Professional Documents
Culture Documents
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
EĞİTİMİN KÜLTÜREL TEMELLERİ ANABİLİM DALI
EĞİTİMİN SOSYAL VE TARİHİ TEMELLERİ PROGRAMI
DOKTORA TEZİ
Ümit POLAT
ANKARA
Aralık, 2014
ii
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
EĞİTİMİN KÜLTÜREL TEMELLERİ ANABİLİM DALI
EĞİTİMİN SOSYAL VE TARİHİ TEMELLERİ PROGRAMI
DOKTORA TEZİ
Ümit POLAT
Ankara
Aralık, 2014
i
ONAY
Onay
Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim üyelerine ait olduğunu onaylarım.
…/…/2014
……………….
Prof. Dr. İsmail GÜVEN
Enstitü Müdürü
i
ii
BİLDİRİM
Ümit POLAT
ii
iii
ÖZET
Polat, Ümit
iii
iv
iv
v
ABSTRACT
EDUCATION AND TEACHER PROBLEMS IN THE PRESS FROM THE
ARMISTICE TO THE REPUBLIC (1918-1923)
Polat, Umit
Doctoral Dissertation, the Department of Cultural Foundations of Education
Thesis Supervisor: Prof. Dr. Yahya Akyuz
December, 2014,524+XV
The main purpose of this research is to analyze the education and
teacher problems in the press from the armistice to the republic (1918-1923).
The articles in the period of war of independence are alive documents
reflecting the pain, happiness, sorrow and hope based upon the war of
independence. The things printed and published in the press have the
characteristics of being the history of yesterday for tomorrow. The main
purpose of this research is to determine the education and teacher problems
by scanning some journals and some of the newspapers published in the
period of war of independence like Hakimiyet-i Milliye, Minber, İrade-i Milliye,
Açıksöz, İstikbal, Çorum, Peyam-ı Sabah. This historical research is a
descriptive study.
Education wasn’t neglected while struggling in the period of war of
independence. Teachers’ salaries, strikes, the schools closed were the
subjects of discussion. Educational Congress was done, Heyet-i Ilmiyes were
set up, ministers introduced laws about education and teachers, although
people were in all out war as a whole nation. Teachers’ and schools’
positions in the front, national awakening and organizing, and the reflections
of the activities of teachers associations and foreign and minority schools in
the press are tried to be presented. The quantitative situation of teachers and
their statistical values, their training, juridical and organizing problems were
determined and educators’ discussions about these subjects in the press
were narrated. Economic problems are the subject that the teachers most
suffered in the period of war of independence. Likewise, we can see the
teachers, who couldn’t receive their salaries and so couldn’t earn their keep,
resigned or worked in other jobs. In fact, this study is very important in terms
v
vi
vi
vii
ÖNSÖZ
vii
viii
İÇİNDEKİLER
ONAY ............................................................................................................... i
BİLDİRİM ........................................................................................................ ii
ÖZET ............................................................................................................. iii
İÇİNDEKİLER .............................................................................................. viii
TABLOLAR LİSTESİ .................................................................................... xiii
KISALTMALAR LİSTESİ ............................................................................... xv
I. BÖLÜM
GİRİŞ
1.1.Problem.................................................................................................... 1
1.2. Araştırmanın Amacı .............................................................................. 42
1.3. Araştırmanın Önemi .............................................................................. 42
1.4. Araştırmanın Sayıltıları.......................................................................... 43
1.5. Araştırmanın Sınırlılıkları....................................................................... 43
1.6. Araştırmanın Temel Kavramları ............................................................ 43
1.7.Yöntem................................................................................................... 44
1.8. Araştırmanın Modeli .............................................................................. 44
1.9. Evren ve Örneklem ............................................................................... 45
1.10. Veri Toplama Teknikleri Analizi ........................................................... 45
II.BÖLÜM
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNİN
GENEL ÖZELLİKLERİ
viii
ix
III. BÖLÜM
MİLLİ MÜCADELE BASINI
IV. BÖLÜM
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ BASININDA EĞİTİM
VE ÖĞRETMEN SORUNLARI
xi
xii
V. BÖLÜM
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ BASINDA
ÖĞRETMEN SORUNLARI
TABLOLAR LİSTESİ
xiii
xiv
xiv
xv
KISALTMALAR LİSTESİ
C : Cilt
No : Numara
s : Sayfa
xv
1
I. BÖLÜM
GİRİŞ
1.1.Problem
Anadolu Basını: 1919-1923 yılları kendi içinde iki gruba ayrılmıştır. İlk
grup Mustafa Kemal’i izleyen basın, diğeri ise Mondros Mütarekesi’nin
imzalanmasının ardından geleceği sorgulamaya çalışan ve özellikle İzmir’in
işgali ile birlikte yöresel savunmaya yönelik yayınlarda bulunan yerel
basındır. Milli Mücadele’nin sesi olan basın, kurumsallaşmaya yönelik ulusal
ve uluslararası daha geniş politik amaçlara seslenen organize bir yapıya
sahiptir.
4
Yerel basın ise 1918-1919 yılları arasında önce dar bir bakış açısıyla
sadece yöresel bağımsızlığın sesi olurken, giderek Mustafa Kemal’i
destekleyen ve politikalarını belirlediği basının etkisi altında kalarak Milli
Mücadele’nin önemli bir propaganda aracı haline dönüşmüştür. Anadolu’nun
her yerinde bir iki sayfalık gazeteler milli mücadelenin savunucusu
olmuşlardır. Milli Mücadele basını gazetecileri sadece yazarak mücadele
etmemiş, yazdıklarının, düşündüklerinin paralelinde eyleme geçmişlerdir.
İzmir’de yayınlanan sol içerikli Hukuk-u Beşer gazetesinin başyazarı olan ve
Fransa’da Sorbonne Üniversitesi’nde okuyan Osman Nevres’in (Hasan
Tahsin) düşmana İzmir’de ilk kurşunu atan bir gazeteci olması, Milli
Mücadele basınını bu açıdan sembolize etmesi bakımından ilginçtir. Çünkü
Osman Nevres, düşmana kalem değil, silah doğrultan bir gazetecidir
(Akgönül,1974: 86). Bu olayın basın tarihi açısından en önemli yanı işgal
kuvvetlerine ilk kurşunun bir gazeteci tarafından atılmış olmasıdır
(İnuğur1993:352).
Kurtuluş Savaşı’nın fiilen başlamasından önceki dönemde: yayınlarını
sürdüren ve İzmir’in Türk olduğunu ve Türk kalacağını söyleyen Anadolu ve
Duygu gazetelerini çıkaran Haydar Rüştü gibi bazı gazeteciler de İzmir’in
işgali ile Yunan kuvvetleri tarafından gazetelerini kapatmaya zorlandılar.
Ancak: Ahenk, Köylü, Musavat gazeteleri gibi bazı gazetelerde işgalin hemen
ardından işgal kuvvetleri ile işbirliğine girmişlerdir. Bu bağlamda Anadolu
basını, Milli Mücadele’ye öncülük eden, Milli Mücadele’yi destekleyen ve
yıpratmaya çalışan gazeteler olarak üç gruba ayrılabilir.
Diğer bir gazete olan Doğru Söz’ün 5 Haziran 1919 tarihli üçüncü
sayısında “Manda teklifi” şiddetle eleştirilmiş, Türk için “Ya İstiklal Ya Ölüm”
sözü ile içinde bulunulan durum hakkındaki görüşlerini ifade etmişlerdir. Ege
Bölgesi’nde basın, işgal kuvvetlerinden gizli olarak çalışıyor, İzmir halkı,
Kurtuluş Savaşı ile ilgili haberleri gizlice Balıkesir’de basılıp gizlice İzmir’e
sokulan “İzmir’e Doğru Gazetesi”nden öğreniyordu. “Hareket-i Milliyenin
8
İlk başta haftada bir, daha sonra haftada iki kez çıkan gazetenin sahibi
Yusuf Mazhar, sorumlu müdürü Ahibabazade Yusuf Ziya idi. Başlığının
altında “Çiftçi, işçi, esnaf, kardeşlerin ilerlemesine çalışır, her şeyden yazar,
köylü gazetesidir.” yazılıydı. Sakarya Zaferi’nden, Büyük Taarruz’a dek geçen
dönem boyunca Babalık, gerici düşüncelerle savaşmıştır. Dini konular
yanında, eğitim konusuna da cesaretle eğilmiş, kadınlık davasına inat ve
ısrarla parmak basarak, kız çocuklarının okutulması düşüncesini
savunmuştur. Babalık’ın 27 Nisan 1922 tarihli baskısı gazetecilik mesleğini
konu olarak almış, “Bu memlekette her aklına gelenin gazete çıkarması, üç
kelimeyi doğru veya yanlış yan yana getiren ve biraz da kesesine güvenen
her şahsın kendisinde gazete çıkarmak yetkisi bulması” ağır şekilde
eleştirilmiştir (İnuğur, 1993: 361).
Açıksöz:
Albayrak:
Alemdar:
Hadisat:
yakından takip ederek konuyla ilgili pek çok habere yer vermekteydi.
Gazetede dış kaynaklı haberlere pek yer verilmemektedir.
İkdam:
İrade-i Milliye:
Peyam-ı Sabah:
Vakit:
Hakimiyet-i Milliye:
yanlarına alıp Wilson İlkeleri Derneği, İngiliz Severler Derneği gibi dernekler
kurarak, Amerika ve İngiltere mandası için faaliyette bulunmuşlar ve Amerika
ile İngiltere’den açıkça manda, himaye istemişlerdir. Mütareke basını,
sürekli olarak zayıf olduğumuzu, “Batılı büyük devletler’e karşı gücümüz
olmadığını ve onlara karşı koyamayacağımızı, onlara karşı gelmenin ve
bağımsızlık istemenin çılgınlık, millîcilerin ise eşkıya kafalı olduğunu: bu
sebeplerle “batılı büyük devletler”e boyun eğmemiz ve onlardan yardım talep
etmemiz gerektiğini telkin ederek, her türlü direnişi kırmaya, zayıflatmaya
yok etmeye çalışmışlardır (Saruhan,1994:494).
Her devleti oluşturaran siyasi erkin kendine özgü bir eğitim sistemi
vardır. Bu sistem o toplumun sosyal, kültürel, politik ve ekonomik yapı ve
özelliklerine uygun olarak kurulur ve geliştirilir. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin kurulmasının hemen arkasından Türk toplumunun sosyal, kültürel,
politik ve ekonomik yapısına yeni şeklini verenler: bu yeni yapıya uygun, onu
15
Türk eğitim tarihi bize öğretmen yetiştirmede niteliğe önem veren ciddi
girişimlere nadiren gidildiğini gösteriyor. Toplumda öğretmenlik mesleğine
verilen değer giderek azalmakta, öğretmenler arasında; mesleğe, çalışma ve
yaşam koşullarına ilişkin yakınmalar, huzursuzluklar yaygınlaşmakta,
öğretmenlik gençler için çekiciliğini yitirmekte ve en son tercih edilen bir
meslek haline gelmektedir... Nasıl bir öğretmen yetiştirmek istediğimizin belirli
olmadığı, hele öğretmen yetiştirecek öğretmenlerin yetiştirilmesi konusunda
belirli bir politikamızın bulunmadığı, buna bağlı olarak da öğretmenlerimizin
niteliğinde giderek belirgin düşmeler olduğu görülmektedir.
Zavallı Muallimlerimiz
“Halktan mekteplerin ihtiyaçları için on bin lira isterseniz, yirmi bin lira
verelim diyor. Fakat mekteplerde hiçbir talebe namaz kılmadığı gibi hocalar
da namaz kılmıyor. Bundan dolayı bu parayı vermeyeceğiz diyorlar. Bu
parayı vermediler ve mektebi de kapattılar. Hem de aleni bir surette o
muallimler namaz kılmazsa, o tahsilden millet fayda görmez diye böylece
karar verdiler.”
bir rüseym halinde bulunuyor. Bunu seferberlik imha etti. Eğer yine henüz
ihtiyaç olmadan onları rast gele imha edecek olursak doğru bir harekette
bulunmuş olmayız. Vatanin müdafaası emrinde en son neferimizden en fazılı
muhterememize kadar hepimizin cepheye gitmesi lazımdır. Fakat ihtiyaç
nispetinde gidilmeli. Hepimizin bildiği esbab ve sevaik tahtında öğreniyoruz ki
bizim fazla askere ihtiyacımız yoktur.
Kongreler ve TBMM
Maarif Kongresi
her tarafından gelen 250’den fazla erkek ve kadın öğretmen, okul müdürleri
ve maarif müdürleri bir araya toplanmıştır. Mustafa Kemal, Ankara
Darülmualliminin’de toplanan kongreyi bir nutukla açmıştır. Kongre, bir
sonuca varmasa da, Mustafa Kemal’in önemli açılış konuşması ve öyle bir
zamanda toplanmış olmasıyla eğitim tarihimizde önemli bir yer tutar.
Kongrede erkek ve kadın öğretmenlerin aynı salonda beraber bulunmaları da
TBMM’de medreseli grubun eleştirilerine yol açmıştır(Akyüz.2012: 320).
İlgili Araştırmalar
Bu sınıflama şöyledir:
Ergün (1982), “Atatürk Devri Türk Eğitimi” adlı eserinde özellikle ilk
kaynak olarak basını kullanmıştır.1920-1923 arasını ayrı bir başlıkta ele
almış o dönemdeki maarif haberlerini inceleyerek Mustafa Kemal Atatürk’ün
eğitime ve öğretmene ne kadar değer verdiğini şu cümleler ile açıklar:
1.7.Yöntem
“Faik Ahmet Barutçu“, İzmir “Ahmet Priştine Kent Arşivi ve Müzesi, Balıkesir
Kent Arşivi”,İstanbul Belediyesi “Atatürk ve Tarık Us Kütüphanesinden”
faydalanılmıştır. Daha sonra örneklem aldığımız gazeteler taranarak milli
mücadele dönemi eğitim ve öğretmen sorunlarını konu edinen veriler
toplanarak tarihsel bir sistematik içerisinde değerlendirilmeye çalışılmıştır.
47
II.BÖLÜM
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNİN
GENEL ÖZELLİKLERİ
olmasa da, görünen budur. İstiklâl caddesi ve Beyoğlu’nda sağlı sollu her
dükkanda işiteceğiniz ilk söz ya Rumca ya da Fransızcadır. Galata bölgesi
bunları aratmayacak durumdadır. Diğer taraftan Türk kesimi sessizlik içinde
varlığını sürdürmeye devam etmektedir” (Karaosmanoğlu,1981: 10-12).
çekmiştir. Spor karşılaşmaları içinde ilk sırayı futbol almakta, onu at yarışları,
güreş ve diğer spor dalları takip etmektedir (Velidedeoğlu, 1971:155).
Milli Mücadele Dönemi, kendine has özellikleri ile Türk tarihinde bir
dönüm noktası olmuştur. Önceki dönemin siyasî, ekonomik ve kültürel
özelliklerini yansıtması yanında daha sonra gelen cumhuriyet dönemine de
temel teşkil edecek bir yapı oluşturmuştur. Tanzimat ve II. Meşrutiyetle
başlayan dönem, birçok yenilikleri toplum hayatına getirmiştir. Toplumun fikir
yapısında değişmeler olmuştur. İmparatorluk fikri tamamen ortadan kalkmış
bu devrede milli devlet olma fikri benimsenmiştir.
birlikte elde kalan ve yer yer işgal edilen Anadolu’da tek bir düşünceye ve
siyasal yapılanmaya izin verecek sosyal yapının kaldığı düşüncesi hâkim
olmuştur. O da milliyetçilik ve onun açılımlarıdır. Türk topraklarını ve Türk
milletini batı medeniyetinin imha kararından ancak milli bir irade kurtarabilirdi
(Safa, 1999:80).
Lira Kuruş
Buğday Yarım kile 1 60
(Kile 4 okka)
Arpa 1 10
Un 15-20
Pirinç 33-35
Toz şeker 70
Kahve 1 15
1
Osmanlı devletinde satışı yapılan eşya ve yiyeceklerin fiyatları resmi makamlarca
belirlenirdi. Buna o dönemin tabiri ile narh denilirdi.
63
(Akyüz, 2012)’e göre ise Kurtuluş Savaşı yıllarında atanan genç bir
öğretmenin eline geçen para “harp zannı” ile birlikte 15 lira civarındadır. Bu
rakamlardan yola çıkarak iaşe tablolarına baktığımızda bir öğretmenin bu
şartlarda geçimini sağlaması çok zor olmakla beraber, öğretmenlerin ya ek iş
yaptıklarını ya da istifa edip başka mesleklerde çalıştıklarını görmekteyiz.
Nüfus yapısı ile ilgili olarak Osmanlı Devleti’nde tam bir sayım
olmadığı herkesçe bilinen bir durumdur. Bu konuda Avrupa devletlerinin
konsolosluklarından, seyyahlara, azınlık toplulukların sayımlarına kadar
65
Ancak nüfus Mcharty’nin iddia ettiği gibi doğal yollarla değil diğer
bölgelerden gelen göç nedeniyledir. Çavdar(1974) göre; verdiği rakamları
Osmanlı Hükümeti’nin 14 Nisan 1919 tarihinde yayınladığı nüfus tahminlerine
dayandırmaktadır.Bu nüfus içinde Türk Nüfusu:14.118.968.,1.167.946 Rum
ve 587.960 Ermeni vardır. Ve bunlara diğer azınlıklar da eklenmelidir
ifadesini kullanır.
İzmir’in 15 Mayıs 1919 ‘da işgal edilmesinden hemen sonra yer yer
yapılan protesto ve mitingleri düzenleyenlere baktığımızda; Halide Edip
Adıvar, Nakiye Hanım Hüseyin Ragıp, İsmail Hakkı, Selim Sırrı, Emin Âli,
Mehmet Âli, Selahattin Âdil, Âkıl Muhtar Bey’i görmekteyiz(Akyüz,2012:317).
2.2.1.1. İngilizler
2.2.1.2. Fransızlar
2.2.1.3. Yunanlılar
Bu iki mektup Hamdi Bey’in yaşamının son iki gününde, çok kritik bir
anda, ona Agonya’dan yardımcı güçler sağlayıp bunları Yenice’de
silahlandırmak ve Biga’ya Hamdi Bey’in emrine gönderilmesini sağlamak
amacıyla yazılmıştır. Milli mücadele dönemimini konu alan bu mektubun
sahibi olan Hamdi Bey hakkında kısa bilgi verecek olursak;
Hamdi Bey, 17 Şubat 1920 günü, Biga dağlarında, Anzavur ve Gâvur İmam
yandaşları tarafından yakalanıp işkencelerle şehit edilmiştir. Kabri, Biga
şehitliğindedir.
III. BÖLÜM
MİLLİ MÜCADELE BASINI
gibi yeni mefhumlar giriyor, hatip gibi çok eski mefhumlar ise kalabalıklar
önünde söz söyleyenleri anlatmak için kullanılarak çok köklü değişikliklere
uğruyordu” (Birinci ,2001:134-135).
Böylece her aklından geçirenin, her canı çekenin sokak başına çıkıp
nutuk çekmesi gibi gazete ya da dergi çıkaracağı bir ortam oluşmuştur.
Çıkarılan gazetelerle basın alanında bir patlama olmuştur. Ancak buna basın
patlaması demekten çok basın çılgınlığı demek daha uygun düşecektir. İki ay
içinde 200’ün üzerinde gazete imtiyazı alınmış, gazete tirajları 2.000 den
50.000’e kadar yükselmiştir (Koloğlu, 1994; 54-59).
Eli kalem tutan ve parası olanlar birkaç sayı bile olsa bir gazete
çıkarmakta, parası tükenince de gazete matbuat hayatına veda etmektedir.
Türkiye’de II. Meşrutiyetin ilk yılların İstanbul’unda 607 adet gazete
yayınlanmıştır. Bu bize özgürlük adına gelen İttihat ve Terakki’nin istibdat
yönetimi kurduğunu gösterir. II. Meşrutiyetin ilanından, 1918 sonuna kadar on
buçuk yıllık bir dönem içerisinde 918 gazete ve dergi çıkarılmıştır.
82
500 adet basıp 50-60 kadar sattıklarını belirtir. Bu gazeteler İttihat ve Terakki
ile Kuva-yı Milliyeyi desteklemişlerdir.
Refik Halit (Karay) ‘in 1920 yılında çıkarmaya başladığı mizah dergisi
“Aydede” de Milli Mücadele aleyhine yayın yapan basın organları
arasındadır. Zaferden sonra Refik Halit de yüz ellilikler listesine alınarak yurt
dışına gönderilmiş, 1938 affıyla da tekrar yurda dönmüştür (Karaosmanoğlu,
1981: 84).
Koloğlu (1994) Millî Mücadele basınını iki evrede ele alır. Birinci evre,
Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan, Hakimiyet-i Millîye Gazetesinin 10 Ocak
1920 tarihinde Ankara’da çıkıncaya kadar ki dönem, ikinci evre ise Hakimiyeti
Millîye Gazetesinden sonraki dönemdir. Hakimiyet-i Millîye, Koloğlu’na göre
Millî Mücadele basınının temel taşıdır.
Millî Mücadele dönemi basının gücü, savaş bittikten sonra daha iyi
anlaşılmıştır. Lozan Barış Antlaşması sonucunda ülkeden çıkarılması istenen
150 kişilik listeden 13 kişi gazetecidir. Diğerleri ise İstanbul Hükümeti’nin
başında olanlar ve ihanet içinde olanlardır. Buradan hareketle basının Millî
Mücadele dönemi insanlarının zihninde nasıl bir imaj bıraktığı görülebilir.
Lozan Antlaşması sonucunda genel af ilan edilmiş ancak genel aftan hariç
tutulacak 150 kişilik bir liste için TBMM’de, 22-23 Nisan 1923’de gizli
oturumlarda hararetli tartışmalar yapılmıştır. Yurtdışına sürgün olarak
gönderilen bu 150 kişilik liste 10 gruptan oluşmaktadır.
2
Afyon Karahisar’da 1919-1923 yılları arası günlük olarak yayınlanmış olup Milli Mücadeleyi
desteklemiştir.
3
Emek Gazetesi, Afyon karahisar milletvekili Şükrü Bey çıkarmıştır. Haftalık bir gazetedir.
Ömrü kısa olmuş. Milli Mücadeleyi desteklemiştir.
4
Yeni Dünya Gazetesi, Arif Oruç tarafından çıkarmış olup gazete kominizim fikrini savunuyor
Eskişehir’de Çerkez Ethem tarafından himaye edilmiştir.
5
Dertli Gazetesi, 1919-1920 yıllarında Bolu’da yayın hayatına başlamış. İstanbul’a dair tüm
haberleri gazetede yayınlanmış olup Milli Mücadeleyi destekleyen bir gazetedir.
101
6
Kastamonu’da 15 günde bir olarak 1921 yılında yayın hayatına girmiş, 1923 yılında
kapanmıştır.Milli Mücadeleyi desteklemiştir.
7
Samsun ‘da İsmail Cenani tarafından 1919 ‘da çıkarılan gazete Pontusculara karşı basınla
mücadele etmiştir. İngiliz işgal kuvvetleri tarafından sık sık kapatılmıştır.
8
Trabzon’da 1922 yılında Ali Becil tarafından çıkarılmıştır. Milli Mücadeleyi destekleyen bir
gazetedir(Oral, 1968,Şapolya1969).
102
Yine İkinci Grubun ileri gelenlerinden Ali Şükrü Bey’in çıkardığı Tan
gazetesi de, bu listede görülmemektedir. Aynı zamanda bu listeye, Sivas’ta
çıkmakta olan Mücahede-i Millîye ve Amasya’da çıkan Hak Yolu (Şapolyo,
1969: 215), Artvin’de çıkarılan Yeşil Yuva (1922), Diyarbakır’da Ziya Gökalp
tarafından çıkarılan Küçük Mecmua (1922), yine Eskişehir’de İstanbul yanlısı
Hatif (1921), Kastamonu’da Zafer ve Köroğlu gazeteleri (Şapolyo 1969:218-
103
Minber Gazetesi 51. sayısı ile yayın hayatına son vermiştir. İlerleyen
dönemlerde ulusal direniş başlamış ve Mustafa Kemal’in Minber ile başlayan
gazetecilik serüveni İrade-i Milliye ve Hakimiyet-i Milliye gazeteleriyle devam
etmiştir. Cumhuriyet’in kuruluşundan önce basın ile yakından alakadar olan
Mustafa Kemal zaman zaman dönemin gazetecileriyle toplantılar düzenlemiş
ve hem gidişata ilişkin bilgiler vererek hem de basının desteğini almaya
çalışarak basın ile yakınlığını korumuştur(Tevetoğlu,1988:183).
9
Gazete veya dergilerde çıkan, birbirini tamamlayan yazılardan oluşan dizi
108
3.5.2.İrade-i Milliye
başlığında “haftada iki kere yayınlanır” ibaresi bulunduğu halde bu kurala pek
uyulmaz ve genellikle haftada bir kere yayınlanır (Şapolya,1969:192).
vardır : Ağaoğlu Ahmet, Hüseyin Tevfik, Hüseyin Ragıp Mahmut Esat, Doktor
Tevfik Rüştü, Yusuf Akçura v.s Hâkimiyet-i Milliye, Cumhuriyetten sonra
1934 yılına kadar aynı adla yayınını sürdürdükten sonra 4794. sayıdan
itibaren Ulus adını almıştır (Önder, 1991: 2443).
3.5.4. Açıksöz
Hakimiyet-i Milliye ve Yeni Gün gazeteler ile birlikte yer yer Anadolu
basınından’ da haberler aktarılmıştır. Fiatı 2 kuruştan, zamanla, 250 kuruşa
kadar yükselmiştir. Gazetenin hemen her sayısındaki baş makalelerinin çoğu
Faik Ahmet Barutçu tarafından yazılmıştır. Diğer yazılar ise: Ebulhamit
Hüsnü, Nüzhet Haşim, Adnan Sabih, ,Salih Zeki, Ustazâde Nazmi , Ahmet
Hamdi, Ebul Nimet , Ali Şükrü tarafından kaleme alınmış, bazı yazılarda
imzasız ya da imza yerine bir harf konularak yayınlanmıştır.
3.5.6.Çorum Gazetesi
çoğunun altında yazar adının baş harfleri bulunmaktadır. İlk olarak 35 hafta 2
sayfa olarak çıkarılan Çorum Gazetesi 36’ıncı sayısında sayfa sayısını 4’e
çıkarmıştır.
IV. BÖLÜM
VE ÖĞRETMEN SORUNLARI
olgusunun yerel idarelere bırakılması, çeşitliliği bir kat daha artırmıştır. Millî
Mücadele’de eğitim sistemi içerisinde yüzyıllardır süregelen klasik eğitim
sistemi olan medreseler, yeni duruma denk gelecek şekilde bir revizyona tabi
tutulmaya çalışılmıştır. Bu reform çabaları bir anlamda Meşrutiyet Dönemi’nin
devamı niteliğindedir. Çağa ayak uydurma sorunuyla karşı karşıya kalan
medreseler, bu dönemde de kendilerine çeki düzen veren bir yapılanma ile
karşı karşıya kalmışlardır. Yasama, yürütme ve yargıyı elinde tutarak
olağanüstü yetkilere sahip Büyük Millet Meclisi bu mesele hakkında 21 Mayıs
1921’de bir nizamname çıkarır. Bu nizamname ile medreseler ikiye ayrılır.
Eski medreseler ve yeni medreseler, yani Dar’ül Hilafe ve Medrese-i İlmiye iki
ayrı teşkilat iki ayrı sistem. Bu nizamname ile medreselerin bir bütünlük ve
ahenk içinde çalıştırılması hedeflenir. Ancak bu medreselerde okuyan
öğrencilerin çoğunda askerlik sorunu vardır. Bu sorun çözülmeden önce
medrese ve yüksek okul öğrencileri silâh altına alınmışlardır. Bu sorun da
Mayıs 1921’de çıkarılan bir tecil kanunu ile halledilir. Bu kanuna göre bütün
yüksek okul ve orta dereceli okullar ile ziraat, orman, erkek öğretmen, Dar’ül
Hilafet ve Eimmei Medâris talebelerinin fiili hizmetleri, tahsillerini
tamamlayıncaya kadar tecil olunacaktır. Bunu müderrislerin ve öğretmenlerin
tecil olayı izler. Ancak istenilen şekilde eğitim verilemez: çünkü okullarda
öğrenci kıtlığı had safhadadır (Arabacı,1996:583-619).
1879 yılı Temmuz’unda nezarete ait işler, beş daireye bölünerek her
bir dairenin başına Meclis-i Maarif üyelerinden biri getirilmiştir. Nezaret,
Mevcut Yazı, Muhasebe ve Evrak servislerinden başka şu dairelere
ayrılmıştır:
4.Te’lif ve Tercüme
İlimler, Fen, Tıp, Edebiyat ve Hukuk olmak üzere beş bölümden oluşan
Darülfünûn’a “ İlmi Özerklik “ verilmiştir. Bu dönemde ülkemizde azınlık
okullarının durumuna bakacak olursak: Meşrutiyet’e girerken, azınlık ve
yabancıların kendilerine ait okulları vardı. Bu okullar, her türlü devlet denetimi
ve teftişinden uzak olarak öğrenimlerini sürdürüyorlardı. II. Meşrutiyet
döneminde Maarif Nezareti, bu okulları denetim altına almak ve teftiş etmek,
programlarını düzenlemek, öğretmenleri tayin etmek, Türkçe derslerini
zorunlu kılmak istemiş ise de başarılı olamamıştır. Azınlıklar kapitülasyonlara
dayanarak, bu müdahaleye karşı çıkmışlardır(Unat, 1964:54).
Maarif Vekili Dr. Rıza Nur, 1920 yılı sonunda Bakanlık Merkez
Örgütü’nü teşkil etmiştir(Sakaoğlu,2003: 157- 158).
Merkez örgütü üç müfettişli bir teftiş heyeti ve yedi kişilik bir program
komisyonu ile tamamlanmaktadır. Ancak taşra örgütü hakkında herhangi bir
bilgiye sahip olmayan vekalet, emri altındaki okullar ve öğretmenler hakkında
teferruatlı bir bilgiye sahip değildiler. Bu konuda toplanan bilgilerle elde edilen
istatistiklere göre: Ankara Hükümetine bağlı 38 vilayet ve sancakta 2345
ilkokul vardı. Bu okulların581 tanesi kapalıydı. İlkokulların öğretmen sayısı
2384’ü erkek, 677’si kadın olmak üzere 3061‘dir. Bunlardan ancak 875’i
öğretmen okulu mezunu, diğer kalanlar ise çeşitli kaynaklardan toplanmıştır.
Orta öğretimde 28 Sultani, 50-60 kadar İdadi ve 18 kadar Öğretmen okulu
vardır. Savaş yıllarında Anadolu köylerinin %98 ‘i okulsuzdur. (Başgöz,,1973:
59).
Yunan Mezalimi
Dr. Rıza Nur, işte bu şartlar altında henüz işgal edilmemiş olan
bölgelerde ki Türk okullarına eğitim yöneticilerine hitaben yayınlamış olduğu
genelgesinde şunları istemektedir:
Yunanlıların Marifetleri
Aydın liva merkeziyle Nazilli kaza merkezi ve bir çok köyleri kamilen
ve Söke kazasıyla Köşnek, Kirmencik, Sultanhisar nahiyeleri ve bazı köylerin
kısmı azmini ihrak(yakmışlar) etmişlerdir. Bu livada ihrak olunan hane
mecmu-i 28351; , 89: cami ve mescit 6600 han-hamam ve dükkan 133
fabrika ve yağhane 140 mektep ve medrese tahrip edilmiştir. (İstikbal
Gazetesi, 21 Ekim1922).
“...bunlar gerçek bir oku! Değildirler. Her okulda 15-20 öğrenci vardır.
Bu, bizim için düşünülecek bir sorundur...”
...”Bir tek olan Ziraat Mektebi ile yine bir tane olan Ziraat Ameliyat
(uygulama) Mektebinin de bu ayrılıklar arasına katılmasını arz eder,
öneririm.”
...Benim ilimin nüfusu 100.000 küsurdur. Burada aydın olarak iki kişi
bile yoktur. Neden okulları Bursa’ ya, İstanbul’a yaptılar da bizimkileri öğretim
ve eğitimden yoksun bıraktılar? Bu derdi biz çözeceğiz....”
...”Kesin olarak hiç okulu yoktur doğu illerinin. Bitlis, Van illerinde
bugün okul adına bir şey yoktur”(İnan, 1975:155).
Fakat İslamcılara göre maarif büyük bir buhran içindedir. Ülkenin “irfan
ve efkarı” büyük bir keşmekeşe uğramıştır. Yabancı enkazı üzerine “Batı
terbiyesi”, Batı mektepleri üzerine kurulan maarif fabrikasını bunun nedeni
olarak görmüşlerdir. Bunlar milletin ruhuna yabancı ruhlar yetiştirmekten
başka bir fayda vermemiştir (Güneş ,1997: 285).
Rıza Nur’un Maarif vekili olduğu dönemi çok iyi analiz etmek gerekir.
Bu bağlamda yeni Türkiye kurulurken ülkenin içinde bulunduğu sosyal,
ekonomik ve siyasal şartlar son derece elverişsizdi. Türk toplumu, 11 yıl
155
süren ağır savaşlardan çıkmış fakat yeni bir savaşın içine girmişti. Bu
savaşlarda, toprak varlığının 2/3’ü savaş alanları olmuş, birçok yer yanmış,
yıkılmıştı. Nüfusunun 1/5’ini, yani yaklaşık 3 milyonunu bu savaşlarda
kaybetmişti. Ülkenin büyük fedakârlıklarla yetiştirmiş olduğu nitelikli insan
gücü, bu savaşlarda yok olmuştu. Öğretmen, hekim, eczacı, mühendis,
mimar, hukukçu, özetle yüksek okul çıkışlı insanlar parmakla gösterilecek
kadar az kalmıştı. Hatta duvarcı, marangoz, demirci, nalbant, terzi gibi
sanatkârlar da kalmamıştı(İnan, 1973: 153).
En önemlisi ise devletin köklü olan tüm kurumları hem savaştan, hem
ekonomik yapıdan, hem de kurumu idare edenlerin ehliyetsizliğinden
kaynaklı olarak çok büyük bir sıkıntıyla karşılaşılacağını göstermektedir. Bu
bağlamda Ankara’da TBMM’nin açılmasından itibaren oluşturulmaya çalışılan
“Milli Hükümet” işe yarar ne kadar bina bulmuşsa oraya yerleşmeye
başlamıştı. Bu binaların büyük bir bölümünün okul olması, eğitim ve öğretim
faaliyetlerinin adeta durmasına yol açmıştır.
ay, bazen bir yıldan fazla maaş yüzü görmeyen öğretmenler olmuştur.
Maaşlarını zamanında almayan ilkokul öğretmenlerinin feryatları TBMM’ye
kadar ulaşmaya başlamıştı. Öğretmenler mektuplarla vekile sorunlarını dile
getirirken, diğer yandan mebuslara da aktarmaktaydılar.
Dr. Rıza Nur, daha sonra okul kapatma hastalığının devam etmesi
durumunda milletin yaşayamayacağını, çünkü bir milleti ancak irfanlı
kafaların kurtarabileceğini, kalkındırabileceğini vurgulayarak sözlerini
sürdürmüşse de kendisinin sorunu çözücü ne gibi önlemler düşündüğünü
açıklamamıştır. Buradan da daha önce de belirtildiği gibi Maarif vekilliğinin
158
İcra Vekilleri Heyetine ilk Maarif Vekili seçilmiş bulunan Dr. Rıza Nur
Bey, Moskova’ ya gönderilen Türk Delegeler Heyeti’ nde vazifelendirilmiş ve
bu yüzden bakanlıktan istifade etmişti. Yerine 14 Aralık 1920 Salı günü
Hamdullah Suphi Bey, Maarif Vekili seçilmiştir. 15 Kasım 1921 (03.11.1337)
Salı günü Bitlis Milletvekili Yusuf Ziya Bey’ in Milli Eğitim Bakanı Hamdullah
Suphi Bey için “öğretmen ve Maarif Müdürlerinin usulsüz işten alınmaları ve
yenilerinin atanması ile ilgili olarak” verdiği gensoru önergesi, bir hafta sonra
mecliste sert bir tartışmaya yol açmıştır. Bunun sonunda başvurulan güven
oylamasında 68 kırmızı oya karşılık 75 beyaz oy çıkmıştır. Hamdullah Suphi
Bey, 22 Kasım 1921 (10.11.1337) Salı günü bakanlıktan istifa etmiş ve
ayrılmıştır. 11 ay 10 gün süren bu birinci Maarif Vekilliğinden sonra
Hamdullah Suphi, II. İsmet Paşa (İnönü) Hükümeti’nde ikinci kez bu
bakanlığa getirilmiştir. Hamdullah Suphi’ nin bu ikinci Maarif Vekilliği, 4 Mart
1925 Çarşamba gününden, sağlık durumunu ileri sürerek ayrıldığı 19 Aralık
1925 Cumartesi gününe kadar 9 - 10 gün sürmüştür. Toplam 20 ay 26 gün
Maarif Vekilliği yapmış bulunan Hamdullah Suphi, imkanların son derece
kısıtlı bulunduğu bu iki dönemde de bir çok önemli hizmetler görmüştür.
(Tevetoğlu,1986:158-159).
Muallimleri tıpkı zabitler gibi bir yerde tedrisatı deruhte etmeye mecbur
olacak bir teşkilat tasvir etmekteyim. Muallimleri askerleştireceğiz. Bunun için
meclise takdim etmiş olduğum bir takriri kanun teklifi halinde Heyet-i
Umumiyenin tasvibine arz edilecektir. Memleket için kendilerinden cebri
kanunlarımızla vergi istediğimiz millet, bizden ilim de istediği vakit, arzusunu
yerine getirmeyi kendimiz için bir vazife addetmeliyiz. Hükümet aldığı kadar
vermelidir. Muallimlerin bir nevi askeri mükellefiyetlerine mukabil kendiler için
kanuni tanzim, derece, terakki, emniyet, maişet şerefli mevki lazımdır.
Vekalet bunu temin için lazım gelen kanunu hazırlıyor. Ucuz muallim, ucuz
müdür, nihayet ucuz insan yetiştiriyor. İstanbul’da yapılmış gayet kıymetli bir
tecrübemiz vardır. Bir Darüşşafaka mektebi diye, Mülkiye Şahane, bir
Harbiye aza ve müdürlerinin ve muallimlerinin memlekette çok kıymetli
erbab-ı irfan arasından intihab olmaları neticesi, kendilerinden azami istifade
gördüğümüz güzide adamlar yetiştirdi. Bunlar adedi çok daha fazla, fakat
heyet-i talimiyeleri, tedrisiyeleri büyük bir itina ile intihab edilmiş olmaları bize
ne verebilirlerdi? Bunun için faziletleri ile ilimleri ile herkesin kalbinde mevki
tutmuş adamlarımızı şimdi olduğundan daha fazla miktarda mekteplerimize
ithal etmeliyiz”(Hakimiyet-i Milliye Gazetesi10 Mart 1921).
vazifesini yaptıktan başka ders programı ve kitab heyeti ve Türk âsâr-ı âtik’a
heyetlerinin vazifelerini de aynı daire yapmaktadır”(Hakimiyet-i Milliye
Gazetesi, 23 Ağustos 1920).
Büyük millet Meclisi’ nin 1 Mart 1337 (1921) Salı günü yapılan
toplantısında, Karasi Mebusu Haşan Basri Bey’ in “istiklal Marşı güftesini,
Hamdullah Suphi Bey’ in meclis kürsüsünden okunmasına dair takrir”i
üzerine istiklal Marşı konusunda görüşme açılmıştır. Kısa tartışmalardan
sonra Haşan Basri Bey’in teklifi kabul edilerek Antalya Mebusu Hamdullah
Suphi Bey’ in meclis kürsüsüne gelmiştir. Hamdullah Suphi mecliste şu
konuşmayı yapmıştır: “Arkadaşlar, hatırlarsanız, Maarif Vekaleti son
mücadelemizin ruhunu terennüm edecek bir marş için şairlerimize müracaat
etmiştir. Birçok şiirler geldi. Arada yedi tanesi en fazla vasıflara sahip olarak
görülmüş ve ayrılmıştır.Yalnız Bakanlık yapmış olduğu incelemede
fevkalade kuvvetli bir şiir aramak lüzumunu hissettiği için ben şahsen
Mehmet Akif Beyefendi’ ye müracaat ettim ve kendilerinin de bir şiir
yazmalarını rica ettim. Kendileri çok asil bir endişe ile kararsızlık gösterdiler.
Bilirsiniz ki bu şiirler için bir ikramiyemiz var..Halbuki bunu kendi isimlerine
yaklaştırmak arzusunda bulunmadıklarını ve bundan çekindiklerini
açıkladılar. Ben şahsen müracaat ettim. Lazım gelen tedbiri alırız ve icap
eden ilanı yaparız dedim. Bu şartla büyük dini şairimiz bize fevkalade nefis
bir şiir gönderdiler. Diğer altı şiirle beraber nazar-ı tetkikinize arz edeceğiz.
Seçme size aittir. Arkadaşlar, reyimi duyuruyorum. Beğenmek, takdir etmek
hususunda hürriyete sahibim. Seçimimi yapmışım, fakat sizin seçiminiz
benim seçimimi eksiltebilir. Arkadaşlar bu size aittir efendim” (Tevettoğlu,
1986:,160-161).
1922 yılı sonlarında İstanbul’ daki eki Osmanlı yönetimine ait bütün
“Nezaretler” ilga edilmiş, bütün okullar korunarak kendi ilgili oldukları
vekaletlere bağlanmış, Maarif Vekaleti’ nin İstanbul örgütü kurulmuştur. Zaten
daha önce Vekalet, Almanya’ da öğretimde bulunan ve gönderildiği İstanbul
Hükümetince ödenekleri kesilen öğrencilerin de harcamalarını üzerine alarak
kendini hemen her alanda kabul ettirmiştir. Bu arada Maarif Vekaleti’ nin
öğretmen örgütü, “Türkiye Muallime ve Muallimler Birliği” adını alarak bütün
Türkiye’ deki öğretmenlere bildiriler yayınlarken, İstanbul’ daki öğretmen
örgütleri “Muallimin Cemiyeti” ve “Mekatib-i İptidaîye Muallimleri Cemiyeti”
Nezaret’ i çoktan terk etmişlerdi ve sorunlarını Ankara’ daki Maarif Vekaleti’
ne bildirmeye başlamışlardı (Ergün, 1982: 20).
Vehbi Bey, şahsi girişimlerden kaçınan bir kişi olduğu için Bakanlık
yönetiminde çeşitli komisyonlar kurarak çalışmaya başlamıştır. Çok çeşitli
fikirlerdeki kişilerden kurulu komisyonlar, uzun süre öğretim programlarıyla
173
ve kısa bir zaman sonra da Vehbi Efendi’ nin Eğitim Bakanlığından ayrılması,
düşünülen bu değişikliğin uygulanmasını önlemiştir(Wilson ,1968: :63).
İsmail Safa Bey, 8 Mart 1923’ te yaptığı bir genelgede milli bir eğitim
görüşünü şöyle belirtmiştir: “Barışın kararlaşması eğitim, irfan ve uzmanlık
ocaklarımız ile uğraşmamıza elverişli bulunduğu dakikada çalışmalarımızı en
önce birbiriyle dayanışık (mütenasit) üç amaca yöneltmek zorundayız; Eğitim,
öğretim ve uzmanlık, ilk amacımız ulusal ve çağcıl eğitimi yurdumuzun en
uzak köşelerine dek dağıtmak olacaktır. Her kuşağın ödevi yeni kuşağı
geleceğin gereksinmelerine göre hazırlamaktır. Biz, tarihin geçirdiği ve
176
İsmail Safa, aynı “Misak-ı Milli” gibi, eğitim alanında yeni devletin
ulaşmayı planladığı amaçları gösteren bir “Maarif Misakı” belirlemiştir. Bu
misakın ana ilkeleri şunlardır: Türk milletini medeniyet safında en ileriye
götürmek ve yeni nesilleri, Türk olmak hassasiyetinin gerektirdiği bu amaca
en kısa zamanda varmayı mümkün kılacak aşk, irade ve kudretle yetiştirmek;
Milliyetçi, halkçı, inkılapçı, ve laik cumhuriyet vatandaşları yetiştirmek;
İlk ve Ortaöğretim
Yabancı Okullar;
Onun için derhal bir tamim yaptım ve ecnebi mekteplerinin kati surette
kanunlarımıza ve talimatnamelerimize riayet mecburiyetinde olduklarını ve
hak-ı murakabe ve teftişimize en küçük bir menanaat göstermelerine razı
olamayacağımızı yazdım. Bundan sonra dahi koyduğumuz kurallara riayet
etmediği anlaşılan mekteplerin seddini amar ettim ve zannederim ki hürriyet
ve istiklal içinde yaşayan milletlerin bundan başka yapacağı bir şey yoktur”
(Hakimiyet-i Milliye Gazetesi, 21 Kasım 1922).
Muhterem efendiler,
4-Her dersin sahası ayrı olmakla beraber her muallim sırası geldikçe
talebede din hissinin inkişafına çalışmalıdır. Ve hiçbir muallim talebenin dine
karşı laubaliyane bir vaziyet almasını intaç edecek sözlerde bulunmamalıdır.
“Maarif Kongresi dün küşat edildi“. Haberin ilk cümlesi ise “ Maarif
Kongresi, 16 Temmuz Cuma günü Darülmuallimin Konferans salonu’nda
küşat olundu“. Oysa 16 Temmuz cumaya değil, cumartesiye denk
gelmektedir. Bir yerde “ Evvelki gün” ifadesi kullanılarak , 15 Temmuz’u
190
başka bir yerde gene aynı tarih olan cumayı işaret eden haberde , 16
Temmuz metne nasıl girebilmiştir? Bunun nedenini, Akyüz’ün de yorumladığı
gibi , yazının 16 Temmuz günü yayınlanacağının hesap edilerek kaleme
alınması olabilir(Sarıhan, 2009:59).
zaferini mektep fütuhâtı takip etmezse, mutlaka o zafer boşa gitmiş, o fetih
sekteye uğramıştır. Eğer vaktiyle yeniçerilerin ta Viyana’ya kadar yürüyüp
zapt ettiği ülkeleri mektep ve maarif kudretiyle teşhire çalışsaydık, oralardan
belki bu kadar seri dönmezdik. İşte bu düşüncelerin sevkiyledir ki Anadolu’da
irfan faaliyetinin şâyân-ı dikkat bir hadisesi olan maarif kongresine fevkalâde
ehemmiyet atfediyoruz. Bu kongre Türk hayat-ı hükümetinde ilk defa olarak
mektep ve tahsil namına mevcudumuzun neden ibaret olduğunu öğretecek,
mektep ve tahsil için mesaimizin istikâmetini tayin edecektir. Kongrede
toplanacak liva murahhasları kendi mıntıkalarının bugünkü maarifine ait
malûmat verecekler ve âtiye ait müşterek maarif programını münakaşa
edeceklerdir. Maarif Kongresi Anadolu irfanı için adeta bir pusula vazifesini
görecektir. Aynı gün gazetede saat kaçta başlayacağı, nerede yapılacağı,
açılış nutkunu kimin yapacağı ve hangi konuların konuşulacağı hakkında
şöyle bilgi verilmiştir:
Son toplantıda Darülfünûn fen terbiye müderrisi İsmail Hakkı Bey’le, âli
dersler muallimlerinden Cemal Hüsnü Bey’in konuşması kongre üyelerini
etkilemiştir. En son ilköğretim Genel Müdürü Edip Bey, sorulara ve bazı
itirazlara dair açıklama yapmıştır. Toplantıya son verilirken Maarif Vekili
196
9 Aralık 1920, I. Oturumda Bitlis Vekili Ziya Bey, okul yetersizliği ile
ilgili görüşünü söyle ifade etmiştir:
“ Doğu illerinin Bitlis, Van illerinde bugün okul adına bir şey yoktur…”
19 Ekim 1920, 86.toplantı, 2. Oturumda Maarif Vekili Dr. Rıza Nur Bey de
“ Halk diyor ki bizden okullar için on bin lira istiyorsunuz. Biz yirmi bin
lira vereceğiz. Ama okullarda hiçbir öğrenci namaz kılmazsa o öğretimden
millet bir hayır görmez. Bu yüzden bizim eğitimimiz milletin yüreğinde yer
tutmuyor. Okullarımız halkın gözünde aşağılıktır. Çünkü dinin temeli ilkelerine
ve memleketin geleneklerine okullar saygı göstermiyor”.
202
Tahsil-i İptidaî
İkinci Sene Dersleri de: Kur-an’ı Kerim, Din dersleri, Türkçe, Hesap,
Eşya ve Tatbikatı, Âli işleri, Çizim ve Musiki derslerinden oluşur.
3-Mektebin devre-i evveli birinci sınıfı için otuz beş devre-i âliye ikinci
sınıfı için on talebe kabul edilecektir. Sair (diğer) sınıfların mevcudu had
nizamiyesinden fazla olacağından kabul edilmeyecektir.
İptidaî Mektepler
Resim
Mübadi,hesap.
Yazık ki bizim çocuklarımız için böyle kitaplar yok ve bu sayı bir iki
tanedir.
Mustafa Rahmi
Hayat Mektepleri
Hayat mektepleri muhitin ihtiyacına göre açılacak, gayet ilmi bir tarzda
ticaret, ziraat, sanayi, orman, maden, gemicilik, dokumacılık kısımlarını
muhtevî (kapsayan)bölümleri içermelidir.
Bil arz talebesi çok olan yerlerde konservecilik, balığı çok olan yerlerde
balıkçılık gibi mesalikler (meslekler) bir senelik ameli tedris ile telkin edilir ki
böylece fakir ve tahsilini idameye gayr-i muktedir çocuklar kolayca hayata
hazırlanmış olur. Bunun için İptidaîleri bitiren çocukların hayatını tetkik
lazımdır. Yüzde kaç talebe nereye, yüzde kaçı sultaniye, ne kadarı doğrudan
doğruya çıraklığa dahil oluyor? Böyle bir istatistik şimdiye kadar yapılmamış
ve tali mektepler böyle bir tetkik neticesinde tertip edilmemiş olduğu içindir ki
bizi yanlış yollara saptırmıştır.
Ufak bir himmetle böyle bir istatistik yapacak olursak alacağımız netice
bizi şayan-ı hayret bir vaziyet karşısında bulunduracaktır.
İptidaî Mektepleri
Mustafa Rahmi
İlk tahsili bitirecek çocuklar için bir de orta tedrisata lüzum vardır;
Fakat orta tedrisat münhasıran yüksek mekteplere talebe yetiştirmek
gayesine müteveccih (yönelmiş)değildir. Bütün bir milletin Darülfünûn
mezunu olmasına ne lüzum, ne de imkan vardır. Binaenaleyh orta tedrisatın
Darülfünûna talebe hazırlamaktan başka ve çok mühim bir gayesi daha
vardır ki o da hayat adamı yetiştirmektir. Sultanilerin on üç senelik hayatı göz
önüne getirilir ve umumi harp dolayısıyla pek tabi olan boşluktan sarf-ı
nazarla muharebeden evvel ve mütarekeden sonra ki istatistikler tetkik
edilirse görülür ki ilk sınıfları müteaddid(birden fazla) şubelere ayrılan
sultanilerin son sınıflarında dört, beş ve hatta bazen bir iki talebeden fazla
bulunmamıştır.
Program ve Kitaplarımız
Orta tedrisat muallimleri otuz sene tedris ile mükellef olup staj
esnasında sabit muallimlere bin beş yüz kuruş maaş verilecek ve muallim
unvanını ihrâzdan sonra maaşları bin yedi yüz elliye iblağ edilecektir.
Maaşat; müddet-i hizmetin yirmi birinci senesine kadar üçer sene ve
sonraki müddet için ikişer sene fasıla ile (300 ) kuruş zam görecek ve 27’ nci
sene nihayetinde maaş beş bin kuruşa baliğ olacaktır. Mevkut muallimlerin
maaşı bin kuruştan başlayacak ve 25’ inci sene nihayetinden iki bin kuruşa
çıkacaktır. Tespit olunan esasata göre muallimler kanunen müsteizim ceza
ahvali müstesna olmak üzere azlolunamayacaklar taksiri hilafetten açıkta
kalan muallimler altı ay zarfında behemehal tavzif(vazifelendirilerek) edilecek
ve bu müddet zarfındaki maaşlarını da tam olarak alabileceklerdir.
Din Dersleri 2 2 2
Türkçe 4 3 3
Arapça 4 3 3
Farsi 1 1 -
Ecnebi Lisanı 5 5 5
Tarih 3 2 2
Hukuk - 1 1
Coğrafya 1 1 1
İktisat - 2 2
Fizik 2 2 2
Kimya 2 2 2
Hayvanat 2 - -
Nebatat(bitkiler) 2 - -
Tabakat(tabakalar) - - 2
Hey’et (Astronomi - - 1
Cebir 2 1 -
Müsellesat(üçgen) 1 - -
Hesab 1 - -
Hendese 1 2 1
Makine 1 - 1
Felsefe 2 2 2
Resim 1 1 1
10
Osmanlıca Eğitim ve Öğretimle ilgili Terimler” Yahya Akyüz’ün Türk Eğitim Tarihi
Kitabından”Terimler Sözlüğü”bölümünden yararlanılmıştır.
225
oranla fazladır. Örneğin yabancı dil dersi 15 saat, Türkçe ve Arapça dersi ise
10 saat’dir. Aynı zamanda her gün yirmişer dakika da beden eğitimi dersi
verilmekte ve öğrenciler okul dışında gezilere de götürülmektedir. Her gün
altı saat ders yapılmaktadır.Pazartesi, Perşembe günleri ise okul tatildir.
Kasım ayı başı itibariyle Maârif Nezareti tarafından işgal edilmiş olan
Fransız ve İngiliz okullarının boşaltılmasına başlanmıştır. Bu okulların
eksiksiz olarak boşaltılmasına İngiliz ve Fransız heyeti yetkilileri tarafından
özen gösterildiği için Maarif Nezareti bu konuda acele etmek zorunda olduğu
gibi bu binalara yerleştirilmiş olan darüleytam ve sultaniler gibi resmi okullar
için elverişli yapılar araştırmak durumunda kalmıştır(Minber Gazetesi,8
Kasım 1918).
Ocak ayı başı itibariyle bütün okul, sinema, tiyatro ve diğer toplu halde
bulunulan yerlerin bazı koşullar çerçevesinde açılması uygun görülmüştür.
Bu görüşten hareketle ulaşım kolaylığı olmayan okulların dışında diğerlerinin
açılmaları, ancak öğrencilerin sağlık durumunun sürekli kontrol altında
bulundurulması; öğrencisinin yüzde on beşi devam etmeyen okulların
kapatılması,dershanelerle yatakhanelerin uygun zamanlarda
havalandırılması ve daha bazı sağlık koşullarının yerine getirilmesi
kararlaştırılmıştır. Ulaşım kolaylığı olan okulların hemen açılması ve öğretime
başlaması gerekli yerlere bildirilmiştir(İkdam Gazetesi,6 Ocak 1918).
4.1.5.4.1 İstanbul’da
Ali Kemal, Kuvayi Milliye ve milli uyanış için çalışan bazı öğretmenleri
azletmiştir. Niğde Maarif Müdürü Besim Atalay gibi.
Ondan sonra Maarif Nazırı olan Sait de (Mayıs 1919-Mart 1920) 1919
yılı Darü’lmuallimin mezunlarını ve genç öğretmenleri “milli harekete katılırlar”
korkusuyla Anadolu’ya atamamış, İstanbul’da tutmaya çalışmıştır.
için yetki kullanabilen bir kurum haline gelmiştir, İstanbul hükümeti kökten
feshedilinceye kadar bu kurum etki alanı dar da olsa varlığını sürdürmüştür.
İstanbul öğretmenleri de buna bağlı olmak durumunda kalmışlardır,
İstanbul’un işgal altında olması, maaşlarını İstanbul maliyesinden almaları,
Anadolu hareketinden yer olarak uzakta bulunmaları, onların İstanbul
Hükümetine boyun eğdikleri izlenimini vermiştir. Bu da Anadolu öğretmenleri
tarafından aleyhlerine bir tartışmanın başlamasına neden oldu. Çıkan bazı
söylentiler “İstanbul öğretmenlerinin hizmetinin memleket hizmetinden
sayılmayacağı” şeklindedir. Bu durum İstanbul öğretmenlerini oldukça üzer.
Hatta milli hükümet idarecilerinin kendilerine “husumet” beslediklerini
düşünmüşlerdir. Daha sonra yaptıkları bir kongrede kendilerini savunma
yoluna gitmişlerdir. Kongrede, bu durumun izzet-i nefislerine dokunduğunu ve
haysiyetlerini yaraladığını söylemişlerdir (Muallimler Mecmuası, 12 Ocak
1923).
4.1.5.4.2. İzmir’de
Ertesi gün şehrin ileri gelenlerinden bir heyet (bu heyetin içinde
öğretmenler de var) Yunan Fevkalâde Komiserliğine davet edildiler.
Toplantıda Sultani binasının boşaltılması meselesi sert ve tartışmalı geçti.
Toplantıdan bir sonuç alınamadı. Bina işgal makamlarınca süngülü askerler
kullanılarak zorla boşaltıldı. Böylece 1920-1921 öğretim yılı ortalarına doğru
Sultani Mektebi kapandı. Okulun kapalı olduğu ileri sürülerek öğretmenlerine
de 1920 yılı Aralık ve 1921 yılı Ocak aylıkları verilmedi. Bina Yunanlılar
tarafından adalet sarayı olarak kullanıldı.
4.1.5.4.3 Kastamonu’da
4.1.5.4.4. Trabzon’da
4.1.5.4.5. Samsun’da
4.1.5.4.6. Adana’da
4.1.5.4.7. Konya’da
4.1.5.4.8. Sivas’ta
4.1.5.4.9. Bursa’da
4.1.5.4.10. Ankara’da
Maarif Nazın Ali Kemal Bey, Paris Yüksek Öğretmen Okulu Müdür
Yardımcısı Mösyö Şamon ile birlikte Darülfünûnu ziyaret etmiştir. Ali Kemal
Bey Darülfünûn’da yapılacak olan yeni düzenlemeler için Mösyö Şamon’un
uzmanlığından ve bilgisinden yararlanılacağını belirtmiştir( İkdam Gazetesi,
14 Mart 1919).
Sadrazam Damat Ferit Paşa, beraberinde Maarif Nazın Ali Kemal Bey
olduğu halde 8 Mayıs günü Darülfünûnu ziyaret etmiştir. Felsefe şubesinden
Rıza Tevfik Bey ile Fıkıh şubesinden Seyyid Bey’in önergelerini dinlemiştir.
Daha sonra Darülfünûnun öğretmenleri ile erkek ve kız öğrencileri hazır
olduğu halde konferans salonuna gidilmiş ve Rıza Tevfik Bey öğretmenler
adına uzun bir söylevde bulunmuştur. Konuşmasında; “Bilim kuruluşu olan
Darülfünûna dini ve politik ihtirâsların giremeyeceği ve burada dini
tartışmalara söz konusu olmadığını, ulusların ilerlemesi ve büyümesine
hizmet eden fen bilimleri, hukuk ve matematik gibi öğretim ile uğraşıldığını”
belirterek “öğleye kadar erkek, öğleden sonra kız öğrencinin öğrenim görmesi
sebebiyle dışarıda dolaşan dedikoduların anlamsız ve yersiz olduğunu” ifade
etmiş ve sözlerine “serbest öğretimin sağlanmasını, Avrupa ile ülkemizi
yakından tanıyan Zeki Paşa’dan rica ederiz” cümlesiyle son vermiştir (İkdam
Gazetesi, 9 Mayıs 1919).
“Efendim Türk değildir, eğer Türk olsa idi bir şiirinde Türk dili şiiri
olmaya müsâit değil ise de, benim kudret-i şairânem bu lisana, bu kabiliyeti
bahşetmiştir demezdi. Hem efendim Türk olsa ne çıkar? Siz Türkler, bir tek
Fûzuli’yi aranıza almakla ne kazanırsınız? İmam-ı Azam da Türk değildir.
Türk’ün asırlar boyu bileğinde salladığı kılıcından başka övünülecek nesi
var? Siz Türkler bugün hâlâ daha Makarr-ı(payitaht-ı) Hilafet-i İslâmiyye olan
İstanbul’da oturabiliyorsunuz, bunu Düvel-i Muazzamanın, Âlem-i İslâm’a
karşı olan hürmetine borçlusunuz”(Gürkan,1971: 16).
Milliyetsiz Müderrisler
Öte yandan Rıza Tevfik’in olaya neden olan konferans metni 31 Mart
ve 1 Nisan tarihli Peyam-ı Sabah gazetesinde yayınlanarak Fûzuli’nin
İranlılığı ispat edilmeye çalışılmış ve konferansın protestolarla değil, alkışlarla
sona erdiği duyurulmuştu (Peyam-ı Sabah Gazetesi,31 Mart 1922).
Darülfünûn Mümessilleri
Atatürk, daha Millî Mücadele yıllarında eğitimi, başlı başına bir ülke
sorunu olarak görmüş ve bu alanda, bir takım ciddi girişimlere öncülük
etmişti. Bunlardan birisi, Türk Kurtuluş Savaşı’nın kaderini belirleyen Sakarya
Meydan Muhârebesi’nden birkaç gün önce, 15 Temmuz 1921’de Ankara’da
bir “Mâarif Kongresi” toplayarak, eğitimle ilgili sorunların tartışılmasına ve
geleceğe dönük eğitim politikalarının oluşturulmasına bir zemin oluşturmaya
çalışmasıydı. Aynı şekilde, savaş yıllarında, ülkenin kıt imkânlarına rağmen,
eğitimin her kademesini geliştirmeye yönelik bazı adımlar da atılmıştır
(Öztürk,1994:56).
Aralık 1921 yılında başlayan Serbest Âli Dersler’in ilk dönemi 25 Mayıs
1922 ‘de bitmiştir. İkinci öğretim yılı da İlâhiyat, Sosyal Sağlık ve Psikoloji
alanlarında 1922 Ekiminde başlamıştır.
11
İlmi Propaganda Konferansları: Bu konferansların en önemli amacı, Anadolu'da
Millî Mücadele'nin gayesini, önemini, özelliklerini ve dışarıda uyandıracağı yankıları
anlatmak ve bu suretle halkı bilinçlendirmekti. Bu işle görevlendirilen Ahmed Ağaoğlu
Bey, İsmail Hakkı Bey ve Mehmed Emin Bey gibi aydınlar, Ağustos 1921'den itibaren
Ankara Hükümeti'nin yönetimindeki şehir ve kasabalarda pekçok konferanslar vermiş;
ve bunlar halk üzerinde çok olumlu bir etki yapmıştı ( Hâkimiyet-i Milliye 29 Ağustos
258
üzere, ikinci toplantıda alınmış kararlara paralel olarak, bir yönetim kurulu
seçmişti. Bu kurulun görevlerinden birisi de, yürütülecek faaliyetler hakkında
bir yönetmelik hazırlamaktı.
Tablo. 9 1921-22 Öğretim Yılı Serbest Âlî Dersler Haftalık Ders Çizelgesi
Tablo 10. 1922-23 Öğretim Yılı Serbest Âlî Dersler Haftalık Ders
Çizelgesi
Konferans
HALK DERSHANESİ
Kayıt için cumadan maada her gün alafranga saat ( 11 )’den (2)’ ye
kadar Nakşibendi mektebinde baş muallim Şerafettin Beye müracaat
edilmelidir (Hakimiyet-i Milliye Gazetesi,25 Kasım 1923).
265
12
1863 yılında Merzifon’da Amerikan Ruhban Okulu olarak açılmıştır. Okul,1881’de orta
dereceli okul ve 1886 yılında ise kolej seviyesine çıkarılmış vegenel eğitim verilmeye
başlanmıştır. Okulun her türlü masrafı Amerikalılarca karşılanmıştır. Okulun bağ ve bahçesi,
kitaplığı ile çeşitli eğitim araç vegereçlerinden oluşan laboratuarları bulunmaktaydı. Okulun
öğretim dili İngilizce idi. Ayrıca Fransızca, Türkçe, Ermenice ve Rumca dilleri de
okutulmaktaydı. Okulda Ermenice öğretimine büyük önem verilmekte, Ermenice okutan
öğretmenlere, Türkçe öğretmenlerine ödenen ücretin üç katı ücret ödenmekteydi. Okulda
Fen Bilimleri ve Genel Kültür Dersleri yanında Hıristiyanlık Tarihi ve Felsefesi ile Ermeni ve
Yunan Mitolojisi gibi dersler de okutulmaktaydı. Merzifon Amerikan Kolejinin öğretmen ve
yöneticilerinin teşvik ve yardımları ile 1904 yılında Megalo ideolojinin gerçekleşmesi için
mücadele eden Etniki Eterya’ya bağlı ve Rum Patrikhanesinin himayesinde olmak üzere;
Karadeniz sahillerinde Pontus Devleti kurmak amacıyla bir Pontus Cemiyeti kuruldu. 1908
yılında Meşrutiyetin ilanından sonra ise, Müdafaa-i Meşruta adında bir ihtilal örgütü teşkil
edildi. 1910 yılından itibaren de “Pontus” adında bir dergi yayınlanmaya başlandı. Böylece
Merzifon Amerikan Koleji tam bir Pontus merkezi haline getirilmiştir(Taşdemirci, 2001:27-28).
Merzifon Amerken Koleji ve Anadolu’daki Etkileri adlı Dr. Gülbadi Alan tarafından Erciyes
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde yaklaşık olarak 500 sayfalık çok kapsamlı bir
doktora tezi hazırlanmış olup kitap halinde de okuyucu kitlesine ulaştırılmıştır.
269
İstikbal gazetesi Aralık ayı 1922 tarihli “Hıyanet Vesikaları“ adlı haberde
konu başlığı olarak” Yedinci Fasıl Merzifon da Yabancı Okullar
Pontus teşkilatının elde edilen vesaike(vesikalar ,belgeler) nazaran ile
tesis edildiği yer Merzifon’dur. Zira Samsun ‘da bulunan 1908 senesine ait
vesaikten tarihi evraka dest-res(isteğine) olunamamış ise de burada ki
Amerikan Kolejinde yapılan tahkikatta 1904 tarihli bir Pontus Cemiyeti
nizamnamesi meydana çıkarılmıştır. Evrak mührü resmi, arma, bayrak,
silahlar, kadim Pontus madalyaları, pontus mecmuası ve heyetin
münasebette bulunduğu çetelerin fotoğrafları, marşlar, notalar bulunmuştur.
Merzifon’da Amerikan Koleji Pontus kulübü nizamnamesinin şayanı
dikkat bazı mevadd(maddeler):
1-Madde: Merzifon’da Amerika Koleji’nde Mevcut Rum talebesini Maarif
Kulübü talebesiyle birleştirmek maksadıyla Pontus unvanı altında surfeis
ismindeki musiki kulübünü de şamil olmak üzere bir cemiyet teşkil etmiştir.
2-Madde: Mektep haricinde bulunanlarla Merzifon dâhilinde ikâmet
eden Rumlar azası tabiinin hukukundan istifade ederler ancak idare heyeti
azalığına kabul edilmezler.
3-Madde: Merzifon dan Pontus teşkilatı reisinin buradaki bir Yunanlıya
Mektup faaliyeti teşdit etmek üzere olduklarını ve Yunanistan’dan imdat
beklemekte bulunduklarını vazihen göstermektedir. Vesika dâhilinde ismi
(Yabancı bir Mektep) olarak geçmekte olan bina (Merzifon Amerikan Koleji)
dir.
Bu haberin hemen arkasından yine “Hıyanet Vesikaları” başlıklı
gazetede Merzifon Amerikan koleji hakkında şu bilgiler verilmiştir:
Aralık 1922 İstikbal Gazetesi “Hıyanet Vesikaları “
Merzifon’da ilk Pontus teşkilatı vücuda getirerek sinesinde
besleyen(Merzifon Amerikan Koleji) müdürü Türk Hükümeti’nin bi nihaye
misafirperverliğinden müsta’fi olarak dahil olduğu bir memleketi tabii olduğu
altı yüz senelik matbundan ayırmak cüret ve cesareti göstermekle iktifa
etmek istemeyerek diğer taraftan Müslümanları ne suretle Hrıstiyan
tasavvurunda olduğunu da ayrıca izah ediyor, içinde birkaç yerde cemiyetten
bahis edildiğine nazaran (Kolej Müdürü) (Huveyit)’den Mister Kutsel’e
gönderilen bu rapor her iki husustaki faaliyeti de mübin (açıklamaktadır).
270
Madde-2: Hizmetimiz ihtilal ile değil idare ile yapılmalıdır. Bunun içinde
memurların tezyidi(artırılması) lazımdır.
Gazete yayınlana her iki haberde de Merzifon Amerikan kolejini Milli
mücadele dönemi Pontus Rumlara nasıl yardım ettikleri şu belgelerle ispat
edilmiştir:
Arma, bayrak, silahlar, kadim Pontus madalyaları, Pontus mecmuası ve
heyetin münasebette bulunduğu çetelerin fotoğrafları, marşlar, notalar.
Kolejden Yunan işgalcilere mektup yazılarak onlardan övgülerle bahsedip
yardım istemişlerdir. Altı yüz yıl beraber yaşadığımız bu toplumu hem bizden
ayırıp hem de Anadolu’yu işgal eden Yunanlılarla işbirliği halinde Milli
mücadele aleyhinde çalışmalar yapmışlardır.
5 Nisan 1922 tarihli Hakimiyeti Milliye Gazetesinde “Bir Dişi Akrep” adlı
yazıda Pontuscu eylemleri hakkında bilgi vermektedir. Rum bayan muallimin
İstanbul’a getirdiği gizli bir evrakla yakalanmış olup, Anadolu Rumlarını
Yunanlılaştırmak için bestelenmiş şarkılar ve marşlar ele geçirilmiş ve her
Rum muallim mutlaka bu görevi bir misyon kabul ederek yapmak zorunda
olduğunu da ifade etmiştir.
Akyüz (2012)’e göre, İstiklal mahkemeleri zararlı eylemleri saptanan Rum
öğretmenleri cezalandırmış, Eğitim Bakanlığı da Antalya’da, Trabzon gibi
bazı bölgelerde bu okulları kapatma yoluna gitmiştir.
Bu Kolej’in Rumlar’ın hesabına çalıştığı, belgelerle ortaya çıkarılmış ve
hemen kapatılmıştır. Antep ve Maraş’ta ki Amerikan kolejinde de benzer
faaliyetler görülmüştür.
Trabzon’da çıkan 6 Haziran 1922 tarihli İstikbal gazetesinde” ’Gençleri
Milliyetperver Yetiştirmeliyiz’’ başlıklı haber İkdam gazetesinden alınarak
yayınlanmıştır. Haberin içeriğinde şu ifadeler kullanılmaktadır:
Darülmuallimin ve Darülmuallimat mezun ve mezunları saat üç buçukta
Mercan Sultanisi salonunda toplanarak bayramlaşmışlardır. Bu münasebetle
cemiyetin reisi Darülfünûn Türk tarihi medreselerinden Şemsettin Beyle Eyüp
Sultan İnas Numune Mektebi müdürü Bekir Sıtkı Efendi ve musiki
muallimlerinden Kazım Beyiniştirak etmiştir.
Bayramlaşma münasebetiyle orda toplanan muallimlerden Haydar Bey
tarafından Edirne’den birkaç gün evvel gelen sekiz yaşlarında bir kız talebe
takdim edilmiştir. Yunanlıların Edirne’yi işgal üzerine İnas Mektebine tayin
271
mektepler ve kiliselerdir. Eğer vakti ile gözlerimizi bunun içinde tertip edilmiş
olan hıyanete çevirmiş olsaydık Anadolu’muz masun ve mahfuz
kaIırdı(Hakimiyet-i Milliye Gazetesi, 3 Mart 1921).
Hamdullah Suphi kendisiyle yapılan bir röportajda gayr-ı Müslim
mekteplerin zararlarından bahsetmiş ve bunların faaliyetlerine en kısa
zamanda son vereceklerini şöyle belirtmiştir: Gayr-ı Müslim mektepler,
memleketimizde çok acı ve kanlı vakayı ile sabit olduğu üzere, siyasi
propaganda merkezi hizmetini görmekte devam edemezler. Bunların
mevcudiyetine razı olmak, memleket emniyetine karşı kurulan açık bir ifsat
teşkilatını serbest bırakmak demektir. Gayr-ı müslim mekteplerinin bu
faaliyetlerinden menetmek için azami mürakebe şeraitini tatbik edeceğiz.
Şimdiye kadar memleketin bazı kısımlarında bu sahada lazım gelen
teşebbüslerde bulunduk (Hakimiyet-i Milliye Gazetesi, 10 Mart 1921).
görünce hayret etmiş ve bunun üzerine nasıl bir yol izlemeye karar verdiğini
Darüleytam Bütcesi
‘Tarafınıza Darüleytam namına iki yüz elli bir dolar elli sentlik bir çek
gönderiyorum. Bu meblağ geçen Cuma günü akşamı İtalya’n otelinden ki
yetim İslam kızları menfaatine yapılmış güreş müsameresinin bütün hâsılatını
teşkil eder. Bu müsamereyi, bütün masrafını der uhde ederek ben tertip
ettim. Çekin muhteviyatı hâsılatın yekûnudur. Yani 201 buçuk dolardır. Bunun
Darül Eytam’a tedvini rica ederim. Böyle bir emri hayra iştirakten dolayı
kendimi bahtiyar addederek güreş hakkında malumat vermek isterim(İstikbal
Gazetesi, 20 Şubat 1922).
İSİMLER KURUŞ
Şarkı Amerika Muavenet Heyeti İ-si 10375
Mister Kareçer
Tüccardan Oflu Veli Zade Dursun 750
Efendi
Tüccardan Oflu Hacı Dursun Zade 750
Ahmet Efendi
Tüccardan Oflu Sarıca Zade Ferhat 750
Efendi
Tüccardan Oflu Sarıca Zade Efendi 310
Tüccardan Oflu Sarıca Zade Efendi 750
Tüccardan Oflu Kara Ahmet Zade 6000
Hasan Efendi
Tüccardan Sürmeneli Zade Hacı Musa 750
Efendi
Tüccardan Oflu Hacı Yakup Zade 500
İsmail Efendi …
Tüccardan Oflu Hacı Paşa Zade Hacı 500
Hafız Efendi
Tüccardan Oflu Hacı Arif Kaptan Zade 500
İbrahim Efendi
Tüccardan Oflu Sekmen Zade İlyas 500
Efendi
Tüccardan Oflu Çehreli Zade Şükrü 500
Efendi
Tüccardan Oflu Çakır Zade Veysel 750
Efendi
Tüccardan Oflu Hacı İbrahim Zade 500
Biraderler Efendi
Tüccardan Oflu Salih ve Muhammet 250
Kaptan Zade Efendi
Tüccardan Oflu Hacı Arif Kaptan Zade 750
Hamdi Efend
Tüccardan Oflu Kır Ali Zade Ali Bey 500
Efendi
Tüccardan Oflu İsmail Çebi Zade Ömer 2000
Efendi
Tüccardan Oflu Çilingir Zade Biraderler 1800
Efendi
Yekun … 37475
kısmen olsun müsterih kılınır. Altıncı sınıfı ikmal eden Darüleytam çocukları
için faydalı işler düşünülerek onların yerine sefalet ve ıztırabı daha derin olan
ve ölümünden kurtulan muhacir çocukları alınmalı.
4.1.5.8.1.Müsamereler
Müsamere
Bu Haftaki Müsamere
1- İstiklal Marşı
2- Gemici şarkılı ibreti
3- Eski Türklük(manzum)
4- Küçük Süvari
5- Her iş bitti de buna mı kaldı “sükût”
6- Ana yurdunun idmanı
7- Çocuklar ordusu marşı
8- Kefereyi yemin “sükût”
9- Küçük Pehlivanlar
10- Nalıncı Keseri “sükût”
290
Bu birinci müsamereden sonra bir ikinci daha tertip edilmiştir ki, temsil
günleri bilahare ilan edilecektir.
Sultani’de Müsamere
4.1.5.8.2.Spor Etkinlikleri
Cuma günü Ankara izcilik için mühim bir teşebbüsü karşıladı. Son
asrın milletleri arasında sağlam kafalar sağlam vücutlarla birlikte ilerliyor.
Hele bizim buna ne kadar ihtiyacımız var. Bir memleket istiklâlini; bütün
varlığını hakkının, ruhunun, bileğinin kuvvetine dayanarak kazanmak
mecburiyetinde kaldıktan sonra; artık onun zevklerinde hatta yürüyüşünde
bile yeni bir esas hakim olacaktır” (Hakimiyet-i Milliye Gazetesi,18 Temmuz
1920).
Futbol Müsabakası
vatanı kurtaralım, diyenler bile olmuştur. Ancak uygar (!) Batı yine iki
yüzlülüğünü göstermiş ve silahlarını bırakıp mücadele etmeyen ülkeler
sömürge olmuşlardır. Ancak Türkiye böyle yapmamış ve inandığı dava
uğruna bütün Batı dünyasını karşısına alıp Millî Mücadele’ye başlamıştır. İşte
bu mücadele, “yeni Türkiye’nin davası” olmuştur:
İzmir Mebusu Mahmud Esat, Yeni Türkiye’nin Davası
“Avrupa diplomasisinin Türkiye hakkında yirminci asırda reva
gördüğü muamele ile on beşinci veya on dördüncü asırda reva
gördüğü diplomasi arasında hiçbir fark yoktur. Türkiye hakkında on
beşinci asırda ve daha sonraki asırlarda Avrupa Hıristiyanları ne
düşünüyorlardı ise bugün pek farklı düşünmüyorlar. Ne yazık ki
memleketimiz, böyle bir vaziyet karşısında bulunduğuna bir türlü
inanmadı. Wilson şartlarıyla avutulan diğer mağlup ülkelerde vaziyet
pek de farklı değildi” (Hâkimiyet-i Milliye, 7 Ekim 1921).
Bizi biz yapan kültürel değerleri halka kazandırmak ve toplumu
kültürlendirmek için tiyatro gibi modern vasıtalardan istifade etmek
lüzumunun dile getirildiği yazıda her milletleri ayakta tutan kendi millî harsıdır,
denilerek harsa verilmesi gereken ehemmiyet vurgulanmıştır. Millî Mücadele
bir ölüm kalım savaşı haline geldiği zamanlarda bile kültürel değerlerimiz
cephe havadisleriyle birlikte gazete sütunlarında yerini almıştır. Ayrıca
Ankara’da Mustafa Kemal’in emirleriyle muallimler arasında belli zamanlarda
kongreler yapılmış ve hemen her konuda halk bilgilendirilmiştir. Gazetede
özellikle ruh, psikoloji, tarih gibi mevzularda neşredilen yazılar o dönem Türk
toplumunun ilgisini çekmiştir. Bu mevzulardan olan, Ruh ölür mü? Sorusunun
cevabı yine gazete sayfalarında cevaplandırılmıştır:
Darülfünûn Müderrislerinden İsmâil Hakkı, Ruh Ölür mü?,
“Bazı gençler ruh fânidir, zannediyorlar. Hayır, ruh bâkidir. Özellikle
Türk ruhu bakidir. Çünkü onun ruhu her fedakârlığı yapan, çalışan Türk’ün
ruhu, evliyâların ruhu gibi bâkidir. İyiliğe, fedakârlığa sarf edilmiş her ruh
bâkidir. Bu ruhlar, lâ- yemut olan milletin ruhuna karışır” (Hâkimiyet-i Milliye,
29 Temmuz 1921).
Müfide Ferid, Hakimiyet-i Milliye Gazetesinde 15 Ocak 1921 tarihli”
Türk Askeri” adlı makalesinde Türk askerlerine seslenerek onları, Türk
kahramanlığını över.
298
Türk askerleri yaşa…! Türk askeri bir kere daha istiklal sahasında
güneş gibi yükseldin! Bir kere daha karanlık çöken kalplerimize, ağlamaktan
kararan gözlerimize sevinç ışığı verdin. Türk askerinin Çanakkale de büyük
kahramanlık örneğini verdiğini, Erzurum’da üstlerinde kışlık elbise olmadığı
halde Rus kuvvetlerini püskürttüğünü belirtir. Kısacası, Türk askeri asla
yenilgiyi kabullenmediğini vatanı uğruna tüm dünyayı da karşısına aldığını
ifade eder.
Müfide Ferid, 7 Şubat 1921 tarihi Hakimiyet-i Milliye Gazetesinde
“Gazi Antep” adlı makalesinde Büyük Millet Meclisi tarafından” Gazi”
ünvanının verilmesi sebebi ile bu makaleyi yazmıştır. Makalesini şu ifadelerle
bitirir: “
“Gazi Anteb, dünyada bir Türk kaldıkça, senin ismin mukaddes
tanınacak, dünya durdukça, senin gazan Türklüğün edebi bir timsali
olacaktır”.
4 Mart 1921 tarihli Hakimiyet-i Milliye Gazetesinde “Vilson” adlı
makalesinde Amerika Cumhurbaşkanı Vilson’un Beyaz saray’dan hasta bir
halde ayrılması ile ilgili düşüncelerini açıklar.
Vilson’un Hıristiyanlık taassubuna sahip olduğunu şu cümleleri ile
ifade eder:
Vilson’un Hıristiyan olmayanlar için verdiği hükümler Kızılderilileri
merhametsizce öldüren,, siyah köleleri zalimcesine idare eden ecdadının
hikmetlerinden pek farklı değildi, onlar gibi Vilson’da insan denilince yalnız
Hıristiyanlar akla geliyor. Müfide Ferid şu cümlelerle makalesini sonuçlandırır:
Bugün o, vatandaşların ilgisiz nazarları altında Beyaz saray’ın kapısından
sedye ile çıkarken dünya üstünde iki seda yükseliyor. Bunlardan biri Avrupa
siyasilerinin alaycı kahkahası, diğeri ise ümitlerini kırdığı günahsızların
hiddeti ve bedduası…
Hakimiyet-i Milliye gazetesinde sosyal ve siyasi yazılar arasında
Mustafa Kemal’in ve milletvekillerinin de yazıları da vardır. Örneğin: “Ermeni
Mezâlim” Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukûk Cemiyeti Heyet-i Temsîliyesi
Nâmına Mustafa Kemâl, “İstanbul Ahalisine Beyannâme” Büyük Millet
Meclisi Nâmına Şeriyye Vekili Mustafa Fehmi ve gazetede bir çok imzasız
yazılarda bulunmaktadır.
299
mademki yarin cepheye gidecek olan bir İstanbullu Türk zabitinin karşısına,
gah bir şirket vapurunda, gah bir tramvayda, gah bir kahvehanede
oturmasının bütün şaşaasıyla bir Yunan zabiti geçip oturuyor, mademki
İstanbul’un bir mahallesi olan Beyoğlu’nda bizim başımızı bu badireye sokan
Venizelos namına hala ikide bir ayinler yapılıyor, mademki bir kısım Yunan
matbuatı bizim gümrüklerimizden geçen kağıtlar üzerine her gün birbirinden
geriye bühtan ve iftira destanları diziyor ve bunları bizim yerlere eğilmiş
başlarımız üstünden İstanbul’un dört köşesine dağıtıyor: Binaen-aleyh Büyük
Millet Meclisi erkanının İstanbul’a karşı hala meşkuk bir vaz’ almalarını
haksız görmek için ortada hiçbir sebep yoktur denilebilir.
“Yine Yandık”
Milli hayatımızın çok mühim bir yeri olan Mütareke ve Milli Mücadele
döneminin duygularını ifade eden, aksettiren edebi yazılarımız arasında başlı
başına yer tutan şiirler gelmektedir. Bu şiirler o karmaşık günlerin
psikolojisini, toplum hayatını, endişelerini, halkın yorgunluğunu, kararsızlığını
hatta mücadele fikrinin hangi duygu aşamalarından geçtiğini hissete biliriz.
Türk Askerine
Sen ey koca Türk, ey yüce millet ki çıkardın
Osman gibi, Orhan gibi, Fâtih gibi erler
Sen ey ulu derya ki kabardıkça yıkardın
Dağlar gibi bin orduyu ey her biri Hayder
Ey kalbi Muhammed’le dolan Müslüman asker
Allah kılıcıyla yine vurdun yine kırdın (………)
(Hakimiyet-i Milliye Gazetesi,24 Eylül 1922)
Ali Ekrem
Ali Ekrem, Hâkimiyet-i Milliye’de Millî Mücadele boyunca şiirler yazmış
ve Türk kahramanlığını bu şiirlerinde işlemiştir. Millî Mücadele yıllarında
ordunun ve milletin manevî desteğe ihtiyacı vardır. Asker, cephede işgalci
güçlerle bütün imkânsızlıklara rağmen savaşırken halk da askere destek için
kolları sıvamıştır. Anadolu halkı genç, yaşlı çocuk demeden her kim olursa
olsun maddî kaynaklarını, malını, canını, her şeyini ortaya koymuş, cephe
gerisinde mücadele etmiştir. Ali Ekrem de ordu ve millete kalemiyle, şiirleriyle
destek vermiştir.
Anadolu Toprağı
Senelerce sana hasret taşıyan
Bir gönülle kollarına atılsam
Ben de bir gün kucağında yaşayan
Bahtiyarlar arasına katılsam
En bakımsız, en kötü bir bucağın
306
Topçu Marşı
Batarya, Ateş
Doğsun o güneş
Turan güneşi
Yoktur hiç eşi!
Toplar, patlasın...
Düşman, çatlasın!...
Topçu (Yalnız):
Abdullah Çavuş
(……… )
Suphi
……..
BELDE-İ MAZİ
Bütün Vatandaşlarıma—
(………)
Feryat”
Açıksöz gazetesi yazarı Talat Bey İnas mektepleri için bir marş
yazarak bestelemiştir. Marş şöyledir:
(…..).
İkinci romanı olan “Yeşil Gece” adlı romanı ise Şahin Efendi adındaki
öğretmenin Sarıova kasabasında işgalcilerce camilerde Yunan propaganda
yapması için görevlendirilir. Ancak Şahin Efendi bunu yaparken, gizliden
gizliye işgalcilere karşı çıkar(Akyüz,2012:343).
tespit eder. Bunlardan ilki, öğrencilerin çok katı disiplin altında tutulmaları, en
doğal ihtiyaçlarının bile sınırlandırılmasıdır. İkincisi ise, medreselerin çok
sağlıksız ve kötü yerler olmalarıdır. Üçüncüsü ve en önemlisi buralarda
verilen eğitimin çağ dışı ve hurafeye dayalı hamasi bilgilerin öğrencilere
dayatılmasıdır.
Meclisin ilk üç Milli Eğitim Bakamın girişimleri, yani Rıza Nur’un ulusal
eğitim, Hamdullah Suphi’nin Türk kültürü ve çağdaş eğitim, Vehbi Bey’in ise
ülkede eğitime bir ‘başka türlü tutsaklık getiren misyoner okullarından
kapananların yerine yenilerinin açılmasını engelleyen eğitimin
ulusallaşmasına yönelik adımları bir atılmıştır. Atatürk, ilk öğretimden yüksek
öğretime kadar açılan yüzlerce yeni okulun yanı sıra, eğitim ve kültür
faaliyetlerinde bulunmak ve ilmi araştırmalar yapmak üzere bazı müesseseler
de kurmuştur. Bunlar kuruluş sıraları göre; Türkiyat Enstitüsü, Türk Tarih
Kurumu, Türk Dil Kurumu gibi. Bütün bu çabalarla, Atatürk dönemi eğitim ve
kültür politikası; Türk toplumunun millileşmesi ve batılılaşma ekseninde
değişmesi, gelişmesini ve netice olarak modernleşmesini sağlamıştır.
Tevhid-i Tedrisat yasasından sonra sırayla eğitim ile ilgili yeni kanunlar
yapılmış ve bir ulus yaratmak için gerekli her unsur eğitim ile halka verilmiştir.
Türk Tarih Kurumu ile insanlara Osmanlı Devleti’nden önce de dünyada Türk
olarak var oldukları ve büyük bir uygarlık oluşturuldukları yapılan
araştırmalarla öğretilmiş onların din dışında da birleşebilecekleri ortak bir
geçmiş yaratılmıştır. Bilimselliğin ilerlemedeki ve çağdaş uygarlığa giden
yoldaki en büyük merdiven olduğu gösterilmiş bu nedenle okuma yazma
bilmeyen kimsenin kalmaması için yeni ve herkesin anlayacağı şekilde Türk
harfleri kabul edilmiş, yeni alfabenin halka en kısa sürede öğretilmesi için
yaygın Millet Mektepleri, Halk Odaları gibi yaygın eğitim kurumları
oluşturulmuştur. Dünya dillerinden birçok eser Türkçe’ye çevirtilerek halka
sunulmuş, cumhuriyet döneminde halk kütüphaneciliğine ve halk eğitimine
büyük önem verilmiştir. Cumhuriyet dönemindeki tüm reformlar aslında
aydınlanma düşüncesinin bir ürünüdür. Bu da kuşkusuz Mustafa Kemal
316
Atatürk, Namık Kemal, Ziya Gökalp gibi Türk aydınların ileri düşünceleri ve
araştırmacı bilimsel kişilikleri sayesinde bir temele kavuşmuştur. Atatürk,
gerek Türk tarihi olsun, gerekse dünya tarihi olsun, birçok kitap okumuş,
araştırma yapmıştır. Cumhuriyetin ilerici kadrolarını düşünceleri ve
araştırmacı ve azimli kişilikleri de cumhuriyetin eğitim idealinin oluşumunda
büyük rol oynamıştır.
Atatürk, Türk eğitim tarihinde çok önemli bir yer tutar. Çünkü o, bazı
aydınlarımızca kısmen farkına varılsa da ayrıntılı, doğru, sistemli, kesin
teşhisi konulamayan felâketlerimizin nedenlerini, bunların eğitimle ilişkilerini
çok iyi görmüş ve göstermiştir. Bunlardan hareketle O, yeni devlet için yeni
bir eğitim felsefesi ve politikasını benimsemiş ve eğitimimizde, en zor fakat
en gerekli atılımları gerçekleştirmiştir(Akyüz,2012:343).
Bütün alanlarda olduğu gibi yeniden inşa edilecek olan idari, siyasi ve
askeri yapılanmaların yanında, eğitim, tiyatro ve basın onun sayesinde büyük
adımlarla gelişecek ve yedi yıl önce burada canlarını veren kahramanların
ruhları okula başlayan yetim çocuklarla hayat bulacaktır. Artık silahlı savaş
bitmiş siyasi, kültürel ve ekonomik savaş başlamıştır. Bu nedenle
Sarıkamış’taki gelişmeler çok önemliydi. Savaştan sonra bakıma muhtaç olan
Türk çocukları yetimhanelerde toplamış okullar açılmış, tiyatro grupları
oluşturulmuş, gazete çıkarılmıştır.
319
*
Kars 30 Ekim 1920’de anavatana katıldıktan sonra Kazım Karabekir Paşa öncülüğünde
başlayan basın-yayın faaliyetleri uzun süre devam etti. Ruslardan ele geçirilen matbaa
makinesi ve takımları kolordu merkezi olan Sarıkamış’a yerleştirilerek “Varlık Evi” adından
yeni bir matbaa kuruldu. Bu matbaa 25 Ağustos 1921’den itibaren haftada iki kez yayınlanan
“Varlık” adıyla bir gazete çıkarmaya başladı. Matbaa ve gazetede, Kazım Karabekir Paşa
tarafından yetiştirilen yetim ve kimsesiz çocuklar çalışıyordu. “Varlık Birlikte Yaşar” başlığı
altında “Milletin Uyanmasına Çalışır, Siyasi, İçtimai, İlmi, Ahlaki, Edebi Gazetedir” şeklinde
bir açıklamada bulunuyordu. Sekiz yıl boyunca Sarıkamış’ta yayın hayatına devam eden
gazete IX. Kolordu ile birlikte 1929’da Erzurum’a nakledildi. (ARSLAN, 2011, s.63-65.)
321
Anamektepleri
olduğu diğer okulların kapatılması büyük kayıp olmuştur (Bulut, 2006 :363-
364).
Sarıkamış Askeri İdadisi, Leyli Eytam İbtidâi Mektebi belli bir eğitim
düzeyine ulaşmış ve beş sınıflı bir hale gelmiştir. Bu gelişmelerden sonra
okul askeri ortaokul haline çevrilmiştir. İptidaî Mektebin 19 Aralık 1920’den
itibaren Erzurum’dan Kars’a alınmaya başlanması ve naklin
tamamlanmasından sonra bu ilkokul Askeri İdadi ’ye çevrilmiştir. Askeri İdadi
Kars’ta kurulduktan sonra yaklaşık yedi ay öğretimini burada sürdürmüş daha
sonra, 24 Haziran 1921’de Sarıkamış’a alınmıştır. Mayıs 1922’de okulun
henüz ilk sınıflarının mevcut olduğu, Kasım 1922 tarihlerinde ise altısı İptidaî,
üçü İdadi olmak üzere, dokuz sınıflı bir eğitim kurumu haline geldiği
bilinmektedir (Köstüklü, 2004 : 148-149).
Kurslar Başladı
V. BÖLÜM
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ BASINDA
ÖĞRETMEN SORUNLARI
1918-1919 3 16 12 13 44
1919-1920 7 8 14 14 33
1920-1921 14 9 13 10 46
1921-1922 21 19 5 13 58
1922-1923 33 13 15 6 67
1923-1924 34 40 24 40 138
Milli mücadele dönemi özellikle başlangıç tarihi olan 1919 ‘da yabancı
işgaline uğrayan bölgelerde bulunan darülmuallimin ve darülmuallimatların
büyük bir kısmı, işgalciler tarafından kapatılmış ve bunlara ait binalar başka
amaçlarla kullanılmaya başlanmıştır. Açıkta kalan okullar ise, eğitim ve
öğretim büyük ölçüde işgalci devletlerin kontrolüne geçmiştir. Meselâ,
işgalden sonra Edirne Darülmuallimin’de derslerin bir kısmı Yunanca olarak
yapılmış ve özellikle tarih dersine bazı sınırlamalar getirilmiştir. Ayrıca,
okulun bir kısmına da Rum göçmenleri yetiştirilmiştir(Öztürk,1996:44).
341
Darülmuallim ve Darülmuaalimat
İlkokul açmak için darülmuallimin ve darülmuallimatın çoğaltılması
gerekir, bunların kapatılması ilköğretimi engeller. Atılan adım bizi çok
üzmüştür. Maarif vekaleti darülmuallimleri 10, darülmuallimatları 6 vilayette
topluyor ve diğer vilayetteki okullar kapatılıyor. Bu icraatlar maarif vekaletini
büyük hatalar düşürmüştür. Kastamonu ili bu 10 merkezin içinde yer
almamaktadır( Açıksöz Gazetesi,1 Temmuz 1923).
342
Darülmuallimin Mıntıkaları
İlk ve orta tahsilin mümkün mertebe-i ıslahı için Anadolu on beş
Darülmuallimin mıntıkasına ayrılacaktır. Buralarda tam devreli birer Sultani
mektebi ile iki yüz talebelik birer Darülmuallimin İptidaî, birde Darülmuallimat
bulunacaktır. Bu haberde hem darülmuallim hem de darülmuallimat açılmalı,
gece dersleri açılarak halkın bu eğitim ve öğretim sürecinden faydalanması
sağlanmalı. Köy imamlarına da bu mekteplerdeki öğretim yöntem ve
teknikleri kurslar halinde verilerek mutlaka yetiştirilmeli. Çocuklara be
343
dersleri verenler mevkut muallimler safını teşkil ederler. Mecburi tahsil lisan
kurslarını idare eden muallimler birinci kısmındadır.
Maaşat ve Terakki
8.Sabit muallimlerin maşatı müddet-i hidmetlerine göre derecata
ayrılmıştır muallim muavinlerinin maaşı bin kuruştur. Muavinler dördüncü
maddede muharrer şerait mucibince muallim sınıfı ihraz ettikleri tarihten
itibaren maaşları bin iki yüz kuruşa terfi ediyor.
9. Muallimler, otuz sene icray-ı tedrisât ile mükelleftirler. Mümtaz
müddetinde bin kuruş maaş alırlar bilfiil muallimlik sınıfını ihraz ettikleri
tarihten itibaren maaşları bin üç yüz kuruşa iblağ edilir. Muallimlik maaşı
maaşı müddet hidmetinin yirmi birinci senesine kadar üçer ve bundan sonra
müddette ikişer senede bir kere üç yüz kuruş tezayüd(artma) ederek bu
müddetin yirmi yedinci senesinde dört bin kuruşa baliğ olur.
Mükafat ve Mücazaat
10.Hiçbir muallim kanunen müstelzim (sebepten) ceza olan ahval
haricinde bir sebep ve şüphe ile memuriyetinden azledilemez.
11.İ’fayı vazifeden bila sebep imtina, maarif veya mektep idarelerinin
bihak şikayetini davet edecek harekat ve devamsızlık muallimlerin tebdil ve
infisaline(ayrılma) mucibtir(sebep). Bu gibi Esbab-ı tahtında dört senede üç
defa infisal eden veya tebdil olunan muallim mesleğinden ihraç edilir.
12. Maarif vekaletinin esbab-ı idariyeden dolayı açıkta bıraktığı
muallim nihayet altı ay zarfında yeniden intihap ve tayin olunur (Hakimiyet-i
Milliye Gazetesi, 3 Nisan 1923).
Hakimiyet-i Milliye Gazetesinde “Muallimlik Bir Meslek Olacaktır!”adlı
bu yazıda toplam 34 maddeden oluşan şu ana başlıkları içermektedir: 1.Orta
Tedrisat Muallimleri Kanunu, 2.Orta Tedrisat Muallimlerinin Menşei ve Suret-i
Tayinleri, 3.Muallimlerin Vazife ve İştigalatı, 4.Maaşat ve Terakki, 5. Mükafat
ve Mücazaat başlıklarından oluşmaktadır. Bu yazıda öğretmende aranan
özellikler, öğretmenlerin maaş ve terfi durumları, mükafat ve ceza durumları
kapsamlı bir şekilde ele alınarak tek tek açıklanmıştır. Bu yazıya
baktığımızda bugünde mihver ders olan Türkçe dersinin önemli olduğunu
özellikle muallimlerin Türkçeyi çok iyi kullanmaları gerektiği ifade
edilmektedir. Muallimlerin mutlaka bir imtihana tabi tutulduğunu, maaşların
347
de, yalnız bazı derslerin usul tedrisinde ihtisas kesb etmiş muallimler vardır ki
bunların sınıflarına diğer mektep muallimleri gönderilerek derslerde hazır
bulunurlar ve bade münakaşa yapılır.
Amerika Darulmualliminlerde terbiye laboratuarları, buralarda
aramalar ve tecrübeler pek ileridedir. İngiltere, Almanya ve Fransa ‘da ne
suretle muallim ihzar edildiğini gördükten sonra program hususunda bizim
bunlardan nasıl muallim olabileceğimizi görelim.
İngiltere’de
İngiltere de: 1800 senesine kadar, İngiltere de muallim ihzarı için
sağlam bir usul yoktur. İngiltere muallimler ihzarı meselesiyle ancak
1883’ten sonra ciddi surette iştigal edilmeye başlanmıştır.
İngiltere’ de yeni bir muallimlik usulü getirilmiştir: Kalfa usulü yani zeki
ve büyücek çocukların, küçükleri okutması. Bir kalfa, bir muallimin maiyetinde
beş sene kalfalık ediyor. Çıraklık ile muallimlik öğreniyor. Bu çıraklık müddeti
hitam(sona erince) olunca Darulmuallimine gidiyor. Darulmuallimine gidenler
senede yirmi, yirmi beş lira veriliyordu ve tahsil müddeti iki sene idi. 1874’te
bu usul biraz ıslah olunarak Darulmualliminlerdeki tedrisata daha ziyade
ehemmiyet verildi. Evvelden kalfa olmanın şartı on üç yaş iken 1878 te on
dört, 1896 da on beş, ve bilahire 16 yaş yapıldı. Çıraklık müddeti de eş
seneden iki seneye indirildi.
İki senelik âli darulmualliminlerin programları: İngilizce, kitabe,
edebiyat ,tarih, coğrafya ,mübadî- riyaziyat , hıfzıssıhha, musiki,usul-i tedris,
tatbikat-ı dersiye , mübadî- i fünun , inşad , resim ,terbiye-i bedeniye , el işleri
(kızlar için dikiş) .
Bu dersler iki kısma ayrılmaktadır: İlk altısında talebe, birer birer
imtihan edilir. Sonrakilerinde, teftişlerde görülen mektebin umumi kabiliyeti
nazar-ı itibara alınır.
Darülfünûnların bir şubesi olan Âli Darülmualliminlerin tahsil müddetleri
üçsene olup (malumat-ıumumiye) dersleri burada Darülfünûn derecesindedir.
Terbiye ve psikoloji gibi mesleki derslere zaman az kalıyordu. Bunun için
1911 den itibaren Londra ve Manchester Darülfünûnları terbiye fakülteleri üç
seneden dörde iblağ edildi. Diğer Darülfünûnlarda böyle olacaktır .Terbiye
fakültelerinde psikoloji iyi okutulur; lakin tatbikat- ı dersiye altı, sekiz ve ya on
iki haftadan ibaretki kafi değildir. Muallimlerin kıymetlerini arttırmak.-
349
13
Yazılan istatistikler Kolombiya Darülfünûnuna mülhak darülmuallimin-i aliye terbiye tarihi
müderrisi Pol Monroe’nin) neşrettiği “terbiye ansiklopedisi” ile Fransa’nın 1922 tarihli umumi
salnamesinden alınmıştır.]
353
Rize’de Maarif”
Bunda gülünecek hiçbir şey yoktur. Bu ibare’ deli saçması değildir.
Burada biz İptidaî Mektebi’nde (subhaneke)yi okutmaya çabalayan 40-50
çocuğun pek avaz olarak ganî ettikleri hocalardan ibarettir.
Eskiden daha çok eski ve garip bir usul tedris ki çocukların sabahtan
akşama kadar ona arkaya yalpa vurarak taksini ettiği bu seslerden ne elde
edilecek; Kim bilir ilimsiz memleketler bilhassa 14 senedir “maarif, maarif”
diye feryat ettiği halde, açtığı açabileceği mekteplerin yüzde ikisine bile ciddi
ve hakiki muallim evsafına(şartlarına) haiz bir kimse bulamamıştır.
Düşünmeli ki bu memlekette inkişâfı ki temenni edilmeyen maarif,
kiralık dükkân, bir ahır bozmasına bir sürü küçüğü toplayıp onlara okuma
azmini öğretmekten çok daha fazla, çok daha başka bir şeydir. Bu köylerde
ve bu kasabalarda senelerden beri hocaların önünde sallanıp duruyorlar
içlerinden birçoğu okuyup yazma öğrenmiştir. Fakat telakki ve idrak itibarıyla
daima oldukları gibi kaldıklarına hiç şüphe yoktur. İptidaî Muallimi-(muallim)
vasfından evvel (mürebbi) vasfına haiz olmak gerektir. Öyle bir mürebbi ki
yarının neslini (yeni hayat) için teçhiz etmekle mükelleftir. Bu vazife,
hurafelerle harabeler içinde boğulmuş kalmış bir memlekette ne kadar ulvi,
ne mertebe mühimdir…
Mektep, zekai geliştiren bir müessesedir. Bu mevzular, muktedir
vicdan unsuru adamların elinde olmadıkça memlekete müfid olamazlar.
Hayat yolda o kadar geç ve geri kaldı ki hiç değilse gelecek neslin anlamış ve
duymuş uzuvları kesif bir surette ihtiva etmesi katiyen lazım. Bunu temin ise
muallim yetiştiren Darülmuallimlerin, Darülmuallimlere hoca yetiştirecek
Darülfünûnluların tesisine vabestedir(bağlıdır).
…
355
Burada bir İdadi Mektebi ile şehirde ikisi Zekur, ikisi İnas, biri Ana
Mektebi olmak üzere (5), bütün Liva dâhilinde de(41) İptidaî Mektebi var.
İdadi sınıflarının mevcudunu sordum:
13 dediler. 13 talebe için ayda 300 lira kadar masraf ediliyor. Bu Liva
vâridât husisiyesi o kadar az ki, masraf olmasın için Meclis Umumisi
olmadıktan başka muhasebeyi hususiye vazifesinide Liva muhasebeciliği
tedvir ediyor. Bu buhranın maliyeye müteallik kısmıTabii muallim buhranı da
var. Nitekim müdür bey anlatıyordu; Bilmem kaç aydır, maaşı 800 kuruş olan
bir riyaziye muallimi için edilmedik Liva bırakmamışlar da yine
bulunamamışlar.
Düşündüm; Bu yokluk içinde, bu kadar az talebe için Rize’de İdadi
Mektebine ne lüzum vardı? Mektep nehari olduğu için bundan ancak şehir
istifade edebiliyor. Şu sahile göz gezdirelim; Trabzon’dan sonra, (Giresun)
da, (Ordu) da, hatta şimdi (Ünye)’de birer İdadi var. Talebeleri onar on beşer
efendiden ibaret. Bir taraftan da ne maaş verebiliyorlar, ne de muallim
bulabiliyorlar. Mekteplerin yalnız isimleri var. Binalarının içinde birçok paralar
(heba-i mensura) olup gidiyor(İstikbal Gazetesi, 12 Ağustos 1922).
Trabzon’da çıkan İstikbal gazetesinde “Rize’de Maarif” başlıklı yazıda
İptidaî mekteplerindeki eğitim ve öğretim anlayışı ve öğretmenler eleştirilerek
öğretmenlerin yetersiz olduğu fikri ileri sürülmektedir. Eğitim yapılan
mekteplerin fiziki koşullarının iyi olmadığı, gereksiz yerlere mekteplerin
açılarak paraların boşa harcandığını aynı zamanda bu mekteplere ne
öğretmen bula bildikleri nede olan öğretmelerin maaşlarının ödenemediğini
ifade edilmektedir.
Ergün’e (1982)’ göre eğitim devrimleri dönemini çok iyi analiz
edebilmek için hazırlık dönemi olan ya da geçiş dönemi eğitime yön vermiş
kişiler arasında yapılan anket o dönemin tahlili açısından çok önemli bir
belgedir. Türk eğitim sisteminin sorunları hakkında sorulan 14 sorudan
oluşmaktadır. Özellikle ilk iki soru çok önemlidir. İlk soru “Maarifimizin en
noksanı nedir ? İkinci soru ise” Eğitimde ki bu gerileme ne zamandan beri
devam ediyor bu eğitimdeki duraklama dönemini nasıl atlatırız görüşleriniz
nelerdir? Soruları sorulmuştur. Hakimiyet-i Milliye gazetesinde 3 Ağustos
1923’te “On Dört Sualimize Cevaplar” adlı başlıkla yayınlanmıştır.İlk iki
soruya cevap veren: Selim Sırrı, Ali Haydar Bey, Mekteb-i Sultani Müdürü
356
Maarif Vekâletinin
İlk ve Orta Mekteplerle Memleket Dahilinde Oynanan Oyunlar Hakkında
Anket
İstanbul Koca Mustafa Paşa 28 Erkek ilk mektebinde
Tetkik yapan muallim hakkında izahatlar
Adı: Arif Feyzi
Memleketi: Manastır
Yaş: 26
Boyu:1;65 cm
Ağırlığı: 60 kilo
Muhit-i Sadri (Nefes Sayısı) Nabız Sayısı: Soluk alırken:90, Verirken:80
Tahsili Mezun Olduğu Okul: Darülşafaka
Mesleki Eğitim Mektebi:1339 zarfında Darülmuallimin Terbiye-i Bedeniye
kursundan mezun
İhtisas tarihi yaptığı yer ve süresi: 8 seneden beri ve izciliğin bizde
uygulanmaya başlandığı tarihten itibaren. 1 Şubat 1334 Pazartesi.
Muallimin Beden Eğitimi Hocasının İsmi ve Bugünkü Görevi: İstanbul Beden
Terbiyesi Mektebi Kalfası Sami Bey ve Selim Sırrı Bey
Tütün Kullanır mı? Alışkanlık düzeyinde değil.
361
Cevap: Müfredata dahil oyunlardan: Yurdunu bul, Eş yetişen, Kaç dur kurtul,
Esir almaca, Balık ağı, Kurt kuzu ve diğerleri sırasıyla tatbik edilecektir.
Esasen mektebin kadrosunda daimi muallimi olarak bulunurum. İhtisasıma
göre cihet müfettişleri, Beden eğitimi müfettişi beylerin onamasıyla henüz 4
ay öncesinden beri bütün talebeler efendilerle meşgul oluyorum.
B. Bu oyunlarda oynatamadığı, talebeye sevdiremediği, oyunlar var mı
dır? İsimlerini yazın?
Cevap: Kurtul oyunu sevilmiyor .
tarafından dikkat edilmesi hususunda uyarılır. İki öğrenci biri sağa biri sola
dön emri verilir. Muallim elinde fes olduğu halde her iki yöne dönmüş
öğrencilerin ortasına girer. Talebeye şarkı söylemeyi emreder. Şarkı
esnasında her iki öğrenci emre mütaakip istikametleri üzere arkadaşları
arasından yılan gibi geçerek koşarlar. Hangisi önce gelip fesi kaparsa o
kazanmış olur ve arkadaşları da onu alkışlar. Bu oyun hem heyecanlı ve
bilvesile aynı zamanda fazla dikkat isteyen bir oyundur.
G. Tenefüslerde oyun zamanlarında okul dahilinde öğrenciler kendi
aralarında daha ne gibi oyunlar oynamaktadırlar? Bu oyunlar hakkında
gerekli izahat ayrı bir kağıda yazılıp bu sayfaya eklenecektir.
CEVAP: Eğitici olmayan oyunlar yasaklanmıştır. Bu madde hakkında gerekli
izahat verilmiştir.
K. Okul dışında okula giden veya gitmeyen çocuklar arasında daha ne gibi
oyunlar oynanmaktadır? “Oyunların ismi, mahalli olanlar hakkında yukarıda
belirtilen şekilde izahatı yapılarak ayrı bir kağıda yazılarak sayfaya
eklenecektir”.
CEVAP: Dışarıda mektebe devam edenler ve etmeyenler arasından mahalli
olarak oyunlar mevsimlere göre değişmektedir. Kısaca özetle kış mevsiminde
koşturucu oyunlar (köşe kapmaca koşmacı…saklambaç)’dır. Diğer
oyunlarda Hırsız Polis, Koka (kaydıraktır).
KE: İlk ve orta mektep yaşını geçmiş gençler ve büyükler arasında özel
günlerde normal ve milli günlerde oynanan oyunlar var mıdır?
Cevap: Bölgemizde gayri muslim halk en ziyade futbol ile meşgul
olmaktadırlar. Müslüman halk ise bu yaşta bulunanlar ancak mecbur
dükkanlarda çıraklık yaptıkları için bu türlü oyunları oynamaya zamanları
yoktur. Açıklama; (Türklerin başka çaresi yok mecburlar).
Eklemek istediğiniz hususları görüşleri belirtiniz?
“Terfi usulü dairesinde main (saf) kaidelerle yapılmıyor. İltimas bulan istediği
yere geçer, köy hocasını müdürü umumi olmuş görebilirsiniz. Anadolu’da
İstanbul’a karşı husumet vardır. Kazım Nami’nin bu konuşması üzerine bir
tahkikat yaptırıldığını açıklayan muallimler cemiyeti reisliği yayınladığı
takrirde şöyle demektedir:
“Anadolu ve İstanbul muallimleri arasında bir ayrılık gayrılık olmadığına dair
mevcud olan kanaatimizde Anadolu’daki arkadaşlarımızın da müşterek
bulunduklarını göstermeleri mucib-i şükrandır (Muallimler Mecmuasi, 31
Temmuz 1923: 226-227.)
Birliğin en etkili üyelerinden Kazım Nami ile birlik arasında yaşanan bu
tartışmalarda Kazım Nami, Anadolu’daki öğretmenlerin %75’ini seciyeleriyle
tanıdığını belirterek fikirlerinin sağlamlığını ispat etmeye çalışmıştır.
Hakimiyet-i Milliye gazetesinde “Muallimler Kongresi Türkiye Muallime
ve Muallimler Birliği Ankara Derneği heyet-i umumiyesinin senelik içtimaı”
toplantı ilan edilmiş olup toplantıya kimlerin katıldığı hangi kararların alındığı
yayınlanmıştır. Ankara’da sık sık muallimler birliği üyelerini toplayarak
toplantılar yapmaktadır. Toplantıda diğer cemiyetlerle niçin birleşilmediği
gündeme getirilip tartışılmış, derneğin yaptığı faaliyetler övülmüş derneğin
tüm faaliyetlerine Atatürk, Kazım Karabekir Paşa ve Hamdullah Suphi Bey
destek vermiş hatta Türk ocağının binasının kullanılmasına da izin verilmiştir.
Anadolu’nun her ilinde açılıp faaliyetler düzenleyen Muallimler ve Muallimler
birliği derneği Konya’da da açılmıştır. Bu haber gazeteye şöyle yansımıştır:
Konya ‘ da Muallime ve Muallimler Birliği
Konya ‘da orta ve ilk mektepler muallimleri, maarif müdürünün
riyasette(başkanlık) içtima ederek bir muallim ve muallimeler derneği tesisi
için müzakeratta bulunmuşlar ve dernek tesisi kabul olunarak hazırlıkların
icrası için bir heyet-i müteşebbise vücuda getirmişlerdir. Bu hafta tekrar
içtima edecek olan heyet-i umumiye derneği tesis ve idare heyetini intihap
eyleyeceklerdir(Hakimiyet-i Milliye Gazetesi 12 Kasım 1923).
Ankara da kurulan muallim cemiyetinin hangi gerekçelerle
kurulduğunu, genç muallim camiasının bu sorumluluğun üstesinden
geleceğini, muallimlerin saygınlığını koruyabilecek, meslektaşlar arasında
birlik ve berberliği sağlayacak bir müessese olarak düşündüklerini ifade eden
bu yazının içeriği aşağıdadır:
375
Muallimler Cemiyeti
Memleketlerin terakki derecelerini meslek cemiyetlerinin miktarıyla
ölçüyorlar memleketler ve milletler bu zamanda kuru toprak ve birbirine
benzemeyen insan sürülerinden mürekkep bir heyet değildir. Bizde de bazı
bazı, meslektaşlar arasında bu suretle birleşme hareketleri görülmüyor değil.
Eğer adedin büyük kıymeti varsa bunun için iyi bir rakamda bulabilirsiniz!
Fakat itiraf edilmek lazım gelir ki; teşekkül eden meslek
cemiyetlerinden müspet faideleri görülenler pek az oldu denirse hata edilmiş
olmaz. Çünkü bunlar, Her şeyden evvel olmak istediklerini ve yapmak
istediklerini takip edemeyecek derecede cılız ve meslektaşların
muavenetlerinden mahrumdurlar.
Meslektaşlık hisleri kuvvetle meydana çıkan yerlerde bu tesanüd
bağları hayat içinde çok faal roller oynamıştır. Zaten yeni devletçilikte
meslekler meslek cemiyetlerine istinattan başka çare bulamamıştır.
Bugün bu ihtiyaç Ankara’da hissediliyor, genç bir zümrede, kadın
erkek hayatını memleketinin irfanına vakıf eden mektep hocaları bunu burada
canlandırmaya karar verdiler. Her gün yeni unsurlar ve yeni meslek adamları
ile nüfusunu artıran Ankara’dan yarın için daha çok şeyler beklemek
mecburiyetindeyiz fakat bu Ankara için bu günlük çok şayan-ı dikkat bir
kazançtır. İlk adımı muallimler attı: Fi’l-hakika bundan epey zaman evvel
Ankara’da teşekkül etmiş bir cemiyet daha vardı. Fakat, bu maksadı nedir
gayesi nedir; azm-i milliyeyi, ne suretle kuvvetlendirecektir? Kimse hiçbir şey
söylememiş, isminden ziyade başka mahiyeti haizdir.
Yeni teşekkül edecek meslektaşlar cemiyetinde hakim olacak nokta-i
nazarın esasını bilmiyoruz bu acaba bir muallim sendikası mı olacak? Yoksa
bir cemiyet-i hayriye mahiyetimi arz edecek? Memleketinde ki bu genç
zümresi; memlekete mefkurevi numuneler göstermeye karar veriyor.
Muallimliğin manevi kıymeti halk nazarında yükseltmeye terbiye ve tedrisde
en ilm-i usul-u tatbik ederek, faal, harsa hürmetkar unsurlar yetiştirmek
imkanını temin etmeye çalışacaklarını vaat ediyorlar. Bu gençler memlekete
daha bir çok vaatlerde de bulunuyorlar. Onlar halka iktisâdi, irfan-ı irşadat da
bulunmak vazife-i müddetince de genç omuzlar, üstüne yükleniyorlar, eserler,
mecmualar, kitaplar neşr etmek, gece dersleri açmak kütüphaneler, vücuda
getirmek emelleri de muallimler zümresinin maksatlarını teşkil ediyor.
376
içtima ederek bu mevzu üzerinde iki saatten fazla devam eden ilmi bir
münakaşada bulunmuştur.Lise muallimlerinden Şahver hanımın iradesinde
devam eden münakaşa esnasında milli terbiyenin verilmesi için istifade
edilecek dersler ve bu derslerden istifade tarzları, bu meyanda mevcut
müfredat programlarının tadili lüzumuyla kitapların eskiliği ve kifayetsizliği
mevzu-i bahis olmuştur(30 Aralık 1923 Hakimiyet-i Milliye Gazetesi).
Ankara muallime ve muallimler derneği toplantılar yaparak kendi
aralarında ilmi tartışmalar yaparak öğrencilere milli terbiye vermek için
mutlaka halı hazırda bulunan programlarının içeriklerini değiştirilmesi ve
kitapların yetersiz kaldığı hususunda karşılıklı münazaralar yapmışlardır. İlk
olarak da Fransa ve İsviçre eğitim sistemlerine ve ders kitaplarına bakarak
faydalanılması husussunu gündeme getirmişlerdir. Bu cemiyetin
tartışmalarına diğer muallim cemiyetlerde gündemlerine alarak tartışmışlar bu
konular hakkında görüşlerini belirtmişlerdir. Muallimler mecmuasında “Türkçe
Muallimler Derneği Birliği’nden”İstanbul muallimler birliğinin çalışmalarına
yönelik bir eleştirilerini dile getirmişlerdir
Türk inkılâbının terbiye müesseselerinde ne suretle tezahür
edebileceğine dair Ankara Derneği birkaç aydan beri (demokrasi
terbiyesi) namı altında münakaşalar tertip etti. Birlik, diğer
arkadaşlarının da aynı mesele etrafında faaliyette bulunmalarını, bu
müşterek faaliyetten çıkacak neticeleri toplayarak memleket ve
meslektaş efkâr-ı umumisine arz etmeyi arzu ediyor. Bu gayeye matuf
olmak üzere Ankara Derneği’nde cereyan eden münakaşaların esaslı
noktalarını sual şeklinde şöyle tespit ettik:
1- (Cumhuriyet ve demokrasi) terbiyesiyle (Monarşi ve sultanlık
devri) terbiyesi arasında ne gibi farklar olmalıdır?
2- Bu farklar mektep teşkilatında, programlarda ve terbiye
faidelerinde ne suretle tecelli eder?
3- Maarif vekâletinin programlar ve terbiye usulleri hakkında ittihaz
ettiği son kararlar ne suretle tatbik edilmekte ve ne gibi tesirler
vücuda getirmektedir?
4- Maarif vekâletinin mektep ve terbiye sistemimizde yapmasını arzu
edebileceğimiz daha ne gibi ıslahat vardır?
378
Memleketin büyük bir kısmının işgal altında olması, bir çok bölgede
TBMM’e karşı iç isyanların çıkması ve nihayet düşmanla muharebe halinde
olunması, TBMM Hükümetlerini de büyük bir ekonomik problemle karşı
karşıya getirmiştir. Mesela 1921 yılında TBMM bütçe yapamamış, çıkarılan
383
Aristo’ya biri gitmiş, “Seni oğluma hoca tutacağım.” Demiş. Aristo bunu
kabul ettikten sonra gayet pahalı bir ücret istemiş. Herif bu kadar ali bir ücret
istediğini görünce Aristo’ya diyor ki:
-Bu kadar parayla ben adeta bir köle satın alırım.
Aristo’nun verdiği cevap her an ve her zamanda yaşayacak olan bir
hakikattir:
-Ucuz muallim tutmakla bir köle değil oğlunla beraber iki köle satın almış
olursun!
2 Haftada 1 kilo çay içse 4 lira 80 kuruş yaklaşık olarak 9- 10 lira arası
değişir.
Haftada 1 kilo nohut tüketse 10 kuruş aylık olarak toplam 40 -44 kuruş
arası değişir.
Haftada 1 kilo pirinç tüketse 40 kuruş aylık olarak ise 160-200 kuruş
arası değişir.
Milli mücadele dönemi bir öğretmen ailesi yaklaşık olarak bir ayda
tüketeceği un miktarı 8-10 kg arasında değişmekte olup, fiyatı 20 kuruş
olarak alınırsa toplam olarak aylık 200 kuruş ekmeğe verilmektedir. Bu
sayısal verilerden yola çıkarak sadece bir ailenin yeme ve içme için aylık
bütçesinden ayıracağı para toplam olarak 750 kuruşu bulmaktadır. Bu sayısal
verilerde, elbise, kira ve daha başka diğer masraflar olmamakla beraber bu
dönemde öğretmenlerin aldıkları maaşla geçimlerini sağlamaları çok zordur
390
Ankara’da bazı okullarda bir kısım dersler boş geçmiş. Boş geçen
dersler için gazeteler ilanlar vererek açık bulunan branşlar ve ücretleri
gazetelerde belirtilmiştir.. Buna göre Ankara Lisesinde Arapça, Coğrafya,
Matematik öğretmenlerine ihtiyaç vardır.Bu branşlarda ki öğretmenlere 2000
kuruş maaş ödenecektir. Fransızca ve beden eğitimi öğretmenleri için ise,
1500 kuruş ödeneceği ilan edilmiştir(Hakimiyet-i Milliye Gazetesi,27 Ekim
1921).
Geçen sene 1500 kuruş maaşla görev yapan Fransızca Fahri Muallimi
Mazhar Bey’in maaşı tebliğ edilen son kadro ile 1200 kuruş olarak gösterilmiş
ise şimdi Fahri muallimler için yeterli derecede ödenek verilmiş olduğundan
adı geçen muallimin başarısına ve kıdemine bakarak binaen maaşına 1000
kuruş İstanbul ve 1000 kuruş Kabataş Lisesinden ödenmek üzere 2000 kuruş
yükseltildiği Maarif Vekaletine bildirilmiştir( BCA: 180.09.147.707).
İstanbul’da “erkek ve kız liselerinde” çalışan muallim ve muallimelerin
maaşlarına baktığımızda alınan maaşların hem verdikleri derslere,
başarılarına ve kıdemlerine göre değişmektedir. Her iki belgeye baktığımızda
bazı branşlar da ki muallimlerin aldıkları ücretleri diğerlerine oranla yüksektir.
Riyaziye, Tarih- Coğrafya muallimleri gibi. İptidaî muallimlerinin maaşları
diğer kurumların muallimlerine göre daha az ücret almaktadır.
Muallimler Mecmuası 12 Ocak 1923 tarihli “muallim maaşları” başlıklı
haberde “öğretmenlerin sıkıntılarını şu şekilde gündeme getirmiştir:
Muallim Maaşları
Muhterem “Yeni Gün” refikimizde okuduk: “Kastamonu Meclis-i
Umumisince kabul edilen bütçede muhasebe-i hususiyeden maaş alan
muallimlerin maaş miktarları şu suretle tensip edilmiştir: Yedi muallim
(700),on dokuz muallim (605),kırk sekiz muallim (500),yüz muallim
(400),doksan yedi muallim (300) kuruş…”
Bu kadar az maşla ilk tedrisatta en küçük bir terakkiye ihtimal yoktur,
hamiyet, fedakârlık, memlekete hizmetin yalnız bir şartıdır, eski derviş
kanaati asrın ihtilafına uyamaz. Biz hiç olmazsa asgari maişet refahının temin
14
Şüküfe Nihal aslında terbiye muallimidir. Fakat , Tarih, Coğrafya muallimi olarak atanmıştır.
15
Eren köy kız lisesi mezunu Nakkaş Muallimi diploma sahibi.
394
zikredilebilir. Ümit ederim ki cehalet gibi büyük bir harp bütçesi hazırlamak
tekâmül-i (olgunlaşma) milliyemiz namına pek zaruridir.
Darülmuallimin-i Aliye Müdürü İhsan- Servete endaze (ölçü)yoktur.
Mahalline maruz olmak şartıyla millet, maarifine ne kadar fedekârlık ederse
onun semeresini faiz-i sergiden daha müesser bir nispet dairesinde elde
edeceğinden emin olmalıdır.
Darülmuallimin-i Aliye Muallimlerinden İbrahim Alaattin-
Bugünkü maarif bütçesiyle gayeye takarrüb(yaklaşmak) mahal ve
esaslı bir maarif bütçesi tasviri de hayaldir. Ancak şimdiki maarif bütçesinin
hiç olmazsa on misli artmasını temenni etmeliyiz derim.
İhsaniyat Müdürü Avni-
için kat-î bir rakam söyleyemeyeceğim, Yalnız millet tütüne
müskirat(içilmesi yasak olan) kanununa rağmen içkiye sarf ettiği kadar bir
parayı terbiyeye sarf eylemeye katlanırsa memleketimiz pek az zamanda
maarifçe birinci sınıf ülkeler sırasına çıkabilir kanaatindeyim.
Orta Tedrisat Müdürü Nafi Atuf-
İlmi bir surette memleketi tanımak sayesinde ve ihtiyaçlara göre bu
bütçe tayin edebilir.
Hakimiyet-i milliye gazetesinde yayınlanan bu haberlerden yola
çıkarak şöyle bir tasvir yapabiliriz: Muallimlerin geçim sıkıntısından dolayı
mesleklerini terk ettiklerini, mevki olarak kendisinden daha düşük düzeyde
çalışanların maaşlarının daha fazla olduğunu haksızlık yapıldığını ifade
ederek istifa ettiklerini ve bunu sonucu olarak da yerlerine muallim
bulunamadığını ve gelecek nesillerin yetiştirilmesi açısından çok önemli bir
sorun oluşacağını dillendirmişlerdir. Muallimlere sorulan anketlerde verilen
cevaplara baktığımızda ise özellikle şu başlıklar üzerinde durulmaktadır:
Maarife ayrılan bütçenin artırılması hem eğitimin kalitesini artırır hem
de muallimin ekonomik sıkıntılarının giderilmesi , öğretmenin motivasyonunu
artırır. Tüm batı ülkeleri maarife büyük bütçeler ayırırken bizimde mutlaka bu
bütçeyi artırmamız gerektiği üzerinde durulmaktadır. Milletçe maarif
seferberliği ilan edilmeli her bir vatandaş katkı sağlamalı düşüncelerini ortaya
koymuşlardır.
400
getirmek ve kendilerine her vakit bir vasıta gibi çalışmaya mahkum bırakıp bir
parçada gaye gibi tanımak lazım
Darülmuallimin Aliye Müdürü İhsan:
Müderris ve muallimlerimize yalnız maddi ihtiyaçlarını değil, hars ve
irfanlarını mütemadiyen yükseltecek ve kendilerini asri milletlerin müderris ve
muallimleri seviyesinde bulunduracak derecede manevi ihtiyaçlarını da
tatmine müsait bir refah hazırlamak, talim ve tedris mesleğinden başka bir
yerde tefeyyüz yolu aramalarına mahal bırakmayacak surette ve ciddi esaslar
dairesinde istikballerini temin etmek lazımdır.En yüksek bir Darülfünûn
müderrisi gibi köyde çalışan mütevazi bir köy muallimi de, bu milletin hars ve
irfanına vakt-i hayat edenlerin maddi ve manevi istikballeri milletin manevi
zaman ve kefaleti altında bulunduğuna ciddi bir surette emin olabilmelidir.
Darülmuallimin-i Aliye Muallimlerinden İbrahim Alaattin:
Müderris ve muallimlerin terfihi için düşündüğüm şey bundan hizmet-i
umumiyeye iştirak edenlere şamildir. Çünkü bedel-i iştirak da ki nispet veya
tespitsizlik her türlü mantık icabının dununa düşmüştür. Ayrıca meslek talimin
kanunla inzibat altına alınması lüzumuna ihtiyaç vardır.
Şemsettin Sami Beyzade Ali Sami:
Muallimlerin terfi imkanının hasıl olması servet-i umumiyemizin
addetmesine yani o muallimlerin yetiştirecekleri gençlerin mektebe borçlarını
ödeyecek kabiliyette olmaları sağlanmalı. Az muallim kullanalım, fakat
doyuralım.
İhsaniyat Müdürü Avni:
Maaşlar maişet ihtiyaçlarıyla mütenasip olmalıdır. Ve vahit-i kıyas
biraz yüksek tutulmalıdır. Muallimin bir fikir adamı sıfatıyla alelade beşeri
ihtiyaçlardan fazla mesleki ve hususi ihtiyaçları vardır. Kitaba, seyahate,
evinde rahat ve huzura da muhtaçtır. Muallimlerin mesken temin edilmelidir.
Yeni yapılacak mekteplere muallimlerin maaile yaşayabilecekleri apartmanlar
ilave etmelidir. Bu bir taraftan da mekteplerin içtimaileştirmeye yarar. Bütün
muallimler şimendiferlerde, vapurlarda tenzilatlı tarifeye göre ücret vererek
edebilmelidir. Ve bu halk her mevsimde ve her zaman sadece bir hüviyet
varakası ibraz etmekle istihsal edebilmelidir. Muallimleri hodbin
(bencil)olmaktan kurtarmalıdır. Zamanlarının pek az kısmını kendi işlerine
hasretmeleri, mütebakisini tamamen mesleklerine vermeleri için hakları sarfa
415
Bu sene öğretime başladığı tarihe göre bir dersin kaç saat okutulması icap
ederdi.
Muallim bu derslerin kaçında derste bulunmuştur:
Muallim dersi terk etmiş ise ne gibi mazeretler sunmuştur.
Hakkında nasıl bir işlem yapılmıştır
Genel sınavda nasıl bir sonuç almıştır.
Öğrencilerin başarı ortalaması nedir
Öğretmenin genel durumu hakkında mektep müdürünün görüşü nedir
Muallim bey vücut bakımından biraz zayıftır.
Görevini sever birazda münzevi içine kapanıktır.
Dersin amacını gerçekleştirir ve dersi çocuklara çok iyi anlatır.
Sınıfta dalgın görünse de sınıfta otoriteyi sağlar
Maaşı 700 kuruş
Haftada 30 saat derse girer
Mesleğe Muhabbeti: Mülayımaliyyül ala
Performansı: Pekiyi mesleğine aşık
Talebe karşısında etki derecesi: Resim ve el işlerine yatkınlığı vardır.
Uzmanlık dalı resim ve el işidir. Öğrencilerle uyumlu ve etki derecesi iyidir.
Derslere hakimiyeti: Derse hakimiyeti yeterli olup öğretme yönteminden
öğrenciler istifade etmişlerdir.
Hangi eserleri takip etmiştir: Coğrafya Saffet bey, Musahabat (sohbet)
Sadullah Bey, Eşyalar ise Kemal Bey’dir(B.C A: 180.09.208.1083).
Denizli siciline baktığımızda adeta bugünkü ifade ile muallimin
özgeçmişi kapsamlı bir şekilde tutulmuştur. Kaç saat ders girdiği, hangi
yabancı dillere hakim olduğu, yayınlanmış eserinin olup olmadığı, mizacı,
yetenekleri, dersteki aktifliği, meslek sevgisi, talebe ile arasındaki iletişim,
programları nasıl yürüttüğü, derste hangi yöntem ve teknikleri kullandığı,
derslere giremediği zaman mazereti ne olduğu bunun karşısında hakkında
nasıl bir yasal işlemler başlatıldığı, öğrencilerin başarı ortalaması nedir?
Mektep müdürünün muallim hakkında görüşlerinin alınması hakikaten
bugünkü eğitim ve öğretim çerçevesinde değerlendirilecek olursak bu
sicillerin tutulması çok önemli bir icraatdır.
Basında en fazla muallimler ile ilgili çıkan haberlerin başında ise
“Tayinler” gelmektedir. Muallimlerin hem il içi hem de il dışı tayinleri de
420
liderleri de eğitim ile ilgili yazılar yer almıştır. Dergide yazıları bulunan diğer
bazıları Muallim Cevdet Halide Edip, Tekin Alp, Sabiha Zekeriya’dır.
Yeni Nesil: 1921’de çıkmaya başlayan haftalık bir öğretmen dergisidir. Dergi
öğretmen ve eğitim sorunlarına yer vermiş, öğrenciler için şiir, hikaye gibi
parçalara da yer vermiştir. Siyasi eğilim bakımından Türkçüdür. Başlıca
yazarları Memduh Ali Sadullah, Siraceddin, İsmail Hakkı, Muslihddin Âdil,
Muallim Cevdet ve Ziya Gökalp’tir.
Muallimler Mecmuası: Eylül 1922’de yayınlanmaya başlanmıştır.
.İstanbul Muallimler cemiyetinin yayın organıdır. Yıllarca öğretmen sorunlarını
konu edinmiş, öğretmenlerin en çok okuduğu etkili aylık bir dergidir. Yerli ve
yabancı öğretmen örgütleri ile ilgili yazılar;Türkiye’de ve dışarıdaki eğitim
sorunları, öğretmen yetiştirilmesi; Psikoloji, Pedagoji, konuları, çeşitli
derslerin öğretim yöntemleri okul piyesleri gibi konulara yer vermiştir.
Milli mücadele dönemi öğretmenlerin çıkardığı dergilerden Muallimler
Mecmuası ve Hakimiyet-i Milliye Gazetesinde tezimizde kapsamlı olarak yer
verilmiştir.
Bu dergilerle ilgili haberler basına ilanlar verilerek tanıtımları da
yapılmıştır. İstikbal gazetesi 8 Ekim 1922 tarihli haberinde “ Yeni Neşriyat”
adlı başlıkla şöyle yayınlanmıştır:
Darülmuallimin fen terbiye muallimi Hafız Rahman Bey tarafından “Yeni
Mektep” namında. Bir mecmua neşredileceği haberi alınmıştır, şimdiden
muvaffakiyet dileriz.
Maarif müfettişi ve aynı zamanda” talebe defteri ve çocuk dünyası”
mecmualarının yazarı olan Halid Bey’in Ankara’daki okulları teftişe gittiğine
dair 27 Mayıs 1923 tarihli “Maarif Müfettişi Halit Bey “ başlıklı bir haber
yayınlanmıştır:
İstanbul vilayet müfettişlerinden ve talebe defteri, çocuk dünyası
mecmuaları naşiri muallim Ahmet Halit bey şubemize gelmeleridir. Halit Bey
bulunduğu müddetçe Ankara mekteplerini ziyaret edecek, İptidaî
mekteplerinin ıslahı hakkındaki layihasını maarif vekaletine verecektir. Bu
layihayı ehemmiyetine mebni gazetemizle neşre başlıyoruz.
Kazım Kara Bekir Paşa hazretlerinin yetiştirdikleri şark betimlerinin
büyük muvaffakıyetlerine İstanbul’da şahit olan ve bunlara bin iki yüz elli
parça kitap hediye eden Halit Bey talim ve terbiye hususundaki
424
Gruplar, aile ve okul gibi yüz yüze ilişkinin bulunduğu birincil ve bu tür
ilişkinin bulunmadığı, ikincil grupları, politik, ekonomik grupları, baskı
gruplarını içine alır. Modern toplumlarda bu grupların bireyin kanaatlerinin
oluşmasında büyük rolü görülmektedir. Kamuoyu oluşumunda etkili diğer
çevresel unsur ise teknik araçlar (gazete, radyo, televizyon, film, dergi,
kitap, afiş, sergi, ...) dır. Bu günkü anlamda medya olarak adlandırılan, kitle
haberleşme araçları da denen bu teknik araçlar büyük kitlelere bol, çeşitli ve
çabuk haber sağlamakta, fertlerden çok uzaklarda geçen olayları onların
gözleri önüne getirmektedir. Bu araçlar olayları veriş, yorumlayış şekli ile
426
Sonuç olarak İzmir’in işgali diğer yerlerden farklı bir etki yaratmıştı.
İşgal, Anadolu’daki bağımsızlık ateşini körüklemiş, yurdun her tarafında
İzmir’in işgalini protesto için mitingler yapılmış, telgraflar kaleme alınmıştı.
İşgal, yaklaşık üç yıl sürecek olan Türk’ün ateşle imtihanının da başlangıcını
oluşturmuştu. İşte bu ortamda birbirlerinden bağımsız onlarca cemiyetler
işgallere karşı diren ilmesi konusunda bir görüş birliği oluşmuştur.
Eşraf, köylu, yerel yöneticiler, din adamları askerlerden ve özellikle
öğretmenler, şair ve yazarlar oluşan bu toplumsal ittifak; Kurtuluş Savaşı’nın
temel harcını oluşturacak sosyal örgütlenme modelini de kendi içinden
çıkarabilmeyi başarmışlar.
Anadolu hareketi, haklı mücadelesine basın yoluyla güç verecek yayın
organlarını yani; İstanbul basının aksine milli mücadeleye omuz verecek olan
gazeteleri de teknik acıdan bütün yetersizliklere ve zor koşullara rağmen
yaratmakta gecikmedi. Sivas’ta İrade-i Milliye, Erzurum’da Albayrak,
Kastamonu’da Açıksöz ve nihayet Balıkesir’de İzmir’e Doğru!.,Sivas’ta
Mustafa Kemal’in önderliğinde Anadolu Milli Hareketi’nin ilk yayın organı
olarak faaliyete gecen İrade-i Milliye’ gazetesi ve Anadolu’da çıkan birçok
gazete basın yoluyla milli mücadelenin başlangıcı olan ve milli birlik ve
beraberliği sağlayan mitingleri ilk haber olarak birinci sayfalarından halka
duyurmuşlardır.
5.7.2.1.Fatih Mitingi
Halkın ruhu...
Mitinge yarım saat kala Bayezid da esnaf olduğu anlaşılan iki kişi
arasında geçen konuşma:
Fatih’e doğru...
Miting meydanında…
Saat 15.00’e doğru Fatih Parkı etrafı ve Belediye Dairesi’nin önü erkek
kadın binlerce ahali ile hınca hınç dolmuştu. Belediyenin balkonu üzerine
simsiyah bir örtü serilmiş, her iki taraf pencerelerine birere siyah bayrak
asılmıştı.
Saat 15.00, 10-15 bin kişiye yakın bir Türk ve Müslüman kitlesi...
Belediye Dairesi’nde...
Halide Hanım:
sonra inşallah hepimizin üzerinde daha parlak, daha feyizli bir sabah
olacaktır.
Türkler ve Müslümanlar!
Fakat, Ey Kardaşlar!
dönüp, büyük bir üzüntü duyarak çektiği sıkıntı ve yorgunluğu hiçe sayarak,
kutsal saydığı değerleri koruma çarelerini aramaya başlamıştır.
5.7.2.2.Üsküdar Mitingi
Dünyada hiçbir hakim kuvvet bakî kalamaz. Daimi olan, ebedi olan
haktır. (Allah sesleri) Anadolu’nun kalbgahı olan İzmir’i hiçbir vakit
bağışlamayacağız. (Ahalide heyecan)
“Yarab!
Galibler!
İkdam gazetesi 24 Mayıs 1919 tarihli “Hak İsteriz” adlı haberde miting
ile ilgili şu ifadeleri yayınlamıştır:
İki Milyon Türk, İki Yüz Yirmi Bin Ruma Feda Edilemez” ibareleri
okunuyordu. İlk sözü milli şair Mehmet Emin (Yurdakul) Bey almış ve
hitabesine şöyle başlamıştır:
“Kardaşlar!
Kardaşlar!
“Kardeşlerim, Evlatlarım!
Asırlardan beri sinsi sinsi devam eden Avrupa’nın istila siyaseti her
vakit Türk topraklan üzerinde vicdansız bir şekilde tecelli etmiştir. Türkler ve
Türkiye ecdatlarına ve bayraklarına ve milletimizin ebedi ve elzem halkına
hıyanet etmeyeceklerdir. Dinleyiniz, sizin iki dostunuz var: Bugünkü
Müslüman âlemi öteki millet hakkı için bağıracak medeni milletler. Birini
kazandınız, ötekini bugün açtığınız davanın hak ve ulviyeti kazanacaktır.
Hükümetler düşmanımız, milletler dostumuz, kalbinizde isyan
kuvvetinizdir.Böyle muazzam bir günü Osmanlı tarihi, Osmanlı toprağında bir
defa daha idrak edemeyecektir. Yedi yüz senenin en asil ve büyük
hasletlerimiz olan vakarımızı adalet ve terbiyemizi unutmayacağız. Yedi yüz
senenin tarihinin ağlayan minareler altında yemin,,ediniz: Bayrağımıza,
ecdadımızın namusuna hıyanet etmeyeceğiz.”
Bir hafta sonra aynı yerde ikinci Sultanahmed Mitingi aynı şevk ve
heyecanla yapılmış. Türk’ün sesi ve hakkı yükseltilmiş yine ateşli hitabeler
dinlenmişti. 23 Mayısta 200 bin kişinin katıldığı ilk Sultan- Ahmed mitinginden
sonra hükümetin bütün mitingleri yasaklaması üzerine bu defa halk “dua
etmek” bahanesiyle toplanmıştır (Arıburnu, 1975:53).
16
Halide Edip Adıvar, Münevver Saime Asker, Şukufe Nihal Başer,
Ragıp Hüseyin Baydur, Nakiye Elgün, Hamdullah Suphi Tanrı över, Selim
Sırrı Tarcan, Mehmet Emin Yurdakul, Rıza Nur, Yusuf Razı Bel, İsmayil
Hakkı Baltacıoğlu, Vasıf Çınar daha birçok aydın ve düşünür mitinglere
katılarak halkı heyecanlandıran milli mücadele etrafında milli bir ruhun
oluşmasını sağlayan konuşmalar yapmışlardır.
16
Halide Edip: Romancı, Öğretmenlik ve Profesörlük yapmıştır.
Münevver Saime: Milli Mücadeleye aktif katılmış ve yaralanmış. Savaş sonrası edebiyat
öğretmenliği yapmıştır.
Şukufe Nihal:Şair, hikayeci, ve romancı. Edebiyat öğretmenliği yağmıştır.
Nakiye Elgün : Öğretmenlik,okul müdürlüğü, ve millet vekilliği yapmıştır(Arıburnu,70-71).
446
İsmail Habib Bey , çünkü bu millet istiklalini bundan altı buçuk asır evvel
kazanmadı.. Bu millet istiklali tarihinden daha eski ve tarihten daha yaşlıdır.
Biz bugün Türk milletinin istiklalini değil, bu büyük milletin bir cuz-i olan
Anadolu Türkleri’’nin 299 senesinde kurdukları saltanatı doğuş gününü tes’id
için toplandık demiştir. Meselenin izahı için Selçuklu ve Osmanlı tarihinden
örnekler vermiştir(Açıksöz Gazetesi,31 Aralık 1921).
Sonuç olarak 15 Mayıs 1919 İzmir’in işgali Türk milleti için bir miadı
oluşturmuştur. Memleketin her köşesinde mitingler yapılarak işgal protesto
edilmiş olup, sadece mitingler değil telgraflar gönderilerek de dünya
kamuoyuna bu işgal duyurulmaya çalışılmıştır. Bu mitingler milli birlik ve
beraberliği güçlendirmiştir. Toplumun herkesimi mitinglere katılarak haklı
davalarını savunmuşlardır. Bu dönemde gerek mitinglerde gerekse
toplantılara katılarak halkta milli bilinci oluşturmaya çalışanlar arasında
muallimler, yazarlar, şairler ve şehrin ileri gelenlerini söyleyebiliriz.
448
5.7.3.Mitingleri Düzenleyenler
5.7.3.2.Türk Ocakları
Başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere milli hareketin ileri gelenleri.
Düşman elinde esir bir durumda bulunan Padişah ve Halifenin zor ve baskı
altında kalarak fetva yayınlattığını ileri sürerek böyle bir fetvanın hükümlerinin
geçersiz olduğu üzerinde durdular. Bunun üzerine Ankara da bu ana fikirden
hareketle bir fetva yayınlanması çalışmalarına başladı. Ankara Müftüsü ve
aynı zamanda Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi olan Mehmet Rıfat
Efendi başkanlığında baş müftü, dokuz müderris ve altı ilmiye mensubundan
meydana gelen toplam yirmi kişilik bir grup karşı fetva hazırlığına başladı.
Böylece, İstanbul’un fetvasının milli hareket için arz ettiği büyük tehlike
önemli ölçüde bertaraf edilmiş ve isyanların bastırılması bir ölçüde
kolaylaşmıştır. Müftü Rıfat Efendi ve fetva heyeti, bu davranışlarıyla İstanbul
Hükümeti’nin dinî muhtevalı hücumlarına aynıyla cevap vermiş oluyordu. Bir
başka ifadeyle, İstanbul’un Milli Mücadele aleyhindeki son kozu bu şekilde
elinden alınmış bulunuyordu. Nitekim bir süre sonra 8 Haziran 1920’de
İstanbul Birinci İdare-i Örfiye Divan-ı Harbi tarafından Rıfat Efendi gıyabında
ölüm cezasına çarptırılmıştır.
454
VI. BÖLÜM
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Vehbi Bey’in döneminde ise daha çok dini eğitim ağırlıklı bir program
yapılanmasına gidilmiştir. Nitekim Vekil olduktan sonra okulların
programlarını yeniden düzenlemek maksadıyla çoğunluğunu din adamlarının
oluşturmuş olduğu bir komisyon toplaması da bu görüşü doğrulamaktadır
Özellikle Batı Anadolu ‘da okullar Yunan işgaline rağmen çok zor da olsa
eğitim ve öğretime devam edilmiştir. İşgale uğramamış yerlerde de
öğretmenler öğrencilerini işgallere karşı bilinçlendirmiş, okulları Kuva-i Milliye
‘ye katılacak olanların eğitim merkezleri olarak kullanmışlardır.
Milli eğitim sisteminin, toplumun sosyal ve ekonomik gelişmesine paralel
olarak düzenlenmesi için yapılan çalışmalar TBMM’nin kurulduğu günden
başlayarak sürekli bir gelişme göstermiştir. Bu gelişmelerde Atatürk’ün ve
zamanın maarif vekillerinin çeşitli öğretmen toplantılarında, kongrelerde ileri
sürdükleri görüşler ve alınan kararlar önemli rol oynamıştır.
Milli mücadelenin en ateşli zamanlarında bile eğitim ihmal edilmemeye
çalışılmış, mecliste eğitim konusu sık sık gündeme getirilmiştir. Savaşın
getirdiği ekonomik buhrana rağmen, öğretmenler iyi bir maaş verebilmek,
onların ekonomik refahını yükseltmek için mecliste uzun süren tartışmalar
olmuştur. Bu alanda kanunlar kabul edilmiştir. Eğitimin aksamaması için
öğretmen ve öğrenciler askerlikten bile muaf tutulmuştur.
ÖNERİLER
Süreli yayınlardan olan gazete ve dergiler çok değişik
kütüphanelerde ve bazen özensiz olarak korunmaktadırlar.
Araştırmacıların işini kolaylaştırma adına Osmanlı’dan
günümüze kadar çıkan süreli yayınların bir merkez
kütüphanede bulundurulması her açıdan çok faydalı olacaktır.
İl ve ilçelerde bulunan süreli yayınların tespit edilip korunmaya
alınmalıdır.
Dergiler şimdi yakın zamanda milli kütüphane ve Tarık Us
kütüphanesi olmak üzere gazete ve dergileri elektronik ortama
468
.
469
KAYNAKÇA
B) GAZETELER17
1.Minber Gazetesi
2.İrade-i Milliye Gazetesi
3.Hakimiyet-i Milliye Gazetesi
4.Açıksöz Gazetesi
5.İstikbal Gazetesi
6.Peyam-ı Sabah Gazetesi
7.Çorum Gazetesi
8. İkdam Gazetesi
9.Varlık Gazetesi
10.Yenigün Gazetesi
11.Vakit Gazetesi
17
Gazetelerin yazılarının künyeleri metin içinde ilgili yerlerde verildiğinden dolayı burada tekrara yer
verilmemiştir.
470
C) DERGİLER
D) DİĞER ESERLER
Akyüz, Y.(1994).Şehit Hamdi Bey’in Son Günlerine Ait Orijinal İki Mektup,
Atatürk Araştırmaları Merkezi Dergisi. Sayı: 28 . Ankara.
Arıkan, Z(1989). Mütareke ve İşgal Dönemi İzmir Basını, Atatürk Arş. Mer.
Ankara.
Atatürk’, M.K (1985). Milli Eğitim Politikası. Ankara: Genelkurmay Askeri Tarih ve
Stratejik Etüt Başkanlığı Yay.
473
Birinci, A. (1998). “Fânizâde Ali İlmi Bey” (iç), Ali İlmî Fâni, Bir 150’liğin
Mektupları, Yayına Hazırlayan, Abdullah Uçman, Handan İnci.
İstanbul: Kitabevi Yayınları.
Çöker, F. (1994). Türk Parlamento Tarihi . C:.l. Ankara.: TBMM Vakfı Yay.
Ekinci, M.F. (1994). Milli Mücadele Dönemi Bütçeleri ve Mali Mevzuatı (1920-
1923). Ankara, Maliye Bakanlığı Yayını.
Ergin, O.(1977).Türk Maarif Tarihi, İstanbul, 1977, C.I, C. II, C. III, C, IV,
İstanbul.
Ertürk, H. (1964). İkinci Devrin Perde Arkası, Yazan: Samih Nafiz Tansu..
İstanbul: Pınar Yay.
Güneş, İ. (1997). Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Düşünce Yapısı (1920-
1923). Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür .Yay:
Kaplan, M.(1981). İnci Enginün, Birol Emil, Necat Birinci, Abdullah Uçman
Devrin Yazılarının Kalemiyle Milli Mücadele ve Gazi Mustafa Kemal .
Ankara: Kültür Bak. Yay.
Kazanoğlu ,Z. (2000). Vatan, Hürriyet, Ekmek Birinci Dönem Türkiye Büyük
Millet Meclisi Tutanaklanndan Notlar. Ankara: Atatürk Kül. Mer. Yay.
Onat, F.R. (1964). Türkiye Eğitim isteminin Gelişmesine Tarihi Bir Bakış. Ankara:
MEB. Basımevi.
Oral, S. F. (1968). Türk Basın Tarihi 1916-1965. Cilt: 2. Ankara: Yeni Adam
Matbaası.
Su, K. (1977). ”İşgal Yıllarında İzmir Sultanisi”. Türk kültürü Dergisi Sayı:
181.s.48-60. Ankara.
Topuz, H.( 2003). II. Mahmut’tan Holdinglere Türk Basın Tarihi. İstanbul:
Remzi Kitabevi.
Wilson, H., Başgöz İ.(1968). Türkiye Cumhuriyetinde Eğitim ve Atatürk. Ankara: Dost
Yay.
EKLER
486
1-RESİMLER
Ankara Kız Lisesi Öğretmenleri ve Öğrencileri 1927 Yılları18
18
Sabiha Hanım 1912 Ankara Doğumlu.Matematik öğretmenidir.13 Ocak 2014 yılında yaptığımız
mülakatta arşivinden aldığımız resimlerdir.
487
19
BALIKESİR MİTİNGİ (28 Kasım 1919)
19
Balıkesir ile ilgili tüm resimler “Balıkesir Kent Arşivinden alınmıştır.
488
20
Atina Da Yunanistan’ın Eyne (Egina) Adası Esir Kampında Hüküm
Giyen Balıkesirliler
20
Balıkesirle ilgili tüm resimler “ Balıkesir Kent Arşivinden alınmıştır.
489
”
492
“Balıkesir Hatırası”
493
2-ARŞİV BELGELERİ
Aydede Dergisi 3 Nisan 1922 “Eskiden Bakkal Hesap Verirdi Şimdi Biz
Bakkala Hesap Veriyoruz”
501
Muallim Maaşları
505
GAZETELER
Hâkimiyet-i Milliye “16 Mart 1921 “Maarif Vekili Hamdi Bey ile Mülakat”
506
”
513