You are on page 1of 95

Bütün iletişim yollarından en yaygın, en kolay, en sağlıklı

ve ekonomik olanı dildir. Yazıyla ya da sözle yani dile


aktarılan bir mesaj insanlara daha kolay bir şekilde
ulaşabilir. Öteki iletişim yollarıyla anlaşmak sınırlı ve
sordur. İletişim olgusunun temelinde paylaşma ihtiyacının
giderilmesi vardır.

***İletişimin çeşitli türleri vardır: Beden hareketleriyle


gerçekleştirilen iletişim, simgelerle gerçekleştirilen iletişim,
İLETİŞİM dille gerçekleştirilen iletişim vb.

İletişim: Duygu, düşünce veya bilgilerin çeşitli yöntemlerle Günlük hayatta bunların hepsi kullanılmaktadır. Ne var ki en
başkalarına aktarılması ya da haberleşmedir. Bir başka yaygın olarak kullanılan yöntem dille gerçekleştirilen
deyişle “iletişim” en az iki insan ya da insan grubu arasında iletişimdir. İletişim bireyi sosyalleştirir.
gerçekleşen, duygu, düşünce, davranış ve bilgi alışverişine
denir.

İletişim için bir kişi yeterli değildir. En az ki kişi gereklidir.


Bir kişi duygu ve düşüncelerini karşıdaki kişi ya da kişilere
aktarır. Karşısındaki kişi ya da kişiler de ona cevap verir.
Böylece iletişim gerçekleşmiş olur. İletişim bir anda
gerçekleşmez, süreç gerektirir.

İnsan sosyal bir varlıktır. Bu sebeple sürekli ve her yerde


iletişim halindedir. İletişimi sağlayan çeşitli yöntemler
vardır. İnsanlar birbirleriyle beden hareketleri, renkler,
çeşitli sesler ( ıslık) vb. yardımıyla iletişim kurabilir.

İletişimin tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanın ar


İletişim olmadan insanların bir arada bulunmaları, toplum
olmasıyla ortaya çıkan iletişimin temelinde paylaşma
oluşturmaları mümkün değildir. İletişimi olmayan insan
ihtiyacının giderilmesi yatmaktadır.
büyük bir yalnızlık içindedir. İletişim bu yüzden çok
Örneğin trafik polisiyle insanlar beden hareketleri yoluyla önemlidir.
iletişim kurabilir. Trafik polisinin el kaldırması sürücüler
İnsanlar tarih boyunca çok değişik iletişim araçları
için dur anlamındadır. Ders bittikten sonra zilin çalması yine
kullanmışlardır: Mağara duvarlarına çizilen resimler,
bir iletişimdir; çünkü zil teneffüs anlamındadır.
duman, ateş, mektup, kuş, ıslık, trafik işaretleri, internet...
İLETİŞİMİN ÖGELERİ “Çalılıklardan iki el silah sesi duyuldu.” (adet)

İletişimin gerçekleşebilmesi için bazı temel öğelere ihtiyacı “El var pençe olmuş, el var yumruk olmuş.” ( insan eli)

vardır. İletişimin temel öğeleri şunlardır:


“Kâtip benim ben kâtibin, el ne karışır.” (yabancı)

5. Kanal: Göndericinin iletiyi alıcıya gönderirken kullandığı


yol, yöntem veya araçtır. Konuşma için hava ve söz, yazı
için kâğıt ve kalem birer kanaldır.

6. Fitre: Alıcının mesajı kendine göre değerlendirme


tarzıdır.

Bu kavram algılamayla yakından ilişkilidir. Algı; kişinin,


bilgiyi duyma, anlama ve değerlendirme sürecidir. Kişinin
1- İleti: Gönderilmek istenilen bilgi, düşünce, duygu ve
beklentileri, geçmiş yaşamı, ön yargıları, şartlanmışlıkları ile
isteğe “ileti” denir. Yani ileti konuşan insanın karşısındakine
toplumsal ve kültürel unsurlar algıyı ve algılamayı
iletmek istediği mesajdır.
etkilemektedir.

2- Gönderici: Duygu, düşünce, bilgi ve istekleri aktaran


Tüm bu unsurlar kişilerin aynı mesajı farklı algılamalarına
yani sözü söyleyen kişi veya kişilerdir. Her türlü iletişimde
sebep olmaktadır.
öncelikle gönderici gerekir. Göndericiye kaynak ya da verici
de denir. 7. Şifre( Kod): Konuşan kişi anlatacaklarını yazıyla, resim
çizerek, rakamlarla ya da hareket yaparak anlatmaya
3. Alıcı: Duygu, düşünce, bilgi ve isteklerin aktarıldığı,
çalışabilir. İşte bu tür iletişim şekillerine kod(şifre) denir.
iletildiği kişi ya da topluluktur. İletinin yani mesajın
Harf, rakam, resim, birer şifredir.
gönderildiği kişidir.
Şifrenin belli kuralları vardır ve şifre doğaldır.
4.Bağlam: Bir dil birimini çevreleye, ondan önce veya sonra
gelen, birçok durumda söz konusu birimi etkileyen, onun 8. Dönüt(Geri Bildirim): Alıcının göndericiye verdiği
anlamını, değerini belirleyen birim ya da birimler olumlu ya da olumsuz her türlü yanıttır.
bütünüdür. ( TDK)
“Annesi Melih’i arayıp ona: “Eve giderken ekmek aldın mı?”
Aslında bağlam, bir sözcüğün farklı cümlelerde farklı diye sordu. Melih de annesine: “ Hayır, ben almadım, sen
anlamlar kazanmasıdır. Yani bağlam çok anlamlılıktır. alsan iyi olur.” diye cevap verdi. Bu örnekte Melih’in
annesine verdiği cevap dönüttür.
Bir sözcüğün hangi anlamda kullanıldığını bağlamına yani
sözcüğün cümlede kazandığı anlama göre belirleriz.

“Bugün hava çok durgun.”( sakin)

“Bugün kardeşin her zamankinden durgun gözüküyor.”


(neşesiz-keyifsiz)

“Bugünlerde Türkiye’de piyasalar durgun.”(canlı olmayan-


hareketsiz)

Yukarıdaki üç cümlede durgun kelimesi farklı anlamlarda


kullanılmıştır. Görüldüğü gibi bir kelime farklı cümlelerde
farklı anlamlar kazanabiliyor. İşte bu bağlamdır.
İLETİŞİMDE
ANNE GÖSTERGELERİN YERİ VE ÖNEMİ
Bir kadının oğlu varmış. Oğlu yıllar sonra evlenmiş, o
da çoluk çocuk sahibi olmuş. Kendi dışında bir başka şeyi gösteren, düşündüren, onun
yerini alabilen nesne, görünüş ve olgulara gösterge denir.
Bir gün, gecenin bir yarısı saat 3.00 civarında telefonu
çalmış. Telefondaki ses annesinin sesiymiş. Anne:
Örneğin kelimeler bir göstergedir. Buna göre adlarımız
-Nasılsın oğlum, demiş sevgi dolu bir sesle.
bizim göstergemizdir. “Hasan” kelimesi bir insanın
Çocuk: göstergesidir.

-Ne var anne, ne istiyorsun? Bu saatte beni niye


rahatsız ediyorsun? Sabahı bekleyemedin mi, diye Aynı şekilde “vazo” kelimesi “vazo nesnesi”nin
cevap vermiş. göstergesidir. “Vazo” kelimesi vazonun kendisi değildir ama

Kadın oğlunun kendisini azarlamasına çok içerlenmiş, vazoyu karşılar. Yazıda, konuşmada vazonun yerine geçer.
yine de kırıcı bir söz söylememiş. Bu kelime, vazoyu gösterdiği, düşündürdüğü, onun yerini
Kendini toparlayan anne, biraz buruk, biraz da alabildiği için“gösterge” diye adlandırılır.
ağlamaklı bir sesle:
Kısaca gösterge; kendisi o şey olmadığı hâlde, o şeyi
-Bundan 25 yıl önce bir gece yarısı saat 3.00 civarında
sen de beni rahatsız etmiştin. “ Doğum günün kutlu çağrıştırarak iletişim kurmayı sağlayan araçtır, nesnedir,
olsun...” olgudur.

Göstergelerin ses ve anlam yönü vardır. “Odun” göstergesi


“o, d, u, n” seslerinden oluşmuştur ve anlamı “yakmak için
kullanılan sert bir nesne’dir. Buna göre her gösterge

Yukarıdaki metni okuyarak iletişimin öğelerini belirlemeye “gösteren” ve “gösterilenden” oluşur.


çalışalım.

Gönderici: Bağlam:

Alıcı: Kanal:
Dönüt:

İleti: Şifre:

Harflerden oluşan sözcük, resim, şekil, işaret vb. öğelere


gösteren denir. Gösteren maddi bir nitelik taşır.

Göstergenin insanların zihninde çağrıştırdığı görüntü ve


anlamlara ise gösterilen denir.
Örneğin “boğa” sözcüğü bir göstergedir, hatta dil b. Sosyal Gösterge: Günlük hayatta insanların düzeni
göstergesidir. “b.o.ğ.a” sesleri ise birer gösterendir. Bu sağlamak için koydukları işaret sistemine sosyal
sesler boğa kelimesini oluşturmuştur. Bu kelimenin gösterge denir. Yani sosyal durumları anlatan
çağrıştırdığı bir anlam vardır. Bu kelimeyi okuyan veya göstergelerdir. Görgü kuralları, trafik lambaları,
duyan hereksin aklına sığır türündeki bir hayvan gelir. Yani levhalar vb.
kelimenin anlamı zihinde canlanır. Bu da gösterilendir.

Göstergeler ikiye ayrılır:

Dil Dışı Göstergeler ve Özellikleri

***Belirti: Amacı olmayan, istem dışı gelişen doğal


göstergelerdir.

Gösterge kendi dışında başka bir şeyi anlatır.


Belirtilerin hiçbir amacı yoktur; çünkü bunlar istem
dışıdır.
Belirtide gösteren ile gösterilen arasındaki ilişki
nedenlidir.
Yorum gerektirir.
1- Dil Göstergeleri: Yazıyla veya sözle gerçekleştirilen her
Belirtilere anlamlan biz yükleriz.
türlü etkinlik dil göstergesiyle ilgilidir. “Kedi” kelimesi bir
Yüklenen bu anlamlar ya daha önceki yaşantılarımızla ya
dil göstergesidir. Bu gösterge, “k. e, d, i” seslerinden
da bilimsel gerçeklerle bağlantılıdır.
oluşmuştur. Kelimeyi oluşturan sesler gösteren, kelimenin
çağrıştırdığı anlam ise gösterilendir. Örneğin, geceleyin ışıkların kapanması insanların yattığının
ya da uyuduğunun belirtisidir.
Dumanın çıkması ateş yandığının belirtisidir. Kara

2-Dil Dışı Göstergeler: Resim, şekil, işaret, hareket, jest, bulutların çoğalması yağmur yağacağının belirtisidir.

mimikler vb. dil dışı göstergelerdir. Yani dil göstergeleri Sararmış yapraklar sonbaharın belirtisidir. Pencere açıkken

dışındaki göstergelerdir. Dil dışı göstergeler ikiye ayrılır. perdenin havalanması rüzgârın belirtisidir

a. Doğal Gösterge: Doğada kendiliğinden oluşan


hareketlere, doğal olan her şeye doğal gösterge denir.
Yağmurun yağması, deprem, sel, sonbaharda
yaprakların sararması, ilkbaharda ağaçların yeşermesi
vb. doğal göstergedir.
***Belirtke: İletişim kurma, bir ileti aktarma, bilgi verme ***Simge (Sembol): Bir tolumda gösteren ile
amacı içeren göstergelerdir. gösterilen arasında sürekliliğini koruyan uzlaşımsal ve

Bu göstergelerde gösterenle gösterilen arasındaki ilişki


genellikle nedensiz ilişkiye dayanan görsel biçimdir.

nedensizdir.
Uzlaşmaya bağlı olarak soyut ve sayılamayan, tek
Gösteren- gösterilen arasındaki ilişki uzlaşımsal olarak
bir gösterilene göndermede bulunan görsel
sağlanmıştır.
biçimdir.
Örneğin “ " yalnızca bir ok şekli olarak
Örneğin; Zeytin dalının barışı çağrıştırması, kum
değerlendirilebilir. Ancak bir binanın koridorlarında bu
işareti gördüğümüzde gitmemiz gereken yönün neresi saatinin zamanı çağrıştırması, kalbin aşkı ve sevgiyi
olduğunu bize ifade edecektir. Bunu ifade etmek için elbette çağrıştırması, terazinin adaleti çağrıştırması birer
başka bir işaret de tercih edilebilirdi. simgedir.

Trafik ışıkları, trafik levhaları, yasaklama işaretleri, mors


alfabesindeki her bir harf belirtkedir.

Tuvaletlerde bay ve bayan yazısı gösterge

Tuvaletlerde şapka ve topuklu ayakkabı resmi


belirtke

Güvercin sözcüğü gösterge

Güvercin resmi barışın belirtkesi


Leblebi Çorum’un, horoz Denizli’nin, ters lale ise
Hakkâri’nin simgesi yani sembolüdür.

Bayrak ülkeler için bağımsızlığın ve devlet olmanın


sembolüdür.( simgesidir)

***Görsel Gösterge( İkon):Dil kullanmadan bilgi ve


iletileri aktaran görsel araçlardır. Gösteren ile
gösterilen arasında neden ilişkisi değil benzerlik
ilişkisi vardır. Resim, heykel, fotoğraf, bir kişinin
portresi vb.
NOT: Göstergeler içinde en önemlisi ve gelişmişi dil İNSAN-İLETİŞİM VE DİL
göstergesidir; çünkü insanın en gelişmiş anlatma aracı
İnsan, toplum hâlinde ve bir kültür çevresinde yaşayan,
dildir. Dille gerçekleştirilen iletişim; resim, şekil, işaret düşünme ve konuşma yeteneği olan bir varlıktır. İnsanı diğer
ve vücut diliyle gerçekleştirilen iletişimden çok daha varlıklardan ayıran en önemli özellik, konuşması, yani dile
kullanışlı ve üstündür. sahip olmasıdır.

Diğer göstergeler tek boyutlu iletişim araçlarıdır. Dil Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan, kendisine özgü

ise bilgi aktarımının yanında insanların ruh hallerinin yasaları olan ve ancak bu yasalar çerçevesinde gelişen,

ve duygularının da anlatılmasında kullanılabilen çok temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış seslerden örülmüş bir
anlaşma sistemidir.
boyutlu bir iletişim aracıdır.

Dil göstergeleri kendi anlam değerlerinden başka


anlamları da ifade eder. Yani dil göstergeleri sadece
bir anlam ifade etmez. Kullanıldıkları yer ve zamana
göre yeni ve farklı anlamlar ifade edebilir.

Dil göstergelerinde bir kelime gerçek anlamlarının


yanında yan ve mecaz anlamları ile de kullanılabilir.

Örneğin “yüz” kelimesi çehre, surat anlamında


kullanılabileceği gibi yorgana ya da yastığa çekilen
kılıf ya da utanma anlamında da kullanılabilir.

Bu özelliğiyle dil göstergeleri çok geniş bir anlatma


İletişim ise bir düşüncenin, bir duygunun konuşma yoluyla,
olanağına sahiptir. Dille gerçekleştirilen iletişim
yüz, el, kol ve baş hareketleriyle ya da yazı, telefon, radyo,
gelecek nesillere aktarılmak üzere saklanabilir. Bu
televizyon, İnternet gibi bildirişim araç ve gereçlerinden
özelliğiyle de dil göstergeleri gelecek kuşaklarla da
yararlanarak bir kimseden başka bir kimseye iletimidir.
iletişime geçmeye elverişlidir.
İnsanların anlaşma ve paylaşma ihtiyacından doğan iletişim,
hayatın akışını sağlayan unsurlardan biridir.

İnsanlar duygu, düşünce ve hayallerini diğer insanlara daha


çok konuşma yoluyla iletirler. Yani insanlar daha çok dil
aracılığıyla iletişim kurarlar.
Dil, sembollerle anlaşma yöntemlerinden biridir. Kısacası DİLİN OLUŞUMU
dil bir semboller sistemidir, insanların düşündüklerini ve
duyduklarını bildirmek için kelimelerle veya seslerle Dilin ortaya çıkışı, yazının öğrenilmesi, dillerin çeşitliliği

yaptıkları anlaşma sistemidir. gibi konular insanları daima meraklandırmıştır.

Dille kurulan iletişim en gelişmiş anlaşma yöntemidir. İnsanlar “Dilin asıl kaynağı nedir?”, “Dil nasıl meydana

İnsanlar dil dışında araçlar yardımıyla da anlaşabilmektedir. gelmiştir?”. “İlk konuşmalar nasıl olmuştur?” gibi sorulara
sürekli cevap aramışlar ama bu sorulara kesin bir cevap
Mektup, çizgi, şekil, sinema, tiyatro, televizyon, internet, bulamamışlardır.
telefon, müzik, resim de birer iletişim aracı olarak
sayılabilir. Dilin meydana gelişi ve ortaya çıkışıyla ilgili bilim adamları
arasında kesin bir görüş birliği yoktur.
Örneğin ilk insanlar dumanı bir iletişim aracı olarak
kullanmışlardır. Günümüzde işitme engelliler işaret diliyle Bugüne kadar yapılan çalışmalarda dilin kaynağı ile ilgili

anlaşmaktadırlar. ancak birçok teori ortaya konmuştur. Bunlardan birkaçına


kısaca değinelim:

a. İlahi(Tanrısal) kaynak: Bu teoriye göre Allah, insanı


yarattı ve yarattığı insana dili öğretti. Zaten birçok dinde
Allah’ın insana dili kullanmayı doğuştan bir yetenek olarak
verdiği kabul edilir.

b. Doğal (Yansıma) ses kaynağı: Bu teoriye göre dil doğal


seslerin taklidi şeklinde oluşmuştur. Mesela bomba “bom”
En gelişmiş, en yaygın ve en sevilen anlaşma aracı dildir. diye patlaması sonucu bu ismi almıştır.
Çünkü dille gerçekleştirilen iletişim, diğer araçlarla
gerçekleştirilen iletişimden çok daha kolay ve kullanışlıdır. c. Sözlerin ve jestlerin birleşimi: Beden hareketlerini temel
Diğer araçlarla gerçekleştirilen iletişim çok sınırlıdır, hem alan bu teoriye göre dil, fiziksel jestlerin ve ağız yoluyla

de zordur. üretilen seslerin arasındaki bağdan oluşmuştur.

İnsan, dil olmadan iyi bir iletişim kuramaz. Tam anlamıyla Buna göre insanlar önce iletişim için bazı jestler oluşturdular
anlatma ve anlaşma, yani iletişim dil yardımıyla sağlanır. ve daha sonra zamanla bu hareketler ağızdan çıkan seslerle
birleşti. Mesela insanın kızgınlık belirtisi olarak “hom hom”
Dil, insanın duygularını, düşüncelerini, isteklerini bütün yapmasından “homurdanmak” kelimesi, bir şeyi üflerken
canlılığıyla ortaya koyma olanağı sağlar. İnsanın öteki “püf püf” yapmasından “üflemek” kelimesi ortaya çıkmıştır.
insanlarla anlaşabilmesine, onlarla birleştirici bağlar Birine güle güle derken el sallamak buna işarettir.
kurabilmesine imkân sağlar.
d. Birlikte İş Teorisi: Bu teoriye göre kelimeler insanların
Dil, bireyleri birbirine bağlayarak onların toplum potasında söyledikleri şarkılardan oluşmuştur. İlk insanlar zor işler
birleşmesini sağlar. Bu açıdan dil, toplum hayatının can görürken ritmik birtakım sesler çıkararak çalışmalarını
damarıdır. kolaylaştırıyorlardı. Bu sesler daha sonra şarkılara ve
kelimelere dönüşmüştür.
İnsanın, kendisi için hayati bir öneme sahip olan dilin
inceliklerini, ayrıntılarını çok iyi öğrenmesi ve onu özenli e. Fiziksek Uygunluk Teorisi: Bu görüşe göre insanın
bir şekilde kullanması gerekir. Çünkü insanın dili dişlerinin dikey olması, ağzının çabuk açılıp kapanması için
kullanmadan sosyalleşmesi, toplum hayatında kendine küçük olması, dudaklarının çok kaslı oluşu, dilin esnek
başarılı bir yer edinmesi, diğer insanlarla sağlıklı bir iletişim oluşu dil için çok müsait olmayı gerektirir. Bu durumda dilin
kurabilmesi mümkün değildir. oluşması ister istemez kaçınılmazdır.
“Aruz, şiirde ahengi sağlamak için kullanılan bir ölçüdür.”

“Fatih Sultan Mehmet,29 Mayıs 1453 Salı günü İstanbul’a


girdi.”

“Suyun kaynama derecesi 100 santigrattır.”

“Şinasi’nin yazdığı Şair Evlenmesi, Türk edebiyatında ilk


tiyatro örneğidir.”

“Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun şiir türünde yapıtı


yoktur.”

“Nurullah Ataç yazılarında “ve” bağlacını kullanmamıştır.”

2. Heyecana Bağlı İşlev:

Gönderici (kaynak) iletisini, duygu ve heyecanlarını dile


1. Göndergesel İşlev: getirme amacıyla aktarmışsa, dil “heyecana bağlı işlev”
İletinin, dilin göndergeyi olduğu gibi ifade etmesi de kullanılmıştır.
amacıyla oluşturulmasıdır. Bu işlevde duygular, heyecanlar söz konusudur.
Dilin bilgi verme işlevidir. Dilin heyecana bağlı işlevinde yorum, öznellik hâkimdir.
İletişimde bilgiler alıcıya nesnel bir anlatımla aktarılıyorsa Bu işlevde çoğunlukla heyecan, korku, sevinç vb.
bu, dilin göndergesel işlevde kullanıldığını gösterir. duygular dile getirilir.
Dilin göndergesel işlevi daha çok, öğretici metinlerde, Özel mektuplar, lirik şiirler, eleştiri yazıları, hitabetler
ders kitaplarında, ansiklopedilerde, kullanma (söylev) ve öznel anlatılar dilin bu işleviyle oluşturulur.
kılavuzlarında, bilimsel metinlerde, gazete haberlerinde
yemek tarifi kitaplarında karşımıza çıkar.

“Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde


dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır!”

Örnekler: “Kırıcı sözlerle anneni üzmemelisin.”

“İstanbul’da Sarayburnu sırtlarında kurulan ve yaklaşık 400 “Off! Canımı sıkma.”


yıl Osmanlı Devleti’nin yönetim merkezi olan Topkapı
“Ben bu davranışınızı etik bulmuyorum, siz yanlış
Sarayı, dünyada günümüze gelebilmiş sarayların en eskisi ve
davranıyorsunuz.”
genişidir.”
“Aman Allah’ım! Bir insan bunu nasıl yapar?”
Bu cümlede Topkapı Sarayı ile ilgili bilgi aktarılmıştır.
Bilgiye herhangi bir yorum eklenmemiş, yani bilgi nesnel “Çabuk olun, bir an evvel yetişmeliyiz!”
bir üslupla aktarılmıştır. Dolayısıyla bu cümlede dil,
göndergesel işlevde kullanılmıştır.
3. Şiirsel( Sanatsal) İşlev: 4. Alıcıyı Harekete Geçirme İşlevi:

İleti edebi bir değerle, sözcükler imgeli bir teknik İleti alıcıyı harekete geçirmek üzere düzenlenmişse dil
yoluyla aktarılıyorsa dil şiirsel işlevindedir. alıcıyı harekete geçirme işleviyle kullanılmış demektir.
Bu işlevde ileti, kendi dışında herhangi bir şeyi ifade Bu işlevde ileti bir çeşit çağrı olarak kullanılır. Bu
etmez, yansıtmaz. Yani ileti metnin kendisidir. çağrının yani iletinin amacı alıcıda tepki ve davranış
Dilin bu işleviyle daha çok edebi metinlerde karşılaşırız. değişikliği yaratmaktır.
Bilgi aktarmak önemli değildir, önemli olan okuyucuda Bu işlevde gönderici, alıcıyı işin içine sokmayı ve
çeşitli çağrışımlar uyandırmaktır. sorgulamayı ister.
Şiirlerde dil şiirsel işleviyle kullanılır. Şiirsel işlevde ileti Siyasi söylevler, reklam metinleri, genelgeler ve el
amacın kendisidir. Yani şiirlerde şiirin amacı o şiirin ilanlarında dil bu işleviyle kullanılır.
kendisidir.

Örnek:

Sesin perde perde genişledikçe

Solan gözlerinden yağarken gece

Sürür eteğini silik ve ince

Bir gölge bahçenin uzaklarında

-----------------------------------------

Sen böyle kederden taştığın akşam

Derim dudağında şarkı ben olsam Örnek:

Gözlerinde damla, içinde gam “Toparlanın, hemen hareket ediyoruz.”

Eriyen renk olsam yanaklarında “Bugünden sonra divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste ve
meydanda Türkçeden başka bir dil kullanılmayacaktır.”

“Aç artık şu kapıyı.”


Bu dizelerde dil, şiirsel işlevde kullanılmıştır. Çünkü
dörtlüklerde bir bilgi ya da anlam aktarmaktan çok, “Çocuklar, tören başladı; hemen aşağıya inin!”
okuyanda çeşitli çağrışımlar uyandırmak amacı vardır.
“Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!”

Örnek:

Yeşil pencerenden bir gül at bana

Işıklarla dolsun kalbimin içi.

Geldim işte mevsim gibi kapına

Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.

Örnek:

Akşam, yine akşam, yine akşam;

Bir sırma kemerdir suya baksam.

Akşam, yine akşam, yine akşam;

Göllerde bu dem bir kamış olsam.


5. Dil Ötesi( Üst Dil) İşlev: DİL-KÜLTÜR İLİŞKİSİ
İleti dille ilgili bilgi vermek üzere düzenlemişse dil, dil Dil, insanlar arasında iletişimi sağlayan doğal bir araçtır.
ötesi işlevde kullanılmış demektir.
Dil, diğer insanlarla bütün ilişkilerimizde bize aracılık eden,
Dil ötesi işlevin yer aldığı metinlerde iletiler, dili sosyal bağlarımızı düzenleyen bir araç olarak hayatımızın
açıklamak, dille ilgili bilgi vermek için düzenlenmiştir. her aşamasında vardır. Evde, okulda, sokakta, çarşıda, iş
yerinde ve her yerde onunla beraber yaşıyoruz.
Örnek:

“Adların yerine geçen sözcüklere zamir( adıl) denir.”


Dilin başlıca özellikleri şöyle sıralanabilir:
“Türkçe sondan eklemeli bir dildir.”

“Türkçede ekler yapım ekleri ve çekim ekleri olmak “ üzere


iki grup altında incelenir.” Dil, her şeyden önce sürekli gelişme gösteren canlı bir
varlıktır.
“Ek fiil isim soylu kelimelerin sonuna gelerek onların
Dil, onu oluşturan topluma aittir, bunun için toplumsal
yüklem olmasını sağlayan ektir.”
bir değer taşır.
“Cümlenin öğelerini bulmak için önce yüklem
Dil, sistemli ve gelişmiş bir iletişim aracıdır.
bulunmalıdır.”
Dil, düşünce ve zekânın bir göstergesidir.
Dil, sosyal ve canlı bir varlıktır.
6. Kanal Kontrol İşlevi: Dil birliği, bir milleti oluşturan özelliklerin başında gelir.
Dil, en küçük birimi olan seslerden örülmüş bir yapıdır.
İleti kanalın iletiyi iletmeye uygun olup olmadığını
Dil, toplumsal rolü sayesinde kişiler arasında duygu ve
kontrol etmek amacıyla düzenlenmişse dil kanal kontrol
düşünce ortaklığı sağlar.
işleviyle kullanılmıştır.
Bir milletin dili, onun tarihi, dini ve kültürüyle iç içedir.
Dilin bu işlevinde iletişimin sürüp sürmediğini kontrol
etmek ve iletişim kanallarının çalışıp çalışmadığını Kültür ise bir milletin tarih boyunca ortaya koyduğu ve
kontrol etme amacı vardır. kuşaktan kuşağa aktardığı her türlü maddi ve manevi
özelliklerdir.
Eğitim sırasında söylevlerde, törenlerde, aile içi
konuşmalarda, dilin kanal kontrol işlevi sıklıkla Kültür, bir toplumun duyuş, düşünüş ve yaşayış biçiminin
kullanılır. bir sonucudur. Kültür, bir toplumun kimliğidir, onu diğer
toplumlardan ayıran değerlerdir.
Not: Soru ifadeleri genellikle kanal kontrol işlevindedir.
Dil, bir kültür aktarıcısı, bir kültür taşıyıcısıdır. Bir milletin
tarihi, değer ölçüleri, folkloru, müziği, edebiyatı, bilimsel
birikimi, dünya görüşü o milletin kültürünün birer
Örnek: parçasıdır.

Sesimi duyuyor musunuz? Bütün bu ortak değerler dil aracılığıyla gelecek kuşaklara
aktarılır.
Bu konu anlaşıldı mı?
Gelenek ve görenekler, dünya görüşü, din, sanat, tarih vb.
Tahtadaki örnekleri defterinize yazdınız mı? dil sayesinde nesilden nesile aktarılmaktadır. Kültür, bu
sayede kesintiye uğramadan varlığını devam ettirmektedir.
Mutfak penceresini kapattın mı?
Kişiyi nasıl, inançları ayakta tutuyorsa; bir milleti de dünya
“Kitaptaki soruları cevapladınız mı?” milletleri arasında ayakta tutan, ona canlılık veren kültür
değerleridir.
“Bahçedeki dişbudak ağacını gösterebilir misiniz?”
Kültüre dinamizm kazandıran unsur ise dildir.

Dil olmazsa kültür durağanlaşır, canlılığını yitirir. Bu


bakımdan dil bir milletin ruhu gibidir. Ruh gidince ceset işe
yaramaz.
Dil ile kültür arasındaki ilişkiyi şu şekilde özetleyebiliriz: Konuşma dili ile yazı dili arasındaki fark şöyledir:

Dil ile kültür birbirini tamamlayan ayrılmaz bir 1) Bir ülkede bir yazı dili varken birden fazla konuşma dili
vardır.
bütündür.
Kültür ve dil bir milletin en önemli ortak 2) Konuşma dili doğaldır, yazı dili yapma bir dildir.
özelliklerindendir.
3) Yazı dinde kurallar varken konuşma dilinde kural
Kültür ve dil, toplumu oluşturan bireylerin iletişiminde yoktur.
önemli rol oynar.
4) Yazı dilinin kullanım sahası konuşma diline göre daha
Bir toplumun oluşmasında ve ayakta kalmasında ortak geniştir.
dil ve kültürün önemli bir payı vardır.
5) Konuşma dili günlük hayatta farklılık gösterirken yazı
Hem dilin hem de kültürün kendine özgü kuralları ve
dil farklılık göstermez.
özellikleri vardır.
Dil ve kültür geçmiş ile gelecek arasında bir köprü
vazifesi görür.
Kültür ve dil bir toplumun yaşayış biçiminden önemli
izler taşır.
Dil ve kültür bir toplumun oluşmasında ve varlığını
sürdürmesinde önemli etkendir.

Dil ile Kültürün Farklı Özellikleri

Dil taşıyan, kültür ise taşınandır.

Kültür dili kapsar.

Dil bir iletişim aracıdır; kültür, dili de içine alan bir


değerler bütünüdür.

NOT:

Konuşma Dili ve Yazı Dili

Kelime dağarcığı yazı diline göre sınırlı olan ve günlük


hayatta kullanılan doğal dile “konuşma dili” denir.
Konuşma dilinde vurgu, tonlama, söyleyiş tarzı, el, yüz ve
vücut hareketleri önemli rol oynar.

Bir ülkede resmi dil olarak kabul edilen ve her alanda aynı
kurallarla kullanılan dile ise “yazı dili” denir.
DİL FARKLILAŞMALARI 3. Ağız: Dilin yöreden yöreye, şehirden şehre değişebilen ve
sözcüklerin standart dildeki söylenişlerinden farklı
Çok köklü bir dilimiz olduğu için Türkçemiz bugünlere söylenişleriyle sınırlı kalan değişiklikler gösteren kollarına
gelene dek birçok alt dala ayrılmış ve bu alt dallar dil
denir.
biliminde “lehçe”, “şive” ve “ağız” olarak adlandırılmıştır.
Bir ülke içinde aynı dilin farklı konuşma şekillerine
1. Lehçe: Dilin metinlerle takip edilemeyen dönemlerinde
ağız denir.
kendinden ayrılan koludur. Yani Orhun Abideleri
yazılmadan önce Türkçeden ayrılan kollar Türkçenin Ağız, yörelere göre söyleyiş farklılıklarıdır. Bu farklılıklar
lehçeleridir. yalnızca söyleyişte görülür, yazılış aynıdır. Zaten söz
konusu olan, biçimsel bir başkalık değil, bir ses değişimidir.
Lehçe ayrıldığı dilden büyük farklılıklar gösterir. Lehçelerde
ses, şekil ve kelime ayrılıkları çok büyüktür. Lehçelerin
oluşmasında coğrafi ve kültürel etmenler büyük rol oynar.

Türkiye Türkçesinde “ Yeni yılınız kutlu olsun.” İfadesi


Çuvaşçada “ Sene sul yaçepe salamlatap.” demektir.

Türkçenin en önemli iki lehçesi şunlardır:

 Çuvaşça
 Yakutça

2. Şive: Dilin metinlerle takip edilebilen dönemlerinde


kendinden ayrılan koludur.

Dil ile onun şiveleri arasında ses ve şekil ayrılıkları vardır.


Ancak lehçeler kadar bir ayrılık yoktur. Yani şivelerde ses
ve şekil farklılıkları varken söz varlığında pek bir farklılık
yoktur, yani kelime ayrılıkları yoktur. Söz gelimi, tokat ağzında “kadar” için “gadder”, “zira” için
“zere”, “tekme” için “dekmük” sözcükleri kullanılır.
Türkçenin en önemli şiveleri: Türkiye Türkçesinin konuşulduğu Anadolu’da “Karadeniz
Ağzı, Konya ağzı, Sivas ağzı, Denizli ağzı” gibi ağızlar
 Türkçence( Türkmen Türkçesi) vardır.
 Kazakça ( Kazak Türkçesi)
 Azerice (Azeri Türkçesi)

4. Argo: Bir sosyal sınıfın, bir meslek grubunun ya da bir


topluluğun üyelerinin kullandığı, genel dilin sözcüklerine
yeni anlamlar yükleyerek ya da yeni sözcükler, deyimler
katarak oluşturulan özel dile argo denir.

Argoda kelimelerin anlamı örtülüdür. Argo uydurmadır. Ana


dildeki kelimeyi bozma, yabancı kelimelerle yerli kelimeleri
birleştirme yaygındır.
En çok mizah ve küfürlü söyleyişlerde kullanılır. Argoya DİLLERİN SINIFLANDIRILMASI
eskiden “ külhanbeyli ağzı” veya “ ayaktakımı ağzı” denirdi.
Her millet anlaşmak için kendine göre bir iletişim sistemi
Teşbih, istiare, mecaz, hüsn-i talil, mübalağa gibi sanatlara yani dil oluşturmuştur. Bu bakımdan dünyada ne kadar
açık bir dildir. millet varsa o kadar da dil vardır, diyebiliriz.

NOT: Suç dünyasında, kapalı topluluklarda, göçmenlerde, Yeryüzündeki diller arasında hem sözcük hem de dilbilgisi
eğlence ve futbol dünyasında, internette bu özel dile has yönüyle çeşitli benzerlikler vardır.
kelimeler sıkça kullanılmaktadır.
***Dillerin sınıflandırılması çalışmalarında fonetik(ses
Örnek: bilgisi), morfolojik(şekil bilgisi), etimoloji( köken bilimi),
semantik(anlam bilgisi), sentaks(cümle bilgisi) dikkate
*Yaşlı insana moruk, sevgiliye manita, tuvalete yüz numara
alınır.
denmesi argodur.

Dille ilgili araştırma yapan bilim adamları özellikle bazı


*Ayvayı yemek kötü duruma düşmeyi anlatır.
diller arasında benzerliğin ve belli bir akrabalığın olduğunu
görmüşlerdir. Bu yüzden dilleri belli gruplara ayırmışlardır.
*Çalmak sözcüğü yerine aşırmak-yürütmek kelimesinin
kullanımı argonun kullanılmasıdır.
A. KÖKENLERİNE GÖRE DİLLER

Dil gruplarına dil ailesi denir. Aynı dil ailesine mensup


dillerin aynı kökenden türediği kabul edilir. Yani
kökenlerine göre diller akraba dillerdir.

Kökenleri bakımından başlıca dil aileleri şunlardır:

A.1. Hint Avrupa Dil Ailesi

Dünyanın en büyük dil ailesidir. Çok geniş bir coğrafyada


konuşulur. Yüzlerce dil ve lehçeyi içerir.
Bu dil ailesi biri Avrupa, diğeri Asya olmak üzere iki ana A.3. Hami Sami Dil Ailesi
kola ayrılır.

Avrupa kolunda Slav dilleri, Germen dilleri ve Latin dilleri


bulunmaktadır.

Asya kolunda ise Hint dilleri, İran dilleri ayrıca Hititçe ve


Ermenice bulunmaktadır.

A.2. Ural Altay Dil Grubu Orta Doğu ve Kuzey Afrika’ya yayılmış çeşitli topluluklarca
konuşulan yaklaşık 250 dilden oluşur.

Hami grubu ve Sami grubu olmak üzere iki ana kola ayrılır.

A.4. Çin Tibet Dil Ailesi

Bu dil grubu Altay ve Ural olmak üzere iki ana kola ayrılır.
Bu dil ailesi Çin ve Tibet dil grupları içinde bulunan 300
kadar Doğu Asya dilinden oluşmaktadır.
Ural ve Altay dil ailelerinin akrabalığı diğer dil ailelerinin
akrabalığı kadar sağlam değildir. Bu yüzden aile yerine
A.5. Bantu Dil Ailesi
grup sözcüğü ile karşılanır.

Ural ve Altay dil gruplarının akrabalığı kökenden çok


yapısal benzerliklere dayanmaktadır.

Örneğin her iki kolda da sözcük ve cümle yapıları aynıdır.


Bu dillerde ünlü uyumu sistemi, sözcük benzerlikleri ve
eşlikleri vardır.

Bu dil grubu içinde Moğolca ve Türkçe en yakın dillerdir.

Afrika’da özellikle Orta ve Güney Afrika’da konuşulan


diller Bantu dil ailesi içinde yer alır. Burada yaşayan
kabilelerin konuştuğu 400 civarında dilden oluşur.
 Bunların dışında Kafkas Dileri, Okyanus Dilleri B.2. Eklemeli ( Bitişken ) Diller
vardır.

Bu dillerin temeli kelime köklerine ekler getirilerek yeni


kelimeler türetilmeye dayanır.
Bu dillerde tek veya çok heceli kelime kökleriyle ekler
vardır.
Ekler köklere getirilerek yeni kelimeler türetilir.
Türetme sırasında kökte bir değişme olmaz.
Köklerle ekler birbirinden kolayca ayrılabilir.
Kelime sonuna getirilen ekler olabildiği gibi kelime
B. YAPILARINA GÖRE DİLLER başına getirilen ekler de vardır.

B.1. Tek Heceli (Ayrımlı-Yalınlayan )Diller Dilimiz olan Türkçede ön ekler yoktur. Türkçe sondan
eklemeli bir dildir.
Bu dillerde her kelime tek heceden ibarettir, yani
kelimeler daima kök durumundadır.
Cümle çekimsiz kelimelerin bir araya gelmesiyle oluşur.
Cümlenin anlamı genellikle kelimelerin sıralanışından ve
vurgusundan anlaşılır. Bu sebeple tek heceli dillerde çok
zengin vurgu ve tonlama vardır.
Aynı kelime hem isim hem sıfat hem zarf hem edat hem
bağlaç olarak kullanılabilir.
Yani bir kelime birden fazla anlamda kullanılabilir. Bu
anlamları belirleyen ise vurgu ve tonlamadır.

*Çince
*Tibetçe
*Vietnamca
*Siyamca
*Endonezyaca
*Bask Dili
*Bazı Afrika Dilleri
*Himalaya Dilleri
B.3 Çekimli (Bükümlü ) Diller

Eklemeli dillerde olduğu gibi bu dillerin kelimeleri de


eklerle türetilir.
Yeni kelime türetilirken kelimenin kökü de değişikliğe
uğrar.
Kelime türetilirken kökte oluşan değişiklik eski kelimeyi
tanınmayacak duruma getirebilir.

İngilizce going went gibi...


TÜRK DİLİNİN TARİHİ GELİŞİMİ VE Eski Türkçe dönemine ait metinler üç grupta toplanır:
TÜRKİYE TÜRKÇESİ a. Göktürk metinleri:
Türkçenin tarihi gelişimi şemada olduğu gibi dönemler
halinde incelenmiştir.
 “Türk” adıyla kurulan MS 552-745 yılları arasında
Türk dilinin ilk iki dönemine ait yazılı belgeler olmadığı için
bu dönemlere ait bilgiler tahminden ileri gitmemektedir. hüküm süren Göktürklerin yazmış olduğu metinlerdir.
Dolayısıyla İlk Türkçe ve Ana Türkçe Dönemleri “karanlık  Göktürkler kendi geliştirdikleri Göktürk alfabesiyle
dönemler”dir. taşlar üzerine yazılar yazmışlar, kitabeler
İlk Türkçe döneminde Altay dileri olan “ Moğolca, oluşturmuşlardır.
Mançuca, Tunguzca, Korece ve Japonca” dillerinin  Çok sayıda olmasına rağmen bu yazıtların en ünlüleri
birbirinden ayrılmadığı görülmektedir.
Kül Tigin, Bilge Kağan ve Vezir Tonyukuk adına
Ana Türkçe döneminde ise Türkçenin Ana Altaycadan diktirilen ve Köktürk Yazıtları (Orhun Abideleri) adıyla
ayrıldığını kendi başına bir dil haline geldiğini bilinenlerdir.
söyleyebiliriz.
 “Bengi taş” diye adlandırılır.
Karanlık dönemde Türkçenin Çuvaşça ve Yakutça olmak  Bu yazıtlar ilk defa 1893’te Danimarkalı Türkolog V.
üzere iki lehçesi vardır.
Thomsen tarafından çözülerek okunmuştur.
Türkçenin Eski Türkçe ve sonraki dönemlerine ait metinler
günümüze kadar ulaşmıştır. Dolayısıyla bu metinlerden
hareketle Türkçenin tarihî gelişimi rahat bir şekilde takip
edilebilmektedir. Türkçenin yazılı metinlerle takip edilebilen
dönemleri şu şekildedir:

A. ESKİ TÜRKÇE (6-7.-13. yy.)

 Türkçenin 6-7. ve 13. Yüzyıllar arasındaki dönemidir.


 Bu dönem Türkçenin yabancı etkilere en kapalı
dönemidir.
 Eski Türkçe dönemi Göktürkler, Karahanlılar ve
Uygurlar dönemini içine alır.
b. Uygur metinleri:
 Türk yazı dilinin ilk evresidir; çünkü Türkçenin ilk yazılı
kaynakları bu döneme aittir.
 Eski Türkçe döneminde Türkçe Kuzey-Doğu Türkçesi  Tarih sahnesinde Köktürklerden sonra çıkan
ve Batı Türkçesi olarak iki kola ayrılmıştır. Uygurların(MS 745-840) oluşturdukları metinlerdir.
 Kuzey-Doğu Türkçesi ise 15. yüzyıldan itibaren Kuzey  Budizm’i ve Maniheizm’i benimseyen Uygurlar, yeni
Türkçesi ve Doğu Türkçesi olarak ikiye ayrıldı. ( dinlerinin de etkisiyle çeşitli taşlar ve kâğıtlar üzerine
Karahanlılar döneminde 840-1212) Uygur yazısı ile metinler yazmışlardır.
 Bu dönemdeki dilin kurallarını, özelliklerini, tarihi  Bu eserlere Doğu Türkistan’daki kazılar sonunda
gelişimini belirlemek için bol bol metin vardır. ulaşılmıştır.
 Bu kazılarda bulunan yüzlerce eserin çoğu Budizm’le
ilgilidir
 . Budizm’le ilgili bu önemli eserlerde ahşap baskı tekniği
kullanılmıştır.
NOT: Sekiz Yükmek (Sekiz Yığın), Altun Yaruk (Altın Batı Türkçesinin dönemleri şu şekledir.
Işık), Irk Bitig (Fal Kitabı), Kalyanamkara ve Papamkara
Hikâyesi (İyi Düşünceli Şehzade ile Kötü Düşünceli a. Eski Anadolu Türkçesi
Şehzadenin hikâyesi) Uygurlara ait metinlerdendir.
 Batı Türkçesinin ilk devresini içine alan Anadolu
Türkçesi 13. Ve 15. asırlar arasında Anadolu’da
konuşulan bir dildir.
 Batı Türkçesinin geçiş evresidir. Bundan dolayı bu
döneme Batıdaki Orta Türkçe diyebiliriz.
 Bu dönemde Arapça ve Farsça unsurlar henüz fazla
değildir fakat yabancı terkipler kullanılmaya
başlanmıştır.
 Eski Anadolu Türkçesi Selçuklular, Anadolu Beylikleri
ve ilk Osmanlıların yazı dilidir.
 Eski Anadolu Türkçesinde cümle unsurları yerli
yerindedir.
 Bu dönemin Türkçesi Osmanlı Türkçesinden daha açık
c. Karahanlı metinleri:
ve anlaşılırdır.
 Emre’nin “Divan”ı, “Risatetü’n Nushiye’si, Süleyman
 840-1212 tarihleri arasında, devlet ve medeniyet kuran Çelebi’nin Mevlit’i, Âşık Paşa’nın “Garipname”si, Hoca
Karahanlılara ait olan metinlerdir. Dehhani’nin kaside ve gazelleri bu dönemin en güzel
 İlk Müslüman Türk devleti olan Karahanlılar döneminde örnekleridir.
İslami dönemin etkilerini taşıyan Divân-ı Hikmet,
Atabetü’l-Hakayık, Dîvânü Lûgati’t-Türk ve Kutadgu
Bilig gibi eserler yazılmıştır. b. Osmanlı Türkçesi
 Bu dönemde Türkçe Batı Türkçesi ve Kuzey-Doğu  Batı Türkçesinin 15.yüzyıldan 20.yüzyılın başına kadar
Türkçesi olmak üzere iki kola ayrılmıştır. olan dönemi Osmanlı Türkçesi olarak adlandırılır.
 Osmanlı Türkçesi dış yapısı ile diğerlerinde ayrılır.
B.BATI TÜRKÇESİ (13. yy-21.yy )
 Bu dönemde kültürel etkileşimden dolayı dilimize çok
 Batı Türkçesi Hazar’ın güneyinden batıya doğru yayılan sayıda Arapça ve Farsça kelime girmiştir.
Türklerin kullanmış olduğu dildir.  Dildeki bu yabancılaşmaya tepki olarak 15-16.
 Batı Türkçesi 13. yüzyıldan günümüze kadar varlığını yüzyıllarda “ Edirneli Nazmi-Aydınlı Visali-Tatavlalı
devam ettirmiştir. Mahremi” nin Türk-i Basit hareketi ortaya çıkmış ve
 Batı Türkçesi gelişimini Eski Anadolu Türkçesi, dilde sadeleşme çabaları 18.yüzyılda Mahallileşme akımı
Osmanlı Türkçesi ve Türkiye Türkçesi şeklinde ile devam etmiştir.
sürdürmüştür.  Nedim Bey ve Necati Bey Mahallileşme akımının
 Batı Türkçesi Oğuz şivesine dayalıdır. önemli temsilcileridir.
 NOT:13.yy eski Türkçenin bir kırılma noktasıdır. Bu
tarihten sonra Oğuzlar Anadolu’ya yerleşmeye başlamış
ve Eski Anadolu Türkçesi adı verilen yeni bir yazı dili
ortaya çıkmıştır.
 Eski Anadolu Türkçesi dönemi, Osmanlı Türkçesi ile
devam etmiştir.
 Türkiye Türkçesi de Batı Türkçesinin İstanbul ağzı
temelinde şekillenmiştir.
c. Türkiye Türkçesi a. Kuzey Türkçesi

 Batı Türkçesinin üçüncü ve son devresidir. 1908 15. yüzyıldan günümüze kadar varlığını devam ettiren ve
Meşrutiyeti ile başlayan ve günümüzde de varlığını Kuzey Türklerinin kullandı bu kolun yazı dili
sürdüren bir yazı dilidir. Kıpçakçadır.
 Bugün bu devrenin içinde bulunuyoruz. Kıpçak şivesine dayanması sebebiyle bu dile Kıpçakça
 Gramer özellikleri Osmanlıcayla benzerlik gösteren bu veya Tatarca da denmektedir.
dönemde, dil oldukça sadeleşmiş, cümle kısalmış, Bu dönemin dil özelliklerini “ Hüsrev ile Şirin, Gülistan
yabancı sözcük ve tamlamalar büyük ölçüde Tercümesi, Kodeks Komenikus” gibi eserlerde görmek
bırakılmıştır. mümkündür.
 Bu dönemde İslami kültür unsurlarının Türkçe
üzerindeki etkisi azalmış.
 Batılı kültür unsurlarının etkisi ise artmıştır. b. Doğu Türkçesi
 Günümüzde Kıbrıs, Balkanlar ve Anadolu’da konuşulan 15. yüzyıldan günümüze kadar varlığını devam ettiren ve
Türkçe, Türkiye Türkçesi olarak değerlendirilmektedir. Orta Asya Türklerinin kullandığı yazı dilidir.
Doğu Türkçesi Hakaniye ve Çağatay Türkçesi biçiminde
devam etmiştir.
20.yüzyılda Orta Asya’da uygulanan dil politikası
sebebiyle Kırgızca, Kazakça, Özbekçe gibi Türk yazı
dilleri ortaya çıkmıştır.
“Şecere-i Terakime, Şecere-i Türk, Mecalis’ün Nefais,
Muhakemet’ül Lügateyn” Doğu Türkçesiyle yazılmış
önemli eserlerdendir.

D. ÇAĞDAŞ DÖNEM TÜRKÇESİ


C.KUZEY-DOĞU TÜRKÇESİ

 Orta Asya’da ve Hazar Denizi’nin kuzeyinde Türkler


 Çağdaş Türkçe şu anda Türk devletlerinde ve Türklerin
arasında Eski Türkçeden sonra konuşulmaya başlayan
yaşadığı bütün bölgelerde devam etmektedir.
bir dildir.
 Bu dönem Türkçesi kendi içinde Türkiye Türkçesi, Azeri
 Eski Türkçenin devamı niteliğindedir.
Türkçesi, Türkmen Türkçesi, Gagavuz Türkçesi gibi
 Eski Türkçenin birçok özelliğini taşır.
bölümlere ayrılmıştır.
 Bir yandan da yeni Türkçenin özellikleri görünmeye
başlandığından Orta Türkçe diye isimlendirilir.
 Kuzey-Doğu Türkçesi 15. yüzyılda Kuzey Türkçesi ve
NOT: Anadolu’da Türkçe Oğuz ağzı temelinde
Doğu Türkçesi olarak iki ayrı kola ayrılmıştır.
şekillenmiştir.
TÜRKLERİN KULLANDIĞI ALFABELER TELAFFUZ (SÖYLEYİŞ)

Türklerin en çok kullandığı alfabeler sırasıyla “ Göktürk İnsanlar arasındaki en etkili iletişim aracı hiç şüphesiz
Alfabesi, Uygur Alfabesi, Arap Alfabesi ve Latin konuşmadır. Başarılı bir iletişim için de güzel konuşma,
anlaşılırlık ve sesi etkili kullanma gerekir.
Alfabesi”dir.
Bu alfabelerle birlikte çok geniş coğrafyaya yayılmış Sıkıcı-monoton bir konuşmanın dinleyiciler üzerinde pek de
bir etkisi yoktur. Konuşma sırasında duygu ve
olan Türkler çeşitli alfabeler kullanmışlardır. Bunlar
düşüncelerimizi etkili bir şekilde aktarabilmemiz için vurgu
sırasıyla aşağıdadır: ve tonlamaya dikkat etmemiz gerekir.

Dili doğru, güzel, etkili bir şekilde kullanmada telaffuzun


1. Göktürk Alfabesi önemli bir yeri vardır. Ancak sözcüklerin yazılışı ile
2. Soğd Alfabesi telaffuzu her zaman örtüşmez. Çünkü hiçbir dil yazıldığı
3. Uygur Alfabesi gibi okunmaz. Türkçede de yazı ile söyleyişte farklılıklar
vardır.
4. Mani Alfabesi
5. Brahmi Alfabesi Örneğin günlük hayatta “gelmiyeceğim-gelmeyecem” deriz;
ama bunun doğrusu “gelmeyeceğim” şeklindedir.
6. Süryani Alfabesi
7. Ermeni Alfabesi Bunun yanında yerel söyleyişler de vardır. Örneğin “kız”
8. İbrani Alfabesi sözcüğü yerine “gız” , “ne yapıyorsun” yerine “nörüyon”
denir.
9. Grek Alfabesi
10. Arap Alfabesi Seslerin ağızdan doğru şekilde çıkarılması anlamına gelen
telaffuz öğrenilebilir bir yetenektir.
11. Latin Alfabesi
12. Kiril( Slav ) Alfabesi Ses ve Telaffuz İlişkisi

Ses; akciğerden verilen hava neticesinde insanın soluk


borusundaki ses tellerinin titreşmesiyle oluşur.

Telaffuzun temelinde de gırtlaktan çıkan ses vardır. Düzgün


çıkmayan sese ne kadar şekil verilirse verilsin onunla iyi bir
konuşma elde edilemez. Bundan dolayı ses ile telaffuz
arasında sıkı ve doğrudan bir ilişki söz konusudur.

Duraklama

İnsanlar hiç nefes almadan sürekli konuşamaz, konuşurken


ara ara nefes alıp verir. Nefes alıp verirken de duraklamak
zorunda kalır. Sonra konuşmasına devam eder. İşte bu
duruma “Duraklama” denir.

Durak ahenk sağlayan bir çeşit ses kesimidir. Duraklarda


kelimeler orta yerinden kesilemez. Durak yerleri kelimelerin
sonlarına denk getirilir.

Yazıl metinlerde durak yerlerinin belirtilmesi için noktalama


işaretleri kullanılır.

Duraklama yapılmadan okunan bir metin anlaşılmaz ya da


anlaşılması zorlaşır.

Durak yerleri sadece düz yazılarda değil, şiirlerde de


uygulanır. Şiirde ahengi artırmak amacıyla mısraların belli
yerlerinde durulur. Özellikle hece ölçüsüyle yazılmış bazı
şiirlerde durak yerleri çok belirgindir.
Vurgu Ek fiilin geniş zaman ekleri (im, sın, dir,iz,sinir,dirler)
ekleri vurgu almazlar.Bu ekleri alan sözcüklerde vurgu
Bir cümlede ya da dizede kimi hece ve sözcüklerin bu eklerden önceki hece üzerindedir
diğerlerinden daha baskılı ve belirgin okunuşuna “vurgu”
denir. ( - leyin) eki zaman anlamında kullanılmışsa vurguludur.
geceleyin, akşamleyin sabahleyin,…
 Vurgu söze anlam ve duygu değeri katar, dinleyenlerin
ilgisini çeker, anlamı derinleştirir.
 Vurgu hem kelimelerde hem de cümlelerde karşımıza Köklere eklenen ( ile, iken, ise, idi, imiş) ekleri vurgu
çıkar.
almazlar. Bu ekleri alan Sözcüklerde vurgu bu eklerden
bir önceki hece üzerindedir.

**Kelimelerde bazı hecelerin diğerlerinden daha belirgin ve **Cümlede bazı kelime ya da sözlerin ötekilerden daha
baskılı söylenmesine kelime vurgusu denir. baskılı ve belirgin söylenmesine “cümle vurgusu” denir.
Cümlede asıl anlatılmak istenilen şey vurgulanır.
Türkçe kelimelerde vurgu genellikle son hecededir.
Kurallı bir cümlede vurgulu öğe yükleme en yakın
Anne, arkadaş, çocuklar, baba, duygu, çiçek... öğedir. Yüklem başta ise yüklemin kendisi vurguludur.

Bir sözcük el aldıkça vurgu alınan eke kayar Ben bu hediyeyi ona doğum gününde almıştım.

çiçek çiçekçi çiçekçiler çiçekçilerden Ben bu hediyeyi doğum gününde ona almıştım.

İki heceli yer adlarında kelime vurgusu genellikle ilk Geldim işte mevsim gibi kapına.
hecededir. Üç ya da daha fazla heceli yer adlarında ise
vurgu ya ses sayısı fazla olan hecede ya da ünsüzle biten Soru eki “mi” ile “de-ki” bağlaçları vurguyu kendinden
önceki kelimeye kaydırır.
hecededir.
Kardeşin sabah erkenden okula mı gitti.
Bodrum Ankara Erzurum Konya
Mersin Alanya Dün, sizi Burcu, buraya mı çağırdı?
Pekiştirilmiş sözcüklerde ve ünlemlerde vurgu ilk Yarınki maça sen de geleceksin.
hecededir.
Soru anlamının soru sözcüğü ile sağlandığı cümlelerde
Tertemiz kıpkırmızı yemyeşil kapkara hayır vurgu soru sözcüğünün kendisindedir.
Olumsuzluk eki vurguyu kendinden önceki heceye Bu hediyeyi doğum gününde ona kim almış?
aktarır.
Hangi çılgın ban zincir vuracakmış?
Sormamış gitmesin konuşmayın
açıklamasınlar...

Birleşik sözcüklerde vurgu genellikle ilk sözcüğün son


hecesindedir.

Ayakkabı kahverengi hünkarbeğendi


Çanakkale...

Tek heceli kelimelerde vurgu aranmaz.


At, it, top vs.

de bağlacında vurgu olmaz. “de” bağlacının bulunduğu


cümlelerde “de” den önceki sözcüğün son hecesi
vurguludur.

Halk şiirinden koşmayı da öğrendik.

Gecede sizi de bekliyoruz.


Ulama

Ünsüz harfle biten bir sözcükten sonra ünlü harfle başlayan


bir sözcük geldiğinde iki sözcük birbirine bağlanarak
okunur. Bu duruma Ulama denir.

 Bu sözcükler arasında herhangi bir noktalama işareti


varsa ulama söz konusu olamaz.

Örnek:

Bir an kayboldun gibi yaşadım kıyamet

Yoruldun ama buldu ey kalbim emaneti

Örnek:

Kâmil olanların bellidir yeri

Yoluna koyarlar can ile seri

Hakkın didarını görelden beri

Gökler ağlar, derya ağlar, sel ağlar

Örnek:

Derken bir düdük öttü ansızın

Bembeyaz gemi gitgide ufaldı.

Korkunç yalnızlığıyla baş başa

Rıhtımda bir adam kaldı


TÜRKÇENİN SESLERİ VE ÖZELLİKLERİ-1- 2. ÜNSÜZLER

Bir dil konuşma dili ve yazı dili olmak üzere ikiye ayrılır.
Konuşma dilinin temel öğesi ses, yazı dilinin temel öğesi ise
harftir.
Ses, dilin parçalanamayan en küçük birimidir. Terim olarak
ses, akciğerlerden gelen havanın ağız yolundan çıkışı
sırasında oluşan titreşimlerdir.
Sesleri karşılayan işaretlere ise harf denir.
Türkler tarih boyunca Göktürk, Uygur, Arap ve Latin
alfabelerini kullanmışlardır. Çuvaşça ve Yakutçada zaman
zaman Kiril alfabesi de kullanılmıştır. Ses tellerinin titreşmesiyle oluşan ünsüzlere yumuşak (
Şu an Türkiye Türkçesinde Latin Alfabesi kullanılmaktadır. tonlu ) ünsüzler denir.

Bu alfabede 8 ünlü( sesli), 21 ünsüz (sessiz) harf Ses telleri titreşmeden oluşan ünsüzlere sert ( tonsuz )
bulunmaktadır. ünsüzler denir.

1-ÜNLÜLER

BÜYÜK ÜNLÜ UYUMU


( KALINLIK-İNCELİK UYUMU)

a-ı-o-u a-ı-o-u

e-i-ö-ü e-i-ö-ü
Çıkış Yeri ve Dilin Durumuna Göre Ünlüler
Kalın Ünlüler: a-ı-o-u
İnce Ünlüler: e-i-ö-ü Kalınlık-incelik uyumu da denir.

Dudakların Durumuna Göre Ünlüler Bu kurala göre Türkçe bir kelimenin ünlülerinin tamamı
Düz Ünlüler: a-e-ı-i ya kalın ya da ince olmalıdır.
Yuvarlak Ünlüler: o-ö-u-ü **sevilmek, ince, denizden, kelebekler, göstermelik...
Çenenin Açıklığına Göre Ünlüler
**satılık, kalın, oyun, uçurtma, aşağı, sorular, akıl…
Geniş Ünlüler: a-e-o-ö
Dar Ünlüler: ı-i-u-ü NOT: 1-Büyük ünlü uyumuna aykırı bazı Türkçe kelimeler
de vardır:

anne,(ana) dahi(dakı), elma(alma), hangi(hangı), hani(hanı),


inanmak(ınanmak), kardeş(kardaş), şişman(şışman).

Bu kelimelerin orijinalleri Türkçedir.


NOT-2-Birleşik kelimelerde büyük ünlü uyumu aranmaz: **kova, orak, oğlak, oğlan, gözlem, önem, uğrak, uygar,
açıkgöz, bilgisayar, çekyat, hanımeli, aslanğzı, ayakkabı… uğraşmak, üzer, üçer

NOT-3- Büyük ünlü uyumu alıntı kelimelerde aranmaz. **okul, kuru, uygun, olumlu, bozulmuş, çocuk, oğul, okul,
ölümlü, öküz, uğur, ululuk, üçüz, üzüm, süzgün...
ahenk, badem, ceylan, çiroz, dükkân, fidan, gazete, hamsi,
kestane, limon, model, nişasta, pehlivan, selam, tiyatro, NOT-1- Küçük ünlü uyumu alıntı kelimelerde aranmaz.
viraj, ziyaret…
alkol, daktilo, doktor, horoz, radyo, konsolos, profesör,
NOT-4- -gil, -ken, -leyin, -mtırak, -yor ekleri kimi zaman aktör, bandrol, kabul, mühim, muzır, müzik, mümin,
büyük ünlü uyumuna uymaz. vakur…

akşam-leyin, bakla-­gil-ler, çalışır-ken, ekşi-mtırak, yürü- NOT-2- ki aitlik eki yalnızca birkaç örnekte küçük ünlü
yor... uyumuna uyar.

NOT-5- -daş (-taş) eki bazı kelimelerde büyük ünlü bugünkü, dünkü, öbürkü.
uyumuna uymaz.
NOT-3-Tek heceli kelimelerde büyük ünlü uyumu ve küçük
din-daş, gönül-daş, meslek-taş, ülkü-daş... ünlü uyumu aranmaz.

NOT-6- -ki aitlik eki büyük ünlü uyumuna uymaz. At-, it-, tut-, top-…

akşamki, yarınki, duvardaki, yoldaki, ondaki, yazıdaki, NOT-4-Kelimelerin bu kurallara uyup uymadıklarına
onunki… bakılırken kelimeler tek başlarına değerlendirilir. Ancak
“de” bağlacı ve soru eki kendinden önceki kelimeye uyarlar:
NOT-7- Dilimize başka dillerden gelmiş kelimelere gelen
ekler, kalınlık incelik bakımından son heceye uygundur. “mi” soru eki: geleyim mi, okudun mu

Adalet-li anne-si kardeş-lik meslektaş-ımız “de” bağlacı: sen de, o da, aldı da, özledim de...
şişman-lık...
NOT-6-Ek-fiilin çekimi olan “ise” kelimesiyle “ile” edatı
NOT-8- Yabancı sözcüklerde, tek heceli sözcüklerde ve (hem edat hem bağlaç), bitişik yazıldıkları zaman ünlü
birleşik sözcüklerde büyük ve küçük ünlü uyumları uyumlarına girerler:
aranmaz.
alır ise›alırsa, konu ile›konuyla...
Türkçede büyük ünlü uyumuna uymayan sözcüklerde,
küçük ünlü uyumu aranmaz. SES OLAYLARI

KÜÇÜK ÜNLÜ UYUMU 1-Ünsüz benzeşmesi(Sertleşmesi):

(DÜZLÜK-YUVARLAKLIK UYUMU ) f, s, t, k,ç, ş, h, p harfleri ile biten bir kelimeye b, c, d, g


harfleri ile başlayan bir ek gelirse, ekin başındaki yumuşak
harfler sertleşir. Buna göre; b-p c-ç, d-t, g-k olur.

Yani, Türkçede sert ünsüzlerden sonra yumuşak ünsüzler


gelmez. Sonunda sert ünsüz bulunan kelimelere yumuşak
ünsüzle başlayan ek getirilemez. Bu kurala ünsüz
benzeşmesi denir.

Düzlük-yuvarlaklık uyumu da denir.

**arkadaş, karanlık, kelime, merdiven, serilmek, ıslık, ılık,


ırak, sıcaklık, incelik, iyi
3- Ünlü Düşmesi(Hece Düşmesi):

İki heceli olup birinci hecesinde geniş (a, e, o, ö), ikinci


hecesinde dar ünlü (ı, i, u, ü) bulunduran bazı Türkçe ve
yabancı kelimelere ünlü ile başlayan veya tek ünlüden
oluşan bir ek getirildiğinde kelimenin vurgusuz hâle gelen
ikinci hecesindeki dar ünlünün düşmesine hece düşmesi
denir.

Buna orta hece düşmesi de denir.

NOT: Bazı birleşik kelimeler ve matematiksel terimler bu ağız›ağzı, burun›burnu, koyun(bağır, döş)›koynuna,
kurala uymaz.
alın›alnı, oğul›oğlu, gönül›gönlüm, beniz,›benzi,
Dikdörtgen, Akciğer, İlkbahar, içgüdü, Üçgen, beşgen... ömür›ömrüm, cürüm›cürmü, hüküm›hükmü, fikir›fikri...

ileri-le-mek›ilerlemek, koku-la-mak›koklamak
kavuş ak›kavşak, uyu›uyku, devir-›devril-...
2-Ünsüz Yumuşaması(Değişmesi):
NOT-1-Bazı durumlarda geniş ünlüler de düşebilir:
“p, ç, t, k” seslerinden biri ile biten Türkçe veya yabancı
kelimelere ünlü ile başlayan ekler (yapım veya çekim eki) nerede›nerde, burada›burda, şurada›şurda...
getirilince, kelime sonundaki sert ünsüz yumuşar ve “b, c,
d, g, ğ”ye dönüşür. Hatta “g”nin “ğ”ye dönüştüğü de NOT-2-Bazı Arapça kelimelere (isim) yardımcı fiil
görülür. getirildiğinde de hece düşmesi görülür:

dolap – a > dolaba, çekiç – e > çekice, kanat – ı > kanadı, kayıp›kaybolmak, emir›emretmek, keşif›keşfetmek,
yemek – e > yemeğe. tüfek›tüfeği, diyalog› diyaloğu sabır›sabretmek...
borç›borcum, kalp›kalbi, kurt›kurdun, denk›dengim,
renk›rengi, kepenk›kepengi… NOT-3-Bazı birleşik sözcüklerin oluşumu sırasında “ünlü
düşmesi” görülür.
NOT-1- Sanat, millet, devlet, ahlâk, cumhuriyet, evrak,
hukuk, sepet gibi bazı yabancı kelimelerde yumuşama pazar ertesi → pazartesi kayın ana → kaynana
olmaz.
ne için → niçin ne asıl → nasıl
ahlâkım, merakımı, anketin, sanatı, millete, devletin, sürati,
NOT-4-Yapım ekleriyle sözcük türetilirken bazen “ünlü
hakikatin, tazyiki, hukukun...
düşmesi” görülür.
NOT-2- Sert ünsüzle biten özel isimlerde meydana gelen
Sıyır-ık—sıyrık Kıvır-ım---kıvrım
yumuşama yazıda gösterilmez, telâffuzdan anlaşılır.
Sarı-ar---sarar- Kavur-ul-muş----kavrulmuş
Gemlik’e, Ahmet’i, Ürgüp’ün…
buyur-uk---buyruk Devir-ik---devrik

NOT-5-Ünlüyle başlayan ek aldıklarında vurgusuz orta


NOT-3-Tek heceli kelimelerin çoğunda yumuşama olmaz. hecesindeki dar ünlüsü düşen kelimelerle oluşturulan
ikilemelerde ikinci kelimenin dar ünlüsü düşmez.
Çit-i→ çiti Tek-i→ teki Çöp-ü→ çöpü ip-e, suç-u, et-e, ak-ı,
at-a, ok-u, aç-ı, tok-a, alt-ında, birik-en, acık-an, lig-in, ağız ağıza, burun buruna, koyun koyuna (yatmak), omuz
org-um... omuza, devirden devire, nesilden nesile, oğuldan oğula,
şehirden şehire vb.
NOT-4-Tek heceli kelimelerin bazısında ise yumuşama
olur. NOT-6- İçeri, dışarı, ileri, şura, bura, ora, yukarı, aşağı gibi
sözler ek aldıklarında sonlarında bulunan ünlüler düşmez.
Kap-ın →kabın
içerde değil içeride, dışardan değil dışarıdan, ilerde değil
cep›ceb-i, kap›kab-ı, çok›çoğ-u, taç›tac-ı, yurt›yurd-u... ileride, şurda değil şurada, burda değil burada, orda değil
orada, yukarda değil yukarıda, aşağda değil aşağıda vb.
4-Ünsüz Düşmesi: 6-Ünlü Daralması:

***Kimi sözcüklerde türetme ve birleştirme sırasında Son sesi a veya e olan fiil kök ve gövdelerine, şimdiki
“ünsüz düşmesi” görülür. zaman eki getirildiğinde kelime sonundaki sesli daralır.
Bunun sebebi “y”nin daraltıcı etkisidir.
küçük – cük → küçücük

ufak – cık → ufacık


NOT-1-: “a, e” ünlüleriyle biten fiillerde “-yor” ekinin
yüksek – l → yüksel– dışında hiçbir ek daraltıcı etki yapmaz. Bunun sadece iki
istisnası vardır: “de-” ve “ye-” fiilleri.
alçak – l → alçal–
“ağlıyor” ağla – yor → ağlı – yor
seyrek – l → seyrel–
“bekliyor” bekle – yor → bekli – yor
ad – daş → adaş
“oynuyor” oyna – yor → oynu – yor
ast – teğmen → asteğmen
“söylüyor” söyle – yor → söylü – yor
üst – teğmen → üsteğmen
NOT-2-Daralma olumsuzluk ekinin ünlüsü için de
NOT: Normalde k sesi ile biten kelimelerde genellikle k
geçerlidir.
sesi düşer. Ama somut bir yer adı bildirirse k sesi düşmez.
kork-ma-yor›korkmuyor gel-me-yor›gelmiyor...
Ufak--cık→ufacık büyük--ce→büycek…(k sesi düşer)
NOT-3-"de-" ve "ye-" fiil köklerine gelecek zaman, istek
kulak›kulakçı, karın›karıncık, kapak›kapakçık...(k sesi
kipi, sıfat-fiil ve zarf-fiil eki getirildiğinde veya başka bir ek
düşmez)
getirilip de araya -y- kaynaştırma harfi girdiğinde, bu sesler
5-Ünlü Türemesi: (a, e) daralarak ı, i, u, ü olur.

“-cık, -cik” ekiyle sözcük türetirken, sözcükte ve ekte de-yor>diyor de-e>diye de-en>diyen de-e-lim>diyelim
bulunmayan fazladan bir ünlü ortaya çıkar. Bu olaya “ünlü ye-en>yiyen ye-ince>yiyince ye-ecek>yiyecek
türemesi” denir.
Not-4 ne-ye>niye kelimesinde de daralma vardır.
dar – cık → daracık
7.Ulama:
az – cık → azıcık
Ünsüzle biten kelimelerden sonra ünlü ile başlayan
genç – cik → gencecik kelimeler gelirse, önceki kelimenin son ünsüzü, sonraki
kelimenin ilk ünlüsüne bağlanarak okunabilir.
bir – cik → biricik
Bu durum konuşma dilinde kendiliğinden olurken şiir
NOT: Bazı sözcükler pekiştirilirken (anlamca dilinde özellikle -bazen vezin gereği- yapılır. Buna ulama
güçlendirilirken) “ünlü türemesi” olur. denir.

sağlam → sa – p – a – sağlam **Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;

yalnız → ya – p – a – yalnız **Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

gündüz → gü – p – e – gündüz *Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.

*Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,

*Dokuz asrın da bütün halkı, bütün memleketi

NOT: Ulama yapılacak kelimeler arasında hiçbir noktalama


işareti olmamalıdır. Aşağıdaki cümlede ulama yoktur:

Ben, onu aradığımı söylemedim ki...


8. Ünsüz Türemesi 11. “n-b” Çatışması( n-m Değişmesi)

Arapçadan dilimize giren ve özgün biçimlerinde sonunda Türkçede “b” ünsüzünden önce gelen “n” ünsüzü bazı
ikiz ünsüz bulunan kelimeler Türkçede tek ünsüzle sözcüklerde “m” ye dönüşür.
kullanılır. Bu kelimeler ünlüyle başlayan ek veya yardımcı
fiille kullanıldıklarında sondaki ünsüz ikizleşir: NOT: n-b çatışması özel isimlerde ve birleşik sözcüklerde
gerçekleşmez.
hak (hakkı), his (hissi), ret (reddi), şer (şerri), tıp (tıbbı),
zam (zammı), zan (zannı); af (affetmek), his (hissetmek) vb. İstanbul, onbaşı, binbaşı vs.

9. Metatez ( Göçüşme )

Bir kelime içinde birbirini izleyen iki ünsüzün yer


değiştirmesidir.

10.Ses Aşınması

Birleşen iki sözcükten bir ünlü bir ünsüz düşüyorsa, bu ses


olayına aşınma denir:

Pek+iyi>peki “yi” hecesi düşmüş,

Pazar+ertesi>Pazartesi “er” hecesi düşmüş...

**Konuşma dilinde yaygın bir kullanımla karşımıza çıkar:

Hoca hanım hocanım,

Mustafa Efendi Mustafendi...

**-ar, -er ekiyle türetilen bazı sözcüklerde sözcüklerin


köklerindeki ünlülerde de aşınma olur:

Kızıl-ar kızar,

Sarı-ar sarar

Yeşil-er yeşer...
KELİME BİLGİSİ Lavaboyu açmak için çalışıyor. ( tıkanıklığı gidermek )

Bir dilin anlamlı en küçük ses birliğine sözcük ( kelime ) Bu elbiseler seni çok açtı. ( güzel göstermek )
denir. Sözcükler dilin yapıtaşıdır. Kelime çeşitli anlamları
Fidanlar için bahçeye çukur açtık. ( kazmak )
ve anlam birimlerini içinde barındırır. Bu anlam birimleri
şunlardır: ************************************************

Kavram: Bir nesnenin veya düşüncenin zihindeki soyut ve Gözlerinden yanaklarına yaşlar süzülüyordu. (akmak)
genel tasarımıdır.
Çocuk, kapı aralığından yavaşça içeriye süzüldü. ( girmek)
İmge: Zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi istenen, özlenen
hayaldir. Hastalık nedeniyle süzülmüş, bir deri bir kemik kalmıştır.(
zayıflamak)
Terim: Bir bilim, sanat, meslek dalıyla veya bir konuyla
ilgili özel ve belirli bir kavramı karşılayan kelimelerdir. Uçurtma havalanmış, göklerde süzülüyordu. ( uçmak )

Gösteren: Bir kelimeyi oluşturan seslerin her biri, harf. ************************************************

Gösterilen: Kelimenin kavram yönüdür, zihinde Elindeki kitabı bırakıp diğer odaya geçti. ( bir yerden başka

çağrıştırılan anlamdır. bir yere gitmek )

Kavramlaştırma: Varlık, olay, duygu ve düşünceleri Seven, yârinden geçer mi? ( bıramak-vazgeçmek )

kelimelerle simge haline getirmektir.


Bu hastalık sana kimden geçti acaba? ( bulaşmak )

Anlamdandırma: Kelimelere ya da aktarılan iletiye anlam


Bütün günüm seni beklemekle geçti. ( harcamak )
vermek, onu anlamlandırmaktır.
************************************************

Gerçek(Temel-ilk-sözlük) Anlam:

Kelimede Çok Anlamlılık


Bir kelimeyi duyduğumuzda aklımıza gelen ilk anlamdır.

Başlangıçta bir varlık ya da kavramı karşılayan sözcük, Sözüklerdeki anlam sıralamasında birinci sırada geldiği için

zaman içinde yeni anlamlar kazanabilir. Yani bir kelime “ilk anlam” denilmiştir.

birden çok anlamı karşılayacak hale gelir. Sözcüklerin


“İnce” sözcüğünü ele alalım. Gerçekte “kalın karşıtı” olan,
birden çok anlamı karşılamasına “çok anlamlılık” denir.
nesnelerin eni (genişliği) ile ilgili kullandığımız bu sözcük,

Yatmadan önce pencereyi açmalısın. ( bir şeyi açık duruma “Üzerinde ince bir gömlek vardı.” cümlesinde gerçek

getirmek ) anlamı ile kullanılmıştır.

Kaza sonrası yolu açmak için uğraşıyorlar. ( engeli


kaldırmak )
Örnekler: Yazılıdan zayıf alınca dersten iyice soğudum

“Çocuğu hep ağır çantayı kaldıramadı.”(Gerçek A.) İnce davranışlarıyla hepimizin gönlünü fethetti.

“Evin camlarını kırmışlar.” (Gerçek A.) Galiba dün akşam annemi kırdım.

“Bahçedeki kuru otları yakmış.” (Gerçek A.) Boş laflara karnım tok benim.

“Kuru yapraklar teker teker dökülüyordu.” (Gerçek A.) İki arkadaş koyu bir sohbete dalmıştı.

“Adamın tarladaki bütün ekinleri yandı.” (Gerçek A.) Taksit parasını harcayan oğluna köpürdü.

“Balkona astığım çamaşırlar kurumamış.” (Gerçek A.) Arkadaş, bu kız seninle oynuyor.

“Caminin minaresi çok uzundu.” (Gerçek A.)


Gerçek anlam Mecaz anlam

“Sarayın aydınlık bir odasından karanlık bir odasına Zarfı damgaladı. Adamı hırsız olarak
geçmiştik.” (Gerçek A.) damgaladılar.
Köpek kudurdu. Eve geç kaldığım için annem
“Çocuk kumsalda oynuyor.” (Gerçek A.) öfkesinden kudurdu.
Yatmadan önce ocağı Deprem binlerce insanın
“Çocuğu ağır işlerde çalıştırmışlar.” (Mecaz A.) söndürdü. ocağını söndürdü.
“N'olur beni kırma, maça birlikte gidelim.” (Mecaz A.) Elbisesini lekeledi. Babasının adını lekeledi.
Hırsız polisin elinden kaçtı. Ayşe'nin uykusu kaçtı. Bu
“Sınavda yüksek not alamazsam yandım.” (Mecaz A.) işin tadı kaçtı.
Ekmeğin kaç lira olduğunu İstanbul'a ekmek parası
Mecaz Anlam ( Değişmece Anlam ) bilmiyor musun? kazanmaya gitti.
Bir sözcüğün gerçek anlamından uzaklaşarak, bütünüyle Usta motoru yağladı. Annemi iyiden iyiye
yağladım, geç kalmamama bir
başka bir anlamda kullanılmasına “mecaz anlam”denir. şey demez artık.
Ağacı baltaladı. Enflasyonun yükselmesi
Mecaz anlam, “ dolaylama, ada aktarması, istiare, ekonominin iyiye gidişini
kişileştirme, konuşturma, kinaye, ve tariz” gibi yollarla baltaladı.
yapılabilir.
Yan(Yakıştırmaca) Anlam:

Bir sözcüğün temel anlamı yanında, zaman içerisinde


kazandığı yeni anlam veya anlamlara “yan anlam” denir.
Kelime gerçek anlamından tamamen uzaklaşmaz.
Benzetme yapılarak yan anlam oluşturulur.

Tuğba’nın ayağına çivi batmış. (G.A.)


Masanın bir ayağı kırılmış. (Y.A.)

Kazadan sonra koluma iki diliş attılar. (G.A)


Gömleğinin kolları kırışmış. (Y.A.)

Gömleğimin düğmesi düşmüş. (G.A.)


Bu olayda mutlaka onun da parmağı vardır.
Televizyonu açmak için şu düğmeye basacaksın. (Y.A.)
Son otobüse yetişemezsem, işte o zaman yandım.
Sağ gözüm iki gündür sulanıyor. (G.A.)
Toplantıda bize çok ağır sözler söyledi. Arabanın anahtarı masanın alt gözünde olacak. (Y.A.)

Cesaretimin kırılmasına sen sebep oldun. Yemek yerken ağzını kapamalısın. (G.A)
Mağaranın ağzı örümcek ağlarıyla kaplanmıştı. (Y.A.)
Onun bu pişkinliğine bir anlam veremedik. Çuvalın ağzını sıkıca bağladım. (Y.A.)

Sokakta keskin bir kömür kokusu var.

Kara haber tez duyulur.


Terim Anlam
Ayakkabısının burnu yırtıktı. (Y.A.)
Ünlü şarkıcı burnuna estetik yaptırmış. (G.A.) Bilim, sanat, spor ya da bir meslek dalıyla ilgili kavramları
karşılayan sözcüklere “terim” denir. Bu terim olan kelimeler
hangi bilim dalına ait ise o bilim dalıyla ilgili bir cümlede
kullanılması ise terim anlamdır.

Bu ders kafiye çeşitlerini işleyeceğiz. (Edebiyat)


Bu cümlenin özne ve yüklemini kim bulabilir?
(Dilbilgisi)
Maçın uzatma dakikalarında hakem, penaltı verdi.
(Futbol)

Yuvasından düşen yavru kırlangıcın kanadı kırılmıştı.


(G.A.)
Çocuklar maket uçağın iki kanadını da kırmışlar. ( Y.A.)

Partide çektiğimiz bütün resimler yanmış. (Yan A.)


Hazan mevsiminde kurumuş yapraklar gibi. (Yan A.)

Seninle mağaranın ağzında buluşuruz.(Yan Anlam) Oyunun üçüncü perdesi oldukça hareketli ve

Paragraf başı yapmayı unutmayın. (Yan Anlam) heyecanlıydı. (Tiyatro)

Kuşu uzun süre kafeste tutmayın. (Yan Anlam) Ülkemiz hangi meridyenler arasında yer almaktadır?

Dağın eteklerine kar yağmıştı. (Yan Anlam) (Coğrafya)

Uçurtmasına sarı bir kuyruk bağlamıştı.( Yan Anlam) Çile Bülbülüm adlı şarkının bestesi ve güftesi Sadettin

Ayakkabının burnunu yere vurdu.( Yan Anlam) Özcan’a ait. (Müzik)

Masanın gözündeki kitapları getir.( Yan Anlam) Verilen cümlede sıfatları bulunuz.(Dil bilgisi)

Defterin yaprağını yırtmışlar. ( Yan Anlam) Tarlaları yine nadasa bıraktık. (Tarım)

Boru dirseğinden su sızdırıyor. ( Yan Anlam) Ekvator Dünya’mızı ikiye bölen sanal bir çizgidir.

Çocuğun çürük dişi çekildi. ( Gerçek Anlam) (Coğrafya)

Testerenin dişi kırılmış. ( Yan Anlam) Notalara düzgün yerleştirememişsin. (müzik)

Sarımsakta iki diş var. ( Yan Anlam ) 3. dava bugün görüşülecekmiş. (hukuk)
Ameliyata 3 uzman doktor girdi. (tıp)
Şovale resim yapmayı kolaylaştırır. (resim)
Ortaçağ M.S. 5. yüz yıl ve 13. yüzyıllar arasını
kapsayan dilimin adı. (tarih)
SÖZCÜKLER ARASI ANLAM İLİŞKİLERİ
 Doğru haber veren gazeteler de var. (Gerçek anlam)
 İki noktadan tek doğru geçer. (Terim anlam) A) Eş Anlamlı(Anlamdaş) Kelimeler: Sesleri(yazılışları)
 Olaya bir de şu açıdan bakalım. (Mecaz anlam) farklı, anlamları aynı olan sözcüklere eş anlamlı (anlamdaş)
 İkizkenar üçgenin taban açıları eşittir. (Terim anlam) sözcükler denir.

Türkçede sözcükler arasında eş anlamlılıktan çok, yakın


Argo Anlam:
anlamlılık vardır. Bu nedenle Türkçede eş anlamlı
 Sadece belli bir topluluk ya da meslek tarafından sözcüklerin sayısı çok azdır.
kullanılan özel sözcüklerden oluşan dile argo denir.
Türkçedeki eş anlamlılık, yabancı kökenli sözcüklerden
 Argo, dil içinde bir dil gibidir. kaynaklanır. Eş anlamlı kelimelere bakıldığında genellikle
bunlardan birinin Türkçe, öbürünün yabancı kökenli sözcük
 Külhanbeylerinin anlaşma vasıtası da denebilir.
olduğu görülür.
 Küfürle karıştırılmamalıdır.
NOT: Bir sözcüğün eş anlamlısı kullanıldığı cümleye göre
 Argonun varlık sebebi kolay ve çekici anlatımı değişebilir.
yakalama isteğidir.
Bu elbise bana bol oldu. (geniş)
 Şekil ev anlamda ölçüsüzlük ve mübalâğa esastır. Bu sene bol para kazandım. (çok)

 Bağımsız ve sorumsuz yaşayışın dilidir de Ekinler büyümeye başladı. (olgunlaşmak)

denebilir. Kampanyaya ilgi büyüyor. (artmak)

Örnekler: O eskiden güçlü bir çocuktu


Güreşçimiz rakibinden daha kuvvetli.

abdestini vermek: azarlamak Annesine çok değerli bir hediye almış.

Kıymetli eşyalarını bir kutuya yerleştirdi.


arakçı: hırsız
O yıllarda köyümüzde mektep yoktu.
aklına tükürmek: birinin düşüncesini beğenmemek
Okul, kişiyi pek çok yönden eğitir.
röntgenci: kadınları gizlice gözetleme alışkanlığı olan erkek

mektep çocuğu: acemi, toy

zokayı yutmak: aldatılıp zarara sokulmak

manita: sevgili

moruk: yaşlı insan

torpil : adam kayırma

çakmak (sınıfta kalmak)

yutmak: iyice eksiksiz olarak öğrenmek


B)Eş Sesli (Sesteş) Kelimeler: Yazılışları ve söylenişleri
aynı, anlamları farklı olan sözcüklere “sesteş sözcükler”
denir.

Adresimi hemen bir kenara yaz.


Bu yaz yurtdışına çıkmayı düşünüyorum.

Depodaki bidonlar ağzına kadar dolu.


Bu mevsimde buralarda dolu yağar.

Ben, sizinle gelmek istemiyorum.


Çenesinde küçük bir ben vardı.

C) Zıt(Karşıt) Anlamlı Kelimeler: Birbirine bütünüyle zıt


olan durum ve kavramları ifade eden sözcüklere “karşıt
Yaralı yolcu, çok kan kaybediyor.
anlamlı sözcükler” denir.
Güler yüzüne, tatlı sözlerine kandım.

Yazın başı pişenin kışın aşı pişer.


Küçücük bir kara parçası için savaş çıkacaktı.
Akıllı düşman akılsız dosttan hayırlıdır.
Senin kara gözlerin aklımı başımdan aldı.
Tok, acın halinden anlamaz.
Kadının sol eli kapıya sıkışmış.
İyi evlat babayı vezir, kötü evlat rezil eder.
El sözüne kanıp da yuvanı yıkma.

Akıllı düşününceye kadar, deli oğlunu everir.


Düğün evine hangi yoldan gideceğiz?
Sinirinden annesinin saçını yolmuş. Kurunun yanında yaş da yandı.

Çiftlikteki atların bakımıyla kim ilgileniyor? Koridorun dar olmasına karşın, odalar gayet geniş.

Canı bir şeye sıkıldığında suya taş atar.


Sağlam yumurtaları paketlere diz, çürük yumurtaları ise
çöpe at.
Okulunuzda kaç tane bilgisayar var?
Yıllardır kâr eden şirket, sen gidince zarar etmeye başladı.
Yaylaya gece yarısı varmışlar.
Arabamın hem içini hem dışını güzelce yıkadım.
Köylü kadınlar çayın kenarında çamaşır yıkıyorlar.
Yemeğin üzerine bir bardak demli çay iyi gider. Kimi gün güldük, kimi gün ağladık; koca bir ömrü tükettik.
Basketçiler uzun, halterciler kısa boylu olur.

Altınlarını sandığın içine saklamış. Paraya az, morale çok ihtiyacımız var.
Terli terli buzlu su içmiş, sonra da hastalanmış.
Bu sınavda dört yanlış, bir doğruyu götürüyor.
Küçük bir salla karşı kıyıya geçtik.
Bedenim yaşlandı, fakat ruhum hâlâ genç
Çocuğu hemen bakkala sal, kahve ile şeker alsın.
NOT: Bir sözcüğün olumsuzu, onun karşıt anlamlısı demek Yakın Anlamlı Bazı Kelimeler
değildir. Sözcüğün olumsuzu ile karşıt anlamlısı birbirinden
mutluluk-sevinç usanmak-sıkılmak
farklı şeylerdir.
eş–dost–ahbap çekinmek–kaçınmak
gül– olumsuzu → gülme– zıt anlamlısı → ağla– beklemek–durmak küsmek–gücenmek–darılmak
uğraşmak-didinmek iste-dilemek
neşeli olumsuzu → neşesiz karşıt anlamlısı → üzgün

gel- olumsuzu → gelme- zıt anlamlısı → git-


E) Genel ve Özel Anlamlı Kelimeler:

Anlamca kapsamı geniş olan sözcüklere genel anlamlı


sözcükler, anlamca kapsamı daha dar olan sözcüklere de
özel anlamlı sözcükler denir.

Varlık- canlı- hayvan- keçi- Ankara keçisi.

Gül → çiçek → bitki → canlı

* Çocuk, geleceğin teminatı olduğundan ben çocuğumun


iyi yetişmesini istiyorum. ( 2. si 1. sine göre daha özel)

* Kitap, insanın en iyi dostudur. ( genel)

* Bu kitabı arkadaşıma ödünç verdim. (özel )


D) Yakın Anlamlı Kelimeler: Yazılışı ve okunuşu farklı
olan, anlamdaş gibi göründüğü hâlde birbirinin yerini * Eğitim- öğretim sadece okulda yapılmaz ( genel)
tamamen tutamayan, yani aralarında anlam ayrıntısı bulunan
kelimelerdir * Okulumuz, şehrin en eski binasıdır. (özel )

Yakın anlamlı sözcüklerde anlamca eşitlik yoktur. Bu E)Nicel ve Nitel Anlamlı Kelimeler:

nedenle yakın anlamlı sözcükler gelişigüzel


***Kavramların sayılabilen, ölçülebilen, azalıp çoğalabilen
kullanılmamalıdır.
özelliklerini gösteren sözcüklere “nicel anlamlı

Kardeşim sana küsmüş.(kesinlik-aşırılık) sözcükler”denir.

Kardeşim sana kırılmış.(esneklik) Bu binadaki dairelerin oldukça geniş odaları var.

Kardeşim sana gücenmiş.(üzülmek) Ağacın uzun dallarını testereyle kestim.

Kardeşim sana darılmış.(gücenip görüşmez ol-) Okul, yüksek binaların arasında kalmış.

Sırtında ağır bir çantayla güç bela yürüyordu.

İşyerime yakın bir ev satın almak istiyorum.

Örnek: İri taş, büyük halı, küçük bardak, temiz yol vs.

***Varlıkların nasıl olduğunu, niteliğini gösteren;


sayılamayan, ölçülemeyen bir değeri, özelliği ifade eden
sözcüklere “nitel anlamlı sözcükler” denir.
NOT:
Ekşi yoğurdu ayran yaparak değerlendirebilirsin.
Deniz pırıl pırıl parlıyordu.
Annemin lezzetli yemekleri burnumda tütüyor.
(Burada pırıl pırıl ikilemesi yansıma sözcük gibi gözüküyor
Güleç yüzüyle çevresine neşe saçıyordu. ancak sese dayalı olmadığından yansıma sözcük değildir.)

Cimri insanların kimseye hayrı dokunmaz. Gözleri ışıldıyordu.

Okula yırtık ayakkabılarla gidiyordu. (Yine bu cümlede ışıldamak yansıma sözcük değildir. )

Örnek: kötü gün, mutlu adam, neşeli insan, garip davranış Kuşlar sabaha kadar öttüler.
vs.
(Bu cümlede ötmek bir eylemdir yani fiildir. Ancak yansıma
NOT: Sözcükler cümle içindeki kullanımına göre bazen sözcük değildir.)
nicel bazen de nitel anlamlı olabilir.
H) Somut ve Soyut Anlamlı Kelimeler: Beş duyu
Okul yıllarında onunla yakın arkadaştık. (nitel anlam) organımızdan en az biriyle algılayabildiğimiz varlıkları
karşılayan sözcüklere “somut anlamlı sözcükler” denir.
Stadyum evimize çok yakındı. (nicel anlam)
Rüzgâr, yağmur, soğuk, sıcak, ekşi, acı, çiçek, gürültü,
Arkadaşlarına karşı her zaman sıcak davranır. (nitel anlam)
aydınlık, karanlık, mavi…
Dışarıda oldukça sıcak bir hava var. (nicel anlam)

G)Yansıma Sözcükler: Doğada duyulan seslerin taklit


edilmesi yoluyla oluşan seslerdir. Yani doğadaki varlıkların
( insan, hayvan, rüzgâr, vs.) çıkardıkları sesin sözcüklerle
ifade edilmesidir.

Köpek sabaha kadar havladı. Beş duyu organımızdan herhangi biriyle algılayamadığımız
kavramları ifade eden sözcüklere “soyut anlamlı sözcükler”
Bizim herif sabaha kadar horladı.
denir.
Meşin kırbaç şakladı.
Kin, iyilik, kötülük, nefret, kıskançlık, ayrılık, özlem, aşk,
Dişlerini gıcırdatmadan konuş lütfen. sevgi, üzüntü, mutluluk, vicdan, umut, sevinç, keder…

Televizyonun içinden çıtırtı geliyor. SOYUTLAMA: Anlam genişlemesi yoluyla somut anlamlı
bir sözcük soyut anlam kazanabilir. Bu duruma“soyutlama”
denir.

Başarımın anahtarı planlı çalışmaktır.

( Bu cümlede “anahtar” kelimesi kilidi açıp kapamak için


kullanılan araç olarak kullanılmamıştır. Kelime bu cümlede
“yöntem-yol” olarak kullanılmıştır. Bu da kelimenin
kazanmış olduğu soyut anlamdır. Yani somut olan “anahtar”
kelimesi bu cümlede soyut anlamda kullanılmıştır.)
Katı atıkları ayrı poşetlere koymalısınız. ( Bu cümlede * "Kendi yağıyla kavrulan bir aileydi.
“katı” sözcüğü somuttur. )

Müdür, iş yerinde katı kurallarıyla biliniyordu. Somutlamanın olabilmesi için bir soyutun olması şarttır.
Aksi halde sadece kişileştirme veya benzetmeler söz
konusu olur.
( Bu cümlede ise “katı” sözcüğü gerçek anlamının dışında
yani mecaz anlamda kullanılmıştır. Bu sözcük “düşünce ve "Ben bir ceviz ağacıyım Gülhaneparkı'nda." benzetmesinde
davranışlarında beli kurallara sıkı sıkıya bağlı olmak” benzeyen öğe olan "ben" somuttur, kendisine benzetilen öğe
anlamında kullanılarak soyut anlam kazanmıştır. olan "ceviz ağacı" da somuttur. O halde burada
somutlamadan söz edilemez. Burada sadece benzetme
Zavallı kızı bir odunla evlendirdiler. (anlayışsız) (
vardır.
“odun” kelimesi gerçek anlamının dışında
kullanılmıştır.) "Akşam loşluğunda deniz, gülümsüyordu bize."
kişileştirmesinde benzeyen öğe olan "deniz" somuttur ve
yine somut olan "insan"a benzetildiği için somutlamadan
Bir ateş düştü içime yanarım da yanarım. (hüzün)
söz edilemez.
( “ateş” kelimesi gerçek anlamının dışında
"Eridim bir güzelin yüzünden." cümlesinde ise psikolojik
kullanılmıştır.) durum "erimek'le somutlanmıştır. Yani somutlama
vardır.
“Bu sorunu çözmenin başka bir yolu olmalı.” cümlesinde
“yol” kelimesi somuttur. Ancak cümlede “yöntem”
anlamında kullanılarak soyutlama yapılmıştır. Çünkü yol “Ümitlerim bana yoldaş oldu.” Cümlesindeki
somuttur, yöntem soyuttur. “ümitlerim” kelimesi soyuttur. Ancak bu cümlede
“yoldaş olmak” sözüyle bir varlığa benzetilmiş ve
SOMUTLAMA: Soyu anlamlı bazı sözcükler kullanıldığı
somutlama yapılmıştır.
cümleye göre somut anlam kazanabilir. Buna “somutlama”
denir. Somutlamalar, genellikle kişileştirmelerle ve
benzetmelerle yapılır

Görünmez kanatlarıyla hatıralar camlara çarpıp duruyor.


(özlem)

Bu işyerinde herkes kurallara uyar sen de kuralları


çiğneyemezsin.

Bizi zamanında dinlemedi, şimdi bırakın çürüsün kahvehane


köşelerinde.

Dün olanları duyunca hepimize ateş püskürdü.

Onun sözleri bizi yaraladı.

Bu disiplin onu ve arkadaşlarını biledi.

Yaptığı iyilikler karşısında hepimiz ezildik.

"Yiğidin sevdiği güzel olursa ömrü ardından sökülür gider."


Burada soyut bir kavram olan "ömür" bir yumağa
benzetilerek somutlanmıştır.

Somutlamalara özellikle deyimlerde sık rastlanır.

* "Kabına sığamaz oldu son zamanlarda."

* "Yine mi bir çam devirdim?"

* "İpin ucunu kaçırırsanız, hiç iyi olmaz."


SÖZCÜKLERDE ANLAM DEĞİŞMELERİ

Anlam değişmesi, bir sözcüğün başlangıcında ifade ettiği


anlamda daralma, genişleme belirmesi ya da bir zaman
sonra başka bir anlamı karşılar hâle gelmesidir.
Sözcüklerdeki başlıca anlam değişmeleri şunlardır:

a. Anlam Genişlemesi:

Bir sözcük başlangıçta bir varlığın, eylemin bir bölümünü


ya da türünü karşılarken zamanla onların tamamını anlatır
duruma gelmesidir.

“Gökyüzünde yıldızları seyrettik uzun süre.” örneğinde


“yıldız” sözcüğü eskiden sadece gök cismi olarak
kullanılırdı. Günümüzde ise anlam genişlemesine uğrayarak
“büyük sanatçı-büyük sporcu vb.” anlamlarda da
kullanılmaktadır.

“Oraya ulaşabilmek için okulun çevresinden


dolaşmalısınız.” Cümlesinde ise “çevre” kelimesi eskiden
“bir şeyin yakını” anlamında kullanılırken günümüzde b. Alam Daralması
anlam genişlemesi yoluyla “muhit-ortam-geometri terimi...”
Kelimelerin geniş bir anlama sahipken zamanla eski
olarak kullanılmaktadır.
anlamlarının bir türünü veya bir bölümünü karşılar duruma

Örneğin, "yağlı" sözcüğü "yağı çok olan" anlamını taşır. gelmesidir.


Bu, yağlı sözcüğünün temel anlamıdır.
Örneğin, bugün kullandığımız “oğul” ve “oğlan” sözcükleri

"Yağlı bir müşteri görse hemen ellerini ovuşturur." eskiden hem kız hem erkek çocukları için kullanılırdı. Şu

cümlesinde "varlıklı, zengin" anlamında kullanılmıştır. anda ise bu sözcük yalnızca erkek çocuklar için
kullanılmaktadır. Bu anlam daralmasıdır.

Örneğin, “zannetmek” anlamında kullanılan “sanmak”


"Böyle yağlı bir iş hiç kaçırılır mı?" cümlesinde ise kelimesi eskiden “düşünmek, yaşamak, öldükten sonra
"yağlı" sözcüğü, "çok fazla zahmet çekmeden, bol kazanç dirilmek” gibi anlamları karşılıyordu. Görüldüğü gibi bu
sağlayan" anlamında kullanılmıştır. Görüldüğü gibi "yağlı" kelime anlam daralmasına uğramıştır.
sözcüğü anlam genişlemesi yoluyla yeni anlamlar
kazanmıştır. Örneğin, “davar” kelimesi eskiden her türlü mal, varlık
anlamındayken bugün “ koyun, keçi, inek vb.” anlamları
karşılamaktadır. Yani anlam daralmasına uğramıştır.
Kelimelerdeki bu anlam değişmesi iyi yönde
( anlam iyileşmesi ) veya kötü yönde ( anlam kötüleşmesi )
olabilir.

c.1.Anlam İyileşmesi

Bir sözcüğün kötü bir anlam taşırken zaman içinde iyi bir
anlamda kullanılması durumudur.

Örneğin, eskiden “mareşal” sözcüğü at bakıcısı olarak


kullanılırdı. Bu gün ise ordudaki en yüksek rütbe anlamında
kullanılmaktadır. Yani kelimenin anlamı iyileşmiştir.

Örneğin, eskiden “yavuz” sözcüğü kötü-hırsız


anlamlarındaydı. Bugün ise yiğit-kahraman anlamlarında
kullanılmaktadır. Yani anlam iyileşmesi söz konusudur.

Örneğin, eski Türk kavimlerinde “emek” sözcüğü “acı-


eziyet” anlamlarında kullanılırdı. Günümüzde ise bir işin
yapılması için harcanan beden ve kafa gücü anlamındadır.
Kelimenin anlamında iyileşme vardır.

c. Anlam Değişmesi Örneğin, eski metinlerde “çocuk” sözcüğü domuz yavrusu


anlamında kullanılırken günümüzde ise küçük yaştaki oğlan
Bir sözcüğün başlangıçta karşıladığı anlamdan uzaklaşarak veya kız anlamlarında kullanılmaktadır.
zaman içinde başka bir anlamı karşılayacak duruma
gelmesidir.
c.2.Anlam Kötüleşmesi

Anlamı iyi ve olumlu olan bir kelimenin zamanla kötü veya


kötüye doğru giden bir anlam kazanması durumudur.

Örneğin, “canavar” sözcüğü eskiden “canlı hayvan”


anlamında kullanılırken bugün anlam kötüleşmesine
uğrayarak “abani ve yırtıcı hayvan” anlamında
kullanılmaktadır.

Örneğin, Arapçada geçen “ukala” sözcüğü “akıllar”


anlamındayken bugün “ kendini bilgili sanan, bilgilik
taslayan” anlamında kullanılmaktadır. Yani anlam
kötüleşmesine uğramıştır.

Örneğin, “keleş” sözcüğü eskiden “ yiğit, cesur, çok


yakışıklı, iyi huylu” anlamlarında kullanılırken bugün anlam
kötüleşmesine uğrayarak “ çirkin, kötü, kel” anlamlarında
kullanılmaktadır.
SÖZCÜKLER ARASINDAKİ ANLAM OLAYLARI 3-Kinaye ( Değinmece )

1-Dolaylama
Bir sözü hem gerçek hem de mecaz (değişmece) anlama

Bir kelime ile anlatılabilecek bir kavramı, birden fazla gelecek bir biçimde kullanmadır. Kinayede asıl anlatılmak

kelime ile anlatmaya “dolaylama” denir. Dolaylamada istenen mecaz anlamdır.

benzetme esastır.
**Bu yük onu çok yıprattı.

Bu sene bacasız sanayi gelirleri düştü. (Turizm)


Bu cümlede “yük” sözü gerçek anlamıyla “ağır bir nesne”,

Delikli demir icat oldu mertlik bozuldu. (Tüfek) mecaz anlamıyla yaşamın ağır sorumluluğudur.

Bu yöremiz kara elmas açısından zengindir. (Kömür) **Bu lekeyi kolay kolay çıkaramazsın.

Yazarın bu romanı da beyaz perdeye aktarıldı. (Sinema ) Bu cümlede leke sözü gerçek anlamıyla “kir izi”, “mecaz
anlamıyla” namusa dokunur suçtur.
Büyük kurtarıcı kurtuluş meşalesini Samsun’da yaktı.
( Atatürk ) **Bir gün ektiğini biçersin.

Bu cümledeki gerçek anlam “tarımsal etkinlik”,


mecaz anlam, “yaptıklarının karşılığını göreceksin” dir.

**Yaptığı hatayı fark edince yüzü kızardı.

Bu cümledeki gerçek anlam “yüzünün renk değiştirmesi”,


mecaz anlam “utanmak”tır.

**Çok sevdiğim ve güvendiğim dostum kara günümde


elimden tuttu.

Bu cümledeki gerçek anlam “elinden tutmak”, mecaz anlam


2-Güzel Adlandırma ise “ yardım etmek”tir.

İnsanlarda iğrenme, korku gibi olumsuz duyguları 4-Tariz ( İğneleme ):


çağrıştıran sözcükler yerine bu kavramları daha güzel
sözcüklerle anımsatmaya denir. Bir insanı iğnelemek maksadıyla, bir sözü karşıt anlamını
düşündürecek biçimde kullanmaya tariz diğer adıyla
Verem ince hastalık iğneleme sanatı denir. Ayrıca diğer ismi
Börü( yabani hayvan) kurt “Dokunaklı Söz Sanatı” dır.

Cin, peri iyi saatte olsunlar


Araba o kadar hızlıydı ki, yürüyerek geçebilir.
Kusmak istifra etmek
Bu yürekli insan, tavşandan çok korkar.
Ölmek vefat etmek, son yolculuğunu çıkmak

Kör görme engelli Aferin oğlum Ahmet, Bu yolda devam et.

Tuvalet yüznumara, ayakyolu Apartmandaki kibar (!) adam söyledi bize bunları.
Eksik etek: Kadın
Böyle çalışırsan (! ) Türkiye birincisi olursun.
Gapı kızı: Hizmetçi Kara dam: Mezar

Kıyımsız: Cimri. Çırpıcı: Hırsız. O kadar cesurdu ki örümcekten bile korkardı.

Bozalak: Kel. Cin arabası: Bisiklet Öyle akıllı ki iki kere tekrarlamadan ne söylendiğini
kavrayamıyor.
Hediye namıyla bir şey gönderme Âlem sele gitti gözüm yaşından

Âdet edip hiç misafir kondurma Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

Komşunun evi yanar iken söndürme Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.

El kârıyçin bir adımda uzanma 7-Benzetme:

**************************** Aralarında çeşitli yönlerden ilgi bulunan iki varlıktan zayıf


olanı güçlü olana benzetme sanatıdır.
Her nereye gidersen eyle talanı
NOT: Her benzetme bir karşılaştırmadır; ama her
Öyle yap ki ağlatasın güleni karşılaştırma bir benzetme değildir.
Bir saatte söyle yüz bin yalanı **Şenyuva apartmanı bodrum katı Kutu gibi bir dairede
otururlar.
El bir doğru söz söylerse inanma.
**Yollar köyleri saran eskimiş çerçevelerdir.

5-Kişileştirme( Teşhis ): **Unutmakta haklısın kömür gözlüm haklısın…

** Gözlerim çalışmaktan kan çanağına döndü.


İnsan dışındaki canlı cansız varlıklara insan özelliği
kazandırmaktır. ** Deniz misali gözleri vardı.

** Odanın konforu, sanki kral dairesiydi.


NOT: Her teşhiste aynı zamanda kapalı istiare vardır.
* *Kepçe kulağı, hepimizi güldürürdü.
**Güzel yârim gitti diye pınar ağladı.

Benzetmede dört öğe vardır:


**Menekşeler külahını kaldırır.
***Âh bu türküler, köy türküleri Ana sütü gibi candan Ana
**O çay ağır akar, yorgun mu bilmem, sütü gibi temiz.

a) Kendisine Benzetilen: Ana sütü


Mehtabı hasta mı, solgun mu bilmem.
b) Benzeyen: Köy türküleri
**Dağlara yaslanıp yatan güneşi
c) Benzetme Edatı: Gibi
Yaralı, hastadır, yorgundur sandım
d) Benzetme Yönü: Candan, temiz

**Boynu bükük adalar tanıyor sanki bizi. NOT: Benzetme edatı olarak “gibi” den başka; kadar, sanki,
güya, nitekim, meğer ki, misal, andırmak… gibi sözcüklerde
kullanılabilir.
**Yeni aldığım kitaplar bana güzel hikâyeler anlattı.
8-Deyim Aktarması(İstiare-Eğretileme):

Benzeyen ve kendisine benzetilenden yalnız birinin


6-Mübalâğa (Abartma): kullanıldığı benzetmedir.

a. İnsana Özgü Kavramların Doğaya Aktarılması:


Herhangi bir durumu, olayı ya da gerçeği olduğundan daha
büyük ya da küçük göstererek anlatma yöntemine mübalağa Ovadaki bütün çiçekler el ele tutuşmuş, hep bir ağızdan
(abartma) denir. şarkı söylüyorlardı.

Güneş soldu puslu bir dağın


Sevinçten göklere zıpladım.
omzunda.
Gittiğini duyunca bir kez daha öldüm.
Gülen ayvam, ağlayan narımsın.
Bir ah çeksem, karşıki dağlar yıkılır.

Korkudan, yüreğim ağzıma geldi. Öteki vapurlarda severlerdi


kaptanlarını.
Bir bakışın. yüreğimi deldi geçti.

Bütün gün çalışmaktan iğne ipliğe döndü. Kuşlar neşe içinde cıvıldaşıyor.
Gönül bir kafeste tutsaktır. Uçmak ister uçamaz.

d. Doğadan Doğaya Yapılan Aktarma:


NOT: İnsana özgü kavramların doğaya aktarılmasına
yazında kişileştirme denir. Bu anlam olayında, Benzeyen- Doğadaki bir varlığı, kavramı anlatmak için başka bir varlık
benzetilen ilişkisi olup benzetilen (insan) gösterilmediği ya da kavramı kullanmaktır.
için, aynı zamanda kapalı eğretilemeden söz edilir.
Ay, damlıyordu yaprakların arasından.
b. Doğaya Özgü Kavramların İnsana Aktarılması:
Gökyüzü bu sabah kurşunla kaplı.
Kalbim yırtılıyor her nefesimde.
Uludağ etekleri al ipekten bu akşam.
Bedir’ in aslanları ancak bu kadar şanlı idi.
Sabaha kadar uluyan rüzgâr bizi uyutmadı.
Dalgalanır deli gönül şafakta.
Kükreyen denizi beraber seyrettik
Sevinçten, heyecandan uçuyordum.

Yumuşak huylu bir insan olduğunu hemen anladım. 9-Mecaz-ı Mürsel(Ad Aktarması):

Ne tilkidir o, onu ben bilirim. Bir sözü benzetme amacı gütmeden bir başka söz yerine
Kanadı altına almak Kedi olalı bir fare tuttu. kullanmaktır. Bunda, parça söylenip bütün, genel söylenip

Kurtlarını dökmek Kuyruğunu kısmak; özel çağrıştırılabilir. Ya da iç-dış, eser-yazar ilişkisi


kurulabilir.
NOT: Doğaya özgü kavramların insana aktarılması olayında
"kapalı eğretileme" örneklerine de rastlanır. Örneğin, Parça-Bütün İlişkisi
"Ablam babamı görünce yumuşadı." tümcesinde yalnız
Saçımı hep bu berberde kestiririm. ( Saçların tamamı değil
benzeyen ("ablam ") gösterildiği için "kapalı eğretileme" söz
bir bölümü )
konusudur.

Gemi bir sabah vakti Samsun’a yaklaştı. ( Samsun’un

c. Duyularla İlgili Kavramların Birbirine Aktarılması kendisi değil bir parçası olan liman )

Burada gerçek anlamı duyularımızdan biriyle ilgili bir Marmara’da her yelkenli uçar gibi neşeli. ( Geminin parçası
sözcük, başka bir duyumuzla ilgili bir kavrama
uygulanmaktadır. yelken söylenmiş geminin tamamı kastedilmiştir. )

Örneğin, "sert, yumuşak, keskin,.." sözcüklerinin gerçek Bir hilâl uğruna ya Rab ne güneşler batıyor. ( Bayrağın
anlamı dokunma duyusuyla ilgilidir. Bu sözcükleri aşağıdaki
örneklerde görüleceği gibi, öteki duyularla ilgili kavramları parçası hilal yazılmış bayrağın tamamı kastedilmiş. )
anlatmakta da kullanabiliyoruz:

Bu içkinin sert bir tadı var.» tatma

Yumuşak sözlerle ortalığı yatıştırdı.»işitme

Aşağıdan keskin bir koku geliyordu, »koklama

Sapı kanlı, demiri kör bir bıçaktı./sıcak " »


görme dokunmaya

Kadının acı çığlığıyla yerimizden fırladık. ( tatma-duyma)

Bu eserinde sıcak renkler kullanmış.


( dokunmadan- görmeye)

Kan tükürsün, adını candan anan dudaklar. ( Parça dudak


bütün ise insanın kendisidir. )
İç-Dış İlişkisi Yön-Ülke İlişkisi
Tabağını bitirmeden sofradan kalkma.
Batı, aile kurumunu güçlendirmeye çalışırken, bir yandan da
Evden izin almadan bir yere gitme. Doğu’nun aile yapısını bozma çalışmalarını devam ettiriyor.

Şişler hazır olunca mangalı yak. KARIŞIK ÖRNEKLER

Sınıf bu hafta sonu pikniğe gidecek. Yaşar Kemal’i lise yıllarımda okudum.

Biz tatildeyken evdeki saksıları sulamayı da unutma. Haberi duyunca bütün ev ayağa kalktı.

Salondaki soba gürül gürül yanıyordu. Ayağını çıkarmadan içeri girme.

Bu acılı haberi ona hangi dil söyleyebilir?(insan)


Yer-İnsan İlişkisi
Bütün köy meydanda toplandı.
İstanbul olimpiyatlara hazırlanıyor.
Gökten sicim gibi bereket yağıyor.(yağmur)
Bu üzücü olaya Anadolu büyük tepki gösterdi.
Turnuvaya ünlü raketler katılıyor. (Sporcu)
Sanatçı-Eser İlişkisi
Yaylıya binip, bir tur attık. (Araba)
Yahya Kemal’i okumadan şiirin zevkine varamazsınız.

Ferdi Tayfur’u dinlemek beni rahatlatıyor. 10-Konuşturma ( İntak ):

Nitelik-Kişi İlişkisi İnsan dışı varlıkları insan gibi konuşturmaya “intak” denir.

Halk müziğinin beğenilen seslerindendi. ( Nitelik: Güzel NOT: İntak bulunan her yerde doğal olarak kişileştirme
sesli olması Kastedilen: Sanatçı ) (teşhis) de vardır, ancak teşhisin( kişileştirmenin) olduğu her
yerde intak yoktur.
Mehmet Akif edebiyatımızın güçlü kalemlerindendi.
( Nitelik: Yazarlık Kastedilen: Sanatçı ) Mor menekşe: “ Bana dokunma!” diye bağırdı.

Aklı ersin ermesin sevdama / Senden yanayım, dedi yeşeren


dal, senden yanayım.

Bugün şu gördüğün yüce çınar: “İki yüz yaşındayım, artık


yoruldum.” diyerek bana bütün dertlerini anlattı.

Neden-Sonuç İlişkisi

Gökyüzünden bereket yağıyordu. ( Berekete sebep olan


yağmur kastedilmektedir.)
KELİME GRUPLARI Bunun hesabını senden er geç soracağım.

A) İKİLEMELER ( TEKRAR GRUPLARI ) Bisiklet sürmeyi düşe kalka öğreneceksin.

Bir nesneyi veya hareketi karşılamak için eş görevli iki Turnuvaya genç yaşlı pek çok sporcu katılmıştı.

kelimenin meydana getirdiği kelime grubudur.


Evin taksitlerini ödeyebilmek için gece gündüz çalışıyordu.

İkilemeler arasında kesinlikle noktalama işareti


Yaşlı kadının önünü kesip ileri geri konuşmuşsun.
kullanılmaz.
Yengem ucuz pahalı demiyor, gördüğünü alıyor.
İkilemeler daima ayrı yazılır.

İkileme Çeşitleri:

1) Aynı kelimenin tekrarıyla oluşan ikilemeler:

ağır ağır, güzel güzel, tatlı tatlı, konuşa konuşa, atlaya


atlaya, koşa koşa, deste deste, soğuk soğuk,

Sabah sabah demli çay içilir mi?

“Nasıl da tatlı tatlı gülerdin yüzüme / Senden başkasını


görmezdim.

3) Eş/Yakın Anlamlı Sözcüklerin Bir Arada


Kullanılmasıyla Oluşan İkilemeler:

akıllı uslu, güçlü kuvvetli, mal mülk, ağrı sızı, ar namus,


ev bark, çanak çömlek, açık saçık, doğru dürüst,
yorgun argın, gizli saklı, ağzı burnu, saçı başı, delik deşik,
arada sırada, sessiz sedasız, güle oynaya…

Geçkin yaşına rağmen güçlü kuvvetli bir adamdı.

Karanlığa kalmamak için hızlı hızlı yürüyordu. Bu konu hakkında doğru dürüst konuşamadık.

Girdiğimiz pastanede çocuklar için yapılmış renk renk Şimdiye kadar doğru dürüst bir işte çalışmadım.

şekerlemeler vardı.
Bilinen en eski çanak çömlekler Çatalhöyük’te bulunmuştur.

Sıcak sıcak simitlerim var.

Ağabeyi bize soğuk soğuk espriler yapardı.

Serviler nazlı nazlı sallanıyordu bu güzel havada.

2) Zıt anlamlı kelimelerle oluşan ikilemeler:

iyi kötü, gece gündüz, er geç, acı tatlı, büyük küçük, ucuz
Arada sırada ailecek pikniğe giderdik.
pahalı, az çok, genç yaşlı, ileri geri, düşe kalka, varını
yoğunu, irili ufaklı… Çantasını vermemekte direnen kadını delik deşik etmişler.
Çalışan bayanların en büyük çilesi, yorgun argın eve gelip 6) Yansıma Sözcüklerle Oluşan İkilemeler:
bir de yemekle uğraşmaktır.
mışıl mışıl, şırıl şırıl, şangır şungur, gacır gucur, rap rap, horul
Eş dost yardımına koşmuştu. horul, gurul gurul, fokur fokur, takır tukur, vızır vızır…

Gazeteler yalan yanlış bilgilerle doluydu Sobanın yanına kıvrılmış, mışıl mışıl uyuyor.

Ortalıkta ses seda yoktu. Mutfaktan şangır şungur sesler geliyor.

4) Biri Anlamlı Biri Anlamsız Kelimelerle Oluşan Otobüsler, minibüsler, taksiler vızır vızır işliyor.

İkilemeler:
Yağsız kalan kapılar gacır gucur ötüyordu.

eğri büğrü, eski püskü, ufak tefek, yırtık pırtık, tek tük,
Tenceredeki süt fokur fokur kaynıyor.
bölük pörçük, çarpık çurpuk…
Çocuklar rap rap yürüyen askerleri ilgiyle izledi.
Ünlü şarkıcının evi, eski püskü eşyalarla doluydu.

Ağaçların dallarında tek tük sararmış yapraklar kalmıştı.

Bu kitabımda, çocukluk dönemime ait bölük pörçük


anılarım var.

Eğri büğrü dallardan güzel bir kulübe yapmış.

Evliliğimizin ilk yıllarında ufak tefek sorunlar yaşadık.

Şehrin bu yakasında çarpık çurpuk binalar yükseliyor. 7) “m” Harfi ile Yapılan İkilemeler:

şaka maka, çatal matal, kaşık maşık, çocuk mocuk, oyun


moyun, para mara…

Şaka maka okulu da bitirdik.

Çocuk mocuk dinlemem, alırım ayağımın altına!

5) İkisi de Anlamsız Kelimelerle Oluşan İkilemeler:

eciş bücüş, ıvır zıvır, abur cubur, karman çorman, allak


bullak, ıcığını cıcığını, abuk sabuk…

Panik havası daha şimdiden piyasaları allak bullak etti.

Reçetedeki eciş bücüş yazıyı binbir güçlükle okuyabildim

Kadıncağızın evini beş dakikada karman çorman etmişler.

Böylesi ıvır zıvır işlere ayıracak vaktim yok benim.

Sürekli abur cubur yediğim için kilo alıyorum.

Benim hakkımda abuk sabuk sözler söylemişsin.


--İKİLEMELERLE İLGİLİ NOTLAR-- NOT-6-: İkilemeler cümle içinde “AD” göreviyle
kullanılabilir.
NOT-1-: İkilemeyi oluşturan sözcükler çekim eklerini
alabilir. Çocukları için varını yoğunu harcamıştı.
ikileme (AD)
el ele, diz dize, göz göze, nefes nefese, baş başa, arka
Canlarım benim, malım mülküm size feda olsun
arkaya, kıyıda köşede, arada sırada, sağdan soldan, eli ayağı, ikileme (AD)
saçı başı, kaşı gözü, uzaktan uzağa… İnşaat kazısında çıkarılan çanak çömlekler beş yüzyıl
öncesine aitmiş. İkileme (AD )
NOT-2-: İkilemeyi oluşturan sözcükler yapım eki almış
olabilir.
NOT-7-: İkilemeler cümle içinde “SIFAT” göreviyle
günlük güneşlik, irili ufaklı, güçlü kuvvetli, kırık dökük,
kullanılabilir.
yerli yersiz, dalgın dalgın, dertli dertli…
Havuzun içinde irili ufaklı taşlar vardı.
NOT-3-: İkilemeyi oluşturan sözcükler ayrı yazılır.
İkileme (SIFAT)
İkilemeyi oluşturan sözcüklerin arasına hiçbir
noktalama işareti (virgül, kısa çizgi vb.) konmaz. Evdeki kırık dökük eşyaların hepsini çöpe attım.
İkileme (SIFAT)
gece gündüz (Doğru)

Bu abuk sabuk fikirleri kafana kim sokuyor?


gecegündüz (Yanlış; çünkü ikilemeyi oluşturan sözcükler
İkileme (SIFAT)
bitişik yazılmaz.)

NOT-8-: İkilemeler cümle içinde “ZARF” göreviyle


gece-gündüz (Yanlış; çünkü ikilemeyi oluşturan
kullanılabilir.
sözcüklerin arasına kısa çizgi konmaz.)
Sınıfta kaldığını öğrenince hüngür hüngür ağladı.
gece, gündüz (Yanlış; çünkü ikilemeyi oluşturan
İkileme (ZARF)
sözcüklerin arasına virgül konmaz.)
Ben gelene kadar burada akıllı uslu oturun.
NOT-4-: Zaman içerisinde kalıplaşarak birleşik sözcük
İkileme (ZARF)
olmuş ikilemeler bitişik yazılır.
Televizyon tamirinden az çok anlarım.
civciv, cızbız, çerçöp, fısfıs, şipşak, cırcır (böceği), çıtçıt,
İkileme (ZARF)
dırdır, fırfır, hımhım, hoşbeş, şıpşıp (terlik), yüzgöz (olmak)
darmadağınık, darmaduman, karmakarışık.

Akşama cızbız köfte yapalım mı?

Havuzun üzeri çerçöp dolmuştu.

Bu küçük kümeste yüzden fazla civciv yetiştiriyor.

NOT-5-: İkilemeler deyim içinde geçebilir.

Yabancı basın, Fatih Terim’i yere göğe sığdıramıyor.

Elden ayaktan düşünce kimseler istemez bizi.

Ben artık o işlerden elimi ayağımı çektim


B) DEYİMLER 4.Çoklukla mastar hâlinde olduklarından fiil çekimine
girerler. Mastar halinde olmayan deyimler de
Genellikle gerçek anlamından az çok ayrı bir anlamı olan, bulunmaktadır.
ilgi çekici bir anlatımı bulunan, ifadeyi daha zengin kılan,
iki veya daha fazla kelimeden meydana gelen, kalıplaşmış "Burnunu çekmek" deyimi, "burnunu çekti"; "bozuk

söz topluluklarına "deyim (tabir)" denir. çalmak" deyimi, "bozuk çaldı"; "güçlük çıkarmak" deyimi,
"güçlük çıkardı" “ipe un sermek” deyimi “ipe un
seriyorsun” biçiminde çekimlenebilir.

“Dünkü çocuk, can pazarı, eski hamam eski tas, çantada


keklik” gibi deyimler mastar halinde değildir.

Deyimlerin Özellikleri:

1. Kalıplaşmış sözlerdir. Yerleri değiştirilemez; bir


kelime çıkarılıp, aynı anlama da gelse yerine başka bir
kelime konamaz. 5.Anlatıma güzellik, canlılık ve çekicilik katmak için bu
şekilde kullanılırlar. Bu bakımdan, genel kural niteliği
"Eli yüzü düzgün" deyimi, "yüzü eli düzgün" biçiminde;
taşımazlar.
"baş kaldırmak" deyimi, "kafa kaldırmak" biçiminde
değiştirilip söylenemez; söylense de deyim olmaz. 6.Kimi ikilemeler de çoklukla deyim sayılmaktadır.

2. Kısa ve özlü ifadeler taşırlar. Bir kavramı, bir "Allak bullak", "oldum olası", "takım taklavat", "süklüm
düşünceyi, bir olayı az sözle belirtmek ya da daha etkili püklüm", "ev bark" gibi.
kılmak için kullanılırlar.
7. Gerçek anlamlı olan deyimler de bulunmaktadır.
3.En az iki kelimeden oluşurlar. Bir kısmı kelime grubu,
bin pişman olmak, Hem suçlu hem güçlü, Çoğu gitti azı
bir kısmı da cümle hâlinde biçimlenmiştir.
kaldı, yükte hafif pahada ağır
"Günaha sokmak, içini dökmek" ve "elifi görse mertek
8. Sadece mecaz anlam taşıyan ikilemeler de vardır.
sanır", "burnu yere düşse almaz" gibi.
bir tasla iki kuş vurmak, eşeğini sağlam kazığa bağlamak,
gözü gibi sakınmak, kafa yormak, etekleri zil çalmak, göze
girmek…

Örnekler:

İnsan içine çıkamamak, açlıktan nefesi kokmak, açıkta


kalmak, iğneyle kuyu kazmak, çam devirmek, etekleri zil
çalmak, kaleminden kan damlamak, kaşla göz arasında, ah
aksi şeytan, Allah ömürler versin, haddini bilmek, ramak
kalmak, zehir etmek, paha biçilmez, paçayı kurtarmak...
C) ATASÖZLERİ 12-Kelimelerin yerleri değiştirilemez. Değiştirildiği zaman
değişik anlamlar ortaya çıkabilir.
ATASÖZLERİ
13-Denenmiş sözler olduğu için doğruluğu herkes tarafından
Atalarımızın uzun denemelere dayanan yargılarını, kabul edilir.
tecrübelerini, bilgece düşünce ya da öğüt olarak ifade eden
14-Atasözleri yargı bildirir. Genellikle cümle biçiminde
ve kalıplaşmış biçimleri bulunan halk tarafından
çekimlenir
benimsenmiş özlü sözlerdir.

 Atasözleri genellikle bir, en fazla iki cümleden oluşur.

 Halkın ortak malıdır ve halk tarafından aynı biçimde


söylenir.

 Atasözleri evrensel değerler yanında bir ulusa özgü kültürel


değerleri de yansıtır.

Örneğin "Gözden ırak olan, gönülden ırak olur", "Dağ dağa Örnekler:
kavuşmaz, insan insana kavuşur", "Vakit nakittir" gibi
atasözleri evrenseldir. Bunlara benzer atasözlerini bütün Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.

dilerde bulmak mümkündür.


Çalma elin kapısını çalarlar kapını.

"Osmanlı, tavşanı araba ile avlar", "Türk'ün aklı aldadır"


Acı acıyı keser, su sancıyı. ( Bir güçlüğü yenmek için için
gibi atasözleri ise ulusaldır. Bunlara benzeyen atasözleri bir
başka bir güç yola başvurmak gerekir.)
ulusun kültürünü yansıtır.
Bir elin nesi var, iki elin sesi var.
Atasözlerinin Özellikleri
Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.
1-Halkın düşüncesini anlatır.
Akılsız başın cezasını ayaklar çeker.
2-Ulusaldırlar.
Acı patlıcanın kırağı çalmaz.
3-Kişinin ruhuna hitap ederler.
Acemi katır kapı önünde yük indirir.
4-Kesin tavırlıdırlar ve İnandırıcıdırlar.
Ağaca balta vurmuşlar, sapı bedenimden demiş.
5-Geniş halk kitlelerinin yüzyıllardan beri geçirdiği
denemelerden ve bu denemelerden oluşan düşüncelerden Kartala bir ol değmiş, yine kendi yeleğinden.
doğmuşlardır.
Terzi kendi söküğünü dikemez.
6-Yalın sözlerdir, anlatımları açıktır.

7-Doğa olaylarının oluşunu bildirirler.

8-Ahlak aşılarlar, ahlaklı olmayı öğretirler.

9-Bir veya iki cümleden meydana gelirler.

10-Birçoğunda mecaz vardır.

11-Atasözlerinde söz sanatları vardır.


D) YANSIMA GRUPLARI E.2.İsim Tamlaması Grubu: En az iki ismin bir anlam
bütünlüğü içinde oluşturduğu kelime grubuna “isim
tamlaması” denir.
Doğadaki seslerin taklidi sonucu ortaya çıkan sözcüklere “
Tamlamayı oluşturan birinci isim tamlayan, ikinci isim ise
yansıma sözcükler” denir. Yansımalar ikileme oluşturmak
tamlanandır. Tamlayan isim –(n)ın-(n)in-(n)un-(n)ün
suretiyle kelime grubu olabilir.
eklerini, tamlanan isim ise -(s)ı-(s)i-(s)u-(s)ü eklerini alır.
At arabası taş döşeli yolda takır tukur ilerliyordu.

Çocuk, bardaktaki suyu lıkır lıkır içti ve konuşmaya


başladı.

Tenceredeki su fokur fokur kaynıyor.

E) TAMLAMA GRUPLARI

E.1.Sıfat Tamlaması Grubu: Bir sıfat ve bir ismin


oluşturduğu kelime gruplarına denir.

Masmavi deniz bana kucağınız açtı.

Yabancıya birkaç soru sorduk.

Tatlı su kaynağına doğru ilerlerken karşımıza güzel bir


Denizin kokusu Yüksekova’nın havası
ceylan çıktı.
Kalbimin derinlikleri Kapı kolu
Açık yeşil elbisesi rüzgârda uçuşuyordu.
Okul kuralları Şekil bilgisi
Her gün ders çalışır, bir de kitap okurum.
E.2.a Belirtili İsim Tamlaması: Tamlayanın ve tamlananın
Sarı saçlarını deli gönlüme bağlamışım, çözülmüyor
ek aldığı isim tamlamasıdır.
Mihriban.
Bana henüz yolun sonu geldi, denmedi.
Hatasız kul olmaz, hatamla sev beni.
Duyguların dilinden kim anlar?
Kuru ekmekleri ufalayarak pencereme koymuştum.
Son on yıldır kasabanın yolundan herkes şikâyetçiydi.
Sabahleyin iki güvercin pencereme kondu. Minicik
gagalarıyla ekmek kırıntılarını yemeye başladı. Deniz bütün içtenliğiyle ve büyüleyici sesiyle hasretin
türküsünü söylüyordu bize.

O kadar uğraşmama rağmen bilgisayarın monitörünü


kurtaramadım.

Yıllar önce notlarımı tuttuğum ve özenle sakladığım


defterin arasından bir gül yaprağı çıktı.

Beni bu şehre bağlayan en önemli şey denizin kokusudur.


NOT: Belirtili isim tamlamasında vurgu her iki unsurda NOT: Tamlayan ya da tamlanan söylenmemiş olabilir.
da eşittir, ama belirtisiz isim tamlamasında tamlayan Genellikle tamlayanı zamir olan tamlamaların tamlayanı
vurguludur. düşer. Bu yüzden iki isimden de zincirleme tamlama
oluşabilir:
Ev - in pencere -s – i akıl-ın yol-u
Konuşması herkesi rahatsız ederdi.
Dolab - ın kapağ – ı dondurma-n-ın kaymak-ı
Yürüyüşünde de bir asalet vardı.
Ceket - in düğme - s – i masa-n-ın reng-i
Kalemimin ucu bitti.
NOT: Belirtili isim tamlamalarında tamlayan ile
tamlanan arasına başka sözcükler girebilir. Kardeşleri ekmek parasını kazanmak için yurt dışına gitti.

"Kerem'in mavi gömleği güzelmiş."cümlesinde araya Okulumuz bu sene her zamankinden daha güzel olacak.
"mavi" sıfatı girmiştir.
E.2.b Belirtisiz İsim Tamlaması: Tamlayanı ek almamış;
Oğlumun yıllar önce alınan kazağı ancak tamlananı ek almış olan isim tamlamasıdır.
Çocuğun minik elleri
Osmanlı, bir çınar ağacına benziyordu.
Şehrin günlerdir akmayan suları
Bugünlerde yaşadıklarımdan ötürü rüyalar âleminde
İhtiyarın bir kış gecesi ölümü
dolaşıyordum sanki.
Üsküdar'ın dost ışıkları
Evin doğu tarafına bakan sokak kapısını açık unutmuştum.
Kocaman bir masası ve koltuğu vardı annemin.
Ders kitaplarını bedava dağıtmakla devlet hata
Arkadaşımın bitmek bilmeyen aile sorunları beni üzüyor.
yapmaktadır.
Serinliğini hissettin mi rüzgârın?
Geçenlerde çocuk ayakkabısı almaya kalkınca başıma
NOT: "- den" hal eki tamlayanda kullanılan ilgi ekinin
gelmeyen kalmadı.
yerine geçerek belirtili isim tamlaması kurabilir.

"Resimlerin birini de ben alayım."cümlesindeki "resimlerin Çoban çeşmesi, hayal iklimleri, ahududu şerbeti, bahçe
birini" sözü belirtili isim tamlamasıdır. Biz bunu kapısı, yazı tahtası, sınıf öğretmeni, erik ağacı, bahçe duvarı,
"resimlerden birini" biçiminde de söyleyebiliriz. Yani televizyon sehpası, ayakkabı boyası, ceket düğmesi
sadece tamlayan eki "-in" yerine, aynı işlevi gören "-den"
NOT: Bazen belirtisiz isim tamlamalarında sıfatın başa
hâl ekini getirmiş oluyoruz.
gelmesi dil yanlışlığına yol açar. Bu yüzden sıfat başa
Öğrencilerin bazıları→öğrencilerden bazıları değil, ortaya gelir.
onların biri→onlardan biri
Konya eski milletvekili, (doğru)
NOT: Belirtili isim tamlamalarında bir tamlayan birden eski Konya milletvekili ( yanlış )
fazla tamlanana bağlanabileceği gibi, bir tamlanan
devlet eski bakanı(doğru)
birden fazla tamlayana da bağlanabilir.
eski devlet bakanı (yanlış)
"Evin bahçesi, odaları, mutfağı o kadar geniş
NOT: Belirtisiz isim tamlamalarında tamlayan ile
ki..."cümlesinde "evin" tamlayan; "bahçesi, odaları,
tamlanan yer değiştirmez.
mutfağı" sözcükleri de tamlanandır.
NOT: Birinci unsuru özel isim olan tamlamalar, şekil
"Kırların, çiçeklerin, kuşların, böceklerin neşesi hepimizi
bakımından belirtisiz oldukları hâlde, anlam
coşturmuştu."cümlesinde "kırların, çiçeklerin, kuşların,
bakımından belirtili isim tamlaması özelliği taşır.
böceklerin" tamlayan; "neşesi" tamlanandır.
“İstanbul şehri, Türk Dili, Tuz Gölü”
NOT: Birinci unsuru cümle olan tamlamalar da anlam
bakımından belirtili sayılırlar.

“Ben başaramam” sözünü bir tarafa bırak.

Ortalık bir anda “isteriz” nidalarıyla inledi.

Kiralıktır levhası

Birleşme aşkın mezarıdır iftirası

Not: Günümüzde bu tür tamlamalar, tamlanansız


kullanılmaktadır ki bu, yanlış bir tutumdur.

“Ben başaramam”ı bir tarafa bırak.

Ortalık bir anda “isteriz”lerle inledi.

Herkes birbirine “şimdi ne yapacağız”ı soruyordu.

NOT: Kimi belirtisiz isim tamlamaları bitişik yazılır: E.2.d Zincirleme İsim Tamlaması: Başlı başına bir isim

hanımeli, yüzbaşı, aslanağzı, yavruağzı... tamlaması çeşidi değildir. Bu tür isim tamlamalarının tek
özelliği, bazen tamlayanın, bazen tamlananın, bazen de
NOT: Bazılarında da tamlayan çoğul eki alabilir:
her ikisinin birden herhangi bir isim tamlaması
öğretmenler odası, erkekler hamamı, kadınlar hamamı, olmasıdır.
karılar koğuşu...
Yani ikiden fazla isimden oluşmasıdır. Bu durum bu kelime
NOT: Bazı belirtisiz isim tamlamaları belirtili
yapılabilirken bazıları yapılamaz. grubunun belirtili veya belirtisiz bir isim tamlaması olma
özelliğini değiştirmez.
Kapı kolu →kapının kolu olur
Zincirleme denmesinin sebebi de, önceden oluşturulmuş
Telefon görüşmesi→telefonun görüşmesi olmaz
olan bir isim tamlamasına yeni bir unsur (tamlayan ya da
Yaz yağmuru →yazın yağmuru olabilir
tamlanan) daha ekleniyor olması veya iki isim tamlamasının
Çöp kebabı →çöpün kebabı olmaz birleştirilmesidir:

Misafir odası →misafirin odası olmaz [çocuk + (sırt + çanta)] = çocuğun sırt çantası
NOT: Bazı belirtisiz isim tamlamaları, iyelik eki
[(su + ses) + nağme] = su sesinin nağmesi
olmadan kullanılır. Bu durum Türkçeye aykırıdır.

Şiş kebap(kebabı), Gönül Sokak(Sokağı), kestane [(şehir + hava) + kirlilik] = şehrin havasının kirliliği
kebap(kebabı), Çiçek Otel(Oteli)...
[(hava + tahmin) + rapor] = hava tahmin raporu

[dünya + (kadınlar + gün)] = Dünya kadınlar günü

[(çelik + tencere) + marka] = çelik tencere markası


E.2.c Takısız İsim Tamlaması: Tamlayan ve tamlanan,
tamlama eklerini almaz. Tamlayan, tamlananın hangi [(çocuk + edebiyat) + dizi] = çocuk edebiyatı dizisi
maddeden yapıldığını veya neye benzediğini bildirir. Takısız
[(Ali + kardeşi) + (günlük + harçlık)] = Ali'nin kardeşinin
isim tamlamaları ile sıfat tamlamaları birbirine
günlük harçlığı
karıştırılmamalıdır.
"Macera romanlarının okuyucusu çoktur."

"Saka kuşunun ötüşü çok hoştu."


NOT: Zincirleme tamlamayı oluşturan kelimelerden en NOT: Sayı grupları en az iki kelimeden oluşur. İkiden fazla
az biri sıfat görevinde kullanılıyorsa böyle tamlamalara kelime bulunduran sayı gruplarında her unsur kendi içinde
KARMA TAMLAMA denir. bir kelime veya kelime grubudur.

Karma tamlamalar, isim tamlamalarının tamlayanı ile Yedi / yüz sıfat tamlaması
tamlananı arasına bir sıfat girmesiyle oluşabildiği gibi, iki
Yedi yüz / elli sayı grubu
sıfat tamlamasının birleşmesiyle de oluşabilir.
Yedi yüz / elli iki sayı grubu
Babamın eski ceketi Güzel ülkemin güzel çayı

F. SAYI GRUBU Yedi yüz elli iki / bin sıfat tamlaması

Sayı bildiren birden fazla sözcüğün oluşturduğu kelime Yedi yüz elli iki bin / altı sayı grubu
grubudur. Sayı grubunda büyük sayı başta küçük sayı sonda
olur. Vurgu ise sondaki küçük sayıdadır. Yedi yüz elli iki bin / altı yüz sayı grubu

NOT: Sayı grubunda dikkat edilmesi gereken en önemli Yedi yüz elli iki bin / altı yüz / on dört sayı grubu
nokta sayıların yazıyla yazıldığında grup oluşturmasıdır.
NOT: Sayı grubunun sıfat tamlamasından farkı:
Rakamla yazılsaydı sayı grubu oluşturmazdı.
1. Sayı grubunda en küçük sayın sonda bulunur:
Yaş otuz beş yolun yarısı eder.
on / altı, elli iki bin / dört yüz / kırk iki
Tarih on dokuz mayıs bin dokuz yüz on dokuzdu.
2. Sıfat tamlamasında ilk sayı ismi sondaki sayı isminin
Sınavdan üz yüz seksen yedi puan almış.
adedini gösterir:
Tezkeresini almaya tam olarak yüz yirmi beş gün kalmıştı.
Elli / bin, beş / yüz, beş yüz / milyon
Basamak sistemine göre sıralanmış sayı isimleri
G. EDAT GRUBU
topluluğudur.
Sayılar sondan başa doğru büyür. Küçük sayı sonda Bir edatla bir sözcüğün bir araya gelerek oluşturduğu
bulunur. gruptur.

NOT: Genellikle ara sayılar sayı grubudur. Her gece eğlendikten sonra sabaha karşı eve gelirdi.

Bir, beş, on, yüz, bin, milyon: Bunlar isimdir. Dost bildiğiniz düşmanlar ölüm gibi sessiz olur.

İki yüz, beş bin, otuz milyon: Büyük sayı sonda olduğu için Dün buradan beğendiğimiz elbise tam sana göreydi.
sıfat tamlamasıdır.
On dakika konuşmak üzere kürsüye çıktı.
On bir, doksan iki, yüz elli dört: Küçük sayı sonda olduğu
Dağılmak ister gibi bir haliniz var.
için sayı grubudur.
Yemekten sonra iyi yanmış nar gibi mangalı içeri aldı.
H.BAĞLAMA GRUBU Haydi göreyim seni, sözleriyle oradan ayrıldı.

Bir bağlaçla onun birleştirdiği sözcüklerden oluşan gruptur. Ey Türk gençliği! Birinci görevin Türk bağımsızlığını, Türk
cumhuriyetini sonsuza kadar korumak ve savunmaktır.
Kırmızı ve Siyah, babalarla oğulları, olmak veya
olmamak, olmak ya da olmamak, Ayaşlı ve Kiracıları, üç Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
ilâ beş, çalışkan fakat şanssız, para değil mutluluk, güzel
İlâhî bir kudretin, ebedî bir feyzin var, ey Türk!
ama vefasız, ne sevinç ne üzüntü, ne mendil ne de bir kol,
eli de ayağı da, ne yer ne yâr; hem annem, hem babam, Ey tatlı ve ulvî gece, yıllarca devam et.
hem de kardeşim zengin mi fakir mi;
**************************************
Çiçeklerden en çok gülü ve karanfili severim.
“Ey sevgi dalımda ilk açan tomurcuk,
Gül ve bülbül, eski edebiyatımızın ayrılmaz parçasıdır.
Kanımın akışını yenileştiren damar,
Seni de beni de bir iş için çağırmış
Gül rengi ışıkları sevda dolu akşamlar,
Doğum günümde bana güzel ama çok güzel bir çanta almış.
İçime yeni bir fecir gibi dolan çocuk.(Orhan Veli)
Hem sizi hem onları toplantıya çağırmışlar.

Ne müziğe ne sinemaya ilgi duyuyor. J. UNVAN GRUBU

Her insanın yaşam boyunca geçirdiği sevinçli ve acılı Unvan bildiren sözcüklerin birlikte kullanıldığı sözcükle
günleri olabilir. oluşturduğu gruptur.

NOT: Bağlaçların grup oluşturabilmeleri için kelimeleri NOT: Unvan grubunda ismin yanında unvanlar, meslekler,
birbirine bağlaması gerekir. Cümleleri birbirine bağlarsa saygı bildiren kavramlar, lakaplar... olabilir.
grup oluşturmaz.
Doktor Ahmet Bey hastasını muayene ederken tanımadığı
Konuyu anladı ama soruları çözemedi. ( Bağlama grubu bir kişi odasına geldi.
oluşturmaz. )
Bu öğrencinin velisi Kadir Çavuştur.
Seninle sonuna kadar gelirim ancak sözünün eri olmalısın.
( Bağlama grubu oluşturmaz. ) Komutanlarından en çok Binbaşı Mehmet Bey’i severdi.

I. ÜNLEM GRUBU Hoş gelişler ola, Mustafa Kemal Paşa.

Bir ünlemin açıklayıcısı olan sözcük ya da sözcüklerle Ayşe Hanım bu aralar keyifsiz görünüyor.

oluşturduğu kelime grubudur Ünlem başta, isim unsuru


Avukat Nizam Özkaya, hukukun toplumsal değişimlere
sonda bulunur. Vurgu ünlem üzerindedir.
uygun olması gerektiğini savundu.

Yaşasın babam geliyor, diye haykırarak yanıma geldi.


Önümüzdeki günlerde Üstad Necip Fazı Kısakürek’i
anacağız.
K. AİTLİK GRUBU
M. BİRLEŞİK FİİL GRUBU
Sıfat yapan “ki” ve ilgi zamiri olan “ki” ile yani aitlik ekiyle
bir ismin bir araya gelerek oluşturduğu gruptur. En az iki sözcüğün bir tek fiil anlamını karşılamak üzere
oluşturduğu birleşik fiillerdir. Birleşik fiil grubu gerek
Dün akşamki filmi beğenmedim.
yardımcı fiillerle gerekse kurallı birleşik fiillerle oluşabilir.

Sendeki kitabı bir süre ödünç alabilir miyim?


Bunca zamandan sonra nihayet görüşebildik.

İstanbul- Ankara yolundaki çalışma halen devam ediyor.


Bu olaydan ötürü böyle olacağını hissetmiştim.

Salı günkü maça Mehmet gelecekmiş.


Hastayı baka hastaneye sevk ettiler.

Kalbimdeki sevgin hiç bitmez.


Sen konuyu düşünedur, ben biraz dışarı çıkacağım.

L. FİİLİMSİ GRUPLARI

Filimsilerin ( isim fiil- sıfat fiil- zarf fiil ) kendilerinden


önceki veya sonraki sözcüklerle bir araya gelerek
oluşturdukları kelime gruplarıdır.

Ormanda ateş yakmak çok tehlikelidir.

Çocuklar bu yaşta oyun oynamayı çok sever.

Otobüsün erken gelişi herkesi bir anda telaşa soktu.

Evde kitap okumak bana ayrı bir zevk veriyor.

Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez.

Suyunu içmediğimiz memleket mi kaldı?

Öpülesi ellerini öpemedim ki anne.

Titreyen elleriyle bir şeyler yapmaya çalışıyordu.

Bu yabancı şehirde tanıdık bir yüz görmeyi beklemiyordum.

Bir iş yaparken müzik dinlemeyi çok severdi.

Yağmur yağınca evde duramaz, dışarı çıkar.

Sınıfa girer girmez ders anlatmaya başlıyordu.

NOT: Her fiilimsi bir sözcük grubu oluşturmaz.


Fiilimsilerin sözcük grubu oluşturmaları için bir isimle
birleşmeleri gerekir.

Kardeşim çalışırken uyuyakalmış.

Yazmak, insanı rahatlatan bir eylemdir.

Gelen, gideni her zaman aratır.


CÜMLEDE ANLAM İki saat önce ortalık çok sakindi, şimdi göz gözü görmüyor.
Doğaya can veren yağmur bir köye ölüm getirdi.
Cümle: Sözcüklerin yan yana gelerek bir duyguyu, bir
düşünceyi, bir isteği, bir işi, kısacası bir yargıyı tam olarak
anlatabilir duruma gelmiş biçimine cümle denir. 3-Neden-Sonuç Cümleleri:

ANLAM İLİŞKİLERİNE GÖRE CÜMLELER Bu tür cümlelerde, yargılardan biri, diğerinin


gerçekleşmesine neden olmaktadır. Eylemin hangi
1- Eş anlamlı ya da Yakın Anlamlı Cümleler:
gerekçeyle yapıldığını bildiren cümlelerde neden sonuç
Farklı sözcüklerle kurulan fakat aynı düşünceyi anlatan ilişkisi vardır.
cümlelerdir.
Bu tip yargıları bulmak için yükleme “niçin, ne sebeple,
Sevgi sadakatle taçlaşmadıkça ömrü kızgın çöllerdeki bir
damla yaş kadardır. hangi sebeple” sorusu sorulabilir.
Sadakatin olmadığı bir sevgi uzun ömürlü olamaz.
Salıncağın ipi kopunca çocuk yere düştü.
Kıyıyı gözden kaybetmeye cesaret edemeyen insan yeni
okyanuslar keşfedemez. (Andre Gide) Sınavda heyecanlandığı için bazı soruları yapamadı.
Hayatında riskleri göze alamayan insan başarılı olamaz.
Bakımsızlıktan ev harabeye dönmüştü.
Eğer bir insan hangi limana yelken açtığını bilmiyorsa,
hiçbir rüzgâr işine yaramaz. Matbaanın bulunmasıyla okuma yazma oranı arttı.
Belirli bir hedefi olmayan insan, hangi olanaklara sahip
Aşırı sıcaklar can kaybına yol açtı.
olursa olsun başarılı olamaz.
Yoğun kar yağışı nedeniyle yollar trafiğe kapatıldı.
Yaşam tüm güzelliklerinin yanında olumsuzlukları da
barındırır. Hediye almadım diye bana darılmış.
Yaşam içinde siyah da bulunan bir gökkuşağıdır.
Yoğun kar yağışı yüzünden Ankara - İstanbul seferleri iptal
Konuyu oldukça genel yönleriyle ele almışsınız edilmiş.
Konuyu ayrıntılara girmeden işlemişsiniz.
Malzeme yetersizliğinden inşaat yarım kaldı.
Hiçbir suçlu, kendi yargıçlığından kurtulamaz.
Seni ziyaret edemedim, çünkü hastaydım.
Suçlular yaşamları boyunca kendilerini yargılar.
Yağmurun yağmasıyla herkes içeri kaçıştı.
Eskiden çok vakti yoktu, onun için uzun yazılar yazardı,
şimdi vakti bol; daha kısa ve güzel yazılar yazıyor. Yorgun olduğu için işi erken bıraktı.
Kısa ve özlü yazmak için uzun zamana ihtiyaç vardır.
Kazanamama korkusuyla gece gündüz çalışıyor.
Şiire yaşlı bir şair gibi başlamak, genç bir şair gibi onu
sürdürmek gerekir. Maddi imkânsızlık yüzünden okuyamamış.
Şiir, deneyim ve coşkunun ürünüdür.
Yemeği çok beğendi; tok olduğu halde iki tabak yedi.
2-Karşıt Durum Bildiren Cümleler:
Adresi bilmiyorduk; evi bulmak için çok uğraştık.
Bir cümlede birbirine ters iki durumun ya da karşıt iki
NOT: Neden-sonuç ilişkisi bildiren cümlelerde mutlaka
yargının birlikte verildiği cümlelerdir.
bitmiş, sonuçlanmış bir iş, durum vardır. Sonuç bildirmeyen
Sınava çok İyi hazırlandım, yine de kötü geçti.
cümlelerde neden-sonuç ilişkisi yoktur.
Adamın yüzündeki yumuşak ifade bizimle konuşurken
birdenbire sertleşmişti. Kilo verebilmek için her gün bir saat yürüyor.( Burada
Dışarısı günlük güneşlik, sımsıcak, hâlbuki burada tamamlanmış, bitmiş bir iş yok. Bir amaç var.)

paltolarımız bile bizi ısıtmaya yetmiyor. Babasından izin alabilmek için uğraşıyor.
Derin boğazlara girdiğinde coşup köpüren ırmaklar, düze
İki aydır, kiralık ev bulabilmek için şehri dolaşıyor.
inince miskinleşiyor.
O sakin, beyefendi, kibar insan gitmiş; kaba, kavgacı, kibirli
biri onun yerini almıştı.
4-Amaç-Sonuç Cümlesi: *Konuşma, patlatırım.

Öznenin işi, hareketi gerçekleştirme amacı ve sonucu


cümle içinde verilir. Bu tür cümlelerde "için, diye, üzere,  İfade Ettiği Anlamlar Göre Cümleler:
dolayı, ötürü. maksadıyla..." ifadeleri sıkça geçer.

Bu ifadelerden bazıları "sebep-sonuç" bildiren cümlelerde


1. Varsayım Cümleleri:
de geçebilir. Amaç-sonuç cümlelerinde sonuç cümlesine
"hangi amaçla, hangi maksatla, ne amaçla” soruları sorulur. Bir durumun sonucunun ne olduğunu bilmeden onu
kendimize göre bir sonuca bağlamaya “varsayım”
NOT: Bu tür cümleler de ise iki yargının bir tanesi işin diyoruz.
yapılma amacını anlatır ki; yargılardan bir tanesi hâlâ
yapılmamıştır. NOT: Öyle olmadığı halde öyleymiş gibi kabul etmektir.

Borçlarından kurtulmak için evini satmış. Diyelim ki bu yıl sınavı kazandın

Varsayalım ki aniden çıkageldi.


Ailesini görmeye Almanya’ ya gitmiş.
Yarına kadar işlerimizi bitirdiğimizi varsayalım.
Başbakan, ticari anlaşmalar yapmak üzere yurtdışına
çıkıyor. Farz et ki uçak seferleri iptal edildi.

Bu, bizi birbirimize düşürmek maksadıyla söylenmiş bir Onunda senin gibi davrandığını düşün.
sözdür.
Diyelim ki onunla görüştün, sonra ne yapacaksın.
Şair, şiirinde herkes anlayabilsin diye yalın bir dil kullanmış.
Farz edelim ki okulu bitirdin.
Yazar, eleştirmene şirin görünmek maksadıyla ikiyüzlü Konuşma yapmak için kürsüye çıktığımda da
davranıyor. heyecanlanırsam.

Yoksulluktan kurtulmak için şehre göç etmiş. Bir an için bu güzelim ülkede yaşadığını düşün.

5-Koşul-Sonuç Cümlesi: Bu beş yüz sayfalık kitabı iki saatte okuduğunu düşünelim.

Bir olayın, durumun gerçekleşmesinin başka bir olaya, Tut ki İstanbul'daki trafik sorunu tümüyle çözüldü.
duruma bağlandığı, şart koşulduğu cümlelerdir.
Kabul edelim ki söz verdikleri tarihte siparişleri
getire­mediler.
Sizi gördükçe kardeşimi hatırlıyorum.
Diyelim ki doğanın kucağında şirin bir eviniz var.
Pikniğe gideriz ancak hava açmalı.
NOT: Varsayım cümlelerinde genellikle “ diyelim ki, farz et
Ders çalışırsan televizyon izleyebilirsin. ki, düşünelim ki, tut ki vs” gibi ifadeler bulunur.
Kitabı geri vermek üzere alabilirsin. 2- Tahmin ve Olasılık Cümleleri:
Kitap okuyunca düşünce dünyamız gelişir. İhtimal, olasılık ve tahmin, bazı verilere dayanarak
gelecekteki bir şeyi, bir olayı kestirmek, onun olabilme
Bir sanat eserinin kalıcılığı biçim güzelliğine bağlıdır. ihtimalini göz önünde bulundurmaktır.
Bir işe başladı mı mutlaka bitirirdi. Bu tür cümleler, gerçekleşme şansı, ihtimali, tehlikesi olan
bir durumu veya olayı ifade ederler.
Kapın her çaldığında beni hatırla.
Tahmin cümlelerinde olayların akışından hareketle sonuç
*Sanatçı yapıtında toplumu anlatırsa ölümsüzleşir görülmeye çalışılır.

*Akşam baban gelsin, alışverişe çıkarız. Kesinlik taşımayan, öznel yargılardır; cümleyi söyleyenin
kendince ulaştığı bir sonuçtur.
*Müzik dinleyebilirsin ama sesini fazla açmayacaksın.
Bu kış, şiddetli geçebilir.
*Akşama geri vermek üzere bu kitabı alabilirsin.
Dün beni arayan Hakan olmalı.
*Bizim buralara yağmur yağdıkça her yer toprak kokardı. Dün evde değildim, Fikret beni aramıştır.
*Her güneş doğduğunda beni hatırla. Zannederim bu konuyla ilgileniyorsunuz.
Sevdiği insanlar uzaklara gidince bizi aramıştır. **Kitabın sonuna bir de kaynakça konsa iyi olur.

Yarın okulunuzda sizi ziyaret edebiliriz. ** Konuyu iyice anlamak istiyorsan, önce tekrar et, sonra da
bol bol soru çöz.
NOT: “e-bil- yeterlilik fiili, malı-meli gereklilik kipi ve
sanırım, galiba, belki herhalde, sanki zannederim ki” gibi ** Oyunda günlük yaşamın derinliğine fazlaca girilmeseydi,
ifadelerle tahmin ve olasılık anlamı verilebilir. oyun daha derli toplu olurdu.

3-Ön Yargı Cümleleri: **Siyah eteğin üstüne mavi desenli gömleğini giyersen sana
daha çok yakışır.
Bir olay veya kişiyle ilgili değişik sebeplerden dolayı
önceden edindiğimiz olumlu veya olumsuz yargılardır.

Olay veya kişiyle ilgili herhangi bir bilgiye sahip 5-Beğenme-Takdir Etme Anlamı Veren Cümleler:
olmadan peşin olarak aldığımız kararlardır. Kısaca Bir sözü, bir eseri ya da bir davranışı iyi ve güzel bulma
özetlersek ön yargı, sonuçla ilgili önceden karar ifadesidir.
vermektir. Gereksiz betimlemelerden kaçınan, yoğun bir anlatım ilk
bakışta göze çarpıyor.
*Göreceksiniz kitabım çok satacak.
Roman aradan geçen bunca yıla rağmen konusuyla,
*Biliyorum çok fazla seyirci toplamayacak bu oyun. üslûbuyla hala genç.

*Sanat dışında amacı olmayan filmler, ülkemizde ilgi Helâl olsun delikanlıya, rakibinin sırtını bir hamlede yere
görmez. getirdi.

*Yine birtakım projeler açıklanacak, ama hiçbiri Her türlü rezaletin yaşandığı bu çevrede dürüst ve tertemiz
sonuçlandırılamayacak. bir insan olarak yetişti.

* Ülkemizde hiçbir zaman, bir yapıtın değerlendirilmesinde Eserlerinde yapaylığa kaçmadan, duygularını içten ve yalın
sanatın kuralları ölçüt alınmaz. bir şekilde dile getirir.

*Bu kitap, piyasaya çıktığında çok ses getirecek. Bozkırların ortasında açılmış sapsarı bir çiçektir bu şiirler.

*Bu sınavı kazanacağını hiç sanmıyorum. 6-Karşılaştırma Cümleleri:

*Yeni şiirinde başarılı olacağını sanıyorum. Aralarında anlamca ilgi (ilişki) olan iki kavramı benzerlik
ya da zıtlık yönünden kıyaslamadır.
*Bu takım bu yıl şampiyon olamaz.
*Onun çevresindeki olaylara geniş açıdan bakması mümkün “Sütten beyaz dişleri var.” cümledeki dişlerin beyazlığı,
sütün beyazlığıyla karşılaştırılmıştır.
değildir.
*Ali’yi bilirim, o toplumun değer yargılarının dikkate NOT: Karşılaştırma cümlelerinde genellikle “en, daha,
kadar gibi” ifadeler dikkat çeker.
almaz.
*Sinema da tiyatro gibi görsel bir sanattır.
4-Öneri Cümleleri:
*Doğu Anadolu’nun kışı Akdeniz Bölgesi’ne göre daha
Herhangi bir konuda bir şeyin değiştirilmesi veya çetin geçer.
düzeltilmesi gerekiyorsa bunun nasıl olması gerektiğini
*Yahya Kemal de Necip Fazıl da şiirlerinde ölüm temasına
belirten cümlelerdir. Yani bir eksikliğin giderilmesi için çok yer vermiştir.
teklif öne sürmektir.
*Bu yılki ürün geçen yıla nazaran daha bereketliydi.

**Hikâyede olayların yeri ve zamanı iyi tahlil edilip, yazıya *Sanatçı, diğer çağdaşlarına göre daha sade bir dil
aktarılmalıdır. kullanmıştır.

**Daha güzel yazılar yazmak için büyük şairleri kendine *Ressam bu yapıtında ise diğerlerine göre daha canlı
örnek almalısın. renkleri kullanmıştır.

**Övgüye değer işler yapmayı ilke edinin. *Yeni şiirler eski şiirlere göre daha anlaşılır bir dille; ama
daha anlaşılmaz imgelerle yazılmaktadır.
**Sabır bir erdemdir sakın ondan vazgeçmeyin.
*Öğretmen, sınıfın en çok konuşanını öne oturttu.
**Kendinize belli bir amaç çizin.
*Öykülerini de okudu; ama bunları şiirleri ve oyunları kadar
**Güler yüzlü olmayan dükkân açmasın. beğenmedi.
7-Tanım Cümleleri: Toplumun onlarca yıldır unutmadığı bu kitapta Türk
toplumunun başından geçenler anlatılmıştır.(Konu)
Herhangi bir şeyin ne olduğunu anlatan “Bu nedir?”
sorusuna cevap verebilen cümlelere “tanım cümlesi” 9- Öznel ve Nesnel Anlatımlı Cümleler:
diyoruz.
Öznel Anlatım
Kitap, size istediğiniz zaman ders vermeye hazır bir
öğretmendir. Doğruluğu ya da yanlışlığı kişiden kişiye değişen,
doğruluğu tartışılan düşüncelerin anlatıldığı yargılara
Yer kabuğunun çukur bölümlerini kaplayan, birbiriyle öznel yargı denir. Bu yargıların kullanıldığı anlatıma da
bağlantılı, tuzlu su kütlelerine deniz denir. öznel anlatım denir. Bu cümlelerde (yargılarda) bence
ifadesi vardır.
Atkı, soğuğa karşı omuzlara, başa, sırta ve boyna alınan
örtüye denir. *Çorum, tarihi ve doğal güzellikleriyle eşsiz bir şehrimizdir.

*Şair söyleyiş güzelliğiyle türkü tadında bir şiir sunuyor


bize.
Kafiye, mısra sonlarındaki ses benzerliğidir.
*Konferansa katılanların saçma sapan fikirleri beni iyice
Sanat, hayatı yüceltme ve daha anlamlı kılma çabasıdır. sıkmıştı.

Faylar boyunca çökerek oluşan çukurlara graben denir. *Yazar, sürükleyici anlatımı ve ilginç betimlemeleriyle
okuyucuyu olayın içinde yaşatıyor.
8-Üslûp ve İçerik Cümleleri:
*Çatık kaşları, yaralı yüzüyle insanı ürküten bir havası
İçerik konu demektir. Yazar ne anlatıyor, neden vardı.
bahsediyorsa yani konu neyse içerik odur. Cümlemiz
konuyla ilgili bir cümle ise içerik cümlesidir. * Yeşilliklerin içinde bir dere kenarı, insana huzur verir.

Sanatçının dili kullanma biçimi, anlatım şeklidir. * Bu uçsuz bucaksız deniz, insana yaşamdaki zavallılığını
Konuyu yani içeriği nasıl anlattığı ise üslup ile ilgilidir. anımsatır.

Sanatçı, eserinde gerçekleri kısa, yalın cümlelerle dile * Başarılı olmak için, her şeyden önce başarıya koşullanmak
getirmiştir.(Üslûp) gerekir.

Yazar yapıtında 1.Dünya Savaşı yıllarındaki insanların * Oltayı atıp saatlerce beklemek bana zaman kaybı gibi
çektiği acıları gözler önüne serer.(Konu) geliyor.

Betimlemelerde sıfatlara sıkça yer veren sanatçı cümleleri * Cahit Sıtkı’nın şiirlerinin tadı başka bir ozanda yoktur.
uzun tutmuştur.(Üslûp)
* Kendisine yapılan iyiliği takdir etmeyecek insan yoktur.
Romanda, Batı’nın yaşam tarzına özenen bir ailenin yavaş
yavaş çöküşü anlatılır.(Konu) Nesnel Anlatım

Şairin, şiirlerinde oldukça az kullanılan sözcüklere ve Doğruluğu ya da yanlışlığı kişiden kişiye değişmeyen,
deney ve gözleme dayanan tarafsız yargılara nesnel yargı
deyimlere yer vermesi dikkati çeker.( Üslup )
denir.
Atasözü ve deyimlerle anlatımı daha akıcı hale
Bu yargıların kullanıldığı anlatıma da nesnel anlatım
getirmiş.(Üslup)
denir. Nesnel yargılarda duygu ve izlenimlere yer
Reşat Nuri bu eserinde kendine özgü bir dil verilmez.
kullanmıştır.(Üslup)
*Filmde olaylar küçük bir kasabada geçiyor.
Yazar, çocukluğunu bu öyküde anlatmıştır.(Konu)
*Eser dört bölüm halinde sinemaya uyarlanmış.
*Turizm gelirleri geçen yıla oranla yüzde 5’lik bir artış *Artık bahar geldi derken birden bire hava bozmuş; damlar,
göstermiştir. sokaklar, kırlar, karla örtülmüştü.

*Aruz ölçüsüyle yazılan şiirde nazım birimi dörtlüktür. *Az konuşan, doğruyu söyleyen, söylediğini tartan bir
adamdı.
*Dört perdede oluşan bu oyunda yazar, aile bireyleri
arasındaki sorunları anlatır. *Söylenenleri hiç duymuyormuşçasına dalgın ve düşünceli
bir tavırla işini yapmayı sürdürdü.
*Şinasi’nin yazdığı Şair Evlenmesi, Türk edebiyatında ilk
tiyatro örneğidir. *İçli, çok duygulu bir adamdı; konuşurken herkesi ağlatırdı.

* Türkiye’de ilköğretim 7 yıl önce 8 yıla çıkarıldı. *Yeşilin açığından koyusuna değin bütün tonlarıyla
bezenmiş ağaçların süslediği yamaçlardan, tepelerden
* Zeytinin en çok yetiştiği bölge Ege’dir. geçtik.

11- Eleştiri ve Değerlendirme Bildiren Cümleler:

Herhangi bir kişi, eser, olay, olgu veya konunun olumlu ve


olumsuz; doğru ve yanlış; iyi ve kötü yanlarını belirten
cümlelerdir.

**Bu roman dönemin sosyal olaylarını aydınlatmak için bir


başyapıt sayılır. (olumlu eleştiri)

**Eser edebi açıdan çok başarılı. (olumlu eleştiri)

**Eserin dili çok ağırdı ve okuyucunun anlaması çok zordu.


(olumsuz eleştiri)
* Bursa nüfus yönüyle Türkiye’nin beşinci büyük kentidir. **Başarılı ama tembel bir öğrencidir. (hem olumlu hem
olumsuz eleştiri)
* Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun şiir türünde yapıtı
yoktur. Bir sanat eserinin, sanatçının ya da herhangi bir durumun
iyi ya da kötü yönlerini ortaya koymaya veya
* Nurullah Ataç bu yazısında “ve” bağlacını kullanmamıştır.
özelliklerini belirlemeye değerlendirme denir.
* Ülkemizdeki tiyatro izleyicisi sayısında bu yıl artış oldu.
Değerlendirmeler öznel ya da nesnel nitelik gösterebilir.
* Türkiye’nin yıllık ithalatı, ihracatından fazladır.
*Yazarın bu romanında çok etkileyici bir anlatım var.
10- Betimleme Cümleleri:
* Yazar, sürekli gerilimler yaratarak okurun ilgisini hep
Bir varlığın ya da bir manzaranın zihinde canlı tutuyor.
canlandırılabilecek biçimde anlatıldığı cümlelerdir. Bu
* Son sergideki resimlerinde, yeşil tonları kırmızı tonlardan
cümlelerde gözlem ön plandadır. Sıfatlar bolca kullanılır.
daha çok kullanmış.
*Geniş balkonlu ve güzel manzaralı bir ev almayı
*Yazarın anlatımında bir tek düzelik ve kuruluk görülüyor.
düşünüyor.
*İnsanların yalnızlaştığı günümüzde sevgiye çok muhtacız.
*Karanlık basınca tepedeki evlerde gaz lambalarının titrek
ışıkları göze çarpar. *Aklına gelen her şeyi söyleyen insanların sonu budur işte.
*Son derece sakin, sinek uçsa sesi duyulacak kadar sessiz *Bu gidişle çocukların neşeyle koşup oynayacağı yeşil alan
bir odadayız. kalmayacak.
*Yeşil, yumuşak çimenlerin üzerine oturmuş, göz­lerinden *Davranışları etkilemede iletişim araçlarının büyük etkisi
birbiri ardı sıra yuvarlanan gözyaşları arasından bana vardır.
bakıyor.

*Köyün üzerini örten kara bulutlar gitmiş, yerini masmavi


gökyüzüne bırakmıştı.
12-Aşamalı Durum Bildiren Cümleler: 15-Doğrudan Anlatım:

Bir olayın, durumun olumlu ya da olumsuz yönde Herhangi bir konuda bir kişinin görüş ve düşünceleri
giderek değiştiğini anlatan cümlelerdir. hiçbir değişikliğe uğratılmadan, olduğu gibi noktası
noktasına verilir.
*Kadın, her geçen gün biraz daha kötüleşiyor.
Doğrudan anlatım iki şekilde yapılır:
*Bu çocuğun günden güne huyu değişiyor.
 15.1-Tırnak içine alarak:
*Ülkemiz her geçen yıl biraz daha büyüyen ekonomisiyle
gelecekte gelişmiş ülkeler seviyesine çıkacaktır. Çiçero’nun “Bir yerde yaşam varsa orada umut da
vardır.”sözü çok hoşuma gider.
*Zavallı adam sürekli zayıflıyor, her geçen gün biraz daha
küçülüyordu. Fatih, yavaşça eğilerek: “Birazdan kalkalım mı?”diye
fısıldadı.
*Uçak önce havalandı, sonra yavaş yavaş bulutların
arasında kayboldu. Bu konuda atalarımız: “Cesurun bakışı, korkağın kılıcından
keskindir.”der.
*Hastamız günden güne iyiye gidiyor.
Deskartes’in: “Düşünüyorum öyleyse varım.”sözü çok
*Kurşun sırtından girince, asker önce dizlerinin üzerine ünlüdür.
çöktü, sonra boylu boyunca yere yığıldı.
 15.2- Virgülle ayırarak:
NOT: Aşamalı durum bildiren cümlelerde “ giderek,
gittikçe, git gide, her geçen gün, günden güne, vs.” gibi En iyi romanlar, bir bunalım döneminde yazılır, der
ifadelere sıkça rastlanır. Dostoyevski.

Ben bu işin böyle yapılmasını istemedim, dedi.

13-Hayıflanma Anlamı Taşıyan Cümleler:

Hayıflanma, bir olay ya da durum karşısında üzülmektir. 16-Dolaylı Anlatım:


Yapılmayan bir iş, kaçırılan bir fırsat için üzülme söz
konusudur Bir kişinin sözünün söylendiği biçimde değil de, bazı
değişiklikler yapılarak söylenen sözü değiştirip kendimize
Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım. (Hayıflanma) göre aktardığımız cümlelerdir.
Ne yazık ki, hayattayken ondan yeterince faydalanamadım *Onunla bir daha konuşmayacağını söyledi.

Sınava keşke biraz daha çalışsaydım *Necip Fazıl, düşünmenin ruhun kendisiyle konuşması
olduğunu söylerdi.
Bir de aldığı gibi getirmesini öğrense.(Yakınma)
*Doktor, babama ilaçları mutlaka içmesi gerektiğini tembih
Keşke senin gibi güzel bir insanı önceden tanımış etti.
olsaydım.(Yakınma)
*Yazar, sanatçı olunabilmek için çok çalışılması gerektiğini
NOT: Hayıflanma üzülmektir, yakınma ise şikâyet etmektir. vurguladı.
14- Yakınma Bildiren Cümleler: *En iyi romanların bir bunalım döneminde yazılacağını
söylüyor Dostoyevski.
Bir işten, bir durumdan şikâyet etmek, sızlanma anlamı
bildiren cümlelerdir. *Yazar, roman kahramanının gerçek hayatta da yaşadığını
söyledi.
**Bir haftadır hasta yatıyorum kimse bana nasılsın, diye
sormadı. *Annem, akşam eve erken gelmem gerektiğini tembihledi.
**Çevreyi koruma konusunda büyükler küçüklere iyi örnek
olmak yerine kötü örnek oluyor.

**Kurallara uyan yok herkes bildiğini okuyor.

**Boş boş geziyor hiçbir işe elini sürmüyor.

**Her defasında en zor işi bana veriyor.

**Başlığı ile içeriği birbirine uymayan yazılar bizi çok


zorluyor.

**Nice ünlü yapıtı okumamış aydınlar var.


17-Uyarı Cümleleri: Tren bile Toroslar’ı geçerken tünelin birinden çıkıp ötekine

Bir konu hakkında ya da bir kişinin yanlış tutumları girer.


karşısında yapılan ikazdır. Önemli bir durum üzerine
dikkati çekmekte denilebilir. Kış güneşinin sönük ışıkları kayboldu artık.

*Ben ders anlatırken aranızda konuşmayın!


Gece yarısına doğru, bu çetin soğuk etkisini artıracak.
* İlaçları çocukların erişemeyeceği yere kaldırmalısın!
O kadar çalışmasına rağmen sınavı kazanamamış.
*Lütfen çimlere basmayınız!

* Kaş yapayım derken göz çıkarmayın sakın! 20. Benzetme Cümleleri:

*Her yemekten sonra dişlerinizi fırçalamayı unutmayın! Cümlede geçen yargıları daha belirgin hale getirmek,
anlatılanı somutlamak için onu başka bir varlık ya da
kavrama benzeterek anlatan cümlelerdir.
18-Eşitlik Cümleleri:

Kimi cümleler, herhangi bir şeyin ortadan ya da eşit Yıldızlar bir bayrak gibi süsler gökyüzünü.
biçimde bölündüğü anlamı taşır. Bu tür yargılarda eşitlik
söz konusudur. Toroslar, Çukurova’yı at nalı biçiminde kuşatmış bir
**Harçlıklarını kardeş payı yaparak birkaç gün idare ettiler. duvardır sanki.
(Eşitlik Anlamı)
Çukurova’dan bakılınca çelikten dev bir testere ağzını
**Bir elmayı yarı yarıya paylaşıp yediler. (Eşitlik Anlamı)
andıran tepeler, yaz kış ışıl ışıldır.
**Kardeşler, mirastan paylarına düşeni alıp, sessizce
ayrıldılar. (Eşitlik söz konusu değil) Pamuk ellerinden öptüm, yaşlı dedemin.
**Şirketin karını hisseleri oranında paylaştılar. (Eşitlik söz
konusu değil) Erkenden yağan yoğun kar, sanki beyaz bir ölümdü.

Bu olaydan sonra kendimi kuş gibi hafif hissediyorum.


NOT: Eşitlik cümlelerinde cümle içindeki paylaşımların
aynı olması gerekir. Bülbülün güle kavuşması gibiydi iki sevgilinin buluşması.

Güneş bu sabah, dalından koparılmış taptaze portakalı


Bu konuyu senin kadar ben de bilirim. andırıyor.

Sabahleyin birer yumurta yediler.


21. Dilek Cümleleri:
Yemeği aralarında kardeş payı yaptılar.
Herhangi bir konuyla ilgili tasarı, istek ve niyetin anlatıldığı
Yenişemediler, berabere kaldılar.
cümlelerdir. Bu tür cümlelerin yüklemleri dilek kipleriyle
19. Haber Cümleleri: ( Gereklilik Kipi- İstek Kipi- Şart Kipi- Emir Kipi )
çekimlenir. Doğrudan bilgi verme amacı yoktur. Öznel
Bilgi ve haber verme amacındaki cümlelere “haber
ifadelere sıkça rastlanır.
cümleleri” denir.

Keşke şimdi kocaman bir külah dondurmam olsa.


Bu cümlelere dil göndergesel işlevde kullanılır.

Hemen buraya gel.


Bu cümlelerde yüklemler haber kipleriyle ( Görülen Geçmiş
Zaman- Duyulan Geçmiş Zaman- Gelecek Zaman- Şimdiki Ben bu akşam tiyatroya gideyim.
Zaman- Geniz Zaman ) çekimlenir.
Düzenli olarak her gün dişlerimizi fırçalamalıyız.
Gecenin bu saatinde nereye gidiyorsun?

Kitaplara, bilgi dağarcıklarımıza, nasıl uzak durabiliriz ki?


22. Duygu Cümleleri: Not: Fiilimsilerin yüklem olduğu cümleler isim cümlesidir.

Günlük hayatta bizleri az ya da çok etkileyen bazı olay ya da *Amacım buradan gitmekti. (isim cümlesi )

durumlar meydana gelebilir. Bu olayların üzerimizde *Eski bir tanıdığıydı. (isim cümlesi)
bıraktığı etkileri ve izlenimleri anlatan cümleler “duygu
2. İsim Cümlesi:
cümleleri”dir.
Yüklemi isim soylu bir kelime olup, ek-fiilin
Keşke şimdi köyümde olsam. ( özlem ) zamanlarından biri ile çekimlenmiş olan cümlelerdir.

Bunu yaptığına inanamıyorum. ( öfke ) Uzun bir yolculuktan sonra İncesu’daydık.

Bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.


O bile bu işi yapabilir. ( küçümseme )
İçinde kaybolup gittiğini sandığı bu kalabalık şehirde bir tek
Odasını toplamayı bir türlü öğrenemedi gitti. tanıdığı bile yoktu. Ama şimdi sevgili öğrencileri, vefalı
( Yakınma/şikâyet) arkadaşları, dostları var.

Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...

Arkada zincirlenen yüksek Toros dağları,

İsim cümleleri genellikle iki unsurdan, özne ve


yüklemden meydana gelir.

İnsan, üç beş damla kan, ırmak, üç beş damla su.

Ben bir Türk'üm; dinim, cinsim uludur;

Sinem, özüm ateş ile doludur.

İnsan olan vatanının kuludur.

Bu topraklar ecdadımın ocağı;

Evim, köyüm hep bu yerin bucağı.

B) ÖĞELERİN DİZİLİŞİNE GÖRE CÜMLELER


A) YÜKLEMİN TÜRÜNE GÖRE CÜMLELER 1. Kurallı (Düz) Cümle

Yüklemi sonda bulunan cümledir. Dilimizin söz dizim


1-Fiil (Eylem)Cümlesi:
özelliğine göre asıl öğe sonda, yardımcı öğeler de başta
Yüklemi çekimli bir fiilden kurulu cümlelere fiil cümlesi bulunur.
denir. Fiil cümlelerinde yüklem haber ya da dilek
Kapalıçarşı'da birkaç istikametten düdük sesleri gelmeye
kiplerinden biriyle çekimlenir.
başladı. Bu, çarşı bekçilerinin verdiği bir işarettir.
*Sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelin (Görülen
O saatte Sahaflar Çarşısı tarafındaki büyük kapıdan içeri bir
geçmiş zamanla çekimlenmiş )
göz atmak korkunçtur.
*Kahpelendin de garez bağladım ahlaka bile (Görülen
Gözlerim gözlerinde dinlenirken eriyor.
geçmiş zamanla çekimlenmiş)
Zerrelerim çözülmüş gibi sesler veriyor.
*Suya versin bağban gülizarı zahmet çekmesün (Emir kipi)
Ben sıcak denize inen buzdan bir dağım.
*Artık buradan gitmeliyim (Gereklilik kipiyle çekimlenmiş)
Neşemin tılsımı hâlâ o demir pençededir.
Annem dün sessizce odama girdi.
Gurbet ademden kara, hasret ölümden acı.
Sen ilkbahara kadar, mutlaka evleneceksin!
Ben ömrümü harcadım; bu yollar tükenmedi.
2. Devrik Cümle 3. Eksiltili Cümle:

Yüklemi sonda değil, herhangi bir yerinde bulunan Eksiltili cümle yüklemi söylenmemiş olan cümledir.
cümlelerdir. Eksik cümle ya da bitmemiş cümle olarak da bilinir.

Görmüyor musun sana doğru geldiğini? Eksiltili cümleye yüklemi olmayan cümle denmesi doğru
değildir. Bu cümlelerde yüklem vardır, ancak yüklemin
Bendim dün gece evinizin önünden geçen. söylenmesi gereksiz görüldüğü için yüklem söylenmez.
Şiirde ve günlük konuşmalarda çok kullanılır. Günlük konuşma dilinde eksiltili cümle çok sık
kullanılır:
Çok insan anlayamaz eski musikimizden

Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden.


- Geçen hafta nereye gittiniz?

- Bandırma'ya...
Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Kız beşikte, çeyiz sandıkta... (olmalı)
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Borç vermekle, düşman vurmakla... (tükenir)
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak...
Bugün bana ise, yarın sana... (olur)

Bez alırsan Musul'dan, kız alırsan asilden... (al)


Sular sarardı... Yüzün perde perde solmakta,
Balı dibinden, yağı yüzünden... (al)
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta...
Tarlanın iyisi suya yakın, daha iyisi eve yakın... (olandır)

Kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan... (alır/


Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;
etkilenir)
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,
Kaz kazla, daz dazla, kel tavuk kel horozla... (gezer/ dolaşır)
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Şiirlerde de eksiltili cümle örneği dizeler zaman zaman
görülür:

Bu bir lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta, "Gözlerimde parıltısı (var) bakır bir tasın"

Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta... "Dışarıda kar, lapa lapa..." (yağıyor)

"Hülya tepeler, hayal ağaçlar;

Atasözleri de kafiye amaçlı devrik yapılabilir: Durgun suda dinlenen yamaçlar..."

Gülme komşuna, gelir başına. "Ne uzun yol yürümüş hali, ne yorgunluk izi... (var)"

Sakla samanı, gelir zamanı. "Yarın yine ayrılık

Besle kargayı, oysun gözünü. Yine sevenler yalnız... (olacak)"

"Memleketten ayrılalı beri

Ünlem cümleleri de devrik olabilir. Ne bir bardak tavşankanı çay

Gel buraya! Ne de yayık ayranı..." (içtim)

Git başımdan!
İsim cümlelerinde, ekfiilin geniş zamanında üçüncü Yarın daha erken gelmemelisin.
tekildeki "-dır, -dir" eki çoğu zaman düşer. Bu ekin
düştüğü örnekler eksiltili cümle değildir, böyle Buraları daha önce hiç görmemiştim.
cümlelerde yüklem vardır.
Ateşle oyun olmaz.
"Her mevsimi böyledir bu semtin/ Pek ilgisi yok geçen
Bursa bu mevsimde soğuk değildir.
zamanla."
Bu binanın yerinde şeftali bahçesi yoktu.
Bu iki dizeden ikincisine eksiltili cümle denmesi doğru
değildir. Birinci dize nasıl eksiltili cümle değilse, ikinci dize Sokakta ne araba ne de insan var.
de eksiltili cümle değildir. Bu dizenin yüklemi "yok"(tur)
sözcüğüdür. Ankara bugün hem elektriksiz hem susuz.

Aşağıdaki dörtlükte sonundaki "-dır, -dir" eki düşmüş Bazı cümleler yapı bakımından olumsuz olduğu hâlde
birçok yüklem vardır. Dörtlükteki dizelerin hiçbiri anlamca olumlu olabilir.
eksiltili cümle değildir.
Çocuklarının okumasını istemiyor değildi. İstiyordu.
"Panjurlu, beyaz geniş saçaklı
Cezaya çarptırılanlar suçsuz değildiler. Suçluydular.
Balkonları sarmaşıkla örtük;
Yangından korkmayan yoktur.
Bin hatıra bahçesinde saklı.
Beni sevindiren onun iyi haberlerini almaktan başka bir şey
Yoldan bu saat geçen de tek tük." değildi.

C) ANLAMINA GÖRE CÜMLELER Soru eki, olumsuz çekimlenmiş bir fiille birlikte anlamca
olumlu cümle; olumlu çekimlenmiş bir fiille birlikte
1. Olumlu Cümle anlamca olumsuz cümle yapabilir:
Fiil cümlesinde işin, oluşun yapıldığını veya olduğunu; Senin ne kadar zorluğa katlandığını bilmez miyim? Bilirim.
isim cümlesinde ise sözü edilen kavramın bulunduğunu,
var olduğunu, bahsedilen şekilde olduğunu bildiren Anlattıklarına inanmaz olur muyum? İnanırım.
cümlelerdir.
Sen çağırırsında o gelmez mi? Gelir.
Bursa bu mevsimde soğuktur.
Mazisi yıkık milletin atisi olur mu? Olmaz
Yarın daha erken gelmelisin.
İnsanları kendine inandırmak kolay mı? Kolay değil
Bu binanın yerinde şeftali bahçesi vardı.
Bu kadar eşyayı almaya para mı yeter? Yetmez.
Vapur rıhtımdan kalkıp ta Marmara'ya doğru uzaklaşmaya
yolcular ferahladılar. O küçücük çocuğa bu ağır işler yaptırılır mı? Yaptırılmaz.

Çocukcağız Arabistan'da rahat eder. Yeşilden daha güzel renk olur mu? Olmaz.

Filistin'in ücra bir kasabasına gönderiliyordu. Bir cümle aynı anlamı verecek şekilde hem olumlu hem
de olumsuz kullanılabilir:
2. Olumsuz Cümle
Uygarlığın başlıca özelliği bilime dayanması ve bilimle
Fiil cümlesinde işin, oluşun yapılmadığını, beslenmek zorunda olmasıdır. ›
yapılmayacağını veya olmadığını; isim cümlesinde ise Uygarlığın bilime dayanmaması ve bilimle beslenmemesi
sözü edilen kavramın bulunmadığını, var olmadığını, düşünülemez.
bahsedilen şekilde olmadığını bildiren cümlelerdir.

Fiil cümleleri, olumsuzluk ekiyle ve “ne.....ne”


bağlacıyla; isim cümleleri de “yok, değil” kelimeleriyle,
“ne....ne” bağlacıyla ve “-sİz” olumsuzluk ekiyle
kurulur.
3. Soru Cümlesi 2. Birleşik Cümle

İçinde soru anlamı bulunan; bir konuda bilgi edinmek, Bir temel cümle ile onun anlamını tamamlayan en az bir
şüpheleri gidermek ve düşünceleri onaylatmak için kurulan yan cümlecikten meydana gelen cümlelerdir. Yani
cümlelere soru cümlesi denir. yapısında birden fazla cümle bulunduran cümlelerdir.

Cümlenin öğelerini bulmaya yönelik tüm soru Temel cümleyle yan cümlenin bir araya geliş şekillerine
kelimeleriyle soru cümleleri yapılabilir. göre birleşik cümleler çeşitlere ayrılır.

Elimdekinin ne olduğunu kim söyleyecek? Özne a. Girişik Birleşik Cümle

Babası çocuğa ne getirmiş? nesne Bu tür cümlelerde yan cümlecik temel cümleciğin
herhangi bir öğesi olabildiği gibi, bir öğenin parçası da
Yarın kimi göreceksiniz? nesne olabilir.
Ankara’ya ne zaman yerleştiniz? Zarf tüml. Girişik birleşik cümleler, fiilimsilerle ve çekimli fiillerle
kurulur.
Burayı nasıl buldunuz? Zarf tüml.
Havaların ısınması / tatil düşkünlerini sevindirdi. Özne
Daha sonra nereye gidecekler? Dolaylı tüml.
Çadırları çalanlar / bulunamadı. Sözde özne
D) YAPISINA GÖRE CÜMLELER
Evlerin ne zaman biteceğini / bilmiyoruz. Nesne
1. Basit Cümle
Yarın / bir tanıdığa / gideceğiz. Dolaylı tüml.
İçerisinde tek yargı, tek fiil, dolayısıyla isim veya fiil
cinsinden tek yüklem bulunan cümledir. Babasını karşısında görünce / çok sevindi. Zarf tüml.

Başka bir cümleye bağlanmaz, yani bağımsız bir Havalar soğuduğundan / artık dışarı çıkmıyor. Edat tüml.
cümledir. Tamamladığı ya da onu tamamlayan bir
cümlecik yoktur. Ellerim takılırken / rüzgârların saçına

Yarın akşam maç yapacaklar. Asıldı arabamız bir dağın yamacına,

Zayıf kolları kirli tunç rengindeydi. Tekrar başını kaldırdı.

Gökle denizin birleştiği dumandan çizgiye baktı. b. İç İçe Birleşik Cümle

****Bazı dil bilimcilere göre içerisinde yüklemin dışında Bir temel cümleyle, herhangi bir sebeple onun içinde
isim-fiil, sıfat-fiil ve zarf-fiil bulunan cümleler de basit kullanılan bir yardımcı cümleden oluşan cümlelerdir.
cümledir; bu kelimeler ve kelime grupları yargı
bildirmezler. Yardımcı cümle de temel cümle gibi bağımsız bir cümle
yapısındadır. Asıl yargı sonda bulunur.
Rüzgâr, denizin yüzünü pürüzlendirerek küçük savaşlar
yaratıyordu. Yardımcı cümle nesne olarak kullanılabilir. Alıntı
hâlindedir.
Birden köşe başından, iki karayağız atın çektiği bir fayton
peyda oldu. Adam, / “Kartınız geçerli değil.” / demez mi?

Şark için “Ölümün sırrına sahiptir.” derler.

“Savaşı önce kendime karşı kazanmalıyım.” diye düşündü.

Artık “Ev alma komşu al.” atasözünün hükmünün


kalmadığına inanıyorum.
c. İlgi Cümlesi( ki’li Birleşik Cümle) “Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu, /

Temel cümlenin herhangi bir öğesi olan veya bir öğenin Gökler bulutlanıyor, / rüzgâr serinliyordu.”
açıklayıcısı olan yan cümleciğin, bağlı bulunduğu veya
açıkladığı öğeye “ki” bağlacıyla bağlanması sonucu Sarı çiçeğin saçları yolunmuş, kana bulanmıştı.
ortaya çıkan cümleye ilgi cümlesi denir.
Bu, asırlardan beri böyle olagelmişti, asırlarca da böyle
Bu cümlelerde ki atılarak yan cümleciğin hangi öğeye dürüp gidecekti.
bağlı olduğu görülür.
Sıralı cümle ikiye ayrılır.

1) Bağımlı Sıralı Cümle


Muhsin, / ki öğrencilerimizdendir, / böyle bir şey yapmaz.
Öğelerinden en az biri ortak olan sıralı cümlelerdir.
Dün gece, / ki oradaki son gecemizdi, / çok eğlendik.
* Yaşlı kadın buraya kadar geldi sizi sordu (özne ortak)
Oradaki son gecemiz olan dün gece...
*Beni aramış ama bulamamış (özne ve nesne ortak)
d. Şartlı Birleşik Cümle
*Türkiye de bu kitabı bastırmış satmıştı. (özne DT, N ortak)
Bir temel cümle ve onun şartı olan bir cümleden oluşan
*Onu bana beni ona şikâyet eder. (yüklem ortak)
birleşik cümlelerdir.
*Yazın Antalya ya gider orada gezerdik (özne ve zarf tümleci
Şart cümlesi tek başına yargı bildirmez; ana cümleyi
ortak )
zaman, şart, sebep ve benzetme yönlerinden tamamlar.
Onun zarfı olarak kullanılır.

Hava güzel olursa / yarın pikniğe gideriz. 2) Bağımsız Sıralı Cümle:


Çanakkale’yi de gezerdik, / vaktimiz olsaydı. Öğelerinden hiçbiri ortak olmayan cümlelerdir.
Cihanın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun. *Evden sessizce çıktık, sokakta lambalar yanmıyordu
“Havaya bakarsam hava alırım *Yağmur durmuştu, yollar çamurdan görünmüyordu
Toprağa bakarsam dua alırım * O geziyordu, ben çalışıyordum
Topraktan ayrılsam nerde kalırım *Deneme başka şeydir, felsefe başka şeydir.
Benim sadık yârim kara topraktır.” *Otobüs her zamanki gibi yine geç geldi, biz de derse geç
kaldık.
Artık demir almak günü gelmişse zamandan

Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.


4. Bağlı Cümle
3. Sıralı Cümleler
Aralarındaki ilgiden dolayı birbirlerine bir bağlaçla
Bağımsız cümlelerin, aralarındaki anlam ilgisinden
bağlanan cümlelerdir.
dolayı virgülle veya noktalı virgülle birbiri ardına
sıralanmasıyla oluşan cümleler topluluğudur. Bağlaçlar cümle öğesi değildir.
En az iki cümleden oluşur. “ve, veya, ya da, da, fakat, ama, lâkin, hâlbuki, ne.....ne,
meğer...” edatlarıyla birbirine bağlanan bağımsız
“Yağız atlar kişnedi, / meşin kırbaç şakladı, /
cümleler topluluğudur.
Bir dakika araba yerinde durakladı.
Hava bulutlu ve durduğumuz tepe rüzgârlı idi.
Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar, /
Çocukluk günlerini hatırladı ve gözlerinde iki damla yaş
Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...” belirdi.

“Gök sarı, / toprak sarı, / çıplak ağaçlar sarı... Okumayı bilmiyor veya numara yapıyor.

Arkada zincirlenen yüksek Toros dağları,”


“Ne doğan güne hükmim geçer

Ne hâlden anlayan bulunur.”

Bu ev güzel, temiz, her şeyi yerinde bir ev; / ama / Şinasi


Bey'in istediği ev değil.

Onun bu sözlerinin samimî olduğuna hiç şüphe etmediler /


ve / bir çocuk ruhu kadar temiz ruhundan gelen nutuklarını
sessizce dinlediler.

Dün resim yapmadı / da / maça gitti.

Hava bulutlu ve durduğumuz tepe rüzgârlı idi.

Ayakkabılarını ayağına geçirdi ve kendini sokağa attı.

İstediğiniz evrakları getireceğim, fakat okuyabileceğinizi


sanmıyorum.

Ben saatinde gelmiştim, ama o henüz ortalıkta yoktu..

Ya okumayı bilmiyor ya numara yapıyor.

ARASÖZ/ ARA CÜMLE

Kendinden önceki sözlerin açıklayıcısı olarak cümlede


kullanılan iki virgül ya da iki kısa çizgi arasında yazılan
söz öbekleridir. Söz öbeği seklinde olursa “ arasöz”,
cümle şeklinde olursa “ara cümle” denir.

Arasöz ya da ara cümle her zaman açıkladığı öğeden


sonra gelir.

Kars’ı, bu serhat şehrini, çok sevmiştim. ( Arasöz )

Selim -ön sırada oturan- sınıfın en çalışkan öğrencisidir.


( Arasöz )

Dün Ali amcalara, eski komşumuza, gittik. ( Arasöz )

Doğup, büyüdüğü yerleri, memleketini, çok özlemişti.


( Arasöz )

Bu işi 2012 sonuna kadar bitireceklerini -inanılacak gibi


değil- söylüyorlar. ( Ara cümle )

Ahmet’i, sen de hatırlayacaksın, çok uyardım. ( Ara cümle )

Bu adam, seni temin ederim, sahtekârın biridir. (Ara cümle )

Cihan yıkılsa, emin ol, bu cephe sarsılmaz. ( Ara cümle )


PARAGRAFTA ANLAM “Bazı yazarlar, yazdıklarını anlayabilmek için okurların
çaba harcamasını isterler.” cümlesi bir parçanın giriş
Paragraf, bir düşünceyi tam olarak anlatabilmek için bir
cümlesi olabilir. Çünkü bu cümle bir düşüncenin devamı
araya getirilen cümleler topluluğudur. Paragrafın bütün
özelliği taşımamaktadır. Bir düşünceyi başlatan, bir konuya
cümleleri aynı konuyu işler ve aynı düşünceyi açıklar ya da
giriş yapan bir cümle özelliğini göstermektedir. Bu cümlede
destekler.
ele alınan düşünce devam ettirilebilir.
Tek bir düşünce etrafında oluştuğundan kendi içinde bir
“Bence bu, kendini beğenmişliktir.” cümlesi ise giriş
bütünlük gösterir; kendinden önceki ya da sonraki
cümlesi özelliği taşımaz. Çünkü bu cümle, yukarıda
paragraflara bir bağlılık göstermez.
verdiğimiz cümlenin devamı niteliğindedir. “Bence bu”
Paragraf sorularının çözümünde nelere dikkat ifadesi bağlayıcı sözdür. Bu cümleyi kendinden önceki
etmeliyiz? cümleye bağlamakta, onun devamı özelliğini taşıdığını
göstermektedir. Bu cümlede yazar, “yazdıklarını
1.Önce soru okunur.
anlayabilmek için okurların çaba harcamalarını” isteyen
2.Daha sonra parça (metin) okunur. yazarların bencil olduğunu belirtmiştir.

3.Parça okunurken, önemli yerlerin altı çizilir. (Önemli yer, Bir yazının ilk cümlesi olmaya uygun olan cümleler:
sorunun cevabı olabilecek olan yerdir)
Eleştirmenlerin görüşlerine güvenmeyen sanatçının başarılı
4.Cevap bulunurken, yazıda anlatılanlar dikkate alınmalıdır. olacağına inanmıyorum.

Kendi görüş ve düşüncelerimize göre hareket edilmemelidir. Türk şiirinde kullanılmış birçok ölçü vardır.

5.Doğru seçenek bulunurken yanlış seçenekler elenmelidir. Her eser, yazarından okuyucuya bir mektuptur.

6. Kesinlikle bir cümle anlaşılmadan diğer cümleye Okumayan insanlar ile hiçbir işin başarılamayacağını birçok
insan kabul ediyor.
geçilmemelidir.
***Dikkat edilirse bu sütundaki cümleler, kendilerinden
7.Olumsuz ve altı çizili ifadeler varsa dikkat edilmelidir.
önce başka cümlelere gerek duymadan bir paragraf
başlatabilirler. Çünkü bu cümlelerde, sonraki cümlelerde
8. Kendimize göre değil paragrafa göre soruyu ispatlanması gereken birer yargı vardır. Bağlayıcı öğe
cevaplamalıyız. yoktur. Demek ki bu cümleler bir yazının ilk cümlesi
olabilir.

Bir yazının ilk cümlesi olmaya uygun olmayan cümleler:


PARAGRAFIN YAPISI
Eleştirmenin bu görüşüne güvenmeyen sanatçı başarılı
 Giriş Bölümü: olamaz.

Türk şiirinde kullanılmış bunun gibi daha birçok ölçü


*Genel bir yargı niteliğindedir. Bu bölüm bir ya da iki vardır.
cümleden oluşur.
Özetle, her eser yazarından okuyucuya bir mektuptur.
*Paragrafın konusu genellikle bu cümlelerdir.
Bundan dolayı, okumayan insanlar ile hiçbir iş
*Giriş bölümü paragrafın bir çeşit özet olduğundan ana başarılamayacağını savunuyorum.
düşünce hakkında ipuçları verir.
***Dikkat edilirse bu sütundaki cümlelerde siyah yazılan
*Asla bağlaçla başlamaz. Kısa ve ilgi çekicidir. sözler bu cümleyi daha önceki cümleye bağlıyor. Demek ki
bu cümlelerden önce başka cümleler var. Öyleyse bunlar bir
*Giriş cümlesinde kendisinden önce bir cümle daha yazının ilk cümlesi olmaya uygun değildir. Öyleyse şunu
olduğunu düşündürecek bazı zamir, sıfat ya da edatlar bilmemiz gerekiyor ki bir yazının ilk cümlesi olacak
bulunmaz. cümlede bundan dolayı, çünkü, ama, ancak, şöyle ki, fakat,
yalnız gibi, önceki bir cümlenin habercisi, bağlayıcı
sözcükler bulunmamalıdır.
Aşağıdaki cümlelerde bağlayıcı öğelerin olmadığına ve Bu bölümde yer alan düşünceler paragrafın konusuyla
bu cümlelerin bir yazının ilk cümlesi olmaya
ilgili olmalıdır, yoksa anlatımın akışı bozulur.
uygunluğuna dikkat ediniz.
Bu bölümde açıklama, destekleme, ispatlama esas
Sanatçılar, dış dünyadan algıladıklarını iç dünyalarıyla olduğu için bağlayıcı öğe dediğimiz bundan dolayı,
birleştirerek bunları eserlerine yansıtırlar.
çünkü, ama, ancak, bu görüşe göre, öyle ise gibi,
Sözcükleri kişilerin özelliklerine göre ve titizlikle seçmeleri, bulunduğu cümleyi bir önceki cümleye bağlayan sözler
ustaca kullanmaları sanatçıların üslûplarına ayrı bir özellik
kazandırır. göze çarpar.

Öykülerde konu olarak genelde insan ve deniz işlenir. Örnek: Aşağıdaki örnek parçada bağlayıcı öğelere dikkat
edelim. Böylece gelişme bölümünün hangi cümleyle
Sait Faik'in hikâyelerine toplumun her kesimi, her insan, her başladığını bulalım.
duygu konu olmuştur.
Sözcükler zamanla, çeşitli sebeplerle, çok değişik
Gözlem yeteneği güçlü yazarlar konu sıkıntısı çekmezler.
kavramları karşılar hale gelebiliyorlar. Sözgelimi, önceleri
Sait Faik, İstanbul’un daha çok kenar mahallelerini ve sırf koyun, sığır, deve gibi hayvanların topuna birden mal
adaları anlatmıştır.
denirken, bu sözcük bugün daha çok, her türlü taşınabilen
Yazarların eserlerinde çevrelerini anlatmaları iyidir ne var ki servet anlamında kullanılmaktadır. Çünkü bir zamanlar
bu bazen aşırıya kaçıyor. çobanlıkla geçinen dedelerimiz servet olarak yalnız bu

Aşağıdaki cümlelerde bulunan bağlayıcı öğelere ve bu büyükbaş hayvanları tanıyorlardı; başka kültür çevreleriyle
cümlelerin bir yazının ilk cümlesi olamayacağına dikkat temasa geçince, servet olarak başka nesneleri de öğrendiler.
ediniz.
Böylece mal sözcüğü kültür değişimi sonunda öteki
Sanatçılar, dış dünyadan algıladıkları bu görüntüleri iç nesneleri de içine aldı.
dünyalarıyla birleştirerek eserlerine yansıtırlar.
**Parça okunduğunda görülüyor ki ilk cümle giriş
Sözcükleri kişilerin özelliklerine göre ve titizlikle seçmesi
bölümünü oluşturuyor. Ana fikir bu cümleden anlaşılıyor.
ustaca kullanması üslubuna ayrı bir özellik kazandırmıştır. Daha sonraki bölümde ana fikir ispatlanıyor. Sözgelimi
ifadesiyle örnek veriliyor. Çünkü ifadesiyle açıklama
Öykülerinin ana konusu insan ve denizdir. yapılıyor. Böylece ifadesiyle anlatılan örnek derlenip
toparlanıyor.
Özetleyecek olursak hayatın herhangi bir dakikası, birkaç
saati öykülerine konu olabilir. Örnek: Aşağıdaki parçayı inceleyip giriş ve gelişme
bölümlerine dikkat edelim.
Çünkü gözlem yeteneği güçlüydü ve konu sıkıntısı
çekmiyordu. Bugün biz insanlarımıza, kendi dillerinde, kendileri için
gerekli temel bilgileri verecek olan kitapları dahi okutabilme
Sait Faik, İstanbul’un daha çok kenar mahallelerini ve
adaları bunun için anlatmıştır. konusunda tam bir başarısızlık içindeyiz. Basılan gazete,
dergi ve kitap sayılarına baktığımızda bunun çarpıcı bir
Ne var ki yazarların, eserlerinde çevrelerini anlatmaları
olumsuzluk olarak karşımızda durduğunu görmekte
bazen aşırıya kaçıyor.
gecikmeyiz. Buna kütüphanelerden yararlanma oranlarını da
ekleyebiliriz. Hatta kitapların baskı adetlerine de bir göz
 Gelişme Bölümü:
atabiliriz. İtiraf etmeliyiz ki insanlarımızın kitaplardan
Gelişme bölümündeki cümleler, giriş cümlesinde yararlanma oranı çok düşük.
belirtilen konuyu açıklığa kavuşturur; ana düşüncenin
belirginleşmesine yardımcı olur. **Yukarıdaki parçada ilk işarete kadar olan kısım giriş
cümlesidir. Burada insanımızın kitaplardan yararlanmadığı
Her biri dil ve düşünce yönünden diğer cümlelere
görüşü belirtilmiştir. Sonraki bölümde yani gelişme
bağlıdır. bölümünde bu düşünceyi inandırıcı hale getirmek amacıyla
deliller sıralanmış ve sonuç bölümü olan son cümlede de
Karşılaştırma, örnekleme, tanık gösterme, benzetme...
düşünce yinelenmiş, derli toplu bir şekilde belirtilmiştir.
gibi yöntemlere en çok gelişme cümlelerinde rastlanır.
İkiden fazla cümleden meydana gelir.
Örnek: Aşağıdaki parçayı inceleyip giriş ve gelişme Örnek: Aşağıdaki parçada da sonuca ulaşmak için nasıl bir
bölümlerine dikkat ediniz. yol izlendiğine, sondaki yargı cümlesine ulaşmak için
yazarın parçaya kendi hayatından bir örnekle başladığına
Her birine çok büyük saygı gösterdiğim bazı kitapevlerinin böylece sonuca nasıl ulaştığına dikkat edelim.
80'li yıllardan itibaren değişik derecelerde yozlaştığı
görüşündeyim. Bunlar önceleri bir kitapevi zincirinin Önceleri taşradan da büyük sanatçılar çıkacağını
parçası oldular. Kâr kaygılarıyla raflarındaki edebiyat ve şiir zannederdim, ilk romanımı yayımlayınca pek ses getirdi
kitaplarının sayısını en aza indirdiler. Kaset, dergi, gezi diyemem. Bir şeyi çok iyi anladım o zaman. Gerçek bir
rehberi, takvim gibi nesneler satmaya başladılar. yazar olmak gerçek bir üne kavuşmak bir taşra kentinde
Masraflarını kısmak için asgari ücrete razı kitap sevmez kesinlikle mümkün değildi. Ben de kalktım İstanbul’a
insanlar çalıştırmaya başladılar. Kitaplardan gasp ettikleri gittim, yani büyük kente. Evet, İstanbul büyük kenttir ve
bölümlerde çay ve kahve satma girişimleriyle övünür büyük kentlere özgü kurallar uygulanır orada. Hiçbir zaman,
oldular. hiçbir taşra kentinde ben yazarım deyip yazar olamazsınız,
kimse olamaz.
**Okuduğunuz parçada ilk bölümde konuya giriş
yapılmıştır. Biz bu cümlelerle konunun kitapevlerindeki ***Yazar bu parçada taşra kentlerinde büyük bir yazar
olunamayacağını anlatmış. Konuya girebilmek için kendi
değişim olduğunu anlıyoruz. İkinci cümleyle başlayan
yaşamından örnek vermiş ve anlatmak istediği sonuca bu
gelişme bölümünde ise bu değişimin nasıl olduğu örneğin desteğiyle ulaşmıştır.
anlatılıyor.

 Sonuç Bölümü:
ÖRNEK SORULAR
Dil ve düşünce yönünden kendinden önceki cümleye
bağlıdır. ÖRNEK

Özele ilişkin bir yargıyla başlayan paragraflarda ana Aşağıdaki cümlelerden hangisi bir paragrafın başlangıç
düşünceyi verebilir. cümlesi olabilir?
Genelde kendisinden önceki düşünceleri bir sonuca
A) Oysa bu sanatçının çağında daha niceleri yaşamış, ürün
bağlayan, özetleyen bir cümle niteliği taşır. Bu yüzden, vermiştir.
B) Kimi ise sanatın en çetin doruklarına tırmanmayı
özet anlamlı bağlaçlarla başlayan cümleler sonuç
bilmiştir.
cümlesi olmaya daha elverişlidir. C) Bir de gerçek insanlık örneği olmuş kişiler vardır.
D) Bunun bir nedeni olmalı diye düşünmez misiniz?
Genellikle bir cümleden ibarettir.
E) Geçen gün şiir kitaplarını şöyle bir karıştırdım.
Anlatılmak istenen düşünceyle ilgili son sözün
ÖRNEK
söylendiği bölümdür.
Yazar paragrafta asıl anlatmak, vurgulamak istediği 1. (I) Bu dönemde, kendi kafalarıyla düşünemeyenlerin
düşüncesini (ana düşünce) genellikle bu bölümde verir. hataları gelip halkımızın sırtında büyümeye başlamıştır. (II)
Böylece, o, zamanı yaşamak isterken, zaman onu yaşamış;
Sözlerin toparlanması niteliğinde olduğundan kapsamlı yani zaman içinde etkisiz kalmış; yaşadığı döneme
bir yargıdır. Bu yönüyle de giriş cümlesine benzer. damgasını vuramamıştır. (III) En başta, kendi kafasıyla
düşünmediği için, başka kafaların etkisinde kalmıştır. (IV)
Toparlayıcı, özetleyici olması nedeniyle “demek ki, Yeryüzündeki büyük sanat yapıtları, bilimsel aşamaların
sonuç olarak, öyleyse, özetle…”gibi sözlerle ürünü değildir. (V) Düşünce tarihi, iskambil kâğıdından
egemenliklerle insanın yüce gücü arasındaki savaşlarla
başlayabilir. doludur.

Numaralanmış cümlelerden hangisi bir paragrafın


“sonuç cümlesi” olmaya diğerlerinden daha uygundur?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.


ÖRNEK PARAGRAFIN KONUSU

Aşağıdakilerden hangisi bir paragrafın giriş cümlesi Paragrafta hakkında söz söylenen düşünce, olay ya da
olmaya en uygundur? durumlar konuyu verir. Konuyu bulmak için "Parçada neden
söz ediliyor?" diye sorabiliriz. Yani üzerinde durulan neyse
A) Ancak bugünkü sanat ortamına baktığımızda, sanatçıların
bireyselleştiğini görüyoruz. konu da odur.
B) Bu parçalanmışlığı yeni baştan düşünmek,
parçalanmışlığı yeni baştan empati duygusuna çekmek **Bazen konu soruları şiir şeklinde de karşımıza çıkabilir.
gerekiyor.
C) Geçmişi sözlü geleneğe bağlı olan ve yazmaya üşenen Tema: Şiire hâkim olan duygu veya şiirde bahsedilen
toplumların belgeleri her zaman yetersiz kalır. konuya tema denir.
D) Yaşanmışa olan ilgi, sıradanmış gibi gözüken olayların
Bir paragrafı çözümlerken ilk önce konuyu doğru bir
arkasındaki anlam da fotoğrafa ışık tutuyor.
E) Tarihsel bağlamda da, günün değerlerinin şekilde belirlemek gerekir. Çünkü konusu bilinmeyen bir
kavranabilmesi, geçmişte yapılan çalışmalara bağlıdır. paragrafın anlaşılması zordur.
Konuyu bulmak için “Bu parça neden söz edilmektedir?”
sorusunu sorabiliriz. Bu soruya alınan cevap, paragrafın
ÖRNEK konusunu oluşturur.
I. Onlar tarafından sevilmek istiyorsanız onlar kadar
değişken olacaksınız. “Aydın karşılaştığı her meseleyi yeniden irdeleyen insandır.
II. Hem çocukları olacaksınız, hem babalan.
III. Ve onlar sizi hiçbir zaman tarif edemeyecek. Fikirler, üzerinde düşünülmeyince basmakalıp hâle gelir; bir
IV. Hem dostları olacaksınız, hem düşmanları. nevi batıl inanç şekline girer. Aydın, başkalarından önce
V. İnsanla zaman arasındaki mesafe azalıyor. kendine karşı hür olan insandır. Onun için hakikat, en üstün
Yukarıdaki cümlelerden hangisi bir paragrafın ilk
cümlesi olabilecek niteliktedir? kıymettir.”
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V. Parça neyi anlatıyor? sorusunu bu parçaya yönelttiğimizde
alacağımız cevap: "Aydın"ı anlatıyor olacaktır. Peki,
ÖRNEK
"Aydın"ın neyini anlatıyor? dediğimizde "Özelliklerini..."
Aşağıdaki cümlelerin hangisi bir paragrafın giriş cümlesi cevabını veriyoruz. Öyleyse bu parçanın konusu "aydının
olabilecek niteliktedir? özellikleri"dir.
A) Zamanlama yaşamımızın hemen her yönü için çok
“Şiir çok zor bir sanat. Öncelikle yetenek işidir şiir. Bunun
önemlidir.
B) Onların hedef ve arzularını ortaya çıkarmanız çok yanında birikim, azim ve sabır gerektirir şiir. Sonra şairin
önemlidir. çevresi bu sanata uygun olmalı. Sabır çok önemli. Yazacak
C) Bu, kişinin zaman ve enerjisinin harika bir kullanımıdır.
beğenmeyecek, yazacak eleştirilecek. Gece yok, gündüz yok.
D) Görülebilmeleri zordur; güçlü bir hayal gücünü
gerektirebilir. Yerine göre sosyal yaşamdan soyutlanacak, evine
E) Kitabın temel mesajı sadece bunları içermiyor. kapanacak. İlhamını başarılı bir biçim, dil ve anlatımla
ortaya koyacak. Yerine göre saatlerce çalışacak ama bazen
bir dörtlük bazen bir dize yazacak.”
Bu parçaya sorduğumuz “Bu parçada neyden söz
edilmektedir?” sorusunu sorduğumuzda “şiirin zor
yazıldığından” cevabını alıyoruz. Çünkü parçanın ilk
cümlesinde konuya giriş yapılmış, şiirin zor bir sanat
olduğu düşüncesi verildikten sonra bu düşünce açılarak
daha anlaşılır hâle getirilmiştir. Azim, sabır istemesi, şairin
gecesinin gündüzünün olmaması vs.
“Yıllar sonra çocukluğumu ve ilk gençliğimi yaşadığım ÖRNEK SORU 1
kasabaya gittim. Çocukluğumun en güzel günlerinin geçtiği
Çocukları bizden oldukları için severiz. Etlerine etimiz,
bu güzelim yeri neredeyse tanıyamadım. Evimizin yerinde
kemiklerine kemiğimiz karışmıştır; ama bizim dünyaya
yeller esiyor; koşup oynadığım sokakların hiçbiri yok. getirdiğimiz daha başka şeyler de var ki, hiç de
Okuduğum okullar yok olmuş; bina yerinde dursa bile adı ve çocuklarımızdan aşağı kalmaz. Ruhumuzun, kafamızın,
bilgimizin doğurduğu çocuklar da diğerleri kadar değerli ve
işlevi değişmiş. Mahallenin küçük, güzel ahşap mescidine
önemlidir. Biri diğerine değil, ikisi de bir arada öncelikli
garip bir minare eklenmiş. Gece gündüz şırıl şırıl akan olmalıdır. Anası ya da babası olduğumuz çocukların
kitabeli, güzelim çeşmeyi yıkıp yerine çirkin bir şey değerleri bizden çok kendilerinindir; bize sadece onuru,
yapmışlar. İnanın, kendimi zaman zaman geçmişi olmayan sevinci düşer. Oysa kısaca kafamızın yarattığı çocukların
bütün güzellikleri, bütün incelikleri, bütün olgunlukları
biri gibi hissediyorum.” bizimdir. Öyleyse birine, değerli olsunlar sevinelim diye;
Bu parçaya sorduğumuz “Bu parçada neyden söz diğerine de bizi ruhen doyursun, tümüyle kendimizin olsun
edilmektedir?”sorusuna “Çocukluğunun geçtiği kasabanın diye sahip olalım.

tanınmaz hâle gelmesinden” cevabını alıyoruz. Yazar,


Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden
parçada çocukluk döneminin geçtiği kasabada başta evleri
hangisidir?
olmak üzere oynadığı sokakların, okuduğu okulun, tarihi
A) İnsanoğlu için çocukları, sahip olabileceği en değerli
çeşmenin kaybolup gitmesinden; bazı mekânların
varlıklardır.
isimlerinin ve işlevlerinin değişmesinden söz etmektedir.
B) Eser sahibi olmak, çocuk sahibi olmak kadar
Yazar, yıllar içinde kasabada yaşanan olumsuz değişimi
önemsenmelidir.
anlatmaktadır.
C) Çocuklarımızın sahip olduğu değerler onlara aittir.
D) Çocuklarımızla onur duyar, başarılarının sevincini
NOT: tadarız.
"Bu parçada aşağıdakilerden hangisinden söz edilmektedir?" E) Eser sahibi olmaya harcanan emek, çocuk yetiştirmeye
yoğunlaştırılmalıdır.
"Bu parçanın konusu aşağıdakilerden hangisidir?"

"Bu parçada aşağıdakilerden hangisinden yakınılmaktadır?" ÖRNEK SORU 2


gibi sorular konuyu sorar.
Ozan kendine özgü bir dil aramaz, kendine özgü bir dili
olmalıdır. Ozanın dili, kişiliği demektir. Kişilik nasıl
aranmakla bulunmazsa, şiir dili de özentiyle bulunamaz.
Ozan, dilini aştıkça dilini bulur; kişiliğini aştıkça kişiliğini
bulur.

Bu paragrafta asıl vurgulamak istenen aşağıdakilerden


hangisidir?

A) Kişiliğini zenginleştirmek isteyen ozan, daha çok


yazmalıdır.
B) Ozanın kendi kişiliği gibi, özgün bir dili olmalıdır.
C) Bir ozan, kendine özgü bir dil yakalayabilmek için, daha
büyük ozanlara benzemeye çalışmalıdır.
D) Bir ozanın ilk görevi, kendine özgü bir dil ve söyleyişi
öncelikle gerçekleştirmektir.
E) Ozan olmak isteyen herkesin her şeyden önce güçlü bir
dile ihtiyacı vardır.
ÖRNEK SORU 3 Ana fikir cümlesi öznel bakış açılarını yansıtamaz.
İnsan düşünür, aklını kullanarak düşüncelerini harekete
Parçada olaylara ve kavramlara olumlu bir bakış varsa,
geçirir. Hareket halinde olmayan düşünceler donar kalır. Bu ana fikir cümlesinde olumsuz bir bakış açısı
durumda da düşünebilme çerçevesi daralır, sığlaşır. Böylece dillendirilmez.
bir insandan çok boyutlu düşünebilmesi, sağlıklı karar ÖRNEK
alması beklenemez.
"Sanat eseri hiçbir fikri yaymaz demek mi istiyo­rum?
Yukarıdaki paragrafta, aşağıdaki konulardan hangisi Hayır, öyle şey olmaz. Her eser, ister iste­mez bir insanın,
bir toplumun düşüncelerini bildirir. Hatta sadece güzellik
üzerinde durulmaktadır?
kaygısıyla yazılmış olanlar bile bir dünya görüşünden haber
verir. Her şiirde, her romanda yazanın da, yazıldığı çevrenin,
a) Düşünceleri durağanlıktan kurtarma zamanın da eğilimlerini, nelere inan­dığını görebiliriz. Ama
b) İnsanlar arası düşünce farklılığı bu isteyerek olmaz. Sanatçı, yalnız güzellik yaratmak için
c) İnsanın aklını kullanmamasının sonuçları çalışır. O, içinden gelen sesi duyar, onun için eser verir,
kimseyi aydınlatsın, bir faydası olsun diye değil."
d) Düşüncenin hareket halinde olması
e) Aklın düşünceler üzerindeki işlevi (Nurullah ATAÇ)

Bu parçada yazar her sanat eserinde bir düşüncenin,


PARAGRAFIN ANA FİKRİ görüşün bulunacağını, ama sanat eserinin amacının bir fikrin
savunuculuğunu yapmak olmadığını anlatıyor. Bu parçanın
Paragrafta savunulan, kabul ettirilmek istenen düşünce, konusu "sanat eserinde düşüncenin yeri" olabilir. Bu ifade
varılmak istenen amaç, ana düşüncedir. "sanat eseri ve düşünce" biçimine getirilerek paragrafın
başlığı da olabilir.
“Yazarın amacı ne, bize neyi öğütlemek istiyor?”
sorularının yanıtı ana düşünceyi verir. Parçanın Ana fikri: Her sanat eserinde bir düşünce vardır;

Ana düşünce, yazının bütününe sindirebileceği gibi ancak sanatçının amacı bir düşünceyi yaymak değildir.
paragrafın son cümlelerinde de yer alabilir. Bazı
paragraflarda da ana düşünce ilk cümlelerde verilip
örneklerle açıklama, kanıtlama yoluna gidilir. ÖRNEK

Ana düşünce özlü ve açık bir yargı cümlesi olur. "Nedir kişiyi sanat eylemine iten? Hangi etken ya da
etkenlerdir? Sanatçının kişiliğine göre, yaşadığı çağa göre
Bir yazının ya da paragrafın ana fikri olabilecek değişebilir sanat yapma eyleminin nedenleri. Örneğin bir
cümlelerin birtakım özellikleri vardır: sanatçı çıkıp, ben diyebilir yaşadığım toplumun, yaşadığım
çağın tarihini yazmak, günümü saptamak istiyorum. Bir
Ana düşünce cümleleri kesin yargı, sonuç bildirir. Bir başka sanatçıya göre ağırlığını duyduğu sorunlardan
sonuç bildirmeyen cümleler ana düşünce olamaz. kurtulmak, bir boşalımdır yazmak ya da çizmek. Bakarsınız
bir kişi de çıkar, benim sanatsal eylemimin nedeni kişiliğimi
"Okumanın söz dağarcığına katkısı" sözü ana fikir olamaz.
tanımak adınadır; kendimi biçimsel bir yapıda sınırlamam
Böyle bir konuda "Söz dağarcığının genişlemesinde
gerekli der. Ben yazdıkça, çizdikçe düşünebiliyorum,
okumanın önemi büyüktür." cümlesi ana fikir olabilir.
duyabiliyorum diyenler de olabilir, yaratmanın nedeni
Ana fikir yazarın bakış açısını yansıtmalıdır; bizim bakış sadece içgüdüseldir diyenler de."
açımızı ya da bir başkasının bakışını değil.
(Sabahattin Kudret AKSAL)
Ana fikir kapsamlı olmak zorundadır; bir parçada ya da
Bu parçada insanların niçin sanata yöneldikleri, neden sa­nat
paragrafta anlatılanların bir bölümünü değil, bütün
eseri verme gereksinimi duydukları üzerinde duruluyor.
paragrafı kapsamalı, içermelidir. Paragrafta anlatılanların
Sanatçıların eser verme gerekçeleri ile ilgili birbirinden çok
bir bölümünü içeren yargılar ana fikir olamaz.
farklı örnekler sıralanıyor. Bu parçaya bir başlık bulmak
Ana fikir yazıdaki bakış açısıyla uyumlu olmalıdır. gerekirse "Sanatçılar Niçin Eser Verir?" sözü parçanın
Verilen parçada bir saptama, tespit varsa ana fikir de bu başlığı olabilir. Bu söz aynı zamanda bu parçanın konusunu
yönde olmalıdır. Verilen parçada bir öğüt, öneri söz da ortaya koyar.
konusu ise, ana fikir cümlesinde bir saptama olamaz.
Parçanın Ana fikri: "Sanatçılar birbirinden farklı nedenle
Verilen parçada geçen örnekler ve ayrıntılar ana fikir sanata ve eser vermeye yönelirler.
olmaz.
ÖRNEK ÖRNEK SORU 1

"Romanın hiçbir genel kuralı, belli hiçbir tekniği yoktur. İnsanı insana anlatmak, başlıca kaygısıdır sanatın. Çağlar
Türlü biçimlerinin amaçlarında da birlik yoktur; hem de boyunca, sözle olsun, renkle, ezgiyle olsun, tüm sanat
denilebilir ki kaynağı ve doğası bunların olmasına engeldir. ürünleriyle insanın iç ve dış evreni yansıtılmak istenmiştir.
O, tarihin, destanın, felsefenin, şiirin, bilimin, masalın bir Duygular, tutkular, düşler, düşünceler değişik biçimler
mirasyedisidir. İstekleri günden güne artan, sınırları günden içinde ele alınmış, işlenmiştir. İşleyiş, ele alış biçimleri
güne genişleyen ve her yeni deha ile kendine bir kıta, bir sanatçıdan sanatçıya, çağdan çağa değişse de amaç aynı
dünya, bir bilim daha bulan romanı bütün kapsamıyla kalmıştır: İnsanı insana anlatmak... Bir bakıma sanatın
anlatan bir tanım bulmak güç değil, olanaksızdır. "Roman işlevindeki soyluluk da bu amaçtan doğar. Yaşamın
şudur, oysa bu değildir." yollu tanımların hiçbiri onu tatlanması, çirkinliklerden arınması, insanın insanı
anlatmaya yetmez. Çünkü daima böyle belirlenen sınırların anlamasına bağlı değil midir? Mutsuzluklar, uyumsuzluklar
dışında kalan birçok değerli eserler, bu sözlerin yeter bir hep insanın insanı anlamamasından kaynaklanmaz mı?
kapsamı olmadığını gösterecektir. Roman, uzunluğu kısalığı
bakımından da hiçbir kurala bağlı değildir." Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden
hangisidir?
(Abdülhak Şinasi HİSAR)
A) Duygu ve düşüncelerin anlatımı çeşitli sanat dallarına
Parçada romandan, daha doğrusu romanın ne olmadığından göre farklılık gösterir.
söz ediliyor? Bu parçaya bir başlık bulmak gerekseydi B) Sanat ürünleri, bireylerin birbirine yakınlaşmasını,
herhalde "Roman Nedir?" başlığı uygun düşerdi. Parçanın yaşamın güzelliklerini sezmesini ve algılamasını sağlar.
konusu "Romanın belirli kurallara bağlanamayacağı"dır. C) Sanatın etki gücü, her şeyden önce yaşamı olduğu gibi
Parçaya göre, romanla ilgili çizilecek her sınır yetersiz yansıtmasından ileri gelir.
kalacaktır. Ana fikir cümlesinin de roman konusunda D) Sanatsal yaratıların yaygınlaşıp gelişmesiyle yaşam
kurallar konulamayacağı ile ilgili olması gerekir. koşulları arasında sıkı bir etkileşim vardır.
E) Aynı konuyu işleyen iki sanatçının konuya bakış açıları,
Parçanın Ana fikri: Romanın ne olduğunu belirleyen kesin
konuyu işleyiş yöntemleri birbirinden farklı özellikler
kurallar ortaya koymak mümkün değildir.
gösterebilir

ÖRNEK
ÖRNEK SORU 2
İnsan nelerden huzur duyduğunu bazen bilemiyor. Güneşli Tiyatrolarda bayağı oyunlar oynanıyor. Sebebini
bir günde çay kaşığının şıngırtısı çok kişinin dikkatini bile
çekmemiştir. Mutluluğu hep büyük şeylerde aramak, bizi, sorduğumuzda, yetkililer halkın sözcüsü olduklarını, halkın
farkında olmadan karamsarlığa İtiyor. Bir kuşun ötüşü, bir ihtiyaç duyduğu oyunlar oynadıklarını iddia ediyorlar. Oysa
kedinin miyavlayışı bile hayatın güzelliğini gösterir. Mutlu tiyatronun görevi halkı avutmak değil, sanat eserlerini halka
olmak için, var olanları değerlendirmek; olumsuzlukları
tanıtmaktır. Özellikle, devletin desteklediği şehir
lehimize çevirmek gerekir.
tiyatrolarının görevi budur. Devlet tiyatrolarının seyirciyi
Bu paragrafın ana fikri “Hayatın her anı insanı mutlu
çoğaltarak para kazanma amacı olamaz. Avrupa'da kâra
edecek kadar güzeldir.” olmalıdır.
geçen kültür tiyatroları şüpheyle karşılanmaktadır.
Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden
hangisidir?
A) Avrupa'da tiyatroculuğun çıkar amacıyla yapılmadığı
B) Tiyatroların seyircinin isteğine uyarak kötü oyunlar
sahnelemelerinin doğru olmadığı
C) Tiyatroların tek amacının seyirci sayısını artırmak
olduğu,
D) Tiyatrolarda, sanat değeri olan oyunların
sahnelenemediği,
E) Halkın sanat değeri yüksek oyunları izlemekten
hoşlanmadığı,
ÖRNEK SORU 3 DÜŞÜNCENİN AKIŞINI BOZAN CÜMLE
İyi bir şair dünyayı kavrayıp özümseyecek bir kültür
Her paragrafta bir konu işlenir. Farklı düşünceler ya da
birikimine sahip olmalıdır. Edebiyatı iyi bilmek iyi şair
düşüncenin farklı bir yönü, farklı paragraflarda ele alınır.
olmaya yetmez. Sadece edebiyat bilgisiyle şiir yazılacak
Akışı bozan cümlelerle ilgili sorularda paragrafın anlam
olsa en güzel şiirleri edebiyat öğretmenlerinin yazması
bütünlüğüne uymayan, paragrafta işlenen düşüncelerin
gerekirdi. Tevfik Fikret, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet
dışında bir düşünceye yer verilir.
Kutsi Tecer, Behçet Necatigil gibi az sayıdaki örnekleri
Paragrafta işlenen düşünce bütünlüğüne uymayan bu
saymazsak genellikle kötü şiirlere imza atmıştır edebiyat
cümleler düşüncenin akışını bozar.
öğretmenleri.
Bu parçada vurgulanmak istenen düşünce
aşağıdakilerden hangisidir?
A) En güzel şiirleri yazan şairler dünyayı anlayarak Örnek: Aşağıdaki parçada bütün cümlelerin
konularının ortak olup olmadığını inceleyelim.
özümseyen şairlerdir.
B) Edebiyat öğretmenleri sadece edebiyat bilgisine sahip
(I) Dünya onu anlatan kitaplardan, dergilerden, yazılardan
oldukları için kötü şiir azarlar.
çok daha hızlı bir biçimde yol alıyor. (II) Hayat şartlarının
C) Edebiyat bilgisinin yanında dünyayı kavrayacak kültür
değişmesi bizi yer yer zorda bırakıyor. (III) Ne yazarsak
birikimine sahip olan şairler iyi şair olabilir.
yazalım, ne anlatırsak anlatalım dünya gene bizim
D) Tevfik Fikret, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi şairler
önümüzde. (IV) Onun şaşırtıcı hızına değişimine kalem
edebiyat öğretmeni oldukları halde iyi şairlerdir.
uydurmak mümkün değil. (V) Her gün bir öncekinden daha
E) İyi şiir yazabilen şairler yeteneğiyle bilgisini bir araya
fazla sürprizlerle dolu olarak gelip kuruluyor kâğıtlarımıza,
getirebilen şairlerdir. ekranlarımıza, perdelerimize, gözlerimize.

ÖRNEK SORU 4 Okuduğunuz parçada II. cümlenin haricindeki cümlelerin


konusu dünyadaki değişim iken II. cümlenin konusu hayat
şartlarındaki değişimdir. Demek anlatanın akışını bozan
Şairler kalabalıklar arasında yalnız insanlardır. Okyanusun cümle II. cümle olmalıdır.
ortasındaki küçük adacıklara benzerler. Çok acı çekerler.
Dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen bir haksızlık, Örnek: Aşağıdaki parçanın anlatımındaki akış
bir kıyım onları derinden yaralar. bozukluğu da fikir farklılığından doğmuştur. Dikkatlice
okuyup, anlatımın akışını bozan cümleyi bulmaya
çalışalım.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisi vurgulanmaktadır?
A) Şairler olaylar karşısında duyarlık gösteren yalnız
(I) Faust efsanesi, ortaya çıktığı günden bu yana sayısız
insanlardır.
yazınsal müzikal ve görsel sanat yapıtının konusunu
B) Şairler kalabalıklar arasında yalnız yaşamak isteyen
oluşturmuştur. (II) Goethe bunun en çok bilinen örneğini
insanlardır.
yazınsal alanda vermiştir. (III) Konunun opera türüne
C) Şairler şiirlerinde dünyada meydana gelen kötü olaylar
uygunluğu nedeniyle birçok değerli müzik adamı bu konuyu
karşısında duydukları üzüntüyü dile getirirler.
işleyen yapıt ortaya koymuştur. (IV) Ünlü efsane nedense
D) Şairler insanların arasında kendilerini yalnız hissettikleri
görsel sanatlarda pek rağbet görmemiştir. (V) Özellikle
için acı çekerler.
Alman Edebiyatını şöyle bir karıştırırsanız Faust adında
E) Dünyada meydana gelen üzücü olaylar en çok şairleri
onlarca farklı yapıtla karşılaşırsınız.
etkiler.
Okuduğunuz parçada IV. cümlenin dışındaki cümlelerin
anlattığı fikir Faust efsanesinin sayısız yazınsal müzikal ve
görsel sanat yapıtına konu olduğudur. IV. cümledeki fikir ise
Faust efsanesinin görsel sanatlara konu olmadığıdır. Bu iki
fikir çelişmektedir. Parçanın genelindeki fikir esas olduğuna
göre IV. cümledeki fikir akışı bozuyor diyoruz ve bu
cümleyi, anlatımın akışını bozan cümle olarak
adlandırıyoruz.
ÖRNEK SORU-1- ÖRNEK SORU-3-
(I) Dış dünyaya yönelik tutumumuz, geçmişimize,
(I) Güncel olaylarımız, sevinçlerimiz, üzüntülerimiz,
niteliklerimize, inançlarımıza ve kendimiz hakkında neler
arzularımız kısaca yaşantımızın tümü, karikatür sanatı ile
hissettiğimize bağlıdır. (II) Bencil bir tutumumuz varsa
bizlere yansımaktadır. (II) Karikatür, kimi zaman gülmece
insanlara büyük bir olasılıkla şüpheyle bakarız. (III) Kişisel
ile, kimi zaman da düşünsel, çizgisel eleştiri olarak
gelişimimizde ilerledikçe kişisel gelişim gösteren insanları
çıkmaktadır karşımıza. (III) Karikatürist, son yapıtında
yaşamımıza çekeriz. (IV) Cömert bir tutuma sahipsek güven
düşünce üretme, özgür düşünceye, daha güzeli ve doğruyu
duymaya daha yatkın oluruz. (V) Kendimize karşı dürüstsek
aramaya önem vermiştir. (IV) Karikatür genelde bir gülmece
ve insanlara adil davranırsak, onlara bizi her an
sanatı olarak bilinir fakat bunun yanında düşündürür de. (V)
aldatabilecek kişiler gözüyle bakmayız.
Toplumdaki her türlü olayı, davranışları mizahi yolla anlatır,
eleştirir ve toplumu yönlendirir. (VI) Aynı zamanda evrensel
Yukarıda numaralanmış cümlelerden hangisi anlatımın
bir dil olma özelliğine de sahiptir karikatür.
akışını bozmaktadır?

Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerden hangisi A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

düşüncenin akışını bozmaktadır?


ÖRNEK SORU-4-
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
(I) Bir yazarın sanat yaşamını iki ayrı aşamada incelemek
gerek sanırım. (II) ilk dönem bütün duyguların alabildiğine
ÖRNEK SORU-2-
başıboş ve özgür olduğu çocukluk ve ilk gençlik yıllarıdır.
(I) Kişiliğimiz iletişim içinde olduğumuz insanlarınkinden
(İli) Gözlemleri ona yaşamın katı yüzünü gösterir. (IV) Bu
farklıdır. (II) Hepimiz dünyayı bir miktar farklı algılarız.
yıllarda, duygusallığı, düşçülüğü ve içe dönüklüğüyle
(III) Aynı olayı gören iki kişiye ne gördüklerini sorarak
yaşıtlarından çok farklı bir yapıdadır yazar. (V) Henüz tam
bunu doğrulayabiliriz. (IV) Hepimizin baskın bir
gelişmemiş sağlam bir kişiliğin denetiminde olmayan bu
gereksinimi vardır. (V) İnsanların farklı kişiliklere sahip
farklı yapı her şeyden kolayca etkilenir.
olduğu düşüncesi uzun yıllar önce Cari Jung tarafından ileri
sürülmüştür. (VI) Bir insanın kişiliğini ve gereksinimini
Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi
anlayamadıkça o insanla karşılıklı tatmin edici bir ilişki
anlatımın akışını bozmaktadır?
kurmanız mümkün değildir.
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

Yukarıda numaralanmış cümlelerden hangisi anlatımın


akışını bozmaktadır?
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
PARAGRAF ÇEŞİTLERİ
ÖRNEK
Günlük yaşamda duygu, düşünce ve gözlemlerimizi
genellikle sözlü veya yazılı olarak ifade ederiz. Koca Ali en kalın, en katı demirleri mısır yaprağı gibi
incelten, kâğıt gibi yumuşatan sanatını kimseden
Bir metinde bir düşüncenin geliştirildiği her bir bölüm
paragraf olarak isimlendirilir. öğrenmemiş, kendi kendine bulmuştu. Daha on iki
yaşındayken, sert bir beylerbeyi olan babasının başı
Ele alınan konu, duygusal ya da düşünsel bir niteliğe sahip
vurulmuş, öksüz kalmıştı. Amcası çok zengindi. Gösterişe
olabilir. Bu nedenle bir paragrafta bireyler arası ilişkiler,
toplumsal sorunlar, sanat, edebiyat, bilimsel gelişmeler, düşkün bir vezirdi. Onu yanına aldı. Okutmak istedi. Belki
sevgi, ayrılık, özlem vb. konular işlenebilir. devlet katında yetiştirecek, büyük görevlere çıkaracaktı.

Paragraflarda konuların farklı biçimlerde ele alınması, farklı Ama Ali’nin yaratılışında başkasına gönül borcu olmak gibi
paragraf türlerini ortaya çıkarmıştır. Örneğin bilimsel bir bir sızlanmaya yer yoktu. ‘Ben kimseye eyvallah
metin düşünce paragraflarıyla yazılırken anlatmaya bağlı
metinler olay paragraflarıyla yazılır. Paragraf çeşitleri genel etmeyeceğim.” dedi. Bir gece amcasının konağından kaçtı.
olarak şunlardır: Başıboş bir adsız gibi dağlar, tepeler, dereler aştı. Adını
bilmediği ülkelerde dolaştı. Sonunda Erzurum’da yaşlı bir
1. Olay Paragrafı
2. Tahlil (Çözümleme) Paragrafı demircinin yanına girdi. Otuz yaşına kadar Anadolu’da
3. Düşünce Paragrafı uğramadığı kent kalmadı. Kimseye boyun eğmedi. Gönül
4. Açıklama Paragrafı
borcu olmadı. Ekmeğini taştan çıkardı.
5. Tartışma Paragrafı
6. Düşsel (Fantastik) Paragraf Ömer Seyfettin’in “Diyet” hikâyesinden alınan bu paragrafta
7. Mizahi Paragraf yazar, hikâyenin başkahramanı Koca Ali’nin özelliklerini ve
8. Betimleme (Tasvir) Paragrafı
Anadolu’ya gidişini anlatmıştır. Yazar, hikâyenin bu
bölümünde, kahramanın kimseye boyun eğmeyen, ekmeğini
taştan çıkaran biri olduğunu söyleyerek onu yüceltmiştir.
1. Olay Paragrafı Ardından da Koca Ali’nin kimseye muhtaç olmamak için

Yaşanmış ya da tasarlanmış bir olayı yer, zaman ve kişi pek ülke dolaştıktan sonra Erzurum’da yaşlı bir demircinin

öğelerine bağlı olarak anlatan paragraflara olay yanında çalışmaya başladığını ifade etmiştir.

paragrafı denir.
Bu paragraflarda uzun ya da kısa bir zaman dilimini ÖRNEK

içeren bir olay ele alınabilir.


Olay paragrafının kimi zaman amacı bir düşünceyi Sınavların yapıldığı okul, karşı yöne düşüyordu. Yeniden

vurgulamak, kimi zaman yaşamdan bir kareyi göz önüne geçtiler caddeyi, ürke ürke. Ara sokaktan yürüdüler. Yüksek

sermek, kimi zaman bir duruma dikkat çekme olabilir. bir duvarın yanındaki kapıda durdular. Okulun öğrenci giriş

Bu paragraf türünün temel özelliği anlatımın bir olay kapısıydı bu. İçerden uğultular geliyordu. Yağmur, taş

çevresinde örgütlenmesidir. duvarların arasından çıkan aykırı yeşillikleri parlatmıştı.

Olay paragrafında hareket ve olaylar her zaman ön "Bizden de erken gelenler olmuş. Geç meç kalmış

plandadır. olmayalım?" Hademe giyimli bir kadın, onlara doğru

Sözü edilen olay, belli bir zaman diliminde, belli bir yürüdü taşlı yoldan. Bezgin, alışık bakışlarıyla anne, kızın

mekânda ve belli kişiler etrafında geçer. üstünden dışarı bir şeye bakıyordu. Anne, saygılı sordu:

Yazarın anlatımında bu tür paragrafı tercih etmesinin "Geciktik mi acaba? Çocukların çoğu gelmiş." Hademe

temel nedeni okuru, olayın içine çekmek ve onu olayın kadın ilgisiz, şöyle dedi: "Parasız yatılı imtihanlarının

içinde yaşatmak istemesidir. çocukları hep erken gelir. Hiç gecikmezler."

Yazar, paragrafta ele aldığı olayı kahraman ya da


gözlemci bakış açısıyla anlatır.
Öykü, roman gibi anlatmaya bağlı metin türlerinin
anlatımında olay paragrafından yararlanılır.
2.Tahlil (Çözümleme) Paragrafı

3.Düşünce Paragrafı

Genellikle hikâye ve roman kahramanlarının iç Bir fikrin inandırıcı şekilde ortaya konduğu paragraflara
dünyalarını, onların psikolojik yönlerini anlatan ya da
düşünce paragrafı denir.
bir düşünceyi çözümleme yoluyla inceleyen paragraflara
tahlil paragrafı denir. Bu tür paragraflarda ilk olarak bir düşünce verilir. Daha
Tahlil paragrafında bir eser, bir konu veya bir kişi sonra bu düşünceye ilişkin nedenler, kanıtlar, örnekler
parçalara ayrılarak incelenir.
mantıksal bir sıralanışla belirtilir.
Bu paragraf türünden, genellikle roman ve hikâye
kahramanlarını iç dünyalarıyla okurlara tanıtmak için Bilgi vermek amacıyla oluşturulan düşünce
yararlanılır. paragraflarında nesnellik ağır basar. Bu nedenle de
Tahlil paragrafında yazar, kahramanların iç dünyalarını,
düşünceler kanıtlardan, örneklemelerden, tanıklardan,
psikolojik durumlarını, üzüntülerini, sevinçlerini,
umutlarını vb. yorumunu katarak anlatır. karşılaştırmalardan vb. yararlanılarak ortaya konur.
Düşünce ağırlıklı olması nedeniyle bu tür paragraflarda
mecazlı ifadelere ve söz sanatlarına pek yer verilmez; dil
ÖRNEK göndergesel işleviyle kullanılır.
“Evet, her şey çürüyor, demek biz de çürüyeceğiz.” diye Düşünceler nesnel bir tutum ve anlaşılır bir dille anlatılır.
düşündü. Demek ki kendisi de çürüyecekti. Böyle hiçbir Düşünce paragrafları daha çok, bilimsel içerikli metinler
saadet görmeden, daha henüz beklerken, hayatını nasıl ile makale, sohbet, fıkra eleştiri gibi yazı türlerinde
gaflet içinde geçirmiş olduğunu anladıktan sonra artık kullanılır.
hiçbir şey yapma imkânı kalmağını görerek çürüyüp gitmek
ona pek insafsız, pek acı geliyordu. Saadetten mahrum
olmak, daha gençliğinin baharında iken hayatının elinden
ÖRNEK
uçup gitmesi bu delikanlıya çok ağır geliyordu.”
Toplum olarak güzellik duygumuzu, estetik hazlarımızdan
Bu tahlil paragrafında yazar, roman kahramanı gencin, pek çoğunu kaybettik. Güzellikleri kaybede kaybede
mutluluğu yakalayamadan dünyadan göçüp gideceğine çirkinlikleri normal karşılayan bir toplum hâline geldik.
ilişkin üzüntülerini, korkularını yansıtmıştır. Daha beteri iki asırdan beri doğru dürüst bir güzellik ortaya
koyamadığımızı söyleyince eleştiriliyorum. Oysa yaptığımız
estetikten yoksun inşa edilen anıtlar, köprüler, çeşitli yapılar
ÖRNEK
güzellik duygumuzu yitirdiğimizi anlatmaya yetiyor. Tıpkı
işitme engelli birinin çevresindeki şamatayı duymaması
Sanki herkesin bütün işleri yolunda ve bütün dilekleri gibi…
gerçekleşiyordur da bir onun işleri bozuktur, bir onun
istekleri gerçekleşmiyordur. Kızgındır, ağlamak, haykırmak, Paragrafın giriş cümlesinde yazar, güzellik duygumuzu
isyan etmek çözüm değildir ki içindeki sıkıntıdan kurtulmak yitirdiğimizi belirtmiştir. Ardından da bu cümlede ileri
için yapmak istediği tüm şeyler, birilerinin onu akıl hastası sürdüğü düşüncenin doğruluğunu örneklerden yararlanarak
olarak addetmesinden başka bir işe de yaramayacaktır; bilir kanıtlama yoluna girmiştir.
bunu, bilir ve derin bir nefes alıp herhangi biri, sorunsuz,
tanıdık biri olmaya çalışır yeniden. Evine gelir sonra ÖRNEK
odasına saklanır belki kaçmak için her gün gördüklerinden
ve dünya yeniden başına yıkılır yalnız kaldığında. Yazar, okuruna söyleyeceği bir sözü, ileteceği bir mesajı
olan insandır. Okur, yazar açısından hem bitmez tükenmez
bir konu kaynağı hem de yaşamına yön vermek, renk katmak
istediği bir topluluktur. Yazar, okuruna yerine göre bilgi,
yeni bir görüş aktarır; yerine göre de yaşanmış olayları
başka bir açıdan seyrettirir, yani yaşam deneyleri sunar.
Yazar, okurunu insanlık sürecinde her yönden eğitme ve
bilinçlendirme çabasındadır. Kendisinin ve yapıtının da
ancak okurun ilgisiyle geçerli ve gerçek olabileceğini bilir.
Bilir ki kendisini okursuz yapamayacak, okuru da yazarsız.
4.Açıklama Paragrafı ÖRNEK

Bir konunun ya da bir sorunun açıklandığı, öğretici yönü Şinasi, Tanzimat Döneminin en önemli şair ve yazarlarından
biridir. Agâh Efendi ile birlikte ülkemizin ilk özel gazetesi
ağır basan paragraflara açıklama paragrafı denir.
Tercüman-ı Ahval’i, ardından tek başına Tasvir-i Efkâr
Açıklama paragrafında, bir konu hakkında bilgisi gazetesini çıkarmıştır. Fransızcadan ilk şiir çevirilerini
yapmış, ilk yerli oyunumuz Şair Evlenmesi’ni yazmıştır.
olmayanları bilgilendirme, konuyla ilgili bilinmeyenleri
Sanatçı, edebiyatımızda ilk makaleyi yazmış, nesirde bağ-
açıklığa kavuşturma söz konusudur. fiillerle uzayıp giden cümleyi süsten kurtarıp düşünceyi ve
anlaşılmayı ön plana almıştır.
Bu paragraf türünde bilgi verme ve öğreticilik ağır
bastığından; dil göndergesel işlevde kullanılır. Bu paragrafta ise Tanzimat Döneminin ünlü sanatçılarında
Yazar anlatımını nesnel bir tutumla yapar ve işin içine Şinasi hakkında bilgi verilmiştir. Parçada, sanatçının
çıkardığı gazetelerden, eserlerinden, nesir alanına yaptığı
duygularını karıştırmaz. katkılardan söz edilmiştir. Sanatçıyla ilgili açıklamalar
Ele alınan konuya göre terim ve bilimsel kavramlardan nesnel bir tutumla ortaya konmuştur.
yararlanır.
ÖRNEK
Açıklama paragrafı daha çok, ansiklopedilerde, ders
kitaplarında, edebiyat, ahlak felsefe vb. konularda Edebiyat eserlerinden seçme parçalan bir araya toplayan
kitaplara "antoloji" denir. Yunancadaki "anthos" (çiçek) ile
yazılan kitaplarda kullanılır. "legein" (toplamak) kelimelerinden türemiştir. İlk
Bir atasözü açıklanırken veya bir şair, yazar, bilim adamı antolojileri Eski Yunanlılar derlemişlerdir. Bilinen ilk
antoloji MÖ II. yüzyılda derlenmiştir. "Çelenk" adındaki bu
tanıtılırken; beyin, kalp, akciğerler, elementler vb. antolojinin derleyicisi Meleagros'tur.
hakkında bilgi verilirken açıklama paragraflarından
yararlanılır.

ÖRNEK

Beyin, kafatasının içinde, beyin zarlarıyla örtülmüş,


beyazımtırak ve yumuşakça bir kitle durumundaki sinir
organıdır. Duyum ve bilinç merkezini oluşturan beyin,
insanları hayvanlardan ayıran en önemli organdır. Bu
yönüyle insan beyni hayvanlarda görülmeyen konuşma,
bilinç, sevinç, üzüntü gibi eylem ve duyguların merkezdir.
Dış dünyayla ilgili bütün ilişkiler, duyular aracılığı ile
beyne iletilir, orada değerlendirilir ve vücudun gerekli
tepkiyi göstermesi sağlanır. Gri ve beyaz hücrelerden oluşan
beyin, kafatasının arkasında bulunan bir delikle omuriliğe
bağlanır. Beyin ve omurilik, üç katlı koruyucu zarla
sarılıdır. Beyne en yakın olan iç zar ile orta zar arasında
beyin sıvısı denilen bir sıvı bulunur. Anatomik bakımdan
beyin; beyin yarıküreleri, orta beyin, beyincik ve beyin
sapından oluşur.

Bu açıklama paragrafında vücudumuzun en önemli


organlardan bir olan “beyin” hakkında bilgi verilmiştir.
Parçada, bu organın özellikleri ve işlevleri anlatılırken
“hücre, omurilik, beyin sıvısı” gibi terim ve kavramlar
kullanılmış, anlatım nesnel bir tutumla yapılmıştır.
5.Tartışma Paragrafı ÖRNEK

“Eğitimin tam gün mü yarım gün mü olması daha


faydalıdır?” sorusu son dönemlerde sık sık tartışılıyor. Bazı
eğitimciler “Eğitim tam gün olmalıdır!” deyip geçiyor. Oysa
Bir fikri, bir görüşü okura kabul ettirmek için kanıtlama böyle diyerek işin içinden sıyrılamayız. Hele konu
yönteminden de yararlanılarak oluşturulan paragraflara geleceğimiz olan çocuklarımız ise… Bence çocuklarımız tam
gün eğitim yüzünden zamanının büyük bölümünü okullarda
tartışma paragrafı denir. geçiriyor. Böyle olunca da dinlenmeye, eğlenmeye, kitap
okumaya, ödev hazırlamaya, uykuya yeterince zaman
Tartışma paragrafında yazarın amacı, savunduğu ayıramıyor. Tam gün eğitim gören öğrenciler eve yorgun
geliyor, dinlenemeden tekrar okula dönüyorlar. Oysa yarım
doğruyu okura kabul ettirmektir. gün eğitim gören öğrencilerimiz, eğitim faaliyetlerine daha
istekli katılıyor ve daha başarılı oluyor. Bu durum da tam
Yazar, bunu sağlamak adına kendi görüşüyle birlikte gün eğitimin öğrencilerin verimini oldukça düşürdüğünü
göstermektedir. Öğrencilerin öğleye kadar eğitim görüp
karşıt görüşü de verir. Daha sonra kendi görüşünün öğleden sonra da spor, resim, müzik, el sanatları, tiyatro,
doğru olduğunu kanıtlarla ortaya koyar. okuma, yazma gibi etkinliklerin içinde olması gerektiğini
ortaya koymuştur.

Tartışma paragrafında, konu en az iki farklı bakış Bu paragrafta yazar “Eğitimin tam gün mü yarım gün mü
açısıyla ele alınır. olması daha faydalıdır?” sorusundan hareketle bir eğitim
sorununa parmak basmıştır. Tam gün eğitimin sakıncalarına
Örnek olarak “Ülkemizin kalkınması adına ulaşımda dikkat çeken yazar, yarım gün eğitimin daha faydalı olduğu,
öncelik kara yollarına mı hava yollarına mı eğitimde öğleden sonra sosyal faaliyetlere yer verilmesi
gerektiği konusunda okuru ikna etmeye çalışmıştır. Bunu da
verilmelidir?” konusunu inceleyelim.
örneklerden ve karşılaştırmalardan yararlanarak ortaya
Bu tartışmada, konunun iki farklı yönden ele alındığı koyuyor. Paragrafta dili göndergesel işlevde kullanan yazar,
okuru ikna etmek için “oysa, o hâlde” gibi ifadeler
görülmektedir.
kullanmıştır. Bu paragraf türünden “makale, deneme, fıkra,
Tartışmanın temelinde “Ulaşımda öncelik kara yollarına eleştiri” gibi yazı türlerinde sıkça yararlanılır.
verilmelidir?”, “Ulaşımda öncelik hava yollarına
ÖRNEK
verilmelidir?” bakış açıları bulunmaktadır.
Yazar, bu bakış açılarından hangisini benimsediyse onu Çocukluğunda kâşif olmayı düşleyenlerin kimsenin ayak
basmadığı topraklara gitmek isteyişi gibi, neredeyse yazıyla
diğerinden üstün göstermek ve o konuda okuru ikna uğraşan herkes de o güne kadar kimsenin yazmadığı
etmek için çaba harcar. cümleler yazma peşinde. Peki, bu mümkün müdür sence?
Hiç kimsenin yazmadığı bir cümle yazılabilir mi? Kimileri
Bu amacına ulaşmak için de tanımlamalardan, bunu deneyebilir, ama gramer kuralları doğrultusunda
örneklendirmelerden, karşılaştırmalardan, alanında ilerleyeceğin için daha önce hiç yazılma
uzman kişilerin görüşlerinden, bilimsel verilerden
yararlanır.

İleri sürdüğü tezle ortaya koyduğu örnekler, kanıtlar


arasında mantıksal ilişkiler kurmak ve ikna edici olmak
için zaman zaman “ama, fakat, ancak, çünkü, oysa ki,
hâlbuki, bu nedenle” gibi bağlayıcı sözlerden yararlanma
yoluna gider.
Bu tür paragraflara genellikle öğretici metinlerde yer
verilmesi nedeniyle yazar, dili göndergesel işleviyle
kullanır.
6. Düşsel (Fantastik) Paragraf 7.Mizahi Paragraf

Gerçek ya da gerçeküstü öğelerden, hayal gücünden Okura hoşça vakit geçirtmek, onu eğlendirmek ve
yararlanılarak oluşturulan paragraflara düşsel paragraf dinlendirmek için yazılan paragraflara mizahi paragraf
denir. denir.
Bu paragrafın temelinde olay bulunur. Bu olaylarda Bu paragraf türünde yazar, gülmece öğelerinden
olağanüstülük ağır basar. yararlanarak okura mesaj vermeye çalışır.
Yazar, çoğu zaman belirsiz bir zaman ve çevrede Mizahi paragrafları güldürü yanında eleştiri, yergi,
kahramanların başından geçen olayları ele alır. iğneleme, ders verme özellikleriyle de dikkat çeker.
Bu tür paragraflarda kahramanlar insan, hayvan, bitki ve Fıkra türünde mizahi anlatımdan yararlanılır. Nasrettin
hayalî varlıklardır. Hoca, İncili Çavuş ve Bektaşi fıkraları ile Karagöz
Düşsel paragrafta yazarın amacı bilgi vermekten çok, oyununda mizahi paragraftan yararlanılır.
sanat gücünü ortaya koymaktır.
Bu nedenle düşsel paragraflarda dil, sanatsal işlevde ÖRNEK
kullanılır. Yahya Kemal Beyatlı, çok sevdiği Boğaziçi’ndeki bir tepeye
Mecazlı ifadelerle yüklü, etkileyici bir anlatıma yer tırmanıyordu. Hava sıcak ve kendisi de çok kilolu olduğu
için çabucak terleyip yorulmuştu. Ünlü şair, tam o sırada
verilir. yok kenarındaki bir bakkal dükkânın önünde bir iskemle
olduğunu gördü. Sanatçı kendisini aceleyle iskemleye
bıraktı. Bakkal, yağlı bir müşteri bulmanın memnuniyetiyle
şaire nazikçe sordu:
- Bir şey mi alacaksınız efendim?
ÖRNEK
Şair, hiç istifini bozmadan cevap verdi:
- Evet; müsaade ederseniz biraz nefes alacağım.
Susuzluktan çatlamak üzere olan küçük kıza üvey annesi:
“Su buldum ama gene suyun başında bir dev var. O da bir
Bu mizahi paragrafta, Yahya Kemal’le bir bakkal arasında
yudum su için bir göz istiyor.” demiş. Ağladıkça gözünden
yaşanan olay mizahi bir dille anlatmıştır. Bu parçada şairin
inciler dökülen, güldükçe yüzünde güller açan küçük kız,
“Evet; müsaade ederseniz biraz nefes alacağım.” sözüyle
üvey annesinin bu sözüne de inanmış. Çaresiz, diğer gözünü
bakkala şakalı ve biraz da iğneleyici bir dille cevap verdiği
de vermiş. Kadın biraz sonra küçük kıza bir miktar su
görülmektedir.
içirmiş. Araba tekrar yola koyulmuş. Ormanlık bir yere
gelince biraz dinlenmek için inmişler.
ÖRNEK
Bu parçada kızın ağladıkça gözünden inciler dökülmesi
olağanüstü bir olay; “dev” ise olağanüstü bir kahramandır. Kalabalık bir akşam yemeği sonrasında, kendisine bir
Bunlardan dolayı parçada düşsel öğeler söz konusudur. konuşma yapması için ricada bulunulan büyüklerden biri,
Gerçek yaşamda ise bu tür olay ve kişilere rastlanmaz. kalkıp yemekleri övmeye başlamış ve konuşmasını da
uzatmış... Bir ara: "Bu güzel sofrada, eğer bir lokma daha
yeseydim bu konuşmayı yapamayacaktım." deyince, Aziz
ÖRNEK
Nesin seslenmiş: "Efendiye bir tabak daha verebilir miyiz?"
Kitapçı düzenlediği senetleri "Birinci Kadın"a uzatır,
sırıtarak alır kendisine ikram edilen suyu. Bir dikişte içtikten
sonra, "Ne tatlıymış, hiç böyle su içmemiştim ben." der.
Sözü biter bitmez de boncuk boncuk terlemeye başlar, titrer.
Enine boyuna küçülmeye başlar büyük bir hızla. Şimdi sokak
kapısının önünde, bir hamam böceğinin boyutlarına
inmiştir. "İkinci Kadın" avucuna alır kitapçıyı, hızla oturma
odasına seğirtir ve adamı iki kalın ansiklopedinin arasına
koyar.
ANLATIM BİÇİMLERİ 2. Ankara'daki yoksul halka parasız ilaç dağıtacak belediye
eczanesi dün hizmete açılmıştır. Açılış töreninde Belediye
A) AÇIKLAYICI ANLATIM (AÇIKLAMA) Başkanı, amacın, yoksul ve dar gelirli halka hizmet
 Her türlü konuya uygulanabilen bu anlatım biçiminde götürmek olduğunu belirtmiştir. Bu eczane, Belediye Sağlık
amaç bilgi vermek, herhangi bir düşünceyi İşleri Müdürlüğüne bağlı olacaktır. Eczaneden yararlanmak
aydınlatmaktır. Bu bakımdan en çok kullanılan anlatım isteyenlerin, mahalle muhtarlarından yoksulluk belgesi
biçimidir. almaları gerekmektedir. Söz konusu belge ile belediye
 Açıklayıcı anlatım, üzerinde durulan konuyla ilgili hastanelerinin yazdığı reçetelerdeki ilaçlar hiçbir ücret
'Niçin?, Nedir?, Nasıl?" gibi soruların yanıtını vermeye alınmadan hastalara verilecektir.
yarar.
 Bu anlatım biçimiyle bir olay anlatılır, bir şeyin oluşu Bu parçada da "belediyenin yoksul ve dar gelirli halka
belirtilir, bir durum, davranış nedeniyle ortaya konur, sağlık hizmetleri konusunda yapacağı çalışma"
kavramlar tanımlanır, varlıklar belirgin nitelikleriyle açıklanmıştır.
tanıtılır, düşünceler aydınlatılır.
 Açıklama, bilgi verme amacı taşıdığı için ansiklopediler, Memduh Şevket Esendal öykülerini sade ve temiz
ders kitapları, gazeteler, açıklamalı sözlükler, yemek bir Türkçeyle yazmış, öykücülükte Çehov tarzını
tarifi kitapları... bu anlatım biçimini kullanır. Yine bir benimsemiştir. Onun öykülerini okuyanlar eserin içinde
düşüncenin aydınlanması amaç edinildiğinde kendilerini, çevrelerini ve hayatta karşılaştıkları kişileri
makale, fıkra, deneme, eleştiri, röportaj... gibi yazı bulur gibi olurlar. Esendal, günlük hayatı iyimser bir hava
türlerinde bu anlatım biçimine diğerlerine oranla daha içinde verir. Öykülerindeki olaylar son derece basittir.
çok yer verilir.
Bu paragrafta Memduh Şevket Esendal’ın öykücülük
 Açıklamada bir konuyu berraklaştırmak, geliştirmek,
anlayışı bizlere açıklanmıştır.
anlaşılır duruma sokmak ön planda olduğu için sanatlı
kullanımdan kaçınılır. Yani benzetme, mecaz-ı mürsel, MÖ. VI. yüzyılda başlayıp yüzyılımızın başına dek etkisini
teşhis gibi sanatlar pek kullanılmaz. yoğun biçimde sürdüren türler arasında tiyatro, felsefe ve
 Açıklayıcı anlatım biçimi uygulanırken tanımlama, tarih vardır. İlkçağ tiyatrosu tragedya ve komedya diye ikiye
karşılaştırma, örnekleme... gibi düşünceyi geliştirme ayrılır. Tragedya, bağbozumu tanrısı Dionysos adına
yolları kullanılabilir. düzenlenen törenlerden doğmuştur. Tragedyanın amacı,
ÖRNEKLER seyircide korku ve acıma duygusu uyandırmaktır. Bu da
gerilimlerle sağlanır. Oyunun sonunda ise her şey çözüme
1. Milyonlarca kişi kitap okuyor, müzik dinliyor, tiyatroya kavuşur.
sinemaya gidiyor. Neden? Belli ki kendisini aşmak istiyor
Bu parçada tiyatro, tarih ve felsefenin ortaya çıkışı,
insan. Gerçek anlamda insan olmak istiyor. Ayrı bir birey
tragedyanın hemen bütün özellikleri bilgilendirmeye
olmakla yetinmiyor; bireysel yaşamının kopmuşluğundan
yönelik, açıklayıcı bir yöntemle, anlatılmıştır.
kurtulmaya, bireyciliğinin bütün sınırlarıyla onu yoksun
bıraktığı ama yine de onu sezip özlediği bir dostluğa, daha
anlamlı bir dünyaya geçmek için çabalıyor.

Bu paragrafta insanların kitap okuma, müzik dinleme,


sinema ve tiyatroya gitme nedenleri açıklayıcı anlatım
biçimiyle veriliyor. Yazara göre bunların nedeni
"insanın kendini aşma isteği, daha anlamlı bir dünyada
yaşama arzusu" dur.
Herkes her şey olamaz. Nasıl iyi asker olmak için disiplin, B) TARTIŞMACI ANLATIM (TARTIŞMA)
iyi öğretmen olmak için bilgi, iyi tüccar olmak için para
yeterli değilse, nasıl bütün mesleklerin, kendilerine göre Bu anlatım biçimi, herhangi bir düşünceyi savunmak,
okuyucuyu ya da dinleyiciyi bu düşünceye inandırmak
biraz doğuştan gelme, çoğu da sonradan öğrenilen incelikleri
amacıyla kullanılır.
varsa politikacıların da rastgele, herkesin beceremeyeceği
Aslında tartışmacı anlatım, açıklayıcı anlatımın biçim
yönleri vardır. Bunları becerebilen kimseler, on binlerce
değiştirmiş şeklidir. Bu anlatım biçimini açıklamadan
kişinin karşısına çıkıp nutuk söyleyebiliyor, binlerce kişinin ayıran yön, okuyucunun ya da dinleyicinin yerleşmiş
elini sıkabiliyor, çömelip ayran içebiliyor… kanılarını, düşünce ve davranışlarını değiştirmeye
yönelmesi, savunulan düşüncenin doğruluğunu
Bu parçada politikacıda bulunan ve bulunması gereken kanıtlamaya çalışmasıdır.
özellikler açıklanmıştır. Tartışmacı anlatım biçiminin uygulanabilmesi için öne
sürülen önermenin tartışmaya, delillerle kanıtlanmaya
Deneme sözcüğünü yeni bir edebiyat türüne ilk defa ad uygun olması gerekir.
olarak koyan Montaigne olmuştur. Montaigne'in türlü
Herkesin üzerinde anlaştığı bir düşünce bu yolla
konular üzerindeki düşünceleri gözden geçirilirse bu işlenmez. Ancak böyle bir düşünce yerleşmiş anlayışlara
düşünceleri hiçbir plana uymadan hiçbir şeyi kanıtlamaya aykırı bir taraf bulunduğu zaman tartışmacı anlatımla
işlenebilir.
çalışmadan, sırf düşünmekten zevk aldığı bu zevki bize
tattırmak istediği için yazdığı anlaşılır. Onun denemelerinin Tartışmacı anlatım biçimini uygularken, düşünceyi
konusu bütün hayattır, hayat tecrübeleridir. Bu tecrübeler geliştirme yollarından tanık gösterme, kanıtlama,
örneklendirme... kullanılabilir. Çünkü bu düşünceyi
insan ruhu üzerine eğilen, gördüğünü tatlı bir dille delilsiz
geliştirme yolları öne sürülen düşüncenin inandırıcılığını
ispatsız anlatan görgülü bir adamın hayatından derlenmiştir. artırır.

Yazarın, bir düşüncenin, bir önerinin doğru olmadığını


ortaya koymak amacıyla hazırladığı yazılarda
Okuduğunuz parçada yazar, deneme türü üzerine bize başvurduğu bir yöntemdir.
bilgiler vermeye çalışıyor. Yazarın tavrı, bunları ben
biliyorum ama okuyucu bilmiyor, öyleyse okuyucuyu Yazar okuyucuyla sohbet ediyormuş gibi bir üslupla

bilgilendireyim diyor. Demek ki parçada açıklama tekniği yazısını oluşturur.

kullanılmış. Devrik cümlelerle, soru ve cevaplarla yazısına akıcılık


kazandırır.
Halide Edip Adıvar’ın Bütün Eserleri serisinin ilki olarak Sonuçta burada da bilgi ortaya konmuş olabilir; ancak
yayımlanan Mor Salkımlı Ev, yazarın çocukluk günlerinden bir görüşün başka bir görüşe karşı savunuculuğunun
1918'e kadar olan hatıralarıdır. Bir roman üslubuyla kaleme yapılması onu açıklamadan ayırır.
alınan eser, edebiyat meraklılarına olduğu kadar yakın Yazar, görüşlerini inandırıcı kılmak için kanıtlama
dönem Türk tarihiyle ilgilenen okuyuculara da hitap ediyor. yoluna başvurur. Kanı niteliği taşıyan yargılardan
Yeni İstanbul Gazetesi'ndeki yayımı ve hatıralarının kaçınır, nesnel olmaya çalışır.
İngilizce baskısı ile karşılaştırılarak hazırlanan Mor Salkımlı
Ev, yazarın özgün anlatımı ve sadeleştirilmemiş orijinal
diliyle ve günümüz genç okuru da düşünülerek notlar ve
açıklamalarla sunuluyor.

Okuduğunuz parçanın yazarı, bu parçayı yeni yayımlanan


söz konusu kitap üzerine okuyucuya geniş bilgi vermek için
yazmıştır. Yani açıklama tekniğini kullanmıştır.
ÖRNEKLER “… Politika “ahkâm kesmek” olsaydı, bunu becerebilecek o
kadar çok insan bulunurdu ki Türkiye’de. Üniversite
Günümüzde yaygın bir yanlış vardır: Bilimin kesin olduğu kürsüsünün yüksekliğinde ahkâm kesmek, üniforma zırhının
inancı; çağdaş yaşayışın, çağdaş uygarlığın değişmez temeli
gerisinde ahkâm kesmek gazete sütununun açıklığında
olan bilimsel kesinlik. Oysa sürekli bir değişikliktir bilimi
var edip ayakta tutan. Bilim bilgi üretir; bilimsel ahkâm kesmek, büyük memur masasında ahkâm kesmek çok
doğrulardır bunlar. Ancak bilim sonsuz bir yenilenme kolay. Hatta oralarda kesilen ahkâmın politikacılardaki
içindedir. Bilimde öne sürülen her doğru, yanlış olduğu
düşüncelerden de parlak olduğu söylenebilir. Ama, onlarınki
henüz kesinlikle belgelenmemiş olan doğrudur. Birtakım
koşutlardan ötürü doğru sayılan bilgilerdir bunlar. kadar gerçekçi ve yığınlarla bağlantılı olduğu söylenebilir
mi?

Bu paragrafta yazar, mantık yoluyla bilimsel doğruların, Parçada “ahkâm kesmek” ile ilgili görüşler tartışmacı bir
henüz yanlışlığı belgelenmemiş doğrular olduğunu, her anlatımla ele alınmıştır.
bilginin değişebileceğini kanıtlamaya çalışıyor.
Eskiden Türk hafif müziği, şimdilerde Türk
pop müziği denilen şarkılar bir yanıyla müzik, öbür yanıyla
Kimi şair ve yazarlar, yazdıklarını anlayabilmek için
okurların çaba harcamasını, zorlanmasını isterler. Bence bu, şiir olması gereken yapıtlar değil midir? Bu şarkılara söz
kendini beğenmişliktir. Yazdıklarımı anlayabilmek için okur yazanlar, hak edilmemiş şöhretlere ulaşmanın yanı sıra,
zorlanacağına, onları anlatabilmek için ben zorlanmalıyım.
Türkçeden milyonlar, milyarlar vururken biraz daha özen
Bence okur bir kitabı, bir yazıyı okurken, salt anlamak için
değil, okuyup anladıktan sonra birtakım sonuçlar gösteremezler mi? Üstelik bunu söylerken herkesçe alay
çıkarabilmek için çaba harcamalıdır. konusu edilen “Kıl oldum abi”leri, “Bandıra bandıra ye
beni”leri kast etmiyorum…

Bu parçalarda konuya tek taraflı yaklaşıldığı görülmektedir.


Bu paragrafta da yazar, "bir yazar, anlatacağını açık seçik Yani ileriye sürülen düşüncelere karşı çıkılabilir. Bu nedenle
anlatmalı", düşüncesini kabul ettirme çabasındadır. bir tartışma konusu olabilecek konularda görüş
İnandırıcı, etkileyici olmak için tartışmacı anlatım biçimini açıklandığından bunlar tartışmacı anlatıma örnek
kullanmıştır. oluştururlar.

“Edebiyat metninin dili günlük iletişim dilinden bütün


bütüne ayrıymış gibi görülegelmiştir bizde. İstiareli,
aktarmalı, doğallıktan uzak bir dil olarak düşünülmüştür
hep. Edebiyat sözcüğü; süslü püslü, özentili, abartmalı ve
boş sözler yığını gibi bir anlam kazanmıştır bu yüzden.
Bunu da, edebiyat dilini günlük dilden apayrı gören bir
anlayışa bağlayabiliriz. Oysa edebiyat dili günlük dilden
tümüyle kopuk bir dil değildir. Gündelik dilin güzel,
duygusal bir doku içinde yeniden düzenlenmesidir bir
bakıma.”

Yazar bu paragrafta edebiyat dilin süslü anlatıma sahip


olmadığını anlaşılır olduğunu gündelik dile yani konuşulan
dile yakın olduğunu bize kanıtlamaya çalışıyor. Yani
tartışmacı anlatım kullanıyor.
C) BETİMLEYİCİ ANLATIM (BETİMLEME- Betimleme çeşitleri:
TASVİR ETME- TASVİR EDİCİ ANLATIM)
a) İzlenimsel( Sanatsal) Betimleme:
Betimleme en yalın biçimiyle sözcüklerle resim çizme
işidir. Yazarın betimlediği şeye kendi duygularının ışığı altında
Varlıkların niteliklerini, bu varlıkların duyularımız bakması ve onu o şekilde aktarmasıdır.
üzerinde uyandırdıkları izlenimleri belirtmektir. Bunda yazar, okuyucunun duygularına seslenir.

Betimleme nesnelerin, varlıkların, belirgin özelliklerini Anlattığı şeyler gerçektir; ancak yazarın beğenileri
tanıtıp göz önünde canlandırmaktır. kişiseldir.
Bu betimleme okuru etkilemek için ve yazarın sanat
Bu anlatımda okuyucunun çeşitli duyularına seslenilerek
anlatılan varlıkla ilgili izlenim kazanılması amaçlanır. gücünü ortaya koyması için yapılır.

Bu amacın gerçekleşmesi için titiz bir gözlem gerekir.

Gözlem sırasında ayırt edici özelliklerin anlatılmasına


özen gösterilir. Örnek: “ Burası küçük, sesiz bir sokaktı. Yol boyunca

Bir paragrafı okuduğumuzda o paragrafta sıfatlar bolca uzanan vitrinler, sıra sıra gülümseyen kızlar gibi insanı

kullanılmışsa ve okuduğumuz paragraf o sırada kendilerine çekiyordu. Göz alıcı güzelliklerinin örtüldüğü ve

gözümüzde canlanabiliyorsa betimleyici anlatım yolun başka günlere göre ıssız olduğu pazar günleri bile

kullanılmış demektir. burası pis komşu sokaklarla karşılaştırılınca sanki ormanda


parıldayan bir ateşi andırıyordu. Yeni boyanmış kepenkleri,
Yazarın, gördüklerini okuyucunun gözünde canlanacak pırıl pırıl parlatılmış pirinç tokmakları, genel temizliği ve
biçimde anlatmasıyla oluşan bir anlatım biçimidir. neşeli durumu geçenlerin hep gözüne çarpar, hoşa giderdi.”

Betimlemede asıl olan görselliktir. Bu nedenle gözle


“Bu parçada bir sokak betimlenmiştir. Yazar sokağı
algılanan renk ve biçim ayrıntılarına büyük yer verilir.
anlatırken gerçekleri anlatmış; ancak kendi beğenilerini de
katmıştır. Yapılan benzetmeler, karşılaştırmalar, yazarın
Betimleme, yalın bir söyleşiyle sözcüklerle resim çizme
izlenimlerini daha iyi belirtebilmek için seçilmiştir.”
sanatıdır.

“Köyün üzerini örten kara bulutlar, yerini masmavi bulutlara


bırakmıştı. Yılan gibi kıvrıla kıvrıla akan derenin suları,

Görme, işitme, tatma, dokunma, koklama… gibi duyu coşkulu türküler söyleyerek akıyordu. Vadi rengârenk

organlarımız aracılığıyla varlıkların belirleyici eşyaların tomurcuk ve çiçeklere bürünmüştü. Arılar, türlü renklerdeki

ve olayların en belirgin özellikleriyle tanıtılıp, göz kelebekler çiçek çiçek dolaşıyordu. Kuşlar semada özgürce

önünde canlandırılmasına yönelik bir anlatım yoludur. uçuyor, kuzular yemyeşil çimenler arasında oraya buraya

Betimleme, bir bakıma varlıkların, nesnelerin ve koşuşuyordu.”

olayların sözcüklerle resmini çizmektir.


“Yazar burada öznel bir bakış açısıyla gerçekleri etkileyici
bir üslupla anlatmıştır. Yazar burada sanat gücünü ortaya
koymaya çalışmıştır.”
b) Açıklayıcı Betimleme: Kapıdan orta yaşlı bir adam girdi. Üzerinde biraz eski, açık
yeşil bir takım elbise vardı. Ceketinin üst cebindeki üçgen
Bilgi vermek amacıyla yazılır. şeklinde kıvrılmış mendil, kravatıyla aynı renkteydi. Yer yer
Genel ayrıntılar üzerinde durulur. ağaran saçlarını sol tarafa yatırmış, hala siyahlığını koruyan
Ayrıntılar objektif (olduğu gibi)olarak verilir. bıyıklarını üst dudağının üzerini kapatacak şekilde
Amaç sanat yapmak için değil, bir konu hakkında bilgi bırakmıştı. Ayağında yıllar önce gençlerin, oldukça rağbet
vermektir. ettiği ucu küt biçimli ayakkabılar vardı... ( Fiziksel Portre-
Değişik duyulara seslenen özel ayrıntılar üzerinde Fiziksel Betimleme )
durulmaz.
Betimlenecek varlığa kişisel duygu ve düşünceler Kırk yılda bir olsun gülümsemeyen, ters yüzlü, söyleyişi
katılmaz. soğuk olduğu kadar kıt, tutuk bir adamdı. Pek duygulu
değildi. Bezgin görünmesine karşın yine de sevimli bir
“San Markus Meydanı Avrupa’nın en geniş meydanıdır. Bu görünüşü vardı. Eş dost toplantılarında gözlerinde iyilik
meydan, oldukça geniş, ışıklı ve renkli; aynı zamanda parıldardı. Bu yönü hiçbir zaman sözlerinden anlaşılmaz,
güvercinlerle dolu. Deniz bir yanda, eski çağlardan kalma yüzünden okunur, davranışlarında daha açık bir şekilde
yapılar bir yanda. Rahtımın karşısında kubbelerle süslü ve belirginleşirdi. ( Ruhsal Portre- Ruhsal Betimleme )
önü insan kaynayan San Giorgio Kilisesi görünüyor.
Yapının duvarlarındaki mozaikler parıl parıl parlıyor.” ÖRNEKLER:

“Bu parçada yazar, San Markus Meydanı ve onun “ Kenar mahalleler... Birbirine geçmiş, yaslanmış tahta
çevresindeki yapılarla ilgili bilgiler vermiştir. Yazarın evler... Kiminin kaplamaları biraz daha kararmış, kiminin
amacı bilgi vermek olduğundan söz konusu mekânı nesnel balkonu biraz daha eğrilmiş, kimi biraz daha öne eğilmiş,
bir tutumla betimlenmiştir.” kimi biraz daha çömelmiştir. Hepsi hastadır; onları
seviyorum; çünkü onlarda kendimi buluyorum.”
“Akdeniz Bölgesinin çatısı, Toros dağları tarafından
oluşturulmaktadır. Dağlar bazı yerlerde denize çok sokulur, “Gördüğünüz gibi bu paragrafta sıfatlar bolca kullanılıyor

kayalık ve az girintili çıkıntılı bir kıyı üzerine dikine inerler. ve okuduğumuz metin gözümüzde canlanıyor. O halde

Bazı yerlerde ise kıyı çizgisi ile dağ sıraları arasına Adana burada betimleyici anlatım kullanılmıştır.”

Ovası gibi geniş düzlükler girer.”


“Gökyüzünün açık güneşli olduğu bir ilkbahar günüydü.

c) Kişi Betimlemeleri ( Portre ): Öğleden sonra saat tam beşe çeyrek kala, arabamla
Guercina’nın Pazar yerine geldim. Alan insan kaynıyordu.

Kişilerin dış görünüşlerini (fiziksel) ve karakterlerini (ruhsal Birden çanlar çalmaya, sirenler ötmeye başladı. İlk kez

durum) tanıtan betimlemedir. gökten düşen bir bombayı, sonra bunun ardından on sekiz
tane kadar olduğunu sayabildiğim savaş uçaklarını gördüm.

Kişi betimlemelerine portre denir. Portre; fiziksel portre ve Bombaların patlaması anlatılamaz bir panik yarattı. Ben beş

ruhsal portre olarak ikiye ayrılır. milis askeriyle birlikte küçük bir tahta köprünün altına
saklandım. Oldukça iyi gizlendiğimiz yerden meydanda

1. Fiziksel portre: Kişilerin dış görünüşlerinin anlatıldığı olup bitenleri, kadınların, erkeklerin, çocukların ve hatta

betimlemedir. Betimlemede kişiyi, diğer kişilerden ayıran hayvanların nasıl bir şaşkınlık ve korku içinde kaçıştıklarını

fiziksel özellikler belirtilir. Portresi çizilen kişi hakkında dehşetle görebiliyorduk…”

özel görüş ve izlenimler de verilebilir.


Bu parçada yazar, birdenbire karşısına çıkan savaş ortamını;
2. Ruhsal portre: Kişilerin karakter özelliklerinin
bu ortamda insanların nasıl davrandıklarını betimliyor.
anlatıldığı betimlemedir.
Sıfatlar bolca kullanılıyor.
“Sarı yağmur incecik, ışığın üstüne yağan başka bir ışık gibi D) ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM (ÖYKÜLEME- HİKÂYE
iniyordu. Yerler, ince yağmuru buradan alıp hızla az öteye ETME- HİKÂYE EDİCİ ANLATIM)
döküveriyordu. Kuşlar boyunlarını içlerine çekmişler,
tüyleri domur domur, dallarda kıpırtısız duruyor. Yağmurun Bu anlatımda amaç; olayı okuyucunun gözü önünde

içinden mor bir kelebek seli geçti. İleride akar çayın canlandırmak, anlatmak istenileni bir olay içerisinde

kıyısında bir çıvgına tutulup, bir hayat çalısının üstünde vermektir.

kasırgalandı, hayat çalısı mosmor oldu, tepeden tırnağa; bir Öyküleyici anlatımda olaylar oluş haline uygun olarak

süre karmakarışık iç içe uğunarak, salkım saçak toparlanıp bir dizi halinde verilirse birbirine bağlanır.

dağılarak, orada savruldu. Sonra mor toparlak sarının Öyküleme, tasarlanan ya da yaşanan bir olayın

ışıltısında eridi, dağıldı, usul usul yitip gitti. “ anlatımıdır.


Roman, hikaye ve masalların anlatımı öyküleyici anlatım
Bu parçada doğadaki olaylar bir devinim (hareket) içinde biçimindedir.
verilirken varlıklar çeşitli özellikleriyle çoğunlukla görme Belli bir zaman diliminde gelişen olayların anlatıldığı
duyusuna seslenen bir biçimde gözler önünde durumlarda başvurulan anlatım biçimidir.
canlandırılmıştır. Olayın olmadığı yerde öyküleme olmaz.

“Kelebekler Vadisi 250 metre uzunluğunda bir sahile sahip.


Vadinin derinlerinde bir şelale bulunmaktadır. Bu şelalenin
Anlatım yönüyle betimlemeye benzer; ancak
suyu Babadağ eteklerinden doğan Sarp Deresi'nden gelir.
betimlemelerde yazarın izlenimleri söz konusu olduğu
Kış aylarında yağmur suları ile birlikte derenin suyu artarak
halde, öykülemede olayın aktarımı, durumların
dar vadiyi geçip sahili yararak denize akar. Vadinin iç
değişmesi, zaman süreci söz konusudur.
kesimlerinde ormanlık alanda, başta kaplan kelebeği olmak
üzere çok sayıda kelebek türü yaşamaktadır.”
Konuyu, yani anlatılanı eylem içinde verme ve gösterme
Bu parçada da bol bol sıfat tamlamalarına yer veriliyor. biçimidir.
Okuduğumuzda anlatılanın beynimizde resmedildiğini Nasıl bir eylemin bir ortaya çıkış, bir gelişim, bir de sona
görebilirsiniz. Yani betimleme kullanılmış. eriş durumu varsa öyküleyici anlatımda da öyle bir akış
görülür.
Bu anlatımda okuyucuyu olay içinde yaşatmak
amaçlanır.
Bu anlatım biçimi öykü, roman, masal,biyografi…
gibi eserlerin temel örgüsünü oluşturur.
Yazar, konuyla ilgili ana düşüncesini okuyucusuna
belirli bir olayı yaşatarak algılatmayı amaçlamıştır.
Bu anlatım biçimi çoğu zaman “betimleme” ile birlikte
kullanılır.

ÖRNEKLER:

1-Ateş oyunları arasında daha büyükleri, hatta kazalara yol


açanları vardı. Baruttan gemiler, kuleler yapılarak şenlik
yerine taşınır, burada bunlara ateş verilir, büyük
patlamalarla yanıp tutuşmaları zevkle seyredilirdi. Ağzından
ateş püsküren ejderhalar, tekerlekler üstünde halk arasında
gezdirilir, görenler kaçar, seyredenler gülerdi.
2-On altıncı katta asansörden indik. Bana odayı gösterecek 6-"...Sabaha karşı bir kumsalda uyandım. Omuzlarım
çocuğun peşlinden yürüyordum. Çocuk kısa bir koridoru ağrıyordu, bacaklarım uyuşmuştu. Güçlükle ayağa kalktım,
geçti, bir odanın önünde durdu. Ben de durdum. Kapıyı açtı, rüzgâr çıkmıştı gene. Denize bakındım: Görünürlerde yoktu
içeri girdik. Perdeler sıkı sıkıya kapalı. Çocuk perdeleri açıp teknem. Elimi kolumu oynatıp kendime gelmeye çalıştım.
dışarıyı göstermek istedi. Engel oldum. Lambaları yaktı. İlerilere bakındım sonra. Alabildiğine uzanıyordu kumsal.
Banyonun kapısı açtı. Bir şey isteyip istemediğimi sordu. Yürümeye çalışayım, bir eve varırım belki, dedim.
İstemediğimi söyledim. Haşişini verdim, gitti. Yürüyemedim. Ayağımdan yakalamış bırakmıyordu beni.
Bir adım olsun attırmıyordu artık. O, leş sandığım o. Tüm
3-Ağır adamlarla kahveye girdi Hasan. Olanları düşündü bir gücüyle çekiyordu beni kendine."
süre. Otursam mı oturmasam mı diye bir tereddüt geçirdi.
Sonra oturdu bir köşeye isteksiz. Babadan kalma tütün ÖRNEK SORU 1
tabakasını çıkardı, kalınca bir sigara sardı. Öyle dalmıştı ki Geçen haziranda İç Anadolu’yu gezdik, ilk durağımız
masasına konan çay bardağının sesi bile dikkatini Ankara’nın Gölbaşı ilçesiydi. Daha sonra geniş bozkırlarda
çekmemişti. yol aldık. Yıkılmış, duvarları çatlamış birçok kervansarayı
gezdik. Ne var ki görmek istediğimiz birkaç önemli yeri
görmeden döndük.
4-Tilki, yol başında durmuş etrafı gözetliyor muş. Karşıdan
yaman bir kurtla bir çoban köpeğinin güle oynaya Bu parçada aşağıdaki anlatım biçimlerinden hangilerine
başvurulmuştur?
geldiklerini görmüş. Yanlarına gidip dostluklarının
gerekçesini sormuş. Köpek: "Dün bu kurt bizim sürüye A) Betimleme – Örnekleme
B) Açıklama – Tartışma
saldırdı. Birkaç koyunu boğazladı. Arkasından koştum; ama
C) Öyküleme – Betimleme
yetişemedim. Çoban da beni evire çevire dövdü. Ben de D) Karşılaştırma – Öyküleme
gidip eski düşmanımla dost oldum... Dostluğumuzun E) Açıklama – Tartışma
gerekçesi çobandır." demiş.
ÖRNEK SORU 2
5-Kartaca-Roma Savaşı'nın sonunda Roma ordusu galip
Beyoğlu’nun ara sokaklarından birinde, bir kebapçıdaydık o
gelir. Roma komutanı büyük bir törenle Kartaca'ya girer. gün. Masada ayran, acılı kebaplar, yeşillikler…
Tam bu sırada bir kadın: "Komutanı görmek istiyorum!" Kulaklarımızı tırmalayan bir arabesk müzik. Dışarıdaysa
diye bağırır. Muhafızlar onu uzaklaştırmaya çalışırken İstanbul’un o inanılmaz güzellikteki eylülünün son günü.
Ayranlar kebapların dilimizdeki acısını dindirmeye
komutan: "Buraya getirin onu!" diye emir verir. Kadın
yetmiyor. Pencerelerden vuran güneşin sıcaklığı bize
komutanın yanma getirilir. Komutan kadına isteğini sorar. rehavet veriyor.
Kadın, orada bulunan askerlerden birini işaret ederek: "Bu Bu parçanın anlatımında ayrıntıların seçiminde
aşağıdakilerin hangisinden yararlanılmamıştır?
askeriniz savaş sırasında çocuklarımın elindeki son mısır
A) İşitme B) Tatma C) Görme
ekmeği dilimini ellerinden alarak yedi ve çocuklarımın D) Dokunma E) Koklama
ölümüne neden oldu. Bu askerin cezalandırılmasını
istiyorum." der. Komutan: "Bak, der, yalan söylüyorsan ÖRNEK SORU 3
ölürsün." Kadın iddiasında ısrar edince komutan kılıcını
O dönemde Şirket-i Hayriye (Şimdiki Şehir Hatları)
çeker, askerin karnını yarar ve kadına dönüp haklıymışsın." vapurlarının satıcıları simitlerini Beylerbeyi’nden alırlardı.
der. Yukarı Boğaz’a ya da İstanbul’un içine akraba, eş dost
ziyaretlerine giden kadınlar yirmi beş otuz simidi hediye
olarak götürürlerdi. Başka semtlerde oturan ehli keyf
beyzâdeler faytonlarla Beylerbeyi’ne simit yemeye gelirdi.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisine
başvurulmuştur?
A) Öykülemeye
B) Betimlemeye
C) Tartışmaya
D) Karşılaştırmaya
E) Örneklemeye
ÖRNEK SORU 4 ÖRNEK SORU 7

Bineceği at, yelesi ve kuyruğu siyah, sağ ön bacağında Bir handan çok, geniş avlusu olan bir konağa benziyordu
beyaz bir leke olan, güneşte kısa tüyleri parlayan sütlü bina. Avlu duvarlarının diplerine oturma yerleri yapılmıştı.
kahverenginde, bin altınlık, heybetli bir İngiliz kısrağıydı ki Üç beş kişinin bir arada oturabileceği birbirinden farklı
yürüyüşünde bile bir asalet vardı. Dörtnala kalktığında bir renklerde oturma grupları konulmuştu. Avlu duvarlarına, her
yay gibi geriliyor, karnı yere değecek gibi oluyor, küçük oturma grubunun ardına belli aralıklarla insan boyunda
kulakları arkaya yatıyordu. aynalar yerleştirilmişti. Giriş kapısının sağ tarafına
Bu parçada aşağıdaki anlatım biçimlerinden hangisi ağır gelenlerin pardösülerinin asılması için büyük bir vestiyer
basmaktadır? yapılmıştı.
A) Açıklama B) Betimleme C) Öyküleme Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır
D) Tartışma E) Örnekleme basmaktadır?

ÖRNEK SORU 5 A) Açıklama B) Karşılaştırma C) Öyküleme


D) Betimleme E) Tartışma
Deneme, makale gibi düşünce yazıları tamam da, bir
romanda insanın gönlünde çiçekler açtıracak sözler
döktürmek her yazarın harcı değildir. Bu konuda başarılı
olanın sayısı çok azdır. Bunu en çok Oscar Wilde’de ÖRNEK SORU 8
gördüm ben. Oscar Wilde, neredeyse her sayfada
kahramanına öyle oturaklı sözler söyletir ki sözün kudreti Adaçayımdan birkaç yudum aldım. Etrafıma bakındım.
karşısında şapka çıkarırsınız. Pervasızdır Wilde. Üslubunun Gelen giden yoktu. Yerimden kalktım kapının önüne kadar
üstünü kapattığı hiç görülmemiştir. geldim. Cep telefonum çaldı. Telefonu açtığımda daha
Yukarıdaki paragrafta aşağıdaki anlatım tekniklerinden evden yeni çıktığını, on beş yirmi dakikada burada olacağını
hangisine başvurulmuştur? söyledi. Ben çay ocağına döndüğümde oturulacak yer
kalmadığını gördüm. O gelinceye kadar ayakta dikildim.
A) Örneklemeye Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisine
B) Tanık Göstermeye başvurulmuştur?
C) Açıklamaya A) Tartışmaya
D) Öyküleme B) Örneklemeye
E) Karşılaştırmaya C) Karşılaştırmaya
D) Öykülemeye
ÖRNEK SORU 6 E) Tanık göstermeye

Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte arkadaşlarla İshak Paşa


Sarayını görmek için yola çıktık. Yolda giderken bazı ÖRNEK SORU 9
arkadaşlar saray ve çevresinin korumaya alınmış, bekçili bir
yer olduğunu söylediler. Saraya vardığımızda hayal Babam çiftliğe gelir gelmez benimle uzun bir yürüyüşe
kırıklığına uğramıştık. Sarayın çevresindeki duvarlar yer yer çıkmak isterdi. Hem yürür, hem de konuşurduk. Bu
yıkılmış gedik gedik olmuştu. Kitabeleri okunmayacak konuşmalar esnasında çiftliğe dönük plânlar yapardık.
kadar kararmış. İçerisini çobanların attığı yiyecek artıkları, Bunların içinde kendimize dönük planlar da vardı. Her
naylon poşetler kaplamıştı. sabah saat altıda yüzmeye gitmek bunlardan biriydi. Sabah
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangilerine erkenden yataktan kalkardı, gözlüklerini takar, pencereden
başvurulmuştur? dışarı bakardı. Her gün bir bahane uydururdu ve yüzmeye
gidemezdik.
A) Betimleme – Karşılaştırma Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır
B) Öyküleme – Betimleme basmaktadır?
C) Tartışma – Açıklama
D) Karşılaştırma – Öyküleme A) Betimleme B) Öyküleme C) Açıklama
E) Açıklama – Örnekleme D) Tanımlama E) Tartışma
ÖRNEK SORU 13
ÖRNEK SORU 10
Yüksek tavanlı bir koca oda, solda iki büyük pencere,
Ölüm olgusu ve ölüm korkusu bütün insanlarda önemli bir yokuşa ve girişe bakıyor. Hemen yanlarında üç tane masa,
yer tutar. Buna rağmen tartışılmaz, gündeme getirilmez, içeride üç hanım var. Biri kısaca boylu, tıknaz, kısa sarı
onunla ilgili fırtına yüreğinizde esip durur. Ancak toplumun saçları var, üzerinde koyu yeşil tayyör, ayakta ve arkası
bireylerinin geneline yakınının örtbas ettiği bu korku dönük, ortadaki masada duran klasörlerde bir şeyler arıyor.
sanatçıların elinde ölümsüz dizelere dökülmüş, birçok şair Bu parçada aşağıdaki anlatım biçimlerinden hangisi ağır
bunu dile getirmiştir. Necip Fazıl, Cahit Sıtkı, Yahya Kemal, basmaktadır?
Abdülhak Hamit, Ziya Osman Saba dizelerinde ölümün
abidesini dikmişlerdir. A) Açıklama B) Betimleme C) Öyküleme
Bu parçanın yazarı, düşünceyi geliştirmek için D) Örnekleme E) Tartışma
aşağıdakilerden hangisine başvurmuştur?
A) Tanımlamaya
B) Karşılaştırmaya
C) Tanık göstermeye
D) Örneklemeye
E) Tartışmaya

ÖRNEK SORU 11

Gençler bütün yaz boyunca bu sahilde yaşarlar. Voleybol


oynarlar, denize girerler, yemeklerini yerler, kısacası burada
yaşarlar. Tuttukları balıklara saldıran martılarla eğlenirler.
Balık pişirmek için yaktıkları ateşin üzerinden atlarlar. Sahil
boyunca uzun yürüyüşlere çıkarlar. Akşam güneş battı mı
tatlı bir yorgunluk içinde eve dönerler. Onlar eve
döndüklerinde evdekiler akşam yemeğini çoğunlukla yemiş
olur.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır
basmaktadır?

A) Betimleme B) Örnekleme C) Öyküleme


D) Tanık gösterme E) Tanımlama

ÖRNEK SORU 12

Şair, yoksullar kadar olmasa bile zenginlerin de


yaşantısından ufak kesitler sunuyor. Sözgelişi akşamleyin
yorgun argın evine dönen bir işçinin iç dünyasını, otobüsle
şehre gidip gelen köylülerin konuşmalarını, ince hastalığa
yakalanarak ölen bir emekçinin serüvenini, meyve bahçesine
kimseyi sokmayan cimri Hacı Beyin hikâyesini anlatıyor.
Yukarıdaki paragrafta aşağıdaki anlatım biçimlerinden
en çok hangisine başvurulmuştur?

A) Açıklama B) Öyküleme C) Tanık Gösterme


D) Örnekleme E) Betimleme
DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI Örnek-2

“İnsanın bazen mırıltısı, bazen çığlığıdır öykü. Ölüme karşı


Bir yazıda ileriye sürülen görüş ve düşüncenin
başkaldırıdır. Kör geceye tutulan şavktır. Çölde bulunan
inandırıcılığını sağlamak ve anlaşılırlığı artırmak amacıyla vahadır. Bir anlığına bile olsa, bağımsızlıktır. Ölümlü,
çaresiz hayatlarımızda, bir kavalcının nefesindeki ezgi, bir
yazar çeşitli yollara başvurur. Düşünceyi geliştirme yolları,
ekmekçinin koca hamur teknesine saldığı güzel mayadır…”
daha çok açıklayıcı ve tartışmacı anlatım tekniklerinin
içinde kullanılırlar. Örnek:
*İnsan vücudunun en küçük yapı taşına hücre denir.
Düşünceyi geliştirme yolları anlatım biçimlerinin içinde (Nesnel)
kullanılır. Yani bir paragraf açıklama tarzıyla yazıldıysa * Yiğitlik, kahramanlık, savaş temalarını işleyen şiirlere
yine aynı paragrafta tanımlama, örnekleme gibi düşünceyi epik şiir denir. (Nesnel)
geliştirme yolları kullanılabilir. * Yaşam, güçlükleri yenebilme sanatıdır. (Öznel)
* Toros dağlarının etekleri Akdeniz’den başlar. (Değil)
1) TANIMLAMA: Bir kavrama ya da olayın belirgin
özellikleriyle tanıtılmasına tanımlama denir. Tanım kısaca 2) ÖRNEKLENDİRME: İleriye sürülen soyut düşüncenin
“nedir” sorusuna verilen cevaptır. Sözü edilen kavram ya da somutlaştırılması yöntemidir. Söylenmek istenilenin
varlığın ne olduğunun açıklanmasıdır. Daha çok açıklama ve okuyucunun kafasında canlandırılmasını sağlayan bir
tartışma tekniklerinde kullanılan bu yolla tanımlanan şeyin yöntemdir. Sözü edilen bir düşüncenin zihinlerde somut hâle
okurun zihninde daha kolay belirmesi amaçlanır. Parça getirilebilmesi için başvurulan bir düşünceyi geliştirme
içinde bir tek tanımın verilmesi tanımlama için yeterlidir. yoludur. Yerinde verilen bir örnek bazen söylenecek birçok
sözden daha etkili ve kalıcı olabilir
Örnek-1
Örnek:“Toplumda insanlar arası güvensizlik, iletişimsizlik
Sabır; acı, yoksulluk, haksızlık vb. üzücü durumlar
karşısında ses çıkarmadan onların geçmesini bekleme ve bencillik artarak devam ediyor. İnsanlar arsındaki uçurum
erdemidir. Üstesinden gelinmez gibi çetin işler karşısında her gün artıyor. Bu tablo karşısında derin bir ümitsizliğe
istifini ve istikametini bozmadan günlerce, aylarca, yıllarca
çalışabilme gücüne sahip olmadır. Hemen herkesin “Artık düştüğümüzde bazen öyle insani olaylarla karşılaşıyoruz ki
her şey bittir deyip bir köşeye çekildiği anda iradesini ve birden bire yüreğimizdeki kireçler çözülüyor; umutsuzluklar
gücünü toplayıp yeniden hamle yapabilme gücünü kendinde
bulmaktır. Canından çok sevdiği insanları kaybetmiş olsa çiçek açan umutlara dönüyor. Bir sanatçımız için
bile yaşama sevincini yitirmeden hayat yolculuğuna devam düzenlenen konser de bunlardan biri. Amansız bir hastalığa
edebilmektir.
yakalanan bu müzisyeni iyileştirmek, onun tedavi
Bu paragrafın ilk cümlesinden başlanarak “sabır” masraflarını karşılamak için bütün müzisyen arkadaşları
kavramının tanımı yapılmıştır. Fakat bu kavramın, giriş
cümlesinden sonraki cümlelerde de farklı biçimlerde tanımı seferber olmuşlar.”
verilmiştir. Bunun nedeni ise sabır gösterilmesi gereken olay
ve durumların değişik biçimlerde ortaya çıkmasıdır. Örnek: Genç Kalemler hareketi, edebiyatımıza özellikle dil
konusunda yepyeni bir anlayışı getirmiştir. Türkçe kendi
Örnek-2
benliğine yavaş yavaş dönmeye başlamış; halk, aydınların
Anıt, önemli bir olayın veya büyük bir kişinin gelecek yazdıklarını anlar duruma gelmiştir. 1911’li yıllarda yazan
kuşaklarca tarih boyunca anılması için yapılan, göze
çarpacak büyüklükte, sembol niteliğinde yapıdır. Bir ulusun Ömer Seyfettin’i, Ziya Gökalp’i açıp okuyun, severek,
tarih boyunca kazandığı zaferleri, verdiği mücadeleleri, anlayarak okursunuz yazdıklarını. Sözcükler, tamlamalar…
medeniyete yaptığı katkıları yansıtan sanat eserleri anıt
olarak isimlendirilir. Anıtlar sayesinde ulusların kendilerine hep anlayacağınız biçimdedir.
olan güveni artar, genç kuşaklar geçmişte büyük başarılar
kazanan örnek kişileri tanıma imkânı bulurlar.

Bu paragrafın birinci ve ikinci cümlelerinde anıt kavramının


tanımı yapılmıştır. Daha sonraki cümlelerde ise anıtların bir
ulusun bireyleri için neden önemli olduğu ifade edilmiştir.
3)SAYISAL VERİLERDENYARARLANMA: Düşünceyi 4) BENZETME: Bir kavramı ya da varlığı başka kavram ya
inandırıcı kılmanın yollarından biri de sayısal verilerden da varlığa ait özelliklerle anlatmadır.
yararlanmadır. İnsanlar okuduklarının sayılarla
desteklendiğini görürlerse yazıyı daha da inandırıcı bulurlar. Benzetmeye başvurulan paragraflarda varlıklar ya da
kavramlar birbirine benzetilerek anlatılır. Bundan dolayı
Örnek: Adapazarı Şeker Fabrikası 1953’te işletmeye açıldı. benzetmeyle karşılaştırmanın birbirine karıştırılmaması
Kuruluşta günde 1800 ton olan pancar işleme kapasitesi gerekir.
1980’de 6000 tona çıkarıldı. Bu büyük bir gelişme. Benzetmede yalnızca aralarında benzerlik ilgisi bulunan
varlıkların, kavramların ortak noktaları belirtilir.
Örnek: Eleştirmenlerimizin eleştiriyi yan meslek olarak Karşılaştırmada ise varlıkların hem ortak hem de farklı
algılamaları bilinen bir gerçek ama işin korkutucu boyutu yönleri birlikte anlatılır ve kıyaslanır.
birçok kimsenin ilgisini çekmiyor. Eleştirmenlerimizin
yüzde 83'ünün ekmeğini kazandığı mesleği eleştirmenlikle
ilgisiz: yüzde 33'ü ticaretle uğraşıyor, yüzde 10'u tekstilci,
yüzde 40'ı doktor, çok az bir kısmı da yazar, işin en "Erciş sapağında, Van Gölü mavi bir çarşaf gibi önüme

ürkütücü yönü, aydınlarımızın yüzde 72'sinin, serildi."

eleştirmenlerin eleştiri dışında işler yapmalarını oldukça "Beş altı araba, gelin alayı gibi sıralandı."

doğal karşılamaları. Sanki bu durum eleştiriyi olumsuz "Fırtınada bir deniz feneri kadar yalnızdım."

yönde etkilemezmiş gibi. "Rujlu dudakları açık bir yarayı andırıyordu.”

Örnek-1

Şimdi ucu püsküllü gecelik külahı gibi görünen Vezüv,


Örnek: Öğrencilerin çalışırken ara verip dinlenmeleri miladın 79. yılı bir ağustos günü yeri göğü kaplayan yoğun
gerektiğini düşünenlerdenim. Mola verilmeden yapılan uzun dumanla birlikte ateş püskürmüş. Yavrularını yiyen bir
hayvan gibi yöresindeki Herkulanum ve Pompei şehirlerini
soluklu bir çalışma, verimi düşürür. Ellişer kişiden oluşan yakıp kavurmuş, insanları boğmuş, ağaçları yakmış.
iki ayrı gruba yüz soruluk bir test uygulanır. Grubun biri,
Bu paragrafta yazar, Vezüv yanardağının biçimsel
testi hiç ara vermeden yanıtlarken, diğer gruba elli sorudan
özelliklerini ve yıkıcı etkisini daha etkili şekilde anlatmak
sonra 15 dakikalık dinlenme verilir. Dinlenme almayan için benzetmeye başvurulmuştur. Paragrafın ilk cümlesinde
yazar, Vezüv’ün ucunu külaha, ikinci cümlede bu yanardağı
grubun başarısı, alan grubun başarısından % 30 düşük çıkar.
yavrularını yiyen bir hayvana benzetmiştir.

Örnek-2

Bu şehrin göğünde sürekli bir duman, yollarında yuvarlanan


toz bulutları vardı. Yakıcı güneşin altında harap olmuş
sokaklar, evler, hanlar, hamamlar, pencereler, çerçeveler
renkleri solmuş bir tabloyu andırıyordu.

Bu paragrafta harap olmuş bir şehirden söz edilmiş ve bu


şehirdeki “harap olmuş sokaklar, evler, hanlar, hamamlar,
pencereler, çerçeveler” renkleri solmuş eski bir tabloya
benzetilmiştir
Örnek-3 6) TANIK GÖSTERME (ALINTI YAPMA): Anlatılmak
istenilen düşüncenin başkalarının görüşlerinden, sözlerinden
Uygarlıkta üstün olan bir ulus nereye giderse gitsin dilini,
düşünce biçimini, alışkanlıklarını oraya benimsetir. Bir yararlanarak açıklanması yoludur. Başkalarının aynı konuda
Fransız ya da İngiliz Afrika’da, Hindistan’da memleketinde söylediği sözler yazı içerisinde alıntı olarak gösterilir. Tanık
olduğundan farklı yaşamaz. Fakat geri kalmış ulusların
bireyleri uygar ülkelere gittiklerinde önce bir kimlik olarak düşüncesine başvurulan kişinin, konusunda uzman
bunalımı yaşar, ardından da oradaki insanlar gibi güvenilir olması gerekir. Yazar, okuru kendi düşüncelerinin
yaşamaya başlar. Zamanla gelenek ve göreneklerinden
uzaklaşır. doğruluğuna inandırmak için sözünü ettiği konuda söz
sahibi olan birisinin sözünü yazısına alabilir. Böylece
Bu paragrafta, uygar uluslarla geri kalmış ulusların
kendinin de haklı olduğunu belirtir. Tanık gösterilecek kişini
bireylerinin hayata bakış açıları karşılaştırılmıştır. Bu
insanların farklı ülkelere gittiklerinde nasıl bir tutum sadece adının anılması yetmez. Ona ait sözün de yazıda
takındıkları ortaya konmuştur.
olması gerekir.

Örnek: Andre Gide bir yazısında şöyle der: "Sanatçının


5) KARŞILAŞTIRMA: Herhangi bir düşünceyi açıklamak konusu insandır. Bir insanın yaşamı o insanın düşlerinin de
için iki varlık, iki kavram arasındaki benzerlik ya da kaynağıdır." Bu söze katılıyorum. ; Çünkü yaşananlarla
karşıtlıklardan yararlanmaktır. Karşılaştırma da düşler iç içedir. Sanatçı, yazar, ozan da insan yaşamını,
somutlaştırmayı sağlayan bir yoldur insan düşlerini bir yapıtta gerçeğe dönüştürendir. Başkasına,
geleceğe bakandır. Kendi yaşadıklarına, düşlerine herkesi
Örnek: “Arı, on binlerce yıldır aynı işi en kusursuz biçimde ortak edendir.
yapar: Düzgün, geometrik ölçülerle peteğini örer ve
topladığı bin bir çiçek tozundan, bir kimya laboratuarının Örnek: “Türk şiirinde deha şairler çıktı. Fakat şiiri değerli
imbiklerinden daha üstün biçimde balını süzer. Oysa kılan sadece daha şairler değildir. Küçük şairler de şiire
insanoğlu uğraştığı on binlerce işi binlerce yıldır giderek katkıda bulunur. Eliot: ‘Bir büyük şair vardır, bunlar
geliştirmekte ve hâlâ en kusursuza ulaşmaya çalışmaktadır, edebiyatta devrim yaparlar. Bir de küçük şairler vardır ki
işte insan budur.” onlar da bireysel ruh durumlarını dışa vuran çok güzel şiirler
yazarak edebiyat dünyasını zenginleştirirler.’ Sözleri ile
bunu desteklemektedir.”
Bu parçada insanla arı karşılaştırılarak verilmiştir. Bu
karşılaştırmadan "İnsanoğlu, uğraştığı işi giderek Örnek: Jan Paul Sartre şöyle der: “İnsan bazı şeyleri
geliştirmekte ve kusursuzluğa ulaşmaya çalışmaktadır." ana söylemeyi seçtiği için yazardır.” Bu görüşe katılmamak
düşüncesine ulaşılmıştır mümkün mü? Söz sanatçısı dediğin, herkesin söylemek
isteyip de söyleyemediği sözleri, kendine özgü biçimler
Örnek: “İnternet medyanın bir parçasıdır ancak çok
arasından seçerek söyleyivermeli ve okuyucuya : “Benim
seçeneğe sahip olması açısından medyadan daha üstündür.
söylemek istediğimden daha güzel” dedirtmeli.
İnternette geri beslenme açısından müthiş bir olanak mevcut.
Çok seçenek olduğu için insanları geleneksel medya gibi bir Örnek: Mutluluk, aslında herkesin çok yakınında. İsteyen
kulvarda tutamazsın. Bir gazeteyi al demekle, bir siteyi izle herkes, her an mutlu olabilir. Filozof Sokrates: “Bir kitap,
demek arasında çok büyük fark vardır. İnsan medyaya bir çiçek, bir kuş…ne büyük saadet!” derken bunu
kıyasla internette sürekli yeni şeyler keşfediyor.” anlatmıyor mu?

Örnek: Hayvanların koşullanmaya ve denem yanılma Örnek: “Deneme yazarı bir söz işçisidir. Onun bir
etkinliğine dayanan öğrenmeleri yanında, insan kuyumcuya benzetirim ben kuyumcu nasıl değerli madeni
öğrenmesinin ayrı bir niteliği vardır. İnsanın her öğreniş bin bir özenle işleyerek çok değerli eserler oluşturursa,
aşaması bedence belirli bir olgunlaşmayı gerektirir. Söz deneme yazarı da sözcükleri büyük bir dikkatle ve özenle bir
gelimi; konuşmayı öğrenmek yalnız ses çıkarmak değildir. araya getirerek eserini oluşturur.”
METİN VE PARAGRAF Bir metnin anlatım biçimi ve dil özelliklerinin temelinde
metnin türü, içeriği, anlatımın amacı, okur kitlesinin düzeyi,
Metin, iletişim kurmak için oluşturulan cümleler
özellikleri bulunur. Yazar, iletisini tam olarak verebilmek
topluluğudur. Sözlü ya da yazılı iletişim için üretilen anlamlı
için metin yazarken bütün bunlara dikkat etmelidir. Bu
yapıdır. Yazar, iletmek istediği mesajı metin aracılığıyla
amaca ulaşmak isteyen yazar, bir düşüncesini aktarırken ya
ifade eder.
da bir olayı okurun gözü önünde canlanacak şekilde

Bir metin, aralarında anlam, anlatım bakımından ilişki ve anlatırken metne uygun olan anlatım tekniklerinden
yararlanmalıdır. Örneğin hikâye ve roman yazarken olay
bütünlük bulunan paragraflardan oluşur. İyi kurgulanmış bir
(öyküleme), betimleme paragraflarından; düşünce
metinde, her paragraf bir düşünce birimidir. Metindeki
paragraf sayısı, o metnin içerdiği düşünce sayısını verir. yazılarında örneklendirme, tanık gösterme, tanımlama,

Bunun nedeniyse her düşüncenin bir paragrafta tam olarak karşılaştırma gibi anlatım yöntemlerinden yararlanmalıdır.

ortaya konmasıdır. Sözcükler seslerden, cümleler


Örnek-1
sözcüklerden, paragraflar ise cümlelerden oluşur.

Dedelerimiz, ömürleri boyunca verimli arkadaş saydıkları


Metni oluşturan en büyük yapı paragraftır. Düzyazılarda
ağacı her yerde arayıp yetiştirmiş, ona gönüllerinin en derin
genellikle satır başlarıyla birbirlerinden ayrılan bölümlerin
sevgisini ve saygısını armağan etmişlerdir. Ağaçlarımız,
her birine paragraf adı verilir. Paragrafın oluşumu konuyla
halkımızın duyuşuna, düşüncesine girmiş, sinmiştir. Onlarda
doğrudan ilgilidir. Çünkü yazar, duygu ve düşüncelerini bir
bizi, bizde onları görmemek mümkün olmaz.
olay ve olgudan hareketle anlatır. Ele aldığı konuyu,
amacına göre sınırlayıp birbiriyle ilintili paragraflar hâlinde
Yukarıdaki parça, ağacın önemini anlatan bir metnin giriş
verir. Bu, metin oluşturulurken uyulması gereken en önemli
paragrafıdır. Yazar, bu paragrafta halkımızın ağaca büyük
kurallardan biridir.
bir önem verdiğini, onunla bütünleştiğini anlatmıştır.

Metindeki paragraflar, bir zincir şeklinde anlam, dil ve


Ağaç kelimesi eski çağlardan beri dilimizde yaşamaktadır.
anlatım bakımından birbirini tamamlayan, destekleyen bir
Orhun Yazıtları’nda bile ağaçla karşılaşırız. Türk şiirinde
bütündür. Bu yapı özelliği sayesinde metinde anlamla yapı
ağaca karşı derin bir ilgi görülür. Memleketimizde birçok
yönüyle bir bütünlük ve uyum ortaya çıkar. Bu bütünlüğün
yerin adı ağaçtan alınmıştır: Çamlıbel, Kirazlıyayla,
sağlanabilmesi adına metindeki paragrafların dil ve anlatım
Kırkağaç… Bunlar halkın ağaca verdiği önemi gösterir.
yönüyle birbirine bağlanması büyük bir önem taşır.
Bazı ağaçlarla ilgili yerlerin ayrıca bir tarihi de vardır:
Göynük teki “Beykavağı” adlı yere ad verilmesinde Yıldırım
Bir yapboz oluşturmak için parçaların birbirine
ın oğlu Süleyman’ın rolü olduğunu Âşıkpaşazade Tarihi
bağlanmasına gereksinim duyulması gibi bir metin
yazar. Eskiden beri birçok Türk boyuna, birçok kişiye ağaç
oluşturmak için de paragrafların birbirine bağlanması
adı verilmiştir. Yeni soyadı kanununa göre pek çoğumuz,
gerekir. Bir görüşün, bir duygunun işlendiği metinlerde de
soyadımızı ağaca bağlamış bulunuyoruz. Bu da gösteriyor ki
işlenen görüş ve duyguların birbirini destekleyecek
halkımız, ağaca karşı beslediği sevgiyi hâlâ yüreğinde
paragraflar şeklinde, mantıksal bir sıra ile ele alınması
yaşatmaktadır.
gerekir. Örnek olarak olayın işlendiği metinlerde
paragrafların zaman, kişi, çevre gibi öğelerin sırasına dikkat
Ağaç, yalnız şairin belleğinde değil, halkın hayatında da bir
edilmesi gerekir. Buna dikkat edilmezse paragraflar arasında
andaç, bir nişandır. Çocuk doğduğunda, düğün
zaman, kişi, mekân vb. yönlerden karışıklıklar ortaya çıkar,
yapıldığında, uzun bir yolculuğa çıkılırken ağaç dikilir.
metnin anlaşılması güçleşir.
Artık onun büyümesi için elden gelen yapılır. Ağaç
boylandıkça hatıralar da içimizde serpilir, gümrahlaşır.
Pir Sultan Abdal’ın şiirlerinden birçoğu ağaç çağrışımları Mehmet dehşetli bir İngiliz düşmanıdır aslında. Ötekilere
ve buluşlarıyla doludur: “Çiçek açar, domur domur dal pek o kadar kızmaz, her biri için ayrı ayrı mazeretler
verir / Kimi uzar, birbirine el verir / Kimi meyve verir, kimi bulmaya çalışır, sulh olursa onları affedebileceğini
gül verir / Ağaçlar üstünde dillenir kuşlar” hissederdi. Fakat İngilizlere çok kızgındı. Zor şartlarda yol
alırken, İngiliz büsbütün “stop” deyip durmasın mı?
Giriş paragrafından sonra gelen bu paragraflar metnin Mehmet bu sefer büsbütün telaşlandı:
gelişme bölümünden alınmıştır. Bu paragraflarda yazar,
halkımızın eskiden beri ağaca büyük önem verdiğini - Vay anam, ben ona adam ol derken o büsbütün cüdam
anlatmıştır. Bu görüşünü kanıtlamak için de Türk tarihinden oldu… Hey beri bak… Hele şöyle kımılda bakayım… Yürü
ve adını ağaçtan alan yurt köşelerinden örnekler vermiştir. de evvelki gibi yürü razıyım… Hastaneye çok kalmadı…
Orada seni rahat yatağa yatırırlar, sıcak yemek verirler.
Ağaca verilen değer bugün daha da artmıştır. İzinsiz ağaç Haftaya kalmaz domuz gibi olursun, diye söyleniyordu kendi
kesmek yasaktır. Bu konuda bazı ülkelerde çok ağır cezalar kendine.
verilmektedir. Bizim memleketimizde ise halkımızın
gönlünde derin bir ağaç sevgisi vardır. Onun bu sevgisi, - Yahu para sende, rahat sende, memleket sende, dükkân,
modern ağaç bilgisiyle ışıklanırsa yurdumuz kısa zamanda tezgâh sende… Yedi deniz aşırı yerden, kale gibi gemilerine
yemyeşil olacaktır. binip ne halt etmeye gelirsin buralara, benimle muharebeye
tutuşursun… beni öldürüp de yamalı donumu mu alacaksın?
Son paragrafta ise yazar, yazısını bir sonuca bağlamış ve Ne adını bilirim… ne memleketini bilirim, sen Çanakkale’ye
yurdumuzun yemyeşil olabilmesi için halkımızın modern geldin diye davarımı satar, ocağımı söndürür, çoluk
ağaç bilgisiyle donatılması gerektiğini söylemiştir. çocuğumun her birini bir yana dağıtır gelirim… Muhareben
de kahpece… yanına sokmadan, suratını göstermeden,
Örnek-2
uzaktan şarapnelini yerim, ayağım sakat kalır… Elime
düştün… seni bir tepmede yere gömsem yeridir… ille
Mehmet adlı bir Türk askeri Çanakkale’de İngilizlerle
zebunluğunu görüyorum… besbelli bir taksiratım var ki
savaşırken yaralanır. Haydarpaşa Hastanesinde tedavi
Cenab-ı Mevla seni bu dünya âlemde bana musallat etti…
edilir. Ayağı bir parça sakat kaldığı için hafif hizmete ayrılır
Gel başımın belası… gel seni sırtımda taşıyayım da tamam
ve hastanede görevlendirilir. Mehmet’e bir gün Haydarpaşa
olsun…
Tren İstasyonu’ndan hastaneye götürülmek üzere esir İngiliz
askeri teslim edilir. Mehmet ve hasta İngiliz asker, yağmurlu
Serim bölümünden sonra gelen bu gelişme paragraflarında
bir havada kör topal yola devam ederler.
yazar, Mehmet’in İngilizlere karşı duyduğu öfkeyle birlikte
onun ağzından, bu ulusun o dönemde haksız yere
Bu paragrafta, olay paragrafına özgü nitelikler ağır
Çanakkale’ye gelişini anlatmıştır. İnsanımızın düşmanlarına
basmaktadır. Bir hikâyenin serim (giriş) bölümü olan
karşı bile merhametle yaklaştığını ortaya koymuştur.
paragrafta olay, kişiler ve olayın yaşandığı çevre birlikte
Yazarın bütün bunları anlatmadaki amacı ise Türk askerinin
verilmiştir.
derin bir inanca, sağlam bir ahlaka ve yüksek bir insanlık
sevgisine sahip olduğunu göstermektir.
Mehmet, çok zor şartlar altında, düşe kalka, yağmurdan Bu metin dört paraftan oluşan bir düşünce yazısıdır.
sırılsıklam hâlde ezeli düşmanı, yaralı İngiliz askerini Şimdi metnin paragraflarını sırasıyla inceleyelim.
hastaneye ulaştırır. Böylece üzerindeki dağ gibi yükten
kurtulur. I. Paragraf: Giriş paragrafıdır. Yazar bu paragrafta zararlı
bir alışkanlık olan yazıp bozmaktan söz ederek yazısına giriş
Çözüm (sonuç) paragrafında ise yazar. Mehmet’in öfkesini yapmıştır. Bunun yanında yazıp bozma alışkanlığının
bastırıp karakteri yaralı İngiliz askerini hastaneye bırakıp bu çocuklukta ortaya çıktığını ve bu alışkanlığın ileri yaşlarda
yükten kurtulmasını anlatmıştır. da sürdüğünü belirtmiştir. Bu paragrafta bir işe başlayıp onu
yarım bırakmanın zararları üzerinde duracağını söyleyerek
Örnek-3 ele alacağı konuyu ortaya koymuştur.

Zararlı bir alışkanlık: Yazıp bozmak; bir satır bozuk oldu II. Paragraf: Gelişme paragraflarının ilkidir. Yazar, bu
mu hemen o yaprağı yırtmak; birkaç yaprak yırtınca da o paragrafta maymun iştahlı, hevesi çabuk geçen insanlardan
defteri kaldırıp atmak… Bu alışkanlık, çocukla beraber örnek vermiş ve bu yaratılıştaki kişilerin başarısız olduğunu
büyür. Defterde, kalemde çocuk kadar küçük olan yeni vurgulamıştır.
baştan usulü” yaş ilerledikçe hayatın her dönemine
geçmektedir. III. Paragraf: Bu gelişme paragrafında ise yazar başarılı
olmak için başlangıçta ortaya çıkan zorluklara katlanmak
Bir şeyi yok etmeden düzeltmeye alışmak da lazım. Başlanan gerektiğini söylemiştir. Bu görüşünü desteklemek için de
bir şeye devam etmek ve onu bitirmek, insan iradesinin hayattan ve insanlığın ulaştığı tecrübelerden örnekler
başarısıdır. Bunun zıddına biz, maymun iştahlılık deriz. vermiştir.
Maymun iştahlı, mesela bir atkı örmeye başlar, bitirmeden
başka bir işe geçer; bir kitabı okumaya koyulur, sekiz on IV. Paragraf: Sonuç paragrafıdır. Bu paragrafta yazar,
sayfa bile okumadan onu atar, bir diğerinin yapraklarını hayatı bir esere benzetmiş ve her insanın hayatını en güzel
karıştırmak ister. şekilde tamamlaması gerektiğini, bir eser ortaya
koyamayanların mutlu olamayacaklarını söylemiştir.
Hayatın her döneminde başarılı olmak için insanlığın uzun
tecrübeler sonunda elde ettiği kural şudur: İyiye başlamak,
iyi başlamak ve iyi bir yolda devam edip onu bitirmek.
Kıymeti ne olursa olsun, eser sahibi olabilmek için bundan
başka çare yoktur. Başlarken her şey güçtür. İlk zamanda o
güçlüğe katlanmak gerekir. Devam edince aynı şey sıkıntı
verir, bu sıkıntıyı sineye çekmeli. Fakat eser bittiği zaman
duyulan zevk, bütün bu güçlükleri, bütün bu çekilmiş
sıkıntıları karşılayacaktır.

Bizzat hayat da bir eserdir. Ölüm gelip de insan, gözlerini


dünyaya kapayacağı zaman: “Ben şu işi yaptım, şu kitapları
yazdım, şu sözleri söyledim, şu insanları yetiştirdim, şu
iyilikleri ettim, şu kalpleri kazandım…” diyebiliyorsa en
büyük eseri olan hayatını gönül rahatlığıyla bitirmiş olur.
Bütün ömrü yazboz tahtası olanların bu mutluluğa
ermelerine, verimli bir insan olmalarına imkân var mı?

You might also like