You are on page 1of 3

Abdul Kerim Kuşeyri – Risale

İlk sufi müellifler arasında ayrı bir yeri vardır. Arap dili ve edebiyatı hususunda eğitim almıştır.
Akrabalarının himayesinde büyümüş yetimdir. Ailesi bölgenin idaresinde söz sahibi olan bir ailedir,
erken yaşlarda idareciliği ata binmeyi vb. öğrenir. Maliye memuru olsun diye Nişabur’a gönderildi.
Ancak 15 yaşlarında orda medreseye devam ederken tasavvufi çevrelere katılmıştır. Özellikle Ebu Ali
Ed-Dekkak zatından istifade etmiştir, halkasına katılmış ve müridi olmak istemiştir. Ancak zat ona
önce ilmini tahsil et diyerek fıkıh kelam tefsir ilimlerini tahsil etmesini sağlıyor ve sonra ona giderek
ahlaki terbiyesini de tamamlar.

Kuşeyri’nin kelam ilminde ayrı bir elamı vardır, Bakıllani dolayısıyla Eşari kelamını benimsemiştir.
Tasavvufi terbiyesini tamamlayınca şeyhinin damadı olup halefi olmuştur. Dekkak 405’te vefat
edince, başka bir sufiye müracat ederek Irak tasavvuf ekolünü tanımıştır.

O dönemlerde nişabur Horasan’ın ilim ve kültür merkezi olarak dikkat çekmekteydi. Selçuklular ve
Tuğrul Bey tarafından idare ediliyordu. Ancak veziri Mutezile taraftarıydı. Bu sebeple Eşarilere karşı
tavırlıydı. Eşari olan alimleri bidat ehli olarak tanımlardı. İmam Kuşeyri bu tavır karşısında sessiz
kalmayarak Eşarilerin ehl-i sünnet çizgisinde olduğu hususunda fetva yayınlar. Vezir ise bu grubu
dağıtır ve alimleri yakalayarak Nişabur’un eski kalesine hapseder. Bu neden Kuşeyri hapis olmuştur
ancak taraftarları onu kaçırıp Bağdat’a kaçırır. Orada kaçak hayatı yaşar.

Tuğrul Bey vefat edip Sultan Alparslan gelince vezir Kündiri’nin fikirlerini beğenmeyerek idam ediliyor
yerine Nizamu’l Mülk getiriliyor. O vezir olunca ilk amacı ehl-i sünnet inancını hakim kılmaktı.
Mütezile ve batıniler orada etkin idi. Bu amaçla alimleri koruyup himaye etmişdir. Böylece Kureyşi
dönebilmiştir.

Çok etkili güzel vaazlar vermiştir, hitabı çok kuvvetlidir. Son yıllarını refah içerisinde geçirerek 1072
yılında vefat etmiştir Nişabur şehrinde. Dekkak’ın medresesinde defnediliyor.

Kendisinden bahsettiği eseri Er-Risale’dir. Tasavvufa dair yazdığı kapsamlı bir eserdir. Tasavvuf tefsiri
de yazmıştır.

Risale ilk dönem tasavvuf klasikleri arasındaki en meşhur eserdir. O kadar meşhurdur ki
Taşköprülüzade Osmanlının önemli alimlerinden, mevzuatul ulum eserinin başında diyor ki, bu risale
o kadar meşhurdur ki onun için bu risale bir hanede olsa o haneye afet isabet etmez demişlerdir.
Katip Çelebi’de keşful zunun eserinin başında risale için tasavvufta temel ve kaynak olan bir eserdir
demiştir.

Kuşeyri’nin olgunluk dönemi eseridir. Bir giriş ve üç ana bölümden müteşekkildir. Gerçek sufilerin
zamanla azaldığı, sufi olmadığı halde öyle görünenlerin zamanla arttığı bu sahte sufilerin dini
hükümleri yok saydıklarını iabdetleri salladıklarını ve bedeni hazlara yöneldiklerini belirtir.İlk sufi
müellifler sahte sufilere hep değinmişlerdir çünkü bunlar gerçek sufileri zan altında bırakırlar. Bu zan
altında kalmaları sebebiyle sufiler yollarının kuran ve sünnetle kayıtlı olduğunu belirmek üzere eserler
telif etmişlerdir. Ve bu hususu ısrarla vurgulamışlardır.

Kalbi ameller vardır, ihlas huşu ve samimiyet gibi. Bunları nasıl edinip zahiri amellerimizi bunlarla
donatırım diye düşünmek gerekir. İnsanların bu arayışları doğru kişilerle buluşurlarsa güzel sonuç
verir. Doğru bir rehber bulamazsan uçuruma yuvarlanırsın çünkü kendileri bu yolu yürümemiştir. Yol
ve yolcu nasıl var ise rehberler de olacaktır. Bazı rehberlerse tasavvufi istismar etmişlerdir. Bundan
kaçınmak mümkün görünmez. Her hakikatin yanında bir batın mutlaka bulunur. Bir yol yürürken
insanın kıstası olmalı bu da kuran sünnet ve bizden önceki kamil insanların tarikleridir.
İmam Kuşeyri sözde sufilere dikkat çekerek tüm Müslümanları bunlara karşı uyarmaktır. Bugün de
bunlara karşı dikkatli olmamız gerekir.

1. Bölümde sufilerin hayatlarını anlatıyor biyografik bilgiler veriyor. 83 sufinin sözlerini hallerini
tahsillerini anlatıyor. Bunların ehl-i sünnete olan bağlılıklarına dikkat çeker. Bu nedenle o
dönemde tartışma konusu olan Hallac-ı Mansur’ın idam edilişini ele almıştır. Bunun
arkasındaki esas sebebin zenc isyanına katılmış ve desteklemiş olmasıdır. Bu nedenle mesela
ona eserinde yer vermemiştir.
2. Bölümde ise tasavvufi ıstılahlar ele alınmıştır. Vakit ile başlar sır ile bitirir. Bu konuları
anlatırken de dikkatli davranır. Tartışmalı şatiye konusuna yer vermez. Tartışmalara açık
terimleri incelemez çünkü amacı tasavvufun ehl-i sünnetle paralel olduğunu ortaya
koymaktır. Zamanla istismara uğrayan melamet konusuna da yer vermemiştir. Eserler bu
nedenle sadece sufiler değil dindarlar arasında da güvenle okunmuş ve tasavvufun
yayılmasına sebebiyet vermiştir.

Eserinde hallere ve makamlara yer vermiştir. Tasavvufi eserlerin amacı sadece konuyu açıklamak
tasnif etmek değil okuyanın kendi hayatına nasıl tatbik edeceğinin reçetesini de göstermektir.

Tevbenin 3 şartı vardır. İlki pişmanlıktır. Pişmanlık kalbidir ve derinden gelmelidir. İkinci şart ise
pişmanlığı dil ile söylemek ve istiğfar etmektir. İlki kalbi ikincisi lisanidir. 3.sü o günahtan vazgeçmek
ve bir daha işlememeye karar vermektir.

Hangi günah olursa olsun sakın günahını küçümseme, çünkü küçümsediğimiz şeyin üzerinde durmayız
dert edinmeyiz pişman olmayız. Tövbede diri kalmak gerekir, sürekli kabul olup olmadığı üzerinde
endişe taşımak gerekir. İnsanlardan helallik almaktır.

Tövbe üzere yaşadığını gösteren 3 alamet vardır, ilki takva sahibi olmak, vaktini Allah’a hasretmek
üzere geçirmek, yaptığın tövbeye değer vermemek, tövbeye olan muhtaçlığını unutmamak.

Sufilere göre tövbe konusunda 3 grup insan vardır.

1. Amellerine güvenirler ve kendilerini günahkar olarak görmezler, taat ehli olarak görürler.
Bunların tövbeleri bu bakış açısına yönelik olmalıdır. Senin taat ehli olup olmadığını Allah bilir.
Kendini taat ehli değil o olmayı çabalayan kişi olarak görmelisin. Amellerine güvenmemelisin.
2. Allah’ın her şeyi kuşatan rahmeti var diye rahat bir hayat yaşarlar. İlahi rahmetin enginliğine
güvenirler ve günahlarını küçük görürler. Yaptıklarını kaza ve kadere atfederler. Burada
Allah’a karşı bir cüret ve meydan okuma vardır.
3. Söylemedi

Ey iman edenler, hep birlikte tövbe ediniz. Umulur ki kurtuluşa eresiniz. Günahından tövbe eden
sanki o günahı işlememiş gibidir hadisi vardır. Allah bir kulunu sevdiğinde o günahın ona zarar
vermesine izin vermez ve ona tövbe etmeyi nasip eder. Peygamberimize denmiş ki tevbenin
alametleri nelerdir ya resulullah demiştir ki: pişmanlık.

Enes b. Malik rivayet etmiştir: Allah’a en sevimli gelen şey gençlerin tövbe etmesidir.

Tövbe Allah’a doğru yürüyenlerin mertebelerinin ilk mertebesidir. İlk durak tövbe durağıdır. O
olmadan diğer duraklara gidemezsiniz. Allah’a talip olanların ilk makamıdır. Tövbenin hakikatı Arap
diline göre dönmektir ve vazgeçmektir. Tövbe şeriata göre zemmedilen kötülenen şeylerden güzel
olanlara dönmektir. Dönüş nefisten Allah’adır. Peygamber demiştir ki: Pişmanlık tövbedir. Ehl-i
sünnet alimleri demiştir ki: tövbenin şartı hakka muhalif olarak yaptığınız hareketlerden pişmanlık
duymak onu terk etmek ve ileride de yapmamaya karşı karar vermektir. Bu üç rükün tövbenin
olmazsa olmaz şartıdır. Tövbenin sahih olması için gereklidir. Tövbenin sebepleri, dereceleri vardır. İlk
unsuru kalbin uyanmasıdır gaflet uykusundan. Ve kulun içinde bulunduğu kötü hali görmesidir.

Böylece kişi yaptığı şeyin kötü olduğunu kalbiyle düşünür ve kötü fiillerini görür. Ve kalbinde tövbeye
dair bir irade doğar. Kötü fillerden vazgeçmeye dair bir irade doğar. Allah’da ona yardım eder.
Tövbeye yönelmede ilk adım kötü arkadaş çevresinden uzaklaşmaktır. Allah onun kararlılığını arttırır.
Ve güzel bir dönüş yapmasını, tevbenin sebeplerine güzelce hazırlanmasını sağlar. Dolayısıyla bunun
ilk adım kötü çevreden kurtulmak ayrılıp gitmektir. Çünkü onlar o kişiyi bu günaha sevk ederler,
amacından döndürürler. İnsan kötülüğünü paylaşmak ister, birlikte günah işlemek ister. İyilerle ve
Salihlerle birlikte olmak önemlidir. Seni günaha iten faktörlerden uzak durmak gerekir. Bu kötü
arkadaşlar onun kararlılığında şüphe ve tereddüte düşürürler.

Dekkak’ın dediğini duydum ki: bazı dervişler ve müritler tövbe ettiler sonra dervişliğe ara verdiler ve
düşünmüş ki ben acaba bu ara verdiğim için tövbe edip dervişliğe dönsem olur mu diye düşünmüş.
İçinden bir ses ona seslendi : bize itaat ettin biz de sana teşekkür ettik sonra sen bizi terk ettin biz de
sana müddet verdik eğer bize dönersen biz seni kabul ederiz demiştir.

Mısri’ye soruldu tövbe hakkında: Avamın yani ibadetini inancını düzgün yaşamayan sıradan gelişigüzel
dini hayat yaşayan insanların tövbesi günahlarındandır. Havas daha seçkin ve ibadetinde dikkatli dini
ilimleri öğrenmiş insanların tövbeleri gafletlerdendir. Herkesin kendine göre bir tövbesi vardır.

Günahtan vazgeçmeden yapılan tövbe yalancıların tövbesidir.

You might also like