You are on page 1of 15

T.C.

KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ


GELENEKSEL TÜRK SANATLARI BÖLÜMÜ

GTS824-GELENEKSEL TÜRK DESENLERİ I


ÖDEVİ

15.Yüzyıl Tezhip Sanatı

Öğretim Üyesi
Öğr. Gör. YILDIRIM KARADENİZ

Hazırlayan

170113018 SENA CINOĞLU


1) 15. yüzyıl tezhip üsluplarını alt başlıklar halinde yazarak
açıklayınız?

1) Timurlular Devri Tezhip Üslûbu


Timurlular devri tezhip sanatının desen ve işçilik bakımından en yüksek seviyede eserlerin
görüldüğü bir dönemdir. Kendileri de sanatkâr olan Timurlu hükümdarları saray
bünyesinde kütüphane ve nakkaş-hâne kurarak İslâm kitap sanatlarının gelişmesine imkân
sağlamıştır. Herat’ta sarayın destek ve himayesiyle hat, tezhip, minyatür ve cilt
sanatlarının en görkemli eserleri ortaya çıkmış, yeni üslûplar oluşmuştur. Bu üslûbun önde
gelen sanatkârı müzehhip ve musavvir Hâce Ali Tebrîzî’dir. Eserlerinde hâkim renkler
altın ağırlıklı olup bedahşî lâciverdi, kırmızı ve siyah ana renklerdir. Motifler içinde
münhanînin ayrı bir yeri vardır. Diğer motiflerle birlikte görülen ve canlı renklerle
tonlama yapılarak boyanan motif zengin örnekleriyle ön plandadır. Bu dönem eserlerinde
zahriye tezhibinin çoğunlukla daire biçiminde yapıldığı, ara sularının beyaz, yeşil ve mavi
renklerde uygulandığı, altın zeminlerde fazla görülmemekle beraber iğne perdahtı
yapıldığı ve ekseriya üç nokta ile zeminlerin süslendiği görülür. Timurlular devri
tezhibinin ikinci altın çağı Hüseyin Baykara dönemidir. Topkapı Sarayı Müzesi
Kütüphanesi’nde korunan (Hırka-i Saâdet, nr. 4) Herat’ta 1485 yılında hazırlanmış
mushaf-ı şerif Herat üslûbunun bütün özelliklerini taşımaktadır. Bu eserde her sayfada
tezhip için dörder koltuk alanı bırakılmış ve âharlı zemin üzerinde değişik münhanî
motifleri canlı renkleriyle işlenmiştir. Bir serlevhaya ve birbirinden farklı yirmi sekiz sûre
başı tezhibine sahiptir. Tamamında aynı mücevher durağın işlendiği eser Herat dönemi
tezhip sanatının müstesna örneklerindendir. Ruganî kitap kaplarının günümüze ulaşan en
güzel örnekleri Timurlular devrine aittir. Herat’ta hazırlanan, bugün Türk ve İslâm
Eserleri Müzesi’nde bulunan (nr. 1905) Mes̱ nevî’nin miklebli ruganî kabı Hüseyin
Baykara döneminin en güzel örnekleri arasındadır. Bu eserde iç pervaz, şemse, salbek ve
köşebentler mülemma‘ tarzındadır.

2) Selçuklular ve Beylikler Devri (Konya) Üslûbu. 


Konya merkez olmak üzere Türkler’in Anadolu’ya yerleşmelerinin ardından sanat
faaliyetlerine ve kitap sanatına ilginin arttığı bilinmektedir. Mevcut vakfiye kayıtları,
Konya’da cami ve medrese bünyesinde kütüphanelerin tesis edildiğini göstermektedir.
Özellikle Mes̱ nevî bezemelerinde devrin müzehhipleri bütün hünerlerini ortaya
koymuştur. Bunların en eskisi 677 (1278) tarihlidir ve müzehhip Muhlis b. Abdullah el-
Hindî tarafından bezenmiştir (Konya Mevlânâ Müzesi, nr. 51). Bu mesnevi bezemesi
zengin renkler ve cesur tasarımlarla hazırlanmış olup sonraki dönemlerde de süren birçok
yeniliğin öncüsü olmuştur. Karaman ve Germiyan beyleri XIV. yüzyılın ilk yarısında
kitap sanatlarına ilgi duymuş ve sanatkârları himaye etmiştir. Karaman Beyi Halîl b.
Mahmûd Karamânî’nin emriyle hazırlanan 714 (1314) tarihli mushaf (Konya Mevlânâ
Müzesi, nr. 12) Ya‘kūb b. Gāzî el-Konevî tarafından bezenmiştir. Dikdörtgen biçimde
zahriye sayfası, serlevha ve sûre başı tezhipleriyle, metinde yeri geldikçe sayfa kenarına
işlenen gülleri ve hâtime sayfasında siyah zemine altınla konulan müzehhip imzasıyla
devrinde bir geleneğin başlangıcı sayılmıştır. Beylikler devri tezhip kompozisyonlarında
genelde geometrik desen hâkimdir. Ayrıca satırlar arası bezemesiyle zencirek kenar
sularının sıkça kullanılması, genelde rûmî ve münhanî motiflerinin tercih edilmesi
Beylikler devri tezhibinin öne çıkan özelliklerindendir. Bu dönemde Konya
nakkaşhânesinde tezhip edilen kitaplar ekseriya büyük boyutlarda altın, siyah, lâcivert ve
beyaz renkler kullanılarak hazırlanmıştır. Bu eserlerde çok ince ve kıvrak bir fırça
çalışması görülmemektedir. Dönemin sanat bilgi ve birikimi, ayrıca Osmanlı tezhip
ekollerine hazırlık safhası ve temel olması bakımından önem taşımaktadır.

3) Karakoyunlu ve Akkoyunlu Dönemi Üslûpları


Karakoyunlular, Kara Yûsuf hükümdarlığında Horasan ve Azerbaycan dolaylarına
yayılarak bir devlet kurmuş ve tezhip sanatında müstesna eserler ortaya koymuştur. Bunlar
arasında dikkati çeken Dîvân-ı Kâtibî (TİEM, nr. 1987), Pîr Budak Sultan’ın hazinesi için
860 (1456) yılında hazırlanmış, kabı ve tezhibi, desen, işçilik ve renk olgunluğu ile
devrinin en mükemmel eserlerinden biri olarak kabul edilmiştir. Akkoyunlu dönemi
yazma eserleri içinde tezhibi, minyatürleri ve sanatlı kabıyla Şâhnâme-i Firdevsî (TİEM,
nr. 1978) önemli bir yer tutar. Sultan Ali Mirza adına Şîraz’da Türkmen üslûbunda iki cilt
halinde hazırlanmıştır. 1475-1500 yılları arasına tarihlenen yazma, kabı, minyatürleri ve
tezhibiyle Safevî devri öncesi kitap sanatlarının doruk noktasını teşkil etmektedir.

4) Osmanlı Devri Tezhip Üslûpları: Baba Nakkaş Üslûbu. 


Fâtih Sultan Mehmed devrinde hazırlanan yazma eserlerde görülen bezeme üslûbu Baba
Nakkaş üslûbu diye tanınır. Bu üslûbun özellikleri iri ve ayrıntılı çizilmiş hatâyî motifinin
yoğun kullanılması, sade ve küçük yaprakların bulunması ve desen içinde zemine
serpiştirilmiş küçük bulut parçalarının yer almasıdır. İri hatâyîlerin kendi üstüne katlanan
taç yapraklarında üç boyutlu görüntüleri bu döneme has bir özelliktir. Motifler içinde
yekberk sıkça yer alır. Desenlerde rûmî motifi yoğun biçimde kullanılmıştır. 
-Saz Yolu
Osmanlı sanatında uzun bir dönem beğeniyle uygulanan saz yolu üslûbu, saray
nakkaşhânesinde XVI. asrın ilk yarısında yeni bir bezeme tarzı olarak Âgā Mîrek’in
öğrencisi Tebrizli Şahkulu tarafından ortaya çıkarılmıştır (bk. ŞAHKULU).

-Kara Memi Üslûbu


Kanûnî Sultan Süleyman döneminde saray nakkaşhânesi sernakkaşı olan Kara Memi,
Şahkulu’nun öğrencisidir. Yarı üslûplaştırılmış bahçe çiçekleriyle meydana getirdiği üslûp
uzun zaman sevilerek uygulanmıştır (bk. KARA MEMİ).

-Ali Üsküdârî Üslûbu


XVIII. yüzyılda yaşayan çiçek ressamı ve müzehhip Ali Üsküdârî ruganî tekniğinde
müstesna eserler meydana getirerek bir üslûp ortaya çıkarmıştır. Bu üslûpla kitap kabı,
yazı altlığı, yazı çekmecesi, kubur, kalemdan ve yay gibi örnekler hazırlamıştır.
Eserlerinde farklı desenler uygulamaya dikkat eden Ali Üsküdârî bazan birden fazla desen
çeşidini aynı saha içinde kullanarak sanatını ortaya koymuş, ruganî işlerinde özellikle
halkârî ve çift tahrir tekniklerine yer vermeyi tercih etmiştir. Kendinden önce yapılmamış
olan, sanat gücü yanında uyumlu renkleri ve çarpıcı motifleriyle bezediği ruganî işçiliği
kendinden sonraki yıllarda bu yolda eser veren sanatkârlara örnek teşkil etmiştir. XVIII.
yüzyıl ruganî kitap kabı sanatının göze çarpan en önemli özelliği klasik üslûpların,
bilhassa saz yolu üslûbunun yeniden yorumlanmasıdır. Bu dönemde yetişen sanatkârlar
Ali Üsküdârî yanında Çâkerî, Ahmed Hazîne ve Abdullah-ı Buhârî’dir. Bu sanatkârlar,
ruganî üslûbunu geliştirmekle beraber Avrupa sanatının etkilerini dikkate alarak başarılı
örnekler vermiştir.

5) Atâ Yolu (Pesend Üslûbu)


Hezargradî Ahmed Atâ tarafından başlatılan çiçekli bezeme tarzıdır. XVIII ve XIX.
yüzyıllarda yaşayan Atâ Efendi rokoko üslûbuna Osmanlı-Türk karakteri kazandırmıştır.
Esası fırça tarama üslûbuyla tabii çiçek desenlerine dayanan bir tezhip tarzının sahibidir.
Çok yoğun biçimde âdeta üst üste yerleştirilen çeşitli çiçekler, zemin ve saplar
görülmeyecek haldedir. Canlı ve zengin renklerle işlenen ve pesend tarzı da denilen bu
üslûp son derece dikkat ve sabır isteyen bir çalışmayla yürütüldüğünden bu üslûpta fazla
eser verilememiştir. Atâ Efendi’nin 1252 (1836) tarihli mushaftaki imzasından (İÜ Ktp.,
AY, nr. 57) onun II. Mahmud devrinde saray sermücellidi olduğu anlaşılmaktadır.
Yesârîzâde Mustafa İzzet Efendi’nin hazırladığı hurde ta‘lik hilye kalıbını ilk defa Atâ
Efendi zerendûd olarak hazırlamış, bu başarısından ötürü Atâ Efendi’ye “Hattî” mahlası
verilmiştir. Dublin’de bulunan (Chester Beatty Library, İS, nr. 1581) ve Muhammed Emîn
İzzetî tarafından yazılan mushaf Atâ Efendi’nin güzel eserlerindendir. Pesend üslûbunu
XX. yüzyılda başarılı şekilde uygulayan ve nâdide eserler veren bir sanatkâr da Muhsin
Demironat’tır.

6) İlhanlı ve Memlükler Devri Tezhip Üslûbu


XIV. yüzyılın ilk yarısında tezhip sanatında İlhanlılar, XIV. yüzyıl boyunca da Memlükler
hâkim olmuştur. Nakkaşhânelerde hazırlanan büyük boy yazma eserlerde o dönemin kitap
sanatlarının olgun örnekleri görülmektedir. XIV. yüzyılın başında Bağdat’ta hüküm süren
İlhanlı Sultanı Olcaytu’nun himayesinde çalışan Muhammed b. Aybek b. Abdullah adlı
sanatkâr tarafından bezenen mushaf İlhanlı tezhip üslûbunun özelliklerini taşımaktadır.
Kıvrak ve temiz bir işçilikle hazırlanmış olan mushafın bilhassa zengin ve birbirinden
farklı geometrik desenlerin uygulandığı dikdörtgen çift zahriye sayfaları eşine az rastlanır
güzelliktedir. XIV. yüzyılda Memlük devri müzehhipleri arasında Sandal lakaplı Ebû
Bekir, Muhammed b. Mübâdir, Aydoğdu b. Abdullah el-Bedrî ve İbrâhim el-Âmidî öne
çıkan isimlerdir. Bilhassa el-Melikü’l-Eşref II. Şa‘bân döneminin meşhur müzehhibi
İbrâhim el-Âmidî’nin bu yüzyılın ikinci yarısında Kahire Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye’de (nr.
9) bezemesini yaptığı mushaf sanat açısından bir şaheserdir. Bu mushafın tezhibinde
motiflere hatâyî grubunun dahil edildiği, renklerin daha canlı ve çeşitli olduğu, münhanî
motifinin başarılı bir şekilde kullanıldığı görülür.

7) Safevîler Dönemi Tezhip Üslûbu


Safevî döneminin önemli sanat merkezleri olan Şîraz, Tebriz, Kazvin ve İsfahan gibi
şehirlerinde toplanan sanatkârlar nakkaşhânelerde günümüze ulaşan eserler meydana
getirmiştir. Eski İran kültürünün etkisi altında kalan ve bir kısmı Türkmen asıllı olan bu
sanatkârlar minyatür sanatında daha çok yoğunlaşmıştır. Özellikle XVI. yüzyılın ikinci
yarısında hazırlanan Safevî kökenli minyatürlü yazmaların büyük bölümü Osmanlı saray
hazinesine hediye olarak gönderilmiştir. Bunlardan biri Abdullah-ı Şîrâzî’nin Dîvân-ı
Ḥâfıẓ’ıdır (TSMK, Hazine, nr. 986). Abdullah-ı Şîrâzî, İbrâhim Mirza’nın himayesinde
kitaphanede eser veren meşhur bir müzehhip ve musavvirdir. Aynı sanatkârın tezhibini
yaptığı bir başka imzalı eseri özel bir koleksiyonda bulunan, Hilâlî-i Çağatâyî’nin 989
(1581) tarihli Ṣıfâtü’l-ʿâşıḳīn adlı eseridir. 1514 Çaldıran zaferiyle Yavuz Sultan Selim,
Tebriz’in fethinden sonra Şah İsmâil’in sarayında çalışan Horasan ve Tebrizli nakkaşları
İstanbul sarayına göndermiştir. Böylece Herat-Tebriz ve İstanbul nakkaşhâne üslûpları
harmanlanarak bu dönemin müstesna eserleri hazırlanmıştır. Şâhnâme-i Firdevsî (TSMK,
Hazine, nr. 1510), Külliyyât-ı Câmî (TSMK, Revan Köşkü, nr. 885) adlı eserler ve Ali Şîr
Nevâî’nin Garâibü’s-sıgar’ı (TSMK, Hazine, nr. 983) bu üslûbun ürünleridir. XVI.
yüzyılda Safevîler’in büyük müzehhiplerinden biri de Hasan el-Bağdâdî’dir. Şah
Mahmud’un yazdığı ve onun tezhip ettiği mushaf (TSMK, Hırka-i Saâdet, nr. 25)
sanatkârın üslûbunu yansıtan en güzel eserlerindendir.

8) Safevîler dönemi kompozisyonlarında diğer üslûplarda görülmeyen üslûplaştırılmış insan


ve hayvan motifleri, halkârîde efsanevî hayvan motifleri sıkça işlenmiştir. Genelde tezhip
ve minyatür sanatının bir arada uygulandığı Safevîler dönemi üslûbunda sanatkâr imzasına
önem verilmiş ve desenin görünür yerine yazılmıştır. 1580-1590 yılları arasında Şîraz el
yazmalarının sanat değeri doruk noktasına ulaşmış, pahalı malzeme kullanımı yanında
konularda da farklılık görülmeye başlanmıştır. Hazırlanan yazma eserlerde ebatlar
değişmiş, büyük boy yazma eserler tercih edilmiştir. Rûzbihân Müzehhib, Nakkaş Bihzâd
İbrâhimî, Müzehhib Abdullah-ı Şîrâzî, Sa‘deddin Müzehhib bilinen Safevîler dönemi
tezhip sanatkârlarındandır. Tezhip saray bünyesi içinde yer alan, birçok sanatkârın bir
arada çalıştığı nakkaşhânelerde ve ustaların özel atölyelerinde yapılırdı. Buralarda usta-
çırak usulüne göre yetiştirilen talebeler sanatı yalnız tarifle değil uygulamalı olarak
öğrenirlerdi. Nakkaşhâneden sorumlu sernakkaş gözetiminde birden fazla sanatkârın
yardımıyla yazma eserlerin bezemesi kısa zamanda tamamlanırdı. Âhar yapanlar, kâğıt
boyayanlar, desen çizenler, cetvel ve tahrir çekenler, boya hazırlayanlar, altın ezenler hep
aynı mekânda bulunurdu. Bu eserlerde çoğunlukla imza bulunmaz, ender görülen
müzehhip imzaları da sernakkaşa ait olurdu.

9) Sarayda ehl-i hiref diye adlandırılan sanatkâr teşkilâtının en önemli bölüklerinden biri olan
nakkaşlar yalnız kitap sanatıyla ilgili faaliyetlerle kalmaz, saray köşklerinin, binaların
kalem işi, çini ve metal işleri desenlerini de hazırlar ve uygulardı. Bunlar günlük
üzerinden üç ayda bir maaş alırdı. Mücellit, müzehhip ve diğer çalışanların aldıkları
maaşlar ve terfileri maaş defterine yazılırdı. Eser yapımının yoğun olduğu zamanlarda
yetenekli kimseler ehl-i hiref içinde yer almıyorsa çarşı esnafı arasından ücret karşılığında
usta sarayda çalıştırılırdı. Padişah, bayramlarda kendisi için hazırlanan hediyeleri
sanatkârlara kaftan veya para vererek ödüllendirirdi. Çalışan sanatkârın adı, eserinin cinsi,
karşılığında ona ödenen paranın tutarı veya verilen kaftanın cinsi in‘âm defterine
kaydedilirdi. Nakkaşhânede bulunan sanat ve zanaat sahiplerinin tayin, maaş, terfi, çıkış
gibi işlemlerinin tahakkuku ve nakkaşhânede yapılması istenen işin ehil sanatkâra
verilmesi sorumluluğu hazinedarbaşına aitti.

10) XIX. yüzyılın sonlarından itibaren Sanâyi-i Nefîse Mektebi’ne tezhip dersi konmuşsa da
bu sanatın müstakil bir mektep çatısı altında öğretilmesi ilk defa 20 Mayıs 1915’te
Bâbıâli’de açılan Medresetü’l-hattâtîn’de başlamış ve 1936’ya kadar devam etmiştir. Aynı
yıl bu mektep Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne bağlanmış ve Türk Tezyinî Sanatlar
Şubesi adı altında 1960’ların sonuna kadar yürütülmüştür. Talebesi bulunmadığı
gerekçesiyle kapatılan bölümün eğitim programlarında yer alan sanat dalları 1980’den
sonra bir kısım Güzel Sanatlar fakültelerinin Geleneksel Türk Sanatları Bölümü’nde yer
almıştır.

2) Tezhip sanatında kullanılan motifleri yazarak açıklayınız

TEZHİPTE KULLANILAN MOTİFLER

Çiçek Motifleri

Tezhipte kullanılan belli başlı çiçek motifleri içerisinde rumi, hatai, münhani gibi çeşitleri
yanında, yarı stilize motifler ve natüralist motifleri(şükufe) saymak mümkündür. Bunlar
hakkında aşağıda kısaca bilgi verilecektir.

Rûmî

Rûmî motifi İslamiyet öncesinde hayvanların mücadeleleri resmedilirken ekseriyetle


kanat, kuyruk, gaga ve pençe gibi unsurlar yerine kullanılmıştır. Tarihi seyir içerisinde
Türklerin İslâm’ı kabulünün bir etkisi olarak hayvansal motif olan rûmîler, stilize edilerek
daha çok bitkisel bir motifi andırır hale bürünmüştür. Bu da rûmîlerin kökeninin
hayvansal mı bitkisel mi olduğu tartışmalarını doğurmuştur. Günümüzde ise çoğu sanat
tarihçisi rûmîlerin hayvansal kökenli olduğunu kabul etmektedir.

Rûmî motifinin günümüze kadar gelen en eski örneği Uygur Türkleri’ne kadar
dayanmaktadır. XI. veya X. y.y.da yapılan Bezeklik Fresklerindeki bir deniz ejderinin
kanatlarında ilk rûmi motiflerine rastlanmıştır

Tarihi Orta Asya’ya kadar dayanan, Anadolu Selçukluları ile birlikte özellikle XII, XIII ve
XIV. yüzyıl kitap bezemelerinde yaygın biçimde kullanılan rûmiler, ismini “Anadolu”
anlamına gelen “rûmî” kelimesinden almıştır (Birol, 1997: 82). Anadolu’ya ait olduğu
söylenen bu üslûp Karahanlılar’da, Gazneliler’de, Fâtımîler’de, Abbâsîler’de,
Memlükler’de ve Endülüs Emevîleri’nde kullanılmıştır. Buna göre adı geçen bezeme
üslûbunu yalnızca Anadolu’ya mal etmek doğru görünmemektedir.

Rûmîler çizilişine göre yalın, dilimli, sarılma, sencide, işlemeli, müsenna, çiçekli, rûmi
içinde rûmi, parçalı gözlü, muharrel, med-cezir olarak çeşitlere ayrılır
(Yavuz,2007:36,40). Kullanılış amaçlarına göre de ayırma rûmî, tepelik rûmî, ortabağ
rûmî, tek iplik rûmî, iki iplik rûmî, üç iplik rûmî olarak farklı şekillere ayrılır.

Hatâi

Tezhip sanatının ana motiflerinden biri olan hatâi “hata”, “hatay”, “hıtay”, “huten”
köklerinden türetilerek Çin Türkistan’ına nispet ettirilmiştir. Doğadaki bitki ve çiçeklerin
gerçek görünüşlerinin sanatkâr tarafından üsluplaştırılarak çizildiği motiflerin tümüne
genel olarak hatai denilir. Bu çiçeklerin üstten görünümüne penç ismi verilirken, gelişmiş
veya az gelişmiş çiçeklerin dikine kesitinin anatomik çizgilerle üsluplaştırılarak motife
çevrilmiş haline de hatâi denilir

Genellikler hatâiler simetrik bir tarzda çizilmişlerdir. Anadolu Selçuklular’ı süslemede


hatâileri daha sade tarzda kullanırken XV. y.y.’da yaprakları çoğaltılarak zenginleştirilmiş
ve en süslü örnekleri verilmiştir

Münhani

Ana yapıları kavisli ve yumuşak hatlardan oluşan münhaniler çoğunlukla Selçuklular


tarafından kullanıldığı için Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver bu üsluba “Selçuklu
münhanileri” adını vermiştir. Selçuklu dönemi kitap tezyinatında sıkça rastladığımız
münhaniler XV. yüzyıldan sonra kullanım sıklığını giderek kaybetmiştir.

Münhaniler, ekseriya kuşkanatlarının iç bünyelerindeki ayrıntılardan meydana gelir.


Münhaniler, bir sap üzerinde belirli aralıklarla devamlılık göstermeyip, birbirine birleşik
kümeler halinde bir forma sahiptir. Kendine mahsus yumuşak bir renklendirme tekniği ile
tezyin edilir

Yarı Stilize Çiçek Motifleri

Kara Memi’nin XVI. yüzyılda süsleme alanında getirmiş olduğu yeniliğin bir parçası olup
yarı stilize olarak çizilen çiçek motifleridir. Hatai gruba göre daha az stilize edildiğinden
lale, gül, karanfil, nergis, sünbül, çiçek açmış bahar ağaçları ve serviler gibi kendi
adlarıyla kullanılmışlardır. Kara Memi bu motifleri dalında yaprağı ile beraber tezhip
deseninde kullanarak yeni bir üslubun kapılarını açmıştır.

Natüralist Çiçekler (Şuküfeler)

XVIII. yüzyılın birinci yarısında Avrupa’daki resim sanatının etkileriyle ortaya çıkan
şuküfe sözlükte “çiçek” anlamına gelir. Lâle Devri’nin etkisiyle revaç gören çiçekçilik ve
gündelik hayatta, sanat, ilim ve teknik alanlarında yenileşmenin etkileri süsleme
sanatlarında da görülmüştür. XVI. yüzyılda klasik çağına ulaşan Türk bezeme sanatlarına
bu dönemde barok ve rokoko tarzı üslup da dahil olmuştur. Klasik üslûpta eser veren
sanatkârlar yeniliğe ayak uydurarak natüralist bir üslupla çiçek ve çiçek buketi
minyatürleri tezyin ederek şükûfe tarzı diye adlandırılan yeni bir üslûp oluşturmuşlardır.
Klasik resim sanatındaki gölgenin yerini şükufede ince tarama tekniği almış, renk ve
ayrıntılar aslına uygun işlenerek çiçekler motif niteliğini kaybetmiştir.

Şükûfe tarzı bezeme padişah için hazırlanan divan, yazma eserler ve padişah resimlerinin
bulunduğu albümler, tuğra ve fermanlar, hilye-i nebevî, levha ve murakka‘larda, zahriye,
serlevha, unvan ve hâtime sayfalarında, koltuklar ve kenar suyu içinde, ruganî cilt
bezemeleri gibi pek çok alanda sıklıkla kullanılmıştır. Kimi zaman dalında veya vazoda
tek çiçek veya buket kimi zaman da tezhip deseninin içine yerleştirilerek kullanılmıştır.
XVIII ve XIX. yüzyıllarda şükûfe ismiyle bir moda haline gelen çiçek minyatürlerinde de
kısmen üslûplaştırma vardır. Böylece devrin nakkaşları arasında sanatkâr kişiliği yanında
çiçek ressamı adıyla anılan bir zümre ortaya çıkmıştır

Zencerek (Geçme)

Farsçada küçük zincir” anlamına gelen zencerek/zencirek yazma eserlerin sayfa


kenarlarına ve levha yazılarının etrafına, iki çizgi arasında zemini altın yaldızlanarak
üzerine mürekkeple zincirleme halkalar şeklinde yapılan süsleme suyudur. Tezhipte
ekseriyetle yazıdan süslemeye geçişlerde arada bordür olarak kullanılırlar. Yuvarlak bir
noktanın etrafında bir alttan bir üstten olacak şekilde kesintisiz olarak devam eden
çizgilerden oluşan desenlerdir. Her yüzyılda süslemelerde sevilerek kullanılan zencerekler
özellikle Anadolu Selçukluları döneminde gerek mimaride gerekse el yazması eserlerde
yoğun olarak işlenmiştir.

Geometrik Motifler

Hemen hemen her dönemde sıklıkla kullanılan geometrik motiflerin başlangıcı ve sonu
belli olmadığı için İslâm felsefesinin etkisiyle gelişme gösterdiği düşünülür. İslâm’daki
tasvir yasağının da etkisiyle geometrik şekillerde gelişme gösterilmiştir. Üçgen, kare,
dikdörtgen, daire gibi formların birleşmesinden meydana gelirler. Özellikle Selçuklular
döneminde geometrik motifler sıkça kullanılmıştır. Geometrik motiflerin rûmi ve bitkisel
formlarla beraber kullanıldığı da olsa da geometrik motifin ana hatları daha kesin bir
şekilde vurgulanmıştır

Çintamani

Yan yana uzanan iki dalgalı şekil ve ikisi altta biri üstte olmak üzere üç top şeklinde
oluşan desendir. Köken olarak Orta Asya’dan geldiği ve Şamanizm inancında gücü
simgelediği düşünülen bu motif yoğunlukla kaftanlarda ve kumaş deseninde kullanılsa da
sayfa kenarlarında da görülmektedir. Güç, kuvvet ve saltanatın sembolü olarak
nitelendirilen üç yuvarlak pars postundaki beneklere, iki dalgalı çizgi ise; kaplan ya da
pars postuna benzetilmiştir.

Tı’ğ
Tezhiplenen yazının ana süslemesinden boş alana geçişte dengeyi sağlamak ve gözü
dinlendirerek bütünlük sağlamak amacıyla yapılan ince süslemelerdir. Tı’ğ süslemesi
yapılırken ana süslemenin enini geçmeyecek boyutta yapılmasına özen gösterilir.
Tı’ğlarda genelde çizgi, nokta ve küçük S ve C kıvrımları kullanılır. Bunlara ek olarak
rûmi hatai ve bulut motifleriyle de zenginleştirildiği eserler mevcuttur. Özellikle Fatih
devri sonrasında ihtişamlı ve yoğun tı’ğ kullanımı dikkat çeker.

Bulut

Yazma eser süslemelerinde sıkça karşılaşılan motiflerden biri olan bulut motifinin menşei
Çin olduğu için Çin bulutu olarak da isimlendirilir. Çin kaynaklarında simurg veya
ejderha gibi mitolojik hayvanların ağızlarından çıkan ateşin simgesi olarak öfkeyi temsil
ettiği düşünülür. Türklerde ise İslamiyet’in de etkisiyle tasvirden kaçınılmak için motifin
tabiattaki buluttan ilham alınarak oluşturulduğu düşünülmektedir.

Yazmalarda Fatih devrinden itibaren süsleme unsuru olarak kullanılmasına rağmen II.
Bayezid döneminde yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. II. Bayezid döneminde
çoğunlukla sure başları tezhiplerinde kullanılsalar da ara pervazlarda ve sayfalarda serbest
veya paftalama unsuru olarak da kullanılmıştır.

Bulut motifinin desen içindeki yerine ve biçimine göre yığma, dolantı, ayırma, ortabağ,
gerdanlık, tepelik, bürde gibi çeşitleri vardır.

3) Tezhip sanatında kullanılan teknikleri yazarak açıklayınız?

TEZHİPTE KULLANILAN TEKNİKLER

Türk tezhip sanatında kullanılan tekniklerin bazısı klasik tezhip tarzını ortaya koyarken,
yıllar içerisinde gelişen sanat akımları ve sanatçıların özgün tasarımlarıyla yeni süsleme
teknikleri de oluştuğu görülür. Müzehhip kullanacağı tekniğe göre desenini kurgular. Belli
başlı özellikleri ve kullanım alanlarına göre uygulanan teknikler; zemini boyalı klasik
tezhip tekniği, zer-ender-zer tekniği, halkâri tekniği ve çift tahrir tekniğidir.

Zemini Boyalı Klasik Tezhip (Düz Tezhip)


Klasik tezhip denilince akla ilk gelen süsleme tarzıdır. Desenin işlenişinde belli bir sıra
takip edilir. İlk önce altın kullanılacak sap, yaprak gibi alanlara altın sürülür. Mühre
yardımıyla parlatılan altınlı alanların dışında kalan farklı renklerle işlenecek diğer çiçek,
rûmi, bulut vb. gruplar boyanır. Tüm desendeki motiflerin kenarlarına çekilen tahririn
nüanssız ve çok ince olmasına özen gösterilir. En son kalan zemin rengi olabildiğince
dalgasız olması, sapları oluşturan dairevî helezonların saç kılına yakın incelikte ve aynı
kalınlıkta olması, sap ve yapraklara sürülen altının parlaması yapılan işin başarısını ve
kalitesini belirler. Kuzu çizilerek klasik tezhibin ayrılmaz parçası olan tığlar da işlenerek
bezeme tamamlanır.

Zer-ender-zer

Sözlükte “altın içinde altın” anlamına gelen zer-ender-zer tekniği, altın zemin üzerine
farklı tonlarda ve parlaklıklarda altın kullanılarak yapılan süsleme tekniğinin isimdir.
Desen zemininde mat, sap ve yapraklarda parlatılmış altın tercih edilir. Aynı renk altın
kullanıldığı gibi sarı ve yeşil gibi farklı renk altın da kullanılabilir. Tahrir çekilirken nüans
verilmemeye dikkat edilir.

Altının süslemeye hâkimiyeti gözler önüne sermek için bu tarz bezemelerde sadece
çiçeklere hafif tonlarda renk konur. XVI. yüzyılda en güzel örnekleri görülür.

XIX. Yüzyıla kadar kalite zaafını altın parıltılarıyla saklamak amacıyla zer-ender-zen
tekniği tezyinat unsuru olarak kullanılmıştır.

Halkârî

Sözlük anlamı “süslemek” olan Arapça “haly” kelimesi ve “iş” anlamına gelen Farsça
“kâr” ekinden türetilen “haly-i kâr” kelimesi, zamanla galatlaşarak halkârî şeklini almıştır.

Varak altının ezilip jelatin eriyiğiyle karıştırılması ile hazırlanan zer-mürekkebin


yoğunluğunun dereceli olarak kullanılması sonucunda elde edilen gölgeli tezyinata halkârî
adı verilir.

Tarihi tahminen altı asır öncesine kadar uzanan halkârî tekniği iki şekilde uygulanır.
Birinci teknikte jelatin eriyiğiyle sulandırılmış olarak fırçaya yeterli miktarda alınan
altının yaprak uçlarına doğru sürülmesiyle altın zerrelerinin ağırlığı uçlarda toplanarak
doğal bir geçiş sağlanır. Altının yoğunluğu fırça ile motifin uç noktalarına doğru taşınır.
En uç kısımlar altının en koyu olarak bulunduğu yerlerdir. Kompozisyonun her alanında
altının gölgelemesinin homojen bir şekilde yapılması süslemenin başarısını gözer önüne
seren noktadır.

İkinci teknikte ise gölgelendirme fırça ile tarama şeklinde gerçekleştirildiği için bu teknik
“tarama(taramalı) halkârî” veya “perdahlı halkârî” olarak da adlandırılır. Tarama halkârî,
yaprak uçlarına damla halinde bırakılan koyuca altının ince fırça yardımıyla taranarak
yaprağın kalan kısımlarına doğru gölgelendirme şeklinde dağıtılması ile yapılır. Bu
teknikte dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, altın zerrelerinin uçtan uzaklaştıkça
azaltılarak dağıtılmasıdır. Uzun emek ve zaman gerektiren bu tarz diğerine göre daha zor
ve yorucudur. Taramada fırça izlerinin belli olmaması en önemli noktadır.

Halkârînin asıl güzelliği en son yapılan mühreleme işleminden sonra ortaya çıkar.
Tezyinata daha zengin ve gösterişli bir hava vermek için gölgelendirme sarı, tahrirler yeşil
altınla veya yapraklar yeşil, çiçekler sarı altınla işlenebilir.

Bu sayılanlardan başka “tahrirli halkâri, zerşikâf (renkli halkârî), foyalı halkârî, motif
zemini boyalı halkârî” teknikleri de bulunmaktadır. Tahrirli halkârî, açık renk zemin
üzerine uygulanacak süslemede desenin daha iyi görünmesini sağlamak için uygulanır.

Foyalı halkârî yarı şeffaf la‘l mürekkebiyle yapılır. Altınlama işleminden sonra motiflerin
sadece uç tarafında altının kesif bulunduğu kısımlara fırça ile la‘l mürekkebi sürülür. Bu
tekniğe özellikle Fâtih devri eserlerinde rastlamak mümkündür.

Motif zemini boyalı halkârîde desen iki defa silkelendiğinden iki kat zamana ihtiyaç
vardır. İlk silkelemede motiflerin içi tamamen boyanır; ikinci silkelemede gölge ve
tahrirler altınla yapılır.

Çift Tahrir (Havalı)

Desende tahrirleri birbirine eşit aralıklarla, paralel olarak çizilen tekniktir. İki çizgi
arasındaki boşluktan dolayı “havalı” olarak da isimlendirilen bu teknikte boşluk motifin
büyüklüğüne uygun olacak biçimde gözü yormayacak şekilde olmalıdır. Çoğunlukla iki
renk kullanılan çift tahrir tekniğinde renkler zeminle kontrast oluşturacak şekilde
seçilmeli, motifler küçük boyutta ve sade olmalıdır. Sıvama ve tarama olarak iki farklı
şekilde işlenir.

Zer-efşan (Altın Serpme)

“Kalbur zer-efşanı” ismiyle de bilinen bu işlem varak altının kalbur şeklinde delikli bir
kutuya konulup içinde kuru fırçanın hareket ettirilmesiyle altın parçalarının kalburun
deliklerinden aşağıya dökülmesi işlemidir (Birol:62). Altın parçalarının farklı büyüklükte
olmasını sağlamak için uygulama esnasında kalburun delikleri irili ufaklı farklı boyutlarda
açılır. Daha önceden jelatinli su sürülen zemine bu düşen altın parçaları yapışması için
zeminin ıslak kalmasına özen gösterilir. Altın parçacıklarını serpme işleminde zeminin her
yerine homojen bir şekilde serpilmesi tekniğin başarılı olduğunun göstergesidir.

Müzehhiplerin tercih ettiği bir diğer serpme yöntemi de fırça zer-efşanı tekniğidir. Ezilmiş
altın jelatinli su ile karıştırılıp fırçaya alınır ve belirli yükseklikten zemine serpilen bu
yöntemde altın kuruduktan sonra zer-mühre yardımıyla parlatılarak uygulanır.

4) Tezhip sanatındaki desen hakkında bilgi veriniz?

Tezhibin ana teması desendir. Deseni de oluşturan motiflerdir. Motiflerin zenginliği ve


çeşitliliği dekoratif sanatlarımızın yüzyıllar boyunca ileri bir düzeye ulasmasını
sağlamısıır. Türk süslemesinde gördüğümüz bu motif çeşitliliğinin en önemli
sebeplerinden birisi İslâm dininin resim ve heykel sanatlarına koyduğu yasaklardir. Türk
sanaıçılar bütün yaratıcı güçlerini süsleme alanında yoğunlaştırarak aşırı derecede
doğadan soyutlamaya ve stilizasyona yönelmislerdir. Doğayı hic değiştirmeden taklit
etmek yerine, onu üslûplaştırmayı uygun görmüşlerdir. Tezhipte en çok kullanılan
motifler şunlardır.

Bibliyografya;
1. https://atauni.edu.tr/yuklemeler/d7ba97ea62def0d36a31cb0e6e39663e.pdf
2. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/91413

You might also like