Professional Documents
Culture Documents
FATİH AMAN
Yrd. Doç. Dr. Fatih AMAN
01.01.1975 Bursa’da doğdu. 2000 yılında
Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakülte-
si’nden mezun oldu. Aynı Üniversitede
Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Da-
lı’nda yüksek lisansını, 2013 yılında On-
dokuzmayıs Üniversitesi Felsefe ve Din
Bilimleri Anabilim Dalı’nda doktorasını
tamamladı. Hâlen Sinop Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Din Bilimleri Anabi-
lim Dalı’nda Öğretim üyesi olarak görev
yapmaktadır. Evli ve bir kızı var.
ANTROPOLOJİ ve DİN
•
FATİH AMAN
Gece Kitaplığı: 458
Genel Yayın Yönetmeni • Yaşar HIZ
Editör • Turgut Buğra AKDOĞAN
Kapak Tasarım • Efkan DEMİRÖZ
Dizgi • Hatice Uzun
Birinci Basım • © Ocak 2015
2015 © copyright
Bu kitabın yayın hakkı Gece Kitaplığı’na aittir.
Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz, izin almadan
hiçbir yolla çoğaltılamaz.
gecekitapligi@gmail. com
ÖNSÖZ...........................................................................................9
KISALTMALAR..........................................................................11
GİRİŞ.............................................................................................13
Toplumbilimleri.....................................................................20
Din...........................................................................................21
Kurum.....................................................................................23
Metot........................................................................................24
SONUÇ.......................................................................................163
EKLER........................................................................................167
EK-1.......................................................................................169
EK-2: FOTOĞRAFLAR.....................................................174
EK-3: HARİTA....................................................................175
EK-4: KULA HALKASI.....................................................176
KAYNAKÇA..............................................................................179
ÖNSÖZ
Sinop-2015
ANTROPOLOJİ ve DİN 11
KISALTMALAR
GİRİŞ
Toplumbilimleri
Toplumbilim denen araştırma alanı temelde iki ana kola
ayrılır: Sosyoloji ve sosyal antropoloji. Bu dalların birbirlerine
en yakın sosyal bilim alanları olmasının sebebi de budur. Her
ne kadar sosyoloji ‘sanayileşmiş ve/veya sanayileşmekte olan
toplumları’, sosyal antropoloji ‘ilkel toplumları’22 inceler genel
kuralı önümüzde duruyor olsa da günümüzdeki bazı araştır-
malar iki disiplin arasındaki yakınlığı gözler önüne sermekte-
dir23. Bu tip araştırmalar genelde toplumdaki kurumların veya
grupların araştırılmasında daha belirgin şekilde görülmektedir
denilebilir.
Sosyoloji ve sosyal antropoloji araştırmaları gerçekte top-
lumdaki kurumların araştırılmasıdır. Yapılan her araştırma,
farkında olalım veya olmayalım, mutlaka temel kurumlardan
Din
Üzerinde çok tartışılan, düşünülen, araştırılan konulardan
biri olan dinin tanımlanması oldukça zordur. Dinin tanımlama
girişimlerinde genellikle onun tek bir yönünün vurgulandığı
ve bu sebepten birçok din tanımının ortaya çıktığı görülmüş-
tür26. Bu durum aslında normal kabul edilmelidir zira ‘din’ ke-
limesi -dindar açısından- bir Hıristiyanla bir Budiste aynı imajı
vermediği gibi -bilim açısından- bir psikologla bir sosyologun
zihninde de aynı şeyi uyandırmamaktadır. “Esasında dini in-
Kurum
Günlük dilde kullanılan anlamıyla toplumbilimlerinde-
ki anlamı farklı olan kurum, üzerinde ciddi olarak durulması
gereken terimlerdendir. Bizler günlük dilde kullanırken daha
ziyade bir fonksiyonu yerine getiren ‘sosyal sigortalar kurumu,
iş ve işçi bulma kurumu…’ gibi kuruluşlara kurum demekteyiz.
Oysa kurum mekân, grup veya kişi değildir. Kurum gerçekte
soyuttur. “Kültürün bir kısmıdır, insanların yaşam tarzlarının
örüntüleşmiş bir parçasıdır. Bir başka deyişle çoğunluğun pay-
laştığı davranış örüntüleridir”33. Kurumlar, a) belli bir amaca
yöneliktir; b) Değer yüklüdürler ve c) örgütlenmiş yapı arz
ederler. Her kurum diğeriyle yakın ilişkidedir. Kurumlar -ara-
larında benzetme yapılsa bile - grup ve örgütten de farklıdırlar.
Amaca yönelik olma açısından benzerlik olsa da grubun insana
tekabül etmesi ona somut bir varlık kazandırmaktadır. Örgütte
Metot
Bilimlerin bağımsızlığı iki şeye bağlıdır: Kendine özgü
konu ve kendine özgü metot. Bu iki şey olmadan ayrı bir bilim
dalı ortaya çıkmaz. Birbirlerine çok yakın iki bilim olan sosyo-
loji ve sosyal antropoloji konu olarak ‘toplum içindeki bireyi,
grupları, kurumları ve aralarındaki ilişkileri olabildiğince ob-
jektif tarzda inceleyen’ disiplinlerdir. Aralarındaki temel fark-
lardan birisi, inceledikleri toplumların maddi gelişmişlik farkı
olsa da aynı yöntem ve teknikleri kullanırlar.
Vasıflama, karşılaştırma, açıklama sıralaması toplumbilim
çalışmalarında metodolojinin temelini oluşturmaktadır35. An-
cak konuyu vasıflamaya, karşılaştırmaya ve açıklamaya yani
metodolojiye bazı tekniklerle elde edilen bilgiler sonucunda
ulaşılabilmektedir. Daha çok nicel dediğimiz anket, görüşme
gibi tekniklerle ve nitel dediğimiz katılımcı gözlem, odak grup
görüşmesi, örnek olay, literatür incelemesi ve tarihsel araştır-
ma gibi tekniklerle elde edilen bilgiler sonucunda konuyu tas-
vir edebiliriz. Bazı noktaları karşılaştırmaya alabiliriz ve asıl
amacımız olan açıklamaya ulaşabiliriz.
Bu çalışmamızda biz teknik olarak tarihsel inceleme ve
literatür incelemesini yoğun bir şekilde kullanacağız. Bu ça-
34 Önal Sayın, Sosyolojiye Giriş, İzmir: Erdem Kitabevi, 1998, s.145-146.
35 Stephan Cole, Sosyolojik Düşünme Yöntemi, Çev.: Bekir Demirkol, İs-
tanbul: Vadi Yay., 1998, s.46.
ANTROPOLOJİ ve DİN 25
I. BÖLÜM
TEORİK ÇERÇEVE
1.2.3 FONKSİYONALİZM58
Malinowski’nin fonksiyonalist olması sebebiyle asıl üzerin-
de duracağımız kuram fonksiyonalizm olacaktır.
Fonksiyonalizm, belki de sosyolojideki en etkili kuramdır.
Özellikle Emile Durkheim ile anılsa da gerçekte hiçbir toplum-
bilimci fonksiyonalizmin en azından bazı kabullerini göz ardı
edemez denilebilir59. Fonksiyonalizm, toplumsal ve kültürel
olguların toplumsal-kültürel sistem içerisinde yerine getirdiği
fonksiyonların çözümlenmesidir. Fonksiyonalizmde toplum,
hiçbir kısmının bütünden ayrı olarak anlaşılamayacağı ve bir-
birleri ile ilişkili kısımlardan oluşan bir sistemdir. Herhangi
bir kısımdaki değişim sistemin diğer kesimlerinde bir miktar
dengesizliğe ve belli ölçüde de bütün olarak sistemin tekrar dü-
zenlenmesine yol açar. Fonksiyonalizm, organik modele dayalı
olarak geliştirilmiştir60. Tezimizin temel konularından olduğu
için bu bölümde biz önce fonksiyonalizmin özelliklerine göz
115 Brian Morris, Din Üzerine Antropolojik İncelemeler, Çev.: Tayfun Atay,
İstanbul: İmge Yay., 2004, s.233.
116 S. F. Nadel, Malinowski on Magic and Religion, London: Routledge&-
Kegan Paul, 1970, s.190.
64 FATİH AMAN
1.4 TİKELCİLİK
Sosyolojinin ortaya çıkışından günümüze kadar gelen sü-
reçte ‘sosyologların genel eğilimi tümel bakış açısından yana
olmuştur’ denilebilir. Özellikle bu bilimin kurucuları sayılan
kişilerde bu durum net olarak gözükmektedir. Dünyadaki bü-
tün toplumların aynı evrelerden geçeceğini, zamanla birbir-
lerine benzeyeceklerini savunan bu tümel görüş günümüzde
de etkinliğini sürdürmektedir. Daha ziyade tek hatlı evrim
çizgisini merkeze alarak olaya yaklaşan tümel bakış toplumla-
rın kendi özeline bakmaktan ziyade dünyanın geneline bakma
eğilimindedir. Dolayısıyla ilk dönemlerin toplumbilimleri tü-
melcidir. Ayrıca günümüzde toplumbilimleri hâlâ yoğun Batı
merkezlidir ve Batı mantalitesindeki ‘öteki toplumlar’ imajı da
tümel bakış açısını desteklemektedir. ‘Öteki toplumlar Batı’nın
geçtiği aşamalardan geçecek ve onlar gibi olacaktır’ şeklindeki
önerme önemini nispeten korumaya devam etmektedir. Her
ne kadar yukarıda kısaca sınırlarını gösterdiğimiz tümel ba-
kış hâlâ geçerliliğini koruyor olsa da daha ziyade pozitivizm
ve modernizm etkisindeki bu bakış açısının yanında özellikle
postmodernizmin ortaya çıkmasıyla tikele yapılan atıfların da
görülmeye başlandığını giriş bölümünde belirtmiştik.
66 FATİH AMAN
135 Adil Çiftçi, Sosyolojiye Giriş: Ya da Bir Özgürlük Tarzına Çağrı, Anka-
ra, 2012, s.20.
ANTROPOLOJİ ve DİN 79
II. BÖLÜM
DİN
144 İbni Manzur, Lisânu-l Arab, İstanbul: İthal Yay., 2009, c.3, s.169.
ANTROPOLOJİ ve DİN 89
166 Ünver Günay, Din Sosyolojisi, İstanbul: İnsan Yay., 2000, s.160.
167 Joachim Wach, Din Sosyolojisi, Çev.: Ünver Günay, İstanbul: İFAV
Yay., 1995, s.50-57.
ANTROPOLOJİ ve DİN 101
2.2. İNANÇ
İnanç, kişiye insan olma özelliğini kazandıran temel yapı
taşlarından bir tanesidir. Sadece insana özgü olup onun değiş-
mez bir gerçeğidir. Ancak inanılan şeyin kendisi için aynı ifa-
deyi kullanamayız. İnanılan şey için yanlış-doğru veya gerçeğe
yakın ifadelerini kullanırız. Zaman içerisinde inanılan şeyin
hangisinin yanlış, hangisinin doğru, hangisinin gerçeğe yakın
olduğu ortaya çıkabilir.
İnanç salt korkularımızın ve yok olmama arzularımızın or-
taya çıkardığı bir olgu değildir. Ancak bunlar inancımızı tetik-
leyen unsurlardır. Yeryüzünde inancı ve kadercilik anlayışını
tetikleyen ucu açık birçok nokta vardır. Depremler, doğal afet-
2.2.1 YARATILIŞ
Dinlerdeki temel inanç esaslarından biri yaratılıştır. He-
men her din kâinatın yaratılışından insanın yaratılışına kadar
birçok noktada izahlar yapmaktadırlar. Bazı dinlerdeki yaratı-
lış olayları benzer şekillerde açıklanırken birçok din olaya fark-
lı izahlarla yaklaşabilmektedir. Mesela İslam, Hıristiyanlık ve
Yahudilikte yaratılış anlatımı tamamen olmasa da belli ölçüde
benzerlik göstermektedir denilebilir. Ancak dünyadaki dinle-
rin yaratılış konusundaki farklı düşünceleri elbette çok daha
fazladır. İlkel kabile dinlerinde de farklı yaratılış anlatımları ol-
duğunu bilmekteyiz ki bunlardan biri de Malinowski’nin alan
araştırmasına konu olan Trobriand yerlilerininkidir.
Malinowski uzun araştırmaları sonucunda oluşturduğu ki-
taplarında bu yerlilerin yaratılışla ilgili inançlarının net görün-
tüsünü bize sunar:
“Dünyaya, der yerliler, önce toprağın içinden yerleşil-
di. İnsanlık o zamanlar orada, bugün yer üstündekinin
bütün ilişkilerine benzeyen bir yaşam sürüyordu. Yer
altında insanlar köyler, klanlar ve bölgeler halinde ör-
gütlenmişti. Rütbe farklılıkları vardı. Ayrıcalıkları bi-
lirlerdi ve hakları vardı. Mülklere sahiplerdi ve büyü
ANTROPOLOJİ ve DİN 105
son olarak kabul etmek istemez. Kesin bir bitişi, yok olmayı
düşünmeye dayanamaz”177.
Malinowski, incelemiş olduğu ilkel toplum üzerinden yap-
tığı yorumlarında ölümün grup üzerindeki etkileri ve fonksi-
yonlarıyla ilgili şunları söylemektedir:
“…bir erkeğin ya da bir kadının ölümü önemli bir
olaydır... küçük topluluk ciddi biçimde etkilenmiştir…
ölüm, ilkel bir toplum için bir üyenin kaybından çok
daha fazlasını ifade eder. Yaşama içgüdüsünün derin-
liklerindeki güçlerinden bir kısmının harekete geçi-
rilmesi bile grubun bütün birliğini ve dayanışmasını
tehdit eder.”178.
2.2.4 MUCİZE
‘Peygamberlerin kendilerine inanmayan insanlara pey-
gamberliklerini ispat etmek amacıyla Allah’ın iznine bağlı ola-
rak gösterdikleri, insanları hayran bırakan, tabiatüstü sayılan
olaylar’ diye tarif edebileceğimiz mucize, dinlerin ortak konu-
larından biridir. Mucizesiz inanç yoktur diyebiliriz.
Mucizelerin ilahi dinlerde peygamberlikle yakın ilişkisi ol-
duğu bilinmektedir. Ancak ilkel dinlerde durum farklıdır zira
bu dinler peygamberlik mefhumunu barındırmazlar. Peygam-
berlerin yerini burada görece olarak büyücülerin aldığı söyle-
nebilir. Kanaatimizce -mesela İslam’ı örnek olarak ele alırsak-
2.2.5 MİT
Din sosyolojisinde ve sosyal antropolojide ele alınan konu-
lardan biri de mitoloji konusudur. Daha ziyade dinin kökenle-
riyle ilişkili olarak özellikle ilk dönem sosyologları tarafından
üzerinde durulan konu, araştırmamızda Malinowski özelinde
ele alınacaktır. İnanç konusunda görülebilecek en fazla tikellik
örnekleri mitoloji alanında görülmektedir. Ancak her ne kadar
mitolojiyle yakın ilişkili gibi dursa da masallar konusuna de-
ğinmeyeceğiz. Konuyla ilgilenenler Malinowski’nin eserlerin-
de dağılmış şekilde bulunan masalları araştırabilirler. Zira Ma-
linowski’ye göre “masallar eğlence için, efsaneler (mitolojiler)
ise güvenilir tanıklıkta bulunmak ve toplumsal ihtirası doyur-
mak içindir”191. Bunun dışında mitler “yalnız gerçek sayılmak-
la kalmayıp saygıdeğer ve kutsal da sayılmaktadırlar”192.
Mitoloji (efsane) “bir toplumun ortak aklını içeren, milli
kimliğin ve ortak yaşamın anahtar yönleriyle ilgili olan inanç-
ları açıklamak üzere anlatılan hikâye ve kıssa”193 diye tanımla-
nabilir. Mitolojiler daha ziyade evrenin yaratılışı, insanın köke-
ni, kâinatın geleceği, tanrıların kökeni, insanın geleceği… gibi
konulara cevap ararlar. Bütün toplumların mitolojileri vardır
ve o toplumun zihin ve duygu dünyasıyla ilgili önemli ipuçları-
nı barındırmaları bakımından mitolojiler ayrıca değerlidirler.
“Bu gerçek aracılığıyla da bugünkü yaşam, insanlığın yazgısı
ve etkinlikleri belirleniyor ve bunun bilinmesi insana ayinsel
2.3. BÜYÜ
Genel olarak “belli sonuçları elde etmek amacıyla doğaüstü
sayılan güçlerin yardımına başvurmak veya doğada bulunan
gizli güçleri ya da varlıkları etkilemek suretiyle yapılan ve belli
usulleri olan bir dizi törensel uygulamaları ifade eden kavram”212
şeklinde tanımlayabileceğimiz büyü, ilkel kültürlerin vazgeçil-
mez özelliklerindendir. Büyü, ilkel kültürlerde ritüelin yerine
kullanılmaktadır yani “bir inanç konusudur”213 ve bu sebeple
antropoloji kitaplarında büyüyle ilgili bir bölüm mutlaka bu-
lunur.
2.3.3 BÜYÜCÜLÜK
Büyünün olduğu yer aynı zamanda büyücüyü de gerekti-
rir. Zira her büyünün kendine özgü formüllerinin olduğunu
yukarıda belirtmiştik. Bu formüller herkes tarafından değil sa-
dece büyücü tarafından bilinir ve uygulanır. Biz burada Mali-
nowski’nin büyücülükle ilgili görüşlerini ele alıp medyumlukla
karşılaştırıp değerlendireceğiz. Bronislaw Malinowski yaptığı
araştırmalarında büyücülerle ilgili şu tasviri yapar:
yüyle din arasında ayrım yapar. O’na göre din “insan yaşamını
ve doğayı denetlediği ve yönettiğine inanılan üstün güçlerin
öfkesini yatıştırma ve onlarla uzlaşma çabasıdır. Büyü ise, algı-
lanan bazı doğa kanunlarının, çıkarlar doğrultusunda yönlen-
dirilmesine yönelik bir girişimdir. Aynı nedenlerin aynı sonucu
doğuracağından büyücünün hiç şüphesi yoktur. Bundan dolayı
Frazer büyüyü sahte din olarak nitelendirir. Çağdaş bilimden
farkı, olaylar dizisini yöneten bazı yasaların yanlış anlaşılmış
olmasıdır”236.
Frazer’in bu görüşleri etrafında yorumda bulunan kişilerin
başında belki de Malinowski gelmektedir237. Yazmış olduğu
“Büyü, Bilim ve Din” adlı eseri bir anlamda bu üç alanın sınır-
larını göstermeye yöneliktir denilebilir. Biz bu bölümde Mali-
nowski’nin bu üç alanın sınırlarıyla ilgili görüşleri üzerinden
konuya yaklaşıp günümüzde sosyal antropologların kabulleri-
ni belirteceğiz.
Malinowski, “Büyü, Bilim ve Din” adlı eserine bu üç alanın
tasviriyle başlar.
“Ne kadar ilkel olursa olsun, dinsiz ve büyüsüz halk
yoktur. Ama, bu yeteneklerinin sık sık yadsınmasına
karşın, bilimsel tutumu olmayan ya da bilimsiz ilkel
halk da yoktur. Güvenilir ve yetkili gözlemcilerce ince-
lenen her ilkel toplulukta, birbirinden net olarak ayırt
edilebilen iki alan bulunmuştur: Kutsal alan ve dünyevi
alan. Başka sözcüklerle söyleyecek olursak büyü ve din
alanı, bilim alanı”238.
bir kavram olan ‘iman’ ile daha ziyade dünyevi anlamı bulunan
‘güvenmek’ ve ‘güvenilmek’ arasında yakın bir ilişki vardır.
SONUÇ
EKLER
168 FATİH AMAN
ANTROPOLOJİ ve DİN 169
EK-1
EK-2: FOTOĞRAFLAR
(Bronislaw Malinowski)
ANTROPOLOJİ ve DİN 175
EK-3: HARİTA
KAYNAKÇA