Professional Documents
Culture Documents
Yazarlar
Prof.Dr. Sezai Kaya (Ünite 1, 2, 3)
Prof.Dr. Emine Baydan (Ünite 4, 6)
Prof.Dr. Ender YARSAN (Ünite 5, 6)
Prof.Dr. Songül SONAL (Ünite 7)
Doç.Dr. Levent ALTINTAŞ (Ünite 8)
Prof.Dr. H.Hüseyin ORUÇ (Ünite 9)
Prof.Dr. Ayhan FİLAZİ (Ünite 10)
Editör
Prof.Dr. Sezai Kaya
Bu kitabın basım, yayım ve satış hakları Anadolu Üniversitesine aittir.
“Uzaktan Öğretim” tekniğine uygun olarak hazırlanan bu kitabın bütün hakları saklıdır.
İlgili kuruluştan izin almadan kitabın tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt
veya başka şekillerde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz.
Öğretim Tasarımcısı
Prof.Dr. Murat Ataizi
Kapak Düzeni
Prof.Dr. Halit Turgay Ünalan
E-ISBN
978-975-06-3209-9
İçindekiler
Önsöz ................................................................................................................... xiii
Depolama ...................................................................................................................... 196
Kullanılmayan veya Artan Fazla Pestisitlerin Uzaklaştırılması ............................. 196
Çevrenin Pestisit Döküntülerinden Korunması ...................................................... 197
Pestisitlerle Uğraşan Kişiler İçin Koruyucu Malzemeler ........................................ 197
ÇEVRE TOKSİKOLOJİSİ ........................................................................................... 198
Çevresel Kirleticiler ...................................................................................................... 198
Temel Besin Maddeleri ......................................................................................... 198
Organik Klorlu Bileşikler ...................................................................................... 199
Kolinesterazı İnhibe Eden Pestisitler ................................................................... 199
Diğer İnsektisitler ................................................................................................... 200
Herbisitler .............................................................................................................. 200
Rodentisitler ........................................................................................................... 201
Endokrin Bozucular ............................................................................................. 201
Metaller, Metalloidler ve Metal Olmayan Bileşikler .......................................... 202
Radyasyon/Radyo Etkin Maddeler ...................................................................... 203
Kimyasal Maddelerin Çevredeki Hareketi ............................................................... 204
Çevre Mevzuatı ............................................................................................................. 204
Özet ................................................................................................................................ 205
Kendimizi Sınayalım .................................................................................................... 207
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ......................................................................... 208
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ............................................................................................. 208
Yararlanılan Kaynaklar ................................................................................................ 209
Sözlük......................................................................................... 211
Önsöz xiii
Önsöz
Sevgili öğrenciler,
Kitap; esasta iki kısımdan (farmakoloji ve toksikoloji) oluşmaktadır. Kitabın ilk altı
ünitesi farmakoloji ile ilgilidir. Farmakolojinin en önemli ögesini ilaç oluşturur. İlaç, heki-
min hastalıkların sağaltımı ve önlenmesinde kullandığı en önemli araçtır. İlaç, hastalıklar-
da özellikle koruyucu ve sağaltıcı olmak üzere, günümüzde hayvanlarda çeşitli amaçlarla
(gelişmenin hızlandırılması, yemden yararlanmanın ve canlı ağırlık kazancının artırıl-
ması, daha nitelikli gıda elde edilmesi gibi) kullanılmaktadır. İlaç, farmakoloji alanında
yeterli ölçüde eğitim almış ve hekim diplomasına sahip kişiler tarafından gerektiğinde
ve son derece dikkatle kullanılması gereken maddedir. Önlisans programında yer alan
öğrencilerin mezun olduktan sonra hastayı muayene etme, tanı koyma ve ilaç kullanma
yetkisi olmayacağı için, Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji kitabında ilaçlarla il-
gili daha çok temel bilgilere yer verilmiştir. Bu kapsamda; ilaçların canlıdaki etkileri ve
etki şekilleri ile istenmeyen etkilerine daha fazla önem verilmiş; böylece, programı takip
edenlerde belli bir bilgi tabanı oluşturulmaya çalışılmıştır. Sağaltımla ilgili sistem ilaçları
ve diğer ilaçlara çok kısa değinilmiştir.
Gıda değeri olan hayvanlarda ilaç kullanılması, bunlardan elde edilen gıdalardaki
(et, süt, yumurta, bal gibi) ilaç kalıntıları, kalıntılarla ilgili toplumsal duyarlılığın artma-
sı, kamunun gıdalarda kalıntıları izlenmesi ve kontrolüne yönelik aldığı tedbirler herke-
si ilgilendirir olmuştur. Bugün hemen herkes yediği her çeşit gıdanın doğal olmadığını,
bunların yetiştirilmesi/üretilmesi sırasında antimikrobiyal madde, hormon ve benzeri
maddeler kullanıldığını, böylece kalıntı içerdiğini, kalıntıların da sağlığı için son derece
zararlı olduğunu düşünmektedir.
Kitabın ikinci kısmındaki dört ünite toksikoloji ile ilgilidir. Toksikoloji; ilaç, zehir ve
diğer maddelerin canlı yapı ve çevreyle ilgili etkilerini inceler. Özellikle 20’nci yüzyılın ilk
yarısından itibaren kimya bilimi ve endüstriyel gelişmelere paralel olarak toksikoloji hızla
gelişmiş ve yeni boyutlar kazanmıştır. Günlük kullanıma ve endüstriye sunulmadan önce
binlerce yeni kimyasal madde çok uzun, yorucu ve masfarlı denemelerden geçirilmekte;
sadece belli ölçütleri karşılayanlar kullanıma girmektedir. Endüstriyel faaliyetler, tarımsal
savaş uygulamaları, yapay gübre ve deterjan kullanımının artması, petrol taşımacılığı, hız-
lı nüfus artışı ve kentleşme, araç trafiğindeki artış, nükleer denemeler ve nükleer kazalar
ile çevreye yayılan zehirli maddelerin sayısı ve miktarı çok büyük ölçüde artmıştır. Tüm
dünyada; doğal denge, çevre ve çevre sağlığı için sürekli tehdit oluşturan tehlikeli bir or-
tam oluşmuştur.
Kitabın bu baskısı; diğer baskılarına göre bir ölçüde daraltılmıştır. Ana hatlarıyla yu-
karıda belirtilen konulara cevap verecek şekilde tasarlanmış ve hazırlanmıştır. Kitabın
hazırlanmasında yer alan yazar arkadaşlara, Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakülte-
si Uzaktan Öğretim Tasarım Birimi yöneticileri ve çalışanlarına çok teşekkür ediyorum.
Kitabın, ilaç ve zehir bilimi alanlarında öğrencilere faydalı olmasını diliyorum.
Editör
Prof.Dr. Sezai KAYA
1
TEMEL VETERİNER FARMAKOLOJİ VE TOKSİKOLOJİ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Farmakoloji ve farmakolojinin dallarını tanımlayabilecek,
İlaç tanımı, ilacın özellikleri ve kaynaklarını tanımlayabilecek,
İlaçların dozlarını tanımlayabilecek ve ayarlayabilecek,
Farmasötik işlemleri tanımlayabilecek ve bazılarını yapabilecek,
İlaç şekillerini tanımlayabilecek
bilgi ve beceriler kazanabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Farmakoloji • Jenerik Tıbbi Ürün
• İlaç • Doz
• İlaçların Kaynakları • Farmasötik İşlemler
• İlaçların İsimlendirilmesi • İlaç Şekilleri
• Patentli Tıbbi Ürün
İçindekiler
• Farmakolojİye Giriş
Farmakolojiye Giriş, İlaç, • İlaç
Temel Veteriner Farmakoloji Doz, Farmasötik İşlemler • DOZ
ve Toksikoloji ve İlaç Şekilleri • Farmasötİk İşlemler VE İlaç
Şekİllerİ
Farmakolojiye Giriş, İlaç, Doz,
Farmasötik İşlemler ve İlaç
Şekilleri
Farmakolojiye giriş
Farmakolojinin Tanımı
Farmakoloji kelime olarak ilaç bilimi demektir. Yunanca ilaç manasına gelen farmakon ve
bilim anlamına gelen logos kelimelerinden türetilmiştir. Farmakoloji geniş anlamda hasta-
lıkların önlenmesi, sağaltımı ve tanısında kullanılan ilaç ve diğer maddelerden bahseder.
İlaçların kaynakları, fiziksel ve kimyasal özellikleri, hazırlanma ve terkip edilmeleri, ilaç
şekilleri (farmasötik şekiller), dozları, farmakokinetikleri (verilme, emilme, dağılma, me-
tabolizma, atılma gibi), farmakodinamikleri (etki şekilleri, etkileri), yan ve zararlı etkileri,
ilaçlar arasında etkileşmeler ve geçimsizlikler, uyarılar farmakolojinin başlıca ilgi alanını
oluşturur. Farmakolojik yönden inert olmadıkça mutlak anlamda zararsız bir madde yok-
tur. Yani, bir ilacın, istenen etkileri yanında, isenmeyen etkileri (yan etki, zararlı/zehirli
etki) de söz konusudur.
Hekim ilacı kullanmaya karar vermeden önce ilacın fayda/zarar oranını değerlendirmeli ve
fayda/zarar oranı yüksekse ilacı kullanmalıdır.
Farmakolojinin Dalları
Farmakoloji bilimi kendi içinde değişik konularla uğraşan birçok altbilim dalına ayrılır;
altbilim dallarının başlıcaları ve ilgilendikleri konular aşağıdaki gibidir.
Drog bilgisi: İlaç hammaddeleriyle (drog) ilgilenen altbilim dalıdır; drogların çoğu
bitki kaynaklı olduğundan, botanik ve eczacılıkla yakından ilişkilidir.
Doz bilgisi: Hastalara verilecek ilaç miktarları, uygulama yolları, doz aralığı ve kulla-
nılma sürelerinden bahseder.
Deneysel farmakoloji (Farmakodinami): İlaçların sağlam hayvanlardaki etki şekilleri,
etkileri (normal etki, yan ve zehirli etki), yapı-etki ilişkisi ile ilgilenir. Sağlam hayvanlarda
yapılan farmakokinetik incelemeler de (öngörüsel farmakoloji; emilme, dağılma, meta-
bolizma, atılma gibi) deneysel farmakoloji kapsamında değerlendirilir; farmakokinetik,
bazen ayrı alt dal olarak da ifade edilebilir. Esasta, farmakodinami ilacın vücuda, farma-
kokinetik de vücudun ilaca davranışlarını inceleyen alt dal olarak ifade edilebilir.
Klinik farmakoloji: Yeni ilaçların bulunması ve geliştirilmesinde deney hayvanlarında
yeterli ölçüde incelenmiş maddelerin normal-sağlıklı ve hasta insan ve hayvanlarda denen-
meleri ve değerlendirilmeleriyle uğraşan altbilim dalıdır. Bu sebeple, çoğu kez terapötik
farmakoloji ile karıştırılır ve eş anlamlı gibi kullanılır. Sağaltıma girmiş ilaçların etkinlik
4 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
İlaç
Farmakolojinin esas konusunu ilaç oluşturur. Genel olarak hastalıkların sağaltımında kul-
lanılan maddelere ilaç adı verilir; hastalıkların tanısı ve önlenmesinde kullanılan madde-
ler de ilaç olarak nitelenir. İlaç, hastalıkları sağaltmak, hafifletmek veya önlemek ya da
tanı amacıyla veya fiziki ve cerrahi müdahaleleri kolaylaştırmak ya da fizyolojik olayları
değiştirmek için vücuda uygulanan maddeler olarak tanımlanabilir. Dünya Sağlık Örgütü
(DSÖ) “alıcının faydasına olmak üzere, fizyolojik sistem veya patolojik olayları değiştir-
mek veya incelemek amacıyla kullanılan veya kullanılma maksadıyla hazırlanan herhangi
bir madde veya ürün” olarak tanımlamıştır. Tanıya yardımcı olmak için yararlanılan kont-
rast maddeler ile gebelik önleyici maddeler de ilaç olarak nitelenirler.
İlaç, Fransızca bir kelime olan drog (drogue) teriminden türemiştir; drog, ham ilaç veya
ilaç gibi kullanılan ilaç ilkel maddesidir. Bunlar, hastalara verilmeden önce onların kolayca
alabilecekleri ve kendilerinden beklenen yararı en iyi şekilde oluşturabilecekleri çeşitli iş-
lemlere (farmasötik işlemler) tabi tutularak değişik şekillere (farmasötik şekiller) sokulurlar.
Farmasötik işlemlerle, ilaçlar, çeşitli yardımcı veya taşıt maddelerle hastaların alabilecekleri
şekillere sokulurlar. İlaç firmalarınca, özel formülasyonlar halinde hazırlanıp ambalajlı bir
şekilde ve özel isimle pazarlanmış ilaç tıbbi ürün (müstahzar) diye bilinir.
İlaçlar hastada sebebi ortadan kaldırarak tam bir iyileşme sağlayabilirler; bu şekilde
etki oluşturan maddelere etiyotrop ilaçlar, etkiye de etiyotrop etki adı verilir. Bazen ilaçlar
hastada bazı belirtileri hafifletir veya ortadan kaldırırlar ama sebebe yönelik sağaltımı tam
oluşturamazlar; kullanıldıkları sürece hastalığın gelişmesini yavaşlatırlar veya hafif seyret-
mesini sağlarlar. Bu tür etkiye semptomatik etki veya palyatif etki, yapılan uygulamaya da
semptomatik sağaltım veya palyatif sağaltım adı verilir.
1. Ünite - Farmakolojiye Giriş, İlaç, Doz, Farmasötik İşlemler ve İlaç Şekilleri 5
İlaçlar iki özelliği ile dikkat çekerler; bunlar etkinin seçici ve geçici olmasıdır. Seçici
etki, kullanılış amacıyla ilgili hücre, doku veya organı ve buralardaki belirli biyolojik olay-
ları etkilerken, diğer olayları veya diğer sistem ya da kısımları etkilememesi anlamındadır.
Geçici etki, ilaç kullanımının durdurulmasını takiben etkisinin belli bir sürede kendiliğin-
den kaybolmasını ifade eder.
İlaçların Kaynakları
İlaçlar ya doğal kaynaklardan (bitki, hayvan, mineral madde gibi) elde edilir veya yarı-
sentetik ve sentetik olarak hazırlanırlar.
Doğal Kaynaklar
İlaçların doğal kaynaklarını bitkiler, mikroorganizmalar, madenler ve hayvanlar oluşturur.
Tıbbi bitkiler ve bitki kısımları için Tıbbi Botanik ve Tıbbi Bitkiler kitabına (Kaya, S., 2013.
Medisan Yay., Ankara) bakabilirsiniz.
Bitkiler ve bitki kısımları genellikle doğrudan kullanılmazlar; çeşitli işlemlere tabi tutula-
rak alıcısının faydalanabileceği şekillere sokulurlar.
Alkaloitler: Bitkilerde yaygın şekilde bulunan ve asitlerle tuzlar yapabilen azotlu baz-
lardır; alkaloit ismi alkaliye benzer olmaları sebebiyle verilmiştir. Bitkilerde genellikle
%0.1-3 arasında bulunurlar. Baz halde suda pek çözünmezler; tuzları şeklinde (morfin
sülfat, nikotin sülfat gibi) iyi çözünürler. Çok değişik yapıda ve sayıda alkaloit vardır; are-
kolin, atropin, ergotamin, kodein, kokain, kürar, morfin, muskarin, nikotin, papaverin,
pilokarpin, rezerpin, skopolamin, striknin, veratrin başlıca örnekleridir.
Balsamlar: Bitkilerden elde edilen ve reçine taşıyan ürüne verilen isimdir. Ağaçların
gövde ve dallarına yapılan yaralama ile akan yarı-katı üründür. Oda sıcaklığında yumuşak,
son derece hoş kokuludurlar. Peru balsamı, Tolu balsamı, Sığala yağı başlıca örnekleridir.
Flavonoitler: Bitkilerde bulunan renk maddeleridir. Bitkilerin genellikle rengini (sarı,
portakal, mor gibi) verirler; sonbahardaki renk değişimlerinden sorumludurlar. Bitkiler-
de genellikle glikozitleri halinde bulunurlar. Kimyasal olarak 3-halkalı yapılıdırlar; ama,
6 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
kimyasal yapıdaki çok küçük değişikliklerle çok çeşitte ve sayıda madde bulunur. Eriodik-
tiol, naringenin gibi ama maddelerden hareketle bitkide hemen hepsi de hazırlanabilir.
Diosmin, hesperidin, hiperin, kuersitrin, orientin, rutin flavonoit glikozitlerin; delfinidin,
hesperetin, kuersetin, malvidin, naringenin, pelargonidin, flavonoit maddelerin başlıca
örnekleridir.
Glikozitler: Hidroksil veya sülfidril grubu ihtiva eden bileşiklerin şekerlerle yaptıkları
maddelerdir. Şeker ve şeker olmayan kısım (genin veya aglikon) birbirine eter bağıyla (gli-
kozitik bağ) bağlanmıştır; bağ, enzimatik veya asidik hidrolizle parçalanarak glikozit ken-
disini oluşturan kısımlara ayrışır. Bazı glikozitler (siyanogenetik glikozitler gibi) enzimatik
hidrolizle hidrosiyanik asit (HCN) salıverirler. Digitoksin, gitoksin, oleandrin, strofantin
başlıca örnekleridir.
Lateksler: Bitkilerin çizilmesi veya yaralanması ile akan, süt görünümündeki doğal
sübyelerdir. Hem lateks hem de reçine içeren bitki ürünü laktoreçine diye bilinir. Etkin
madde içermeleri sebebiyle, lateksler son derece önemlidir. Afyon (haşhaş bitkisinin baş-
larından sızan sıvının kurutulmuş şekli), kauçuk (Kauçukağacı-Hevea brasiliense), gutta-
perka (Palaquinum gutta) başlıca lateks örnekleridir.
Müsilajlar: Suyla şişerek-kıvamlı çözelti oluşturan maddelerdir; yapıştırıcı özellikleri
olmaması dışında zamklara benzerler. Ayvaçekirdeği, çemenotu, ebegümeci, hatmi, ke-
tentohumu, sahlep yumrusu fazla miktarda müsilaj içeren başlıca bitki ve/veya bitkisel
maddelerdir.
Reçineler: Sakız benzeri maddelerdir; uçucu yağların yükseltgenme veya polimerizas-
yon ürünüdürler. Suda çözünmemeleri ve ısıyla yumaklaşmaları en belirgin özellikleridir.
Kimyasal yapıları genellikle bilinmemektedir; diterpen, triterpen, politerpen yapılı çeşitli
bileşikleri taşırlar; bazıları organik asitler ile resinol olarak bilinen alkollerin ester veya
eterleridir. Havada oksitlendiklerinde renkleri koyulaşır. Podofillin, jalapa, haşhiş (esrar)
başlıca örnekleridir.
Saponinler: Glikozitlerin alt grubu olarak kabul edilirler. Aglikonuna sapogenin (sa-
pogenol) adı verilir; aglikonuna göre steroidal saponinler ve triterpenoid saponinler diye
ayrılırlar. Suyla çalkalanınca dayanıklı köpük oluşturmaları ve alyuvarları parçalamaları
en belirgin özellikleridir. Son derece irkiltici ve zehirlidirler; genellikle kan zehiri olarak
etkirler; alyuvarların zarını parçalarlar. Glisirrhizik asit, gipsogenol, hederagenol, heko-
genol, lupeol, panaksodiol, panaksotriol, sarsapogenol, senegenol, taraksasterol başlıca
örnekleri oluşturur.
Tanenler: Yapılarında çok sayıda hidroksil grubu bulunan, molekül ağırlığı 500 ve
üzerinde olan, azot içermeyen, mukozalar üzerinde büzüştürücü etkileri olan, bazıları
glikozitik yapılı bileşiklerdir. Tanenler suda çözünür ve kolloid bir çözelti oluştururlar.
Tanenlerin çoğu gallik asit (trihidroksibenzoik asit) ve pirogallik asit (dihidroksibenzoik
asit) türevidirler. En önemli özellikleri proteinleri, alkaloitleri (atropin, kokain, morfin,
nikotin hariç), metalleri (antimon, arsenik, cıva hariç) çöktürmeleridir. Tanenler; hidroli-
ze olabilenler (gallo-tanenler) ve kondense tanenler (kateşik-tanenler) diye ikiye ayrılırlar.
Epikateşin, epigallokateşin, hamameli taneni, kateşol, tannik asit başlıca örnekleridir.
Yağlar: Uçucu olup-olmadıklarına göre sabit yağlar ve uçucu yağlar diye ikiye ayrılır-
lar. Sabit yağlar, yağ asitlerinin gliserinle yaptıkları esterlerdir; kaynaklarına göre bitkisel
(ayçiçeği yağı, badem yağı, fıstık yağı, mısır yağı gibi) ve mineral yağlar (sıvı ve katı para-
fin) diye ayrılırlar.
Uçucu yağlar, aromatik (kokulu) veya eteral yağlar ya da esanslar diye bilinirler; baş-
lıca örneklerini gül yağı, karanfil yağı, kekik yağı, lavanta yağı, nane yağı, ökaliptus yağı
oluşturur.
1. Ünite - Farmakolojiye Giriş, İlaç, Doz, Farmasötik İşlemler ve İlaç Şekilleri 7
Zamklar: Bitkilerin salgı ürünleridir. Kimyasal olarak polisakkarit yapılıdırlar; uronik
asit (galakturonik asit, glukuronik asit gibi) ve çeşitli karbonhidratların (arabinoz, galak-
toz, ramnoz gibi) birleşmesi ile oluşurlar. Suyla kıvamlı-yapışkan kitle oluştururlar. Arap-
zamkı, kitrezamkı, karayazamkı başlıca örneklerdir.
Madensel Maddeler
Bakır, çinko, demir, iyot, kalsiyum, kobalt, manganez, sodyum, selenyum gibi maddeler ve
tuzları madensel maddelerin başlıca örnekleridir.
İlaçların Sınıflandırılması
İlaçlar, kaynaklarına (yukarıda yapılmıştır), kimyasal yapılarına (asitler, aldehidler, alkoller,
esterler gibi), etki şekillerine (adrenerjik ilaçlar, dopaminerjik ilaçlar, kolinerjik ilaçlar gibi),
etki yerlerine (kalp ilaçları, sinir sistemi ilaçları, solunum ilaçları gibi), ana etkilerine (ağrı ke-
siciler, ateş düşürücüler, kas gevşeticiler gibi) ve Kodekse girip-girmediklerine (majistral ilaç-
lar, resmi ilaçlar) göre sınıflandırılabilir. Zehirli (B-cetveli), ayrı bulundurulacak (C-cetveli),
ışıktan korunarak saklanacak ilaçlar, uyuşturucu ve psikotrop ilaçlar diye de sınıflandırılırlar.
İlaçların sınıflandırılması hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak için Veteriner Farmakoloji
kitabını (Kaya, S. 2014. 1’inci cilt, 6’ncı baskı ss. 11-12. Medisan Yay., Ankara) okuyabilirsiniz.
İlaçların İsimlendirilmesi
İlaçlar birçok şekilde isimlendirilir; bunlar genel isim, ticari isim, patentli ticari isim, kim-
yasal isimdir.
Genel isim (Jenerik isim, Sahipsiz isim): İlaçların genel isimleriyle ilgili düzenlemeleri
DSÖ yapar; örgüt, bir şirketin reklamı olmaması ve birçok şirketin değişik yollarla sen-
tezini veya üretimini yaptığı maddelerden birisinin tercihli olarak görülmemesi, kimse-
nin malı olmaması ve herkes tarafından serbestçe kullanılması için, bulunan her ilkel ilaç
maddesine genel bir isim verir; bu isim International Non Proprietary Name “INN” diye
bilinir. Albendazol INN, penisilin INN, ivermektin INN bazı örnekleridir.
Ticari isim (Müstahzar ismi, Tıbbi ürün ismi): İlaç firmalarının sahipsiz ilaç etkin
maddelerinden ürettiği/hazırladığı ilaçlara (müstahzar) verdikleri isimdir. İsim firmaya
özeldir ve başka bir firma ürettiği ilaca veremez veya kullanamaz.
8 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Kimyasal isim: Uluslararası Kimya Birliği (Union of Pure and Applied Chemistry, IU-
PAC) tarafından belirlenen kurallara göre verilir; genellikle uzun ve karmaşık olduğundan
kimyasal isim hekimlikte pek kullanılmaz.
Tıbbi Ürün
Tıbbi ürünün; patentli tıbbi ürün, jenerik tıbbi ürün (jenerik ilaç, müstahzar) gibi çeşitleri
vardır
Patentli tıbbi ürün: Yeni bir ilaç (veya yeni bir molekül) içeren ilaç ürünü, onu ge-
liştiren/hazırlayan ilaç firması tarafından ilaç bazında belli bir süre patent koruma altına
alınır; böyle bir ilaç uygulamada referans ilaç/orijinal ilaç diye bilinir. Patentli tıbbi ürün
üretici firmaya/kişiye belli bir süre koruma sağlayan üründür; koruma süresi Avrupa
Birliği(AB)’nde 10, Türkiye’de 6 yıldır. Arı, balık ve diğer hayvan türlerinde kullanılacak
ilaçlar için koruma süresi AB’de 13, Türkiye’de 9 yıldır. Patent koruma süresi dolduktan
sonra bu süre son yıllarda veri koruma süresi ve pazarlama koruma süresi ile daha da
uzatılmıştır.
Jenerik tıbbi ürün/müstahzar: Patentli tıbbi ürünle aynı etkin maddeyi taşıyan, aynı
nitelik ve nicel bileşimde olan, aynı farmasötik şekilde ve benzeri biyoyararlanıma sahip
ürüne jenerik tıbbi ürün (jenerik ilaç, müstahzar) denir. Jenerik ilaç, orijinal ilaca biyoeş-
değerliği kanıtlanmış farmasötik yönden eşdeğerdir. Etkin maddelerin farklı tuzları, ester-
leri, eterleri, izomerleri, bileşikleri veya türevleri güvenlik ve/veya etkinliğinde farklılıklar
olmadığı sürece aynı etkin madde olarak değerlendirilir. Patentli tıbbi ürünün koruma
süresi dolduktan sonra, benzerleri çeşitli firmalarca hazırlanmış ve pazarlanmıştır; bun-
lar eşdeğer ürün/muadil ürün diye bilinir; bugün, çeşitli firmalarca aynı etkin maddeyi
(ivermektin, levamizol, oksitetrasiklin gibi) içeren veya aynı formülasyon ya da famasötik
şekilde olan çok sayıda tıbbi ürün piyasada bulunmaktadır. Türkiye’de yetkili kurum Ta-
rım ve Orman Bakanlığı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü tarafından ruhsatlandırılmış
piyasada bulunan veteriner ilaçlarının sayısı 2000’in üzerindedir ve hemen tamamı da
jenerik tıbbi ürün özelliğindedir.
Dozun Tayini
Dozun tayininde birim baş hayvan, kullanılma yolu, tür, yaş gibi değişkenler dikkate alınır.
Birim baş: Baş olarak hayvan türü dikkate alındığında bazı hayvanlar için ortalama
canlı ağırlık kg olarak aşağıdaki gibidir: At ve sığır 500 kg, domuz 150 kg, koyun, keçi,
dana, tay 50 kg, köpek 10 kg, kedi 5 kg.
Kullanılma yolu: İlaçların dozunun tayininde ağızdan verilen ilaç miktarı bir birim
(1 olarak) olarak dikkate alınır; buna göre doz tayini oransal olarak aşağıdaki gibi yapılır:
Ağız 1, deri-altı ve kas-içi 1/10, damar-içi 1/25-50.
Tür: Dozun belirlenmesinde at 1 birim olarak alınır; diğer hayvanlarda doz tayini
oransal olarak aşağıdaki gibidir: Sığır 1.5, koyun, keçi, dana, tay 1/5, köpek 1/10, kedi,
tavşan 1/20, kanatlı 1/25-50.
Yaş: İlaç dozunun tayininde erginlerde kullanılan ilaç miktarı 1 birim alınır; doz tayini
aşağıdaki gibi yapılır: Ergin 1, orta yaş 1/2, genç 1/4, çok genç 1/8, süttekiler 1/16.
At bir birim olarak alınıp ata 1000 mg miktarda verilen bir ilacın kullanım yolu ve hayvan
türü dikkate alınarak diğer hayvan türlerindeki dozlarını mg olarak ifade ediniz? 4
Sİ= ÖD50/ED50= ≥1
Sİ= ED50/ÖD50= ≤1
Oranı 4/1 (ÖD50/ED50) veya 1/4 (ED50/ÖD50) olan ilaçlar/maddeler farmakolojik yön-
den tehlikeli olarak kabul edilir. Böyle maddeler kullanılırken çok dikkatli olmalıdır; he-
kim, özellikle ilacın etkisini değiştiren faktörlere özen göstermelidir.
Bir maddenin ED50 miktarı 3 mg/kg ve ÖD50 miktarı 7,5 mg/kg’dır; Sİ’yi hesaplayınız ve so-
nucu yorumlayınız? 5
Seçicilik ve Özgünlük
Bir ilaç en belirgin etkisi ile tanınır; ama, ilaçların çoğunun, esas etkisi yanında, diğer
birçok etkisi de olabilir. Örneğin morfin narkotik ağrı kesicidir; fakat, morfinin yatıştırıcı,
peklik yapıcı, ishal kesici, öksürük kesici gibi etkileri de vardır. Buna göre, seçicilik ilaç
tarafından öncelikle oluşturulan etkiyi tanımlamak için kullanılır. İlaç; seçici veya ken-
disine has etkisini, diğer etkileri oluşturmak için gerek duyulandan daha küçük dozlarda
oluşturur. Seçici etkinin tipik örneklerini heparin, köpeklerde apomorfin (deri-altı yolla
0.1 mg/kg dozda kusturucu), kedilerde ksilazin (aslında yatıştırıcı olan ilaç deri-altı yolla
0.4 mg/kg dozda kusturucu etkilidir) oluşturur.
Optik izomer: Yapısında İlaç tüm etkilerini tek etki şekli ile oluşturuyorsa, ilacın etkisinin kendisine özgün ol-
asimetrik karbon atomu veya duğu söylenir. Bunun farmakolojide çok sayıda örneği (a-adrenerjik reseptör blokörü fe-
kiral merkez (dört farklı grubun
bağlandığı karbon atomundan noksibenzamin, b2-adrenerjik reseptör uyarıcısı salbutamol, aldosteron reseptör blokörü
oluşan merkez) içerir. Asimetrik kanrenon, histamin-2 reseptör blokörü ranitidin gibi) vardır.
karbon atomu iki izomer
oluşturur; izomerler, polarize
ışığı çevirme özellikleri dışında, İlaçlarda Yapı-Etki İlişkisi
diğer fiziko kimyasal özellikleri İlaçların yapıları ile etkileri (veya etkinliği) arasında yakın ilişki vardır. Bir maddenin
bakımından birbirine benzerler.
Polarize ışığı saatin yelkovanı yapısının düz veya dallı zincirli olması; yapıya bağlanan gruplar; yapıda aromatik halka
yönünde (sağa) çeviren dekstro- bulunması; bu halkaya bağlanan grupların tipi, yönü (üç boyutlu olarak çizildiğinde) gibi
izomer (d- veya (+)-izomer), ters
yönde (sola) çeviren levo-izomer çok sayıda ve çeşitte faktör ilacın etkisini ve/veya metabolizma kalıbını değiştirebilir.
(l-, (-)-izomer), eşit miktarda d- ve İlaçlar; yapısal olarak özel ve özel olmayanlar diye iki gruba ayrılabilirler. Yapısal özel-
l-izomer karışımı da rasemat (±)
diye bilinir.
lik göstermeyen ilaçlar genellikle fiziksel ve/veya kimyasal özellikleri ile etkili olurlar; or-
tamın ozmolaritesini değiştirirler veya hücre zarı fosfolipidlerine ilgi duyarlar. Örneğin,
Geometrik izomer: Bunlar cis-,
trans-izomer olarak da bilinir; ilaç ozmotik işeticiler (glikoz, mannitol, üre gibi) idrar miktarını tuzlu sürgütler (magnezyum
molekülündeki çift bağ veya halka sülfat, sodyum sülfat gibi) bağırsak içeriğinin hacmini uçucu sıvı genel anestezikler (eter,
sisteminden dolayı, iki grubun halotan gibi) sinir hücre zarının, polipeptit antibiyotikler (basitrasin, polimiksin B gibi)
kimyasal bir bağın etrafında
dönmesinin sınırlanmasından bakteri hücre zarının geçirgenliğini değiştirerek etkili olurlar.
ile gelir. İki grup düzlemin aynı Yapısal özelliği olan ilaçlar, vücuttaki veya mikroorganizmalardaki (bakteriler, pa-
tarafında ise cis-izomer, ayrı
tarafında ise trans-izomer olarak razitler gibi) etkilerini bazı özel yerleri/hedef yapıları (reseptörler, algaçlar diye bilinir)
bilinir. İki izomer yapı arasında etkileyerek oluştururlar. İlaçlar hedef yapılarda kendisini tanıyan/kabul eden bu yerleri
fiziko-kimyasal özellikler ve
etkinlik bakımından önemli
etkileyerek, etkinin başlamasına yol açarlar; bundan sonra olaylar zinciri etkinin görül-
farklar vardır. mesine kadar devam eder. Bu şekilde etkinin başlamasına yol açan madde agonist, etkiyi
başlatamayan ise antagonist diye bilinir.
Etkide yapısal özelliğin önemli olduğu noktalardan birisi de ilacın izomer şeklidir; bu
yönden ilacın optik izomer ve geometrik izomer olarak iki izomer tipi vardır.
Farmasötik İşlemler
Hastalara verilmeden önce, en uygun ilaç şekillerinin hazırlanması için, ilaç ilkel mad-
delerinin (ham ilaç) hayvanlara uygulanabilir bir şekle sokulması için yapılan işlemlere
farmasötik işlemler adı verilir. Bu işlemlerin başlıcaları aktarmak, çözdürmek, damıtmak,
elemek, eritmek, ergitmek, ısıtmak, karıştırmak, kurutmak, liyofilize etmek, mikropsuz-
laştırmak, ölçmek, özütlemek, sıkmak, süzmek, tartmak, temizlemek, toz etmektir. Bu iş-
lemlerden bazıları aşağıda kısaca açıklanmıştır.
Ergitmek (Sıvılaştırmak)
Isı yardımıyla bir maddenin katı halden sıvı ve hatta gaz haline getirilmesidir. Ergitme terimi
metal ve tuzları, sıvılaştırma ise katı yağlar (vazelin, iç yağı, lanolin, domuz yağı gibi), bal
mumu gibi maddeler için kullanılır. Sıvı bir maddenin (eter, halotan gibi) ısı emerek gaz hali-
ne geçmesi buharlaşma, katı bir maddenin (naftalen, para-diklorobenzen gibi) doğrudan gaz
haline geçmesi de süblimasyon diye bilinir.
Kurutmak
Sıvı ve katı haldeki maddelerin içerdikleri nemin, kristal suyunun ve miselleri arasında
hapsolmuş suyun ısı veya vakumlu-ısı ya da bazı yardımcı maddelerle uzaklaştırılmasıdır.
Bu işleme bitkisel, hayvansal, mineral ilaç maddeleri veya formülasyonların dayanıklılığı-
nı artırmak için başvurulur. Kurutma; çeşitli aletler yardımıyla maddelerin özelliklerine
göre seçilen metotlarla (açık havada, etüvde, fırın, püskürtme gibi) yapılır.
Toz Etmek
Katı maddelerin herhangi bir araç yardımıyla genellikle tekdüze küçük parçalara ayrılma-
sı işlemidir. Bazı hallerde ham maddeler veya ilaçlar toz haline getirilmeden önce kesme,
eğeleme, rendeleme, parçalama, eleme gibi işlemlere tabi tutulur.
Tüketmek (Perkolasyon)
Tüketici (perkolatör) adı verilen cihazda (ağzı kapaklı, tabanında elekli gözenek bulunan
ve altı musluklu koni şeklinde cam, emaye veya demirden yapılmış), drogun çözücü ile
önce ıslatılması, takiben çözücünün belli bir hızda devamlı geçirilerek (TK 1948’de ≤1 kg
droglarda 10-15 damla/dakika) etkin maddenin tüketilmesi, böylece belli miktarda ürün
elde edilmesi şeklinde yapılan özütleme işlemidir; çözücünün geçirilmesinde bazen va-
kum veya basınç da uygulanır. Tüketme işlemi ile belli miktarda özüt elde edilir; örneğin
100 ml belladon tentürü (ürün) hazırlamak için 10 g belladon bitkisi toplam hacmi 100 ml
olana kadar seyreltik etilalkolle tüketilir. Tüketme, daha ziyade akışkan özüt ve tentürlerin
hazırlanmasında başvurulan bir özütleme şeklidir.
Çay demleme işlemi hangi özütleme işlemine göre yapılır; tıbbi çay ile normal olarak hazır-
lanan çay arasındaki en önemli farkı belirtiniz? 8
İlaç Şekilleri
Katı, yarı-katı ve sıvı ilaç şekilleri diye üçe ayrılırlar. Her grupta çok sayıda ilaç şekli vardır;
burada, her grupta genellikle veteriner hekimlikte kullanılan ilaç şekillerine değinilecektir.
Liyoflize toz: Bir maddenin lamaç, jel de süspansiyon olarak nitelenir. Hazır halde bulunanlar, beklemekle dibe çök-
suyunun vakum altında (0.001
mmHg) ve çok düşük sıcaklıkta tükleri için, kullanılmadan önce çalkalanmalıdır. Enjeksiyonluk çözelti özelliğini taşıyan
(-20°C ile -70°C arasında) süspansiyonlar parenteral olarak kas-içi ve deri-altı yolla kullanılırlar; damar-içi olarak
süblimasyonla ayrılmasıdır. İşlem,
ilaç veya formülasyonların fiziksel
asla verilmezler. Etkin maddelerin yardımcı maddelerle birlikte toz halinde hazırlanan
ve kimyasal özelliklerini uzun süre ve kullanılmadan hemen önce su, aromatik su, şurup ve benzeri sıvı bir fazla karıştırılan
bozulmadan korumalarını ve bu preparatlar kuru süspansiyon olarak adlandırılırlar; bunlardan enjeksiyonla kullanıla-
şekilde saklandıktan sonra su gibi
çözücülerle karıştırıldığında eski caklar (penisilin-streptomisin karışımı gibi) mikropsuz olarak hazırlanırlar; bunlar, li-
haline dönebilmelerini sağlar. yofilize toz diye de bilinir.
Şurup: Şekerin sudaki yoğun veya hemen hemen doymuş çözeltisine şurup adı verilir.
TF 1974’de basit şurup 64 g şekerin 36 g suda eritilmesi ile hazırlanır; ağırlık/ağırlık esa-
sına göre %65’liktir. Ahududu şurubu, afyon şurubu (zayıf afyon şurubu, kuvvetli afyon
şurubu), akdiken şurubu, ipeka şurubu, kodein şurubu, nane şurubu, sitrik asit şurubu,
tolu şurubu gibi çok sayıda örneği vardır.
Tentür: Bitkisel ve hayvansal ilaçlı maddeler ile madensel ve organik maddelerin alkol,
sulu-alkol, eter, alkollü-eter gibi çözücüler kullanılarak çözünebilir kısımlarının çözdü-
rülmesiyle hazırlanan, genellikle renkli (kafur tentürü renksiz) sıvı ilaç şeklidir. Tentür
aslında bir maddenin alkol, sulu-alkol gibi çözücülerdeki çözeltisidir. Elde edildikleri
drogların bir veya birkaç tane olmasına göre basit (kafur tentürü) ve bileşik tentür (iyot
tentürü gibi) diye bilinirler. Afyon tentürü, alkollü-eter, belladon tentürü, ipeka tentürü,
iyot tentürü, kafur tentürü, kantarid tentürü, kargabüken tentürü, kınakına tentürü, li-
mon tentürü, yüksükotu tentürü gibi çok sayıda örneği vardır.
1. Ünite - Farmakolojiye Giriş, İlaç, Doz, Farmasötik İşlemler ve İlaç Şekilleri 17
Özet
Farmakoloji ve farmakolojinin dallarını tanımlamak. Farmasötik işlemleri tanımlamak ve bazılarını yapa-
1 4
Farmakoloji, ilaç bilimi demektir. İlaçların fiziksel ve bilmek.
kimyasal özellikleri, dayanıklılıkları, kaynakları, vü- İlaç veya ham ilacın hastalara uygulanabilir bir şekle
cuda giriş yolları ve emilmeleri, vücutta dağılmaları, sokulması işlemleri farmasötik işlemler diye bilinir.
çeşitli dokular, organlar ve sıvılara geçmeleri, vücutta Bu işlemlerle hazırlanan ilaçlar bir yandan daha arı ve
uğradıkları değişiklikler ve vücuttan atılmaları, ilaç- temiz şekle sokulurlar, bir yanda da istenmeyen etki-
ların etkisine aracılık eden mekanizmalar ve etkileri, leri azaltılır. Böylece, bu işlemlerle ilaçlar kendilerin-
ilaçların yan ve zararlı etkileri, ilaçlar arasında geçim- den beklenen etkilerini gösterebilir şekle sokulurlar.
sizlikler ve etkileşmeler, ilaca direnç ve bağımlılık gibi
hususlar hakkında bilgi verir. Anlaşılmasını kolaylaş- İlaç şekillerini tanımlamak.
5
tırmak için, farmakoloji bilimi alt dallara ayrılarak İlaç şekilleri fiziksel özellikleri ve hazırlanış şekilleri-
incelenebilir. ne göre ayrılırlar. Fiziksel özelliklerine göre katı, ya-
rı-katı ve sıvı ilaç şekilleri diye ayrılırken, hazırlanış
İlaç tanımı, ilacın özellikleri ve kaynaklarını tanım- şekillerine göre majistral ilaçlar, resmi ilaçlar ve hazır
2 lamak. ilaçlar diye üçe ayrılırlar.
Hastalıkların sağaltımı için kullanılan madde ilaç diye
bilinir. İlaç, farmakoloji biliminin ana unsurudur.
İlaç, doğal kaynaklardan elde edilir veya yarı-sentetik
ve sentetik olarak hazırlanır. İlacın etkisinin son dere-
ce seçici ve geçici olması diye iki önemli özelliği var-
dır. Seçici etki, kullanım amacıyla ilgili hücreyi, dokuyu,
organı ve buralardaki belirli biyolojik olayları etkilemesi
ama diğer sistem veya kısımları etkilememesi anlamın-
dadır. Geçici etki, ilaç kullanımının durdurulmasını
takiben etkisinin belli bir süre sonra kendiliğinden kay-
bolmasını ve kalıcı bir etkisinin kalmamasını ifade eder.
Kendimizi Sınayalım
1. İlaçların verilmesi ve emilmesi aşağıdaki terimlerden 6. Aşağıdaki maddelerden hangisi hem ilaç, hem fizyolojik
hangisi ile ilişkilidir? madde, hem de zehir olarak etkir?
a. Farmakodinamik a. Atropin
b. Farmakokinetik b. Morfin
c. Deneysel farmakoloji c. Tuz
d. Kemoterapi d. Striknin
e. Reçete bilgisi e. Arsenik
2. Cumhuriyet döneminin ilk resmi ilaç kitabının son ba- 7. Katı bir maddenin doğrudan gaz fazına geçmesi hangi
sım tarihini nedir? terimle ifade edilir?
a. 1923 a. Erimek
b. 1930 b. Elemek
c. 1950 c. Kesmek
d. 1960 d. Buharlaşmak
e. 1974 e. Süblime olmak
3. Aşağıdaki ilaçlardan hangisi alkaloit örneğidir? 8. Bitki kısımlarının normal sıcaklıkta (15-20°C), çözücü-
a. Digitoksin lerde (genellikle su), değişik sürey (30 dakika-24 saat) temas-
b. Glisirrhizik asit ta tutulması ile yapılan işlem aşağıdakilerden hangisidir?
c. Striknin a. Perkolasyon
d. Karanfil esansı b. Maserasyon
e. Jalapa c. Dekoksiyon
d. İnfüzyon
4. Aşağıdaki ilaçlardan hangisi hayvan kaynaklı ilaç örneğidir? e. Özütleme
a. Arap zamkı
b. Penisilin G 9. Aşağıdaki ilaç şekillerinden hangisi yarı-katı ilaç şekli
c. Oksitosin örneği değildir?
d. Atropin a. Bol
e. Epikateşin b. Hap
c. Liniment
5. Bir ata toplam 1000 mg verilen bir ilaç kedi veya tavşana d. Krem
ne kadar verilir? e. Ovul
a. 100 mg
b. 75 mg 10. Aşağıdaki özelliklerden birisi parenteral enjeksiyonluk
c. 50 mg çözeltilerin bir özelliği değildir?
d. 40 mg a. İzotonik olmalı
e. 20 mg b. Mikroorganizma içermemeli
c. Ateş yapıcı madde içermemeli
d. Berrak olmalı
e. Taşıt madde içermemeli
1. Ünite - Farmakolojiye Giriş, İlaç, Doz, Farmasötik İşlemler ve İlaç Şekilleri 19
Okuma Parçası
Tarihçe İbn Baytar 13’üncü yüzyılda yazdığı Baytarname’de 1800 bit-
Farmakolojinin tarihi insanlık tarihi kadar eskidir ve iki dö- kisel ve 130 hayvansal droğu tanıtmıştır.
neme ayrılabilir. İlk dönem antik çağlara kadar uzanır. İlk Rönesans’ın başlarında İsviçre’li bir hekim olan Paraselsus’un
insanın, çevresindeki ilk canlılardan farklı olarak, hastalık (1493-1541), kimyayı başka maddelerden altın yapmayı amaç
ve acıya karşı çare aradığı, bu amaçla çeşitli bitkileri ken- edinen bir meslek olmaktan kurtarıp, tıbbi alana tatbik etmek
di üzerinde denediği andan itibaren farmakoloji biliminin istemesi ilaçların ayrılması, tanınması ve sentezlenmesinde
doğduğu kabul edilir. Avını yakalamak için okunun ucunu önemli bir aşama olmuştur. 1546’da Nurnberg’de ilaçların
kürarlayan, çalışma gücünü artırmak için koka yaprakla- standardizasyonu için resmi ilaç kitabının basılması öngörül-
rını çiğneyen, acısını azaltmak için afyon sakızını kullanan müştür. Bundan sonra, gelişmeler hızlı bir şekilde olmuştur;
insan(lar) aslında bilinçsizce farmakolojinin temelini atmış- aşağıda önemli bazı buluşlar tarih sırasına göre verilmiştir.
lardır. Yani, insanoğlu kürarın felç yapıcı, kokainin kendini 1630’da İspanyol kaşifler Peru’da kınakına ağacı kabukları-
iyi hissetme hali doğuran, afyonun ağrı kesici etkisini ilaç nın sıtmaya karşı başarıyla kullanıldığını görmüşlerdir; bu
bilimi kavramı doğmadan yüzyıllarca önce tespit etmişlerdir. kabukları Avrupa’ya getirmişler ve ilaç olarak sıtmada kul-
Bundan hareketle, asırlarca sadece gözlemlere dayanılarak lanılmıştır. 1760’da inorganik ve organik arsenik bileşikleri
bitki ve hayvan kaynaklı çok sayıda madde bazı hastalıkların ilaç olarak kullanıma girmiştir. 1783’de pratisyen hekim ve
sağaltımında kullanılmıştır. botanik bilimci olan William Withering digital yaprağının
MÖ 1500 yıllarında Mısır’da Ebers Papirus’larında ilk tıbbi hekimlikte kullanılmasına ilişkin yayın yapmıştır. 1807’de
sağaltım kayıtlarına rastlanmaktadır; o zamanlar, bugün de Serturner afyondan morfini ayırmıştır; bitkilerden ilk ayrılan
halen kullanılmakta olan hint yağı, afyon gibi bitkisel ilaç bu alkaloidi diğerlerinin ayrılması ve tanınması izlemiştir.
maddelerinden bahsedilmektedir. Ondokuzuncu yüzyılın başlarında Fransız hekimleri Ca-
Eski yunanda Hipokrat (MÖ 460-377)’dan önce hekimlik ventou ve Pelletier kınakına ağacından kinini ayırmışlar-
felsefenin bir dalı olarak kabul edilmiştir. Hipokrat ise has- dır; kinin, bulaşıcı hastalıklarda kullanılan ilk ilaç olmuştur.
tadaki mevcut şartları incelemiş, basit ama geçerli sağaltım 1828’de Wöhler üreyi sentezlemiştir; bu, organik kimyada
metotlarını denemiştir. Hipokrat, hekimliği bu şekilde ilmi gelişmelere ve yeni ilaçların sentezlenmesine ön ayak ol-
temellere dayandırması sebebiyle, tıbbın babası olarak kabul muştur. 1853’de İngiltere’de Wood tarafından enjektör iğnesi
edilmiştir. bulunmuştur; böylece, ilaçların parenteral olarak uygula-
Hipokratı takiben bir reçeteye birden çok ilacın yazılması nabilme imkanı doğmuştur. Fransız hekimi Claud Bernard
ve bir hastada birden çok ilacın kullanılması eğilimi dikka- (1813-1878) yaptığı deneysel çalışmalar, fizyolojide olduğu
ti çekmektedir. Bu eğilim Galen (MS 131-201) tarafından kadar, farmakoloji biliminin gelişmesine de katkı sağlamıştır.
çoğul-farmasik sistem için geliştirilmiştir. Galen karmaşık 1910’da Paul Erlich frengiye karşı neosalvarsanı bulmuştur;
sağaltım metotları kaydetmiş ve öğretmiştir. Böylece, Galen bu, kemoterapide önemli bir çığır açmıştır.
tarafından hazırlanan reçeteler ve teoriler 14’üncü asırda Av- Yirminci yüzyılın ilk yarısında Amerika’da Abel tarafından
rupa hekimliğine hakim olmuştur. Bu esnada 30-60 arasında adrenalin, Hunt tarafından da asetilkolinin bulunması ile
değişen bitki özütü içeren galenik preparat hazırlanmıştır. otonom sinir sistemi farmakolojisi daha iyi anlaşılır hale gel-
Bitki kısımlarından alkol veya suyla yapılan maserasyonla miştir. 1929’da A.Fleming tarafından penisilinin, 1935’de de
elde edilen ham ilaca, Galen’in adına izafeten, galenik terimi Domagk tarafından sülfonamidlerin keşfi antibiyotik çağını
adı verilmiştir. başlatmıştır; özellikle 1940-1960 yılları arasında, binlerce an-
Tüm ortaçağ boyunca Hipokrat ve Galen’in görüşleri gün- tibiyotik ve diğer kimyasal sağaltıcı madde sentezlenmiş veya
celliğini korumuştur. Anadolu’da doğmuş ve yaşamış Yunanlı hazırlanmış ve sağaltıma sokulmuştur.
hekim olan Pedanius Dioscorides Materia-Medica isimli ki-
tabı MS 77-78’de yazmıştır. Kaynak: Kaya, S. 2014. Veteriner Farmakoloji. 1’inci cilt,
İlim ve hekimlikte hür ve eleştirel düşüncenin hakim olma- 6’ncı baskı. Sayfa 3-4 Medisan Yayınevi. Ankara.
sıyla birlikte (Rönesans’da), eski dönemin aksine, ilaçların
etki şekli ve yeri başta olmak üzere, birçok konuyu incele-
yen modern farmakoloji doğmuştur. Bu hareket kısa sürede
Floransa’da ilk resmi ilaç kitabının hazırlanıp basılmasına
(1498 yılında) götürmüştür. Bir Arap hekimi olan Ziyaeddin
20 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Sıra Sizde 5
Sİ=ÖD50/ED50 eşitliğinden hareketle 7,5/3=2,5 bulunur. Sİ
£4 olan maddeler genellikle tehlikeli kabul edilir; hekim bu
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı maddelerle doz ayarlamasını çok dikkatli yapmalı, son dere-
Sıra Sizde 1 ce dikkatli olmalı ve hastasını sağaltım süresince yakın göz-
İlaçlar geliştirilirken klinik safhada etkileri sağlıklı deney lemde tutmalıdır.
hayvanlarında (sıçan, köpek gibi) ve ilacın kullanılacağı he-
def hayvanlarda (at, sığır, koyun, keçi gibi) yapılarak incele- Sıra Sizde 6
nir; bu, deneysel farmakolojinin ilgi alanıdır. Bu denemeleri İlaçların yapıları ile etkileri arasında yakın ilişki vardır. Bir
geçen ilaçlar klinikte hasta hayvanlarda incelenir ve istenen ilacın yapısında aromatik halka bulunması, halkaya grup/
öngörüleri karşılayanlar sağaltıma girerler; bu, terapötik far- gruplar bağlanması, grupların yönü, maddenin düz ve/veya
makoloji diye bilinir. Normal ve hasta hayvanlarda ilaçların dallı zincirli olması, izomer (geometrik ve optik) yapı göste-
etkileri ve kullanılmaları da klinik farmakolojinin konusu- rip-göstermemesi gibi etkenler etkisini önemli ölçüde etkile-
dur. Çoğu kez klinik ve terapötik farmakoloji birbirinin aynı- yebilir. Bu gruplar, ilacın fiziksel ve kimyasal özelliklerini de-
sı gibi kullanılır; ama, aralarında bir ölçüde fark vardır. ğiştirmeleri yanında, hedef yapıdaki reseptörleri etkilemesini
(uyarı ve/veya uyarıyı engelleme gibi) de değiştirir.
Sıra Sizde 2
Bir ilaç, en belirgin etkisi ile tanınır; bu etkiyi oluştururken, Sıra Sizde 7
diğer etkilerinin de olmaması istenir. Ama, ilaçların çoğunun, Özellikle bitkisel maddeler olmak üzere, ilaç maddeleri (ham
esas-ana etkisi yanında, diğer pek çok etkisi de vardır. Örneğin, ilaç) çeşitli şekillerde hazırlanır ve kullanılırlar. Buradaki
morfin narkotik ağrı kesicidir; fakat, morfinin yatıştırıcı, öksü- amaç, ilaçlı maddeleri hastaya verilebilir şekle sokmak, etkin
rük kesici, peklik yapıcı gibi etkileri de vardır ve bunların çoğu madde miktarını artırmak, daha arı halde elde etmek, zehirli/
da yan etki olarak değerlendirilir. Buna göre, seçicilik ilaç tara- zararlı maddeleri ayırıp azaltmak, istenmeyen etkileri azalt-
fından öncelikle oluşturulan etkiyi tanımlamak için kullanılır; mak, böylece hasta için daha etkili ve daha iyi yararlanabile-
seçici etki de hasta için ilaç güvenliği bakımından son derece ceği şekle sokmaktır.
önemlidir.
1. Ünite - Farmakolojiye Giriş, İlaç, Doz, Farmasötik İşlemler ve İlaç Şekilleri 21
Yararlanılan Kaynaklar
Sıra Sizde 8 British Pharmacopoeia (Veterinary) (2005). The Stationery
Çay demleme işlemi, farmasötik teknoloji bakımından in- Office. London.
füzyon terimi ile ifade edilir. Geleneksel anlamda çay, dem- Crossland, J. (1980). Lewiıs’s Pharmacology. 5th Ed. Churc-
lendikten sonra sıcak olarak içilir. Tıbbi çay ise hazırlandık- hill Livingstone. Edinburgh.
tan sonra soğutulur ve soğuk olarak kullanılır. Jambhekar, S., Rekhi, G. S. (1989). Pharmaceutical Drug
Forms. 29-64. In: L. Shargel ve ark. Eds. Pharmacy Review.
Sıra Sizde 9 A Wiley Medical Publication. John Wiley and Sons. US.
Veteriner hekimlikte özellikle sığırlarda kullanılan bir ilaç Kaya, S. (2013). Tıbbi Botanik ve Tıbbi Bitkiler. 2’nci baskı.
şeklidir. İlaçlı mermi, daha ziyade koruyucu amaçlarla kul- Medisan Yayınevi. Ankara.
lanılır. Yaygın bir kullanımı yoktur; sadece bazı maddelerle Kaya, S. (2014). İlaçlar: Tanımı, Kaynakları, İsimlendiril-
(bazı antelmintikler, mineral maddeler, vitaminler gibi) ha- me, Dozları, Yapı-Etki İlişkisi ve Tıbbi Kimya. 5-20.
zırlanır. Ağızdan yutturulan bu maddeler, sığırlarda rumenin Alınmıştır: S. Kaya. Ed. Veteriner Farmakoloji. 1’inci cilt,
tabanına yerleşir; günlük olarak belli miktarda madde salı- 6’ncı baskı. Medisan Yayınevi. Ankara.
vererek bir mer’a/otlama sezonu (genellikle 3-6 ay) boyunca Kaya, S., Bilgili, A. (2014). İlaç Şekilleri ve Hazırlanma
koruyucu etki oluştururlar. Örneğin antelmintik içerenler; Teknikleri. 151-180 Alınmıştır: Kaya, S. Ed. Veteriner
sezon boyunca hayvanları parazit sataşmasına karşı korurlar. Farmakoloji. 1’inci cilt, 6’ncı baskı. Medisan Yayınevi.
Mineral madde ve vitamin içerenler; yine bir sezon boyun- Ankara.
ca bu maddelerden ileri gelebilecek eksiklikleri karşılamaya Kayaalp, O. (2009). Rasyonel Tedavi Yönünden Tıbbi Farma-
yardımcı olurlar. koloji. 1’inci cilt, 12’nci baskı. Pelikan Yayıncılık. Ankara.
Kayne, S. B., Jepson, M. H. (2004). Veterinary Pharmacy.
Sıra Sizde 10 Pharmaceutical Press. London.
İlaçların su, alkol, sulu-alkol, yağ ve diğer çözücülerde çöz- Türk Farmakopesi (TF) (1974). Sağlık ve Sosyal Yardım Ba-
dürülmesiyle hazılanan ilaç şekli çözelti diye tanımlanır; kanlığı. Sayı: 435. Milli Eğitim Basımevi. İstanbul.
enjeksiyonluk çözeltiler de bu tanım kapsamındadır. Yalnız, Novotny, M. J. (2001). Pharmacodynamics. 57-68. In: H. R.
enjeksiyonluk çözeltiler, berrak (süspansiyonlar ve kolloid Adams. Ed. Veterinary Pharmacology and Therapeutics.
çözeltiler hariç), vücut sıvıları ile izotonik, ateş yapıcı madde 8th Ed. Iowa State Press. A Blackwell Publishing Comp.
ve mikroorganizma içermezler; bu özellikleri ile normal çö- Ames. Iowa. USA.
zeltilerden ayrılırlar. Özkazanç, A. N. (1979). Galenik Farmasi. Fırat Üniv. Vet.
Fak. Yayınları 19. Ders kitabı: 9. Elazığ.
Sweetman, S. C. (2009). Martindale The Complete Drug
Reference. 36th Ed. Pharmaceutical Press. 100 South At-
kinson Road, Suite 200, Grayslake, IL 60030-7820. USA.
2
TEMEL VETERİNER FARMAKOLOJİ VE TOKSİKOLOJİ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
İlaçların kullanılma yolları ve emilmeyi tanımlayabilecek,
İlaçların vücutta dağılması, metabolizması ve atılmasını açıklayabilecek,
İlaçların etki şekillerini ve etkilerini açıklayabilecek,
İlaçlar arasında etkileşmeler, ilaçların yan ve zararlı etkilerini tanımlayabilecek
bilgi ve beceriler kazanabileceksiniz
Anahtar Kavramlar
• Emilme • Doz ve Etki
• Dağılma ve Birikme • Etkileşme
• Proteinlere Bağlanma • Direnç
• Metabolizma • Bağımlılık
• Atılma • İstenmeyen Etkiler
• Reseptör Kavramı
İçindekiler
• farmakokİnetİk
• Emİlme VE Kullanılma Yolları
• Vücutta Dağılma VE Bİrİkme
• Metabolİzma
• Atılma
• FarmakodİnamİK
Temel Veteriner Farmakoloji Farmakokinetik ve • İlaçların Etkİ Şekİllerİ VE Etkİlerİ
ve Toksikoloji Farmakodinamik • Doz-Yoğunluk VE Doz-Etkİ İlİşkİsİ
İlaçlar Arasında Etkİleşme
• İlaçların Etkİsİnİ Değİştİren
Faktörler
• İlaca Dİrenç
• İLACA BAĞIMLILIK
• İlaçların İstenmeyen Etkİlerİ
Farmakokinetik ve
Farmakodinamik
FARMAKOKİNETİK
İlaçlar vücuda çeşitli yollarla girerler; emilerek kan ve doku kesimlerine dağılırlar; biyot-
ransformasyona (BT) uğrarlar ve vücudu çeşitli yollarla terk ederler. İlaçların emilme, da-
ğılma, BT ve atılmaları arasındaki ilişki Şekil 2.1’de gösterilmiştir. Bu ünite kapsamında
ilaçların vücuda girişi (kullanılma yolları ve emilme), çeşitli doku ve sıvı kesimlerine da-
ğılması, vücutta uğradıkları değişiklikler ve atılmaları incelenecektir.
Şekil 2.1
Farmakokinetik Özet.
İlaçlar Vücuda Ağız,
Solunum, Deri ve
Parenteral Yollarla
Girerler. Emilip
Dolaşım Sistemine
Geçerler. Vücuda
Dağılırlar. Değişikliğe
Uğrarlar. Vücudu
Değişik Yollarla
Değişmemiş ve
Metabolitleri Halinde
Terk Ederler (Kaya, S.,
2014).
Bir ilacın emilmesi, dağılması, BT’si ve atılmasıyla ilgili olayların tamamıda hücre zar-
larından geçişini kapsar. Zira, ilaçlar, etki yerlerine biyolojik zarları (plazma zarı, hücre
zarı) geçerek ulaşırlar. Derideki kalın hücre katmanları, mide-bağırsak, akciğer ve kapil-
lar damar hücrelerindeki hücre zarları ilaçların emilmesi, bir bölmeden diğerine geçmesi
veya atılmasında önemli görev yaparlar. Plazma zarı, iki katmanlı lipid tabaka ile kuşa-
tılmış ve bunlar arasına gömülü halde bulunan proteinden yapılmıştır; mozaik görünü-
mündeki bu durum lipoprotein yapı olarak bilinir. Plazma zarı yarı-geçirgendir; yağda iyi
çözünen ilaçlar zarı kolay ve hızlı geçerler.
İlaçların kullanılma yolları hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak için Veteriner Farmakoloji
kitabını (Kaya, S. 2014. 1’nci cilt, 6’ncı baskı. ss. 21-35. Medisan Yay., Ankara) okuyabilirsiniz.
Biyoyararlanım
Terim, damar-içi yol dışında diğer yollarla (ağız, kas-içi, deri-altı gibi) verildiği durumda,
bir maddenin uygulama yerinden emilip dolaşıma geçen oranını ifade eder. Yüzde oranı
ile (yani %) F değeri olarak bilinir; bir maddenin F değeri %60 denildiğinde, bu değer
verilen ilaç miktarının (örneğin 1000 mg) belirtilen oranda (yani, %60) emilip vücuda
girdiğini (yani, %60 x 1000 mg = 600 mg) gösterir.
26 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Kanda Dağılma
Kan dolaşımına giren ilaç moleküllerinin bir kısmı serbest, önemli bir kısmı plazma pro-
teinlerine (albumin, α1-asitglikoprotein, lipoproteinler gibi) bağlı halde taşınırlar. Yağda
kolay çözünen maddeler plazma proteinlerine yüksek oranda bağlanırken, suda çözünen-
ler plazmada daha ziyade serbest halde bulunurlar. Zayıf organik asit ilaçlar (askorbik
asit, barbitüratlar, koumarinler, penisilinler, salisilatlar, sülfonamidler, tetrasiklinler) al-
bumine, zayıf bazik maddeler (eritromisin, kinidin, lidokain, klorpromazin, meperidin,
propranolol) de α1-asitglikoproteine bağlanarak taşınırlar. Plazma proteinlerine diaze-
pam, fenilbutazon ve koumarin %99, salisilik asit %90, enrofloksasin %20-40, kafein %12
oranında bağlanır. Plazma proteinlerine bağlanma yönünden ilaçlar yüksek, orta, düşük
ve çok düşük oranda bağlananlar diye dört grupta toplanır; bu terimlerin % ifadesi ve bazı
örnekleri Tablo 2.1’de verilmiştir.
2. Ünite - Farmakokinetik ve Farmakodinamik 27
Depolanma
Bazı ilaçlar bazı doku, organ ve vücut sıvılarında daha yüksek yoğunluklarda bulunurlar.
Varfarin, salisilatlar, digitoksin ve fenilbutazon plazma proteinlerine yüksek oranda bağla-
nırlar. Organik klorlu insektisidler (DDT, lindan gibi) ve tiyopental yağ dokuda; tetrasik-
linler ve kurşun kemik dokuda; grizeofulvin deri, tırnak, kıl gibi keratinli yapılarda; iyot
tiroid bezinde; kalp glikozidleri ve morfin karaciğerde; kalp glikozidleri kalp kası ve çizgili
kaslarda daha fazla birikirler.
İyon Tuzağı
Basit difüzyona elverişli bir zarla (yarı-geçirgen zar) ayrılmış ve aralarında pH farkı bu-
lunan iki bölmeli bir sistemde herhangi bir ilaç, iyonlaşmasına elverişli olan tarafta daha
yüksek yoğunlukta toplanır. pH dağılım hipotezine göre gerçekleşen bu durum iyon tu- pH dağılım hipotezi: Bu
hipoteze göre bazik ilaçlar pH’nın
zağı olarak bilinir. İyon tuzağına göre, parenteral olarak verilmiş olsalar bile, bazik mad- düşük (yani asidik), asidik ilaçlar
deler özellikle mide sıvısında yüksek yoğunlukta bulunurlar. İyon tuzağı ve pH dağılım ise yüksek (yani alkalik) olduğu
tarafta toplanırlar.
hipotezi ilaçların süte geçip-geçmemelerini de açıklar. Meme bezi epiteli kanla süt ara-
sında bulunan biyolojik bir zardır; sütün pH’sı (6.5-6.8) plazmanınkinden (pH 7.4) biraz
düşüktür. Bu ise kandaki iyonize olmamış ve yağda kolay çözünen bazik ilaçların (eritro-
misin, linkomisin gibi) süte yüksek yoğunlukta geçmeleriyle sonuçlanır.
Metabolizma (Biyotransformasyon)
İlaçlar, vücut için yabancı maddelerdir. Vücuda girdikleri andan itibaren birçok metabolik
değişikliğe uğrarlar. Kısmen ester bileşikler hariç, suda kolay çözünen maddeler vücutta
pek biyotransformasyon (BT) tepkimelerine maruz kalmazlar; değişmemiş halde idrarla
atılırlar. Yağda iyi çözünenler vücutta büyük ölçüde metabolize edilirler. Bu değişiklikler,
başlıca karaciğerde olmak üzere, enzimlerle geçekleştirilir. BT tepkimleri ile ilaçlar genel-
likle etkisiz veya zayıf etkili, suda kolay çözünen ve vücuttan hızla atılan şekle sokulurlar.
28 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Tablo 2.2
Biyoetkinleşme ile Etkinlik Değişmesi Ana İlaç Metabolit
Etkinliği Değişen
Maddeler. Lidokain Dietillidokain
Zayıf etkili metabolit
Aspirin Salisilik asit
İmipiramin Desipiramin
Daha etkili metabolit Kodein ve heroin Morfin
Morfin Morfin-6-glukuronid
Bir maddenin tümü BT’ye uğramaz; bir kısmı değişmemiş halde çıkarılır. Asetazola-
mid, azotoksit, eter, furosemid, strofantin G gibi ilaçlar vücutta pek değişikliğe uğramaz-
lar. BT ile, ilaçların etkinlikleri yanında, farmakokinetikleri de değişir; moleküllerinde
iyonize olabilen veya iyonize olmamakla beraber yağdaki çözünürlüklerini azaltan grup-
lar şekillenir ya da moleküle bu özellikleri kazandıran gruplar bağlanır. Bunun sonucu
ilaçların yağ/su dağılım katsayıları küçülür ve suda daha kolay çözünür hale gelirler; daha
polar (iyonize) özellik kazanırlar. Böylece, oluşan metabolitler böbrek tubüllerinden daha
az oranda emilir ve idrarla kolay atılırlar (Şekil 2.2).
Bir hastanın vücudunda enzimatik etkinlik artmıştır; Tablo 2.2’yi de dikkate alarak, bu en-
zimle metabolize edilen bir maddenin metabolizması ve etkisi ne yönde değişir, açıklayınız? 4
Biyotransformasyon Yolları
İlaçların vücutta maruz kaldıkları tepkimeler yükseltgenme (oksidasyon), indirgenme (re-
düksiyon), kopma (hidroliz) ve birleşme (sentez, konjugasyon) diye dört grupta toplanır
(Şekil 2.2).
Şekil 2.2
Bir İlacın Vücutta
Maruz Kaldığı
Tepkimeler ve Atılması.
BT Tepkimleri ile İlaç
Molekülleri Yağda
Kolay Çözünürlükten
Suda Kolay
Çözünürlüğe Doğru
Değişirler (Kaya, S.,
2014).
Bu tepkimelerden ilk üçü presentetik nitelikte olup Faz I tepkimeler diye bilinirler.
Yükseltgenme-indirgenme tepkimeleri ile ilaç moleküllerindeki bir grup daha polar şekle
sokulur. Kopmada, eterleşme veya esterleşme ile maskelenmiş olan polar grup bu tepkime
sonucu serbest hale gelir. Birleşme olarak bilinen son tepkime (Faz II tepkime) aslında bir
sentez olayıdır; esasta Faz I tepkimelerle değişikliğe uğrayan molekül kısmında oluşur.
Faz I tepkimelerle polar şekle sokulan ilaç molekülü, başta karaciğerde olmak üzere, bir
amino asit veya şeker grubuyla birleştirilerek daha polar şekle sokulur. BT tepkimelerinin
başlıcaları ile tipleri Tablo 2.3’de verilmiştir.
Tablo 2.3
Tepkime Çeşidi Tepkime Örnekleri Faz I ve II Tepkimeler
ve Örnekleri.
Aromatik halka hidroksilasyonu, yan zincir hidroksilasyonu,
Yükseltgenme
dealkilasyon (N-, O- ve S-), S-yükseltgenme (sülfoksit oluşumu),
(Oksidasyon)
halojen kopması gibi
ATILMA
Vücuda giren ilaçlar değişmemiş veya metabolitleri halinde vücudu çeşitli yollarla terk
ederler. İlaç ve metabolitlerinin atılması bakımından en önemli organ böbreklerdir. Ağız-
dan verildikten sonra sindirim kanalından emilmeyen kısımları ile bu kanala safrayla sal-
gılananların çıkarılmasında dışkı da önemli bir atılma yoludur. Gaz ve buharlar akciğer-
lerden, ilaçların bazıları süt, ter, tükürük, deri gibi yollarla da çıkarılırlar.
Safrayla bağırsaklara gelen etkin veya etkin olmayan metabolitler (özellikle glukuro-
nidler) burada bazı enzimler (β-glukuronidaz gibi) tarafından ayrıştırılır; serbest kalan
ilaç molekülleri kısmen emilerek karaciğere ve oradan da sistemik dolaşıma geçerler; bu
durum bağırsak-karaciğer dolanımı diye bilinir.
Yarı-Ömür (t1/2)
Herhangi bir ilacın yarı-ömrü (plama yarı-ömrü, atılma yarı-ömrü diye de bilinir) vücut-
ta (veya plazmada) başlangıçta bulunan miktarının yarıya inmesi için geçen süre olarak
tanımlanır. Bu terim; ilaçların etki süreleri ile ilişkilidir. Yarı-ömürlerine göre ilaçlar beş
grupta toplanırlar (Tablo 2.4).
Tablo 2.4
İlaçların Atılma Atılma Hızı (Yarı-Ömür Saat Olarak) İlaç Örnekleri
Yarı-Ömürlerine Göre
Gruplandırılması.
Çok çabuk atılanlar (t1/2: <1 saat) Ksilazin, penisilin G
Çok yavaş atılanlar (t1/2: >24 saat) Diazepam, digitoksin, metadon, tiroksin
Farmakodinami
Bu konu esasta ilaçların etkilerini (etki şekli, etkinlik, etki/etkiler) kapsar; doz-yoğunluk
ve doz-etki ilişkisi, ilaçlar arasındaki etkileşmeler, ilaçların etkisini değiştiren faktörler,
ilaca direnç ve bağımlılık, ilaçların istenmeyen etkileri de bu kapsamda değerlendirilebilir.
Halotan sıvı genel anesteziktir; yağ/su dağılım katsayısı da büyüktür. Sinir hücresinde etki
şeklini açıklamaya çalışınız? 5
Reseptörler hakkında Veteriner Farmakoloji kitabından (Kaya, S. 2014. 1’nci cilt, 6’ncı bas-
kı. Medisan Yay., Ankara) daha fazla bilgi edinebilirsiniz.
İyon-Kanalları
Hücre zarlarında çeşitli anyon veya katyonların geçmesine aracılık eden iyon-kanalları
(Ca-, CL-, K-, Na-kanalları gibi) vardır. Uyarılabilir hücrelerin görevlerini sürdürebilmele-
ri (uyarı-uyarının sonlanması), hücre zarının iki tarafında belli yoğunlukta bulunan Na, K,
Ca, CL gibi iyonlara geçirgenlik durumuna göre bu iyonların zarın iki yüzü arasında gidip-
gelmeleriyle mümkündür. Bu iyonların kendilerine özel ve protein yapılı çeşitli altbirimler-
den yapılmış kanalları serbestçe veya gerilime bağımlı (Voltaj-bağımlı; V-bağımlı) kanalları
geçtikleri kabul edilir. Kanallardan bazıları doğrudan reseptörlerle bağlantı kurarlar. İlaç-
lar bu kanallardan bazılarını doğrudan, bazılarını da G-proteini aracılığında etkiler. İyon
kanallarının başlıca örnekleri ile agonist ve antagonistleri aşağıdaki gibidir.
Gerilime-bağımlı Na-kanalları (V-Na-kanalları): Yerel anestezikler (lidokain, proka-
in gibi), tetrodotoksin (Kirpi balıklarının “Spheroides rubripes-Puffer fish karaciğerinde
bulunur), saksitoksin (midye, istiridye, deniz tarağı gibi kabuklularda bulunur), akrep
34 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
zehiri gibi maddeler bu kanalların açılmasını engeller ve iletimi keserler. Akonitin gibi
diterpen alkaloitler (akonifin, deflinin gibi), veratrin, piretrin ve piretroitler bu kanalların
devamlı açık kalmasınına yol açarak sinirsel iletimi bozarlar.
Gerilime-bağımlı Ca-kanalları (V-Ca-kanalları): L-tipi Ca-kanalları azidopin, diltia-
zem, nifedipin, verapamil gibi birçok madde ile bloke edilirler. Damarlarda gevşemeye ve
genişlemeye sebep olurlar.
Kelasyon (Şelasyon)
Kelasyon, metal iyonlarının organik maddelerle halka oluşturarak bağlanması durumu-
dur. Organik madde molekülünde metalle (arsenik, bakır, civa, kurşun gibi) halka yapan
gruba ligand adı verilir; ligandlar genellikle sülfidril grupları (-SH) ihtiva eden enzim
veya proteinlerdir. Metallerin hemen tamamı da bu etki şekliyle hücrelerde hayati önem
taşıyan birçok sülfidrilli enzimin etkinliğini engellerler. Arsenik tarafından lipoik asitin
etkinliğinin engellenmesi durumu bu etkileşmenin en tipik örneğidir.
Doz-Yoğunluk İlişkisi
İlaçların etki oluşturabilmeleri etki yerlerinde belli yoğunlukta bulunmalarına bağlıdır.
İlaçların kan, serum veya plazmadaki düzeyleri ile diğer vücut kesimlerindeki (etki yer-
leri de dahil) yoğunlukları arasında genellikle aynı yönde ilişki vardır. İşte, herhangi bir
ilacın etki noktasında veya yerinde en küçük etkili yoğunluğuna (EKEY, minimum etkin
yoğunluk, MEK) karşılık olan kan EKEY veya plazma EKEY vardır. Etki yerindeki ilaç
yoğunluğu belli bir sınır değeri aştığında yol açılan etki doruk değere ulaşır; bundan sonra
dozun veya ilaç yoğunluğunun artırılması etki şiddetinde pek fazla artışa sebep olmaz;
ama, zehirli/zararlı etkilere yol açabilir.
Sağaltım penceresi: Bu terim, İlaçlar tek veya tekrarlanan dozlarda belli aralıklarla verilirler. Sağaltım dozunun dü-
plazmada EKEY ile en yüksek zenlenmesi esasta tekrarlanan dozlarla ilgilidir; bu uygulama da kullanılan doz, doz sayısı,
dayanılabilir yoğunluk arasındaki
farkı ifade eder. doz aralığı (üçü birlikte dozaj diye bilinir) gibi değişkenleri kapsar. Tüm bu uygulamalarda
amaç etkili kan yoğunluğunun sağlanması ve bunun belli bir süre devam ettirilmesidir.
Burada bahsedilmesi gereken önemli bir ölçüt de sağaltım penceresi oluşturur.
Doz-Etki İlişkisi
Herhangi bir ilacın dozunun artırılması genellikle etki şiddeti veya süresinde de artışa se-
bep olur. Yalnız, bu artış dozdaki artışla orantılı değildir; yani, dozun 2 katı veya daha fazla
artırılmasıyla etki şiddetinde aynı ölçüde artışa yol açılamaz. Böyle bir durum olsaydı,
doz-cevap eğrisinin düz bir çizgi olması gerekirdi. Halbuki, etki şiddetini 2 katı artırmak
için, bazen, dozun 10-100 katı artırılması gerekebilir. İlaç dozunun 2 katına çıkarılması
etki şiddetinde 1,6 katı (doruk etkinin %64’ü), 4 katına çıkarılması 2,3 katı (veya %90’ı)
artış yapabilmektedir.
2. Ünite - Farmakokinetik ve Farmakodinamik 35
Doz-etki ilişkisi iki şekilde değerlendirilebilir; doz arttıkça etkinin şiddeti de artar
veya doz arttıkça belli nitelikte etkiye yol açılan veya etkilenen hayvanların sayısı ya da
oranı da artar. Doz-etki arasındaki bu ilişki, sırasıyla, kademeli doz-etki ilişkisi ve kuvantal
doz-etki ilişkisi diye bilinir.
Doz-etki ilişkisi için Veteriner Farmakoloji kitabında (Kaya, S. ve Ünsal, A. 2014. 1’inci cilt,
6’ncı baskı. Medisan Yay., Ankara) ilgili konuyu okuyabilirsiniz.
İlaçlar arasında etkileşme için Veteriner Farmakoloji kitabında (Kaya, S. 2014. 1’inci cilt,
6’ncı baskı. Medisan Yay., Ankara) ilgili konuyu okuyabilirsiniz.
Morfin ve benzeri maddelere köpeklerin diğer hayvanlara göre daha duyarlı olmalarının se-
7 bebi nedir?
Yaş: Yaşın ilaç etkisini değiştirmesi esasta yaşa göre vücut ağırlığının, yeni doğmuşlar,
gençler ve yaşlılarda ilaç farmakokinetiğinin (özellikle BT ve atılma hızı) farklı olmasından
ileri gelir. Özellikle ilk hafta esnasında olmak üzere, ilk 4 hafta boyunca yeni doğmuş hay-
vanlar ilaçlara çok duyarlıdırlar; zira, ME etkinliği ancak 1-3 ayda normal seviyesine gelir.
Kalıtım: Genetik yapı, ilaçların BT’si, etki şekli ve bir ölçüde de BT ile ilgili çeşitli
enzimlerin sentezinin artması veya azalması hayvan türleri, ırkları ve hatta aynı ırkın bi-
reyleri arasındaki önemli değişikliklerin sebebini oluşturur. İzoniazid, sülfonamidler gibi
ilaçların insan ve köpeklerde yavaş asetillenmesi (asetil transferaz yetersizliği), kedilerin
glukuronik asitle birleşmeyi gerçekleştirememesi (uridin difosfo-glukuronil transferaz
noksanlığı), glutasyon redüktaz, methemoglobin redüktaz, glikoz-6-fosfat dehidrojenaz
noksanlığı bunlardan sadece birkaçıdır.
Irk: Bazı ilaçlara bazı hayvan türlerinde bulunan bazı ırklar aşırı duyarlıdır; örneğin,
başta Collie ırkı olmak üzere, bazı köpek ırkları, kan-beyin engelinin fazla geçirgen olması
sebebiyle, ivermektine doza bağlı olarak aşırı derecede duyarlıdır.
Gebelik: Gebelerde ilaçların farmakokinetiği önemli şekilde değişir; fötal dolaşımın
anne dolaşımına yakın olması sebebiyle, ilaçların özellikle dağılım hacimleri genişler. Ge-
belerde benzimidazol antelmintiklerden bazıları (albendazol, kambendazol, oksibendazol
gibi), salisilatlar (aspirin gibi), sülfonamidler (sülfadimidin gibi) teratojenik etkilidir. Opio-
idler ve barbitüratlar yavruda solunum merkezini baskı altına alırlar. Salisilatlar, klenbuterol
gibi ilaçlar gebelik süresini uzatırlar. Kortikosteroidler (kortizon, kortizol gibi) teratojeniktir
ve kemiklerde erimeye sebep olurlar.
Diğer Faktörler
Çevre sıcaklığı, ışık, yükseklik, oksijen durumu, fizylojik durum, psikolojik durum gibi
bazı faktörler de ilaçların etkisini değiştirebilir.
İlaca Direnç
Bazı ilaçlar uzun süreyle kullanıldıklarında başlangıçta alınan cevap giderek zayıflar; aynı
şiddette cevap alabilmek için ilaç dozunun giderek artırılması gerekir. Olay, vücudun ilaca
direnci olarak bilinir; örneğin narkotik ağrı kesicilerin aralıksız olarak uzun süreyle kulla-
nılmaları sırasında verilecek ilaç miktarı giderek artırılmalıdır.
2. Ünite - Farmakokinetik ve Farmakodinamik 37
Direnç çeşidi: Yapı yönünden birbirine benzeyen, aynı ya da benzer mekanizmalarla
etkiyen ilaçlardan birisine dirençli olan kimse genellikle diğerine de direnç gösterir; bu
durum çapraz direnç diye bilinir. Çok seyrek olarak bir hasta önceden almadığı bir ilaca
karşı da direnç gösterebilir; kalıtımla ilgili olan bu durum bireysel direnç olarak bilinir.
Bazı hayvan türleri (tavşan gibi) bazı ilaçlara (atropin gibi) oldukça dayanıklıdır; bu duru-
ma türe has direnç adı verilir.
Direncin şiddeti: Kazanılmış direncin ortaya çıkma hızı ve derecesi ilaç çeşidine göre
değişir. Bazı kişilerde orta şiddette (bunlar normal dozun 10 katına kadar dayanır), ki-
milerinde şiddetli (bunlar normal dozun yüzlerce katına dayanabilir) olarak ortaya çıkar.
İnsanlarda morfin normal olarak 10-15 mg kullanılır; fiziki bağımlılık gelişenlerde bu
miktar 100-500 katına kadar çıkabilir.
İlaca Bağımlılık
Başlangıçtaki etkiyi oluşturmak için, ilacın artan miktarlarda verilmesi gerektiği hususu
aslında hastanın ilaca bağımlılık göstermesiyle yakından ilgilidir; genellikle MSS’ye etki-
yen ilaçlar arasında görülen bağımlılık 4 şekilde veya derecede gelişir ve incelenir. Hay-
vanlarda seyrek görülen bu durum esasta insanların, insan hekimliğinin ve adliyenin bir
sorunudur.
Psişik Bağımlılık
Bu; bir maddenin sürekli kullanılması sonucu hastanın ve/veya kişinin o maddenin etki- Yoksunluk belirtileri: Kullanılan
maddenin kesilmesini takiben
lerine karşı psişik bakımdan ileri derecede arzu hissetmesi halidir. İlaç kullanımının ke- kişinin iradesi dışında gelişen veya
silmesi kişide yoksunluk belirtilerine sebep olmaz; ama, psişik bir huzursuzluk doğurur. ortaya çıkan kişinin kendisine,
çevresine, topluma zarar veren
Bu arzu ise ilaç için psişik bir özleme dayanır; bu özlem bazen o kadar şiddetli olur ki, bu belirtilerdir; böyle bir kişi,
durumdaki kişi ilacı almak zorunda kalır. İlaç alma hissi kişiyi ilacı arama davranışına kendisini topluma kazandırma
sokar; ilacı kullanma hususunda kişinin iradesi kaybolur ve adeta ilaç kişiyi idare eder du- merkezlerinde kontrol altına
alınmalı ve tedavi edilmelidir.
ruma gelir. Morfin ve diğer opioidler, kokain ve sigara güçlü psişik bağımlılık oluştururlar.
Kahve ve çay alışkanlıkları ya da tiryaki olmayanlarda sigara alışkanlığı, istenildiği zaman
bırakılacağı için, genellikle psişik bağımlılık olarak kabul edilmez.
Fiziki Bağımlılık
Bir maddenin uzun bir süre kullanılması sonucu vücutta etkilediği reseptörlerde veya re-
septör içi yapılarda meydana gelen değişiklikler sonucu ortaya çıkan bağımlılık şeklidir;
bu aslında bir nöro-uyum olayıdır. Zira, fiziki bağımlılığın geliştiği bireylerde nöron veya
nöron toplulukları arasında yeni bir nöro-hormonal denge oluşur.
Nöron içinde veya nöron topluluklarındaki bu uyum değişiklikleri genellikle ilacın
etkisini tamponlayacak niteliktedir. Bu tamponlama ilacın etkisine zıt yöndeki hücre faa-
liyetlerinin aşırı ölçüde etkinlik kazanmasıyla sağlanır. İşte, böyle bir kişide ilaç veya suis-
timal edilen madde kullanıldığı sürece belli bir problem ortaya çıkmaz; ama, şekillenmiş
olan yalancı denge o maddenin kesilmesiyle bozularak, kişide psişik ve somatik nitelikte,
dayanılmaz belirtilerle seyreden yoksunluk belirtilerinin ortaya çıkmasına sebep olur.
38 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Görülen belirtiler söz konusu maddenin kullanıldığı sürece baskı altında kalan ve onun
etkisine ters yönde gelişen görev değişikliklerinin yansımasıdır.
İlaç Alerjisi
Alerjik tepkimeler; kimyasal alerji, aşırı duyarlılık tepkimeleri diye de bilinir. Küçük mo-
lekül ağırlıklı maddelerin alerjik tepkimelere yol açabilmeleri için kendileri veya meta-
bolitlerinin vücutta önce proteinlerle birleşerek antijenik bir bileşik (işlenmiş antijen)
oluşturmaları gerekir. Bu antijene maruz kalınmasını takiben 1-2 hafta içinde antikorlar
şekillenir; söz konusu maddeye belirtilen sürelerden sonra tekrar maruz kalınması ha-
linde, alerjik belirtilerle giden antijen-antikor tepkimeleri (hafif kaşıntıdan-ölüme kadar
gidebilir) görülür.
İnsan veya hayvanlar ilaç ya da metabolitini veya benzer yapıdaki maddeleri farkı-
na varmadan çeşitli yollarla (besinler, hava gibi) almış veya maruz kalmış olabilirler; bu
durumda, zaten duyarlı hale gelindiğinden, belli bir süre içinde (Tip I tepkimeler hemen
başlar ve 30 dakikada, Tip III tepkimeler 6 saatte, Tip IV tepkimeler 36 saatte doruk değe-
re ulaşırlar) alerjik tepkimeler ortaya çıkar.
Alerjik maddenin sebep olduğu bağışıklık mekanizmasına göre bu tepkimeler dört
tipe (Tip I, II, III, IV tepkimeler) ayrılır ve incelenirler.
İlaç alerjisi içinde en tehlikelisi penisilinin yol açtığı anafilaktik şoktur; okuma parçasını da
dikkate alarak, Tip I alerji olan bu tip şokun gelişmesi hakkında bilgi veriniz? 8
Yalın zararlı etkiler, ilaç alerjisi ve diğer tepkimeler için Veteriner Farmakoloji kitabında
(Kaya, S. ve Ünsal, A. 2014. 1’inci cilt, 6’ncı baskı. Medisan Yay., Ankara) ilgili konuyu oku-
yabilirsiniz.
40 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Özet
İlaçların kullanılma yolları ve emilmeyi tanımlamak. İlaçların etki şekillerini ve etkilerini açıklamak.
1 3
İlaçlar çeşitli yollarla (deri, ağız, solunum, parenteral
İlaçlar etkilerini, bazı fiziko-kimyasal özellikle-
yollar gibi) verildikten sonra uygulama yerlerinden ri dışında, genellikle hedef yapılardaki reseptörleri
emilerek sistemik dolaşıma girerler. Deri ile krem, aracılığında oluştururlar. Reseptörleri etkilemeleri,
losyon, merhem gibi sıvı ve yarı-katı ilaçlar; ağız ile etkilerinin ortaya çıkmasına kadar giden olaylar zin-
draje, kapsül, çözelti, tablet, toz gibi sıvı ve katı ilaçlar; cirinde, reseptör-sonrası olayları başlatır. Bazı ilaçlar
solunum ile sıvı ve gaz haldeki ilaçlar; kas-içi, deri-altı reseptörleri etkiler ve etkileri doğrudan oluşurken,
gibi parenteral yollarla da enjeksiyonluk çözelti, sus- bazıları G-proteini aracılığnda etkirler; hücre içinde
pansiyon gibi ilaçlar uygulanırlar. İlaçlar kan dolaşımı etkisine aracılık edecek maddelerin (ikinci-haber-
ile etki yerlerine ulaşırlar ve etkilerini oluştururlar. ciler diye bilinir) şekillenmesine yol açarlar. Bazıla-
rının etkilerine enzim etkinliğini engellemeleri, ba-
İlaçların vücutta dağılması, metabolizması ve atılma- zılarının etkilerine iyon-kanallarında iyon akımını
2 sını açıklamak. değiştirmeleri, bazılarının etkilerine de taşıt protein-
Kan dolaşımında ilaçlar serbest ve plazma proteinle- leri etkilemeleri aracılık eder.
rine bağlı halde taşınırlar. Vücudun her tarafına aynı
ölçüde geçemezler; beyine kolay giremezler, gebelerde İlaçlar arasında etkileşmeleri, ilaçların yan ve zararlı
plasenta, sağılanlarda meme bezi geçiş engeli oluştu- 4 etkilerini tanımlamak.
rur. Vücutta değişik oranlarda ve şekillerde metabo- İki ilaç birlikte kullanıldıklarında, dikkatli olunmaz
lize edilirler. Vücudu, öncelikle idrar ve safra olmak ise aralarında etkileşmeler oluşabilir; bu etkileşmeler
üzere, çeşitli yollarla (süt, ter, solunum havası gibi) bir yandan ilacın beklenen etkisinin ortaya çıkmasını
değişmemiş ve metabolitleri halinde terk ederler. engellerken diğer yandan da hasta için tehlikeli ola-
bilir. İlaçlar kullanılırken, istenen etkileri yanında,
istenmeyen etkileri (yan etki, zararlı etki) ile de karşı-
laşılabilir. Onun için, ilacın istenen etkileri ile beraber
hekim o ilacı kullanırken karşılaşabileceği yan etkileri
ve doz aşımı halinde veya ilaca duyarlılığı artırabilen
etmenler hususunda da dikkatli olmalıdır.
2. Ünite - Farmakokinetik ve Farmakodinamik 41
Kendimizi Sınayalım
1. Bir ilacın yapısında bulunan aşağıdaki özelliklerden han- 6. Tuzlu sürgütler sindirim kanalında suyun emilmesini
gisi o maddenin biyolojik zarlardan basit geçişle emilmesini azaltarak etkilerini oluştururlar; buna göre, bu etki şekli aşa-
zorlaştırır? ğıdakilerden hangisi ile tanımlanır?
a. Alkolik grup a. Fiziksel-kimyasal etki
b. Benzen halkası b. Reseptör işgali
c. Hidrokarbon zinciri c. Enzim etkinliğinin engellenmesi
d. Steroid çekirdek d. Kelasyon
e. Alkil grubu e. İyon-kanallarının engellenmesi
2. Etkin taşıma sistemi aşağıdaki özelliklerden hangisini 7. Penisilin ve benzeri maddelerin bakterilerde etki şekli
paylaşmaz? aşağıdakilerden hangisi ile ilgilidir?
a. Metabolik enerjiye gerek gösterir a. Monoamin oksidaz
b. Özel bir taşıt proteine gerek duyar b. Prostaglandin sentetaz
c. Geçiş metabolik zehirlerle engellenir c. Anjiyotensin dönüştürücü enzim
d. Yapıları benzer olan maddeler birbirinin emilmesini d. Asetilkolin esteraz
engeller e. Transpeptidaz
e. Suda kolay çözünen maddeler daha kolay emilirler
8. İlaç dozunun iki kat artırılması etki şiddetine kaç kat
3. Bir madde ağızdan verildiğinde emilip karaciğerden ge- yansır?
çerken değişikliğe uğrar ve sistemik dolaşıma daha az mik- a. 1,0 kat
tarda ulaşırsa bu terim ne ile ifade edilir? b. 1,5 kat
a. Karaciğerden geçiş c. 1,64 kat
b. Biyoyararlanım d. 2,0 kat
c. İlk-geçiş etkisi e. 2,3 kat
d. Biyoeşdeğerlik
e. Dağılım hacmi 9. Aşağıdaki ilaçlardan hangisinin (+)-izomeri daha güçlü
etkilidir?
4. Kalp glikozidleri aşağıdaki doku ve organlardan hangi- a. Levamizol
sinde diğerlerine göre çok daha fazla miktarda birikir? b. Hiyosiyamin
a. Yağ doku c. Amfetamin
b. Kemik doku d. Adrenalin
c. Çizgili kaslar e. Efedrin
d. Tiroid bezi
e. Keratinli yapılar 10. İlaca direnç ve bağımlılık çok önemli bir sorundur; mor-
fin ve benzeri maddelere fiziksel bağımlılık şekillendiğinde
5. Aşağıdaki tepkimelerden hangisi Faz II tepkime örneğidir? bir kimse normal dozun kaç katına dayanabilir?
a. Yan zincir hidroksilasyonu a. 5 kat
b. Dealkilasyon b. 10 kat
c. Halojen kopması c. 20 kat
d. Hidroliz d. 50 kat
e. Glukuronik asitle birleşme e. 100 kat ve daha fazla
42 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Okuma Parçası
İlaç Alerjisi Tipleri (Alerjik tepkimeler) Tip III tepkimeler (Arthus tepkimeleri, Serum hastalığı):
Tip I tepkimeler (Anafilaktik tepkimeler): Bunlara Bu tepkimelere öncelikle IgG antikorları (kısmen de IgM)
immunoglobulin(Ig) E tipi antikorlar (anti ilaç antikorlar) aracılık eder. Tip III tepkimelerin oluşumu Tip II tepkimeler-
aracılık eder; bu antikorlar Fc kısımları ile mast hücreleri ve dekinin tersinedir; zira, yukarıda değinildiği gibi, Tip II tep-
bazofil lökositlerin zarlarına kendi reseptörleri (Fc epsilon kimeler sabit-doku antijenleri ile serbest antikorlar arasında
reseptörleri) ile sıkıca bağlanırlar; bağlanma özelliğinden do- oluşur. Büyük antijen-antikor bileşikleri oluşur; şekillenen
layı, bu antikorlara reajinik antikorlar (reajin) veya sitotropik bileşikler hedef doku ve damar endotellerinde kolayca çöker;
antikorlar adı da verilir; hücre yüzeyindeki sayıları 10-500 bu ise hücreler ve dokular için yıkımlayıcı nitelikte yangıya
bin arasındadır. Vücuttaki IgE antikorlarının çoğu bu hücre- sebep olur.
lere bağlı halde bulunurlar. Damar endoteli veya hedef yapıya çöken antijen-antikor bi-
İlaç-protein bileşiği (hapten, alerjen) yan yana duran iki IgE leşiği komplementin etkinleşmesine, akyuvarların bölgeye
molekülüne köprü oluşturacak şekilde bağlanır; alerjene toplanmasına, etkin oksijen gruplarının ortaya çıkmasına,
bağlanan IgE’nin ilettiği uyarı sonucunda hücrelerden hista- lizozomal enzimlerin serbest kalmasına ve doku hasarına yol
min, lökotrienler, prostaglandinler, interlökinler (IL-2, IL-3, açar. Tepkimenin tipi ve şiddeti antikor-antijen bileşiğinin
IL-4, IL-5, IL-6, IL-13 gibi), serotonin, trombosit etkinleşti- çökme yerine, miktarına ve yerel etkili maddelere göre de-
rici faktör, kimyasal cezbedici maddeler gibi pekçok madde ğişir; yerel (Arthus tepkimeleri) ve yaygın (Serum hastalığı)
salıverilir; böylece, damarlarda genişleme, geçirgenlik artışı tepkimeler ortaya çıkabilir.
sonucu ödem, solunum yollarında daralma, yangı hücrele- ……….
rinin bölgeye toplanması, kanın pıhtılaşmasının bozulması, Tip IV tepkimeler (Hücre-aracılı tepkimeler): Gecikmiş
komplement sisteminde etkinleşme ve benzeri diğer yangısal aşırı duyarlılık tepkimeleri olarak da bilinen bu duruma du-
cevaplar şekillenir. yarlı T-lenfositleri ve makrofajlar aracılık eder. Duyarlı hüc-
………. reler antijenle temasa geldiklerinde hızla değişikliğe uğrayıp,
Tip I tepkimeler alerjene maruz kalınmasını takiben hemen çoğalırlar; salıverdikleri lenfokinler vasıtasıyla 24 saatte kı-
ortaya çıktıklarından, hemen oluşan aşırı duyarlılık tepkime- zarıklık ve şişlikle başlayan yerel bir yangıya yol açarlar; len-
leri olarak da bilinirler. Tip I tepkimelerin şiddetli ve sistemik fokinlerin salıverilmesi dokuda makrofajlar ve nötrofil löko-
şekli anafilaktik şok diye bilinir; bunda işe birçok organ veya sitlerin toplanmasına sebep olur. Bu tip tepkimelerin başlıca
dokuyu kapsayan belirtiler (kan basıncında düşme, akciğer örneğini temas dermatiti oluşturur.
kan basıncında yükselme, solunum yollarında şiddetli daral- ……….
ma gibi) ortaya çıkar.
Tip II tepkimeler (Antijene-bağımlı sitolitik tepkimeler): Kaynak: Kaya, S. ve Ünsal, A. 2014. Veteriner Farmakolo-
Bu tepkimelere hem IgG hem de IgM antikorlar aracılık eder; ji. 1’inci cilt, 6’ncı baskı. Sayfa 139-141. Medisan Yayınevi.
burada ilaç veya metaboliti damar endoteli ya da kan hücre- Ankara.
lerinin (alyuvar, akyuvar, trombosit gibi) zarındaki belli bir
protein grubu ile birleşerek antijen haline getirir. İşte, bu sa-
bit antijenlere karşı yukarıda belirtilen antikorlar şekillenir.
Oluşan antikorların bir kısmı hücre yüzeyindeki antijenlere
bağlanır; bu bağlanma komplementin (enzimatik etkili se-
rum proteinleri) etkinleşmesi sonucu doğrudan veya hücre
yüzeyindeki antijen-antikor bileşiğini tanıyan fagositik hüc-
reler ya da fagositik tipte olmayan katil hücreler aracılığında
dolaylı yoldan hücrelerin zarar görmesine veya erimesine yol
açar.
……….
2. Ünite - Farmakokinetik ve Farmakodinamik 43
Sıra Sizde 4
Enzimatik etkinliğin artması iki yönlü çalışır. Bunlardan il-
kinde ilaç enzimle daha etkili metabolite çevriliyorsa, ilacın
etkisi artabilir; bu durum ilacın istenmeyen etkisinin artma-
sıyla da sonuçlanabilir. İkincisinde, ilaç enzimle daha zayıf
etkili veya etkisiz metabolite çevrilebilir; bu durumda da
ilaçtan beklenen fayda yeteri ölçüde sağlanamaz.
Sıra Sizde 5
Halotan koklatılarak uygulanır. Akciğerde alveollerden hızlı
ve kolay emilir; beyinde kısa sürede yüksek yoğunluğa ula-
şır. Beyin hücrelerinin zarında fazla miktarda birikir; hücre
zarında var olduğu kabul edilen Na-kanallarının açılmasını
engeller; böylece, uyarı dalgasının doğmasını önler. Bu du-
rum, etkilenen yerlerde geri dönüşümlü olarak felçle (anes-
tezi) sonuçlanır.
44 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Yararlanılan Kaynaklar
Sıra Sizde 6 Brown, S. A. (2001). Pharmacokinetics: Disposition and Fate
Reseptörler hücrenin çeşitli kısımlarında bulunurlar. İlaç ve of Drugs in The Body. 15-56. In: H. R. Adams. Ed. Vete-
benzeri maddelerle getirilen kimyasal uyarıyı alırlar; uyarıyı, rinary Pharmacology and Therapeutics. 8th Ed. Iowa State
biyolojik uyarıya dönüştürür, uyarının iyon-kanalları veya Press. A Blackwell Publishing Comp. Ames. Iowa. USA.
enzimlere aktarılmasında ilk kademeyi oluştururlar. Uyarıl- Crossland, J. (1980). Lewiıs’s Pharmacology. 5th Ed. Churc-
dıklarında bazı reseptörler (nAk-R’ler gibi) doğrudan etki hill Livingstone. Edinburgh.
oluştururlar, bazıları ise (mAk-R’ler gibi) hedef yapıyı aracılı Kaya, S. (2014). Farmakokinetik. 21-84. Alınmıştır. S. Kaya.
(G-proteini gibi) şekilde etkiler ve etkisine aracılık edecek Ed. Veteriner Farmakoloji. 1’nci cilt, 6’ncı baskı. Medisan
olan hücre içinde ikinci-haberci diye bilinen maddelerin şe- Yayınevi. Ankara.
killenmesine yol açarlar. Kaya, S. ve Ünsal, A. (2014). İlaçların Etki Şekilleri ve Et-
kileri. 85-149. Alınmıştır. S. Kaya. Ed. Veteriner Farma-
Sıra Sizde 7 koloji. 1’nci cilt, 6’ncı baskı. Medisan Yayınevi. Ankara.
Morfin ve benzeri opioidler köpeklerde MSS’yi baskılar, di- Kayaalp, O. (2009). Rasyonel Tedavi Yönünden Tıbbi Farma-
ğer hayvanlarda çılgınlığa varacak kadar uyarırlar; bu durum koloji. 1’inci cilt, 12’nci baskı. Pelikan Yayıncılık. Ankara.
beyinde opioid reseptörlerin dağılımının ve çeşitliliğinin Novotny, M. J. (2001). Pharmacodynamics. 9-14. In: H. R.
farklı olmasıyla ilgilidir. Adams. Ed. Veterinary Pharmacology and Therapeutics.
8th Ed. Iowa State Press. A Blackwell Publishing Comp.
Sıra Sizde 8 Ames. Iowa. USA.
Penisilin tipi alerji veya anafilaktik şok, penisiline ilk ma- Ross, E. L. (1992). Pharmacodynamics: Mechanisms of
ruziyeti takiben genellikle 1-2 hafta sonra ikinci kez maruz Drug Action and The Relationship between Drug Con-
kalınca ortaya çıkar. Son derece tehlikelidir; alerji belirtileri- centration and Effect. 33-48. In: A. G. Gilman, T. W.
nin (nefes alıp-vermede güçlük, kan basıncında ileri seviyede Rall, S. S. Nies, P. Taylor. Eds. The Pharmacological Basis
düşme gibi) görülmesini takiben bazen 1-2 dakika gibi son of Therapeutics. 8th Ed. Mc Graw-Hill, Inc. Health Profes-
derece kısa bir süre içinde ölümle sonuçlanabilir. sion Division. New York.
Sweetman, S. C. (2009). Martindale The Complete Drug
Reference. 36th Ed. Pharmaceutical Press. 100 South At-
kinson Road, Suite 200, Grayslake, IL 60030-7820. USA.
3
TEMEL VETERİNER FARMAKOLOJİ VE TOKSİKOLOJİ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Sinir sisteminde ana görev birimini (nöron) tanımlayabilecek,
İletişim aracılarını açıklayabilecek,
Sinaps veya kavşakları ve buralarda oluşan olayları tanımlayabilecek,
Sinaps veya kavşaklarda ilaçların etki yerlerini ve etkilerini açıklayabilecek
bilgi ve beceriler kazanabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Nöron • Reseptör
• İletişim/İletim Aracıları • Efektör Hücre
• Sinir Ucu • Reseptör Uyarıcı ve Blokörü
• Sinaps ve Kavşak
İçindekiler
Sinir sisteminde tüm olaylar ve ilaçlar etkilerini sinaps veya kavşaklar seviyesinde oluşturur;
onun için, burası son derece önemlidir; buradaki fizyolojik olaylar bilinmeden sinir sistemi
ilaçlarının öğrenilmesi son derece zor ve hatta mümkün değildir.
Bir sinir hücresini ve burada ilaçların etkileri bakımından önemli olayları açıklayınız?
1
İletişim/İletim Aracıları
Merkezi sinir sisteminde kendi nöronları, sinir uçları ile efektör yapılar ve MSS ile hor-
monal sistem arasındaki iletişim, haberci diye bilinen maddelerle (transmiter, medyatör,
messanger) sağlanır. Nöro-regülatörler olarak da bilinen bu maddeler nöro-medyatörler
(NM’ler), nöro-modulatörler ve nöro-hormonlar diye üçe ayrılırlar.
Nöro-medyatörler: Sinaps veya kavşaklarda bir nöronun ucundan salıverilen ve diğer
hücre veya nöro-efektör yapının zarında bulunan reseptörlere etkiyerek uyarının geçişini
sağlayan maddelerdir; NM’lerin başlıcaları noradrenalin (NA), asetilkolin (Ak), serotonin
(5-hidroksitriptamin, 5HT), dopamin, histamin, glutamik asit, glisin, gamma-aminobuti-
rik asit (GABA) ve endorfinlerdir.
Nöro-modulatörler: Sinir ucundaki ana sinaps veya kavşakta uyarının geçişini sağla-
mayan ama bunu ayarlayan maddelerdir; sinaps öncesi ucun (presinaptik-uç) veya sinaps
sonrası (postsinaptik) zarın uyarılabilirliğini değiştirerek etkili olurlar. Böyle bir sinaps
veya kavşakta sinaps öncesi uçla nöro-modulatör maddeyi salgılayan sinir ucu arasında
ikinci bir sinaps daha vardır; burada açığa çıkan nöro-modulatör madde sinaps öncesi
ucu depolarize ederek buradan NM maddenin salıverilmesini azaltır veya engeller. Örne-
ğin, omurilik-arka boynuzundaki 1’inci duyusal sinir ucu ile 2’nci duyusal nöron arasında
uyarının geçişi P maddesi ile sağlanır; burada sinaps öncesi uçta bulunan enkefalinerjik
ara-nöronlar P maddesinin salıverilmesini ayarlarlar (azaltırlar) ve ağrılı uyarının geçişini
ve ağrının algılanmasını önlerler.
Nöro-hormonlar: Hipotalamustaki bazı nöron gruplarında hazırlanıp, hipotalamo-
hipofizyal-portal sistem (hipotalamus ve hipofiz bezi arasındaki dolaşım sistemi) ile
ön-hipofize gelen, buradan bazı hormonların salıverilmesine ve/veya salıverilmesinin
engellenmesine yol açan hormonlar (hipofizotropik hormonlar) ile hipotalamustan arka
hipofize gelen sinir uçlarından salıverilen oksitosin ve antidiüretik hormon’dur.
Sentez sırasında substrat yerine geçme: NM’ler sinir uçlarında sentezlenirken, bazı ilaç-
lar sentez basamaklarında substrat olarak kullanılır; bunun sonucu, ya NM maddenin sentezi
ve böylece etkisi artar veya substrat olarak kullanılan maddeyle hazırlanan NM zayıf etkili
bir maddeye çevrilir. Son durumda oluşan madde yalancı-NM olarak bilinir; yalancı-NM,
normal-NM gibi sinir ucunda depolanır ve onun yerini alarak miktarını azaltır; uyarıyla da
salıverilir. Örneğin adrenerjik sinir ucuna giren a-metildopa L-aromatik amino asit dekar-
boksilaz (L-AAAD) ile α-metil NA'ya çevrilir; oluşan bu madde hem NA'dan daha zayıf et-
kilidir hem de sinir ucunda bulunan α2-adrenerjik reseptörler (α2A-R’ler) aracılığında klo-
nidin-benzeri etki (beyinde kalp-damar merkezinin baskı altına alınması sonucu MSS’den
dışarı doğru sempatik uyarı akışı azalır; kalp hızı yavaşlar, kan basıncı düşer) oluşturur.
NM’yi parçalayan enzimin engellenmesi: Sinir ucu veya sinaptik aralıkta bulunan ve
NM’nin parçalanmasına aracılık eden enzimi(leri) dönüşümlü olarak engelleyen madde-
ler, söz konusu NM’nin etkisini artırırlar. Örneğin adrenerjik sinir uçlarında bulunan mo-
noamin oksidaz-A (MAO-A) klorjilin, MAO-B deprenil tarafından engellenir; böylece,
vezikül içinde daha fazla miktarda NA depolanmasına ve uyarıyı takiben de salıverilme-
sinin artmasına yol açarlar. Sinaptik aralıktaki AkE’yi engelleyen maddeler (fizostigmin,
neostigmin, organik fosforlu ilaçlar gibi) Ak’in etkisini şiddetlendirirler.
Reseptörlerin uyarılması veya bloke edilmesi: Sinaps sonrası zarda bulunan resep-
törlere çeşitli ilaçlar etki ederler. Bunlardan, NM’ye benzer etki oluşturanlar (agonistler)
yanında, reseptörlere dönüşümlü veya dönüşümsüz şekilde bağlanarak NM maddenin
bağlanmasını ve böylece etkisini engelleyen (antagonistler, reseptör blokörleri) çok sayıda
madde vardır. Reseptörlerde, NM benzeri (agonistik) etki oluşturan maddeler ile etkile-
dikleri reseptör çeşitlerinin başlıcaları şunlardır.
• Metakolin: Muskarinik Ak reseptörler (mAk-R’ler, M-R’ler)
• Nikotin: Nikotinik Ak reseptörler (nAk-R’ler)
• Fenilefrin: α-Adrenerjik reseptörler (αA-R’ler)
• İzoproterenol: β-Adrenerjik reseptörler (β1A-R’ler, β2A-R’ler)
• Dobutamin: β1A-R’ler
• Terbutalin: β2A-R’ler
• Klonidin ve ksilazin: α2A-R’ler
Reseptörleri kapatarak NM'nin tersi etkiye yol açan veya etkisini engelleyen bazı mad-
deler ile etkiledikleri reseptör çeşitlerinin başlıcaları da şunlardır.
• Atropin: mAk-R’ler
• d-Tubokürarin: nAk-R’ler
• Fenoksibenzamin: αA-R’ler
• Prazosin: α1A-R’ler
• Propranolol: βA-R’ler
• Praktolol: β1A-R’ler
• Butoksamin: β2A-R’ler
• Difenhidramin: Histamin 1 reseptörler (H1-R’ler)
• Simetidin: H2-R’ler
• Nalokson: Opioid reseptör (O-R’ler)
• Bikukulin: GABA-R’ler
Otoreseptörlerin etkilenmesi: Uyarıyı takiben sinir ucundan salıverilen birçok NM
madde sinir ucu zarında bulunan reseptörleri (otoreseptörler) etkileyerek, kendi salıve-
rilmesini düzenler; olay genellikle salıverilmenin azalması şeklinde geliştiğinden negatif-
geri bildirim olarak bilinir. Sinir ucunda bulunan diğer bazı reseptörler de salıverilmeyi
düzenler; örneğin adrenerjik sinir uçlarında bulunan α2A-R’ler ve M2-R’lerin uyarılması
NA salıverilmesini engellerken, βA-R’ler ve nAk-R’lerin uyarılması NA salıverilmesinde
artışa sebep olur.
3. Ünite - Sinir Sistemi İlaçları 51
Sinir ucundan NM salıverilmesinin önlenmesi: Bazı ilaçlar ve maddeler sinir ucun-
dan NM maddenin salıverilmesini engelleyerek etkili olurlar. Örneğin bretilium adrener-
jik sinir uçlarından NA’nın, botulismus toksini kolinerjik sinir uçlarından Ak’in salıveril-
mesini engeller; sırasıyla sempatolitik ve parasempatolitik etki oluştururlar.
Amfetamin ve benzeri maddeler gibi sinir ucundan NM madde salıverilmesini artıran mad-
delerin etkileri zamanla kaybolur; sebebini belirtiniz? 3
Genel Anestezikler
İlaç örnekleri: Azotprotoksit, eter, etilklorür, halotan, ketamin, metoksifluran, tiletamin,
tiyopental gibi. Bunlardan veteriner hekimlikte kullanım için ketamin ve tiletamin içeren
tıbbi ürünler vardır; diğerlerinin kullanılması gerektiğinde beşeri hekimlikte ruhsatlı tıbbi
ürünler seçilebilir.
Genel etkileri: Beyin kabuğundan başlayarak, beyin sapı, omurilik soğanı ve omuriliği
normal uykudakine benzer şekilde baskılarlar. Genel anestezik bir madde duyuları (ağrı,
dokunma gibi) kaldırır, uyku doğurur, şuursuzluk yapar, çırpınmaları önler, çizgili kas
gevşemesi sağlar, refleksleri azaltır.
Kullanılmaları: Cerrahi girişimlerde genel anestezi yapmak için kullanılırlar.
52 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Yerel Anestezikler
İlaç örnekleri: Benzokain, etilklorür, heksilkain, lidokain, prilokain, prokain gibi.
Damar daraltıcı ilaçlar: Genel etkileri: Etkili yoğunluklarda sinirlerle (MSS’nin herhangi bir kısmı, her çeşit
Adrenalin, efedrin gibi ilaçlar sinir lifi, nöron gibi) temasa geldiklerinde sinirsel iletimi dönüşümlü olarak engellerler.
damarların duvarlarındaki
α1A-R’leri etkileyerek damarları Ağrı, soğukluk, sıcaklık, dokunma gibi duyular kaybolur. Yerel anestezik ilaçlar (likokain,
daraltırlar. prokain gibi) ile damar daraltıcı ilaçların (adrenalin, efedrin gibi) birleştirilmesi veya
birlikte kullanılmaları ile bir yandan oluşturulacak yerel anestezi süresi uzatılırken diğer
yandan da yerel anestezik ilacın istenmeyen etkileri azaltılabilir.
Kullanılmaları: İlaçlar; yüzeyel (topikal), infiltrasyon, iletim (sinir bloğu), epidural,
spinal anestezi diye bilinen birçok yerel anestezi yöntemi ile kullanılırlar.
Nöroleptikler
Nörolept-ağrı kesilmesi: İlaç örnekleri: Asepromazin, azaperon, droperidol, klorpromazin, klorprotiksen, proma-
Nöroleptik bir ilaç ve ağrı kesici
bir ilacın birlikte kullanılmasıyla
zin, propiopromazin gibi. Yeşil reçeteye tabidirler.
yapılan preanestezi şeklidir. Genel etkileri: Belirgin bir yatışma-uyku hali olmaksızın hareketlerde yavaşlama, çev-
Amacı, hastada sakinleşme ve ağrı reden gelen uyarılara cevap vermede isteksizlik, çevreye ilgisizlik, fikirlerde bulanıklık,
kesilmesi oluşturmaktır.
heyecansızlık ve inisiyatifte azalma oluşur. Motor faaliyet, bellek, hatırlama, akıldan hesap
yapma, dikkat etme gibi yetenekler genellikle değişmez veya azalmaz. Yatışma-uyku hali
olsa bile, kişinin çevreden gelen uyarılara cevap verme yeteneği hala devam eder.
Nörolept anestezi: Nörolept- Kullanılmaları: Şizofreni (insanlarda), hastanın tutulup-zapt edilmesi, beyindeki or-
ağrı kesilmesi ve genel anesteziğin ganik bozukluklar veya ilaçların sebep olduğu saldırganlık hali, endişe ve gerilimin gide-
birleştirilmesi ile oluşturulan
anestezi şeklidir. rilmesi, preanestezi, nörolept-ağrı kesilmesi ve nörolept-anestezi, bulantı, kusma gibi
durumlarda kullanılırlar.
Trankilizanlar
İlaç örnekleri: Diazepam, meprobamat, rezerpin gibi. Yeşil reçete ile temin edilirler.
Yeşil reçete: Hekim tarafından üç Genel etkileri: Trankilizan terimi kişide korku, heyecan, endişe (anksiyete) gibi duyu-
nüsha olarak yazılan, nüshalardan ları yatıştırarak sakinleşme yapan ilaçları ifade eder. Endişe-korku gidericidirler; endişe,
birisi hekimin kendisinde kalan,
iki nüshası hasta veya hasta sahibi kişinin içinde veya dışında bulunan sıkıntılı duruma karşı gelişen, ruhi ve somatik kısım-
tarafından eczaneye bırakılan ları bulunan psikonörotik bozukluktur.
reçete şekli.
Kullanılmaları: Yatıştırıcı, çırpınma önleyici, merkezi etkili kas gevşetici, preanestezi
için kullanılırlar.
Hastada sakinleşme olmasını ama uykusunun da gelmemesini istiyorsunuz; hangi ilaç gru-
4 bunu kullanmanız gerekir ve neden?
3. Ünite - Sinir Sistemi İlaçları 53
Şekil 3.1
OSS ve MSS’de Sinir
Hücre Gövdesi, Sinir
Lifleri, Gangliyonlar
(sinapslar) ve Efektör
Yapılar (Adams, R.,
H., 2001, Kaya, S.
Pirinçci, İ., 2014).
Şekil 3.2
Bir Adrenerjik Sinir
Ucunda Gelişen
Olaylar ve Uyarının
Aktarılması (Adams,
R. H., 2001, Kaya, S.,
2014).
ci-genişletici etkilere aracılık eder. Bu genel kuralın iki istisnası vardır; αA-R’ler bağırsaklar-
da gevşetici, βA-R’ler kalpte uyarıcı etkilere aracılık eder.
α-Mimetik: Adrenalin, NA gibi αA-R’lerin en güçlü uyarıcısı adrenalin’dir; NA orta, izoproterenol (İPT) zayıf etkilidir.
ilaçlara benzer şekilde sempatik αA-R’lere adrenalinin etki gücü NA'nın 2-10 katı, İPT'nin 100-1000 katıdır. αA-R’ler için
sinir uçlarındaki αA-R’leri uyararak
onlara benzer etki oluşturan uyarıcı etkisi daha güçlü olan diğer bazı ilaçlar şunlardır (α-mimetikler diye de bilinirler):
ilaçları ve etkiyi tanımlamak için Detomidin, efedrin, etilefrin, fenilefrin, fenilpropanolamin, hidroksiamfetamin, klonidin,
kullanılan terim.
ksilazin, medetomidin, mefentermin, metaraminol, α-metildopa, metilheksamin, metok-
samin, nafazolin, oktopamin, pseudoefedrin. Bunlardan detomidin, klonidin, ksilazin,
medetomidin, α-metildopa gibi ilaçlar α2A-R’ler için seçici etkilidirler.
β-Mimetik: Adrenalin, NA gibi βA-R’ler için en güçlü etkisi olan İPT, en zayıf etkisi olan NA'dır. βA-R’lere İPT’nin
ilaçlara benzer şekilde sempatik etkisi adrenalinin 2-10 katı, NA’nın 100 katıdır; adrenalinin etkisi orta derecededir. βA-
sinir uçlarındaki βA-R’leri uyararak
onlara benzer etki oluşturan R’ler için (özellikle β2A-R’ler için) uyarıcı etkisi daha güçlü olan diğer bazı ilaçlar şunlardır
ilaçları ve etkiyi tanımlamak için (β-mimetikler diye de bilinirler): Bametan, klenbuterol, nilidrin, orsiprenalin (metaprote-
kullanılan terim.
renol), protokilol, ritodrin, salbutamol, simaterol, terbutalin.
Bu durumda; adrenalin karma αA-R ve βA-R agonisti, NA kalpteki βA-R’leri de uya-
ran ama öncelikle αA-R agonisti, İPT, çok zayıf αA-etkileri olan, saf βA-R agonisti olarak
kabul edilir.
αA-R’ler ve βA-R’lerin kendi aralarında da alt tipleri vardır. αA-R’ler; α1A-R’ler, α2A-
R’ler; βA-R’ler de β1A-R’ler, β2A-R’ler, β3A-R’ler, β4A-R’ler diye bölümlenirler.
Adrenerjik reseptörler hakkında Veteriner Farmakoloji (S. Kaya, 2014. 1’nci cilt 6’ncı baskı.
Medisan Yay., Ankara) isimli kitaptan daha fazla bilgi edinilebilir.
Deride daha ziyade αA-R’ler bulunur; adrenalin, NA ve İPT’nin deriye etkilerini karşılaştır-
5 malı olarak inceleyiniz?
Sempatolitikler
Sempatik sinir sisteminde sinir uçları ile efektör yapılar arasında sinirler veya ilaçlarla
oluşturulacak etkileri önleyen ya da şiddetini azaltan ilaçlardır. Bu ilaçların etkisi ya ad-
renerjik sinir uçlarının veya A-R’lerin ya da her ikisinin bloke edilmesi sonucu uyarı ge-
çişinin bozulmasıyla ilgilidir. Buna göre A-R blokörleri ve adrenerjik nöron blokörleri
diye iki gruba ayrılırlar. A-R blokörleri; αA-R’ler ve βA-R’ler üzerinde oldukça seçici et-
kilidirler; αA-R’leri bloke eden ilaçlar βA-R’leri pek etkilemez; bu durumun tersi de doğ-
rudur. Yani, A-R blokörleri kısmi bir sempatolitik etki oluştururlar. Buna karşılık, nöron
blokörleri tam sempatolitik etkilidirler. Reseptör blokörleri adrenal bezlerden salıverilen
adrenalin ve NA'nın etkilerini engellerken, nöron blokörlerinin bu tür etkileri yoktur. A-R
blokörleri tüm sempatomimetik ilaçların etkilerini önlerken, nöron blokörleri sadece do-
laylı yoldan etkili maddelerin (amfetamin, efedrin gibi) etkilerini engelleyebilirler.
İlaç örnekleri: αA-R blokörleri (bromokriptin, dibenamin, ergonovin (ergometrin),
ergotamin, fenoksibenzamin, karvediol, labetalol, prazosin, yohimbin); βA-R blokörleri
(atenolol, metoprolol, propranolol, timolol gibi); adrenerjik nöron blokörleri (bretilium,
guanetidin, rezerpin gibi).
60 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Kolinerjik Reseptörler
Parasempatik sinir sisteminde nikotinik (nAk-R) ve muskarinik (mAk-R veya M-R) diye
iki tip Ak reseptörü (Ak-R) bulunur. Bu reseptörlerin anılan şekilde ayrılmasının sebebi,
Ak tarafından uyarılmalarını takiben, sırasıyla nikotin ve muskarine benzer etki oluştur-
malarıdır.
Nikotinik reseptörler (nAk-R’ler): Bu reseptörler otonomik gangliyonlar, nöro-mus-
küler kavşaklar ve adrenal bezdeki kromafin hücrelerde bulunur. nAk-R’lerin çeşitli blo-
körlere verdikleri cevaplar veya duyarlılıkları oldukça farklıdır. Örneğin nöro-musküler
kavşaklardaki nAk-R’ler d-tubokurarin, süksinilkolin; otonomik gangliyonlardaki nAk-
R’ler hekzametonium gibi ilaçlarla kapatılıp uyarı geçişi engellenebilir. Bu sebeple, nAk-
R’lerin iki alttipi bulunduğu kabul edilir.
Muskarinik reseptörler (M-R’ler veya mAk-R’ler): Bunlar kalp kası, düz kas ve salgı
bezlerindeki nöro-efektör kavşaklarda bulunurlar; M1-R, M2-R, M3-R, M4-R diye tipleri
vardır. M1-R’ler yemek borusu, mide ve bağırsaklardaki kolinerjik nöronlar ve otonomik
sinapslarda bulunur; bu reseptörlerde uyarı geçişi pirenzepin ile seçici şekilde engellenir.
M2-R’ler kalp kası ve düz kaslarda, M3-R’ler ve M4-R’ler de düz kas ve salgı bezlerinde
bulunur. M2-R’ler kolinerjik sinir uçlarında da mevcuttur; negatif-geri bildirim ile Ak
salıverilmesini azaltır. Atropin ve benzeri ilaçlar tüm M-R’leri kapatır ve uyarı geçişini en-
geller. M-R’lerin agonistleri tarafından uyarılması efektör yapıya göre değişen etkilere yol
açar; örneğin mide-bağırsak kanalında uyarı oluşurken, kalp kasında baskı, damarlarda
gevşeme ve genişleme oluşur.
Parasempatomimetikler
Kolinerjik ilaçlar diye de bilinirler. Kolinerjik reseptörleri (mAk-R’ler ve nAk-R’ler) doğru-
dan veya dolaylı şekilde etkileyerek Ak’in etkisini taklit ederler. Kolinerjik terimi, otonomik
etki yeri dikkate alınmaksızın, Ak’e benzer etki yapan ilaç, parasempatomimetik terimi
ise PSS’de gangliyon sonrası sinirlerle kontrol edilen efektör yapılarda Ak’e benzer etki
oluşturan ilaç anlamına gelir. Burada incelenecek ilaçların çoğunun, muskarinik etkileri
yanında, nikotinik etkileri de vardır. Özellikle AkE’yi engelleyen maddeler (fizostigmin,
neostigmin gibi) nAk-R’ler ve mAk-R’ler arasında ayrım göstermeksizin etki oluştururlar.
İlaç örnekleri: Kolin esterleri (Ak, karbakol, metakolin gibi), alkaloitler (arekolin, pi-
lokarpin gibi), AkE’yi engelleyenler (fizostigmin, neositgmin, pridostigmin gibi). AkE’yi
engelleyenler dolaylı etkili parasempatomimetikler diye de bilinirler.
Etkileri: Damarları genişletir, kan basıncını düşürür ve kalbi yavaşlatırlar. Düz kasları
(sindirim kanalı, solunum yolları, idrar kesesi, uterus gibi) uyarırlar. Mide-bağırsak hare-
ketlerini artırır, sancı ve ishal yaparlar. Solunum yollarını daraltırlar; nefes alıp-vermeyi
zorlaştırırlar. İdrar kesesi duvarını kasar ve istem dışı işemeye (idrar kaçırma) sebep olur-
lar. Uterus hareketlerini artırır ve yavru atmaya yol açabilirler. Tüm salgıları (burun, mide,
pankreas, solunum yolları, ter, tükürük gibi) artırırlar.
Kullanılmaları: Mide-bağırsak tembelliği, rumen tembelliği, peklik, idrar tutukluğu,
atropin ve benzeri maddelerle zehirlenmeler gibi durumlarda kullanılırlar.
ve solunum yollarındaki salgı bezleridir; bunları göz bebekleri ve kalpteki mAk-R’ler iz-
ler. Mide-bağırsak kanalı ve idrar kesesindeki mAk-R’lerin duyarlılığı daha azdır. En az
duyarlı mAk-R’ler, mide asit salgısı ile ilgili olanlardır; bu sebeple, çok yüksek dozlarda
verilmedikçe, mide asit salgısını çok az engellerler.
İlaç örnekleri: Adifenin, atropin [(±)-hiyosiyamin], atropin metilnitrat, flavoksat,
glikopirolat, hiyosin (skopolamin), hiyosin N-butilbromür, homatropin, metantelin, pro-
pantelin, pirenzepin. Bunlarda pirenzepin M1-R’ler için seçici etkilidir; diğer reseptörler-
de uyarı geçişini pek engellemez.
Etkileri: Kalbi hızlandırırlar, mide-bağırsak hareketlerinin zayıflatırlar ve yavaşlatır-
lar, içeriğin geçişini yavaşlatırlar, sancıyı önler veya teskin ederler, göz bebeğini genişle-
tirler, salgıları (göz yaşı, solunum yolları, ter, tükürük) azaltırlar. MSS’yi bazıları (atropin
gibi) uyarır, bazıları (hiyosin gibi) da baskılar.
Kullanılmaları: Preanestezi, düz kaslarda spazm çözücü, gözün incelenmesi, taşıt tut-
ması, organik fosforlu (malatiyon, triklorfon gibi) ve karbamat (aldikarb, karbaril gibi)
insektisitlerle zehirlenmelerde antidot olarak kullanılırlar.
3. Ünite - Sinir Sistemi İlaçları 63
Özet
Sinir sisteminde ana görev birimini (nöron) tanımlamak. Sinaps veya kavşakları ve buralarda oluşan olayları ta-
1 3
Nöron sinir sisteminde ana görev birimidir. Hücre nımlamak.
gövdesi, akson, dendrid gibi üç kısımdan yapılmıştır.
Sinaps veya kayşaklarda uyarının geçişi sağlanır.
İlaçlar dahil, dendridler ile uyarı alınır, hücre gövde- Ama, bu aşamaya kadar burada çok önemli birçok
sinde değerlendirilir, akson ile uygun cevap sinir ucu- olay (NM madde sentezi, depolanması, salıverilme-
na iletilir ve görünen etki oluşur. si gibi) gerçekleşir. Salıverilen NM madde sinaptik
aralığı geçerek reseptörleri etkiler ve reseptör sonrası
İletişim aracılarını bilmek. olayları başlatarak sonuçta etkisini oluşturur. Bundan
2
Sinir ucuna gelen uyarının sinaps veya kavşak sonrası sonra NM maddenin etkisi sonlanır ve sinaps veya
tarafa iletilmesi iletişim aracıları ile sağlanır. Burada kavşak tekrar uyarılabilir hale gelir.
iletimden birici derece sorumlu olan aracılar NM’ler
diye bilinir; bunların başlıcaları Ak, dopamin, GABA, Sinaps veya kavşaklarda ilaçların etki yerlerini ve etki-
glisin, glutamik asit, 5HT, NA’dır. İletimin düzenlen- 4 lerini açıklamak.
mesi veya ayarlanması görevini ise nöro-modulatör- Sinir sisteminde ilaçlar etkilerini esasta sinaps veya
ler yapar; bu maddeler sinaps öncesi ucu veya sinaps kavşaklarda oluşturur. Burada NM’nin sentezini bo-
sonrası zarın uyarılabilirliğini değiştirerek etkili olur- zarak, NM’nin salıverilmesini etkileyerek (hızlandıra-
lar. Nöro-modulatör olarak görev yapan maddelerin rak veya engelleyerek), salıverilen NM’nin sinir ucuna
başlıcaları endorfinler, enkefalinler, P maddesi gibi alınmasını etkileyerek, sinir ucunda NM’nin depo-
maddelerdir. lanmasını bozarak, sinaps öncesi veya sonrası uçtaki
reseptörleri etkileyerek (uyararak veya baskılayarak)
gibi çeşitli mekanizmalarla etkilerini oluştururlar.
64 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Kendimizi Sınayalım
1. Bir sinir hücresinde, peptid maddeler hariç, diğer nöro- 6. Aşağıdaki ilaçlardan hangisi genel anestezi için kullanılır?
modulatörlerin sentezlendiği yer neresidir? a. Lidokain
a. Hücre gövdesi b. Asepromazin
b. Dendrid c. Diazepam
c. Akson d. Ketamin
d. Sinaps aralığı e. Fenitoin
e. Sinir ucu
7. Aşağıdaki ilaçlardan hepsinin de ağrı kesici etkisi var-
2. Opioidler güçlü ağrı kesici maddelerdir; etkilerine sinir dır ama etki güçleri farklıdır; ağrı kesici etkisi en güçlü olan
ucunda bulunan aşağıdaki maddelerden hangisinin salıveril- maddeyi belirtiniz?
mesini azaltmaları aracılık eder? a. Aspirin
a. P maddesi b. Metamizol
b. Adrenalin c. Fenilbutazon
c. Endorfin d. Ketoprofen
d. Enkefalin e. Morfin
e. Antidiüretik hormon
8. Adrenerjik sinir uçlarını tahrip eden madde hangisidir?
3. COMT aşağıdaki maddelerden hangisinin metabolizma- a. Rezerpin
sında önemlidir? b. 6-Hidroksidopamin
a. Dopamin c. Amfetamin
b. Ak d. α-Metil-p-tirozin
c. NA e. Kokain
d. P maddesi
e. 5HT 9. αA-R’lerde blokan etkili maddeyi işaretleyiniz?
a. Rezerpin
4. 3,4-Metilendioksimetamfetaminin (Ecstasy) etkisi aşağı- b. Propranolol
daki maddelerden hangisi ile ilişkilidir? c. Yohimbin
a. Ak d. Praktolol
b. 5HT e. Ksilazin
c. GABA
d. Glisin 10. Aşağıdaki ilaçlardan hangisi AkE etkinliğini engelleye-
e. P maddesi rek etkisini oluşturur?
a. Arekolin
5. Aşağıdaki ilaçlardan hangisi α2A-R’leri özel olarak uyarır? b. Muskarin
a. Terbutalin c. Atropin
b. Fenilefrin d. Fizostigmin
c. Ksilazin e. Hemikolinium
d. Prazosin
e. Atropin
3. Ünite - Sinir Sistemi İlaçları 65
Sıra Sizde 7
mAk-R’lerin agonitleri ile uyarılması sindirim kanalı düz
kaslarının uyarılmasına, sancı ve benzeri etkilere sebep olur.
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
Bu maddeler mide-bağırsak tembelliği, peklik ve benzeri du-
Sıra Sizde 1
rumlarda kullanılırlar. Bu reseptörlerin bloke edilmesi sin-
Bir sinir hücresi, hücre gövdesi, akson ve dendridlerden ya-
dirim kanalı düz kaslarının gevşemesine, içeriğin geçişinin
pılmıştır. Sinir hücresinde uyarı sinir ucundan salıverilen
yavaşlamasına, spazmın çözülmesine, sancı ve benzeri du-
NM madde(ler) ile sağlanır. Sinir hücresinde, ilaçlar, NM
rumların iyileşmesine yol açar.
sentezi, depolanması, salıverilmesi yanında, burada reseptör-
leri uyararak veya baskılayarak etkilerini oluştururlar.
Sıra Sizde 8
AkE parasempatik nöro-efektör yapılardaki sinaps ve kav-
Sıra Sizde 2
şaklarda uyarı geçişini sağlayan Ak’ni kolin ve asetik asite
Nöro-medyatörler sinaps veya kavşaklarda uyarının geçişin-
yıkımlar; böylece, uyarı geçişi sonlandırılır. AkE etkisini en-
den doğrudan sorumludurlar. Nöro-modülatörler ise uyarı
gelleyen maddeler (fizostigmin, neostigmin, organik fosfor-
geçişini sağlamayan ama bunu ayarlayan maddelerdir.
lu ilaçlar gibi) Ak’in yıkımlanmasını engeller ve bu yerlerde
Ak’nin birikmesine yol açarlar; böylece, etkilerini (parasem-
Sıra Sizde 3
patomimetik etki) dolaylı bir şekilde oluştururlar.
Amfetamin, efedrin, tiramin, gibi maddeler adrenerjik sinir
uçlarında stoplazmik NA deposunun boşalmasına yol açarak
etkili olurlar; tekrarlanarak kullanıldıklarında bu deponun
içeriği (NA molekülleri) giderek azalır; sonuçta bu ilaçların
etkisini oluşturabilecek kadar NA kalmaz ve etki kaybolur.
66 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Yararlanılan Kaynaklar
Adams, H. R. (2001). Drugs Acting on the Autonomic and
Somatic Nervous Systems. 60-152. In: H. R. Adams.
(Ed.). Veterinary Pharmacology and Therapeutics. 8th Ed.
Iowa State Press. A Blackwell Publishing Comp. Ames.
Iowa. USA.
Crossland, J. (1980). Lewiıs’s Pharmacology. 5th Ed.
Churchill Livingstone. Edinburgh.
Kaya, S. (2014). Merkezi Sinir Sistemi İlaçlarına Giriş. 193-
203. Alınmıştır. S. Kaya. Ed. Veteriner Farmakoloji. 1’nci
cilt, 6’ncı baskı. Medisan Yayınevi. Ankara.
Kaya S. ve Pirinçci, İ. (2014). Otonom Sinir Sistemi İlaçla-
rına Giriş. 351-362. Alınmıştır. S. Kaya. Ed. Veteriner
Farmakoloji. 1’nci cilt, 6’ncı baskı. Medisan Yayınevi.
Ankara.
Kayaalp, O. (2009). Rasyonel Tedavi Yönünden Tıbbi Far-
makoloji. 1’inci cilt, 12’nci baskı. Pelikan Yayıncılık. An-
kara.
Lees, P. (1991). Central Nervous System Transmitters and
Mechanism of Action of Centrally Acting Drugs. 315-
327. In: G. C. Brander, D. G. Pugh, R. J. Bywater, W. L.
Jenkins. (Eds.). Veterinary Applied Pharmacology and
Therapeutics. 5th Ed. Baillieré Tindall. London.
Pugh, D. M. (1991). The Autonomic Nervous System. 97-
123. In: G. C. Brander, D. G. Pugh, R. J. Bywater, W. L.
Jenkins. (Eds.). Veterinary Applied Pharmacology and
Therapeutics. 5th Ed. Bailliére Tindall. London.
Sweetman, S. C. (2009). Martindale The Complete Drug
Reference. 36th Ed. Pharmaceutical Press. 100 South
Atkinson Road, Suite 200, Grayslake, IL 60030-7820.
USA.
4
TEMEL VETERİNER FARMAKOLOJİ VE TOKSİKOLOJİ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Hormonal sistem ve ilaçlarıyla ilgili tanımları, ilaçların sınıflandırılmasını, çe-
şitleri, etkileri ve kullanılma alanlarını açıklayabilecek,
Yerel hormonlar ve antagonistleriyle ilgili tanımları, ilaçların sınıflandırılması-
nı, çeşitleri, etkileri ve kullanılma alanlarını açıklayabilecek,
İdrar söktürücü ilaçlarla ilgili tanımları, ilaçların sınıflandırılmasını, çeşitleri,
etkileri ve kullanılma alanlarını açıklayabilecek,
Solunum sistemi ilaçlarının sınıflandırılması, çeşitleri, etkileri ve kullanılma
alanlarını açıklayabilecek,
Sindirim sistemi ve ilaçlarıyla ilgili tanımları, ilaçların sınıflandırılmasını, çe-
şitleri, etkileri ve kullanılma alanlarını açıklayabilecek,
Kalp-damar sistemi ile tanımları, ilaçların sınıflandırılmasını, çeşitleri, etkileri
ve kullanılma alanlarını açıklayabilecek
bilgi ve beceriler kazanabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Hormon • Kusturucu
• Yerel Hormon • Kusmayı Kesen
• İdrar Söktürücü • İshal Yapıcı
• Solunumu Uyarıcı • İshali Önleyici
• Öksürüğü Kesici • Kalbi Uyaran
• Balgam Söktürücü • Kalbi Kuvvetlendiren
• İştahı Açan
İçindekiler
• HORMONLAR
• YEREL HORMONLAR
Temel Veteriner Farmakoloji Sistem İlaçları • İDRAR SÖKTÜRÜCÜLER
ve Toksikoloji • SOLUNUM SISTEMI İLAÇLARI
• SINDIRIM SISTEMI İLAÇLARI
• KALP-DAMAR SISTEMI İLAÇLARI
Sistem İlaçları
HORMONLAR
Hormonlar, iç salgı bezleri (endokrin) tarafından hazırlanarak vücut sıvılarına (kan)
salgılanan ve vücudun diğer hücrelerinde fizyolojik kontrol görevi yapan maddelerdir.
Kimyasal yapılarına veya sentezlendikleri yere göre sınıflandırılırlar. Sentezlendikleri yere
göre hipotalamus, hipofiz (ön ve arka hipofiz), epifiz, cinsiyet, böbreküstü bezi, pankreas,
tiroid, paratiroid, mide-bağırsak ve diğer doku hormonları olarak sınıflandırılırlar.
Hipotalamus Hormonları
Başlıcaları, tirotropin salıverici hormon (TRH), kortikotropin salıverici hormon (CRH),
gonadotropin salıverici hormon (GnRH), büyüme hormonu salıverici hormon (GHRH),
somatostadin (büyüme hormonu salınımını inhibe edici hormon), prolaktin salıverici
hormon (PRH), prolaktin salınımını baskılayıcı hormon (PIH)’dur. Veteriner hekimlikte
en fazla kullanım alanı bulan GnRH’dır.
Oksitosin
İlaç örnekleri: Doğal ve sentetik ürünleri vardır. Karbetosin sentetik oksitosin analoğudur.
Etkileri: Uterus düz kaslarında kasılmaya, meme kaslarını etkileyerek sütün dışarı çı-
karılmasına (ejaküle edilmesi) neden olur.
Kullanılmaları: Oksitosin hayvanlarda başlıca gecikmiş doğumun başlatılması, do-
ğumdan sonra alıkonulan yavru zarlarının atılması, sütün indirilmesi gibi amaçlarla
kullanılır. Oksitosinin uterustaki etkileri östrojen varlığında daha yüksektir. Oksitosin
kullanılırken serviksin gevşemiş olması ve yavrunun doğru pozisyonunun sağlanması
önemlidir. Aksi halde uterusta yırtılma görülür.
4. Ünite - Sistem İlaçları 71
Cinsiyet Hormonları
Testislerden sentezlenen, sperma yapımı ve erkeklik karekterlerinin gelişimini sağlayan
testosteron; yumurtalıklardan sentezlenen ve dişilik karekterlerinin gelişimini sağlayan
östrojen; sarı cisimcik ve gebelikte plasentadan salınan progesteron cinsiyet hormonları
olarak adlandırılır.
Testosteron Antagonistleri
İlaç örnekleri: Testosteron antagonistlerinin çoğunluğunu sentetik progestinler oluştu-
rur. Delmadinon, megestrol, medroksiprogesteron, siproteron, flutamid başlıcalarıdır.
Etkileri: Gonadotropinlerin salgılanmasını önleyerek veya testosteron reseptörlerini
kapatarak testosteronun etkisini önlerler.
Kullanılmaları: Hayvanlarda (özellikle kedilerde) aşırı cinsel isteğin kontrolü ve iyi
huylu prostat tümörlerinin sağaltımında kullanılırlar.
Östrojen Antagonistleri
İlaç örnekleri: Klomifen, tamoksifen, nafoksidin.
Etkileri: Östrojen reseptörlerini kapatarak, östrojenlerin hipotalamustaki frenleyici
etkilerinin kalkmasına ve fazla miktarda gonadotropin salıverilmesine neden olur.
Kullanılmaları: Klomifen, daha çok insanlarda ovülasyonu teşvik ve dolayısıyla kısır-
lığın tedavisi için kullanılır. Tamoksifen meme kanseri tedavisinde kullanılır.
Hayvanlarda en yaygın kullanılan yerel hormon ve kullanıldığı alanlar hakkında bilgi veriniz.
5
Yerel Hormon Antagonistleri
Histamin, serotonin gibi yerel hormonların zararlı etkilerini ortadan kaldıran antagonist-
leri, sağaltımda daha fazla uygulama alanı bulur.
74 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Histamin Antagonistleri
Histamin antagonistleri farmakolojik (antihistaminikler), fizyolojik ve açığa çıkmayı ön-
leyenler şeklinde sınıflandırılabilir. Vücutta açığa çıkan histaminin etkisini tersine çeviren
ilaçlara antihistaminikler adı verilir. Alerjik etkilerin kontrolünde klasik antihistaminikler
olan histamin-1-reseptör (H1-R) blokörleri (önleyen) önemlidir.
İlaç örnekleri: H1-R blokörü antihistaminiklerden klorfeniramin, klemastin, sipro-
heptadin, hidroksizin, terfenadin, difenhidramin, prometazin ve trimetazin; H2-R blo-
körlerinden ranitidin, simetidin ve famotidin başlıcalarıdır.
Etkileri: H1-R ve H2-R blokörleri histaminin etkisini söz konusu reseptörler düzeyin-
de engelleyerek alerjik belirtileri ve mide asit salgısını önler/kontrol eder
Kullanılmaları:. Antihistaminikler veteriner hekimlikte kedi ve köpeklerde alerjik
olaylar ile mide asit salgısını kontrol amacıyla sınırlı bir kullanım alanı bulurlar. Ayrıca,
bazı antihistaminiklerin hayvanları yatıştırıcı etkilerinden dolayı ve seyahat hastalığında-
ki kusmayı kontrol amacıyla da kullanımı söz konusudur.
Serotonin Antagonistleri
İlaç örnekleri: Ketanserin, ondansetron, cisaprid.
Etkileri: Vagal sinir sonlarında veya beyinde kemoreseptör trigger zon(CTZ)’da bulu-
nan 5HT3 reseptörleri bloke ederek bulantıyı keserler.
Kullanılmaları: Ondansetron, diğer kusma kesicilerin etki etmediği, sisplatin gibi
kanser tedavisinde kullanılan ilaçların neden olduğu kusmayı önlemek amacıyla köpek-
lerde kullanılır.
Anjiyotensin Antagonistleri
İlaç örnekleri: Kaptopril, enalapril.
Etkileri: Anjiyotensin I’in II’ye dönüşümünü sağlayan dönüştürücü enzimi (anjiyo-
tensin dönüştürücü enzim, ACE) engelleyerek damar direncini azaltır ve kan basıncını
düşürür.
Kullanılmaları: Hayvanlarda hipertansiyonda, damarların genişletilmesi ve tansiyo-
nun düşürülmesi amacıyla kullanılırlar.
çıkışını artırırlar. Ozmotik diüretikler (Örğ mannitol), kedi ve köpeklerde akut böbrek
yetmezliğinde furosemid tedavisine yardımcı olarak, zehirlenmelerde böbrekler yoluyla
zehirin atılımını hızlandırmak ve glokom tedavisi için kullanılır. Ayrıca, büyük ve küçük
hayvanlarda beyin ödemini azaltmak için (beyin-omurilik basıncını düşürmek için) fu-
rosemid uygulamasına ek olarak ya da beyin ödeminde gözlenen hipovolemik şoku ön-
lemek için kullanılır. Amonyum klorür (NH4Cl) gibi asidifiye tuzlar ürolitlerin (böbrek
taşı) şekillenmesini önlemek ve çözmek için kullanılır.
bir oral tuz ekspektorandır. Guafenezin (gliseril gayakolat), bir gayakol (odun katranı)
derivesidir. Her ikisi de mide mukozasında irritasyona neden olarak, vagal refleksle bronş
sekresyonunu artırır.
Kullanılmaları: Solunum yolları hastalıklarında balgamın çıkarılmasını kolaylaştır-
mak için kullanılırlar.
Dekonjestanlar
İlaç örnekleri: H1-R blokörlerinden difenhidramin, dimenhidrinat, klorfeniramin, hid-
roksizin; α-reseptör agonistlerinden efedrin, psödoefedrin, fenilefrin.
Etkileri: Bu ilaçlar nazal mukozadaki damarları daraltarak, havanın rahat geçişini sağ-
larlar.
Kullanılmaları: Dekonjestanların endikasyonları alerjik veya viral nedenli sinüzitler,
hapşırma veya postnazal akıntının diğer komplikasyonlarını kapsar. Dekonjestanların
hayvanlarda kullanımına ilişkin bilgi insanlardakilerden hareketledir ve en yaygın kulla-
nılma alanları allerjik rinit ve soğuk algınlığıdır. Dekonjestanlar sıklıkla ekspektoranlarla
kombine halde kullanılır. Bu ilaçlar, daha çok topikal (yerel) olarak kullanılırlar.
Solunumu Uyaranlar
Pentilentetrazol, niketamid, bemegrid, ksantin türevleri (kafein, teofilin, teobromin, eta- Analeptik: Kalbi, solunumu ve
mifilin), aminofilin, striknin, kafur, lobelin, amfetamin, amonyak, eter, karbondioksit MSS’yi uyaran madde
gibi analeptik özelliği olan ilaçların solunumu uyarıcı etkisi vardır. Ancak, sağaltımda
bu amaçla kullanımları sona doğru giderek azalır. Ayrıca bu ilaçlar solunumu uyarıcı etki
yönünden seçici değillerdir.
İlaç örnekleri: Doksapram, etamifilin.
Etkileri: Doksapram seçici solunum uyarıcısıdır. Doksopram etkisini karotid ve aortik
bölgelerdeki kemoreseptörleri uyararak gösterir. Ayrıca, medulladaki solunum merkezini
de uyarır. Ksantinlerden etamifilin hem solunum hem de kalp üzerinde etkilidir.
Kullanılmaları: Doksapram ve etamifilin yenidoğanlarda solunum uyarıcısı olarak
kullanılır. Doksopram, özellikle barbitüratlar ve uçucu genel anesteziklerin kullanılması
esnasında karşılaşılan solunum durmalarında kullanılır. FDA tarafından köpek, kedi ve
atlarda kullanımı uygun bulunmuştur. İnsan tüketiminde kullanılan hayvanlarda kulla-
nımı uygun bulunmamaktadır. İlaç enjeksiyon şeklinde ve yeni doğanlarda umblikal ven
(göbek kordonu kirli kan damarı) aracılığında kullanılır.
Eksojen Sürfaktanlar
Sürfaktan, solunum yollarındaki yüzey gerilimini düzenleyen bir lipid-protein komplek-
sidir. Akciğer gelişiminde ve solunum işlevinin sağlanmasında rol oynar. Surfaktan saye-
sinde alveol yüzeyinde hava-sıvı teması en uygun biçimde sağlanır. Sürfektanın yapısının
yaklaşık yarısını dipalmitoilfosfatidilkolin oluşturur. Doğal ve yapay sürfektanlar bulunur.
Yapay sürfektanların yapısında fosfolipidler, trigliseridler/FFA, apoprotein B, apoprotein
C ve ilave maddelerden bir kaçı birden bulunur. Daha çok insanlarda kullanılır.
İştahı Açanlar
Hayvanlarda, insanlardan farklı olarak çoğunlukla iştah artırıcılar kullanılır. İştah merke-
zi hipotalamusta bulunur. İştahın kontrolünde bazı kimyasal aracıların (nöromediatörler)
rolü vardır. Uyarıcı mediatörler, norepinefrin (α2-adrenerjik reseptör aracılı) ve dopamin
(muhtemelen D1-reseptör aracılı) iken, serotonin (5HT) inhibitördür. Gamma-amino
butirik asit (GABA) de iştahı uyarır; ancak, etkisi tartışmalıdır. Opiyat, pankreatik po-
lipeptidler gibi kimyasal aracıların salıverilmesini kontrol ederek iştahı etkileyen birkaç
nöropeptid de vardır. Kalsitonin, kolesitokinin, kortikotropin salıverici faktör gibi diğer
nöropeptidler iştahı baskılar.
İlaç örnekleri: Hidrazin, metoklopramid, megestrol, siproheptadin, glukokortikoid-
ler, B grubu vitaminler, diazepam ve okzazepam başlıca maddelerdir. Hidrazin, metok-
lopramid ve megestrol daha çok insanlarda (kanserli hastalar) tercih edilirken, diğerleri
hayvanlarda ve özellikle kedilerde kullanılır.
Etkileri: Hidrazin glukoneogenezisi baskılayarak, metoklopramid midenin boşalma-
sını teşvik ederek, siproheptadin antiserotonin etkiyle, diazepam ve okzazepam GABA’yı
uyararak, glukokortikoidler ve B vitaminleri ise spesifik olmayan mekanizmalarla hay-
vanlarda iştahı kontrol ederler.
Kullanılmaları: Kanserli, yaşlı veya çeşitli sebeplerle beslenme bozukluğu olan has-
talarda iştahı açmak için kullanılırlar. Benzodiazepinlerden diazepam ve diazepamın bir
metaboliti olan okzazepam, kedilerde iştahı uyarmak için başarılı şekilde kullanılmıştır.
Kusturucular (Emetikler)
Kusma, tüm hayvan türlerinde tam gelişmemiş olan bir refleks olayıdır. Karnivorlar, pri-
matlar, domuz, belli kuş türleri ve sürüngenler kusma yeteneğine sahiptir. Atlar, gevişen-
ler (ruminantlar), kemirgenler (rodentler), kobay ve tavşanlar (mide duvarları yeterince
güçlü değildir, emetiğin etkisini tolere edemezler) etkili şekilde kusamaz. Kusabilen hay-
vanlarda kusmanın çeşitli sebepleri vardır. Başlıcaları, kafa darbeleri, hareket hastalığı,
iç kulaktan veya iç organlardan gelen uyarılar, kanla taşınan çeşitli kimyasal maddeler,
beyinde 3’üncü ventrikülde bulunan CTZ’nin uyarılmasıdır.
İlaç örnekleri: Kusturucular çevresel (refleks etkili) ve merkezi etkili olarak sınıflan-
dırılırlar. Ilık su, hidrojen peroksit, tuz çözeltisi, hardal, çinko sülfat, bakır sülfat, kristal
çamaşır sodası (sodyum karbonat) refleks etkili; apomorfin ve ksilazin ise merkezi etkili
kusturuculardır.
4. Ünite - Sistem İlaçları 79
Etkileri: Refleks etkili kusturucular yutak, yemek borusu, mide veya ince bağırsağın ön
kısmını uyararak; merkezi etkili olanlar ise CTZ’yi uyararak etkili olurlar. İpekanın kustu-
rucu etkisi, kardiatoksik etkiye de neden olan emetin ve safalin adlı alkaloidlerle ilgilidir.
Kullanılmaları: Kusabilen hayvanlarda ağızdan alınan zehirli maddelerin, (zehirin alı-
mından kısa süre sonra) veya bozuk gıda gibi içeriğin emilmeden atılması için kullanılır.
Hidrojen peroksit köpekler için toksik olarak vurgulanmakla birlikte, köpek ve kedilerde
kullanılır. Ağızdan uygulandığında kedi ve köpeklerde hızlı kusmaya yol açar. Ancak bu
maddenin ölüme yol açabilecek şekilde aspirasyonu söz konusu olabilir. İkiden daha fazla Aspirasyon: Bir maddenin soluk
tekrarları sakıncalıdır. İpeka şurubu, hidrojen peroksitte olduğu gibi köpekler için toksik borusuna kaçması
zin (sulftidin) ülseratif kolit gibi kronik bağırsak yangısına bağlı ishallerde, steroid-yapıda
olmayan ağrı kesiciler (aspirin, indometasin, fluniksin, bizmut subsalat)’lar bazı akut ve
kronik ishal tablosunun düzeltilmesinde kullanılabilecek ilaçlardır.
Etkileri: Antibiyotikler bozulan bağırsak florasını düzelterek; difenoksilat, loperamid,
kodein bağırsak hareketlerini baskılayarak, tuz ve su emilimini artırarak; prednizolon
yangı önleyerek; sulfazalazin yangı önleyici ve antibakteriyel etkiyle ishali keser.
Kullanılmaları: Çeşitli sebeplerden kaynaklanan ishalin kesilmesi amacıyla nedene
göre seçilerek kullanılırlar. Opioid türevi ilaçlar olan difenoksilat ve loperamid, spesifik
olmayan akut ve kronik ishalin sağaltımında kullanılırlar. Özellikle uzun süre bağırsak
lümeneninde kalan enterotoksinlerin oluşturduğu ishallerde yararlıdırlar. Her iki ilacın
yüksek dozları kedilerde uyarıya neden olacağından dikkatli kullanılmalıdır. Köpeklerde
bu ilaçlar sedatif etkilidir. Loperamidin bu etkisi daha zayıftır. Kronik yangılı bağırsak
ishalinin (lenfositik-plazmositik veya eozinofilik infiltrat) tedavisinde glukokortikoidler
daha yararlıdır Ancak, uzun süreli kullanılmaları pek çok olumsuz etkiye neden olacağın-
dan sıradan ishallerin tedavisinde kullanılmamalıdırlar.
Damarları Genişletenler
İlaç örnekleri: Kaptopril, enalapril, prazosin, hidralazin, nitrogliserin, minoksidil.
Etkileri: Damar düz kaslarında genişlemeye yol açarlar.
Kullanılmaları: Özellikle konjestif kalp yetmezliğinde kalbin önündeki yükü hafiflet-
mek için kullanılırlar.
Özet
Hormonal sistem ve ilaçlarıyla ilgili tanımları, ilaçla- Solunum sistemi ilaçlarının sınıflandırılması, çeşitleri,
1 rın sınıflandırılmasını, çeşitleri, etkileri ve kullanılma 4 etkileri ve kullanılma alanlarını açıklamak.
alanlarını açıklamak. Hayvanlarda solunum sistemi hastalıkları başlıca
Vücutta, bezlerden sentezlenen ve fizyolojik görev- bakteriyel, viral, paraziter nedenlerden ileri gelir.
lerde önemli rol oynayan, hormon adı verilen mad- Ancak, çeşitli kimyasal maddelere tedavi ya da kont-
deler bulunur. Hormonlar, genel anlamda kimyasal rolsüz maruziyet de solunum yollarında sorunlara
yapılarına ve sentezlendikleri yere göre sınıflandırılır. (daralma gibi) yol açabilir. Bu nedenle, solunum yolu
Hayvanlarda hormonların eksiklik ya da fazlalıkları- problemlerinde kullanılacak ilaç/ilaçlar çeşitlilik ar-
na göre, hormona özel çeşitli sağlık sorunları ortaya zeder. En sık kullanılanları kemoterapötikler kısmın-
çıkar; bu sorunlar ya da sağaltım sırasında hormona da bahsedilen antibiyotiklerdir. Soğuk algınlığı gibi
alınan cevaplar belli terimlerle ifade edilir (kriptor- olgularda temel sağaltıma yardımcı olarak öksürüğü
şizm, süperovülasyon gibi). Hormonların çeşitlerine dindiren, balgamı söktüren veya bronşları genişleten
göre yaptıkları etkiler de farklılık gösterir; genellikle ilaçlar kullanılır.
yaptıkları etkilere ve çeşitlerine göre, üremede, büyü-
me ve gelişmede, metabolik fonksiyonların düzenlen- Sindirim sistemi hastalıkları ve ilaçlarıyla ile ilgili ta-
mesinde, hormonal idrar tutamama problemlerinin 5 nımları, ilaçların sınıflandırılmasını, çeşitleri, etkileri
sağaltımı ve eksikliklerinde yerine koyma gibi değişik ve kullanılma alanlarını açıklamak.
amaçlarla kullanılırlar. Sindirim sistemi, hayvanlarda hastalıkların en sık
görüldüğü ve ilaç kullanımını en fazla gerektiren kı-
Yerel hormonlar ve antagonistleriyle ilgili tanımları, sımdır. Bu sistemin hastalıklarının da solunum sis-
2 ilaçların sınıflandırılmalarını, çeşitleri, etkileri ve kul- teminde olduğu gibi öncellikli sebepleri bakteriyel,
lanılma alanlarını açıklamak. viral, paraziter (kemoterapötikler kısmında bahsedi-
Yerel hormonlar, hormonlardan farklı olarak sentez- len) olgulardır. Bunların dışında stres faktörlerine, te-
lendikleri yerin hemen yakınındaki yerlerde etkili davi sırasında veya istenmeyen şekilde maruz kalınan
olan ve vücutta önemli fizyolojik ya da fizyopatolo- çeşitli kimyasal maddelere bağlı olarak da sindirim
jik etkilere yol açan maddelerdir. Çoğu kez vücudun sisteminde sorunlar ortaya çıkabilir. Sağaltımda kul-
savunma reaksiyonu olarak açığa çıkan bu maddeler lanılan ilaçlar, nedenlerin çeşitliliğine göre oldukça
vücuda zarar verebilir. Bu nedenle bir kaçı dışında farklılık gösterir. Bu sistemde yaptıkları etkilere göre
(prostaglandinler, serotonin gibi) sağaltımda pek kul- ilaçlar genellikle, kusturucular, kusmayı kesenler, is-
lanılmazlar. Bunların yerine yerel hormonların zararlı hal yapıcılar, ishali kesenler, ülser tedavisinde kullanı-
etkilerini ortadan kaldıran antagonistleri daha fazla lanlar gibi adlandırılır.
klinik öneme sahiptir. Bu amaçla kullanılan maddeler
antihistaminikler, antiserotonerjikler gibi adlar alır. Kalp-damar sistemi ile ilgili tanımları, ilaçların sınıf-
6 landırılmasını, çeşitleri, etkileri ve kullanılma alanla-
İdrar söktürücü ilaçlarla ilgili tanımları, ilaçların sınıf- rını açıklamak.
3 landırılmasını, çeşitleri, etkileri ve kullanılma alanla- Kalp, vücudun kanı çevreye pompalayan ve kendi
rını açıklamak. kendine uyarı üretme yeteneğine sahip, önemli bir or-
Organizmada çeşitli faktörlere bağlı gelişen ödemi ganıdır. Kalple ilgili sorunlar genellikle damar sistemi
gidermek, kalp rahatsızlıklarında kalbin yükünü ile ilgilidir ve bu nedenle birlikte değerlendirilir. An-
hafifletmek, özellikle atlarda efora bağlı kanamaları cak, merkezi ya da çevresel faktörler de kalbi etkile-
kontrol etmek gibi amaçlarla idrar söktürücüler kul- yebilir. Diğer sistemlerde olduğu gibi, bu sistemde de
lanılır. İdrar söktürücüler diüretik adıyla da bilinir. sağaltımda kullanılacak ilaçlar nedene yönelik seçilir.
Kimyasal yapılarına, etki mekanizmalarına, iyon tut- Kalp-damar sistemi ilaçları genel anlamda kalp kasını
ma (potasyum) özellikleri gibi çeşitli faktörlere bağlı kuvvetlendiren ve uyaranlar, antiaritmikler, damarları
sınıflandırılırlar. genişletenler gibi sınıflandırılır.
86 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi hipofiz bezi hormonudur? 6. Aşağıdakilerden hangisi narkotik merkezi etkili öksürük
a. TRH kesicidir?
b. GnRH a. Noskapin
c. CRH b. Kodein
d. TSH c. Glukokortikoid
e. PIH d. Fluniksin meglümin
e. Benzonatat
2. Aşağıdakilerden hangisi bir sentetik progestindir?
a. Megestrol 7. Aşağıdakilerden hangisi merkezi etkili kusturucudur?
b. Buserelin a. Bakır sülfat
c. Stanozolol b. Hidrojen peroksit
d. Karbetosin c. Ksilazin
e. Desmopressin asetat d. Çinko sülfat
e. Tuz çözeltisi
3. Dişi hayvanlarda kızgınlığı senkronize etmede aşağıda-
kilerden hangisi kullanılır? 8. Ağır kemoterapi veya radyasyon uygulamalarında aşağı-
a. Testosteron daki kusmayı önleyicilerden özellikle hangisi kullanılır?
b. Progesteron a. Klorpromazin
c. Prostaglandin F2α b. Metoklopramid
d. Östrojen c. Kaolin
e. Prolaktin d. Bizmut tuzları
e. Ondansetron
4. Aşağıdakilerden hangisi H1-R blokörü antihistaminik
değildir? 9. FDA tarafından 2007’de köpekler için uygun bulunan ilk
a. Klorfeniramin antiemetik ilaç hangisidir?
b. Difenhidramin a. Omeprazol
c. Terfenadin b. Dimetikon
d. Famotidin c. Metoklopramid
e. Siproheptadin d. Maropitant
e. Propantelin
5. Aşağıdakilerden hangisi ozmotik işeticidir?
10. Atlarda mide-bağırsak sistemindeki spazma bağlı gelişen
a. Furosemid
sancıların tedavisinde aşağıdakilerden hangisi kullanılmaz?
b. Klorotiazid
a. Atropin
c. Triamteren
b. Karbakol
d. Amilorid
c. Hiyosin butilbromür
e. Mannitol
d. Dipiron
e. Propantelin
4. Ünite - Sistem İlaçları 87
Sıra Sizde 6
Alerji olaylarında pek çok yerel hormon açığa çıkabilir. Fa-
kat, çoğu kez histaminin oluşturduğu etkilerin H1-R blokörü
antihistaminiklerle önlenmesi yeterli olur.
Sıra Sizde 7
Diüretikler veteriner hekimlikte başlıca kalp yetersizlikleri,
karaciğer rahatsızlıkları, beyin ödemi, hipoproteinemi (kan-
da protein seviyesinin normalin altına inmesi), yangı, travma
gibi olgularda ödemi azaltmak ve hipertansiyon tedavisinde
yardımcı ilaç olarak kullanılırlar.
Sıra Sizde 8
Mukus, bronşlardaki koyu kıvamlı ve atılması güç bir salgı
olduğu için, yumuşatılması ve çıkarılmasını kolaylaştırarak
sağaltıma yardımcı olmak amacıyla mukus eritici ilaçlar kul-
lanılırlar.
88 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Yararlanılan Kaynaklar
Sıra Sizde 9 Adams, R. (2001). Veterinary Pharmacology and
Barbitüratların ve uçucu genel anesteziklerin neden olduğu Therapeutics. 8th Ed. Iowa State Press. USA.
solunum durmalarında seçici solunum uyarıcısı olarak dok- Albert,E.J., Franklin, A.A. (2008). Handbook of Veterinary
sapram kullanılır. Pharmacology. 238-239. W. H. Hsu. (Ed). 1st Ed. Wiley-
Blackwell-USA.
Sıra Sizde 10 Allen, D.G., Pringle, J.K., Smith, D.A., Paslokke, K. (1998).
Dirlotapid seçici mikrozomal trigliserid transfer protein Handbook of Veterinary Drugs. 2nd Ed. Lippicott-
(MTP) inhibitörüdür. Lipoproteinlerin dolaşım kanına (len- Raven Publishers. Philadelphia-New York. USA.
fatik sistem aracılığıyla) salıverilmesini önler. Barragry, T.B. (1994). Veterinary Drug Therapy. Lea and
Febiger. Philadelphia. USA.
Sıra Sizde 11 Bishop, Y.M. (1996). The Veterinary Formulary. Handbook
Prokinetik, mide hareketlerini değiştiren demektir. Başlıca of Medicines Used in Veterinary Practice. 3th Ed. The
ilaç örnekleri betanekol, metoklopramid, domperidon, ci- Royal Pharmeceutical Society of Great Britain. London.
sapriddir Jepson, M.H. (2004). Veterinary Pharmacy. 465-466. S. B.
Kayne, M. H. Jepson. (Eds). 1st Eds. Pharmaceutical
Sıra Sizde 12 Press-London. Chicago.
Hayvanlarda kusturucu ilaçlar, emilmesi istenmeyen ilaçlar Lüllmann, H., Mohr, K., Ziegler, A., Bieger, D. (2001). Renkli
ve zehirler gibi kimyasal maddelerin ya da bozuk besinlerin Farmakoloji Atlası. Çevirenler: Bozkurt, A., Pekiner, C.,
mideden çıkarılmasını hızlandırmak için kullanılırlar. Şahin-Erdemli, İ., Tuncer, M., Uma, S. Palme Yayıncılık.
Ankara.
Sıra Sizde 13 Kaya, S. (2009). Veteriner Farmakoloji. 47-114; 137-161;
Ozmotik ishal yapıcılar çevre dokulardan bağırsak boşluğu- 181-232. S. Kaya. Ed. 2’nci cilt, 4‘üncü baskı. Medisan
na su çekerek etkili olurlar. Yayınevi. Ankara.
Kaya, S. (2009). Kalp-Damar Sistemi İlaçları. 393-438.
Sıra Sizde 14 Alınmıştır. S. Kaya. Ed. Veteriner Farmakoloji. 1’nci cilt,
Dimetikon gaz giderici bir ilaçtır ve sığırların köpüklü gaz 4‘üncü baskı. Medisan Yayınevi. Ankara.
tedavisinde kullanılır. Peker, E., Kırımi, E., Köstü, M., Tuncer, O., Acar, M.N. (2010).
Yenidoğanda Surfaktan Uygulaması: Güncel Derleme.
Sıra Sizde 15 Van Tıp Dergisi: 17: 62-68.
Antiaritmik ilaçların başlıca etki mekanizmaları; kalp hücre Pirinçci, İ. (2009). Yerel Hormonlar. 1-39. Alınmıştır. S.
zarının iyonlara geçişini azaltarak; β1-R bloke ederek; adre- Kaya. Ed. Veteriner Farmakoloji. 2’nci cilt, 4’üncü baskı.
nerjik sinirlerden noradrenalin salınımını engelleyerek; kal- Medisan Yayınevi. Ankara.
siyum-kanallarını bloke ederektir. Plumb, D. C. (2005). Plumb’s Veterinary Drug Handbook.
5th Ed. Blackwell Publishing. USA.
5
TEMEL VETERİNER FARMAKOLOJİ VE TOKSİKOLOJİ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Kemoterapi kavramını ve kemoterapötikleri tanımlayabilecek,
Antibiyotikler ve veteriner hekimlikte kullanılan çeşitlerini açıklayabilecek,
Antelmintik ilaçlar ve kullanılan çeşitlerini tanımlayabilecek,
Dış parazitlerle mücadelede kullanılacak ilaç seçenekleri ve uygulama metod-
larını açıklayabilecek,
Antiseptik ve dezenfektan kavramları ile kullanılabilecek maddeleri tanımla-
yabilecek
bilgi ve beceriler kazanabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Kemoterapi • Pestisit
• Antibiyotik • İnsektisit
• Antelmintik • Antiseptik-Dezenfektan
İçindekiler
• GİRİŞ
Temel Veteriner Farmakoloji Kemoterapötikler • ANTİBİYOTİKLER
• ANTELMİNTİKLER
ve Toksikoloji
• DIŞ PARAZİTLERİ ETKİLEYEN İLAÇLAR
• ANTİSEPTİK VE DEZENFEKTANLAR
Kemoterapötikler
GİRİŞ
Kemoterapi 19’uncu yüzyılın sonlarında Alman araştırıcı Paul Ehrlich’in ortaya attığı bir
terimdir. “Konakçıya zarar vermeksizin veya çok az zarar vererek vücudunda bulunan
bakteri, iç ve dış parazit, virüs, protozoa gibi zararlıların gelişmesini durduran veya öldü-
ren maddelerle yapılan bir sağaltım şekli” olarak tanımlanır. Helmint, protozoa, mantar,
bakteri, virüs, böcekler, kanser hücreleri gibi vücutta hastalığa yol açabilen çok sayıda
etken bulunur; ilaçlar da o ölçüde çok ve çeşitlidir. Kemoterapinin amacı konakçıya hiç
veya çok az istenmeyen etkisi olan bir maddeyle hastalık etkeni üzerinde yeterli ölçüde bir
etkinin (gelişmeyi yavaşlatıcı, durdurucu veya öldürücü etki) oluşturulmasıdır. Kemote- Seçici (seçkin) etki: Konakçıya
hiç ya da en az zarar vererek
rapide kullanılan maddeler seçici (seçkin) etkinin örnekleridirler. Seçkin etki mikroorga- hastalık etkenini yok etmek
nizma (parazit, mantar da dahil) hücreleri ile memeli hücreleri arasında bulunan yapı ve anlamına gelir.
biyokimyasal farklılıkların bir sonucudur.
Çeşitli mikroorganizmaların sentezleyip kültür ortamına salıverdikleri maddelerle
diğer hastalık yapıcı etkenlerin gelişmesini engellemeleri veya öldürmelerini ifade eden
antibiyoza ilk kez 1871’de Pasteur değinmiştir. Kemoterapötiklerin sistemik olarak kul-
lanılması sonucu ilk başarılı sonuçlar bu yüzyılın başında Ehrlich tarafından alınmıştır.
Kemoterapötiklerin Sınıflandırılması
Kemoterapide kullanılan maddeler aşağıdaki gibi sınıflandırlabilir; bunlardan ilk dört
grupta yer alanlar hakkında bilgi verilecektir.
• Antibiyotikler: Antibakteriyel ilaçlar olarak da bilinirler; bakteri, rickettsia,
chlamydia, bazı iç ve dış parazitlere etkilidirler.
• Antelmintikler: Yuvarlak ve yassı kurtları (şerit ve kelebekler) etkileyen madde-
lerdir.
• Dış prazitleri etkileyen ilaçlar: Bit, pire, uyuz, kene, uçucu sinek ve benzeri para-
zitlere etkilidirler.
• Antiseptik-dezenfektanlar (jermlere etkiyen maddeler): Canlı ve cansız yüzey
veya yerleri mikroplardan arındırmak için kullanılan maddelerdir.
• Mantarlara etkiyen ilaçlar: Mantarlara etkili ilaçlardır.
• Protozoa türlerini etkiyen ilaçlar: Koksidi, babesia, theileria, histomonas, trypa-
nosoma, anaplasma ve benzeri protozoa türlerini etkilerler.
• Virüslere etkiyen ilaçlar: Virüsleri etkileyen maddelerdir.
• Kanser sağaltımında kullanılan maddeler: Kanser sağaltımında bulunan ilaçlar
yer alır.
92 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Bu bölümde incelenen maddelerin hemen tamamı vücut için yabancıdır; vücutta bulunan
herhangi bir bakteri, virüs, parazit gibi etkenlere karşı sağaltıcı veya koruyucu etki için dı-
şarıdan verilirler. Bazılarının hayvan(lar)da veya kalıntıları vasıtasıyla insanlarda önemli
sayılabilecek istenmeyen etkileri vardır.
ANTİBİYOTİKLER
Antibiyotik terimi bakteri, mantar, aktinomisetler gibi mikroorganizmalar tarafından
sentezlenen veya sentetik olarak hazırlanan, son derece düşük yoğunluklarda bile, bakte-
rilerin gelişmesini engelleyen veya onları öldüren madde olarak tanımlanır.
Antibakteriyel Etkinlik
Antibiyotikler bakteriler üzerinde olan etkilerine göre iki grupta toplanabilirler.
Bakterilerin gelişmesini/üremesini yavaşlatan/durduranlar (bakteriyostatikler): Bu
ilaçlar bakterilerin gelişmesi ve üremesini yavaşlatır-engellerler. Tetrasiklinler, makrolid-
ler, fenikoller, sülfonamidler ve kinolonlar örnek olarak verilebilir.
5. Ünite - Kemoterapötikler 93
Bakterileri öldürenler (bakterisidler): Bu şekilde etkiyen ilaçlar bakterileri doğru- Perakut: Hastalık etkenine
dan öldürürler; özellikle perakut ve akut seyirli hastalıkların sağaltımında bu ilaçlar maruz kalınmasını takiben klinik
belirtilerin çok çabuk (1-2 saat ile
tercih edilir. Bakterileri öldürerek etkiyen ilaçlar, bakterilerin gelişmesini de önlerler. Be- 1 gün arasında) ortaya çıkması
ta-laktamlar, nitrofuranlar, aminoglikozidler, polimiksinler ve novobiosin örnek olarak durumudur.
verilebilir. Akut: Hastalık etkenine maruz
kalınmasını takiben klinik
belirtilerin 2-10 gün arasında
Etki Spektrumu ortaya çıkması durumudur.
İlaca duyarlı bakteri türlerinden tamamına o maddenin antibakteriyel etki spektrumu adı
verilir. İlaçlar etki spektrumuna göre dar ve geniş spektrumlular diye ikiye ayrılır.
Dar spektrumlular: Yarı-sentetik türevleri dışında kalan ve başlıca Gram-pozitif bak- Gram-pozitif: Gram boyama
işleminden geçtikten sonra,
terilere etkiyen penisilinler ve basitrasin, sadece Gram-negatif bakterilere etkiyen poli- mikroskop altında mor renkte
miksinler ile sadece Gram-pozitif bakterilere etkiyen basitrasin bu grupta değerlendirilir. görülen bakterilerdir.
Geniş spektrumlular: Gram-pozitif ve -negatif bakteriler, riketsiyalar, virüsler, hel- Gram-negatif: Gram boyama
mintler, protozoa ve hatta dış parazitlere etkili bileşiklerdir. Ampisilin ve amoksisilin de işleminden geçtikten sonra,
dahil yarı-sentetik ve sentetik penisilinler, tetrasiklinler, fenikoller, kinolonlar ve sülfona- mikroskop altında pembe renkte
görülen bakterilerdir.
mid-trimetoprim karışımları bu gruptadır.
Antibitotiklere direnç: Direnç, • Aynı bakterilerin sebep oldukları çeşitli hastalıkların sağaltımının mümkünde tek
genel olarak bakterilerin ilaç
tarafından etkilenmemesi ilaçla yapılması; birçok bakterinin işe karıştığı olaylarda ya geniş etki spektrumlu
anlamına gelir. Direnç doğal ve ilaçların veya ilaç karışımlarının kullanılması tavsiye edilir. Bu durum antibiyotik-
kazanılmış diye ikiye ayrılır.
lere direnci de en aza indirir.
• Kullanılacak ilacın hastalık etkenine etkisinin güçlü, konakçıya istenmeyen etkisi-
nin az olması ve kullanılmaması gereken durumların iyi bilinmesi gibi faktörler de
göz önünde bulundurulmalıdır.
Antibiyotiklere Direnç
Direnç, genel olarak bakterilerin ilaç tarafından etkilenmemesi anlamına gelir. Klinik ola-
rak ilaç direnci bir ilacın kullanıldığı sağaltım dozlarında plazmada sağladığı yoğunluk-
larda duyarlı olduğu bilinen bakteri türü veya suşlarının yaşayabilme ve çoğalabilmeleri
anlamına gelir. Direnç doğal ve kazanılmış (mutasyonal ve aktarılabilir direnç) diye ikiye
ayrılır. Bir ilaca dirençli olan bir bakteri türü benzer yapı veya etki şekline sahip diğer bir
ilaca da dirençli olabilir.
İlaçların yaygın şekilde kullanılması sonucu, özellikle Salmonella türleri (bilhassa
S.typhimurium), E.coli ve Staph.aureus olmak üzere, bakterilerin bir çoğunda dirençli suş-
lar ortaya çıkmıştır. Bugün E.coli 10’dan ve S.typhimurium 5’den fazla antibiyotiğe direnç
gösterebilmektedir. E.coli suşlarının antibiyotiklere dirençliliğinin bu ölçüde yüksek ol-
ması R-faktörlerinin bakteriler arasında geçişi önemli rol oynar. Antibiyotiklere dirençli
bakteriler bir yandan kendisine önceden etkili ilaçların etkinliğini ve sağaltımın yararlılı-
ğını azaltırken, bir yandan da hayvandan hayvana veya hayvandan insana geçen hastalık-
ların yaygınlaşmasına yol açarlar; bu yönden konu halk sağlığı bakımından çok önemlidir.
Antibiyotik Çeşitleri
Antibiyotikler kimyasal yapılarına göre beta-laktamlar, aminoglikozidler, makrolidler,
tetrasiklinler, florokinolonlar, sülfonamidler, fenikoller, diğer antibakteriyel maddeler
diye birçok gruba ayrılırlar.
96 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Beta-Laktamlar
Yapılarında birisi azot, üçü karbon atomundan oluşan dört üyeli bir halka (Şekil 5.1) bu-
lunan ilaçlar beta-laktam antibiyotikler diye bilinirler. Penisilinler ve sefalosporinler bu
grupta incelenirler.
Şekil 5.1
Beta-Laktam
Halka; Penisilin ve
Sefalosporinlerin
Genel Yapısı. R,
R1 ve R2: Çeşitli
Kimyasal Gruplar
Bağlanarak Çok
Sayıda Sentetik Beta-
Laktam Antibiyotik
Hazırlanmıştır.
Penisilinler
Antibiyotik kavramı ile ilgili ilk bilgiler 1928 yılında Alexander Fleming tarafından orta-
ya atılmıştır. Araştırıcı Penicillum küfü ile bulaşık petrilerde stafilokok kolonilerinin lize
olduğunu gözlemlemiş ve bunu antibiyoz terimi ile ifade etmiştir. Daha sonraki dönemde
1940 yılında Chain ve Florey isimli iki araştırıcı Penicillium notatum kültürlerinde önemli
oranda penisilin üretmeyi başarmışlardır. Bundan yaklaşık 10 yıl sonra penisilin G sa-
ğaltımda yaygın şekilde kullanılmaya başlamıştır. Penisilin G’nin önemli dezavantajları
Beta laktamazlar: Beta-laktam kullanımında kısıtlama getirmiştir; mide asit ortamında yıkımlanması, beta-laktamazlar
halkasındaki amid bağını
parçalayarak beta-laktam ilaçların tarafından parçalanması ve Gram-negatiflere etkisiz olması gibi. Bu düşüncelerle araştır-
etkinliğini ortadan kaldıran malar yoğunlaştırılmış ve 6-aminopenisilloik asit molekülü izole edilmiştir. Daha sonra-
enzimlerdir.
sında yarı-sentetik penisilinler sentezlenmiştir.
İlaç Örnekleri: Ampisilin, amoksisilin, penisilin G sodyum, nafsilin, metisilin, oksasi-
lin, kloksasilin, tikarsilin, karbenisilin, azlosilin, mezlosilin, piperasilin
Etkileri: Penisilinler normal sağaltım dozlarında bakterileri öldürerek bakterisidal
nitelikte etki meydana getirirler. Genel anlamda bakterilerde hücre duvarı sentezini en-
gelleyerek etkili olurlar ve bu şekliyle seçkin etki gösteren ilaçlar olarak kabul edilirler. Bu
nedenle alerjik olmaları dışında tüm ilaçlar arasında en az tehlikeli olanlardır.
Kullanılmaları: Penisilinler etki spektrumları ile aside ya da penisilinaza dayanıklı
olup olmadıklarına göre önemli değişkenlik gösterir. Kullanım alanları ve duyarlı bakte-
riler şu şekilde sıralanabilir; aktinomikoz (Actinomyces bovis), şarbon (Bacillus anthracis),
kanatlı spiroketozu (Borrelia anserina), kara hastalık (Clostridium novyi), malignat ödem
(Cl.septicum), tetanoz (Cl.tetani), nokardiyoz (Nokardiya türleri), eksudatif epidermitis
(Staphylococcus hyicus, Staph.hyos), meme hastalığı (Staph.aureus, Streptococcus agalactia,
Strep.uberis, Escherichia coli), sinovit (Staphylococcus aureus), diğer bazı hastalıklar (yara
yanık ve göbek kordonu yangısı gibi).
5. Ünite - Kemoterapötikler 97
Gerek doğal, gerekse yarı-sentetik penisilinler önceden duyarlı hale gelmiş insan ve hayvan-
larda alerjik tepkimelere (özellikle IgE antikorları aracılığında Tip I alerji) sebep olurlar. Bir
penisilin çeşidine alerjisi olan diğer penisilin türevlerine ve hatta sefalosporinlere de duyarlı
olabilir. Penisilin uygulanan hastaların genellikle %0.002’sinde, aşırı duyarlılık gösterenle-
rin de %10’unda ölüm oluşabilir. Duyarlı kişilerde 1 µg veya daha az miktardaki penisilinin
alerjik tepkimelere yol açabilir.
Sefalosporinler
Beta-laktam antibiyotikler içerisinde değerlendirilen bu grupta yapısal olarak beta-laktam
halkaya 6 üyeli dihidrotiyazin halkası bağlanır; bu şekliyle sefalosporinler penisilinlere
göre beta-laktamazlara daha dirençli hale gelirler.
İlaç Örnekleri: Sefaleksin, sefazolin, sefasetril, sefamandol, sefuroksim, sefoperazon,
seftiofur, moksalaktam, sefkuinom
Etkileri: Bakterilerde hücre duvarının sentezini engeller ve öldürürler. Etki genişlikleri
genellikle aminopenisilinlere benzer. Sefalosporinlerin penisilinlere göre bazı üstünlükleri
söz konusudur; beta-laktamazlara daha dirençlidirler, hedef proteinlere karşı daha fazla
etkinlik gösterirler ve bakteri hücre duvarına daha iyi penatre olurlar.
Kullanılmaları: Ağız yoluyla kullanılan sefalosporinler penisilinaza dirençli peni- Mastitis: Bakteriyel, viral ve
mantar etkenlerden ortaya çıkan
silinlere (aminopenisilinler gibi) benzer uygulama alanlarında kullanılırlar. Parenteral ya da nonspesifik nedenlerle
yolla uygulanan sefalosporinlerden bazıları (sefaperazon gibi) duyarlı mikroorganizma- oluşan süt ineklerindeki meme
lardan kaynaklanan kuru dönem mastitis olaylarının sağaltımında doğrudan, meme içi- iltihabıdır.
ne uygulanırlar.
Aminoglikozidler
Bu grup antibiyotikler, Streptomyces ve Micromonospora türü mantarlar tarafından oluş-
turulurlar. Suda çözünmezler ve düşük pH şartlarına dayanıklıdırlar.
İlaç Örnekleri: Streptomisin, neomisin, gentamisin, kanamisin, tobramisin, amikasin,
paromomisin, viomisin, sisomisin, apramisin ve netilmisin.
Etkileri: Etki şekilleri hedef bakterilerde protein sentezini engelleyerektir. Bakteriler-
de protein sentezini (30S ribozomlar) engelleyerek etkilerini oluştururlar.
98 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Makrolidler
Bu gruptaki antibiyotikler makrosiklik lakton halkası ile buna bağlanan iki ya da daha
fazla şeker grubu içerirler.
İlaç Örnekleri: Eritromisin, oleondamisin, tilosin, triasetiloleondomisin, spiramisin,
josamisin, kitamisin, roksitromisin, tilmikosin, azitromisin, tulatromisin.
Etkileri: Makrolid antibiyotikler bakterilerde 50S ribozomal altbirime bağlanıp pro-
tein sentezini bozarlar. Ribozomdaki aynı noktaya kloramfenikol de bağlanır; eritromisin
bu ilacın bağlanmasını engeller ve böylece ters etkileşme yaparlar.
Kullanılmaları: Makrolid antibiyotikler özellikle Camphylobacter, Chlamidia, Legi-
onella ve Mycobacterium türlerine karşı iyi sonuç verirler. Etki spektrumları genellikle
dardır; penisilin G’ye benzerler. Başlıca Gram-pozitif koklar ve basiller, bazı Gram-negatif
basiller ve diğer bazı mikro-organizmalara etkilidir. Grup olarak özellikle ağızdan veril-
diklerinde, otçullarda sindirim kanalı bakteri topluluğunda ciddi bozukluğa yol açabilir-
ler; gevişenler başta olmak üzere, tehlikeli olurlar.
Tetrasiklinler
İlaç Örnekleri: Tetrasiklin, oksitetrasiklin, klortetrasiklin, doksisiklin, minosiklin, roli-
tetrasiklin, demetilklortetrasiklin.
Etkileri: Etki spektrumu son derece geniş maddelerdir, bu nedenle başta oksitetrasik-
lin grubu olmak üzere bu grupta bulunan antibiyotikler ülkemizde yaygın şekilde kulla-
nılır. Tetrasiklinler öncelikle 50S ribozamal altbirimini etkileyerek bakterilerde protein
sentezini inhibe ederler.
Kullanılmaları: Tetrasiklinler doğrudan güneş ışığına maruz kalmayacak şekilde ve
serin bir yerde muhafaza edilmelidirler. Geniş spektrumlu ilaçlardır. Gram-pozitif bak-
terilere Gram-negatiflere göre daha etkilidirler. Gebelik sırasında annenin uzun süreli
tetrasiklin sağaltımı görmesi yavrunun diş ve kemiklerinde renk değişiklikleri yanında,
gelişme ve şekil bozukluklarına da yol açabilir. Diş ve kemikler yönünden etkisi en az olan
madde doksisiklindir.
Sülfonamidler
Bakteriyel hastalıkların önlenmesi amacıyla insanlarda ilk kullanılan antibiyotiklerdendir.
Bu grup antibiyotikler sülfonilamid türevi maddeler olarak bilinirler. Bugüne kadar sayı-
ları binleri aşan sülfonamid türevi sentezlenmiş ancak bunlardan 25-30 kadarı uygulama
alanı bulmuştur.
İlaç Örnekleri: Sülfatiyazol, sülfadimidin, sülfadiazin, sülfadimetoksin, sülfaguani-
din, sülfamerazin, sülfanilamid, fitalilsülfatiyazol.
Sinerjizma: Aynı yönde görülen Etkileri: Sülfonamidler bakterilerin üreme ya da gelişmesini engelleyerek bakteriyosta-
etkileşmelerdir. Bir ilaç diğer ilacın
tedavi edici etkisini ilave etki ya da
tik nitelikte etki oluştururlar. Ara metabolizmayı bozarlar, buna bağlı olarak bakteride folik
etki güçlenmesi şeklinde artırır. asit sentezini engellerler. Ancak, sinerjistik nitelikte etkileşme yapan DAP türevleriyle (tri-
metoprim, ormetoprim gibi) kombinasyon yapıldığında etki bakterisidal özellik kazanır.
Kullanılmaları: Ucuz olmaları ve kolay bulunabilmeleri sebepleriyle bakteri, virüs ve
koksidilerden ileri gelen solunum ve sindirim sistemi ile idrar yolları hastalıklarda ge-
niş şekilde kullanılırlar. Aktinobasilloz, aktinomikoz, meme hastalıkları, kolibasilloz, ağız
nekrobasillozu, pnömoni, salmonelloz, beyin zarı hastalıkları, koksidiyoz.
5. Ünite - Kemoterapötikler 99
Fenikoller
İlaç Örnekleri: Kloramfenikol, florfenikol, tiamfenikol.
Etkileri: Kloramfenikol ağızdan, parenteral ve haricen kullanılabilen; bakterilerde
protein sentezini güçlü şekilde inhibe ederek (50S ribozomal altbirimin etkileyerek) bak-
teriyostatik nitelikte etki meydana getiren bir antibiyotiktir.
Kullanılmaları: Kloramfenikol gevişenlerde bağırsak ve solunum sistemi ile meme
ve ayak hastalıları; kanatlılarda sindirim ve solunum sistemi hastalıkları; balıklarda vib-
riyoz ve pastörellozda kullanılır. Kloramfenikolun ülkemizde sağılan ve besi değeri olan
hayvanlarda kullanımı yasaklanmıştır. Uzun süreli kullanımına bağlı olarak dirençli suş-
lar gelişmiştir. Florfenikol özellikle Pasterurella haemolytica, P.multocida ve Haemophylus
somnus olmak üzere, duyarlı bakterilerin yol açtıkları hastalıklarda kullanılır.
Kinolonlar (Florokinolonlar)
Bu grupta bulunan maddeler 4-kinolon türevleri olarak da bilinirler. Yapısal olarak nali-
diksik aside benzerler.
İlaç Örnekleri: Enrofloksasin, siprofloksasin, norfloksasin, danofloksasin, sinoksasin,
nalidiksik asit, enoksasin.
Etkileri: Bunlar bakterilerde DNA jirazın (topoizomeraraz II) etkinliğini engelleyerek,
DNA’nın sentezi ve kalıbının çıkarılmasını önlerler. İlacın etkisine maruz kalan bakteri
bölünemez ve uzayarak ölür.
Kullanılmaları: Kinolonlar ağızdan ve parenteral yolla uygulanırlar. Kinolon antibiyo-
tikler bakterileri öldürerek etkirler. Bunlar özellikle Gram-negatif Enterobacteriaceae’lar
olmak üzere Gram-pozitiflere de etkilidirler. Eski tip kinolonların (nalidiksik asit, oksolinik
asit) dışında, etki spektrumları geniştir. Gram-negatif bakterilere son derece etkilidirler;
Gram-pozitif bakterilerin çoğuna ve Mycoplasma türlerine etkileri iyidir.
Collie ırkı köpeklerde kan-beyin engeli ilacın beyine girişini engelleyemediğinden, bu hay-
vanlar ivermektine doza bağlı olarak duyarlıdırlar.
Piperazin ve türevleri: Bütün hayvan türleri için geniş ölçekte kullanılan ve güvenli
olarak kabul edilen bir ilaçtır. Etki şekli parazit kaslarında gerilimin artması ve yumuşak
felç gelişmesiyle karakterizedir. Felç sonunda parazit sindirim kanalında tutunamaz ve
bağırsak hareketleriyle atılır.
102 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
ULV (Ultra Low Volume) son derece ince püskürtme tekniği ile oluşturulan aerosol sisidir.
ULV tekniği ile oluşan zerrecikler uçan ve yürüyen haşereleri anında etkiler, hızla yok eder
ve çok uzun süre etki gücünü sürdürür.
İlaçların uygulanma şekilleri: Banyo, Püskürtme (toz, sıvı), Dökme, Damlatma, Tas-
ma (Kulak ve boyun tasması), İlaçlı yem, Enjeksiyon.
Karbamat İnsektisitler
Kalabar baklasında (Physostigma venenosum) bulunan fizostigminin (eserin) sentetik tü-
revidirler. Böceklere, yabani otlara, toprak nematodlarına ve mantarlara yönelik etkileri
vardır. N-Metilkarbamatlar (karbaril, propoksur, karbofuran, bendiokarb, aldikarb, me-
tomil); N, N-dimetilkarbamatlar (pirimikarb) şeklinde iki grupta incelenir. Deri, muko-
zalar, akciğer ve sindirim kanalından emilerek tüm vücuda dağılır. Vücutta özellikle yağlı
kesimlerinde birikirler; beyinde de yüksek düzeyde bulunurlar. Karbamat insektisitlerin
bazıları memeliler için oldukça zehirlidirler.
104 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Çevrede uzun süre kalırlar; örneğin DDT için çevrede %95 oranında parçalanması için ge-
rekli süre 4-30 yıldır. Bu özellikleri nedeniyle yasaklanmışlardır.
Piretroitler
Doğal piretrinlere benzerler; sentetik maddelerdir. Parazitlere etkileri daha güçlü ve uzun
sürelidir. Işık, ısı ve hava ile fiziki, kimyasal ve biyolojik etkenlere oldukça dayanıklıdırlar.
Piretroitler uygulandıkları çevrede 1-16 hafta süreyle etkili miktarda kalırlar. Işığa du-
yarlılık-dayanıklılıklarına göre ikiye ayrılırlar. Memeliler için çok güvenlidirler. Veteriner
hekimlikte kullanım alanı bulan sentetik piretroitlerin başlıcaları: Alletrin, deltametrin,
fenvalerat, phenotrin, flumetrin, permetrin, resmetrin, siflutrin, sipermetrin, tetrametrin.
Memeliler için çok güvenli, balıklar için de çok zehirlidirler. Balıklarda hiç kullanma-
mal, diğer amaçlarla kullanılırken, balıklar veya balık yetiştirme yerlerine, her ne şekilde
olursa olsun, temas etmemeleri için, gerekli ihtimam gösterilmelidir.
Piretroidler memeliler için son derece güvenli ancak su canlıları için son o ölçüde zehirli
olan maddelerdir.
Halk sağlığı yönüyle önemli ve çevre mücadelesinde kullanılacak maddeler ile hayvanlarda
kullanılacak ilaçlara ilişkin bilgiler www.gkgm.gov.tr ile http://www.saglik.gov.tr adresle-
rinden güncel olarak takip edilebilir.
İsimlendirme
Dezenfektan veya jermisid: Bakteri ve hastalık yapıcı diğer etkenleri tahrip etmek için
kullanılan madde olarak tanımlanır. Dezenfektanlar mikroorganizmaları öldürerek etkir-
ler ve genellikle cansız cisimler üzerine uygulanırlar. Mikroorganizmalar yanında, konak-
çının hücrelerine yönelik yıkımlayıcı etki de oluştururlar.
Antiseptik: Mikroorganizmaları genellikle öldürmezler; üreme veya gelişme hızını
yavaşlatırlar ya da engellerler. Bakteriyel hastalıkları önlemek veya baskı altında tutmak
için canlı yüzeylere (deri, mukoza gibi) uygulanırlar.
Yakıcı-dağlayıcı etki: Antiseptik-dezenfektanlar yüksek yoğunlukta kullanıldıkların-
da, dokular için yıkımlayıcıdır.
Sanitizer: Çevrede insan ve hayvan sağlığıyla ilgili olarak su, toprak, alet vb malzeme-
lerdeki mikroorganizmaların yok edilmesi amacıyla kullanılan maddelerle yapılan işlemdir.
Sterilizasyon: Tüm canlı mikroorganizmaların ısı ve kimyasal maddelerle yok edilmesidir.
Koruyucular: Küflenme veya bakteriyel faaliyetle bozulabilen besinler vb maddelerin
(yemler de dahil) üretim, depolanma ve kullanılmaları sırasında bozulmalarını engelle-
mek için kullanılan maddelerdir.
Etkidikleri mikroorganizma çeşidine göre, daha özel olarak, bakterisit, fungusit, vi-
rüsit, sporosit, koksidisit, oosit, ameboesit gibi isimlerle de bilinirler.
106 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Etki Şekilleri
Hücre proteinlerinin bozulması: Fenoller, iyot, alkoller, aldehidler, metaller gibi madde-
ler mikroorganizmalardaki etkisi hücre proteinlerinin yapısını bozarlar. Böylece protein-
lerin yumaklaşması ve çökmesiyle mikroorganizmalar kısa sürede ölürler.
Hücre zarı geçirgenliğinin değiştirilmesi: Bazı boyalar bakterinin yüzeyine tutuna-
rak kalın bir tabaka oluştururlar; sonuçta bakteri hücresinde bazı fizyolojik ve biyokim-
yasal olayları bozarlar. Yüzeyde etkin maddeler bakterilerin plazma zarındaki bazı grup-
lara bağlanarak, hücre zarının geçirgenliğini değiştirirler; parçalanmasına yol açabilecek
ölçüde dışarıdan hücreye suyun girmesine veya hücreden enzimler, yardımcı-enzimler,
anyonlar, katyonlar ile bazı ara metabolizma ürünlerinin dışarıya kaçmasına yol açarlar.
Enzim etkinliğinin engellenmesi: Fenoller gibi bazıları bakterilere basit difüzyonla
girerler ve hayati öneme sahip enzim/enzimlerin etkinliğini engellerler.
Yükseltgeyici-indirgeyici etki: Bu maddeler mikroorganizmalarda yapısal ve görevsel
yapıları veya molekülleri etkileyerek yapılarını bozarlar.
Etki Spektrumları
Etki spektrumu genellikle son derece geniştir. Buna en iyi örnekler iyot ve klorlu bileşikler
ile aldehidlerdir. Bazılarının etki spektrumu dardır ve seçici etki oluşturular. Hekzaklo-
rofen sadece Gram-pozitif bakterilere etkilidir. Genel olarak bakteri sporları bu ilaçlara
oldukça dayanıklıdır.
Antiseptik/Dezenfektanların Kullanılması
Veteriner hekimlikte çok geniş kullanım alanı vardır.
• Deri ve mukozalardaki yüzeysel hastalıkların sağaltımı veya bu kesimlerin mik-
roplardan arındırılması.
• Ameliyat sahasındaki mikroorganizmaların yok edilmesi.
• Yara ve yanıkların sağaltımı.
• Vücudun dışarıyla ilgili boşluklarındaki hastalıkların sağaltımı ve önlenmesi.
• Ahır, ağıl, kümes, kuluçkahane ile bu kesimlerdeki alet ve malzemeler, gıda imalat-
haneleri ile buralarda kullanılan malzemelerin mikropsuzlaştırılması.
• Meme başı antisepsisi.
• Gıda maddeleri.
• İlaçların korunması.
Meme başı antisepsisi: Sağımdan önce ve özellikle de sağımı takiben meme başlarının
antiseptik bir çözeltiyle silinmesi veya meme başlarının 10-15 sn süreyle antiseptik çözel-
tide tutulması bir yandan süt artıklarını giderirken, bir yandan da bakterilerin üremesini
ve uçucu sineklerin saldırısını önler. Bazı antiseptikler (kuvarterner amin bileşikleri gibi)
meme başı deliğinde ve sağım sırasında oluşabilecek sıyrık, çizik vb yaralar üzerinde ince
bir koruyucu tabaka oluşturarak, meme bezine mikropların girişini engelleyebilir. Meme
başı antisepsisi için en fazla halojenli bileşikler (klorlu, iyotlu bileşikler), yüzeyde etkin
maddeler ve klorhekzidin kullanılır. İyot çözeltilerine (genellikle %0.5-1 etkin iyot) daldı-
rarak yapılan uygulamalarla meme hastalıkları yarı yarıya azaltılabilir. Meme başı antisep-
sisi bir yandan oluşabilecek akut meme hastalıklarını önlerken, diğer yandan da kronik
olayların azaltılmasına yardımcı olur.
Özet
Kemoterapi kavramını ve kemoterapötikleri tanımlamak. Dış parazitlerle mücadelede kullanılacak ilaç seçenekle-
1 Kemoterapi konakçıya zarar vermeksizin veya çok 4 ri ve uygulama metodlarını açıklamak.
az zarar vererek vücudunda bulunan bakteri, iç ve Dış parazit ilaçları insan ve hayvanların vücut yüzeyi
dış parazit, virüs, protozoa gibi zararlıların gelişme- ya da bitki ve cansız cisimler üzerinde veya çevresinde
sini durduran veya öldüren maddelerle yapılan bir bulunan ya da gelişen parazitleri öldürür veya geliş-
sağaltım şekli olarak tanımlanır. Helmint, protozoa, meleri veya üremelerini engellerler; genellikle pestisit-
mantar, bakteri, virüs, böcekler gibi vücutta hastalı- ler olarak bilinirler. Veteriner hekimlik yönünden bu
ğa yol açabilen çok sayıda etken bulunması sebebiyle, terim hayvanların deri veya deri altı ile gezindikleri-
kullanılan ilaçlar da o ölçüde çok ve çeşitlidir. Çabuk barındıkları yerlerde yaşayan parazitlere karşı kullanı-
çoğalmaları, vücut için malinyite göstermeleri ve nor- lan ilaçları ifade eder. Bu amaçla kullanılan ilaçların
mal vücut hücrelerinden farklı biyokimyasal özellik- çoğu son derece zehirlidirler; istenmese de, hedef du-
ler taşımaları dolayısıyla, neoplastik hücreler de bak- rumunda olmayan hayvan veya insanlarda zehirlen-
teri ve diğer hastalık yapıcı etkenlere benzetilebilir; bu melere ve hatta ölüme yol açabilirler.
sebeple, kanser ve tümörlerin sağaltımında kullanılan
maddeler de kemoterapi içinde nitelenirler. Antiseptik ve dezenfektan kavramları ile kullanılabile-
5 cek maddeleri tanımlamak.
Antibiyotikler ve veteriner hekimlikte kullanılan çeşit- Antiseptik ve dezenfektanlar canlı ve cansız cisim ve
2 lerini açıklamak. yüzeylerin mikroorganizmalardan (bakteri, virüs,
Antibiyotik terimi bakteri, mantar, aktinomisetler protozoa gibi) arındırılması, yüzeysel hastalıkların
gibi mikroorganizmalar tarafından meydana getirilen sağaltımı, gıda teknolojisi ve hayvan yetiştiriciliğinde
veya sentetik olarak da hazırlanan, son derece düşük geniş uygulama alanı bulurlar. Koruyucu hekimliğin
yoğunluklarda bile, bakterilerin gelişmesini engelle- en önemli araçları arasındadırlar. Isı, ışık gibi araçlar
yen veya onları öldüren madde/ler olarak tanımlanır. da belirtilen amaçlarla kullanılırlar; bugün antiseptik
Hedef bakteriler şekillerine göre koklar, çubuklar (ba- veya dezenfektan denilince akla ilk gelenler kimyasal
siller), riketsiyalar, mikoplasmalar, spiroketler; oksije- maddelerdir.
ne ihtiyaç duyup-duymamalarına göre erobik ve ane-
robik; boyanma özelliklerine göre de Gram-pozitif ve
Gram-negatif diye sınıflandırılırlar.
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi bakterilere karşı etkilidir? 6. Aşağıdakilerden hangisi karbamat grubu insektisidler-
a. Antiseptikler dendir?
b. Antelmentikler a. Karbufuran
c. Antibiyotikler b. Endosülfan
d. Pestisidler c. Primikarb
e. Dezenfektanlar d. Deltametrin
e. Fenvalerat
2. Bakterilerin gelişmesini ve üremelerini engelleyici etki
hangisidir? 7. Aşağıdaki antelmintiklerden hangisi benzimidazol gru-
a. Bakteriyostatik bundadır?
b. Bakterisid a. Levamizol
c. Antibiyoz b. Albendazol
d. Kemoterapi c. Triklorfon
e. Antelmintik d. Rafoksanid
e. Hekzaklorofen
3. Aşağıdaki ilaçlardan hangisi hücre duvarı sentezini en-
gelleyerek etki eder? 8. Aşağıdaki antelmintiklerden hangisi Collie ırkı köpekler-
a. Florokinolonlar de doza bağlı olarak zehirlenme yapar, tür duyarlılığı vardır?
b. Sülfonamidler a. Oksiklozanid
c. Sefalosporinler b. Oksfendazol
d. Polimiksinler c. Netobimin
e. Fenikoller d. Piperazin
e. Avermektin
4. Aşağıdakilerden gruplardan hangisinin işitme ve denge
üzerine istenmeyen etkileri daha fazladır? 9. Aşağıdaki antelmintiklerden hangisi öncelikle şeritlere
a. Sefalosporinler karşı etkilidir?
b. Aminoglikozidler a. Praziquantel
c. Penisilinler b. Levamizol
d. Tetrasiklinler c. Morantel
e. Florokinolonlar d. Kambendazol
e. Mebendazol
5. Asetilkolin esteraz enzimi üzerine bloke edici etkisi olan
pestisit grubu hangisidir? 10. Bakteri, mantar, virüslere karşı aynı zamanda spor
a. Organik fosforlular formlarına karşı da etkinlik gösteren ve alkilleyici ilaçlar gru-
b. DDT grubu bunda değerlendirilen madde hangisidir?
c. Avermektinler a. Klorhekzidin
d. Piretroitler b. Formaldehid
e. Repellentler c. İyot
d. İhtiyol
e. Kreozol
110 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Hayvansal gıdalarda kalıntılarla ilgili kavramları tanımlayabilecek,
Kalıntıların sebepleri, etkileri ve kontrolünü açıklayabilecek,
Kalıntıların önlenmesi ve kalıntılı ürünlerin değerlendirilmesini açıklayabilecek,
Veteriner ilaçları ile ilgili mevzuatı açıklayabilecek,
Veteriner ilaç mevzuatı, ilaçların ruhsatlandırılması, dağıtım, satışı ve kontrolü
konularındaki mevzuat ve terminolojiyi tanımlayabilecek
bilgi ve beceriler kazanabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Kalıntı • Ruhsatlandırma
• İlaç Kalıntı Arınma Süresi • Dağıtım
• Maksimum Kalıntı Limiti • Satış
• Kabul Edilebilir Günlük Alım • Kontrol
• Sıfır Tolerans • Mevzuat
İçindekiler
Serbest (ekstrakte edilen) Kalıntı, hayvanlarda hastalıkların sağaltımı, önlenmesi ve kontrolü ile gelişmenin
kalıntı: Çözücülerle bulunduğu
ortamdan (kan, plazma, serum, hızlandırılması amacıyla kullanılan ilaç ya da kimyasal maddelere doğrudan (yem ya da
doku gibi) çekip çıkarılabilen suya katılarak uygulanan) veya dolaylı yoldan (doğrudan hayvana uygulanmayan) maruz
kalıntıdır.
kalma sonucunda, besin değeri taşıyan hayvanların doku ve organları ile bunlardan elde
Bağlı kalıntı (ekstrakte edilen gıdalarda (et, süt, yumurta, bal, balık gibi) biriken veya depolanan ana madde veya
edilemeyen) kalıntı: metabolitlerine denir. Hayvansal gıdalardaki kalıntılar ya serbest (ekstrakte edilebilen)
Çözücülerle bulunduğu ortamdan
(kan, plazma, serum, doku gibi) ya da bağlı (ekstrakte edilemeyen) kalıntı şeklinde bulunur.
çekip çıkarılamayan kalıntıdır. Gıda değeri olan hayvanlarda kalıntısına rastlama sıklığı en fazla olan ilaçların ba-
şında, anabolik, androjenik ve östrojenik etkili büyümeyi ilerletici etkiye sahip doğal ve
sentetik steroidler, zeranol, stilbenler, tirostatik hormonlar, β- adrenerjik reseptör (βA-R)
agonistler ve antibiyotikler, antelmentik gibi koruyucu veya sağaltıcı amaçla kullanılan
ilaçlar gelmektedir. Kronolojik olarak sığır ve kanatlı yetiştiriciliğinde 1950-1970 yılları
arasında stilbenler suistimal düzeyinde kullanılmışken, 1980-81’li yıllarda danalarda yasa
dışı dietilstilbestrol (DES) kullanımı, 1982-85 arasında steroidler, trenbelon ve zeranol
kullanımı söz konusu olmuştur. 1988’de ise bu maddelerin kullanımı AB tarafından ya-
saklanmıştır. Hayvan dokularında en fazla rastlanan antibiyotik kalıntıları streptomisin,
penisilin, sulfametazin ve oksitetrasiklindir. Özellikle penisilin ve oksitetrasiklinlerin
uzun etkili formülasyonları daha fazla risk oluşturur.
1950’lerden günümüze kadar suistimal düzeyinde kullanılan bir kısım veteriner ilaçlara kı-
1 sıtlama getirilmiş midir? Cevabınız evet ise başlıcaları hangileridir belirtiniz.
Antibiyotikler
Bir dönem antibiyotikler hayvanları hastalıklardan korumak amacıyla tedavi dozlarının
altında ve hayvan kesime gidene kadar yemle kullanılmışlardır. Bu amaçla penisilin türev-
leri, tetrasiklinler, sülfonamidler, avoparsin, olakindoks, tilosin, çinko basitrasin, spirami-
sin, virjinamisin gibi çeşitli antibiyotikler kullanılmıştır. Hayvansal gıdalardaki veteriner
ilaç kalıntılarından kaynaklı istenmeyen etkilerin gözlenmesi, başta AB ülkeleri olmak
üzere dünya’da pek çok ülkede bunların yasal denetimlerinin yapılması ve kimi ilaçların
kullanımının yasaklanması zorunluluğunu gündeme getirmiştir. Bu amaçla antibiyotikler
kapsamında ilk uygulamalar 1969’da İsveç’te başlamıştır (Tablo 6.1)
Antikoksidialler
Koksidiozis, başta kanatlı yetiştiriciliği olmak üzere, kısmen diğer evcil hayvanlarda da
sorun olan ve bir çeşit protozoonun özellikle bağırsak epitellerini tahrip etmesiyle sey-
reden bir hastalıktır. Yetiştiricilikte önemli kayıplara neden olduğundan yakın zamana
kadar ilaçlar sağaltım dozlarının altında hayvanları hastalıktan korumak amacıyla özel-
likle yemlerine katılarak uygulanmıştır. Bu amaçla sulfonamidler ile monensin, lasolosid,
salinomisin gibi iyonofor antibiyotikler kullanılmıştır.
Hormonlar
Besi ve süt veren hayvanlarda verimi artırmak amacıyla doğal ve sentetik eksojen hormon
kullanımı söz konusu olmuştur. Ancak, doğal hormonların elde edilmesi zor olduğun-
dan daha çok sentetikleri kullanılmıştır. Testosteron, progesteron, östrojen ve somatropin
doğal hormonlardır, insan ve hayvanlarda bulunur. Bu hormonlar türlere göre bazı ufak
değişiklikler göstermekle birlikte gıdalarla kalıntılar şeklinde alındığında insanlarda ben-
zer etkiler oluşturacağı beklenmektedir. Amerika Gıda ve İlaç Dairesi (US-FDA), gıdalarla
alınacak kalıntıların insan vücudunda günlük sentezlenen miktarlardan çok daha düşük
olduğunu ileri sürerek bunların zararlı etkilerinin oluşmayacağını bildirmiştir. Ancak,
Turner sendromlu kızlardaki çalışmalar çok düşük östrojen miktarının epifizyal büyüme
üzerinde etkili olduğunu göstermiştir.
Sentetik seks steroidleri ile doğal olanlar arasında bazı farklılıklar söz konusu olabil-
mektedir. Sentetik seks steroidler plazmadaki taşıyıcı proteine çok az bağlanırken, doğal-
lar %98-99 bağlanmaktadır. Bu durum sentetiklerin endojenler kadar, hatta daha düşük
miktarlarda bile doğallardan daha güçlü biyolojik etki oluşturabileceğini düşündürmek-
tedir. Diğer yandan eksojen steroidler ile doğalların metabolize edilmelerinde farklılıklar
bulunmaktadır ve endojenlere benzer etkiler oluşturmaları beklenmekle birlikte etkileri
tüm türlerde ortaya konmamıştır. Bütün bu belirsizlikler hayvanlarda büyüme ilerletici-
si olarak eksojen hormon kullanımının 1981’de AB’de, 2003’de ise Türkiye de (2003/18
sayılı Tebliğ) ve diğer ülkelerde yasaklanmasına neden olmuştur. Bu kapsamda, AB’de
oestradiol-17ß, testosteron, progesteron, zeranol, trenbolon asetat, melengestrol asetat’ın
yem katkısı olarak kullanımı, Türkiye’de vurgulanan Tebliğ hükümleri kapsamında, stil-
benler, stilben türevleri, tuzları ve esterleri, anabolizan amaçla kullanıma uygun steroidler,
zeranolde dahil olmak üzere rezorsilik asit laktonların gıda degeri olan hayvanlarda uygu-
lanmasına yasaklama getirilmistir. Türkiye’de cinsiyet hormonları, tirostatik hormonlar,
βA-R agonistler gibi maddelerin kullanımına sadece zooteknik veya tedavi amacıyla izin
verilmektedir. Bu maddeler büyümeyi ve gelişmeyi teşvik edici amaçla kullanılamazlar.
türlerde ve farklı hastalıklarda kullanımı (bu uygulamalardan biri veya birden fazlasının
yapılması) anlamına gelmektedir. Günümüzde Türkiye’de dahil çoğu ülkede türlere özel
ilaçlar geliştirilmeye çalışılmakla birlikte, hala yeterli aşama kaydedilemediğinden, kimi
zaman da etkin ilacı karşılayan türe özel ilaç bulunamadığından, belli koşullar çerçeve-
sinde, insan ilaçlarını da kapsayacak şekilde, yasal olarak etiket dışı ilaç kullanımı söz
konusu olabilmektedir. Ayrıca, kimi ilaçlar yasaklı olmasına rağmen daha etkin oldukları
düşünülerek gıda değeri olan hayvanlarda kullanılabilmektedir. Geçmişte bakteriyel balık
hastalıklarında (somonların frunkulozisi) kullanılan nitrofuranlar günümüzde mutajenik
ve karsinojenik etkilerinden dolayı yasaklanmış olmasına rağmen, etkinliği iyi olarak dü-
şünüldüğünden zaman zaman yenilebilir balıklarda kullanılabilmektedir.
İlaç kalıntı arınma sürelerine (İKAS) uyulmaması ilaç kalıntılarının bir diğer sebebi-
dir. İKAS, gıda değeri olan doku ve organlarda, istenmeyen veya zehirleyici etkileri ba-
kımından önem taşıyan ilaç veya kimyasal madde kalıntılarının, tüketiciler için güvenli
bir düzey veya yoğunluğa inene kadar ilaç uygulanan hayvanların kesilmemesi gereken
süreyi ifade eder; bu, aynı zamanda, hayvanlarda sağaltımın durdurulması ile kasaplık
olarak kesilmeleri arasında geçmesi gereken süre anlamına da gelmektedir. İKAS, ilaca
ve ilacın kullanıldığı farklı hayvan türündeki farmakokinetiğine göre değişkenlik göste-
rir. Belirtilen nedenle, İKAS belirlemelerinde türe özel farmakokinetik (ilacın emilmesi,
dağılması, metabolize edilmesi ve atılmasına kadar giden olaylar zinciri) değerlerin or-
Poikiloterm: Vücut sıcaklıkları taya konulması ve buna uyulması gerekir. Poikiloterm canlılar olan balıklarda ilaçların
ortam ısısına göre değişen
kinetikleri ve kalıntıları balık türleri arasında ve ortam ısısı gibi faktörlere bağlı olarak
önemli ölçüde değişkenlik gösterir. Belirtilen nedenle balık türlerine göre MRL ve İKAS
düzeylerinin belirlenmesi ayrı bir önem taşır. Gıda değeri olan memeli ve kanatlılar için
İKAS değerlerinin çoğu bilinmektedir. Buna karşılık, balıklarla ilgili bilgiler azdır. Balık-
larda İKAS’ın belirlenmesinde “derece gün” olarak adlandırılan temel kavram esas alınır.
Eğer tüm hayvanlar için herhangi bir ilaçla ilgili bilinen bir İKAS değeri yoksa, uyulması
gereken süreler, Bakanlıkça tavsiye edilen, et için 28 gün, süt için 7 gün, yumurta için 7
gün, balık eti için 500 ° C /gün dür.
Gıda değeri olan hayvanlarda kullanılan ilaçların formülasyonları da kalıntı riskinin
oluşmasında önem taşır. Bunun dışında kalıntı kontrollerinde yeterince hassas yöntem-
lerin kullanılmaması da kontrollerden gelen zafiyetten kaynaklı bir risk oluşturmaktadır.
Canlı ağırlık 60 kg’ı, besin tüketim faktörü ise günlük olarak tüketilebilen ürünün
miktarını karşılar. Bu miktar ürünün çeşidine göre değişir; et (kas) için 300, karaciğer için
100, böbrek için 50, yağ için 5g’ı, süt için ise 1.5 kg karşılar.
US-FDA ve Çevre Koruma Ajansı (EPA), AB, Türkiye’de Tarım ve Orman Bakanlığı Sıfır tolerans: Kanserojen
etkiye sahip ilaç ya da kimyasal
insan sağlığını korumak amacıyla hayvansal ürünlerdeki ilaç kalıntılarına ait tolerans maddelerin gıda maddelerinde
düzeyleri belirlemektedir. Türk Gıda Kodeksi’nde de bazı ilaçlar için bu düzeyler veril- bulunmaması gerektiğini ifade
eden terim.
miştir. Güçlü zehirli/kanserojen etkiye sahip ilaç kalıntıları için sıfır tolerans uygulan-
maktadır.
Çok güçlü zehirli/kanserojen etkiye sahip ilaçlar için geçerli olan tolerans çeşidini belirtiniz?
3
Balık örneklerinde aranacak maddeler 2 grup altında toplanır; Grup A, AB’de gıda
değeri olan hayvanlarda kullanımı yasaklı maddeleri oluşturur ve A1’den A6’ya kadar
alt gruplara ayrılır. Grup B’dekilerin çoğunluğu AB’de kullanımına izin verilmiş ruhsatlı
ilaçlardır. Ayrıca, bazı pestisid ve metal kalıntılarına da bakılır. Bu kapsamda stilbenler,
steroidler, kloramfenikol, nitrofuran, nitroimidazoller, kloramfenikol, nitrofuranlar (A1-
A6 grup ilaçları), sülfanilamid, sülfatiyazol, sülfametazin, sülfamerazin, sülfametaksa-
zol, sülfadimetoksin, sülfadiazin, flumekuin, oksitetrasiklin, tetrasiklin, doksisiklin, en-
rofloksasin, siprofloksasin (antibakteriyeller), ivermektin, emamektin (antelmentikler),
PCB’ler, Aldrin, pp’DDD, pp’DDE, op’DDT, pp’DDT (organik klorlu bileşikler), civa, kur-
şun, kadmiyum, arsenik, çinko, bakır (elementler), aflatoksinB1 (mikotoksin) ve malaşit
yeşili+lökomalaşit yeşili (boya) aranır.
6. Ünite - Hayvansal Gıdalarda İlaç Kalıntıları, İlaçların Ruhsatlandırılması, Dağıtımı, Satışı ve Kontrolü 119
Tablo 6.2
İlaç Adı Besin Uygulanan İşlem ve Gözlenen Sonuç
Soğukta Bekletme ve
Pişirme İşlemlerinin
Et +1°C (Buzdolabı)’de 45 saat tutma %50 azalma
Besinlerdeki İlaç Kalıntıları
Ampisilin Et Kızartma ve kavurma %60 azalma Üzerine Etkileri.
Domuz
100°C’de kaynatma Dayanıklı
eti
Klenbuterol
Domuz
260°C’de yağda 5 dk kızartma %50 azalma
eti
Derin dondurucuda (-20°C) 3 ay
Et Önemli bir azalma yok
ve daha uzun tutma
Kloramfenikol Et Kızartma ve kavurma %50 azalma
Süt 2 saat kaynatma %10 azalma
Domuz
100°C’de kaynatma Dayanıklı
eti
Domuz
260°C’de yağd+a 5 dk kızartma %50 azalma
eti
Levamizol
Tavuk Derin dondurucuda (-18°C)
%66 azalma
but 1 ay tutma
Tavuk
Haşlama %70 azalma
but
Derin dondurucuda (-20°C) 5 ay
Et Çok az azalma
Oksitetrasiklin ve daha uzun tutma
Et Kızartma ve kavurma Oldukça dayanıklı
Et +1°C (Buzdolabı)’de 45 saat tutma %50 azalma
Penisilin G
Et Kızartma ve kavurma %60 azalma
Siromazin Et Konserveleme %35 azalma
Hayvansal gıdalardaki veteriner ilaç kalıntılarının düzeyi üzerine uygulanan işlemlerin et-
4 kisi var mıdır? Açıklayınız.
Türkiye’de uygulanmakta olan “Ulusal Kalıntı İzleme Planı”, aranacak maddeler, planda yer
alan kurumlar hakkında Veteriner Farmakoloji kitabından (Kaya, S. 2009) daha fazla bilgi
edinebilirsiniz.
Tanımlar
Madde 3- (1) Bu Kanunun uygulanmasında;
(40) Kalıntı: Bitki koruma ürünü kullanımı sonucu, bitki, bitkisel ürünler ile yenile-
bilir hayvansal ürünlerin içinde, üzerinde veya çevrede bulunan, metabolitler ile yıkım-
lanma veya reaksiyon sonucunda oluşan ürünler dâhil bir ve birden fazla maddeyi veya
hayvansal ürünlere geçerek insan sağlığı üzerinde olumsuz etki yaratma ihtimali bulunan
farmakolojik etkili maddeler ve bunların metabolitleri veya diğer maddelerini,
(69) Tıbbî olmayan veteriner sağlık ürünleri: Hayvana uygulanmak ya da hayvan için
kullanılmak amacıyla tüm üretim aşamalarından geçerek kullanıma hazır hâle getirilmiş
ilaç niteliğinde olmayan ürünleri,
(74) Veteriner biyolojik ürünleri: Hayvanlarda aktif veya pasif bağışıklık oluşturmak,
bağışıklığın seviyesini ölçmek veya hastalık teşhisi için hazırlanmış aşı, serum gibi ürünler
ile teşhis kitlerini,
(75) Veteriner ecza deposu: Sadece veteriner sağlık ürünlerinin toptan satışının yapıl-
dığı, eczacı veya veteriner hekim sorumluluğunda faaliyet gösteren ecza depolarını,
(77) Veteriner sağlık ürünleri: Veteriner tıbbî ürünleri ve tıbbî olmayan veteriner
ürünlerini,
(78) Veteriner tıbbî ürünleri: Hayvana uygulanmak ya da hayvan için kullanılmak
amacıyla tüm üretim aşamalarından geçerek kullanıma hazır hâle getirilmiş etkin madde
ihtiva eden ürünleri ve veteriner biyolojik ürünleri.
(3) Veteriner sağlık ürünlerinin onayını, kimyager, kimya mühendisi, eczacı veya vete-
riner hekim olan gerçek kişiler veya bu kişilerden birini istihdam eden tüzel kişiler alabilir.
Bunlardan, veteriner biyolojik ürünlerin onayını, sadece veteriner hekimler ve veteriner
hekim istihdam eden tüzel kişiler alabilir.
(4) Bakanlık, insan, hayvan ve çevreye olan olumsuz etkileri sebebiyle, bazı maddele-
rin veteriner sağlık ürünleri üretiminde kullanılmalarını veya hayvanlara uygulanmala-
rını tamamen veya kısmen yasaklayabilir, kısıtlayabilir ya da kullanımını belirli esaslara
bağlayabilir.
(5) Orijinal veteriner tıbbî ürünlerinin ilk onayı tarihinde belirlenen geçerlilik süresi
dolmadan veya hak sahibinden izin alınmadan jenerik veteriner tıbbî ürünler piyasaya
arz edilemez.
(6) Bakanlık, hayvan sağlığını tehdit eden bir hastalığın ortaya çıkması durumunda,
bu hastalığa karşı kullanılan onaylı veteriner tıbbî ürünleri bulunmadığında veya ihtiyacın
karşılanamadığı durumlarda, uygun gördüğü tıbbî ürünlerin kullanımına geçici olarak
izin verebilir.
(7) Veteriner tıbbî ürünlerinin üretimi, onay verilen üretim yerlerinde, onaya esas
şartlara ve farmasötik şekil ve yöntemlere göre yapılır. Ancak, Sağlık Bakanlığından onay-
lı üretim yerlerinde, Bakanlığa bildirimde bulunmak şartıyla, verilen onay doğrultusunda
veteriner biyolojik ürünler hariç veteriner tıbbî ürün üretimi yapılabilir.
(8) Veteriner sağlık ürünleri, veteriner hekimler, eczacılar, kimya mühendisleri veya
kimyagerlerin sorumluluğunda üretilir. Bu ürünlerin kalite kontrolü, Bakanlık tarafından
uygun görülen laboratuvarlarda bu fıkrada belirtilen meslek mensupları tarafından yapı-
lır. Veteriner biyolojik ürünlerin üretim ve kalite kontrolleri ile veteriner sağlık ürünleri-
nin etkinlik ve güvenlik değerlendirme çalışmaları veteriner hekimler tarafından yapılır.
(9) Veteriner biyolojik ürün üretilen yerlerde, sağlık koruma bandı uygulanır.
(10) Bakanlıkça, üretim koşullarına ve onaya esas dosyasındaki ürün standartlarına
uymadığı tespit edilen veteriner tıbbî ürünleri hatalı kabul edilir. Hatalı veya son kul-
lanma tarihi geçen veteriner tıbbî ürünlerin piyasaya arz edilmesi ve kullanımı yasaktır.
Piyasaya arz edilmiş, hatalı veteriner tıbbî ürünleri, onay sahipleri tarafından piyasadan
toplanmak zorundadır. Hatası giderilemeyecek ürünler, masrafı sahibine ait olmak üzere
derhal imha ettirilir. Veteriner biyolojik ürünler dışındaki hatalı veteriner tıbbî ürünlerin,
hatası giderilebildiği takdirde, piyasaya yeniden arzına izin verilebilir.
(11) Onay koşullarının değişmesi, ürünün beklenen etkiyi göstermemesi veya isten-
meyen etkilerin görülmesi, onaya esas formül ve spesifikasyonlarına uyulmaması gibi
hususların tespiti hâlinde, veteriner tıbbî ürünlerinin onayı askıya alınabilir veya iptal
edilebilir.
(12) Veteriner tıbbî ürün onay sahibi, ürününün etkin, güvenilir ve öngörülen kali-
tede olması ile uygun şartlarla dağıtımından sorumludur. Onay verilmiş veteriner tıbbî
ürünün kullanımında istenmeyen etkilerinin ortaya çıkması durumunda, onay sahibinin
sorumluluğu ortadan kalkmaz.
(13) Veteriner tıbbî ürün onay sahibi, belirlenen kayıtları tutmak, her türlü değişikliği
bildirmek, talep edilen bilgi ve belgeyi zamanında Bakanlığa vermek zorundadır.
(14) İthal edilecek veteriner tıbbî ürünlere ilişkin şartlar Bakanlıkça belirlenir.
(15) Yurt dışından bağışlanan veya araştırma, test ve onay işlemlerinde kullanılacak
veteriner sağlık ürünleri ve ham maddelerinin yurda girişine ilişkin şartlar Bakanlıkça
belirlenir. Bu ürünler hiç bir şekilde ticarete konu olamaz.
6. Ünite - Hayvansal Gıdalarda İlaç Kalıntıları, İlaçların Ruhsatlandırılması, Dağıtımı, Satışı ve Kontrolü 123
(16) Ülkemizdeki hayvanlara uygulanmak üzere ithal edilecek veteriner biyolojik
ürünlerdeki suşlar, ülkemizde bulunan hastalık yapan antijenik suşlarla uyumlu olmak
zorundadır.
(17) Tıbbî olmayan veteriner sağlık ürünlerinin üretimi, ithalatı, ihracatı, kullanımı,
ambalajlanması, etiketlenmesi, tanıtıcı bilgileri, tanıtımı, depolanması, piyasaya arzı, re-
çeteli ya da reçetesiz satışı ve kontrolü Bakanlıkça belirlenir.
(18) Bu maddenin uygulanması ile ilgili usul ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönet-
melik ile belirlenir.
Veteriner Ecza
Deposu
6. Ünite - Hayvansal Gıdalarda İlaç Kalıntıları, İlaçların Ruhsatlandırılması, Dağıtımı, Satışı ve Kontrolü 125
Veteriner ilaçlarının dağıtımında ülkeler arasında önemli ayırım vardır; Almanya’da
veteriner hekimler; Belçika, Danimarka, İtalya, Norveç ve Lüksemburg’da eczane-
ler tek kanal durumundadır; Fransa, Hollanda, İngiltere, İspanya, İrlanda, Portekiz ve
Yunanistan’da veteriner hekimler ağırlıklı olarak dağıtımda yer almaktadırlar. Fransa, İr-
landa, Yunanistan ve İngiltere’de izinli satıcılar ve kooperatifler de önemli rol oynarlar.
Türkiye’de ise perakende satış, veteriner klinikleri ve eczanelerden yapılmaktadır.
Veteriner biyolojik ürünler dışındaki veteriner tıbbî ürünlerinin toptan satışı, ecza de-
poları veya veteriner ecza depoları kanalıyla, perakende satışları ise eczaneler, veteriner
muayenehane, klinik, poliklinik ve hayvan hastaneleri kanalıyla yapılır. Ancak, Tarım ve
Orman Bakanlığı tarafından izin verilmiş süs kuşları ile akvaryum ve egzotik süs hayvan-
larını satan işyerlerinde, veteriner biyolojik ürünler dışındaki sadece bu hayvanlara mah-
sus olan veteriner tıbbi ürünler satılabilir. Veteriner biyolojik ürünlerin satışına ilişkin
hususlar Bakanlıkça belirlenir (5996 sayılı Kanun, Madde 13).
Kontrol ve Denetim
Kamu tarafından veteriner ilaçları ile ilgili gerek imalat, dağıtım, satış/kullanım nokta-
larında yerlerinde formol kontrol (fiziki kontrol) gerekse de buralardan alınacak ilaç ör-
neklerinde kalite (farmasötik), etkinlik (farmakolojik) ve güvenlik kontrolleri (toksikolo-
jik) ile ilgili yeterli denetimler yapılmalıdır. Özellikle gıda değeri olanlarda olmak üzere,
hayvanlarda ilaç kullanımının tümüyle kontrollü ve izlenebilir şekilde olması; bunun da,
kamu tarafından sürekli kontrolü ve izlenmesi zorunlu kılınmıştır; bu hususta mevzuatta
çok sayıda hüküm vardır.
İlaçlı Yemler
İlaçlı yemler, 2005/12 numaralı İlaçlı Yem Tebliği’ne göre hastalıkların sağaltımı için
veteriner hekimin reçetesi ile ön-karışım halinde hazırlanmış ruhsatlı formülasyonların
Tarım ve Orman Bakanlığı’nca ruhsatlı yem fabrikalarında yemlere katılarak hazırla-
nırlar. İlaçlı yemler, Veteriner İspençiyari ve Tıbbi Müstahzarlar Ruhsat Yönetmeliğine
göre ruhsatlandırılırlar. Önceden büyütme faktörleri listesinde yer alan ve bu amaçla
kullanılan maddelerin birçoğu (basitrasin, tilozin gibi) bugün sağaltım amaçlı ilaçlı yem
hazırlamak için ön-karışım formülasyonu halinde ruhsatlandırılmaktadır.
Homeopatik Maddeler
Homeopati: Bir hastalığın, Homeopatik veteriner tıbbi ürünlerde kullanılan maddeler 2007/17 numaralı Tebliğ’de
hastalık belirtilerini sağlam bir
insanda ortaya çıkarabilecek
Ek 2’de yer almıştır. Bu maddeler, organik hayvancılıkta da kullanılmaları sebebiyle, son
maddelerin çok düşük dozlarda derece cezbedici görülmektedir. Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin
hastaya verilmesiyle tedavi
edilebileceği inancına (benzerler
Yönetmelik’te “homeopatik tedavi yöntemleri uygulanır” ifadesi vardır.
benzerleriyle tedavi edilir
esasına) dayanan bir alternatif tıp
yöntemidir.
Organik Hayvancılık Ürünleri
Bu amaçla genellikle tıbbi bitkiler/ürünler kullanılır. Türkiye’de hayvanlarda kullanılmak
Drog: Ham ilaç veya ilaç ilkel için ruhsatlandırılmış bir bitki/bitkisel ürün veya müstahzar yoktur. Yalnız, gıda değeri
maddesi.
olan hayvanlarda kullanılmasına izin verilen bitki kaynaklı maddeler (bitkiler ve/veya bit-
ki kısımları) GKGM tarafından belirlenmiş ve 2007/17 numaralı Tebliğ’de Ek 2’de yayın-
lanmıştır. Tıbbi bitkiler ve droglar organik tarım ve hayvancılık bakımından son derece
önemlidir. Bu hususta Organik Tarım Kanunu (5262 sayılı) ve Türkiye’de Organik Tarımın
Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik yayınlanmıştır.
İlaç Fiyatları: Veteriner ilaçlarının fiyatları 85/9192 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına
göre belirlenmektedir; bu kararın 6’ncı maddesine göre Bakanlık tarafında hazırlanan Ve-
teriner ve Zirai Mücadele İlaç Fiyatları Hakkında Tebliğ 15.06.1985 tarih ve 18785 sayılı
Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
6. Ünite - Hayvansal Gıdalarda İlaç Kalıntıları, İlaçların Ruhsatlandırılması, Dağıtımı, Satışı ve Kontrolü 127
E-Reçete
Hayvan sağlığı alanında kullanılan veteriner ilaçlar için düzenlenen reçeteler, 1 Ocak
2018’den itibaren elektronik reçete (E-Reçete) olarak düzenlenmeye başlandı. Gıda ve
Kontrol Genel Müdürlüğü tarafından uygulaması başlatılan E-Reçete Sistemi ve 2018 yılı
Şubat ayı itibarıyla uygulamaya konulacak olan İlaç Takip Sistemi (İTS) ile veteriner ilaç-
lar tüm aşamalarda etkin bir şekilde izlenebilecektir.
Özet
Hayvansal gıdalarda kalıntılarla ilgili kavramları ta- Veteriner ilaçları ile ilgili mevzuatı açıklayabilmek.
1 4
nımlamak. Veteriner ilaçları, daha geniş ifadeyle veteriner sağlık
Hayvansal gıdalardaki kalıntıların değerlendirilme- ürünleri Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından çıka-
sinde KGA, İKAS, MRL, sıfır tolerans gibi kavramlar rılan Bakanlıklar kanun çıkartamaz ve Yönetmelikler
kullanılır. Bu kavramlar, kalıntılarla ilgili açıklamala- çerçevesinde değerlendirilmektedir. Bununla birlikte
rı, hangi tip ilaçların bulunmasına izin verilmediği, Sağlık Bakanlığının da bu konuda mevzuatı söz ko-
bulunmalarına izin verilenlerde aşılmaması gereken nusudur. Ruhsatlandırma, dağıtım ve satış ile kontrol
düzeyler gibi konuları açıklar. noktasında; veteriner ilaçlı yemler, homeopatik ürün-
ler, organik hayvancılık ve ilaç fiyatları konusunda da
Kalıntıların sebepleri, etkileri ve kontrolünü açıklaya- mevzuatlar söz konusudur.
2 bilmek.
Kalıntıların çeşitli sebepleri vardır. Bunların başın- 5 Veteriner ilaç mevzuatı, ilaçların ruhsatlandırılması,
da ilaçların seçimi, uygulanması ve İKAS’a uyulma- dağıtım, satışı ve kontrolü konularındaki mevzuat ve
sındaki yanlışlar/eksiklikler gelir. Kalıntılı ürünlerin terminolojiyi tanımlayabilmek.
tüketilmesi insanlarda basit bir alerjik etkiden ölüm- Veteriner ilaçları ile ilgili öncelikli Kanunlar “5996 Sa-
cül anafilaktik şoka, gelişme, üreme bozukluklarına, yılı, Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem
kanserojen vb etkilere neden olur. Ayrıca, bakteri ve Kanunu” ile “Veteriner Tıbbi Ürünler Hakkında Yö-
parazitlerde direnç gelişimi ve süt ürünlerinin yapı- netmeliktir (24.12.2011 tarih ve 28152 Sayılı)”. Diğer
mında bozulmalara yol açar. Kalıntıların kontrolünde taraftan alternatif tıp içerisinde değerlendirilen ancak
her ülke için ayrı geçerliliği olan ulusal ve/veya uluslar bugün için veteriner hekimliğinde de kullanılan Ho-
arası düzenlemeler söz konusudur. meopatik ilaçlar da yine kanuni düzenlemelere tabi-
dir. Homeopati; benzerler benzerleriyle tedavi edilir
Kalıntıların önlenmesi ve kalıntılı ürünlerin değerlendi- yaklaşımına dayanan bir uygulamadır. Organik tarım
3 rilmesini açıklayabilmek. ve hayvancılık da son dönemlerde üzerinde önemle
Gıdalarda kalıntıların önlenmesi, hayvan yetiştiricisi, durulan bir yaklaşımdır; bu konuda da uygulanacak
veteriner hekim, ilaç firmaları, tüketicinin duyarlılı- ilaçlar için mevzuat düzenlemesi yapılmıştır.
ğı, ilgili kurum ve kuruluşların izleme programları-
nı düzenli sürdürmesi gibi pek çok faktöre bağlıdır.
Kalıntılarla ilgili yapılan değerlendirmeler genellikle
işlem görmemiş ürünler üzerinden yapılır. Ancak,
çoğu kez de bu ürünler çeşitli pişirme işlemlerinden
geçirildikten veya bir müddet farklı ısı koşullarında
saklandıktan sonra kullanılır. Bu işlemler ilaçların ka-
lıntı düzeyini değiştirebilmektedir. Bu durum kalıntılı
ürünlerin koşullu değerlendirilebilme olasılığını ge-
tirmektedir.
130 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Kendimizi Sınayalım
1. Kalıntı ile ilgili aşağıda verilen bilgilerden hangisi yan- 6. Aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?
lıştır? a. Türk Gıda kodeksinde bazı ilaçların MRL değerleri
a. Hayvansal gıdadaki kalıntı, hayvanın bulaşık yem bulunur.
veya suyundan kaynaklanabilir. b. Türkiye’de ulusal kalıntı izleme planı uygulanmak-
b. Hayvansal gıdalarda sadece ilacın kendisi kalıntı şek- tadır.
linde bulunabilir. c. Türkiye’nin kalıntılarla ilgili mevzuatı AB ile uyum-
c. Bazı ilaç kalıntıları belli bir düzeyin üzerinde insan ludur.
sağlığı için zararlıdır. d. Gıdalardaki ilaç kalıntılarıyla ilgisi olmayan kuruluş-
d. Kalıntılar serbest veya bağlı şekilde bulunabilir. lardan biri EPA’dır.
e. İnsanların bazı ilaç kalıntılarını bir ömür boyunca e. FDA gıdalardaki ilaç kalıntılarıyla ilgilenen ve
sakıncasızca alması söz konusu olabilir. Amerika’da bulunan bir kuruluştur.
2. Aşağıdakilerden hangisi ilaç kalıntılarının oluşma sebebi 7. Benzerler benzerleriyle tedavi edilir yaklaşımı aşağıdaki
değildir? terimlerden hangisi ile ifade edilir?
a. Etiket dışı ilaç kullanımı a. Müstahzar
b. İKAS’a uyulmaması b. İspençiyari
c. Gıdanın doğal yapısında bulunan etkin maddeler c. Homeopati
d. İlaç seçiminde biyotransformasyon organ durumu- d. Organik Hayvancılık
nun göz önüne alınmaması e. Drog
e. İlaçların formülasyon şekli
8. Veteriner hekimlere perakende ilaç satışı yetkisini veren
3. Aşağıdaki ilaçlardan hangisi kan yapısında ölümcül bo- kanun aşağıdakilerden hangisidir?
zukluklara neden olabildiği için Türkiye’de yasaklanmıştır? a. 5996 Sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda
a. Penisilin ve Yem Kanunu
b. Oksitetrasiklin b. 441 Sayılı Tarım ve Köyişleri Bakanlığının Kuruluş
c. Kloramfenikol Kanunu
d. Streptomisin c. 984 Sayılı Ecza Depoları Kanunu
e. Sulfametazin d. 4631 Sayılı Hayvan Islah Kanunu
e. 6197 Sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun
4. Aşağıdaki ilaçlardan özellikle hangisi, sütte çok düşük
düzeyde bulunduğunda bile duyarlı bireylerde alerjiye yol 9. Veteriner ilaçları 1262 Sayılı “…………….. ve Tıbbi Müs-
açabilir? tahzarlar Kanunu’na” tabi tutulmuştur. Cümlesindeki boşlu-
a. Penisilin ğu tamamlayan ifade hangisidir?
b. Zeranol a. İspençiyari
c. Kloramfenikol b. Veteriner Sağlık Ürünü
d. Nitrofuran c. Organik Tarım
e. Sulfametazin d. Eczacı
e. İlaç
5. “İnsanların gıdalarıyla sakıncasızca ömür boyu alabilece-
ği kalıntı” tarifi aşağıdaki terimlerden hangisine uyar? 10. Büyütme faktörlerinin kullanılması hangi düzenleme
a. MRL kapsamında olur?
b. KGA a. Homeopatik Maddeler
c. Sıfır tolerans b. Organik Hayvancılık
d. İKAS c. Ecza Depoları
e. Kalıntılarla ilgili böyle bir tanım yoktur. d. Hayvan Islahı
e. İlaçlı Yemler
6. Ünite - Hayvansal Gıdalarda İlaç Kalıntıları, İlaçların Ruhsatlandırılması, Dağıtımı, Satışı ve Kontrolü 131
Sıra Sizde 6
Hayvanlarda gelişmenin ve verimin artırılması amacıyla kul-
lanılan maddelerdir. Daha önce özellikle antibiyotikler yem-
lere doğrudan katılırken, bunlar zaman içerisinde yasaklandı
ve bugün için veteriner ilaçlı premiks şeklinde hazırlanmakta
ve veteriner hekim reçetesiyle yemlere katılmaktadırlar. Çin-
ko basitrasin, virjinyamisin, tilosin, spiramisin, flavomisin
gibi ilaçlar bu kapsamda değerlendirilir.
132 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Yararlanılan Kaynaklar
Alderman, D. J., Hastings, T. S. (1998). Antibiotic Use In Daniel, P. (2009). Drugs and Chemicals in Aquafeeds:
Aquaculture: Development Of Antibiotic Resistance - The problems and S olutions. In The Use of Veterinary
Potential For Consumer Health Risks. International Jo- Drugs and Vaccines in Mediterranean Aquaculture. R. C.
urnal of Food Science And Technology No. 33: 139 -155. J., B. Zaragoza. (Eds). CIHEAM-IAMZ.
Andersson, A. M., Skakkebæk, N. E. (1999). Exposure to Gazete (2010). Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve
Exogenous Estrogens in Food: Possible Impact on Hu- Yem Kanunu. Kanun No. 5996. Kabul Tarihi: 11.6.2010.
man Development and Health. European Journal of En- GKGM (2014). Canlı Hayvan ve Hayvansal Ürünlerde
docrinology. 140: 477–485 Kalıntı İzleme Genelgesi (2013-09). [http://www.ta-
Aydın, F. G. (2013). Balık Patojenlerinde Antibakteriyel rim.gov.tr/Sayfalar/Mevzuat.aspx?rid=6]. Erişim Tarihi:
Direnç Gelişimi ve Tespit Yöntemleri. Seminer. Ankara 14.03.2014.
Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü. Gomes, E.R., Demoly, P. (2005). Epidemiology of Hypersen-
Baydan, E., Kaya, S., Yarsan, E. (1998). Hayvan Dokularındaki sitivity Drug Reactions. Current Opinion in Allergy and
Veteriner İlaç Kalıntıları Üzerine Pişirme, Dondurma Clinical Immunology. 5: 309–316.
ve Benzeri İşlemlerin Etkileri. Türk Veteriner Hekimliği Heitzman, R. J. (1993). Coordination of Information on Re-
Dergisi. 10: 50-54. sidues of Veterinary Drugs in the European Commu-
Baydan E., Filazi A., Kum C., Sekkin S. (2000). Etlik Piliçler- nity. Analytica Chimica Acta. 1: 7-22.
de Pişirme ve Dondurma İşlemlerinin İlaç Kalıntıları Heuer, O. E., Kruse, H., Grave, K., Collignon, P., Karuna-
Üzerine Etkileri: 1. Enrofloksasin Üzerine Pişirme ve sagar, I., Angulo, F. J. (2009). Human Health Consequ-
Farklı Sürelerde Soğukta Depolamanın Etkisi. Veteri- ences of Use of Antimicrobial Agents in Aquaculture.
ner Hekimleri Derneği Dergisi. 71 (3-4): 19-22. Clinical Infectious Diseases. No. 49(8): 1248-1253.
Baydan E., Filazi A., Kum C., Sekkin S. (2000). Etlik Piliçler- Kaya, S., Ünsal, A. (2009). Besinlerdeki İlaç Kalıntıları. 805-
de Pişirme ve Dondurma İşlemlerinin İlaç Kalıntıları 845. Alınmıştır. S. Kaya. Ed. Veteriner Farmakoloji. 2’nci
Üzerine Etkileri: 2. Danofloksasin Üzerine Pişirme ve cilt, 4‘üncü baskı. Medisan Yayınevi. Ankara.
Farklı Sürelerde Soğukta Depolamanın Etkisi. Veteri- Kemper, N. (2008). Veterinary Antibiotics. In The Aquatic
ner Hekimler Derneği Dergisi. 71: 33-36. and Terrestrial Environment. Ecological Indicators. No.
Baydan. E., Tıraş, B., Bilgili, A., Tanyıldızı, S., Filazi, A., 8(1):1-13.
Yarsan, E., Özdemir, M., Akkaya, R. (2002). Etlik Pi- McEwen S.A.; McNab, W. B. (1997). Contaminants of Non-
liçlerde Kullanılan Çeşitli Veteriner İlaç Kalıntıları Biological Origin in Foods from Animals. Rev. Sci.
Üzerine Dondurma ve Benzeri İşlemlerin Etkilerinin Tech. Off. int. Epiz. 16(2): 684-693.
Araştırılması. 1. Sulfonamid Grubu Bazı Antibakteri- Muhammad, F., Akhtar, M., Zıa-Ur-Rahman, Javed, I., Irfan
yellerin İncelenmesi. 2. Kinolon Grubu Bazı Antibak- Anwar, M. (2009). Role Of Veterinarians in Providing
teriyellerin İncelenmesi. Etlik Vet. Mikrob. Derg. 13: Residue-Free Animal Food. Pakistan Vet. J. 29(1): 42-46.
56-76. Mulcahy, D. (2011). Antibiotic Use During The Intracoe-
Berends, B.R., van den Bogaard, A. E. J. M., Van Knapen, F., lomic Implantation of Electronic Tags into Fish. Revi-
Snijders, J. M. A. (2001). Human Health Hazardas As- ews In Fish Biology And Fisheries. No. 21(1):83-96.
sociated with the Administration of Antimicrobials to Noga, E. J. (2010). Fish Disease Diagnose and Treatment.
Slaughter Animals. Veterinary Quarterly. 23(1): 2-10 2nd Ed. Iowa, Wiley-Blackwell. USA.
Cabello, F. C. 2006. Heavy Use of Prophylactic Antibiotics Raison-Peyron, N., Messaad, D., Bousquet, J., Demoly, P.
in Aquaculture: A Growing Problem for Human and (2001). Anaphylaxis to Beef in Penicillin-Allergic Pa-
Animal Health and for the Environment. Environ Mic- tient. Allergy. 56:796-797.
robiol. 8: 1137-1144. Reeves, P. T. (2010). Drug Residues. 265-290. In. F. Cunning-
Craigmall, A. L., Cortright, K. A. (2004). Interspecies Consi- ham, J. Elliott, P. Lees. (Eds.). Handbook of Experimental
derations in the Evaluation of Human Food Safety for Pharmacology 199. Comparative and Veterinary Phar-
Veterinary Drugs. AAPS PharmSci. 4: 1-10. macology. Springer. New York. USA.
6. Ünite - Hayvansal Gıdalarda İlaç Kalıntıları, İlaçların Ruhsatlandırılması, Dağıtımı, Satışı ve Kontrolü 133
Riviere, J. E., Sundlof, S. E. (2001). Chemical Residues in
Tissues of Food Animals. 1166-1674. In. R. H. Adams.
(Ed). Veterinary Pharmacology and Therapeutics. 8th
Edt. Iowa State Press. A Blackwell Publishing Comp.
Ames. USA.
Roberts, R. J. (2004). The Bacteriology of Teleosts. 2 9 7 -
3 3 1 . In R. J. Roberts. (Ed). Fish Pathology. W.B.Saunders.
Philadelphia. USA.
Sapkota, A., Sapkota, A. R., Kucharski, M., Burke, J., Mcken-
zie, S., Walker, P., Lawrence, R. (2008). Aquaculture
Practices And Potential Human Health Risks: Cur-
rent Knowledge And Future Priorities. Environ Int No.
34(8):1215-26.
Seri, H.I. (2013). Introduction to vVterinary Drug Resi-
dues: Hazards and Risks. Veterinary Drug Residues
in Food Derived from Animals (Our goal of Protecting
Consumers). Organized by The National Medicinal and
Poisons Board, Khartoum, Sudan 26-27th May 2013.
Sever, E., Baydan, E. (2013). Etlik Piliç Dokularındaki Leva-
mizol Kalıntıları Üzerine Çeşitli Pişirme ve Dondur-
ma İşlemlerinin Etkisinin Araştırılması. Kafkas Univ.
Vet. Fak. Derg. 19(2): 239-244.
Tuncel, H. İ. (2007). Karma Yemlerde Kullanımı Yasakla-
nan Hormon, Antiboyotik, Antikoksidiyal ve İlaçlar.
Lalahan Hay. Araşt. Enst. Derg. 47(1) 29-37.
Türk Veteriner Hekimleri Birliği (2010). Veteriner Sağlık
Ürünleri Komisyonu Sonuç Raporu. III. Türk Veteriner
Hekimliği Kurultayı Kitabı. 23-25.04. 2010. Ankara.
WHO. (2011). Tackling Antibiotic Resistance From a Food
Safety Perspective in Europe. Edited by World Health
Organization. Copenhagen, Denmark.
Yanong, Rpe. (2003). Use Of Antibiotics In Ornamental
Fish Aquaculture. University Of Florida. Institute Of
Food and Agricultural Sciences; Circular 84. Pp.1-4.
Yarsan, E. (2007). Veteriner Sağlık Ürünleri ve Sebest Ve-
teriner Hekimliği Sempozyumunun Ardından. TVHB
Derg. 7(1-2): 34-41.
7
TEMEL VETERİNER FARMAKOLOJİ VE TOKSİKOLOJİ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Toksikolojinin tanımını yapacak ve toksikolojinin dallarını tanımlayabilecek,
Zehir tanımı, zehirin özellikleri ve kaynaklarını tanımlayabilecek,
Zehirlenmeye neden olacak dozlar ve zehirlenme tiplerini açıklayabilecek,
Zehirlerin etkilerini değiştiren faktörleri tanımlayabilecek,
Zehirlerin vücutta dağılımı, metabolizması ve etkilerini kavrayabilecek,
Zehirlenmelerin nedenlerini, tanısını ve zehirlenme olaylarına yaklaşımı açık-
layabilecek
bilgi ve beceriler kazanabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Toksikoloji • Zehirlerin Etkilerini Değiştiren
• Zehir Faktörler
• Zehirlerin Kaynakları • Zehirlerin Emilmesi,
• Zehirlenme Tipleri Metabolizması ve Etkisi
İçindekiler
• TOKSİKOLOJİYE GİRİŞ
• ZEHİR
• ZEHİRLENMENİN ÖLÇÜSÜ VE
ZEHİRLENME TİPLERİ
Temel Veteriner Farmakoloji Toksikolojiye Giriş ve Genel • ZEHİRLİLİĞİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER
ve Toksikoloji Toksikoloji • ZEHİRLERİN METABOLİZMASI
• ZEHİRLERİN ETKİ MEKANİZMALARI
• ZEHİRLENMELERİN GENEL NEDENLERİ
• ZEHİRLENMELERİN TANISI
• ZEHİRLENMELERE GENEL YAKLAŞIM
Toksikolojiye Giriş ve
Genel Toksikoloji
TOKSİKOLOJİYE GİRİŞ
Toksikolojinin Tanımı
Toksikoloji kelime olarak zehir bilimi demektir. Yunanca zehir manasına gelen toxicon ve
bilim anlamına gelen logos kelimelerinden türetilmiştir. Toksikoloji geniş anlamda zehir
niteliğindeki maddelerle ve bunların canlılar üzerindeki etkilerinden bahseder. Zehirlerin
kaynakları, özellikleri, etkileri, zehirlenme olaylarına yaklaşım ve zehirlenmelerin tanısı,
korunma ve tedavi toksikolojinin başlıca ilgi alanını oluşturur. Yüksek miktarlarda alınan
ilaç veya çeşitli maddeler zehirleyici olabilirler. Yani zehir ile ilaç arasındaki ayırım alınan
miktar (doz) ile ilgilidir.
Toksikolojinin Dalları
Toksikoloji kendi içinde değişik konularla uğraşan birçok altbilim dalına ayrılır; bu altbi-
lim dallarının başlıcaları ve ilgilendikleri konular aşağıdaki gibidir.
Klinik toksikoloji: Zehirlenmelerin nedeni, zehirlerin hayvanlardaki etkileri, tanı ve
tedavisinden bahseden alt bilim dalıdır.
Kimyasal (analitik) toksikoloji: İnsan ve hayvanlardaki zehirlenme olaylarında ze-
hirlenmeye neden olduğundan kuşkulanılan maddelerin kimyasal yöntemlerle aranması
ile ilgilidir.
Forensik (adli) toksikoloji: Zehirlenme olaylarında kasıt olduğundan kuşkulanılan
adli olayların çözümünde yardımcı olur. Klinik ve analitik toksikoloji dalları ile yakın iliş-
kilidir.
Çevre toksikolojisi: Çevre kirliliğine yol açan kimyasal maddeler ile bunların canlı ve
çevre üzerindeki etkilerini inceler.
Endüstriyel ve ekonomik toksikoloji: Tarım zararlıları, hayvanlardaki parazitler ve
çevre kontrolünde sinek ve sivrisinek mücadelesinde kullanılan kimyasal maddelerin ge-
liştirilmesi ve kullanımı ile ilgilenen bilim dalıdır.
İmmunotoksikoloji: İlaç ve zehirlerin canlıların bağışıklık sistemi üzerine olan etki-
lerini inceler.
Nöyrotoksikoloji: İlaç ve zehirlerin canlıların sinir sistemi üzerine olan etkilerini in-
celer.
Bunların dışında farmako-toksikoloji, fitotoksikoloji, radyo-toksikoloji, psikotoksiko-
loji gibi yeni alt bilim dalları da bulunmaktadır.
Fazla miktarda alındıklarında (ilaç, tuz gibi) bazı bileşiklerin zehirlenmeye yol açabileceği
bilinmelidir.
Zehirlerin Sınıflandırılması
Zehirler kaynaklarına, kimyasal yapılarına ve etkilerine göre aşağıdaki gibi sınıflandırılır.
Kaynaklarına Göre
Zehirler bitkisel, hayvansal, madensel, sentetik ve enerjetik olarak beş alt sınıfta toplana-
bilir.
Bitkisel zehirler: Bitkilerde alkaloid (atropin, morfin, koniin), glikozid (kalp glikozid-
leri, siyanogenetik glikozidler), saponin, solanin, tanen, eterik yağ ve organik asitler gibi
aktif unsurlar bulunur. Bunlar ve benzerleri toksikolojik yönden önemlidir.
Hayvansal zehirler: Yılan, arı, akrep, örümcek gibi hayvansal orijinli çoğu protein ni-
teliğinde olan organik zehirlerdir.
Madensel zehirler: Bakır, kurşun, civa, kadmiyum, arsenik, bizmut, talyum, fosfor,
flor ve diğer elementler gibi geniş bir grubu kapsar.
Sentetik zehirler: Tarım zararlıları ve hayvanlardaki dış parazitlere karşı kullanılan
bileşikler (böcek öldürücüler), ilaçlar, deterjanlar, yapay gübre ve endüstride kullanılan
günlük yaşamımıza giren pek çok sayıdaki maddeyi kapsar.
Enerjetik zehirler: Radyasyon, X ışınları.
leri engellerler. Saponinler eritrositlerde hemoliz yaparak anemiye neden olur. Radyoaktif Hemoliz: Kandaki alyuvarların
maddeler ve bazı ilaçlar hematopoetik sisteme etkiyerek anemi ve löykopeni şekillenme- (eritrositler) parçalanmasıdır.
sine sebep olur. Hematopoetik sistem: Kan
Sinir sistemi zehirleri: Merkezi sinir sistemini uyaran ve deprese eden ilaçlar ve bazı hücrelerinin yapılmasından
sorumlu dalak, karaciğer, timus ve
alkaloidler ile periferik sinir sistemine etkiyen kolinerjik adrenerjik maddeler bu kap- kemik iliğinden oluşan sistem.
samdadır.
Löykopeni: Kanda bulunan beyaz
Protoplazmik ve parenşimatöz zehirler: Karaciğer, akciğer ve böbrek gibi organlarda kan hücresi (akyuvar) sayısının
işlev bozukluğuna yol açan arsenik, cıva, fosfor, fenol, alkol, karbon tetraklorür ve kloro- azalması durumudur.
form gibi maddelerdir.
Hemoglobinin oksijen taşıma yeteneğini azaltarak hipoksiye yol açan zehirler hangi sınıf
zehirlerdir? 3
ZEHİRLENMENİN ÖLÇÜSÜ VE ZEHİRLENME TİPLERİ
Zehirlenme, farklı yollardan maruz kalınan kimyasal maddenin canlılarda oluşturduğu
zararlı nitelikteki etkileri ifade eden bir terimdir. Bir maddenin zehirliliği etki yerine ula-
şan miktarıyla orantılıdır. Bundan dolayı, zehirlilik ölçüsü olarak çeşitli doz kavramları
(zehirli doz, öldürücü doz gibi) vardır.
Zehirli doz (Toksik doz): Bir maddenin, ölüme yol açmaksızın zehirlenme belirtileri
oluşturan miktarına denir.
138 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Öldürücü doz (Letal doz): Bir kez verilince ölüme neden olan miktardır. Üçe ayrılır.
• Minimal letal doz: Deney hayvanlarını öldüren en küçük öldürücü doz (MÖD).
• Median letal doz: Deneye alınan hayvanların % 50’sini öldüren ortalama öldürücü
dozdur (ÖD50). Toksisitenin ölçüsü olarak median letal doz (ÖD50) kullanılmak-
tadır. Bir ilacın ya da zehirli bir maddenin ambalajı üzerinde ve prospektüsünde
zehirleyici dozu olarak ÖD50 dozu belirtilir.
• Fatal doz: Deney hayvanlarda % 100 öldüren dozdur (ÖD100).
Zehirli maddelerin canlılardaki etkilerini belirtmek için zehir gruplarına göre bir sı-
nıflandırma yapılmıştır. Bu şekilde bir sınıflandırma maruz kalınan kimyasal maddeleri
zehirliliklerine göre gruplandırmak bakımıdan kolaylık sağlar. Örneğin, 1 mg/kg veya
daha düşük dozlarda alındıklarında akut ve kronik düzeyde zehirlenmeye yol açanlar aşırı
toksik, 1-50 mg/kg arasındaki miktarları zehirleyici olanlar fazla toksik olarak gruplandı-
rılmıştır. Kimyasal maddelerin zehirlilik dereceleri Tablo 7.1’de gösterilmiştir.
20 mg/kg olarak alındığında zehirlenme meydana getiren bir madde hangi kategoriye girer?
4
Zehirlenme bir zehirin etkisiyle canlıda işlev bozukluğuna yol açarak hasarların şekil-
lenmesi ve zehirin vücuttan uzaklaştırılmasıyla iyileşme veya dönüşümsüz bozukluklar ya
da ölümle sonuçlanan bir olaydır. Zehirlenme, perakut, akut, subakut ve kronik zehirlenme
olarak dört tipe ayrılır.
Perakut zehirlenme: Toksik bir maddenin çok yüksek miktarda ve tek dozda alın-
masıyla oluşan; yaşamsal öneme sahip organ ve fizyolojik işlevlere yönelik etkisi çok kısa
sürede gelişen, kısa sürede zehirlenme belirtileri ve ölümle sonlanan zehirlenme şeklidir.
Zehirlenme belirtileri birkaç dakika ile 24 saat arasında şekillenir.
Akut zehirlenme: Toksik bir maddenin yüksek ve çoğunlukla tek dozda veya 24 saat
içinde bir kaç kez alınmasıyla oluşan; kısa sürede zehirlenme belirtileri ve ölümle sonla-
nan bir zehirlenme olgusudur. Zehirlenme belirtileri birkaç (1-3) gün ile bir hafta arasın-
da şekillenir.
Subakut zehirlenme: Alınan zehir miktarı akut zehirlenmeninkinden daha düşüktür,
zehirlenmenin ortaya çıkışı daha uzun sürer, fakat klinik belirtileri yönünden akut zehir-
lenmeye benzer. Zehirlenme belirtileri haftalar sonra ortaya çıkar.
Kronik zehirlenme: Bir veya birkaç kez alındığında klinik zehirlenme oluşturmayan
miktarlarına birçok kez maruz kalınmasıyla meydana gelen bir zehirlenme tipidir. Kronik
zehirlenme meydana getiren zehirler etkilerini genellikle 1-3 aylık bir maruz kalınma/
alım sürecinden sonra gösterirler. Kronik zehirlenme yapan maddelerin vücuttan çıkar-
tım hızları emilim hızından daha yavaştır. Bu nedenle vücutta birikim eğilimi gösterirler.
Gıda maddelerine, su kaynaklarına bulaşan ve solunum havasıyla uzun sürede alınabilen
zararlı maddeler kronik zehirlenmeler (kurşun, flor, cıva gibi) oluşturur.
Rumen mikroflorası tarafından sentezlenen thiamin eğrelti otu yenilmesi ile şekillenen
zehirlenmelerde koruyucu etki yapar. At ve domuzda thiamin sentezlenmediği için eğ-
relti otu ile zehirlenmeye bu türler daha duyarlıdırlar. Bitkisel zehirler rumende yıkıma
uğrar, Tavşanlar, güzel avrat otu bitkisini yediklerinde zehirlenmez; kas içi veya deri altı
yolla verilen atropine tavşanlar da duyarlıdır. Ruminantlar geniş hacimli ve uzun sindirim
kanalına sahip oldukları için madensel zehirlere karşı duyarlıdır. Kurbağalar gibi deri so-
lunumu yapabilen hayvanlar diyaframda felç şekillendirerek etkiyen zehirlere (kürar gibi)
karşı dayanıklıdır. Koyunlar meşe, domuzlar kanarya otu ile zehirlenmeye karşı dirençli-
dir. Kediler fenol ve salisilatları metabolize eden enzimden yoksun oldukları için bu bile-
şiklere duyarlıdır. Koyunlar bakırla kronik zehirlenmeye duyarlıdır. Kusabilen hayvanlar
ağız yoluyla aldıkları zehirleri kusarak çıkarabilirler. Sıçanlar kusamadığı için adasoğanı
bu türlerle mücadelede kullanılmıştır. DDT ve temas zehiri olarak etkiyen böcek öldürü-
cüler, insektlerin kabuğundan toz halinde iken bile emilerek zehirleyici etkisini gösterir,
memelilerin derisinden bu şekilde emilmez.
Diğer Faktörler
Çevre sıcaklığı ve ışık gibi faktörler ilaç ve zehirlerin etkilerini artırabilir. Bazı maddelerin
(fenotiyazin) alınmasından sonra güneş ışığına duyarlılık artar.
ZEHİRLERİN METABOLİZMASI
Emilme
Yakıcı ve dağlayıcı maddeler gibi dokularda yıkım yaparak etkiyen maddeler dışında kalan
zehirlerin zehirlenme yapabilmesi için kan dolaşımına girmesi, yani emilmesi gerekir. Ze-
hirlerin emilimi ilaçların emilimine benzer dört temel mekanizmadan biri ile gerçekleşir.
Bunlar pasif diffüzyon, aktif taransport, endositoz ve filtrasyondur. Emilme çoğunlukla
sindirim, solunum ve deri yoluyla olmaktadır. Hekimin veya başka kişilerin uygulamasıy-
la zehirler doğrudan parenteral yollarla da vücuda girebilir (yüksek dozda ilaç verilmesi
gibi). Emilmeyi etkileyen birinci faktör çözünürlüktür, yağ/su dağılım katsayısı yüksek
olan zehirli maddeler kolay emilirken; çözünmeyen tuzlar ve iyonlaşmış bileşikler daha
zayıf emilir.
7. Ünite - Toksikolojiye Giriş ve Genel Toksikoloji 141
Sindirim kanalı mukozası zehirlerin emilmesi ve dolaşıma geçmesindeki en yaygın
yoldur. Ağız yoluyla alına zehirler besinler ve ilaçlarda olduğu gibi çoğunlukla sindirim
kanalından pasif difüzyon veya aktif transportla geçerek emilirler. Sindirim kanalının tü-
münde emilim olmaktadır. Ancak en çok emilme ince barsaklarda meydana gelir. Köpek-
lerde mideden, ruminantlarda rumen ve retikulumdan, tek tırnaklılarda kalın barsaklar-
dan bazı zehirler emilebilir. Etçillerde mide sıvısı asit karakterli olduğu için çözünmez
nitelikte maddelerin kolayca çözünmesini sağlar.
Yaygın damarlaşmaya sahip olduğu için akciğerlerden gaz (karbonmonoksit, amon-
yak), buhar (sıvı uçucu maddeler) veya aerosol şeklindeki zehirler kolay ve hızlı emilir.
Örneğin, havada bulunan maden oksitleri, tarım ilaçları solunum yoluyla zehirlenmelerin
en yaygın nedenidir. Ayrıca amonyak ve cıva buharları, karbon monoksit, kükürt dioksit
ve uçucu anestezikler akciğerlerden emilerek zehirlenme oluşturur.
Sağlıklı deriden emilme zayıftır. Özellikle yeni kırkım yapılmış koyunların insektisidli
banyolara sokulması halinde deriden ilaç emilmesi sonucunda zehirlenmeler olabilmek-
tedir. Suda yaşayan canlılarda deri önemli bir emilme ve çıkartım yoludur. Kara hayvanla-
rının derisi zehirlerin sulu çözeltilerinin emilmesi için pek uygun değildir, yağlı çözeltiler
ve emülsiyonlar deriden kolay emilir.
Biyotransformasyon (Zehirsizleştirilme)
Çeşitli yollarla alınmış olan zehirli bir madde, emilerek vücutta dağılım veya birikim özel-
liği gösterir ve BT’a uğrayarak vücuttan dışarıya atılır. BT sonucunda zehirler çoğunlukla
suda kolay çözünebilen etkisiz veya zayıf etkili bileşiklere dönüştürüldüğü için bu olay,
zehirsizleştirilme (inaktivasyon, detoksifikasyon) olarak da nitelenir. Bazı maddeler vücut-
tan genellikle değişmemiş halde çıkartılırken, bazıları da asıl bileşikten daha zehirli bir hal
alır. Bu durum aktivasyon olarak adlandırılır. Örneğin metil alkol formik asit ve formalde-
hide; organik fosforlu bir insektisid olan parathion daha zehirli olan paraoksona dönüşür.
Zehirli maddeler vücudun çeşitli kısımlarında BT’a aracılık eden enzimler aracılığıyla
metabolize edilir. Ağız yoluyla alınan zehirlerin bazıları sindirim kanalında aktivasyon
veya inaktivasyona uğrar. Madensel zehirler (kurşun gibi) midede hidroklorik asidin et-
kisiyle çökertilir. Bitkisel zehirler rumende yıkımlanır. Arsenik trioksit, barsakların alkali
ortamında daha kolay emilerek zehirliliği artar. Barsakların alkali ortamında zehirli yağlar
sabunlaşarak etkilerini gösterir.
Vücuda dışarıdan alınan zehirlerin metabolizması genel olarak iki aşamada meydana
gelir. İlk aşamada zehir hidroliz, oksidasyon ve redüksiyon gibi tepkimelere uğrar. İkinci
aşamada vücudun doğal maddeleriyle (endojen maddeler) birleşme temelinde reaksiyon-
lar (konjugasyon) şekillenir. İlaç veya zehir direkt olarak ikinci aşamaya geçebildiği gibi
birinci aşamada değişime uğradıktan sonra konjugasyon reaksiyonlarına uğratılır. Vücut-
ta BT başlıca karaciğerde; daha az derecede beyin, böbrek, barsak mukozası ve plazmada
meydana gelir. Birinci fazda oluşan metabolit olduğu gibi organizmadan çıkartılabilirse de
çoğu kez ikinci fazda suda daha iyi çözünebilen bir bileşiğe (konjugat) dönüştürüldükten
sonra ekskrete edilir.
Klinik Muayene
Perakut zehirlenme olaylarında hiçbir bulgu görülmeksizin hayvanlar ölür. Zehirlen-
melerle hastalıkların klinik görünümü arasında da belirgin bir farklılık yoktur, çoğu kez
birbiri ile karıştırılabilir. Klinik muayene veteriner hekim tarafından yapılmalıdır. Zehir-
lenen hayvanlarda vücut sıcaklığının normal bulunması, çoğu kez, enfeksiyon bulunma-
dığına işaret eder.
Toksikolojik Analiz
Zehirlenme olaylarında soruşturma ve inceleme, klinik ve patolojik muayene ile zehirin
kimliğinin tespit edilmediği veya kuşkulanıldığı durumlarda başvurulur. Toksikolojik
analiz, zehirlenmelerde kesin tanı açısından önemlidir. Bir zehirlenme olgusunda tok-
sikolojik analiz için gönderilmesi gerekenler, ölen veya zehirlenen hayvanlardan alınan
örnekler ile zehirlenmeye neden olduğundan kuşkulanılan ilaç ve kimyasal maddeler ile
bitki, besin maddeleri, su ve benzeri maddelerdir. Canlı hayvanlarla ilgili olarak serum
veya tüm kan, idrar, kusmuk veya sonda ile elde edilen mide içeriği gönderilir. Ölü hay-
vanlardan öncelikle karaciğer, böbrekler, idrar, mide ve barsak içeriği ve gerekiyorsa diğer
organ ve doku numuneleri alınır. Kanatlılar ve köpek, kedi yavruları gibi küçük hayvanlar
bir bütün olarak toksikoloji laboratuvarına gönderilebilir. Zehirlenme olayına ait bir rapor
Toksikolojik protokol: (toksikolojik protokol) düzenlenerek; klinik, patolojik bilgiler ile analizi istenilen veya
Zehirlenmelerde olayın şekli kuşku duyulan zehir veya zehir grubu belirtilir. Zehirlenme olaylarında canlı hayvanlar-
ve etkilenen hayvanlarla ilgili
bilgileri içeren rapordur. dan alınacak materyaller Tablo 7.2’de gösterilmiştir.
Antidot Uygulanması
Zehirlenmelerin en etkin tedavi yöntemidir. Zehirlenme oluşturan maddenin kimliği
veya grubu biliniyorsa spesifik antidotlarla (panzehir) tedavi yapılır. Spesifik antidotu
olan zehirlerle zehirlenme olgularında (bakır, kurşun, arsenikle zehirlenme) tedavide geç
kalınmadıysa hayvan yeniden yaşama döner.
Özet
Toksikoloji ve Toksikolojinin dallarını tanımlamak. Zehirlerin etkilerini değiştiren faktörleri tanımlamak.
1 4
Toksikoloji, zehir bilimi demektir. Zehirlerin kay- Zehirin fiziksel ve kimyasal özelliği, farmasötik şekil
nakları, özellikleri, canlılar üzerindeki etkileri, zehir- ve taşıt madde ile dozu zehirle ilgili faktörler; emil-
lenme olaylarına yaklaşım ve zehirlenmelerin tanısı, me yolları, tür, cüsse, yaş ve cinsiyet ile genel sağlık
korunma ve tedavisi hakkında bilgi verir. Toksikoloji, durumu canlı ile ilgili faktörler arasındadır. Bu fak-
klinik toksikoloji, kimyasal (analitik) toksikoloji, fo- törlerden bir veya birkaçının bulunması hayvanlarda
rensik (adli) toksikoloji, çevre toksikolojisi, endüstri- zehirlenme olgularının seyrini değiştirir.
yel ve ekonomik toksikoloji, immunotoksikoloji, nöy-
rotoksikoloji alt dallarına ayrılır. Zehirlerin metabolizması ve zehirlerin etki mekaniz-
5 malarını tanımlamak.
Zehir, zehirin özellikleri ve kaynaklarını tanımlamak. Zehirler çeşitli yollardan alınır ve özelliklerine göre
2
Zehir, canlı organizma ile nitel ve nicel olarak geçim- emilerek dağılım gösterirler. Zehirler BT’a uğratılarak
sizliği bulunan ve vücutta kimyasal veya fizikokimya- metabolize edilmeye çalışılır. Bazen alınan zehirden
sal yıkım yapan bir maddedir. Zehirler, alınan mikta- daha aktif veya inaktif bileşiklere dönüştürülür. BT’a
ra (çok küçük veya yüksek miktarlarda) bağlı olarak uğrayan veya değişmemiş şekilde olan zehirler vü-
zehirlenme meydana getirir. Zehirler kaynaklarına cuttan idrar, dışkı, solunum havası ve sütle atılırlar.
göre; bitkisel, hayvansal, madensel, sentetik ve ener- Ayrıca, deri ve kılların yenilenmesiyle veya tükürük
jetik olarak sınıflandırılır. Bitkisel zehirler, alkaloid, ve terle çıkartılırlar. Zehirler spesifik olmayan etkile-
glikozid, saponin, solanin, tanen içerir. Yılan ve akrep ri, enzim etkinliğini değiştirenler, enzime bağlanarak
zehiri gibi hayvansal zehirler protein niteliğinde olan işlevsiz kılma şeklinde etkilerini canlılarda gösterirler.
organik zehirlerdir. Bakır, kurşun, civa, arsenik gibi Serbest radikallerin oluşumunu artırarak ve iz ele-
zehirler madensel kaynaklıdır. İnsektisidler, ilaçlar mentlerin metabolizmadaki görevlerini engelleyebi-
sentetik kaynaklı zehirlerdir. lirler.
Zehirlenme, zehirlerin dozlarını ve zehirlenme tiplerini Zehirlenmelerin genel nedenleri, tanısı ve zehirlenme
3 tanımlamak. 6 olaylarına yaklaşım yöntemlerini tanımlamak.
Zehirlenme, bir kimyasal maddenin etkisiyle canlılar- Hayvanlardaki zehirlenme olayları, zehirli madenler,
da oluşan zararlı durumdur. Bir maddenin zehirleyici zehirli bitkiler ve zehirli hayvanlar gibi doğal koşul-
olması alınan miktarıyla yani dozuyla ilişkilidir. Ölü- lardan veya endüstriyel kirlenme, pestisidler, ilaçlar,
me yol açmaksızın zehirlenme belirtileri oluşturan besinlerde ve suda bulunan zehirli maddeler, kasıt ve
doz zehirleyici (toksik) doz, bir kez alınınca ölüme dikkatsizlik ve kimyasal savaş etkenleri şeklinde insan
neden olan doz letal dozdur. Alınan zehirin miktarına etkinliklerinin bir sonucu olarak hayvanların zehirli
ve ortaya çıkış süresine göre perakut, akut, subakut ve maddeleri almasıyla şekillenmektedir. Zehirlenme
kronik zehirlenme olarak bölümlenir. olaylarında öncelikle olayla ilgili soruşturma ve ince-
leme yapılır. Zehirlenen hayvanlardaki klinik belirti-
ler gözlemlenir. Ölen hayvanlarda patolojik inceleme
(nekropsi) yapılarak organ ve dokulardaki hasarlar
dikkatle incelenir. Zehirin kimliğinin kesin tespiti
amacıyla toksikolojik analiz için materyal alınır. Ze-
hirlenmenin niteliğine göre alınan örnekler uygun
koşullarda ve toksikolojik protokol düzenlenerek la-
boratuara gönderilir. Zehirlenen hayvanlarda zehirin
emilmesinin önlenmesi ve vücuttan uzaklaştırılması
için ilaçlar ve kusturma seçenekleri denenir. Zehirin
oluşturduğu zararlı etkileri önlemek amacıyla destek-
leyici ve semptomatik tedavi uygulanır. Spesifik anti-
dotu olan zehirler için de antidotları kullanılır.
7. Ünite - Toksikolojiye Giriş ve Genel Toksikoloji 147
Kendimizi Sınayalım
1. Zehirler en çok hangi yolla vücuda girer? 6. Aşağıdakilerden hangisi tür duyarlığı için yanlış olarak
a. Solunum yolu ifade edilmiştir?
b. Sindirim yolu a. Ruminantlar madensel zehirlere karşı duyarlıdır.
c. Deri yolu b. Kurbağalar kürarla zehirlenmeye duyarlıdır.
d. Kas içi yol c. DDT insektlerin kabuğundan emilerek zehirleyici et-
e. Deri altı yol kisini gösterir.
d. Koyunlar bakırla kronik zehirlenmeye duyarlıdır.
2. Akut zehirlenmede zehirin alınması ile zehirlenmenin e. Sıçanlar kusamadığı için ada soğanıyla zehirlenirler.
şekillenmesi arasında geçen süre en fazla ne kadardır?
a. 1 Saat 7. Zehirlerin biyotransformasyonu en çok hangi organda
b. 30 Dakika gerçekleşir?
c. 1-3 Gün a. Böbrek
d. 1-3 Hafta b. Beyin
e. 1 Ay c. Akciğer
d. Karaciğer
3. 50-500 mg/kg dozda zehirlenme yapan bir madde nasıl e. Dalak
nitelenir?
a. Aşırı zehirli 8. Zehirlerin vücuttan atılımında aşağıdakilerden hangisi
b. Fazla zehirli yanlış ifade edilmiştir?
c. Pratik olarak zehirsiz a. Arsenik kıllarda, altın ve gümüş deride birikim yapar.
d. Az zehirli b. Madensel bakır ve kurşun dışkıyla çıkartılır.
e. Orta derecede zehirli c. Siyanür ve uçucu anestezikler safrayla atılır.
d. İyonlaşma derecesi yüksek olan bileşikler idrarla ko-
4. Aşağıdaki zehirlerden hangisi bitki kaynaklı bir zehir ör- layca atılır.
neği değildir? e. Fosforla zehirlenmiş hayvanlarda solunum havası sa-
a. Atropin rımsak gibi kokar.
b. Siyanogenetik glikozid
c. Morfin 9. Aşağıdaki zehirlerden hangisi besin maddelerinin kötü
d. Arsenik bir şekilde hasat edildiği veya uygunsuz koşullarda depolan-
e. Tanen dığında şekillenir?
a. Nitrat
5. Aşağıdakilerden hangisi kronik zehirlenmenin nedenleri b. Metaller
arasındadır? c. İnsektisid
a. Bir hafta düşük miktarda alınması d. Boyalar
b. Zehirli maddenin yüksek miktarda birkaç kez alın- e. Dikumarol
ması
c. Zehirlenmenin aniden şekillenmesi 10. Aşağıdakilerden hangisi zehirlenmenin kesin tanısı için
d. 2-5 gün içinde ölüm görülmesi kullanılan yöntemdir?
e. Zehirin yavaş metabolize edilmesi nedeniyle birik- a. Toksikolojik analiz
mesi b. Olayla ilgili soruşturma ve inceleme
c. Organ ve dokulardaki hasarlar
d. Nekropsi
e. Klinik belirtiler
148 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Sıra Sizde 5
Akut zehirlenme zehirli bir maddenin zehirleyici dozlarda
çoğunlukla bir defada alınmasıyla zehirlenme belirtilerinin
24 saat içinde görüldüğü ve ölümle sonuçlanabildiği bir olay-
dır. Kronik zehirlenme ise zehirli maddeye daha düşük mik-
tarlarda ve uzun süreçte maruz kalınmasıyla 1-3 ayda şekil-
lenir. Bu durumda akut ve kronik zehirlenme tiplerini ayıran
kriterler alınan zehirin miktarı ile maruz kalınan süredir.
Sıra Sizde 6
Hayvanlardaki peklik, genellikle sindirim sistemi hareket-
lerininde yavaşlamaya yol açan durumlarda görülür. Peklik
nedeniyle barsak içeriği uzun süre barsaklarda kalabilir. Bu
durumda zehirlerin vücutta kalış süreleri uzayacağı için emi-
limleri artar.
7. Ünite - Toksikolojiye Giriş ve Genel Toksikoloji 149
Yararlanılan Kaynaklar
Sıra Sizde 7 Ateşşahin A., Servi K. (2017). Veteriner Hekimler için Klinik
Zehirler ya hiç değişmemiş şekilde veya birinci faz ve ikinci Toksikoloji. Medipress Matbaacılık Ltd. Şti. Malatya.
reaksiyonlarından sonra direk olarak; ya da birinci fazdan Ceylan, S. (2003). Toksikoloji. Uludağ Üniversitesi Veteriner
sonra ikinci faz reaksiyonları sonucunda 4 olasılıkla vücut- Fakültesi Yayınları. No: 2003-4. Bursa.
tan çıkartılabilir. Frohne, D., Pfander, H. J. (1984). A Colour Atlas of Poisono-
us Plants. Wolfe. London.
Sıra Sizde 8 Gupta, R. C. (2007). Veterinary Toxicology. 1st ed. Elsevier.
İnsan etkinlikleriyle oluşan zehirlenmelerden pestisitler, New York. USA.
hayvanlardaki en yaygın zehirlenme nedenleri arasında sa- Kaya, S., Pirinçci, I., Bilgili, A. (1998). Veteriner Hekimliğin-
yılmaktadır. de Toksikoloji. Medisan Yayınevi. Ankara.
Osweiler, G. D., Carlson, T. L., Buck, W. B., Von Gelder, G. A.
Sıra Sizde 9 (1985). Clinical and Diagnostic Veterinary Toxicology.
Zehirlenmeleri klinik belirtileri nedeniyle hastalıklardan 3rd ed. Kendal/Hunt. Dubuque.
ayırt etmek güçtür. Zehirlenmelerde vücut sıcaklığı genellik- Şanlı, Y. (2002). Veteriner Klinik Toksikoloji. Güngör Yayı-
le normaldir. Bu nedenle vücut sıcaklığı artışı ile seyreden nevi. İstanbul.
enfeksiyon hastalıklarından vücut sıcaklığının değişmemesi Şener, S., Yıldırım, M. (2000). Toksikoloji. Teknik Yayınevi.
nedeniyle ayırt edilebilir. İstanbul.
Sıra Sizde 10
Semptomatik ve destekleyici tedavinin amacı, zehirlenme-
lerde hayvanın yaşamsal fonksiyonlarının sürdürülmesini
sağlamaktır. Bu tedavide kazanılan süre hayvanın zehiri vü-
cudundan atması veya etkin tedaviye olanak sağlaması bakı-
mından önemlidir.
8
TEMEL VETERİNER FARMAKOLOJİ VE TOKSİKOLOJİ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Hayvanlarda zehirlenmelere neden olan başlıca mineralleri listeleyebilecek,
Nitrat-nitrit ve tuz zehirlenmeleri hakkında bilgi verebilecek,
Genellikle Türkiye’de yetişen/yetiştirilen ve çiftlik hayvanlarında zehirlenmele-
re neden olan bitkiler ve bitkisel maddeleri sıralayabilecek,
Bitkilerde bulunan ve zehirlenmelere neden olan bazı önemli alkaloitler, gliko-
zitler ve fenolik bileşikler hakkında bilgi verebilecek,
Zehirli yağ asitleri, ışığa duyarlı kılan ve östrojenik bitkileri listeleyebilecek
bilgi ve becerileri kazanabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Arsenik • Tuz
• Bakır • Alkaloitler
• Civa • Glikozitler
• Flor • Fenolik Bileşikler
• Kurşun • Işığa Duyarlı Kılan Bitkiler
• Nitrat-Nitrit • Östrojenik Bitkiler
İçindekiler
Arsenik bileşiklerinin zehirliliği, hayvanın türü ile maruz kalma şekline, arseniğin değerli-
liğine, partikül büyüklüğü ve çözünebilirliğine, kimyasal yapısı ve fiziksel özelliklerine göre
değişir. İnorganik arsenik bileşikleri organik arsenik bileşiklerinden ve 3 değerlikli arsenik
bileşikleri de 5 değerlikli arsenik bileşiklerinden daha zehirlidir. Suda kolay çözünen ve ince
toz yada gaz halinde bulunan bileşikler en zehirli olanlarıdır.
152 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Bakır (Cu)
Antelmintik: Sindirim kanalı, Bakır doğada yaygın olarak bulunur. Özellikle tuzları (genellikle bakır sülfat) halinde ta-
solunum yolları, karaciğer, rımda (bağ ve meyve ağaçlarındaki paraziter mantarlara karşı) ve veteriner hekimlikte
göz, kalp gibi yerlerde bulunan
iç parazitlere karşı kullanılan (antelmintik ve sümüklü böceklere karşı) geniş ölçüde kullanılan bir metaldir. Bakır ze-
ilaçlardır. Bu ilaçlar parazitleri ya hirlenmesine tek mideli hayvanlar gevişenlere göre daha dayanıklı iken gevişen hayvanlar
konakçının vücudunda öldürerek
ya da sadece vücut dışına içerisinde bakır zehirlenmesine en duyarlı olanı koyundur.
çıkarılmasını sağlayarak etkili Hayvanlarda bakır ile akut, subakut ve kronik nitelikte zehirlenmeler görülür. Bakırla
olurlar.
akut zehirlenme vakalarında belirtiler hızlı başlar. Zehirlenen hayvanlarda bulantı, kus-
ma, tükürük salgısında artış, şiddetli sancı, sürgün, güçsüzlük, felç ve ilerleyen olgularda
1-4 gün içerisinde ölüm şekillenir. Herhangi bir şekilde düşük düzeyde bakıra uzun süre
maruz kalınması durumunda ise özellikle karaciğerde tehlikeli düzeylerde bakır birikir.
Karaciğerde biriken bu bakır seviyesi kritik bir değere ulaştığında, karaciğerden ani ola-
rak dolaşıma bakır salınır. Bu durumda da hayvanda akut bir bakır zehirlenmesi olgusu
gelişir. Olay etiyolojik bakımdan kronik nitelikte bir zehirlenme vakası olmasına rağmen,
klinik belirtilerin başlama hızı ve belirtileri bakımından akut zehirlenme olarak tanımla-
nır. Bu durumda hayvanda sarılık, iştahsızlık, kanlı burun akıntısı, kanlı idrar, anemi, bazı
olgularda kasılmalar dikkati çeker ve ölüm oranı da yüksektir.
Civa (Hg)
Civa yer kabuğunun temel elementlerinden birisidir. Doğada normal sıcaklıklarda sıvı
halde bulunan tek metaldir. Çevredeki civanın %80’i metalik civadır; bu da esasta fosil
yakıtları, madencilik, metal ergitme işlemleri, katı atıkların yakılması gibi insan faaliyetle-
ri sonucu oluşan bir üründür. Endüstride özellikle klor alkali fabrikaları, kağıtçılık, boya,
termometre, barometre, kan basıncı ölçerler, pil/batarya, ampul gibi aygıtlarda sıklıkla
civa kullanılması, civa ile zehirlenmelere ve özellikle de geniş boyutlu çevre kirlenmesine
neden olur. Ayrıca, organik civa gıda zincirine girdiğinde birikme eğilimindedir ve böyle-
ce, balıklar, deniz memelileri ve balıkçıl kuşlarda fazla miktarda birikir.
Civanın zehirliliği, hayvanın türü, yaşı, cinsiyeti, alınma yolu gibi pek çok faktöre
göre değişir. Civa bileşikleri insan, evcil ve yabani hayvanlar ile su canlıları için zehirlidir.
Hayvanlar içerisinde civa bileşiklerine en duyarlı olanı sığırdır; bunu duyarlılık sırasına
göre koyun, keçi ve kanatlılar takip eder. Organik civa bileşikleri, metalik ve inorganik
civa bileşiklerine göre daha zehirlidir ve organik civa bileşikleri arasında da en zehirlisi
metilcivadır. Bu durum metilcivanın uçucu olması, kan-beyin engeli ve plasentayı kolay
geçmesine bağlıdır. Hayvanlarda civa bileşikleri ile olan zehirlenmeler akut, subakut ve
kronik seyreder. Zehirlenmelerde başlıca ölüm sebebi, beyin hasarı ve/veya dolaşım şoku-
dur. Pnömoni ve kalp kası hasarı da ikincil ölüm sebepleri arasındadır.
Kan-beyin engeli hakkında detaylı bilgiye Veteriner Farmakoloji Cilt 1, 5. Baskı kitabından
(Kaya, S., 2009. Medisan Yayınları, Ankara) ulaşabilirsiniz.
Çinko (Zn)
Çinko, toprakta en fazla rastlanan 24’üncü elementtir. Maden yatakları ve toprakta başlıca
çinko sülfür ve çinko karbonat şeklinde bulunur ve hemen tümüyle de kadmiyumla bir-
liktedir. Çinko, sanayii (galvanizli saç, kap, bronz, boya, lastik sanayii, emaye kap üretimi),
kağıt, ormancılık (koruyucu) ve hekimlikte (özellikle çinko oksit şeklinde) çeşitli amaç-
larla (kusturucu, yaralarda antiseptik, kurutucu, kan kesici, sıçan zehiri gibi) geniş şekilde
kullanılan bir metaldir. Çinko esaslı boyalar %50-55 oranında çinko içerirler ve çinko
zehirlenmesi yönünden en önemli tehlikeyi oluştururlar.
8. Ünite - Mineral Maddeler ve Bitkisel Maddeler 153
Hayvanlarda çinko ile genellikle akut ve kronik nitelikte zehirlenme vakaları görülür.
Fazla miktarda alınan çinko, karında sancı, genellikle hafif-yeşil renkte sürgün, kusma, süt
veriminde azalma, iştahsızlık, uyuşukluk, solunum güçlüğü, özellikle omuz eklemi olmak
üzere eklemlerde şişme ve dolaşım şoku ile giden akut zehirlenmeye sebep olur. Kronik
olaylarda ise iştahsızlık, yemden yararlanmanın azalması, zayıflama, eklemlerde yangı, mi-
de-bağırsak yangısı, topallık, peklik, süt veriminde azalma gibi belirtiler dikkati çeker.
Florozis, hayvanların flora uzun süreyle (6 ay-1 yıl veya daha uzun) maruz kalmaları sonucu
gelişen bir durumdur ve görülen ilk belirti topallıktır. Topallık önce hafif şekilde başlar ve
giderek ilerler; fakat bazen aniden de ortaya çıkabilir. Topallık yanında, hayvanlarda alt çene
ve göğüs kemiğinde büyüme, metakarpus, metatarsus ve parmak kemiklerinde kalınlaşma da
görülür. Etkilenen kısımlara parmakla basınç yapılması şiddetli ağrıya sebep olur.
Kadmiyum (Cd)
Kadmiyum doğada genellikle çinko ile birlikte bulunan ve toksikolojik yönden önem ta-
şıyan bir metaldir. Kadmiyum, başta kadmiyum oksit, kadmiyum hidroksit, kadmiyum
karbonat, kadmiyum sülfat ve kadmiyum nitrat tuzları şeklinde; çeşitli metallerin (demir,
bakır, çinko, çelik gibi) aşınmaya karşı korunmaları için kaplanmalarında, Ni-Cd pili ve
akümülatörlerinin yapımında, kurşun ile alaşım halinde kabloların kaplanmasında, boya
ve cam endüstrisinde, plastikde dayanıklılık artırıcı ve pestisid üretiminde kullanılır.
Kadmiyum ile zehirlenen hayvanlarda böbrek, kan yapımı, solunum yolları, mide ve
bağırsak, kemik doku, dolaşım sistemi gibi vücutta hemen tüm yapıların etkilenmesine
ilişkin belirtiler dikkati çeker. Kadmiyumla ağız yoluyla akut zehirlenme durumunda; tü-
kürük salgısı artışı, mide bulantısı, kusma, şiddetli karın sancısı ve sürgün görülürken, ilk
24 saatte şok ve su kaybına bağlı olarak ölüm oluşabilir. Bir-iki haftalık zehirlenme durum-
larında ise özellikle böbrek, akciğer ve dolaşım bozuklukları ile karaciğer hasarı dikkati çe-
ker. Kronik zehirlenme durumunda karaciğer hasarının yanında, idrarda protein ve glikoz
artışı ile böbrek hasarı da şekillenir.
154 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Kurşun (Pb)
Hayvanlarda zehirlenmelere sebep olabilen önemli metallerden biridir. Doğada 200’den
fazla mineral kaynağı kurşun içermesine rağmen, bunlardan üçü (galena, anglesit, cerus-
sit) kurşun elde edilmesinde kullanılır. Kurşun bileşikleri boya (kurşun beyazı, kurşun
kırmızısı, kurşun sarısı gibi), akümülatör/batarya, şehir su şebekesi, seramik, kauçuk üre-
timi, matbaacılık, pestisid, çocuk oyuncakları ve benzin katkı maddesi olarak kullanılır.
Hayvan barınakları ve çiftliklerdeki yem kapları ve depoları ile yemlik ve sulukların kur-
şunlu boyalarla boyanması sonucu bunlara konulan asit tepkimeli veya fermente olabilen
yem ya da yiyecekler boyadaki kurşunun kolayca iyonize olmasını sağlayarak hayvanlarda
zehirlenmelere sebep olabilir. Boyalı kısımların veya boya kaplarının hayvanlar tarafından
yalanması da diğer bir zehirlenme nedenidir.
Kurşun ile akut, subakut ve kronik tipte zehirlenmeler oluşur. Akut tipte zehirlenme
durumunda klinik belirtiler genellikle ortaya çıkmadan hayvan ölmüş halde bulunur. Be-
lirtilerin görüldüğü durumlar da genellikle 12-24 saat içinde ölümle sonuçlanır. Karın
sancısı ve sürekli böğürme, tükürük ve gözyaşı salgılarında artış görülen ilk belirtilerdir.
Sağılan hayvanlarda süt verimi azalır. Anılan belirtileri şiddetli kabızlık izler. Hayvanın
dışkısı koyu renkte ve pis kokuludur. Ağrılı ve sık işeme görülür. Bu belirtileri merkezi
sinir sistemine ilişkin, özellikle çırpınmalarla seyreden ve kuduz hayvanlarda görülenlere
benzer, titremeler, kas spazmları, diş gıcırdatması, çırpınmalar, çevredeki eşya ve malze-
melere saldırma ve amaçsız hareketler gibi diğer belirtiler takip eder. Spazm ve tetani, ilk
klinik belirtilerle birlikte başlar ve şiddeti ile sıklığı artarak ölüme kadar devam eder.
Subakut zehirlenme olguları iştahsızlık, durgunluk, körlük ve davranış bozuklukla-
rıyla başlar ve bu belirtileri dönme hareketleri, tremorlar, aşırı duyarlılık, tükürük salgısı
artışı, diş gıcırdatması, karın sancısı, rumen tembelliği, başlangıçta peklik ve devamında
Anemi: Kandaki kırmızı kan da şiddetli sürgün takip eder.
hücrelerinin veya bunların Hayvanlarda kronik kurşun zehirlenmesi ise sinir ve sindirim sistemi ile kan yapıcı
içerdiği hemoglobulin
miktarının azalmasıdır. Kansızlık
organlar ve kas dokuya ilişkin belirtilerle kendini gösterir. Bu durumda da anemi, zayıf-
diye de bilinir. Klinik olarak lama, iştahsızlık, verim azalması, kusma, peklik, sancı, dişlerde kurşun pervazı, eklem ve
tanımlandığında ise hasta için kaslarda ağrı, şişlik, topallık, kısmi veya tam felç, yutak ve tek taraflı gırtlak felci, baş ve
geçerli referans aralığının altında
bulunan kan hemoglobin veya boyunda ritmik tikler, kas ve kulaklarda seyirmeler, klonik ve tonik çırpınmalar, körlük ve
hematokrit değerini ifade eder. çeşitli psişik uyarılar dikkati çeker.
Molibden (Mo)
Toprakta en fazla rastlanan elementler arasında 54’üncü sırada bulunur. Dünyanın birçok
yerinde bulunmakla birlikte, en önemli molibden kaynağı molibdenit’dir. Molibdenit ge-
nellikle bakır cevheriyle birlikte bulunur ve bakır işletmelerinde bir yan ürün olarak elde
edilir. Hayvanlarda molibden zehirliliği, maden işletmeleri veya çeşitli alaşımların ya da
demir-molibden çeliğinin üretilmesi sırasında duman veya partiküllerle hava ya da artık
veya atık maddelerle su ve toprak kirliliği sonucu yörede yetişen bitki ve otlarda tehlikeli
düzeylerde birikmesine bağlı olarak gelişir.
Hayvanların hepsi molibdene duyarlıdır; ama, deney hayvanları ve tek mideli hay-
vanların duyarlılığı daha azdır. Duyarlılık çoktan aza doğru sığır, koyun, kobay, tavşan,
sıçan, domuz, at sırasını izler. Sığırlarda molibden ile zehirlenmede görülen en dikkat
çekici klinik belirti gaz kabarcıklarıyla dolu şiddetli sürgündür. Sığırlarki kadar şiddetli
olmamakla beraber, sürgün koyunlarda da ortaya çıkabilir. Hafif derecede etkilenen hay-
vanlarda gelişme geriliği, gençlerde uzun kemiklerin uçlarında genişleme ve eklem ağrısı
dikkati çeker. Yaşlılarda kemik erimesi ve dolayısıyla kemik kırılması da oluşabilir. Ayrıca
molibden hayvanlarda üremeyi de bozabilir.
8. Ünite - Mineral Maddeler ve Bitkisel Maddeler 155
Selenyum (Se)
Özellikleri yönünden kükürte benzeyen selenyum, toprakta organik ve inorganik bileşik-
leri halinde bulunur. Bazı bitkiler gelişmeleri için selenyuma gerek duyarlarken bazıları
da topraktaki selenyumu yapılarında biriktirirler. İşte hayvanlar için selenyum zehirlen-
mesi yönünden esas tehlikeyi oluşturan da yapılarında selenyum biriktiren bu bitkilerdir.
Selenyum vücuda genellikle ağız ve deri yoluyla alınır. Ağızdan alındıktan sonra sindi-
rim kanalından kolay emilir ve tüm vücuda dağılır. Selenyum karaciğer, böbrek ve dalakta
yüksek, beyin ve kaslarda düşük yoğunluklarda bulunur. Uzun süreyle düşük miktarlarda
alınması halinde, kıl ve tırnaklarda da yüksek düzeylerde birikme eğilimindedir. Ayrıca
selenyum plesantayı da geçer ve yavruda şekil bozukluklarına yol açar. Yine buna benzer
şekilde kanatlılarda da yumurtaya geçer ve böylece embriyonun gelişmesi ve yumurtadan
yavru çıkma oranını düşürür.
Selenyum son derece zehirli bir maddedir; zehirliliği maruz kalma yoluna ve bileşi-
ğin çözünme durumuna göre önemli ölçüde değişir. Bu bağlamda değerlendirildiğinde az
çözünen veya çözünmeyen bileşikler daha az zehirlidir. Hayvanlarda selenyum ile akut,
subakut (kör sendeleme) ve kronik (alkali hastalığı) tipte zehirlenmeler görülür.
Selenyum ile akut zehirlenme hayvanlar tarafından fazla miktarda selenyumlu bitki ya da
yem yenilmesi sonucu gelişir. Ölüm sebebi, akciğer ödemi ile gelişen solunum yetmezliği ve
kanamalardır. Subakut zehirlenme selenyumlu bitki veya yemlerin belli bir süre yenilmesi
sonucu ortaya çıkar ve kör sendeleme diye de bilinir. Ancak hayvanlarda her zaman körlük
veya sendeleme görülmez. Kronik zehirlenme ise alkali hastalığı diye de bilinir ve tahıl ya
da otlarda bulunan düşük düzeydeki selenyumun uzun süre alınması sonucu gelişir. Bu du-
rumda ölüm sebebi, metabolik bozukluklardan ziyade, açlık ve susuzluktur. Bu hayvanlarda
zayıflama, güçsüzlük, topallık ve körlük dikkati çeker.
Sığırlarda kronik nitrat zehirlenmesi durumunda ise anoreksi, durgunluk, ağırlık kay-
bı veya yeteri ölçüde ağırlık kazanamama, süt veriminde azalma, ileri derecede güçsüzlük,
yavru atma veya yaşam gücü zayıf yavru doğurma gibi belirtiler dikkati çeker. Gebe hay-
vanlarda yavru atmanın sebebi, annede methemoglobulinemi dolayısıyla yavrunun daha
az oksijen alması ve nitritin fetus kanında da methemoglobulinemiye neden olmasıdır.
Nitratlı yem, ot veya suyun verilmesine devam edilmesi hayvanın durumunun iyice kötü-
leşmesine hatta ölümüne yol açabilir. Bu sebeple, bu gibi durumlarda acilen hayvana ve-
rilen yem veya suyun değiştirilmesi, hayvanın iştahının normale dönmesi ve iyileşmesine
yardımcı olan önemli faktörlerden biridir.
Kanatlıların tuzla zehirlenmeye diğer hayvan türlerine oranla daha duyarlı olmalarının baş-
lıca nedenleri; tat duyularının zayıf olması ve buna bağlı olarak tuzu fazla miktarda yeme-
leri, böbrekte glomerüllerden süzülme durumlarının daha sınırlı olması, plazmada protein
miktarının düşük olması ve böylece ödem eğiliminin bulunmasıdır.
Otonomik belirtilerin başlıcaları tükürük salgısı ve burun akıntısında artış, önce fazla
işeme ve daha sonra idrar miktarında azalma, önce sürgün ve daha sonra peklik, sancı ve
kusmadır. Sinirsel belirtilerin başlıcaları sinirlilik, kısmi veya tam körlük ya da sağırlık,
kas tremorları ve seyirmeleri, tonik-klonik çırpınmalar, opistotonus, nistagmus, diş gıcır-
datması ve sertliktir. Motor belirtilerin başlıcaları dairesel hareketler yapma, geriye doğ-
ru yürüme, sıçrama, çit gibi yerlere tırmanma, ataksi, dengesizlik ve yatmadır. Davranış
bozukluğu olarak, önce susama sonra suyu reddetme, yiyememe ve içememe, su ve yemi
tanıyamama, önce aşırı duyarlılık sonra letarji ve çevreye ilginin azalması gibi belirtiler
dikkati çeker.
Kanatlıların tuz zehirlenmesine diğer hayvan türlerine oranla daha duyarlı olmalarının se-
3 bebi nedir?
8. Ünite - Mineral Maddeler ve Bitkisel Maddeler 157
BİTKİSEL MADDELER
Zehirli bitkiler dünyanın birçok yerinde geçmişten günümüze hayvanlarda büyük kayıp-
lara neden olan önemli bir ekonomik sorun durumundadır. Bitkilerde bulunan çok sayıda
zehirli-zararlı madde hayvanlar için önemli tehlike oluşturur. Hayvanlar genellikle otla-
dıkları yerlerdeki zehirli bitkileri tanırlar ve normal olarak onları yemekten kaçınırlar.
Yalnız, meraya yeni getirilen hayvanların yöreyi pek tanımamaları ve zehirli madde içeren
bitkiler veya tohumlarının yem maddelerine ya da otlara karışması, hayvanlarda karşıla-
şılan bitkisel kaynaklı zehirlenmelerin en önemli nedenleridir. Bu bölümde, çoğunluğu
Türkiye’de yetişebilen ve çiftlik hayvanlarında zehirlenmelere neden olan bitkisel zehirler,
içerdikleri etkin maddelerine göre sınıflandırılarak anlatılacaktır.
Zehirli bitkiler, çeşitli kısımlarında (kök, yaprak, yumru gibi) alkaloitler, glikozitler gibi ze-
hirlenmeye neden olan pek çok etkin maddeyi içerirler. Aslında günümüzde bu etkin mad-
delerin bazıları ilaç olarak veya bazıları diğer amaçlarla (sıçan zehiri, pestisid gibi) zaten
aktif bir şekilde kullanılırlarken; bir kısmı da sadece bitkinin yenilmesi ile zehirlenmeler
yönünden önem taşırlar.
Alkaloitler
Alkaloitler, asitlerle tuzlar şekillendirebilen ve bitkilerde yaygın şekilde bulunan azotlu
bazlardır. Nikotin, koniin gibi (bu iki madde sıvı haldedir) yapılarında oksijen taşımayan-
lar dışında genellikle beyaz kristalize toz halde bulunurlar. Alkaloitler serbest baz halinde
suda hemen hiç çözünmezler; alkolde iyi, diğer organik çözücülerde ise çok iyi çözünürler.
Asitlerle oluşturdukları tuzlarında ise bu durum tam tersinedir. Alkaloitler gerek serbest
baz gerekse tuzları halinde tannik asit, ağır metaller ve metal tuzlarıyla kolayca çökerler.
Bu sebeple, tannik asit veya tanen içeren maddeler alkaloitlerle zehirlenmelerde sindirim
kanalında çöktürücü olarak sıklıkla kullanılırlar.
Koniin (Konisin)
Koniin, Maydanozgiller ailesinden Baldıran bitkisinin tüm kısımlarında bulunan sıvı bir
alkaloittir. Baldıran Anadolu’da yaygın şekilde yıkıntı ve harabelerde, sürülmüş arazilerde,
dere ve çay kenarlarında yetişen bir bitkidir. Bu bitki fare idrarı kokusu verir ve Sokrat
zehiri olarak da bilinir.
Koniin son derece zehirli bir maddedir ve koniinle zehirlenme belirtileri tüm hayvan
türlerinde birbirine benzerlik gösterir. Kas güçsüzlüğü, sendeleyerek yürüme, pupillerde
genişleme, nabızda önce yavaşlama sonra hızlanma ve ipliksi nabız şeklini alma, solunum-
da yavaşlama ve düzensizlikler görülür. Hayvanın şuuru genellikle yerindedir. İlerleyen
durumlarda solunum kaslarının felci sonucu ölüm oluşur. Koniin vücuttan atılırken solu-
num havası ve idrara fare idrarı kokusu verir.
Benziltetrahidroizokuinolin Alkaloitler
Bu grupta morfin, kodein, tebain ve diğer afyon alkaloitler, aristoloşik asit, berberin, şeli-
donin, hidrastin, bikukulin, papaverin, rhoeadin gibi alkaloitler bulunur.
158 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Kolşisin
Kolşisin; son derece zehirli, Zambakgiller ailesinden Acı çiğdem bitkisinin, özellikle to-
humları olmak üzere, tüm kısımlarında bulunan bir alkaloitdir. Bitkinin belirtilen kı-
sımlarında az miktarda da olsa demekolşin de vardır. İlkbaharda filizlenmiş acı çiğdem
yapraklarının, sonbaharda çiçeklerinin, yazın da acı çiğdem tohumlarıyla bulaşık yem-
lerin veya otların yenilmesine bağlı olarak hayvanlarda zehirlenmeler oluşur. Kolşisin ile
zehirlenmelerde, sığırlarda şiddetli karın sancısı ve yeşil-siyah renkte sulu sürgün görülür.
Hayvanlarda mide-bağırsak yangısı, göğüs ve deride yanma, şiddetli damar hasarı ve do-
layısıyla şok gelişir. Ayrıca belirgin bir kas güçsüzlüğü de görülür. Zehirlenme olgularının
ilk dönemlerinde gelişen ölümün nedeni solunum felci veya kalp-damar şoku iken; iler-
leyen dönemlerde gelişen ölümün nedeni kanama ve kemik iliği baskısı sonucu oluşan
enfeksiyon hastalıklardır.
Striknin
Kargabüken bitkisinin tohumlarında bulunan ve sıçan zehiri olarak sıklıkla kullanılan
indol alkaloittir. Belediyeler tarafından başıboş hayvanlarla (köpek, kedi gibi) mücadele
amacıyla da kullanılan maddelerden birisidir. Bu sebeple, sıçan zehiri olarak hazırlanmış
tuzak yemlerinin veya başıboş hayvanları öldürmek için hazırlanan zehirli et, peynir gibi
8. Ünite - Mineral Maddeler ve Bitkisel Maddeler 159
yiyeceklerin diğer hayvanlar tarafından yenilmesine bağlı olarak zehirlenme vakaları gö-
rülür. İrkiltici ve acı lezzetinden dolayı, striknin ağızdan alındıktan sonra hayvanlarda
kusmaya neden olur; ama, midenin dolu olması veya tok karnına alınması durumu kus-
mayı engelleyip, strikninin emilmesini teşvik ederek zehirliliğini artırır.
Strikninin etkisi çabuk başlar. Büyük miktarlarda alındığında 20-30 dakika içerisinde
ölüme neden olur. Striknin beyin ve omuriliğin refleks uyarılabilirliğini artırarak, kaslarda
tetanik kasılmalara yol açar. Strikninden etkilenenlerde görülen ilk zehirlenme belirtileri
huzursuzluk, sinirlilik, kas titremeleri ve boyun tutukluğudur. İskelet kaslarının tamamın-
da zıt yönde kasılmalar oluşur, bacaklar gerilmiş ve boyun yukarı doğru uzamış haldedir.
Zehirlenmenin başlangıcında hayvanın şuuru yerindedir. Zehirlenme ilerledikçe, tonik
kasılmalar şiddetlendiğinden, solunum kasları görev yapamaz hale gelir. Solunumun güç-
leşmesi ile oluşan apne, öncelikle beyinde oksijenin azalmasına ve şuurun kaybolmasına
sebep olur. Beyinde oksijen azalması, motor etkinliğini önemli derecede zayıflatır ve so-
nuçta iskelet kasları gevşer. Strikninle zehirlenmelerde ölüm sebebi, solunum kaslarının
felci sonucu oluşan asfeksinin yol açtığı beyinde oksijen azalmasıdır.
Piridin Alkaloitler
Bu grupta nikotin, anabasin, anatabin, arekolin, risinin, termalin gibi alkaloitler bulunur.
Nikotin
Nikotin, Patlıcangiller ailesinden tütün bitkisinin yapraklarında bulunan bir alkaloittir.
Renksiz-soluk sarı renkte, kuvvetli nem çekici, yakıcı lezzetli ve kuvvetli alkali tepkimeli,
uçucu-yağımsı-sıvı bir maddedir ve suda az, eter ve alkolde iyi çözünür. Birçok tuzu hazır-
lanmıştır; fakat genellikle nikotin sülfat halinde bulunur ve bu şekilde kullanılır. Nikotinin
antelmintik ve dış parazit ilacı olarak kullanılması, hayvanların tütün tarlalarında otlama-
sı veya tütün bitkisini ya da sigara artıklarını yemeleri sonucu zehirlenmeler oluşur.
Nikotin son derece zehirli bir maddedir. Zehirlenme belirtileri 15-45 dakika içinde
ortaya çıkar; belirtiler hafif olaylarda 1-2 saat, şiddetli durumlarda 24 saate kadar uzar.
Nikotin merkezi sinir sistemi için son derece zehirli bir maddedir; önce geçici olarak mer-
kezi sinir sistemini uyarır, daha sonra ciddi biçimde baskı altına alır. Nikotin merkezi ve
çevresel etkileriyle bulantı ve kusmaya da sebep olur. İlerleyen olgularda gerek medullada-
ki solunum merkezinin, gerekse de diyafragma ve göğüs duvarındaki çizgili kasların felci
sonucu solunum yetmezliğinden ölüm şekillenir.
Tropan Alkaloitler
Bu grupta atropin, skopolamin, hiyosiyamin ve kokain gibi alkaloitler bulunur.
tım amacıyla kullanılan atropin veya hiyosinle doz aşımı hallerinde, amfizemli hastalarda
hileli alım-satım amacıyla bu maddelerin fazla miktarda kullanılması durumunda ve bu
maddeleri içeren bitkilerin aşırı miktarlarda hayvanlar tarafından yenilmesi sonucunda
zehirlenme vakaları oluşur. Atropin ve benzeri maddelerin zehirliliği; hayvanın türüne,
uygulama yoluna ve izomer şekline göre önemli ölçüde değişir. Otobur hayvanlar atropi-
ne etoburlardan daha dayanıklıdırlar. Hayvan türleri arasında bu maddelere tavşan, kedi,
köpek ve kanatlılar özellikle duyarlıdırlar. Belladon alkaloitleri gevişenlerin rumeninde
önemli ölçüde yıkımlandıkları için, bu hayvanlar ağızdan verilen atropin gibi maddeleri
içeren bitkilere oldukça dayanıklıdırlar.
Özellikle atropinle olmak üzere, belladon alkaloitlerine bağlı oluşan zehirlenme olay-
larında, klinik belirtiler hızlı başlar ve belirtiler saatler, hatta günlerce devam edebilir. Cid-
di zehirlenme olaylarında ise ilk 24 saat içerisinde ölüm oluşur. Atropinle zehirlenmenin
belirtileri tüm hayvan türlerinde birbirine benzer. Ağızda kuruma, susama, pupillerde
genişleme, nabız ve solunum sayısında artma, kabızlık, huzursuzluk, sinirlilik, heyecan
ve kas titremeleri görülen belli başlı belirtilerdir. Belladon alkaloitleri, gözde irisin büzgeç
ve lensin siliyer kasını kontrol eden kolinerjik liflerde uyarı geçişini engellediklerinden,
pupillerde genişleme ve uyumda bozulmaya yol açarlar. Pupillerin fazla genişlemesi ışı-
ğa bakamamaya yol açarken, siliyer kasın gevşemesi lensin kenarlarından çekilmesine ve
böylece bombeliği ile kırıcılığının azalmasına sebep olur. Buna bağlı olarak da yakın görüş
bozulur ve bulanık görme şekillenir. Bu durum uyum felci diye bilinir.
Ağızdan verilmesi şartıyla, tavşanlar birçok insanı öldürebilecek miktardaki atropine da-
yanıklıdırlar. Bunun sebebi tavşanların karaciğerinde bulunan “atropinaz” veya “atropin
esteraz” enzimidir (buna benzer bir direnç kobaylarda da görülür). Ama, parenteral yollarla
atropin verilmesi halinde, tavşanlar da insanlar ve diğer hayvan türleri kadar atropine du-
yarlıdırlar.
Glikozitler
Glikozitler hidroksil veya sülfidril grubu içeren maddelerin şeker kalıntılarıyla oluştur-
dukları bileşiklerdir. Bitkilerdeki glikozitlerin hepsi ön-madde halindedir ve enzimatik
veya alkali hidrolizle yapılarından glikoz veya glikoz-asetik asit ayrılarak esas glikozit
serbest kalır. Glikozit terimi, şeker molekülünün bir diğer maddenin oksijen atomuna
bağlanarak şekillendirdiği bileşiğe verilen bir isimdir. Şekersiz kısım aglikon veya genin
diye bilinir. Yapılarında bulunan şeker ve şeker olmayan kısım birbirine eter bağıyla bağ-
lanmıştır. Etkin kısımları genin olan glikozitler genellikle su ve alkolik çözücülerde çözü-
nürler. Etkin maddenin sonuna -in veya -inum getirilerek isimlendirilen glikozitlerin tok-
sikolojik bakımdan en önemlileri; kalp glikozitleri, siyanogenetik glikozitler, saponinler,
glukosinolatlar, solanin ve antraglikozitlerdir.
Kalp Glikozitleri
Yapılarında kalp glikoziti içeren 300’den fazla bitki çeşidi bulunur ve bunlardan en önemli-
leri; Yüksükotu bitkileri, Strofantus, Adasoğanı, Vadi zambağı, Zakkum ve Bohçaotları’dır.
Kalp glikozitlerinin en önemli temsilcileri ise digitoksin, digoksin, gitoksin, gitalin, stro-
fantin glikozitleri (strofantin-k, strofantin-g), lanatosit A, B, C ve diginatin’dir.
Kalp glikozitlerinin etkinlikleri aglikon kısmıyla ilgilidir. Buna bağlanan şeker ve hid-
roksil grupları glikozitin toksikokinetiği ve etki gücü veya hızını değiştirir. Sağaltımda
kullanılan glikozitlerle dijitalleme veya idame doz uygulamaları sırasında oluşacak doz
aşımı hallerinde, gereğinden uzun süreyle kullanılmaları durumunda ve bu maddeleri içe-
ren bitkilerin aşırı miktarlarda tüketilmesi sonucunda zehirlenme vakaları görülür. Kalp
8. Ünite - Mineral Maddeler ve Bitkisel Maddeler 161
glikozitlerinin zehirliliği değişkendir ve bunlar içerisinde en zehirlisi digitoksin’dir. Bu
madde vücuttan çok yavaş atıldığı için birikici özelliğe de sahiptir.
Kalp glikozitleri son derece tehlikeli ilaçlardır. Bu sebeple, sağaltım uygulamaları es-
nasında, kolayca doz aşımı ve zehirlenmeler oluşabilir. Digital zehirlenmesi hafif sindi-
rim kanalı bozukluğundan başlayıp, giderek zayıflama ve hayati tehlike doğuracak şekilde
kalpte atım düzensizliklerine kadar giden çeşitli belirtilerle seyreder. Doz aşımı veya zehir-
lenme hallerinde başlangıçta kusma, iştahsızlık, sürgün, karın ağrısı ve zayıflama dikkat
çeker. Digital zehirlenmesinin en kötü sonuçları kalpte iletim ve atım düzensizlikleridir.
Merkezi sinir sistemi ile ilgili olarak da uyuşukluk, karışıklık, ataksi, huzursuzluk, endişe,
hayal görme, yorgunluk gibi belirtiler dikkati çeker. Zehirlenmenin son döneminde kalp
vurumları hızlı ve düzensizdir ve son aşamada ise kalpte durma şekillenir.
Siyanogenetik Glikozitler
Yapılarında siyanhidrik asit (HCN, hidrojensiyanür) bulunduran ve bunu asidik veya en-
zimatik hidrolizle salıveren bitkiler siyanogenetik bitkiler (acıbadem, taflan, şeftali, ki-
raz, keten, sorghum türleri) olarak bilinirler. Evcil hayvanlarda siyanürle zehirlenmenin
en önemli kaynağını bu bitkiler oluşturur. Siyanogenetik glikozitler bitkilerin yaprakları,
genç filizleri ve tohumlarında daha yüksek düzeyde bulunurken, kabuk ve çekirdekteki
miktarları genellikle azdır. Meyvelerin etli kısımlarında ise glikozit genellikle bulunmaz.
Glikozit yoğunluğu bitkinin gelişme dönemine göre de değişir. Taze halde-erken dö-
nemde glikozit miktarı daha fazladır. Bu bitkilerde bulunan siyanogenetik glikozitlerin
başlıcaları; amigdalin, prunasin, sambunigrin, dhurrin, linamarin, vicianin, asasipetalin,
p-hidroksimandelonitril, lukumin, holokalin, lotaustralin, taksifillin, triglokinin, tet-
rafillin A, B ve zierin’dir. Hayvanlar tarafından bu maddeleri içeren bitki ve meyvelerin
yenilmesi; bu bitkilerin bazılarından hazırlanan pasta, şekerleme, parfümeri ürünleri ile
acıbadem suyu, taflan suyu gibi preparatların kullanılması; siyanür tuzlarının yanlışlıkla
yenilmesi sonucu zehirlenme vakaları oluşur.
Aslında siyanogenetik glikozitlerin kendileri zehirli değildir. Ağızdan alındıktan sonra
sindirim kanalında bitkinin parçalanması ile hidrojensiyanür açığa çıkar ve zehirlenmeye
neden olur. Sağlam bitkide böyle bir tepkime oluşmaz; bitki veya taneler bütünlüğünü
korudukça, hidrojensiyanür ve diğer zehirli-zararlı maddeler serbest kalmaz. Glikozit ha-
lindeki siyanürün zehirleyici miktarlarını kesin olarak belirlemek zordur. Zira, zehirliliği
bitki ve hayvana bağlı birçok faktöre göre önemli ölçüde değişir. Rumen ortamında gli-
kozit hidrolizinin hızlı olması sebebiyle gevişenler diğer hayvanlara göre bu maddeler ile
olan zehirlenmelere daha duyarlıdırlar.
Şiddetli siyanür zehirlenmesinde ölüm birkaç dakika içerisinde oluşur ve genellikle
hayvanlar çoğu kez ölmüş olarak bulunur. Siyanogenetik bitkilerin yenilmesinden son-
ra belirtilerin hemen veya gecikerek ortaya çıkmasında glikozitin miktarı kadar, hidro-
jensiyanürün salıverilme hızı da önemli rol oynar. Siyanürle zehirlenmede hayvanlarda
karşılaşılan belirtiler hipokside görülen belirtilere benzer. Etkilenen hayvanlarda başlıca
tükürük salgısında artış, nabız ve solunumda hızlanma, solunum güçlüğü, kas titremeleri
ve spazmı, şiddetli çabalama, gözyaşı akıntısı, işeme ve pisleme, kusma, şiddetli sancı ve
çırpınmalar dikkati çeker. Hayvanın mukozası kanın aşırı derecede oksijenlenmesinden
dolayı, parlak kırmızı-kiraz kırmızısı renktedir. Ağızdan ve burundan aynı renkte kan
gelmesi veya kan boşalması ölümün yaklaştığını gösterir. Çok şiddetli zehirlenme olay-
ları dışında bu maddelerle zehirlenmede genellikle 15-60 dakika içerisinde ölüm oluşur.
Özellikle beyindeki hayati öneme sahip merkezlerin etkilenmesi sonucu, kalp-damar yet-
mezliği ve solunum yetmezliğine bağlı olarak ölüm oluşur.
162 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Saponinler
Saponinler; azot içermeyen, glikozitik yapılı, çok düşük yoğunluklarda bile suyla çalka-
landıklarında köpüren, deri ve mukozalarla temasa geldiğinde irkilti ve yangıya yol açan,
alyuvarları parçalayan ve pekçok bitkide bulunan maddelerdir. Bu maddelerin en önemli
temsilcileri saponin, githagenin, saporubrin, eskulin, dioscin, glisirrhizin ve glisirrhetik
asit’tir. Saponin ihtiva eden bitkilerin başlıcaları ise; karamuk, sabunotu, atkestanesi ve
meyanotu’dur. Saponinleri içeren bu bitkilerin ve özellikle de karamuklu unların yenilme-
si sonucu hayvanlarda zehirlenmeler oluşur. Bazı bitkilerdeki saponin oranı %10’a varacak
ölçüde yüksek olabilir. Alyuvarları parçalaması sebebiyle, damar içi yolla alındıklarında
çok zehirlidirler. Buna karşılık, ağız yoluyla alındıklarında ise zehirlilikleri çok azdır. Er-
gin sığır, koyun, keçi ve kemirici hayvanlar saponinlere daha dirençli iken; danalar ve
diğer hayvan türleri saponinlere duyarlılık gösterirler. Saponinlerin etkisi çok hızlı ortaya
çıkar ve etkilenen hayvanlarda 1-3 saat içinde bitkinlik, kusma, sancı, sürgün, tükürük sal-
gısında artış ve boğulma belirtileri görülür. Fazla miktarda veya tekrarlanarak alındıkları
durumlarda bu belirtilere ilaveten merkezi sinir sistemine ilişkin belirtiler de (genel baskı,
karışıklık, uyarılar, ataksi, kas seyrimeleri, çırpınmalar gibi) ortaya çıkar.
Glukosinolatlar
Yapılarında kükürt bulundurdukları için tiyoglikozitler diye de bilinirler. Bunlar bitkinin
mantar ve diğer zararlılara karşı savunma sistemini oluştururlar ve çoğu yönden siyanoge-
netik glikozitlere benzerler. Bu grupta başlıca irkiltici yağlar (sinigrin, allilizotiyosiyanat,
sinalbin, akrinilizotiyosiyanat), guvatır yapıcı maddeler (progoitrin) ve sisteinsülfoksitler
(alliin, S-metilsisteinsülfoksit) bulunur. Glukosinolat içeren bitkilerin başlıcaları ise; kol-
za, kara hardal, yabani şalgam, yabani hardal, beyaz hardal, roka ve lahana türleri’dir ve bu
bitkilerin yapraklarından ziyade tohum ve yumrularında bulunurlar. Glukosinolatlar, ha-
sarlı bitki dokusunda enzimatik olarak hidrolize olduklarında; şeker(ler), potasyum hid-
rojen sülfat ve son derece zehirli bazı maddelere (izotiyosiyanatlar, tiyonlar gibi) ayrışırlar.
Hasarlı-bereli bitki ve yumrular son derece itici ve keskin kokuludurlar.
Glukosinolatlar içerisinde irkiltici yağlardan olan hardal yağı; deri ve mukozalar için
son derece irkiltici olması yönüyle ayrı bir öneme sahiptir. Bu madde fazla miktarda alın-
8. Ünite - Mineral Maddeler ve Bitkisel Maddeler 163
dığında doku ve organlarda şiddetli irkilti, yangı ve hasara neden olur. Ağız yoluyla alın-
masını takiben 3-4 saat içerisinde anoreksi, güçsüzlük ve sancıya neden olur. İlerleyen
olgularda ise 4-5 gün içerisinde değişik şiddette kanlı sürgün görülür. Ayrıca gebelerde
yavru atmaya da neden olabilir.
Fenolik Bileşikler
Bitkiler aleminde 800’den fazla fenolik bileşik bulunur ve bunların başlıcaları; kaffeik asit,
ferulik asit, ellagik asit, gallik asit ve türevleri, flavonoitler, antosiyanidin, gossipol, koma-
rinler, miristisin, urishioller ve katekolaminler’dir. Bitkilerde bulunan fenolik maddelere
etçil hayvanlar, otçul hayvanlardan daha duyarlıdırlar. İnsan, sıçan gibi hem etçil hem de
otçul canlıların fenolik bileşiklere duyarlılığı ise orta derecededir.
Fenolik bileşikler hakkında detaylı bilgiye Tıbbi Botanik ve Tıbbi Bitkiler, 2. Baskı kitabın-
dan (Kaya, S., 2013. Medisan Yayınları, Ankara) ulaşabilirsiniz.
Gossipol
Bilhassa tohumları olmak üzere, pamuk bitkisinin tüm kısımlarında ve Ebegümecigiller
ailesinden Thespia populnea ve Montezuma speciosissima bitkilerinde bulunan fenolik bir
maddedir. Pamuk tohumu küspesi ile bitkisinde gossipol; “serbest” veya “bağlı gossipol”
şeklinde bulunur ve bunların içerdikleri gossipol miktarı da bitkinin türüne, yağın çıka-
rılma yöntemi ve çözücüsüne göre önemli ölçüde değişir. Bağlı haldeki gossipol hayvanlar
için zehirli değildir; dolayısıyla, pamuk tohumu küspesi ve diğer yem hammaddeleri ve
yemlerin zehirliliği doğrudan içerdikleri serbest gossipolla ilgilidir. İşlem görmemiş veya
yeterince işlem görmemiş pamuk tohumu küspesinin veya pamuk tohumunun yenilmesi
sonucu hayvanlarda zehirlenmeler görülür. Zehirliliği pH, yemin bileşimi, uygulanan yağ
çıkarma işlemi, hayvan türü gibi birçok faktöre göre değişir. Gossipole genç gevişenler,
köpekler, kanatlılar, domuzlar, tavşanlar ve diğer tek-mideli hayvanlar duyarlılık gösterir.
Gossipol genellikle subakut ve kronik nitelikte zehirlenmeye neden olur. Yüksek doz-
larda birkaç gün ile birkaç hafta süreyle alındığında; duyarlı hayvanlarda halsizlik, mi-
de-bağırsak yangısı, çırpınmalar gibi belirtiler dikkati çeker. İlerleyen olgularda özellikle
kuzularda ani ölümler görülebilir. Az miktarlarda uzun bir süre alındığı durumlarda ise;
etkilenen hayvanlarda yem tüketiminde azalma, gelişme geriliği, zayıflama, kıl renginde
değişme, anemi, pıhtılaşma süresinde gecikme, güçsüzlük, bitkinlik, yumurta veriminde
azalma veya durma, yumurtadan civciv çıkma oranında düşme gibi belirtilere neden olur.
Düşük düzeyde gossipol ihtiva eden yemleri yiyen kanatlılardan elde edilen yumurtalar-
da, yumurta akı ve sarısının rengi değişir. Bu hayvanlarda yumurta sarısının rengi, zeytin-
yeşili rengine döner.
dayanıklıdırlar. Tanen bakımından zengin yemler özellikle genç ve küçük hayvanlar için
daha tehlikelidir; büzüştürücü etki bu hayvanlarda yemin değerlendirilmesindeki azal-
ma sonucu zayıflamaya sebep olur. Bilhassa kanatlı yemlerine katılan sorghum gibi yem
hammaddelerindeki tanen düzeyi son derece yüksek olabilir. Tanenler ile zehirlenme du-
rumlarında, belirtilen bu etkilerin yanında özellikle gevişenlerde bitkinlik, durgunluk,
iştahsızlık, sarılık ve sancıyı takiben inatçı peklik dikkati çeker. Akut böbrek yangısı veya
yetmezliğine bağlı gelişen belirtiler de görülebilir. Ayrıca tanenlerin, karsinojenik etkileri
de vardır.
Yemlerde bulunacak ≥%1 tanen, özellikle kanatlılarda olmak üzere, hayvanlarda gelişme
geriliğine yol açar. Bunda, tanenler tarafından sindirim kanalında epitel hücre zarlarının
dış yüzeyinde sümüksel salgıdaki proteinlerin çöktürülmesi sonucu bağırsakların emme
yeteneğinin azaltılması, tannik asit tarafından, demir ve kalsiyum başta olmak olmak üze-
re, mineral maddelerin bağırsaklardan emilmelerinin sınırlandırılması ve yemdeki protein
veya amino asitlerin tanenle çöktürülmesi önemli rol oynar.
Östrojenik Bitkiler
Zearalenon: Fusaryum türü Ülkemizde de yetiştirilen çok sayıda bitki, tarım ürünü, yem maddesi, sebze ve meyve-
mantarlar tarafından hazırlanan
östrojenik etkili bir mikotoksindir. de östrojenik etkili bileşikler bulunabilir ve bu maddeleri içeren bitkilerin özellikle çift-
lik hayvanları tarafından tüketilmesiyle de hayvanlarda üreme düzensizlikleri ve kısırlık
olguları görülebilir. Östrojenik etkili maddeleri içeren bu bitkilerden başlıcaları; alfalfa,
üçgül, bezelye, soya fasulyesi, anason, kahve, lahana ve rhubarb’dır. Bu bitkilerde ve bit-
ki tohumlarındaki östrojenik maddelerin başlıca temsilcileri ise; genistein, biochanin A,
daidzein, gratensin, enterolakton, enterodiol, koumestrol’dür. Bu maddelerden özellikle
genistein ve koumestrol bitkilerde yaygın şekilde bulunurlar. Genistein ilk kez soya fasul-
yesinden elde edilmiş, ısıya dayanıklı bir maddedir. Koumestrol ise önce alfalfada, sonra
da soya fasulyesi ve filizlerinde bulunmuştur. Bu madde de ısıya dayanıklıdır. Bitki öst-
rojenleri zearalenon’a benzer şekilde klinik belirti ve bozukluklara (kısırlık, yumurtalık
kistleri, sık veya çok seyrek kızgınlık, uterus yangısı, adrenal bezlerde küçülme gibi) sebep
olurlar.
8. Ünite - Mineral Maddeler ve Bitkisel Maddeler 165
Diğer Maddeler
Bu grupta andromedotoksin, rotenon, piretrum, tujon, safrol, yer fesleğeni, ginkgo, mavi-
yeşil yosunlar, zambak gibi bitkiler-maddeler önem taşır.
166 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Özet
Hayvanlarda zehirlenmelere neden olan başlıca mine- Bitkilerde bulunan ve zehirlenmelere neden olan bazı
1 ralleri listeler. önemli alkaloitler, glikozitler ve fenolik bileşikler hak-
4
Hayvanlarda akut, subakut ve kronik zehirlenmeler kında bilgi verebilir.
ile önemli ölçüde çevre ve besin kirlenmesine yol aça- Alkaloitler, asitlerle tuzlar şekillendirebilen ve bitkiler-
bilen mineral maddelerin başlıcaları; arsenik, bakır, de yaygın şekilde bulunan azotlu bazlardır ve bu mad-
delerin çoğu merkezi sinir sistemi ile otonom sinir
civa, flor, kadmiyum, kurşun, molibden, selenyum
sistemi aracılığıyla etkisini gösterirken; pirazolidin al-
gibi metallerdir. Bu metallerden bazıları son derece
kaloitleri karaciğer zehiri olarak etki gösterir. Alkalo-
zehirli iken, bazıları karsinojenik etkili ve bazıları da
itler; asetat türevi alkaloitler (koniin, N-metilkoniin),
mutajenik ve teratojenik etkilere sahiptir. benziltetrahidroizokuinolin alkaloitler (morfin,
kodein, tebain, aristoloşik asit, berberin, şelidonin,
Nitrat-nitrit ve tuz zehirlenmeleri hakkında bilgi vere- hidrastin, bikukulin, papaverin), opioidler (morfin),
2 bilir. fenilizokuinolin alkaloitler (kolşisin, demekolşin), ter-
Nitrat ve nitrit zehirlenmesinde klinik belirtiler 30 penoid indol alkaloitler (rezerpin, deserpidin, ajmalin,
dakika ile 4 saat içinde başlar ve çeşitli derecelerdeki yohimbin, vinblastin, vinkristin, striknin, brusin, tok-
hipoksi belirtileriyle seyreder. Nitratın irkiltici olma- siferin), piridin alkaloitler (nikotin, anabasin, anata-
sı sebebiyle, belirti olarak başlangıçta karın sancısı, bin, arekolin, risinin, termalin), purin alkaloitler (ka-
kusma ve sürgün görülürken; ilerleyen durumlarda fein, teofilin, teobromin), tropan alkaloitler (atropin,
skopolamin, hiyosiyamin) diye sınıflandırılabilirler.
solunum güçlüğü, siyanoz, nabzın hızlanması ve za-
Glikozitler, hidroksil veya sülfidril grubu içeren mad-
yıflaması gibi solunum ve dolaşım sistemi yetmezliği
delerin şeker kalıntılarıyla oluşturdukları bileşikler-
belirtileri ile hareketlerde düzensizlik, çırpınmalar,
dir. Bitkilerdeki glikozitlerin hepsi ön-madde halin-
koma ve en sonunda da ölüm görülür. dedir ve enzimatik veya alkali hidrolizle yapılarından
Tuz zehirlenmesi ise tüm hayvanlarda görülebilir, fa- glikoz veya glikoz-asetik asit ayrılarak esas glikozit
kat kanatlı ve domuzlar tuzla zehirlenmeye daha du- serbest kalır. Glikozitler; kalp glikozitleri (digitoksin,
yarlıdırlar. Tuz zehirlenmesi akut ve kronik tipte ola- digoksin, gitoksin, gitalin, strofantin, lanatosit), si-
bilir. Fazla miktarda tuzun alınmasını takiben 1-2 saat yanogenetik glikozitler (siyanhidrik asit), saponinler
içerisinde zehirlenme belirtileri başlar ve bu belirtiler (saponin, githagenin, saporubrin, eskulin, dioscin,
daha ziyade merkezi sinir sistemine ilişkindir. Tuz ze- glisirrhizin), solanin ve benzeri glikozitler (solanin,
hirlenmelerinde görülen belirtiler otonomik, motor, kakonin, solasonin, tomatin), glukosinolatlar (irkilti-
davranış ve sinirsel belirtiler olarak da sıralanabilir. ci yağlar, guvatır yapıcı maddeler, sisteinsülfoksitler)
diye sınıflandırılabilirler.
Bitkiler aleminde 800’den fazla fenolik bileşik bulunur
Genellikle Türkiye’de yetişen/yetiştirilen ve çiftlik hay-
ve bu maddelere etçil hayvanlar, otçul hayvanlardan
3 vanlarında zehirlenmelere neden olan bitkiler ve bitki-
daha duyarlıdırlar. İnsan, sıçan gibi hem etçil hem de
sel maddeleri sıralayabilir. otçul canlıların fenolik bileşiklere duyarlılığı ise orta
Türkiye’de yetişen ve çiftlik hayvanlarında zehirlen- derecededir. Fenolik bileşiklerin başlıcaları; kaffeik
melere neden olan bitkisel zehirlerden başlıcaları; al- asit, ferulik asit, ellagik asit, gallik asit, flavonoidler,
kaloitler, glikozitler, saponinler, glukosinolatlar, feno- antosiyanidin, gossipol, kumarinler, miristisin, uris-
lik bileşikler, ışığa duyarlı kılan maddeler, östrojenik hioller ve katekolaminler’dir.
etkili bileşikler ve zehirli yağ asitleridir. Bu maddeleri
içeren ve hayvanlarda zehirlenmelere neden olan bit- Zehirli yağ asitleri, ışığa duyarlı kılan ve östrojenik bit-
kilerin bazı önemli temsilcileri de; baldıran (koniin), 5 kileri listeleyebilir.
haşhaş (opioidler), acı çiğdem (kolşisin), kargabüken Zehirli yağ asitlerini içeren bitkilerin başlıcaları; yaba-
ni şalgam, kolza ve pamuk’tur (özellikle de bu bitkile-
(striknin), tütün (nikotin), güzelavratotu (atropin),
rin tohumlarından elde edilen yağ ve küspeler zehirli
yüksükotu (digitoksin), acıbadem (hidrojen siyanür),
yağ asitleri yönünden önem taşır). Işığa duyarlı kılan
karamuk (saponin), patates (solanin), kolza (glukosi-
bitkilerin başlıcaları; karabuğday, çemenotu, korunga,
nolat), pamuk (gossipol), meşe (tanen), soya fasülyesi zakkum, sarıkantaron, kürdanotu’dur. Östrojenik bit-
(genistein) ve alfalfa (koumestrol)’dır. kilerin başlıcaları; alfalfa, üçgül, bezelye, soya fasulye-
si, anason, kahve, lahana ve rhubarb’dır.
8. Ünite - Mineral Maddeler ve Bitkisel Maddeler 167
Kendimizi Sınayalım
1. Kronik nitelikli zehirlenme olgularında mukoz zarların 6. Aşağıdaki bitkilerden hangisi “Sokrat Zehiri” diye de bi-
tuğla kırmızısı renk aldığı ve özellikle karaciğer ile böbrekler linir?
olmak üzere vücutta birikme eğilimi gösteren metal aşağıda- a. Patates
kilerden hangisidir? b. Acı çiğdem
a. Çinko c. Baldıran
b. Bakır d. Meşe
c. Arsenik e. Güzelavratotu
d. Selenyum
e. Molibden 7. “Glikozitik yapılı, azotsuz, çok düşük yoğunluklarda bile
suyla çalkalandıklarında köpüren, alyuvarları parçalayan,
2. Bakırla zehirlenmeye en duyarlı hayvan türü aşağıdaki- deri ve mukozalarda irkilti ve yangıya neden olan maddeler-
lerden hangisidir? dir” ifadesi aşağıdaki bitkisel zehirlerden hangisini tanımlar?
a. Sığır a. Alkaloitler
b. Koyun b. Zehirli yağ asitleri
c. Köpek c. Glukosinolatlar
d. At d. Fenolik maddeler
e. Kedi e. Saponinler
3. Doğada genellikle çinko ile birlikte bulunan, çeşitli me- 8. Aşağıdaki alkaloitlerden hangisi ile zehirlenme duru-
tallerin aşınmaya karşı korunmalarında kullanılan ve zehir- munda insan, maymun ve köpeklerde merkezi sinir sistemi
lenme durumlarında vücudun hemen tüm yapılarını etkile- baskılanırken, başta at, kedi ve fare olmak üzere, diğer hay-
yen metal aşağıdakilerden hangisidir? vanlarda uyarıya neden olur?
a. Çinko a. Morfin
b. Arsenik b. Kolşisin
c. Demir c. Nikotin
d. Kadmiyum d. Kafein
e. Flor e. Arekolin
4. Klinik yönden akut, subakut tipte zehirlenme durumu “kör 9. Aslında bulunduğu bitkinin bütünlüğünün bozulmadığı
sendeleme” olarak tanımlanan metal aşağıdakilerden hangisidir? durumlarda zararlı etkileri açığa çıkmayan, bitkinin sindirim
a. Molibden sisteminde parçalanması ile zehirlenmelere yol açan ve böyle du-
b. Kurşun rumlarda da mukozalar ile kanda parlak kırmızı-kiraz kırmızısı
c. Flor renge neden olan bitkisel zehir aşağıdakilerden hangisidir?
d. Arsenik a. Koumesterol
e. Selenyum b. Belladon alkaloitleri
c. Tanenler
5. Tadının cezbedici ve az irkiltici olması sebebiyle hayvan- d. Siyanogenetik glikozitler
lar tarafından fazlaca tüketilmesine bağlı olarak oluşan zehir- e. Ksantin türevleri
lenme durumlarında, otonomik, motor, davranış, sinirsel be-
lirtilere neden olan ve zehirliliğine kanatlı hayvanların diğer 10. Zearalenon’a benzer şekilde klinik belirti ve bozuklukla-
hayvanlardan daha duyarlı olduğu mineral aşağıdakilerden ra yol açan bitkisel zehir aşağıdakilerden hangisidir?
hangisidir? a. Kolşisin
a. Tuz b. Koumestrol
b. Kurşun c. Digitoksin
c. Kadmiyum d. Gossipol
d. Arsenik e. Solanin
e. Molibden
168 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Sıra Sizde 5
Hayvanların morfine duyarlılığı oldukça değişkendir. Morfi-
ne verilen cevap değerlendirildiğinde, özellikle şekli yönün-
den, hayvanlar arasında önemli ayrımlar vardır. Bu durum
merkezi sinir sistemindeki morfin reseptörlerinin çeşitliliği
ve hayvan türüne göre beyindeki reseptörlerin dağılımları ile
sayılarının farklılık göstermesiyle ilgilidir.
8. Ünite - Mineral Maddeler ve Bitkisel Maddeler 169
Yararlanılan Kaynaklar
Bilgili, A. (2013). Bitkisel Maddeler ve Mineral Maddeler.
126-139. Alınmıştır: Temel Veteriner Farmakoloji ve
Toksikoloji. 2. Baskı. Editör: S.Kaya. T.C. Anadolu Üni-
versitesi Yayını No: 2245. Ankara.
Ceylan, S. (2003). Toksikoloji. Uludağ Üniversitesi Veteriner
Fakültesi Yayınları. Yayın No: 2003-4. Bursa.
Gupta, R. C. (2007). Veterinary Toxicology Basic and Clini-
cal Principles. Elsevier. USA.
Kaya, S. (2013). Tıbbi Botanik ve Tıbbi Bitkiler. 2. Baskı.
Medisan Yayınevi. Yayın Serisi: 76. Ankara.
Kaya, S., Pirinçci, İ., Bilgili, A. (1998). Çevre Bilimi ve Çevre
Toksikolojisi. Medisan Yayınevi. Yayın Serisi: 36. Ankara.
Kaya, S., Pirinçci, İ., Bilgili, A. (2002). Veteriner Hekimliğin-
de Toksikoloji. 2. Baskı. Medisan Yayınevi. Yayın Serisi:
53. Ankara.
Klaassen, C. D. (2001). Casarett and Doull’s Toxicology The
Basic Science of Poisons. McGraw-Hill Companies, Inc.
USA.
Murray, L., Daly, F., Little, M., Cadogan, M. (2011). Toxico-
logy Handbook. 2nd Edition. Elsevier. Australia.
Plumlee, K. H. (2003). Clinical Veterinary Toxicology.
Copyright 2004, Mosby, Inc. USA.
Roder, J. D. (2001). Veterinary Toxicology. Elsevier. USA.
Şener, S., Yıldırım, M. (2000). Veteriner Toksikoloji. Teknik
Yayıncılık. Yayın Serisi: 1. İstanbul.
Wynn, S. G., Fougere, B. (2007). Veterinary Herbal Medici-
ne. Mosby, Inc. China.
9
TEMEL VETERİNER FARMAKOLOJİ VE TOKSİKOLOJİ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Mikotoksin kavramı ve mikotoksinlerin neler olduğunu açıklayabilecek,
Mikotoksinlerin oluştuğu şartlar, ortam ve aşamaları listeleyebilecek,
Mikotoksinlerin hayvan sağlığı üzerindeki etkilerini kavrayabilecek,
Hayvan ve insan sağlığı açısından önemini kavrayabilecek,
Teşhisi, tedavisi ve hayvan sağlığının korunmasını açıklayabilecek,
Dopingin tanımını ve yapılma amaçlarını söyleyebilecek,
Doping amacıyla kullanılan maddeleri listeleyebilecek,
Yarış hayvanları açısından oluşturabilecek riskleri açıklayabilecek
bilgiler kazanabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Mikotoksin • Doping
• Aflatoksin • Doping Maddeleri
• Hayvan ve İnsan Sağlığı • Doping-İlaç İlişkisi
• Mikotoksinlerin Kontrolü • Doping Kontrolü
İçindekiler
MİKOTOKSİNLER
Giriş
Mikotoksinler bazı patojen mikroskobik mantarlar (küfler) tarafından üretilen toksik
maddelere denir. Mikotoksinler çeşitlerine göre yerel bir sorun olabilirken, dünyanın
farklı coğrafyalarında yetiştirilen benzer ürünlerde ortaya çıkmasıyla daha çok genel bir
sorun olabilmektedir. Tarımsal ürünlerde mikotoksin oluşumu, ortamın ısı ve nemi gibi
faktörler ve ürüne bağlı olmak üzere, hasattan tüketime kadar hemen her aşamada mey-
dana gelebilmektedir. Belirli bir miktarda mikotoksin içeren yem ve yiyecekleri tüketen
hayvan ve insanlarda ortaya çıkan zehirlenmelere mikotoksinle zehirlenme (mikotoksi-
kozis) denir. Mikotoksin terimi mantar anlamına gelen “myco” ve zehir anlamına gelen
“toxin” kelimelerinin birleştirilmesiyle ortaya çıkmıştır.
Mikroskobik mantarlardan patojen olup mikotoksinleri üretenler yanında yararlı Patojen: Hastalık yapan madde
veya mikroorganizmalara denir.
olanları da vardır. Bunların bir kısmı besin endüstrisinde (ekmek, bira, şarap üretimi gibi)
ve bir kısmı da antibiyotik üretiminde kullanılır. Hayvan yemi veya insan gıdası olarak Toksik: Hücreler ve yaşayan
üretilen bitkisel ürünlerin bu patojen mantarlarla kontaminasyonu hasat öncesi veya ha- dokular üzerinde yıkıcı, tahrip
edici, zarar verici özelliği bulunan
sat sonrası depolanması aşamasında gerçekleşir. Hasat öncesi canlı bitkiler üzerinde fito- yani zehir vazifesi gösteren madde
parazit (bitki paraziti) olarak üreyenler tarla mantarları (Alternaria, Fusarium, Claviceps veya etki.
gibi) ve hasat sonrası depolanma sırasında üreyenler de ambar mantarları (Aspergillus,
Fusarium, Penicillium) olarak adlandırılır. Ayrıca, uygun koşullarda hızla çoğalabilen ve
tarım ürünlerinin bozulmasına neden olabilen çürüme mantarları (Fusarium) vardır. Mi-
kotoksin üreten mantar sayısı sınırlıdır. Ancak, bir mantar türü tarafından farklı mikotok-
sinler üretilebildiği gibi, bir mikotoksin farklı mantarlar tarafından da üretilebilir.
Örneğin aflatoksinler tahıl ürünleri ve özellikle yağlı tahıl ürünlerinde, sıcak ve nemli
ortamlarda rahatlıkla üreyebilirken, trikotesen mikotoksinler soğuk ve nemli iklimlerde
yetişen ve depolanan tahıl ürünlerinde daha çok görülür.
Tüm mikotoksinler dünyanın her yerinde mantarlar tarafından rahatlıkla üretilip hayvan ve
2 insan sağlığı açısından bir risk oluşturabilir mi?
Mikotoksinlerin Etkileri
Mikotoksin varlığı ile ilgili dünyada ilk çalışmalar tahıllar üzerinde yapılmıştır. Küflü mı-
sırdan izole edilen Penicillium puberulum ekstraktının toksik olduğu 1913 yılında belir-
lenmiş ve bu zehirli maddeye “penisillik asit” adı verilmiştir. 1962 yılında, İngiltere’de,
özellikle hindilerde karşılaşılan toplu zehirlenme olayları ve yaklaşık 100.000 hindinin
kaybından sonra bu konu üzerinde sürdürülen çalışmalar mikotoksinlerin hayvan ve in-
san sağlığı açısından çok önemli olabileceğini göstermiştir. Kenya’da 2004 yılı nisan ve
haziran ayları arasında, temel besin maddesi olarak kullanılan mısır ve mısır ürünlerini
yiyen insanlarda ortaya çıkan aflatoksikozis (aflatoksinle zehirlenme) olayında, 317 zehir-
lenme olmuş ve bunlardan 125’i ölümle sonuçlanmıştır.
Mikotoksinler genellikle yemlerle alınır. Mikotoksinlerle zehirlenme akut, subakut
veya kronik nitelikte olur. Akut ve subakut zehirlenmeler, gün-içi, günler veya birkaç haf-
ta içinde gerçekleşen, mikotoksinlerin yemlerle genellikle daha yüksek dozlarda, tek doz
veya tekrarlanan dozlarda alımıyla gerçekleşen zehirlenme şeklidir.
Kronik zehirlenmede, mikotoksinlerin alınış yolu belirleyicidir. Mikotoksinlerin; dü-
şük dozlarda, aylar sürebilen uzun bir dönemde ve sürekli olarak alınmasına bağlı olarak
ortaya çıkar.
Bugün bilinen 300’den fazla mikotoksin olmasına rağmen, bunlardan beş veya altı grup
çok önemlidir. Önem derecesine göre sıralama ülke ve bölgelere göre farklılık göstermekle
birlikte aflatoksinler, okratoksin A, fumonisinler, trikotesenler, zearalenon ve penitrem-
ler önemli mikotoksinlerdir. Avrupa’da genel olarak hava sıcaklıklarının uygun olmaması
nedeniyle aflatoksinler yüksek düzeylerde oluşmaz ve ithal ürünlerin sıkı denetlenmesi
nedeniyle de tüketicilerin sağlığı için fazla tehdit oluşturmazken; Amerika Birleşik Dev-
letleri (ABD) dahil olmak üzere, Afrika ve Asya kıtalarındaki pek çok ülke ve Türkiye için
önemini korumaktadır. Avrupa’da, okratoksin A tahıllarda yaygın olarak bulunabilmekte,
bu nedenle un ve ekmekte sık sık tespit edilebilmektedir. Yapılan kan ve süt analizleri tü-
keticilerin okratoksin A’ya maruz kaldığını göstermektedir. Özellikle Balkan ülkelerinde
“Balkan Endemik Nefropati (BEN)” olarak adlandırılan böbrek hastalığı, okratoksin A
ve sitrinin içeren tahıl tüketimine bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Mikotoksinler, toksin
çeşitine göre değişmekle birlikte, genel olarak aşağıdaki etkilere neden olur.
• Hepatotoksik etki (Aflatoksinler, sporidesmin gibi): Karaciğer üzerinde zehir et-
kisi gösteren etki.
• Karsinojenik etki (Aflatoksinler, fumonisinler gibi): Kanser oluşmasına yol açan
etki.
• Nefrotoksik etki (Okratoksin, sitrinin gibi): Böbrek üzerinde zehir etkisi gösteren
etki.
• Kan üzerinde olumsuz etki (Trikotesenler gibi): Kemik iliğini etkileyerek kanın
şekilli hücrelerinin oluşmasını baskılayan etki.
• Östrojenik etki (Zearalenon gibi): Östrojen hormonu benzeri etki.
• Dermatoksik etki (Trikotesenler, penisillik asit, stakibotriyotoksin gibi): Deri üze-
rinde zehir etkisi gösteren etki.
9. Ünite - Mikotoksinler ve Doping 173
• Nörotoksik etki (Siklopiazonik asit gibi): Sinir sistemi üzerinde zehir etkisi göste-
ren etki.
• İmmunosupresif etki (Aflatoksinler, rubratoksin gibi): Bağışıklık sistemini baskı
altına alan etki
• Embriyotoksik ve teratojenik etki (Fumonisinler, okratoksin gibi): Yavrunun ilk
geliştiği haftalarda yavru üzerinde zehir etkisi gösteren etki embriyotoksik etki;
gebelikte maruz kalınması durumunda yavruda yapısal bozukluk yapan etki tera-
tojenik etki diye bilinir.
Mikotoksinlerle zehirlenmelerin (mikotoksikozis diye bilinir) bulguları hayvan türü-
ne, mikotoksin çeşitine, alış yoluna, beslenme koşullarına, hayvanın yaş ve cinsiyetine
göre önemli farklılıklar gösterir.
Mikotoksinler, kontamine yemlerle beslenen hayvanlarda, akut ve kronik zehirlen-
melere neden olmaları yanında, mikotoksin içeren yemlerle beslenen hayvanlardan elde
edilen hayvansal kökenli besinler (sütlerde aflatoksin M1 gibi) aracılığıyla da insanlara ula-
şarak toplum sağlığı açısından da sorun oluşturabilmektedir. Ayrıca, yukarıda belirtildiği
gibi direk insan gıdalarında da bulunabilmektedirler. Bu nedenlerle mikotoksinler hayvan
ve insan sağlığı açısından önemlidir.
Ataksi: Denge ve hareketler • Domuzlarda genellikle iştahsızlık, depresyon, sarılık, hemorajik hepatit (kanamalı
arasındaki uyumun bozulmasıyla
sonuçlanan bir sinir sistemi karaciğer iltihabı), hemorajik gastroenterit ve şiddetli dehidrasyon (canlının çok
hastalığı. fazla sıvı kaybetmesi) görülür. Ölüm şekillenebilir.
• Sığırlarda başlıca zayıflama, iştahsızlık, solunum güçlüğü ve depresyonla seyreder,
danalar daha çok etkilenebilir. Laktasyonda süt verimi azalır. Ölüm görülebilir.
• Koyun ve keçiler aflatoksinlere karşı daha dirençlidir. Zehirlenme semptomları sı-
ğırlara benzer.
• Kanatlılarda iştahsızlık, yorgunluk, gelişmede gecikme, ataksi, konvülziyonlar ve
ölüm şeklinde devam eder.
Kronik zehirlenmede, aflatoksinlerin alınış yolu belirleyicidir. Karaciğerde kanser, sin-
dirim kanalı ve akciğerlerde tümörler mikotoksinlerin sindirim ya da inhalasyonla (solu-
num) alınmaları durumunda görülür. Uluslararası Kanser Araştırma Merkezi’nin (IARC)
yaptığı sınıflandırmada, deney hayvanları ve insanlardaki karsinojenik etkisine göre afla-
toksin B1 I’nci grupta, aflatoksin M1 II’nci grupta yer almaktadır. Aflatoksinlerin yem ve
hammaddeleri ile sütte en fazla bulunabilecek miktarları Tablo 9.1’de verilmiştir. Zehir-
lenme semptomları (bulguları) genel olarak anoreksi (iştahsızlık), depresyon, zayıflama ve
verim kaybı şeklindedir. Bazen sarılık, asites (karın boşluğunda sıvı toplanması), burun
akıntısı, diare (ishal), kolik (şiddetli karın ağrısı) de görülür. Karaciğer fonksiyonları bo-
zulmuş ve pıhtılaşma sorunları olabilir. İmmün sistem baskılanır, mikrobiyal ve paraziter
hastalıklar ortaya çıkabilir.
Aflatoksinler Türkiye ve pek çok ülkede hayvan ve insan sağlığı açısından neden daha önem-
5 lidir?
Okratoksin A
Penicillium verrucosum, Aspergillus ochraceus ve düşük oranlarda Aspergillus niger tara-
fından üretilir. Okratoksin A, 30oC altında ve %80 nem bulunan ortamlarda daha faz-
9. Ünite - Mikotoksinler ve Doping 175
la üretilir. Bu nedenle, daha çok serin iklime sahip bölgelerde (Kanada, Orta ve Kuzey
Avrupa gibi), tahıl ve ürünlerinde bu toksin daha yaygın görülür. Okratoksin A sindi-
rim kanalından emildikten sonra daha çok böbreklerde bulunur, karaciğer, kas ve yağ
dokusunda da daha düşük miktarlarda bulunur. Rat, tavşan ve insanlarda süte geçmekle
birlikte, ruminantlarda rumen mikroflorasından dolayı düşük miktarlarda geçmektedir.
Başlıca nefrotoksik etkiye sahiptir, ayrıca hepatotoksik ve embriyotoksik etkiye de neden
olabilmektedir.
Trikotesenler
Trikotesenler de Fusarim türüne ait çeşitli mantarlar tarafından üretilir. Değişik iklim
şartlarında üretilebilirken, T-2 toksin daha çok soğuk ve nemli iklimlerde üretilir. Baş-
lıca trikotesen mikotoksinler T-2 toksin, HT-2 toksin, nivalenol, deoksinivalenol (DON,
vomitoksin) ve diasetoksiskirpenol (DAS)’dür. Toksine bağlı olarak değişmekle birlikte
genel olarak hayvanlarda akut ve subakut zehirlenmelerde bulantı, tükürük artışı, kusma,
iştahsızlık, kanamalar ve üreme bozuklukları görülür. Kronik zehirlenmelerde ise başlıca
sindirim kanalı boyunca kanamalar, kansızlık ve bağışıklık sisteminin zayıflamasına ne-
den olurlar.
Fumonisinler
Fumonisinler daha çok Fusarim miniliforme ve F.proliferatum tarafından üretilir. Fumoni-
sinlerin B1, B2, B3, B4, A1 and A2 çeşitleri vardır. Fumonisin B’ler yem ve hammaddelerinde
daha çok bulunur ve en toksik olanları da B1 ve B2’dir. Daha çok Latin Amerika, Afrika
ve Avustralya’da sorun oluştururlar. Atlarda lökoensefalomalasi (sinirsel bir hastalık), do-
muzlarda akciğer ödemi, kanatlılarda verim düşüklüğü ve ölüme yol açarlar.
Penitremler
Penicillium cyclopium gibi penisilyum türü mantarlar tarafından hazırlanan bir dizi miko- Opistotonus: Gövdenin yay
biçimi alarak kasılmış hali.
toksin (A-F) grubudur. Grubun en önemli temsilcisi penitrem A’dır (tremorin A diye de
bilinir). Bu mikotoksinle zehirlenen hayvanlarda hareketle şiddetlenen ve ilerleyen titre-
meler, opistotonus, istemsiz göz hareketleri ve tükürük salgısında artış, dış uyarılara aşırı
duyarlılık, sağırlık, yorgunluk ve felç dikkat çeker.
Süt ve Ürünleri
Süt ve ürünlerinde bulunan mikotoksinlerin başlıcaları şunlardır: Aflatoksin M1 ve afla-
toksin M2, okratoksin A, siklopiazonik asit. Aflatoksin M1 ve M2 sütte sıklıkla bulunabilen
aflatoksinlerdir. Okratoksin A ve siklopiazonik asit de daha az olarak bulunabilmektedir.
Aflatoksin M1 ve M2
Aflatoksin B1, toksisitesi en fazla olan aflatoksindir; aflatoksin M1 aflatoksin B1’in, afla-
toksin M2 ise aflatoksin B2’nin sütle atılan metabolik ürünüdür. Bu nedenle, “M” “milk
toxin (süt toksini)”nin kısaltılmış şeklidir. Dolayısıyla, aflatoksin M1 ve M2 laktasyondaki
176 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Metabolik ürün: Organizmada hayvanların aflatoksin B1 ve aflatoksin B2 içeren yemlerle beslenmesinden sonra sütle atıl-
bir maddedeki kimyasal
değişiklikler sırasında meydana dığı için süt ile peynir, yoğurt ve süt tozu gibi süt ürünlerinde bulunabilmektedir. Ancak,
gelen ara ürün. aflatoksin M1 sütte en fazla bulunan ve daha toksik olan aflatoksindir. Aflatoksin M1 pas-
törizasyon, UHT gibi ısı işlemlerine dayanıklıdır. Aflatoksinlerin başlıca immunotoksik
ve karsinojenik etkileri yanında AFM1’in, genotoksik ve mutajenik etkileri de bulunmak-
tadır. Bu nedenle Türkiye ve Avrupa Birliği’nde belirlenmiş tolerans limitleri Tablo 9.1’de
bulunmaktadır.
Siklopiazonik Asit
Katalepsi: Vücudun hareketsiz Bazı Aspergillus ve Penicillumlar tarafından sentezlenir. Hayvanlarda katalepsi, opisto-
bir şekilde kaldığı, yüz ifadesinin
donduğu sinirsel bir bozukluk. tonus gibi nörolojik semptomlara yol açar. Karaciğer, böbrek ve sindirim sistemi hedef
organlardır. İngiltere’de, 1962 yılında meydana gelen “Turkey X (Hindi X)” hastalığı’nın
ortaya çıkmasında aflatoksinle birlikte rol oynadığı belirtilmektedir. Yemde bulunan sik-
lopiazonik asit laktasyondaki hayvanlarda süte geçmektedir.
Hayvan yemlerinde bulunan bazı mikotoksinler insan sağlığı açısından neden önemlidir?
6
Mikotoksinlerin Tanı ve Kontrolü
Mikotoksinlerin tanısında (teşhis) olayla ilgili alınacak bilgiler (anamnez), etkilenen hay-
vanlardaki klinik bulgular, inceleme ve soruşturma ile histopatolojik inceleme kabaca bir
fikir verir, ancak mikotoksin analizi yapan bir laboratuarda şüpheli yem ve yem hammad-
desi örneklerinin analiziyle kesin tanıya gidilir.
Mikotoksinle zehirlenmlerde tedavi genellikle etkisizdir. Bu nedenle koruyucu ön-
lemler; yani yem hammaddeleri, yemler ve gıda maddelerinin uygun şartlarda üretilip,
depolanması gerekir. Mümkün olduğunca yem hammaddeleri ve yemlerin iyi kurutulmuş
olması, kuru ve iyi havalandırılan ve zeminle teması kesilmiş ortamlarda saklanması gere-
kir. Yem ve hammaddelerinde oluşmuş mikotoksinlere karşı pek çok yöntem bulunmak-
la birlikte pratikte uygulanabilecek yöntemler arasında toksin bağlayıcıların bu yemlere
katılması ya da mikotoksin içeriği düşük olan yemlerle bu yemlerin karıştırılarak toksin
içeriğinin azaltılması sağlanabilir. Mikotoksin içeriği çok yüksek yem ve yem hammad-
delerinin imha edilmesi gerekir. Ancak, yem ve gıdalardaki mikotoksinlerin azaltılması,
ortadan kaldırılması için çeşitli yöntemler de bulunmaktadır; bunlar; fiziksel, kimyasal ve
biyolojik yöntemler olarak sınıflandırabilir.
Fiziksel Yöntemler
Fiziksel yöntemler olarak mekanik işlemler, dansite ayrımı, termal (ısı) yolla inaktivasyon
ile ışık (UV) ve ışın işlemler etkili şekilde uygulanabilmektedir.
• Mekanik işlemler: Tane yemlerde mikotoksinlerle kontamine olan kısmın temiz
kısımdan fiziksel olarak ayrılması ile toksin düzeyi azaltılabilmekle beraber bu
yöntem mikotoksinle bulaşık tanelerin tamamen ayıklanamama ihtimali ve işlem
sırasında temiz tanelerin de uzaklaştırılabilmesi riski nedeniyle çok pratik bir uy-
gulama değildir.
• Dansite ayrımı: Mikotoksinle kontamine olmuş tane ve yağlı tohumların değişik
yoğunluktaki çözeltilerde (NaCI gibi) yüzdürülmesi ile ayrılması esasına dayan-
maktadır. Yapılan araştırmalar özellikle aflatoksin içeren tahıl tanelerinin normal
tanelerden daha düşük yoğunluğa sahip olduğunu göstermiştir.
• Isı uygulaması (termal yol): Saf ve susuz şekildeki atlatoksinlerin, ergime noktaları-
na kadarki sıcaklıklara dayanıklı oldukları bilinmektedir. AFB1 kuru havada daya-
nıklıdır; ergime noktası 260oC’ dir ve 269oC’ de yıkımlanır. Yerfıstığı ve mısır yağ-
9. Ünite - Mikotoksinler ve Doping 177
larında 250oC’ye kadar AFB1 miktarında değişiklik meydana gelmeyebilir. Rafine
edilmemiş yer fıstığı yağları 250oC de 10 dakika ısıtıldıklarında AFB1 miktarı %96
azalmakta; 160oC’de 30 dakika kavrulan yer fıstıklarında ise 100 ppm’den 5 ppb’ye
düşmektedir. Yemlerde atlatoksinler bakımından önemli bir kirlenme kaynağı olan
mısırda, 145-165oC’de kavrulma işleminden sonra AFB1 yoğunluğu %40-80 azal-
maktadır. Doğal olarak bulaşık mısırlarda AFB1’in %28’i haşlama ve yağda kızart-
ma işleminden sonra parçalanmaktadır. Aflatoksinle beraber diğer mikotoksinle-
rin de sahip oldukları ısıya dayanıklılık özellikleri nedeniyle suda kaynatma ya da
otoklavdan geçirme gibi uygulamalarla ancak kısmi olarak yıkımlanabilmektedir.
• Işık ve ışın işlemler: Atlatoksinlerin yıkımlanması amacıyla ultraviyole ışık (UV)
ve güneş ışığı da kullanılmaktadır. Bu durumda solar yıkımlanmaya karşı hassas
olan furan halkasında değişiklikler meydana gelir ve çift bağda açılma şekillenir.
UV ışınların kullanılması sonucu, atlatoksin molekülünde kopmalar meydana ge-
lerek, 12’nin üzerinde yıkımlanma ürünü oluşur. Gama ışını toksijenik A. flavus
dahil pek çok mikroorganizmayı başarı ile elimine edilebilmektedir. Gama ışınla-
ma işleminin mikotoksin etkenleri yanında oluşan mikotoksinlerden de özellikle
deoksinivalenol, zearalenon ve T-2 toksin miktrarlarını önemli derecede azaltabil-
mektedir.
Kimyasal Yöntemler
Başlıca amonyak uygulanması, ozon uygulanması (ozonizasyon) ve adsorbanların kulla-
nılmasıdır. Ancak, klorlaştırıcı maddeler (sodyum hipoklorid, klordioksit, gaz halindeki
klor), oksitleyici maddelerden hidrojen peroksit, sodyum bisülfit ve hidrolitik maddeler
(asitler ve alkaliler)’de kullanılabilmektedir.
• Amonyak uygulanması: Depolama şartlarının iyi olması ve kurutma olayına dikkat
edilmesi durumunda, amonyaklama işlemi aflatoksin miktarlarından önemli dü-
zeyde azalmaya neden olmaktadır. Ancak uygulaması pahalı bir yöntemdir ve uy-
gulanan ürünlerde renk değişikliği ve keskin bir kokuya sahip olduğu için kısmen
hayvan yemleri için kullanımı mümkün olabilmektedir.
• Ozon uygulanması (ozonizasyon): Ozon, atık suların dezenfeksiyonu ve gıda en-
düstrisinde bakteri, virüs ve protozoonlara karşı antimikrobiyal olarak kullanılan
üç atomlu oksijen (O3)’dir. Güçlü oksitleyici etkisi nedeniyle mikotoksin üreten
mantarların (küflerin) gelişimini engelleyebilmekte ve mikotoksin miktarlarını da
azaltabilmektedir.
• Adsorbanların kullanılması: Adsorbanlar bağlayıcı özellikleri nedeniyle yemler-
deki mikotoksinleri bağlayarak (kimyasal bileşik oluşturarak) mikotoksinlerin
barsaklardan emilmeden dışkıyla dışarı atılmasını sağlayan maddelerdir. Toksin
bağlayıcı olarak aktif kömür (tıbbi kömür), alüminosilikatlar (HSCAS/hydrated
sodium calcium aluminosilicate, kil, bentonit, montmorillonit, zeolit, filosilikat-
lar gibi), kompleks sindirilmeyen karbonhidratlar (glikomannanlar, selüloz, maya
hücre duvarı polisakkaritleri, peptidoglikanlar gibi) ile sentetik polimerler (koles-
tiramin, polivinilpirolidon gibi) kullanılabilmektedir.
Biyolojik Yöntemler
Yem ve yem hammaddelerinde bulunan mikotoksinler bazı bakteri, mantar veya mayalar
(Phenylobacterium immobile, Gliocladium roseum, Saccharomyces cerevisiae gibi)) tarafın-
dan yıkımlanabilmektedir.
178 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Giriş
Doping, bir sporcu veya yarış hayvanının yarış performansını yapay olarak arttırabilmek
veya azaltabilmek amacıyla yabancı maddelerin veya fazla miktarda fizyolojik maddelerin
kullanılmasıdır. Güney Doğu Afrika’da yetişen kefir ağacından elde edilen bir etken mad-
de, Boers dilinde “dop” olarak adlandırılan sert likör çeşitinin yapımında uyarıcı olarak
kullanılmıştır. Bu kelime daha sonra ingilizceye “doping” olarak geçmiştir. Ancak daha
önceleri yarış atlarına parenteral yollardan verilen afyon ve benzeri maddeler de doping
olarak adlandırılmıştır.
At Yarışları Doping Yönetmeliği’nde, “bir atın koşudaki hız, kuvvet ve cesaretini, bun-
lardan herhangi birini veya tümünü değiştirmek amacıyla, normal gıdalar dışında, herhan-
gi bir şekilde veya herhangi bir yolla atlara verilen maddelere doping; bu maddelerin tesbiti
için yapılan muayenelere de doping muayenesi denir” şeklinde doping tanımlanmaktadır.
Yukarıdaki tanımlardan da anlaşılacağı üzere, doping işlemi özellikle yarış atları olmak
üzere, tüm yarış hayvanlarında koşu hızını arttırmak ve kazanmak ya da tersi olarak yarış
hızını azaltmak veya hayvanı yarış dışı bırakmak amacıyla iki yönlü olarak yapılabilir.
Doping işlemine başvuranlar sportmenlik, dürüstlük, iyi niyet, üstün yetiştirme ve
hazırlama becerileri, yüksek fizik güç ve atletik performans gibi üstün özelliklere daya-
nan temel yarış ilkelerini ihlal etmiş olur. Haksız üstünlük ve avantaj sağlamaya çalışırlar.
Böylece haksız rekabete ve bahisçilerin aldatılmasına neden olurlar. Doping, yarış hayva-
nı ya da sporcunun spor yaşamının tükenmesine, bazen dönüşümsüz olabilen patolojik
bozukluklara, alışkanlığa ve ölüme de neden olabilir. Bu nedenlerle doping önemlidir ve
kontrol altına alınması gerekir. Yarış hayvanlarında doping uygulanmasının başlıca ne-
denleri aşağıdaki gibi sıralanabilir:
• Yarış hızının arttırılması.
• Yarış sırasında daha fazla kullanılabilir enerji sağlanması.
• Solunumun daha rahat ve hızlı gerçekleştirilmesi.
• Fazla heyecanlı, sinirli ve uyarı halinde olan hayvanların yatıştırılması.
• Tendinitis, romatizma ve kemik hastalıkları gibi koşmayı engelleyici ve yarış hızını
sınırlayıcı hastalıkları bulunan hayvanların ağrılarının dindirilmesi ve hastalığın
belirtilerinin önlenmesi.
• Kas ve sinirsel yapıların daha iyi gelişiminin sağlanması ve arttırılması.
• Yarış hayvanlarının daha kısa sürede yetişmesi ve gelişmesini sağlamak.
• Hayvanın yarış dışı bırakılması, sağlıklı yarışmasının engellenmesi.
Doping amacıyla kullanılan ilaç ve maddeler yarış hayvanlarına nasıl zarar verebilir?
8
Doping Maddelerinin Sınıflandırılması
Doping amaçlı kullanılan maddeler, insan ve hayvan hastalıklarının tedavisinde kullanı-
lan ilaçlardan biri olabileceği gibi, doping amaçlı hazırlanmış sentetik veya fizyolojik bir
madde de olabilir. Bu maddeleri doping yapma amacına göre aşağıdaki gibi sınıflandıra-
biliriz.
Yarış performansını arttıranlar: Bu grup ilaçlar merkezi sinir sistemini uyaranlar
(kafein, amfetamin, efedrin gibi), solunum sistemini uyaranlar (efedrin, klenbuterol gibi
β2 agonistler), sempatomimetik ilaçlar (adrenalin, noradrenalin, dobutamin gibi), para-
9. Ünite - Mikotoksinler ve Doping 179
sempatolitik ilaçlar (atropin, skopolamin gibi), narkotik olmayan ağrı kesiciler (aspirin/
asetil salisilik asit, fenilbutazon, fluniksin gibi), yerel (lokal) anestezikler (prokain, dibuka-
in, lignokain gibi), otonom gangliyonları uyaranlar (nikotin, lobelin gibi), anabolik mad-
deler (bolasteron, nandrolon, testosteron, metiltestosteron gibi), narkotik ağrı kesiciler/
opiyatlar (morfin, heroin, kokain, petidin, metadon gibi), vitaminler (A, E, C, D, B12 gibi)
ve mineraller (arsenik, fosfor, selenyum, iyot, demir gibi), hormonlar (kortizol, predni-
zon, deksametazon, testosteron ve esterleri, progesteron, insülin, tiroksin gibi), kalbi uya-
ran ilaçlar (digitoksin, digoksin gibi), kan ve kan yapımını arttıranlar (demir, bakır, B12
vitamini, folik asit gibi) ve enerji sağlayan maddelerdir (fruktoz-1,6-difosfat, taurin gibi).
Yarış performansını azaltanlar: Yatıştırıcı ve uyku ilaçları, sakinleştirici ve nöroleptik
ilaçlar, çırpınma önleyici maddeler, genel anestezikler, kas gevşetici ilaçlar, sempatolitik
ilaçlar, parasempatomimetik ilaçlar, otonom gangliyonları bloke eden ilaçlar, kalp zehirle-
ri, antihistaminik ilaçlar (H1 reseptör blokörü), ishal yapıcı ilaçlar ile fazla soğuk su içiril-
mesi veya kaba yem yedirilmesidir.
Diğer doping maddelerinin kinetiğini değiştirenler: İdrar söktürücü ilaçlar (furose-
mid gibi), sistemik alkalileştirici ve asitleştirici maddeler, elektrolit ve sıvı dengesini etki-
leyen maddelerdir.
Düşük yarış performansını normale getirebilmek için kullanılanlar: Ağrı kesiciler
(yerel ve yüzeysel olarak kullanılmak koşuluyla ağrı kesiciler ve yerel anestezikler), glu-
kokortikoid hormonlar (yerel ve yüzeysel olarak kullanılmak koşuluyla), antibakteriyel
ilaçlardır (yerel ve yüzeysel olarak kullanılmak koşuluyla).
miş, dopingle ilgili olarak “Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar”, “Doping Muayenesinin
Usul ve Esasları” güncellenmiştir. Bu güncelleme ile doping muayenesi, doping muayenesi
için şüpheli numune alınma zamanı, şüpheli numune alınma usulü, şüpheli numunelerin
şifrelenmesi, korunması ve laboratuara nakli, kan grubu ve DNA testi, atların muayene ve
müşahedesi ve benzer konular açıklanmıştır.
Bu yönetmeliğe göre yapılacak işlemlerin ve uygulamaların bazıları aşağıdaki gibidir.
• Koşuya deklare edilmiş her at doping muayenesine tabi tutulabilir. Bu atlar, koşuya
katılsın veya katılmasın, dereceye girsin veya girmesin Yarış Komiserler Kurulu-
nun göreceği lüzum üzerine doping muayenesine tabi tutulabilir. Bir atın koşudan
çekilmesi, doping muayenesi yapılmasına engel oluşturmaz.
• Yarış Komiserler Kurulu toplam üç kişiden oluşur. Bu üyelerden biri yarış komi-
serlik belgesi olan, Yarış Müessesesinin önerdiği üç aday arasından seçilir. Yarış
Komiserler Kurulunun atanması, At Yarışları Yönetmeliğinin 7’nci maddesinin
birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca Yüksek Komiserler Kurulu tarafından gerçek-
leştirilir.
• Doping muayenesinde aranacak maddeler ile yasaklı ilaçlar ve maddeler her yarış
yılı başında ilan edilir ve listeye yeni ilaveler veya değişiklikler yapıldığında bu
durum ilgililere ilanen duyurulur.
• Koşulara katılacak olan atların koşu sonuna kadar muayene ve müşahedeleri saha
veteriner hekimleri tarafından yapılır.
• Saha veteriner hekimi, koşuya iştirak edecek atların sağlık ve eşkal muayenelerini
yapmak, ani vakalarda ilk sıhhi tedbirleri almak ve koşuların dürüstlüğü bakımın-
dan şüpheli gördüğü durumları Yarış Komiserler Kuruluna bildirmekle görevli ve-
teriner hekimdir.
• Koşuya kayıtlı her yarış atı, koşu başlama zamanından en az bir saat önce hipod-
rom dahilinde ayrılan yerlerde saha veteriner hekimleri tarafından muayene ve
müşahedeye tabi tutulur.
• Saha veteriner hekimleri yaptıkları müşahede ve muayene sırasında atın nabzı,
gözleri, teneffüsü veya göze çarpan şüpheli veya anormal bir durum gördükleri
takdirde durumu bir raporla Yarış Komiserler Kuruluna bildirir.
• Hipodromun emniyetli bir yerinde şüpheli numune alma maksadına elverişli, en az
bir adet büro, altı adet boks ve yeteri kadar gezinti yerinin bulunması zorunludur.
• Yarış Komiserler Kurulunca doping şüpheli numune alınmasına karar verilen atlar
saha veteriner hekiminin yönetimi altında şüpheli numune alma yerine getirilerek
doping şüpheli numune alma koordinatörüne teslim edilir.
• Şüpheli numune almada görevlendirilenler şüpheli numune alınacak kapların te-
mizliğini daimi olarak kontrolleri altında bulundururlar. Şüpheli numune almadan
ata herhangi bir yiyecek ve içecek verilmesine ve atın ilgilisi olmayan kimselerin
ata müdahalesine mani olunur.
• Doping muayenesine tabi tutulacak atların idrar, kan, doku ve organ gibi şüpheli
numuneleri alınır.
• İdrar alınması, görevlendirilecek bir yarış komiser yardımcısının denetiminde ya-
pılır ve idrar alınması için bekletilme süresi bir saatten az olamaz. İdrar alınamaya-
cağına koordinatörce kanaat oluştuğu durumlarda ise kan alınır.
• Şüpheli numuneler, Yarış Komiserler Kurulundan bir yarış komiser yardımcısı ile
şüpheli numune alıcıları koordinatörünün veya görevlendireceği bir şüpheli nu-
mune alıcısının ve at sahibi veya at sahibi vekili ya da antrenörü ve seyisi ile kolluk
kuvvetlerine mensup bir görevlinin huzurunda alınır ve durum bir tutanakla tespit
edilir.
9. Ünite - Mikotoksinler ve Doping 181
• Atlardan alınacak şüpheli numuneler iki eşit kısma bölünmek suretiyle tek kul-
lanımlık kilitli ve kapaklı kaplara konulur. Koşunun tarihi, kaçıncı koşu olduğu,
atın, at sahibinin ve antrenörünün ismi, şüpheli numunenin mahiyetini belirten ve
koordinatör tarafından imzalanmış etiket veya barkotlar kaplara yapıştırıldıktan
sonra, bu hususta yarış komiser yardımcısı ile doping şüpheli numune alıcısından
bir kişinin, at sahibi veya vekili ve antrenörü veya seyisi ile güvenlik görevlilerin-
den birinin imzalayarak düzenleyecekleri tutanakla birlikte Yarış Komiserler Ku-
rulundan veya yarış komiser yardımcılarından birine teslim edilir.
• At sahibi veya at sahibi vekili veya antrenörü ile seyisi şüpheli numune alma yerin-
de bulunmadığı veya davete rağmen gelmediği yahut gelip de tutanağı imzalama-
dığı takdirde, durum bir tutanakla tespit edilir. Bu gibi hallerde tutanak içeriğine
hiçbir şekilde itirazda bulunulamaz.
• Atın, doping şüpheli numune alınmasından kaçırılması halinde, durum bir tuta-
nak ile tespit edilir ve at dopingli sayılır.
• Yarış Komiserler Kurulu, teslim aldığı, içinde şüpheli numune bulunan özel kap-
ların etiket bilgilerini bu hususa ait deftere bir sıra numarası altında kaydettikten
sonra, etiketleri kazıyarak yerine yalnız gizli numaraları ihtiva eden başka etiketle-
ri yapıştırır ve durumu tutanakla tespit eder.
• Bundan sonra bölünen şüpheli numuneleri ihtiva eden özel kaplardan bir takımı,
tutanakla birlikte Yarış Komiserler Kurulu tarafından görevlendirilen görevli va-
sıtasıyla veya en seri ve güvenli bir vasıtayla laboratuvara gönderilir. Diğer takım
veya takımlar ise Yarış Komiserler Kurulunca kilit altında bulundurulan uygun so-
ğutucularda muhafaza edilir. Birinci analiz sonucu müspet çıktığı takdirde, şüpheli
numunenin ikinci bölümü Yarış Otoritesinin vereceği talimatla ve aynı usulle Yarış
Komiserler Kurulunca ilgili laboratuvara gönderilir.
• Aynı ata ait şüpheli numunelerin konduğu kaplara aynı gizli sayı veya barkot veri-
lir. Şüpheli numuneleri ihtiva eden kaplar yarış günü koşular bitene kadar şüpheli
numune alma koordinatörlüğünde, buzdolabında +4°C derecede bekletilir. Yarış
günü koşular bitince şüpheli numuneler Yarış Komiserler Kurulunca iki eşit kısma
ayrılır. Birinci numune Bakanlığa bağlı doping laboratuvarına soğuk zincir içeri-
sinde gönderilir. Şahit numune ise derin dondurucuda -18°C veya –20°C derece-
de, kan şüpheli numuneleri ise +4°C derecedeki buzdolabında Yarış Komiserler
Kurulunca muhafaza edilir. Derin dondurucunun bozuk olması veya bozulması
halinde şahit numune doping laboratuvarında saklanmak üzere gönderilir. Koşu
öncesi kan gazları analizi için alınan kan örnekleri iki kısım haline getirilip her
iki numune de kırk sekiz saat içinde tahlile tabi olacak şekilde ilgili laboratuvara
gönderilir.
• Analiz raporlarında, bulunan maddelerin atın koşudaki sürat, kuvvet ve cesaretine
veya bunlardan biri veya tümünün değişmesine etkili olup olamayacağı belirtilir.
• Yarış öncesi ve sırasında tedavi amacıyla ilaç kullanımında, atın koşudaki sürat,
kuvvet ve cesaretini veya bunlardan birinin veya tümünün değişmesine tesir ede-
bilecek maddelerin veteriner hekim raporuna dayanılarak ve tedavi amacıyla ve-
rilmesi halinde de maddelerin tedavi amacıyla verildiğine dair iddia ve itirazlar
doping cezaları yönünden dikkate alınmaz.
• Atın dopingli olduğunun tespiti halinde doping eylemine katıldığı tespit edilen at
sahipleri, bunların vekilleri ve binicileri ile doping fiiline katıldıkları tespit edil-
memiş olsa bile atların bakımı, beslenmesi ve idman işleri ile doğrudan ilgili olan
antrenör, seyis ve sair hizmetlilere ilk defasında bir yıl süre ile tribün ve eklentileri
dışında yarışlarla ilgili yer ve tesislere girmekten geçici olarak yasaklama ve sekiz
182 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
yüz yetmiş Türk Lirası para cezası; ayrıca antrenör, binici, seyis ve sair hizmetlilere
aynı süre ile yarışlarla ilgili yerlerde sanat icra etmekten geçici olarak yasaklama
cezası verilir. Eylemin tekrarı halinde, failin taşıdığı nam ve hizmet sıfatına bakıl-
maksızın para ve yasaklama cezaları iki katına çıkarılarak uygulanır. Aynı eylemin
üçüncü defa tekrar işlenmesi halinde ise bu kişiler hakkında süresiz olarak yasak-
lama cezası verilir.
• Atın dopingli olduğunun tespiti halinde doping eylemine katılmadığı tespit edilen,
ancak gerekli gözetim ve denetim görevini yerine getirmediği, doping yapılması
imkanlarını kolaylaştırdığı ve bu nedenle yarış dürüstlüğünün bozulmasına sebe-
biyet verdiğinden at sahipleri, at sahibi vekilleri veya hem at sahipleri hem de at
sahibi vekillerine ihtar cezası verilir.
• Doping fiiline katıldıkları tespit edilen, koşularda ve yarışlarda görevlendirilen
kişiler hakkında süresiz olarak yasaklama cezası ile sekiz yüz yetmiş Türk Lirası
para cezası uygulanır ve bu kişilerin görevlerine derhal son verilir. Bu kişiler yarış
işlerinde bir daha görevlendirilemez.
• Doping eylemine at ilgililerinin katıldıkları tespit edilememiş olsa bile, dopingli
olduğu tespit edilen at ilk defasında bir yıl süreyle, ikinci defasında iki yıl süreyle,
üçüncü defasında süresiz koşulara katılmaktan yasaklanır. İlk kez dopingli olduğu
tespit edilen at, kayıtlı olduğu koşudaki birincilik ikramiyesinin üç katı tutarın-
daki para cezasının at sahibi veya at sahibi vekili tarafından Yarış Müessesesine
nakden ve bir defada ödenmesi halinde koşulara katılır. Aynı atta tekrar doping
tespit edilmesi veya aynı şahsa ait bir başka atta doping tespiti halinde bu fıkradaki
tekerrür hükümleri uygulanır. Atın ilk defa dopingli olarak koşturulması ve para
cezası ödemek kaydıyla koşulara katılması konusu atın ilgililerine verilen disiplin
cezalarını ortadan kaldırmaz.
Özet
Mikotoksin kavramı ve mikotoksinlerin neler olduğu- Teşhisi, tedavisi ve hayvan sağlığının korunmasını
1 nu açıklamak. 5 açıklamak.
Mikotoksinler bazı mantarlar (küfler) tarafından Mikotoksinlerin kesin teşhisi, donanımlı bir laboratu-
üretilen zehirli maddelere denir. Yem ve hammadde- arda şüpheli yem ve hammaddelerinin ve ilgili numu-
lerinde bulunabilien önemli mikotoksinler aflatoksin- nelerin analizleriyle yapılır. Kesin bir tedavisi yoktur.
ler, okratoksin A, trikotesenler, fumonisinler, zearale- Hayvanları koruyucu tedbirler önemlidir. Mümkün
non, penitremler; süt ve ürünlerinde ise aflatoksin M1 olduğunca yem hammaddeleri ve yemlerin iyi kuru-
ve M2, okratoksin A ve siklopiazonik asittir. tulmuş olması, kuru, iyi havalandırılan ve zeminle
teması kesilmiş ortamlarda depolanması gerekir. Yem
Mikotoksinlerin oluştuğu şartlar, ortam ve aşamaları ve hammaddelerinde oluşmuş mikotoksinlere karşı
2 listelemek. pratikte uygulanabilecek yöntemler arasında toksin
Mantarlar uygun besin ortamı (tahıl ürünleri gibi), bağlayıcıların bu yemlere katılması ya da mikotoksin
nem (<%50), sıcaklık (15-55oC) ve yeterli hava (oksi- içeriği düşük olan yemlerle bu yemlerin karıştırılarak
jen) bulunan ortamlarda daha hızlı üredikleri için bu toksin içeriğinin azaltılması sağlanabilir.
ortamlarda mikotoksin üretimi de artar.
Dopingin tanımını ve yapılma amaçlarını söylemek.
6
Mikotoksinlerin hayvan sağlığı üzerindeki etkilerini Doping, bir sporcu veya yarış hayvanının yarış per-
3 kavramak. formansını yapay olarak arttırabilmek veya azalta-
Mikotoksinler mikotoksin çeşitine, miktarına ve alım bilmek amacıyla bir maddenin kullanılmasına denir.
süresine bağlı olarak hayvanlarda, hepatotoksik, kar- Yarış performansını arttırarak kazanmasına yardımcı
sinojenik, nefrotoksik, östrojenik, dermatoksik, nöro- olmak veya azaltarak kaybetmesini sağlamak amacıy-
toksik, immunosupresif, embriyotoksik, teratojenik la uygulanır.
ve kan üzerinde toksik etkilere sahiptir.
Doping amacıyla kullanılan maddeleri listelemek.
7
Hayvan ve insan sağlığı açısından önemini kavramak. Yarış performansını arttıranlar, yarış performansı-
4 Mikotoksinler, çeşitine ve miktarına bağlı olarak nı azaltanlar, diğer doping maddelerinin kinetiğini
akut ve kronik nitelikteki etkileriyle hayvan kayıpla- değiştirenler ve düşük yarış performansını normale
rı ve verim kayıplarına, dolayısıyla büyük ekonomik getirebilmek için tüm ilaçlar doping amacıyla kulla-
kayıplara neden olabilir. Mikotoksin içeren yemlerle nılabilir.
beslenen hayvanlardan elde edilen hayvansal kökenli
besinler (sütte aflatoksin M1 gibi) aracılığıyla da in- Yarış hayvanları açısından oluşturabilecek riskleri
sanlara ulaşarak toplum sağlığı açısından da sorun 8 açıklamak.
oluşturabilir veya direk bazı insan gıdalarında da bu- Doping, yarış hayvanında bazen dönüşümsüz olabi-
lunabilmeleri nedeniyle hayvan ve insan sağlığı açı- len hastalıklara ve ölüme de neden olabilir. Ayrıca,
sından önemlidir. yarış hayvanının gerçek performansını göstermesi ve
geliştirmesini de engelleyebilir.
184 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Kendimizi Sınayalım
1. Bazı mikroskobik mantarlar (küfler) tarafından üretilen 6. Hayvanların mikotoksin içeren yemlerden korunması
toksik maddelere ne ad verilir? neden önemlidir?
a. Aflatoksin a. Kesin bir tedavi olmadığı için
b. T-2 toksin b. Tedavi uzun bir süre gerektirdiği için
c. Okratoksin c. Tedaviye göre daha ucuz olduğu için
d. Mikotoksin d. Teşhis koymak zor olduğu için
e. F-2 toksin e. Zehirlenme görüldükten sonra ekonomik kayıplara
neden olduğu için
2. Sıcak ve nemli ortamlarda, özellikle yağlı tohum ürünle-
rinde daha fazla üretilebilen toksin hangisidir? 7. Aşağıdaki gruplardan hangisi doping yapma amacıyla
a. Okratoksin A kullanılan ilaç gruplarından değildir?
b. Aflatoksinler a. Yarış performansını arttıranlar diğer
c. T-2 toksin b. Yarış performansını azaltanlar
d. Trikotesen mikotoksinler c. Diğer doping maddelerinin kinetiğini değiştirenler
e. Fumonisinler d. Vücutta doping maddelerinin oluşumunu sağlayanlar
e. Düşük yarış performansını normale getirebilmek
3. Aşağıdakilerden hangisi mikotoksinlerin toksik etkile- için kullanılanlar
rinden değildir?
a. Hepatotoksik 8. Aşağıdaki ilaç gruplarından hangisi yarış performansını
b. Nefrotoksik artırmak amacıyla kullanılan ilaçlardan değildir?
c. Kardiotoksik a. Kafein
d. Karsinojenik b. Furosemid
e. Nörotoksik c. Efedrin
d. Klenbuterol
e. Digitoksin
4. Sütlerde bulunabilecek ve insan sağlığı için risk oluştu-
rabilecek mikotoksinler aşağıdakilerden hangisinde doğru
9. Dopingle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?
olarak verilmiştir?
a. Doping öncelikle hayvan sağlığının korunması ama-
a. Aflatoksinler, okratoksin A, penitremler
cıyla uygulanır.
b. Aflatoksin M1, trikotesenler, fumonisinler, zearalenon
b. Yarış hayvanlarıın gerçek performansını göstermesi-
c. Siklopiazonik asit, trikotesenler, fumonisinler
ni engeller.
d. Aflatoksin M1, M2, okratoksin A, siklopiazonik asit
c. Doping daha başarılı olmak ve yarış kazandırmak
e. Okratoksin A, siklopiazonik asit, zearalenon
amacıyla yapılır.
d. Doping maddeleri hayvanların sağlığı için genellikle
5. Mikotoksinlerle zehirlenme de kesin teşhis (tanı) nasıl
tehlikelidir.
konur?
e. Doping maddeleri yarış hayvanlarının ölümüne bile
a. Anamnez
neden olabilir.
b. Klinik bulgular (semptomlar)
c. Histopatolojik inceleme
10. Yarışa yakın bir zamanda tedavi amacıyla kullanılmış
d. Laboratuarda mikotoksin analizi
bir ilacın hayvanın dopingli çıkmasına neden olmasıyla ilgili
e. Hepsi
olarak aşağıdaki yorumlardan hangisi yanlıştır?
a. İlaç uygulamalarının yarışa yakın zamanlarda çok bi-
linçli yapılması gerekir.
b. İlaç uygulamalarının veteriner hekim kontrolünde
yapılması gerekir.
c. Mümkün değil, ilaç doping amacıyla kullanılmamıştır.
d. Mümkündür, yarışa yakın zamanda ilaç uygulaması
doğru değildir.
e. Kullanılan ilacın metabolitleri doping etkili olabilir.
9. Ünite - Mikotoksinler ve Doping 185
Sıra Sizde 7
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı Mikotoksinle zehirlenmlerde tedavi genellikle etkisizdir. Bu
Sıra Sizde 1 nedenle koruyucu önlemler; yani yem hammaddeleri, yemler
Mikroskopik mantarlardan patojen olup mikotoksinleri üre- ve gıda maddelerinin uygun şartlarda üretilip, depolanması
tenler yanında yararlı olanları da vardır. Bunların bir kısmı gerekir. Mümkün olduğunca yem hammaddeleri ve yemlerin
besin endüstrisinde (ekmek, bira, şarap üretimi gibi) ve bir iyi kurutulmuş olması, kuru ve iyi havalandırılan ve zeminle
kısmı da antibiyotik üretiminde kullanılır. teması kesilmiş ortamlarda saklanması gerekir.
Yararlanılan Kaynaklar
Ceylan, S. (2003). Toksikoloji. Uludağ Üniversitesi Veteriner
Fakültesi Yayınları, No: 2003-4, Bursa.
At Yarışları Yönetmeliği, Doping Muayenesinin Usul ve Esas-
ları, Doping muayenesi. (2011). Resmi Gazete. 19.04.2011
tarih, 27910 sayı.Gupta, R. C. (2007). Veterinary Toxico-
logy. 1st ed., Elsevier, New York.
Kaya, S., Yarsan, E., (1995). Yem ve Yem Hammaddelerinde
Küflenmenin Önlenmesi ve Mikotoksinlerle Kirletil-
miş Bu Tür Yemlerin Değerlendirilmesine Yönelik Uy-
gulamalar. Ankara Üniv. Vet. Fak. Derg., 42 (2), 111-122.
Kaya, S., Pirinçci, İ., Bilgili, A. (1998). Veteriner Hekimliğin-
de Toksikoloji. 1’nci baskı. Medisan Yayınevi. Ankara.
Keser, O., Kutay, H.C., (2008). Mikotoksinlerin Önlenme-
sinde Kullanılan Bazı Yöntemler I. Fiziksel Yöntemler.
İstanbul Üniv. Vet. Fak. Derg. 34 (2), 63-70.
Keser, O., Kutay, H.C., (2009). Mikotoksinlerin Önlenme-
sinde Kullanılan Bazı Yöntemler II. Kimyasal ve Biyo-
lojik Yöntemler. İstanbul Üniv. Vet. Fak. Derg. 35 (1),
19-30.
Oruç, H. H. (2005). Mikotoksinler ve Tanı Yöntemleri. Ulu-
dağ Üniv. Vet. Fak. Derg., 24(1-2-3-4), 105-110.
Osweiler, G. D., Carlson, T. L., Buck, W. B., Von Gelder, G. A.
(1985). Clinical and Diagnostic Veterinary Toxicology.
3rd Ed. Kendal/Hunt, Dubuque.
Şanlı, Y. (2002). Veteriner Klinik Toksikoloji. Güngör Yayı-
nevi. İstanbul.
Şener, S., Yıldırım, M. (2000). Toksikoloji. Teknik Yayınevi.
İstanbul.
Türk Gıda Kodeksi Bulaşanlar Yönetmeliği (2011). Gıdalar-
daki Bulaşanların Maksimum Limitleri, EK 1. Tarım ve
Orman Bakanlığı (T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Ba-
kanlığı), Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü, Resmi gaze-
te: 29.12.2011-28157.
Yemlerde İstenmeyen Maddeler Hakkında Tebliğ (2014).
Yemlerde İstenmeyen Maddelerin Kabul Edilebilir En
Çok Miktarları, EK 1. Tarım ve Orman Bakanlığı (T.C.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı), Gıda ve Kontrol
Genel Müdürlüğü, Tebliğ No:2014/11.
10
TEMEL VETERİNER FARMAKOLOJİ VE TOKSİKOLOJİ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Pestisit kavramını tanımlayarak yararlarını ve zararlarını açıklayabilecek,
Üretimden kullanıma kadar geçen aşamalarda nelere dikkat edileceğini açıkla-
yabilecek,
Pestisitlerin döküntülerinden korunmak için neler yapılması gerektiğini tanım-
layabilecek,
Çevre Toksikolojisinin önemi ve çevresel kirleticilerin kaynaklarını söyleyebi-
lecek,
Çevresel kirleticilerin yaptığı zararları ve bunlarla ilgili mevzuat hakkında
bilgi ve becerilere sahip olabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Pestisit Kavramı • Çevre Toksikolojisi ve Çevresel
• Sentetik ve Doğal Pestisitler Kirleticiler
• Pestisit Formülasyonları • Çevre ve Canlı Sağlığı
• Pestisitlerin Çevreye Etkisi Açısından Alınması Gereken
Önlemler
İçindekiler
Pestisitlerin Zararları
Pestisitlere üretimleri, uygulamaları, depolanmaları, taşınmaları sırasında maruz kalma
sonucunda akut ve kronik (uzun süre düşük dozda maruz kalma) zehirlenmeler görülebi-
lir. Akut ve kronik maruziyetlerde etkiler farklı şekilde ortaya çıkabilir.
190 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Pestisitlere uzun süreli maruziyetlerde, çevre ve canlı sağlığı üzerinde olumsuz etkiler
ortaya çıkabilir. İnsan ve hayvanlarda kanserojenik, mutajenik (hücrelerde kalıtsal nitelik-
teki değişikliklere neden olan) veya teratojenik (anne karnındaki yavruda kusurlu organ
veya doku oluşmasına neden olan) etkileri olduğu ortaya konulmuştur. Ayrıca, özellikle
organik fosforlu ve karbamat türevi pestisitlerin sinir sistemi üzerinde gecikmiş toksik et-
kileri ortaya çıkabilmektedir. Pestisitlerden bazılarının ise iç salgı bezlerini de etkileyerek
bazı türlerde üremeyi azaltarak neslin tükenmesine yol açtığı bilinmektedir.
Sudaki çözünürlükleri az olan birçok pestisit çevrede uzun süre kalarak insan ve hay-
vanların adipoz (yağlı) dokularında birikebilirler. Bu nedenle, sakatat, süt ve süt ürünleri
tüketimiyle de pestisitlere ve zararlı etkilerine maruz kalınması olasıdır.
Evlerde kullanılmaları sırasında ortaya çıkan kaza zehirlenmeleri genellikle pestisit-
lerin kullanma talimatlarına uymama, yanlış uygulama, pestisit kutularının gıda kutuları
ile karışması veya boş pestisit kutularının gıda kabı olarak kullanılmasından kaynaklanır.
Örneğin 1979’da Ödemiş’te folidol isimli pestisit şişesinin zeytinyağı şişesi ile karışması
sonucu yapılan yemekten yenmesiyle bir aileden 16 kişi zehirlenmiş bunların altısı öl-
müştür.
Birçok ülkede 1945 ‘li yıllarda bitlere karşı yaygın olarak kullanılmaya başlanan DDT,
yatak, yorgan, iç çamaşır ve saç diplerine serpilirdi. DDT, toz halinde insan vücudundan
hemen hemen hiç emilmediği için insana bu yolla toksik etkili değildir, ancak kitin ta-
bakası taşıyan böceklerde etkisini gösterir. Kitin tabakası taşımayan böcekler (örn: yeşil
sinekler) DDT’den etkilenmezler. Sıvı halde iken de ciltten kolaylıkla emilerek yağ doku-
sunda birikir. Günümüzde ise DDT’nin yerini organik fosfat esteri yapısındaki insektisit-
ler almıştır. Bu maddeler DDT’den farklı olarak ciltten daha kolay emilirler, dolayısıyla
daha toksiktirler.
Pestisit kalıntısı içeren sebze ve meyvelerin iyice yıkanmadan yenmesi veya pestisit
uygulandıktan sonra bekleme süresine dikkat etmeden tüketilmesi sonucu da akut ya da
kronik zehirlenmeler görülebilir. Örneğin 1950’li yıllarda Güney Doğu Anadolu’da rast-
lanan ve bütün dünyanın ilgisini çeken epidemik olayda, bir fungusit olan hekzakloro-
benzenle (HCB) ilaçlanmış tohumluk buğdayı yiyen yöre halkında epidemik zehirlenme
görülmüştür. Diyarbakır, Mardin ve Urfa’da (1955-1958 arasında) yaklaşık 3000 kişide
deride koyulaşma, idrar renginin koyu kahverengiden siyaha kadar değişmesi (porfiria)
şeklinde bir zehirlenme tablosu ortaya çıkmıştır. Daha çok 4-14 yaş grubu çocuklarda
görülen bu belirtiler başlangıçta çevresel faktörlere bağlanmışsa da ilaçlanmış tohumluk
buğdayla yapılan ekmeklerin tüketilmesi sonucu olduğu anlaşılmıştır.
Zararlılara Göre
Pestisitlerin hedef zararlılara göre sınıflandırılması Tablo 10.1’de verilmiştir.
10. Ünite - Pestisitler ve Çevre Toksikolojisi 191
Linuron, nikosülfüron,
Herbisit İstenmeyen bitkiler
paraquat
Zehirliliklerine Göre
Pestisitler genellikle sıçanlarda ağızdan ve deri yoluyla öldürücü doz-50 (ÖD50) miktarla- ÖD50: Bir grubun %50’sini öldüren
doz miktarı
rına göre Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından beş gruba ayrılırlar. Ayrıca, bir de Tablo
5 bileşikler vardır. Kimyasal maddelerin her birinin ÖD50 miktarı bellidir. Ancak, son sı-
nıflandırma formülasyona bağlıdır.
Bu şekilde yapılan sınıflandırma Tablo 10.2’de özetlenmiştir.
Çok Düşük Hacimli Sıvı (Ultra Low Volume, ULV): Yüzey ilaçlamasına uygun soğuk
sisleme ekipmanıyla (ULV) kullanım için geliştirilmiş, genellikle suda karışmayan bir sol-
ventteki formülasyondur. Bunlar kullanıma hazır formülasyonlar olabilir veya petrol veya
kerosenle seyreltilerek hazırlanırlar.
Emülsifiye Konsantre (EC): Etkin maddenin bir veya daha fazla petrol bazlı solvent-
lerle seyreltilmiş sıvı bir formülasyonudur. Aşındırıcı değildir ve püskürtme cihazının ağ-
zını tıkamaz. EC formülasyonlarda etkin maddenin yüksek derişimlerinden dolayı eğer
ürün kazara deriye dökülür veya ağızdan alınırsa, uygulayıcıya veya diğer maruz kalan ki-
şilere tehlikeli olarak kabul edilir. Petrol solventi içermelerinden dolayı oldukça yanıcıdır.
Bu emülsiyonlar uygulama yüzeylerinde çok az görülebilir depo oluşturabilirler; bununla
beraber seyreltik EC’ler keskin kokuludur ve gözenekli yüzeylerden emilebilirler. Organik
solventler ve emülgatörler bitki yapraklarını ve yeşillikleri yakabilir ve etkin maddenin
deriden emilmesini kolaylaştırabilir, bunun için uygulayıcılara risklidir.
Fumigant (LG): Basınç altında serbest bırakıldığında gaz halini alan ve sıvı olarak
formüle edilen bir formülasyon tipidir. Etkilerinde seçici olmadıklarından ve havanın
olduğu her yere yayılabildiklerinden tüm pestisit formülasyonlarının en tehlikeli olan-
larıdır. Uygulanırlarken her zaman gaz maskesi kullanılmalıdır. Aerosol, tütsü, buhar ve
dumanlar çok ince disperse (dağılmış) edilmiş partiküller olduğundan fumigant olarak
değerlendirilmezler.
Granüller (G): Kuru ve kullanıma hazır ürünlerdir. Genellikle kil veya öğütülmüş
mısır koçanı gibi iri, delikli inert taşıyıcı bir materyale etkin maddenin uygulanmasıy-
la (emdirme, sıkma veya kaplamayla) hazırlanırlar. Sivrisinek larvalarının kontrolünde
kullanıldıklarında hedef alanda etkin maddenin kalıcılığını artırırlar. Granüller çoğu kez
uygulayıcının tercihine göre elle de uygulanırlar.
Islanabilir Toz (WP), Suda Dağılabilen Toz (WDP), Çözünebilir Toz (SP): Etkin
madde, ıslatıcı madde ve inert bir taşıyıcıdan oluşan bu formülasyonlar kuru toz şek-
lindedir. Islanabilir tozlar suspansiyon yapmak için suyla karıştırılır, hâlbuki çözünebilir
tozlar çözelti yapmak için çözdürülür. Islatıcı madde genellikle suspansiyon partiküllerini
homojen bir şekilde dağıtmak için formülasyona eklenir. Islanabilir ve suda dağılabilir
tozlardan oluşmuş süspansiyondaki partiküller, SC’lerde bulunan partiküllerden daha bü-
yüktür. Bu nedenle uygulandıkları yüzeylerde depo oluştururlar. Ayrıca karıştırma sıra-
sında kuru partiküllerin havaya karışması ve solunması nedeniyle maruziyet riski vardır.
Kullanılacağı zaman suda çözünen paketleri doğrudan uygulama tankına boşaltılmalı,
böylece partiküllerin havaya karışması önlenmelidir. Islanabilir toz süspansiyonlar, parti-
küllerin çökmesini engellemek için sürekli karıştırmaya ihtiyaç duyarlar. Püskürtme ciha-
zı için oldukça aşındırıcı olmalarının yanı sıra ucunu ve ağzını tıkayabilirler.
Kapsüllü süspansiyon (CS; Yavaş veya kontrollü salınım): Kullanmadan önce suyla
seyreltilmeye özgü bir sıvıdaki kapsüllerin süspansiyonudur. Bu formülasyondaki etkin
madde, yavaşça salıveren ve bileşiğin kalıcılığını uzatan mikroskopik polimer bir kapsül-
le sarılmıştır. Uygulama sırasında aşırı yüzey derişiminin oluşmamasını sağlar ve kazara
bulaşma olduğunda deriden kolayca yıkanabilir. Kapsüller gözenekli yüzeylerden kolay
emilmez ve insekt-insektisit temasını artırarak insektlere kolayca tutunurlar. Hafif koku-
ları vardır ve etken madde güneş ışığı ve açık havadan korunduğu için kalıcılığı iyidir.
Serpmeye özgü toz (Dustable powder, DP): Serperek kullanıma uygun serbest akıcı
bir tozdur. Bu tür formülasyon tipinde etkin madde kil, fındıkkabuğu veya volkanik kül
gibi çok ince yapılı inert maddelerin içinde bulunur ve alındığı gibi kullanıma hazırdır.
DP’ler genellikle ev ve süs hayvanlarının üzerindeki dış parazitlerin kontrolü ve vebayla
mücadelede fare deliklerine koymak için kullanılır.
10. Ünite - Pestisitler ve Çevre Toksikolojisi 195
Solusyon (S, Çözelti): Pestisitler bazen seyreltilmeye gerek kalmadan (kullanıma ha-
zır, ready to use, RTU) kullanılmak için veya özel rafine edilmiş petrol veya öteki petrol
bazlı solventlerle seyreltilmek üzere hazırlanırlar. Bu kategorideki bazı ürünler suyla da
karıştırılabilir.
Suda yağ emülsiyonu (EW): Bu formülasyon, surfaktan varlığında suda karışmayan Surfaktan: Bir sıvının yüzey
gerilimi azaltan maddelere
bir solventte çözdürülen etkin maddenin suda çok ince yağ fazı damlacıkları olarak dis- surfaktan adı verilir.
perse edilmesinden oluşur. Suda yağ emülsiyonu seyreltik EC’lere benzer ama genellikle
daha dayanıklı ve daha düşük derişimlerde solvent ve surfaktan içerir. Formülasyon, uy-
gulama için yalnızca suyla karıştırılabilir.
Suda dağılabilir granüller (WDG): Bu formülasyonlar suyla karıştırıldıklarında da-
ğılmak için geliştirilen kuru ve granuler materyallerdir. Süspansiyondaki granüller etkin
maddeden veya etkin maddeyle doyurulan inert maddelerden oluşur. Havadaki partikül-
lerin solunması açısından WP veya WDP’lerden daha az bir risk oluşturur.
Suda dağılabilir tabletler (WDT): Tablet formülasyonları, suda dağıldıktan sonra Efervesan: Suya atıldığı zaman
küçük gaz kabarcıkları çıkartarak
kullanılır. Tabletler dağılması amacıyla efervesan olabilirler. WDG’ler kadar kullanımları köpüren, eriyen.
kolaydır. Çünkü solunumla maruziyet riski genellikle düşüktür. Bu formülasyonlar sivri-
sinek ağlarının daldırmayla ilaçlaması için kullanılır.
Süspansiyon konsantre (SC; Akıcı konsantre): Bir sıvıda çözünmeyen katı maddenin
aynı sıvıyla bir araya getirilmesiyle hazırlanan ve kullanmadan önce suyla seyreltilen bir
formülasyondur. Bu formülasyonlar, etkin maddesi kristalize partikül şeklinde olan suda
dağılabilen ıslanabilir toz (WP) veya suda dağılabilir granüllere benzerler, ama partikül-
leri daha küçüktür. Partiküller gözenekli yüzeylerden emilmez, etkin madde EC’lerle kar-
şılaştırıldığında deriden kolayca emilmez ve partiküller çok küçük olduğundan WP’den
daha az gözle görülebilir kalıntı bırakırlar. Bu formülasyonlar suyla kolayca karıştırılabilir
ve genellikle püskürtme ağzını engellemezler.
Tuzak yemi (Bait=B; Kullanıma hazır): Zehirli bir tuzak yemi, etkin madde ile karıştı-
rılmış yenilebilir bir madde veya bazı cezbedici maddelerden oluşur. Haşereler genellikle
etkinin gelişmesi için etkin maddeyi içeren tuzak yemini yemek zorundadır. Halk sağlığı
ile ilgili tuzak yemleri karıncalar, hamamböcekleri, sinekler, sümüklü böcekler ve salyan-
gozlar, kemirgenler ve öteki zararlı memelilerin ve zararlı kuşların kontrolü için kullanılır.
Uygun olmayan yerlere yerleştirildiklerinde çocuklar, evcil hayvanlar ve yaban hayatı, bu
formülasyonlarla zehirlenebilirler.
Ambalajlama
Pestisitler küçük boy kaplardan büyük bidonlara ve fiberglas kaplara kadar çok değişik
kaplarda ambalajlanırlar. Toz, ıslanabilir ve çözünebilir tozlar, granüller ve öteki katı for-
mülasyonlar küçük selofan kaplı paketler ve kâğıt torbalardan, karton, plastik kaplar ve bi-
donlara kadar her şeyde ambalajlanırlar. Sıvılar plastik, cam veya metal kaplarda ambalaj-
lanırlar; hangi kabın kullanılacağını sıvının reaktifliği veya korrosifliği belirler. Aerosollar
genellikle güçlendirilmiş metal kaplar ve silindir şekilli ambalajlarda üretilirler. Ambalaj
kabının çeşidi, şekli ve ebatları sonsuzdur.
196 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Nakil
Pestisitler nakil sırasında yola döküldüklerinde yangına, yoldan geçen araba ve kamyon-
ların savrulmasına, bahçeler veya insanların üzerine rüzgârla saçılmasına veya yağmur-
la su kanalları veya akarsulara yayılmasına neden olabilirler. Alev aldıklarında buhar ve
dumanları, itfaiyecileri, polisi veya alandan uzağa alınan diğer insanları da etkileyebilir.
Olası kazalardan önce aşağıdaki önlemlerin alınması önem taşır.
• Her hangi bir dökülmeyi önlemek için bütün ambalajlar emniyete alınmalıdır.
• Kâğıt, karton veya benzeri materyallerden yapılmış ambalajlar nemden korunma-
lıdır.
• Cam ambalajların kırılmasını önleyecek tedbirler alınmalıdır.
• Pestisitler daima aracın arkasında taşınmalıdır.
• Herhangi bir taşıtın yolcu bölümünde veya gıda, yem veya elbiselerle aynı bölüm-
de taşınmamalıdır.
• Pestisitlerle birlikte arkası açık taşıtların arkasında çocukların ve hayvanların bin-
mesine izin verilmemelidir.
Karıştırma ve Doldurma
DSÖ’ye göre insektisitleri kullanırken hiçbir şey yenilip içilmemesi, boşaltırken, karıştı-
rırken veya taşırken önlem için uygun malzemeler kullanılması önerilmektedir. Ayrıca
çıplak ellerle pestisitlere dokunulmamalıdır. Pulverizatörün ağzındaki tıkanıklığı temiz-
lemek için pompanın basınçlı vanası veya yumuşak bir mil kullanılmalıdır. Pompa her
doldurulduğunda yüz ve eller su ve sabunla iyice yıkanmalıdır. Günün sonunda duş veya
banyo yapılmalıdır.
Depolama
Pestisitler yalnızca zehirli yapılarına uygun olan yerlerde, muhafazaya uygun ambalaj
boyutu ve sayısı, yer seçimi, koruyucu önlemler dikkate alınarak ve personel güvenliği,
havalandırma, kazalar ve yangından korunma ve olası çevresel hasar emniyete alınarak,
yeterli önlem alınan yerlerde muhafaza edilmelidir. Mümkün olursa su taşkınlarından et-
kilenmeyen ve toprak şartları ve jeolojik/hidrolojik özellikleri akarsu veya su sızıntısıyla
herhangi bir su sistemine bulaşmayı önleyen yerlerde muhafa edilmelidir. 1’inci ve 2’nci
sınıf zehirlerin muhafaza edildikleri yerlerde alarm sistemleri olmalıdır. Zemin sağlam,
sızdırmaz bir maddeyle kaplanmış düz çimento (çatlak veya yarık olmayacak) ve dökün-
tüleri toplayacak ve onları basitçe temizlemeye yarayacak şekilde eğimli olmalıdır.
DSÖ’nün pestisitlerin güvenli kullanımı kılavuzunda pestisitlerin kilitlenebilen bir
yerde saklanması ve yetkili olmayan kişiler veya çocukların ulaşmasına izin verilmemesi
önerilmektedir. Kesinlikle gıda veya içeceklerle karıştırılabilecek bir yerde tutulmaması,
kuru bir yerde ama ateş ve doğrudan güneş ışığından uzakta tutulması gerektiği belirtil-
mektedir.
Nakil sırasında pestisit kazalarının önlenmesi için alınması gereken önlemler nelerdir?
5
Çevrenin Pestisit Döküntülerinden Korunması
Pestisit döküntülerinin yol açacağı sağlık sorunlarından kaçınmak ve arazi ve çevrenin
bulaşmasını en aza indirmek için derhal müdahale edilmesi gerekir. Akıllı bir planlama,
kimyasalın ve oluşturacağı gerçek tehlikenin bilinmesi ile soğukkanlı hareket etme kaza-
dan dolayı oluşabilecek riski azaltabilir. Bir döküntü oluştuğunda mümkün olduğunca
hızlı ve güvenli bir şekilde temizlenmelidir. Temizlik tamamlandıktan sonra etkilenen
alan derhal eski haline getirilmelidir. Pestisitlerin temizlenmesi için uygulanacak kurallar
aşağıdaki gibidir.
• Eğer halkın yoğun olarak bulunduğu ana cadde gibi bir alanda döküntü olursa,
hemen polise, itfaiyeye ve öteki yerel acil sağlık kuruluşlarına haber verilmelidir.
• Dökülme devam ediyorsa durdurmaya çalışılmalıdır.
• Sıvı döküntüyü daha fazla dağılmaması için emici nitelikte toprak veya kumla çev-
resi sarılacak şekilde sınırlandırmalı, sonra süpürülerek plastik bir kovaya doldu-
rulmalıdır.
• Kuru döküntüler mümkünse su geçirmez bir branda ile örtülmeli veya çabuk sü-
pürülerek plastik bir kovaya konulmalıdır. Tozların turbülansla havaya karışmasını
önlemek için aşırı hareketlerden kaçınılmalı ve rüzgârlı havalarda gerekirse hafifçe
nemlendirilmelidir.
• Kapalı alanda olan dökülme durumunda birçok pestisit buharlaşacağından, buhar-
ların birikimini önlemek için kapı pencereler açılarak ortam havalandırılmalıdır.
Havalandırmak mümkün değilse maske takmadan temizliğe devam edilmemelidir.
Diğer İnsektisitler
Krisantemumdan elde edilen piretrinler ve yapısal benzerleri sentetik piretroitlerin, ge-
nellikle memelilere ve kuşlara yönelik zehirlilikleri düşüktür. Bununla beraber örümcek,
parazit ve arı gibi hedef olmayan taksonların da içinde bulunduğu eklem bacaklılara yö-
nelik aşırı zehirlidirler. Ayrıca kurbağa yavruları ve balıklara yönelik olarak da zehirlilik
gösterirler. Eski formülasyonları kısa ömürlü olmalarına rağmen (doğrudan güneş ışığın-
da saatlerle ölçülmüştür), yeni formülasyonları daha çok ışığa dayanıklı ve dış ortamda 10
güne kadar etkin kalacak şekilde hazırlanmaktadır. Ancak stabilitelerinin artışı onların
çevresel risklerini de arttırmıştır.
İnsektler, eklem bacaklılar ve öteki haşerelerin kontrolü için kullanılmış çok farklı sı-
nıftan pek çok pestisit daha vardır. Bunlar sinirleri etkileyebilir, enerji üretimini, kitin
sentezini, su dengesini veya büyümeyi inhibe edebilirler. Riski düşük insektisitler arasında
içinde mikroorganizmalar (örneğin sivrisinek kontrolü için kullanılan toprak bakterisi
Bacillus thuringiensis-Bt), mikrobiyel ürünler (tırtılların kontrolü için kullanılan spino-
sad bir toprak aktinomisetinin fermantasyon ürünüdür), bir çok doğal kimyasal (örneğin
feromonlar, çiçekler, sülfür) ve genetiği değiştirilmiş bitkisel ürünler (örneğin Bt gibi bak-
terilerde sentezlenmiş toksinleri üretebilen transgenik ürünler) bulunur. Bu yeni haşere
kontrol yöntemleri geleneksel insektisitlere seçenek olarak kullanıldıklarında daha güven-
lidirler. Bununla beraber normal fizyolojik süreçleri kesintiye uğrattıklarından oldukça
zor veya kısmen anlaşılan çevresel riskler taşırlar.
Herbisitler
Herbisitler genellikle hayvanlara yönelik etkilerine bakıldığında tehlikesiz olarak değerlen-
dirilir; bununla beraber uygulandıkları derişimlerde çevrede zehirli olabilirler. Bunlardan
geçmişte en çok kullanılan atrazin’in amfibilerde endokrin bozucu etkilere neden olduğu
gösterildiğinden 2004 yılında Avrupa Birliği ülkelerinde ve 2009’da da Türkiye’de kullanımı
yasaklanmıştır. Ancak, diğer araştırmalarla bu etkilerin desteklenmemesi nedeniyle ABD,
Kanada, Japonya ve Rusya gibi ülkelerde kullanımına halen devam edilmektedir.
10. Ünite - Pestisitler ve Çevre Toksikolojisi 201
Glifosat ise günümüzde en çok kullanılan geniş spektrumlu bir herbisittir. Memeli-
lere yönelik zehirliliği azdır. Ancak, glifosatın bitki yüzeyine yapışmasını sağlayan bazı
formülasyonlarda kullanılan surfaktanlar toksisitesini önemli bir şekilde artırır. Sudaki
bitkilerin kontrolü için geliştirilmemiş bazı formülasyonların, larval ve juvenil amfibile-
rin doğrudan ölümüne neden olabileceği ve sonuçta biyoçeşitliliğin kaybolabileceği ileri
sürülmüştür.
Herbisitlerle kontamine olan su kaynaklarındaki çözünmüş oksijen derişimi düşerek
iribaşların beslenmesi için gereken alg üremesi azalır. Böylece iribaşların gelişimi yavaşlar.
Bazı kurbağa türlerinde ise metamorfoz evresi (larval formdan erişkin forma dönüşüm)
gecikebilir veya metamorfoz sırasında boyutlarının küçülmesine neden olabilir. Hem ok-
sijen hem de gıda derişimlerindeki azalma iribaşların strese girmesine ve böylece sistiserk
infeksiyonlarına daha duyarlı hale gelmesine de yol açabilir.
Rodentisitler
Brodifakum gibi antikoagulan rodentisitler, vitamin K redüktaz enzimini inhibe ederek kanın
pıhtılaşmasını engellerler. Böyle bileşikler oldukça toksik etkilidir ve hedef olmayan küçük me-
melileri doğrudan etkileyebilirler. Ayrıca avcı kuşlarda (akbaba, peçeli baykuş, kızıl çaylak) ve
vizon, kokarca ve kızıl tilki gibi etçil memelilerde sekonder zehirlenme de görülebilir.
Endokrin Bozucular
Kanalizasyonların döküldüğü sularda steroit hormonlar, pestisitler, surfaktanlar ve plas-
tikleştirici maddelerin metabolitleri, farmasötikler, PCB’ler, dioksinler gibi çok sayıda
endokrin bozucu bileşik belirlenmiştir. 2002 yılında yapılan bir araştırmada ABD’de 139
akarsuyun 34’ünde östrojen reseptörlerini etkileyerek etkinlik gösterdiği bilinen veya tah-
min edilen 82 bileşik bulunmuştur. Bunlar, hormonların etkilerine benzer etki gösterenler
(mimik) ve normal hormonal etkinliğin tersi (antagonist) etki gösterenler olmak üzere 2
çeşit olarak tespit edilmişlerdir. Bunlardan en güçlü endokrin bozucu olanların ise ise do-
ğal (17β-östradiol, östrone, gibi) ve sentetik (17α-etinilöstradiol gibi) steroit hormonların
olduğu belirlenmiştir.
Kanalizasyon atıklarındaki sentetik östrojenlere maruz bırakılan alabalıklarda plazma
vitellogenin (VTG) derişimlerinde belirgin artışlar elde edildiği bildirilmiştir. VTG, öst-
rojenin kontrolünde yumurta sarısının ön maddesi olarak karaciğerde üretilir ve yetişkin
balıklarda normalde yalnızca olgun dişilerin kan veya dokularında ölçülebilir miktarlarda
bulunur. Bu nedenle erkeklerdeki plazma VTG derişimi çevresel östrojenlere maruziyetin
bir belirteci olarak kullanılabilir. Kanalizasyon atıklarının döküldüğü yerlerden toplanan
erkek balıklarda yapılan çok sayıdaki çalışmada VTG’nin indüksiyonu ve anormal cin-
siyet gelişiminin insidensinde artış (testis dokusunda ovaryumların bulunması) olduğu
gösterilmiştir.
Olgun dişi balıklar erkekler kadar östrojene duyarlı değildir. Ancak yüksek derişimde
etinilöstradiol’e maruz kalan dişi balıklarda da vitellogenezis etkilenebilir. Ayrıca kanali-
zasyon atıklarına doğrudan veya dolaylı olarak maruz kalan midyelerde de VTG derişi-
minin arttığı bildirilmiştir.
Östradiole maruz kalan erkek balıkların üremeye ilişkin davranışlarında da değişik-
likler olabileceği, örneğin dişilere kur yapma, dişiyi takip etme gibi davranışlarla, cinsel
isteksizlik ve öteki erkeklere karşı saldırganlığın azalması gibi etkiler gösterilmiştir. Birey-
sel olarak erkek balıkların davranışlarındaki bu değişimler popülasyonda azalmaya neden
olabilmektedir.
202 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Çevre Mevzuatı
Türkiye’de çevrenin korunması 1982 Anayasasının 56. maddesiyle koruma altına alınmış-
tır. Buna göre “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi ge-
liştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek, devletin ve vatandaşların
ödevidir”. Çevrenin korunması ve iyileştirilmesi çalışmalarında genel çerçeveyi 2872 sayılı
Çevre Kanunu belirlemektedir. Kanunun amacı çevrenin korunması, çevre kirliliğinin ve
bozulmalarının önlenmesi, oluşan kirliliğin giderilmesi, çevrenin iyileştirilmesi, doğal
kaynakların ve enerjinin verimli bir şekilde kullanılması, her türlü faaliyet sırasında atık
oluşumunu kaynağında azaltan ve atıkların geri kazanılmasını sağlayan çevre ile uyumlu
teknolojilerin kullanılması, bugünkü ve gelecek kuşakların sağlıklı ve temiz bir çevrede
yaşayabilmeleri için gerekli düzenlemelerin yapılması ve tedbirlerin alınmasıdır.
Türkiye’de pestisit veya ambalajlarının atıklarıyla ilgili özel bir mevzuat bulunmamak-
tadır. Atıklarla ilgili Bakanlık olan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı atık yönetimi çalışmala-
rını belediye atıkları, ambalaj atıkları, tehlikeli atıklar ve özel atıklar olmak üzere değişik
ana başlıklar altında yürütmektedir. Bu atıklardan evsel atıklar ile tıbbi atıkların yöneti-
miyle ilgili yükümlülükler belediyeler tarafından yerine getirilirken, aralarında ambalaj
atıkları, atık yağlar, pil ve aküler ile kullanım ömrü dolmuş lastiklerin bulunduğu atık
gruplarının toplanması, geri kazanılması ve bertarafları ile ilgili yükümlülüklerin üretici
sorumluluğu ilkesi kapsamında yerine getirilmesi hükmünü benimsemektedir. Bununla
ilgili yasal dayanaklar 2872 sayılı Çevre Kanunu ve Uluslar arası Basel Sözleşmesi (Türki-
ye bu sözleşmeyi 22.05.1989 tarihinde imzalamış ve 22.06.1994 tarihinde taraf olmuştur)
gereğince ortaya konulmuştur.
10. Ünite - Pestisitler ve Çevre Toksikolojisi 205
Özet
Pestisit kavramını tanımlayarak yararları ve zararlarını alan derhal temizlenmeli ve eski haline getirilmelidir.
1 açıklamak. Halkın yoğun bulunduğu yerlerde hemen polise, it-
İnsan ve hayvan vücudu ile bitki ve cansız cisimlerin faiyeye ve öteki yerel acil sağlık kuruluşlarına haber
üzerinde ya da çevresinde bulunan veya yaşayan ay- verilmeli, dökülme devam ediyorsa acilen durdurul-
rıca, gıda maddelerinin üretimi, hazırlanması, depo- malıdır.
lanması ve tüketimi sırasında onların besin değerini
azaltan veya hasara uğratan zararlıları öldürmek için Çevre Toksikolojisinin önemi ve çevresel kirleticilerin
kullanılan maddelere pestisitler denir. Vektörlerle 4 kaynaklarını söylemek.
taşınan hastalıkların önlenmesi, tarım ürünlerinin Çevre toksikolojisi, çevrede bulunan kirletici mad-
kalitesi ve veriminin artırılması ve insanın yaşam delerin yayılımlarını ve bunların canlılardaki etkile-
kalitesine katkı yapmaları pestisitlerin yararları, üre- rini inceleyen bir bilim dalıdır. Çevresel kirliliklerin
timlerinden tüketimlerine kadar geçen aşamalarda üretimini ve yayılmasını azaltmak veya sonlandırmak
maruz kalma sonucunda akut ve kronik zehirlenme- ve bunların yerine daha düşük risklere neden olan
ler görülmesi ise zararlarını gösterir. Kronik maruzi- kimyasal maddelerin geliştirilmesini teşvik etmek
yetlerde kanserojen, mutajen veya teratojenik etkili çevre toksikolojisinin en önemli hedefleridir. Çev-
olabilirler. re toksikolojisinin bir alt dalı olarak değerlendirilen
ekotoksikoloji alanında ise çevresel kirleticilerin eko-
Üretimden kullanıma kadar geçen aşamalarda nelere sistemler, onların bileşenleri olan bitkiler, hayvanlar,
2 dikkat edileceğini açıklamak. tüm yabanıl yaşam ve bu bileşenlerin birbirleri ile
Pestisitlerin olumsuz etkilerinden korunmak için etkileşimlerine bağlı olarak ortaya çıkan olumsuz et-
nakli, muhafazası, karıştırma ve doldurulması, uygu- kiler incelenir. Bu inceleme gıda zincirinin başlangı-
lanması, ekipmanların temizliği ve atıkları aşamala- cından en üstte yer alan yırtıcıya kadar ekosistemleri
rında dikkatli olmak ve sürekli kontrol etmek gerekir. oluşturan canlıların doğal yaşam ortamları içerisinde
Bunun için ambalajlamanın doğru yapılması, özellik- yapılır. Ekotoksikolojinin uğraşı alanı olan bitki ve
le sıvıların reaktifliği veya korrozifliğine göre amba- hayvan dokularında çevresel kirletici miktarlarının
laj tercihinin yapılması, nakil sırasında ambalajların belirlenmesi, bunları gıda olarak tüketen diğer orga-
emniyete alınması, daima aracın arkasında, gıda, yem nizmalar ve insanların maruz kalacakları kaynakları
veya elbiselerle aynı bölümde taşınmamasına özen ve miktarları belirlemek açısından gereklidir. Günü-
gösterilmelidir. Kullanılırken hiçbir şey yenilip içil- müzde sanayi ve teknolojik gelişmelere paralel olarak
memesi, boşaltırken, karıştırırken veya taşırken ön- toksik maddelerin ya belli bir amaçla kullanılmak için
lem için uygun malzemeler kullanılması, çıplak ellerle üretildiği (pestisitler, ilaçlar, koruyucu kimyasallar
dokunulmaması, pulverizatörün ağzındaki tıkanıklığı gibi) veya başka bir maddenin üretimi sırasında ara
temizlemek için pompanın basınçlı vanası veya yu- ürün olarak oluştuğu (son üründen oluşan yan ürün-
muşak bir mil kullanılması ve günün sonunda duş ler veya gaz, partikül, sıvı ve katı atıklar gibi) ve sanayi
veya banyo yapılması gereklidir. üretimi sırasında bunların veya atıklarının uygun ol-
mayan şekillerde depolanması veya işlenmesi sırasın-
Pestisitlerin döküntülerinden korunmak için neler da çevreye salıverildiği bilinmektedir.
3 yapılması gerektiğini tanımlamak.
Pestisit döküntülerinin yol açacağı sağlık sorunların-
dan kaçınmak ve arazi ve çevrenin bulaşmasını en aza
indirmek için derhal müdahale edilmesi gerekir. Akıl-
lı bir planlama, pestisit ürününün içerdiği kimyasal
ve dökülme sırasında oluşabilecek gerçek tehlikenin
bilinmesiyle soğukkanlı hareket etme kazadan dolayı
oluşabilecek riski azaltabilir. Bir döküntü oluştuğunda
mümkün olduğunca hızlı ve güvenli bir şekilde temiz-
lenmelidir. Temizlik tamamlandıktan sonra etkilenen
206 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi gerek halk sağlığı ve gerekse 6. Aşağıdakilerden hangisi pestisitlerin karıştırılması ve
açlıkla savaşta gıdaların korunmasında kullanıldıklarından doldurulması sırasında güvenlik için alınması gereken ön-
pestisitlere verilen isimdir? lemlerden biri değildir?
a. Halk sağlığı ilaçları a. Pestisitleri kullanırken hiçbir şey yenilip içilmemelidir.
b. Ekonomik zehirler b. Çıplak ellerle pestisitlere dokunulmamalıdır.
c. Gıda koruyucular c. Pompa her doldurulduğunda yüz ve eller su ve sa-
d. Çevresel zehirler bunla iyice yıkanmalıdır.
e. Böcek gelişim düzenleyicileri d. Pulverizatörün ağzındaki tıkanıklığı temizlemek için
asitli su kullanılmalıdır.
2. Gecikmiş toksik etkiye neden olan insektisit grubu aşağı- e. Günün sonunda duş veya banyo yapılmalıdır.
dakilerden hangisidir?
a. Sentetik piretroitler 7. Organik solvent bazlı ilaçlarla çalışırken aşağıdaki eldi-
b. Organik klorlular ven çeşitlerinden hangisi daha uygundur?
c. Organik fosforlular a. PVC eldiven
d. Mikrobiyel insektisitler b. Plastik eldiven
e. Bitkisel insektisitler c. Kauçuk eldiven
d. Operasyon eldiveni
3. Yaprak dökücü etkisiyle bitkilerin yapraklarını uzaklaştı- e. Pamuklu eldiven
ran insektisit sınıfına ne isim verilir?
a. Pissisit 8. Vücutta prostaglandin sentetazı inhibe etmek suretiyle,
b. Avisit yumurta kabuğunun oluşumu sırasında kabuk bezi mukozası
c. Nematisit tarafından alınan kalsiyumun azalmasına, böylece yumurta
d. Herbisit kabuğunun incelmesine ve kuluçka süresince yetişkinlerin
e. Defoliyant yumurtaları ezmesine neden olan çevresel kirletici aşağıda-
kilerden hangisidir?
4. DSÖ’ye göre sıçanlarda ağızdan ÖD50’si 450 mg/kg olan a. DDE
bir maddenin zehirlilik sınıfı aşağıdakilerden hangisidir? b. Atrazin
a. Sınıf Ia c. Paratiyon
b. Sınıf Ib d. Civa
c. Sınıf II e. Brodifakum
d. Sınıf III
e. Tamamen zehirsiz 9. Aşağıdakilerden hangisi balıklarda plazma vitellogenin
derişimlerinde belirgin artışlara neden olabilir?
5. Basınç altında serbest bırakıldığında gaz halini alan ve a. Kadmiyum
sıvı olarak formüle edilen formülasyon tipi hangisidir? b. Glifosat
a. Süspansiyon konsantre c. Östradiol
b. Fumigant d. PCB’ler
c Emülsifiye konsantre e. Kurşun tetraetil
d. Suda yağ emülsiyonu
e. Kapsüllü süspansiyon 10. Aşağıdaki metallerden hangisi biyotransformasyonla
metillenir ve metilli şekilde kolayca plasenta ve kan-beyin
bariyerini de geçerek gelişmekte olan sinir sistemini olumsuz
yönde etkileyebilir?
a. Demir
b. Arsenik
c. Selenyum
d. Civa
e. Kadmiyum
208 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Sıra Sizde 5
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı Pestisitlerin nakil sırasında kazara yola dökülmelerinin ön-
Sıra Sizde 1 lenmesi için bütün ambalajlar emniyete alınmalı, kâğıt, kar-
İnsan ve hayvan vücudu ile bitki ve cansız cisimlerin üzerin- ton veya benzeri materyallerden yapılmış ambalajlar nemden
de ya da çevresinde bulunan veya yaşayan ayrıca, gıda mad- korunmalı, cam ambalajların kırılmasını önleyecek tedbirler
delerinin üretimi, hazırlanması, depolanması ve tüketimi alınmalı, daima aracın arkasında taşınmalı, herhangi bir ta-
sırasında onların besin değerini azaltan veya hasara uğratan şıtın yolcu bölümünde veya gıda, yem veya elbiselerle aynı
zararlıları (böcek, kemirici, yabani ot, mantar, toprak kurdu bölümde taşınmamalı, taşıtların arkasında çocukların ve
vb) öldürmek için kullanılan maddelere pestisitler denir. hayvanların binmesine izin verilmemelidir.
Yararlanılan Kaynaklar
haber verilmeli, dökülme devam ediyorsa durdurulmalı, sıvı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlü-
döküntüyü daha fazla dağılmaması için emici nitelikteki top- ğü. http://www.csb.gov.tr/gm/cygm/. Erişim 24.02.2014.
rak veya kumla çevresini saracak şekilde sınırlandırmalı ve Den Hond, F., Groenewegen, P., Van Straalen, N. M. (2003):
sonra süpürülerek plastik bir kovaya doldurulmalıdır. Kuru Pesticides Problems, Improvements, Alternatives.
döküntüler mümkünse su geçirmez bir branda ile örtülmeli Blackwell Publishing Company. ISBN 0-632-05659-2.
veya çabuk süpürülerek plastik bir kovaya konulmalıdır. Toz- Laws, E.A. (2013): Environmental Toxicology. Springer
ların turbülansla havaya karışmasını önlemek için aşırı hare- Science+Business Media New York. ISBN 978-1-4614-5764-0
ketlerden kaçınılmalı ve rüzgârlı havalarda gerekirse hafifçe Eldridge, B. F. (2008). Pesticide Application and Safety
nemlendirilmelidir. Kapalı alanda olan dökülme durumun- Training for Applicators of Public Health Pesticides.
da birçok pestisit buharlaşacağından, buharların birikimini California Department of Public Health Vector Control
önlemek için kapı pencereler açılarak ortam havalandırıl- Technician Certification. Training Manual. Category A.
malıdır. Havalandırmak mümkün değilse maske takmadan European Commission (2006): Integrated Pollution
temizliğe devam edilmemelidir. Prevention and Control (IPPC). Reference Document
on Best Available Techniques (BREF) for the
Sıra Sizde 7 Manufacture of Organic Fine Chemicals. Sevilla, Spain.
Çevre toksikolojisinde amaç çevresel kirleticilerin insan Kaya, S., Pirinçci, İ., Bilgili, A. (2002). Veteriner Hekimliğin-
sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin incelenmesidir. Bunu de Toksikoloji. 2’nci baskı. Medisan. Ankara.
yaparken standart hayvan modellerinden (fare ve sıçan gibi) Levengood, J.M., Beasley, V.R (2007): Principles of
olduğu kadar, söz konusu kimyasala maruz kalan çiftçiler, ecotoxicology 57. Chapter. In Veterinary Toxicology,
fabrika işçileri gibi grupların epidemiyolojik değerlendiril- Ed. by Ramesh C. Gupta ISBN: 978-0-12-370467-2.
mesinden de yararlanılır. Çevre toksikolojisinin bir alt dalı Plumlee, K. (2003): Clinical Veterinary Toxicology. Printed
olarak değerlendirilen ekotoksikoloji alanında ise çevresel in United States. ISBN 0-323-01125-X.
kirleticilerin ekosistemler, onların bileşenleri olan bitkiler, Van Straalen, N. M., Van Gestel C. A. M. (1999): Ecotoxicological
hayvanlar, tüm yabanıl yaşam ve bu bileşenlerin birbirleri Risk Assessment of Pesticides Subject to Long-range
ile etkileşimlerine bağlı olarak ortaya çıkan olumsuz etkiler Transport. Water, Air and Soil Pollution, 115:71-81.
incelenir. Bu inceleme gıda zincirinin başlangıcından en üst- Ware, G. W., Nigg, H. N., Doerge, D. R. (2005): Reviews of
te yer alan yırtıcıya kadar ekosistemleri oluşturan canlıların Environmental Contamination and Toxicology. Printed
doğal yaşam ortamları içerisinde yapılır. in the United States of America. ISBN 0-387-22398-3.
Watson D.H. (2004): Pesticide; Veterinary and Other
Sıra Sizde 8 Residues in Food. Wooodhead Publishing Limited and
Çevresel Kirleticiler aşağıdaki şekilde sınıflandırılabilir; CRC Press. Boca Raton, Boston, New York, Washington.
1. Temel besin maddeleri; Örnek N ve P Wright, D. A., Welbourn, P. (2002): Environmental
2. Organik klorlu bileşikler; Örnek DDT Toxicology. Cambridge University Press. UK.
3. Kolinesterazı inhibe eden pestisitler; Örnek OF mo- WHO (1991): Safe Use of Pesticide. WHO Technical Report
nokrotofos, karbamat türevi karbofuran Series-813.
4. Diğer insektisitler; Örnek sentetik piretroitler WHO (2003): Guidelines on the Management of Public
5. Herbisitler; Örnek atrazin Health Pesticides. WHO/CDS/WHOPES/2003.7;
6. Rodentisitler; Örnek brodifakum Report of the WHO Interregional Consultation Chiang
7. Kanalizasyon atıkları; Örnek steroit hormonlar Mai, Tailand 25-28 February 2003.
8. Metaller, metalloitler ve metal olmayan bileşikler; Ör- WHO (2006): Pesticides and Their Application:
nek Cd, Pb ve Hg For the Control of Vectors and Pests of Public
9. Radyasyon/Radyoetkin maddeler; Örnek nükleer Health Importance. WHO/CDS/NTD/WHOPES/
atıklar GCDPP/2006.1 6th Edition.
WHO (2009): The WHO Recommended Classification of
Pesticides by Hazard and Guidelines to Classification
2009. WHO Library Cataloguing-in-Publication Data.
Sözlük
211
Sözlük
B H
Bağımlılık: İlacın tekrarlanarak kullanılması ile gelişen de- Havuz: Sinir uçlarında NM maddelerin yoğunlaşma veya
vamlı alma/kullanma isteği. birikme yeri.
Bağırsak-karaciğer dolanımı: Safra ile bağırsaklara gelen Hedef yapı/nokta: İlacın etkisini oluşturduğu veya etkisine
ilaç veya metabolitlerinin buradan tekrar emilmesi. aracılık eden yer.
Bir bardak su: 150-200 ml su. Hepatotoksik: Karaciğere zehirli/zararlı etki.
Biyoyararlanım: Damar-içi hariç diğer yollarla verilen ilaç- Hipokalemi: Kanda potasyum seviyesinin azlığı.
ların uygulama yerinden emilme oranı. Hipoksi: Oksijen azalması.
Blokör: Önleyen, engelleyen. Hipoplazi: Organların iyi gelişmemiş olması.
Bradikardi: Kalp atımının normalden yavaş olması.
Bronkodilatör: Bronşları genişleten. İ
Bronkokonstriksiyon: Solunum yollarının daralması. İkinci haberci: İlacın hücre içinde etkisine aracılık eden
madde.
D İlaç alerjisi: İlaca maruz kalınmasını takiben belli bir süre
Dekonjestan: Kanlanmayı giderici. sonra ikinci kez maruz kalındığında ortaya çıkan is-
Direnç: İlacın tekrarlanarak kullanılması sonucu etkisinin tenmeyen etki.
giderek zayıflaması. İyon-kanalı: Hücre zarında var olduğu kabul edilen ve
Diüretik: İşetici, idrar söktürücü. iyonların geçişine aracılık eden kanal.
Doz: İstenen etkiyi oluşturan madde miktarı.
Dozaj: Doz, doz aralığı ve kullanım süresini ifade eden terim. J
Drog: Ham ilaç veya ilaç ilkel maddesi. Jenerik tıbbi ürün (Jenerik ilaç): Patentli tıbbi ürünle aynı
Dualist (parsiyel agonist-antagonist): Saf agonist veya an- etkin maddeyi taşıyan, aynı nitellik ve nicel bileşimde
tagoniste göre daha zayıf etkili madde. olan, aynı farmasötik şekilde ve benzer biyoyararlanı-
ma sahip ürün.
E
Efektör hücre/yapı: Çizgili kas, düz kas, kalp kası, salgı bez- K
leri gibi kendilerine has görev yapan hücre/yapı. Kardiotonik: Kalp kasının kasılma gücünü artırıcı, kalbi
Ekspektoran: Balgam söktürücü, göğüs temizleyici. kuvvetlendirici.
Ekstraksiyon: Aranan maddeyi bulunduğu ortamdan çö- Karminativ: Mide-bağırsak gazlarının oluşumunu önleyici,
zücülerle çekip çıkarma, alma işlemi. mevcut gazı giderici.
Eksudat: Yangı sıvısı. Kavşak: Sinir uçlarının efektör yapılarla oluşturdukları te-
Emetik: Kusturucu. mas yerleri.
212 Temel Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Kırmızı reçete: Opioid maddelerin yazıldığı reçete. Preanestezi: Hastaya, anesteziden belli bir süre önce (ge-
Kodeks: Resmi ilaç kitabı. nellikle 10-30 dakika) bazı maddelerin uygulanması.
Koma: Bilinç kaybı. Prokinetik: Midenin boşalma süresinin kısalması.
Konvulziyon: Adale kasılması, çırpınma. Prospektüs: İlaç kutusunda bulunan ve ilaç hakkında öz
Kriptorşizm: Testislerin, testis kesesi içine zamanında ine- bilgi veren belge.
memesi.
R
L Referans ilaç (hakem ilaç): Yeni bir ilaç veya yeni bir mo-
Letal: Öldürücü. lekül ile hazırlanan veya üretilen ve belli bir koruma
Libido: Cinsel istek. süresi olan tıbbi ürün.
Ligand: Metallerin vücutta organik maddelerle oluşturduk- Reseptör: İlacın etkisine aracılık eden yer veya nokta.
ları bileşik. Resmi ilaç: Formülü ve yapılışı Farmakope veya Kodeks’de
kayıtlı ilaç.
M
Majistral ilaç: Hekimin reçetesine açık formülünü ve yapıl- S
masını yazdığı ilaç. Sağaltım penceresi: Plazmada EKEY ile en yüksek dayanı-
Metabolit: İlacın vücutta oluşan etkili veya etkisiz bileşiği. labilir yoğunluk arasındaki fark veya mesafe.
Mukolitik: Mukusu eriten. Seçici etki: İlacın kullanılış amacıyla ilgili hücre, doku veya
Mukus: Salgı. organı ve buralardaki belirli biyolojik olayları etkilerken,
Mutajen: İlaç ya da diğer kimyasal maddelerin hücre diğer olayları veya diğer sistem ya da kısımları etkilemesi.
DNA’sında yaptıkları kalıcı değişiklikler. Sedativ: Sinir yatıştırıcı, sakinleştirici, teskin edici.
Müstahzar: Yetkili kurumun ruhsatı ve izni ile ilaç firması Semen: Sperm/meni.
tarafından üretilen ve serbestçe satılan hazır ilaç. Senkronizasyon: Dişi hayvanlarda kızgınlık ve yumurtla-
manın aynı zamana rastlatılması.
N Sinaps: Sinir uçlarının efektör yapılarla yaptıkları temas
Narkotik: Uyuşturucu, bayıltıcı. yerleri.
Negatif-geri bildirim: Bir maddenin (NM madde, hormon Stimulant: Uyarıcı, canlandırıcı.
gibi) kendi salıverilmesini azaltması, engellemesi. Sürgüt: İshal yapan.
Neoplazi: Tümör, ur.
Nöro-efektör kavşak: Sinir uçlarının efektör hücre veya ya- T
pılarla oluşturdukları temas yeri. Teratojen: Gebelerde, ilaç veya diğer kimyasal maddelerin
yavruda yaptığı şekil bozuklukları veya noksan gelişme.
O-Ö Ticari isim: Yetkili kurumun ruhsatı ve izni ile ilaç firması ta-
Offisinel: Kodeks veya Farmakope’de kayıtlı ilaç. rafından üretilen ve piyasada bulunan ilaca verilen isim.
Opium: Afyon.
Optik izomer: Polarize ışığı sağa veya sola çeviren izomer. V
Orijinal ilaç: Yeni bir ilaç veya yeni bir molekül ile hazırlanan Vezikül: Sinir ucunda içinde NM madde moleküllerinin
veya üretilen ve belli bir koruma süresi olan tıbbi ürün. depolandığı kesecik.
Öldürücü doz: Belli bir zamanda (genellikle 24 saatte) hay-
vanlarda ölüme yol açan miktar. Y
Yağ/su dağılım katsayısı: Yağ ve sudan oluşan ikili bir sis-
P temde bir maddenin bunlar arasında dağılımı.
Palyatif etki: Hastada bazı belirtilerin hafiflemesi veya or- Yan etki: İlacın normal dozda kullanılması sırasında karşı-
tadan kalkması. laşılan istenmeyen etki.
Palyatif sağaltım: Hastada kullanıldığı sürece hastalığın ge- Yeşil reçete: Psikotrop ilaçların (nöroleptikler, trankilizan-
lişmesinin yavaşlaması veya hafif seyretmesi. lar, uyku ilaçları gibi) yazıldığı reçete.
Patentli tıbbi ürün: Yeni bir ilaç veya yeni bir molekül ile
hazırlanan veya üretilen, üreten firmaya belli bir süre Z
koruma sağlayan tıbbi ürün. Zehirli doz: Kullanıldığında veya doz aşımında zehirlenme
Parsiyel agonist-antagonist (dualist): Saf agonist veya an- oluşturan ilaç miktarı.
tagoniste göre daha zayıf etkili madde. Zehirli/zararlı etki: Yüksek doz veya doz aşımında oluşan
Periferal: Çevresel. veya karşılaşılan istenmeyen etki.
Pratik olarak zehirsiz: Normal şekilde kullanıldığıda her-
hangi bir zehirlenmeye yol açmayan miktar.