek Wapiti
Akik (Hava)

Kırmızı Shawnodese Pembe Kurbağa Yabankazı


Akik (Su)
Demir Shawnodese Kırmızı Fırtına Kartalı Susamuru
(Ateı)
Ametist Shawnodese Erguvan Kaplumbağa Puma
(Toprak)

Jasper Hudjekeewis Kahverengi Kelebek Aladoğan


(Hava)
Bakır Hudjekeewis Turuncu Kurbağa Kunduz·
Halahit '
(Su)
Obsidyen Hudjekeewis Siyah Fırtına Kartalı Geyik
(Ateı)

29
YA B A N K A Z I
(22 ARALIK - 19 OCAK)

Kuzeyin koruyucu ruhu Waboose'nin ilk ayı


Hayvan: Yabankazı
Bitki: Kayın
Maden: Kuvars
Renk: Beyaz
Element: Toprak (Kaplumbağa kabilesi)

Onurlu, etik, hassas, güçlü, katı, geleneksel


TOPUGIN YENİLENME DÖNEMİ

Yeni yılın başlangıa; toprağın kar altında kaldığı, ilkba­


hara, yenilenmeye hazırlandığı aydır. Bu dönemde doğan in­
sanları daha iyi tanımak için önce maden ve bitki alemlerin­
deki totemlerini inceleyelim:
Söze kuvarstan başlayalım. Kuvars, silisyum-dioksit bi­
leşiminden meydana gelir, dünyanın hemen her yerinde rast­
lanabilen, oldukça sert ve donuk pırıltıları olan bir taştır. Yer­
yüzünü oluşturan doğal temel maddelerden biridir. Akla ge­
lebilecek hemen her renkte olabilmesine karşın, en sık rastla­
nan türü beyaz ya da "renksiz" denen kuvars türüdür. Yaban­
kazı insanlarının özellikleriyle bu renk arasında kesin bir
bağlantı vardır.
Kuvars, dokunulduğu zaman insana serinlik duygusu
verdiği için, çok eski çağlarda bu taşın sonsuz ve erimeyen
bir buzdan meydana geldiğine inanılırdı. Çoğu kez kuvarsın
içinde donmuş bir su damlası bulunması ve taş kırılınca dam­
lacığın eriyip su olması da bu inancı güçlendiren bir etkendi.
Eski Yunan dilinde buza "kristal" denirdi. Buza benzediği
için kuvarsın susuzluğu giderici bir özelliği olduğuna inanı-

31
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

lırdı. Çağımızda bile bazı izci kitaplarında, susuzluk çekildi­


ği zaman ağza bir kuvars parçası alınması önerilir.
Kuvars, gücü simgeleyen bir taşhr. Günümüzde bu taşın
sentetik kristalleri elde edilerek radyolarda, radarlarda, tele­
vizyonlarda, bazı ses ötesi aygıtlarda ve başka teknik alanlar­
da elektronik iletici ve ayma olarak kullanılır.
Kristalize kuvarsın, günümüzde henüz bulunmamış giz­
li güçler taşıdığına da inanılır. Eski çağlarda kralların ve soy­
luların taşıdıkları asalara bu inançla kuvars taşlan işlenirdi.
Bazı kişiler, Atlantis'in bahşını bile kuvars taşına bağlamakta
ve Atlantislilerin kuvarsı büyük bir enerji kaynağı olarak kul­
lanmalarının böyle bir yıkıma yol açhğını savunmaktadırlar.
Yine eski çağlarda falcıların kullandığı ünlü kristal küre­
ler kuvars taşından yapılmaktaydı. Yağmur duasına çıkıldığı
zaman ya da geleceği okumak amacıyla su dolu kuvars kap­
lar kullanılması da bu taşın gizli bir güç taşıdığına duyulan
inancın başka bir örneğidir. Avustralya yerlileri, yağmur du­
asına çıkhklan zaman bu taşı yanlarından hiç eksik etmezler­
di. Yalnızca Amerika'daki Kızılderili kabileleri değil, eski
çağlarda yeryüzünün değişik bölgelerinde yaşayan halklar
da kuvarsı aynı amaçla kullanmışlardı...
Yabankazı insanları kuvars kristalinden, yaşamla ilgili
her şeyi açık ve berrak bir biçimde kavramayı ve evrenin tüm
enerjisini kendi içlerinden geçirip iletebilme yeteneklerini öğ­
renebilirler. Yabankazı insanları eğer bu yeteneklerini fark
edip koruyabilirlerse, hpkı totemleri gibi evrenin sonsuz gü­
cünü kavrayıp iletecek duruma gelirler.
Bu insanlarda kuvarsın donuk dış görünüşüne benzeyen
bir şeyler vardır. Çevrelerine karşı içe kapanık, kah ve duy­
gusuz gibi görünebilirler. Ama hpkı totem taşlan gibi kendi­
lerine ilgi ve sıcaklık gösterenlere, aynı sıcaklığı ve enerjiyi
yansıhrlar.

32
TOPRAG I N YE N i L E N M E D Ö N E M i

Yabankazı insanları coşkun ve taşkın kişiler değillerdir,


aşın duygusallığa kapılmazlar ama çevrelerindeki insanlar
için sürekli bir ısı ve ışık kaynağı olabilirler.
Bu insanların gücü, tıpkı totem taşlan gibi nesneleri en
ince ayrıntısına kadar kavrayıp iletebilme yeteneklerinden
gelir. Ancak bu öylesine büyük bir güçtür ki, içinde kendi
kendini yok etme tehlikesini de taşır ve eğer kötüye kullanı­
lırsa, hem Yabankazı insanına, hem de çevresindekilere çok
büyük zararlar verebilir. Kristallerin Atlantis'in yıkımına yol
açtığı söylencesi de buradan kaynaklanır. Yabankazı insanla­
rı kuvars taşından yalnızca yeteneklerini değil, bu yetenekle­
rini dikkatli ve ölçülü bir biçimde kullanmayı da öğrenebilir­
ler, öğrenmeleri gereken en önemli şeylerden biri, ne türden
olursa olsun belli bir dünya görüşü ve felsefesi içinde taşlaşıp
kalmaktan kaçınmaktır. Yoksa tıpkı kuvars gibi kaskatı kesi­
lip sonunda paramparça olabilirler. Yabankazı insanları Üzer­
lerinde kuvars bulundurur ve bu taşı daha yakından inceler­
lerse, birçok gizemi daha derinden kavrayabilirler.
Yabankazı insanlarının bitkiler alemindeki totemi, yeryü­
zünün en eski ve en sık rastlanan ağaçlarından biri olan ka­
yın ağacıdır. Kayın, boyu bazen 15 metreyi bulan görkemli ve
güzel bir ağaçtır. Kabuğunun rengi beyaz, sarı, kahverengi,
bazen siyahımsı olabilir. Gençken gövdesi pürüzsüzdür, ka­
rakteristik yatay çizgileri daha sonraki yıllarda oluşur. Yap­
raklan uçuk yeşil renktedir ve kenarları tırtıllıdır. Kayın ağa­
cının bazen çok iri olan çiçekleri, aşağıya doğru salkım salkım
uzanırlar.
Amerika yerlileri, eski çağlarda kayın ağaanın her ya­
nından yararlanırlardı. Örneğin kabuklarını eskiden üzerine
yazı yazmak için kullanırlardı. Ülkenin yerli halkının önemli
tarihsel belgelerinin çoğu, rulo halindeki kayın ağaa kabuk-

33
K I Z l l. D E R I L I ll l LG E L I G I

ları üzerine yazılmıştı. Kayının özsuyundan içki ve şurup el­


de edilirdi. Kayın ağaanın sarı özsuyu ve Sassafras'dan gü­
nümüzün "Root Beer"ine (Bira mayası ve otlardan yapılan
bir içki) çok benzeyen bir tür içki yapılırdı. Ağacın gövde ka­
bukları ve yapraklarından yapılan bir tür çay, böbrek, mesa­
ne ve sindirim yolları hastalıklarına çok iyi gelir. Kayın ağa­
cının iç kabuğundan aspirinin hammaddesi olan asetil salisilik
asit elde edilir. Kayın kabuğu ya da kayın yaprağı çayı dıştan
kullanıldığında deri üzerindeki şişmelere ve çeşitli deri has­
talıklarına karşı çok etkili bir ilaçhr.
Ormanlık bölgelerde halk, kayın ağacı kabuklarını ve
yapraklarını, kızgın taşların üstüne koyarak, terleme seansla­
rı yaparlar ve çıkan buharla bedenlerindeki bazı ağrı ve geri­
limlerden kurtulurlardı . Kayın dallan birbirine bağlanarak
bir demet oluşturulur ve "Terleme Kulübesi"ndeki törenlerde
bunları karşılıklı birbirlerinin bedenlerine vurarak, hem kan
dolaşı!11ını hızlandırırlar, hem de toksin ahlmasına yardımcı
olurlardı.
Bazı Kızılderili toplulukları tarlaya ekin ektikten sonra,
toprağın üzerinde bir kayın dalı gezdirerek, topraktaki mik­
roorganizmaları harekete geçirmeye çalışırlardı. Kayın ağacı­
nın kökleri doğal gübrenin etkinliğini arttırır, bu nedenle
gübre yığınını kullanmadan önce bir kayın ağacının dibinde
bir süre bekletmek yararlıdır.
Yabankazı insanlarının kayın ağacı gibi görkemli, eski
gelenekleri ve unutulmuş bilgelikleri yansıtan bir görünüm­
leri vardır. Bu kişiler enerjilerini özgürce akıtabilirlerse, yaşa­
mın evrensel kaynaklarıyla ilişki kurabilir ve bu tür gelenek
ve bilgelikler hakkında çok yararlı bilgiler edinebilirler. Ya­
bankazı insanları bu doğal eğilimleri nedeniyle sıkı bir şekil-
'
de geleneklere bağlıdırlar.

34
T OPR A G I N YE N i L E N M E D Ö N E M i

Değişimlerin gerekli olduğunu bilseler bile. Bunların çok


düzenli bir sıra içinde, eski günlerin gelenek ve görenekleri­
ne uygun bir biçimde ortaya çıkmasını isterler. Eğer bir gele­
nek, -bu dinsel bir tören ya da aile yaşamının günlük bir alış­
kanlığı olabilir-, yaşamlarının ayrılmaz bir parçası haline gel­
mişse, bundan kopmaları çok zordur. Gelenek ve görenekle­
re diğer burçlardan çok fazla bağlı oldukları için, bunların in­
san yaşamını zenginleştiren gücünden de, diğer insanlardan
daha çok yararlanırlar. Bu burcun insanları, tıpkı kayın ağacı
kabuğuna yazılmış tarihsel belgeler gibi, eski bilgeliklerin
güzelliklerini günümüze yansıtan birer elçi olabilirler.
Yabankazı insanları, doğal enerji akışını önleyen zehirli
maddelerden kurtulmak için kayın ağaondan hem somut,
hem de soyut biçimde yararlanabilirler. Olayları berrak bir
biçimde kavrama yetenekleri olduğu için, bu kişiler genellik­
le çevrelerindekilere öğüt veren ve onlara her alanda yardım­
cı olabilecek bir konumdadırlar. Ancak bunu yaparken, her
şeyden önce kendi bakış açılarının berrak ve önyargılardan
uzak olması gerekir. Bu insanlar tıpkı kayın ağacı gibi, çevre­
lerindeki havayı gereksiz titreşim ve sarsıntılardan korurlar,
ancak bunun ön şartı her şeyden önce kendi enerji akımları­
nın düzgün olmasıdır.
Bu burcun insanlarında genelde sindirim sistemi rahat­
sızlıkları görülür. Seyrek olarak dizkapaklarında ağrı, şiş ola­
bilir. Bu gibi durumlarda kayın ağacının yaprağından, ka­
buklarından yapılan çaylar ve buhar banyoları çok iyi gelir.
Bu tür hastalıklar, çoğunlukla iç dünyalarının uzun süre
uyumsuzluk içinde olması nedeniyle ortaya çıkar.
Bu burcun insanları, kendileri hakkında pek çok şeyi to­
temleri yabankazından öğrenebilirler, çünkü totemler arasın­
da insanlara en yakın olanlar hayvan totemleridir.

35
K I Z I L D E R I L I B I L G E l l G I

Yabankazı, kanat uçları siyah olan çok güzel beyaz bir


kuştur. Yabankazı için eskiden kullanılan bilimsel terim
"chen hyperborea"dır. Bu, "Kuzey rüzgarlarının ötesinden
gelen kaz" demektir. O çağlarda insanlar, yabankazlarımn
baharda nereye uçtuklarını bilmedikleri için bu adı vermiş­
lerdi. Yabankazlannın yaşamına, kar yön verir. Baharda kar­
lar erimeye başladığı zaman yabankazları sürüler halinde ku­
zeye karlık bölgelerdeki yuvalarına giderler ve ilk kar tanele­
ri düşmeye başladığında yeniden geri dönerler.
Yabankazının bazı türleri her yıl yaklaşık 10 bin kilomet­
relik bir yolu aşar ve Kanada'mn buzullarından Meksika'nın
körfezine kadar gidip gelirler. Bu göçler sırasında gökyüzün­
de V biçiminde uçarlar ve sürünün başını genellikle yetişkin
bir dişi kuş çeker. Böyle uçarken hem arkalanndakine bir
uçuş koridoru bırakır, hem de birbirlerinin görüş açılarını ka­
patmamış olurlar. Yabankazları çok arkadaş canlısı kuşlardır.
Uzun göç uçuşları sırasında bazen 20-30 bin yabankazının
aynı yere konup, hep birlikte yemek molası verdikleri görü­
lür. Yuvalarına ulaşhkları zaman geleneklere ve düzene olan
bağlılıklarını göstererek, yerleşme seçimini yaşlı kuşlara bıra­
kırlar, her yuvanın arasında düzgün bir biçimde 6 metrelik
bir uzaklık bırakılmasına dikkat ederler.
Tam anlamıyla dikkatli ve titiz bir ana-babadırlar. Yu­
murtalarını yosun ve otlarla örterek soğuktan korurlar. Erkek
ve dişi kazlar kuluçka devresinde yuvayı birlikte beklerler.
Yavru kazların yumurtayı delip dışarı çıkmak için kul­
landık.lan bir "yumurta dişleri" vardır, bu uğraş onların 24
saatlerini alır. Önce yumurtada bir hava deliği açarak hava al­
maya başlarlar, ertesi gün büyük bir uğraş ve çaba sonucu ni­
hayet yumurtadan çıkarlar. Ana ve baba kazlar, yavrularının
büyüme süreci sırasında hep onların yanında bulunurlar.

36
T O P R A G I N Y E N i L E N M E D Ö N E M i

Yavrular yumurtadan çıkhktan sonra, yetişkin kazlar tüy dö­


kerler ve 3-4 hafta boyunca uçamazlar. Yavru kazların kanat­
lan yavaş gelişir, ancak 6 hafta sonra uçabilecek duruma ge­
lirler.
Evlerinde, bahçelerinde kaz besleyenler, onların alışkan­
lıklarını iyi bilirler. Bu kuşlar zamanlarının büyük bir bölü­
münü, birbirlerinin tüyleri arasındaki sinek ve böcekleri te­
mizlemekle geçirirler. Gagalama konusunda garip bir içgü­
düleri vardır ve önlerine yem, yiyecek ya da dokunacak bir
şey konduğu zaman bu özellik hemen kendini gösterir. Za­
man zaman insanları gagalamaları da aynı içgüdüden kay­
naklanır.
Kazların gözleri insanlarınkinden çok daha keskindir. Yi­
yecek böcek ararken ve uzun göç uçuşları sırasında böyle
keskin gözlere ihtiyaç duyarlar. Kazlar kornaya benzer bir ses
çıkarırlar, binlercesi bir araya geldiği zaman bu ses, köpekle­
rin ya da çakalların ulumasını andırır.
Yabankazları gökyüzünde uçarken, güzellikleri, düzen­
leri ve sesleri ile insanları etkiler. Çoğumuz onların böylesine
şaşmaz bir biçimde uçmalarına ve amaçlarına ulaşmada gös­
terdikleri beceriye hayran kalırız. Kırsal yörelerde yaşayan
bazı insanlar, belki de düşlerinin yabankazı sürülerinin peşi­
ne takılıp gittiğini düşündükleri için huzursuz olurlar.
Yabankazı insanları hpkı totemleri gibi uzun uçucudur­
lar ve ruhsal alanda uzun yollar aşabilirler. Bu nedenle içle­
rinde büyük güçler biriktirirler. Kaplumbağa kabilesinden ol­
dukları için nesnel dünyaya çok bağlıdırlar, fakat yine de
ruhsal olarak uzaklara gitmeyi, Kuzey rüzgarlarının, Waboo­
se'nin ülkesinin ötelerine geçmeyi başarırlar.
o
Waboose'nin 1 . ayında "Toprağın Yenilenme Döne-
mi"nde doğmuş olan Yabankazı insanlarının yaşamları, to-

37
K I Z I L D E R I L I Ll l L G E L I G I

temleri gibi kar tarafından belirlenir. Waboose'nin simgesini


taşıyan bu dönem onlara kendilerini yenileme; bedenlerinin
sük0netini konırken, ruhlarını yüceltme yeteneği verir.
Bu insanlar, hpkı totemleri gibi geleneklere çok bağlıdır­
lar ve her türlü otoriteyi tanımaya hazırdırlar. Yepyeni bir
çevrede yepyeni bir alanda çalışmaya başlasalar bile, sürekli
olarak hatasız davranmaya dikkat eder, alışkanlık ve gele­
neklere uymaya, üstlerindeki her türlü makamın saygısını
kazanmaya çaba gösterirler. Yabankazı insanları arkadaş can­
lısıdırlar arkadaş topluluklarının tadını ve değerini iyi bilir­
ler.
Çekingen ve içe dönük yapılan nedeniyle topluluk için­
de göze batmazlar ve zor fark edilirler, hatta orada oldukla­
rını bile unutursunuz. Topluluklarda memnun edici küçük
konuşmalar yapma eğilimindedirler. Toplumca onaylanmış
şeyler söylerler ve başka insanların, kendilerinin gerçekte
kim olduklarını anlamalarına izin vermezler. Bu insanların
dış kabuklarını kırarak nasıl insanlar olduklarını anlamak
zordur. Bu zor beğenen yapıları gereği, kendileriyle kimin
gerçek iletişim kuracağı konusunda dikkatlidirler.
Bu insanlar, çocuk.lan üzerine kol kanat gerer, onların
ana-babalarının anlayışları doğrultusunda yetişmeleri, orta­
ya çıkan yeni durumlara uyum sağlayabilmeleri, rahatlan ve
güvenlikleri için ellerinden geleni yaparlar. Ev işlerinin, ço­
cukların yaşamının iyi düzenlenmiş olması ve günlük yaşa­
mın kusursuz bir makine düzeninde işlemesi bu insanları çok
mutlu eder. Ana-baba olarak çocuklarının söz dinlemesini ve
otoritelerine saygı göstermesini isterler, kızdıkları zaman ağır
cezalar da verebilirler. İçe kapanık oldukları için çocuklarına
karşı pek sıcak sevgi gösterilerinde bulunmazlar. Çocukların,
kendi sevgilerini günlük yaşamın düzenli ve aksamayan akı-

38
T OPR A G I N YE N i L E N M E D Ö N EM i

şı içinde hissetmesini isterler. Gelenek, düzen ve görev konu­


sundaki sarsılmaz anlayışları nedeniyle çocuklarından, onla­
rın yapabileceklerinden fazlasını bekledikleri de olur.
Tıpkı yabankazlarının minicik böcekleri bulup çıkarmak­
tan zevk alması gibi, bu insanlar da çevrelerindeki ayrıntıla­
ra çok dikkat ederler. Sürekli olarak dört dörtlük bir düzen
özlemi içinde oldukları için, çevrelerindeki kişilerde ve birlik­
te oldukları insanlarda gördükleri, düzeni bozduğuna inan­
dıkları en küçük bir ayrınh bile onları rahatsız eder.
Arkadaşlarıyla, saatlerce bıkıp usanmadan konuşur, on­
ların kişilik bakımından nasıl daha gelişkin, daha dengeli ola­
bileceklerini görmelerine yardıma olmaya çalışırlar.
Bir eve konuk gittikleri zaman, komodinin üzerindeki to­
zu parmağı ile yoklayan, dolu kül tablalarını hemen boşaltan
ve solmuş çiçeklere su verenler işte tam bu tip insanlardır. As­
lında bunu kötü bir amaçla ya da ev sahibini kınamak için
yapmazlar, yalnızca düzen duygulan onları bu tür davranış­
lara zorlar.
Yabankazı insanlarının iç dünyaları huzursuzsa, kazla­
rınkine benzeyen bir gagalama tepkisi gösterirler. Böyle du­
rumlarda dıştan gelen en küçük uyarıya bile hemen sert ce­
vap vermeye ve karşılarındaki insanın ayağını kaydırmaya
hazırdırlar. Eğer moralleri bozuksa kıskançlık, abarhlmış
kuşku, kendini beğenme, küstahlaşma ve entrika hazırlığı
eğilimleri gösterirler. Kendilerini çabuk kedere kaphrırlar ve
başkalarını da kederlerine ortak etmek isterler. Ruhsal olarak
çok yükseklerde uçabildikleri için, akıllarına bir şey koyduk­
ları zaman, onu gerçekleştirmek için her şeyi yapabilirler.
Kaplumbağa kabilesinden olduk.lan için, kendilerini aşa­
ğılayan kişilere karşı çok uzun vadeli intikam planlan hazır­
layabilirler. Hiç kuşkusuz, kendilerini yaralayan ya da inciten

39
K I Z I L D E R I L I ll l L G E L. I G I

kişilere bu davranışı ödetecek yetenektedirler. Tasarladıkları­


nı çok uzun süre uygulayabilir ve bu süre içinde yollarına çı­
kan kişilere de büyük acılar çektirebilirler. Bazı Yabankazı in­
sanları bu tür davranışlara kendilerini öylesine kaphrırlar ki,
yeniden doğru yola dönmek için büyük çaba harcamaları ge­
rekir. Bu gibi durumlarda sindirim sistemlerinde rahatsızlık
ve bazen dizkapaklarında romatizma ve artrit baş gösterebi­
lir.
Kaplumbağa kabilesine bağlı olmaktan gelen bazı özel­
likleri nedeniyle (örneğin kemikleşmeye ve katılaşmaya va­
ran bir dayanıklılık tutkusu ya da yavaş bir değişim süreci
içinde olmayıp ansızın gelen her tür yeniliğe karşı korku gi­
bi) ve yaradılışlarından gelen bir inatçılıktan ötürü Yabanka­
zı insanları iç huzursuzluğa kapıldıklarında bundan kurtul­
maları çok zordur. Böyle bir kısır döngüden kurtulabilmeleri
için ya kendi güçlerini aşırı biçimde zorlamaları ya da en az
kendileri kadar güçlü bir kişinin onlara yardım etmesi gere­
kir.
Dışa açılmayı, çıkıp dolaşmayı, hatta biraz düşünmeden
davranmayı becerirlerse, iç huzurlarına kavuşmak için gere­
ken ilk adımı atmış olurlar.
Yabankazı insanlarının rengi, kar rengi olan beyazdır.
Kar, suyun büyülü bir görünümle yeniden toprağa düşmesi­
dir. Hiçbir kar tanesi diğerine benzemez. Hepsi bir araya ge­
lince her şeye, taze, parlak, temiz ve yeni bir görünüm verir­
ler. Beyaz tüm renklerin toplamıdır, tüm renkleri de içinde ta­
şır. Beyaz, her zaman saflığın rengi ve tüm renklerin uyumu
olarak değerlendirilmiştir. Aynı zamanda kusursuzluğun, ay­
dınlanmanın ve gelişimin rengi olarak tanımlanır. Pek çok in­
san beyazı karmaşık ve olumsuz titreşimlerden sakınmak için
kullanır.

40
T O P R A G I N YE N i L E N M E D Ö N EM i

Beyaz, bu totem insanlarının ulaşmak için çaba göstere­


bilecekleri en yüksek gelişim düzeyini simgeler. Bu insanlar
güçleri ve doğuştan gelen kusursuzluk tutkularıyla, yüksek
ruhsal düzeylere erişebilirler, ama bütün bunlar öncelikle
enerjilerini dengede tutabilmelerine bağlıdır... Aynı zamanda
ruhsal saflığa da kavuşabilirler.
Yaşam çemberinde dönen bütün insanlarıri bu dönem­
den geçerken öğrenmeleri gereken, uzun yolculukları sırasın­
da toplayıp biriktirdikleri tüm enerjilerini uyum içinde kulla­
nabilmektir. Bu dönemden geçerken, ruhsal saflığa kavuşabi­
lir ve kişiliklerini geliştirme yönünde önemli adımlar atabilir­
ler.
Bu insanların varlığını ve yaşamını etkileyen dönem, yer­
yüzünün yenilenmesinin, kış gündönümünün ve yılın ilk
ayıdır. Bu ay insanları, -Toprak Ananın tüm diğer çocuklarıy­
la birlikte- dinlenme ve yenilenmeye çağırır. Yılın diğer ayla­
rı gibi insanlara aşırı duygu ve heyecan vermeyen bu ay in­
sanları iç dünyalarına döndürür, geçmiş yılın olaylarını göz­
den geçirip değerlendirmelerine, kendilerini yeni bir yıl için
hazırlamalarına yardımcı olur.
Yabankazı insanları Ağaçkakan insanları ile bütünleşir­
ler. En iyi anlaştıkları kişiler kendileri gibi Kaplumbağa kabi­
lesinden olan Kunduz ve Bozayı insanlarıdır. Kurbağa kabi­
lesinden Puma ve Yılan insanları da iyi anlaştıkları burçlar­
dandır. İç dünyaları dengelenmişse, her burçtan insanla ko­
layca uyum sağlarlar.

Yabankaıı Çoculclan

Yabankazı çocukları, yaşamlarının ilk döneminde aşın


çekingen ve sakin görünürler. Yaşamlarını sürdürebilmek

41
K I Z I L D E R I L I B I L G EL I G I

için yapmaları gereken en zorunlu şeyleri yapıp, daha fazlası


için çaba göstermezler. Ancak bu dön�min herhangi bir nok­
tasında, -bu davranış yavru kazların yumurtayı kırma döne­
mine çok benzer- onlar da kendi oluşturdukları kabuğu kır­
maya karar verir ve beklenmedik bir enerjiyle özgürlüğe ab­
lırlar. Ondan sonra hep ön sıralarda yer almaya çalışırlar. Ka­
buk kırıldıktan sonra Yabankazı insanları ömürlerinin sonu­
na dek hep "Merkez" de olmak isterler. Buna karşın yine de
sık sık çekingenlik perdesi ardına çekilerek görünmez olurlar.
Güçlerini denetledikleri ve bunları bilinçli bir biçimde ortaya
koyacaklarını anladıkları zaman, kendilerini birden olayların
tam merkezinde buluverir ve sorunlar hakkındaki berrak gö­
rüşlerini kendilerine kulak verenlere yararlı olacak şekilde
aktarırlar. Bu insanlar iç dengelerini buldukları zaman çevre­
leriyle paylaşabilecekleri birçok zenginlik yarahrlar, çok sayı­
da değişik işi ve görevi aynı anda başarılı bir biçimde yürüte­
bilirler.

42
S U S A M U R U
20 OCAK 18 ŞU BAT

Kuzeyin koruyucu ruhu Waboose'nin İkinci ayı


Hayvan: Susamuru
Bitki: Tellikavak
Maden: Gümüş
Renk: Gümüş
Element: Hava (Kelebek Kabilesi)

Neşeli, konuşkan, güvenilir, paradoksal, şüpheci,


şakacı

44
DİNLENME VE ARINMA DÖNEMİ

Bu burcun insanları, madenleri gümüş gibi, herkes tara­


fından sayılan ve sevilen insanlardır. Gümüş, her biçime gire­
bilen, yumuşaklığı, parlaklığı ve güzelliğiyle, ilk çağlardan
bu yana insanların en çok değer verdiği iki madenden biridir.
İnkalar döneminde bile gümüş ocaklarının işletildiğini göste­
ren belgeler vardır.
Yüzyıllar boyunca zenginliğin ölçüsü olarak kabul edilen
gümüş, para basımında, takı ve bazı lüks ev eşyalarının yapı­
mında en çok kullanılan madenlerdendir. Geçmişte soylu ai­
leler bütün süslerini ve taçlarını gümüşten yaphnrlardı. Kili­
selerde ayinlerde kullanılan çanaklar gümüşten dökülür, zen­
ginler aynalarını gümüşle kaplarJardı.
Susamuru insanları da hpkı totemleri gibi yalqnları ve
_
arkadaşları tarafından beğenilen, sayılan, sevilen kişilerdir,
bir dostta olması gereken bir çok değerli özelliğe sahiptirler.
Tıpkı gümüş madeni gibi yumuşak huylu insanlardır. Her
duruma kolayca uyum sağlayabilirler. İçlerinde, insanlara
duydukları sevgiden gelen bir pırıltı taşırlar ve fiziksel yapı­
ları nasıl olursa olsun bu pınlh onlara bir güzellik verir.

45
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

Gümüş renginin birçok sihirli özelliği olduğu söylenir.


Bedenle ruhu birbirine bağlayan şeyin, gümüşi bir kordon ol­
duğuna inananlar vardır. Bazı dinlerde, gökyüzünde altın bir
tabaka, onun üstündeyse gümüş bir tabaka bulunduğuna ve
gümüş tabakanın aşkın en ince titreşimlerini simgelediğine
inanılır. Geceleri gökyüzünden her yana ışıklar saçan Ay Ni­
nenin gümüş renginin, algılama ve esinleme gücünü, insan­
lar arasındaki duygu akımını arhrdığı öne sürülür.
Susamuru insanlarının gizemli yetenekleri vardır ve sez­
gileri çok güçlüdür. Bu özellikleriyle yüzeysel görünüşün al­
tında yatan ve insanları yüceltebilecek gerçekleri bulup orta­
ya çıkarmak isterler.
Enerjilerini iyi kullarunayı başarırlarsa, içlerinden ruhsal
güçlerin akıp geçtiğini duyumsayacaklardır. Ay ile gizemli
bir ilişkisi olan Susamuru insanlarının derin bir iç dünyaları
vardır, ancak genellikle bunu saklamaya çalışırlar. Duygulan
çok yoğundur, fakat bu duygularını çevrelerine sezdirmezler.
Çekingen oldukları için değil, çevrelerini kendi duygusallık­
larıyla etkilememek için böyle yaparlar. Bazı Susamuru in­
sanları, duygu dünyalarının derinliğini entelektüel tarhşma­
larla dengelemek isterler. Bu kişiler, o sırada tarhşma konusu
olan düşünceler ve akımlar üzerine derin, aynnhlı ve ateşli
tarhşmalara girişmekten hoşlanırlar.
Tarhşmaya giriştikleri zaman, ayın kendilerine armağan
ettiği bütün esinleri, bütün algılama güçlerini kullanarak,
başkalarının düşüncelerini etk�lemeye ve değiştirmeye çalı­
şırlar. Böyle bir tarhşmada Susamuru insanlarına karşıt dü­
şünceyi kabul ettirmek çok zordur.
Susamuru insanları. derin duygusallıklarını çok sayıda
aşk ilişkisi kurmak için de kullanırlar, duygularının yoğunlu­
ğu ve çekici kişiliklerinin yardımıyla bunu kolayca başarırlar.

46
D i N L E N M E V E A R I N M A D Ö N E M i

Bu kişilere tarhşmada karşı koymak ne kadar zorsa, duygu­


sal alanda da karşı koyrrtak o kadar zordur.
Bu totemin ayı, dinlenme ve arınmayı simgeleyen Wa­
boose'nin 2. ayıdır. "Toprağın Yenilenme Dönemi"nin hemen
ardından gelen bu ayda, güneş yeniden kuzeye yönelirken,
toprağa ve toprağın tüm çocuklarına, gelişip serpilme döne­
mi başlamadan önce, bir dinlenme olanağı daha verir. Bir ön­
ceki ayda kendilerini gözden geçirmiş ve yenilemiş olan in­
sanlar, bu ay içinde fiziksel, ruhsal, duygusal yönlerden arı­
narak, kendilerini gelecek mevsime hazırlamalıdırlar, çünkü
yeni mevsimde dinlenmeye ve esinlenmeye pek zaman kal­
mayacakhr.
Susamuru insanlarının bitkiler alemindeki totemi tellika­
vakbr. Bu ağaca akkavak adı da verilir. Tellikavağın kabuğu
gümüşe çalan kahverengidir, yaprakları koyu yeşil bir tonda
ve gümüş gibi parlakhr. Hafif bir yaz rüzgarı tellikavağın
yaprakları arasından esip geçtiğinde, küçük çıngıraklar çalı­
yormuş gibi ses verir. Tellikavağın adı yaprakların bu titre­
şimlerinden gelir. Küçük, içinde sayısız tohumlan olan, bir ·

demet halinde sarkan çiçekleri vardır. Her ağaç tek bir tür­
den, dişi ya da erkek çiçek açar.
Kızılderili bitki uzmanlarına göre tellikavağın yaprakla­
n, kabuğu ve sürgünleri uyana, idrar söktürücü bir etki ya­
par. Yapraklardan ve kabuktan demlenmiş bir tür çay, karaci­
ğer ve sindirim sistemi bozukluklarında acı bir tonik olarak
çok yararlıdır. Sinir bozukluğuyla histeri krizlerinde bu çayın
sakinleştirici bir etki yaptığı ve sıtma ateşini düşürdüğü göz­
lenmiştir. Kızılderililer gövdelerinde birikmiş olan zehirli
maddeleri, toksinleri, ilkbahar orucu sırasında tellikavağın
yardımıyla bedenlerinden atarlardı.
Haftada bir kullanıldığı zaman tonik ve güçlendirici ye-

47
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

rine geçen tellikavak çayı, önemli deri hastalıklarında, egza­


ma, yara-bere ve yanık gibi durumlarda her gün kullanılırsa
çok etkilidir. Bazı Kızılderili toplulukları, ağaçtan kazıyarak
elde ettikleri bir tozu, pudra gibi bedenlerine sürerler, bazıla­
rı da ağacın iç kabuğunun tozunu katarakt tedavisinde kulla­
nırlardı.
Susamuru insanları tellikavaktan, kendilerine yumuşak
ve uyumlu bir şekilde gelen uyarılan, tıpkı kavağın yaprak­
lan gibi hafif ve tatlı bir ezgiyle çevrelerine yaymayı öğrene­
bilirler. Totemleri ayrıca tüm rüzgarlara göğüs germeyi ve
rüzgar ister alçaktan, ister yüksekten essin, her koşulda kırıl­
madan esnemek yeteneklerini fark etmelerine yardım edebi­
lir.
Susamuru insanları doğuştan esnektirler. Enerjilerinin
her zaman olumlu ve düzenli bir şekilde akmasını sağlamak
için bu özelliklerini korumayı bitki totemlerinden öğrenebi­
lirler.
Tellikavağın yapraklan ve kabuklarından yapılmış bir
çay, Susamuru insanlarını bazen kapıldıkları bedensel ger­
ginliklerden kurtarır, iç organlarının sağlığını korur. Bu bur­
cun insanlarının genellikle ayaklarında ve kemiklerinde biri­
ken toksinleri atmalarına da yardıma olur. Susamuru insan­
ları enerjilerinin akış düzenini korudukları sürece, sağlıklı in­
sanlardır, ancak bu enerji akımı, -özellikle duygusal alanda­
engellenirse, saman nezlesi, astım, bronşit gibi hastalıklara
yakalanabilirler. Tellikavak bu gibi hastalıkların önlenmesin­
de onlara yardımcı olur.
Pek çok doğa bilimcisi, susamurlarını vahşi doğanın en
sevimli ve en cana yakın hayvanlarından biri olarak niteler.
ABD' de biri akarsu ve göllerde, diğeri denizde yaşayan iki
tür susamuru bulunur. Denizde yaşayan susamurlannın so�

48
D i N L E N M E V E A R I NMA D Ö N E M i

yu, yüzyılımızın başında neredeyse tükenmek üzereydi, çün­


kü bu sevimli hayvancıklar, tanesi 2000 dolara kadar aha bu­
lan, güzel ve değerli kürkleri nedeniyle, avcıların boy hedefi
haline gelmişlerdi. Bir zamanlar susamurları rahatça deniz
kıyılarında oynaşırlar, insanlardan kaçmadıkları için de ko­
layca avcıların eline düşerlerdi.
Kalifomiya'nın kuzey kıyılarında, günümüzde tek tük
görülebilen susamurları, yaşamlarının büyük bir bölümünü
denizin içinde sürdürerek soylarını koruyabilmişlerdir. Deni­
zin içinde yiyip içen, oynaşıp güneşlenen ve yavrulayan bu
deniz samurlarının parlak koyu kahverengi kürkleri vardır.
Yer yer gümüş tellerle süslü olan bu kürk, çok sık ve ince tüy­
lüdür. Ergen susamurlarının yüzleri açık kahverengi, bıyıkla­
rıysa beyazdır. Bütün samur türlerinde olduğu gibi onların
da ayak parmaklarında yüzgeç bulunur.
T ıpkı fok balıkları gibi susamurları da suyun içinde çok
rahat hareket ederler ve yuvalarını su kıyılarında, kayalıklar­
da kurarlar, yosunlarla kapladıkları yataklarında dinlenir, eğ­
leşir ve yavrularlar.
Susamurları 1-1,5 metre boyunda 15-30 kilo ağırlığında
olabilir. Deniz samurları, akarsu samurlarından biraz daha
büyüktür. Gelincik ailesinden olan susamurlarının derileri çi­
kolata rengi, karın ve boyun bölgeleri ise açık gri renktedir.
Akarsu ve göl samurları da hpkı denizlerdeki kardeşleri gibi
ancak suda yaşayabilirler. Su samurlarına genellikle Bah
Amerika'nın büyük göllerinde, bataklıklarda, akarsularında
rastlanabilir. Yuvalarını, su farelerinin açhğı delikleri büyüte­
rek ya da başka oyuklarda kurarlar. Hem karadan hem de de­
nizden bu oyuklara ulaşan yollar yaparlar. Bazı samurlar,
sazdan ve kamıştan Kızılderili kulübelerine benzeyen barı­
naklar inşa ederler.

49
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

Susamurlannın sindirim sistemi çok hızlı çalıştığı için


doymaz bir iştahları vardır. Balıkla, kabuklu hayvanlarla, bö­
ceklerle ve bazı küçük tırnaklı hayvanları yiyerek beslenirler.
Küçük kabuklu hayvanların kabuklarını taşla kırar, böylece
alet kullanma özellikleriyle diğer hayvan türlerinden ayrılır­
lar.
Zengin bir dilleri vardır. Takırdama, bağılına, viyaklama,
yutkunma, kıkırdama ve tıslama gibi sesler çıkarırlar. Çıkar­
dıkları ses bazen bir mil ütüden bile duyulabilir.
Susamurları vahşi hayvanların en erdemli, on oyuncu ve
en meraklı türlerindendir. Beslenme, avlanma ya da güneş­
lenme zamanları dışında kendi aralarında oynarlar. Su kıyıla­
rında kayak yerleri yaparlar ve tıpkı çocuklar gibi buralarda
kayarak eğlenirler. Kayaklannı yazın çamurdan, kışın kardan
yaparlar. Suyun içinde yunuslar gibi yüzen susamurları peş
peşe dizilip bata çıka "Lokomotifçilik" oynarlar. Deniz yılan­
larına ait pek çok efsanenin böyle oynaşan susamurlarından
türediği düşünülebilir.
Kızılderililer susamurlarına çok değer verirlerdi. Mide­
wiwin ve Ojibwa boylarından Kızılderililer susamuru derile­
rinden ilaç torbaları yaparlar ve bu torbaların iyileştirici bir
güç taşıdığına inanırlardı.
Bazı efsaneler gelincik türünden gelen susamurlannın
böylesine değişik ve olumlu davranış göstermelerini susa­
murlarının gelinciğin kötü şöhretini unutturmak, dünyaya
iyi bir örnek vermek için çabaladıkları sonucuna bağlamışlar­
dır.
Susamurlarının huzurlu ve etkin bir aile yaşamı vardır.
Çocukların eğitimine dişiler kadar erkek samurlar da katılır.
Susamuru yavruları aile yuvasında, diğer vahşi hayvanlarda
görülenden çok daha uzun bir süre kalırlar. Susamuru eşleri

50
D i N L E N M E V E A R I N M A D Ö N E M i

birbirleriyle yakından ilgilenirler. Eşlerden birisi ölürse, diğe­


ri onun yasını aylarca tutar.
Bu burcun insanları sevilen ve aranan bir yaşam arkada­
şıdırlar, onlar da totemleri gibi akıllı, cesur, esnek, yardımse­
ver ve iyi yüreklidirler. Olağanüstü bir konuşma yetenekleri
vardır ve diğer alanlarda olduğu gibi, düşüncelerini açıkla­
mak ve sözcükleri kullanmak konusunda çok ustadırlar.
Bu burcun insanları, yaşamda ilerlemeleri ve saygın bir
duruma gelmeleri için başkalarına yardımcı olmayı benimse­
miş olmalarıyla da susamurlarına çok benzerler. Güçlü sezgi­
leri ve insancıl duygularıyla bu kişiler, zamanlarının büyük
bir bölümünü başka insanlara yardım etmekle geçirirler. Hat­
ta yeni insanlarla tanışmaktan ve onlara şu ya da bu biçimde
yardımlar tasarlamaktan zevk alırlar. Keskin görüşleri ve sez­
gileriyle diğer insanlara yardıma olurken, yeni olanaklar ya­
ratmakta çok beceriklidirler.
Sosyal yardım tesislerinin kurulduğu ve geliştirildiği her
yerde genellikle bir Susamuru insanının emeği vardır. Yar­
dımseverlik, Susamuru insanlarının karakteristik özelliğidir.
Bunu büyük çapta gerçekleştiremeseler bile, mutlaka kişisel
çevrelerinde uygularlar.
Susariluru burcundan bir arkadaşınız varsa, şanslısınız
demektir, çünkü o sizin için her zama.n iyi bir dert ortağı ve
güvenilir bir dost olacak, hatta başınız sıkışhğında parasal
olanaklarını sonuna kadar kullanarak size yardımdan kaçın­
mayacakhr. Son derece pratik kişiler olan Susamuru insanla­
rı bu paranın harcanacağı alanın gerekliliği konusunda kuş­
kuya düşerlerse, önce bunu açıkça belirtirler. Görüşleri kabul
edilmese ·ve sonuçtan kuşkulu olsalar bile yardımdan vazgeç­
mezler, ancak sabırla olayın sonucunu ve kendilerine başvu­
rulacak zamanı beklerler. Bu kişiler üstün sezgileriyle kendi-

51
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

!erini başka insanların yerine koyabilir, onların en gizli duy­


gu ve düşüncelerini anlayabilirler.
Susamuru insanları yumuşak, sevecen ve uysal yapılı ol­
malarına rağmen, karşılarındakinin doğru yolu bulması için
esaslı bir "darbe"ye gereksinimi olduğunu düşünürlerse, bu­
nu sağlamak için o darbeyi indirmekten de kaçınmazlar.
Enerji akımları düzgün olduğu sürece, hiçbir zaman yalnızca
kötülük olsun diye, sert davranışlarda bulunmazlar. KiŞisel
intikam peşinde koşan Susamuru insanına çok ender rastla­
nır. Ancak bu kişiler, çok korkusuz ve cesurdurlar, durumun
gerekliliğine inanırlarsa, dostlarına ve iş arkadaşlarına se­
vimsiz gözükebilen davranışlarda bulunmaktan da kaçın­
mazlar.
Sezgili yaradılışları sonucu belirgin ruhsal yeteneklere
sahiptirler. Birçok Susamuru insanı bu yetenekleriyle günlük
yaşamda doğru kararlara varır ve bu kararların doğruluğuna
sonra kendisi de şaşırır. Bunun üzerine kafa yormamış ve bu
konuyu incelememişlerse, çoğu kez yeteneklerinin nereden
kaynaklandığının farkına bile varmazlar. Bu burcun insanla­
rının ileri görüşlülüğü ve zaman zaman neredeyse geleceği
okuyan düşler görmelerinin kaynağı da yine aynı sezgisel
güçlerdir.
Susamuru insanları bazen, kendi iç dünyalarının derin­
liklerinde yatan güçlerden korktukları ve-onları bashrmak is­
tedikleri için yanlış bir yol tutabilirler. Entelektüel yanlarını
geliştirip, içgüdülerinin sesine kulak hkarlarsa hata ederler.
Böyle bir durum ortaya çıkarsa, çok mutsuz kişiler olur­
lar ve tüm olumlu özelliklerini yavaş yavaş kaybetmeye baş­
larlar. Aynı zamanda sindirim sistemlerinde çeşitli rahatsız­
lıklar görülebilir.
Susamuru insanları içe kapanık bir havaya kapıldıkları

52
D i N L E N M E . V E A R I NMA D Ö N EM i

zaman, hiç değilse çevreye uyum sağlama özelliklerini koru­


maya çalışmalıdırlar, yoksa güç akımının tamamen donması
gibi tehlikeli bir durumla karşılaşabilirler. Böyle durumlarda
yaşamlarının her alanında yanlış kararlar almaya başlarlar ve
gerek arkadaşlarının, gerek aile çevrelerinin onları bu kısır
döngüden kurtarması çok zor olur. Susamuru insanları her
zaman sorunsuz çözümlere yatkın oldukları için kendi so­
runlarının köklerine inmekte çok zorluk çekerler.
Kelebek kabilesinden olmaları, Susamuru insanlarının
olumlu özelliklerini daha da artırır. Kendi düşsel varlıkları,
her zaman rüzgarlı imgelerle dolu olduğu için susamuru in­
sanları, gerçeklik duygusunu kaybetmemeye dikkat etmeli­
dirler, yoksa gerçekleşmeyen pek çok hayalle uğraşmak zo­
runda kalabilirler.
Bu burcun insanları, totemleri gibi sıcak yürekli, yumu­
şak ve sevecen birer ana-babadırlar. Çocuklarına, ölçülü ve
onların kendilerini güven içinde hissetmesini sağlayacak ka­
dar ilgi gösterir, aynı zamanda yeterli bir özgürlük alanı da
bırakırlar. Çocukların gerçek bir gereksinimi olduğu zaman
bunu hemen fark edecek kadar duygulu ve anlayışlıdırlar.
Zamanı gelince çocukların yaşama atılması, yetişkin birer in­
san olması için gerekli özgürlüğü de tanırlar. Fakat kendi
düşlerini çocuklarına benimsetmeye çalışmaları, bu burcun
insanlarının olumsuz bir yönüdür. Duygusal enerji akımları
düzensiz olduğu zaman böyle bir davranışa eğilim gösterir­
ler, buna karşı dikkatli olmalıdırlar.
İnsanlar yaşam çemberinde dönerken bu döneme geldik­
leri zaman, kendilerindeki algılama, sezgi ve yaratma güçle­
rini görebilir, bunları daha çok geliştirebilirler. Böylece içle­
rinde yepyeni sevecenlik hazineleri ve çevreye yardım isteği
bulacaklardır. Bu burçtan geçerken, insanlar Toprak Anaya

53
K I ZI L D E R i LI B I L G E L I G I

ve çocuklarına nasıl daha iyi hizmet edeceklerini düşünüp,


yeni yeni planlar yapabilirler.
Susamuru insanları hemen herkesle çok iyi uyum sağlar­
lar, özellikle Mersinbalığı insanlarıyla bütünleşirler. Kendile­
ri gibi Kelebek kabilesinden olan Geyik ve Karga insanlarıy­
la da çok iyi anlaşırlar. Fırtına Kartalı kabilesinden olan Ala­
doğan ve Wapiti insanları da iyi anlaştıkları burçlar arasında­
dır.

Susamuru insanları, özellikle çocukluk çağlarında genel­


likle uzak yerlere, uzak ülkelere gitmeyi ve oralarda yerleş­
meyi düşlerler. Bu burcun insanlarının gelecekteki yaşamları­
nı kurmak için pratik beceri ve uyum kazanmaları bazen yıl­
lar alır. Bu gelişim süreci içinde, onları her türlü tehlikeye
karşı korumak gerekir, çünkü dalgın ve hayalci oldukların­
dan yaklaşan tehlikeleri görmeyebilirler. Susamuru insanları­
nın istekle ve korkusuzca kendi yollarını seçmeleri için yılla­
rın geçmesi gerekir.
Bu özellikleriyle, tıpkı susamuru yavrularına benzerler,
onlar da uzun süre yüzmekten korkarlar, ta ki ana-babalan
onları kandırıp, su kıyısına getirip, yumuşak bir vuruşla su­
ya atana kadar... Susamuru insanları kendilerini bir kez yaşa­
mın akışı içinde bulunca, çocuklukta görülen tüm zorluklar­
la sorunlar kendiliğinden silinir gider...

54
P U M A
19 ŞU BAT - 20 MART

Kuzeyin koruyucu ruhu Waboose'nin üçüncü ayı


Hayvan: Puma
Bitki: Sinirotu
Maden: Firuze
Renk: Mavi-Yeşil
Element: Su (Kurbağa Kabilesi)

Sakin, planlı, derin, psişik, karamsar, gizemli

56
BÜYÜK ııanNALAR DÖNEMİ

Firuze, en eski süs taşlarındandır. Mısır' da günümüzden


8000 yıl önce ve Amerika kıtasında 1000 yıldan. beri işlendiği
bilinmektedir. Firuze ya da turkuaz su içeren alüminyum fos­
fatla, bakır ve demir karışımı bir oluşumdur. Renkleri gök
mavisinden maviye çalan yeşile ve koyu yeşile kadar değişe­
bilir. Mum matlığında bir ışıltısı vardır. Parlamadığı halde
değerli sayılan ender taşlardandır. Firuze, aynı türden taş da­
marlarının arasında, özellikle bakır, demir ya da gümüş karı­
şımlarında küçük böbrek biçiminde bir kitle olarak bulunur.
Birçok firuze taşının içinde bu cevherlerin damarcıklanna da
rastlanır.
Kızılderililer, firuzeye "Gökyıldızı" derlerdi. Eski bir Kı­
zılderili efsanesine göre gökyüzünün mavi rengi firuzeden
gelir. Çok yüksek, bütünüyle firuze taşından bir dağın tepesi­
ne tünemiş olan altın bir kartal bu maviliği kanatlarıyla gök­
yüzüne yansıtır ve gökyüzü böylece mavileşir...
Firuze taşında birçok gizemli gücün saklı olduğu söyle­
nir. Örneğin, eskiden üzerinde firuze taşıyan birinin, kemik­
lerinin hiç kırılmayacağına inanılırdı, çünkü söylenceye göre
firuze, sahibini korumak için kendisi kırılır ve onu kurtarırdı.

57
KI Z I L D E R I L I B I L G f l. I G I

Aynı zamanda nazara ve kem gözlere karşı firuze taşınırdı.


Aynı inançla atları düşme ve yaralanmalardan korumak için
eyerlerine firuze takılırdı.
Bazı ülkelerde firuze taşı nikah yüzüklerine işlenir, eğer
eşlerden biri diğerine sadakatsizlik ederse, taşın renginin ma­
viden yeşile döneceğine inanılırdı. Derisi biraz yağlı kişiler
için bu, oldukça sert ve acımasız bir sınavdı, çünkü firuze çok
gözenekli bir taş olduğu için, bir deri merhemi ya da herhan­
gi bir sıvının değmesi sonucu, hemen renk değiştirebilirdi.
Kızılderililer firuzenin sahibini kötülüklerden korudu­
ğuna öylesine inanırlardı ki, bu taşı savaş kalkanlarının üstü­
ne işlerlerdi. Orta ve Güney Amerika'da firuze çeşitli tören­
lerde kullanılır ve bu taştan küçük heykelcikler, fetişler ya da
süs eşyaları yapılırdı.
Navajo kabilesi Kızılderilileri yağmur duasına çıkarken
mutlaka yanlarına firuze taşı alırlar ve tören sırasında onu bir
akarsuya atarlardı. Apaşlar gökkuşağının toprağa değdiği
yerde firuze taşı bulunacağını söylerlerdi. Diğer bazı Kızılde­
rili boyları da hedefini şaşırmasın diye oklarına ya da yayla­
rına küçük firuze taşları iliştirirlerdi.
Puma insanları da taşlan gibi birçok olağanüstü güce sa­
hiptirler. Bu insanlarda bir tür doğal ilaç hazinesi saklıdır ve
onun yardımıyla yaşamın ve evrenin çeşitli gizemlerini çöze­
bilirler.
Tıpkı firuze gibi onlar da birer Gökyüzü insanı olabilir ve
böylelikle yaşamın birçok alanında diğer insanların fark ede­
mediği şeyleri görebilirler. Ama gerçek renklerini gösterebil­
meleri için taşları gibi çok iyi işlenmiş olmalıdırlar. Gerekli
yaşam deneyimiyle kendilerini geliştirme ve işleme konu­
sunda sağlam bir isteğe sahip olmazlarsa, bu insanların doğal
güçleri kendilerine karşı dönüşür, onları kaprisli, hatta me-

58
B ÜYÜ K F I R T I N A L A R u ü N E M I

lankolik insanlar haline getirir, özellikle gökyüzünün gize � ­


lerini sezen, ancak yeryüzünden gökyüzüne bir köprü kurup,
aynı zamanda ayaklarını sağlam toprağa basmasını becere­
meyen Puma insanları bu duruma düşebilirler.
Puma insanlarının bitkiler alemindeki totemi, şifalı bir
bitki olan sinirotudur. Yeryüzünde 200'e yakın değişik siniro­
tu türü vardır. Sinirotlannın yaprakları rozet gibi sapın dibin­
den kenarlara doğru açılır, bazıları geniş, bazıları daha sivri­
dir. Sinirohınun çiçeği duru beyazdır ve 15-20 cm. büyüklü­
ğünde olabilir.
Bitkinin tümü şifalı ot olarak kullanılır. Kızılderililer bu
otu hem kaynahp içerek, hem de derilerine sürerek serinleti­
ci ve ağrı kesici olarak kullanırlardı. Sinirotu aynı zamanda
kanı temizler ve panzeP,ir olarak kullanılabilir. Çay olarak
içildiği ya da kompres yapıldığı zaman çok etkilidir. Eski ya
da yeni yaralan, kesikleri ve böcek ısırmalarını anında geçi­
rir. İçten ya da dıştan kullanıldığı zaman da aynı etkileri gös­
terir. Mide, böbrek, mesane iltihap ve ağrılarının tedavisinde
yararlı olduğu da deneylerle kanıtlanmışhr.
Puma insanları sinirotu yapraklanru sirkeye yahrır, son­
ra bir gece kurumaya bırakır ve ayakkabılarını giymeden ön­
ce ayaklarının üzerine koyarlarsa çok iyi ederler, çünkü bu
insanlar sık sık ayak ve bacak rahatsızlıklarına yakalanırlar
bu yöntem ayak ağrılarına çok iyi gelir.
Puma insanları duygusal olarak karamsar bir dönemde
bulundukları zaman sinirotu çayı yapıp içmelerinde yarar
vardır, böylece iç organlarını çeşitli hastalıklardan korurlar.
Böyle dönemlerde Puma insanları mide ve bağırsak iltihapla­
rına yakalanabilirler, çünkü pek çok küçük şeyi, büyük dert
haline getirirler. Dıştan kullanıldığı zaman sinirotu, gerilim
ve üzüntü sonucu ortaya çıkan çeşitli deri hastalıklarının te­
davisinde de çok etkilidir.

59
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

Sinirotunun dünyada böylesine yaygın bir ot olması ve


köklerinin sağlam bir biçimde toprağa bağlı kalması, Puma
insanlarına, gökyüzüne uzanmadan önce toprağa sağlam
kökler salmaları gerektiğini öğretmelidir.
Puma insanlarının uğur rengi firuzedir. Mavi, göğün ve
duygusal isteklerin simgesidir. Arayış içinde olan, duyguları
güçlü, kendi kendisiyle mücadele eden ve melankoliye yat­
kın bir insan rengidir. Lekesiz saf bir mavi, çıkarsız, sanatsal
ve ruhsal duyguların simgesidir. Doğru yolu arayan bir insa­
nın rengidir mavi...
Maviyle yeşilin karışımı, ruhla kişilik, yer ve gök arasın­
da bir denge kurmak için Puma insanlarına gereklidir. Ma­
viyle olduğu kadar yeşille de kaynaşmaları gerektiğini unut­
mazlarsa, neşelerini korumayı, kendilerine gerekli olan den­
geyi yitirdiklerinde fiziksel ve ruhsal huzurlarına yeniden
kavuşmayı başarırlar. Puma insanları ruhsal alana doğuştan
eğilimli oldukları için genellikle maviyi seçerler, ama bir ye­
şil karışımının ya da mavi-yeşilin kendilerine ne kadar yarar­
lı olacağını da hiç unutmamalıdırlar.
Eğer sağlıkla ilgili herhangi bir işte çalışıyorlarsa bu ye­
şil-mavi karışımını üstlerine taşımaları ya da çevrelerinde bu­
lundurmaları çok yararlı olur.
"Büyük Fırtınalar Dönemi"nde dünyaya gelen insanla­
rın hayvanlar alemindeki totemi pumadır. Puma, Amerika kı­
tasının aslanı olarak bilinir. Ne yazık ki, aslanlara Afrika' da
gösterilen saygı, Amerika' da pumalara gösterilmez.
Geçmişte yerliler, pumadan boş yere korkarlar, bu yüz­
den onu acımasızca öldürürlerdi. Pumaya bazı bölgelerde
gümüş aslan, panter, vahşi kedi adları da verilir. Kedi ailesi­
nin Amerika kıtasındaki en büyük temsilcisi olan pumalar
genellikle 2-2,5 m. boyunda ve 75-150 kilo ağırlığında olurlar.

60
B Ü YÜ K F I R T I N A L A R D Ö N E M i

Pumalar büyüdükçe benekli derileri kaybolur ve san kahve­


rengi ile gri arası bir renk alırlar, karın bölgelerinin rengi da­
ha açıktır. Kuyruğu ve yatık kulakları kahverengi ve siyaha
çalar, çok hareketli hayvanlardır. Pumaların güzel bir yüzü ve
öne doğru fırlayan bıyıklarıyla, yuvarlak kafaları vardır.
Pumalara günümüzde Amerika'nın batısında Florida,
Meksika ve Kanada' da rastlanabilir. Batı uygarlığı Kuzey
Amerika' da yayılmadan önce pumalar ülkenin her köşesinde
yaşarlardı, ancak beyaz adamların acımasızlığı sonucu pu­
malar derin vadilere ve dağlık bölgelere çekilmek zorunda
kaldılar. Pumalar yuvalarını genellikle kayalık bölgelerde,
derin oyuklarda ya da sık çalılıklar arasında kurarlar. Kediler
ailesi içinde en iyi tırmanıcılar pumalardır. Puma, genellikle
toprak üstünde kalmayı seçmesine karşın, izlendiğinde ra­
hatlıkla ağaca da tırmanabilir. Pumalar çok iyi birer koşucu­
durlar, ama uzun değil, kısa mesafe koşucularıdır. Yaşam
alanlarının sınırlarını kendileri çizerler ve bu alan geniş bir
bölgeyi kapsar. Sosyal yapılan gereği bu bölgeler birbiriyle
kesişmez. Büyük bir dikkatle kendi bölgelerinin sınırlarını çi­
zerler ve başka pumaların bunun içine girmesine izin ver­
mezler.
Pumaların tiz ve yüksek bir sesi vardır. Çok ender bağı­
rırlar, ama sesleri korkutucudur. Genellikle sessiz kediler gi­
bi olan pumalar köşeye sıkıştırıldıkları zaman tıslar, diş gıcır­
datır, köpük saçarlar.
Çok iyi birer avcı olan pumalar et yiyerek beslenirler. Av
bulamadıkları zaman daha küçük hayvanlarla da yetinirler.
Daha iyi avlanmak için eşleşirler ve birlikte ava çıkarlar. Biri­
si avın peşinde koşarken, diğeri çalılıklara yatıp pusuda bek­
ler ve avı kolayca yakalarlar. Yiyebileceklerinden fazla avlan­
mazlar. Ancak tüm besin kaynaklan tükenmiş ve başka seçe-

61
K I Z I L D E R I L i B I L G E L I G I

nekleri kalmamışsa, evcil hayvanlara göz dikerler. Hızı, gücü


ve dayanıklılığı nedeniyle pumalar vahşi doğanın en iyi avcı­
larından biridir. Kıvrak hareketlerle, çok sessizce ve görülme­
miş bir hızla bölgesinde dolaşhğı için yerliler ona "Sürünen
Kedi" de derler. Çok sabırlı bir avcıdır, pusu yerinde uygun
durumu alabilmek için saatlerce uğraşır ve yer değiştirir.
Bazen bütün bir gün ya da bütün bir gece bir ağaan ya
da kayanın üstünde tüneyip bekleyebilir, ta ki avını pençesi­
ne düşürene kadar... Dişi pumalar genellikle erkeklerden da­
ha iyi birer avcıdırlar.
Yanlış bir şekilde, pumaların insanlara saldırdığı söylen­
tisini yayanlar vardır, ancak bu hiçbir zaman doğrulanma­
mışhr. Sağlıklı bir pumanın herhangi bir insana saldırdığı gö­
rülmemiştir. Gerçi pumalar bazen insanları izlemeyi severler,
ama bunu avlanmak için değil, yalnızca kedilere özgü merak
güdüsüyle yaparlar.
Pumalar eşleştikleri zaman genellikle dişiler etkin rol oy­
narlar. Seçtiği erkeği izleyen dişi puma, onun ilgisini çekmek
için peş peşe pençe atar, Eğer erkek bu çağrıya cevap verirse,
aralarında küçük bir kapışma olur ve sonunda beraberlikleri­
ni onaylarlar. Erkek puma, ilkbaharda dünyaya gelen yavru
pumaların yetiştirilmesiyle hiç ilgilenmez. Puma yavruları
genellikle çift doğar. Dişi puma, çok iyi bir annedir ve yavru­
larını, vahşi hayvanlara, avcılara, köpek sürülerine karşı bü­
yük bir özveriyle korur. Puma, toprak üstündeyken bir köpek
sürüsüyle başa çıkabilir, ancak köpekler onu bir ağacın tepe­
sine kaçmak zorunda bırakırsa, avalar için kolay bir hedef
haline gelebilir.
Totemi puma olan insanların bu soylu hayvana benzeyen
birçok özellikleri vardır. Bu insanlar da, sık sık çevrelerince
anlaşılmadıkları duygusuna kapılarak kendi düşünce ve ruh

62
B ÜYÜ K F I R T I N A L A R D Ö N E M i

dünyalarının doruklarına çekilirler. Çok duygulu kişilerdir,


rastlantıyla ya da çok masum bir davranış sonucu bile incine­
bilirler. Tıpkı pumalar gibi onların da içine çekilip, kendileri
ve dünya üzerine düşünebilecekleri bir sığınağa gereksinim­
leri vardır. Bu kişiler de iyi tırmanırlar, fakat bu, dağ tepeleri­
ne değil, insan ruhunun yüceliklerine doğru bir tırmanışhr.
Ruhsal alanda hızlı birer koşucudurlar, başkalarının eri­
şemeyeceği uzun mesafeleri kısa sürede alırlar. Puma insan­
ları kişisel rahatlan ve iç dengeleri için mutlaka kendilerine
ait bir alana sahip olmalıdırlar. Eğer doğru ve yararlı bulduk­
ları alanların kapıları onlara kapanırsa, kaprisli ve huzursuz
olurlar, iyi bir yönetimle son derece üretici kişiler olabilirler.
Pumalar gibi bu insanlar da, kendi alanlarını, bu alan is­
ter kişisel yaşamlarının bir parçası olsun, isterse iş ve arka­
daşlık ilişkilerini kapsasın, belirlemek ve dışarıya karşı ka­
patmak eğilimindedirler.
Bunu sağladıktan sonra, onların istekleri dışında başka­
larının bu alana girmesi onları çok incitir, özellikle aynı to­
temden olan kişilerin bu alana girmesini istemezler, çünkü
kendileri gibi onların da taşıdığı gizil gücü çok iyi bilirler.
Özellikle kendi kişisel duyguları söz konusu olduğunda
Puma insanları çok suskundur. Kendilerini iyi hissettikleri
zaman çevrelerindekiler onların sohbetinden çok hoşlanır, fa­
kat bu konuşmalar sırasında karşılarındaki kişiye iyice güve­
ninceye kadar kendi gerçek benlikleriyle ilgili bir ipucu ver­
mezler. Başkalarının düşüncelerini sezme yeteneğine sahip
oldukları için, diğer insanların hoşlandıkları ya da ilgilendik­
leri konuları da hızla kavrar ve onlara yardımcı olmak ama­
ayla bu konulardaki görüş ve düşüncelerini tatlı bir dille
açıklarlar.
Puma insanları en derin duygularını gizlemeye alışkın

63
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

olduktan için, kendilerini genellik.le çevrelerinden kopuk his­


sederler. Hiç kimsenin kendilerini anlamadığını, tek başları­
na olduklarını öne sürerler. Duygularını uzun süre, bazen bü­
tün bir ömür boyunca baskı alhnda tutarlar. Eğer çevrelerin­
de güvenip açılabilecekleri kişiler olursa, bastırılmış duygu­
lan su yüzüne vurursa, bunu öyle bir çığlıkla ortaya koyarlar
ki, hem kendileri ürker, hem de çevredekileri ürkütürler.
Puma insanları başkalarına güvenmeyi ve duygularını
açmayı öğrenmek zorundadırlar, yoksa tüm bir yaşam bo­
yunca sırtlarında bastırılmış duyguların yükünü taşırlar ve
gerçek kimliklerini hiçbir zaman bulamazlar. Enerji akımları­
nın bu biçimde engellenmesi sonucu, sık sık derin bir depres­
yona düşebilir ve melankoliye kapılırlar. Bu da onların ayak­
larını toprağa basmalarını, böylece yıldızlara yükselmelerini
önler. Bastırılmış duygulan karşısında kapıldıkları korku, ke­
sin kararlar almalarını engeller, böylece çevrelerinde kararsız
kişiler olarak görülebilirler.
Puma insanları totemleri gibi iyi birer avadırlar, ama av­
lanmayı maddi çıkarlar peşinde değil, ruhsal alanda geliş­
mek için sürdürürler. Bu uğraşın zevkini çıkarır ve bunu ken­
dileri gibi arayış içinde olan kişilerle birlikte yapmaktan çok
hoşlanırlar. Dengeli bir Puma insanı ruhsal ve bedensel alan­
da totemi gibi kıvrak ve güzeldir. Puma insanları aynı za­
manda peşinde oldukları işlerin gerçekleşmesi için sabırla
beklemek gerektiğini bilecek kadar akıllıdırlar. Bu arayışları
sırasında en doğru durumu bulmak için birçok değişik yakla­
şımı denerler. Bu da onlara "kararsız" denmesine yol açar.
İki Puma insanı arasındaki ilişkide kadın, hpkı totemi gi­
bi, daha etkin rol oynar, böyle bir ilişki gerçekleşecekse, kadı­
nın istemesi gerekir. Ancak başka burçlarla ilişkilerinde Pu­
ma kadını pasif bir şekilde erkeğin yönetimi ele almasını bek-

64
B Ü Y U K F 1 R T 1 N A L A R. D Ö N E M 1

ler. Puma erkeğinin başka burçlardan kadınlarla ilişkisinde


aynı durum görülür.
Yakın bir ilişkiye girmek için Puma insanlarının sözcü­
ğün tam anlamıyla kandırılması ve sonra da bu ilişkinin sü­
receğine dair sürekli güvence verilmesi gerekir. Puma insan­
larının ruhsal alanda rahat davranmaları için, nesnel alanda
doğru olanı yaptıkları konusunda sürekli güvenceye gereksi­
nimleri vardır.
Bu insanların kararsızlıkları ve kaprisleri Kurbağa kabi­
lesinden olmalarından ötürü daha da artar. Kurbağa kabilesi
insanları, duyguların nehir gibi değişen akımını sürekli algı­
lar. Bu aşın duyarlılık, Puma insanlarının gözlerini sürekli
olarak insan ilişkilerinin gizil tuzaklarına dikmelerine yol
açar. Kurbağa kabilesinden olmalarının olumlu yanı, evrenin
yaratıcı ve birleştirici güçlerini bilmeleri, onlarla birlikte aka­
bilme yeteneğine sahip olmalarıdır.
Puma insanları ana-baba olarak çok zorlanırlar. Çocukla­
rın kendilerinden bekledikleri güçlü fiziksel istemleri karşıla­
makta zorluk çekerler. Tüm yürekleriyle, onlara bağlı olmala­
rına karşın, bu sevgiyi göstermek onlara zor gelir. Puma ka­
dınları bu konuda daha başarılıdır ve totemleri gibi onlar da
çocukları küçükken, korunmaya gereksinim duydukları sü­
rece sevecenlikle özveriyle korurlar. Ancak çocuklar büyü­
dükçe onlardaki bu analık içgüdüsü kaybolur. Yeniden kendi
uğraşlarına, özellikle hoşlandıkları ruhsal alandaki çalışmala­
rına dönerler.
Puma insanları iç dengelerini yitirdikleri zaman beklen­
medik bir şiddetle, kendilerini yaraladığını düşündükleri ki­
şiye karşı saldırıya geçerler. Köşeye sıkışhnldıklarını hisse­
derlerse, tırnaklarını çıkarır ve müthiş bir savaşım verirler.
Bazen bu kavga onlar için yararlı da olur, çünkü böylece

65
K I Z I L D E R I L I B l l. G F l. I G I

uzun süre bastırdıkları duygularının bir kısmını dışarı vurma


olanağı bulurlar. Böyle bir olay aynı zamanda melankolik dö­
nemlerinden kurtulmak için bir güvence yerine de geçebilir.
Ancak Puma insanları bu tür kavgalar sırasında farkında ol­
madan karşılarındakini de fena halde yaralayabilirler.
Puma toteminin ayı, "Büyük Fırtınalar Dönemi"dir. Bu
ay, mevsim dönümünün başladığı ve rüzgarların yönleri be­
lirsiz bir biçimde esip savrulduğu gizemlerle dolu bir aydır.
Toprağın tüm çocukları yeni bir büyüme dönemine hazırla­
nırken, bu ay içinde enerji akımları da hızla değişir.
Puma insanlarının bu ayda doğmaları onların gizemli,
huzursuz yanlarını güçlendirir, çevrelerinde ve kendi içlerin­
de akıp giden enerjileri kullanma yeteneklerini artım.
Bu ay, aynı zamanda Kuzey'in Koruyucusu olan Waboo­
se'nin üçüncü ayıdır. Onun saflığı, Puma insanlarının, maddi
alanda karşılaştıkları zorluklara karşın özlerindeki arılığı ko­
rumalarına yardımcı olur.
Waboose'nin yenileştirme özelliğiyle, Puma insanları en
derin melankoli çukurlarından bile kurtulup ışığa ve gökyü­
züne ulaşabilirler.
· Puma insanları, Bozayı insanlarıyla bütünleşirler. Kurba­
ğa kabilesinden olan Ağaçkakan ve Yılan insanlarıyla iyi an­
laşırlar. Kaplumbağa kabilesinden Kunduz ve Yabankazı in­
sanları da iyi anlaştıkları burçlar arasındadır.
İç dengelerini korudukları sürece yüzeysel bir biçimde
de olsa, her burçtan insanla konuşup arkadaşlık edebilirler,
ancak Geyik İnsanlarına dikkat etmelidirler, çünkü pumala­
rın geyikle kapışması ikisi için de çok kötü sonuçlar doğura­
bilir.
Diğer burçlardan insanlar, bu dönemden geçerken, bü­
yük bir enerjiyle dolduklarını hissedeceklerdir. Aynı şekilde

66
B Ü Y Ü K F I R T I N A L A R D Ö N EM i

Puma insanlarının sık sık yüz yüze kaldığı duygusal karma­


şa tehiikesiyle karşılaşmış olacaklar, hpkı Puma insanları gi­
bi onlar da iç dengelerini korumanın güçlüğünü ve önemini
kavrayacaklardır. Bu dönemden geçerken tüm insanlar başka
dönemlerde kendilerine kapalı olan bazı ruhsal alanlara gir­
me olanağı da bulacaklardır.

Puma Çoculdan

Puma çocuklarının büyük bir sevgi ve desteğe gereksi­


nimleri vardır, çünkü düş dünyasına dalmaya çok yatkındır­
lar. Bu nedenle onları olabildiğince toprağa ve yeryüzüne
bağlamakta yarar vardır. Böylece çocukluklarını mutlu, yara
almadan geçirebilirler. Yine aynı biçimde onları daha çocuk­
luk çağında duygularını açıklamaya alışhrmak gerekir, böy­
lece ileriki yıllarda yaşanılan biraz daha kolaylaşabilir.
Hareketli, duyarlı ve uysal çocuklardır, ancak insan hiç­
bir zaman onlara söylenen şeylerin bir kulaklarından girip
ötekinden çıkmadığına emin olamaz, çoğunlukla da gerçek­
ten böyle olur...
Puma çocukları çok yarahcıdırlar, ellerine bir yığın oyun­
cak vermeye hiç gerek yoktur, çünkü onlar ellerine geçirdik­
leri en sıradan şeyleri bile düş güçleriyle zenginleştirip bir
oyun bulabilirler. Bu yaratıcı güç, Puma insanlarıyla birlikte
büyür, ayaklarını toprağa sağlam basıp kök saldıkları sürece,
her alanda gerçek sanatçı olabilirler. Yaratıcılık.lan manevi
alanlarda olduğu kadar sanatsal yeteneklerinde de ortaya çı­
kabilir.

67
A L A D O G A N
21 MART - 19 N İ SAN

Doğunun koruyucu ruhu Wabun'un ilk ayı


Hayvan: Aladoğan
Bitki: Yabani hindiba
Maden: Ateş opal
Renk: San
Element: Ateş (Fırhna Kartalı Kabilesi)

Yenilikçi, enerjik, optimist, açık görüşlü,


maceracı, cesur

68
AGAÇlARIN ÇİÇEKLENME DÖNEMİ

Opal taşı, kuvars gibi su karışımlı bir silisyum-dioksit bi­


leşimidir. Opal taşına, volkanik bölgelerdeki oyuklarda ve
bazı toprak katmanlarında rastlanabilir. Opal, sıcak su kay­
nakları yakınlarında ve taşlaşmış bitki kökleri arasında da
bulunabilir.
Çok değişik renklerde görülebilen opalin yüzeyi cam pı­
rıltısında ya da mum matlığındadır. Gözenekli bir taş olduğu
için kolayca renk değiştirebilir. Bazen belirgin bir nedeni ol­
madan çatlayabilir ve suyunu dışarı vurur. Küçük düzenli
ışınlar saçan opal türüne "Kızıl iğne opali" denir. Doğada ka­
re biçiminde bulunan opale "harlekin" adı verilir. Bu taş
opallerin en değerli ve ender rastlanan türüdür.
Opal taşı tıpkı firuze gibi ilkçağlardan bu yana değişik
amaçlarla kullanılmıştır. Opal, eskiden umut sembolü sayılır,
üstünde bu taşı bulunduranların görünmez olacağına inanı­
lırdı. Ateş opalin rengi, güneşin doğuşu ve batışındaki renk­
lere benzetilir; güneşin, ayın, ateşin gizil güçleriyle ilişkisi ol­
duğu öne sürülür.
İlkçağlardan beri bu tür özellikleriyle tanınan opalin, Av-

69
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

rupa' da ilginç bir öyküsü vardır: Romalılar devrinde opal


soyluluğun simgesiydi. Çok değerli bir opal taşına sahip olan
Romalı bir senatör, söylendiğine göre, taşı Markus Antoni­
us' a vermektense sürgüne gitmeyi yeğ tutmuştu. Markus An­
tonius, öyküye göre, opal taşını Kleopatra'ya armağan etmek
istiyordu ...
Fransız Kraliyet taa ve Viyana Kraliyet arması da o de­
virlerde opal taşıyla süslenmişti, İngiltere' de bir ara opal taşı­
nın uğursuz olduğu söylentisi çıkmış, uzun bir süre İngiliz
diliyle konuşulan ülkelerde bu inanç geçerliliğini korumuştu.
Son zamanlarda opal İngiltere' de yeniden aklanıp gözde taş­
lar arasına girdi.
Opal taşına, Amerika'nın her yerinde rastlanabilir, ancak
gerçekten değerli olanları yalnızca, ülkenin kuzey bahsında
bulunur.
Opalin bol bulunduğu ülkeler Macaristan, Meksika ve
Avustralya' dır. Bir bölgede değişik türden opallere de rastla­
nabilir, ancak genellikle her bölgede tek türden tek renk opal
taşı bulu nur. Siyah opallerin çoğu Avustralya kökenlidir, süt
gibi beyaz ve saydam olanlar, Meksika' dan gelir. Bazı opaller
suya değince, bazıları da sudan çıkarılınca pırıltısını yitirir.
Saydam bir opal taşını parmağınızın arasında ovaladığınız
zaman, taştan adeta küçük bir yıldız yağmuru saçılır.
Aladoğan insanlarına, taşları gibi, sözcüğün somut ya da
soyut anlamıyla sıcak ve sürekli bir gerilimin olduğu yerler­
de rastlanabilir. Bu burcun insanları sıcağı ve güneşi severler.
Yoğun hareket olan yerlerden, ruhsal, fiziksel duygusal ener­
jilerinin böyle yerlerde zorlanmasından hoşlanırlar.
Taşları gibi onlar da çok gözeneklidir; yanlış düşünceler­
le ya da yanlış insanlarla bağlanh kurdukları zaman çabucak
üzülüp dertlenirler. Çok açık yürekli insanlardır, her yeni dü-

70
A G A Ç L A R I N Ç i Ç E K L E N M E D Ö N E M i

şünce ve görüşü benimseyip eyleme geçmeye hazırdırlar. Ba­


zen sonradan kendileri için zararlı olacak işlere de kalkışabi­
lirler. Eğer yanlış bir ortamda ve çok yüksek gerilim altında
kalırlarsa, hpkı taşları gibi çatlar, kendilerine ateş ve pınlh
veren yaşam güçlerini yitirebilirler.
Aladoğan insanları taşları gibi ya durmaksızın çevreleri­
ne ateşli bir enerji yayarlar ya da içlerindeki ateşin parladığı
zamanlarda şimşek gibi çakarlar. Daha çok, sürekli ve düzen­
li bir alevle parlayan "harlekin" taşına benzeyenleri de var­
dır.
Üç türden hangisine benzedikleri, damarlarında akan ya­
şam ateşini dizginlemeyi ve istedikleri biçimde kullanabilme­
yi ne derece öğrendiklerine bağlıdır. Enerjisini sürekli dene­
tim alhnda tutabilen bir Aladoğan insanına çok ender rastla­
nır. Böyle kişiler çevreleri için çok değerlidirler, çünkü yalnız­
ca yeni tasarıları yaşama uygulamakla kalmaz, enerjilerinin
yardımıyla işleri düzgün bir biçimde yürühneyi ve ayakta
tuhnayı da başarırlar.
Aladoğan insanları hpkı taşlan gibi, ufuk.la beliren her
yeni düşünce için bir umut kaynağıdırlar. Düşünceleri yaşa­
ma geçirmekte bir katalizör rolü oynarlar. Taşları gibi güneş
ve ateşle bağlanhlan vardır. Fırtına Kartalı kabilesinden ol­
duklarından bu bağlantı güçlüdür.
Kişisel duygularının bir simgesi gibi olan ayla ilişkileri
işlerini biraz zorlaştırsa da, enerjilerini kullanmayı öğrenmek
için buna gereksinimleri vardır. Aladoğan insanlarının ateşi,
genellik.le diğer insanlardan daha güçlü ve yoğun olan duy­
gu dünyalarından gelir. Fakat açıklığı, berraklığı sevdikleri
için kendilerinde ve başka kişilerdeki karmaşık duygular on­
ları korkutur.
"Ağaçların Çiçeklenme Dönemi"nde, ilkbaharın birinci

71
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

ayında geceyle gündüzün eşitlendiği dönemde dünyaya gel­


dikleri için enerjileri çok coşkundur. Toprağın tüm çocukları
için hızlı bir büyüme, gelişme olanağı sağlayan mevsim, bu
burcun insanlarına da hızlı bir gelişim, değişim enerjisi arma­
ğan eder. Bu nedenle Aladogan insanları büyük bir uyum ye­
teneğine sahip gibi görünseler de, çok sık düşünce değiştirir
ve daldan dala sıçrarlar.
Aladoğan insanlarının bitki totemi yabani hindibayı he­
men herkes tanır. Dümdüz biçilmiş çimenleri sevenler, çimler
arasında pervasızca biten bu bitkiden pek hoşlanmazlar.
Parlak, yeşil bir rozet gibi açan ve diş yaprakları olan ya­
bani hindibanın sapı 15 cm. uzunluğundadır. Ucunda, beyaz
tül gibi bir kürecik bulunan san bir çiçek açar. Bu ince lifli kü­
re, en hafif bir rüzgarda bile dağılır ve tohumlar rüzgarla bir­
likte etrafa saçılır. Kökleri ve sapı zedelendiği zaman bitki,
beyaz bir süt salgılar. Yalnızca köklerinin şifalı olduğu söy­
lense de, bitkinin tümü çok yararlıdır.
Bahçıvanlar yabani hindibayı yok etmek için durmadan
ilaç sıkacaklarına, çiçek açmasını bekleyip kökleriyle birlikte
topraktan söküp çıkarsalar, çok daha akıllıca davranmış olur­
lardı. Kökleri kurutulduğu zaman kahve yerine ya da bitkisel
ilaç yapımında kullanılabileceği gibi yapraklarından da ola­
ğanüstü lezzetli yemek yapılabilir.
Biraz bekletildiği zaman hafif acılaşan yaprakları uyuş­
turucu bir etki yapar. En iyi hazırlanış biçimi, kaynatmadan
önce tuzlu suya yatırmak ya da suyunu sürekli boşaltarak
birkaç kez kaynatmaktır. Yabani hindiba yapraklarında, gram
başına havuç ya da salatalıkta olduğundan yedi kat fazla A
vitamini vardır. Üstelik içinde, B, C, G vitaminlerinin yanı sı­
ra, kalsiyum, fosfor, demir ve kanı temizleyip alkalize eden
doğal sodyum da bulunur.

72
A G A Ç l. A R 1 N Ç 1 Ç E K L E N M E D Ö N E M 1
.

Yabani hindiba kökü Amerika kıtasmda olduğu gibi baş­


ka ülkelerde de bedenin boşaltım organlarının temizlenmesi
ve açılması için kullanılırdı. Bu, organları ve tüm bedeni ra­
hatlatır. Yabani hindiba aynca idrar sökücü olarak ve kan şe­
keri dengesini sağlamakta da kullanılırdı. Yerli halklardan
bazıları bu bitkinin köklerini sakinleştirici olarak kullanırlar­
dı.
Aladoğan insanları daldan dala atladıkları için, yabani
hindiba gibi her yerde belirmek huyları vardır. Aladoğan in­
sanlarının enerjileri ile nasıl baş edeceklerini bilemeyen ve bu
kişilerin severek çalıştıkları alanlarda ne kadar yararlı olacak­
larını göremeyenler, onların bu huyundan rahatsız olabilirler.
Aladoğan insanlarının tükenmez enerjisi, bu enerjiyi yönlen­
dirip kullanmayı bilen kişilerin elinde çok yararlı bir güce dö­
nüşebilir. Aladoğan insanları kendilerini anlayan ve onlara
zaman ayıranlar için gerçek bir hazine gibidirler.
Aladoğan insanlarının ilgilendikleri konuların, nesnele­
rin, düşüncelerin ve insanların açılmasına, arınmasına yar­
dımcı olmak gibi bir yetenekleri vardır. Kendileri çok açık
sözlü ve dolaysız davrandıkları için, başkalarında yalancılık,
ikiyüzlülükle karşılaştıkları zaman, düşüncelerini açıkça söy­
lemekten kaçınmazlar. Dürüst ve mantıklı olan Aladoğan in­
doğru
sanları çevrelerindeki olaylar hakkında da genellikle
duy­
bir bakışa sahiptirler. Onları dinlemesini bilenler, kendi
koyab ilirler.
gu ve düşüncelerini daha açık şekilde ortaya
ten sonra
Aladoğan insanları çalışma saatleri sona erdik
güçlük çektikleri
bile içlerindeki enerji selini denetlemekte
gevşetici özelliklerin­
için, yabani hindibanın sakinleştirici,
nlarının başına sık sık
den yararlanabilirler. Bu burcun insa
la başk a otla rdan kayna-
"kan hücum eder" . Yabani hindibay
r.
tılan bir çay, bu durumda iyi geli
73
K I Z I L D E R I L I B I L G E L. I G I

Aladoğan insanları baş ağrılarına ve baş bölgesinde orta­


ya çıkan çeşitli hastalıklara yakalanabilirler. Ve başlarını, di­
ğer insanlardan çok daha fazla "kazara" oraya buraya çarpar­
lar, belki de önceden çok düşünmeden bazı şeylerin içine hız­
la daldıkları için ...
Bu konuda hayvan totemleri olan aladoğana çok benzer­
ler. Kızıl kuyruklu bu doğan, buteo türündendir. Kanatları­
nın arası çok geniştir, yelpaze gibi bir kuyruğu vardır ve kır­
mızı kuyruklu tek türdür. 60 cm boyunda olan bu büyük ku­
şun kanat arası açıklığı bazen 1,5 metreyi bulur. Tam yetişkin
olmayan kuşların tüyleri kahverengidir, göğüs derilerinde
kahverengi çizgiler bulunur. Üst kısmı kahverengi olan kuy­
rukları ancak tam yetişkin hale geldikleri zaman kızıllaşır.
Kuyruğun alt kısmı, yatay kahverengi çizgilerle süslüdür.
Aladoğanların açık ve koyu dönemleri vardır.
Açık dönemlerinde yetişkin kuşların göğsü, boynu ve
kaını açık bir renk alır, üzerlerinde kahverengi çizgiler görü­
lür, koyu dönemlerindeyse kahverengiye çalan siyah bir ren­
ge bürünürler. Geniş ve yuvarlak kuyrukları uçarken dikleşir.
Bu kızıl kuyruklu doğana haksız bir biçimde "tavuk doğanı"
adı verilmiştir. Pek çok çiftçi tavuklarını kapacağı telaşıyla tü­
feğini ona doğrultmaktan kaçınmamışhr. Oysa son yıllarda
yapılan araştırmalar aladoğanların besinlerinin ancak yüzde
onunun küçük kanatlı hayvanlardan oluştuğunu ortaya koy­
muştur. Aladoğanlar genellikle fareler, köstebekler, sincaplar,
tavşanlar ve böceklerle beslenirler. Aladoğan soyunun azaldı­
ğı yerlerde, ortalığı küçük tırnaklı hayvanların kapladığı ve
_
ekmlere �� �
y k zarar verdikleri görülmüştür. Bu da doğanın
dengeleyıcı bır adaleti olsa gerek. ..
Aladoğanlar çıngıraklı yılan etini nedense çok severler.
Ayakları pullarla örtülü olduğu için kendilerini yılanların

74
A G A Ç L A R I N Ç i Ç E K L E N M E D Ö N EM i

zehrinden koruyabilirler. Ancak yılan zehrine karşı şerbetli


değildirler ve çok sevdikleri bu avın peşinde koşarken, bazen
kendileri kurban durumuna düşebilirler. Doğanlar bir yılan
yakaladıkları zaman, ısırmasın diye önce kafasını koparırlar.
Aladoğanlar sık sık kargaların, baykuşların, şahinlerin,
diğer doğanların ve ara sıra ötücü kuşların saldırısına uğrar­
lar. Bölge paylaşımından kopan bu kavgalar, taraflardan biri­
nin yaralanması ya da ölümüyle sonuçlanır. Küçük kuşlar
doğanlara ya da başka yırtıcı kuşlara saldırdıkları zaman, da­
ha hızlı uçma avantajını kullanırlar ve büyük kuşun üstünde
· uçtukları sürece güvencede olduklarını bilirler.
Aladoğanlar 14 yaşına kadar yaşayabilirler. Yuvalarını
genellikle yüksek ağaçların, kaktüslerin, yucca ağaçlarının
üstüne ya da yüksek kayalıklara kurarlar. İlkbaharda yuvala­
rına 2-3 tane beyaz, üstü açık kahverengi benekli yumurta bı­
rakırlar. Hem dişi hem de erkek aladoğan, yavruların bakı­
mıyla ilgilenir. Doğanlar uzun yıllar sonra dönüp yuvalarına
gelirler. Yıllar önce Amerika'da çeşitli doğan türleri vardı.
Günümüzde daha çok Batı eyaletlerinde, Meksika ve Kana­
da' da doğanlara rastlanabildiği halde aladoğanlar, çevreleri­
ne kolay uyum sağladıkları için, hemen her yörede görülebi­
liyorlar.
Doğanların uçarken çıkardıkları ses düdüklü tencerenin
sesine benzer, gırtlaktan gelen bu "Skeeeek" sesi yakından
neredeyse güvercinlerin gurlamasını andırır.
Aladoğanlar çok iyi uçarlar. Gökyüzünde şaşılacak kadar
uzun bir süre dolanırlar ve bu süzülüş sırasında kuyruklarıy­
la bedenleri arasında ilginç bir açı oluşur. Rüzgarlı bir hava­
da onların gökyüzünün maviliklerinde keyifle uçuşmalarını
seyretmek insana sevinç verir, özellikle çiftleşme döneminde
gökyüzünde gerçek birer sanat harikası yaratırlar, uçarken

75
KIZI LDE R İ L i BI L G E LI G I

yavaşça eşlerinin kanadına değer ya da kendilerini boşluğa


bırakıp metrelerce top gibi düşer, sonra birden yeniden ka­
natlanıp havalanırlar.
Aladoğan, Doğu'nun büyük kuşu kartalla birlikte Kızıl­
derililerin gözünde özel bir kuştur. Pueblo kabilesi üyeleri
ona "Kızıl Kartal" derlerdi ve kartal gibi onun da gökyüzü ve
güneşle özel bağlantıları olduğuna inanırlardı.
Aladoğan çok yükseklerde uçarken bile toprağı açık se­
çik görebildiği için Kızılderililer, güneşe ve Büyük Ruh'a ada­
nan dinsel törenlerde onun tüylerini başlarına takarlardı.
Yağmur duasına çıkarken ve şifa törenlerinde aladoğan ve
kartal tüyleri takmak eski bir gelenekti. Günümüzde bile ba­
zı kabilelerde törenlerde ve yelpaze ile dans süsleri yapımın­
da hala doğan tüyleri kullanılır. Ojibwa ve başka bazı kabile­
ler, aladoğanı öncü kabileden sayarlar, bu burcun insanları­
nın akıllı ve ileri görüşlü olduklarına inanırlardı.
"Ağaçların Çiçeklenme Dönemi"nde dünyaya gelen kişi­
ler aladoğanlar gibi, görkemli insanlardır. Her zaman fiziksel
değilse bile, ruhsal bir görkemleri vardır ve kanatlarını geniş
bir açıyla açabilirler. Aladoğan insanları sürekli olarak yeni
işlerin, yeni projelerin, yeni düşünce akımlarının peşinde ko­
şan usta birer avcıdırlar. Bu insanlar totemleri gibi aydınlık
ve karanlık dönemler geçirirler. Aydınlık dönemlerinde neşe­
lidirler, karşılaştıkları her şeye karşı açıktırlar, karanlık dö­
nemlerindeyse yalnızlıklarına çekilir, yaşamın kendilerine
neden böyle çarpık göründüğünü bulmaya çallşırlar.
Aladoğan insanları genellikle korkusuz kişilerdir, dün­
yanın "çıngıraklı yılanları" olarak gördükleri kimselere karşı,
kendi güvenliklerini hiç düşünmeden harekete geçmeye ha­
zırdırlar.
Daha önce de belirttiğimiz gibi, Aladoğan insanları iki-

76
A G A Ç L A RIN Ç I Ç [ K L E N M E D Ö N E M i

yüzlü ya da haksız buldukları kişilere karşı pek sabırlı değil­


dirler. Karşılarındaki istese de istemese de, düşüncelerini
yüzlerine karşı dosdoğru söylerler. Ancak bazen kendilerin­
den daha güçlü yılanlara çattıkları olur ve bu gibi durumlar­
da kazanmak yerine yenilmek tehlikesiyle karşı karşıya kala­
bilirler.
Eski efsanelerde, kişiliklerinin doğru bir yorumu olmasa
da, yılan yeraltı dünyasının, kartal ve aladoğan da dorukların
temsilcisi olarak görülür. Bu iki hayvanın düşman olarak gö­
rüldüğü çağlardan beri aladoğan ve yılan insanlarının bir
araya geldikleri zaman bazı zorluklarla karşılaşmaları doğal­
dır. Ancak bu kişiler hem kendilerini, hem de karşılarındaki­
ni tanıyarak, birbirleriyle çatışmakla kalmayıp birbirlerini ta­
mamlayabileceklerini de anlayabilirler.
Aladoğanların zehirden kurtulmak için yılanların kafası­
nı koparması gibi, Aladoğan insanları da tehlikeli gördükleri
insanlara karşı çok acımasızca hareket ederler. Bu durumda
tanıdıkları tek ilke "En iyi savunma saldırıdır" ilkesidir. Kız­
dıkları zaman yaralayıcı sözleri tıpkı keskin bir pençe gibi in­
sana acı verir.
Küçük kuşların uçuş sırasında bazen aladoğana saldır­
maları gibi, Aladoğan insanları da yeni bir iş ve düşünce pe­
şinde kanatlanırken onları ya da birdenbire ortaya çıkan
enerjilerini kavrayamayan bazı kişilerin saldırısına uğrayabi­
'lirler. Bu tür karşılaşmalar her zaman kavga ve yaralanmayla
sonuçlanmaz, bazen anlaşmazlıkları ortadan kaldıran çok ya­
rarlı tartışmalara yol açabilir. Aladoğan burcundan ark.adaşı
olanlar, onları severler ve güvenirlerse, yaşam içindeki süzü­
lüşlerini de büyük bir zevkle izleyebilirler. Bu durumlarda
Aladoğan insanlarının çevrelerine yaydıkları güç ve enerji
başkalarına onlarla birlikte kanatlanmış olduğu duygusunu

77
K I Z I L. D [ R ( L I B I L G E L I G I

verir. Aladoğan insanları böyle uçarken düşünce ve ruh dün­


yasında yaphkları akrobasilerle, yaşamın bazen bulutlar ar­
dında kalan gerçeklerini kendileri gördükleri gibi başkalarına
da gösterirler.
Aladoğan insanlarının yaşam alanı gökyüzüdür. Yüksek­
lerden bakarak yeryüzünde nasıl davranacaklarına karar ve­
rirler. Onların gücü, yeni düşünceleri ve işleri gerçekleştire­
bilmelerinden, yolundan çıkmış işleri yeniden rayına oturt­
malarından gelir. İçlerinde iyi şeyler yapmak için sürekli bir
istek vardır. Her şeyin en doğru biçimde gelişip serpilmesini
isterler.
Aladoğan insanlarının doğuştan gelen bir iyimserlikleri,
güçlü bir istemleri, işleri istedikleri biçime getirme konusun­
da korkunç bir dirençleri vardır. Bağımsız düşünen kişilerdir,
düşünce ve duygularında çok açık, dürüsttürler. Davranışla­
rı biraz aceleci gibi görünse de, herhangi bir konuda karar ve­
rip harekete geçmeden önce mutlaka her yönüyle düşünmüş­
lerdir.
Olaylar karşısındaki davranışları ve yapıları, henüz ko­
nuşmaya başlayan bir çocuk kadar taze, açıkhr. Ancak yine
tıpkı küçük bir çocuk gibi dikkatlerini biraz zor toplarlar ve
bazı işlere duydukları ilgiyi daha başındayken kaybederler.
O işin gerçekten yürüyüp yürümeyeceğini anlayana kadar
beklemeye bile gerek duymazlar, Enerjilerini dengede tuta­
bilmek için biraz sabırlı ve kararlı olmayı öğrenmelidirler.
Aladoğan insanları totemleri gibi bulutların üstünde ge­
zinebilir ve evren ile daha yakın ilişki kurabilirler. Ancak ço­
ğu kez yeryüzü işlerine öyle dalarlar ki, bu ruhsal yetenekle­
rini unuturlar. Güçlerini dengelemek için bu yönlerini koru­
yup güçlendirmeleri gerekir.

78
A G A Ç L A R I N Ç i Ç E K L E N M E D Ô N � M I

Açık ve uzak görüşlülükleri, enerjileriyle iyi birer yöneti­


ci olabilirler, ancak bunun için enerjilerini yönlendirmeyi ve
bir işte kendilerine gereksinim duyulduğu sürece kalmayı
öğrenmeleri gerekir. Enerjilerini denetlemeyi başarırlarsa ya­
pamayacakları hiçbir iş, aşamayacakları hiçbir engel yoktur,
ancak bunu öğrenmeleri uzun sürer ve bu süre içinde duygu
dünyalarında birçok karanlık dönemden geçmek zorunda­
dırlar.
Aladoğan insanlarının uğur renkleri sarıdır. İlkbahar gü­
neşinin ve yabani hindiba çiçeğinin sarısı olan bu renk, onla­
rın aydın niteliklerini kullanmalarına ve düşüncelerini bilgi­
ye dönüştürmelerine yardım eder. Aynı zamanda karşılaştık­
ları insanlara ve nesnelere karşı açık olmalarını sağlar, yapıla­
rından gelen neşe, sağlık ve ruhsal iyimserliklerini daha da
güçlendirir. Aladoğan insanları, sık sık kafalarıyla duvara
toslama özellikleri bir yana bırakılırsa, sağlıklarına dikkat et­
tikleri sürece dayanıklı ve sağlam yapılı insanlardır.
Fırhna Kartalı kabilesi onların, enerji ve kararlılıklarını
daha da artırır. Bu burcun insanları bir noktada takılıp kalma­
maya, yanıp kül olmamaya, aynı kabilenin diğer üyelerinden
çok daha fazla dikkat etmelidirler. Kabilelerinden gelen ener­
jiyi dizginleyerek, içlerindeki ateşi çevrelerindeki insanlara
ve olgulara sürekli bir ısı ve ışın kaynağı gibi yaymayı öğren­
melidirler.
Doğu'nun Koruyucu Ruhu Wabun'un ilk ayında doğan
bu kişiler, Wabun'un armağanı olan kavrayış yetenekleriyle,
enerjilerini dizginleyebilirler. Yine Wabun'un etkisiyle, enerji­
lerini yönlendirerek, kendilerini ve çevrelerindekileri ruhsal
bir gelişim sürecinden geçirmeyi başarabilirler.
Aladoğan insanları her yeni konuda duydukları heyecan

79
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

ve coşkuyu ana-baba olurken de gösterirler. Ancak enerjileri­


ni iyi yönlendiremezlerse, bu konudaki ilgilerini de çabucak
kaybedebilirler ve çocuklar, en azından duygusal alanda ken­
dilerini tek başlarına kalmış gibi hissederler. Anne veya baba­
larıysa, o sırada kendilerine daha ilginç gelen yeni bir konu
peşinde koşmaya başlamışhr bile. Çocuklarına her zaman
dostça ve adil bir şekilde davranırlar, yanlış bir yol tuttukla­
rını hissettikleri zaman anlan anında uyarırlar. Ancak çocuk­
larına hpkı arkadaşlarına davrandıkları gibi davrandıkları
için bazen yeterli duygusal desteği veremedikleri olur, oysa
çocukların buna gereksinimi vardır.
Doğuştan arkadaş canlısı ve iyi geçinilen kişiler oldukla­
rı için, hemen herkesle çok kolay anlaşabilirler. Ancak kendi­
leri gibi Fırhna Kartalı kabilesinden Mersinbalığı ve Wapiti
insanlarıyla daha çabuk dost olabilirler. Kelebek kabilesinden
olan Geyik, Karga ve Susamuru insanlarıyla çok iyi anlaşır­
lar. Kişisel bütünleşmelerini Karga insanlarında bulurlar.
Diğer insanlar Şifa Çemberinde bu burcun döneminden
geçerken, varlıklarının derinliklerinde yepyeni güçler bulur­
lar ve yeryüzünün çeşitli olgularını daha iyi kavrayıp bu ol­
gularla uğraşabilirler. Aynı zamanda içlerinde gizli kalmış
önderlik yeteneklerini de fark ederler.

Aladoian Çocuklan

Bu burcun insanları çocukluk çağlarında çok hırshdırlar


ve anlan kontrol altında tutmak çok zordur. Aynı burcun ye­
tişkinlerinden çok daha fazla bir enerjiye sahiptirler, onlarla
başa çıkmak için çok uğraşmak gerekir. Neşeli, dürüst, uya­
nık çocuklardır ve zaman zaman dinlenmeleri sağlanırsa,

80
A G A Ç L A R I N Ç i Ç E K L E N M E D Ö N E M İ

bünyeleri oldukça sağlamdır. Yeterince dinlendirilmezlerse,


çeşitli bağırsak enfeksiyonlarına, üşütmelere, sinirsel hasta­
lıklara ya da baş ağrılarına yakalanabilirler.

81
K U N D U Z
20 N İ SAN - 20 MAYI S

Doğunun koruyucu ruhu Wabun'un ikinci ayı


Hayvan: Kunduz
Bitki: Mavi Kamrnas Çiçeği
Maden: Krisokol
Renk: Mavi
Element: Toprak (Kaplumbağa Kabilesi)

Güçlü, kararlı, özgür, çalışkan, inaçtı, sağlam

82
KURBAGALARIN DÖNÜ$ DÖNEMİ

Krisokol, firuzeye çok benzeyen bir taşhr ve tıpkı onun


gibi su içeren bir bakır silikat bileşimidir. Rengi, koyu yeşil­
den mavi-yeşile ve koyu maviye kadar değişir. Hem cam pı­
rıltısı taşır, hem de topraksı bir görünüşü vardır. Dile değdi­
rildiği zaman yapışan krisokol, bu özelliğiyle tanınabilir.
Firuze gibi, krisokol da, eski çağlardan beri süs taşı ola­
rak kullanılmış, ancak onun kadar değerli bir taş sayılmamış­
tır. Mavi parlaklığı ve topraksı görünüşü nedeniyle, yeryüzü
ve gökyüzü güçlerini birleştiren bir taş olduğu inancı yaygın­
dır. Krisokolün üstte taşındığı zaman, şans, sağlık getirdiği,
insanın bedenini, yüreğini ve ruhunu arındırdığı söylenir. Bu
nedenle, eski çağlardan bu yana krisokol taşından fetişler ve
hey kekikler yapılmıştır.' Krisokol firuze renginde olduğu, an­
cak onun gibi çabuk renk değiştirmediği için bu tür süs eşya-
larının yapımında firuze yerine kullanılmıştır.
·

Kunduz insanları maden totemlerinden, yeryüzü ve gök­


yüzü güçlerini birleştirmeyi öğrenebilirler. Kaplumbağa ka­
bilesinden olmaları nedeniyle Kunduz insanları toprağa çok
bağlı, hatta biraz fazla bağlıdırlar. Yalnızca toprağa yönelir ve
gökyüzünde kendilerini bekleyen bilgilere sırt çevirirlerse
benliklerini kaybedebilirler.

83
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

Tıpkı taşları gibi Kunduz insanları da çok şanslı kişiler


olarak gözükürler, ancak bu şans genellik.1e sıkı bir çalışma ve
doğru zamanda doğru yerde bulunmak sezgisinden doğmuş
bir şanshr. Eğer üstlerinde totem taşlarını taşırlarsa ve kendi­
lerini bırakma eğilimlerine kapamazlarsa, sağlık durumlarıy­
la dirençleri daha da güçlenir. Karakterlerini değiştiren
önemli ve büyük bir olay ortaya çıkmazsa, bu burcun insan­
ları benliklerini ve kişiliklerini kolay kolay değiştirmezler.
Dengeli insanlardır, doğal dengelerini koruyup kullanabil­
dikleri sürece, kendilerini rahat ve iyi hissederler.
Kunduz insanlarının, gönüllü olarak zor bir işe kalkı­
şaruna çok nadir rastlanır. Eğer Kunduz insanları bir seyahate
çıkar ya da yaşamlarında önemli bir değişikliği göze alırlar­
sa, bunu çok sistemli bir biçimde yaparlar. Seyahate çıkarken
bile üzerlerinde taşımaya ya da çevrelerinde bulundurmaya
alışhkları bazı şeyleri yanlarında götürürlerse, kendilerini
daha rahat hissederler. Her tür değişkenliğe karşı direnç gös­
teren yapılan, bu kişilerle çok sağlam ve güvenilir dostluklar
kurulmasını sağlar. Eğer bu burcun insanı birisiyle dost ol­
muşsa, bu dostluğu kolay kolay bozulmaz. İyi bir iş arkada­
şıdır, değişken ve hareketli kişilerin ya da işlerin dengeye ka­
vuşmasını sağlar.
Tıpkı krisokol gibi bu insanlar da yakınlaşhklan kişilere
ve nesnelere saf bir soluk katarlar. Dostluk ve arkadaşlıkla­
rında öyle yakın bir ilgi, bağlılık ve süreklilik vardır ki, sanki
günümüzün alışılmış ölçülerinin dışında, o eski alhn çağlar­
dan kalmış insanlar gibidirler.
Kunduz insanlarının bitki totemi yalnızca Kuzey Ameri­
ka' da görülen mavi kamass çiçeğidir. Zambakgillerden bu çi­
çeğin değişik türlerine ABD'nin birçok yerinde rastlanabilir
ve bunların farklı özelliklerini belirlemek çok önemlidir. Do-

84
K U R B A G A L A R I N D Ö N Ü Ş D Ö N E M i

ğu yöresinde açan ve "Yabani sümbül" ya da "Deniz soğanı"


olarak adlandırılan türleri batıdaki mavi kamass çiçeğinden
biraz daha küçüktür ve renkleri biraz daha soluktur. Mavi ka­
mass'ın 25-30 santimetreyi bulan ve ota benzeyen yapraklan
sapın dibinden fıskiye gibi fışkırır. Bitkinin mayıs ayında
açan çiçekleri parlak mavi renktedir. Tek bir sap üzerinde
açarlar ve üç çanak, üç de taç yaprakları vardır. Bitkinin boyu
bazen 60-70 santimi bulur.
Genellikle mavi kamass çiçeğinin yakınlarında açan bir
kamass türü daha vardır. Yapraklan, sapı ve kökü Mavi Ka­
mass' a çok benzeyen bu türün çiçekleri sarı ya da filiziye ça­
.
lan beyaz renktedir, "Ölüm çiçeği" denilen bu çiçek çok ze­
hirlidir ve eğer yenirse, insanı ağır hastalıklara hatta ölüme
kadar götürebilir. Bu konuda yanılgıya düşme�ek için bitki­
nin yumrusundan yararlanmadan önce çiçek açması beklen­
melidir.
Mavi kamass çiçeği, birçok Kızılderili kabilesinin temel
besin maddeleri arasındaydı. Yenebilecek olanlar, çiçek açın­
ca işaretlenir ve yaz sonunda, iyice geliştikleri zaman toprak­
tan çıkarılıp toplanırlardı. Kızılderililer Mavi Kamass'ın
yumrulannı, toprakta bir delik açıp bu deliğin tabanını ve ke­
narlarını yassı taşlarla döşeyerek ve içinde ateş yakarak kay­
natırlardı. Taşlar nar gibi kızarınca, ateşin korlan dışarı alınır
ve çukura dallar, yapraklarla otlar döşenirdi. Sonra bu çukur­
lara 50-60 kilo kadar soğana benzeyen Mavi Kamass yumru­
su doldurulur, çukurun üstü dallarla, toprakla ve örtülerle
kapanırdı. Sonra sopayla üstten bir delik açılır ve deliğin içi
suyla doldurularak yumrular bu çukurda bütün gün kayna­
tılırdı. İyice kaynatıldıktan sonra çıkarılan yumruların kabu­
ğu soyulur ve yassı tavalara yayılıp pişirilirlerdi.
Şekerli bir tadı ve kokusu olan mavi kamass yumrulan,

85
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

daha şeker bilinmeden önce yemeklerin tatlandırılmasında


kullanılırdı. Mavi kamass çiçeğinin yumruları iyice kaynah­
larak, küspe haline de getirilebilir. Amerika'ya ayak basan be­
yazların çoğu bu çiçeği kıtanın yerlilerinden öğrendiler ve
böylece yoksul yemek listeleri biraz renklendi. Mavi Ka­
mass'ta nişasta yoktur, fakat yabani hindiba köküyle, engi­
narda da bulunan insülin vardır. Pankreasın çalışmasını etki­
leyen bu madde nedeniyle, yerliler bu yumruları düzenli ola­
rak yerlerdi. Böylece daha o çağlarda kendi yöntemleriyle şe­
ker hastalığını önlemeye ve kan şekerini dengelemeye çalışır­
lardı. Bu yumrulardan çok fazla yenirse, söktürücü ve kustu­
rucu yerine de g�çebilir.
Yaptıkları işlerin hem güzel, hem yararlı olmasına çalışan
Kunduz insanları bitki totemlerine çok benzerler. Bu zarif çi­
çek güzelden anlayan herkesi etkiler. Mavi kır çiçeği ka­
mass'la kaplı yamaçlar, vadiler, uzaktan mavi bir göl gibi gö­
rünür. Yakından bakıldığı zaman da çok çekicidirler.
Mavi kamass çiçeği, yalnızca güzelliğiyle değil, dengeli
bir besin kaynağı olarak da yüzylllar boyunca Kızılderililerin
yardıması olmuştur.
Kunduz insanları totemleri gibi yakınlık kurdukları in­
sanları ve nesneleri dengelerler. Kendi kökleri çok derinlere
uzandığı için, insanlara ve projelere sağlam bir dayanak oluş­
tururlar. Mavi kamass'ın yumrulan gibi onlar da enerji akım­
larının dengesini korudukları sürece herkese yaşam gücü ve
tadı verirler,
Enerji akımları engellenirse, Kunduz insanlarının olum­
lu özellikleri hpkı "Ölüm çiçeği" gibi renk değiştirir ve tersi­
ne dönüşür. Böyle durumlarda, Kunduz insanları kendi çu­
kurlarında boğulur, dokunduk.lan insanları, yaşamı ve her
şeyi tüm anlamıyla boğabilirler.

86
K U R B A G A L A R I N D Ö N Ü Ş D Ö N E M i

Kunduz insanları eğer iç huzurundan yoksunsalar, hu­


zursuzluklarını tıpkı dinginlikleri gibi büyük bir güçle çevre­
lerine yayarlar. Böyle durumlarda Kunduz insanlarının ruh­
sal dengelerine yeniden kavuşması için biraz kamass çiçeği
ilaç yerine geçebilir.
Kunduz insanlarının rengi, kamass'ın pırıl pırıl mavisi
ya da krisokolün derin mavisidir. Bu burcun insanları için
mavi, içten gelen bir barış özlemini, mutluluktan kaynakla­
nan fiziksel ve ruhsal hoşnutluğu, huzuru simgeler. Kunduz
insanları içlerinde kaynayan ruhsal istemlerin peşinde koş­
madan önce, toprakta sıkı bir şekilde kök salmayı öğrenmeli­
dirler.
Doğu'nun Koruyucusu olan Wabun'un ikinci ayında
doğdukları için bu insanlar sürekli gelişmek isterler. "Kurba­
ğaların Dönüşü" olarak bilinen bu dönem ilkbahara rastlar
ve yeryüzündeki her şey bu mevsimde gelişip büyür. Kun­
duz insanlarının huzur duygusuna kapanıp kalmamaları için
böyle bir dış etkiye gereksinimleri vardır. Wabun'un döne­
minde dünyaya geldikleri için, varlıklarının maddi yönünü
aşıp, ruhsal aydınlanmaya yönelme konusunda yeterli güç ve
desteğe sahiptirler. Kaplumbağa kabilesinden olmaları, top­
rağa bağımlılıklarını ve bazı kişilik özelliklerinin gücünü da­
ha da artırır.
Bu nedenle Kunduz insanları Kaplumbağa kabilesinden
olduklarını hiç unutmamalı, düşüncelerinde duygularında,
eylemlerinde tek bir noktaya saplanıp, tek boyutlu insanlar
haline gelmemeye dikkat e tmelidirler, yoksa kendilerine can­
lılık veren enerji akımları olumsuz bir biçimde engellenebilir.
Bu burcun totemi olan kunduz, insanların yanı sıra ken­
di rahatı, huzuru ve güvenliği için doğayı değiştiren, hem de
çarpıcı bir biçimde değiştiren ender bir hayvan türüdür.

87
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

Kunduz, ABD' deki brnaklı hayvanların en büyüğü ve


Güney Amerika'daki capybara'dan sonra dünyadaki tırnaklı­
ların ikinci büyüğüdür. Gelişkin kunduzlar 30-35 kilo kadar
gelirler ve yaşamları boyunca sürekli olarak büyürler. Boyla­
rı bazen 1 metreyi bulabilir. Bedenleri doğal çevreye şaşırba
bir şekilde uyum sağlar. Bir kara hayvanı olduğu halde zama­
nının büyük bir bölümünü suyun içinde geçirir. Solunum ve
kan dolaşımı sistemi öylesine düzenlenmiştir ki, yeterli oksi­
jeni alarak, 15 dakika su albnda kalabilirler. Kunduzların
kuyrukları uzun, geniş ve yassıdır. Pullarla örtülü olan bu
kuyruğu suyun içinde kürek gibi, karadaysa dengelerini sağ­
lamak için kullanırlar, ön ayaklan çok beceriklidir ve bpkı bir
insanın mısır yemesi gibi bir dalı çevire çevire kemirebilirler.
Çamurla, ağaç dalları ve yapraklarıyla suların önünde baraj
Örerken, ellerini ustaca kullanırlar. Bir masa tenisi raketi bü­
yüklüğündeki arka ayaklarında yüzgeçler vardır ve bu yüz­
geçler yardımıyla suyun içinde şaşırbcı bir hızla yüzebilir ve
her türlü hareketi yapabilirler.
Kahverengi derileri çok kalındır ve özel bir hormon sal­
gılamasıyla oluşan derialb yağ tabakaları su geçirmez bir zırh
gibidir. Üst çenesindeki uzun ve sivri dişleri oldukça büyük­
tür. Dişleri kırıldığı ya da düştüğü zaman yerine yenileri çı­
kar. Barınmak ve beslenmek için sürekli ağaçlarla ve dallarla
boğuşmak zorunda olan böyle bir hayvanın dişlerinin yeni­
den büyümesi yaşamsal önemdedir. Kunduzların keskin diş­
lerinin arkasında bir deri parçası vardır ve suyun içine daldı­
ğı zaman bu parçacıklar kapanarak onun su yutmasını önler.
Kulakları ve burunları da açılıp kapanan bir yapıdadır,
gözlerinde ince deriden küçük kapakçıklar vardır. Suyun
içinde hepsi bir denizaltı gibi kapanır ve su geçirmezler. Kun­
duzlar fiziksel olarak çevrelerine böylesine uyum sağladığı-

88
K U R B A G A L A R I N D Ö N Ü Ş D Ö N E M i

na, az sayıdaki doğal düşmanlarına karşı böylesine korunma


sistemiyle donahldıklarına göre soylarının hızla yayılması ve
yeryüzünün her yerinde kunduzlara rastlanması gerekirdi.
Ancak, insanların kunduzlarda bulunan iki şeye aşın
merak sarması yüzünden bu hayvanın soyu neredeyse tüke­
necek gibidir. Bunlardan birincisi, kunduz derisi, ikincisi
kunduzların "castoreum" salgılayan hormonlarıdır. Kunduz
derisinden erkek şapkaları özellikle geçtiğimiz yüzyılda
Amerika' da çok tutulurdu. Kunduzların "castoreum" salgıla­
yan misk hormonu ise antik çağlardan 18. yüzyıla kadar ilaç
olarak kullanılmışhr. Castoreum, aspirinin temel maddelerin­
den olan salistik asit de içerir ve eskiden olduğu gibi günü­
müzde de değerli parfümlerin yapımında sabitleştirici olarak
kullanılmaktadır.
Kunduzlar öylesine değerli av hayvanlarıydı ki, kunduz
avının, Kuzey Amerika'nın beyazlar tarafından keşfedilmesi­
ni çabuklaşhran unsurlardan olduğu söylenebilir. 17. yüzyıl­
dan başlayarak "Hudson Sahil Şirketi" ve "Astor Ailesi" gibi
bazı gruplar büyük sermayeler yahrarak kunduz avcılığını
körüklediler ve kürk ticareti sayesinde kunduz milyonerleri
oldular.
19. yüzyılın başlarında kunduz soyu, bu kıyım sonucu
neredeyse tükenmek üzereydi. 1907 ve 1909 yılları arasında
ABD' de her yıl yaklaşık 30 bin kunduz avlanıyordu. 1912'de
bu sayı 7 binlere indi. İnsanlar sonunda, kunduzların suların
doğal yapısının korunması için ne kadar yararlı ve önemli ol­
duklarını anladılar ve akarsuların göllerin bitki örtüsünün,
çevrenin güzelliğinin korunmasına, balıkların üreyip geliş­
mesine büyük katkıda bulunan bu hayvanların avlanmasını
önlemek için bir dizi yasak koydular.
Kunduzların, büyük bir ustalıkla çamur ve yapraklarla

89
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

sıkıştırdıkları ağaçlarla inşa ettikleri setler ve bentler, var olan


suların korunmasını sağladığı gibi, balıklar ve bitkiler için de
yeni yeni yaşam alanlan açar.
Kunduzların bentleri ve kanalları doğal birer mimari
başyapıttır. Uzunluğu iki yüz metreyi bulan bu kanallarda
değişik yükseklikleri düzenli aralıklarla yaptıkları su bentle­
riyle aşarak su düzeyini ayarlarlar. Bu kanalları göletlerine
ağaç taşıyabilecekleri bir su derinliği elde etmek için hazırlar,
bu ağaçlarla hem beslenir, hem de bentlerini onarırlar. Bent­
lerini, bütün bir yıl boyunca aynı kalan derince bir gölet elde
etmek için yaparlar. Göletlerinde düşmanlarından korunur
ve bütün kışı geçirecek kadar ağaç depolarlar. Temel besin
maddeleri ağaç yaprakları ve ağaç kabuğunun içindeki tatlı
ve yumuşak kısımlardır. Kabuğunu en sevdikleri ağaç tellika­
vaktır.
Kunduzlar genellikle sessiz hayvanlardır. Zaman zaman
havlama tıslama ya da viyaklama gibi sesler ç.kardıkları olur,
ama en çok kullandıkları ses aynı göletin içinde birbirleriyle
haberleşirken kullandıkları bir tür miyavlamadır. Herhangi
bir tehlike belirdiği zaman geniş kuyruklarını suya çarpa çar­
pa birbirlerine haber verirler. Kunduzlar eşleştikleri zaman
bu beraberlik bir ömür boyu sürer ve beşer kişilik aileler ha­
linde yaşarlar. İyi birer ana-baba olan kunduzlar, yavrularını
yuvalarında iki yıl boyunca ya da yeni bir doğuma kadar, se­
vecenlikle büyütürler. Büyüyen yavrular kendilerine bir eş
aramaya ve yeni bir yuva kurmaya giderler. Doğumdan son­
ra ana kunduz, baba kunduzu evden kovar ve yavruları ken­
di başlarına hareket edecek duruma gelene kadar eve sok­
maz. Baba kunduz bu süreyi, aynı kaderi paylaşan diğer er­
kek kunduzlarla birlikte geçirir. Eşini yitiren yaşlı erkek kun­
duzlar fena halde aksileşirler. Neredeyse yaşama küsüp her

90
K U R B A G A L A R I N D Ö N Ü Ş D Ö N E M i

fırsatta "Hır çıkarmaya" başladıkları için birlikte yaşadıkları


ailenin kunduzlar heyeti toplanıp onlar hakkında karar al­
mak zorunda kalır. Bu karar sonucu bazen, ortak yuvadan
uzaklaştırılırlar ve ömürlerinin sonunu, kendilerine yeni bir
yuva kurma zahmetine bile katlanmadan, herhangi bir ağaç
kovuğunda geçirirler.
Bu burcun insanları, totemleri gibi, rahatları, huzurları
ve güvenlikleri için, çevrelerini güçlü bir biçimde değiştirir­
ler. Bu değişiklikler bazen fiziksel, bazen ruhsal, bazen de
duygusal alanlarda olabilir. Kunduzlar gibi onlar da bu deği­
şiklikleri yavaş, dikkatli, sürekli ve yaratıa bir biçimde ger­
çekleştirirler, özledikleri ortamı kurdukları zaman onu koru­
yup sürdürmek için hemen onanma başlarlar. Kunduz insan­
larının kendilerini rahat, güvenli hissetmeleri, gelişti�ebilme­
leri için sınırlan çizilmiş ve iyi düzenlenmiş bir ortam gerek­
lidir. Totemleri gibi bu burcun insanları da suyu çok severler.
Yüzmekten, yelken açmaktan ya da yalnızca su kıyısında ge­
zinmekten, kısaca suyla ilgilenmekten hoşlanırlar. Su, onların
nesneleri daha iyi kavramalarına ve yaşama yeni bir gözle
bakmalarına yardımcı olur. Akıllı ve becerikli olan Kunduz
insanları kişisel gelişimleri için zorunlu ve yararlı gördükleri
her şeyi kolayca öğrenebilirler.
Kunduzlar gibi, onlar da çevrelerini bir kez düzene sok­
tuktan sonra bedensel ve ruhsal alanda rahatça uyum sağlar­
lar. Uyum yetenekleriyle çok değişik işlerde ve alanlarda ba­
şarılı olabilirler. Fiziksel konularda çok yaratıcıdırlar, Kun­
duz insanlarının evleri şaşırtıcı özgünlüklerle doludur. Za­
manlarının büyük bir bölümünü kişiliklerine sağlam bir te­
mel kurmak için harcarlar. Yaratıcı güçleri diğer konularda da
çok şaşırtıcı ve başarılı sonuçlar doğurabilir.
Kunduz insanları evlerini, işlerini ya da arkadaşlarını
düzenlemeye kalktıkları zaman gerçek birer mucize yaratabi-

91
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

lirler. Daha verimli ve daha düzgün bir çalışma ortamı kur­


mak için bazı şeylerin değişmesi gerektiğine inanırlarsa, o
şeyleri mutlaka değiştirirler. Bu burcun insanlarına yeterli sü­
re tanınırsa, işleri sürtüşmesiz ve çok uyumlu yürüyecek bir
biçimde düzenleyebilirler. Yarahcı güçleriyle arkadaşlarının
ya da yakınlarının yaşamlarını daha düzenli ve neşeli bir bi­
çimde yeniden kurmalarına katkıda bulunurlar. Maddi alan­
da işlerini düzenledikten sonra ruhsal alanlarda uğraşmaya
başlar, bunda da başarılı olurlar.
Güven duymadıkları bir ortamda Kunduz insanları ilkin
suskun dururlar. Ancak ortama alışhkları zaman görüşlerini
açıklamaktan kaçınmazlar. İş duygularına gelince durum
bambaşkadır. Duygularını bir barajın göl sularını tutması gi­
bi tutarlar. Kunduz insanları duygularını azar azar açığa vur­
mayı öğrenmelidirler. Yoksa bir gün barajın yıkılması ve bir
duygu selinin içinde boğulma tehlikesiyle karşı karşıya kalır­
lar. Fakat duygularını açık.lamayı öğrenmeleri çok zordur,
çünkü çevrelerini kendi sorunlarına ortak etmek istemeyen
bağımsız bir kişilikleri vardır.
Kunduz insanları duygularını daha açık bir şekilde orta­
ya dökmeyi ve yaşamı bütün değişkenlikleri içinde kabul et­
meyi öğrenemezlere, çok içine kapanık, dar kafalı ve mutsuz
insanlar haline gelebilirler ve iç huzursuzluklarını örtmek
için kendilerini yemek, içmek ya da benzeri şeylere ölçüsüz
biçimde kaptırabilirler. Uzun bir süre bu durumda kalırlar ve
duygusal planda kendilerine set çekerlerse, boyun ve gırtlak­
larında çeşitli rahatsızlıklar baş gösterir ya da, yeme içme tut­
kuları sonucu karaciğer ve pankreas hastalıklarına yakalana­
bilirler. Kunduz insanları ilişkilerini çok ciddiye alırlar, ken­
dilerine bir eş seçtikleri zaman, onunla bütün bir ömür bera­
ber olmak isterler. Girdikleri ilişkilerin tutarlı ve dengeli ol­
ması, onlara gereksindikleri huzur duygusunu sağlar, böyle-

92
K U R B A G A L A R I N D Ö N Ü Ş D Ö N E M i

ce yeni alanlara açılabilirler. Sevdikleri zaman öylesine sever­


ler ki, sevdikleri kişiyi aşırı ilgi ve sevgileriyle bunaltabilirler.
Kunduz insanları çok iyi niyetli kişilerdir. Kunduz kadınlan
hele gençlik dönemlerinde, yavrularına büyük bir ilgi ve bağ­
lılık gösterir ve onları tam anlamıyla egemenlikleri altına alır­
lar. Hatta dişi kunduzlar gibi davranma hatasına düşerek, ço­
cuklarıyla aşırı bir biçimde ilgilenip kocalarını evden kaçıra­
bilirler. Ancak çocuklar büyüdükçe aynı ana-babalar, bağları
gevşetir ve zamanı gelince çocukların yuvadan ayrılıp yeni
bir yaşam kurabilmeleri için gerekli desteği sağlarlar. Bunun
zamanını Kunduz insanları çok iyi ayarlar.
Kunduz insanları Yılan insanlarıyla bütünleşirler. Kap­
lumbağa kabilesinden Yabankazı ve Bozayı insanlarıyla iyi
anlaşırlar. Kurbağa kabilesinden Puma ve Ağaçkakan insan­
ları da iyi anlaşhklan burçlar arasındadır.
Diğer totemlerin insanları bu burçtan geçerken çok şey
öğrenebilirler. Yeryüzündeki yaşamlarını düzene sokmanın,
iç huzurlarını ve güvenliklerini sağlamanın önemini, kararlı­
lık, direnç ve dayanıklılık erdemlerini öğrenir, hepimizi bağ­
rına basan Toprak Anayla daha sağlam ilişkiler kurmanın gü­
zelliğini kavrarlar.

Kunduı (ocuklan

Kunduz çocukları çok kaprislidir. Belli bir yaşam düzeni


ve ritmi sağlayana kadar bu halleri devam eder. Günlük ya­
şamları bir programa bağlandığı zaman çok uyumlu ve uslu
çocuklar olurlar. Çok yarahadırlar ve saatlerce kendi kendi­
lerine oynayabilirler. Ancak Kunduz çocuklarıyla hedefi
uzun yolculuklara çıkmak pek kolay değildir. Alışhklan yer­
den kolay kopamayan bu çocuklar gezi boyunca çevrelerini
çok rahatsız edebilirler.

93
G E Y i K
21 MAYI S - 20 HAZ İ RAN

Doğunun koruyucu ruhu Wabun'un üçüncü ayı


Hayvan: Geyik
Bitki: Civanperçemi Çiçeği
Maden: Yosunlu Akik
Renk: Beyaz - Yeşil
Element: Hava (Kelebek Kabilesi)

Nazik, sezgisel, becerikli, uyumlu,


yaratıcı, konuşkan

94
MiSii EKİMİ DÖNEMİ

Taşları "Yosunlu akik", kalsedonun ya da kripto kristal


kuvarsın damarlı bir türüdür. Akiklerin tümünde renkler ya
çok rastlanhsal bir biçimde dağıhlmışhr ya da yılan biçimin­
dedir. Yosunlu akiğin özel bir türünde taşın içindeki renkler
tıpkı yosuna benzer. Yüzyılımızın başına dek bu taşların için­
de fosilleşmiş yosun bulunduğuna inanılırdı, ancak yapılan
bilimsel araşhrmalar, yosun sanılan biçimlerin manganoksit,
demir ya da başka minerallerden oluştuğunu ortaya çıkardı.
Yosunlu akiğin günümüzde en sık rastlanan türü, beyaz ku­
vars içinde yeşil ya da beyaz ve mavimsi kuvars içinde siyah
"yosunlu" olanıdır. Yosunlu akiğe dünyamn her yöresinde
rastlanabilir. En sık görüldüğü yerler nehir yataklarındır.
Yosunlu akik iyileştirici gücü olan bir taştır. Eskiden bu
taşın gözlere iyi geldiğine inanılırdı. Aynı zamanda sarkaç
olarak bedenin sağlık durumunu kontrol etmek için de kulla­
nılırdı. Taşın içinde ince bir bitki görüntüsü olduğu için, ma­
den ve bitki alemlerini birleştirdiği ve onu taşıyanların her iki
alemi de daha iyi kavrayacağı söylenirdi. Eski çağlarda bir­
kaç parça küçük yosunlu akik taşının, ağza alındığı zaman
susuzluğu gidereceğine de inanılırdı. Bitkilerin suya gereksi-

95
K I Z I L D E R i L i B I L G E L I G I

nim duyduğu zaman, yağmur getireceği de söylenir ve yağ­


mur dualarında sık sık kullanılırdı.
Geyik insanları, kullanmayı ve geliştirmeyi öğrenirlerse
taşları gibi iyileştirici güçlere sahiptirler. Bu totemin insanla­
rı yoğun çalışmaya istekliyseler, her alanda olağanüstü bir
beceri gösterebilirler. Taşlan gibi çevrelerindeki insanların
gözünü ve gönlünü okşayan bir etki yarahrlar. Çevrelerinde­
ki her şeyin bir güzellik taşımasını isterler. En sıradan nesne­
lerden en güzel şeyleri yaratabilirler. Böylece evleri çalışma
odaları ya da bu kişilerin bulundukları diğer ortamlar, herke­
se çok çekici ve alımlı gelen bir yer olur.
Bu totemin insanları taşlan gibi bitki ve maden alemiyle
ruhsal bağlanh kurabilirler. Hem madenlere hem bitkilere ya­
kınlık duyarlar ve her iki alemin temsilcilerini uygun bir bi­
çimde birleştirme yetenekleri vardır. Bu yetenek, bazen bir
seranın bazen bir bahçenin düzenlenmesinde ortaya çıkar.
Geyik insanları zamanlarının bir bölümünü dağlık ya da or­
manlık bölgelerde geçirebilirlerse, huzur duyarlar çünkü do­
ğa onların sevdiği birçok unsuru bu bölgelerde bir araya ge­
tirmiştir.
Geyik insanlarının bitki totemi olan civanperçemi, güzel
görünüşlü, yararlı, çok kullanışlı ve verimli bir bitkidir. Ci­
vanperçemine kırda, kentte pek çok yerde rastlanabilir. Çok
keskin bir kokusu, içindeki tanenden ve acı bir madde olan
Achilleine' den gelen ekşimsi bir tadı vardır. Bitkinin dallan
çok incedir, eğreltiotunu andırır. İlkbaharın ilk müjdecilerin­
den biri, civanperçeminin gelişip serpilen yapraklarıdır. Yaz
aylarına kadar bitkinin boyu bir metreyi bulabilir.
Civanperçeminin beyaz çiçekleri yaz boyunca açmaya
devam ederler. Çiçeğin uzayan sapının uç noktalarında kü­
çük tomurcuklar halinde açan çiçekler, şemsiye gibi görünür­
ler. Bu çiçekçik şemsiyesinin sapı 30 santimi bulabilir.

96
M I S I R E K i M i D Ö N E M i

Civanperçemine "Achillea millefolium" adı da verilir.


Yunan efsanesindeki Aşil'in, çiçeğin yararlı bir bitki olduğu­
nu keşfettiği ve kendi adını koyduğu söylenir. Kızılderililer
bu bitkinin insan sağlığı için önemini çok daha önce keşfet­
mişlerdi. Ojibwa kabilesi dilinde civanperçemine, Wabeno­
Wusk, yani "Doğunun ve Şafağın Çiçeği" denir.
Civanperçeminin tümü sağlık için yararlıdır. Kızılderili­
ler bu otu yorgunluğa ve hazımsızlığa karşı kullanırlardı. Ci­
vanperçemi, aynı zamanda sinirleri güçlendirir, kimyasal de­
ğişimleri hızlandırır ve gözenekleri açıp, toksinlerin dışarı
atılmasını, kanın temizlenmesini sağlar. Bu özellikleriyle ci­
vanperçemi, soğuk algınlığı, grip ve benzeri hastalıklara çok
iyi gelir. Üşühne başlangıcında civanperçemi çayı yapılıp içi­
lirse, 24 saate insan sağlığına kavuşur.
Civanperçemi, idrar söktürücü olarak da kullanılabilir,
özellikle doğum sırasında görülen hemoroitlere karşı da ci­
vanperçemi çok yararlıdır.
Dıştan kullanıldığı zaman bu ot bölgesel uyuşturucu ve
dezenfekte edici yerine geçer. Bir böcek ya da sivrisinek sok­
masında civanperçeminin yaprağı ağızda çiğnenip, sokulan
yerin üstüne konursa, acı ve kaşınma duygusunun kısa süre­
de kaybolduğu görülür. Aynı biçimde diş ağrılarını da dur­
durabilir. Efsanede adı geçen Aşil, otun özsuyunun göze
damlatılmasırun, gözlerdeki kızarıklık ve yanık.lan giderdiği­
ni de söyler. Doğu' da civanperçemi sapları "I GİNG" denilen
özel ve ünlü bir falın açılmasında kullanılır.
Bu şifalı ot, sık sık akciğer, salgı bezleri ve göğüs hasta­
lıklannçı. yakalanan Geyik insanları için çok yararlıdır. Geyik
insanları iç dengelerini sağlamışlarsa, bu hastalıklar sıradan
soğuk algınlıklarından öteye gihnez ve bu durumlarda civan­
perçemi iyi gelir. Geyik insanları bazen enerjilerini denetleye-

97
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

mez, oldukça güçlü tepkiler gösterirler. Bu gibi durumlarda


bedenlerinde ortaya çıkabilecek vuruk ve eziklere karşı ci­
vanperçeminin anestezik ve dezenfekte eden etkisine başvur­
maları yararlı olur.
Bitki totemleriyle Geyik insanları arasında birçok benzer­
lik vardır. Tıpkı civanperçemi gibi bu burcun insanları da,
çok yönlü yararlı, yaşadıkları dünyaya neşe, güzellik saçmak
isteyen kişilerdir. Çok yönlü ve hareketli bir çalışma temposu
gerektiren yerlerde bu kişilere sık sık rastlanır. Geyik insanla­
rı bazen çevrelerinde "ekşimsi" bir hava yarahrlar, çünkü ne­
redeyse "iğneleyici" denebilecek bir alaycılıkları vardır ve
kendilerini köşeye sıkışhrılmış hissettikleri ya da yeni girdik­
leri bir ortamda rahatsız oldukları zaman bu, belirgin bir bi­
çimde ortaya çıkar. Dıştan bal ve kaymaktan yapılmış gibi
görünseler de, bu insanların damarlarında sanki sirke dere­
cikleri akar.
Geyik insanları genellikle çevrelerini güçlendirici ve des­
tekleyici bir hava içindedirler. Enerjileri öylesine coşkundur
ki, bir yığın insanı çabucak kendi yörüngelerine sokarlar. Ar­
kadaşlık.lan iyidir. Birlikte olduk.lan insanların her türlü so­
rununun çözümünde yardımcı olurlar, içinizi dökmeniz, ya­
şama açılmanız ve güçlükleri yenmeniz için sizi yüreklendi­
rirler. Fakat Geyik insanlarına bu sorunlar ilginç bir biçimde
aktarılmalıdır, yoksa hızlı, hareketli düşünceleri sonucu, hep
aynı dertleri dinlemekten çabucak bıkarlar ve dikkatleri dağı­
labilir.
Dürüst, içten ilgileri, geniş kapsamlı bilgileriyle aalannı­
zı dindirmeye çalışırlar. Bu burcun insanları tam anlamıyla
bir insan dostudurlar ve sorun ne kadar büyük olursa olsun,
arkadaşlarını avutarak yeniden yüreklendirmek için büyük
çaba harcarlar. Ancak fazla kişisel ve derin konularda belli bir

98
M I S I R E K i M i D Ö N E M i

çekingenlik gösterirler. Çünkü başka insanlar çok içten bir bi­


çimde açılınca, kendilerinden de aynı şeyin beklenmesinden
korkarlar. Dost canlısı olmalarına karşın Geyik insanları ken­
dilerini ilgilendiren konularda olağanüstü çekingendirler ve
iç dünyalarını kolay kolay kimseye açmazlar.
Geyik insanlarının çok yönlü ve geniş kaplamlı konuşma
yetenekleri vardır. Hemen herkesle her konu üzerine saatler­
ce konuşabilirler, ancak Söz dönüp dolaşıp kendileriyle ilgili
bir yöne gelirse, konuyu öyle usta bir biçimde başka yöne
kaydırırlar ki, kendi yaşanhları hakkında bazı sorulara cevap
vermediklerini bile unuttururlar karşılarındaki kişiye... ·

Civanperçemi ve yosunlu akik gibi Geyik insanlarının da


iyileştirici güçleri vardır. Totemleri gibi onlar da birlikte çalış­
tıkları insanların gözlerinin açılmasına, çevreyi daha iyi kav­
ramalarına yardımcı olurlar. Yine de kendileri çok ender ola­
rak çevrelerinde olup biteni derinliğine kavrayabilirler, çün­
kü düşünceleri sürekli olarak oradan oraya sıçrar ve tek tek
olayların ya da nesnelerin içindeki gizli gerçeği görmek için
yeterli zamanı ayıramazlar.
Kelebek kabilesinden olmaları uçarı özelliklerini daha da
güçlendirir. Geyik insanlarının büyük çoğunluğu zamanları­
nı havalarda uçarak, daldan dala konarak geçirirler ve somut
bir şey üzerinde çakılıp kalmak istemezler.
Geyik insanlarının doğduğu ay, ilkbaharın sonu olan
"Mısır Ekimi Dönemi" dir. Bu ayda her şey gelişme büyüme
doğrultusunda ilerlemiş, yol almışhr. Bu gelişim Geyik insan­
larına belli ölçüde bir denge sağlar ve onların Doğu'nun Ko­
ruyucusu Wabun'un özelliklerinden yararlanmalarına yar­
dım eder. Bu dönemde tohumlar toprak altında sürgün ver­
miş, biçimlenmiş ve serpilmişlerdir. Eğer Geyik insanları da
kendi biçim ve yapılarını bulmayı öğrenmişlerse, Wabun'un

99
K I Z I L D E R I L I l\ İ L G E L I G i

onlara armağanı olan aydınlanma ve kavrama özelliklerin­


den daha kolay yararlanabilirler.
Geyik insanlarının rengi beyaz ve yeşildir. Bu beyaz, her
olanağa ve değişime açık olan boşluğun, henüz biçimlenme­
miş şeylerin beyazıdır. Yeni doğmuş bir çocuğun lekesiz ve
saf beyazlığıdır. Tıpkı beyazın gökkuşağının tüm renklerini
içermesi gibi, Geyik insanları da içlerinde sayısız olanak ta­
şırlar. Yeşil, doğanın, iyileşme ve yenilenmenin yeşilidir. An­
cak bu yeşil bazen kendini beğenmiş, iddiacı ve her zaman
haklı çıkmak isteyen bir yeşile de dönüşebilir.
Mısır Ekimi Dönemi'nde doğan kişilerin hayvan totemi
geyiktir. Bu duyarlı, güzel ve uyanık hayvan, görünüşüyle
doğaya güzellik ve neşe saçar. ABD' de üç geyik türü yaşar:
Kahrgeyiği, Beyaz kuyruklu geyik ve Siyah kuyruklu geyik.
Kahrgeyiği daha çok ABD'nin batı bölgelerinde ve Kana­
da'da görülür. Beyaz kuyruktu geyiğin yaşam alanı doğu böl­
geleridir. Siyah kuyruklu geyik Sierra Nevada ve Kaskat dağ­
lık bölgelerinde yaşar. Bu geyiklerin tümü çevrelerine kolay­
ca uyum sağlarlar. Siyah kuyruklu geyikler ormanlık bölgele­
ri daha çok severler.
Değişik türler arasında ayrımlar olmasına rağmen, ge­
nellikle geyiklerin sırt yüksekliği 70 santim ile bir metre ara­
sında değişir. Ağırlıkları 200 kilo dolayındadır. Beyaz kuy­
ruklu geyikler daha küçüktür. En iri türü Kahrgeyiğidir. Be­
yaz kuyruklu geyiklerin, kuyruklarının altı beyazdır. Türdeş­
leriyle anlaşmak için kuyruklarını kullanılırlar. Siyah kuy­
ruklu geyiklerin, kuyruk kısımlan siyah tüylerle süslüdür.
Kahrgeyiğinin, kahr gibi büyük ve uzun kulakları vardır.
Geyikler koyun sesini andıran, kalınca bir ses çıkarırlar.
Heyecanlandıkları zaman yüksek sesle solurlar, aa duyunca

1 00
M I S I R E K i M i D Ö N E M i

ve saldırıya uğradıkları zaman tiz bir sesle bağırırlar, yavru­


larını çağırmak için özel bir ses kullanırlar. Beyaz ve siyah
kuyruklu geyikler hızlı, uzun, zarif sıçrayışlarla hareket eder­
ler. Kahrgeyiği gergin ayaklarıyla, kısa ve hızlı adımlarla yü­
rür. Beyaz kuyruklu geyiklerin yazın açık kahverengi olan
rengi kışın biraz grileşir. Siyah kuyruklu geyiklerin rengi ya­
zın koyu kahverengi, kışın koyu gridir.
Geyik yavruları doğduk.lan zaman beneklidirler ve çev­
reye uyum sağlayan bu benekli deri bir köşede gizlenip anne­
lerini beklemek zorunda oldukları ilk 6-8 hafta boyunca onla­
ra doğal bir korunma sağlar. Geyik yavrularının ayaklan da
doğanın koruyuculuğu sayesinde yürürken hrnak izi bırak­
mayacak bir yapıdadır.
Erkek geyikler her yıl boynuz düşürürler ve bunlar son­
ra yeniden büyür. Erkek geyiğin boynuzlarını ana geyiğe ve
yavruya zarar vermemek için düşürdüğü söylenir. Boynuzlar
ocak ya da şubat aylarında düşer, sonbahara doğru yeniden
büyürler. Boynuzlarının yeniden büyümesi sürecinde erkek
geyikler çok dikkatli olmak zorundadırlar, çünkü bu süre
içinde olağanüstü kan dolaşımı nedeniyle hem boynuzlan
çok duyarlıdır hem de bu iş için büyük bir enerji harcarlar.
Geyikler çiftleşme dönemi dışında, sürüler ya da küçük
gruplar halinde yaşarlar. Çiftleşme dönemi sırasında erkek
geyikler kendi başlarına hareket ederler. Ancak bir harem
kurmak yerine dişiden dişiye gezinir ve o sırada birlikte ol­
dukları dişi geyiği korumaya özen gösterirler. İlkbaharda bir­
birleriyle dostça geçinen erkek geyikler bu dönem sırasında
gelişmiş ve güçlenmiş boynuzlarıyla dişileri için çetin kavga­
lara girişirler. Genellikle bu kavgalar ölümle sonuçlanmaz,
ancak boynuzlan birbirine kenetlenir ve ayrılmazsa, her iki
geyik de acı bir biçimde açlıktan ölebilir.

101
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

Çiftleşme döneminden sonra geyik sürüleri yaşlı bir ge­


yik tarafından kış sonuna kadar yönetilir. İlkbaharda dişiler
doğum yapar ve genellikle ikiz ya da üçüz doğururlar. Do­
ğum oranı böylesine yüksek olduğu için birçok geyik, yiye­
cek bulmanın güç olduğu zorlu kışlara dayanamaz. Geyikle­
rin düşmanları çakallar, köpekler, kurtlar, ayılar ve vahşi ke­
d ijerdir, aynı zamanda orman yangınları, insanlar ve otomo­
biller de geyiklerin düşmanıdır. Her yıl Birleşik Amerika'da
400.000 kadar geyik yollarda otomobiller tarafından çiğnen­
mektedir.
Geyik insanları, totemleri gibi duyarlı, çekici, hareketli
ve uyanık kişilerdir. Doğuştan gelen sezgileriyle, çevrelerin­
deki insanların duygularını çabucak anlarlar. Kendi iç dünya­
ları çok değişken olduğu için, başkalarının yeni yeni yaşadı­
ğı duygu karmaşalarını onlar önceden yaşayıp deneyim ka­
zanmışlardır. Böylece başkalarının sorunlarını, bazen tek ku­
lakla da olsa dinleyebilir ve sorunlarının çözümü için yar­
dıma olabilirler. Ancak diğer insanlarla konuşurken dikkat­
lerini toplamakta büyük zorluk çekerler, çünkü anlahlan şey­
lerle düşünceleri oradan oraya sıçramaya başlar ve akılların­
dan geçeni söylemeden edemezler. Yine de Geyik insanları
konuya öyle ustaca yaklaşırlar ki, karşılarındaki kişi çoğu kez
sözünün kesildiğini bile fark etmez.
Geyik insanları aynı zamanda çok uyanık oldukları için,
bir konuşmayı sık sık kestiklerini anlarlar ve kendilerini to­
parlayarak daha dikkatle dinlemeye çalışırlar. Karşılarındaki
kişi hiçbir zaman onların yanından önemsenmemiş ya da ku­
lak verilmemiş gibi bir duyguyla ayrılmaz.
Geyik insanları çevrelerinin daima güzel şeylerle dolu ol­
masını isterler. Güzel manzaralı yerlerde bulunmak, güzel ve
çekici bir ev kurmak, kendilerine şu veya bu yönden güzel

102
M I S I R E K i M i D Ö N E M i

görünen insanlarla birlikte olmak isterler. Ancak bu yalnızca


fiziki güzellik demek değildir. Geyik insanları, güzelliğin yal­
nızca dış görünüşte değil, özde olduğunu bilecek kadar duy­
gulu ve sezgilidirler. Bu burcun insanları hpkı totemleri gibi
çevrelerine neşe saçarlar. Sevinç, içlerinde taşıdıkları derin
bir duygudur. Dünyadaki güzellikleri kavramak için sevin­
menin gerekli olduğunu iyi bilirler.
Geyik toteminin insanları, akıllı, araşbrıcı ve yarabcı ki­
şilerdir. Gerek fiziksel, gerekse ruhsal alanda en sıradan, gün­
lük şeylerden bile büyük güzellikler yaratabilirler. Değişik
anlamda da olsa, sanatçı ya da müzisyen kişilikleri vardır ve
bu onlara ruhsal bir doyum sağlar. Bazen bu özellik alışılma­
dık bir biçimde ortaya çıkabilir. Yağlıboya ve suluboya tablo­
lar yerine, ilginç lezzetli ve değişik bir içki ya da yemek yara­
tabilirler. Dahice, eşsiz kuramlar ortaya atbkları da olur. Han­
gi alanda çalıştıkları önemli değildir, yarabcı bir biçimde ça­
lışmak ve sonunda ortaya güzel bir şey çıkarabilmek onlara
yeter.
Duygusal alanda, Geyik insanları candan ilgileri, kavra­
ma yetenekleri ve zekalarıyla çevrelerindeki insanların içinde
yatan güzellikleri, sözcüğün gerçek anlamıyla ortaya çıkara­
bilirler. Her insanda yatan güzellik konusunda keskin bir ba­
kışları vardır ve düşüncelerini sürekli olarak başkalarına da
açarlar. Bu kişiler hpkı geyikler gibi çok değişik sesler çıkarıp
çevreyi de heyecanlandırabilirler. Bir Geyik insanı gülmeye
başlarsa, bu gülüş bir kahkaha tufanı gibi herkese yayılır.
Ancak, Geyik insanlarının totemlerinden aldıkları bazı
olumsuz özellikleri de vardır. Değişik insanlara karşı bazen
öylesine güçlü bir çekim duyarlar ki, tek bir ilişkiyle sınırlan­
mak istemezler. Çevrelerinde güzel ve çekici buldukla o ka­
dar çok insan olabilir ki, tek bir insanı seçmek onlara olanak-

103
K I Z I L D E R I L I l\ I L G E L I G I

sız gelir. Bu burcun hem erkeklerinde, hem kadınlarında gö­


rülen bu özellik erkeklerde daha güçlüdür. Bu burcun insan­
ları erkek erkeğe ya da kadın kadına sohbetlerden de çok
hoşlanırlar.
Geyik insanlarının sağlam bir ilişki kurmaları ve bu iliş­
ki içinde gizli kalmış yönlerini geliştirip zenginleştirmeleri
gereklidir. Yaşamlarında kalıcılığın önemini kavramalıdırlar,
yoksa daldan dala, düşünceden düşünceye sıçrayarak ne ara­
dıklarını tam bilemeden yaşamlarını boşa geçirebilirler. Za­
manlarını iyi bir şekilde kullanmak ve enerjilerini düzenle­
mek onlara çok zor gelir. Bunu başaramazlarsa kolayca çeşit­
li hastalara yakalanabilirler. Bedenleri de düşünceleri gibi
sarsılır ve sinirli olurlar. Eğer içlerini dökecekleri kişileri bu­
lamazlarsa, organizmalarında çeşitli hkanıkhklar görülebilir.
Geyik insanları bazen çocuklarının rihnine ayak uydur­
makta çok zorlanmalarına karşın, sevgi dolu birer ana-baba
olurlar. Dişi geyiğin yaptığı gibi onlar da çocuklarını güvenli
bir yere bırakıp, işlerine gitmek ve sonra onlara yiyecek ve
sevgi getirecekleri zaman yeniden dönmek isterler. Geyik ba­
balar, düşünceli ve sevecen bir baba rolünde Geyik analardan
daha fazla zorlanırlar. Bu durum onlara yepyeni ve yabana
bir şey gibi gelir ve çocuğun gelişiminin sorumluluğunu üst­
lenmek için kendilerini iyice zorlamaları gerekir. Çocuklar
büyüyüp, ana-babalarına ayak uyduracak duruma geldikleri
zaman, her iki taraf da kendini daha rahat hisseder.
Bu burcun insanları her burçtan insanla kolayca anlaşa­
bilir. Kendileri gibi Kelebek kabilesinden olan Karga ve Susa­
muru insanlarıyla ve Fırhna Kartalı kabilesinden olan Alado­
ğan ve Mersinbalığı insanlarıyla daha iyi anlaşırlar. Fırhna
Kartalı kabilesinin üçüncü temsilcisi olan Wapiti insanlarıyla
bütünleşirler.

1 04
M I S I R E K i M i D Ö N E M i

Diğer insanlar, Şifa Çemberi'nde bu burçtan geçerken; iç­


lerindeki duyarlı, hareketli yönleri tanır ve dünyanın tüm gü­
zelliklerini görmeye başlarlar. Yaşam enerjisinin hızla akma­
sının getirdiği gücü ve güçsüzlüğü de tanımış olurlar.

Gevik Çocuktan

Geyik çocukları duygulu, kavrayışlı, sezgili ve yaratıcı


kişilikleriyle başlarına buyruk hareket etmeye yatkın çocuk­
lardır. Diğer insanlarla konuşmaktan ve onları sevindirmek­
ten hoşlanırlar. Bu yönden gelişkin Geyik insanlarına çok
benzerler. Geyik yavruları gibi onlar da kolayca ve göze çarp­
madan bulundukları çevreye uyum sağlar ve böylece çeşitli
tehlikelere karşı korunmuş olurlar. Genellikle sakin, kolay
oyalanan ve konuşkan çocuklar oldukları için, ana-babaların
özledikleri ideal çocuk tipinin simgesi gibidirler.

105
A G A Ç K A K A N
21 HAZİ RAN - 22 TEMMUZ

Güneyin koruyucu ruhu Shawnodese'nin birinci ayı


Hayvan: Ağaçkakan
Bitki: Yabangülü
Maden: Kırmızı Akik
Renk: Pembe
Element: Su (Kurbağa Kabilesi)

Sıcak, duygusal, eğitici, etkileyici,


kırılgan, sevgi dolu

106
BOL GÜNE$Lİ GÜNLER DÖNEMİ

Kırmızı akik, yosunlu akik gibi, kuvarsın kripto-kristal


bir biçimi olan kalsedon türündendir. Renkleri gül pembesin­
den kırmızıya ve sarıya kadar değişebilen kırmızı akik, say­
dam bir kalsedondur. San renkte olanına sardion, kırmızı ve
saydam görünüşlüsüne karneol, süt gibi donuk renkli olanı­
na jasper denir.
Diğer tüm akikler gibi kırmızı akik de ilk çağlardan bu
yana dünyanın her yöresinde süs eşyası yapımında kullanıl­
mış değerli bir taştır. Eski çağlarda üstüne ilk kez gravür işle­
nen sert taşlardan birisidir. Kırmızı rengi nedeniyle ilkel top­
lumlarda kanla bir bağlantısı olduğuna inanılırdı. Yaraların
kanamasını durduracağı inancı yaygın olduğu için, kanayan
yerin üzerinde ince sırıma bağlanmış bir akik taşı sallandın­
lır, taşın dairesel hareketlerinin kanı durduracağı ve yarayı
iyileştireceği söylenirdi.
Rengi ve bu gibi özelikleri nedeniyle, insan yüreğiyle
bağlantısı olduğu da öne sürülürdü. Birisine kırmızı akik ar­
mağan etmek yürekten gelen sevginin ve aşk ilişkisinin sim­
gesiydi. Üzerinde bu taşı bulunduranların yüreklerinin sağ­
lam, duygularının tüm sevgilere açık olacağına inanılırdı. Ba-

107
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

zı anneler yüreklerini çocuklannın sevgisine ve gereksinimle­


rine açık tutmak için Üzerlerinde kırmızı akik taşırlardı.
Ağaçkakan insanlan, taşları gibi çevrelerini ve özellikle
evlerini süsleyip döşemek isterler, çünkü rahat ve bakımlı bir
yuvaları olması, bu insanlar için çok önemlidir. Bu burcun in­
sanları evcil yaradılışlıdırlar, evleri fiziksel, ruhsal ve duygu­
sal anlamlarda rahat ve güzelse dengeli kişiler olurlar. Taşla­
rı gibi yeni düşünce ve duygulardan çabuk etkilenirler, ancak
değişiklik gerçekleştikten sonra, karar verdikleri bu yeni du­
ruma sarsılmaz bir şekilde sık sıkı sarılırlar.
Yaşamlarında herhangi bir yeniliğe karar vermeden önce
uzun uzun düşünür, tartar, bu yeniliklerin nasıl olması gerek­
tiğini ve yaşamlannda önem taşıyan diğer unsurlarla nasıl
bağdaşacağını ölçüp biçerler.
Ağaçkakan insanları taşlan gibi sözcüğün soyut ve so­
mut anlamında kanla ilişkilidirler. Dalak ve kan dolaşımları
çok etkin, göğüs ve kann bölgeleri çok duyarlıdır. Kanın sağ­
lam bir bedende özgürce dolaşıp akması gibi bu insanlar da,
yaşamla birlikte engel tanımaksızın akıp gidebilirler. Zor du­
rumlarda insanın yanında ağaçkakan burcundan birinin bu­
lunması çok iyidir, çünkü sezgi gücüyle zorluğun ana nede­
nini hemen bulur ve dikkatli bir şekilde yardımcı olarak ken­
dini yeniden toparlamasını sağlar.
Bu insanlar yüreklerinden gelen sese göre davranırlar.
Eğer bir Ağaçkakan insanı aşık olup severse, karşı taraftan
olumsuz bir davranış gelmediği sürece bu, sağlam temelli ve
kalıcı bir ilişki olacak demektir. Yüreklerindeki sevgi, çevrele­
rindeki her şeyi, bitkileri, madenleri, hayvanları ya da insan­
ları coşkuyla sarar.
Ağaçkakan insanları, ana-baba olarak dünyanın en sevgi
dolu, en iyi kalpli insanlarıdır; çocukları ve geniş anlamda ço-

108
B O L G Ü N E $ L I G Ü N L E R D Ö N E M i

cukları yerine koydukları her şey için hiçbir özveriden kaçın­


mazlar. Bu insanların evi, kendi çocukluğundan başka biraz­
cık gerçek sevgiye ve ilgiye gereksinim duyan dost ve akraba
çocuklarıyla dolar taşar. Ağaçkakan insanları sevgilerini on­
lara da dolu dolu verirler.
Ağaçkakan insanlarının bi tki totemi, sayısız türküyle şii­
re esin kaynağı olan, çok sevilen yabangülüdür. Dikine büyü­
yen bir çalı olarak kendiliğinden yetişen yabangülünün, di­
kenli dallarının üzerlerinde 5-7 arasında gül yaprağına ben­
zer ama daha küçük yaprakları, çiçeğinde ise 5 yaprağı var­
dır. Bunlar sarı ve etli çiçek çanağından kenarlara doğru açı­
lırlar. Renkleri tozpembeden, parlak canlı pembeye kadar de­
ğişir. Yapraklar dökülünce, çiçeğin ucunda portakal renkli ve
kuşburnu denilen bir meyvecik oluşur. Bazı kuşburnu türle­
rinin içi beyaz tohumcuklarla dolu etli bir kabuğu vardır, ba­
zılarıysa çekirdeksizdir.
Kuşburnu, vitamini en bol bitkilerden biridir. Güller ma­
yıstan temmuza kadar açar ve bu dönemde güzel kokularını
çevreye yayarlar. Kuşburnu, sonbaharda toplanır.
Kuşburnu, sonbahar ve kış boyunca, pek çok Kızılderili
kabilesinde uygulanan biçimde çiğ olarak çiğnenebilir. Aynı
zamanda kurutularak, çay olarak içilebilir, un haline getirile­
bilir ve reçellere ya da çorbalara tat vermek için kablabilir.
Kaynahldığı zaman C vitamini değerinin yüzde 40'ını, kuru­
tulduğu zaman yüzde 65'ini kaybeder. Eski yemek kitapla­
rında kuşburnuna ilişkin iyi yemek tarifleri bulunabilirdi, gü­
nümüzdeki modern kitaplarda buna pek rastlanmıyor.
İçinde bol C vitamini bulunan kuşburnu, soğuk algınlık­
larına, boğaz ağrılarına ve gribe karşı çok iyi bir ilaçtır. Ya­
bangülü yapraklan kaynatılınca, bedende ferahlahcı ve ra­
hatlahcı etki yapan, güzel tadı olan bir çay elde edilir. Yaban

1 09
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

gülünün dalları ve köklerinden yapılan çay da soğuk algınlı­


ğına iyi gelir. Eskiden kuşburnu çayı, böbrek ve safra kesesi
taşlarını söktürmek, karaciğer rahatsızlıklarında kanı temiz­
lemek için kullanılırdı. Yine eski günlerde yapraklarının, çiçe­
ğinin suyu damıhlır, kalbi güçlendirmek, yaşam gücünü art­
hrmak için ve her türlü bedensel zayıflığa karşı yabangülü­
nün yumuşak, serinletici etkisine başvurulurdu.
Kızılderililerin ahududu ve naneyle birlikte kaynathkla­
rı kuşburnu çayı, hem küçüklere, hem büyüklere bedensel ve
ruhsal ferahlık verirdi. Mohawk kabilesinden yaşlı bir bitki
uzmanının anlattığı efsane şöyledir: Avrupalıların, Amerika
kıtasına yerleşmesi sonucu bir gün çok kötü bir hastalık türe­
yecek ve tüm insanlığı tehdit edecek. Efsaneye göre, Kızılde­
rili kökenli birisi, yabangülü karışımından yapacağı bir ilaç
kullanarak, bu hastalığı tedavi edecek.
Bu bitkinin yapraklarından elde edilen gülsuyu eski gün­
lerde, gözlere damlahlarak saman nezlesinin yan etkisi ola­
rak gözlerde ortaya çıkan kızarıklığı gidermeye yarardı. Ya­
bangülü aynı zamanda bitki uzmanlarınca, bazı otlardan ya­
pılan başka ilaçların acısını hafifletmek ve kokusunu güzel­
leştirmek için kullanılırdı. Günümüzde yabangülü parfümle­
rin ve saç şampuanlarının yapımında kullanılır. Kurutulmuş
gül yapraklan küçük ince torbalarda çamaşır dolaplarına ko­
nursa, güzel bir koku yayarlar.
Ağaçkakan insanları bitki totemlerinden, yaşam enerjile­
ri düzgün akhğı sürece, çok çeşitli olanaklara sahip oldukla­
rını öğrenebilirler. Güller gibi onlar da güzel insanlar olabilir­
ler ve hem güzel hem yararlı olarak diğer insanları etkileye­
bilirler. Ağaçkakan insanlarında vahşi bir yan vardır. Doğal
ortamlarında bulundukları zaman çok çekici kişilerdir. Genç­
lik çağlarında vahşi güzellikleriyle çevrelerine mutluluk sa-

1 10
B O L G Ü N E S L I G Ü N L E R D Ö N E M i

çarlar ve yapraklar solmaya başladığı zaman onun yerini ol­


gunluk çağının bilgeliği alır. Ağaçkakan insanları, kuşburnu
gibi, ruhsal ve duygusal zenginliklerini yansıtan dış görünüş­
leri nedeniyle, topluluklar içinde sevilen ve aranan kişilerdir.
Bu insanların aynı zamanda derin bir iç dünyaları vardır, an­
cak o dünyaya girebilmek için yeterli çabayı göstermek gere­
kir.
Huzursuz oldukları zamanlar Ağaçkakan insanları çev­
relerine, bazı kişilerin kuşburnu için söyledikleri gibi kek­
remsi ve tatsız bir izlenim yayarlar. Böyle zamanlarda gerçek­
ten tembel, isteksiz kişiler olur, gerçekçi ve elle tutulur işlerle
uğraşacakları yerde, bulanık, belirsiz duygular arasında yitip
giderler. Huzursuz oldukları dönemlerde, bağımsız düşünüp
davranamaz ve duygusal ilişkiye giremezler. Ancak huzurla­
rı ve iç dengeleri yerindeyse, çevrelerindeki hı;?r şeyi çok iyi
algılayıp yansıtabilirler. Böyle durumlarda, ruhsal-duygusal
alanda bağımsız kararlar verebilir ve kararlarını uygularlar.
Bu totemin insanları kuşburnu ya da gül yaprağı çayını,
soğuk algınlığında, gribal rahatsızlıklarda ve kanlarını temiz­
lemekte kullanırlarsa bu tür hastalıkların daha da gelişip mi­
de, karaciğer ve diğer duyarlı organlan etkilemesini önlerler.
Bu çay aynı zamanda, Ağaçkakan insanlarının sevgilerini ba­
zen düşüncesizce sağa sola saçarak sonunda yorgun düşen
yüreklerine de iyi gelir. Dengeli Ağaçkakan insanları genel­
likle sağlıklı kişilerdir, yabangülü çayını lezzetli ve ferahlah­
cı bir içki olarak zevk için içebilirler.

Ağaçkakan insanlarının rengi pembedir. Bu henüz ol­


gunlaşmamış bir pembe ya da evrensel aşkın pembesi olabi­
lir, bunun türü o insanın gelişme düzeyine bağlıdır. Yolunu
ve yönünü henüz seçememiş bir Ağaçkakan insanı coşkun bir
duygu denizinde çalkalanır ve hiçbir yerde huzur bulamaz.

l 1l
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

Yaşamdaki amacını ve yönünü saptamış olan Ağaçkakan


insanlan duygu ve duyarlılıklarını, tüm insanlara yararlı ola­
cak bir biçimde kullanabilirler.
Ağaçkakan insanlannın taşkın duygusallığı, Kurbağa ka­
bilesinden olduktan için daha da yoğundur. Bu kabilenin
üyeleri genellikle kendi duygularının güçlü ama başıboş neh­
rinde yüzerler.
Güneyin Koruyucu Ruhu Shawnodese tarafından yön­
lendirilen üç ayın ilkinde dünyaya gelen Ağaçkakan insanla­
rının coşkun eğilimleri, Shawnodese'nin hızlı büyüme ve gü­
ven özellikleriyle daha da güçlenir. Bu nedenle Ağaçkakan
insanlan duygularını daha yoğun yaşarlar ve kendilerini her
alanda geliştirip güven içinde olmak isterler.
Doğdukları ay olan, "Bol Güneşli Günler Dönemi" hız­
lı atılımlarını biraz frenleyerek bu burcun insanlarını biraz
dengeler, çünkü güneşin büyük bir güçle parladığı bu mev­
simde, gelişmenin yalnızca hızlı değil, doğru bir yönde olma­
sı gerekir. Güneş, insanın yüzeysel uğraşlar için harcadığı gü­
cü kısarak ve doğru yola yönlendirerek bu konuda yardıma
olur. Yaz gün dönümünün başladığı bu mevsimde toprağa
bağlı her şey çiçeklenmeye, meyve vermeye çalışır.
"Bol Güneşli Günler Dönemi"nde doğan insanlann hay­
van totemi, her yerde çok sık rastlanan ve gizemli bir kuş
olan ağaçkakandır. Ağaçkakanın İngilizce adı "woodpecker"
Latin Tanrısı Picus'tan gelir. Efsaneye göre Circe, Picus'a aşık
olur ve kendisiyle evlenip güneşi kayınpeder olarak kabul et­
mesini ister. Picus bunu kabul etmeyince ağaçkakan biçimine
sokulur.
ABD' de iki ağaçkakan türü bulunur: Kanadının altı san
renkte olan ve daha çok doğuda yaşayan "Sankanat ağaçka­
kan" ve kanadının altı mercan gibi kırmızı olup, genellikle
batıda görülen "Kızıl-kanat ağaçkakan".

1 12
B O L G U N f $ L İ G Ü N L E R D Ö N E M i

Her iki ağaçkakan türünün göğüsleri beyaz, gövdeleri


gri-kahverengidir. Boyunlarında kırmızı, göğüslerinde siyah
bir yarım ay ve onun hemen altında siyah bir noktacık vardır.
Her iki türe de çok değişik yerlerde, ormanlarda, kırlar­
da, hatta kentlerin kenar semtlerinde rastlanabilir. Diğer
ağaçkakanların aksine bu kuşlar yerde gezinmeyi severler ve
bazen de tıpkı ötücü kuşlar gibi dallara tüneyip otururlar.
Ağaçkakanlar kütüklerin üstünde, teneke damlarda ve
tahta evlerin duvarlarında türkü söyler gibi trampet çalarlar.
Bunu bazen böcek yakalamak, bazen de yalnız zevk için ya­
parlar. Çiftleşme dönemlerinde müzik yeteneklerinin seçkin
örneklerini sergilerler.
Ağaçkakanlar, böcekle, yabani tohum ve yemişlerle, ba­
zen de buğday ve mısırla beslenirler. Çok değişik sesler çıka­
rabilirler. Bu sesler bazen "tak tak tak tak", bazen "yuk yuk
yuk yuk" ya da "çık çık çık" diye yankılanır. Sabah saatlerin- ·
de ağaçkakanların trampeti ile uyananlar, onların adeta "kalk
kalk kalk" diye şarkı söylediğini de duyarlar.
Ağaçkakanların uçuşu güçlü ve hedefe yöneliktir. Hava­
da dalgaya tutulmuş gibi birkaç denge hareketi yaphktan
sonra, gidecekleri yöne hızla uçarlar. Gagaları kuvvetli, dille­
ri uzun, ayak hrnakları öne ve arkaya doğru çatallıdır, böyle­
ce ağaçlara rahatça tutunur, yiyecek arayabilirler.
Ağaçkakan yuvasını ağaç gövdelerine kabak biçiminde
bir oyuk açarak yapar, çok kullanışlı olan bu yuvalara daha
sonra başka kuşlar da yuva kurabilir. Yuvaların içi 2-7 metre
derinliktedir, kapısı ise ancak 5 santim çapındadır. Ağaçka­
kanlar ortalama 8 yumurta yumurtlarlar. Diğer kuşlar gibi
ağaçkakanlar da, iyi ve sevecen birer ana-babadırlar. Yavrula­
rı kanatlanıp yuvadan uçuncaya kadar onları besler ve korur­
lar.

1 13
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

Kızılderililer için ağaçkakan özel bir kuştur. Cesaretin


simgesi olarak görülür ve kanadındaki kırmızı renge dair bir
efsane vardır. Bu efsaneye göre, ağaçkakan, deprem ruhları­
nın çıkardığı bir yangını söndürüp insanlara yardım ehnek
isterken, alevlere çok yanaşmış ve kanatları kızarmışhr.
Trampet sesi çıkardıkları için de çok sevilirler. Bu sesin, yüre­
ğin ahşını ve toprağın nabzını simgelediğine inanılır. Söyle­
dikleri türküler nedeniyle de özel bir kuş sayılan ağaçkakan­
ların tüyleri dinsel törenlerde kullanılır. Bu kırmızı tüylerin
kanla ilişkisi olduğu söylenir ve savaş ruhlarına armağan ola­
rak sunulur. Savaş sırığına bağlanan ağaçkakan tüyleri düş­
man güçlere karşı bir koruyucu gibidir. Başa takılan bir ağaç­
kakan tüyü, o kişinin şifa kabilesi üyesi olduğunu göSterir.
Bu ayda doğan insanlar, totemlerinden kendi içlerinde
yatan gizemli yetenekleri öğrenebilirler, ancak bu yetenekle­
rin ortaya çıkması için, dengeli bir ortamda ve dengeli bir du­
rumda olmaları gerekir. Ağaçkakan insanlarının gerçeğin
düzlemini yarmak ve onun altındakileri başka gözle algıla­
mak gibi bir becerileri vardır. Bu yetenekleri ile olayların iç­
yüzünü kolayca kavrayabilir ve doğru olanı seçerler. Birçok
Ağaçkakan insanı kendisini nasıl bir gücün koruduğunu,
doğru kararlan nasıl verdiğini fark etmez ve bunu çevresine
de açıklayamaz. Manhklı düşünmeye yatkın kişiler, sezgileri­
ne güvenen Ağaçkakan insanlarının hayalci olduklarını ger­
çekçi düşünmediklerini öne sürerler ve bu insanları yönlen­
diren, koruyan gücü fark edemezler.
Bu burcun insanları bpkı totemleri gibi yaşam içinde di­
ledikleri şarkıyı çalıp söylemelidirler. Ancak özledikleri ezgi­
yi çalacak dengeye kavuşmak için, her şeyden önce korunak­
lı bir yuvaya gereksinimleri vardır. Ağaçkakan insanları çok
evcildir ve diğer insanlardan çok daha fazla gerçek bir yuva-

1 14
B O L G Ü N E Ş L i G Ü N L E R D Ö N E M i

nın özlemini duyarlar. Her uçuştan sonra dönüp gelecekleri


rahat ve uyumlu bir yuva kurmadan mutlu olamazlar. Ancak
bu uyumlu yuvada derinden bağlı oldukları kişilerin de bu­
lunması gerekir. Ağaçkakan insanları hpkı totemleri gibi ola­
ğanüstü güzel yuvalar kurabilirler. Bu evlerde kendilerinden
sonra gelenler de rahatça oturabilir. Ancak bu yuva ne kadar
güzel olursa olsun, onu sevdikleri ve bağlandıkları bir kişiy­
le paylaşamazlarsa kendilerinde bir eksiklik duyarlar.
İnsanlar arası ilişkiler bu kişilerin yaşamında çok büyük
ve önemli bir yer tutar. Enerjilerinin büyük bölümünü, diğer
insanlarla düzenli, iyi ilişkiler kurmak, bunları sürdürmek
için harcarlar.
Bu totemin insanları ana-baba olarak çok sevecendirler.
Çocuklarını sevgileri ve koruma duygulan ile adeta sarıp sar­
malarlar, fakat ağaçkakanların aksine, yavruları büyüyüp,
kendi başına hareket edecek çağa geldikleri zaman onlardan
ayrılmakta çok zorluk çekerler. Sevgisini, çocuklarına özgür­
lüklerini verirken de gösterebilmek, bir Ağaçkakan insanının
yaşamındaki en güç deneydir.
Ağaçkakan insanları kaç yaşında olurlarsa, olsunlar, ken­
dilerine sağlam ve güvenilir bir yuva kurduktan sonra anaç
içgüdüleri ile başka daha büyük amaçlara yönelirler. Sevgile­
ri ilk.in yakın ya da uzak akraba çevresine, sonra komşu ve
dostlarına, daha sonra da tüm ülkeye yönelir.
Ancak bu tür sevgi arayışları onlara yetmez, çünkü sev­
gilerinin böyle geniş gruplar tarafından yeterince algılanama­
yacağını bilirler. Bunu kavradıkları zaman, yüreklerinin sesi­
ni dinleyip, coşkun sevgi ve sevecenliklerini sunacakları kişi­
yi bulmak, onlar için büyük önem taşır.
Genellikle uyum sağladıkları gruplar bulurlar. Hoşlan­
dıkları ve doğru buldukları bir topluluğa kahlırlar. Bu grup
.
115
K I Z I L D'E R I L I B i L G E L I G i

yardımsever bir dernek, kardeşlik ilkelerine dayalı bir kuru­


luş olabilir, ancak çoğu kez dinsel ve mistik bir yön taşırlar.
Çünkü Ağaçkakan insanları mistik eğilimleriyle böyle grup­
larda kişiliklerini bulur ve maddi alanda güvence sağladık­
tan sonra mistik eğilimlerini doyurmak isterler. Ağaçkakan
insanları böyle bir grup buldukları, kendileriyle aynı düşün­
ce eğilimlerini paylaşan insanlarla bir arada oldukları zaman
büyük bir özveriyle çalışırlar. İçlerindeki sevgi selini doğru
yönde akıttıkları inancıyla mutlu olurlar.
Ağaçkakan insanları kendilerini ve ailelerini aşan daha
büyük bir olguya, bir inanışa, bir kişiye bağlanarak ona hiz­
met etmek isterler.
Eğer Ağaçkakan insanları başka alanlara rahatça yönele­
bilecek kadar maddi güvence sağlayamazlarsa çok mutsuz
olurlar. Kendilerini daha da olumsuz yönlere sürükleyebile­
cek bir huzursuzluk denizinde çalkalanıp dururlar. Böyle du­
rumlarda, enerjilerinin düzgün akmaması nedeniyle birçok iç
hastalığa yakalanabilirler. Bundan kurhılup tamamen iyileşe­
bilmeleri için somut ve soyut anlamda güvenliğe kavuşmala­
rı gerekir.
Diğer burçlardan i nsanlar, Şifa Çemberinde bu burçtan
geçerken, içlerinde sevme ve sevilme gereksinimi duyarlar,
aynı zamanda kendi algılama ve sezgi güçlerine güvenmeyi
öğrenirler. Güvenli bir yuvaya sahip olmak, yaşamda ruhsal
bir amacın bulunması ve yaşam güçlerinin doğru bir şekilde
yönlendirilmesi de bu burçtan geçen insanların öğrenecekle­
ri şeyler arasındadır.
Ağaçkakan insanları kendileri gibi Kurbağa kabilesinden
olan Puma ve Yılan insanlarıyla iyi anlaşırlar. Kaplumbağa
kabilesinden olan Bozayı, Kunduz insanlarıyla iyi bir uyum
sağlarlar ve Yabankazı insanlarıyla bütünleşirler.

116
B O L G Ü N E Ş L i G Ü N L E R D Ö N E M i

Ataçlcakan Çocuklan

Bu burcun çocukları çok hırslıdır. Çocukluk dönemlerin­


de yeterince sevilip korunurlarsa, büyüdükleri zaman aynı
sevgi ve güvenliği çevrelerine yayabilirler. Güvenli bir aile
yuvası isteyen bu çocukları sık sık okşayarak, kucaklayarak
sevildiklerini göstermek gerekir. Onlar bunun karşılığını iler­
de verecekler, çevrelerine aynı sıcak ilgiyle sevgiyi gösterebi­
leceklerdir. Çocukluk çağlarında gereksinim duydukları bu
ilgiyi görürlerse, yetişkin çağlarda daha huzurlu kişiler olur­
lar, dengelerini daha kolay bulurlar.

1 17
M E R S İ N B A L I G I
23 TEMMUZ - 22 AGU STOS

Güneyin koruyucu ruhu Shawnodese'nin ikinci ayı


Hayvan: Mersinbalığı
Bitki: Ahududu
Maden: Gröna - demir
Renk: Kırmızı
Element: Ateş (Fırbna Kartalı)

Hayat dolu, geniş kalpli, karizmatik,


cesur, iradeli, atılgan

1 18
BÖGÜRTLENLERİN OLGUNlA$MA DÖNEMİ

Değerli taşlardan gröna, oldukça sert, reçine gibi parla­


yan kristalize bir silikat oluşumudur. Kırmızı, kahverengi,
yeşil, sarı, siyah ve beyaz renklerde 6 değişik türü bulunur.
Koyu kırmızı ve eflatun renklerdeki almandin, altın sansı ve
kırmızımtrak sarı renk veren grosular, koyu kırmızıdan siya­
ha kadar değişen pirop ve genellikle kırmızı ya da kahveren­
gi tonlarda olan spesartindir. Şarap kırmızısı, san, yeşil ya da
siyah renkte olabilen demirgrönasına aplom veya melanit,
cam parlak.lığında ve açık yeşil renkteki krom-grönasına uva­
rovit denir.
Gröna kübik kristal şeklindedir. Genellikle kireçtaşı, ser­
pantin, peridot ve granitle çeşitli kristal bileşimleri oluşturur.
Grönaya bu minerallerin bulunduğu yerlerin yakınındaki ır­
mak yataklarında rastlanabilir. Karınca yuvalarının yakının­
da da bu taşa çok sık rastlanır, çünkü karıncalar grönaya an­
tipati duyarlar ve gördükleri her yerde onu hemen yeryüzü­
ne çıkarıp atarlar. Dünyanın pek çok yöresinde grönanın de­
ğişik türleri bulunabilir.
Mersinbalığı insanlarının uğur renkleri kırmızı olduğu
için grönanın kırmızıya çalan renkleriyle bu ay arasında özel

1 19
K I Z I L D L R İ L İ B I L G E L I G I

bir ilişki kurulur. Karneol gibi grönanın da yürek ve kanla


ilişkisi olduğuna inanılır. Eskiden gröna parçacıklarından
oluşan bir muska taşındığı zaman, bunun kalp hastalıklarına
iyi geleceği söylenir, üzerine aslan işlenmiş bir grönanın insa­
nı tehlikelerden koruyacağına, iyi ve saygın bir yaşam sağla­
yacağına inanılırdı. Bazı halklar da grönadan yapılmış bir
kurşunun düşmanı yüreğinden vuracağına ve bu taşın cinsel
gücü dengede tutacağına inanırlar dı.
Romalılar ünlü kişilerin resimlerini bu değerli taşın üze­
rine işlerdi, İranlılar grönayı krallara özgü bir taş sayar, üze­
rine şahlarının resmini çizerlerdi. Kızılderililer de grönayı tö­
rensel amaçlarla ve süs eşyası olarak kullanırlardı.
Günümüzde grönadan, süs taşı olarak işlenmesinin yanı
sıra, değişik sanayi dallarında ve iletişim alanında yararlanıl­
maktadır. Gröna, saat yapımcılığından başka, toz olarak zım­
para kağıdı ve biley taşlarının yapımında da kullanılır.
Mersinbahğı insanlarının ikinci totemi dünyanın en sert
madenlerinden olan demirdir. Demir aracılığıyla insanlık tek­
noloji çağının eşiğine gelmeyi başarmıştır. Keltler demir çağı­
nın gelmesi ile perilerin ve büyülü varlıkların insanlara sırt
çevirdiğini söylerlerdi. Demir başka madenlerle kolayca bile­
şim sağlar ve değerli taşlara kırmızı bir ton verir. Aynı za­
manda insan gövdesinin yaşamım sürdürmesini sağlayan he­
moglobin molekülünün ortanca iyonunda da demir bulunur.
Mersinbalığı insanlarına tıpkı madenleri gibi çok çeşitli
ve değişik görünümlerde rastlanabilir, ama hepsinin kolayca
fark edilen bazı ortak özellikleri vardır. Mersinbalığı insanla­
rı gröna gibi genellikle iyi yürekli, duyarlı kişiler olarak dik­
kat çekerler. Eğer yüreklerinde taşıdıkları iyi ve dostça duy­
gulara kulak verirlerse, dengeli ve mutlu kişiler olurlar.
Yüreklerinin sesine uydukları sürece, sezgili ve keskin

120
B Ö G Ü RT L E N L E R I N O L G U N L A Ş M A D Ö N E M i

görüşlü insanlardır. Bazen açıkça ortaya çıkan, bazen de giz­


liden gizliye süren ileriyi görme ve sezme yetenekleri vardır.
Bu yetenekleriyle kendilerini ve dostlarını bekleyen bazı teh­
likeleri önceden görebilirler. Grönanın da böyle bir özelik ta­
şıdığı söylenir.
Bu kişiler, keskin görüşleri ve duyumsama yetenekleriy­
le öyle sözler söylerler ki, söyledikleri şeyler dostlarının ya da
düşmanlarının ta yüreğine işler. Mersinbalığı insanları iyi bi­
rer dost oldukları kadar, korkulacak bir düşman da olabilir­
ler. Aldatıldıklarına inanırlarsa bütün güçleriyle harekete ge­
çer ve gerçekten çok yıkıcı şeyler yapabilirler. İç dengeleri ye­
rinde değilse kendi güçlerine karşı dikkatli olmalıdırlar. Bu
güç bekienmedik, hesapsız bir biçimde ortaya çıkabilir ve öy­
le patlamalar yaratabilir ki, sonunda kendi yürekleri de bun­
dan olumsuz biçimde etkilenebilir. Sonuçta hesapsızlık eği­
limlerini daha da artıran çeşitli hastalıklara yakalanabilirler.
Mersinbalığı insanlarının soylu, görkemli bir düşünüş ve
davranış biçimi vardır. Bu özellikleriyle topluluklarda hemen
göze çarparlar. Mersinbalığı insanları, çekicilikleri ve albeni­
leriyle çevrelerinde cinsel duygulanıma neden olurlar, cinsel
enerjilerinin güçlü olduğu söylenir. Maden totemleri gröna­
dan bu enerjiyi dengede tutmasını öğrenmelidirler.
Bu ayda doğan insanlar, totemleri gibi çok yönlü ve ya­
rarlı kişilerdir. Sorunların üstüne üstüne giden bir karakterle­
ri vardır. Cinlerin perilerin bile ürkeceği yollara atılmaktan
çekinmezler. Altından kalkılması zor bir görev, olanaksız bir
iş ya da kimsenin üstüne almak istemediği ürkütücü bir so­
rumluluk varsa, bir Mersinbalığı insanına başvurmakta yarar
vardır. Çok cesurdurlar ve bu özelliklerini her zaman kanıtla­
maya da hazırdırlar. Aynca çok yönlü kişilikleriyle, iş yaşa­
mında, kültür ve felsefe alanlarının değişik kollarında başarı-

121
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

1ı olabilirler. Yalnızca yaphkları işi inanarak yapmaları gere­


kir, o zaman iyi yapacaklarına kuşku yoktur.
Bu insanların demir toteminden gelen belli bir sertlikleri,
aynı zamanda yaşamda kazandıkları deneylerle sertleşme
yetenekleri vardır. Bu madenle olan ilişkileri yürek ve kanla
olan bağlanhlarıru güçlendirir. Karşılaşhkları kişilerde ve iş­
lerde zaman zaman sıçramalı değişimler yaratmalarına ne­
den olur.
Bu burcun insanlarının bitki totemi, çilekgillerin seçkin
ve sevilen bir temsilcisi olan ahududu, aslında çilek türünden
bir yemiş değildir, 20 kadar içi özsu dolu tomurcuğun bir ara­
ya gelmesiyle oluşur. Dallan, dik, çok çatallı ve ince dikenler­
le kaplıdır. Bitkinin boyu 1-1,5 metreyi bulur ve uzun yıllar
yaşar. Yapraklarının üstü açık yeşil, alh beyaz tüylüdür. Dal­
ların üzerinde düzensiz aralıklarla açılan yapraklar 6 santim
uzunluğunda ve 4 santim genişliğindedir. Mayıs ayında be­
yaz çiçekler açar, haziran ya da temmuzda meyve verirler.
Ahududu yapraklarının, köklerinin ve meyvelerinin iyi­
leştirici güçleri olduğu söylenir. Gövdede arındına bir etki
yaparlar. Eskiden safra kesesi, böbrek taşlarını düşürmek ve
idrar söktürmek içinde kullanılırdı. Ahududu kökünde tanen
özü bulunduğu için antibiyotik etkisi ve iyileştirici gücü var­
dır. Kökler kaynahldıktan sonra, boğaz yanmalarına karşı
gargara olarak kullanılır ya da kanayan yara ve sıyrıklara
kompres yapılır.
Ahududu yapraklarından hazırlanan çay çok yararlıdır,
özellikle küçük çocuklarda ishale karşı çok iyi gelir, tadı gü­
zel olduğu için içirilmesi de kolaydır. Söylendiğine göre iç or­
ganlardaki kanser urlannı yok ederek dokuyu onarır. Hami­
le kadınlar tarafından da kullanılır, çünkü rahim üzerinde
olumlu bir etki yaparak, hatalı doğumların önlenmesini ve

122
B Ö G Ü RT L E N L E R I N O L G U N LA Ş M A D Ö N E M i

doğumun kolaylaşmasını sağlar. Kadınların adet görmesi


sırasında ortaya çıkan krampların giderilmesinde de yararlı­
dır. Ahududu dallarından hazırlanan bir çay soğuk algınlığı­
na, gribe, nefes darlığına da iyi gelir ve kan şekerini de ayar­
layıp düzene sokar.
Mersinbalığı insanlarının topluluk içinde göze çarpma
ve sevilen kişi olma özellikleri bitki totemlerinin etkisiyle da­
ha da güçlenir. Diğer insanlar onlarda gördükleri neşeli ve
zevkli hava nedeniyle Mersinbalığı insanlarına yakınlaşmak
isterler, ancak bu burcun insanları her zaman göründükleri
gibi değildirler.
Mersinbalığı insanlarının çevreye yaydıkları izlenimle,
dış görünüşlerinin alhnda gizlenen şey bambaşkadır. Bu
özellik iki durumda belirgin bir şekilde görülür: Bazı Mersin­
balığı insanları ilk karşılaşmada çok saldırgan ve hırçın dav­
ranabilirler, ancak bu genellikle yumuşak ve kırılgan yürek­
lerini korumak için edindikleri bir savunma biçimidir. Bazıla­
rıysa sanki sıcaklığın ve sevecenliğin simgesi gibidirler, ama
onlara daha yakınlaşınca dikenli bir çalılıkla karşılaşmış gibi
olursunuz. Bu çelişki aynı zamanda Mersinbalığı insanlarının
tipik bir özelliğini de ortaya koyar: Dıştan çok dost görünme­
lerine ve herkese yakınlık göstermelerine karşın, duygularını
başkalarından gizleme eğilimindedirler. Şu ya da bu nedenle
hemen dikenlerini göstermeye hazırdırlar. Bu dikenler, onla­
rın dış kabuğunu aşıp gerçek benliklerini bulmaya çalışanla­
ra karşı bir silah gibidir.
Bu burcun insanları çok duygusal kişilerdir başka insan­
ların duygulan üstünde güçlü etkiler yarathkları gibi, kendi­
leri de başkalarının duygularından aynı güçle etkilenirler.
Çok çabuk kırılırlar, ancak dışa karşı taşıdıkları gösterişli, ba­
ğımsız ve güçlü havayı bozacağını düşündükleri için kırgın-

123
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

lıklarını gizlemeye çalışırlar. Acılannı ve dertlerini de, dostça


ve sıcak yürekli bir görüntü alhnda gizlerler. Fakat başkaları­
nın kendilerine verdiği bir acıyı kolay kolay unutmazlar ve iç
dengeleri bozulduğu zamanlarda, ince ince düşünüp intikam
planlan hazırladıkları da olur.
Mersinbalığı insanları çevreleri üzerinde söktürücü-arın­
dırıcı bir etki yaparlar ve diğer insanların bu etkiyle kendile­
rini toparlamasına yardımcı olurlar. Dostça ve biraz da alay­
cı davranışlarıyla, diğer insanların katı düşüncelerini sarsar
ve duygu dünyalarında yumuşak ve arındırıcı değişiklikler
yaratırlar. Başkalarının yanlış düşüncelerden uzaklaşmasına
yardım ederken, aynı zamanda duygusal sorunların çözümü­
ne de destek olurlar.
Psikolojik ve fiziksel sıkıntı anlarında çevrede bir Mer­
sinbalığı insanı bulunmasında yarar vardır, çünkü cesaretini
size de aşılar ve böylece en güç en yıkıcı sorunlar bile çözüle­
bilir. Bu konuda tıpkı kanayan yaraları durduran bitki tote­
mine benzerler.
Mersinbalığı insanları soğuk algınlığı, boğaz ağrısı ya da
hazımsızlık hissettikleri zaman hemen bir ahududu çayı iç­
melidirler, bu yüreklerine ve kan dolaşımlarına da iyi gelir.
Böyle rahatsızlık belirtileri çoğu zaman daha büyük hastalık­
ların habercisidir. Küçüklerine karşı hemen önlem alınırsa,
daha kötülerinden korunmuş olunur. En küçük fiziksel rahat­
sızlıklar bile Mersinbalığı insanlarının duygu dünyalarındaki
bir sarsıntının habercisi gibidir ve daha sert uyanlar bekleme­
den dengelerine kavuşmaya bakmalıdırlar.
Bu burcun insanları Shawnodese'nin ikinci ayı olan "Bö­
ğürtlenlerin Olgunlaşma Dönemi"nde dünyaya geldikleri
için oldukça sıcakkanlı insanlardır. Shawnodese'nin onlara
verdiği güven duygusu bu özelliklerini daha da güçlendirir.

124
B Ö G Ü RT L E N L E R I N O L G U N L A Ş M A D Ö N. E M I

Shawnodese'nin armağanı olan büyüme ve gelişme yolunu


tutmadan önce, derinlik taşıyan bir alanda güven kazanmayı
öğrenmelidirler. "Böğürtlenlerin Olgunlaşma Dönemi" dışa
açılma ayıdır. Bu ayda toprağın tüm çocukları Güneş Baba'ya
açılır ve ona meyvelerini sunarlar.
Fırtına Kartalı kabilesinden oldukları için çevrelerine sı­
cak ve güçlü bir etki yayarlar, enerjileri coşkundur, aynı anda
birkaç değişik işle uğraşabilirler. Fakat bu kabileyle olan bağ­
ları aynı zamanda kendilerini gereksiz yere tüketmemeleri,
sağlıklarını ve enerjilerini tehlikeye sokmamaları konusunda
bir uyarıdır.
Mersinbalıgı İnsanların uğurlu rengi, olgunlaşan ahudu­
duların, değerli gröna taşının kırmızısıdır. Bu renk büyük bir
fiziksel enerjinin, yaşamla dolup taşan güçlü bir istemin ve
doğal güçlerin simgesidir. Mersinbalığı insanları genellikle
bunların tümüne sahiptirler. Yüreğin ve kanın kırmızı rengi,
bu burcun insanlarının bunlarla olan özel ilişkisini de belirler.
Mersinbalığı İnsanları eğer renklerini, varlıklarının geliş­
memiş yönlerinde göstermeye kalkarlarsa, bu kırmızı, hesap­
sızlığın, gururun, açgözlülüğün, hırsın ve kendini beğenmiş­
liğin simgesi de olabilir. Kırmızı renk, bu burcun insanları
için hem bir onay, hem de bir uyandır. Bu rengin insanları
eğer zaman zaman kendi işleri dışında başka şeylerle oyala­
narak dinlenmezlerse, sinirleri yıpranır ve bunun sonucu ola­
rak daha ciddi hastalıklara yakalanabilirler. Bazı Mersinbalı­
ğı insanları her gün okuma ve dinleme için belli bir süre ayı­
rırlarsa bunun sağlıklarına ne kadar iyi geldiğini görecekler­
dir. Fakat dinginlik doğal yapılarında yoktur, bu yüzden öğ­
renmeleri ve geliştirmeleri gereken bir şeydir.
Böğürtlenlerin Olgunlaşma Dönemi"nde dünyaya gelen­
lerin hayvan totemi, balıklar dünyasının kralı sayılan mersin-

125
K I Z I L D E R i L i B I L G E L I G I

balığıdır. Mersinbalığı dinozorların yeryüzünden kaybolma­


ya başladığı çağlardan beri yaşayan çok eski bir balıktır. Bu­
lunduğu yere ve türüne göre çok değişik büyüklüklerde ola­
bilir. En büyükleri 4 metre uzunluğunda 150 kilo ağırlığında­
dırlar. Mersinbalığınm gövdesinin bazı yerlerinde bir dizi,
kemikli pula benzeyen tabaka vardır ve bu görünüşüyle zır­
hını t�m giyememiş bir ortaçağ şövalyesini andırır. Pullarla
kaplı kısmı öylesine serttir ki, balıkçılar, eğer mersinbalığınm
tüm gövdesi bu zırhla kaplı olsaydı, ancak balta ile parçala­
nabilirdi, derler. Mersinbalığının hortum benzeri uzun bir ağ­
zı ve ağzının iki yanında 4 duyargası vardır. Kuyruklarında­
ki çatalın üst kısmı büyük, alttaki küçüktür. İskeleti hemen
tamamen kıkırdaktan oluşur.
Deniz kıyılarındaki çamurluk bölgelerde yaşayan mer­
sinbalıkları genelikle 20 yaşında üreme çağına gelirler. Dişi
mersinbalığı ilkbahar ya da yaz başında, ırmağın yukanlan­
na çıkarak ya da sığ sulara giderek yumurta bırakır. Bu yu­
murtaların sayısı 20 milyon kadar olabilir, ancak her yıl yu­
murtlamazlar.
Mersinbalığı, eskiden büyük göllerin yakınında yaşayan
Kızılderililer tarafından "Balıkların Kralı" olarak adlandırılır­
dı. Hiawatha'ya bir ölüm-kalım savaşı verdiren de mersinba­
lıgıdır. Longfellow -Hiawatha Destanı'nda bu balığın başan­
lannı, cesaretini ve güçlü yüreğini kuşaktan kuşağa anlatıla­
cak biçimde sonsuzlaştırmıştır. Kızılderililer mersinbalığına
büyük bir saygı beslerlerdi. Ojibwa soyunda, bir Mersinbalı­
ğı kabilesi vardır ve öncü kabilelerden sayılır. Ojibwahlar için
mersinbalığı ruhsal derinliğin ve gücün simgesiydi.
Ne yazık ki, Avrupalılar bu balığa Kızılderililer kadar
saygı göstermediler, önceleri sık sık ağlarına takıldığı için
onu bir baş belası olarak görüyorlardı, daha sonralan etinin

126
B Ö G Ü RTL E N L E R I N O L G U N L A Ş M A D Ö N E M i

ve havyar denilen yumurtasının lezzetini ve değerini öğren­


dikleri zaman neredeyse btı balığın kökünü kurutmaya kalk­
tılar. Günümüzde mersinbalığına denizlerde ve göllerde eski­
si kadar sık rastlanmıyor.
Hayvan totemleri gibi Mersinbalığı insanları da bulun­
dukları her suda egemenlik kurmak isterler. Doğal güçleriyle
bunu zorluk çekmeden başarırlar. Sanki önder olarak dünya­
ya gelmiş kişilerdir ve enerjileri düzenli aktığı sürece, hak se­
ver iyi niyetli birer yönetici olabilirler. Sezgileri ve ileriyi gör­
me yetenekleriyle, başkalarının sorunlarını önceden kavra­
yıp, çözümlemek için ellerinden geleni yaparlar. İçlerinde
kaynayıp duran güçle her zaman etkin ve üstün bir durumda
olurlar. Yaşamla uyum sağladıkları sürece, içlerinde tüken­
mez bir güç kaynağı ve ruhsal derinlik yatar. Ancak başka in­
sanlar üzerinde egemenlik kurmaktan zevk alan kötü bir
yönleri olduğu unutulmamalı, çok havalı ve herkese tepeden
bakan bir biçimde davranmaktan kaçınmalıdular. Ruhsal
sağlıklarını korurlarsa, böylesine egemenlik kurma istemle­
rinden de korunmuş olurlar.
Mersinbalığı gibi bu insanlar da çok sağlam bir korunma
'
zırhı taşırlar. Yönetici durumda oldukları zaman, bu zırha ge­
reksinimleri vardır, ancak insanlar arası yakın ilişkilerde bu
zırhı bir yana atmasını bilmelidirler. Bunu öğrenemezlerse,
çok kendini beğenmiş kişiler olurlar ve varlıklarının duyarlı
yönlerini geliştirecek insanal ilişkilerin sevecenliğinden yok­
sun kalırlar. Bu zırhı kendilerinin çıkarmaları gerekir, çünkü
zırhlan başkalarının duygusal darbelerle bile parçalayama­
yacakları kadar sağlamdır.
Bu burcun insanlarının cinsel enerjilerini doğru ve man­
tıklı bir biçimde kullanacak olgunluğa erişmeleri için hayvan
totemlerindeki gibi yılların geçmesi gerekir. Bu noktaya gel-

127
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

meden önce yaşam güçlerini, cinselliklerini yanlış bir şek.ilde


kullanarak harcadıkları olur. Bu da çözümlemeleri gereken
önemli bir sorundur, çünkü Mersinbalığı insanları yaşam
güçleriyle cinsel güçlerini birbirine karıştırmaya, bu iki ener­
jiyi de kötü bir biçimde kullanmaya eğilimlidirler. Bu tür bir
davranış, sonunda önceden görülmeyen bir yıkıntı ve çözül­
me dönemi getirir.
Mersinbalığı insanları sevgi dolu yürekleri ve sevecenlik­
leriyle iyi birer ana-babadırlar, ancak çocuklarını denetleyip
sınırlayarak, onlara gelişebilmeleri için yeterli özgürlüğü ta­
nımamak eğilimindedirler. Onun için Mersinbalığı çocukları­
nın öğrenmesi gereken şeyi bu burcun yetişkinlerinin de öğ­
renmesi gerekir. Mersinbalığı insanları zaten bir süre sonra
ana-baba olarak kendilerinin de sürekli sınırlanmasından sı­
kılıp yorulurlar, yaşamlarını başka alanlarda geliştirmek için
kendi işlerine bakar ve çocuklarına yeterli özgürlük alanı ve­
rirler.
Mersinbalığı insanları çocuklarının korunması konusun­
da gerçek birer sanatçı gibidirler ve ufukta beliren her tehli­
keye karşı onların haklarını büyük bir özveriyle savunurlar.
Ancak bu davranışları zaman zaman çocukların cesaretinin
ve kendilerine güvenlerinin gelişmesini de önleyebilir.
Diğer insanlar Şifa Çemberinde bu bölgeden geçerken iç­
lerindeki yaşam gücünün çok hızlı aktığını görürler. Kendi
cesaretlerinin ve güçlerinin derinliğini kavrar ve o sırada uğ­
raştıkları işlerde önderliği ele almayı deneyebilirler. Aynı za­
manda bu dönemde içlerinde uyanan derin duyguları ve cin­
sel güçleri de deneyip bunları dengelemeyi öğrenirler.
Mersinbalığı insanları, Susamuru insanlarıyla bütünle­
şirler. En iyi anlaştıkları burçlar, kendi kabilelerinden olan
Aladoğan ve Wapiti insanlarıdır. Kelebek kabilesinden olan
Karga :ve Geyik insanlarıyla da iyi anlaşırlar.

128
B Ö G Ü RT L E N L E R İ N O LG U N LA Ş M A D Ö N E M i

Meninbalıfl Çocuklan

Mersinbalığı çocuklarına enerjilerini doğru bir biçimde


kullanmayı öğreninceye kadar bazı sınırlar koymak gerekir.
Ancak bu sınırlar, güçlerini mantıklı bir biçimde kullandıkla­
rını gösterdikleri zaman hemen kaldırılmalıdır, yoksa sonun­
da hem kendilerine hem de ailelerine büyük acılar verecek
bir biçimde bu sınırları parçalamaya yönelirler. Çok zeki,
uyanık, hareketli çocuklardır ve tıpkı Aladoğan çocukları gi­
bi küçük yaşta evde egemenlik kurmaya kalkarlar. Onlara bu
egemenlik hırsının, yalnız acı ve karışıklık yaratacağı anlatıl­
malıdır.

129
B O Z A Y I
23 AGUSTOS - 22 EYLÜ L

Güneyin koruyucu ruhu Shawnodese'nin üçüncü ayı


Hayvan: Bozayı
Bitki: Menekşe
Maden: Ametist
Renk: Erguvan
Element: Toprak (Kaplumbağa)

Bilge, güvenli, adil, pratik,


mükemmeliyetçi, zevkli

130
HASAT DÖNEMİ

Eflatun, leylak ve erguvan renginde saydam bir taş olan


ametist, kuvarsın kristalize bir türüdür. Dünyanın her yerin­
de bu taşa rastlanabilir. Erguvan rengindeki ametist çok en­
der bulunur ve bu yüzden çok değerlidir. Ametist, eski çağ­
lardan beri dünyanın her yöresinde bilinen bir taşhr. Mısır fi­
ravunlarının, Maya ve Aztek hükümdarlarının mezarlarında
ametist yüzükler bulunmuştur. Kleopatra'nın, üzerinde eski
İran tanrılarından Mitra'nın resmi kazılı ametistten yapılmış
mühürlü bir yüzük taşıdığı söylenir. Din büyüklerinden Edu­
ard, İngiliz tacına ametist bir taş işlettirmişti.
Ametist, sağlıklı insan manhğının, adaletin ve cesaretin
simgesi olarak görülür. Onu taşıyanların her türlü kötü büyü­
den, yıldırımdan, çığdan ve zehirlenmelerden korunacağı
söylenir. Bazı ülkelerde sarhoşluktan koruyacağına inanıla­
rak ametistten şarap bardakları yapılırdı.
Bazı halklar ametisti fiziksel ve ruhsal dünyalar arasında
bağ kurmak için kullanmışlardır. Bu değerli taş, genellikle
sağlam bir mantığa, adalet duygusuna ve büyük bir yaşam
cesaretine sahip olan Bozayı insanlarına ne kadar da uyar...

131
K I Z I L D E R i L I B I L G E L I G I

Gerçekten, bu ayda doğan insanların zekası, diğer aylar­


da doğanlardan daha keskindir. Günlük yaşamlarında bilinç­
li ve zekice kararlar verirler. Bu kararların doğruluğu genel­
likle herkesçe onaylanır.
Doğru, sistemli düşünme, davranma yetenekleriyle de­
ğerli bir dost ve iş arkadaşı olan bu kişiler sevildikleri ortam­
da bulunmaktan çok hoşlanırlar.
Ametist gibi onlar da kendilerini ve arkadaşlarını alko­
lizm, kötümserlik gibi aşırılıklardan koruyabilirler. Sağlam
bir mantıkla düşündüklerinden, kötümserliğin insanın kendi
yarathğı ve isterse denetim altına alabileceği bir şey olduğu­
nu kavradıkları iÇin bu tür olumsuz eğilimlerden hem kendi­
lerini hem başkalarını kurtarabilirler. Bozayı insanları kendi­
lerini ve çevrelerini yıldırım, çığ gibi felaketlerden de koruya­
bilirler, çünkü yağmur fırtına ve benzeri doğa olaylarından
nasıl kaçıp kurtulacaklarını iyi bilirler.
İç uyumları yerindeyse, taşları gibi başkalarının ruhsal
dengelerini bulmalarına, iç ve dış güçlerinin uyum sağlama­
sına yardımcı olurlar. Genellikle güzel konuşmalarıyla diğer
insanlara kişisel yaşamlarında uyumun gerekliliğini kavrata­
bilirler. Soğukkanlı, gerçekçi kişiler oldukları, düşüncelerini
kesin, düzgün bir biçimde ortaya koyabildikleri için, öğret­
men ya da yönetici olabilirler. Bozayı insanı eğer bir şeyler
söylüyorsa, söylediği şeyi mutlaka iyi biliyordur.
Bu totemin insanlarının rengi erguvandır. Bu renk, insa­
nı evrenin yaşamsal ve yaraha güçlerini tümden kavramaya
götürebilen inanan, ruhsal acı ve aydınlanmanın rengidir.
Hem deneyden geçmiş bir idealizmi, hem de ruhsal alanı
simgeler. Daha açık tonlarında insan sevgisini ve insanların
nesnelerin ruhunu kavramaları için bazı törensel şeylerin ge­
rekliliğini de gösterir. Ama erguvan aldaha bir renk de olabi-

132
H A S A T D Ö N E M i

lir. Olumsuz tonlarında ruhsal güçlerini kişisel çıkarları için


kullanan kişileri simgelenir.
Bozayı insanları bu renkten, aydınlanmanin doruklarını
ve tırmanırken önlerine çıkabilecek derin çukurları öğrenir­
ler. Bozayı insanları çok eylemci ve gerçekçi kişilerdir. Bu
özellikleri Kaplumbağa kabilesinden oldukları için daha da
güçlüdür. Ruhsal alanlarda uğraşma yetenekleri de vardır,
eğer bu yolu kendi elleriyle kapatmazlarsa ...
Bazen Bozayı insanları gerçeklik bilinciyle, elle tutulup
gözle görülemeyen her şeye karşı bıyık alhndan gülen bir
alaycılık geliştirirler ve ruhsal alanda kendi gelişmelerini sı­
nırlarlar. Gerçekçilik duygularıyla, mistik yeteneklerini so­
mut alanda kullanarak yararlanmanın yollarını ararlar. An­
cak bu davranış çoğu kez Bozayı insanlarının kişisel kazanç
peşine düşmesine ve böylece kendilerine verilmiş gücü kötü­
ye kullanarak, hem kendilerine, hem de çevrelerine zarar ver­
melerine yol açar.
Bozayı insanları Güney'in Koruyucu Ruhu, gelişme ve
güvenin temsilcisi Shawnodese'nin sonuncu ayında doğmuş­
lardır. Bu da kendileri için çok yararlıdır, çünkü Shawnode­
se'nin "gelişme" armağanı, onları sômut işlerde boğulup kal­
maktan kurtarır, "güven" armağanı da çevrelerine karşı alay­
cı bir tavır almalarını engeller. Bozayı insanları başkalarına
alaycı bir tavırla yaklaşmaktan kaçınmalıdırlar, çünkü bu on­
ları aşın eleştirici bir davranışa sürükler. Böyle bir havaya gir­
mişlerse, kendilerine yaklaşmak bile çok zordur, hiçbir şeyi
beğenmez olurlar. Böyle dönemlerde ya gerçek durumla ilgi­
si olmayan bir üzüntü yarahrlar ya da geçmişi deşerek üzün­
tülerini haklı gösterecek olaylar bulmaya çalışırlar.
Bozayı insanları dengelerini tamamen yitirirlerse, enerji
akımları bozulur, mide, bağırsak ve kalp hastalıklarına yaka-

133
K I Z I L. D E R I L I B I L G E L I G I

}anabilirler. Enerji tıkanıklığını giderecek bir yol bulurlarsa,


bedenlerindeki rahatsızlıkları gidermeleri çok kolay olacak­
tır.
Sonbaharda, geceyle gündüzün eşitlendiği, "Hasat Dö­
nemi"nde doğan Bozayı insanları, bu ayın özelliğine uygun
olarak toprağın bütün çocuklarıyla birlikte o güne kadar ek­
tiklerini biçerler. Herkesin ektiği şeyin karşılığını bir gün ge­
lip alacağını bilmeleri Bozayı insanlarını sık sık iç dengesizli­
ğe düşmekten korur.
Kaplumbağa kabilesinden oldukları için Bozayı insanları
· birçok işe birden kalkıştıkları halde, toprağa bağımlı kalarak,
hepsini başarılı bir biçimde yürütebilirler. Aynı anda çok de­
ğişik işleri birden düşünmeyi sevdikleri için tek bir konuda
çakılıp kalmaktan ve yaşam enerjilerinin yolunu tıkamaktan
kaçınırlar. Kaplumbağa kabilesinin diğer üyelerinde bu
olumsuz eğilim da ha güçlüdür. Kaplumbağa kabilesinden
olmaları onları daha kararlı ve dirençli kişiler yapar.
"Hasat Döneminde doğan bu insanların bitki totemi, in­
san yüreğinin ince titreyişine benzetilen, zarif bir orman çiçe­
ği olan menekşedir. Yeryüzünde 400'ü aşkın menekşe türü
vardır.
Çoğu yıllarca yaşar, bazılarının ömrü bir yıldır. Bu çiçek­
lere nemli orman kuytularında ve başka gölgeli yerlerde rast­
lanır. Menekşelerin çoğu kısa boyludur. Yuvarlak koyu yeşil
yapraklan vardır. Her yerde çok sevilen çiçekleri, ortadan ke­
narlara doğru düzenli, geometrik bir biçimde açılan küçük
yaprakçıklardan oluşur. Hem yapraklan, hem de çiçekleri an­
tiseptik ve balgam söktürücü olarak kullanılır. Bazı türleri
çorbalara, yemeklere, reçellere ve salatalara tat vermek için
kullanılabilir, özellikle vahşi menekşe (okra) olarak bilinen
türü bu iş için çok uygundur.

1 34
H A S A T D Ö N E M i

Bilimsel olarak saptandığına göre, menekşenin insan


gövdesinde yalnızca kılcal damarlar ve lenf yollarının ulaşa­
bildiği en derin noktalara sızabilme ve burada biriken zehirli
maddeleri, çözüp atma özelliği vardır. Menekşe, Kızılderili
hekimlerin, kanser hastalıklarında kullandığı en önemli bitki­
lerdendi.
Menekşe çayı, mide ve bağırsak zehirlenmeleri sonucu
ortaya çıkan nefes darlığı, boyun ağrılan ve boyun tümörle­
rine karşı çok iyi gelir, içten ve dıştan kullanıldığında, her
türlü hastalık ateşinin düşürülmesine yardımcı olur. Baş ve
kulak ağrılarına da iyi gelir ve civanperçemi gibi genel bir
söktürücü ve salgılamayı hızlandına etkisi vardır. Baş ve bo­
yun ağnlanyla, deride beliren sorunlarda ya da diş ağnlann­
da kompres olarak kullanılınca mucizeler yaratabilir. Bazı ül­
kelerde menekşe yapraklarından tütsü yapılır ve dumanının
deri hastalıklarına iyi geldiği söylenir.
Bozayı insanları, çevrelerine menekşe gibi serin bir hava
yayarlar, bu yalnızca menekşe gibi duyarlı olan iç dünyaları­
nı gizlemeye yarayan bir görüntüdür. Bu totemin insanları
çok yoğun duygulara sahiptirler, ancak duygularını sözler
yerine, sevdikleri kişinin yaşamını daha iyi geliştirmesine
yardım ederek gösterirler.
Bozayı insanlarının bitkileri gibi antiseptik ve çözücü­
söktürücü özellikleri de vardır, bunu eylemleriyle gösterirler.
Sıkı bir iş disiplini ve görev sorumluluğu taşırlar. Herkesin de
böyle davranmasını isterler. Hangi kuruluş içinde yer alırlar­
sa alsınlar, bu disiplinle düzeni en azından teorik olarak ka­
bul etmeyen kişileri, temizleyip işten uzaklaşhrmaktan çekin­
mezler. Bazılarının bunu yalnızca sözle kabul edip, eylemde
uygulamadıklarını gördükleri zaman anlan da kapının önü­
ne koymaktan kaçınmazlar. Bozayının gözünde bu kişiler işin

135
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

gelişmesini ve yürümesini önleyen unsurlardır. Bozayı insan­


ları tasarıların ve düşüncelerin güçlü, sürekli bir biçimde uy­
gulanıp geliştirilmesini isterler. Hiç kimsenin bunu önlemesi­
ne ya da hiçe saymasına dayanamazlar. Bir işin dürüst, iyi ve
düzgün bir biçimde yapılmasını, herkesin buna dürüst ve et­
kin bir çabayla katılmasını beklerler.
Bitkileri gibi onların da, çevrelerindeki insanların düşün­
ce dünyalarının gizli derinliklerine sızabilme özelliği vardır.
Yakın dostunuz olan bir Bozayı insanından hemen hiçbir şe­
yi saklayamazsınız. Yalanınızı hemen fark eder ve sık sık al­
datıldığını anlarsa, size saygı göstermez. Hatta böyle bir du­
rumda onun tüm öfkesini göstermesi tehlikesiyle de karşıla­
şırsınız, ancak bu öfke ne kadar büyük olursa olsun, genellik­
le soğukkanlı, hesaph denilebilecek bir biçimde ortaya dökü­
lür.
Bozayı insanları mide ve bağırsak ağrısı çektikleri zaman
menekşe çayı çok iyi gelir. Mide ve bağırsaktaki sinirsel kasıl­
maların sonucu ortaya çıkan deri hastalıklarında da soğuk
menekşe çayı kompres olarak kullanılabilir. Konuşmayı se­
ven Bozayı insanları, sık sık yorulan boğazlarını bu çayla din­
lendirebilirler.
"Hasat Dönemi"nde doğan insanların hayvanlar alemin­
deki totemi siyah ayıya çok benzeyen bozayıdır. Dişi ayılar
ikiz doğurdukları zaman bazen yavrulardan biri boz, diğeri
siyah renktedir. Bozayıların omuz yüksekliği 1 .20-1.50 metre,
omuz genişliği 60-90 santim olabilir. Ağırlığı 200 kilo kadar­
dır. Renkleri sarıdan kahverenginin bütün tonlarına ve siya­
ha kadar değişir, siyah ayıların burunları beyaz ya da açık
renktedir.
Ayılar genellikle mağaralarda, yıkık ağaçların kuytusun­
da, terk edilmiş yerlerde ya da çağlayanların arkasındaki

1 36
H A S A T D Ö N E M i

oyuklarda yaşarlar. Dişi ayılar yuvalarını yapraklar ve otlar­


la kaplarlar, erkek ayılar bunu pek yapmaz. Bozayılar sakın­
gan ve çekingen yarahklardır. Heyecanlanınca sık sık solur,
homurdanır ve haykırırlar. Pençelerine geçirdikleri her şeyi
yerler: Ot, tohum, bitki, sebze, fındık-fıshk, balık, sincap,
çöp ... En sevdikleri yiyecekler bal ve böğürtlendir. Tek düş­
manları insanlar ve orman yangınlarıdır.
Ayılar meraklı hayvanlardır belki de tüm hayvanlardan
daha meraklıdırlar. Rahat, geniş, düşünceli ve zevkli bir ha­
yat sürerler, çevrelerini inceleyerek bir şeyler öğrenmekten de
geri kalmazlar. Yalnızca sonbaharda büyük bir uğraşa girişir
ve kış uykusu için yiyecek toplayıp bir yere depo ehneye baş­
larlar. Ancak ayıların kış uykusu sürekli bir uyku değildir,
hatta bazı güneşli kış günlerinde uykularını yarıda kesip dı­
şarı çıkar ve uykulu uykulu dolaşırlar. Genellikle kasımdan
marta kadar süren kış uykusunun sonuna doğru dişi ayılar
yavrular. Bu dönemde yavrularını besleyecek kadar uyanık
olmak zorundadırlar. Yavru ayılar genellikle ikiz doğarlar ve
fare gibi tüysüz, minicik, korunması gereken yaratıklardır.
Ayılar genellikle 7 yaşında üreme çağına ulaşırlar. Ana ayılar
yavrularına büyük bir sevecenlikle davranırlar, ancak dedik­
lerini yapmadıkları zaman, sözcüğün gerçek anlamıyla pa­
taklarlar. Erkek ayılar çocukların eğitimine karışmaz.
Ayılar neşeli, iyi huyludurlar, insanları pek rahatsız et­
mezler. İnsanlarla karşılaşhkları zaman genellikle dönüp ka­
çarlar. Yanında yavruları olan dişi ayılar daha tehlikelidir,
ama onlar da önce yavrularını kaçırıp güvenceye aldıktan
sonra saldırıya geçebilirler. Ayılarla ilgili, sıkıştırıldıkları za­
man ya da insanların ayıları evcilleştirmeyi denedikleri yöre­
lerde bazı çıkabilir. Çünkü ayılar insan mutfağına çok düş­
kündürler ve doğadan çok daha kolay yiyecek bulduk.lan

137
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

yerlere bir kere alışırlarsa, bu kötü huylarından onları vazge­


çirmek çok zor, hatta olanaksızdır.
Ayılar pek çok işte insanlar kadar beceriklidir. Arka
ayaklan üstüne kalkar ve kısa mesafelerde yürüyebilirler, in­
sanlardan daha iyi tırmanırlar. Arı kovanlarından inanılmaz
bir beceriyle bal alırlar ve pençelerini zıpkın gibi kullanarak
balık avlarlar. Kızılderililer ayıyı çok özel bir yaratık olarak
görürlerdi. Hayvanlarla ilgili efsanelerde dürüstlüğü, gücü,
cesareti nedeniyle ayı, hayvan meclislerinin başkanı olarak
adlandırılır. Birçok Kızılderili boyunda Ayı Kabilesi Hekim­
lik, Yönetim ve Savunma kabilesidir.
Bu burcun insanları da ayılar gibi yuva olarak tek bir ye­
re bağlanmaz, buldukları her yuvada rahatça yaşarlar. Ancak
kaldıkları yer nasıl bir yer olursa olsun, belli bir düzen ve di­
siplin isterler.
Bozayı insanları hiç rahatsızlık duymadan uzun süre su­
sabilirler. Kendilerine ilginç gelen ya da heyecanlandıran şey­
ler olursa, duygularını şaşılacak bir konuşkanlıkla dile geti­
rirler. Bozayı insanları totemleri gibi oburdurlar ve özel bir
rejim yapmıyorlarsa, çok değişik şeyleri tatmayı severler. An­
cak rejim yapıyorlarsa, bunu da sıkı bir biçimde yaparlar,
çünkü dayanıklılık en önemli niteliklerindendir.
Bozayı insanları dünyaya merakla bakarlar. Gerek insan­
lar aleminde gerekse diğer alemlerde ne olup bittiğini öğren­
mek isterler. Bilgi ve görgü edinerek çarpık gördükleri işleri
düzeltmeye çalışırlar. Ağır, düşünceli kişilerdir ve yeni bir
şeye alışmaları uzun zaman alır. Yaşamın zevkini çıkarmak,
olabildiğince rahat yaşamak isterler. Çevrelerindekilere de
aynı duygulan aşılarlar.
Bozayı insanları kışın, totemleri gibi daha yavaş bir tem­
poya girerler. Bu mevsimi düşünerek geçirmek ve geçmiş yıl-

138
H A S A T D Ö N E M i

la, gelecek yıl üzerine daha çok kafa yormak isterler. İç den­
gelerini korudukları sürece yılın bütün mevsimlerinde iyi
huylu neşeli ve güvenilir insanlardır. Fakat çeşitli olaylar ya
da başka insanlar tarafından köşeye sıkıştırıldıkları gibi bir
duyguya kapılırlarsa, beklenmedik bir biçimde korkutucu bir
düşman kesilebilirler. Böyle durumlarda hiç düşünmeden
karşılarındakinin üstüne saldırır, keskin pençeleriyle bulduk­
ları her zayıf noktayı öldüresiye deşerler. Bozayı insanları so­
mut aleme önem verdikleri ve kendileri de bu alemin güçlü
bir parçası olduğu için, bazen soyut alanlarda çalışabilecekle­
rini, bu alemden değerli bilgiler kazanabileceklerini unutur­
lar. Oysa bu bilgiler insanların zayıf ve güçlü yanlarını daha
iyi tanımalarını sağlar.
Bu burcun insanları ayılar gibi zeki ve aydın kişilerdir.
Akıllarına koydukları her şeyi, kolay olsun, zor olsun gerçek­
leştirirler. Bozayı insanları dürüst, güçlü, cesur ve kararlı tu­
tumlarıyla bulundukları alanlarda genellikle önder olurlar.
Herhangi bir işle, o işe kafalarında tasarladık.lan biçimi verin­
ceye kadar uğraşırlar. Tıpkı ayılar gibi onlar da sorumluluk
duydukları kişileri sonuna kadar savunurlar, sonunda karşı­
larındaki kişi onların pençesinden uzak durmanın daha akıl­
lıca olacağını anlar ve gider...
Ana olarak Bozayı kadınlan sevecen ama serttirler. Yav­
rularına kesin bazı sınırlar çizer ve bunlara uyulmasını ister­
ler. Tıpkı ayılar gibi onlar da zamanı gelince yavrularını ken­
di hallerine bırakırlar. Bu burcun erkekleri, totemleri gibi ba­
ba rolüne alışmakta zorluk çekerler, ancak bunu benimsedik­
ten sonra çok sevecen olurlar. Sertlik ve abartılmış bir sevgi
arasında gidip gelirler. Ana-babalar yavrularından temizlik,
düzen ve disiplin beklerler, böylece çok sevdikleri düzenin
bozulmasını önlemeye çalışırlar.

139
K I Z I L D E R İ L. B 1 L G E L İ (; 1

Diğer insanlar Çemberde buradan geçerken, kavrayışla­


rıyla bilinçleri keskinleşir. Çözümlemeci ve mantıklı düşün­
me yeteneklerini keşfederler. Fiziksel ve ruhsal enerjilerini
uyum içinde tutarak aynı zamanda toprağın köklerine bağlı
kalmayı öğrenirler.
Bozayı insanları kendileri gibi Kaplumbağa kabilesinden
olan Yabankazı ve Kunduz insanlarıyla ve Kurbağa kabile­
sinden olan Ağaçkakan, Yılan ve Puma insanlarıyla iyi anla­
şırlar, Puma insanlarıyla bütünleşirler.

BoıaVI Çocuklan

Bozayı çocuklan genellikle uyumlu ve meraklı çocuklar­


dır, fakat aldatıldıkları zaman tam bir öfke krizine kapılırlar.
Zeki çocuklardır ama çekingen bir yapıları olduğu için bir kö­
şeye çekilip kendi başlarına oynamayı tercih ederler. Başka
insanlara karşı yakınlık, ilgi göstermeyi ve bunu dile getirme­
yi erken yaşta öğrenmeleri yararlı olur.

140
K A R _G A
23 EYLÜ L - 23 E Kİ M

Babrun koruyucu ruhu Mudjekeewis'in ilk ayı


Hayvan: Karga
Bitki: Sığırkuyruğu çiçeği
Maden: Jasper
Renk: Kahverengi
Element: Hava (Kelebek)

Uyumlu, zeki, çekici, konuşkan, dengeli, kurnaz

142
YABAN ÖRDEKLERİ DÖNEMİ

Bir tür kripto kristal kuvars taşı olan jasper aslında, kal­
sedon familyasından değildir, çünkü elektron mikroskobu' al­
tında damarlı değil, tanecikli bir görüntü verir. Jasper değişik
renklerde olabilir: Kahverengi, kırmızı-kahverengi, siyah,
mavi, sarı, yeşil ya da "jasper resmi" olarak adlandırılan çe­
şitli renk karışımları... Bu burcun insanlarının uğur taşı "Kan­
taşı" denilen ve yeşil üstüne kırmızı benekli olan jasper türü­
dür. Bu taşa "Heliothrop" adı da verilir...
Kantaşı jasper, Kızılderililer, Babilliler, Mısırlılar ve Çin­
liler tarafından da bilinirdi... özellikle yürek biçiminde olan
kantaşları uğur taşı olarak kullanılırdı. Eski çağlarda bu taşın
güneş ısısını yansıthğı söylenirdi. "Heliothrop" adı da bura­
dan gelir ve "güneş yansıhcısı" anlamını taşır. Aynı zamanda,
kantaşı suya konursa suyu kaynatacağı öne sürülürdü.
Jasperin birçok gizemli özelliği olduğu anlahlır, kanayan
yaraları durdurduğu, görünmezlik verdiği, uzun ve güvenli
bir yaşam sağladığı, yılan zehrini etkisiz bırakhğı, kapanan
gözleri açtığı ve suya konunca yağmur yağdırdığı söylenir.
Doktorlar yakın çağlara kadar kanın durdurulması için kan-

143
K I Z I L D E R I L I ll l L G E ! I G I

taşını kullanmışlardır. Bu taşın tozu, yumurta ve balla karış­


tırılarak hemoroid tedavisinde kullanılırdı. Jasper taşı kötü
ruhların kovulmasını sağladığı gibi, onu taşıyanın başkaları­
na büyü yapabilmesine de yardım ederdi.
Tüm jasper taşlarının sahibine . bereket getirdiği ve bu
taşlarda hem toprak enerjisinin bulunduğu, hem de bu ener­
jiyi çektiği inancı yaygındı, özellikle suya konulan ve günün
ilk ışıklarına tutulan jasper taşının insan üzerinde çok olum­
lu etkiler yaptığı söylenirdi.
Karga insanları, taşları gibi o andaki durumlarına, hava­
larına göre çok değişik biçimlerde görünebilirler.
İç dengeleri yerindeyse, onlar da jasper gibi çok değişik
mistik özellikler taşırlar. Karga insanları, eğer iç dengelerine
kavuşmuşlarsa, yürek biçimindeki uğur taşı jasper gibi aranır
ve sevilirler, çünkü çok candan insanlardır. İyi, sevgi dolu,
çevrelerindekilerin rahatı için uğraşan saygılı ve dürüst kişi­
lerdir. Dengelerine kavuştukları zaman güneş enerjisini
özümseme ve çevrelerine yansıhna gücüne de kavuşurlar.
Ancak dengeleri bozulursa, bu güç, depresyonlara ve karışık­
lığa neden olur, yoğunluğu suları kaynatabilecek bir öfkeye
kapılırlar. Karga insanlarının aniden, beklenmedik bir biçim­
de hava değiştirme eğilimi vardır. "Şimdi böyleyken, bir
anda şöyle" olan kişilerdir, ancak içinde oldukları durum o
anda ne olursa olsun, kendileri.ne en doğrusu oymuş gibi ge­
lir. Kısa süre sonra daha öncekinin tam tersi bir duruma gel­
seler bile, kendileri bundan hoşnuttur ve çevrelerinin bu hız­
lı değişiklik karşısında şaşkınlığa kapılmasını hayretle karşı­
larlar.
Karga insanları, bu güçlerden yararlanacak durumda ol­
salar da, olmasalar da, kantaşı gibi psişik güçler taşırlar. Ba­
zen henüz iç dengelerine kavuşmadan bu güçleri elde eder-

144
Y A B A N Ö R D E K L E R i D Ö N E M i

ler. Böyle bir durumda Karga insanları başkalarının yaşamla­


rını etkileme gücünde olduklarını fark eder ve bunu kişisel
amaçlan için kötüye kullanmaya kalkabilirler. Taşlan gibi
güçlü bir fiziksel çekimleri olduğu için, bunu kötüye kullanıp
başkalarını etkileyip kandırabilirler. Ancak böyle bir şey ya­
parlarsa, kendilerine ve çevrelerine yalnızca, acı şaşkınlık ve
üzüntü verirler. .
İç dengelerine kavuştukları zaman, Karga insanları güç­
lerini çevrelerindekilerin yararına kullanırlar. Evrenin bütün
olumlu güçlerini içlerinde barındıran, yayan yetenekli birer
iyileştirici ve iletken olurlar.
Jasper, bu burcun insanları için önemli bir taştır, çünkü
toprak enerjisini çekme, iletme özelliğiyle bereket saçar. Kar­
ga insanları, yapılan ve Kelebek kabilesinden olmaları nede­
niyle, toprak enerjisini özümsemeye, toprakta daha iyi kök
salmaya uğraşmalıdırlar, böylece yaşamdaki görevlerini da­
ha iyi yerine getirebilirler. Bunu başaramazlarsa aynı kabile­
nin diğer üyelerinden daha kararsız ve uçarı bir biçimde bir
işten diğerine koşar, hiçbirinde özledikleri amaca ulaşamaz­
lar.
Karga insanlarının uğur rengi olan kahverengi, yaz bo­
yunca süren gelişme döneminde bütün varlıklara güç veren,
şimdi yaklaşan dinlenme ve arınma dönemine hazırlanan
sonbahar toprağını simgeler. Bu renk, insanların toprağın ve
soyut alemin güçlerini kendi benliklerinde birleştirmelerine
yardımcı olur. Kök salmanın ve bu dünyada kararlı bir biçim­
de davranırken, öte yana geçerek daha yücelere ulaşmaya ha­
zırlığın rengidir. Karga insanları böyle bir benlige kavuşma­
ya çalışırlar. Kavuşurlarsa çevrelerine çok yardımcı olabilir­
ler.
Bah'nın Koruyucu Ruhu Mudjekeewis'in birinci ayında

145
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G i

dünyaya geldikleri için Mudjekeewis onlara "Kendini dinle­


me ve tartma gücü" vererek dengelerine kavuşmalarına yar­
dım eder. Karga insanları kendilerine verilen bu armağanı iyi
kullanmasını bilirlerse, özledikleri iç dengelerine daha çabuk
kavuşur ve özlemlerini gerçekleştirip, başkalarına yardımcı
olabilirler.
"Yaban Ördekleri" ayı, sonbahar gündönümünün ardın­
dan gelen ve geçmiş ayların hızlı gelişiminden sonra daha ya­
vaş bir ritmin başladığı aydır. Karga insanları bu aya uygun
olarak daha ölçülü bir tempo benimserlerse, kendileri için her
zaman yaşamsal önem taşıyan iç dengelerine kavuşmada bü­
yük ve önemli bir adım atmış olurlar.
Bu burcun insanlarının bitki totemi olan sığırkuyruğu çi­
çeği çok yönlü ve şifalı bir bitkidir. Büyük açık yeşil, kadife
gibi yaprakları vardır. Bunlar kalın, sağlam ve tüylü bir sap
üzerinde dimdik yükselirler. 1-2 metre uzunluğundaki bu
tüylü sapın üstünde sarı, kırmızı, eflatun ya da kızıl-kahve­
rengi küçük çiçekler açar. Çiçeğin meyvesi küçük bir kesecik
gibidir. Bu çiçeğe dünyanın birçok bölgesinde kırlarda ve
kentlerde rastlanabilir.
Sığırkuyruğu çiçeği, bulunduğu her ülkede şifalı ot ola­
rak kullanılmıştır. Bu çiçeğin yapraklarından kaynatılan çay,
mesane, böbrek ve karaciğer rahatsızlıklarına iyi gelir, sinirle­
ri yatıştırır, genel olarak yatıştırıa, arındırıcı bir etki yapar.
Akciğer kalp hastalıklarında kullanılır. Yatıştırıa etkisi
böbrek ve mesane ağrılarına da iyi gelir, sinir sistemini güç­
lendirir. Kızılderililer bu çiçeğin yapraklarını sarıp tütün ye­
rine içerlerdi. Böyle içildiği ya da tütsü olarak kullanıldığı za­
man bronşlarda tıkanma sonucu ortaya çıkan bronşit ve astı­
ma iyi geldiği söylenir.
Sığırkuyruğu çiçeklerinden elde edilen yağ, kulak ağrıla-

146
Y A B A N Ö R D E K L E R i D Ö N E M i

rında, siğil, ezik, burkulmalarda, sıyrıklarda uzun süre kulla­


nılmıştır. Yine dıştan kullanıldığında bu çiçekten yapılan çay,
hemoroide, tümöre boğaz şişlerine ve adale yorgunluklarına
iyi gelir. Eski çağlarda bu çiçeğin antibiyotik bir etkisi oldu­
ğuna inanılırdı.
Bitki totemlerine bakarak Karga insanları çok yönlü ve
yararlı yeteneklerini, her zaman hareketli olma ve kendini
değiştirme özelliklerini öğrenebilirler. Karga insanları bitkile­
rinin görünümüne benzer; bazen sert yün gibi dalayıcı, bazen
de kadife gibi yumuşak olabilirler. Eğer hırçın günlerindeyse­
ler, onlarla geçinmek çok zordur, hem kendilerine, hem baş­
kalarına büyük acılar verirler ve duygusal yaralarını iyileştir­
mek için çok dik.kat etmek gerekir. Yok, eğer kadife günlerin­
deyseler, yumuşaklıklarıyla çevrelerine dinginlik verir ve çok
sevilirler. Karga insanları kendilerini oldukları gibi kabul
ederlerse, başkalarının rahatlamasına da yardıma olabilirler.
Yakınlık duydukları kişilere, onların ne kadar eşsiz ve sevile­
cek kişiler olduklarını kanıtlamak için büyük çaba harcarlar.
Eğer bir Karga insanıyla arkadaş olursanız, o size dünyanın
en tatlı, en önemli insanı olduğunuz duygusunu verecektir.
Size kazandırdığı bu güven duygusu yüzünden kuşkusuz siz
de onu yürekten seversiniz.
Karga insanları bitkileri gibi, çevrelerindeki insanların
çok çeşitli hastalıklarını iyileştirebilirler. Hastalanan kişiyle
öylesine yakın bir şekilde ilgilenir ve bakarlar ki, o da çoğu
kez yeniden toparlanıp ayağa kalkabilmek için yeterli deste­
ği bulmuş olur. Karga insanları iyi günlerindeyseler, her tür­
lü sorunu can kulağıyla dinler ve olumlu bir yaklaşım için el­
lerinden geleni yaparlar. Açık yürekli, inandırıcı sözleri, insa­
na yeryüzündeki tüm sorunların ortadan silindiği duygusu­
nu verir. Belki de bitkileri gibi, sorunu olan kişiyi fiziksel ola-

147
K 1 Z 1 L D E R 1 L 1 B 1 l. G F L i G 1

rak yahştırır, örneğin kollarına alıp okşarlar, çünkü Karga in­


sanları bedensel istemleri her zaman karşılamaya ve alıp ver­
meye hazırdırlar.
Bu burcun insanları, el altında sığırkuyruğu çiçeğinin
yapraklarını bulundururlarsa çok iyi ederler, çünkü sık sık
mesane, böbrek ve sinir hastalıklarına yakalanabilirler. Bu
hastalıklar, yalnızca iç dengelerini kaybettikleri zaman sorun
yaratabilir. Böyle dönemlerde aşırı gergin, huzursuz ve para­
noid bir havaya girerler. Yitirdikleri dengeyi yeniden bula­
mazlarsa, bu tür hastalıklar yakalarına yapışmakta gecikmez.
"Yaban Ördekleri" ayında dünyaya gelen bu insanların
hayvanlar alemindeki totemi kargadır. Karga, kama gibi kuy­
ruğu olan kapkara bir kuştur. En büyükleri doğan kadar ola­
bilir, boyları 60 santime ve kanatlarının arası 1,30 metreye
ulaşır. Uzun kanatları uçlara doğru sivrilir, gagalan uzun ve
güçlüdür, burun delikleri tüylerle kaplıdır:
Kargaların boyunlarında bir tüy yumağı vardır, bazı tür­
lerde bu yumak beyazdır. Bunlar "Beyaz boyunlu karga" ola­
rak bilinir, ancak bu beyaz tüyler rüzgar estiği ya da karga
boynunu kaşıdığı zaman görülebilir. Kargaya dünyanın her
yanında rastlanabilir. Birbirleriyle özel bir "gaklama" sesiyle
anlaşırlar ve her şeyi yerler. Başlıca besinleri sebze, küçük
memeli hayvanlar, küçük kuşlar, çöpler ve leşlerdir. Havada
kanat vuruşlarıyla uçar ve süzülürler. Rüzgarda uçmayı en az
doğanlar kadar severler, özellikle çiftleşme dönemlerinde ha­
vada gerçek bir akrobasi yaparlar.
Bazen çok saldırgan olabilen kargalar, genellikle temkin­
li ve çekingendirler, öylesine bilinçli ve akıllı kuşlardır ki, ör­
neğin bir istiridye ya da cevizi havadan yere ahp kırar, böy­
lece içindekini yerler. Kargalar gruplar halinde yaşarlar, yaşa­
dıkları bölgeyi büyük bir kıskançlıkla korurlar. Bölgelerine

148
Y A ll A N Ö R D E K L E R i D Ö N E M i

giren doğanlara, baykuşlara, hatta kartallara saldırmaktan


çekinmezler. Kızılderililer, kargaların soylarına ve kabileleri­
ne olan bağlılıklarına saygı duyar, överler. Bu kuşların kabile
toplantıları düzenledikleri söylenir. Grup halinde bir yere tü­
neyip durmadan çığrışan kargalar görünce, insanın aklına bu
efsaneler gelir. Kabilesinin kurallarını çiğneyen kargaların
kendilerini çok yükseklerden top gibi yere atarak intihar et­
tikleri de söylenir.
Bazı kargalar, bütün bir ömür boyunca eşleşirler, bazıla­
rının eşleşmesi kısa sürelidir. Kayalıklarda ya da ağaç tepele­
rinde, dallardan yuva kurarlar. Dişi kargalar 5 ile 7 arasında
yumurta bırakırlar. Bu yumurtaların üstü açık yeşil ve kahve­
rengi beneklidir. Hava sıcak olduğu zamanlar kargalar gaga­
ları açık uçarlar.
Kızılderililer için karga, insanla doğa arasındaki denge­
nin bir simgesiydi. Hemen bütün kabilelerde, karganın niçin
siyah olduğunu anlatan efsaneler vardır. Bütün bu efsaneler­
de karganın önceleri beyaz bir kuş olduğu ve sonradan kara
bir renk aldığı söylenir, bazılarında bu bir ceza sonucudur,
başka efsanelerde ise büyük bir yangını söndürüp, insanlara
yardım etmeye çalışırken karannışhr. Efsanelere yansıyan bu
ikilik Kızılderili kabilelerinin bu kuşa karşı besledikleri çeli­
şik duyguları da yansıtır. Karga, bazıları için kötü, bazıları
için iyi bir işarettir. Pueblo Kızılderilileri kargalarla, köylerin
koruyucusu ve yağmurun habercisi "Kachinas ruhları" ara­
sında bir bağ olduğuna inanırlar. Karganın yağmur bulutları­
nı ve rüzgarı çağırabildiği gibi uzaklaştırabildiği de söylenir.
Ancak kabileler onu nasıl görürse görsünler, hepsi doğa ve
insanla yakın bir ilişkisi olduğuna inanırlar.
Kargalar gibi bu burcun insanlarının da havada süzül­
mek ve uygun bir yere konarak, toprağın olumlu enerjilerini

149
K I Z I L D E R I L I ll l L G E L i G I

özümsemek yetenekleri vardır. Bu insanlar hem dünya so­


runfarında, hem de ruhsal alanlarda çok rahattırlar. Cesaret­
le, uzun süre yükseklerde uçabilmeleri, iç dengelerinin duru­
muna bağlıdır. Bu denge, Karga insanları için bütün diğer
burçlardan çok daha önemlidir, çünkü onlar tıpkı totemleri
gibi havada çok ani ve beklenmedik manevralar yapar, yön
değiştirirler. İç dünyalarında kararsızlarsa ve dengeyi bula­
mamışlarsa, bu sağa sola kanat çırpmaları çevrelerinde bü­
yük karışıklık yaratır. Yok, eğer dengelerini bulmuşlarsa, bir
işten diğerine rahatça uçar ve rotalarını hiç şaşırmazlar. İç
dengelerine kavuştukları böyle zamanlarda dünyanın en yar­
dımsever insanları olurlar. Kendileri bu uyuma büyük zor­
luklarla kavuştukları için, başkalarının da aynı uyuma ka­
vuşması için ellerinden geleni yaparlar.
Karga totemi aynı zamanda çelişkinin simgesidir. Karga
insanlarının duygu dünyası da bu çelişkilerin benzersiz bir
örneğidir. Çok yükseklere uçabildikleri için, bir şeyin iyi ve
kötü yanlarını çok iyi görürler, ama bu kadar üstten bakıp her
şeyi gördükleri için bazı konularda seçim yapmakta zorluk
çekerler. Kendi içlerinde uyum sağlayamadıkları zaman ça­
buk karar veremezler. Bir gün aldıkları kararı, ertesi gün tek­
rar değiştirirler, bu da onlara kararsız, hatta bazen sorumsuz
bir görüntü verir.
Karga İnsanları totemleri gibi son derece temkinlidirler
ve buna da haklan vardır, çünkü saflıkları nedeniyle geçmiş­
te çok kandırılmışlardır. En küçük tehlike belirdiğinde orta­
dan kaybolmayı tercih ederler. Çevrelerindeki her türlü dü­
şünceyi ve akımı izleyip öğrenmesini bilen aydın kişilerdir.
Bu özellikleri onların uyum yeteneğini artırır. Duygu dünya­
larında değişkenliğe ve çelişkilere alışık oldukları için fiziksel
dünyadaki çeşitli değişikliklerden kolay kolay etkilenmezler.

1 50
Y A B A N Ö R D E K L E R i D Ö N E M i

Karga insanları genellikle gruplar içinde olmak isterler


ve kendileri gibi düşünen insanlarla aynı grupta bulunurlar­
sa güven duyarlar, öyle bir grup bulurlarsa, her türlü işbirli­
ğine yatkın, güvenilir ve sadık insanlar olduklarını gösterir­
ler. Tıpkı kuşları gibi onlar da sözcüğün gerçek anlamıyla,
böyle bir grubun çevresinde bir "savunma ruhu" yarahrlar.
Sevdiklerinin tehdit edildiğini görürlerse düşmanın gücüne
ve büyüklüğüne bakmadan büyük bir özveriyle saldırıya ge­
çerler. Gruplarına çok bağlı oldukları için, eğer bir gün bağlı
oldukları gruba karşı çıkmak zorunda kalırlarsa, çok üzülür­
ler. Böyle bir durumda, iç uyumları yerinde olsa bile, o an
için, dengelerini tamamen yitirebilirler.
Totemleri gibi bazı Karga insanları bir ömür boyu süren
evlilikler kurarlar, bazılarıysa bundan kaçar. İç dengeleri ye­
rinde olmadığı zaman kendilerine bir eş bulmuşlarsa, bu iliş­
kiyi sürdürmeleri çok zordur, çünkü sürekli olarak, acaba
doğru bir eş mi seçtim, diye, düşünür dururlar. Bu dengesiz­
likleri en kararlı eşleri bile kaçırabilir.
Güzel bir evlerinin olması onlar için çok önemlidir. Ev
seçmek ve düzenlemek konusunda ustadırlar ve iyi yerlere
yerleşerek güzel düzenlemeler yaparlar. İç dengelerini bul­
dukları zaman bu, evlerine de yansır. Evlerinde hayvan bes­
lemeyi de severler, böylece doğayla bağlanhlanru korurlar.
Bu totemin insanları sıcak ve sevgi dolu birer ana-baba
olurlar, çocuklarına huzur verirler. Ancak çocuklarına özel­
likle disiplin konusunda kararlı davranmakta zorluk çeker­
ler, çünkü başka konularda olduğu gibi disiplin konusunda­
ki görüşleri de bir günden diğerine değişir. Dengesini bulmuş
Karga insanının bu konuda ayrı bir yeri vardır, çünkü sevgi,
disiplin ve hoşgörü karışımıyla örnek ve dengeli bir ana-ba­
ba olur.

ısı
K I Z I L D E R I L I B i L G E L I G I

Karga insanları dengelerini buldukları zaman, gerek so­


mut alanda gerekse başka alanlarda, birçok gizemli ve örtülü
sorunu araştırabilirler. Böyle bir noktaya ulaştıkları zaman
Karga insanları kendileri bundan etkilenmeden yaşamın çe­
şitli çelişkilerini gözler önüne serebilirler. Başkalarına topra­
ğın ve göğün güçlerini özümsemeyi öğretir ve böylece insan­
la doğa arasındaki uyumun sağlanmasına katkıda bulunur­
lar. Kızılderililer de kargalarda böyle bir özellik olduğuna
inanırlardı.
Çemberde bu burçtan geçen insanlar, yaşamlarındaki çe­
lişkileri o güne kadar karşılaşmadıkları biçimde, dolaysız ve
yoğun olarak yaşarlar. Böylece bu çelişkileri daha kolay ve ra­
hat çözebilme olanağı bulurlar. Kendileriyle doğa arasında
nasıl uyum sağlayacaklarını öğrenirler. Aynı zamanda belli
bir gruba katılmayı, o grup içinde konuşup tartışmayı, güven
verip güven kazanmayı da öğrenir ve denerler.
Karga insanları Kelebek kabilesinden olan Susamuru ve
Geyik insanlarıyla iyi anlaşırlar. Fırtına Kartalı kabilesinden
olanAladoğan, Mersinbalığı ve Wapiti insanları da iyi an­
laştıkları burçlar arasındadır. Fırtına Kartalı kabilesinin ka­
natlı temsilcisi Aladoğan insanlarıyla bütünleşirler.

Karea Çocıklan

Karga çocukları genellikle, kendilerini bulmakta zorluk


çekerler, ne olacaklarına karar vermeden önce varlıklarının
bütün olanaklarını tanımak ve denemek isterler. Bu yüzden
onlara yeterince hareket alam tanımalı ve çeşitli şeyleri dene­
melerine olanak verilmelidir, böylece ileri yaşlarda daha den­
geli bir insan olurlar. Fakat aynı zamand_a yaşadıkları çevre­
de belli bir düzen ve süreklilik de gerekir, böylece iç huzurla-

1 52
Y A il A N 0 K D f K L E R 1 D O N 1 \\ i

rını koruyarak ilerde başkalarına da yansıtabilirler. Çok se­


vimli çocuklardır. Büyük bir fiziksel çekicilikleri vardır, her
zaman bir kucaklamaya ya da öpücüğe hazırdırlar.

1 53
Y I L A N
24 E Kİ M - 21 KAS I M

Batının koruyucu ruhu Mudjekeewis'in ikinci ayı


Hayvan: Yılan
Bitki: Devedikeni
Maden: Bakır-Malahit
Renk: Turuncu
Element: Su (Kurbağa)

Enerjik, aktif, sezgisel, mistik,


temkinli, dönüşebilir

154
İLK SOGUKLAR DÖNEMİ

Bakır madeni dünyanın her yerinde bulunur. İnsanlar,


bakın işlemeye başladıkları çağlardan beri çeşitli aletlerin ve
süs eşyalarının yapımında kullanmışlardır. Eski çağlarda ba­
kıra yalnızca kol gücüyle biçim verilirdi. Daha sonralan, ko­
lay biçim verebilmek ıçin erime noktasına kadar ısıhlmaya
başandı. Bakırın bazı özel güçleri olduğu, insan ruhunu ve
kanını arındırdığı söylenir. Çok eski çağlardan beri insanlar
artrit romatizmaya, adale gerilmesine yol açan başka bazı
hastalıklara karşı ellerine ve ayaklarına bakır bilezikler, hal­
hallar takarak adalelerini rahatlamak istemişlerdir. Sanatçılar
kollarındaki gerginlikleri gidermek için bakır bilezikler taşır­
lar, savaşçılar da aynı şeyi kollarını güçlendirmek için yapar­
lardı.
Bakır, diğer birçok madenden daha iyi bir elektrik iletke­
nidir, bu nedenle elektrik donanımlarında kullanılır. Aldığı
ısıyı eşit bir şekilde bütün yüzeyine dağıtma özelliği vardır.
Bu yüzden eskiden tavalar ya tamamen bakırdan yapılır ya
da bakırla kaplanırdı. Bakır eskiden bazı özel enerji biçimle­
rinin iletiminde kullanılırdı. Kristalle bir araya gelince ortaya
çıkan bu tür enerji iletimini günümüzün bilimi belki daha
ilerde bulacaktır.

I SS
K I Z I L D E R I L i ll l L G E L I G I

Yılan insanlarının süs taşı olan malahit, bakır yatakların­


da en üst tabakalarda hava ve su etkisiyle bakır sülfürün hid­
roksite dönüşmesi ile oluşur. Mat yeşil bir rengi, bazen cam
gibi bazen de ipeğimsi yağlı bir pırılhsı vardır. Malahitin say­
dam türü süs taşı olarak kullanılır, bundan vazolar, takılar,
heykelcikler yapılır. Bu taşın özel güçler taşıdığı ve insanın
ruhsal sesleri duymasına yardımcı olduğu söylenir. Malahitin
her türlü enerjiyi, bu arada psişik enerjiyi özümseme gücünü
arhrdığı öne sürülür.
Yılan insanları taşlarından, ilişki kurdukları şeyleri dö­
nüştürme yeteneğini öğrenebilirler. Bakır gibi Yılan insanları
da bulundukları alanlarda değişim yaratma özelliğine sahip­
tirler. Kendileri çok fazla uyumlu olmadıkları halde içinde
bulundukları durumu, istedikleri biçime sokmayı başarırlar.
Yılan insanlarının tükenmez bir enerjisi ve durumları düzelt­
me konusunda sayısız düşünceleri vardır. İç uyumları yerin­
deyse bu düşüncelerin, tasarıların temelleri oldukça sağlam- .
dır, rahatça gerçekleştirilebilir.
Yılan insanları genellikle çevrelerindeki yüksek enerji
akımlarının etkisi alhnda oldukları için, kendilerini arındır­
mışlarsa, başkalarının sorunlarını çözmelerinde de yardıma
olabilirler. Bu burcun insanlarının pek çoğu iyileştirici güçler
taşıdıkları için, diğer insanların bedenlerinin ve ruhlarının
arındırılmasına katkıda bulunurlar. Bilgiye susamış varlıkla­
rıyla Yılan insanları ruhsal alanlarda edindikleri üstün bilgi­
leri, yakınlarına ve çevrelerine herkesin anlayacağı bir dille
aktarabilirler. Yılan insanları bakır gibi ısılarını eşit bir biçim­
de çevreye yayarlar, bu ısı bazen yeni düşüncelerin sıcaklığı,
bazen de işler istedikleri gibi gitmediği zaman kapıldıkları
öfkenin ateşi olabilir.
Yılan insanlarının malahit gibi özel ruhsal güçleri vardır.

156
i L K � O G U K L A R D Ö N E M i

Güç dengeleri yerinde olduğu zaman ruhsal seslere karşı çok


duyarlıdırlar, en ince enerji biçimlerini bile algılayabilirler.
Yılan insanlarının kişilikleri nasıl gelişirse, gelişsin, ruhsal
alanda zengin yeteneklerle donatılmışlardır. Ancak onlara ar­
mağan edilen bu değerler, iyilik getirebileceği gibi, eğer bun­
ları insanlara yardım etmek için değil de, kendi kişisel çıkar­
ları için kullanmaya kalkarlarsa çok kötü sonuçlara da yol
açabilir. Güçlerini bu biçimde kullanan Yılan insanları tuttuk­
ları yolda ya da uğraştıkları işte çok başarılı olurlar, birçok in­
sana kendi söylediklerini benimsetirler, ama' davranışlarını
özeleştiriyle inceledikleri gün, bu yanlıştan vazgeçerler. Ruh­
sal alanda güçlü bağları olduğu için nesnel özeleştiri onlar
için kaçınılmazdır.
Yılan insanlarının bitki totemi devedikenidir. Hem kırsal
bölgelerde hem de kentlerde görülebilen bu dikenli bitkinin
boyu 90 santimle 3 metre arasında değişir. Havucu andıran
kalın kökleri vardır. Birinci yıl, bitkinin yaprakları topraktan
rozet biçiminde boy gösterirler, ikinci yıl kalın, etli ve sonra­
dan dallanıp budaklanan sapı ortaya çıkar. Çiçek başlan gev­
şek birer yumru halinde, kırmızı, eflatun ya da beyaz renkte
olurlar. Yapraklar, çiçek ve bitkinin her yanı diken gibi sert
küçük tüylerle kaplıdır, İnsan farkında olmadan bir devedi­
kenine dokunursa devedikeni kendini hemen fark ettirir.
Devedikeninin kökleri ve sapı çiğ ya da pişmiş olarak ye­
nebilir. Yapraklan tazeyken çay olarak kaynatılabilir, meyve­
ye benzeyen tohumları çiğ ya da kavrulmuş olarak çiğnene­
bilir. Bitkinin her tarafı madensel besin bakımından çok zen­
gindir. Eskiden Kızılderili hekimler devedikenini karın ağrı­
larında, hazımsızlıkta, -ateşi düşürmek için, gövdedeki kurt.
ve solucanlara karşı, sütü olmayan anneleri tedavide kulla­
nırlardı. Eski çağlarda devedikeni her derde deva bir ilaç gi-

1 57
K I Z I L D E R I L I B I L lj E L I G I

bi görülür ve özellikle beyin hastalıklarına iyi geldiği söyle­


nirdi. Bu bitkinin iç organlan güçlendirdiğine her türlü ağrı
ve acıyı kestiğine de inanılırdı. Hatta bazı diken türleri şifalı
etkileri sonucu "kutsal diken" ya da "okunmuş diken" olarak
adlandırılırdı.
Yılan insanları bitkileri gibi ruhsal-duygusal olarak ina­
nılmaz yüksekliklerle derinlikleri yaşayabilirler, bu da içle­
rinde bekleyen yetenek ve becerileri geliştirip onlardan ya­
rarlanmayı başarıp başaramamalarına bağlıdır. Yılan insanla­
rı devedikeninden toprağa sımsıkı bağlanmayı öğrenebilir.
Böylece onun yardımıyla içlerinden akıp geçen enerji akımını
doğru bir biçimde yönlendirebilirler. Yılan insanlarının tü­
münde çevrelerine yardımcı olmak yeteneği varken, birkaçı
kendilerini sanki dikenli bir duvar arkasında gizler, başkala­
rının kendilerine yakınlaşıp, bu zırhın alhndaki değerleri
görmelerini önlerler. Genellikle on dengeli Yılan insanlarının
bile ince dikenlerle kaplı bir korunma perdesi vardır. Kendi­
lerini ya da yakınlarını incittiğine inandıkları kişilere karşı bu
dikenli perdeyi hemen çekerler.
Yılan insanlarının bu koruma zırhını aşmayı, onlara ya­
kınlaşmayı başaranlar, onlarda devedikeninin şifalı özellikle­
ri gibi çok değerli ve yararlı nitelikler bulacaklardır. Yılan in­
sanları gerek kendilerinde gerek başkalarında ortaya çıkan
hastalıkların gerçek nedenini bularak, iyileştirilmesine yar­
dımcı olurlar. Nedeni bir kez saptadıktan sonra, bilimsel yol­
dan ya da iyileştirici yetenekleriyle tedaviye yönelirler.
İç dengeleri sarsıldığı zaman Yılan insanlarının kan dola­
şımı bozulur. Bu gibi durumlarda devedikeninden yararlan­
maları iyi olur. Böyle dönemlerinde çıbandan, ciddi depres­
yonlara kadar çeşitli sinirsel rahatsızlıklar ortaya çıkabilir. Yı­
lan insanları ruhsal ve fiziksel güçlerinin azaldığını ve huzur-

1 58
i L K S O G U K L A R D Ö N E M i

suz olduklarını fark ettikleri zaman, başka bir yöntem dene­


meden önce, ilkin bozulmuş enerji akımlarını düzene sokma­
ya bakmalıdırlar. Kendi kendini onarım özelliğine sahip ol­
dukları için, karar verirlerse bunu kolayca yaparlar. Karar
vermekte zorluk çekerlerse, başkalarının onlara yardımcı ola­
bilmesi çok güç, neredeyse olanaksızdır.
İç uyumsuzluğa düşen Yılan insanları totemlerinin en di­
kenli, en baha temsilcileridir. Böyle durumlarda dar kafalı,
·
aşırı �leştirici, huysuz, kıskanç, hileci, hemen parlayan kişiler
haline gelirler ve genellikle kendilerine on yakın olan kişilere
büyük acı verirler. Böyle bir duruma düşen Yılan insanının
enerjisini daha akılcı, rahat, berrak ve yararlı kanallara yö­
neltmek için gerekli güçlere sahip olduğunu unubnaması ge­
rekir.
Yılan insanlarının uğurlu rengi turuncudur. Batan güne­
şin parlak turuncusu olan bu renk, deneyle ya da öğrenimle
elde ettiği bilgileri kullanmayı beceren, canlı ve aydın kişile­
rin simgesidir. Bu renk, o insanların ruhsal ve bedensel alanı
kavrayıp, üstün mantığını, daha alt düzeydekileri yönlendir­
mede kullandığını gösterir. Aynı zamanda hırslı kişilerin ve
yaptığı işten gurur duyan insanların da simgesidir. Tüm bu
özellikler Yılan insanlarına yansır. Aydın yapılı olan bu kişi­
ler yaşamı ve yaşamın öğrettiği dersleri gözlemleyerek gerek
kendi yaşamlarında, gerekse başkalarına yardımcı olurken
kullanabilirler. Durum gerektirdiğinde kendilerini denetleme
güçleri vardır. Aynı zamanda hırslı ve yaptıklarıyla gurur du­
yan kişilerdir.
Yılan-Jnsanları Doğu'nun Koruyucu Ruhu Mudjekee­
wis'in ikinci ayı olan "İlk Soğuklar Dönemi"nde dünyaya
gelmişlerdir. Kurbağa kabilesinden oldukları ve temel unsur­
ları su olduğu için Mudjekeewis onları, içlerindeki enerjinin

159
K I Z I L D E R I L i Cl l L G E L I C. i

yönsüz ve amaçsız akması sonucunda beklenmedik acı de­


neyler geçirebilecekleri yolunda uyanr. Böyle bir durumd�
Yılan insanları tam anlamıyla donup kalırlar ve enerji akını­
ları tamamen durur. Doğdukları ay, onlara bazen kendilerini
belli bir süre bilinçli bir biçimde dondurmalarını ve enerjile­
rini nasıl kullanacaklarını gözden geçirerek, bu konuda ber­
raklık kazanmalarını öğütler.
Kendini dinleme ve gözden geçirme özelliklerinin tem­
silcisi olan Mudjekeewis, bu insanlar için iyi bir koruyucu­
dur, çünkü bu insanların zaten sahip oldukları kendini arayış
gücünü geliştirmelerine yardım eder.
Kurbağa kabilesinden olmaları, hırçınlıklarını biraz yu­
muşatır, aydın yönlerinin engellediği bazı duyguları tatmala­
rını sağlar. Temel unsurları sudur, ancak bu vahşi, çırpıntılı
nehir ve derelerden çok, derin berrak göllerin suyudur. Bu
burcun insanları aynı kabilenin diğer üyelerinden daha den­
geli insanlardır.
Bu ayda doğanların hayvan totemi yılandır. Yılan, omur­
galılar ailesinin en eski, en gizemli, en kuşku duyulan, en
yanlış anlaşılan üyesidir. Yılan esnek çeneli, kulak deliği, göz
kapakları ve uzuvları olmayan bir sürüngendir, yılanın bel­
kemiği 300 kadar omurga kemiğinden oluşur. Gevşek bir bi­
çimde belkemiğine bağlı olan kaburgacıkları yılanın dalgalı
hareketini sağlar. Karnında üst üste binmiş bir dizi uzun pul
vardır. Bu pulları öne itip, sonra arkaya doğru çekerek topra­
ğın üzerinde kayar.
Yılanın çatallı dili hem tat, hem koku almayı sağlayan
çok duyarlı bir organdır. Dilin dokunduğu her şey üst da­
maktaki özel bir merkez tarafından incelenir. Yılanlar çok iyi
koku alırlar ve keskin gözleri vardır. Yalnızca deri değiştir­
dikleri sırada gözlerinin üstündeki deri çekildiği için gözleri

160
i L K S O G U K L A R D Ö N E lv\ I

bulanık ve kaymış gibi görünür. Yılanlar yılda ortalama üç


kez deri değiştirirler. Çene yüksekliğindeki bir nesneyi sıkıca
ısırır ve eski derilerinden sıyrılıp çıkarlar. Toprak yılanlarının
en ünlülerinden olan çıngıraklı yılanın kuyruğuna her deri
değiştirmede bir çıngırak halkası daha eklenir.
Yeryüzünde 2500 kadar yılan türü vardır. Yalnız ABD' de
114 değişik yılan türü saptanmıştır. Dinozorların ortadan
kaybolmaya başladıkları çağlardan beri yeryüzünde yaşayan
yılanlar bu konuda bir rekor kırmışlar, ancak o çağlardan gü­
nümüze kadar yanlış anlamayla yersiz korkular sonucu, ge­
reksiz yere kovalanmışlardır.
Yılanlar etoburdur. Fare, kurbağa gibi küçük hayvanlar­
la ya da sinek, sivrisinek ve ben zeri böceklerle beslenirler. Bu
beslenme biçimiyle bulundukları yerde doğal dengeyi korur­
lar, insanlar yılanları yok ederlerse, kısa sürede o bölgeye fa­
reler kurbağalar doluşur. Eski Yunan' da ve Roma' da yılanlar
fare avında kullanılırdı. Çok ağır bir sindirim süreçleri vardır,
iyi bir avdan sonra bazen bir hafta ölü gibi oldukları yerde
yatarlar. Gövde ağırlıklarının yarısına yakın ölçüde yedikleri
olur.
Yılanlar çevrelerine çok kolay uyum sağlarlar, dokunma
ve titreşimlere karşı olağanüstü bir duyarlılık gösterirler. Bu,
biraz da onların kanlarının soğuk olmasından, bu nedenle
çevrelerindeki ısıya gereksinim duymalarından gelir. İçinde
bulundukları çevreye uyum sağlamak için renk değiştirebilir­
ler. Yılanların sesi yoktur, ancak bazı türleri özel bir biçimde
tıslar. Çıngıraklı yılanlar kuyruklarıyla çıngırağa benzer bir
ses çıkarırlar. Kanlarının soğuk olduğu hakkındaki yaygın
ünlerine rağmen yılanların çiftleşmesi seyredeni duygulandı­
ran bir olaydır. Dişi yılanlar misk kokusuna benzer özel bir
koku çıkarır ve erkeği davet ederler. Erkek dişisine çok yavaş

161
K I Z I L O E R I L i 11 1 1. G F. L I G I

bir biçimde yaklaşır ve burnuyla onun bütün bedenine hafif


hafif dokunur. Dişi bu uyarıya yanıt verirse, çok gevşek bir
biçimde birbirlerine dolanır, ondan sonra öylesine sımsıkı sa­
rılarak birleşirler ki, onları birbirinden ayırdetmek olanaksız­
dır.
Yılanlar, yavrularını doğurarak ya da yumurtlayarak
dünyaya getirir. Yavrular genellikle sıcak yaz aylarında dün­
yaya gelirler. Bazılarının daha doğuştan ana-babalarıyla iliş­
kisi olmaz. Yılanlar kış uykusuna da yatarlar. Yılanların en
tehlikeli türü, zemberek yılanıdır. Zemberek yılanlarının bu­
run deliklerinin arkasında özel bir organ vardır ve bunun
aracılığıyla avlarının yaydığı sıcaklığı algılarlar. Gözlerinin
altındaki torbacıkların salgıladığı zehirle avlarını öldürürler.
En zehirlileri dahil bütün yılanlar, insanlarla karşılaşmaktan
çekinirler, ancak tehdit edildikleri zaman ısırırlar.
Yılanların bulunduğu bir yere düşerseniz, çok yavaş ve
sakin bir şekilde hareket ederek oradan uzaklaşmahsınız.
Avrupa efsanelerinde yılandan çok kuşkulu biçimde söz
edilir. Oysa başka bazı ülkelerin kültürlerinde yılana büyük
değer verilir. Tüylü yılan, Maya ve Aztek devletlerinin arına­
sıydı, dinsel açıdan değişim gücünü simgeliyordu. Hopi-Kı­
zılderilileri yılanı başka dünyaların temsilcisi olarak görür ve
onun toprağa yaşam saçan yağmuru çağırabildiğine inanır­
lardı. Ojibwa Kızılderilileri için yılan sabrın simgesiydi, çün­
kü çok geç kızan bir hayvandır. Yılan kabilesi, Ojibwaların en
önemli hekimlik kabilelerindendi . Diğer birçok kabile de yı­
lanın özel bir güç taşıdığına inanırlardı ve pek çoğunda özel
görevler üstlenen bir Yılan kabilesi bulunurdu.
"ilk Soğuklar" ayında doğan insanlar, totemleri gibi gi­
zemli bir havaya bürünme eğilimindedirler. Başkalarına açıl­
maları için çok zaman gerekir ve açılsalar bile yine de en de-

162
i L K S O G U K I. A R D Ö N L M I

rin duygularını kolay kolay açıklayamazlar. Bu insanlar gi­


zemli davranışları ve aşılması zor dikenli zırhları nedeniyle
genellikle yanlış anlaşılırlar, hatta bazen istenmez ilan edilir­
ler.
Damarlarında öylesine güçlü bir yaşam enerjisi akar ki,
başka insanlar onların derin kişiliklerini çoğu kez fark ede­
mezler. Totemleri gibi bu insanların, çevrelerindeki insanların
ve olayların gerçeğini kavramaya yarayan bazı duyargaları
vardır, bunu bazen koklayarak bazen tadarak, bazen de baş­
ka biçimlerde yaparlar. Çok keskin gözleri vardır. Bu gözler­
le gerek kendi, gerekse başkalarının ruhlarını okuyabilirler.
Ancak huzursuz oldukları ve enerji akımları bozulduğu za­
man bunların hiçbirini yapamazlar.
Yılan insanları, iç uyumları yerindeyse, doğanın ve için­
de bulundukları durumun dengesini korur ve güçlendirirler.
Totemleri gibi kolay uyum sağlayan kişilerdir. Zamanı gelin­
ce eski düşüncelerini duygularını ve eski çevrelerini deri de­
ğiştirir gibi bir yana atarak, kişiliklerini geliştirme yolunda
ilerleyebilirler.
Bu kişiler yaşamlarında önemli bir değişiklik yapmadan
önce uzun süre beklerler, ama bir kez değişim gerçekleştikten
sonra artık bir daha geriye dönmezler ve içinde bulundukla­
rı durum yeni bir dönüm noktasına gelinceye kadar onlar
için "değişmez" dir.
Bu totemin insanları ilişkiler konusunda hiç de soğuk de­
ğil, tam tersi, çok sıcakkanlı kişilerdir. Yüksek yaşam güçleri
nedeniyle, genellikle güçlü cinsel çekimleri vardır. İç uyum­
ları yerindeyse, bu cinsel enerjiyi olumlu ve sevgi dolu bir bi­
çimde kullanabilirler, ancak dengelerini yitirmişlerse, bu
enerji bazen yaşamlarına egemen olmaya başlar. Onu tekrar
doğru kanallara sokmaları çok zor olur. Yılan insanları ne du-

163
K I Z I L D E R I L i B I L G E L I G i

rumda olurlarsa olsunlar, daima ateşli, heyecanlı birer sevgi­


li olarak tanınırlar.
Ana-baba olarak çocuklarına karşı çok soğukkanlıdırlar.
Bazen çocukları daha o konuda yeterli deneye ve bilgiye sa­
hip olmadığı halde, onlara karar verme yetkisi tanırlar. Ken­
di yaşamları öylesine yoğundur ki, çocuklarına gerekli deste­
ği veremeyebilirler. Ancak bazı zamanlar Yılan insanları çok
sıcak davranır, tüm enerjilerini ve zamanlarını çocuklarına
ayırırlar. Bu apansız değişimler çocuklar üzerinde büyük hu­
zursuzluk yaratır. Bazı Yılan insanlarıysa belli bir davranış
biçimi benimser ve ondan ayrılmazlar.
Kızılderililer yılanı, Avrupalılardan daha doğru bir yo­
rumla değerlendirirler. Yılan insanları, taşıdıkları dönüştürü­
cü güçlerle saygı duyulması gereken kişilerdir. Bizlere, uzun
süredir özlediğimiz çeşitli mesajları getirebilirler, yeter ki biz
onlara mesajlarını alabilecek kadar yaklaşabilelim. Bu insan­
lar bilgilerini başkalarına anlatırken çok sabırlı davranırlar.
Diğer insanlar bu burçtan geçerken, kendi özlerini değiş­
tirebilme gücünü görür ve başka burçlardan öğrendiklerini
birbirleriyle bağdaşhrabilirler. Aynı zamanda kendi uyum
yeteneklerini, sabır ve kararlılıklarını, hırslı ve güçlü yönleri­
ni keşfederler. Çevrelerine ve toprağın çocuklarına yardım
edebilmek için kendilerini adayan ve büyük kahramanlıklar
gösteren kişilerin pek çoğu ya Yılan insanlarıdır ya da bu
burçtan geçmekte olan kişilerdir.
Yılan insanlarının en iyi anlaştıkları burçlar aynı kabile­
den olan Puma ve Ağaçkakan insanlarıdır. Kaplumbağa ka­
bilesinden olan Yabankazı, Kunduz ve Bozayı insanlarıyla
da iyi anla şırlar. Kunduz insanlarıyla bütünleşirler.

1 64
Yılan Çocuklan

Yılan çocukları ilginç ve aydın çocuklardır, ancak yaşla­


rının üstünde bilgili oldukları için hiç de sorunsuz çocuklar
değildirler. Tıpkı bu burcun büyükleri gibi gizemli işler çevir­
mekten hoşlanırlar ve ana-babalarının kendilerinden bekledi­
ği sıcaklık ve yakınlığı göstermezler. Enerjilerini yönlendirme
konusunda kendilerine yardımcı olunmazsa, çevrelerindeki­
leri çeşitli kaprisleriyle oyalar ve sıkarlar.

165
W A P İ T İ
( RE N GEYİ G İ )

2 2 KAS I M - 21 ARALI K

Babrun koruyucu ruhu Mudjekeewis'in üçüncü ayı


Hayvan: Wapiti
Bitki: Karaçam
Maden: Obsidiyen
Renk: Siyah
Element: Ateş (Fırtına Kartalı)

İç görü sahibi, insancıl, bağımsız,


korkusuz, hırslı, düşünceli

1 66
KARLI GÜNLER DÖNEMİ

Wapiti insanlarinin madeni olan obsidiyen "Volkan ca­


mı" olarak da bilinir. Kimyasal yapısı granitle aynı olup, o da
kuvars gibi demir magnezyumu içerir. Granit magması top­
rak altında donduğu zaman granit oluşur. Aynı magma çok
daha hızlı bir biçimde toprağın yüzeyinde akarken donarsa
obsidiyen denilen maden ortaya çıkar. Günümüzde yüksek
dağlarda bu madene rastlanmaktadır. Eğer magma akhğı
yerlerde pırılhsını koruyacak kadar çabuk değil de, yavaş ya­
vaş donarsa, daha donuk bir renk taşıyan ve "pechstein"
(katrantaşı) olarak adlandırılan bir türü ortaya çıkar. Obsidi­
yen genellikle, siyah parlak ve saydamdır, ancak taşıdığı
renkler nedeniyle "gökkuşağı obsidiyeni" adı verilen renkli
bir obsidiyen türü daha vardır. Çok sert ve kenarları jilet gibi
keskin olan obsidiyen, dikkatle kullanılmalıdır. Obsidiyen
Kızılderililerce çok kullanılırdı.
Mayalar bu madenden aynalar, incecik ve içi boş silindir
biçiminde küpeler gibi ince süs eşyalan yaparlardı. Eski Mı­
sırlılar bu taştan heykelcikler, biblolar oymuşlardı. Obsidiye­
nin olağanüstü sert, kolay kınlan bir taş olduğu düşünülürse,
bu bibloların ne büyük bir beceri ve ustalıkla işlendiği daha

167
K I Z I L D E R İ L I B I L G E L I G I

iyi anlaşılır. Kızılderililer obsidiyenden ok, mızrak uçları, ça­


kılar, çeşitli süs eşyaları yapmışlardır.
Obsidiyen'in temel maddesi Toprak Ananın bağrında
yattığı için bu taşın, insanları toprak enetjisine bağlayan bir
güç taşıdığına, bu güce saygı duymayı ve yararlanmayı ö$­
rettiğine inanılır. Obsidiyen'in başkalarının düşüncelerini
yansıthğı ve böylece kendisini taşıyan kişiye, çevresindekile­
rin ruhunu okuma yeteneği kazandırdığı söylenir. Bu neden­
le obsidiyen geleceği okuma, fal bakma gibi işlerde çok kulla­
nılırdı. Obsidiyen parçalanarak, içindeki en düz ve parlak yü­
zeyli parçalar çıkarılır, bunların içine bakılırdı. Bu madenin
insanı kötü ruhlardan koruduğu da söylenir.
Wapiti insanları taşları gibi parlak, saydam yapılı kişiler­
dir. Temel özelliklerini iyi geliştirip eğitmişlerse, bütün var­
lıklarını kaplayan bir pırılh kazanırlar. Çevrelerindekilere iç
dünyalarını da gösterebilirler, ama bunu istedikleri ölçüde
yaparlar... Wapiti insanları, taşlan gibi, yeni bir işe, yeni bir
duruma alışmakta zorluk çekerler, ancak alıştıktan sonra
bunda kararlı bir biçimde direnirler. İçlerinde sürekli olarak
bir ikilik taşıdıkları için, yaşamları boyunca bıçak sırhnda yü­
rürler.
Bu totemin insanlarının iç dünyaları berraklığa kavuş­
muşsa, çevreleri için iyi bir ayna, bir yansıhcı olurlar. Böyle
bir noktaya ulaşhkları zaman, karşılarındakinin ruhsal duru­
munu yansı tarak ortaya çıkarır, sorunlarını çözmesine yar­
dım ederler. Wapiti insanları, dış etkilerin kabuğu alhnda
kaybolmuş olan gerçek özleri bulup ortaya çıkarmakta çok
ustadırlar. Bu konuda obsidiyenden yapılmış ok uçlan gibi­
dirler. Wapiti insanları Üzerlerinde obsidiyen taşırlarsa, top­
rağın enetjisini daha kolay özümleyebilirler. İyi eğitilmiş Wa­
piti insanları taşlan gibi başkalarının düşüncelerini okuma

168
K A R L I G Ü N L E R D Ö N [ M i

yeteneğine sahiptirler. Çevrelerindeki insanları, nesne! ve


ruhsal her alanda, hissettikleri tehlikelere karşı korurlar.
Wapiti insanlarının bitki totemi iğne yapraklı ağaçlardan
bir tür olan karaçamdır. Karaçamın boyu bazen 12 metreyi
bulur ve tepeye doğru gittikçe sivrilir. Dış kabuğu siyah, kah­
verengi karışımı renk tonlarındadır. İnce iğne yaprakları spi­
ral biçiminde dallara sarılmıştır. Her yaprak dört köşelidir,
kesiti neredeyse karo biçimindedir. Karaçamın aşağıya doğru
sarkan kozalakları bir yılda olgunlaşırlar, dallar genellikle ye­
re doğru eğilir. Karaçamın odunu yumuşak, sağlam ve bu­
daksızdır.
Ağaçlar henüz filiz verirken, uçları çok güzel kokar ve
çiğ olarak çiğnenebilir ya da çay olarak kaynatılabilir. Kara­
çam filizlerinde yüksek oranda E vitamini vardır. Bu bütün
yıl yeşil kalan ağaçlar Kızılderililerin portakalı gibiydi. Kızıl­
derililer yüzyıllar boyunca, boğaz ve göğüs hastalıklarında
karaçamın özsuyundan antiseptik olarak yararlanmışlardır.
Aynı zamanda yara ve kesiklerin temizlenmesinde kullanılır­
dı. Karaçam özünden elde edilen bir tür alçıyla kemik kırık­
ları tedavi edilir, güneş yanmasına karşı yüz maskesi yapılır­
dı. Ağaan dallarından elde edilen bir sütle, insanı soğuktan
koruyan şifalı bir banyo da hazırlanabilir. Karaçam odunu­
nun dumanını Kızılderililer "Terleme Kulübesi"nin hem için­
de hem dışında kullanırlardı. Bazı kabileler, ağacın kabuğuy­
la gövdesi arasındaki kabrium tabakasını ilkbaharda çiğner­
ler ya da kış için bir tür çörek gibi kurutup saklarlardı. Birçok
kabile, bunu söktürücü olarak kullanır, bazıları da karaçam
reçinesini soğuk suda dondurarak bu sakızı çiğnerlerdi.
Wapiti insanları kendilerine armağan edilen olanaktan
verileri kullanır ve dengelerlerse, karaçam gibi görkemli in­
sanlar olabileceklerini totemlerinin göz alıcı görünümünden
öğrenirler.

1 69
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

Wapiti insanları ağaçlan gibi yumuşak ama güçlüdürler.


Bu, hep doğru yola yönelebilmekten, başkalarını da kendile­
ri için yararlı olan yollara yöneltmekten gelen içsel bir güçtür.
Ancak bu güç, Wapiti insanlarının karakterlerinin sert oldu­
ğunu göstermez, tersine bu insanlar sıcak yü rekli, yumuşak
başlı, bazen de oldukça tutucu kişilerdir.
Wapiti insanları çevreleri üzerinde antiseptik ve çözücü
bir etki yaparlar. Doğuştan gelen adalet duygularıyla her du­
rumda gördükleri haksızlıklara karşı çıkarlar. Güçlü içgüdü­
leriyle başkalarının yüreğini de okuyabilir, ruhsal düğümleri­
ni çözme konusunda yardımcı olurlar.
Karaçam, bu totemin insanları için özellikle dizlerde ve
kalçada ağır ya da hafif hastalıklara yakalandıkları zaman
çok yararlıdır. Böyle dönemlerde karaçam özünü rahatsızlık
çektikleri yerlere sürerlerse, çok iyi gelir. Bu tür dertleri yok­
sa karaçam sakızı çiğneyebilir ya da buharını içlerine çekebi­
lirler, özellikle buharı solunum yollarını açmakta çok etkili­
dir. Wapiti insanlan çok konuşmayı ve başkalarına bir şeyler
öğretmeyi sevdikleri için, bu duman yorgun ses tellerine çok
iyi gelir.
Wapiti insanları Bahnın Koruyucu Ruhu Mudjekeewis'in
üçüncü ayı olan "Karlı Günler Dönemi"nde dünyaya gelmiş­
lerdir. Aynı yönün diğer burçlarıyla beraber, Mudjekeewisin
kendi kendini inceleme yeteneği ve gücünden yararlanırlar.
Zaten doğuştan düşünceli insanlar oldukları için Mudjekee­
wis'in verdiği bu ek güç, onların başkalarının iç dünyalarını
okuma konusundaki yeteneklerini arhnr. Toprağın çocukları­
nın yenilenme dönemine hazırlandığı "Karlı Günler" de doğ­
muş olmaları kafalarından geçen düşünceleri inceleme, bun­
lardan yararlanma özelliklerini de güçlendirir. Bu dönemde
dünyaya gelmeleri, Fırtına Kartalı kabilesinden gelen ateşli

1 70
K A R L I G Ü N L E R D Ö N E M i

enerjilerini dengelemelerine yardım eder. Fırhna Kartalı kabi­


lesinin en az ateşli üyeleri Wapiti insanlarıdır, çünkü yılın bu
soğuk dönemi onların ateşini biraz söndürür.
Wapiti insanlarının uğurlu rengi yeryüzünü örten gece­
nin siyahıdır. Gece, biçimlerin silindiği, günün hareketli ya­
şanhsının yerini düşünceye bıraktığı zamandır. Gecenin siya­
hı, her şeyi yeniden doğurabilecek, her şeyi gizleyen ve örten
siyahtır. Bu siyah aracılığıyla Wapiti insanları içgüdülerinin
ve varlıklarının derinliklerinden gelen bilgileri yüzeye çıka­
rarak yaşamlarına yön verebilirler. Onların siyahı, zamanın
önünde giden, tüm gizemleri açıklayabilecek siyahtır. Bu dö­
nemde insan yaşamın önüne çıkardığı sorunlara yanıt arar­
ken, dışarıya değil, kendi iç dünyasına bakmalıdır. Kızılderi­
liler için siyah, Mudjekeewis'in kendini sınama gücünü sim­
geleyen kutsal bir renktir. Bu renk sanıldığı gibi karanlık ve
olumsuz özelliklerin değil, öğrenimin rengidir.
"Karlı Günler Dönemi"nde doğan insanların hayvan to­
temi, geyik ailesinin kralı sayılan wapiti'dir. Wapiti hem ge­
yiklerin en gelişkin, en büyük türüdür, hem de pek çok kişi­
ye göre en güzelidir. Wapitiler dallı budaklı bir ağaca benze­
yen boynuzlarını yılda bir kez değiştirirler. Erkek wapitilerin
boyu 2.70, sırt yük seklikleri 1.60 ve ağırlıkları 300-350 kilo
olabilir. Yaz aylarında wapitilerin derisi açık kahverengi,
ayakları ve kafaları biraz daha koyu, gövdeleri biraz daha
açık renktedir. Tüyleri kısa, boyun tüyleri incedir. Kışın, wa­
pitinin derisi gri-kahverengi olur, ayaklan ve kafası iyice ko­
yulaşır, boyun tüyleri de kalınlaşır. Wapiti yavruları sonbaha­
rın sonlarına kadar kahverengi ve açık beneklidirler.
Wapitiler, ormanlarda yaşarlar, yazın yaylaya çıkar, kışın
yiyecek bulmanın zorlaşhğı dönemlerde ovalara ve vadilere
inerler. Wapitiler diğer geyikler gibi, ot, yaprak, dal ve ağaç

171
K I Z I L D E R I L I [l l L G E L I G I

kabuğu yiyerek beslenirler. Bazı bölgelerde, wapitiler boyla­


rının uzandığı yere kadar ağaçlardaki bütün yapraklan, dal­
ları yerler ve ağaçlarda "Wapiti çizgisi" denilen bir hat olu­
şur. Yiyeceğin kıt olduğu uzun kışlarda, çiftçilerin samanları­
na dadanırlar. Bu samanlar dama kaldırılmamışsa, wapitiler­
den korumak çok zordur. Tahtadan ve dikenli tellerden yapıl­
mış çitler, aç wapitileri durdurmak için pek yeterli değildir.
Çiftçileri en çok kızdıran şey, wapitilerin saman yığınlarını,
sanki en tatlı yeri altındaymış gibi yukardan aşağıya doğru
deşmesi ve dağıtmasıdır.
Erkek ve dişi wapitiler yılın büyük bir bölümünde ayrı
ayn gruplar halinde gezinirler. Birbirlerine karşı güven ve so­
rumluluk taşırlar ve her gezide başka bir geyik önden gide­
rek, karda diğerlerine yol açar. Karlı bir bölgede wapiti sürü­
sünün izini takip ederseniz, oradan tek bir hayvanın geçtiği­
ni sanırsınız, çünkü arkadan gelenler, hiç şaşmadan önden gi­
denin ayak izlerine basarak yürürler. Bazen wapitiler bir dai­
re oluşturup hoplaya sıçraya dans ederler, bazen de dansın
sonuna doğru dörtnala koşarlar. Wapitiler çok hızlı koşucu­
durlar ve kısa mesafelerde hızları saatte 50 kilometreyi bula­
bilir. Çok iyi sıçrarlar ve 2-2,5 metre yüksekliğindeki çitleri
rahatlıkla aşarlar.
Wapitilerin çok az doğal düşmanı vardır. Pumalar, ayılar
ve kurtlar, bazen zayıf ya da hasta bir hayvanı avlayabilirler,
ancak sağlıklı bir wapitiyi yakalamaları çok zordur. ABD'de
wapitiler yüzyılımızın başında avcılar tarafından, özellikle
süs eşyası yapımında kullanılan iki dişleri için çok avlanıyor­
lardı. Bazı avalar da onların boynuzlarını zafer simgesi gibi
evlerinin duvarına asmaya pek meraklıydılar. Bu nedenlerle
wapitf soyu tükenmeye başlayınca sıkı önlemler alındı ve so­
yu yeniden üretmek için Kanada' dan wapiti getirildi.

172
K A R L I G Ü N L E R D Ö N E M i

Erkek wapitiler, ekimde çiftleşme döneminden az önce


görkemli görünüşlerine kavuşurlar. Bu dönemde boynuzları
iyice gelişmiş, tüyleri kalınlaşmış, omuzlan dikleşmiştir, artık
gerçekten geyiklerin kralı gibi görünürler. Kalın, sesli haykı­
rışlarla, sürünün diğer erkeklerini kavgaya çağırırlar. Bu dö­
nemde erkek wapitiler boru ya da ıslık gibi sesler çıkarırlar.
Kavga borusundan sonra ormanın sık ağaçlarından çıkan iki
erkek wapiti bütün öfkeleriyle birbirlerine saldırırlar. Büyük
bir hırsla birbirlerine girerler. Bu kavga biri diğerini yenip ye­
re düşürene ve boynuzlayana kadar sürer. Bu kavgalar, başka
erkek geyiklerin kavgalarından daha sert geçer ama ölümle
sonuçlandıkları enderdir. Kazanan erkek wapiti ödül olarak,
kenarda meraklı gözlerle kavgayı izleyen dişi wapiti'yi alır.
Diğer geyiklerin aksine, erkek wapitiler geniş bir harem ku­
rarlar ve haremlerindeki dişileri yabancı erkek geyiklerin
yaklaşma çabalarına karşı büyük bir hırs ve kıskançlıkla ko­
rurlar.
İlkbaharda, yavrulama zamanı gelince, dişi geyikler ova­
lara inerler, erkekler yaylalarda kalır ve en duyarlı dönemle­
rinde olan boynuzlarını korurlar. Yeni doğan yavrular ilk dö­
nemlerinde güvenli bir yerde gizlenirler. Diğer geyik yavru­
ları gibi onlar da tırnaksız doğarlar, bu da özel bir korunma
mekanizması yaratarak izlerinin sürülmesini önler. 6 hafta
sonra analarıyla birlikte gezip dolaşacak kadar büyürler, ama
sonbahara kadar meme emer ve genellikle 6 ay daha annele­
rinin yanında kalırlar. Dişi wapitiler yılda bir yavru doğurur­
lar.
Wapiti insanları totemleri gibi soylu bir izlenim yaratır­
lar. Gururlu ve dik bir duruşları, dengeleri yerindeyse, saygı
ve sevgi uyandıran bir havaları vardır. Kendi içlerine dönük
oldukları, okudukları, duydukları, yaşadıkları şeyleri özüm-

1 73
K I Z I L D E R I L I B İ L G E L I G I

leyebildikleri için genellikle dış görünüşle öğrencilerini etki­


leyen iyi bir öğretmen gibidirler. Wapiti insanları bu çekicilik­
lerinden yararlanarak, önce öğrencileri kendilerine bağlar,
sonra da bilgilerini büyük bir cömertlikle onlara aktarırlar. İs­
ter öğretmen durumunda olsunlar, ister olmasınlar her za­
man meraklı bir izleyicidirler ve çevrelerinin iyiliği için çaba­
larlar.
Wapiti insanları, hem kuramsal olarak hem de uygula­
mada sağlam bir adalet duygusuna sahiptirler, kendilerine
haksız gelen şeylere dayanamazlar. Böyle bir haksızlıkla kar­
şılaşırlarsa, bunu çevrelerine yüksek sesle duyurarak herkesi
haksızlığı düzeltmeye çağırırlar. Bunu sağlayamazlarsa, ses­
lerini daha da yükseltirler ve hoşlanmadıkları durumu düzel­
tene kadar işin peşini bırakmazlar. Bu yüksek sesli çağrı, eğer
dengeli bir Wapiti insanının ağzından çıkıyorsa, genellikle
çevredeki herkesin iyiliği içindir, ancak sesini yükselten he­
nüz dengesini bulmamış bir Wapiti insanıysa bu tür çağrılar­
la epeyce karışıklık ve gürültü çıkarabilir.
Totemleri gibi bu insanlar da, ruhsal alanlarda ve diğer
konularda yükseklere tırmanmak için uğraşırlar. Derin his­
setme güçleri, başkalarının girmek istemeyeceği alanların ka­
pılarını onlara açar. Sağlam içgüdüleri araalığıyla ne zaman
yükselmeleri, ne zaman dünyadaki gerçek yerlerine dönme­
leri gerektiğini iyi bilirler. Wapiti gibi bu insanlar da, bazen
ovalara ve vadilere inerek, çevreleriyle uyum kurmalıdırlar.
Wapiti insanları doğuştan bazı ruhsal yetenek ve verilerle do­
natılmalarına karşın, bunları başkalarına aktarabilmek için
sağlam bir temel kurmaları gerekir. Wapiti insanları gerekli
gördükleri zaman başkalarının yönetimine girseler de, çok
güçlü bir bağımsızlık eğilimleri vardır. Bazen de Wapiti in­
sanları kendi düşüncelerinin yaylalarına çekilerek, çevrele-

1 74
K A R L I G Ü N L E R D Ö N E M i

riyle olan bağlarını adeta koparırlar. Varlıklarının derinlikle­


rini gizlemekten hoşlandıklarından gerçekten açılmalarını
gerektirecek yakın ilişkiler kurmaktan kaçabilirler. Bu nokta­
ya ulaşırlarsa, bedensel olarak değilse bile düşünsel olarak
böyle bir ilişkiden uzaklaşırlar.
En derin duygularını saklamaya çalışhkları halde, çevre­
lerinde sıcak, açık bir izlenim yaratırlar ve bu ikilik hem ken­
dilerine, hem de onları sevenlere büyük acılar verebilir. Bir
gün sıcak kalpli sevgi dolu, yardımsever bir insan izlenimi
verirler, ertesi gün ilgilerini keserek, her şeyi akışına bırakır­
lar. Ancak wapiti insanları hızlı bir duygusal değişim göster­
mezler, hoşnutsuzluklarını dile getirmekte büyük zorluk çe­
kerler. Durur durur ve sonunda birden patlarlar.
Wapiti insanı bir şeye karar verirse, onu bundan vazge­
çirmek çok zordur. Kararlı insanlardır, kararlarının doğrulu­
ğuna inandıkları zaman korkusuz davranırlar. Hayvan to­
temlerinin erkek temsilcileri gibi bu insanlar abarhlmış bir bi­
çimde de olsa, haklı çıkmayı severler. Bir kere böyle bir wapi­
ti insanıyla herhangi bir konuda tarhşmaya başlarsanız, onu
düşüncesinden caydırmak ve dediğinizi kabul ettirmek ola­
naksız gibidir, çünkü son sözü daima kendileri söylemek is­
terler.
Wapiti insanları kendilerini böyle bir kavgacılığa ve inat­
çılığa kaphrırlarsa, gövdelerinin çeşitli yerlerinde sertleşme­
ler yaratan hastalıklara yakalanabilirler. Bundan korunmak
için, bedenlerinden ·akabilen verimli, anlayışlı ve sevgi dolu
enerjinin yolunu hkamaktan kaçınmalıdırlar. Wapitiler gibi
bu burcun insanları da oyunlardan hoşlanır, şarkı söylemeyi,
dans etmeyi, eğlenmeyi severler. Eğer benliklerinin bu yönü­
nü geliştirirlerse, bedenlerini ve ruhlarını engelleyebilecek
her türlü kahlaşmadan kurtulurlar.

1 75
K I Z I L D E R İ L İ � I L G E L I G I

Bu burcun erkekleri, kadınlar söz konusu olunca, totem­


leri gibi büyük bir rekabete girişirler. Belli bir ilişkiyi tama­
men sona erdirmek istemezler ve eski kız arkadaşlarıyla bağ­
larını koruyarak kendilerine bir harem kurmak isterler. Wapi­
ti kadınları da erkekler kadar olmasa bile benzer bir davranış
biçimi gösterir, yakın ilişki içinde değilse de eski erkek arka­
daşlarıyla görüşmekten hoşlanırlar. Wapiti insanları bu alan­
da gerçekçi ve açık davranmak isteseler de, duygularını ge­
nellikle saklarlar. Bu da sonunda beklenmedik öfke ve kıs­
kançlık krizlerine yol açar.
Wapiti kadınları iyi birer anadırlar. Çocuklarına yeterli
zaman ayırarak, sevgiye, besenmeye ve bakıma ihtiyacı oldu­
ğu sürece gereken ilgiyi gösterirler. Yavruları büyüdükçe
bağlarını yavaş yavaş azalhrlar ve çocuklar kendi başına ka­
rar verecek çağa geldikleri zaman tam anlamıyla koparırlar.
Wapiti erkekleri baba olma konusunda pek istekli değildirler,
ama çocukları büyüdükçe onlara kendi bilgilerini aktarma
konusundaki istek ve heyecanları artar.
Diğer burçların insanları, buradan geçerken, ileriyi gör­
me, kendini tanıma yeteneklerini, varlıklarının soylu yanım
görür, Şifa Çemberinde dönerek kazandıkları bilgileri başka­
larıyla paylaşmanın erdemini anlarlar.
Wapiti insanları Fırhna Kartalı kabilesinin diğer üyeleri
olan Aladoğan ve Mersinbalığı insanlarıyla anlaşırlar. Kele­
bek kabilesinden olan Susamuru, Geyik ve Karga insanları
da iyi anlaştıkları burçlardır. Geyik insanlarıyla birbirini bü­
tünlerler.

1 76
K A R L I G Ü N L E R D Ö N E M i

Wapiti Çocuklan

Wapiti çocukları küçük yaşlarda çok çekingendirler, bü­


yüdükçe erken olgunlaşan çocuklar haline gelir, gördükleri,
duydukları her şeyi çabucak öğrenirler. Düşünceli ve temkin­
li çocuklardır, ancak bazen tam bir öfke krizine kapılır, onla­
rın sakin hal ini bilen kişileri şaşırtırlar.

1 77
178
GÖKYÜZÜNDEKİ YÖNLER VE GÜÇLER

Gökyüzündeki dört yönün her biri kendi içinde bilinme­


si gereken gizli bir özellik ve bilgelik taşır. İnsan Şifa Çembe­
rinde yolculuğuna çıkarken, gökyüzünün yönlerini ve ayları­
nı dolaşırken, ruhların gücünü de öğrenmelidir. Şifa Çembe­
rinde her yönün koruyucu bir ruhu vardır. Bu ruhsal varlık,
toprağın çocuklarına o yönün gücünü tanıhnak ve ondan ya­
rarlanmalarını sağlamakla görevlidir. Her yön aynı zamanda
belli bir mevsimi, günün belli bir süresini simgeler. Her biri­
nin mevsime ve zamana uygun bir hayvan totemi ve bir ren­
gi vardır.
Kuzey' in Ruhu, Cippewa kabilesinin koyduğu adla "Wa­
boose" dir. Doğu'nun Ruhu "Wabun", Güney'in "Shawnode­
se", Batı'nın Ruhu da "Mudjekeewis"dir. Mudjekeewis Ruh­
ların başkanı ve tüm rüzgarların babasıdır. Her Koruyucu
Ruh, belli bir rüzgarı yeryüzüne yollamakla görevlidir. Wa­
boose, kuzeyin soğuk rüzgarlarını getirir, bu rüzgarlar topra­
ğa sızarak, onu arındırır, yeryüzü çocuklarını bir yere kapa­
nıp ısınmaya, dinlenmeye ve kendilerini yenilemeye zorlar.
Wabun, doğudan ilkbaharın ılık rüzgarlarını getirir, bizleri
dinginleştirir, okşar ve ilkbaharın getirdiği aydınlık ve bilge-

1 79
K I Z I L D E R İ l i ll İ L G E L i G I

liğe açılmamızı sağlar. Shawnodese, güneyden yazın sıcak


rüzgarlarını getirerek bu mevsimin armağanı olan büyüme
ve gelişmeye bizi hazırlar. Mudjekeewis, serin balı rüzgarla­
rını ·estirir, kendi içimize dönüp güçlü ve güçsüz yanlarımızı
görmemize yardımcı olur.
Her koruyucu ruhun denetlediği üç ay vardır ve bu ay­
larda doğan insanlar o yönün özelliklerini paylaşırlar. Bu
özellikler varlıklarının ruhsal yönünü daha derinden kavra­
maları ve evrenin güçleriyle bütünleşmeleri için onlara yar­
dımcı olabilir.
Koruyucu ruhların ve onları simgeleyen hayvanların da­
ha iyi kavranabilmesi için, bu bölümde, her hayvanın kendi
yönüyle nasıl birleştiğini dile getiren bir Kızılderili masalı an­
latacağız ...

180
Ci () K Y Ü Z 0 N D E K İ G Ü Ç l. E R V E YO N L E R

Biıon, Kartal, Çalc.ll ve AVI,


Koruyucu Ruhlara Yardım Etmeye Hani Batladılar?

Uzun yıllar önce, hayvanların hala kendi aralarında ve


insanlarla konuşup anlaşabildikleri, Koruyucu Ruhların in­
sanların arasına karıştıkları çağlarda, dört güçlü hayvan ara­
sında anlaşmazlık doğmuştu.
Her biri, en iyi hayvanın kendisinin olduğunu ve tüm
hayvanların başkanı olması gerektiğini öne sürüyordu. Bu
durum, ayının uzun süredir başkan olduğu Hayvanlar Mec­
lisinde çok kötü bir hava yaratıyordu. Ayı hem güçlü olduğu,
hem de dişi-erkek tüm hayvan kardeşlerinin sorunlarına bil­
gece çözümler bulduğu için başkan olmuştu. Hayvanların
büyük bir bölümü ayının başkan olarak göreve devam etme­
sini isterken, bazıları, başkanlıkta hak iddia eden başka hay­
vanları destekliyorlardı.
Başkanlık isteyenlerden birisi bizondu. Bizon şöyle di­
yordu:
"En güçlü kuvvetli hayvan benim ve verebileceğim her
şeyi cömertçe insan ve hayvan kardeşlerime dağıtıyorum.
Amaçlarımın, düşüncelerimin arılığı ve verdiğim şeylerle
herkesin yenilenmesini sağladığım için benim başkan ol­
mam gerekir."
Başkan olmak isteyenlerden biri de kartaldı. Şöyle diyor­
du:
"Ben bütün hayvanlardan daha yükseğe uçarım. Kes­
kin gözlerim vardır. Uçarken Büyük Ruh'a herkesten daha
yakın olurum. Arınmışlığım ve bilgeliğim nedeniyle be­
nim başkan olmam gerekir."
Ayının bir rakibi de çakaldı. Çakal şöyle diyordu:

181
K I Z I L D E R I L I B i L G E L I G I

"Ben hayvanların en akılhsıyım. Her yerde her koşul


altında isteseniz de, istemeseniz de hepinize bir şeyler öğ­
retirim. Size sağladığım gelişme olanağı nedeniyle benim
başkan olmam gerekir."
Ayı ise şöyle diyordu:
"Başkan olmak isteyen arkadaşlarıma büyük saygım
var, ama beni yerimden atmak için haklı bir nedeniniz yok.
Size her zaman iyi hizmet ettim. Güçlüyüm, ama kararla­
rımda oldukça yumuşak davranırım. Bir sorun ortaya çıktı­
ğı zaman karar vermeden önce uzun uzun, derin derin dü­
şünürüm. Şimdiye kadar size nasıl hizmet ettimse bundan
sonra da aynı biçimde bu göreve devam etmek istiyorum."
Dört güçlü hayvan konuştuktan sonra konuşma çubuğu
çember içinde döndürüldü ve her hayvan sırası gelince ko­
nuştu. Çubuk turunu tamamlayıp en sonunda yeniden ayıya
geldiği zaman, çemberdeki hayvanların aşağı yukarı dört eşit
kampa ayrılmış oldukları ortaya çıkmışh.
Oybirliğiyle karar almak olanaksızdı ve ilk kez böyle bir
bölünmüşlük ortaya çıkhğı için herkes çok huzursuzdu. Hiç
kimse sorunun nasıl çözüleceğini bilemiyordu. Dört hayva­
nın dördü de güçlüydü ve başkan olabilecek yetenekleri var­
dı.
Danışma toplantısı sırasında hayvanlar dört yönden
Üzerlerine güçlü rüzgarların estiğini fark etmişlerdi. Bu rüz­
garlar sanki meclise bir şeyler anlatmak ister gibiydiler. An­
cak tüm hayvanlar kendi destekledikleri adayın başkan ol­
ması için öyle dalmışlardı ki, buna pek önem vermemişlerdi.
Sonunda tüm hayvanlar susunca, yeniden konuşmak
için konuşma çubuğunun dolaştırılmasını beklemeye başla­
yınca, Koruyucu Ruhlardan birisi çemberin ortasında görü­
nüverdi. Orta yaşlarda, güçlü bir adam olarak ortaya çıkmış-

1 82
G Ö K Y Ü Z Ü N D E K i G Ü Ç L E R V E YÖ N L E R

tı. O konuşurken Bah rüzgarı daha güçlü esmeye başladı.


Şöyle konuştu:
"Ben Mudjekeewis'im. Batı'nın Koruyucu Ruhuyum.
Nereye gidersem, Batı rüzgarı bana eşlik eder. Ben doğma­
dan çok önce, dört yönün Koruyucu Ruhlarının başkanı ol­
mam belirlenmişti. Sizler gibi, kartal, ayı, bizon ve çakal gi­
bi biz dört yöne hükmeden Koruyucu Ruhlar da güçlüy­
dük. Aynı ananın çocuklarıydık. Hem onun bilgeliğini ve
gücünü almıştık, hem de babalarımızın özel yetenekleri ve
bilgeliğiyle donatılmıştık. Ama biz sizin gibi başkanlık
için kavga etmek ve birliği bozmak yerine, anamızın da
öğütleriyle, Şifa Çemberini paylaştık ve her birimiz Çem­
berin dörtte birinin sorumluluğunu üstlendik. Böylece he­
pimizin değişik güçleri yararlı bir biçimde yerini ve yönü­
nü bulmuş oldu. Hem Çemberi dört yönden güçlendirdik,
hem de her birimizin yönü belli olduğu için güçlerimizi ge­
liştirmek ve göstermek olanağı bulduk. Ben, Büyük Ruh ta­
rafından başkan olarak görevlendirildim, çünkü harekete
geçmeden önce daima düşünürüm ve gücüm kendi kendi­
ni sınamayla dengelenir.
Beni bu danışma toplantısına da o gönderdi. Sizi dinle­
yince, birleşebilmeniz için daha uzun yıllar geçmesi gerek­
tiği anlaşılıyor. Ancak bu süre içinde birlik yasası bozula­
bilir. Bir hayvanın yandaşları başka bir hayvanın yandaşla­
rıyla kavga etmeye başlar. Bu sizlere ve yeryüzündeki akra­
balarınıza gereksiz yere büyük zararlar verir. Büyük Ruh
bunu istemiyor, onun için dördünüzün her biri gücünü,
Koruyucu Ruhlardan birinin gücüyle birleştirmeli. Böylece
güçleriniz, Çemberin de güçlenmesine yardımcı olacak ve
her birinizin yönü belli olacak.
Ayı, sen benimle, Batı'yla birleşeceksin, çünkü güçlü-

183
K I Z I L D E R I L i Il l L G E L I G I

sün ve bir iş yapmadan önce düşünüyorsun. Eğer bana hiz­


met edersen, yıldızlara benzeyen pırıl pırıl gümüş tellerle
süslü simsiyah güzel bir kürkün olacak. Tıpkı benim rüz­
garların başkanı olduğum gibi, sen de Hayvanlar Meclisin­
de başkan kalacaksın.
Bizon, sen Waboose ile, Kuzey'in Koruyucu Ruhu'yla
birleşeceksin, çünkü senin de onun gibi arındırma ve yeni­
leştirme özelliklerin var. Eğer Waboose'ye iyi hizmet eder­
sen, derin kar gibi bembeyaz ve pırıl pırıl olacak.
Kartal, sen Wabun'la, Doğu'nun Koruyucu Ruhuyla
birleşeceksin, berrak görüşünle, uyanışa, bilgeliğe ve ay­
dınlanmaya hizmet edeceksin.
Eğer iyi hizmet edersen, şafak pırıltısı gibi altın tüyle­
re sahip olacaksın.
Çakal sen de Güney'in Koruyucu Ruhu Shawnodese
ile birleşeceksin, öğretme ve yaşatma yeteneğinle, büyüme­
ye, güven sağlamaya yardımcı olacaksın. Eğer ona iyi hiz­
met edersen, toprağa vuran öğle güneşi gibi parlak ve güzel
bir kürkün olacak.
İşte böyle saygıdeğer dostlarım, Büyük Ruh'un sizlere
verdiği bu güçlere ve yeteneklere sevinin. Her biriniz size
ayrılan yönde en iyi şekilde hizmet edeceksiniz, Böylece
hep birlikte evrenin uyumuna katkıda bulunacaksınız.
Böylesi daha iyidir... "
Mudjekeewis bunları söyledi ve geldiği gibi birden göz­
den kayboldu. Balı rüzgarı Hayvanlar Meclisi üzerinde son
bir kez kuvvetle esti ve sonra uzaklaşh ...

1 84
G Ö K Y Ü Z Ü N D E K i G Ü Ç L E R V E Y Ö N L E R

WABOOSE - Kuıey'in Koruyucu Ruhu

Kuzey'in, Waboose' nin gücü, yenilenme ve arınmanın


gücüdür. Waboose'nin mevsimi, toprağın dingin bir biçimde
uykuya dalmış gibi göründüğü kış mevsimidir. Waboose'nin
gün içindeki zamanı gecedir, geceleyin tüm varlıklar uykuda,
yani küçük ölümün kollarındadır. İnsan yaşamında Waboose,
yaşlılığın temsilcisidir. Bu dönemde saçlar kar gibi ağarır, be­
den daha yavaş bir tempoya kavuşur ve mantık arınır, çünkü
toprağa bağlı düşünceler, ruha bağlı düşüncelere dönüşmeye
başlar.
Ancak bu uyku yalnızca görünürdedir. Kışın her şeyin
donduğu ve durgun göründüğü dönemde toprakta neler

.. /

• • s

c •

185
K I Z I L D E R I L I B I L G E L i G I

olur? Bütün bir yıl boyunca ekilen tohumlar toprak alhnda,


sessizliğin çınlaması içinde yatarlar. Orada kendilerine gerek­
li olan enerjiyi toplar, Güneş Baba'nın ısısı güneyden dönüp
geldiği ve Toprak Anayı yeniden ısıtmaya başladığı zaman,
yeni bir yaşam yaratmak için ortaya çıkarlar. Toprak yüzeyde
uyur gibi görünürken, en derin enerjilerini aşağılara, çocuk­
larına yollar. Bu dönemde onları yaklaşan hızla büyüme ve
gelişme mevsimi için hazırlar.
Geceleyin, nesnel dünyanın düşüncelerinden uzaklaşıl­
dığı zaman çok kişi, uyanık olduğu saatlerden daha çek ruh­
sal dünyaya yaklaşır. Pek çok kişi uyurken, uyanıkken öğre­
nemeyeceği ya da öğrenmek istemeyeceği dersler alır. Kendi­
lerini saran dış dünyadan, nesnelerle dolu dış dünyadan
uzaklaşarak, kendi içlerindeki dünyada, soyut dünyada san­
ki yeniden doğarlar.
Buna benzer bir biçimde, insanlar ilerleyen yıllarda bir
huzur devresine ulaşırlar. Bu dönemde geçtikleri yollarda
edindikleri bilgileri gözden geçirerek, hızlı bir gelişimle yeni
bir öğrenime, dünya ve biçim değiştirmeye hazırlanırlar. Bu
yıllarda düşünceler gençlik düşleri gibidir. Ruhun öğrendiği
tüm dersler yeni bir bilinçle uyanırken, insanlar da kendileri­
ni yeni değişime ha zırlarlar.
Waboose'nin gücü çelişik bir güçtür, ölümün mantosuna
sarınmış yeni bir yaşam, durgunluğun mantosuna sarınmış
bir gelişimdir. Buzlar Kraliçesinin soğuk dış görünüşü alhn­
da yatan sıcacık yüreği gibidir. Toprağın alhnda uyur gibi gö­
züken tohumun içinde atmaya başlayan nabzın, yeni yaşa­
mın gücüdür. Kuruyan ve çatlayan toprağın üzerine su ser­
pen karın gücüdür. Koskocaman kayaları minicik parçalar
haline getiren, paramparça eden buzun gücüdür. Suyu buz
haline getirip donduran soğuk rüzgarın gücüdür. Kuzey rüz-

1 86
G Ö KY Ü Z Ü N D E K i G Ü Ç L E R V E Y Ö N L E R

garında uçuşan kar tanecikleriyle örtünen ağaçların gücüdür.


Sıcak bir yer arayışı içinde birbirlerine sokulan ve birlikte av­
lanmaya çıkan hayvanların gücüdür.
İnsanlar için Waboose dönemi bir sınav gibidir. Kırlık
bölgelerde yaşayanlaı� soğuklar nedeniyle zamanlarının bü­
yük bir bölümünü evde geçirmek ve birlikte yaşadıkları in­
sanlarla daha yakın bir ilişki kurmak zorunda kalırlar. Bu ay­
nı zamanda insanların arasındaki ilişkiler için bir sınavdır,
çünkü bu zorunlu yakınlık, insanların o güne kadar yadsıdı­
ğı ya da olanak buldukça açık havaya kaçarak kurtulduğu
bazı olguların orta ya çıkmasına yol açar, böylece herkes ken­
dini ve yakınlarını yeniden tanır gibi olur. Bu dönemde doğa,
insanların tasarladık.lan birçok planı da altüst eder.
Bu dönemde Kuzey' in soğuk rüzgarları öylesine sert eser
ki, insan bu soğuğu yüreğinin için de duyar ve "Acaba bir
gün her yer yeniden ısınacak mı?" diye kendi kendine sor­
madan edemez. Bu dönemde doğa, insanı sanki kendi kendi­
sinin üstüne atar ve başka zamanlarda görmeye ve düşünme­
ye zaman bulamadığı konular üzerine düşünmeye zorlar.
Waboose döneminin simgesi olan hayvan beyaz bizon­
dur. Eski günlerde bizon, insanları yaşatmak için kendi yaşa­
mım veren bir hayvandı. Et istedikleri zaman, bizon etini ve­
rirdi. Sığınacak bir yer aradıklarında, bizon, giysi ve çadır
yapsınlar diye onlara derilerini verirdi. Beyaz bizon çok en­
der rastlanan bir hayvandı ve kutsal emirlerin taşıyıcısı ola­
rak görülürdü.
Beyaz bizon, insanlara kendinden ve varlığından veren
ruhların temsilcisiydi. Kutsal çubuğu insanlara ilk getirenin
de dişi bir beyaz bizon olduğu söylenir.
Waboose'nin ruhu gibi, bizon da onu görenlerin ruhları­
nı ve bedenlerini yeniden arındırırdı. Waboose'un rengi be-

187
K I Z I L D E R I L i ll l L G E L I G I

yazdır. Beyaz, temizliğin, dengenin, yaşamın yenilenmesinin


rengidir. Beyaz, tüm renklerin toplamıdır, gelişmeyi, bütün­
lüğü simgeler. Kuzey'in ayları "Toprağın Yenilenme Döne­
mi", "Dinlenme ve Arınma Dönemi" ve "Büyük Fırtınalar
Dönemi" aylarıdır. Bu aylarda doğanlar ve Çemberde bu ay­
ların bulunduğu bölümden geçenler, Waboose'nin özellikleri­
ni kendilerinde toplayacak, onun öğrettiği biçimde sabır,
arınma ve yenilenmenin erdemlerini öğreneceklerdir.
Waboose aylarında doğan insanların, mistik alanlarda
olağanüstü yetenekleri vardır ve bu alanlarda güçlerini geliş­
tirebilirler. Sağlıkla ilgili çeşitli alanlarda başarılı olabilirler.
Bu alanlarda çalışarak psişik güçler de kazanabilirler.
Bu insanların toprağa sağlam kökler salmaları bir zorun­
luluktur ve toprağa bağlı oldukları kadar, gökyüzüne de bağ­
lı olduklarını unutmamaları gerekir. Bu insanlar duygularım
özgürce akıtmayı öğrenmeli, ruhsal gelişimlerini önleyecek
biçimde tıkanma ve katılaşma noktasına gelmemeye dikkat
etmelidirler. Çünkü doğdukları ayın özelliklerini iyi kavra­
mazlarsa, yaşam içinde böyle bir tehlikeyle karşılaşabilirler.
Bu kişiler arkadaş canlısı ve iyi dostturlar, ancak ilişkile­
rini ya yüzeysel bir noktada tutarlar ya da kendilerinin ege­
men olduğu bir duruma sokmak isterler. Başkalarından hoş­
lansalar bile, onlara güverunekte zorluk çekerler. Kendi içle­
rinde sürekli bir arınma sağlarlarsa, gençleşmenin ve yenilen­
menin gizemini kavrayacak yeteneğe de sahiptirler.

188
G Ö K Y lJ Z lJ N D E K I G Ü Ç L E R V E Y Ö N L E R

WABUN - Doeu'nun Koruyucu Ruhu

Doğunun, "Wabun"un gücü, aydınlanmanın ve bilgeli­


ğin gücüdür. Wabun'un mevsimi ilkbahardır. Bu mevsimde
yeryüzü kış uykusundan uyanır ve toprağın alhnda hazırla­
nan yeni yaşam yeryüzüne çıkar.
Wabun'un gün içindeki zamanı, yaşamın gece uykusun­
dan uyandığı tan vaktidir. İnsan yaşamında Wabun'un döne­
mi gençliktir. Bu dönemde insan içten ve dıştan uyanır. Bu
dönemde insanlar güçlerinin arılığıyla diğer insanları da
arındırabilirler. İlkbaharda her şey yeni ve tazedir. Daha önce

·'·�. . . .

1 89
K I Z I L D E R l ! I B I L G E L I G I

karla örtülü olan topraklar üzerinde rengarenk çiçekler fışkı­


rır. Dağlardaki karlar yavaş yavaş erirken, kayalıklar yepyeni
bir ışıkla parlar.
Bu mevsimde hayvanlar doğurur, yavrular çayırlarda
hoplaya sıçraya oynar, taze otlar arar ve çevrelerine neşe sa­
çarlar. Havaya canlılık gelir. Anlar ve böcekler yeniden orta­
ya çıkar, Büyük Ruhun kendilerine armağan ettiği şarkıları
söylerler. Böylece Toprak Ananın yüzü yeniden ışıldar. Tüm
yaşam, yeni bir bilgelikle donanır ve ileriye doğru akışma ha­
zırlanır.
Her gün tan vakti, güneş şafakla birlikte ufukta yüzünü
gösterince aynı şey olur. Mevsim ne olursa olsun, yeryüzünü
yeni bir ışık kaplar. Güneşin, toprağın tüm çocuklarını uyku­
larından uyandırır ve onları yeni doğan günü selamlamaya
çağırır. Yaşlılar, güneşin, ilk ışıklarını selamlamak için kalkan
kişilere özel bir bilgelik armağan ettiğini söylerler, insan, tan
vaktinde, uykuda edindiği ruhsal bilgiyi kavrayıp gün bo­
yunca yaşama yansıtırsa, onun koruyucu elini de sürekli du­
yumsar.
İnsanlar için gençlik her şeyin taze ve yeni olduğu çağdır.
Bu çağda insan bütün evreni tek bir yağmur damlasında ya­
şayabilir ve bir otun güzelliğini seyretmek için saatlerini ve­
rebilir.
Bir ağacın tepesine bakan küçük bir çocuğun bakışları bi­
le Wabun'un gücünü anlatmaya yeter. Yanınızda küçük bir
çocukla, orman gezintisine çıkarsanız, onun henüz büyükler
gibi küçük güzelliklere kapanmamış gözlerinin neler neler
keşfettiğini görürsünüz. Yıldızların sonsuz dünyasından biz­
lere gelen küçükler, yeryüzüne gelirken Büyük Ruhun kendi­
lerine armağan ettiği bilgeliği henüz yitirmemişlerdir. Bu bil­
gelikle, zamanın sınırlarını ve ölüm korkusunu tanımazlar.

190
G O KY Ü Z Ü N D E K I G Ü Ç L E R V E Y Ö N L E R

Onlar için yaşanılan her an, güneşin çiğ damlasına değen ışı­
ğı kadar tazedir. Gençlik insanın yaşlılığın ve korkunun getir­
diği sınırları bilmeden bir enerji denizinde yüzdüğü dönem­
dir. Bu dönemde insanın bakışı bir kartal kadar keskindir,
kendini her şeye tepeden bakıyormuş gibi görür.
Wabun'un gücü dolaysız, ileriye yönelik bir güçtür. Yer­
yüzünün tüm çocuklarına aÇJlan aydınlanmanın gücüdür.
Eğer evren içindeki yerimizi tanır, tüm akrabalarımızla uyum
içinde olmanın ve yaratıklara doğuştan verilen sevginin öue­
mini bilirsek, bu aydınlığın gücünden yararlanabiliriz. Wa­
bun'un gücü güneşin ışıklarını selamlamak için açılan boru
çiçeklerinin gücüdür. Irmakları ışıldatan güçtür. Şafak vak­
tinde ötüşen kuşların gücüdür. Ufku aydınlatan güneşin ilk
ışıklarının gücüdür.
Doğu'nun temsilcisi olan hayvan kartaldır. Kartal kuşla­
rın en yükseğe uçanıdır. Bu yeteneğiyle kartal, Büyük Ruhun
gökyüzü alemine tüm yeryüzü çocuklarından daha yakındır.
Bu yüzden yaşlılar dua ederken, Büyük Ruhun sesini daha
iyi işitebilmek için başlarına kartal tüyleri takarlar, kartal gibi
keskin gözlü olmak, aydınlıktan ve bilgelikten yararlanmak
için dua ederlerdi. Wabun'un kartalı Altın Kartal' dır ve ka­
natlarında doğan güneşin ışıklarının pırıltısı vardır.
Wabun'un renkleri kırmızı ve doğan güneşin altın rengi­
dir. Kırmızı yaşam gücünün, altın rengi de bilgelik ve aydın­
lanmanın simgesidir.
Wabun'un ayları, "Ağaçların Çiçeklenme Dönemi",
"Kurbağaların Dönüşü" ve "Mısır Ekimi Dönemi" ayları­
dır. Bu aylarda doğanlar ve Çemberde bu ayların bölgesinden
geçenler Wabun'un güçlerinden yararlanırlar.
Wabun'un aylarında doğan kişiler, baharın taze gücü­
nün, yeryüzünün görünüşünü değiştiren mucizenin temsilci-

191
K I Z I L D E R I L I B I L G � L I G I

sidirler. Bu totemin insanları enerjilerini daha çok yeryüzün­


deki somut işlerde kullanırlar. Yeryüzü onlar için uygun bir
yerdir ve bu gezegende değişimlerin gerçekleşmesi için onla­
rın enerjisine gereksinim vardır.
Bu insanlar aynı zamanda, toprağın ötesindeki alanlara
da girebilir, buralarda edindikleri bilgileri yeryüzündeki uğ­
raşlarında kullanabilirler. Wabun'un insanları hem bilgelik
taşırlar, hem de kendilerini ve başkalarını enerjilerinin gü­
cüyle aydınlatabilirler.
Başka alanlardan bir şeyler öğrenmek, kendilerini ve baş­
kalarını enerji selinde boğmamak için, yaşam enerjilerini de­
netlemeyi, yönlendirmeyi öğrenmek zorundadırlar.
Bu onlar için çok zor bir ders olabilir, çünkü enerjileri o
kadar coşkundur ki, çoğunlukla kendi boylarını bile aşar. An­
cak eğer enerjilerini kontrol edemezlerse, başkalarıyla uyum
içinde çalışmaları zor olur.
Topraktan gelen enerjileri bazen öylesine saldırgan olur
ki, karşılarındaki kişi kendini savunma durumunda hissede­
bilir. Eğer böyle bir durum ortaya çıkarsa, insanlar arasında
ilişkiler hkanır, enerji akımı engellenir, oysa Wabun'un isteği
biçimde insanların gelişip serpilmesi için bu enerji akımı ge­
reklidir.

1 92
G Ö K Y Ü Z Ü N D E K i G Ü Ç L E R V I Y Ü N L E R

SHAWNODfSf, Güney'in Koruyucu Ruhu

Güney'in Koruyucu Ruhu "Shawnodese"nin gücü, geliş­


menin ve güvenin gücüdür. Shawnodese'nin mevsimi yazdır.
Bu mevsimde toprağın çocukları gelişir ve olgunlaşırlar. Ken­
dilerini büyüten ve olgunlaştıran toprağın bilgeliğine karşı
içleri güvenle dolar.
Shawnodese'nin gün içindeki zamanı öğle saatleridir.
Ortalığı ısıtan güneş, şafağın tomurcuklarının güne yaprak
yaprak açılmasını sağlar.
İnsan yaşamı içinde Shawnodese büyümeyi simgeler. Bu

.......
l ı..-,
r" .' ._t.
ı::. � • - . . ' - . . . .... . . .

(')
''°"/:! . . '.\..
. ....

• !'"' · -···

. . :.. . . . . :":"'

193
K 1 Z 1 L D E R 1 1. 1 11 1 L G E L 1 G 1

dönemde gençliğin iç ve dış etkenleri hızla çiçeklenip gelişir


ve yaşamın ilk kararlarıyla ilk yönleri yavaş yavaş belirgin­
leşmeye başlar.
Yazın, ilkbaharın vaatleri tutulur. İlkbaharın ince sürgün­
leri çiçeklenip olgunlaşır ve meyve vermeye başlarlar. İlkba­
harın ışıklarıyla pırıl pırıl parlayan kayalıklar güneşin ışıkla­
rını emip içlerini ısıtırlar. Hayvan yavruları da hızla yeşerip
açan bitki alemi içinde hızla gelişirler. Doğanın tüm varlıkla­
rı somut ve soyut anlamda serpilip gelişirler, yaşayan, soluk­
lanan toprağın bilgeliklerini içlerine sindirmeye başlarlar.
Öğle saatlerinde insan, uykuda kazandığı bilgileri uygu­
lamaya başlar, yaptığı planları geliştirip biçimlendirmeye yö­
nelir, öğle saatleri dışa açılma ve dünya işleriyle uğraşma dö­
nemidir. İnsanlar bilgeliklerini en çok bu süie içinde sınırlar
ve geliştirirler. Bazen baştan tutulan yolda direnmek, bazen
de bu yolu ve yönü değiştirmek gerekir. Bunu saptamak için
düşünceler günün gerçeğinde sınanmalıdır.
İnsan yaşamında büyümenin ilk devreleri, arama ve sı­
nama devreleridir. Bu yıllarda insan pek çok şeyi gerçekleştir­
mek ve gençlikte kurduğu düşlerle düşünceleri yaşama uy­
gulamak ister. Bu dönemde insan karşısına çıkan her olanağı
değerlendirmek, her yöne gitınek ister, daha sonra bunlar
içinde kendisine daha uygun olanları seçmeye başlar.
Bu büyülü yıllarda her şey değişkenliğini korur, hatta ha­
talar bile eğer dürüst çabalar sonunda ortaya çıkmışlarsa, ba­
şarıya dönüşebilirler. Bu yıllarda insanlar denenir, biçimlenir
ve verecekleri kararlar için güç toplarlar.
Shawnodese'nin gücü ne Waboose gibi çelişkili, ne de
Wabun'unki gibi dümdüz bir güçtür. Bu güç hızlı gelişimin
gücüdür. Gelişim içinde insan, duygularına ve eğilimlerine
güvenmeyi öğrenir. Bu güç olgunluğun gücüdür. Hızla geli-

194
G Ö K Y Ü Z Ü N D E K i G Ü Ç L E R V f YÖ N L E R

şen çekirdeğin, toprağın kendisine armağan ettiği güçle doğ­


ru bir biçimde eşleşeceğini, herkese yararlı olacak yeni ve
sağlıklı çekirdekler yaratacağını bilmenin gücüdür. Sağlıklı,
mutlu, neşe dolu yeni bir yaşam için insanları birleştiren güç­
tür. Erkek çiçek tozunu, dişi çiçek tozuyla buluşturan, erkeği
ve kadını yaşam arkadaşı seçmeye yönelten güçtür. Toprağın
tüm çocuklarını çiftleşmeye yönelten bu temel güç, hızlı geli­
şim dönemi sona erse bile, yaşamın gelişmesini sağlar.
Shawnodese'nin temsilcisi çakaldır. Kızılderililer için ça­
kal zekayı simgeler. Çakal insanlara, isteseler de, istemeseler
de bir şeyler öğretir. Kurnazlığı sayesinde çakal akrabalarını
eğitir. Toprağın çocuklarına deney kazandıran gizli yaşam
bilgeliklerini öğrenmek için bu kurnazlık gereklidir. Toprağın
çocuklarının çoğu kalın kafalı ve inatçı olduğu için yaşamın
sürüp gelişmesini sağlamak amacıyla bazen kurnazlık gerek­
lidir. İnsanların çoğu rahahna düşkündür, hızlı gelişim olana­
ğını görseler bile acı deneylere girmekten kaçınırlar. Böyle
dönemlerde çakalın, Shawnodese'nin gücü çok yararlıdır. İn­
sanların ders almasını ve ona göre davranmasını sağlar.
Shawnodese'nin çakalının rengi sarıdır, bu aynı zamanda öğ­
le güneşinin rengidir. San kürkünün üzerinde yer yer topra­
ğın rengini andıran kahverengi benekler vardır.
Shawnodese'nin rengi büyüyen bitkilerin yeşili ve büyü­
meleri için onlara ışık saçan yaz güneşinin sarısıdır. Yeşil, ge­
lişmenin, güvenin, iyileşmenin ve yenileşmenin rengidir. Sa­
n, aydın olmanın, ruhsal zenginliğin, doğal bilgeliğin rengi­
dir.
Shawnodese'nin aylan, "Bol Güneşli Günler Dönemi",
"Böğürtlenlerin Olgunlaşması Dönemi" ve "Hasat Döne­
mi"dir. Bu aylarda doğanlar ve Çemberde bu aylardan geçen­
ler hızlı gelişimi ve onun getirdiği dersleri öğrenirler. Shaw-

195
K I Z I L D E R I L I B i L G E L I G i

nodese aylarında doğanlar toprağa bir kez sağlam basarlarsa,


her alanda hızla gelişip beceri kazanabilirler. Bu insanlar ruh­
sal alemde çeşitli yönlere yönelmeden önce topraktaki güçle­
rini kökleştirmen ve doğru bir yöne yöneltmelidirler.
Shawnodese insanları, güçlerini kullanırken, duyguları­
na ve içgüdülerine güvenmelidirler. İçgüdüleri anlan doğru
yönlere götürecek, enerjilerini güçleriyle birlikte iyi, yararlı
bir biçimde kullanacakları olanaklar yaratacakhr. İç dünyala­
rını olgunlaşhrmak, doğru yolda kararlılıkla yürümek için
duygularına kulak vermelidirler.
Somut alemin ötesindeki zenginliklere uzanmadan önce
Shawnodese insanları bu dünyanın meyvelerini toplamaya
bakmalıdırlar. Bunu yapmazlarsa, ruhsal güçlerini kişisel çı­
karları için kötüye kullanmış olurlar. Bu da onların gelişimi­
ni büyük ölçüde engeller.
Bu aylarda doğanlar sevimli, neşeli, candan insanlardır
ve genellikle enerjileri, bilgileri, sevgileriyle başkalarını da et­
kilerler. Bu etkileme, yüreklerindeki olumlu güçlerden geldi­
ği sürece hem kendileri hem de çevreleri için olumlu sonuç­
lar yarahr.

196
G ô KY Ü Z Ü N D E K İ G Ü Ç L t R V E Y ô. N L E R

MUDJEKEEWİS - Batı'nın Koruvucu Ruhu

Batı'nın, Mudjekeewis'in gücü, içsel güç ve kendi kendi­


ni sınamanın gücüdür. Mudjekeewis'in mevsimi sonbahardır.
Sonbaharda yazın hızlı gelişimi sona erer ve toprağın çocuk­
ları yeni yenilenme dönemine hazırlanırlar.
Mudjekeewis'in gün içindeki zamanı günbahmı ve orta­
lığın karardığı saatlerdir. Bu saatlerde günün koşuşturması
yavaşlar, tüm varlıklar uykuya ve kendini yenileme saatleri­
ne hazırlanır.
İnsan yaşamında Mudjekeewis orta yaşın temsilcisidir.
Bu yaşlarda insanlar artık yönlerini bulmuşlardır ve yaşamın
kendilerine yüklediği görevleri yerine getirmek için sıkı bir
biçimde çalışırlar.

197
K 1 Z 1 L D E R 1 l. i B 1 L G E L 1 G 1

Mudjekeewis'in döneminde zaman Shawnodese'den da­


ha yavaş akıyor gibi gözükse de, aslında etkisi daha büyük­
tür. Bu dönemde bitkiler arhk iyice olgunlaşır, yeni dönemin
tohumlan atılır. Kayalar yaz boyunca topladıkları ısıyı yansıt­
maya, ilk soğuklarda hemen parçalanmamak için kendi do­
kularını hazırlamağa başlarlar.
İlkbaharda dünyaya gelen ve ilk kez gün ışığıyla karşıla­
şan canlılar, gelecek kışı göğüsleyebilmek için bedenlerini
güçlendirirler. Doğanın tüm yarahkları büyüme ve gelişmeye
son verir, o güne kadar öğrendikleri, elde ettikleri şeyleri sağ­
lamlaştırmaya bakarlar. Kendi içlerine döner ve içlerinde
yaklaşan yenilenme dönemini aşmayı sağlayacak güçlü yan­
lan bulup ortaya çıkarırlar.
Güneş batıda kaybolduğu zaman da, insanlar günlük iş­
lerini bırakır ve o gün yaptıkları işleri, öğrendikleri şeyleri,
kazançlarını ve zararlarını düşünmeye koyulurlar. Yavaşça
ortalığı kaplayan akşam karanlığında düşünceler de somut­
tan soyuta yönelmeye başlar.
İnsan yaşamında orta yaş etkinlik çağıdır. İnsan önemli
deneyler kazanmış, yaşamın karşısına çıkardığı birçok ödevi
başarmış, yaşamda tuttuğu ilk yol sırasında ilk hatalarım da
yaparak dersler çıkarmıştır. Gençlikte kendisine çekici gelen
birçok tasarının peşinde koşmuş, sonunda kendisi için düşü­
nülmüş olan yolu tutmuştur.
İnsan bir kez yolunu buldu mu, amaanı bildiği için daha
da güçlenir. Bu dönemde insan ne ortaya çıkan her yeni dü­
şünceyle yön değiştirmeye kalkar, ne de karşısına çıkan her
insanın peşine körü körüne takılır.
Tutulan yol bellidir, bu yolda sakin ve huzur dolu bir bi­
çimde yürünür. Orta yaş sorumluluk dönemidir. Büyütülme­
si gereken çocuklar, yaşlandıkları için ilgi gösterilmesi gere-

198
G Ö K Y Ü Z Ü N D E K i G Ü Ç L E R V E Y Ö N L E R

ken ana-babalar ve yollarım tutmaları için yardımcı oluruna­


sı gereken kardeşler vardır. Bütün bunları yaparken, insanın
kendi yolunu ve amacını gözden kaçırmaması için çok güçlü
olması gerekir. Bunu sağlamak için insanın kendi iç dünyası­
nı yeterince dinlemiş olması, güçlü ve güçsüz yanlarım bil­
mesi, başkalarının zayıflığından etkilenmemesi gerekiidir.
Mudjekeewis'in gücü, tıpkı Wabun'un gücü gibi düz çiz­
gi izleyen bir güçtür. Bu güç kendini tanımaktan gelir. Bu,
dünyaya eğilen ruhun, dünyaya özverili bir biçimde hizmet
etme özleminden kaynaklanan özgürlüğün ve yeteneğin gü­
cüdür. Dayanıklı bir taşın, olgun bir meyvenin, hayvanın ya
da insanın varlık nedenini ve işlevini kavramasından gelen
güçtür. Günbatımımn dünyanın yüzünü değiştiren gücüdür.
Akşamüstü gökyüzünde süzülen atmacaların söylediği şarkı­
nın gücüdür. Günbahmının yeryüzüne serptiği görkemli ışık­
ların gücüdür, yükselen ayın gücüdür.
Wudjekeewis'in temsilcisi olan hayvan bozayıdır, ayıla­
rın en güçlüsüdür. Bozayı tek başına yaşar, yaşamın yollarını
iyi tanır ve birçok zorluktan, hastalıktan ve tuzaktan kendi
. başına sıyrılmasını bilir. Bütün ayılar gibi bozayı da uzun bir
kış uykusuna yatar. Sonbaharda ayılar çok beslenerek ve be­
denlerini güçlendirerek, yenilenme dönemine hazırlanırlar.
Ayı, Hayvanlar Meclisinin başkanı olarak kabul edilir, çünkü
yumuşak davramşlıdır ve karar vermeden önce iyice düşü­
nür. Ayı kendi yüreğinin sesini dinlediği için başka hayvanla­
rın düşüncelerini de okuyabilir ve zorluklar karşısında onla­
ra yardımcı olabilir. Mudjekeewis'in ayısının yer yer gümüş
tellerle kaplı siyah bir kürkü vardır.
Mudjekeewis'in rengi gecenin karanlığı ile kaynaşan ma­
vidir. Mavi, ruhsal güçlerin, idealizmin ve özverinin rengidir.
Siyah, içe dönmenin, dış dünyaya bilinçli olarak gözlerini ka-

1 99
K I Z I L D L R İ L I Pı l L G E L I G i

patrnanın rengidir, içinden her şeyin doğabileceği şekilsizli­


ğin boşluğun rengidir.
Mudjekeewis'in aylan, "Yaban ördekleri Dönemi", "İlk
Soğuklar Dönemi" ve "Karlı Günler Dönemi" dir Bu aylar­ .

da doğanlar ve Çemberde buralardan geçenler kendi içlerine


dönmeyi, güçlü ve güçsüz yanlarını görmeyi öğrenirler.
Bu insanlar, içe dönüş mevsimi olan sonbaharın yeryü­
züne yaydığı gücü simgeler. Bu güç yalnızca, kendi içlerine
dönenlere ve orada buldukları şeyleri değerlendirmesini bi­
lenlere açıkhr. Bunlar yeryüzündeki yerlerini bilen, bu bilgi­
nin gücüyle başka alanlara yönelebilen kişilerdir.
Bu aylarda doğan insanlar, hem somut hem de soyut iş­
lerde çok başarılı olurlar. Bu iki alan arasında gidip gelecek
kadar sabırlıdırlar. Güçlerini uyum yetenekleriyle denetleye­
bilirlerse her alanda önder kişiler ve öğreticiler olabilirler.

�;.
-�
200
G Ö KY Ü Z Ü N D E K i G Ü Ç L E R V E Y Ö N L E R

Bütün Ruhların başkanı Mudjekeewis'in ayları güçlü ay­


lardır. Bu güçler o aylarda doğan kişilere olumlu ya da olum­
suz yönde etki yaparlar. Bu etki o aylarda doğanların kendi
yeteneklerini ve eğilimlerini iyi tanımalarına bağlıdır. Ba­
h'nın insanı güçlüdür ve başkalarını etkileme özelliğine sa­
hiptir. Ancak bu etkinin birlik mi, yoksa uyumsuzluk mu ya­
ratacağı tamamen onların kişisel dürüstlüğüne ve gücüne
bağlıdır.

201
202
TEMEL UNSURUR VE KABİLELER

İnsanın doğum tarihi ile belirlenen kabilesi, o kişinin


hangi temel unsurlarla ilişkisi olduğunu gösterir. Aynı kabi­
leden olanların bazı ortak karakteristik özellikleri, güçlü ve
güçsüz yanlan vardır. Dünya dört temel unsurdan oluşmuş­
tur ve buna uygun dört kabile vardır: Toprak, hava, su ve
ateş... Bunlar olmasa yaşam da olmazdı.
Bütün madenleriyle birlikte toprak, yaşamın temel taşı­
dır. Toprak Ana tüm çocuklarının üstüne yaşamını kurduğu
güvenilir bir dayanakhr. Toprak Ana sabır ve özveriyle yaşa­
mın kaynaklarını besler.
Su olmasa, hiçbir şey olmazdı, toprak bile kurur ve rüz­
garların önünde savrulup giderdi. Suyun sürekli akışı olma­
sa, toprak gerekli değişimlerini yapamaz, hava kurur, ateş
dört yanı sarardı. Toprağın çocukları, yalnızca suyun getire­
bildiği besinler olmasa, kurur ve ölürlerdi.
Toprağın çocuklarının büyük çoğunluğu yaşamak için
havaya gereksinim duyar. İnsanlar, bitkiler ve hayvanlar, ha­
vayı oluşturan bazı maddeler sayesinde yaşamlarını sürdü­
rürler. Hava olmasa su bir yerden diğer bir yere taşınamaz,
toprak değişkenliğini korumazdı. Güneş, hava sayesinde

203
K I Z I L D E R I L I !l l L G E L I G I

ışınlarını yeryüzüne ulaştırır. Ateşin yanması yine havanın


olmasına bağlıdır. Eğer güneşin, yeryüzüne vuran ateşi olma­
sa, yaşam sona ererdi. Yeni bir yaşamı yaratan ve sürdüren
Güneş Baba ile Toprak Ana'nın birleşmesidir. Ateş olmasay­
dı, su donar, hava buz keserdi. Isı ve ışık olmadan ne insan­
lar, ne hayvanlar ne de bitkiler yaşayabilirdi.
Bütün bu unsurlar hem birbirleriyle, hem de insanlar ve
diğer tüm canlılarla sıkı bir uyum ve bağlantı içindedirler.
Yaşlı Kızılderililer "Terleme Kulübesi"nde tüm unsurları tek
tek saygıyla anar, bu birliği içlerinde duyabilmek için dua
ederlerdi. Kor gibi taşların üzerine su döküldüğü zaman
"Terleme Kulübesi"nde ortalığı bir duman kaplar, yaşlılar
unsurların birliğini içlerinde ve çevrelerinde duyarlardı.
Şimdi her temel unsur, her kabile için o kabilenin totemi
olan hayvanın masalını anlatacağız.

204
T E M E L U N S U R L A R V E K A B İ L E L E R

Kaplumbata Dünyanın
Kurulmasına Nasıl Yardım
Etti

Uzun, uzun yıllar


önce Büyük Ruh, düş­
lerine göre yarattığı
dünyaya şöyle bir
baktı ve içini büyük
bir üzüntü kapladı.
Madenler bitkiler,
hayvanlar, insanlar,
11-1��
uymaları gereken bir­
lik yasasını unutmuş,
çekişmeye dalmışlar­
dı. En küçük şeyler­
den bile hemen kavga
ve anlaşmazlık çıkıyordu. Kendilerine verilmiş olan gücü ve
yetenekleri kendi mallan gibi görüyor, öyle davranıyorlardı.
Yaşamlarına yön veren şeyler, kıskançlık, nefret ve açgözlü­
lüktü. Büyük Ruh bu işin böyle devam edip gidemeyeceğine
karar verdi.
Madenlere, bitkilere ve hayvanlara doğru yolu tutmaları
için elçiler ve uyanlar gönderdi. Ancak pek az yarahk bunla­
ra uydu, insanlarsa bu elçi ve uyanlara karşı sanki sağır gi­
biydiler. Böylece Büyük Ruh kendini dinlemeyenleri başka
dünyalara göndermeye ve öğretilerini orada dinletmeye ka­
rar verdi. Bütün su ruhlarını çağırdı ve onları hep birlikte
yeryüzüne yolladı. Dünyada bardaktan boşanırcasına yağ­
murlar yağdı ve her yeri seller kapladı. Yalnızca madenler,
bazı bitki ve hayvanlar bu büyük tufandan kurtuldular.

205
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

Yine de Büyük Ruh üzüntüsünden kurtulamadı, çünkü


düşlerine göre yarathğı dünya, insansız değil, insanlarla do­
lu bir dünyaydı.
Gökyüzünde, bir zamanlar yeryüzünde bulunmuş bir
Kadın Ruh yaşıyordu. Yeryüzünde yaşam nerdeyse tamamen
silindiği için Kadın Ruhun arlık izleyebileceği bir şey ve yar­
dım edebileceği bir kimse yoktu. Bu yüzden o da çok üzülü­
yordu. Büyük Ruhtan, kendisine bir Erkek Ruh göndermesi­
ni rica etti. Büyük Ruh onun ricasını kabul etti ve Kadınla Er­
kek Ruh birleşip bir çocuk yarattılar. Erkek Ruh görevini yap­
tığı için Kadına veda etti ve gitti. Kadın gökyüzünde yine yal­
nız kaldı.
Yeryüzündeki hayvanlar da, vaktiyle birlik yasasına uy­
dukları dönemde insanlarla sürdürdükleri yakın arkadaşlığı
özlüyorlardı. Gökyüzündeki Kadını gördüler ve onu yeryü­
züne çağırmaya karar verdiler.
Ancak yine de içlerinde bir kuşku vardı, çünkü Kadının
yürümek için toprağa gereksinim duyacağını biliyorlardı, oy­
sa yeryüzü tamamen sular altındaydı. Suyun üzerinde kal­
mış bazı kayalıkların üstüne toplanıp ne yapmaları gerektiği­
ni düşünürken, dev bir kaplumbağa geldi ve sulardan başını
çıkardı.
"Arkadaşlar" dedi dev kaplumbağa "Benim büyük ve
güçlü bir sırtım var. Eğer sırtımı barınacak bir yer olarak
verirsem, belki Gökyüzü Kadını yeryüzüne gelir." Hayvan­
ların başkanı olan ayı "Harika" dedi, "Bu güzel bir çözüm
olur. Ona buraya gelmesini rica edelim. Doğuracağı çocuk­
ları burada doğursun. Böylece yavrular daha küçük yaştan
bizlerle beraber büyüyerek birlik yasasına uymayı öğrenir­
ler. Belki ilerde onlar da çocuklarına aynı şeyi öğretirler."
Böylece dev kaplumbağa sırtını sudan çıkardı ve bütün

206
T E M � L U N S U R L A R V E KA B i L E L E R

hayvanlar kayalardan ayrılıp onun sırhnda toplandılar. Kap­


lumbağanın sırtında atlayıp sıçradılar, koşuştular ve ayakla­
rının altında yeniden sağlam bir dayanak buldukları için
mutlu oldular. Aynı zamanda kaplumbağanın bundan rahat­
sız olup olmadığını da sordular, çünkü insanların kendileriy­
le birlikte ne çok koşuşma ve hareket getireceğini de biliyor­
lardı. Güvenilir bir yer olduğuna karar verdikten sonra Gök­
yüzü Kadınını aşağıya, hayvanlarla birlikte yaşamaya çağır­
dılar. Artık yalnız olmayacağına sevinen Kadın bu daveti
hoşnutlukla kabul etti.
Aşağıya indiği zaman kaplumbağanın sırhnı adım adım
dolaştı, oranın gerçekten de geniş ve güzel bir yer olduğuna
karar verdi. Kaplumbağanın sırh öylesine büyüktü ki, onu
dolaşması için birçok gün geçti. Sonunda ilk ayak bashğı ye­
re döndüğü zaman Kadın kaplumbağaya şöyle dedi:
"Kaplumbağa sen çok cesur ve güçlü bir hayvansın. Ba­
na, benim çocuklarıma ve onlardan doğacak olanlara yaşa­
maları için sırtını yurt olarak veriyorsun. Ancak bu böyle
sürüp giderse, kaplumbağaların yapmaları gereken işleri
yapamazsın, o yüzden sana yardım etmek istiyorum. Deniz
yaratıkları gidin ve bana okyanusun dibinden biraz toprak
parçası getirin..."
Kadının bu sözlerini duyan bütün deniz yarahkları he­
men denizin derinliklerine dalıp toprak parçası aramaya ko­
yuldular. Bazıları ağızlarında bir parçacık kum ve toprak par­
çası getirdiler, fakat yeterli değildi. Hepsi iyice yorulup dal­
maktan vazgeçtikleri sırada bir deniz sıçanı ağzında koskoca­
man bir çamur parçasıyla çıkageldi ve baygın bir biçimde
Gökyüzü Kadını'nın ayaklarının dibine serildi. Kadın, deniz
sıçanını şifalı bir otla yaşama döndürdükten sonra getirdiği
toprağı aldı ve kaplumbağanın sırhnı dolaşıp her tarafa top-

207
K I Z I L D E R İ L i B I L G E L i G I

rak serpti. İlk çıktığı yere dönünce bir üfledi, serptiği toprak­
lar çoğaldılar, çoğaldılar ve her yeri kapladılar. Kaplumbağa­
nın sırtı koskocaman bir ada oldu.
"Kaplumbağa" dedi Gökyüzü Kadını, "Artık kendi yo­
luna gidebilirsin, ancak bizler için yaptığın bu büyük özve­
ri nedeniyle, bu adanın ismi bundan sonra 'Kaplumbağa
Adası' olacak ve sen de bundan sonra hem su, hem de kara
hayvanı sayılacak ve her zaman iyilikle anılacaksın."
Böylece kaplumbağa, toprak kabilesinden olan insanla­
rın totemi oldu.

laplumbifa hbilesi - Toprak

Kaplumbağa kabilesinden olanlar, ilk ve en sağlam un­


sur olan toprakla ilişkili oldukları için dirençli kişilerdir. Her
canlıyı doğumundan başlayarak taşıyan toprağa kök salmış­
lardır. Toprak gibi, bu kişiler de dokundukları her şeye yar­
dımcı olmak için çalışırlar.
Kaplumbağa insanları genellikle aileleri, işleri ve arka­
daştan için bir temel taşı gibidirler. Çok sadık insanlardır. Bir
kez bir şeye karar verdikleri zaman, düşüncelerini değiştir­
meleri çok zor olur. İnançlarında ve düşüncelerinde dirençli­
dirler. Bu özellikleriyle çevrelerindeki insanlar için bir güven­
ce kaynağı oldukları kadar, düş kırıklığı da yaratabilirler.
Kaplumbağa kabilesinden olanların dostluğuna, onların ar­
kadaşlıktan da önemli gördükleri inançlarına karşı çıkma­
mak koşuluyla, her zaman güvenebilirsiniz. Eğer bir Kap­
lumbağa insanına herhangi bir konuda söz verip de sonra sö­
zünüzden caymışsanız vay halinize ... Kaplumbağa insanları
her zaman sözlerini tuttukları için, başkalarının sözlerini tut­
mamasına dayanamazlar.

208
T E M E L U N S U R L A R V E K A B I L l L E R

Ancak bu, Kaplumbağa insanlarının her zaman acıma­


sızca katı davrandıkları anlamına gelmez. Belki bazı Kaplum­
bağa insanların böyledir, ama hepsinin bundan sakınması ge­
rekir. Bazıları toprak gibi hem dengeyi, hem de büyüme özle­
mini içlerinde taşırlar. Kaplumbağa insanları bir kez kök sal­
dılar mı, arkadaşlarının, işlerin ve düşüncelerin gelişmesi için
yardımcı olurlar. Yönlendirdikleri gelişim, sağlam, dayanıklı
ve planlı bir gelişimdir. Bir coşku içinde ileriye doğru koşmak
yerine, adımlarını tek tek ama sağlam atarak ilerlemeyi seçer­
ler. Toprak gibi onlar da çekirdeğin, büyüyüp meyve verme­
den önce, filiz sürüp yavaş yavaş büyümesini ve gelişmesini
isterler. Yavaş gelişim süreçleri içinde yaptıkları değişiklikler
kalıcı ve yapıcı değişikliklerdir. Eğer yeni bir projeye girişe­
cekseniz, bir Kaplumbağa insanını bu işe katmakta yarar var­
dır, böylece işin sağlam, güvenilir bir biçimde gelişmesini
sağlamış olursunuz.
Kaplumbağa insanları bazen totemleri gibi ağır, hatta
hantal görünebilirler, ancak bu yanıltıa bir izlenimdir. Kap­
himbağa gibi onlar da uyanık ve beceriklidirler. Karşılarında­
ki ne türden bir tavşan olursa olsun, sonunda yarışı kaplum­
bağalar kazanır ve kafalarına koydukları amaca ulaşırlar.
Çünkü başkalarının çoktan bıktığı ya da yorulduğu anlarda
Kaplumbağa insanları dirençle ve istemle çalışmalarını sür­
dürürler.
Kaplumbağa kabilesinden olanlar, toprak gibi iyi birer
ana-babadırlar. Ancak çocuklarının eğitimi konusunda kah
anlayışları olabilir. Çocukları üzerinde denetimi yitirdiklerini
sandıkları zaman, bazen tamamen gereksiz yere huzursuz
olurlar. Ana-baba olarak daima koruyucu bir el gibi çocukla­
rının arkasında durur ve bilinçli bir biçimde onlarla ilgilenir­
ler. Çocuklar düşüncesiz davrandığı zaman pek anlayış gös-

209
K I Z l l D E R I L I B I L G E L I G I

termezler. Çocuklarının, kendilerinin istediği gibi davranma­


sı için uğraşırlar. Çocuklarını her zaman çok sever ve kaç ya­
şında olursa olsunlar, onların üzerine kol kanat gererler. An­
cak çocuklarının yaşamını tümüyle denetlemek hatasından
kendilerini kurtarmaları gerekir.
Kaplumbağa çocukları yetişme yıllarında yaşıtlarından
daha yavaş bir izlenim verirler. Ancak bu yanıltıcı bir izle­
nimdir. Kararlılıklarının yardımıyla ilerde yaşıtlarının pek
çoğuna yetişir, hatta geçerler. Bu çocuklar düzenli bir çalışma
ve yaşama planı ister, buna kavuştukları zaman mutlu birer
küçük insan olurlar.
Efsanedeki kaplumbağa gibi bu kabilenin insanları da
özveriyle kendilerini adamaya yatkındırlar. Eğer yararlı ola­
caktan bir alan bulurlarsa, aslında yapmaları gereken başka
işleri unutmak pahasına kendilerini bu işe verirler. Çok cesur
ve kararlı oldukları için, umutsuz ve sonuçsuz gibi gözüken
işleri bile bırakıp gitmeleri çok zor olur. Bu yüzden çoktan
vazgeçmeleri gereken bir davanın ya da bir kişinin peşinde
"Kutsal bir kurban" olabilirler.
Kaplumbağa insanları toprağı temsil ettikleri gibi ona
karşı bir sorumluluk da taşırlar. Doğayla iyi bir uyumları var­
dır ve sık sık açık havada gezinemezlerse, mutsuz olurlar.
Kaplumbağa insanları ruhlarını canlandıran bu gezilerden
sonra daha dinç ve genç görünürler. Bu burcun insanları do­
ğuştan iyi bir bahçıvandır, çevrelerinde her zaman çiçekler ve
bitkiler bulundurmayı severler. Arazileri varsa, en güzel en
bakımlı bahçe onlarındır. Kentte yaşıyorlarsa, evleri ve bal­
konları bir çiçek bahçesini andırır.
Kaplumbağa kabilesinin aylarından geçen kişiler içlerin­
de yeşile karşı değişik bir sevgi uyandığını görürler. Gerçek­
ten de iyi bir bahçıvan olabilmek için, en azından Kaplumba­
ğa kabilesinin burçlarından birinden geçmek gerekir.

210
T [ M E L ll N � U R L A R V E K A B i L E L E R

Kaplumbağa insanları kendi varlıklarının çekirdeği olan


toprakla saygılı bir ilişki içinde olmalı, onu bütün zenginlik­
leri içinde seyretmeyi bilmeli ve bağrında beslediği tüm yara­
tıklara bu zenginlikleri cömertçe sunduğu için teşekkür etme­
lidirler.
Kayalarla ve taşlarla da ilişkili olan Kaplumbağa insanla­
rı doğayı. gözlerken buldukları kayaların ve taşların güzelli­
ğini anlamak, sevinmek için zaman ayırmalıdırlar. Beğendik­
leri taşları alıp evlerine getirirlerse, evrenle olan bağlarını da­
ha yoğun hissederler. Eğer bu taşlara kulak verirlerse, onların
kendilerine bazı öğütler verdiğini duyacaklardır.
Taşların vereceği öğütlerin başında, kendilerine benze­
memek ve yaşam içinde taşlaşmaktan sakınmak gelir. Kap­
lumbağa insanları için en büyük tehlike, taşlaşmak, katı ve
hareketsiz kalmaktır. Böyle bir hataya düşerlerse, yaşamdan
koparlar ve içlerindeki enerji akımını da durdurmuş olurlar.
Bu durum Kaplumbağa insanında fiziksel kahlaşmalara, ar­
trit, romatizma, kronik sırt ağrılan ve sertleşen adalelerden
kaynaklanan başka hastalıklara da yol açabilir.
Yabankazı, Kunduz ve Bozayı insanları Kaplumbağa
kabilesindendirler. Çemberin neresinde olurlarsa olsunlar
toprağa karşı sürekli bir çekim duyarlar. Mutlu ve doyum
içinde yaşamak için bu çekimi kabul etmeli ve toprağa kök
salmış bir biçimde yaşamayı öğrenmelidirler.
Başka burçların insanları, Kaplumbağa kabilesinin burç­
larından geçerken, bu burcun özelliği olan direnci, kararlılığı
ve başkalarına her an yardım etmeyi öğrenirler.

211
K I Z I L D E R i L i l\ I L G E L I G I

Baıı Kurbafalar Suyu


Neden Terle fHiler
Uzun yıllar önce
kurbağalar göllerde,
derelerde ve ırmak­
larda yaşıyorlardı,
günümüzde de hala
pek çoğu sularda ya­
şar. O çağlarda kurba­
ğalar kaygısızca şarkı
söyler, nilüfer yap­
rakları üzerine kuru­
lup oturur ve sonra-
.__
_____________ __. dan büyük bir muci-

zeyle kurbağalara dönüşen minicik yumurtalar bırakırlardı,


iyi bir yaşamları vardı ve kurbağaların çoğu mutluydu.
Ama günün birinde kurbağa önderlerinden biri, adı Ri­
piddo'ydu, içinde bir hoşnutsuzluk duydu. Oturduğu nilüfer
yaprağının üstünden uzaklara bakarken, gözüne her gün ta­
kılan bir şey vardı. Şimdiye kadar gördüğü her şeyden daha
büyük bir şeydi bu. Yemyeşil ve tepesine doğru beyazlanan
bir şey... Pek çok hayvanın yiyecek arar gibi heyecanla bura­
ya hrmandığıru ve saatler sonra tıka basa yiyip doymuşçası­
na aşağıya indiğini görüyordu. O güne kadar yediği sinekle­
ri, sivrisinekleri ve su böceklerini beğenmemeye başladı.
"Bu kocaman şeyin üstünde mutlaka harika yiyecekler
olmalı" diye düşünüyordu "Bu yüzden diğer hayvanlar
aşağıya inerken böyle mutlu görünüyorlar. Biz kurbağala­
rın hop aynı göllerde kalmamız ve hep aynı şeyleri yeme­
miz ne büyük haksızlık. Ben o kocaman şeye gideceğim ve
oradaki yiyecekleri tadacağım ... "

212
T E M E L U N S U R L A R V E KA B i L E L E R

Bir gün o büyük şeyden aşağıya inen bir yılan gördü ve


ona nereden geldiğini, neler yediğini sordu.
"O büyük şey bir dağdır'' dedi yılan "Tepesinde yaşa­
mım boyunca gördüğüm en büyük, en tatlı ve en lezzetli
böcekler var. Oradaki sineklerin yanında buraların en bü­
yük sinekleri bile sivrisinek gibi kalır. Ham hum, o dağa çı­
kabildiğim için ne kadar mutluyum ... "
Ripid-do yılanın söyledikleri üzerine düşündü ve anlah­
lan yiyeceklere karşı içinde korkunç bir açlık duydu. Bütün
kurbağalara da bunları anlatmaya başladı. Anlattıkları o ka­
dar güzeldi ki, kendisini dinleyen bütün kurbağalar o güzel
yiyecekleri tatmak istiyorlardı. Kurbağalar da dinlediklerini
diğer göllerdeki kurbağalara anlat ular ve kısa süre sonra da­
ğı çevreleyen göllerde derelerde, ırmaklarda yaşayan kurba­
ğaların hepsi dağdaki yiyecekleri düşlemeye ve Büyük Ru­
hun kendilerine verdiği yiyeceklerden hoşnut olmamaya baş­
ladılar.
En sonunda Ripid-do ortaya cesur bir öneri attı. "Arka­
daşlar" dedi, "Büyük Ruh görünür bir biçimde bizleri yaşa­
mın en güzel şeylerinden uzak tutmaya çalıştığına göre
kendi gücümüzle hareket edelim ve yaşadığımız bu yerleri
bırakıp hep birlikte dağa tırmanalım."
Bazı kurbağalar bu öneriye kahldılar. Onlar da Büyük
Ruh'un kendilerini unuttuğunu ya da yeterince ilgi göster­
mediğini düşünüyorlardı. Ancak bazı kurbağalar suyun dı­
şında yaşamalarının zor olduğunu söylüyor, dağdaki böcek­
lerin büyüklüğüne ve lezzetine pek aldırmıyorlardı.
"Sizler korkaksınız" dedi Ripid-do onlara. "Biz kurba­
ğalar karada da yaşayabiliriz. Bütün gün suyun dışında ni­
lüfer yapraklarının üstünde oturmuyor muyuz? Büyük Ruh
yalnızca bizim diğer hayvanlar gibi yaşamın tadını çıkar­
mamızı önlemek için sularda kalmamızı istiyor. Haydi, hep
birlikte dağa yürüyelim."

213
K I Z I I. D E R I L I ll l L G E L I G I

Konuşmasını bitirdikten ve bu konuşma başka göllerde­


ki kurbağalara da iletildikten sonra Ripid-do içinde bir ses
duydu:
"Küçük kardeş" diyordu bu ses "Size iyi yaşamanız için
gereken her şeyi verdim. Açgözlü olmayın ve diğer hayvan­
ların sahip olduğu şeyleri kıskanmayın. Mutlu olun ve size
verilen iyi şeylere teşekkür edin. Ve bugün sakın dağa tır­
manmayın, bu size yalnızca yıkım getirir."
Ripid-do bu sesten biraz rahatsız oldu ama bir şeyleri
elinden kaçırdığı duygusu öylesine güçlüydü ki, Büyük Ru­
h'un bu uyarısına kulak asmadı. Ve Ripid-do ile onu izleyen
diğer kurbağalar dağın yolunu tuttular. Dağın yamaana gel­
dikleri zaman, yiyecek için dağa hrmanan başka hayvanların
heyecan ve telaşla aşağıya doğru koştuklarını gördüler. Kısa
süre önce konuştuğu yılan Ripid-do'ya "Bugün dağda garip
bir bir şey var. Siz de göllerinize dönün" dedi.
Ama kurbağalar kararlıydılar. Ripid-do Büyük Ruh'un
kurbağaları kandırmak için öbür hayvanları böyle bir davra­
nışa sürüklediğini ve onların da yiyeceklerini kurbağa ordu­
suyla paylaşmamak için seve seve bunu kabul ettiklerini dü­
şünüyordu.
Böylece tüm uyarılara karşın yukarılara tırmanmaya ve
lezzetli böcekler aramaya devam ettiler. Gerçekten de bazı
kurbağalar yaşamlarında gördükleri en lezzetli, en büyük bö­
cekleri yakaladılar, ama böcekler de diğer hayvanlar gibi bu­
lutlar halinde dağdan aşağıya doğru kaçıyorlardı.
Kurbağalar yollarına devam ederken, dağın tepesinde
karlar erimeye ve sel gibi aşağıya akmaya başladı. Bazı kur­
bağalar bunu görünce korktular ve geri dönmek istediler.
Ama Ripid-do onlara "Korkaklar'' dedi ve hepsini yola de­
vam etmeye zorladı. Suların arkasından bir de taş seli geldi
ve dev gibi bir duman kurbağaların üstüne çökerek derileri­
ni yakmağa başladı.

214
T [ M E L U N S U R L A R V E K A l\ I L E L [ R

"Şimdi geri dönmeyin, kardeşlerim" diye bağırıyordu


Ripid-do, "Eğer Büyük Ruh'a, onun oyunlarına kanmadığı­
mızı gösterirsek, hepsi sona erecek."
Ama hiç de sona erecek gibi görünmüyor, tersine durum
gittikçe kötüleşiyor ve volkanın şiddeti artıyordu. Ripid-do
en sonunda ne yapacağını bilemez hale geldi ve kendi istem­
lerini Büyük Ruh'un verdiklerinden daha önemli gördüğü
için, diğer kurbağaları da ne kadar büyük bir tehlikeye attığı­
nı anladı.
Pişmanlıkla "Büyük Ruh" diye yalvardı "Beni izleyen
kurbağaları kurtarırsan, ben kendimi feda etmeye hazırım.
Onların da benim hatam yüzünden acı çekmesi doğru ol­
maz. Senin uyarına ve diğer hayvanların uyarılarına kulak
vermem gerekirdi."
"Küçük kardeş" diye bir ses duydu kulağında "Seni iz­
leyen bütün kurbağaları kurtaracağım. Zaten onlar dersle­
rini aldılar, önünüzden geçen çağlayana atlasınlar. Su onla­
rı güvenli bir biçimde göllerine, derelerine ve ırmaklarına
götürecektir. Ama sen atlamamalısın."
Ripid-do kendisine söyleneni kurbağalara iletti ve sel kı­
sa sürede tüm kurbağaları taşıyıp yuvalarına geri götürdü.
Ripid-do yalnız başına kaldı ve duman gittikçe koyulaş­
tı. Hata yaptığını biliyordu ve yazgısına boyun eğmişti .. Bir­
den bir rüzgar esti ve Ripid-do kendini dumanın erişemeye­
ceği yüksek bir ağaan üstünde buldu. Kurtulmuştu ve ağa­
cın üstünden volkanın yavaş yavaş sönüşünü izledi.
"Küçük kardeş" diye bir ses duydu yeniden. "Dağda ya­
şamayı çok istediğin için bundan sonra orada yaşayacaksın.
Eskisinden küçük olacaksın ve artık sulara dönmeyecek­
sin. Senin vatanın ağaçlar olacak ve senden doğacak kuşak­
lar da buralarda yaşayacaklar."
Su kurbağalarının akrabası olan ağaç kurbağaları işte
böyle ortaya çıktılar.

215
K I Z I L D E R I L I B I L Li [ L I G I

Kul'Nfa kaltileri - Su

Kurbağa kabilesinden olan insanlar, hızla akan, değişen


ve değiştiren bir unsur olan suya benzeyen özellikler taşırlar.
Su olmasa yeryüzünde yaşam olmazdı. Su olmasa, toprağın
çocuklarının fiziksel ve ruhsal varlıkları arınamazdı. Irmağın
suyu, önüne çıkan tüm engelleri aşar, geçer. Bir dereyi ve de­
renin yoluna çıkan bir kayayı izlemek bile bunu anlamak için
yeter. Su, kısa sürede kayanın ya altından, ya üstünden ya da
yanından geçip gider. Ve bir süre sonra suyun gücü, kayaları
bir yana iterek, akıp gideceği bir kanal açar.
Kurbağa kabilesi insanları da böyledirler. Duyguları tıp­
kı su gibi her an hareket halindedir. Çevrelerinde olup biten
ve içlerinden geçen her şey yüreklerinde güçlü bir biçimde
yankılanır. Yanlarında birisi çekici parmağına vursa, yüzleri­
ni acıyla buruşturanlar onlardır. Koşarken düşen bir çocuğu
görseler, soluğu kesilenler onlardır. Başkalarının aalannda
ve mutluluklarında gözyaşlarını akıtanlar yine onlardır.
Kurbağa insanları çok duygusal kişilerdir ve kendi duy­
gularına bakmaksızın diğer insanların duygularını paylaşır­
lar. Tıpkı görüntünün suda yansıması gibi onlar da belli bir
anda başkalarının içinden geçeni yansıtabilirler. Suyla yakın
bir bağlantı içinde oldukları için ayla da ilişki içindedirler.
Ayın gelgitlerinden başka insanlardan daha çok etkilenirler.
Dolunay günlerinde bu insanların duygulan iyice dalgalanır
ve kayalara çarpan bir denize benzer. Böyle günlerde çevrele­
ri için berrak bir ayna olamazlar. Ayın görünmediği günler­
deyse onlar da su gibi daha dingindirler ve çevrelerinin duy­
gularını durgun ve berrak yüzlerinde yansıtabilirler.
Duygulu yapıları sonucu Kurbağa insanları her işe yeni
duygularla yeni bir yaşam katabilirler. Engelleri aşarak aka-

216
T E M E L U N S U R L A R V E KA B İ L E L E R

bildikleri için yollarına çıkan ruhsal ve fiziksel güçlükleri ya


da tuzağı atlatabilirler Çözümsüz sorunlar ortaya çıktığında
Kurbağa insanları çok beceriklidir.
Böyle bir durumda Kurbağa insanları çabucak geçecekle­
ri çıkışı bulur ve işin akışını sağlarlar. Bu insanlar hiçbir işi
kolay kolay yarıda bırakmazlar ve bir şeyi yapacaklarsa tam
yaparlar.
Çocukları için sürekli bir sevgi pınarı gibidirler. Duygu
dünyaları derin olduğu için iyi ve düşünceli birer ana-baba
olurlar. Ancak bazen çocuklarında bazı sivri özellikler keşfe­
derler ve çocuğun bu sivri davranışlarının yaşamında önem­
li bir rol oynayıp oynamayacağını anlamasına fırsat tanıma­
dan o sivriliği törpülemeye kalkarlar. Çocuklarının tattığı aa­
ları kendileri de aynı güçle duydukları için, çocuklarını sü­
rekli olarak her türlü acıdan uzak tutmaya çalışırlar. Ancak
çocuklarının kendi deneylerini yaşamak zorunda olduklarını
bilmeli ve bazen acı da olsa, bu deneyleri yaşamaları için ço­
cuklarına özgürlük tanımayı öğrenmelidirler.
Kurbağa çocukları da aşırı duygulu ve içli çocuklardır.
Büyüyünceye ve kendi duygu dünyalarını tanıyıncaya kadar
sürekli olarak korunmak zorundadırlar, yoksa her hastala­
nanla hastalanmaya, her dertlenenle dertlenmeye ve çevrele­
rindeki çocukların başarısızlıklarını bile paylaşmaya başlar­
lar. Eğer büyüyünceye kadar yeterli destek sağlanır ve koru­
nurlarsa, sevilecek ve güvenilecek huzurlu insanlar olurlar.
Su, i yileştirici özellikleri olan bir unsurdur. Suyla ilişkile­
ri nedeniyle, Kurbağa insanlarının da fiziksel ve psiŞik alan­
larda doğuştan gelen iyileştirici yetenekleri vardır. Bedensel
hastalık yaratan şeylerin genellikle duygusal bir tıkanıklıktan
kaynaklandığı bilinir. Kurbağa insanları bu durumlarda yar­
dımcı olabilirler ve izin verilirse akıcı güçlerini buraya yönel­
terek, çevrelerindeki insanları rahatlatabilirler. Benzer du-

217
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

rumlarda insanın kendi suyunu -yani gözyaşlarını- akıtabil­


mesi de çoğu kez iyileşmenin başlangıcı olabilir. Kurbağa ka­
bilesinden bir arkadaşınız varsa, böyle anlarda en büyük yar­
dımcınız olacaktır.
Kurbağa insanları her zaman bir enerji denizinde yüz­
dükleri için çok yaratıcıdırlar. Sanat alanında olsun, başka
alanlarda olsun devrim yaratabilecek yepyeni düşünceler ge­
tirirler. Kendi düşünceleri moda haline geldiği zaman Kurba­
ğa insanları çoktan başka şeyler aramak için daha uzaklara,
daha ileriye doğru yüzmeye başlamışlardır bile. Efsanedeki
Ripid-do gibi bu insanlar da her yeniliği, her gelişimi ve de­
ğişikliği izlemeye çalışırlar. Her zaman yeni şeyleri denemek
için ırmak boyunca yüzmeye hazırdırlar. Eğer buna olanak
bulamazlarsa, onlar da Ripid-do gibi çok mutsuz olurlar ve
elde edemeyecekleri şeyleri isteyip üzülmeye başlarlar.
Bu noktaya gelen Kurbağa insanları çok dikkatli olmak
zorundadır. Eğer ulaşılması güç bir özlem peşinde inat edip
o noktada katılaşıp kalırlarsa, yaşamın akışı ile birlikte aka­
maz ve kendi kendilerini engellemiş olurlar. Eğer böyle bir
durum ortaya çıkarsa kendilerini sarmalayan o güzel ve bü­
yülü gücün akışı durur ve kısa süre sonra taşmak üzere olan
bir baraj haline gelirler.
Bazen Kurbağa insanları duygularının derinliklerinden
korktukları ve kendilerini dizginlemeye çalıştıkları zaman
böyle bir durumla karşı karşıya kalırlar. Kendilerini ve çevre­
lerini duygusuz olduklarına inandırmaya çalışırlar. Ancak bu
panik içinde duyguları daha da güçlenir ve onları serbest bı­
rak.maktan iyice korkmaya başlarlar.
Kurbağa insanları bazen böyle bir ruh hali içinde yaşa­
maya çalışır her türlü duygularını bastırırlar. Böyle durum­
larda onları hantal gösterecek bazı hastalıklar ortaya çıkabilir.
Yağ bağlamak, ödem, kemik ve adale yumrulaşması gibi...

218
T E M E L U N S U R L A R V E K A l\ I L E L E R

Düşünce dünyaları da kışın donan bir dere gibi katılaşıp do­


nar...
Bunun tek ilacı, Kurbağa insanlarının içine düştükleri bu
ruhsal ve fiziksel tuzaktan kendilerini kurtarmak için akacak­
ları çıkışlar, geçecekleri yarıklar aramaları ve güçlerini bura­
dan akıtmalarıdır. Yoksa barajda toplanan sular, sonunda ba­
rajı yıkarlar ve bu öfkeli güç hem kendilerine, hem çevrede­
kilere çok zarar ve acı verebilir.
Kurbağa insanları su bulunan yerlerde daha dinç ve can­
lı olurlar. Bu su, deniz, göl, ırmak, dere, hatta banyo küvetin­
deki su bile olabilir. Kurbağa çocukları en hırçın anlarında bi­
le, akan bir su sesi duyarak sakinleşebilirler. Bu insanlar ka­
bile bağları nedeniyle suya karşı saygılı olmalı ve suların her
zaman temiz ve düzgün akmasını sağlamaya çalışmalıdırlar.
İçtiğimiz ve kullandığımız suların hızla kirlendiği çağımızda
bu büyük bir sorumluluktur.
Kurbağa insanları aya karşı da sorumludurlar. Ayı ve
ayın insanlara getirdiği gizemleri öğrenmelidirler, tıpkı ken­
di duygularını araştırmak ve onların olumlu yönde akmasını
sağlamayı öğrenmek zorunda oldukları gibi... Bunu öğren­
dikleri zaman duygu akımı tıkanmış olan başka kişilere de
yardımcı olabilirler.
Puma, Ağaçkakan ve Yılan insanları su unsuru kabile­
sindendir ve totemleri kurbağadır. Mutlu bir yaşam sürdür­
mek için evrensel enerji akımıyla uyum içinde olmalıdırlar.
Kendi içlerindeki ve çevrelerindeki sulan anlamayı, onlara
karşı saygılı olmayı öğrenmelidirler. Başka kabilelerden olan
insanlar da Kurbağa kabilesinin burçlarından geçerken, Kur­
bağa insanlarının duygulanma, yaratıcılık ve iyileştirme özel­
liklerini öğrenebilirler.

219
K I Z I L D E R l l. i l\ İ L G E L I G I

Kelel.ekler Na11I Uçtu

Dünya daha çok gençken, havalarda kanat çırpan, ilkba­


har ve yaz günlerini renkleriyle şenlendiren kelebekler yok­
tu. Toprağın yüzünde kelebeklerin atası olarak görülen bazı
sürüngen böcekler vardı, ama bunlar henüz uçamıyorlardı.
Bu böceklerin renkleri çok güzel ve parlaktı, ama yanlarından
geçip giden insanlar onların güzelliklerini göremiyorlardı.
O günlerde "İlkbahar Çiçeği" adında bir genç kız yaşı­
yordu ve kendisini tanıyan herkese neşe ve mutluluk saçıyor­
du. Dudaklarında hep sıcak bir gülümseme ve tatlı bir söz, el­
lerinde ateşli hastaları bile iyileştiren serin bir ilkbahar rüzga­
rı taşıyordu. Elini ateşli bir hastanın alnına koyar koymaz, o
kişinin ateşi hemencecik düşüyordu. Kadın olduğu zaman bu
özellikleri daha da güçlendi ve gördüğü bir düş üzerine her
türlü_ hastalığı iyileştirmeye başladı.
' /

220
T E M E L. U N S U R L A R V E K A B İ L E L E R

Düşünde hiç bilinmeyen, uçan güzel yaratıklar ona gel­


mişler ve taşıdıkları gökkuşağı renklerini ona armağan etmiş­
lerdi. Gökkuşağının her renginin ayn bir iyileştirici özelliği
vardı ve uçan yaratıklar hepsini ona açıkladılar. Ona dediler
ki, "Yaşadığın sürece bu güçlerle herkesi iyileştireceksin ve
öldüğün zaman bu güçleri tekrar havaya salacaksın, böyle-
. ce bütün insanlar ondan yararlanabilecek." Bu yaratıklar
düşünde ona bir de isim takarak "Gökkuşağını Gökyüzüne
Dokuyan Kadın" dediler.
"Gökkuşağını Gökyüzüne Dokuyan Kadın" yıllar bo­
yunca işini sürdürdü, insanları iyileştirdi ve herkese giderek
çoğalan bir dostluk ve neşe içinde hizmet etti. Bir gün bir
adamla karşılaştı. Bir düşçüydü bu adam ve onu da koca ola­
rak aldı. İki çocukları oldu, onları birlikte büyütüp güçlü,
sağlıklı, mutlu insanlar haline getirdiler. Bu çocuklar da ana
babalarının güçlerini aldılar ve onlar da iyileştirici ve düşçü
oldular. "Gökkuşağını Gökyüzüne Dokuyan Kctdın" yaşlan­
dıkça güçleri daha da arttı ve dört bir yandan hastalanan her­
kes onun kapısına koştu. O da elinden geldiğince herkese
yardım etti.
Zamanla iyileştirici güçlerin bedeninden akıp geçmesi
onu iyice yormaya başladı ve düşünün geriye kalan bölümü­
nün gerçekleşmesi zamanının yaklaştığını anladı. Yaşamı bo­
yunca ne zaman toprağa otursa, topraktaki canlı, parlak
renkli böceklerin hemen kendisine sokulduğunu görmüştü.
Bu böcekler ellerine yaklaşıyor ve yüzlerini eline sürüyorlar­
dı. Bazen de birisi kolundan yukarıya tırmanıyor, kulağına
yaklaşıp orada duruyordu. Bir gün yine dinlenirken böcek­
lerden biri gelip kulağına kadar tırmandı. Kadın böceklerin
hepsinin zaman zaman kendisine yardımcı olduğunu bildiği
için, onu hoş karşıladı ve "Sizlere nasıl yardım edebilirim?"
diye kulağına tırmanan böceğe sordu.

221
K I Z l l. D f R l l. I B I L G E L I G I

Böcek, "Benim halkım her zaman senin yanında oldu


ve sırtlarında taşıdıkları parlak renklerle, senin gökkuşağı­
nın iyileştirici güçlerini hastalara aktarmana yardım ettiler.
Şimdi sen ruhlar alemine geçmeye hazırlandığın için, renk­
lerimizin bundan sonra insanlara nasıl yararlı olabileceği­
ni bilemiyoruz. Eğer uçabilseydik, insanlar bizi kolayca gö­
rürler ve renklerimiz onlara neşe ve ferahlık verirdi. O za­
man iyileşmeye gereksinim duyan kişilerin çevrelerinde
uçuşur ve onlara güç verirdik. Uçmamız için bize yardımcı
olabilir misin?"
"Gökkuşağını Gökyüzüne Dokuyan Kadın" bu konuda
elinden geleni yapacağına söz verdi. Olan biteni kocasına an­
lath ve düşünde bu konuda herhangi bir şey görürse kendisi­
ne bildirmesini rica etti.
Ertesi gün, adam geceleyin gördüğü düşün heyecanıyla
uyandı ve hemen karısına anlatmak için ona dokundu, ama
"Ebemkuşağını Gökyüzüne Dokuyan Kadın" kıpırdamadı.
Adam karısının yüzüne bakh ve onun ruhlar alemine gittiği­
ni anladı.
Karısının ruhu için dua ederken ve onu gömmek için ha­
zırlanırken gece gördüğü düş aklına geldi, biraz avundu.
"Ebemkuşağını Gökyüzüne Dokuyan Kadın"ı gömüleceği
ormana götürdükleri zaman, kocası, düşünde gördüğü böce­
ği bekliyordu. Kansının mezarının yanında onu buldu. Ya­
vaşça yerden kaldırdı ve eline aldı.
Karısını mezara koydukları ve üstünü toprakla örtmeye
başladıkları zaman böceğin konuştuğunu gördü: "Beni de
karının omzunun üstüne koy. Toprak bizi örttüğü zaman
benim de bedenim ölecek. Ama ruhum karının ruhuyla
kaynaşacak ve topraktan çıkıp birlikte uçup gideceğiz. On­
dan sonra halkımın yanına dönecek ve onlara uçmayı öğre-

222
T [ M [ L U N S U R L A R V F K A B i L E L E R

leceğiz. Böylece karının başlattığı uğraş sürecek. O da beni


bekliyor. Hadi beni onun yanına mezara koy."
Adam böceğin dediğini yaptı ve gömme töreni devam et­
ti. Törene katılanlar gittikten sonra, adam bir süre daha me­
zarın başında kaldı.
Mezara baktı ve karısının ona o güne kadar sunduğu on­
ca sevgiyi düşündü. Birdenbire mezardan bir şey uçtu, kanat­
larında gökkuşağının bütün renklerini taşıyan çok güzel bir
şeydi bu. Uçup geldi ve adamın omzuna kondu.
"Üzülme kocacığım" dedi. "Benim düşümün süresi
doldu ve şimdi bilgimi sunup yardım edeceğim varlıklar,
insanlara hep iyilik, mutluluk ve güzellik saçacaklar ve se­
nin ruhlar ilemine göçme vaktin gelince seni orada bekle­
yeceğim, yeniden beraber olacağız."
Bir kaç yıl sonra adam da başka bir dünyaya gitmek için
bu dünyadan ayrıldığında mezarının başında çocuklar yalnız
kaldılar. O sırada kelebek denilen güzel yeni yaratıklardan
birinin mezarın üstünde uçtuğunu gördüler. Birkaç dakika
sonra babalarının mezarından da tıpkı onun gibi güzel bir ke­
lebek çıktı ve kendisini bekleyenle buluştu, ikisi birlikte ku­
zeye, yenilikler ülkesine doğru uçup gittiler...
İşte o zamandan beri, insanların çevresinde, güzellikle­
riyle havayı ve yaşamı süsleyen kelebekler uçuşur durur.

KeleHk Kabilesi llavı


-

Kelebek kabilesinden olan insanların temel unsuru hava­


dır ve bu insanlar tıpkı çevremizi kaplayan hava gibi sürekli
bir dönüşüm ve değişim içindedirler. Hava gibi, dokunduk­
ları kişileri, nesneleri değiştirme güçleri vardır. Enerjileri tıp­
kı su gibi sürekli bir devinim içindedir, yarattıkları yenilikler

223
K I Z I L D E R İ L i B I L G E L I G I

ve değişiklikler yavaş yavaş değil, beklenmedik bir biçimde


hızla ortaya çıkar. Tıpkı beklenmedik yönden esen güçlü bir
rüzgar gibi bir anda her şeyi karışhrabilirler. Kelebek insanla­
rı bedensel ruhsal ve duygusal olarak sürekli hareket halin­
dedirler. Yaşam enerjileri onları, rüzgar gibi sarar ve yeni dü­
şünceler, duygular getirir. Ancak hızlı ve ani enerji akımları
nedeniyle ilgilendikleri konulardan birini gerçekten yakala­
maları bazen zor olur.
Su, iyileştirir, gençleştirir ve tazelerken, hava, değişimci
ve dönüştürücü bir güçtür. Rüzgar eserken, camdan bakarsa­
nız bunu daha iyi anlarsınız. Dingin ve rahat bir biçimde di­
kilip duran ağaçlar, güneş ışığında ya da ay ışığında dans
eden hayaletlere dönüşür. Çayırlar, esen rüzgarda bir o yana
bir bu yana salınarak, dalgalanan bir deniz gibi görünürler.
Çiçek tarlaları adeta ayaklanır ve tohumlar rüzgarla birlikte,
bir sonraki yıl daha iyi boy verecekleri yerlere taşınırlar. Rüz­
gar, insanlara da değişik bir görünüm kazandırır, saçlar sav­
rulur, yüzler daha güçlü ve kararlı bir izlenim verir. Kelebek
kabilesinden olanlar rüzgar gibidirler. Girdikleri odanın, baş­
ladıkları uğraşın görünümünü, bazen temele kadar da inerek
değiştirdikleri olur. Etkin bir enerjileri vardır. Bir değişimin
gerekliliğine inandıkları zaman, onun hemen anında o gün
gerçekleşmesini isterler ve gelecek haftaya ertelenmesine da­
yanamazlar. Bunu gerçekleştirmek için bazen kandırmaca
yollara başvurmaktan da kaçınmazlar.
Ama enerji akımları düzenliyse bunu yaparken bile rüz­
garın saflığınLtaşırlar. Hava gibi onlar da, yaşamın soluğunu
içlerinde taşırlar. Dokundukları şeyleri değiştirmelerini sağ­
layan da, taşıdıkları bu güçtür. Yaşamın soluğu onlara sürek­
li olarak yeni düşünceler ve planlar getirir ve bu yeniliklerin
hepsi Kelebek insanları için "hayati" önem taşır. Her anlarını

224
T E M E L U N S U R L A R V E K A B i L E L E R

dolu dolu yaşarlar, bazen kendi sınırlarını aştıkları da olur.


Çok ileri gitmekten ve bir kişinin başarabileceğinden daha
fazlasına ulaşmak için gereksiz yere çırpınmaktan sakınmalı­
dırlar.
Efsanedeki gibi Kelebek insanları da çevrelerindeki in­
sanlara yardıma olmak için çareler arar dururlar. Hem ken­
dilerini değiştirebilecekleri, geliştirebilecekleri hem de başka­
larına hizmet edebilecekleri bir durumda bulunurlarsa çok
mutlu olurlar. Maden, bitki ve hayvanlar alemindeki dostla­
rına yardımcı olmaktan da zevk duyarlar. Çevrelerindeki ki­
şilerin mantıksal, ruhsal ve fiziksel alanda iyileşmesini sağla­
yan Kelebek insanlarına sık rastlanır.
Karıştıkları her işe taze bir hava getirirler. Aydın, yaratı­
cı bir kişilikleri vardır ve her işin zayıf yanını çabucak kavrar­
lar. Kavradıkları anda da bunu düzeltmeye girişirler, bunu
çoğu zaman öyle yumuşak bir biçimde yaparlar ki, karşıların­
daki düzelmenin ya da kendisinin düzeldiğinin farkına bile
varmaz. Bu insanlar çoğunlukla doğu ve güney rüzgarları gi­
bi yumuşak, geceleyin ormanda esen rüzgar gibi tutkuludur­
lar. Çevrelerindeki her şey hareket halinde olduğu halde bu
devinim genellikle hissedilemeyecek kadar yumuşaktır. Bu
sürekli devinim onların organize etme ve düzenleme güçleri­
ni biraz zayıflatır.
Eğer birisi Kelebek insanının yolunu kesmeye kalkarsa,
hafif batı rüzgarından s_oğuk kuzey fırtınasına kadar her şeye
hazır olmalıdır. Kendilerini gerçekten yaralanmış ya da inci­
tilmiş hissederlerse, öyle güçlü kasırga estirirler ki, karşıların­
dakini kuru bir yaprak gibi savurup bir yana atabilirler.
Kelebek insanları yaşamda ulaşmaları gereken yerlere
varabilmek için önce enerjilerini dizginlemeyi öğrenmelidir­
ler. Eğer enerjilerini kont rol edemezlerse, bir bardak suda fır-

225
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

tına koparan hiçbir işe yaramayan kararsız insanlar olabilir­


ler. En kötü olasılık, rüzgarların onları darmadağın edip bı­
rakmasıdır. Hava her yerde bulunmasına ve varlığı yaşamsal
önemde olmasına karşın, içinde şiddet ve barış unsurlarını
birlikte taşır. Eğer Kelebek insanları enerjilerini denetleye­
mezlerse, sonunda sözcüğün gerçek anlamıyla soluksuz kalır
ya da paramparça olabilirler. Göğüs-kalp hastalıkları, felç ya
da ruhsal bozukluklar ortaya çıkabilir. Böyle bir durum belir­
diğinde Kelebek insanları hemen enerjilerini yönlendirmeyi
ve tasarılarından hangisinin kendileri için önem taşıdığını
değerlendirmeyi öğrenmelidirler.
Ana-baba olarak Kelebek insanları bazen kendilerini ço­
cuklarına aşın bir biçimde feda ederler, çünkü bir süre ya­
şamlarındaki en önemli faktör çocuklarına karşı sorumluluk­
ları olur. Çocuklarından başka bir şeyi gözleri görmez olur,
diğer bütün işlerini ve düşlerini unutabilirler. Sorumlulukla­
rını böylesine ciddiye aldık lan için olağanüstü iyi, sevecen
birer ana-baba olurlar, fakat bazen bu işi öylesine ileri götü­
rürler ki, çocuklarını sıkmaya başlarlar. Çünkü ya onlar için
kendi yaşamlarından fazlasıyla vazgeçmişlerdir ya da çocuk­
lardan onlara yaptıklarına karşılık aşın bir özveri beklerler. ·
Kelebek çocuklarının yön seçiminde yardımcı olmak ge­
rekir, yoksa yaşam enerjileri onları hızla daldan dala uçurur,
bir türlü sokağa çıkıp oynamak mı, yoksa evde oturmak mı
istediklerini bilemez ya da kırmızı mı yoksa siyah pabucu mu
giyeceklerine karar veremez ve bazen ikisini birden giymeye
kalkarlar. Eğer bir kez doğru yönü bulma duygusunu ve di­
rencini kazanırlarsa, akıllı, becerikli, uyumlu ve sık sık gülen
neşeli çocuklar olurlar.
Kelebek insanları havaya karşı sorumludurlar ve havay­
la çok ilgilenirler. Temiz ve bol havayı içlerine derin derin çe-

226
T E M E L U N S U R L A R V E K A B i L E L E R

kecekleri bir yerde olurlarsa açık havada, rüzgarlı yerlerde


gezinirlerse, içlerindeki sürekli devinimi dışlarında da bul­
dukları için mutlu olurlar. Böyle anlarda toprağın çocukları­
na verdiği bütün güç ve yeteneklerle bütünleştiklerini hisse­
derler.
Kelebek insanları rüzgarın ve rüzgarın etkilediği her şe­
yin bilincinde olmalıdırlar. Canları sıkıldığı ya da bunalıma
d üştükleri zaman rüzgarlı bir havada gezinirlerse, kendileri­
ni çabucak toparladıklarını göreceklerdir.
Susamuru, Geyik ve Karga insanları Kelebek kabilesin­
dendir. Bu insanlar her zaman temiz ve iyi hava alabilecekle­
ri yerlerde yaşamak isterler. Eğer kentlerde yaşıyorlarsa, ha­
va kirliliğinden en çabuk bu insanlar etkilenir, hafta sonları
kırlara ya da deniz kıyısına gidip temiz havayı içlerine çek­
mek için can atarlar. Camların her zaman kapalı olduğu ha­
vasız odalarda boğuluyormuş gibi olurlar. Bütün pencereleri
açıp içeriye temiz hava dolduranlar da yine onlardır.
Diğer burçların insanları, Kelebek insanlarının burçların­
dan geçerken, onların değiştirici, yumuşak, sürekli devinim­
lerini tanır ve öğrenirler.
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

Jırtına Kartalı Hani


/
....-- Yaratıldı
(
r
Bir zamanlar bir
kartal vardı, o çağlarda
-......
q\ yeryüzünde yaşayan
kartalların en büyü­
ğüydü. Öylesine bü­
yüktü ki, bir köyün üs­
tünde uçarken kanatla­
rının gölgesi iki kulü­
beyi örterdi. Neyse ki
bu kartal herkese çok
iyi ve dostça davranı­
yordu.
Kartal yalnızca bü­
yük değil, çok da güç-
.__ _ _ _ _ _ _ __ _ _ _ ___, lüydü. Bazen özel bir

şarkı söyler ve çevredeki tüm kartallar onun yanına gelerek


akıl danışırlardı. Başka bir şarkıyla gökyüzünden geçen bir
yağmur bulutunu yakalar ve kendisine çekerdi. Hatta gökyü­
zünde dolaşırken söylediği ayrı bir şarkıyla fareleri ve tav­
şanları pençesine düşürdüğü de söylenirdi. Gerçekten de çok
güçlü bir kartaldı ...
Onun bu gücünü gören Fırtına Ruhları bir gün toplana­
rak, kartala kendilerini çağırabileceği özel bir şarkı armağan
etmeyi kararlaşhrdılar. Bu şarkıyı doğru bir biçimde söyleye­
bilmek için, kartal önce yuvarlak bir kulübe yapmalı, bu ku­
lübe şarkıyı dinlemeye gelecek tüm hayvanları içine alacak
kadar büyük olmalıydı. Bundan başka kartal, yuvarlak bir
sunak yapacak, buraya madenler, bitkiler ve hayvanlar ale-

228
T E M E L U N S U R L A R V E K A B i L E L E R

minden bazı şeyler koyacakh. Ayrıca bu şarkıyı söylemeden


önce, gücünü Fırhna Ruhlarının gücüyle paylaşmasını sağla­
dığı için Büyük Ruha teşekkür edecekti.
Bir yaz günü kartal, bu şarkıyı söylemeye karar verdi ve
Fırhna Ruhlarının kendisine öğütlediği tüm hazırlıkları yap­
tı. Toplantıya birkaç doğan, bir kartal, iki karga, bir akbaba ve
bir deniz kartalı çağırdı.
Hepsi çağrıya uyup geldiler ve kartal şarkıyı söyley�rek
Fırtına Ruhlarını çağırdı. Tören bittiği zaman kulübeden ay­
rılırken bu şarkıyla hepsi bambaşka bir güç kazanmış gibiydi
Büyük Kartal büyük güçlere kavuşmuştu ve arhk tek bir
kanat dokunuşuyla arkadaşlarının en derin yaralarını bile
iyileştirebiliyordu. Ancak Büyük Kartal taşıdığı bu gücü haz­
medemedi, bu gücü kendisine verdiği için her sabah Büyük
Ruha teşekkür edeceği yerde küstah bir biçimde söylenmeye
başladı "Ben kartalların en büyüğü, en güçlüsüyüm. Ben
Büyük Kaik-Kaik Kaik'irh" diyordu ...
Büyük Ruh bir süre, ona vermiş olduğu öğütleri anımsa­
yacağını umarak kartalı sabırla seyretti. Ama böyle bir şey ol­
madı, tam tersine kartal azıthkça azıth.
Ertesi yaz Büyük Kartal daha çok güç kazanmak için Fır­
tına Ruhlarının şarkısını yeniden söylemeye karar verdi. Şar­
kıyı söylemeden önce yapması emredilmiş olan kulübe, su­
nak gibi hazırlıkları önemsemeyecek kadar güçlü görüyordu
kendini. Büyük Ruha ve Fırtına Ruhlarına teşekkür bile etme­
di. Bu kez gücüne tanık olmaları için tüm kuşları ve diğer
hayvanları çağırdı.
Çevredeki en yüksek ağacın üstündeki yuvasına kurula­
rak şarkıyı söylemeye başladı. Fırhna Ruhları yaklaştıkça se­
sini daha da yükseltti. Birdenbire bulutlardan bir şimşek çak­
tı ve gelip kartalın kanadına dokundu. Dokunur dokunmaz

229
K I Z I L D E R I L I B I L G E L i G I

onu bir ateş topuna dönüştürerek kartalla birlikte kayboldu.


Diğer hayvanların hiçbirine zarar vermedi. Hayvanlar şaşkın
şaşkın çevrelerine bakınıyor ve gözlerine inanamıyorlardı.
Büyük Kartal ise kendini Büyük Ruh'un karşısında buldu.
"Büyük Kartal" dedi Büyük Ruh "Sen kendini çok be­
ğendin. Teşekkür etmeyi bile unuttun. Sana öğütlenen töre­
lerin hiçbirini yapmadın. Gücünün aslında nereden kay­
naklandığını gözden kaçırdın. Fırtına Ruhlarının sana ver­
diği gücü kötüye kullandığın için bundan sonra onlara hiz­
met edeceksin. Yine büyük ve güçlü bir kuş olarak kalacak­
sın, ama artık Fırtına Ruhlarını çağıramayacaksın. Bundan
sonra onlar seni çağıracaklar. Fırtına Ruhları görevlerini
yapmak için nereye giderlerse sen de onlarla birlikte gide­
ceksin. Ve kendini beğenmişliğin yine ağır basmasın diye
hep bulutların arkasına gizleneceksin.
Bazı insanlar seni ateş rengi bir buluta benzetecekler,
bazıları seni yıldırımın yarattığı alevli bir görüntü sanacak.
Ancak gözleri çok kes kin olanlar seni tanıyabilecekler. Sen
bundan sonra ateşin kuşusun, fırtına kartalısın. Şimdi git
ve incittiğin ruhlara hizmet et, alçakgönüllülükle hizmet
etmenin ve evren içindeki yerini anımsamanın getireceği
sevinçleri öğreninceye kadar... "
Fırtına Kartalı işte böyle yaratıldı.

Fırtına Kartalı kabilesinden olan insanlar her zaman gü­


neşin parlak ışığına bürünmüş gibidirler. Ateş ve güneş gibi
onlar da dokundukları ve ilişki kurduklan her şeyi aydınla­
hr, temel unsurlarına kadar iner, bunların üstüne gerçekten
değerli olanı yeniden yarahrlar. İçlerindeki enerji hiç sönme-

230
T E M E L U N S U R L A R V E KA B İ L E L E R

yen bir ateş gibi yanar, durur ve çevrelerindekileri de etkiler.


Yaratbkları değişiklikler, içlerindeki çekirdeğin gücünden ge­
len değişikliklerdir. Herhangi bir şeyi değiştirebilmeleri için,
o şeyin onların ışıklarının erişebileceği bir yerde bulunması
gerekir.
Fırbna Kartalı insanları eylemcidir ve her zaman uğraş
verebilecekleri yeni alanlar ararlar. Bu burcun insanlarına
hep yeni ortaya çıkan tasarılara karışmış olarak rastlamak
olasıdır. Ateşleriyle ormanda yol açar gibi zorlukları yener,
diğer insanların da kendilerini izlemelerini sağlarlar. Eylem­
lerde, düşünce ve duygular alanında genellikle önder kişiler
olurlar. Olayların tam merkezinde yer alır ve düşüncelerini
ateşli bir biçimde dile getirirler.
Fırbna Kartalı insanları doğru yolu seçmek için hep içle­
rindeki ateşin gücüne başvururlar. İçgüdüleri çok kuvvetlidir
ve bundan yararlanmasını da iyi bilirler. Bazen düşünce ve
duygularını tam olarak anlatamazlar, çünkü sezgileri akıla
bir çerçeveye sığmaz. Gerçi kendileri davranışlarından ve
yapbklarından çok emindirler ama kendilerinden daha man­
tıklı, daha akılcı ve hesaplı düşünen kişilere bunları anlatma­
ları zordur. Aydın Fırtına Kartalı insanları bile yaşamlarının
önemli kararlarını almaları gerekince, akılalıktan çok içlerin­
den gelen sese göre davranırlar.
Yeni bir düşüncenin ya da bir tasarının filizlendiği yep­
yeni işlere başlanan her yerde Fırbna Kartalı kabilesinin in­
sanlarıyla karşılaşılabilir. Bu düşünce ve uğraş onlar için il­
ginçliğini koruduğu sürece o yolda olağanüstü gelişmeler
sağlayacaklardır.
Ancak her şeye büyük bir hızla daldıkları için, bazen o
tasarı daha tamamlanmadan içlerindeki ateşin söndüğü ve
bıktıkları da olur.

231
K I Z I L D E R I L. I B I L G E L I G I

Fırtına Kartalı insanları her ufukta parlayan bir yıldız gi­


bi dikkati çekerler. Sezgilerine uyarak ortaya athkları akıllıca
önerilerle önder bir kişilik kazanır ve diğer insanlara ışık tu­
tarlar. Ancak ışıklarını birdenbire çok parlatmamayı öğren­
melidirler, yoksa bu ışık saman alevi gibi parlayıp söner ve iç­
güdülerinin bile kendilerini kurtaramayacağı durumlara dü­
şerler. Fırtına Kartalı insanları çekici ve esprilidirler, çabuk ar­
kadaş edinirler. Keskin bakışları sayesinde karşılarındakinin
içini kolayca okuyabilirler. Güneş gibi dolaysız bir güce sahip
oldukları için gördüklerini hemen dile getirirler. Başkaların­
da gereksiz bir üzüntü ya da olumsuzluk eğilimi fark ettikle­
ri zaman bunu incelikle yakıp yok etmek ve her insanın için­
de gördükleri saf ışığın yeniden parlamasını sağlamak ister­
ler.
Düşüncelerini çoğu zaman açık açık söylerler. Karşıların­
daki onların iyi niyetini anlamaz görünürse, bundan acı bir
pişmanlık duyarlar. Eleştirilerinde kötü bir amaç yoktur, yal­
nızca herkesin, bütün insanların içinde ortaya çıkmaya hazır
beklediğine inandıkları büyüklüğe erişmesini isterler.
Hem kendilerini, hem başkalarını aydınlatabilme güçleri
ve olağanüstü sezgileriyle Fırtına Kartalı insanları somut ve
soyut alanlarda yönetici duruma geçerler. Böyle bir duruma
geldikleri zaman büyük bir sınavla karşı karşıya kalırlar. Ef­
sanedeki kartal gibi, bazen bu insanlar da güçlerinin kayna­
ğını unuturlar. O zaman bir yıldırım onları olayların merke­
zinden koparıp alır ve güçlerinin kaynağı üzerine düşünebi­
lecekleri başka bir yere getirir.
Ana-baba olarak Fırhna Kartalı insanları bazen büyük
güçlüklerle karşılaşırlar. Kendileri çok hızlı oldukları için kü­
çük çocukların ağır temposuna alışmakta zorluk çekerler. Do­
ğuştan sabırsızdırlar, oysa çocuklarla ilgilenebilmek için sabır

232
T E M E L U N S U R L A R V E K A B i L E L E R

mutlaka gereklidir. Bazı Fırtına Kartalı insanları ana-baba ol­


dukları zaman sabretmeyi öğrenirler, bu da ilerde kendileri­
ne çok yararlı olur. Hoşgörülü ve sevecen birer ana-baba olan
Fırtına Kartalı insanları çocuklarının her isteklerini yerine ge­
tirirler. Ancak pek kararlı ve sürekli eğitimciler değildirler,
çünkü davranışları o günkü veya o andaki ruhsal durumları­
na, içlerindeki ateşin parlaklığına ya da zayıflığına bağlıdır.
Bu da çocuğu şaşkına çevirir. Çocukların sürekli bir sevgi, sa­
bır ve ilgiye gereksinim duyduğunu bilmeli, bunları yalnızca
kendi istedikleri zaman değil, sürekli ve düzenli olarak sağ­
lamaları gerektiğini unutmamalıdırlar. Aynı zamanda parlak­
lıkları ile çocuklarının gözlerini kamaşhrmaktan kaçınmalı,
böylece onların ana-babalarının ışıklarına güvenmeden güç­
lerini kendi içlerinde aramalarına yardımcı olmalıdırlar.
Aydın yapılı ve enerjik Fırhna Kartalı insanları kundak­
tan başlayarak her şeyi öğrenmek isterler. Erken olgunlaşan
ve yerlerinde sessiz oturmanın dışında her şeyi başaran ço­
cuklardır. Aynı zamanda çok açık yürekli ve neşeli olan Fırh­
na Kartalı çocukları bir göz kırpma ya da gülümsemeyle bile
dostluk kurmaya hazırdırlar.
Güneş gibi Fırtına Kartalı insanları da dolaysız, sıcak yü­
rekli ve olayların derinliklerine işleyen kişilerdir. Yeni yollar
açar, yeni tohumlar atarlar ve çevrelerini ısıhrlar. Eğer ateşle­
rini ve keskin bakışlarını kontrol etmeyi öğrenemezlerse da­
ha genç yaşlarda yanıp tükenirler. Çok girgin oldukları için
bazen kendi ateşleriyle de yanabilirler. Bu durumlarda, kalp
hastalıkları, baş ağrıları ve kan dolaşımı bozuklukları gibi çe­
şitli rahatsızlıklara yakalanabilirler.
Yeniden iyileşebilmek için önce alevlerini kontrol etmeyi
ve onun düzenli bir biçimde yansımasını sağlamayı öğren­
melidirler. Fırtına Kartalı insanlarının kendilerini sağlıklı his-

233
K I Z I L D E R I L I ll l L G E L I G I

setmeleri ve mutlu olabilmeleri için bol güneş almaları gerek­


lidir. Güneşin sıcaklığı onları dinginleştirir ve iç gerilimlerini
yumuşatır. Güneşin toprağın çocuklarına bağışı olan ateşin
de bu burcun insanları üzerinde büyük etkisi vardır. Bir oca­
ğın ya da şöminenin yanışını seyretmek bile onlara huzur ve­
rir. Ateşe bakarken yepyeni düşünceler bulurlar. Şimşek çak­
masını seyretmek de bu insanlara zevk verir. Doğanın bu gü­
cünde, kendi iç dünyalarının en dolaysız ve özgür anlatımını
bulurlar. Fırtınadan önceki ve sonraki havalardan çok hoşla­
nırlar. Yıldırımın parlak gücünü adeta içlerine çöker ve kendi
ışık çekirdeklerinde biriktirirler.
Fırtına Kartalı insanlarının güneşe, ateşe ve yıldırıma
karşı sorumlulukları vardır. Güneşin ışığını ve ısısını, Güneş
Baba'nın bağışı olan ateşin sıcaklığını, yıldırımın gücü anla­
malı ve teşekkür etmesini bilmelidirler.
Aladoğan, Mersinbalığı ve Wapiti burcundan olanlar
Fırtına Kartalı kabilesindendir. Bu insanlar yeterince güneşle­
nebildikleri yerler de bulunmayı ve zaman zaman fırtına,
şimşek ve gök gürültüsü ile karşılaşmayı severler. Doğanın
ateşinin her biçimini benimser ve bu ateşle kendi ateşlerini
güçlendirir, tazelerler.
Diğer burçların insanları bu burçlardan geçerken, ateşin
ve aydınlanmanın gücünü öğrenirler ve bu da onlara güç ka­
tar.

Kumaea - b,lambafı (Sa - Toprak)

Su ve toprak arasındaki ilişki incelenirse, bu iki burcun


insanlarının birbirlerini nasıl bütünleyecekleri anlaşılabilir.
Toprağın sağlam temeli olmadan, su akacak yer bulamazdı.
Suyun akışı olmasa toprak değişken biçimler sergileyemez,

234
T E M E L U N S U R L A R V E K A B i L E L E R

değişemez ve kısa sürede kuruyarak rüzgarların önünde sü­


rüklenirdi.
Kaplumbağa insanları hpkı toprak gibi sağlam bir temel
oluştururlar, ancak bazen aşırı sağlam bir temeldir bu ... Eğer
bir Kurbağa insanıyla Kaplumbağa insanı karşılaşırsa, Kur­
bağa insanının sürekli akıcı gücü Kaplumbağanın temelinde
küçücük bir yarık bulursa içine işler ve zamanla onun biçim
değiştirmesine yol açar. Suyun değiştirici gücü olmasa, top­
rak katılaşıp kalırdı. Ama ya Kaplumbağa insanları olmasa,
Kurbağa insanları ne yapardı? Akacak bir kanal bulamaz ve
güçleri amaçsızca her yöne dağılır giderdi. Yönleri belirsizle­
şince de bir insanın ya da bir tasarının belirli bir yönle elde et­
tiği gücü yitirirlerdi. Akıcı duygularının kölesi olur ve hiçbir
zaman duygularını denetleyemez, yönlendiremezlerdi. Kap­
lumbağa insanları da bir yere sıkı sıkı kök salıp yerlerinden
kıpırdamaz ve kendi dirençleriyle temellerinin kölesi olurlar­
dı. Bu iki burcun insanı su ve toprak gibi birbirlerini denge­
ler ve bütünleşebilirler. Tek başına toprak, kupkuru ve soğuk
bir görüntü verirdi. Yalnızca suyla örtülü bir gezegen de an­
lamsız olurdu.
Oysa kıyıya vuran dalgalar, dağlar arasından akıp giden
güçlü bir ırmak, ormanların arasından süzülen bir dere ya da
vadilerdeki durgun göller ne kadar güzeldir...
Kaplumbağa ve Kurbağa insanları kendileri için ve çev­
relerine de çok yararlı bir bütünleşme gösterirler. Suyun sert
kayalık bir temelle karşılaşması ya da toprağın coşkun suyu
bir kanala sokmaya çalışması gibi durumlarda bazen anlaş­
mazlık çıksa da, her iki burcun insanının karşılaşması genel­
likle herkes için verimli ve yarahcı sonuçlar doğurur.
Kurbağa İnsanlarının sezgileri güçlü olduğundan Kap­
lumbağa insanlarının belli bir ilişki ye girmeden önce güven

235
K I Z I L D E R l l. I B I L G E L I G I

duymak zorunda olduklarını kavrarlar, sözlerinde durmanın


önemini görürler.
Çevreleri için ayna gibi bir yansıh cı olan Kur bağa insan­
ları Kaplumbağa insanlarının kah ve tutucu yanlarını kendi­
lerine göstererek, daha iyi ve özlenen yönde değişmelerini
sağlarlar. Genellikle Kaplumbağa insanlarının gücünün akı­
mını engelleyen tıkanmaları açmakta Kurbağa insanları
önemli bir rol oynarlar, duyguları canlandırır, harekete geçi­
rirler.
Kaplumbağa insanları da, Kurbağa insanlarının duygu
selini ve coşkularını zaman zaman frenleyerek onların enerji­
lerini boş yere tükehnelerini önlerler. Zekaları, kararlılıkları
ve becerileriyle Kurbağa insanlarının yeni düşüncelerini ya­
şamaya uygulamalarına, sağlam bir temele oturtmalarına,
Kurbağa dostları yeni sahillere açılırken, hayatta kalmalarına
yardımcı olurlar. Kurbağa insanlarının enerjileri hkanıp kal­
dığı zaman Kaplumbağa insanları, dirençleriyle onların duy­
gusal setlerini yıkar, yola devam etmelerini sağlar.
Bu iki burcun duygusal ilişkileri iyi sonuçlar verir, çünkü
Kurbağa insanlarının duyarlı yaradılışları, Kaplumbağa in­
sanlarının açılmak için aradıktan güveni sağlar. Kaplumbağa­
ların kararlılığı da, Kurbağaların duygusal yaşamlarındaki
birikimleri incelemeleri için gerekli güvencedir. Her iki kabi­
lenin insanı da aşırı dolaysız ve enerjik bir davranış biçimi
göstermediği için, karşısındakine açılma ve duygularını ken­
dilerine özgü bir hızla gözden geçirme şansı tanır. Bu çok
önemlidir, çünkü bu iki kabilenin insanları dolaysız ve cephe­
den bir davranışı saldırı olarak kabul edip hemen savunma­
ya geçmeye ve içlerine kapanmaya yatkındırlar.
Diğer burçlardan olanlar bu konumdan geçerken birbir­
lerini bütünler ve diğerlerinin özelliklerinden olumlu bir bi­
çimde yararlanmayı ve yardımcı olmayı öğrenirler.

236
T E M E L U N S U R L A R V E K A B İ L E L E R

ıırtına Kartalı - Kel8ek (Aftf - Hava)

Ateşle hava arasındaki ilişkiye bakılınca, bu iki burcun


insanlarının birbirlerini neden bu kadar iyi tamamlayabilece­
ği anlaşılır. Hava olmadan ateş yanmaz, ateş olmazsa hava
buz keserdi.
Sürekli devinim ve süreli değişim içinde olan Kelebek in­
sanları, bir Fırhna Kartalı insanı ile bir araya gelir, onun
olumlu ateşi ve düşünceleri gerçekleştirme yeteneğiyle karşı­
laşırlarsa, belki kural dışı olarak bir süre sabretmeye, bir işi
sonuna kadar götürmeye karar verirler. Fırhna Kartalı insan­
ları da Kelebek insanlarının yumuşak devinimiyle bir işte
fazla çakılıp kalmaktan ve boşu boşuna yanıp tükenmekten
kurtulurlar.
Rüzgar esmezse, bir ateş sakin sakin kor halinde yanar,
rüzgar esince alevler de yükselmeye başlar. Fırhna Kartalı in­
sanları da güçleriyle bir işin temelini atar ve ilk kıvılcımı ça­
karlar, ama bir Kelebek insanının soluğu olmadan o iş pek
canlanıp yürümez.
Kelebek insanları bazen fazla telaş yaratmayı severler, bir
Fırtına Kartalı insanı yollarına çıkıp Kelebeğin enerjisini yö­
nelttiği hedefle ilgili yorumunun hatalı olduğunu gösterip
hızlarını kesene kadar. Kelebek insanları hep hareketli olduk­
ları için çevrelerine bir rüzgar serinliği yayarlar. Hareketleri­
nin onları hep ürpertmemesi, gelişmelerine de yardımcı ol­
ması için Fırtına Kartalı insanlarının sıcaklığına gereksinimle­
ri vardır.
Kelebek insanları, insanlara yardım etmenin ne kadar
güzel bir şey olduğunu göstererek, Fırhna Kartalı insanları­
nın bencil yönlerini dengelerler. Fırhna Kartalı insanlarının

237
K I Z I L D E R I L I l\ I L. G E L. I G I

ufuklarının genişlemesine ve kendilerine koydukları gereksiz


sınırlamaları uzaklaştırmalarına yardımcı olabilirler. Kele­
bekler Fırtına Kartalı dostlarının hazırladıktan bir planın za­
yıf noktalarını bir bakışta görebildikleri için yanlış bir işe gi­
rişmelerini önlerler. Arkadaşlarının bazen sönmeye başlayan
ateşlerini de Kelebek insanları taze bir solukla canlandırırlar
ve onları yeniden yaşama kavuştururlar.
Fırtına Kartalı insanları da Kelebeklere bir işin derinlikle­
rine inme ve yüzeyde kalmama konusunda yardımcı olurlar.
Her işi dosdoğru ve açık bir biçimde ele almanın, dolambaç­
lı yollara sapmamanın yararlarını gösterirler. Yine içgüdüle­
riyle Kelebek insanlarının en yararlı olacaktan işleri seçmele­
rine yardıma olabilirler. Gerekirse, kendi ateşlerini ortaya
koyarak, arkadaşlarının gereksiz hayallerle oyalanmasını ön­
lemeye çalışırlar.
Kelebek insanları -yakından tanıyınca- enerji akımları
düzgünken, sıcak, candan ve iyi birer dosttur. Ancak varlık­
larının dış yüzünde olup biten duygusal olaylar onlar için
çok önemli gibidir. Fırhna Kartalı insanları tersine, olayların
çoğunu varlıklarının derinliklerinde yaşarlar. Duyguları çok
güçlü olmasına karşın bunu genellikle dışa vurmazlar. Her
iki burcun insanının bu karşıt ve çelişkili duygu dünyaları za­
man zaman birbirini gayet iyi tamamlayabilir. Kelebekler
olaylan daha derinliğine kavramayı, Kartallar da duyguları­
nı dışa vurmayı ve açıklamayı öğrenirler.
Bu iki burcun insanının ilişkisi genellikle çok fırhnalıdır,
ikisi de çok etkindir ve kendilerinin daima haklı olduğunu
düşünme eğilimindedir. Yine de bu ilişkiler karşılıklı bir hız­
lı gelişme sağladığı,için çok verimlidir. Her iki grup da eşit öl­
çüde etkin olduğu için, en sert hesaplaşmalarda bile birbirle­
rine yürekten yakınlık ve saygı duyarlar. Eğer bu iki burcun

238
T E M E L U N S U R L A R V E K A B i L E L E R

insanı arasında gerekli olan bir uyum süreci yaşanmışsa, ka­


lıcı, sevindirici ve üretken ilişkiler olabilir.
Başka burçların insanları da Çemberde bu konumda ge­
çerken karşıt yönlerin birbirlerini nasıl tamamlayabileceğini
öğrenebilirler.

Kelebek - l<aplumbafa (Hava - Toprak)

Kelebek ve Kaplumbağa kabilesinden olanlar birçok


yönden karşıt özellikler taşırlar. Kelebek insanları sürekli de­
vinim içindedirler, Kaplumbağalar ise toprağın sağlamlığını
taşırlar. Eğer her iki taraf da aralarındaki aşmaları gereken
farklılık.lan bilirlerse, çok yararlı bir ilişki kurabilirler.
Kurbağa İnsanları akıcı enerjileriyle Kaplumbağaların
sertliğini dengelemeyi başarabilirler ama Kelebek insanları,
enerji akımları çok değişken olduğu için bunu sağlayamazlar.
Kaplumbağa insanları da Kelebekleri toprağa bağlı kanallara
sokmak istedikleri zaman Kelebekler, toprağa bağlanmaktan­
sa uzaklara uçmayı seçerler.
Rüzgarın toprağı etkileyip değiştirmesi gibi Kelebek in­
sanlari da, Kaplumbağaların gelişmesine ancak sıcaklıklarını
koruyabilir ve Kaplumbağaların katılıklarını oyun oynarmış
gibi görünerek yaprak yaprak kaldırabilirlerse yardımcı ola­
bilirler. Toprağın rüzgarı oyuklarda, mağaralarda tutması gi­
bi, Kaplumbağalar da Kelebek insanlarının yönlerini bulma­
larına yardımcı olabilirler, ama bunun için Kaplumbağaların
içlerini onlara dökmeleri ve Kelebeklerin istedikleri gibi uçup
gidip gelmelerine izin vermeleri gerekir.
Bu iki kabilenin arasındaki ilişkinin verimli olabilmesi
için birbirlerine gerilimsiz ve keyifli bir rahatlıkla davranma­
yı öğrenmeleri gerekir. Kelebek insanları yine bir hiç uğruna

239
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

ortalığı birbirine kattığında Kaplumbağalar bıkmış ya da kız­


gın bir şekilde sırtlarını çevirmemeyi öğrenmelidirler. Kap­
lumbağalar, Kelebeklere sağlamlık, yön seçme ve kararlılık
vermeğe çabalarken, Kelebekler de onları dinlemeyi ve uçup
kaçmamayı öğrenmelidirler. Bu iki kabile arasındaki ilişki da­
ha başından yumuşak ve esprili olmalıdır. Eğer iyi bir başlan­
gıç yaparlarsa, bu her iki taraf için de çok yararlı olur, çünkü
birbirlerinden öğrenecekleri çok şey vardır. Kelebekler böyle
bir ilişkide denge, yön tutma ve bağlılık gibi özellikler edine­
bilirler. Aktif enerjinin kendi üzerlerindeki etkilerini keşfe­
derler ve bazen uğradıkları değişime kendileri de şaşarlar.
Her iki kabile de başkalarına yardım etmeyi sevdiğin­
den, onların enerjilerini birleştirmeleri çevreleri için çok ya­
rarlı olur. İki grubun insanı da aydın yapılıdır. Belli bir dü­
şüncenin ne zaman gerçekleştirileceği, değişimlerin zamanı
ve süresi konusunda farklı görüşler taşısalar bile birbirlerinin
görüşlerine saygılı olmayı bilirler. Bu iki kabile insanı arasın­
daki ilişki toprağa da çok yararlıdır. Çünkü hava ve rüzgar
olmasa, tohumlar toprağa saçılamaz ve yayılıp büyüyemez­
di. Toprak olmasa, rüzgar boşlukta esip duran başıboş ve ya­
rarsız bir güç olurdu.

Kelebek - Kurbafa (Hava Su)

Kelebek ve Kurbağa kabileleri akıcı yapılan nedeniyle


benzer özellikler taşırlar. İkisi de ruhsal, fiziksel ve duygusal
bakımdan sürekli devinim içindedir. Kelebek insanları hızla
ileriye koşar ve büyük bir süratle bir tasarıdan diğerine, dü­
şünceden düşünceye uçarken, Kurbağalar daha yavaş ve sü­
rekli bir ilerleme temposunu seçerler. Bu yüzden davranışla­
rı Kelebeklerden biraz daha güvenlidir.

240
T [ M [ L U N S U R L A R V E K A L\ I L E L E R

Birbirlerine çok benzedikleri için, iki grup da kendi zayıf


yanlarını büyütülmüş bir biçimde karşısındakinde görür ve
karşılıklı olarak birbirlerini eleştirirler. Genellikle sürekli ve
değişik yönlerde hareket ettikleri için ortak bir yön bulup bir­
likte çalışmaları zordur.
Eğer her ikisi de, birbirlerinde kendi hatalarını buldukla­
rı başlangıç dönemini atlatmayı başarırlarsa, birbirlerine çok
yararlı olabileceklerini görürler. Birbirlerine benzedikleri için
değişik yönlerde çalışmak konusunda birbirlerini yüreklen­
direbilirler. Ancak bu ilişkinin kalıcı olabilmesi için taraflar­
dan hiç değilse birinin Şifa Çemberinde yeterince dolaşmış ve
Kaplumbağalarla, Kartalların kararlılığından bir şeyler öğ­
renmiş olması gerekir. Eğer böyle bir durum yoksa, iki taraf
da ne yapacaklarını bilemez ve ortak bir işe başlayıp bitir­
mekte çok zorluk çekerler. Kelebekler, Kurbağalardan deği­
şimleri planlı ve sürekli bir biçimde yapmayı, her şeyi daha
derin ve yoğun yaşamayı, bildikleri konuları daha iyi tanıyıp
anlamayı öğrenebilirler. Bunun için ilk adım, duygularını yü­
zeysel bir biçimde açıklamak eğilimleri sonucu görülen h-
kanmaları ortadan kaldırmaktır. '•

Kurbağalar da Kelebekl erden, en derin duygularını ken­


dilerini ve çevreyi değiştirebilecek şekilde ortaya dökmeyi,
uğraşhkları işlerin zayıf yanını bularak, çakılıp kalmaktan
kurtulmayı ve içlerinde bağlı tuttukları enerjiyi dışa vurmayı
öğrenebilirler. . . .
ışe
İki kabilenin insanı da yaratıcı olduğu ıçın, ortak bır
.

bir
girişirlerse, yeni düşünceler, tasarılarla, taze �e. güçlü
enerjiyle ortak seçmi ş oldukları amaçlara ulaşab ılırl � r
:
Suyu hareket ettiren havadır. Havayı nemlendm� �ağ­
mur yağdıran da sudur. İki kabilenin insanları u� ur� ıçınde
topra­
birlikte çalışmayı öğrenirlerse, onların ortak enerplerı
ğa ve tüm çocuklarına yararlı olur.

241
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

J.tmu IArtah - KurHi• (lteı - Su)

Fırbna Kartalı ve Kurbağa kabilesi insanları birbirlerin­


den çok şey öğrenebilirler. Karşıt karakterleri nedeniyle bir­
birlerine yardım edebilir ve birbirlerinde büyük değişimler
yaratabilirler. Su kızgın bir ateşi hafifletir, söndürebilir de.
Ateş de suyu ısıhr, kaynabr ve buhar haline getirir. Bu iki ka­
bilenin insanları da kendi güç ve sınırlarını bilirlerse, birbir­
lerinde böylesine değişimler yaratabilirler. Bunu başaramaz­
larsa birbirlerine ciddi zarar verebilirler.
Kurbağaların ava gibi devingen varlıktan Fırtına Kartal­
larını çoğu kez kuşkuya düşürür. Bir Fırbna Kartalı insanı,
Kurbağa kabilesinden birisi ile karşılaşırsa, onun akıcı varlı­
ğına kendi parlak ışığından bir şeyler katmak ister. Yüzüne
karşı kendisini nasıl düzeltebileceğini ve güçlenebileceğini
lafı dönüp dolaşhrmadan anlatmak ister. Kurbağa insanı ise
"saldırı" olarak kabul ettiği bu davranıştan kaçmaya çalışır­
ken, bir yandan da kendisini çevrelediğini düşündüğü ateşi
söndürmeye çalışır. Başlangıçtaki bu zorluklar yıpranmadan
atlablırsa, ilişkileri her iki taraf için de yapıa yönde gelişir.
Kurbağalar, Fırhna Kartallarından yüreklerini ısıtan can­
lı, parlak bir güç alırlar. Kendilerini ve içlerinde akan enerji­
leri yönlendirerek denetlemeyi öğrenirler. Böylece her işi da­
ha iyimser ve berrak gözlerle incelemeyi başarırlar. Fırtına
kartalları da, Kurbağalardan ateşlerini denetlemeyi ve ışık
saçmayı sürdürerek, güçlerini daha sakin kanallara yönelt­
meyi öğrenirler. Başkalarının duygularını paylaşmayı ve ken­
di duygularını gösterebilmeyi de öğrenebilirler. Fırhna kar­
talları kavradıkları işleri kendi istençleri doğrultusunda de­
ğil, güçlerin evrensel akımına göre yönlendirmeyi; ateşlerini

242
T E M E L U N S U R L A R V E K A B i L E L E R

yakıcı değil, yapıcı bir biçimde kullanmak için denetlemeyi


de öğrenmeleri gerekir.
Güneşin gölleri ve denizleri ısıtması gibi Fırhna Kartalla­
rı da Kurbağaların bazen soğuk olan kişiliklerine sıcaklık ve­
rirler. Bu ısınma sırasında suyun doğasını çok yumuşak bir
biçimde değiştiren buhar da meydana gelir. Güneş ışınlarının
hava, su ve toprağın içine işleyerek yavaş ve sevgi dolu bir
değişim yaratması gibi, Fırhna Kartalları da başka insanları
etkileyerek, onların yumuşak ve güzel bir biçimde değişme­
sini sağlarlar. Fırhna Kartalları yarathkları bu değişikliklere
bakarak, kendi kişiliklerini denetim albnda tutabilmek için
gereken sabrı ve özveriyi öğrenebilirler. Bu kabilelerin insan­
ları enerjilerini birleştirmeyi öğrenirlerse duyguların yağmur
gibi boşanmasını sağlayarak, toprağa ve çocuklarına bereket
getirirler.

ıırtına Kartalı - lapluınNfa (Alfl - Toprak)

Bu iki kabilenin insanlarının birçok ortak özelliği vardır.


Fırhna kartalları, Kaplumbağalardan çok daha hareketli ya­
şarlar ama, ikisininde içinde kendilerine kararlılık sağlayan
sağlam bir çekirdek vardır. Benzer yönleriyle Kelebek ve Kur­
bağa insanları gibi kendilerinde kabul edemedikleri, katlana­
madıkları hatalı yönleri birbirlerinde görürler. Bu yüzden Fır­
tına Kartalı, Kaplumbağa ilişkilerinde başta büyük anlaşmaz­
lıklar ortaya çıkar. Eğer bu zorluk aşılabilirse, her iki taraf için
de olumlu bir dönem başlayabilir.
Toprağın derinliklerinde ateş yanar. Güneşin ateşine ben­
zeyen bir ateştir bu. İçindeki bu alev çekirdeği olmasa, yeryü­
zünde yaşam olmazdı. Güneş Baba'run ısısı olmasa, yeryü­
zünde yaşam yine dururdu. Toprak olmasaydı, güneşin ışık-

243
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

lan amacını bulamazdı. Yine toprak olmasa ateş beslenemez­


di. Güneş ve yeryüzü birbirlerini bütünler. Güneşin ve topra­
ğın, varoluşlarının amacına ulaşmak için birbirlerine gereksi­
nimi vardır.
Bu grubun insanları da böyledir. Kaplumbağalar sağlam
kararlılıkları içinde hareket edebilmek ve katılaşmamak için
güneşin enerjisinden yararlanırlar. Fırtına Kartallarının ateş­
lerinin güçlü ve parlak yanması için Kaplumbağaların sağ­
lam temeline gereksinimleri vardır. Her ikisinin de aynı ölçü­
de kararlı olmalarına karşın toprak daha sağlamdır.
Kaplumbağalar, Fırtına Kartallarından değişikliklerden
korkmamayı, çevrelerine ve kendilerine daha berrak gözlerle
bakmayı öğrenir, dada sıcak yürekli, daha derin, daha iyim­
ser olurlar. Fırtına Kartalları da sözünde durmanın, bir işi
başlayıp sürdürmenin, bir işin gelişmesine hizmet etmenin
ne zevkli bir şey olduğunu öğrenebilirler.
Bu iki kabilenin insanı arasındaki ilişki, başlangıçtaki an­
laşmazlıklar giderildikten sonra düzenli bir biçimde gelişir.
Eğer bu gelişim süreci içinde iyi beslenirse, kabileler arasın­
daki en uyumlu ilişkilerden biri olabilir. Bu ilişkiyle Kaplum­
bağalar kendi çekirdeklerindeki gücün özünü kavrarken Fır­
tına Kartalları da daha sağlam temeller üstünde eyleme geç­
meyi öğrenirler.

244
T E M E L U N S U R L A R V f K A B i L E L E R

AYNI KABİLEDEN OUN Kİ$İLERİN İLİ$KİLERİ

Aynı kabileden olan kişiler, kabilelerinin ortak özellikle­


rini paylaşırlar. Bu nedenle birbirlerini kolayca anlarlar. Be­
ğendikleri ve beğenmedikleri şeyler birbirine benzer. Güçlü
ve güçsüz yanlan da ortakhr. Aynı yerlerde bulunmaktan
hoşlandıkları için sık sık birbirleriyle karşılaşırlar. Yüzeysel
konularda tarhşma çıkmadan anlaşabilirler.
Ancak benzerlikleri, daha derin ilişkileri güçleştirebilir.
Çünkü birbirlerine açıldıkları zaman karşılarında kendi güç­
lü ve güçsüz yanlarının yansımasını görürler. İnsanın kendi­
sinde beğenmediği bir özelliği, başkasında daha belirgin bir
biçimde görmesi hoş değildir. Eğer insan kendi zayıf yanlan
ile uğraşmayı öğrenmemişse, aynı zayıflığı başkasında kabul
etmesi çok zordur. Böyle bir durumda ona sık sık kendi zayıf­
lığını anımsatan birisiyle birlikte olmaya zaman içinde kıza­
bilir. Aynı kabileden insanlar bu noktaya geldiklerinde, iki ta­
raf da "Kendimi düzeltmeye başlamanın zamanı geldi mi,
yoksa kaçıp gitsem mi?" diye düşünüp karar almak zorunda
kalır.
"Bu yansımalı etki" nedeniyle aynı kabileden kişilerin
derin bir ilişki kurmaları oldukça zordur. Ama kendilerini
düzeltmeye hazırsalar, böyle bir ilişki çok değerli olabilir.
Eğer kendilerini değiştirmeye hazır değilseler, birbirlerinden
ayrılmaları gerekecektir. İkisini de k.ısıtlayıa bir biçimde de­
ğilse, aynı kabileden kişilerin ilişkileri ve dostlukları çok ra­
hat ve güzel olabilir. Nereye gidecekleri ve ne yapacakları
hakkında çabucak ortak karar verebilirler.
Doğanın bağrında da benzer şeyler kolay eşleşir: Toprak-

245
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G"I

tan çıkan toprağa döner. Yağmur bulutları suların olduğu


yerlere gider. Rüzgarlar, başka rüzgarların estiği yerlere yö­
nelir. Ateş ateşle birleşince alevler gökyüzünü tutar.
Ateş, su, toprak ve hava gibi bu unsurlarla ilişkili olanlar
da aynı unsurlarla birleştikleri ve ortak çalışhkları zaman gü­
zel şeyler ortaya çıkabilir, herkese yararlı olabilirler. Ama bu­
nu başarmak istiyorlarsa, önce kendilerini düzeltmeye ve de­
ğiştirmeye çaba harcamak için hazır olmalıdırlar.

$İJA ÇEMBERİ ÇEVRESİNDE YOLCULUK

Şifa Çemberi 12 aya bölünmüştür ve 22 Aralık tarihinde


"Toprağın Yenilenme Dönemi" ile başlar. Bu 12 aydan birin­
de yolculuğa çıkılır, insanın doğum tarihi çembere girdiği ye­
ri belirler. Çemberdeki yerine göre herkesin maden, bitki ve
hayvanlar aleminde başlangıç totemleri vardır. Bu totemler
insana bazı güçler ve bazı bilgiler verir, aynca bazı deneyler­
den geçilmesi de gerekir. Doğum tarihi insanın, temel unsur­
lara ilişkin kabilesini ve bağlı olduğu Koruyucu Ruhu da be­
lirler. Bunların hazırladığı deneyimlerle insanın Toprak Ana
ile olan çok yönlü ilişkisi gelişir, bilgisi artar. Herkes, Koruyu­
cu Ruhu, bitki, maden ve hayvan totemleri hakkında doğdu­
ğu aya, totemlerine ve kabilesine ilişkin yararlı bilgiler edine­
bilir.
Her insan, varlığıyla bambaşka ve benzersiz bir kişidir,
diğer insanlarla bazı ortak özellikleri paylaşmasına rağmen
hiç kimseyle özdeş değildir. Şifa Çemberi'ni kendince, kendi
hızıyla dolaşmalıdır.
Yaşamın akışı içinde insan bazen başlangıç toteminin
özelliklerini artık taşımadığını görebilir. Belki Puma olarak

246
T E M F L U N S U R L A R V E K A B i L E L E R

çembere girmiştir, ama beJli bir süre sonra bu hayvanla bağı­


m yitirir. Gökyüzünde bir Aladoğan gördüğünde ruhu onun­

la birlikte yükselir. Ele aldığı işleri denetlemeye ve yönlendir­


meye başlar. Daha açık, daha dolaysız konuştuğunu, çekin­
genliğinin azaldığını görür. Bütün bunlar o kişinin Şifa Çem­
beri'nde ilerlediğini gösterir. Artık Puma burcunda değildir,
ilerlemiş ve "Ağaçların Çiçekltnmesi Dönemi"ne geçmiş,
Aladoğan insanı olmuştur. Yeni yardımcı totemler edinmiştir.
Şifa Çemberi güneşin dönüşüne bağlı olduğu için genel­
likle çemberin üstünde güneş yönünde hareket edilir. Ancak
yolculuğun tek . yönü bu değildir. "Kurbağaların Dönüşü
Dönemi " nde Çembere giren birisi, ikinci konum olarak örne­
ğin "Hasat Dönemi"ne, Bozayı burcuna geçebilir. Kaplumba­
ğa kabilesinin burçlarını dolaşmaya başlamıştır. Böylece, da­
ha sonra kendini Yabankazı insaru konumunda bulabilir.
Bazıları Çember etrafında birbirini bütünleyen burçlara
geçerek dolaşabilirler, örneğin Susamuru insanları, Mersin­
balığı burcuna gelebilirler. Başkaları da Çemberi istedikleri
gibi dolaşabilir. Diğer insanlarla ilişkiler de Çemberdeki ko­
numların daha iyi kavranmasına, insanın geçmiş burçlarını
daha iyi kavramasına yardımcı olabilir. Ancak hiç kimse bir
başkasına Çember' de nasıl bir yol tutup, nasıl yolculuk ede­
ceğini öğretemez.
Hareket halinde olunduğu sürece, Çember'de tutulan
yön önemli değildir. Ancak insan Çember' de belli bir nokta­
da durur ve ilerlemezse, o zaman gelişimini de önlemiş olur.
Böylece yalnız kendi güçlerini engellemekle kalmaz, çevre­
sindekilerin yollarını da tıkar, hareket etmelerini önler.
İnsan, Çember' de bir yerden alınacak dersleri aldıktan
sonra, zamanı gelince oradan ayrılmazsa, aynı noktadan ya­
rarlanacak olan başkalarının gelişme şansını engellemiş olur.

247
K I Z I L D E R i L i B I L G E L I G I

Herkes Çember'de bulunduğu yeri ve bundan öğreneceğini


öğrenirken, yoluna da devam eder. İnsan, kendini almak ve
vermek için açarken, bilinci de açılır, Şifa Çemberi'ni yaşam
olarak kavrar, böylece uzaklardaki gerçeklere ulaşabilir.
Başlangıç toteminde bulunan kişi, toteminin güçlerini
anlamak ister. Kendi egosunu bir yana itebilirse toteminin
doğal güçlerle ilişkisini kapsayan duygu ve düşünceleri öğre­
nebilir. Bunu başarırsa beden yerinde kalır, ama yüreği ve ak­
lıyla yola çıkarak dünyayı, Yabankazı, Susamuru, Puma, Ala­
doğan, Kunduz, Geyik, Ağaçkakan, Mersinbalığı, Bozayı,
Karga, Yılan ve Wapiti olarak tanıyabilir. O yarahkların gücü­
nü paylaşır ve onlarla birlikte gelişir...
Bazı insanlar Çember'i bir yaşam sürecinde dönebilir, ba­
zılarınınsa daha fazla süreye gereksinimi vardır. Başka insan­
ların Çemberi bir kez dönmesi yeter. Birçok kez dönmek zo­
runda kalanlar da vardır. Yaşam döne döne yükselen ve ge­
nişleyen bir spiral gibidir. İnsanın yaşam boyunca alması ge­
reken bilgilerin değişik düzeyleri vardır. Gelişebilmek için in­
sanın kendini evrene açması gerekir. Evreni tanırken verme­
ye hazır olur ve gelişmek ister. Bir konumda takılıp kalan onu
aşamaz. Bilgi edinmek için önce vermek gerekir. Vermek, in­
sanın açılmasını sağlar. İnsan havayı solur ve tekrar dışarı bı­
rakır. Bitkiler de onun soluduğu havayı nefes almak ve yeni­
den temizleyip hazırlamak için kullanırlar. Sevgi de bir alma
ve verme sürecidir. İnsan yalnızca kendine dönük olarak ya­
şayamaz. Kızılderililer bu yasaya uyar, bütün yarahklar ve
nesnelerle uyum içinde olmaya çalışırlardı. Yabancılar geldi­
ğinde Kızılderililer binlerce yıldır bu ülkede yaşıyorlardı ve
doğanın o "vahşi" denilen uyumlu güzelliği bozulmamıştı.
Eski çağlarda Kızılderililerin doğa güçleriyle sıkı bir bağlan
vardı. Yağmur için dua ettiklerinde yağmur yağardı. Aç kal-

248
T E M E L U N S U R L A R V E K A l\ I L E L � R

dıklarında bizon dansı yaparlardı ve bizonlar şarkılarını du­


yup gelirlerdi. İnsanlar gururlarını bir yana bırakıp, diğer ya­
ratıklarla uyum içinde yaşamayı öğrenirlerse bu bağı yeni­
den kurmaları mümkündür, insanlar doğayı yenmek yerine
onunla kaynaşmayı öğrenmelidirler. Eğer insan gerçekten is­
terse, doğa onu kucaklayacaktır.

$İJ.A ÇEMBERİ TÖRENİ

Önce o törene katılanları, kutsal dumanla temizler, olum­


suz güçleri kovar, olumlu güçleri çağırırız. Bu iş için yaktığı­
mız adaçaymı büyük bir deniz kabuğu içine koyarız. Adaça­
yı bulunamazsa tütün de yakılabilir. Ancak bu, katışıksız bir
tütün olmalıdır. Otu kor halindeki kömür ya da kibritle tutuş­
turur, sonra alevi hemen söndürürüz ki, yanıp gitmesin, yal­
nızca tütsün. İçin için yanması için, elimizle, tüyle ya da yel­
pazeyle yelpazeleriz.
Başkalarını tütsüleyen, önce tütsüyü yüreğine yaklaştırır,
sonra başının üstünde tutar. Güçlerinin doğru yönde akması­
nı ve olumsuz güçlerin uzaklaştırılmasını sağlar. Sonra deniz
kabuğunu Dört Yön'e, Güneş Baba'ya ve Toprak Ana'ya su­
nar. Ondan sonra tek tek törene katılanlara uzahr. Katılanlar
bir çember halinde dururlar ve tütsü kabı kuzeyden başla­
mak üzere güneşin gökyüzünde hareketi doğrultusunda do­
laŞtınlır. Katılanlar tütsülendikten sonra, çubuğumuzu ve tü­
tünümüzü çıkarırız, onları da aynı şekilde temizler ve çubuk
içme törenine başlarız. Kızılderili boyları için çubuk bütün
alemlerin birleştiği sonsuzluğu temsil eder. Çubuğun taştan
yapılmış baş kısmı madenler aleminin temsilcisidir. Tahtadan
yapılmış olan boyun kısmı bitkileri temsil eder. Çubuk kürk
parçaları ve tüylerle süslenmiştir, bunlar da hayvanlar alemi-

249
250
T E M F L U N S U R L A R V E K A B i L E L E R

nin temsilcisidir. Çubuğu kullanan insan da insanlar alemi­


nin temsilciliğini yapar. Tütünü, çubuğun içine doldururken,
Dört Unsur'a, Ruhlar A lemi'ne, Güneş Baba'ya. Ay Nine'ye
ve Büyük Ruh'a ayn ayn birer tutam sunarız.
Çubuğumuzu yakhktan s0nra da birer nefes çekip Dört
Yön'e, Toprak Ana'ya ve Büyü:, Ruh'a dumanını sunarız. So­
mut ve soyut alemlerin arasına girebilen uçucu bir madde
olan dumanla birlikte dualarımız da göğe yükselir. Bu dualar
yalnızca insanlar için değil, çubuk içme törenine hazırlık sıra­
sında aklımıza gelen bütün varlıklar içindir.
Çubuk içme töreninden sonra düşüncemizi o anda top­
lanmamıza neden olan koşullar üzerine yoğunlaştırırız. Ba­
zen, yardımımıza ihtiyacı olan ir.san kardeşlerimiz için Şi fa
Çemberinde şifa töreni için toplanırız. Baz.en bir düğünü, ba­
zen bir doğumu kutlamak için toplanırız. Aramızdan bazila­
nnı düşlerini aramak için yolculuğa uğurlarken ya da toplu­

luğumuza kahlan yeni üyeleri selamlamak için bir araya gel­


diğimiz olur. Mevsimlerin değişimini kutlamak için toplc.nı­
rız. Şifa Çemberi, topluluğumuzun törenlerinin merkezini
oluşturur.
Törenlerimiz sırasında adet gören kız kardeşlerimizin tö­
rene kahlmamasını rica ederiz, çünkü onların bu dönemde
yaydıkları güç, törende yararlandığımız başka güçleri etkile­
yebilir. Onlar da bunu anlayışla karşılarlar, çünkü dişilik güç­
lerinin farkındadırlar ve insanların bu gücü yönlendirmeyi
ve denetlemeyi öğrenebilmesi için yıllar geçmesi gerektiğini
bilirler.
Bütün törenlerden önce bir oruç tutulur. Bu bazen 24 sa­
at bazen de 4 gün sürebilir. Bazı törenlerden sonra ziyafet ve­
rir ve akrabalarımızın bize bunca cömertlikle sundukları şey­
lere teşekkür ederiz.

251
K I Z I L O E R l l. I !l l L G E L I G I

Yılın belli zamanlarında hediye bayramı yaparız. Törene


bütün katılanlara bir hediye verilir, böylece herkes ortak se­
vinçten ve mutluluktan payını alır ve bu sevinç anını her za­
man hatırlayarak güçlenir. Hediyelerin gösterişli olması ge­
rekmez, içtenlikle verilmesi önemlidir. Eski çağlarda, düğün­
den, doğumdan, ölümden, mutlu olaylardan ya da yıkımlar­
dan sonra böyle hediye törenleri düzenlenirdi.
Şifa Çemberi törenimiz ne için yapılmış olursa olsun, tö­
rene katılan herkesin yüreğinden geçeni ortaya dökmesini ri­
ca ederiz. Bunun için yine, kuzeyden güneye, bir konuşma
çubuğu gezdiririz. Bunun için bazen boncuklarla süslü bir
çubuk kullanırız, ama bir dal parçası da aynı işi görür. Çubuk
elden ele dolaştırılırken, sırası gelen kişi isterse duygularını
istediği şekilde dile getirir, isterse hiç konuşmadan yanında­
kine verir. Başka zaman da mısır unu ya da tütünle dolu bir
çıkın gezdirir ve herkesin bunun içinden bir tutam alarak
Toprak Ana' ya sunmasını sağlarız. Bunu yaparken sesli ya da
sessiz bir dua söylenebilir. Bazı törenlerde de bir kap su gez­
dirir ve hepimiz bir yudum, alarak, bize doğanın cömertçe
sunduğu bu su için şükran duası ederiz.
Bir Şifa Çemberi hazırlamak için 35 taş aynca tam ortaya
koymak için de özel bir taş ya da boynuz gerekir. Ama sön­
müş bir ateş yığını da çemberin merkezi olabilir, insan, çem­
beri tek başına ya da törene katılan diğer kişilerle birlikte ku­
rabilir. İnsanın güçlerini tanıdığı kişilerin güçleriyle birleştir­
mesi başlangıçta daha iyidir.
Çemberi kuracağımız yeri iyi seçmemiz gerekir. Bu bize
güç veren ve doğadaki bütün akrabalarımıza açık olan bir yer
olmalıdır. Bunun için oldukça düz ve 4 ya da 8 ayak çapında
bir yer gereklidir. Çemberimizi kurduktan sonra, başkalan­
nın ona saygı göstermesini bekleriz, dikkatsizce içine girilme-

252
T E M E L U N S U R L A R V E K A B i L E L E R

sini, çiğnenmesini istemeyiz. Bu nedenle gözlerden ırak bir


yer seçeriz. Bulamazsak, bize iyi duygular veren bir yerde
toplanırız ve her toplantıdan önce orasını tütsüleriz.
Çemberi kurarken bize uygun gelen taşları seçeriz. Çem­
beri kurmamıza katılan kişilerin taşların seçimine de yardım
etmesi iyi olur. Aldığımız taşların yerine, bir tu tam mısır unu
ya da tütün bırakmayı ihmal etmeyiz. Taşları, çemberi kura­
cağımız dairenin biraz gerisine koyarız.
Çemberi sabahın erken saatlerinde kurmak iyidir. Güne­
şin ilk ışınları özel bir güç verirler. Tütsü ile başlar ve sonra
çubuk törenini yapacak birisi varsa, çubuk içme töreni yapa­
rız. Sonra herkes duygularını dile g�tirir, daha sonra da bir­
kaç dakika sessiz kalırız ki, herkes yeniden kendini toplaya­
bilsin. Çemberi kuran, o gün çemberin merkezini, yaratıcının
gözünün hangi noktaya baktığını açıklar. Daha sonra ateş ye­
rini kazar ya da ortaya taş ya da boynuz koyarak törene baş­
lar.
Çemberi kuran kişi önce Dört Unsur'a, Güneş Baba'ya,
Ay Nine' ye ve Toprak Ana' ya özel yakınlık duyan kişileri bi­
rer taş seçmeye ve bunları çemberin merkezine bir iki ayak
uzakta bir daireye koymaya davet eqer. Daha sonra Dört Yö­
n' ün Koruyucu Ruhlarına yakınlık duyanlar da birer taş seçer
ve çemberin dış dairesinde dört yönü gösteren yerlere taşları
yerleştirirler.
Eğer çemberdeki 12 aydan birinin başında doğmuş olan
biri varsa, o ilkin bir taş alır ve çemberde gerekli yere koyar.
Eğer böyle bir kişi yoksa, kendilerini aylarına ve totemlerine
yakın hissedenler birer taş alır ve çemberdeki yerlerine yer­
leştirirler. Daha sonra evrenin dört yönünü birleştiren yolları
belirten taşlar konur. Bunlar, ortadakı yedi taşla, çemberde
Dört Yön'ün Koruyucu Ruhlarını simgeleyen taşların arasın-

253
K I Z I L D E R I L I B I L G E L I G I

da Koruyucu Ruhların yürüyüp gelmesi için kurulan patika­


lardır. Buradan yürüyüp gelen Koruyucu Ruhlar iyileşme ve
gelişmeye yardım ederler.
Çemberi hazırladıktan sonra, herkesin içini dökmesine
fırsat veririz, bu bir şiirle, bir dua ya da müzikle olabilir.
Eğer çemberin ortasında bir ateş yakarsak, bunu yalnız­
ca kutsal amaçlar için kullanırız. Bu ateş, güneş doğarken ate­
şin koruyucusu seçilen kişi tarafından yakılır. Bu ateş, çam
kozalakları, dallar ya da otlarla çakmaktaşı ya da kibritle ya­
kılır. Çakmak ve yanıcı sıvı madde kullanılmaz. Kimsenin
ateşe bir şey atmasına izin vermeyiz. Odunları şükran duala­
rıyla toplanıp ateşe atarız. Eğer duman dört yöne doğru eşit
bir şekilde yükselirse, ateş doğru yakılmış demektir. Çevre­
deki toprağın durumunu özenle inceleriz, canlı hiçbir şeyin
ateşten rahatsız olmasını istemeyiz. Tören sona erdikten son­
ra ateşin koruyucusu, içinde kalan odunları dışarı alır ve kor­
ları suyla ya da toprakla söndürür.
Çemberi bir yere kurduktan sonra onu sık sık kullanırız.
Şifa Çemberi enerjilerimizi tazelemek ve güç toplamak için
iyidir. Çemberde değişik konumlara geliriz ve geldiğimiz her
yerin enerjimizi nasıl etkilediğini görürüz. Yönlerin, unsurla­
rın gücünü ve ayın verdiği dersleri öğreniriz. Her yeni ko­
num bize ayrı bir gelişme, ayn bir kavrayış sağlar. Eğer bir
yönde, bir unsurda ya da bir burçta dururken içimize iyi bir
duygu gelirse, bu duygu için Şifa Çemberine döneriz ve öğ­
renip keşfettiğimiz bu şey için ona teşekkür ederiz.
Eğer çemberdeki değişik enerjileri algılamak ta güçlük
çekersek, çembere girmeden önce ellerimizi Toprak Anaya
dayarız. Onun içinde atan yaşam damarını duymaya çalışı­
rız. Bir ağaca sarılırız ve onun içinde akan yaşamın gücünü
duyana kadar öylece kalırız. Bir ağaç, bir iletken, gökyüzün-

2 54
T E M E L U N S U R L A R V E K A B i L E L E R

den dünyaya enerji akıtan bir paratoner gibidir. Aynı yaşam


damarı bütün canlılarda atar. Nasıl birini kucakladığımızda
aramızda olumlu bir enerji akımı hissedersek, ağaçlar ve di­
ğer yaratıklarda da aynı yaşam gücü yatar. Biz yalnızca in­
sanlar arasında bunun daha güçlü bir şekilde algılandığını
öğrenmişizdir.
Yeni bir yaşamı yaratan, erkeğin ve dişinin birleşip eri­
yen enerjisidir. Aynı güç insanlara iyileştirme gücü de verebi­
lir.

255
YAYI N LANAN KİTAP LARI MI Z

You might also like