Professional Documents
Culture Documents
Osmanlı Ilmiye Teşkilatı Araştırmalarında Kullanılabilecek Temel Kaynaklar
Osmanlı Ilmiye Teşkilatı Araştırmalarında Kullanılabilecek Temel Kaynaklar
ANKARA ÜNĠVERSĠTESĠ
SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ
FELSEFE VE DĠN BĠLĠMLERĠ (DĠN EĞĠTĠMĠ)
ANA BĠLĠM DALI
ANKARA- 2014
T. C.
ANKARA ÜNĠVERSĠTESĠ
SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ
FELSEFE VE DĠN BĠLĠMLERĠ (DĠN EĞĠTĠMĠ)
ANA BĠLĠM DALI
Tez DanıĢmanı
ANKARA- 2014
ÖNSÖZ
üstün askeri güçleriyle hızlı bir Ģekilde büyüyen, ancak askeri sahadaki baĢarısını
politikası ile batıya doğru ilerleyerek yüz binlerce kilometreye sahip olan Osmanlı;
ve inanç sistemlerine bağlı milyonlarca insanın, yaklaĢık altı asır boyunca beraberce
yaĢadığı bir devlet olarak ayakta kalabilmiĢtir. Osmanlı‟nın güçlü devlet teĢkilat ve
birçok eser vermiĢ, Selçuklu Devleti‟nden itibaren de sistemli hale gelmiĢ bir
olan İlmiye. Ġlmiye sınıfı; medreseden icazetle mezun olup eğitim, hukuk, fetva ve
i
Osmanlı Devleti‟nde idareciler daima bir takım ayrıcalıklara sahip
olmuĢlardır. Bu grup içinde ise Ġlmiye sınıfı her zaman daha üstün görülmüĢ ve idam
cezasından muafiyet gibi hiçbir meslek grubunda olmayan bazı özel haklar elde
mensupları hakkında bilgiler verilmiĢtir. II. bölümde ise Ġlmiye TeĢkilatı‟nın ana
hocam Prof. Dr. Recai DOĞAN‟a teĢekkürlerimi arz ederim. AraĢtırmamın her
sunarım.
M. Fatih ÖZER
ii
ĠÇĠNDEKĠLER
Önsöz ............................................................................................................................ i
Ġçindekiler .................................................................................................................. iii
Kısaltmalar ................................................................................................................. v
1. GĠRĠġ ...................................................................................................................... 1
1.1. AraĢtırmanın Problemi ..................................................................................... 1
1.2. AraĢtırmanın Amacı ve Önemi......................................................................... 2
1.3. AraĢtırmanın Kapsam ve Sınırlılıkları ............................................................. 3
1.4. AraĢtırmanın Yöntemi ...................................................................................... 3
2. OSMANLI ĠLMĠYE TEġKĠLATI’NA GENEL BĠR BAKIġ ............................ 6
2.1. Ġlmiye TeĢkilatı................................................................................................. 6
2.1. Tarihçesi ...................................................................................................... 8
2.2. Mülâzemet Sistemi .................................................................................... 11
2.2. Ġlmiye TeĢkilatı Mensupları ........................................................................... 13
2.2.1. ġeyhülislâm............................................................................................. 13
2.2.2. Kadı........................................................................................................ 22
2.2.2.1. Kadılıkla Ġlgili Bazı Terimler ..................................................... 25
2.2.3. Kazasker ................................................................................................ 30
2.2.4. Müderris ................................................................................................. 38
2.2.4.1. Osmanlı Devleti‟nde Medrese ve Müderris ............................... 40
2.2.4.2. Tayin ve Azilleri......................................................................... 45
2.2.4.3. Gelirleri ...................................................................................... 46
2.2.4.4. Görevleri..................................................................................... 47
2.2.4.5. Eğitim Metodu............................................................................ 47
2.2.4.6. Medreselerde Bozulma ve Medreselerin Kapatılmaları ............. 48
2.2.5. NakîbüleĢraf ............................................................................................ 50
2.2.6. Ġlmiye TeĢkilatına Mensup Saray Memurları ........................................ 53
2.2.6.1. PadiĢah Hocası (Muallim-i Sultani) ......................................... 53
2.2.6.2. Ġmam-ı Sultanî(Hünkâr Ġmamı) .................................................. 55
2.2.6.3. HekimbaĢı................................................................................... 57
2.2.6.4. MüneccimbaĢı ............................................................................ 59
iii
3. ĠLMĠYE TEġKĠLATININ ANA KAYNAKLARI ............................................ 62
3.1. ArĢiv Kaynakları ............................................................................................ 62
3.1.1. Kazasker Ruznameleri (Ruznamçeleri) .................................................. 62
3.1.1.1. Kazasker Ruznamçelerinin Önemi ............................................. 66
3.1.1.2. Ruznamçelerin Kapak Bilgileri .................................................. 68
3.1.1.3. Ruznamçelerin Ġçerik Bilgileri ................................................... 69
3.1.1.4. Arzuhaller ve Mahzarlar............................................................. 69
3.1.1.5. Hatt-ı Hümayun ve Ferman Suretleri ......................................... 70
3.1.2. Ruûs Defterleri........................................................................................ 73
3.1.3. Tarîk Defterleri ....................................................................................... 76
3.1.3.1. Tarîk Defterlerinde Geçen Bazı Ġfadeler .................................... 80
3.1.4. NakîbüleĢraf Defterleri ........................................................................... 81
3.1.5. Vakfiyeler ............................................................................................... 84
3.1.6. Kanunnâmeler ......................................................................................... 88
3.2. ArĢiv DıĢı Kaynaklar ...................................................................................... 91
3.2.1. Osmanlı Ġlmiye Ricali Ġle Ġlgili Biyografi ÇalıĢmaları (Biyografi,
ġakaik ve Zeyiller) ............................................................................................ 91
3.2.2. Ġlmiye TeĢkilatı Hakkında YazılmıĢ Müstakil Yazma Eserler ............... 95
3.3. Ġlmiye TeĢkilatı Üzerine Yapılan ÇalıĢmaların Ana Kaynaklar Açısından
Değerlendirilmesi .................................................................................................. 97
4. SONUÇ ................................................................................................................ 105
KAYNAKÇA .......................................................................................................... 107
EKLER .................................................................................................................... 114
EK-I ..................................................................................................................... 114
EK- II ................................................................................................................... 118
EK- III ................................................................................................................. 120
EK- IV ................................................................................................................. 124
ÖZET....................................................................................................................... 128
ABSTRACT ............................................................................................................ 129
iv
KISALTMALAR
v
1. GĠRĠġ
Osmanlı Devleti yaklaĢık altı asır boyunca etnik köken, dini inanç ve mezhep
düzenlemelerle; eğitim, hukuk, devlet idaresi, askeriye gibi birçok alanda baĢarılı
içinde Ġlmiye TeĢkilatı, hem kendi asıl alanı olan eğitim, hukuk, iftâ ve baĢlıca dini
Ġlmiye hakkında elde edilen bilgiler, bulunduğu dönemin genel yapısını anlamada da
kadarıyla, Ġlmiye TeĢkilatı‟nın ana kaynakları üzerine yapılan araĢtırma sayısı çok
2
1.3. AraĢtırmanın Kapsam ve Sınırlılıkları
teĢkilatının en önemli yapı taĢlarından biri olan Ġlmiye TeĢkilatı ve mensupları ile bu
Bütün ilim dallarında olduğu gibi tarih ilminde de gerçek manada bir
Ciddi bir tarih araĢtırması yapan ve gerçek bir tarih bilinciyle hareket eden tarihçi,
Her ne kadar ünlü tarihçi Ġnalcık; hiçbir zaman objektif bir tarih
temsil eden bir görüĢ ve anlayıĢla ele alınmıĢ olduğunu belirtse de2, objektif olunmalı
yapılırken tarih felsefesi ekollerinden hiç birine kapılmamalı, her devir ve her vaka
hakkında bunlardan bir veya bir kaçının müessir olduğunu düĢünerek çalıĢılmalıdır.
1
Hüseyin ġimĢek, “Eğitim Tarihi AraĢtırmalarında Yöntem Sorunu”, Ankara Üniversitesi Eğitim
Bilimleri Fakültesi Dergisi, Cilt: 42, 2009, s. 37.
2
Halil Ġnalcık, “Tarih ve Politika”, http://www.inalcik.com/images/pdfs/26958749tarihvepolitika.pdf.
EriĢim Tarihi: 23 Haziran 2014.
3
kalarak, hadiselerin hangilerinde ne gibi amillerin etkili bulunduğunu, hiçbir ön
Kaynak ise, tarihî bilgi veren malzemedir. ġüphesiz her bilgi veren malzeme
bir tarihi malzemenin kaynak olabilmesi için birinci kriter; olayın gerçekleĢtiği
zamanda meydana getirilmiĢ olmasıdır. Ġkinci kriter ise; devrine yakın bir zamanda,
olmazsa olmazlarıdır, çok önemli ve değerlidirler. Bir olaya fiili olarak katılmıĢ
birinin veya bu olayı çok yakından gözlemlemiĢ birinin yazdığı bir eser, bir zaferin
hatırasını yaĢatmak için dikilen bir kitabe ya da abide ve bir devletin resmî evrakları
Burada bir tarih araĢtırmacısının en çok dikkat etmesi gereken konu, ana
kaynak varken birinci ve ikinci elden kaynakların ön plâna geçmemesi; ana kaynağın
3
ġimĢek, s. 38.
4
ġimĢek, s. 50.
5
Mübahat Kütükoğlu, Tarih Araştırmalarında Usûl, Kubbealtı NeĢriyat, Ġstanbul, 1998, s. 17.
4
olmadığı durumlarda ise birinci elden kaynağa baĢvurulması gerekliliğidir. Olaylara
ikinci elden kaynaklar da ihmal edilemez. 6 Ancak sürekli ikinci elden kaynaklara
metodu” denilen; araĢtırması amaçlanan olgu veya olgular hakkında bilgi içeren
6
Kütükoğlu, s. 18.
5
2. OSMANLI ĠLMĠYE TEġKĠLATI’NA GENEL BĠR BAKIġ
bir devlet statüsü elde etmiĢlerdir. Bir taraftan toprakları geniĢlerken, diğer taraftan
etmeye baĢlamıĢtır.7 Altı asır boyunca dünya tarih ve coğrafyasına damgasını vuran
Osmanlı, kuruluĢundan yıkılıĢına kadar her zaman devlet teĢkilatına büyük önem
muazzam bir Ģekilde iĢleyen devlet sistemi büyük rol oynamaktadır. Devlet
çağın ve devletin ihtiyaçlarına göre sürekli yeni bir düzen alarak geliĢmelere ayak
uydurmaya çalıĢmıĢtır.8
sahalarda pek çok müessese kurmuĢ, bunlardan çoğunu devletin son dönemlerine
7
Mehmet ĠpĢirli, “Osmanlı Devletinde Kazaskerlik (XVII. Yüzyıla Kadar)”, Belleten, Cilt: 61, Sayı:
232, 1998/1, s. 602-603.
8
Osman OkumuĢ, “Osmanlı Tarihinde Katledilen ġeyhülislamlar”, AÜSBBD, Cilt: 5, Sayı: 1, 2013,
s. 388.
9
Murat Akgündüz, “Osmanlı Devleti TeĢkilatında Ġlmiye Sınıfının Yeri”, HÜV Yayınları, Cilt: 5,
1999, s. 249.
kanunnâmeler, teĢrifat mecmuaları ve arĢiv vesikalarında en ufak ayrıntılarına kadar
belirtilmiĢtir.10
Osmanlı Ġlmiye Sınıfı; klasik ve yerleĢmiĢ islami eğitim kurumu olan medresede
usulüne uygun olarak tahsil yaptıktan sonra icazetle mezun olup eğitim, hukuk, fetva,
baĢlıca dini hizmetler ve nihayet Merkezî bürokrasinin kendi alanlarıyla ilgili önemli
meslek grubuna verilen addır. 11 Osmanlı Ġlmiye TeĢkilatı denince, sadece ilim
beledi hizmetleri de dâhil olmak üzere birçok alanında hizmet veren bir teĢkilattır.12
sosyal, idari ve askeri konularda dinin görüĢünün açıklanması ve idari ve yargıya ait
ayakta kalabilmesinde Ġlmiye‟nin büyük bir role sahip olduğu bilinen bir gerçektir.
tarzını tespit etmek, Milli kültür ve tarihimiz açısından önemli bir ödevdir. 14
imtiyazlar ile en geniĢ ayrıcalıklara sahip olan zümre idi. Örneğin, bütün askerî sınıf
10
Akgündüz, s. 249.
11
Mehmet ĠpĢirli, “Ġlmiye”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Ġstanbul, 2000, Cilt: 22, s. 141.
12
Ġlber Ortaylı, Türkiye Teşkilat ve İdare Tarihi, Cedit NeĢriyat, Ankara, 2008, s. 230.
13
Mehmet Ali Ünal, Osmanlı Müesseseleri Tarihi, Fakülte Kitabevi, Isparta, 2002, s. 100.
14
Mehmet Emin Ay, “Osmanlılarda Ġlmiye TeĢkilatı”, Diyanet Aylık Dergi, Cilt: 25, Sayı: 2, 1989,
s. 37.
7
bazı vergilerden muaf tutulmuĢ olmakla birlikte, ilmiye sınıfı için bu muafiyetin
sınırı çok daha geniĢ tutulmuĢtur. Diğer taraftan askerî sınıfın “ehl-i örf” kesimini
oluĢturan kapıkulu ve diğerlerine idam dâhil her türlü ceza verilirken, “ehl-i Ģer”
olarak isimlendirilen ilmiye mensuplarına verilen en ağır ceza, görevden azil veya
sürgüne gönderilmedir; idam cezaları ise yok denecek kadar azdır. 15 Bürokratlar
içinde ilmiye sınıfına üstünlüğünü gösteren bir diğer gösterge de; ilmiye
yapılamamasıdır.16
2.1. Tarihçesi
inceleyebiliriz.
devridir. 1600-1789 yılları arası ikinci dönem olup, Ġlmiye TeĢkilatı için durgunluk
ve daralma dönemi olarak geçmiĢtir. 1789 yılı ile baĢlayıp Ġmparatorluğun yıkılıĢına
kadar olan üçüncü dönem ise Ġlmiye TeĢkilatı için reform çağıdır ve modernleĢme
ilmiyeden gelen kiĢilere ait olduğundan, teĢkilat etkinlik ve nüfuz bakımından zirve
15
ĠpĢirli, “Ġlmiye”, T.D.V. Ġslam Ansiklopedisi, Ġstanbul, 2000, Cilt: 22, s. 142.
16
Cenk Reyhan, “Osmanlı Devletinde Siyasal Ġktidar ve Ġlmiye”, Amme İdaresi Dergisi, Cilt: 32,
Sayı: 3, 1999, s. 77.
8
ilmiyeden gelen, Ģahsi kabiliyet ve yetenekleri ile bu yüksek makamları hak etmiĢ
etkinliğinin artmıĢ buna karĢın ilmiye ricalinin etkinliği ise giderek azalmıĢtır. Fakat
mescit, mektep, medreseler ve bunlara mali kaynak sağlayan vakıflar aracılığı ile
17
Ahmet Cihan, Reform Çağında Osmanlı İlmiyye Sınıfı, Birey Yayıncılık, Ġstanbul, 2004, s. 27-29.
9
itibaren ise ulemanın istihdam alanında devamlı bir daralma baĢladığı
gözlemlenmektedir.18
rol oynamaktadır. ġöyle ki; Osmanlı Devleti‟nin ilk kurumlaĢma döneminde ilmiye
sınıfının siyasal iktidara açık etkisi olmasından dolayı bu sınıftan diğer iki sınıfa
geçiĢ yok iken; daha sonraki dönemlerde devletin değiĢen siyasal yapısı ve ideolojisi
ile orantılı bir Ģekilde, siyasal iktidar üzerinde etkinliği artan bu sınıflara geçiĢler
olmuĢtur.19
Kadısı‟ndan Mevleviyet Kadıları ve Kazaskerlere kadar geniĢ bir halkayı içine alan
kadıları ve payelileri ile Haremeyn payelilerinden oluĢan ilmiye sınıfının üst düzey
yer alırdı.20
18
Ekmeleddin Ġhsanoğlu, Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi, IRCICA, Ġstanbul, Cilt: 1, 1998, s.
248.
19
Reyhan, s. 77.
20
Ġlhami Yurdakul, Osmanlı Merkez İlmiye Teşkilatında Reform, ĠletiĢim Yayıncılık, Ġstanbul, 2008,
s. 17-18.
10
2.2.Mülâzemet Sistemi
bürokrasisinin önemli bir unsuru ise mülâzemet sistemi idi. Mülâzemet kelime olarak
devam etmek, staj yapmak, bir iĢle ilgilenmek anlamlarına gelmektedir. 21 Kavram
olarak ilmiye tarîkinde iki ayrı süreci ifade etmek için kullanılmıĢtır. Birincisi,
infisal (mazuliyet) süreci için kullanılmıĢtır. Ġkincisi ise, ilmiye silkine giriĢ için kat
mezunu sayısı hızla artarken, medrese sayısı bu hızla ilerleyememiĢ, arz talep
dengesinde meydana gelen bu olumsuzluk birikmelere yol açmıĢ, tayin için bekleme
gerekmiĢtir.23
21
Mehmet Kanar, Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, Ġstanbul, Say Yayınları, 2011.
22
Yasemin Beyazıt, “Osmanlı Ġlmiye Bürokrasisinde ġeyhülislamlığın DeğiĢen Rolü ve Mülâzemet
Sistemi (16.-18. Yüzyıllar)”, Belleten, Cilt: 73, Sayı: 267. 2009, s. 425.
23
ĠpĢirli, “Mülâzemet”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Ġstanbul, 2006, Cilt: 31, s. 537.
11
b. Teşrif yoluyla mülâzemet: Büyük kadı ve müderrislerin, büyük Ģehir
kalemiye sınıflarında olduğu gibi ilmiyede de (medrese ve kadılık) tedrici bir surette
bozulmalar görüldü. RüĢvet ve iltimasla veya usulsüz baĢka yollarla ehil olmayan
kiĢilerin mesleğe giriĢleri ve Ġlmiye sınıfının üst düzey idarecileri olan Kazaskerler
24
ĠpĢirli, “Mülâzemet”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Ġstanbul, 2006, Cilt: 31, s. 538.
12
üst düzey amirleri olan Ģeyhülislam ve kazaskerlere hitaben fermanlar gönderildi,
Ġlmiye TeĢkilatı‟nda devam eden ıslahat çalıĢmaları mevcut kurumların tenbih, tekit
engelin kaldırılması üzerine öteden beri devam eden ıslahat teĢebbüsleri, XIX.
oldu.26
2.2.1. ġeyhülislâm
Hicri IV. asrın ikinci yarısında Horasan‟da ortaya çıkmıĢ bir Ģeref ünvanı olan
tarafından kullanılmasına rağmen; Ģeyhülislam tabiri, ilk kısmı “Ģeyh” olan diğer
25
Yurdakul, s. 20.
26
Yurdakul, s. 21.
27
Kitab-ü Alam‟ül Ahyar‟da büyük alimlerin hangilerine Ģeyhülislam denildiği Ģöyle tarif
edilmektedir: “Fukahay-ı izam ve füdelay-ı fehamdan Ģol sahib-i sadr-ı iftaya ıstılahat-ı örfiyyede
Ģeyhülislam denilirdi ki, aralarında tahaddüs eden münazaa ve muhasemeden dolayı hall-ı
müĢkilat-ı enam eyleye.” Bkz; Yurdakul, Osmanlı Merkez İlmiye Teşkilatında Reform, s. 20.
28
J.H. Kramers, “ġeyhülislamlık”, İslam Ansiklopedisi, Ġstanbul, 1979, Cilt: 11, s. 485.
13
Ġlk Ģeyhülislamın kim olduğu konusunda farklı görüĢler olsa da; dini, siyasi
ve ictimai karıĢıklıklarla dolu II. Murad döneminde ortaya çıkan resmî bir dini otorite
çocukları olan devlet ve ordunun yüksek memurlarının aksine, XVI. asrın baĢından
beri bütün müftîler, Osmanlı Devleti hududları içinde doğmuĢ olup, hepsi de, bütün
ulema sınıfı gibi, Müslüman ailelere mensuptular.30 1424 yılında Molla ġemseddin
Fenari ile bir fetva makamı olarak ortaya çıkan Ģeyhülislamlık, yaklaĢık beĢ asır
boyunca devam etmiĢ ve 1922 yılında son Osmanlı Hükümeti‟nin istifası ile o
498 yıl boyunca, 129 Ģeyhülislam31, bazıları birkaç defa olmak üzere 185 meĢihat
değiĢikliği olmuĢtur.32
Arabi gibi mutasavvıflar hakkında uygunsuz sözler sarf eden ġeyhülislam Çivi-zâde
Ģartıyla görevde kalırlardı.33 498 yıllık meĢihat makamında en uzun süre kalan kiĢi
28 yıl 11 aylık görevi ile Ebussuud Efendi‟dir. Molla Fahreddin Acemi 24 yıl,
29
Ziya Kazıcı, İslam Medeniyetleri ve Müesseseleri Tarihi, Marmara Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi
Yayınları, Ġstanbul, 2011, s. 234.
30
Ancak bu durumun da istisnaları vardır. Örneğin Molla Abdülkerim Efendi Sırp veya Hırvat
ırkındandır. Molla Hüsrev‟in babası Fransızdır. Kadızâde Ahmed ġemseddin Efendi bir köle
torunudur. Pîrîzâde Mehmed Sâhib Efendi devĢirmedir, soyu belli değildir. ĠvazpaĢazâde Ġbrahim
Beyefendi Hırvattır. Haci Halil Efendi Gürcüdür. Abdurrahman Nesib Efendi Arnavuttur.
Haydarizâde Ġbrahim Efendi Araptır. Böylece Türk olmayan on Ģeyhülislam görmekteyiz. Bununla
birlikte milliyeti Ģüpheli olan Fahreddin Acemi, Arapzâde Mehmed Ataullah Efendiler de vardır.
31
Bu sayının dıĢında bazı kaynaklarda iki Ģeyhülislam ismine daha rastlanılmaktadır. Bunlar; Molla
Yegan ile YekçeĢm Hüseyin Efendilerdir. Bu iki zata resmî salnamelerde rastlanılmadığından
listeye dâhil edilmemiĢlerdir.
32
Ġhsanoğlu, s. 247.
33
Akgündüz, Osmanlı Devleti’nde Şeyhülislâmlık, Beyan Yayınları, Ġstanbul, 2002, s. 176.
14
Zenbilli Ali Cemali Efendi ise 23 sene bu görevde hizmette bulunmuĢtur.34 Bunun
yanında çok kısa süreler bu görevde bulunabilenler de vardır ki; Memikzâde Mustafa
sadece on üç saat, Samanizâde Ömer Hulusi Efendi ise bir gün süre ile bu Ģerefli
35
görevde kalabilmiĢlerdir. Farklı nedenlerle bu makama mükerrer gelen
kullanan iki kiĢi olmuĢtur. Bunlar; “Ravzatü‟l Ebrar” isimli eserini yazarak 1649
34
Kazıcı, İslam Medeniyetleri ve Müesseseleri Tarihi, s. 240.
35
Kazıcı, İslam Medeniyetleri ve Müesseseleri Tarihi, s. 241-242.
36
Kazıcı, İslam Medeniyetleri ve Müesseseleri Tarihi, s. 242.
37
Bu Ģeref ünvanını, fiili Ģeyhülislamlıktan ayırmak için “Paye-i Fetva” olarak zikredilmiĢtir. Bu
ifade “Paye-i ġeyhülislam” tabirinden pek farklı değildir. Çünkü kaynaklar ekseriya
ġeyhülislamlık için “Makamı Fetva”, ġeyhülislamlık süresi için de “Müddet-i Fetva” tabirini
kullanırlar.
38
Ġsmail Yakıt, “Osmanlı Ġlmiye TeĢkilatı ve ġeyhülislamlar”, SDÜİF Dergisi, Sayı: 6, Isparta,
1999, s. 34.
39
Ġsmail Hakkı UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, TTK Basımevi, Ankara, 1965, s.
178.
15
son olarak da Rumeli Kazaskerliği yapmıĢ olmak, bu makamın gerekleriydi. 40 Bu
olurdu.42
ġeyhülislam zahiren Vezir-i Azam ile aynı derecede sayılmıĢ ise de derecesi manen
ondan yüksekti. Bir isyan vukuunda padiĢah aleyhine fetva vereceği için, bilhassa
diğer devlet erkânı üzerinde büyük bir nüfuza sahiptir. Buna dayanarak,
olmakla birlikte esas ehemmiyet, Zenbilli Ali Cemali Efendi ile baĢlamıĢ, Ġbn-i
40
Kazıcı, İslam Medeniyetleri ve Müesseseleri Tarihi, s. 240.
41
Ancak Hoca Saadettin Efendizâde Mehmed Çelebi Efendi 33 yaĢında olağanüstü zeka ve dirayeti
sayesinde Ģeyhülislam olmuĢtur. Yine Hoca Sadettinzâde Mehmed Esad Efendi 45 yaĢında,
Çatalcalı Ali Efendi 43 yaĢında, Mekkizâde Mustafa Asım Efendi 44 yaĢında, Hasan Hayrullah
Efendi 40 yaĢında ve Cemaleddin Efendi 43 yaĢında iken bu ulvi makama yükselmiĢlerdir.
42
Akgündüz, Osmanlı Devleti’nde Şeyhülislâmlık, s. 168.
43
UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, s. 178-179.
44
“ġeyhülislam ulemanın reisidir. Ve muallimi sultani dahi serdar-ı ulemadır. Vezir-i azam onları
riayeten üstüne almak münasibtir. Ama müfti ve hoca vüzeradan bir nice tabaka yukarıdır ve
tasaddur dahi ederler.” ( Bkz; Kanunnâme-i Al-i Osman, s.10.)
16
Kemal ve Ebussuud gibi dirayetli zevatın yetiĢmesi ile kemal mertebesine
ulaĢmıĢtır.45
baĢlanmıĢlardır. Ya vezir-i azam ile aralarının iyi olmamasından veya vezir-i azam
aleyhine padiĢaha bir Ģikâyette bulunmalarından, yahut bir isyan hadisesinden veya
ġeyhülislam dini lider olması nedeniyle idam cezasından muaf olan tek kiĢiydi.
hükümleri uygulatma yetkisi yoktu. Daha sonra görevi sadece ammeyi ilgilendiren
Ģeyhülislamlar, hiç kimseye haber vermeden Divan‟a girip istedikleri konu hakkında
geniĢlemiĢ, 1574 tarihine kadar müderris ve mevali ile müftülerin tertip ve telhisleri
hususu, veziri azamlara ait iken, artık Ģeyhülislamlara bırakılmıĢtır. Kırk akçeden
yukarı “hariç” ve “dâhil” müderrislikleri ile, orduya tayin edilecek kadılar; vilayet,
45
Kazıcı, İslam Müesseseleri Tarihi, Kayıhan Yayınevi, Ġstanbul, 1991, s. 162-163.
46
Ekrem Sarıkçıoğlu,”ġeyhülislamlık Makamı”, edergi.atauni.edu.tr/index.php/ilahiyat/article/s.199.
Tarihi: 04 ġubat 2014.
47
Abdülkadir Altunsu, Osmanlı Şeyhülislâmları, Ayyıldız Matbaası, Ankara, 1972, s. 12.
17
sancak ve kaza müftüleri; imam, hatip ve müezzinlerin; Konya‟da postniĢin olan
makamı, Ģekli olarak, fetva veren merci anlamında kabul edilebilirse de, kısa bir süre
bir yolla ehil olmayan kiĢilerin mesleğe giriĢi ve bu sınıfın üst düzey idarecileri olan
kürklü kaftan ve Ģeritle süslenmiĢ sarıktan oluĢan, Hil‟at-i Beyza denilen resmî bir
elbise giyerlerdi. Yazları ipek sadakordan krem renginde geniĢ kollu cüppe, kıĢ ayları
ise geniĢ kollu siyah cüppe giyerlerdi. Merasim elbiseleri de baĢka idi. Sim altın
dallarla iĢlenmiĢ geniĢ yakalı ve kollu sırma (ferace) cüppe giyerlerdi. BaĢlarına
Ģeriflerden gelmekte ise, Ģerefli sülalenin niĢanesi olarak yeĢil sarığını giymeye
devam edebilirdi.52
48
Kazıcı, İslam Medeniyetleri ve Müesseseleri Tarihi, s. 244.
49
Zembilli Ali (Ali Cemali) Efendi‟nin Mısır‟a Ebussuud Efendi‟nin Venedik‟e karĢı savaĢ için
verdikleri fetvalar, keza Esad Efendi‟nin Nizam-ı Cedid‟i meĢru gösteren fetvası ile, Hayri
Efendi‟nin I. Dünya Harbine ait cihat fetvası ve Dürrizâde Abdullah Efendi‟nin Atatürk ve milli
mücadele kahramanları aleyhine verdikleri fetvalar siyasi niteliktedirler. ( bkz. Altunsu s. 44.)
50
Bilgin Aydın, Ġlhami Yurdakul, Ġsmail Kurt, Bab-ı Meşihat Şeyhülislâmlık Arşivi Defter Kataloğu,
Ġsam Yayınları, Ġstanbul, 2006, s. 16.
51
Altunsu, s. 45.
52
Sarıkçıoğlu, s. 213.
18
Osmanlı din ve devlet teĢkilatının en önemli yapı taĢlarından olan
istemeyiĢlerinden çok düĢük maaĢlar alıyorlardı ki, bu da beĢ yüz akçe olan kazasker
giderek artınca Fatih Sultan Mehmed, Ģeyhülislam Molla Gürani‟nin yevmi ücretini
arapça tefsirinin ilk kısmını Kanuni‟ye takdim edince yevmiyesi 500 akçe oldu. Bir
geçirilirdi.54
özel bir makam binası veriliyordu.56 Özellikle XVII ve XVIII. yüzyıllardaki sürekli
yeniçeri ağası için büyük bir saray yaptırılmıĢtı. Sultan II. Mahmut‟un yeniçeri
53
Kazıcı, İslam Medeniyetleri ve Müesseseleri Tarihi, s. 252.
54
Akgündüz, Osmanlı Devleti’nde Şeyhülislâmlık, s. 191-193.
55
Akgündüz, Osmanlı Devleti’nde Şeyhülislâmlık s. 204.
56
Sarıkçıoğlu, s. 209.
57
Sarıkçıoğlu, s. 210.
19
Saray, yeniçeri ağasının ailesi ile ikametine tahsis edilmiĢ harem kısmı ile çok sayıda
vardı. Bu memurlara ilaveten bir de, Fetva Emini baĢkanlığında bir fetva kalemi
bulunurdu. Dairenin baĢındaki fetva emini, fıkıh yani Ġslam Hukukunda kendini
ispatlamıĢ biri olurdu. Ġstenilen fetvayı bulur ve maiyetindeki yirmiye yakın katip,
Mektupçu ise, Ģeyhülislamın divan efendisi veya mühürdarı ve Ģimdiki ismiyle yazı
kaleme alınıp bunu fetva emini gördükten ve mübeyyiz tarafından beyaza çekildikten
sonra Ģeyhülislama takdim olunurdu. ġeyhülislam bunu tetkik edip talik kırması
denilen kendi el yazısıyla bilhassa cevap kısmını imzalardı. Bunu müteakip müvezzi
mukabili yedi akçe resim alınıp bu para fetva emini ile kalem heyeti arasında usulü
58
Aydın, Yurdakul, Kurt, s. 19.
59
Kazıcı, İslam Müesseseleri Tarihi, s.172.
60
Kazıcı, İslam Müesseseleri Tarihi, s. 172-173.
20
dairesinde takdim olunurdu; yani her fetvadan iki akçesi fetva emininin ve mütebaki
konular için Meclis-i Meşayih; Beytu’l-Mal (emval-i eytam) idareleri. Bundan baĢka
evrak mahzeni, kayıt ve hesap iĢlerine bakan daireler vardı. Diğer vekaletlerde
müesseselerdi.62
kurulan Adliye Nezareti‟ne bağlı yeni asliye ve ceza mahkemelerinin kuruluĢu ile
61
UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, s. 197.
62
Yakıt, s. 35.
63
Yakıt, s. 35.
64
Kazıcı, İslam Müesseseleri Tarihi, s. 171.
21
etki alanının diğer büyük kısmını da elinden alınmıĢ oldu. 65 Tarihi seyir içinde
kalkmıĢ oldu.
2.2.2.Kadı
Arapça kaza (kada) kökünün ism-i faili olan kadı, fıkıh terimi olarak insanlar
Mecelle‟de ise Kadı Ģöyle ifade edilmektedir; “Beyne‟n-nâss vukû bulan dava ve
muhâsamayı ahkâm-ı meĢrûasına tevfîkan fasl ve hasm içün taraf-ı sultânîden nasb
Hz. Muhammed Ġslam toplumunda kadılık görevini ilk icra eden kiĢi
olmuĢtur. Dört halife döneminde de kadılık görevi, halife tarafından yerine getirilmiĢ
edemez hale gelmiĢti. Bu nedenle, Ġslam tarihinde ilk kez Halife Hz. Ömer tarafından
Medine, Basra ve Kûfe gibi önemli Ģehirlere niyabet yoluyla kadılar tayin edildi. Bu
atamalar ile dört halife döneminden itibaren, Ġslam hükümdarlarının yargı yetki ve
65
J. H. Kramers, “ġeyhülislam”, İslam Ansiklopedisi, Ġstanbul, Milli Eğitim Basımevi, 1979, Cilt:
11, s. 486
66
Fahrettin Atar, “Kadı”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Ġstanbul, 2001, Cilt: 24, s. 66.
67
Turan Gökçe, “Anadolu Vilayetine Dair 919 (513) Tarihli Bir Kadı Defteri”, http:
//www.egeweb2.ege.edu.tr/ tid/dosyalar/IX_1994/TIDIX-1994-09.pdf, s. 215. EriĢim Tarihi: 09
Mart 2014.
22
bir Ģekilde yerine getirilmesini sağladılar. 68 Osmanlılarda ilk kadı ataması Osman
edenler; isterlerse bir süre müderrislik görevini ifa edip, daha sonra kadı olma
talebinde bulunarak derecelerine göre kaza, sancak veya eyaletlerden uygun olan
Mevleviyet payesini haiz bu kadıların yanında üç-beĢ yıl gibi bir süre çalıĢtıktan
sonra Ġstanbul‟a gelir, bir sene de mülâzemet (adaylık, asistanlık) görevini ifa
ederler, ancak bundan sonra alt kademedeki kazalardan birinin kadılığına tayin
edilirlerdi.71
terfi, nakil, azil gibi her türlü iĢlemleri, ileride detaylı olarak bahsedeceğimiz
68
Cihan, s. 42.
69
Kazıcı, İslam Müesseseleri Tarihi, s. 124.
70
UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, s. 87.
71
Ġlber Ortaylı, Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devletinde Kadı, Turhan Kitabevi, Ankara,
1994, s. 13.
23
“ruznamçe” adı verilen defterlere kaydedilir, her türlü ihtilafta ruznamçeler esas
alınırdı. 72 Kadılar padiĢah beratı ile tayin edilirlerdi ki bu berat, tayin iĢleminin
Kadılıklar büyük ve küçük kazalarla sancak ve eyalet olmak üzere baĢlıca iki
olurdu.74
yüksek dereceli kadılıklara “Mevleviyet”, buralara tayin edilen kadılara ise “Mevali”
anlamda günlük üç yüz ile beĢ yüz akçe arasında gelire sahip olan kadılıklar,
bağımsız bir teĢkilata tabi olduklarından dolayı, her eyalette bir mevleviyet kadısı
yoktu. XVI. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı‟da otuz dört eyalet varken, yirmi dört
72
Ġhsanoğlu, s. 264.
73
Ortaylı, Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devletinde Kadı, s. 13.
74
UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı s. 91.
75
Nazire Doğan, Osmanlı İlmiye Sınıfı’nın Emekliliği İlmiye Tekaüd Sandığı’nın Kuruluşu ve
Faaliyetleri, , BÜSBE Tarih Anabilim Dalı, Yozgat, 2013, BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, s. 15.
76
Bilgin Aydın, Rıfat Günalan, “XVI.Yüzyılda Osmanlı Devleti‟nde Mevleviyet Kadıları”, Prof.Dr.
Şevki Nezihi Aykut Armağanı (Nşr. Gülden Yıldız v.dğr.), Etkin Kitaplar, Ġstanbul, 2001, s. 21.
24
Mevleviyet kadılığına yükselebilmek için ancak Süleymaniye müderrisleri ile
ve kaza kadılarının terfi sistemi ise ayrı bir hiyerarĢi içinde düzenlendiğinden bu
Küçük Ģehir kadıları; Büyük Ģehir kadıları; Mahreç Kadıları (Bilad-ı AĢere) (Ġzmir,
Selanik, YeniĢehir Fener, Hanya, Kudüs-i Ģerif, Halep, Trabzon, Sofya, Galata,
Havass-ı Refia (Eyüp ve çevresi); Bilad-ı Hamse (Mısır, ġam, Bursa, Edirne ve
dıĢında kalan yerler için “kuzat” kadılar tayin edilirdi. Mevleviyet kadılığı mahreç
olan kadıya “mutasarrıf”, kadının göreve baĢlama tarihine “zaman-ı zabt” veya
“zaman-ı ittisal”, görevde kalma süresine “müddet-i örfiye”, görev süresinin bitiĢ
tarihine “zaman-ı infisal”, görevden ayrıldıktan sonra ikinci bir tayine kadar geçen
süreye “müddet-i infisal”, bir kazaya mutasarrıf olmak için bir ya da daha fazla
kiĢinin aday olarak sıraya girmesine “tevkît”, belli bir kaza için sıraya giren kadı
25
müddeti”, imtihanda baĢarılı olup kadılık mesleğine girerek sırası geldiğinde bir
kurallarına göre yapardı. Aynı Ģekilde Ģer‟i mahiyette olmayan meselelerde, özellikle
hükümet beylerbeyi veya sancak beyi rütbesinde birini gönderirdi ki buna Müfettiş
daha hızlı bir artıĢa bağlı olarak yığılmalar görülmeye baĢlayınca, ġeyhülislam
getirmiĢtir. XVI. yüzyılın sonunda 1597‟de mevleviyet olan büyük kadılıkların süresi
80
Yurdakul, s. 136.
81
Ortaylı, Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devletinde Kadı, s. 54.
82
Ortaylı, Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devletinde Kadı, s. 46.
26
bir yıl, küçük kadılıkların görev süresi ise iki yıl olarak tespit edilmiĢtir.83 Daha sonra
Süresi dolan kadı mazul olur, yerine bu göreve sıradaki kadı tayin edilirdi.
Süresi dolan mazul kadı Ġstanbul‟a gelerek her çarĢamba günü kazasker dairesine
mülâzemet edip sıra beklerdi. Bir kaza kadısı suçu olmayıp müddetini doldurmadan
kazalarda boĢ kadroların ortaya çıkmasına gerek kalmamıĢ, süreyi doldurmuĢ olan
gerçekleĢtirmiĢ oluyorlardı.85
geldi. Görevde kalma sürelerini güvence altına almak için kanunsuz harcamalar
yapıp rüĢvet gibi olumsuz davranıĢlara tevessül ettiler. Bu makama gelebilmek için
83
Cihan, s. 45.
84
UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, s. 94-95.
85
Yasemin Beyazıt, “Tanzimat Devri ġeyhülislamlarından MeĢrebzâde Arif Efendi ve Kadılık
Kurumundaki Ġstihdam Sorunu”, http://yayinlar.yesevi.edu.tr/files/article/402.pdf, EriĢim Tarihi:
15 Mart 2014.
27
yaptıkları harcamaları fazlasıyla kazanmak için maalesef türlü usulsüzlüklere
baĢvurdular.86
infisal süreleri nedeniyle kitaplarını dahi satmak zorunda kalan kadılar mevcuttu.
Diğer bir suiistimal türü ise “Devre Çıkma” usulünde meydana gelmiĢtir.
Naiblerin teftiĢ veya keĢif gibi iĢlemleri yerine getirme maksadıyla makul sayıda
usulsüzlükler baĢ göstermiĢtir. Kadılar; köy köy, çoğunlukla diğer Mülkî ve askeri
amirler ve kalabalık bir heyetle gezerek, köylünün bedava yem ve yemeğini almak,
resm-i kısmet için zorla dava görmek, talep harici miras taksimi veya normal ölüm
kesin çizgilerle ayrılmadığından, kadı‟nın adli görevi yanında idari, ilmiye hatta
askeri görevleri de bulunmaktadır. Kadı; Ģehrin yargı mercii olduğu kadar, asayiĢin
86
Ortaylı, Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devletinde Kadı, s. 16-17.
87
Beyazıt, http://yayinlar.yesevi.edu.tr/files/article/402.pdf, EriĢim Tarihi: 15 Mart 2014.
88
Ortaylı, Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devletinde Kadı, s. 33.
89
Kazıcı, İslam Medeniyetleri ve Müesseseleri Tarihi, s. 195.
28
ileride hüküm verirken kendilerini zor duruma düĢürebilecek her türlü davranıĢtan ve
taksiminde de %2 harç tahsis edilmiĢtir. XVI. yüzyıldan sonra kadılara tımar verme
Kadılık gibi oldukça yoğun, yorucu ve sorumluluk isteyen bir görevi yürüten
kadı, doğrudan kendisine bağlı veya dolaylı olarak kendisine karĢı sorumlu olan çok
sayıda personeli ile birlikte bu vazifenin gereklerini yerine getirirdi. Doğrudan bağlı
olan personel arasında naib, kassam, muhtesib, mimar, katip, muhzır (adli polis),
tercüman (farklı etnik unsurların olduğu bölgelerde), imam, papaz, haham (mahalle
çoğalabilirdi. Yaptıkları faaliyetleri belli sürelerle kadıya takdim etmek zorunda olan
ve icraatında kadıya karĢı sorumlu bulunan personel arasında ise; mütevelli, esnaf
90
Kazıcı, İslam Medeniyetleri ve Müesseseleri Tarihi, s. 196.
91
Cihan, s. 44.
92
Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, MEB, Ankara, 1983, Cilt:
2, s. 120.
29
kethüdası, subaşı, sipahi v.s. gibi belirli zümre ve birimlerin idaresini yürüten
görevliler bulunmaktadır.93
kabiliyetini kaybetmesi; Kör, sağır veya dilsiz olması; Görevini kötüye kullanması,
2.2.3. Kazasker
lügatte asker kadısı, ordu kadısı olarak tanımlanmaktadır.95 Kaynaklarda kadî-i asker
93
Ġhsanoğlu, s. 265.
94
Ortaylı, Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devletinde Kadı, s. 10.
95
Pakalın, Cilt: 2, s. 229.
96
Mehmet ĠpĢirli, “Kazasker”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Ankara, 2002, Cilt: 25, s. 140.
97
Mehmet ĠpĢirli, “Osmanlı Devletinde Kazaskerlik (XVII. Yüzyıla Kadar)”, Belleten, Cilt: 61, Sayı:
232, 1998/1, s. 597-602.
30
iĢlerini yürütmek amacıyla oluĢturulan bu makama ilk olarak Birinci Murad
zamanında, Bursa Kadısı Çandarlı Kara Halil Hayreddin Efendi tayin edilmiĢtir.98
XVI. asrın ikinci yarısına kadar bu makama gelebilmek için belli bir sistem
yoktu. Kazaskerliğe mevleviyet denilen beĢ yüz akçe yevmiyeli büyük kadılıklardan
baĢlanarak oradan Rumeli Kazaskerliği‟ne gelme kuralı getirildi. Daha sonra ise
Kazaskerlik görevinde kalma müddeti XVI. asra kadar iki sene iken, daha sonra bir
yıla indirildi. Süreyi dolduran zât, kazasker mazulü sayılır yerine sıradaki kazasker
tayin edilirdi. Paye Kanunu icabı; Anadolu Kazaskeri önce o makamın payesini alır
alır ve sonra da fiilen Rumeli Kazaskerliği‟ne tayin edilirdi. XVI. asrın ikinci
98
UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, s. 151.
99
ĠpĢirli, “Osmanlı Devletinde Kazaskerlik (XVII. Yüzyıla Kadar)”, s. 597.
31
olma Ģartı getirildi. Ancak nadiren de olsa Rumeli Kazaskeri olmadan Anadolu
TeĢkilatı‟nın diğer pek çok biriminde olduğu gibi Anadolu ve Rumeli kazaskerlikleri
Ģeyhülislamlığa, belli bir tarih ve süre kaydı olmadan teslim edilirdi. Mabeyne
iĢlemler de ruznamelere kaydedilirdi. Bazen iki kadı, kendi arzuları ve “misli ile”
görev yerlerini değiĢtiriyorlardı. Bazen taraflardan birinin veya her iki tarafın terfi ile
Ancak bir engelin çıkması durumunda bütün iĢlemler durdurulabilir ve tayin iĢlemi
gerçekleĢmeyebilirdi.102
itibaren giderek artan bu aziller birçok nedene bağlı olarak yapılırdı. Bu nedenlerden
100
UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, s. 152.
101
Yurdakul, s. 96-97.
102
ĠpĢirli, “Osmanlı Devletinde Kazaskerlik (XVII. Yüzyıla Kadar)”, s. 669.
32
Kazaskerler; hastalık, sadrazamla anlaĢamama, ilmî yetersizlik, görevde ihmal, siyasî
XV. yüzyıl sonuna kadar tek bir Kazasker yeterli görülürken, Fatih‟in son
dönemindeki fetih hareketleri ile sürekli geliĢerek bir imparatorluk haline dönüĢen
Osmanlı‟da tek kazaskerin yetersiz kalması üzerine, 1480 yılında Rumeli ve Anadolu
Kazaskeri 104 olmak üzere sayı ikiye çıkarılmıĢtır. Görev sorumluluk sınırları ise;
Kazaskeri rütbece daha üstün kabul edilirdi. 105 Ġmparatorluğun Rumeli kesimi;
daha az olmasına rağmen, Rumeli Kazaskerliğine daha çok itibar edilmesi genellikle,
ve oradaki fetihlere büyük önem vermesi 106 , o yönden ilerlemeyi değiĢmez bir
Osmanlı ülkesine kattıktan sonra 1516 yılında Diyarbekir (Diyarbakır) merkezli Arap
ve Acem Kazaskerliği adı altında üçüncü bir Kazaskerlik kurarak, baĢına meĢhur
tarihçi ve alim Ġdrîs-i Bitlisî‟yi getirdi. Ortaylı, bu kazaskerliğin daha ziyade Ġdris-i
Bitlisi gibi feodal bir beyin ve tanınmıĢ bir bilginin, yeni fethedilen Doğu ve
103
ĠpĢirli, “Kazasker”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Cilt: 25, s. 141.
104
Bu zamanda Mustafa Kestelli‟ye Rumeli Kazaskerliği, Hacı Hasan Zâde Mehmed Efendi‟ye de
Anadolu Kazaskerliği verilmiĢtir.
105
Ünal, s. 54.
106
Doğu siyasetine ve doğudaki fetihlere büyük önem veren Yavuz Sultan Selim bile, zaruri gördüğü
bu fetihleri tamamladıktan sonra Rumeli‟ye geçerek orada ilerlemek istediğini Kemal PaĢazâde‟ye
“ĠnĢallah niyetim feth-i Efrenciye‟dir” demiĢtir. Bkz; Lütfi PaĢa, Asafname, Ġstanbul, 1326, s.21.,
Aktaran, ĠpĢirli, “Osmanlı Devletinde Kazaskerlik (XVII. Yüzyıla Kadar)” s. 662.
107
ĠpĢirli, “Osmanlı Devletinde Kazaskerlik (XVII. Yüzyıla Kadar)”, s. 662.
33
alınarak kurulduğunu söylemektedir. 108 Daha sonra, Merkezî Ġstanbul‟a nakledilen
çok daha önce gerçekleĢtirilmiĢ olması, Osmanlı devlet teĢkilatında kazanın önem ve
değiliz.110
anlaĢılıyor ki; Osmanlı Devlet düzeninde kazaskerlik, vezir-i azamlıktan sonra gelen
ve vezirlik görevinden daha üstün ve itibarlı kabul edilen bir makamdı. Nitekim
Molla Gürani Fatih‟in defalarca teklif ettiği vezirlik görevini reddettiği halde
üstünlüğü yitirmiĢtir. Bununla beraber XIX. asır ortalarına kadar Divan-ı Hümayun
108
Ortaylı, Türkiye Teşkilat ve İdare Tarihi, s. 232
109
Kazıcı, İslam Medeniyetleri ve Müesseseleri Tarihi, s. 203.
110
ĠpĢirli, “Osmanlı Devletinde Kazaskerlik (XVII. Yüzyıla Kadar)”, s. 607.
111
Mustafa ġentop, Osmanlı Yargı Sistemi ve Kazaskerlik, KurtiĢ Matbaacılık, Ġstanbul, 2005, s. 3-4.
112
UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, s. 153.
34
davalarının görülmesi Ģeklinde iki ana baĢlıkta görevleri olan Kazasker, bu
Meclis-i Vükelada bulunmaları çok ileri tarihlerde olduğu için, divanın tabii üyesi
olan kazasker, buradaki dini meseleleri çözmekle sorumlu olan kiĢiydi. 114 Divan-ı
Hümayun‟daki davalarda bulunan Kazasker, salı ve çarĢamba günleri dıĢında her gün
kendi konaklarında kendilerine havale olunan Ģer‟i ve hukuki iĢlere bakarlar, her
harekete geçirerek iĢlemlerini teftiĢ ettirirdi.115 Kazaskerlere tahsis edilmiĢ bir resmî
Ülke çapında geniĢ bir teĢkilatın baĢı olan ve çok geniĢ kapsamlı görevleri
kendilerine yardımcı olmak için çalıĢan çok sayıda memurları vardı. Bunlar
içerisinde en yetkili olan ve taĢrada kazaskeri temsil eden Askeri Kassamlar idi.
113
II. Osman kardeĢi ġehzade Mehmed için kardeĢ katli fetvası istemiĢ, ġeyhülislam Esad Efendi‟nin
vermemesi üzerine Rumeli Kazaskeri TaĢköprüzâde Kemaleddin Efendi‟den aldığı fetva ile
ġehzade Mehmed‟i bertaraf etmiĢtir. ( bkz. Ġhsanoğlu s. 268.)
114
Pakalın, Cilt: 2, s. 230.
115
Yakıt, s. 23-24.
35
bakarlardı. 116 Kazaskerlerin her birinin tezkireci, ruznamçeci, matlabçı, tatbikçi,
mektupçu, ve kethüda olmak üzere altı yardımcısı vardı. Bunlardan tezkireci, resmî
yazıĢmaları yönetir. Ruznamçeci, müderris ve kadıların tayini için gerekli sicil, sıra
altındaki mühürle kendi yanındaki defterde olan mührü karĢılaĢtırarak sahte olup
olmadığını kontrol ederdi. Mektupçu, kazaskere ait bütün yazılı evrakları, muhaberat
herhangi bir bilgi yoktur. Ġlk kez Fatih Kanunnâmesi‟nde yevmiye olarak beĢ yüz
alırlardı.118 Bu zor ve sorumluluk isteyen Kazaskerlik görevini ifa eden Ģahıslar, kadı
ve müderris atamalarından “resm-i kısmet” adıyla harç da alırlardı ki, bu gelir günde
Tüm bu gelirler ile mirasın intikali, müsadereden muaf tutulma gibi gerçekler
içerdiğini söylemek çok da zor değildir. 119 Özellikle III. Murad ve III. Mehmed
36
nedenden dolayı artan enflasyona karĢı kazasker maaĢlarına zam yapılmaması,
onların ekonomik sıkıntı çekmesine neden olmamıĢtır. Çünkü diğer gelirleri yanında
aldıkları maaĢ sadece sembolik bir anlam taĢımaktaydı. Bunun yanında emekli
olunca diğer gelirleri kesildiğinden, mazuliyet maaĢları hiçbir zaman sabit kalmamıĢ,
zamanın akıĢı içinde devamlı olarak artmıĢtır. 120 Bu da Osmanlı Devleti‟nin Ġlmiye
bir unsur olup, her meslek erbabının özel niteliklerini içeren elkabı bulunmaktaydı.
verilmektedir.121
olduklarından esas itibariyle ilmiye sınıfına ait kıyafetler giyseler de, Divan-ı
samurlar, yazlık hilat, örf feracesi, uzun yenlü sof ve uzun yenlü abai, erkan feracesi,
kabanice Ģeklinde üzeri yakalı ve uzun yenlü sof gibi elbiseler giydikleri kaynaklarda
belirtilmektedir.122
120
ĠpĢirli, “Osmanlı Devletinde Kazaskerlik (XVII. Yüzyıla Kadar)”, s. 621.
121
Fatih Kanunnâmesi‟nde, müftü efendi, hoca efendi, ve kazaskerler elkabı müĢterek olarak Ģu
Ģekilde verilmektedir: “A‟lemü‟l-ulemai‟l-mütebahhirin efdalü‟l-fudalai‟l-müteverriin yenbu‟u‟l-
fazl ve‟lyakin varisü ulumi‟l- enbiya ve‟l-mürselin, keĢĢafü‟l-müĢkilat-ı diniye ve sahhahu
müte‟allikati‟l yakiniyye keĢĢafu rümuzi‟d-dekayık hallalu müĢkilati‟l halayık… (Aktaran, ĠpĢirli,
“Osmanlı Devletinde Kazaskerlik (XVII. Yüzyıla Kadar)”, s. 633.
122
ĠpĢirli, “Osmanlı Devletinde Kazaskerlik (XVII. Yüzyıla Kadar)”, s. 634.
37
kadar Divan-ı Hümayun üyelikleri devam etmiĢtir. 1914 yılında birleĢen kazaskerlik
2.2.4. Müderris
veren hocalardan öğrenmeye özel bir ihtimam göstererek, öğrencinin ilmi tek baĢına
iĢitirsin.” 124 derken, Ġmam ġafii: “Her kim bir öğretmene ihtiyaç görmeden
kitaplardan bilgi sahibi olmaya çalıĢırsa hükümler kaybolur.” demiĢtir.125 ĠĢte Ġslam
“müderris”tir.
camide tedris görevini yürüten hoca anlamında kullanılan bir tabirdir. 126 Uzun bir
öğrenim hayatı sonrası almaya hak kazandığı icazet (temessük) 127 , mülâzemet ve
123
Cihan, s. 42.
124
Ahmed Çelebi, İslamda Eğitim-Öğretim Tarihi, (Çvr. Ali Yardım), Damla Yayınevi, Ġstanbul,
1976, s. 208.
125
Mustafa Bilge, İlk Osmanlı Medreseleri, ĠÜEF Yayınları, Ġstanbul, 1984, s. 18.
126
Pakalın, Cilt: 2, s. 598.
127
Ġcazetname ve Temessük denilen diplomada okunan dersi Ġslamın zuhurundan icazetname alanın
zamanına kadar kimler okutmuĢsa onların isimleri yazılırdı. Bu itibarla icazetnameler aynı
zamanda birer silsilename idi. ( bkz. Pakalın, Cilt: 2, s. 19.)
38
yaygınlaĢmaya baĢlayan müderris tabiri günümüzdeki Profesör karĢılığında
kullanılan bir terimdir. 128 Medreseye gerçek anlamda bir teĢkilatlanma getiren
sonra, burada tedris görevinde bulunan en yüksek rütbeli ilim adamı için
herhangi bir ilim dalı anılmadan tek baĢına kullanıldığında fıkıh hocası kastedilirdi;
hadis, kıraat, tasavvuf ve nahiv gibi ilimleri öğreten kimseler için de genellikle
MeĢyehatü‟n- Nahv gibi. 129 Müderris sadece ders vermekle kalmayıp aynı zamanda
kimse idi.130
Kerîm‟i ilk öğreten kiĢi olan Hz. Muhammed, Ġslam dünyasında ilk hoca ve ilk
Kur‟an öğretimi ile baĢlar. Hicretten sonra Medine‟de tesis edilen “Suffa” ise Ġslam
zorluklara neden olmuĢ, mekân sıkıntısı gibi nedenlerle yeni öğretim kurumlarına
128
Mehmet ġeker, Ziya Kazıcı, İslam-Türk Medeniyeti Tarihi, Çağrı Yayınları, Ġstanbul, 1982, s. 160.
129
Nebi Bozkurt, “Müderris”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Ġstanbul, 2006, Cilt: 31, s. 467.
130
Ġhsanoğlu, s. 260.
131
ġeker, Kazıcı, s. 160.
132
Hamit Er, Osmanlı Devletinde Çağdaşlaşma ve Eğitim, Rağbet Yayınları, Ġstanbul, 1999, s. 19.
39
ihtiyaç duyulmuĢ ve eğitimin daha sağlıklı yürütülebilmesi için de medreseler
kurulmuĢtur.133
kapasite giderleri baĢta olmak üzere, eğitim-öğretimin her türlü masrafı ise vakıflarca
karĢılanırdı.135
136
Orhan Gazi zamanında 1330 yılında Ġznik‟te ilk Osmanlı medresesi
Kayseri tayin edilmiĢtir. 137 Yıldırım Beyazıd dönemi medrese sistemi için önemli
geliĢmelerin kaydedildiği bir dönemdir. Medrese sayısında gözle görülür bir artıĢ,
133
ġakir Gözütok, İslam’ın Altın Çağında İlim, Nesil Yayınları, Ġstanbul, 2012, s. 195-196.
134
Er, s. 49.
135
Ömer Özyılmaz, Osmanlı Medreselerinin Eğitim Programları, Kültür Bakanlığı Yayınları,
Ankara, 2002, s. 16.
136
Ġlk Osmanlı medresesi Ġznik‟te “Orhan Gazi Medresesi” olduğu yolunda genel bir kanaat vardır.
Ancak, Süleyman PaĢa‟nın Ġzmit‟te yaptırdığı medresenin de ilk medrese olduğu ileri
sürülmektedir. Osmanlı tarihi profesörü Arif Bey, ilk medresesi olduğunu, ancak Ġznik
medresesinin ondan daha çok Ģöhret bulduğunu belirtir. (Bkz; Mefail Hızlı, “KuruluĢundan
Osmanlılara Kadar Medreseler” Uludağ İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 2, 1987, s. 279.)
137
Davud-i Kayseri, Büyük mutasavvıf ġeyh Muhyiddin-i Arabi‟nin üvey oğlu ġeyh Bedreddin-i
Konevi‟nin halifelerinden tefsir sahibi ġeyh Muhyiddin-i Arabi‟nin Fusus‟u-l Hikem‟ini Ģerheden
Kemalüddin Abdürrezzak-ı KaĢi‟nin halifesi olup, yüksek tahsilini Mısır‟da yapmıĢ Türk alim ve
mütefekkirlerindendir. 13 tane eseri olan mütefekkir, 1351‟de vefat ederek Çınardibi deniler yerde
defnedilmiĢtir. ( Bkz. UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, s. 1.)
40
Daru‟l Kurra ve Daru‟Ģ-ġifa gibi yeni eğitim kurumlarının açılması hep bu dönemde
tefsir ve hadis ilimlerinde öne çıkarken, Ġran ve Maveraünnehir bölgesinde ise akli
alanındaki ihtisaslarını ise Ġran ve Orta Asya‟da yapmayı tercih ediyorlardı. 140 Bu
dönemde Türk ve Ġslam dünyası içinde, öğrenciler geniĢ bir bilim alıĢveriĢi içinde
Osmanlı ülkesi eğitimde bir cazibe Merkezî haline dönüĢmüĢ, artık ülke dıĢında
öğrenime pek gerek kalmamıĢ, artık dıĢarıdan Osmanlı ülkesine ilim tahsil etmeye,
138
Cahid Baltacı, XV-XVI. Yüzyıllarda Osmanlı Medreseleri, MÜĠF Yayınları, Ġstanbul, 2005, Cilt:1,
s. 73.
139
Osmanlı‟nın ilk müderrislerinin bu Ģehirlerde yoğun olarak yetiĢtiği,müderrislerin isimlerinden de
anlaĢılmaktadır. Konyevi, Davud-i kayseri, Larendevi, Karamani gibi. ( Bkz. Cevat Ġzgi, Osmanlı
Medreselerinde İlim, Ġz Yayıncılık, Ġstanbul, 1997, s. 128-131.)
140
Bilgin Aydın, Rıfat Günalan, , “Ruûs Defterlerine Göre XVI. Yüzyılda Osmanlı Müderrisleri”,
Osmanlı İzinde Prof.Dr. Mehmet İpşirli Armağanı (nşr. Feridun M. Emecen v. dğr), TimaĢ
Yayınları, Ġstanbul, 2013, s. 158.
141
Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, Pegem Akademi, Ankara, 2013, s. 61.
41
Osmanlı Medreseleri geliĢimini Fatih‟in Ġstanbul‟u fethiyle Ģehrin
Merkezînde bulunan Havariyyun Kilisesi‟nin kalıntıları üzerine cami ile birlikte inĢa
belirlenmesinde ana kriter müderris olarak görülüyordu. Bir sultan veya devlet adamı
bulunan ilim adamını oraya tayin eder ve böylece burası o dönemin en yüksek
anlayıĢ değiĢti ve medrese esas alınmaya baĢlandı. Ġlim adamları ilmi derecesine göre
medreseye yükselirlerdi.144
yevmiye miktarına göre farklı isimler alırdı. YaklaĢık on iki yıl süren bu sistemde
öğrenci sınıf ya da okulu değil, okuduğu kitabı geçerdi. Ayrıca aldıkları yevmiye
olmayan eğitim faaliyetinin uzunluğu, talebenin Ģahsi baĢarısına bağlıydı. Ancak son
kademe olan Sahn-ı Semaniye‟ye geçmek için asgari üç yıllık eğitim Ģartı aranırdı.146
142
Er, s. 21.
143
Ġhsanoğlu, s. 260.
144
Er, s. 22.
145
Özyılmaz, s. 11.
146
Ġlber Ortaylı, s. 234.
42
Bu Ģekilde medreseler sırasıyla yedi derecelik bir sınıflandırmaya tabi
tutulurdu:
6- AltmıĢlı Medreseler
müderris adayı, sırası gelinceye kadar beklerdi ki buna “nöbet” deniliyordu. Atanma
medreselerinden birine yirmi akçe yevmiye ile müderris tayin edilerek müderrislik
hayatına baĢlardı.148
En alt seviyedeki medreselerden baĢlayarak sıra ile yükselip tüm üst dereceli
147
Ayrıntılı bilgi için bkz; Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, s. 69.; UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinin İlmiye
Teşkilatı, s.19-20.; Baltacı, XV-XVI. Yüzyıllarda Osmanlı Medreseleri, Cilt: 1, s. 87-88.
148
Baltacı, XV-XVI. Yüzyıllarda Osmanlı Medreseleri, s. 108.
43
payesine kadar yükselebiliyorlardı. 149 Bir üst seviyedeki medreseye yükselirken,
Ģayet üst payede boĢ bir medrese varsa ve de baĢka da talipli yoksa tayin iĢlemi
içinde sivrilmiĢ ve ilmî anlamda diğerlerinden daha üst seviyede olanlar vardı ki
ünvandı.152
Devlete bağlı resmî kurumlarda eğitim görmemiĢ ancak dini ilimler üzerinde
vardı. Ülkenin ücra köĢelerinde bulundukları için devlet elinin fazla ulaĢamadığı
sistemli bir medrese eğitimi görmeyen kimselerdi. Ġcazet aldıkları hocaları da aynı
devletin resmî medreselerinde eğitim almıĢ ulemaya göre daha saygın bir yeri olan
imtiyazlardan faydalanamıyorlardı.153
149
Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, s. 76.
150
Baltacı, XV-XVI. Yüzyıllarda Osmanlı Medreseleri, s. 109.
151
Sadık Albayrak, Son Devir Osmanlı Uleması, ĠBB Kültür ĠĢleri Daire BaĢkanlığı Yayınları,
Ġstanbul, 1996, Cilt: 1, s. 40.
152
Veli Ertan, “Osmanlı Devletinde Ġlmiye Sınıfının Rütbe ve Payeleri”, Diyanet Aylık Dergi, Cilt:
26, Sayı: 4, 1990, s. 107.
153
Fahri Unan, “Osmanlı Resmî DüĢüncesinin Ġlmiye Tarîki Ġçindeki Etkileri: Patronaj ĠliĢkileri”,
Türk Yurdu Dergisi, Cilt: 11, Sayı: 45, 1991, s. 38.
44
Maddi imkanlar açısından Kadılığın, Sahn Müderrisliği‟nden bile daha iyi
durumda olması, müderrislerin büyük bir çoğunluğunun Sahn seviyesinde bir süre
görev yaptıktan sonra Kadılığa geçmelerine neden oluyordu. Müderrisliğin bir araç
müderrisler de kayd-ı hayat Ģartı ile bu göreve gelirlerdi. Daha sonraları ise
verilen bilgilere daima uygun hareket edilmiĢtir. Kadı‟nın vakfiyeyi tasdik etmesi
kazaskerler sorumlu iken, bu yılı müteakib yevmiyesi kırk akçeden yukarı olanların
eklenmesi suretiyle bir telhis158 ile padiĢaha arz edilir ve padiĢah hatt-ı hümayunu ile
154
Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, s. 76.
155
Ġhsanoğlu, s. 261.
156
Ġhsanoğlu, s. 260.
157
Akgündüz, Osmanlı Devletinde Şeyhülislâmlık, s. 263.
158
Arapça hülasa etmek, uzun yazıyı kısaltmak demek olan telhis, sadrazam tarafından padiĢah‟a
sunulan yazılı kağıt yerinde kullanılır bir tabirdir. ( Bkz; Pakalın, Cilt: 3, s. 449.)
45
gerçekleĢmiĢ olurdu. Daha sonra Ruûs Kalemi‟nden ruûsu yazılır ve son olarak da
beratı verilirdi. Münferit tayinler olduğu gibi toplu tayinler (silsile tayin) de
yapılabiliyordu.159
ġer‟i özrü olmaksızın görevi terk etmek, amirlere karĢı uygun olmayan
160
davranıĢlar sergilemek ve edebe uymayan sözler söylemek, muidliği ve
mülazimliği bir ticari kazanç kapısı haline getirmek, ilmi yetersizlik, talebe ile
davranıĢlardır.161
2.2.4.3. Gelirleri
seviyeleri tayin edildikleri medresenin derecesinden yüksek de olsa daha fazla ücret
yukarı bir medreseye tayin edildiğinde ancak kendi seviyesinde ücret alabilir, artan
Müderrisler arasında bütün gün eğitim-öğretim faaliyetleri ile meĢgul olanlar olduğu
gibi yarım gün ders verenler ve hatta evinde öğrencilere para ile özel ders verenleri
de vardı.163
159
Ġhsanoğlu, s. 261.
160
Muid, günlük beĢ akçe gibi düĢük bir ücretle müderrisin verdiği dersleri tekrar eden müderris
yardımcısıdır. Beratla tayin edilmediklerinden resmî bir görevli sayılmazlar.
161
Baltacı, XV-XVI. Yüzyıllarda Osmanlı Medreseleri, s. 112-113.
162
Ġhsanoğlu, s. 261.
163
Bilge, s. 22.
46
2.2.4.4. Görevleri
Yeni tayin edilen kadı görevine baĢlayıncaya kadar müderris, kadılığa nâib sıfatıyla
vekâlet ederdi.
gerçekleĢtirilirdi.164
derslerin uygulaması da en yakın cami veya mescitte yapılırdı. 165 Öğrenci sayısı
medresenin büyüklüğü ile orantılı Ģekilde artardı ancak en büyük medreselerde bile
bir müderrisin okuttuğu talebe sayısı yirmiden fazla olmazdı.166 Kur‟an-ı Kerîm‟in ve
dili Arapçaydı. Fakat dersler Türkçe iĢlenirdi. Bazı ilim adamlarına göre; eğitim
164
ĠpĢirli, “Müderris”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Ġstanbul, 2006, Cilt: 31, s. 469.
165
Baltacı, XV-XVI. Yüzyıllarda Osmanlı Medreseleri, Cilt: 1, s. 129.
166
Kazıcı, İslam Medeniyeti ve Müesseseleri Tarihi, s. 382.
47
dilinin Türkçe olmaması orijinal düĢünce ve fikir üretimini yavaĢlatmıĢ; ilim, Ġslami
Osmanlıca‟da yer alan birçok kelimenin ait olduğu dil olan Farsça bile
Osmanlı tedris hayatına çok geç tarihlerde girebilmiĢtir; Türkçe‟nin ders dili olarak
kabul edilmesi ise ancak 1839 Tanzimat ve nihayet 1908 MeĢrutiyet inkılâplarından
sonralarında gerçekleĢmiĢtir.168
münazara sayılabilir.169
özel hazırlanan ilmiye kıyafeti ile yer alırlardı. Müderris elkabı genellikle “
münferit bazı olaylar meydana gelse de, müderrislik sisteminde sürekli bir
atamalar yapılmaya çalıĢılmıĢtır. Ancak, özellikle XVI. asır sonlarına doğru iĢi
167
Er, s. 28.
168
Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi, Eser Matbaası, Ġstanbul, 1977, Cilt: 1, s. 82.
169
A.Hadi Adanalı, “Osmanlı Medreselerinde TartıĢma Metodolojisi”, Osmanlı Dünyasında Bilim ve
Eğitim Milletlerarası Kongresi Tebliğleri, Derleyen: Hidayet Yavuz Nuhoğlu), Ġstanbul, 2001, s.
35-37
170
Ġhsanoğlu, s. 262.
48
ehline verme usulünden giderek uzaklaĢılmaya baĢlayınca, hem müderris kalitesi
alınamaz hale gelmiĢtir. Bu kötü gidiĢi gören bazı devlet adamları ve ilim adamları
Medreselerdeki bozulma ile ilgili olarak birçok ilim adamı farklı görüĢler öne
müdahalelerin olması, bir kısım ulema çocuklarına on beĢ yaĢından evvel müderrislik
ruûsu verilmesi, öğrencilerin para ve rüĢvet ile müderris olmaları, tüm zorluklara
konusunda ıslahat ve yenilikler yapılırken en çok ıslahata muhtaç olan kurum olan
171
UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinde İlmiye Teşkilatı, s. 72.
172
Mefail Hızlı, “Osmanlı Medreselerinde Bozulma”, UİF Dergisi, Cilt: 6, Sayı:6, 1994, s. 72.
173
UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinde İlmiye Teşkilatı, s. 67.
174
Baltacı, XV-XVI. Yüzyıllarda Osmanlı Medreseleri, s. 152.
49
sonra, uzun yıllar boyunca Osman Devleti‟ne hizmet eden bu kurum bütün
2.2.5. NakîbüleĢraf
Kur‟an-ı Kerim‟de: “Ey ehl-i beyt, Allah sizden günahı gidermek ve sizi
tertemiz yapmak istiyor.” 176 buyrulmaktadır. Buradaki “Ehl-i Beyt" ifadesiyle Hz.
gösterilen saygının kaynağı olarak bu ayet-i kerime ve ona bağlı hadis-i Ģerifler
gösterilmektedir.177
Hz. Muhammed‟in soyundan gelen “seyyid” ve “Ģerif” diye anılan zevatın iĢlerini
takip etmeyle görevli “NakîbüleĢraflık” denen bir müessese kurulmuĢtur.178 Ġlk kez
Halifeden sonra gelen en yüksek derecedeki makam olarak kabul edilmekteydi. 179
175
ĠpĢirli, “Medrese”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Ġstanbul, 2003, Cilt: 28, s. 470.
176
Ahzab Suresi, 33.
177
Cahid Baltacı, İslam Medeniyeti Tarihi, M.Ü Ġlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, Ġstanbul, 2005, s.
314.
178
Ġhsanoğlu, s. 271.
179
Baltacı, İslam Medeniyeti Tarihi, s. 314.
50
sürecine girmiĢtir.180 Seyyid Mahmud‟un teklifiyle de bu müessese “NakîbüleĢraflık”
adını almıĢtır.181
Kendisi de Hz. Peygamber soyundan gelen NakîbüleĢraflar ise daha büyük saygı ve
devlet erkânının önünde yer alırdı. Bu sebeple padiĢah cüluslarında yeni sultanı ilk
ait hisseyi alarak aralarında paylaĢtırır, sülaleden olan kadınların dengi olmayanlarla
katılırlardı. Bunlar; PadiĢaha Kılıç KuĢatma Töreni, Cülûs Tebriki ve PadiĢaha Biat
töreni, Bayram Tebrik (mu‟ayede) Törenleri, her Ramazan‟ın on beĢinci günü Hırka-
180
ġ. Tufan Buzpınar, “NakîbüleĢraf”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Ġstanbul, 2006, Cilt: 32, s. 323.
181
Baltacı, İslam Medeniyeti Tarihi, s. 316
182
Kazıcı, İslam.Medeniyeti ve Müesseseleri Tarihi, s. 261.
183
Pakalın, Cilt: 2, s. 647.
184
Murat Sarıcık, Osmanlı İmparatorluğu’nda Nakîbüleşraflık Müessesesi, TTK Basımevi, Ankara,
2003, s. 161-169.
51
Ġslam aleminde Seyyid ve ġeriflere gösterilen bu saygı ve hürmet bazı
Müteseyyidler ile gerçek seyyidlerin birbirinden ayrılması amacıyla, yeni doğan her
seyyidin neseb defterinin tutulması, buraya kendi isimleri ile anne ve babalarının
biraz daha titiz davranılarak bu bilgiler deftere kayıt edildiği gibi seyyid ve Ģeriflerin
ellerine de temessük adı verilen tanıtıcı bir belge veriliyordu.185 Lütfi PaĢa‟ya göre
merkezde ve taĢrada seyyid ve Ģeriflerin kayıtlı olduğu ve ileride daha ayrıntılı olarak
NakîbüleĢraf maaĢları 1908 yılına kadar 1000 kuruĢ iken, bu yıldan itibaren
ederlerken, II. Abdülhamid döneminde Yıldız Sarayı semtinde kendilerine ayrı bir
onlara hizmet eden adamları vardı. Eyalet, sancak ve kazalardaki yine seyyid veya
adetlere aykırı hareketleri meydana geldiği takdirde, problemli kiĢi Ġstanbul‟da ise
185
Kazıcı, ġeker, s.168.
186
Buzpınar, “NakîbüleĢraf”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Cilt: 32, s. 323.
187
Pakalın, Cilt: 2, s. 648.
188
Buzpınar, “NakîbüleĢraf”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Cilt: 32, s. 323.
52
NakîbüleĢraf, taĢrada ise NakîbüleĢraf kaymakamları tarafından cezaya
çarptırılırlardı.189
öncesi dönemde yeĢil, siyah ve kırmızı gibi farklı renklerin seçildiği görülür. Kehf
Suresi 31. ve Ġnsan Suresi 21. ayetlerinde belirtilen cennet ehlinin elbiselerinin yeĢil
yeĢil sarık giyme adeti Osmanlı döneminde de devam etmiĢtir. NakîbüleĢrafın resmî
elbisesi XVIII. yüzyıldan itibaren kazasker elbisesiyle aynı olup en belirgin farkı
oluyordu. Bunları; ölüm nedeniyle, azl ve sürgünle, görevden feragat ve infisal yolu
olan Ģehzadelerin eğitimi üzerinde büyük bir itina durulmuĢ ve onlara dönemin en iyi
riayet edilmiĢtir. 192 PadiĢahın, Ģehzadeyken hocası olan, padiĢah tahta geçince de
protokolde çok yüksek bir konuma sahip olan padiĢah hocaları, Osmanlı Ġlmiye
189
UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinde İlmiye Teşkilatı, s. 167.
190
Buzpınar, “NakîbüleĢraf”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Cilt: 32, s. 324.
191
Sarıcık, s. 131-134.
192
Ġhsanoğlu, s. 272.
53
mensuplarının, devlet teĢkilatında ve toplumsal yapıda etkin rolü bulunan
durumunda ise padiĢah tarafından ilmiye sınıfından uygun bir zat padiĢah hocası
olarak tayin edilirdi. 194 Çelebi Mehmed‟in Amasya sancak beyi iken hocası olan,
bu unvan verilen Sofi Mehmed‟in ilk PadiĢah Hocası olduğu kabul edilmektedir.195
aldıkları bilinmektedir.196
iki zatın vezirin önüne geçebileceğinin belirtilmesi,197 ancak hangisinin daha üstün
devamlı bir rekabete neden olmuĢtur. 198 Yine aynı kanunnâmede PadiĢah Hocası
oğullarının Ģehir emininden günde altıĢar akçe ulufe alma haklarının olduğu ve
193
ĠpĢirli, “Ġlmiye”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Ankara, 2000, Cilt: 22, s. 144.
194
UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, s. 145.
195
UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, TTK Basımevi, Ankara, 1945, s. 359.
196
UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, s. 146.
197
“ġeyhülislam ulemanın reisidir ve muallimi sultani dahi kezalik serdar-ı ulemadır; veziriazam
onları riayeten üstüne almak münasiptir, amma müftü ve hoca sair vüzeradan bir nice tabaka
yukarıdır ve tasaddur dahi ederler”. ( Bkz. Kanunnâme-i Ali Osman, s. 10.)
198
Akgündüz, Osmanlı Devletinde Şeyhülislâmlık, s. 153-154.
199
UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, s. 147.
54
aĢmıĢ, mali iĢler de dâhil bütün devlet idaresini ele geçirmiĢti. 200 Bir isyan sonucu
hocası Hasan Fehmi Efendi bu ünvana sahip olmuĢ kiĢilerdir.202 PadiĢah hocalarının
Osmanlı Ġlmiye TeĢkilatı‟nda önemli bir yere sahip olan Ġmam-ı Sultani,
padiĢahların beĢ vakit namaz kılarken kendilerine uydukları özel imamlara verilen
isimdi. Kur‟an-ı Kerîm‟i güzel okudukları gibi, kıraat ve musiki ilimlerinde eser
mescidinde vakit namazlarını eda ederken, Cuma ve bayram namazları için ise
Ģehirdeki selâtin camilerini tercih ederlerdi. Diğer ünvanları “Ġmâm-ı sultânî, Ġmâm-ı
Ģehriyârî” olan hünkâr imamı, sarayda Ağalar Camii‟nde namaz kıldırdığı gibi saray
200
UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, s. 360-362.
201
UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı s. 363.
202
UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, s. 148.
203
Akgündüz, “Osmanlı PadiĢahlarının Özel Ġmamları: Ġmam-ı Sultaniler”, İSTEM Dergisi, Yıl: 4,
Sayı: 7, 2006, s. 65.
204
Baltacı, “Hünkâr Ġmamı”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Ġstanbul, 1998, Cilt: 18, s. 487.
55
Hünkâr Ġmamlarına en aĢağı derecede de olsa müderrislik payesi verilirdi,
içlerinde kazasker payesi alanlar da vardı. Aralarında eser sahibi olanlar ile
Ġmamlarından baĢ imamlığa tayin edilene, sarayda ve diğer ikisine Sadr-ı Azam
tespit edilememekle beraber ikinci Osmanlı PadiĢahı Orhan Bey‟in imamı olan Ġshak
Fakih‟in ilk Ġmam-ı Sultanî olduğu genel kabul görmektedir. 206 Tayin ve azilleri
Ġmam-ı Sultanilerin, asli görevleri olan padiĢaha namaz kıldırmanın yanı sıra
beĢinci günü yapılması adet haline gelen hırka-i Ģerîf ziyaretlerinde aĢr-ı Ģerîf okuma,
cenaze namazını kıldırma gibi görevleri de vardı. 208 Ayrıca Ģehzadelerin eğitim
katılırlardı.209
Ġmam-ı Sultaniler aylık maaĢ aldıkları gibi, çeĢitli kazaların gelirleri, arpalık
olarak onlara tahsis edilirdi. PadiĢahın özel ihsan ve hediyelerine de mazhar olurlar,
her yıl yazlık ve kıĢlık elbise bedeli de alırlardı. Ayrıca Ġmam-ı evvel ve sanilere
deniz seyahatlerinde kullanmaları için kayık tahsis edilirdi. 210 Hünkâr imamlığı
205
UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, s. 373.
206
Baltacı, “Hünkâr Ġmamı”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Cilt: 18, s. 487.
207
Akgündüz, “Osmanlı PadiĢahlarının Özel Ġmamları Ġmam-ı Sultaniler”, s. 66.
208
Baltacı, “Hünkâr Ġmamı”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Cilt: 18. s. 488.
209
Akgündüz, “Osmanlı PadiĢahlarının Özel Ġmamları Ġmam-ı Sultaniler”, s. 70.
210
Akgündüz, “Osmanlı PadiĢahlarının Özel Ġmamları Ġmam-ı Sultaniler”, s. 68.
56
varlığını devletin sonuna kadar sürdürmüĢ ve devlet protokolündeki yerini
korumuĢtur.
2.2.6.3. HekimbaĢı
bîrun ricâli (devleti idare eden memur) arasında yer alan ve sadârete bağlı olan
hekimbaĢılara, halk tarafından daha çok “hekimbaĢı efendi” diye hitap edilirken,
resmî kayıtlarda ise “reîsü‟l etıbbâ, ser‟etıbbâ-i sultânî, ser‟etıbbâ-i hâssa” gibi farklı
beraber genel anlamda sağlık hizmetlerinin idaresiyle de yükümlü ilk hekimbaĢı, II.
makamına gelecek olan bir tabibe önceleri sadrazam, daha sonra darüs-saade ağası,
XVIII. asırdan sonlarında ise padiĢah huzurunda hil‟at giydirilir vazifesinin ilan
kendini çok iyi yetiĢtirmiĢ yetenekli ve donanımlı kiĢiler arasından seçilirdi; 1836
yılından sonra ise aranan özelliklere sahip ancak ilmiye sınıfından olmayan
211
Ali Haydar Bayat, “Osmanlı Devletinde HekimbaĢılık ve HekimbaĢılar”, Osmanlı Dünyasında
Bilim ve Eğitim Milletlerarası Kongresi Tebliğleri, Derleyen: Hidayet Yavuz Nuhoğlu), Ġstanbul,
2001, s. 239
212
Nil Sarı, “HekimbaĢı”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Ġstanbul, 1998, Cilt: 17. s. 161.
213
Sarı, “HekimbaĢı”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Cilt: 17, s. 161.
214
UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, s. 365.
215
Bayat, s. 244.
57
kiĢilerden de bu makama gelenler olmuĢtur.216Sarayda Has Odalılardan BaĢ Lala‟ya
tabi olan HekimbaĢı, saray doktorları ile cerrah ve göz hekimlerinin amiri olup,
ayrıca bütün tabip, cerrah ve göz hekimlerini de kontrol ederdi. Osmanlı devletinde
takriri üzerine yapılırdı. Zaman zaman Ġstanbul‟daki Müslim ve gayri müslim tabip
216
Sarı, “HekimbaĢı”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Cilt: 17, s. 161.
217
UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, s. 364.
218
Pakalın, Cilt: 2, s. 796.
219
Bayat, s. 244-245.
220
Arzu Terzi, “Osmanlı Saray Eczanesinin TeĢkilât ve Ġdaresi(XIX. Yüzyılın Ġkinci Yarısında)”,
Osmanlı Bilimi Araştırmaları Dergisi, Cilt: XI, Sayı: 1-2, 2009-10, s. 49.
58
ihmali olduğu düĢüncesiyle hekimbaĢı azledilirken, padiĢahın hal edilmesi
XVI. yüzyılda aylık 2360 akçe iken son dönemlerde 6500 akçeye ulaĢmıĢtır. Ayrıca
600 kuruĢ gelirli Tekfurdağı (Tekirdağ) arpalığı ile, zaman zaman Aydın ve Gelibolu
2.2.6.4.MüneccimbaĢı
konusunda kaynaklarda net bir tarih bulunmasa da on beĢinci asrın sonlarına doğru
olduğu hususunda bazı bilgiler mevcuttur. 224 Ġlmiye sınıfından yetiĢen ve sarayın
221
UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, s. 367.
222
Sarı, “HekimbaĢı”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Cilt: 17, s. 163.
223
Bayat, s. 242-243.
224
Salim Aydüz, “Osmanlı Devletinde MüneccimbaĢılık Müessesesi”, Belleten, Cilt: 70, Sayı: 257,
2006/7, s. 159.
59
Bîrun erkanından olan müneccimbaĢılar;225 padiĢah cülusu, harp ilanı, ordunun sefer
sultan düğünleri gibi hadiselerde zayiçe 226 ile eĢref saati tespit ederlerdi. 227 En
önemli vazifeleri ise her yıl takvim hazırlamaktı. Ayrıca her Ramazan ayından önce
Osmanlı Devleti‟nde toplam otuz yedi kiĢi müneccimbaĢılık yapmıĢtır. 229 Osmanlı
Sultanları içinde III. Mustafa gibi her faaliyetini müneccimlerin hareketlerine göre
düzenleyenler olduğu gibi, I. Abdülhamid ve III. Selim gibi müneccimlere hiç önem
vermeyenler de vardı.230
225
Osmanlı resmî terminolojisinde sermüneccim, sermüneccimân-ı hâssa, sermüneccimîn,
reîsülmüneccimîn, baĢmüneccim gibi isimlerle de anılır. ( Bkz; Salim Aydüz, “MüneccimbaĢı”,
T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Ġstanbul, 2006, Cilt: 32, s. 2.)
226
Zayiçe; Uğurlu saati hesaplamak için yapılan hesapların bütünüdür.
227
UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, s. 369.
228
UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, s. 371.
229
Aydüz, “MüneccimbaĢı”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Cilt: 32, s. 2.
230
Ġhsanoğlu, s. 273.
231
Aydüz, , “Osmanlı Devletinde MüneccimbaĢılık Müessesesi”, s. 165.
232
Aydüz, “MüneccimbaĢı”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Cilt: 32, s. 3.
60
MüneccimbaĢılar hazırladıkları takvimlerden, imsakiyelerden ve zayiçelerden
ücret alırlardı. Ayrıca aylık ulufeler, cülus nedeniyle ihsan ve bahĢiĢler, tayinat ve
getirilmiĢtir.234
233
Aydüz, , “Osmanlı Devletinde MüneccimbaĢılık Müessesesi”, s. 168-173.
234
Aydüz, “MüneccimbaĢı”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Cilt: 32, s. 4.
61
3. ĠLMĠYE TEġKĠLATININ ANA KAYNAKLARI
150 milyonu bulan belge ve defter serîlerinden, belgelerin tanzim ediliĢ tarzı ve
ana kaynakları; arĢiv ve arĢiv dıĢı kaynaklar olmak üzere iki ana baĢlıkta
inceleyebiliriz.
masarif (giderler) veya vukuatın kaydına mahsus defter, yevmiye; her günkü vakıayı
235
Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, BDAGM Osmanlı ArĢivi Daire BaĢkanlığı Yayınları,
Ġstanbul, 2010, s. 35-36
zabt ve neĢr eden varaka demektir.236 Osmanlı Devleti öncesi devlet teĢkilatlarında
da kullanıldığına dair istinsah edilmiĢ pek çok örneği olan bu defterler XV. Yüzyıla
hazinesinin günlük harcamalarının ve yine günlük olarak hazineye giren çıkan gelir
hizmet içi eğitimleri, tayinleri, azil, terfi, görev yerleri ve değiĢikliği gibi hususları
günü gününe veren defterlerdir. Bu ruznameler daha sonra telif edilen biyografik
236
ġemsettin Sami, Kamus-i Türki, Ġkdam Matbaası, Ġstanbul, 1318 H., s. 674.
237
Cahid Baltacı, “Kadı-asker Ruznamçelerinin Tarihi ve Kültürel Ehemmiyeti”, Cilt: 4, Sayı: 1,
1979, s. 59.
238
Ġsmail Gündoğdu, “Osmanlı Tarihi Kaynaklarından Kazaskerlik Ruznamçe Defterleri ve Önemi”,
U.İ.B.Dergisi, Cilt: 6, Sayı: 2, 2009, s. 698.
239
UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, s. 156.
240
Baltacı, “Kadı-asker Ruznamçelerinin Tarihi ve Kültürel Ehemmiyeti”, s. 59.
241
Ġhsanoğlu, s. 248.
63
kazasker dairelerinde yapılan iĢlemler ruznamçelere kaydedilirdi. Tayini bu deftere
Bilinen ilk Kazasker Ruznamçe defteri 1544 yılına ait olsa da ilk defa ne
azından XVI. asrın baĢlarından itibaren tutulduğu daha sonraları ise düzenli olarak
Kazaskerliğine, 120 adet de Anadolu Kazaskerliğine ait olmak üzere toplam 377 adet
büyük boĢluklar olduğu ve bazı yıllara ait müderris, mülazım ve kadı atamalarının
Anadolu Kazaskerliğine ait olmak üzere 5193 mükerrer numarası ile kaydedilmiĢ 52
242
Ġlber Ortaylı, “Kadı”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Ġstanbul, 2001, Cilt: 24, s. 70.
243
ĠpĢirli, “Osmanlı Devletinde Kazaskerlik (XVII. Yüzyıla Kadar)”, s. 640.
244
Ġstanbul Müftülüğü‟ne bağlı bulunan bu arĢivlerden ġer‟iyye Sicilleri ArĢivi‟nde on bine yakın
ġer‟iyye sicilinin yanı sıra Anadolu ve Rumeli kazaskerliği ile NakîbüleĢraflık‟a ait defterler,
MeĢihat ArĢivi‟nde ise 5.300 civarında defter ve on binlerce belge bulunmaktadır.
245
Baltacı, “Kadı-asker Ruznamçelerinin Tarihi ve Kültürel Ehemmiyeti”, s. 58-59.
64
246 247
bilinmektedir. Buradaki ruznamçe kayıtlarında müderris ve mutasarrıf
tayinlerine ait belgeler bulunsa da, kayıtların büyük çoğunluğu kadı tayinleri ile
hüküm ve buyrultular, devlet daireleri arasında yapılan yazıĢmaların takip ettiği yolu
Ģikâyetler de bulunmaktadır.248
ayrılmıĢ; ilk bölümde kadı tayinleri, ikinci bölümde mutasarrıf tayinleri ve üçüncü
bölümde de müderris tayinlerine yer verilmiĢtir. Tayin yetkisi kazaskerin elinde olan
göre tevcihler yer aldığından, kimin, hangi tarihte, kaç akçe yevmiye ile ve nereye
tayin edildiği kolaylıkla görülür. Bu ruznamçeler hangi kazaskere ait ise onun
tarafından mühürlenir ki ilmiyeye ait diğer defterlerde görülen bir özellik değildir.
Bazen bir defterde iki, hatta üç ayrı mühür görülür ki bunlar, defterin ihtiva ettiği
Mühürsüz birkaç defterle, tek mühürlü bir iki defter istisna edilirse, 1845 yılından
246
Gündoğdu, s. 700.
247
Osmanlı yönetim örgütünde sancakların yöneticisine verilen ad.
248
Ġsmail Erünsal, “Nuruosmaniye Kütüphanesinde Bulunan Bazı Kazasker Ruznamçeleri”, İslam
Medeniyeti Mecmuası, Cilt: 4, Sayı: 3, 1980, s. 20.
65
249
ruznamçelerinin ayrıca Ģeyhülislamlarca da mühürlendikleri görülmektedir.
görülür. Diğer kayıtlar ise padiĢah ve Ģeyhülislam “iĢaretleri” mücibince veya inhilal
belirtilmiĢtir.250
tarafından arz edilir ve çıkan ferman kazaskerlere tebliğ olunarak hüküm yürürlüğe
girerdi.252
249
Baltacı, “Kadı-asker Ruznamçelerinin Tarihi ve Kültürel Ehemmiyeti”, s. 59-60.
250
Bilgin Aydın, “Osmanlı YenileĢmesi Döneminde Bab-ı MeĢihat‟ın Bürokratik Yapısı ve Evrak
Dairesi”, M.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Arşivcilik Bölümü, Ġstanbul, 1996, BasılmamıĢ
Yüksek Lisans Tezi, s. 26.
251
Baltacı, “Kadı-asker Ruznamçelerinin Tarihi ve Kültürel Ehemmiyeti”, s. 64-65.
252
Aydın, “Osmanlı YenileĢmesi Döneminde Bab-ı MeĢihat‟ın Bürokratik Yapısı ve Evrak Dairesi”,
s. 27.
66
Kazaskerlerin isim ve mühürlerini muhtevi bulunan bu defterlerde onların
bulunmayan bilgilerle adım adım takip etmek ve belirli tarihten itibaren kazasker
Aynı kadılığa veya aynı medreseye tayin edilen ulemanın değiĢik zamanlarda
67
zaman içindeki değer kaybı ve Osmanlı ücret politikası hakkında da bilgiler
edinilebilir.
yıllar yazılıdır. Kapaktan sonraki ilk sayfaya baktığımızda, sayfanın sol üst köĢesinde
sayfa numaralarının sonuna kadar verildiğini görürüz. Ayrıca yine ilk sayfada
defterde toplam kaç sayfa bulunduğu tarihiyle beraber verilmektedir: “ sene 1157 ve
hümayun suretlerinin bulunduğu sayfalar hariç, defterlerin her sayfası ortadan bir
çizgiyle bölünerek iki sütun haline getirilmiĢtir. Defterin en sonunda ise, yeni bir
yazı ya da bir kayıt eklenmesini önleme amacıyla yazının bittiği yerin hemen altına
kazasker mührünün basıldığı görülmektedir. 254 Her defter, padiĢaha onay için
Defterlerdeki her kayıt iki kısımdan oluĢur. Ġlk kısımda, daha önce bu makamda
bulunan kadının kimliği ile görev süresi ve makamın hangi sebeple münhal olduğu
belirtilir. Ġkinci kısım ise adayın kimliği ve ilmiyedeki kariyeri belirtilip padiĢaha arz
edildikten sonraki tayini kaydedilir. Tayinin tam tarihi ve süresi kazasker tarafından
not düĢülür. Bütün bu özellikler, sistemin düzgün iĢlemesi için anahtar rolü oynar. Ġlk
253
Baltacı, “Kadı-asker Ruznamçelerinin Tarihi ve Kültürel Ehemmiyeti”, s. 64-67.
254
Gündoğdu, s. 701.
68
bakıĢta kolay görülebilmesi için, her kaydın tayin yeri ve mahiyeti derkenarda
iĢaretlenir.255
kaza (yargı) iĢlerinde görev alan resmî kiĢilere ait veya kazalar hakkında çeĢitli
bağlı ise oraya yazılmıĢ, çeĢitli istekleri içeren arzuhaller ve de kaza halkının
Bir istek veya Ģikâyetin üst makama duyurulması için yazılan yazı, dilekçe
demek olan arzuhal; Osmanlılarda bir haksızlıktan Ģikâyet, bir görev veya ücretin
kelimesi kullanılırdı. ġikâyet konusu ilgilinin mutlaka bir zararını veya uğradığı bir
haksızlığı gidermek içindi. Söz konusu zarar mutlaka özel zarar olmalıdır. Kamu
255
Halil Ġnalcık, “Kazasker Ruznamçe Defterlerine Göre Kadılık”, Adalet Kitabı (Editörler: Bülent
Arı, Selim ASLANTAŞ), Adalet Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2007, s. 119.
256
Gündoğdu, s. 701.
257
Mehmet ĠpĢirli, “Arzuhal”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Ġstanbul, 1991, Cilt: 3, s. 447.
258
Halil Ġnalcık, Osmanlıda Devlet Hukuk Adalet, Eren Yayınları, Ġstanbul, 2000, s. 51.
69
halkının, genellikle de Kadı‟nın görev süresinin uzatılmasını talep etme amacıyla
Resmî makamlara Ģikâyet, talep, teĢekkür vb. hususlar için sunulan çok imzalı
Ģikâyet, topluca yapılmıĢ ve her üye tarafından tasdik edilmiĢ bir arzuhal niteliğini
kazanırdı.261 Ayrıca Kazasker Ruznamçe‟lerinde bir alt rütbeden bir üst rütbeye terfi
padiĢahın bizzat kendi el yazısıyla yazdığı, mutlaka padiĢahın imzasını taĢıyan yazılı
Ġlmiye TeĢkilatı‟nın iĢleyiĢi ile ilgili konular içerirken, bazıları ise çok spesifik
azledilmesi ya da bir kadının bir kazadan baĢka bir kazaya tayin edilmesinden
259
Gündoğdu, s. 705.
260
Mehmet ĠpĢirli, “Mahzar”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Ġstanbul, 2003, Cilt: 27, s. 398.
261
Ġnalcık, Osmanlıda Devlet Hukuk Adalet, s. 55.
262
Gündoğdu, s. 703.
263
Pakalın, Cilt: 1, s.767-768.
264
Mübahat S. Kütükoğlu, “Ferman”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Ġstanbul, 1995, Cilt: 12, s. 400.
70
iĢleniĢiyle ilgili olarak da ders programlarının yeniden düzenlenmesi, medreselerde
kadı ve müderris atamalarıyla doludur. Tarihlerin çok açık bir Ģekilde yazılmasına
dikkat edildiği görülen kadı atamalarında herhangi bir karıĢıklığa meydan vermemek
için atamalar her ayın ilk günü gerçekleĢtirilmiĢtir. Arapça ayın ilk günü anlamına
gelen gurre kelimesi tüm atama kayıtlarında mutlaka geçmektedir. Böylece kazaya
giden yeni kadı ile bir önceki kadı arasında meydana gelebilecek karıĢıklığın
önlenmesi amaçlanmıĢtır. 266 PadiĢahtan onayı alınan Kadı‟ya bir mektupla tayin
iĢlemi hakkında bilgi verilir, berat alması istenir ve kadı‟nın beratını getirmesinden
sonra tayin iĢlemi gerçekleĢmiĢ olurdu. Ruznamçelerde geçen “Bâ Berat” ibaresi, adı
göstermek için kullanılan bir tabirdir. Kazasker ruznamçelerinde, yine herhangi bir
kazanın adı açık Ģekilde belirtilirdi. Bazen aynı adı taĢıyan birden fazla kaza
ataması yapılan kadı gideceği kazayı tam olarak bilir ve görev yerine öyle giderdi.267
bilgiler de ayrıntılı olarak verilmiĢtir. Kaza adı belirtildikten sonra adı geçen kazayı
265
Gündoğdu, s. 707.
266
Gündoğdu, s. 708.
267
Gündoğdu, s. 710.
71
fiilen tasarruf eden kadı‟nın adı açık Ģekilde yazılarak hangi tarihte görevi sona
yeni atanacak olan Kadı‟nın tüm bilgilerinin ayrıntılı olarak verilmesidir. Bu bilgiler
arasında bulunan, kadı‟nın bir önceki yevmiyesi ve görev yeri ard arda gayet açık bir
Ģekilde defterlere kaydedilmiĢtir. 269 Kendinden önceki kadı ile aralarında meydana
kadı‟nın ismi ve yevmiyesi, atama müddeti ve göreve baĢlayacağı tarih gün, ay ve yıl
ilgili olarak, RKR. Özel No, 63 numaralı defterin 29a-b ve 30a-b sayfaları Mısır
atamasının yapıldığı ve yirmi kadıdan sadece beĢinin berat aldığı ve deftere iĢlettiği
göstermektedir. 271 Bazen Müderris atamaları ile kadı atamalarının birlikte aynı
defterlerde olduğu görülmektedir. Örneğin, RKR. Özel No, 63 numaralı defter bu tür
bir defterdir. Defterin baĢ kısmında kadı atamalarına iliĢkin kayıtlar mevcut iken, son
72
ruznamçe defterlerinde sadece kadı, müderris atamaları veya mülâzemet kayıtları
görülmektedir. Örneğin RKR. Özel No, 149 defterinde sadece müderris tevcîhatı 83,
NOK. Yeni Kayıt, 4569/12 künyeli defterde ise sadece kadı tevcîhatı
görülmektedir.272
olan ruûs, Osmanlılarda bu anlamından hareket ederek tayinleri ilgilendiren bir terim
resmî tayinlerin kaydedildiği defterleri ifade eden ruûs, XVII. yüzyıldan itibaren bazı
tayinler için verilen tezkirelere denilmeye baĢlanmıĢ, XVII. yüzyılın sonlarına doğru
kesin bir bilgiye sahip değiliz. Müderris tayinlerinin kayıtlarının bulunduğu ilk ruûs
buralara yapılacak kadı tevcîhatları XVI. yüzyılın ortalarından itibaren ruûs ve tahvil
272
Gündoğdu, s. 718.
273
Recep Ahıskalı, “Ruûs”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Ġstanbul, 2008, Cilt: 35, s. 272.
274
Aydın, Günalan, “XVI.Yüzyılda Osmanlı Devleti‟nde Mevleviyet Kadıları”, s. 20.
275
Aydın, Günalan, “XVI.Yüzyılda Osmanlı Devleti‟nde Mevleviyet Kadıları”, s. 20.
73
medreselere yapılan tayinleri kronolojik olarak takip edebilerek, medreseler
alacakları yevmiye miktarına göre de ayrım yapılmıĢtır. Buna göre; yevmiyesi kırk
akçeden aĢağıdaki müderrisler ile yüz elli akçeden aĢağı olan kadılar, kazaskerler
tayinleriyle ilgili ruûs kayıtlarında ise maaĢlar belirtiliyor, tayinin gerçekleĢtiği görev
beĢ yüz akçe yevmiyeli büyük mevleviyetlere, daha alt derecedeki mevleviyet
kayıtlarından daha önceki görevleri hakkında bilgi edinerek bir mevleviyet kadılığı
için tayinlerin hangi oranda müderris veya kadılardan yapıldığı konusunda tespitler
276
Aydın, Günalan, “Ruûs Defterlerine Göre XVI. Yüzyılda Osmanlı Müderrisleri, s. 165.
277
Aydın, Günalan, “XVI. Yüzyılda Osmanlı Devleti‟nde Mevleviyet Kadıları”, s. 22
278
Aydın, Günalan, “Ruûs Defterlerine Göre XVI. Yüzyılda Osmanlı Müderrisleri, s. 164.
74
yapılabilmektedir. Ruûs defterlerinin bir bütün halinde incelenmesi, XVI. Yüzyıldan
önemlidir.279
neticesinde, Tarih-i Silsile-i Ulema adlı biyografik eserde bazı yanlıĢ bilgiler
KurĢunlu Medresesi‟ne tayin edildiği yazmakta iken, Kamil Kepeci tasnifindeki bir
Yüksek dereceli medreselerin iĢleyiĢi ile ilgili çok değerli bilgiler içeren ruûs
bulunmaktadır. 281
XVI. yüzyılın sonları ile XVII. yüzyılın baĢlarında Osmanlı defter sisteminde
değiĢimde, bu döneme kadar seri bütünlüğü içinde, tek bir seri halinde tutulan
75
ana seriden ayrılarak yeni seriler halinde ve genellikle belgelerin ilgili olduğu belli
Sözlükte yol, meslek, herkesin geçinmek için tuttuğu yol manalarına gelen
Tarîk defterleri ise, ilmiye sınıfına mensup idari görevliler ile mevleviyet
defterlerdir. 285 Kazaskerler tarafından kendi yetki alanları içindeki kaza kadılarının
onayını aldıkları defterlere akdiye defteri (kadılar defteri) dendiğini daha önce
belirtmiĢtik. Daha sonra müderrisler de dâhil olmak üzere bütün Ġlmiye mensuplarına
ait tutulan deftere tarîk defteri denilmiĢtir.286 Kazasker Ruznamçelerinin esas alındığı
belirten; me‟murin-i ilmiye, kuzatın esami defteri, ilmiye defteri, meĢihat sicil
282
Bilgin Aydın, “17-19. Yüzyıl Tahvil Ahkam Defterlerinde Alt Serilerin Ortaya ÇıkıĢı”, Kitaplara
Vakfedilen Bir Ömre Tuhfe: İsmail E.Erünsal’a Armağan, Ülke Yayınları, Ġstanbul, Cilt: 1, 2014,
s. 103-104.
283
Sami, s. 883.
284
Pakalın, Cilt: 3, s. 403.
285
Aydın, Yurdakul, Kurt, s. 30.
286
UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, s. 87-88, 103.
287
Baltacı, “Tarîk Defterleri”, V. Milli Türkoloji Kongresi, 23-26 Eylül 1983, s. 1.
76
defteri, defterü‟l-kuzat, esami‟l-kuzat gibi isimlerle kaydedilmiĢ pek çok defter
tarîk defterlerinin 1829 yılından itibaren tutulduğunu belirtmesine rağmen 289 daha
içlerinde yer alan sayısız ilmiye ricali ile hem Osmanlı kaza ve medrese üyelerinin
Ģeyhülislamlık gibi önemli mevkileri elde etmiĢ kiĢilerin hayatları hakkında ayrıntılı
Tarîk defterleri “ rütbe-i vâlâ-yı sadr-ı fetvâ “, “ mesned-i vâlâ-yı fetvâ “ gibi
Medine-i münevvere, Edirne, Bursa, ġam, Mısır, Kudüs, Haleb, Havass-ı refia,
Selanik, YeniĢehir-i Fener, Galata, Ġzmir, Üskadar, Filibe, Bağdad, Ayntab, Belgrad,
Sofya, Bosna, Erzurum, MaraĢ ve Trablusgarb mevali ve kadıları yer alırken, mazul
288
Aydın, “Osmanlı YenileĢmesi Döneminde Bab-ı MeĢihat‟ın Bürokratik Yapısı ve Evrak Ġdaresi”,
s. 18.
289
UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, s. 186.
290
Aydın tezinde, Millet Kütüphanesi Ali Emiri Koleksiyonu “müteferrika” kısmında 56 numarada
kayıtlı defterin 1719 yılında baĢladığını belirtmiĢtir.
291
Arzu GüldöĢüren, “19. Yüzyılın Ġlk Yarısında Tarîk Defterlerine Göre Ġlmiye Ricâli”, MÜSBE
Ġlahiyat Anabilim Dalı Ġslam Tarihi ve Sanatları Bilim Dalı, Ġstanbul, 2004, BasılmamıĢ Yüksek
Lisans Tezi, s. 1.
77
olanlar ise ayrıca gösterilir. Bundan sonra Darülhadis‟den baĢlayarak Süleymaniye,
Ġbtida-i AltmıĢlı, Sahn-ı Seman, Musıla-i Sahn, Hareket-i Dâhil, Ġbtida-i Dâhil,
isim cetvelleri Ģeklinde düzenlenen defterler yer alır. Bir de defterlerin genel
olarak Ġlmiye TeĢkilatı içinde yer alan diğer görevliler verilmekte ayrıca defterin
üslubu olan Ali Emiri Müteferrik 56 numarada kayıtlı olan defterdir ise, YeniĢehri
Abdullah Efendi zamanında haric ruûsuyla tarîke girenlerle baĢlamakta, kayıtlı olan
son ġeyhülislama kadar Ġbtida-i Haric müderrisliği ile ilmiyeye dâhil olanlar
292
Ayasofya, Sultan Ahmed, Bayezid, Fatih, Nuriosmaniye, Sultan Selim, Eyüp, Laleli, Valide
Sultan, ġehzade, Üsküdar Valide, Ayazma, Beylerbeyi, Hasköyde Valide Sultan, Selimiye,
Tophanede Nusretiyye, Bahçekapısı, Üsküdar‟da ġemsipaĢa Camii.
293
Aydın, Yurdakul, Kurt, s. 30.
78
zikredilmektedir. Bu arada daha sonra geldikleri diğer görevler de zaman zaman
verilmektedir.294
tarafında da oradan bir derece yukarıya terfiine iĢaret edilirdi. Medrese derece
rütbelerinin bir kısmı itibari olarak verilmiĢ olup isimlerinin üzerine iĢaret olunduğu
gibi Tafra suretiyle terfi edenlerin isimlerinin kenarlarına kayıt düĢülmüĢtür. 296
Büyük çoğunluğu ulema yazısı olan talik ile yazılan tarîk defterlerinde Ģahıs isimleri
yılları arasını kapsayan 14x40, 18x44 ölçülerinde olan 16 defter bulunurken, ikinci
Tarîk defterlerinin ikinci büyük koleksiyonu ise Millet Kütüphanesi Ali Emiri
294
GüldöĢüren, s. 12.
295
Aydın, Osmanlı YenileĢmesi Döneminde Bab-ı MeĢihat‟ın Bürokratik Yapısı ve Evrak Ġdaresi”, s.
19.
296
Baltacı, “Tarîk Defterleri”, s. 3.; UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, s. 186-187.
297
Baltacı, “Tarîk Defterleri”, s. 3.
298
Aydın, “Osmanlı YenileĢmesi Döneminde Bab-ı MeĢihat‟ın Bürokratik Yapısı ve Evrak Ġdaresi”,
s. 19.
79
1132-1285 (1719-1868) tarihleri arasını kapsamaktadır ancak bu defter hiyerarĢik
Bi’l-fi’il şud ise, bir Ģahsın bizzat kadılık veya kazaskerlik görevinde bulunduğuna
iĢaret etmek için kullanılan bir tabirdir. Tarîk defterlerinde geçen diğer bir ifade de
medreseleri en alt seviyedekinden en üst seviyedekine kadar sırası ile tek tek
geçmeye diğer bir deyiĢle müteselsil terfi sisteminin cereyan Ģekline denmektedir.
İclâ şud, Ģahsın sürgün edildiğini belirtmek için kullanılır. Medd-i Mâh, kadılıklarda
etmektedir. Niyabetdedir ifadesi, müderrisin kadı vekilliği yaptığına iĢaret eder. Pâye
ifadeleri Ģahısların rütbe aldıkları tarihle maaĢ aldıkları tarihin aynı zamana geldiğine
için bu ifade tercih edilmiĢtir. Şud ifadesi Ģahsın geldiği göreve iĢaret etmek için
299
Aydın, “Osmanlı YenileĢmesi Döneminde Bab-ı MeĢihat‟ın Bürokratik Yapısı ve Evrak Ġdaresi”,
s. 19.
300
GüldöĢüren, s. 14-15.
80
kullanılan bir tabir olmuĢtur. Tafra kerd, zaman zaman bir üst dereceye çıkmak
bazen ise medrese derecelerini atlamasa bile itibari olarak görev alan Ģahıslara iĢaret
etmektedir. Taşrada cihet tevcih şud, Taşrada, bu iki ifadenin ilmiye mensubunun
herhangi bir görevle taĢraya gittiğine, ona taĢrada baĢka bir vazife verildiğine iĢaret
ifadeler de vardır. Bunlardan bir tanesi “Hareket kerd”, “Tafra kerd”, “Pâye Ģud” ve
“Sofya Ģud” ifadelerinin yanına kaydedilen rakamlardır. Hareket kerd ve Tafra kerd
yanındaki bu rakamların itibari görev almalara veya yükselmelere iĢaret etmek için
301
GüldöĢüren, s. 31-35.
302
GüldöĢüren, s. 36.
81
NakîbüleĢraflar Seyyidlerin ve ġeriflerin problemleriyle ilgilenirlerken sahte
ahlâkları, ikametgâhları, Ģecereleri, iki Ģuhudul hal ile seyyidlik veya Ģeriflik
muhafaza edilmektedir. Ancak defter serileri tam olmayıp, eksik yılların çokluğu
dikkat çekmektedir. 306 Toplam otuz dokuz adet defter mevcuttur. 307 NakîbüleĢraf
defterlerinde alfabetik sıraya göre tanzim edilmiĢ seyyit isimleri ile seyyit ve Ģerifler
303
Murat Sarıcık, “NakîbüleĢraf Abdülkadir Efendi Tarafından Verilen 1008/1600 Tarihli Siyadet
Hücceti”, EKEV Akademi Dergisi, yıl:12 Sayı:.35, Bahar 2008, s. 114.
304
ġ. Tufan Buzpınar, “NakîbüleĢraf”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Cilt: 32, s. 323.
305
UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, s. 167.
306
Ġhsanoğlu, s. 248-249
307
MeĢihat arĢivinde bulunan bu defterler hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Bilgin Aydın tez s.31-33,
Babı MeĢihat kataloğu, s. 36-38.; Cahid Baltacı, Ġslam Medeniyeti Tarihi, s. 316-318.
82
ArĢivi‟ndeki ilk NakîbüleĢraf defteri ise Seyyid Mahmud‟dan sonra NakîbüleĢraf
olan Muhterem Efendi zamanına ait olup, üzerindeki kayıt 1535 (942) yılını
bulunan siyadet kaydı yer alır. Bu siyadet kaydı; “davet rüknü” de denen, hamdele ve
hakkında devrinin bakıĢ açısı ile ilgili çarpıcı ipuçları vermeleri bakımından
Bu noktada siyadet hüccetlerinin baĢında yer alan davet rüknüne ayrı bir
Allah‟a hamd ve Hz. Peygamber‟e salât ve selamı da içine alır. Kadı hüccetlerinde
308
Aydın, Yurdakul, Kurt, s. 36.
309
Aydın, Yurdakul, Kurt, s. 38-39.
310
Sarıcık, “NakîbüleĢraf Abdülkadir Efendi Tarafından Verilen 1008/1600 Tarihli Siyadet Hücceti”,
s. 114.
311
Mübahat Kütükoğlu, Osmanlı Belgelerinin Dili, Kubbealtı NeĢriyat, Ġstanbul, 1998, s. 4.
312
Sarıcık, “NakîbüleĢraf Abdülkadir Efendi Tarafından Verilen 1008/1600 Tarihli Siyadet Hücceti”,
s. 116-122.
83
3.1.5. Vakfiyeler
bağlama manalarına gelen vakıf; bir malın sahibi tarafından dini, ictimai ve hayri bir
gayeye ebediyen tahsis edilmesidir.313 Tarih boyunca birçok toplum tarafından çeĢitli
amaçlarla sayısız vakıflar kurulmuĢtur. Ancak Ġslam‟ın zekat, sadaka-i cariye, karz-ı
hasen, infak, in‟am, ve ihsan gibi değerlere gösterdiği hassasiyet, lüks ve israfın
söz konusu vakfın nasıl iĢletileceğini kurallar koyarak gösteren nizamnameye verilen
verilmiĢtir.317 Gönül hoĢluğuyla ödünç vermek, 318 Allah yolunda mal harcamak,319
gibi.
313
Hacı Mehmet Günay, “Vakıf”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Ġstanbul, 2012, Cilt: 42, s. 475.
314
Ġbrahim Sarıçam, İslam Medeniyeti Tarihi, T.D.V Yayınları, Ankara, 2012, s. 223.
315
Osman Gazi Özgüdenli, “Vakfiye”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Ġstanbul, 2012, Cilt: 42, s. 465-
466.
316
Kazıcı, İslam Medeniyeti ve Müesseseleri Tarihi, s. 274.
317
Özgüdenli, “Vakfiye”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Cilt: 42, s. 466.
318
Kur‟an-ı Kerim, Hadîd Suresi, Ayet 18; Müzzemmil Suresi, Ayet, 20.
319
Kur‟an-ı Kerîm, Bakara Suresi, Ayet, 195, 261.
320
Kur‟an-ı Kerîm, Fecr Suresi, Ayet, 18; Mâûn Suresi, Ayet, 3.
321
Kur‟an-ı Kerîm, Nisâ Suresi, Ayet, 114.
322
Kur‟an-ı Kerîm, Bakara Suresi, Ayet, 148; Âl-i Ġmrân Suresi, Ayet, 114.
84
Vakfın tesisi ve iĢleyiĢi hususunda tanzim ettiği hüküm, Ģart ve kaideleri
ihtiva etmeleri açısından vakfiyeler, vakıflara varlık veren resmî belgelerdir. Vakfiye
Vakfiyelerin içeriğine gelince; vakfı kimin idare edeceği yani mütevellî, kontrolü
kimin yapacağı yani nâzır, vakıfta çeĢitli görevleri yapacak görevliler, bunların
alacakları maaĢlar, vakfa tahsis edilen mal varlığı, vakfın amacı ve bu amaca aykırı
Ġslam tarihinde ilk vakfiyenin Hz. Peygamber zamanında mı yoksa Hz. Ömer
zamanında mı yazıldığına dair kesin bir bilgi mevcut olmamakla birlikte Hz. Ömer
derece yaygın olmasına rağmen günümüze ulaĢabilmiĢ vakıf sayısı oldukça azdır.
Bilinen ilk vakfiye kaydı Kudüs‟te olup 290 H. (903 M.) tarihini göstermektedir.326
Vakfiyelerin kaleme alınmasında tarih boyunca taĢ, deri ve kağıt gibi yazı
günümüze kadar ulaĢabilmiĢlerdir. Bunun yanında Ģayet vakfın mevzuu bir bina ise,
vakfiyenin özeti bazen binanın duvarlarından birine de kazılırdı. Nitekim ilk Türkçe
vakfiye olan Germiyanoğlu II. Yakub Bey (öl. 1428) vakfiyesinin taĢ üzerine
yazıldığı tespit edilmiĢtir.327 Vakfiyelerden hacimli olup defter gibi olanlar olduğu
gibi, özet ve tek sayfa Ģeklinde olanlar da vardır. Bu arada rulo Ģeklinde uzun ve
323
Halim Baki Kunter, Türk Vakıfları ve Vakfiyeleri Üzerine Mücmel Bir Etüd, Cumhuriyet Matbaası,
Ġstanbul, 1939, s. 18.
324
Baltacı, İslam Medeniyeti Tarihi, s. 218.
325
Kazıcı, İslam Medeniyeti ve Müesseseleri Tarihi, s. 275.
326
Özgüdenli, “Vakfiye”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Cilt: 42, s. 466.
327
Kazıcı, “Osmanlı Müesseselerinin Yazılı Kaynakları”, İSTEM Dergisi, Yıl:3, Sayı: 5, 2005, s. 115.
85
kalın varaklar halinde olanlar da bulunmaktadır. Ayrıntılı olanlar üslup bakımından
ait 27.000‟i aĢkın vakfiye ve zeyil bulunmaktadır. Rebîülevvel 724 (Mart 1324)
tarihli Farsça Orhan Gazi vakfiyesini hariç tutarsak bütün vakfiyeler Arapça veya
Vakfiye ister küçük ister büyük ebatlarda olsun, içerik itibariyle üç ana
Vakfiyenin en uzun bölümü olan ikinci bölümde, Vakfın hizmet Ģartları, gelir
330
kaynakları ve masraf yerleri gösterilir. Vakfiyenin hâtimesinde yani son
bölümünde ise, ilgili âyet ve hadisler yazılır, vakfiyeyi bozmaya veya vâkıf
metnin sonuna da Ģahitlerin adları kaydedilir. Vakfiyeler ancak kadı tarafından tescil
Tarihi ve kültürel açıdan bakıldığı zaman vakfiyeler, büyük bir öneme haiz
belgelerdir. Çünkü bunlar bize bir milletin belli bir zamandaki dini, sosyokültürel ve
ekonomik hayatına ait muhtelif olayları ile Ģekilleri değerlendirme imkanı sağlarlar.
oynamıĢ olan vakıf müessesesinin nasıl iĢlediğini, kimlerce idare edildiğini, kimlerin
328
Kazıcı, İslam Medeniyeti ve Müesseseleri Tarihi, s. 274.
329
Özgüdenli, “Vakfiye”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Cilt: 42, s. 466.
330
Kazıcı, İslam Medeniyeti ve Müesseseleri Tarihi, s. 275-276.
331
Özgüdenli, “Vakfiye”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Cilt: 42, s. 466.
86
bu vakıfların imkanlarından ve gelirlerinden istifade ettiğini ve buna benzer birçok
Vakfiyeler tarihi birer belge olmanın yanı sıra; sosyal tarih, ekonomi ve
kültür tarihi araĢtırmaları için önemli bilgiler içeren çok değerli kaynaklardır.
eğitim, tıp, sanat ve mimarlık tarihi araĢtırmaları için baĢka hiçbir kaynakta
sanat ve ticaret erbabı gibi toplumun her kesiminden insanların gündelik hayatlarına
medreselerin idare sistemleri gibi Ġlmiye TeĢkilatı hakkında da pek çok bilgi elde
olanlara Ģart koĢmuĢtu. Bu medresenin ilk müderrisi o tarihte ġeyhülislam olan Ali
332
Kazıcı, İslam Medeniyeti ve Müesseseleri Tarihi, s. 274.
333
Özgüdenli, “Vakfiye”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Cilt: 42, s. 466.
334
UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, s. 205.
87
eğitim-öğretim kurumlarının nasıl ayakta kalabileceğine dair bilgilere de
ulaĢılabilinmektedir.
Kısacası vakfiyeler, bir müessesenin çalıĢma sistemi ile ilgili olarak bütün
3.1.6. Kanunnâmeler
336
Sözlükte “yasa kitabı, kanun kitabı” olarak geçen Kanunnâme’yi,
ġemsettin Sami: “ Bir madde hakkında fıkarat-ı kanuniyeyi cami kitap veya risale,
ve âmmenin umur ve mesalihine dair tanzim olunup, umum tarafından icrası mecburi
tutulmak üzere vaz‟ ve ilan olunan hükümleri havi kitap yerinde kullanılır bir
tabirdir” diye ifade etmektedir. 338 Yani hükümet tarafından yönetim sistemine ve
kamunun iĢleri ile ilgili olarak düzenlenip, uygulaması zorunlu tutulan hükümleri
gerekmektedir.
335
Hızlı, “Osmanlı Eğitim Tarihinin ArĢiv ve Yazma Kaynakları”, Türkiye Araştırmaları Literatür
Dergisi, Cilt: 6, Sayı: 12, 2008, s. 580.
336
Büyük Türkçe Sözlük, “Kanunnâme”, http://www.tdk.gov.tr/index.php. EriĢim Tarihi: 17 Mayıs
2014.
337
Sami, “Kanunnâme”, s. 1041.
338
Pakalın, Cilt: 2, s. 162.
339
Kazıcı, “Osmanlı Müesseselerinin Yazılı Kaynakları”, s. 110.
88
340
bulunan padiĢah emirlerinin (buyruk) genel adıdır. Adaletnâme ise;devlet
tedbirlerle yasaklayan umumi mahiyetteki padiĢah fermanı olup, berat gibi üçüncü
Ģahıslara değil, doğrudan doğruya bütün idarecilere veya belli bir bölgenin
gelen Berat ise, Osmanlı Devleti teĢkilatında bazı vazife, hizmet ve memuriyetlere
tayin edilenlere vazifelerini icra salahiyetini vermek üzere, padiĢahın tuğrası ile
anlaĢılmalıdır. PadiĢah hükmü ile resmî nitelik kazanabilen kanunnâme, belirli bir
verdiğini göstermesi açısından önemli bir noktadır.343 Kanunnâmeler sadece tek bir
Ģekillendirilebileceği gibi, bütün imparatorluğa yahut belirli bir bölgeye veya sosyal
340
Kütükoğlu, “Ferman”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Ġstanbul, 1995, Cilt: 12, s. 400.
341
Ġnalcık, “Kanunnâme”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Ġstanbul, 2001, Cilt: 24, s. 333.
342
M. Macit Kenanoğlu, Osmanlı Kanunnâmeleri Üzerine Bir Tahlil, TALİD, Cilt: 3, Sayı: 5, 2005, s.
143.
343
Kazıcı, “Osmanlı Müesseselerinin Yazılı Kaynakları”, s. 112.
89
bir gruba uygulanabilen kanunnâmeler de mevcuttu.344 Kanunlar padiĢah tarafından
Osman veya Kanunnâme-i Hümayun adlarıyla, bazı özel Ģahıslar tarafından ilmi bir
eser olarak veya ilmi amaçlarla toplanmıĢlarsa, o zaman da derleyicinin adları ile
gibi.345
birçok bilgi bulunmaktadır. Ayrıca doğrudan ilmiye mesleğini konu alan kanunlara
da rastlamak mümkündür.
bulunmaktadır.
344
Ġnalcık, “Kanunnâme”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Cilt: 24, s. 333.
345
Kazıcı, “Osmanlı Müesseselerinin Yazılı Kaynakları”, s. 110.
346
UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, s. 7.
90
3.2.ArĢiv DıĢı Kaynaklar
ġakaik ve Zeyiller)
Bir kiĢinin yaĢamını ve eserlerini, nesnel bir bakıĢla anlatan eser demek olan
hal tercümesinde (biyografide) en önemli husus, bir Ģahsın hayatının bir baĢkası
tarafından kaleme alınmasıdır. Tarih biliminin en önemli kaynaklarından biri olan hal
tercümesi, sahip olduğu uzun geçmiĢi içerisinde geliĢmiĢ, çeĢitli dallara ayrılmıĢ,
Ġslam tarihinin ilk hal tercümeleri pek tabiidir ki Hz. Peygamberin hayatı
eserler hızla çoğalmıĢtır. Ayrıca hadis rivayetinde isnadın önemi ve doğruluğu hal
Osmanlı‟da ise hal tercümesi türünde eserler ancak XVI. yüzyılda ortaya
oturmasına ve ilim, tarih ve edebiyat birikiminin bir hal tercümesi yazımı faaliyetine
devirden sonra ise bu sahaya gittikçe artan bir ilgi gösterilmiĢ, hal tercümesi türü
altın çağını XVI-XVIII. asırlar arasında yaĢamıĢtır. 349 Osmanlı tarih literatüründe
müstesna bir yeri olan teracim-i ahval (hal tercümeleri, biyografi) eserlerinin ortaya
çıkması gecikmiĢ olsa da, zamanla kendilerine has bir özellik ve devamlılık
347
“Hal tercümesi”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, , Ġstanbul, Dergah Yayınları Cilt: 4, s. 33.
348
“Hal tercümesi”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, , Cilt: 4, s. 33.
349
“Hal tercümesi”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, , Cilt: 4, s. 34.
91
kazanmıĢlardır. Biyografik eserler meydana getirme geleneği için tabakat, teracim,
kitabı olma özelliğini taĢır. 351 Müellif TaĢköprîzâde‟nin, daha çok Arap ilmi
tarihçiliğinin etkisi altında, gayet sade ve basit Arapça ile kaleme aldığı ġekaik,
Osmanlı dünyasında ilk önemli biyografi kitabı olmuĢ, tercüme ve zeyilleriyle baĢlı
baĢına büyük bir külliyatın teĢkiline zemin hazırlayarak bir ekol oluĢturmuĢ
Arapça olup; ulemadan 371, meĢayihten 150 olmak üzere Osmanlı Devletinin
verilmiĢtir. 353 Müellif eserine aldığı Ģahısların hepsinin ölüm tarihlerini bilmediği
için eserini Osmanlı padiĢahlarının sırasına göre tertip etmiĢ olmalıdır. Osmanlı
Devleti‟nin kurucusu olan Osman Gazi‟den baĢlayarak, XVI. asra kadar yaĢamıĢ on
kısa zamanda birçok kimse tarafından istinsah edilmiĢtir. Bugün sadece Ġstanbul
350
ĠpĢirli, “Devhatül MeĢayih”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Ġstanbul, 1994, Cilt: 9, s. 229.
351
Kazıcı, “Osmanlı Müesseselerinin Yazılı Kaynakları”, s. 124.
352
Feridun Emecen, “Osmanlı Kronikleri ve Biyografi”, İslam Araştırmaları Dergisi, Sayı: 3, 1999,
s. 85.
353
Baltacı, “Hadaiku‟Ģ Ģakaik ve Hadaiku‟l-hakaik‟te Bulunmayan Ulema Hakkında Notlar”, İslam
Medeniyeti Mecmuası, Cilt:4, Sayı: 2, 1979, s. 54-55.
354
Zülfikar Güngör, “Önemli Bir Biyografik Eser: EĢ-ġakaiku‟n-Numaniyye”, Diyanet İlmi Dergi,
Cilt: 33, Sayı:1, 1997, s. 111.
92
kütüphanelerinde yetmiĢe yakın ve farklı ülkelerin kütüphanelerinde bulunan altmıĢa
Hâkî‟nin (ö. 975/1567) Hadâiku‟r-Reyhân adlı eseridir. Daha sonra DerviĢ Ahmed
zeyli de yapılmıĢtır. Zeyil; bir kitabı içerik veya kronoloji açısından tamamlamak,
literatürüne ilk olarak XVI. yüzyıldan itibaren giren zeyiller, genellikle eserin kaleme
355
Baltacı, “Hadaiku‟Ģ Ģakaik ve Hadaiku‟l-hakaik‟te Bulunmayan Ulema Hakkında Notlar”, s. 54-
55.
356
Baltacı, “Hadaiku‟Ģ Ģakaik ve Hadaiku‟l-hakaik‟te Bulunmayan Ulema Hakkında Notlar”, s. 58.
357
Güngör, s.113-114.
358
Abdülkadir Özcan, “Zeyil”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Ġstanbul, 2013, Cilt: 44, s. 345.
93
eserleri sayılabilir.359 Bu son eserin büyük bir bölümü Fındıklı yangınında yanmıĢ,
hakkında yazılan ilk müstakil Türkçe eser Müstakîmzâde Süleyman Efendi‟ye ait
kadar olan dönemi içine almaktadır. Müellif daha sonra esere iki zeyl yazmıĢtır.
dayanmıĢtır. Çok beğeni gören esere geleneğe uygun olarak peĢ peĢe zeyiller
yazılmıĢtır. Ayıntâbî Mehmed Münîb Efendi‟nin bu esere iki zeyli vardır. Süleyman
sebebiyle ulema içinde seçkin bir yeri olan nakîbüleĢrafların, merkez bürokrasisinde
önemli yerleri olmadığı için biyografileri de sade bir Ģekilde kaydedilmiĢtir. 363
359
Güngör, s. 115-118.
360
Ġhsanoğlu, s. 249.
361
GüldöĢüren s. 5.
362
ĠpĢirli, “Devhatül MeĢayih”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Cilt: 9, s. 229.
363
ĠpĢirli, “Devhatün Nükaba”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Ġstanbul, 1999, Cilt: 9, s. 230.
94
Seyyid Mahmud Efendi‟den baĢlayarak, 1834 yılında bu göreve gelen Seyyid
oluĢmaktadır.364
bazı değiĢiklik ve eklemeler yapıp, bir de kendi zamanına kadarki altı NakîbüleĢrafı
toplam altmıĢ iki zâtın biyografisini ihtiva eden bir eser ortaya çıkarmıĢtır. Eserin
bulunan bilgileri düzenli ve sistemli bir biçimde içinde barındıran yazma eser ve
risaleler, Osmanlı Devlet teĢkilatının birçok mensubu ve Ġlmiye ricali için de önemli
bilinen en önemli yazmalar; Fatih Millet Kütüphanesi Ali Emiri Bölümü, no:726‟da
364
GüldöĢüren s. 5.
365
ĠpĢirli, “Devhatün Nükaba”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Cilt: 9, s. 230.
366
Mefail Hızlı, “Osmanlı Eğitim Tarihinin ArĢiv ve Yazma Kaynakları”, TALİD, Cilt: 6, Sayı: 12,
2008, s. 587.
95
“Müderrisîn Vezaifi”dir. Bu eserlerin dıĢında mahkeme sicilleri ve vakıf muhasebe
Bu türde yazılan diğer eserler gibi Tarih-i Silsile-i Ulema defterinin de belli
yardımların türleri, aĢ veya fodlaların 369 hangi imaretlerden temin edildiği gibi
nüshanın son kısmında ise, Bursa‟da bulunan bazı medreselerde görevli olan
367
Hızlı, “Osmanlı Eğitim Tarihinin ArĢiv ve Yazma Kaynakları”, s. 585.
368
Mehdin Çiftçi, “XVI-XVII. Yüzyıl Osmanlı Ġlmiye TeĢkilatı Ġçin Bir Kaynak: Tarih- i Silsile-i
Ulema”, İSTEM Dergisi, Yıl:10, Sayı: 20, 2012, s. 114-115.
369
Fodla; çoğunlukla imaretlerde yoksullara verilen kepekli undan yapılmıĢ pideye benzer bir tür
ekmek. TDK Büyük Türkçe Sözlük
370
Hızlı, “Osmanlı Eğitim Tarihinin ArĢiv ve Yazma Kaynakları”, s. 585-586.
96
Hızlı‟nın risaleyi incelemesi sonucunda yaptığı önemli tespiti aynen ondan
seren bu risale, zihinlere takılan ve tartıĢmaya yol açan birçok soruya netlikle cevap
Hacı Ġvaz PaĢa Medresesi ile Mevlûdî Süleyman Çelebi Medresesi‟ndeki zaman
derli toplu bir biçimde barındırması sebebiyle çok önemli birer kaynak
durumundadır.
Açısından Değerlendirilmesi
sınırlandırarak, bir dönemini ele alan kitaplar olduğu gibi; Osmanlı devlet teĢkilatı
371
Hızlı, “Osmanlı Eğitim Tarihinin ArĢiv ve Yazma Kaynakları”, s. 586.
97
TeĢkilatı‟ndan ya da Ġlmiye TeĢkilatı‟nın bir bölümünden bahseden kitaplar da
mevcuttur.
Osmanlı Ġlmiye TeĢkilatı denince akla ilk gelen ve en çok müracaat edilen
çalıĢma, merhum Ġsmail Hakkı UzunçarĢılı‟nın 349 sayfadan ibaret olan, “Osmanlı
Devletinin İlmiye Teşkilatı” adlı kitabıdır. Osmanlı Ġlmiye TeĢkilatı‟nın XIX. yüzyıla
(Peçevî Tarihi, Selanikî Tarihi, Nâima Tarihi gibi), Ģakaik ve zeyiller, salnameler,
yararlanılmıĢtır. Belli bir sistematiğin olmaması ve sık sık tekrarlara yer verilmesine
kadarki yüz yıllık dönemini ele alan, Ahmet Cihan‟ın “Reform Çağında İlmiyye
Sınıfı” adlı eseri ise; daha çok Ġstanbul Müftülüğündeki Bâb-ı MeĢihat ArĢivi ve
yıl gibi uzun bir süre çalıĢarak meydana getirilmiĢtir. Asıl önemin arĢiv vesikalarına
Saray Teşkilatı eserlerinden sık sık yararlanılmıĢ ayrıca Ġngilizce yayınlanmıĢ birçok
Osmanlı ilmiye sınıfı ile ilgili diğer bir çalıĢma da; Ġlhami Yurdakul‟un,
1826‟da Yeniçeri Ocağı‟nın kaldırılması ile baĢlayan reform çalıĢmaları ile 1876
meĢrutiyet dönemine kadar olan dönemdeki Osmanlı ilmiye sınıfında meydana gelen
98
eseridir. ġahısların önemli olduğu klasik dönemin kapanıp, kurumların önemli hale
gelmeye baĢladığı klasik sonrası dönem diye tabir ettiği zaman dilimini esas alan
çalıĢmadır.
Salnamesi gibi çok az sayıda ana kaynakların yanında, birçok ikinci elden kaynak
esere yer verilmiĢtir. ġeyhülislamlar ile ilgili olarak farklı çalıĢmalarda bulunan
çalıĢması, tezimizin baĢında tarih usûlü ile ilgili bölümde belirttiğimiz; ana kaynak
düĢünülmektedir.
99
çalıĢmalardan, ayrıca da yurtdıĢında yapılmıĢ dört doktora tezinden yararlanılmıĢtır.
hakkında da bilgi verilen eserde yine ana kaynaklara öncelik tanındığı görülmektedir.
Ancak eserin bibliyografya bölümünde ana kaynak ve birinci elden kaynaklar ile
sunulmuĢtur.
tezlerin ise, bir adet doktora, on adet de yüksek lisans tezi olmak üzere sadece on bir
Rumeli Kazaskerliği Ruznamçeleri Üzerine Bir Tahlil Denemesi (XVI. Yüzyıl)” adlı
100
doktora tezi; Kazasker Ruznamçe defterlerini bütüncül olarak değerlendirerek,
”XIX. Yüzyılın Ġlk Yarısında Tarîk Defterlerine Göre Ġlmiye Ricâli” isimli
araĢtırması, bu dönemde ismi Mehmed olan ulema ile ilgili bilgilerle sınırlandırılarak
tarîk defterleri ve Ġlmiye TeĢkilatı hakkında bilgiler vererek tespitler yapmaya çalıĢan
bir çalıĢmadır. Osmanlı uleması ile ilgili yazılmıĢ biyografi eserleri ve tarîk defterleri
temel hareket noktası olan tarîk defterleri kısmında ise ana kaynaklara baĢvurulduğu
baĢka bir çalıĢma olmadığı, bu alanda öncü olduğu için ilmi değeri yüksek, önemli
bir çalıĢmadır.
1996 yılında Yrd. Doç. Dr. Oğuz Ġcimsoy danıĢmanlığında, Bilgin Aydın
tarafından hazırlanmıĢ bir yüksek lisans tezi olan “Osmanlı YenileĢmesi Döneminde
Bab-ı MeĢihat‟ın Bürokratik Yapısı ve Evrak Dairesi” baĢlıklı çalıĢma, Osmanlı arĢiv
101
malzemesini oluĢturan defter ve vesikaların tek baĢına bir anlam ifade etmediği, bu
görülmektedir.
2011 yılında Yrd. Doç. Dr. Murat Çelikdemir danıĢmanlığında, Ġsmail Katgı
lisans tezi ise, katledilen üç Ģeyhülislamı bir bütünlük halinde müstakil bir eserde
inceleyen ilk çalıĢmadır. Dört yüz altmıĢ sayfalık bu eser katledilen Ģeyhülislamlar
örnek bir çalıĢmadır. Ana Kaynak ve birinci elden kaynaklara öncelik verildiği;
2009 yılında Prof. Dr. Ġsmail Safa Üstün danıĢmanlığında, Esra Evsen
102
defterlerinden yirmi yıl aralıklı olarak seçilmiĢ beĢ defterin tanıtımıyla, dönemin
görülmektedir.
hazırlananlar da vardır.
Müessesesi” adlı makale ise; sadece bir yerde ana kaynaktan, geri kalan bütün
103
Makalenin bibliyografya bölümünde ise “kaynak”, “araĢtırma, inceleme” ayrımına
104
4. SONUÇ
bu alandaki mensupları ile değil, tedris görevini yürüterek diğer alanların ihtiyacı
nezdinde büyük bir itibara mazhar olan Ġlmiye mensuplarına, bu önemin niĢanesi
dünyanın sayılı zengin arĢiv kaynaklarından birine sahip olan ülkemiz, bu alanda
incelemede, baĢta kitaplar, tezler ve makaleler olmak üzere Ġlmiye TeĢkilatı ile ilgili
Ancak özellikle tez çalıĢmalarında tezin ana teması ile ilgili bölümlerde ana
müĢahede ettik.
baĢlıklarda yer verme konusuna ise, tezler ve kitapların büyük çoğunluğunda riayet
tekrarından baĢka bir anlam ifade etmemektedir. Ġkinci elden kaynaklar, ana
konuya farklı bir bakıĢ açısı kazandırma amacıyla kullanılmalıdır. Tarih araĢtırma
106
KAYNAKÇA
Akyüz, Y., (2013), Türk Eğitim Tarihi (M.Ö 1000- M.S. 2013), Pegem Akademi,
Ankara.
Albayrak, S., (1996), Son Devir Osmanlı Uleması, ĠBB Kültür ĠĢleri Daire
BaĢkanlığı Yayınları, Ġstanbul.
Ay, M. E., (1989), Osmanlılarda Ġlmiye TeĢkilatı, Türkiye Diyanet Dergisi, C.25,
s.2.
Aydın, B., (2014), 17-19. Y.Y. Tahvil Ahkam Defterlerinde Alt Serilerin Ortaya
ÇıkıĢı, Kitaplara Vakfedilen Bir Ömre Tuhfe: Ġsmail E. Erünsal‟a Armağan, Ülke
Yayınları, C.1, Ġstanbul.
107
Aydın, B., Yurdakul, Ġ. Kurt, Ġ., (2006), Bab-ı MeĢihat ġeyhülislamlık ArĢivi
Defter Kataloğu, ĠSAM Yayınları, Ġstanbul.
Aydın, B., Günalan, R., (2001), XVI. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde Mevleviyet
Kadıları, Prof. Dr. ġevki Nezihi Aykut Armağanı (NĢr. Gülden Yıldız v.dğr.), Etkin
Kitaplar, Ġstanbul.
Aydın, B., Günalan,R., (2013), Ruûs Defterlerine Göre XVI. yüzyılda Osmanlı
Müderrisleri, Osmanlı Ġzinde Prof. Dr. Mehmet ĠpĢirli Armağanı (nĢr. Feridun M.
Emecen v. dğr), TimaĢ Yayınları, Ġstanbul.
Baltacı, C., (1998), “Hünkâr Ġmamı”, T.D.V. Ġslam Ansiklopedisi, C.18, s. 487-
488, Ġstanbul.
108
Bilge, M., (1984), Ġlk Osmanlı Medreseleri, ĠÜEF Yayınları, Ġstanbul.
Cihan, A., (2004), Reform Çağında Osmanlı Ġlmiyye Sınıfı, Birey Yayıncılık.
Çelebi, A., (1976), Ġslamda Eğitim Öğretim Tarihi (Çev. Ali Yardım), Damla
Yayınevi, Ġstanbul.
Çiftçi, M. (2012), XVI-XVII. Yüzyıl Osmanlı Ġlmiye TeĢkilatı Ġçin Bir Kaynak:
Tarih- i Silsile-i Ulema, ĠSTEM Dergisi, Yıl:10, s.20.
Ertan, V., (1990), Osmanlı Devletinde Ġlmiye Sınıfının Rütbe ve Payeleri, Diyanet
Aylık Dergi, C.26, s. 4.
Gökçe, T., Anadolu Vilayetine Dair 919 (513) Tarihli Bir Kadı Defteri, http:
//www.egeweb2.ege.edu.tr/ tid/dosyalar/IX_1994/TIDIX-1994-09.pdf.
Gözütok, ġ., (2012), Ġslam’ın Altın Çağında Ġlim, Nesil Yayınları, Ġstanbul.
GüldöĢüren, A., (2004), 19. YY’ın Ġlk Yarısında Tarîk Defterlerine Göre Ġlmiye
Ricali, MÜSBE Ġlahiyat Anabilim Dalı Ġslam Tarihi ve Sanatları Bilim Dalı,
BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Ġstanbul.
109
Günay, H. M., (2012), “Vakıf”, T.D.V. Ġslam Ansiklopedisi, C.42, s. 475-479,
Ġstanbul.
Hızlı, M., (2008), Osmanlı Eğitim Tarihinin ArĢiv ve Yazma Kaynakları, Türkiye
AraĢtırmaları Literatür Dergisi, C. 6, s. 12.
Ġnalcık, H., (2007), Kazasker Ruznamçe Defterlerine Göre Kadılık, Adalet Kitabı
(Editörler: Bülent Arı, Selim ASLANTAġ), Adalet Bakanlığı Yayınları, Ankara.
110
ĠpĢirli, M., (2006), “Mülâzemet”, T.D.V. Ġslam Ansiklopedisi, C. 31, s. 537-539,
Ġstanbul.
Kunter, H. B., (1939), Türk Vakıfları ve Vakfiyeleri Üzerine Mücmel Bir Etüd,
Cumhuriyet Matbaası, Ġstanbul.
111
OkumuĢ, O., (2013), Osmanlı Tarihinde Katledilen ġeyhülislamlar, Aksaray
Üniversitesi Sosyal ve BeĢeri Bilimler Dergisi, C.5, s. 1.
Ortaylı, Ġ., (2008), Türkiye TeĢkilat ve Ġdare Tarihi, Cedit NeĢriyat, Ankara.
Ortaylı, Ġ., (1994), Hukuk ve Ġdare Adamı Olarak Osmanlı Devletinde Kadı,
Turhan Kitabevi, Ankara.
112
ġeker, M., Kazıcı, Z., (1982),Ġslam Türk Medeniyeti Tarihi, Çağrı Yayınları,
Ġstanbul.
Terzi, A., (2009-10), Osmanlı Saray Eczanesinin TeĢkilât ve Ġdaresi (XIX. Yüzyılın
Ġkinci Yarısında), Osmanlı Bilimi AraĢtırmaları Dergisi, C.XI, s. 1-2.
Unan, F., (1991). Osmanlı Resmî DüĢüncesinin Ġlmiye Tarîki Ġçindeki Etkileri:
Patronaj ĠliĢkileri, Türk Yurdu Dergisi, C.11, s. 45.
113
EKLER
EK-I
114
Kazasker Ruznamçe Defteri
115
Kazasker Ruznamçe Defteri
116
Kazasker Ruznamçe Defteri
117
EK- II
Ruûs Defteri
118
Ruûs Defteri
119
EK- III
120
NakîbüleĢraf Defteri
121
NakîbüleĢraf Defteri
122
NakîbüleĢraf Defteri
123
EK- IV
Telhis Defteri
124
Telhis Defteri
125
Telhis Defteri
126
Telhis Defteri
127
ÖZET
mensupları hakkında bilgi verilirken, Ġkinci bölümde ise tezimizin temel problemi
büyük itibar görmüĢ, toplumda her zaman ayrıcalıklı konuma sahip olmuĢlardır.
Defterleri
128
ABSTRACT
This study attempts to examine Ilmiye, one of the most crucial components of
Ottoman state organization, and main literature bibliography of this institution. The
While first section of the study gives information regarding the general
structure and members of Ilmiye Institution, the second section based on main
problem of this thesis, that is which sources we could refer to have proper
institution.
who graduate from madrasa with authorization (icazet), and carry out education, law,
This establishment which has several affiliates such as Shaykh al-İslâm, Kadi,
Ottoman people (tebaa), and the institution always had privileged status inside the
society.
Ilmiye are; the registers of the members of Ilmiye institution in which official
transactions are recorded, biographic sources regarding Ilmiye members, Sakaik and
particularity not only for state organization, also regarding registration and archiving
official transactions, Turkey has one of the richest archive potentials around the
129
world, and there are indefinite documents inside the archives, libraries and individual
This study emphasizes the importance of these main sources inside historical
130