You are on page 1of 144

10 BASKI İÇİN BİRKAÇ SÖZ

DİNAZORLAR KELAYNAKLAR
MERHABA!...
1995 yılı güzellik yarışması birincisi kızımız kitap okuma
dığı ile övünüyür.
Kitap gazetelerde ve görsel medyada silahla yanyana...
Kitap suç unsuru...
Kitle iletişim araçları sürekli bunu işliyor.
Kağıda üç ayda bir yapılan zam olağanlaştı.
Bu yapıtın ilk dokuz baskısı hiçbir kitapçıda satılmadı.
Dostların katkılarıyla dostlara ulaştı.
Bu yöntemle 10. baskıya ulaştı.
10 baskıdan sonra da basklıları da sizlere bu yöntemle
ulaşıp katkılarınız Seyrek ve Uşak’ta yapılacak YAREN
EVİNE aktarılacak.
Bu yapıt para ile satılmayacak.
YAREN EVİNE tuğla koyan dostlara armağan edilecek.
Bu isimler yazılacak YAREN EVİ’nin yaşam öyküsünde
de yer alacak.
Bu yapıtı kitleye ulaştırırken burada ki söylemlerin bir
kuşağa aktarılmasından öte kitlelerin kültür etkinliklerine
karşılıksız sunulacak Seyrek ve Uşak’ta oluşacak;
UŞAK YAREN EVİ’nin temeline bir taş,bir kürek harç
koyduğunuzu düşleyiniz.
Bu imece kitabın ve kültürün utkusu olacak.
Kültüre ve aydınlanmaya karşı olan,
Beyler!...Beyefendiler!...
Yorulmayınız... Bu aydınlanmanın utkusudur.
Kitapsız olmak ne zor...
Kitap yaşantılarının parçası olanDinazorlar,Kelaynaklar
Tümünüze 10 baskıyla yeniden
KOCAMAN BİR MERHABA!...
17 Nisan 2009
SAVAŞSIZ BİR SAVAŞ

Yaşam başlıbaşına bir savaş. Donkişot değirmenlerle


savaştı.
Uğur Mumcu, Turan Dursun, Bahriye Üçok, Muammerr
Aksoy ve isimleri buraya sığmayacak yüzlerce
aydınlanmacı karanlıkla savaştı.
Urfa Birecik'te Kelaynaklar yok olmamakla savaşıyorlar.
Dünyanın Jandarmaları Vietnam'da, Ortadoğu'da,
Afganistan'da daha birçok yerde savaştılar, savaşıyorlar.
Bu jandarmalar gerekirse Bosna-Hersek ve Biafra örneği
savaşa seyirci de kalabiliyorlar.
Seyirci olmak kolay.
Savaş çirkin. Savaş zor.
Seyircilik kolay.
Sayın İlhan Selçuk ta..20 Haziran 1995 te size bir savaş
daha öneriyordu.
Kendilerince bir savaşım verdiğini sananlar…
83 yaşındaki Sayın İlhan Selçuk 24 Mart 2008 günü
sabaha karşı saat 07 04 te gözaltına alındı.
O diğer tüm aydınlanmacılar savaşımlarını sürdürüyorlar.
Sizlere savaşsız bir dünya diliyorum.
Dinazorlar. Kelaynaklar.
Bir savaşta ben öneriyorum.
Katılabiliyor musunuz yok olmadan çağdaş bir Atatürk
Türkiye’sinde yaşama savaşına...
Savaşımız kutlu,
Utkunuz yakın olsun...
SAYIN İLHAN SELÇUK’UN ÖNERDİĞİ SAVAŞ
CUMHURİYET 20/ HAZiRAN /1995
PENCERE
- - --
Mandayla Dinazorun Savaşımı...
Dinazor deyince aklınıza ne geliyor? ...
Eski çağlada yaşamış, soyu tükenmiş bir yaratık;ama, ne
yaratık?..Çoğu iki ayak üstünde yürüyen ,
kimi piliç boyunda, kimi dev gibi, kimi otobur, kimi
korkutucu, kimi filmlere konu olacak kadar ilgi
çekici,yabanıl bir hayvan...
Ya manda?..
Mandayı kim bilmez ki !...
Evcil...
Gevişgetiren...
Hantal...
Dinozorun soyu eski çağlarda tükendiğinden, bu
yaratığa ilişkin deyişlerimiz yok; ama, mandaya dönük
olanlar pek çok, birisi çok yiyip tıkınıp da şişmanladı mı
laf gediğine konur:
-Manda gibi şişmanladı !...
Bir başkası gereksiz yere olduğu yere yayılıp
ötekine berikini tedirgin etti mi:
-Manda gibi yayıldı...
Hantallaşan kişi uyarılır:
-Mandalaşma !...
2000'e 5 kala, bizim medyada her iki hayvanı da degişik
amaçlarla dile getienler var.Kuvaı Milliye ruhuna sahip,
bağımsızlığı ve özgürlüğü savunan,sosyal adaleti
benimseyen, sosyalist görüşlü,yutsever ve namuslu kişiye
yakıştırılan ad nedir:
Dinozor!...
Niçin dinozor?
Çünkü dinozorun soyu kurudu, Kuvayı Milliye ruhu öldü
sosyal adaleti savunmanın modası geçti,
sosyalizm sizlere ömür, bağımsızlık artık bir anlam
taşımıyor; yutseverlik nedir ki!...
Çekiver kuyrugunu...
Peki, manda sözcüğü kime yakışlyor?
Süzlüğe başvuralım:
"Uluslararası hukukta manda, kendini yönetebilecek
düzeyde olmayan ya da örgütlenme yeteneğinden yoksun
toplumlara uygulanan rejim..."
Tarihimizde örneği var:
1919'da Türkiye'de çoğu kişi manda istiyordu.
Hemde Amerikan mandası!...
Aradan Üç çeyrek yüzyıl geçti; bugün mandayı
bize”ilericilik” diye yutturmaya çalışıyorlar.
Öyle görülüyor ki Türkiye'deki siyasal yaşam
dinazorlarla mandalar arasında sürecek...
Hangisi kazanacak?..
Denebilir ki:
-Dinazorun soyu tükendi, eğer yaşamasını bilseydi,
değişen koşullara ayak uydusaydı, kökü kururmazdı...
-İyi ama, artık yaşamayan bir yaratığa bunca saldırının
anlamı ne?'.. Herkes işini gücünü bırakmış,
dinazorlarla uğraşıyor. Eğer dinazorun soyu tükenmişse,
yaşamda işlevi de bitmiş demektir.
Neden gündemin birinci maddesinde hep dinazorlar
var?.. Yoksa yeniden mi canlanıyorlar?..
-Gelecek mandanındır...
-Valla mı?..
-Kuşku mu var?..
-Mandanın eti yenir, arabaya koşulur. Kurtuluş
Savaşı'nda Kuvay-ı Milliye'ye manda arabalarıyla silah
taşınmıştı; ama, Kuvay-ı Inzibatiye de mandaları
kullanmıştı. hem manda boynuzludur, dört ayaklıdır,kim
dürterse ya da kullanırsa ona uyar, manda bu şavaşımı
kazanamaz...
-Ya dinozor?..
-Eğer canlanırsa, ortalığı toz duman eder, herkes kaçacak
yer, girilecek delik arar...

Ne dersiniz? Türkiye'de kim kazanacak savaşımı?


Dinozor mu?...
Manda mı?...
İlhan SELCUK

24Nisan2008 de saat 07 05 te gözaltına alınan Sayın İlhan


Selçuk göz altına alındığında yaşam koşulları nedeniyle beyin
kanaması geçirdi.Mandalarla savaşımını sürdürmek için Son
Dinazor olarak yaşama yenşden döndü Mandaların yeniden
korkulu rüyası oldu
NEDEN BÜYLE BİR KİTAP...

Köy Enstitüleri üzerine 27 Mayıs 1960 Devriminden


sonra yeterince yazıldı. Söylendi. Ama bu yazılanların ve
söylenenlerin üzerinden yarım yüzyıl geçti. .Bu dönemde
söylenenler ve yazılanlar çoğunlukla övgülerdi. Bu
övgüler kuru laflardan öte, bilimsel araştırmalar,
makaleler, anılar şeklindeydi. 27 Mayıs öncesinde de,
yazılanlarda salt sövgüler şeklinde yoğunlaşmıyordu.
Övgüler...
Sövgüler... .
Köy Enstitüleri üzerine her ikisi de yeterince söylendi.
Gene de söylenecek sözler bitmedi...
İşte bu bitmeyen sözlere elimizdeki betikle, ben de
katıldım.
Köy Enstitüleri üzerine bir yapıt da ben yazdım.
Bu yapıtta ben kendi yaşamımdan kesitler aktardım. Ama
hiç bir zaman kendimi anlatmak istemedim. Hatta özde
Köy Enstitülerini de anlatmak istemedim. Ben daha
başka olaylar,daha doğrusu, olaylar yumağı anlatmak
istedim.Bunu yapıp yapamadığımın yargısına siz
okuyucular varacaksınız...
Bu yapıt 1982 yılında baskıya verilebilecek duruma
gelmişti.Ama olmadı.Çünkü o günlerin koşullarında,
basım evinden çıkmadan kağıt hamuruna dönüşebilirdi.
Belki daha başka olaylar da olabilirdi.Bunlardan da önce
tüm yayıncı dostlar bu betiğin satış şansı olmadığından
söz ettiler. Doğal ki satış şansı olmayan bir betigin, basım
şansı da olamazdı...Geçen zaman sürecinde, basıma
girinceye dek, daktilo edilmiş örneklerini yüzün üzerinde
dost okudu. Okuyan dostlar da dostlarlna okutmuşlar.
Elindeki dosyalar paralandı. Bir dost yeniden daktilo edip
fotokopi ile çoğaltmayı üstlenmek istedi.Artık bu
yargıdan sonra kesinlikle basılması gerektiliği kanısına
vardım. Parasal olanaklarımı zorladım. Elinizdeki bu
betiği üluşturdum. Sanırım gene satış şansı yak. Ama
basım için zorlayan, dağıtım için söz veren dostlar var.
Bakalım artık sünuç ne olacak...

Aslında betik olarak elinizde olmasının başka gerekleleri


de var.

GEREKÇE:1

1979 sonrası üğretmen alan bir arkadaş 1985 Yılında


gürev yaptığım okula yünetici olarak atandı.

Onunla bir söyleşimizde:

"Eğitim Enstitülerine girdiğimizde bizi öyle


şartlandırdıla... Öyle şartlandırdılar ki... Köy Enstitülü =
Azılı Kominist... Aman Allah'ım... Ne kötü günlerdi o
günler... Amentü gibi bize her gün bunu aşılarlardı. Hem
Eğitim Enstitüsü öncesi, imam-Hatip'te de bizlere farklı
şeyler öğretmediler. " Şeklinde gürüşünü belirtti
GEREKÇE:2
1989 Yılında son günlerine geldiğim şu günlerde
üniversitelere hazırlanan, çeşitli üniversiteleri bitirmek
üzere olan yakınlarım, öğrencilerim, yeğenlerim var.
Bunların tümü de Köy Enstitüleri üzerine köklü bir
bilgiden yoksunlar.
Kimisi; "Çok iyiymiş..."
Kimisi; "Yok yaaa..." deyip geçiyorlar. Veyahut
yeterince bilgilendirilmediklerini içtenlikle süylüyorlar.
İşte bu kesime de birşeyler anlatmak istedim.

GEREKÇE:3

Üçüncü gerekçe. Sonuncu değil...

5.9.1989 tarihinde TV de Eğrisiyle Doğrusuyla isimli bir


açık oturumda ANAP'ın Sayın Milli Eğitim Bakanı Avni
AKYOL; "Köy Enstitülerinin deneyimlerinden
yararlanacağız. Bu kurumların uygulayıcırının bilgi
birikimleri bizlere ışık tutacak." Diye görüşünü belirtti.
Bu yapıtın betiğe dünüşmesi için bir
gerekçe daha doğdu. Çünkü benim bu yapıtım
kuruluşunu degil, yıkılışını anlatıyor.
Gerekçeleri yeni gerekçelerle çoğaltmayalım.
Sizlerin elinizdeki bu betik, belki de bildiklerinize yeni
bir şeyler eklemeyecek. 0 zaman da bildiklerinizin bir
betikte toplanması sizlere birşeyler vermezse, bunu
okumak için harcadığınız zamanınızı çalmış olacağım
için şimdiden özür dilerim.
Bu yapıtım basılmadan ünce okuyan dostlar bana
yeterince övgüler söylediler. Sizlerde okuduktan sonra
bana övgüler söyleyebilirsiniz. Övgüleriniz için şimdiden
teşekkürler. Fakat ben sizlerden övgüler beklemiyorum.
Övgü yerine yapıtı okuması gereken bir yakınınıza
okutabilirseniz beni daha da sevindirirsiniz.
Sürekli olarak yineledigimi bir kez daha yineleyeyim.
Ben bu betiğimde ne kendimi anlatmak istedim, ne de
Köy Enstitülerini... Bu betiği okurken beni ve Köy
Enstitülerini söküp atın. Eğer geriye birşeyler kalırsa o
zaman kendimi mutlu sayacağım.
Ben Köy Enstitülerinden önce, kendimden ünce daha
başka şeyler anlatmaya çalıştım.
Bunu başarabildiysem ne mutlu bana.
Bu betiği okuduktan sonra söyleyeceginiz övgüye de
sövgüye de saygı duyuyorum.
Çünkü düşünce kaba kuvvete dönüşmediği sürece saygı
duyulacak en yüce değerdir.
Selam düşünceye saygı duyanlara...
Selam insana insanca değer verenlere...
Selam tüm insanlara... Binlerce selam...
YORUMSUZ...

CUMHURİYET/10 EYLÜL 1989

ANKARA NOTLARI

MUSTAFA EKMEKÇİ

Çıkmaz Sokak!

7 Eylül, Torbalı'nın kurtuluş günüydü. 0 günler 9 Eylüle


dek, o yörelerin kurtuluş bayramıdır. Babam da geçmiş
oralardan kurtuluşta. Süvariymiş. Ağabeyime anlatırmış
o günleri; agabeyim, Kırkağaç Savcılığı'na atandğında
şöyle demiş:
-Kırkağaç'a geldiğimizde Kırkagaç yanıyordu, yangından
ormana saklandık...
Nazilli'nin, Aydın'ln kurtuluşu da o günler içindedir.
İlhan Selçuk, Aydın'da 7 Eylül Ilkokulu'nda okumuş.
İlhan Selçuk, Torbalı'ya kurtuluş günü iletisi (mesajı)
yolladı; Rıfat Ilgaz da öyle.
Torbalı'da "Basın ve Gülmece Etkinlikleri" içinde, ölen,
gazetecilerle, yaşayan gazetecilere cadde-park adları
verildi. Çağdaş Gazeteciler Dernegi başkanıyken ölen
Rafet Genç'in ansna, bir parka adı verilirken, karikatürcü
Altan Erbulak'a bir alan ayrlldı. Yaşayanlardan da Fevzi
Hepşenkal'la, Abdurrahman Dilipak adları birer caddeye
verildi.
Konumuz basın-gülmece ya, Torbalı Belediye Başkanı
Ertan Ünver'e takıldım:
-İşlerinize karışmam, belediyeniz karar vermiş,
caddelere, sokaklara adlar koymuşsunuz. Sizin yerinizde
olsam, Abdurrahman Dilipak adını bir çıkmaz sokağa
verirdim! Abdurrahman Dilipak'la anlaşabileceğimizi
sanmıyorum; kuşkusuz o da benim "Köy Enstitüleri"ne,
"domuz"a ilişkin yazılarıma kızıyordur; ben de onun
Torbalı'da açılan sokağlndan geçmeyiveririm!
Dilipak'ın dili oldukca sivri: "Argos" Dergisi'nin Nisan
1989 sayısında yazdığı "Din, İman Vesaire" başlıklı
yazısı şöyle başlıyor:
"On yılda on beş milyon genç çıktı yeni okullardan ve
bunlardan Fransa'ya tahsile giden bir grup, bir arkadaşları
ölünce, onu defnetmek için aralarından namaz kılan bir
kişiyi bile bulamadılar... Fakat dini tören yapılmadan
gömülmesini de istemiyorlardı... Bu konuda cenaze
namazının nasıl klınacağını, daha önce Türkiye'de
yaşamış bir Ermeni papazdan öğrenerek, yalan yanlış,
şekli bir törenle gömmüşlerdi.Camiler ahır yapılmış,
Sultanahmet Camii'ne bile at ve eşekler bağlanmıştır. Bir
tarafta saman yığılmış, öte yanda beygirler tepişiyordu...
Sultanahmet'in at bağlanan tarafındaki çiniler at
sidiğinden zarar görmüştü."
Baştan sona yalan yanlış, kulaktan dolma, şişirme
dedikoduları böyle yazıya dökmeyi bir gazeteciye
yakıştıramadım.Atatürk döemini, CHP'nin tek parti
dönemini kötüleyecek belli; ama ama yalana başvurma
sorunu neden duyuyor?Kaynağı kim?Yok.Aynı yazıda
"Köy Enstitüleri" ne geçiyor; o da baştan sona yalan
yanlış şeylerle sürüp gidiyor. şöyle diyor özetle:
"Imam hatipler kapanmıştıtı. Din-şeriat yoktu. Irtica ve
yobazlıktı o. Yeni uygar Türk toplumunun temelleri, köy
enstitüleri vasıtası ile atılacaktı!
Köy enstitüleri arasında Türkiye'de modern bir kolhoz
malzemesi olacaktı. Öğrenciler iş içinde eğitilecek ve
geleceğin Türkiyesi'nin kurulmasında en yaygın anlamda
bu köy öğretmenlerinden yararlanılacaktı. Tarımdan
teknikten, sağlıktan anlayan, sanat ye edebiyatla ilgili
ateist bir gençlik olacaktı bu..."
Köy enstitüleri mücadelesi bir yandan Müslüman
halkla bir çatışma içinde idi, öte yandan milliyetçi
gruplarla aralarında bir Türklük-Moskofluk tartışması
başlatmışlardı. Allah, din, evlilik müessesesi enstitü
çevresinde düşman ilan edilmişti. Kapalı bir komün
hayatı yaşanıyor, enstitülere tahsis edilen arazilerde ve
burada devlet imkanlarının tasarrufunda haksızlıklar
görülüyordu. Öğretmen öğrenci ilişkileri, öğrencilerin
kendi araların daki ilişkiler büyük ölçüde cinsel
serbestiye sahipti...
Enstitülerin örgütlenmesinde büyük ölçüde Sovyet
modelinden yararlanılıyordu. Okula ders verenler
arasında, daha sonra komünist hareket içinde yer alan
birçok ünlü isim bulunmaktadır. Behice Boran, Niyazi
Berkes, Sabahattin Ali, Korkut Boratav da bulunuyordu."
Abdurrahman Dilipak'in anlattığı yıllarda, kendisi
doğmadığı gibi (Dilipak 1949 doğumlu), Korkut Boratav
da 1940 yılında beş yaşındaydı. Beş yaşındaki çocuk köy
enstitülerinde nasıl ders verir? Dilipak'in en küçük bir
araştırmaya bile yanaşmadığının, yanlışlara nasıl
kapıldığının en güzel örneği değil mi bu? İşte böyle
çıkmaz sokaktadır Dilipak! Yazısında, köy enstitülerine
olduğu gibi, onun kurucusu İsmail Hakkı Tonguç'a da
büyük haksızlık ediyor. Olmadık şeyleri söylüyor.
Torbalı Belediyesi ile Torbalı halkı gerçekten büyük bir
hoşgörü örneği veriyorlar. Hoşgörü ne güzel bir şey!
MASALIN ASLINI ANLATAN MASAL...
Genç Cumhuriyetimizin yaşamında Atatürk'ün özlem ve
buyrukları gereği çeşitli kurumlar geldi. Yerleşti.
Görevlerini yaptı. Hala da yapıyor.
Bu kurumlar içersinde görevlerini yapıp, yaşamlarını
dolduranlar var.Bu kurumlar içerisinde şu anda
yaşamadığı halde unutulmayanlar var. Unutulamayanlar
var.Bu kurumlar içersinde doğmadan ölenler var. Bu
kurumlar içerisinde Yıllardır unutulamayanlar var.
İişte "Köy Enstitüleri" bunlardan biri...
Unutulmayanlardan biri. İşte bu "Köy Enstitüleri" çok
kısa yaşam süreçleri içersinde çok büyük işlev
yapanlardan biri.Benim bu yazım, genelde anlatılan "Köy
Enstitüleri" biri... Öyleyse;
"Köy Enstitüleri" neydi? ...
Bugüne dek "Köy Enstituleri" Üzerine çok şeyler yazıldı.
Bugüne dek "Köy Enstitüleri" üzerine çok şeyler
söylendi. Amma;
"Köy Enstitüleri" öğrenmek işin söylenenleri dinlemek
yetmiyör. "Köy Enstittüleri" üzerine yazılanları okumak
gerekiyor. Okumak da yetmiyor. "Köy Enstittüleri"
kökeninden öğrenmek gerekiyor.
Benim bu yazım "Köy Enstitüleri" anlatmayacak...
Çünkü, "Köy Enstitüleri" anlatmak kolay degil...
Ben bu yapıtımda yıkılmak istenen bir kurumun yıkıldık
tan sonra da nasıl ayakta kalabildigini anlatmak istedim.
Ben bu yapıtımda kökleri halkımıza dayanan ulu bir çına
rın kolay kolay kurutulamayacağını anlatmak istedim.
Ben bu yapıtımda yorum yapmadım. Anılarıma katkı
katmadım. Salt yaşadığımız olayları aktardım.
Kısacası "Köy Enstitüleri" ni doğal yaşantılarında, doğal
olarak anlatmak istedim
"KÖY ENSTiTÜLERİ" NEYDİ?...

Biraz da bunu irdeleyelim..


"Köy Enstitüleri" Atatürk'ün özlemiydi...
"Köy Enstitüleri" Atatürk'ün düşüydü
"Köy Enstitüleri" Atatürk'ün o günün koşullarına göre
yaratmak istediği bir eğitim kurumuydu.
Çünkü:
Atatürk'ün Söylev ve Demeçlerini irdelersek bu konuyu
tüm alçıklığıyla gözleyebiliriz.
Atatürk alçıkça adını koyarak "Köy Enstitüleri" isimli bir
okul açın demiyordu.
Adını koymuyordu.
Ama bu okulların işleyiş şeklini, amaçlarını,
demeçlerinde açıkça belirtiyordu.
Böyle bir egitim kurumunun özlemiyle yanıyordu...
Şimdi "Söylev ve Demeçlerindeki" görüşlerini biraz
sonraya bırakalım. Ulusal Kurtuluş Savaşmızın son
günlerine gelelim.

9 EylüL 1922 de Ulusal Kurtuluş Savaşımız utkuyla


sonuçlanmış, bir ay sonra 11 Ekim 1922'de de "Mudanya
Antlaşması'nın" imzalanmasıyla bu utkumuz
onaylanmıştı.
Mudanya Antlaşmasını ismet Paşa Ankara'ya şu telgrafla
bildiriyordu.
"Mudanya Mukavele-i Askeriyesi, 11 Teşrinevve/1338
de saat 6'da imza edilmiştir."
Garp Cepesi Komutam ismet
Mudanya Antlaşmasını'nın imzalanması Ankara'ya bu
telgrafla bildirilmişti. Bu haber kente, hatta tüm yurda
Yıldırım hızıyla dağıldı. Böylece 9 EylüL 1922 de
düşmanın izmir'de denize dökülmesiyle ordunun
kazandığı utku Mudanya Anlaşmasıyla da siyasal olarak
onaylanmış oluyordu. Bu utkuyu Meclisteki
Milletvekilleri birbirlerini kucaklayarak,
birbirlerini öperek kutluyorlardı. Fakat Mustafa KEMAL
için durum bambaşka idi...
Çünkü daha izmir'de iken 9 EylüL 1922 den sonra
düşüncelerini Mustafa KEMAL şu şekilde açıklıyordu. .

"-Milli Mücadelenin bu safhası kapanmıştır. İkinci safha


sını atmak gerekiyor”Bu durumda ikinci "Safha" ne idi!..
Bu göröşünü yaşamı boyunca gerçekleştirdiği
devrimlerinden ve 10 Kasım 1938'den sonra da bıraktıgı
Atatürkçülük gerçeğinden öğreniyoruz. Bu Atatürkçülük"
gerçeğini de hiç bir yoruma gerek kalmadan "Süylev ve
Demeşleri'nden" okuyoruz. Ata'mızın Süy lev ve
Demeçleri'nden Milli Egitime ayırrdıkları yer diğer
konulara oranla daha da fazla.Bu gürüşlerini Atatürk 10
Kasım 1938 de saat 9.05 de yaşamını noktalamadan önce
1 Kasım 1938'e dek (özellikle Milli Egitim üzerine Görüş
ve Düşüncelerini) Her yerde ve her
zaman ayıklamak ister. Bu gürüş ve düşüncelerinin
kaynağı "10. yıl Söylevi" ile "Atatürk'ün Süylev ve
Demeşleri" isimli kendi yapıtlarıdır.
Bu yapıtıarından alıntılara dayanarak söylediklerini bu
yapıtımızın oylumu içersinde şöyle sıralayabiliriz.

1 Mart 1922'deki T.B.M.M. Açış Konuşmasından;

"...Bu yurdun gerçek sahibi ve topluluğumuzun büyük


çoğunluğu köylüdür. İşte bu köylüdür ki, bu güne değin
bilgi ışığından yoksun bırakılmıştır. Bundan ötürü bizim
izleyebileceğimiz Milli Eğitim Politikasının temeli, önce
içinde bulunduğumuz bilgisizliği gidermektir. Aynntılara
girmekten karçınarak bu düşüncelerimi birkaç sözcükle
açıklamak için diyebilirim ki, genel olarak bütün köylüye
okumayı, yazmayı, matematikte dört işlimi öğretmek,
yurdunu, ulusunu, dinini, dünyasını tamyacak kadar tarih,
cografya, din ve ahlak bilgisi vermek, Milli Egitim
programımızın ilk amacıdır..."

27 Eylül 1922'de Bursa şark Tiyatrosunda Öğretmenlere


yaptığı konuşmadan...

"... Milli Eğitim alanında ne pahasına olursa olsun, tam


bir başarıya ulaşmak gerekir. Ordulanmızın kazandığı
zafer, sizin ordularınızın zaferi için ortam hazırladı.
Gerçek zaferi sizler kazanacaksınız ve yaşatacaksınız. Ve
mutlaka başarıya ulaşacaksınız. Ben ve bütün
arkadaşlarım sizi izleyeceğiz. Ve sizin karşılaştığımız
engelleri kıracağız. "

1 Kasım 1926'da T.B.M.M. Açılış Konuşmasından...

"... Her şeyden önce yeterli ilkokul öğretmenlerinin


yetiştirilmesi için az sayıda, fakat ararçları ve üğretim
kadroları tam büyük kuruluşlar meydana getirmek ve bu
kuruluşlardan
yeteri kadar öğretmen yetiştirmek için meclisin aldığı
tedbirlerin uygulamasına önemle çalışmaktadır..."

"1 Kasım 1937 T.B.M.M. Açış Konuşmasından...


"... Okuyup yazma bilmeyen tek yurttaş bırakmamak
Milli Eğitim Bakanlığımızın üstüne aldığı en büyük ve en
engin görevdir...

1 Kasım 1938 T.B.M.M. Açış Konuşmasından...


(Bu konuşma yıl Atatürk adına Başbakan Celal BAYAR
yapmıştır.)

"... Geçen yıl denemelerinin umut verici olduşunu


söylediğim öğretmen okulları iyi sonuçlar vermiştir:
Eğitim kadronuza bu yıl 1500 kişi daha katılmıştıt:.."

Not: (Bu konuşmada sözü edilen okullar Köy


Enstitülerinin temelini oluşturan Kızılçullu ve Cifteler
Köy öğretmen okulları ve Egitmen Kursları
denemeleridir.)
Atatürk'ün Milli Eğitim üzerine söylediği sözleri daha da
uzatıp ayrıntıya girmeye gerek yok. Bu konuda
Atatürk'ün özgün özel yapıtları var. ilgi duyanlar bu
yapıtlardan daha da ayrıntılı bilgi edinebilirler.
Atatürk tüm devrimlerini halka anlata anlata
Cumhuriyetimiz için halkımız için, yapılması
gerekenleri, halkımıza sindire sindire anlatarak
gerçekleştirdiğini unutmamak gerekir.
AMA BU HER ZAMAN BÖYLE
OLMAMIŞTIR.

Cumhuriyetimizin ayakta kalabilmesi için, gerekirse


devrimlerine karşı çıkanlara kişisel agırlıgını koyduğu da
olmuştur.

Çünkü, ona göre Cumhuriyetimizi sağlam temellere


oturtmak gerekiyordu. "Asıl Safhayı" açmak
gerekiyordu. Sira " Saltanatın" ve "Hilafetin"
kaldırılmasına geldi. Saltanatın ve hilafetin
kaldırılmasına çeşitli gruplar, çeşitli nedenlerle karşı
çıkıyorlardı. "Zaman Erken." "Toplum hazır değil."
Diyerek konuyu geçiştirmek istiyorlardı. Hatta Atatürk'e
"Halifelik" önerip halifeliğin kalkmasını önlemek
isteyenler bile vardı. Ama Atatürk kararlı idi
Cumhuriyet, saltanat ve hilafetle bagdaşamazdı.
Cumhuriyet saltanat ve hilafet gibi kendine ters temellere
oturtulamazdı. Doğrudan Cumhuriyete karşı çıkamayıp
dolaylı yollardan Cumhuriyete karşı çıkanlara ve hatta bu
arada kendisine halifelik önerenlere Atatürk kesin tavırını
koydu. Ve bu konuyu görüşen komisyonda Atatürk son
sözünü söyledi.
Ve Şöyle Dedi;
"
Efendiler!...
Hakimiyet ve Saltanat hiç kimseye, ilmin icabıdır diye
müzakere ile, münakaşa ile verilmez. Kudred ve zorla
alınır. Nitekim Türk Milleti Hakimiyet ve Saltanatı, isyan
ederek kendi eline bilfiil almlştır. Bu bir emrivakidir.
(oldu-bittidir)Mevzubahis olan millete saltanatım,
hakimiyetini bırakacak mıyız, blrakmayacak mıyız
değildir...

Mesele zaten emrivaki olmuştur. Şimdi mesele bu


emrivaki olmuş hakikati ifade etmekten ibarettir.

Burada toplananlar, meclis ve herkes meseleyi tabii


görürse fikrince çok iyi olur. Aksi taktirde hakikat gene
usulü dairesinde ifade olunur. Fakat, ihtimal, bazı kafalar
kesilecektir..."

Böylece halka dayanmayan hiçbir devrimini


gerçekleştirmek istemeyen Atatürk, bazı kişilerin kişisel
olkarları için veya başka nedenlerle halk adına
Cumhuriyetin temel taşı alan devrimlerine karşı çıkanlara
da kafalarının kesilebileceğini açıkça söyleyebiliyordu.
Çünkü komisyonda "Bazı kafalar kesilecektir"sözünü
söylerken elini bir bıçak gibi hareket ettirip,
komisyonda bu konuya karşı çıkan Ankara Mebbusu
Hoca Mustafa Efendinin boynunun hizasında gatürüp
getirerek kesme hareketi yapıyordu. Atatürk kişisel
görünüşünü bu şekilde
açılıp kendisine önerilen halifeliği kesinkes
benimsemedigini belirtmesinden sonra,komisyon konuyu
yeniden görüşüp 1 Kasım 1922'de de bu konudaki
yasanın onayıyla saltanat kaldırılmış oluyordu. Saltanatın
kaldırılmasıyla "Egemenlik Ulusundur" şeklinde
özetlenebilen Atatürk Devrimlerinden biri daha
gergekleşti.
Atatürk gerekirse bu şekilde kişisel ağırlığını koyarak
devrimlerini gergekleştirirken Yıllar 1937 ye dek geldi.
Atatürk 1 Kasım 1937 de T.B.M.M.nde sözunü ettigi
okullar; 1937 yılında
Köy öğretmen okulu ve Egitmen, Kursları ismiyle
Kızılçullu ve çifteler de öğretime başlamıştı.Egitmenler
ve Köy Öğretmenleri yetiştiriyorlardı. Köy öğretmenleri
dışındaki Eğitmen ismi altındaki bu kişiler salt okuma
yazma bilenlerin arasından kısa bir kurs sonucu tarih,
coğrafya , matematik gibi belli bilgilerle donatılıp
kurslardan sonra okuma yazma savaşımına katılıyorlardı.
Köy ilkokullarında görev alıyorlardı. Bunların içinde çok
başarılı olanları çıkmıştı. 1937-1940 Yılları arasında
öğretmen yetiştirmek için bir model aramaya başlandı.
Sonuçta 17 Nisan 1940 tarihinde Köy Enstitüleri yasası
çıktı. Bu yasadan önce 1937 yılından beri Kızılçullu ve
Çifteler'de, eğitim sürüyordu. Kepirtepe 1938'de, Ladik
ve Gölköy 1939'da bu savaşıma katıldılar. Bunlar yeni
yasa ile "Köy Enstitüsü'ne" dönüşmüş oldu.1940 Yılında
yasanın çıkışı ile birlikte Arifiye, Beşikdüzü, Cilavuz,
Düziçi, Gönenköy, Savaştepe, Pazarören ve Aksu
açı1arak sayıları onüçe çıktı. 1941 yılında Hasanoğlan ile
Ivriz.1942'de Ylıdızeli ilePulur. 1944 de de Dicle ile
Ortaklar açılarak sayıları yirmi oldu. Köy Enstitüleri
modelini Atatürk'ün 1 Mart 1922 tarihindeki T.B.M.M.
deki açış konuşmasından kaynağını alıyordu. Ama Köy
Enstitüleri Yasası Atatürk'ün ölümünden sonra çıkmıştı.

27 Ey1ü11922'de Bursa'da Öğretmenlere Atatürk şöyle


diyordu...

"... Milli Eğitim alanında ne pahasına olursa olsun


başarıya ulaşacağız... Ve sizin karşılaştığımız engelleri
kıracağız…”

Bu görüşün ışığında Köy Enstitüleri yazışmalarını


doğrudan bakanlıkla yapıyorlardı. Milli Eğitim Müdürü,
Kaymakam, ve Valilik Makamlarını yasa aradan
kaldırmıştı. Harcamalarında da kendileri bu makamların
onayı olmadan bakanlığa sorumlu oluyorlardı. Bundan
amaç yazışmalarda geçen zaman kaybını önlemekti.
Eğitim savaşımını çok kısa bir sürede gerçekleştirmekti.
10 Kasım 1938 de Atatürk'ü yitirmiştik. Atatürk'ün
özlemlerinden olan çok partili döneme 1946 yılında
girdik. 1946 Yılından muhalefet partisi ile iktidar
partisinin içindeki bir gurup, çeşitli konularda Köy
Enstitülerini suçlamaya başladılar. Bu suçlamalar, hatta
Köy Enstitülerine övgüler üzerine çok şeyler yazıldı. Bu
yapıtın konusu bu olmayacak. Çünkü bu övgüler ve
sövgüler üzerine yeterince kaynakça var. 1946'yılında da
Erciş açılabildi. Köy Enstitülerinin sayısı da 21'e
yükseldi. Köy Enstitülerinin tek amacı vardı. Bu amaç da
Atatürk'ün söylevlerinden aldığımız alıntılardaki genel
temalardı. Özellikle 1 Mart 1922 tarihli T.B.M.M. açış
konuşmasında söyledikleriydi.
Bu konuşmasında söylediği gibi köy çocuklarını alıp,
onları bilgi ile donatıp, yeteneklerine göre eğitip,
öğretmen, sağlık memuru, hayvan sağlık memuru olarak
köylerde görevlendirip, köylüye önder yapmaktı.Köy
Enstitüleri'nin tek amacı köy çocuklarını iş içerisinde, iş
için eğitmekti. Köylüye kendi içinden çıkan bir önder
göndermekti. Bu amaçla kurulan ve bir yerde Atatürk'ün
özlemlerini gerçekleştirmek isteyen bu kurumlar,
Cumhurbaşkanı İsmet iNÖNÜ'nün desteğiyle, Milli
Eğitim Bakanı H.Ali YÜCEL'in, ilköğretim Genel
Müdürü İ.Hakkı TONGUÇ ve ekibinin insan üstü
enerjisinin ve de bir aşkın yarattığı güçle 17 Nisan 1940
tarihindeki çıkan yasasıyla, yasal olarak yaşama geçti.
1940 yılından 1946 yılına dek altın çağını yaşadı. 1946
yılından sonra "Islahat Hareketi" adıyla biçimsel olarak
1954 de. de iktidar değişikliğiyle yasal olarak yıkılıp
kapatlıdı. Bu 21 Köy Enstitüsü'nün tümünün adı
Öğretmen Okulu oldu. Öğretmen Okulu olduktan sonra
da suçlamalar süre geldi. Bu suçlamaları genelde şu
başlıkar altında toplayabiliriz;

1- Doğrudan Bakanlıkla yazışıyorlar. Makam atlıyorlar.


(Oysa ki bu kendi yasasının bir buyruğudur)
2- Sol kitaplar okutuluyor. Rus Yazarları övülüyor.
(Okutulan bu kitaplar bakanlık klasikleri idi.)
3- Bu okullara tanınmış sicilli solcular girip çıkmaktadır.
Hatta bu okullarda görev verilmektedir. (Bu kişiler
Türkiye'mizde ve dünyada kendinden söz ettiren bilim,
sanat ve düşün adamlarıydı.)
4- Kızlar ve erkekler beraberce okuyorlar. (Kızlar ve
erkeklerin ayrı ayrı okumalarının sakıncaları zaman
zaman herkesce sıralanmıştır. Bu okulların yapısında da
ayrı ayrı okuma dönemi salt 1954-195 yıllları arasında
yaşama konabilmiştir.)
Bu kurumlara yakıştırılan Suçlamalara sıraladıgım bu
dört maddede kalmıyordu. Daha da uzayıp gidiyordu.
Ama tümü de tutarsız've anlamsız şeylerdi. Suçlayanlarca
her zaman her yerde söylenenlerde rahatlıkla bu dört
madde de sıraladıklarımın kapsamına girebiliyordu. Bu
konuda ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler Şevket
Gedikoğlu'nun Evreleriyle Köy Enstitüleri isimli
ryapıtımn 262 - 263 - 264. sayfalarında açıklamalarıyla
suçlamaları belge ve örnekleriyle görebilirler. Bu konuda
ayrıntıya girmeden gene de bu kaynakçayı sıralamakta
yarar buluyorum.
1- Köy Enstitülerine 1 Mart 1922 tarihinde T.B.M.M.
Atatürk'ün yaptığı konuşmadan başlamak koşuluyla 1946
tarihine dek Köy Enstitüsü özlem ve sevgisiyle anılmış,
bu kurumlar üzerine yazılan yazılar'da da övgüler üzerine
üvgüler söylenmiştir.
2- 1946 yılından sonra Köy Enstitüleri üzerine 34 kitap
yazılmış. Bunun 31 Tanesi Köy Enstitülerine övgüler
söylerken, 2 tanesi konuyu geçiştirmiş, salt 1 tanesi de
Köy Enstitülerini yermiştir.
3- 1946'dan sonra çeşitli gazete ve dergilerde 665 yazı
yıkmış, bu yazıların 589'u olumlu, 76'sı olumsuz yönde
olmuştur. Bu 76 yazının hiç birinin bilimsel bir kaynağı
yoktur. Yazılanların tümü yukarıda sıraladığım 4
gerekçenin dışına taşamamaktadır.

Bu denli üzerine övgüler ve yergiler söylenen bu


kurumlar gerçek yaşamlarını 1940-1946 yılları arasında
yaşayabilmişlerdir. 1946'da biçimsel, 1954'de de yasal
olarak kapatılıp, isimleri öğretmen okulu olarak
değiştirilmiş, eğitimlerini de öğretmen okulu olarak
sürdürmeleri istenmiştir, Bu Yıldan sonra da kız ve erkek
öğrenciler ayrı ayrı okullarda toplanmışlardır.
Ben bu okullara yasal olarak kapatıldığı 1954 yılında
girdim. 1954-1960 yılları arasında okudum. Okuduğum
bu yıllardaki anılarımı hiç bir katkı yapmadan yalın
olarak anlatmaya çalıştım.Bazı konuları yinelemek
zorunda kalıyorum. Bir konuyu daha yineleyeyim.
Burada anlattıklarım olumlu çalışmaları olan bir
kurumun yasa ile kapatılmasına kaşın kolay kolay yok
olmadığını anlatmak istedim. Olumlu yapıların, tüm
olumsuz ortama karşın uzun süre ayakta kalabildiğini
göstermek istedim. Bunu anılarımla vermek istedim. Bir
de 1946 yılından sonra da yıkılma ortamının
hazırlanmaya başladığı yıllardaki anılarımı ekledim.
Böylece bu anılarıma 1948 yılına dek indirgemedim.
Çünkü belleğimdeki anılar 1946 ya dek değil1948 yılına
dek uzanabiliyordu. Böylece 1948-1962 Yılları arasını
oylumlu olarak anlatıp yıkılışına ortam hazırlayan
olayları anılarımla aktarmaya çalıştım. Bir de Köy
Enstitülerine ilgi duyan genç aydınlarımız bu kurumları
salt isim olarak biliyorlar. Yeterince tanımıyorlar. Ya da
hiç bilmiyorlar. Bu kurumları onlara anılarımla aktarmak
istiyorum.

Köy Enstitüleri konusunu yeni yeni kavramaya çalışanlar


şu şekilde bir yorumda bulunabilirler.

Bu kurumlar bu denli köklü idi, neden yıkıldl? Diye


sorabilirler. Bu sorunun yanıtını ben bilmiyorum.
Ama gene de tarihsel bir belgeyi buraya aktarayım.
Samsun Bayındırlık Müdürü Sayın Tevfik İLERi Köy
Enstitülerine övgüler söylendiği 1944 yılında Samsun-
Ladik Köy Enstitüsüne gider ve şu konuşmayı yapar.
Not: (Noktalama ve dil hiç degiştirilmeden 19 Mayıs
Dergisinin 1944 Yılındaki 66. Sayısındaki "Ladik
Halkevi ve Köy Enstitüsü" başlıklı Bayındırlık Müdürü
Tevfik iLERi imzalı yazıdan alınmıştır.
Evet tesüdüfen görmemiş alanların katiyen bilmelerine
ve tasavvur etmelerine imkan olmayacak şekilde yepyeni
bir gençliğin, yepyeni neslin, bu Köy Enstitülerinde
yaratılmakta olduğunu zevk alarak gurur duyarak gördük.
Bugün dileğimiz, yurt içinde büyük Türkiye içinde çok
faydalı olan bu Köy Enstitüleri davasının muvaffak
olması, gerçekleşmesidir: Bu güzel, bu hayat dolu,
istikbalimiz için çok ümit verici bu enstitüden ayrılırken
şöyle düşündüm;
Şehirlerin kasvetli, müfsit, insanı bedbin edici
havasından bululanlar buraya uğramalıdırlar: Burası
hastaya dimağ ve ruhlar için bir şifa kaynağı olacaktır:
Bunlann her biri yakında bir köye öğretmen olarak
gidecekler.Bir yandan o köye çiftliği, demirciliği"
doğramacılığı en iyi şekilde sokacaklardır. Bir yandan da
enstitüden aldığı bilgiyi, ruhu aşılayacaklardır:
RÜZGAR HER ZAMAN AYNI YÖNDE
ESMEZ Kİ

Yıl 1950'ye gelir, 1950'den sonra artık Sayın Tevfik


İLERİ Milli Eğitim Bakanıdır, Fakat 1946 Yılından sonra
iktidar partisi Köy Enstitüleri'ne karşı muhalefetin ve
kendi parti için
muhalefetlerinin isteklerine sus payı verebilmek için,
Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali YÜCEL'i ve İlköğretim
Genel Müdürü İ.Hakkı TONGUÇ ile ekibini
değiştirmişlerdir. Bu degiştirmenin adı iç ve dış
muhalefete "Sus payı" değil "Islahat Hareketidir" 1950
seçimlerinden sonra iktidar da değişir. Sayın Tevfik
iLERi Milli Eğitim Bakanı olur. Artık Ladik'teki övgü
dolu sözlerini unutur. " Köy Enstitüleri için bu kurumları
yaratan Bakan Hasan Ali YÜCEL'den, ilköğretim Genel
Müdürü i.Hakkı TONGUÇ 'un kadrosunda görev alan
kişilerin büyük 'bir bölümünü kapsayan suçlamalar
okullardaki sıradan öğrencilere dek ulaşır. Bu
suçlayıcıların başında Sayın Milli Eğitim Bakanı Tevfik
İLERİ sıralarda yer alır. Çünkü 1950'den sonra esen
"Siyasi Rüzgar" 1944 lerin rüzgarı değildir. 1954 'de bu
okullar kapatılmakla kalınmamış, artık suç1amalar
dönemi başlamıştır. Konu öncelikle Hasan Ali'yi
suçlamak olmakla birlikte, amaç bu okulları suçlamaktır.
Olay mahkemelere dek uzanır. Mahkemelerde kişiler ve
kurumlar aklanmaslna karşın artık olaylar mahkemelerde
aklandı olarak gösterilmez. Bugün için bile konu,
mahkemelere verildiği söylenerek suçlu gösterilmek
istenmektedir. Aklanmalardan söz edilmemektedir. Bu
konularda da mahkeme tutanaklarıyla birlikte ayrıntılı
bilgi veren yapıtlar vardır.
Bu kurumlar kapatıldığı 1954 Yılından sonra yeniden
kurulması zaman zaman gündeme geldi. Hatta 27 Mayıs
1960 devriminden sonra da bu konu ile ilgili yasa
hazırlıklarına başlandı. Ama gene de bu kurumlar
kurulamadı.
Nedenini bilemiyorum...
"Bugün için kurulabilir mi... Gelecek bir dünemde
kurulabilir mi. ..
Onu da bilemiyorum.
Bildiğim şu;
Ben bu okullara 1954 Yılında girip 1960 Yılında
bitirdiğimi tekrar tekrar yinelemiştim. Benimle birlikte
aynı yıllar başka enstitülere girip oralarda okuyan
arkadaşlar hiç de benim gibi olumlu anılar
anlatmıyorlardı. iç1erinde daha başka enstitülerde
okuyup benim gibi olumlu anıları olanlar da vardı. Bugün
de anılarında övgü ile söz ediyorlar. Bu okulları isim
isim, yıl yıl sıralayıp, teker teker eleştirisini yapmam'
olanaksız. Bu okullar için genel bir değerlendirme
yapmadan önce tümünün genel değerlendirmesini
yapmak gerekiyor. Ben kendi okulumdaki anılarıma
dayanarak genel değerlendirmeye geçmeden, bizim
dönemimizden sonraki dönem üzerine de bilgi
verebileceği için bir anımı buraya aktarmada yarar
buluyorum.

Değerlendirilmesi okuyucuda kalmak koşuluyla anımı


aynen aktarayım:
Sanırım yıl 1978 idi. Görev yaptığım okulun öğretmenler
odasında oturuyordum. Yanımda Savaştepe'yi benden bir
yıl sonra bitiren bir arkadaş vardı. Kapıdan birisi girdi
içeriye. Yanımdaki arkadaş;
-Ağabey kapıdan giren arkadaşı tanıyor musunuz? Dedi
bana sessizce.
Ben:
- Tanımıyorum, dedim.
0;
-Ben tanıyorum. dedi. Sordum nereden. Dedi;
Savaştepe'den. Ve başladı anlatmaya...
-Siz son sınıfta iken bunlar birinci sınıfta idiler. Belki
tanırsın. Dedi. Ben gene tanıyamadım. Yerimden
kalktım. Odaya yeni giren arkadaşa doğru ilerledim. "Hoş
geldiniz" dedim.
Yanımdaki sandalyeye oturttum. Başladım sormaya;
-Arkadaş. Savaşepe'yi bitirmişin. Ben sizi tanıyamadım.
Yakından tanımak istiyorum. Sizin yatakhaneniz nerede
idi... Diye sordum.
0 başladı anlatmaya;
-"Muhterem Hocam...Malum-u aliniz oralarda bir hayli
tebettülat oldu. Bu tebettülat vesilesiyle sizleri irşat
edemeyeceğim." dedi.
Hemen branşını sordum. Hayret... Sosyal Bilgiler. Dedi.
Ben hemen yanıtladım o arkadaşın konuşmasını.
-Arkadaş sizde de bir hayli tebettülat olmuş. 0 nedenle
ben de sizi tanıyamayacağım. 0 nedenle birbirimizi
yormayalım. Dedim. Eve gittim. Osmanlıca- Türkiye
sözlüğe baktım.
Tebettülat: Değişiklik...
Bu arkadaş 12 Ey1ül 1980'den sonra doğup büyüdüğüm
kentte Milli Eğitim Müdürü oldu. 4-5 yıl o kendin Milli
Eğitimini yönetti.
Ben okuduğum dönemleri anlatmaya çalışacağım.
Ne o arkadaştaki tebettülatı, ne de okullarımızdaki...
Artık siz karar verin gerekli belgeleri, anıları okuyarak
Milli Eğitimimizin zaman zaman uğradığı
tebettülatları….
Köy Enstitüleri sağlıklı yaşadıkları 1940-1946 gibi 6
yıllık çok kısa süren yaşamlarına karşın, bugün hala anı
olarak da, isim olarak da belleklerde yaşamakta Aslında
bu konuda yeterince yazı da yazıldı. Hatta yeterince
masal da anlatıldı. Bir masal da ben anlatayım dedim.
Ama öyle bir masal ki...Gerçek bir masal...
İşte bir masal da ben anlattım Hem de gerçek bir masal...
Bu masalın konusu alan Köy Enstitüleri Türk Eğitim
Tarihimize Atatürk'ün özlemiyle girdi. 1937'de Köy
Öğretmen Okulları ve Eğitmen Kurslarl olarak açılmaya
başlandı.17 Nisan 1940 tarihinde çıkan yasasıyla Köy
Enstitüleri açılmaya başladı.Sayılar, 1940-1948 arasında
21'e ulaştı.1946 seçimlerinden sonra "Islahat Hareketi"
adıyla başlayan düzenlemelerle yapısı değiştirilmeye
çalışıldı. Bu dönemde suçlamalarda başladı.
1954 seçimlerinden sonra da iktidar değişikliğiyle
birtikte tümünün adı Öğretmen Okulu olarak değiştirildi.
Yapısında da köklü değişiklikler yapılmaya başlandı.
1940-1946 yılları arasındaki başarıları dış Ülkelerin
Üniversitelerince araştırma konusu oldu. Bu konuda
"Bilimsel Tezler" hazırlandı. "Türk Milli Eğitiminin
Mucizesi" olarak övgü ile gösterildi.
Kısacası bir güvercindi, uçtu gitti.Masal oldu
Ama gerçek bir masal...
işte benim anılarımda bu masalın aslını, gerçek masalın
aslını okuyacaksınız. İkinci bir masalı da bekleyin.
12 Mart muhtırasından önce övgüye değer öğetmenler
olan bizler 12 Marttan hemen sonra tutuklanmaların ve
gözaltılaın ilk hedefi olduk. Çünkü örgütlüydük. Çünkü
çok okuyorduk. Çünkü ulusumuzun yazgısı üzerine
düşünce üretiyorduk.Gözaltı ve tutuklamalardan sonra
aklansakta bazı kişilerce kötü öğretmendik. Öğretmenlik
yapmamamız gereken öğretmenlerdik.
Meslek dışı bırakıldık.Meslekten olduk.0 dünemde
parlementoda bir akıllı çıktı."Bunları meslekten
atmayalım… Atmayalım da imam-Hatip Liselerine
yollayalım.lmam-Hatip Liselerinde Hidayete Ersinler..."
Dedi.Bu gerekçe ile büyük bir bölümümüz imam-Hatip
Liselerinde görev yaptık."Hidayete Ermek için..."
Bende 12 Marttan 12 Eylüle dek İmam Hatiplerde
çalıştım.Oralarda çok günaha girdim ben çok...
Bu günahlarımı"Günah Yazma Allahım..." isimli
yapıtımda topladım. Böylece bir masal daha doğdu.
"Günah Yazma Allahım..”Tanrı esirgeyen bagışlayandır.
Yeryüzündeki Tanrılar ne derse desinler. .
Tanrı yücedir. Esirger ve bağışlar.

İmam-Hatip Liselerinde geçen yıllarımı.


"Günah Yazma Allahım..." isimli ikinci bir masal oldu.
Sizler okuyasınız diye'
Yeryüzündeki tanrılar duysun diye.,.
MASALIN ASLI

“Bu masal üyle bir masal ki, gerçek bir masa1


1946-1962 arasında yaşanmış bir masal…..”
EN BÜYÜK UTANCIM...

Tam olarak anımsayamıyorum...


Yıl 1950 veya 1950'nin ilk yarısı...
Kentin en büyük dükkanı... Şimdiki adıyla
"Süpermarket" 0 günkü adıyla İsmail Amca'nın dükkanı.
Bizim dükkanımız...
Kentin 0 günkü nüfusu 10-15 bin. Bunun yanında il alma
sırası gelmiş. Yakında il olacak... Yani o günkü ölçülere
göre 10-15 bin nüfusa göre büyük bir kent... Ege'nin
sonunda, iklimi sıcak mı, soğuk mu belli olmayan bir
kent...
Camiinin karşısındaki o dükkanda. Bizim
dükkanımızda...
Bir-Hacı Hafız; (Ulu Camii'nin İmamı-Hem de ablamın
kayınpederi)
iki-Hacı Yahya; (Dükkan komşumuz, Kentin en büyük
iki kumaş mağazasından birinin sahibi.)
Üç-Minareci Nuri Usta; (Sayacı ve ayakkabıcı-Kentte
bundan başka ayakkabı gereçleri satan yok.)
Dört-Kalfalı Kazım'a (0 günlerden kalma bir söz. "-Lafla
hükümetlerin kurulduğu, lafla hükümetlerin yıkıldığı,
Çay üstü Kıraathanesinin" sahibi...)
Bir de babam. Beş...
Kimi oturup oturup kalkıyor yerinden. Kimi diğerine
saldırıyor sanki... Ne mi konuşuyorlar... Ne bileyim ben...
Yaşım yedi. Ya da sekiz... Kesinlikle dokuz değil. Onun
için bilmiyorum.
Bilemiyorum. Gidin onlara sorun desem, yak yak, o da
olmaz... Gitmeyin onlara sormaya... Neden mi? ...
Gidemezsiniz de ondan..Çünkü beşide çoktan öldü..
Onlar öldü ama olaylar onlarla birlikte ölmedi.
Konuşulanlardan
aklımda kalan bölük pörçük anılar şunlar...
"Peker Amca!... Beş liraya şekeri yiyemeyiz Amca!..."
Diye bağırtıyorlar beni... Bağırırsam para veriyorlar.
Babam kızıyor. Suratı asılıyor. Bağırtmayın şu çocuğu
diyor. Babamı kızdırmamak için bağırrnak istemiyorum.
Ama bir kez bagırıp para almak hem güzel, hem de
kolay... Aklımda kalan bu... Birde şu var aklımda kalan...
Aklımda kalıp da unutamadığım... iyi ki yıkıldı diyor dört
kişiden birisi... Ne yıkıldı diye düşünüyorum. Ben
düşünürken babam lafa karışıyor. Ve başlıyor
konuşmaya;
-Göreceksiniz... Çok yakında siz de göreceksiniz...
Yıktıklarına onlarda pişman olacaklar.
Yıkan kim... Yıkılan ne... Bilemiyorum... Hiç birşey
bilmiyorum. Hiçbir şeye aklım errniyor. Babamı
kızdırrnak için, "Daha bak neler neler yıkılacak" diyorlar.
Babam; "Neler?" diye sorrnuyor.
Salt;
-Yıksınlar... Yıksınlar... Biz II. Dünya Savaşında bazı
camiileri "Kışla" yaptık... Zorunluk karşısında... Onlar
oraları da yıksınlar... Yıkacaklarıyla beraber... Oraları da
Yıksınlar da kurtulsunlar... Veya Gavur Sağdıçlarıyla
beraber onları da "Kilise" yapsınlar...
İçlerinden biri yanıtlıyorlar.
-Onlar neyi yıkıp, neyi yıkmayacaklarını bilirler... 0
okulları da düzeltecekler... Onlar düzeltemezse evlatları
düzeltecekler...
0 okulları da düzeltip oralara da abdesti-namazı
sokacaklar... 0 okullarda "Moskof" düşüncelerini
sökecekler... Diyorlar.
Babam;
-Onlar ne yaparlarsa yapsınlar... Göreceksiniz. Ben aha
bu en küçüğü ibret-i alem için 0 okullardan birine
yollayacağım...
Onlar her şeyi küllen yıkmadan yollayacağım... Kemal
Paşa'yı unutmasın diye yollayacağım... Herşeyi öğrensin
diye yollayacağım. Göreceksiniz. Ondan sonra da Hasan
Ali'nin kızını alıvereceğim tosunuma... Diyor. Sarılıyor
bana. Bir utanıyorum. Bir utanıyorum ki sormayın
gitsin... Hasan Ali kim... Kızı kim... Bilemiyorum.
Gerçekten alıverirse kızı? Ne yaparım diye
düşünüyorum. Babamın arkasına saklanıyorum.
Utancımdan ne yapacağımı bilemiyorum. Bu kez tümü
birden bana takılıyorlar..
-Ne haber delikanlı!... Hasan Ali'nin kızını alıyor musun?
... Evet desem ne yapacağım kızı... Hayır desem babam
diretiyor alacağım diye... Adamlara saldırıyor, vurmaya
başlıyorum kurtulmak için. Ama gene de utancımı
yenemiyorum. Başımı çevirmeden, gözlerimi açmadan,
yumruklarımı sallıyorum. Ama çok, hem de çok
utanıyorum...
$imdi sizlere sorayım.
Hasan Ali Yücel'in kızı var mıydı? ...
Can Yücel'den başka çocuğu var mı? ...
Yoksa 21 Köy Enstitüsümüydü onun kızları kızanları? ...
Kiminin gözünde kazanına aş, kendine eş olabilecek
bakir kızlar...
Kiminin gözünde al yanaklı, al dudaklı oynaş olabilecek
bakir kızlar...
Haaaa!... Ne dersiniz...
Hasan Ali'nin kızları var mıydı? ..
TARİHİNİ ANIMSAMIYORUM...AMA BİZİM
MAHALLEDE İLK MÜSLÜMAN BENiM...

Bizim ev camii sokağındaydı. Ben doğunca babam


okumuş kulagıma ezanı... Dedem okumuş... 0 yetmemiş
bir de ben okuyayım demiş dayım... Dayım da okumuş
kulağıma ezanı... Annem söyledi bunları bana. Kulağım
sesleri duymaya başladığı günden sonra da caminin
minaresinden beş vakit muezzin okudu kulağıma ezanı...
ilkokuldan öncelerde babam beni yanına alır, camiiye
götürürdü. Kendisiyle birlikte. Babam ak takke takardı
namazda başına... Ben de istedim annemden ak takke...
Babam güldü. Okşadı başımı. Doğru dedi. Takkeli namaz
kılmak (….) dır. Dedi. Arapça süzcük kullandı. "Sünnet"
olsa gerek. 0 giinden sonra benim de başımda ak takkem
oldu... Yaşım taş çatlasa sekiz...
Sokakta çocuklara cebimden çıkararak, namazda
camiidekilere başıma takarak gösteriyorum ak
takkemi... Yaşıtım çocuklardan farklıydım artık.
Başımdaki ak takke ile daha da ayrıcalıklıydım. Belki siz
şimdi bile bilemezsiniz... 0 zamanlar ;ben ak takke ile
daha da fazla yaklaşıyordum Tanrı'ya... Daha bir
fazla"Müslümandım." Daha bir fazla "Sevap"
kazanıyordum... Babam kızmasa sokakta, annem kızmasa
evde de takacaktım ak takkemi... Ama ben gene de bazen
takıyordum sokakta ak takkemi... Oyun arkadaşlarım bir
ayrıcalıkla bakıyorlardı o zaman bana...
Ak takkeyi barıkıp konuya dönelim.
Esas konuya gelince;
Sokağımızdaki camiinin bahçesi genişti. Camiinin
önünde de Camii Ceşmesi vardı. Haaa... 0 zamanlarda da
o çeşmenin bol suyu da vardı. Hem de öyle boldu ki
suyu, anlatımsız... Önündeki musluktan değil, musluktan
da yukarıdaki bir borudan sürekli akardı su... Musluksuz,
burgaçsız... Eski bez parçalarını top edip sıkıştırırdık
boruya... Çeşmenin içindeki su bezi iter, taşardı
dışarıya... Bizden büyükler boru kalınlığında sopa keser,
onu çakarlardı. Camiiye gelip gidenler;
-Kapatmayın "Savagı" derlerdi. Aksın su... Aksın da
hem depo patlamasın, hem de mahalleli bağını bahçesini
sulasın... Diyerek uyarırlardı bizi. Biz de sokağın bir
kenarından bu suyun önüne taştan topraktan setler çeker,
çukur1ar açar, oynardık gönlümüzce... $imdiki çocuuklar
ne toprak oynamasını biliyorlar, ne de çamur... Camurdan
çömlek yapıp "Çömlek Patlatmacayı" sormayacağım.
Nereden bilecekler...
Haa... Burada bir saplama yapayım. $u günlerde büyük
kentlerden birinde oturan bir yeğenim var. Onun da bir
çocuğu... Evin içinde oynasa, balkon kapılarının altından
gelen soğuktan sayrılanıyormuş. Doktorlar; fazla duyarlı
ısı farklılaşmasına.. Sicağı-soğuğu, taşı-toprağı doğduğu
günden öğrenmeli çocuklar...Gün-güneş, toprak-çamur
görmemiş bu… Demişler. Ana-baba yüksek öğrenimli.
Hastalık adı sormuşlar.
Doktor,
Kent hastalığı, çağımızın hastalığı demiş.
Gene dağıtıyoruz konuyu... Günümüzdeki kentlerin
hastalığını,yozluğunu kendilerine bırakalım. Biz
konumuza dönelim….
Gene bir gün camiinin önünde oynuyoruz. Her gün beş
vakit olmasa bile, öğle ve ikindi ezanlarını duyuyoruz
kesinkes... Ben bazen çamurlu elimi yıkayıp abdest alıp
giriyorum camiiye... Gözüme kestirdiğim mahalleli bir
amcanın bir adım arkasında duruyorum namaza.
Gözümle onu izliyorum. 0 yatıyor. Ben de yatıyorum.
Kalkıyor kalkıyorum. Namaz bitiyor, çıkıyorum. Haydi
bakalım. Yeniden oyuna...0 gün öyle olmadı işte... 0
günün tarihini anımsamıyorum. Sanırım 1950 Yılının ilk
yazıydı. Zaman öğle ezanı olsa gerek... Çünkü akşama
daha çok vardı. 0 gün hergünkünden farklı bir şey oldu.
Her zaman ezan okunurken oyunu bırakır ezanı dinlerdik.
Muezzinin son cümlesinden sonra Tanrı'ya gönlümüzce,
dilimizce yakarır, sevinir, onurlanırdık... Hem de o
zamanlar muezzinler ses araçlarıyla okumazlardı
ezanları... $erefeden döne döne okurlardı ezanları... Hem
de kendi sesleriyle... Biz de işimizi oyunumuzu bırakır,
dinlerdik onları en aydınlık duygularla... "Ezan dinlemek
kişiyi Tanrı'ya daha da yaklaştırır" derlerdi büyüklerimiz.
Hatta her gün biz muezzinle beraber okurduk ezanı...
Tanrı uludur!... Tanrı uludur!...
Tanrı'dan başka yoktur tapacak!...
Tanrı'dan başka yoktur tapacak!...
Haydin namaza!...
Haydin salaha...
işte bu şekilde ezanı biz de muezzinle beraber bitirir,
koşardık camiiye...
0 gün başka bir gündü. Muezzin çıktı minareye $erefeden
başladı bağırmağa. (Tövde... Ttövbe... 0 gün
söylediklerinden birşey anlamadım. 0 gün için bağırıyor
gibi geldi bana...) Ben muezzine baktım. Anlamadım.
Yanımdaki arkadaşımı durttum. Başımı salladım. Elimle
şerefedekşuezzini güsterdim. Bu ne?.. Dercesine. 0 da
bişey söylemedi. Dudak büktü salt... Bilmiyorum
dercesine... Ben de namaza gitmeyi bıraktım. Eve
koştum.Anneme sormak için. Bu nedir diye. Evde annem
yoktu. Kuşkumuyenmem gerekiyordu. 0 zamanlar her
sokakta bir evde halı dokunuyordu. Buralara "Halı Dibi"
denirdi. Koştum halı diplerinden birine... Yakaladım
annemi... Anlattım bir bir... Sordum;
-Anne bu olanlar nedir?
Annem sustu. Hiçbirşey söylemedi. Dudu anne kirkiti attı
elinden. Zehra Teyze sındıyı bıraktı. Kalktılar halıdan.
çok şükürö "Müslüman" olduk. Dediler. Hiçbir şey
anlayamadım sözlerinden. $imdiye dek "Müslüman"
değil miydik. Dedim. Sorumu
yanıtlamadılar. Anlamadığım bir dizi sözler söylediler.
"Allah'ın salavatına kavuştuk." Dediler galiba... Abdest
alıp namaza durdular. Anneme sordum ben yeniden.
-ilk kez ben duydum müezzini Dudu Ana'nın dediğinden
oldum mu? Dedim. Annem konuşmadı. Dudu Ana ile
Zehra teyze selam verip çıktlıar namazdan. Benim
sorumu yanıtladılar.
-Çok şükür oğlum. oldun... oldun... Dediler. Bizim
mahallenin, bizim sokağında olunan 0 şeyden ilk defa
ben oldum. Çünkü ilk kez müezzini ben duydum. 0 şeyi
ilk defa ben oldum. Ama o günden sonra uzun yıllar
müezzinlerin ezan okurken ne dediklerin anlayamadım.
0 günden bugüne dek de ne minarelerden, ne başka bir
yerden, "Tanrı Uludur!..." "Tanrı Uludur!..." şeklinde
ezan sesi duymadım...
Uzun süre minarelerde okunan "Ezan" gibi gelmedi
bana...
Bu 'düşüncemi söyledim büyüklerime. Günah... Günah...
dediler. Bir daha söyleme dediler. Bu düşüncemi bu
olaydan 35 yıl sonra yeniden yazıyorum. Günaha mı
giriyorum dersiniz…

Tanrım Günaha girdimse affet beni...


BABAM BENİ İKİNCİ KEZ UTANDIRDI...
Ezan olayının akşamı.Babam eve geldi. Sofraya oturduk.
Yemeğin sonunda annem sordu.
-Duydun mu ? . -Duydum.
-Nereden? -Biz gavur " ilinde miyiz?
-Ne olacak şimdi?
-Ne olup olmayacağını bilemiyorum. Yalnız okuyan
anlamayacak, dinleyen bilemeyecek. iyi mi olacak, kötü
mü onu da bilemiyorum. Bunlar daha çok, hem de çok
şeyleri degiştirecekler.. 0 okulları da degiştireceklermiş.
Karalayıp, çamurlayıp, 0 çocuklara gektirme se ler bari...
Kendi uydurdukları suça sonunda kendileri inanıp
sonunda 0 çocuklara gektirmeseler bari... Anlamaktan,
anlaşılmaktan korkuyorlar bunlar... Aydınlanmaktan,
aydınlıktan korkuyorlar bunlar... Allah sonumuzu hayır
etsin. Gibi birşeyler söyledi babam...
En sonunda konuşmasını şöyle noktaladı.
-Göndereceğim bu çocuğu. Hem de o okula
gönderecegim... Orayı da onlar bozmadan, 0 gül gibi
aydınlık çocukların arasına bunu da katacağım Hem
göndermekle de kalmayacağım... Hasan Ali'nin kızını da
alıvereceğim... Dedi.Annem de duydu Hasan Ali'nin
kızını alacağımı. Bir utandım ki ben, bir utandım...
Lokmalar bogazıma tıkandı kaldı. Ne bir utanması. Bu
ikincisi. ikinci utanmam... Tanrı'ya dua etmeye başladım.
Beni üçüncü kez utandırmasın diye...Duam kabul olsun
diye o küçücük aklımla hem Tanrı'ya dua ettim, hem de
Allah'a... Ne olur olmaz diye...
"Tanrı'dan başka yoktur tapacak!" diye kulaklarım dolu
doluyken, bu kez;"Allahü Ekber!", Allahü Ekber!..." çağı
başlıyordu. Küçücük aklım, karmakarışık oldu...
AYAKLARIM DEĞİL!.....
YÜREGİM ÜŞÜDÜ.

Bu bölüme dek tarihleri ayrıntılarıyla hiç anımsaya ma


dım. Olayları hep yıllara oturttum. Belki de yılları bir iki
yıllık yanılgılarla saptayabildim. Ama bu olayı bugün
gibi anımsıyorum. Hem de günü gününe...

15 Aralık 1952. Günlerden perşembe. Saat akşam


ezanlndan sonra... 17 Nisan 1942 doğum günüm
olduğuna göre ben tam 10 yaşındayım... Küçük değilim.
Veya kendime göre çocukta değilim. 15 Aralık 1952
Perşembe günü akşamı. Akşam yemeğinden sonra.
Ablam ve annem evimizin üst sokağındaki bir eve
gittiler. 0 sokaktaki sağdan üçüncü eve. Anneannemin
evine... Evlerimiz arka percerelerden birbirini görüyor. 0
denli birbirlerine yakınlar. Anneannem sürekli bizde
kalıyor. Nedense o gün kendi evine gitmiş. Belki de
degişiklik olsun diye... Annem de ablam da anneannemin
yanındalar.,. 0 Yıllarda pantolonlarln kıçlarına, dizlerine
koca-koca yamalıklar vurulurdu. "Süvarilik" derlerdi
buna... Sanırım biraz paranın, biraz da her arananın
bulunmayaşından... Biz içinde bulunduğumuz topluma
göre varsıl sayılırdık. Ne ben, ne ağabeylerim, ne de
babam süvarilikli pantolon giymedik. Ama babam beni
iki yaz tatili terzi çıraklığına yolladı. Bedestena...
Bedesten üstü kapalı geçit gibi bir çarşıydı. Bu çarşı,
baştan sona terzi dükkanlarıyla doluydu... Köylüler,
yörükler kentin pazarı olan Çarşamba günü sıralanırlardı
terzi , dükkanlarının önüne. Sırası gelen içeriye girer,
masanın arkasına geçer, çıkarırdı pantolonunu. Kalırdı iç
donuyla... Süvarilik vuruluncaya dek orada gizlenmeye
çalışır ayıplarını. Ve de çıplaklığını... Usta pantolona
göre keserdi parçaları. Kalfalar da önden dizlere, arkadan
kıçlara yer1eştirirlerdi koca koca parçaları. Tek
pantolonları suvarilikle yenilenirdi. Köylüler bu kez
özenle giyerlerdi suvarilikli pantolonlarını. Köylerine
daha da bir sevinçle dönerlerdi... Ben de özenirdim
suvarilikli pantolona. Ama hiç suvarilikli pantolon
giyemedim. Fakat bellemeli ayakkabı çok giydim. 0
zamanlar ""Pençeye" "Belleme" denilirdi. Ayakkabıların
altı eskiyince altına belleme vurulurdu. Üstü eskiyince de
üstüne yama... şimdi öyle olmuyor. Sanırım ya paranın
bolluğundan, ya da malın... Veyahut büyüyen gelişen
ekonomimizin etkinliğinden... 0 zamanlar ya para
olmazdı, ya da mal... ikisinin de yanyana olduğundan pek
söz eden görmedim. Çünkü babam kendine bir mest
almıştı. Anneme göre bulamamıştı. Kış günleri absest
almak zor oluyor diye yakındı annem. Ben de senin
ayağına göre kendim dikerim. Diye söylendi babam.
Babamın ağabeyi, yani benim amcam, ayakkabı
üreticisiymiş. Babam yocukluğunda onun yanında
öğrenmiş ayakkabı dikmesini. işte o akşam babam
anneme mest dikiyordu. Ben de ilkokul dürdüncü
sınıftayım. Ögretmenimiz güzel iş yaparsanız işlerinizi
sergiye yıkaracağım. Dedi. Keserle bir tahta takozu
yontmaya çalıyorum. Takunya yapmak için... Babam
birazeliyle, biraz da diliyle güçlendiriyor beni.
-Aferin oğlum... Aferin. Yazın nalınsız, kşın mestsiz
kalmayacak annenin ayağı... Hadi göreyim seni,diyor.
Beni güçlenip gönendiriyor. Bu arada da gecenin saatteri
akıp gidiyor. Sanırım saat o zamanın ölçüsüne göre geç
saaatler olan 21'e doğru geldi.
Babam;
-Annenler gecikti. Biz yatalım mı? Diye sordu bana.
-Yatalım. Dedim. 0 maketin üzerine yıktı. Ben yerdeki
tahta kırıntııarını talaşları topluyorum. Bir ara babama
bakıyorum. Babam makette önüne doğru eğiliyor.
Ağzından tükürükler çıkmaya başlıyor. Elindekileri atıp
odanın içinde babama doğru koşuyordum. omuzlarından
tutup çocuk ellerimle arkaya yaslamaya çalışıyorum.
Gücüm yetmiyor. Ben zorlayıp arkasına yaslamaya
çalışıyorum. Bırakıyorum. 0 hemen öne düşüyor?
Ağzi köpük köpük tükürük oluyor. Tükürüğü hiç
sevmem. Hayat Bilgisi dersimiz aklıma geliyor. Ağzını
silip suni solunum yaptırmak istiyorum. Olmuyor.
Omuzlarından bırakınca koca gövdesi hemen öne
düşüyor. Ağzı yeniden köpük köpük tükürük oluyor.
Başaramıyorum. Evin önüne çıkıyorum. Karşımızdaki
komşuya bağırıyorum. 0 daha koşup eve girmeden ben
küçük aklımla doktora koşuyorum. Doktor bizim eve
200-250 metre kadar uzakta. Dr. M.K.S.'a anlatıyorum
olayı bir çırpıda, Dr. M.K.S. kentimizdeki üç doktordan
birisi... Bizim eve en yakın olanı.
-Koşup yetişelim... Babamı kurtaralım,diyorum.
0 bana bir fayton getirmemi söylüyor. Gecenin saat 21
veya 22'si. Sokaklar bana göre çok karanlık. Karanlık ve
korku bu kez aklıma düşmüyor. Başka zamanlar karanlık
ve gece beni ürkütürdü. Bugün karanlık ve gece aklıma
düşmüyor. Ama fayton çağırmak istemiyorum. Dr.
M.K.S'a bunu anlatmak istiyorum.
-Karanlıktan korkmam. Ama fayton pazarı bizim eve ters
yönde. Hem de bizim evin buraya uzaklığının iki katı. Ne
olur?Bir koşuda bizim eve gidebiliriz,diyorum.
Dr. M.K.S. bana kızıyor, ve;
-Doktor hastalarına yürüyerek gitmezler... Fayton getir
dedim sana, diye bağırıyor.Zaman kaybetmek
istemiyorum. Faytoncuların bulunduğu Fayton Pazarına
doğru koşuyorum. Bu arada hem koşup, hem
konuşuyorum.“Karanlıktan korkmuyorum.” “Neden
doktorlar hastalarına yürüyerek gitmezler,” Bu kuralı
çıkarana en kötü sözü söylemek istiyorum. En büyük
küfürü etmek istiyorum. Aklıma böyle büyük bir küfür
gelmiyor. Babam bana böyle kötü şeyler öğretmemişti...
Koşuyorum fayton pazarına doğru. 0 zamanlar kentte
özel veya ticari hiçbir motorlu araç yok. Bir iki özel taksi
var örnek olarak. Onların da sürekli çalıştlğını gören yok.
Aslına bakarsan kentimizde benzin istasyonu da yok. Gaz
yağı satanlar benzini de 18 kg.lık tenekelerde satıyorlar.O
nedenle şimdi taksi durakları örneği faytoncularda gece
nöbetlerine kalıyorlarmış. Bunu daha öncelerden
babamdan duymuştum. Bu nedenle fayton bulamam
korkum yok. Fayton pazarına varıyorum. Atlıyorum
faytonlardan birinin içine. Faytonun içinde anlatıyorum
olanları faytoncuya. Doktoru alıyoruz. Oradan evimize
ulaşıyoruz. Atları çatlatırcasına koşturuyor faytoncu...
Biz gelinceye dek evimizin önü sokaklara dek dolmuş.
Kalabalığı yarıp babamın bulunduğu odaya giriyoruz.
Doktorla beraber. Doktor, odanın ortasındaki yatakta sırt
üstü uzanan babamın bedenine eğiliyor. Babamın
gözkapaklarını aralayıp gözlerimin içine bakıyor. Başını
kaldırıyor. Kalabalığa konuşuyor.
-Başınız sağ olsun... deyip ayrılıyor evimizden.
Babam ölüyor...Ölüm ne demek? 0 güne dek hiç
bilmiyordum.0 gün ölümü her şeyiyle öğreniyorum.
Hem de 1 0 yaşımda...
Bir kaç gün sonra annemin aklına geliyor.
-"Doktora para verildi mi?” diye soruyor çevresine. Hiç
kimse, "-"Evet verildi." diyemiyor. Annemle beraber
yeniden doktora gidiyoruz. Olayı anlatıyor annem.
Doktor hemen anımsıyor. Beni de, olayı da.
Anımsamaması olası değil... Annem borcumuzu soruyor.
Doktor kesin bir yanıt vermiyor. Gerek yok diye
ikircilikli konuşuyor.
Annem;
Bugün bu paraya gerek yok diyeceğine, 0 gün için iki
adımlık yere "Faytona gerek yok" diyebilseydin diyor.
Doktor yanıt vermiyor. Doktorun masasına kağıt 2.5 TL.
bırakıyor. Biz odasından çıkıp gidiyoruz. Doktor kağıt
2.5 TL. YL cebine koyuyor...Doktorun evinden
ayrılıyoruz. Annem kendi kendine konuşuyor. ... '
"Yerde yatanın hiç kimseye borçlu kalmasını istemem..."
diyor. Sürekli olarak düzenli aralıklarla. Bu tümceyi
tekrarlıyor .kendi kendine... Bu tümceyi doktora,
doktorun odasında da söylemişti birkaç kez... Doktor
bana hiç borcu yok dememişti. Doktor ölmüş olan
babamın ölü gözlerine bakıp, “ölmüş,” demişti salt...
Faytonla gelmiş, faytonla gitmişti. 2.5 TL. almıştı. 0 gün
için büyük bir memurun maaşının 60.- TL olduğunu
söylerlerdi. Bu 2.5 TL ile gözü açıp kapamak, olmuş
demek,bir yana...Büyük bir memurun 60.- TLlımaaşınıbir
yanakoyuyorum.Tartmayaçalışıyorum.
DÜZELTMEBURADA
yaşımdaki akıl terazim bu dengeyi kuramıyor.
Ölçemiyorum. Annem hala konuşuyor ara sıra... Fayton
pazarına doğru ilerliyoruz beraberce... Kulağımda
annemin tek düze söylediği süzcükler.
-Yerde yatan ölünün hiç kimseye borçlu kalmasını
istemem.Fayton pazarına varıyoruz. Faytoncuyu
gösteriyorum anneme. Faytoncuya da olayı anlatıyoruz.
Faytoncu;
-Vallahi borcunuz yok. Diyor.
Bu kez annem;
-Vallahi olmaz... Bu yerde yatan ölünün borcu... Onu
yattığı yerde kul hakkı ile kalmasını istemem diyor...
Faytoncu almam diye diretiyor. 2.5 TL yı almak
istemiyor. Annem daha da diretiyor. "Alacaksın" diye...
En sonunda faytoncu parayı almayı kabul ediyor. Parayı
allyor. Daha para elinde. Elinde iken konuşuyor.
-Aldım kabul ettim,.. Yerdeki ö1ü rahat uyusun... Nur
içinde yatsın... Artık bana yerde yatanın hiç borcu yok...
Bu parayı ben de bu çocuğa geri veriyorum. 0 gün bu
çocuk bana koştururken ayaklarında ayakkabısı yoktu...
Ayağındaki çoraplar da koşturmaktan ayağından çıkmak
üzere idi. Ayakları çok üşümüştü. 0 gün için çorapla
koşturan bu yetimin hakkı artık bu... Ben bu parayı
almam demiyorum. Aldlm kabul ettim. Bu parayı bu
yetime veriyorum. Ona ayakkabı alıverin. Ayakkabı
alıverin de bu çocuğun ayaklarıüşümesin. Diyor.
Annem diretiyor.
.Yerdeki ölünün hakkını hiç kimsede bırakmam...
Faytoncu diretiyor
-Aldım kabul ettim. Amma sizin bu yetimin ayaklarını
üşütmeyecek paranız da olsa, ben bu yetimin parası
alamam. Diyor.
Faytoncunun ayaklarına bakıyorum. Ayakkabısı
"Bellemeli' değil... Ayakkabının üzeri bile parça parça
yamalı. Benim o gün koştururken ayaklarım üşümemişti.
Benim ayakkabılarım çifte çifte... O gün zamansızlıktan
giyemedim. Diyemiyorum. Bu günde
ayaklarım üşümüyor, diye duşünüyorum. Ben yaşamımda
hiç üstü yamalı ayakkabı giymedim. Varlıklı sayılırdırk.
Üstü yarnalı ayakkabılar insanın ayağını üşütür mü
acaba... Bunu düşünüyorum ben... Annem faytoncu ile
tartışıyor. En sonunda faytoncu parayı benim cebime
koyuyor. Faytoncuya teşekkür edip, tartışmayı
uzatmadan oradan ayrılıyoruz. Ben bu kez doktorun
masasına koyduğumuz 2.5 TL.yı düşünüyorum...
Annem;
-Yerde ki ölünün hiç kimseye borçlu kalmasını istemem
demişti. Onu düşünüyorum. Doktor; ölmüş olan babama
salt “ölmüş” demişti.
Ölmiş olan ölüye, "ölmüş demek... Masasının üzerindeki
2.5 TL...Ayakları üşümesin... Faytoncunun ayakkabıları
ayağından dökülmek üzere.., Aldım kabul ettim Ayakları
üşümesin... Benim ayaklarım uüşümüyor... Faytoncular
gecenin karanlığına müşteri
beklerken ayakları üşüyor mu acaba... Kafam
karmakarışık... Yaşım on... On yaşımdaki aklımla
düşünüyorum. Ayaklarım üşümüyor faytoncu amca...
Gerçekten ayaklarım uüşümüyor. Ama yüreğim üşümeye
başladı... o zaman yüreğim üşümeye başladı. On
yaşımdaki yüreğim...Ve hala yüreğim üşür benim zaman
zaman...Benim yüreğim üşür Faytoncu Amca...
Senin hiç yüreğin üşüdü mü Doktor Bey...
Sizin hiç yüreğiniz üşüdü mü Sayın
beyler,Beyefendiler...

% 25'İN İÇİNDEYiM...

Yıl 1954. ilkokulu o sene bitireceğim. Başöğretmenimiz


Münir Bey annemi çağırtmış...
-Bu çocuğu "0 okula" gönderelim demiş...
0 okulun ne olduğunu daha ben bi1miyorum. Müdür Bey
önündeki yazıyı okumuş anneme. 0 okullara bu seneden
sonra şehir ilkokullarından da alacaklar. Demiş
Annem neyin ne olduğundan habersiz.
-Ben yanımdan ayırmam... Babasını kaybettim evladımı
da kaybetmek istemem... Diye diretmiş.
Başüğretmen sürdürmüş konuşmasın;
-Bak... iyi birşey olmasa seni buraya kadar çağırıp
Devletin gizli yazısını sana okuyuvermem. Bu yazıya
göre o okullara girecek çocukların 100 tanesinde 25 i
şehir ilkokullarını bitirenlerden olacak... Bu çocukda
zeki... Maaşallah... % 25 değil, % 2 olsa, hatta % 1 bile
olsa bile kazanır... Bundan önce o okullara can atanlar
çocuklarını son sınıfta köy okullarına götürüyorlardı.
Köy okullarına götürüp oradan diploma aldırtıyorlardı.
Köy okulunu bitirdi diye o okullara girme hakkını
sağlatıyorlardı... $imdi bu hak bu çocuğun kendisinin
oldu... Hem ben rahmetli babasının sözlerini
hatırlıyorum.Babasının sözlerini vasiyet kabul edelim...
izin verin... Gitsin o okula.. Demiş.
Annem "Vasiyet" sözünü duyunca dayanamamış.
"Babasından ayrıldım, bundan da ayrılmam" diyememiş.
-Siz bilirsiniz. Deyivermiş. Herkese bunu anlattı
.sonradan. Baş öğretmen seni niye çağırmış diyene de
anlattı, demiyene de... Bana da anlattı. Hem de kimbilir
kaç kez...
Yıl 1954 Aylardan Nisan ve Mayıs... Haziran değil.
Çünkü daha ilkokul bitirm sınavlarına girmedik. 0
yıllarda derslerin tümünden sınava girerdik. Girerdikde
okulu öyle bitirirdik.
İlkokul bitirme sınavlarından önce, o okulların
sınavlarına girdik.Sen kazanırsın bu slnavı." Dedi
öğretmenler.Ama o okulda da yeniden sınav olacaksın.
dediler.
Ne okulu... o okulun adı ne. Dedim.
Artık oranın adı bundan sonra "Savaştepe Öğretmen
Okulu" dediler. Daha önce adı neydi... Demedim.
Beni ilgilendirmiyor ki...
Sınava girdediler. Girdim.
Soru sordular. Yaptım.
Sınavı kazanmışım. Birkaç hafta sonra öğrendim bunu.
Kendi okuyacağım okulda bir daha sınava girecekmişim.
Bu da beni ilgilendirmedi hiç...
Hep bunlar benim dışımda gelişen olaylar... Ben daha 12
yaşıma girmedim. Birkaç ay sonra gireceğim...
Nasll bilirim ben

(. . . . .)'YA VERDİLER, (. . . . .}'YI SEVİNDİRDİLER,


AMA BENİ İÇİN İÇİN AĞLATTILAR

1953 öncesini anlattım babamın ölümünü anlatırken.


Pantolonlar eskir "Suvarilik" vurulurdu. Ayakkabılar
eskir, altına "Belleme" üstüne "Yama" vurulurdu. Yenisi
bulunmazdı ki... Veyahut herkes kendi sorununu kendisi
çözümlemeye çalışırdı babam gibi... Babam tüccardı ama
anneme mest dikerken ölmüştü... Babam tüccardır ama
mest dikmesini de biliyordu. Beni okutacaktı. En büyük
özlemi bu idi... En büyük üzlemi bu idi ama, bana terzilik
de öğrettiriyordu. Yaz tatillerinde beni terzi çıraklığına
yolluyordu. Tüccardı, bana terzilik öğrettiriyordu. Beni
okutma özlemi içersinde idi. Bu günün eğitimine göre,
veya o günkü benim aklıma göre şaşılacak şeylerdi
babamın davranışları... Ama babam bu davranışlarını
gene kendisine göre yorumlardı.
"-Bugünün yarını da var." derdi ne demekse... "çarığın
sicimini biz çorba diye kaynattık. Milli Mucadele'de "
derdi. Ulusal Kurtuluş Savaşımızdan söz ederken bir
başka coşkulu olurdu. Bir başka içtenlikle anlatırdı. 0
günlerde çektiklerini, 0 günlerdeki yokluklarını
sevecenlikle anlatırdı. 0 günün yokluklarına sevecenlikle
bakardı. Fakat 1952'Sonrası yokluklarına kızardı.
Babamın kızdığını bilen arkadaşları babamı sözleriyle
sevindirmeye çalışırlardı.
-Merak etme sen... Merak etme. Yakında Maraşal
Yardımı gelecek. Herşey bollaşacak... izmir'e 12 saatte...
istanbul'a, Ankara'ya iki günde varamayacağız trenle.
Maraşal Yardımı gelince, Maraşal Yolu da açılacak... Beş
saatte izmir'e, yedi saatte Ankara'ya varacağız
otomobillerle... Derlerdi.
Babam;
-Yardımı, yurdumu kendilerinin olsun... Arkasından
yardım adı altında kim bilir ne naneler çıkacak bakalım...
Derdi.
Böyle dendiğini bugün de ayrıntılarıyla anımsıyorum.
Çünkü Ne naneler" sözcükleri benim çok hoşuma
giderdi. Zaman zaman kendi kendime de yinelerdim bu
söz dizisini... Ne naneler..." Ne naneler..." diyerek. Fakat
Ne naneler" söz dizisinin o gün için ne anlama geldiğini
bilmiyordum.
Ben babamı çok seviyordum. Hala da çok seviyorum.
Ama babam "Marşal Yardımını" sevmiyordu. Sevmediği
için kentimize gelen "Marşal Yardımını" göremedi. Ama
ben kentimize gelen "Marşal Yardımını" gördüm. Salt
görmekle kalmadım. Gözümlegördüm. Elimle
dokundum... Elledim. Baktım. Okşadım Marşal
Yardımını... Eğer siz görmediyseniz, duymadıysanız size
de anlatayım. Kentlimizin "Maraşal Yardımı" dediği
"Marşal Yardımını"...
1954 senesiydi. Biz 5. sınıftayız. Okulumuzda bir
söylenti dalgalanmaya başladı. Öğrenciler arasında.
Annesi veya babası olmayanlara "Maraşal Yardımından"
armağan kutular gelecekmiş... Kutuların içinde neler
varmış, neler... Dediler.
Sevinme ile üzüntü iç içe karıştı benim iç dünyamda.
Babam ölmüştü. Babam ölmüştü amma Maraşal
Yardımını alabilecektim. Kendi ölçülerime göre babamı
terazinin bir tarafına, görmediğim Maraşal Yardımını bir
diğer tarafa koyuyorum. Olmuyor.. Olmuyor... Sevinç,
veya üzüntü... Hangisi daha fazla bilemiyorum...
MaraşalYardımının içinden acaba neler çıkacaktı. Bütün
gün düşünüyorum. Yemekte, yatakta, evde, okulda hep o
kutular gözümün önünde... Evde annem,bir soru soruyor.
Hıı deyip uyanıyorum uykudan. Okulda öğretmen soru
soruyor. Benim aklım "Maraşal Yardımında"... Acaba ne
çıkacak kutulardan. Öğretmen tahtaya kaldırıyor. sınıfta
boyutlarını veriyor. Sınıfın hacmini soruyor. Benim
usumda maraşal yardımının kutularının boyutları. Acaba
kaç santimetredir... Yok yok... Koskoca Maraşal Yardımı
belki de metrelerce boydadır. Metrelerce... 0 kutunun
boyutları sınıfın boyutlarından büyükçe diyorum kendi
kendime. içine kamyon bile sığar diyorum. Hem de
sahici kamyon... Öğretmen daha yapmadın mı? Diyor
tahtadaki bana. Ben hıı diye uyanıyorum ayaktaki
uykumdan... Karatahta başında.. Ayakta... Ve de
gözlerim açık...
Birinci dönemi böyle "Hıı'lı" 'sınavlarla geçirdim kara
tahta başında. Babamın ölümü nedeniyle mi, yoksa
Maraşal Yardımının beklenti özlemiyle mi bilemiyorum.
Öğretmenimin hiçbir sorusunu yanıtlamadan aldım
birinci dönem karnemi. Allah allah... çok şaştım ben bu
işe... Öğretmenimizin Cemile Hanım öptü beni
kutladı.Başöğretmenimiz Münir Bey odasına çağırdı. 0
da öptü kutladı. Komşumuz Müfettiş Mustafa bey de
orada. 0 da aferim dedi bana. 0 da kutladı... Bir süre
sonra konuştu içlerinden birisi...
-Sınavlara gireceksin. Daha çok çalışman gerekli. Gene
de aferin. Dediler karneme bakarak..
Ben karneme baktım.
Matematik-Pekiyi... Ben öğretmenimizin hiç bir sorusunu
yanıtlamadım ki.
Türkçe-Pekiyi... Ben öğretmenimizin hiç bir sorusunu
yanıtlamadım ki.
Ben bu karneden hiç birşey anlayamadım... Maraşal
Yardımı da gelmedi. Maraşal Yardımının kutularını da
göremedim... Maraşal Yardımı bi gelse... Kutuları bir
açsak... içine bir baksak... Neler çıkacak içinden kim
bilir. Keşke karne tatili olmasa diyorum
içimden... Maraşal Yardımı karne tatilinden sonra
dagıtılacakmışta...
Karne tatili bitti. 0 günlerde karne tatilleri bir hafta idi.
Üç karne alıyorduk bir yıl içinde.İki kez birer hafta tatil
oluyorduk. Birinci tatil bitti. Okul açıldl. Okulda ilk
gün... Maraşal Yardımı bugün de gelmedi... İkinci gün.
Birinci dersten çıktık. Birinci teneffüsdeyiz. Koridorlarda
bir çığlık, bir çığlık ki, çığlık sesinden hiç kimse birbirini
duymuyor. Öğretmenler öğrencileri zorla susturup
sınıflara alıyorlar. Sınıfımıza giriyoruz. Söylenti hemen
kulaklarımızda. Başöğretmen emirvermiş. Maraşal
Yardımından gelen kutuları sınıflara göre paylaştırmlş.
Her sınıfa iki üç kutu düşüyormuş... Bizim sınıfta salt
ben varım babası olmayan... Üç değil iki kutu bile düşse
bizim sınıfa, biri benim kesinkes... Biz tümümüz
sınıftayız... Ben düşünüyorum. iki kutu olsa bile biri
benim... Bir ben varım babası olmayan... Biz hepimiz
sınıftayız... Kapı açıldı. Kapınln açılması ile birlikte
başöğretmen girdi sınıfa. Başöğretmen önde. Arkasında
okul hizmetlisi. Kalfa. Kalfanın elinde iki ince uzun kutu.
Kutular ince uzun. Sınıf gibi değil. Tam
düşleyememişim... Yanılmışım diyorum kendi kendime...
Başöğretmen konuşuyor. Kalfanın elinde kutular...
Konuşmaları duymuyorum. Kutuları görüyorum
kucağında. Kutular koridor gibi... Kutuları
düşleyememişim... Yanılmşım diyorum kendi kendime...
Başöğretmen konuşuyor. Kalfanın elinde kutular...
Konuşmaları duymuyorum. Kutuları görüyorum
kucağında. Kutular koridor gibi. ince uzun Bu kez
üğretmenimiz konuşuyor. Ben konuşmaları
duymuyorum. Kutuları açıyorum usumda... Üstteki kutu
benim diyorum kendime. Alttaki biraz ezik. Tam kutuları
açacağım usumda. Konuomalar bitiyor. Kutuları
açamadım. Usumda da olsa kutuları bir açabilseydim.
Konuşmalar bitiyor. Sınıf daha da sessizleşiyor. (…)'yı
çağıyorlar. Kutulardan birini(…)'ya veriyorlar.(…)'nın
annesi de var, babası da (….)'ya aldığı kutuyu açmasını
söylüyorlar. (….) aldığı kutuyu açıyor. içimden sapsarı
saçlı bir bebek çıkıyor. Adını sorana nerdeyse
söyleyecek. 0 denli canlı bir bebek... Oğlan olmamla
birlikte ben de sevdim bebeği... Keşke bana verilseydi
diyorum. "Bebekleri salt kızlar sevmez ya..." Diye
düşünüyorum kendi kendime... Ama neden (….)'ya
verdiler diye düşünüyorum. Bu kez de usuma başka
birşeyler düşüyor. (….) bu bebeği üşütür. Diyorum
kendime... (…)'larla aynı sokakta oturuyoruz. Daha
birkaç gün önce onlara gittim. Ödevimiz ne diye
sormaya... (…) odanın içindeki yatakta yatıyordu.Akşam
olmadan yatağın içine girmişti. Odanın içinde soba
yanmıyordu (…)annesi bahçenin bir köşesinde bulaşık
yıkıyordu. (….)'nın annesi "Üşümüş de
yatağa girdi. Gir içeriye kendin sor." Demişti. Soba
odanın ortasında. Yanmıyordu soba... Akşam olmadan
yatağa girmişti (…). Isınmak için. (…) bu bebeği üşütür
diye geçti usumdan...
Düş dünyamdan kurtulup ikinci paketi düşünüyorum.Ona
kendi paketim diye bakıyorum. Dıştan biraz ezik olduğu
görülüyor. Beğenmemiştim biraz önce... Olsun diyorum
kendi kendime... İçindekilere bişey olmamıştır diye
geçiyor usumdan. 0 sırada "kara-kuru" ismini
anımsayamadığım bir arkadaşımızı çağırıyor
öğretmenimiz. Adını anımsayamıyorum ama onun da
annesi de babası da var. Bolcada kardeşleri Bu tümünün
ağabeyi...Babası belediyede çalışıyor. Ya itfaiyede, ya da
temizlik işlerinde... Bilemiyorum hangisinde. Bildiğim
tek şey, annesi de var. Babasıda. Ve de sekiz kardeşi...
Babası belediyede çalışyor. Bunları bilmemin nedeni
evleri halamların evlerinin sokağında... ikinci kutuyu da
ona veriyorlar. Başöğretmenimiz birşeyler söylüyor. Ben
gene hiç birşey duymuyorum. Öğretmenimiz konuşmaya
başlamış. Farkında değilim. Duymuyorum. Ne duyması
konuşanları görmüyorum bile... Pır pır ediyor güzlerimin
önünde bir şeyler.
Başöğretmenin de, öğretmenin de, hizmetlinin de
görüntüleri uçuyor gözümdenÜçünü görebiliyorum.
Kutuların görüntüleri gözümde. Kutular arkadaşların
kucaklarıda değil... Boşlukta. Kutular uzayda sanki...
Çığlık sesiyle uyanıyorum bu kez uykudan. Yeniden
uyanıyorum ayaktaki uykumdan. Tüm sınıf birden
bağırıyor.
“İkinci kutuyu açalım….”. “İkinci kutuyu açalım...”
diye çığırıyor arkadaşlar.İkinci kutu açı1ıyor...Kutunun
içinden diş fıryası çıkıyor. Misket çıkıyor, elli kadar….
Hem de o zaman için çarşılarda az bulunan cinsten.
Camdan... Renk, renk... Birkaç araba çıkıyor lastikten.
Ama kocaman kocaman degil. Küçük küçük... Kibrit
kutusu kadar bişeyler... Başöğretmenimiz o arkadaşa öğüt
veriyor. Her yemekten sonra dişlerini bu fırça ile fırçala
diye... başöğretmenimiz fırçayı eline alıp, sınıfa
gösteriyor. Sınıfta ilk kez diş fıçası görenler var. Diş
fırçasını görebilmek için ön sıralara koşturuyorlar. Ben
yeniden uyanıyorum ikinci uykumdan. Halamları
düşünüyorum. 0 sokaktaki komşuların bazılarının, bazı
günler o arkadaşlara yemek götürdüklerini düşünüyorum.
Halamın;
-Yazık... Kalmasın bu yemek... Diye fazla yemekleri o
arkadaşların evlerine yolladığını düşünüyorum.
Başöğretmenimiz;
- Yemeklerden sonra dişlerini fırçala. Diye öğüt veriyor o
arkadaş... Yemeklerden sonra dişlerini düzenli düzenli
fırçala. Diyor... Ben yeniden usumdan bişeyler
geçiriyorum.
-Onlar düzenli yemek yemiyorlar ki... Demek geçiyor
içimden... Parmak kaldırıp onu söylemek istiyorum. Beni
görmüyor öğretmenim. Beni görmüyor
başöğretmenimiz...Ama ben görüyorum Maraşal
Yardımını, (…… ….…)'nın üşüteceği bebek şeklinde.....
Ama ben görüyorum Maraşal Yardımını o arkadaşın
yemediği yemeklerden sonra dişini fırçalayacağı, diş
fırçası şeklinde...
Sizler de gördünüz mü hiç "Marşal Yardımını.."
Veya, Halkımızın diliyle;
Maraşal Yardımını...
Ben gördüm. 12 yaşımda gördüklerimi sizlere anlattım.
Daha da anlatacağım gördüklerimi...
Sizler de gürdüyseniz, gördüğünüzü gördüğünüz gibi
anlatır mısınız?Gördüğünüzün yanına başka laf
katmadan..

MENDERESİN

DEVELERİ

Maraşal Yardımının dağıtıldığı gün. Son dersten sonra


okuldan çıktık. Okulda olanları anneme anlatacağım.
Koşarak eve geldim. Evde annem yok... Annem Dudu
Analara geçmiş... Dudu Ana komşu. Ama komşu gibi
değil... Ana gibi bir şey... Anlatıyorum oradakilere. Ama
bana vermediler demiyorum. Ben çok üzüldüm
demiyorum. Hiç üzüldüğümden söz etmiyorum. Dudu
Ana gene de bana söylüyor:
-Sen hiç merak etme... 0 işe yaramayan oyuncakları sana
vermediler diye hiç üzülme... Zaten onlar hiçbir b...a
yaramaz.. B...tan pusuruk şeyler... Sen unut onları... Koca
Yazı'ya
Menderes'in Develeri gelecekmiş. Menderesin Develeri
Koca Yazı'da Maraşal Yolunu aşarken toprakla
güreşeceklermiş... Git sende Menderesin
Develeriyle"Oyna. Oyuncak yerine... Diyor. Basıyor
kahkahayı….
Allah allah... Aklım iyice karışıyor...
Sarı saçlı ağlayan bebeği (……………) iyice üşütüp
ağlatacak... 0 arkadaş düzensiz yediği yemeklerden
sonra, düzenli düzenli dişlerini fırçalayacak... Eskiden
Deve Güreşlerinin olduğu Koca Yazı'da Menderesin
Develeri Maraşal Yolunun topraklarıyla güreşecekler...
Hiç birşey anlamadım 0 gün için ben bunlardan. Belki siz
de bugün için hiç bir şey anlamıyorsunuz bunlardan.
Ama ben anlamadığım halde karar verdim o gün.
Gitmeliyim.
Menderesin Develerini görmeyelim... Toprakla nasıl
güreştiklerini öğrenmeliyim. Artlk (…)'ya verilen sarı
saçlı bebeği unuttum... 0 arkadaşa verilen diş fırçasını
da . Aklım fikrim Menderesin Develerinde...
Gitmeliyim... Nasıl güreştiklerini görmeliyim... Ama
koca yazı bizim eve en azından 1-1.5 km... Hava karardı.
Bu gün gidemem. Yarında.. Ancak pazar günü
gidebiliriz. Pazara dek birkaç arkadaş daha kandırdım.
Arkadaşlarla pazarı getiremiyoruz. Gelmiyor pazar bir
türlü... Aramıza yeni yeni arkadaşlar katılıyor. Herkesede
söylemiyoruz konuyu. Genelleştirmiyoruz. Gizemli bi
konu olarak saklıyoruk.Menderesin Develerini önce biz
görmek istiyoruz.
Pazar oluyor. Sabahın alaşafağında... Evdekileri
uyandırmadan tümümüz sokağın köşesinde buluşuyoruz.
Tutuyoruz Koca Yazı'nın yolunu... Ta... uzaklardan sesini
işitiyoruz. Yanına doğru yaklaştıkça gürültuü artıyor.
Etrafına toplanan büyükler bizi daha fazla yakınına
yaklaştırmıyorlar. Oysa Dudu Ana "-Gidin yanına.
istediğiniz kadar okşayın..." Bile demişti. Kulaklarımızı
yırtan gürültü arasında uzaktan seyrediyoruz Menderesin
Develerini. Develer bir iki kez gidip geliyorlar. Koca
koca kamyonlar toprakla, taşla doluveriyor... Dolan
kamyon gidiyor. Sıradaki geliyor. Kamyonlar yoruluyor.
Biz seyretmekten yoruluyoruz. Menderesin Develeri
yorulmuyor. Artık biz her pazar gidip gidip seyrediyoruz.
Pazarlarımızı boş geçirmiyoruz. Okuldan çıkınca hava
kararmasa hafta aralarında da gideceğiz. Eskiden Koca
Yazı'da Deve Güreşleri senede bir
kez olurdu. Biz Menderesin Develerinin güreşlerini her
hafta seyrediyoruz. Toprakta öyle bir gürşiyorlar ki onu
uzun süre izleyen bilir. Dinleyen değil...
Hafta sonlarının birinde. Gene toplandık köşe başında.
Gidip seyredeceğiz Mendesin Develerini... Onların
toprakla güreşini... Koca Yazı'ya doğru tırmanıyoruz.
Yeni yeni açılmakta olan Maraşal Yoluna doğru
yaklaşıyoruz.. Hiç bir ses yok... Çıt dahi gelmiyor.
Adımlarımızı daha da açıyoruz. Daha da yaklaşıyoruz.
Yaklaştıkça takırdı bile duymuyoruz. Koşturuyoruz.
Koşarak gidiyoruz. Merakımızı biran önce yenmek
istiyoruz. Tepenin üzerine çıkıyoruz. Her zaman üzerine
çıkıp baktığımız yerden bakıyoruz. Develer ölmüş...
Boyunlarını uzatmışlar, öyle duruyorlar hareketsiz...
Sanki ölmüşler... Haftalardır ilk kez yanlarına
yaklaşabiliyoruz. Elimizle okşuyoruz. Kızıl sarı
boyalarına elimizi sürtüyoruz. Ellerimiz üşüyor. Demirsi
bir sogukluk geliyor ellerimize... Demirden mi
yapıldıklarından, yoksa öldüklerinden mi bilemiyoruz.
Daha bir sevecen dokunuyoruz.
Dokundukça okşuyoruz. Okşadıkça ellerimiz daha da
üşüyor. Bizimle birlikte koca koca adamlar, amcalar da
izliyorlar. Onlar da bizim gibi dokunup okşuyorlar... Ben
de okşuyorum. Okşadıkça ellerim daha da üşüyor. Elimin
üşümesi yüreğime vuruyor. Yüregim üşüyor. Yüreğimin
üşümesini söze çeviriyorum. Soruyorum oradaki
amcalara;
-Amca. Bu Menderes'in Develeri neden ö1ü gibi
duruyor? ...
Amcalar basıyorlar kahkahayı... Menderesin Develeri...
Menderesin Develeri... Deyip deyip gülüyorlar,
gülüşüyorlar...
Ben sorumu yineliyorum. Birisi yanıtlıyor.
-Oğlum buna Menderesin Develeri dedin ama bu gerçek
deve değil ki ot yesin... Yediği bitmiş... Bunun yediği de
Türkiye'mizde yokmuş...
Başkası-Açlıktan ölmüş... Açlıktan... Diye sorumu
yanıtlamaya çalışıyor.
Bir başkası-Bunların ölüsü de bizim biryerimize
saplanmış. Diyor.
Daha başka birisi-Edepsizlik etme... Diyor o adama.
0 yanıtlıyor -Sen söyle öyleyse...
Birinci Adam-Parçası kırılmış.
" Yenisi lafa karışıyor - Parça parça sokacaklarmış bize...
Diyerek ortaya bir laf atıyor.
Başka bir ses duyuluyor- Terbiyesizliği elden
bırakmıyorsunuz.Edepsizler". Diyerek sesiyle ortalığı
yırtıyor.Bu sesten daha üstün bir ses, bir an oluşun
sessizliği yeniden yırtıyor.
-Belli olmaz onlara... Parça parça da sokarlar. Bütün
bütün de. diyor...Yaşlıca Bir Amca - Ne terbiyesiz
adamlarmışsınız...Çoluk çocuğun yanında
utanmıyorsunuz da... Diyor. Bizi oradan uzaklaştırıyor:
Biz ayrılıyoruz. Ama istediğimiz pazar, hatta hafta
aralarında bile gidip gidip Menderesin Develerini
seyredebiliyoruz. Hem de Menderesin Develerinin
ölüsünün içini dışını karıştırıyoruz. Parçalarını söküp
takmaya çalışıyoruz. Üzerine çıkıyoruz. Aşağıya
atlıyoruz. Bizim için bulunmaz bir oyuncak oluyor artık
bu... Hatta bizden sonra da bizim yaşımıza gelenlerin
oyuncağı oluyor. Hem en azından on yı. Daha sonra ne
mi oldu? ...
Onu bilemiyorum. Onu çok sonralardan oradan alıp
kentin bir kenarındaki hurdalığa atanlara sorun.

SAVAŞTEPE'YE İlK ADIMIM...

Savaştepe önceleri koymuş... Hatta o kadar küçük


koymuş ki yakınındaki Sarıbeyler köyüne bağlıymış.
Adıda Kiresun'muş.Kurtuluş Savaşında yakınındaki
tepelerde savaşılmış. Savaştepe olmuş. Savaştepe'ye
Enstitü gelmiş. büyümüş. büyümüş ilçe olmuş. Benim
Savaştepe'ye ilk adımımı atmam 1954 Yılının Ağustos
ayına rastlar. 0 zamanlar Savaştepe'den kara yolu
geçmezdi. Tek ulaşım İzmir-Bandırma tren yoluydu. İşte
bu trenle geldik İzmir'den Savaştepe'ye. Savaştepe
istasyonundan trenden inince tatlı bir meyille 500 metre
kadar doğuya doğru iki tarafı kavaklı, iki tarafında
bomboş tarlalar olan yoldan ulaşılırmış Savaştepe'nin
ortasına. Hem de çarşısına... Biz de öyle yaptık.

Ulaştık çarşıya. Carşıda çarşı hani o gün için... Küçük bir


meydanın etrafında iki dükkan, bir cami, bir de Belediye
Binası... Belediyenin yanında agaçsız bir park, birde
susuz havuz. Elektrik de yok Savaştepe'de o günlerde'...
Gündüzleri değil, geceleri bile... Eğer elektrik
enstitüsünün kendisinden arta kalırsa, 0 zaman
aydınlanıyormuş Savaştepe'nin karanlık geceleri... Kenti
aydınlatan enstitünün yolunu sorduk. Geldiğimiz yolu 90
derece güneye dünüp, yürümemizi sürdürürsek enstitüye
ulaşırmışız. Biz demiyoruz "enstitü" diyorlar nedense.
Bizim ağzımız da alıştı bu süzcüğe... Hemde daha ilk
adımda. Yolu sormuş öğrenmiştik. 0 zaman bilgi
verdiler. Geldiğiniz yoldan biraz uzunca dediler.
İstasyona göre fazla çeker dediler. Okula doğru
yürüyoruz. Yürüdüğümüz yol söylenenden de kısa geldi
bize... Kenttekilerden farklı binalar. Uzaktan görüyoruz.
Bu üç-beş binaya yaklaştık. Okul diye aralarına girdik.
Burası değilmiş. Bunlar 1938'de ilk yapılan yapılarmış.
Bu binalardan biri iki katlı. Üçü dördü tek katlıydı. Bu iki
katlı bina o anda revir olarak kullanılıyormuş. Tek
katlılar öğretmen evleriymiş... Bu binaları izledik bir
süre. İki katlı binaya yukarıdan bakınca kocaman bir "L"
harfine benziyordu. Bu binanın kapısı L harfinin içindeki
90 nın köşesindeydi. içeriye buradan giriliyordu. Önce üç
dört basamak merdivenle çıkılıyordu kapısına.
Merdivenleri çıktık. Biraz daha inceledik binayı. Kapının
yanındaki duvarlardan birinde hiç pencere yoktu. iki katlı
olan bu binanın yüksekliği 10 metreyi aşıyordu. 10
metreyi aşan hiç penceresiz duvarı izlemeye başladım.
Bu hiç penceresiz duvar nasıl aydınlatıyordu acaba
içersini... Kendi kendime karar verdim. Başka tarafta
penceresi vardır diye... Duvarı o denli izlemişim ki
üzerindeki yazıları gördüm. Bu 10 metreyi, aşan duvar
tepeden aşağıya düzgün yazılarla bezenmişti. Ama o
denli güzel, o denli düzenli yazılar sonradan badana
fırçasıyla kapatılmış... Hem de düzensizce... Acele ile...
Badana fırçalarının düzensiz izleri bunu belirtiyordu.
Fakat badana fırçası genede kapatamamıştı o yazıların
tümünü... Yarı kapalı, yarı açık her şey gibi bu yazılarda
dikkatimi çekti benim... Bölük pürçük olan o yazıları
okumaya çalıştım. 0 gün için badana fırçasından
kurtulabilmiş sözcükleri söktüm sökebileceğince, Söktüm
ama bir anlam veremedim. "Bu KöyEnstitüleri...
Yurdumuz... Gençler... Yarınların.."gibi kopuk kopuk
sözcüklerdi. Yalnız en altta üstteki yazılardan farklı bir
yazı vardı. imza gibi birşey...
Onu okumaya çalıştım. 0 diğerlerine göre daha kolay
okunuyordu. Okudum onu da... İ.İnönü. Ve altında bir
tarih... Acaba ne yazıyor diye iyice merak sardı beni...
Yanımda eniştem var. Eniştemle geldim Savaştepe'ye.
Eniştem beni okula götürebilmek için kolumdan
çekiştiriyor. Ben bir süzcük daha okumaya çalışıyorum.
Sonuç alamayınca ayrıldık oradan. Gerçek okula doğru
ilerliyoruz. 300-400 metre sonra yolu kesen bir kapı
ile karşılaşıyoruz. Kocaman bir kapı... Hem de yol
büyüklüğünde. Kapı arkasına dek açık. Kapı kapalı
değil... Kapı bekçisiz... Biraz da kapıyı inceliyoruz. Sıra
biraz önceki duvardan sonra bu kapıya geldi. iyice
bakıyorum ben bu kapılara... Kapının üzerinde yol
boyunca uzanan 7-8 metre uzunluğunda bir levha var.
Levhanın üzerinde de yazılar. Bu yazılarda karalanmış
duvardakiler örneği. Üzerine üç harf yazılmış yeniden.
ilk yazılar karalı... ilk yazılar boyalı... ilk yazılar
karanlıkta kalmış. Üzerindeki üç harf daha göreceli...
Daha görkemli... Boydan boya kapılıyor 7-8 metrelik
levhayı. Bu üç harfi okuyoruz. "S.Ö.O." Bu üç harfe bir
anlam veremiyoruz eniştemle beraber. Sonra çözüyoruz
beraberce. "Savaştepe öğretmen okulu" diye... Bu üç harf
gizemini çözerken alttaki yazıları da okuyorum ben. Ne
denli özenle kapatılrsa kapatılsın alttaki yazılar genede
okunuyor burada. Biraz önceki duvardakine benzemiyor.
Okuyorum onuda."Savaştepe Köy Enstitüsü" diye. ilk
adımımızı besmele ile atıyoruz içeriye. Ben soruyorum;
-Burası şimdi "Savaştepe Öğretmen Okulu mu ?" yoksa
"Savaştepe Köy Enstitüsü mü?" diye
Eniştem;
-Ne bileyim ben... Diyerek kısaca yanıtlıyor sorumu.İlk
adımım böyle oldu. "Öğretmen Okulu" isimli, "Savaştepe
Köy Enstitüsüne" kapıdaki isim silindi zamanla... Ama
Köy Enstitüleri bunca Yıldır belleklerden' silinmedi.
Silinemedi...
0 duvardaki yazıya gelince;
Altı yıl boyunca o duvardaki yazıyı çok merak ettim.
Okumaya çalıştım. Tamamını okuyamadım. Ama büyük
bir bölumünü okudum. Daha doğrusu okuyabilmenin
yöntemini buldum. Yöntemi şu idi;
Yağmur yağınca o duvarı dövüyordu nedense... Sulu
sepken yağan yağmur o duvarın üzerine yağıyordu. Her
yağmurdan sonra da bir kaç sözcük daha aydınlığa
kavuşuyordu.Koşuyorduk bizde bazı arkadaşlarla. Doğru
o duvara. Birkaç sözcük daha okuyorduk. Nedense
aradan bir gün daha geçmeden hemen yeniden badana ile
kaplıyorlardo o duvarı. Uzun süre aydınlıkta
bırakılmıyordu yazılar.Köy Enstitüler üzerine söylenen o
güzel sözler
SORU SORDULAR AĞLADIM...
BAŞKA SORU SORDULAR YENiDEN
AĞLADIM.
SORULARI HiÇ YANITLAMADIM...
Yıl 1954... Aylardan Ağustos sonu veya Eylül... izmir'e
geldik. Fuarı gezdik. Ağabeylerimde kaldık. Ablamlar,
Annemler izmir'de kaldılar. Biz eniştemle birlikte
Savaştepe'nin yolunu tuttuk. Savaştepe'deki ilk
günümüzü bundan önceki bülümdeanlatmıştım.
Savaştepe'deki ve okuldaki ilk günleri daha sonraki
bülümlerde anlatacağım. Burada özellikle sınavı
anlatmaya çalışayım. Savaştepe'deki ilk sınavı... çünkü
bu sınav benim için çok degişikti... Hatta bu günkü
sınavlara göre çok ilginç...sınav üzerine bilgi edindik
sınavdan önce.
Sınavda ne sorulacağı belli olmazmış... Böyle söyledi
bilenler. Daha büyük sınıftakiler. Herşey sorabilirler.
Dediler. Belki soru da sormazlar. Salt konuştururlar...
Sınav sözlü olacak dendi bize daha önce. Böyle bilgi
verdiler. Burada da daha başka şeyler söylediler sınav
üzerine. Sınav sözü imiş... Süzü imiş ama sorulan
soruların yanıtlarını karatahtada da yapmak
gerekiyormuş... Sınavdaki başarı karatahtada da
yapmakla pekişirmiş. Bilenler bize bu bilgileri de
verdiler. Hem de "-Bu çok önemli..." diyerek.
Sınav benim için korkunç değildi... Nedenini
bilmiyürum. Belki 12 yaşımın verdiği çocuksuluktan.
Belki de sorulanları nasıl olsa yaparım korkusuzluğun
dan... Sınav salonunu sınavdan bir gün önce ögrendik.
Sınav salonunu görmek bile korkutmadı beni...
Ertesi gün sınav salonunun önüne geldik. Beklemeye
başladık..Sınavsırasıbanageldi.Girdimiçeriye. Karatahta
nın yakınında bir masa koymuşlar.Beş öğretmen
oturmuşlarçevresine.İçeriye giren öğrencinin eline bir
soru kağıfdı veriyorlar. Soruyu okuyup sıralarda üturarak
biraz düşünmemizi söylüyürlar.Ben de aldım soru
kağıdını. Başladım düşünerek beklemeye... Tahtada
süruları yanltlayanlı dışarıya çılkardılar. Bir öğrenci daha
içeriye aldılar. Ben geçtim bu kez karatahta başına...
Elimizde ki soruların yanıutlarına geçmeden önce bolca
soru mu soruyüorlar, söyleşiyorlar mı belli olmuyor.
Bana da soru sordular bolca. Bunların tümünü
anlmsamıyorum.Genel desorular şöyle idi.
-Nerelisin?
-Hangi okuldan geldin?
-Ögretmenliği seviyor musun?
-Niçin öğretmen olmak istiyorsun?
Gibi sorulardı. Konuştum bunlar üzerine uzun uzun...
Sıra bundan sonra ki sorulara geldi.
-Baban ne iş yapıyor?
Bu süruya ne yanıt verdiğimi anımsamyüorum.
Soru süruldu.
“Baban ne iş yapıyo,”r dediler. Ben başladım ağlamaya.
Onlar bana başka soru sormak istiyorlar. Ben konuşa
mıyorum. Ağlıyorum salt...
DÜZELTME BURADA Onlar soru soruyorlar. Bende
yanıt yok. Bir iki sözcük dökülüyor dudaklarımdan.
Hemen hıçkırığa boğuluyürum.
Yanltlayamlyürum sürularl... Ünlarln sürularlnln tumune
benimyanltlm, büluk pür9uk birka9 süzcukle bir1ikte
hl9klrlklarlm üluyür.
En sünunda;
-Benim babam hi9bir~ey yapmazki... Üldu 9unku
diyebiliyürum...
Sürularln tumu kesiliyür. Ügretmenlerden birisi beni
dl~arlya 9lkarlyür. Elimi yuzumu Ylkatlp getiriyür.
Külünya veriyür. Yeniden
slnlfa allp slralardan birine üturtuyür. Gene aynl süru
kagldl elimde. Üku du~un yap. Diyürlar. Ben, yaptlm
ünu ünceden.Diyürum. Biraz daha d(j~un. Diyürlar.
Birka9 90cuk daha girip91klyür slnav salünuna. Bana
baklyür1ar. Gel istersen ge9. Elindeki
süruyu tahtaya yap. Diyür1ar. Yapmadan yanltlnl
süyluyürum. kg. diyürum. Yap diyürlar. Ba~ll~flJm
aglamaya... Süruyu ükudiyürar. Ükuyürum yarl büguk,
yarl hl9klrlkll sesimle..
Bir kahve kavruldugu zaman % 12 sini kaybediyür.
kg kahve kavruldugu zaman ka~ kg. kallr.
Yap diyürlar. Ben tahtada yapamlyürum. Ba~llyürum
aglamaya. 100 kg. da 12 kg. 50 kg da ö kg. Tumunde 18
kg Geriye kallr 132 kg. diyebiliyürum. Kesik kesik...
Büguk büguk...Süzle süyleyebiliyürum. Ellerim titriyür.
Ü~uyürum sanki... Tahtaya
yazmam ülanakslz. Diretmiyür ügretmenler. Birkay süru
daha süruyürlar. Yap diyürlar. Ben yapamlyürum tahtada.
Yanltllyürum salt süzle... Hiybirini yapmlyürum tahtaya.
Yapamlyürum. Asllnda elimdeki tebe~ir de yüktan
du~mÜ~ yere... Bu arada da tarih sürusuna benzer
sürular süruyürlar. Yanltllyürum hlyklrlkll
sesimle. Cügrafya, Tabiat Bilgisi sürularl süruyürfar.
Yanltllyürumhlyklrlkll sesimle, tek tek süzcuklerle... .
Babaslnln ya~l, üglunun ya~1 diye ba~llyan bir süru
süruyürlar.Lyeriye giren yeni arkada~a. a babaslnln ya~1
diye ba~llyürükumaya. Ben b~~llyürum bu kez hlyklra
hlyklra aglamaya.Tamam diyürlar ügretmenler bana.
Sürduklarl SÜfUYU daha tam
yapmadan. Birisi geliyür. Elini ümuzuma küyuyür.
Sevecen...
Clkallm dl~arLYa. diyür. Clklyüruz dl~arlya.
DL~arlda beni bekleyen eni~temi güruyürum. a bana hiy
bir
~ey sürmuyür. Ben istegimi süyluyürum.
"-Gidelim artlk izmir'e" Diyürum. ana süylemiyür,
baglrlyürum.
"-izmir'e gidelim... Üradan geyelim memleketimize..."
a hiybir ~ey demiyür. Ben ünunla künu~muyürum. 0
kücaman
adama baglrlyürum. 0 susuyür. Ben baglrlyürum. "'
"-Kazanamadlm i~e..:Gidelim memleketimize...
Hiybirsüruyu
tahtada yapamadlm... Tebe~iri elime almadlm. Gidelim
artlk"
diyürum.
a en sünunda kararlnl süyluyür.
-Bugun tren yük yarln gideriz...
Sinavi kazanamayan... Slnavda tebe~i.ri bile eline
almayanben, 0 gun ütelde 90k guzel uyuYQrum~
Sabahln 10'una dügru
"L
zür uyandlrlyür eni~tem beni uykudan -Sünuylar asllml~.
Gidip bakallm. Ügle trenine yeti~elim. Diyür.
Ben isteksizim. Lkircilikliyim... Kazanamadlglm
SlnaVlm
sünuc;larlna neden bakallm diyürum. 0 hiC; ülmazsa
kazananlarl
güruruz diyür. Giyinip gidiyüruz. Listenin altlndan
ba.~llyüruz
bakmaya. Lsmim yük... Ben ba~kalarlna degil, kendime
baklyürum. ismim yük... Güzlerimi kaydlrlyürum listenin
yukarlslna dügru... Yük, yük... Yük i~te ismim...
Ba~kalarlndan
bana ne... Gidelim artlk. Diyürum. Ceketini
c;eki~tiriyürum
eni~temin. 0 biraz daha uzun büyu ile listenin ustlerine
debakabiliyür. Bir an durakllyür. Listenin en ustlerine
dügruparmaglnl küymu~ C;lgllk atarcaslna bana
sesleniyür.
-Bak i~te ismin... Diye süyleniyür bana. Bir yandan da
elinilistenin ust slralarlnda kaydlrmamaya c;all~lyür.
Bende baklyürum. Lsmimi ükuyürum. Ükuyürum ama bu
i~ec;ük ~a~lyürum. Tebe~iri elime almadaglm bu
SlnaVL en ustduzeylerde kazanmam beni c;ük
~a~lrtlyür. .0 gunl<.u al<.llma güre bu SlnaVL bana
kazandlranlar suC;lu gibigeliyür. Eger bu gun ic;inde 0
slnav sünuc;larlnda bir suC;lu
arlyürsanlz kesinkes suC;lu ben degilim... 0 slnavda bir
suC;luvarda ~u anda salt uc;unun ismini
anlmsayabildigim tÜm slnav
uyeleridir. Bu nedenle 0 gunden sünra daha da peki~ti
ügretmenlere sayglm. 0 gun daha da peki~ti
ügretmenleresevgim... SuC;lu ben degilim. SuC;lu slnav
uyelerinden sayglnllglnl
hlC; yitirmeyen, 30 YLL sünra isimlerini sevgi ve saygl
ile andlglmügretmenlerim SaYln Kamil ACAN, SaYln
~aban YAYLALL veSaYln Muharrem TÜZÜNER'dir.
SuC;lu bunlarla birlikte digerkümisyün uyeleridir.
Tüplumumuz ügretmene sayglYL bu slnavdan sünra
gec;en 30YLL büyunca zaman zaman yitirdi. Veya
tüplumumuzun bir kesimi .sayglYL, ügretmenlerimizin
bir kesimi sayglnllglnl yitirdi. Ama ben,
her turlu kü~ullarda ügretmenligini yitirmeyen
ügretmenlere sayglml, ve bu yapldaki ügretmenlere
herturlu kü~ullarda sayglYLc;ük gürmeyen ki~ilere
sayglml ve sevgimi hic;bir zamanyitirmedim...Bu gunku
slnav ~ekillerine gürtf:tebe~iri eline almayan, yanlt
yerine hlc;klrlga bügulan, bu ügrenciye listenin en
uzerlerinde yer verebilen bu ügretmenler sizce suC;lu
mu?
İŞTE HALEP, İŞTE ARŞN...

JBüzulan Küy EnstitÜlerinin dÜzeltilmesi ir;in (Her


ne~ekilde dÜzeltilecek ise...) kent ükullarlnl bitiren
bizleri de almaya ba~ladllar bu ükullara. Bu ülay 1954
Yillarindan sünra ba~ladl.Ben bu bilgileri r;ük sünralarl
bu künuda yazllan kaynaklarl,yasalarl ükuyarak
ügrendim. Bizim bu ükullara girdigimiz 1954
Yllinda ükulumuza iki ~ubelik ügrenci allndl. Bu iki yeni
slnlf 40'ar ki~ilikti. 80 ügrencinin ir;inde bir ben vardlm
kent süylu... Birde Necati ile Ziya... Necati ile Ziya,
9anakkale'nin küygürÜnÜmlÜ kÜr;Ük bir kazaslndaki
ilkükulu bitirerek gelmi;;ler buükula... Ür;ÜmÜzden
ba;;ka, bir ki;;i daha vardl sanlrlm... Gnu
tam ülarak anlmsayamlyürum. Ama be;;inci ki;;i yüktu...
BizÜr;ÜmUz yasa geregi hakklmlz alan % 25'i
dülduramadlk. Kentsüylu ülarak... Kentsüylular ya ilgi
duymadlklarlndan, ya dagerr;ekten duymadlklarlndan
gündermediler ° Yillarda bu ükullara
r;ücuklarlnl... 80 ki~inin ir;inde biz Ür; ki~i kaldlk.
Ür;ÜmÜzdebüzamadlk ° ükullarln yaplslnl... H_~r neyse
bu künu ir;ir;e... 9ükkarl~lk... Hem de karmakarl~lk..~!
Biz Ür;ÜmÜzde büzamadlk °
ükullarln yaplslnl. Veya biz Ür;ÜmÜz de dÜzeltemedik °
ükullarl...
Biz Ür;ÜmÜz de bu ükullarda ükuyan tÜm arkada~lar
ürnegiaydlnlandlk alLi YLL... Ziya arkada~ln alLi cilde
sigmayan ~iirleri vardl. Ükunacak... Ükundukça
sevilecek... Sevildikçe belleklerde kalacak... Necati'nin
flrçasl vardl übjektif gibi... Geç kar~lslna çizsin senin
resmini... Hem de renk renk... Benim ise arkada~lmla
birlikte akllm vardl. Usum vardl. Bilgim vardl ak-
aydlnllk... Bu ükullarda ükudugumuz... ükuyupta
ügrendigimiz.Her arkada~ln farkll farkll guzellikleri
vardl... Benim ve benimlebirlikte birkaç arkada~ln ikinci
bir dili vardl. Guzel Turkçemizden üte... Hemde
SlnaVSLZ, nüt kürkusuz ügrendigimiz. Bunlarl biz
bu ükullarda ügrendik. Adl degi~ipte yasa geregi,
yasanln çLktlgl
gun kendisinin blçakla kesilircesine degi~tirilemeyen bu
ükullarda... Veya yasa ile birlikte yirmibirinde de yaplsl
degi~tirilemeyen bu ükullarda... Ne ügrendikse ak-
aydlnllk biz bu ükullada ügrendik... Ne ügrendikse bu
ükullarln egitim-ügretim prügramlarlndan ügrendik... Ne
ügrendikse tumunu ya~landlkça gençle~en, gençle~tikçe
dinçle~en ütuzu a~kln ügretmenimizden i ügrendik. Bu
ükullarln egitim-ügretiminin yaplsl geregi ve bu
ükullardaki ügretmenlerin yaplsl geregi, her ~eyi biz bu
ükullarda ügrendi1<. Hemde ders saatlerine slgmayan
zaman çizelgesi içersinde.2a:man kavramlna ve ders
çizelgesine bakmadan...
Her zaman. Her yerde. .. Derste, yemekhanede,
yatakhanede...
Ükurken, yatarken ve de gezerken...
.
ÜKULUMUZDAKi EGiriM VE
ÜGRETiMDEN KESiTLER
JB enim birde yabancl dilim vardl. Arkada~lardan farkll.
GÜzelTÜrkyemizden üte... Demi~tim. Yalnlz benim
degif. Benimle birlikte yabanci dili seyen tÜm
arkada~larln. Bizler ders dl~fzamanlarda ye~itli
yafl~malara katlllrdik. Bu yalf~malarlmlz üzgÜr
istencimizle ülurdu. Sün dersten sünra Üy saatten fazla
bir zaman kallrdl. Ak~am yemeginden ün~,~i etÜt
saatine... Bu Üy saati isteyen istedigi ~ekilde ayllan
kurslara katllarak, veya spar, izcilik gibi yafl~malar
yaparak düldururdu. Hatta isteyen haftanfn yedi gÜnunÜ
de bu gibi yall~malarla düldurabilirdi. 90nkÜ bu
yall~malar ve kurslar, her birinin kendine üzgÜ
durumuna güre haftada biriki veya Uy gun ülurdu. Biz
bunlarl birbirleriyle yakl~tlrmamak
kü~uluyla birkaytanesine birden katllabilirdik. Ben
ingilizce, resim,muzik yall~malarlna katlllrdim. Muzik
yall~malarl da kendi araslnda ayrllirdl. Keman,
mandülin, flut ve kürü ülarak... Ben bunlardan kürü ve
keman yall~malarlna katlldlm. Resim yall~malarlml
zaman kurallna bagll kalmayarak surdurdum. Bunu
zaman kurallna bagll kalarak surduren arkada~larlmlz da
vardl.Call~maJarlmlz diger yall~malarlmlzla yakl~lrsa
zaman tanlmadan 0 yall~malarlmzl surdurebilirdik. 0
künuda ilgili ügretmenler bizi yeterince aydlnlatlrlar,
kendi bildiklerini bizlere aktarmaya yall~lrlardl. Ben
mGzik yall~malarlndan kürü ve keman yall~malarlna
katillyürdum. Ama haftada iki saatte zürunlu muzik
dersimiz vardl. Bu derste mandülin yalmaSlnl
ügrenmemizzürunlu idi. Üncelikle Lstiklal Mar~1 ile
birlikte birkay mar~, birkayhalk turkusu, birkay yücuk
~arklsl... Eger külayllkla ügrenemezsek nütalarln
mandülindeki perde yerlerini ezberleyerek ügrenmemiz
gerekiyürdu. Ben bunu yapamlyürum... Benim yetenegim
yük...$eklinde bir kayl~ kaplsl yüktu. Ya yetenegimizle
ügrenecektik, ya da yall~malarlmlzla... Bazl arkada~lar
bir paryaYL bir kez yalSlnlar, yeniden nütaslna
bakmadan hemen ylkarlrlardl melüdiyi. Kemandan,
mandülinden veya flutten. Benim ise nütalarl ünume allp
uzun sure yall~mam gerekiyürdu. Benim iyin bUrTU
ba~armak külay ülmuyürdu. Yüruluyürdum. Call~mam
blkklnllk getiriyürdu. Ama yall~madan da ülmuyürdu.
Gene de kendime bir üvuny pay. ylkarlyürdum. Cunku
bazl arkada~lar ya nütalarl ezberlemek zürunda
kallyürlardl, ya da nütalarln mandülinle perde yerlerini...
Kaymak, kurtulmak, yapamlyürum demek yüktu.
Demi~tim. Ben bu iki grubun araslnda kaldlglmdan gene
de yürgunlugumu dinlendirecek bir üvuny paYL
ylkartlyürdum kendime... Mandülindeki ve kemandaki
ba~arlmdan farkslzdl kürüdaki yall~mamda da... Dinleye
dinleye dügru sesi bulup ükuyabiliyürdum. ilk kez bir
paryaYL ükudugum zaman kendi sesime, kendim de
guluyürdum. Arkada~larln gulmesi benim iyin ülagandl.
Gene üyle bir gun, muzik dersinde bir parc;:aYL
ükumaya ba~ladlm. Sesi yakalayamadlm. Ügretmen beni
gürmuyürdu. Kendi sesime kendim guldum. ~ff11f aa
guldu. Gulumsedi... Ügretmen de guldu. Gulumsedi.'..
Ben paryaYL ba~tan aldlm.
Ülmadl... Gene gGldGm ben... Ügretmen beni
gürmGyür...
Ü~retmenin piyanünun ba~lnda, Slrtl bana dünÜk.
Benim kar~lmda slnlf... Ben gGLGmseyince slnlfta bastl
kahkahaYL.MÜzik ügretmenimiz bir klZdl, bir klZdl ki
ben ünun üyle klzdlglnl hic;: gürmedim. Slnlfln
gGldGgÜnemi, yüksa gÜlen slnlfln
kar~lslnda benim ba~arlslzllga dG~ecegimi
dÜ~ÜndÜgGnden mi bilemiyürum. Ama slnlfa c;:ük
klZdl. C;ük baglrdl... Bana gÜldGkleri
ic;:in... Ve arkaslndan ekledi...
-Bu arkaa~lnlz ülmadan kürü kursunun
c;:all~malarlülmuyür,
biliyür musunuz?.. Kürü da bundan ba~ka basses
yakhaberiniz
var ml?.. Bas sessiz kürü ülmaz, haberiniz var ml?..
MÜzik c;:ük
sesli ülmadan mÜzik ülmaz... Bunu daha ügrenemediniz
mi? ...Diye künu~tu da künu~tu. Dersi blraktl mÜzigin
genel künularlGzerine bilgi vermeye ba~ladl.
Ben ügretmenimizin anlattlklarlndan , bilgilerime yeni
yen bilgiler ekledim. Bu slrada süzlÜden de
kurtulduguma c;:ük sevindim...Gene mÜzik derslerimizin
birinde ügretmenimiz bir ba~ka
arkada~1 sülfej ükutmaya kaldlrdl. Sesi bana güre degil,
tÜm arkada~lara güre c;:ük gÜLGnc;: alan iki
arkada~lmlz daha vardl.i~te ünlardan birini kaldlrdl.
Ügretmen -ylklCL gam yap. Dedi.
Arkada~ ba~lardl - Dü, re, mi, fa, sül, la, si, dü...
Ügretmen gGlec;:- Bir de in bakaflm...
Arkada~ ba~ladl inmeye; Dü, si, la, sül, fa, mi, re, dü...
-Üldu mu "A..." Dedi gGlec;: yGzGyle ügretmen 0
arkada~aBiz tÜm sin Lf;
-Üldu... Üldu ügretmenim. Dedik.. GGlec;:, hep bir
aglzdan...Kaldlrdl i~imizden birini. $,erdu üna...
Üldu mi "S..." Dedi. "S 'e"
S Yanrtladl.
" 'un" sesiyle üldu ügretmenim. Dedi.
Ügretmen;
-Ülmadl. Dedi. "A " nütalarl sesleriyle degil, süzleriyle
ükudu... Yaptlgl gam inerken de, ylkarken de kalln düdan
ba~ladlKalin dü da bitti. Yani bekyi dudugu gibi.
Duuttt... Duutttt... Duuttt..
Üldu mu yani. UsLa bir bekyi, tek sesli dudugunden bile
bir melüdi ylkarabilir. Bizim glrtlaglmlz, insanln glrtlagl
bekyi dudugu degilki... Bu yetenegimizi niye
degerlendirmeyelim... Dedi. GeytiLpiyanünun ba~lna;
Kendi piyanüdan gam yaptl. A'ya sesiyle gam yaptlrdl.
Aldleline kemanl, kemanla gam yaptl. A'ya sesiyle gam
yaptlrdl. Aldl;; eline mandülini, mandülinle gam yaptl.
A'ya sesiyle kendisine" katllmaslnl saglattl. Piyanü,
kernan, mandülin, flut... Bir dersbüyle surdu. 0 yaldl.
Arkada~ süyledi. Arkada$ süyledi. Sesi: yatalla~lp,
saplttlgl yerde ügretmen piyanünun tu~unda 0 sesi
yakaladl. Beraberce süylediler. Birders büyle geyti.
Benim süziÜ 11 slnavlm.. klsa surmu~ kurtulmu~tum.
A'nln süziÜSlnaVL üyle ülmadl. Ügretmenimiz terledi.
A'YL terletti. Birders büyu inici gam,V~: ylklCL gam
yaptlrarak bizi terletti... Ve dersin sünuna dügr\J A'ya
kendisi katllmadan bir inici gam yaptlrdl. Dinedi...
ylklCL gam yap dedi. Dinledi... Biz kulak kesildik.
Dinledik... Ve ügretmenekledi;
-Yllmaz gibi kürü yall~malarlna katllsaydln senin sesinde
egitilirdi. yall~lnca bak nasll üluyür. Ütur... Ün. Dedi...
Bir dearkaslndan "Aferin" Dedi... Biz alay ediyür sandlk.
Ve ~a~klna~kln sürduk. Hem kar~1 küyarcaslna...
-Nasll ülur ügretmenim... NasL' ün ülur. Dedik...
"A 'da" ~a~tl ün aldlglna... 0 da kar~1 küyarcaslna büluk
püryuk künu~tu...
-Ama ügretmenim... Ün... Ama ün... Nasll... Nasll ülur.
Diyebildi.
Üvgre men, ,,).
-Ülur yücuklar... A'nln ses yaplslna güre bu ükuma
ün'dur.
Arkada~lnlz "A " kendi ses yaplslna güre ini~ ve 91kl~
gamlarlnl dügru yaptl. Bende ün verdif!1. Arkada~lnlzln
sesinin rengi büzuk... Sesinin rengi egitimsiz... 0 nedenle
bu i~ bu kadarülur. İr Gam yap dedim. Yaptl. Hemde
dügru yaptl. Benden de ün'u aldl... Li
Aarkada~lmlz ';A ", bek9i dÜdÜgÜ gibi sesiyle
mÜzikten ün !i alml~ üldu. Bende ilk kez ügrenmi~
üldum. Büyalardan ba~ka '~seslerin de rengi
üldugunu...Ü gÜnden sünra daha da günÜL iverdim
kürüya... Daha da günÜL verdim kemana... Bu mÜzik
egitimimiz sünunda sesim benim mÜzige pek yakln
ülamlyür. Ama kulaglm hi9bir zaman mÜzikten de uzak
kalmlyür. Hemde gergek mÜzikten. BugÜn i9in bir
ürkestranln sesine sesimle katllamasam, günlÜmle
katlllrim. Dilimle degilse bile kulaglmla künu~abilirim
ürkestra ile... Hemde yaY.!1 sazlarln gelip gitmesiyle...
Nefesli sazlarln sülülarlyla...
Finalleriyle...Kadanslarlyla...
BugÜn i9in hi9bir zaman iyi bir mÜzik süyleyicisi
degilim... Lyibir mÜzik dinleyicisiyim... Ben bunu bu
üklumuza bür9Luyum...
Ben bunu bu ükullardaki egitimimizi eksiksiz sÜrdÜren
tÜmügretmenlerime bür9Luyum...Ben bu bürcumun
nedenlerini biraz daha a9aYlm. Buükullardaki
egitimimizden biraz daha süz edeyim... Bu ükullarln
egitim, ügretiminden süz ederken yeniden ilk Yilin ilk
gÜnÜne dünelim.Ükula kaYlt üldum... Ak~amlarl
yemekten ünce bir saat,yemekten sünra bir saat etm
yapacakslnlz. Dediler. Bir saatte sabah kahvaltlslndan
ünce... Bize bir slnlf güsterdiler. Burada 9all~acakslnlz
kendi kendinize. Araslrada ügretmenlerimiz gelecek,
yapamadlglmlz sürularlnlzl yanltlayacak. Dediler.
EtÜt'mÜ~ bunun adj. Güsterilen slnlfa girdim. Ügretmen
masaslnda biri üturuyür. Kücaman biri. Kürka kürka
ge9tim bü~ slralardan birine. Acaba bu ne ügretmeni diye
dÜ~ÜnÜyürum. Hi9 kimse gidip bilemedigi süruyu
sürmuyür. 0 üturuyür. Bununlabirlikte iki ki~i daha var.
Ünun gibi kücaman. Ünlar ün stradaüturuyürlar. Hani
kendi kendimize ~Lt~acaktlk. Bu ügretmenlerde
nereden 91ktl diye dÜ~ünÜyürum. Bir degil, hemde 09
tane...Kürkuyürum da sürmaya. Lkinci etude de geldiler.
Yemekhaneyede... Ba~ka masalarda yemek yediler...
Ertesi gÜnG bizimle birlikte derse de girdiler. Sünradan
ügrendim ki bunlarda bizim gibi ügrenci imi~ler. Lkisi
ilkükuldan sünra uzun Yillar 90banllk etmi~.
Ckuyacaglm. Adam ülacaglm. Demi~. Gelmi~ bizim
ükula. Biri ilkükuldan sünra uzun Yillar Kur'an kursuna
gitmi~. (Nedeninibilmiyürum.) Sünradan 0 da bizim
ükula gelmi~. L~te bunlar ünlarml~... Üst slnlflarda
kendi küylerinden yaklnlarl vardl.Ya~larlnln ve Üst
slnlflardaki yaklnlarlndan aldlklarl bilgileri
nedeniyledaha da rahattllar. Hatla bizlere bir sÜre
ügretmen gibi davrandllar. $unu yapln, bunu yapmaYln
diyerek... Ama biz ünlara, ünlar bize, tÜmÜmÜz ükula
90k 9abuk all~tlk. <;ük 9abuk
kayna~tlk Ve bu arkada~lar da bizimle birlikte alii Yllda
tamamladllar bu ükullarl. Firesiz... Eksiksiz... Hatta
buntardan"C..." ile birlikte devam ettim ben ingilizce
kurslarlna... "C "nln bir fazlallgl vardl. Lngilizce gibi...
Ders dl~1 ügrendigi. "C "nln ~u anda nerede üldugunu
bilemiyürum. Bildigim tek ~eyLngilizce Üzerine bir
y~ksek ükul bitirmi~. YÜksek ükullardan birinde
ingilizce ükutmanlyml~... 09 arkada~lmlzln ilk gÜnkÜ
künumu bu. Bunlardan birinin bu gÜnkÜ sün
durumundan süz ettim. Seksen arkada~ln durumlarlnl
burada tek tek saymam ülanakslz. Ke~ke egitimimizin
gelip gegen bu ak gÜvercinleri Üzeline bilimsel bir
ara~tlrma yapllsa... Yapllsa da her~ey bilimsel ülarak
ürtaya dükÜlse... Gene de ben bu yapltlmln sünuna dek
bazl ~eyleri anlatmaya 9all~acaglm... Craslndan,
buraslndan da ülsa. BülÜk pür90kte ülsa... Ayrlntlya
girmeden seksen arkada~ln Üzerine klsa da ülsa bir bilgi
vermeye 9all~aYlm...Bizim zamanlmlzda 21 lane ö
Yllilk "Ügretmen Ckulu" vardl.
Yani, "Küy EnstitÜsÜ..." Bunlarln yanlnda 3 Yllilk
ügretmen ükullarlvardl. Bunlarln saYlslnl tam
anlmsayamlyürum. Ama ünlarda 20'den fazla idiler. Bu
ükullar ürta ükullardan sünra ügrenci allyürlardl. Bu
ükullarln tÜmÜnÜ de bitirenler salt Egitim
EnstitÜlerinden birine girebiliyürlardl. Hemde 9ift
slnavla... Ama TÜrkiyemizdeki tÜm liseleri bitirenler
FakÜltelerden ba~ka isterlerse Egitim EnstitÜlerinin
slnavlarlna da girebiliyürlardl.
Bizlerse hi9bir YÜksek Ckul ve~'FakÜltede
ükuyamlyürduk.
Sinavlarlna giremiyürduk... Büyle bir üzlemi ülanlar lise
bitirme sinavlarina girmeleri gerekiyürdu. Farkll 2-3
dersten degil. TÜmderslerinden... Ya bilgimizi ül9mek
i9in. Yada ünÜmÜzÜ kapamak i9in... 0 gÜnkÜ kurallar
bu idi... Bizim ükullarl bitirenler salt egitim EnstitÜlerine
gidebiliyürlardl. Ama ünlarln da saYlsl sadece 0910...
1970-80 araslndaki gibi her itde bir veya birden fazla
Egitim EnstitÜsÜ'yüktu. istanbul Capa, Ankara Gazi,
Ballkesir Necati Bey... Lzmir Buca ve Künya Sel9uk
bizlerden birka9 YLL sünra a91Ldl Sünradan Egitim
EnstitÜleri 90galdlda 90galdl. Ve, ~uanda tÜmÜ de
kapatlldl. Ben 19ö0 lardan süz ediyürum. Biz dürt
arkada~ üku'rsak bÜyÜk kentte ükuyallm dedik. istanbul
Capa'nlnslnavlarlna girdik. DürdÜmuz de kazandlk.
Capa'ya 0 sene 20~er ügrencilik be~ slnlf a911dl. YÜz
ügrencinin i9inde dürtÜmÜz vardlk ügretmen ükulu
kükenli. Bir de Aksu'dan gelen b~~ka bir arkada~... Etti
be~... Digerleri lise 91kl~11 idiler. Nedense fakÜlte
veya diger yÜksek ükullara gitmeyip, gidemeyipte bize
Capa'ya gelenler... Ben Capa'dan sünra lise bitirmelere
girdim. Haziran'da Capa bitti. EylÜl'de lise... Amaclm
FakÜltekapllarlnl denemekti.
Sava~tepe'den devre arkada~larlmdan 5-ö arkada~ daha
sünradan lise bitirmelerine girdiler. Ce~itli fakÜltelere
devam ettiler. .Benimle birlikte yirmiyeyaklnl hemen
Sava~tepe bitirce bu 09 Egitim EnstitÜsÜnden birine
girdjler. GraYL bitirdiler. Ürta ügretimde gürev aldllar.
Bir 0 kadarl birka9 YLL ügretmenlikten sünra girdiler.
Egitim EnstitÜlerine.. Üzellikle pedegüji bülÜ mÜnÜ
se9tiler. MÜfetti~ üldular. Pedegüji bülÜmleri 0
zamanlar 5-ö Yllilkilkükl ügretmenlerini allyürdu...
Sava~tepe'ye 80 ki~i girmi~tik.78'imiz ö Yllda 2'miz 7
Yllda tamamladlk Sava~tepe'yi... YÜz~i~ilik
Capa'da biz be~ ki~i idik ügretmen ükulu 9Lkl~ll. Ama
80 ki~itik Sava~tepe'deki arkada~larlmlzln yarldan
fazlasl girebildigimiz tek yÜksekükul clan Egitim
EnstitÜlerinden birini bitirdi. Hatta ;:hatta benimle
birlikte 5-ö slda ünlerine künan lise bitirme engelini
de a~arak ikinci veya 090ncÜ bir fakÜlteyi bitirdiler.
$imdiki egitim kurumlarlmlzdan hangisinde büyle
ba~arlll bir sünu9 vardlr? ...L~te bizim egitildigimiz
eg.itim kurumlarlndaki egitimin sünucu bu idi...
L~te zaman zaman hürlanan, zaman zaman su91anan bu
ükullardaki egitimin sünucu buJRi ,,)c
Herkes kendi ya~adlgl gÜnlerden süz eder. "B.izim
zamanlmlzda bu ~ayle idi..." "Bizim zamanlmlzda ~u
bayle idi..."diyerek.
Ben bizim "Kay EnstitÜleri" mizi aynen anlatmaya
yall~lyürum.Geryekleri abartmadan.
Saptlrmadan Ke~ke herkes her bildigini geryek
kaynaklara dayanaraksaylese...
Benlm bildiklerim bunlar...
Yazdlklarlm yukardakiler.
EGiriMiMizDEN KESirLERE DEVAM
ÜRMAN YANGLNL
JD>aha birinci slnlftaYLZ. Birkat;: ay ülmu~ ükula
ba~layall. Ders tarih. Ügretmen künuyu anlatlyür. Kapl
t;:allndl. Lt;:eriye tarim ügretmenimiz girdi. Tarih
ügretmenimize yakla~tl. Kulaglna bir~eyler süyledi.
Tarih ügretmenimiz bize dündu;Cüc.uklar Cümakll
yülundaki t;:am ürmanlarlnda yanglnt;:lkml~. Bu dersi
her zaman i~leriz. Daha ülmazsabu künuyu ben size
herhangi bir gun sün dersten sünra anlatlrlm.Ama 0
yangln ~u anda sündurulmezse ülmaz. 0 yanglnln ~u
andaki sündurulemedigini du~unun... Sündurulemezse ne
ülacaglnl du~leyin... Ulusal varllglmlz bir bilgisizin tek
bir kibritiyle ne ülmu~... Cabuk tüparlanln... Yanglnl ~u
anda sündurmekte ülan agabeylerinizle bizde yardlma
kü~allm. Dedi. Hemen dl~ar.lya t;:lktlk. Sira ü,
¥Juk.'Tuttuk Cümakll'nlnyülunu.Cümakll bizim ükulun
batlslnda. Ükula 5 km. Bizim uretim t;:iftligimiz. Biz
kat;: kez gitmi~tik üraya. Biliyürdum yülunu. Vüla
C;:lkmadan tarim ügretmenimiz anlmsattl.-Bü~
gitmeyin... Tarim Depüsuna ugraYln. Ne bulursanlzalln:
Kazm.a, kurek, tlrmlk... Ne bulursanlz. Diye ügutledi.' !
Depüya vardlk. Depü daha ünceden bü~altllml~. Ama
biz de kalanlarl tüparladlk. <;Lktlk yüla...45-50 dakika
sünra vardlk yangln yerine. Ellerimizde c;:apa, kurek,
tlrmlk... Hazlrlz biz., ,palacaglz yanglnln uzerine. Yangln
yerinin ic;:inde ust slnlflardakiagabeylerimiz var. Bir de
fazladan askerler... Ünlarl,gürmemlz bizi daha da
yureklendirdi... Tumumuz hemen yanglnln ic;:ine
dalacaglz. Tarim ügretmenimiz Aytac;: Baba'nm sesiyle
durakladlk.-Yava~ ülun..: Acele etmeyin... Dizilin
bakallm ~üyle.Yülun
kenarlna... Dedi.
Siraladl bizi yülunkenarlna.Vesürdu.
-Hic;: ürman yang1nl güren var ml? ...
Bizde ses yak.
-Kac;: c;:e~it ürman yanglnl ülur. Bilen var ml? ...
Bizde gene ses yük...
0 zaman c;:ükun bakallmyere. Dedi. <;üktuk. Rahat
üturun.
Dedi. Üturduk. Ba~ladl anlatmaya;'
-'Ürman yanglnl uc;: c;:e~ittir.
1-Tepe yanglnl
2-Güvde yanglnl
3-0rtu yanglnl...
Bunlar ayrlayrl üldugu gibi, ikisi veya tÜmu bir arada da
ülabilir.
Genelde ürtu yanglnl ~eklinde ba~lar. Digerlerine
dünÜ~Ür. 0 nedenle ünce ürtÜ yanglnlnl anlataY.lm...
Baklnlz turn agac;:larln altlarl gec;:mi~ Yillardan
dükÜlen yapraklarla ürtuludÜr. Dedi. Yere egildi.
Yerden bir avuc;: c;:urumÜ~ yaprak aldl. Avucunun
ic;:indeki yapraklarl bize güsterdi.
Bu yapraklar kurumu~ givir gi\lj'ü'lmu~tur. Ürmanln
alllni da bir yürgan gibi kaplaml~tlr. L~te bu yürgan gibi
kaplayan ürtÜnÜn yanmaslna ürtÜ yanglnl denir.
C;übanlar, yüldan geyenler, trenlerden slyrayan
klvllclmlar veya bilerek ate~e vermeler sünucu bu ürtu
yanmaya ba~lar. Bu yanglnlar genelde dikkatsizlikle
ba~lar. Tamamen sündÜrÜlmeyen bir ate~ ba~langly
ülabilir. Tutu~an bu ürtÜ zamanlnda sündÜrulmezse
agaylarln güvdesine Slyrar. Buna güvde yanglnl denir.
Buralardan yÜkselen alevler agaylarln dallarlna,
tepelerine yukselir. Buna ise tepe yanglnl denir. Dedi...
Ve ürman yanglnlnln ayrlntllarlna girdi.Ürman
yanglnlnln her ye~idini ürman yanglnlnln iyinde bize
güsterdi. Bu slrada uzerimizden bir alev tüpu LSllk
yalarak Uytu geyti. Tepemizden geyen ate~ yumaglnl
tumumuz ilgi ve kürku ire izledik. Havada LSllk yalarak
uc;:an ate~ yumaglnln LSllk yalmaSL bitti. . C;ük
uzaklarda bir yere ate~ paryaSL ülarak du~tÜ.
Tarim ügretmenimiz hemen anlatmaya ba~ladl.
-C;ücuklar... Güzlerinizle gürdunÜz. C;ügunlukla tepe
yanglnlarlnda tamamen ülgunla~maml~ küzalaklar
iyiceLSlnlr.Lsinan bu küzalaklar, ~i~meye ve enerji
tüplamaya ba~lar.Tüplanan bu enerji yanma ve patlama
nüktaslna gelir. Bu anda küzalaklar yanarak bir mermi
gibi ta uzaklara kadar gider. BuradasÜrmekte alan yang
Ln arada yanmayan bir bülgeyi de atlayarakyük
uzaklarda ba~ka bir yanglnln ba~langlcl ülur. Büylece
yangln birbirlerinden uzak, birbirlerinden
baglantlslzyerlerde sÜrmeyeba~lar. Dedi. Biz.
Ügretmenim. Yangln sÜruyür. Biz de yardlm edelim. Biz
de sündurelim. Diyüruz.
0;-Dersimiz bitsin, Ünce ben anlataYlm... Siz ügrenin.
Yapacaglnlz i~i bilerek yapln. Diyür. Devam ediyür
anlatmaya...L~te biz burada, hem de tarih dersinde...
Tanh dersinibir yana blrakarak... Gittik. Gürduk.
Ü~!,endik ürman yanglnlnl...Dersin sünuna dügru ürman
yanglrnarlnln nasll sündÜrulecegini anlattl
ügretmenimiz... Kazllan hendekleri güsterdi. biz de
kazdlk kazllml~ yerleri biraz daha... Aralanan üriÜleri
güsterdi. Biz de araladlk biraz daha... Yanglnl
sündÜrebilmek ic;:in kesilen agac;:larl güsterdi... Biz
kesemedik yeni yeni agac;:lar... KÜfrettik bu yanglnl
ba~latanlara... Ügretmenimizden gizli.Terbiyesizler
dedik... Bilgisizler dedik tÜmÜmÜz... Ne zaman ürman
ic;:inde tÜten bir duman gürsem, ic;:imde birÜrperti
belirir bunca YLL...Ne zaman ürmanda bir ate~ yakmak
gerekse, sündÜrmeden ayrllamam bunca YLL... L~im
bittikten sünra. Hem de en kÜc;:Ük klVllclmlna dek...
Hem de ate~i yakmadan tÜm ünlemlerimi alarak...
Ne zaman ürmanda sigara ic;:erek yÜrÜyen birini
gürsem, arkaslndan yÜrÜmek gelir ic;:imden. Acaba
sigaraYL sündÜrmeden mi atar diye... Atsa da, ayaglmla
bassam ben... Bassam da sündÜrsem diye..."Ürmanl
sevmek yurdu sevmektir..." Üemi~ diyenler...i~te ben,
ürmanl sevdim bu ükullarda...Ürman yanglnlnl ben,
ürman yanglnlnln ic;:indeügrendim bu ükullarda...
0 gun bu gÜndÜr ben, ürmanlmlzl sevdim yurdumuz
gibi...
Yurdumu sevdim ürmanlarlmlz gibi...
Bu sevgiyi ben, bu ükullarda ügrendim...
Üarlsl bu i~i bilmeyenlerin ba~lna...
Bu ükullarl tanlmayanlarln ba~lna...
Ya da her~eyi bilip de,ünce kendilerini dÜ~Ünenlerin
ba~lna...
KELEBEKLi KÜYUNLAR...
J!:-1Lngi derste idik ünu bilemiyürum. Ben 0 kadar aklill
degilim... Aradan ge<;mi~ ütuz YLL... 0 gÜnlerde
gÜnlÜk tutmadlm ki... Ama dersimiz tarim dersi degildi.
Bu kez slnlflmlza ba~ka bir tarim ügretmenimiz girdt.
Dersteki ügretmenimizle künu~tu.Dersimiz biyülüji de
degildi. C;ÜnkÜ dl~rarda biyülüji ügretmenimizbizi
bekliyürdu... Dersteki ügretmenimizle künu~tu. Ba~ka
ügretmenlerimiz de yülda bize katlldl. Sanlrlm biz 4.
veya 5.slnlfta idik. BugÜnÜn degerlendirmesine güre lise
bir. Veya iki...Ders ügretmenimiz slnlfa giren tarim
ügretmenimizle künu~uktan sünra bize dündÜ.
-C;ücuklar... C;ümakll C;iftligimizdeki küyunlarjmlz
Kelebek Hastallglna yakalanml~. Hep beraber dl~arlda
slra ülupC;ümakll'ya gidecegiz. Ürada kelebekli
Küyunlarl izleyecegiz.$imdi dl~arlya <;Lklp slra ülun.
Dedi.
DL~arlya <;Lktlk. Sira ülduk. Tuttuk C;ümakJL'nll'
yülunu.
Yanlmlzda ders ügretmenimiz. :"iarlm Ügretmenimiz.
BiyülüjiÜgretmenimiz. Ve de birka<; ügretmen daha...
Bir saate yakln birsÜre sünra vardlk C;ümakll'ya...
Tarlalarl ge<;tik. Küyunlarln
bulundugu agillarin Ünunde durduk. Agilin Ünunde bir
dÜzen kurmu~lar. Yemlik gibi... Ama yemlikten
yÜksek... Üygen arallkll tahtalarln yukuruna yatlrlyür
küyunlarl... Bü~lukta kalan küyunlarln büynu, biraz
a~aglya sarklyür. Glrtlak dülaylarlna batlrlyürlar
kücaman kücaman ~Lrlngalarln ignelerini... Biz gelince
i~lemler durdu.Tarim Ügretmenimiz $aban Yaylall
Kelebekli Küyunlarln ne
~ekilde kelebek Hastallglna yakalandlglnl anlattl.
Biyülüji Ügretmenimiz ibrahim 1~lklar küyunlarda
kelebegin1a~am sÜrecini anlattl.
Anlatllanlardan bugÜn iyin bile aradan ütuz YLL
geymesine ;rkar~ln akllmda kalanlar ~unlar; t
-Kelebek Hastallgl hastallkll hayvanlarla sagllkillarin
ayn,ütlaklarda ütlamaslyla birbirlerine bula~lr. Ünlem
allnmazsasÜrÜde sagllkll hayvan kalmaz. Küyunlarln
sindirim sistemine giren yumurtalar, kan yüluyla akcigere
ula~lr. Burada geli~ir.Kelebek ~ekline dünÜ~Ür. Bu
canll kelebekler brün~lardan daha yukarlya ylkmaya
yall~lr. Bu ylkma i~lemi glrtlaga kadaryÜkselGlrtlaktaki
bu canl, kelebekler küyunlarda glclk yaratlr.
HayvanüksÜrmeye ba~lar. ÜksÜrÜgÜn etkisiyle aglza
gelen kelebekleraglz yüluyla dl~arlya atlldlgl gibi, aglz
yüluyla aynl hayvanlnsindirim sistemine de geyebilir. Bu
sünsuz bir düngÜ ülarak sÜrergider. Ütlaklara.
Ütlaklardan diger küyunlara... Dügal ki bu aradsÜrÜdeki
tek bir kelebekli hayvan tÜm sÜrÜye bula~tlracak kadar
parazit blraklr. Bu kadar külay bula~an ve sÜrÜde
bÜyÜk ülÜmlere yül ayan bu hastallktan kürunma
yüntemleri de yak külaydlr.CÜnkÜ tanis' külaydlr.
Sagltlm yüntemi külaydlr. kelebekli
küyunlar sÜrekli üksÜrÜrler. Kesik kesik
üksÜrmelerinden
tanlnlrlar. Hatta bir halk süzÜ vardlr. "Kelebekli Küyun
Gibi NeÜksUrUyürsun." denir. Sagltlm' yak külaydlr.
CÜnkÜ hayvanlignelemek yeterlidir. Diye süyledi. Ben
bu süzleri dinledikten sünrameraklm daha da arttl. Dügda
düla~an kelebekleri dÜ~LÜyürum.
Ciyekten yiyege künan kelebekleri dÜ~ÜnÜyürum. Bu
kelebekleriküyunlarln iy ürganlarlnda düla~tlrlyürum.
Usumdan geyiriyürum.Plr plr kelebekleri brün~larda
d~C1:~ttrlyürum. Artlk kendi
dÜnyamdaYlm. !"
Tarim ügretmenimizin sesiy/e uyandlm.
Tarim ügretmenimiz;
-$imdi bir küyun kesecegiz. Ciger/erlni a~lp, kelebek/eri
gürecegiz. Dedi.
Ben. i' -Ühh! beee!... Demi~im, Ses/i, sesli... 'L
. -Ne 0 Yllmaz? dedi. Ügretmenimiz,
' Ben-GüzÜmÜzle gürebi/ecek miyiz kelebekleri. Diye
sürdum. ",
Ü-Buraya bü~una mr geldik... SülLe an/atlp bitirilecek
ülsa,slnlfta anlatlrdlm... Dedi ve ek/edi.
A~llln bakallm... $u ~ukurun ba~rna tüparlanln... ibrahim
Usta!... Diye seslendi ~übana... Arkadan da buyrugunu
süyledi. .",
-$u sÜrÜnÜn i~inden, kelebek dükenlerden birinr tut
getir... .LiKüyun geldi. Cukura yatlrfldl. Ayak/arl güzü
baglandf. BesmeJe i'i
ile kesildi. Derisi üyle ~abuk yÜlÜ/dÜ ki an/ayamadlk
zamanln ':nasll ge9tigini... Küyunun karnfnl yardr 90ban.
i9inden cigerini :~üzenle 9lkardf. Ügretmenimiz üzenle
aldr 9igeri... Biraz ilerdeki il:masanln Üzerine üzenle
küydu. Masanfn etrafrna tüpladllarbizi... :'
Üzenle yarmaya b.,~'adrlar cigeri. Biyülüji
ügretmenimizle !f'bi!!bera er... :1,
-Hahhh!... Tamam. Dediler beraberce. Cigerin i9inden
garip JkÜ~Ük bir par9a 9lkardllar. Küydular bir kagldln
Ülefine. Klp/r, '1klplr eden ~ey... Renks;z, ~ek;Ls;z
acay;p bir ~ey... Kanatlarl var. !if Kelebek..ürneg;, ama
U9amlyür... Benim dÜ~ dÜnyam y,klldl... ,i!;!
Ben-Ügremenim u9amlyür dedim. j~Ügretmenimiz -
Artlk ;z;n ver;n de u~masln. Dedi.
Canll:;iirJke/ebeklerden bile birka9 lane daha güsterdiler.
Sünra Giger; bile ~verdiler. Kesin, yarln, a9ln, bulun
diyerek...Biz de kestik. Par9a par9a ettTk"ciger;...
GürdÜk kelebekleri...Benim dÜ~ dÜnyam yrkrldr ama
küyunlardaki gergekkelebekleri igürerek ügrendim. Hem
de cantl canl, kelebekleri... Gürerek ügrendik kelebekleri
tumumuz... Hem de bir daha unutmamak
uzere...Bu künu burada bitmedi.Giger par<;a par<;a ülup,
kelebekler dl~arlya <;Lktlktan sünra,yeniden tüpladl
ügretmenimiz bizi ba~lna... Ba~ladlanlatmaya;-Kelebekli
küyunlarln saglltlm yüntemi ignedir. ila<; küyunun
büynundan nefes bürusuna ~Lrlnga edilir. Nefes
bürusuna girenila<; akcigerlerden brün~lara kadar ula~lr.
Buradakikelebekleriüldurur. Küyunlar da sura de bu
asalaktan kurtulur. Dedi.Arkada~lardan biri
-Ügretmenim!... Lgne vuracaglmlza ila<;larlÜgretmen -0
da bir yüntem. Ama bugunun kü~ullarlnda enetkilisi bu...
Senin i<;tigin midene mi? Yüksa cigerlerine mi
gidiyürhem en? Dedi.Hep beraber guLU~tuk. Süruya da,
yanlta da...
Sira igne vurmaya geldi. Küyunlar yatlrlldl ünceden
hazlrlanan yerlere. igneler vuruldu. ignelenen
küyunba~ka biryere allndl. ignelenecek küyuna geldi
slra. Turn sura ignedenge<;irildi.
Biz de igne vurduk küyunlara. Küyunlarl kelebekten
kurtarmak .i<;in.Lgne vurmaSlnl ügrenmek i<;in.
Ügrendigimizi tam ügrenmek i<;inÜgrendigimizi hi<;
unutmamak i<;in.igne vurduk küyunlara...
,

ÜKULUMUZDAKi KÜÜPERATiFLER
Ükulumuzda iki küüperatif vardl.
1- Ügrenci TÜketim Küüperatifi,
2- Tarim Üretim Küüperatifi.
Ügrenci TÜketim Küüperatifi defter kitap ve benzeri
klrtasiyeile birlikte bir ügrencinin diger gereksinimlerini
de satardl.Tarim Üretim Küüperatifi ise farkll bir
~all~ma i~indeidi...Küüperatifi anlatmadan ünce
ükulumuzdaki tarim derslerindenSÜl edeyim.
Haftada ö veya 8 saat tarim dersi gürurduk. Belki de ball
slnlflarda ö saat. Bazi slnlflarda 8 saat. Bu
ayrlntlYLanlmsayamlyürum. Ama anlmsadlglm daha
guzel ayrlntllarvar.Üncelikle bu tarLm derslerinin yarlsl
zürunlu, digeryarlsl seçmeliidi. Seçmeli ders dediysem
gene de gürdugumuz tarim dersi idi.
Tarim dersi idi ama, bülumleri;
Bu bülumler;
1-Bahçe Tarlml
2- Tarla Tarlml
3-Kumes Hayvanclllgl
4-Meyvaclllk
5-Ciçekcilik. Diye ayrillyürdu. Bunlardan birisiniseçmeli
ülarakkendimiz seçerdik. Seçerdik de tarim
derslerininyarlslnda bukünuda derinle~irdik. Benim
bran~lm "Kumes HayvancLLLQJ" idi.Bunun içine
"Tavuk~uluk-Arlclllk- Tav~anclllk" giriyürdu.
Bunedenle bizim tarim derslerimizin yarlsl da tav~an ve
tavukkumesleriyle, arl küvanlarlnln araslnda geçiyürdu.
"Tarim UretimKüüperatifi" bizim bülumumuzun
sürumlulugunda idi. Biz kumeshayvanclllglnl bülum
ülarak seçenler ders dl~lnda da bü~zamanlmlZ ülursa,
liste yapar nübet tutardlk buralarda. Hem nübettutar, hem
de arllarl, tav~anlarl, tavuklarl kendi gÜnluk
ya~antllarliçerisinde bi gÜzel ügrenirdik.Küüperatifimize
bizim bülÜmumuzdl~lndakiler de uye ülabiliyürlardl.
Hatta salt ügrenciler degil.Ügretmenler, memurlar,
hizmetJiler... Yani ükulun turn çall~anlarl.Ama burada
nübet tutmak salt bu bülumu seçenlere üzgu idi.
Ben her iki küüperatife de uye ülmu~tum. 1'er TL. ile...
Bugugibi anlmslyürum. Ügrenci tuketim küüperatifinden
1 TL.ya yakln ara aldlm. Sene sünunda. Kar ülarak.
Bundan ba~ka bir paradaha verdiler. Sene içinde
all~verj~lerimizi kÜçÜk, kÜçuk all~veri~kartfarlna
yazar, küüperatiffeki bir kutuya atardlk. Sene iyindeki
turn all~veri~lerimi bu kagltJara yazml~ 0 kÜçuk
kutuyaatml~tlm.Arkada~larln çügu ya ürtak
ülmadlklarlndan, ya da ürtak ülup dayazlp alma yukune
katlanmak istel!1ediklerinden bu i~lemleriyapmazlardl.
Bize 1 TL.dan d~Jfaiazla ikinci bir para verdiler.
Verilen bu para turn ürtaklarln ayrl, ayrl idi. Hatta
aldlklarl bupara 50-100 TL.ya ula~anlar vardl. Benimkisi
de ~üklar araslndaidi. Tuketim Küüperatifinin yünetici
ügretmenine sürduk. Bu neyinnesi diye. 0 da anlattl bize
"Rusturn" diyerek... Rusturnu daanlattl yeniden. Rusturn:
ki~inin kendi all~veri~lerindeki karin,yeniden kendisine
geri dünmesiymi~... Rusturnu da ügrendikbüylece. Hem
de bir daha unutmamak uzere...
Tarim Üretim Küüperatifimizden de 80'er kuru~ daha
aldlk.
Birer liralarlmlza kar~lllk. 1 TL Sl alan 80 kuru~. 10
TL.sl alan800 kuru~ aldl. Biz de üyle aldlk.
Ügretmenlerimiz de... Hi~bir
ayrlcallk ülmadl. Nedenini sürduk. % 80
kardagltlYLYüruz dediler.
Ali ile bana 87'~er TL daha verdiler fazladan. 90k buyuk
para idibu. Hem de ~ük buyuk... Bu ülaydan iki YLL
sünra ükulu bitirdim.ilk maa~lm 147,5 TL idi. Maa~ gibi
bir ~eydi. Bu ne dedik.
Tuttugunuz nübetlerin kar~lllgl dediler. Emegimizin
kar~lllglnl daügrendik... Tarim derslerinden de nüt ülarak
en az 10 allyürdukkülayllkla... Yerinde izledigimiz
küvanlarla, kumeslerle...
Rustumu ügrendik.Karl ügrendik
Emegimizin kar~lllglnl, emegin degerini ügrendik.
Biz bunlarln tumunu ükulumuzdaki bu iki
küüperatifingunlukya~antlslnda ügrendik.
Kendi ya~antlmlzla i~i~e...
i~ten bilgiye, bilgiden bilince...
BAYRAK TÜRENLERiMiz
Jl 2 EylÜL 1980'den ünce dügudaki ball illerimizde
Bayrak Türenleri ülayll ülurmu~. Türene katrlanlarln
i9inde istiklal Mar~lmlz yerine Enternasyüneli
süyleyenler 9Lkarml~. 12 EylÜL 1980'den ünce
Künya'da ball kurumlarda Bayrak Türenleri
yapllirken türene katllanlar veya türen yerinden gegenler,
saygl duru~unu unutup, yere 90melerek ütururlarmr~.
Bunlarl gazeteler yazdi. 12 EylÜL 1980 den sünra da
dava künusu üldu. 12 EylÜL 1980 den sünra; 1985-8ö
ügretim Ylllnda Lzmir'in Bümüva ilgesinin
kÜ90CÜk bir ürtaükuluna bir MÜdÜr atandl. Gen9
dinamik(!) bir ki~i. Meslekte de daha yeni. Birka9
ayllk... Bu ki~ide de ben gürdÜm Bayrak Türenlerimizin
bir ge~idini... 0 gÜnlerde 0 ükulda gürev yapan tÜm
arkada~lar da gürdÜ. Bu mÜdÜr türeni hazlrlar,
hemen ayrllirdl türen yerinden. Nedense beklemezdi
istiklalMar~lmlzl dinlemeyi... Cuma gÜnleri tam Cuma
Namazl vakti,
,
Bayrak Türeni yapardlk... Sabahl~"'ilkükul, ügleden
sünra da Ürtaük~1 ülarak kullanillyürdu binamlz... Cuma
gÜnG ilkükulun ükulu kapama türeni, cuma ezanl ile
çakl~lrdl. Hem de uzun bir
sure... Biz de katlllrdik bu türene. Turn ükul ülarak.
Ügretmenler
ülaraK...12 E-ylul'den süma...Y\1 1985-8ö... Ki§inin
i<;"jap\slnaan
mi... Egitiminden mi... Yüksa "Bayrak Türenlerimizden"
ünce
"Kendi Cuma Namazlnl" daha gerekli duydugundan
mldlr, nedir
bilemiyürum... Bu genç ve dinamik (!) arkada~ enerjisini
Bayrak
Türenlerimiz için pek harcamazdl. Sünradan bu da
gazetelere
künu ülmu~tu... Hatta üyle künu üldu ki gene de klsa bir
sure
sünra izmir'in çük buyÜk bir ürtaükuluna MudÜr ülarak
atandl. Bu
kez de bu ki~i için gazeteler ~üyle yazdi...
Bilgisayar Kursu mu. Kur'an Kursu mu tartl~masl ülayll
bitti.
KUR'AN KURSU KAZANDL...
izmir (hha-27 Kaslm 198ö) Milli Egitim Genylik ve Spar
Bakanllgl ile Diyanet i§/eri Ba§kanllgl'mn "Cami/erin
yetersizü/dugu" yerlerdeki ükullarda yaz ay/annda Kur'an
KursuayllmaSlna kar§1 ylkan kentimizin en bÜyÜk
ürtaüku/lanndan birialan ( ) Ürtaükulu Madara S. 7:E.
'nin tayini binasl bile henÜzülmayan (...) ürtaüku/una
ylkan/dl. Üku/ Madara Kur'an kursudegi/ üku/umuza
Bi/gisayar Kursu gerek/idir diyürdu. S. 7:E. 'nin
atandlgl üku/un mÜdÜrÜ E.A. 'Ln da bu ükula atand/gl
ögreni/di...Kisaca iki mÜdÜr yer degi§tirdi/er. E.A. 'Ln
daha önce ögretmenü/madan imam//k yapt/g/ndan söz
edi/iyür. Bu arada E.A. 'Ln kuru/laplant/LannL blraklp,
Bayrak Törenlerine kat//may/p, Cuma
Namaz/anm kay/rmadlglndan söz ediliyür:
M.E. G. V S. Bakanllgi yetkilileri Diyanet i§/eri
Ba§kanllg/ ile
bu künda an/a§maya van/d/gim dügru/ad//ar: (Aynnti/l
haber sarra
15'de)
Sünuy: Siz du~leyin. Bu ürnekleme tek degil dediginizi
duyuyürum.Biz dünelim ükullarlmlza
Biz ise, ükulumuzda iken,1b~enle beklerdik "Bayrak
Türenlerimizi" Bayrak Türenlerimizin ya~antlmlzda
ayrlcallkll bir yeri vardl. '
Bayrak Türenlerimiz bizim il;:in ügretmen-
ügrenci,ügrenci-yünetici, yünetici-ügretmen ayrlcallgl
tanlmadan bir e~itlik, bir üzgurlÜk anltlydl.
Bu türenlerin yaplldlgl Yi/larda cumartesi gunleri de ders
yapardlk. Ama yarlm gun... Cumartesi gÜnleri sün
dersten sünra
futbül sahaSlnln yanlnda tüplanlrdlk. Türen Alanlnda...
Türenden ünce 0 hafta ülanlarl tartl~lrdlk. Hem de en
ince ayrlntllarlnadek... Ügretmenler, ügrenciler,
yüneticiler 0 hafta ülanlarl aktarlrlardl. 0 hafta ülanlar
uzerine ya üvguler süylerlerdi künu~macllar, ya da
yergiler... Yergiler cezalandlrllmak Üzere ülmazdl
L;:ügunlukla. 0 künuda yerilen ki~iye de künu~ma hakkl
tanlnlrdl tüpluluk kar~lslnda... 0 i~i yapmasaydlnlz daha
iyi ülurdu. Denilirdi en sünunda. Yapllmasl.gerekene
yünlendirilirdi künu~malar... Resim, mÜzik beden
egitimi ve diger derslerden ülumlu veya ülumsuz, ki~isel
veya slnlf L;:all~masl uzerine gereken süylenir, para ve
kupalara varan üduller verilirdi. Bu üdullerin
L;:e~itliligi us dl~lna ta~acak denli L;:ügallrdl. Bu
üdÜllendirmeler üdÜL a~amaslna gelmeden ünce
kar~lllkll künu~ma vesavunma a~amaslnda kaldlgl da
ülurdu. Kisacasl Bayrak türenlerimiz bizim
her ~eyimizdi... Bu süyle~iler L;:ügu zaman ügretmen ve
yüneticilerden ba~lar slra ügrencilere gelirdi. Ügrenciler
de L;:lkar tüplulugun kar~lslna, arkada~larl adlna veya
kendi adlna aktarlrdl gürÜ~lerini... Hem de sereserpe...
Burada L;:irkin ve gerl;:ek dl~1süzler dl~lnda her~ey
süylenirdi. Ve de en aglrlndan...
-Bu ne bil;:im MÜdÜr bey... Diyebilirdik...
-Bu ne bil;:im yünetim... Diyebilirdik...
Bu ne bil;:im ügretmen... Bu ne bil;:im ügrenci...
Bunebil;:imarkada~... Diyebilirdik...
Kendisi Üzerine süz süylenen ki~i, mÜdÜr, ügretmen,
ügrenci...Her kimse. Clkar. Savunmaslnl yapardl. Kar~1
savunmaslnl yapmayacaksa gene de tüplulugun ka~lslna
L;:lkardl.
Bu kez,
-Künu~maci ( ) hakll. Ele~tirdigi künuda daha da
dikkatli, daha da dÜzen Li ülacaglm., 8iye
'künu~maclnln güru~lerinekatlldlglnl belirtirdi. Künu da
tatllya baglanlrdl. ÜzgÜrce, üzgÜrlÜklerimizin
tartl~lldlgl "Bayrak Türenlerimizi" biller dürt güzle
beklerdik. Halta hatta etÜtlerde biz) rahatslzedenlere,
üyunlarda üyunlarlmlzl büzanlara;
-Bayrak Türeni ge!sin. Ben seni nasll anlatacaglm
tüpluma derdik.
Büylece daha ünceden ünlerdik en kÜçÜk kütÜLÜkleri...
En kÜçÜk yaramazllklarl..
Bu türenlerden ürneklere gelince...
GÜnlerden bir gun, Bayrak türeninde, MÜdÜr Bey çLktl
kar~lmlza. Ba~ladl künu~maya;
-Sevgili Cücuklar!...
Ükulumuzun degil, kentimizin tek hamaml alan
ükulumuzun ham ami yeniden ünarlldl. Biz her zaman,
her yerde, her~eyin ba~1 temizliktir derken, siz
hamamdaki suyun yeterince Lslnmadlglndan süz
ediyürsunuz... Kazanln suyu bu kez 0 denli Lslnlyür ki,
suyu 111~tlrmadan kullanmak ülanakslz. Sizler de bu
suyu 111~tlrmadan kullanmaYln...Slcak suyu aklilica
kullanln. Bü~a harcamaYln... Hem kendiniz gÜzelce
Ylkanlp temizlenin, hem de Sava~tepe'nin yerli halkl
Ylkanlp temizlensin... Ünlar temizlenirken ükulumuz da
para kazansln. Bununyanlnda "Türk Hamamlnl" dÜnya
tanlrken, ümÜrlerinde TÜrk Hamaml gürmeyen çevre
küylÜler de, Sava~tepe'liler de TÜrk Hamamlnl
gürsÜnler, ügrensinler... Ünlarda tertemiz
Ylkanabilsinler... Sizden sün ülarak ricam, slcak suyu
bü~a harcamaYln... Ülmaz ml?.. Deyip indi a~aglya.
Egitim $efi sürdu -Var ml bu künuda künu~acak alan? ...
Üsman isimli arkada~ yanlmdaki slradan el kaldlrdl.
Egitim ~efi-Gel bakallm Üsman dedi.
Üsman ylktl iki basamakll Bayrak Qireginin ünÜne. Bize
dügru dündÜ. Ba~ladl künu~maya. ,.. ,~"
-MÜdÜr Beyimiz biraz ünce hamamdan süz etti.
Ha~laksularl süyledi. Süylediklerinin hepsi dügru.
Ha~lak suyu, süguga karl~tlrmadan kullanamlyüruz.
Ama i~ ünun bildigi gibi degil...Gelsin hamamda da her
~eyi yerinde gürsÜn. Ha~lak su kürnalarlnl aytlglmlz
zaman su ÜstÜmÜze clvclrLYü... Ha~lak sudan
yÜzÜmuz güzÜmÜz ha~lanLYü... Gelsin de 0 ha~lak su
kürnalarlnl kendisi kapasln... Bakln benim ~u ellerime...
Deyip ellerini güsterdi tüpluluga. Lndi a~aglya...
1200 ki~iyi bulan tüpluluk klrillyürdu gÜlmekten.
MÜdÜr bey yeniden ylktl kar~lmlza. ba~ladl yeniden
künu~maya.
-Üsman arkada~lmlzln dedikleri dügru. Yalnlz yeniden
gelsin buraya. Ne istiyürsa, ne yapmamlzl
istiyürsatekerteker yeniden süylesin. Dedi
Üsman, slralarln araslndan yanlt/adl.
-Ben süyleyecegimi süyledim. Diye kar~lllk verdi.
Clkmadan yerinden.Künu~malarl yüneten Egitim $efimiz
yaglrdl Üsman'l.
Üsman dünÜp bakmadl bile künu~anlara... Kendisini
yaglranlara... Ügrencilerin yanlnda sira alan
ügretmenlerinaraslndan TÜrkye ügretmenimiz el
kaldlrdl. Sdz istedi. Egitim
$efimiz buyur etti ünu. TÜrkye ügretmenimiz ylktl bu
kez.Üsman'ln künu~maslnl üzetledi. Üsman'ln
künu~malarlna atlldlglnl süyledi. Ama ~unlara dikkat
edelim. dedi.
-Ha~lak su degil... Sicak suü Kürnalar degil... Kurnalar.
ClvclrlYü deg)L... FL~klrlyür. Diyerek
dÜzeltti.Üsman'ln künu~maslnl. Yerel künu~malarlmlzl
her yerde geli~i gÜzelkünu~mamamlzdan süz etti.
TÜrkye ügretmenimiz künu~maslnl bitirdi. MÜdÜr bey
ylktl.0 künu~maya ba~ladl.Hamaml yerinde gürecegim.
Kurnalarl teker teker kendimyerinde küntrül edecegim.
Sicak sularln Üzerinize fl~klrmaslnl ünletecegim.
Yerinde saptadlglm tÜm eksiklikleri aksakllklarl
gidertecegim. Diyerek künu~maslnl bit!rdi.
MÜdÜr beyin sün cÜmlesinden'sünra bir alkl~ küptu ki
yeri .gügÜ inleten, bu alkl~ MÜdÜr beyimize miydi...
TÜrkgeügretmenimize miydi... Yüksa arkada~lmlz
Üsman'a mlydl...Varin Dna siz karar verin... Alkl~ sesi
durdu. Ka~lmlza MÜzik ügretmenimiz ile Beden Egitim
ügretmenimiz 9lktl. Beden Egitimi Ügretmenimiz;
-Hazlr ül!... dedi.
MÜzik Ügretmenimiz ses verdi. istiklal Mar lmlzl
üylesine cü~kulu süyledik ki yer yerinden üynadl... Taa
yümakll yülundan gelen küylÜler ükÜz arabalarlndan
indiler. Selama durdular. Bayraglmlza kar~l.
-19tenlikle... Gururla...
Bu bayrak Türeni salt bu gÜne mi üzgÜ idi... Her
cumartesileri bu büyle idi. Hem de buradaki künu~malar
ve tartl~malar üyleuzardl ki nübet9i ügretmenler;
-Yemeklerden sünra sÜrdÜrelim tartl~malarlmlz.
Yemekler süguyür... Diye uyarmak zürunda kallrlardl.
Künu üylanlrdl."Sügusun varsln. Devam edelim."
Diyenler kazanlrdlbazlhaftalar.
Yemekler sügur. Tartl~malar sÜrerdi.
Hem de saatler büyu.
Her ~ey ak-aydlnllk ürtaya 91klncaya dek..

TUVALETLERDE DÜGAN C;ÜCUKLAR...


Ükulumuzdaki i~lerin bazllarlnda da, biz ügrenciler
gürevliydik. Her hafta bir slnlf nübet slnlfl ülurderslere
girmezdik.
Derslere girmeyen bu nübet slnlfl, ükul i<;inde gürev
allnacak yerlerin bülÜ~ÜmÜnÜ kendi arallnda
yaparlardl. Gürev bülÜ~ÜmÜ
<;ügunlukla kur'a yüluyla ülurdu. Nübet<;i slnlfln nübet
tuttugu yerler <;ük <;e~itli idi. Yemekhanenin temizligi,
mutfagln derJetimi, <;ama~lrhanenin dÜzeni, hamamdan
yararlanacaklarl siraya küyma, ders giri~ <;lkl~larl
zaman <;izelgesine uyarlama. Varsa 0 hafta i<;ersinde
kutlama gÜnleri veya eglence gecelerine yardimci
ülma. Bu gibi i~ler nübet<;i slnlfln güreviydi. L~te büyle
bir nübet<;; sLn Lf tan ügrencileri gelmi~ bizim Slnlfln
pencere ve kaplslna bayraklar aslp gitmi~lerdi.
Bayraklarln asllmaslna ten de yardlm etmi~tim. Ama
nedense birisi j<;ime sinmemi~ dünÜp dünÜp üna
bakml~tlm. Bu bayrak ÜtÜsÜz gibiydi. AYYlldlzin
beyazlyla, zeminin klrmlzlslnln birle~tigi yerler klrl~
klrl~tl. Her yeri degil.. Bayragln yanlna geldim. iki
avucumun i<;ine aldlm. Slkl~tlrdlm.Slkl~tlrdlm. Biraz
kar~lya ge<;tim. Baktlm dÜzelmemi~ti. Tekrar
geldim bayaragln yanlna. Elimin birisini Üzerinde
gezdirdim ÜtÜ gibi. Elimi bastlrarak gezdirdim. Tekrar
uzakla~tlm. Biraz uzaktan baktlm. Ülmaml~tl... Bayragl
ük~ayarak gezen elim, bayraglmlzl
ÜtÜleyememi~ti.Slnlfta hi<; kimse de yüktu. Daha ikinci
slnlftaYlz. Ne yapallm... Nasil edelim diye hi<; kimseye
desüramadlm... Bu kez klrl~lk yerleri <;eki~tirmeye
ba~ladlm.Üyle tam gÜcÜmle degil... Clrrrt bile demedi
bayrak... Ylrtiliverdi... Üyle bir kürktum,
üyle bir utandlm, üyle bir ÜzÜldÜm ki anlatlmslz...
Hemen
uzakla~tlm üradan. Futbül sahaslna dügru gittim.
Hi<;bir~ey ülmaml~ gibi düla~tlm. Arkada~larlml
bl,ildum. Künudan künuya atlayarak ünlarla süyle~tim.
Arkada~lar "Ne üluyür sana?"...
diyerek yadlrgadllar benim bu durumumu... Ben
diyemedim. Süyleyemedim ger<;egi. Bayraglmlzl
severken ük~ar gibi
dÜzeltmeye <;all~lrken Ylrttlm diyemedim...
Ak~am birinci etÜt zili <;aldl. Slnlfa dügru yüneldim.
SlnlflnünÜ ana baba gÜnÜydÜ... Slnlflmrzln
ügrencilerinden ba~kalarl
d vardl kaplnln ünÜnde. Tüplanml~lar kaplnln ünÜne.
Kaplda aslll ülan Ylrtlk bayragl inceliyürlardl. Herkes
kendi gürÜ~ÜnÜ. süylÜyürdu.
-YLr1lk asml~lardlr...
-YLr1lk bayrak asllmaz... Biri bakarken YLr1ml~tlr.
-NasL L YLr1l/lr canlm... Birisi mut/aka üzel ülarak
YLr1ml~tlr.
-Bayraglmlzl kim YLr1acak arkada~.
Ylr1lk asml~lardlr. Slnlflmlzda bir arkada~ vardl. Lri
kLYlm... Davranl~larl ser1...
Süzleri klrlcl... DÜ~Ünceleri yüz...
Ünun sesi tÜm seslerin Üzerine 9lktl.
-Kim ülacak... KümÜnistin biri YLr1ml~tlr.
Her ~ey u9tu güzlerimin ünÜnde... Slnlfa girdim.
HÜngÜr, hÜng Ür aglamaya ba~/adlm. Kapldaki
tüpluluk dagllml~tl.
"-Nübet9i ügretmen geliyür." Diye bagrl~malarduyuldu.
Herkes yerine üturdu. Ben agllyürum sessiz sessiz. Ses
91karmamaya 9all~lyürum. Ülmuyür... Bügulacaglni...
HL9klrlkiar dl~arlya ta~lyür... Bu kez hangar hangar
aglamaya ba~llyürum. Aynl anda nübet9i ügretmen
igeriye giriyüf.
-Ne üldu?.. Ne ülu'für?.. Diye süruyür.
Slnlfta ses yük... Ben sessiz aglamaya 9all~lyürum. Ama
ülmuyür. Sesim dl~arlya ta~lyür. Nübet9i Ügretmen
Slranln yanlna
gelip,
Anlat bakallm... Diyür.
Ayaga ka/klp anlatmak istiyürum ü/anlarl... Ba~llyürum.
-Ügretmenim... Gerisi gelmiyür. Künu~amlyürum.
Bügazlm hl9klrlk bir yumruk gibi tlkanlyür. Tekrar
zür/uyürumkendimi...
Künu~mak i9in...
-Ügretmenim...
Gerisi gelmiyür. Gerisi yük... Ba~!lyürum yeniden
aglamaya.
Bu kez ügretmen künu~uyür.
<;Lk dl~arlya. YÜzÜnÜ Ylka gel. Pi'lür beni dl~arlya
günderiyür.
Ben yÜzÜmÜ YlkaYlp geliyürum. Slnlfa dünÜyürum.
Slnlfta 91tyük... Yerime ge~ip üturuyürum. Ügretmen
slnlfta... Ügretmen
slnlftan ayrllmaml~... Ügretmen yeniden bana süruyür.
-Anlat bakallm...
Ben ara slra h/~k/rlklar/a bü/Ünen
süzcÜklerimitamamlamaya
yal/~/yürum. kurdugum tÜmcelerin yÜklemleri
gelmiyür.

-Ügretmenim... KümÜnist'in biri... Bayraglm/zl... "


Bu bülÜk pür~Ük tÜmcelerden sünra ügretmenenimiz
üyle bir üfkeleniyür ki an/atlmslz... ünun üfkesi artt/k~a,
benim slnlfta varl/glm azallyür. kürkum dagla~lyür...
Art/k en bÜyÜk su~la suylanacag/mdan kürkuyürum.
Ügretmen ba~llyür künu~maya.;
-Kim dedi ünu Ne bayragl... Ne KümÜnisti...
Güsterinbana ünu. Bu süzleri sana kim süy/edi... Anlat
bakallm ~abuk... Diyür.
Ügretmen üf ked en daglarl devirecek... Benkürkudan
yedi kat L~~m altma girmek istiyürum. Bayrag/mlz/
severken ü/du bu i~...
Diye nasll anlatma/lYlm... En bÜyÜk birsu~lasu~lanmak
r uzereyim. Ben 0 arkada~1 güstermek istiyürum.
Güsteripgüstermemek Üzerine ikircilikliyim... Tam 0
arkada~a dügruyuzÜmÜ yevirip Dna bakmak Üzereyim.
0 yerinden flrJaYlp, kaplya dügru ilerJedi. Kapldaki
Ylrtlk bayragl güsterip ba~lad/ künu~maya,
-Ügretmenim... Ülkemize ve bayraglmlza dÜ~man alan
küministler en kutsal varllglmlz ü/an bayraglmlza da güz
dikerek ünuda Ylrtml~lar... Buraya kadar gelerek
aramlza slzml~lar... Gibi bir taklm süzcÜklerle künuyu
aktar/yür. Kaplda as/LL ülan 10-15. cm'lik Yll1lglnl
güsteriyür. Ügretmen kap/ya dügru i/erleyip Ylrtlgl
inceliyür. Kap/nln yanlnda duran arkada~1 külundan
yakalay/p, bü~ bir yuval gibi sÜrÜk/eyerek, SlraSlna
üturtuyür ve süruyür.
-Sen kümÜnistin kim üldugunu, kümÜnizmin n~
üldugunu biliyür musun?
S/nlfta ~Lt yük...
Nübetyi ügretmen daha da klzgln.
-Büyunuzdan bÜyÜk i~lere karl~maYln.,. öilmediginiz
künuyaburn0unuzu sükmaYln... Pireyi deve"yapmaYln...
Daha 13-14 ya~larlndaslnlz... Ya~amln/zda da bedava
kahramanllk i~i kar~lnlzdakine 9amuratmaYln...
$eklindeki süzlerle künu~maslnlsurduruyür. Bir yandan
künu~uyür, bir yandan da ezen bakl~larla 0 arkada~a
baklyür... Bana hi9 bakmlyür... Künu~maslnl slnlfa
yaplyür, ama künu~malarlndakibakl~larlnl da ara slra 0
arkada~lnuzerinden kaldlrmlyürdu. Bakl~larlyla ülsun
beni hi9su9lamlyürdu. Süzl~rinden de bana ili~kin tek
bircumle kurmadl.Sün ülarak da a~agldaki tumcelere
benzer tumceler kurdu.Ya~lnlz daha 90k kU9Uk... Siz bu
ükulda ügretmenlerinizinsize ügrettiklerini ügrenin...
DL~arldan bu ükullara burunlarlnlsükanlara kulak
asmaYln...Ügretmenimiz etutumuzu bu ~ekildeki
künu~malarladüldurdu.Bu künu bundan sünra bir daha
gundeme gelmedi. 0gun 0 bayragl ben Ylrttlm
diyemedim... Hi9 kimse de beni bayrak
Ylrtmakla su9lamadl. 0 gun i9in nübet9i ügretmen Ylrtlk
bayraglaldl gitti. Yenisini; saglamlnl getirdi. Ünu astl.
Künu da bu ~ekildekap,andl. Ben de bayraglmlzl
Ylrtmaktan, bayraglmlzl severkenYlrtlp da en buyuk bir
su91a su91anmaktan kurtuldum... Aradangegen 30 sene
sünra bu üiaYL ilk kez burada anlatlyürum. Egerügun
i9in ben su91u idiysem turn su9 bagl~laYlcllar,
su91amaYLnbeni. Clay eklentisiz ve eksiksiz anlattlglm
gibidir... 0 arkada~lnsu91u aramasl ürnegi ürtada bir
su91u var mldlr?.. Su9u ve su91uyu bilenler, aradan 30
YLL ge9mesine kar~1 0 ülayda bensuylu muydum? ... .
Bu ülaYln üldugunda Yl11955 idi. Biz ikinci slnlfta
idik... Ürtaiki... Ne ügretmenimizin süylediklerinden
bir~ey anladlm, ne deülanlardan... Ama akllm iyice
karl~tl. Kendi kendime ~üyle birsürusürmaya ba~ladlm.
0 gun bayraglmlzl severken Ylrtan benkümunist mi
ülmu~tum... Bu süruyu ben bu ülaydan sünra zaman
zaman kendime sürdum... Sürdum ama hi9bir yerde,
hi9birzaman, hi9 kimseye sürmadlm. Bu yuz klzartlcl,
bayrak YlrtmaülaYlnl hi9 kimseye anlatamadlm. Nübet9i
ügretmenimiz aldlgüturdu. Yenisini getirdi. Ülay
kapandl... Fakat bunca Ylldlr, benimbellegimdeki bu ülay
hi9bir zaman kapanmadl...Bu ülay nedeniyle 0 gun i9in
ben kümunist miydim?.. ~eklinde
sürmayacaglm. 0 gun i9in 13 Y~lnd'aki beynim karma
karl~lküldu... 13 ya~lndaki 0 arkada~ln 13 ya~lndaki
beyni, benim 13ya~lmdaki beynimi karma karl~lk
etmi~ti. $imdi sürumusüruyürum;-13 ya~lmdaki beynimi
karmakarl~lk eden, 13 ya~lndaki arkada~ mlyd/? ...
Yüksa ünun da 13 ya~lndaki beynini
karmakarl~lkedenler mivardl...
Bu künu bellegimde 90k küla yer etti. Yaz tatili geldi bir
ya~daha bUyUdUk. Bir Ust slnlfa ge9tik. Memlekete
geldim.
Memleketimde benden bUyUklere sürdum.
-KümUnist kim? ...
-KümUnizim ne? ...
Kimisi susss künu~ma diyür. Kimisi aman haaa!...
Sust!...
Agzlna bir daha 0 süruyu alma diyürlar. Ben de ünUme
gelene ,süruyürum. BUyUklerden hi9 kimse yanltlamlyür
sürumu. Amasükaktaki ya~ltlm arkada~lar bana bir
mu~tu u9urdular bir gUn...
-Sizin mahalleye bir kümUnist gelmi~... $imdiye kadar
mahpusdamlndayml~... Mahsus sallvermi~ler. Pülisler
arkaslnl takipdiyürmu~. Kimlerle künu~uyür, nerelere
gidiyür, ünu ügrenmekistiyürlarml~... Hadi biz de
gidelim... Uzaktan pülisler gürmeden
kümUnist gürelim. KümUnist nasll üluyür ügrenelim.
Dediler.
Hemen ben de sürdum. Nerede
-Sizin evin yanlndaki sükakta... Fadime Ebenin evinde.
Fadime Ebe anneannesi üluyürmu~... Annesi babasl eve
almamJ~... 0 da gelmi~ anneannesinin evinde
duruyürmu~.
Dediler.
Arkada~lardan bir ba~kasl;
-Hadi gidip bakallm... Sen de gar kümUnisti. Biz de
gürelim...
GürUp de ügrenelim. Dediler.
Gittik 0 eve... igerdeki kümUnisti gürmeye... Ne
mUmkUn...$imdi ne diye girecegiz Fadime Ebe'nin
evine. Ne uyduracaglz.Ba~lad/k dU~Ünmeye. Ülmadl...
~ir; yatanuyduramadlk. İgeriye giremedik. Pülisler gelir 0
ev'e girdigimizi gürUrler diye de kürkuyüruz. Pencereden
iyeriye bakmak istiyüruz. Ev tek katl.Ama pencereleri
bizim büyumuzu a~lyür. Ülmuyür...Güremiyüruz. Pülis
bizim buralarda gezdigimizi gürmesin, gürÜp te bizi de
kümÜnist sanmasln diyerek uzakla~tlk üradan. Yülda
giderken iyimizden biri sürdu.
-KümÜnistlerin büynuzlarl var mldlr? ...
Ben sürunun yanltl gelmeden sürdum.
-0 da nereden yfktl?
- Bir ba~kasl yanltladl.
-KÜrtlerin kuyruklarl ülur mu~ da...
Ben yeniden sürdum.
-KÜrtlerin kuyruklarl ülursa kümÜnistierin büynutlarl ml
DLmasL gerekir? ...
Bu kez bana dünÜyürlar ve slrallyürlar sürularln.
-Sen hiy büynuzlu gürmedin mi? ...
-KümÜnistierin büynuzlu üldugunu bilmiyür musun? ...
-$apkalarlnl büynuzlarlna taktlklarlndan haberin yak mu?
Yanlndaki arkada~larln tÜmÜ benden bir kay ya~
bÜyÜk. Kimi ürta sanda. Kimi lise bir... Hiybir ükula
gitmeyip de ylrakllga gidenlerde var.
BirgÜlmedirgidiyürtÜmÜnde... Bu kez ben iyice
~a~lrlyürum. Ama tÜmÜmÜz kesinlikle kararveriyüruz.
KümÜnisti
gürecegiz. KümÜnistgüren ki~i diye ayrlcallk
kazanacaglz.
Kendi aramlzda kararla~tlrlyüruz. Kü~eba~tnda evi
sÜrekliizleyecegiz. KümÜnist evden ylkarsa Lsllkla
birbirimize haber
verecegiz. Lsllkla bir paralü ülu~turduk. 0 ylklnCa
hemen
arkaslndan takip edecegiz. Hem ~eklini gürecegiz, hem
de
nerelere gittigini ügrenecegiz. Ben nereye gideceginden
yük
~eklini merak ediyürum. Acaba bizlerden farkll bir
yanlarl var ml
diye... Bizlerden farkll bir yanlarl ülmadlglnl biliyürum.
Gene de
merak edi
yürum. , .
Sünunda ~üyle üldu. GÜnlerden bir gun evden ylktl.
Lsllkla
haber ula~tlrdlk birbirimize. Kü~eleri kapa kapa, sükak
sükak
yuruduk arkaslndan. Faruk'ta saysakal birbirine
karl~ml~... Faruk
peri~an... Faruk yerden yuzunu kaldlrmlyür. Faruk bizim
agabeyimiz. En az bizden 10-15 ya~ buyuk... Faruk bir
sükak
ünde, biz arkada... Düla~tlk ünunla birlikte kenti sükak
sükak...
Gitti kentin dl~lna. çLktl Faruk Küca Yazl'ya... Duzlukte,
yaYlrflkta
üturdu. Uzaktan yukurda kalan kentimizi seyretti.
Seyrederken
de arastra ba~lnl üne egiyür, elindeki yümakla
tüpragle~eliyürdu.
Yanlndan biz nübetle~erek geyiyürduk. Geyip geyip
yaptlgl hareketleri izliyürduk. Dündu ündan sünra
anneannesinin evine.
Bizim mahalleye.Ündan sünra pekdl~arlya ylktlglnl
güren ülmadl.
Ama biz gürduk. Hem de adlm adlm izledik. Büylece
hem kümunist gürmu~ üld uk, hem de Kümunist
Faruk'un ne yaptlglnl
izledik.Mahalleli duymu~ bunu. Bizim Faruk'u
izledigimizi. Bize ügut verdiler. ~
-Bir daha Faruk'u izlemeyin. Ünunla künu~maYln... 0
Küca
Yazl'ya ylklp telsizi ile gizli gizli kümunistlerle
künu~uyürmu~.
Pülis ünun künu~tuklarlnl da yakalayabilmek Lyin ünu
serbest
blrakml~. Karl~maYlz... Sizi de ünunla künu~urken
yakalarlarsa,
atarlar küdese... Dediler.
Ben iyimden.
-çük ~ukur pülisler gürmedi diye dua ediyürum. Bir
yandan
da bir küminist gürdugume seviniyürum. çunku 0
gunlerde
anlatllanlara güre veya anlatllanlardan benim ylkardlglma
güre,kümunist gürmek yak gizli bir~ey gürmekti. Gin
gürmek, ~eytan gürmek gibi bir ~eydi... çunku
kümunistler yak gizli yall~lr derlerdi.
Bu arada bir saplantl yapaYlm. YLL 197ö'dan sünra idi.
Ankara'ya bir kitablml bastlrmaya geldim. Bu kez beni
Bekir Bey
isimli bir matbaaci arkada~la tanl~tlrdllar. Bu kitablnl da
Bekir
bey bassin dediler. Kitablmln basklsl suruyür. Ben
duzeltmelerini
yaplyürum.Bekir beyle iyice düst ülduk. Memleketimi
ügrendi...
Hemen Faruk'u sürdu. Dedi tanlyür musun? ... Dedim,
tanlyürum...
Dedi nereden?.. Anlattlm geymi~Jege~en bu ülaylart...
Guldu.
Gulumsedi... Ama aCL, acl... 0 da anlattl bildiklerini...
-Faruk Siyasal Bilgilerin en zeki ügrencilerindendi.
Ügrenci
derneginde de gürevli idi. 0 da geldi bizim gibi Adana
Cezaevine...
Daldl gitti 0 anda... Bir sÜre sünra yeniden künu~maya
ba~ladl.
-Adqna Cezaevinde beraberidik... Ne zeki c;:ücuktu. Ünu
0 hale
ülaylar getirdi. Ünu 0 hale bir de ailesi getirdi. Bir kez
ülsun
aramadllar... Ailesinin de dl~lamasl Ylktl bitirdi ünu... 0
ya~arken
üldÜ... Ülaylar ünu vurdu. Ya~arken üldÜrdÜ...
Ailesinin
dl~lamaslda Ylktl bitirdi. ÜldÜrdÜ ünu... Belki ailesi de
kimbilir ne
~ekilde baskl altlnda idiler... Ünlarl da klnamamak
gerek... Hey
gidi Faruk hey... ÜlmÜ~ degil mi ~imdi... Bir ara
istanbul'da karde~inin yanlnda demi~lerdi. Eeeehhh i~te.
Herneyse kapatallm
bu künuyu. Bu saplamada burada kalsln. Bekir Beyin
dedigi gibi biz de
kapatallm bu künuyu. Biz dünelim gene ükulumuza;
Yaz tatili bitti. Ükula dündÜk. Tatil anllarlmlzl
anlatlyüruz birbirimize. Ben üiaYL anlattlm üncelikle.
KümÜnist süzcÜgÜnÜ
agzlma almamaga c;:all~lyürum. Ama Remzi anlattl
bildiklerini. Hem de hic;: c;:ekinmeden. Ba~ladl
künu~maya.-Bizim ükulda eskiden kümÜnist kitaplar
varml~. $imdi bu
kümÜnist kitaplarln tumÜnÜ bir üdaya hapse~mi~ler.
Hic;: kimseye ükutmuyürlarml~. A~llanmaslnlar diye.
Dedi
-Nereden ügrendin. Dedim. <
-Üst slnlflardaki agabeyler süylemi~.Lsim vermedi.
Kjlitli üldugu yeri de ügrendik. Benim ilk
slnavageldigimde, i.inünÜ'nun süzlerini duvarlndan
ükumaya c;:all~tlglmbinada imi~... $imdiki revir alan
binada... Alt Lkattaki üdalardakilitli imi~... Bu kez de
Faruk'tan sünra kitaplara merak sardlk...
Acaba kümunist kitap nasll üluyür... Ba~lmlzl bahane
ediyüruz,gidiyüruz revire... Güzumuzu bahane ediyüruz,
gidiyüruz revire...
Di~imizi bahane ediyüruruz gidiyüruz revire... Her
gidi~imizdede 0 üdaYL izliyüruz. ~nahtardeligin~~,n
baklyüruz ic;:eriye... Lc;:erisislra slra kitap dülu. Lc;:erisi
c;:uval c;uval kitap dülu... Llgimiz dahada artlyür. Acaba
0 kitaplar nasll ki... Anahtar deliginden tamgürÜnmÜyür.
i9inde neler ya.zlyür ki... Salt anahtar
deligindengürdÜklerimizle dÜ~ dÜnyamlzda yeni
birdÜnya yaratLYüruz... Ama
kitaplarl gürmek, gürÜp de ükumak en bÜyÜk
istemimizdi... 0
üdayabakmak 90k külay üluyür. Üst kat a 91kan
merdiven ba~lnda
bir kapl var. Bu kapl da ° üdalardan birine a911lyür. Bu
kaplnln anahtar deliginden yukarlya 91karken baklyüruz.
A~aglya inincebaklyüruz. Ama kitaplarl tam ülarak
güremiyüruz. GürdÜgÜmÜz 9uvallar... yuvallar... yuval,
9uval kitaplar;.. Raf rat kitaplar...
Künu~uyüruz bir gun etÜtde Remzi iJe;
-Acaba kümÜnist kitaplarda neleryazlyür?.. 0 kitaplarln
i9inde neler var... Bu künu~mamlzl arka slramlzda üturan
Halit duymu~.
Ne künu~uyürsunuz? ... Bana da anlatln dedi. Zürladl
bizi. TeksüzcÜk süylemedik. 0 zürladl. Biz sustuk. En
sünunda ° bize a911dl.
-Bakln ben size bir ~ey süyleyecegim... Ündan sünrn da
sizbana bildiklerinizi süyleyin. Dedi.
-Sayle üyle ise. dedik.
0,
-Gelin benimle. Dedi.
Arkaslna taklldlk. Bizi itfaiye ara91arlnln bulundugu
binayagütÜrdÜ. Ltfaiye garajlna. Buras!' eskiden klzlarln
tuvaleti imi~...Bizim ükudugumuz ilk 09 Yllda hi9 klz
ügrenci yüktu. 0 sene090ncÜ slnlftaidik. 0 sene de yüktu.
Bizim ükudugumuz Yillardan ünce ükul klZl1 erkekli
imi~... Biz dürdÜncÜ slnlfa ge9ince klz ögrenci
allnmaya ba~ladl. Bunlar da gÜndÜzlÜ idiler. Birinci
slnlfa bir, dördilncÜ slnlfa 09 klz ügrenci allndi. Daha
önceleri hem klz L ögrenci 90kmu~, hem de yatlll
imi~ler... Bunlarl burada blraklp " L'! ge~e dönelim biz
itfaiye garajlna. :1 Ltfaiye garajlnln ünÜne geldik. Halit
ba~ladl ögrendiklerini ~slralamaya. "i:~
-i~te bakln... Burasl eskiden k\~~f'tuvaleti imi~...
Eskiden klzlar 90cuklarlnl burada
dügur'ur,yÜzhumaranln 9ukurunaatlverirlermi~. Üyle
ülmu~, üyle ülmu$ ki, 9ukur 90cukla dülmu~.
Ündan sünra klzlarla erkekleri aYlrml~lar. Ate~le barut
bir arada durmaz diye. Burada ükuyanlardan tam
kümÜnist ülmayanlarlügretmen etmi~ler. Ama arkalarlnl
da takip etmi~ler. Burada ükurken kümÜnist ülanlarl
ügretmen bile etmemi~ler... Hemen ba~larlnl ezmi~ler.
-Kim ezmi~... Nerede ezmi~ler...
KümÜnistlerkimlermi~. dedik.
Sürduk. Süylemedi. Gizli. Dedi. Hiy bir~ey süylemedi.
Bu künu künu~ulurken yük kürktugundan süz etti. Benim
de eski bayrakkünusu akllma geldi. Ben de yük kürktum.
Bildiklerimizi biz de
Halit'e anlattlk. Bu künuyu bir daha künu~mamaya karar
verdik.Ama gene de ara slra gidip anahtardeliginden
kümÜnist kitaplarl seyrettik. Ara slra eski klzlar
tuvaletine gittik. $imdi itfaiye garajl alan yerdeki tuvaLet
yUkur/arlna egilip, egilip baktlk. Acaba buraya atllan
yücuklar nereye kadar dülduruyürdu diye...
Aradan Yillar geyti.9ük mutlu yiftler gürdÜm. ikisi de
ügretmen. ikisi de aynl ükuldan. ikiside uyumlu...
Bilgili... Bunlardan ikisinden süz edeyim. Ballkesir-
Yeniküy'de stajyer ügretmendik. ilkükulun iki ügretmeni
kan-küca idiler. Sava~tepe'yi bitirmi~ler ikiside... Biz
ükulda tanldlk birbirimizi dediler. Ükulda evlenmeye
karar verenlerimizin tÜmÜnÜn de dÜgÜnÜnÜ
ügretmenlerimiz yaplverdi.
Dediler... Biz birbirimize destek ülduk her künuda...
Dediler. övgÜ
ile süz ettiler bu künulardan. Sevgi ile andllar ° gÜnleri.
Sizin yalnlzllk, yallnllk saracak her yanlnlzl...
Anadülu'dayük yalnizkalacakslnlz sizler... Dediler.
-Ne ° tuvaletlerden süz ettiler. Ne de ba~ka ülaylardan...
Ne bunlar gibi evlenerek ya~ama ba~layanlarl, ne de
bekar ülarak ya~ama atllanlarl... Derste, tarlada, bahyede,
i~likte klzll-erkekli ülmanln yararlndan süz ettiler. 0
tuvaletlerden degil...0 tuvaletleri dülduran acaba kimlerin
yücuklarlydl...Hili... Nedersiniz?
Kimlerin yücuklarlydl? ...
,

BilE EKÜNÜML ÜGRETMEDLLER "


f ]B)ize ekünümi ükutmadllar. Ükulda
ükudugumuzdünemlerde
~ ekünüminin süzcÜk anlamlnl bile bilmiyürduk.
Ekünümik; düktrinleri de... Hiçbir ekünümik düktrine
üvg süylemediler. Üzlem de duyurmadl
lar.Ükumadlglmlz künuyu nereden bilelim...
Ükumadrglmlz künuyu nasll sevelim. ÜvgÜler
süylenmeyen künuya neden üzlern
duyallm... DÜnyanln yuvarlak üldugunu ilkükuldan
ba~ladllar ügretmeye... Bu yuvarlak dÜnyaYL tek
büyutuyla ügretmeye L'
çall~tllar. Ne Ürtadügu'yu ügrendik ders kitaplarlndan,
ne L dügu~u... Ne Afrika'YL ügrenebildik kijaplardan, ne
de GÜney ~Amerika'YL... Ders kitaplarlmlzd!i/'bunlara
yer yüktu. Tarih ve "'Cügrafya derslerinde Üsmanll
imparatürlugunu ügrettiler. At kü~turduklarl e~ uC;
nüktaya dek... A.B.D. 'Lerini ükuduk
de~kitaplarlmlzdan... ilk adlm atlll~lndan, en kayak
ayrlntllarlna dek...Di.inyanln yarlslnl ügretti bize
kitaplarlmJzf" Di.inyanln diger yarlslnlnne kulti.irÜnden,
ne ekünümisindefl ne de ekünümik pülitikaslndan
haberimiz vardl... Ders kitaplarlmlzda yüktu bunlar.
Ama ükumaya istemimiz vardl... DÜnyanln tek büyutlu
ülmadlglndan haberimiz vardl... DÜnyanln yuvarlak
üldugundan haberimiz vardl...
Yuvarlak dunyanln bir butun üldugunu ükulu bitirdikten
sünra ügrendik... Biz dÜnyanln bir batÜn üldugunu
ükulumuzda aldlglmlz ükuma istenciyle ügrenebildik.
Biz dÜnyanln bir batÜnüldugunu ükulumuzda
edindigimiz akilci dÜ~unme yüluylabulduk... Geryegi
ya~amln iyinde gürdÜk.
Geryegi karl~ karl~, Anadülumuzu gezerek gürdÜk...
BÜyuk kentlerde degil...Geryegi kiYlmlarla, surgunlerle
Anadülumuzun her kü~esine giderek gbrdÜk.
Anadülumuzu biz, kendisinden ügrendik...BÜyuklere
yazllan masal kitaplarlndan degil...
Biz aydlnlanmaYL gürkemli yapllarln gürkemli 1~lk
araylarlnln altlnda üturarak aydlnlanmadlk...
Biz Anadülumuzun ayldlnllglnl Anadülumuzdaki
analarln,babalarln, bacllarln, karde~lerin slcak
anllarlndan, slcak duygularlndan ügrendik...Biz
ekünümiyi de, ekünümik terimleri de, temel kavramlarl
da, ya~amln iyinden ükuma tutkusunu biryana itmeyerek,
ükuya ükuya, ya~aya ya~aya ügrendik...
Ükulda ders ülarak ekünümi ügretmediler.
Ekünümiyi ükulda da, ya~amda da ya~atarak
kavrattllar...
Ekünümik basklnln ne üldugunu ükulda da, ya~amda da
ya~atarak ügrettiler.
Ekünümik baskl altlnda kalmay,! ,egrefti
Ükulda ya~adlglmlz ekünümik baskllarl bugÜn de turn
tazeligi ire anlmslyürum. Bu an liar tÜm buruklugu ile
bugÜn de bellegimden silinmiyür.
Biraz da bu anllardan süz edeyim...
Varan Bir:
1950'li Yillarlnin sünlarlydl... 1959... Hatta 19ö0 Ylllnin
ilk yarlsl. Villar ilerledikc;e ükuldaki yemekler tek dÜze
ülmaya ba~ladl . Hatta üyle üluyürdu ki Üst Üste iki gun
aynl yemekleri yedigimiz ülurdu. En c;ük lahana kapuska
C;lklyürdu. 0 da C;ümakllC;iftliginde bülca
yeti~tiginden... Kapuska C;lktlgl gÜnler huzursuz
ülmaya ba~laml~tlk. Kapuska-makarna ikilisinin haftada
iki gunDLmasL ülaganla~tl... Yanlndaki makarna
degi~erek haftada uC gun de C;lktl bir ara... Hastallklar
s;ügalmaya ba~ladl. Benim d dilim c;atlak c;atlaktl...
Sünradan ügrendim. Tum bunlar beslenme
yetersizligindenimi~... Vitaminsizliktenmi~...
LDilimizdeki c;atlaklarln aCLSlna dayanamadlm.
Düktüra C;lktlm.
Düktür;
-Uzat dilini. Dedi.
Dilimi C;lkardlm. GürÜr gürmez kendi kendine
künu~maya ba~ladl.
-Ülmaz ki... Bunun c;üzÜmÜ ilac; degil ki... Dengeli
beslenmedikten sünra ilac; ne i~e yarar... Gibi süzler
süyledi.
Dilimin Üzerine mavi mÜrekkep gibi bir~ey sardÜ. Bir
iki hapverip günderdi. TÜm ünlem bu idi.. Belki de 0
gÜnÜn kü~u\larl bu idi...
0 ak~am yine kapuska-makarna C;lktl. Bu kez
yemekhanede hiC; kimse yemeklere dükunmadl.
Nübetc;i ügretmen gidip durumu Tarim Ügretmenimiz
Muharrem Beye anlatml~. Hemen beraberce geldiler
yemekhaneye. Büyle ülaylarda Muharrem Bey gelir,
yemegin besin degerini anlatlrdl. Biz yemek masalahnda
ütururken, 0 bir sandalyenin Üzerine ylkar sÜrdÜrÜrdÜ
künu~maslnl... 0 yemek Üzerine üvgÜler süylerdi.
Sevmesek bile 0 yemegi yememiz gerektigini vurgulardl'.
Yemek seymenin yük alamslz üldugundan süz ederdi. '
0 ak~am gene üyle üldu. <;Lktl bizim masanln
yanlndasandalyenin Üzerine... Kapuska Üzerine üvgÜler
süyledi. 0 ak~am da kapuskanln vitamin degerinden süz
etti. Künu~maslnl ~üyle bagladl...
-Kendim ~u anda ay degilim... Fakat hen kapuska
gürÜnce dayanamam... Ben de sizinle beraber kapuska
yiyecegim dedi, Üturdu masamlza... Düldurttu tabaglnl.
Ba~ladl ka~lk ka~lk yemege... Sevgi ve sayglnln verdigi
sayglnllkla sinirlerimiz gev~emi~ti. Bizlerde ba~ladlk
haftanln ÜyÜncÜ gÜnÜ de kapuska yemegini yemeye...
TÜm arkada~lar ünJerindeki yemegi az yük
bitirdiler. Ben bir ka~lk aldlm.Ba~ka alamadlm. Dilim
yanlyürdu. Yanmak ~üy!e dursuii kavruluyürdu. 'Hem de
bÜyÜk bir yaraya tuz basml~ gibi... ikinci ka~lgl
alamadlm...
Muharrem Bey yiyür,.. Arkada~laryiyür... Ben
yiyemiyürum.
Bekliyürdum..
Muharrem bey ara slra güz ucuyla bana baklyürdu. Ben
ka~lgl agzlma getirip gütÜrÜyürdum. Ama yemiyürdum.
Yiyemiyürdum...
Muharrem bey farketti.
-Yllmaz yemiyürsun. Dedi.
-Yiyürum. Ügretmenim. Dedim.
-Hani ya?.. Dedi.
Bir ka~lk aldlm. Agzlma gütÜrdÜm. Ka~lk agzlma tam
girmeden agzlm yanmaya ba~ladl.
-Ügretmenim kusura bakmaYln. Dedim.
Yemekhaneden dl~arlya ylktlm. ör:kamdan geldi
ügretmen.
Ne üldu? ... Dedi. Kusura bakma" '8gretmenim. Dedim.
Dllimi güsterdim. Kar~lmlzdaki küsküca ügretmenin
glrtlaglnln birkay kez inip C;:lktlglnl gürdÜm.
Glrtlaglnln hareketini güzlerimlegürdÜm. Derin derin
nefes aldl. Hem de sesli sesli... Aldlgl nefesi burnundan
verdi... G/rtlag/ hala inip y/k/yürdu.
Künu~madankünu~uyürdu sanki.En sünunda dülu dülu
güzlerle süyledi.
- Tamam... Tamam... Dedi. Ba~ka bir~ey süytemedi.
Blraklp gitti.
Daha ünceki Villar ~ubat aYlnda yemekler tek dÜze
ülurdu. 0zamanlar mart ayr parasal yr/ba~1 idi. Ükula
gelen yemek paraslazaJdl. Kalan para mart aYlna dek
yetirilecekmi~ denirdi. 0 YL mart aYlna daha c;:ük vardl.
0 ViL ükulun degil Ankara'nln BÜtc;:esi a~lk vermi~
dediler. Ek para günderilemiyürmu~. Dediler. Daha
ünceki Villar ek para gelirmi~. L~te büy/e ülmu~tu.
Ankara'daki bÜtc;:enin aC;:lgl, Sava~tepe'deki bizim
kapuska kazanlna yanslml~t.L. Bize ekünümi
ügretmediler ama gerekirse haftada iki kez kapuska
yemesini ügrettiler. Hem de etsiz-klymaslz... Bize
ekünümi ügretmediler ama gerekirse ac;: kalabilmeyi bile
ügrettiler.. .Ertesi gun bÜyÜk bir degi~iklik üldu.
Yemekler etli C;:lktl. Mart aYL degildi... Kisaca parasal
Yllba~1 degildi... Üst Ügle kapuskalardan sünra etli
yemek nasrl ülurdu... Herkes akll yÜrÜtmeye ba~ladl.
Herkes kendine güre birgürÜ~ üne sÜrÜyürdu. L
En sünunda bümba patladl...
"-Muharrem bey C;ümakll'daki Küca Ükuzu kestirmi~..."
Ülmazdl. Muharrem Bey Küca ÜkÜzÜ kestirtmezdi...
BunuakllmlZ almadl. <;ümakll <;iftligimizin sürumlusu,
tarim ügretmenimiz, hem de Muharrem Bey nasll ülur da
küca ükÜzÜ kestirtirdi... <;ümakll'daki tarlalar nasll
sÜrÜlecekti. <;iftligin i~leri nasll c;:üzÜmlenecekti...
Ülacak i~ degildi... Muharrem Beyc;:iftligimizin
ükÜzÜnÜ kestirtmezdi. Bu künuyu arkada~larla
tartl~lrken ben,
-NasL L kestirtir... Ülmaz üyle i~...; ~uharrem Bey küca
ükÜzÜkestirtmez... Dedim.Arkada~lar,
-Kestirtmemi~. Kendi kesmi~. Dediler.
Ben daha da ~a~tlm!
Bu ülaydan yük ünce bir gun yülda ilerliyürdum. Uzaktan
Muharrem Bey geliyürdu. Ben yam agaylarlnln
altlndaYlm. Bilinydl~1 elim kalktl. Üzerimdeki
yamlardan bir iki yaprak küpardlm.Yapraklar
parmaklarlmln araslnda.. Uzaktan Muharrem Bey
yaglrdl beni. ana dügru kü~arken elimdeki yam
yapraklarlnlagzlma attlm. Farklnda degilim... Bu kez
agzlmdaki yamyapraklarlnl elime aldlm.
-Buyurunuz ügretmenim? ... Dedim.
-Niye 0 yam yapraklarlnl küpardln. Dedi.
Ben ~a~kln... Küpardlglmln bile farklnda degilim.
Yapraklar elimin araslnda. Ben suskun, Muharrem Beyin
kar~lslndaYlm...Muharrem Bey ba~ladl künu~maya;
-Senin nasL L parmaklarln varsa, bu yapraklar da 0
ya(1lln parmaklarl, senin parmaklarlnl da ben küparsam
nasll ülur? ...
Hatta bu yapraklar 0 agacln parmaklarl degil, cigerleri...
Bir daha gürmeyeyim. Dedi. Bu künuyu uzun uzun
anlattl. Nasll ülurdu...
Agayrdan yaprak küpartmayan Muharrem Bey, nasil ülur
da küca ükuzu kestirtirdi... Nasll kesebilirdi...
Sürdum bunu sürabilecegim bir gun, sürdum kendisine...
Süylemedi.
Biz bu künuyu künu~urken aramlzda, degi$tirdik
künuyu.;.
-Muharrem Bey ne dedi? Derdik birbirimize.
Sürdugumuz süruyu gene kendimiz yanltlardlk.
"-Bu memlekette daha ~üük ükUzlerin kafalarl
kesilmeli!..." Dedi derdik
Bizim kafalarlmlza ekünümik Aektnnleri sükmadllar.
Ama L ekünüminin geregi <;ümakll'nln küca ükuzunu
ünce kapuska L.kazanlna, sünra da bizim midemize
süktular. Hem de kücaCümakll'nln küca
ükuzunu. ,,"""Küca ükuzu yemi~tik. Ama küca ükuz
ükula uy gun biledayanmaml~tl,
Ya diger ükuzler... Bunca Ylldr, ünlara ne üldu? ...
Her~ey bitiyürdediler. Üdun bitti. Kümurbitti. Dediler.
Bitenlereher gun bir yenisini daha eklediler.
Ünlarl da diger bülumlerde anlataYlm...
Varan iki...
Ve en sünunda ikinci buyuk bümba patladl...
"Küca MUdUr Küca Cinar', kestirecekmi~..."
Bu haber küca ükuz bümbaslndan da bÜyuktu. Küca
ylnarküca ükuzden de buyuktu... Küca ylnar da, küca
ylnardl hani...
Size biraz küca ylnardan süz edeyim; Ükulumuzun guney
Slnlrlnda kuyuk birtepecik vardl. Bu tepecigin ürtaslnda
da kücaylnar. Bu küca ylnarl nasil anlataYlm bilmem
ki... Dag gibi bir gürunu~... Kücaman bir güvde... Bu
güvdeden yanlara dügru klvrlla klvrlla uzanarak
uzerindeki küca tepeyi tamamen kaplayan kücama.n
kücaman dallar. Dallarda yerlere dek uzanan
digerdallar... Hemen yanlnda yaz kl~ sicakllgi
degi~meyen, suyu eksilmeyen 91nar ge~mesi... Tepeyi
tamamen saran, etrafl hall gibi kaplayan, yemye~il bir
yaYlrllk... Bu gürunumuyle gerektiginde altlnda en az
bin ki~iyi tüplayan, i9i ye~il hair dü~elibir 9adlr... Cadlr
degil, sanki bin ki~iyi küllarlnln altlna alan birana...
Sanki bin ki~iyi kanatlarlyla küruyan Kartacall Kartal
gibibir baba... i~te büyle bir ~ey... Kisacasl ana gibi, baba
gibi bir~ey...L~te bu küca ylnar kesilecekimi~!
Kesilip de üdun edilecekmi~;~:"
Küca ükuz kesildi Uy gun bile dayanmadl. Küca üku
ya~lnda mlydl... Ün be~ mi bilemiyürum. Küca 91nar,
yuz mu,bin mi bilen yük... 19ten ige künu~tuk. Karar
verdik.
"Küca ~Lnar kesilemez..."
Ertesi gun sabah kahvaltlslndan sünra derslere girmedik.
0ger-be~er 91nar altlnda tüplanmaya ba ba~ladlk. Küca
91narln
altlnda tüplandlk. Halka ülup üturduk. Ügretmenler geldi
sünradan. Küca Mudur geldi. Yüneticiler geldi. Herkes
geldi. Biz üturuyüruz. Hi9bir ~ey süylemiyüruz. Ünlar da
hi9bir ~ey sürmuyürlar... En sünunda Küca Mudur
künu~tu: -C;ücuklar küca 91nar kesilmeyecek.
Biz' -inanmlyüruz... Dedik.
",,(j'ca r:J1U.aur;
-Süz veriyürum. Kesilmeyecek. Derslerinize girin. Dedi.
-HaYlr... Derslere girmeyecegiz... Küca 91narl da
kestirmeyecegiz. dedik.
-Küca Mudur;
Süz veriyürum. dedi.
-Biz;
Nübet tutarlz... Sira ile bekleriz.. Süguk yemek yeriz..
Gerekirse a9 kallrlz... Küca 91narl kestirmeyiz... Dedik,
Tarim ügretmenlerimizin tumu;
-Biz sizin yerinize nübet tutarlz. Küca 91narl
kestirtmeyiz...
Hem mudur beyimiz de süz verdi. Dediler.
Biz derse gittik tumumuz. Küca 91narl güzledik hep. Ara
slra tarim ügretmenimizi küca 91narln gevresinde
düla~lrken gürduk.
Ama küca 91narl kestirtmedik Küca 91narl kestirtmeyen
bizler miydik... Yüksa ara S1ra nübet tutan Tarim
Ügretmenlerimiz miydi?, , ,
Bu künuda yarglya sizler varLn...
Biz ekünümi bilmiyürduk ama küca <;Lnar bile
ekünümik baskl altlnda tir tir titredi. Ben küca <;Lnarln
tir tir titredigini güzlerimle gürdÜm. Kulaklarlmla
i~ittim.
Küca mÜdÜrie kesilecek-kesilmeyecektartl~masl
yapllirken...
Sizler hi<; gen<; de ülsa, ya~11 da ülsa bir <;Lnar
agaclnln künu~tugunu duydunuz mu? ...
Ben duydum.
Duyarak ya~adlm. Küca <;Lnarln ki~iliginde bir agacln
dakünu~abilecegini
Varan Üc;
Alln size bir ülay daha...
Siz hi<; sabah kavaltlslnda, demli <;ay yedinizmi?..
19ö0 Yilina dügru her~ey yak ülmaya ba~ladl. Ünce
masalardaki pürselen tabaklar yak üldu. Ünlarln
yerine anbardaki
tabaklar geldi. Ükulun a<;LLL~lndan kalan tabaklar.
30 YLL ünceki,
baklr tabaklar. Masalardaki ün tabaktan yarlsl baklr,
yarlsl
pürselen üldu. Sünra pürselenlerin tÜmÜ klrilip yak
üldu. Yerine
yenisi künamadl. TÜmÜnÜn yerini baklrtabaklar
aldl. Fakat ürnek
gibi her masada bir iki pürselen tabak da
bulunabiliyürdu. GÜn
üldu. Ünlar da yak üldu. Bu kez ünlarln yerine baklr
tabak da
gelmedi. Depüda baklrtabak kalmaml~dendi. Ün
ki~ilik masada
sekiz dükuz tabak zür bulunur üldu. Sekiz dükuz
tabakla ün
arkada~ yemek yemek zürunda kallyürduk. Evde,
anamlZln
evinde tÜm aile aynl tabaktan yemek yedigimiz
üluyürdu. Ama
burada bir tabaktan iki arkada~ yemek yememiz
ülmuyürdu.
Bunun da yüntemini bulduk. Birimiz ge<; kallrsak
ünce yiyenin
tabaglnl allyür, Ylklyür bu kez de kendisi yiyürdu.
TÜmÜmÜz aynl
anda gelirsek sana kallp beklemek istemeyenler
<;Lklyürdu. Bu
bize bÜyÜk bir yÜk gibi geliyürdu.. Daha <;ekilmez
gÜnleri
dÜ~leyemiyürduk... ,,!GÜn ge<;medi, masadaki
bardaklar da azalmaya ba~ladl. Her
masada ün lane alan bardaklar, azaldl da azaldl. Bir
ikiye indi.
Bardaklarl su i~mek i~in kullanlrken sürun
ülmuyürdu. Birkaykez
ügretmenlerimize süyledik:Car~lda bardak yak.
Alamlyüruz.
Depüdaki baklr taslar da ~ük kalayslz. 0 nedenle
idare edin
diyürlardl. Aynl masada bulunan bir, iki bardakla
susuzlugumuzugideriyürduk. Sürun yaratmlyürduk. Bir,
iki bardaktan su i~iyürduk
karde~~esine... Gun üldu masalardaki bu bir, iki bardak
da klrlldl.
Masalarda hi~ bardak kalmadl. Biz de yemek aralarlnda
dl~arlya~Lklp, yemekhanenin yanlndaki ~e~melerden
elimizle suyumuzu
i~iyürduk. Susuzlugumuzu gidererek dünuyürduk
yemegimizinba~lna... Yemek araslnda ~e~meye gjdip
elimizle su i~mek ülagan gelmeye ba~ladl bir sure sünra.
Hi~ sürun ülmadl. Gunluk
ya~antlmlzln bir par~asl idi artlk. Ama ara sirs da ülsa
sabah kahvaltllarlnda ~ürba yerine ~ay ~Lktlgl üluyürdu.
Cay ~Lklnca büyle ülmuyürdu i~te... Masalardaki bir, iki
bardakla ün ki~i birden ~ay i~emiyürduk. Bunu da
~üzumlemi~trk. Cay' tabaklara düldurup, ka~lk, ka~lk
i<;iyürduk. Bizim masadaki Ali tabaktaki
<;aYlna birde ekmek dügrardl. CaYlnl büylece
ka$lklardl. Bu ünda
bir all~kanllk ülmu~tu. Hatta Ali'den ba~kalarlnda
da...
1959 Ylllnln sünlarlnda... Veya 19ö0 Ylllnin
ba~lnda...
Üklumuza Milli Egitim Bakam gelecek dediler.
Bazllarl Genel
Mudur gelecek dedi... Biz her taratl Ylkadlk.
Temizledik.
Duzenledik. Acaba derslere girecek miydi?
Yatakhaneleri düla~lr
mlydl?.. Derslere girip bizlere sürular sürar mlydl?..
Bunlarl
du~unurken bir gun sabah kahvaltlslnda
<;Lkageldiler.
Yemekhaneyi geziyürdu... Biz kahvaltldaYlz...
Kahvaltl da 0 gun
<;ay-re<;el<;lkml~tl... Hergunkunden tarkll ülarak...
Caylarbardak
yerine gene de tabakta... Ali'nin tabaglnln i<;inde
<;ay... CaYln
i<;inde ekmek par<;alarl... Ellerimizde yemek
ka~lklarl... L~eriye
girince Bakan, kalktlk hemen ayaga... Ayakta
selamladlk...
0;
-Sagülun. Üturun dedi. Üturduk. Bizim masanln
yanlna geldi.
Yanlmlzda durdu. Bizebaktl...Tabaklarlmlza baktl.
Yanlndakilere
.
d-.,
sür u. ,..'
120
-Nedir bu tabaktakiler.
Süyledi ünlar.
-Cay...
Ali'nin tabaglnl güsterdi. Ve bize sürdu?..
-Bu arkada~lnlz ~imdi bu ~aYL yiyür mu? ... Yüksa
i~iyür mu? ...
Ünce biz süruyu yanltlamadlk... Saygldan sustuk. 0
sürusunu
yineledi.
Arkada~lardan bazlJarr:
-j~iyür... Dediler.
Bazllarl,
-Yiyür... Dediler
SaYln Bakan bizim yanltlarlmlza kahkaha ile gÜldÜ.
Ge~ti gitti
diger masalara dügru...
Ama ben ~ük utandlm.
Cay L ka~lkla i~tigimizden...
SaYln Bakan gÜldÜ, ge~ti gitti...
Bize ~aYL ka~lk'a kim yedirtiyürdu? ...
Pardün i~irtiyürdu? ...
HNd..?
K. ?
LLL... e erSlnlZ. ... 1m. ...
Varan Dürt:
-.
KararJ Bakan Bey bile vermi~...
Biz neler yapamaz ml~lz ki...
Bakan bey büyle demi~...
Bakan bey bile büyle demi~...
Ben duymadrm... DuyanlarsüYL~jler:, Ben
Yillarsünra duydum
süyleneni... Süylendigi an degil... Ülay gene SaYln
Bakan beyin
ükulumuza geldigi gun ülmu~... Veyahut, ba~ka bir
gun ba~ka bir
yerde ülmu~... Ben gercekten duymadlm... Ama
Yillar sünra
künuyu gazeteleryazdl. Üradan ükudum... Hatta bu
süzleri SaYln
Bakan birkac yerde süylemi~. Bakanla birJikte
düla~an gazeteciler
yazdllar. Bunu ükuyanlar ükudular... Duyanlar
duydular... Ben
de ükudum. Ben de duydum. Ama ben bu üiaYL
duymadan ünce
ülaYln icinde ya~adlm.
Hem de ~üyle ya~adlm.
Yemekhanede Bakan Beyi kar~llamamlzdan sünra
Bakan Bey
ükulumuzu düla~lyürdu... Yemekhanede alan ülaylarl
anlattlm
yukarlda. Sünra ükulun nerelerini düla~tl
bilemiyürum. Fakat
bizim aramlzda bir süylenti düla~tl.
"Bakan beye bir güsteri dUzenleyecekmi~iz..."
Bakan Beye becerilerimizi güsterecekmi~iz...
Tart1~tlk kendi
aramlzda. Hazlr ülan birtiyatrüyu sahneleyelim.
Dedik. "Paydüsu"
sahneleyeJim.. "SügÜtiÜ KüyÜn Ügretmeni'ni"
üynayallm. Dedik.
Beden Egitiminden ba~arlll ülan arkada~lar,
"Atletizm Yan~malarl
DÜzenleyelim." dediler. Ülmaz... Güsteriler sahada
degil, sahnede
ülacak. Dediler. Sahnede jimnastik güsterileri
dÜzenleyelim...
Yanlna kÜCÜk bir üyun küyaJlm... Aralara ~iirler,
süyle~iler
serpi~tirelim. Dendi. Buna ülur; dedik tÜmÜmÜz...
Bu künuda
hazlrlanmak, sahneye Clkl~ SlraSlnl bir kaglt
Üzerinde yazmak
demekti... Bu nedenJe sahneye Clkl~ dÜzenimizi bir
kaglda yazdlk.
Hazlrlanml~ ülduk. Yeniden bi~eyi uzun uzun
hazlrlanmaya gerek
yüktu. Prügramlmlz hazlrdl... Kendimiz hazlrdlk.
Ertesi ak~am
Bakan Beye prügramlmlzl sunacaglz. Bir haber geldi
ki
inanllmaz... Bir haber geldi ki umutlarl suya
dÜ~Üren... Bir haber
geldi ki umutlarl istekleri yük eden...
"Bakan Bey yann ak~ama kalmayacakml~..."
Bu kez üturduk. Yeniden dÜ~ÜndÜk. Bakan Beye ne
yapabilirdik... Bakan Beye beceriJerimizi tÜmÜmÜz
nasll
güsterebilirdik... Bu künuda karaF'vermeye
ügretmenlerimiz de
yardimci f)ldu. En sünunda yarlm saat icinde karara
varlldl.

Varin sabah kahvaltlslndan sünra futbül sahaslnda


fülklür ii
gbsterileri yapacaglz... Milli üyunlarüynayacagll...
Ükul ülarak... ["
TÜm bgrenciler. BinikiyÜz ki§i birden. Hem mÜzik
becerimizi,hem
de beden egitimi, fülklüryetenegimizi gbsterecegiz
Bakan Beye...
Bbylece hem gbzÜ, hem de kulagl düyar Bakan
Beyin... Ve tÜm
ükulun bgrencilerini yanyana gbrÜrdÜ... Bu künuda
hazlrlanmaya
da gerek yüktu... Kaglt Üzerinde yazmaya bile...
Havalarln gÜzel
üldugu gÜnler, yaptlglmlz ülagan i§lerdendi bunlar...
Bu ugra§
bizim ya§antlmlzln bir par~asl idi. Ekmek gibi, su
gibi kutsal ve
blrakllmaz bir ugra§... Karartamam dendi. Ünaylandl.
Karar;
"Yarln, sabah kalvaltlslndan sünra futbül sahaslnda
turn
ükul, Bakan Beyin ünunde milli üyunlar
üynayacaglz..."
Ertesi gun kahvaltldan sünra, tüplandlk futbül
sahaslnda...
Futbül sahaslnln ~evresinde bnceden hazlrdl ses
aygltlarl... i'
Mikrüfün geldi salt. MÜzik üdaslndan. Verine taklldl.
Biz futbül iffsahaslnda halka ülduk i~i~e... Hem de
Ü~ slra... L~i~e Ü~ halka !
ülduk... BinikiyÜzki§i slgmlyürdu ki tekhalkaya...
Tuttuk elele... '11
A~lldlk. Yerlerimizi bulduk. DÜzen kurduk.
Mikrüfünun bnÜndeki L. 1
arkada§ b~ce akürt etti mandülinini. Sünra slraladl
hangi üyunlarl flüynayacaglmlzl... !
-Ünce Harmandall... Arkaslndan Pamuk~u Bengisi... . ilr
ArkasJndan Aydin Zeybegi... Ve Halaylar... Hürünlar...
Diye saydl ,LL! tek tek... Ve arkaslndan baglrdl. . Jill
-Hazlr ül!...
.,Dikkatl...
-Ba§la.. .
Biz ba§ladlk ilk nüta sesiyle beraber... Biz binikiyÜz ki§i
tek 'Li!!;vÜcut... Tek beden ülarak... Üynadlk tÜmÜmÜz
Anadülumuzun L 'ftÜm zeybeklerini, hürünlarlnl,
halaylarlnl... Cü§kuyla, sevin~le... ~t
Kendimizden ge~ercesine... i~i~e Ü~ halka tek bir
hareketi "§a§lrmadan... Tek bir ritimde gelt'kalmadan.
Futbül sahaslnlnbiryanlnda büydan büya 5-ö basamak
merdivenlervardl. TÜrbÜn yerine... Bakan Bey üradan
seyretti bizi.. Yanlndakiler seyretti...
Ügretmenlerimiz seyretti... Üyunlar bitince alkl~ladllar
bizi Lyllglnca... Bu alkl~lar bitmek bilmedi. Cü~kulu
yllgln alkl~lar siirerken kafkas üyunlarlna geyildi.
Kazaska üynandl... KLSkany üynandl... Hü~ Geli~ler üra
üynandl. Ay Ylldlzll bayraklar ylktl Lgügiislerden...
Güklerde dargalandl. Bu kez alkl~layanlara biz
üyuncular da katrldlk. Ylrttlk ürtallgl alkl~ sesLeriyle...
i~te Bakan Bey ne süyledi ise ürada süylemi~... L
Bakan Beyin süyledikleri ~u imi~:
"-Bunlar tek bir mandülin sesiyle tumu aynl anda
~a~lrmadan, yanllmadan, nasll yaplyürlar aynl hareketi...
Yann bunlarln tumu Anadülu'ya dagllinca kimbilir neler
yaparlar, neler Tek bir hareketle... Tek bir ki~inin
buyruguyla... Kürkmall bunlardan Kürkmall..." demi~.
"-Kürkmall bunlardan." Derken, kürkusundan ml
süylemi~.sevgisinden mi bilemiyürum...
"-Kürkmall bunlardan"," sÜzciiklerinin anlamlarlnl
aradan ütuz YLL geymesine kar~ln ben hala
anlayamadlm Sevgi mi iyeriyür...
Kürku mu?..

ÜGRETMENliGE ilK ADLM...

19ö0 Yllinda sün slnlfta idik. Artlk gunluk gunceleri


ügretment.erimizin sallk vermeleri uzerine degil,
kendigereksinmemiz üldugu ic;in ükuyürduk. Gunluk
gunce ükumaYL
dügal bir gereksinim biliyürduk. 0 gunlerin ula~lm
kü~ullarlna
güre gunluk gelmiyürdu bunlar. 0 gunlerde ben gunluk
gelebilen
"Demükrat Lzmir"i ükuyürdum nedense... Gerekc;esi;
belki Lzmir'de
baslldlglndan, belki de Ege'den haberlerin yügun
üldugundan.
Belki de bana ündaki haber ve yürumlar daha gerc;ekc;i
geliyürdu
da ündan. Demükrat Lzmirgunluk ula~lyürdu dedim ama
0 da bu
gun un kü~ularlna güre sabahln erk~n saatlerinde degil...
Bir gun
saat 12.00'de, bir gun de s~~'1ö.30 da ula~lyürdu
elimize...
Lzmir'den gelen trenler büyle gelirdi Sava~tepe'ye...
HergÜn aynl
saatte gelmezdi. Arkada~larla nübetle~erek kü~ardlk
istasyüna...
Allrdlk gazetelerimizi. BirgÜn ügle araslnda. Bir gun
desün
dersten ünceki. Bu trenle Lstanbul gazeteleri de gelirdi
ama birgÜn sünraki tarihle... Slnlfa giren gazetelerin
tÜmÜnÜ ükurduk.
Akll yÜrÜtÜrdÜk. DÜnya Üzerine... TÜrkiye Üzerine
Artlk
ügretmen ülacaktlk. Ügretmenlerimiz de bize ayrl
birgüzle
baklyürlardl. Künu~malarlnda, "Artlk arkada~lz," "Artlk
meslekta~lz" gibi süzler ediyürlardl.
Ügretmenlerimizinbu bakl~1
stajdan sünra daha da belirginle~ti. Biz de kendimizi
ügretmen
gürmeye ~a~ladlk. Ügretmenlerimiz de daha bir arkaga~
davranmaya ba~ladllar bize... Bir all slnlftan ürta biredek
tÜm
ügrencilerde aynl kanlda idiler. Ükuldaki genel kanl
stajdan dünen
artlk ügretmendir. Ügretmen ülmu~tur, diye
dÜ~ÜnÜLÜrdÜ.
Stajdan sünra dedim de stajdan süz etmedim. Biraz da
stajdan
süz edeyim. Sün slnlfta ikinci dünemden sünra sekizer,
ünar
gruplara ayrlllrdlk. Sün slnlfta ikinci dünem demek, staj
demekti.
Bu guruplar yiyecek ve yatacak gereksimlerini yanlarlna
allrlar,
~evre küylere daglliriardi. 0 küylerde daha ünceden
saglanan
künutlarda yer, i~er, yatlp kalkarlardl. 0 küyÜn ilk
ükulunda da
derslere girerdik. Staj bu idi... Bu sÜre iki ay sÜrerdi.
Staj sÜresince
ilkükul mÜdÜrÜ izlerdi bizi. Ükulun ügretmenleri
izlerdi. Bizim
Üzerimize yazlll ve süziÜ gürÜ~lerini belirtirlerdi. Bu
arada
ükulumuzun ügretmenleri de gelirdi. Derslerimizi
izlerler, staj
rapürumuzu hazlrlarlardl. Staj rapüru ülumlu ülan
ügretmen
sayardl artlk kendisini... Geride salt bitirme slnavlarl
kallrdl.
Stajda ülumlu rapür alamayan bitirme slnavlarlna da
giremezdi.
Bizim gurup sekiz ki~i ülarak gittik staja. Sekizimiz de
ülumlu
anljar, ülumlu rapürlarla dündÜk ükulumuza. L~te bu
staj dünÜ~Ü
ben daha ~ük ükuyürdum gÜnlÜk gÜnceleri... Ayrlntlya
girmesek
de dÜnya ve TÜrkiye Üzerine yazllanlarl bizler de
tartl~lyürduk
aramlzda... Bu tartl~malar hi~ bir zaman klslr parti
tartl~masl
~eklinde ülmazdl. Ama 0 zaman iktidar partisi "Vatan
Cephesi"
diye bir ~ey kurmu~tu. Lsteyen bu c~~ey~ kaydlnl
yaptlrlyürdu.
Bu cepheye kaydlnl yaptlranlarln köy-küy, kent-kent
isimlisteleri
~ar~af-~ar~af radyü haberlerinin tek künusu üluyürdu.
Her haber
bÜlteninde yar~af ya~af bu isimler ükunuyürdu. Bu
listeler üyle
uzuyürdu ki bir küyden ismi ükunanlar 0 küyÜn
nÜfusunun Üzerine
ta~abiliyürdu. Bunu nereden bildigimize gelince;
0küyden alan
arkada~lar kendi küylerinin listesini dinlerken
süylerlerdi. Bu
geryegi ünlardan ügrenirdik. Kendi küyleriyle ilgili
listeyi
dinlerlerken saYllan isimlerin yügunun yüktan
üldÜgÜnden veya
daha Üy-be~ ya~larlnda bebek üldugundan süz ederlerdi.
Hatta
aralarlnda hiy tanlmadlklarl isimler de ylkardl. Radyünun
haber
kaynaklarl büyle idi. Gazeteler mi... Ünu da anlataYlm;
Demükrat Lzmir'de Ahmet ANGLN ve ZiyaHANHAN
diye iki
kü~e yazarl vardl. Ünlar yazarlardl ülanlarl. Hem de en
yarplCL
~ekilde. Hem de en aglrlndan...
"-Üniversitelere pülis giremez.." Derlerdi.
;"-Ügrenciler pülis kur~unu ile üldÜrÜlemez..." derlerdi.
il
"-Ügretim Üyeleri, ügenciler sükaklarda
sÜrÜklenemez..." i~
derlerdi. :-~
GÜn geldi bu yazllarl da ükuyamaz üld uk. ~
Ülanlarl da duyamaz ülduk. L j
<;ÜnkÜ gazeteler, "Bu kü~emizdeki yazllar sansÜre
ugraml~tlr.
VaYlnlayamlyüruz." diyürlardl. Gazetelerin bir
bülÜmleri, hatta
bÜyÜk bir bülÜmleri bümbü~, bembeyaz ylktlgl
üluyürdu. 0zamanlar sansÜr baskldan ünce idi. Artlk
ülaylarl da duyamlyürduk... Ügrenemiyürduk. Gazeteler
de yazamlyürdu Radyü süylemiyürdu.
VLL 19ö0... Aylardan Nisan üldu. Bir gun iki arkada~,
bizi istanbul'a günderdiler ükuldan. Gürev verdiler.
Lstanbul'a gideceksiniz. Ünce Lst~l\bul Erkek Lisesi'nin
sünra digerükullarln izcilik yall~malarlnrizleyeceksiniz...
Ayrlcallklarlnl
gürÜp ülumlu yünlerini nüt edeceksiniz. Dediler...
BÜYÜk1
~kentlerdeki izcilik yall~~alarl.~ln ülu~lu yünleri~i ~!z
de t: -
?_~~~uL.~~~~._~~t~~,~L~~:_~edller. Büylece bl
haftallk blr gürevle İstanbul a yül
Ladl bizi.
Trene bindik. Bandlrma'ya geldik. Bandrrma'dan da
Lstanbul'a...
Bu arada arkada~lar da gürev verdiler bize...
"Üniversite ülaylarlnl güzleyebilirseniz güzleyin...
Beyazlt Meydanlnl izleyin... Bize de anlatln." dediler.
Lstanbul'a vardlk. Lstanbul bir afat... Lstanbul küca bir
~ehir...Ne izmir'e benziyür, ne de Ballkesir'e...
GürdUg(Lr;L:L.pJ}.t:!}.:L~i.\k.L{PJ:i1l
bu ikisi... Ama Lstanbul bamba~ka bir ~ey... Ben gene
istanbul'u üldugu yerde blrakaYlm da gürdUklerimi
anlataYlm sizlere...
Araya araya bulduk istanbul Erkek Lisesini...
Elimizdeki yazllarl verdik. Gereken bilgileri aldlk. Ürada
yatlp kalktlk. Bü~ zamnlarlmlzda Beyazlt Meydanlna
gidiyürduk.Beyazlt Meydanl bizim iyin yUrUnebilecek
bir uzakllkta... Bir Km.ya var, ya yük... Her gUn
yUrUyUp varlyüruz Beyazlt Meydanlna. Beyazlt
M~ydanl bazen suyu yekilmi~ bir degirmen... Bazen de
ana.,baba gUnU... Bazen tek ki~i bulunmayan bu meydan
da,bazen de igne atsan yere dU~meyecek... 0 denli
kalaballk...GUnlerden bir gUn, gene ana-baba
gUnlerinden birinde...Pülisler gürdUm meyd~nda... Hem
de alii pülisler... ilk kez aliipülis gürUyürum. Besili besili
karlnlarl alan atlar... Atll pülisler,atlarlyla yUrUyürlar
tüplulugun Uzerine... Cüplarlyla
vuruyürlarkayamayanlara... Klz-erkek yüluk-yücuk
tanlmadan... KU<;Uk-bUyUk demeden... Kayl~ana da
vuruyürlar, kayamayana da...
Kimdir bu kayanlar diye sürdum kayan birine... Kay...
Kay dedi
salt... Hiy bir~ey süyleyemedi kayarken... Ba~ka
birinesürdum kendimde kayarken... Kimdir bunlar...
Süyledi bana baglrarak...
Veyahut süylendi ünlara glrtlaglnl Ylrtarak...
-Develerrrr!
Ne develeri dedi yanlmdaki arkada~...
Benim akllma dU~tU 7-8 sene ünceki Dudu Ana'nln
süzleri.
"-Menderesin Develeri..." diyerek
Hiy kimseye bir~ey sürmadan_hiy kimseye bir~ey
süylemeden
kaytlk üradan. Kaytlk da kurtul'duk.
Er1esi gun gene gittik. Biraz heyecanll üluyürdu
seyretmek.
Gene gürdÜk benzer ülaylarl... Gene gürdÜk
kayl~malarl,
küvalamalarl... Gene gürdÜk alLi pülisleri...
Ügrencileri...
Bu kez kim bunlar diye sürmadlk.
Ne üluyür?.. Diye sürduk kayarken. Kaylpta kur1ulurken
Kayanlardan biris, yanltladl sürumuzu... "-Ne üluyür?..
diye
sürdugumuz sürumuzu...
"-Camii duvarlna i~iyürlar..." Diye yanlt verdi
sürumuza...
Hemen er1esi gÜnG bindik vapura. Geldik Bandlrma'ya.
Atladlk
irene, ula~tlk Sava~tepe'ye... Gürevimizi yapml~tlk.
istanbul'daki
ükullarln izcilik yall~malarlnl
aktardlkügretmenlerimize... Hem
de trenden inince, hemen ürada ba~ladlk an!atmaya..,
Me'rakll ki~iler de tüplanml~tl istasyündaetraflmlza...
Daha trenin kaplslnln ünÜnde... Daha trenden inmeden.
Süru yagmuruna tuttular bizi.
Bilgiye susaml~caslna...
Habere susaml~caslna...
Sürdular sürularlnl yeniden...
-Daha ne var yük? ...
Yanltladlm ben.
-Develer var...
~a~lrdl ünlar.
Dediler,
-Ne develeri?..
Süyledim ben Yillar ünce Dudu Ana'dan
duydugurT1u.Ve
süyledim aynen...
-Menderesin Develeri...
Daha ba~ka süru süracakl~~: Üyle gürÜnÜyürlardl.
Daha
trenden inmeden süru yagmuruna tutmu~lardl
bizi...Ügretmenlerimizden yak ünlarsüru süruyürlardl.
Sün sürularlna
verdigim yanlttan sünra ba~ka süru sürmayacak gibi
gürÜndÜler.Ama kalabalagln iyinden biri gürÜnmeden
taa uzaklardan sürdusprusunu, salt sesiyle uzaktan...~ -Ne
yaplyürlar Menderesin Develeri... Diyerek...
Ben yanltlaml~tlm ilk sürularlnl. Lstanbul'da sün süruma
aldlglm yanltla da birle~tirdim bu sürularlnl... Birle~ikbir
cÜrniekurdum salt... Birle~ik cÜmleyi usumdan
geyirdim.
"-Menderes'in Develeri ne yaplyürlar? ... diye sürduklarl
sürularlnl. istanbul'da aldlglm yanltla birle~tirdim salt...
"-Camii duvarlna i~iyürlar..." Dedim.
Sustular... Hiybir~ey süylemediler... Bazllarl kahkaha ile
. gÜldÜler... Bazllarl da bugÜne dek yazllanlarl da,
süylenenleri
de tek bir tÜmceye slgdlrdl i~te... Dediler...
. istanbul'da izledigimiz ülaylar 27-28 Nisan Üniversite
ülaylarlyml~...
Sünradan ükuduk... Ükudukta, ügrendik biz bunlarl...
Nisan aYL bitti... MaYls aYlna girdik. MaYls aYL
demek bunca
Ylldlr bizim iyin 19 MaYls demek... Ballkesir'de
19MaYls demek,
Sava~tepe Ügretmen Ükulu demek... Biz 19 MaYlsl.
Ballkesir'lide bizi bekliyür her 19 MaYlslarda... Yay! L
tramplenlrden atlama
... Lki metreden yÜksek masalardan atlama bizde... Be~-
altl katl. piramit yapmak bizde... Kisacasl bizim
yaptlklarlmlz
akrübasi gibi bir ~ey... Sirk canbazllgl gibi bir~ey... Yani
bizim 19
MaYls hareketlerimiz her sene bir ba~kaslnda
gürÜlmemi~ bir~ey...0 sene sün senemiz. Sün kez
katllacaglz Ballkesir'de 19MaYlsa... Bu dÜ~Ünce ile
hazlrlanlyüruz 19 MaYls'a... 19 MaYlsiyice yakla~l.
Bizlerde tam ülarak hazlrdlk artlk. GÜnlerden kaytl,
kay MaYlstl anlmsamlyürum. Yalnlz bir haber ula~tl
bizlere:
"19 MaYls bu sene kutlanmaytcakml~..."
L; Sürduk gerekyesini, ., '.
Ügrencilerin Üyten fazla yanyana düla~malarl
yasakml~...
istanbul'da Ankara'daki Üniversite ügrencilerin
yanyanallglna
küyu)an yasak, bize de yanslml~... Ta... istanbul,
Ankara'dan
9fkml$ gelmi$, 19 May's yasagl ülarak bizim kar~lmlza
ylkml~.
Anlayamadlk biz hiy bir ~ey...
19 MaYls niye yasaklanlr acaba...
Sürduk sürabileceklerimize... Yanltslz
blraktllarsürularlmlzl.
Hiybir gerekye güstermeden. Dedik biz de
Sava~tepe'lilere
yapallm.
Dediler. Ülmaz...
Süyledik ükulumuzda yapallm.
Süylediler. HaYlr...
Büylece biz 19ö0 Yllinda, ükulumuzu bitirdigimiz
YLL,cü~ku
ile hazlrlandlQlmlz 19 MaYls türenlerini sün bir kez
daha kutlayamadlk... rAradan bir hafta geymedi. Bir
sabah uyandlk ki davullar9allyür. Kalktlk. Davul sesine
dügru ilerledik. Sürduk davul sesininnedenini bilenlere...
Dediler "-ihtilal üldu... BugÜn 27 MaYls..."
i~te biz 27-28 Nisan ülaylarlnl da, yapllamayan 19ö0
Ylllnin19 MaYls'lnl da, 27 MaYls'l da, bilmeden
ügrendik... Ya~ayarakgürduk.ÜgÜniyin "Lhtilal" neydi...
Niyin yapllirdi. Bilmiyürduk.lhtilalleritarih kitaplarlnda
tanlrdlk.0 gÜne dek "Devrim" neydi, haberdar degildik...
0 gÜne dek "Darbe-i HÜkÜmet" neydi, i~itmemi~tik.
Ama gazetelerin bümbü~ ylktlglnl gürmÜ~tÜk.
Ügrencilerin cüplandlglnl, kur~unlandlglnlgürmÜ~tÜk.
27 maYls 19ö0'ln ügleden sünrasl Sava~tepe'de bir türen
dÜzenlenmi~. Türende ügrenciler ~"na sen künu~acaksln
dedilerB~n de künu~mamda: .'Yazlkü ügrencilere,
Dedim. tYazlk 0 cüplanan, kur~unlanan ügrencilere
dedim.
Demükrasi gazetelerin bümbü~ ylkmaSL mldlr? Dedim.
ÜzgÜrlÜge selam. ÜzgÜr dÜ~Ünceye binJerce selam.
Dedim Ligenel temiyle.:: indim a~aglya. .L
Daha kursÜden inmeden. <;llglnca alkl~ladllar.
Sava~tepe'liler. i
<;llglnca alk,~ladllar ügretmenler, arkada~lar...
Büylece 27 MaYls'ln iyinde bulduk kendimizi.
27MaYls'a dart
elle sarlldlk. 27 Haziran 19ö0'da da Ballkesir'de, 19
MaYls'lkutladlk. Bir ayllk bir gecikme ile..
27 Yls'ln cü~kusuyla diplümalarlmlzl aldlk. Ügretmen
üld uk.
Gittigimiz yerlerde:
27 MaYLs, Darbe-; Hukumettir dediler. Anlattlk
dilimizdündugÜnce.
27 MaYls AkDevrim'dir. dediler. Sevindik.
19 MaYls'l anlattlk. !
27 MaYls'l anlatlk. L'
Demükrasiyi anlattlk. Parti. adl vermeden..
\<;ük partili demükrasiyi anlattlk. Partilerin birini üvup
digerini :yermeden...Bunca Ylldlr biz anlatmaktan
blkmadlk. Ügrenmek
istemiyenler bunca Ylldlr bunlarl ügrenmemekte
direndiler. ':
27 MaYls'l, 19 MaYls', ügrenmeyenler, ügrenmek
istemiyenler,
ügrenmediler, ügrenemediler bunca YLL...
Biz de anlatmaktan blkmadlk bunca YLL...
Suclansak da...
DüvÜlsek de... [ .
KLYLLsak da... ,,'~'" ,
Anlatacaglz anlatabildigimiz denli i

LLK GÜREV YERLM


VEYAHUT
BU YAPLT iCiN SÜN 502 '\
ilk gürev yerimde ilk ügretmenligime ba~ladlm. 0
Yillarda ükulu bitirme yazlmlz ülagan bir yazl~ma ülarak
ükulumuzca bakanllga günderilirdi. Bakanllkta ülagan bir
all~kanllkla hi9bir i~leme gerek gürmeden atamalarlmizi
yapardl. Atama yazllarlmlz ükulumuza, atandlglmlz ile
ve bizim ev adresimize gelirdi. Biz ükulumuzun sün
gÜnlerde atanmamlzln yapllmaslnl istedigimiz
09 il adl yazardlk. Bu 09 ilden birine de kesinlikle
atanmamlz yapllirdl. Biz hi9 il adl belirtmedik.-
"TUrk bayraglnln dalgalandj,91 .her yer" Diye yazlp
verdik.Kanya'ya yapllml~ benim atanmam, Kanya'dan
daha dagu da atanmasl yapllan arkada~ yaktu. Gittim
gürev yerime.Ba~Ladlm gürevime. Muhtarl sardum.
Atandlglm küyun muhtarlnl.
Kimdir? ... Dedim.
Tepeden inme muhtar... Dediler
Nedir ü?.. Dedim.
Sec;imsiz Muhtar... Dediler.
Sanra 27 MaYls Devrim Künseyi küylerde
muhtarllkgürevini bizlere verdi...
Ügretmenlere verdi. Bu kez de bizim adlmlz,"Sec;imsiz
muhtar..." Üldu.
"Tepeden inme muhtar..." Üldu
"Enstitulu ügretmen" diye bazl c;evreler sevmiyardu
bizi...Bu kez de "Sec;imsiz Muhtar" diye bazl c;evreler
sevmemeye ba~ladl bizi...Sevmediler bu bazl ki~iler bizi
"Enstitulu ügretmen"diye...
Sevmediler bu bazl ki~iler bizi "Sec;imsiz Muhtar" diye.
Amma biz bu vatanl c;ak sevdik...
Amma biz bu vatanln evlatl~rlnl c;ak sevdik...
Amma biz bu vatanln C;lkarlarlnl c;ak sevdik...
Amma biz bizi sevmeyenleri bile yak sevdik. '~
Kendimizden ünce. Kendi C;lkarlarlmlzdan ünce...
Burada yazllanlar bunlar. Benim
bildiklerim.Ya~adlk'arlm. 194ö'dn 19ö2a dek
ya~adlklarlmdan bende kalan izlenimler
bunlar... Bir masal anlattln) size. Sizler de ister bir masal
ükuduk deyip ge<;;in, ister bu kitabl bir kenara küyup
~üyle 0 Yillarl du~unun. Ya ya~adlklarlnlzdan. ya da
ya~lnlz elvermiyürsa ükuduklarlnlzdan...Ü gunleri ~Q~
dunyanlzda düla~tlrln.
Ama kara kara dÜ~unmeyin...
Ben de ~ük mu bilgi~lik tasllyürum yüksa, Neyse;
Bu masall da bir masal gibi bitirelim.
Gükten Ü~ elma dÜ~tÜ.
Biri yazanln ba~lna. Lkincisi ükuyanln ba~lna.
Ü~ÜncÜsÜ dinleyenin ba~lna demiyecegim. 1970 dek
bildiklerimi bu dizininikincisinde, ÜlduQu Gibi ismiyle
12 Mart 1970'den 12 EylÜl1980 araslnda ge~en Lmam-
Hatip Lisesindeki ügretmenlikanllarlmlda
uc;:ÜncÜsÜnde Gunah Yazma Allahlml... ismiyle
anlattlm. İki ayrr masal ülarak.
Ne yapallm... Ben ügretmenim.
Gürevim slnlfta salt ABC ügretmek degil ki...

24.12.198

You might also like