Professional Documents
Culture Documents
Ramazan Şeşen. İbn Fadlan Seyahatnamesi (2010)
Ramazan Şeşen. İbn Fadlan Seyahatnamesi (2010)
RAMAZAN ŞEŞEN
ISBN: 978-605-4052-22-6
4 kitapadresi.com
internetteki kitap adresiniz
Yeditepe Yayınevi
Vatalçeşme Sk. No: 27/15 3 4 4 i o Cağaloğlu-İstanbul
www Vİh / 0 2 1 2 ) 5 2 8 4 7 5 3 F a k s : ( o 2 1 2 )
512 33 78
ww.yeoitepeyayinevi.com | bUgi@yeditepeyayinevi.com
IBNFADLAN
SEYAHATNAMESİ
ve Ekleri
RAMAZAN ŞEŞEN
YEDİTEPE 4£
İstanbul 2010
İÇİNDEKİLER
ÖnSÖZ yjj
Bibliyografya
VII
İbn Fadlan'ın eserinden anlaşıldığına göre, bu sırada Abbasi
Halifeliği içinde bulunduğu çeşitli problemlere rağmen Türk ül
kelerinde İslâmiyet'in yayılması için Samanîlerle beraber büyük
gayret sarfetmekteydi. Bir taraftan kuzey istikametinde Harezm-
lilerin yardımıyla Bulgarlar, Hazarlar arasında, Sanıanilerin yar
dımıyla doğuda Karahanlı sahasında İslam dinini yaymaya çalışı
yordu. Bu işte sarayağası Nezir el-Haramî başrolü oynamaktaydı.
Bulgarların Müslüman oluşunda, Halife ye elçi göndermelerinde
ve Halife nin cevabi elçilik heyeti göndermesinde Nezir el-Haramî
öncülük etmiştir.
İbn Fadlan'ın ve diğer bazı kaynakların anlattıklanna göre
300/912 yılı civarında bu günkü Kazan şehrinin güneyinde bu
lunan Volga (Eril) Bulgarları hükümdarı Üteper Almış b. Şilki
Müslümanlığı kabul etti. Bu sırada Bulgarlar Yahudi Hazarlara
haraç vermekteydiler, onların baskısı altındaydılar. İlteper Almış
Hazar baskısına karşı Halifenin desteğini sağlamak istiyordu.
309/921 yılma doğru .Abdullah b. Baştu el-Hazarî başkanlığında
Halife Muktedire bir elçilik heyeti gönderdi. Halifeden İslam d i
nini öğretecek din adamları, saltanat alametleri, Hazarlara karşı
yapılacak bir kale için harcanacak para istedi. Bu elçilik heyetinin
gönderilmesinde Bağdat Sarayağası Nezir el-Haramî önemli rol
oynadı. Halife cevabî elçilik hey etinin gönderilmesiyle de onu gö
revlendirdi. Nezir el-Haramî gönderilecek heyetin başına azadlısı
Sevsen el-Rassî'yi tayin etti. Yanma Türk ülkelerini iyi büen Tigin
el-Türki üeBârisel-Saklâbîyi verdi. Aynca, İbn Fadlan'ı din adam
larına başkanlık etmek, Halifenin, vezirin ve kendisinin mektup
larını okumak, hediyeleri takdim etmekle görevlendirdi.
Elçilik heyeti 21 Haziran 921 Perşembe günü bir kervanla
Bağdad'dan hareket etti. Horasan yolunu takip ederek Kirmanşah,
Hamedan, Save, Rey, Dâmeğan, Nisabur, Serahs, Mevr, Amul, Fİ-
rebr, Beykend şehirlerine uğradı. Samanilerin başşehri Bııhara'ya
vıırdı. Samani hükümdarı Nasr b. Ahmed ve veziri Ceyhâni ta-
VIII
ranndan ağırlandı. Sonra HareznYe geçti. Harezmsah Muham-
med b. Irak tarafından kabul edildi. Bu kabuller sırasında elçilik
heyetiyle geçen müzakerelerden anlaşıldığına göre Samaniler ve
Harezrnliler elçilik heyetinin gitmesinden, Haüfe nin bu ülkelerle
doğrudan ilişki kumlasından memnun değillerdi. Bununla bera
ber, Halifenin emrine uyarak gerekli hazırlıkların yapılmasında,
kılavuzlar, muhafızlar verilmesinde yardımcı oldular.
Elçilik heyeti 921-922 kısım Harezm'de Cürcaniye şehrinde
geçirdi. Türkler ve Türk ülkeleri hakkında bilgi edindi. Havala
rın ısınmaya başlaması üzerine 4 Mart 922 tarihinde bir kervanla
Cürcâniye'den kuzeye doğru hareket etti. Önce Üst-Yurt'taki Oğuz
lara uğradı. Onların liderleriyle, bilhassa ordu kumandanı (Subaşı)
ile buluştu. Ona Nezir el-Haramînin mektubunu, hediyelerini
verdi. Nezir el-Haramî mektupta onu İslamiyet'e davet etmek
teydi. Fakat Subaşı net cevap vermedi. Cevabını mektupla Nezir
el-Haramî'ye bildireceğini söyledi. İbn Fadlan'ın verdiği bilgiler
den Oğuzlar arasında İslamiyet'in yayılmakta olduğu anlaşılmak
tadır, i b n Fadlan Oğuzların yaşayıştan, idareleri, dinleri, ahlak ve
adetleri hakkında son derece önemli bilgiler vermektedir.
Elçilik heyeti yoluna devamla Peçeneklere, Başgutlara uğ
rar, İbn Faldan onların dinleri, adetleri hakkında kısa bilgiler ve
rir. Nihayet, elçilik heyeti 12 Mayıs 922 Pazar günü Bulgarların
memleketine ulaşır. İlteper Almış tarafından karşılanır ve ağır
lanır. Bu sırada Bulgarlar henüz yerleşik hayata geçmemişlerdir.
Bu arada heyet birkaç gün dinlenir, hükümdar ülkesinin ileri ge
lenlerini toplar, heyeti resmen huzuruna kabul eder. Bu kabulde
hatunu, beyleri, çocukları da bulunur. İbn Fadlan hüJcümdar ve
yanındakilere Halife Muktedir in, vezir Hamid b. Abbas'ın, Nezîr
el-Haramî'nin mektuplarını okur, hediyelerini, saltanat alametle
rini takdim eder. Fakat hükümdarın kale yaptırmak için istediği
paradan hiç bahsetmez. Bu paranın gönderildiği mektupta yazıl
maktadır. Hükümdar bu konuda ısrar eder. İbn Fadlan paranın
miri edilemediğini söyler, hükümdar meselenin üzerinde du
rursa da bir sonuç alamaz.
İbn Fadlan Bulgarların yaşayışları, adetleri, ahlakları, ülkele
rinin özelliği, ekonomileri hakkında son derece güzel ve ayrıntılı
bilgiler verir. Harezrrüilerin etkisiyle onların Hanefi mezhebinde
olduklarına telmih eder. Namazlarda ikametleri Şafii mezhebine
göre yaptırmaya çalıştığını, fakat başarılı olamadığım söyler. Hü
kümdarın ve halkın eski adetlerinin bir kısmım korumalarına kar
şılık, sarnimi Müslüman olduklarını ortaya koyar.
Bu arada İbn Fadlan Etil nehri kıyısında kurulan büyük bir
çarşıya gelen Rus (Vıking) tüccarlarından bahseder. Onların din
leri, gelenekleri hakkında enteresan bilgiler verir. Onlar tarafından
yapılan bir ölü düğününü a>Tmnlan>ia anlatır. Bu kısım çok ente
resandır. Eserinin sonunda Hazarlar hakkında kısa bilgi verir.
İbn Fadlan dönüş yolculuğundan hiç bahsetmez. Yalnız, Bul
gar ülkesinden ayrılmadan önce gündüzlerin losalıp gecelerin uza
dığım söyler. Buna göre 922 yılı güzünde dönmüş olmalıdır. Ha
zarların başşehri Etil e uğradığı şüphelidir. Belki onlar hakkında
verdiği bilgiler okuduklarına, duyduklarına dayanıyordu.
İbn Fadlan'ın eseri defalarca yayınlanmış, çok sayıda dile
tercüme edilmiştir.
X
ait balns gelir (bkz. R Sezgin, Mecmu Fil-Coğrafya, Frankfurt
1987. s. 333-347). Bu nüshada daha önce Le/den de n e ^ e n
nüshaya gore epeyce fazla bilgi varchr. Bir kosm, V. MiZ^Z
rafindan > ^ n l a n m ^ . Fakat ibn el-Fakîh eserini bir cogmfya-
b f Th C
1 ^ " ^ ^ yaznnsur. g e y l
hurafe *tıva eder. Türk şehirleri baklanda y ^ ^ Z
n ^ e n hurafedir Bu sebeple çalışmamda o lasunlan almadık.
Verdıg, bügüenn bir losnu Yakut el-HamaM taraftndan Mucem
el-Buldan da aktanlmaktadır. Bahsin sonunda Türk ve doğu hü
kümdarlar, unvanlarına dair verdiği bügiler Mücmel el-Tevârih
ile paralellik arzeder.
Sonra Ebû Dülef Misar b. Mühelhil'in Türk, Hind, Çin ülke-
lennden bahseden birinci risalesinin Türklerle ilgili bahsi gelir.
Bu kısmın metninin hazırlanmasında da Meşhed, nr. 5229'daki
nüsha esas alınmıştır (bkz. F. Sezgin, Mecmuu fil-Coğrafya,
Frankfurt 1987, s. 347-353). Ebû Dûlef, Samanı hükümdarı Nasr
b. Ahmed b. İsmail (ölm. 943ye gelen Çinli elçilerin dönüşü sıra
sında onlarla beraber Çin'e gitmiş, bu arada uğradığı Türk ülke
leri hakkında kısa bilgiler verrniştir. Yalnız, verdiği bilgiler şüphe
uyandırmaktadır. Maverâünnehr'i geçince normal olarak Kara-
h anlılara varması gerekir. Karahanlılar ise Kartuklar, Yağmalar,
Çiğillerden mey dana geliyordu. Bunların yerine Tahtah ve Necâ
ülkelerinden bahseder. Bunların ne oldukları belli değildir. Ka
rarı anlılardan Buğrac (Buğrahanlar) diye bahseder. Sonra Çiğli
lerden söz eder. Onlar da Karahanlılardır. Sonra Tibet'ten, sonra
Oğuzlar, Peçenekler, Kimeklerden bahseder. Bunlar Karahanklara
göre kuzey-batıda kalır. Onlara uğraması imkânsızdır. Sonra To-
kuzoğullar ve Kırgızlardan bahseder. Onlara Tibet'ten sonra uğ
ramış olmalıdır. Sonra Karluklardan ve Kitaylardan bahseder.
Söylediğimiz gibi, Karluklar ilk uğraması gereken kabiledir. Ver
diği bilgiler hemen hemen aynı şeylerin tekrarı gibidir. İnsana
itimad telkin etmez.
alışmamıı en sonunda ise 1140 yılı civarında yaşayan Şerefez-
lan d Memsi'nin Tabâyi el-Hayavan adlı eseriıün Türklerden
bahseden dokuzuncu babı bulunmaktadır. Bu babın metnini haza
larken V. Minorskynin 1042 >ıünda Londra'da yayınladığı Sharaf
el-Zaman Tahir Mavrazî, China, The Turks and İndia adlı eseri
nin s. 17-26'sındaki metne dayandık. Şerefezzaman el-Mevvezî'nin
Türkler hakkında verdiği bilgiler sağlam ve önemlidir. Oğuzlar
Kunlar, Kaylar, Kırgızlar, Korluklar, Kimekler, Peçenekler, Hazar
lar, Burdaslar, Macarlar gibi doğu ve batıdaki Türk kabilelerin
den bahseder. Oğuzları Tokuzoğullar, Uygurlar, Üçguzlar gibi on
iki kısma ayınr. Türkmenlerden bahseder. Birçok İslam coğrafya
cısı gibi Slavları, Rusları Türklerden sayar. VIH-DC asırlarda Orta
Asya'da mera darlığından başlayıp Orta Avrupa'ya, Anadolu, diğer
islam ülkelerine >*\-dan Türk kavimleri göçlerine temas eder Bu
göçler sonucu çok sayıda Türk kabilesi yer değiştirmiş, yeni vatan
lar edinmiştir. Baz, kabilelerin bir kısmı babya gitmiş, bir losmı do
ğuda kalmıştır. Bazı kabileler diğerleri içinde erimiştir.
V IT
olmahcbr. Bir losmı X. ^ u T „
Tunay, geçerek Ba^anTar^ ^ "
a *****
Peçeneklerin esas vurtlan ikr, J I .
D
"
° "«*«*8» yer
n , a r a
* * *
Alexios K o L e n o l t ^ n Z T ^ T ' ferdir,
metine g i ^ r E ^ ^ ^ ' ^ Bizans,» mz-
degüdir. Hiçbir k a y n a k « " * * «" * * *
Ramazan Şeşen
di ören er
Bibliyografya
XVII
İBN FADLAN SEYAHATNAMESİ
ı
isteğini kabul etti. Ona gönderilecek elçilik heyetini Nezir el-
Haramî düzenledi. Ben ise Halife'nin mektubunu hükümdara
7
3
Tâverâürınehr ve H a r e z m ]
Fîrebr den Beykend'e geçtik Sonra Buhara şehrine girdik Samarû
hükümdarının kâtibi (veziri) Ceyhânî'nin yanına vardık Ona Ho
rasan diyarında el-Şeyh el-Amid (vezir) denir. Hemen bize bir ev
sağlanmasını emretti. İhtiyaçlarımızı görecek, istediklerimizi temin
edecek bir adam görevlendirdi. Günlerce bekledikten sonra Samani
hükümdarı Nasr b. Ahmed'den huzuruna kabul edilmemiz için izin
aldı. Hükümdarın huzuruna çıktık sakalsız-bryıksız bir çocuktu.
Ona eırıirlik (Tıüloimdarhk) selamı verdik. Oturmamızı emretti. 8
diyye denen başka bir dirhemleri vardır. 6'sı bir gümüş o^uıiktir.
Abdııllah b. Baştu ve diğerlerinin kışın hücumundan korktuk
larına dair sözlerini işitince Buhara'dan geri Ceyhun nehrine dön
dük Harezm'e gitmek için bir gemi kiraladık Gemi kiralamğımız
yerden Harezm'e 200 fersahtan fazlaydı." Günün bir kısmında yol
alıyorduk Soğuktan bütün gün gitmek mümkün olmuyordu. N i
hayet Harezm'e vardık Hükümdarı Harezmşah Muhammed b.
Irak'ın huzuruna g i r d i k Bize ikram etti, yanına oturttu, bir bü
12
yük eve (saraya) indirdi. Üç gün sonra bizi huzuruna çağırdı. Türk
ülkelerine girmemiz konusunda bizimle tartıştı. Ve şöyle dedi:
7
Harezm'de küpler çatlamasın veya kırılmasın diye koyun de
risinden postlarla sarılır. Fakat hiçbir faydası olmaz. Orada soğu
ğun şiddetinden yerin büyük vadüer gibi varıldığını gördüm. Bü
yük, eski ağaçlar soğuktan ikiye aynlıyordu. 15
Hatta develer dizlerine kadar karda yüriidüler. CSt'te iki gün kal
dık Sonra hiçbir yere sapmadan, kimse üe karşılaşmadan dağ bu
lunmayan bir ovada Türk ülkelerinin içinde üerledik Bu şeküde
on gün yürüdük Çok zahmet çektik Çok şiddetli soğuk, devamlı
kar vardı. Harezm'in soğuğu bunun yanında yaz gibiydi. Bütün
çektiğimiz zahmetleri unuttuk, ölecek dereceye vardık Bir gün
çok soğuk vardı. Tigin benimle beraber yürüyordu. Yarımda bir
Türk vardı, onunla Türkçe konuşuyordu. Bir ara Tigin güldü. "Bu
Türk sana 'Rabbimiz bizden ne istiyor! Soğuktan bizi öldürecek
Ne istediğini bilsek onu kendisine takdim ederdik' diyor." dedi.
Ben de 'Ona söyle, Allah sizden 'Lâ ilâha illallah' demenizi isti
yor" dedim. Türk güldü. "Bilsek yerine getirirdik" dedi.
Bundan sonra çok dağdağan (dağ) ağacı bulunan bir yere var
dık Orada konakladık Kafiledekiler ateş yakıp ısındılar, elbisele
rini çıkanp kuruttular. Sonra tekrar hareket ettik Her gün gece
yansından ikindi veya öğle vaktine kadar hızlı bir şeküde yürüyor,
sonra konaklıyorduk On beş gün yürüdükten sonra çok taşlık bir
dağa vardık. Burada pınarlar vardı, suyu göletlere akıyordu.
13
nuçta tacir Türk'e belli miktarda koyun vermiş, kendisini bu ga
ileden kurtaran Kûzergin'e de, ayrıca 4 0 0 koyun vermiş. Türkle
r i n yanından a\Tilmış. 22
14
k J Î S ^ ~ «« ™ «*> ^ çukur
5w£SmS£SS k
r e r i n i
^ w b
- "
, u . . Cnebız) olan ağaçtan bir kadeh verir¬
ler. Her şeymı getınp bu oda gibi mezar. k o y a T Sonra o n u Z -
tup odamn uzenne çamurdan kubbe gibi bir tümsek yaparlar. Sonra
ha>varJar^ ^ varırlar. Miktanna göre 100 veyaToo, bazen
1 hayvanı öldürürler. Başlan, ayaklan, derisi, kuyruğu dışındaki et-
lennı yerler. Kakın kısımlanm sırıklar üzerine koyup mezarının et-
rafirn asarlar. Bunlar cennete giderken bineceği hayvanlar" derler.
Çger olen lası sağlığında insan öldürmüş, yiğit bir kişiyse öldürdüğü
adam sayısı kadar ağaçtan suret yontup mezarının başmda dikerler
"Bunlar onun hizmetçileri, Cennette ona hizmet edecekler" d e r l e r i
Bazen hayvanları öldürmeyi bir-üa gün geciktirirler. Büyükle
rinden bir yaşlı onlan hayvanlarını öldürmeye teşvik eder. Ölüyü
kastederek "Falanı rüyamda gördüm. Bana İşte görüyorsun! Arka
daşlarım beni geçtiler. Yalın ayak yürümekten, onlan takip etmekten
ayaklarım çatladı. Onlara verişemiyorum. Tek basıma kaldım' dedi"
der. Bunun üzerine haşarılarının yanına varırlar onlan öldürürler,
kabrinin yanında smğa asarlar. Bir-ild gün geçtikten sonra yaşlı
adam gelir. "Falanı rüyamda göniüm. Bana 'Aileme, arkadaşlarıma
söyle. Beni geçenlere yetiştim. Yorgunluktan dinlendim' dedi" der.* 5
31 Bu gün ren geyikleri de karların aranda kalan kuru otlarla kışı geçirir.
Kar yedikleri doğru değildir. Peçenekler Oğuzlara komşuydu. Lehçe
leri hemen hemen aynıydı. Onlara bir kısmı daha sonra batıya, Bal
kanlara gidecekler, Bizans için de eriyeceklerdir.
32 Bu nehirlerin coğu da yazın kuruyan, bahar zamanı coşan nehirler ol
malı. Sadece Ural nehri devamlı, büyük bir nehirdir.
33 Eski kavimlerde erkeklik uzvuna tapma yaygındır. Arkeolojik kazılarda
çok sayıda örneği görülür.
19
Aralarından bazdan on iki rabbı olduğunu söyler : kısın rabbı,
yazın rabbı, yağmurun rabbı, rüzgânn rabbı, ağaçların rabbı, ^
sanlann rabbı, suyun rabbı, gecenin rabbıgündüzün^ rabbı, olu-
mün rabbı, yerin rabbı - Gökteki rab (Gök T a n n ) bunlann en bu-
vügüdür. O da d i ğ e r l e r e anlaşır. Her b i n d ^ r ı ı u n yaptığına razı
o^u7"Allah kâfirlerin zannettiğinden çok yücedir." * Içlennden bir
3
[BULGARLAR]
Elçilik için gittiğimiz Bulgar hükümdarının bulunduğu ye
bir gün b i r gecelik yol kalınca, kendisine bağlı dört hükümdan,
kendi oğullarım, kardeşlerini bizi karşılamaya gönderdi. Onlar
bizi ekmek, et, karadan üe karşıladılar, bizimle yürüdüler. Hü-
36
" B e n d
^ ' İ BunTarda sözü edilen paraya ne oldu?" dedi
26
n Fadlan der ki:
Hükümdarın, Bağdad'dan buralara gebrüş olan terzisiyle ko
nuşmak için kubbeli çadırına girdim. İnsanın, Kuranın on dörtte
birinin (sübunun yarısını) den azmi okuyacağı zaman kadar ko
nuştuk. Yatsı ezanının okunmasını bekliyorduk. Ezan okundu,
çadırdan çıkak Sabah olmuştu. Müezzine "Ne ezanı okudun?"
dedim. O da "Sabah ezam" dedi. "Yatsı ezanı nerede?" dedim.
Biz yatsıyı akşamla beraber kılarız" dedi. "Geceye ne oldu?" de
dim. "Gördüğün gibi. Siz gelmeden daha kısaydı. Uzamaya baş
ladı" dedi. Sabah ezanının vaktini geçiririm korkusuyla bir aydır
gece u\Timadığmı söyledi. Öyle ki, insan akşam namazı sırasında
tencereyi ateşe kor, ardından sabah namazını kılar, hala tencere
deki yemek pişmemiştir. 42
her şey kırmızı bir renk alır. Güneş sanki büyük bir bulut. Gür^
göğün ortasına gelinceye kadar kırmızılık devam eder. Ülke halkı
loş gelince gecelerin yazınki günlerin uzunluğuna, gündüzlerin ise
gecelerin kısahğına döndüğünü söylediler. "Hatta bulunduğum^
yere bir fersah (3 mil) tan daha az uzaklıkta olan Etil nehrine git
mek için insan sabah yola çıksa yatsı vaktine kadar oraya vara¬
maz, yüdızlar doğar" dediler. Biz ülkeyi terk etmeden geceler uza
mış, gündüzler kısalmıştı.
Onlar köpeklerin ulumasını uğura yorarlar, sevinirler, "Bu
sene bolluk, bereket, sulh yık olacak" derler. Onlann ülkesinde
çok sayıda yılan gördüm. Hatta ağacm b i r dalında 10 veya daha
fazla yılanın dolandığı görülür. Onlar yılanları öldürmezler, yı
lanlar da onlara zarar vermez. Bir yerde 100 ziradan fazla (50
m) uzun bir ağaç gördüm. Devrilmiş, büyük b i r ağaçtı. Dur
muş ona bakıyordum. Hareket etti, k o r k t u m . Dikkat edince
üzerinde aynı uzunluk ve kalınlıktaki b i r yılanın hareket etti
ğini gördüm. Beni görünce ağaçtan indi. Ormanda kayboldu.
44
50 Tevrat'a göre Yafes'in oğullarından birinin adı Gok (Ye cüc)'dür. Ya
hudiler Kafkasya'nın, Karadeniz'in kuzeyindeki kavimlere Ye'cüc der
lerdi Türk de İslam kaynaklarına göre Yafes'in oğludur. Tevrat'ta sa
dece Ye'cüc geçtiği halde sonra Me'cüc kelimesi de Ortay» çıkmıştır.
Ye'cüc ve Me'cüc kıyamete doğru ortaya çıkacak, Müslümanlara zarar
33
İbn Fadlan der ki:
Bu adamın ne olduğunu sordum, HüUcümdar banımızda bi>
müddet kaldı. Ona bakan çocuk ölüyor, harnile kadın Çocuğu^
dü^ürih ordu. Bir inşam yakalarsa ölünceye kadar onu eliyle sı-
lav ordu. Bunu görünce, onu yüksek b i r ağaca astım, orada öldü
KemiW erini, kafasını görmek istiyorsan seninle giderim, gösteri
rim" dedi. Ben de "Vallahi bunu çok arzu ediyorum" dedim. Be
nimle bir büyük ormana gitti. Orada yüksek ağaçlar vardı. Beni
altına adamın kemiklerinin, başının düştüğü bir ağacın yanına gö
türdü. Başı büyük bir an kov am, kaburga kemikleri hurma yap
raklan gibiydi. Baldır ve kol kemikleri de aynı şeküdeydi. Hayret
ettim, geri döndüm.
İbn Fadlan der k i :
Hükümdar Halce suyunun yarımdan Cevşir nehrirıin yanına
göçtü. Halce yanında i k i ay kalmıştı. Halce yanından aynlmak
52
B u hayvanın gergedan olması şüphelidir. Z i r a , b o y n u z u 3-5 zira ara¬
sındadır.
53 Burada d a H a r e z m üe Bulgarlar arasındaki ilişkiler görülür. Bulgarlar
ile Harezmlüer arasında geniş b i r ticaret vardı. Bulgarlar arasında İs-
lamryeti yayanlar d a onlar olmalıdır.
gemi gelirse hükümdar gemiye çıkar, içindeki malları sayar, hep
sinden öşür (gürnrük) vergisi alır. Ruslar veya başkaları köle ge
tirirlerse hükümdar on köleden bir tanesini seçer alır.
Bulgar hükümdarının oğlu Hazar Hakanı yanında rehin
tutulur. Hazar Hakanı, Bulgar hüJomdarının güzel bir kızı ol
54
54 Bu, bir dereceye kadar Bulgar Üteberi'nin Hazar Hakanına bağlı oldu¬
ğunu gösterir.
55 Burada sözü edilen Ruslar Vıkingler (Na™anlar)<hr. Ruslardan ayndır.
Bahsedilen çarşının yerinde daha sonra Bulgar şehri kurulacaktır.
giymezler. Erkekleri ıücutiarının bir kısmını tamamiyle örten, kol¬
larmdan b i r i n i dışarıda bırakan tek parça elbise giyerler. Her biri
yanında bir balta, bir kılıç, b i r bıçak taşır. Bunları yarımdan ayır
maz. Kılıçlan geniş yüzlü, Frenk kılıçlan gibi yivüdir. Her birinirı
bedeni ayak ürnaklanndan boynuna kadar ağaç yeşili dövme ve
resimlerle kaplıdır. Kadınlanndan her b i r i n i n memesi üzerinde
kocasının zenginliğine göre ya demirden ya gümüşten ya bakır
dan ya da arandan b i r hukka b u l u n u r . Her hukkada b i r halka
56
39
alıp bahsedilen büyük ve küçük putların önüne koyar. Başlanm
vere dildlrniş kütüklerin üzerine asar. Gece olunca köpekler ge
lir, hepsini yerler. A d a m "Rabbim benden razı oldu. Hechyerrıin
hepsini yedi" der.
İçlerinden biri hastalanınca uzakça b i r yere onun için bir ça
dır kurarlar. Onu çadıra korlar, yanına b i r miktar ekmek üe su
verirler. Ona yaklaşmazlar. Hastalığı devam ettiği günler onunla
ügüenmezler. Bilhassa köle ve fakirse böyle muamele ederler. İyi
leşir, ayağa kalkarsa arkadaşlarırun yanına döner.** Ölürse onu
yakarlar. Eğer ölen hasta köleyse onu olduğu gibi bırakırlar. Kö
pekler, yırtıcı hayvanlar yer.
41
reyhan çiçeği getirip yanına koydular. Ardından ekmek, et, soğan
getirip önüne attılar. Sonra bir köpek getirip iki parçaya kestiler
gemiye atalar. Sonra ölünün bütün silahlarım getirip yanma koy
dular. Sonra, iki at getirip terleyinceye kadar koşturdular. Sonra
onları kılıçla parçalara ayınp ederini gemiye aralar. Sonra iki inek
getirip bunları da parçalara ayırıp gemiye atalar. Öldürülmek is
teyen cariye bu arada kubbeli çadırlara giriyor, her birinin sahibi
onunla çifüeşiyor, ona "Efendine söyle, bunu seni sevdiğim için
yaptım" diyordu. 61
42
Sonra cariyeyi gemiye çıkardılar, takat kubbeli çadıra sokma
dılar. Ardından yanlarında kalkanlar, sopalar bulunan adamlar
geldi. Cariyeye bir kadeh şarap verdiler. Şarkı söyleyip kadehteki
şarabı içti. Tercüman "Bununla arkadaşlarına veda ediyor" dedi.
Sonra, ona başka bir kadeh verdiler. Onu eline aldı, şarkı söyle
meyi uzattı. İhtiyar kadın onu şarabı içmeye, efendisinin bulun
duğu kubbeli çadıra girmeye teşvik ediyordu. Kendinden geçmiş
olduğunu, kubbeli çadıra girmek istediğini gördüm. Başının yarı
sını çadıra soktu. İhtiyar kadın başım tutup onu çadıra aldı, ken
disi de içeri girdi. Bağırmaları duyulmasın, başka cariyeler ürküp
de efendüeri üe ölmekten kaçmasınlar diye adamlar ellerindeki
sopalarla kalkanlara vıırmaya başladılar.
Sonra, kubbeli çadıra alta adam girdi. Hepsi de cariyeyle
çiftleştiler. Bundan sonra cariyeyi efendisinin yanına yatardı
lar. Adamlardan ikisi ellerini ikisi ayaklarım tuttu. Ölüm Me
leği denen ihtiyar kadın boynuna i k i ucu ayrı tafra çıkan bir ip
geçirdi. İpin iki ucunu çeksinler diye kalan iki adama verdi. Ya
nında geniş yüzlü b i r hançer vardı. Adamlar kızı boğarken b u
kadın hançeri yer yer cariyenin kaburgaları araşma sokuyordu.
Nihayet cariye öldü.
Soma, ölünün en yakın akrabası geldi. Eline odun aldı, onu
ateşle tutuşturdvL Çıplak bir halde, bir elinde yanan odun olduğu,
diğer eliyle arkasını kapattığı halde, yüzünü insanlara dönmüş
olarak geri geri gitti. Geminin altına konmuş olan odunları t u
tuşturdu. Ardından insanlar odunlar, ağaçlar getirdiler. Herke
sin yanında ucu tutuşturulmuş odun vardı. Onu odunların içine
atıyordu. Ateş önce odunları, soma gemiyi, sonra kubbeli ça
dırı, çadırdaki adam, cariye, her şeyi kapladı. Ardından buyuk
bir rüzgâr esti. Ateş iyice alevdendi, iyice kızıştı. Yanımda Rus
lardan bir adam vardı. Yanımdaki tercümanla konuşuyordu.
Ona ne söylediğini sordum. Tercüman "Siz Araplar ahmaksı
nız" diyor dedi. "Niçin?" dedim. O da "En çok sevdiğiniz, değer
verchğiniz insanı alıyor toprağa atıyorsunuz. Onu toprak, haş
rat, kurtlar yiyor. Biz ise onu bir anda yakıyoruz. Derhal Cen
nete giriyor" dedi.
Sonra, aşın şekilde güldü. Sebebini sordum. "Rabbi onu
sevdiği için rüzgâr gönderdi, hemen yanma aldT dedi.** Bir
saat geçmemişti ki, gemi, odunlar, cariye, efendisi kul oldular.
Sonra geminin yerine yuvarlak tepeye benzer bir mezar yaptı
lar. Ortasında kayın ağacından bir sütun diktiler. Sütunun üze
rine ölen adamın, Rus hükümdarının adlarım yazdılar Oradan
ayrıldılar.
İbn Fadlan der ki:
Rus hükümdarlarının geleneklerinden biri sarayında as
kerlerinin en kahramanlarından, en güvenilirlerinden 400 kişi
bulundurmaktır. Onlar onu müdafaa uğrunda canlarım feda
ederler. Her birinin hizmetlerini gören, başım yıkayan, yiye
cek, içeceklerini hazırlayan bir cariyesi, ayrıca çiftleştiği başka
bir cariyesi bulunur. Bu 4 0 0 kişi hükümdarın tahtının yanında
bulunurlar. Onun tahtı büyük, kıymetli mücevherlerle süslü
dür. Tahtı üzerinde çiftleştiği 4 0 cariyesi vardır. Çoğu defa mu
hafızlarının huzurunda bu cariyelerden biriyle çiftleşir, tahtın
dan bile inmez. Tuvalet ihtiyacını bir tasa yapar. Tahtından
ayrılmak isterse an tahta yanaştırılır atma öyle biner. Asker
leri kumanda eden, düşmanla savaşan, halkın işlerine bakan
bir naibi (vekili) vardır.
68 Etil asıl bu şehrin adıdır. Volga burada Hazar nehrine döküldüğü için
ona da aynı ad verilmiştir. Şehrin doğu kısmında Müslüman, bati kıs
mında Hakan ve adamları otururdu.
69 Dârülbâbûnec belki de Bağdat'taki Dar el-Bûnec olabilir, kelime fars-
çadır.
70 İbn Fadlan dönüşü hakkında hiç bilgi vermiyor. Hazarlara uğrayıp
uğramadığı büinmiyor. "Hazarların hepsi yahudidir." demesi onları
iyi bilmediğini gösteriyor. Diğer kaynaklar Hakan ve etrafındaki elit
tabakanın Yahudi olduğunu, Hazarların çoğunun putperest kaldığını,
Oğuzların dinine benzer dinleri olduğunu yazarlar. Bazı kaynaklar
I b n e l - F a k i h , Kitabü A h b a r e l - B u l d a n ' (, 3 3 3 )
Türklere D a i r H a b e r l e r 3 3 )
Huzeyfe'den şöylerivayetedilir:
'Türkler Kufe şehrini, Hazarlar el-Ceâre, Rumlar Sam h ,
leruu l ş g ^ edecekler.- Hazreti Peygamberden i s e , T ^
haüam ülkelerinden mutlaka «.karacaklar-diye n W 1?
Ömer valilerine -Türklerden birine r a s t l a r s a n , £ ^
run. Şüphesi onlar 2 oo H. ylmdan sonra isyan edeceklTon'
ar ortaya çüanca sizin elinizdekileri elde etme arzulan kend^T
lenndekmden daha fazla olacak" diye yazdık *
• !l y g
" T Ü r l d e r ü ^ n e t i m e verilen nimeti ilk
T! , e r , d e n
50
üler bulunur. Kimek hükümdarı, halkı göçebedir v
yerlerde konar göçerler, otlak ararlar. ****** * # *
Mazyar'm kâtibi Ali b. Rabban82 şöyle der:
Yeryüzünde kurulan en müstahkem şehir şudur- Türk ma
n d a r l a r ı n d a n biri ülkesinde çorak, acı su toplanan bir ba
taklığa vardı. Oraya gelen suyun yönünü değiştirdi. Sonra 40
zira (arşın) genişliğinde bir temel kazdı. Bu temel üzerinde
tuğla, kireçle iki sur yükseltti. Her bir surun genişliği 10 zira
idi. İki sur arasında 2 0 zira mesafe vardı. Surlar yer seviyesi
nin üstüne çıkınca ikisi arasındaki boşluğu kum ve çamurla
doldurdu. Surlar yükseldikçe ikisi arasına kum ilave etti. Böy
lece surları 5 0 zira yüksekliğe ulaştırdı. Bundan sonra evleri,
sarayları, şehri kurdu. Bunların etrafım da hendekle çevirdi.
Hendeğe su verdi. Çok geçmeden bir sene sonra büyük bir or
man halini aldı. HüJaimdar bu şehre ailesini, kıymetli malla
rını koydu. Dağ başlarında veya ovalarda kıırulmuş şehirlerin
en müstahkemi oldu. Sonra Türk hükümdarlarından başka biri
bu şehir üzerine yürüdü. Türkler uzak mesafelerden lağım aça
rak şehirleri, kaleleri ele geçirmekte çok ustadırlar. Bahsedi
len Türk hükümdarı şehrin önüne gelip birkaç fersah uzakta
konakladı. Lağımcılarına lağım açmaları emrini verdi. Şehrin
etrafındaki ormanlık araziye gelince su önlerine çıktı. Uğraş
tılar, bazen onlar suya, bazen su onlara galip geliyordu. Niha
yet, bir yerden geçit buldular şehri ele geçirmek üzere olduk
larını sandılar. Surun yanına varınca lağım açtılar. Bu sefer
önlerine kum çıktı. Önlerindeki kumu atıyorlar, diğer taraf
lardan daha çoğu akıyordu. Bunu görünce çare bulamadılar.
Ümitlerini kesip döndüler.
82
Halife el-Mütevekkil'in tabiblenndendir Yahudi asüL, olupihtida et
miştir. Firdevs el-Hüane adh eseriyle meşhurdur. 8 6 0 yü. «vanuda ol
muştur.
Derler ki; Koyunlar Türk ülkelerinde bir batında birkaç yavru
verirler. Çoğu defa yedişer, altışar, beşer doğururlar. Dört veya Üç
doğurmaya gelince (s. 336), bütün sürü hayvanları böyledir.
Türkler bir hükümdar veya kişiyle anlaşma yapmak isterlerse
bakırdan imal edilmiş bir putun yanma gelirler. Sonra içinde su
bulunan bir kap getirirler. Onu putun önüne korlar. Sonra kaba
bir parça altın, bir avuç karacadan koyarlar. Sonra kadın şah ar
ları getirip kabın altına koyarlar. "Sana yemin veriyoruz. Bu ye
mini bozar, hainlik yaparsan Allah seni kadın yapsın. Bu şalvarı
giy. Allah sana, bu darı gibi un ufak yapacak bir düşmanı musal
lat kılsın, benzin bu altın gibi sararsın" derler. Adam yemin et
tikten sonra suyu içer. Eğer yermnini bozarsa ölür veya başma
bir bela gelir.
Türk ülkelerinde değerli fenek (korsuk), samur bulunur. Türk
ler bütün milletler içinde en iyi ok atandır. Onlardan bir adamın
erkek çocuğu doğarsa buluğa erinceye kadar onu bakar, y etiştirir.
Buluğa erince ona bir yay ile oklar verir. Evinden çıkarır "Çarene
bak" der. Bundan sonra çocuğu yabancı saydır. Çocukları husu
sundaki adetleri böyledir. Onlardan bir kısmının oğulları, kızları,
evlendirmeleri şu şeküdedir.
Kızlarmm başlan açıktır. Bir adam evlenmek istediği kızın
başına bir başörtüsü atar. Bunu yapınca kız eşi saydır. Kızın ne
babası ne de kardeşi onu engeUeyebilir.
Türklerin ülkesinde makbul hutüvv bulunur. Hutüvv onla
rın ülkesinde avlanan bir hayvanın alın kemiğidir. 8 *
Teinim b. Bahr el-Mutavvirî şöyle der: Onların ülkesi çok so
ğuktur. Altı ayda katedilir. Temim Türk Hakanı tarafından Tuğuz-
ğuz Hakanı'nın ülkesine posta şeklinde elçi gönderildiği sırada her
gun ve gece üç postahk mesafe katediyordu. Yirmi gün pınarlar,
m*u
çoğu Türklerdendi. içlerinde Mecusüe ribi a't , ™ ,hepsi
Türklerden* i „ l ~ ^ „ f f ™ ^ veya
b
H a U a
F
W
lar T d ı . Bu günler sonunda
^ m ü s t a h k e m olduğunu, etraünda
e r b ^ ^ u , ^ d e n ç o k b ü y ü
n^2£££
k Q n ^
S
°yledj; ^ h a
^ var, çarşılan, ticareti çok, h a i
nin çoğu zındıkların dininde" dedi. Sonra Çine geçtiğini, oradan
Çın e 300 fersah veya biraz fazla olduğunu söyledi.
Temim sözüne şöyle devam etti:
TokuzoğulJann şehrinin sağında yabancıların gitmediği Türk
ülkesi, solunda Kimek ülkesi, önünde Çin ülkesi bulunur. Şehre
varmadan 5 fersah önce sarayının üzerinde bulunan hükümda
rın altın işlemeli otağım gördüm. Otak (çadır) 100 kişiyi alacak
kadar büyük, Tuğuzğuz (Tokuzoğuz) Hakanı, Çin hükümdarı
nın dünürü. Hükümdar, Hakan'a her yıl 500000 kılıç haraç ve
rir" dedi. Taraz yoluyla, Şaş'tan Nuşcan el-Alâ'ya kafilelerin kırk
günde katettiğini bildirdi.84 Bir kişinin tek başına atıyla yolu bir
ayda katedebileceğini ifade etti.
Nuşcan el-Alâ (Yukarı Nuşcan)'da 4 büyük, 4 küçük şehir
vardır. Temim burada bir göl kıyısındaki bir şehirdeki savaşçı
ları saydı. Tam techizatü 2 0 0 0 0 civarında kişi olduklarını gördü.
"Türkler arasında bunlardan daha savaşçı nisanlar yoktur. Bun
lar Kartuklarla beraber savaşırlarsa bunlardan 100 kişi Kartuklar
dan 1000 kişi bulunur. Bütün savaşlara bu sayıyla giderler" dedi.
Temim bu gölün dörtgen bir havuza benzediğini, etrafında yük
sek dağlar bulunduğunu, bu dağlarda her türlü ağacın yetiştiğini
84 Mübalağa etmektedir.
söyledi. "Burada eski bir şehrin kalıntıları bulunur. Türkler ar*
sında bu şehir, şehrin kurucusu, halkı, ne zaman harap oldu*
hakkında bügi sahibi bulamadım. Bu şehri ikiye bölen bir nehj
var, derindiği bilinmez. İçinde hiç görmediğim kadar çeşitli der^
hayvanı bulunur, (s. 338) Orada diğer yerlerde benzerini görme,
diğim kuşlar yaşar" dedi.
Temim der ki: Nuşcan, etrafındaki köylerin, şehirlerin haliç
senede bir defa ilkbahar zamanında mutlaka bu gölün etrafında
tur atarlar. Göle Tibet tarafından 150 büyük-küçük nehir dökülür
Tokuzoğuzlar, Kimekler tarafından da aynı miktarda nehir dökü
lür. Gölün uzunluğu develerle 4 0 günlük yoldur. Süvari hızlı gi
derse bu yolu bir ayda kateder.
Temim sözüne devam eder: "Oraya vardığımda Hakan ı şehre
yakın bir yerde konaklamış buldum. Etrafındaki askerleri saydım.
12.000 civarındaydı. Bunlardan başka 17 kumandam, her kuman
danın emrinde 3.000 asker vardı.
İki kumandan arasında çadırlar bulunuyordu. Çadırlar karargâhı
kuşatmış durumdaydı. İki çadır arasında karargâha açüan 4 kapı
genişliğinde ara vardı. Hükümdarın hayvanları çok kahteliydi. Hü
kümdarın çadınyla kumandanların çadırları arasında ödüyordu.
Çadırların dışına hiçbir hayvan çıkamıyordu" der.
Ona Taraz'dan Kimeklere giden yolu sordum. Taraz'ın so
lundan Kevaldb denen yerdeki mamur ve meskûn iki köye ka
dar 7 fersah (21 mil) olduğunu söyledi. "Kevakib'den Kimek hü
kümdarının olduğu yere at üzerinde hızlı gidişle 8 0 günde vannr.
Yol boyunca otu ve suyu bol geniş bozkırlar üe çöller bulunur. Ki-
meklerin meraları bu bozkırlardadır'' dedi.
Yine Temim, kendisinin bu yoldan gittiğini, Kimek hükümda
rını askerleriyle çadırlarda ikamet ederken bulduğunu, karargâhının
yakınında köy 1er, mamureler olduğunu, hükümdarın odak bul
mak için bir yerden bir yere göçtüğünü, ha>vardarının çok, tu"
54
nnda süvariden meydana geldiğini söyledi.
Ebül-Fazl el-Başgırdî Tüğuzğuz (Tokuzoğuz) hükümdarm
m
Çin hukümdanyla beraber Mâverâünnehr e Harun el-Reşid
za-
mamnda, zayıf birrivayetegöre ise Mehdi zamanında, iki defa _
se-
fer yaptığını söyledi.»* Tokuzoğuz hükümdanmn seferi Usrûşene
ile Semerkand araşma yapılmıştı. Semerkand valisi onunla çeşitli
savaşlar yaptı. Savaşlar şiddetliydi. Sonunda Semerkand valisine
zafer müyesser oldu. Hakanı yendi, adamlarmdan bir kısmım öl
dürdü. Hükümdarm ordusunun Çin halkından 600000 civarında
süvari, yayadan mey dana geldiği söylenir. Müslümanlar çok gani
met ve esir aldılar. İşte bu esirlerin çocukları Semerkand'da mak
bul kâğıt, silahlar, Horasan diyarında sadece Semerkand'da imal
edilen nadir aletler yaparlar.
Türk ülkelerinin acayip taraflarından biri onların istedikleri
zaman yağmur, kar, dolu yağdırdıkları bir çeşit taşa (çakıla) sa
hip olmalarıdır.86 Bu taş onlar arasında meşhur, yaygındır. Türk
lerden hiçbir kimse bunu inkâr etmez. Bu taş bilhassa Tokuzo
ğuz hükümdarının yanında bulunur. Türklerden başka hüküm
darın yanında bulunmaz.
Bana Ebû Abdullah el-Huseyn b. Üstâzeveyh söyledi. Ona
Ebû İshak İbrahim b. el-Hasan, ona Hişam b. Lührâsib el-Sâib
el-Kelbî, Ebî Malih'ten naldetmiş, o da İbn Abbas'tan naklen söy
lemiş. İbn Abbas şöyle der:
85 Miladi 751 yılında Semerkand valisi Ziyad b. Salih ile Çinli kumandan
Kao Sien-tche arasında yapüan Taraz (Talaş) sav aşına işaret eder. Bu
savaşla ilgili olarak bkz. Lin En-Lin, T a l a ş Seferi Hakkında Yapılan
Bir İnceleme", VIII. Türk Tarih Kongresi Tebliğleri, I, Ankara 1972,
s. 414-420; Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, İstanbul 1986,
m , 53-58.
Ebû'l-Fazl el-Başgırdî hakkında başka bilgi bulamadık.
86 Ya da taşından bahsediyor.
55
İbrahim Peygamber, Sara ölünceye kadar başka bir kadınla
evlenmedi. O ölünce öz Araplardan (Kah tan'dan) Kan tura bint
Meftun adlı bir kadınla evlendi.8" Bu kadından Medyen, Medain,
Nisan, Ustuk, Sûc adlı oğullan doğdu. İbrahim Peygamber oğul-
larmdan İsmail, İshak, Medyen, Nisan in yanında kalmasını, Me-
dayin, Uştuk, Sûc'un yanından ayrılmasını istedi. Onlar "Ey ba
bamız, İsmail, İshak, Medyen, Nisani yanında emniyet ve bolluk
içinde bırakıp da bizi gurbet, yalnızlık, vahşete göndermeyi nasıl
uygun görürsün?" dediler. O da "Böyle emrolundum. Fakat, size
Allah'ın isimlerinden bazılarım öğreteceğim. Bu isimlerle düş
manlarımıza galip gelecek, kuraklık olunca yağmur yağdıracaksı
nız" dedi. Onlara bu isimleri öğretti. Onlar da yarımdan ayrıldılar.
Horasana geldiler. Orada çoğaldılar, bahsedilen isimle düşman
larınıza galip geldiler. Yafes b. Nuh'un çocuklarından olan Hazar
lar bunu öğrendiler. Onların yanına gittiler, onlarla ittifak yaptı
lar, evlendiler. İki taraf karıştılar, birbirlerinin yanında kaldılar.
Karışmayanlar ülkelerine döndüler.
(s. 340) Ebu 1-Abbas îsâ b. Muhammed b. îsâ el-Mervezî
şöyle der:
Tokuzoğuzlar, Oğuzlar, Karluklar -ki bunların geniş ülkesi,
ünleri, düşmanlar üzerinde büyük zararları vardır.- gibi kâfir
Türk ülkelerine hudud olan Maverâünnehir ve başka yerlerdeki
Horasan küreleri halkından, Türkler arasında seferler sırasında
ve başka zamanlarda yağmur yağdıranlar, istediği kadar yağmur,
dolu, kar meydana getirenler olduğunu devamlı duyardık Kimi
miz bunu kabul eder, kimimiz inkâr ederdi. Nihayet, Davud b.
Mansur b. Ebî Ali el-Badğîsî üe karşüaşnm. Horasan'da \alilik
yapmış, idaresi beğenümiş makbul bir adamdı. Oğuz Türkleri
nin hükümdarının oğluna rastlamış. Bu oğula Belkık b. Cebğuye
87 Kantûrâ bint Meftun ve Benû Kantûrâ hakkında bkz. el-Câhız ve Türkle
rin Faziletleri, s. 23-102, Arapça metin, s.91; Eski Araplara göre Türk
ler, s. 19-22; Nuaym b. Hammad, Kitab el-Fiten, s. 677-678, 681, 683
56
(Yabgu oğlu Belkık) derüyormus Dno «o- ™. ,
7 e Z X ^ t ^ 5 / S / Q m
^^^lanna gör, Türk-
88 B
< ^ ^
2
^ ^ Ş e h M e n b u r a d
* - z edilmez. öyle
? T u e I
; F a k Ü 1 b U k
° D U d a
<**™ * « b £ i degüdir. Verdi*
bilgilerin bir kısmı hurafe mahiyetindedir.
duğu anlaşılan bazı Türk şehirlerinden bahseder. Verdiği bilgiler
hurafe mahsulüdür. Bu sebeple çalışmaya almadık]
Türklerin, burada bahsetmechğinıiz, Müslümanların, diğer
insanların ulaşamadığı başka çok sayıda şehirleri vardır. Bun
lara dair haberler bize gelir. Zira bu şehirler çok doğudadır. Oraya
kimse ulaşamaz, tacirler veya başkaları gidemez.
64
nırlar. Onların. Yahya b. Zeyd soyundan gelen, alevî, büyük bir
hükümdarları vardır. Yanlarında, üzerinde Zeyd aleyhissel*
lamın
mersiye olarak söylediği beyitler bulunan tezhiph bir Mushaf „
var-
dır. Bu mushafa taparlar. Onlara göre Zeyd Arapların hüküm
darı, Ali b. Ebı Talip ilahıdır. Baslarına ancak alevi bir hüküm
dar tayin ederler. Semaya baktıkları zaman ağızlan açık, gözleri
dışan fırlamış olurlar.
"Araplann tannsı oradan iner, oraya çıkar." derler. Zeyd'in
çocuklanmn soyamdan gelen hükümdarlarının özelliği sakallı, bu-
nınlan düz, gözleri büyük olmalandır. Onlar karacadan, erkek ko
yun eti yerler. Onların ülkesinde sığır, keçi bıüunmaz. Keçe elbise
giyerler. Zencüerin ateşte yakılması gerektiğine inamrlar(?).On
lar arasında bir ay korku içinde yalrüdük. Yanmazdaki her şeyin
öşürünü (gümrük verdisini) verdik.
Sonra Tiibbet (Tibet) denen kabüenin yanma vardık. Onlar
arasında 40 gün emniyet ve rahat içinde buğday, arpa, bakla, et,
balık, bakliyat, üzüm, meyve yiyerek yol aldık. Onlar her türlü el
bise giyerler. Onların kamıştan inşa edilmiş bir şehri var. Bu şe
hirde yağlı deriden imal edilmiş bir mabed, bu mabedin içinde
hutüvvden, gazel boynuzlanndan yapılmış putlar bulunur. Bu şe
hirde Müslümanlar, Yahudiler, Hıristiyanlar, Mecusüer, Hindular
yaşar. Buğraç alevî hülomıdanna haraç verirler. Başlarına kura ile
hükümdar tayin ederler. Suçlulan koyduklan hapishaneleri var
dır. Kıbleye dönerek namaz kılarlar.101
Bunlardan sonra Kimek kabüesine vardık Bunların evleri de
ridendir. Nohud, bakla, erkek koyun-keçi eti yerler. Dışı hayvanı
boğazlamayı caiz görmezler, ülkelerinde tanesinin yansı beyaz,
yansı siyah bir çeşit üzüm bulunur. Onların yamnda suyu çeken
bir çeşit taş vardır. Bu taşla yağmur yağdırırlar. Duz bir arazide
lüman olmalıdır.
yerine kullanılan, gövdesi dik bir ağaç vardır. Onun usaresi (suyu)
ateşli şiş yaralar üzerine sürülürse hemen iyi eder. Onların ülke
sinde ululadıkları, yanında muhakeme yaptıkları, uğruna kurban
kestikleri büyük bir kaya bulunur. Bu taş yeşil ve düzdür. Bunlar
arasında 25 gün emniyetle gittik.
Sonra Kutluk denen kabileye vardık. Onlar arasında 10 gün
yürüdük. Onlar sadece buğday, kesilmemiş hayranların (öldürül
müş hayvan) etini yerler. Türkler arasında onlardan kahraman
görmedim. Etraflarındaki kabileleri yağmalar, talan ederler. On
lar arasında yetişen kişiye bir şey yapmazlar. Kız kardeşleriyle ev
lenirler. Kadın hayatı boyunca bir erkekten fazlasıyla evlenmez.
Kocası ölürse tekrar evlenmez. Onlar fikir, tedbir salübidirler. Bir
adam onların ülkesinde zina ederse adam ve kadın yakılır, (s.353)
Onlar arasında boşanma yoktur. Kadına adamın bütün malı mihr
verilir. Ayrıca, evlenen kadirim velisine bir sene hizmet eder. On
lar adam öldürene kısas tatbik ederler. Yaralamalarda tazminat
verirler. Eğer yaralanan tazminatı aldıktan sonra ölürse bir şey
talep edemez. Onların hükürndarı kötülüklerden meneder, evie-
nemez. Evlenirse öldürülür.
Sonra Kitaylar denen kabileye vardık. Onlar arpa ve mür-
dümek, boğazlanmış hayvan eti yerler. Doğru bir şekilde evlenir
ler. Onların hükümleri akü hükümlerdir. Buna göre ceza verirler.
Hükümdarları yoktur. Onlardan her kişi anlaşmazlıklarımn halli
için bir ihtiyara (şamana) başvurur. 104 Onun huzurunda mahkeme
olurlar, verdiği kararlan kabul ederler. Ülkelerinden geçenlere ezi
yet etmezler, öldürmezler. Bir ay, daha çok veya az îtikafa çekil
dikleri bir mabedleri vardır. Boyalı elbise giymezler. Onların ülke
sinde makbul misk bulunur. Ülke dışına çıkarılınca değişir, etkisi
kalmaz. Onların çok faydalı bakliyat cinsi yiyecekleri vardır. Ül
kelerinde, görenleri öldüren yılanlar bulunur. Yalnız, bu yılanlar
104 Buna benzer bir adet suvarlar arasında vardı.
68
dağlardadır, dışarı çıkmazlar. Onlar arasında ateşli hastalıkları
dağ
teskin
1
eden bir çeşit taş vardır. Başka yerde etki etmez. Onların
ülkesinde yeşil damarlı panzehir taşı vardır, mumludur. Bunlar
arasında 20 gün yürüdükten soma Behi ülkesine vardık.105
Türklerden bir kısmına Kırgızlar denir. Onlar büyük bir mil üı-
let olup, yurtlan yazlık doğu ile kuzey arasında yer alır. Kuzey
lerinde Kimekler, batılannda Yağmalar, Kartuklar, kışlık batı ile
güneylerinde Kuca ve Ergler bulunur. Kırgızların ölüİerini yakma-
lan adederindendir. Ateşin ölüleri temizleyip pakladığım söyler
ler. Eskiden adetleri böyleydi. Müslümanlara komşu olunca ölü
lerini gömmeye başladılar. 1 0 8 Kırgızlarda halktan Fağuıın (Kam)
denen bir adam varc1 r. Her sene belli bir günde bu adam getiri
lir. Yanında şarkıcılar, çalgıcılar toplanır. İçki içmeye, şarkı, mu
siki üe eğlenmeye başlarlar. Meclis hoş halahnca bu adam bayı
lır, saralı gibi yere düşer. Sonra ona bu sene neler olacağım (21a)
sorarlar. Yılın boüuk, kuraklık, kıtlık yağmurlu mu? olacağım ve
diğer şeyleri söyler. Bunların gerçek olduğuna inanırlar.
Kırgızların ülkesinde büyük bir ırmağa dökülen dört vadi (ır
mak) \ardir. Bu büyük ırmak dağlar ve karanlık çukurlar arasından
akar. Anlatıldığına göre Kırgızlardan bir adam bir gemiye (kayığa
107 Bu ifadeler Türk kabüelerin göçler sonucu X XI. asırlarda büyük ölçüde
karıştıklarını gösterir. Bazı büyük kabüelerin adlarının kaybolup yeni
lerinin ortaya çıktığını bir dereceye kadar izah eder. Bu devirde henüz
Özbek, Kazak topluluklarının adlan geçmez. İleride onlar yeni toplu
luklar olarak ortaya çikacaklardır
108 Kırgızların XII. asır başlarında doğudan batıya doğru hareketlerini açık
lıyor. XVI. as uda şimdiki Kırgızistan'a geldiler
7
70
binip bu büyük ırmağa saldı. Üç gün güneş, yıldız, ışık görmeden
bu vadide yol aldı. Sonra, ayclırılık, boş bir düzlüğe vardı. Kayık
tan çıktı, hayvanların tırnak (ayak) seslerini duydu. Bir ağaca çı
kıp beklemeye başladı. Sonra uzun boylu üç süvari gördü. Her
bir süvarinin boyu uzun kargılı bir mızrak kadardı. Yanlarında
inekler kadar büyük köpekler vardı. Ona yaklaşıp görünce acıdı
lar. Aralarından biri onu ağaçtan indirdi. Hayvanın üzerine bin
dirdi, köpeklerin parçalamasından korudu. Adamı ağırlıklarının
yanma getirdiler. Bir çadırın üzerine attılar. Yemeklerinden ye
direnler. Onun gibi bir varlık görmedikleri için hayret ediyorlardı.
Sonra aralarından biri onu alıp yurdunun yakınma döndü Hiç
kimse onların kim, ne cins insan olduklarım anlayamadı.
Türklerden bir kısmı Kartuklardır. Altm dağı da denen Tu¬
las dağında ötmüyorlardı. Tokuzoğuzlara tutsaktılar. Onlara isyan
edip TÜTgişlerin ülkesine geldiler, burayı elegeçirdiler. Onları ye
nip saltanatlarına son verdiler. Sonra, Türgişlerin ülkesinden İs
lam ülkelerine geldiler. Karluklar dokuz gruba ayrılır. Üçünü Çi
ğliler, üçünü Askeliler, birini Bulaklar, birini Güğerçinler, birini
Tuhsüar meydana getirir.
Türklerden başka bir kabile Kimeklerdir. Onlann köyleri,
evleri yoktur. Ormanlarda, ağaçlıklarda, su ve ot bulunan yer
lerde yaşarlar. Çok sığır ve koyuna sahiptirler. Onların ülkesinde
deve yoktur. Çoğu defa tüccarlar onlara tuz götürürler, bir bat
man tuzu samur kürküne değişirler. Onlar yazın kısrak sütü, kı
şın kurutulmuş etle beslenirler. Orada çok kar yağar. Hatta kar
bir mızrak boyu yağar. Böyle olursa ve Oğuzlarla sulh içindeyse-
ler Kimekler hayvanlarım Oğuzlar tarafına götürürler, Kimek-
lerin kış için hazırladıkları mahzenleri, tünelleri vardır. Çok so
ğuk günlerde oralarda otururlar. Onlardan biri samur, kakım ve
başka hayvan avlamaya çıkmak isterse her biri üç arşın uzunlu
ğunda, bir karış genişliğinde iki ağaç alır. Buhardan birinin başı
gemi göğsü gibi kalkıktır. Adam bu ağaçlan mestli (ayakkabılı)
71
ayağına bağlar. B i r i üzerine dayanarak kar üzerinde geminin de
niz suyunu yardığı gibi gider.
Kimeklerin sağında yine onlardan ateşe, sulara tapan üç ka
bile vardır. Bunlar yabancılarla alış-veriş ederler. Alışveriş şekil
leri dille konuşarak değil işaretiedir. Yabancı kişi satacağı malı bir
ağacın üzerinde getirir. Kimekli gelir onun malının karşıhğını ya
nına bırakır. Mal sahibi Kimeklinin değişmek istediği mala razı
olursa onu alır, kendi malım bırakır. Razı olmazsa mala dokun
maz. Onların en çok aradıkları mallar sarıdan imal edilmiş tas
lar, kırmızı küplerdir. Onlar her yıl bir gün oruç tutarlar, ölüle
rini yakarlar. Ölülerinin ardm dan ağlamazlar. "Allah'ın takdirine
razıyız" derler.
Kimeklerin kıble (güney ) tarafında Nasriyye denen bir ka
bile vardır. Onlanri müstakil reisleri vardır. Yaz ve kış ağaçlık
larda, ormanlarda otururlar.
[...] Peçenekler yağmur ve ot bulunan yerleri takibeden gö
çebe (yörük) kavimdir. Peçeneklerin ülkesi yürüyüşle 30x30
günlük yol tutan genişhktedir. Etraflarım çok sayıda kabile ku
şatmıştır. Kuzey taraflarında Kıpçaklar, güney ve batılarında
Hazarlar, doğularında Oğuzlar, batılarında Slavlar (Bulgarlar
olmalı) vardır. Bu ka\imler Peçenekler üzerine, Peçenekler on
lar üzerine sefer yaparlar. Peçenekler servet, hayvan, koyun,
eşya, altan, gümüş, silah, buyruk, sancak sahibidirler. Peçenek-
lerle Hazarlar arası bozkırlar, ormanlar arasından 10 günlük
yol tutar. Aralarındaki bu mesafeyi yıldızlara, alametlere baka
rak zahmetle katederler.
Hazarlara gelince, onların ülkesi geniştir. Bir tarafı büyük bu
dağa bitişir. Bu dağın başmda Türklerden iki kavim (22a) oturur.
Bunlardan birine Tulas, diğerine Lu'ar denir. Bu dağ Tiflis'e kadar
uzanır. Onların şehri Sanğşen'dir. Hanbahk (Eni) denen başka bir
şehirleri daha vardır. Kışın bu şehirlerde otururlar. Bahar gelince
kırlara çıkarlar, bütün yaza oralarda yazlarlar. Onların hükümdarı
bir tarafa giderse 10.000 kişiyle gider. Onların âdetine göre, bir
bir
sefere çıkınca h e r asker kavak ağacından 20 kazık taşır. Her ka
zık 2 arşın uzunluğundadır. Bir yerde konaklarlarsa her asker ya
nında taşıdığı kazıkları hizasında yere çakar, bu kazıklara kalkan
lar dayanır. Bir saatten az zamanda askerlerin etrafında bir sur
oluşturulur. Hiçbir kimse onlara başlan yapamaz.109
Burdaslar da Türlerdendir. Burdaslann ülkesi Hazar ülke
sine dahildir. Onlarla Hazarlar arasında 15 günlük mesafe vardır.
Onlar Hazar hükümdarına tabidirler. Onlar arasından 10000 sü
varilik asker çıkar. Onları bir arada tutan ve üzerlerinde hükme
den bir reisleri yoktur. Her mahallede anlaşmazlıkları hakkında
hüküm vermesi için müracaat ettikleri bir ihtiyar (şaman) vardır.
Onların ülkesi geniştir. Ağaçlıklarda yaşarlar. Bulgarlara, Pecenek-
lere yağma akım yaparlar. Onlar parlak, cüsseli, gösterişli kişiler
dir. Onlar arasında bir kız buluğa erince babasımn hükmünden
çıkar, erkeklerden istediğini babasından istemesi için seçer. Ba
bası isterse onunla evlendirir. Onlar domuz ve sığır sahibidirler.
Çok ballan vardır. Paralarının çoğu sansar derişidir. Burdaslar
iki kısımdır. Bir kısmı ölülerini yakarlar, bir kısmı gömerler. On
lar düz bir yerde yaşarlar. Ağaçlarının çoğu kayın ağacıdır. Tar
laları vardır. Ülkelerinin genişliği 17x17 günlük mesafe tutar. Ül
kelerinde meyve yetişmez. İçkileri baldandır.
Macarlar Türklerden bir ka\imdir. Onlann 100x100 fersah
genişliğinde büyük bir ülkeleri vardır. Reislerine Künde (Kündür)
denir. 2 0 0 0 0 askerle sefere çıkar. Künde hülaimdarın unvanıdır.
Onlar kubbeli çadırlarda otururlar, otlak ve bolluk yerleri takibe-
derler. Onlann ülkesinin bir sının Karadeniz'e (Bahr el-Rum'a)
bitişir.110 Bu ülkede Rum denizine dökülen iki nehir \ardır. Biri
Ceyhun'dan büyüktür. Macarlar bu iki nehir arasında yaşarlar.
109 Bu sırada Hazar Devleti yıkdrnışolmalı. Mervezî eski kaynaklanıl ver
diği bilgiyi nakleder.
Uo Volga bölgesindeki Macarlarla Macaristan'daki Macarlan kanstınyor.
73
tu nehirlerin adları Don ve E t i l ' d i r . " Macarların ülkesi ağaçlık
1
LI Don ve Dimyester.
112 Bahsedilen şevit ve sevic kelimeleri Gerdizd ile Avfi'nin eserlerinde,
mel el-Tevarih'te de geçer. Nasıl okunacakları bilinememektedir. (İs
lam Coğrafyacılarına göre Türkler, s. 35, 86, 94). Kâtip Çelebi Cihan-
nümâ s.372*de birinci ismi serpata, ikinci ismi subah şeklinde verir.
t
74
alanları yaparlar. Birbiri^
köleye sahiptirler. Y a l a d ı k l a r ı i ç i n Slavlar
manlar affaHıkl- , y 1
"^a*- Bu adada or¬
manlar, ağaçlıkla, etrafında göller bulunur. Onlar kalabalık
tır. Geçimleri, kazançları kılıçladır O n i ^ u- T K a J a D a J l k
il i ı v ı a c u r
- Onlardan bir adam ölürken
manarını krzlanna verir oğullarını lalıçlanyla baş basa b T a T
Çocuklarına Babanız kılıcıyla hayatını l ^ z a n ı r l Z a uyZ'
onun yennı alın derler. Hicri 3 0 0 (M. 9 1 2 ) yüında ı r i s t ran H T
oluncaya kadar bu şekilde yaşıyorlar, yetişiyorlardı. Hıristiyan an
olmaları üzerine din onların kılıçlarım kınlarına soktu. Kazanç
kapdan kapandı. Zarara ve iflasa uğradılar, yaşama imkânlan
zorlaştı. Cihad ve gazanın mubah olması, eski alışkanlıklanna
dönerek ayağa kalkmak için (23 a) Müslüman olmak istediler.
Harezmşah a elçiler gönderdiler. Elçüer hüldimdann yalanların
dan dört kişiydi. 1 * Zira onların müstakü, kendi kendine ayakta
duran bir hükümdarları vardır. Türklerin hüloimdarma Hakan,
Bulgarlarm hü^aimdanna İlteper dendiği gibi Rus hükümdarına
Vüademir denir. ElçUeri Harezmşah a gelip görevlerini tamam
layınca, Müslüman olmak istedikleri için Harezmşah çok mem
nun kaldı. Onlara İslamiyet'in kurallannı öğretecek kişiler gön
derdi. Müslüman oldular.
Ruslar loıwetli, kudretli insanlardır. Sefer (gaza) yapmak için
uzak yerlere yaya giderler. Ayrıca, gemilerle Hazar dernzinde yolcu-
• - _ . . . 11 ^ 1 1 tr 3 •_» J
77
j r ^ <> r**-^ j l
^ í j
r^ 1 J u
* ^ *r*-** J
.JLL :ÜU, J * J ^ ¿ N
79
J i B u
^yahatnâmc X. yüzy.ldaki Türklerin tarihi
g_ > s hakkında e n canlı, e n sağlam vesikalardandır. İbn Fadlan
§ i g i b i kültürlü, mütecessis b i r kişinin gözlemlerine
rjy Ş d a y a n m a k t a d ı r . V e c i z v e a k ı c ı b i r üslupla kaleme
CD
; • alınmıştır. Y a z ı k l ı y ı t a r i h t e n i t i b a r e n doğuda, daha sonra
^ «v batıda çeşitli kişiler taralından k a y n a k o l a r a k kullanılmış.
22. | Çok s a y ı d a ç a l ı ş m a y a k o n u o l m u ş , çeşitli dillere
jyj çevrilmiş, f i l m l e r e k o n u o l m u ş t u r . İbn F a d l a n e l ç i l i k
3 ) için g i t t i ğ i sırada u ğ r a d ı ğ ı T ü r k k a b i l e l e r i n i n i d a r e s i ,
ç/> fi d i n l e r i , a d e t l e r i , hukukları hakkında ç o k değerli b i l g i l e r
v e r m i ş , o k a v i m l e r d e n o l a n kişilere s o r u l a r y ö n e l t m i ş ,
onların m a n t a l i t e s i n i a n l a m a y a çalışmıştır. D e v r i n d e k i
O ğ u z l a r . B u l g a r l a r . R u s l a r hakkında s o n d e r e c e önemli
b i l g i l e r vermiştir.