You are on page 1of 182

İBN-İ

İYÂS'IN BEDÂ'İ'UZ-ZUHÛR FÎ VAKÂ'İ'UD-DUHÛR


ADLI ESERİNİN BEŞİNCİ CÜZ
3-102 SAYFALAR ARASI TERCÜMESİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

AYAT TURAN

MERSİN ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH
ANABİLİM DALI

MERSİN
TEMMUZ - 2020
İBN-İ İYÂS’IN BEDÂ’İ‘UZ-ZUHÛR FÎ VAKÂ’İ’UD-DUHÛR
ADLI ESERİNİN BEŞİNCİ CÜZ
3-102 SAYFALAR ARASI TERCÜMESİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

AYAT TURAN

MERSİN ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH
ANABİLİM DALI

Danışman
Dr. Öğr. Üyesi Doğan GÜN

MERSİN
TEMMUZ – 2020
ÖZET

Bedâ’i‘u’z-Zuhûr fî Vakâ’i’u’d-Duhûr, İbn-i İyâs'ın 5 ciltten oluşan en önemli eseridir.


Müellif, hem Memlükler döneminde hem de Osmanlı Dönemi’nin ilk yıllarında yaşadığı için her
iki devletin tarihine ait olayları müşahede etmiş ve sahip olduğu bilgileri kitabına aktarmayı
başarmıştır. İbn-i İyâs, Memlük soyundan gelen Türk kökenli bir tarihçidir. Eserini Arapça
ancak Ammice olarak tabir edilen karışık bir halk diliyle yazmıştır. Bundan dolayı dönemin
tarihçileri tarafından kullandığı dil sebebiyle büyük eleştirilere maruz kalmıştır. Yazar,
Bedâ’i‘u’z-Zuhûr fî Vakâ’i’u’d-Duhûr'un 5. cildinin 3 ile 102. sayfaları arasında zikredilen, 1516-
1517 yıllarını içeren olayları, zamansal açıdan detaylandırarak yorumlamıştır. Bu eserde,
Memlük Sultan’ı Kansuh Gavri'nin ve Yavuz Sultan Selim'in, Mercidabık Muharebesi, halifelere
hil'at giydirilmesi, elçilerin azil ve vefat haberleri, idari nizamlar, içtimai durumlar, dini ve gayri
dini bayramlarla oyun ve av eğlenceleri, Nil'in yükselme ve alçalma zamanları, ilginç doğumlu
bebekler, rüzgâr ve yağmurla ilgili meteorolojik bilgilerle âlim, edip, şair, tarihçi ve ileri
gelenlerin biyografilerinden bahsedilmiştir. Eseri neşreden Muhammed Mustafa, beşinci cildin
önsözünde İbn İyâs’ın çağdaşları gibi kendine özgü üslubu olduğundan söz etmektedir. Ayrıca
bazı olayları şiirlerle yorumlamıştır. Eserindeki şiirlerin büyük çoğunluğu da kendisine aittir.
Osmanlı Devleti'nin 1517 yılında Memlük Devleti’ne son vermesi ile bağlantılı kaynaklar
arasında, Memlük Devleti'nin çöküş döneminde yazarın bizzat olayları yaşaması ve
gözlemlemesi nedeniyle eser, bu dönemle ilgili araştırma yapanlar için önemli bir referans
kaynak kitap niteliğindedir. Mısır’ın, Memlüklerden Osmanlılara geçiş devri hakkında verilen
bilgiler son derece önemlidir.

Anahtar Kelimeler: İbn-i İyâs, Memlükler, Yavuz Sultan Selim, Bedâ’i‘uz-Zuhûr fî Vakâ’i’u'd-
Duhûr

Danışman: Dr. Öğr. Üye Doğan GÜN, Tarih Anabilim Dalı, Mersin Üniversitesi, Mersin.

iv
ABSTRACT

Bedâ’i’u’z-Zuhûr fî Vakâ’i’u’d-Duhûr is the most important work of Ibn-i Iyâs consisting of


five volumes. Since the author lived both in the Mamluks period and in the first years of the
Ottoman Empire, he observed the events of the history of both states and succeeded in
transferring his knowledge to his book. Ibn-i Iyâs is a historian of Turkish origin, descended
from the Mameluke line. He wrote his work in Ammice, in a mixed folk language. Therefore, he
was subjected to great criticism for the language used by historians of the period. The writer, in
fifth volume, between the 3rd and 102th pages of Bedâ’i’u’z-Zuhûr fî Vakâ’i’u'd-Duhûr, handled
the events involving the years 1516-1517 giving time details, interpreting in a detailed way. The
work, deals with Mercidabık Battle of the Mameluke Sultan Kansuh Gavri and Yavuz Sultan
Selim, the dressing of caliphs for the caliphs, the deposition and death news of ambassadors,
administrative armies, social situations, informal and religious holidays, game and hunting
entertainments, Nile's rising and falling times, interestingly born babies, meteorological
information about wind and rain, biographies of scholars, authors, poets, historians, and
notables. In the preface of the fifth volume, Muhammad Mustafa, who published the work,
mentions that Ibn-i Iyâs has a unique style like his contemporaries. He also interpreted some
events with poems. Most of the poems in his works belong to him. Among the sources
associated with the termination of the Ottoman state to the Mamluk state in 1517, it is an
important reference resource for the researchers of the period because the writer personally
experienced and observed the events during the ending period of the Mamluk state. Information
about the transfer of Egypt from the Mamluks to the Ottomans is extremely important.

Key Words: Ibn-i Iyâs, Mamluks, Yavuz Sultan Selim, Bedâ’i’u’z-Zuhûr fî Vakâ’i’u’d-Duhûr

Advisor: Asts. Prof. Doğan GÜN, Depertmant of History, The University of Mersin, Mersin.

v
TEŞEKKÜR

Çevirimi okuyarak görüşlerini bildiren başta danışmanım Dr. Öğr. Üyesi Doğan GÜN'e,
sonrasında Doç. Dr. Halil İbrahim GÖKBÖRÜ'ye teşekkür ediyorum. Her daim en büyük
destekçilerim olan ailem ve arkadaşlarıma sonsuz şükranlarımı sunuyorum.

vi
İÇİNDEKİLER

Sayfa
İÇ KAPAK i
ONAY ii
ETİK BEYANI iii
ÖZET iv
ABSTRACT v
TEŞEKKÜR vi
İÇİNDEKİLER vii
KISALTMALAR VE SİMGELER viii
1. GİRİŞ 1
2. BEDÂ’İU’Z-ZUHÛR FÎ VAKÂ’İU’D-DUHÛR, BEŞİNCİ CÜZ, 3-102 ARASI SAYFALARIN
ÇEVİRİSİ 6
3. SONUÇ 70
KAYNAKLAR 72
EKLER 73
ÖZGEÇMİŞ 174

vii
KISALTMALAR VE SİMGELER

Kısaltma/Simge Tanım
Age : Adı geçen eser
Agm : Adı geçen makale
Agt : Adı geçen tez
Bkz : Bakınız
C : Cilt
Ç.n : Çevirenin notu.
s : Sayfa no
TDVİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi
vd : ve devamı

viii
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

1. GİRİŞ

Bedâ’i’u’z-Zuhûr fî Vakâ’i’ud-Duhûr, adlı Arapça kaynağın menşeini incelediğimizde,


kaynağın birkaç anlama sahip olduğu anlaşılmaktadır. Başlığı sözlük anlamına göre Türkçeye
çevirdiğimizde; "Çiçeklerin Dönemlerinde Parlayan İcra'atlar" gibi yalın bir anlam ortaya çıktığı
görülmektedir. Oysa çevirisini yaptığımız bu kaynaktan elde ettiğimiz bilgiler neticesinde
burada “çiçeklerden” kastın “padişahlar” olduğu, çiçekler padişahlara benzetilmek suretiyle,
eser adının, "Padişahlar'ın Kendi Dönemlerinde Yaptıkları Parlak İşler" gibi bir manayı ifade
ettiği söylenebilir.
Mısır’da Osmanlı Dönemi’nin başlamasına kadar olan devri kapsayan Bedâ'i’u’z-
Zuhûr’un, dikkate değer bir eser olduğu vurgulanmıştı. Mısır tarihçileri tarafından, İbn-i İyâs'ın
bu eseriyle ilgili verilen bir bilgi aktarılmamış olmasına rağmen, çağdaşları arasında önemli bir
yer elde etmesine olanak sağlamıştır.1
Tarih araştırmalarını netleştirebilmek için genel anlamda devrin tarihi kaynaklarına
ulaşmak gerekir. Bu bağlamda en önemli kaynak türü, araştırılan konunun döneminde
kaydedilen verilerdir. İbn-i İyâs Bedâ’i’u’z-Zuhûr fî Vakâ’i’ud-Duhûr, Mısır’da Osmanlı döneminin
başlamasına kadar olan devri içerdiğinden, dikkate değer bir eserdir. İbn-i İyâs, yaşadığı
dönemin olaylarını nesnel bir ifadeyle anlatmaya çalışan, Memlük dönemi Mısır tarihçiliği
zincirinin son halkası olarak kabul etmek mümkündür.
İyâs, Memlük saltanatının son elli yılı ile Osmanlı hâkimiyetinin başladığı ilk yıllar
hakkında, olayları başlıklar halinde ayırmadan, yıl yıl anlatarak, bir yılda geçen olayları aylara
göre, bazen de günüyle birlikte kronolojik olarak sıralamıştır. İbn-i İyâs’ın eseri özellikle, 1517
yılında Osmanlı Devleti'nin Memlük Devleti’ne son vermesi ile ilgili yazılan eserler arasında,
yazarın bizzat olayları yaşaması ve gözlemlemesi nedeniyle ayrı ve mühim bir yere sahiptir. 2
Zira Mısır’ın, Memlüklerden Osmanlılara geçiş devri hakkında verilen bilgiler son derece
önemlidir.
Bedâ’i’u’z-Zuhûr, İbn-i İyâs’ın kendine has üslubuyla kaleme alınmıştır. Eseri neşreden
Muhammed Mustafa, beşinci cildin önsözünde İbn-i İyâs’ın çağdaşları gibi kendine özgü üslubu
olduğundan söz etmektedir. Ayrıca bazı olayları şiirlerle örneklemiştir. Eserindeki şiirlerin
büyük çoğunluğu kendisine aittir. 3

1
Tülay Metin, "Memlûk Tarihçisi İbn İyâs'ın Hayatı ve Eserleri", Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi
Dergisi, Prof. Dr. Reşat Genç Özel Sayı-I, Cilt 29, 2009, s.434.
2
Rafe Adeeli, Mısırlı Tarihçi İbn İyâs Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Necmettin Erbakan Üniversitesi,
Konya, 2016, s. 44.
3
Bkz. Muhammed Mustafa, Bedâ’iu’z-Zuhûr fî Vakâ’i’ud-Duhûr, 5. Cilt, el-heyyie Mısrıy-ye el-‘amme el-
Kitap Kahire, Kahire, 1984.

1
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

İbn-i İyâs 1493 yılında yazmaya başladığı Bedâ’i’u’z-Zuhûr fî Vakâ’i’ud-Duhûr adlı


eseriyle ömrünün sonuna kadar meşgul olmuştur. İbn-i İyâs’ın eserinin temelini Memlük
Devleti’nin siyasî olayları oluşturmaktadır. Eserde bazı tarihçiler gibi yalnız olayları
nakletmekle kalmamış, bir kısım vakalara yorumunu da katmış, eserin özellikle kendi dönemine
ait kısımlarında daha ayrıntılı bilgiler vermiştir. Bunlar arasında azil ve vefat haberleri, idari
nizamlar, sosyal durumlar, dini ve gayri dini bayramlar, oyun ve av eğlenceleri, Nil'in yükselme
ve alçalma zamanları, tuhaf doğumlu çocukların dünyaya gelmesi, rüzgâr ve yağmurla ilgili
meteorolojik bilgilerle âlim, edip, şair, tarihçi ve ileri gelenlerin biyografileri, fiyatlarla ilgili
bilgiler eserin başlıca konularını oluşturmaktadır.4
İbn-i İyâs, 9 Temmuz 1448 tarihinde Kahire’de doğdu. O ve ailesi ile ilgili verilen bilgiler
yetersizdir. İbn-i İyâs’ın hayatı hakkındaki bilgilerin oluşturulmasında Bedâ’i’u’z-Zuhûr fî
Vakâ’i’ud-Duhûr adlı eserinde yaşantısıyla ilgili verdiği bilgilerden yararlanılmıştır.5
İbn-i İyâs, Memlük Devleti’nin son döneminin bilinen bir tarihçisi aynı zamanda önemli
bir yazarıdır. İbn-i İyâs’ın tam adı Ebû’l-Berekât Muhammed b. Ahmed b. İyâs el-Mısrî el-Hanefî
olup, dedesi İyâs el-Fahrî’ye nisbetle “İbn-i İyâs”6 adıyla meşhur olmuştur.7 Döneminde yaşamış
olduğu tarihçilerden ziyade eserlerinde biyografisine yer vermemiştir.
İbn-i İyâs Memlük kökenli olup ailesi Türk soyundan gelen bir müellifti. Bedâ’i’u’z-Zuhûr
fî Vakâ’i’ud-Duhûr’da Arapça’ya has Ammice kelimeler (halk dili) kullanmış olması dolayısıyla,
birçok Arap tarihçisine göre daha açık bir dil kullanması, Türk soyundan olup Arapça’yı çok iyi
bilmediğinin bir göstergesidir.8
Bedâ’i’u’z-Zuhûr fî Vakâ’i’ud-Duhûr’da adı ve künyesi ile birlikte lakabını, babasının ve
dedesinin doğum esnasında kendisine verilen adı kaydedilmiştir. Kendisinin lakabı aslında
“Nâsiruddîn” isminin kısaltılmışı olan “en-Nâsırî”dir.9 Özellikle de bu dönemde “din” kelimesi
eklenerek kullanılan lakaplar yaygındır. Bunun için de rivayet edilen belli kriterler bulunmakta
olup, “din” kelimesine eklenen lakap sahibin taşıdığı isme, görevine, cinsiyetine ve etnik
kökenine uygun olmaktadır. İbn-i İyâs'ın da bağlı bulunduğu Memlük ordusu mensuplarında
“Muhammed” ismine ek olarak “Nâsıruddîn” lakabı da kullanılmaktadır. 10
İbn-i İyâs, ailesinin desteği ile iyi bir eğitim almıştır. Babası Şehabeddin Ahmed tanınan
bir kimseydi. İbn-i İyâs özellikle babasının teşvikiyle iyi bir eğitim gördü. Dini ilimlerin yanında

4
Cevat İzgi, "Bedâiu'z-Zuhûr", TDV, Cilt 5, s. 294-295.
5
Metin, agm., s.425.
6
İyâs ismi halk arasında Ayâs şeklinde de telaffuz edilmekteydi.
7
Metin, agm., s. 425.
8
Ramazan Şeşen, Müslümanlarda Tarih-Coğrafya Yazıcılığı, İSAR Vakfı Yayınları, İstanbul, 1998, s. 231-
232
9
Muhammed Razûk, "İbn-i İyâs", Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (TDV), Cilt 20, 1999, s. 97-98.
10
Abdullah Yusuf el-Ğanim, el-Mahtutâtü’l-coğrâfiyye fi mektebeti Bodliyan Camiatü Oxford, Oxford
Üniversitesi, Oxford, 2006, s. 185.

2
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

tarih ve coğrafya gibi ilimleri dönemin meşhur hocalarından okudu. İbn-i İyâs, es-Suyûtî
(ö.1505) ve Abdulbâsıt b. Halil el-Hanefî’den (ö.1514) tarih ve coğrafya dersleri alarak hayatı
boyunca ilimle ilgilendi. Özellikle şiir ve tarih ile ilgilenen yazar, Arap şiirinin pek çok türünde
şiirler kaleme almıştır. Ancak o daha ziyâde tarihçiliği ile şöhret bulmuştur. Bundan dolayı bu
alanda hızla yükselen İbn-i İyâs, Sultan Kansuh el-Gavrî döneminde (1501-1517) Memlük devlet
tarihçisi olmuştur.11 Bu dönemde kendisine iyi bir gelir sağlayan ıktâ12 sayesinde refah içinde
yaşamıştır. Fakat devletin malî sıkıntı içine düşmesiyle Sultan 1508 yılında gerekli ödemeyi
yapamayınca İbn-i İyâs’ın bu refah yaşamı sona ermiştir. Sultan, ekonomik bir tedbir olarak
“evlâd en-nâs”ı (halktan insanlar) ıktâlarından ve hükmettikleri vakıflardan çıkarmaya karar
vermiş, kendi kullarını da ıktâları ve vakıfları işgal etmemeleri için serbest bırakmıştır. Bu ana
gelir kaynağını kaybetmekten dolayı çok üzülen İbn-i İyâs, 1510 yılı başlarında düştüğü kötü
durumu Sultan’a arz ederek halinden şikâyette bulunmuş, bunun üzerine Sultan Kansuh el-
Gavrî, ona ıktâsını geri vermiştir. İbn-i İyâs Sultanın bu hareketi karşısında, onu övmek üzere
uzun bir kaside yazmıştır.13
İbn-i İyâs’ın Sultan Kayıtbay ve Sultan Kansuh el-Gavrî dönemlerinde, bazı Memlük
devlet büyükleriyle yapılan evlilik sonucu akrabalık ilişkileri kurarak, birtakım ayrıcalıklar elde
ettiği de görülür.14
İbn-i İyâs’ın hakkında bilinen bir diğer bilgi de 1477 yılında Mısır hac kafilesiyle birlikte
hacca gittiğidir. Herhangi bir resmî görev almaksızın yaptığı bu seyahat vesilesiyle Memlük
Sultanı ile bazı Mekkeliler arasında yaşanan sürtüşme yüzünden, Mekke’de yaşanan pahalılığa,
yokluğa ve sıkıntıya tanık olmuştur. İbn-i İyâs eserinde, Mekke’nin içinde bulunduğu bu
durumdan ve zorlu bir hac yolculuğu geçirdiğinden söz etmektedir.15
İbn-i İyâs, 1524 yılında 76 yaşındayken Kahire’de vefat etmiştir. Ulaşabildiğimiz
kaynaklarda hayatı ve kişiliğiyle ilgili yeterince bilgi bulunmamaktadır.
İbn-i İyâs'ın çeşitli alanlarda eserlerinin olduğu görülmektedir. Bunlar;
Neşku’l-Ezhâr fî ‘Acâibi’l-Aktâr: İbn-i İyâs’ın bu eseri coğrafya ve gökbilimi hakkındadır.
Dünyanın oluşumu, doğa ve astroloji ile ilgili önemli bilgilerin bulunduğu bu kitabı 1518 yılında
tamamlamıştır. İbn-i İyâs, kitabın giriş kısmında diğer milletlerin tarihlerini okuduğundan ve
onların ilginç özelliklerini yazmaya çalıştığından söz etmektedir. Bunun yanında Mısır’da
duyduğu ve gördüğü tuhaf hadiseleri de kitabında bir araya getirmiştir. Mısır firavunlarından,

11
Razûk, agm., s. 97.
12
Devlete ait bir arazinin menfaat ve tasarrufunun, yönetici veya yardımcısı tarafından, hazinede istihkâkı
olan kişiye, yani sivil veya askerî sınıfa mensup devlet memuruna verilmesi. Bkz. Mustafa Demirci, "İktâ",
TDV, Cilt 22, s. 49-52.
13
Razûk, agm.,s. 97.
14
Metin, agm., s. 427.
15
Razûk, agm., s. 97.

3
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

krallarından, kâhinlerden, onların yapmış olduklarından ve tılsımlardan söz eder. İyâs, Neşku’l-
ezhâr isimli eserinde, Nil nehrinin ölçüleri hakkında özel bir bölüm ayırmıştır16 Mısır’la ilgili
verdiği bilgiler, yazarın, Nüzhet el-Umem adlı eseriyle benzerlik göstermektedir.
Merc ez-Zuhûr fî Vekâi‘ ed-Duhûr: Resüller olmak üzere genel olarak peygamberlerin
hayatının konu edildiği Merc ez-Zuhûr’un zaman zaman başka müelliflere ait olduğu üzerinde
durulmuştur. Fakat İbn-i İyâs bu eserinde, Bedâ’i‘ez-Zuhûr adlı eserinin birinci cildinin yedinci
bölümünde yazdığı bazı hadiselerden söz etmektedir. Bu da eserin ona ait olduğu düşüncesini
güçlendirmektedir. Merc ez-Zuhûr 1884 yılında Kahire’de basılmıştır. 17
Nuzhet el-Umem fî’l-‘Acâib ve’l-Hikem: İbn-i İyâs’ın az bilinen bir eseri olan Nuzhet el-
Umem özet halinde yazılmış dünya tarihidir. Bir nüshası İstanbul’da bulunmaktadır. 18
el-Muntazam fî bed’ ed-Dunyâ ve Târîh el-Umem: islâm tarihini ele alan bu eser, Üç ciltten
oluşmaktadır. İbn İyâs’a ait olduğu şüphelidir.19
Ukud el-Cumân fî Vekâi‘ el-Ezmân: Mısır tarihini ele alan bu kitap özet şeklinde yazılmış
bir eserdir.20
Cevâhir es-Sulûk fî Ahbâr el-Umem ve’l-Mulûk: Bedâ’i‘ez-Zuhûr’un özeti olan bu eserin
nüshaları zamanımıza gelmiş, fakat basılmamıştır. 21
Memlükler döneminde, Mısır’da yetişen tarihçilerin sayılarında önceki dönemlere göre
artış olmuştur. Sultanlar ve devlet adamları tarafından tarihçiler itibar görmüşler ve önemli
görevlere getirilmişlerdir.22
İbn-i İyâs’ın genel Mısır tarihini kapsayan eserinde, özellikle Mısır’ın Osmanlı
hâkimiyetine geçişi ve sonrası ile ilgili vermiş olduğu bilgiler son derece önemlidir. İbn-i İyâs,
diğer bazı Memlûk tarihçileri kadar dikkat çekmemiştir. Yaşadığı dönemde, devletin resmî
tarihçisi olmasına rağmen, çağdaşları da ondan hemen hemen hiç bahsetmemişlerdir. Bunun
nedeni onun tarihçiliğinin çağdaşları tarafından beğenilmemesi olabilir.23
İbn-i İyâs, Memlük soyundan olup aynı zamanda Türk kökenli bir aileye mensup
olmasıyla, 1410-1470 yılları arasında yaşayan Memlûk tarihçisi Tanrıverdi’yle benzerlik
göstermektedir. Aynı zamanda O da İbn-i Tagrıbirdi gibi Memlûk sarayı ve emirleriyle yakın
ilişkiler kurmuştur. İbn-i İyâs, Tanrıverdi ve Makrîzî’nin eserlerinin üslubuna benzer bir yazım
şekli benimsemiştir. İbn-i İyâs’ın, Makrîzî’nin ölümünden 7 yıl önce, Tanrıverdi’nin ölümünden

16
Adeeli, agt., s. 47.
17
Muhammet Mustafa, el-Muverrihûn fî Mısr f'î’l-Karn el-Hâmis ‘Aşer Mîladî el-Karn et-Tâsi‘ Hicrî, Kahire,
1954. , s. 53.
18
Adeeli, agt., s. 59.
19
Şeşen, age., s. 232.
20
Mustafa, age., s. 53.
21
Razuk, agm., s. 97.
22
Adeeli, agt., s. 57-58.
23
Metin, agm., s. 432-433.

4
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

22 yıl önce doğmuş olması, bu büyük Memlûk tarihçileri ile eserlerindeki benzerliğin en büyük
kanıtıdır. 24
Ayrıca gelen elçi heyetlerinin başarılı olup olmadığına dair siyasî ve diplomatik açıdan
son derece önemli bilgiler verir. Özellikle son devrin siyasi ve askeri olaylarından başka Memlük
Devleti'nin idari, hukuki, iktisadi, mimari ve edebî durumlarıyla sanatları hakkında verdiği
bilgiler bakımından gerçekten zengin bir muhtevaya sahip olan, Bedâ’i’u’z-Zuhûr fî Vakâ’i’ud-
Duhûr'da ilk defa, Mısır'da yayımlanmış, daha sonra eserin son üç cildi Paul Kahle ve
Muhammed Mustafa tarafından "Bibliotheca lslamica" serisi içinde 1931-1936 yılları arasında
sıra gözetilmeden neşredilmiştir. Fakat Alman Müsteşrikler Cemiyeti'nin (Deutsche
Morgenlandischen Gesellschaft) üstlenmiş olduğu bu neşre ait bütün kitapların, cemiyetin
Leipzig'deki mahzenlerinde ll. Dünya Savaşı'nda yanması üzerine, Bedâ’i’u’z-Zuhûr fî Vakâ’i’ud-
Duhûr'da yeniden neşri gündeme gelmiştir. Bunun üzerine Muhammed Mustafa tarafından
hazırlanan yeni tenkitli metnin son üç cildi, 1960-1963 yıllarında, ilk iki cildi ise 1972-1975
yıllarında Kahire'de yayımlanmıştır. Muhammed Mustafa eserin bu neşrinde başta Süleymaniye
Kütüphanesi'ndeki müellif nüshası olmak üzere Leiden, Paris, Viyana. Londra ve Tahran
kütüphanelerinde bulunan nüshaları da gözden geçirmiştir. Hatta bununla da yetinmeyerek İbn-
i İyâs'ın nakillerini ona kaynaklık eden müelliflerin eserleriyle de karşılaştırmış ve bunlara
dipnotlarda işaret etmiştir. Bedâ’i’u’z-Zuhûr fî Vakâ’i’ud-Duhûr'un bazı bölümleri İngilizce ve
Fransızca'ya da çevrilerek yayımlanmıştır. 25
Çalışmada, metne sadık kalınıp, dönemin toplumsal-kültürel boyutunu da açıklamaya
yardımcı olan, yer adları ve unvanları olduğu gibi kullanarak, birebir çeviri metodu izlenmiştir.

24
Metin, agm., s. 433.
25
Muhammed Mustafa, Bedâ’iu’z-Zuhûr … , s. 7-10; Cevat İzgi, "Bedâiu'z-Zuhûr", agm., s. 294-295;Tülay
Metin, agm., s. 430.

5
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

2. BEDÂ’İU’Z-ZUHÛR FÎ VAKÂ’İU’D-DUHÛR, BEŞİNCİ CÜZ, 3-102 ARASI SAYFALARIN


ÇEVİRİSİ

(3. Sayfa)
Bismillahirrahmanirrahim
Rabbim! Kolaylaştır ve yardım et.

Ben diyorum ki;


(Şiir)
Tarih, yeryüzünde ki Padişahlar içinde Gavri'nin şerefini bilir,
Çünkü Gavri, Padişahların boynundaki madalyondur; fakat ahşap ve mücevher kolyenin
madalyonu bir mi olur?

Dokuz Yüz Yirmi İki Yılı ( 5 Şubat 1516)


Muharremin başı pazartesi günü idi. O sırada zamanın Halifesi Emirü’l-Mü'minîn el-
Mütevekkil Alellah Muhammed b. Emirü’l-Mü'minîn el-Müstemsik Billah Yakup idi. Allah
ikisinin de şerefini yüceltsin! O dönemin Mısır Sultanı ise Baybardî el-Gavrî'ye26 mensûb olan
Ebu’n-Nasr Kansûh idi, şanı yüce olsun!
Devrin 4 saygıdeğer Kâdısı ise şunlardı: Şafi'î Kâdısı Kâdıyü’l-kudât27 Kemaleddin et-
Tavîl; Hanefî Kâdısı Kâdıyü’l-kudât Hüsameddin Mahmud b. Kâdıyü’l-kudât Sırruddin Abdülberr
ibnü’ş-Şıhne el-Halebî; Malikî Kâdısı Kâdıyüyü’l-kudât Muhyiddîn Yahya b. Kâdıyü’l-kudât
Burhaneddin ed-Demirî;28 Hanbelî Kâdısı ise Kâdıyü’l-kudât Şihâbeddin el-Futûhî idi. Allah
onlarla İslâm’a yardım etsin!
Bu dönemde ileri gelen komutanların sayısına gelince: Bunlar binbaşı (mukaddimu elf)
düzeyinde 26 komutandır. Bunların da 6’sı muvazzaftır (erbâbu’l-vazâif). Bunlardan birisi,
büyük komutan Cani Bey el-Acemî’ye mensup Atabek29 Sûdûn’dur. O sırada Silahdarlık30

26
Dönemin Memlük Sultanıdır. (1501-1517)
27
Kâdıyü’l-kudât: En üst dini makamdır. Hukuki işlere bakıp, sonuçlandırmakla görevlidirler. Bkz. İsmail
Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkiâtına Medhal, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1988, s. 386-
387.
28
Mısır’da Dimyat yakınlarındaki Demîra köyü kast edilmektedir. Bu yer adı hak. bkz. Yakut el-Hamavî,
Mu’cemü’l-Büldân, Cilt 2, Beyrut, 1979, s. 472; el-Bağdadî, Merâsidü’l-Ittılâ’ Alâ Esmâ’il Emkine ve’l-Bikâ’,
Cilt 2, Çev. Halil İbrahim Gök, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara, 2019, s. 43.
29
Atabegül-Asâkir: Mısır’daki bütün kapıkulu askerlerinin komutanıdır. Bkz. Uzunçarşılı, age., s. 352-353.
30
Emîr-i Silah: Alay günlerinde ve merasimlerde hükümdarın silahını taşıyan kişidir. Ayrıca hükümdara
ait zırh, kılıç, ok, yay, kalkan gibi silahların bulunduğu silahhanenin şefidir. Bkz. Uzunçarşılı, age., s.336.

6
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

(Emiriyyetü’s-silâh) görevi boş idi. Meclis Emiri (Emir-i Meclis)31, Turabay’a mensup olan Emir
Erkmâs idi. Makam-ı Şerif'e mensup Mukırr en-Nâsırî Muhammed, Büyük Ahur Emiri32 idi.
Yeşbek ed-Devâdârî’ye mensup olan Emir Sûdûn Nevbetü’n-nüvvâb’ın33 başı idi. Mustafa’ya bağlı
olan Emir Ansabay, Hâcibü’l-hüccâb34 idi. Sultanın kardeşinin b. Kansuh’a mensup olan Emir
Tumanbay, Emir-i Devâdâr-ı Kebîr35 idi. Bunlar, Büyük Devâdârlık (ed-Devâdâriyye el-Kübrâ),
Yüksek Üstadârlık36 (el-Üstâdâriyye el-Âliye) ile Kâşifü’l-küşşâflık bünyesinde toplanmıştı.
İleri gelen Emirler arasında görevli olmayanlar ise şunlardır: Abdülkerim’e bağlı
Yahşıbay; (4.sayfa) bunun, Trablus nâibinin vekili (kâim) olduğu da söylenir. Luka b. olarak
bilinen Çerkes Sultan’ın b. Kösebay’a mensup Emir Kansûh; Emir Kansûh el-Fâcir; Emir Kansûh
es-Seyfî Yeşbek Ebû Sünne el-Vâli; Sultan’ın ordu komutanlığını (takaddüme) Cidde nâibi Emir
Hüseyin’e verdiği söylenir ki aktarıldığına göre bu husus ona müjdelenmiştir.
Zeredkâş37 diye tanınan Emir Temer el-Hasenî; Kale nâibi Emir Tuktabay el-Alay; Temür
Bay’a mensup Emir Kansûh Kirt; el-Müvetter (okçu) diye bilinen Emir Can Balât el-Muhammedî;
Emir Tanı Bey en-Necmî; en-Nâşif (soğukkanlı) diye bilinen Emir Erzümek eş-Şerîfî; el-
Haznedâr olarak tanınan Yeşbek’e bağlı Emir Tanı Bey; Ruhlu diye tanınan Katyâ nâibi Yeşbek’e
bağlı Emir Kansûh; Emir Hâyır Bey es-Seyfî Eynâl; el-Mukhal (Sürmeli) lakabıyla bilinen
Turabây’a bağlı Emir Özbek; Abdülkerim’e bağla Emir Baybars; Emir Ebrek el-Eşrefî ve
Karaca’ya bağlı Emir ‘Alân. Bunlar ikinci devâdarlık ile takaddüme arasında toplanmıştır.
İskenderiye nâib-i Emir Hüdâverdi el-Eşrefî ve Kansûh’a bağlı Emir Akbay. Bunlar da ikinci
Ahurluk emirliği ile takaddüme arasında toplanmıştı. Ayrıca Mimar olarak bilinen Hâyır Bey el-
Alây.

31
Emîr-i Meclis: Sultanı ilgilendiren meclislerin, hazırlanması ve idare edilmesinden sorumlu görevlidir.
Ayrıca hükümdarın ve saray mensubu kişilerin doktor ile göz hekimlerinden de sorumludur. Bkz.
Uzunçarşılı, age., s. 336-337.
32
Emîr-i Ahır: Sultana ait hana gelen yolcuların hayvanlarından sorumlu kişilerin şefidir. Bkz. Uzunçarşılı,
age., s. 337-338.
33
Nevbetü’n-nüvvâb: Sultanın kapıkulu askerlerine mensup kumandanlarından birine
Mukaddemülmemâlîk denirdi. Halk bu kumadana yanlışlıkla Re’si Nevbeti Nüveb derdi. Bkz. Uzunçarşılı,
age., s. 353-354.
34
Hâcibü’l-hüccâb: Askerler arasındaki davalara bakan kişidir. Daha sonra halk arasındaki davalara da
bakmaya başlamıştır. Bkz.Uzunçarşılı, age., s. 354-356.
35
Emîr-i Devâdâr: Devâdar, kelime anlamıyla Sultanın bir şeye mührünü ya da imzasını atarken hokkasını
tutan kişidir. Sultanın bir kararından sonra imzasını almak, Sultana posta yoluyla gelen mektupları Emîr
Candar ve Kâtibi ile birlikte Sultana vermek ve Sultan’nın huzuruna çıkacak yabancılara merasimi
öğretmekle sorumluydu. Bkz.Uzunçarşılı, age., s. 356-358.
36
Üstâdâr: Sultan’ın kişisel mallarına bakan ve onların gelirlerini toplayıp, harcayan görevliydi. Ayrıca
Sultan’ın sarayındaki mutfaklarda, şaraphanede, saray gılmanı ve diğer hizmetliler üstadarın
gözetimindeydi. Saray gılmanı, memurlar ve hizmetlilerin maaşlarını verirdi. Saray kapısının açılıp
kapatılmasından sorumluydu. Bkz. Bkz.Uzunçarşılı, age., s. 338-140.
37
Zeredkâş: Sultana ait silahhanede, silah işleriyle meşgul olan görevlidir. Bkz. Uzunçarşılı, age., s. 336-
337.

7
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

Halep ve Şam bölgelerinin nâiblerine gelince: Bahtaca’ya bağlı el-Mukırr es-Seyfî Sibay
Şâm nâibi; Malbay’a bağlı el-Mukırr es-Seyfî Hâyır Bey Haleb nâibi; Timrâz el-Eşrefi Trablus
nâibi; Canverdî el-Gazzâli Hama Nâibi; daha önce Kudüs Nâibi olan Yusuf ise Safed Nâibliğine
geçti. Gazze Nâibi Devlât Bay’a Gazze ile birlikte Kudüs ve Kerek Nâibliği de verildi.
Vazife sahibi olanlardan tabılhaneler emirlerine (el-Ümerâ et-tabılhânât)38 gelince,
bunlar: Daha önce Hama nâibi olmuş bulunan Yusuf en-Nâsırî, şaraphane-i şerife’ye39 tayin
edildi. Emir Moğolbay eş-Şerifî, zeredkâş-ı kebîr; Emir Nevrûz, tâcir-i memâlîk (köle, asker -
Memlük- tüccarı); Devlât Berdi'ye bağlı Emir Kansûh, üstâdâr-ı sohbet; Yahşıbay’a bağlı Emir
Kanbek, ikinci nevbet reisi; Emir Toman Bay Kara, ikinci hâcib; Emir Kirtbay el-Eşrefî, şurta reisi
(vâliyu şurta)40; Emir Özdemir, mihmandâr;41 (5.sayfa) eş-Şerefî Yunus ordu nakibi (nakîbü’l-
cüyûş42 el-Mansûra); Emir Yahşıbay Kara, şâd eş-şûn; Emir Yunus, tercümân idi. Muallimler
muallimi (muallimü’l-muallimîn), el-Bedrî Hasan b. et-Tûlûnî idi. Ancak o kör olduğu için bu
vazifeye b. Ahmed bakıyordu.
Nevbet başıları olan Emirlerin sayısı ise çoktur; lafı uzatmamak için onları burada
zikretmiyorum.
Umumi işler mübaşirlerinden ileri gelenler arasında vazife erbabı olanlar şunlardır: el-
Mukırr el-Kadvî (el-Kudva) el-Muhibbî Mahmud b. Ecâ el-Halebî, sır kâtibi43 (kâtibu’s-sırrı’ş-
şerîf), divân-ı inşâ44 nâzırı (nâzıru dîvanü’l-inşâ) idi. Allah onu aziz kılsın! Onun nâibi, el-Mukırr
eş-Şihâbî Ahmed b. el-Cey‘ân’dı. el-Kasravî diye meşhur olan el-Mukırr el-Kadvî Muhyiddin
Abdülkâdir, ordu nâzırı (nâzıru ceyş45 eş-şerîf) idi. ez-Zeynî Abdülkâdir ile kardeşi Ebûbekir el-
Melikî’nin oğulları olup ordu divanının müstevfîleri (müstevfiyânu dîvâni’l-ceyşi’ş-şerîf) idiler. el-
Mukırr el-‘Alây Ali b. el-İmâm, hâss-ı şerîf nâzırı ve evkâf nâzırı idi. O sırada vezirlik makamı,

38
Tabılhane Emîri: Genellikle kırk kişiden oluşan bazen yetmişe kadar çıkan askeri birliğe komuta eden
kişidir. Bkz. Fatih Yahya Ayaz, “Türk Memlükler Döneminde Mısır Halkının Siyasî Olaylara Karşı Tutumu”,
Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 7, Sayı 1, 2007, s. 48.
39
Şaraphane: Sultanın meşrubat kilerine verilen isimdir. Bu kilere giren çıkan, şurup, kar, meyve, reçel,
ıtriyat(parfüm) ve benzeri besinlerden sorumlu görevlilerin amirine Şeddi Şârabhânâh denirdir. Bkz.
Uzunçarşılı, age., s. 341-342.
40
Şurta: Asayiş ve emniyet işlerini yapan teşkilattır. Bkz. İsmail Yiğit, “Memlükler”, TDV, Cilt 29, s. 97-100.
41
Mihmandar: Sultana gelen yabancı ülkelerin elçilerini ve Memlüklere bağlı beyliklerin görevlilerini
karşılayarak, statülerine göre konaklamalarını ve beslenme ihtiyaçlarını karşılayan görevlidir.
Bkz.Uzunçarşılı, age., s. 359-360.
42
Nakîbü’l-cüyûş: Geçit törenlerinde ve yoklamalarda askerin düzeni ile kıyafetlerinin tanzminden
sorumlu kişidir. Emrinde yardımcıları vardır. Bkz.Uzunçarşılı, age., s. 369-370.
43
Katib-i Sır: Hükümdara gelen mektub ve benzerlerini okuyarak Sultanın cevabını yazan, Sultanın
işaretini koyan, bu cevabı ilgili yerelere gönderen sorumludur. Bunun yanı sıra Sultan, Dârı Adilde’yken
davayla ilgili belegeleri okumak ve Dîvânı İnşa’da gerekli görülen hükümleri yamaktan da sorumluydu.
Bkz. Uzunçarşılı, age., s. 365-367.
44
Divân-ı İnşa: Sultana gelen mektup ve bezeri belgeler buradan Sultan’a ulaştırılır ve Sultan’ın cevapları
da buradan yazılarak Sultan’a mühürlettirilip ilgili yere gönderilirdi. Bkz.Uzunçarşılı, age., s. 378-380.
45
Nâzır-ı Ceyş: Hassa askerlerinin maaşlarının verilmesi ve teçhizatlarından sorumludur. Bunun yanı sıra
Mısır ve Suriye’deki iktalarla ilgilendiğinden dolayı önemli bir görevdi. Bkz.Uzunçarşılı, age., s. 359.

8
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

Yusuf el-Bedrî’nin azledilmesinden beri boş bulunuyordu. Kâdı Şerefeddin es-Süğayr ise nâzır-ı
devlet ve vezirlik divânında sözcü (mütekellim) idi. Bunlar devlet nâzırlığı (nezâretü’d-devlet) ile
Memlük kâtibliği (kitâbetü’l-memâlîk) arasında bir araya getirilmişti. Dönemin üstâdârlık
vazifesi Emir Toman Bay ed-Devâdâr’ın elinde idi. Kâdı Ebu’l-Bekâ, ıstabl-ı şerif nazırı ve hâs
dîvân müstevfîsi idi. Kâdı Abdülbâsıt b. Takiyyüddin zeredhâne nazırı; Kâdı Abdülkerim b. el-
Lâdenî zeredhâne müstevfîsi; Kâdı Zeynedddin Berekât b. Musa hisbe-i şerif nâzırı46 idi.
Bunların dışındaki görevler şunlardır: Nâzırul Ahbâs,47 Bedreddin b. el-‘Absi; nakîbü’l-
eşrâf,48 es-Seyyid eş-Şerif Efdalüddin Muhammed idi. Emir Şerefeddin Yusuf en-Nablusî, yüksek
üstâdâr (üstâdâr el-Âliye) iken şimdi Şam ordusunun istîfâ divanında sözcü oldu. Kâdı
Kerîmeddin, kardeşi Kâdı Şihâbeddin Ahmed b. el-Cey‘ân, Şemsî Muhammed b. Kâdı Salâhaddin
b. el-Cey‘ân, hazîne-i şerifte sözcü oldular. Şemsî Muhammed b. İbrahim eş-Şarâbişî (şarapçı)
zimâmlık49 vazifesinde (vazife ez-Zimâmiyye) sözcü (mütehaddis) oldu.
el-‘Alây Ali el-Bermâvi, divanü’l-müfred50 ile Sultan perdedârlığında (berdedâriyye es-
Sultan) sözcü (mütehaddis) idi. Abdülazim es-Sayrefî, (6.sayfa) şuûn-ı Sultaniyye ve emrü’l-‘alîk51
sözcüsü idi.
Tavâşî52 (Hadım ağası) hadimlerden (el-Hüddâm et-Tavâşiyye) ileri gelenler ise
şunlardır: Zimamlık vazifesi, Abdüllatif ez-Zimâm'ın vefatından beri bir süredir boş idi. Şu anda
Mustafa’ya bağlı Emir Beşir, nevbetü’s-sükât (suculuk görevi) başkanı; Kansûh’a bağlı Emir
Mürhüf, sâki-i hunad; Emir Sünbül el-Osmanî, mukaddimü’l-memâlîk ve onun nâibi de Cevher er-
Rûmî idi. Emir Surûr el-Hasenî, havş-ı şerîf’e tayin oldu. Ayrıca bunların dışında da ileri gelen
hâdimler vardır.
Bu yıl Sultan’ın hasekîsinin sayısı 1200'e ulaştı. Bunlar satın alınan hasekîlerdir53 (hasekî
min müşterivât). Bunların birçoğu çeşitli görevlerle vazifelendirilmiştir. Bunlar arasında şunlar

46
Nazırı Hisbe: Şehirdeki belediye işlerine bakardı. Dindar kişiler arasından seçilirdi. Esnaf ve
zanaatkarları teftiş etmekten sorumluydu. Bkz. Bkz. Uzunçarşılı, age., s. 388.
47
Nâzırul Ahbâs: Mısır’da Sultanlara ait vakfedilmiş bütün ictimai ve ilmi kurumlarla ilgilenirdi. Bu
kurumdan cami, mescit, ribat, zaviye ve medreselerin ihtiyaçları ile giderleri karşılanırdı. Bkz. Uzunçarşılı,
age., s. 389.
48
Nakîbü’l-eşrâf: Mısır’da Hz. Ali ve eşi Fatımatüzzehra’dan olan kişilere eşlik ederdi. Bu kişilerin
arasındaki kan bağını araştırır, sorunlarını çözer ve ahlaki olmayan davranışlarda bulunmalarını
engellerdi. Bkz. Uzunçarşılı, age., s. 388-389.
49
Zimamdar: Sultan ve emirlerinin perdedarlığını işiyle uğraşan hadım ağalarının bazıları harem ve
Sultan kızlarının muhafazasından sorumluydu. Bu görevlilere
zimamdar/zenandar/zimâmiyyetüddûrisSultaniyye denirdi. Bkz. Uzunçarşılı, age., s. 342-343.
50
Divanü’l-müfred: Sultanın köleleri/askerlerinin maaşları, hayvan yemleri ve bazı saray ihtiyaçlarını
tedarik eden divandır. Bkz. Uzunçarşılı, age., s. 385.
51
Emrü’l-Alîk:
52
Tavâşî: Sultana ait esirlerdir. Hadım ağaları denilen zümredendir. Habeşlerden oluşur. Bkz. Uzunçarşılı,
age., s. 348-349.
53
Haseki: Sultanın boş zamanlarında ve gezintilerinde kendisine hizmet eden görevliler. Bkz. Uzunçarşılı,
age., s. 347-348.

9
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

sayılabilir: Silahdarlık, zeredkâşlık ve bıçak devâdarlığı; ahır ve sulama emirliği ve bunun


dışındaki diğer vazifeler.
Bu yıl, tabılhane Emirlerinin sayısı 300 Emire ulaştı. Askerin sayısı arttı ve gıda azaldı.
Bu konu burada bitiyor.
Bu ayın54 başında, pazartesi günü Sultan, meydana gelerek oturdu. Halife ve 4 Kâdı,
girmiş oldukları sene vesilesiyle Sultanı kutlayıp, sonra evlerine döndüler.
Aynı gün muhtesib ez-Zeyni Berekat b. Emir Musa, Kahire valisi Emir Kurtbay ile birlikte
Kahire'de insanlara güvende ve istikrarda olduklarını, alış veriş yapabileceklerini, fazla
konuşmamaları gerektiğini çünkü her şeyin onun hükmü altında olduğunu; yani şehir ve
toplulukla alakalı işlerin (müşâhire ve mücâmia) onun nezaretindeki hisbe tarafından
kararlaştırıldığını duyurdular. Bu duyuruda muhtesip, “Yatsı namazından sonra kimse evinden
çıkmayacak, silahla dolaşmayacak, kimse Memlük elbiseleriyle gezmeyecek ve yüzlerini çarşıda
gizlemeyecek; bu söylenenlerin aksini yapanların cezası kesinlikle idamdır; kimse muhtesipten
himaye beklemesin” dedi. Daha önce dokuzuncu cüzde şu söylenmişti: Cülban Memlüklerinin55
büyük bir fitne çıkardıkları geçmişti. Sultan rahatsız oldu ve Mikyas’ta56 3 gün kaldı.
Emirler, Sultanla Memlükler arasında şu şartlarda sulh görüşmeleri yaptılar: "Vezir
Yusuf el-Bedri vezirlikten; Emir Kirtbay valilikten; Musa b. ez-Zeyni Berekat muhtesiplikten
(hisbe) azledilecek; çarşılarda erbabü’l-bedâi‘ üzerine kararlaştırılan müşâhire ile mücâmia
kararları iptal edilecek."
Şimdi söz bunun sebebine geldi: Sultan Kale’ye gittiği zaman sabaha kadar orada kaldı.
(7.sayfa) Ertesi gün Kahirelilere konuşulanları ilan etti
Cülbanlı Memlüklerle kararlaştırılan şey gerçekleşmedi. Ancak bu duyuru, Cülbanlı
Memlüklerin hoşuna gitmedi. Halk arasında ikinci bir fitne daha yayılmış oldu. İnsanların
arasında dedi kodular arttı. Aslında halk, Sultanı müşâhire ile mücâmia iptali için kutlamak
istemişti ancak herşeyin onun hükmü altında olduğu duyurulunca, halkın sevinci kısa sürdü.
Ayın ikinci günü olan salı gününde Sultan bahçede (el-Havş) oturdu. Tıbâk ile Ağalar
Sultan'a arzda bulundu. Sultan, önünde ayakta durmakta olan ağaları azarlayıp şöyle dedi: "Sizle
arama fitne sokan Karânisa Memlüklerini57 dinlemeyin ve düşmanlarımızı bu durumdan dolayı
mutlu etmeyin. Osman b. bize karşı harekete geçmiş durumdadır. Bir bölüğün yakın zamanda

54
Muharrem 922/Şubat 1516.
55
Cülban Memlükleri: Esir edilen kişilerden oluşturulan yaya askerlerdir. Çoğunluğu Habeşlerden oluşur.
Bkz. Uzunçarşılı, age., s. 428.
56
Mikyâs: Nil nehrinin kenarında, Nil Nehri’nin su seviyesini ölçmek amacıyla inşa edilmiş yerdir. Tam
ismi Mikyas’ün-Nil’dir. Bkz. Murat Mustafa Akın, Memlük Devleti’nde Abbasî Halifeleri, Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Ankara, 2018, s. 128.
57
Karânise Memlükleri: Çeşitli milletlerden oluşan paralı askerlerdir. Bkz. Uzunçarşılı, age., s. 429.

10
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

harekete geçmesi lazım. Yanınıza altın alın sefer sırasında ihtiyacınız olacak, muharebede
kafanızın meşgul olmaması için evli olanlarınız da boşansın! ".
Sultan’ın sözleri ağaların zoruna gitti. İntikam almak için fitne çıkarmak istediler.
Huzursuzluklar çoğaldı. Halk büyük bir fitne çıkacağını konuşuyordu. Memlükler, muhtesib58
b. Musa’yı o gün halka seslenişinde tüm emirleri kendi eliyle yapacağını söylediği için
katletmekle tehdit etti. Muhtesib Musa cemaatiyle birlikte kılık değiştirip sarı sarıklarla
Kahire'den ayrıldı.
Cülbanlı Memlükler bu duruma kızıp, Musa hakkında “Bizimle alay etti” dediler.
Ellerinden bir şey gelmiyordu. Memlükler, "Cemaati zaferanla bize karşı kılık değiştirdi; vallahi
onu öldürmeden dönmeyeceğiz!" dediler. Memlüklerin, pazardaki herşeyin pahalanması
yüzünden Sultana şöyle dedikleri söyleniyordu: “Muhtesib Musa’yı bize teslim et, onu öldürelim!
Pazarda her şeyin fiyatı arttı!”
Yedinci ayın pazar günü Ci'ân b. Kâdı Selahaddin’in b. eş-Şerefi Yahya vefat etti. Yakışıklı,
heybetli bir gençti. 20 yaşına yakındı. Büyük bir cenazesi oldu. O gün, Musa b. ez-Zeyni Berekât
heyetiyle birlikte atlara bindi ve Kahire'ye gelip Pazardaki mal sahiplerinden bazılarını
tutuklattı ve hakaret edip darp etti. Onları Kahire’de teşhir etti. O gün duyuru yaparak pazardaki
etin, unun, ekmeğin, peynirin ve satılan her şeyin fiyatını belirledi. (8.sayfa) Bütün bunlar onun
Cülbanlı Memlüklerinden korkusundan oluyordu.
Aynı ay içinde b. Suvar nezdinden saltanat kapısına (ebvabi’ş-şerife) bir elçi geldi
Suvarb., Devlet-i Aliyye’den Osman oğluna Ali Dolat yüzündün kızgındı. Yanında Sultana takdim
edilmek üzere hediyeler vardı. Bunlar 15 Buhtî deve, 8 at ve 6 katır ve başka şeyler. Sultan'a
nezaketle hitap etti. Sultan, emirleriyle sunulan hediyeleri kabul edip etmeyeceği hususunda
istişare etti. Öğleye kadar reisler Sultanın yanında kaldı fakat görüşülen konu o gün
sonuçlanamadı.
Aynı ayda, Devâdâr Emir Tumanbay yanında önde gelen emirlerinden biri olan Emir
Örzümek en-Naşîf ile beraber Nil suyu yükseldiğinde köprünün ne hale geldiğini kontrol etmek
için Feyyum’a gitti. Memlüklerin çıkardığı fitneden önce köprüyü kontrol etmeye Sultan
gidecekti fakat fırsat bulamadığı için Emir Devâdâr, Sultan’a oraya giderek son durumu izah
edeceği teklifinde bulundu.
Yine aynı ayda Sultan askerlerin eti azaldığı için onları Kale’ye çağırdı. Askerlerin
birçoğu Kale’ye çıktı. Makbuzu olanlar öne çıktı, olmayanlar içinse deftere bakılacağı söylendi.
Memlüklerin çoğunun makbuzları yoktu. Askerin etinin azalmasıyla ilgili olarak Vezaret
Divanı’nda 40.000 dinardan fazla noksan çıktı. Sultana bu olay çok ağır geldi.

58
Muhtesib: Esnaf ve zanaatkarları teftiş eden görevlidir. Ulema arasından seçilirdi. Bkz.Uzunçarşılı, age.,
s. 388.

11
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

Yine aynı ay Sultan, vezir Yusuf el-Bedri'nin artık güvende olduğunu söyledi. Memlükler
onu ölümle tehdit ettiklerinden bu yana saklanıyordu. Ayın dokuzu salı günü ortaya çıkmıştı.
Sultanla görüştüğünde ona tamamı samur olan hilat-ı seniyye takdim etti. Sonra da evine döndü.
Ayın 13’ü cumartesi gününde Sultan, Kahire’de beş kişiyi Menser'i temsil etmesi için
ferman çıkardı. Bunları Şeyhü’l-Arab İbn Ebû Şevârib tutuklamıştı. Sultan, kararından dönmedi
onlar Menser'in temsilcileri olacaktı. Aralarında Ebû Azrayîl denen bir kişi vardı. O beş kişinin
en büyüğü olduğu için onların sorumlusu oldu.
(9. sayfa) Şeyhü’l-Ârif Billah el-Veli el-Mu'tekid Seydî Muhammed b. Anân Allah'ın vefatı
bu ay veya önceki ayda idi. Allah rahmed eylesin. Tasavvuf şeyhlerinden ileri gelen biri olup,
insanlar arasında takvası ve itikâdıyla tanınırdı.
Ayın 15’i salı günü Emir Kansuh Habbaniye, Ebvâb-ı Şerife'ye geldi. Sultan onu
Trablus'a mal alması için göndermişti. O da malı alıp hazine-i şerifeye getirdi. Bunun sebebi,
koyunların askerlerin önüne çıkmasıydı. Sultan da Trablusluları mal vermekle cezalandırmıştı.
Ayın 16. salı günü, Sultan et hakkını alamayan askeri tek tek çağırıp etin karşılığı tutan
parayı ödedi. Askerlerden bazıları 4, 6 ve 10 aya kadar paylarını alamamış olanlardı.
Ayın 18. perşembe günü tabılhane emirlerinden biri olan Emir Kayıtbay, ileri gelen
komutanlardan biri olan Kale Naibi Emir Tuktabay’ın kızıyla evlendi. Kayıtbay, Atabek Kanım
Tacir’in eşinin akrabası idi. Düğünleri gösterişli olmuştu. Düğüne 25 şarkıcının katıldığı
söylenir. Düğünde en lezzetli yiyecekler sofralara serildi. Caddelere ve kasırlara, birçok ihtişamlı
mumlar yakıldı. Düğün unutulmayacak düğünlerin arasından sayıldı.
Ayın 22’sinde pazartesi günü birinci hac kafilesinin emiri geldi. O, el-Mukırrü’l-Alay Ali
b. el-Melik Müeyyed Ahmed idi. Sultan ona hil’at giydirdi. O da büyük bir kalabalıkla evine gitti.
Ayın 23. salı günü hac emiri Emir Alan girdi. Yanında Muhammedü’ş-Şerîf (kutsal
emanetler) vardı. O gün büyük bir gündü. Emir 'Alan Kale’ye çıktı. Sultan ona da hilat-i seniyye
giydirdi. O da evine büyük bir kalabalıkla gitti. Hacılar, Sultana Emir 'Alan için Hicaz kara
yolunda kendilerine iyilik yaptığından söz ettiler.
Bu yıl Mağâretu Şa‘b’ta hacılar için üzerlerine gelen sel nedeniyle çok büyük sıkıntılar
ortaya çıktı. Bu yıl hacılardan çok sayıda ölen olmuştur. (10.sayfa) Zira sel yanında kıtlık da
vardı.
Urbanlar59 hicaz yoluna yayıldı. Ve bu yıl Mubeşşiri Urbanların soyduğu, elindeki herşeyi
aldıkları hatta hacıların kitaplarına kadar aldıkları haberi geldi. Hiç bir haber ve bilgi alınamadı.
Emir 'Alân hacdan geldiğinde, el-Muallim Ahmed eş-Şami'yi Mekke'de yakalattırdığı
söyleniyordu. Aslında Ahmed eş-Şami zeredhânenin60 hamallarından biriydi. Mekke de onun

59
Urban: Savaş sırasında düzenli ordunun yardımcı aşiret kuvvetleridir. Bkz. İsmail Hakkı Uzunçarşılı,
age., s. 430. Urban aynı zamanda Çöl Arapları’nı ifade etmek için kullanılırdı. Ç.n

12
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

fazlasıyla harcama yaptığını gördüler. Emir 'Alân bu haberi aldıktan sonra onu yakalattırdı.
Ahmed eş-Şami'nin beraberindeki arkadaşı da kaçtı. Ahmed eş-Şami Kahire'ye geldiğinde parayı
nerden getirdiği anlaşıldı. Ahmed eş-Şami Kale’de darphane de çalışan bir grup arkadaşıyla
Sultan'ın malı olan 12,000 dinarı çalmıştı. Bir önceki ciltlerde bu konudan bahsettik. Sultan o
zaman darphanenin ustası olan Yakup el-Yahudi'yi suçladı. Ne zaman Ahmed eş-Şami Sultan'ın
eline geçti, çaldığını itiraf etti. Sultan, Ahmed eş-Şami'nin aldığı malı ondan tahsil etmesi için
Valiye verdi. Sonra Ahmed eş-Şami Kahire'de yaşayan başka birinin ismini verdi. O kişi göreceği
işkenceden dolayı Sultan'a aldığı 4,000 dinarı getirdi. Ve onlara payım sadece bu kadardı dedi.
Sultan bu parayı kabul etmedi ve onu baskı altında bıraktı. Sultan; "Paranın geri kalanı gelene
kadar bu demir göğsünün üzerinde duracak" dedi. Bu darphanenin ustalarından biriydi ve
hırsızlığı onlarla beraber yapmıştı. Uzun bir süre sonra darphaneden çalınan malın hırsızları
ortaya çıktı. Bu olay Sultanın yaptığı iyi işlerin arasına eklendi.
Perşembe ayın 25. günü Habeşistan Kralı bir elçi gönderdi. Habeşistan Kralı uzun
süredir Mısır'a elçi göndermemişti. 886 hicri yılında Kral Eşref Kayıtbay zamandan bu yana 1
elçi gelmişti. Hem ülkelerinin uzak olması hem de Mısır 'da bağlantılarının olamaması hasebiyle
gelinmiyordu. (11.sayfa) Sultan, elçi ve beraberinde olan heyeti gelmeden önce özensiz bir
hazırlık yapıldı. Ama Kayıtbay'a geldiklerinde özenli bir hazırlık yapılmıştı. Sultan bahçede
renkli bir çardaktaki, seki üzerinde oturdu. Sultan’ın Emirleri rütbe sırasına göre sağına ve
soluna oturdu. Elçiyle beraber Emir Özdemir el-Mihmandar, nöbetçi başlarından birkaç kişi ve
Sultan’ın, Saltanat Memlükleri’nden yakınları ve diğerleri, Salibe'den çıktı. Elçiyle birlikte,
Habeşistan’ın ileri gelen komutanlarından 5 kişi vardı, geri kalanı ise sıradan insanlardı. Onların
bir kısmı çıplaktı, başlarında sarılı bir şey yoktu, sadece saç lülesi bulunuyordu, kulaklarında
altın halka, ellerinde altın bilezik vardı. Habeşistan'ın Elçisi, en büyük Emirin oğluydu. O yıl
Kayıtbay'a gelen Elçi, bu elçinin babasıydı. Elçi'nin başında, aralıklı konulmuş altın parçaları, en
üstte değerli mücevher, altında sarkan renkli ipek süslemeler bulunan kırmızı kadife bir taç
vardı. Geri kalan Habeşistan 'Ayan Emirleri, renkli ipek elbiseler giymiş ve başlarında püsküllü
ipekler vardı. Onların arasında önemli bir kişinin olduğu söyleniyordu. Yaklaşık 600 insan
elçiyle birlikte gelmişti. Bu 600 kişinin beline kayış bağlıydı. Salibe'den çıktıklarında 1 devenin
üzerinde 2 davul vardı ve bu davullar çalınıyordu. Beraberlerindeki büyük papazın üzerinde,
arkası altın nakışlı mavi ipek kaftan vardı. Mısır'daki Hıristiyanların tümü gelip onlara
bakıyordu. 'Ayan atların üzerinde gidiyor kalanlarıysa yürüyordu. Merdivenle Kale’ye
çıktıklarında Papaz önden yürüyordu.
Yanlarında getirdikleri uzun demir sandalyelerle, bahçenin kapısına geldiklerinde,
onlara oturmak istediler fakat nöbetçi başları onları Sultan'ın huzurunda sandalyeye

60
Zeredhâne: Silahhane, cephanelik.

13
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

oturmalarına izin vermedi. Eşref Kayıtbay'ın zamanında geldiklerinde de sandalyeye oturmak


istemişlerdi ama o zamanda bu istekleri reddedilmişti. Bahçe kapısına geldiklerinde Elçi yeri
öptü. Kırmızı halı ya geldiklerinde o ve beraberinde gelen vekiller yeri öptü. Sultan'ın yanına
heyetten sadece 7 kişi geçti. Sultan’ın yanına yaklaştıklarında 3. kez yeri öptüler. (12.sayfa)
Sonra Elçi, Sultan' a Habeşistan Kralının mektubunu takdim etti. Mektup kabının ya altın ya da
gümüş olduğu söylentilerden biriydi. Mektubu Sultan'a okuduklarında içinde güzel sözler ve
çokça övgüler olduğu duyuldu. Aynı zamanda elçi ve heyeti Kudüs’teki Kilisey-i Kıyâmeyi61
ziyaret etmek için Mısır'a geldiklerini onlara mani olmamalarını istediği de yazılıyordu.
Merdivenin 5. basamağında mektup okunana kadar ayakta bekleyip daha sonra dağıldılar ve
Kale'den indiler. Sultan Kanatır-ı Siba' yakın Mizan-ı Mehare meydanından, gidene kadar
kalmaları iznini verdi. Sultan onlar için çadırları kurdurdu. Meydan kapısına, halkın onları
rahatsız etmemesi için Memlüklerin bazılarını oraya görevlendirdi. Vali, mihmanlar ve nöbetçi
başlarından bir grup halk onları taşlamasın diye Kale'den meydana götürdü. Tarihi bir gündü.
Habeşistan Kralı’nın elçileri, ülkeleri uzak olduğu için nadiren Mısır'a geliyorlardı. Elçi ve
beraberindekiler, yürüyerek 9 ay da Mısır'a ulaşabilmişlerdi. Sultan'a getirdikleri hediye
yeterince değerli değildi. Değerinin 5.000 dinar'a yakın olduğu söyleniyordu. Sultan hediyeye
baktığında görevlisine " Neden bunu ellerinden alıp bana getirdin" dedi. Sultan; "Bana listeyi
getirin eski Habeşe Kralları Eski Sultanlar'a ne gibi hediyeler takdim etmiş" dedi. Liste; el-Eşref
Bursubay, ez-Zahir Cukmuk ve el-Eşref Kayıtbay ve diğerleri... Habeşistan Krallarından eski
Mısır Sultanlarına gelen hediye listesi okundu. Eskiden Kralların hali vakti yerindeydi fakat
şimdi öyle değil hatta bazı tarihçiler Nil nehri üzerinde birbiriyle savaşmayan 60 devlet
olduğunu iddia ediyordu. Tarihçiler Habeşistan Kralı olan Melik Klavun b. en-Nasır
Muhammed'in 712 hicri yılında 100,000 dinar ve daha fazlasını takdim ettiği söylendi. Nadir
görülen bir hediyeydi. Elçi 3 gün Meydan’da kaldı, o ve beraberindekiler Habeşistan'dan
Kudüs’e Kilisey-i Kıyameyi ziyarete gitmek için yola çıktı.
(13.sayfa) Bugün Kâtib Emir Tomanbay ve Emir Erzemek en-Naşif dalgaların yıktığı
köprüyü tamir etmek için Feyyum'a gitti. Fırsat bulsaydı Sultan'ın kendisi gidecekti. Köprü
tamiratı 30.000 dinar tuttu. Döndüklerinde Sultan'a durumu ilettiler.
Bugün Muhibbuddin eş-Şaziri'nin vefatından sonra yerine Sultan Şemseddin İskenderi
İmam oldu. Sultan Şemseddin İskenderi'nin maaşı 1200 dinar olarak kararlaştırıldı.
Bugün Sultan etlerini alamayan askerlere paralarını ödedi. Sultan, Devlet Nazırı Kâdı
Şerefuddin es-Suğeyyir'e Haziney-i Şeriften 15.000 dinar verip, Memlüklere et dağıtması için
koyun almasını söyledi. Sultan artık askere yiyeceği et için borçlu kalmayacaktı. Önceden

61
Kudüs’te bulunan kilisedir. Hıristiyanlık inancına göre İsa peygamberin naaşı göğe yükselmiş ve
kıyamete yakın bir zamanda göğe yükseldiği yerden geri gelecektir. Buraya daha sonra inşa edilen
kiliseye verilen isimdir.

14
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

askerin yiyeceği etin borcunu ödemek Sultan’a ağır gelmişti. Askere borçlu kaldığı et parasının
40.000 dinardan fazla olduğu söyleniyordu. Yusuf el-Bedri işinden çıkarıldığından beri vezirlik
makamı boştu. Sultan bu işi kendi halletmişti.
Bugün Osman oğlunun ülkelerine saldıracağını duyan Sultan, Memlüklerle arasını
iyileştirerek bir veya birden fazla atı olan askerlerine gelip bedellerini alması çağrısında
bulundu.
Bugün Sultan, Gavri Memlüklerinden aldığı vergilerle; cephane (zerdiyat), kılıç, kalkan,
yay ve ok alıp 300 Memlük'e dağıttı.
Bugün tabılhane Emirlerinden Tubuk'tan Emir Kanbek öldü. Emir Kanbek, Tutuh'tan
Atabekî Uzbek'in amcasının oğluydu. Emir Kanbek, yaşlılığı ve hareketsizliğinden dolayı
ölmüştü.
Bugün Sultan, 'Ali Devletin kardeşi, Abdulrezzak'a ve Ali Devleti küçük ve büyük
çocuklarına aralarında paylaşmaları ve geçinebilmeleri için 8.000 dinar gönderdi. Sultan; "Ben
ve askerlerim gelmeden önce, siz ve Türkmen askerler ihtiyaçlarınızı karşılayın ve hazırlıklı olun"
dedi. (14.sayfa)
Sultan bugün İskenderiye'nin stratejik yerlerine bölük bölük demir tüfek ve mancınıklar
yerleştirdi. Çünkü Sultan Osmanlı askerlerinin deniz yoluyla İskenderiye'den Mısır'a saldıracağı
haberini almıştı. Sultan; "Dükkanlarınızı yola taşırmayın bu amelinizden dolayı Vali ve toprak
taşıyıcıları muzdarip oldu. " dedi. 13 sene önce Sultan ilk hüküm sürdüğü zamanlarda da yol
kesilmiş ve toprak yolu yükseltmişti.

(Şiir)
Gavri'nin devletinde acayip şeyler gördük, Gücümüzün yetmeği şeylere yüklendik
Bu sene yolların kesilmesi, ve güvensizlik yetti bize

Perşembe ayın 25. gününde Sultan, eski Mısır sahillerinde ve Bulak'ta62 mahsullerden
gelen vergiyi iptal ederek adaletini gösterdi. Vergi haksız yere alınıyordu; her bir erdeb, 63
buğday, barbunya ve arpa alınıp, satıldığında yarımşar dirhem gümüş vermek zorundaydılar.
Eşref Kayıtabay zamanında bu vergi alınmıyordu. Nasır b. Kayıtbay'ın Sultan olduğu dönemde
bu vergi tekrardan alınmaya başladı. Sultan Eşref Kahsuh Gavri döneminde ise alınan bu vergi
katbekat arttı. Alınıp satılan her erdebin karşılığı 3 kat artmıştı. Daha sonra karpuz için bile
vergi istendi. Allah Sultan'ın içine bir merhamet duygusu verene kadar ki uzun süre boyunca bu
vergi alınmaya devam edildi.

62
Kahire’de bir yerdir. Sonradan bu semtte kurulan matbaa adıyla meşhur olmuştur.
63
9 kilelik ölçek. Bkz. İ. Parlatır, Osmanlıca Türkçesi Sözlüğü, Yargı yay., Ankara 2012, 408.

15
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

Cumartesi ayın 27. gününde, Onlar Emirleri içerisinde, büyük Emir olan Erkmas, Büyük
Ahır'ın Emir'i Kan-i Baykra' nin kızıyla evlendi. Önemli bir olaydı. el-Atabeki Sûdûn el-Acemi,
Necli Makam-ı Şerifin, (15.sayfa) Mukırrı Nasiri, Muhammed ve sırasıyla bütün Emirler
oradaydı. Bu önemli bir gündü.
Pazartesi ayın 29 da Sultan, askerlere Divandaki atların ve kalan etlerin bedelini ödedi.
Zeredhâneye yeni başlayan bazı askerler hariç.
O gün Sultana, Osmanlıdan kötü haberler geldi. Sultan bu duruma çok sinirlenerek
Emirleri toplayıp Osmanlı hususunda istişare etti.
Salı ayın 30 da Sultan Kahire’deki bütün askerlere, perşembe sefer ayının 2. gününde
tatbikat yapmalarını istedi. Askerler kargaşa içindeydi.
Sefer ayının başı çarşamba günüydü. Halife ve 4 Kâdı, Sultanın, Sefer Ayını kutlamaya
gelmişlerdi. Sultan, Halife oturduğunda, Halife ve 4 Kâdı’ya şöyle dedi; " Osmanoğlu'nun
tehdidinden dolayı Halep'e gitmem gerekli sizlerde benimle birlikte bu sefere iştirak edeceksiniz.
Uyanık olun!" dedi. Onlar Sultana; " Karar senindir" yanıtını verdi.
O gün Sultan, İmam Abdurrezakın vefatından sonra yerine hafız-ı kurralar'dan biri olan
er- Rumi b. Şehabeddini 1000 dinar maaşla İmam yaptı.
Perşembe Sefer ayının 2. günü, Sultan, meydana gitti ve sırasıyla 4 bölük asker kaydı
yapıldı.
O gün 'Aynal yöresinin eski Emiri, garbiye kâşifi olarak bilinen, Memlüklü 'Aynal
yöresinin Silahkan Emiri, Hâyır Bey vefat etti. Ölene dek garbiye kâşifi olarak kaldı. Hâyır Bey,
Hicaz'a askerin komutasında muharebeye gittiği zaman Sultan ona 100 dinar vermişti. Hâyır
Bey, İbrahim b. kabilesinden el-Cazanili Urbanların başlarını kesip Kahire ye göndererek Sultanı
sevindirmişti.
(16.sayfa) O öldüğü gün cenaze namazını Sultan kıldırmıştı. Cenazesi kalabalıktı. Hâyır
Bey, zengin biriydi. Ardında hatrı sayılır bir mal varlığı bırakmıştı.
Cumartesi ayın dördüncü günü, Sultan, vefat eden Emir Hâyır Bey'in Memlüklere kalan
mal varlığının bir kısmını alıp onları sürgün etti. Sultan, Hâyır Bey'in baş katibini ve yakınlarını
hapsetti.
Hâyır Bey'in vasiyetinde, cemaatime dokunulmamasını istemesine rağmen Sultan bu
vasiyetine ehemmiyet vermedi.
Bu ay içerisinde, Şafi' âlimlerinden, herkesin tanıdığı, Şeyh Nureddin Ali el-Mahalli vefat
etti.
'Alemuddin Sultan Çelebi, Hüseyniye’de64 yaşıyordu. Sultan, Vali’ye pazardaki arazileri
yeniden yaptırma emri verdi. Vali ve beraberindeki Memlükler Hüseyniye'ye geldiklerinde

64
Kahire’de semt adıdır.

16
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

Hammam’l-Habbalin’den toprak taşımaları için çok sayıda eşek almak istediler fakat Hüseyniye,
‘Alemuddin’in himayesinde olduğu içim 'Alemuddin ve cemaati bu durumu engelledi.
'Alemuddin ve Vali'yle beraber olan Memlükler arasında tartışma çıktı. 'Alemuddinin kölesi,
durumu ona anlatmak için yanına gitti. O sırada 'Alemuddin hamamdaydı. 'Alemuddin
cemaatine; "Vali'nin beraberinde gelen Memlükleri dövün" dedi. 'Alemuddinin cemaati
Memlükleri dövdü, kiminin kafası, kiminin de eli kırılmıştı. Vali durumu duyar duymaz, atına
binip 'Alemuddinin yanına gitti. 'Alemuddin, Vali'ye söylenmeyecek ağır sözler söyledi. Vali,
beraberindeki Melüklüleri döven, 'Alemuddin'nin kölesini yakalattı. Sonra, Sultana gitti. Yanında
dövülen Memlükleri de götürdü. 'Alemuddinin, Vali ve beraberindekilere yaptığı bu faali,
Sultan'a ağır gelmişti. Bu durumdan sonra, 'Alemuddin, Sultan'ın onun tarafında olduğunu
düşünüp yanına gitti. Fakat 'Alemuddin, Sultan'a olanları anlattıktan sonra Sultan asker reisine
onu yakalatma emrini verdi ve şöyle dedi; "Vali'ye götür onu, Vali eğer onu affederse ancak o
zaman kararımı veririm." (17.sayfa) Asker reisi, onu tutukladı. 'Aba'sını65 çıkarttı, düğmelerini
söktü, daha sonra onu bir eşeğe bindirip Vali'nin onu affetmesi için yanına götürdü. Vali onu
görür, görmez meseleyi anladı derhal atına binip Emir Kebir Sûdûn el-'Acemi'ye gitti. Vali, Emir
Kebir Sûdûn el-'Acemi ye çok saygılı bir şekilde, Emir 'Alemuddin el-Çelebi'nin konusunu
konuştu. Sultan'ın, Emir 'Alemuddin el-Çelebi'yi affetmesi için gitmişti. Emir Kebir Sûdûn el-
'Acemi, Sultandan onun şefaatini istedi. Sultan'da şefaatini kabul etti. Vali, Emir 'Alemuddin el-
Çelebi'nin kıyafetlerini giydirtip, Sultan'ın huzuruna götürdü. Vali, ona Sultan'ın huzurunda yeri
öpmesi gerektiğini söyledi. Sultan onu gördüğünde ona sert sözler söyledi. Sultan;" Git evine! bir
daha yüzünü görmek istemiyorum." dedi. 'Alemuddin mal varlığıyla Sultan'ı ve Vali'yi zamanla
memnun etti lakin Kale’ye gitmesi yasaktı. Bu olay zamanla büyüdü.
Sultan, 'Alemuddini vazifelendirdiğinde, 'Alemuddin kendinden geçti. 10 Emir'den biri
olduğundan bu yana Sultan'ın emrindeydi. Küçüklüğünde, Emir olacağına dair bir nişane
kazanmıştı. Kansuh Gavri Sultan olduğunda, 'Alemuddin onun yakınlarından biriydi. 10 Emir
gibi, kısa kollu ve dökümlü 'Aba giyerdi. Kahire yollarında yürüdüğünde emrindekiler onun
yolunu açardı. Sırtında Emir olduğuna dair nişanesi vardı. Omzunda ipek bir bant takılıydı. Ve
büyük bir katıra binmişti. Memlükler onu öyle gördüklerinde içlerin den ona lanet okuyor bir
gün elbet onu öldürme umudu taşıyorlardı. 'Alemuddin'nin kökeni siyasetçi olan Hüseynilerden
geliyordu. Annesini kimse bilmiyordu. Kimseye hayrı dokunmayan, sert karekterli bir adamdı.

65
Erkeklerin giydiği elbise.

17
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

(Şiir)
Aklı ve anlayışı kıtsın, etli ve yağlısın
Talut'un66 görünümünü miras almışsın, fakat ilminden mahrumsun.

Pazartesi ayın 6. günü Sultan meydan’a gitti ve 4 bölük askerin arzını kabul etti. Günün
iyi havadisi; "Sultan artık Mısır da ve Kahire de Şurtalar'ın toplantı ve duyuru yapmaları men'
ettiğini bildirdi. Sultan; Nil'e ulaşan iki koy arasında kalan bölgeden elde edilen mahsullerden
gelen vergileri iptal etti." Halk bu haberi duyduktan sonra Sultan'a zafer duaları ettiler.
(18.sayfa) Kadınlar, pencerelerden zılgıtlar attılar. İnsanlar, yakılan meşalelere gümüş
tanecikleri atarak müjdeli bir haber aldıklarını gösterdiler. O gün önemli günlerden biriydi.

(Şiir)
Alem’in Sultanı Kahire'ye adalet getirmekle iyi etti.
Fiyatları indirdi, duyuruları da men' etti.
Ne kadar aç insan varsa sevinçle ona dua etti.
Ne kadar hüzünlü kalp varsa kederleri geçti.
Mahsullerimizi o zalim vergilerden kurtardı.
Askerlerin et paylarını karşıladı ve onları da memnun etti.
Birçok el onun için Sema'ya yükseldi ve gösterdiği hayır için şükürler edildi.
Hem ahireti, hem de dünyası için büyük bir sevap kazandı.
Şanı yıldızlardan bile daha yükseğe ulaştı.
Çünkü o Asır'ın Nadir Kralıydı.
Bu yıl çok bereketliydi.
Ne kadar çok iyilikler yapmış
Ya Rabbi! Ellerini nereye değdirir ise onu muzaffer kıl.

Eskiden yapılan duyurular Müslümanlar hakkında yapılan büyük bir kötülüktü. Çünkü
kötü insanlar Sultan'ı buna inandırmışlardı. Her ay yapılan o duyurulardan sonra alınan
paraların sadece şurtaya yetebileceğini söylemişlerdi. Ama toplanan o paralardan hem şurtaya
para hem de haziney-i şerife ye her ay 2000 dinardan fazla para gidiyordu. Muhtesib Musa b. ez-
Zeyni Berekat'ın söylemlerine göre, her yıl ki duyurular, yapılan ilanlar ve de başka yollarla
76.000 dinar haziney-i şerifeye gidiyordu. (19.sayfa) Emirlerin birkaçı, Musa b. ez-Zeyni
Berekat'tan, duyurulardan toplanılan paraları alıyordu. Bundan dolayı pazarlarda her şeyin
fiyatı yüksekti. Hiç kimse onlara karşı seslerini çıkaramıyordu. Halk;" Her ay Sultan'ın malını
Sultan'a veriyoruz diye söyleniyorlardı." Bu durum Sultan'ın hükmünden bu yana kadar ki
süreden, Sultan duyuları iptal edene kadar devam etmişti.
Bugün, Vezir’in kapısında Sultan'ın Memlüklerinden biri ölü bulundu. O Cülbanlı bir
dövüşçüydü. Onu öldüreni kimse bilmiyordu. Memlükler bu katle çok üzüldüler.

66
Talut: Tanah’a göre ismi Saul’dur. Saul, İsrail halkı arasındaki en yakışıklı kişidir. Genç, yakışıklı ve uzun
boyludur. İsrail’in ilk kralı olmuşdur. Bkz. Tanah, 1. Samuel, 9. Kur’an-ı Kerime göre ismi Tâlût’tur. Tâlût,
güçlü ve bilgili bir kişidir. Allah tarafınıdan İsrailoğulları’na hükümdar olarak seçilmiştir. Bkz. Kur’an
Kerim, Bakara Sûresi, Ayet 246 ve 247.

18
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

Salı ayın 7. günü muvazzaf Emirleri, vazife Emirleri, tabılhane Emirleri ve on Emir
Sultan'a gittiler. Asker reisi onlara; " Salı günü arza katılın" dedi. O gün, 16 Emir'in tayin edildiği
söylendi. Tabılhane Emirleri ve on Emir'in görevleri değişmedi. "Sefere gelemeyeceklerden özrü
olan var ise bana şimdi söylesin" dedi. Onlardan 1 grup sefere katılamadı.
Perşembe ayın 9. günü Sultan askerlerin hepsini topladı. Aynı gün, Sultan, Musa b. Kâdı
Berakat'ı vazifesinden el çektirdi. Onu zahire-i şerif nazırı yaptı. Avaz b. Şemseddin gibi. Musa b.
ez-Zeyni Berakat görevinden alındı. Önünde yürüyen yoğun bir kalabalıkla, Devâdâr Emir
Tomanbay'la birlikte, Kale'den inerek, Salibe'den çıktı. Hisbe artık boştu.
Cuma ayın 10. günü Sultan sabah namazını kıldıktan sonra Meydana gitti. Meydanın
kapısına geldi. Babul Karrafe'nin yanı. Oradan Ravda'ya daha sonra Mikyas'a gitti ve gününü
orada geçirdi. Sultan'ın oradan, köprü olayından dolayı Feyyum'a gideceği söylentisi yayıldı.
Daha önce Devâdâr Emir Tomanbay'la birlikte Emir Erzemek en-Naşif oraya gitmiş ve köprü
tamiratının yaklaşık 30.000 dinardan fazla tutabileceği raporunu Sultan'a vermişlerdi.
(20.sayfa) verilen rapordan sonra Sultan ikna olmadığından dolayı kendi gidip bu olayı çözmek
istedi. Sultan la birlikte gelenler; el-Atabeki Sûdûn el-Acemi, (Meclis Emiri) el-Emir Erkmas, el-
Emir Sûdûn ed-Devâdari (nevbet en-nüvveabın sorumlusu), el-Emir Ansabay (Hâcib el-
Huccabları), Emir Tomanbay ed-Devâdar, el-Emir Timur ez-Zeredkaş (onlardan biri), 10 6
emirden bazısı, önemli 50 kişi ve sıradan bazı insan toplulukları.
Sultan, cuma namazını Mikyas' ta kıldı ve orada bir gün geçirdi. Daha sonra Gıza'ya
uğradı. Sultan'a piramitlerin yakınında bir oba kurdular. Sultan gününü orada geçirdi. Daha
sonra dağın eteklerinden geçerek Feyyum’a ulaştı.
Sultan ile Alemuddün Çelebi arasında geçen olaylardan dolayı 'Alemuddin'nin Kale'ye
gelmesi yasaktı. Sultan, Muhammed el-Muhtar'a; "Saçlarımı kesmesi için bir Çelebi'yi getir" dedi.
Muhammed el-Muhtar, Sultan'ın huzuruna birçok Çelebi sundu fakat Sultan hiçbirini
beğenmemişti. Muhammed el-Muhtar, Sultan'a "Yanımızda küçük, köse, yetim bir çocuk var, adı
Abdurrezzak, kökeni Bab-ı vezirden, hizmetçilerin saçlarını keser, iyi de bir berberdir." dedi. Daha
sonra Sultan, "Getirin onu, saçlarımı kessin!" dedi. Sultan'ın saçlarını kestikten sonra
'Alemuddin'in yerine Sultan'ın berberi oldu. Bu oğlan çocuğu, Sultan'la beraber Feyyum'a
gelmişti. Sultan çocuğa güzel kıyafetler giydirtti. At ve katır verdi. Çocuk, Sultan'ın 1 saat
içerisinde berberi olmuştu. Allah'ın verdiğine mani olunmaz. Allah kırık kalplileri onarır. Bu
nadir görülen olaylardan biri sayıldı. Kul, baba ve dedesiyle her zaman bir yere varamayabilir
bazen şansı ile de bir yerlere ulaşır. Eskilerin, bir sözü vardır; "Bazı insanları kaderi mutlu eder,
ameli etmez"
Pazartesi ayın 13. günü idi. Abdurrezzak, Ali Devletin kardeşi ve Ali devletin oğulları
Mısır'a geldiler. Sultan onlara 8.000 dinar verdi. Daha sonra onlar, yönlerini Halep'e çevirdiler.

19
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

Perşembe ayın 18. günü idi. Kale Naibi ve Memlüklerin ileri gelenlerinden biri Kale'ye
yakın oturdular. Her zamanki gibi, Sultan olmadan, askerlere paylarını bölüştürdüler. (21.sayfa)
Pazar günü ayın 19 idi. Sultan Feyyum'dan geldi. Giza'dan67 geçti. Halife ve 4 Kâdı ile
görüştü. 4 Kâdı, el-Atabek Sûdûn el-‘Acemi, bütün Emirler, ta'yin olunmuş memurlar ve bölük
bölük askerler, Sultan'a, kutlama töreni yaparak Salibe’den çıkıp Kale’ye gidiyorlardı. Sultan 9
gün Feyyum'da kalarak, köprü meselesini halledip döndü. Sultan'a kâşifler ve bilginler
tarafından; atlar, koyunlar, inekler haricinde de değerli birçok hediyelerin geldiği halk
tarafından söylenilen söylentilerden biriydi. Halife Sultan'ı karşılamak için yanına gitti fakat onu
göremedi. Asır namazından sonra Kale'ye gitti ve Sultan'a hoş geldin dileklerinde bulunduğu
söyleniliyordu.
O günün havâdisleri şunlardı; Sultan Giza dayken fırtınalar çıktı. Mekyas'ın karşısındaki
tekne battı. Atlar sarsıldı. Tekne ters dönüp, bazı atların üzerine düştü. Herkes teknenin içindeki
her şeyin heba olduğunu söylüyorlardı. Daha sonra bu söylentinin sonucu anlaşılmadan
unutulup gitti.
Pazartesi ayın 20. günü Hristiyanların bayramıydı. Hammasin Bayramı’nın68 1.
günüydü. Bu yılki Hammasin bayramı sorunsuz geçti. Çünkü Mısır'da veba olmamıştı.
Perşembe ayın 23. günü idi. Nil Nehri'nin 15 arşın yükseldiği söylentisi geziniyordu.
Fakat İbn Ebi er-Reddad Sultan'a Nil'in yarım arşın yükseldiğini söylemişti. Nil Nehri o gün 12
arşın ve 3 parmaktı. O yarım arşın Bermahat ayında69, Nil Nehrine eklenmişti. Yağmur Said
bölgesinin yukarısına yağdı, seller oluştu. Bundan dolayı Nil zamanı değilken yükselmişti.
Geçmişte, Nil Nehri 'nin 2 arşın yükseldiği zamanlarda görülmüştü.
Cumartesi ayın 25. günü Sultan meydana gitti ve oturdu. Tabılhana emirleri, 10 Emir ve
reis en-Nuveb Sultanın yanına gitti. Sultan onlara; " Hazırlıklı olun, sefer için uyanık kalın, sizin
tüm ihtiyaçlarınızı karşılayacağım, bir hafta içinde çıkacağız " dedi ve Sultan'ın bu dedikleri
kabul görüldü. (22.sayfa)
Perşembe ayın sonuncu günü. Halep vekili tarafından birkaç kişi gönderildi. Halep vekili
Sultan'a bir mektup göndermişti. Mektupta; Irak Kıralı İsmail Safevi'nin asker toplayıp
Osmanlıya hücum edeceği yazıyordu. 920 hicri yılında Sultan Selim ve İsmail Safavi arasında bir
harp vuku' bulmuştu. İsmail Safavi’nin yenilgisinden daha önce bahsetmiştik. O zaman Tatar
meliklerinin de yardımıyla, topladığı askerlerle, girdiği savaşta Sultan Selim'e yenilmişti.
Yenilmesine rağmen pes etmedi. Yeniden askerler toplayıp, Osmanlı'dan Amed'i70 aldı. Osmanlı
onunla tekrardan harbe girip Amed'i aldı ve Safavili birini oraya Osmanlı Vekili yaptı. Safeviler,

67
Kahire yakınlarında, Pramitleriyle meşhur Mısır kentidir. Ç.n
68 Hamsin Yortusu denilmektedir. Hıristiyanların bayramıdır. Ç.n
69
Kıptilerin kullandığı 12 aylık bir takvimdir. Mısır takvimine dayanmaktadır. Ç.n
70
Türkiye’nin güneydoğusundaki Diyarbakır şehrinin eski ismidir. Ç.n

20
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

Amed'e yine saldırıp bütün Osmanlıları katlederek zafere ulaştı. Sultan Kansuh Gavri, bu haberi
duyar duymaz meydanda bütün emirleriyle birlikte sabahtan öğleye kadar bir istişare yaptı.
Sultan Kansuh Gavri, bizzat kendi Halep’e giderek Osmanlı ve Safavilerin arasında yaşanacak
harbi izlemek istedi. Çünkü her kim bu savaşta galip olursa yönünü bize çevireceğini biliyordu.
Toplantının kararı; Halep'e Ülkemizin güvenliği için asker göndermeliyiz. O gün Kaşifler ve
Urbanlar çağırılıp, 20.000 binicinin getirtilip şarkıye-ye, garbiye-ye ve Said'e Ülkeyi savunmak
için gönderilmeleri istenildiği söylentisi yayıldı. Bu askerler için söylenilen bir fesatlıktı çünkü
Kaşifler ve Arap Şeyhleri kendileri için 10 kat çıkar sağlayacaklardı. Ve’l emr-u’lillah-i te’alâ.71
(23.sayfa)
Rabiyü’l-Evvel'in başı Cuma günü idi. Halife ve 4 Kâdı, Sultan'ın aybaşını kutladı. Sultan,
ayın ikisinde, b. Şemseddin Naşif, b. Berakat ez-Zarif, Şeyh el-Kurra'ya ve Halife'ye "Hazırlığınızı
yapın, bir ay içerisinde, benimle Halep seferine çıkacaksınız" haberini iletti. Halife bu habere
üzüldü.
Pazar ayın 3. günü idi. Sultan, Meydan'a gitti ve oturdu. Sultan, hasekilerinden sefer için
bir cemaat ta'yin etti. Sultan, Beyseriye alanındaki ambarları açtı. Oradan birkaç kristal, akik
süslemeli semer çıkardı. Altın semer, altın kaplamalı çelik üzengi ve diğerleri. Sultan onları halk
arasında, Halep'e sefere çıkacağı haberi yayılsın diye yapıyordu.
Salı ayın 5. günü idi. Sultan Meydan'a gitti ve oturdu. 10 Emir’e ve Tabılhane emirlerine
Memlükler den kaç asker hazırlayabilecekleri hususunda konuştu. O emirlerin bazılarından 15
ve 10 Memlüklü asker istendi. Diğer bazı cemaatlere 5, 3, 2, 1 Memlüklü asker hazırlamaları farz
kılındı. Sultan; "Mevlütten sonra, bunları tas tamam, atlarıyla birlikte huzurumda görmek
istiyorum. Her kim emrimi yerine getirmezse onu işinden ederim" dedi.
Aynı gün, Katibü’s-Sır'ın Naibi, Kâdı Şehabeddin Ci'an, Sultan'ın ağzıyla
Emirü’lmü'minin el-Mutevekkil ‘Alellah dan, Halife'nin Sultan'la beraber sefere çıkabilme iznini
aldı. Geçmişte, Halife Sultan la sefere çıktığında bütün masrafları Sultan, karşılardı Halife 10.000
dinarlık bir liste hazırlamıştı. Başkaları tarafından 15.000 dinar olduğu söyleniliyordu. Şehâbi
Ahmed o listeyi Sultan'a arz etmek için Kale'ye getirdi.
Bu ayın başlarında, Safed vekili olan Yusuf, aynı zamanda Kudüs vekili, bir yıl Safed
vekilliği yaptı. Sultan, eskiden Safed vekili olan, Emir Turabay'ı Safed vekili olarak yeniden ta'yin
etti.
Çarşamba ayın 6. günü idi. Sultan Meydan’a gitti ve oturdu. Cülbanlı Memlüklerin
hepsini topladı ve onları sefer için ta'yin etti. Sultan sadece tüyü bitmemiş Memlükleri sefer için
seçmemişti. (24. sayfa)

71
Allah’ın izniyle.

21
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

Perşembe ayın 7. günü idi. Sultan, Memlüklü Tavâşilere işsiz Memlüklerin ve halktan
insanların cumartesi günü huzuruma gelmelerini gerektiğini söyledi. Sultan, onlardan her kim
sefere hazırsa akdini devam ettireceğini söyledi. Ve bunların isimlerini sefere yazdırdı. (Sultan
bu isteği ilğa oldu).
Cumartesi ayın 9. günü idi. Sultan Meydana gitti ve oturdu. Kerâsine Memlükleri,
yaşlıları, acizleri, düşkünleri, halktan insanları ve bunlardan yer sahipleri, Sultan'ın huzuruna
gitti. Sultan, kaşiflerle beraber bunlardan bir cema'at ta'yin etti. Diğer bir cemaati ise Kaşif-i
Garbiye'yle beraber ta'yin etti. Sultan'ın yokluğunda, keşşaflarla beraber, Buhayre'ye ye,
Tarraneye'ye, Menufiye'ye Menfelot’a ve Giza’ya fesatlık çıkaran Urbanlara oranın güvenliğini
sağlamak cemaatler tayin edildi. Sultan'ın bundan sonra sefere çıkıp Halep'e gideceği söylentisi
dolaşıyordu. Tavâşiler, halktan insanların ve Kâranise Memlükler’in içinden, söylenilen yerlere,
onları göndermek için seçtiler. Tavâşiler eskiden söylenilen akid üzerine bir konu açmadan
onları topladı.
Pazar ayın 10. günü idi. Sultan Giza'ya gitti. Sultan, vefat eden, Kâşif-i Garbiye Emiri
Hâyır Bey’in develerini gördü. Sonra döndü ve Kale'ye çıktı. Beyseriye alanına giderek, oradaki
ambarlarda, bekatır, kerkelat ve cevaşın gibi silahlara baktı.
Pazartesi ayın 11. günü idi. Sultan, adetlere göre bir mevlüt verdi. Eskiden, Eşref
Kayıtabay'ın yaptırdığı büyük çadırı (36.000 dinar ) kurdurdu. Çadırın büyük bir salonu, 3 holü,
ortası 4 direk üzerinde bir kubbesi bulunuyordu. Bu çadırın dünya da eşi benzeri yoktu. Renkli
kumaşlardan yapılmıştı. (25.sayfa) O çadırı ancak 300 usta kurabilirdi. Sultan çadırı bahçeye
kurdurdu. Şurbedariye, Deriden yapılmış tatlı su havuzu bahçeye kuruldu. Şurbedariye'nin
üzerine su içilmesi için, askılara, değerli bakır ve çini çanaklar asılmıştı. Her geçen yıldan daha
güzel büyük ve ziynetli bir şaraphane yapıldı. Sultan, çadırda oturdu. el-Atabeki Sûdûn el-
'Acemi, bütün Mukaddem emirleri ve diğer emirler, 4 Kâdı, ileri gelen insanlar, eskiden de
olduğu gibi görevlilerden belirli kişiler ve şehirde ki kurralar ve vaizler Sultan'ın huzuruna
vardı. Sultan büyük bir sofra kurdurdu. Bu önemli günlerden biriydi. Daha önceki mevlütlere
nazaran çok görkemliydi.
Aynı gün Kâdıyü‘l-kudât en-Nakib'in b. Mühyiddin vefat etti. Mühyiddin Abdulkadir Ali
b. Muslih eş-Şafi' b. Hoca Şemsuddin b. Kâdı el-Cevheri'nin akrabasıydı. İlim ve fazilet sahibi
lakin nefsine düşman ve çok cimri bir adamdı. Onunla ilgili söylenilen birçok kötü olaylar vardır
biz burada açıklamayacağız ama insanlar arasında hikâyeleri anlatılır. Öldüğünde yaşı 70 üzeri
takriben 80'a yakındı. Ölüm nedeni, Pazarda tahta terliklerle, Han-ı Haliliye doğru yürürken atın
birinin ona tekme atması sonucu bacağının kırılmasıydı. Onu Mensuriye Medresesinin halvesine
götürdüler orada birkaç gün kalarak ve vefat etmişti. Kâdı değildi. Altı kez kâdılık yapmıştı fakat
tekrardan atılmıştı. Kâdılık yapmak için 36.000 dinarı gitti. Kâdılık yaptığı bu altı vilayette
toplamda 2 yıl kalmıştı. Halktan kimse onu takdir edip sevmezdi. Kâdılık yapanların özürlerini

22
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

tespit edip onları işlerinden attırıp kendi onları yerine geçerdi. Bu şekilde; Kâdıyü‘l-kudât
Zeyneddiyn Zekeriyya, Kâdıyü‘l-kudât b. ebi Şerif, Kâdıyü‘l-kudât el-Kelkeşendi, Kâdıyü‘l-kudât
Kemaleddin et-tavîl, Bedreddin el-Mekini ve b. 'Alayuddin en-Nekib'in yerlerine geçmişti. Onlara
mal teklifinde bulunup onları işlerini bıraktırmaya çalışıyordu. en-Nakib b. Muhyuddiyn bir kaç
ay Kadılık yapıyor daha sonra işinden el çektiriliyordu. Mal varlığı bu ûslubundan dolayı israf
etmişti. (26.sayfa) Her şehre gidip birkaç ay Kâdı olarak kalırdı.

(Şiir)
Kadılık işi sağlamlaştı, üzülecek bir şey kalmadı.
Allah İbn-i Nakib-i yanına almadan önce onunla birlikte habiste gibiydim.

İbn-i Nakip, vazifedeyken, her gün payına düşen 2 miktar ekmek ve hazır yemek
alıyordu. Nefsini yemeğe, içmeye ve giymeye mahrum bırakıyordu. Para da kazanırdı. Kazandığı
parayı tekrardan Kâdı olabilmek için harcıyordu. Ve Kadılık görevi kısa sürüyordu.
O gün Şürbedar el-Muhtar Hasan da vefat etmişti. Sultan’ın Mühürdarı mal sahibi biriydi.
Sultan, onun malına çoğu zaman da el koymuştu. Sultan, el-Muhtar Hasan öldükten sonra bütün
malına tekrardan el koyup onun çocuklarına dahi bir şey bırakmamıştı.
Salı ayın 12. günü idi. Şeyh Mühyüddin el-Halebi vefat etti. Sultan’ın imamıydı. Sultan’ın
yakınıydı. İyi bir insandı.
Perşembe ayın 14. günü idi. Şam Vali’si Sibay’dan Sultan’a bir mektup geldi. Mektup ta;
Şam Vali’si Sultan’a; “Bilâd-i Şam’a geleceğinin haberini aldık. Bunu sana söylüyorum Ya Mevlana
Sultan! ; Bilâd-i Şam da fiyatlar yükselmiş durumda. Saman ve hayvan yemi yok. Topraktan,
buğday, arpa, mercimek ve nohut biçemedik. Hiçbir düşman bize saldırmadı. Bundan dolayı
kendinize rahatsızlık verip sefere çıkmayın. Eğer herhangi bir düşman saldırısına uğrarsak, biz
ona yeteriz.” Sultan, Şam Vali’si Sibay’ın bu sözlerine ehemmiyet vermedi. Halep’e yapacağı
sefere için kararlıydı.
Pazartesi ayın 18. günü idi. Sultan, el- Emir Erzemek en-Naşıf-ı işinden alarak hac emiri
(rekbil mehmel) yaptı. Sultan, Tabılhane Emirleri’nden biri olan el-Emir Pursubay el-Fil’i
işinden alarak 1. Hac Emiri yaptı. Bu ikisi Kale’den büyük bir törenle ayrılıp işlerinin başına
geçtiler.
O gün Sultan, on Emir’den biri olan Devâdâr-i Sekin, Emir Erkmas’ı işinden alarak Emir
Kurtabay’ın yerine, Kahire deki şurta merkezine ta’yin etti. Emir Kurtabay Takdimet-i Ulûf’a
geçti. Emir Kurtabay Sultan’ın seçilmiş Memlüklü bir emiriydi. Daha önce hem Kahire Valiliği
yapmış hem de Şarkiye kâşifliği yapmıştı. Son olarak, Sultan tarafından Takdimet-i Ulûf’a
geçirildi. Emir Elmas 41.000 dinar karşılığında vilayette çalışmıştı. 20.000 dinar almıştı, geri
kalan 20.000 dinarı kısım kısım alacaktı. (27. Sayfa)

23
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

O gün Memlüklü Emir Mamay es-Sağır işinden alındı ve Musa b. ez-Zeyn-i Berekat
yerine Hisbey-i Şerifey-e bakmak için görevlendirildi. Musa b. ez-Zeyni Berakat’ta Zahire
bölümünde görevlendirildi. Musa b. ez-Zeyn-i Berekat, Hisbey-i Şerife de yaşlaşık on yıl
(on yıl olmasına birkaç ay kala) görev yaptı. Görevden ayrıldığında herkes ondan memnun idi.
Emir Mamay es-sağır 15.000 dinar karşılığında hisbede görev aldı. Eskiden hisbede ve valilikte
çalışmak düşük vazifelerden sayılırdı. Zamanında, sıradan insanlar ve fâkıhlar da bu görevi
yapmıştı. Fakat şimdi bu iki görevde, önem arz eden görevlerden idi. Bundan dolayı bu
görevlerde çalışmak için çok para harcanmıştı. Müslümanların, kaburgalarından harcadıkları
parayı geri çıkaracaklar. La havle ve la kuvvete il’la bil’lahi ‘aliyyû’l ‘azim.
O gün, Sultan askere sefer için para verdi. Askerler sefere çıktı. Sultan, her bir
Memlüklüye 100 dinar, her bir askere 4 aylık masrafı için 8.000 ödedi. Aynı zamanda, bir deve
parası olan 7 eşrefi verdi.
Sultan, sefer için halktan seçtiği insanlara nafaka ödemedi. 4 ay için 8.000 ödedi. Bunun
sebebi, Kâdı Şerefeddin es-Sağır’ın Sultan’a yazdığı mektuptu. Mektupta şunlar yazıyordu;
“ Tarih’e baktığımızda, Melik ez-Zahir Berkuk devriyeye çıktığı zaman askerin halktan olanına hiç
nafaka ödemezdi." Sultan mektuptaki bu nasihati çok beğendi ve halkın içinden seçtiği askere
vermesi gereken nafakayı kesti. Sultan’ın halktan seçtiği askerler, Kâdı Şerefeddin es-Sağır’ın bu
görüşünden dolayı Sultan’a beddualar etti. Bu, halkına ettiği kötü bir faaldi.
Pazar ayın 17. günü idi. Musa b. ez-Zeyni Berakat’ın düşmanı olan Sayığ b. Ahmed,
hisbede, ortaya çıktı. Bir süre saklanıyordu. Ortaya çıktı ve Sultan’ın karşısına geçti. Daha sonra
sorunlar çözüldü. Sayığ b. Ahmed, Musa b. ez-Zeyni Berakat’la halledemediği sorunu Sultan’la
görüştükten sonra çözebilmişti.
Salı ayın 19. günü idi. O gün Hondcan Sükur’l-Çerkeziye vefat etti. O ebe ve aynı zamanda
Sultan’ın 910 (hicri) yılında ölen oğlunun annesiydi. Hondcan Sükur’l-Çerkeziye, dindar, hayır
sahibi ve kimseye kötülüğü dokunmayan biriydi. (28.sayfa) Vefatı duyulduktan sonra, Halife, 4
Kâdı, bütün Emirler ve belirli insanlar Bab-ı Stare’ye geldi. Gelenlere, onun cenaze namazını
Halife kıldırdı. Tabutu renkli bir seccadeye sarılmış bir şekilde merdivenden indirdiler. Naâşın
önünü açtılar ve Kale’den indirdiler. 4 Kâdı, Halife ve bütün emirler, Kale’den Medreset-i
Sultan’a (eş-şerabişîn) kadar cenazenin önünde yürüdüler. Onu çocuklarının yanında toprağa
verdiler. Bab-ı züveyleden değil Hoha Edgımış’dan mezarlığa geçtiler. Cenazesi kalabalıktı.
İnsanlar onun ölümünden dolayı çok üzgün ve hüzünlülerdi.
Perşembe ayın 20. günü idi. Halktan bir grup insan para meselesi için Sultan’ın
makamına gittiler. Bazı Emirler ve Devâdâr Emir ‘Alan onlara yardım etti. Fakat Sultan onların
dediklerini yapmadı. Ve onlara şöyle dedi; “ Bende para yok, her kim sefere gelmez ise o aldığı 4
aylık parayı da iade etsin, sadece bir aylık parayı vereceğim ki oturup dinlensin, sözleşmesi
bitirilsin.” Birçok topluluk, sefer için aldığı 4 aylık parayı geri iade edip sözleşmelerini bitirdiler.

24
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

Çarşamba ve perşembe günü Sultan kalan askerlere paralarını verdi.


Cumartesi ayın 23. günü idi. Bütün Kâranise, Cülban askerlerinin ödeyeceği parayı
tamamladı. Sultan, bahçede onlara seslendi: “ Sefer ayın birinci günüdür”. Askerler telaşlandılar.
Bu durum Kahire’yi sarstı. At ve katırların değeri arttı. Memlükler, değirmenlere saldırıp,
oradan at, beygir ve katır aldılar. Bütün değirmenler kapatıldı. Pazarda ekmek ve un kalmadı.
İnsanları kıtlık vurdu. Sıradan insanlar bile asabileşti. Sultan’a beddua ettiler. Memlükler
tarafından satılan kumaş dükkânları kapatıldı. Zanaatkârlık ve terzilik kayboldu. Kahire’nin
durumu bulanıklaştı. Tüccarlar, Memlükler, korkusundan saklandılar. Sefer için gençlerin bir
kısmını sakladılar. Mısır’ın durumu kıyamet günü gibiydi. Kimse kimseyi sormuyordu. Herkes
kendini düşünüyordu. (29.sayfa) Askerler Sultan’ın girdiği bu durumu ayıpladı. Diğer
hükümdarların, izinden gitmiyordu. Bu durumu bu kadar büyütmesi gereksizdi. Osmanoğlu,
daha Halep’e girmemişti. Ne gelen ne giden vardı. Osmanlı ülkesindeydi. Sultan için bir ayıp
daha meydana çıkmıştı. Mısır askerlerinin hepsi sadece 4 günde hazırlanıp, nafakaları
ödenmişti. Mısır halkı, bu olayın Safeviler ve Osmanlı Devleti’nin, Memlük askerlerinin az
olduğunu duymasından korkuyorlardı ve bundan dolayı Mısır’a saldırmalarından endişeliydiler.
Sultan’ın izlediği bu yol, doğru değildi.
Aynı gün, Sultan paralı Emirlerine en az 1000 dinar alan nafakalarını gönderdi. Sultan,
el-Atabeki Sûdûn el-‘Acemi’ye 5000 dinar gönderdi. Meclis Emiri el-Emir Erkmas, nevbet en-
nüvvabin sorumlusu Devâdâr Emir Sûdûn ve Hâcib’l-hüccâb Emiri Ansabay’a 4000 dinar
gönderdi. Geri kalanlardan; vazife sahibi olmayan, Mukaddem emirlerinin her birine 3000 dinar
gönderdi. Osmanlıya karşı savaşabilmek için Eşref Kayıtabay’ın döneminde ödenen eski
nafakanın yanında bu (nafaka) da neydi. Eşref Kayıtabay, Atabeki Ezbek’e 3000 dinar,
silahdarlık emiri Temaraz’a 20.000 dinar, aynı şekilde 20. 000 dinar meclis emirine, vazife
sahibi Emirlerin her birine, 15.000 dinar, geri kalan, vazifesi olmayan her bir Emir’e de 10.000
dinar göndermişti. Bu yapılan ödeme nadir bir olaydı. Eşref Kayıtabay’ın (895 hicri) Osmanlıya
karşı yaptığı bu son faaldi. Askerler haricinde Emirler ve Münceli yöresinden b. Hüssam'a
ödenen nafakalar toplamda 100.000 dinar ve de küsüratıydı.
Pazar ayın 24. günü idi. Sultan, ikindiden sonra Şerabisin’deki medresesine giderek
orada kaldı. Ölen eşinden kalan mirasları inceledi. (30.sayfa) Çokça; Altın, antika, kıymetli
eşyalar ve değerli kumaşlar bulunuyordu.
Salı ayın 25. günü idi. Sultan, Tabılhane emirlerini ve 10 emiri tek tek çağırıp nafaka
verdi. Tabılhane emirlerine 500 dinar, 10 emire de 200 dinar ödedi. Halife, nafaka bekliyordu
fakat Sultan ona nafaka ödemedi. Sultan, Halifeye, çadır gönderdi. Halife meşaketli bir duruma
büründü. Halife, bazı Emirlerden faizle borç istedi. Sultan’la beraber Halifenin Bilâd-ı Şama
parasız gitmesi çok garip bir durumdu. Eski Sultanlar, genel olarak Halifelere masrafları ve

25
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

Halife çocuklarına 500 dinar da ödüyorlardı. Fakat Sultan bu âdeti yerine getirmedi cimriliğini
ortaya koydu. Bu hadisede Sultan, Halifeye zulüm etmişti.
Sultan, Memlüklü Kâranise yaşlılarından oluşturduğu bazı grupları (500 kişi), nafaka
ödemeksizin, şarkıye-ye, garbıye-ye ve sa’id ‘e görevledirmişti.
Salı ayın 28. günü idi. Sultan, Kale’den indi. Ridaniye’ye gitti. Hizmetçilere, Sultan oraya
ulaştığında halıların nasıl serileceğini ve emirlerin nerede duracağını gösterdiler.
Aynı gün, Sultan, oğluna (Emir-i Ahır-ı Kebir); “Sefer için hazırlığını yap” dedi. Önceden
oğluna; “Ben dönene dek, Bab-ı Silsile’de kal” demişti.
Cuma ayın 28. günü idi. (Bişnis Kıpti 6. gününe tekabül) Sultan, yün elbisesini çıkarıp
beyaz elbisesini giydi.
Cuma ayın ilk günü idi. Sultan’ın eşi Hovend’in vefatının 1. haftasıydı. Bundan dolayı
Sultan, yemekli bir tören verdi. Halife, 4 Kâdı, (31.sayfa) Mukaddem emirlerin bazıları, şehrin
bütün kurrâ72 ve vaizleri Sultan’ın Şerabişin’deki medresesinde yapılan törende hazır
bulundular. Gece güzel geçti.
Rabiyü’l-Ahir ayının başı cumartesi günü idi. Sultan meydana gitti ve oturdu. Halife ve 4
Kâdı, Sultan’ın aybaşını kutlamak için geldi. Daha sonra evlerine gittiler.
Aynı gün, Muhtar Hasan eş-Şerbedar (Şaraphane sorumlusu) vefat etti. Sultan, onun
yerine b. Hasan eş-Şerbedar’ı ta’yin etti.
Pazar ayın 2. günü idi. Sultan, Memlüklü Cülbanlara, at kıyafetleri, renkli ipler, miğfer,
kalkan, zırh ve zeredhâne ambarından savaş aletleri dağıttı. Memlükler, Sultan’ın dağıttığı
aletlere hücum ettiler, en iyilerini kendi elleriyle seçmeye başlamışlardı. Bu durum, Sultan’ın
hoşuna gitmemişti. Çünkü bugünlerde ortam karışıktı.
Pazartesi ayın 3. günü idi. Sultan’a 2 başı, 4 eli, 4 ayaklı doğan, bir bebek getirdiler.
Sultan, onu gördüğünde hayretler içerisinde kalmıştı. Daha önce rastlanılmamış bir olaydı. Bu
olay, İmam Ali’nin, Allah ondan razı olsun, döneminde de görülmüştü. Allah Müslümanlar için
birçok nimet bahşetti. Bunlardan biri; Sultan, Şarkiye-ye, Garbiye-ye ve Said’e ta’yin ettiği
Urbanların görevlerini iptal etti. Daha önce söylemiştik. Sultan, harbe katılmaları için,
askerlerinin önünde, Urban Arap’larından biniciler seçti. Sultan, Urban Şeyhlerini ve bilginlerini
çağırıp onlardan 5.000 bin at binici talep etti. Sultan’ın bu isteği üzerine, at binicileri için tüm
ülkeye haber verildi; “Küçük şehirlerde, 100 dinar karşılığında 2 at binici, büyük şehirde de, 200
dinar karşılığında 4 at binici alınacaktır.” Çiftçiler bunu duyar duymaz, çocuklarını alarak,
hasatlarını, tarlalarını ve ülkelerini bırakıp kaçtılar. Bazı şehirlerde kimse kalmadı ve bundan
dolayı, şehirler harabeye döndü. (32.sayfa) Emirler bu olayın aslını öğrendikten sonra Sultan’a
şikâyette bulundular; ülkenin bir kısmı harabeye döndü. Çiftçiler kaçtılar. Emirler Sultan’a ağır

72
Kur’an-ı Kerim okumakta uzmanlaşmış kişi. Bkz. Mustafa Öz, “Kurra”, TDV, Cilt 26, s. 445-446.

26
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

konuşmuşlardı. Emirler; “ Sultan’ım biz sizinle sefere çıkacağız lakin ülkemiz harabeye dönecek,
nasıl karnımızı doyurup borcumuzu ödeyeceğiz?” Sultan bu kelamlardan sonra utandı ve verdiği
son fermanını iptal etti. Sultan, bilginler ve Urban Şeyhleri’ne; “Çiftçilerin çocukları savaşa
alınmayacaktır” diye bir duyuru yaptı. Sultan 1. fermanında ısrarlı olsaydı bütün Mısır harabeye
dönüp, büyük bir kıtlık çıkacaktı. Elhamdulillah Sultan’ımız kararında ısrarlı olmadı. Sultan,
Mukaddem emirlerinden biri olan garbiy-e kâşifi Emir Hâyır Bey’in kızını Mukaddem
Emirlerinden biri olan Emir Tâni Bey’in eşi tutuklattı. Onu, fahiş bir olaydan dolayı
yakalattırmıştı. Sultan ondan büyük miktarda mal istedi. Fakat o mallarını başkalarının adları
üzerine yaptırmıştı. Tüm mallarını başkalarının üzerine yaptırmıştı. Hâyır Bey öldükten sonra
bunlarla karşılaşmıştı. Düşmanları, Hâyır Bey öldükten sonra kızının 3 kazan dolu altını
olduğunu, Sultan’a söylediler. Sultan, Hâyır Bey’in kızına altınların nerede olduğunu sordu.
Fakat kız yemin ederek altınlarının olduğunu, inkâr etmişti. Sultan, kızın sözlerine inanmadı.
Ona; “ Eskiden o gençle yaşadığın ilişkiyi unuttuğumu sanma! Eğer babandan kalan altınları
getirmezsen, Yemin olsun ki! Seni ortadan kaldırırım.” dedi. Bu olaydan sonra kadın, Sultan’a
vermek zorunda olduğu altın için, çeyizlerini satmaya karar verdi. Musa b. ez-Zeyni Berekât ve
ileri gelenlerden bir cemaat her cumartesi ve salı kâdının kumaşlarını sattırıyorlardı. Bu
kâdının yaşadığı durum, Yeşbek devâdarının kızı, büyük ahırın Emiri Kanıbay’ın zevcesinde
başına da gelmişti Yeşbek Devâdârının kızı, miras kalmış gibi kumaşlarını ve cariyelerini satıp
borcunu ödemişti. Sultan, benzerini Hâyır Bey’in kızı da yapmıştı. (33. sayfa)
Cuma ayın 6. günü idi. Sultan askerlerine kalan 3 aylık et parası verdi. Mısır’da geç kalan
askerlerine et payı vermediler. Sultan; “Ben sefere gittiğimde tabbâhinlerden etlerinizi
alacaksınız” dedi.
Aynı gün Sultan, yüksek rütbelilerle Diydariye-ye gitti. Sultan’ın Bilâd-i Şam’a sefere
gideceği emri çıktı. Meydanda askerlere, hazırlıklı olmaları ve Sultan’dan önce sefere çıkmaları,
çağrısı yapıldı. Fakat Sultan bugüne kadar sefere çıkma nişanesi (Caliş) takmamıştı. Bilâd-ı
Şam’a gitmeden 40 gün önce çalış takmak Eski sultanların adetiydi. Fakat Sultan bu âdeti yerine
getirmedi.
Aynı gün, Sultan, Emirü’l-mü’minîn Muhammed ‘e (Mütevekki’l ‘Alallah) 1000 dinarlık
sefer nafakasını, Hüsemaddiyn, el-Elvah-i Bevvabi ed-deişeyle gönderdi. (Büyük Devâdâr’ın
Emir’i Tomanbay bu nafakanın verilmesine sebep olmuştu.) Emir Tomanbay olmasaydı, Sultan,
Halife’ye bir kuruş dahi göndermeyecekti. Sultan, 4 Kâdıya, sefer için hazırlıklı olmaları
gerektiğini iletmişti fakat 1 dirhem dahi göndermemişti. Parasız sefere çıkacaklarından dolayı
çok sıkıntı çekeceklerdi. Eşref Bursabay döneminden (836 hicri yılından) bu yana, ne bir Sultan,
nede 4 Kâdı, sultanlarıyla birlikte Bilâd-i Şam-a gitmemişlerdi. Eski sultanlar, sefere çıktığında, 4
Kâdıya ve halifeye nafaka öderdi. Fakat Sultan bu âdeti yerine getirmemişti. Sultan, birkaç gün
sonra, Halife’ye altın kaplama bir kılıç gönderdi. Zerdekaşiyeden Muhammed el-‘Adili’ye, kılıç,

27
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

Sultan tarafından, halifeye sunulması için verildi. Sultan daha önce halifeye görkemli bir hediye
de göndermişti. Sultandan, halifeye yaklaşık 2000 dinar ulaşmıştı. Sefere çıkacağı için, halifeye
5000 ya da 5000 dinardan fazla paranın ulaştığı söyleniliyordu. (34. Sayfa)
Cuma ayın 7. günü idi. Büyük bir topluluk, Memâmlik es-Sultani’ye den çıkarak Bilâd-i
Şam'a yöneldiler. Sultan, hazır bulunan bütün askere seslendi. “Hazırlıklı olan askerler benden
önce çıkabilir” dedi. Askerler her gün bölük bölük sefere çıkıyorlardı.
Aynı gün, Seyit Ahmed el-Bedevi’nin, Allah rahmed eylesin, halifesi hazırlanmıştı. Sultan,
Halife’ye; “Sefer hazırlığını yap benimle Halep’e geleceksin” dedi. Halife bunu duyar duymaz
Sefer’e gelemeyeceğini dile getirdi. Sultan’a ben zayıf güçsüz biriyim dedi. Sultan, onun bu
mazeretlerini, kabul etmedi. Sultan, Seyit Ahmed er-Rıfa’i’nin, Allah rahmed eylesin, Halifesi
sefer için hazırlıklı olmasını söyledi. Sultan, 4 Kâdıya da sefer için hazırlıklı olmalarını söyledi.
Kâdılar, Sultan’ın sefere çıkmaya yakın olduğu duyar duymaz, hazırlıklarını yaptılar. Kâdılar;
naiblerden oluşan cemaatlerin birçoğuna da bizimle sefere geleceksiniz dediler. Naibler, bu
durumdan rahatsızlık duydular. Kâdılar, naiblere hem bizimle sefere geleceksiniz hem de
makamınıza göre bir meblağ para ödemek zorundasınız dediler. Kâdılara bu davranışlarından
dolayı, her kısımdan ve herkesten tepki geldi. Sultan, Kâdıların bu davranışlarını duyduktan
sonra, onları kınadı.
Cuma günü, Şafi’i Kâdısı, Kemal et-tavîl, Cuma namazını, Sultan’a imamlık ederek
kıldırdı. Şafi’i Kâdısı Kemal et-tavîl, Sultan, Dehişede iken, yanına gitmek istedi. Sultan da onun
bu isteğini kabul etti. Sultan’ın huzuruna çıktı. Sultan’a ; “Size yemin ederim, ben bu durumdan
hiçbir şekilde faydalanmadım” dedi. Sefere gelen naibler, Sultan’ın huzurundayken; “Sefer
masraflarımız, Mısır’da kalan naiblere verilsin” dediler. Sultan naiblerin bu sözlerini duyduktan
sonra Sultan; “ Naiblere karışmayın! Zorla onlardan bir şey almayın! Naiblerden sefere kim
çıkmak isterse çıkar. Onları sefere çıkmak için zorunlu bırakmayın!” dedi. Sultan’ın bu
sözlerinden sonra Kâdıların, naiblere yaşattığı bu olay çözüme kavuştu. Kâdıların, naiblerden
istediği meblâyı, naiblerin bir kısmı ödemek için, büyük zarara uğrayarak, kumaşlarını ve
kitaplarını satmışlardı. Eskiden, Eşref Bersabay Amed’e sefere çıktığında, kâdıları ile naibleri
arasında böyle bir olay yaşanmamıştı.
Aynı gün, Sultan, hizmetkârları, nöbetçileri, (35.Sayfa) binicileri, şarabhanecileri ve
zeredhaneci gençleri gördü. Sultan, savaşta davul çalanların sorumlusuna; “Davulcuların ücretini
sen kendin öde! Kaç yıldır bu işten ekmek yiyorsun, o davulcuların parasını öde yoksa yanımızda
bu işi yapacak insan çok.” dedi. Sultan, Meğaniye ed-Dukke’leri gördü. Ebi Sunne b. Ahmed,
Muhevceb ve el-Melavi'ye; “Benimle sefere çıkacaksınız!” dedi. Sultan, daha sonra, binacıları,
taşçıları ve marangozcuları gördü. Sultan, onlardan beraberinde sefere çıkmalarını istedi.
Sultan, onları gördüğünde onlara sefere çıkmaları için nafaka ödemedi. Fakat onlarla 3 aylık bir
sözleşme yaptı. Sultan, onlara; “ Kaç yıldır Sultan’ın sayesinde geçiniyorsunuz, utanmıyor

28
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

musunuz sefer için nafaka istemeye.” Nasıl Kâdılar, sefere çıkmayacak olan naiblerden nafaka
istendiyse aynı şekilde, kurraların başı Zarif b. Şemşeddin, sefere gelmeyecek olan, kurralara,
vaizlere ve müezzinlere sefere çıkacak olanlar için bir meblağ nafaka ödemeleri farz kıldı.
Pazar ayın 9. günü idi. Sultan’ın sırdaşı, Şam ve Halep’e fil götüren adam, el-‘Acemi eş-
Şenkeci, filleri götürdü ve orada birkaç gün kaldı. Peş peşe öldüğü haberi yayılmıştı. Sultan onu
gizlice Safavi Şah’ı İsmail’e gönderdiği ortaya çıktı.
Pazar Rabiü’l-Ahır’ın 7. günü idi. Sultan’ın askerleri; gün doğmadan meydandan yola
çıkın, daha sonra Remle’den, Hıdret el-Beker den geçerek Salibe’den yola devam edin. Sadece
deve binici, olarak 15’li iki bölük vardı. İlk 15’li bölüğün develerinin üzerinde süslenmiş deve
semeri bulunuyordu. Diğer 15’li bölükteki develerin semeri kadife ve renkliydi. 300 at binici
vardı. Onların 100 ünün çelik üzengisi (36.Sayfa) altın kaplamaydı. At semerleri renkli kadifeydi.
Üç atın üstünde, renkli uzun süslemeler ve altın kaplama kumaşlardan yapılmış elbiseler vardı.
Semerleri de altındandı. Diğer 3 atın süslemeleri uzun Irakî yapımıydı. Semerleri de Bedevi
motifiydi. Defleri büyüktü. Sefere çıkan askerler, yanlarında 24 sarı atlas ipekli yatak
götürmüşlerdi. Her yatakta 2 tane kadife yastık bulunuyordu. Ve beraberlerinde sarı ipek
perdeli altı dolap, katırların üzerinde ise içinde sarı ipeklerin bulunduğu 2 hurç vardı.
Kendileriyle beraber süs olarak 5 at kafası getirmişlerdi. 2 atın boynunda renkli süslemeler
takılıydı. Atların boynunda, boncuktan, altından ve akik taşlardan işlemeli kolyeler vardı.
Büyükçe altın kaplamalı kolyeleri vardı. Diğer bir, iki atın üzerindeyse altından süslemeler ve
elbiseleri ve içinde altın olan sandıkları vardı. Sandıkların üzerinde genellikle, altından yapılan
kuş motifli değil, hilal motifi vardı. Bu kafilenin içinde 10 emirden birkaçı ve nöbetçilerin başı,
tam takım bulunuyordu. Kafilede sıradan bazı hizmetkârlar da vardı. Kafilede at üzerinde olan
ileri gelenler; Katibî Sır ‘Aca b. Mahmud, Asker Nâzırı Kâdı Muhyiddîn Kasrevi, Has Nazırı Kâdı
İmam b. ‘Alaâddin, Katib-i Sır Naibi Kâdı Ciy’an b. Şehabeddin Ahmed, İstable Nazırı Kâdı Ebu’l-
Bekâ, Muhtesip Musa b. Kâdı Berakat, Devlet Nazırı, Memlük Kâtibi Kâdı Şerefeddin Sugeyyir,
Ustedargân Şerefi Yunus Nâbulsî, Kâdı Ci’an b. Kerimuddin ve Memlük evlatları… Daha sonra
Sultan’ın sancağı, arkasından davullar, eski sultanların sancağı son olarak halifelik sancağı geldi.
Kafilede 4 davul 4 zurna ve 10 yük kös (kûsât) vardı. Eski Sultanlar, kafilelerinde genellikle 40
yük kusat bulundururdu. Sultan, askerler ve kafiledekiler Remle’ye ulaştıklarında insanlar
onlara bakıyordu. Askerler bundan dolayı safa girdiler. Sultan’ın bulunduğu kafile geçtiği sırada
halk kafiledeki atları az buldu. Eşref Bursabay Amed’e gittiği sırada kafilesinde renkli kadife
semerli ve çelik üzengili 400 at bulunduğu, yaşlılar tarafından söyledi. Bazı insanların, Devâdâr
Yeşbek’in sefere çıktığı kafilesinin, Sultan’ın sefere çıktığı kafileden daha kapsamlı olduğu
söylendi. (37.sayfa) Devâdâr Yeşbek, Babı Vezire’ye girdi iki Ziveyle kapısından çıkarak
Kahire’den geçmişti. Kahire’den geçen bu kafile Kahire’yi inletmişti. Tarihi bir gündü. Bab-ı
Nasır’dan ilerlediler, daha sonra Rıdaniy-ye’deki Muheyyemu eş-Şerife gittiler. Aynı gün Emir’l-

29
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

Mu’minin el-Mutevekki’l ‘Alellah’ın, ziyenit (senîh) önünde iki davul ve zurna çalınarak bir grup
asker ile çıkmıştı.
O gün sadece, Sultan’ın kafilesi çıkmıştı. Eski adetlere göre önce Sultan kafilesi yola
çıkardı daha sonra Emirlerin kafilesi Sultan’ın kafilesini yavaş yavaş takip ederlerdi. Sultan eski
adetlerin üzerinde durmuyor birçok Sultan’ın uyguladığı adetleri uygulamıyordu. Eski Sultanlar,
tabılhanelerin üzerine sefere çıkacaklarına dair bir nişane olarak caliş asarlardı. Askerleri arz
etmemişti. Sefere çıkanlara sefer nafakası verirlerdi. Tabılhanelere, sefere çıkılmadan iki ay
öncesinde bile caliş asılırdı. Zahir Berkok’un kafilesi Timurlenk’e gittiğinde Bab-ı meydandan
çıkmıştı. Zahir Berkok, at üzerinde elinde sopasıyla, kendisi kafilesini safa koyardı. Zahir Berkok
atının üzerinde Bab-ı Meydandan çıkarak Re’si Suve’ye gitti. Eski Sultan’lar Bilâd-ı Şam’a Burcu
el-Hamel da (ilkbahar da) giderlerdi. Ama Gavri, Burcu Sultan’da güneş tepedeyken yola
çıkmıştı. Askerler yolda çok güçlük çekmişlerdi. Eski sultanların adetlerinden biride bilâd-ı
Şam’a giden güzergâhlarının mezarlık yolları olmasıydı. Ama Kahire’ye doğru geldiklerinde
Kahire’nin ortasından geçerlerdi. Sultan Gavri bu adetlerin hiç birini gerçekleştirmeyip kendi
bildiğini okuyordu.
Perşembe ayın 13. günü idi. Memlüklü Cülbanlarından Canım’l-frenci’nin katil, eşkıya ve
kendine zararlı bir kimse olduğu insanlar tarafından söyleniyordu. (38.Sayfa) Memlükler,
Sultandan önce yola çıktıklarında, Canım’l-frenci’nin insanlara yol boyunca eziyetinin
dokunduğu ve onların eşyalarını çaldığı Sultan’a söylendi. Sultan bunu duyar duymaz yetkili
kişilere, onu yakaladığınız yerde hemen idam edilmesi emrini vermişti. Onu, Belbis’te yakalayıp,
giysisi, kılıcı ve kalkanıyla beraber bir darağacına astılar. Canım’l-frenci’nin beraberinde olan
gençleri ise, zincirlerle bağlayıp Makşere’ye götürdüler.
Cuma ayın 14. günü idi. Sultan Kale’de inip Karrafe’ye gitti. Şafi’i ve Leys İmamı’nın
Radıyallah-u ‘enhuma türbelerini ziyaret etti. Sultan’ın bulunduğu sohbette Büyük Ahır’ın Emir’i
olan oğlu da vardı. O gün Sultan çokça sadaka dağıttı.
Aynı gün Sultan, Rıdaniye’ye doğru yola çıktı. Emirler de Sultan’ın akâbinde yola
çıktılar.
Cumartesi Rabiyü’l-Ahır’ın 15. günü idi. Melik el-Eşref Ebu en-Nasır Kahsuh Gavri ‘azze
Nasruhu Bilâd-i Şama ve Halep’e doğru yola çıktı. (836 hicri yılında) yaklaşık 87 seneden bu
yana Yüce Eşref Bursabay Amed’e gittiği zamandan beridir Bilâd-ı Şam’a bu uzun süre zarfınca
giden bir sultanla karşılaşılmamıştı.
Cumartesi bütün Mukaddem Emirleri Sultan’ın yanında tastamam hazırlardı. Aynı gün
Sultan, Turbay yöresinden Emir Erkmas’a ( Meclis Emiri) bir müsemmer ve 2 atlas taktı. Onu
Silah Emir’i olarak ta’yin etti. Sultan, daha önce silahdarlığa bakan Emir Sûdûn el-’Acemi'yi
Atabeki’ye ta’yin ettiğinden bu yana silahdarlık boştu. Bu sefer-i şerif için ta’yin edilen 15
Mukaddem Emirler’i vardı. 15 Mukaddem emirler’inden vazife sahibi olan 5 kişi; ‘Acem-i Cani

30
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

Bey yöresinden el-Mukır el-Atebek-i Sûdûn, Silah Emir’i el-Mukır el-Seyf-i Erkmas, Necli
Makam-ı Şeriften, el-Mukır en-Nasır-i Muhammed, Büyük Ahır’ın Emiri, el-Mukır es-Seyfi Sûdûn
ed-Devâdâr-i, nöbetçi’lerden sorumlu kişi, Mustafa yöresinden Hacibu’l-hüccâb el-Mukır es-
Seyf-i Ansabay. Mukaddem Emirler’in den vazife sahibi olmayanları da zikredeceğiz; Sultan
Çerkez b. Kansuh, Zerdekaşlık ile bilinen Temel el-Hasani, Mukaddem Emirlerinden biri olan 2.
Karaca yöresinden Emir ‘Allan, Emir (39. sayfa) Kansuh Kurt, asabi mizacıyla bilinen Emir Can
Polat, haznedarlıkla bilinen Emir Tani Bey, Sultan’ın yakını Emir Bebers, Emir Ebrek Eşrefi,
Mukaddem Emirler’inden biri 2. Ahırın Emir,’i Akabay et-tavîl ve Mukaddem emirlerinden,
Kahire valisi olan Emir Kurtabay Eşrefi. Tabılhane emirlerinden vazife sahipleri; Şaraphane
sorumlu Emir Yusuf el-Nasiri, Zerdekaş-ı Kebir’in sorumlusu Emir Moğolbay eş-Şerifi, Yekşebay
yöresinden, ikinci nöbetçi başı Emir Kan bey, ikinci Hacib Emir Tomanbay Kara ve diğerleri.
Sultan, Sohbet-i Şerifte, sefere çıkmaları için 10 emirden birçok kişiyi ta’yin etti. Kahire’de kalan
emirler; Büyük Devâdâr’ın Emir’i ve Sultan’ın kardeşinin oğlu olan el-Mukır es-Seyf-i Tomanbay,
Sultan, seferden dönene kadar Sultan’ın naibi olarak ta’yin edildi. Mukaddem emirlerinden biri
olan, el-Emir Tuktabay Kale naibi oldu. Soğukkanlılığıyla bilinen Emir Erzemek, Mukaddem
Emirlerin biri olan Emir Tanibey en-Necmi, Rekbu’l-Mahmel emiriydi. Mukaddem emirlerin biri
olarak bilinen Sürmeli Emir Ezbey, Mukaddem emirlerinden biri olan ebu sunne olarak tanınan
Emir Kansuh, Mukaddem emirlerinden biri olan Emir Kansuh el-Facir, Mukaddem emirlerinden
biri olan ve Feyyum’daki köprü bakımıyla ilgilenen Emir Yekşebay, Mukaddem emirlerinden biri
olan, Siğr-i Reşit’te kule ve sur yapımındaki, Mimar Emir Hâyır Bey, Mukaddem emirlerinden
biri olan, İskenderiye ehli ve İskenderiye naibe Emir Hudaverdi, Mukaddem emirlerinden biri
olan Katya ehli ve Katya naibi, ruhlu lakabıyla bilinen, Emir Kansuh.
Cumartesi Rabi’ûl-Ahir’in 15. gün idi. (aynı gün), gün doğumuyla beraber, Mukaddem
emirleri, Sefer-i Şerife çıktılar. Birinci kafile, Mukaddem emirlerinden, Kahir’e Valisi olan Emir
Kurtabay’ın kafilesiydi. İkinci kafile, Mukaddem emirlerinden biri olan, 2. ahır’ın Emir’i Uzun
Akabay’ın kafilesiydi. Daha sonra, Emir Tanibey el-Haznedar kafilesi, Karaca yöresinden,
Mukaddem emirlerinden biri olan, ikinci Devâdârın emiri, Emir ‘Allan kafilesi, Mukaddem
emirlerinden biri olan Emir Ebrek el-Eşrefi, Sultan’ın yakını olan Emir Bebers kafilesi, asabi
mizacı ile bilinen Emir Can Polat, (40. sayfa) Bu kafileden sonra Emir Kansuh kurt kafilesi,
zeredkaşlık bilinen Emir Temer el-Hasan-i kafile, Sultan b. Çerkes Emir Kansuh kafilesi, Hacib-u
el-hüccâb, Mustafa yöresinden, Emir Ansabay, nöbet-u en-Nuveb’in başı, Devâdârlık göreviyle
bilinen, Emir Sûdûn kafilesi, Necli Makamı Şeriften, büyük ahır’ın emiri, el-Mukır en-Nasıri
Muhammed kafilesi, Torabay yöresinden Meclis Emiri, aynı gün silah emiri olarak ta’yin edilen
Emir Erkmas kafilesi, Cani bey el’Acemi yöresinden Atabeki Sûdûn kafilesi (bu kafile en düzenli
kafileydi) yola çıktı. Kafileler geçtikten sonra Sultan, merdivenin yanındaki İstable kapısından
çıktı. Sultan’ın önünde aniden askerler belirdi. Kafilenin başını sancak giydirilmiş 3 fil

31
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

çekiyordu. Fillerin ardında, Sultan’ın askeri (Allah onlara yardımcı olsun) bulunuyordu. Nöbetçi
başı emirleri insanların yarattığı izdihamdan askere zarar gelmemesi için sopalarla onların
önünü açıyorlardı. Daha sonra tabılhane emirleri geliyordu, akâbinden, 10 Emir, onları takip
ediyordu, Ardından vazife sahibi olan insanlar geliyordu. Bunlar; Mukır el-Kadvi Muhibbuddin
Mahmut b. ‘Aca el-Halebî, Katib-u Sır’ş-Şerif ve Kâdı Nazırü’l-Ceyş Muhyiddin Abdulkadir el-
Kasrevi, Kâdı Nâzıru’l-Has ‘Alaeddin b. el-İmam, Kâdı Şehâbeddin Ahmed b. Ciân nâib-i Katib-i
Sır ve İnşa-i Şerifin Divan Mesulü, Devlet-i Şerif Nazırı, Katib-i Asakir-i Mensure Kâdı Şerefeddin
es-Suğeyyir, Nazırı Hisbe-i Şerife ve Zahire Müdürü, Kâdı Musa b. Berekat, Çeyş-i Şam’ın Kâtibi
‘Aliyegan’ın Müdürü eş-Şerefi Yunus en-Nabulsi, İstablat-ı Şerif Nazırı Kâdı Ebu el-Baka, Hazain-
i Şerifenin Kuttabları, evlad-ı Cian, İstifa-i Çeyş’in Kuttabları, evladü’l-Meleki, Zeredhâne
Kuttabları ve diğer vazife sahibi olanlar, Nakıbu’l-Cuyuş el-Mansure, eş-Şerefi Yunus.
Bu kafilede hazır bulunan diğerleri; Sadet-i el-Aşraf’tan, Mekke Emirleri Şerif el-
Berekât’ın kardeşleri, Mukeddemin Emirlerinden önde gidiyorlardı. Daha sonra Sultan’ın b.,
(41.sayfa) Büyük Ahır’ın Emiri Mukırrı Nasiri’nin yanında Atabek-i Sûdûn el-‘Acami ile beraber
Mukaddem emirlerinin tümü kafileye katıldı. Daha sonra islâm Şeyhleri olan 4 Kâdı öne çıktılar,
onlar; Kâdiyü‘l-kudât-i Şafi'i Kemaluddin et-tavîl, Kâdıyü-‘l-kudât Hanefi b. Şühne Hüsameddin
Mahmut, Kâdıyü‘l-kudât Maliki b. Dümeyri, Muhyiddin Yahya, Kâdıyü‘l-kudât Hanbeli ibn-i
Neccar Şehabeddin Ahmed el-Futuvhi, daha sonra Emir-ul Mu'minin el-Mütevekkil ‘Alellah, el-
Müstemsik Billah b. Muhammed, Yakup el- Abbasi (Başında, iki sikkeli bağdadi modelli sarık
takılı, üzerinde Bealbek-i motifli, siyah ipek 'aba giymiş, başında takılı halifelik nişanesi yoktu,
önceden yakını olan halifelerin giyimlerinde kullandıkları geleneği daha az kullanmıştı.)
Sultan'ın heyetleri harekete geçmişti. Sultan'ın önündeki 2 ata uzun Irak-i elbise giydirilmiş,
Havvaşi motifli sarı ipek semerleri vardı, üzerleri küçük deflerle süslüydü. Diğer iki atta ise,
uzun iki süsleme, nakışları renkli altından semer vardı. Geri kalan bazı atların semerleri,
boncuk işlemeli altın kaplamalı ve bazılarıysa akikle süslenmişti. Daha önce de aktardık. Piyade
nöbetçilerinin bulunduğu diğer bir kafile, daha sonra çavuşlar, düzensiz askerler yürüyordu.
Şebbabe-i Sultaniye (eskiden kafilelerde bulunurdu) çalanlar yok idi. Daha sonra, bohçaları, sarı
ipek örtülü eşyaları ve kokulu tütsülerini taşıyanlar geçti. Sultan Malik Eşref Ebu Nasır Kahsuh
Gavri (Allah yardımcısı olsun) geldi. Halife, Sultan'ın yirmi adım önündeydi. Sultan, altın semerli
ve örgülerle süslü, büyük beyaz bir ata binmişti. Sultan'ın başında tacı vardı. Beyaz 'abası,
Bealbekî motifliydi. Altından 500 miskal süslemeler, siyah ipek şeritler üzerine işlenmişti. O
gün önemli ve büyük bir gün idi. Çünkü Sultan'ın kafilesi ve Heyeti göz dolduruyordu. Sultan'ın
başında, Sultaniye nişanesi takılıydı. Akabinde Mukaddem emirlerinden olan Memlüklü Sümbül
Osman-i bulunuyordu. Sultan'ın her iki tarafında silahlı heyeti bulunuyordu. Önemli ve aynı
zamanda da sıradan insanlarda onunlaydı. Züveyle kapısından girdi. Heyetiyle birlikte
Kahire’nin ortasından geçti. Kahire'yi inletmişlerdi. Halk, Sultan galip dönsün diye dua

32
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

ediyorlardı, pencerelerden kadınlar zılgıtlar attılar. Sultan, bu nidalarla Bab-ı Nasır’dan çıktı.
(42. Sayfa) Önemli günlerden biriydi. Daha sonra Rıdaniye’deki Muheyyem-i Şerife ulaştılar.
Daha sonraki gün, bütün altın ve gümüş sandıkları, Sultan'ın huzuruna getirildi. Diğer madenler
haricinden Sultan’ın 100.000 dinar altını olduğu söyleniliyordu. Sultan olduğundan bu güne
kadar bütün hazinelere el koymuştu. Zahire deki depolarda olan silahları aldı. Tarihi eserler,
kıymetli silah aletleri, eski sultanlardan kalan altından semerler, kristaller, akikler, örüklü
süslemeler, küçük kuş tüyünden yapılmış defler, kıymetli mücevheratlar, altın kaplamalı
üzengiler, süslenmiş deve semerleri ve diğerleri. Hazine küttabları, yardımcıları ve haznedarlar
tas tamam bir vaziyette 50 deve üzerinde, Sultan'ın huzuruna bu sandıklar getirildi. Sultan
Gavri'nin bütün bu mallarını, Halep Kalesine yerleştirdiği söyleniyordu. (Sultan Gavri'nin bu
mallarını daha sonra Osmanlı'nın el koyduğuna ilerde bahsedeceğiz) Silahlar 100 devenin
üzerinde taşınıyordu. Silah taşınan, 100 devenin önünde def ve zurna çalanlar vardı.
Önlerindeki diğer develer üzerindeyse asker için sopalar bulunuyordu. el-Vattak'a doğru
yöneldiler.
Pazar ayın 16. günü idi. Sultan, Kahire'ye askerleri çağırmak için munadiler gönderdi.
Duyuruda; "Sultan'ın cuma ayın 20. günü Ridaniye'ye gideceği ve sefer için seçilmiş olan askerin
bir özür sunmayıp tas tamam seferde hazır bulunulmaları söylendi."
Sultan el-Vattak'ta kaldığı sürede, Kâdıların Naiblerine sefer-i şerife katılmaları için
onlardan bazılarını ta'yin etti. Sultan'ın sohbetine Mekke Emir'i eş-Şerif Berekat'ın kardeşleri de
katıldı. Kâdıyü‘l-kudât Kemaleddin b. Şafi'i Şeyhi olan Zeynel Abidin, Vuheyş b. Kâdı Şemseddin,
Silahdarlık Emiri olan Emir Erkemas’ın İmamı, Kâdı Şemseddin et-Tefhen-i, Kâdı Zeyneddin ez-
Zahiri... Adı geçen bu Kâdılar Şafi'i mezhebine mensup Naiblerdir. Şafi'i âlimlerinden olan
şeyhler, Müslümanların müftüsü olan Cemaleddin es-San-i, ve Muhaddis olan Şeyh Selahaddin
el-Kalyubi Sultan'ın sohbetine katıldılar. Hanefi Mezhebinden 4 nâib; Şeyh Şemseddin es-Seyyid
eş-Şerif el-Burdini, Kâdı Zeyneddin Şar Nakkaşi, Kâdı Şerefeddin Belkini (43. Sayfa) Kâdı
Gıyaseddin Halil idi. Maliki mezhebine mensup olanlar; Kâdı Şemseddin Medyeni, Kâdı
Mu’inuddin b. Yakup. Hanbeli mezhebine Naibler; Kâdı Şehabeddin Heyteni, Kâdı Şemseddin
Turablusi. Sohbet-i Şerife katılan Meşayihu’l-Hekike; Kadiri Tarikatının Sadatları; Seyyid-i
Ahmed b. Rifa’i (R.A) Halifesi, Şeyh Muhammed b. Kışın, Seyyid-i Ahmed el-Bedevi (R.A) Halifesi,
Şeyh Afifuddin Şeyh b. Meşhed, es-Seyide Nefise (R.A), Sultanla Sefer’e çıkan İmamlar; Kâdıyü‘l-
kudât el-Henefigan Şemseddin es-Semdisi, Şeyh Şehabeddin b. Rumi. Sultan’la Sefer’e çıkan
Kurralar; Şemseddin b. Zarif, er-Rumi, el-Havas, Hasan et-Tentetai, Kâdı b. Halif, Ebu el-Fadıl el-
Far, Osman’ın her iki b. Sefer’e çıkan Müezzinler; Nureddin el-Hevas, Nureddin el-Hesen-i, Celal
ve Nasreddin. Sultan’ın sefer için seçtiği kişiler; Radıyuddin el-Haleb-i, Ömer b. Mu’inuddin,
‘'Alemuddin el-Abbasi, Muhibbuddin ez-Zahiri, Şemseddin el-Gizi ve Sadettin b. er-Rumi.
Sultan’la beraber sefere çıkacak olan Hazine Kuttabları; Kâdı Kerimuddin Abdulkerim b. Ci’an,

33
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

eş-Şihabi’nin kardeşi Ahmed, Ci’an b. Kâdı Selahaddin b. Şemseddin Muhammed, daha önce
zikredildi Zerdahane Kuttabları; Kâdı Zeyneddin b. Abdulbasıd, Abdulkerim b. el-Lazini ve
diğerleri. Sultan’la birlikte sefere çıkan Tabipler; Muhammed b. er-Reis, Şemseddin el-Unusi,
şimdiki baş tabip ve diğerleri. Kehhalinler; Abdurrahman b. eş-Şerif, Muhammed b. el-‘Afif ve
diğerleri. Muzeyyinler; Abdulkadir el-Murşid-i ve diğer cerrahlar. Sultan’la birlikte sefere çıkan,
Meğaniye ed-Dikkeler; Nureddin el-Muhevceb, Ahmed el-Esmer b. ebi Sünne ve Ahmed el-
Muhellavi. Eski sultanların harbe çıktığı zamanki gibi Sultan Gavri de, birçok ustalar, ahşap
ustaları ve demircilerle sefere çıkmıştı. Sultan’la beraber şeyhlerin şeyhi, Sultan el-Herafiyş ve
ona tabi olanlar, Şam’a ve Halep’e girdiklerinde bayrakları ve davullarıyla, önden yürüdüler. (44.
sayfa)
Salı, Rabiyü’l-Ahir’in 18. günü idi. Mukaddem emirlerinden 3 Emir, Çadır-ı Şeriften, yola
çıktı. Kahire Valisi idi, şimdiyse, Uluf-u Mukkaddem Emiri olan Kurtabay el-Eşrefi, 40 Memlüklü
adamı ile beraber, Emir Ebrek el-Eşrefi 45 Memlüklü adamı ile beraber ve Sultan’ı yakını olan
Emir Bibers, 44 Memlüklü ile beraber yola çıktı.
Çarşamba ayın 19. günü Mukaddem emirlerinden üç kişi; Emir Tanibek el-Haznedar 52
memlüklüyle, Emir Kansuh Kurt 62 Memlüklüyle, Emir Kansuh Sultan b. Çerkes 70 Memlüklü
ile, sefere çıktılar.
Perşembe ayın 20. günü idi. Mukaddem emirlerinden 3 kişi; Emir ‘Allan 76 Memlüklüyle,
Emir Can Bolat el-Muvetter 36 Memlüklüyle, Emir Temer ez-Zerdekaş 72 Memlüklüyle beraber
sefere çıktı.
Cuma ayın 21. günü idi. Mukaddem Emirlerinde vazife sahibi olan üç kişi; Hacibu’l-
hüccâb, Emir Ansabay 40 Memlüklü ile, Növbetü’n-nüveb’in başı Emir Sûdûn Devâdâr 64
Memlüklü ile, silahdarlık emiri, Emir Erkmas 65 Memlüklü ile bereber sefere çıktı. Yalnız,
Sultan’la birlikte sefer çıkacak olanlar; Atabeki Sûdûn el-‘Acemi, Sultan’ın oğlu Büyük Ahır’ın
Emiri, el-Mukırrı Nasiri ve 2. büyük Ahır’ın Emiri, Emir Akabay et-tavîl di. Atebek-i Sûdûn el-
‘Acemi’nin 530 memlüklüyle, Sultan’ın oğlunun 20 memlüklüyle (Küçük Yardımcı Kuttablar)
Akabay et-tavîl’in 45 Memlüklü ile (Sultan’la birlikte toplam 944 memlüklü vardı). Sefere çıkan
Cülbanlı Kâraniseler ve (45. Sayfa) halktan insanların sayısı 5000 kadardı. Bunlardan savaşa
katılamayıp Kahire’de kalan 2000 yaşlı vardı.
Cuma ayın 21. günü idi. el-Atabeki Südun el-‘Acemi ve Memlükleri adamları
Ridaniye’den çıktı. Sultan’ın oğlu ve ikinci ahırın emiri Sultan ile sefere çıkacaktı.
Sultan, Muhayyem-u eş-Şerifteyken Halep naibinden ona bir haber iletildi. Osmanlı,
Halep’e bir elçi gönderdi. Halep Naibi elçiyi yollamadan, mektubu aldı. Mektup Sultan’ın
Ridaniye’deki çadırına geldi. Sultan mektubu açtı; Güzel ibareler, saygılı lafızlar yazılıydı. “Sen
benim babam gibisin senden dua istiyorum. Ben senin iznini alarak, Devlet-i ‘Aliye’nin bazı
topraklarını işgal ettim. İşgal ettiğim yerlerde bana haksızlık yapılmıştı. Babam ve Sultan

34
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

Kayıtbay’ın arasında geçen meselelerden dolayı çıkan fitneler gibi şimdi de aynı şeyi yaşıyoruz.
Babamla Sultan Kayıtbay savaştı ve onun öldürülmesi tam isabetliydi. Suvaroğlu’nun babasının
ülkesindeki görevinde bırakıp bırakmamak, onun yerine bir başkasını getirmekse size kalmış.
Ülkenize, Çerkesli Memlüklü tüccarların gelmesine karşı çıkmadım. Ama onlar, sizinle kurdukları
altın, gümüş ticaretinden zararlı çıktılar. Bunun sebebiyet veren ben değilim. Tüccarlar bundan
dolayı sizinle ticaret yapmayı bıraktılar. Devlet-i ‘aliyeden aldığım bütün toprakları Sultan’ın
istediği üzerine tekrardan size vereceğim”. Sultan, mektubu okuduktan sonra Mukaddem
Emirlerini çağırıp, Osmanlının bu mektubunu okudu. Mektupta yazılanlar, Sultan ve bütün
Mukaddem emirlerini sevindirdi ve şöyle düşündürdü; aramızda sulh olacak ve en yakın
zamanda vatanımıza geri dönebileceğiz… Mektupta yazılanlar, Osmanlı’nın amacına
ulaşabilmesi için yazılmış, hile ve düzenbazlık planlarıyla doluydu. Osmanlı planını
gerçekleştirecekti.
Sonra Sultan, Osmanlının sırlarını öğrenebilmesi için önceden Halep’e gönderdiği 'Aynel
Bay Devâdâr Sekin, Sultaniye’ye geldi. 'Aynel Bay Devâdâr Sekin, Sultan’ın huzuruna çıkmak
istediğinde, Sultan askerleriyle birlikte Kahire’den ayrılmıştı. 'Aynel Bay Devâdâr Sekin Sultan’a
ulaştı ve şunları dedi; (46. Sayfa) “Osmanlı elçisi Halep’te ve Osmanlılar sizinle sulh yapmak
istiyorlar”. Haberi duyan halktan insanlar çok sevindi.
Sultan’ın, Vattak’tan Ridaniye’ye geçtiği gece, meşalelerden uçan kor Sultan’ın çadırının
bir kısmını yaktı. Bu olay insanların içinde umutsuzluğa yol açtı. Sultan, Ridaniye’den Vattak’a
geçtiği gece, Emir Tomanbay’ı, Kahire’ye dönene kadarki gıybe vekili olarak ta’yin etti. Sultan,
Kâdı Musa b. Berekat’ı, Emir Mamay’ın yerine hisbeye ta’yin etti. Sultan dönene kadar, Musa b.
ez-Zeyni Beraket’a, kendi adına söz söyleme hakkı verdi. Zeyni Berakat’ın kıymeti bu durumdan
sonra kat be kat yükseldi. Nızamul Mülk’te memleket üzerine tek söz söyleyen biriymiş gibiydi.
Emir Devâdâr, onun kuklası haline gelmişti. Onu istediği yöne çekebiliyordu. Sultan, Kahire
valisine görevinde kalarak, Kahire koruyup, kimseye zulüm etmemesi vasiyetinde bulundu.
Sultan, Emir Mamay el-Muhtesibe’ye ; “Benimle Halep’e sefere çık” dedi. Emir Devâdâr, Sultan’ın
yanından döndü ve önünde meşalelerle, heybetli bir kalabalık arasından geçerek, Salibe’den
geçti. O esnada, emniyetin sağlanacağını, alışveriş yapılacağını, hiç kimsenin yatsı namazından
sonra silahla dolaşmaması gerektiğini, her kim bir işte çalışırsa ne bir Memlüklü ne de halktan
bir kimse ona karışmasınını, kimsenin hakkı kimsede kalmayacağını, böyle bir durumla
karşılaşıldığında da Emir Devâdâr’ın kapısına gidip, Emir Devâdâr tarafından hakkınızı tahsil
edilecektir, duyurusu yapılacaktır. Duyurudan sonra insanlar emire ellerini açıp dua ettiler.
Emir Devâdâr, Sultan’ın yokluğunda halkın yararına işler yaptı. Kimseye zülm etmedi. Halk onu
sevmişti. Emir Devâdâr heyeti ile Salibe’den çıktığında, önünde birçok Memlüklü askerler
bulunuyordu. Su’at, Naftiye ve Sakayin’den insanlar, onların önlerini açıyordu. Emir Devâdâr
heyeti ile birlikte evine gitti.

35
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

(Şiir)
Allah bu alemlere Emir Devâdârı Geybet Naibi ve Emr-i Nehyi yaparak şereflendirdi.
Hem kerem sahibi hem cesur, her savaşta yenen, altında ak veya kara at da olsa o faristi.73
(47. sayfa) Eğer bir mazlum bir zalimden şikâyetçi olursa emirimiz de adalet ışığı var
Allah’ım ona yardımcı ol, bütün havadislerde onu koru
Musa oğlu’nun, halk için muhafaza eyle, o her yaralı kalbi sihirden koruyor
Yüce ve kerem sahibi Hisbe Nazırı, o kadir gecesi doğdu
Emirlerine saygılı davranıyor, bundan dolayı kazanıyor
Eski Zahire Divan-ı nazırıydı, etkisi düşmanlarının boynuna takılı
Yusuf gibi Mısır’ın azizi oldu, onu, yıldızlardan, nurdan ve haşırdan sakınmak

Cumartesi Rabiyül’-Ahır’in 22. günü. Sultan, Halifeleri, 4 Kâdısı, büyük ahırın Emiri olan
b. el-Mukkırrı Nasiri ve 2. Ahır’ın Emir’i Akabay et-Taville birlikte sabah namazından sonra
Ridaniye’deki Muheyyem Şeriften ayrıldı. Haniket Siryakos’a yöneldi. Vattak’ta (Ridaniye’de) 7
gün ikamet etti.
Pazar ayın 23. günü 12 Haniket Siryakos da birgün bir gece kaldıktan sonra ayrıldı.
Salı ayın 24. günü idi. Üçüncü camikiye askerlerine Mısır’da geciken akidleri ödendi.
Emir Tuktabay, Medrec’in yanındaki merdivenlere oturarak parayı her kesin gözünün önünde
onlara dağıttı. (İlk defa Sultan’ın yokluğunda para dağıtımı yapıldı.)
Aynı gün Emir Devâdâr, Sultan’ın, Şarkiye-ye ve Garbiye-ye görevlendirdiği Mukaddem
emirlerine çıkıp ülkemizi Urbanların şerrinden muhafaza etmelerini söyledi. Emir Devâdâr, Tani
Bey en-Necmi’yi şarkıye-ye, Emir Ezbek el-Mekhal’i Garbiye-ye, Emir Kansuh el-Faciri Menufiye-
ye, Emir Kansuh Buseyrey-i Buheyre-ye ve Emir Yekşebay’ı Feyyuma (köprü tamirinden dolayı
oradaydı) yönlendirdi. Emir Devâdâr: “Herkes vazifesini dosdoğru yapsın” çağrısında bulundu.
Onlar da geciktirmeden vazifelerini yerine getirdiler.
Pazar ayın 24. günü idi. Memlüklü tüccar, Emir Nevrûz (48. sayfa) (Tabılhane
emirlerinden biriydi. Eşref Kayıtbay’ın soyundan geliyordu. Yaşlandığı için hareketsizlikten
vücudu ağırlaşmıştı) vefat etti. Sultan, Emir Nevrûz’un yerine, Memlüklü Mamay es-Sağir
görevlendirdi. Bundan sona Emir Nevrûz’un atlarına katırlarına ve vazifelerine, Mamay es-Sağir
bakacaktı.
Aynı gün hava karardı, yıldırım çıktı, şimşekler çaktı ve yağmur dolu dolu yağdı. Kıpti
hesabına göre bir soğukluk gelmişti. Yağmur üç gün boyunca yağdı ve böyle bir durumla
nadiren karşılaşılıyordu. Ardınlar fırtınalar çıktı. Akşam vakitlerinde hava sarardı. Halk, hastalık
çıkacak dedi ve öyle de oldu.
Salı ayın 24. günü idi. Sultan’dan haber geldi; Sultan, Hankah’tan çıktığında, ‘Alamuddin
Çelebi’in, es-Sabi Abdurrezzak’ı öldürmesi için gönderdiği fedayiyi atların arasında gördüler.
Fedayiyi yakalayıp Sultan’ın huzuruna götürdüler. Sultan onu sorguladığında suçlamaları inkâr
etti fakat Sultan, onun sözlerine inanmadı ve onu idam etti. Daha sonra Sultan, Kahir’e valisi

73
1.Ata binen kişi. Binici, süvari, 2.Feraset sahibi, anlayışlı

36
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

Emir Erkmas’a; “'Alemuddin’in evini bastıktan sonra onu, evinin kapısında idam et ve akrabalarını
da hücrelere at” dedi. 'Alemuddin bu haberi duyar duymaz evinden kaçtı. Vali 'Alemuddin’in
akrabalarını Sultan seferden dönene kadar, zincirlere vurarak hücrelere attılar. Daha önce
Sultan ve emirlerin 2000 dinara takâbül eden mallarını, Hüseyne’de yakmışlardı. Bu olayın
ardında, 'Alemuddin’in Çelebin’in atlılarının olduğu söyleniyordu. Gece gündüz Alemuddin
Çelebi’yi yakalamak için arıyorlardı. Vali’nin adamları, Nadi Vattan’a kadar gittiler ama onu
orada da bulamadılar.
Cuma ayın 28. günü idi. Emir Devâdâr, Feyd ve ebü’l-Menca köprüsü kapandığı için aynı
zamanda Nil nehrinin de yükselmesinden (12 zira’) dolayı oraya gitmişti. (49. Sayfa) Emir
Devâdâr, köprülerin açılması için zorluk çekmişti. Köprülerin, temellerine inerek, temelde
oluşan yığılmaları kırarak çıkardı. Mühendisler, suyun altında çalıştıklarından dolayı güçlük
çektiler.
Cumadiyü’l-Ula ayı idi. Muhtesib el-Emir Mamay es-Suğeyyir Sultan’ın yanına geçti.
Onunla beraber 13 yaşında olan, Kasım b. Ahmed b. ebi Yezid b. Osman, adında bir çocuk vardı.
Çocuğun Amcası Sultan Selim di. Ahmed Bey öldükten sonra, lâlalar Kasım’ı alarak gizlice
Halep’e geldiler. Sultan, onları gizlice Mısır’a getirdi. Daha sonra, onları Bilâd-ı Şam’a bazı
amaçları için getirtmişti. Ama faydasız….(26) Çocuk Emir Mamay’ın yayındayken önünde heyeti
bulunuyordu. Sultan, Osmanlının, bu çocuğa ne kadar kıymet verdiğini göstermek için, 2000
dinar harcama yapmıştı. Sultan, Mısır’da Osmanlı soyundan bir erkek çocuğunun olduğunu
duyurmak istemişti. Sultan, Osmanlı askerlerinin bunu duyar duymaz hemen Sultan Selim’e
haber verip Kasım'ı almaya geleceklerini düşünüyordu. Fakat Sultan’ın bu düşünceleri hiçbir
sonuca ulaşmadı ve Osmanlı, çocuğun yanlarında olmalarını önemsemedi. Çocuk, Emir
Mamay’la Salibe’ den çıktığında başında Türkmen sarığı, belinde hançeri, kulaklarında değerli
taşlarla süslenmiş küpesi vardı. Aynı zamanda, yanında Osmanlılar’dan bir topluluk
bulunuyordu. Sultan, Emir Mamay ve Emir Aynal Bay Devâdâr Sekin’e (Bilâd-i Şam dan yeni
dönmüştü) çocuğu tekrar Halep’e getirin dedi.
Sultan’ın yokluğundaki havadisler; “Şurta Valisi Emir Erkmas, insanlara eziyet ediyordu.
Emir Erkmas, Memlüklere, Kahire sokaklarına ve mahallelerine Düreys Çarşısı başında,
Huseyne’de, Kantarati el-Hacib’in üzerinde, Hadret el-Ful’un yanında, Hohatu’l-Kattanin
sonunda, Makas’ın sonunda birer tane derb yapmalarını söyledi. Kahire’de harap olmuş birkaç
yeri kapattılar. İnsanlar çıkan yangından çok korktu. (50. Sayfa) daha sonra, herkesin
dükkânlarının üzerinde bir kandil yapma çağrısında bulunuldu. Yatsı namazından sonra hiç
kimse silahlı dışarda gezmesin. Sultan yokluğunda, Emir Devâdâr’ın yaptığı güzel şeylerden biri
sayıldı. Emir Devâdâr, Sultan’ın yokluğunda insanların hiçbirini rahatsız etmedi. Onlara Kale’de
zorla nöbet tutturmadı. Eski sultanların zamanında, Sultanlar Bilâd-ı Şam’a gittiklerinde, yetkili
askerler nöbet tutmuyor, Sultanlar gelene dek halka nöbet tuttururlardı. Halk bu durumdan

37
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

muzdaripti. Kale’ye gittiklerinde yorulurlardı. Evlerinde uyuyacaklarına Kale’de nöbet tutup


güçlük çekerlerdi. Halktan nöbet tutmaya gidemeyecek olanlar, yerine birini göndermek
zorundaydı. Sultan Eşref Kayıtbay zamanında da böyle bir durumla karşılaşılmıştı. Sultan Gavri
sefere gittiğinde, Emir Devâdâr, askerlerin, halka nöbet tutturmasını kabul etmedi. Bu olay Emir
Devâdârın iyi işlerinden biri sayıldı. İnsanlar bundan dolayı ona dualar etti.
Sultan’ın gıyabında olan bir olay; Memlüklü Cülbanlar’dan bir kişi, merkepten buğday
almak istedi. Buğdayı aldığında, buğdayı taşıyacak bir hamal bulamadı. Said ‘de bir fellâh gördü
fellâhın, üzerinde sepetleri bulunan bir eşeği vardı. Memlüklü, sepetli eşeği fellâhtan almak
istedi ama fellâh eşeğini vermedi. O an Memlüklü, fellâhın kafasına vurdu. O darbe adamın
kafasını kanatmıştı. Adam kendini denize attı. Denizde, baygınlık geçirerek öldü. İnsanlar o
memlüklüyü yakalayıp, Sultan’ın vekili olan Emir Devâdâr’ın huzuruna götürdüler. Devâdâr;
onu zincirlere vurarak Sultan gelene dek onu hücreye atması için Vali’ye gönderdi. Memlüklü
Cülbanlar, yakınlarının başına gelen bu durumu duyar duymaz Emir Devâdâr’ın kapısına gittiler
ama Emir Devâdâr o sırada, tamir edilen köprüyle ilgileniyordu. Emir’in evindeki görevliler,
Memlüklü Cülbanlara, Emir Devâdâr’ın, yakınlarını valiye teslim ettiğini söylediler. Bunu duyan
Memlüklü Cülbanlar, valinin evine giderek, o fellâhı öldüren memlüklüyü hücreden çıkardılar.
Hatta valinin evini soyup yakmayı dahi düşündüler ama bunu yapmadılar. Emir Devâdâr, bu
durumu duydu fakat o fellâhın hakkını alacak gücü yoktu. “Ve rahet ‘ala men rah" 74 (51. sayfa)
Sultan'ın yokluğunda Ammar adında Eşrefiye tabakasına mensub, Kale’de, Tatarlar’dan
kalma harabe evlerde yaşayan Tavâşiye yöresinden, Eşrefiye tabakasına mensup biriydi.
İnsanlar onun mal ve mülkünün olduğunu söylerlerdi. Hırsızlar onun evine girip, kafasına,
sopalarla vurup öldürdüler. Kölesini ve cariyesini de öldürüp, mallarının tümünü aldılar. Kale’de
iki hayvanın dövüştüğü bile görülmemişti. Kale Naibi, Emir Tuktabay bu olay sonucunda
hayretler içerisinde kaldı. Çünkü Kale kapıları her gün akşam ezanından sonra kapanıyordu.
Salı ayın 11. günü idi. Kâdıyü‘l-kudât-ı Şafi'i Cemaleddin İbrahim Şeyh Ala'addin
Kalkeşendi'nin b. vefat etti. Allah rahmed eylesin. Din, fazilet ve hadis ehli bir 'alimdi. Gavri
döneminde 2. kez Kadılık görevini icra etmişti. Doksan yaşına yakındı. Şafi'i 'âlimlerinden belirli
bir 'âlimdi.
Aynı gün Sultan'ın Salı Rabiyü’l-Ahir 25. gününde Salihiye’ye ulaştığı haberi geldi. Sultan
Salihiye’den çıkmadan Halife ve 4 Kâdıya Gazze’ye gitme emri verdi. Sultan da Katya’ya gitti.
Katya Naibi Kansuh Ruhlu Sultan'ı gösterişli bir şekilde karşıladı. Bazı yalan haberler yayıldı;
Sultan'ın sefer yolculuğu sırasında, Kâdıyü‘l-kudât-u Hanefi'nin katırının çalındığı haberi geldi.
Daha sonra çalınmadığı ortaya çıktı. Kâdıyü‘l-kudât-ı Hanbeli'nin bohçası çalındı. Sultan'ın 8

74
Olan olmuştu.

38
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

devesinin içerisindeki bir mal yüklü bir devenin de çalındığı haberi alındı ama bu çıkan
haberlerin gerçek olmadığı gün yüzüne kavuştu.
Perşembe Cumadiyü’l-Ula'nın 4. günü idi. Sultan'ın Gazze-i Mahrusaya girdiği haberi
geldi. Gazze Naibi Devlet Bay Sultan'ı büyük bir hürmetle karşıladı. Gazze’de 5 gün kaldı. Sultan,
Gazze’den önde 4 Kâdı ve halifesi bulanan kafilesiyle birlikte geçti. Sultan Gazze'de iken
(52.Sayfa) Bevvab ed-Dehişiyle Ali Cemaleddin el-Elvahiyi işinden el çektirip Muallim-u el-
Muallimin olarak eş-Şehabi Ahmed b. et-Tuluni'nin yerine atadı. Döneminin hatasıydı. Çünkü
işin ehli olanı işinden el çektirip o işe münasip olmayan biri getirilmişti.
Cuma, Cumadiyü’l-Ula'nın 19. günü idi. İbn-i ebi el-Derda dan Nil-i mübarekten müjde
geldi. Suyun dibine kadar 12 zirâ'tı ve bu iyi bir haberdi. Eskiden Nil'in yükselmesine 96 parmak
vardı ama bu yıl beklenmedik bir şekilde yükseldi. Melik en-Nasır Hüseyin Muhammed b.
Klavun (761 hicri) zamanında da bu olay görülmüştü. Onun zamanında, Nil, ka'ide de 12 zirâ'
kadar yükselmişti. Makrizi Hıtat'ta, Celaleddin es-Suyuti de Kevkebu Ravda’da Nil'in 24 zirâ'
yükseldiğinden bahsetmiştir. Nil'in o zaman ki yükselmesinden dolayı zararlı çıkıldı. Daha sonra
bu durum telafi edildi. Eşref Bursabay'ın (838 hicri) döneminde, Nil, kâ'ide de 11 zirâ' ve 10
parmak yükselmişti. Daha sonra 20 parmak ve 20 zirâ' yükselmişti. Bu yıl, Nil nehri kâ'ide 12
zirâ' yükseldiğinden dolayı, insanların, eskiden olduğu gibi Nil'in yükselmesiyle çıkabilecek
zararlardan dolayı içlerine bir korku düşmüştü. Ama bu yıl böyle bir durum yaşanmadı.
Cuma ayın 27. günü idi. Tabakay-i Zemamiye’den Emir Can Bey vefat etti. Tabılhane
emirlerinde idi. Memlüklü, Eşref Kayıtbay'ın soyundan geliyordu. İyi de bir insandı. Aynı gün
eski paraları yürürlükten kaldırıp yeni paraları bastılar. Duyuru; eski ve yeni paralar iki farklı
değeri oldu. Bu durum, halkı kötü etkiledi. Cumadiyü’l-Ahire ayının başı salı günü idi. Kâdı
naiblerinin önde gelenlerinden birkaç kişi Emir Devâdâr’ın evine giderek ayın başlangıcını
tebrik ettiler. (53. Sayfa)
Bu ayda, Sultan’ın Cumadiyü'l-Ula’nın Pazartesi ayın 18. gününde Şam-i Mehrusa’ya
gittiği haberleri geldi. Sultan’ı Sibay, Minye'deki Taberiye bölgesinden, Şam Naibi’nin aldığı
haber, insanlar tarafından söyleniyordu. Sultan, önünde halife ve 4 Kâdısı gidiyordu. Arkadan
Mukaddem, tabılhane ve aşarat emirleri tam takım bulunuyordu. Sultan’ın vazifelendirdiği
insanlar, birçok askerler, Şam emirleri ve başında ihtişamlı bir taç takılı olan Sibay’da vardı. Eski
zamanlardaki gibi bir heyet oluşmuştu. Şehr-i Dimeşk’i çok görkemli bir şekilde süslemişlerdi.
Sultan’ı Dimeşk Kalesi’nde, arbaneler ve ilahilerle karşıladılar. Fransız tüccarlar, Sultan’ın
başından aşağıya altın attılar. Şam Naibi Sibay, Sultan’ın atının geçeceği yollara ipek kumaşlar
serdi. Sultan’ın başından dökülen altınları Memlükler almaya çalışıyordu. Çıkan izdihamdan
dolayı Sultan atından düşmek üzereydi. Bu durumdan dolayı, Sultan, altın atılmasını ve ipek
kumaşların serilmesini men’ etti. Buna rağmen, Sultan, Şam’a ulaştığında Fransız tüccarlar
Sultan’ın başından aşağı dinar dinar altın serptiler. Darphane ustası, Sadeke el- Yahudi, Sultan’ın

39
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

başından aşağı gümüş sikkeler attı. Sultan için, Medreset-i en-nâib te konaklaması için yerler
hazırlandı. Şehr-i Şam, 7 gün ziynetli kaldı. O gün belirli günlerden biriydi. O karşılama önemli
bir karşılamaydı. Bab-ı Nasr’dan girdi ve meydana gitti. el-Kabuni el-Fukani deki, Sultan
makamına çıktı. Orada, Dimeşkli hûccablar ve eski ev sahipleri ile ilgili kurallar çıkardı. Sultan
için Şam’da yapılan bu ihtişamlı karşılama Sultan Eşref Bursabay döneminde de Amed’de (836
hicri) yapılmıştı.
Sultan, Kabun’daki konakladığı yerde 9 gün kaldı. Kâdıyü‘l-kudât eş-Şafi’i (54.sayfa)
Kemal ed-Din et-tavîl ikinci kez Emevi cami'sin75 de hutbe okudu. Sultan bu iki hutbeye
katılamadı. Şehri Dimeşk 7 gün ziynetli kaldı. Sultan, daha sonra Humus’a gitti. Hama’ya gitti.
Hama’nın Naibi Gazali Canverdi Sultan’ı karşıladı. Sultan, Hama da Şam’dan daha fazla kaldı.
Sultan, Şam’daki karşılamadan daha gösterişli bir şekilde karşılandı. Sultan, Hama’dan
ayrıldığında, daha önce, Emir Mamay el-Muhtesib’le beraber Mısır’dan çıkan, Kasım Bey, Ahmed
b. Osman’ı Hama’ da bıraktı.
Hevadisler; Pazartesi ayın 14. gününün gecesinde. Görülmemiş bir ay tutulması oldu.
Dünya adeta kapkaranlık oldu. Ayın yarısından fazlası, gecenin 3/1 kadar ki süre boyunca
karanlıktı. Ertesi gün, Emir Devâdâr, Urbanlardan müfsid birinin idam edilmesi kararını verdi.
Onu Kanterat-ı el-Hacib’e astırdı. Emir Devâdâr, Sultan’ın yokluğunda Mısır’da iyi derece de bir
emniyet sağlamıştı. Emir Devâdâr, Kahire Valisi Emir Erkmas’a yanına Cülbanlı Memlükler’den
birini alıp gün batımına kadar Kahire’deki insanların ahvellerini takipte kalması emrini verdi.
Emir Devâdâr bu emri ile Kahire’yi düzene soktu. Emir Devâdâr, Emir Erkmas’ın halktan
insanların, kendilerine yol yapmaları karşılığında onlardan, para almasına kızıyordu. Bu halka
edilmiş bir haksızlıktı. Güvenlikle ilgilenenler, halktan insanların ev yapmaları karşılığında
onlardan çok para alıyorlardı. Güvenliktekiler, herhangi bir evin kapısına gidip yol tamiri için
para isterlerdi. Ev sahibi para vermek istemediğinde, parayı ödeyene dek kapısında beklerlerdi.
Dul kadınların kapılarını üzerlerine kapatıp, kadın onlara yatak döşek verene dek, (55. sayfa)
onu aç ve susuz bırakırlardı. Fakirler, bir veya iki eşrefi ödemeye zorunlu bırakılırdı. Fakat
zenginlerin, beş veya on eşrefi ödemeleri zorunluydu. Bu sistem, Hattı el-Makas, Hat Bab-ı
Beher, Süveyket el-Leben, el-Huseyne, Sûk el-Düreys, Hat Bereket el-Ratli, ve diğerleri gibi.
Yaptıkları bu zulüm Hindistan’da bile görülmemişti. Onlar, Müslümanların menfaati için yol
yaptıklarını söylüyorlardı. Bu, durumdan çok yararlandılar. Topladıkları, malın çok azını yol için
harcadılar. Vali'ye; “Seyyide Nefiden, Cami’ İbn-i Tulon Suvk’unun sonuna kadar olan bütün
dükkân ve mülk sahiplerinden, mal toplamaları gerektiğini söylediler”. Hıdret İbn-i Kumeyhe’den
Bab-ı Kuraheye kadar bir sur inşa edeceklerini iddia ettiler. Bu Sur’u Urbanların bize aniden
saldırmasını önlemek için yapacağız. Bu söylenenler, Müslümanların malını almak için yapılan

75
Suriye’nin Şam Şehrinde bulunan camidir. Şam Ulu Cami olarak da bilinir.

40
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

hilelerdendi. Onlar dükkânların ve mülklerin sayısını yazmaya başladıklarında, halk bu durumu


Emir Devâdâr’a yetiştirdi. Emir Devâdâr, bu durumdan dolayı valiye çok kızdı. Emir Devâdâr, bu
durumdan, haberinin olmadığını dile getirmek için büyük yeminler ettiği söyleniliyordu. Hatta
Emir Devâdâr’ın valiye bu yaptıklarından dolayı onu tekmelediği bile konuşuluyordu. Bu
konuyu tamamen kapadı. Bundan dolayı halk ona dualar etti. Daha sonra Hacib-u el-Hüccâb
Cemaatinden, bir başka zulûm vuku bulacaktı. Bunlar, liman sahiplerinden, limanların girişinde
oluşan, çamur yığınını temizleyip, sefinelerin kolay limanlaması için büyük meblağda, mal almak
istediler. Emir Devâdâr bu durumdan haberdar olur olmaz sefinelerin limanlara girişini iptal
edip bu meydana gelen kötü ameli ortadan kaldırdı. Bu olay büyüdü ilerde bu husustan
bahsedeceğiz.
Cumartesi ayın 19. günüydü. Emir Devâdâr, Emir Yekşabay’ın Feyyum’daki köprü
yapımının kontrolü için gidip birkaç gün kaldı ve geri döndü. (56. sayfa) Sultan’ın yokluğunda
Emir Devâdâr, Emirler ve askerlerle beraber, her gün, Matariyeye ve Burket-u Hacca gidiyordu.
Emir Devâdâr, Bab-ı Nasır’dan, önünde birçok askerle dönüyordu. Bunu Arapların, ve
fellâhların, Mısır’da askerin kalmadığı, fikrine kapılmamaları için yapıyordu. İyi bir görüştü.
Cumadiyü’l-Ahire’nin 21. günüydü. Abid’in 28. gününe muvaffak olan. Nil Barajı’nın
açılması.
Salı ayın 22. gününde Abid’in 28. gününe muvaffak olan, günde Nil barajı açıldı. Nil, bir
önceki yıllarda yaşanan taşmanın 4 gün evvelinde, başladı. Çok eski zamanlardan bu yana (845
hicri) Abid’in 28 gününde, Nil’in bu kadar erken taştığı görülmedi. Nil’in suyu taştığı anda halk
böyle bir şarkı okumaya başladı;

(Şarkı)
Nil’in suyu akmaya başladı, Ey sevgilim ak ak…
Biz burada kaldık, Ne mutlu bize…

Emir Devâdâr, Nil’in taşacağını anladı ve seddi açtı. Harrakey’e giderek Mikyas’a yöneldi
ve seddi açtı. Sonra, Mikyas’tan Harrake’ye geçti. Onunla beraber Mısır’da kalan bazı Mukaddem
emirleri; Emir Tuktabay, Emir Ezdemek en-Naşif ve diğerleri. Bunlar, emirle berabar baraja
gidip seddi açtılar. (Tarihi günlerden sayıldı) Emir Devâdâr’la beraber önünde emirlerle,
görevlilerle evine doğru geçti. Halk, Nil Nehri’nin zamanından önce çokça taşmasından dolayı
çok sevinçlilerdi.

(Şarkı)
Nil’e erkenden kavuşmamıza sevin. Ondan içme fırsatı yakaladık oda bizim şifamız oldu.
Suyu bahçelere ulaştı. Hakikatine ulaşan bu su ne kadar da tatlı.

41
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

Sultan’ın yerine bakan Emir Devâdâr, İnsanlara; “Burket-u Ratli ve Mıstahiye köprülerinin
civarına yerleşmeyin, Sefineler, Burket-u Ratli ve bütün körfezlere limanlamasın “dedi. Emir
Devâdâr, Kantaret-ı Murda-tı el-Cıbsi yanındaki Zırbiye Körfezi’nin üzerin bir köprü inşa ettirdi.
(57.Sayfa) Vusta adası, harabe oldu. Orada yaşanılacak hiçbir ev ve açık bir dükkân kalmadı.
Maksaf sahiplerinin, Zırbiye ve köprüde maksafları men’ edildi. Köprüde ne bir ev ne de bir
dükkân kaldı. Mustah-i, Hikr-i Şam ve Zırbiye de yaşanılacak hiçbir ev ve dükkân kalmadı.
Burket-u Rıtliye deki evler tamamen boşaldı. Özellikle, Evlad-ı Cia’an’da, Katib-i Sır’ın evi ve
önde gelen diğer insanlarında yaşayabileceği evler kalmadı. İnsanlar evlerini kaybettiklerin
dolayı üzgünlerdi. Köprüyü kapatacakları söylentisi yayıldı. Kâdı Musa b. el-Berekat Muhtesib,
Emir Devâdâr’a; “Köprüden gemiler geçebilir ve insanlar köprünün civarındaki evlerinde
yaşayabilirler” dedi. Ama Emir Devâdâr bu öneriyi reddetti. Emir Devâdâr’ın bu öneriyi
reddetmesindeki sebep; “Avam insanların, Sultan’ın ileri gelen misafirlerinin eşlerini rahatsız
etmesiydi.” Kâdı b. Musa el-Berekat, Nil nehrinin sonunda, limanlayan 5 sefinenin (Hulvani, el-
Cebban, el-Fakihan-i, el-Addas, es-Suyuhat-i) yerinde kalıp satış yapabilmesi için Emir
Devâdâr’dan izin aldı. Bu limanlayan sefinelerde satış yapılmadığından dolayı oradan ayrıldılar.
Burkat-u Ratli de hiçbir yaşam belirtisi kalmadı. Şeyh Bedreddin ez-Zeytunî bu duruma itâfen
bu ağıtı yazdı.

(Şiir)
Ben ilahi arştan, Ebu Nasr’ın Babası Sultan Gavri için yardım diledim,
Melik, Aziz, Eşref ve Muzafferdir, Dine yardımcı olan Kadri, Kıymeti Kâmil’dir.
Sultan’ın yokluğunda evren vahşete kapıldı, Burket-u Ramli’nin gözyaşları sel oldu.
Makasif’e ağlamaya hakkımız var, Özellikle Mısbah’tan köprünün lezzeti için
Köprüde ulaşım sağlandı, ulaşım ayrılıktan daha iyidir.
Cemmize’nin gölgesi çok güzeldi, sonra oraya ne bir kuş kondu, ne de bir vahşi hayvan geçti.
Köprüye olanlara, sakiyeler, kırık bir kalbin hıçkırıklarıyla ağladı,
Saruca ve Camisi kan ağlıyor, Şam-i de bu haksızlığa ağlıyor.
Köprü civarındaki bütün evler boşaldı, Ne bir yaşam belirtisi ne de bir yürüyen kaldı.
(58.sayfa) Saraylar boş kaldı. Orada artık kimseler yaşamıyordu.
Burket-u Ratli için ağlayın, Başına gelen müsibetleri sayın
Kadir’in tatlılarının lezzeti amber ve misk kokardı
Manavların tablasındaki, şeftaliler ve narlar müjde saçardı.
Çiçekler, nergisler, mersin ağaçları, fıskiyeler mutlu ederdi.
Peynir satıcısı, denizde, suyu ve ateşi bir araya getirip peynir haşlardı.
Kadayıf yiyen teşne insanlar yağmur damlalarını içer gibiydi.
Kadayıf, fıstıkla beraber parlardı, Şekeri Ebu Zer'i hatırlatırdı.
Orası haşhaş içen birini dahi mutlu ederdi, Orası kapatıldığın haşhaşçı da hüzünlendi.
Berdüşlar, orada mutluydu, Dolunay vakti kadehlerini orada tokuştururlardı.
Sefine sahiplerinin, ya üzeri açık ya da kapalı sefineleri vardı.
Sefinelere, muğanniler ve şairler gidip orada dinlendirici şarkılar ve şiirler okurlardı.
Çalgı aletlerinin tümünü orada görürdük, Ud çalanlar ve cinler bülbül gibi şakırdı.
Orada yaşanan anılar artık yoktu, Kuzgun ve Baykuş onun üzerine okudu.
Bahçelerdeki döngünün elbiseleri yırtıldı, ağaç dalındaki çiçekleri attı.
Karatavuk siyahlara büründü. Eskiden akan suyun sesi bile sesi vardı ama şimdi yok
Gökyüzünün gözyaşları bulutlardan aktı. Gün doğumu dahi gece gibiydi.
Duha vaktin de doğan güneş kayıplardaydı, Bedrin Nur'u fecir vaktinde bizi terk etti.
Seddi inşa ettikten sonra akan bir su kalmadığı için Cezire-tu el-Vusta' mız harap oldu.

42
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

Enkazları insanlar toplayıp sattı, yerleşilecek bir bina değil sadece yıkık duvarlar kaldı.
Gemici hüzünlüydü. Ne bir maaşı ne de yiyecek bir ekmeği vardı.
Geminin süslemelerini, eşyalarını, bilip bilmediğimiz her nesi varsa sattı.
Ey gözlerim, bunlara hasret ne gözyaşı varsa içinde akıt
Ey mutluluğum ben sana sabret diyorum. Ama sen bana sabret deme!
Bu geçirdiğimiz güzel günler için Allah'a hamd olsun. Mısır da güvende sevinç içindeydik.
(59.Sayfa) Bu yasaklama emri Emir Devâdâr-u el-Kebirin işaretiydi.
Sultan'ın Kâdı misafirlerinin saklı olması gerekliydi.
Devâdâr'ın bu görüşü, Kâdıların ifettini kötü bakışlardan kurtardı.
İbn-i Musa olmasa geri kalan sakinler şimdi ona duacı olmayacaktı.
Hiçbir merkebin üzerinde satış olmayacaktı ve hiç kimse köprünün üzerinde oturmayacaktı.
Ya Rabbi! Sultan Gavri ve Mısırlı askerlerimizin yardımcısı ol.
Sefere çıkan halkımızın vatanlarına ve ailelerine kavuşmasını sağla, onlara muhtacız.
Haşim ehlinden seçilmiş, hayrı ve müjdeyi gösteren Muhammed'e salavat getir.
Haşır neşir de iyilik yapan, Peygamber ehli ve Ashabına salavat getir.
Bülbül'ün öttüğü ve nesim-u es-Sabahin her sabah ki esintisi gibi herkese salat ve selam olsun
Bu şiiri yazanın ayıbını görüpte örtenlere de selam olsun.

Perşembe ayın 20. gününde Şeyh Taceddin ez-Zakir vefat etti. Allah rahmed eylesin.
Şeyh Taceddin Sufi Şeyhlerinden ileri gelen bir zattı. İnsanlar arasında arabuluculuk yapan
bilinen bir ıslahçıydı. İyi bir insandı.
Aynı gün on Emirlerden biri olan Turabaykra vefat etti.
Recep ayının başı Perşembe günü idi. Kâdı naiblerinden bir cemaat, Emir Devâdâr'ı nâib-
i Gayb daki evine gidip aybaşını tebrik ettiler.
Cuma ayın 9. günü idi. Tanrıverdi (şisman) vefat etti. On emirden biri olduğunu iddia
ederdi. Sukatlık yapıyordu. Hali vakti yerinde ve rızkı bol bir şekilde öldü. Şeyh Zaid Vebhel'e
mensubtu.
Aynı gün, on emirlerden biri olan Musayıd'da vefat etti. Sultan ve askerleriyle beraber
seferdeydi. Soyu Memlük Hükümdarı Eşref Kayıtbay’dan geliyordu.
Aynı gün, daha önceden bahsettiğimiz, Şarkıye ve Garbiye-ye giden emirler, Nil taşıp
yollar suyla kesildiği için geri döndüler. (60. Sayfa)
Aynı günde, yeni basılacak para için halk endişeliydi. Çünkü satışlar iki farklı fiyatla
yapılacaktı. Yarım gümüş fülüs 16 dirheme tekabül ediyordu. Yeni fulûs adetle sarf ediliyordu.
Halkı zarara sokan düşük bir meblağ için kullanılıyordu. Bundan dolayı dükkânlar kapatıldı.
Bütün ekmek ve gıda satışlarında istikrarsızlar meydana çıktı. Bundan dolayı fiyatlar yükseliş
göstermekteydi.
Aynı gün, Sultan’ın Halep’e ulaştığı haberi geldi. Sultan, Cumadiyü’l-Ahire, Perşembe
günü Halep’e ulaşmıştı. Bu belirli günlerden biriydi. Şam’a ulaştığındaki heyeti gibi, Halep’e de,
önünde halife, 4 Kâdı ve bütün emirlerle girdi. Halep Nâib’i Hâyır Bey Şam Naibi Sibay’ın da
yaptığı gibi, Sultan’ın başının üzerine, tacı yerleştirdi. Sultan, Halep’e ulaşır ulaşmaz, Rum Meliki
Selim Şah b. Osman’ın elçileri yanına geldi. Sultan Selim’in askerlerinin Kâdı olduğu söylenilen
Rükneddin'i, Karaca Paşa’yla beraber 700 binek hayvanı (alika) Halep’e Sultan’a göndermişti.
Sultan Kansuh’un huzuruna gelen Rükneddin ve Karaca Paşa’ya Kansuh Gavri Osmanlıya

43
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

sitemkâr olduğunu mektuplarda dile getirdiğini okudum. Sultan Kansuh Gavri’yi Osmanlı’nın
yakalatıp Devlet-i ‘Aliye ye götürecekleri de mektuplarda söyleniyordu elçiler, “Ustamız, Sultan
Selim’in bütün yetkiyi bizlere bıraktığını ve aramızda nasıl bir anlaşma olursa olsun sultanımız
kabul görecektir” dediler. Bu söylem, Sultan’ın savaştaki gücünü azaltmak için yapılan yalan ve
hileden başka bir şey değildi. Daha sonra bu gün yüzüne çıkacaktı. Osmanlı’nın Gavri’ye yaptığı
hilelerden bir diğeri ise; Osmanoğlu, Gavri’den şeker ve helvasını getirmesini unutmamasını
istemişti. Sultan Gavri, büyük ibriklerde 100 kantar şeker ve helva gönderdi. Hepsi onların bir
oyun planıydı. Sonra, Osmanlı Kâdı ve âlimleri, İsmail Safavi katlinin helallik fetvasını verdiler.
Sultan’a Osmanlı Kâdı tarafından bir mektup gönderildi; “Büyüğümsün, senden dua istiyorum,
Safaviyle aramıza girme! Onu yeryüzünden sileceğim, aramızda sulh sağlamaya çalışma” Bu
mektubla yönlerini İsmail Safavi’ye çevirdiklerini göstermeye çalışmışlardı. (61. Sayfa)
Mektubta, Kaysariye’ye76 gidip Safavi ile muharebede bulunacaklarını kast etmişlerdi. Sultan,
Osmanlı elçilerine Sünnet-i Hil’at giydirdi. Osmanlı’nın Sultan’a değerli hediyeler gönderdiği
söylenildi. Hatta Halifeye ve Emir Kebir Sûdûn el-‘Acemiye de hediyeler gönderilmişti. Sultan’a
40 memlüklü, kaftan, şifon, yün ve Be’albek yöresinin elbiselerinden göndermişlerdi. Halife’ye
iki kaftan, bir altın yaldızlı şifon, iki yün elbise göndermişlerdi. Kâdı asker Osmanoğlunun,
Sultan’a, iki yün elbise ve değerli bir seccade hediye etti. Karaca Paşa, Sultan’a, iki yün elbise,
değerli bir seccade ve bir katır hediye etti. Osmanlı, Emir Kebir Sûdûn’a, kaftan, şifon, yün
elbiseler ve iki de memlüklü hediye etti. Daha sonra Sultan, Moğolbay Devâdâr Sekin’e
Osmanlı’ya barış mektubunu göndermesi emrini verdi. Sultan, emirlerim ve askerlerim senin
vereceğin cevabı bekliyor. Sultan’ın, Mısır’dan, sefere çıkıp Halep’e ulaştığı güne kadar bu şiiri
kaleme aldım.

(Şiir)
Eşrefli hükümdarımın Muzaffer olması duacısıyım, O ki Makam-ı Eşref sahibi Mısır Sultanı
Allah askerlerini, Güzel çehreli Şam’a ulaştırdı.
Sultan, O biladı keşfetmet için gitti, Bilad’ın ona kolları açıktı.
Naiblerin tümü kılıçsız ve harbsiz ona tabi oldular
Eğer Zülkarneyn77 yeryüzünde olsaydı ve Sultanımızı görseydi oda ona ikramlarda
bulunacaktı.
Gavri’nin tarihi bütün Kralların tarihinden üstündür, Kuşkusuz dinleyin!
Büyük bir heyetin içindeyken onu gördüğüm gün, Berkuk-u Eşref’ten bile eşrefliydi.
Allah onu sakınsın diye, ona Yusuf suresi, Askerlerine de, Zuhruf suresinden ayetlerden
okudum.
Halife ve Kâdıları önünde, askerleri de yanında ne de güzel görünüyordu.
Perşembe günü Gazza’ye vardığında askerleri bölük bölük şehre girmişti.
(62.Sayfa) Kansuh, Dimeşk’e geldiğinde, çok güzel karşılandı, Dimeşk Kansuh’a ; “Tarihte
bana değer veren bir tek sen varsın” dedi.
Yusuf çiçeği, ışığını Rabve’ye çevirmesindeki sebep sensin.

76
Filistin dolaylarında bir liman kenti.
77
İslami kaynaklara göre Doğu ve Batıya seferler düzenleyip zaferler kazanıp, inkârcılar tarafından
öldürülen büyük bir fatihtir. Bkz. Mustafa Öztürk, “Zülkarneyn”, TDV, Cilt 44, s. 564-567.

44
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

Hama’da adalet sağlandığında, Asi nehri bile bu duruma itaat etti.


Fırat Nehri onu özledi. Görmüyor musun ne kadar da güçlü akıyor suyu.
Halep onun gelişiyle ferahladı, Mısır’a onun yokluğu iyi gelmedi.
Halep, onun gelişiyle gururlandı, Ona; “Ne kadar da iyi bir insan olduğunu” söyledi.
Sultan Gavri mueyyed oldu, Allah-u te’ala ona yardımlarını esirgemedi.
Sabah rüzgârının esintisi durmadan, Allah’ım onu bize bağışla!
Sultan bana şiir için ilham verdi ama şiirin nazmı zayıf kaldı.
Dünyada bize en çok yardımda bulunan Peygambere salat-u selam olsun!
Madem her gece aydınlık, Al-u Ashâba da selam olsun!
Mısır Sultan’ı Makam-ı Eşref Sahibi için yazılan, bu şiirin sonu misk kokuyor.

Söylenilenler; Sultan Halep’e gittiğinde, Kâdıyü‘l-kudât eş-Şafi Kemaleddin et-tavîl’e


büyük cami de hutbe okuması emrini verdi. Halepli insanlar orada toplandı. Kâdıyü‘l-kudât
Kamaleddin mimbere çıkarak te’sirli bir hutbe okudu. Peygamber Efendimizin (s.a.v) sulh
üzerine bahsettiği hadislerden söz etti. Sultan’ın müezzinleri de camide ezan okudu. Ve Sultan’a
dua ettiler. Vaazlarda, camide vaazlarda bulundu. Sultan, Şam’da cuma namazını kıldı. Ama
Halep’e gidip kılmadı. İnsanlar bu durumu, Sultan’da bir noksanlık olarak görmüştü. Kâdıyü‘l-
kudât Kemaleddin, Sultanın Halep’te kaldığı süre boyunca hutbe okudu.
Sultan’ın, Halep’de vuk’u bulduğu hevadisleri; Sultan, Halep Kalesi Naibi olan Kansuh’a
1000 dinar verdi. Eskiden Hama Naibi olan, şaraphan-e şad-ı, Yusuf en-Nasiri, Safed Naibi
Turabay’a ve Trablus Naibi Temeraz’a 1000’er dinar verdi. Sultan, onunla beraber harbe gelen
halktan insanların her birine 30’ar dinar ödedi. Sultan, onlara 50’şer dinar vereceği yerde,
memlüklerin itirazı üzerine 30’ar dinar vermişti. (63. sayfa) Sultan askere 3 aylık et parası verdi.
Daha sonra Sultan, Memlüklü Cülbanlara, Halep Kalesindeki ambarlardan farklı türde silahlar
verdi. Onlara, sayısızca atlar verdi. Onlara, mal, atlar, silahlar, çokça hediyeler gönderdi. Sultan,
Kâranise Memlüklerine, savaş teçhizatları vermemişti. Bundan dolayı, üzgünlerdi.
Sultan, perşembeyi cumaya bağlayan gece Halep’te ki büyük Meydan’da bir hatim
Kur’an okudu. Orada, Emir-u el-Mu’minin (el-Mütevekkil ‘ala Allah), 4 Kâdı ve Zevaye Şeyh leri,
hazır bulunuyordu. Meydandaki büyük çadırda, Emir-u el-Mu’minin ikindi ve akşam namazına
imamlık yaptı. Sultan da akabinde namaz kıldı. Sultan o gün ona 400 dinar ve 100 koyun dağıttı.
Sultan’ın oğlu da Emir-u el-Mu’mine 30 koyun verdi. Sultan Kâdıyü‘l-kudât eş-Şafi’i ona 70 dinar
verdi. Sultan, Kâdıyü‘l-kudât eş-Şafi’ nin ulema ve naiblerine 70 dinar verdi. Sultan, Kâdı el-
Hanefi-ye de aynı miktarı verdi. Sultan, Kâdı el-Maliki-ye 50 dinar verdi. Kâdıyü’l-Maliki’nin üç
naibine de 30 dinar verdi. Sultan, Kâdıyü‘l-kudât el-Hanbeli’ye, Kâdıyü’l-Maliki’ye verdiği miktar
kadar verdi. Zaviye Şehlerinin her birine 50’şer dinar verdi. Sultan beraberindeki yoksulların
her birine 10’ar dinar verdi. Hatme gelen Halep halkı ve diğer yoksullara da beşer dinar verdi.
Daha sonra Sultan, Mukaddem emirlerini, naibleri, Tabılhane emirlerini ve on emiri çağırtıp,
Mushaf-ı Şerif üzerine Sultan’a ihanette bulunmamaları hususunda yemin ettirdi. Sultan,
askerleri, tas tamam bir şekilde, Halep Meydanı’na çağırdı. Askerler, iki kılıç altından geçtiler bu
durum onlar için en büyük yemindi. Daha önce zikrettiğimiz gibi Mısır’da Sultan’la beraber

45
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

çıkan, İbn-i Ahmed Osman b. Kasım beyi çağırdı. Sultan onu Hama’da bırakmıştı. Sultan onun
derhal, Halep’e gelmesi emrini verdi. Halep’e gelen haberler; Osman b. Selim Şah’ın Sultan’ın
elçisi olan (64. sayfa) Devâdârı Sekin’den biri olan Moğolbay’ı tutuklatıp hapse attırdı. Sultan,
eski Kâhire valisi, Mukaddem emirlerinden biri olan Emir Kerkabay el-Eşrefi’yi Osmanlı’ya
10.000 dinar değerinde hediyeyi sunması için gönderecekti. Sultan, daha önce söz ettiğimiz gibi
Halep’e gelen Osmanoğlu Kâdısı, Askeri ve Osmanlı Veziri Karaca Paşa’ya yelbeğani kaftanı
hediye etti. Ve onları evlerine gönderdi. Bu Sultan’ın en büyük hatasıydı. Çünkü Moğolbay
Devâdârı Sikkiyn'i Osmanlı göndermeden evvel Sultan elçileri göndermişti. Eğer Moğolbay
Devâdâr-ı Sekin'i bekleseydi Sultan’a bazı bilgiler verecekti ama beklemedi. Emir Kayıtbay,
Antab’e ulaştığında, Osmanlı’nın sulh yapmaktan vazgeçtiği haberini duydu. Osmanlı,
Moğolbay’a işkence edip onu hapse attırmıştı. Bazı Osmanlı vezirleri ona şefa’atçi olmasalardı
onu asmayı bile düşünmüşlerdi. Onun sakalını kesmek istemişlerdi. Bu rezaletin bir açıklaması
yok! Kayıtbay bu olanları gözleriyle gördükten sonra Osmanoğluna gitmeden Halep’e geri
döndü. Döndüğünde Sultan’a Selim Şah’ın yaptıklarından bahsetti. Sultan Selim’in askerleri
Antep’i aldı bunun üzerine Antep naibi oradan kaçtı. Osmanlı ordusu, Meltiye, Behisni ve Kerker
Kalelerini ve diğerlerini aldı. Kayıtbay, Sultan’a bu kötü haberleri verdiği zaman, Sultan ve
ordusu, endişeye kapıldı. Sultan, Emir Abdurrezzak’ı İklim Evlad-û el-Kadire’ye Valisi olma
emrini verdi. Sultan, beraberinde Melik-u el-Umera Hâyır Bey ve büyük bir heyetle Halep’ten
çıktı. Halep Naibi, Askerler ve Emir beraberinde, 5000 piyade Halep’ten bir gün yürüme
mesafesi kat etti. Sultan, onlara bir aylık maaşlarını ödedi. Sultan’ın akabinde, Şam Naibi Melik-
el-Umera Sibay, Trablus naibi, Temraz, Safed Naibi, Turabay, Humus Naibi ve Gazze Naibi, Recep
ayının 17. gününde Halep’ten çıktılar. Osmanlı’nın ve Suvaroğlunun farklı bölgelerden, harekete
geçtiği haberi duyuldu. Sultan, askerlerine Halep’ten çıkıp Haylan’a zalim Osmanlı ile savaşmaya
gelmeleri emrini verdi. Sultan, emirleriyle beraber harbe katılacaktı. Allah’ın buyurduğu
olacaktı. Bu anlattıklarımı, Emiru’l-Mu’minin’in babası Emiru’l-Mu’minin Yakup’a yazdığı
mektuptan naklettim. Mektupta, Halep’teki eşyaların fiyatlarından da bahsedilmiştir; Halep’teki
fiyatlar; Halep’teki arpanın her bir erdebi 27 yarımla, ekmeğin her bir rıtılı 3 dirhemle, peynirin
her bir rıtılla 2 yarımla, et her bir Mısır rıtlı 9 dirhemle, pekmez Mısır rıtlıyla, yarım gümüşe,
buğdayın her bir erdebi iki eşrefiye. Deve heybesi her bir erdebi 124 dirheme satılıyordu.
Sultan, Emir Devâdâr’a yazdığı mektupta halka iyi olmasını vasiyetinde bulundu. Cülbanlı
Memlüklerin halka eziyet etmemesi gerektiğini söyledi. Çalışan insanların işlerine müdahil
olmayın dedi. Sultan, Emir Devâdâr’a “Hücredeki Kadın ve erkeklerden, borcu olanları, birbirini
katledenleri ve kadınları hücreden azad et” dedi. Sultan Devâdâr’a ; “ Hac yolu Urbanlardan
güvendeyse, Kahire halkı hacca gitsin. Ama eğer yol güvende değilse bu yıl hac yapılmasın” dedi.
Sultan, Kale’deki Tubak’ta bulunan, Memlüklü Cülbanlara bir mektup gönderdi. Mektupta; “
Halka rahatsızlık vermemeniz için, Tubak’tan, şehre inmeyin! Her kimin şehre indiği tespit edilirse

46
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

tereddütsüz asılacaktır." dedi. Kale Naibi, Emir Tuktabay’ın yanında bu mektubu Memlüklü
Cülbanlara okudu. Sultan, mektubun sonunda, bütün emirlere ve askerlere selamını iletmişti.
Şaban ayının başı cuma günü idi. Nevrûz, Kıpti yılının ilk günüydü. Bu nadir bir
durumdu, çünkü Kıpti yılının başı, Şaban ayının başı cuma ve her cuma günü bir saat yapılacak
dua isticabı vardı.
Cumartesi, ayın 2. günü idi. Emir Devâdâr, Sultan’ın Memlüklerinden haseki biri olan
Canibey el-Kasir’i, Canibey yöresinden Enyal‘ın gözlerinin zayıf düşmeşinden dolayı Kuşufiye-i
Menfeluta geçirdi.
Pazar ayın 3. günüydü. Emir Devâdâr, her biri hapse giderek borçlu olduklarından
dolayı, mahküm olan Kâdıların, erkeklerin bazılarını hücreden çıkardı. Emir Devâdâr’ın
hükümlü olanların borcunun bir kısmını ödediği söyleniyordu. (66. sayfa) Bazı hırsızlara, bir
daha hırsızlık yapmamaları üzerine tövbe ettirdi. Kan davalıların bir kısmını, Sultan gelene
kadar hücrelerinde bıraktı, bir kısmı da çıkarıldı. Emir Devâdâr, yoksullara sadaka verdi.
Pazarların hepsinde hatim okuma emri verildi. Sultan’ın muzaffer olması için duası edilmesi
istendi.
Pazartesi ayın 4. günüydü. Emir Devâdâr, Emir Yusuf el-Bedriyi, eskisi gibi vizârete geri
aldı. Bu dördüncü kez vizârete gelişi.
Aynı gün, Kahire’de Hacca gitmek isteyenlerin hazırlıklı olması çağrısında bulunuldu.
Daha önce bu sene haccın yapılmayacağı söyleniliyordu.
Salı ayın 3. günü idi. Salıyı çarşambaya bağlayan gecede Kâdıyü‘l-kudât el-Hanefi,
Burhaneddin İbrahim el-Gergeri (eş-Şeyh Zeyneddin b. Abdurrahman b. Muhammed İsmail el-
Kerker-i b. el-Hanefi ) vefat etti. Âlim ve fâdıl sahibi biriydi. Hanefi mezhebinin büyüklerindendi.
İlmini Şeyh Muhyiddin el-Kâfici ve Şeyh Seyfeddin ve diğer ulema el-Hanefilerden almıştır. Aynı
zaman, Eşref el-Kayıtbay döneminin imamıydı. O dönemde çok izzet ve ‘azamat gördü. Vazife-i
Sünniye’de bulunmuştu. O vazifelerden biri; Tabbahane’deki Sultan’ın annesinin medresesine
şeyhlik yapmıştı. Sohbetler düzenliyordu. İki kez Kâdıyü‘l-kudât el-Hanefi’liği yaptı. Bursabay’ın
el-Medrese-i Eşrefiye'sin de şeyhlik yaptı. Ve bu vazifedeyken vefat etti. Eşref Kayıtbay,
döneminde çok zor günler geçirdi. Her zaman hüzünlü bir yüz ifadesi vardı. İnsanlara karşı
nazikti. Zor bir adam değildi. Vefat ettiğinde, 80 yaşlarındaydı. Evinde Burket-u Fil’in78
üzerindeydi. Ayağında, kapkap79 varken, gölete abdest almak için merdivenden indiği sırada
kapkabından ayağı çıktı ve gölete düştü. Gölet doluydu. Elbisesinin ağırlığından dolayı
yüzemediği için boğuldu ve oracıkta öldü. Rahmed-u Allah-i ‘aleyhi fe meta şehiden80. Hayatı

78
Gölet.
79
Altı tahta üstü deri şeritli, tahtadan yapılmış terlik.
80
"Allah'ın rahmeti üzerine olsun, şehit olarak öldü."

47
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

saadet içindeydi. Şehit olarak öldü. Yaşamı boyunca halk arasında hem kıymet sahibi hem de
mal mülk sahibi idi.
Aynı gün Emir Devâdâr kendi hasikiyesinden giderek, Kahsuh gibi Keşfü’l-Menufiye’ye
geçti.
Aynı gün, Şemseddin Muhammed b. Naşi, Kitapçılar Çarşısı (Sûk el-Kütübîn) Şeyhi’nin
Halep’ten ölüm haberi geldi. Sultan’ın yakınlarından biriydi. Büyük bir reisti. Recep ayında
Halep’te vefat etmişti. Sultan’ın döneminde birçok saltanat görevinde (Vazâif-i Seniyye)
bulundu.
Aynı gün, Safed Naibi, el-Muktiş adıyla bilinen Emir Yusuf‘un vefat haberi geldi.
Safed’deki görevinden azledilmiş, Halep’te vefat etmişti. (67. sayfa) el-Cezîre bölgesinin (iklim)
Kâşif ve onlar emirlerden biri olan Ebrek’in, Halep’te vefat ettiği haberi geldi. Sultan ile beraber
sefere çıkan ve yolculuğun uzunluğundan dolayı on emirin, hasekilerin ve gulemanların, bır
kısmı Gazze'de Şam'da ve Halep’te hastalıktan dolayı hayatlarını kaybetmişlerdi.
Aynı gün Sultan Halep'teki Mukaddem uluf emirlerine para verdi bunlardan; Şaraphane
Reisi el-Emir Yusuf en-Nasiri, Yeşbek yöresinden Safed Naibi Turabay, Ustedar-i Sohbe Kansuh,
Kale Naibi Kansuh el-Eşrefi, Trablus Naibi Temeraz ve diğerleri. Sultan tarafından, Mukaddem
emirlerinden, yaşlı olanların yerine bunlar alınmıştı.
Cuma 15. Şaban günü idi. Sultan’ın kapı bekçisi, Divanı Müfredden haber getiren, Hac Ali
el-Bermav-i, vefat etti. Berdedarilik te hiç kimsenin görmediği, izzeti, azameti gördü. Kader onun
bu merhaleye ulaşmasına yardımcı olmuştu. Sırtında çıkan yaradan dolayı 12 gün evinden
çıkmadı ve öldü. Aslı Berme çiftçiliğinden geliyordu. Çarşıda, eşeğinin üzerinde ham satardı.
Eskiden abisinin de ham madde sattığı söyleniyordu. O da, Allah, önünü açana kadar bu işle
meşguldü. İyi ve değerli bir insandı. Kibri olmayan çok mütevazı biriydi. Vefatından sonra, 5000
dinar altını, başka bir yerde 12.000 dinar Bürsbehiyye altını, kısrakı, 45 başı, 100 camışı, 1000
koyunu, ortak olduğu kişilerde 400 öküzü vardı. Birçok ortağında bu sayı kadar öküzü de
ortalıkta yoktu. Bu mal varlığı yaklaşık, 100.000 dinardı.
Cumartesi Şaban ayının 16. günü idi. Çıkan söylenti üzerine ülkeler sarsıldı. (68.Sayfa)
Sultan ve askerlerinden uzun süre haber alınmadığından dolayı bu söylenti ortaya atıldı.
Söylenti; Mukaddem Emirlerinden biri olan Emir Alan Devâdâr es-Sani den bu mektup kapalı bir
şekilde geldi. Mektupta; Moğolbay'ın Sultan Selim'in yanından Sultan'a gelip başına gelenleri
anlatana dek Sultan Kansuh, Osmanlı’nın onlara saldıracağı hususunda şüpheliydi. Ta ki;
"Moğolbay Devâdâr Sekin'in başında kel görünümlü bir sarık vardı. Kendine büyük gelen, eski ve
kirli bir elbise giymişti. Zayıf ve yaşlı bir ata binmişti. Hırsızlar, onun malını, atını ve kumaşlarını
çalmıştı. Sultan'a Osmanlı'nın sulhtan vazgeçtiklerini söyledi. Sultan Selim, bana, üstadına söyle;
Mercidabık'da buluşalım dedi. Beni de hücreye attı. Sakalımı kesmek de istedi. Sultan Selim'in
vezirleri bana şefa’atçi olmasalardı birkaç kez beni asmak istemişti. Atların tezeklerini kovalara

48
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

koyup başımdan aşağı döktüler. Hayatım boyunca hiç böyle bir rezillik görmedim." sözlerini
işitene dek. Sultan bunları duyduktan sonra, Osmanlıyla arasında harbin çıkacağı kanaâtinde
bulundu. Sultan, Moğolbay'ın başına gelenlerden dolayı, ona, bir kaç at, 1000 dinar, kumaş vb
şeyleri verdiği söylenildi.
Sultan ile ilgili halkın arasına yayılan haberler; öğle namazını kıldı, salı Recep Ayı’nın
20’sinde atına bindi ve Halep Meydan'ından çıktı. Emirul Mü'minin el-Mutevekkil 'ala Allah ve 4
Kâdılarla birlikteydi. Önde Şam Naibi, Halep Naibi ve naiblerin diğer bir kısmı vardı. Bunlar,
harp heyetiyle, davul ve zurnayla Halep'i sarsarak çıktı. Sultan Halep'ten Haylan'a giderek orada
kaldı.
Çarşamba Şaban’ın 21. günü idi. Sultan, Haylan’dan Mercidabık'a gitti. Sultan, pazar
Receb'in 25 gününe kadar orada kaldı. O gün, sıkıntılı bir gündü. Birdenbire, Sultan Selim'in
onları kuşattığını gördü. Sultan, sabah namazını kıldı. Atına bindi Zagzağin'e ve Tellü’l-Fâr'a
gitti. Orada Hz. Davut'un bir eserinin olduğu söyleniliyordu. Sultan atına bindi. Sıradan bir
heyetle beraberdi. Başında beyaz şal ve kolları sembollü bir elbise giymişti. Askerlerini savaşa
hazırlıyordu. Emiru’l-Mü'minin Sultan'ın sağındaydı. O da Sultan gibi beyaz şal takmış, kolu
sembollü bir elbise giymiş ve başının üzerinde halifelik bayrağı bulunuyordu. Sultan'ın İleri
gelen cemaatinden, 40 kişinin başında sarı ipekten kılıf içerisinde taşıdıkları Kur'an-ı Kerimler
vardı. O, Kur'an’ların içerisinde de, Hz. Osman'ın kendi elleriyle yazmış olduğu bir mushaf da
vardı. (69. sayfa) Sultan'ın etrafında bulunan yoksullar; Seyyid-i Ahmed el-Bedevi'nin halifesi,
kırmızı bayrak taşıyordu. Eşraf-i Kadiriye'nin sadatları, yeşil bayrak taşıyorlardı. Seyyid-i
Ahmed b. er-Rıfa'i halifesi, halifelik bayrağı taşıyorlardı. Hadım, es-Seyyide Nefise (R.A), Şeyh
Afifuddin, siyah bayrak taşıyorlardı. Osmanoğlu b. Ahmed b. Kasım Bey, daha önce zikrettiğimiz
gibi, başında kırmızı ipek sancak vardı. Halife'nin hızasında duruyordu. Sultan'nın sancağı, 20
zira'a yüksekliğinde Sultan’ın arkasında duruyordu. Sultan'ın yanında, Mukaddem-u el-Mamalik
Sümbül el-Osman-i, Kâdı sadatları, Mukaddem emirlerinden biri olan Temer ez-Zeredkaş vardı.
Askerlerin sağında, Şam Naibi Sibay, askerlerin solunda da Halep Naibi Hâyır Bey vardı.
Osmanlı ile karşı karşıya geldiklerinde ilk taarruza, el-Atabeki Sûdûn 'Acemi, Şam Naibi, Melik’l-
Umara Sibay, Kâranise Memlükleri ve Memlüklü Cülbanlar çıktı. Şiddetli bir muharebe oldu.
Bunlarla beraber naibler de vardı. Osmanlı ile saldırıp, 7 sancağı, Tekerlekli mekahillerini ve
tüfek ramilerini aldılar. Osmanlı, savaşın durması ya da kaçma niyetindeydi. Onların yaklaşık,
10.000 askeri öldü. Zafer öncelikle Mısır askerindeydi. Keşke bu şekilde devam etseydi. Daha
sonra insanlar, Kâranise Memlüklerine; Sultan'ın Cülbanlı Memlüklerinin değil, Kâranise
Memlüklerinin tek başına savaşması söylentisi, yayılmıştı. Kâranise Memlükleri bunu duyunca
savaştayken soğudular. O sırada el-Atabek Sûdûn ‘Acemi öldürüldü. Şam naibi Melik el-Umara
Sibay, öldürüldükten sonra sağ tarafta bulunan askerlerin tümü kaçtı. Daha sonra, Halep Naibi,
Hâyır Bey de savaştan kaçtı. Sol kanatta kırılmıştı. Sultan Çerkez b. Emir Kansuh, ya esir düştü

49
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

ya da öldürüldü. Halep Naibi Hâyır Bey, aslında içten içe Sultan'a zıt biriydi. Osmanlı tarafını
tutuyordu. Bu hakikat, askerlerden önce kaçan olduğu için ortaya çıkmıştı.
Bu savaş, Allah tarafından Mısır askerine gelen bir lanetti. Allah'ın verdiği kaderdi.
Sultan sancak altında, birkaç memlüklü ile duruyordu. Sultan, askere yardım çığlığı atıyordu.
(70.sayfa) Sultan; "Efendiler bugün yiğitlik günüdür, savaşın, ben sizi daha sonra razı edicem".
Kimse sözüne aldırış etmedi. Azar, azar çekildiler. Yoksullara ve şeyhlere dönerek dedi.
"Allah'tan yardım dileyelim gün dua etme günüdür." dedi. Sultan yanında ne bir yandaş ne de bir
yardım eden gördü. Sultan'ın kalbine alevli bir cemre düştü. O gün çok sıcaktı. Askerler içinde
birbirlerini göremeyecek kadar toz duman oldu. Allah'tan Mısır askerine gelen bir azap
günüydü. Elleri savaşmaya kilitlendi. Bu olaydan sonra dedim;

(Şiir)
Sultan, Mercidabık’ta iki taraftan çıkan ateşler arasında kaldığında kendine;" Acaba kurtuluş var
mı" diye sordu.
Sen kendin bu belaya niyetlendin diye de cevapladı.
Cülbanlı Memlükler, kendilerini hangi toprağın altına koyacaklarını şaşırdı.
O kadar insan hakkı yiyip, nefisleri zelil olduğu için bu karşı konulmaz müsibet başlarına gelmişti.
Kargaşa ve büyük olaylar silsilesinde, Emir Temer zediyat sancağın başındayken korktu, sancağı
indirdi ve topladı ve sakladı.
Sultan'ın yanına gitti ve Sultan'a; "Ey Mevlan Sultan, Osmanlı bizi yakaladı, kendini kurtar ve
Halep'e kaç" dedi.

Sultan, Emir'in bu sözleri üzerine aniden vücudunun yarısı felç oldu ve çenesi kaydı. Su
istedi. Suyu altın tasta geldi. Sudan az içti. Kaçmak için atına bindi. İki adım gittikten sonra
atından düştü. Kalkmak istedi. Fakat hüzünden oracıkta ruhunu teslim etti. Safra kesesinin
patladığı ve ağzından kırmızı kan aktığı söyleniyordu ve ölmek için zehir içtiği de söyleniyordu.
O zehir vücuduna işler işlemez atından düştü ve öldü. Bu doğruluk payı olmayan bir söylentiydi.
İnsanlar Sultan'ın öldüğünü anladıklarında, Osmanlı askerleri Sultan'ın bulunduğu tarafa
saldırdılar. Öncelikle, Mukaddem emirlerinden biri olan ve aynı zamanda Sultan'ın yakını olan
Bibers'i, Mukaddem emirlerinden biri olan 2. Ahır’ın Emiri, Akbay et-tavîl'i öldürdüler. (71.
sayfa) hasikiyelerden bir grubu ve Sultan'ın etrafında olan gençleri öldürdüler.
Sultan öldükten sonra, ondan kimse haber alamadı. Hiçbir eseri kalmadı. Cesedi ölülerin
içerisinde de değildi. Sanki yer yarıldı da içine girdi. Bu durumdan da çıkarılacak bir ders vardı.
Osmanlı askerleri atlarıyla, Sultan’ın etrafını saran, Mushaflara basmıştı. Hz. Osman’ın kendi
elleriyle yazmış olduğu Mushaf, yoksulların bayrakları ve emirlerin sancakları da kaybolmuştu.
Mısır askerinin her şeyi alınmıştı. Eşref Gavri’nin mülkü, sanki hiçbir şey olmamış gibi, bir
saniye de uçup gitmişti. Allah-u te’ala mülkten ve değişimden münezzehtir. Sultan, Mısır’da,
Şam’da ve Halep’te 15 yıl dokuz ay ve 25 gün hüküm sürdü. 906 yılı Şevval ayı başında başladı.
922 yılı, Recep’in 25’inde bitti. Halk, Sultan’ın döneminde zorluklar çekti. Bunun üzerine

50
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

(Şiir)
Eşref Gavri’nin Kahire’deki zulmüne şaşırıyorum.
Varı yoğu bir saatte yok oldu. Hem dünyada, hem de ahiretinde zararlı çıktı.

Bu harp gün doğumundan, öğle sonuna kadar sürmüştü. Allah’ın yazdığı oldu. O
saatlerde, Osmanlı askeri ve Mısır askerinden ölenler sayılamayacak kadar çoktu. Mukaddem
emirlerinden ölen üç kişi; el-Atabeki Sûdûn ‘Acemi, Sultan’ın yakını olan Bibers ve Akabay et-
Tavildi. Sultan Çerkes b. Kansuh esir düştü. Şam Naibi Sibay, Trablus Naibi Temeraz, Safed Naibi
Turabay, Humus Naibi Aslan, Şam emirlerinden büyük bir cemaat, Halep ve Trablus
emirlerinden de bir cema’at öldürüldü. Mısır emirlerinden, Tabılhane, 'aşarat ve hasikiye
emirlerinin birçoğu öldürüldü. En çokta Kâranise Memlüklüleri öldürülmüştü. Memlüklü
Cülbanlardan az sayıda öldürülen oldu. Çünkü savaşmadılar, yiğitlikleri zâhir olmadı, savaşta
putlaştılar. Osmanlı’nın sayısız askeri öldü. Mısır, Dimeşk ve Halep’te öldürülen emirlerin sayısı
40’tan fazlaydı. (72. sayfa) Ordu’ya bakan Kâdı Abdulkadir el-Kasrevi öldü. Askerlerden çoğu
kişi öldü. Onlardan bahsedeceğiz. Savaş vakti öyle bir andır ki küçük çocuk bile yaşlanabilir,
demir erir, ölüler Mercidabık’ta, başsız cesetler, üzeri toprak olmuş, kimsenin tanıyamayacağı
yüzler, çeşit çeşit semerleriyle, telef olmuş atlar, çelikten altın kaplama kılıçlar, zırhlar ve
miğferleri, kimsenin yüzüne bile bakmadığı kumaş bohçaları… İki tarafın askeri ise bunları
görecek durumda değildi. Şair, tarafından bu olayın üzerine yazılan bir şiir.

(Şiir)
Atım yürü ben savaşı gördüm, Dön ve şarkı söyle, harbin, şarkı ve garbı duysun!
Atım savaştan döndü çünkü sıkılmıştı, Düşmanlarım kafaları atın içine işlemişti.

Osmanlı askeri, otağına (vatâku’s-Sultan)81 gelerek Sultanın çadırlarına ulaştı.


Müdevvere’ye82 oturdu. Taşthane’ye girip tüm kumaşları istila etti. Şaraphaneye gidip, tüm
değerli eşyaları aldı. Zerdiyat'a giderek, bütün silahlara el konuldu. Hazinedeki, mal ve değerli
eşyalar ele geçirildi. Osmanlı’nın bütün Emirleri, Vattak’taki Emirlerin yerine geçti. Mukaddem-
u Ulûf Emirlerinden, 15 Emir’in, Tabılhane, ‘aşârat ve asker emirlerinin haricinde, yerine
oturuldu. Aynı zamanda, Osmanlı askeri Mısır, Şam ve Halep askerlerinin çadırlarına da el
koydu. Bir kavmin başına gelen müsibet diğer kavimlerin yararınadır.
Osmanlı bugüne kadar hiç bu kadar büyük bir zafer elde etmemişti. Timurlek Osmanlı’ya
gelip, Osmanlı ecdatlarından biri olan Yıldırım’la savaştığında, Timurlek Muharebesi, Osmanlı'yı
kırmıştı. Timur onu esaret altına alarak, demir parmaklıklı kafese koyup Acemlere maskara
etmişti. Osmanlı ecdadı Yıldırım’ın artık bu duruma tahammülü kalmamıştı. Kafeste, bir parça

81
M. A. Duhman, Duhman, Mu’cemü’l-Elfaz Tarihiyye, 155: 1990. “Sultan’ın oturduğu büyük çadırın ya da
odaya verilen isim.”
82
Duhman, Mu’cemü’l-Elfaz Tarihiyye, 137: 1990. “Sultan ve emirlerin çadırda oturduğu tahta verilen ad.”

51
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

zehir içip hayatına son verdi. Tarihte, savaş günü (73. sayfa) sancağın altında ölmemiş, bu
şekilde bozguna uğratılmamış, başına gelenler böyle duyulmamış ve malı mülkü düşmanların
eline geçen hiçbir Mısır Sultan’ı görülmemişti. Sultan Kansuh Gavri’den başka. Allah’ın yazgısı
buydu. Ne Sultan ne emirleri Müslümanların hakkında adil ve insaflı olmadı. Allah, amellerine
niyetlerine göre verdi. Osmanlı’yı onlara musallat edip başlarına bu işi açtı.

(Şiir)
Yeryüzünde zulüm eden Krallar neredeler! Allah Makamlarını onlardan aldı.
Sadece, ibret almak için haberlerini duyuyoruz. Onları görmeyip meskenelerini görüyoruz.

Mercidabık’ta Osmanlı'ya direnen hiçbir güç kalmadı. Daha sonra Halep'e geçerek orayı
da aldı. Sultan’ın Halep’teki, meydanına girdiler. Bu olayın özünde ne bir eksik ne de bir fazla
vardır. Sultan ve Osmanlı arasında geçen herşey bu kadardı. Emirler ve askerler savaşta mağlup
olduktan sonra Halep’e döndü. Halep’e girmek istediler, Halep halkı onlarla çatıştı. Ve dönen
askerlerden bir bölüğünü öldürüp, silahlarını, atlarını, mallarını ve onların Halep’te kalan
mülklerine el koydular. Halep’te onların başlarına gelen olaylar, Osmanlı askerlerin
yaptıklarından beterdi. Halep halkı ve Memlükler arası daha önceden de iyi değildi. Büyük
ahırın emiri Kanıbay zamanından bu yana Halep halkı ve Memlükler arası iyi değildi. Çünkü
Memlülükler, zamanında Halep halkının mallarını yağmalayıp, kadınların ırzlarına geçip,
evlatlarını korku saçmışlardı. Halep’e büyük zararlar vermişlerdi. Halep, halkı bu mağlubiyetten
sonra onlardan geçmişin intikamını aldı. Emirler ve kalan askerler Halep’te başlarına
gelenlerden sonra kızgın bir şekilde, oradan ayrılıp Şam’a yöneldiler. Şam’ a malsız, atsız ve
elbisesiz perişan bir şekilde girdiler. Şam’a gelen askerlerin çoğu, ya eşek ya da deve üzerinde
gelmişti. Bazıları Urbanlar gibi sırtlarında ya 'aba ya da eşya taşıyorlardı. Mısır askerinin
gördüğü mağlubiyet tarihte görülmemişti. Emirler ve askerler Şam’da kimin ölü kimin sağ ve
yaralı olduğunu anlamak için birbirlerini beklediler. (74. sayfa) Emirler Şam’a vardıklarında
gölge bir yere sığınamayacak kadar yaz güneşi vardı. Aralarında bulunan bazı gençler gölgesine
sığınacak birkaç ağaç gördü. Osmanoğlu Selim Şah’ın Halep’i ele geçirdikten sonra, meydan da
ikamet ettiğini halk tarafından söyleniliyordu. Yanına gidenler; Emirü’l-Mü’minîn el-Mütevekkil
‘ala Allah, 3 Kâdı; Kâdıyü‘l-kudât eş-Şafi’i Kemalleddin et-tavîl, Kâdıyü‘l-kudât Muhyuddin b. ed-
Dumeyri el-Maliki ve Kâdıyü‘l-kudât Şehabeddin el-Futûhî el-Hanbeli fakat Kâdıyü‘l-kudât el-
Hanifi Mahmud b. eş-Şuhne, askerleriyle birlikte savaştan kaçıp Şam’a gitmişti. Onun bütün mal
ve mülküne el konuldu. Şam’a vardığında, perişan bir haldeydi.
Emirü’l-Mü’minîn, Osmanoğlu, Sultan Selim’in yanına gittiğinde, ayağa kalktı ona takdir
ve hürmet göstererek, yanında oturdu. Selim Şah, Emirü’l-Mü’minîne aslının nereden geldiğini
sordu. Oda biz Bağdat’tanız dedi. Osmanoğlu ona, eskiden olduğu gibi sizi Bağdat’a
göndereceğiz. Bu söylenti çok konuşuldu. Halife’ye gitmek isteği sırada, ona bir top ipek

52
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

kumaştan elbise, büyük bir meblağ mal ve firar etmemesi için bir vekile teslim ederek Halep’te
bıraktı. Kâdıyü‘l-kudât’lar, Selim Şah’ın yanına gittiklerinde, Selim Şah onları laflarıyla rezil etti.
Selim Şah; “Siz ahkâm-ı şeri’atın üzerinden rüşvet alıyordunuz. Malla Kâdı oluyorsunuz, niçin
Sultan’ınızı halka zulüm etmemesi için uyarmadınız!” dedi. Bu sözleri herkese yayıldı.
Selim Şah’ı görenler bana onun ne kısa ne de uzun bir adam olduğunu, geniş göğüslü,
kısa boyunlu, omuzları kuvvetli, sırtı benli, güzel yüzlü, koca gözlü, sarışın, geniş burunlu, iri
vücutlu, sakalsız fakat bıyıklı, büyük kafalı, sarığı diğer emirlere nazaran daha küçük olan bir
adamdı. Halep’i ele geçirdiğinde Halep halkı orayı ona emanet etti. Halep Kalesinin Naibi,
Kansuh el-Eşrefi, Halep Kale’sinin kapılarını açık bırakarak, askerlerle beraber, Şam’a kaçmıştı.
Selim Şah’a bu durum söylenildikten sonra cemaatinden topal, köse ve bastonlu birini Kale’ye
gönderdi. (75. sayfa) Kale'ye girdiğinde kimse ona karşı gelmedi. Ambarlarda kalan silaha, mala
ve antikalara el koydu. Osmanlı, bastonlu topal ve en zayıf askerine, Halep Kalesi’nde olan tüm
eşyaları alma fırsatı vermişti.

(Şiir)
Güçsüzle savaştığın zaman onu hakir görme!
Çünkü sinek de aslanın vücudunu bazen kanatır.

Osmanlı, Halep’i aldığında üç kez şehre girdi; birincisi, Kale’ye baktı, ambarlara baktı,
orada, fazlaca, mal, silah ve antikalar vardı. Mallar yaklaşık 100.000.000 dinardı. Örgü
süslemeler, süslü kolyeler, kubbe ve kuş heykelleri, altın ve kristal süslemeli hurçlar, defler,
kıymetli mücevherlerle sekiz köşeli, kanat nakışları, çelikten yapılmış renkli süslemeli üzengiler,
altın kaplamalı kılıçlar, zırh ve değerli kasklar ve diğer silah çeşitleri. Kimsenin görmediği
şeylerdi, ecdadları olan Rum Kralları dahi bunları görmemişti. Gavri’nin insanlardan aldığı
eşyaları, antikaları, eski Eyyübi Kürtleri, Türk ve Çerkes krallarının sandıklarından çıkardığı
hazinelerine hiçbir güçlük çekmeden Selim Şah el koymuştu. Bunun haricinde Osmanlı’nın,
Mukaddem Emirlerinin, Tabılhane Emirlerinin, Onlar Emirinin, Mubeşşirin’lerin ve bütün
askerlerin Halep‘te bıraktığı, mallara, silahlara, kumaşlara, çardaklara ve her ne varsa, el
koymuştu. Osmanlı’nın, Sultan Gavri’nin 13 Kalesi’ne el koyduğu söyleniliyordu. O kalelerdeki,
mallara, silahlara ve antikaların tümüne el koymuşlardı. Bu yıl Osmanlı Şah’ı Selim’in ele
geçirdiği mal ve mülkün hesabı sayılamayacak kadar çoktu. El koyduğu at, katır ve develerin
sayısı da sayılmıyordu. Çadır ve çardaklara da el koymuşlardı. Özellikle de Sultan’ın, emirlerin
ve askerlerin mallarına el konulmuştu. Bu Allah’ın bir yazgısıydı. (76. sayfa)

53
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

(Şiir)
Bazen, uyuyan birine rızık uğrayabilir, çalışana da uğramayabilir.
İkinci giriş; Halep’teki el-Atruş camisinde namaz kıldı. Hutbede Halep’te ki ve Halep’te
bulunan bütün beldelerdeki minberler de Selim Şah’a dua edildi. O an için Halep şehri süslendi.
Dükkânların üzerinde mumlar yakıldı. Selim Şah için edilen dua sesleri yükseldi. Ona, Hoca
İbrahim es-Semarkandi, Hoca Yunus el-Adiri ve el-Acemi eş-Şenkeşi onun etrafını sardı. Bunlar
zamanında Gavri’nin yakınlarıydı. Ama gizliden gizliye Osmanlı yandaşlığı yapıyorlardı. Onlar,
Gavri’nin durumunu ve ülkenin vaziyetini Osmanlı’ya mektupla haberdar eden kişilerdi. Gavri
ortadan kaldırıldıktan sonra muhabbetle Osmanlı’ya gözlerini çevirmişlerdi. Gavri’nin
arkasından söylendiler. Kötü fa'allerini Osmanlı’ya açtılar. Artık onlar Osmanlı’nın adamları
olmuşlardı. Gavri’nin onlara yaptığı iyilikleri unuttular. Bu durum üzerine yazılan birkaç satır;

(Şiir)
Seninle görüşen insanların çoğu sana zarar getirir.
Bunların yanına uğrayıp uğramamasını kafana bile takma.
Ahlakları tartıldığında ahlaksızlar, fiilleri insanlara ters ya da kötü,
İşleri düştüğünde sana gelir, işlerini hallettikten sonra ya kaçar ya da uçuverirler.

Sultan Gavri’nin gizli düşmanlarından Halep Naibi Hâyır Bey idi. Sultan’ın ilk düşen
askerlerinin başındaki o bulunuyordu. Sol kanattaki askerlerden kaçarak Hama’ya gitti.
Osmanlı, Halep’i ele geçirdiğinde ona gelmesi için haber gönderdi. Ve onu emirlerinden biri
yaptı. Türklerin taktığı gibi yuvarlak bir sarığı kafasına takmışlardı. Sakalını seyretmişti.
Osmanlılar, Hâyır Bey’e, Hayin Bey lakabını koymuşlardı. Sultanına hayinlik yaptığı ve gizlice
Selim Şah’ın tarafını tuttuğu için ona bu ismi vermişlerdi. Hâyır Bey’in Memlükleri ve askerleri
Mısır’da idi. Ama Hâyır Bey Osmanlı’nın yanında kaldı. Bu olay Bağdat veziri el-‘Alkemi nin olayı
gibi vuku’ buldu. Bu zât, Mu’tesim billahın veziriydi. Fakat Tatar Kralı Hülâgû ile işbirliği
içerisindeydi. Hülâgû, Mu’tesim billahı öldürdükten sonra onun yakınlarından biri olmuştu.
Daha sonra Hülâgû onu öldürüp çardağının üzerine astı. Ve bu sözleri yazdırdı; (77. sayfa)
“Senin kralına hayrın olmadı bana mı olacak” Belki de, ‘Alkemi’nin başına gelen, bir gün Halep
Naibi Hâyır Bey’in de başına gelebilir.
Osmanoğlu 3. kez, hamama girmek için, Halep’e gitti. Hamama girdi ve oranın
sorumlusuna yüksek bir meblağ para verdi. Halife, Şafi’, Hambeli ve Maliki Kâdıları, Sultan’ın
emriyle Halep’te kaldılar. Sultan’ın izni dışında Halep'ten çıkamazlardı. Önde gelen insanlardan
büyük bir cema’at savaştan sonra Halep’te kalmaya devam etti. Onlar; Haziney-i Şerifin Katibi
Kâdı Abdulkerim b. el-Ci’an, Memlük katiplerinden biri olan, Abdulkerim Fahire, zeredhâneden
sorumlu, Abdulkerim b. el-Lazini, Reis Muhammed b. el-Kaysuni, Kâdıyü‘l-kudât el-Hanefi İmam
es-Sultan es-Semdisi, İmam es-Sultan İbn-u er-Rumi, Sultan’ın Müezzini el-Hevaf, ve onun
arkadaşı Müezziyn Resas, Yahya b. Bekir ve onun kardeşi, bir cema’at daha var ama adlarını

54
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

hatırlayamıyorum. Bunların hepsi Halep’te kaldı. Bunların haricinde kalanlarda var. Osmanoğlu
Halep’e girdiğinde şunları söyledi; “Güvendesiniz, refahtasınız, alışverişinizi yapınız. Eski
emirlerden veya askerden size emanet edilmiş, atı, silahı ve kumaşı derhal getirin. Şayet
getirmeyen olursan derhal asılacaktır”
Bu savaşta öldüğüne emin olduğum, emirler ve belirli insanlardan aklımda kalanlar; el-
Atabeki Südûn ‘Acemi, Şam Naibi Behteca yöresinden, Melik-u el-Umera Sibay, Emir Kansuh b.
Sultan Çerkez ölmediği ama esir alındığı söyleniliyor… Sultan’ın yakını, Cuderiye’ye yakın
medresenin sahibi Emir Bibers, Mukaddem Emirlerinden biri aynı zamanda 2. ahır’ın Emir’i
Akabay el-Eşrefi et-Tavildir. Mukaddem emirlerinden ölen tek kişi bu Bu savaşta naiblerden
ölenler; Trablus Naibi, Temeraz el-Eşrefi, Safed Naibi Turabay, Humus Naibi Aslan, Şam ve
Halep emirlerinden, büyük bir cemaat ve diğerleri… (78. sayfa) Tabılhane ve Aşarat emirlerinde
de çok öldürülenler oldu bunlar; Hacib-i Sani Tomanbay Kara, şadı şarabhanegan-ı Cani Bey el-
‘Adili, Kansuh Habbaniye, nuvbet-u ‘asatın sorumlusu, Bürd Bey ve Nevrûz, es-Sohbet’in
müdürü Kansuh, şad-ı şu’un ve vekıyd-ı el-Ahval Yekşebay Kara, Karkemas el-Mıkeri Şam da
vefat etti. Safed Naibi Yusuf el-Muketteş.
On emirlerden öldürülenler; Cani el-Muhammedi, Remle kâşifi Canverdi, Aşarat
emirlerinden biri olan Bursabay, şarkiye kaşifi Akabay, Kudüs Naibi Melac, Ezberdi, Atabek-i
Kıyt-u er-Recebi’nin kardeşi Trabay, Hudaverdi, Kaim el-‘Acrec, Canım et-tavîl, İstemir’in
kardeşi Kayıtbay, Musayid, sedatların hadımı Aktu et-tavîl, Katya Valisi Can Polat, Aşarat
emirlerinden biri olan Bursubay ve damadı, Makamı Sidi Ahmed el-Bedevi Naziri Lacin
(radıyallahu anhu) Gazze de vefat etti, Kansuh en-Nasiri, Turabay el-Eşrefi, ‘Aynal Haznedar,
tabılhane emirlerinden biri aynı zamanda ikinci büyük ahırın emiri Kanbek ve diğer
zikredeceklerimiz. Bu savaşta, Mısır, Şam, Halep ve diğer beledlerin emirlerinden adını
hatırlamayıp sayamadığım yaklaşık 40 Emir daha öldürülmüştür. Tabılhane Emiri, Ezbek el-
Halebi ve tabılhane emiri Can Polat es-Saki de öldürüldü. Mihmandar Naibi Şadi Bey ve ‘aşarat
emirlerinden nuvbet usanın sorumlusu Emir İyâs el-Meştub öldürüldü.
Mubeşşirinlerden öldürülenler; Ordugâhta (vatak-ı Sultan) ordu Nazırı Kâdı Abdulkadir
el-Kasrevi ve Reisü’l Kehhalin Muhammed b. el-‘Afif öldürüldü. Memlük küttabı Celaleddin
Ahmed Gazze’ye döndüğünde öldü. Halife Sidi Ahmed el-Bedevi, Allah ondan razı olsun ve diğer
adlarını hatırlayamadıklarım öldürüldü. Kanbek el-Çerkezi vakfının mübaşir-ı Kâdı Cemaleddin
Abdullah öldürüldü. (79. sayfa) Halktan ölenler; eş-Şerefi Yunus b. Kansuh b. Karakaş
Teberdariye’den, Muhammed b. Kerkemas el-Cemali, Teberdariye’den eş-Şerefi Yunus’un
saltanat ordusu nakibinin yakını İbrahim, diğer ölenlerin adları şimdi aklıma gelmedi. Savaştan
sonra zerdiyatın sorumlusu, Abdulkerim b. Lazine öldürüldü. Halep’te b. Ali ez-Zerdi öldürüldü.
Şimdi Kahire’ye dönüp savaştan sonra gelen haberlerden bahsedeceğiz. İkinci Devâdâr
Emir Allan’a gelen mektupta savaşta öldürülen emirler ve savaşla ilgili bilgiler ulaştığında.

55
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

Atabeki Sûdûn el-‘Acemi’nin evinde ağıt sesleri yükseldi. Ve ta’ziye gidildi. O, dindar, hayır sahibi
ve iyi bir insandı. Cani Bey Yöresinde Südûn adıyla bilinirdi. Kökeni, Sultan Eşref Kaytabay
Memlüklerine dayanıyordu. Birçok belirli görevlerde yer aldı. Onlarda birkaçı; Meclis Reisliği,
Silahdarlık ve Atabeklikti. Kahramanlığını bu savaşta gösterdi. Atının üzerinde öldürülene dek
savaşmıştı. Allah rahmed eylesin.
O gün Sultan’ın vefatınıda ilan etmişlerdi. Savaşta öldürülen ne kadar Emir varsa o gün
söylendi. Öldürülen askerlerden dolayı da her sokakta ağlama sesleri duyuluyordu. O gün
Kahire sarsılmıştı. Herkes kargaşa ve söylenmekle kaldı.
Pazar Şaban’ın 17. günüydü. Emir Devâdâr’a bu haberler ulaştı; Urban, Beni Atiye ve en-
Ne’ayim, Şarkiye köylerini yağmaladılar. Oradakilerin, yaklaşık 400 koyununu aldılar o
koyunların bir kısmında Sultan’ın ve Emir Devâdâr’ın koyunları da vardı. Urbanlar, Vadi el-
‘Abbase’ye girmişlerdi. Emir Devâdâr’a bu haber ulaştığında, öğlen namazını kıldı. 500
Memlüklü askeri ile birlikte onlara saldırdı. Emir Devâdâr’dan kaçtılar. Ganimetleri, eşyaları ve
koyunları yanlarında alıp götürdüler. Daha sonra, Emir Devâdâr evine döndü.
O gün Emir Devâdâr, ez-Zeyni Berekat b. Musa ya görev verdi; ez-Zeyni Berekat b. Musa
Kahire’nin ortasında, halka güven içerisinde olduklarını, büyük cemaat şeklinde de toplanılmayı
yasakladığı, halktan alınan para bundan sonra alınmayacağı, ez-Zeyni Berakat b. Musa eskisi
gibi, her kim bir hata yaparsa cezası verilecek, duyurusu yaptı. Duyurudan sonra, ez-Zeyni
Berekat b. Musa’nın değeri ve sözü kat be kat artmıştı. Birçok büyük vazifeye o bakıyordu. (80.
sayfa) Memleket’in bütün işlerinin mutasarrıfı o olmuştu. Artık onun bir üstü yoktu.
Salı ayın 18. günü idi. Emir Devâdâr Kahire de askerlerin paylarını dağıttı. Kale Naibi
Emir Tuktabay, merdivenlerin önünde oturup, askerin paylarını verdi. Sultan’ın ölüm haberi
yayıldığından dolayı etrafta bir endişe hâkimdi.
Aynı gün, Emir Devâdâr, hapishanedekilerin hatta hücrelerdeki kadınların dahi ona
gelmesi emrini verdi. Onları dinledi ve onlardan çok insan azad etti. Hapishaneden çıkarılanlar;
Cani Bey, Devâdâr Emir Turabay, divan-ı müfred sözcüsüyken, mal kesintisi olduğundan dolayı
bir müddet makşere de kalmıştı. Esyut Kâdısı Bedreddin b. Sa’leb, mal aldığı için bir müddet
makşere de kalmıştı. Emir Devâdâr, Esyut Kâdısı Bedreddin’in b. Şemseddin ve kardeşi
Necmeddin’i de azad ettirmişti. Fadıl’ın babasının kardeşinin b. Selahaddin b. Kâtip Garip azad
edildi. Darphane ustası, Muallim Yakup es-Sağir el-Yahudi, azad edildi. İşçiler, çiftçiler ve belirli
insanların birçoğu da azad edilmişti. Hücrede bulunan bütün kadınlar da azad edilmişti.
Önceden cinayet işleyenler dışında, hücrelerde de kimse kalmamıştı. Hücrelerde, cinayet işleyip,
hırsızlık yapanlardan sayıca az mahkûm kalmıştı. Hırsızlardan bir kaçının eli vurulduktan sonra
azad edilmişlerdi. Emir Devâdâr, insanların şefaatiyle, Abdulkadir Ebu Uddiye ve diğerlerini
azad etti. Ve birkaç hırsızın da elini vurdurduktan sonra azad ettirdi. Mekke, Kâdıyü’l-kuda tı, b.
Zahire, b. Kâdı İbrahim, b. ebi es-Su’ud, Şeyh Selahaddin’i de azad etti. Zeyni Berakat b. Musa’nın

56
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

Tersim’deki evinde, bir müddet demir parmaklıklar arasında kalmıştı. Bir müddet demir
parmaklıklar arasında kaldı ta ki Allah yüzüne gülene dek... Hapishanede kalma nedeni şuydu;
İbrahim Semerkandi adında bir şahıs, Sultan’a onu şikâyet etmişti. Onun Mekke’de toprağın
altına saklanmış tüccar malı bulup kimseye söylemediğini iddia etmişti. Daha sonra Sultan, (81.
sayfa) onu yanına çağırtıp bulduğu malı getirmesini istedi o da bu durumu inkâr etti. Bunun
üzerine Sultan, İbn Musa ‘ya onu demir parmaklıklara atmasını söyledi. Şeyh Selahaddin uzun
bir müddet, suçsuz olduğu halde, demir parmaklıkların ardına atılmıştı.
Salı ayın 19. günü idi. Emir Devâdâr, Ali eş-Şehabi Ahmed b. el-Bedri Hasan b. et-Tuluni-
yi vazifesinden alarak eski görevi olan muallimler muallimliğine geçirdi. Sultan, b. Tuluni'nin
yerine, ed-Dehişe kapıcısı Cemalettin el-Elvâhî’yi muallim sözcüsü olarak atadı. Aynı gün, Emir
Devâdâr'ın duyurusu; Kahire’de çağrı yaparak bütün yeni kanunları iptal ederek, herkesin Eşref
Kayıtbay'ın döneminde uygulanan kanunları eksiksiz uygulayacağını söyledi. Dua sesleri onun
için yükseldi.
Aynı gün ez-Zeyni Berakat b. Musa Kahire den geçerek, satılan bütün mallara fiyat verdi.
Hatta Künefenin rıtla sını 4 dirhemden 2 dirheme indirdi. Peynir ve ete de fiyat verdi.
Aynı ayda Ebi el-Munca'nın barajı açıldı. Nil 20 zira'adaydı. Bu, Kıbti aylarının ilki olan
Tut’un 22’sine denk geliyordu. Emir Devâdâr, Sultan'ın yokluğunda her gün atına binip
Matariye’ye doğru gidiyordu. Döndüğünde Bab-ı Nasır’dan girip Kahire ye geçiyordu. Mısır’da
kalan Mukaddem emirleri önünde yürüyorlardı. Yanındaysa askerler bulunuyordu. Aynı
zamanda, önünde, köleler, su’adlar, ellerinde renkli ipek süslemeli mızrak bulunan, Seyfî
Memlükleri bulunuyordu. Kahire onu görkemiyle sarsılıyordu. İnsanlar, onun için yüksek sesle
dua nidaları atıyordu. Kendi sanki sultanmış gibi hissediyordu. Makamı yükselmişti.
Cuma günü, Sultan'ın ölümü kesinleştiğinden dolayı, hatipler artık Sultan'ın adını dahi
hutbe de zikretmeyip, Halife'nin adına hutbe okumuşlardı. Bazı hatipler de; "Ya Rabbi sen bizi
iyilere teslim et kötülere teslim etme." Uzun bir süre Mısır ve Bilâd-ı Şam sultansız kalmıştı.
Bu günlerde Urbanlar, doğuda ve ülkenin diğer bölgelerinde fesatlıklar çıkarıp, (82.
sayfa) evleri ve mahalleleri yağmaladılar. İnek, koyun gibi hayvanları ve kadınların takılarını
aldılar. Sayısız fellâhı ve elçileri bu yağmalamada öldürdüler. Sultan'ın ölümünden ve
askerlerinin başına gelenlerden dolayı yayılan kötü haberler, Mısır da huzursuzluk çıkmasına
yol açtığından yolculuğa çıkacak yolcu kalmamıştı. Bu kötülükleri yapanların çoğu, Şeyh Arap el-
Emir Ahmed b. Bakar'ın çocukları ve aşiretten bir cemaatti. Eskiden bundan daha fazlasını
yapmışlardı; Kafileleriyle beraber dönen sayısız asker ve tüccarlar öldürüldü. Malları ve
develeri yağmalandı. Öldürmediklerini, çırılçıplak soyup çölde bıraktılar. Kısacası, Urbanların,
kafileleriyle beraber dönenlere yaptıklarını Osmanoğlu yapmamıştı. Urbanlar, Katya ve Salibe
arasında bulunan sözde güvenli bölgede, dönenleri yağmalamışlardı.

57
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

Bu ay da Cülbanlı Memlüklerin, Tibak'tan çıkarak Han-ı Halil'e gidip orayı


yağmalayacakları, daha sonra orayı yakıp orada Osmanlı tarafını tutan ve üstazlarının öldüğüne
sevinen Ervam tüccarlarından, her kim varsa katledecekleri söylentisi yayıldı. Emir Devâdâr bu
söylentiyi duyar duymaz, Tibak ağalarını çağırarak onlara; " Bu fitneyi siz sonlandırmazsanız
kimse sonlandıramaz. " dedi. Tibak ağaları Cülbanlı Memlüklerin Tibak'tan çıkmasını men' etti.
Emir Devâdâr olmasaydı, Cülbanlı Memlükler'in çıkardığı bu fitne Mısır'ın sonunu getirecekti.
Aynı ayda, Emir Devâdâr, tahta silahlar, pençe aletleri ve tüfek gibi diğer savaş
malzemelerinin yapılması emrini verdi. Askerin Mısır'a gelmeden önceki hazırlıklarıydı. Kale
Naibi el-Emir Tuktabay, Mukaddem Emirlerinden biriydi. 'Allan ed-Devâdâr es-Sani bu işlerle
ilgileniyordu.
Ayın ikinci cuma gününde, hatipler, bir önceki cuma günü olduğu gibi, Sultan'ın adını
duada geçirmemişlerdi. Emir 'Allan'ın mektubunda, askerlerin mağlubiyeti ve Sultan'ın ölümü,
haberinden başka, hiçbir haber gelmedi. Bu durum 40 gün sürdü. Sahih bir haber yoktu. Halk,
uydurma ve dedikodular çıkarıyordu. O söylentilerden biri; Şam Naibi Canverdi el-Gazâli'nin
Mısır'a haberlerin ulaşmasını engellediği ve Şam'da ki askerinde Mısır'a gitmesine mani'
olduğuydu. (83. sayfa) Aynı gün, Cidde Naibi Emir Hüseyin ve Reis Selman el-Osmani’den, daha
önce de bahsettiğimiz gibi bu ikisinin askerlerle Hindistan’ın Gerran köyüne gidip kule lerin de
olduğu bir kaleyi 5 ayda inşa ettileri haberi ulaştı. Emir Hüseyin askerlerinin bir kısmını el-
Hayye’ye gönderip, diğer kısmıda Mevar’a gönderdi. Kalan diğer askeriyle beraber Beyt-u el-
Fekih de bir ay kaldı. Daha sonra, el-Emir Hüseyin, Reis Selman ve askerler yönlerini
Hindistan’ın köylerinden biri olan Zübeyd’e çevirdiler. Şeyh Reis’in kardeşi Abdulmelik’in
köyünü kuşattılar. Zübeyd'i ondan aldılar.
Cumadiyü’l-Ahire’nin 20. cuma günü 922 Hicri yılıydı. O köyde, çeşit çeşit insanlar
topluluğu gördüler. Tarihte, Emir Hüseyin’in Zübeydi aldıktan sonra Aden şehrine gittiği
yazılıyordu. Kendi elleriyle orayı da aldı. Emir Hüseyin, Eşref Gavri Memlüklerine, 'Aşarat
emirlerinden Bursabay’a, Memlüklerden bir topluğa ve halktan da bazı insanlara Zübeyd’i
teslim etti. Urbanlardan 10.000 kişi de saydığımız kişilerin tarafındaydı. Bursabay, Zübeydi tam
anlamıyla hâkim olmuştu. Sultanların yaptığı gibi, Devâdâr, haznedar, emirler ve vazife
sahiplerini Zübeyde yerleştirdi. O ve onunla berabar olan kişiler, Zübeyd ehlinden çok miktarda
mal alıp, daha sonra Aden’i kuşatığı da aldığı da söyleniliyor.
Bu ay, Emir Devâdâr kendi evinde, Kahire’deki askerleri kontrol etti. Sebebi, bazı
sefinelerin, İskenderiye’ye gelerek Reşit’e doğru hareket etmeleriydi. Osmanoğlu’nu bu
sefineleri gönderdiği korkusuyla, askeri toplayıp onlara; “Sefineleriniz hazır bulunsun! Uyanık
olun! Ta ki bu haberin doğruluğundan emin olana dek.” dedi. Daha sonra askerler işlerine dağıldı.
Ramazan ayının başı cumartesi günü idi. Kâdı naiblerinden (84. sayfa) bir cemaat, Emir
Devâdâr’ın evine giderek aybaşını tebrik etti. Kâdıyü‘l-kudât Mahmud b. eş-Şuhne el-Hanefi,

58
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

Emir Devâdâr’ın yanına aybaşını kutlamak için gitti. 3 Kâdı ve halife, Sultan Osmanoğlu Selim
Şah tarafından esaret altında oldukları için Mısır’da değillerdi.
Pazar ayın ikinci günü idi. Kıbti ayının birinci günü idi. Nil nehri 20 zira’a ulaşmıştı.
Geçen sene daha fazla idi. Birinci Hatur ayına kadar aynı seviyede kalmıştı.
Aynı gün, asker ve emirler perişan bir halde Şam’a dönmüşlerdi. Malları, develeri, atları,
eşyaları alınmıştı. Haberci, Sultan’ın öldüğünü öğrenen Şam halkı birbirine girdikleri haberini
iletti. Şam’da ki ayyaşlar, Sumre mahallesini yağmalayıp o mahalleden bir topluluk öldürdüler.
Bilâd-ı Şam, kargaşa içindeydi.
Aynı gün, Kâdıyü‘l-kudât el-Hanefi Mahmud b. Şuhne evine girdiğinde mal mülkleri ve
eşyalarının tümü yağmalanmıştı. Osmanoğlu 13 Kale’yi ele geçirdi. Sultan’ın adıyla o ele
geçirilen 13 Kalede hutbeler okundu. Hükmü, Fırat’tan Halep’e ulaşmıştı. Halife ve 3 Kâdı
Halep’te, Osmanoğlunu esaretindeydi. Eğer, Kâdıyü‘l-kudât el-Hanefi Mahmud b. Şuhne,
askerlerle beraber kaçmış olmasaydı oda şimdi onlarla beraber esaret altındaydı. Haberci,
Sultan’ın yakınları olan, İbrahim Semerkandi, Yunus el-‘Adili ve el-‘Acemi eş-Şenkeşi, Gavri ölür
ölmez Osmanoğlu Selim Şah’a gitmişlerdi. Ona tabi olmuşlardı. Gavri’nin onlara yaptığı iyilikleri
şimdi unutmuşlardı. Özellikle el-‘Acemi eş-Şenkeşi. Sultan Gavri, el-‘Acemi eş-Şenkeşi’ye mal
dolu sandıklar ve antika eşyalar vermişti. Bu yapılan iyiliklerin bir önemi kalmamıştı. Emir
Devâdâr bunları duyar duymaz, valiye İbrahim Semerkandi ve Yunus el-‘Adili’nin evini
yağmalamaları emrini verdi. Ailelerini yakalattı. Semerkandi’nin oğlu, ‘Abıd es-Sermerkandi’yi
hücreye attırdı. Ambarlarını mühürlettirdi. Halk’a onların cerimesinin, Sultan’ın yakını oldukları
halde Osmanoğlu Sultan Selim Şah’a memleketin durumunu gizlice mektuplaşarak haber
verdiklerini söylemişlerdi. Ancak, evin sahibi evin içini bilir. (85. sayfa)
Cuma ayın 7. günü idi. Emir Devâdâr cuma namazını kıldı ve Şam’dan Babıs'e gelen
Mukaddem Emirlerini görmeye gitti. Kâdı ve katıb-i es-Sır Mahmut b. Ağca üzeri sarılı bir
şekildeydi, beraberinde eş-Şehabi Ahmed b. el-Ci'an, Silah Emir'i Erkmas ta hasta ve üzeri sarılı
bir şekildeydi, hâcibü’l-hüccâb Emir Ansabay, Emir Temer ez-Zerkedaş, Emir 'Allan Devâdâr es-
Sani ve diğerleri girdi. Daha sonra geri kalan askerler, çıplak, aç ve cılız hale düşmüş bir şekilde
sıra sıra Devâdâr'ın huzuruna çıktılar. Bütün bu Emir ve askerler, Devâdâr'a, Sultan Gavri'nin
ölümünden dolayı çok hüzünlü oldukları göstermişlerdi.
Perşembe ayın 13. günü idi. Növbet-u en-Nuveb 'in reisi Emir Sudûn ed-Davadar-i, Emir
Kansuh Gırd, Hama naibi Emir Canverdi el-Gazâli, mukırrı Nasiri Muhammed Necli Sultan el-
Gavri, Emir Ebrek el-Eşrefi, Emir Tanibek el-Haznedar, Emir Kartabay, Emir Can Polat el-
Muvetter, Emir Devâdâr'ın huzuruna çıktılar. Emir Devâdâr onlarla selamlaştıktan sonra evine
döndü. Bu emirlerle beraber Halep Naibi Kansuh Eşrefi de Devâdâr'ın huzuruna çıkmıştı. Halep
Naibi Kansuh Eşrefi, Kale’de ki malı, silahları, kumaşları, süslemeleri, altından hurçları ve diğer
antika eşyaları, daha Kale kuşatılmadan, Osmanoğlu’na teslim etmişti. Savaşmadan,

59
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

kuşatılmadan, Halep Kalesi kolaylıkla ele geçirilen bir Kale değildi. Emir Devâdâr onu görür
görmez ona kötü lafızlar ederek, Kale’de bulunanları, Kale’deki hücreye attırtıp, ona bütün
kötülükleri yapacağını tehdidin de bulundu.
Emirler, Kahire'ye geldiklerinde, Devâdâr Emir Tomanbay'ın Sultan olması
fikrindeydiler. Emir Tomanbay'da bu fikre karşı çıkmasına rağmen diğerleri ısrarlıydı. Son
olarak, emirler eğer bu fikri kabul etmezsen, zorla Devâdâr Emir Tomanbay’ı, Sultan
yapacaklarını söylemişlerdi. Daha sonra Emir Devâdâr yanında Mukaddem emirlerinden bir
cemaatle; Emir 'Allan, hâcibü’l-Hüccâb Emir Ansabay, Emir Temer, Kale Naibi Emir Tuktabay ve
diğerleri Kum-i el-Carih'ten eş-Şeyh ebi es-Su'ud'a gittiler. (86. sayfa) Cemaât toplanıp Şeyh’e
giderek Devâdâr’ın Sultan olması teklifnde bulunmuşlardı. Fakat bu teklifi kabul etmedi. Şeyh
emirlere Mushaf getirterek onlara; “Sultan’a ihanet etmeyeceğiniz ve onun sözünden
çıkmayacağınız üzerine” yemin ettirdi. Bütün Emirler bu yemini kabul etti. Şeyh onlara;
“Bugünden sonra halka zulüm etmeyeceksiniz” dedi. Sultan Gavri’nin halka haksızlığı olan
kurallarından dönmelisiniz. Dükkanlara gelen vergileri kaldıracaksınız. Eşref Kayıtbay,
dönemindeki gibi adil bir yaşam sürmelisiniz. Vergi hususunda, el-Muhtesib Yeşbek el-Cemâli
kurallarını izlemelisiniz. Emirler bütün bu söylenilenleri yapacakları yeminini ettiler. Daha
sonra Şeyh emirlere; “Allah-u te’ala sizi perişan bir şekilde mağlup ettirdi. Osmanlı bu harpte
muzaffer oldu. Bunların sebebi, denizdeki ve karadaki insanların size ettiği bedduadandır.” dedi.
Emirler Şeyh’e; “Bunun üzerine biz bugün den itibaren tövbemizi ettik.” dediler. Cemaat dağıldı
Şeyh Ebu Suud’un yanından ayrılarak, şeyhin söyledikleri gibi Emir Devâdâr’ı Sultan
yapacaklardı. Sultan Devâdâr, Saltanat’a seçilmeyi kabul etti. Daha sonra nasıl Sultan olduğunu
izah edeceğiz.
Bundan sonra el-Eşref Gavri’nin Kahire'den çıktığı ana döneceğiz; Bu yıl ki Rabiü’l-
Ahir’in 15. cumartesi günü Kahire’den ayrıldı. Kahire'den çıkarak Halep’te kaldığı süre boyunca
değer gördü. Osmanoğlu ona birçok elçi gönderdi. Bazen sulh isteniliyor bazen ise
istenilmiyordu. Sultan, Osmanoğlu ile arasında nasıl bir yol izleyeceğini bilmiyordu. Osmanoğlu,
Sultan’ın gönderdiği elçilere çokça hediyeler sunuyordu. Ta ki Moğolbay Devâdâr Sekin
Osmanoğlu’na elçi olarak gidene dek. Daha önce de söylediğimiz gibi, Osmanoğlu, Moğolbay’ı
perişan bir halde göndermişti. Bu halde gelmesinin sebebiyse, harp elbiseleriyle Osmanoğlu’na
gitmiş olmasıydı. Osmanoğlu, üzerindeki harp elbisesini çıkartarak onu perişan bir halde
gönderip artık sulh istemediklerini göstermişlerdi. Sultan Gavri elçisini bu halde görür görmez
Osmanoğlu’nun sulh istemediğini anlayıp askerlerine Halep’ten çıkma emrini vermişti. (87.
sayfa) Askerlerin tümü, atların üzerinde silahla kuşanarak, yıldızlar gibi Halep’ten ayrılmışlardı.
Memlüklü her bir atçı, 1000 Osmanlı askeri dengiydi. Mercidabık’a indiler. Sultan, bu yıl 25.
Recep Ayı’na kadar, Mercidabık’ta kaldı.

60
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

Sultan, Osmanlı’nın Tellilfar'a vardığını duyduktan sonra pazar günü, o gün Sultan'ın
uğursuz günüydü, sabahı atına binip Tellifar'a gitti. Osmanoğlu ve Mısır askeri arasında çatışma
yaşandı. Önce Mısır askeri gâlip gelirken daha sonra Osmanlı askeri tarafından bozguna
uğratıldı. Sultan, mağlup olduğunu anladıktan sonra Halep'e dönmek istedi. Kendini kurtarmak
için atının yönünü çevirdiği an bir titreme geldi bundan dolayı atından düştü ve ruhu
bedeninden ayrıldı. Osmanlı askeri ona doğru geldiğinde etrafındaki, bayrak taşıyanlar, gençler
ve Memlükler, cesedini yerde bırakıp etrafından çekildiler. İnsanların onu gördüğü son andı.
Daha sonra ne cesedi ne kellesi ne de bir kabri görüldü. Sanki yer yarılmışta yerin dibine
girmişti. Hiç bir haber alınmamıştı. 1000 dinara yaptırdığı medresesine defnedilmemiş olması
da garipti. Demek ki, çöllere atılmış, kurtlar ve kaplanlar tarafından eti yenilmişti. Öldüğünde
yaşı 78'e yakındı. Medresesinin temelini tavâşiler kendileri için atmışlardı. Ama Sultan el
koymuştu. Tavâşiler, Gavri'ye;" Madem ki, medreseyi aldın öldükten sonra kabrin için bir mekân
tahsis edelim" dediler. Fakat Gavri bunu kabul etmedi. Bu sözü üzerine Allah'u te'ala da o
medresede Gavri'nin defnini men' etti. Bundan dolayı Gavri'nin bir kabri yoktu. Bu ibretlik bir
durumdu.
Mısır ve Bilâd-ı Şam’da ki Saltanatı, 15 yıl, 9 ay ve 25 gün sürmüştü. Onun saltanat
sürdüğü her bir günü halka 1000 yıl ağırlığındaydı. Uzun boylu, kalın cüsseli, göbekli, beyaz
tenli, yuvarlak yüzlü, büyük gözlü, gür sesli, sakal geniş ve sakalında birkaç ak tel vardı. (88.
sayfa) Heybetli, kıymetli, kutlamalarda göz dolduran bir kraldı. Eğer, halka zülm edip zorla
mallarını almamış olsaydı, Çerkezli melikler içinden ve hatta Mısır kralları arasında göz
dolduran olurdu.
Sultan, pazartesi ve perşembe günü Sultan bahçesinde misafirlerini ağırlardı.
Cumartesi ve salı günlerindeyse halkıyla meydanda buluşurdu. Her iki görüşmesinde
evinden 7 merdiven aşağı indiğinde tam karşısında, altın yaldızlarla bezeli hurçları olan 2 at
hazır bulunuyordu. Sefere çıkmayı seven biriydi. Bedevi nakışlı hurçları olan ve sırtı yumuşak
olan atlara binmeyi seven biriydi. Belinde, Be’albeki kuşak yerine altın kuşağı sarılıydı.
Parmaklarında, kırmızı yakut, firuze, zümrüt, elmas ve kedigözünden yapılmış yüzükler
takılıydı. Misk, ud ve tütsü kokularını beğenirdi. Yemesinde, içmesinde ve giyiminde müsrifti.
Çiçekleri ve meyveleri severdi. Belki de Nesimiye83 mezhebine yakın oldukları için Acem
çocuklarını severdi. Rıyazatla ilgilenirdi. Kuş seslerine hayranlık duyardı. Çiçekleri ve tütsüleri
koklamayı severdi. Suyu altın tasta içerdi. Mutluluk veren eşyaları kullanırdı. Yemeği iştahlı
yerdi. Muhabbet kuşlarıyla şakalaşırdı. Adı Kahsuh Baybard-i Gavri idi. Daha önce de
zikrettiğimiz gibi, saltanatını refahlık ve müsriflikle geçirmişti. Bir lafı iki edilmezdi. Herkes

83
Nesimiye mezhebi; İnsan ceset ve ruhtan ibaret olmasına rağmen aslında daha yüce bir varlık olduğunu
benimseyen görüş. Bkz. A. Azmi BİLGİN, “Nesîmî”, TDV, 2007.

61
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

tarafından hürmet görüyordu. Emirleri, naibleri ve askerleri avucunun içindeydi. Bunun üzerine
söylenilecek ikinci bir söz olamaz. Rum Kralı Selim Şah Osmanoğlu da onun itaatindeydi. Ta ki
Osmanoğlu Selim Şah ile arasına hilaf girene dek. Sultan'ın başına gelen bu musibet hiçbir Mısır
krallarının ve diğer kralların başına gelmemişti. Bu Allah'ın yazdığı kaderde yazılıydı.

(Şiir)
Kralların tarihine baktığın da onların başına gelenleri görebilir misin ?
Geçen günler, insanların arasında gariplikleri açığa çıkarır,
Fakat bu insanın başına gelen hiçbir Melik ve Emir'in başına gelmemişti.
Eşref Gavri, Kralımızdı ama halkına eziyet eden zalim biriydi.
Ölümü onun ve askerinin hezimetine sebep oldu. Allah'ın yazdığı kader buydu.
(89. sayfa) Amelleri önüne çıkarak. Zaman kudretli bir emirle hakkından geldi.

Gavri hem iyi, hem de kötü huyları vardı ama kötü huyları, iyi huylarından çoktu. İyi
huyları; yaratılış itibariyle güzel ahlaklı, sinirlerine hakim olan, sinirlendiği zaman ahlakıyla o
siniri yenen, fakirlerden ve salihlerden dua toplayan itikâdı güçlü, insanların, kadir kıymetini ve
seviyesini bilen, ne kadar sinirli olursa olsun kimseye kötü söz söylemeyen, şiirden anlayan,
şarkı ve musikiyi seven, aynı zaman da Türkçe şiirleri vardı, hobi olarak, tarih, siyer ve şiir
okuyan, halka yakın sıcak kanlı ve etrafına soğuk davranmayan, halka saygılı, Türkler gibi
değildi, burnu büyük, kibirli bir insan olmayan, diğer krallar gibi ağdalı konuşmayan biriydi.
Kötü huylarına gelecek olursak saymakla bitmez, onlar; saltanatı boyunca yaptığı zulümler,
ondan önceki hiçbir kral döneminde görülmemişti. Altın, gümüş ve parasal ilişkileri çok
kötüydü. Tamamen hiçbir ülkede görülmemiş bir aldatmacaydı. Dükkân sahiplerinin her
birinden aylık 2700 dinar alırdı. Bu nedenle dükkân sahipleri, mallarını yüksek fiyattan
satarlardı. Onlara hiç kimse ağzını açıp neden bu kadar fahiş fiyatta satış yapıyorsunuz
diyemezdi. Onlar Sultan'a aylık vermek zorunda oldukları malı kazanmak zorundaydılar.
Bundan dolayı, Sultan'ın döneminde her şeyin fiyatı yüksekti. Darphaneden de her ay belli bir
miktar alırdı. Onlarda, altından, gümüşten, tunçtan ve kurşundan kesinti yaparak para
basarlardı. Eşrefi altın eskiden tam 12 idi. Ama şimdi 12'nin yarısı kadar. Sultan, darphaneden
Cemaleddin adında birini sorumlu tutmuştu. O da Müslümanların mallarıyla oynayan, kanunsuz
çalışan, eski Sultanların altınlarını darphaneye veren, sadece Emirlerin ve Sultanların paralarını
basan biriydi. Bu sebeple halk darphaneden uzaklaştı. Cemaleddin asıldıktan sonra Usta Yakup
el-Yahudi yerine geçmişti. Fakat Cemaleddin'in izinden giderek, Müslümanların mallarını helal
kıldı. Birdenbire, kırmızı parayı yarım gümüşle basardı. Orada kaldığı süre boyunca kandırmaya
devam etti ta ki ölene dek. (90. sayfa) Hadis-i Şerif; "Dolandıran bizden değildir." Sultan,
yakınlarından biri olan Reis Kemalledin b. Şemseddin b. Müzeyyeni, Makşere’deki hücreye atıp
hücrede kaldığına emin olana dek orada da birkaç gün kalırdı. Ölen kişilerin terekelerine ve
yetimlerin mallarına el koyardı. Ölenlerin, çocuklarının olup olmamasına bakmaksınız mallara
el koyardı. Muhammed şeriatına ters bir durumdu.

62
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

Keşşaf ve Urban Şeyhlerini bazı bölgeler ta'yin ederdi. Onlardan belli miktarda para
vermek zorunda bırakarak, onları halktan zorla para almaya teşvik ediyordu. Keşşaflar ve Urban
Şeyhleri halktan hem Sultan'ın istediği paranın on katını kendileri için isterlerdi. Bu durumda
askerler halka Emir vermekte zayıf hale gelerek ülke yoksullaştı. Bilâd-ı Şam ve Halep'e, Naibler
ta'yin ediyordu. Sultan, naiblere, her yıl olduğu gibi çok mal getirmelerini mükellef tutuyordu.
Onlarda bundan dolayı halktan zorla mal alıyorlardı. Orada yaşayan halk Naiblerden gördükleri
zulümden dolayı evlerinden gitmek istiyorlardı. Özellikle Urbanların, Cebel-i Nablus'taki, piyade
tecridesi zamanında aldıkları mallardan dolayı Bilâd-i Şam'ı kaybetmeleri Şam ehli için daha
hayırlıydı.
Cidde Naibi Hüseyin, Hint tüccarlarından 10 katı kadar uşur vergisi alırdı. Bu durumdan
dolayı, tüccarlar Cidde Limanı’na gitmedi. Liman harabeye dönüştü. Beyaz kumaş, pirinç ve
derilerin fiyatları artmıştı. İskenderiye ve Dimyat Limanı’ndaki, hareketliliğin azalmasında ki
sebep Fransız tüccarların büyük vergilerden dolayı artık limana uğramamalarıydı. Bundan
dolayı, Mısır'da, Fransızların sattıkları malların fiyatları da yükselmişti. Eşkiyalar, Sultan'a
kendileri beğendirmek için mal çalıp, ona götürüyorlardı. Sultan artık, kuru erzakların her
erdebi için bir miktar vergi alma kararı aldı. Bunu hem satıcı hem de malı alan kişilerden
alıyordu. Karpuz, kavun ve nar için de geçerliydi. Hatta tuzun üzerine dahi bir miktar vergi kattı.
Döneminde aldığı bu vergileri Hindular bile halkına yapmamıştı. Malını almadığı hiçbir büyük
tüccar kalmamıştı. Özellikle, Şirazi, Halibi ve diğerlerinin başına gelenler. Hatta Emirülmü'minin
el-Mustemsik billah Yakup'un bir kısım malına da el koymuştu. (91. sayfa) Emirülmü'minin el-
Mustemsik billah Yakup'un bir miktar malını alarak onu borçlu bırakmıştı. Daha sonra o,
güçlükle borcunu ödeyebilmişti. Birçok insan Sultan'a mal veremediğin dolayı hücrede
cezalandırılarak öldü. Onlardan; Sırgan kâtibi, Kâdı Bedreddin b. Mazhar, Şemseddin b. Avad,
Mu'iniddin b. Şems, Hazine Kâtibi 'Alanuddin, 'Ummal ve Mubaşirinlerden diğerleri...
Halktan çocukları, nedensiz çiftliklerinden alarak, Memlüklü Cülbanları onların yerine
geçirirdi. Yetimlerin, kadınların ve çocukların cavâmiklerini alıp onları büyük bir zarara
sokuyordu. Has Yusuf Salonunda bulunan dünyanın yarısı dedikleri, görkemli mermeri,
Kale’deki Beyseriye Salonuna yerleştirdi. Divan ve halk arasındaki anlaşmaları zaman aşımına
uğradığını düşünerek iptal etti. Nil Nehri taşmayıp, insanların topraklarını sulamadan önce iktâ
sahipleriyle meblağası yüksek yeni anlaşmalar imzaladı. İkta sahipleri, görülmemiş bir rezalet
yaşadı. Yoksulluk arttı. Kale’de ki ve meydan da ki çarşıda çalışanlar muhasebe edildi. Orada
hayvan tezeği satanlar dahi vergiye bağlandı. Sultan, oradan gelen vergileri zahireye bağladı.
Mubaşirinler ve işçiler yoksullaştı. Buna rağmen onlardan da vergi alıyordu. Reislere, şarkı
söyleyen kadınlardan da vergi alıyordu. Hayri Bey el-Haznedar öldükten sonra hazineden
sorumlu olan kişiyi de kendi yönetiyordu. Hazineye giren ve çıkan günlük malların tümünü
imaretteki ve gereksiz yerlerdeki, duvarları ve tavanları altınla kaplattırarak israf ediyordu.

63
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

Müslümanlar mallarından faydalanamayarak malları israf ediliyordu. Küçük çocukların


kâtiplerden korktuğu gibi oda yargılanmaktan korkuyordu. Mahkemelerdeki yargılanma onu
memnun etmiyordu. (92.sayfa) İnsanların birbirini öldürmesini umursamayan biriydi.
Muhasımlarının, yargılanma hakları düşsün diye şeri' muhakemeye sevk edilirdi. Çıkarılan
kanunlara tembellik edip imzalamazdı. Bundan dolayı halkın işleri aksardı.
Halk, işlerini yürütebilmek için onun imza alametini bir eşrefi karşılığında alırlardı. Eğer
onun kötü huylarını daha anlatacak olursak daha da uzar. Bitti.
Onun Döneminde hilafete düştüğü kişi; Emirülmü'minin el-Mustemsik billah b. Yakup,
Emir-u el-Mu’minin Muhammed el-Mutevekkil ‘ala Allah’tı.
Şafi’î Kâdıyülar; 1.si Şeyh-u el-islâm Kâdıyü‘l-kudât Zeynuddin Zekeriyya, Kâdıyü‘l-kudât
Muhyiddin Abdulkadir b. en-Nakib, Gavri’nin döneminde 5 kez Kâdılık görevi yapmıştı, Kâdıyü‘l-
kudât Burhaneddin b. Ebi Şerif el-Mekdesi, Kâdıyü‘l-kudât Şehabeddin b. Ferfur ed-Dımaşkî,
Kâdıyü‘l-kudât Cemaleddin el-Kalkaşandî, Gavri’nin döneminde 2 kez Kâdılık görevi yapmıştı.
Kâdıyü‘l-kudât Kemaleddin Muhammed b. Ali, Uzun Kadirî olarak bilinirdi. Kâdıyü‘l-kudât
Bedreddin Muhammed el-Mekkîn-i, Kâdıyü‘l-kudât, Al'a ed-Din b. en-Nakiyb, sonra tekrar
Kâdıyü‘l-kudât Kemaleddin et-Tavîl Kadılık yaptı. Gavri’nin Döneminde 4. kez Kâdılık görevi
yapmıştı.
Hanef-i Kâdılar; İlki, el-Kâdıyü Burhaneddin b. el- Kerkerî Kâdı, Sırrıddin Abdulber b. eş-
Şuhne, Kâdı, Şemseddin Muhammed es-Semediyf-i, Kâdı Husâmeddin Mahmud b. eş-Şuhne.
Malik-i Kâdılar; İlki, Kâdı Abdulğâni b. Tâki, Kâdı Burhaneddin ed-Dumeyr-i, Kâdı
Burhaneddin ed-Dumeyrî b. Muhyuddin Yahya, Celaleddin b. Kasım, Muhyuddin b. ed-Dumeyri
tekrardan bu göreve geldi.
Hanbeli Kâdılar; Kâdı Şehabeddin Ahmed eş-Şişini, Kâdı Şehabeddin Ahmed eş-
Şişini’nin b. İzzeddin Muhammed, Şehabeddin el-Fettuhî.
Gavri Döneminde ki, Katib-u Sır, Kâdı Muhibuddin Mahmud b. Eca el-Halebiydi.
Gavri Döneminde ki Nâzır-u Çeyş: İlki, Kâdı Şehabeddin Ahmed b. el-Cemal-i Yusuf
(nâzır-u el-Has); 2. si -Kâdı Abdulkadir el-Kasrevî.
Gavri’nin Nuzzar-ı Hası: İlki, Kâdı ‘Alauddin b. es-Sabunî, sonra ‘Alauddin b. el-İmam,
sonra Nasıruddin es-Safedî, daha sonra İbni el-İmam tekrardan bu görevi yaptı.
Gavri dönemindeki Vezirler: Emir Tuktabay, Mesûlü Tahsileddin hem vizâret hem de
istidariyeden sorumluydu. Sonra Emir Tanrıverdi. (93. sayfa) Daha sonra da Emir Yusuf el-Bedri
geldi.
Gavri’nin Üstadarları; Yelbay el-Kadirî’den Emir Tanrıverdi, sonra Emir Timürbay
haznedar, Tomanbay’den Melik-i ‘Adil, sonra eş-Şerefi Yunus en-Nablusî, sonra Emir Tomanbay
Devâdâr, Devâdâr-i Kübra’nın yanı sıra üstâdarlığa getirilde ve daha sonra Sultan oldu.

64
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

Gavri’nin Hisbedarları; Emir Korkmaz el-Makri, sonra Emir Canverdi el-Gazali, daha
sonra Emir Korkmaz el-Makr-i tekrardan göreve geçti, sonrasında ez-Zeyni Berekat b. Musa,
sonra Emir Mamay es-Suğayyir.
Gavri’nin Atabeyleri; İlki, Kayıt er-Recebi, Veliyeddin’den Korkmaz, Erkmas Devletbay
ve Südun el-‘Acemi.
Gavri’nin Devadârları; Mısır Bey, sonra Ali Bey Dumûr, daha sonra da Tomanbay ed-
Devâdâr, daha sonra Sultan oldu.
Gavri’ni Hâcib el-Huccâbları; Moğolbay’dan Hâyır Bey, sonra Halep Naibi oldu,
Mustafa’dan Emir Ansabay, Vazife sahibi olan diğer emirden daha önce bahsetmiştik.
Gavri’nin Şam Naibleri; Erkmas’dan, Devletbay, sonra el-Burcî diye meşhur olan Kansuh
el-Muhammedî ve Bahtaca’dan Sibay.
Gavri’nin Halep Naibleri; Turabay’dan Erkmas, Behkaca’dan Sibay, Melabay’dan Hayır
Bey.
Gavri’nin Hama Naibleri; Canım, Yusuf en-Nasırî ve Canverdi el-Gazali.
Gavri’nin Trablus Naibleri; tekrardan Turabay’dan Erkmas, Abdulkerim’den Yehşebay,
Yeşbek’den Sûdûn, Canım, Ebrek el-Eşrefi ve Temeras el-Eşrefi.
Gavri’nin Safed Naibleri; Kahsuh Kıra, Kanbek el-Osmani, Sûdûn ed-Devâdârî,
Abdulkerim’den Yehşebay, Yeşbek’den Turâbay, Canverdi el-Gazali, Yusuf el-Mukattiş ve
Turabay el-Eşrefi.
Gavri’nin Gazze Naibleri; Kudüs Naibliyi de yapmış olan Melaç, Kudüs Naibliyi de yapmış
olan Ezbey Sufi, şarkiye kâşifliyi yapan Akabay, Safed’in en son naibi Devlet Bey el-A’meş,
Kudüs, Kerek ve Gazza’ye aynı zamanda naiblik yapmıştır. Safed’in başka naibleri de olmuş
olabilir.
Gavri’nin Kahire’de yaptığı imaretler: Şarabşiyyîn’de inşa edilmiş Cami ve Medrese (94.
sayfa) han, ambarlar ve sahalar mesbeğa medresesinin arkasına inşa ettirmiştir. İmaratlarından
bir diğeri, Ezher Camisinin minaresini iki başlıklı yapmasıydı. Caminin, arkasındaki çarşıya saha
ve dükkânlar inşa etti. Hanı Halili'de de bir saha inşa etti. Han-ı Halili imaratı yenilendi. Orada
ambarlar ve dükkânlar inşa edildi. Kantara kapısında 2 saha ve dükkânlar yaptırdı. Mesbeğa'nın
yanındaki iki sur ve değirmenin arasına iki saha inşa etti. Orada, oğluna için ihtişamlı bir ev
yaptırdı. Bir saha ve han inşa etti. Kale'nin aşağısına meydan yaptırdı. Bilâd-ı Şam’dan ağaçlar
getirtti. Ve Kale sokaklarından Nil nehrinin suyunu getirtti. Oraya süsleme, gölet, çardak ve
geceyi geçirebilecekleri güvenli yerler inşa etmişti. Havşü'l-Arap yanındaki meydanın arkasına,
mimberi ve minaresi olan bir cami inşa etti. Kale’deki imaratlarının çoğunu yenilemişti. Onlar;
ed-Duheyşiye, Kale el-Beyseriyye, Kale el-'Avamit ve Kale el-Bahre, bahçede Kıbti çardağı inşa
etti. Kale'deki mutfağı ve Kasr-i Kebir'i yeniledi. Kasr-ı Kebir deki bütün evleri yeniledi.
Çeşmeleri yeniledi. Çeşmelerin taçlarını taştan süslemeli yaptı. Abdulmun'um çarşısına bir saha

65
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

ve dükkânlar yaptı. Büyük bir köprü (cisr-i 'azam), bir han ve saha inşa etti. Han-ı Haliliye de
köle pazarı yaptı. Siba'da ki Kantara Köprüsü’ne yakın olan, Meydan-ı Mahare’de ki kiremitten
yapılmış imaratları taşla yeniledi. Kanalları, darb-u el-Havli den Mevredet el-Hulefa'ya kadar
inşa etti. Yenilenen Mikyas imaratının bahçesine de bir saray inşa ettiği. Orada denize bakan bir
çardak yaptı. Mikyas'ın girişlerine iki saray inşa etmişti. Mikyas Kalesi’ni ve camisini yeniledi.
Beni Vail Kantarını, Yeni Kantarı ve Hacib Kantarını yeniledi. Kantarat el-Hurub-inin altından bir
atlı geçebilecek kadar yenileyip yükseltti. Siba'da ki Kantara Köprüsü’nü (kantara) yeniledi.
Matrabiye’deki Emir Yeşbek kubbesine seki üzerinde anıtlar yaptırdı. Tiyne'deki Tuz gözlü
kıyısında, kuleli ve mimberli camisi bulunan güzel bir Kale inşa etti. (95. sayfa) Siğr-i Reşit te sur
ve nöbetçi kuleleri yaptırdı. İskenderiye kulelerini yeniledi. 'Akabe yolunu ve Hekaf göbeğini
tamir ettirdi. Oradaki girişe kuleli bir han inşa etti. O hana hacıların emanetlerini
koyabilecekleri ambarlar yaptı. 'Akabede olduğu gibi Eznem'e de tekrardan han ve ambarlar
inşa etti. Hac yolundaki su ihtiyacını giderebilmek için birkaç kuyu kazdı. Mekke el-Müşerrefe de
bir medrese, Mekke’de konaklamak isteyenler için bir bina ve yolda kalanların kalabilecekleri
bir bina inşa etti. İki yıldır suyu kesik olan Bazan Pınarını tamir etti. Ciddelileri, Fransızlara karşı
savunmak için Kızıldeniz kıyısında bulunan Cidde’ye yapılmış en iyi setleri inşa etti. Yembu's-
Sağir de tekrardan sur ve kuleler inşa ettirdi. Orada Müslümanlar için birkaç bina daha yaptırdı.
Genel olarak Gavri için Çerkesler içerisinde en iyi sultan diyebiliriz. Lakin bir kaç yanlış
davranışları da vardı. Ondan sonra da onun gibi; azimli, himmetli, saltanata münasip, toplum
adamı, göz dolduran bir Sultan gelmedi.
Gavri Döneminde ölen ileri gelen alimler, islâm şehyleri ve Kâdıyü’l-kudâtlar şunlardır:
Şeyh Bedreddin b. Abdurrahman ed-Deyri, Allah rahmed eylesin. Bu kişi, Hanefi mezhebinden
bir kimse, müftü ve asil bir müderris, Cami’e’l-Müeyyidi Şeyhlerinden, ve Deyr'in en iyi
çocuklarından biriydi. Şeyh Şehabeddin Halife Sidi Ahmed bir er-Rifa'i, Allah rahmed eylesin. Bu
kişi hakikat şeyhlerinin önde gelenlerindendi. Hanbeli Kâdısı Baheddin b. Kudama'nın Şam'da
öldüğü haberi geldi. Bu kişi, Mısır ve Şam'da hanbelilere kâdılık yapmıştır. Hafız 'Allame
Celaleddin b. Abdurrahman es-Suyuti öldü. Şaf’i mezhebinin belirli âlimlerinden biriydi. Bu kişi
600 kitap te'lifi yaptı. Hadis ilmini çok iyi bilirdi. Cumadiyü'l-Ula ayı 911 senesinde vefat etmişti.
Maliki mezhebi Kâdıyü’l-kudât'ı Burhaneddin ed-Dumeyri 913 yılında vefat etti. Hanefi
mezhebinden belirli bir âlim olan Nasreddin Muhammed b. Cirbaş vefat etti. Cidde naibi,
Türbacani Şeyh'i ve Şafi'i (96. sayfa) ulemalardan belirli bir kimse olan Ala'addin el-Mille el-
'Acemi eş-Şafi'i öldü. Şeyh İbrahim el-Mevahibi eş-Şazili, Allah rahmed eylesin, öldü. Sufi
Şeyhleriden biriydi. Hadis âlimi el-'Allame Takiyyüddin el-Evcaki vefat etti. Hanbeli
mezhebinin Kâdıyü’l-kudâtı, Şehabeddin Ahmed eş-Şişini vefat etti. Mezhebinin 'Allâmesiydi.
919 senesinde vefat etti. Hanefi mezhebinden belirli bir kimse olan Şeyh Abdulbasit b. Halil el-
Muerrih 920 Rabiyü’l-Ahır da vefat etti. Keramet sahibi olan Şeyh Muhammed b. Zur'a el

66
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

Meczub 920 yılında vefat etti. Sufi Şeyhlerinden biri Şeyh el-'Arif billah Muhammed b. 'Annan,
Allah rahmed eylesin, vefat etti. Şafi' mezhebi Kâdıyü’l-kudâtı Muhyûddin b. Abdulkadir b. en-
Nakib 922 yılında vefat etti. Şafi 'âlimlerinden belli bir kimse olan, Kâdıyü‘l-kudât Cemaluddin
İbrahim b. 'Alauddin el-Kalkaşandi eş-Şafi'i vefat etti. Kureybiye lakabıyla bilinen, Şafi'
âlimlerinden biri olan, Şeyh Nureddin 'Ali el-Mahalli vefat etti. Sufi 'âlimlerinden biri olan şeyh
Tacuddin ez-Zakir vefat etti. Hanefi mezhebi 'âlimlerinden biri olan hanefi mezhebi Kâdıyü‘l-
kudât-ı Burhanuddin el-Kerkeri boğularak öldü. Gavri döneminde ölen, önde gelen kimselerin
sayısı fazla, fakat uzamaması için burada bitiyorum.
Bu latif Mersiye Bedreddin ez-Zeytunî den ( Allah onu bağışlasın). Muharebeden sonra
Melik Eşref Kansuh Gavri'nin başına gelenleri bu mersiye de anlatmıştır.

(Şiir)
Gavri'nin Saltanatının Güneşi battı. Osmanoğlunun yıldızı parladı.
Göklerin Rabbi buna hükmetti. Felek yolundaydı yine yoluna devam etti.
Osmanoğlu kaleleri almaya başladı. Tüccarlar işlerinden alı koyuldu.
Tüccarlar, Mısır'a Memlüklü getirirlerdi, artık Mısır'a ne sincap ne samur, ne tilki ne de vaşak derisi
gelir oldu. Yünden elbise yapılmaz oldu.
Senelerce oturduk, yün fiyatları arttı. Yün satan hiçbir tüccar artık uğramaz oldu.
(97. sayfa) Emirler gelip Melik Kansuh Gavri'ye Osmanoğlu sana haksızlık etti dedi.
Emir Sûdûn Kebir'in künyesi Acemiydi ama aslı öyle değildi.
Silah Emiri, Mukırrı Eşref 'Ali Erkmas tı.
Növbet-u Növebin başı Sûdûn'un herkesin işini görürdü.
Hacıbü’l-hüccâb Ansabay cesaretiyle bilinirdi. Harpte etkiliydi.
Ahır Emiri Muhammed, Muzavver, Aziz, Sultan'ın oğlu idi.
Devâdâr Emir 'Allan, Mukeddem emirlerinin başında gelirdi.
İbn-i Sultan-i Çerkes Mukeddem emirlerinin büyüğüydü.
Tamer Zeğerdaş'lığıyla bilinirdi.
Can Polat, Kartabay'la beraberdi.
Erbe'ınat'ların ( 40’tan fazla) , ardından birçok Emirlik geldi.
Tabılhanatlar muzafferlik müjdesi verdi.
Askerlerin içerisinde iyi binicilerde vardı. 'Aşaratların çoğu Türktü.
Herkesin yolu belliydi. Bunu söylemelerinden sıkılmıştık.
Canımız, silahımız ve heyetimizle, hepimiz harbe çıktık.
Sultan'ımız muzafferle ayrılsın diye bunu yaptık.
Rum'u yenerek yeni topraklar elde edecektik.
Ruhlarını adaktı, onlarda ay gibiydi. Her biri bu cevheriyle belirsiz bir yola girdi.
Her biri müstakbelde, Allah'ın takdirini bilemedi.
Rabiyü’l-Ahirin 15. günü 922 senesi,
Hicreti Had-i'nin kıyamet günü şefaâtine tarih yazmıştı.
Bugün Sultan, Bilâd-ı Şamı isteyen Osmaoğluna harbe çıkmıştı.
O gün Sultan'ın hizmetindeki, emirler ve Memlükler savaşa katılmayı çok istiyorlardı.
Bu insanlar Allah'ın takdiriyle Kahire’den ayrıldı.
Resmi bir şekilde yola çıktıklarında, Kâdı Katibu’s-Sır Mahmud’da onlarla beraberdi.
(98. sayfa) Yakup b. Halife Mütevekkil Muhammed de Mahmud gibi yola çıktı.
Kâdıyü‘l-kudâtlar ve naibler de yola çıktı.
Has Nazır’ın nehyi emirle Sultan’la beraber yola çıktı.
Has işlerle mesul ve amildi. Kasrevi ise bütün askerlerden sorumluydu.
Şam’a büyük bir kafileyle girdiler, bunun gibisi ne görülmüş ne de duyulmuştu.
Bu kafile gibisini ne bir Melik ne de bir Sultan görmüştü.
Şam’dan çıkarak Halep’e girdi. Dağlık ve zor bölgeleri aşarak düzlüklere ulaştı.
Sultan Selim bunu duyduğunda şaşırmış gibi davrandı.
Sulh yapmak için şaşalı elbiseler ve hediyelerle elçiler gönderdi.

67
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

Sulhun hükümlerin Seyyidi’ dir. Sulha Muhalif olan hidayetten delalete girer.
Emaneti taşımak insana mahsustur. Dağlar ondan kaçmıştı.
Allah’u te’ala kan dökmeyin demiş, Mü’minlerin arasında kital olmamalı.
Gavrin’in casusları ona; “Onlara güvenme onlar sana hile yapacak,
Sulh yaklaştığında buna yanaşmayacaklar” dedi.
Halep’ten çık ve askerlerine savaş emrini ver!
Rumlar silahlı, Türkler okluydu
İki taraf arasında yapılan harp öyle bir harpti ki çocukların saçlarını ağartmıştı.
Allah Mısırlıyı Rumluya galip getiren hücumu yaptırdı.
Ama Gavri, gaybı bilmediği için başına geleceklerden bir haberdi.
Osmanoğlu kuzeyden askerlere saldırdı.
Mısır askerleri ise Rumların mallarını yağma etmekle meşguldü.
Hak için savaşacaklarına hırsızlıkla uğraştılar.
Gavri, bu yapılanları görünce ; “ Bu hırsızlık, sanki siz buraya mal ve at çalmaya mı geldiniz!” dedi.
O an da amcasının oğlu Bibers ve Akba et-tavîl Gavri’ye yardım etmek için geldi.
(99. sayfa) Fakat cesarluk, çoğunluğu yenemez, Düşman onları kılıçla ikiye böldü.
Hareketlilik katan Yüce Rabbimdir. Allah her ölüme bir sebep vermiştir.
Gavri’nin ölümünde ki garipliği tarih altın mürekkeple yazacaktır.
Ölümü, Recep’in 25’i 922 hicri yılıydı.
Allah hayırlı kaderler versin! Allah iyilikler versin!
Allah başımıza bela saranların yanına bırakmasın! Mağlubiyeti kâfire versin!
Gavri’nin hakkını almayı istiyorum. Bu şekilde yükseleceğim.
O gün benim için şükran günü olacak, saz ve tambur telinin üzerine şarkılar söylenecek.
Artık iki sevenin arasını bozan, Vatanımızda ötüp gezmiş kargadan korkmayacağım. Gavri’nin
ölümünde ki diğer bir gariplik ise; ayağıyla ölümüne gitmesiydi.
Gittiğinde, her şeyin hesabını yapmıştık ama başına gelen bu olayı düşünememiştik.
Gözyaşlarım Gavri için dökülüyor, Kanım oluk oluk akıyor.
İnsanların gözlerinden yardım diliyorum, sabahtan gözlerim kapanana dek.
Gözler onun ve mülkünün üzerindeydi. Ta ki ona değene kadar.
At’ı düşmana saldırırken atından düşmüştü. Gözyaşları gözlerinden dökülürken öldü.
Artık ona hasetlik duyanlar mutlu olmuştu. Aslında o kıskananların muhafızıydı.
Askerlerini, dalı çiçek ve kahraman olan bir cennete benzetiyorum.
Nehrin yeli sonbahar gibiydi. Yel nehirle estiğindeyse kılıç gibi keskindi.
Libaslarının altındaki zırh Cennet-i Ravza daki kırmızı güller gibiydi.
Yukarıda altından süslü dallar, Timur’un sancaklarının himayesindeydi.
Yasemin bedenim yaralı dedi. Lale’ üzerine boyun bükmüştü.
Sultan’ın askerleri sanki göklerde savaştı. Asker libası giymiş atlılar yıldızlar gibiydi.
Okları kayan yıldız, miğferleriyse yıldızlardı.
(100. sayfa) Melik onların arasında ki tutulmuş aydı. Yıldırım artık kalkanlara vuruyordu.
Oklar gökkuşağından, karanlık kalmış askerlere doğru gelir gibiydi.
Buluttan, düşmanların üzerine oklar yağıyor, yağmaktaydı.
Askerler bir meyveli bostan, üzümün mayası onların kanından fışkırırdı.
Sarı kayısı rengi, bağcının boğulurken ki rengi gibiydi.
Hiç kimse daha önce böyle bir durumla karşılaşmamıştı. Yardım eden veya etmeyeni söyleme!
Saltanat, büyük bir bahçeden güzel koku saçan verimli bir ağaç gibiydi.
Mudafa’ edenler büyük ayvaları, narı ise asil adamlar fırlatıyordu.
Kalbim Gavri’ye acıdı. Kalbimi teselli ediyorum ona; “Artık düşün” dedim.
Süleyman nerede! Nemrut nerede! Firavun nerede! Kayser (Sezar) nerede!
Dönemin melikleri ve Zül Karneyn nerede! (Eğer doğruysa, İskender)
Kısra b. Şervan ve arşı nerede! Öldü ama arşı ardından devam etti.
Yeni, her şey Allah’ın izniyle gider, Ama baki olan Allah kalandır.
Bu ülkenin koruyucusu ve yöneteni varsa her türlü kötülük giderilir.
Biz Gavri’nin yıkılışına, yandaşlarının ona hainlik etmesine hüzünlenen bir topluluğuz.
Sultan Gavri’nin harpteyken gördüklerine dayanamayıp ölmesine ne diyorsun!
15 yıl ve 9 ay kalemiyle hükmettikten sonra,
O günden itibaren 25 gün hala hükmü devam ediyordu ama o ölmüştü. (Emin bir kaynaktan bize
ulaşan bilgi)
Gavri’nin ölümünde ki gariplik; “ Ne kadar kaçsak ta kaderin önüne geçemeyiz”
Ülkeden, görkemli bir şekilde ayrıldılar fakat alınlarında yazılanı bilmiyorlardı.

68
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

Kader, ona ömrünü tamamlamaya 3 ay kaldığını,


Gafletten çıkmasını ve hayallerini azaltmasını söyleyebilseydi.
(101. sayfa) 3 ay 9 gün yaşadı 10. gün öldü.
Bu Melik, komuta eden kişiydi. Osmanoğlu, ise geri safta yer alıyordu, yine de galip geldi.
Rüzgâr kesildiğinde kafilesi durdu. Osmanoğlu galip gelmişti.
Sefineleri batırdı. Limanları harabeye çevirdi. Kılıcıyla onların hepsini denize attı.
Cesetlerin kanları denizi karaya dönüştürmüştü.
Karaya döndüklerinde, kara da kandan göl olmuştu.
Allah Gavri’ye bu güzel mülkü vermişti.
Bu güzelliklerin sonunda ölüm saklıydı. Atından düşerek ölmesi.
Gidişi kahırdandı. Kıyamete kadar kabrini bilen yoktu.
Acaba bedeni ne kadar kumla uçmuştu. Allah-u ‘Azim onun cesedini göklere çıkarmıştı.
Hayalleri ve umutlarıyla beraber uçmuştu. Kendi elleriyle başına bunları getirmişti.
Nâzımın başı ve sonunda Mustafay-ı Muhtar-ı metih ediyorum.
Kertenkeleyle, etle (koyunun ön ayakları) ve deveyle konuştu. Ağaçlar ona hizmet etti.
Ceylanla olan hadisi çok meşhurdur. Elindeki taşlar tesbih etti.
Ay Peygamberin (S.a.v) işaretiyle, tam ve nur saçarken, ikiye bölündü.
Askerlerini az yemekle doyurmuştu. Su pınarı elinden fışkırmıştı.
Ebu Necel ‘avfi’nin yazdığı nazım gibi hiç görülmedi.
İnan! bu Nazımların aktardığı anlam doğrudur.
Tarihçiler Sultanların hayatı ile ilgili senden bilgi almak istediklerinde
Gavri Döneminin güneşi battı. Osmanoğlu’nun yıldızı parladı.
Göklerin Rabbi bunu hükmetti. Felek yolundaydı yine yoluna devam etti.

Ebu Nasır Sultan Melik Eşref Kansuh Gavri’den, Allah rahmed eylesin, gelen son
malumatlar; Devleti için yaptığı ilk ‘amel, hakkı olmadan halkın malına el koymasıydı. (102.
sayfa) Saltanatının son yıllarında fitnelerin çıkması, ölümler ve başı sonu olmayan kargaşaları
vuku’ bulmuş olmasıydı. Emir Allah’ın elindeydi. Çünkü Allah her şeye kadirdi. Kimse Allah’a
sebebini soramaz. Osmanoğlu Selim Şah, bilâd-ı Şam’ın, Bilâd-ı Halep’in Kalelerini ve halkını
istila etmişti. Fırat’tan Şam’a kadar hüküm sürmüştü. Yaklaşık 3 ay saltanat sürdürdü.
Muharebesiz kitalsız 13 Kaleye hâkim oldu. Daha önce, İsmail Safavi Devleti’nin de birkaç
Kale’sini ve topraklarını ele geçirmişti. Osman b. Selim Şah’ın, Safavi Devleti ve Mısır
Sultan’ından aldığı, toprakları, malları, atları, hazineleri … gibi hiçbir Rum Hükümdarı ne daha
önce ne daha sonra ele geçirebilmişti. Allah’ın emri buydu. Allah önceden yazmıştı. Allah’ın
yazgısı değiştirilemez.

69
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

3. SONUÇ

Bu tercümeyi yaparken Muhammed Mustafa tarafından 1380 (1961) yılında Kahire’de


yayınlanan Bedâ’i’u’z-Zuhûr fî Vakâ’i’ud-Duhûr’un ' 5. cildini kullandık. Metnin sayfalarına sadık
kalarak çevirimizi yaptık. Cildin ilk 3 ve 102 sayfaları arasındaki çevirimizde 922 (1516) yılı
başında, Memlükler Devleti’nde görev almış önemli devlet adamlarının, aynı zamanda Arapça
şahıs isimlerinin genellikle uzun olmakla birlikte, başta şahıs ünvanının bulunduğu daha sonra
şahsın kendi adından sonra kimin oğlu ve şahsın nisbesinin olduğunu görüyoruz. Dönemin para
ve fiyat düzenlemeleri içinde, Mısır’da dinar, dirhemin yanında eşrefi denen altın, gümüş
paralar, nısf (yarımlık) denen gümüş paralar da kullanılmıştır. Bu para birimlerine ait
değerlerde altın eşrefilerin bir kısmının Osmanlılar’ın bastırdığı bilinmektedir. 1 eşrefi 60 nısf
ile 45 nısf arasında bir paraya denk gelmekteydi.
Bedâ’i’u’z-Zuhûr fî Vakâ’i’ud-Duhûr'da kaside ve ağıt örneklerinin olduğunu ve özellikle;
İbn-i İyâs'ın Mercidâbık Savaşı sabahında, Sultan Kansuh Gavri hakkında söylediği şiirleri örnek
gösterebiliriz. Bu şiir ve kasidelerde İyâs'ın, gördüğü olaylardan ne kadar etkilendiğini
görmekteyiz. Edebiyata meyletmiş olması gerek kendi söylediği, gerekse başkalarına ait
kasideleri ile şiirlerini her türlü Memlük şiir sanatını kullanarak kayda geçirmesi bizlere, dil,
tarih ve edebiyat açısından büyük bir edebi ve tarihi miras bıraktığını göstermektedir.
Aynı zamanda İbn-i İyâs, sosyal statüsü yüksek insanların ve döneminde yaşadığı
kişilerin biyografilerine önem vermiş ve ölüm tarihlerini de, tarihi olaylardan ayırmaksızın
birbiriyle kaynaştırarak eklemiştir. Bu kişilerin biyoğrafilerinin sonuna, İyâs’ın yazdığı
şiirlerinde olduğunu görmekteyiz.
Memlük tarihi ve Osmanlı’ların Mısır ve Şam diyarındaki hâkimiyetinin ilk yılları ile
ilişkili kayda değer bölümler oluşturmuştur. Gavri için Çerkesler içerisinde en iyi sultan
diyebilmemizin mümkün olduğunu savunan İyâs, ondan sonra da onun gibi; azimli, himmetli,
saltanata münâsib, toplum adamı, göz dolduran bir Sultan gelmediğinden eserinde
bahsetmektedir.
Kahire çevresinde bulunan Memlük ve Osmanlı Devleti arasında geçen askeri hadiseler
ardından, Mısır'ın Osmanlı hâkimiyeti altına girdiğini ve bu gelişmenin devamında vuku bulan
olayları, 928 (1522) yılının Muharrem Ayı’nın sonuna kadar aktarmıştır.
Dönemin Osmanlı Hükümdarı olan Yavuz Sultan Selim'i, “Rum hükümdarı” ve
“Osmanoğlu” olarak aktaran tarihçi, aynı zamanda eserde, Urban olarak tarif edilen Çöl Arapları
ve Bedevi ihtilallerinin çokluğuyla, istila ve yağma savaşlarıyla, köylerin ve mahsullerin
tahribiyle, hac ve ticaret yollarının kesilmesi ve Memlük sultanlarının bu isyan ve kargaşaları
engellemeye güç yetiremez hale geldiğini de iletmektedir. Bu hadiseler Memlüklerin ekonomik
ve siyasi çöküşünde büyük pay sahibi olmuştur.

70
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

Yazar, 922 (1516) yılında Halep yakınlarında gerçekleşen Mercidâbık Savaşı’ndan Sultan
Kansuh Gavri'nin öldürülmesi ve yaşanan hezimet neticesinde, Mısır’ın Osmanlılar’ın eline
geçmesinden geniş kapsamlı bir şekilde bahsetmiştir.
Tarihi bilgiler dışında, İbn-i İyâs bizlere bu dönemde kullanılan önemli söz, terim ve
isimlerin kökeni hakkında da büyük bir etimolojik belleği yansıtmaktadır. Örneğin halk
tarafından kullanılan alet ve edevatın isimleri, yiyecekler, elbiseler, divan dili, hükümet
beyanatları, yazışma dili vb.
İbn-i İyâs, genel olarak dönemin halk zümresi tarafından kullanılan Arapça’nın Ammice
lehçesini tercih etmiştir. Bu da bizlere herhangi bir değişiklik olmadan tam da o dönemin dilini
görme imkânı sunmaktadır. Dolayısıyla eseri, Mısır kültür tarihinin temel kaynakları arasında
değerlendirmek de mümkündür. Bu bakımdan kaynak, Mısırlı Tarihçi İbn-i İyâs'ın önemli ve
dikkat çekici, eseri olarak öne çıkmaktadır. Belki de İbn-i İyâs bu geniş ansiklopedik tarih kitabı
sayesinde meşhur olmuştur.
Dolayısıyla, İyâs'ın aktardığı ifadeler, bizâtihi yazar tarafından şahit olduğu bilgiler
olması sebebiyle, onu araştırmacılar açısından başvurulabilecek önemli bir kaynak
yapmaktadır.
Çeviri metnini bitirme aşamasında, Memlük Dönemi ile ilgili okuduğumuz makalelerin
alıntılarında, Prof. Dr. Ramazan Şeşen hocanın “Yavuz’un Mısır’ı Fethi” kitabının kaynak
gösterildiğini gözlemledik. Daha sonra edindiğimiz kitabı inceleyerek, yaptığımız çeviriyi
karşılaştırdık ve aralarındaki farkları tespit ettik. Öncelikle, çeviride kullandığımız metotların ve
kullandığımız dilin farklı olduğunu gördük. Prof. Dr. Ramazan Şeşen, çevirisinde okuyucunun
daha açık anlayacağı bir dil kullandığı, çevirimizin ise metne sadık kalınarak yapıldığı
görülecektir.

71
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

KAYNAKLAR

[1]. Adeeli, R. (2016). Mısırlı tarihçi İbn İyâs El-Hanefi (Ö.930/1524) Neşk-u Ezhâr Fî ‘ Aca ‘ ibî'l-
Aktar adlı eserinin tahkik ve değerlendirilmesi, Yayımlanmamış yüksek lisans tezi, Necmettin
Erbakan Üniversitesi, Konya.
[2]. Akın, M. M. (2018). Memlük Devleti’nde Abbasî Halifeleri. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi.
Ankara Üniversitesi, Ankara.
[3]. Ayaz, F. Y. (2007). Türk Memlükler döneminde Mısır halkının siyasî olaylara karşı tutumu.
Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 7(1), 45-94.
[4]. Demirci, M. (2000). İktâ. TDV (C. 22, 43-52).
[5]. el-Bağdadî. (2019). Merâsidü’l-Ittılâ’ alâ esmâ’il emkine ve’l-Bikâ’ (Cilt 2) (Çev. H. İ. Gök).
Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
[6]. Erkan, A. (2019). Arapça- Türkçe büyük sözlük. (1. bs.,). İstanbul: Huzur Yayın Dağıtım.
[7]. Güneş, K. (2019). Arapça- Türkçe sözlük. (1.bs.,). İstanbul: Mektep Yayınları.
[8]. İzgi, C. (1992). Bedâiu'z-Zûhür. TDV (C. 5, 294-295).
[9]. Kanar, M. B.(1998). Türkçe- Farsça sözlük. Büyük Farsça- Türkçe sözlük. (2. bs,.). İstanbul: Say
Yayınları.
[10]. Kanar, M. (2009). Osmanlı Türkçesi Sözlüğü (1. bs.,). İstanbul: Say Yayınları.
[11]. Kur’an Kerim, Bakara Sûresi, Ayet 246 ve 247.
[12]. Metin, T. (2009). Memlûk tarihçisi İbn İyâs'ın hayatı ve eserleri. Gazi Üniversitesi Gazi
Eğitim Fakültesi Dergisi, 29, 424-436.
[13]. Mutçalı, S. (2017). Arapça- Türkçe kamus. (1. bs.,). İstanbul: Dağarcık Yayınları.
[14]. Mutçalı, S. (2018). Türkçe- Arapça kamus. (1. bs.,). İstanbul: Dağarcık Yayınları.
[15]. Muhammed Mustafa. (1984). Bedâ’i‘u’z-Zuhûr fî vakâ’i ‘u’d-Duhûr (5. Cilt). Kahire: el-heyyie
Mısrıy-ye el-‘amme el-Kitap. Kahire.
[16]. Muhammet Mustafa. (1954). el-Muverrihûn fî Mısr f'î’l-Karn el-Hâmis ‘aşer mîladî el-Karn et-
Tâsi‘ hicrî. Kahire
[17]. Öz, M. (2002). Kurra. TDV, (C. 26, 445-446).
[18]. Öztürk, M. (2013). Zülkarneyn. TDV (C. 44, 564-567).
[19]. Parlatır, İ. (2012). Osmanlıca Türkçesi sözlüğü. (1. bs,.). Ankara: Yargı Yayınları.
[20]. Razûk, M. (1999). İbn-i İyâs. TDV, (C. 20, 97-98).
[21]. Sami, Ş. (1996). Kamusu’l A’lam. (1. bs.,). Ankara: Kaşgar Neşriyat,
[22]. Sami, Ş. (2019). Kamus-u Türki. (1. bs.,). İstanbul: Kapı Yayınları
[23]. Şeşen, R. (1998). Müslümanlarda tarih-coğrafya yazıcılığı. İstanbul: İSAR Vakfı Yayınları.
[24]. Tanah, 1. Samuel, 9.
[25]. Uzunçarşılı, İ. H. (1988). Osmanlı Devleti teşkilâtına medhal, Ankara: Türk Tarih Kurumu
Basımevi.
[26]. Yakut el-Hamavî. (1979). Mu’cemü’l-Büldân (1. bs., C. 2). Beyrut.
[27]. Yiğit, İ. (2004). Memlükler. TDV (C. 29, 97-100).
[28]. Yusuf el-Ğanim, A. (2006). el-Mahtutâtü’l-coğrâfiyye fi mektebeti Bodliyan Camiatü Oxford,
Unpublished master tesis. Oxford: University of Oxford.

72
EKLER

73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
Ayat Turan, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin Üniversitesi, 2020

ÖZGEÇMİŞ

Adı ve Soyadı : Ayat TURAN

E-mail : turanayat@gmail.com

Öğrenim Durumu :
Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl

Lisans Mütercim-Tercümanlık Kırıkkale Üniversitesi 2012-2016


Arapça
Lisans Mütercim Tercümanlık Kırıkkale Üniversitesi 2012-2016
Farsça
Yüksek Lisans Tarih-Yeniçağ Tarihi Mersin Üniversitesi 2017-2020
Anabilim Dalı

174

You might also like