You are on page 1of 327

T.

C
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI
YENİ TÜRK DİLİ BİLİM DALI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

15. YÜZYILA AİT “ENFESÜ’L-CEVÂHİR” ADLI


YAZMA ÜZERİNDE DİL İNCELEMESİ

(GİRİŞ-İNCELEME-METİN- SÖZLÜK)

İSMAİL TAŞ

2501060130

Tez Danışmanı
PROF. DR. MUSTAFA ÖZKAN

İSTANBUL 2008
ii
ÖZ

Kur’an tercümeleri, Türklerin İslam dinini kabul etmesinden sonra ortaya


çıkmış eserlerdir. Türk dilinin tarihî gelişimi içerisinde bu tercümelerin çok önemli
bir yeri vardır. Kuran’ın Türkçeye tercümesi değişik şekillerde olmuştur. Bazen tefsir
niteliğinde bazen de kelime kelime tercüme teknikleri kullanılmıştır. Kelime kelime
yapılan bu tercümeler satır altı veya satır arası olarak adlandırılmaktadır.

İncelemesini yaptığımız eser XV. yüzyıla ait bir tefsirli tercümedir.


Çalıştığımız eserin ismi Tercüme- i Tefsir-i Ebu’l-Leys es-Semerkandi adıyla da
bilinmektedir. Ebu’l-Leys es-Semerkandî tefsirinin 15. Yüzyılda Anadolu’da
Ahmed-i Dâî, İbn Arabşah ve Ebu’l-Fazl Musa bin Hacı Hüseyin el-İznikî tarafından
ayrı ayrı Türkçeye tercüme edildiği kabul edilmektedir. Musa el-İznikî’nin aynı
zamanda Hâzin-i Bağdadî’nin Lübâbü’t-te’vîl fî Ma’âni’t-tenzîl’ini Türkçe’ye
Enfesül-Cevâhir adıyla tercüme ettiği de iddia edilir. Bu araştırmada varılan sonuç
şudur: Mûsâ el-İznikî, Ebu’l-Leys es-Semerkandî ve Hâzin-i Bağdadî tefsirlerini ayrı
ayrı Türkçeye çevirmiştir. Enfesü’l-Cevâhir, İznikî’nin Ebu’l-Leys es-Semerkandî
tefsiri tercümesine verdiği isimdir. İbn Arapşah ise İznikî’nin tercümesini
kısaltmıştır. Ahmed-i Dâî’ye atfedilen “ Tercüme-i Tefsir-i Ebu’l-Leys es-
Semerkandî” ise İznikî’nin Enfesü’l-Cevâhir’inin nüshalarıdır.

iii
ABSTRACT

Translations of the Quran are the works coming into the picture after the
Turks’ embracing Islamic religion. These translations have a great importance for
historical development of Turkish language. The Quran has been translated into
Turkish in several ways. They were sometimes gloss and the other times were verbal
translations. Verbal translations are called “interlinear translations”.

Our study is about translation of Quran into the Turhish. It has been named
Anfas al- Djawâhir. Also named Abu’l-Layth al-Samarkandi’s Qur’an commentary
translations. It is claimed that Abu’l-Layth al- Samarkandi’s Qur’ân commentary has
been translated into Turkish, in the 15th century, by Ahmed-i Dai, Ibn Arabshah and
Musa al-Izniki separately. It is claimed too that Musa al-Izniki has tran It is claimed
that Abu’l-Layth al-Samarkandi’s Qur’an commentary has been translated Khazin-i
Bagdadi’s Lubab al-ta’vil fi Ma’ani al-tanzil under the title Anfas al-Djawahir into
Turkish. In this study demonstrates that Musa al-Izniki has translated Khazin-i
Bagdadi’s Lubab al-ta’vil fi Ma’ani al-tanzil and Abu’l-Layth al-Samarkandi’s
Qur’an commentary (Tafsīr al-Qur’ān) into Turkish separately. He has translated
Abu’l-Layth al-Samarkandi’s Qur’an commentary under the title Anfas al-Djawahir.
Anfas al-Djawahir has been shortened by Ibn Arabshah. Translation of Abu’l-Layth
al-Samarkandi’s Qur’an commentary, attributed to Ahmed-i Dai, is a copy of Izniki’s
Anfas al-Djawahir.

iv
İÇİNDEKİLER

ÖZ iii
ABSTRACT iv
ÖNSÖZ v
İÇİNDEKİLER vi
KISALTMALAR ix
KULLANILAN TRANSKİRİPSİYON ALFABESİ x
GİRİŞ 1
BİRİNCİ BÖLÜM: KUR’AN-I KERİM’İN TÜRKÇE TERCÜMELERİ 7
1. İLK TERCÜMELER 7
2. KUR’AN-I KERİM’İN DOĞU TÜRKÇESİNE TERCÜMELERİ 10
2.1. Türk İslam Eserleri Müzesi 73 Numarada Kayıtlı Nüsha 10
2.2. Özbekistan İlimler Akademisi 2008 Numarada Kayıtlı Nüsha 12
2.3. Raylands Nüshası 14
2.4. Süleymaniye Kütüphanesi Hekimoğlu Ali Paşa Nüshası 16
2.5. Topkapı Sarayı III. Ahmet Bölümü Nüshası 19
2.6. Müellifi Meçhul Anonim Orta Asya Tefsiri 23
3. KUR’AN-I KERİM’İN ANADOLU TÜRKÇESİNE TERCÜMELERİ 29
3.1. Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi 31
3.1.1. Kısa Sure Tercümeleri 33
3.1.1.1. Mustafa bin Muhammed 36
3.1.1.1.1. Müellifin Adı 36
3.1.1.1.2. Yaşadığı Zaman 39
3.1.1.1.3. Yaşadığı Yer 40
3.1.1.1.4. Temas Ettiği Şahıslar 41
3.1.1.1.5. Kültür Birikimi 42
3.1.1.1.6. Eserleri 42
3.1.1.1.6.1. Mülk Suresi Tercümesi ve Nüshaları 43
3.1.1.1.6.2. Fatiha Suresi Tercümesi ve Nüshaları 51
3.1.1.1.6.3. İhlâs Suresi Tercümesi ve Nüshaları 51
3.1.1.1.6.4. Yasin Suresi Tefsiri ve Nüshaları 52
3.1.1.1.7. Eserleri Üzerinde Yapılan Çalışmalar 53
v
3.1.1.2. Hatiboğlu Muhammed 56
3.1.1.2.1. Hayatı ve Eserleri 56
3.1.1.2.2. Manzum Mülk Suresi Tefsiri: Letâyifnâme 58
3.1.1.2.3. Letâyifnâme Üzerinde Yapılan Çalışmalar 73
3.1.2. Satır Arası Tercümeler 74
3.1.3. Tefsirli Tercümeler 75
3.2. OSMANLILAR DÖNEMİ 76
3.2.1. Kısa Sure Tercümeleri 76
3.2.2. Satır Arası Tercümeler 76
3.2.2.1. Bursa Yazma ve Eski Eserler Kütüphanesi Nüshası 76
3.2.2.2. Muhammed bin Hamza’nın Satır Arası Kur’an Tercümesi 77
3.2.2.3. Manisa İl Halk Kütüphanesi 931 Numaralı Nüsha 78
3.2.2.4. Sivas Kongre ve Etnografya Müzesi E.Y. 84/176 Numaralı Nüsha 79
3.2.3. Tefsirli Tercümeler 80
3.2.3.1. Ahmed-i Dâ’î 81
3.2.3.2. İbn Arapşah 81
3.2.3.3. Musa bin Hacı Hüseyin el-İznikî 82
3.2.3.4. Müellifi Meçhul Cevâhirü’l-Asdaf 83
İKİNCİ BÖLÜM
1. MUSA BİN HACI HÜSEYİN EL-İZNİKÎ’NİN HAYATI VE ESERLERİ
85
1.1. Hayatı 85
1.2. Eserleri 86
1.2.1. KitÀbu’l-MièrÀc 86
1.2.2. Terceme-i Tefsìr-i Ebu’l-Leyå veya Enfesü’l-CevÀhir 86
1.2.3. Úıãasu’l-EnbiyÀ 87
1.2.4. Terceme-i Óıãnu’l-Óaãìn fì-Minheci’d-dìn 87
1.2.5. ZÀdu’l-èİbÀd 88
1.2.6. Terceme-i Faãlu’l-ÒitÀb 88
1.2.7. Münebbihü’r-RÀúidìn 88
2. ENFESÜ’L-CEVÂHİR’İN GENEL TANIMI 89
2.1. Eserin Adı 89
2.2. Konu, Şekil, Hacim 94
vi
2.3. NÜSHALARI 94
2.3.1. Ankara Milli Kütüphane’de Bulunan Nüshaları 95
2.3.2. Bursa İnebey Yazma Eser Kütüphanesi’de Bulunan Nüshalar 99
2.4. ÜZERİNDE ÇALIŞTIĞIMIZ NÜSHANIN TANIMI
101
2.5. YAZILIŞ TARİHİ
102
2.6. ESERİN İZNİKÎ’YE AİTLİĞİ
102
2.6.1. İznikî’nin “ DÀèì ” Mahlasının Yer Aldığı Diğer Eserleri 102
2.6.1.1. “ Terceme-i Faãlu’l-ÒiùÀb ” Eserinde 103
2.6.1.2. “Terceme-i Óıãnu’l-Óasìn Fì Minheci’d-dìn”Eserinde 104
2.6.1.3. “Münebbihü’r-RÀúidìn” Eserinde 106
2.6.1.4. “ZÀdu’l-èibÀd” Eserinde 110
2.6.1.5. Ankara İlahiyat Fakültesi Kütüphanesi 37486 Numaralı Nüshada 113
2.7. NÜSHA KARŞILAŞTIRMASI 115
2.7.1. Bursa Yazma ve Eski Eserler Kütüphanesi’nde Bulunan Nüshalar 115
2.7.1.1. Ulu Cami nr. 436 117
2.7.1.2. Ulucami nr.: 435 121
2.7.2. Ankara İlahiyat Fakültesi Kütüphanesi 37486 Numaralı Nüsha 134
2.7.3. Kütahya Vahit Paşa Kütüphanesi 4286 Numaralı Nüsha 138
2.8. ESER ÜZERİNDE YAPILAN ÇALIŞMALAR 141
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: METİN 144
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: SÖZLÜK 195
SONUÇ 303
KAYNAKÇA 306

vii
KISALTMALAR

a.g.e. : Adı geçen eser r.ó : Rahima’l-lahu Aleyh

a.g.y. : Adı geçen yazma s. : Sayfa

ag.m. : Adı geçen makale S. : Sayı

èa.m. : Aleyhi’s-selam SBE : Sosyal Bilimler Enstitüsü

Ank. : Ankara TDA : Türk Dünyası Araştırmaları

Arş. : Araştırmaları TDE : Türk Dili ve Edebiyatı

Bkz.: Bakınız TDK : Türk Dil Kurumu

bsk.: Baskı TTK : Türk Tarih Kurumu

C. : Cilt Ü. : Üniversite

DTCFY : Dil ve Tarih- Coğrafya vd. : ve devamı


Fakültesi Yayınları
vr. : Varak
Enst. : Enstitü
Yay. : Yayınevi
Fak. : Fakültesi
YEBEK: Bursa Yazma ve Eski
haz. : Hazırlayan Eserler Kütüphanesi

İst. :İstanbul

MEB : Milli Eğitim Basımevi

nr. : Numara

r.ê.h. : Radiya’l-lahu anh

viii
TRANSKRİPSİYON ALFABESİ

‫أ‬: a, e, é ‫ف‬: f

‫آ‬: À,a ‫ق‬: ú

‫ب‬: b ‫ك‬: k, ñ, g

‫پ‬: p ‫ل‬: l

‫ت‬: t ‫م‬: m

‫ث‬: å ‫ن‬: n

‫ج‬: c ‫و‬: v, u, ü, ÿ, o, ö

‫چ‬: ç ‫ه‬: h, a, e

‫ح‬: ó ‫ي‬: y, i

‫خ‬: ò ‫ى‬: y

‫د‬: d

‫ذ‬: õ, d, đ

‫ر‬: r

‫ز‬: z

‫ژ‬: j

‫س‬: s

‫ش‬: ş

‫ص‬: ã

‫ض‬: ø, ê

‫ط‬: ù

‫ظ‬: ô

‫ع‬: è

‫غ‬: à
viii
GİRİŞ

KUR’AN TERCÜMELERİNİN DİL BAKIMININ DEĞERİ

İnsanı öteki canlılardan ayıran ön önemli özellik şüphesiz ki dildir. İnsanoğlu dil
sayesinde düşündüklerini ve gördüklerini tespit edebilmekte ve bunları kuşaktan kuşağa
aktararak bir kültür birikimi sağlamaktadır. Dil, insanlar arasında, gerek bireysel gerekse
kitlesel, iletişimi sağlayan bir araç olarak kullanılmaktadır.1 Aslında dil tanımlaması çok
farklı şekillerde yapılmıştır ve her araştırıcıya göre de bir yönüyle farklılık göstermektedir.
Ancak bunların her birine bakıldığında ortak olan dilin iletişimi sağlayan bir fonksiyonda yer
almasıdır. İletişim, adeta insanın var oluşuyla ve var olma misyonuyla özdeşleşmiş haldedir.
İletişim insanın bilgi faaliyetine bağlı olarak ortaya çıkıp, dallanıp budaklanarak gönümüzde
daha da bir önemli hale gelmiştir. İleten insan, dil ile hangi tür seviyede olursa olsun bir bilgi
parçacığını iletir. Öyleyse, ileten insan aynı zamanda bir bilen ve bildiğini zannettiği şeyleri
ileten insandır.2 Bu iletim ise, her türlü boyutuyla, dil ile gerçekleşmektedir.

Dil, üstün bir sanatkârın elinden çıkmış harikulade eşsiz bir yapıya benzemektedir.
Seslerin alelâde bir şekilde bir araya gelmesiyle kelimeler, alelâde kelimelerin bir araya
gelmesiyle cümlelerin oluşması asla görülmemiştir. Bütün sesler bir amaç, bir düzenli
yönlenişle bir araya gelmekte ve kişinin düşünce yapısına göre şekillenerek bir mesaj
vermektedir. Kelimelerin bir araya gelmesi sonucu oluşan yapıda anlatılmak istenen bir olgu
varsa buna cümle denmektedir. Yoksa anlamsız sesler örgüsünden oluşmuş çağrılara dil
diyemeyiz. Dilin bir amaç uğruna belli bir şekilde kullanılması söz konusudur. Tıpkı eşsiz
güzelliğe sahip bir bina inşa etmek gibidir. Tahta ile taş yahut maden ile çini gibi farklı
malzemelerin bir arada kullanılmasında amaç, basit ve ilkel zıt ifadeleri yaratmak yerine,
tabiî ve sunî olanın, erkek ve kadının tezatlı ama aynı zamanda birbirine saygılı güzellikleri
gibi bireysel güzellikleri vurgulanmaktadır.3 Tıpkı bir bina yapımında bu kural göz önüne
alınması gibi dilde de bu önemlidir. Burada anlatılmak istenen her sesin bir amaç uğrunda
belli bir düzen içerisinde bir araya gelmesiyle dil olarak tanımlanmasıdır. Ancak bu noktada
güzellik ifade etmektedir. Dil, bir düşüncenin aktarımını sağlamaktadır.

Kelimelerimiz bizim düşüncelerimizdir. Çünkü dilin taşıyıcısı olan insan, ancak dilin
kelimeleriyle birlikte düşünebilir, düşüncelerini fikirler olarak ifade edebilir. İnsanın içindeki
duygulanmaların, bilgilerin ve iç tefekkürün ses kalıpları içinde şekillenmesi ise dil ile olur. 4

1
Mustafa Özkan, Hatice Tören, Osman Esin, Yüksek Öğretimde Türk Dili Yazılı ve Sözlü
Anlatım, Filiz Kitabevi Yay., İstanbul 2006, 2.baskı s. III
2
H.Mustafa, Açıkgöz, İletişim Felsefesine Giriş, , Birey Yay., İstanbul 2003, 2.baskı s. 21
3
Turgut Cansever, İslam’da Şehir ve Mimari, İstanbul 1995, s. 15.
4
Mustafa Özkan, Osman Esin, Hatice Tören, a.g.e., s.33
1
Düşünce dünyamız sürekli bir ilerleyiş içerisindedir. İnsan somut olan düşünceden
soyut olan düşünce sistemine doğru ilerler. Düşüncelerin dil ile ifade edildiği göz önüne
alınırsa dil bir yandan düşünceyi oluştururken kendi varlığını da düşünceye borçlu
olmaktadır. Bir milletin dili o milletin dünya görüşünden ayrı olamaz. Bu dünya görüşü dili
belirler ve geliştirir. Bu yüzden de bir millet ancak dilini yetkin bir seviyeye eriştirdiği
zaman fikrî bir ilerleme kaydedebilir.’ 5

Dilin taşıyıcısı olan insan, ancak dilin kelimeleriyle birlikte düşünebilir,


düşüncelerini fikirler olarak ifade edebilir. İnsanın içindeki duygulanmaların, bilgilerin ve iç
tefekkürün ses kalıpları içinde şekillenmesi ise dil ile olur.6 Bütün bunları düşündüğümüzde
tarihi devirler içerisinde dilimizin gelişimini görmemiz açısından sade bir dil ile yazılmış
olan Kur’an tercümelerinin önemi daha da iyi anlaşılmaktadır.

Kültürlerin taşıyıcısı ve temel unsuru olan dil hiçbir zaman durağan halde
olmamıştır. Bir milletin duygu ve düşünce hazinesi dil vasıtasıyla nesilden nesle aktarılır.
Türkçe de yüzyıllar boyu akıp gelen bir nehir gibi, içinden geçtiği her topraktan bir unsur
almıştır.7Türkçenin tarihi gelişimi seyrine baktığımızda ilişkide bulunduğu kültürlerden
etkilenmiş ve yeni kavramları haznesine katmıştır.

Eski Anadolu Türkçesi, Anadolu Selçukluları Devleti’nin kuruluşundan sonra XIII-


XV. yüzyıllar arasında gelişme kaydeden yazı ve konuşma dilinin adıdır.8 Eski Anadolu
Türkçesi’nin ilk dönemlerinde daha sade olan dil giderek bu özelliğini kaybetmiştir. Yabancı
kelimelerin varlığı XIII. yüzyıldan XV. yüzyıla doğru gittikçe çoğalmıştır. Yazı dilinin
konuşma dilinden uzaklaşarak bir aydın zümre dilinin oluşmaya başladığı görülmektedir. 9
İşte bu süreç içerisinde Türk dilinin gelişmesi ve zenginleşmesi bakımından Kur’an
tercümelerinin önemi büyüktür.

Dil, edebiyat ve kültür bir milletin tarihi ile yakından ilgilidir. Türkler XI. yüzyıldan
itibaren Müslüman olmaya başlamışlar ve yeni bir kültür ve edebiyat geliştirmişlerdir.
Kutadgu Bilig, Atebetü’l-hakayık, Divânü Lugâti’t-Türk ve Dîvân-ı Hikmet gibi eserler bu
dönemin eserleridir. Bu dönemde, İslam’ın kutsal kitabı olan Kur’an’ı anlamak ve dinin
esaslarını hakkıyla öğrenebilmek için onu Türkçeye tercüme etmişlerdir. Bu tercümeleri
klasik edebî dilin kurulmasını sağladığı gibi, Türkçenin daha olgun bir duruma gelmesine de
hizmet etmiştir.10

Halka dini öğretmek amacıyla yazılan Kur’an tercümeleri, sade bir dille yazılmıştır.
İslami kavram ve terimlere halkın anlayabileceği Türkçe karşılıklar bulunmuş ve anlatımın
sadeliği için ayrı bir özen gösterilmiştir. Mukaddes bir eserle ilgili olmaları dolayısıyla bu
eserlerin tercümesine, gerek yazılmaları sırasında, gerek istinsahları sırasında, ayrı bir

5
Mustafa Özkan, Osman Esin, Hatice Tören, a.g.e.,s.33–34
6
Mustafa Özkan, Osman Esin, Hatice Tören, a.g.e.,s.33
7
Mustafa Özkan, İnsan İletişim ve Dil, İstanbul 2008, 3F Yay., s.79.
8
Mustafa Özkan, Türk Dinin Gelişme Alanları ve Eski Anadolu Türkçesi, İstanbul 2000, s. 40.
9
Mustafa Özkan, a.g.e., s. 40.
10
Mustafa Özkan, İnsan İletişim ve Dil, İstanbul 2008, 3F Yay., s. 84-85.
2
ehemmiyet gösterilmiştir. Bu bakımından Kur’an tercümeleri, Türk dilinin gelişme ve
olgunlaşma devrelerini takip etmek maksadıyla yapılacak çalışmalar için oldukça önemli
eserlerdir.11

Bir kültür ve medeniyetin daha sonraki kuşaklara aktarılması, diğer medeniyet


havzasındaki bilgilerin başka bir medeniyet havasına aktarılmasında şüphesiz tercümelerin
rolü büyüktür. İslamiyet’in kabulüyle özellikle Kur’an tercümeleri yapılmıştır. Bu
tercümeler, daha önce de değindiğimiz gibi, klasik edebî dilin oluşması yanında Orta
Asya’nın çeşitli Türk köşelerinde Türkçenin daha olgun bir duruma getirilmesinde önemli
rol oynamıştır.12

Kur’an tercümeleri başlıca iki kola ayrılabilir. Bunlardan birisi satır arası tercümeler,
diğeri de tefsirli tercümelerdir. Satır arası tercümeler, Kur’an’ın ayetlerinin altına daha küçük
ve farklı hatla kelime kelime Türkçelerinin yazılması şeklinde yapılmaktadır. Kimi zaman
Farsçalarıyla birlikte yapılan bu tercümeler, farklı mürekkep kullanılarak
belirginleştirilmiştir. Bu tercümeler Türkçenin tarihi sözlüğünü oluşturmak bakımından son
derece önemlidir. O dönemde Türkçe bir kelimenin nasıl anlam bulduğunu anlayabilmek için
bugün Arapçalarıyla karşılaştırmak suretiyle detaylı bilgi edinilebilmektedir. Böylece
atalarımızın dini kavram ve terimlere o dönemde nasıl karşılıklar verdiğini
görebilmekteyiz.13

Kur’an tercüme türlerinden bir diğeri ise “Tefsirli” tercümelerdir. Bu tercümeler


Arapça kelimelere tek tek anlam vermekten ziyade bir bütün olarak açıklama yoluna
başvurmaktadır. Kısa hikâye ve anlatı türleriyle zenginleştirilen bu tercümeler Türkçenin
cümle yapısının gelişimini görmemiz açısından oldukça önemlidir. Kur’an tercümeleri,
Türklerin Müslümanlığı kabul etmesinden sonra dillerinde meydana gelen değişmenin aldığı
yeni istikameti belirtmeleri ve ayrıca İslam dini ile gelen yeni kavram ve terimlere nasıl
anlamlar verdiklerini göstermesi bakımından oldukça önemlidir. Bu bakımından bu
tercümeler Türk dilinin dil yadigârları olarak değerlendirilmelidir. Kur’an’ın ilk tercümeleri
Türk dilindeki ölmüş ve unutulmuş kelimeleri görebilmek ve belki de onları yeniden
kullanım alanına kazandırabilmek için en canlı kaynaklardan birisidir.

Abdülkadir İnan “Makâleler ve İncelemeler” adlı kitabının ikinci cildinde Kur’an


tercümelerindeki İslâmî terimlerin Türkçe karşılıkları hakkında şöyle demektedir:

“Türk dili tarihini öğrenme ve Türk dilinin olgunlaşma ve gelişme süresini takip
etme ve inceleme için eski Kur’an tercümelerinin önemi büyüktür. Hele İslâm’dan sonra

11
Abdülkadir İnan, Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Tercümeleri Üzerinde Bir İnceleme, Türk Tarih
Kurumu Yay., Ankara 1961, s. 14.
12
Mustafa Özkan, a.g.e., s. 88-96.
13
Ahmet Topaloğlu, XV. Yüzyıl Başlarında Yapılmış Kur’an Tercümesi, Kültür Bakanlığı
Yayınları, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1976, 1/1; II. Cilt, Sözlük, İstanbul 1978, s. XVII.

3
Türk dilinin gelişmesinde aldığı yeni istikameti, İslam dini ile gelen yeni kavramları ifade
için İslâm’dan önceki Türk kültürü devrinin dil hazinesinden (Budizm, Manihaizm,
Şamanizm terimlerinden) nasıl faydalanıldığını öğrenmek için bu Kur’an çevirmeleri değerli
gereçler vermektedir… Şunu da kaydedelim ki biz Kur’an tercümesinden Kur’an’ın kelimesi
kelimesine yapılan çevirmelerini anlıyoruz. Kur’an’ın tefsiri çevrileri Türk filolojisi
bakımından başka türlü değeri haizdirler”14

Selçukluların yıkılıp, Anadolu’da Beyliklerin kurulmasıyla birlikte milli dile itibarın


da arttığı görülmektedir. Özellikle Karaman ve Osmanlı Beylerinin milli dillerine büyük
önem vermeleriyle,15 birçok Türkçe dini kitap yanında, cüz’i veya tam Kur’an tercümelerinin
meydana getirildiği görülmektedir. Önceleri namazda okunan kısa sureler ile Yasin,
Tebâreke gibi surelerin tercüme ve tefsirleri yapılır. Daha sonra ise tam tercümeler ve büyük
tefsirler meydana getirilir.16

Yüksek lisans çalışmamıza konu olan eser de XV. yüzyılda yazılmış bir tefsirli
tercümedir. Türkçenin söz varlığı açısından önemli olan bu eserde, İslam dininin
kavramlarının karşılığı olan Arapça kelimeleri karşılamada Türkçe kelimelerin oranı
fazladır. İslam dinine ait pek çok Arapça kavramı karşılamak için yer yer eski dönemlere ait
dinî terimler kullanılırken bir yandan da Türkçe isim ve fiil köklerinden Türkçe yapım
ekleriyle yeni terimler türetilmiştir. Türkçe, bu yolla pek çok terim ve genel söz varlığı
kazanmıştır.

Çalışmamıza konu olan eserin ismi Enfesü’l-Cevâhir’dir. Enfesü’l-Cevâhir, içerdiği


Türkçe kelimeler bakımından devrin dil yapısını, kelime hazinesini, anlam dünyasını ve
düşünce yapısını çok ince bir çizgiyle bizlere sunmaktadır. Bu çalışmamızda, Türkçenin
gelişim serüvenini daha açık görebilmek maksadıyla, eserin leksikolojik ve anlambilimsel
olarak incelenmesi de amaçlanmıştır. Bu amaçla eserin kime ait olduğunu, hangi dönemde
yazıldığını, nüshalar arası ne gibi farklar olduğunu, metnin tam ve doğru tespit edilmesi için
birçok nüsha incelenmiş ve değerlendirmede bulunulmuştur.

14
Abdülkadir, İnan, Makaleler ve İncelemeler cilt II, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1991, s.
141
15
Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi, İstanbul 1977, s. 210.
16
Abdülkadir, İnan, Kur’an’ın Türkçe Tercümeleri Üzerine Bir İnceleme, Ankara 1961, s. 14.
4
I. BÖLÜM

KUR’AN-I KERİM’İN TÜRKÇE TERCÜMELERİ

1. İLK TERCÜMELER

Türkler, tarih boyunca pek çok dine mensup olmuş ve mensup oldukları dinin
gereklerini tam anlamıyla benimseyip hayatlarının merkezinde tutmuşlardır. İnanç
dünyasına girdikleri dinin talimatlarını ve esaslarını öğrenme ihtiyacı duymuşlar ve
bu sebeple kutsal metinleri tercüme etme yoluna başvurmuşlardır. Türkler, Uygurlar
döneminde dahi mensup oldukları dinin kutsal metinlerini akıcı bir Türkçe ile
tercüme etmeyi başarmışlardır. Türklerde bu tercüme etme geleneği Uygurlar
döneminde özellikle Budizm ve Manihaizm metinlerinde görülmektedir.1Bu da bize
Türklerin bir tercüme geleneğine sahip olduklarını göstermektedir.

IX. yüzyılda İslamiyet’le tanışan Türkler, yeni dini anlamak, onun gereklerini
yerine getirmek ve kabul ettikleri dini hayatlarına daha doğru bir şekilde tatbik etmek
için tercüme faaliyetlerine girişmişlerdir. Bu tercümelerin ilk olarak kısa sûrelerin
tercümeleri şeklinde olduğu düşünülmekle birlikte elimizde bu dönemler için kesin
kanıt bulunmamaktadır. X. yüzyılda Karahanlı Devleti’nin de kurulmasıyla birlikte,
İslam dini resmi din olarak kabul edilmiştir. Bu dönemden sonra tıpkı Uygur
sahasında olduğu gibi, başta Kur’an tercüme ve tefsirleri olmak üzere pek çok dini
nitelikli eser Türkçeye kazandırılmıştır.2 İşte bu tercümeler içerisinde yer alan
Kur’an tercümeleri de, İslam dininin Türk toplumu arasında yayılmasında etkili

1
Murat Küçük, “Eski Anadolu Türkçesi Dönemine Ait Satır Arası İlk Kur’an Tercümesi
(İnceleme-Metin-Dizin)”, Ankara Üniversitesi SBE., Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı,
(Basılmamış doktora tezi), Ankara, 2001
2
Murat Küçük, a.g.e; s. XI
5
olduğu kadar, Türk dilinin kavramlarının ve söz varlığının gelişmesi açısından
oldukça önemlidir.

Kur’an’ın Arapça dışındaki diğer dillere tercümesine İslamiyet’in daha ilk


yıllarında başlanmıştır. Hatta Mekke döneminde dahi bazı kısa sûrelerin ve
“Besmele”nin farklı dillere çevrildiği bilinmektedir. 3Kur’an’ın yabancı dillere
tercüme edilmesine İslamiyet’in ilk yıllarında başlandığı bazı araştırmacılar
tarafından, örneklerle tespit edilmiştir.4Hz. Peygamber döneminde bazı küçük sûreler
Farsçaya çevrilmiştir. Selman-ı Farisî’nin Fatiha Sûresi’ni Farsçaya tercümesini
yaptığı bilinmektedir.5Ahmet Topaloğlu, M.Hamidullah’tan aktardığına göre,
Kur’an-ı Kerim’in 100’den fazla dile tercüme edildiğini bildirmektedir.6

Kur’an-ı Kerim’in kutsallığı göz önünde tutularak, gerek ilk yazılışlarında


gerek istinsahları sırasında, tercüme ve tefsirleri büyük bir itina ile hazırlanmıştır. Bu
bakımdan Kur’an’ın Türkçe tercüme ve tefsirleri Türk dilinin hem çeşitli
dönemlerini hem de gelişimini aksettirmesi bakımından herhangi bir yorum
getirmeyecek kadar itina ile hazırlanmış önemli kaynaklar arasında yer almaktadır.
Türkçenin tarihi gelişim seyrini görebilmek ve doğru tespit edebilmek açısından bu
kaynaklar son derece önemlidir.7Türk dilinin tarihsel sözlüğü için değer biçilmez
kaynaklar olan bu tercüme ve tefsirlerde, ibadet ile ilgili birtakım dinî kavramların
dışında genellikle Türkçe kelimeler kullanılmıştır. Bu tür eserler, hemen her zaman
Türkçeyi, Arapçayı ve Farsçayı çok iyi bilen kimselerin ürünü olmuştur. Bu yüzden

3
Hidayet Aydar, Kur’an-ı Kerim’in Tercümesi Mes’eleri, Marmara Üniversitesi, SBE., Temel
İslam Bilimleri Anabilim Dalı, Tefsir Bilim Dalı, İstanbul, 1993 ( Ayrıca bu eser, Kur’an Okulu
Yayıncılık tarafından 1996 yılında basılmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz.: Dr. Hidayet Aydar, Kur’an-ı
Kerim’in Tercümesi Meselesi, Kur’an Okulu Yayıncılık, 1. Baskı, İstanbul 1996.
Ayrıca daha ayrıntılı bilgi için bk. İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay.,
Ankara, 1988, 1/69. Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi ve Tabakatu’l Müfessirin, Bilmen
Yay., İstanbul, 1973, s. 100
4
Ahmet Topaloğlu, XV. Yüzyıl Başlarında Yapılmış Kur’an Tercümesi, Kültür Bakanlığı
Yayınları, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1976, 1/1; II. Cilt, Sözlük, İstanbul 1978
5
Hidayet Aydar, a.g.e., s. 48
6
Kur’an’ın tercüme tarihiyle ilgili daha fazla bilgi için bk. Muhammed Hamidullah, Kur’an-ı Kerim
Tarihi (Çev. M. Sait Mutlu), Diyane İşleri Başkanlığı Yay., Ankara, 1991; Ömer Rıza Doğrul,
Kur’an Nedir?, İstanbul 1927, s. 79-96
7
Muhammet Yelten, “ Anadolu Sahasında Yapılmış Sûre Tefsirleri ve Bu Tefsirlerin Türk Dili
Açısından Önemi”, İlmî Araştırmalar 9, İstanbul 2000, s. 249-254.
6
Kur’an metni için verilen karşılıklar titizlikle seçilmiş, her kelimenin verdiği anlamın
karşılığı aranmıştır.8

Birçok araştırmacının ittifak ettiği üzere Kur’an ilk olarak bir bütün halinde
Sâmanoğullarından Emir Mansur bin Nuh ( h. 350-365/ m. 961-976) zamanında
Farsça’ya çevrilmiştir. Taberî tefsirinin tercümesi olan bu eser, Horasanlı ve
Mâverâünnehirli bilginlerden kurulan bir heyet tarafından kaleme alınmıştır. 9 Zeki
Velidi Togan’a göre, bu heyet içerisinde Türk üyeler de bulunmakta idi. 10 Kur’an’ın
ilk tercümesi ise, yine Zeki Velidi Togan’a göre, Farsçaya yapılan tercüme ile aynı
zamanda, belki de aynı heyetin Türk üyeleri tarafından meydana getirilmiştir. Bu
tercümenin satır arası bir çeviri olduğunu, Taberî tefsirinin Farsça çevirisine
dayandığını da sözlerine eklemektedir.11 F. Köprülü ve fikirlerini Köprülü’ye
dayandıran A. İnan ise, Kur’an’ın ilk Türkçe tercümesinin Farsça tercümeden
yaklaşık olarak bir asır daha sonra XI. yüzyıl başlarında yazıldığını belirtmektedir.12
İlk tercümelerde Kur’an ayetlerinin satır arasında kelime kelime Farsça- Türkçe
tercüme edildiği görülmektedir. Bu sonuç göz önüne alınırsa Zeki Veli Togan’ın
görüşü daha da netlik kazanmaktadır. Türklerin İslamiyet’ten önce de dini metinleri
tercüme geleneğine sahip olduğu bilinmektedir. Daha önceki tercümelerin de satır
arası şeklinde olduğunu düşünürsek ilk tercümelerin bu geleneğin devamı olduğunu
düşünmek de mümkündür.

Kur’an-ı Kerim’in Türkçeye ne zaman, kim tarafından tercüme edildiği henüz


netlik kazanmamıştır. İlk tercümelerin bugün elimizde bulunmayışı sebebiyle kesin
hüküm belirtilememektedir. Ancak Türklerin daha önce de bir tercüme geleneğine

8
Muhammet Yelten, a.g.m., s. 253
Ayrıca bkz.: Emek Üşenmez, “Türkçe İlk Kur’an Tercümesi ve Tercümedeki İslâmî Terimlerin
Türkçe Karşılıkları Üzerine”, Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, 1, Kütahya 2006, s. 89-99
9
Ahmet Topaloğlu, a.g.e., s.2
10
Zeki Velidi Togan, “ Londra ve Tahran’daki İslami Yazmalardan Bazılarına Dair”, İslam
Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, III, 1959-1960, İstanbul 1960, s. 135-138
11
Zeki Velidi Togan, a.g.m., s. 135
Ayrıca bkz.: Hidayet Aydar, a.g.e., s. 43
12
M. Fuat Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1926, s. 192 (3. Baskı, İstanbul 1981)
Abdülkadir İnan, “Kur’an-ı Kerîm’in Türkçe Tercümeleri Üzerinde Bir İnceleme”, Ankara 1961,
s. 8
7
sahip olduğu göz önüne alınırsa ilk Kur’an tercümelerinin bu geleneğin devamı
olduğu düşünülebilir. Araştırıcıların çoğunluğunun ittifak ettiği üzere ilk Türkçe
Kur’an tercümesi Farsça çeviriden örnek alınarak kaleme alınmıştır. Doğu
Türkçesiyle yapılmış mevcut tercümelerin, bu ilk nüshadan istinsah edildiği kabul
edilmektedir. Bugün bilinen en eski nüsha Türk İslam Eserleri Müzesi 73 numarada
kayıtlı, 734/ 1333 istinsah tarihli olan nüshadır.

2. KUR’AN-I KERİMİN DOĞU TÜRKÇESİNE


TERCÜMELERİ

Yapılan son araştırmalara göre Kur’an-ı Kerim’in Doğu Türkçesine çevrilmiş


altı nüshası bilinmektedir.13 Bunlardan dördü satır arası, ikisi de tefsirli tercüme
niteliği taşımaktadır.14 Bu tercümeleri sırasıyla belirtelim:

2.1. Türk İslam Eserleri Müzesi 73 Numarada Kayıtlı Nüsha15

Yapılan son araştırmalara göre Doğu Türkçesiyle yapılan en eski Kur’an


tercümesi, Şirazlı Muahammed b. Hacı Devletşah tarafından H. 734/M. 1333-1334’te
istinsah edilen nüshadır.16 Eserin müstensihi Şirazlı olduğuna göre, Şiraz’da

13
Bu konuda bilgi için bkz.: Tören, Hatice, Eski Anadolu Türkçesi Dönemine Ait Amme Cüzü
Tefsiri, Mustafa bin Muhammed, Cilt I:Metin-İnceleme-Tıpkıbasım, Cilt II: Sözlük, Çantay Yay.,
İstanbul 2007., C. I, s. 2 vd.
14
Gülden Sağol, Harezm Türkçesi Satır Arası Kur’an Tercümesi ( Giriş- Metin- Sözlük) I-II,
Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Türk Dili
Anabilim Dalı, (Doktora Tezi), İstanbul, 1993. (Gülden Sağol, An İnter-Liner Translation of the
Qur’an İnto Khwarazm Turkish, The Department of Near Eastern Languages and Civilizations,
Harvard University, 1999)
15
Burada “Nüsha” ifadesi diğer araştırmacılar tarafından kullanılan bir ifade olduğu için tercih
edilmiştir. Hâlbuki “Nüsha” ifadesini aynı eserin farklı zaman ve yerde veya farklı müstensihlerce
yazılmış, aynı eserin kopyaları için kullanmak daha doğrudur. Bu eserleri incelediğimizde
gördüğümüz üzere, her birinin ayrı bir eser olarak değerlendirilmesi daha doğrudur. Birçok
araştırmacı da her birinin ayrı birer eser olarak belirttiği halde “nüsha” ifadesini kullanmayı tercih
etmiştir. Bu sebeple biz de bu ifadeyi kullandık.
16
Gülden Sağol, a.g.e., s. XXV.
Ayrıca Bkz.: İbrahim Taş, Çağatayca Kur’an Tefsiri, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları
Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Türk Dili Anabilim Dalı, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi),
İstanbul 2001.
8
yazılması kuvvetle muhtemeldir. Eser satır arası Kur’an tercümesi niteliğinde olup
tam bir nüshadır. 902 sayfadan oluşan eserin her sayfasında 9 satır bulunmaktadır.
Türkçe çeviri kırmızı mürekkeple Arapçalarının altına daha ince bir yazı ile
yazılmıştır. Bu nüshadan ilk defa Abdülkadir Erdoğan bahsetmiştir.17 Gülden Sağol,
Abdülkadir Erdoğan’ın eserin baştan sona Oğuzca tercüme edildiği görüşüne
katılmayarak yanlış değerlendirmede bulunduğunu belirtir.18 Sözlerine devam ederek
eserin dilinin aslında XII-XIII. yüzyıllara ait Karahanlı Türkçesi olduğunu belirtir.
Ayrıca eserde yer yer Oğuz-Kıpçak unsurlarına rastlandığını da sözlerine
eklemektedir. Abdülkadir İnan ise, bu tercüme ile “ Anonim Kur’an Tefsiri”ni ve
Gülden Sağol’un üzerinde doktora çalışması yaptığı nüshayı19 karşılaştırarak her üç
metin arasında benzerlikler bulunduğunu belirtmektedir.20

Eserin tercümesinde Arapça ve Farsça kelimeler çok az kullanılmıştır. 70-


108. sayfalar arasına baktığımızda bu daha da belirgin olarak görülmektedir. Bu
bölüm gerek biçim bilgisi gerekse söz varlığı bakımından metnin diğer
bölümlerinden farklıdır.21 Bu durum, eseri istinsah edenin kullandığı bir kısmın eksik
olduğunu, istinsah edenin kendisi veya bir başkası tarafından yazmanın XIV. yüzyıl
diline yeniden çevrildiğini göstermektedir.22

Eserin bilinen tek nüshası Türk ve İslam Eserleri Müzesi 73 numarada kayıtlı
bulunmaktadır. Kayıt bilgilerine göre eser, İl-Òanì Ebÿ Saèìd’in hükümranlığı (1317-

Hamza Zülfikar, Çağatayca Kur’an Tefsiri, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ( Basılmamış Doktora Tezi ), Ankara 1970
17
Abdülkadir Erdoğan, “ Kur’an Tercümelerinin Dili Meselesi”, Vakıflar Dergisi, c. I, Ankara
1938, s. 47-48
18
Gülden Sağol, a.g.e., s. XXV
19
Harezm Türkçesi Satır Arası Kur’an Tercümesi, Süleymaniye Kütüphanesi, Hekimoğlu Ali
Paşa Camii, nr. 2 Eser daha önce Millet Kütüphanesi, Hekimoğlu Ali Paşa, nr. 951 kayıtlı
bulunmaktaydı.
20
Abdulkadir İnan, “ Eski Kur’an Tercümelerinin Dili Meselesi”, Türk Dili, c. I, sayı 7, Ankara
1952, s. 19-22
21
İbrahim Taş, a.g.e., s. XII
22
Eckmann, Janos; “ Eastern Turkic Translations of Koran”, Studia Turcica, haz. L. Ligeti,
Bibliotheca Orientalis Hungarica XVII. Akademiai Kiado, Budapest 1971, s. 151
Ayrıca bkz.: Janos Eckmann, “ Doğu Türkçesinde Bir Kur’an Çevirisi (Rylands Nüshası),
Harezm, Kıpçak ve Çağatay Türkçesi Üzerine Araştırmalar, hz., Osman Fikri Sertkaya, Ankara 1996
9
1336) döneminde yazılmıştır. Başta da belirttiğimiz gibi araştırmacıların ortak
kanaati eserin Muhammed ibn-i Hacı Devletşah tarafından yazıldığıdır.

Bu eser üzerinde Abdullah Kök tarafından doktora çalışması yapılmıştır.23


Abdullah Kök, çalışmasını esas olarak üç bölüm üzere şekillendirmiştir. Birinci
bölüm inceleme kısmıdır. Bu kısımda Türkçe Kur’an tercümeleriyle ilgili kısaca bilgi
verilmiş ve incelenen eserin gramer ve yazım özelliklerine değinilmiştir. Eser
tanıtımının yanında dil açısından önemi üzerinde durulmuştur. Metin kısmında eserin
transkripsiyonlu metni verilmiştir. Dizin kısmında ise eserin ayrıntılı bir dizini
hazırlanmıştır.

2.2. Özbekistan İlimler Akademisi 2008 Numarada Kayıtlı Nüsha

Satır arası Kur’an tercümelerinden bir diğeri ise Özbekistan’da bulunmaktadır.


Bu eser, Taşkent’te Özbekistan İlimler Akademisi Kütüphanesi numara 2008’de
bulunmakta olup 270 varaktan oluşmaktadır.241-3. ve 19-22. yapraklar dışında
Arapça metin, satır arası olarak Farsçaya ve Türkçeye tercüme edilmiştir. XIII.
yüzyıla ait olduğu sanılan bu nüsha Karahanlı Türkçesi ile kaleme alınmıştır.25
Yazmada 2. sûre eksik olarak, 3-5. sûrelerin 1-117. ayetleri, 6. sûrenin 71-136.
ayetlerinin bulunduğu belirtilmektedir.26

Eser üzerinde birçok araştırmacı tarafından inceleme ve araştırma yapılmıştır.


Bu araştırmacılardan birisi olan A. A. Semenov eserin dili konusunda bazı fikirler

23
Abdullak, Kök, Karahanlı Türkçesi Satır-Arası Kur’an Tercümesi (TİEM 73 Iv 235v/2) Giriş-
İnceleme-Metin-Dizin, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Doktora Tezi)
Ankara 2004.
24
Janos Eckmann, a.g.m., s. 155. Ayrıca bkz.: Gülden Sağol, a.g.e., s. XXVI
25
Janos Eckmann, “ Eastern Turkic Translations of the Koran”, Studia Turcica, c. XVII (1971), s.
1554-55
Ayrıca bkz.: “ Kur’an’ın Doğu Türkçesine Tercümeleri”, Harezm, Kıpçak ve Çağatay Türkçesi
Üzerine Araştırmalar, hz. Osman Fikri Sertkaya, Ankara 1996
26
Gülden Sağol, a.g.e., s. XXVI
10
ortaya koymuştur. Yazmayı tasnif eden Semenov, tercümenin XIII. yüzyıla ait
olduğu ve dilinin Karahanlı Türkçesi olduğu yönünde hemfikirdir. 27

Araştırmalarım sırasında öğrendiğim üzere bu eserin, Arş. Gör. Emek


Üşenmez tarafından yakın zamanda Özbekistan İlimler Akademisi
Kütüphanesi’nden, adı geçen numaradan tespit edilerek, CD görüntüleri alınmıştır.
Eserin CD görüntülerini incelediğimiz şunlar göze çarpmaktadır:

Eser, çok dikkatli ve itina ile hazırlanmıştır. Harekeli nesih hattıyla, satır arası
Kur’an tercümesi olarak hazırlanmıştır. Eserin elimizde olan ilk sayfasında, Arapça
kısım yer almaktadır. Daha sonraki sayfalarda ayetler orijinal halleriyle verilmiş, her
bir kelimenin altında yukardan aşağıya doğru ince bir hatla yazılmış Farsçaları yer
almaktadır. Farsçaları verilen her bir kelimenin Türkçesi de yer almaktadır. Türkçesi,
Arapçalarının altında aşağıdan yukarıya doğru ince bir hatla yazılmıştır. Tercüme
genelde kelime kelime Türkçeleri verilmek sûretiyle yapılmıştır. Ancak kimi yerde
Arapçaları birkaç kelimeyle açıklanmıştır. Ayet sonlarında altın kaplama şeklinde
çiçek motifleri yer almaktadır. Allah kelimesi de yine altın yaldız ile yazılmıştır.
Eser, Türk dilinin tarihi gelişimini gözler önüne sermesi bakımından ve o dönem
kelime kadrosonu tespit etmemiz açısından oldukça önemlidir. Eser üzerinde,
araştırmacılar veya kütüphane görevlilerince günümüz rakamlarıyla yazılmış ayet
numaraları ve çeşitli numaralar yer almaktadır. Ayrıca yer yer kısa notlar
düşülmüştür.

Aşağıda incelemesini yaptığımız eserden birkaç örnek bölüme yer verelim:

27
A. A. Semenov, “ Sobranie vostoçnıh rukopisey”, Akademi Nauk Uzbekskoy SSSR, IV, Taşkent
1957, s. 45-46
11
28

29

2.3. Rylands Nüshası

Bir diğer satır arası Kur’an tercümesi ise İngitere Manchester, John Rylands
Kütüphanesi, Arabic MSS. 25-3821’de kayıtlıdır.30 Eser, satır arasında Farsça ve
Türkçe tercümeleri ihtiva etmektedir. Tamamı 30 cilt olan eserin 14 cildi mevcuttur.
Elde bulunan 14 cildin 1145 varak olduğunu bildiren Gülden Sağol, bunlarda da

28
Özbekistan İlimler Akademisi Kütüphanesi, nr. 2008, vr. 4a
29
Özbekistan İlimler Akademisi Kütüphanesi, nr. 2008, vr. 5b
30
Gülden Sağol, a.g.e., s. XXV.
İbrahim Taş, a.g.e., s. XII
12
eksiklikler olduğunu bildirmektedir. Bu 14 cildin haricinde aynı tercümeye ait olan
iki varak da Dublin, Chester Beatty Kütüphanesi, nr. 1606 ve nr. 1630’da kayıtlı
31
bulunmaktadır. Eser üzerinde inceleme yapan J. Eckmann, bu varaklarda bulunan
4. sûrenin 176. ayetini, 5. sûredeki besmelenin tercümesini ve 27. sûrenin 73-75. 32
ayetlerinin transkripsiyonu ile İngilizce çevrisini yayımlamıştır.33

Yazmanın her sayfasında üçer satır şeklinde Arapça, Farsça ve Türkçe


karşılıkları bir arada bulunmaktadır. Bu sebeple oldukça hacimli bir eserdir. Eserin
nerde ve kimin tarafından yazıldığı araştırıcılar tarafından tespit edilememiştir.
Bunun sebebi eserin baş ve son kısımlarında eksiklikler olması olabilir. Gülden
Sağol’a göre eser Karahanlıcanın son ürünleri veya Harezm Türkçesinin başlangıç
dönemi arasında olmalıdır.34 J. Eckmann ise eserdeki bazı dil özelliklerini ve yazının
biçimini göz önüne alarak, eserin XIII. yüzyılın ikinci yarısı veya XIV. yüzyılın ilk
yarısından önce istinsah edilmediğini bildirmektedir.35 Bu nüshada dikkat çekici bir
diğer husus ise Türkçe karşılıklarının Arapça ve Farsçaları ile bağdaşmamasıdır.36 Bu
Türkçe karşılıklarının kendisinden istinsah edilmiş olan başka Farsça ve Türkçe
tercümelerin bulunduğunu akla getirmektedir. Ayrıca bu nüshayı istinsah eden
kişinin eserin yazıldığı dilleri tam olarak bilmeyip, hangi kelimenin altına Türkçe
karşılıklarının yazılması gerektiğini bilmemesinden de kaynaklanabilir. Bu konuda
elimizde kesin delil olmadığından dolayı bunun nedeni tahminden öteye
gidememektedir. Bu nüsha üzerinde araştırma yapan bir diğer kişi de Robert

31
Gülden Sağol, a.g.e., s. XXV
32
Gülden Sağol a.g.e. s. XXV’de 71-73 ayetler olduğunu bildirmektedir.
33
Eckmann; “ Two Fragments of a Koran Manuscript with Interlinear Persian and Turkic
Translations”, CAJ, c. XIII/4 London 1969, s. 287-290
Ayrıca J. Eckmann, bu nüshanın sözlüğünü hazırlamıştır: “Middle Turkic Glosses of the Rylands
İnterlinear Koran Translation”, Budapest 1976
34
Gülden Sağol, a.g.e., s. XXVI
35
Janos Eckmann, “ Eastern Turkic Translations of the Koran”, Studia Turcica, c. XVII, 1971, s.
154
36
İbrahim Taş, a.g.e., s. XII
Ayrıca bkz.: Hamza Zülfikar, Çağatayca Kur’an Tefsiri, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- Coğrafya
Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ( Basılmamış Doktora Tezi ), Ankara 1970
13
Dankoff’dur. Dankoff da eserin XIII. yüzyılda istinsah edilmiş olduğunu
bildirmektedir.37

Araştırmam sırasında sözü edilen nüsha üzerinde yapılan rastladığım en son


çalışma Aysu Ata’nın çalışmasıdır. Aysu Ata bu eserin Karahanlı Türkçesi dönemine
ait olduğunu düşünmektedir.38 Karahanlı Türkçesi dönemine ait olduğu düşünülen
(Rylands Nüshası) Türkçe Kur’an tercümesi, Aysu ATA tarafından “Türkçe İlk
Kur’an Tercümesi, Karahanlı Türkçesi” adıyla 2004 yılında Türk Dil Kurumu
Yayınları:854 numara sırasıyla bilim âlemine sunulmuştur. Aysu ATA’nın bu
çalışması GİRİŞ, METİN, NOTLAR ve DİZİN olmak üzere dört bölümden
oluşmaktadır. Yazar giriş bölümünde eser üzerinde yapılan çalışmalardan, Rylands
Nüshası’ndan ve Kur’an tercümelerinden bahseder. Kullandığı çeviri yöntemini de
gösteren Ata, bu eserin Türk dili açısından önemine de değinmiştir. Bu bölümde
ayrıca Doğu Türkçesi ile yazılmış Kur’an tercümelerinden de söz edilmiş olup eser
üzerine yapılan çalışmalardan bahsedilmiştir.39

Araştırmanın METİN bölümünde açıklamalar sûre, ayet, satır, varak ve cilt


numaraları verilerek aktarılmıştır. Araştırmacı yer yer dipnotlarla açıklamalara da yer
vermiştir. Eserin son kısmına Türkçe, Arapça ve Farsça olmak üzere ayrıntılı bir
dizin eklenmiştir. Türkçe dizinde bütün kelimeler tek tek belirtildikten sonra
kelimelerin alıntı olup olmadığı parantez içinde belirtilmiştir. Kelimelerin anlamları
arasındaki ince ayrım farkları belirtilerek bu kelimelerin Arapça ve Farsça
karşılıkları da belirtilmiştir. Dizin içerisinde aynı kökten gelen farklı kelimeler de
belirtilerek açıklamalarda bulunulmuştur. Aynı fiil kökünden türeyen diğer kelimeler
ise ana fiil maddesi altında sıralanmıştır.

37
Robert Dankoff, “ Some Notes on the Middle Turkic Glosses”, Journal of Turkish Studies, 5,
1981 (1983), s. 41
38
Ayrıntılı bilgi için bkz.: Aysun Ata, Türkçe İlk Kur’an Tercümesi, Karahanlı Türkçesi, Türk Dil
Kurumu Yay.: 854, Ankara 2004
39
Ayrıntılı bilgi için bkz.: Aysun Ata, a.g.e.
14
2.4. Süleymaniye Kütüphanesi Hekimoğlu Ali Paşa Nüshası

Satır arası nitelikte olan bir başka Kur’an tercümesi de İstanbul’da,


Süleymaniye Kütüphanesi, Hekimoğlu Ali Paşa Camii numara 2’de kayıtlı bulunan
nüshadır. 40 Bu eser üzerinde en kapsamlı çalışmayı Gülden Sağol yapmıştır.
Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsünde doktora çalışmasını 1993
yılında tamamlayan Sağol, eserin 1363 tarihinde istinsah edildiğini bildirmektedir.
Eserin nerede ve kim tarafından yazıldığı konusunda kesin hükme varamamıştır. Eser
Harezm Türkçesi ile kaleme alınmıştır.41

Harezm Türkçesi ile yazılmış satır arası Kur’an tercümesi olarak tespit edilen
eser Süleymaniye Kütüphanesi’ne getirilmeden önce Millet Kütüphanesi, Hekimoğlu
Ali Paşa, nr. 951’de kayıtlı bulunmaktaydı. Eser üzerinde doktora çalışması yapan
Gülden Sağol, eserin ayrıntılı bir tanıtımını yapmaktadır.42
(1)
FÁTİÓATU’L-KİTÁB
[1b/1] Tangrı atı birle başlayur men; üküş raómetlig,
Raómeti lÀzım.
1. (2) Ögmek Tangrıàa, èÀlamlarnıng erkligi
2. Üküş raómetlig, raómeti lÀzım.
3. Erkligi (3) cezÀ künining.
4. Sangayoú úulluú úılur miz taúı oú yÀrí tileyüz miz.
5. Köndürgil bizge, yolàa (4) köni.
6-7. Ol kim irseler yolınàa kim edgülük úıldıng anlarnıng üze; öfke
úılınmışdın öngin anlarnıng [üze], taúı azàa[nlardın öngin].43

40
Gülden Sağol, a.g.e., s. XXVI
41
Janos Eckmann, “ Eastern Turkic Translations of the Koran”, Studia Turcica, haz. L. Ligeti,
Bibliotheca Orientalis Hungarica XVII. Akedemiai Kiado, Budapest 1971, s. 155-156
42
Gülden Sağol, Harezm Türkçesi Satır Arası Kur’an Tercümesi ( Giriş- Metin- Sözlük) I-II,
Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Türk Dili
Anabilim Dalı, (Doktora Tezi), İstanbul 1993, s. XXXVIII-XL
43
Gülden Sağol, a.g.e., s. 2 (91)
15
Yukarda eserde yer alan Fatiha Sûresi tercümesinden de anlaşılacağı üzere
eserin dili Harezm Türkçesidir. Süleymaniye Kütüphanesi’nde eseri inceleme
imkânımız oldu. Eserin cildi tamir görmüş, altta kahverengi meşin bir cilt, üstte ise
yeşil bez bir cilt bulunmaktadır. Miklepli, sertaplı ve beyaz şirazelidir. Cildin altında
eflatun renkli boş bir sayfa bulunmaktadır. Daha sonra iki boş sayfa yer almaktadır.
Fatiha ve Bakara sûrelerinin Medenî ve Mekkî oldukları, kelime ve harf sayıları, bu
sûrelerin faziletleri konusunda bilgi verilen sayfa daha sonra gelmektedir. Eser
Gülden Sağol’un doktora çalışmasında belirttiğine göre 196a/196b sayfaları hesaba
katılmazsa tam bir nüshadır. Asıl tercüme 583b’de bitmektedir. Kütüphane
kayıtlarına göre, varak ölçüsü 22 cm. x 33.8 cm., yazı ölçüsü 17.5 cm. x 25.5 cm.’dir.
Kalınlığı ise 13.5 cm.’dir.44

583b’de Hekimoğlu Ali Paşa’ya ait bir vakıf mührü bulunmaktadır. Yine aynı
sayfada yer alan kayıtta metnin Rebiülâhir ayının ortalarında 764’te istinsah edildiği
belirtilmektedir. Mütercim adı ve müstensihinin adı ile ilgili bir bilgi
bulunmamaktadır.

Eserin sonunda siyah ve kırmızı mürekkeple yazılmış bir kısım bulunmaktadır.


Gülden Sağol bu bölümün muhtemelen ciltleme sırasında karıştırılmış olabileceğini
belirtir. 45 Eserin ilk üç sayfasında Kur’an’daki sûre, ayet, söz, kelime ve harf sayıları
verildikten sonra, en doğrusunu Allah’ın bileceğini, Kur’an okunduğunda hikmetini
ve rahmetini kullarının üzerine yaydığını ifade eden bölüm bulunmaktadır. Daha
sonra hatim duası ve Allah’a yakarış bölümü bulunmaktadır. Gülden Sağol’un
belirttiğine göre 585b-586a’da Kur’an falına nasıl bakılacağı ile de ilgili bir bölüm
bulunmaktadır. İncelemelerim sırasında bu bölüme de rastladım. Ayrıca 586a’da
Hekimoğlu Ali Paşa’ya ait bir vakıf kaydı ve mühür bulunmaktadır. Buradan
hareketle eserin Hekimoğlu Ali Paşa tarafından vakfedildiği söylenebilir. 46

44
Eserin ayrıntılı tanıtımı için bkz.: Gülden Sağol, a.g.e., Giriş kısmı, s. XXXVIII- XLII
Ayrıca bkz.: Z.V.Togan, “Londra ve Tahran’daki İslâmî Yazmalardan Bazılarına Dair”, İTED, c.
III (1959-1960), s. 135
45
Gülden Sağol, a.g.e., s. XXXIX
46
Süleymaniye Kütüphanesi, Hekimoğlu Ali Paşa, nr.: 2
16
Eser hakkında araştırma yapan bir diğer araştırmacı da Z.Velidi Togan,
“Anonim Kur’an Tefsiri”nin Türk İslam Eserleri (TİEM) 73 numarada bulunan
nüshanın daha sonraki bir zamanda yazılan eksik bir nüsha olduğunu belirtir. 47
Bahsettiğimiz bu nüshanın ise TİEM 73 numaralı nüshanın Sirderya ve Horezm
48
tarafları şivelerine uydurulmuş bir şekli olarak kabul edilmesi gerektiğini belirtir.
Abdülkadik İnan ise, “ Anonim Tefsir” olarak bilinen TİEM 73’te kayıtlı nüsha ile
Süleymaniye Kütüphanesinde bulunan bahsettiğimiz nüshanın bazı bölümlerini
karşılaştırmıştır. Her üç nüshanın bir asıl nüshaya dayandığını, tercümelerin birbirine
çok yaklaştığını belirtir ve her üç müstensihin asıl nüshaya yakın kopyadaki bazı
kelimeleri okuyamadıklarından dolayı aynı kelimelerin tercümesinde de eksikliklerin
49
olduğunu belirtir. Eser üzerinde doktora çalışması yapan Gülden Sağol, kendisinin
de her üç nüshanın bazı bölümlerini karşılaştığını belirtmektedir. Ancak bazı
benzerliklerin olması bu üç nüshanın da aynı olduğunu göstermeyeceğini de
sözlerine eklemektedir. Nüshaların tam metinlerinin, bütünüyle incelendikten sonra
karşılaştırma yapılması gerektiğini ve ancak bu şekilde kesin sonuca ulaşılabileceğini
belirtir.50 Satır arası Kur’an tercümelerinin birbirine benzerlik göstermesi hepsinin
aynı metnin tercümesi olduğundan kaynaklandığını akla getirmektedir. 51

Eser hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.: Gülden Sağol, a.g.e.


Ayrıca gerek Doğu Türkçesine gerekse Eski Anadolu Türkçesine çevrilmiş Kur’an tercüme ve
tefsirleri üzerine yapılmış çalışmaların açıklamalı bir kaynakçası için bkz.: Gülden Sağol, “
Kur’an’ın Türkçe Tercüme ve Tefsirleri Üzerinde Yapılan Çalışmalar”, Türklük Araştırmaları
Dergisi, İstanbul 1997, c. 8, s. 379- 396.
47
Z. V. Togan, “ Londra ve Tahran’daki İslami Yazmalardan Bazılarına Dair”, İslam Tetkikleri
Enstitüsü Dergisi, c. III (1959-1960), s. 135
48
Gülden Sağol, a.g.e., s. XL
49
Abdülkadir İnan, “ Eski Kur’an Tercümelerinin Dili Meselesi”, Türk Dili, c. I, sayı 7 (1952), s.
21
Ayrıca bkz.: Abdülkadir İnan, “ Eski Türkçe Üç Kur’an Tercümesi”, Makaleler I, Türk Dil Kurumu
Yay., Ankara 1998
50
Gülden Sağol, a.g.e., s. XL
Ayrıca bkz.: Abdülkadir İnan, “ Eski Kur’an Tercümelerinin Dili Meselesi II”, Makaleler I, Türk
Dil Kurumu Yay., Ankara 1998
51
Eser hakkında daha ayrıntılı bilgi için bkz.: Gülden Sağol, a.g.e.
17
2.5. Topkapı Sarayı III. Ahmet Bölümü Nüshası

Doğu Türkçesinde yapıla Kur’an tercümeleri arasında, satır arası


tercümelerden başka tefsirli tercümeler de yer almaktadır. Bunlardan birisi
Şeyhbaniler devrinde, XVI. yüzyılın ilk yarısında istinsah edildiği bildirilen eserdir.
Bugün bilinen iki nüshası vardır. Bunlardan birisi, Topkapı Sarayı Müzesi
Kütüphanesi, III. Ahmet Bölümü, nr. 16’da bulunmaktadır. Bu nüshanın istinsah
tarihi H. 950/M. 1543-1544 olup her biri 308 varaktan meydana gelen iki cilt halinde
yazılmıştır. Her sayfasında 29 satır bulunmaktadır. Birinci cildin ilk sayfasında yer
alan şiir, Hamza Zülfikar tarafından incelenmiştir.52 Bir diğer nüsha ise Konya
Mevlana Müzesi Kitaplığı, nr. 66624/921’de muhafaza edilmektedir. Bu nüsha 1304
sayfa olup istinsah tarihi H. 20 Rebiülevvel 951/ M. 11 Haziran 1554’tür. Tefsirin
her sayfasında 29 satır bulunmaktadır.53

Eser üzerinde araştırma yapan A. İnan, Konya nüshasına dayanarak tefsirin


telifinin Özbek hanlarından Ubeydullah Han zamanında yapılmış olabileceğini,
tefsircinin ise Özbekler zamanında sadeleşmeye başlayan yazı dilinin haricinde
Çağataylılar döneminde oluşmaya başlayan edebî dile bağlı bir müellif olduğunu
savunur.54 İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’ndeki nüsha üzerinde
doktora çalışması yapan Hamza Zülfikar ise eserin meydana getirildiği zaman ile
Ubeydullah Han’ın Terceme-i ÚavÀèidü’l-ÚuréÀn ve FevÀéidü’l-FurúÀn adlı eserini
ve A. İnan’ın Konya nüshasındaki “Şeyh Ubeydullah Kaddese’llÀhu sırrahu” sözünü
örnek göstermesine dayanarak bu tefsirin büyük ihtimalle Ubeydullah Han veya
onun teşvikiyle orijinal bir nüshaya dayanılarak meydana getirildiğini belirtir.55 Eser

52
Gülden Sağol, a.g.e., s. XXVII
53
Bu eser hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.: İbrahim Taş, Çağatayca Kur’an Tefsiri 21a- 41b, Giriş-
Metin-Dizin, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim
Dalı Türk Dili Bilim Dalı (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2001
Ayrıca bkz.: Hamza Zülfikar, Çağatayca Kur’an Tefsiri, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- Coğrafya
Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ( Basılmamış Doktora Tezi ), Ankara 1970
54
Abdülkadir İnan, “ Şeyhbanlı Özbekler Çağına Ait Bir Çağatayca Kur’an Tefsiri”, Türk Dili
Araştırmaları Yıllığı Belleten, 2. bsk., Türk Dil Kurumu Yay., Ankara 1962, s. 61-62
55
Gülden Sağol, a.g.e., s. XXVIII
18
üzerinde en kapsamlı çalışmayı Hamza Zülfikar yapmıştır. Konya nüshasını da
inceleyen Hamza Zülfikar, eserin Ubeydullah Han’ın adına veya onun teşvikiyle
yapılmış olduğu görüşünü daha sonraki araştırmalarında pekiştirmiştir.56

Dili Çağatayca olan tercümede Arapça metnin parça parça verildiği


görülmektedir. Daha sonra kelime kelime çeviri veya uzun hikâyelerle açıklama
yapılmaktadır.57Aşağıda İbrahim Taş tarafından yapılmış yüksek lisans
çalışmasından aldığımız örnek metin yer almaktadır.

Ayrıca bkz.: Hamza Zülfikar, “ Çağatayca Bir Kur’an Tefsiri”, Türkoloji Dergisi, c. 6, Ankara
1974, s. 153-195
56
Hamza Zülfikar, “ Çağatayca Bir Kur’an Tefsiri”, Türkoloji Dergisi, c. 6, sayı: 1, Ankara 1974 (
Makalenin sonunda iki nüshası bulunan Çağatayca Kur’an Tefsiri’nin ses ve imla özellikleri üzerinde
durmuştur. Eserden örneklerle eserin dili hakkında kanaatini belirtmektedir.)
57
Ayrıntılı bilgi için bkz.: İbrahim Taş, a.g.e.
19
XVI. yüzyılda, Özbekler döneminden kaldığı düşünülen bu nüsha, örnekten de
anlaşılacağı üzere, o dönemde Özbeklerce başlatılan sadeleşme eğilimini
yansıtmamaktadır. Eserin kendi adına veya teşviki neticesinde yazıldığı düşünülen
‘Ubeydullah Han’ın Türkçeye çok büyük önem verdiği bilinmektedir. Bu dönemde
Özbek emirlerinin de Türkçe’den başka dil bilmedikleri düşünülürse eserin dilinin
sade bir Türkçe ile yazılması gerektiği düşünülebilir. Ancak yazmanın diline
bakıldığında Özbekler döneminde sadeleşmeye başlayan yazı dilinden çok
Çağataylılar döneminin dil özelliklerini göstermektedir. Yazmanın Türkçe sözcük
bakımından taşıdığı değer ise inkâr edilemez bir gerçektir.58

Yazmanın varlığını ilk kez Janos Eckmann duyurmuştur.59 Yazmada eserin


nerede yazıldığına dair kesin kayıt bulunmamaktadır. Eserin Konya Yusuf Ağa
Kütüphanesi’nde bulunan nüsha üzerinde bir çalışma yapan Hamza Zülfikar, tefsirin
yazarının Ubeydullah Han olabileceğini belirtmektedir. “ Eserin karanlıkta kalan bir
tarafı da çeviriyi yapan kimsenin kimliğidir. Bunun yukarıda söylediğimiz 1533

58
Hamza Zülfikar, a.g.m., s. 179
Ayrıca eser hakkında daha ayrıntılı bilgi için bkz.: İbrahim Taş, a.g.e. s. XVI
59
Janos Eckmann, “ Doğu Türkçesinde Bir Kur’an Tercümesi (Rylands Nüshası)”, Türk Dili
Araştırmaları Yıllığı Belleten 1967, s. 53
20
yılında ölen Kur’an tefsiri yazacak kadar bir din eğitimi görmüş olan Ubeydullah
Han olabileceği akla gelmektedir. A. İnan, bu tefsirde geçtiği yerleri göstermeden üç
yerde “Ubeydullah Kaddese’l-lahu” sözü geçtiğini belirtmektedir. Elimizdeki tefsir
büyük bir ihtimalle Ubeydullah Han’ın veya onun teşviki ile eski dile bağlı biri
tarafından ve orijinal nüshaya dayanılarak yazıldığını belirtebiliriz.”60

Topkapı nüshasını incelediğimizde eserin nerede istinsah edildiğine dair bir


kayıta rastlayamadık. Kaynaklardan araştırmamız sonucunda da kesin bir bilgiye
ulaşamadık. Ancak XVI. yüzyılın ilk yarısında, Herat, Semerkant ve Buhara gibi
şehirlerin birer kültür merkezi olduğu bilinmektedir, , eserin dilini de göz önüne
alırsak bu şehirlerden birisinde yazılma ihtimali yüksektir. Bu şehirler Özbeklerin
yönetiminde de kültür merkezi olma özelliğini korumuştur. Şeyhbanlılar döneminden
kalan bu Çağatayca Kur’an tefsiri, Hamza Zülfikar’ın belirttiğine göre Herat’ta
yazılmış olmalıdır. 61

Sözünü ettiğimiz eserle ilgili iki önemli çalışma bulunmaktadır. Bunlardan


birisi Hamza Zülfikar tarafından Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde 1970 yılında yapılan doktora çalışmasıdır.62
İkincisi ise İbrahim Taş tarafından Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları
Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Türk Dili Bilim Dalında 2001 yılında
yapılan yüksek lisans çalışmasıdır. Çağatayca Kur’an tefsiri hakkında ayrıntılı bilgi
için sözünü ettiğimiz bu eserlere bakılabilir. 63

2.6. Müellifi Meçhul Anonim Orta Asya Tefsiri

Bir diğer tefsirli tercüme ise “Anonim Tefsir” veya “Orta Asya Tefsiri” ve
“Müellifi Meçhul Kur’an Tefsiri” gibi adlarla tanınmaktadır. Daha çok “Anonim

60
Hamza Zülfikar, “Çağatayca Bir Kur’an Tefsîri ”, Türkoloji Dergisi, Ankara 1976, c. 6, s. 179
61
Hamza Zülfikar, a.g.m., s. 177
62
YÖK Tez Tarama Merkezi kayıtlarından edindiğimiz bilgiye göre Hamza Zülfikar doktora
çalışmasını 1970 yılında tamamlamıştır. Ancak bazı kaynaklarda doktora çalışmasını 1969’da
tamamladığı belirtilmektedir. Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde incelediğimiz doktora
çalışmasında kayıt 1970 olarak geçmekteydi.
63
Ayrıca bkz.: Abdülkadir İnan, “ Şeyhbanlı Özbekler Çağına Ait Bir Çağatayca Kur’an Tefsiri”,
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten, Ankara 1962
21
Tefsir” adıyla bilinen bu eser, Leningrad’da Asya Halk Enstitüsü Kütüphanesi Cod.
332’de numara 2475’te kayıtlı bulunmaktadır. 147 varaktan oluşan bu nüsha 18-22.
ve 48-114. sûreleri içermektedir. Eserin sözünü ettiğimiz nüshası eksik bir nüshadır.
Eser satır arası tercümeye ek olarak kısa açıklamalar ve kısa hikâyelerle
genişletilmiştir.64

Eser ilk olarak Ahmed Zeki Velidi Togan tarafından Türkistan’da bulunmuştur.
Buhara Emâreti’nin Karşı şehrinde ele geçirilerek, Sovyet İlimler Akademisi adına
satın alınmıştır. 1917’deki siyasi değişikliğe kadar eser, Asya Müzesi yazmaları
arasında “Cod. Mus. As. 332 co-Walidow; 1914, Nr. 2475” kaydıyla saklı
tutulmuştur.65 Şu anda ise, Institut Naradov Azii kitaplığı Cod. 332’de kayıtlı
bulunmaktadır. Eserin fotoğrafları Türk Dil Kurumu kütüphanesine getirilmiş ve
araştırıcıların istifadesine sunulmuştur.

Eser üzerinde yapılan çalışmalardan bir tanesi de Halil İbrahim Usta tarafından
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim
Dalı’nda yapılan yüksek lisans çalışmasıdır. Halil İbrahim Usta eserin genel
tanıtımını yapmakta, eserin yazım ve dil özelliklerini tespit ettikten sonra eserin
günümüz alfabesine aktarımını yapmıştır. Çalışmanın sonuna ise ayrıntılı bir dizin
eklemiştir.

Eserin Türk Dil Kurumu Kütüphanesi’nde bulunan fotoğraflarını ve yukarda


sözünü ettiğimiz yüksek lisans çalışmasındaki metin kısmını incelediğimizde eserin
dili hakkında bilgi edinebilmekteyiz. İncelediğimiz kısım yukarıda da belirttiğimiz
gibi 147 varaktan oluşmaktadır. Türkçe tefsir kısmı 18. sûrenin 4. ayeti ile
başlamaktadır. Birçok araştırmacının da belirttiği üzere elimizdeki nüsha eksik bir
nüshadır. 66 23-47. sûrelerin eksik olduğu tarafımdan da tespit edilmiştir. Eserin son

64
İbrahim Taş, a.g.e., s.XIII
Gülden Sağol, a.g.e. s. XXVI
65
Halil İbrahim Usta, XIII. Yüzyıl Doğu Türkçesiyle Yazılmış Anonim Kur’an Tefsirinin Söz ve
Şekil Varlığı, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı,
(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) Ankara 1989
66
Gülden Sağol, a.g.e., s.XXVI
İbrahim Taş, a.g.e., s. XIII
22
iki varağı ve eserin 1a sayfası kısmen okunamayacak kadar yıpranmış, 53a ve 53b
sayfaları kopmuştur. Eserin 1a sayfası Kehf sûresinin beşinci ayeti ile başlar. Satır
arası tercüme 8b- 11a’ya kadar devam eder. Bundan sonra ise 11b sayfasına kadar
Ashab-ı Kehf ve Musa (a.s) ile Hızır (a.s) kıssaları anlatılmaktadır.67 Eseri
incelediğimizde satır arası tefsir niteliğini taşıdığını görmekteyiz. Kısa açıklamaların
yanında ayetler kısa hikâyeler yoluyla açıklanmaya çalışılmıştır. İzahlarla
genişletilen bölümlerde dâhil olmak üzere önce ayetin bir tek cümle halinde
Türkçeye tercümesi yapılmış ardından tefsir ve izahı yapılmıştır. Eserin en önemli
dil özelliği olarak asli uzun ünlüleri göstermesi şeklinde belirtilmektedir.68

Birçok araştırmacı tarafından incelenen “Anonim Kur’an Tefsiri” nin kim


tarafından, hangi tarihte ve nerede istinsah edildiği konusunda hemfikir
olunamamıştır.69 Biz de incelemelerimiz sırasında eserin istinsah tarihine ve müellif
ismine rastlayamadık. Eserde 11b’den itibaren Meryem sûresi başlamaktadır.
Zekeriyya (a.s) ve Yahya (a.s) kıssaları, Hz. Meryem ve İsa (a.s) kıssası yer
almaktadır. Daha sonra satır arası tefsir şeklinde Taha sûresi başlamakta ve 26a’ya
kadar devam etmektedir. Halil İbrahim Usta tarafından yapılan çalışmanın metin
kısmından da anladığımıza göre 26a’dan sonra Enbiya sûresi tefsiri başlamaktadır.
Satır arası tefsir şeklinde kısa açıklamalarla sûrenin tercümesi yapılmaktadır. Enbiya
sûresi 37b’ye kadar sürmekte, buradan sonra sûrenin iniş sebepleri, İbrahim (a.s) ve
Nemrud kıssası, Davud (a.s) kıssası anlatılır. 39b’den sonra Hacc sûresi başlar ve 11.
ayetten sonrası eksiktir. 40a’dan itibaren Feth sûresinin tercümesi başlamaktadır.
Burada eser, 23. sûreden 47. sûreye kadar eksiktir. 47. sûreden itibaren satır arası
tercüme 44b’de Hucurat sûresine kadar devam eder. Buradan sonra Kur’an’ın sonuna
kadar olan sûreler tamdır. Ancak araştırmacıların ittifak ettiği bir konu buradan sonra
eserin düzenlenişinde değişiklik olduğudur.70 Az miktarda satır arası tercüme ile

Halil İbrahim Usta, a.g.e., s. III


67
Halil İbrahim Usta, a.g.e., s. III
68
Talat Tekin, Ana Türkçede Aslî Uzun Ünlüler, Ankara 1975
69
Eser üzerinde yapılan çalışmalar hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.: Halil İbrahim Usta, a.g.e.
İbrahim Taş, a.g.e., s. XIV
Gülden Sağol, a.g.e. XVII
70
Ayrıntılı bilgi için bkz.: Halil İbrahim Usta, a.g.e., s. IV-VII
23
daha çok izahlar, hadisler ve kıssalarla genişletilerek yapılan ayet ayet tefsir şeklinde
eser tamamlanmaktadır.71

Eser içerisinde göze çarpan bir diğer husus ise Farsça izahların da yer
almasıdır. 76-77. varaklardan itibaren bazen birkaç kelime bazen de birkaç cümle ile
Türkçe tefsirin arasına girmiş olan Farsça izahlara rastlıyoruz. Bu şekilde araya
girmeler 77. varaktan başlar ve 147. varağın sonuna kadar devam eder.72

Eser hakkında birçok araştırmacı tarafından çeşitli görüşler öne sürülmüştür.73


F. Köprülü eserin dil özelliklerinden hareketle Timur devrinde istinsah edildiğini
belirtmektedir.74 A. İnan ise hikâye ve kıssalardaki dil özelliklerinden hareketle
eserin dilinin Nehcü’l-Feradis’in dilinden farksız olduğunu belirtir. Sonlara doğru ise
Oğuzcaya mahsus kelime ve şekillerin görüldüğünü belirtmektedir.75 Metinin sözlülü
A. Borovkov tarafından hazırlanmıştır.76 Osman Fikri Sert Kaya tarafından bu
sözlüğün değerlendirmesi yapılmıştır.77 Borovkov, sözlüğün giriş kısmında tefsirin
zaman bakımından Zemahşerî’nin Mukaddimetü’l Edeb’ine yakın olduğunu
belirtmektedir. Devam eden sayfalarda ise tefsirin dilinin XII-XIII. yüzyıllara ait
olduğunu belirterek tefsirin dilinin morfolojik ve kelime hazinesi özellikleri itibariyle
Atabetü’l-Hakayık’ın diline benzediğini belirtmektedir. Eserin içerisinde d> ê >y
değişimlerine bakarak Kutadgu Bilig ve Divanü Lugati’t-Türk ve daha da önceki
dönemlerde benzerlik gösterdiğini ifade etmektedir. Özbek dili tarihi için de eserin

71
Halil İbrahim Usta, a.g.e., s. IV
72
Ayrıntılı bilgi için bkz.: Halil İbrahim Usta, a.g.e
73
Eser hakkında yapılan çalışmalar ve görüşler için bkz.: Halil İbrahim Usta, a.g.e.
Gülden Sağol, a.g.e., s. XXVI
İbrahim Taş, a.g.e., s. XIII
74
Fuat Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, 3. Baskı, İstanbul 1981, s. 163
75
Abdülkadir İnan, “ Eski Türkçe Üç Kur’an Tercümesi”, Türk Dili, c. I, sayı: 6, Ankara 1952, s.
15
76
A.K. Brovkov; “ Leksika sredneaziatskogo tefsira XII-XIII”, vv., Moskova 1963, s. 5
Bu yayın Türkçeye çevrilerek yeniden yayımlanmıştır. Halil İbrahim Usta-Ebulfez Amanoğlu, A.K.
Borovkov-Orta Asya’da Bulunmuş Kur’an Tefsirinin Söz Varlığı (XII.-XIII. Yüzyıllar), TDK,
Ankara 2002.
Gülden Sağol, a.g.e., s. XXVII
77
Janos Eckmann, “ Doğu Türkçesinde Bir Kur’an Çevirisi (Rylands Nüshası)”, Harezm, Kıpçak
ve Çağatay Türkçesi Üzerine Araştırmalar, hz., Osman Fikri Sertkaya, Ankara 1996
24
araştırmaya temel oluşturacağını belirtmektedir.78Gülden Sağol, Zeynep
Korkmaz’dan alıntı yaparak Anonim Kur’an tefsiri ile Kısasu’l-Enbiya gibi eserlerin
Karahanlı Türkçesini Harezm Türkçesine birleştiren geçiş niteliğindeki eserler
olduğunu ve XII. yüzyılda Oğuzcanın yazı diline geçmiş ilk belirtilerinin bu tefsirde
görüldüğünü belirtmektedir.79Gülden Sağol sözlerine devam ederek şunları
söylemektedir: “ Bu nüshadaki satır arası tercümenin dili Karahanlı Türkçesi, tefsir
ve hikâyelerin dili ise Harezm Türkçesi, Kıpçak Türkçesi, Oğuz Türkçesi, hatta
Çağatay Türkçesi hususiyetleri göstermektedir. Nüshadaki Çağatayca özellikler,
yazmanın XV. yüzyıldan daha eski bir tarihte istinsah edilmediğini göstermektedir.”

Eser üzerinde yapılan çalışmalara göz attığımızda birçoğu birbirinin tekrarı


niteliği taşımaktadır. Yukarda bu görüşlerden bir kısmını biz de aktardık, ancak
inceleme imkânı bulduğumuz görüşlere yer vermeyi tercih ettik. Yapılan
çalışmalarda birbirinin tekrarı bilgilerin yer alması eserin incelemesinin uzun çalışma
gerektirmesi ve okuma güçlüğünün olmasına bağlayabiliriz. Edindiğimiz bilgiye
göre, eser hakkında en son ve daha kapsamlı çalışmayı Halil İbrahim Usta yüksek
lisans çalışması olarak yapmıştır. Eser hakkında yapılan çalışmalar ve dil özellikleri
için sözü edilen çalışmaya bakılabilir. Aşağıda sözünü ettiğimiz yüksek lisans
çalışmasında yer alan metin kısmından bazı bölümlere yer verdik.

78
Gülden Sağol, a.g.e., s. XXVII
79
Gülden Sağol, a.g.e.; s. XXVII
Zeynep Korkmaz, äadru’d-dìn Şeyhoğlu, MarzubÀn-nÀme Tercümesi, Ankara 1973, s. 41-48
25
80

Yukarıdaki metinde de görüldüğü gibi tercüme Türkçe cümle yapısına


uymamaktadır. Daha çok devrik cümle şeklinde, Türkçe’nin cümle yapısına
uymayan cümleler yer almaktadır. Bunun sebebi satır arası tercüme yapılmış
olmasından ve kelime kelime çeviri tekniğinin kullanılmasından kaynaklanmaktadır.
Ayrıca Arapça cümle yapısının da göz önünde tutulduğunu düşünürsek bu çeviri
şeklini daha iyi anlayabiliriz. Bu şekilde yapılan tercümelerde anlamı yakalamak güç
olmakla beraber sözlük çalışmaları açısından oldukça değerlidir. Arapça kelimelerin
bugün anlamları bilinmektedir, dolayısıyla o dönemde hangi Türkçe karşılıklarının
kullanıldığını tespit etmek mümkündür. Böylece Türkçenin sözlüğünü
hazırlayabilmek için bu tür eserler önemli birer kaynak olarak karşımıza çıkmaktadır.

80
Halil İbrahim Usta, a.g.e., s.1
26
81

Yukarıda yer alan örnek metine baktığımızda, kimi zaman tercümenin uzun
açıklamalarla yapıldığını görmekteyiz. Ayetlerin anlamı sadece kısa cümlelerle
açıklanmakla kalmamış, kısa hikâyeler ve örneklerle genişletilmiştir. Anlamın
korunması esas olmak şartıyla Türkçe cümle kuruluşuna daha uygun tercüme tekniği
gözetilmiştir.

Örneklerini gördüğümüz Kur’an tercümeleri, o dönemin dil anlayışını bizlere


yansıtması bakımından çok değerli eserlerdir. Yüzyıllar öncesinde ecdadımız, atalarımız
acaba nasıl bir dil kullanıyordu? Bu tercüme sırasında Arapça ve Farsça kelimelere nasıl
karşılık bulmuşlardı? Bu gerçekten araştırılması ve üzerinde titizlikle durulması gereken bir
konudur. O dönemde birçok kelimenin doğrudan Türkçe karşılıklarının olmadığını da
düşünürsek, bu durum gerçekten üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Yoksa
doğrudan karşılık bulunamayan kelimeler için, kelime türetme yoluna mı başvuruldu? Her ne

81
Halil İbrahim Usta, a.g.e., s. 14
27
olursa olsun Türk insanının kıvrak zekâsı bütün güçlüklerin üstesinden gelmiştir. Bu
tercümede de dinî terimlere hangi Türkçe kelimelerle karşılık bulunduğunu görüyoruz. Bu
bize Türkçenin sözlüğünün hazırlanması kadar anlam dünyasını kavramamız yönünde de
büyük kazanımlar sunmaktadır.

3. KUR’AN-I KERİM’İN ANADOLU TÜRKÇESİNE


TERCÜMELERİ

Kur’an-ı Kerim’in çevrildiği en eski dillerden birisi de Türkçedir. Tarih


boyunca gözleneceği üzere, Türkler kabul ettikleri dinlerin kutsal metinlerini
anlamak ve hayatlarına daha doğru tatbik için tercüme etme yoluna
başvurmuşlardır.82Türkler, yabancı dinlerden ilk kez Budizm’i tanımış ve kabul
etmişlerdir. Nitekim ilk dönem Türk-İslam edebiyatı metinlerinde de bazı dini
terimlerin, Buda dinine ait eserlerin çevirilerinden intikal ettiği
gözlenmektedir.83Abdülkadir İnan’ın belirttiğine göre, Türkler İslamiyet’ten önce
tabi oldukları Budizm’den başka dinlerin kutsal metinlerini de
çevirmişlerdir.84Baştan beri belirttiğimiz bilgiler çerçevesinde baktığımızda,
geçmişten gelen bir tercüme geleneğinin olduğunu görmekteyiz. Bunun sonucunda
İslam dairesine giren Türklerin, İslamiyet’in kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim’i de, asli
lafızlarıyla okumanın yanı sıra, muhteva ve mana itibariyle de anlamak için tercüme
faaliyetlerine giriştiklerini söyleyebiliriz.85

Kur’an-ı Kerim’in Anadolu Türkçesine tercümeleri, Selçuklular devletinin


dağılışından sonra kurulan Beylikler döneminde kaleme alınmıştır. Bu ilk tercümeler
satır arası kelime kelime tercüme olmayıp daha çok tefsirli tercüme olarak
nitelendirebileceğimiz eserlerdir. Bunlar çoğunlukla kısa sûre tefsirlerinden
oluşmaktadır. Ahmet Topaloğlu’nun belirttiğine göre, istinsah tarihi bakımından,

82
M. Fuat Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1981, s. 38-39.
83
Abdülkadir İnan, “ Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Tercümeleri Üzerine Bir İnceleme”, Ankara
1961, s. 4
84
Abdülkadir İnan, a.g.e., s. 4
85
Ayrıca bkz.: Hidayet Aydar, a.g.e., s. 59
28
bilinen en eski nüsha Burdur kitaplığında 1234 numara ile kayıtlı olan nüshadır.
Ancak daha sonraki araştırmalar daha önceki dönemlere ait nüshalar da ortaya
çıkarmıştır.86

Kur’an’ın Eski Anadolu Türkçesine tercüme edilmesi ilk olarak kısa sûrelerin
tercümesi şeklinde olmuştur. Sözü edilen bu tercümeler, daha çok beylikler
döneminde kaleme alınmıştır. Daha önceki dönemlerde, özellikle namazda okunan
kısa sûrelerin anlamlarının şifâhen de olsa Türkçeye çevrilmiş olduğu
düşünülmektedir. 87Ancak bu konuda elimizde kesin kanıtlar bulunmamaktadır. Dil
itibariyle eskiliği göz önüne alındığında, İslami dönem içerisinde, ilk tercümeler
arasında sahibi ve istinsah tarihi meçhul bir Fatiha tefsiri bulunmaktadır.88Bu tefsirin
yazılış tarihi hakkında net bir bilgiye sahip olamadığımızdan hangi döneme ait
olduğu konusunda net bir hüküm veremiyoruz. Bugün Anadolu sahasında ve daha
geniş itibariyle Türkçe olarak ilk Kur’an tercümesi ne zaman yazıldığı konusunda
kesin bir bilgiye sahip değiliz. Araştırmalarım sonucu çeşitli görüşler tespit etmiş
bulunmaktayım. Ancak bunlar arasında da bir fikir birliği bulunmamaktadır. Bunun
sebepleri arasında, ilk tercümelerin asıl nüsha olmaması, istinsah edilen nüshalarda
asıl mütercim hakkında herhangi bir bilginin bulunmaması ve çoğunun anonim
özellik taşıması gibi sebepler belirtilebilir.

Anadolu sahasında görülen Türkçe Kur’an tercümeleri, tefsirli tercümeler ve


satır arası tercümeler olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır. Tefsirli tercümelerde
Arapça kelimenin bir Türkçe kelime ile karşılanmasından ziyade, bütün bir ayetin
uzun cümlelerle açıklanması ve tercümesi yapılmaktadır. Satır arası tercümelerde ise
her bir kelimenin Türkçe karşılığı kelimenin altına veya üstüne yazılarak
açıklanmaktadır. Satır arası tercümelerde çoğu zaman kelimeler birebir

86
Ahmet Topaloğlu, XV. Yüzyıl Başlarında Yapılmış Kur’an Tercümesi, Kültür Bakanlığı
Yayınları, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1976, s. 3
Ayrıca bkz.: Yusuf Akçay, Mustafa Bin Muhammed’in İhlas Sûresi Tefsiri (Giriş-İnceleme-
Metin-Ekler Dizini-Sözlük-Tıpkı Basım), Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk
Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) Kütahya 2005
87
Hidayet Ahdar, a.g.e., s. 59
88
Müjgan Cumhur, Kur’an-ı Kerim’in Türk Dilinde Basılmış Tercüme ve Tefsirleri, Diyanet
İşleri Başkanlığı Dergisi (Ayrı Basım), Ankara 1962, s. 123
29
anlamlandırıldığından Türkçe cümle yapısına uymamaktadır. Ancak bu eserler
sözlük çalışmaları açısından son derece önemlidir. Bu şekilde tercümelerde,
kelimelerin Arapçaları yardımıyla, hangi kelimenin döneminde ne anlam ifade
ettiğini tespit etmek daha kolaydır.89 Gerek satır arası tercümeler olsun gerekse
tefsirli tercümeler olsun Kur’an tercümeleri Türk dili tarihi kadar, Türk kültür tarihi
bakımından da oldukça önemli eserlerdir. Satır arası Kur’an tercümeleri Osmanlılar
döneminden önce Eski Anadolu Türkçesinde görülmemektedir. Bunun yerinde daha
önce de belirttiğimiz gibi tefsirli tercüme şeklinde kısa sûre tercümeleri karşımıza
çıkmaktadır.

Anadolu’da Kur’an tercüme ve tefsir faaliyetleri birçok araştırmacının ittifakı


üzere XIV yüzyılın sonlarında başlamıştır. Çünkü Selçuklular döneminde ilim dilinin
Arapça olması ve sanat dili olarak Farsçanın kullanılması bu dönemde
gerçekleşmiştir. Bu inceleme sırasında Eski Anadolu Türkçesi olarak kabul edilen
XIII-XV. yüzyıllar90 arasında meydana getirilmiş eserlerden tespit edebildiklerimizi
ele aldık. Daha önce de belirttiğimiz gibi Selçuklular döneminde yazılmış olan
Türkçe Kur’an tercümesine rastlayamadık. Anadolu Selçukluları ve Beylikler
dönemini tarih itibariyle yakınlıkları sebebiyle birlikte ele alarak inceledik. Anadolu
Selçukluları döneminde de aynı şekilde yazılmış Türkçe Kur’an tercümesine
rastlayamadığımızdan burada bahsetmedik. Kısaca bahsederek ayrıntılı bilgi
alınabilecek kaynakları belirtmekle yetindik. Bütün bu bilgiler ışığında Kur’an-ı
Kerim’in Eski Anadolu Türkçesi döneminde yer alan tercümelerini dönemlere
ayırarak ele alalım. 91

3.1. ANADOLU SELÇUKLULARI VE BEYLİKLER DÖNEMİ

89
Ahmet Topaloğlu, a.g.e., s. XVII
90
Mustafa Özkan, Türk Dilinin Gelişme Alanları ve Eski Anadolu Türkçesi, Filiz Kitapevi
Yayınları, İstanbul 2000, s. 40
91
Anadolu sahasında yapılmış Kur’an tercümeleriyle ilgili bkz.: Tören, Hatice, Eski Anadolu
Türkçesi Dönemine Ait Amme Cüzü Tefsiri, Mustafa bin Muhammed, Cilt I:Metin-İnceleme-
Tıpkıbasım, Cilt II: Sözlük, Çantay Yay., İstanbul 2007., C.I, s. 3-5.
30
Selçuklular döneminde Türkler İslamiyet’i kabul etmiş, Nizamiye medreselerini
kurarak İslamî ilimlerin gelişmesinde büyük mesafeler kat etmişlerdir. Ancak ilmî ve
edebî dil olarak Arapça ve Farsçayı kullanmaları Türkçenin gelişmesi açısından
farklı bir boyut kazandırmıştır. Selçuklular döneminde de birçok Kur’an tefsiri
yazılmış fakat bunlar Arapça ve Farsça dillerinde kaleme alınmıştır. Bu sebeple
Selçuklular döneminde Türkçe Kur’an tercümelerine rastlamamaktayız.92
Selçukluların, ilim sanat dili olarak, Türkçeden ziyade Arapça ve Farsçaya önem
vermeleri buna sebep olarak gösterilmektedir. Selçuklular ilmî ve edebî eserlerini bu
dillerle yazdıkları gibi resmi dil olarak da Farsçayı kullanmışlardır. Bu sebeple bu
dönemde Kur’an tefsirleri yazılmış olmasına rağmen Türkçe tercümelerine
rastlamamaktayız. 93

Selçuklular döneminde, bugüne kadar yapılan araştırmalardan anladığımız


kadarıyla, Kur’an Türkçe olarak tercüme edilmemiştir. Anadolu sahasında ilk olarak
Kur’an tercümelerinin Selçuklular devletinin dağılışından sonra ortaya çıkan
Beylikler döneminde başladığı kabul edilmektedir.94 Fuat Köprülü’nün belirttiği
üzere, Selçuklular İslam medeniyetinin tesiri altında kalmış, Arapça ve Farsçayı ilmî
ve edebî dil olarak kullanmışlar, hatta kimi zaman Türkçeden Arapçayı üstün
görmüşlerdir. 95 Bizce bu sonuç, o dönemde Türkçenin geri tutulan bir dil olarak
görülmesinden ziyade bir ilmî gelenek olarak değerlendirilmelidir. Bugünkü
araştırmalardan bildiğimiz üzere, Selçuklular döneminden kalma birçok Farsça
Kur’an tercümesi bulunmaktadır. Bu tercümeler Kur’an’ın bütünü ihtiva ettiği gibi
bazı kısa sûre tercümeleri şeklinde olanları da vardır.96

92
Selçuklular Dönemi müfessirleri ve tefsirleri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.: İshak Özgel, Büyük
Selçuklular Dönemi Müfessirleri, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam
Bilimleri Anabilim Dalı Tefsir Bilim Dalı, (Basılmamış Yüksek Lisans tezi) Bursa 1996.
93
M. Fuad Köprülü, a.g.e., s.190
Ahmet Topaloğlu, a.g.e., s. 2
Mehmet Kara, “ Doğu ve Batı Türkçesinde Kur’an Tercüme ve Tefsirleri”, Diyanet Dergisi, Cilt
29, Sayı 3, Temmuz- Ağustos-Eylül 1993, s. 27
94
Murat Küçük, a.g.e., s. XVIII
Ahmet Toplaloğlu, a.g.e., s. 2
95
M. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1926 ( 3. Baskı 1981), s. 239
96
Ayrıntılı bilgi için bkz.: İshak Özgel, a.g.e.
31
Anadolu Selçukluları döneminde yapılan tefsir çalışmaları içerisinde Türkçe
olan eser bulunmamaktadır.97Araştırmalarım sonucunda Anadolu Selçukluları
dönemi içerisinde de Kur’an’ın Türkçe tercümelerine rastlayamadım. Anadolu
Selçukluları döneminde kısa sûrelerin, daha çok ibadet maksatlı olarak, Türkçeye
tercüme edildiği söylenebilir. Ancak elimizde o dönem için bunu destekleyecek bir
delil bulunmamaktadır. O dönem tefsirleri daha çok Kur’an’ın tamamını içermekte
olup Arapça ve Farsça olarak kaleme alınmıştır.

Kur’an-ı Kerim’in Türkçeye tercümesi Eski Anadolu Türkçesi döneminde daha


çok kısa sûrelerin tefsirli tercümesi şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Daha önce de
belirttiğimiz gibi bu tercümeler daha çok Beylikler Dönemi’nde meydana
getirilmiştir. Doğu Türkçesiyle yapılan ilk tercümelerde, Kur’an’ın bütününün
tercüme edildiğini görmekteyiz. Eski Anadolu Türkçesinde, daha çok ilk
dönemlerinde, yapılan tercümelerin çoğunlukla kısa sûrelerin tercümesi olduğu
görülmektedir. Bunlar daha çok ibadet faaliyetlerine yönelik olarak ve halka dinin
gereklerini açıklamak amacıyla, Fatiha, Yasin, Tebâreke ve İhlâs sûrelerinin tefsirli
tercümeleri olarak karşımıza çıkmaktadır.

3.1.1. KISA SÛRE TERCÜMELERİ

Selçukluların yıkılıp, Anadolu’da Beyliklerin kurulmasıyla birlikte Türkçeye


olan ilgi yeniden artmıştır. Beylerin Türkçeden başka dil bilmemesi ve halka dini
açık bir şekilde aktarabilmek maksadıyla Kur’an-ı Kerim bu dönemde Türkçeye
tercüme edilmiştir. Özellikle Karaman ve Osmanlı Beylerinin milli dillerine büyük
önem vermeleriyle98, birçok Türkçe dini kitap yanında, cüz’i veya tam Kur’an
tercümelerinin meydana getirildiği görülmektedir. Beylikler döneminde, bugünkü
bilgilerimize göre, tam tercümeler yapılmamış, daha çok namazda okunan kısa

97
Ayrıntılı bilgi için bkz.: Mustafa Yavuz, Anadolu Selçukluları Dönemi Müfessirleri, Uludağ
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı Tefsir Bilim Dalı,
(Basılmamış Yüksek Lisans tezi) Bursa 1997.
98
Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi, İstanbul 1977
M. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1926 ( 3. Baskı 1981), s.251
32
sûrelerin tercümeleri yapılmıştır. Bunlardan biri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Kitaplığında 45 numarada kayıtlı bulunan Tebâreke tefsiridir ki yazılış
tarihi 730/1333’tür. İstinsah tarihi m. 1422 olan başka bir Tebâreke tefsiri de, Burdur
Kitaplığı 1234 numarada kayıtlıdır. 99. Osmanlılar döneminde ise tam tercümeler ve
büyük tefsirler meydana getirilmiştir.100Yukarıda da belirttiğimiz gibi bu dönemler,
artık dini eserlerin tefsir ve tercümesine önem verilen dönemdir. Farsçaya yapılan
tercümeler misal gösterilerek, Türkçeye de tercümelerin yapılması gereği ifade
edilir.101

Beylikler döneminde, Beylerin sadece Türkçe bilmesinin etkisiyle de ilgili


olarak, ilim ve sanat dili olarak Türkçenin kullanılması teşvik görmüştür. Birçok ilim
adamı, yazar ve şair, Beylerin ve diğer devlet büyüklerinin ilgisini kazanabilmek için
Türkçe eserler yazmaya, Arapça ve Farsçadan tercümeler yapmaya gayret
etmişlerdir. Bu çalışmalar arasında Kur’an tercümeleri de bulunmakta idi. Daha önce
de belirttiğimiz gibi Beylikler döneminde daha çok kısa sûre tercümeleri yapılmıştır.
Tercümeler kimi zaman Beylerin bizzat istemeleri sonucu özel olarak kaleme alınmış
ve özenle hazırlanarak Beylere sunulmuştur. Bu dönemden elimize ulaşan,
kütüphanelerde ve şahıs ellerinde olmak üzere pek çok nüsha bulunmaktadır.

Beylikler döneminden elimizde olan nüshalara baktığımızda Kur’an


tercümesi yapan iki isim karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan birisi Mustafa bin
Muhammed, bir diğeri de aynı müellifin eserini nazma çeken Hatiboğlu
Muhammed102’dir. Mustafa bin Muhammed, Muslihuddin103 lakabıyla da anılmakta

99
Geniş Bilgi İçin Bkz.: Abdülkadir İnan, “Kur’an-ı Kerîm’in Türkçe Tercümeleri Üzerinde Bir
İnceleme”, Ankara 1961, s. 14-15.
Ahmed Ateş, “Burdur-Antalya Havâlisi Kütüphanelerinde Bulunan Türkçe, Arapça ve Farsça
Bazı Mühim Eserler”, Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, II (1948), Sayı: 3-4, s. 171-191
M. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1926 ( 3. Baskı 1981), s. 340-341.
Mehmet Kara, a.g.m., s.27.
100
Abdülkadir İnan, “Kur’an-ı Kerîm’in Türkçe Tercümeleri Üzerinde Bir İnceleme”, Ankara
1961, s. 14.
101
M. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1926 ( 3. Baskı 1981), s. 339
102
M. Esad Coşan, Hatiboğlu Muhammed ve Eserleri, Server İletişim Yay., İstanbul 2008, 1. Baskı
( Bu eser 1965 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Türk İslam Edebiyatı Anabilim Dalı’nda
doktora çalışması olarak hazırlanmıştır. Dr. Necdet Yılmaz tarafından neşredilmiştir.)
33
ve farklı araştırmacılar tarafından çeşitli isimlerle de tespit edilmiştir. Bu isimlerden
birisi de Mustafa bin Muhammed Ankaravî’dir. Prof. Dr. Mustafa Özkan’ın
belirttiğine göre Ankaralı Mustafa b. Muhammed’in İnançoğulları’ndan Murad
Arslan Bey için yazdığı İhlâs Tefsiri104, Fatiha Tefsiri105, Osmanlılar’dan Gelibolu
fatihi Süleyman Paşa için meydana getirdiği Tebareke Tefsiri106mevize ve ahlâka
dair Hulvü’n-nâsihîn107 adlı eseri ile Amme Cüzü Tefsiri;108 Hızır b. Göl adına
yazılan Sûre-i Mülk Tefsiri109; müellifi meçhul, İsfendiyar b. Bayezid Han’ın emriyle
oğlu İbrahim Bey Çelebi için meydana getirilen Kur’an tercümesi Cevâhirü’l-
Asdaf110 Eski Anadolu Türkçesi döneminde meydana getirilmiş eserlerdir.111
Mustafa bin Muhammed Ankaravî olarak bilinen müellif, Mustafa bin Mehmet,
Mustafa bin Muhammed ve Muslihiddin Muhammed bin Mustafa olarak da
bilinmektedir. Araştırmalarımız sonucu bu isimlerle anılan şahsın aynı kişi olduğunu
söyleyebiliriz. Ancak Mustafa bin Muhammed’e Ankaravî nisbesi verilerek Ankaralı
denmesi bazı araştırmacılar tarafından yanlış bir değerlendirme olarak
görülmektedir.112 Bunu ilerleyen sayfalarda tetkik edeceğiz.

Şimdi sırasıyla Muhammed bin Mustafa ve Hatiboğlu Muhammed’den


bahsederek Kur’an tercümelerine değinelim. Ayrıca Mustafa bin Muhammed’in
eserleri üzerinde yapılmış olan çalışmalardan da kısaca bahsederek değerlendirmede
bulunmaya çalışacağız.

Ayrıca Bkz.: M. Esad Coşan, “ XV. Asır Türk Yazarlarından Muslihuddin, Hamidoğulları ve
Hızır Bey”, Vakıflar Dergisi, Ankara 1981, s. 103 ( Bu makale, Dr. Necdet Yılmaz tarafından tekrar
hazırlanmakta olup yakın zamanda neşredilecektir.)
103
M. Esad Coşan, a.g.e., s. 62
104
Ankara Eski Eserler Kütüphanesi, nr. 145
105
Burdur Kütüphanesi, nr. 1234.
106
Süleymaniye Kütüphanesi, Halid Efendi, nr. 479; İstanbul Üniversitesi, TY, nr. 7
107
Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud, nr. 1922.
108
Özcan Tabaklar, Mustafa b. Muhammed, Amme Cüzü Tefsiri, İstanbul Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı (yüksek lisans tezi), İstanbul 1987
109
Ankara Genel Kütüphanesi, nr. 5/42
110
Ahmet Topaloğlu, “Kur’an-ı Kerim’in İlk Türkçe Tercümeleri ve Cevâhirü’l-Asdaf”, Türk
Dünyası Araştırmaları, 27 (Aralık 1983), s. 58-66
111
Mustafa Özkan, Türk Dilinin Gelişme Alanları ve Eski Anadolu Türkçesi, Filiz Kitabevi
Yayınları, İstanbul 2000, s. 79
112
Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz.: M. Esad Coşan, a.g.e., s.75 ve 132. dipnot
34
3.1.1.1. MUSTAFA BİN MUHAMMED

3.1.1.1.1. Müellifin Adı

Mustafa bin Muhammed ile ilgili ilk bilgileri Bursalı Mehmet Tahir
belirtmiştir.113Daha sonraki araştırmacılar da burada yer alan bilgileri aynen tekrar
etmişlerdir.114Mülk Sûresi Tefsiri’nin Ankara İl Halk Kütüphanesi Eski Eserler
Bölümü (Cebeci) 329 numarada115müellifin adı belirtilmemiştir. Ancak
araştırmalarım sırasında tespit ettiğime göre, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi Nadir
Eserler Bölümü TY 7 numarada kayıtlı nüshada müellifin adı yer almaktadır.
Müellifin adı Mustafa bin Muhammed’dir.116Mülk Sûresi Tefsiri’nin değişik
nüshalarını, zamanın muhtelif beylerine ayrı ayrı sunmuştur. Ayrıca İhlâs Sûresi
Tefsiri ve Yasin Sûresi Tefsiri de yazmış olan müellif, bu eserleri de Mülk Sûresi
Tefsiri’ni sunduğu beylere muhtelif zamanlarda sunmuştur. Yazarın ismini belirtmesi
bakımından İstanbul Üniversitesi TY 7 numarada kayıtlı olan nüsha oldukça
önemlidir. Eserin mukaddemisinde müellifin adı şu şekilde yer almaktadır:

“ AmmÀ bu duèÀcılar kemteri, yazuúlular bedteri, RaómÀn Tañrı’dan raómet


umucı, el-VÀãıú bi’s-äamed Mustafa bin Muóammed ( àafara’l-lÀhu lehÿ li-vÀlideyhi
ve ecrÀ’l-óayra èalÀ yedeyhi) diledi kim, kadìm muhabbetin ve dostlıú mÀddesın…
SüleymÀn Beg117 bin èOsmÀn, rahima’l-lÀhu øıllehümÀ ve eèazze vefdehümÀ ve
nasara cündehümÀ, èÀlì óaøretine èarz eyleye ve ol óaøreti sevdüàin bildüre (…) ”118

113
Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, C. II, Bizim Büro Yay., Ankara 2001, s. 13.
114
Ali Öztürk, “Eğirdir’de Yaşamış Bir Türk Âlimi: Muslihuddin Mustafa bin Muhammed ve
Eserleri”, Tarihi, Kültürel, Ekonomik Yönleri ile Eğirdir, I. Eğirdir Sempozyumu, 31 Ağustos- 01
Eylül 2001, s. 3 [ Yusuf Akçay’dan naklen, a.g.e., s. 1]
115
Eski tasnife göre 5/42 olarak numaralandılmıştır.
116
Müellifin adı “Ankaravî” nisbesiyle de anılmaktadır. Bu konuda bilgi için bkz.: Tören, Hatice,
Eski Anadolu Türkçesi Dönemine Ait Amme Cüzü Tefsiri, Mustafa bin Muhammed, Cilt
I:Metin-İnceleme-Tıpkıbasım, Çantay Yay., İstanbul 2007., s. 6.
117
M. Esad Coşan bu arada “ bin OrhÀn” olmadı gerektiğini belirtir. Ayrıntılı bilgi için bkz.: M. Esad
Coşan, a.g.m., s. 102
118
Mülk Sûresi Tefsiri, İstanbul Üniversitesi, Nadir Eserler, TY 7, vr. 1b
Ayrıca bu mukaddimeye M. Esad Coşan da değinmiştir. Bkz.: M. Esad Coşan, a.g.m., s. 103.
35
Yukarıda verdiğimiz örnekten de anlaşılacağı üzere, müellifin ismi Muhammed
bin Mustafa’dır. Bu nüshanın ilk sayfasında ve eserin son kısmında 731 rakamı göze
çarpmaktadır. Bu bazı araştırmacılar tarafından eserin yazılış tarihi olarak
değerlendirilmektedir.119

Mustafa bin Muhammed’in isminin geçtiği bir diğer Mülk Sûresi tefsiri nüshası
da Yapı Kredi Sermet Çiftler Araştırma Kütüphanesi 873 numada kayıtlı olan
nüshadır. Bu nüsha üzerinde en geniş araştırma, Doç. Dr. Hatice Tören tarafından
yapılmıştır.120Eserin yer aldığı kütüphanenin kayıtlarına baktığımızda müellifin ismi
Muhammed bin Mustafa olarak geçmektedir. Ancak yazmanın mukaddimesinde
müellif ismi Mustafa bin Muhammed olarak yer alır. 121Eserin mukaddimesi şu
şekildedir:
“ [ 4 a] (1) Bi’l-kitÀbil-münìr viribidi Muóammedi (2) bu dünyÀya ol kebìr,
andan dutar hücceti, devleti Àyìni yürür. (3) EmmÀ baèdü çün bu duèÀcılar kemteri,
yazuúlular bedteri (4) raómÀn Tañrı’dan raómet umucı andan ki bi’ã-äamedi’l-èazìm
(5) Muãùafa bin Muóammed àaferallÀhü ve bi’l-vÀlideyhi ve ecri’l-óaúìri (6) èalÀ
yedeyhi diledi kim úadìm muóabbetini ve dostlıàı mÀddesini (7) òudÀvendigÀr-zÀde-i
aèôam mÀlik-i riúÀb-ı ümem menbaèi’l-(8)cÿdi ve’l-kerem ãÀhibi’s-seyfì ve’l-úalem
sulùÀni’l-berri (9) ve’l-baóri àıyÀåü’l-islÀmi ve’l-müslimìn muàìãü’l-mülÿki (10)
ve’s-selÀtìn, aènì SüleymÀn Paşa ibn Oróan ibn (11) èOåmÀn neşşerallahü el-vilÀyeti
himÀ fì aúùÀri’l-èÀlemi fezÀhirehü (12) óasenün ve bÀùınehü naúıyyün aèlÀ óaøretine
èarø eyleye”122

119
Bkz.: Yusuf Akçay, a.g.e., s. 4
M. Esad Coşan, a.g.m., s. 102
120
Tören, Hatice, Eski Anadolu Türkçesi Dönemine Ait Amme Cüzü Tefsiri, Mustafa bin
Muhammed, Cilt I:Metin-İnceleme-Tıpkıbasım, Cilt II: Sözlük, Çantay Yay., İstanbul 2007.
121
Hatice Tören, a.g.e., C. I., s. 6.
122
Sûre-i Mülk Tefsiri, Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi, nr. 873, vr. 4a.
Ayrıca bkz.: Hatice Tören, a.g.e., C.I, s. 6.
36
Bu bilgiler doğrultusunda anlaşıldığı üzere müellifin adı Mustafa bin
Muhammed’dir. Doç. Dr. Hamtice Tören’in belirttiğine göre metin üzerinde tarih
bulunmamaktadır. Ancak Süleyman Paşa’nın 1357’de vefat etmesi hasebiyle eserin
XIV. yüzyılın ortalarında yazıldığı anlaşılmaktadır.123

Mustafa bin Muhammed, Muslihuddin-i Lâdikî adıyla da bilinmektedir. Lâdik,


bugünkü adıyla Denizli, Mustafa bin Muhammed’in kadılık yaptığı yer olarak
geçmektedir. Buna mukabil Mustafa bin Muhammed, lakabı olan Muslihuddin’in de
eklenmesiyle, Muslihuddin-i Lâdikî olarak da bilinmektedir.12415. yüzyılın Osmanlı
âlim ve şairlerinden olan Hatiboğlu Muhammed, sözünü ettiğimiz mülk sûresini
nazma çekmiş ve esere Letâyifnâme adını vermiştir.125 Letâyifnâme’de Mustafa bin
Muhammed hakkında, özelliklerinden övgü ile bahsettikten zonra, şu bilgiler yer
almaktadır:

“Kimdür ol medó itdügüm iy şehriyÀr


èİlm-ile meşhÿr u bellü ÀşikÀr
KÀøiyü’l-kuøøÀt-ı şehr-i Laõikì
Óükm içinde ãaúlar idi yazuúı
Muãlióü’d-dìn-i Muóammeddür hemÀn
Ùayyibu’l-lÀhu şerÀ devr-i emÀn
Niçeler andan alurdı fÀéide
RabbenÀ enzil èaleynÀ mÀéide
Sÿreé-i Mülk tefsìrin fikr eylemiş
Òoş hikÀyeler bile õikr eylemiş
Ben daòı çün oúudım buldum ãafÀ

123
Hatice Tören, a.g.e., C. I, s. 6.
124
M. Esad Coşan, a.g.e., s. 19 ve s. 66-67.
Ayrıca bkz.: (Dr. Necdet Yılmaz tarafından hazırlanan makale numaralandırmasına göre, s. 83)
125
Hatiboğlu hakkında geniş bilgi için bkz.: M. Esad Coşan, Hatiboğlu Muhammed Hayatı ve
Eserleri, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fak. Doktora tezi, s. 30 v.d., Ankara 1965 ( Eserin baskısı:
Hatiboğlu Muhammed ve Eserleri, Server İletişim Yay., İstanbul 2008, 1. Baskı)
37
Vüsè-i ùÀúat ol yola úıldum vefÀ
Naôm úıldum hep úamu ucdan uca
Oúıyanlar göreler kim óÀl nice
Hem LeùÀyifnÀme virdüm buña ad
Baàladum şol niyete berk iètiúÀd126

Yukarıda örnek olarak verdiğimiz beyitlerden de anlaşılacağı üzere müellifin


lakabı Muslihuddin olarak bilinmektedir. Ayrıca Hatiboğlu zamanında çoktan vefat
etmiş olan Mustafa bin Muhammed’in Lazik’te, şimdiki adıyla Denizli, baş kadılık
yaptığı anlaşılmaktadır. Muslihü’d-din müellifin ismi olmayıp lakap olarak
kullanılan bir kelimedir. Bu kelime Mustafa ve Muhammed isimlerinin önüne
gelerek kullanılmaktadır.127O dönemde Sinânüddin, Feleküddin, Necmeddîn gibi
lakaplar sık kullanılmaktadır. Bu lakapların ardında daima şahsın imi kullanılmıştır.

3.1.1.1.2. Yaşadığı Zaman

Mülk Sûresi Tefsiri, çeşitli zamanlarda farklı beylere sunulmuştur. Millet


Kütüphanesi, Ali Emiri Şe’iyye bölümü 821 numarada kayıtlı nüshanın
mukaddimesinde Murad Beg bin Orhan Beg bin Osman ismi yazmaktadır.128 Burdur
Eski Eserler Kütüphanesi’nde yer alan nüsha ile İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi
Nadir Eserler bölümünde 3779 numarada129 Denizli İnançoğulları’ndan İshak Beg b.
Murad Arslan Beg’in adı yer almaktadır.130Buradan da anlaşılıyor ki eser çeşitli
zamanlarda yeniden düzenlenerek, ithaf kısmı değiştirilerek, farklı beylere

126
Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi, nr. 3326, vr. 6a/ 1-8
Ayrca bkz.: Veysi Sevinçli, Letâyifnâme (Giriş-İnceleme-Metin-Sözlük), Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Van 1996 (Doktora Tezi)., s. 117
M. Esad Coşan, a.g.m., s. 103.
127
Bu konuda ayrıntılı açıklama için bkz.: M. Esad Coşan, a.g.e., s. 65; M. Esad Coşan, a.g.m., s. 104
128
Bkz.: M. Esad Coşan, a.g.m., s. 102
129
Daha önce Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Seminer Kütüphanesi aynı numarada kayıtlı
bulunmaktaydı
130
Burada yer alan İshak Bey ve Hızır Bey’le ilgili görüşler için bkz.: M. Esad Coşan, a.g.e., s. 60-75
M. Esad Coşan, a.g.m., s. 104- 111.
38
sunulmuştur. Hatta kimi zaman aynı beye de farklı zamanlarda tekrar düzenlenerek
sunulduğu da olmuştur.

Mülk Sûresi yukarda bahsettiğimiz nüshalarında beyin adı belirtildikten gelen


Arapça dua kısmında tensiye sigası kullanılmıştır. “ Ebka’l-lahu zıllehumâ, eèazze
kadrehümÀ, nasara cündehümÀ, ebbeda’l-lahu devletühümÀ …” gibi kullanılan
ifadeler eserlerin bu şahısların genç yaşlarında ve babalarının sağlığında verildiğini
göstermektedir.131

Süleyman Bey’in 1357 veya 1358’de babasının sağlığında bir av sırasında


attan düşerek öldüğü bilinmektedir. 132Murat Arslan b. İnanç Bey’in 735/1335’den
sonra bey olup, 763/1361’den bir miktar evvel vefat ettiği düşünülürse müellifin bu
dönemde yaşadığı söylenebilir. 133Ayrıca İstanbul Üniversitesi TY 7 numaradaki
nüshada yazan 731/1331 eserin yazılma tarihi olarak ortaya çıkmaktadır.

3.1.1.1.3. Yaşadığı Yer

Mustafa bin Muhammed hakkında birçok bilgiyi yine kendi eserlerinden


öğrenmekteyiz. Eserlerini sunduğu kişilere bakarak nerede yaşadığı hakkında bilgi
edinebilmekteyiz. Mustafa bin Muhammed, Beylikler döneminde Hamidoğulları ve
İnançoğulları Beylikleri topraklarında yaşamıştır. Hatiboğlu Muhammed’in
Letâyifnâme eserinden öğrendiğimize göre Denizli’de, eski adıyla Lâdik, başkadılık
yapmıştır.134

Yazdığı kısa sûre tefsirlerini Hamidoğulları ve İnançoğulları Beylerine


sunduğuna göre, bu beylikler için ilim merkezi olan Eğirdir ve Denizli civarlarında
yaşadığı söylenebilir. Ayrıca Yasin tefsirinde Hızır Beyden “ Hacı” olarak
bahsetmesi ve Hızır Bey’in de 1364 yılında hacca gittiği şeklinde rivayetler
bulunmaktadır. Bütün bunlar biz müelliifn hangi zaman dilimi içerisinde yaşadığı

131
Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz.: M. Esad Coşan, a.g.m., s. 103; M. Esad Coşan, a.g.e., s. 71.
132
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu, II. Baskı, Ankara 1961., s. 221
133
Ayrıca bkz.: Hatice Tören, a.g.e., C. I, s. 6-7.
134
Ayrıca bkz.: Hatice Tören, a.g.e., C.I, s. 6-7.
39
hakkında ipuçları vermektedir. Buna göre Mustafa bin Muhammed’in 1364’lerde
hayatta olması büyük bir ihtimaldir.135Doç. Dr. Hatice Tören’nin belirttiğine göre,
Mustafa bin Muhammed muhtemelen eserlerini 1360-1368’lerde yazmıştır. Bu
sebeple müellifin 1368’den sonra vefat ettiği düşüncesi akla gelmektedir.136

3.1.1.1.4. Temas Ettiği Şahıslar

Mustafa bin Muhammed’in kimlerle temas ettiğini yine kendi eserlerinden


öğrereniyoruz. Eserlerini sunduğu beylerin isimlerine bakarak kimlerle temas ettiğini
anlamaktayız. Eserlerini sunduğu kişilere baktığımızda karşımıza şu isimler
çıkmaktadır:

Süleyman Bey b. Orhan Bey: Özellikler Rumeli’nin Türklerin eline


geçmesinde büyük gayretlerinden tanıdığımız bu şahıs, Orhan Bey’in büyük oğludur.
716/1316 yılında doğduğu bugün bilinmektedir.137İsmail Hikmet Uzunçarşılının
belirttiğine göre Süleyman Bey, 1357 veya 1358, babası hayatta iken bir av
esnasında attan düşüp vefat etmiş ve Bolayır’a gömülmüştür.

Murat Bey b. Orhan Bey: Süleyman Bey’in küçük kardeşidir. Babası Orhan
Bey’in 763/1361’de vefatından sonra tahta geçmiştir. 791/1389 Kosava zaferinden
sonra bir Sırplı tarafından hançerlenerek şehit edilmiştir.

İshak Bey b. Murad Arslan b. İnanç Bey: Bu şahsın ne zaman doğduğu ve


öldüğü kesin olarak bilinmemektedir. M. Esad Coşan doktora tezinde, bu şahsın
735’te hayatta olduğunu ve Denizli beyi olduktan sonra 763’te vefat etmiş olacağını
belirtir.138

Hızır b. Gölbegi: Bu şahsın kim olduğu ve nerede ne zaman yaşadığı


konusunda kesin bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak M. Esad Coşan doktora

135
Ayrıntılı bilgi için bkz.: Ali Öztürk, a.g.m., s. 6; M. Esad Coşan, a.g.m., s. 104; Yusuf Akçay,
a.g.e., s. 3; Ali Öztürk, Hızır Gölbeği Adına Yazılmış Bir Mülk Sûresi Tefsiri, Ankara Üniversitesi,
SBE., (Basılmamış yüksek lisans tezi) Ankara 1996, s. 32.
136
Hatice Tören, a.g.e., C. I, s. 7.
137
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Kitabeler II, İstanbul 1929., s. 198 vd.
138
M. Esad Coşan, a.g.e., s. 70.
40
tezinde ve daha sonraki yayımladığı makalede bu şahsın kimliği hakkında önemli
deliller ortaya koymuştur. Bu şahsın, İhlâs Sûresi’deki deyişle: Bedrü’d-din Hızr Beg
b. İshak Beg, olarak nitelendirir. Hamidoğulları Beyliği’nden İshak Bey’in oğlu
olarak belirtmektedir.139Muslihuddin Mustafa bin Muhammed’in daha çok 14.
yüzyılda yaşamış şahsiyetlerle irtibat kurduğu aşikârdır.140

3.1.1.1.5. Kültür Birikimi

Eserinden anladığımız kadarıyla müellif son derece iyi bir eğitim almıştır.
Arapça ve Farsçayı çok iyi bildiği tercüme eserlerinin dil özelliklerine baktığımızda
anlaşılmaktadır. Müderrislik ve kadılık yaptığı da bilinmektedir.

Seyyah İbn Batuta, 733/1333 civarında Egirdir’e uğradığı zaman İshak Bey’in
yanında misafir olmuştur.141İbn Batuta Eğridir’e geldiğinde Ulu Cami’nin
karşısındaki medresede misafir olmuştur. Coşan, İbn Batuta’nın Arapça
seyahatnamesinden naklen şunları öylemektedir: “Buranın müderrisi, âlim, fâzıl,
fâzıl, fakîh, hacı, Mekke- Medinede mücavir olmuş, Mısır’da-Şam’da okumuş,
Irak’ta ikamet etmiş, düzgün ve güzel Arapça konuşabilen, hoşsohbet, ârif, eşine
ender rastlanan bir zat imiş. Lakabı “Muslihu’d-dîn” olan bu zata, Eğridir Sultanı
Ebu İshak Beg b. Dündar Bey, herkesten ziyâde iltifat ve ikram eder, meclislerde
hemen sağ yanına oturturmuş.”142 Buradan da anladığımız üzere Mustafa bin
Muhammed döneminin önde gelen âlimlerindendir.

3.1.1.1.6. Eserleri

Muslihu’d-din Mustafa bin Muhammed, dönemininin önde gelen


âlimlerindendir. Eserlerine baktığımızda çok iyi bir eğitim aldığı kolaylıkla
anlaşılmaktadır. Ayrıca müderrislik yaptığı da bilinmektedir. Mülk sûresi tefsirinden
başka daha birçok eseri vardır. Bunlardan tespit edebildiklerimizi sırasıyla belirtelim:

139
Ayrıntılı bilgi için bkz.: M. Esad Coşan, a.g.e., s. 70 vd.; M. Esad Coşan, a.g.m., s. 109.
140
İrtibat kurduğu şahsiyetler hakkında bilgi için bkz.: Hatice Tören, a.g.e., C. I, s. 6 vd.
141
M. Esad Coşan, a.g.m., s. 106.
142
M. Esad Coşan, a.g.m., s. 107.
41
3.1.1.1.6.1. Mülk Sûresi Tercümesi ve Nüshaları

Mustafa bin Muhammed tarafından yazılan Mülk Sûresi tefsirinin


kütüphanelerde çeşitli nüshaları bulunmaktadır. Şimdi bunlardan birkaçını belirtelim:

- İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, 7 Numarada Kayıtlı Olan Nüsha

Mustafa bin Muhammed’in Mülk Sûresi tercümesinin nüshalarından birisi de


İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi 7 numarada bulunmaktadır. Şimdilerde bu eser
“Nadir Eserler” bölümünde aynı numara ile muhafaza edilmektedir. Yazmadan
bahseden M. Esad Coşan,143eseri önce fişlerden gördüğünü, daha sonra da inceleme
fırsatı bulduğunu belirtmektedir. Ayrıca Tanıklarıyla Tarama Sözlüğü, IV. cildinde
kaynak olarak gösterilen nüsha da yine bahsi geçen nüshadır. Bursalı Mehmet Tahir
tarafından arkaik kelimeleri taranarak sözünü ettiğimiz sözlük içerisinde yer
almıştır.144Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri eserinde nüshayı Beyazıt
Genel Kütüphanesi’nde göstermektedir, Tarama Sözlüğü’nde ise Edebiyat Fakültesi
45 numarada yer aldığı belirtilmektedir. Eser daha sonra Üniversite Kütüphanesi 7
numaraya aktarılmıştır.

Nüshayı doktora tezinde ve Vakıflar Dergisinde yazmış olduğu makalede


tanıtan M. Esad Coşan’ın belirttiğine göre, eserle ilgili şu bilgiler göze çarpmaktadır:
“Kitap, 19,7x29,4 cm. ebadında, açık vişne renkli, miklebi kopmuş altın yaldız
zencirekli meşin bir cilt içindeki mecmuanın evvelinde yer alıyor. Filigranlı bir
kâğıda, 15,8x24 cm. ebatlı iç çerçeve içine 15 satırlı, iri fakat acemice harekesiz bir
nesihle yazılmıştır.”145

143
M. Esad Coşan, a.g.e., s. 63.
M. Esad Coşan, a.g.m., s. 81
144
Tanıklarıyla Tarama Sözlüğü, Ankara 1957, Cilt IV, s. X,
145
M. Esad Coşan, a.g.e., s. 63
M. Esad Coşan, “XV. Asır Türk Yazarlarından Muslihuddin, Hamidoğulları ve Hızır Bey”,
Vakıflar Dergisi, Ankara 1981.
42
Nüsha üzerinde inceleme yaptığımızda eserin istinsah kaydına rastlayamadık.
Bu eserin ferağ kaydında müellifin adı ve eseri kime sunduğu yer almaktadır. Bu
bakımdan sözünü ettiğimiz nüsha oldukça önemlidir. M. Esad Coşan bu nüshanın
kâğıt filigranından anlaşıldığına göre XVII. yüzyıl sonu veya XVIII. yüzyıl
başlarında istinsah edilmiş olabileceğini belirtmektedir.146Şimdi sözünü ettiğimiz
nüshanın ferağ kaydında müellifin adı ve eseri kimin için yazdığını belirttiği kısmı
burada belirtmek yerinde olacaktır:

“…AmmÀ bu duèÀcılar kemteri, yazuklular bedteri, Raóman Tañrı’dan raómet


umucı, el-vÀsıú bi’ã-ãamed Musùafa b. Muóammed, àafara’l-lahu lehÿ ve li-vÀlideyhi
ve ecra’l-òayra èalÀ yedeyh diledi ki kadìm muóabbetin ve dostlık mÀddesin…
Süleyman Beg b. Osman raóimehuma’l-lÀhu øıllahumÀ ve eèazze vefdehumÀ ve
nasara cundehumÀ èÀlì òazratına arz eyleye ve ol òazratı sevdügin bildüre. Pes imdi
TebÀreke Tefsìrin Türkìce eyledi, ümiõdür ki anuñ mübÀrek zihnine müstakìm
gele…”147

M. Esad Coşan burada geçen Süleyman b. Osman’nın, bir müstensih


hatasından kaynaklanan bir yanlış olduğunu belirtmektedir.148Çünkü aslında
Süleyman b. Orhan b. Osman olması gerektiğini dile getirir. O devirde böyle,
torunların, hatta torunların torunlarının, sülalenin kurucusuna nispet ve izafe
edildiğini birçok tarih kitabında yer aldığını belirtmektedir. Bu durumda mâna “filan
oğullarından falanca” şeklinde olmakta olduğunu da Coşan sözlerine eklemektedir.

Eser üzerinde inceleme yaptığımızda, eserin bitiriliş tarihi eser içerisinde yer
almamakla birlikte, iç kapak durumunda yer alan birinci sayfada 731 tarihine
rastlanmaktadır. Yine Coşan’ın belirttiğine göre bu tarihin, eserin bitiriliş tarihi

146
M. Esad Coşan, a.g.e., s. 63.
Ayrıca kağıt bilgisi hakkında bkz.: Osman Ersoy, XVII ve XIX. Yüzyıllarda Türkiye’de Kâğıt,
Ankara 1963, filigran no: 58, 59.
147
İstanbul Üniversitesi, Nadir Eserler, nr. 7, vr. 1b
Ayrıca bu kayıt M. Esad Coşan, a.g.e., s. 64’te aynen yer almaktadır.
148
M. Esad Coşan, a.g.e., s. 64
Ayrıca bkz.: M. Esad Coşan, a.g.m., s. 81
43
olması büyük ihtimaldir. Coşan, doktora çalışmasında bu nüshanın dil özelliklerinin
Nebahat Duygulu tarafından bitirme tezi olarak ele alınıp incelendiğini
belirtmektedir. Ancak belirtilen bu bitirme tezini görme imkânımız olmadı.149Ayrıca
bu nüsha üzerinde Ahmet Ateş ve Adnan Erzi tarafından çeşitli hükümler ortaya
konmuştur.150 M. Esad Coşan, doktora tezinde bu hükümleri ele alarak
değerlendirmede bulunmuştur.151 Bu nüsha ve müellifin eseri üzerinde yapılan
çalışmaları ilerleyen sayfalarda belirteceğiz.

- Millet Kütüphanesi, Şer’iyye, 821 Numaralı Nüshası

Mülk Sûresi Tercümesi’nin bir nüshası, kütüphane kayıtlarına göre, Millet


Kütüphanesi Şer’iyye bölümü numara 821’de bulunmaktadır. Millet kütüphanesi
uzun yıllar kapalı olduğundan araştırmacılar tarafından bu nüsha ayrıntılı olarak
incelenememiştir. Millet Kütüphanesinin açık olduğu yıllarda, bu nüsha üzerinde
inceleme M. Esad Coşan tarafından, doktora çalışmasını hazırlarken, kısa bir çalışma
yapılmıştır. Coşan, ferağ kaydında İstanbul Üniversitesi 7 numarada kayıtlı olan
nüsha ile tek farkın “ Murad Beg b. Orhan Beg b. Osman” şeklinde ithaf edilen kişi
olduğunu belirtir. Ayrıca dua kısmında da bazı farklılıklar bulunmaktadır.152

Sözünü ettiğimiz nüsha 14x19,5 cm. ebatlı sırtı kısmen yıpranmış eski bir deri
cilt içerisinde yer almaktadır. Cildin iç kısmı ebrulu kâğıtla kaplıdır. Mülk Sûresi
34a-82b sayfaları arasında yer almaktadır.

Millet Kütüphanesi şimdilerde tekrar hizmet vermeye başlamış ve


kütüphanedeki eserler araştırmacıların istifadesine sunulmuştur. Bu sebeple sözünü
ettiğimiz nüshayı kütüphane kayıtlarında görme imkânım oldu. Eser üzerinde kısa bir

149
Nebahat Duygulu, Tebâreke Tefsirinin Dili, İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları
Enstitüsü Kütüphanesi, nr. 610, Mezuniyet Tezi, İstanbul 1963.
150
Ahmed Ateş, “Burdur-Antalya Havâlisi Kütüphanelerinde Bulunan Türkçe, Arapça ve
Farsça Bazı Mühim Eserler”, Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, II, Ankara 1948, Sayı: 3-4, s. 171-191
Adnan Erzi, “Bibliyografya”, Türk Tarih Kurumu Belleten, XIII, Sayı: 49, Ankara 1949, s. 188-194.
151
Bu konuda yer alan hükümlerin değerlendirilmesi konusunda ayrıntılı bilgi için bkz.: M. Esad
Coşan, a.g.e., s. 63-79.
152
M. Esad Coşan, a.g.e., s. 64
44
inceleme yaptığımda M. Esad Coşan’nın vermiş olduğu ferağ kaydının tam metnini
tespit edebildim. Aşağıda ferağ kaydına yer verelim:

“…AmmÀ bu duèÀcılar kemteri, yazuklular bedteri, Raóman Tañrı’dan raómet


umucı, el-vÀsıú bi’ã-ãamed Musùafa b. Muóammed, àafara’l-lahu lehÿ ve li-vÀlideyhi
ve ecra’l-òayra èalÀ yedeyh diledi ki kadìm muóabbetin ve dostlık mÀddesin…
Murad Beg b. Orhan Beg b. Osman esbaèa’l-lahu øıllahumÀ ve eèazze kadrahumÀ ve
nasara cundehumÀ èÀlì òazratına arz eyleye ve ol òazratı sevdügin bildüre. Pes imdi
TebÀreke Tefsìrin Türkìce eyledi, ümiõdür ki anuñ mübÀrek zihnine müstakìm
gele…”

Burada bahsettiğimiz ferağ kaydının kimi okuyamadığımız yerlerini İstanbul


Üniversitesi 7 numaradaki nüshadan tamamladık. Bu sebeple bazı hataların olması
muhakkaktır. Ancak daha sonraki incelemelerimizde bu kaydın aynıyla M. Esad
Coşan tarafından da verildiğini gördük. Ayrıca burada geçen dua cümlesine göre
Sultan Orhan sağ iken153Murad Bey’e (I. Murad) sunulduğunu gösterdiği M. Esad
Coşan tarafından belirtilmektedir. 154

- Burdur Nüshası

Burdur Eski Eserler Kütüphanesi, 1234 numarada bulunan nüsha ilk olarak
Tahir Erdem tarafından tanıtılmıştır. 155 Daha sonra Ahmed Ateş tarafından
incelenmiş ve tanıtılmıştır.156 M. Esad Coşan ise bu tanıtım yazılarından bahsettikten
sonra eser hakkında şu bilgileri vermektedir:

153
Orhan Bey 763/1361’de vefat etmiştir. Bkz.: İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Türk
Tarih Kurumu, II. Baskı, Ankara 1961.
154
M. Esad Coşan, a.g.e., s. 64.
155
Tahir Erdem, “14. Yüzyılda Türk Diliyle Yazılmış Bir Eser ve Hızır bin Gölbeyi’ne Ait Bir
Kitabe”, Ün, Isparta Halkevi Mecmuası, Isparta 1937, c. IV, Sayı: 37, s. 518.
156
Ahmet Ateş, a.g.m., s. 171 vd.
45
“ Eser, ebru kâğıt kaplı bir cilt içinde 121 varaktır. 16,5x12,5 (içerdeki yazı
çerçevesi 12,5x8,8) cm. ebatındadır. Güzel, baştanbaşa harekeli nesihle yazılmıştır.
Her sahifesinde 9 satır vardır. Birinci varak kopmuş, sonradan tamamlanmıştır.”

Eserin ferağ kaydına baktığımızda, 826/1423 senesi 18 Ramazanı’nda Edhem


b. Hıfzıllah b. Hasan et-Tavîl el-Bağdâdî tarafından yazılmıştır. Müellif kendi
isminden bu eserinde yine aynı şekilde bahsetmektedir. Coşan’ın da belirttiği üzere
bu nüshada diğer iki nüshadan farklı olarak şu kayıt oldukça önemlidir:

“ Hamd u sipÀs u şükr-i bì-kıyÀs ol vÀóıd-ı ezelìye olsun ki… ÒodÀvendigÀr-ı


muèazzam, sÀhibu’-s-seyfi ve’l-úalem… Çelebi CelÀlÀtu’d-devleti ve’d-dìn İsóaú
Beg b. Murad Arslan el-mahsÿs bi-èinÀyeti Rabbi’l-èÀlemìn eyyeda’l-lahu
devletehumÀ bu zaèìf duèÀcısından TebÀreke Tefsìrin Türkçeye kılmak diledi ki…”

Buradaki dua cümlesinden anlaşıldığına göre, “eyyeda’l-lahu devletehumÀ”


ibaresini yorumlandığında daha da açık görüldüğü üzere, İshak Bey’e, babası Murad
Arslan Bey’in sağlığında157 verildiği anlaşılmaktadır.158Coşan’ın belirttiğine göre
çok önemli bu kayıt diğer araştırmacılar tarafından gözden kaçırılmıştır.

- İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Nüshası

Mülk Sûresi Tercümesi nüshalarından birisi de İstanbul Üniversitesi Edebiyat


Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Seminer Kütüphanesi, 3779 numarada kayıtlı
bulunmaktadır. Sözünü ettiğimiz nüsha şimdilerde “İstanbul Üniversitesi Nadir
Eserler Kütüphanesi”nde aynı numarada yer almaktadır. Sözünü ettiğimiz eser 31
varaktan oluşmaktadır. İshak bin Murat Arslan’a sunulmuştur. Eser üzerinde
yazıldığı yer ve tarih kaydı bulunmamaktadır. Bu eser üzerinde inceleme yapan M.

157
Coşan, a.g.e.’de 110. dipnotta şunlara yer vermektedir: “İshak Bey’in 763/1361 tarihli sikkesi
olduğuna göre babası bu tarihten önce ölmüş demektir. Murad Arslan’nın babası İnanç Bey’in ise
735/1334 tarihli sikkesi olduğuna göre babası İnanç Bey’in ise 735/1334 tarihli kitabeden
anlaşıldığına göre o tarihte sağ olduğu bilindiğinden, eser İshak Bey’e 735-762 yılları arasında
verilmiş oluyor.”
Ayrıca sözü edilen kitabeler hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.: İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Kitabeler II,
İstanbul 1929.
158
M. Esad Coşan, a.g.e., s.65
46
Esad Coşan, kütüphane kayıtlarında 3263 numaralı bir eser daha olduğunu ancak bu
nüshayı göremediğini belirtmektedir.159Ancak araştırmalarımız sonucu 3263
numarada kayıtlı eser Nadir Eserler bölümünde aynı numara ile muhafaza edildiğini
tespit ettik. Bunlardan başka İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
3794 numarada kayıtlı bir nüsha daha bulunmaktadır. Bu nüsha 58 varak olup nesih
hattı ile yazılmıştır. İshak bin Murat Arslan’a sunulmuştur. Yazıldığı yer ve tarih
belli değildir. 160İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, 3794 numarada
bir nüsha daha bulunmaktadır. Bu nüsha “Tebâreke Tefsiri” adıyla kayıtlı ve 132
varaktır. İshak bin Murat Arslan’a sunulan bu nüsha üzerinde “Amme Cüzü Tefsiri”
de yer almaktadır. Bu nüshanın Amme Cüzü bölümü üzerinde Özcan Tabaklar ve
Ulya Nisar tarafından yüksek lisans çalışması yapılmıştır.161

- Ankara İl Halk Kütüphanesi Nüshası

Ankara İl Halk Kütüphanesi Eski Eserler Bölümü (Cebeci) 329 numarada


kayıtlı olan nüshada müellifin ismi yer almamaktadır. Bu nüshadan ilk defa Fuat
Köprülü bahsetmiş ve eserin ismini yanlış okumuştur. Mülk kelimesini melek
şeklinde okumuştur.162Nüshanın mukaddimesinde besmele, hamdele, salvele ve dua
bölümünden sonra şu bölüm yer almaktadır:

“… çün mahdumzâde, melikü’l-ümerâi ve’l-ekâbir, ifhâru’l-emâsili ve’l-efâhir,


sâhibu’s-seyfî ve’t-takrîr, vezîr ibnü’l-vezîr Hızr b. Göl Beà’i, ahsena’llahu
èavÀkibehû ve zâde èuluvvehÿ, bu zaîf duèâcısından Tebâreke Tefsirin Türkçe kılmak
diledi kim, ânuñ müstakîm zihnine hôş gele, anuñ maènîsi şerbetile cânına gıdâ vire

159
M. Esad Coşan, a.g.e., s. 65
160
Ayrıntılı bilgi için bkz.: Hatice Tören, a.g.e., C. I., s. 7.
161
Ulya Nisar, Amme Cüzü Tefsiri, Mustafa bin Muhammed ( varak no: 121b-143a), İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1987.
Özcan,Tabaklar, Mustafa b. Muhammed, Amme Cüzü Tefsiri, İstanbul Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı ( Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul
1987.
162
M. Fuat Köprülü, “Anadolu’da Türk Dil ve Edebiyatının Tekâmülü”, Yeni Türk Mecmuası,
Ankara 1933, S. 4, s. 283
47
ve ümîõdür kim, okıyub anuñile yol vara, tamudan kurtulmaàa sebeb ola; bu øaèîf
daòı muvvÀfakat yolın dutub, muòalefetden úaçub … bu risÀlei yazdı.”163

Yukardaki örnek verdiğimiz bölümden anlaşılacağı üzere bu eser Hızır b. Göl


Bey’e sunulmuştur. Diğer nüshalarla karşılaştırdığımızda bu eserin Mustafa bin
Muhammed’e ait olduğunu çok rahat söyleyebiliriz. Bu nüsha üzerinde Ali Öztürk
tarafından yüksek lisans çalışması yapılmıştır.164Bu nüshanın özellikleri hakkında
ayrıntılı bilgi için sözünü ettiğimiz yüksek lisans tezine bakılabilir.

- Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi 873 Numaralı Nüsha

Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi 873 numarada kayıtlı olan bu
nüsha, Sûre-i Mülk Tefsiri adıyla kayıtlıdır. Müellifin adı kütüphane kayıtlarında
Muhammed bin Mustafa olarak geçmektedir. Ancak yukarda belirttiğimiz üzere
eserin mukaddimesinde müellif ismi Mustafa bin Muhammed olarak yer almaktadır.
Bu eser üzerinde Doç. Dr. Hatice Tören tarafından ayrıntılı bir çalışma
yapılmıştır.165Bu nüsha 256 varaktan oluşmaktadır, Doç. Dr. Hatice Tören tarafından
ise 105b-255a varakları arasında yer alan Amme Cüzü Tefsiri incelenmiştir.
Yazmanın özellikleri şu şekilde belirtilmektedir: “ Yazmanın baş kısmında Mülk
Sûresi tefsiri vardır. 196x135 (156x93) mm ebadındadır. Her sayfada 13 satır
bulunur. Yazı türü harekeli nesihtir. Kâğıdı aharlı koyu krem renklidir. Miklepli,
şemseli, yaldızla doldurulmuş, zencirekli kalın kahverenkli meşim Avrupâî bir cilttir.
Âyetler ve diğer Arapça ibareler kırmızı, diğer söz başları yeşil mürekkeple
yazılmıştır.”166

Eser harekeli nesih hattı ile yazılmıştır. Doç. Dr. Hatice Tören tarafından
yapılan çalışmadan ve tıpkıbasımdan anladığımız üzere, eser devrin dil özelliklerini

163
Ankara İl Halk Kütüphanesi, Eski Eserler Bölümü, nr. 329, vr. 1b
164
Ali Öztürk, Hızır Gölbeği Adına Yazılmış Bir Mülk Sûresi Tefsiri, Ankara Üniversitesi, SBE.,
(Basılmamış yüksek lisans tezi) Ankara 1996.
165
Tören, Hatice, Eski Anadolu Türkçesi Dönemine Ait Amme Cüzü Tefsiri, Mustafa bin
Muhammed, Cilt I:Metin-İnceleme-Tıpkıbasım, Cilt II: Sözlük, Çantay Yay., İstanbul 2007.
166
Hatice Tören, a.g.e., C. I., s. 5-6.
Ayrıca bkz.: Yücel Dağlı, Yapı Kredi Sermet Çitler Kütüphanesi Yazmalar Kataloğu, Yapı Kredi
Yayınları, İstanbul 2001, s. 349
48
yansıtması bakımından son derece önemlidir. Ayrıca eser üzerinde müellifin adı ve
sunduğu kişinin yer alması sebebiyle de önem arzetmektedir. Tören, çalışmasında
Özcan Tabaklar tarafından yapılan yüksek lisans çalışmasında yer alan nüsha ile
çalışmasında ele aldığı nüshayı karşılaştırmış ve her iki nüshanın farklarını ortaya
koymuştur. Bu iki nüshanın aynı müellifce farklı zamanlarda kaleme alındığı ve
farklı eserler olarak değerlendirilmesi gerektiği kanaatindedir.167

Doç. Dr. Hatice Tören çalışmasını iki cilt halinde hazırlamıştır. Birinci cilt
giriş, yazım özellikleri, metin ve tıpkıbasım bölümlerinden oluşmaktadır. Giriş
bölümünde Türkçe Kur’an tercümelerinde kısaca bahsedilmiş ve üzerinde çalışılan
yazmanın müellifi hakkında bilgi verilmiştir.

Yazım özellikleri bölümünde metnin harekeli olması sebebiyle ayrıntılı bir


inceleme yapılabilmiştir. Metin bölümünde ise transkripsiyonlu metin verilmiştir.
Arapça âyet, hadis ve ibareler Arap harfleriyle verilmiştir. Tıpkıbasım bölümünde ise
eserin fotoğrafları verilmiştir.168

Çalışmanın dizin bölümünde ise Cibakaya-Dizin proramı kullanılarak ayrıntılı


bir dizin bilgisi sunulmuştur. Apapça ibareler ayrı olarak verilmiş, Türkçe olan
ifadeler ise aldıkları eklerle birlikte sunulmuştur.169

- Diğer Nüshalar

Tebareke Tefsiri’nin, bir diğer adıyla Mülk Sûresi Tefsiri, burada bahsettiğimiz
nüshalarından daha başka birçok nüshası vardır. Döneminde esere değer verildiği ve
meşhur olduğu da buradan anlaşılmaktadır. Bu nüshalardan bazıları da şunlardır:
Milli Kütüphane 329 numara ( bu Ankara İl Halk Kütüphanesi’ndeki nüshadır),
Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi nr. 99 (Burdur’dan gelen nüsha),
Süleymaniye Kütüphanesi Hacı Mahmud Efendi Bölümü nr. 305 ( bu nüshayı görme
imkânım oldu), İst. Edb. Fak. Seminer Kitaplığı nr. 3779 ( şimdi nadir eserlerde aynı
numarada), İstanbul Ü. Nadir Eserler TY 7 numarada, Konya İzzet Koyunlu

167
Hatice Tören, a.g.e., C. I., s. 7 vd.
168
Ayrıntılı bilgi için bkz.: Hatice Tören, a.g.e.
169
Bu nüsha hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.: Hatice Tören, a.g.e.
49
Kütüphanesi 13392 numarada, Millet Kütüphanesi Ali Emiri Efendi Şer’iyye
Bölümü 821/2 numarada, Süleymaniye Kütüphanesi Hafid Efendi Bölümü nr. 479/10
numarada ve İstanbul Atatürk Kitaplığı Muallim Cevdet yazmaları nr. 110’da kayıtlı
nüshaları bulunmaktadır. Daha burada yer verdiğimiz nüshalardan başka muhtelif
kütüphanelerde yazmaları bulunmaktadır.170

3.1.1.1.6.2. Fatiha Sûresi Tercümesi ve Nüshaları

Kur’an- Kerim’in ilk sûresinin Türkçe tefsiridir. Fatiha tefsiri,


İnançoğullarından Murad Arslan Bey adına yazılmıştır. Eserde ithaf edildiği beyin
ismi tam olarak “ Çelebi Murad Arslan b. İnanç Beg” olarak geçmektedir.171Eserin
oldukça sade ve akıcı bir Türkçe ile yazılmıştır. Anlatımı kolaylaştırmak için kısa
hikâye ve nükteli sözler eklenmiştir. Fatiha sûresi tefsiri yapılırken Kur’an’ın diğer
ayetlerinden ve hadislerden yararlanılmıştır.

3.1.1.1.6.3. İhlâs Sûresi Tercümesi ve Nüshaları

İhlâs sûresi Ku’an-ı Kerim’in 112. sûresidir. Muslihuddin Mustafa bin


Muhammed bu eserini Murad Arslan Beg’e ithaf etmiştir. Eserin bir nüshası Ankara
İl Halk Kütüphanesi Eski Eserler Bölümü (Cebeci) 145 numaradadır.172Bu nüsha
yenilerde Milli Kütüphane’ye aynı numara ile sevkedilmiştir. Bir diğer nüsha ise
üzerinde Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi Bölümü, nr. 427’de
bulunan nüshadır. Ayrıca Yusuf Akçay’ın yüksek lisan çalışması yaptığı İstanbul
Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi TY 473 numarada bulunan bir nüsha daha

170
Sözünü ettiğimiz nüshalar ve daha farklı nüshalar hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.: Hatice Tören,
a.g.e., C. I., s. 7-8 vd.
171
Bu nüsha hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. M. Esad Coşan, a.g.m., s. 103.; Ali Öztürk, a.g.m., s. 7
vd.
Ayrıca Fatiha Sûresi Tefsiri’nin nüshaları hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.: Ziya Demir, İstanbul
Kütüphanelerinde Mevcut Matbu ve Yazma Fatiha Tefsirleri, Marmara Üniversitesi, SBE.
(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 1987.
172
M. Esad Coşan, a.g.m., s. 103

50
mevcuttur.173 Bunlardan başka Millet Kütüphanesi, Ali Emiri Şer’iyye Bölümü nr.
44’te de bir nüshası vardır.174

Eserin, Ankara nüshasında müellifin adı yer almamaktadır. Ancak


Süleymaniye nüshasında eserin ismi belirtilmektedir. Bu bölüm aşağıdaki gibidir.

“ Bunu cemè eyleyen èÀãiler beõteri, yazuúlular kemteri, RaòmÀn Tañrıdan


raòmet umıcı Musùafa ibn-i175Muóammed’dür.”176

Mustafa bin Muhammed, İhlâs Sûresi tefsirini, Hamidoğullarından İnanç


Bey’in oğlu Murad Arslan Bey’in isteği üzerine kaleme almıştır. Bunu Süleymaniye
nüshasının ilk sayfasından anlamaktayız. Ancak İstanbul Üniversitesi, Nadir Eserler
Kütüphanesi TY 473 numarada kayıtlı nüshanın sonlarına doğru Hızır Bey’in de ismi
geçmektedir. Bu aynı zamanda Hızır Beg b. İshak Beg’e de ithaf edildiğini
göstermektedir. Eserin istinsah tarihi Millet Kütüphanesi’nde yer alan nüshanın 85b
sayfasında h. 884 olarak belirtilmektedir.

3.1.1.1.6.4. Yâsîn Sûresi Tercümesi ve Nüshaları

Mustafa bin Muhammed tafından yazılan bir diğer eser de Yasin Sûresi
Tefsiri’dir. Müellif eserini ilk olarak Hızır bin Gölbeği’ne sunmuştur. Daha sonra
Murad Arslan Bey’e de takdim edilmiştir. Mehmet Kara tarafından yüksek lisans
çalışması olarak hazırlanan nüshanın tamamı 78 varaktır. Müstensih adı ve istinsah
tarihi bu nüshada belirtilmemiştir.177

Yasin sûresinin nüshalarından birisi İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve


Edebiyatı Bölümü, 3779 numarada kayıtlıdır. 29 varak olan bu eser, nesih hat ile El-

173
Bu nüsha hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Yusuf Akçay, a.g.e.
174
Mustafa bin Muhammed’in İhlas Sûresi tefsiri ve nüshaları hakkında daha geniş bilgi için bkz.:
Yusuf Akçay, a.g.e.
175
Bu kelime “bin” şeklinde de okunabilir. O zaman müellifin ismi “ Mustafa bin Muhammed”
şeklinde olmalıdır.
176
Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi Bölümü, nr. 427, vr. 140a/5
Ayrıca bkz.: Yusuf Akçay, a.g.e., s. 5
177
Eser ve nüshaları hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.: Mehmet Kara, Yasin Sûresi Tefsiri (İnceleme-
Metin- Sözlük- Tıpkıbasım), Gazi Ü., SBE., Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1988.
51
Hac Bey için yazılmıştır. Yazıldığı tarih ve yer kayıtlı değildir. Yine aynı yer ve
numarada kayıtlı bir nüsha daha bulunmaktadır. Bu nüsha ise 31 varak olup İshak bin
Murat Arslan’a ithaf edilmiştir. Bu nüshada da yazıldığı yer ve tarih kayıtlı
değildir.178

3.1.1.1.7. Eserleri Üzerinde Yapılan Çalışmalar

Mustafa bin Muhammed’in İhlâs Sûresi Tefsiri, Yusuf Akçay tarafından


yüksek lisans çalışması olarak hazırlanmıştır.179Akçay, incelemesinin esasını üç
bölüm üzerine kurmuştur. “Giriş” bölümünde eserin yazıldığı devrin kültürel
özellikleri ana hatlarıyla belirtildikten sonra Kur’an’ın Doğu ve Batı Türkçesine
yapılmış tercüme ve tefsirleri hakkında bilgi verilmiştir.

Çalışmanın, birinci bölümünde yazarın hayatı ve eserleri üzerinde durulmuş


ve İhlâs Sûresi Tefsiri’nin nüshaları tanıtılmıştır. İkinci bölümde ise, imlâ, ses, şekil
bilgisi, kök bilgisi, anlam bilgisi, söz dizimi, gerek Eski Anadolu Türkçesi ve
gerekse günümüz Türkçesi ile mukayese edilerek, incelenmiştir. Böylece devrin dil
özellikleri metin içerisinde tespit edilmeye çalışılmıştır.

Yusuf Akçay, yüksek lisans çalışmasının sonuna eserin tıpkıbasımını eklemiş,


metnin sözlüğü hazırlanarak ekler dizini oluşturulmuştur. Ayrıca yazarın kimliği
hakkında tespitte bulunulma yoluna gidilmiştir.

Mustafa bin Muhammed’in Mülk Sûresi Tefsiri’nin İstanbul Üniversitesi’nde


bulunan nüshası 1b-39a varakları arası Ulaş Yıldız tarafından yüksek lisans tezi
olarak hazırlanmıştır.180 “Giriş” bölümünde tercüme, Kur’an tercümeleri ve
Anadoluda yapılan Kur’an tercümelerinden kısaca bahsedilmiştir. Birinci bölümde

178
Ayrıntılı bilgi için bkz.: Hatice Tören, a.g.e., C. I, s. 7. vd.
179
Yusuf Akçay, Mustafa bin Muhammed’in İhlas Sûresi Tefsiri (Giriş-İnceleme- Metin-Ekler
Dizini-Sözlük-Tıpkıbasım), Dumlupınar Ü., SBE., Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Kütahya
2005.
180
Ulaş Yıldız, Muhammet Oğlu Mustafa’nı XIV. Yüzyılda Yazdığı Çağdaş Tefsirin Dil
Yorumu, İstanbul Üniversitesi, SBE., Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, ( Basılmamış Yüksek
Lisans Tezi), İstanbul 2004.
52
Mülk sûresinin Kur’an bağlamında yeri ve anlamı üzerinde durulmuştur. İkinci
bölümde Mülk sûresinden sonra gelen, yazmanın 1b ila 39a varakları arası, sûrelerin
Arap harfli metnini transkripsiyonlu şekilde Latin alfabesine aktarımı yapımıştır.
Üçüncü bölümde ise transkripsiyonu yapılan metin içerisinde geçen cümleler yapı
özellikleri bakımından incelenmiş ve değerlendirilmiştir.

Araştırmalarım sırasında rastladığım bir diğer yüksek lisans çalışması da Ali


181
Özcan tarafından hazırlanan “Tebareke Tefsiri”dir. Eser, incelemesi sırasında
eserin kime ait olduğu tespit edilememiştir. Bunun sebebi incelenen nüshada
müellifin ismi geçmemesidir. Ancak biz yaptığımız nüsha karşılaştırmaları sonucu
bu eserin Mustafa bin Muhammed’e ait olduğunu söyleyebiliriz. Üzerinde çalışılan
nüsha Konya İzzettin Koyunoğlu Müzesi 13392 envanter numarasına kayıtlıdır.
Tebâreke Tefsiri, bir diğer ismiyle Mülk Sûresi Tefsiri bu nüshanın 30b ila 70b
varakları arasında yer almaktadır. Bu nüshadan yukardaki bölümlerde bahsetmiştik.

Sözünü ettiğimiz yüksek lisans çalışması üç bölümden oluşmaktadır. Metin,


İnceleme ve Sözlük temel bölümler olarak değerlendirilebilir. Birinci bölümde eserin
transkripsiyonu yapılmıştır. İkinci bölümde ise metnin imlâ ve gramer özellikleri
ortaya konmaya çalışılmıştır. Sözlük bölümünde ise eser içerisinde geçen bazı
kelimeler seçilerek anlamarı verilmiş, eserin neresinde geçtiği belirtilmiştir.

Mustafa bin Muhammed’in Yasin Sûresi Tefsiri üzerinde yapılan bir diğer
yüksek lisans çalışması da Nadide Gürbüz tarafından yapılmıştır. Nadide Gürbüz,
müellif ismini Mustafa İbni Muhammed Ankaravî olarak belirtmektedir. Biz eser tez
üzerinde inceleme yaparken eserin diğer nüshalarını da tespir etmiştik. Bu nüshalarla
karşılaştırdığımızda bu eserin Mustafa bin Muhammed’e ait olduğu sonucuna vardık.
Mustafa bin Muhammed’e Ankaravî denmesi meselesine daha önce değinmiştik.
Konya İzzettin Koyunluoğlu Kütüphanesi 13391’de kayıtlı nüshanın ilk 30 varaklık
kısmı yüksek lisans çalışmasına konu olarak seçilmiştir. Nüshada Yasin Sûresi

181
Ali Özcan, Tebâreke Tefsiri (Metin-Gramer Notları-Sözlük), Gazi Ü., SBE., Türk Dili ve
Edebiyatı Eğitimi Bölümü, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) Ankara 1987.
53
Tefsiri’nin müellifi belli değidir. Nadide Gürbüz, ancak aynı numarada yer alan diğer
iki tefsirden hareketle müellifin ismi hakkında tahminde bulunulmuştur. Eserin diğer
nüshaları araştırılmamıştır. Biz araştırmamız sırasında bu nüshayla diğer nüshaları
karşılaştırarak kime ait olduğunu tespit ettik. Yüksek lisans çalışması iki temel
bölümden oluşmaktadır. Birinci kısım inceleme bölümüdür. İncelemede eserin kime
ait olduğu tespit edilmeye çalışılmış ve eser traskirip yapılırken izlenecek yol
belirlenmeye çalışılmıştır. İkinci bölüm ise metin kısmıdır. Eserin transkripsiyonu
yapılmıştır.182

Bir diğer yüksek lisans çalışması Funda Sezgin tarafından hazırlanmıştır.183


“Giriş” bölümünde Yasin Sûresi ve Tefsirleri hakkında bilgi verilmiştir. Daha sonra
metin tespiti ve incelemesi yapılmış inceleme yöntemi belirtilmiştir. Birinci bölümde
yazmanın gramer özellikleri incelenmiştir. Kelime Grupları incelenmiştir. İkinci
bölümde cümle bilgisi ele alınmış ve incelenmiştir. Son olarak eserin transkripsiyonu
yapılmış ve sözlük çalışması eklenmiştir.

Yukarda sözünü ettiğimiz çalışmalardan başka daha birçok çalışma


yapılmıştır. Bu çalışmaların hemen hemen tamamını inceleme imkânımız oldu.
Ancak burada sadece isimlerini belirtmekle yetineceğiz. Eser üzerinde şu çalışmalar
yer almaktadır:

- Mehmet Kara, Yasin Sûresi Tefsiri (İnceleme-Metin-Sözlük-Tıpkıbasım), Gazi


Ü., SBE., Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara
1988.
- Ulya Nisar, Amme Cüzü Tefsiri, Mustafa bin Muhammed ( varak no: 121b-
143a), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi,
İstanbul 1987.

182
Daha ayrıntılı bilgi için bkz.: Nadide Gürbüz, Mustafa İbn Muhammed Ankaravî Yasin Sûresi
Tefsiri, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Gazi Ü., SBE., Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümü,
Ankara 1986
183
Funda Sezgin, 14. Yüzyıla Ait Bir Yâsin Sûresi Tefsiri Üzerinde Sentaks Çalışması,
(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Pamukkale Ü., SBE., Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı,
Denizli 1997.
54
- Özcan Tabaklar, Amme Cüzü Tefsiri, Mustafa bin Muhammed (varak no:
111b-121a/143a-154b), İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
İstanbul 1987.
- Hasan Şimşek, Tefsirü Sûreti’-l-Mülk (İnceleme- Metin-Dizin), Cumhuriyet
Ü., SBE., Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Sivas
2006.
- Necati Gül, Amme Cüzü Tefsiri (Metin-İnceleme), Ondokuz Mayıs Ü., SBE.,
Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı,Yüksek Lisans Tezi, Samsun 1995.
- Ahmet Doğu, Amme Cüzü Tefsiri (İnceleme-Metin-Sözlük-Tıpkıbasım),
Selçuk Üniversitesi, SBE., Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Yüksek
Lisans Tezi, Konya 1989.
- Gamze Sönmez, 14. Yüzyılda Yazılmış Mülk Sûresi Çevirisi Üzerine Dil
İncelemesi (varak no: 31b-61a), İstanbul Ü., SBE., Türk Dili ve Edebiyatı
Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2006.
- Almazbek Jarkynbaev, XIV. Yüzyılda Yazılmış Bir Sûre Tefsri Üzerine Dil
İncelemesi, İstanbul Ü., SBE., Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı,
Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2005.

55
3.1.1.2. HATİBOĞLU MUHAMMED

3.1.1.2.1. Hayatı ve Eserleri

Hatiboğlu Muhammed, ilk defa Smirnov V.D tarafından 1903 yılında


yayımlanan Osmanlı Edebiyatı Eserlerinden Seçmeler184 adlı kitapta tanıtılmıştır.
Burada Hatiboğlu hakkında ayrıntılı bir araştırma yer almayıp kısaca hayatından
bahsedilmiş ve Ferâhnâme’den bazı parçalara yer verilmiştir.185 M. Esad Coşan’ın
belirttiğine göre bu parçalar yanlış okuma ve hatalı değerlendirmeler
içermektedir.186Hatiboğlu hakkına çeşitli yazılarında M. Fuat Köprülü de bahsetmiş,
kendisinden önce Hatiboğlu hakkında yapılan bazı araştırmaların tenkidini
yapmıştır.187 Köprülü, J Németh tarafından yayınlanan araştırmayı ele alarak
Ferahname hakkında yeni bilgiler vermektedir.188

Hatiboğlu Muhammed hakkında en kapsamlı çalışma M. Esad Coşan


tarafından doktora çalışması olarak hazırlanmıştır. 1965 yılında Ankara İlahiyat
Fakültesi’nde hazırlanan doktora çalışması Dr. Necdet Yılmaz tarafından tekrar
düzenlenerek yeniden basılmıştır.189Hatiboğlu Muhammed hakkında, bu doktora
çalışmasına kadar olan çalışmalarda, kısa bilgiler verilmiş Ferahnâme ve Makâlât
Tercümesi hakkında kısa yazılar yazılmıştır. Konunun teferruatlı ve derinlemesine
incelenmesi ilk defa M. Esad Coşan tarafından yapılmıştır. Coşan, doktora tezinde,
Hatiboğlu’nun hayatı ve eserleri üzerinde durmuş; Hatiboğlu’na ait metinlerin
edisyon kritiğini, dil özelliklerinin tespiti, ilgili diğer malzemelerin toplanarak
değerlendirilmesi, tenkit ve tahlil çalışmalarını yapmıştır. Doktora tezinin birinci
kısmında Hatiboğlu’nun eserleri üzerinde durmuş, ikinci kısmında ise Hatiboğlu’nun
hayatı ve şahsiyeti üzerine ayrıntılı bilgilere yer vermiştir. Hatiboğlu Muhammed’in

184
V. D. Smirnov, Mecmûa-i Müntehebât-ı Âsâr-ı Osmâniye, St. Petersburg 1903
185
V. D. Smirnov, a.g.e., s. 433-438
186
M. Esad Coşan, a.g.e., s. 19.
187
Fuat Köprülü, “Kitabiyat Tenkid ve Tahlilleri, İbn Hatib ve Ferahnâmesi”, Türkiyat
Mecmuasu, II, İstanbul 1926, s. 465-538.
188
Hatiboğlu hakkında yapılan araştırmalar için bkz.: M. Esad Coşan, a.g.e., s. 19- 21.
189
M. Esad Coşan, Hatiboğlu Muhammed ve Eserleri, Server İletişim Yay., İstanbul 2008, 1. Baskı
56
bugün bilinen üç eseri vardır. Bunlar sırasıyla, Makâlât Tercümesi veya Bahrü’l-
hakâik, Letâyifnâme ve Ferahnâme adlı eserlerdir. Sözünü ettiğimiz bu doktora
çalışması şimdiye kadar basılmadığı için birçok araştırmacı tarafından
görülememiştir. Hatta Hatiboğlu hakkında ilk araştırmayı kendilerinin yaptığını
belirtenler dahi olmuştur.190 İlerleyen bölümlerde bu çalışmalardan ayrıntılı olarak
bahsedeceğiz.

Hatiboğlu Muhammed’in hayatı hakkında XV. yüzyıla ait kitaplarda herhangi


bir kayıt bulunmamaktadır. M. Esad Coşan’a göre bunun sebebi, o dönemde
biyografi kitaplarının henüz yazılmaması, biyografi ve tarihçilerin ise o dönemde şiir
dışında eser yazanlar hakkında tutumları gibi nedenler olarak öne
191
sürülmektedir. Hatiboğlu’nun yaşadığı devirden bahseden tarihi eserlere, şuara
tezkirelerine ve diğer kaynaklara ismi geçmemiştir. M. Fuat Köprülü’ye göre,
“Hatiboğlu, öyle tanınmış bir şair değildir. Eski tezkirelerimizin hiçbirinde ondan
bahsedilmediği gibi Câmi‘u’n-nazâir gibi hatta tezkirelerde isimleri olmayan birçok
eski Anadolu şairlerinin eserlerini kaydeden mühim bir nüshada ismine
[rastlanmıyor?] ben şahsen eski devirlere ait mecmualarda da Hatiboğlu namına
mukayyet bir esere rast geldiğimi hiç hatırlamıyorum.”192

3.1.1.2.2. Manzum Mülk Sûresi Tefsiri: Letâyifnâme

Hatiboğlu Muhammed’in bilinen ikinci eseri Letâyifnâme, manzum mülk


sûresi tefsiridir. Muslihuddin Muhammed bin Mustafa’ya ait olan Mülk sûresini
nazma çeken Hatiboğlu, eserin baş kısmında yer alan mukaddime ve hatime kısmı

190
Veysi Sevinçli, Letâyifnâme (Giriş-İnceleme-Metin-Sözlük), Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Van 1996 (Doktora Tezi). s. I
(Ayrıca Veysi Sevinçli tarafından hazırlanan doktora tezinin 1. Sayfasında Hatiboğlu’nun hayatından
bahsederken şunlar söylenmektedir: “XV. yüzyıl şair ve mesnevi yazarlarından olan Hatiboğlu’nun
hayatı hakkında kaynaklarda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Hayatı hakkında en doğru bilgileri
kendi eserindeki bazı ipuçlarından elde etmekteyiz.” Bu bakımdan Hatiboğlu hakkında M. Esad Coşan
tarafından hazırlanan doktora tezini görmediğini anlıyoruz. Kaynakçasında da bahsetmediğini
görmekteyiz.)
191
M. Esad Coşan, a.g.e., s. 127.
192
M. Fuat Köprülü, Türkiyat Mecmuası, II, 1926, s. 490.
M. Esad Coşan, a.g.e., s. 127-128.
57
haricinde herhangi bir eklemede bulunmamıştır.193 Mülk sûresi tefsirini olduğu gibi
manzum hale getirmiştir. Eserin incelemesini yaptığımızda göreceğimiz üzere,
Hatiboğlu Muhammed nazım bilgisi konusunda son derece maharetli ve bilgi
sahibidir. Eserlerine hangi ismi neden verdiğini yazdığı eser içerisinde belirtme
geleneğini bu eserinde de sürdürmüştür. Esere Letâyifnâme adını verdiğini
belirtmektedir.194

Araştırmalarım sonucunda öğrendiğim kadarıyla, Letâyifnâme’nin bugün


bilinen tek nüshası Süleymaniye Kütüphanesi Hacı Mahmud Efendi, numara 3326’da
bulunmaktadır. Bu nüsha ilk defa M. Esad Coşan tarafından bulunmuş ve
incelenmiştir.195 Coşan, Agâh Sırrı Levent tarafından bu eserden bahsedildiğini
ancak nerede yer aldığının belirtilmediğini söylemekte ve bu esere kendisinin
belirttiğimiz numarada tesadüf ettiğini belirtmektedir.196 Belirtilen bu eseri
araştırmam esnasında yerinde tespit etme fırsatım oldu. Eser, mesnevî tarzında
yazılmış olup, kütüphane kayıtlarına göre 124 varaktan oluşmaktadır. M. Esad
Coşan’ın hesabına göre eser, 17x124 varak x20=4216 hesabıyla takriben dört bin
beyit civarındadır.197 Eser üzerinde Veysi Sevinçli tarafından doktora çalışması
yapılmıştır. Ancak Veysi Sevinçli, M. Esad Coşan tarafından yapılmış olan doktora
çalışmasından haberdar olamamış, bu sebeple bazı tespitleri ilk defa kendisinin
bulduğunu belirtmiştir. Veysi Sevinçli tarafından yapılan doktora çalışmasını
ilerleyen bölümlerde ayrıntılı olarak ele alacağız.198

193
Veysi Sevinçli’ye göre, Hatiboğlu kısa hikâyeler, hadisi şerifler ve anlatımı kolaylaştıracak
eklemeler yapmıştır. Bunun bizce doğru olmadığını ilerleyen sayfalarda ortaya koymaya çalışacağız.
194
M. Esad Coşan, a.g.e., s. 56-57.
195
M. Esad Coşan, a.g.e., s. 55-62.
196
M. Esad Coşan, a.g.e., s. 55 ve 83. dipnot
197
M. Esad Coşan, a.g.e., s. 55
198
Veysi Sevinçli tarafından hazırlanan doktora çalışması iki cilt halinde basılmış olup birinci cilt
Giriş-İnceleme-Metin kısmını içermektedir. İkinci cilt ise Sözlük bölümünü içermektedir. (Ayrıntılı
bilgi için bkz.: Veysi Sevinçli, Hatiboğlu-Letâyifnâme I Giriş-İnceleme-Metin, II Sözlük, Töre
Yay., İstanbul 2007). Biz çalışmamız esnasında doktora tezini esas aldık.
58
Yazmayı incelediğimizde göreceğimiz üzere, 16,5x22,6 ebatlı, bir kapağı ve
miklebi kopmuş, daha sonra tamir görmüş, basma şemseli199, deri bir cilt içerisinde
124 varak olarak muhafaza edilmektedir. Eserin yazıldığı kâğıt üzerinde yer yer
sararma olmuştur. Yazı kütüphane kayıtlarından da anlaşılacağı üzere 10,5x15,5 cm.
ebadında bir çerçeve içerisine alınmıştır. Eser açık bir Rik’a yazısı ile kaleme
alınmıştır. Ayetler, hadisler ve söz başları kırmızı mürekkeple yazılmış, diğer
kısımlar siyah mürekkeple yazılmıştır. Eserin baş kısmında yaldızlı ve tezhipli bir
bölüm bulunmaktadır. 200

Eserin baş kısmında “ Hâzâ Kitâb-ı Letâyifnâme ” başlığı yer almakta ve


besmeleden sonra “Hamdele” bölümü yer almaktadır. Son kısmın ise,

Gerçi yazanuñ günâhı çok-durur


Afv idüb bağışlayıcı Óaú-durur

Okuyanı, dinleyeni, yazanı


Raómetüñle yarlıàa-àıl yÀ Ganì.

Eser bu şekilde dua ile bitirilir. Coşan, ferağ kaydını şu şekilde belirtmektedir:
“ Temmet hâzâ’l-kitâb… senete elf ve mi’eteyn ve hamsin ve erbaèìne (h. 1245).
Ketebehû… Yusuf b. Muhammed (Mehmed ?) Ali-i Bodrumî, hâlâ sâkinu dâri’l-
cihâdi Cezâ’ir-i Ğarb…”

Eserin ismi Hatiboğlu tarafından mukaddime ve hatimede birkaç defa


bahsedilmektedir.

Hem Letâyifnâme virdüm buna ad


Bağladum şol niyete berk iètikâd:

199
Coşan, üzerinde kurt yeniği olduğundan bahsetmektedir, bizim gördüğümüzde sonradan tamir
görmüş ve CD’ye kaydedilmiştir.
200
Eser hakkında ayrıntılı tanım için bkz.: M. Esad Coşan, a.g.e., s. 56.
Ayrıca bkz.: Veysi Sevinçli, a.g.e.
59
Kim letâyifdür kamu her sözleri
Göynüdürür her hikâyat özleri201
…..
Bu Letâyifnâme’yi her kim yazub
Anlayub her nüktesin, remzin sezüb

Kim yitüre eksügin iy bar Hodâ


Ramatundan kılmaàıl anı cudâ202
…..
Bu Letâyifnâme’yı kıldum tamâm
Virdügince devr (ü) eyyâm intikâm

Hamduli’l-lah kim düşürdüm hâmeyi


Uş tamam ittüm Letâyifnâme’yi203

Bütün bu bilgilerde de anlaşılacağı üzere Hatiboğlu eserine Letâyifnâme adını


vermiştir. Hatiboğlu’nun diğer eserlerinde de eser içerisinde hangi ismi verdiğini
belirttiğini görebilmekteyiz. Bu Hatiboğlunun üslup özelliği olarak karşımıza
çıkmaktadır. Letâyifnâme içerisinde eserin Hatiboğlu’na ait olduğunu göstermesi
bakımından şu beyitler önem arz etmektedir:
Pes nitekim hasta ister hem tabîb204
Şöyle ister iy ÒodÀ İbni Hatìb

Zihne dürişsün dokunsun muèteber


YadigÀr olsun okunsun bu òaber205

201
Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud, nr. 3326, vr. 6a
202
Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud, nr. 3326, vr. 122b
203
Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud, nr. 3326, vr. 122b
M. Esad Coşan, a.g.e., s. 57
204
M. Esad Coşan a.g.e.’de 88. Dipnotta bu kelime için şu bilgilere yer vermektedir: “Mısradaki
“hem” yerine nüshada “hekim” yazılmışltır. Vezin o şekilde bozulduğu, “tabîb” kelimesi mevcut
olduğu ve yazılışları birbirlerini andırdığı için biz [aslında kelimenin “hem” olması gerektiğini kabul
ediyoruz.]”
205
Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud, nr. 3326, vr. 6b
60
….
Kim maèÀnì menzilinde duruşa
Maksudına ol muèayyen irişe

İy Hatìboğlı bu yolda gey düriş


Hiç hebÀ olmaz emekler budur iş.206

Eser üzerinde inceleme yaptığımızda yukarıdaki beyitleri tespit ettik. Bu


beyitlere daha önce M. Esad Coşan’da doktora çalışmasında değinmiş ve eserin
ismini tespit etmiştir. Eserin ismi ve Hatipoğlu’na aitliği bugün kesin olarak
bilinmektedir. Yukarıda yer verdiğimiz beyitleri Süleymaniye Kütüphanesi’nde yer
alan nüshadan kontrol ederek bahsettiğimiz doktora tezinde geçen yazılışlarıyla
aynen yer verdik.

Eseri incelediğimizde muhteviyatıyla ilgili kısaca şunlara değinebiliriz. Eserde


ilk olarak “ Hâzâ Kitâb-ı Letâyifnâme” başlığı yer almaktadır. Daha sonra Arapça bir
mukaddime yer almakta ve daha sonra besmelenin Farsçası yer almaktadır.207
Bundan sonra besmelenin nazım halinde yazımı vardır. M. Esad Coşan tarafından da
belirtilen208Arapça mukaddimeye burada yer verecek olursak:209

206
Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud, nr. 3326, vr. 124a
M.Esad Coşan, a.g.e., s. 57.
207
“Benâm-ı îzid-i bahşayende vu bahsayiş-ger”
208
M. Esad Coşan a.g.e., s. 58
209
“[Parantez içerisinde verilen kısım] Mülk sûresinin ilk âyetidir. Başta, kitabın konusunu ima eden
bir ifade kullanmak, eski müelliflerce bir hüner telakki edilirdi. Az ilerideki “min ‘azâbi’s-sa‘îr”
ibaresi de sûrenin 5.âyetinde geçen “ve a‘tednâ lehum ‘azâbe’s-sa‘îr” ile 9. ve 10. âyetlerde geçen
“ashâbi’s-sa‘îr”i hatırlatyor.” (M. Esad Coşan, a.g.e., s. 58.)
61
Besmelenin nazım olarak yer aldığı beyitleri de burada belirtmek yerinde
olacaktır.

Başla evvel söze bismi’l-lah-ıla


Her bir evvelde ki Allah anıla

Hem temiz ider bismi’l-lah işi


Komaz ol işde giderür teşvişi

Bu beyitlerden sonra Hatiboğlu, Allah’ın isim ve sıfatlarını sayan, O’nun


yüceliğini belirten beyitler söylemiştir. Bu da yine bir gelenek olarak karşımıza
çıkmaktadır. Daha sonrasında “Der Nât-ı Muóammedini’l-MusùafÀ èaleyhi’s-selÀtü
ve’s-selÀm” başlığıyla yer alan Peygambere yazılan naat kısmı yer almaktadır.210
Eser oldukça açık yazıyla kaleme alınmıştır.

Peygamber için yazılan naattan sonra dört halife için yazılan övgü bölümü
karşımıza çıkmaktadır. Her halife için yazılan övgü ayrı ayrı başlık altında yer
almaktadır. Daha sonra 4b ve 7a varakları arasında “Der beyÀn-ı tercüme-i kitÀb”
başlığı altında tercümenin neden yapıldığı yer almaktadır. Aşağıda birkaç örnek
beyite yer verelim.

210
M. Esad Coşan’ın belirttiğine göre burada yer alan beyitler aynı şekilde Bahrü’l-hakâik’te de yer
almaktadır. Bkz.: M. Esad Coşan, a.g.e., s. 58.
62
Úıl bu kez ãaóibü’l-èaúl istimÀè
Göñli ùut èaúluña ol ictimÀè

Her sözi aãlınca söyle her işi


Hem muvÀfıú eyleye her bir cünbüşi

Pes bunı vaøè eylemiş ehl-i temìz


Yaènì söz gökden inüpdür iy èazìz
…..
Olmasa taàyìr maèÀni yaènì ol
Her ne dilce kim ola düşer úabÿl

Türki vü Ùatca èArabca úalmaya


Maènìler olsa tefÀvüt olmaya211
…..
Pes söz oldur kim kişi bir söz söyleye
Lìki şeróinde niçe biñ söyleye

İşidenler diyeler kim Àferin


Söz degül sükkerdür úandı hemìn

Yoú yoú ol kim göz göre söyler güõÀf


İşidenler diye ùuyduú niçe lÀf
….
èÁlim iseñ söyle görem naúlüñi
Degül iseñ başuña dir aúluñı

211
Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud, nr. 3326, vr. 4b
63
Var siñarek cÀhilüñ úatında ùur
Sen becìd ãamradısan kim ol budur

Uş úavì óuccet ki peyàamber dimiş


Bunı ol dìn serveri òoş söylemiş212

Eserde bundan sonra oldukça güzel bir dille ifade edilmiş münâcât bölümü yer
almaktadır. M. Esad Coşan’ın belirttiğine göre 7a- 8b bölümü aynen “Bahrü’l-
hakâik”te de bulunmaktadır.213Münâcât bölümü hiç değiştirilmeden “Bahrü’l-
hakâik”ten alınmıştır. Daha sonra yer alan bölümde ilim ve âlimlere değer verilmesi
konusunda iki hadis yer almaktadır. 8b-13a bölümleri bu hadisi içermektedir. Mülk
sûresi tefsirine 13a’dan itibaren başlanmaktadır. Ayetler başta kırmızı mürekkeple
yazılmış olarak yer almakta, daha sonra ayetin anlamı nazım halinde verilmektedir.
Bazı Arapça ibareler de eser içerisinde yer almaktadır. Eser bu şekilde 122b’ye kadar
devam etmektedir. 122b’den itibaren kitabın hâtime bölümü yer almaktadır. “Der
beyÀn-ı tÀriò-i òatm-i kitÀb [veya “ Der BeyÀn-ı Tariò ve Òatm-i KitÀb214] başlığı
altında Tanrı’ya hamdı, haddi olmayarak bu eseri nazma çekişindeki düşüncesini ve
nüshanın yazılış tarihini bildiren kısım yer almaktadır. M. Esad Coşan’nın
belirttiğine göre, müellif hâtimenin de birçok beytini Bahrü’l-hakâik’ten aynen
almıştır.215

(3847) Der BeyÀn-ı Tariò ve Òatm-i KitÀb

(3848) İmdi gel añla nedür tedbìr ü rÀy


Aç gider göñüldeki kibri i yÀr

Naúlimüñ tedbìrini iy muèteber

212
Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi, nr. 3326, vr. 5a
Ayrıca bkz.: Veysi Sevinçli, a.g.e., s. 116.
213
M. Esad Coşan, a.g.e., s. 59.
214
Kitabın bitirilişi ve tarihi hakkında
215
M. Esad Coşan, a.g.e., s. 59.
64
Añla taórìrinden ol işde òaber

Bu LeùÀyif-nÀmeyi úıldum tamÀm


Virdügince devr-i eyyÀm intiúÀm

(3850) Óamdü’lillah kim düşürdüm òÀmeyi


Uş tamÀm itdüm LeùÀyif-nÀmeyi

Şeró olındı sÿre-i Mülk iy ulu


İrdügince sırrına èaúl u bilü

Ulular vaøè itdügince iy kibÀr


Naõm olındı nüsòasında ne ki var216
……

Eserde görüleceği üzere, buradan sonra alçak gönüllüğünü bizlere sunmaktadır,


aciz bir kul olarak bu eseri meydana getirdiğinden bahsetmektedir. Eser içerisinde,
Mülk sûresinin nazma çekildiği bölümlerde Hatiboğlu, beyitlerde kendisinin de
belirttiği üzere, herhangi bir eklemede bulunmamıştır. Veysi Sevinçli, eser içerisinde
Hatiboğlu tarafından kısa hikâyeler eklendiğini belirtmektedir.217Ancak eser
içerisinde Hatiboğlu’nun söylediklerine ve Muslihuddin Mustafa bin Muhammed
tarafından yazılan asıl Mülk Sûresi tercümesine baktığımızda, hatta iki eserin
karşılaştırmasını yaptığımızda bunun doğru olmadığını görmekteyiz. 218
Hatiboğlu’nun eserinde yer alan dini hikâyelerin, Arapça ibarelerin, ayet ve
hadislerin aynen Muslihudin Mustafa bin Muhammed’in eserinde de yer aldığını
görmekteyiz.219

216
Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi, nr. 3326, 122b.
Ayrıca bkz.: Veysi Sevinçli, a.g.e., s. 356
217
Veysi Sevinçli, a.g.e., s. I Önsöz
218
Ayrıca bkz.: Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi, nr. 3326, vr. 6a ve 122b
219
Bu konuda ispat ve deliller için bkz.: M. Esad Coşan, a.g.e.
65
Eserin yazılış tarihiyle ilgili bilgi vermesi bakımından aşağıdaki beyitlere de
yer vermek istiyoruz.

(3884) İmdi vÀcibdür bize iy şehriyÀr


Áòir itmeklikde sözi iy kibÀr

Hicretüñ n’eye irişmişdür óisÀb


Úaç yıl olmışdur220 úamer andan óisÀb

Pes sekiz yüz on yidi yıldur tamÀm


Hem rebièü’l-evvel evsaù ve’s-selÀm221

Eserin devamında şu beyitler de Hatiboğlu’nun ismi geçmesi bakımından ve


eserin orijinali hakkında bilgi vermesi bakımından önemlidir.

Bu sözüñ aãlı tamÀm iy baòtulu


Neår iken oúındı manôÿm iy ulu

Lìki maèniden taàayyür olmadı


Ne ki var neårinde nesne úalmadı

(3890) Kim maèÀnì menzilinde ùurışa


Maúãÿdına ol muèayyen irişe

İy Òaùìboàlu bu yolda key ùurış


Hìç hebÀ olmaz emekler budur iş222

220
M. Esad Coşan, a.g.e., 93. dipnotta şu bilgiye yer verir: “ Yazmada “olmuşdur”. Biz Bahrü’l-
hakâyık, faksimile s. 112’deki, buradakine benzeyen 12. beyite bakarak tashih yaptık.” M. Esad
Coşan, bu tashihe göre “almışdur” şeklinde yazmaktadır.
221
Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi, nr. 3326, vr. 123b
Ayrıca bkz.: Veysi Sevinçli, a.g.e., s. 358
M. Esad Coşan, a.g.e., s. 59
222
Veysi Sevinçli, a.g.e., s. 358.
66
Eserde, Hatiboğlu isminin geçmesi yanında “İbnü’l-Òatìb” şeklinde de
geçmektedir. Şimdi bununla ilgili birkaç beyit örneği verelim:

(150) Pes nite kim òaste ister óükm-i ùıb


Şöyle ister iy ÒodÀ İbnü’l-Òatìb

Õihne dürişsün dürişsün ùoúınsun muèteber


YÀdigÀr olsun oúunsun bu òaber223
…….
Eserin son kısmında okuyanlara dua edildikten sonra kitabın müstensihinin ve
tamamlandığı tarihin Arapça olarak belirtildiği kısım yer almaktadır. Son kısma da
burada yer verelim:

Temmet hÀõa’l-kitÀbı bi-èavniél-lahiél-Meliki’l-VehhÀb


Sene elf ve miéeteyn ve òamseten ve erbaèìne fi-evÀsıti şehri õi’l-kÀède
Ketebehu’l-óaúìru’l-faúìrü’l-èacz bi’t-taúsìr Yÿsuf bin Muóammed èAlì
Bodrumì óÀlÀ sÀkin DÀrü’l-cihÀd-ı cezÀyir-i àarb.
Emennaha’l-lahu èan suéi’d-devÀ’ir. Ámìn. 224

Burada yer verdiğimiz ferağ kaydını daha önceki sayfalarda belirtmiştik.


Ancak önemime binaen tekrar belirtmeyi uygun gördük.

Hatiboğlu bu eseri hazırlamakla, dini öğrenmek isteyen kişilere hoş bir eda ile
dini öğretmek arzusunda olduğunu belirtmektedir. Gençlere, Kur’an ayetlerini ve
dini bilgileri, zevkle ve kolay bir şekilde öğrenmelerini sağlamak, neticede hayır dua
ile anılmak istemektedir. Onun bu düşüncesini şu beyitten anlamaktayız:

Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi, nr. 3326, vr. 124a


223
Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi, nr. 3326, vr. 6b
224
“Bu kitap, her şeye sahip olan ve karşılıksız veren Allah’ın yardımıyla 1245 yılı Zilkade ayının
ortasında tamam oldu. Bu kitabı yazan hakir, fakir, aciz ve kusurlu olan Yûsuf b. Muhammed Ali
Bodrumî’dir; halen Darü’l-Cihâd Batı Cezayir’de oturmaktadır. Dünyanın kötü gidişatından Allah onu
emin etsin.”. Veysi Sevinçli, a.g.e., s. 359.
67
(139) Hem LeùÀyifnÀme virdüm buña ad
Baàladum şol niyete berk iètiúÀd

Kim LeùÀyifdür úamu her sözleri


Göyündürür her óikÀyet özleri

Mübtedìlere geñez olsun didüm


Ol sebebden bu işüñ úaydın yidüm225

Yukarda Hatiboğlu’nun isminin geçtiği 6a’daki beyitlere baktığımızda eserin


aynı zamanda hatırlanmak ve geleceğe iyi bir eser bırakmak düşüncesinin yer
aldığını görmekteyiz. Bu amel-i salih anlayışının bir göstergesi olarak da karşımıza
çıkmaktadır. Hayırlı bir eser bırakarak hayırla yâd edilmek anlayışı dönem âlimleri
arasında olan bir düşüncedir. Ayrıca şu beyitler yine Hatiboğlu’nun eseri
yazmasındaki sebebi bizlere sunması bakımından önemlidir:

(155) Göç idüp vaútüm çü úabre irişe


Key òırÀşına göñül cÀn ùurışa

Òod èamellerden buluram boş elüm


Hem úavì nefsüm günÀhkÀr uş cÀnum

Böyle úıldı beni çünkim rÿzigÀr


Úala direm bÀri benden yÀdigÀr

Vaút ola kim düşe bir ãÀóib-dile


Luùf-ıla òoş oúuna düşe bile

225
Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi, nr. 3326, vr. 6a
M. Esad Coşan, a.g.e., s. 59.
Veysi Sevinçli, a.g.e., s. 117
68
Arasında var ise bir òoş kelÀm
Ol sebeble bir duèÀda añılam226

Eserin kimin için yazıldığını metin içerisinde tespit edemedik. Eser üzerinde
çalışma yapan Veysi Sevinçli ve M. Esad Coşan da bu yönde bir bilgi
vermemektedir. M. Esad Coşan, eserin hangi Bey’e sunulduğunu belirtmese de, bazı
beyitlerden anlaşıldığına göre eserin mutlaka bir Bey’e sunulmuş olduğunu
belirtmektedir.227 Süleymaniye Kütüphanesi’nde incelemelerimiz sonucu bu beyitlere
biz de tesadüf ettik. Aşağıda bu beyitlere yer verelim:

Her ki èadl ide bu iş anuñ-durur


Adı èÀdil baòtulu cÀnuñ-durur

Beglere èadl eylemek vÀcib-durur


èAdle raèiyyet aàız açub-durur

(220) èÁdil ol èadl eyle imdi iy ulu


Var ise õÀtuñda ger èaúl u bilü

èÁdil adını cihet228 özüne ùaú


Kim yarın èÀdilligüñ ola ùayaú

Böyle buyurmış óadìåi ol Resÿl


Ümmet-iseñ ùut sözin budur uãÿl229

226
Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi, nr. 3326, vr. 6b
227
M. Esad Coşan, a.g.e., s. 60.
228
M. Esad Coşan bu beyti şu şekilde okumuştur: “ Âdil adın ceh (cehd) it, özüne dak
Kim yarın âdilligün ola dayak”
M. Esad Coşan, a.g.e., s. 60.
229
Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi, nr. 3326, vr. 8b
69
Yukarıda belirttiğimiz beyitlerde bu eserin bir Bey’e sunulduğunu gösterir
ibareler bulunmaktadır. Ancak bu aslında dolaylı bir çıkarımdır. Beyitlerin öncesine
baktığımızda genel bir nasihat verildiği göze çarpmaktadır. Dolayısıyla bu eserin bir
Bey’e sunulduğunu kesin olarak söyleyemeyiz. Eserin tamamı üzerinde inceleme
yaptığımızda bir Bey’e ithaf edildiği yönünde bir bilgiye rastlayamadık. Daha önce
belirttiğimiz gibi, eser üzerinde çalışma yapan araştırmacılar da bu yönde herhangi
bir bilgi vermemektedir. Letâyifnâme üzerinde en kapsamlı çalışma Veysi Sevinçli
tarafından doktora çalışması olarak ortaya konmuştur. Hazırlanan bu doktora
çalışmasında da elbette birtakım eksiklikler bulunmaktadır. Özellikle müellifin hayatı
hakkında bazı bilgiler eksik kalmıştır. Araştırmalarım sonucunda müellifin hayatı
hakkında en kapsamlı çalışma M. Esad Coşan tarafından hazırlanmıştır. Veysi
Sevinçli, kanaatimce, Letâyifnâme’nin asıl kimin eserinin nazma çekildiğinden
bahsederken de yanlış çıkarımlarda bulunmuştur. Eserin Arapça bir Mülk Sûresi
Tefsiri’nin tercümesi olduğunu belirtmektedir.230Bu tespit yaptığımız karşılaştırma
ve araştırmalar neticesinde yanlış gözükmektedir. Sadece Muslihuddin Muhammed
bin Mustafa’nın Türkçe Mülk Sûresi tercümesinin mukaddimesini ve
Letâyifnâme’nin başındaki Arapça kısım ile karşılaştırmamız bile bunu
ispatlamaktadır. Ayrıca manzum ile mensurun muhtevaları da aynıdır.

Eserin orijinali hakkında Hatiboğlu’nun bazı beytleri bilgi vermektedir. Şimdi


bu beyitlere bir bakalım:

Sÿre’-i Mülk taúrìrin iy muèteber


Vüsè-i ùÀúatca vireydük biz òaber

Nitekim faòr-i mevÀli’-i imÀm


èÁlim ü èÀmil faøÀéil intimÀm

(130) FÀyıú u muúlıú èaôìmü’l-úÀéimu


Müttaúi münúı kemÀlü’d-dÀ’imu

230
Veysi Sevinçli, a.g.e., s. 6
70
VÀriè-i verè ü imÀmü’l-müslimìn
KÀmilü’l-èaúli’ã-ãafÀ rÿóu’l-emìn

(6 a) Kimdür ol medó itdügüm iy şehriyÀr


èİlm-ile meşhÿr u bellü ÀşikÀr

KÀziyü’l-kuzzÀt-ı231 şehr-i Laõiki


Óükm içinde ãaúlar idi yazuúı

Muãlihü’d-dìn-i Muóammeddür hemÀn


Ùayyibu’l-lahu şerÀ devr-i emÀn

(135) Niçeler andan alurdı fÀéide


RabbenÀ enzil èaleynÀ mÀéide

Sÿreé-i Mülk tefsìrin fikr eylemiş


Òoş hikÀyetler bile õikr eylemiş

Ben daòı çün oúudım buldum ãafÀ


Vüsè-i ùÀúat ol yola úıldum vefÀ

Naôm úıldum hep úamu ucdan uca


Oúıyanlar göreler kim óÀl nice

Hem LeùÀyifnÀme virdüm buña ad


Baàladum şol niyete berk iètiúÀd

231
Burada M. Esad Coşan, a.g.e., s. 61, 99. dipnotta şunları belirtmektedir: “Bu terkip Arap dili
kaidelerine uygun değildir. Arapçaya göre “kâzıya’l-kuzât” veya “kâzı’l-kuzât” demek gerekirdi.
Yanlışlığın, vezin delaletiyle ve aynı terkibin Ferahnâme mukaddimesinde de hatalı olarak yer
almasına bakarak müelliften neşet ettiğini sanıyoruz.”

71
(140) Kim LeùÀyifdür úamu her sözleri
Göyündürür her óikÀyet özleri232
…….

Şeró olındı Sÿre-i Mülk iy ulu


İrdügince sırrına èaúl u bilü

Ulular vaøè itdügince iy kibÀr


Naõm olındı nüsòasında ne ki var233
……
Bu beyitlerden ve eser içerisinde geçen başka beyitlerden anladığımıza göre
Hatiboğlu’ndan önce yaşamış, ilmiyle büyük şöhret kazanmış, Lazik, bugünkü adıyla
Denizli, şehrinde kadılık yapmış Muslihuddin lakabıyla anılan bir zat herkesin
faydalandığı bir eser meydana getirmiş, Hatiboğlu da bu eseri nazım olarak kaleme
almıştır. M. Esad Coşan doktora tezinde öncelikle bu eserin Arapça olarak
bulamadığını belirtmektedir. Muslihuddin-i Muhammed hakkında kaynaklarda bilgi
bulamadığını belirtir.234Daha sonraki sayfalarda ise Muslihuddin bin Mustafa’nın
eseri üzerinde yaptığı araştırmalar sonucu Letâyifnâme’nin adı geçen müellifin
Türkçe Mülk Sûresi’nin nazma çekilmiş hali olduğunu belirtir. Mustafa bin
Muhammed’in kim olduğunu, Mülk Sûresi tercümesinin nüshalarını ve kültür
birikimiyle birlikte kimlerle irtibatta olduğunu belirtir.235M. Esad Coşan daha sonraki
yıllarda bu araştırmalarını geliştirerek Mustafa bin Muhammed’in kimliği ve
eserlerinin nüshaları üzerine daha belirgin sonuçlar ortaya koyan bir makale

232
Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi, nr. 3326, vr. 5b-6a.
Veysi Sevinçli, a.g.e., s. 117.
233
Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi, nr. 3326, vr. 122b
Veysi Sevinçli, a.g.e., s. 356
M. Esad Coşan, a.g.e., s. 61.
234
M. Esad Coşan, a.g.e., s. 62
235
M. Esad Coşan, a.g.e., s. 62- 79.
72
yazmıştır.236 Mustafa bin Muhammed’den daha önce bahsettiğimiz için şimdilik
burada bu kadarına değinelim. 237

3.1.1.2.3. Letâyifnâme Üzerinde Yapılan Çalışmalar

Letâyifnâme üzerinde yapılan çalışmalar içerisinde en kapsamlı olanı Veysi


Sevinçli tarafından yapılan doktora çalışmasıdır. 1996 yılında Yüzüncü Yıl
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı’nda
yapılan doktora çalışması daha sonraki yıllarda sözlük çalışmasıyla birlikte
basılmıştır.238Basılan eserin birinci cildini görme imkânımız olmadı, doktora tezinin
elimizde olması sebebiyle incelememiz esnasında doktora tezini esas aldık.

Veysi Sevinçli doktora çalışmasını Prof. Dr. Mustafa Özkan’ın


danışmanlığında yürütmüş ve tamamlamıştır. Doktora tezini beş bölüm üzere
tamamlayan Sevinçli, eserinin başında tezi hakkında kısaca bilgi vermiştir. 239

Doktora çalışmasının GİRİŞ bölümünde, yazar ve eserleri hakkında bilgi


verilmiştir. Ancak ortaya konan bilgiler kimi yönüyle eksiklikler içermektedir.
Örneğin, Hatiboğlu hakkında şimdiye kadar kapsamlı bir araştırma yapılmadığı
belirtilmektedir. Hayatı ve eserleri hakkında bilgileri yine Hatiboğlu’nun eserlerinde
geçen tanımlamalardan aktarılmaktadır. Demek ki daha önce M. Esad Coşan
tarafından hazırlanan “Hatiboğlu Muhammed ve Eserleri” adlı doktora çalışması
görülmemiştir. Kaynakçada da bu eserin varlığından bahsedilmemektedir. Oysaki
yine M. Esad Coşan tarafından doçentlik çalışması olarak hazırlanan, Hatiboğlu
Muhammed’in Hacı Bektaş-ı Velî’den çevirdiği eserinden bahsedilmektedir.
Sevinçli, kimi yerde bu eserden alıntılar yapmıştır.240 M. Esad Coşan’ın Hacı Bektaş-

236
M. Esad Coşan, “XV. Asır Türk Yazarlarından Muslihuddin, Hamidoğulları ve Hızır Bey”,
Vakıflar Dergisi, Ankara 1981
237
Ayrıca bkz.: M. Esad Coşan, a.g.e., s. 62-79.
238
Veysi Sevinçli, Hatiboğlu Letâyifnâme I (Giriş-İnceleme-Metin), II Sözlük, Töre Yayın Grubu,
1. Baskı, İstanbul 2007
239
Veysi Sevinçi, Letâyifnâme (Giriş-İnceleme-Metin-Sözlük), Yüüzncü Yıl Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, (Doktora Tezi) Van 1996.
240
Veysi Sevinçli, a.g.e., s. 4
73
ı Veli Makalat adlı eserine baktığımızda kendi doktora tezinden bahsettiği ve yer yer
alıntılar yaptığı görülmektedir.241 Bu ayrıntı da muhtemelen Veysi Sevinçli’nin
gözünden kaçmıştır. Veysi Sevinçli, doktora çalışmasını hazırlarken M. Esad
Coşan’nın doktora çalışmasını görmemesi, o dönemde sözünü ettiğimiz eserin
basılmaması ve sadece Ankara İlahiyat Fakültesi kütüphanesinde bulunmasından
dolayı bu çalışmadan haberdar olunamamıştır. Hatta Ankara İlahiyat’ta sözünü
ettiğimiz doktora tezinin araştırmalarım sonucu şimdilerde yerinde olmadığını tespit
ettim. Biz de eserin M. Coşan’nın kendi elinde bulunan nüshasının bir örneğini Dr.
Necdet Yılmaz’ın elinde bulunan müsveddelerden görmüş olduk. Daha sonra,
yukarda da bahsettiğimiz üzere, Dr. Necdet Yılmaz tarafından yeniden düzenlenerek
basılan doktora tezini, çalışmalarımızda esas aldık. Veysi Sevinçli, doktora
çalışmasınının giriş bölümünde Hatiboğlu’nun hayatı ve eserleri üzerinde durmuştur.

Veysi Sevinçli doktora çalışmasını esas olarak beş bölüm üzerine


oluşturmuştur. Birinci bölümde, eserin yazılış ve imla özelliklerini belirtmiştir. İkinci
bölümde ise ses bilgisi ve gramer özelliklerinden bahsetmiştir. Üçüncü bölümde şekil
bilgisinden bahsetmektedir. Dolayısıyla doktora çalışmasının ilk üç bölümde
yazmanın gramer özellikleri incelenmiş ve tespitlerde bulunulmuştur. Dördüncü
bölümde ise metnin traskripsiyonu yapılarak Latin alfabesine aktarılmıştır. Doktora
çalışmasının son bölümünü sözlük kısmı oluşturmaktadır.

3.1.2. SATIR ARASI TERCÜMELER

Kur’an-ı Kerimin Eski Anadolu Türkçesi dönemi içerisinde satır arası Kur’an
tercümeleri, bugün bilinen en eski nüshaya dayanarak242, Osmanlı Devleri’nin
kuruluşundan yaklaşık bir asır sonra başlamıştır. Ahmet Topaloğlu tarafından en eski
nüsha olarak tanıtılan, Muhammed bin Hamza’ya ait satır arası Kur’an tercümesin

241
M. Esad Coşan, Hacı Bektâş-ı Veli Makâlât, Ankara 1971, s. XXXIII-XXXV
242
Numara kaydı verilmeyen bu eser üzerinde Murat Küçük tarafından doktora çalışması yapılmıştır.
Bursa Yazma ve Eski Basma Eserler Kütüphanesi’nde saklanmakta olan eser, H. 804/M. 1401 yılında
istinsah edilmiştir. 652 varak olup her bir sayfada 7 satır bulunmaktadır. Hasan Bin Alî el-Bestâmî
tarafından istinsah edilmiştir.
74
daha sonraki araştırmalar sonucunda en eski nüsha olmadığı ortaya konmuştur.243
Muhammed bin Hamza’ya ait olduğu bilinen bu nüsha 827/1424 yılında
tamamlanmıştır. Tercümenin müellifi Muhammed bin Hamza’nın 834/1431Bursa’da
vefat eden “Molla Fenârî” lakaplı kişi olup olmadı konusu kesin olarak ortaya
konamamıştır.244 Bu bilgilerden de anlaşılacağı üzere, Osmanlılar döneminden önce
Eski Anadolu Türkçesinde satır arası Kur’an tercümesine rastlamamaktayız. Bu
sebeple burada belirttiğimiz satır arası tercümeleri Osmanlı dönemi içerisinde ele
alıp inceleyeceğiz.

3.1.3. TEFSİRLİ TERCÜMELER

Anadolu’da büyük tefsir ve tam Kur’an tercümeleri faaliyetlerinin mevcut en


eski nüshalarından elde edinilen bilgiye göre, Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan bir
asır sonra, yani XIV. Yüzyılın sonlarında başladığı anlaşılıyor. Abdülkadir İnan, Dr.
Joseph Schach’ın, yalnız İstanbul ve Bursa kütüphanelerinde, birbirine çok yakın
yirmiden fazla nüshayı gözden geçirdiğini, kendisinin de, Joseph’in listesinde
bulunmayan pek çok nüsha tespit ettiğini belirtmektedir. Ayrıca, bunlardan
bazılarının Hamburg, Breslau ve British Museum’de de mevcut olduğunu
belirtmektedir.245

Araştırmalarım sonucunda tespit edebildiğim tefsirli Kur’an tercümeleri Osmanlı


Dönemi içerisinde değerlendirilmektedir. Beylikler dönemi içerisinde yer alan tefsirli

243
Ahmet Topaloğlu, “Kur’an-ı Kerim’in İlk Türkçe Tercümeleri ve Cevâhirü’l-Asdaf”, Türk
Dünyası Araştırmaları, Sayı 27, Aralık 1983, s. 61.
Ayrıca bkz.: Murat Küçük, “Eski Anadolu Türkçesi Dönemine Ait Satır Arası İlk Kur’an
Tercümesi (İnceleme-Metin-Dizin)”, Ankara Üniversitesi SBE., Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim
Dalı, (Basılmamış doktora tezi), Ankara, 2001, s. XVIII
244
Ahmet Topaloğlu, XV. Yüzyıl Başlarında Yapılmış Kur’an Tercümesi, Kültür Bakanlığı
Yayınları, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1976, s. XVIII
245
Abdülkadir İnan, “Kur’an-ı Kerîm’in Türkçe Tercümeleri Üzerinde Bir İnceleme”, Ankara
1961, s. 15.
Ahmet Topaloğlu, a.g.e., s.3
Muhammet Hamidullah, Kur’an-ı Kerim Tarihi (Çev. M. Sait Mutlu), Diyanet İşleri Başkanlığı
Yay., Ankara 1991, 88-89
Müjgan Cumhur, Kur’an-ı Kerim’in Türk Dilinde Basılmış Tercüme ve Tefsirleri, Diyanet İşleri
Başkanlığı Dergisi (Ayrı Basım), Ankara 1962, s. 124

75
tercümeler, daha önce de belirttiğimiz gibi, kısa sûre tercümelerinden oluşmaktadır.
Bu sebeple tespit ettiğimiz tefsirli tercümeleri Osmanlı Dönemi içerisinde incelemeyi
uygun bulduk.

Türkçenin söz varlığı açısından önemli olan bu eserlerde, İslam dininin


kavramlarının karşılığı olan Arapça kelimeleri karşılamada Türkçe kelimelerin oranı
fazladır. İslam dinine ait pek çok Arapça kavramı karşılamak için yer yer eski
dönemlere ait dinî terimler kullanılırken bir yandan da Türkçe isim ve fiil
köklerinden Türkçe yapım ekleriyle yeni terimler türetilmiştir. Türkçe, bu yolla pek
çok terim ve genel söz varlığı kazanmıştır.

3.2. OSMANLILAR DÖNEMİ

3.2.1. KISA SÛRE TERCÜMELERİ

Osmanlı döneminde kısa sûre tercümeleri tefsirli tercümeler şeklinde


karşımıza çıkmaktadır. Bu tercümeler daha çok halka dini öğretmek için yazılan ve
devlet büyüklerine sunulan eserlerdir. Osmanlılar döneminde yazılan kısa sûre
tercümelerini beylikler dönemi içerisinde değerlendirmeyi uygun gördük. Çünü bu
dönemde yazılan kısa sûre tefsirleri daha çok beylere ithaf edilmiştir. Osmanlı
Devleti bu eserlerin yazıldığı sıralarda daha tam anlamıyla devlet olma yolundadır.
Bu sebeple bu devir içerisinde yazılan Türkçe kısa sûre tefsirlerini beylikler
döneminde değerlendirmek daha doğru olacaktır.

3.2.2. SATIR ARASI TERCÜMELER

3.2.2.1. Bursa Yazma ve Eski Eserler Kütüphanesi

Eski Anadolu Türkçesi döneminde Kur’an’ın bütününe yönelik tercüme


çalışmaları XIV. yüzyılın sonlarına doğru başlamıştır. Bu dönemde yapılan
tercümeler genel olarak üç şekilde karşımıza çıkmaktadır. 1. Satır arası, kelime

76
kelime tercümeler, 2. Tefsirli Tercümeler, 3. Tefsirler. Anadolu sahasında Türkçe
Kur’an tercümelerinin istinsah tarihi bakımından en eskisi246 Murat Küçük tarafından
doktora çalışması olarak hazırlanan nüshadır. Bu nüsha Bursa Yazma ve Eski Eserler
Kütüphanesi’nde yer almaktadır. Doktora çalışmasında eserden bahseden Murat
Küçük, eserin hangi numarada yer aldığını belirtmemektedir. Bu sebeple sözü edilen
eseri kütüphanede tespit etme imkânım olmadı. Murat Küçük’ün belirttiğine göre bu
eser satır arası Kur’an tercümesi olup, istinsah tarihi H. 804/1401’dir.247

Murat Küçük tarafından hazırlanan doktora çalışması, “Giriş”, “İnceleme”,


“Metin”, “Dizin”, “ Özel Adlar Dizini” olmak üzere beş ana bölümden oluşmaktadır.

“Giriş” bölümünde, Türkler tarafından Türk dilinin farklı dönemlerinde ve


çeşitli çoğrafi olanlarda yapılmış Kur’an tercümerlerinin dil bakımından önemi
vurgulanmış, bu tercümeler üzerinde yapılan akademik çalışmalara değinilmiştir.
Daha sonra doktora çalışmasında izlediği metin kurma yolundan bahsetmiştir.

“İnceleme” bölümünde, Eski Anadolu Türkçesi dönemi satır arası ilk Kur’an
tercümesi olan bu eserde yer alan imla, ses bilgisi ve yapı özelliklerinden
bahsetmiştir. Gramer incelemesinin yanı sıra eserin tekniği üzerinde de durmuştur.
İmla bölümünde Arapça ve Farsça kelimeler belirtilmiş ve özellikleri açıklanmıştır.

“Metin” kısmında yazmanın bütününe hâkim olan özellikler göz önüne


alınarak 1b-652b varaklarından oluşan kısım günümüz alfabesine aktarılmıştır.
Metin, varak ve satır numarası esasına göre düzenlenmiştir. “Dizin” bölümünde ise
ayrıntılı bir dizin verilmiştir. Özel adlar dizini yine eserin sonunda yer almaktadır.
Eserin müstensihi Hasan bin Ali el-Bestâmî olarak belirlenmiştir.

246
Ahmet Topaloğlu, “Kur’an-ı Kerim’in İlk Türkçe Tercümeleri ve Cevâhirü’l-Asdâf, Türk
Dünyası Araştırmaları, S. 27, İstanbul Aralık 1983, s. 61.
247
Murat Küçük, “Eski Anadolu Türkçesi Dönemine Ait Satır Arası İlk Kur’an Tercümesi
(İnceleme-Metin-Dizin)”, Ankara Üniversitesi SBE., Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı,
(Basılmamış doktora tezi), Ankara 2001, s. XVIII.
77
3.2.2.2. Muhammed bin Hamza’nın Satır Arası Kur’an Tercümesi

Osmanlı dönemi satır arası Kur’an tercümelerinden bir diğeri de Muhammed


bin Hamza’nın, bu şahıs Molla Fenari olarak da bilinmektedir, Kur’an tercümesidir.
Bu eser Ahmet Topaloğlu tarafından doktora çalışması olarak hazırlanmış daha sonra
Kültür Bakanlığı Yayınları arasında basılmıştır. 248

İki cild olarak yayımlanan bu çalışmanın birinci cildini “ Giriş” ve “Metin”


ikinci cildini ise “Sözlük” oluşturmaktadır. Bu çalışmanın sözlük kısmı özellikle
dikkate değerdir. Örnekli sözlük sistemiyle hazırlanan bu bölümden biz de
çalışmamız esnasında faydalandık.

Çalışmanın “ Giriş” bölümünde, Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Tercümeleri,


Muhammed bin Hamza’nın Kur’an Tercümesi’nin özellikleri, Kur’an-ı Kerim ve Hz.
Peygamber’in hayatı hakkında bilgilere yer verilmiştir. “Metin” bölümünde ise,
Muhammed bin Hamza’nın satır arası Kur’an tercümesinin sûre-ayet ve varak-satır
numaraları belirtilerek düzenlenmiş transkripsiyonlu metin yer almaktadır. Eserin
baskısında, okumayı kolaylaştırmak için, doktora çalımasında yer alan
traskripsiyonlu alfabe yer almamıştır.

Çalışmanın ikinci cildini sözlük kısmı oluşturmaktadır. Topaloğlu, örnekli


sözlük çalışması yapmıştır. Kelimenin anlamını vermekle yetinmemiş, metin
içerisinde geçen anlamını yansıtması bakımından, metin içerisinde geçtiği haliyle
örnek cümle içerisinde belirtmiştir. Bu çalışmamız esnasında uslup ve usul açısından
da bize yön göstermiştir. Türkçe dizin kısmı da eserin sonuna eklenmiştir.

3.2.2.3. Manisa İl Halk Kütüphanesi 931 Numaralı Nüsha

248
Ahmet Toplaloğlu, Muhammed Bin Hamza, XV. Yüzyıl Başlarında Yapılmış Kur’an
Tercümesi I (Giriş- Metin), II (Sözlük), Kültür Bakanlığı Yayınları: 227, İstanbul 1976-1978.
78
Bir diğer çalışma ise Esra Karabacak tarafından doktora çalışması olarak
hazırlanmıştır.249Bu eser, Manisa İl Halk Kütüphanesi, nadir eserler bölümü, 931
numarada kayıtlı satır arası Kur’an tercümesi üzerine hazırlanan doktora
çalışmasıdır. Bu çalışma daha sonra Harvard University Sources of Oriental
Languages and Literatures 22 numara ile basılmıştır.250 Dört bölüm halinde basılan
bu eser, doktora teziyle aynıdır.

Eski Anadolu Türkçesi Türkçesi dönemi, satır arası Türkçe Kur’an


tercümelerinden biri olan bu çalışma, esas olarak üç bölümden oluşmaktadır. “Giriş”,
“Metin” ve “Dizin” bölümleri eserin içeriğini oluşturur.

“ Giriş” bölümünde, Kur’an-ı Kerim’in Türkçeye yapılan tercümeleri ve


tercüme türleri, üzerinde çalışılan nüshanın tavsifi ve genel özellikleri hakkında bilgi
verilmektedir.

“Metin” bölümünde ise, Manisa İl Halk Kütüphanesi 931 numarada yer alan
Türkçe satır arası Kur’an tercümesinin, sûre-ayet sırası ve varak-satır sırası esas
alınarak yapılmış olan transkripsiyonu251 yer almaktadır.

Çalışmanın son bölümü olan “ Dizin” kısmı ise, madde başı alınan kelimeler
ve birleşik yapılar, alfabetik sıraya konulmuş, anlamları belirtilerek kökenleri tespit
edilmiştir. “Dizin”de madde başı olan kelime ve birleşik yapıların varak ve satır
numarası da belirtilmiştir. Ayrıca kimi zaman sûre ve ayet numaraları da
belirtilmiştir.

Esra Karabacak tarafından sözünü ettiğimiz Türkçe Kur’an tercümesinin


British Museum 9515 numarada kayıtlı nüshası da doçentlik çalışması olarak
hazırlanmıştır.252

249
Karabacak, Esra, Manisa İl Halk Kütüphanesindeki Satır Arası Kur’an Tercümesi, ( Giriş-
Metin- Dizin I-II-III ), Marmara Ü. Türkiyat Arş. Enst. Doktora Tezi, İstanbul 1992
250
Esra Karabacak, An Inter-linear Translation of Qur’an Into Old Anatolian Turkish-
Introduction and Text, I, University Sources of Oriental Languages and Literatures XX,
Harvard University 1994
251
Bu kelime yerine “çevriyazı” terimi de kullanılabilir.
79
3.2.2.4. Sivas Kongre ve Etnografya Müzesi E.Y. 84/176 Numaralı Nüsha

Bunlardan başka bir başka satır arası Türkçe Kur’an tercümesi de Sivas
Kongre ve Etnografya Müzesi E.Y. 84/176 numarada yer alan, yazarı belli olmayan,
Kezban Hatun adına 1240/ 1824’te vakfedilen eserdir. Müstensih adı da bilinmeyen
bu eserin istinsah tarihi 903/1497 olarak belirtilmektedir. Bu eser üzerinde Prof. Dr.
Bilal Yücel’in danışmanlığında muhtelif zamanlarda yüksek lisans çalışması
yapılmıştır. Yapılan bu yüksek lisans tezlerini şu şekilde belirtecek olursak:

- Hikmet Yılmaz, Eski Anadolu Türkçesiyle Yazılmış Satır Arası Bir Kur’an
Çevirisi ( Metin-Gramer-Sözlük), Cumhuriyet Ü., SBE., TDE., Yüksek
Lisans Tezi, Sivas 1992.
- H. İbrahim Delice, Eski Anadolu Türkçesiyle Yazılmış Satır Arası Bir Kur’an
Çevirisi (Gramer-Metin-Çeviri-Sözlük),(105b-170b), Cumhuriyet Ü., SBE.,
TDE., Yüksek Lisans Tezi, Sivas 1992.
- Ali Akar, Eski Anadolu Türkçesiyle Yazılmış Satır Arası Bir Kur’an Çevirisi (
Metin-Gramer-Sözlük), Cumhuriyet Ü., SBE., TDE., Yüksek Lisans Tezi,
Sivas 1992.
- Mehtap Alper, Eski Anadolu Türkçesiyle Yazılmış Satır Arası Bir Kur’an
Çevirisi ( Metin-Gramer-Sözlük) (315a-388a varakları arası), Cumhuriyet
Ü., SBE., TDE., Yüksek Lisans Tezi, Sivas 1998.
- Mehmet Kütükçü, Eski Anadolu Türkçesiyle Yazılmış Satır Arası Bir Kur’an
Çevirisi (Gramer-Metin-Tertip-Sözlük),(535b-616b varakları arası),
Cumhuriyet Ü., SBE., TDE., Yüksek Lisans Tezi, Sivas 2005.
- Harun Küpeli, Eski Anadolu Türkçesiyle Yazılmış Satır Arası Bir Kur’an
Çevirisi (Gramer-Metin-Tertip-Sözlük), (464a-535b), Cumhuriyet Ü.,
SBE., TDE., Yüksek Lisans Tezi, Sivas 2006.

252
Esra Karabacak, Satır Arası Kur’an Tercümesi ( British Museum Or 9515), (Giriş- Dilbilgisi
İncelemesi-Metin-Dizin), İstanbul 1998.
80
3.2.3. TEFSİRLİ TERCÜMELER

Osmanlı dönemi içerisinde tefsirli tercümeler genel anlamda iki koldan


gelmektedir. Bunlardan birisi Ebu’l-Leys es-Semerkandî’nin Tefsir’i Ebu’l-Leys es-
Semerkandî’nin çevirisi olan bir diğeri de Hazin-i Bağdadî’nin Tefsir-i Lübab
çevirisidir. Bunlardan hariç bir de müellifi meçhu Cevâhirü’l-Asdâf adlı Kur’an
tefsiri vardır. Ebu’l-Leys es-Semerkandî tefsirinin tercümesi, Terceme-i Tefsîr-i
Ebu’l-Leys olarak bilinmektedir. Bu eser aynı zamanda Enfesü’l-Cevâhir adıyla da
bilinmektedir. Aynı eser aşağıda belirteceğimiz üzere üç ayrı şahsa ithaf
edilmektedir. Enfesü’l-Cevâhir’in Musa bin Hacı Hüseyin el-İzniki tarafından
yazıldığı muhakkaktır. Ancak bunun Tercüme-i Tefsir-i Ebu’l-Leys’le aynı olup
olmadığı konusunda muhtelif fikirler vardır. Biz bu çalışmamızda bunun tespitini
yapmaya çalışacağız.

3.2.3.1. AHMED-İ DÂİ

Tercüme-i Tefsir-i Ebu’l-Leys es-Semerkandi’nin kim tarafından yazıldığı


araştırmacılar tarafından ihtilaf konusu olmuştur. Birçok araştırmacı dayanak olarak
İsmail Hikmet Ertaylan’nın görüşlerini göstermiştir.253 Hâlbuki Ertaylan bu konuda
kesin hüküm bidirmemektedir. Bu konuya ilerleyen sayfalarda değineceğiz. Ayrıca
eserin Ahmed-i Dâ’î’ye aitliğini kabul ederek bu konuda akdemik çalışmalar da
yapılmıştır. Ziya Demir, Osmanlı Müfessirleri ve Tefsir Çalışmaları adlı doktora
tezinde şunları söylemektedir: “ Enfesü’l-Cevâhir isminde bir karışıklık vardır.
Çünkü bu isimle kayda geçirilmiş eserlerden özellikle İstanbul kütüphanelerinde
inceleyebildiğimizin tamamı, Ahmed-i Dâî’ye ait olan Ebü’l-Leys tefsirinin
tercümesidir.” Sözlerine devam eden Demir, Enfesü’l-Cevâhir’in Musa el-İzniki
tarafından Hazin tefsirninin tercümesi olarak yazıldığını belirtir.254Bu çalışmamda

253
İsmail Hikmet Ertaylan, Ahmed-i Dai Hayatı ve Eserleri, İstanbul 1952, s. 145-146.
254
Ziya Demir, Osmanlı Müfessirleri ve Tefsir Çalışmaları, Maramara Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmış Doktora Tezi) İstanbul 1994 (1. Baskı: XIII-XVI. y.y. Arası
Osmanlı Müfessirleri, Ensar Neşriyat, İstanbul 2007)
81
Enfesü’l-Cevâhir ismi hakkında olan ihtilafları bertaraf edip, Ebu’l-Leys
tercümesinin aslında kime ait olduğunu ortaya koymaya çalışacağım.

3.2.3.2. İBN ARAPŞAH

Tercüme-i Tefsir-i Ebu’l-Leys es-Semerkandi eserinin aidiyetliği konusunda


ismi geçen müelliflerden birisi de İbn Arapşah’tır. Araştırmalarım sonucu tespit
ettiğime göre, İbn Arapşah için Ebu’l-Leys tefsirini tasnif ettiği söylenebilir. Ancak
bunu da Musa bin Hacı Hüseyin İznikî’nin eserinin düzenlenmesi olarak kabul etmek
daha doğru olacaktır. İbn Arapşah’a izafe edilen Süleymaniye Kütüphanesi
Nuruosmaniye Bölümü’nde 136, Ayasofya Bölümü 147 ve Mihrişah Sultan 9
numarada yer alan nüshaların karşılaştırmasını yaptığımızda bu açık olarak
gözükmektedir. Nuruosmaniye 147’de yer alan nüsha önceden İbn Arapşah adına
kayıtlıyken daha sonradan Ahmed-i Dâi adına kaydedilmiştir.

3.2.3.3. MUSA BİN HACI HÜSEYİN el-İZNİKÎ

Araştırmacıların ihtilaf ettiği konulardan birisi de Ebu’l-Leys Tefsiri


tercümesinin Musa bin Hacı Hüseyin İznikî tarafından yapılıp yapılmadığır. Nüsha
karşılaştırmalarından ve incelemelerimden sonra şu sonuca vardım: Ebu’l-Leys es-
Semerkandî tefsiri Musa bin Hacı Hüseyin İznikî tarafından Enfesü’l-Cevâhir adı
verilerek tercüme edilmiştir. Eserde yer alan “bu fakîr dâ’i” kelimesi birçok
araştırmacı tarafından Ahmed-i Dâ’î’ye ait zannedilmiştir. Bu kelime İznikî’nin
isminin tamamının yer aldığı eserlerinde de yer almaktadır. İznikî’nin tercümeye
Enfesü’l-Cevâhir adını verdiği kendi el yazısı olan YEBEK Ulucami 436 numaralı
nüshadan ve daha birçok nüshadan anlaşılmakadır. Bu konuya ilerleyen sayfalarda
tekrar değineceğiz.

82
Tefsir-i Ebu’l-Leys Tercümesi İshak Yazıcı’ya göre üç şahıs tarafından
tercüme edilmiştir.255Süleymaniye Kütüphanesi nüshasının tıpkıbasımında eserin İbn
Arabşah, Ahmed-i Dâî ve Mûsâ Hacı Hüseyin İznikî tarafından tercüme edildiğini
belirten Yazıcı, İznikî’nin İbn Arabşah’ın yaptığı tercümeyi kısalttığını söyler.
Hâlbuki incelemelerimiz sonucu bunun tam tersini söyleyebiliri. Basılan bu nüsha
üzerinde Ali Çiçek tarafından, ilk üç sûrenin dil incelemesi, doktora çalışması
yapılmıştır.256 Ali Çiçek çalışmasının “Giriş” bölümünde bu eserin aslında Ahmed-i
Dâî’ye ait olduğunu belirtir. Sebep olarak da eser içerisinde geçen “dâî” kelimesini
göstermektedir. Tıpkıbasımı yapılan bu nüshanın numarası belirtilmediği için
şimdilerde Süleymaniye Kütüphanesi’nde tespit edemedim. Ancak tıpkıbasımı elde
etme imkânım oldu. Eseri incelediğimizde, diğer nüshalarla karşılaştırmasını
yaptığımızda gördük ki bu eser İznikî’ye aittir.

İshak Yazıcı daha sonraki değerlendirmelerinde Ebu’l-Leys tercümesinin


büyük bir ihtimalle Ahmed-i Dâî’ye ait olduğunu söyler. Buna sebep olarak da eser
içerisinde geçen “ dâ’î” ve “ faúir dâ’î” kelimelerini göstermektedir. 257 Çalışmamızın
ikinci bölümünde örneklerle göstereceğimiz üzere, İznikî de eserlerinin hemen
hemen hepsinde aynı kelimeyi kendi ismine sıfat olarak kullanmıştır. Bu sebeple bu
kelimeden hareketle eserin Ahmed-i Dâ’î’ye ait olduğunu söyleyemeyiz.

3.2.3.4. MÜELLİFİ MEÇHUL CEVÂHİRÜ’L-ASDAF

Cevahir’ül-Asdaf konusunda şimdiye kadar en kapsamlı çalışma Ahmet


Topaloğlu tarafından doçentlik çalışması olarak hazırlanmıştır.258 Cevâhirü’l-Asdâf

255
Ebu’l-Leys es- Semerkandî Tefsirinin Tercümesi, Tercüme: Mûsâ b. Hacı Hüseyin İznikî,
(Süleymaniye Kütüphanesi Nüshası) C I-II, Sezgin Neşriyat, İstanbul 1983. s. 5.
256
Ali Çiçek, Ahmed-i Dâ’î Tercüme-i Tefsir-i Ebü’l-Lesy es-Semerkandi Tefsirinin İlk Üç
Sûresinin Dil Özellikleri (İnceleme-Metin-Dizin), Atatürk Üniversitesi, SBE., Türk Dili ve Edebiyatı
Anabilim Dalı, (Basılmamış) Doktora Tezi, Erzurum 2003
257
İshak Yazıcı, “Tefsiru Ebi’l-Leys Tercemeleri Hakkında Kısa Bir Araştırma”, Ondokuz Mayıs
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S. 6, Samsun 1992, s. 79-83.
258
Topaloğlu, Ahmet, Cevâhirü’l-Asdâf (Giriş-Metin-Sözlük), İstanbul Üniversitesi, Edebiyat
Fakültesi, (Yayınlanmamış Doçentlik Tezi) İstanbul 1982.
83
muhtasar bir tefsirdir. Kastomonu ve çevresinde hüküm süren Candaroğlu
Beyliği’nin beylerinden İsfendiyar bin Bâyezîd’in (1392-1440) emriyle oğlu İbrahim
Çelebi için, adı tespit edilemeyen bir müellif tarafından XV. yüzyılın başlarında
yazılmıştır. Eser, satır arası Kur’an tercümesiyle tefsirli tercüme arasında bir
tercümedir. Cevâhirü’l-Asdaf ayetlere önce kelime kelime mânâ verilmesi
bakımından satır arası tercümelere benzerken, yer yer uzun uzun açıklamalarda
bulunması yönüyle de tefsirli tercümeye benzemektedir. Fakat satır arası
tercümelerden çok daha geniş, tefsirli tercümelerden ise kısadır.

Cevâhirü’l-Asdaf’ın İstanbul ve Anadolu kütüphanelerinde pek çok nüshası


vardır. Ahmet Topaloğlu 28 nüshasını görüp incelediğini belirtmektedir.259Bu
nüshalara Zajaczkowski’nin tavsif ettiği nüshaları da eklersek sayı 30’a çıkmaktadır.
Araştıramalarım sırasında Süleymaniye Kütüphanesinde, Topaloğlu tarafından
belirtilmeyen yeni nüshalara da rastladım.

Cevâhirü’l-Asdâf, Kâtib Çelebi’den bu yana bilinmektedir. Fakat ilk olarak


Avrupalı Türkologların dikkatini çekmiş ve 1888 yılından itibaren bu Türkologlar
tarafından tanıtılmaya ve incelenmeye başlanmıştır. Ahmet Topaloğlu tarafından bu
çalışmalar tasnif edilmiştir.260

259
Ahmet, Topaloğlu, “ Cevâhirü’l-Asdâf Üzerinde Yapılan Çalışmalar ve Zajaczkowski’nin
Eseri”, Türklük Araştırmaları Dergisi, Sayı 2, İstanbul 1986, s. 161-183.
260
Ahmet Topaloğlu, a.g.m., s. 162 vd.
Ayrıca Cevâhirü’l-Asdâf, satır arası Kur’an tercümeleri ve tefsirleri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.:
Ahmet Topaloğlu, “ Kur’an-ı Kerim’in İlk Türkçe Tercümeleri ve Cevâhirü’l-Asdaf”, Türk
Dünyası Araştırmaları, S. 27, İstanbul 1983.
84
II. BÖLÜM

1. MUSA BİN HACI HÜSEYİN EL-İZNİKÎ’NİN HAYATI VE ESERLERİ

MÿsÀ bin ÓÀcı Óüseyin el-İzniúì genellikle eserlerinde ismini belirtmiştir. Bu


isimlere baktığımızda Ebu’l-Faøl MÿsÀ bin ÓÀcı Óüseyin el-İzniúì1 veya MÿsÀ bin
ÓÀcı Óüseyin bin ÌsÀ2 olarak geçmektedir.

1.1. HAYATI

Yazarın isminin sonunda yer alan “İznikî” nispesinden İznikli olduğunu


anlamaktayız. İznikî’nin hayatı hakkında en geniş çalışma Hikmet Özdemir
tarafından doktora çalışması olarak ortaya konmuştur.3 Hikmet Özdemir, Musa bin
Hacı Hüseyin İznikî’nin İznik’e sonradan mı geldiği yoksa orada mı doğduğu

1
Terceme-i Faãlu’l-ÒiùÀb, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, nr. 1563, vr. 4a/2
Terceme-i Kıãaã-ı EnbiyÀ, Süleymaniye Kütüphanesi, Şazeli Bölümü, nr. 126, vr. 2a/4
ZÀdu’l-èİbÀd, SüleymÀniye Kütüphanesi, Hamidiye Bölümü, nr. 635,vr. 2a/9
Ayrıca Bkz.: Paşa Yavuzarslan, MÿsÀ bin ÓÀcı Óüseyin İznikì: Münebbihü’r-rÀkidìn (Uyurları
Uyandurucu), Cilt I, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 2002, s.1
Murat Küçük, Terceme-i Faãlu’l ÒiùÀb, Mûsa Hacı Hüseyin İznikî (Giriş-İnceleme-Metin-Dizin),
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, (Basılmamış
Yüksek Lisans Tezi) Ankara 1996.
2
Terceme-i Óıãnu’l-Óaãìn Fì Minheci’d-dìn, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi, İsmail
Saib Efendi I/1331, vr. 160b/7
Münebbihü’r-RÀúidìn, Süleymaniye Kütüphanesi, Serez Bölümü, nr. 635, vr. 2a/9
3
Hikmet Özdemir, MÿsÀ ÓÀcı Óüseyin el-İznikì, Hayatı ve Eserleri, Ankara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi (Yayımlanmamış Doktora Tezi, nr. 20761) Ankara 1980, 150 s. +4 sayfa bibliyografya.
85
konusunda kesin bilgi bulunmadığını belirtmektedir.4 Biz de araştırmalarımız sonucu
bu konuda bir bilgiye rastlayamadık.

İznik, Türk kültür tarihi açısından önemli bir yere sahiptir. Selçuklular
döneminde devletin başşehri olmuş, ilim ve irfan merkezi olmuştur. Bu şehrin en
parlak dönemi Anadolu Selçukluları zamanında başşehir olduğu zamandır. Bu
dönemde birçok medrese açılmıştır. Askeri öneminin yanında ilim ve kültür merkezi
olması ayrı bir değer kazandırmıştır. İşte böyle köklü bir geçmişe sahip bir bilim ve
kültür merkezinde doğup yetişen İznikî, muhakkak ki döneminin medreselerinden
ders almıştır. Kaynaklarda hayatı hakkında geniş bir bilgiye rastlamadığımız MÿsÀ
bin ÓÀcı Óüseyin el-İznikì’nin eserlerinden edindiğimiz bilgiye göre iyi bir medrese
eğitimi aldığı muhakkaktır. Eserlerinin bir kısmı Arapça ve Farsçadan tercüme
eserlerdir. Bunun yanında Arapça ve Türkçe telif eserleri de mevcuttur. Bu kadar
çeşitli konularda eser veren MÿsÀ bin ÓÀcı Óüseyin el-İznikì’nin İznik’te bulunan
Orhaniye ve Süleyman Paşa medreselerinde yetişmiş olduğu düşünülebilir.5

1.2. ESERLERİ

1.2.1. KitÀbu’l-MièrÀc

Bu eser İznikî’nin Hz. Muhammed’in miracını konu aldığı eseridir. Arapça


olarak kaleme alınan bu eser İznikî’nin önemli eserlerindendir. Tamamen telif olan
bu eserde, ilmî ve tasavvufî konulara da yer verilmiştir. Bu eserde İznikî’nin
tasavvufî yönünü de görmekteyiz. KitÀbu’l-MièrÀc, Hikmet Özdemir tarafından
yayınlanmıştır.6

4
Hikmet Özdemir, a.g.e., s. 1
5
Musa bin Hacı Hüseyin İznikî’nin hayatı ve eserleri hakkında geniş bilgi için bkz.: Hikmet Özdemir,
a.g.e.
6
Dr. Hikmet Özdemir, MÿsÀ bin HÀcı Hüseyin İznikî, Mirâc, İstanbul 1984.
86
1.2.2. Terceme-i Tefsìr-i Ebu’l-Leyå veya Enfesü’l-CevÀhir

Bu eser bizim çalışmamızın da konusunu oluşturan eserdir. İznikî’nin


eserlerine baktığımızda başta Kur’an tefsiri ve tercümesi gelmektedir. Bunlardan biri
de Tercüme-i Tefsîr-i Ebu’l-Leys adlı eseridir. İznikî bu eserine Enfesü’l- Cevâhir
adını vermiştir. Birçok araştırmacı tarafından Tefsir-i Ebu’l-Leys es-Semerkandi
muhtelif kişilere atfedilmiştir. Bu kişiler daha önce de değindiğimiz gibi İbn Arapşah
ve Ahmed-i Dâ’î’dir. Hikmet Özdemir, İznikî’nin hayatı ve eserleri adlı doktora
çalışmasında ve Mirac adlı kitabında bu iki eserin aynı olduğunu daha çok Enfesü’l-
Cevâhir adıyla bilindiğini söylemektedir. Bu konuya daha sonra ayrıntılı olarak
değineceğiz. İznikî’nin Tefsir-i Lübab tercümesi yaptığı da kaynaklarda
belirtilmektedir. Bazı araştırmacılar, Enfesü’l-Cevâhir’in İznikî’nin bu eserine
verdiği isim olduğu kanaatindedir. Araştırma ve incelemelerim sonucu bu tespitin
doğru olmadığı kanaatine vardım. Bu konuyu nüsha karşılaştırmaları bölümünde
açıklığa kavuşturacağız.

1.2.3. Úıãasu’l-EnbiyÀ

Mûsâ bin Hacı Hüseyin İznikî’nin tercüme eserlerinden biriside Kısasu’l-


Enbiya adlı eseridir. İshak es-Saèlebî’nin Arapça eserinin Türkçeye tercümesi olan
bu eser İznikî’nin ismini ve uslubunu anlamamız açısından önemlidir. Sade bir dille
tercüme edilmiş olan bu eserde, Hz. Âdem’den son peygamber Hz. Muhammed’de
kadar gelip geçen peygamberler ve kıssaları anlatılmaktadır.7

1.2.4. Terceme-i Óıãnu’l-Óaãìn fì-Minheci’d-dìn

Bu eser, İmam Cezerî’nin Arapça olarak kaleme aldığı Óıãnu’l-Óasìn adlı


dua, zikir ve evrâd konularını işleyen eserinin tercümesidir. İznikî, İmam Cezerî’nin
Timurleng’in kötülüklerinden ve zulümlerinden kurtulmaya vesile olması amacıyla
yazdığı bu eseri, aynen tercüme etmiştir. Ancak esere “Minheci’d-dìn” adını

7
Eser hakkında ayrıntılı bili için bkz.: Ahmet Ateş, “Anadolu Kütüphanelerindeki Bazı Mühim El
Yazmaları”, TDED, C. VIII, İstanbul 1958, s. 93-94; Dr. İsmet Cemiloğlu, 14. Yüzyıla Ait Bir
Kısas-ı Enbiyâ Nüshası Üzerinde Sentaks İncelemesi, TDK Yay.: 602, Ankara 1994, s. XIV vd.
87
eklemiştir. Yazdığı eserlere isim verme geleneğini bu eserinde de görmekteyiz.
İznikî, kendisinin bu kelimeyi neden eklediğini de eser içerisinde belirtir. Ayrıca yeri
geldikçe kendisinden de nasihat ve vaazlar eklemiştir. Eser, Emir Sultan Muhammed
Buharî adına tercüme edilmiştir. Bu eser bize İznikî’nin tasavvufî yönünü de
göstermesi bakımından önemlidir. Eser üzerinde Paşa Yavuzarslan tarafından yüksek
lisans çalışması yapılmıştır.8

1.2.5. ZÀdu’l-èİbÀd

İznikî’nin bir diğer eseri de ZÀdü’l-èİbÀd adlı eseridir. Bu eser İznikî’nin


Farşça bilgisini göstermesi bakımından ve tasavvufî yönünü göstermesi bakımında
oldukça önemlidir. Bu eser, Ebû Bekir bin Muhammed es-Seylânî’nin Farsça olarak
kaleme aldığı Necâtu’z-Zâkirîn adlı kitabının tercümesidir. 64 bab şeklinde
düzenlenmiş olan bu eserde, çeşitli dualar ve duaların faziletleri anlatılmaktadır.
İznikî bu eserini Çandarlı’nın torunu Çelebi Muhammed’in isteği üzerine tercüme
etmiştir.9

1.2.6. Terceme-i Faãlu’l-ÒitÀb

Hâce Parsâ’nın Farsça Faãlu’l-ÒitÀb adlı eserinin Türkçe tercümesidir.


Tasavvuf konusunda bilgiler veren bu eser, Timurtaş Paşa’nın oğlu Umur Bey
tarafından tercüme ettirilmiştir. Eserin vakıf kaydı YEBEK Ulucamii 436 numarada
yer alan Enfesü’l-Cevâhir nüshasında yer almaktadır. Eser hakkında Murat Küçük
tarafından yüksek lisans çalışması yapılmıştır. 10

1.2.7. Münebbihü’r-RÀúidìn

8
Paşa Yavuzarslan, Mûsâ bin Hâcı Hüseyin el-İznikî, Terceme-i Óısnu’l-Óasìn fì-Minheci’d-dìn,
(Giriş-İnceleme-Tenkitli Metin-Dizin), Ankara Ü., SBE., (Basılmamış) Yüksek Lisans Tezi, Ankara
1993.
9
Ayrıntılı bilgi için bkz.: Paşa Yavuzarslan, a.g.e., s. 4 vd.
10
Bu eser hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.: Murat Küçük, MÿsÀ bin ÓÀcı Óüseyin İznikì, Terceme-i
Faãlu’l-ÒiùÀb, (Giriş-İnceleme-Metin-Dizin) Ankara Ü., SBE., (Basılmamış) Yüksek Lisans Tezi,
Ankara 1996.
88
Bu eser hakkında en geniş çalışma Paşa Yavuzarslan tarafından doktora
çalışması olarak hazırlanmıştır. Bu eser, Türk ahlakı ve kültürü açısından son derece
önemli bir eserdir. Ayrıca İznikî’nin ömrünün son dönemlerinde yazmasından dolayı,
dili artık olgunluk seviyesinde ve üslubu tam anlamıyla şekillenmiştir. Bu sebeple bu
eser birçok araştırmacı tarafından önemli bulunmuştur.11Konusu İslam ahlâkı ve
kültürü olan bu eserde, müellif İslam âlimlerinden aktarmalar yaparak sosyal hayatla
ilgili konuları örneklerle aktarmaktadır. Eser, 15 ana bölümden oluşmaktadır, her
bölümde insan organlarıyla işlenen iyilik ve kötülüklerden bahsedilmektedir.12

2. ENFESÜ’L-CEVÂHİR’İN GENEL TANITIMI

2.1. ESERİN ADI

MÿsÀ bin ÓÀcı Óüseyin İznikì tercüme ettiği ve telif olarak ortaya koyduğu
eserlerinde mutlaka eserin ismini belirtmiştir. İznîkî’nin bir tercüme geleneğinde
yetiştiği muhakkaktır. Bu anlayış çerçevesinde kendi üslubunu oluşturmuş ve
tercüme eserlerinde dahi ince bir anlam dairesi içerisinde eserlerine isim vermiştir.
İznikî, incelediğimiz Kur’an tercümesine de Enfesü’l-Cevâhir ismini vermiştir. Bu
konuda araştırmacılar ihtilaf etseler de biz eser nüshalarından ve kendi el yazısıyla
ortaya koyduğu nüshadan anladığımız üzere eserin ismini Enfesü’l-Cevâhir olarak
kabul ediyoruz. Bu isim hakkında yapılan tartışma ve sonuçları Abdülbaki Çetin
tarafından hazırlanan “Ebü’l-Leys Tefsiri’nin Türkçe Tercümesi Üzerine” adlı

11
Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz.: Paşa Yavuzarslan, a.g.e., s. 5 vd.
12
Eser hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.: Yavuzarslan, Paşa, MÿsÀ bin ÓÀcı Óüseyin İznikì:
Münebbihü’r-rÀkidìn (Uyurları Uyandurucu), Cilt I, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 2002.
89
makalede ayrıntılı olarak verildiği için tekrar değinmedik.13Şimdi Enfesü’l-Cevâhir
isminin geçtiği nüsha örneklerine değinelim:

- Bursa Yazma ve Eski Basma Eserler Kütüphanesi (YEBEK), Ulucami


436 numaralı nüsha

[1 a]

El-cildü’å-åÀnì min Tefsiri Enfesi’l-Cevâhir. Ellefehÿ ve reccemehÿ Ebu’l-


Faøl MÿsÀ bin ÓÀcı Óüseyin el-èİzniúì èufiye èanhumÀ” ( Bu kaydın altında Umur
Bey’e ait 857/1453 tarihli vakfiyesi yer almaktadır.)14

Temme kaydı:

“ Temme’l-cildü’å-åÀnì min tefsìri kitÀbi Enfesi’l-CevÀhir. Ellefehÿ el-


èabdü’l-faúr Ebu’l-Faøl MÿsÀ bin Óacı Óüseyin bin èİsÀ el-èİzniúì èafa’l-lÀhu
èanhüm ve li-cemìèi’l-müéminìne ve’l-müéminÀt. Ve yetlÿhü baèdehü el-cildü’å-åÀnì
bi èavni’l-lÀhi èafvü’l-àaffÀr ve huve eróamü’r-rÀóimìn.”

- Ankara İlahiyat Fakültesi 37486 numaralı nüsha

Sözünü ettiğimiz bu nüsha çalışmamızda esas aldığımız nüshadır.

Temme kaydı : [234 a/13-14-15]

Elóamdüli’l-lah vaóde èÀlì itmÀm heõe’l-cildi’l-evvel (14) min tefsìri’l-


Enfesü’l-CevÀhir ve yetlÿ baède’l-cildi’å-åÀnì min evvel (15) sÿreti’l-EnèÀm ”

- Kütahya Vahit Paşa Kütüphanesi 4286 numaralı nüsha

13
Eserin ismi konusunda ihtilaflar ve netice için bkz.: Abdulbaki Çetin, “Ebu’l-Leys Semerkandî
Tefsirinin Türkçe Tercümesi Üzerine”, Selçuk Ünivesitesi Türkiyat Arastırmaları Enstitüsü,
Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Konya, Haziran 2007, s. 60-75.
14
Vakıf kayıtlarıyla ilgili ve müellif hattıyla oluşturulan takım hakkında bilgi için bkz.: Abdülbaki
Çetin, a.g.m., s. 65., 59.dipnot.
90
(1.cilt son sayfa) Eksik ve hatalı okumalarımız olabileceği için aynen aktarma gereği
duyduk.

“ Temme taórìru’l-cildi’l-evvel min tefsìr-i Enfesi’l-CevÀhir. Bi-èinÀyeti’l-lÀhi’l-


meliki’l-úÀdir. èAn yedi øaèifi’l-èibÀd. İbrÀhìm bin Muóammed el-Óaúúarì. àafara’l-
lÀhu lehÿ velu’d-dìn (?) ve’l-müéminìn ve’l-müéminÀt. El-aóyÀ-i minhum ve’l-mevt.
Fì evÀ’ìl (?) şehr-i ãafri’l-muôaffer. Fì sene aóadiye ve sebèìne ve tesmeèìn (?). Min
hicreti’n-nebiyyi èaleyhi’ã-ãelÀtü ve’s-selÀm. Ve èaleyye veduh (?) aãóÀbi (?) ve’t-
tabièìne’l-cemèìne.”

“ Her ki diler raómet-i Óaú úazana. FÀtióÀ oúıya bunı yazana. FÀtióÀ”

- Millet Kütüphanesi 06 Hk 1908 numaralı nüsha

Millet Kütüphansei 06 Hk 1908 numarada yer alan nüshanın baş tarafında


eserin ismi kırmızı mürekkeple yazılmıştır. Aşağıda bu bölümü de aynen aktaracağız.
Bu eseri Kütahya Kütüphanesi’nde yer alan nüshanın dördüncü cildi ile
karşılaştırdığımızda birebir uyuştuğunu gördük. Nesih hatla yazılmış olan bu nüsha
125 varaktan olşmaktadır. Bu eser dördüncü cilt olarak belirtilmektedir. Milli
Kütüphane’de araştırmalarım sırasında bu nüshanın diğer ciltlerini bulamadım.
Kütüphane kayıtlarında bu nüshanın sadece dördüncü cildi yer almaktadır.

91
“El-cildü’r-rubèi min Tefsir-i Enfesi’l-CevÀhir.”

Yukarda belirttiğimiz nüshalardan başka eserin isminin Enfesü’l-Cevâhir”


olduğunu yazan nüshalar da vardır. Abdülbaki Çetin, sözünü ettiğimiz makalede
bunlara değinmiştir.15 Biz çalışmamızda, daha önce yer verilmeyen nüshalardan
örneklere değindik.

İsmail Hikmet Ertaylan, Ahmed-i Dâî’nin Ebu’l-Leys tefsiri tercümesi olarak


kabul ettiği Kütahya Molla Bey (şimdiki yeri, yukarda belirttiğimiz üzere, Kütahya
Vahit Paşa Kütüphanesi 4286 numaradır. Dört cilt de bu numara altında
toplanmıştır.) 4286-4289 numaradaki “Enfesü’l-Cevâhir” için “ eserin sonunda
müstensih yine “Enfesü’l-Cevâhir” adını kullanmak hatasına düşmüştür. Enfesü’l-
Cevâhir Musâ İznikî’nin Hâzin’den tercemesinin adı olduğu muhakkaktır. Bunu isbat
eden, müellifin kendi el yazısı ile Umur Beğ’e ithafen yazmış olduğu nüshadır” 16 der.
Sözlerinde devam eden Ertaylan, “ daha birçok tefsir nüshalarına İbn Arapşah,
Musa İznikî adları verildiği halde bunların Ahmed-i Dâ’î tefsiri nüshaları olduğu
görülmektedir” şeklinde belirtir. Bunu da eserde geçen “ dâ’î” mahlasına
bağlamaktadır. Ancak aşağıda İznikî’nin diğer eserlerinden vereceğimiz örneklerden
de anlaşılacağı üzere İznikî de bu mahlası kullanmaktadır. Ve bunu hemen hemen
bütün eserlerinde görmekteyiz. Ayrıca yukarda “Enfesü’l-Cevâhir” isminin geçtiği
birbirinden farklı yerlerde ve zamanlarda istinsah edilmiş nüshalara baktığımızda bu
kadar çok müstensih hatası olduğu düşünülemez. Müellifin kendi el yazısı olan
nüshada da eserin isminin “Enfesü’l-Cevâhir” olduğu görülmektedir. Bu bakımdan
eserin ismini “ Enfesü’l-Cevâhir ” olarak kabul etmek en doğrusudur.

15
Abdülbaki Çetin, a.g.m., s. 60 vd.
16
İsmail Hikmet Ertaylan, Türk Edebiyatı Örnekleri VII, Ahmed-i Dâ’î, Hayatı ve Eserleri,
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1952. s. 145- 146 (Ertaylan, s. 146’da 1.
dipnotta “Tefsire dâir çıkacak tedkiknâmede gösterilecektir.” diye belirtmektedir. Ancak
araştırmalarım sonucu bu esere rastlamadım.)
92
İsmail Hikmet Ertaylan’nın bu eserin Ahmed-i Dâ’î’ye ait olduğunu ileri
sürmesi birçok araştırmacı tarafından kabul görmüştür. Ertaylan’a göre tefsir
tercümesinin Ahmed-i Dâ’î’ya aidiyeti içinde geçen “dâ’î” mahlaslarından
anlaşılmaktadır. Ertaylan, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi TY 1190
numarada yer alan nüsha hakkında şunları söylemektedir17:

“ Bu nüsha Sahib Molla kitaplarındandır. Üzerinde “Ebu’l-Leyå tefsîri


tercümesi” ve “El-cildi evvel, Tefsîr-i şerîf-i Ebü’l-Leyå” dedikten sonra da “
Enfesü’l-Cevâhir” yazar ki yanlıştır. Tefsir, hakikatte Dâ’î’nin tefsiridir. Fakat
ondan hiç bahsolunmamıştır. Sarîh surette kimseye izâfe edilmemiştir. Yalnız
“Enfesü’l-Cevâhir” adı verildiğine göre Ebu’l- Faøl MÿsÀ ibn-i elhac Óüseyin ibn-il
İsÀ el-İznikî’nin Ebu Hâzin’in “Lübâb” adlı tefsirinden yapmış olduğu tercüme ile
karıştırılmış olduğu anlaşımaktadır.” 18

Sözü edilen eseri incelediğimde bu nüshanın bizim incelediğimiz nüsha ile


birebir uyduğunu gördüm. Ertaylan eserin içerisinde geçen “dâ’î” mahlası dolayısıyla
Ahmed-i Dâ’î’ye ait olduğunu belirtir. Ancak Ahmed-i Dâ’î’ye atfettiği Kütahya
nüshasını incelediğimizde de Ahmed-i Dâ’î’ye yönelik eser içerisinde hiçbir kayda
rastlayamayız. Ertaylan, İstanbul Üniversitesi’nde bulunan nüshanın sonunda yer
alan teme kaydının da yanlış değerlendirme sonucu yazıldığını aktarır. Temme kaydı
şu şekildedir:

“Temme cildü’l-evvel min tefsîr Enfesü’l-Cevâóir ve yetlÿhü baède’l-cildi’å-


åÀnî min evveli sÿrati’l-enèÀmi temmet….”

17
Enfesü’l-Cevâhir’in İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Bölümü 8248 numara ile
Süleymaniye Kütüphanesi Fatih Bölümü 631 numarada kayıtlı nüshaların başına yer alan manzum
kısım, Ahmed-i Dâ’î’ye atfedilerek bazı çalışmalara konu olmuştur. Bu çalışmalar şunlardır: Mustafa
Özkan, “ Ahmed-i Dâ’î’nin Tercüme-i Tefsir-i Ebü’l-Leys es-Semerkandî mukaddimesi”, Türk
Dili ve Edebiyatı Dergisi, XXIX, İstanbul 2000, s. 177-188. ; Ayrıca bkz.: Abdurrahman Özkan, “
Ahmed-i Dâ’î’nin Tefsir Tercümesi’nin Manzum Mukaddimesi ve Dil Özellikleri”, Selçuk
Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S. 11, Konya 2002, s. 1-
57.
18
İsmail Hikmet Ertaylan, a.g.e., s. 141.
93
Yukarda verdiğimiz kayıt, üzerinde çalıştığımız nüshanın sonunda da aynen
yer almaktadır. Dolayısıyla bu kadar farklı nüshada aynı kaydın yer alması,
yaptığımız nüsha karşılaştırmalarından da anladığımız kadarıyla, sadece bir yanlış
kayıt edilmiş bir isim olarak düşünülmemelidir. Eserin ismi ve “dâ’î” mahlası
hakkında yer alan görüşler, eserin yazarı hakkındaki görüşler Abdülbaki Çetin
tarafından daha önce sözünü ettiğimiz makalede belirtildiği için tekrar değinmedik.
Ancak Abdülnaki Çetin ve Ertaylan tarafından görülmeyen nüshalarda yer alan
“Enfesü’l-Cevâhir” ismine yer verdik. Bütün bu araştırmalar sonucu eserin isminin
Enfesü’l-Cevâhir olduğunu söyleyebiliriz.

2.2. KONU, ŞEKİL, HACİM

Eser, Ebu’l-Leys es-Semerkandî’nin yazmış olduğu Kur’an tercümesinin


tefsiridir. Müellif eserine Enfesü’l-CevÀhir adını vermiştir. Üzerinde çalıştığımız
nüsha 234 varaktan oluşmakta ve her bir sayfada 25 satır bulunmaktadır. Harekesiz
nesih hattıyla yazılan nüsha Ankara İlahiyat Fakültesi Kütüphanesi 37486 numarada
kayıtlıdır.

2.3. NÜSHALARI

İncelemesini yaptığımız Enfesü’l-CevÀhir’in çeşitli kütüphanelerde pek çok


nüshası bulunmaktadır. Eser Terceme-i Tefsir-i Ebu’l-Leys es-Semerkandî adıyla da
bilindiğinden bazı kütüphanelerde bu isimle kayıtlıdır. İlerleyen sayfalarda
değineceğimiz üzere eser üç isim adına ithaf edilmektedir. Bunlar, İbni Arapşah,
Ahmed-i DÀèì ve MÿsÀ bin ÓÀcı Óüseyin İznikì’dir. Ahmed-i DÀèì’ye atfedilen bazı
nüshaların belli bölümleri üzerinde akademik çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalara
da ilerleyen sayfalarda değineceğiz. Nüshaları tanıtırken genel anlamda kütüphane
kayıtlarında yer alan terimleri kullanmaya özen gösterdim. Şimdi Enfesü’l-CevÀhir
adıyla kayıtlı olan nüshaları, kütüphane kayıtlarında yer aldığı şekilde ve kısa notlar
ekleyerek, taplo halinde belirtelim:

94
2.3.1. Ankara Milli Kütüphane’de Bulunan Nüshalar:

2.3.1.1.

Genel Bilgiler Özellikleri Notlar

Arşiv Numarası 06 Mil Yz B 470 (a) Boyut 295x210- Söz başları, âyetler ve hadisler kırmızı
(Dış-İç) 220x145 mm. mürekkepli, şirazesi dağınık, şemseli,
Eser Adı Enfesu'l-Cevâhir harap sırtlı, kahverengi meşin kaplı,
Yaprak: 326 mukavva bir cilt içerisindedir. Kitab
Yazar Adı adı 1a’da bir etikete Cevahirül-Anbar
Satır: 17 diye kaydedilmiştir. Nüshayı
Müstensih incelediğimde temel aldığımız eserden
Yazı Türü: Harekeli Nesih farklı olduğunu gördüm. Bakara
İslam Dini - Tefsir sûresinin 26. âyetinden Maide
Konu
Tercüme ve Teviller Kağıt türü: Çapa filigranlı sûresinin 120. âyetine kadar olan
kısmının tefsiridir. 3. yapraktan sonra
Dili Türkçe
ne kadar olduğunu belirleyemediğim,
bir miktar eksiklik vardır. Cildin iç
Telif Tarihi Hicri (
0 (0) yüzünde Mehmed b. el-Hac Ali
Miladi )
Ağanın 1137 (1724) tarihli temellük
kaydı ve mührü vardır. Kütüphane
İstinsah Tarihi Hicri
967 (1559) kayıtlarına göre Abdullah Öztemiz’den
( Miladi )
satın alınmıştır. Bu eserin CD’sini
alma imkânım oldu.
İstinsah Yeri

Bulunduğu Yer Milli Kütüphane, Ankara

Milli Kütüphane Yazmalar


Koleksiyon
Koleksiyonu

Dvd Numarası

2.3.1.2.

Genel Bilgiler Özellikleri Notlar

Arşiv Numarası 60 Hk 78 Boyut 209x145-160x100 Ayetler kırmızı, tercüme bölümü


(Dış-İç) mm. siyah mürekkeple yazılmıştır.
Eser Adı Enfesu'l-Cevâhir Yaldız şemseli zencirekli siyah
Yaprak II+225 meşin mukavva ciltli, yaprakları
MÿsÀ bin ÓÀcı Óüseyin lekeli, mıklebi düşmüştür. Burada
Yazar Adı
el-İznikì Satır 21 yer verdiğim terimler kütüphane
kayıtlarında aynen yer almaktadır.

95
Müstensih Yazı Türü Nesih Kapağın iç yüzünde birinci sayfada
konuya göre düzenlenmiş fihrist
İslam Dini - Tefsir Üçlü kopça, çiçek, vardır. Fatiha suresinden Âl-i İmrân
Konu Kağıt türü
Tercüme ve Teviller arma filigranlı suresinin sonuna kadardır.
Arkasında yedi boş yaprak vardır.
Dili Türkçe 1a’da İsmail Paşa4ya ait 1217
(1802) tarihli bir vakıf kaydı vardır.
Telif Tarihi Hicri ( Bu eserin CD’sini alma ve inceleme
-------
Miladi ) imkânım oldu. İlerleyen sayfalarda
tekrar değineceğiz.
İstinsah Tarihi Hicri
------
( Miladi )

İstinsah Yeri --------

Bulunduğu Yer Milli Kütüphane, Ankara

Tokat İl Halk
Koleksiyon
Kütüphanesi

Dvd Numarası 1702

2.3.1.3.

Genel Bilgiler Özellikleri Notlar

Arşiv Numarası 50 Ür 262 Boyut 290x200- Mıklebli meşin bez cilt içerisindedir.
(Dış-İç) 200x120 mm. Söz başları kırmızı ve salbek
Eser Adı Enfesu'l-Cevâhir şemselidir. Bu nüshanın Topkapı
Yaprak IVb-245 Sarayı Müzesi Kütüphanesi Türkçe
Yazar Adı yazmalar bölümü II. 365 numrada
Satır 27 da yer aldığı kütüphane kayıtlarında
Müstensih yer almaktadır. Ancak Topkapı
Yazı Türü Nesih Sarayı’ndaki nüshayı görme
İslam Dini - Tefsir Tercüme ve imkânım olmadı. Bu nüshanın
Konu
Teviller Ok yay CD’sini alma imkânım oldu. Esri
Kağıt türü
filigranlı ayrıntılı olarak incelediğimizde
Dili Türkçe
Ankara İlahiyat Fakültesi’nde 37486
numarada bulunan eserle küçük
Telif Tarihi Hicri (
0 (0) farklar haricinde aynı olduğunu
Miladi )
gördük. Bu eser, kütüphane
kayıtlarına göre, Nevşehir’den
İstinsah Tarihi Hicri
1004 (1595) getirilmiştir.
( Miladi )

96
İstinsah Yeri

Bulunduğu Yer Milli Kütüphane, Ankara

Nevşehir Ürgüp Tahsin Ağa


Koleksiyon
İlçe Halk Kütüphanesi

Dvd Numarası

2.3.1.4.

Genel Bilgiler Özellikleri Notlar

Arşiv Numarası 06 Hk 4680 Boyut 250x179- Ayetler kırmızı, salbek şemseli, cildi
(Dış-İç) 186x122 mm. çok yıpranmış kahverengi meşin
Eser Adı Enfesu'l-Cevâhir mukavvadan oluşmaktadır. Eserin
Yaprak 232 yaprakları lekeli ve oldukça
Yazar Adı yıpranmış halde bulunmaktadır.
Satır 21 Kütüphane görevlilerinin söylediğine
Müstensih ------- göre uzun zaman önce bakıma
Yazı Türü Nesih alınması kararı alınmış ancak hala bu
İslam Dini - Tefsir Tercüme karar uygulanmamış. Eser, Kehf
Konu
ve Teviller Kağıt türü El filigranlı suresinin 27. ayetinden Fatır suresinin
sonuna kadardır. Kütüphane
Dili Türkçe kayıtlarına göre Top. A. YAZ. I. 7-8
23 bant nolu eserle başı tutmakta.
Telif Tarihi Hicri (
------ Kayıtlarda belirtildiğine göre eser,
Miladi )
Abdulbaki Pektaş’tan satın alınmıştır.
Bu şahsın eser üzerinde birkaç yerde
İstinsah Tarihi Hicri
------- ismi yazıyor. Bu nüshanın da CD’sini
( Miladi )
alma imkânım oldu.

İstinsah Yeri -------

Bulunduğu Yer Milli Kütüphane, Ankara

Ankara Adnan Ötüken İl


Koleksiyon
Halk Kütüphanesi

Dvd Numarası 1454

2.3.1.5.

Genel Bilgiler Özellikleri Notlar

97
Arşiv Numarası 06 Hk 1908 Boyut (Dış- 315x215-190x125 Sırtı deri, dış kısmı yeşil renkli defter kağıdı
İç) mm. kaplı mukavva cild bulunmaktadır. Eser 4.cilt
Eser Adı Tefsîru Enfesü'l-Cevâhir olarak belirtilmekte ve Yasin suresinden
Yaprak 126 başlamaktadır. Yasin suresinden öne eserin

Yazar Adı MÿsÀ bin ÓÀcı Óüseyin İznikì ismi çerçeve içerisinde yer almaktadır. Eserin
Satır 17 adı çerçeve içerisinde Enfesü’l-Cevâhir olarak
belirtilmektedir. Ayetler ve cetveller kırmızı
Müstensih
Yazı Türü Harekeli Nesih mürekkeple, tercüme kısmı ise siyah
mürekkeple yazılmıştır. Kütayha Vahit Paşa
İslam Dini - Tefsir Tercüme ve
Konu Kütüphanesi’nde 4286 numarada bulunan dört
Teviller Harf arma
Kağıt türü ciltlik eserin dördüncü cildi ile küçük nüsha
filigranlı
farkları haricinde birebir uymaktadır. Eserin
Dili Türkçe
CD’sini alma imkânım oldu. İlerleyen
sayfalarda tekrar değineceğim.
Telif Tarihi Hicri (
0 (0)
Miladi )

İstinsah Tarihi Hicri (


0 (0)
Miladi )

İstinsah Yeri

Bulunduğu Yer Milli Kütüphane, Ankara

Ankara Adnan Ötüken İl Halk


Koleksiyon
Kütüphanesi

Dvd Numarası 1304

2.3.1.6.

Genel Bilgiler Özellikleri Notlar

Arşiv Numarası 06 Mil Yz B 311 Boyut 298x202 Eser şirazesi dağınık ciltsiz bir
(Dış-İç) 225x140 mm. haldedir. Eseri incelediğimizde birinci
Eser Adı Tefsiru Enfesi'l-Cevahir cilt olarak hazırlandığı
Yaprak 1.c. (22 ) anlaşılmaktadır. Tam tefsir olmakla
Yazar Adı birlikte baş kısmında eksiklikler
Satır 23 vardır. Eser 11a’dan başlamaktadır.
Müstensih Eseri incelediğimde anlaşıldığı üzere,
Yazı Türü Harekeli Nesih Enam suresinde bitmektedir. Ayetler
İslam Dini - Tefsir kırmızı, tercüme kısmı ise siyah
Konu
Tercüme ve Teviller Kağıt türü Abadî mürekkeple yazılımıştır. Eser, uzun
zaman tamir görmemiş, yapraklarını
Dili Türkçe rutubet ve leke kaplamıştır. Kütüphane
kayıtlarında satın alma olarak geçen
Telif Tarihi Hicri (
---------- eser, Abdullah Öztemiz’den alınmıştır.
Miladi )
Eserin bazı yerlerine bu isim kurşun

98
İstinsah Tarihi Hicri kalemle yazılmıştır. Bu eserin de bir
------------
( Miladi ) kısmını CD olarak alma imkânım
oldu.
İstinsah Yeri ------

Bulunduğu Yer Milli Kütüphane, Ankara

Milli Kütüphane Yazmalar


Koleksiyon
Koleksiyonu

Dvd Numarası 675

2.3.2. Bursa İnebey Yazma Eser Kütüphanesi’de Bulunan Nüshalar

2.3.2.1.

Aşağıda belirttiğimiz nüshanın haricinde aynı numarada farklı ebatta bir


nüsha daha mevcuttur. Boyutları 195x125-203x210 mm, harekeli nesihle yazılmış ve
cildi abâdi öküz başı filigranlıdır. Bu eserin aşağıda belirttiğimiz nüshadan başka
hiçbir farkı yoktur. Yine aşağıda belirttiğimiz aynı numarada farklı hatla yazılmış bir
eser daha vardır. Dolayısıyla belirttiğimiz numarada üç tane nüsha vardı ve üçüde
birbirinin aynıdır. Sadece cild ve hat özellikleri bakımından küçük farklılıklar vardır.
Üçüncü nüsha 307 b’de iki satır manzum bir beyt ve tarihsiz bir mühür vardır.

99
Genel Bilgiler Özellikleri Notlar

Arşiv Numarası 16 Ha 142 Boyut 195x125- Eser Bursalı Mehmet Tahir


(Dış-İç) 302x210 mm. tarafından incelenmiştir.
Eser Adı Enfesu'l-Cevâhir Osmanlı Müellifleri eserinde
Yaprak 307 belirtmiştir. Eseri
Ebûl-Fazl Mûsa b. Hüseyin el-İznîkî (öl. incelediğimde şu bilgiler
Yazar Adı
833/1429) 19 Satır 17 görülmektedir: Eser, adi
başlıklı cetveller, metinde

Müstensih Yazı ayetler kırmızı mürekkep ile


Harekeli Nesih
Türü yazılmış, sayfalar bitkisel
motifli orta şemseli ve
Konu İslam Dini - Tefsir Tercüme ve Teviller
ceetvellidir. Sayfalar üzerinde
Beyaz abâdî,
Kağıt köşebend bulunmaktadır.
Dili Türkçe kalın, aharlı
türü Cildi tamir görmüş mıklebli,
filigranlı
tabarengi deridir. Kehf
Telif Tarihi Hicri ( Miladi ) 0 (0)
suresinin 27. ayetinden Yasin
suresine kadar devam
İstinsah Tarihi Hicri (
958 (1550) etmektedir. Osmanlı
Miladi )
Müellifleri c. 2, s. 14’te
Ulucami 435-36 numaradaki
İstinsah Yeri
yapıtlarda Hazin tefsirinin
tercümesi olduğunu yazdığı
Bulunduğu Yer Bursa İnebey Yazma Eser Kütüphanesi
belirtilir. Bu sebeple mütercim
kaydı da buradan alınmıştır.
Koleksiyon Haraççıoğlu Koleksiyonu İncelemem sırasında bu eserin
diğer nüshalarla da
Dvd Numarası karşılaştırmasını yaptım.
Kanaatimce bu eser
BEYEK’te Ulucami 436
numaralı nüshanın farklı bir
tarihte istinsah edilmiş
devamıdır. 1-40 ve 235-307
varakları rutubet lekesi
taşımakta. BEYEK Ulucami
435’te yer alan eserden
anlaşıldığı üzere mütercimin
838 H. de hayatta olduğu
anlaşılmaktadır. 307 b de
Farsça fadeli, okunamayan bir
mühür var.

19
Burada kütüphane kayıtlarında yer alan bilgiye yer verdik. İznikì’nin bu tarihte öldüğü konusunda
ihtilahlar vardır. Buna ilerleyen sayfalarda tekrar değineceğiz.
100
2.4. ÜZERİNDE ÇALIŞTIĞIMIZ NÜSHANIN TANITIMI

Üzerinde çalıştığımız nüsha Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi 37486


numarada yer almaktadır. Harakesiz nesih hattıyla yazılan eser 234 varaktan
oluşmaktadır. MÿsÀ bin ÓÀcı Óüseyin İznikì tarafından yazılan eserin kimin
tarafından istinsah edildiği belirtilmemektedir. Kayıt numarası olarak 41786
numarası gözükmekte ve kitabın sırtında 297.211/ İZN.E yazısı bulunmaktadır. Her
bir sayfa 25 satırdan oluşmakta ve kitabın boyutları 265x165- 205x105 olarak
belirtilmektedir.

Vakıf kaydı:

[1a]

(1) Deòale ilÀ nemati ( nemmati?) mülk-i efkarunnÀsi (mülk-[i] efkarunnÀs?)


Muóammed bin Ali bin İlyÀs el-ÚaramÀnì bi’ş-şirÀ-i’ş-şerèiyyi fì medìneti
Kratova min MedÀyini’-r-Rÿm

(2) MuteveffÀ Erilmenoğlu (Erimenoğlu?)Hacı Mehmed Efendi’nin vakfı olduğu


işbu mahalline şerh verilip tarafımdan temhir (?) kılındı.

Fì 20 Şubat sene [1]313

(3) Yusuf Abbas Mahallesi ahÀlisinden müteveffÀnın mahdumu [mühür]

Bu kaydın altında, muhtemelen kütüphane görevlilerince veya eserin bulunduğu


bölümü düzenlemiş olan M. Esad Coşan tarafından, kırmızı kalemle yazılmış
Enfesü’l-Cevâhir yazısı yer almaktadır. Onun altında ise yine silinmiş yazılar
bulunmaktadır. Okuyabilinen bir yerde müellifin ismi yer alır. Burada MÿsÀ bin Óacı
Óüseyin el-İzniúì ismi yer almaktadır. Ancak bunun sonradan mı yazıldığı yoksa
önceden mi yazıldığı konusunda net bir bilgi söyleyemeyeceğim. Kütüphane

101
görevlisinin belirttiğine göre kırmızı kalemle yazılan yazı, silinen bölümlerden
okunarak daha sonradan yazılmıştır.

Temme kaydı:

Elóamdüli’l-lah vaóde èÀlì itmÀm heõe’l-cildi’l-evvel (14) min tefsìri’l-


Enfesü’l-CevÀhir ve yetlÿ baède’l-cildi’å-åÀnì min evvel (15) sÿreti’l-EnèÀm ”

2.5. YAZILIŞ TARİHİ

Üzerinde çalıştığımız eserin son sayfasında yer alan teme kaydından


anladığımız kadarıyla bu nüsha Rumi 1313 tarihinde istinsah edilmiştir. Eserin son
sayfasında şu bilgilere rastlıyoruz:

“Elóamdüli’l-lah vaóde èÀlì itmÀm heõe’l-cildi’l-evvel min tefsìri’l-Enfesü’l-


CevÀhir ve yetlÿ baède’l-cildi’å-åÀnì min evvel sÿreti’l-EnèÀm”

Eseri incelediğimizde hangi tarihte istinsah edildiğiyle ilgili bir bilgi


bulunmamaktadır. Ancak eserin vakıf kaydından bir sonuç çıkarabilmekteyiz.

2.6. ESERİN İZNİKÎ’YE AİTLİĞİ

2.6.1. İznikî’nin “ DÀèì ” Mahlasının Yer Aldığı Diğer Eserleri:

Musa bin Hacı Hüseyin İznikî’nin eserlerinde ismine sıfat olarak


kullandıklarından birisi de duacı anlamına gelen “dÀèì ” kelimesidir. Bu kelime daha
çok bir mahlas olarak düşünülmüş ve bazı araştırmacılar tarafından “ Ahmed-i DÀèì

102
”ye ait zannedilmiştir.20 İznikî’nin Enfesü’l-Cevâhir adlı eseri, Tefsir-i Ebu’l-Leys es-
Semerkandî adıyla da bilinmektedir ve bu eserde yer alan “ dÀèì ” kelimesi sebebiyle
Ahmed-i DÀèì ’ye atfedilmiştir.21 Eserde yer alan “ dÀèì ” kelimesi tek başına yer
aldığı gibi, daha çok “ fakir dÀèì ”şeklinde yer almaktadır. Biz bu kelime grubunun
İznikî’nin diğer eserlerinde de yer aldığını tespit ettik. Hatta bu kelime İznikî’nin tam
ismini söylediği eserlerinde de yer almaktadır. Şimdi sırasıyla bu mahlas olarak
kabul edilen bu kelimenin bulunduğu bölümlere yer verelim:

2.6.1.1. “ Terceme-i Faãlu’l-ÒiùÀb ” Eserinde:

“[4 a] AmmÀ Allahu TeèÀlÀ’ya óamd-i keåìr úılduúdan ãoñra ve Resÿl’e (2)
(èaleyhi’s-selÀm) ãalavÀt-ı èazìz olduúdan ãoñra bu dÀèì faúìr ki Ebu’l-Faøl MÿsÀ bin
ÓÀcı Óüseyin İzniúì’dür, (3) ‫ﻣﻨﯿﻦ‬ ‫ٲﻟﻤ‬‫ﺟﻤﯿﻊ‬‫ﻋﻦ‬‫و‬‫ﻋﻨﮭﻤﺎ‬‫ﻋﻔﻰ‬. Bu kitÀb-ı şerìf[i] (4)
tercüme úılmaàa bÀèiå ve dÀèì ol oldı kim ‫( اﻣﯿﺮاﻻﻣﺮا و ﻣﻠﺠﺎءاﺻﺎﺣﺐ اﺟﻮد‬5)

‫( واﻟ ﺮ م واﺣﺴﻦ اﻻﺧﻼﻖ واﻟﺸﯿﻢ زاداﷲ ﻓﻀﻠﮫ واﻓﻀﺎﻟﮫ واﻟﺤﺞ ﻓﻰ اﻟﺪارﯾﻦ اﻣﺎل و ﺣﺴﻦ ﻗﺎﻟﮫ و ﻓﻌﺎﻟﮫ‬6)
Umur Beg Çelebi İbni Timutaş (Temurtaş) Paşa tevúìè-i hümÀyÿn (7) irsÀl idüp eyle
iltimÀs úılmışlar kim şeyòü’ş-şüyÿò ezhedü’z-zühedÀé ve aèlemü’l-èulemÀé (8) şeyò
Muóammed PÀrsÀ’nuñ ( ‫ ) ﻓﻮ راﷲ ﻣﻀﺠﻌﮫ‬teélìfi ki cemè itmiş èulÿm-ı şerìèatdan ve
beyÀn-ı ùarìúatdan (9) şöyle ki gerekdür basù itmiş óaúìúat gülistÀnından èandelìb
olup (10) ötmiş anı bu Türkì lisÀn üzere tercüme úılavuz ki èumÿma fÀyide ola ve
åevÀbı èinda’l-lah (11) zÀyid ola. Pes ol emre imtiåÀl gösterüp bu efúaru’l-fuúarÀ
daòı Óaú TeèÀlÀ’dan (12) èavn u èinÀyet ùaleb idüp ve anuñ luùfına ve iósÀnına
iltimÀd úılup ve seyyidü’l-mürselìnden (13) (èa.m ) ùaleb-i himmet idüp ve ervÀó-ı

20
İsmail Hikmet Ertaylan, Türk Edebiyatı Örnekleri VII, Ahmed-i Dâ’î, Hayatı ve Eserleri,
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1952, s. 141.
21
İsmail Hikmet Ertaylan, a.g.e., s. 146
Abdülkadir İnan, “Kur’an’ın Eski Türkçe ve Oğuz-Osmanlıca Çevirileri Üzerine Notlar”,
Makaleler ve İncelemeler, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1998, Cilt II, s. 146
103
ãÀóÀbìden istimdÀd dileyüp mezÀr-ı meşÀyıò-ı kibÀrdan (14) naãr ùaleb idüp Óaú
TeèÀlÀ’dan istiòÀre ve istièÀnet úılduúdan ãoñra tekrÀr-ıla bu işe (15) iúdÀm idüp
ibtidÀ úılduú. Şol recÀ üzere ki ol mücìbü’d-duèÀ Raéÿfur’r-Raóìm nÀãır-ı èaùÿf (16)
muèÀvin olup bu øaèìf, naóìf úulına ilhÀm birle ùarìú-i åevÀb üzere òatmine (17)
irgürüp ebter úomaya. (…) ”22

2.6.1.2. “ Terceme-i Óıãnu’l-Óasìn Fì Minheci’d-dìn”Eserinde:

Mûsâ Hacı Hüseyin İznikî, sözünü ettiğimiz bu eserinde, kendi ismini eserin
son kısımlarında zikretmiştir. Eserin baş kısmında yer alan manzum kısımda ise
isminin yerine sıfat olarak kullandığı kelimeler göze çarpmaktadır. Bu beyitlere
burada değinmek yerinde olacaktır. “Sebeb-i Tercüme-i Kitâb” bölümünde şu şekilde
yer almaktadır:

[4a]

(1) Egerçi degüldi óara óÀlüme

Ki derc idedüm úÀlini úÀlime

(2) Velì yümniçün bu işi işledüm

Şeker aàacına èasel aşladum

(3) Çü ol ùÿùìyidi àıdÀsı şeker

Øaèìf arucuú ùabèi bala çeker

22
Terceme-i Faãlu’l-ÒiùÀb, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, nr. 1563, vr. 4a
Ayrıca Bkz.: Murat Küçük, Terceme-i Faãlu’l ÒiùÀb, Mûsa Hacı Hüseyin İznikî (Giriş-İnceleme-
Metin-Dizin), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı,
(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) Ankara 1996, s. 9-10.

104
(4) Kimerse ki bulmaya èıùr-ı laùìf

Gerek ola èaùùÀrile ol óarìf

(5) TÀ anuñ úoúusından ala naãìb

Dimaàına ire bu èıùr-ı èacìb

(6) Çü ol úoúulattı bu resme ùibi

Kim ola ãaça èıùrı bunuñ gibi

(7) Velì bu zaèìf daòı óaú faølile

Diler òalù ide nevèi ùıb beõlile

(8) TÀ taøèìf olup úoúusı yayıla

Faúìrler naãìb alalar bayıla23

Yukarda verdiğimiz örnek beyitlerde, özellikler yedinci beyitte, İznikî kendi


ismi için kullandığı sıfatlara yer vermiştir. Bunu belirttikten sonra, İznikî’nin aynı
eserde tam ismini belirttiği yere de temas edelim:

[ 160 b ]

(1) Pes saèÀdeti olan bu mertebeye ùaleb úılur kim varduúca ziyÀde (2) ola.
Anda ne naúã ola ne fenÀ, ol Àòiret mertebesidür (3) óÀãıl olmaz illÀ şol kim dünyada
gendülere (4) èÀfiyet óÀãıl úıldılar. Eger dilerseñ kim èÀfiyet nedür (5) bilesin daòı

23
Terceme-i Óıãnu’l-Óaãìn Fì Minheci’d-dìn, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi,
İsmail Saib Efendi I/133, vr. 4a/1-8
Ayrıca Bkz.: Paşa Yavuzarslan, Mûsâ Bin Hâcı Hüseyin İznikî, Terceme-i Óıãnu’l-Óaãìn Fì
Minheci’d-dìn (Giriş- İnceleme- Tankitli Metin- Dizin), (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) Ankara
1993, s. 7-8.
105
anuñ ùÀlibi olasın, bilgil bu èÀfiyet bÀbında söz (6) çoú bu bir baór-ı èamìúdür kimse
eknÀfına irişmez. AmmÀ (7) bu aóúaru’l-èibÀd ve úalìlü’z-zÀd fì-ùarìúi’l-maèÀd MÿsÀ
bin ÓÀcı Óüseyin (8) bin ÌsÀ (àafarallÀhu èanhum) kim gendü şehirinde àarìbdür ve
aóvÀlinde (9) müteóayyir kerìbdür ol baóirden ki èÀfiyet esrÀrlarıdur bir úaç (10)
úaùarÀt ùÀlibler üzerine neår eylesün. TÀ ki ol ùayyÀnlara andan birez (11) úanmaúlıú
gibi ola, hem bu kitÀb-ı şerìfüñ daòı òatmi bu kelÀm-ı (12) èÀfiyet üzere ola. Ümìõdür
kim buña muùùaliè olanlara (13) èÀfiyet óÀãıl ola. (…)24

Yukarda belirttiğimiz örnek metinde görüleceği üzere, İznikî kendisini


“fakir, zaif ve duaya muhtaç” bir kul olarak nitelendirmektedir. Bu sebeple de bazı
eserlerinde “faúir dÀèì” sıfatı göze çarpmaktadır. Kullanılan bu ifade, eserlerinde
kullandığı sıfatlarla da karşılaştırıldığında, bir mahlas olmaktan ziyade “ duacı kul,
aciz, fakir duacı” anlamında bir mütevazılık anlayışının ifadesidir.

2.6.1.3. “Münebbihü’r-RÀúidìn” Eserinde:

Mûsâ bin Hacı Hüseyin İznikî tarafından yazılan bir diğer eser de
“Uyuyanları Uyandırıcı” anlamına gelen “ Münebbihü’r-RÀúidìn” adlı eserdir. İznikî
bu eserinde de kendi ismini belirtmiştir. Eser üzerinde inceleme yaptığımızda,
İznikî’nin “ faúir dÀèì ” sıfatını burada da kullandığını tespit ettik. Şimdi İznikî’nin
kendi isminin ve kendisi için kullandığı sıfatların yer aldığı bölüme yer verelim:

24
Terceme-i Óıãnu’l-Óaãìn Fì Minheci’d-dìn, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi,
İsmail Saib Efendi I/133, vr. 160b/1-13
Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi Bölümü, nr. 626.
Süleymaniye Kütüphanesi, Mihrişah Sultan Bölümü, nr. 51
Ayrıca Bkz.: Paşa Yavuzarslan, a.g.e., s. 169.
106
“…(6) dÀèì MÿsÀ bin ÓÀcı Óüseyin daòı ol iltimÀs üzere bir úaç naãìóat
yazdum. Velìkin (7) àÀyetde vaútum ùarıdı … (9) … ve daòı bu kitÀba Münebbihü’r-
rÀúidìn deyü ad (10) virdüm”25

“ duèÀ úılsa bì-şek bì-şüphe (21) Óaú TaèÀlÀ anuñ duèÀlarını úabÿl édüp
murÀd-ı dünyevì ve murÀd-ı uòrevì ki [ 312 a ] vardur óÀs úılıvére faølıyla ve
keremiyle ki ol mucìbü’d-daèvÀtdur. (2) Şükr ü åenÀ-yı bì-óad ol pÀõişÀh óaøretine
olsun ki bu (3) øaèìf, naóìf, günÀh yükü altında béli ãınmış úulına kendünüñ faølıyıla
(4) muèÀvenet-i küllì úılup bunuñ bigi kitÀb-ı şerìf bunca letÀyif u (5) deúÀyıúlarıla
úalbine ilhÀm édüp òatmine érişdürdi. Ümìõdür ki (6) èÀm luùfından şol kimseleri ki
buña müùÀlaèa úılar tevfìú (7) refìú úılup anları bu fevÀyidlerile maóôÿô olup naãìb
almaúdan (8) maórÿm úılmaya. Ve recÀ ol óaøretden daòı budur kim bu øaèìf
sevÀdü’l- (9) vech úulı ki MÿsÀ İbni ÓÀcı Óüseyin İbni èÌsÀ’dur. (…)”26

Münebbihü’r-Râkidîn eserinin, Süleymaniye Kütüphanesi’nde üç nüshası


bulunmaktadır. Bunlardan birisi Serez Bölümü 1583’te bir diğeri de Nuruosmaniye
Bölümü 2187 ve 2611’de kayıtlıdır. Aşağıda örnek aldığımız bölüm, her üç nüsha ile
karşılaştırmalı olarak verilmektedir. “N” ile gösterdiğimiz Nuruosmaniye Bölümü
2187’de, “S” ile gösterdiğimiz ise Serez Bölümü’nde yer alan nüshalardır. Ayrıca
bazı okunmayan veya eksik olan bölümler için Süleymaniye Kütüphanesi
Nuruosmaniye 2611’deki nüshadan bakarak eksikleri tamamladık. Her üç nüshada da
aynı olan kısımları ise iki nüshanın ismini vererek Nuruosmaniye Bölümü’ndekini

25
Münebbihü’r-Rakidîn, Ankara Dil Tarih-Coğrafya Fakültesi Kütüphanesi M. Ozak I-408, vr. 1b/6-
10
Ayrıca Bkz.: Paşa Yavuzarslan, Münebbihü’r-Rakidîn I (Giriş-İnceleme-Tenkitli Metin), II
Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 2002, Cilt I, s. 17
26
Süleymaniye Kütüphanesi, Nuruosmaniye, nr. 2187/2611
Ayrıca Bkz.: Paşa Yavuzarslan, Münebbihü’r-RÀúidìn (Giriş-İnceleme-Metin-Dizin), Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı (Doktora Tezi), Ankara
1999, (Türk Dil Kurumu İstanbul 2002 I. Baskı)
107
esas aldık. Bu bölümleri önce Paşa Yavuzarslan’ın doktora çalışmasında tespit
etmiştik. Daha sonra eserleri Süleymaniye Kütüphanesi’nde inceleme fırsatımız oldu.
Paşa Yavuzarslan’ın tespitleriyle birlikte kendi tespitlerimizi de belirtecek olursak şu
bilgilere ulaşırız:

“ [N,S 1 b ] …(18) ve daòı Óaú TeèÀlÀ óaøretin şükr ü åenÀyıla ve resÿlini


medó ü duèÀyıla anduàumuzdan soñra (19) bilgil kim bu kitÀb-ı şerìf düzmeklige
bÀèìå ne oldı déyelüm andan maúãÿda bünyÀd édelüm. [ N, 2 a ] ZìrÀ müéellif-i
kitÀba bu daòı şarùdur. Sebeb-i taórìø-i teélìf buyıdı kim baèøı yÀrenler ki úatumuzda
(2) cemè olmışlardı. İltimÀs úılup dédiler kim bize bir kitÀb cemè édivérseñüz ve
anda leùÀyif (3) ve àarÀyib sözler derc étseñüz. Çünki èArabìden behremend degülüz
bÀrì aña müùÀlaèa úılup (4) müstefid olsavuz, iñen cid édüp istidèÀ úıldılar. Bu dÀèì
daòı ki aóúarü’l-èibÀd ve esvedü’l-vech (5) ve’s-sevÀd MÿsÀ bin ÓÀcı Óüseyin bin
èÌsÀ’dur. Ol iltimÀsa icÀbet úılup naôar daòı úıldı (6) gördi ki bu eslÀf ki geldiler
gitdiler her biri dünyada bir ad úodılar èilm ü [ S, 2 a ] èamele ictihÀd úılmaàıla (7) tÀ
ol vaútden úıyÀmete degin ehl-i İslÀm dilinde duèÀyıla õikr olınmaúdan òÀlì degüller.
AmmÀ (8) bu bì-çÀre gördi kendüyi ki èilm ü èamelden yaddur ve ùarìú-i Àòiretde bì-
zÀddur vardı şürÿè édüp (9) bu kitÀb-ı laùìfi derc édüp bir úaç naãÀyióler úaleme
getürdi. Lìkin vaút daòı ùar idi ve (10) eşàÀl-i keåìreye meşàÿlıdı ve feãÀóat u
belÀàÀyı daòı kelÀmda terk eyledi. Şol ümìõe kim her kimse (11) kim bu kitÀba
muùùaliè ola ne úadar úalìlü’l-èilm daòı olursa müstefìd olup kelÀmınuñ feóvÀsından
(12) fehm eyleye bu øaèìf bendeye duèÀ úıla dÀèìler keåìr ola. ŞÀyeõ ki bir vaút-i (13)
şerìfde vÀúiè ola yaòuõ bir müstecÀbü’d-daève olan duèÀsına düş gelüp bu bende-yi
müõnib (14) maàfÿr ola. ZìrÀ Óaú TeèÀlÀ’nuñ velìleri òalú içinde gizlidür kimse
bilmez. Pes (15) işbu nesneler bÀèìå oldı kim bunı cemè eyledük ve Münebbihü’r-

108
rÀúidìn ad vérdük yaènì (16) uyurları uyandurıcı. Ve daòı tertìb úılduú bu kitÀbı on
dört bÀb üzerine. (…)”27

Yukarıda verilen örneklere ve sözünü ettiğimiz eserlerin devamına


bakıldığında İznikî, eserlerinde “duacı” anlamında “dÀèì” kelimesini kullanmaktadır.
Kanaatimce bu kelime mahlas olarak kullanılmaktan ziyade mütevazı bir anlayışın
geleneği ve terbiyesi olarak kullanılmıştır. Bu bakımdan Enfesü’l-Cevâhir’in bazı
nüshalarında ki bu nüshalar Tefsîr-i Ebu’l-Leys es-Semerkandî olarak da
bilinmektedir, geçen “dÀèì” kelimesi ile eserin Ahmed-i DÀèì’ye atfedilmesi yanlış
bir değerlendirme olarak görülmektedir.

Hikmet Özdemir’e göre “ bu fakìr dÀèî ” tabiri İznikî tarafından çok sık
kullanılan bir tabirdir. Özdemir şu şekilde belirtmektedir: “ ‘bu fakìr dâèî’ tabiri onun
[İznikî’nin] çok kullandığı bir tabirdir. Bu tabiri onun hemen her eserinde
görmekteyiz. Tefsir nüshalarında da sık sık bu tabiri kullanması bu eserleri onun
yazdığının isbatıdır.”28Özdemir, Ahmed-i Dâî ihtimaline değinmez ve İbn Arapşah
üzerinde durmaktadır.

İznikî’nin Münebbihü’r-RÀúidìn adlı eserinde “bu dÀèì” kelimesi yine şu


şekilde yer almaktadır:

27
Süleymaniye Kütüphanesi, Serez Bölümü, nr. 1583, vr. 1b-2a
Süleymaniye Kütüphanesi, Nuruosmaniye Bölümü, nr. 2187/2611, vr. 1b-2a
Ayrıca Bkz.: Paşa Yavuzarslan, a.g.e., s. 1-2
28
Hikmet Özdemir, MÿsÀ ÓÀcı Óüseyin el-İznikì, Hayatı ve Eserleri, Ankara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi (Yayımlanmamış Doktora Tezi) Ankara 1980, s. 79
109
“ bu dÀèì daòı ki aóúarü’l-èibÀd ve esvedü’l-vech ve’s-sevÀd MÿsÀ bin ÓÀcı
Óüseyin èÌsÀ’dur ol iltimÀsa icÀbet úılup naôar daòı úıldı gördi ki (…)”29

Araştırmalarım sırasında yukarda belirttiğim eserleri görme fırsatım oldu.


Burada yer verdiğim örnekleri okumalarım sırasında tespit etmiştim. Ancak daha
sonra bu eserlerin akademik çalışma olarak ortaya konduğunu tespit ettim.
Münebbihi’r-rÀúidìn üzerinde, daha önce de bahsettiğimiz üzere, Paşa Yavuzarslan
tarafından doktora çalışması yapılmıştır. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı’nda 1999 yılında Prof. Dr. Hamza
Zülfikar’ın danışmanlığında tamamlanan bu eser, 2002 yılında Türk Dil Kurumu
Yayınları arasında basılmıştır. Yukarıda yer verdiğim örneklerin okunuşları ve usul
açısından ortaya konması esnasında sözünü ettiğimiz doktora tezinden faydalandım.
Ancak okumalarım esnasında, ifadeleri daha anlaşılır kılmak için noktalama
işaretlerini kullanmayı uygun gördüm.

2.6.1.4. “ZÀdu’l-èibÀd” Eserinde:

Abdulbaki Çetin’in Hikmet Özdemir’den aktardığına göre “ dÀèì” kelimesi


ZÀdu’l-èibÀd eserinde de geçmektedir.30Abdülbaki Çetin tarafından belirtilen bu
bölümleri araştırmalarım sırasında yerinde tespit etme fırsatım oldu. Kimi yerde daha
fazlasını da görme ve tespit etmiş oldum. Kısaca bu bölümlere yer verecek olursak:

“ Pes bu dÀèì daòı çün èinÀyeti Óaúúıla bu kitÀb-ı şerìfüñ tercemesine èazm
úılduú … ZÀdu’l-èibÀd diyü tesmiye úılduú.”31

29
Paşa Yavuzarslan, MÿsÀ bin ÓÀcı Óüseyin İznikì: Münebbihü’r-rÀkidìn (Uyurları Uyandurucu),
Cilt I, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 2002, s.108
30
Abdulbaki Çetin, “Ebu’l-Leys Semerkandî Tefsirinin Türkçe Tercümesi Üzerine”, Türkiyat
Araştırmaları Dergisi, Konya, Haziran 2007, s.76
31
MÿsÀ bin ÓÀcı Óüseyin el-İznikì, ZÀdu’l-èibÀd, Hamidiye 635, vr. 2b/7-9 (H. Özdemir, a.g.e., s.
129’dan naklen)
110
“ … emmÀ baèdehÿ. Yaènì AllÀhu TeèÀlÀ’ya óamd ü åenÀ úılduúdan ãoñra ve
Resÿlüne ãalavÀt ve taóiyyÀtdan ãoñra ve ãaóÀbe-i kirÀmına duèÀdan ãoñra bilesiz ki
İmÀm Ebÿ Bekir İbni Muóammed İbni’l Óüseyn-i Es-SetlÀnì el-Merendì (raómetu’l-
lÀhi èaleyhi) aúsÀm-ı edèıyyede saèy-i cemìl idüb bir kitÀb teèlìf itmiş ki ol kitÀb-ı
şerìfe NecÀtü’õ-ÕÀkirìn tesmiye úılmış. LisÀn-ı èAcem üzere úaleme getürüb taãdìr
itmiş. Gerekli terkìb ve tertìb üzere vazè itmiş. Óaú TeèÀlÀ saèyini meşúÿr idüb
meróum ve maàfÿr kılsuñ. EmmÀ eèazzu’l-aósÀb ve ekremu’l-ensÀb ve mefòaru’ş-
şebÀb ve maèdenu’l-aòlÀú ve’l-elùÀf ve menbÀèu’l-cÿdi bióusni’l-efãÀf Muóammed
Bin İbraóim Paşa Bin Òayreddin eèlallÀhu şe’nehÿ eyle iltimÀs úıldı. Bu eøèafu’l
ibÀd ve úalìlu’õ-õÀd32 Ebu’l Faøl MÿsÀ bin ÓÀcı Óüseyin el-èİznikì’dür. (…)33

Hacı Hüseyin el-İznikî, tercüme ve telif ettiği eserlerine mutlaka isim vermiştir.
Bu eserlerin bazılarında kendi ismini çeşitli sıfatlarıyla birlikte belirtmiştir.
Yukarıdaki örneklerden anladığımız üzere İznikî diğer eserlerinde de “dÀèì”
kelimesini kullanmıştır. Bu kelimeyi Kur’an tercümesinin birçok nüshasında da
görmekteyiz. Araştırmacılar tarafından, Kur’an tercümesi içerisinde geçen “bu
dÀèì”ve “faúir dÀèì” kelimeleri sebebiyle Ahmed-i DÀèì’ye atfedilmiştir.34
Örneklerden de anladığımız üzere, bu yanlış bir değerlendirme olarak görülmektedir.
Birçok araştırmacı sadece bir nüsha üzerinden çalışmış ve diğer nüshalar üzerinde
ayrıntılı inceleme yapmadan bu kanaate varmıştır. Daha çok dayanak olarak İsmail
Hikmet Ertaylan’nın görüşü gösterilmiştir. Hâlbuki İsmail Hikmet Ertaylan, eserin
daha sonra ayrıntılı tetkik edilerek kime ait olduğu ortaya konacağını ve tefsirlere

Ayrıca Bkz.: Abdülbaki Çetin, a.g.m., s. 76


32
İznikî, burada kendisi için kullandığı sıfatları BEYEK, Ulucami 435’te yer alan eserinde de
kullanmıştır. İlerleyen sayfalarda bu konuya tekrar değineceğiz.
33
Süleymaniye Kütüphanesi, Hamidiye Bölümü, nr. 635, vr. 2a/3-9
Ayrıca bkz.: Hikmet Özdemir, a.g.e., s. 128
Hikmet Özdemir, “ XV. Asrın Başında Yazılmış Türkçe Bir Dini Eser Münebbihü’r-râkidîn”,
Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı: 73, İstanbul Ağustos 1991, s. 173
34
Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz: Abdulbaki Çetin, a.g.m., s. 75- 78.
Ayrıca bkz.: İsmail Hikmet Ertaylan, Türk Edebiyatı Örnekleri VII, Ahmed-i Dâ’î, Hayatı ve
Eserleri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1952, s. 146.
111
dair yazacağı tetkiknâmede gösterileceğini belirtir.35 Bu konu birçok araştırmacı
tarafından gözden kaçmıştır. Araştırmalarım sonucu, Ertaylan’nın daha sonra böyle
bir yazı ortaya koyduğunu tespit edemedim.

Yasemin Özdemir, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türkiyat


Araştırmaları Enstitüsü’nde, Ahmed-i Dâéî’ye atfederek, Prof. Dr. Orhan Bilgin’in
elinde bulunan nüshanın 1a-44a varakları arasını yüksek lisan çalışması olarak
hazırlamıştır. Araştırmalarım esnasında Yasemin Özdemir’in yüksek lisans tezini
okuma imkânım oldu. Yasemin Özdemir, bu nüshanın daha sonra Prof. Dr. Orhan
Bilgin tarafından Süleymaniye kütüphanesine bağışlandığını belirtmektedir. 36Ancak
sözü edilen bu nüshayı, numara kaydı verilmediği için, Süleymaniye Kütüphanesinde
tespit edemedim. Yasemin Özdemir tarafından hazırlanan yüksek lisans çalışmasında
esas aldığı nüshada37Yasin suresinin başında manzum bir mukaddime bulunmakta,
mukaddimeyi “ Sebeb-i Terceme-i KitÀb” başlıklı mensur kısım takip etmektedir.
Burada da “dÀèì” kelimesine rastlanmaktadır. Kısaca bu bölüme yer verelim:

“ bu kitÀbı taãnìf bu dürr-i laùìfi cemè idüp terceme úılmaàa sebeb bu oldı kim
ol … Umur Beg bin Temürtaş … eyle işÀret úıldı bu øaèìf ve naóìf dÀèì úula ki … Bu
dÀèì úul anı Türkì diline terceme úıla … Egerçi bu dÀèì èaùÀyı ol mÀlikü’l-mülükden
bulup … şol ümìõe kim bu dürr-i laùìfe muùùaliè olanlar … bu bìçÀre úulı bir duèÀyıla
añup Fatìóa iósÀn ideler …”38

35
İsmail Hikmet Ertaylan, a.g.e., s. 146, 1. dipnot
36
Yasemin Özdemir, Ahmed-i Dâî: Tercüme-i Tefsir-i Ebü’l-Leys-i Semerkandî, [Yasin Suresi],
(Giriş-Metin-Sözlük), Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi), İstanbul 2000, s. 7
37
Ayrıca bu konuya Abdülbaki Çetin de temas etmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz.: Abdülbaki Çetin,
a.g.m., s. 79
38
Yasemin Özdemir, a.g.e., s. 11
Ayrıca bkz.: Abdülbaki Çetin, a.g.m., s. 76-77
112
MÿsÀ bin ÓÀcı Óüseyin İznikì, eserlerinden de anlaşılacağı üzere, tevazu sahibi
bir kimsedir. Kendisini hiç büyük görmemiş, eserlerinde hep Allah’tan yardım,
evliyalardan himmet istemiş, istihare ve istişare sonucunda eserlerini yazmaya
başlamıştır. Hikmet Özdemir, İznikî hakkında şunları söylemektedir: “İznikî, hemen
bütün eserlerinde tevazuèunu göstermektedir. Nefsini küçültücü ifadelerden adeta
zevk almaktadır”.39 Tevazu ifade edecek kelimelerin kullanılması kanaatimce bundan
sadece zevk alındığı için değil; belki yetiştiği kültürün bir etkisi olarak, bir geleneğin
devamı olarak değerlendirilmelidir.

2.6.1.5. Ankara İlahiyat Fakültesi Kütüphanesi 37486 Numaralı Nüshada

Üzerinde çalıştığımız Ankara İlahiyat Fakültesi Kütüphanesi 37486 numaralı


nüshanın birçok yerinde “ dÀèì” ve “ bu faúìr dÀèì” kelimeleri yer almaktadır.
Yukarda belirttiğimiz üzere, İznikî’nin diğer eserlerinde de bu kelime, kimi
araştırmacılara göre bir mahlas olarak değerlendirilse de, aynen yer almaktadır.
Şimdi üzerinde çalıştığımız nüshada “ dÀèì” kelimesinin geçtiği bazı örneklere yer
verelim:

“AmmÀ bu faúìr dÀèì dir ki bunda bir suéÀl daòı vÀrid olur.”40(…) “AmmÀ bu
faúìr dÀèì eydür, Allahu aèlemdür, ammÀ iótimÀl var ki kelÀmda taúdìm-i teéòir ola
bu sibÀú-ı naôm-ı kelÀmda çün evvelÀ.”41(…) “AmmÀ faúìr dÀèì bir vechle istidlÀl
ider ki bu àaêab Yehÿde ve êalÀlet NaãÀrÀ’ya taòãiã olunduàı óikmet bu ola ki úavm-
i Yehÿd şerìrdür NaãÀrÀ’dan.”42(…) “CevÀb bu faúìr dÀèì virür kim Allahu aèlemdür
ammÀ bu bir kişiden duèÀsında cemè itdügi, biz diyü söyledügi, üç nesneye iótimÀl
var.”43(…) “Bu tefsìr ehli bu úadar daòı tefsìrinde bu fÀyidelere işÀret úılmamışdur
ammÀ biz úelama getürüp bu fevÀyideden birez tenbìh úılduú tÀ bu ki muùùaliè

39
Hikmet Özdemir, a.g.e., s. 38
40
Ankara Üniverisitesi İlahiyat Fakültesi Kütüphanesi, nr. 37486, vr. 15 a
41
a.g.y., vr. 16 a
42
a.g.y., vr. 18b
43
a.g.y., vr. 17b
113
olanlar fÀyide ùutup bu faúìr dÀèìye bir duèÀ hediyye úılÀ ki bu kitÀb-ı şerìfi düzüp
tasùìr ve taórìr úılmaúdan ulu maúãÿd oldur.”44

Yukarıda verdiğimiz örneklerde de görüldüğü gibi İznikî, üzerinde


çalıştığımız Kur’an tercümesinde de “ dÀèì” kelimesini kullanmıştır. Bu kullandığı
kelime onun tefsir tercümesinin Ahmed-i Dâèî’ye atfedilmesine sebep olmuştur.
Ancak bu, yukarda diğer eserlerinden verdiğimiz örneklerden anlaşıldığı üzere,
yanlış bir değerlendirmedir. Ayrıca aşağıda nüsha karşılaştırmalarından vereceğimiz
örneklerle, bu daha açık bir şekilde görülmektedir. İznikî, üzerinde çalıştığımız
nüshanın bazı bölümlerinde sadece “faúìr” kelimesini kullanmıştır. Şimdi kısaca bu
bölümlere örnek verelim:

“CevÀb eyle girü bu faúìr virür ki Allahu èalemdür ammÀ vech-i muùÀbaúat
budur kim çün Allah TeèÀlÀ evvelÀ kendüye şükre tenbìh (8) úıldı ve kendünüñ ãıfatı
rubÿbiyyetin beyÀn úıldı ki cemìè-i èÀlem anuñ perverdesidür, mürebbiéi Óaú
olmışdur.”45(…) “Eger suéÀl idüp dirlerse ki “ İy faúìr-i bi-zÀr (4) bu mürìd óaúúında
bu tafãìl ki úılduñ òoş, muvÀfıú müsellem ùutduú tÀ “yevmi’d-dìne” varınca ammÀ
(5) andan aşaàasında bu lafô-ı cemèle duèÀ ve niyÀz úılduàı bu mürìde nice rast gelür
ki “naèbudu” ve “nestaèìnü” (6) ve “ihdinÀ” kendü birken.”46(…) “AmmÀ bu faúìr
daòı didi kim bu cevÀb kim didiler cevÀb úatèì degül.”47(…) “Ve bu faúìr eydür kim
bu lafô-ı Rabb bunda bir daúìú maènìye daòı delÀlet (2) ider “keéennehÿ” Óaú TeèÀlÀ
bu lafô-ıla aña işÀret úıldı kim mecmÿè-ı rızúa muótÀc yaradılanlaruñ rezzÀúı (3)
oldur.”48(…)

44
a.g.y., vr. 10a
45
a.g.y., vr. 15a
46
a.g.y., vr. 17b
47
a.g.y., vr. 12b
48
a.g.y., vr. 13a
114
İznikî’nin kimi yerlerde sadece “faúìr” kelimesini kullanması özellikle
üzerinde durulması gereken bir konudur. Kelimenin anlamına ve metin içerisinde
kullanılan bölümlere baktığımızda, bu kelimenın mütevâzî bir anlayışın göstergesi
olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bu kelimeyi “dÀèì” kelimesiyle birlikte
kullandığı da görülmektedir. Kanaatimce, İznikî “dÀèì” kelimesini de “duacı”
anlamında kullanmaktadır. Bu kelimeyi bir mahlas olarak kullanmamıştır. Ayrıca
“dÀèì” kelimsinden dolayı bunun Ahmed-i DÀèì’ye ait bir mahlas olduğunu da
düşünmek yanlış bir değerlendirmedir.

İznikì’nin diğer eserlerine baktığımızda şu sıfatları kullandığı görülmektedir: “


bu dÀèì faúìr,49bu efúaru’l-fuúarÀ,50bu øaèìf duèÀcıdan,51bu aóúaru’l èibÀd ve úalìluéz-
zÀd ilÀ ùarìúu’l-maèÀd,52èabde’l-faúìr,53bu dÀèì daòi aóúaru’l-èibad ve esvedü’l-vechi
ve’s-sivÀd,54bu eôèafu’l-èibad ve úalìlü’z-zÀd55…”

2.7. NÜSHA KARŞILAŞTIRMASI

2.7.1. Bursa Yazma ve Eski Eserler Kütüphanesi’nde Bulunan


Nüshalar

Bursa Yazma ve Eski Eserler Kütüphanesi (YEBEK), nadir eserler


bölümünde incelemelerim sonucu iki nüshaya rastladım. Bu nüshalar daha önceki
araştırmacılar tarafından da tespit edilmiş fakat ayrıntılı incelemesi

49
Tercüme-i Faãlu’l-ÓitÀb, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, Nadir Eserler, nr. 1563, vr. 4a
50
Aynı eser, vr. 13a
51
Kıãaãu’l-EnbiyÀ, Süleymaniye Kütüphanesi, Yozgat Bölümü, nr. 431, vr. 1a
52
Hısnu’l-Óasìn fì Menheci’d-dìn, Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi, nr. 626, vr. 212a
53
KitÀbü’l-MièrÀc, Cebeci İl Halk Kütüphanesi, nr. 1054, vr. 1a
54
Münebbihür’r-RÀúıdìn, Süleymaniye Kütüphanesi, Nuruosmaniye Bölümü, nr. 2187, vr. 1a
55
ZÀdü’l-èİbÀd, Süleymaniye Kütüphanesi, Hamidiye Bölümü, nr. 635, vr. 1a
Ayrıca sözünü ettiğimiz sıfatlar hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.: Hikmet Özdemir, a.g.e., s. 39
115
yapılmamıştır.56Hikmet Özdemir, BEYEK’te bulunan “Ulucami 435 ve Ulucami
436” numaralı eserleri incelemiş ve bu iki eserin aynı müellif tarafından yazıldığını
belirtmektedir. Ayrıca bu iki eserin birbirininin devamı niteliğinde olduğu
kanaatindedir.57Abdülbaki Çetin, bu iki nüshayı karşılaştırmış ve iki eserin aynı
müellif elinden çıkmış farklı eserler olarak değerlendirilmesi gerektiği
kanaatindedir.58Aşağıda yer verdiğimiz tablo Abdülbaki Çetin tarafından da
belirtilmiştir. Bu tabodan da anlaşılacağı üzere her iki ciltte de ortak bölümler
bulunmaktadır. Bu ortak kısımları karşılaştırdığımızda iki eserin birbirinden farklı
olduğunu görmekteyiz. Biz de burada, Çetin’in yer vermiş olduğu bölümlerden ve
kendi tespitlerimizden kısaca bahsetmek istiyoruz. Ayrıca birinci cilt olarak
değerlendirilen “Ulucami 435” numaradaki eserin bizim üzerinde çalıştığımız nüsha
ile de aynı olmadığını, bazı bölümlerinin karşılaştırmasına burada yer vererek,
belirtmek istiyoruz.

Ulucami 435 Ulucami 436

[Başı:3/92-Sonu: 11/123] [Başı:6/1-Sonu:18/26]

Sure nr. Sure adı Sure nr. Sure adı

3 Âl-i İmran 92. ayetten itibaren

4 NisÀ

5 MÀide

6 EnèÀm 6 EnèÀm 1. ayetten itibaren

56
Hikmet Özdemir, a.g.e., s.102.
Abdülbaki Çetin, a.g.m., s. 60-75.
57
Hikmet Özdemir, a.g.e., s. 102-105.
58
Abdülbaki Çetin, a.g.m., s. 67.
116
7 AèrÀf 7 AèrÀf

8 EnfÀl 8 EnfÀl

9 Tevbe 9 Tevbe

10 Yÿnus 10 Yÿnus

11 Hÿd suresi sununa kadar. 11 Hÿd

12 Yÿsuf

13 Raèd

14 İbrÀhìm

15 Hicr

16 İsrÀ

17 Nahl

18 Kehf suresi 26. ayete kadar.

2.7.1.1. Ulu Cami nr. 436

Bursa Yazma ve Eski Eserler Kütüphanesi Ulucami 436’da bulunan bu nüsha


1955’ten sonra bu Ulucami Kütüphanesi’nden alınanarak buraya getirilmiştir.
Abdülbaki Çetin’in belirttiğine göre bazı araştırmacılar bu nüshanın Ankara’ya
götürüldüğünü belirtmektedir.59 Bunlardan birisi de Alman araştırmacı Schacht’tır.
Kütüphanede bulunan eserler ve kütüphane binası araştımam esnasında tamir
edilmekteydi. Bursa İl Kültür ve Turizm Müdürü Ahmet Gedik’in özel izni ve

59
Abdülbaki Çetin, a.g.m., s. 64.
117
kütüphane görevlisi Derya Efe’nin ilgi ve alakası sonucu eseri görme ve CD’sini
alma imkânım oldu.

Kütüphane kayıtlarında eserin müellif hattı olduğu belirtilmektedir. Bu konu


bütün araştırmacılar tarafından da ittifakla belirtilmiştir. Eser, 274x180-190x125 mm
ölçülerinde olup I+329+I varaktır. Her bir sayfada 19 satır bulunmaktadır.
Mütercimin nesih harekeli hattıyla yazılmıştır. Deri cilt, kısmen yıpranmış, tamir
görmüş, aharlı kâğıt. Sure başlıkları ve ayetler kırmızı mürekkeple yazılmıştır.

Eserin ön kısmında, sağ üst köşede eski harflerle kütüphane kayıt numarası
olarak “ Ulucami 436 ” yanında ise yine eski harflerle eserin adı olarak, bir
araştırmacı veya kütüphane görevlilerince yazılmış, Arap harfli “ Tercüme-i Tefsîr-i
Lübâb el-müsemmâ bi-Enfesi’l-Cevâhir” yazısı yer alır.60 Bu yazı, Ulucami 435
numarada yazılı yazmanın 1a yüzünde de bulunmaktadır. Abdülbaki Çetin’e göre ve
bizim de incelemelerimizden edindiğimiz kanaatce, aynı kalemden çıkmıştır. Burada
Tefsîrü Enfesi’l-Cevâhir” yazmaktadır. Daha sonra bu kayıt kütüphane kayıtlarına
geçmiştir.61 Şimdilerde ise bu hatanın farkına varılmış ve düzeltilmiştir. Orta kısımda
silinmiş bir rakam bulunmaktadır. Tamirden sonra bunun üstü beyaz bir kâğıt ile
kapatılmıştır. Işığa doğru tutulduğunda fark edilmekte ancak okunamamaktadır.
Ia’da ise yine üstü çizilerek iptal edilmiş Arap harfli, kırmızı mürekkeple yazılmış “
üstü çizilerek iptal edilmiş Arap harfli, kırmızı mürekkeple yazılmış “numro 143”,
altında ise okunamayacak kadar karalanmış taksimli bir numara yer almaktadır.
Onun altında üzeri çizilerek iptal edilmiş 177 rakamı bulunmaktadır. Abdülbaki
Çetin, bu rakamın Schacht’ın vermiş olduğu numara olduğunu belirtmektedir.62

60
Abdülbaki Çetin, a.g.m. s. 64, 55. dipnotta şunları belirtir: “ Günümüzde kullanılmayan bu eski
numaraların da birbirini takip etmesi herhalde bu iki nüshanın ( Ulucami 435 ve Ulucami 436) aynı
eserin birbirini takip eden ciltleri olarak değerlendirilmesini kolaylaştırmıştır.” Ancak her iki eserin
aynı olduğu görüşünün, yapılan karşılaştırmalar sonucu, yanlış olduğu ortaya çıkmıştır.
61
Abdülbaki Çetin, a.g.m., s. 64., 54. dipnotta şunlara yer vermektedir: “Yazı ve mürekkepten yeni
olduğu anlaşılan bu yazı muhtemelen kütüphane kayıtlarını düzenleyenlere ya da yazmayı
inceleyenlerden birine aittir. Schacht’ın Ankara’ya götürüldügü için göremedigini ancak kayıtlara
göre “Tercümetü Tefsìri’l-LübÀb el-müsemmÀtü bi-Enfesi’l-cevÀhir li-MÿsÀ b. Hüseyìn b. İsâ el-
İznikî” (Schacht, a.g.m. (1927), sütun 749, 2. dipnot) seklinde verdigi bilgi de bu kayıtla örtüşüyor.
Bu da kayıt/künye tespiti esnasında varılan bu yargının yazmanın bu varagına da kaydedildigi ya da
yazmanın bu varagındaki kaydın Ulucami Ktp. kayıtlarına geçirildiği ihtimalini akla getiriyor.”
62
Abdülbaki Çetin, a.g.m., s. 64.
118
Sayfanın altında bugün kullanılan künye bilgileri basılmıştır. Bursa Genel Kitaplığı
kaşesinde şu bilgiler yer almaktadır.

Ib’de Umur Bey b. Timurtaş Paşa’nın vakfiyesi yer almaktadır. Timurtaş Paşa
tarafından Ulucami Kütüphanesine vakfedilen “altmış pâre” kitabın ismi yer alır.63

[1 a]

El-cildü’å-åÀnì min Tefsiri Enfesi’l-Cevâhir. Ellefehÿ ve reccemehÿ Ebu’l-


Faøl MÿsÀ bin ÓÀcı Óüseyin el-èİzniúì èufiye èanhumÀ” ( Bu kaydın altında Umur
Bey’e ait 857/1453 tarihli vakfiyesi yer almaktadır.)

Temme kaydı:

“ Temme’l-cildü’å-åÀnì min tefsìri kitÀbi Enfesi’l-CevÀhir. Ellefehÿ el-


èabdü’l-faúr Ebu’l-Faøl MÿsÀ bin Óacı Óüseyin bin èİsÀ el-èİzniúì èafa’l-lÀhu
èanhüm ve li-cemìèi’l-müéminìne ve’l-müéminÀt. Ve yetlÿhü baèdehü el-cildü’å-åÀnì
bi èavni’l-lÀhi èafvü’l-àaffÀr ve huve eróamü’r-rÀóimìn.”64

Şimdi eserden bası bölümlere karşılaştırma amacıyla yer verelim:

[1 b]

(1) Suretü’l-EnèÀm, Mekkiyyetün ve hiye mi’etü ve òamsetün ve sittìne


Àyetin. (2) “Bismi’l-lÀhiér-raómÀniér-raóìm.”. (3) “ Elóamduli’l-lahi’l-leõì òaleúa’s-
semÀvÀti ve’l-arøi ve ceèale’ô-ôulümÀti ve’n-nÿr åümme(4)’l-leõìne keferÿ bi-
Rabbihim yaèdilÿn”.65 İbn-i èAbbas (raêıya’l-lahu èanh) buyurur ki: “ Sÿre-yi EnèÀm
(5) külli Mekke’de indürilmişdür. İllÀ altı Àyet Medìne’de indürilmişdür. Ancaú üç

63
Bu vakfiye hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.: Murat Yüksel, “ Kara Timurtaş-oğlu Umur Bey’in
Bursa’da Vakfettiği Kitaplar ve Vakıf Kayıtları”, Türk Dünyası Araştırmaları, S. 31, İstanbul,
Ağustos 1984, s. 134-147.
64
Eser hakkında yapılan tespitler için bkz.: Abdülbaki Çetin, a.g.m., s. 65 vd.
65
6/1
119
Àyet biribiri (6) yelisinde66 “ VemÀ úader va’l-lahu óaú úadire”67. TamÀm bu üç Àyet
Yehÿdilerüñ kelÀmın redd itmeg-içündür. (7) Ve daòı “Úul teèÀlev”68 Àyeti,
“Leèalleküm te’t-teúÿn”69a varınca, bulardan artuàı külli Mekkì’dür. Cümle bir (8)
gice içinde, bir defèada indi. Yitmiş biñ firişte bilesinde avaõ getürüb tesbìò u taómìd
(9) iderlerdi. Resÿl (èaleyhi’s-selÀm), anı işidüb taèôìm yöninde yüz yire úoyup Óaú
TeèÀla’ya secde (10) úıldı ve çoú óamd ü ãenÀ úıldı. Çün bu taèôìmle bu sÿre-yi
mübÀrek indürildi. Resÿl (11) (èa.l.m) fi’l-óÀl ol gicede kÀtib úıàırub küllì yaõdurdı
ki bu yüz altmış biş Àyetdür. Ekåerì (12) müşrikler üzerine óuccetdür. Ve kelimesi üç
biñ elli ikidür. Ve daòı on iki biñ dört (13) yüz óarfdür. RivÀyetdür Resÿl’den
(èa.l.m) ki ol buyurdı: “Her kimise kim sÿre-yi EnèÀm evvelinde (14) üç Àyet oúısa,
“MÀteksibÿn”70a varınca, Allah TeèÀlÀ aña úırú firişte müvekkel úılur, tÀ (15)
úıyÀmete degin kendülerüñ èibÀdetince aña èibÀder yazarlar. Ve daòı yidinci gökden
Óaú TeèÀlÀ (16) bir firişte gönderür, elinde demürden çomaàı var. Úaçan şeyùÀn
dilese ki anuñ göñline (17) vesvese bıraàa, ol melek anı bir kez urur, görürüb atar. Ol
kişiy[l]e şeyùÀn a[rasınd]a (18) yitmiş óicÀb olur. Ve daòı úıyÀmet güninde Óaú
TeèÀlÀ aña diye ki: “ Yüri, rÀóat ol benüm (19) kenefümde, benüm cennetüm
yimişlerden yi ve kevåer ãuyundan ìç ve selsebìl ãuyıla àusl [ 2 a ] (1) eyle. Sen
benüm úulumsın, ben senüñ rabbuñam. Ve daòı Ubeyy bin Úaèb’dan rivÀyetdür ki
Resÿl (2) (èa.l.m) buyurdı: “ Her kim sÿre-yi EnèÀm oúısa AllÀhu TeèÀlÀ èaôemetiyle
aña ãalavÀt getürür.” (3) Yaènì raómetini anuñ üzere neşr ider. Ol yitmiş biñ ferişte ki
sÿreyile indi, anuñçün (4) AllÀhu TeèÀlÀ’dan maèfiret dilerler gice vü gündüz sÿre-yi
EnèÀm’uñ Àyetleri ãaàışınca. (5) Çün bu åevÀbları bildüñ gel bu kez bunı bil kim bu

66
Abdülbaki Çetin, bu kelimeyi “bilisinde” şeklinde okumuştur. Ayrıntılı bilgi için bkz.: Abdulbaki
Çetin, “Ebu’l-Leys Semerkandî Tefsirinin Türkçe Tercümesi Üzerine”, Türkiyat Araştırmaları
Dergisi, Konya, Haziran 2007
67
6/91
68
6/151
69
6/153
70
6/2
120
sÿrenüñ evvelini şükür lafôıla (6) binÀ úılub “Elóamdüli’l-lah” 71didi, aña işÀret úıldı
ki bu sÿre-yi indürdigi úullara key72 (7) ulu nièmetdür ki oúıyana bu deñlü åevÀb ve
mertebe óÀãıl olur. Bes bu nièmet-i èaôìme (8) üzere úullara vÀcib oldı ki aña óamd
ideler. Bes73ol óamdi ibtidÀ úıldı kendü õÀtına (9) tÀ úullar daòı ol taèlìm üzre ibtidÀ-
yi sÿrede AllÀh’a óamd úılalar. Ol úırÀ’etiyle óÀãıl (10) olan åevÀb nièmetleri üzere
ki sebeb-I saèÀdetdür. Bundan ãoñra ol nièmet kimdendür (11) ve óamd kime
lÀyıúdur anı bildürüb buyurdı ki ol óamda lÀyıú olan ol AllÀh’dur ki (12) yirleri
yaratdı ùaàlariyle ve aàaçlariyle ve yazıları ve deñizleriyle ve içinde envÀè-ı
meèÀdinleriyle. (13) Bu úullar meãÀliçün altundan gümişden ve baúırdan demürden
ve jiveden ve deñiz (14) ler içinde incüden ve cevÀhirden daòı ne ki bulara beñzer
var. Ve daòı gökleri yaratdı (15) ayile gü[n] ve yılduzlarıla anı müzeyyen úıldı.
Giceyi aya musaòòar úılub gündüzi güneşe (16) musaòòar úıldı. Her gökde bir felek
yaradub her birine bir yılduz yaradub anda maúÀm virdi. (17) Ve rüzgÀruñ [aóvÀlı]74
taàayyurÀt üzere olmaúlıàın anlaruñ seyrine müteèalliú úıldı óisÀbı (18) maèlÿm-ıla
ki [a]ndan ziyÀde ve naúã olmayÀ cihÀn içinde olan umÿr vaútlu ve vaútiyle maøbÿù
(19) ola, òalel vÀúiè olmaya tÀ ki úullar fÀrià olub umÿr-ı èibÀdete meşàÿl olalar. ZìrÀ
[2b]

2.7.1.2. Ulucami nr.: 435

Eseri incelediğimizde, kütüphane kayıtlarından da anlaşılacağı üzere, 271x180


mm en ve 194x117 boy olmak üzere 381 varaktan oluşmaktadır. Her bir sayfada 19
satır harekeli nesih ile yazılmıştır. Bu nüshanın müellif hattı olduğu

71
6/1
72
Bu kelime “ gey” şeklinde de okunabilir.
73
“Pes” şeklinde okumak da mümkündür. Ancak metinde (‫)ﺑﺲ‬ şeklinde yazılmıştır.
74
Bu kısmı kurt yemiş, harflerin bir kısmı var sadece, bu sebeple diğer nüshalardan tamamladık.
121
bilinmektedir.75Kütüphane kayıtlarında da bu eserin müellif hattı olduğu
bildirilmektedir. Eser, kahverengi deri ciltli, şemseli, aharlı kâğıttandır. Sure
başlıkları ve ayetler kırmızı mürekkeple yazılmıştır. Araştırmamız sırasında,
Bursa’da eser tamir görmekteydi. Eseri görmemize izin verilmemişti ancak İl Kültür
Müdürü’nün özel izni ile eseri görme fırsatım oldu. Eserin bir kısmını CD halinde
alabildim. Böylece ayrıntılı inceleme fırsatım oldu.

1a’da sayfanın üst kısmında üzeri çizilerek iptal edilmiş yazmanın Arap harfli
eski kayıt numarası yer almaktadır. “numro 142” yazan bu bölüm oldukça
belirsizleşmiştir. Sağ üst köşede bugünkü numarası olan 435 rakamı yer almaktadır.
Hemen onun altında, muhtemelen kütüphane personeli veya bir araştırmacı
tarafından Arap harfleriyle yazılmış, Tefsîrü Enfesi’l-Cevâhir yazısı yer almaktadır.
Bu kayıt birinci cilt ve ikinci cildin karşılaştırmasını yaptığımızda ve ferağ kaydını
incelediğimizde görüleceği üzere yanlış bir değerlendirmedir. 76 Eserde, bu el
yazısının altında Kütüphane etiketi yer almaktadır. Günümüz alfabesiyle, “Bursa
Genel Kitaplığı, Kısım: Ulucami, Tasnif N:-, Kayıt No: 435” kaydı yer almaktadır.
Sözünü ettiğimiz etiketin altında Umur Bey’in 853/1449 tarihli vakfiyesi
bulunmaktadır.77

Ferağ kaydı:

“ Elóamdüli’l-lÀhi èalÀ inèÀmihi ve iósÀnihì ve caèale lì èalÀ itmÀnihì. Kad


vaúaèal-ferÀgu min tercemeti hÀõe’l-kitÀb el- müsemmÀ et-Tefsìrü’l-LübÀb min
lisÀ’i'l-èArab èalÀ lisÀni’t-Türkì, èalÀ yedi’l-mütercimi’l-müéellifi’l-lezì hüve

75
Bkz.: Hikmet Özdemir, a.g.e., s. 12
Ayrıca bkz.: Abdülbaki Çetin, a.g.m., s.63
76
Bu kaydın yanlış bir değerlendirme olduğu hakkında ayrıntılı deliller için bkz.: Abdülbaki Çetin,
a.g.m., s. 60-74.
77
Bu vakfiye için bkz.: Murat Yüksel, “ Kara Timurtaş-oğlu Umur Bey’in Bursa’da Vakfettiği
Kitaplar ve Vakıf Kayıtları”, Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı: 31, İstanbul, Ağustos 1984, s. 141-
142.
122
efúaru’l-èibÀd ve úalìlü’z-zÀd78min èilmi ve’l-èamel ve eøÀèe èömrehü fì ùÿli’l-emel
Ebÿ’l-Faøl MÿsÀ bin ÓÀcı Óüseyn bin èÌsÀ el-İznìúì, èafa’l-lÀhü èanhüm ve li-
cemìèi’l-müéminìne ve’l-müéminÀt, fì evÀòiri şehr-i rebìèü’l-Àòir bi-faølihi’l-úÀdir fì
yevmi’l-aóad vaúti’ê-êÿóÀ èinde vuãÿli tÀrìòi’l-hicriyyi ilÀ åemÀne ve åelÀsìne ve
åemÀne miée79. El-óamdüli’l-lÀhi … ve naãara èabdehü èalÀ itmÀmi hÀõa’l-kitÀbi’l-
mübÀreki. İnnehü veliyyün… Ve hüve eróamu’r-rÀóimìn.

İncelemiş olduğumuz bu nüsha aşağıda tablo halinde de belirttiğimiz üze ‘Âl-


i èİmrÀn suresinin 92. ayetiyle başlar Hÿd suresinin sonuna kadar devam eder. Şimdi
karşılaştırma yapmak için bu nüshadan bazı örnekler verelim:

- Âl-i İmrÀn Sÿresi, 92. ayetten itibaren:

[ 1 b ] (1) “Bismi’l-lÀhiér-raómÀniér-raóìm.”.(2) “Len tenÀlu’l-bi’r-re óattÀ


tunfiúÿ mimmÀ tuóibbÿne”80. İşaret bu Àyet taóúìúinde budur kim (3) “ Siz ol
bÀrrek81 (?) ki Óaú TeèÀlÀ’dur, “birr82”inile (?) iòsÀnına ulaşmazsız tÀ ol sevdügüñüz
(4) nesne ki nefsüñüzdür, anuñ yolına infÀú itmeyince. ZìrÀ òalúa dükelinden sevgülü
kendü83 (5) nefsleridür. “ VemÀ tunfiúÿ min şeyéin fe inna’l-lahe bihì èalìm”84. Yaènì
her nesne ki nefsüñüzden AllÀhu TeèÀlÀ (6) rıøÀsıçün infÀú idesiz. Be-dürüstì Óaú
TeèÀlÀ anı bilür, siz ne úadar anuñ yolında olasız (7) ol daòı sizi ol úadar rıøÀsı içinde

78
İznikî, ZÀdü’l-èİbÀd ve Kısasu’l-enbiyÀ tercümesi eserinde de bu ve benzeri sıfatları kendisi için
kullanmıştır: “ bu ezèafu’l-èibÀd ve kalìlü’z-zÀd Ebÿ’l-Faøl MÿsÀ bin ÓÀcı Óüseyn’den ki
İznikì’dür.”(ZÀdü’l-èİbÀd, Süleymaniye Kütüphanesi, Hamidiye Bölümü, nr. 635, vr. 2a/8-9). “ bu
zaèìf duèÀcıdan ki ahkaru’l-èibÀd ve úalìlü’z-zÀddur.” ( Kısasu’l-enbiyÀ tercümesi, Süleymaniye
Kütüphanesi, Sazelli Bölümü, nr. 126, H. Özdemir, a.g.e., s.111’den naklen).
Hikmet Özdemir, a.g.e., s. 128; a.mlf., a.g.m., s. 173
Abdulbaki Çetin, a.g.m., s. 63, 52. dipnot
79
25 Rebiyülahir 838, Pazar/ 28 Kasım 1434, Pazar
80
3/92: “ Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) sadaka vermedikçe asla ‘iyi’ye (hayra, takvâya,
Allah’ın rızasına) erişemezsiniz. Her ne sarf ederseniz, şüphesiz Allah onu hakkıyla bilen (ve onun
mükâfatını veren)dir. [ krş. 2/177]
81
“bÀrek” yüce, ulu anlamındadır. “bÀreke’allah” Allah mübarek etsin, anlamındadır.
82
Arapça “iyi” anlamına gelmektedir.
83
Bu kelimeyi “gendü” şeklinde de okumak mümkündür.
84
3/92
123
ùutar. ZìrÀ her kimüñ ki saèyi AllÀh-içün ola Óaú (8) TeèÀlÀ’nuñ daòı raómeti ve
rıøÀsı anuñ-içün olur. Şol kelebeòüñ (?) ki kendüyi85 oda urur, (9) kendüyi86 ol oda
urduàı úadar ol şuèleden óaõõ alur, fehm-ile te’essül (?) it añlıyasın. (10) Andan
úanúı ùaèÀm óalÀl-ıdı benì İsrÀéil üzere andan òaber virüb buyurdı ki “ Küllü’ù-ùaèÀmi
(11) kÀne óillen li-benì İsrÀéìle illÀ mÀ óarrame İsrÀéìlu èalÀ nefsihì min úabli en
tunezzele’t-tevrÀtu úul (12) feétÿ bi’t-tevrÀti fetlÿ he in kuntum ãÀdıúìne.”87İşaret bu
Àyetler taóúìúinde budur ki (13) “ Be-dürüstì AllÀhu TeèÀlÀ bu òalúı üç ãınıf üzere
yaratdı. Bir ãınıfı andan melek-i ruóÀnì (14) dür ki èılvìdür ve laùìf ü nurÀnì’dür.
èAnlaruñ àıđÀların kendü cinslerinden úıldı ki õikr (15) ’dür; anları èibÀdetiçün
yaratdı. Ve bir ãınıfı daòı anlardan òayvÀn-ı cismÀnìdür ki sıflìdür(?), (16) keåìf-i
ôulmÀnìdür. Anlaruñ àıđÀsın daòı kendü cinslerinden úıldı ki ùaèÀmdur; buları daòı
(17) èibretiçün ve òıdmetiçün yaratdı. Ve bir ãınıfı daòı bulardan insÀndur ki terkìb
olınmış (18) dur, melek-i rÿóÀnìden ve óayvÀn-ı cismÀnìden. Bularuñ daòı àıđÀların
kendü cinslerinden úıldı. (19) RÿóÀnìlerinüñ àıđÀları õikrdür ve cismÀnìlerinüñ
àıdÀları ùaèÀmdur; buları daòı [ 2 a ] (1) èibÀdetiçün ve maèrifetiçün ve òilÀfetiçün
yaratdı. Bular daòı üç ãınıf üzeredür: Bir ãınıf (2) kendü nefslerine ôÀlimlerdür. Bular
olardur ki óayvÀniyyetleri rÿóÀnìleri üzere àÀlib oldı. (3) áınÀ-i cismÀnìsinde
mubÀlaàa úıldı ve àıđÀ-i rÿóÀnìde taúãìr úıldı tÀ ki rÿóì (4) àıđÀsın bulamayub öldi,
nefs anuñ üzerine musevnì oldı. Bular şol ãınf (?) ve eşek (?) gibi (5) oldılar belki
daòı azàun. Ve bir ãınıf bulardan muúteãid oldular. Bular oldur ki (6) rÿóÀniyyetleri
óayvÀniyyetleri birle musÀvì oldı, kÀh rÿóÀnì àıđÀsın alub (7) õikre meşàÿl oldı anuñ-
ıla Àòiretin maèmÿr úıldı úÀh àıđÀèi cismÀnìsin alub (8) ùaèÀm yidi, meãÀlió-i
dünyÀsın başarmÀàıçun ki anuñ-ıla rÿóÀniyesine úuvvet bula. Ve bir (9) ãınıf
bulardan sÀbıúlar oldılar. Bular daòı olardur ki rÿóÀniyyetleri óayvÀniyyet (10) leri

85
Bu kelimeyi “gendüyi” şeklinde de okumak mümkündür.
86
“gendüyi” şeklinde de okumak mümkündür.
87
3/93
124
üzere àÀlib oldı, àıđÀ-yı rÿóÀniyyede mubÀlaàa úılub ki õikrdür àıđÀ-yi óayvÀniyyede
(11) taúãìr úıldı ki ùaèÀmdur; tÀ ki nefs esìri olub öldi. Rÿó anuñ üzere úavì oldı. (12)
Yaradılmışuñ yigregi bular oldı, külli ùaèÀm bulara óelÀl olmışken óayvÀna óelÀl (13)
oldıàınlayın bu insÀn-ı sÀbıú kendü nefsleri üzere anı óarÀm úıldılar, nefsi öldürüb
úalbi (14) diri úılmaàıla rÿó-ı mustevlì úılmaàıla ol rÿóı úalb üzere, vaóy u ilhÀm
inmezden öñ. (15) Nitekim dinilmişdür “mücÀhedeler müşÀhedeler óÀãıl ider.” Niteki
Óaú TeèÀlÀ buyurdı “ Ve’l-leõìne (16) cÀhedÿ fìynÀ lenehdiyennehum subulenÀ”88.
“Femeni’f-terÀ èale’l-lÀhi’l-keõibe min baèdi õÀlike (17) fe ulÀéike humu’ô-
ôÀlimÿne.”89Yaènì kim ki iftirÀ úılsa Allahu TeèÀlÀ üzerine ve daòı ilhÀm (18) nÀzil
olduúdan ãoñra bunuñ-ıla ki nefse ictièÀd (?) úıldurmadın muòÀlefetile “ben óaúdın
(19) yaña hidÀyet buldum” diye, anlar ol ôÀlimlerdür ki emri maóalline ãarf
itmediler.

- NisÀ Sÿresi, 14. ayetten itibaren

[ 36 b ]90 (1) èaãì oldı, ol kimse nesebini dinde bÀùıl úıldı. “Ve yete èadde
óudÿdehÿ.”91Ve reiålik óaddinde (2) ôulm eyledi, úarÀbet-i dìni èıãyÀn-ı
veteèaddesiyle bozdı. “ Yudòılhÿ nÀren òÀliden fìhÀ, velehÿ èaõÀbun (3) muhìnün92”.
Girür ol óirmÀn u úaùíèat odına ol maèaãıyyetde, teèaddìde istióúÀúı úadar. (4) Şöyle
ki ol nÀr-ı óasret içinde ebedì úala, nièÀm-ı cenÀn fevt olub liúÀ-yı raómÀndan (5)
maórÿm úalduúlarıçün. Andan ehl-i fevÀóişden òaber virüb buyurdı ki “ Ve’l-letì

88
29/ 69: “ Bizim uğrumuzda cihad eden ( ve çaba gösteren)lere (gelince); biz onları elbette
yollarımıza eriştiririz. Şüphesiz ki Allah iyilik (ve iyi iş) yapanlarla beraberdir.”
89
3/ 94
90
Daha önceki araştırmacılar tarafından yapılan numaralandırmaya göre bu sayfalar 74. ve 75.
sayfalar olarak tespit edilmiş. Eserin sol üst ve sağ üst kısmında günümüz rakamlarıyla yazılan bu
sayıların sonradan üzeri çizilmiştir. Eseri incelediğimde, baştan tekrar numaralandırdım ve bugün
kütüphane kayıtlarında yer alan numaralandırma ile karşılaştırdım. Örnek olarak verdiğimiz sayfayı
36b olarak değerlendirmenin doğru olacağı kanaatindeyim.
91
4/ 14
92
4/14
125
yeétìne (6)’fÀóişete min nisÀ’ikum.”93İşÀret bu iki Àyet taóúìúinde budur kim şol
nefs-i emmÀrelerüñüz (7) úaçan şerèi óarÀm úılduàı işlerden èamel işlese bu ôÀóir
maèããıyyetlerden ya ùarìúat (8) óaram úılduàı nesnelerden bu aóvÀl-i bÀùında
Allah’dan àayrıya meyl itmek gibi. Niteki buña (9) delÀlet úılur Óaú TeèÀlÀ úavli ki
buyurdu “ İnnemÀ óarreme rabbiye’l-fevÀóişe mÀ ôahere minhe ve mÀ baùane.”94(10)
Pes ol fevÀóişüñ ôÀhiri bu efèÀl u aèmÀldur ve bÀùını anuñ aóvÀldur. Ve Resÿl
buyurdı (èaleyhi’s-selÀm) ….? (11) e’l-èabde àayri ve ene innemìre minhu va’l-lahu
eàyuri minnÀ.” 95Yaènì úuluñ àayreti var ammÀ ben àayretde ol úuldan (12) ziyÀde
“raàin” Allah TeèÀlÀ àayreti gelmezden artuúdur. Andan ötrü bu favÀóişüñ ôÀhirin
(13) bÀùının óarÀm úıldı. “ festeşhidÿ èaleyhinne erbaèaten minküm ”96. Yaènì ol
nefsüñ fÀóişe (14) úılduàı üzere sizden dört kişi97ùanuú ùutuñ ki ol èanÀãır-ı erbaèanuñ
òÀãlarından (15) ola; siz anuñ üzerine terkìb olmışsız. Anuñ biri “ùopraú”dur ve
òavÀããı óasene işlemekdür (16) daòı zekÀlet ü õillet ve ùamaè ve mahÀnet ve
melÀmetliú. Ve biri daòı “ãu”dur; anuñ òavÀããı yemişúalıú ve (17) èacz ve sutlıú (?)
daòı yimede içmede óarìãliú. Ve biri daòı “havÀ”dur; anuñ daòı òavÀããı óırã u (18)
óased ve buòl daòı óıúd u èadÀvet ve şehvet-i zìnet. Ve biri daòı “nÀr”dur; anuñ
òavÀããı tekebbür(19)lenmek ve faòr itmek, ögünmek ve àaêab u tìzlik. Ve yaramaz
òulúlar daòı àayri bunuñ gibi ki bu yaramaz [ 37 a ] (1) òulúlara mutaèallıúdur. Ve
bu küllinüñ aãlı muóabbet-i dünyÀdur. Óubb-i riyÀset-ile daòı ol leõõÀt-i dünyÀyı (2)
ve anuñ şehvetlerini istìfÀ úılmaúdur arzusı úadar. “ feéinşehidÿ fe’emskÿ hunne fi’l-
buyÿti (3) óattÀ yeteveffe hunne’l-mevtü.”98Yaènì eger ol nefsüñ uşbu ãıfatlardan

93
4/15
94
7/33: “ De ki: “ Rabbim açığı ile gizlisi ile kötü işleri (her türlü) günahı, haksız yere isyanı/azgınlığı
ve kendisine tapılması hususunda hiçbir delil indirmediği şeyi ( yüceltip ona bağlanmakla) Allah’a
ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır”.” [ Metinde
A’raf suresi 33. ayetin bir bölümüne yer verilmiştir. Biz buraya tamamını yazmayı uygun gördük.]

95
96
4/15
97
Bu kelimiyi “gişi” şeklinde de okumak mümkündür.
98
4/15
126
baèøısı ôÀhir olası olursa (4) siz anı óabs idüñ, reòber u menè zindanında bu dünyÀ
temettuèlarından. ZìrÀ dünyÀ müéminüñ zindanıdur. (5) Bu óavÀss-ı òamse úapuların
üzerine yapuñ tÀ ol nefs ölünceye dek. Yaènì tÀ ol dünyeden óaôô-ı (6) úatè oluncaya
dek óuúÿúları degül. Buña işÀret úıldı Resÿl úavliyile ki buyurdı (èaleyhi’s-selÀm)
(7) “mevtu úable en temÿtÿ ”99. “ev yecèala’l-lahu lehunne sebìyle ”100YÀòuõ Allahu
TeèÀlÀ bularuñ úalbinde bir (8) dericecük (?) açınca ol èÀlem-i àaybdın yaña tÀ ki
anlara kendü luùÀ’iflerinden hiybe úılub ol (9) ceõbÀt-ı ilÀhìden bir ceõbe irişdüre kim
cinn ü insüñ èamellerine berÀber ola. “Ve’l-leõìne yeétiye nihÀ (10)
minkum.”101Yaènì úaçan ol nefsile bu beden úÀlibi ol fevÀhiş-i maòrÿmuna
getürseler, bu efèÀli ôÀhirde (11) daòı aòvÀli ve aòlÀúı bÀùında “feéeõÿ humÀ.102”
Yaènì siz anları ol işleri birle taèyìb ve tevbìò idüñ (12) daòı ôÀhiri óudÿdı yirine
getürüñ. Ve daòı bÀùında òuùÿôlarını terk itdürüñ, çok riyÀøÀt ü mücÀhede (13)
úılmaàla. “ feéin tÀbe ve aãleóÀ feéeèriêÿ èanhumÀ103. ”Eger ôÀhirde bÀùında tevbe
iderlerse èamel(14)lerini ıãlÀó iderlerse; siz daòı anları incidmeden iàrÀø idüñ. áunf-i
òuşÿnet-i luùfa ve rıfúa (15) dönderüñ, èusriúuñ (?) yusrile dutuñ. ZìrÀ düşvÀrlıàuñ
bir geñezligi var. “ İnna’l-lahe kÀne (16) tevvÀben raóìmen104” Yaènì Allahu TeèÀlÀ
tevbeleri úabul idicidür, ãıdú-ıla tevbe úılanlardan. Ve “racìm”dür (17) esirger ve
raómet úılur anlara ki ãalÀó üzere olalar. Andan tevbeden ve tÀyiblerden òaber virüb
(18) buyurdı ki “ İnneme’t-tevbetü èale’l-lÀhi li’l-leõìne yaèmelÿne’s-sÿée bi-

99
Bu hadisin devamında bir mana da şu şekildedir: “Ölümü çok düşünmek kalbi nurlandırır, nefsi
ıslah eder.”
100
4/15 devamı.
101
4/16: “Sizlerden fuhuş yapanların (her) ikisine de eziyet edin/baskı yapın. Eğer onlar tevbe eder de
uslanırlarsa artık onlar(a eziyet)ten vazgeçin. Şüphesiz ki Allah, tevbeleri çok kabul eden, çok
merhamet edendir.”
102
4/16
103
4/16
104
4/16
127
cehÀletin105 ”İşÀret bu iki Àyetde budur ki “Be-dürüstì úabul olınacaú tevbe, Allahu
TeèÀlÀ úatında ki kendü keremi õimmetine anuñ úabÿlin vÀcib úılubdur.

Bu iki yazmayı incelediğimizde, bazı araştırmacıların da değindiği üzere,


aslında birbirinden tamamen farklı iki eser olduğunu tespit ettik.106İkiside aynı
kalemden çıkmış bu iki nüsha, birbirinin devamı zannedilerek “ Lübâb Çevirisi=
Enfesü’l- Cevâhir”olarak belirtilmiştir. Ulucami 435 numaradaki nüsha 1a yüzeyine,
araştırmacılar tarafından Ulucami 436’daki nüshaya binaen, Arap harfleriyle “
Tefsîrü Enfesi’l-Cevâhir” yazılması bu sebepledir. Ayrıca Ulucami 436 numaralı
yazmanın ön zahriyesine de, kütüphane görevlileri veya araştırmacılar tarafından, “
Tercüme-i Tefsîr-i Lübâb el-müsemmâ bi-Enfesi’l-Cevâhir ” yazılması da yine bu
yanlış değerlendirmenin sonucudur. Bu bilgi o dönemin kayıtlarına da geçirilmiş bu
sebeple birçok araştırmacı tarafınan bu bilgi tekrarlanmıştır. İşte “838 tarihli Lübâb
tercümesi Enfesü’l-Cevâhir” fikrinin dayanağı bu yanlış değerlendirmeye
dayanmaktadır. 107

Bugün kütüphane kayıtlarına baktığımızda, incelemesini yaptığımız iki nüsha


yeniden tasnif ve tamir edilmiştir. Kütüphane kayıtlarını incelediğimde kayıtların
düzeltilmiş olduğunu gördüm. Kayıtları incelemem esnasında, BEYEK’te görevli
Derya Efe’nin yardım ve ilgisi sonucu, daha önce eksik kalan birçok bilginin bugün
tamamlanmış olduğunu gördüm. Kimi yerler de, tarafımdan belirtilerek, görevlilerce
düzenlenmiş oldu. Her iki eserin de, aynı kalemden çıkmış, farklı eserler olduğu
bugün kütüphane kayıtlarına da işlenmiştir.

İki eser üzerinde inceleme yapan Abdülbaki Çetin, bu iki yazmanın aynı
müellif, İznikî’nin, elinden çıkan iki ayrı eser olduğunu belirtmektedir.108
Araştırmalarım sonucunda bu kanaati destekleyecek bilgiler buldum. Ulu cami
435’te kayıtlı olan nüshayı Lübâb Tercümesi, ikinci nüshayı ise Ebu’l-Leys tefsirinin

105
4/17: “ Allah katında (makbul) tevbe ancak cahillikle bir kötülük (bir günah) işleyip de sonra
hemen (pişman olup) tevbe edenlerin tevbesidir. İşte Allah, bunların tevbesini kabul eder. Allah her
şeyi hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibirdir.”
106
Bu konuda ayrıntılı deliller için bkz.: Abdülbaki Çetin, a.g.m., s. 67.
107
Ayrıca bkz.: Abdülbaki Çetin, a.g.m., s. 60- 70.
108
Abdülbaki Çetin, a.g.m., s. 67.
128
Enfesü’l-Cevâhir adıyla yapılmış telif tercümesi olarak kabul etmek gerekir.
Yukarıdaki örneklere yer verdikten sonra, bu iki eserin birbirinden farklı olduğunu
ortaya koyması bakımından, her iki ciltte de ortak olan EnèÀm ve Yunus surelerinden
birkaç bölümü örnek olarak belirtelim109:

- Ulu cami 435, EnèÀm Suresi

[ 156 b ] …(14) Sÿretü’l- EnèÀmi. Bismi’l-lÀhiér-raómÀniér-raóìm.


Elóamdu(15)li’l-lahi’l-leõì òaleúa’s-semÀvÀti ve’l-arøi.110İşÀret budur ki be-düristì
Allahu TeèÀlÀ “ Elóamd ”(16) lafôın õikr eyledi elif lÀm-ıla (‫)ال‬. Bu istiàrÀú-ı
cinsçündür. Ve “Allah” (‫ )ﷲ‬daòı lÀm (‫ )ل‬temlìkçündür. (17) Yaènì küll-i óamd ki
olınur küllì Allah içündür. Ve daòı yirle gök úamu içindekìle dünyÀ ve Àòiret (18)
Óaú TeèÀlÀ milkidür. Kimsenüñ iştirÀki yoúdur. Oldur ki bulara istièdÀd virdi óamd
itmege (19) tÀ aña óamd ideler. ÁåÀr-ı úudratiyle ol istièdÀdları ve istiùÀèatları úadar
bu cinn ü insüñ [ 157 a ] (1) óamdlarınuñ ne ittisÀèı vardur ol CenÀb-ı Úuds’uñ
óamdı úatında ki kendü úadìm nefsine ezelde (2) óamd idüp didi: “ Elóamdüli’l-lah”
Bu maòlÿúuñ óamdı aña girü maòlÿúdur, fÀnìdür. Gendinüñ úadìm ü (3) bÀúìdür.
Andan kendüyi bildürüp didi ki “ Ve’l-arøı’l-leõì òalúa’s-semÀvÀti ”.Yaènì oldur kim
bu göñül (4) göklerin nefsler yiriyile yaratdı. “ Ve’n-nÿr ve ceèale’ô-ôulumÀti111
”Yaènì ol nefsler içinde nÿr u ôulumÀt (5) yaratdı. ÔulumÀt ol ãıfÀt-ı beóìmiyye ve
óayvÀniyyedür. Daòı aòlÀú-ı sebuèiyye ve şeyùÀniyyedür ve nÿr (6) göñüller içinde
ãıfÀt-ı melekiyyedür, aòlÀú-ı ruóÀniyye ve bÀúiyye birle. AmmÀ “ ceèale” lafôıyla
õikr (7) eyledi. Andan ötrü ki bu nÿr-ı ôulmet bu èÀlem-i emrdendür. Niteki buyurdı:
“ Ve’ş-şemse ve’l-úamere ve’n-necÿme (9) musaòòaratin bi’emrihì, elÀhu’l-òalúu

109
Bu bölümlere Abdülbaki Çetin de değinmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz.: Abdülbaki Çetin, a.g.m., s.
68-71.
110
6/1
111
6/1
129
ve’l-emru112.”AmmÀ yirler bu èÀlem-i ãÿretdendür. Anuñıçun “òalú” lafôı (10) birle
õikr eyledi. “Òalú”ıla “caèl” arasında farú budur. Her kimse üzere ki nÿr àÀlib ola ol
ãıfat-ı (11) melekiyye ve rÿóÀniyyedür. Ol Óaú TeèÀlÀ úullıàına meyl ider. EnbiyÀlar
daèvetin úabÿl ider, èaleyhimü’s-selÀm. (12) Allahu TeèÀlÀ’ya ve Resÿline ìmÀn
getürür. Ol şerìèat zìnetleriyle bezenür. Óaú TeèÀlÀ anuñ velìsi olup (13) bu ãıfÀt-ı
òulúıyye ve óayvÀniyye ôulumÀtından çıúarup ol ãıfÀt-ı melekiyye, rÿóÀniyyeye iltür
ki nÿrdur. Niteki (14) buyurdı “ Allahu veliyyü’l-leõìne Àmenÿ yuòricuhum mine’ô-
ôulumÀti ile’n-nÿr113 ”AmmÀ anuñ kim üzerine ôulumÀt-ı beşeriyye-i (15)
óayvÀniyye àÀlib ola, ol büt-i havÀya mütÀbaèat úıla. DünyÀ leõõÀtlarıyla leõõet ala.
Anuñ velìsi ùÀàÿt (16) olur. Anı nÿr-ı rÿóÀnìden ãıfÀt-ı óayvÀnì ôulumÀtına iltür. Nite
ki buyurdı “ ve’l-leõìne keferÿ evliyÀéehumu(17)’ù-ùÀàÿtu114” el-Àyeh. Óaú
TeèÀlÀ’nuñ bu úavlınuñ maènìsi daòı budur ki buyurdı: “æümme’l-leõìne keferÿ (18)
bi-Rabbihim yaèdilÿn”.115Yaènì ol gökler ve yirler yaradılduúdan soñra ki anuñ
içinde ôulumÀt-ı nefsÀnì (19) ve nÿr-ı rÿóÀnì úılındı. ÚÀfirler nefs-i ãıfÀtları àÀlib
olmaàıla ol ùÀàÿtı hevÀdan [ 157 b ]

Ulucami 436 numrada kayıtlı yazma içerisinde yer alan EnèÀm suresine
yukarda yer verdiğimiz için burada tekrar belirtme ihiyacı duymadık. Ulucami 435’te
kayıtlı yazmada yer alan EnèÀm suresiyle, Ulucami 436’daki yazma içerisinde yer
alan EnèÀm suresini karşılaştırdığımızda, iki ayrı eser olduğu anlaşılmaktadır. Yazı
ve dil özelliklerine baktığımızda, ayrıca birçok araştırmacının da ittifakı üzere, bu iki
eser aynı müellif tarafından kaleme alınmıştır.116Ancak her iki eserin birbirinden
farklı olduğu aşikârdır. Şimdi her iki eserde de ortak olan Yunus suresinden birkaç
örnek bölüme yer verelim:

112
7/54
113
2/257
114
2/257
115
6/1
116
Ayrıntılı bilgi için bkz.: Abdülbaki Çetin, a.g.m.
130
- Ulucami 435, Yÿnus Sÿresi

[ 329 b ] …. (5) Sÿretü Yÿnus èaleyhi’s-selÀm. Bismi’l-lÀhiér-raómÀniér-raóìm. (6)


“Elif, LÀm, RÀ. Ti’l-ke ÀyÀtü’l-kitÀbi’l-óakìm.117 ”TÀ aña dege ki buyurdı “ enne heõe
lesÀóirün mubìnün.118 ”(7) Be-dürüstì “Elif, LÀm, RÀ ” (‫ )اﻟﺮ‬didügi úavlinde iki işÀret
var. Bir işÀret Óaúú’ıçun Óaú’dan ol (8) úulı ve resÿlı MuãùafÀ’yadur ki müctebÀdür
ve bir işÀret Óaú’dan resÿliçün girü (9) resÿlinedür (èaleyhi’s-selÀm). Evvel úısım ki
Óaú’dandur Óaú TeèÀlÀ eydür: “ Benüm muóabbetüm (10) senüñ üzerüñe
ezeldendür. Henüz daòı sen maèdÿmıduñ ve luùflarum daòı senüñile(11)dür. Şimdiki
óÀlde ki mevcÿdsın daòı benüm reèfetüm vü raómetüm saña eselden ebededür. (12)
İkinci úısım girü Óaú’dan. Dir ki senüñ benümile ünsüñ şol vaútdendür ki rÿóuñı
(13) yaratdum. Evvel yaratduàum nesne oldı ki üçünci bir daòı yoúıdı. Ol “ Lebbeyk
” ki baña (14) cevÀb virdüñ èademden şol vaút ki seni ol èademden çıúmaúlıàa
daèvet úıldum. (15) Saña òitÀb idüp didüm ki “ YÀ Sìn ”. Yaènì yÀ seyyid. Sen didüñ
ki “ Lebbeyk ve saèdeyk (16) ve’l-òayra keleke lebbeyk ”. Ben didüm senüñ nefsüñe
ki “ İrcièì ilÀ Rabbike. 119” “ Tilke ÀyÀtü(17)’l-kitÀbi’l-óakìm.120” Yaènì işbu Àyetler ki
senüñ üzerüñe indürildi ol kitÀb-ı (18) óaúìmüñ Àyetleridür ki ezelden saña vaède
úıdum. Senüñüiçün ve senüñ ümmetüñiçün (19) iòtiyÀr úıldum. Niteki didüm “
æümme evreånÀ’l-kitÀbe’l-leõìne’ã-ùafeynÀ min èibÀdetinÀ.121”İş bu [ 330 a ] (1) kitÀb
maòãÿã olduàı óakìm olmaúlıàa cemìè-i kütübler arasında. Yaènì óÀkimdür hükmi
der (2) küllì kütübler üzere şerÀyièler tebdìl olup nesò itmegile. Daòı bir kitÀb bunuñ
(3) üzere óükm idiser degül ebedÀ. Ve daòı bu ümmet maòãÿã oldı üründü olmaúlıàa
cemìè-i (4) ümmet arasında. Bu kitÀb bulara mìrÀå úıldı. VirÀset maènìsi budur ki bu
ümmet içinde (5) bÀúì ola, baèõısı baèõısından mìrÀå yiye. TÀ úıyÀmete degin bir

117
10/1
118
10/2
119
89/28
120
10/1
121
35/32
131
kitÀb daòı gelüp bunuñ (6) óükmin bozmaya niteki bu kendüden ilerüki kitÀbları nesò
eyledi. Ve daòı óakìmdür. Bu vechile (7) ki AllÀhu TeèÀlÀ cemìè-i óükmi bunda
úomışdur. Niteki buyurdı: “ Ve lÀ raùbin ve lÀ yÀbisin illÀ fì kitÀbin
mubìnin.122”Yaènì (8) ol aókÀm-ı úadìmden ve aókÀm-ı muódeåeden hìç bir óükm
yoúdur illÀ ol ÚuréÀn içinde(9)dür. “ EkÀne li’n-nÀsi èaceben en evóaynÀ ilÀ racilün
minhum123”Aña işÀret úılur kim eydür: (10) Nite èacebler biz Muóammed’e
(èaleyhi’s-selÀm) vaóy itdügümüz andan ötrü bulardan ol daòı bir kişidi. (11) Zìre
biz anda gördük vaóy úabÿl itmek erligini daòı bizden risÀler irişdürmegi (12)
bularuñ arasında. Bu sırdan ötrü hìç èavrata nübüvvey vaóy olunmadı hergìz. Bunda
(13) bir işÀret daòı budur ki “ EkÀne li’n-nÀsi124 ”didügi yaènì ol dünyÀ günlerinden
ilerüki Óaú TeèÀlÀ (14) günlerin unıdanlar taèaccüb mi iderler ki biz vaóy eyledük
bir recüle bulardan. “ enõiri’n-nÀse.125” (15) Yaènì inõÀr ide ol èahdların unıdanlara ki
ben anlaruñ-ıla mìåÀúı evvelde èahd eyledüm. Anı (16) unıtdılar. “ Vebe’ş-şiri’l-
leõìne Àmenÿ enne lehum úademe ãıdúın.126”Yaènì beşÀret úıl anlara kim muúırr
oldılar (17) ol èahdların unıtmadılar ve èahdumı ãımadılar anı unıtmadılar ki
bularuñıçun úadem-i ãıdú var Rabları (18) úatında. Bunuñ-ıla ki òiùÀb úıldı
Muóammed’e (èaleyhi’s-selÀm) henÿz ol èÀlem-i ervÀhdaydı. Bu úÀvlıla ki (19) “ YÀ
eyyuhe’n-nebiyyu innÀ ersalnÀke şÀhiden. 127”Yaènì yÀ Muóammed seni ol ketm-i
èademden vücÿda getürdük ki evvel [ 330 b]

122
6/59
123
10/2
124
10/2
125
10/2
126
10/2
127
33/45
132
- Ulucami 436, Yÿnus Suresi128

[ 154 b ]129 …(15) Sÿretü Yÿnus èaleyhi’s-selÀm. Miée ve iòdÀ èaşere ÀyÀtin,
Medeniyyetün. (16) Bismi’l-lÀhiér-raómÀniér-raóìm.(17) “Elif, LÀm, RÀ. Ti’l-ke
ÀyÀtü’l-kitÀbi’l-óakìm.130” İbn-i èAbbÀs (raøıya’l-lÀhu èanh) eydür: “Yaènì Óaú
TeèÀlÀ eydür: “ Ben ol (18) Allah’ın ki cemìèişleri görürin. Baña òÀfì nesne yoú.
Uşbu ÀyÀtlar daòı yÀ Muóammed ol ÀyÀtlardan(19)dur ki mìåÀú güninde saña vaède
úılduàdı ki bu sÿreéi daòı saña vaóy ideydük. Bu bir kitÀbdur, [ 155 a ] (1) óakìmdür.
Yaènì muókemdür, bÀùıldan berìdür. Bunda kiõb ü òilÀf yoúdur. HelÀlı óarÀmı
muókem úılan (2) budur. Benden àayrı kitÀblaruñ külli òÀkimì budur. Huccet ü
berÀhìn131 tevóìd-i Óaú üzere ve ãıdú-ı Resÿl (3) üzere bunuñıla åÀbit olmışdur. Ve
daòı buyurdı ki “ EkÀne li’n-nÀsi èaceben en evóaynÀ ilÀ racülin (4) minhum en
enõiri’n-nÀse ve be’ş-şiri’l-leõìne Àmenÿ enne lehum úademe ãıdúın èinde rabbihim
(5) úÀle’l-kÀfirÿne inne hÀõe lesÀóirün mubìnün.132 ”Yaènì Mekke ehli èaceblerlerdi
ki Óaú TeèÀlÀ (6) Àdem oàlanından resÿl gönderdi. Óaú TeèÀlÀ bu Àyeti indürüb
òaber virdi ki bu Mekke ehli (7) èaceb mi görürler ki biz úullarumuzdan bir úulumuzı
iòtiyÀd133 idevüz girü úullarumuza resÿl göndürevüz. (8) Kendü cinslerinden ve
neseblerinden ki bildükleridür, yÀd degüldür. TÀ anuñıla üns ùutub aña (9) naôar
idebileler ve aña söylemege mecÀl bulalar. Pes biz vaóy itdük ol Muóammed’e
(èa.l.m). Didük ki úorúıd (10) bu Mekke ehlini ol ÚurèÀn’daàı vaèìd Àyetleriyle ve
beşÀret úıl olara kim ìmÀn getürdiler. Ol (11) åevÀblarıla ki cennet içinde vaède

128
Bu bölüme Abdülbaki Çetin de yer vermiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz.: Abdülbaki Çetin, a.g.m., s.
69-71.
129
Sayfa üzerinde sağ tarafta, kütüphane görevlileri veya araştırmacılar tarafından, 305 sayısı yer
almaktadır. Sol tarafta ise Arap rakamlarıyla 155 sayısı yer almaktadır. Bugün, eser bilgisayar
ortamına aktarılmıştır. Eserin bu sayfası, CD görüntülerine göre, 155. poz olarak gözükmektedir.
130
10/1
131
Bu kelime “bezÀhin” şeklinde de okunabilir.
132
10/2
133
Bu kelimeyi “iòtiyÀr” şeklinde de okumak mümkündür.
133
úılduú. Be-dürüstì134 ol aèmÀlları ki gendülerden öñ taúdìm (12) idüp gönderdiler. Ol
anlara òayr-ı selef oldı. Rabları ve mÀlikleri úatında cennet içinde daòı (13) olara
saèÀdet-i ebedì oldı Óaúú’uñ rıøÀsı içinde. AmmÀ bu kÀfirler didiler ki taóúìú bu
Muóammed (14) ÀşkÀre sÀóirdür.

Eger ãoralar ki çün kÀfirler bunuñ gibi söz didiler, bularun kelÀmını Úur’Àn
(15) içinde óikÀyet úılduàına óikmet neyidi?

CevÀb: Biz eydürüz ki bunda bir úaç vechile óikmet (16) var. Bir budur ki
bular biribiri arasında söyledükleri òaberi Óaú TeèÀlÀ Resÿl’e òaber virürdi. Resÿl
(èa.l.m) (17) anlara anı iôhÀr iderdi. TÀ yaúìn olanlara ol peyàÀmberlıàınuñ èalÀmeti
ola. Ve bir daòı bunda (18) resÿlına tesellì òÀùır var. TÀ ki anlaruñ eõÀlarına ve
inkÀrlarına ãabr eyleye. Ve bir daòı bunda tenbìh (19) var. Andan ãoñra gelene tÀ ki
ol daòı Resÿl gibi òalúdan ne işidürse ãabr ide emr-i maèrÿfı [ 155 b ] (1) ve nehy-i
münkeri terk itmeye.

Yukarıdaki verdiğimiz örneklerden de anlaşılacağı üzere, bu iki cilt aynı


eserin tercümesi değildir. İkisi de İznikî’ye ait olmakla birlikte, Ulucami 435’te
kayıtlı olan eser Hâzin-i Bağdadî’nin Tefsîr-i Lübâb adlı eserinin tercümesi, Ulucami
436’da kayıtlı olan eser ise Ebu’l-Leys es-Semerkandî’nin tefsirinin Enfesü’l-Cevâhir
adı verilerek yapılmış tercümesidir.

Ankara İlahiyat Fakültesi Kütüphanesi 37486 Numaralı Nüsha

Ulucami 435’te kayıtlı olan nüshayı incelediğimizde, üzerinde çalıştığımız


Ankara İlahiyat Fakültesi 37486 numarada kayıtlı olan nüshadan da farklı olduğunu
gördük. Eserin karşılaştırmasını yaptığımızda, her iki eserinde de aynı müellif
tarafından ortaya konduğu, gerek dil özellikleri gerekse üslup açısından benzerliği

134
Bu kelimeyi “bedrüstì” şeklinde de okumak mümkündür.
134
göz önüne alındığında, belirgin olarak görülmektedir. Aşağıda üzerinde çalıştığımız
nüshadan, Ulucami 435’teki nüsha ile aynı surelerin açıklandığı, bazı bölümlere yer
verelim:

- Âl-i İmran, 92. ayetten itibaren

[ 141 b] … ( 19) ….. “ Len tenÀlü’l-birre óattÀ tunfiúÿ (20) mimmÀ


tuóibbÿne, ve mÀ tunfiúÿ min şeyéin fe inne’l-lÀhe bihì èalìmün.135”Yaènì siz
erişmezsiz ol Allah úatındaàı (21) åevÀblara cennet içinde, tÀ ol sevdügüñüz mÀldan
ãadaúa itmeyince. Baèøılar dimişler kim bu Àyet óükmi (22) mensÿòdur, zekÀt
Àyetiyle. AmmÀ eããaó budur ki mensÿò olmaya. Bu ãadaúadan daòı murÀd zeúÀt ola.
Maènì (23) bu ola ki siz ol uçmaàa girüp saèÀdete irmezsiz tÀ ol sevdük mÀlıñuzdan
zekÀt virmeyince (24) ki anuñla nefsüñüzi buòlden ve muóabbet-i mÀldan arıdasız.
Ve daòı yarÀr ki zekÀt virmekden ãoñra ãadaúaéi nutèu136 óaúúında bu Àyet óükmi
daòı åÀbit ola. Pes Allahu TeèÀlÀ’ya gizlü nesne yoú. Her ne nesne kim [ 142 a] (1)
anuñ yolında infÀú idersiz Allahu TeèÀlÀ anı bilür, dünyÀda daòı òalefin virüp
Àòiretde åevÀblar, dereceler (2) ziyÀde úılur. Bundan ötrüydi kim èAmr bin èAbdu’l-
èazìz yüklerle şekker alup ãadaúa eylerdi. (3) Dirlerdi aña kim bu şekkere virdügüñ
aúçaları niçün ãadaúa úılmazsın bu şekeri ãadaúa idersin? (4) Ol didi ki “ Baña bu
şekker sevgülüdür, dilerim ki ol sevdügümden ãadaúa eyleyem.” Ve daòı rivÀyetdür
kim (5) èAbdullah bin èAmr137 (r.ê.h) bir görglü cÀriye ãatun aldı. Anı àÀyet severdi,
bir úaç bilesinde ùurduúdan ãoñra (6) anı azÀd úıldı, bir kimseye çiftlendürdi. Ol
kişiden bir oàlancuú vucÿda getürdi. èAmr ol oàlancuàı (7) alup gögsine úocardı ve
yillerdi. Dirdi ki “ Anuñ úoúusı sende buluram”. Dirlerdi aña kim Allah TeèÀlÀ (8)
anuñ anasın saña rızú itmişdi, óelÀldin, çün severdüñ niçün terk idüp biregüye
virdüñ? (9) Ol didi ki “ Bu Àyeti işitmedüñüz mi? Kişi sevdügin virmeyince sevdügi

135
3/92
136
Bu kelimeyi “ ãadaúaéi natıè” şeklinde de okumak mümkündür.
137
Bu kelime “ èÖmer ” şeklinde de okunmaktadır.
135
iline girmez”. Ve daòı HÀrun er’Reşid’üñ (10) òÀtunı õebìde (?) otuz bìñ altun ceró
idüp bir muãóaf yazdurdı. Çün tamÀm oldı getürdi, (11) eline aldı açdı, açduàınlayın
bu Àyet çıúdı. Fi’l-óÀl girü yumdu virdi didi ki “ Varuñ (12) bunı hediyesine virüñ
daòı aúçasını fuúarÀya virüñ ki şimdi baña bu muãóafdan sevgilü nesne (13) yoúdur.”
Pes èÀúil oldur ki fÀnì maóbÿbı vire, bÀúì maóbÿbı alalar. Ve daòı Óaú TeèÀlÀ
buyurdı ki “ Küllü(14)’ù-ùaèÀmi kÀne óillen li-benì éİsrÀéìl’e illÀ mÀ óarreme
éİsrÀéìl’u èalÀ nefsihì min úabli (15) en tunezzele’t-tevrÀtü feétÿ bi’t-tevrÀti fetlÿ hÀ
inküntüm ãÀdiúìne”138Bu Àyetüñ sebeb-i (16) nüzÿli budur kim Yaèúÿb peyàamber
(èa.m) çıúup Beyte’l-muúaddes’e giderdi. Yolda aña bir ferişte ãataşdı, (17) yaènì anı
oàrı ãanub anuñla çekişdi, diledi ki menè eyleye. Ol ferişte anuñ ayaàını ùutup úıãdı
(18) ãaúız gibi. Daòı úoyuvirdi kendüyi Yaèúÿb’uñ Àyaàında. èUrÿfu’n-nisÀ dirler bir
renc var ol bilürdi Yaèúÿb (19) andan úatı zaómet çekdi. Naõar eyledi ki eger ol èillet
andan gidesi olursa sevdügi ùaèÀmı (20) kendüye óarÀm úıla, anı nefsine virmeye.
Çün ol èillet andan gidüp òoş oldı. Aña ki sevgilü (21) ùaèÀm deve südi ve deve
etiydi. Anları kendü nefsine óarÀm úıldı ki yimeye. Yehÿdìler “efterÀ” úılup139(22)
didiler ki “ Anı Yaèúÿb óarÀm úılmadı belki ol terbiyet içünde Allah óükmiyle óarÀm
olmışdur.” diyü kendüler (23) daòı óarÀm gördüler. Pes anları tekõìb idüp Óaú TeèÀlÀ
bu Àyeti indirüp buyurdı ki külli ùaèÀm benì İsrÀéil (24) üzere óelÀl olmışıdı úandan
ve murdÀr olmışdan ve ùoñuz etinden artuàı illÀ şol nesne kim (25) benì İsrÀéil óarÀm
úıldı. Terbiyet inmezden öñ anuñ óarÀmlıàı terbiyet içinde yoúdur. Eyit yÀ
Muóammed [ 142 b] (1)

Yukarıda bir bölümünü karşılaştırdığımızda dahi bu iki eserin birbirinden


farklı olduğu görülmektedir. Eser üzerinde daha geniş araştırma yapma imkânım
oldu ve iki eserin burada yer verdiğimden daha fazla bölümünü karşılaştırdım. Ancak
burada sadece bir varaklık bir bölüme yer verdim. Araştırmalarım sonucu gördüm ki

138
3/93
139
Bu kelimeyi “efterÀ úılub” şeklinde de okumak mümkündür.
136
bu iki eser birbirinde farklı iki eserdir. Dil ve üslup özelliklerine baktığımızda bu iki
eserin aynı müellif tarafından ortaya konduğu açık bir şekilde görülmektedir. Şimdi,
Ulucami 435’te yer alan birinci ciltle üzerinde çalıştığımız birinci cildin aynı eser
olmadığını göstermesi bakımından, her iki eserde yer alan Nisa suresinin bir
bölümüne yer verelim:

- Nisa Suresi, 13. ayetten itibaren

[ 156 b ] (…). (4) buyurdu ki “ Tilke óudÿdu’l-lahi ve men yuùièi’l-lahe ve


resÿlehÿ yudòılhÿ cennÀtin tecrì min taótihe(5)’l-enhÀru òÀlidìna fìhÀ, ve õÀlike’l
fevzu’l-èaôìm.140Ve men yaèãi’l-lÀhe ve resÿlehu ve yeteèadde óudÿdehÿ (6)
yudòilhu nÀran fìhÀ, ve lehÿ èaõÀbün muhìnün.”141Yaènì işbu úısmet-i mìrÀå ki
buyuruldı Allahu TeèÀlÀ’nuñ (7) aókÀmıdur size bildürdi, tÀ anuñla èamel idesiz. Her
kimse kim Allahu TeèÀlÀ’ya ve Resÿl’e mutìè ola bu mìrÀå (8) emrinde, inkÀr itmeye.
Ve anuñ óaúìúatına iúrÀr idüp buyurduàınlayın èamel eyleye. Ol iúrÀrı ve èameli ol
kişiéi (9) cennete götürür, anuñ köşklerinüñ altından ırmaúlar aúar, bu óÀletinde ki ol
anda muòallid ola gerü çıúmaú ve èazl olmaú (10) olmaya. ZìrÀ ol cennet úamu
nièmetle ol kişiye èÿø virildügi fevz-i èaôìmdür. AmmÀ her kim AllÀhu TeèÀlÀ’ya
(11) ve Resÿl’e èÀãì olup bu mìrÀå emrinde muòÀlefet úılsa úısmetde Allahu TeèÀlÀ
óükmün terk itse (12) artuú eksük itse yÀ hìç úısmet itmese, emirden tecÀvüz itse ol
fièl anı nÀra götürür ki anda (13) muòalled olup òorúılıcı èaõÀblara mübtelÀ olur.
Bundan ãoñra girü buyurdı ki “ Ve’l-letì yeétìne’l-fÀóişete (14) min nisÀéiküm fe’s-
teşhidÿ èaleyhinne erbaèaten minküm feéin şahidÿ feéemsikuhunne (15) fi’l-buyÿti
óattÀ yeteveffehunne’l-mevtü evyecèaleél-lÀhu lehunne sebìylen.142Ve’l-leõÀni
yeétiyÀnihÀ (16) minküm feéÀõÿhumÀ, feéin tÀbÀ ve aãlaóÀ feéaèriêÿ èanhumÀ,
inne’l-lÀhe kÀne tevvÀben raóìmen”143Yaènì (17) şol èavratlar kim sizüñ

140
4/13
141
4/14
142
4/15
143
4/16
137
èavratlarıñuzdan zìnÀ úılasız anuñ üzerine müslimÀnlardan144 ki óarr ola, (18) èÀdil
ola, dört ùanuú ùaleb eyleñ. Eger bu dört ùanuú ùaleb anlaruñ üzerine zìnÀyla ùanuúlıú
(19) viresi olursa siz anı óabs idüñ suçın içinde tÀ anuñ içinde ölünceye degin yÀòuõ
Óaú TeèÀlÀ (20) anlara bir vechle daòı ùarìú-ı óakimi beyÀn úıla. Anuñla muòliã bula.
Áyet henüz óadd-i recm gelmezden (21) öñdi. Recm ü óadd Àyetiyle bu mensÿò oldı.
Bunuñ óükm-i beyÀnı sÿreéi Nÿr’da õikr olına (22) inşa’l-lÀh. Ve daòı buyurdı ki
sizden iki bikr145 ki óarr olalar, müslümÀn olalar zinÀ ideler yaènì evlenmediñ (23)
keyt (?) ile irgürmediñ úapını úaçan ki zinÀ ideler siz anları dille taèsìr idüp serzeniş
úılup incidüñ (24) ol fièllerinden ötrü. TÀ ki fièllerine pişimÀn olalar. Eger ol zinÀdan
ãoñra tevbe úılsalar, (25) èamellerini ıãlÀóa getürseler, siz anlardan ièrÀø idüp anları
incidecek sözler söylemeñ ki [ 157 a ] (1) AllÀhu TeèÀlÀ tevvÀbdur, tevbeleri úabÿl
idüp èafv idicidür. Ve raóìmdür günÀhlardan geçenleri esirgeyicidür. ( 2) Pes soñra
recmle cild (?) Àyeti geldi, óabsle iõÀ úılmaú mensÿò oldı. Bu teèsìr idüp tevbìó (3)
úılmaú ol zamÀnda idi. Bu yüz aàıcı óadde urmaú şimdiki zamÀnda anlaruñ gibiye
teèsìr tevbìó úılmaúdan (4) fÀyide olmaz. Ve daòı buyurdı (….)

Yukarıda verdiğimiz örneklerden anlaşılacağı üzere bu iki eser birbirinden


farklı eserlerdir. Ulucami 435 ve Ulucami 436 numarada kayıtlı olan eserlere
baktığımızda her iki eserin de aynı kalemden çıktığını söyleyebiliriz. Ancak her ikisi
de aynı kalemden çıkmakla birlikte farklı eserlerdir. Eserleri birebir
karşılaştırdığımızda bu açıkça görülmektedir. Burada da bir kısmını örnek olarak
belirtmekler yetindik. Ayrıca üzerinde çalıştığımız nüsha ile Ulucami 435’te yer alan
nüshanın da birbirinden farklı olduğunu yaptığımız birebir karşılaştırma sonucunda
görmüş bulunmaktayız. 146

144
Bu kelime “müselmÀn” şeklinde de okunabilir.
145
“Bekar” anlamında kullanılmaktadır.
146
Ulucami 435 ve Ulucami 436 numaralı nüshaların birinden farklı olduğu, Ulucami 436’da yer alan
nüshanın Süleymaniye Kütüphanesi Nuruosmaniye Bölümü 137 ve 138’deki nüshalarla aynı
olduğunu ve Nuruosmaniye 136’da İbn Abşah’a atfedilen nüshanın aynı olduğu Abdülbaki Çetin
tarafından yapılan karşılaştırmalarda da görülmektedir. Kastamonu İl Halk Kütüphanesi 2779’da
138
Tefsir-i Ebu’l-Leys Tefsiri’nin Türkçe tercümeleri üzerinde inceleme yapan
Abdülbaki Çetin, Ulucami 435 ve Ulucami 436 numaralı kayıtların farklı olduğunu
ortaya koymak için her iki eserde yer alan Kehf Suresi’nin de birebir
karşılaştırmasını yapmıştır.147Bütün bu karşılaştırmalardan anladığımız üzere bu iki
eser aynı kalemden çıkmış farklı iki eserdir.

2.7.2. Kütahya Vahit Paşa Kütüphanesi 4286 Numaralı Nüsha

[1b]

(1) Eèÿõübi’l-lÀhimine’ş-şeyùÀni’r-racìm. EvvelÀ bu kitÀb-ı èazìzi ibtidÀ úılduú.


Allah’a istièÀõe (2) úılmaàıla ki emr-i Óaú’úa imtiåÀl olınub muòÀlefetden ıraà olına.
ZìrÀ Óaú TeèÀlÀ ol iki cihÀn faòri (3) Muóammed MuãùafÀ’ya ãalavÀtü’r-raómÀni
èaleyh buyurdı ki : “ Fe iõÀ úaraéte’l-Úur’Àne festeèiõ bi’l-lÀhi (4) mine’ş-şeyùÀni’r-
racìm”148. Yaènì “ YÀ Muóammed Úur’Àn oúımaú dileseñ ãıàınàıl Allah’a ol şeyùÀn-ı
(5) melèundan ki laènet ùaşıyla úovulub merdÿd-ı óaøret olmuşdur. TÀ ki seniñle
benüm kelÀmum (6) arasında vesvese úılub, kelÀm-ı maòlÿú úarışdurmaya.” Çün ol
Resÿl ki eşref-i mevcudÀt (7) idi ve aèúal-i èuúalÀ idi, istièÀõeye emr olundı ibtidÀ-i
kelÀmda. Pes bize daòı vÀcib (8) oldı ki ol istièÀõe’i ibtidÀ’i òayrda muúaddem
ùutavuz. TÀ ki şeyùÀn anda mÀniè olmaya. (9) ÒuãÿãÀ ki ibtidÀéi kelÀmu’l-lah ola,
úırÀéat-i kelÀmu’l-lah ve kitÀbi kelÀmu’l-lah òud efêal-i (10) òayrÀtdandur. Pes
bunda ibtidÀ úılmaú daòı vÀcib149 ola. Andan ötüri anuñ-ıla ibtidÀ úılduú.

kayıtlı olan nüshanın benzerlikleri konusunda Abdülbaki Çetin a.g.m.’de karşılaştırmalara yer vererek
tespitlerde bulunmuştur. Biz bu karşılaştırmaları tek tek inceledik. Ancak burada farklı
karşılaştırmalara yer vererek Enfesü’l-Cevâhir’in kime ait olduğunu tespit etmeye çalıştık. Abdülbaki
Çetin tarafından ve diğer araştırmacılar tarafından tespit edilemeyen nüshalara ulaştık ve
karşılaştırmalarda bunları kullanmayı tercih ettik.
147
Abdülbaki Çeti, a.g.m., s. 73 vd.
148
16/98
149
Metinde “ evceb” yazmakta.
139
(11) SuéÀl: Eger eydürlerse ki bu emr-i istièÀõe Resulu’l-lÀh’a maòãÿã olundı.
Girü úalan (12) ümmete vucÿb150 neden lÀzım oldı?

Cevāb: Biz eydürüz ki úaçan sebeb nuzÿl òÀã ola (13) ol òuãÿãiyyet èumÿmi
óükm mÀniè olmaz. Ve daòı çün sebeb-i istièÀõe úırÀéat-i kitÀbu’l-lah (14) oldı. Pes
her kimsede ol sebeb mevcÿd ola, gerekdür ki ol müsebbib kim istièÀõedür, (15) bile
mevcÿd ola. ZìrÀ sebeb müstelzim-i müsebbebdür. Ve daòı èÀdetdür ki úaçan
pÀdişÀhdan bir òalìfeye (16) óükm buyurulsa ki işleye anuñ taóti yedinde dÀòil
olanlara daòı anı işlemek bile lÀzım olur. (17) Egerçi ferden ferden her birine óükm
irsÀl olunmadı. ZìrÀ cemÀèat-i etbÀèa lÀzımdur ki her (18) efèÀli merøiyyede
metbÿèina muvÀfaúat birle mutÀbaèat úıla. Çün Resÿl’e emr olundı ki (…)

[ 13 b ]

(6)… Sÿretü FÀtióÀtü’l-kitÀb sebèa ÀyÀt. (7) Bismi’l-lÀhi’r-raómÀni’r-raóìm. “


Elóamdüli’l-lÀhi” (8) RivÀyetdür MücÀhid’den (raêiya’l-lÀhu èanhu) ki buyurdı: “ Bu
sÿre-i FÀtióÀ Medine’de inmişdür. AmmÀ (9) Ebÿ äÀlió, İbn-i èAbbas’dan (raêiya’l-
lÀhu èanhumÀ) eyle rivÀyet úıldı kim “ Bu sÿre Mekke’de inmişdür”. Ve baèøılar (10)
didiler kim nıãfı Medine’de nıãfı Mekke’de indi. AmmÀ İmÀm Faúìh Ebu’l-Leyå
(raóima’l-lÀhu) müselsel (11) sened-i ãaóìó-ile EbÀ Hureyre’den (raêiya’l-lÀhu èanh)
rivÀyet úıldı kim Resÿl (èaleyhi’s-selÀm) buyurdı: “ Bedürüstì (12) Óaú TeèÀlÀ’nuñ
kitÀbında bir sÿre var kim óìç anuñ gibi sÿre’i Óaú TeèÀlÀ bir resÿle indürmedi.” (13)
Anı işidüb Ubeyyi’bn-i Kaèb ãordı ki “YÀ Resÿla’l-lah, ol ne sÿredür? Resÿl
(èaleyhi’s-selÀm) didi ki (14) “ YÀ Kaèb ben umaram ki sen úapudan henüz çıúmadın
anı bilesin.” Ubeyyi’bn-i Kaèb eydür: “ Birez kendümi egledüm (15) tÀ ki anuñ èilmi
baña óÀãıl ola. Resÿl ( èaleyhi’s-selÀm) sukÿt úıldı. Girü ãordum “YÀ Resÿla’l-lÀh, ol
(16) ne sÿredür? Resÿl (èa.m) buyurdı ki “ YÀ Ubeyy namazuñda evvel úırÀéatuñ

150
Bu kelime “ vÀcib” şeklinde olmalı.
140
nedür? Ben didüm ki “Ümmü’l-ÚuréÀn (17) oúıran yÀ Resÿla’l-lÀh, yaènì FÀtióÀ
sÿresini.” Resÿl (èaleyhi’s-selÀm) didi ki ol Tengri151 óaúúıçün ki (18) benüm rÿóum
anuñ yed-i úudretindedür. Allahu TeèÀlÀ dört kitÀb içinde bir daòı aña beñzer sÿre
indür(19)medi. Ol sebèa’l-meåÀnì ki Óaú TeèÀlÀ baña virdi, bu sÿredür.” Ve daòı
ÚuréÀn èaôìm oldur ki Óaú TeèÀlÀ (20) buyurdı: “Velaúad ateynÀke sebèan mine’l-
meåÀnì ve’l-ÚuéÀne’l-èaôìm”152Yaènì “ YÀ Muóammed, óaúìúat (21) saña sebèa
meåÀnì daòı ÚuréÀn-i èÀôìm virdük.” Ekåer ehl-i tefsìr demişlerdür “MurÀd bu sebèa
meåÀnìden bu sÿre’i [ 14 a ] FÀtióÀ’dur.

Yukarıdaki örneklerden de anlaşılacağı üzere bu eser “Enfesü’l-Cevâhir”in


nüshası niteliğindedir. Eserin ikinci cildi Enèam Suresi’nden başlamaktadır. Bu ciltte
yer alan Enèam Suresi’yle YEBEK Ulucami 436 numaradaki nüshayı
karşılaştırdığımızda birebir uyduğunu tespit ettik. Her iki eserde de nüsha farkından
kaynaklanan bazı kelime değişimlerini görmek de mümkündür. Çalışmamızın hacim
ve zamanımızın elvermemesinden dolayı örnek bölümleri aktaramadık. Ancak bütün
bu karşılaştımalar neticesinde Ebu’l-Leys Tercümesi’nin Mûsâ bin Hacı Hüseyin el-
İznikî tarafından yapıldığını söyleyebiliriz. Bu bölümlerin karşılaştırmasından hariç
yukarda nüsha tanıtırken belirttiğimiz nüshaları ve Süleymaniye Kütüphanesi’nde
bulunan nüshaları karşılaştırma imkânı bulduk. Süleymaniye Kütüphanesi Mihrişah
Sultan nr. 9’da yer alan nüsha Mihrişah Sultan adına özel olarak istinsah edilmiştir.
Altın yaldız kaplamalı ve sırmalı olan bu eser nesih hattı ile yazılmıştır. Eserin
tamamının tek bir cilt altında bir bütün olarak yer alması bakımından da bu nüsha
oldukça önemlidir.

2.8. ESER ÜZERİNDE YAPILAN ÇALIŞMALAR

MÿsÀ bin ÓÀcı Óüseyin el-İznikì’nin Enfesü’l-CevÀhir adlı eseri üzerinde


şimdiye kadar akademik çalışma yapılmamıştır. Ancak bu eserin bazı nüshalarında
ismi Tercüme-i Tefsir-i Ebu’l-Leys es-Semerkandî olarak geçmektedir. Daha önce de

151
“Tañrı” şeklinde de okunabilir.
152
15/87
141
bahsettiğimiz üzere, bu eser İznikî’den başka İbn-i Arabşah ve Ahmed-i Dâéî’ye de
atfedilmiştir. Birçok araştırmacı tarafından Ahmed-i Dâ’î’ye ait olduğu düşünülmüş
ve bu yönde akademik çalışma yapılmıştır. Biz bu akedemik çalışmaların birçoğunu
yakından inceleme fırsatı bulduk. Böylece bu çalışmalarda yer alan nüshaları da
tespit etme imkânımız oldu. Çalışmalara konu olan birçok nüshayı da yerinde görme
ve inceleme imkânımız oldu. Daha sonra ayrıntılı olarak bu nüshaları karşılaştırarak
bu eserin aslında MÿsÀ bin ÓÀcı Óüseyin el-İznikì’ye ait olduğunu tespit etmiş olduk.
Yukarda bu karşılaştırmalardan bir kısmına yer verdi. Şimdi tespit edebildiğimiz
akademik çalışmaları şu şekilde belirtelim:

- Yasemin Özdemir, Ahmed- Dâ’î Tercüme-i Tefsîr-i Ebü’l-Leys-i


Semerkandî, (1a-44a), (Giriş-Metin-Sözlük), Marmara Ü., SBE., Türkiyat
Araştırmaları Enst., (Basılmamış) Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2000.

- Aslı Budak, Ahmed- Dâ’î Tercüme-i Tefsîr-i Ebü’l-Leys-i Semerkandî,


(45b-91a), (Giriş-Metin-Dizin), Marmara Ü., SBE., Türkiyat
Araştırmaları Enst., (Basılmamış) Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2002.

- Sema Gonca, Ahmed- Dâ’î Tercüme-i Tefsîr-i Ebü’l-Leys-i Semerkandî,


(A’raf Suresi), (Giriş-Metin-Sözlük), Marmara Ü., SBE., Türkiyat
Araştırmaları Enst., (Basılmamış) Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2002.

- Hatice Koç, Ahmed- Dâ’î Tercüme-i Tefsîr-i Ebü’l-Leys-i Semerkandî,


(En’âm Suresi), (Giriş-Metin-Dizin), Marmara Ü., SBE., Türkiyat
Araştırmaları Enst., (Basılmamış) Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2002.

- Birgül Yılmaz, Ahmed-i Dâ’î Tercüme-i Tefsîr-i Ebü’l-Leys-i Semerkandî,


(Âl-i İmran Suresi), (Giriş-Metin-Dizin), Marmara Ü., SBE., Türkiyat
Araştırmaları Enst., (Basılmamış) Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2002.

- Elif Topaloğlu, Ahmed-i Dâ’î Tercüme-i Tefsîr-i Ebü’l-Leys-i


Semerkandî, (Nisa Suresi), (Giriş-Metin-Dizin-Tıpkıbasım), Marmara Ü.,
SBE., Türkiyat Araştırmaları Enst., (Basılmamış) Yüksek Lisans Tezi,
İstanbul 2003.
142
- Hasan Dalkıran, Ahmed-i Dâ’î Tercüme-i Tefsîr-i Ebü’l-Leys-i
Semerkandî, (Yusuf-Ra’d-İbrahim Sureleri), (Giriş-Metin-Dizin-
Tıpkıbasım), Marmara Ü., SBE., Türkiyat Araştırmaları Enst.,
(Basılmamış) Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2006.

- Rabia Aksu, Ahmed-i Dâ’î Tercüme-i Tefsîr-i Ebü’l-Leys-i Semerkandî,


Enfal ve Tevbe Sureleri, (68b/19-114b/11), (Giriş-Metin-Dizin-
Tıpkıbasım), Marmara Ü., SBE., Türkiyat Araştırmaları Enst.,
(Basılmamış) Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2006.

- Ulviye Uğursal, Ahmed-i Dâ’î Tercüme-i Tefsîr-i Ebü’l-Leys-i


Semerkandî, (Yunus ve Hud Sureleri),(114b/12-151b/01), (Giriş-Metin-
Dizin-Tıpkıbasım), Marmara Ü., SBE., Türkiyat Araştırmaları Enst.,
(Basılmamış) Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2007.

- Güven Sarı, Ahmed-i Dâ’î Tercüme-i Tefsîr-i Ebü’l-Leys-i Semerkandî,


(142/35a-82b), (Giriş-Metin-Dizin-Tıpkıbasım), Marmara Ü., SBE.,
Türkiyat Araştırmaları Enst., (Basılmamış) Yüksek Lisans Tezi, İstanbul
2007

- Yasemin Ay, Ahmed-i Dâ’î Tercüme-i Tefsîr-i Ebü’l-Leys-i Semerkandî,


(143/50a-103b)), (Giriş-Metin-Dizin-Tıpkıbasım), Marmara Ü., SBE.,
Türkiyat Araştırmaları Enst., (Basılmamış) Yüksek Lisans Tezi, İstanbul
2007.

- Mehmet Ertik, Ahmed-i Dâ’î Tercüme-i Tefsîr-i Ebü’l-Leys-i Semerkandî,


(103b-154b), (Giriş-Metin-Dizin-Tıpkıbasım), Marmara Ü., SBE.,
Türkiyat Araştırmaları Enst., (Basılmamış) Yüksek Lisans Tezi, İstanbul
2007.

- Ayşenur Alakese, Ahmed-i Dâ’î’nin Ebü’l-Leys Tefsiri Tercümesi (197b-


231 yaprakları arası) Ma’ide Suresi (Dil incelemesi-Metin-Dizin),
Mimar Sinan Ü., SBE., Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı,
(Basılmamış) Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2002.

143
- Ali Çiçek, Ahmed-i Dâ’î Tercüme-i Tefsir-i Ebü’l-Lesy es-Semerkandi
Tefsirinin İlk Üç Suresinin Dil Özellikleri (İnceleme-Metin-Dizin),
Atatürk Üniversitesi, SBE., Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı,
(Basılmamış) Doktora Tezi, Erzurum 2003.

144
1
[1 b] (1)

(2) .2 EvvelÀ bu kitÀb-ı èazìzi ibtidÀ úılduú. Allah’a


istièÀõe (3) úılmaàla ki emr-i Óaú’úa imtiãÀl olunup muòÀlefetden ıraà oluna. ZìrÀ Óaú
TeèÀlÀ ol iki cihÀn faòri (4) Muóammed MuãtafÀ’ya buyurdı

ki: .3 Yaèni ‘ YÀ Muóammed úaçan ÚuréÀn (5) oúumaú


dileseñ ãaúınàıl ol şeyùÀn-ı melèundan ki laènet ùaşıyla úovulup merdÿd òaãret olmışdur.
(6) TÀ ki senüñle benüm kelÀmum arasına vesvese úılup kelÀm-ı maòluú úarışdurmaya.
Çün ol Resÿl-ı eşref (7) mevcÿd idi ve aèúal-i èuúalÀ-y-ıdı aña istièÀõeye emr olundı
ibtidÀ-i kelÀmda. Pes bize daòı vÀcib (8) oldı ki ol istièÀõeyi her ibtidÀ-i òayrda
muúaddem ùutavuz, tÀ ki şeyùÀn anda mÀniè olmaya. ÒuãÿãÀ (9) ki ibtidÀ-i kelÀmuél-lÀh
ola úırÀéat-ı kelÀmuél-lÀh ve kitÀbet-i kelÀmuél-lÀh òoõ efêal-ı óayrÀtdandur. Pes bunda
(10) ibtidÀ úılmaú daòı vÀcibraà-ıdı. Andan ötri anuñla ibtidÀ úılduú.

SuéÀl: Eger eydürlerse kim bu emr-i (11) istièÀõe Resÿl’e maòsÿã olundı bu girü
úalan ümmete vÀcib neden lÀzım oldı?

CevÀb: Biz eydürüz kim (12) úaçan sebeb-i istièÀõe úırÀat-ı kitÀbuél-lÀh oldı. Pes
kimsede kim ol sebeb mevcÿd ola gerekdür kim ol (13) müsebbib ki istièÀõedür bile
mevcÿd ola. ZìrÀ sebeb mülzem-i müsebbebdür ve daòı èÀdetdür pÀdişÀhdan bir
òalìfesine (14) óüúm buyurulunsa ki işleye anuñ taótında dÀòil olanlara anı işlemek bile
lÀzım olur. Egerçi (15) ferden ferden her birine óükm irsÀl olunmadı. ZìrÀ cemÀèat-i
etbÀèa lÀzımdur ki her efèÀl-i marêìde metbÿèına (16) muvÀfaúat birle mutÀbeèat úıla.
Çün Resÿl’e emr olundı ki metbuè-ı ümmetdür. Pes lÀzım oldı ümmete daòı [2 a ] aña
iútidÀ úıla ZìrÀ iútidÀ úılmaú daòı vÀcib olundı bu Àyetle kim Óaú TeèÀlÀ

1
RahmÀn ve Rahìm olan Allah’ın adıyla.
2
Kovulmuş ve lanetlenmiş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım.
3
Kur’an’ı oku(mak iste)diğin zaman, o kovulmuş/lanetlenmiş şeytandan Allah’a sığın. [Nahl Suresi
98. ayet]
145
4 5
buyurdı: (2) . Bir lafz-ı teèkidle dur ve

6 7
bir daòı deki (3) dur. Bu ikisi vucÿb-ı iútidÀye işÀretdür. Pes bundan ötri
istièÀõe vücÿb-ı èÀlem oldı. Fiél- (4) cümle çün ol Resÿl (èa.m) èulÿmda ve èuúÿlda
ekmel-i insÀniken ve úuvvet-i risÀlet ve şevket-i nübüvvet aña (5) virilmişken ve
Allah’uñ óimÀyetinde ve ilticÀsında iken bu dükeli kemÀlÀt-ıla çün aña vesÀvisi-i
şeyùÀndan (6) ãarÀóaten istièÀõeye emr olundı. Pes øımnen bu ümmete daòı emrdir ki bu
øÀèafla, bu èaczle aña muúÀvemet idemezler.

(7) Pes Resÿl’den (èa.m) bu ümmete istièÀõe úılmaú vÀcib oldı. ÓusÿãÀ ki óadìå-i
meşhÿrla Resÿl’den (8) (èa.m) istièÀõeye emr olundı. Óadìå-i mevrÿd budur kim èAmr
bin el-èÁã [èAmrübni’l-èÁã] (r.ê.h) Resÿl’e geldi didi ki: (9) “ YÀ Resÿle’l-lah

(10)

.8 Óadìå maènisi budur ki èAmru’bn-i èÁã (11)


geldi didi ki: “ YÀ Resÿle’l-lah úaçan namÀz úılsam şeyùÀn benümle namÀzum arasına
girüp óuøurumı menè ider. (12) ÚurèÀn oúusam araya girüp maènìsinde tefekkürümi
menè ider. Resÿl (èa.m) buyurdı ki ol bir şayùÀndur ki (13) adı “ Óayzeb ”dür. Úaçan
ùuysañ ol gelüp vesvese úılsa andan Allah’a ãıàın ve ãol yanuña (14) üç kez tükür. èAmr
eydür: “ Vardum Resÿl (èa.m) didüàin yirine getürdüm. Allah TeèÀlÀ ol şeyùÀnı (15)

benden menè eyledi ve daòı ol óaøret-i risÀlet buyurdu kim (16)

4
Andolsun ki, Allah’ı(n rızasını) ve ahret gününü(n saadetini) umanlar ve Allah’ı çok ananlar için
Allah’ın Resûlü’nde, sizin için, pek güzel bir örnek vardır. [ Ahzâb Suresi 21. ayet ]
5
“Lekad” kelimesinin Kur’an’da geçtiği yerlerin bazıları: 33/21, 95/4
6
“Leküm” kelimesinin Kur’an’da geçtiği yerlerin bazıları: 109/6 “Leküm dîniküm veliyedîn”, “Sizin
(batıl) dîniniz size, benim (hak olan) dînim de banadır.”
7
“Lam”, Arap alfabesinin yirmi üçüncü harfidir.
8
“Ya Resûllah ne zaman namaz kılacak olsam, şeytan namazımla benim arama girip huzur(la namaz
kılmamı) engeller. Kur’an okumak (istesem), vesvese verip manisini düşünmemi engeller. Resûl (a.m)
buyurdu ki o “Hayzeb” ismindeki bir şeytandır. Ne zaman onun gelip vesvese (verdiğini anlasan),
Allah’a sığın ve sol yanına üç defa tükür.
146
9
.Yaènì her vaút kim göñlüñüz maèãiyete úaãd itse, vÀcib (17)
olsun size kim istièÀõe idüp Allah’a ãıàınasız, tÀ ki andan imtinÀè úılmaàa Óaú TeèÀlÀ
size muèÀvin (18) ola ve daòı her işe úaãd itseñüz ki işleyesiz Allah adıyla başlañ ol iş
tamamına irişe òayr-ıla, (19) ebter úalmaya. Pes vÀcib oldı her müémine kim şeyùÀn-ıla
muóÀrebe úıla ve úahr itmege meşàÿl ola. TÀ ki anuñ (20) vesvesesinden göñli evi òÀlì
ve selÀmet úala.

İmÀm-ı èAntÀkì (ró) eydür: “ Úaçan şeyùÀn bir (21) kimsenüñ úalbini òavf-ıla
recÀdan óÀlì ve boş görse. Yaènì içinde Allah’uñ èiúÀbı ve èaõÀbı (22) úorúusı olmasa ve
maèfireti umusı olmasa ve Àòiret ve ölüm fikrlerinden ve baúduàı nesnelerden (23) èibret
almaúdan ve göñlini anuñ òarÀb u boş görse feraó bolup sevinür. Daòı anuñ göñline
dünyÀ (24) endìşelerin vesvesi-y-le ùoldurup kendüye anı enbÀr u vaùan edinür ki
dünyÀya ol sebeble óırã u ùamÀè (25) ve raàbeti ziyÀde olur, ölüm yaraàın ve Àòiret
saèÀdetin unudur. Ol muóabbet-i dünyÀ óarÀreti göñlini [2 b] yaúar, úarardur daòı
úurudur. Şol ot úurutılmış aàaç gibi olur. Yaşarmaúdan ümìõ kesilür meger ki kökinde
(2) od eåer itmedin ùamarcıú úurtılmış ola. Andan bir günÀşir gelüp zamÀn-ıla anuñ
yirine ùura. Pes göñli (3) bunuñ gibi olmış kişi daòı naãióatla àÀlib budur kim ãalÀóa
gelmekden ümìõ úalmaz meger ki kendü ve neslinden (4) bir kimse úopa, ãalÀó üzre
zamÀn-ıla anuñ yirine ùura. Ve ammÀ úaçan ki şeyùÀn bir göñli görse ki (5) içinde Allah
úorúusı var ve Allah TeèÀlì’den raómet umuları var. DÀyim úorúu-y-ıla Allah TeèÀlì’ye
èibÀdet (6) úılur, raómetin ve maàfiretin umup dÀyim dilinde Allah’ı çoú õikr ider.
ŞeyùÀn andan ıraà olur, (7) aña girüp vesvese idecek yol bulmaz. ŞeyùÀn úapuları yapılur,
ferişte girecek úapular açılur. (8) Zìre şeyùÀnuñ göñle girmege on úapusı var ki dÀyim
andan girür çıúar. Ve feriştelerüñ daòı anuñ (9) muúÀbelesinde girü on úapuları var ki
andan girürler çıúarlar. Pes bu göñül bu ten ü cÀn mülkinde (10) bir şehr gibidür ki
yigirmi úapusı var. On úapusı kÀfir maóallesine açılur ve on úapusı ehl-i ìmÀn (11)
maóallesine açılur ki andan ferişteler girüp ol ehl-i ìmÀna Allah’dan raómet-i èinÀyet ve

9
“Bütün taatlarınınzda tesmiye (besmeleyle başlamanız) kılmanız ve gönlünüzün ma‘siyete
kapıldığında (dünya sevgisi düştüğünde) Allah’a sığınmanız size vacip oldu.”
147
tevfìú-i hidÀyet (12) ve ôafer u nuãret erişdirür. AmmÀ úaçan ol kÀfirler müéminler üzre
àÀlib olsa anlaruñ úapuları (13) açılur, işler, müéminler úapusı yapılup mededleri kesilür
ol açılan úapudan anlara êalÀlet ü àavÀyet òıõlÀn ü êalÀlet ve esbÀb-ı maèÀãì ve muòÀlifÀt
irişür. Ol şehri òarÀba virüp mezbeleye döner manôar-ı şeyùÀn olur. Gice úarañusı gibi
ôulumÀt-i meèÀãì anı bürür. Ve raómÀn naôarı (16) andan úatè olur, şuèle-i nÿr-ı ìmÀn
aña ùoúınmaúdan ümìõ kesilür.

Eger eydürseñ (17) ki şehr neydügin bildüm, ammÀ ol içinde müémin ve kÀfir ve
anlaruñ maóallesi ve ol maóallelere açılan (18) yigirmi úapu nedür anı bilmezem, anları
baña beyÀn idivir ki ol müéminlere yardım idüp anlaruñ (19) úapuların açmaàa saèy
idem. Ve ol kÀfir maóallesine açılan úapuları yapmaàıçun cehd idem tÀ ki ìmÀn (20)
maóallesi maèmÿr olup küfr ü êalÀlet maóallesi òarÀb ola. Göñül şehri selÀmet úalup
manôar-ı (21) raómÀn ola, naôar-ı şeyùÀn andan úatè ola.

İmdi bilgil ki göñül şehrinüñ saà ùarafı (22) ehl-i ìmÀn maóallesidür ki ol müémin aúl
u cÀndur. Ve ãol ùarafı kÀfir maóallesidür ki ol (23) kÀfir daòı hevÀ vü nefsdür. Ve ol
kapular ki bu hevÀ vü nefse teèalluúdur, biri dünyede çoú ùurmagı (24) sevüp uzaú
endìşeler eylemek. Ve biri óırã, àÀlib Allah TeèÀlÀ’ya gümÀnı yavuz olmak. Ve biri (24)
rÀóatlıú sevüp tenaèèum istemek ve biri èamelinde èucb eylemek, kendüyi eyü görmek.
Ve biri [3 a ] kendünüñ úavmin, úabìlesin ve aúrÀnların ve úardaşların yeyni görmekdür;
óürmet itmemekdür. Ve biri (2) kimseye óased itmek ve biri riyÀ ile èamel idüp òalú anı
medó itdügin sevmek ve biri (3) baòìl-i mümsik olup òayr iósÀn ve zekÀt ve ãadaúa ve
èöşr virmemek. Ve biri işde uyumak (4) tìz úaúmaú ve biri òalúdan nesne umup altun
gümüş sevmek. Bu on úapu şol ôÀhir ulu (5) úapulardur kim “èÀm” dur şeyÀùìnden ve
ebÀlìsden kim gerekse girüp çıúacaú úapulardur. (6) Ve ammÀ daòı oàrı úapuları var ki
şeyùÀn kimse ùuymadan girür çıúar anı beyÀn úılmaduú. (7) AmmÀ şecÀèat idüp cidd-ile
cehd idüp bu on úapuyı yapmaà-ıçun saèy iderseñ ümìõdür ki (8) Óaú TeèÀlÀ saña ol
şeyùÀnuñ gizlü úapuların daòı baàlayuvire.

148
İmdi çün bu úapuları (9) bildüñ ki göñli şehrinüñ óarÀblıàı bunuñladur. Gel bu kez
ol on úapuyı iste kim úarşu (?) anuñ (10) biri açıldukça bu úapularuñ elbette biri yapılsa
gerek. Şol nÿr-ıla ôulumÀt gibi birbirine müteøÀddur. (11) Nitekim çıraú gelse úarañulıú
gider ve çıraú gitse yine úarañulıú gelür. Bular daòı ancılayundur. Dilerseñ (12) ki ol on
úapuyı baàlayup bu on úapuyı açasın göñlüñ şehrini maèmÿr idüp RaómÀn naôargÀhın
(13) úılasın. Ferişteler girüp çıúup saña hidÀyet ü tevfìú ve esbÀb-ı sermedì irişdüreler.
EvvelÀ (14) ol dünyede çoú ùurmaàı sevüp ùÿl-i emel úapusını yapàıl; bunuñla ki
endişeñi úıãaldasın (15) her günüñi belki her ãÀèatüñi. Ve belki her nefesüñi èömrüñüñ
Àòirin ãayasın. İşbu iki Àyete naôar (16) úılup mütenebbih olasın. Evvel bu Àyet ki Óaú

TeèÀlÀ buyurdı: .10YÀènì her nefis ölümi ùadıcıdur. Pes bilesin


óakìúat ki o nefisden birisi sensin. Sen daòı (18) ùadsañ gerek. Her vaút her sÀèat aña
murÀúıb olasın. Şol göç eri göçdügin (19) bilüp göçüne muntaôır olduàunlayın ki gözi
yolda yükin yapın devşüre. Ve bir daòı bu Àyete (20) nazar úılasın ki Óaú TeèÀlÀ

buyurdı: .11YÀènì degildür (21) bu dünyÀnuñ hayatı illÀ bir


şişe yÀ bir úandìl gibidür elüñde, ki saña òoş gelüp teferrüc idersin; (22) anuñ varlıàına
ve şafaúluàına maèrÿr olup aldanmışsın. Bu gün nÀgÀh elüñden düşüp (23) uvanur. Şöyle
ki girü bütün olmaàı mümkün degül. Pes bu Àyetden daòı mütenebbih ola ki bu dünyÀ
hayÀtınuñ (24) èÀúıbet ãafÀsı mükedder olacaà-ımış, elden fevt olup gidisermiş ki girü
gelmegi mümkün degül. (25) Áòiret iòtiyÀr idüp anuñ saèyine meşgÿl ol ki tÀ bu úapu
açılup ol úapu yapıla. Bundan ãoñra [ 3 b ] Óaú TeèÀlÀ’nuñ rezzÀúluàına inanmaàla

virdügine úanÀèat idüp ki Óaú TeèÀlÀ buyurur: (2)

10
Âl-i İmrân 185. ayet: “ Her canlı (nefis) ölümü tadacaktır.
11
“ Bilin ki (âhiret kazancına önem verilmeden geçirilen) dünya hayatı, ancak (geçici) bir oyun, bir
eğlence, bir süs, aranızda bir övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışıdır. (Bu) tıpkı şuna benzer: Bir
yağmurun bitirdiği o (yeşil) bitki, ekincilerin hoşuna gider, (fakat) sonra o (bitki) kurur da sen onu
sararmış halde görürsün. Sonra da çer çöp olur (işte dünyadaki her şeyde böyledir). Âhirette ise
(günahkârlara) şiddetli azap, (iyilere de) Allah’dan mağfiret ve hoşnutluk vardır. Dünya hayatı,
aldatıcı bir faydalanmadan (bir rüyaya sevinmenden) başka bir şey değildir.” [Hadid Suresi 20. ayet.
Konuyla ilgili ayetler: 3/14, 10/24, 18/45-46, 39/21]
Not: Birinci rakam sure sırasını, ikinci rakam ise ayet numarasını göstermektedir.
149
.12YÀènì hiç yiryüzinde bir óaraket ider kimse yoú illÀ anuñ
(3) rızúı Allahédandur. Pes óakìkat bilesin ki ol óaraket idenlerden birisi daòı sensin,
senüñ daòı (4) rızkuñ ol rezzÀúdandur ki Allah TeèÀlÀ’dur. Óakìkat aña inanup rızúuñ
andan umasın. (5) Vire mi virmeye mi diyüp yavuz gümÀnı úoyup óırãı terk idesin. Saña
vÀcib olan úulluàına (6) meşàÿl olasın tÀ ki bunuñla daòı óırã úapusın yapılup tevekkül,
kanÀèat úapusı açıla. (7) Ve bundan soñra ol rÀhat ve tenaèèum úapusını yapmaàa cehd
eylegil. Bunuñla ki bilesin bu nièmetüñ (8) zevÀli var, åebÀtı yoú. Bu küllìsiyle yarın
Àòiretde óesÀb daòı var. Ol óesÀbuñ èiúÀbı daòı var. (9) Ne òayr ola şu rÀóatdan ve
nièmetden ki dÀyim olmaya ve soñında dökülmesi ve oda süñülmesi ola. (10) Ve èaõÀb-
ıla bendekşelerüñ (?) yirlü yirinden sökülmesi ola. Ve uçmaúdaàı rÀóatlaruñ ve
nièmetlerüñ (11) añılması ola. Belki úorúu var; bu sebebden òatmi yavuz olup ìmÀnı
seleb olunup ùamuda ebed (12) úalması ola. Ve uşbu Àyeti daòı bunda yardımcı idin ki

Óaú TeèÀlÀ buyurdı: (13) .13


Yaènì YÀ Muóammed úo bu dünyÀ tenaèèumına rÀøı olup tenaèèum-ı bÀúìyi terk (14)
idenler ki bir ãÀàışluca azacuú günlerde yiyüp içüp tenaèèum úılsunlar. Ol azlıú
ãaàıncalar (15) buları aldayup àÀfil eylesün. Tìz ola belÀlar ki ol tenaèèumuñ meÀli
miónete ve belÀya mübeddel ola. (16) SafÀları mükedder olup ol leõõetleri yemm-i úÀtile
rÀciè ola. Pes bu Àyetle daòı mütenebbih olup bu fÀnì (17) tenaèèum úapusın yapasın ol
hesÀbı añup tenaèèum-ı dünyÀyı azaldup tenaèèum-ı bÀúì-çün ùÀèat ü èibÀdet (18) raómet
úapusın kendüñe açasın. Ve daòı bundan ãoñra ol èamelde èucb úapusın kendüñe (19)
yapasın. Bunuñla ki bilesin ol ortada senüñ nesneñ yoú. Külli èaùÀ Allah’uñdur ki saña
irişdi. (20) EvvelÀ senüñ vücÿduñı var úılan Allah ol. èİbÀdete ve òayrÀta Àletler
düzüviren daòı Allah. Ve saña ol (21) òayrÀtı işlemege úuvvet ü tevfìú viren ol. Sen
gerekdür ki ol Allah’a şükr ü minnetler úılasın ki seni kendü (22) òiõmetine lÀyıú idüp

12
“Yeryüzünde kımıldayan hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. (Allah) onların eğleştiği
yeri de, emanet edileceği (geçici olarak kalacağı veya toprağa verileceği) yeri de bilir. Hepsi apaçık
bir kitapta (Levh-i Mafûz’da)dır. [ Hûd Suresi 6. ayet. Konyla ilgili karşılaştırma için bkz.: 2/28, 6/59,
6/98, 29/17 ]
13
“Bırak onları (şimdilik) yesinler, faydalan(ıp eğlen)sinler, bitmez arzu onları oyalayadursun, sonra
onlar (başlarına gelecek halleri anlayıp) bilecekler. [Hicr Suresi 3. ayet. Konuyla ilgili bkz.: 77/46]
150
ùÀèata getürdi. Ol úapudan merdÿd ü maùrÿd olanlardan úılmadı ve daòı (23) òatmüñ nite
olısar bu daòı maèlÿm degül. ZìrÀ nicelere Àòir şekÀvet sebúat ider. İblis-i belèum ve
berãìãÀ (24) gibi ùÀèatları hebÀ olup neèÿõubi’l-lah ìmÀnsız giderler ve niçelere Àòir
saèÀdet sebúat ider. Sahre-i (25) Firèavn ve AãhÀb-ı Kehf gibi cemìè-i şirkleri ve
küfürleri hebÀ olup nÿr-ı ìmÀna mustaàraú olup [ 4 a] giderler. Pes sen daòı kendüñe bu
úorúu úapusın açmaàla ol kendüñi görmek úapusın yapasın. (2) Bundan ãoñra ol kendü
aúranlaruñı ve úavmüñi istiófÀf naôarıyla baúup òor ùutup óürmetlerin (3) terk itmek
úapusın yapasın. Bunuñla kim bilesin senüñ aãluñ ne-y-ise anlaruñ daòı ol ve anlaruñ (4)
èÀúıbeti neye rÀciè olursa ki ùaş ùopraú ire sende cìfe ola sen daòı eyle olusarsın. Ve daòı
(5) sinde müémin, onlar daòı müémin gerekdür ki müémin müémine èizzet ü kerÀmet ve
daòı luùf ü beşÀşet gözi-y-le (6) naôar ide birbirini òaúìr görmeye. Bu Àyete naôar idüp
kendüye muèÀvin idine ki Óaú TeèÀlÀ

buyurdı: (7) .14Yaènì èizzet-i kÀmile Allah içündür. Ve


daòı Resÿl-çündür ve daòı müéminler-içündür. (8) Çün Óaú TeèÀlÀ müéminler èizzetini
kendü èizzetine bile müúÀrin õikr eyledi. Aña işÀret úıldı kim Allah’ı ve Resÿl’i (9)
sevenlere èizzet úılmaú vÀcibdür. Nitekim Allah’a ve Resÿl’e èizzet vÀcibdür. Pes çün
Allah TeèÀlÀ vÀcib úılduàı (10) kimseleri istiòfÀf ve naôar-ı óaúÀret úılasın Allah úatında
memúÿt mebàÿø olısarsın. Pes anlara èizzet (11) ü ikrÀm úapusı açıla ve bundan ãoñra
óased úapusın yapasın. Bunuñla ki bilesin cemìè-i èÀlem òalúına úısmet (12) Allah
TeèÀlÀ’dandür. ZìrÀ bu maúsÿmÀt ki úullar arasında úılmışdur; aãlı beş nesnedür. Egerçi
ferèi (13) ve şuèabı çokdur. Biri “èilm”dür ve biri “cÀh u manãıb”dur ve biri “hüsn-i
aòlÀú”dur ve biri “hüsn-i (14) òulk”dur ki ãÿreti ve bedeni görklü, yirlü yirince yaradıla,
naús u èayb ola.

14
“ (…) Halbuki (asıl) şeref ve üstünlük, ancak Allah’a, Resûlü’ne ve mü’minlere mahsustur. (…)
[Münâfikûn Suresi, 8. ayet.]
151
İmdi ol úassÀm-ı bi-óiyef eyle (15) úısmet úıldı kim kimine èilm virdi ayruàın
virmedi. Kimine èilm-ile mal cemè eyledi. Kimine èilm-ile cÀh u manãıb (16) cemè
eyledi ki èizzeti var mÀlı yoú. Kimine èilm-ile óüsn-i aòlÀú cemè eyledi mÀlı maãıbı
óüsn-i òulúı (17) yoú. Kimine mÀl virdi èilm ü cÀh ve óüsn-i aòlÀk ve óüsn-i ãÿret
virmedi. Kimine óüsn-i ãÿret (18) virdi ayruàın virmedi. Kimine görklü òulú virdi
ayruàın virmedi. Fi’l-cümle baèøı úulına beşin (19) daòı cemè eyledi ve baèøı úulına
dördin ve baèøı úulına üçin ve baèøına ikisin ve baèøına birin (20) ve bu küllisinde daòı
èaùÀsın muòtelif úıldı. Baèøı kulına kim èilm virdi anı cemìè-i èulÿmda kÀmil úıluban
(21) mertebesin aèlÀ úıldı. Baèøısın cemìè-i èulÿmdan mertebe-i vasaùda úıldı. Ve
baèøısın cemìè-i èulÿmdan (22) kifÀyet úadar èaùÀ úıldı ve baèøısın baèøı èulÿmda kÀmil
ve baèøısında vasaù ve baèøısında úifÀf (23) úıldı. Ve mÀl u menÀãıb daòı buncılayın ve
óüsn-i òulúla óüsn-i óalú daòı girü böyle her birin tafãìl (24) kelÀmı taùvìl olur. Ehl-i èaúl
ve ãÀóib-i ferÀset olanlara bundan bÀúisin daòı idrÀk ider ve tafãìl (25) óÀcet olmaz. Çün
ol úassÀm-ı Óaú böyle úıldı. Her kişiye tamÀm bu beşden aña irişdi öte [4 b] daòı artuú
gözetmek girü ùamaèdur. Kendüye virileni az ãayup ayruàa virileni çoú sınup óased (2)
idüp ùarlıàanduàı yÀ Tañrınuñ úassÀmluàına rÀøí olmamaúdur yÀòuõ ol lÀyıú görüp èaùÀ
(3) úılduàı úulınun òor görmekdür. Bu ikisi daòı òaùÀdur. Pes gerekdür kim uşbu Àyete
naôar úılup maènisin idrÀk (4) idesin ki Óaú TeèÀlÀ

buyurdı: .15Yaènì bu úullar arasında esbÀb-ı (5)


maèìşetlerin ki èilm ve mÀl ve cÀh ve òüsn-i aòlÀúdur; biz úısmet eyledük şunuñ üzerine
ki èilm-i sÀbıúda (6) muúadder úılup ne saèy ile artar ne terk itmekle naúã olur şol ki
rızú-ı muúadderdür. Yiyüp içüp giyse (7) gerekdür. TÀ ecel münúaêí (?) olunca çün bu
maènìden òaberdÀr olasın. Gerekdür kim ol úassÀm-ı óaúìkì úısmetine (8) rÀøí olup bu
úapuyı açasın ol óased úapusın yapasın. Ve bundan ãoñra ol èamelde riyÀ itmek yaènì (9)
òalúuñ medói ve èizzetin ùaleb úılmaàıçun èamel úılmaàı terk idesin. Ol riyÀ úapusın

15
“ Rabbinin, rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Dünya hayatında onların geçimlerini biz taksim
ettik. Bir kısmı diğer kısmını işçi edinsin ( ve anlaşma ile birleşip birbirine işlerinin gördürsün) diye
bir takım derecelerle kimini, kiminin üstüne yükselttik. Rabbinin rahmeti, onların toplayıp
yığdıklarından daha hayırlıdır. [Zuhruf Suresi 32. ayet.] “ Dünya hayatında onların geçimlerini
(maişetlerini) biz taksim ettik.”
152
yapup kendüñe iòlÀã (10) úapusın açasın. Bilesin ki êÀrr u nÀfiè ve aããı ziyÀn úula
óaúdandur. Allah TeèÀlÀ muúadder úılmaduàı nesneyi (11) gerek aããı gerek ziyÀn yir ve
gök ehli dirilüp anı aña irüşdüremezler ve muúadder olanı daòı menè idemezler. (12) Ve

16
daòı bilesin ki yaènì èazìz ve òor úılıcı ol Allah’dur. Ol èazìz úılduàın yir gök
ehli dirilüp (13) òor úılamaz, ol òaúìr úılduàın daòı kimse èazìz úılamaz. Ve daòı bilesin
ki ol iyi èameli-le cemìè-i cihÀn (14) òalúı içinde èazìz olmaàuñ fÀéidesi olacaú degül
çün ol èamel-ile Allah úatında òor olasın ve ger èamel-i (15) iòlÀã-ıla cemìè-i cihÀn òalúı
içinde èazìz olmaàun fÀyidesi olacaú degül. Çün ol èamel-ile Allah úatında (16) òor
olasın. Ve ger èamel-i iòlÀãla cemìè-i cihÀn òalúı içinde òor olasın saña ziyÀn yoú ki
anuñla (17) Allah TeèÀlÀ úatında èazìz olasın. Pes bunda daòı bu Àyeti muèÀvin idinesin

ki Óaú TeèÀlÀ buyurdı: (18) .17Yaènì


her kimse kim Allah’uñ dìõÀrın (19) müşÀhede úılmaàı umar yÀòuõ anuñ òazretine
mülÀúì olup suéÀl ve óesÀbdan úorúar, gerekdür aña kim èamel-i (20) ãÀliha meşàÿl ola.
Hiçbir kimse rıøÀsın Allah TeèÀlÀ rıøÀsına bile şerìk úılmaya. Yaènì her èamel ki úılur
òÀliã (21) Allah içün úıla daòı dünyÀ èaraøın aña bile úoşmaya, bunuñla kendüye iòlÀã
úapusın aça. Ol riyÀ úapusın (22) yapa. Ve bundan ãoñra buòl u imsÀk úapusını yapmaàa
saèy idesin. Kendüñe cÿd u seòÀ úapusın açasın (23) ki ol imsÀk ãÀóibini Àòiretde dürlü
belÀlara ve èaôìm èaúıbetlere uàradır. Belki dünyede daòı mihnetden (24) óÀli olmaz iki
cihÀnda òor ve óaúìr olur. Òalk dilinde ãıfat-ı õemìme birle meşhÿr ve meõkÿr olur. ZìrÀ
(25) bu imsÀk kişiden farø olunmuş zekÀtı ve èöşri virmekden menè ider. Bu
virmemekden iki dürlü Àfet-i èaôìme [ 5 a] óÀãıl olur. Biri ol ki Allah TeèÀlÀ óükmine ve
resÿl emrine muùìè olmaúdur. Ve biri daòı fuúarÀ (2) óaúúına ùamaè idüp anları øÀyiè
itmekdür. Bir kimse ki Allah TeèÀlÀ’ya ve anuñ resÿline èÀãì ola, anlaruñ úatında
düşmÀn ùutıla ve bunca Allah’uñ øaèìf úullarına óayf eyleye, şeyùÀn virme dervişlige

16
Aziz ve hor kılıcı (ancak Allah’tır).
17
“De ki: “Ben ancak sizin gibi bir insanım; şu farkla ki, bana ilâhınızın, bir tek ilâh olduğu
vahyediliyor. Kim Rabbine (rızasına erişmiş bir mü’min olarak) kavuşmayı arzu ediyorsa, sâlih
amel işlesin ve Rabbine ‘ibâdet ve itaatte’ hiçbir şekilde şirk/ortak karıştırmasın.” [ Kehf Suresi
110. ayet. Konuyla ilgili karşılaştırma için bkz.: 1/4, 11/123, 12/106]
153
uàrarsın, (4) muótÀc úalursın didügine inana, aña muùìè ola. Allah TeèÀlÀ viriben girü
birine on belki yedi yüz (5) girü virem diye Resÿl (èa.m) and içe ki virmekle eksilmez,
belki artar diye ol Allah TeèÀlÀ’nuñ vaèdesine (6) ve Resÿl úavline iètibÀr úılmaya,
şeyùÀn sözin bularuñ sözi üzerine tercìó úıla ol nite müémin müselmÀn (7) ola? Úorúu
var ki bu óÀl üzre giderse meslÿbü’l-ìmÀn gide ebedì àaêabda úala.

Gel imdi bu Àyete daòı (8) naôar úılup kendüñe bir iètibÀr óÀãıl eylegil ki ÓÀú TeèÀlÀ

buyurdı: (9) .18Yaènì eyle


ãanmasunlar şol kimseler ki Allah TeèÀlÀ faølı-y-la anlara (10) virdügi nesnelerden anlar
buòl idüp virmedükleri anlara òayr ola. Belki anlara şerr ü belÀdur ki yarın úıyÀmet (11)
úıyÀmet güninde ol buòl idüp virmedükleri başı kel ejdehÀ olısar, boyunlarına ùolaşısar
daòı anlaruñ (12) başların iki çeñelerinüñ arasına alup şol ùavar gevşin gevşir gibi
çiyneyiser. Pes gerekdür bunuñla daòı (13) mütenebbih olup ol óırã çıàanlıú úapusın
yapasın, cÿd èaùÀ úapusın açasın ki bu ãıfat-ı òÀlıúdur. (14) Bunuñla kişi Allah TeèÀlÀ
úatında cemìè-i òalú úatında maóbÿb ve maómÿd olur, cemìè murÀdları yirine gelür. (15)
Ve bundan ãoñra cehd idüp işlerde iveceklik úapusın yapasın, kendüñe teennì úapusın
açasın (16) ki iveceklik şeyùÀn ãıfatıdur. Teenì yaènì geñince ùutmaú her işi raómÀn
ãıfatıdur. Eger òalú fièline (17) baúup Óaú TeèÀlÀ taècìl-i èuúÿbet úıldı yir yüzinde bir
depre nÿr úomayup hep helÀk ideydi. Pes gerekdür sen daòı ol òalú ãıfatun ãıfatlanup her
işde ivmeyesin ve her sözi fi’l-óÀl söyleyesin. (19) Zìre vaút ola kim ivüp bir işi işleyesin
bir ziyÀna müéeddì ola, soñra peşìmÀn olasın. YÀ bir sözi (20) aããısın ziyÀnın fikr
itmedin nÀgÀh söyleyesin yÀ kelime-i küfr ola, dìnüñ ve Àòiretüñ ziyÀna vara. (21) YÀ bir
söz ola anuñ ucından mÀluñ elden çıúa yÀòuõ başuñ. Pes èaúlı olan gerekdür kim (22)

18
“Allah’ın lütfu ile kendilerine bol bol verdiği şeylerden (infak etmeyip) cimrilik yapanlar, asla
bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Aksine bu onlar için bir şerdir. (Allah’ın verdiğini
Allah için verme konusunda) cimrilik ettikleri şeyler, kıyâmet gününde buyunlarına (ateşten halka
halinde) geçirilir. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. (Bütün mülk O’nundur; her şey, yine O’na
kalacaktır). Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır. [Âl-i İmran Suresi, 180.ayet. Devamı için bkz.:
3/181]
154
her işi işlemedin her sözi söylemedin, anuñ soñına naôar idüp aããısın ziyÀnın fikr ide,
(23) andan işleye ve söyleye tÀ ki kendü iki cihÀnda selÀmet ola. Bundan soñra saèy idüp
òalúdan (24) nesne ummaú ve anlaruñ elindeki ùamaè úılmaú úapusın yapasın, tevvekkül
úanÀèat úapusın açasın. Bilesin ki (25) yirüñ göküñ óazìneleri Allah’uñdur. Allah TeèÀlÀ
àaniyy-i muùlaúdur, maòlÿú úamu aña muòtÀcdur. Pes anuñ gibi [5 b] àanìyy-i cevÀd
var-iken muótÀc úul elindekinden nesne ummaú àÀyet delülükdür. Ol umduàuñ kişiye
(2) daòı viren ol Allah’dur. Gerekdür ki úulın diyen kişiler her óÀcetin mevlÀsından
isteye, daòı bir àayrınuñ (3) úapusına varmaya ki ol bi-edeblikdür. Hem mevlÀsından
şikÀyetdür. Anuñ gibi úul mevlÀ úatında úadrin óareketin giderür; èiúÀba èuúÿbete
müstehaú olur. Pes her müémin ki bu õikr itdügümüz on şer úapusın (5) kendüye yapup
ol on òayr úapuların aça. Eyle olıcaú ol laèìn-i şeyùÀnuñ göñle girecek yolı (6) baàlanur
ve vesÀvis-i şeyùÀndan selÀmet olur, ùÀèat èibÀdet yolları aña açılur, Allah’a ulaşmaúlıú
(7) esbÀbı aña teysìr olunur. Eger eydürseñ ki ben øaèìfem anuñ gibi ulu düşmÀna
muúÀvemet idemezem (8) ne úadar kim cehd iderem kendümi anuñ dÀmına bıraúmıyam,
ol beni girü bir vech-ile óìlesi dÀmına bıraàup ãayd ider ki (9) úurtulmaàa imkÀn
bulımazam. Bilgil imdi iy èazìz ol şeyùÀnuñ bendinden òalÀã bulmaàa iki ùarìú (10) var ki
elbetde ansuz olmaz. Ol evvel bir istièÀõedür ki yukaru beyÀn geçdi, andan artuú çÀre
yoú. Zìre (11) şeyùanuñ miåli şol kelb gibidür ki dÀyim òalú ùalamaàı kendüye èÀdet
úılmışdur. Kimi görürse úaãd (12) ider ki aña bir cirÀóat irgüre çün kendüñden anı urup
gidermekde èÀcizsin. Allah’a yalvar ki anı (13) senden defè ide; selÀmet olasın. Niteki
kelb üşen kişi çÀre bulmayıcaú ol kelblerüñ issine (14) çaàurur ki anlar úovarlar ol
selÀmet úurtulur. ŞeyùÀn daòı Allah TeèÀlÀ’nuñ kelbleridür çün anları sen (15) yeñmedüñ

19
dimekle Allah’a yalvar ki ol anı úova sen úurtulasın. Bir
çÀre (16) daòı budur kim bilüñi muókem baàlayup aña muòÀlefet úılmaàa cidd-ile saèy
idesin tÀ ki ol cidd-i ictihÀduñ (17) sebeb ola ki saña Allah TeèÀlÀ’dan meded-i tevfìú-i
İlÀhì irişe, anuñ şerrinden selÀmet olasın. Nitekim Óaú TeèÀlÀ (18) vaède úılup

19
Kovulmuş ve lanetlenmiş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım. [Ayrıca bu konuyla ilgili bkz.: Nahl
Suresi 98. ayet]
155
buyurmışdur: .20Yaènì her kimse kim bizüm dìnümüz
(19) içinde ve ùÀèatumuz yolında ictihÀd úıla èizzetüm óaúúı-çün biz aña bize ulaşacaú
hidÀyet virüp irşÀd iderüz (20) ki anuñla ol ebedì saèÀdet gencine ulaşur, dükeli
miónetden úurtılur. İy èazìz bu istièÀõe bÀbında söz çoú (21) eger tafãìline meşàÿl
olursavuz kelÀm taùvìl olur, ammÀ ãÀóib-i èaúl olanlara bu úadar işÀret kifÀyet úılur ki
(22) bunı kendüye ÀsÀn idüne tÀ ki dìni úavÀèidi bunuñla muókem ola, şeyÀùìn aña ôafer
bulmaya. Dilerüz Allah’dan ki cemìè-i müémin úullarına (23) tevfìú muúÀrin úıla ve hem
bize daòı naôar-ı èinÀyet refìú úıla ki ol èadÿdan necÀt bulup selÀmet olavuz.

(24) .21

(25) Bilgil imdi iy èazìz çün evvelÀ istièÀõe gerekmiş bildüñ ve anı nice úılmaú
gerekidügin añladuñ [6 a ] çün ol esÀsı evvel yirine úoyasın kendüñi vesÀvis-i ebÀlìsden
Allah TeèÀlÀ’nuñ òıfô-ı ketfinde (2) úoyasın daòı dileyesin ki ol işe şürÿè idesin.
Dilerseñ ki ol işüñ ebter úalmayup kemÀle ire (3) veger èibÀdetì işlerden olursa åevÀb
ziyÀde ola. Ve ger èÀdetì işlerden olursa bereket ziyÀde olup (4) salÀó üzre ola, vÀcibdür
ki eydesin Bismiél-lÀhiér-raómÀniér-raóìm. ZìrÀ ol eşref ü eèazz-i (5) mevcÿdÀt

Muóammed MuãùafÀ (èa.m) buyurdı ki .22Yaènì (6)


her iş ki ulu iş ola úaçan ol başlansa, “Bismiél-lah” denilmese ol ebterdür. İmdi ol ulu işe
(7) muúayyed úılduàı aña işÀret úıldı kim her iş ki kişi aña şürÿè ide yÀ emr-i èibÀdetì ola
yÀ emr-i èÀdetì ola. (8) İki úısımda daòı úaçan anı işlemekde murÀdı Allah TeèÀlÀ rıøÀsı
olsa ol iş ulu işdür. Kendü (9) ne úadar rÀzı daòı olursa velì şol iş kim anda murÀd rıøÀ-yı

20
“ Bizim uğrumuzda cihad eden (ve çaba gösteren)lere (gelince); biz onları elbette yollarımıza
eriştiririz. Şüphesiz ki Allah iyilik (ve iyi iş) yapanlarla beraberdir.” [Ankebût Suresi, 69.ayet]
21
RahmÀn ve Rahìm olan Allah’ın adıyla
22
“Hangi iş olursa olsun “Bismi’l-lah”la başlanmadıkça eksiktir,ebterdir. Hangi iş olursa olsun Allah
adıyla başlanırsa yücedir.”
156
óaú olmaya eger ol çoú namazlar ve çoú (10) õikirler daòı olursa ol emr-i èaôìm olmaz,
úadri óürmeti mürtefiè olur aãlÀ fÀyidesi olmaz.

Pes (11) Allah’ı tesmiye úılmaú baèøı yerde farødur ve baèøı yirde sünnetdür ve
baèøı yirde nÀfiledür. AmmÀ ol ki farødur (12) õebìhayla ãayd vaútındadur. Yaènì eger

23
bir kişi şol eti yenilen óayvÀnuñ birin boàazlasa farødur ki ide (13)
úaãd-ıla dimeyecek olursa, boàazladuàı meyte olur, yimegi óarÀm olur. Nitekim(14)Óaú

TeèÀlÀ buyurdı: .24 Yaènì yimeñ şol nesnelerden kim


anuñ (15) üzerine Allah adı õikr olunmaya. Ve daòı murdÀr olur. Ol ãayd kim aña oúı
“Bismi’l-lah” diyüp (16) atmayalar yÀòuõ kelbi “Bismi’l-lah” diyüp ãalıvirmeyeler,
yÀòuõ ùoàanı Allah adıyla ãalmayalar, varup (17) ùutup öldürdügi ya oú ùokunup
öldürdügi murdÀr olur, yimek olmaz. Bu aralarda “Bismi’l-lah” dimek farødur. (18)
Bunun aókÀmı aşaàa “ Sÿre-i MÀéìde ”de geliser, taóúìkì anda beyÀn oluna İnşÀéallah
TeèÀlÀ. AmmÀ ol ki (19) sünnetdür, abdeste şurÿè itdügi vaút tesmiye úılmaúdur. Zìre

Resÿl Óaøreti (èa.m) buyurdı: (20) .25 Yaènì abdestinüñ åevÀbı


yoúdur şol kimsenüñ kim vuøÿya başlıyıcaú tesmiye itmeye belki İmÀm Şafièì (21)
(r.ó.m) o vuøÿda tesmiye úılmaàı bu óadìå óükmi-y-le farø görür, cevÀzın menè ider.
Yaènì abdest (22) evvelinde “ Bismi’l-lahi’r-raómÀni’r-raóìm” dimese anuñ úatında
abdest dirilmez, olmaz; anuñla namÀz úılmaú daòı (23) revÀ olmaz. ŞÀyed ol didügi ola
iótiyÀùdur, murÀdı dìn olan kişilere gerekdür hìç terk itmiyeler. (24) İótiyÀùdan selÀmet
olup òilÀfdan úurtulalar. Velìkin meõheb-i óanìfìde teyemmümde daòı (25) farødur tÀ ki

23
“Büyük, yüce olan Allah’ın adıyla”
24
“(Kesilirken) üzerine Allah’ın ismi (kasten) anılmayan (Besmele çekilmeyen) şeylerden yemeyin.
Çünkü o(nu yemek) kesinlikle (Allah’a) itaatsizliktir. Hakikaten şeytanlar sizinle mücadele etmeleri
için kendi dostlarına fısıldar (telkinde bulunur)lar. Eğer onlara (gönüllü) itaat ederseniz, elbette si de
(Allah’a) ortak koşanlardan olursunuz.” [ En’âm Suresi, 121.ayet]
25
“(Besmele çekmeden) uzvunuzu yıkamayın”
157
teyemmüm ãaóìó ola ve illÀ tesmiye úılmasa teyemmüm ãaóìó olmaz, anuñla namÀz daòı
ãaóìó olmaz. [6 b] AmmÀ eger abdestde tesmiye’i itse cemìè bedeni ol abdest ùÀhir olur
daòı bir abdest alınca işledügi (2) günahlara kefÀret olur ve ger tesmiye’i úılmasa hemÀn
şol yuduàı aèøÀlarına kefÀret olur (3) ancaú. AmmÀ ol ki buncalayın girü anda tesmiye
úılmaú sünnet-i müéekkede ola. Ol vaútdür ki ùaèÀm yimege (4) ãuna yÀ óelÀliyle cimÀè
olmaú dileye ve ger anda tesmiye úılmayası olursa şeyùÀn bile ol (5) işde şerìk olur. Ol
menìden oàlan ùoàarsa müfsid, úallÀş olur; Tañrı’ya èÀãì, ataya (6) anaya èÀú olur. ZìrÀ
şeyùÀn menisi bile úaruşur, şimdi ùoàanlar eger ãalÀóa gelmedügi andan (7) ötridür. Ve
daòı ol ùaèÀma kim ol bile ãuna anuñ bereketi mürtefiè olur yiyenlerüñ daòı úarnı (8)
ùoymaz belki ol loúmadan óÀãıl olan úuvvet girü maèãiyete çaró olunur òayır gelmez.
Fi’l-cümle kişi (9) dükeli óalde, otursa tursa yÀ yatsa kalúsa yÀ ùonun giyse çıúarsa
yÀòuõ evine dükkÀnına (10) girse çıúsa ve daòı her iş kim anı işlemek óelÀldur anı
işlemege başlayıcaú “ Bismi’l-lahi’r-raómÀni’r-raóìm ” (11) dese ol iş mübÀrek olur ve
her óÀlì yümün ü saèÀdet olur. AmmÀ her iş kim anı işlemek óelÀl (12) olmaya anda
Allah’ı tesmiye úılmaú küfürdür. Nitekim “KitÀb-ı Muóìù”de ve “Tetmiyetü’l-FetÀdì”de
getürmişdür her (13) kimse kim úumar yÀ nerdu oynamaàa yÀ şaùranç oynamaàÀ el
uzada ve “Bismi’l-lah” diye yÀ òamr içmege yÀ zìnaya (14) yÀ ribÀya yÀ óarÀm ùaèÀm
yimege el ãunsa “ Bismi’l-lah” dise yÀòuõ bir kimse tekellüf vaútinde girüñ, (15) çıúuñ,
oturuñ, ùuruñ diyicek yerlerde “ Bismi’l-lah” dise èulemÀ’i fetva úatında bu küllisinde
kÀfir (16) olur, èavratı ùalaú olur. Zìre Allah TeèÀlÀ adını istiófÀf úılup ne yerde gerekse
istièmÀl (17) itse küfür olur taèôìmi terk itmiş olur neèuõubi’l-lah. Ve daòı baèøı èulemÀ
demişler kim bu ehl-i òıùÀb (18) üç úısımdur: Biri ehl-i şirkdür ve biri ehl-i kitÀbdur ve
biri müéminlerdür. Pes bu Allah TeèÀlÀ adlarından (19) üç ad kim ism-i aèôÀmdur :
“Allahu, RaómÀnu, Raóìm”dür. Müşrikler bu adlardan ism-i Allah’ı bildüler ancak. Zìre
(20) yaúìn bilürlerdi ki ol Allah’a artuú úatduúları putları nesne yaratmaúda èÀcìz,
øaèìfdür elinden (21) gelmez. Øarÿrì, bu yaratmaúda Allah’a iúrÀr itdiler. Nitekim Óaú

TeèÀlÀ kelÀmında buyurdı: (22) .26 Yaènì “ YÀ

26
“Andolsun ki, onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette: “Allah” derler. Öyleyken nasıl
158
Muóammed eger bize şirk edüp artuú úatanlara ãorsañ ki bu güzìn-i mevcÿdÀtı (23) kim
yaratdı? Øarÿrì, cevab virüp eydürler ki “ Allah yaratdı” ”. Ve ammÀ ehl-i kitÀbdan ki
cemÀèat-ı Yahÿddür, (24) anlar ismi-i RaómÀn’ı bildiler; Allah’ı anuñ-ıla õikr itdiler. Ve
úavm-ü NasÀrÀ ism-i Raóìmi bildiler, anı õikri itdiler. (25) Óaú TeèÀlÀ bu üç adı bile
cemè idüp “ Bismi’l-lahi’r-raómÀni’r-raóìm” tertìb olundı. Anı luùfı ve èinÀyeti birle bu
[7 a ] bu ümmet-i Muóammed’e ikrÀm idüp èaùÀ úıldı. Keéennehu Óaú TeèÀlÀ eydür kim
“YÀ úullarum ilÀhuñuz benem baña ùapuñ ki (2) benden àayrı maèbÿd tutulan külli
bÀùıldur. Ve RaómÀñuz daòı benem ki dünyede aòiretde sizi ki esirgeyici (3) benem
benden àayrıya yalvarmañ ve Raóìmüñüz daòı benem ki aòiretde müémin ve
muùìèúullaruma raómet kılup (4) diõÀr virici benem ve daòı ÒÀlid bin DÀvud èÁmir’den
rivÀyet úılup eydür “ Resÿl’üñ (èa.m) èÀdeti bu idi kim (5) her ne kim yazaydı evveline

27
diyü yazardı. Yaènì “ İy Çalabum, senüñ aduñla” diyü yazardı. (6) TÀ

28
aña degin ki “Hÿd Sÿresi” indi geldi anda buldı ki andan
ãoñra (7) nÀgah yazdı evvelinde “ Bimi’l-lah” yazdı. TÀ aña degin kim “Sÿre-i benì

29
İsrÀéil” indi anda bu Àyeti daòı (8) buldı ki bundan ãoñra
yazduàunuñ èunvÀnında “ Bismi’l-lahi’r-raómÀni ” (9) yazardı tÀ aña degin “ Sÿre-i

30
Neml ” indi. Bu Àyeti buldı ki (10) bundan ãoñra bu
tesmiye’i yazdı. Pes bu óadìå aña delÀlet úılur kim “ Bismi’l-lah ” dimek maènisì budur
kim (11) “ Başladum Allah’uñ èavniyle ve tevfìkiyle ve bereketiyle” bu nesne Allah’dan
úullarına taèlìm ve tenbìhdür. Bildirdi tÀ her (12) niye ki başlayalar eger Úur’an

oluyor da (Allah’a teslimiyettan) vaz geçiyorlar. [ Zuhruf Suresi, 87.ayet]


27
“(Ey), Allah’ım senin adınla.”
28
“(Nuh) dedi ki: “Binin (geminin) içine. Onun akıp gitmesi de, (demir atıp) durması da Allah’ın
adıyladır. Şüphesiz ki Rabbim, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.” [Hûd Suresi 41.ayet]
29
“ De ki: “İster ‘Allah’ diye dua edin, ister ‘Rahman’ diye; hangisi ile dua etseniz, nihayet en güzel
isimler O’nundur.” (…)” [ İsrâ Suresi, 110. ayet ]
30
“ O, Süleyman’dan (gelmekte)dir. O, ‘Bismillâhirrahmânirrahîm. Bana karşı (gelerek) büyüklük
taslamayın ve bana Müslüman olarak (teslim olup) gelin’ diyor. [Neml Suresi, 30.ayet]
159
oúumaúdür eger işlemekdür anuñ evvelinde “ Bismi’l-lah” diyeler tÀ ki her işleri (13)
Allah adıyla başlana. Ol ad bereketiyle ol iş òayr-ıla tamÀmına ire, eksük úalmaya,
mübÀrek ola. Ve daòı (14) ol iki cihÀn faòri Muóammed MuãùafÀ ( èa.m) buyurmışdur: “
Her kimse kim gice uyumaga yatsa daòı “ Bismi’l-lahi’r- (15) raómÀni’r-raóìm” dese
Óaú TeèÀlÀ feriştelere buyurur kim aña ãabÀóa degin èibÀdet úılmışça åevÀb yazalar. (16)
Ve daòı buyurdı ki “ Her kimse ki bir zaómete ve bir fitneye vÀúiè olsa eyitsün ki

(17) .31 Bedürüstì Óaú


TeèÀlÀ bu kelimeyle yetmiş dürlü belÀyı defè ider. (18) Faølı birle kimden dilense. Zìre
bu “ Bismi’l-lÀhi’r-raómÀni’r-raóìm” i çok eyitmek úuldan ãıdú-la dilekleri yirine (19)
gelmek-içün aña beñzer kim Óaú TeèÀlÀ úaçan bir nesne yaratmaú dilerse “ kün” der
yaènì “ol” der hemÀn ol sÀèat (20) olur. Úuluñ daòı dilekleri bu adla eyle tizcek yirine
gelür. AmmÀ key ululayup bu ada taèôìm úılmaú (21) gerek kim murÀdı óÀãıl ola.

Nitekim óikÀyetde gelür Bişr-i ÓÀfì’nüñ hem evvelÀ àafletden uyanup tevbe
úılmaàına (22) bu tesmiyeye taèôìm úılmaú sebeb oldı ki bir gün seròïş giderken yol
üzerinde ùopraú içinde bir pÀre (23) kÀàıt buldı, ãundı, götürdi. Gördi ki anda “ Bismi’l-
lah” yazılmış, tozını ãaúalıyla sildi, (24) bir aúçalıú misk alup anı úokuladı, bir óarìre
ãarup ãanduúda gizleyü úodı. Anuñ bir èammusı (25) var-ıdı, evliyÀdan-ıdı. Üç gice
mütevÀtir düş gördi ki nidÀ edici nidÀ idüp çaàırdı: “ Bişir yarlıàandı. [ 7 b ] Ve ol bizim
adumuzı görklü úuúuyla úoúuladı, biz daòı anuñ adın úoúulayavuz tÀ úıyÀmete degin”.
(2) Çün ol düşi görüp Bişr’e òaber virdi. äordı ki “ Senden ne èamel geldi baña òaber
vir”. Bişir (3) didi kim “ Va’l-lah şundan artuú nesne bilmezem: Yolda giderken ùopraú
içinde bir pÀre úaàıd buldum getürdüm, (4) gördüm anda “Bismi’l-lah” yazılmış, tozını
ãaúalumla sildüm, misk èanber ãatun alup anı úoúuladum, (5) bir pÀre óarìre ãarup
ãanduú içine úodum”. Ol èammusı anı işidüp didi ki “ YÀ Bişir çün anuñ (6) adına sen
taèôìm idüp óürmet úılduñ ol daòı seni faøl idüp yarlıàadı, gerekdi ki adıñı daòı òalú (7)

31

160
içinde görklü úıla. Bişir anı işidüp didi ki “ Zih-i PÀdişÀh-ı CevÀd ki bir adına óürmet
úılmaàla benüm (8) bunca fısúımu ve günÀhlarımu èafv ide, baña daòı vÀcib oldı ki
muòÀlefeti terk idüp iòlÀã-ıla anuñ (9) òıdmetine teveccüh úılam”. Bir kez “Àh” didi
düşdi, èaúlı gitdi, zamÀndan ãoñra ayılup ùuru geldi. (10) Ne úadar úulı òalÀyıúı varsa
azÀd úıldı. Ve cemìè-i mÀlını ãadaúa eyledi, yalın ayaú çıúup Mekke yolına sefer (11)
úıldı, varup Kaèbe óareminde mücÀvir olup èibÀdete meşàÿl oldı. Ol “ Bismi’l-lahi’r-
raómÀni’r-raóìm” (12) berekÀtı anı günÀhdan pÀk idüp maúÀm-ı velÀyete irüşdürdi. Şek
yoú her kim Allah’a ve anuñ adlarına (13) ãıdú-ıla óürmet úıla, Óaú TeèÀlÀ anı iki
cióanda èazìz ve mükerrem úılur. Ve daòı ol ad kim “Allah”dur, bu ad (14) Óaú
TeèÀlÀ’nuñ ism-i õÀtıdur, girü úalan adlaruñ cemìè maènìleri bunuñ içindedür. Cemìè
adları anuñ (15) èaôìmdür, bu “Allah” adı küllinden aèôÀmdur. Zìre bu addan ayruú
adlaruñ bir óarfi gidicek olursa ol (16) ad taèyir olur. Maènìsi zail olur bu ad taèyìr
olmaz. ZìrÀ eger evvelinde Allah adınuñ “ elif”in giderse “lillah” úalur. (17) Nitekim

Óaú TeèÀlÀ buyurur: .32 Ve ger bir “lam”ın daòı giderse

33
“lehÿ” úalur. Nitekim (18) Óaú TeèÀlÀ buyurur: ve ger bir
“lam”ın daòı giderse “hÿ” úalur ki aña işÀretdür. (19) Nitekim buyurdı:

.34 Yaènì ol Allah’dur ki andan artuú maèbud Óaú yoúdur


illÀ (20) oldur. Pes bu ad ism-i aèaôÀmdur, her kim bu adı dÀyim õikr itse dükeli
belÀlardan ãaúlanup iki (21) cihÀnda èazìz ola.

Nitekim İbn èAbbÀs (r.ê.h) ol Resÿl-i Kerìmden rivÀyet úılur kim Resÿl (èa.m)
buyurdı: “ Ol gice ki ben mièrÀc olundum, dördünci göke iricek meşÀmuma bir laùìf
úoúu irişdi ki hiç (23) ancılayın ben görmedüm. CebrÀ’il’e didüm ki “ YÀ úarındaşum bu

32
2/ 284
33
2/255
34
59/22
161
ne úuúudur ki rÿó bunuñla feraò bulup (24) ziyÀde olur”. CebrÀ’il (èa.m) didi ki “ YÀ
Óabìba’l-lah, bu Firèavn úızınuñ dÀyesi MÀşiùÀ’nuñ úoúusıdur”. (25) Didüm ki “ Ol ne
èamel úıldı ki bu mertebeye irişdi?”. CebrÀ’il (èa.m) didi ki “ İy seyid-i cióÀn, bir gün ol
[ 8 a ] MÀşiùÀ Firèavn úızınuñ başın ùarardı, ùaraú elinden düşdi, “ Bismi’l-lah” diyüp
ãundı ùaraúı (2) aldı. Firèavn úızı anı işidüp didi ki “ YÀ dÀye atam adını mı eydürsin, bu
Allah dimekden murÀduñ nedir? (3) Atam mıdur?” MÀşiùÀ didi ki “ Yoú, belki Allah
didügüm ol Tañrı’dur kim beni daòı ve seni daòı ve atañı (4) daòı ol yaratdı ki yirüñ
göküñ òÀlıúı oldur.” Firèavn úızı didi ki “ Atama òaber virem” MÀşiùÀ didi ki “ Ben
andan ötri úayırmazam, gerek di gerek dime”. Pes Firèavn úızı anı atasına òaber virdi.
Firèavn (6) ol MÀşiùÀ’ı emr idüp getürdi. Didi ki “ YÀ MÀşitÀ benden artuú daòı Tañrı mı
vardur?” MÀşiùÀ dedi ki (7) “ Benüm Tañrum ve senün Tañruñ daòı oldur ki yirleri ve
gökleri yaratdı.” Firèavn anı işidüp àaøÀba (8) geldi, buyurdı. Bir baúırdan içi úovuú
öküz düzdiler getürdiler, içini od-ıla ùoldurdılar andan (9) MÀşiùÀ’ı oàlancıúları
getürdiler, bir bir oàlancuúlarını kendüye úarşu ol od içine úoydılar. (10) TÀ ki anları
görüp dininden girü döndi èola mı didiler. Ol ãabr idüp úatlandı, hiç (11) úayurmadı ol
Allah’a ãıàındı. èAúıbet elinde bir süd emer oàlancuàı úaldı, anı daòı elinden (12) alup
od içine bıraúdılar. Biraz aña küçük olmaàın teraóóum idüp acıdı. Óaú TeèÀlÀ söyletdi ol
gögündürici od içinden anasına çaàırup didi ki “ YÀ ana úayurma, berü gel ki ol adın õikr
(14) itdügüñ Allah bu yaúıcı odı saña gülzÀr-ı yÀsemen úıla. Çün MÀşitÀ ol oàlancuúdan

35
bu (15) kelÀmı işitdi. Didi ki yaènì çün benüm anuñ gibi Allah’um
var, úayurmazam. Götürüp (16) anı daòı od içine bıraúdılar. Óaú TeèÀlÀ anuñ yirini od
içinde ravøa-i rıêvÀn úıldı ve anuñ úuúusını gökde ferişteler ùíb úılıvirdi. Bu ol úoúudur
ki senüñ meşÀmuña irişdi.”

Pes (18) lÀbuddur ki Allah’ı çok õikr idenler dünyede Àòiretde dükeli belÀdan
selÀmet ola. Ol Allah’uñ faølı (19) birle ve daòı bu ad óÀãiyyeti budur kim her kim bu

35
O Allah ki Velîmizdir.
162
adı òalvetde iètikÀf idüp çok õikr itse gerekdür kim (20) èÀlem içinde anuñ tasarrufı ola,
hiçbir buyrugı girü èÀlem içinde defè olunmaya ve daòı balàamı àÀlib (21) olup sıtma
düşmüş kişi iş bu resm-i murabbaè yazup bilesinde götürse ol sıtmasından şifÀ (22) bula.
Bu ad key ulu addur, cemìè-i adlaruñ iştiúÀúı bundandur. (23) Bu ada müdÀvemet
úılmaàa hiç kimsenüñ ùÀúati yitmez illÀ meger ùarìúat (24) ehlinüñ uluları ola. Ve daòı
bu adı vefú-ı muòammes-ile resm idüp bilesinde getürse hiç bir iş ana (25) müşkil
olmaya. Ne kadar úatı düşvÀr işler olursa aña geñez ola. Vefú-ı muòammes budur kim
şekil eyledük.

[ 8 b ] Şeyó Ebu èAbdullah Kÿmì eydür (r.ó.m): “ Her kim bu aduñ úadrün bilüp
ãıdú-ı yaúìnle dÀyim õikr itse ayruú hiç (2) bir ada daòı iótiyÀc úalmaz dükeli maúãÿd
bunuñla óÀãıl olur eger göñlünde gümÀnı olmazsa. Ve daòı her (3) kim bu Allah adını
şedìd adıyla cemè idüp bir demürden yüzügüñ úaşı üzre naúş idüp barmaàına geçürüp
(4) pÀdişÀhlar úatına girse, Allah TeèÀlÀ düstÿruyla külli aña tevÀøÿè idüp óürmet úıla.”
Ol şekl-i murabbaè ki didük (5) iş bu şekildür:

Ve her kim Allah’uñ şedìd adını dÀyim bile õikr itse hiç bir
kimsenüñ aña naôar úılmaàa ùÀúatı yitmeye, anuñ (6)
ululuàından ve heybetinden. Fi’l-cümle bu aduñ óÀãıyyeti
çoúdur, sözi bunda taùvìl itmek olmaz. AmmÀ mübÀreklik-içün (7) bir işÀret úılduú, aúlı
olanlar baúsın bundan idrÀk iderler. AmmÀ İmÀm KisÀ’i (r.ó.m) eydür: “ Bu ismu’l-lah
bir (8) addur kim úonulmışdur bunuñ iştiúÀúı yoúdur. Bu ad andan uludur kim yaènì bir
àayri nesneden ayrup alınmış degüldür.” (9) İmam Muóammed bin el-Óasen úavli daòı
budur. AmmÀ ëaóóÀk’den böyle rivÀyet úılındı kim ol eyitdi: “ Allah’a “İlÀh” dirler,
andan (10) ötrüdür ki úaçan òalúuñ óÀceti olsa anuñ úapusında müteóayyir olup cümle
aña teøarruè úılurlar ol şiddetlerini (11) defè itmekçün. Ve daòı baèøıları dimişler kim
Allah müştaúdur, èulüvden yaènì yücelikden. ZìrÀ èArabuñ èÀdetinde (12) var kim bir
nesne kim yüce ola aña “İlÀh” dirler. Nitekim güneş ùoàıcaú ve ùolun-ıcaú dirler

163
.36(13) Yaènì güneş ùoàdı ve güneş ùolındı dirler. Pes Allah TeèÀlÀ
daòı çün dükeli yücelerden yücedür aña (14) daòı “Allah İlÀh” dirler. Ve baèøıları daòı
didiler kim bu ilÀh ióticÀb maènìsinedür. Úaçan bir kimse perde içinde kendüyi (15)
gizlese görünmese “lÀh fülan” dirler. Yaènì fülan kendüyi perdeledi, görünmez. Pes Óaú
TeèÀlÀ daòı kendüyi èaôamet (16) perdesiyle óicÀbladı ki hiçbir kimse anı gözle idrÀk
idemez. AmmÀ ol dükeli maòlÿú idrÀk ider ki ol (17) “Laùìf-i òabìr”dür. Nitekim bu

Àyetde aña işÀret idüp buyurdı ki (18) .37 Ve


daòı bu Àyet maènìsine işÀret úılup didiler kim

Beyit:

38
(19)

Yaènì maènìsi budur kim benüm Rabbüm cemìè òalúdan kendüyi gizledi. ÓÀl budur kim
(20) òÀliú-ı òalú oldur, ol külli bu maòlÿúı görür, kendü görünmez. Ve baèøıları dirler
kim Óaú TeèÀlÀ’ya “ Allah” diyü tesmiye (21) úıldular andan ötrü ki úullaruñ göñlüni
muóabbetiyle vÀlih ü óayrÀn úılur kendüyü unudur.

Çün bu İsmu’l-lah (22) òaãÀyıãından ve feøÀyilinden biraz tenbih idüp işÀret úılduú.
Bu kez ol iki aduñ feøÀyilinden (23) beyÀn idüp òaãÀyiãlerine daòı işÀret úılalum ki ol

36
Güneş doğdu ve güneş battı, görünmez oldu.
37
6/103
38
Yüce Rabbim, kendisini cümle mahluktan gizledi. Bütün mahlukatın yaratıcısı O’dur. Kensisi
görünmediği halde bütün yaratılanları görür.
164
gencleründen daòı işidenler óaôô ve naãib ala. (24) AmmÀ ol iki ismüñ biri ki “
ErraómÀn”dur ve biri “Erraóìm”dür. Ol İsmu’l-lah’a bile úoşulmışdur ki dirler (25) “
Bismi’l-lahi’r-raómÀni’r-raóìm”39. Pes bu úoşulmaú aña delÀlet úılur kim bu adlar daòı
girü úalan adlardan efêÀldür. [ 9 a ] AmmÀ İsmu’r-raómÀn, İsmu’r-raóìm’den òÀãıraúdur.
Bunuñla kim Allah’dan àayrı kimseye raómÀnlıà-ıla vaãf itmezler. Dimezler kim (2)
“FülÀn raómÀn kişidür”, ammÀ raóımlıà-ıla vaãf iderler. Dirler ki “FülÀn raóìm kişidür”,
“raóimu’l-úalbdür” yaènì göñli (3) şefúatlüdür ve esirgeyicidür. Pes bu iètibÀrça İsmu’r-
raómÀn daòı İsmu’õ-õÀta úarìb oldı ki ol daòı İsmu’õ-õÀt ola. (4) Egerçi İsmu’r-raómÀn
úatèì raómetden müştÀúsa daòı bundan ötri Óaú TeèÀlÀ ikisini bile cemè idüp buyurdı ki

(5) .40Yaènì “ Eyit yÀ Muóammed gerekse


yÀ Allah (6) diyü duèÀ úıluñ gerekse yÀ raómÀn diyü duèÀ úıluñ her úanàı adla duèÀ
úılÀsız görklüdür. Anuñ çoú görklü (7) adları var, bir ada maòãÿã degül.” “Erraóìm”
maènìsi dimek olur kim “ O Allah esirgeyicidür, cemìè úullarını dünyede rızú (8)
virmekde, ne muttaúìlerüñ rızúın arturur taúvÀsından ötrü, ne fÀcirlerün ve ne fÀsıúlaruñ
rıøklarını (9) ekser küfründen ve fısúdan ötrü”. Nitekim bu maènìye işaret idüp buyurdı

ki (10) .41Yaènì biz bu iki ùÀ’ifenüñ


rızúın virmekle ve mü’minden ve kÀfirden memnÿè degüldür, (11) külline irişür. AmmÀ
aòiret èaùÀsı mü’min muùìèa maóãÿãdur ki kÀfirlerüñ andan behresi yoúdur. Pes bundan
(12) fehm olundı ki İsmu’r-raómÀn bir raómetden èibÀretdür ki úuluñ aña güci
yetmekligi àÀyet baèìddür. ZìrÀ (13) ol raómet Àòiret saèÀdetlerine müteèallıúdur ki ol
raómetiyle her úulını bir dürlü kerÀmete ve saèÀdete ulaşdura (14) ki anuñ àÀyeti olmaya.
Zìre ol raómÀndur, ol ki evvelÀ úullarını esirgeyüp vÀr kıldı ikinci bulara hidÀyet (15)
virüp ìmÀn èaùÀ úıldı ve esbÀb-ı saèÀdeti anlara beyÀn úıldı ve üçünci Àòiretde dÀr-ı
selÀmetde saèÀdetle (16) úarÀr ùutdurısar. Ve dördünci faøl u iósÀn idüp ol kerìm liúÀsını
bulara gösteriser ve daòı bilesin ki (17) bu ãìàaéi faèlÀndur. Luàat-ı èArabìde bir nesne’i

39
RahmÀn ve Rahìm olan Allah’ın adıyla
40
17/110
41
17/20
165
vaãf itmekde mübÀlaàÀ içün gelür. Nitekim key úatı toú olana (18) şebèÀn dirler ve
úÀúıàÀn kişiye àaøabÀn dirler. Pes Óaú TeèÀlÀ’ya daòı “raómÀn” diyü tesmiye olundı,

42
àayet raómeti (19) bol olduàundan ötürü. Nitekim buyurdı: .
Bundan ötrüdür ki Allah’dan àayrıya (20) “RaómÀn” dimek revÀ degüldür. ZìrÀ bu ãıfat
andan àayrıda mevcÿd degüldür. Ve ammÀ İsmu’r-raóìm yaènì “Raóìm” dimek (21)
maènìsi budur: Allah TeèÀlÀ mü’min úullarını esirgeyüp Àhiretde raómet idicidür ve
dünyede daòı günÀhlarını setr (22) idüp kimden dilerse èafv idicekdür. Ve daòı dimişler
kim Allah TeèÀlÀ kendüye raóìm diyü tesmiye úıldı (23) ve bu raóìmlügi ãıfatın

müéminlere òÀã úıldı ki úÀfirlere andan naãìb yoú. Nitekim buyurdı: (24)

43
. Pes ol raóìmlügi ãıfatıdur ki úullarına ùÀúatları yitmedügi nesneleri
buyurmadı. Her pÀdişÀh (25) ki úullarına güçleri yitmedügi nesneleri buyura aña raóìm
dimezler.

RivÀyet olundı èAlì’den (r.ê.h) buyurdı ki [ 9 b ] (1) “ Bismi’l-lah” dimek dükeli


rence şifÀdur. Ve her devÀya daòı yardumdur ki “ Bismi’l-lah” ile işleyeler tÀ ki şifÀ ola.
AmmÀ (2) “RaómÀn” adı muèÀvindür her kimse kim aña ìmÀn getüre. Bu bir addur ki
Allah’dan artuàa tesmiye olunmaz. AmmÀ (3) raóìmdür şol kimselere kim şirkden rucÿè
idüp islÀma gele daòı èamel-i ãÀlió işleye. Ve ammÀ baèøıları óurÿf (4) üzre tefsìr
úıldılar. Nitekim rivÀyetdür: èAbdullah bin èÖmer, bedürüsti èOsman (r.ê.h) Resÿl’e
(èa.m) (5) bu tesmiyenüñ tefsìrinden ãordı. Resÿl (èa.m) buyurdı ki “Bism” üç óarfdür,
“bi” ve “sin” ve “mim”dür. (6) AmmÀ “bi” işÀretdür “ BilÀdu’l-lah”, yaènì cemìè bilÀduñ
òÀlıúı Allah’dur ve anuñ ehline rÀóat virüp diledügi (7) úullara nuãret úılan daòı oldur.
AmmÀ “ sìn” işÀretdür Allah’uñ “SenÀsına”, yaènì Allah TeèÀlÀ yücedür ki andan (8)
aèlÀ yoúdur. Ve ammÀ “mìm” işÀretdür “mülkine”, yaènì “mÀlikü’l-mülk” Allah’dur ki

42
7/156
43
33/43
166
cemìè-i nesneye úudret birle àÀlibdür. (9) Hiçbir şeyé yoúdur ki aña àalib ola. Ve daòı
didiler kim “bi” “birr ü iósÀn”dur. Ol “birr ü raóìm”dür mü’minlere (10) ve “sìn”
“selÀmet”dür. Ve necÀtdur ol selÀmetden èariflere. èArifler daòı anlardur kim Allah ile
külli (11) muèÀmelesinde ãÀdıú ola. Anuñ vaãlı yolunda mütaóayyır ola; ôÀhirinde,
bÀùınında dÀyim munÀcÀtı anuñla (12) ola. Ve kendüyi yaramaz òÿlardan ve úabìó
ãıfatlardan arıtmış ola. Ve “mìm” daòı “muóabbet”dür, ol melik-i zü’l-celÀlden. (13)

44
Nitekim buyurdı: . Yaènì Allah TeèÀlÀ iòlÀãla tevbe úılanları sever ve
daòı ol üç (14) óarf ki “bi” ve “sin” ve “mìm”dür, cemè olup “Bismi” oldı. Ol “Bismi”
daòı “Allah”a úoşdı ki “Bismi’l-lah” oldı. “Elif” (15) illÀ Allah’a işÀretdür dimişler. Ve
ol ki “lÀm” “Luùfu’l-lah”a işaretdür. Ve ikinci “lÀm”, “LiúÀéu’l-lah”a işÀretdür. Ve
“hiye” (16) “tenbìh” içündür. Yaènì “ke’ennehu” dimek olur kim ol Allah’uñ gizlü ve
èaôìm nièmetleriyle ve luùfıyla ulaşdı. (17) Allah’uñ liúÀsına şu kim ulaşdı “mütenebbih”
oluñ, àÀfil olmañ. O nièmetden ki nièmet-i hidÀyetdür ve tevfìú-i (18) ilÀhìdür ve òılèat-i
islÀmìdür tÀ ki elden fevt olup maórÿm úalmayasız. Ve daòı dimişler kim “be” “ism-i
baãìr”e (19) işÀretdür, “sìn” “ism-i semìè”a işÀretdür, “mìm” “ism-i mucìb”e işÀretdür.
Maènìsi dimek olur kim “ Ben sizüñ (20) cemìè işleriñüzi görürem, ve ne ki söylersiz
işidürem; ãaúınuñ kim benüm èikÀbuma müsteóaú olacaú (21) işler işlemeñ ve benüm
rıøÀm olmadıàı sözleri söylemeñ. Eger hevÀ-yı nefse uyup söylemiş ve işlemiş (22)
olursañuz ol óaliñüzden girü dönüp baña ãıàınuñ ki baña yalvarup duèÀ úılanlara ben
mucìbem, (23) dileklerin icÀbet úılup girü èafv iderim. Ve daòı ol iki adla “ raómÀn ve

45
raóìm”dür. Anı daòı ol Allah (24) adına bile úoşdı ki oldı.
Bu ismi ümmet-i Muóammed’e (èa.m) bir genc ü òazìne (25) úıldı ki iki cihÀn saèÀdeti
bunuñla óÀãıl olur.

44
2/222
45
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
167
Nitekim EbÀ Saèìd-i Òudrì (r.ê.h) buyurdı ki [ 10 a ](1)“Ben İbn-i èAbbas’dan
işitdüm ( raêıya’l-lahu èanhumÀ) eydürdi ki “ Her nesnenüñ bünyÀdı var ki ol nesne
anuñla úÀyim olur. Cemìè kitablaruñ bünyÀdı Úuréan’dur. Ve ÚuréÀn’uñ bünyÀdı daòı
“Sÿre-i FÀtióÀ”dur ve FÀtióÀ’nuñ bünyÀdı “ Bismi’ (3) l-lahi’r-raómÀni’r-raóìm”dür.
Úaçan kim bir ôaómete yÀòuõ bir rence giriftÀr olsañ saña lÀzım olsun ki ol bünyÀdı (4)
saña şifÀ idinesin. Her kim yediyüz seksen yedi kez bu tesmiye’i oúuya andan yüz otuz
iki kez Resÿl’e (èa.m) (5) ãalavat getüre her ne dilek dilerse Allah yirine getüre ve ger
dÀyim vaôìfe idinüp oúıya. Çok olursa yaúìn (6) olur ki Allah úatında duèÀsı maúbÿl
olanlardan ola ve iki èÀlemde daòı aña heybet virile ve daòı her (7) óarfine dört biñ åevÀp
ve dört biñ günÀhı èafv oluna ve dört biñ daòı uçmaúda derecesi yücele. (8) Ve daòı
dimişler kim bu tesmiyenüñ her óarfi Óaú TeèÀlÀ’nuñ bir adınuñ miftÀóıdur. “mìm” “
Melìk ” adınuñ miftÀóıdur, (9) “ elif ” “Allah” adınuñ miftÀóıdur, “he” “HÀdì” adınuñ
miftÀóıdur, “lÀm” “Latìf” adınuñ miftÀóıdur, “ra” “RezzÀú” (10) adınuñ miftÀóıdur, “hÀ”
“Óakìm” adınuñ miftÀóıdur, “nÿn” “ Nÿr” adınuñ miftÀóıdur. Her kim “ Bismi’l-lahi’r-
raómÀni’(11)r-raóìm” diyüp her işe şurÿè itse şöyledür kim bu külli adlar-ıla duèÀ
úılmışdur, ol iş aña mübÀrek (12) olur. Her kim bu tesmiye’i ol adlar-ıla bile vaøè idüp
murabbaè úılsa ve daòı kendüyle bile götürse şol óaããıyeler (13) óÀãıl ola ki dil anuñ
vaãfında èÀciz úala, Şekil:

(14) Fi’l-cümle bu tesmiyenüñ feøÀyili ve òaãÀyıãı çoúdur,


(15) óaãr olunmaz. Bu tefsìr ehli bu úadar daòı tefsìrinde bu
(16) fÀyidelere işÀret úılmamışdur ammÀ biz úılma getürüp
bu (17) fevÀyideden birez tenbìh úılduú tÀ bu ki muùùaliè
olanlar (18) fÀyide ùutup bu faúìr-i dÀèìye bir duèÀ hediyye
úılÀ ki bu (19) kitÀb-ı şerìfi düzüp tasùìr ve taórìr úılmaúdan
ulu (20) maúãÿd oldur. Egerçi bir úaç nesne daòı buña maúãÿd (21) úılduú çün
istièÀõeyle besmele òazìnelerinden dürler nisÀr úılduú ki anları dirşürüp göñül
óoúúasında (22) cemè idüp ãaúlayanlar iki cihÀnda àınÀ bulurlar ki aãlÀ iflÀs-ı óırmÀn,
leşkeri puãusan hücÿm itmez. (23) Pes bu kez ol “ FÀtióÀ” baórine teveccüh úılalum ve
ol yemm-i èaúìúa àavvÀã olup ùalÀlum ve anuñ ãadeflerin daòı (24) dirüp alalum. Bu

168
göñül meydÀnında cemè idüp bir bir açalum. Ol ùÀlibler üzre neår idüp ãaçÀlum tÀ ki (25)
envÀè-ı cevÀhirden daòı naãìbdÀr olalar. Ùarìú-ı hidÀyet üzre infÀk idüp Allah’a ve
Resÿl’e úarìbdÀr

[ 10 b ] (1) Sÿretü’l-FÀtióatü’l-KitÀb, olalar Va’l-lahu’l-muvaffaú, sebèa Àyetin. (2)


Bismi’l-lahi’r-raómÀni’r-raóìm. (3) RivÀyetdür MücÀhid’den (r.ê.h) ki buyurdı: “ Bu
sÿre-i FÀtióa Medine’de inmişdür, ammÀ Ebÿ äÀlió, İbni èAbbas’dan (4), raêıya’l-lahu
èanhumÀ, eyle rivÀyet úıldı ki “ Bu sÿre Mekke’de inmişdür.” Ve baèøılar didiler kim
nıãfi Medìne’de ve nıãfı (5) Mekke’de indi. AmmÀ İmÀm Faúìh Ebu’l-Leyå (r.ó)
müselsel sened-i ãaóìóle EbÀ Hureyre’den (r.ê.h) rivÀyet úıldı ki (6) “ Resÿl (èa.m)
buyurdı: “ Bedurusti Óaú TeèÀlÀ’nuñ kitÀbunda bir sÿre var ki hiç anuñ gibi sÿre Óaú bir
resÿline (7) indürmedi.” Anı işidüp Ubeyy bin Kaèb ãordı ki “ Ol ne sÿredür?”. Resÿl
(èa.m) buyurdı ki “ YÀ Kaèb ben umarum (8) ki sen úapudan henüz çıúmadın anı
bilesin.” Ubeyy bin Kaèb eydür: “ Birez kendümi egledüm tÀ ki baña anuñ èilmi (9) óÀãıl
ola. Resÿl (èa.m) sükÿt úıldı, girü sordum ki “YÀ Resÿlu’l-lah ol ne sÿredür?”. Resÿl
(èa.m) (10) buyurdı: “ YÀ Ubeyy, namÀzuñda evvel úırÀtuñ nedür?”. Didüm: “ Ümmu’l-
Úur’Àn oúurum yÀ Resÿlu’l-lah” , yaènì FÀtióa sÿresini. (11) Resÿl (èa.m) didi ki “ Ol
Tañrı óaúú-içün ki benüm rÿóum anuñ úudretündedür, Allah TeèÀlÀ dört kitÀb (12)
içinde bir daòı aña beñzer bir sÿre indürmedi, ol sebèa’l-meåÀnì ki Óaú baña virdi, bu
sÿredür. Daòı (13) Úur’Àn-ı èaôìm oldur ki Óaú TeèÀlÀ buyurdı:

46
. Yaènì (14) “YÀ Muóammed, óaúìúat saña sebèa
meåÀnì daòı Úur’Ànu’l-èaôìm virdük.” Ekåer ehl-i tefsìr dimişlerdür ki bu sebèal meåÀnì
(15) ‘den murÀd Sÿre-i FÀtióa’dur. Sebèa didügi andan ötrüdür ki yedi Àyetdür ve meåÀnì
didügi daòı andan ötrü (16) dür ki her namÀzda iki kez okunur. Ve baèøılar didiler ki “
meåÀnì didügi NaãÀrÀyla Yahÿdì úıããası, ikisi (17) bile iki kez okunur, tekrÀr
olduàçündür.” Ve daòı bu sÿrenüñ òavvÀãından bir daòı budur kim Resÿl (èa.m) (18)

46
15/87
169
buyurdı: “ Her kim evine girdügi vaút FÀtióayla İòlÀã sÿresin oúusa Óaú TeèÀlÀ andan
dervişligi (19) gidere ve anuñ bereketi çoú ola.” Ve daòı buyurdı ki “ Sÿre-i FÀtióa
dükeli rence şifÀdur, bundan ötri (20) didi İbrÀhim-i Teymì (r.ó) ki “bu sÿrede biñ
óÀãıyyet var aşikÀre, ve biñ óÀãıyyet var gizlü.” (21) Ve Meslemetü’bni ÚÀsım (r.ó)
buyurdı ki “ FÀtióa Sÿresi’nde beş addur ki Allah’uñ ulu adlarundandur. “Allah, (22)
Rabbi’r-raómÀni’r-raóìmi, MÀliki”dür. Her kim FÀtióÀ oúusa bu adları cemè ider, anuñla
duèÀsı icÀbet olunur (23) ve ne dilerse virilür. İmÀm áazalì (r.ó) buyurmışdur ki “ Her
kimse dilerse kim heybetlü ola ve úadri yüce (24) ola, ve Óaú TeèÀlÀ anuñ èayblarun setr
ide ve zamÀn vÀúıèaları irişüp anuñ óÀlini taàyìr itmeye (25) dÀyim tevfìú içinde ola ve
feraó-ı úalb óÀãıl ide, dükeli şerlerün úorkusından emìn ola. Ve daòı [ 11 a ] daòı açlıú,
yalıncaúlıú görmeye; beglerüñ, ôÀlimlerüñ şerrinden daòı óalÀã ola, èömri olduúça eyü
dirlik (2) üzre ola. Beş vaúte ki úılur her vaúti úılup namÀzdan fÀrià olduúdan ãoñra
yigirmi kez FÀtióa (3) ãÿresin oúumÀàı kendüye vaôìfe idünsün. TÀ ki beş vaúitde bir
maãlaóat vÀúiè olup oúımazsa (4) ki bir vaút yÀ iki vaút arada geçe, daòı bir vaút úılıcaú
küllisin anda oúuyup yirine getüre. Bir vaúitde oúımadıysa (5) ikincide úırú okıya iki
vaúitde oúımadıysa üçüncide altmış kez oúıya, bÀúìsin bundan fehm eyleye, (6)
vesselÀm. Çün faøìletinden bu baórüñ saña bir úaùre saçduú, sen anı alup kendüñe
àanìmet gör, (7) tÀ ki àınÀ-yı ebedì saña óÀãıl ola.

Gel bu kez maènì dürleründen al ki küllì iflÀsdan úurtulasın. (8) İmÀm Ebÿ’l-Leyå

47
müselsel senedle İbn-i èAbbas’dan rivÀyet úılur (r.ê.h) ki ol buyurdı: dimek (9)
yaènì cemìè şükür Allah’a maòãÿãdur ve andan àayrìye revÀ degüldür dimek olur. ZìrÀ
çün cemìè nièmetlerüñ (10) óuãÿli andandur ve cemìè-i şükür daòı aña gerekdür. AmmÀ
ÚatÀde eydür. “ Bu sÿre evvelinde şükürle başladuàı (11) aña işÀretdür ki aòiretde Óaú
TeèÀlÀ iki ùÀéife õikr eyledi ki birisi àaêab olunmışlardandı ki ol (12) Yehÿdìlerdür. Ve
biri “êÀl ve gümrÀh” olmışlardandı ki anlar NaãÀraydı. Pes bu şükr eyitmek “keéennehÿ”

47
Allah’a hamdolsun. ( 1/2 )
170
(13) dimek olur kim şükür ol pÀdişÀha ki bizi ol àaêap olunmış ve gümrÀh olup êÀl
olanlardan úılmadı (14) kendünüñ maèrifeti òilèatin geyürdi, ehl-i İslÀmdan úıldı. Ve
baèøılar dirler kim Óaú TeèÀlÀ kitÀbınuñ evvelinde óamd-ile başladı. Kendü õÀtına şükr
úıldı, tÀ úullar mütenebbih olup bileler ki Allah’a şükür itmek vÀcibdür. (16) ZìrÀ Óaú
TeèÀlÀ bize çoú nièmetler èaùÀ úıldı ki ióãÀ olınmaz ve óisÀbı bulınmaz ve bize buyurdı
ki anuñ (17) ol nièmetleri muúabelesinde aña çoú şükr idevüz. Biz òoõ bilmezdük ki aña
nice şükür itmek gerekdi. Faølı (18) ve keremi birle bize ögredi virdi ki eyidüñ
“Elhamdüli’l-lah”. Pes ol iki cióÀn faòri Resÿlüne (èa.m) tenbih idüp (19) buyurdı tÀ ki
andan bize taèlìm ola, bilevüz ki bu nièmetler bize külli ol vÀóiddendür, àayrinden degül
tÀ ki bizüm (20) şükrümüz daòı bir àayrıya olmaya. AmmÀ bu “Elhamdüli’l-lah” ki
buyurdı anda “Elif” ve “LÀm” getürdi, iki maènìden ötri. (21) Biri bu ki “ Elif , LÀm”
cinsiçün olmaú maènìsi budur ki dükeli ögmekler ve åenÀlar bizden ol Allah’adur, dükeli
(22) nièmetler muúabelesinde. Ve bir maènì daòı budur kim ol “Elif ve LÀm” anda
işÀretçündür. Yaènì evvelÀ Óaú TeèÀlÀ kendü (23) õÀtına óamd ü åenÀ úıldı aña işÀret
úıldı kim biz daòı kendülin aña óamd ü åenÀ úılavuz. Hüseyin bin (24) Faøıl (r.ó)
buyurdı ki “Óaú TeèÀlÀ bilürdi ki úullar anuñ şükründe èÀcizlerdür, aña lÀyıú şükür
idemezlerdi, (25) olardan öñ kendü kendüye óamd ü åenÀ úıldı”. Eger su’Àl iderlerse ki “
Bu ne óikmetdür?”. [11b] Óaú TeèÀlÀ úulların kendüleri ögmekden menè idüp buyurdı

48
ki Yaènì kendü nefsüñüzi (2) medó itmeñ kim ben böyleyem ve ben
şöyleyem. Óal budur ki kendü kendiçün bir kimse kendüyi medó itmek (3) memnÿè ola.
Ol menè olınan fièli kendü nite işleye? Biz eydürüz kim bunuñ üç vechle cevÀbı var. (4)
Evvel cevÀb oldur kim bu Óaú TeèÀlÀ’dan úullara taèlìm içündür ki bildüre anı nice
medó itmek. (5) Nitekim beyÀnı geçti. İkinci cevÀb oldur kim egerçi úullarda medóe
lÀyıú görklü òÀãiyyetler vardır. LÀkin ol medóa lÀyıú olan òÀãıyyeti daòı eyle kemÀlde
degül kim hiç õemme yaramaya, elbette bir vechle (7) noúãÀnı vardur, kemÀl-i muùlaú
Allah’uñdur. Pes bir kimse ki nÀúıã ve maèyÿb ola aña lÀyıú degül ki kendüyi (8) medó
ide. Üçünci cevÀb oldur kim egerçi úulda görklü òÀãıyyetler ola, hiç noúãÀnı daòı

48
53/32
171
olmaya, (9) ol memdÿó olan fièl-i kÀmil ola. Ol òÀãıyyet aña girü ol Allah’dan èaùÀ-yı
cibillìdür, kendü (10) úuvvetiyle ve úutretiyle kesb olunmış degül. Pes bir àayrından
erişen èaùÀyla kendüyi medó itmek nite revÀ (11) ola. Bu aña beñzer kim bir kişi
biregüye biñ aúça virdi didi ki “Var bunı fuúarÀya üleşdür”. Ol anı (12) alup üleşdürdi.
Daòı yürüdügi yirde söyler ki bencileyin cömerd saòì kim ola kim fuúarÀya biñ aúça (13)
üleşdüre? ÓÀl budur kim kendünüñ ortada bir pulı yoú, biregü èaùÀsıyla kendüyi öger,
(14) bu òoõ eblehlikdür. Pes bundan ötri menè eyledi Óaú TeèÀlÀ ki kimse kimse’i medó
itmeye ve kendüyi daòı (15) ögmeye. AmmÀ Óaú TeèÀlÀ kendü kendüyi ögmek revÀdur
ki cemìè-i ãıfÀtı görklüdür ve kemÀldedür, èaybdan (16) ve noúãÀndan münezzehdür,
biéõ-õÀt úadìmdür, daòı bir àayrından degül. èAbdullah bin èAbbas eydür (raêıya’l-lahu
èanhumÀ) (17) “Bu ‘Elóamdüli’l-lah’ lafôı cemìè-i şÀkirlerüñ kelÀmıdur, görmezmisin ki
çün Ádem Peyàamber yaradıldı daòı aàsurdı (18) diline bu kelÀm geldi ki “Elhamdüli’l-
lah” didi. Óaú TeèÀlÀ daòı anuñ şükri muúÀbelesinde aña raómet beşÀretin (19) buyurup

49
didi ki .Yaènì “YÀ Ádem, Rabbüñ saña raómet úıldı, daòı
seni anuñçün (20) yaratdı ki sen aña óamd ü åenÀ úılasın. Ol saña raómet úıla. ZìrÀ
benüm raómetüm àaêabumdan öñürtmişdür”. Ve daòı Nÿó Peyàamber (èa.m) ol vaút ki
gemiye bindi Óaú TeèÀlÀ aña buyurdı ki “YÀ Nÿó ol vaút ki sen ve senüñle (22) bile
ìmÀna gelenler gemiye girüp úarÀr ùutasıñuz, eydüñ

50
.Yaènì şükr (23) ol Allah’a kim bizi úurtardı ol ôÀlim
úavmüñ şerleründen. Ve daòı İbrÀhìm Peyàamber (èa.m) pìrlügi vaútında (24) oàul úız
olmaúdan ümìõ kesilmiş-iken Óaú TeèÀlÀ İsmÀèìl’le İsóÀú Peyàamberi virdi
(èaleyhime’s-selÀm). (25) Ol daòı aña şükr idüp didi ki

51
. [ 12 a ] (1) Yaènì şükür ol Allah’a ki baña
pìrligüm vaútinde İsmÀèìl’le İsóÀú’ı èaùÀ úıldı. Bedürüstì benüm Rabbüm duèÀlar (2)

49
Rabbin sana rahmet etti ve seni kendisine şükr edesin (diye yarattı)
50
23/28
51
14/39
172
úabul idici pÀdişÀhdur, faølı keremi birle. Ve daòı DÀvud’la SüleymÀn PeyàÀmbere
(èaleyhime’s-selÀm) çün òilÀfet (3) hem risÀlet virildi. Olar didiler ki

52
Yaènì (4) şükür ol Allah’a kim bizi yegledi,
müémin úullarınuñ çoúları üzerine kim hem òilÀfet virdi hem risÀlet, (5) faølı ve èinÀyeti
birle. Ve daòı bizüm resÿlümüze (èa.m) buyurdı ki “ Eyit yÀ Muóammed

53
(6) .Yaènì şükr
ü åenÀ ol Allah’a kim (7) baña bildürdi ki oàuldan ve úızdan münezzehdür ve mülkünde
şerìki yoúdur ve kendü úadìmi èazìzdür. Aña õillet (8) èÀrıø olmaz ki bir velìye muótÀc
ola, anı èazìz úılmaàçün. Ve daòı benüm rabbüm uludur, yücedür andan ki (9) kimse
anuñ mülkine şerìk ola yÀòuõ kimse anuñ velìsi olup aña óükm eyleye. Eger suéÀl (10)
iderlerse ki bu şükür bir nièmet muúÀbelesinde gerekdür kim Allah TeèÀlÀ úullarına èaùÀ
úıla. Nitekim cennet ehli zaómetlerden (11) úurtulup cennete giricek diserler ki “
Elóamdüli’l-lahi’l-leõì eõhebe èanne’l-óazene”54.Yaènì şükür ol Allah’a kim bizden
maòşer (12) ve úıyÀmet guããaların giderüp cennet nièmetlerin erzÀnì úıldı. Ve daòı
eydürüz kim “ Elóamdüli’l-lahi’l-leõì òalaúa’s-semavÀti (13) ve’l-arøa ve ceèale’ô-
ôulümÀti ve’n-nÿra”55. Yaènì şükür ol Allah’a ki gökleri ve yirleri yaratdı ve daòı gündüz
(14) rÿşenlıàıyla gice garañulıàın yaratdı, bulara şükür iderüz. Andan ötrü ki bulardan
bize çoú menfeèatlar (15) óÀãıl olur ki óisÀba gelmez. AmmÀ Óaú TeèÀlÀ bu oàul úız ve
eşden münezzeh olmaúda ve mülkünde şerìki ve naôìrì olmamaúda, (16) bize menfeèat
neyidi aña şükür lÀzım oldı? CevÀb biz eydürüz bu nesnede bize nièmet, menfeèat oldur
kim ol (17) pÀdişÀhuñ ehli ve evlÀdı olaydı bu úullarına nièmet-i kÀmil virmeyedi,
anlardan ziyÀde olınanı (18) vireydi. Hem anlar baèøı nièmete mÀniè olup úullarına
virdürmeyelerdi. Pes anlar olmamaú bunı iútiøÀ ider ki (19) úullara nièmet-i úÀmil ola.
Ve şerìki naôìri olmamaú daòı iútiøÀ ider kim úullarına inèÀm ziyÀde ola. ZìrÀ (20) şerìki

52
27/15
53
17/111.
54
35/34
55
6/1
173
ve naôìri olaydı anlar muzÀóim olup virmekden menè iderlerdi. Anuñ daòı iútidÀrı
olmayadı (21) ki andan söz geçüreydi. Pes bular olmamaú külli delìli istiànÀ ve burhÀnı
úuvvatü úudretdür ki kendü irÀdetiyle (22) mutaãarrıfdur, hiçbir kimse aña muzÀhim ve
mÀniè yoúdur. Pes úullar üzre vÀcibdür ki ol munèim-i muósìne (23) ki inèÀmı ve iósÀnı
dÀyimdür, ióãÀ olınmaz ve nihÀyet şükürler ideler. AmmÀ çün ol úadar şükre ùaúatları
(24) yitmez bari şükür yirine kendülerüñ èÀcizlıúların bilmek daòı şükür yirine geçer.
Anı bileler ki cemìè-i èömürlerin eger ùÀèatla èÀcizlıúların (25) geçüreler, henüz ol İslÀm
nièmeti yerine gelmeye bÀúìsi òuõ úanda gele. Ve daòı Óaú TeèÀlÀ çün úullarına
kendüye [ 12 b ] (1) óamd itmegi tenbìh idüp bildürdi. Kendünüñ ãıfatlarundan birini ol
ismu’l-lah’a bile úoşdı ki ol óamd (2) vaútinde anı bile õikr ideler, tÀ ki ol hamdi’l-lah
bile taèôìm daòı olına. Nitekim buyurdı: “ Elóamdüli’l-lahi Rabbi’ (3)l-èalemìne56”. İbn-i
èAbbas eydür (raêıya’l-lahu èanhumÀ) “Rabb” dimek maènìsi “Seyyid” dimek olur.
Nitekim Óaú TeèÀlÀ (4) Yusuf úaøıyyesinde Yusuf’dan òaber virdi ki Yusuf sÀúíye didi
ki “ İrciè ilÀ Rabbike”57. Yaènì dön (5) ol seyyidüñe var. Pes bunda daòı dimek olur kim
şükür ol èÀlemlerüñ seyyidine ki cemìè-i yiryüzinde (6) deprenen canavarlaruñ Rabbidür.
Ve baèøılar didiler kim “ Rabbi’l-èÀlemìn” maènìsi dimek olur kim cemìè-i òalúuñ (7)
òÀliúi ve rÀzıúı ve besleyicisi oldur ki buları óÀlden óÀle döndürür. EvvelÀ bir nuùfe iken
bir pÀre (8) uyuşmuş úana döndürür, andan bir pÀre ete döndürür. Ol etüñ baèøısın
süñüge ve baèøısın (9) deriye döndürür. Ve baèøısın siñire ve ùamarlara döndürür. Andan
rÿó virüp dünyÀya getürür tÀ ölünce (10) girü oları óÀlden óÀle tebdìl taàyìr ider. Ve
baèøılar daòı didiler kim “Rabb” “MÀlik” maènìsinedür. Nitekim dirler (11) “Rabbu’d-
dÀbbeti ve rabbu’d-dÀr” yaènì bu dÀbbenüñ mÀliki ve bu dÀrüñ mÀlikì. Pes “ Rabbü’l-
èÀlemìn” maènìsi dimek (12) olur kim cemìè-i Àlemlerüñ mÀlikidür.

56
1/1
57
12/50
174
Eger suéÀl iderlerse ki “Bunda nükte nedür? Óaú TeèÀlÀ “Rabbü’ (13) l-èÀlemìn”
didi, “ÓÀliúı’l-èÀlemìn” dimedi. YÀ bir buña beñzer ãıfatlarından getürmedi, bu “lafôı
“Rabb”e (14) taòãìã úıldı?

CevÀb: Biz eydürüz kim “Rabb” diyü mürebbiyeye yaènì besleyici ve tertìb edici ve
bu merbÿb ki (15) beslenicilerdür, bularuñ iòtiyÀcı ol beslenmege artuàraú oldÿàiçün
yaradılmaúdan “Rabb” didi, (16) “ÒÀliú” yÀ “FÀùır” dimedi. Zìre her maòluú
yaradılmaàa iótiyÀcı bir defèadır ki yaradıla, döne döne yaradılmaàa (17) iótiyÀcı yoà-
ıdı. AmmÀ rızúa ve àıêaya her óÀlde iótiyÀcları var-ıdı, anuñçün “Rabb” diyü õikr eyledi.
AmmÀ bu faúìr daòı didi kim bu cevÀb kim didiler cevÀb úatèì degül. Zìre bundan bir
suèÀl daòı lÀzım gelür (19) ki diyeler “çün “Rabb” “RezzÀú” maènasına oldı, niçün
“Elóamdüli’l-lahi rÀzıúi’l-èÀlemìne” dimedi?Bu lafô-ı Rabb-ile (20) taèbìr úıldı?” Eger
bu suéÀl daòı olsa biz eyle cevÀb virürüz ki bu lafô-ı Rabb èumÿm-ı terbiyyete delÀlet
(21) úılur. Ol lafô-ı rezzÀú hemÀn àıdÀ yöninden terbiyyete delÀlet ider. Belki bu rızú-ıla
terbiyyet daòı (22) ol ãıfat-ı rubÿbiyyetde bile mündericdi. Andan ötri “ Rabbü’l-
èÀlemìn” diyü õikr eyledi. ZìrÀ terbiyyet (23) yalıñuz àıdÀ virmege maòãÿã degül.
Òulúların ve sìretlerin ve bedenlerin ziyÀde úılmaàla ve görklü úılmaà-ıla (24) ve her
èuøvuñ ve her ãıfÀtuñ kemÀline sebeb nedir? Anları óÀãıl úılmaàla istièdÀd ve
istióúÀúınca (25) gerekdür. Bular daòı terbiyyet óaúú-ıla ôuhÿra geldi. Pes lafô-ı Rabb
envÀè terbiyete şÀmil olduà-ıçün [ 13 a ] (1) beyÀn úılup ayruàını terk eyledi. Ve bu faúìr
eydür kim bu lafô-ı Rabb bunda bir daúìú maènìye daòı delÀlet (2) ider “keéennehÿ” Óaú
TeèÀlÀ bu lafô-ıla aña işÀret úıldı kim mecmÿè-ı rızúa muótÀc yaradılanlaruñ rezzÀúı (3)
oldur. Andan àayrı bir daòı yoúdur tÀ ki bu úullar vehm itmeyeler ki rızúları
kesbleründendür ve kendü (4) saèylerindendür. ZìrÀ eger böyle iètiúÀd úıla, bu mÿcib-i
küfürdür, neèuõubi’l-lah. Pes rezzÀk “Allah”dur, bÀúì (5) ortada, hemÀn “esbÀb u
vesÀyil”dür. Bu sözüñ taóúìúi aşaàa maóallinde õikr olına, İnşÀ’allahu TeèÀlÀ. (6) Pes
vucÿd üzre “ Elóamdüli’l-lahi rabbi’l-èÀlemìn” maènìsi dimek olur kim óamd ü åenÀ ve
şükr-i lÀyuóãÀ (7) ol Allah’a kim cemìè-i èÀlemüñ perverdiàarıdur. EnvÀè-ı nièam-ıla
yirleri terbiyet úılur, ôÀhir nièmetler-ile ve bÀùın (8) nièmetler-ile, baèøısı anlaruñ àıdÀ-yı
175
ruóÀnìdür; õikr, tesbìó eyitmek ve Kur’Àn oúumaú gibi. Ve baèøısı àıdÀ-yı (9)
cismÀnìdür, bu yenilen ùaèÀmlar gibi envÀèıyla. Ve bundan ãoñra daòı èulemÀ iòtilÀf
úıldılar bu “lafô-ı èÀlemìn”de (10) ki “èÀlem” ne nesnedür? Baèøılar didiler kim her
canlu nesne kim yiryüzinde óareket úılur, èÀlem anlardur. Ve bu (11) baèøılar didiler kim
her kimse kim anuñ èaúlı ola, aña Óaú TeèÀlÀ’dan emr-i nehy birle òiùÀb olına, aña
“èÀlem” (12) dirler, Ádem oàlanları gibi. Ve ferişteler ve cinnìler gibi ki girü úalan
behÀyim ü hayvÀn èÀlemden vÀúiè olmaz. Ve baèøılar (13) daòı didiler kim “èÀlem beş
vech üzredür.” Bir vech budur kim èÀlem diyü cinn-ile inse dirler. Nitekim Óaú TeèÀlÀ
(14) buyurdı: “ TebÀreke’l-leõì nezzele’l-furúÀne èalÀ èabdihì liyekÿne li’l-èÀlemìne
neõìran”58. Yaènì ulu ve yüce oldı (14) ve bereketi çoú oldı. Ol pÀdişÀhuñ kim ÚuréÀn’ı
indürdi, úulı Muóammed üzerine. TÀ ki ol Úur’Àn (16) yÀ òuõ Muóammed bu èÀlemleri
úorúuducı ola. èÁlemden murÀd bunda cinn-ile insdür. ZìrÀ ki emr-i èibÀdetde (17)
mükellef ve muòÀtab bulardur. AmmÀ ikinci vech oldur kim “èÀlem” diyü rÿzigÀra
dirler. Nitekim Óaú TeèÀlÀ buyurdı: (18) “ Ve ennì feêêaltukum èale’l-èÀlemìne”59.
Yaènì ben size yegledüm girü úalan zaman òalúı üzerine. Ve üçünci vech (19) èÀlem
diyü Ádem zamÀnından úıyÀmete dek dükeli zamÀna dirler. Nitekim Óaú TeèÀlÀ
buyurdı: “ Ve lÿùan (20) ile’l-arøı’l-letì bÀreknÀ fiyhÀ li’l-èÀlemìne ”60. Bunuñ daòı
beyÀnı yerinde õikr olına. Ve dördünci èÀlem diyü Nÿó (21) zamÀnından tÀ úıyÀmete
degin dirler. Nitekim Óaú TeèÀlÀ buyurdı: “ SelÀmün èalÀ Nÿóin fi’l-èÀlemìne”61. Ve
beşinci èÀlem (22) diyü şol ümmete dirler kim anlara kitÀb inmişdür, Yehÿd, NaãÀrÀ gibi.
Nitekim Óaú TeèÀlÀ buyurdı: “ Ve men kefera (23) feinne’l-lahe àaniyyün èani’l-
èÀlemìne ”62. Yaènì her kimse kim bu ehl-i kitÀbdan kÀfir olsa øararı kendüyedür. Allah’a
(24) anlaruñ küfründen øarar yoú. ZìrÀ Allah TeèÀlÀ cemìè èÀlem ehlinden àanì ve
münezzehdür. Ve daòı ol òaøret-i (25) risÀletden rivÀyet olundı kim buyurdı: “ Bedürüsti
Óaú TeèÀlÀ on sekiz biñ èÀlem yaratdı, óaúìúat [ 13 b ] (1) bu dünyÀñuz sizüñ ol on sekiz
biñden birisidür.” Baèøılar dirler kim bu yaradılmış óayvanlaruñ her cinsine bir (2) èÀlem

58
25/1
59
2/47
60
21/71
61
37/79
62
3/97
176
dirler ki Óaú TeèÀlÀ küllinüñ Rabbidür, oları rızıúlandırup besler. Übeyyi’bni Kaèb
eydür (r.ê.h) “ “èÀlemìn” didügi feriştelerdür. ZìrÀ bular on sekiz biñden dört biñ beşyüzi
maşriú tarafındadur, dört (4) biñ beşyüz daòı şimÀl tarafındadur. Bu on sekiz biñ
feriştenüñ her biriyle ol úadar ferişteler var ki (5) anlaruñ óisÀbların Allah’dan àayrı
kimse bilmez. Anlardan öte Óaú TeèÀlÀ bir aú yir yaratmışdur ki ol yirüñ (6) inini seyr
itmege güneş úırú günde devr ider. AmmÀ uzunınuñ óaddini Allah’dan artuú kimse
bilmez. Ol yirüñ (7) içi ùolu feriştelerdür ki rÿóÀnìler dirler, úatı avÀz getürüp Óaú
TeèÀlÀ’ya tesbìó iderler. Eger bu yir ehli anlaruñ (8) birinüñ avÀzın işideydi ol avÀz
heybetinden külli cÀn vireydi. Anlaruñ Àòirinüñ kenÀrı èarşı (9) götüren feriştelere
ulaşupdururlar. Ve daòı Óaú TeèÀlÀ úullarına rubÿbiyyet ãıfatın beyÀn úılduúdan (10)
soñra ãıfat-ı raómetin èarø úılub buyurdı ki “ E’r-raómÀni’r-raóìm”. Eger ãorarlarsa ki
“Óaú TeèÀlÀ bu ãıfat-ı (11) rubÿbiyyeti õikr itdükden ãoñra aña ãıfat-ı raómet terdìf idüp
õikr itmekde münÀsib neyidi, daòı bunca (12) esmÀéi ãıfatı vÀr-iken?”. Bu faúir dÀèì eyle
cevÀb viriverir kim bu tertìb, muúteøÀ-yı raómetdür. ZìrÀ bir kimse (13) bir øaèìfi görüp
teraóóum úılmayınca anuñ ihtiyÀcını defè eylemez. Pes Óaú TeèÀlÀ “Erraómani’r-raóìm”
didigi ke’ennehu (14) aña işÀret úıldı ki “ İy úullarum ben sizi envÀè-ı terbiyet birle
terbiyet úılduàum ve sizüñ óavÀyıcüñüzi yirine getürüp (15) øarÿretlerüñüzi defè
itdügüm andan ötri degül kim sizden daòı baña bir menfeèat ola. Belki benüm kemÀl-ı
(16) raómetümdendür ki ben raómanu’r-raóìmüm. AmmÀ Kelbì eydür: “ Bu ismdür ki
“Raúìk”dür ammÀ birbirinden riúúati artuúdur. (17) Riúúat aña dirler ki bir kişi bir øaèìfi
ve muótÀcı göricek göñlinden aña bir şefúat úopup esirgeye, yüregi (18) acı gele. AmmÀ
Óaú TeèÀlÀ bundan münezzehdür ki anuñ esirgemegi böyle ola. Ehl-i luàat bundan ötrü
dirler kim (19) bu lafô kim Kelbì taèbìr itdi “ Bu E’r-raómani’r-raóìm” tefsìrinde
şenièdür revÀ degül” dirler. AmmÀ ãaóìó bu idi kim (20) eydeydi bu iki ismi “ism-i
Laùìf” ve Refìú”dür. ZìrÀ “Refìú” Allah’uñ ãıfatlarundandur. Nitekim Resÿl buyurdı “
İnne’l-lahe (21) refìúün yuóibbu’r-rıfúa63” refìk diyü yumuşaúlıàa ve iriligi terk itmege
dirler. Yaènì Óaú TeèÀlÀ “óalìm” ve “müşfìú”dür (22) yumuşaúlıú ve luùuf itmegi sever.
Ol óalim ve şefúat üzerinde virdügi åevÀbları èunf idüp irilik (23) idenlere virmez, belki

63
Allah refîktir, halimdir; yumuşak başlılığı sever, lütfu sever.
177
anları düşman dutar. Ve baèøılar dirler kim ismu’r-raóman mübÀlaàÀdur, raómet
úılmaúda “ismu’ (24) r-raóìm”den hem Resÿl’uñ duèÀsı daòı buña işÀretdür ki buyurdı: “
Ente’r-raómÀnu’d-dünyÀ ve raóìmu’ (25) l-Àòireti”64. İlahì sen cihet-i dünyÀda raómÀnsın
ki raómetüñ èÀmdur müémine, kÀfire rızú virmekde.[ 14 a ] (1) AmmÀ cihet-i Àòiretde
raóìmsin ki raómetüñ óÀãdur müéminlere, kÀfirlere degül. Ve baèøılar dirler kim ismu’r-
raóìm (2) mubÀlaàÀdur, ismu’r-raómÀndan. ZìrÀ müémine hem dünyede raómet úılur
hem Àòiretde, kÀfire dünyede úılur Àòiretde (3) úılmaz. Ve baèøılar dirler kim ikisi daòı
birbirinden eblaàdur. Bir vechle “Raóman” mübÀlaàÀdur ve bir vechle “Raóìm” (4)
mubÀlaàÀdur. Nitekim beyÀn itdük, bu maènìden ötrü beyÀn úılmaà-ıçün didi ki
birbirinden araú u eblaàdur.(5) Zìre ismu’r-raómÀnı ismu’l-lah bilesinde getürdi. İsmu’r-
raóìmden muúaddem ùutdı, buña işÀret úıldı ki (6) “E’r-raóman” óaãdur. İsm olmaúda ki
Allah’dan àayrı kimse anuñla vaãf olunmaz. AmmÀ maènì yöninden (7) èÀmdur ki kime
dilerse raómet úılur dünyede. AmmÀ ismu’r-raóìm maènìde óÀãdur ki raómeti Àòiretde
ancak (8) müéminleredür ve ism olmaúda èÀmdur ki kim olursa raóìmlikle vaãf olunur.
“Fülan raóìm kişidür” (9) dirler, yaènì şefúatlü dimek olur. Ve daòı Óaú TeèÀlÀ bu iki
ismi beyÀn úılduúdan ãoñra bir ismin daòı beyÀn (10) idüp buyurdı ki “ MÀliki yevmi’d-
dìn”65. Yaènì “óamd” ve “şükür” maòãÿãdur ol Allah’a kim cemìè-i maòlÿúÀtuñ
perverdigÀrıdur (11) ki ãıfat-ı raómeti àÀlibdür, àaêabı üzerine. Ve daòı úıyÀmet güninüñ
pÀdişÀhı ve óÀkimi oldur ki anda hiç (12) bir kimse’e óükm itmege irÀdet virmeyiser.
Nitekim dünyede verdi kimse óaúúında ôulm ve óayf olmaya belki èadl (13) ve faølı ola
kim èadl-ile èuúÿbete müsteóaú ola. Kimi faøl-ile devlete lÀyıú ola. AmmÀ baèøılar
úırÀtda iòtilÀf (14) úıldılar kimi “ mÀlikì” oúudı, “mìm” “elif”le ve kimi “elif”i bıraúdı
“elif”siz “meliki” oúudı. Bu “elif”siz oúuyanlar bunı óuccet getürdiler ki “vaãf itmekde
bu mubÀlaàÀdur” dirler. Zìre “melik” diyü pÀdişÀha dirler ve “mÀlik” diyü (16) kime
gerekse dirler. Bir at issine ve ev issine belki bir aúçesi olana daòı “mÀlik” dirler ve hìç
nesnesi olmayana (17) bir aúçeye “mÀlik” degül dirler. Pes kim gerekse vaãf olunan
ismden öñ ol yegrekdür ki Allah’ı pÀdişÀhlar (18) vaãf olunduàı, olunduàı ismle vaãf

64
Sen dünyada Rahmansın, ahrette Rahimsin, mü’ninlere ihsan ve ikramda bulunansın.
65
Din gününün sahibi (1/4: Din gününün (yani hesap gününün) maliki/hükümranıdır.)
178
ideler. AmmÀ anlar kim “elif”le “mÀlik” oúudılar dirler kim (19) Allah’ı vaãf itmege
bunuñla yegrekdür. ZìrÀ úaçan diseler kim “ Fülan iş bu vilÀyetüñ melikidür” dimek olur
kim (20) óÀkimidür, nÀôiridür, hiç bundan melik eglenmez. AmmÀ úaçan diseler kim
“Fülan bu vilÀyetüñ mÀlikidür” dimek (21) olur “ Bu vilÀyet anuñ mülkidür”. Ol bunuñ
ãÀóibidür. Pes ol ism ki mücerred bir óükme delÀlet úılur ancaú (22) “melik”e delÀlet
úılmaz, Allah’ı anuñla vaãf itmekden ol ismle vaãf itmek evlÀdur ki hem “milk”e ve hem
“melik”e (23) delÀlet ider. ZìrÀ “mülk” olan nesnede óükm ve taãarruf daòı bulunur.
AmmÀ óükm olınan yerde lÀzım olmaz ki (24) taãarruf-ı melik daòı ola. Ve hem MÀlik
bin Dinar’dan (r.ó) rivÀyetdür ki buyurdı “ Resÿl’uñ (èa.m) ve daòı (25) Ebÿbekir’üñ ve
èÖmer’üñ ve èOåmÀn’uñ ve èAli’nüñ ( raêuya’l-lah’u èaleyhim ecmaèìn) èÀdetleri buyıdı
ki úaçan namaza şurÿè [ 14 b ] (1) itseler “ Elóamduli’l-lahi Rabbi’l-èÀlemìn” ki
başlarlardı küllisi hep “elif”le “MÀliki yevmi’d-dìn” oúurlardı”. İmÀm-ı (2) Faúìh daòı
buyurdı ki “ Ben atamdan işitdüm óikÀyet úılurdı Muóammed bin ŞücÀè’dan ki åelcìdür
ol eydürdi (3) “ DÀyim “mÀlik” “elif”le oúurdum ehl-i luàatdan baèøısı baña didi kim
“elif”siz “melik” oúumaú yegrekdür “Allah” vaãfında (4) mübÀlaàa úılmÀà-ıçün ben
daòı anuñ söziyle Óamza úırÀèatın ùutup “elif”i terk eyledüm, “melik” oúudum. Bir gice
düşümde (5) görürem baña bir kimse gelüp didi ki “ Niçün “mÀliki”nün “elif”in terk
eyledüñ, saña Resÿl’üñ (èa.m) bu óadìåi (6) irişmedi kim buyurdı “ İúraèu’l-ÚuréÀn’e
feòimen mufeòimen” yaènì siz Úur’Àn oúuñ şol óÀlde ki anı taèôìm (7) idici olasız. Şöyle
kim taèôìm itmek gerekdür”. Ol sözle ol “melik” oúumaúlıàı terk itdüm, oúudum. (8) Bir
gice girü görürem ki bir kimse baña gelür eydür ki “ Niçün “mÀlikì”den “elif”i terk
eyledüñ? Resÿl’üñ (èa.m) (9) bu óadìåi saña irişmedi mi kim buyurdı “ Men úaraèe’l-
Úur’Àn’e felehÿ bi-külli óarfin èaşara óasenÀtin”. Yaènì her kim ki (10) ÚuréÀn oúusa
her óarf içün aña on åevÀb yazılur, noldı saña kim her oúuduúça “elif”i terk idersin, (11)
åevÀbuñdan úarşu onın egsersin.” Çün anı işitdüm ãabÀó ùurup Úurùubì úatına geldüm ki
ol èilm-i luàatda imamdı (r.ó), sordum aña kim “ YÀ İmÀm “meliki” dimekle “mÀliki”
dimek arasında luàatda farú var mıdur?”. Didi kim “ Belì, aralarında çoú farú vardur
ammÀ biri budur kim “melik” diyü beglerden birine dirler ve ammÀ “mÀlik” diyü (14)

179
beglerüñ begine dirler.” Anı işidüp girü KisÀyì úırÀtına döndüm, “elif”le “mÀliki”
oúudum.”

Gel imdi bu kez (15) “MÀlik-i yevmi’d-dìn” maènìsi nedür anı işit. Yaènì siz şükür
idüñ ol Allah’a kim gökde yaradılmışlaruñ Rabbidür ki (16) cemìèni esirgeyüp her
vechle ôÀhirde, bÀùında terbiyet ider. “RaómÀn”dur, “Raóìm”dür ammÀ èÀúıbet girü (17)
úıyÀmet güninde bu terbiyet nièmetinüñ şükrinden size suèÀl idüp ãorısar ki yirine
getürdüñüz mi yoúsa (18) yoú. ZìrÀ “MÀliki yevmi’d-dìn” oldur, óisÀb güninüñ óÀkimi
ve úÀêısı oldur. Baèøılar dirler kim “yevmi’d-dìn” (19) dimek cezÀ ve èivaø güni dimek
olur. Nitekim dimişler “KemÀ te-dìnu tü-dÀnu” yaènì sen nite işlerseñ (20) saña daòı eyle
işlenür; òayrsa óayr, şerse şer.

Eger su’Àl idüp dirlerse ki Óaú TeèÀlÀ úıyÀmet (21) güninüñ mÀlikidür diyü taòãìã
úıldıàundan fayda neydi? ÓÀl budur kim ol iki cihÀnuñ mÀliki (22) ve óÀkimidür.

CevÀb budur kim dünyede kimseler oldı ki anuñla mülkinde münÀzaèÀ úılup
rubÿbiyyet daèvìsin (23) úıldılar; Nemrud, Firèavn gibi, ve daòı bulardan àayrı. AmmÀ
ol günde hìç bir kimsenüñ münÀzaèÀ úılmaàa (24) mecÀli olmayısar, küllisi diler dilemez
muùìè u munúÀd olup aña òuêÿè birle baş aşaàa bıraàup ùurısarlar.

(25) Nitekim Óaú TeèÀlÀ ol gün içinde deyiser ki “ Limeni’l-mülkü’l-yevme”66


Yaènì “ İy dünyede mülk daèvìsin idenler úanı [ 15 a ] eydüñ bugün mülki kimüñdür?”
Mecmÿè-ı òalÀyıú cevap virüp dirler ki “ Li’l-lahi’l-vÀóidi’l-úÀhhÀri”67. Yaènì cemìè ol
dünyede(2)ki inkÀr idenler iúrÀre gelip diyeler kim mülk bugün ol bir Allah’uñdur ki

66
40/16
67
40/16
180
úahhÀrdur. Cemìè mütekebbirleri ve cebbÀrları (3) úahrla kesr idüp muùìè u münúÀd
úıldı”. AmmÀ bu faúìr dÀèì dir ki bunda bir suéÀl daòı vÀrid olur.

Su’Àl (4) budur kim Óaú TeèÀlÀ bu arada ol cezÀ güni “mÀliki” diyü õikr eyledi,
úıyÀmetüñ adları vÀrdı. “Yevmü’l-vaúèati” (5) ve “yevmü’l-úÀrièati” ve “yevmü’l-
óÀúúati”, bulara beñzer adlar ki bulardan birin kendü mÀlikiyyetine iøÀfet idüp (6)
“mÀliki yevmi’l-úÀrièati” ve “yevmi’l-óÀúúati” dimedi “ yevmi’d-dìni” taóãìã úıldı?

CevÀb eyle girü (7) bu faúìr virür ki Allahu èalemdür ammÀ vech-i muùÀbaúat budur
kim çün Allah TeèÀlÀ evvelÀ kendüye şükre tenbìh (8) úıldı ve kendünüñ ãıfatı
rubÿbiyyetin beyÀn úıldı ki cemìè-i èÀlem anuñ perverdesidür, mürebbiéi Óaú olmışdur.
(9) Ol ãıfat-ı raómÀniyyetle dünyede olara envÀ-ı nièÀm-ıla terbiyet úıldı. Ve ol inèÀm u
terbiyet muúÀbelesinde anlara (10) şükr ideler. Nitekim ol nièmetlerden cemìè-i aèøÀya
ôÀhirde bÀùında úuvvet bile óÀãıl olurdı. Ve terbiyet-i (11) Óaú külline bile vÀãıl olurdı.
Pes vÀcib oldı kim úul küllì èuøv-ıla bile ol münèime şükr ide. (12) Ve her aèøÀsını daòı
aña muòÀlefet úılmaúdan ãaúlayup èibadete ãarf eyleye. Çün bu küllini bildürdi, daòı
(13) bundan ãoñra terdìf idüp kendünüñ mÀlikiyyetün bildürdi. Ol cezÀ günine iøÀfet
idüp aña işÀret (14) úıldı ki “İy úullarum eyleyüñüz bir gün úodum ki aña cezÀ ve èivaø
güni dirler. Ol günde mÀlik-i muùlaú (15) ve óÀkim-i óaúìúì benem ki anda óayf u ôulm
olmaz rişvet-ile kimse úurtılmaz. Eger bu úılduàum terbiyet ve èaùÀ itdügüm (16)
inèÀmlaruñ şükrini ôÀhirde ve bÀùında cemìèlerüñüzle yirine getüresi olursañuz aòiretde
raóìmlügüm (17) ãıfatın size óÀã idüp úorúduúlarıñuzdan necÀt virüp benüm yaúìnimde
cennet içinde òayr èivaølarla (18) ebedì saèÀdete ulaşduram. Ve ger ol nièmetlerümüze
kÀfir olası olursañuz, şükri terk idüp hevÀ-yi (19) nefse uyup ve şeyùÀn àurÿrın aldanup
baña muòÀlefet úılmaú ùariúında cevelÀn urursañuz bilesiz ki (20) ol cezÀ güninde size
fièliñüz muúÀbelesinde èiúÀb u èaõab olısar. Pes bu aóvÀllere remz-i tenbìh idüp (21)
“mÀliki yevmi’d-dìn” àayrını õikr itmedi. Bundan ãoñra girü bu úullara iòlÀã-ı èibadete
tenbìh idüp buyurdı ki (22) “ İyyÀke naèbudu”. Yaènì bildürdi müémin úullarına ki
181
òıdmete gelüp ileyinde ùurıcaú anuñ maèbÿdlıàına iúrÀr (23) idüben kendülerüñ
èubÿdiyetlerüñ ôuhure getürüp diyeler àayet òuøÿè u inkisÀrla “iyyÀke naèbudu”. Yaènì “
İy bize (24) teraóóum úılup luùf-ile inèÀm-ı terbiyet úılan Rabbümüz, ol yevm-i cezÀdan
úurúup senüñ şükrüñ yirine getürmeà-içün (25) seni birleyüp saña muùìè olup òuøÿè ve
òuşÿè birle òÀã saña èibÀdet iderüz ki maèbÿd-ı Óaú sensin. [ 15 b ] (1) senden àayrı bir
kimse daòı èibÀdet olunmaàa lÀyıú degüldür. Ve daòı buyurdı ki “ ve iyyÀke nestaèìnu”.
Bu kelÀmla daòı aña (2) işÀret úıldı ki bu úullar ol èibÀdeti şöyle ki óaúdır yirine
getürmegde èÀcizlerdür, øaèìflerdür; yardım olmayınca (3) başaramazlar. Pes girü úavì
muèÀvin kendüyidi ki olara tevfìú-ı èiãmet virdi. Ol úullarını èibÀdetden (4) menè idüp
yÀ øaèìf-i süst úılan şeyùÀnuñ iàvÀlarından ãaúlayadı. Pes anlara tenbìh-i taèlìm idüp (5)
buyurdı ki “ Eydüñ “ve iyyÀke nestaèìn” yaènì “İy bizüm Rabbümüz biz øaèìfler,
èÀcizlerüz şöyle ki èibÀdet itmekdür, (6) itmezüz anı yirine getürmege senden yardum
ùaleb iderüz ki bize tevfìú virüp ol şeyùÀn düşmÀndan (7) ãaúlayuvirsen ve èibÀdet-i
ùarìúine bizi sen delìl olasın. ZìrÀ bizi sen yaratduñ ki saña ùapÀvuz, biz øaèìf (8) sen
úavìsin, girü bize úuvvet ve èaùÀ úıl ki evvel-i èÀòir muósin sensin tÀ ki èavnüñle senüñ
èibÀdetüñ yirine (9) getürevüz. Ebÿ èAli eydür (r.ó.m) “Úul dÀyim óÀlini èarø itmekle
taøarruè idüp dilemek üzre olsa gerek”. (10) Pes “ İyyÀke naèbudu” didigi óÀlin èarø
itmegdür, taøarruè-ıla ki “İy çalabum saña ùaparuz, maèbÿdumuz sensin”. Ve “iyyÀke
(11) nestaèìn” didigi tevfìk u muèÀvenet ùaleb itmekdür. Ol èibÀdet üzre bu kelÀm
delìldür, anuñ üzre (12) ki úul aãlÀ ol Allah’undan müstaànì degüldür. Her işe yardım
diler, bilür ve anuñ yardımınsız hiç (13) bir èibÀdet yirine getürmege úudret yitmez. Pes
bu söz bu óuccetdür, ol úaderìler üzerine kim Óaú TeèÀlÀ’nuñ (14) tevfìúine ve èiãmetine
anlar inkÀr iderler. Ve daòı “iyyÀke naèbudu ve iyyÀke nestaèìn” maènìsinde ehl-i taóúìú
çoú (15) söz dimişler ammÀ baèøısın õikr idüp tenbìh úılduú tÀ ki andan daòı naôar
úılanlar behre ve naãìb alÀlar. (16) “İyyÀke naèbudu ve iyyÀke nestaèìn” yaènì “Çalabum,
dükeli èalÀyıúları kesüp ve àaraøları úoyup saña ùapÀruz (17) ve riyÀdan úurtulup iòlÀã
üzre olmaàa yardım ve èiãmet senden dilerüz. Ve daòı ôÀhir bedenlerimüzle (18) saña
èibÀdet iderüz. Ve bÀùınımuz esrÀrları keşf olmaàa muèÀvenet senden dilerüz. Ve daòı
saña (19) èibÀdet iderüz, şol kimseler èibÀdeti gibi ki saña èibÀdet úılduúları senüñ

182
tevfìküñledür, daòı (20) ÀsÀn úılmaàuñladur. Ol èibÀdetlerümüz ãaóìh olup úabÿliyyete
lÀyıú olmaàa yardum senden dilerüz. Ve daòı (21) saña èibÀdet iderüz, senüñ emrüñle, ol
èibÀdet üzre èibÀdete yardım eyle bize faøluñla. Ve daòı (22) saña èibÀdet iderüz,
èibÀdetimüzi sen òÀliã úılıvir riyÀdan ve ol èibÀdetimüzi òoş görüp èucbe (23)
düşmekden ãaúınmaàa sen yardım eylegil. Ve daòı saña èibÀdet iderüz, óÀlimizi ol
èibÀdete lÀyıú eylegil. (24) Ve yardım senden dilerüz muèÀvenetüñden maórÿm úılmaàıl.

Ve ger suèÀl idüp dirlerse ki bu yardım (25) ve muèÀvenet dilemek işe henüz şurÿè
itmezden öñ gerekidi ki ol yardımla işleneydi ve bu işden [ 16 a ] (1) ve bu işden ferÀà
olduúdan ãoñra yardum dilemek fÀyidesi neyidi?

CevÀb budur ki ol èamelden ãoñra (2) muèÀvenet ùaleb itmek ol fièl-içün degül belki
anuñ åebÀtı üzre ùalebdür ki şeyùÀn anı èucbe ve riyÀya bıraúmaya (3) ve èamelini ibùÀl
úılmaya yÀòuõ aña bir fütÿr ve kÀhellıú óÀãıl itmekle ol èamelden anı menè itmeye,
olınca (4) ol èamel-i òayr ola reh-i aúla yemm-i åÀbit ola, Óaú TeèÀlÀ muèÀvenetiyle.
AmmÀ bu faúìr dÀèì eydür, Allahu aèlemdür, ammÀ iótimÀl (5) var ki kelÀmda taúdìm-i
teéòir ola bu sibÀú-ı naôm-ı kelÀmda çün evvelÀ. ZìrÀ evvel “ Rabbü’l-èÀlemìn” ve
“mÀliki (6) yevmi’d-dìn” õikr olındı. Ol sibÀú üzre yarar ki bu daòı “iyyÀke naèbudu ve
iyyÀke nestÀèìn”68 õikr olınmış (7) ola. AmmÀ maènì muúaddem ola, taúdìr “iyyÀke
nestÀèìn” ve “iyyÀke naèbudü” ola. ZìrÀ Úur’Àn’da çoú yirde buncılayın (8) vÀúiè
olmışdur. Nitekim “iõÀ zü’l-zilet” sÿresinde gelür “ ve úÀle’l-insÀnu mÀ-lehe69. Yevme
iõin tuhaddiåu aòbÀrahe70”. (9) Tefsìr dimişlerdür ki bu kelÀm taúdìm-i teèòìr var.
Taúdìr-i kelÀm budur ki “yevme éiõin tuóaddiåu aòbÀrahe71”, “ve úÀle’l-i(10)nsÀnu

68
1/5
69
99/3
70
99/4
71
99/4
183
mÀlehe72”. ZìrÀ yir söyleyüp her kişinüñ üzerine eyüden yavuzdan ne işledügin ùÀnuúlıú
virmeyince (11) éÁdem oàlanları anı teèaccub idüp dimezler kim “bu yire ne oldı böyle
bizüm óaúúumuza söze gelüp ùanuúlıú virür?” (12) Pes bu teèaccubden ãoñra bulara nidÀ
olunup cevÀb virürler ki “bi-enne Rabbeke evóÀlehe”. Yaènì beduristì senüñ Rabbüñ
(13) ol yire vaóy idüp söyledi, ol anuñçün söyledi. Pes bu Àyet daòı bu úabìlden ola,
ùaleb-i (14) muèÀvenet işe başlamazdan öñ ola, ol suèÀl daòı óÀcet olmaya. AmmÀ
baèøılar daòı dimişler kim bu cemèle (15) getürdigi ki “ naèbudü” ve “nestaèìnü” didi
“nun”la, “aèbudü” ve “estaèìnü” dimedi. Buña işÀret úıldı kim èibÀdet-i mefrÿøı (16)
cemÀèat olup işlemek gerekmiş. Bundan ötri Resÿl (èa.m) namazı cemÀèatla vaøè idüp
sünnet-i müéekked (17) úıldı, tÀ ki yalıñuz başlu başına èibÀdet itmeyeler. Allah úatında
cemÀèat sevgilü oldıàıçün emr (18) itdi ki yiryüzinde mescidleri bünyÀd úıldılar, bu
cemÀèat faøiletinüñ taóúìúì maóallinde õikr olına inşÀé (19) Allah. Ve daòı bu Àyetde
delìl var kim sözüñ baèøısın àÀyib kişiye söyler gibi söylene ve baèøısı óÀøıra söyler (20)
gibi óıùÀb-ıla söylene. Bu kelÀmu’l-lah’uñ òÀããÀsındandur ki àaybetden òiùÀba varur kÀh
òiùÀbla (21) söylerken girü àaybete varur. Bu sÿrenüñ daòı evvelin àaybetle başladı “
Elóamdüli’l-lahi Rabbi’l-èÀlemìn” didi, (22) bu èÀyete gelicek òiùÀbla başladı, “iyyÀke
naèbudu ve iyyÀke nestaèìn” didi. ÚurèÀn’da bunuñ meåeli çoúdur, (23) ióãÀ olınmaz. Ve
bundan ãoñra daòı Óaú TeèÀlÀ bu úullaruñ key gereklü óÀcetleri neydügin ki anı diyeler
(24) taèlìm idüp buyurdı ki “ ihdina’ã-ãırÀùe’l-mustaúìme”. İbn-i èAbbÀs (r.ê.h) “maènìsi
budur kim bizi delÀlet (25) úılàıl ùoàru rast yola kim anda egrilik olmaya. İmdi yol
degüldür illÀ ùarìú-i İslÀmdur.

Eger suéÀl [16 b ] (1) idüp dirlerse ki çün ãırÀù-ı müstaúìmden maúãÿd bu İslÀmdur,
İslÀm òuõ anlara óÀãıl olmışdur. (2) ÓÀãıl olmışı girü dilemegüñ maènìsi neyidi?

72
99/3
184
CevÀb budur ki ãırÀù-ı müstaúìm aña dirler kim ãÀóibini maúãÿda (3) irüşdüre. Úul
diledügi ol ãırÀùı kendüsi degül belki ol ãırÀù üzre åÀbit olacaú esbÀbdur, tÀ ki (4)
maúãÿda ulaşınca anuñla úÀyim ola. Pes maènìsi böyle dimek olur kim bizi delÀlet úılàıl
şol (5) esbÀblara kim göñülde anuñla muókem åÀbit olur. Ve anuñla maúãÿda ulaşılur ve
bizi perÀkende yollardan ãaúlayuvirür. èAbdullah İbn-i Mesèÿd’dan (r.ê.h) ol buyurdı
didi ki “ Resÿl (èa.m) bizümiçün bir ùoàru (7) òaùù çizdi ve anuñ iki yanına arúuru ufaú
òaùlar çizdi. Andan ãoñra buyurdı ki “ iş bu evvel çekdügüm, (8) òaùù-ı müstaúìmdür ki
İslÀm yolıdur. Bundan ãoñra arúuru çekdügüm òaùlar perÀkende yollardur ki her birinüñ
(9) başında şeyùÀn oturmışdur, geleni kendü yolına daèvet úılur ki berü gel ki Óaú yol
budur.” Resÿl’ün (èa.m) (10) bu óadìåì aña işÀretdür ki buyurmışdur “ Bedüristì, benì
İsrÀéil úavmi yetmiş iki bölük olup müteferriú oldılar. (11) AmmÀ benüm ümmetüm
yetmiş üç bölük olup perÀkende olısarlar. Her biri bir dürlü iètiúÀd ùutup İslÀm (12)
ùarìkından çıúarlar. Küllisì cehennemì olısarlar illÀ ancaú bir bölük uçmaúlıú olısarlar.
äordılar ki “ YÀ Resÿla’ (13) l-lah bu bir bölük didügüñ kimlerdür? Resÿl (èa.m) buyurdı
ki “Şolardur ki ben ve benüm aãóabum ne ùarìú üzre (14) oldıàu-ısa anlar daòı ol ùarìú
üzre olalar, úurtulan ancak anlar olısarlar ve illÀ girü úalanı hep (15) helÀk olısarlar. Çün
Resÿl (èa.m) bu óadìsì buyurdı Óaú TeèÀlÀ anuñ taóúìúinde bu Àyeti indürdi (16) ki “ Ve
enne heõe ãırÀùì mustaúìmen fe’t-tebì èÿhu ve lÀ-tettebièu’-s-subule feteferraúa biküm
èan-sebìlihì”73. Yaènì ol Resÿlüm (17) size gösterdügi yol benüm ùoàru yolumdur. Siz
aña mütÀbaèat úıluñ ol perÀkende yollara mütÀbaèat idüp (18) gitmeñ kim ol şeyÀùìnler
yolıdur, sizi Óaú yolından ùaàıdup cehennem yollarına ilter”. Pes FÀtióa sÿre(19)sinde
daòı “ihdina’ã-ãırÀta’l-müsteúìme74” diyü buyurduàı ol yola işÀretdür. Maènìsi budur ki
“İy bizüm Rabbimüz (20) ve Raóìm ve RaómÀnumuz ve cezÀ güninde mÀlikümüz ve
dünyede Àòiretde maèbÿdumuz, bizi ol perÀkende yollardan sen (21) ãaúlayuvir, ãırÀù-ı
müstaúìm üzre ayÀúlarımuzı åÀbit úılıvir; göñlümüzi daòı ãaúlaàıl ki iètiúÀd-ı (22)
Óaúdan bÀùıla meyl itmeye. Ve saña muòÀlefet olacaú işleri ve sözleri işlemege ve
söylemege raàbet itmeye (23) ve mevtümizi daòı ol ùarìú-ı Óaú üzre ola. Pes bu hidÀyet

73
6/153
74
1/6
185
üzere åÀbit olmaú key görklü óÀcet (24) olduàıçün evvel úullara Óaú TeèÀlÀ sÿreéi
FÀtióa’da anı taèlìm úıldı ki yÀ tekrÀr namazda ve namazdan (25) ùaşra duèÀ idüp her
vaúitde çoú oúuyalar tÀ ki bir vaúte Óaú TeèÀlÀ’nuñ rıøÀsı maóalline vÀúiè olup [ 17 a ]
(1) icÀbet oluna, anuñla ebedì ehl-i saèÀdetden olalar. Aòir-i ölüm vaútinde ìmÀn-ı selb
olmaú úorúusundan (2) emìn olalar. Ve daòı muóaúúiúler dimişler kim bu Àyetde bir úÀç
deúayıú var kim her maènì bir ùÀyifenüñ duèÀsına (3) işÀret úılur. Evvel bir maènì
“ihdina’ã-ãırÀùa’l-müsteúìme” Àyetinde budur dimek olur “ İy bizüm Rabbümüz bizi
delÀlet (4) úılàıl ol ùarìú-i maèrifete kim aña sülÿk itmekle senüñle bizüm aramızdan
yÀdlıú ve muòÀlefet getürile, maèrifet-i (5) muvÀfaúat óÀãıl ola. Bu duèÀ mürìdler
duèÀsıdur. ZìrÀ mürìd olanlar irÀdetinden öñ ki henüz tevbe (6) úılup muòÀlefet yolından
çıúmaúdan keéennehÿ şöyledür kim anuñla maèbÿd arasında yÀdlıú vardur, bilişlik (7)
yoú. ZìrÀ ol maèbÿdınuñ èaôametinden ve celÀlinden ve úahrından òaberdÀr degül ve
luùfından ve kereminden (8) daòı àÀfildür, úapudan ırÀú düşmişdür. Çünki ol göñül
Àyinesine bir òÀlì vaútinde èaúıl göziyle (9) naôar idüp baúdı. Kendinüñ ol óaúìúat
ãÿretinüñ èaybları aña ôÀhir olup görindi ol (10) aóvÀlinüñ egrilükleri ÀşikÀre oldı. Ve
muòÀlif günÀh rencleri dìninde ve İslÀmında bilindi ne (11) yaúìn olmışdur ki helÀk ola.
Pes nedÀmet elini başına urup feryÀd úıldı. Ve ãıdú u yaúìn kemerin (12) muókem
úuşanup iòlÀã etegin beline ãoúdı, iledem olup ùarìú-i Óaú’úa úadem baãdı. Tevbe
èaãÀsın (13) eline alup tevvekkül ùaàarcuàın beline baàladı. RıøÀ ve teslìm azuàın içine
ùoldurdı, úanÀèat (14) úılıcıyla hevÀ-yı nefsi öldürdi, şeyùÀnı melÿl úılup èaúl u cÀnı
güldürdi. Óaúìm-i muùlaú (15) úapusına irişdi ki anuñ faøl u èinÀyeti tiryÀúından yalaya
ve raómet maècÿnlarından yiye ve maàfiret (16) devÀlarından içe, tÀ ki ôÀhirì ve bÀùınì
ãıóóat bulup selÀmet ola. Ol úurb-ı bisÀtında oturmaàa (17) lÀyıú ola. Pes külli maúãÿdı
óÀãıl úılmaú aña müyesser olmazdı illÀ girü ol raóìm pÀdişÀhuñ yardımıyla. (18) Pes aña
vÀcib oldı ki muèìn u muàìåden meded yardım dileyüp aña úarşu òıõmet yirinde her vaút
(19) óÀøır olup ùura, el baàlayup baş aşaàa úılup gözleründen óasret yaşların aúıdup ol
(20) pÀdişÀha teøarruè birle şükr ide. Diye ki “Elóamdü’l-lahi Rabbi’l-èÀlemìn”, andan
anuñ RaómÀnluàı ve Raóìmlügi (21) ãıfatın diline getüre. Diye ki “ E’r-raómÀni’r-
raóìm” ve ol úıyÀmet güninüñ èaúÀbelerin ve úorúuların göñline (22) bıraàa ve kendünüñ

186
ol çoú muòÀlefetleri segirdüp anuñla müsteóaú olduàın òaùırına bıraàa, (23) utana ve
kendünüñ èaczin ve øaèfın ôuhÿra getürüp ol melikü’l-mülki medó idüp diye “MÀliki
(24) yevmi’d-dìn”. Andan canla niyÀz idüp kendü úulluàına ve anuñ mÀliklügine iúrÀr
idüp andan (25) istièÀnet dileyüp eyde “İyyÀke naèbudu ve iyyÀke nesteèìn”. Andan
ãoñra kendüyi bu óÀl üzre [ 17 b ] (1) åÀbit olmaà-ıçün ve ùarìú-ı muòÀlelefetden ebedì
selÀmet olmaà-ıçün diye ki “İhdinÀéã-ãırÀùa’l-müsteúìme”. (2) Yaènì bizi bu ùarìú üzre
delÀlet úılup sen delìl olàıl ki senüñ úapuñda senün òıdmetüñle (3) úÀyim olavuz, tÀ
óaørete vÀãıl olınca.

Eger suéÀl idüp dirlerse ki “ İy faúìr-i bi-zÀr (4) bu mürìd óaúúında bu tafãìl ki úılduñ
òoş, muvÀfıú müsellem ùutduú tÀ “yevmi’d-dìne” varınca ammÀ (5) andan aşaàasında bu
lafô-ı cemèle duèÀ ve niyÀz úılduàı bu mürìde nice rast gelür ki “naèbudu” ve
“nestaèìnü” (6) ve “ihdinÀ” kendü birken. Ve ger taèôìm-i nefs cihetinde revÀdur derseñ
kendü söziñe tenÀúuã (7) olur. ZìrÀ yuúaruda didüñ ki “el baàlayup meskenetle tevezÿèla
taøarruè úıla”, bunda taèôìm (8) nefs içün dirseñ ùaèôìmle meskenet òuõ bile cemè olur.
Pes bunuñ maènìsi nite ola?

CevÀb (9) bu faúìr dÀèì virür kim Allahu aèlemdür ammÀ bu bir kişiden duèÀsında
cemè itdügi, biz diyü söyledügi, (10) üç nesneye iótimÀl var. Biri bu ki niyyet-i èÀm ola
yÀòuõ óÀã ola yÀòuõ óÀsu’l-óÀã (11) ola. AmmÀ èÀm olduàı cemìè-i müéminlere bile
niyyet itmiş ola. Óadìå-i Resÿl’e muvÀfıú úılmÀàıçün (12) ki Resÿl (èa.m) buyurdı “
èAmmimÿ duèÀéeküm”. Yaènì duèÀñuzı “èÀm” úıluñ òÀã olduàı (13) budur kim kendü
evlÀdına ve úarÀbetine bile taóãìã idüp cemè itmiş ola. ÒÀãu’l-òÀã olduàı (14) óÀl
iètibÀrınca evvelki kendü ve her aèøÀsından ötrü ki söylemezler ol söyler aèøÀsı ki (15)
dildür anı nÀyib dikmiş ola. Anlaruñçün fièl-i òayrÀta bile muèÀvenet ùaleb idüp hidÀyet
üzre (16) åebÀt dilemiş ola. Ol cemìè kendüye taèôìmiçün olmaya. Ve daòı bu “ihdinaéã-
ãırÀùa’l-müsteúìme” (17) Àyetinde ikinci maènì budur kim “İy bizüm Rabbimüz senüñ
hidÀyetüñ ùariúi üzerine bizi sen delÀlet (18) úılup gösterivirgil ki seni birlemekle hidÀyet
187
üzere åÀbit ve muókem ùuravuz. Bu maènì cemìè-i (19) èÀm müéminler duèÀsıdur.
Üçünci maènì bu Àyetde åÀbit oldur kim “İy bizüm Rabbimüz senüñle (20) üns ùutmaú
ùarìúını bize delÀlet úılıvir kim senüñ úurbüñde åÀbit olup feraó ve sürÿr (21) óÀãıl
idevüz.” Bu duèÀ èarifler duèÀsıdur ki kendülerle Allah arasında maèrifet óÀãıl olmışdur.
(22) DÀyim mevlÀ òıõmetinde óaøırlardur, anuñ úapusında úarÀr ùutmışlardur, nazları ve
niyÀzları her (23) sÀèatde, gice ve gündüz, anuñladur. AmmÀ aña úanÀèat úılmayup daòı
ziyÀde teúarrub dilerler ki (24) maúÀm-ı ünse ireler, bì-óicÀb ve bì-vesìle anuñla üns
ùutıp kelÀm ideler. Fi’l-cümle bu Àyetde (25) vÀúiè olan deúÀyıúı söylersevüz, kelÀm
ùavìl olur. Hem úorúarın ki ehl-i ôÀhir olanlar úurãaàına [ 18 a ] (1) bu ehl-i óÀl sözleri
siñmeye, maènisin de fehm itmeyüp inkÀra varalar, dinlerine øarar ola. ZìrÀ süd (2) emer
oàlan úurãaàı dÀne birince ùÀúat getüremez, yarılur helÀk olur. Bundan ötri söz (3)
dizginin çeküp bu úadar tenbìh üzre iútiãÀr úılduú. BÀúìsin bilmek isteyen óÀl ùaleb (4)
itsün, bula. Bundan ãoñra Óaú TeèÀlÀ girü müémin úullarına tenbìh úılıvirdi kim ol ãırÀù-
ı (5) müstaúìm kimlerüñ ùariúìdür ki dÀyim anı dileyeler ve ol egrilik üzre olanlar
ùarìúinden úaçalar. Nitekim (6) buyurdı “ äırÀùa’l-leõìne enèamte èaleyhim”. Yaènì “İy
bizüm Rabbimüz senden ol kimseler ùarìkin ùaleb iderüz ki (7) sen anları kendüñe dost
idinüp anlara ol yolı “inèÀm” idüp gösterdüñ ki ol yoldan (8) saña vÀãıl oldular. Ve
göñüllerin daòı ãaúlayuvirdüñ ki senden àayrıya meyl itmediler ki anlar senüñ (9)
peyàamberlerüñ ve ãıddıúlaruñdur. Ve senüñ yoluñda şehìd olmış úullaruñdur ve ãÀlió
úullaruñdur. (10) AmmÀ İmÀm-ı Faúìh (r.ó.m) müselsel èÁãım’dan rivÀyet úılur, èÁãım
daòı Ebu’l-èÁliye’den ve Ebu’l-èÁliye (11) bu Àyet maènisinde buyurdı ki “ MurÀd
bundan Resÿl’dür (èa.m) daòı ol iki yÀrdur. Andan ãoñra ki òalìfeleri(12)dür. Ebÿ Bekr-i
äıddìú ve biri èÖmer (raêıya’l-lahu èanhumÀ)”. Bu rivÀyeti úılan èAãım eydür “ Ebu’l-
èÁliye’nüñ (13) tefsìr úılduàın Óasan-ı Baãrì’ye òaber virdüm. Óaãan (r.ê.h) didi ki
“Va’l-lahi Ebu’l-èÁliye gerçek söyledi, (14) görklü söyledi”. Ve muóaúúiúler daòı
dimişler kim bu “enèamte èaleyhim” didügi èÀrifler ve evliyÀlar ve ebrÀrlar (15) ve
mürìdler ve èÀm-ı müéminlerdür. AmmÀ èÀriflere “inèÀm” úıldı, ìman maèrifetiyle. Ve
evliyÀya “inèÀm” úıldı, (16) ãıdk u rıøÀ ve yakìnle ve ebrÀrlara “inèÀm” úıldı óilmle ve
raéfetle ve mürìdlere “inèÀm” úıldı, èibÀdetler(17)inüñ óalÀvetin ve ãafÀsın bulmaàla ve

188
müéminlere “inèÀm” úıldı, ùarìú-i hidÀyetde istiúÀmetle. Pes (18) úaçan kim bir müémin
bu Àyeti oúusa bu küllinüñ naãìbin kendüye ùaleb úılmış olur ki èÀrifüñ maèrifeti (19) ve
evliyÀnuñ ãıdúı ve rıøÀsı ve ebrÀrlarınuñ óilmi ve raèfeti ve mürìdlerüñ èibÀdetindeki
leõõet (20) ü ãafÀsı ve ãÀliólerüñ hidÀyet üzre istiúÀmeti hep aña óÀãıl ola, tÀ ki bu külli
aña cemè (21) olmaàla óaøretde maúÀm-ı úurbe vÀãıl olup muúarrebler ola. Ve EbÀ
èOåman Óayrì eydür (r.ó.m) “ Bu “ãırÀùa(22)’l-leõìne enèamte èaleyhim” maènisì dimek
olur kim “ İy bizüm Rabbimüz bize şol kimseler ùarìúin delÀlet (23) úılıvir kim sen
anlara “inèÀm” idüp bu yoluñ mehlekelerini ve şeyùÀnuñ óiylelerin ve nefsüñ (24)
òıyÀnetlerin bildürdüñ kim anlar riyÀøatla yoluña sülÿk itdiler, senüñ úurbuña ulaşdılar.
(25) Ve daòı buyurdı ki “àayri’l-maàêÿbi èaleyhim ve la’ê-êÀl’l-lìne”. Yaènì “ İy bizüm
Rabbimüz şol kimseler [ 18 b ] (1) ùarìúın dilemezüz kim yolı yavı úılup gümrÀh
olmışlardur. Yaènì dimek olur kim bizi maèãìyetlerümüzle (2) maòõÿl-ı maúhÿr úılmaàıl
kim nuãretüñ bizden kesesin. Nitekim Yehÿdi’leri maòõÿl úılup olardan (3) nuãretüñi
kesdüñ göñüllerini ãaúlamaduñ tÀ ki İslÀmdan ièrÀø idüp Yehÿd oldular. (4) Ve daòı ol
NaãÀrÀ gibi bizi êÀll ü gümrÀh úılmaàıl kim dìn[-i] İslÀm’ı terk idüp NaãrÀnì oldular.
Beduristì cemìè müfessirler ittifÀú úılmışlardur kim “maèdÿbi èaleyhim” didüginden
murÀd Yehÿdìlerdür “dÀllìn” (6) didüginden murÀd NaãrÀnìlerdür. Eger dirlerse ki
küfrile bu NaãÀrÀ daòı àaêab olunmışdur ve Yehÿdi daòı (7) “êall” olmışdur. Pes bu
ùaósìs nedür ki àaêab Yehÿdì’ye ãarf olına ve êÀlÀlet NaãrÀnì’ye ãarf (8) oluna. CevÀb
budur kim eydürüz bu òaberle bilünmişdür. Ve daòı Àyetile istidlÀl olunmışdur ki (9)
Óaú TeèÀlÀ Yehÿdiler úaøıyyesinde buyurdı “ ve bÀéÿ bi-àaêabin mine’l-lahi75” ve
NaãrÀniler úaøıyyesinde buyurdı (10) “ Úaê êallÿ min úablü (el-Àyeh)76”. ÓikÀyetleri
gele aşàada õikr idevüz inşÀéallah. Pes bu Àyetle daòı (11) buña beñzer Àyetlerle ôÀhir
oldı ki àaêab Yehÿdi üzerinedür, êalÀlet NaãÀrÀ üzerinedür. AmmÀ òaber (12) daòı
budur kim Resÿl (èa.m) VÀdiye-yi ÚurÀ’da oturmışdı, bir kişi geldi didi ki “ YÀ Resÿla’l-
lah, “maàêÿbi (13) èaleyhim” kimlerdür?” Resÿl (èa.m) buyurdı ki “ “maàêÿb”
Yehÿdilerdür “êÀllìn” NaãÀrÀlardur.” Bu òaberle (14) maèlÿm olundı kim Yehÿdi

75
3/112
76
5/77
189
“maàêÿb”dur, NaãÀrÀ “êÀll”dür. AmmÀ faúìr dÀèì bir vechle istidlÀl ider ki (15) bu
àaêab Yehÿde ve êalÀlet NaãÀrÀ’ya taòãiã olunduàı óikmet bu ola ki úavm-i Yehÿd
şerìrdür (16) NaãÀrÀ’dan. ZìrÀ bu úavm-i NaãÀrÀ hiç bir peyàamber öldürmediler ve
incidmediler andan ötrü ki bu millet-i (17) NaãÀrÀ èÎsÀ’dan berü oldı, andan ilerü gelür
hep benì İsrÀéìl’di, millet-i Yehÿd üzre idi. (18) AmmÀ bu NaãÀrÀ’nuñ incidmesi bizüm
Resÿlümüze vÀúiè oldı ancaú ve illÀ. Yehÿdlar ne úadar ki kendülere (19) nebì ve resÿl
geldi öldürdiler ve daòı zaómet virüp úatı inciddiler. Vaút oldı kim bir yıl içinde (20)
yitmiş peyàamber öldürdiler. Pes çün Allah’uñ resÿlleriyle bular böyle muèÀmele
úıldular lÀyıú oldılar ki (21) bulara úatı àaêab olına, bular maàêub olına. AmmÀ NaãÀrÀ
ol ùarìú-ı İslÀmı terk idüp (22) çün putı maèbud idenler, ùarìú-ı Óaú’úı yavı úılup
azıtdılar, kendüler gümrÀh oldılar. Andan ötrü (23) dalÀlete müsteóaú oldılar, yigrekin
Allah ve Resÿl bilür. Ve daòı Óaú TeèÀlÀ bu müémin úullarına çün (24) óamd [ü] åenÀ
ögretdi kendünüñ mürebbìlügin ve RaómÀn ve Raóìmliài ãıfatların bildürdi ve úıyÀmet
güninüñ (25) mÀliki ve óÀkim-idügün òaber virdi. Ve kendülere key gereklü dileyecek
duèÀ neyidügin tenbìh úılıvirdi. Bundan [ 19 a ] (1) Bundan ãoñra ol şükürleri ve duèÀları
icÀbet olmaàçün buyurdı ki diyeler “Ámìn”. İbn-i èAbbas eydür (2) (raêıya’l-lahu
èanhumÀ) dimişdür ki “Ámìn” dimek maènìsì “eyle olsun” dimek olur. AmmÀ bu
kelime-i FÀtióa’dan (3) degüldür. LÀkin Resÿl’den (èa.m) eyle rivÀyetdür kim FÀtióa
Sÿresin úaçan ki oúuyaydı “Ámìn” daòı derdi. (4) AmmÀ MücÀhid (r.ó.m) eydür: “ Bu
“Ámìn” dimek Allah adlarundan bir addur, maènìsi “ YÀ Allah duèÀlarımızı úabÿl (5)
úıl” dimek olur.” Ve daòı Resÿl’den (èa.m) rivÀyetdür kim buyurdı “Hiç bu úavm-i
NaãÀrÀ bir nesnede (6) size óased itmedi bu “Àmìn” dimekle óased úılduàınlayın. ZìrÀ
anlar bildüler kim bunı dimekde ne úadar (7) faøìlet vardur”. Kaèb el-AòbÀr’dan (r.ê.h)
rivÀyetdür ki buyurdı: “ “ Ámìn” Óaú TeèÀlÀ’nuñ mühridür müèmin (8) úullaruñ
duèÀların anuñla mühürler”. Muúaétil eydür “ “Ámìn” Óaú TeèÀlÀ’nuñ úuvvetidür ki
Óaú TeèÀlÀ’dan (9) çeküp raómet indirür”. İbn-i èAbbÀs eydür (r.ê.h) “Resÿl’e ãordum
ki “Àmìn” maènìsi nedür? Resÿl (10) (èa.m) buyurdı kim yÀ Rab didügümleyin eyle
dimek olur. Ve daòı Resÿl (èa.m) buyurdu ki “her kimse kim (11) imam “vela’ê-êÀllìn”
didükden ãoñra “Ámìn” dise ferişteler daòı ancılayın “Ámìn” dirler. Her (12) kimüñ kim

190
“Àmìn” didügi ferişteler “Àmìn” didügine muvÀfıú gelse Óaú TeèÀlÀ anuñ geçmiş
günahların (13) yÀrlıàar”. Ve daòı buyurdı ki “ Bu kelimeéi Àmìn dört óarfdür. Úaçan bir
kimse FÀtióa oúıyup (14) “Àmìn” dise ol dört óarfüñ her birinden bir ferişte Allah TeèÀlÀ
yaradur, tÀ úıyÀmete degin (15) ol úuliçün maàfiret, raómet dilerler”. Dilerüz Óaú
TeèÀlÀ’dan ki bu FÀtióayı oúuyan (16) müéminìn müéminÀta naôar-ı èinÀyet úılup tevfìú
u hidÀyet üzre anı úılıvire kendü faølıyla.

191
IV. BÖLÜM

SÖZLÜK

192
A

abdest: (F) Başta namaz olmak üzere bazı ibadet ve amellerin yerine getirilmesi için
yüzü, dirseklerle birlikte el ve ayakları yıkamaktan ibaret olan dini
temizlik.
[6 b] AmmÀ eger abdestde tesmiye’i itse cemìè bedeni ol abdest ùÀhir olur
daòı bir abdest alınca işledügi (2) günahlara kefÀret olur ve ger tesmiye’i
úılmasa hemÀn şol yuduàı aèøÀlarına kefÀret olur (3) ancaú. [E.C/6 b]
acı: Acı, ıstırap
(17) Riúúat aña dirler ki bir kişi bir øaèìfi ve muótÀcı göricek göñlinden aña
bir şefúat úopup esirgeye, yüregi (18) acı gele. [E.C/13 b]
ad: İsim
Bu ad key ulu addur, cemìè-i adlaruñ iştiúÀúı bundandur. [E.C/8 a]
Ádem: (A.) Adem Peygamber
èAbdullah bin èAbbas eydür (raêıya’l-lahu èanhumÀ) (17) “Bu ‘Elóamdüli’l-
lah’ lafôı cemìè-i şÀkirlerüñ kelÀmıdur, görmezmisin ki çün Ádem Peyàamber
yaradıldı daòı aàsurdı (18) diline bu kelÀm geldi ki “Elhamdüli’l-lah” didi.
[E.C/11 b]
aàaç: Ağaç
Şol ot, úurutılmış aàaç gibi olur. [E.C/2 b]
aàsur-: Aksırmak, hapşurmak.
èAbdullah bin èAbbas eydür (raêıya’l-lahu èanhumÀ) (17) “Bu ‘Elóamdüli’l-
lah’ lafôı cemìè-i şÀkirlerüñ kelÀmıdur, görmezmisin ki çün Ádem Peyàamber
yaradıldı daòı aàsurdı (18) diline bu kelÀm geldi ki “Elhamdüli’l-lah” didi.
[E.C/11 b]
èafv: (A.) Kusur ve günahları bağışlama

193
Eger hevÀ-yı nefse uyup söylemiş ve işlemiş (22) olursañuz ol óaliñüzden
girü dönüp baña ãıàınuñ ki baña yalvarup duèÀ úılanlara ben mucìbem, (23)
dileklerin icÀbet úılup girü èafv iderim. [E.C/9 b]
èÀlem: (A.) 1. Dünya, cihan 2. Canlıların bütünü. 3. Rüzgâr
“ Bedürüsti Óaú TeèÀlÀ on sekiz biñ èÀlem yaratdı, óaúìúat [E.C/13 a]
èālem deyü rüzigāra dirler. [ E.C/ 17 a ]
èÀm: (A.) Umûmî, genel, herkese ait olan.
AmmÀ èÀm olduàı cemìè-i müéminlere bile niyyet itmiş ola. [E.C/17 b]
èamel: (A.) 1. İş. 2. Dinin buyruklarına uygun davranış.
Ve bundan ãoñra ol èamelde riyÀ itmek yaènì (9) òalúuñ medói ve èizzetin
ùaleb úılmaàıçun èamel úılmaàı terk idesin. [E.C/4 b]
èarø: (A.) Bildirme, sunma, ortaya koyma
Ve daòı Óaú TeèÀlÀ úullarına rubÿbiyyet ãıfatın beyÀn úılduúdan (10) soñra
ãıfat-ı raómetin èarø úılub buyurdı ki “ E’r-raómÀni’r-raóìm”. [E.C/13 b]
èarş: (A.i) 1. Gök, arş. 2. çardak, çadır. 3. cumba, kafes. 4. çatı, dam. 5. dokuzuncu
gök. 6. taht. (Metindeki anlamı gökyüzü.)
Anlaruñ Àòirinüñ kenÀrı èarşı (9) götüren feriştelere ulaşupdururlar. [E.C/13
b]
èaùÀ: (A.) Bağışlama
Eger suéÀl (10) iderlerse ki bu şükür bir nièmet muúÀbelesinde gerekdür kim
Allah TeèÀlÀ úullarına èaùÀ úıla. [E.C/12 a]
èazìz: (A.) Muhterem, sayın
Ve ger èamel-i iòlÀãla cemìè-i cihÀn òalúı içinde òor olasın saña ziyÀn yoú ki
anuñla (17) Allah TeèÀlÀ úatında èazìz olasın. [E.C/4 b]
aèaôÀm: (A.) En büyük
Pes bu ad ism-i aèaôÀmdur, her kim bu adı dÀyim õikr itse dükeli belÀlardan
ãaúlanup iki (21) cihÀnda èazìz ola. [E.C/7 b]

194
aèlÀ: (A.) En yüce, en yüksek. Ulu
Baèøı kulına kim èilm virdi anı cemìè-i èulÿmda kÀmil úıluban (21)
mertebesin aèlÀ úıldı. [E.C/4 a]
ancılayın: Onun gibi
“Ol gice ki ben mièrÀc olundum, dördünci göke iricek meşÀmuma bir laùìf
úoúu irişdi ki hiç (23) ancılayın ben görmedüm. [E.C/7 b]
anı: Onu
Dilerüz Óaú TeèÀlÀ’dan ki bu FÀtióayı oúuyan (16) müéminìn müéminÀta
naôar-ı èinÀyet úılup tevfìú u hidÀyet üzre anı úılıvire kendü faølıyla. [E.C/19
a]
añıl-: (añ-) Anılmak, yâd edilmek, hatıra getirilmek.
Ve uçmaúdaàı rÀóatlaruñ ve nièmetlerüñ (11) añılması ola. [E.C/3 b]
añla-: Anlamak
(25) Bilgil imdi iy èazìz çün evvelÀ istièÀõe gerekmiş bildüñ ve anı nice
úılmaú gerekidügin añladuñ [E.C/5 b]
anuñ: Onun
Cemìè adları anuñ (15) èaôìmdür, bu “Allah” adı küllinden aèôÀmdur. [E.C/7
b]
anuñla: Onunla
İsm olmaúda ki Allah’dan àayrı kimse anuñla vaãf olunmaz. [E.C/14 a]
aããı: Fayda, yarar
Allah TeèÀlÀ muúadder úılmaduàı nesneyi (11) gerek aããı gerek ziyÀn yir ve
gök ehli dirilüp anı aña irüşdüremezler ve muúadder olanı daòı menè
idemezler. [E.C/4 b]
Bilesin ki êÀrr u nÀfiè ve aããı ziyÀn úula óaúdandur. [E.C/4 b]
Àòir: (A.) 1.Son, nihayet. 2. Sonunda. 3. Son olarak, en sonra
ZìrÀ nicelere Àòir şekÀvet sebúat ider. [E.C/3 b]

195
Àòiret: (A.) 1. Dinî inanışa göre, insanın öldükten sonra dirilip sonsuza dek kalacağı
ve Allah’a hesap vereceği yer, öbür dünya. 2. En sonunda

(25) Áòiret iòtiyÀr idüp anuñ saèyine meşgÿl ol ki tÀ bu úapu açılup ol úapu
yapıla. [E.C/3 a]
AmmÀ aòiret èaùÀsı mü’min muùìèa maóãÿãdur ki kÀfirlerüñ andan behresi
yoúdur. [E.C/9 a]
aòir-i ölüm: (A.) Ölüm sonunda, insanın öleceği an.
Aòir-i ölüm vaútinde ìmÀn-ı selb olmaú úorúusundan (2) emìn olalar. [E.C/17
a]
aòlÀk: (A.) Ahlak, güzel huy, iyi davranış
Kimine mÀl virdi èilm ü cÀh ve óüsn-i aòlÀk ve óüsn-i ãÿret virmedi. [E.C/4 a]
araú: Arı, temiz, fasih.
Nitekim beyÀn itdük, bu maènìden ötrü beyÀn úılmaà-ıçün didi ki birbirinden
araú u eblaàdur. [E.C/14 a]
artuà: 1. Başka, gayrı 2. Üstün
Andan artuú ma’bud-ı ĥaú yoúdur. [E.C/ 10 a]
Bu bir addur ki Allah’dan artuàa tesmiye olunmaz. [E.C/9 b]
artuàraú: Daha fazla, çokça
CevÀb; Biz eydürüz kim “Rabb” diyü mürebbiyeye yaènì besleyici ve tertìb
edici ve bu merbÿb ki (15) beslenicilerdür, bularuñ iòtiyÀcı ol beslenmege
artuàraú oldÿàiçün yaradılmaúdan “Rabb” didi, (16) “ÒÀliú” yÀ “FÀùır”
dimedi. [E.C/12 b]
artuú: Fazla, üstün
AmmÀ uzunınuñ óaddini Allah’dan artuú kimse bilmez. [E.C/13 b]
arúuru: Aykırı, eğri, yanlamasına

196
Bundan ãoñra arúuru çekdügüm òaùlar perÀkende yollardur ki her birinüñ (9)
başında şeyùÀn oturmışdur, geleni kendü yolına daèvet úılur ki berü gel ki
Óaú yol budur. [E.C/16 b]
Bizümiçün bir ùoàru (7) òaùù çizdi ve anuñ iki yanına arúuru ufaú òaùlar çizdi.
[E.C/16 b]
ÀsÀn: (F.) Kolay
İy èazìz bu istièÀõe bÀbında söz çoú (21) eger tafãìline meşàÿl olursavuz
kelÀm taùvìl olur, ammÀ ãÀóib-i èaúl olanlara bu úadar işÀret kifÀyet úılur ki
(22) bunı kendüye ÀsÀn idüne tÀ ki dìni úavÀèidi bunuñla muókem ola, şeyÀùìn
aña ôafer bulmaya. [E.C/5 b]
ÀşikÀre: (F.) Açıkça, belli, meydanda.
Kendinüñ ol óaúìúat ãÿretinüñ èaybları aña ôÀhir olup görindi ol (10)
aóvÀlinüñ egrilükleri ÀşikÀre oldı. [E.C/17 a]
at: At, beygir
Bir at issine ve ev issine belki bir aúçesi olana daòı “mÀlik” dirler ve hìç
nesnesi olmayana (17) bir aúçeye “mÀlik” degül dirler. [E.C/14 a]
ata: Baba
Firèavn úızı anı işidüp didi ki “ YÀ dÀye atam adını mı eydürsin, bu Allah
dimekden murÀduñ nedir? [E.C/8 a]
Pes Firèavn úızı anı atasına òaber virdi. [E.C/8 a]
aú: Beyaz, temiz, arı
Anlardan öte Óaú TeèÀlÀ bir aú yir yaratmışdur ki ol yirüñ (6) inini seyr
itmege güneş úırú günde devr ider. [E.C/13 b]
aúça: Akçe, para birimi, para.
Bu aña beñzer kim bir kişi biregüye biñ aúça virdi didi ki “Var bunı fuúarÀya
üleşdür”. [E.C/11 b]

197
Daòı yürüdügi yirde söyler ki bencileyin cömerd saòì kim ola kim fuúarÀya
biñ aúça
Bir at issine ve ev issine belki bir aúçesi olana daòı “mÀlik” dirler ve hìç
nesnesi olmayana (17) bir aúçeye “mÀlik” degül dirler. [E.C/14 a]
aúl: (A.) Akıl, us, baş 2. Fikir, düşünce
İmdi bilgil ki göñül şehrinüñ saà ùarafı (22) ehl-i ìmÀn maóallesidür ki ol
müémin aúl u cÀndur. [E.C/2 b]
AmmÀ mübÀreklik-içün (7) bir işÀret úılduú, aúlı olanlar baúsın bundan idrÀk
iderler. [E.C/8 b]
aúran: (A.) Eş ve benzer olanlar, yaşıtlar, yaşdaşlar
(2) Bundan ãoñra ol kendü aúranlaruñı ve úavmüñi istiófÀf naôarıyla baúup
òor ùutup óürmetlerin (3) terk itmek úapusın yapasın. [E.C/4 a]
avÀz: (F.)Ses, sedâ
Eger bu yir ehli anlaruñ (8) birinüñ avÀzın işideydi ol avÀz heybetinden külli
cÀn vireydi. [E.C/13 b]
Àyine: (F.)1. Ayna 2. Gönülde bilgi ve hikmetin var olduğu yer.
Çünki ol göñül Àyinesine bir òÀlì vaútinde èaúıl göziyle (9) naôar idüp baúdı.
[E.C/17 a]
ayruà: Başka, öteki
Kimine görklü òulú virdi ayruàın virmedi. [E.C/4 a]
ayruú:
Zìre bu addan ayruú adlaruñ bir óarfi gidicek olursa ol (16) ad taèyir olur.
[E.C/7 b]
azÀd: (F.) 1. kurtulmuş, serbest olan, kimsenin kölesi olmayıp istediği gibi hareket
eden. 2. ayıpsız, kusursuz.
(10) Ne úadar úulı òalÀyıúı varsa azÀd úıldı. [E.C/7 b]
azıt-: 1. Yolunu şaşırmak, doğru yoldan çıkmak, sapmak. 2. Ayrılmak, ayrı düşmek.

198
AmmÀ NaãÀrÀ ol ùarìú-ı İslÀmı terk idüp (22) çün putı maèbud idenler, ùarìú-ı
Óaú’úı yavı úılup azıtdılar, kendüler gümrÀh oldılar. [E.C/18 b]
azlıú: Azlık, bir şeyden yoksun olmak. 2. Yoksulluk.
Ol azlıú ãaàıncalar (15) buları aldayup àÀfil eylesün. [E.C/3 b]
azuà: Yiyecek, erzak, yol yiyeceği
RıøÀ ve teslìm azuàın içine ùoldurdı, úanÀèat (14) úılıcıyla hevÀ-yı nefsi
öldürdi, şeyùÀnı melÿl úılup èaúl u cÀnı güldürdi. [E.C/17 a]

B
baèøı: (A.) Bir kısım, birkaç, bazı (zamir).
Fi’l-cümle baèøı úulına beşin (19) daòı cemè eyledi ve baèøı úulına dördin ve
baèøı úulına üçin ve baèøına ikisin ve baèøına birin (20) ve bu küllisinde daòı
èaùÀsın muòtelif úıldı. [E.C/4 a]
baòil-i mümsik: (A.s.t) Cimri, tamahkar ( Kelimenin her ikisi de cimri anlamında-
dır. Anlamı kuvvetlendirmek için bir arada kullanılmış.)
bahî (a.s. buhl'den. c. buhalâ): hasis, cimri, tamahkâr.
bâhil (a.s.) 1. serseri, başıboş. 2. eli değneksiz çoban. 3. yularsız deve.
Mümsik (a.s. mesk'den): 1. imsak eden 2. cimri, eli sıkı.

Ve biri (2) kimseye óased itmek ve biri riyÀ ile èamel idüp òalú anı medó
itdügin sevmek ve biri (3) baòìl-i mümsik olup òayr iósÀn ve zekÀt ve ãadaúa
ve èöşr virmemek. [E.C/3 a]
baór: (A.) (bahir) Deniz
(23) Pes bu kez ol “ FÀtióÀ” baórine teveccüh úılalum ve ol yemm-i èaúìúa
àavvÀã olup ùalÀlum ve anuñ ãadeflerin daòı (24) dirüp alalum. [E.C/10 a]
balàam: (A.i) Balgam, vücutta farzolunan dört unsurdan biri

199
Ol Allah’uñ faølı (19) birle ve daòı bu ad óÀãiyyeti budur kim her kim bu adı
òalvetde iètikÀf idüp çok õikr itse gerekdür kim (20) èÀlem içinde anuñ
tasarrufı ola, hiçbir buyrugı girü èÀlem içinde defè olunmaya ve daòı balàamı
àÀlib (21) olup sıtma düşmüş kişi iş bu resm-i murabbaè yazup bilesinde
götürse ol sıtmasından şifÀ (22) bula. [E.C/8 a]
baña: Bana
(8) Bir gice girü görürem ki bir kimse baña gelür eydür ki “ Niçün
“mÀlikì”den “elif”i terk eyledüñ? [E.C/14 b]
başlu başına: Tek başına, yalnız başına.
Namazı cemÀèatla vaøè idüp sünnet-i müéekked (17) úıldı, tÀ ki yalıñuz başlu
başına èibÀdet itmeyeler. [E.C/16 a]
Pes nedÀmet elini başına urup feryÀd úıldı. [E.C/17 a]
başla-: Başlamak, bir işe girişmek
Bu sÿrenüñ daòı evvelin àaybetle başladı “ Elóamdüli’l-lahi Rabbi’l-èÀlemìn”
didi, (22) bu èÀyete gelicek òiùÀbla başladı, “iyyÀke naèbudu ve iyyÀke
nestaèìn” didi. [E.C/16 a]
başlamazdan öñ: Başlamada önce.
Pes bu Àyet daòı bu úabìlden ola, ùaleb-i (14) muèÀvenet işe başlamazdan öñ
ola, ol suèÀl daòı óÀcet olmaya. [E.C/16 a]
bÀùıl: (A.)Boş, beyhûde, yalan.
Maènìsi budur ki “İy bizüm Rabbimüz (20) ve Raóìm ve RaómÀnumuz ve
cezÀ güninde mÀlikümüz ve dünyede Àòiretde maèbÿdumuz, bizi ol perÀkende
yollardan sen (21) ãaúlayuvir, ãırÀù-ı müstaúìm üzre ayÀúlarımuzı åÀbit úılıvir;
göñlümüzi daòı ãaúlaàıl ki iètiúÀd-ı (22) Óaúdan bÀùıla meyl itmeye. [E.C/16
b]
Keéennehu Óaú TeèÀlÀ eydür kim “YÀ úullarum ilÀhuñuz benem baña ùapuñ
ki (2) benden àayrı maèbÿd tutulan külli bÀùıldur. [E.C/7 a]

200
bÀùın: (A) İç, içte olan, gizli. Görünmeyen.
EnvÀè-ı nièam-ıla yirleri terbiyet úılur, ôÀhir nièmetler-ile ve bÀùın (8)
nièmetler-ile, baèøısı anlaruñ àıdÀ-yı ruóÀnìdür; õikr, tesbìó eyitmek ve
Kur’Àn oúumaú gibi. [E.C/13 a]
bÀùınì: (A.) Gizli olan, iç dünyası, derûnî olan.
Óaúìm-i muùlaú (15) úapusına irişdi ki anuñ faøl u èinÀyeti tiryÀúından yalaya
ve raómet maècÿnlarından yiye ve maàfiret (16) devÀlarından içe, tÀ ki ôÀhirì
ve bÀùınì ãıóóat bulup selÀmet ola. [E.C/17 a]
bÀúì: (A) 1. Artan, geri kalan, fazla 2. Daima, dâimî
Pes rezzÀk “Allah”dur, bÀúì (5) ortada, hemÀn “esbÀb u vesÀyil”dür. [E.C/13
a]
Anı bileler ki cemìè-i èömürlerin eger ùÀèatla èÀcizlıúların (25) geçüreler,
henüz ol İslÀm nièmeti yerine gelmeye bÀúìsi òuõ úanda gele. [E.C/12 a]
Beduristì: (F.) Kuşkusuz, Muhakkak ki.
Beduristì cemìè müfessirler ittifÀú úılmışlardur kim “maèdÿbi èaleyhim”
didüginden murÀd Yehÿdìlerdür “dÀllìn” (6) didüginden murÀd NaãrÀnìlerdür.
[E.C/18 b]
Yaènì beduristì senüñ Rabbüñ (13) ol yire vaóy idüp söyledi, ol anuñçün
söyledi. [E.C/16 a]
beg: Bey
Didi kim “ Belì, aralarında çoú farú vardur ammÀ biri budur kim “melik” diyü
beglerden birine dirler ve ammÀ “mÀlik” diyü (14) beglerüñ begine dirler.
[E.C/14 b]
[ 11 a ] daòı açlıú, yalıncaúlıú görmeye; beglerüñ, ôÀlimlerüñ şerrinden daòı
óalÀã ola, èömri olduúça eyü dirlik (2) üzre ola. [E.C/11 a]
behre: (F.) Hisse, pay, kısmet, nasip

201
Ve daòı “iyyÀke naèbudu ve iyyÀke nestaèìn” maènìsinde ehl-i taóúìú çoú
(15) söz dimişler ammÀ baèøısın õikr idüp tenbìh úılduú tÀ ki andan daòı
naôar úılanlar behre ve naãìb alÀlar. [E.C/15 b]
AmmÀ aòiret èaùÀsı mü’min muùìèa maóãÿãdur ki kÀfirlerüñ andan behresi
yoúdur. [E.C/9 a]
belÀ: (A.) Bela, eziyet, sıkıntı 2. Gam, keder
Belki anlara şerr ü belÀdur ki yarın úıyÀmet (11) úıyÀmet güninde ol buòl
idüp virmedükleri başı kel ejdehÀ olısar, boyunlarına ùolaşısar daòı anlaruñ
(12) başların iki çeñelerinüñ arasına alup şol ùavar gevşin gevşir gibi
çiyneyiser. [E.C/5 a]
belèum: (İblis-i belèum ve berãìãÀ)
İblis-i belèum ve berãìãÀ (24) gibi ùÀèatları hebÀ olup neèÿõubi’l-lah ìmÀnsız
giderler ve niçelere Àòir saèÀdet sebúat ider. [E.C/3 b]
belì: (F.) Evet ( A. : Belâ)
Didi kim “ Belì, aralarında çoú farú vardur ammÀ biri budur kim “melik” diyü
beglerden birine dirler ve ammÀ “mÀlik” diyü (14) beglerüñ begine dirler.
[E.C/14 b]
bel: Bel, sırt
Tevbe èaãÀsın (13) eline alup tevvekkül ùaàarcuàın beline baàladı. [E.C/17 a]
belki: (F.) Fakat, bilakis, belki, ihtimal
MÀşiùÀ didi ki “ Yoú, belki Allah didügüm ol Tañrı’dur kim beni daòı ve seni
daòı ve atañı (4) daòı ol yaratdı ki yirüñ göküñ òÀlıúı oldur”. [E.C/8 a]
ben: Ben (teklik 1. şahıs zamiri)
Yaènì ben size yegledüm girü úalan zaman òalúı üzerine. [E.C/13 a]
bencileyin: Benim gibi
Daòı yürüdügi yirde söyler ki bencileyin cömerd saòì kim ola kim fuúarÀya
biñ aúça (13) üleşdüre? [E.C/11 b]

202
bendekşe: Denk, benzerleri
(10) Ve èaõÀb-ıla bendekşelerüñ [E.C/3 b]
bend: (F.) 1. Engel, alı koyma. 2. Bağlama, düğüm, bağ ( bend eyle-: Bağlamak,
düğümlemek. Bende: Kul, köle. Bend it-: Bağlamak. Bende çek-: bağlamak,
tuzağa düşürmek. )
Bilgil imdi iy èazìz ol şeyùÀnuñ bendinden òalÀã bulmaàa iki ùarìú (10) var ki
elbetde ansuz olmaz. [E.C/5 b]
benì: (A.) Oğullar
TÀ aña degin kim “Sÿre-i benì İsrÀéil” indi anda bu Àyeti daòı (8) buldı ki “
úulid èu’l-lÀhe evid èu’r-raómÀne” bundan ãoñra yazduàunuñ èunvÀnında
“Bismi’l-lahi’r-raómÀni ” (9) yazardı tÀ aña degin “ Sÿre-i Neml ” indi.
[E.C/7 a]
beñze-: Bir kimseye veya bir şeye benzer ve onu andırır olmak, bir şeye eş olmak.
Pes bu Àyetle daòı (11) buña beñzer Àyetlerle ôÀhir oldı ki àaêab Yehÿdi
üzerinedür, êalÀlet NaãÀrÀ üzerinedür. [E.C/18 b]
berekÀt: (A.) Uğur, mübareklik, feyiz
Ol “ Bismi’l-lahi’r-raómÀni’r-raóìm” (12) berekÀtı anı günÀhdan pÀk idüp
maúÀm-ı velÀyete irüşdürdi. [E.C/7 b]
bereket (A.): 1.Bolluk, çokluk. 2. Saadet, mutluluk
Ve ger èÀdetì işlerden olursa bereket ziyÀde olup (4) salÀó üzre ola, vÀcibdür
ki eydesin Bismiél-lÀhiér-raómÀniér-raóìm. [E.C/6 a]
berü: Beri, Daha yakın, bu tarafa, buraya, beriye, bu yana.
Óaú TeèÀlÀ söyletdi ol gögündürici od içinden anasına çaàırup didi ki “ YÀ
ana úayurma, berü gel ki ol adın õikr (14) itdügüñ Allah bu yaúıcı odı saña
gülzÀr-ı yÀsemen úıla. [E.C/8 a]

203
ZìrÀ bu úavm-i NaãÀrÀ hiç bir peyàamber öldürmediler ve incidmediler andan
ötrü ki bu millet-i (17) NaãÀrÀ èÎsÀ’dan berü oldı, andan ilerü gelür hep benì
İsrÀéìl’di, millet-i Yehÿd üzre idi. [E.C/18 b]
beslen-: Yedirip içirilmek, yiyip içmek. 2. kendini beslemek, beslenme işine konu
olmak
CevÀb; Biz eydürüz kim “Rabb” diyü mürebbiyeye yaènì besleyici ve tertìb
edici ve bu merbÿb ki (15) beslenicilerdür, bularuñ iòtiyÀcı ol beslenmege
artuàraú oldÿàiçün yaradılmaúdan “Rabb” didi, (16) “ÒÀliú” yÀ “FÀùır”
dimedi. [E.C/12 b]
besleyici: Yedirici içirici, rızık verici. 2. Besleyen ve beslemeye yarayan, besin
değeri yüksek, mugaddi
Ve baèøılar didiler kim “ Rabbi’l-èÀlemìn” maènìsi dimek olur kim cemìè-i
òalúuñ (7) òÀliúi ve rÀzıúı ve besleyicisi oldur ki buları óÀlden óÀle döndürür.
[E.C/12 b]
besmele (A.): 1. "Bismillâh-ir-Rah-mân-ir-Rahîm" cümlesinin adı. 2. başlangıç
Egerçi bir úaç nesne daòı buña maúãÿd (21) úılduú çün istièÀõeyle besmele
òazìnelerinden dürler nisÀr úılduú ki anları dirşürüp göñül óoúúasında (22)
cemè idüp ãaúlayanlar iki cihÀnda àınÀ bulurlar ki aãlÀ iflÀs-ı óırmÀn, leşkeri
puãusan hücÿm itmez. [E.C/10 a]
beşÀret (A.): Müjde, iyi haber.
Óaú TeèÀlÀ daòı anuñ şükri muúÀbelesinde aña raómet beşÀretin (19) buyurup
didi ki “Yeróamuke Rabbuke veliõÀlike òalaúake” . [E.C/11 b]
beşÀşet (A.i): Güler yüzlülük; güler yüz
Ve daòı (5) sinde müémin, onlar daòı müémin gerekdür ki müémin müémine
èizzet ü kerÀmet ve daòı luùf ü beşÀşet gözi-y-le (6) naôar ide birbirini òaúìr
görmeye. [E.C/4 a]
beyÀn: Açıklama. (b. buyur-: Açıklamak, anlatmak, b. olmak: Açıklanmak)

204
(18) Bunun aókÀmı aşaàa “Sÿre-i MÀéìde”de geliser, taóúìkì anda beyÀn
oluna İnşÀéallah TeèÀlÀ. [E.C/6 a]
bile: 1. Dahi, de. 2. Birlikte, beraber
(25) Óaú TeèÀlÀ bu üç adı bile cemè idüp “ Bismi’l-lahi’r-raómÀni’r-raóìm”
tertìb olundı. [E.C/6 b]
bilesinde: Beraberinde
(5) Zìre ismu’r-raómÀnı ismu’l-lah bilesinde getürdi. [E.C/14 a]
Ve daòı bu adı vefú-ı muòammes-ile resm idüp bilesinde getürse hiç bir iş
ana (25) müşkil olmaya. [E.C/8 a]
bilişlik: Ben bilmişlik, bilgiçlik.
ZìrÀ mürìd olanlar irÀdetinden öñ ki henüz tevbe (6) úılup muòÀlefet yolından
çıúmaúdan keéennehÿ şöyledür kim anuñla maèbÿd arasında yÀdlıú vardur,
bilişlik (7) yoú. [E.C/17 a]
bì-óicÀb: (f.a.s.) utanmayan, utanması olmayan
AmmÀ aña úanÀèat úılmayup daòı ziyÀde teúarrub dilerler ki (24) maúÀm-ı
ünse ireler, bì-óicÀb ve bì-vesìle anuñla üns ùutıp kelÀm ideler. [E.C/17 b]
bi-óiyef: Sorgusuz, sualsiz. 2. Keşkesi olmayan yemin.
İmdi ol úassÀm-ı bi-óiyef eyle (15) úısmet úıldı kim kimine èilm virdi ayruàın
virmedi. [E.C/4 a]
biregü: Bir kimse, başkası, başka biri, herhangi biri.
Bu aña beñzer kim bir kişi biregüye biñ aúça virdi didi ki “Var bunı fuúarÀya
üleşdür”. [E.C/11 b]
birle: İle, birlikte
(18) Faølı birle kimden dilense. [E.C/7 a]
böyle: Bu şekilde
Çün ol úassÀm-ı Óaú böyle úıldı. [E.C/4 a]
bular: Bunlar ( işaret zamiri)

205
Bular daòı ancılayundur. [E.C/3 a]
buncalayın: Bunun gibi, böyle
AmmÀ ol ki buncalayın girü anda tesmiye úılmaú sünnet-i müéekkede ola.
[E.C/6 b]
buòl (A.): Cimrilik
Ve bundan ãoñra buòl u imsÀk úapusını yapmaàa saèy idesin. [E.C/4 b]
buyur-: Emretmek, ferman etmek. 2. Açıklamak.
(16) ZìrÀ Óaú TeèÀlÀ bize çoú nièmetler èaùÀ úıldı ki ióãÀ olınmaz ve óisÀbı
bulınmaz ve bize buyurdı ki anuñ (17) ol nièmetleri muúabelesinde aña çoú
şükr idevüz. [E.C/11 a]
bünyÀd (A.): Yapı, buna temel, esas
Allah úatında cemÀèat sevgilü oldıàıçün emr (18) itdi ki yiryüzinde
mescidleri bünyÀd úıldılar, bu cemÀèat faøiletinüñ taóúìúì maóallinde õikr
olına inşÀé (19) Allah. [E.C/16 a]

C
cÀh (A.): Makam, mevki, itibar (cÀh (f.): Makam, mevki, itibar, değer)
Kimine mÀl virdi èilm ü cÀh ve óüsn-i aòlÀk ve óüsn-i ãÿret virmedi. [E.C/4 a]
cÀn (F.): Ruh, hayat, yaşama, yaşayış.
Pes bu göñül bu ten ü cÀn mülkinde (10) bir şehr gibidür ki yigirmi úapusı
var. [E.C/2 b]
canavar: 1. Canlı varlık. 2. Hayvan, hayvanlar, insandan gayrı diğer canlılar.
Pes bunda daòı dimek olur kim şükür ol èÀlemlerüñ seyyidine ki cemìè-i
yiryüzinde (6) deprenen canavarlaruñ Rabbidür. [E.C/12 b]
cehd (A.): Çalışma, çabalama, gayret
(7) AmmÀ şecÀèat idüp cidd-ile cehd idüp bu on úapuyı yapmaà-ıçun saèy
iderseñ ümìõdür ki (8) Óaú TeèÀlÀ saña ol şeyùÀnuñ gizlü úapuların daòı
baàlayuvire. [E.C/3 a]
206
cemè (A.): Toplama, bir araya getirme
Bu göñül meydÀnında cemè idüp bir bir açalum. [E.C/10 a]
CevÀb (9) bu faúìr dÀèì virür kim Allahu aèlemdür ammÀ bu bir kişiden
duèÀsında
cemìè (A.): Bütün, hep.
(14) Bunuñla kişi Allah TeèÀlÀ úatında cemìè-i òalú úatında maóbÿb ve
maómÿd olur, cemìè murÀdları yirine gelür. [E.C/5 a]
cevÀz: 1. Caiz olma, izin, müsâade. 2. İşlenilmesinde bir mahsuru olmayan.
O vuøÿda tesmiye úılmaàı bu óadìå óükmi-y-le farø görür, cevÀzın menè ider.
[E.C/6 a]
cevelÀn (A.): Dolaşma, gezinme, seyran.
Ve ger ol nièmetlerümüze kÀfir olası olursañuz, şükri terk idüp hevÀ-yi (19)
nefse uyup ve şeyùÀn àurÿrın aldanup baña muòÀlefet úılmaú ùariúında
cevelÀn urursañuz bilesiz ki (20) ol cezÀ güninde size fièliñüz muúÀbelesinde
èiúÀb u èaõab olısar. [E.C/15 a]
cidd-ile: Cehd, gayret, çalışıp çabalama, gayretle işi yapma. 2. Ciddiyetle, titizlikle.
Bir çÀre (16) daòı budur kim bilüñi muókem baàlayup aña muòÀlefet úılmaàa
cidd-ile saèy idesin tÀ ki ol cidd-i ictihÀduñ (17) sebeb ola ki saña Allah
TeèÀlÀ’dan meded-i tevfìú-i İlÀhì irişe, anuñ şerrinden selÀmet olasın. [E.C/5
b]
cìfe (A.): Leş
Bunuñla kim bilesin senüñ aãluñ ne-y-ise anlaruñ daòı ol ve anlaruñ (4)
èÀúıbeti neye rÀciè olursa ki ùaş ùopraú ire sende cìfe ola sen daòı eyle
olusarsın. [E.C/4 a]
cihÀn (F.): Dünya, âlem.
Ve daòı bilesin ki ol iyi èameli-le cemìè-i cihÀn (14) òalúı içinde èazìz
olmaàuñ fÀéidesi olacaú degül çün ol èamel-ile Allah úatında òor olasın ve

207
ger èamel-i (15) iòlÀã-ıla cemìè-i cihÀn òalúı içinde èazìz olmaàun fÀyidesi
olacaú degül. [E.C/4 b]
cimÀè (A.): Cinsi münasebet, bir araya gelmek. ( cimÀè ol-: çiftleşmek)
Ol vaútdür ki ùaèÀm yimege (4) ãuna yÀ óelÀliyle cimÀè olmaú dileye ve ger
anda tesmiye úılmayası olursa şeyùÀn bile ol (5) işde şerìk olur. [E.C/6 b]
cömerd (F): Eli açık, kerem sahibi.
Daòı yürüdügi yirde söyler ki bencileyin cömerd saòì kim ola kim fuúarÀya
biñ aúça (13) üleşdüre? [E.C/11 b]
cÿd (A.): El açıklığı, cömertlik
Kendüñe cÿd u seòÀ úapusın açasın (23) ki ol imsÀk ãÀóibini Àòiretde dürlü
belÀlara ve èaôìm èaúıbetlere uàradır. [E.C/4 b]

Ç
Çalab: Allah, Tanrı
Yaènì “ İy Çalabum, senüñ aduñla” diyü yazardı. [E.C/7 a]
çoķluķ: Çokça, pek çok.
Aralarında çoķluķ farķ var.
(19a/11)

çün (F.): ...ınca (zaman bildirir).


Çün anı eşitdüm, śabāĥ ŧurup Ķurŧubį ķatına geldüm...
(19a/9)

D
dÀèì (A.): Dua eden, duacı (eser müelliflerinin eser içinde kendilerini ifade etmek
için kullandıkları bir sıfattır).
AmmÀ bu faúìr dÀèì dir ki bunda bir suéÀl daòı vÀrid olur. [E.C/15 a]
AmmÀ bu faúìr dÀèì eydür, Allahu aèlemdür, ammÀ iótimÀl (5) var ki kelÀmda
taúdìm-i teéòir ola bu sibÀú-ı naôm-ı kelÀmda çün evvelÀ. [E.C/16 a]
dalÀlet (A.): Doğru yoldan çıkma, azma, sapma,
208
Andan ötrü (23) dalÀlete müsteóaú oldılar, yigrekin Allah ve Resÿl bilür.
[E.C/18 b]
dÀm (F.): Tuzak
Eger eydürseñ ki ben øaèìfem anuñ gibi ulu düşmÀna muúÀvemet idemezem
(8) ne úadar kim cehd iderem kendümi anuñ dÀmına bıraúmıyam, ol beni girü
bir vech-ile óìlesi dÀmına bıraàup ãayd ider ki (9) úurtulmaàa imkÀn
bulımazam. [E.C/5 b]
dÀye (F.): Bakıcı kadın, süt nine, dadı.
Firèavn úızı anı işidüp didi ki “ YÀ dÀye atam adını mı eydürsin, bu Allah
dimekden murÀduñ nedir? [E.C/8 a]
defè (A.): Kovma, savma, giderme. ( defè it-:Kovmak. Defè eyle-: Savmak def
eylemek) 2. Giderme, ortadan kaldırma
Allah’a yalvar ki anı (13) senden defè ide; selÀmet olasın. [E.C/5 b]
delÀlet: Gösterme, yol gösterme, kılavuzluk
Pes maènìsi böyle dimek olur kim bizi delÀlet úılàıl şol (5) esbÀblara kim
göñülde anuñla muókem åÀbit olur. [E.C/16 b]
dükeli: Hepsi, bütünü.
“ Bismi’l-lah” dimek dükeli rence şifÀdur. [E.C/9 b]
AmmÀ ol dükeli maòlÿú idrÀk ider ki ol (17) “Laùìf-i òabìr”dür. [E.C/8 b]
düşvÀr (F.s.): Güç, zor
Ne kadar úatı düşvÀr işler olursa aña geñez ola. [E.C/8 a]
êÀl (A.): ( bkz. êÀll) Dalalete düşmüş. Hak yoldan sapmış.
Pes bu şükr eyitmek “keéennehÿ” (13) dimek olur kim şükür ol pÀdişÀha ki
bizi ol àaêap olunmış ve gümrÀh olup êÀl olanlardan úılmadı (14) kendünüñ
maèrifeti òilèatin geyürdi, ehl-i İslÀmdan úıldı. [E.C/11 a]

êÀll: Dalalete düşmüş. Hak yoldan sapmış.

209
(4) Ve daòı ol NaãÀrÀ gibi bizi êÀll ü gümrÀh úılmaàıl kim dìn[-i] İslÀm’ı terk
idüp NaãrÀnì oldular. [E.C/18 b]

E
ebed: (a.i.) sonu olmayan gelecek zaman
Belki úorúu var; bu sebebden òatmi yavuz olup ìmÀnı seleb olunup ùamuda
ebed (12) úalması ola. [E.C/3 b]
ebedì: (a.s.) ebed'e mensup, zevalsiz, sonu olmayan
Çün faøìletinden bu baórüñ saña bir úaùre saçduú, sen anı alup kendüñe
àanìmet gör, (7) tÀ ki àınÀ-yı ebedì saña óÀãıl ola. [E.C/11 a]
eblaà: (a.s. beliğ'den) daha (en, pek) beliğ, en fasih ve olgunluk derecesine çok yakın
olan.
Ve baèøılar dirler kim ikisi daòı birbirinden eblaàdur. [E.C/14 a]
ebter: (a.s.) 1. kuyruğu kesik [hayvan]. 2. Eksik, nâkıs. 3. Soysuz. ( Metindeki
anlamı: eksik, nakıs
Yaènì her vaút kim göñlüñüz maèãiyete úaãd itse, vÀcib (17) olsun size kim
istièÀõe idüp Allah’a ãıàınasız, tÀ ki andan imtinÀè úılmaàa Óaú TeèÀlÀ size
muèÀvin (18) ola ve daòı her işe úaãd itseñüz ki işleyesiz Allah adıyla başlañ
ol iş tamamına irişe òayr-ıla, (19) ebter úalmaya. [E.C/2 a]
ecel: : ölüm vakti
TÀ ecel münúaêı olunca çün bu maènìden òaberdÀr olasın. [E.C/4 b]
eger (F.): Şayet, eğer
ZìrÀ eger böyle iètiúÀd úıla, bu mÿcib-i küfürdür, neèuõubi’l-lah. [E.C/13 a]
ehl (A.): 1. Tabi olanlar, ait olanlar 2. sahip, mâlik, mutasarrıf olan. 3. maharetli,
usta, kabiliyetli.
Allah TeèÀlÀ muúadder úılmaduàı nesneyi (11) gerek aããı gerek ziyÀn yir ve
gök ehli dirilüp anı aña irüşdüremezler ve muúadder olanı daòı menè
idemezler. [E.C/4 b]
210
emr: (A.) Bildirme, emir, buyurma.
Çün ol Resÿl-ı eşref (7) mevcÿd idi ve aèúal-i èuúalÀ-y-ıdı aña istièÀõeye emr
olundı ibtidÀ-i kelÀmda. [E.C/1 b]
enbÀr u vaùan: (A.) mal, mülk sakladığı mekan ve vatan edinir (kendisine)
Daòı anuñ göñline dünyÀ (24) endìşelerin vesvesi-y-le ùoldurup kendüye anı
enbÀr u vaùan edinür ki dünyÀya ol sebeble óırã u ùamÀè (25) ve raàbeti ziyÀde
olur, ölüm yaraàın ve Àòiret saèÀdetin unudur. [E.C/2 a]
eşref: (A.) En şerefli, en aziz, pek muhterem.
ZìrÀ ol eşref ü eèazz-i (5) mevcÿdÀt Muóammed MuãùafÀ (èa. [E.C/6 a]
evvel: (A.) Önce, öncelikle, ilk olarak.
Ol evvel bir istièÀõedür ki yukaru beyÀn geçdi, andan artuú çÀre yoú. [E.C/5
b]
Eyit: (eyit-: söylemek, seslenmek)
Yaènì “ Eyit yÀ Muóammed gerekse yÀ Allah (6) diyü duèÀ úıluñ gerekse yÀ
raómÀn diyü duèÀ úıluñ her úanàı adla duèÀ úılÀsız görklüdür. [E.C/9 a]

F
faøl: (A.) Cömertlik, ihsan, kerem. 2. Üstünlük, değer.
Ve dördünci faøl u iósÀn idüp ol kerìm liúÀsını bulara gösteriser ve daòı
bilesin ki (17) bu ãìàaéi faèlÀndur. [E.C/9 a]
faòr: (A.) Övünme, övünç.
Pes ol iki cióÀn faòri Resÿlüne (èa. [E.C/11 a]
fehm: (A.) Anlama, idrak etme, kavrama. 2. İdrak, zekâ.

Bir vaúitde oúımadıysa (5) ikincide úırú okıya iki vaúitde oúımadıysa
üçüncide altmış kez oúıya, bÀúìsin bundan fehm eyleye, (6) vesselÀm.
[E.C/11 a]

211
Pes bundan (12) fehm olundı ki İsmu’r-raómÀn bir raómetden èibÀretdür ki
úuluñ aña güci yetmekligi àÀyet baèìddür. [E.C/9 a]
fāǿide (A.): Fayda, yararar
Ĥaķ TaǾālâ ķıyāmet güninüñ mālikidür deyü bu taħśįś ķılduġından fāǿide
ne idi?
(19a/20)

faķįr (A.): Zavallı, biçare; alçakgönüllülükle “ben” demektir (eser müelliflerinin eser
içinde kendilerini ifade etmek için kullandıkları bir sıfattır).
Bu faķįr dāǾį eyle cevāb virür ki... (17b/16)

farķ (A.): Ayrılık, fark.


Meliki dimek ile māliki dimek arasında hįç luġatde farķ var mıdur?
(19a/10)

fażl (A.): Lütuf, kerem, yardım.


... tā kim kimse ĥaķķında ĥayf ve žulm olmaya; belki Ǿadl ü fażl ola; kimi
Ǿadl-ıla Ǿuķūbete müstaĥaķ ola kimi fażl-ıla devlete lāyıķ ola.
(18b/3,4)

ferişteh (F.): Melek.


Bu on sekiz biñ feriştehüñ her biri-le ol ķadar feriştehler var ki anlaruñ
ĥisāblarını Allāh’dan ġayrı kimse bilmez.
(17b/7)

fülān (A.): Falan, herhangi biri.


“Fülān, raĥįm kişidür.” dirler. YaǾnį “Şefķatlü kişidür.” dimek olur.
(18a/19)

212
ferişte: (F.) Melek.
Ferişteler girüp çıúup saña hidÀyet ü tevfìú ve esbÀb-ı sermedì irişdüreler.
[E.C/3 a]
fikr: (A.) Düşünme, düşünce, fikir, anlama.
Pes èaúlı olan gerekdür kim (22) her işi işlemedin her sözi söylemedin, anuñ
soñına naôar idüp aããısın ziyÀnın fikr ide, (23) andan işleye ve söyleye tÀ ki
kendü iki cihÀnda selÀmet ola. [E.C/5 a]

G
àaêab: (A.) Hiddet, öfke. 2. Dargınlık, kırgınlık.
AmmÀ faúìr dÀèì bir vechle istidlÀl ider ki (15) bu àaêab Yehÿde ve êalÀlet
NaãÀrÀ’ya taòãiã olunduàı óikmet bu ola ki úavm-i Yehÿd şerìrdür (16)
NaãÀrÀ’dan. [E.C/18 b]
àaflet (A.): Habersiz olma, boş bulunma, gafil olma
Nitekim óikÀyetde gelür Bişr-i ÓÀfì’nüñ hem evvelÀ àafletden uyanup tevbe
úılmaàına (22) bu tesmiyeye taèôìm úılmaú sebeb oldı ki bir gün seròïş
giderken yol üzerinde ùopraú içinde bir pÀre (23) kÀàıt buldı, ãundı, götürdi.
[E.C/7 a]
àÀlib (A.): Üstün gelen, yenen, galebe çalan
(9) Hiçbir şeyé yoúdur ki aña àÀlib ola. [E.C/9 b]
àanì (A.): 1. Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, bütün varlığın sahibi (Allah) 2.Varlıklı,
zengin, sahip olduğu şeyle yetinip fazlasını istemeyen.
ZìrÀ Allah TeèÀlÀ cemìè èÀlem ehlinden àanì ve münezzehdür. [E.C/13 a]
àanìmet (A.): Kazanç, faydalı durum, fırsat.
Çün faøìletinden bu baórüñ saña bir úaùre saçduú, sen anı alup kendüñe
àanìmet gör, (7) tÀ ki àınÀ-yı ebedì saña óÀãıl ola. [E.C/11 a]
àaraø (A.): Mahsat, gaye, hedef, istek. (àarazlu: istekli, maksatlı)

213
(16) “İyyÀke naèbudu ve iyyÀke nestaèìn” yaènì “Çalabum, dükeli èalÀyıúları
kesüp ve àaraøları úoyup saña ùapÀruz (17) ve riyÀdan úurtulup iòlÀã üzre
olmaàa yardım ve èiãmet senden dilerüz. [E.C/15 b]
àavÀyet (A.): Sapıklık
AmmÀ úaçan ol kÀfirler müéminler üzre àÀlib olsa anlaruñ úapuları (13)
açılur, işler, müéminler úapusı yapılup mededleri kesilür ol açılan úapudan
anlara êalÀlet ü àavÀyet òıõlÀn ü êalÀlet ve esbÀb-ı maèÀãì ve muòÀlifÀt irişür.
[E.C/2 b]
àavvÀã (A.): Suya dalan, dalgıç
(23) Pes bu kez ol “ FÀtióÀ” baórine teveccüh úılalum ve ol yemm-i èaúìúa
àavvÀã olup ùalÀlum ve anuñ ãadeflerin daòı (24) dirüp alalum. [E.C/10 a]
àaybet (A.): Kaybolma, yok olma. Bilinmezlik.
Bu kelÀmu’l-lah’uñ òÀããÀsındandur ki àaybetden òiùÀba varur kÀh òiùÀbla (21)
söylerken girü àaybete varur. [E.C/16 a]
àÀyet: 1. Gerçekten. 2. Maksat, gaye, encam. 3. Nihayet, son.
[5 b] àanìyy-i cevÀd var-iken muótÀc úul elindekinden nesne ummaú àÀyet
delülükdür. [E.C/5 b]
àÀyib (A.): Kayıp, gizli, göz önünde olmayan, görünmeyen.
Ve daòı bu Àyetde delìl var kim sözüñ baèøısın àÀyib kişiye söyler gibi
söylene ve baèøısı óÀøıra söyler (20) gibi óıùÀb-ıla söylene. [E.C/16 a]
àayrı (A.): Başka, diyer
Andan àayrı bir daòı yoúdur tÀ ki bu úullar vehm itmeyeler ki rızúları
kesbleründendür ve kendü (4) saèylerindendür. [E.C/13 a]
àaøÀb (A.): Hiddet, öfke, dargınlık, kırgınlık, kızgınlık.
Firèavn anı işidüp àaøÀba (8) geldi, buyurdı. [E.C/8 a]
àınÀ (A.): Zenginlik, bolluk; servet, mal mülk sahibi olma

214
Egerçi bir úaç nesne daòı buña maúãÿd (21) úılduú çün istièÀõeyle besmele
òazìnelerinden dürler nisÀr úılduú ki anları dirşürüp göñül óoúúasında (22)
cemè idüp ãaúlayanlar iki cihÀnda àınÀ bulurlar ki aãlÀ iflÀs-ı óırmÀn, leşkeri
puãusan hücÿm itmez. [E.C/10 a]

àurÿr (A.): 1. Boş şeylere güvenerek aldanma, boş şeylerle böbürlenme.

2. Kibir, kurum, kurulma; kendini yüksek ve değerli tutma hissi.

Ve ger ol nièmetlerümüze kÀfir olası olursañuz, şükri terk idüp hevÀ-yi (19)
nefse uyup ve şeyùÀn àurÿrın aldanup baña muòÀlefet úılmaú ùariúında
cevelÀn urursañuz bilesiz ki (20) ol cezÀ güninde size fièliñüz muúÀbelesinde
èiúÀb u èaõab olısar. [E.C/15 a]
geñez: (A.) Kolay
Ne kadar úatı düşvÀr işler olursa aña geñez ola. [E.C/8 a]
gice: Gece
(22) DÀyim mevlÀ òıõmetinde óaøırlardur, anuñ úapusında úarÀr ùutmışlardur,
nazları ve niyÀzları her (23) sÀèatde, gice ve gündüz, anuñladur. [E.C/17 b]
girü: Tekrar, geri, yine, bir daha, yeniden. 2. Sonra.
Allah TeèÀlÀ viriben girü birine on belki yedi yüz (5) girü virem diye Resÿl
(èa.m) [E.C/5 a]
güc: Kuvvet, iktidar, başarabilme yetisi
Pes bundan (12) fehm olundı ki İsmu’r-raómÀn bir raómetden èibÀretdür ki
úuluñ aña güci yetmekligi àÀyet baèìddür. [E.C/9 a]
gümrÀh: (F.b.s.) 1.yolunu şaşırmış, doğru yoldan ayrılmış, (bkz: dâll). 2. bol, gür.

(4) Ve daòı ol NaãÀrÀ gibi bizi êÀll ü gümrÀh úılmaàıl kim dìn[-i] İslÀm’ı terk
idüp NaãrÀnì oldular. [E.C/18 b]

H
215
óÀã: (A.) 1. İyi niyetleri kendinde toplamış olan. 2. Seçkin, yüce ve seçkin kişi.
Biri bu ki niyyet-i èÀm ola yÀòuõ óÀã ola yÀòuõ óÀsu’l-óÀã (11) ola. [E.C/17
b]
òÀã: (A.) Büyük, mahsusu, bütün. (òÀã u èÀm: Bütün herkes, umum halk.)
Yaènì duèÀñuzı “èÀm” úıluñ òÀã olduàı (13) budur kim kendü evlÀdına ve
úarÀbetine bile taóãìã idüp cemè itmiş ola. [E.C/17 b]
òÀããÀ: (A.) Özellik, nitelik.
Bu kelÀmu’l-lah’uñ òÀããÀsındandur ki àaybetden òiùÀba varur kÀh òiùÀbla (21)
söylerken girü àaybete varur. [E.C/16 a]
òaãÀyıã: (A.) İyilik, güzellik.
Çün bu İsmu’l-lah (22) òaãÀyıãından ve feøÀyilinden biraz tenbih idüp işÀret
úılduú. [E.C/8 b]
óÀãıl: (A.) 1. Meydana gelen, ortaya çıkan. 2. Semere, sonuç. (óÀãıl ol-: Meydana
gelmek, ortaya çıkmak. )
Andan ötrü ki bulardan bize çoú menfeèatlar (15) óÀãıl olur ki óisÀba gelmez.
[E.C/12 a]
Birez kendümi egledüm tÀ ki baña anuñ èilmi (9) óÀãıl ola. [E.C/10 b]
òaãret: (A.) Özlem, özleyiş, hasret.
Yaèni ‘YÀ Muóammed úaçan ÚuréÀn (5) oúumaú dileseñ ãaúınàıl ol şeyùÀn-ı
melèundan ki laènet ùaşıyla úovulup merdÿd òaãret olmışdur. [E.C/1 b]
ÒÀãu’l-òÀã: (A.) Hassın hassı, maddi varlığından tamamen geçip , sıyrılıp gerçek
varlığa tam olarak erişen.
ÒÀãu’l-òÀã olduàı (14) óÀl iètibÀrınca evvelki kendü ve her aèøÀsından ötrü ki
söylemezler ol söyler aèøÀsı ki (15) dildür anı nÀyib dikmiş ola. [E.C/17 b]
óÀcet: (A.) İhtiyaç, gerekli ve lüzumlu olan şey. (óÀcet ol-: gerekli olmak, lüzumlu
olmak. )

216
Ehl-i èaúl ve ãÀóib-i ferÀset olanlara bundan bÀúisin daòı idrÀk ider ve tafãìl
(25) óÀcet olmaz. [E.C/4 a]
Pes bu Àyet daòı bu úabìlden ola, ùaleb-i (14) muèÀvenet işe başlamazdan öñ
ola, ol suèÀl daòı óÀcet olmaya. [E.C/16 a]
òalú: (A.) 1. Yaratma 2. Halk, insanlar. (òÀliú-ı òalú: Halkın yaratıcısı (Allah) )
Eger òalú fièline (17) baúup Óaú TeèÀlÀ taècìl-i èuúÿbet úıldı yir yüzinde bir
depre nÿr úomayup hep helÀk ideydi. [E.C/5 a]
ÓÀl budur kim (20) òÀliú-ı òalú oldur, ol külli bu maòlÿúı görür, kendü
görünmez. [E.C/8 b]
óamd: (A.) Şükür, Allah’a olan şükran duygularını yerine getirme.
(6) Pes vucÿd üzre “ Elóamdüli’l-lahi rabbi’l-èÀlemìn” maènìsi dimek olur
kim óamd ü åenÀ ve şükr-i lÀyuóãÀ (7) ol Allah’a kim cemìè-i èÀlemüñ
perverdiàarıdur. [E.C/13 a]
óÀøır: (A.) Sözü edilen yerde var olan, bizzat bulunan, mevcut olan.
(18) Pes aña vÀcib oldı ki muèìn u muàìåden meded yardım dileyüp aña úarşu
òıõmet yirinde her vaút (19) óÀøır olup ùura, el baàlayup baş aşaàa úılup
gözleründen óasret yaşların aúıdup ol (20) pÀdişÀha teøarruè birle şükr ide.
[E.C/17 a]
óaôô: (A.) Zevk, mutluluk.
Bu kez ol iki aduñ feøÀyilinden (23) beyÀn idüp òaãÀyiãlerine daòı işÀret
úılalum ki ol gencleründen daòı işidenler óaôô ve naãib ala. [E.C/8 b]
òarÀb: (A.) Yıkılmış, terk edilmiş.
Yaènì içinde Allah’uñ èiúÀbı ve èaõÀbı (22) úorúusı olmasa ve maèfireti
umusı olmasa ve Àòiret ve ölüm fikrlerinden ve baúduàı nesnelerden (23)
èibret almaúdan ve göñlini anuñ òarÀb u boş görse feraó bolup sevinür. [E.C/2
a]

217
óarÀm: (A.) Helal olmayan, din kurallarına aykırı olan; yapılması ve kullanılması
dince yasaklanmış, Allah’ın emir ve isteklerine aykırı olan.
Yaènì eger bir kişi şol eti yenilen óayvÀnuñ birin boàazlasa farødur ki ide (13)
“Bismiél-lahi Allahu Ekber” úaãd-ıla dimeyecek olursa, boàazladuàı meyte
olur, yimegi óarÀm olur. [E.C/6 a]
óarìr: (A.) İpek. (pâre: Parça.)
Bişir (3) didi kim “ Va’l-lah şundan artuú nesne bilmezem; Yolda giderken
ùopraú içinde bir pÀre úaàıd buldum getürdüm, (4) gördüm anda “Bismi’l-
lah” yazılmış, tozını ãaúalumla sildüm, misk èanber ãatun alup anı
úoúuladum, (5) bir pÀre óarìre ãarup ãanduú içine úodum”. [E.C/7 b]
óased: (A.) Çekememezlik, kıskançlık.
Gerekdür kim ol úassÀm-ı óaúìkì úısmetine (8) rÀøí olup bu úapuyı açasın ol
óased úapusın yapasın. [E.C/4 b]
óaúìkì: (A.) Gerçek, doğru.
Gerekdür kim ol úassÀm-ı óaúìkì úısmetine (8) rÀøí olup bu úapuyı açasın ol
óased úapusın yapasın. [E.C/4 b]
óaúìm-i muùlaú: Mutlak hüküm sahibi (Allah).
Óaúìm-i muùlaú (15) úapusına irişdi ki anuñ faøl u èinÀyeti tiryÀúından yalaya
ve raómet maècÿnlarından yiye ve maàfiret (16) devÀlarından içe, tÀ ki ôÀhirì
ve bÀùınì ãıóóat bulup selÀmet ola. [E.C/17 a]
óaúìr: (A.) Değersiz, bayağı, itibarsız.
Belki dünyede daòı mihnetden (24) óÀli olmaz iki cihÀnda òor ve óaúìr olur.
[E.C/4 b]
Ol èazìz úılduàın yir gök ehli dirilüp (13) òor úılamaz, ol òaúìr úılduàın daòı
kimse èazìz úılamaz. [E.C/4 b]
óavÀyıc: (A.) Hacetler, istekler.

218
Pes Óaú TeèÀlÀ “Erraómani’r-raóìm” didigi ke’ennehu (14) aña işÀret úıldı ki
“ İy úullarum ben sizi envÀè-ı terbiyet birle terbiyet úılduàum ve sizüñ
óavÀyıcüñüzi yirine getürüp (15) øarÿretlerüñüzi defè itdügüm andan ötri
degül kim sizden daòı baña bir menfeèat ola. [E.C/13 b]
òavf: (A.) Korku.
İmÀm-ı èAntÀkì (r.ó) eydür; “Úaçan şeyùÀn bir (21) kimsenüñ úalbini òavf-ıla
recÀdan óÀlì ve boş görse. [E.C/2 a]
òavvÀã: (A.) Mana, ince anlam. (òÀã: Vesair şeylerden anlam çıkarma marifeti.)
Ve daòı bu sÿrenüñ òavvÀãından bir daòı budur kim [E.C/10 b]
óayf: (A.) Yazık, yazık ki, heyhât.
Bir kimse ki Allah TeèÀlÀ’ya ve anuñ resÿline èÀãì ola, anlaruñ úatında
düşmÀn ùutıla ve bunca Allah’uñ øaèìf úullarına óayf eyleye, şeyùÀn virme
dervişlige uàrarsın, (4) muótÀc úalursın didügine inana, aña muùìè ola. [E.C/5
a]
Nitekim dünyede verdi kimse óaúúında ôulm ve óayf olmaya belki èadl (13)
ve faølı ola kim èadl-ile èuúÿbete müsteóaú ola. [E.C/14 a]
òayrÀt: (A.) Sevap kazanmak için yapılan şeyler, vakıf işleri, hayır müesseseleri.
(fièl-i òayrÀt: Hayırlı işler, faydalı işler. )
Anlaruñçün fièl-i òayrÀta bile muèÀvenet ùaleb idüp hidÀyet üzre (16) åebÀt
dilemiş ola. [E.C/17 b]
èİbÀdete ve òayrÀta Àletler düzüviren daòı Allah. [E.C/3 b]
óesÀb: Sorgu, sual
Bu küllìsiyle yarın Àòiretde óesÀb daòı var. [E.C/3 b]
òıdmet: (A.) 1. Kulluk, hizmet, huzur. 2. Birinin işini görme veya bir kimseye yararlı
olan bir işi yapma. (òıdmete gel-: Kulluğunu kabul edip huzurunda durmak.)

219
Yaènì bildürdi müémin úullarına ki òıdmete gelüp ileyinde ùurıcaú anuñ
maèbÿdlıàına iúrÀr (23) idüben kendülerüñ èubÿdiyetlerüñ ôuhure getürüp
diyeler àayet òuøÿè u inkisÀrla “iyyÀke naèbudu”. [E.C/15 a]
òıõlÀn: (A.) Kimsesiz, yalnız.
AmmÀ úaçan ol kÀfirler müéminler üzre àÀlib olsa anlaruñ úapuları (13)
açılur, işler, müéminler úapusı yapılup mededleri kesilür ol açılan úapudan
anlara êalÀlet ü àavÀyet òıõlÀn ü êalÀlet ve esbÀb-ı maèÀãì ve muòÀlifÀt irişür.
[E.C/2 b]
òıõmet: (A.) Hizmet, kulluk, huzurunda durmak, kapısında durmak.
(18) Pes aña vÀcib oldı ki muèìn u muàìåden meded yardım dileyüp aña úarşu
òıõmet yirinde her vaút (19) óÀøır olup ùura, el baàlayup baş aşaàa úılup
gözleründen óasret yaşların aúıdup ol (20) pÀdişÀha teøarruè birle şükr ide.
[E.C/17 a]
òoõ: (F) Kendi, bizzat.
Biz òoõ bilmezdük ki aña nice şükür itmek gerekdi. [E.C/11 a]
ÓÀl budur kim kendünüñ ortada bir pulı yoú, biregü èaùÀsıyla kendüyi öger, (
14) bu òoõ eblehlikdür. [E.C/11 b]
òor: (F.) Önemsiz, değersiz, bayağı, aşağı, adi.
Ve daòı bilesin ki “muèizzü muõillü” yaènì èazìz ve òor úılıcı ol Allah’dur.
[E.C/4 b]
òoş: (F.) Güzel, iyi, tatlı.
YÀènì degildür (21) bu dünyÀnuñ hayatı illÀ bir şişe yÀ bir úandìl gibidür
elüñde, ki saña òoş gelüp teferrüc idersin; (22) anuñ varlıàına ve şafaúluàına
maèrÿr olup aldanmışsın. [E.C/3 a]
óoúúa: (A.) İçine mürekkep konulan küçük kap, diva, hazne ( gönül óoúúası: Gönlün
tefekkür noktası.)

220
Egerçi bir úaç nesne daòı buña maúãÿd (21) úılduú çün istièÀõeyle besmele
òazìnelerinden dürler nisÀr úılduú ki anları dirşürüp göñül óoúúasında (22)
cemè idüp ãaúlayanlar iki cihÀnda àınÀ bulurlar ki aãlÀ iflÀs-ı óırmÀn, leşkeri
puãusan hücÿm itmez. [E.C/10 a]
ÒuãÿãÀ: (A.) Ayrıca, başka, üstelik, bilhassa, hususi olarak, hele.
ÒuãÿãÀ (9) ki ibtidÀ-i kelÀmuél-lÀh ola úırÀéat-ı kelÀmuél-lÀh ve kitÀbet-i
kelÀmuél-lÀh òoõ efêal-ı óayrÀtdandur. [E.C/1 b]
óuãÿli: (A.) Tamamı, bütünü, var olanların tamamı, hasılı.
ZìrÀ çün cemìè nièmetlerüñ (10) óuãÿli andandur ve cemìè-i şükür daòı aña
gerekdür. [E.C/11 a]
óuccet: (A.) Delil, vesika.
Bu “elif”siz oúuyanlar bunı óuccet getürdiler ki “vaãf itmekde bu
mubÀlaàÀdur” dirler. [E.C/14 a]
òuêÿè: (A.) Alçak gönüllülük, mütevazilik. (òuøÿè: Gönül alçaklığı)
AmmÀ ol günde hìç bir kimsenüñ münÀzaèÀ úılmaàa (24) mecÀli olmayısar,
küllisi diler dilemez muùìè u munúÀd olup aña òuêÿè birle baş aşaàa bıraàup
ùurısarlar. [E.C/14 b]
òulú: (A.) Huy, tabiat, güzellik, ahlak.
Kimine görklü òulú virdi ayruàın virmedi. [E.C/4 a]
óüsn-i òulú: Yaratılış güzelliği, güzel ahlak.
Kimine èilm-ile óüsn-i aòlÀú cemè eyledi mÀlı maãıbı óüsn-i òulúı (17) yoú.
[E.C/4 a]
óuøur: (A.) 1. Rahat, mutluluk, asayiş. 2. Yan, nezd, ön, huzur.
Óadìå maènisi budur ki èAmru’bn-i èÁã (11) geldi didi ki; “ YÀ Resÿle’l-lah
úaçan namÀz úılsam şeyùÀn benümle namazum arasına girüp óuøurumı menè
ider. [E.C/2 a]
òuøÿè: (A.) Alçak gönüllülük, mütevazılık.

221
Yaènì “ İy bize (24) teraóóum úılup luùf-ile inèÀm-ı terbiyet úılan Rabbümüz,
ol yevm-i cezÀdan úurúup senüñ şükrüñ yirine getürmeà-içün (25) seni
birleyüp saña muùìè olup òuøÿè ve òuşÿè birle òÀã saña èibÀdet iderüz ki
maèbÿd-ı Óaú sensin. [E.C/15 a]
óurÿf: (A.) Harfler.
Ve ammÀ baèøıları óurÿf (4) üzre tefsìr úıldılar. [E.C/9 b]
òuşÿè: (A.) Gönül dinginliği, gönül alçaklığı.
Yaènì “ İy bize (24) teraóóum úılup luùf-ile inèÀm-ı terbiyet úılan Rabbümüz,
ol yevm-i cezÀdan úurúup senüñ şükrüñ yirine getürmeà-içün (25) seni
birleyüp saña muùìè olup òuøÿè ve òuşÿè birle òÀã saña èibÀdet iderüz ki
maèbÿd-ı Óaú sensin. [E.C/15 a]
óükm: (A.) Emir, buyruk, ferman, hüküm.
Egerçi (15) ferden ferden her birine óükm irsÀl olunmadı. [E.C/1 b]
Ve daòı benüm rabbüm uludur, yücedür andan ki (9) kimse anuñ mülkine
şerìk ola yÀòuõ kimse anuñ velìsi olup aña óükm eyleye. [E.C/12 a]
óürmet: (A.) Saygı, itibar. (óürmet kıl-: saygı göstermek.)
Bişir anı işidüp didi ki “Zih-i PÀdişÀh-ı CevÀd ki bir adına óürmet úılmaàla
benüm (8) bunca fısúımu ve günÀhlarımu èafv ide, baña daòı vÀcib oldı ki
muòÀlefeti terk idüp iòlÀã-ıla anuñ (9) òıdmetine teveccüh úılam”. [E.C/7 b]

hebÀ: (A.) Boş, nafile, beyhude.


İblis-i belèum ve berãìãÀ (24) gibi ùÀèatları hebÀ olup neèÿõubi’l-lah ìmÀnsız
giderler ve niçelere Àòir saèÀdet sebúat ider. [E.C/3 b]
hevÀ: (A.) Arzu, istek, heves.
Ve ãol ùarafı kÀfir maóallesidür ki ol (23) kÀfir daòı hevÀ vü nefsdür. [E.C/2
b]

222
hidÀyet: (A.) Hak yoluna, doğru yola kılavuzlama
Dilerüz Óaú TeèÀlÀ’dan ki bu FÀtióayı oúuyan (16) müéminìn müéminÀta
naôar-ı èinÀyet úılup tevfìú u hidÀyet üzre anı úılıvire kendü faølıyla. [E.C/19
a]

I
ıraà: Uzak.
Allah’a istièÀõe (3) úılmaàla ki emr-i Óaú’úa imtiãÀl olunup muòÀlefetden
ıraà oluna. [E.C/1 b]

İ
èibÀdet (A.) : Allah’ın emirlerini yerine getirme, Allah’a karşı kulluk vazifesini ifâ
etme.
Ve daòı (21) saña èibÀdet iderüz, senüñ emrüñle, ol èibÀdet üzre èibÀdete
yardım eyle bize faøluñla. [E.C/15 b]
èilm-i sÀbıú (A.): Geçici ilim, geçici bilgi.
Yaènì bu úullar arasında esbÀb-ı (5) maèìşetlerin ki èilm ve mÀl ve cÀh ve
òüsn-i aòlÀúdur; biz úısmet eyledük şunuñ üzerine ki èilm-i sÀbıúda (6)
muúadder úılup ne saèy ile artar ne terk itmekle naúã olur şol ki rızú-ı
muúadderdür. [E.C/4 b]
èiúÀb (A.): Azap, cezâ, eziyet, cefâ
Anuñ gibi úul mevlÀ úatında úadrin óareketin giderür; èiúÀba èuúÿbete
müstehaú olur. [E.C/5 b]
Ol óesÀbuñ èiúÀbı daòı var. [E.C/3 b]
èivaø (A.): Bedel, karşılık.
Ol cezÀ günine iøÀfet idüp aña işÀret (14) úıldı ki “İy úullarum eyleyüñüz bir
gün úodum ki aña cezÀ ve èivaø güni dirler. [E.C/15 a]
èizzet: (A.) Saygı, itibar, hürmet, yücelik.
izzet it-: saygı göstermek, itibar etmek.
223
Nitekim Allah’a ve Resÿl’e èizzet vÀcibdür. [E.C/4 a]
Pes anlara èizzet (11) ü ikrÀm úapusı açıla ve bundan ãoñra óased úapusın
yapasın. [E.C/4 a]
idrÀk: (A.) Anlayış, kavrama, farkına varma.
AmmÀ mübÀreklik-içün (7) bir işÀret úılduú, aúlı olanlar baúsın bundan idrÀk
iderler. [E.C/8 b]
idüben: Ederek. (ikrâr it-: kabul etme; ikrâr idüben: kabul ederek.)
Yaènì bildürdi müémin úullarına ki òıdmete gelüp ileyinde ùurıcaú anuñ
maèbÿdlıàına iúrÀr (23) idüben kendülerüñ èubÿdiyetlerüñ ôuhure getürüp
diyeler àayet òuøÿè u inkisÀrla “iyyÀke naèbudu”. [E.C/15 a]
iètiúÀd: (A.) İnanma, inanç.
Her biri bir dürlü iètiúÀd ùutup İslÀm (12) ùarìkından çıúarlar. [E.C/16 b]
ikrÀm: (A.) Ağırlama, hürmet gösterme, değer verme.
Pes anlara èizzet (11) ü ikrÀm úapusı açıla ve bundan ãoñra óased úapusın
yapasın. [E.C/4 a]
iledem ol-: İlerlemiş olmak, mesafe kat etmiş olmak.
Ve ãıdú u yaúìn kemerin (12) muókem úuşanup iòlÀã etegin beline ãoúdı,
iledem olup ùarìú-i Óaú’úa úadem baãdı. [E.C/17 a]
ilerü: İleri.
ZìrÀ bu úavm-i NaãÀrÀ hiç bir peyàamber öldürmediler ve incidmediler andan
ötrü ki bu millet-i (17) NaãÀrÀ èÎsÀ’dan berü oldı, andan ilerü gelür hep benì
İsrÀéìl’di, millet-i Yehÿd üzre idi. [E.C/18 b]
ileyinde: Önünde, huzurunda, nezdinde, tarafında, katında, yanında.
Yaènì bildürdi müémin úullarına ki òıdmete gelüp ileyinde ùurıcaú anuñ
maèbÿdlıàına iúrÀr (23) idüben kendülerüñ èubÿdiyetlerüñ ôuhure getürüp
diyeler àayet òuøÿè u inkisÀrla “iyyÀke naèbudu”. [E.C/15 a]
ilticÀ: (A.) Sığınma, birisine sığınıp himâye ve yardım isteme.

224
èulÿmda ve èuúÿlda ekmel-i insÀniken ve úuvvet-i risÀlet ve şevket-i
nübüvvet aña (5) virilmişken ve Allah’uñ óimÀyetinde ve ilticÀsında iken bu
dükeli kemÀlÀt-ıla çün aña vesÀvisi-i şeyùÀndan (6) ãarÀóaten istièÀõeye emr
olundı. [E.C/2 a]
imdi: Şimdi, bu halde, buna göre. 2. Artık, gayri.
(25) Bilgil imdi iy èazìz çün evvelÀ istièÀõe gerekmiş bildüñ ve anı nice
úılmaú gerekidügin añladuñ [E.C/5 b]
imsÀk: Cimrilik, pintilik.
Kendüñe cÿd u seòÀ úapusın açasın (23) ki ol imsÀk ãÀóibini Àòiretde dürlü
belÀlara ve èaôìm èaúıbetlere uàradır. [E.C/4 b]
imtiãÀl: (A.) Bağlanmak, yönelmek; emrine tabi olmak.
Allah’a istièÀõe (3) úılmaàla ki emr-i Óaú’úa imtiãÀl olunup muòÀlefetden
ıraà oluna. [E.C/1 b]
imtinÀè: (A.) Çekinme, isteme; yapma, geri durma.
Yaènì her vaút kim göñlüñüz maèãiyete úaãd itse, vÀcib (17) olsun size kim
istièÀõe idüp Allah’a ãıàınasız, tÀ ki andan imtinÀè úılmaàa Óaú TeèÀlÀ size
muèÀvin (18) ola ve daòı her işe úaãd itseñüz ki işleyesiz Allah adıyla başlañ
ol iş tamamına irişe òayr-ıla, (19) ebter úalmaya. [E.C/2 a]
incid-: Zarar vermek.
Yehÿdlar ne úadar ki kendülere (19) nebì ve resÿl geldi öldürdiler ve daòı
zaómet virüp úatı inciddiler. [E.C/18 b]
in-: Nüzul olmak, vayh olunması.
(6) TÀ aña degin ki “Hÿd Sÿresi” indi geldi anda buldı ki “Bismi’l-lÀhi
merciyehÀ ve mursiyehÀ” andan ãoñra (7) nÀgah yazdı evvelinde “ Bimi’l-
lah” yazdı. [E.C/7 a]
inèÀm: (A.) Nimet verme, iyilik etme.
Ve ol inèÀm u terbiyet muúÀbelesinde anlara (10) şükr ideler. [E.C/15 a]

225
Ve şerìki naôìri olmamaú daòı iútiøÀ ider kim úullarına inèÀm ziyÀde ola.
[E.C/12 a]
ins: (A.) İnsan, beşer.
èÁlemden murÀd bunda cinn-ile insdür. [E.C/13 a]
inşÀéallah: (A.) Allah dilerse, Allah izin verirse.
ÓikÀyetleri gele aşàada õikr idevüz inşÀéallah. [E.C/18 b]
ióãÀ: Sayma, sayılma.
Pes úullar üzre vÀcibdür ki ol munèim-i muósìne (23) ki inèÀmı ve iósÀnı
dÀyimdür, ióãÀ olınmaz ve nihÀyet şükürler ideler. [E.C/12 a]
ÚurèÀn’da bunuñ meåeli çoúdur, (23) ióãÀ olınmaz. [E.C/16 a]
iøÀfet: (A.) Atıfta bulunmak, bir sebebe bağlamak.
Ol cezÀ günine iøÀfet idüp aña işÀret (14) úıldı ki “İy úullarum eyleyüñüz bir
gün úodum ki aña cezÀ ve èivaø güni dirler. [E.C/15 a]
iòlÀã: (A.) Gönülden gelen samimiyet, bağlılık; tam anlamıyla bağlılık.
(16) “İyyÀke naèbudu ve iyyÀke nestaèìn” yaènì “Çalabum, dükeli èalÀyıúları
kesüp ve àaraøları úoyup saña ùapÀruz (17) ve riyÀdan úurtulup iòlÀã üzre
olmaàa yardım ve èiãmet senden dilerüz. [E.C/15 b]
iósÀn: (A.) Bağışlama, bağış. 2. Lütuf, ikramda bulunma.
Ve biri (2) kimseye óased itmek ve biri riyÀ ile èamel idüp òalú anı medó
itdügin sevmek ve biri (3) baòìl-i mümsik olup òayr iósÀn ve zekÀt ve ãadaúa
ve èöşr virmemek. [E.C/3 a]
ióticÀb: (A.) Hicap, perde altına girme.
Ve baèøıları daòı didiler kim bu ilÀh ióticÀb maènìsinedür. [E.C/8 b]
iòtilÀf: (A.) Ayrılık, uymayış, uymama. (i. it- : Ayrılmak, uymamak.)
Ve bundan ãoñra daòı èulemÀ iòtilÀf úıldılar bu “lafô-ı èÀlemìn”de (10) ki
“èÀlem” ne nesnedür? [E.C/13 a]
iótimÀl: (A.) Bir şeyin olabilmesi mümkün olma, akla yakın olma, mümkünlük.

226
AmmÀ bu faúìr dÀèì eydür, Allahu aèlemdür, ammÀ iótimÀl (5) var ki kelÀmda
taúdìm-i teéòir ola bu sibÀú-ı naôm-ı kelÀmda çün evvelÀ. [E.C/16 a]
ir-: Erişmek, ulaşmak, kavuşmak; varmak, yetişmek.
Dilerseñ ki ol işüñ ebter úalmayup kemÀle ire (3) veger èibÀdetì işlerden
olursa åevÀb ziyÀde ola. [E.C/6 a]
irilik: Büyüklük.
Ol óalim ve şefúat üzerinde virdügi åevÀbları èunf idüp irilik (23) idenlere
virmez, belki anları düşman dutar. [E.C/13 b]
irsÀl: (A.) Gönderme, yollanma. 2. Elçi yollama, gönderilme.
Egerçi (15) ferden ferden her birine óükm irsÀl olunmadı. [E.C/1 b]
irşÀd: (A.) Doğru yolu gösterme. (irşâd ol-: Doğru yolu bulmak.)
Yaènì her kimse kim bizüm dìnümüz (19) içinde ve ùÀèatumuz yolında ictihÀd
úıla èizzetüm óaúúı-çün biz aña bize ulaşacaú hidÀyet virüp irşÀd iderüz (20)
ki anuñla ol ebedì saèÀdet gencine ulaşur, dükeli miónetden úurtılur. [E.C/5 b]
istièÀõe: (A.) E‘uzubesmele çekerek Allah’a sığınma, Allah’a dayanma ve O’na
sığınma.
Allah’a istièÀõe (3) úılmaàla ki emr-i Óaú’úa imtiãÀl olunup muòÀlefetden
ıraà oluna. [E.C/1 b]
istièmÀl: (A.) Kullanma, sarf etme.
Zìre Allah TeèÀlÀ adını istiófÀf úılup ne yerde gerekse istièmÀl (17) itse küfür
olur taèôìmi terk itmiş olur neèuõubi’l-lah. [E.C/6 b]
istiófÀf: (A.) Hafife alma, küçümseme.
(2) Bundan ãoñra ol kendü aúranlaruñı ve úavmüñi istiófÀf naôarıyla baúup
òor ùutup óürmetlerin (3) terk itmek úapusın yapasın. [E.C/4 a]
işid-: Duymak, işitmek.
Eger bu yir ehli anlaruñ (8) birinüñ avÀzın işideydi ol avÀz heybetinden külli
cÀn vireydi. [E.C/13 b]

227
işle-: Meydana getirmek, yapmak.
Pes èaúlı olan gerekdür kim (22) her işi işlemedin her sözi söylemedin, anuñ
soñına naôar idüp aããısın ziyÀnın fikr ide, (23) andan işleye ve söyleye tÀ ki
kendü iki cihÀnda selÀmet ola. [E.C/5 a]
it-:Yapmak, etmek, kılmak (ta‘bîr it-: Açıklamak.)
Ehl-i luàat bundan ötrü dirler kim (19) bu lafô kim Kelbì taèbìr itdi “ Bu E’r-
raómani’r-raóìm” tefsìrinde şenièdür revÀ degül” dirler. [E.C/13 b]
iúrÀr: (A.) Kabul etme, “var” deme, inkârın zıddı. 2. Dil ile söyleme, bildirme.
Andan canla niyÀz idüp kendü úulluàına ve anuñ mÀliklügine iúrÀr idüp
andan (25) istièÀnet dileyüp eyde “İyyÀke naèbudu ve iyyÀke nesteèìn”.
[E.C/17 a]
iútiøÀ: (A.) Gerekme, lâzım gelme, kabullenmek (iktizâ it-: Gerektirmek.)
Pes anlar olmamaú bunı iútiøÀ ider ki (19) úullara nièmet-i úÀmil ola. [E.C/12
a]
Ve şerìki naôìri olmamaú daòı iútiøÀ ider kim úullarına inèÀm ziyÀde ola.
[E.C/12 a]
iveceklik: Acelecilik.
(15) Ve bundan ãoñra cehd idüp işlerde iveceklik úapusın yapasın, kendüñe
teennì úapusın açasın (16) ki iveceklik şeyùÀn ãıfatıdur. [E.C/5 a]

K
úadem: 1. ayak. (bkz: pâ). 2. adım. (bkz: hatve). 3. yarım arşın uzunluğunda bir
ölçü. 4. uğur.

Ve ãıdú u yaúìn kemerin (12) muókem úuşanup iòlÀã etegin beline ãoúdı,
iledem olup ùarìú-i Óaú’úa úadem baãdı. [E.C/17 a]
úaderì: (a.s.) 1. kader ile ilgili. 2. i. "kul, yaptığı işlerin yaratıcısıdır" inancında olan
mezheb zümresi; kaderiyye [zıddı "cebri"].
228
Pes bu söz bu óuccetdür, ol úaderìler üzerine kim Óaú TeèÀlÀ’nuñ (14)
tevfìúine ve èiãmetine anlar inkÀr iderler. [E.C/15 b]
úadìm: 1. eskiden beri, ötedenberi. 2. eski zamanda 3. eskidenberi, ötedenberi var
olan, daimî.

Yaènì şükr ü åenÀ ol Allah’a kim (7) baña bildürdi ki oàuldan ve úızdan
münezzehdür ve mülkünde şerìki yoúdur ve kendü úadìmi èazìzdür. [E.C/12
a]
AmmÀ Óaú TeèÀlÀ kendü kendüyi ögmek revÀdur ki cemìè-i ãıfÀtı görklüdür
ve kemÀldedür, èaybdan (16) ve noúãÀndan münezzehdür, biéõ-õÀt úadìmdür,
daòı bir àayrından degül. [E.C/11 b]
úadr: (A.) kadir, kıymet, değer
Anuñ gibi úul mevlÀ úatında úadrin óareketin giderür; èiúÀba èuúÿbete
müstehaú olur. [E.C/5 b]
“Her kim bu aduñ úadrün bilüp ãıdú-ı yaúìnle dÀyim õikr itse ayruú hiç (2) bir
ada daòı iótiyÀc úalmaz dükeli maúãÿd bunuñla óÀãıl olur eger göñlünde
gümÀnı olmazsa. [E.C/8 b]
úÀêı: (A.) Yöneticisi, sorgu suale çeken. Hüküm veren.
ZìrÀ “MÀliki yevmi’d-dìn” oldur, óisÀb güninüñ óÀkimi ve úÀêısı oldur.
[E.C/14 b]
úÀmil: Olgun (nièmet-i úÀmil: noksansız nimet, ikram)
Pes anlar olmamaú bunı iútiøÀ ider ki (19) úullara nièmet-i úÀmil ola. [E.C/12
a]
úamu: Bütün
Allah TeèÀlÀ àaniyy-i muùlaúdur, maòlÿú úamu aña muòtÀcdur. [E.C/5 a]
úanÀèat: (A.) . kısmete razı olma, bir şeyi yeter görüp fazlasını istememe. 2. kanma,
kanış. 3. görüş, tahmin.

229
RıøÀ ve teslìm azuàın içine ùoldurdı, úanÀèat (14) úılıcıyla hevÀ-yı nefsi
öldürdi, şeyùÀnı melÿl úılup èaúl u cÀnı güldürdi. [E.C/17 a]
úanàı: Hangi
Yaènì “ Eyit yÀ Muóammed gerekse yÀ Allah (6) diyü duèÀ úıluñ gerekse yÀ
raómÀn diyü duèÀ úıluñ her úanàı adla duèÀ úılÀsız görklüdür. [E.C/9 a]
úanda: Nerde
Anı bileler ki cemìè-i èömürlerin eger ùÀèatla èÀcizlıúların (25) geçüreler,
henüz ol İslÀm nièmeti yerine gelmeye bÀúìsi òuõ úanda gele. [E.C/12 a]
úandìl: Işık
YÀènì degildür (21) bu dünyÀnuñ hayatı illÀ bir şişe yÀ bir úandìl gibidür
elüñde, ki saña òoş gelüp teferrüc idersin; (22) anuñ varlıàına ve şafaúluàına
maèrÿr olup aldanmışsın. [E.C/3 a]
úanı: Hani
Nitekim Óaú TeèÀlÀ ol gün içinde deyiser ki “ Limeni’l-mülkü’l-yevme”
yaènì “ İy dünyede mülk daèvìsin idenler úanı [E.C/14 b]
úan: Kan
EvvelÀ bir nuùfe iken bir pÀre (8) uyuşmuş úana döndürür, andan bir pÀre ete
döndürür. [E.C/12 b]
úarÀbet: yakınlık, hısımlık, akrabalık
Yaènì duèÀñuzı “èÀm” úıluñ òÀã olduàı (13) budur kim kendü evlÀdına ve
úarÀbetine bile taóãìã idüp cemè itmiş ola. [E.C/17 b]
úarañulıú: Karanlık.
Nitekim çıraú gelse úarañulıú gider ve çıraú gitse yine úarañulıú gelür. [E.C/3
a]
úarañu: Karanlık
Gice úarañusı gibi ôulumÀt-i meèÀãì anı bürür. [E.C/2 b]

230
úardaş: Kardeş.
Kendünüñ úavmin, úabìlesin ve aúrÀnların ve úardaşların yeyni görmekdür;
óürmet itmemekdür. [E.C/3 a]
úarındaş: Kardeş.
CebrÀ’il’e didüm ki “YÀ úarındaşum bu ne úuúudur ki rÿó bunuñla feraò
bulup (24) ziyÀde olur”. [E.C/7 b]
úatlan-: Sabır etmek, dayanmak.
Ol ãabr idüp úatlandı, hiç (11) úayurmadı ol Allah’a ãıàındı. [E.C/8 a]
úÀúıàÀn: Sürekli eziyet eden.
Nitekim key úatı toú olana (18) şebèÀn dirler ve úÀúıàÀn kişiye àaøabÀn
dirler. [E.C/9 a]
úaùre: Damla
Çün faøìletinden bu baórüñ saña bir úaùre saçduú, sen anı alup kendüñe
àanìmet gör, (7) tÀ ki àınÀ-yı ebedì saña óÀãıl ola. [E.C/11 a]
úavÀèid: Kaideler.
İy èazìz bu istièÀõe bÀbında söz çoú (21) eger tafãìline meşàÿl olursavuz
kelÀm taùvìl olur, ammÀ ãÀóib-i èaúl olanlara bu úadar işÀret kifÀyet úılur ki
(22) bunı kendüye ÀsÀn idüne tÀ ki dìni úavÀèidi bunuñla muókem ola, şeyÀùìn
aña ôafer bulmaya. [E.C/5 b]
úavì:
Pes girü úavì muèÀvin kendüyidi ki olara tevfìú-ı èiãmet virdi. [E.C/15 b]
ZìrÀ bizi sen yaratduñ ki saña ùapÀvuz, biz øaèìf (8) sen úavìsin, girü bize
úuvvet ve èaùÀ úıl ki evvel-i èÀòir muósin sensin tÀ ki èavnüñle senüñ
èibÀdetüñ yirine (9) getürevüz. [E.C/15 b]
úavl: Söz
İmam Muóammed bin el-Óasen úavli daòı budur. [E.C/8 b]
úokula-: Kokulamak, koku sürmek.

231
Gördi ki anda “ Bismi’l-lah” yazılmış, tozını ãaúalıyla sildi, (24) bir aúçalıú
misk alup anı úokuladı, bir óarìre ãarup ãanduúda gizleyü úodı. [E.C/7 a]

kelÀm: (A.) Söz, konuşma. 2. Bahis konusu.


(9) Tefsìr dimişlerdür ki bu kelÀm taúdìm-i teèòìr var. [E.C/16 a]
AmmÀ aña úanÀèat úılmayup daòı ziyÀde teúarrub dilerler ki (24) maúÀm-ı
ünse ireler, bì-óicÀb ve bì-vesìle anuñla üns ùutıp kelÀm ideler. [E.C/17 b]
kemÀl: (A.) Eksiksiz, noksansız 2. Olgunluk, tamlık, mükemmellik.
Dilerseñ ki ol işüñ ebter úalmayup kemÀle ire (3) veger èibÀdetì işlerden
olursa åevÀb ziyÀde ola. [E.C/6 a]
kemÀl-ı raómet: Noksansız bağışlama, eksiksiz rahmet.
Belki benüm kemÀl-ı (16) raómetümdendür ki ben raómanu’r-raóìmüm.
[E.C/13 b]
kemÀl-i muùlaú: Tam anlamıyla eksiksizlik, mutlak noksansızlık.
LÀkin ol medóa lÀyıú olan òÀãıyyeti daòı eyle kemÀlde degül kim hiç õemme
yaramaya, elbette bir vechle (7) noúãÀnı vardur, kemÀl-i muùlaú Allah’uñdur.
[E.C/11 b]
kendü: Kendisi, sahsı, kendi.
(8) Çün Óaú TeèÀlÀ müéminler èizzetini kendü èizzetine bile müúÀrin õikr
eyledi. [E.C/4 a]
kerÀmet: (A.) 1. Hürmet. 2. Ermiş kişilerde görülen olağan üstü hal, mucize.
Ve daòı (5) sinde müémin, onlar daòı müémin gerekdür ki müémin müémine
èizzet ü kerÀmet ve daòı luùf ü beşÀşet gözi-y-le (6) naôar ide birbirini òaúìr
görmeye. [E.C/4 a]
kerem: (A.) Bağış olarak verme, iyilik, cömertlik, el açıklığı, bağış, ihsan.

232
Bedürüstì benüm Rabbüm duèÀlar (2) úabul idici pÀdişÀhdur, faølı keremi
birle. [E.C/12 a]
Faølı (18) ve keremi birle bize ögredi virdi ki eyidüñ “Elhamdüli’l-lah”.
[E.C/11 a]
kerìm: (A.) 1. Ulu, yüce, soylu, şerefli. 2. Cömert, kerem sahibi olan.
Ve dördünci faøl u iósÀn idüp ol kerìm liúÀsını bulara gösteriser ve daòı
bilesin ki (17) bu ãìàaéi faèlÀndur. [E.C/9 a]
kesb: (A.) Çalışma, kazanma, elde etme.
Ol òÀãıyyet aña girü ol Allah’dan èaùÀ-yı cibillìdür, kendü (10) úuvvetiyle ve
úutretiyle kesb olunmış degül. [E.C/11 b]
key: 1. Çok, pek, fazla. 2. Büyük, ulu, 3. İyi, güzel, yerinde.
AmmÀ key ululayup bu ada taèôìm úılmaú (21) gerek kim murÀdı óÀãıl ola.
[E.C/7 a]
Bu ad key ulu addur, cemìè-i adlaruñ iştiúÀúı bundandur. [E.C/8 a]
Nitekim key úatı toú olana (18) şebèÀn dirler ve úÀúıàÀn kişiye àaøabÀn
dirler. [E.C/9 a]
ki: “Ki” bağlama edatı.
Pes anlar olmamaú bunı iútiøÀ ider ki (19) úullara nièmet-i úÀmil ola. [E.C/12
a]
kim: “kim” bağlama zamiri ve bağlama edatı olarak kullanılmış.
AmmÀ (2) raómÀn adı muèÀvindür her kimse kim aña ìmÀn getüre. [E.C/9 b]
AmmÀ ãaóìó bu idi kim (20) eydeydi bu iki ismi “ism-i Laùìf” ve Refìú”dür.
[E.C/13 b]
kimse: Kimse, kişi.
(16) Ve daòı buyurdı ki “ Her kimse ki bir zaómete ve bir fitneye vÀúiè olsa
eyitsün ki “ Bismi’l-lahi’r-raómÀni’r-raóìm, (17) lÀ óavle velÀ úuvvete illÀ
bi’l-lÀhe’l- èaliyyü’l-èaôìm”. [E.C/7 a]

233
Ve ammÀ daòı oàrı úapuları var ki şeyùÀn kimse ùuymadan girür çıúar anı
beyÀn úılmaduú. [E.C/3 a]
kişi: Kişi, İnsan, kimse.
(14) Bunuñla kişi Allah TeèÀlÀ úatında cemìè-i òalú úatında maóbÿb ve
maómÿd olur, cemìè murÀdları yirine gelür. [E.C/5 a]
kitÀbuél-lÀh: Allah’ın kitabı (Kur’an-ı Kerim)
CevÀb; Biz eydürüz kim (12) úaçan sebeb-i istièÀõe úırÀat-ı kitÀbuél-lÀh oldı.
[E.C/1 b]
kul: 1. İnsan, kişi, kul. 2. Bende, köle, hizmet eden.
Baèøı kulına kim èilm virdi anı cemìè-i èulÿmda kÀmil úıluban (21)
mertebesin aèlÀ úıldı. [E.C/4 a]
küfr: (A.) 1. İnanmama, imansızlık. 2. İslam dinine uymayan inanç. 3. Hak dinini
inkar etme.
Ve ol kÀfir maóallesine açılan úapuları yapmaàıçun cehd idem tÀ ki ìmÀn (20)
maóallesi maèmÿr olup küfr ü êalÀlet maóallesi òarÀb ola. [E.C/2 b]
küllì: (A.) Bütüne ait olan.
Gel bu kez maènì dürleründen al ki küllì iflÀsdan úurtulasın. [E.C/11 a]
külli: Bütün, tüm, tamamen.
Her kim “ Bismi’l-lahi’r-raómÀni’(11)r-raóìm” diyüp her işe şurÿè itse
şöyledür kim bu külli adlar-ıla duèÀ úılmışdur, ol iş aña mübÀrek (12) olur.
[E.C/10 a]
kün: (A.) Ol, “ol” emri.
Zìre bu “ Bismi’l-lÀhi’r-raómÀni’r-raóìm” i çok eyitmek úuldan ãıdú-la
dilekleri yirine (19) gelmek-içün aña beñzer kim Óaú TeèÀlÀ úaçan bir nesne
yaratmaú dilerse “ kün” der yaènì “ol” der hemÀn ol sÀèat (20) olur. [E.C/7 a]

L
laènet: (A.) Rahmetten mahrum edilme, beddua.
234
Yaèni ‘YÀ Muóammed úaçan ÚuréÀn (5) oúumaú dileseñ ãaúınàıl ol şeyùÀn-ı
melèundan ki laènet ùaşıyla úovulup merdÿd òaãret olmışdur. [E.C/1 b]
lafô: (A.) Söz, kelime.
Ehl-i luàat bundan ötrü dirler kim (19) bu lafô kim Kelbì taèbìr itdi “ Bu E’r-
raómani’r-raóìm” tefsìrinde şenièdür revÀ degül” dirler. [E.C/13 b]
lÀkin: (A.) Ama, fakat.
LÀkin ol medóa lÀyıú olan òÀãıyyeti daòı eyle kemÀlde degül kim hiç õemme
yaramaya, elbette bir vechle (7) noúãÀnı vardur, kemÀl-i muùlaú Allah’uñdur.
[E.C/11 b]
lÀyıú: (A.) Yakışır, yaraşır, uygun.
İkinci cevÀb oldur kim egerçi úullarda medóe lÀyıú görklü òÀãiyyetler vardır.
[E.C/11 b]
lÀyuó: (A.) Yakışan, yaraşan, uygun (krş.: lÀyıú) 2. Sayılmaz, hesaba gelmez
(lÀyuóãÀ)
(6) Pes vucÿd üzre “ Elóamdüli’l-lahi rabbi’l-èÀlemìn” maènìsi dimek olur
kim óamd ü åenÀ ve şükr-i lÀyuóãÀ (7) ol Allah’a kim cemìè-i èÀlemüñ
perverdiàarıdur. [E.C/13 a]
lÀzım: (A.) Gerekli, lüzumlu, şart.
AmmÀ Óaú TeèÀlÀ bu oàul úız ve eşden münezzeh olmaúda ve mülkünde
şerìki ve naôìrì olmamaúda, (16) bize menfeèat neyidi aña şükür lÀzım oldı?
[E.C/12 a]
leõõet: (A.) Tat, çeşni, zevk.
Pes (18) úaçan kim bir müémin bu Àyeti oúusa bu küllinüñ naãìbin kendüye
ùaleb úılmış olur ki èÀrifüñ maèrifeti (19) ve evliyÀnuñ ãıdúı ve rıøÀsı ve
ebrÀrlarınuñ óilmi ve raèfeti ve mürìdlerüñ èibÀdetindeki leõõet (20) ü ãafÀsı
ve ãÀliólerüñ hidÀyet üzre istiúÀmeti hep aña óÀãıl ola, tÀ ki bu külli aña cemè
(21) olmaàla óaøretde maúÀm-ı úurbe vÀãıl olup muúarrebler ola. [E.C/18 a]

235
leşker: (F.) Asker, ordu.
Egerçi bir úaç nesne daòı buña maúãÿd (21) úılduú çün istièÀõeyle besmele
òazìnelerinden dürler nisÀr úılduú ki anları dirşürüp göñül óoúúasında (22)
cemè idüp ãaúlayanlar iki cihÀnda àınÀ bulurlar ki aãlÀ iflÀs-ı óırmÀn, leşkeri
puãusan hücÿm itmez. [E.C/10 a]
liúÀ: (A.) 1. görme, rast gelip kavuşma. 2. yüz, çehre.
(17) Allah’uñ liúÀsına şu kim ulaşdı “mütenebbih” oluñ, àÀfil olmañ. [E.C/9
b]
Ve dördünci faøl u iósÀn idüp ol kerìm liúÀsını bulara gösteriser ve daòı
bilesin ki (17) bu ãìàaéi faèlÀndur. [E.C/9 a]
luàat: (A.) 1. Sözlük, sözlük ilmi. 2. Dil, lisan.
(ehl-i luàat: sözlük alimleri, sözlük ve kelime kunusunda bilgili olanlar; dil,
lisan konusunda bilgin olanlar.)
Ehl-i luàat bundan ötrü dirler kim (19) bu lafô kim Kelbì taèbìr itdi “ Bu E’r-
raómani’r-raóìm” tefsìrinde şenièdür revÀ degül” dirler. [E.C/13 b]
luùf: (A.) Lütuf, iyikik.
Ve daòı (5) sinde müémin, onlar daòı müémin gerekdür ki müémin müémine
èizzet ü kerÀmet ve daòı luùf ü beşÀşet gözi-y-le (6) naôar ide birbirini òaúìr
görmeye. [E.C/4 a]
luùuf: (A.) Lütuf, iyilik. (krş.: luùf)
Yaènì Óaú TeèÀlÀ “óalìm” ve “müşfìú”dür (22) yumuşaúlıú ve luùuf itmegi
sever. [E.C/13 b]

M
maàêub: (A.) Azaba çarptırılmış, gazaba uğramış.
Pes çün Allah’uñ resÿlleriyle bular böyle muèÀmele úıldular lÀyıú oldılar ki
(21) bulara úatı àaêab olına, bular maàêub olına. [E.C/18 b]
maàfiret: (A.) Bağışlama, affetme.
236
Óaúìm-i muùlaú (15) úapusına irişdi ki anuñ faøl u èinÀyeti tiryÀúından yalaya
ve raómet maècÿnlarından yiye ve maàfiret (16) devÀlarından içe, tÀ ki ôÀhirì
ve bÀùınì ãıóóat bulup selÀmet ola. [E.C/17 a]
maãlaóat: (A.) İş, husus, keyfiyet.
TÀ ki beş vaúitde bir maãlaóat vÀúiè olup oúımazsa (4) ki bir vaút yÀ iki vaút
arada geçe, daòı bir vaút úılıcaú küllisin anda oúuyup yirine getüre. [E.C/11
a]
maèÀãì: (A.) Günahlar, itaatsizlikler. (esbÀb-ı maèÀãì: günah sebepleri)
AmmÀ úaçan ol kÀfirler müéminler üzre àÀlib olsa anlaruñ úapuları (13)
açılur, işler, müéminler úapusı yapılup mededleri kesilür ol açılan úapudan
anlara êalÀlet ü àavÀyet òıõlÀn ü êalÀlet ve esbÀb-ı maèÀãì ve muòÀlifÀt irişür.
[E.C/2 b]
maèãiyet: (A.) Günah, asilik, isyan, itaatsizlik.
Ve daòı ol ùaèÀma kim ol bile ãuna anuñ bereketi mürtefiè olur yiyenlerüñ
daòı úarnı (8) ùoymaz belki ol loúmadan óÀãıl olan úuvvet girü maèãiyete çaró
olunur òayır gelmez. [E.C/6 b]
maèbud: (A.) Kendisine ibadet olunan, tapılan (Allah)
AmmÀ NaãÀrÀ ol ùarìú-ı İslÀmı terk idüp (22) çün putı maèbud idenler, ùarìú-ı
Óaú’úı yavı úılup azıtdılar, kendüler gümrÀh oldılar. [E.C/18 b]
Yaènì ol Allah’dur ki andan artuú maèbud Óaú yoúdur illÀ (20) oldur. [E.C/7
b]
maèbÿdlıà: (A.) İlahlık, Tanrılık.
Yaènì bildürdi müémin úullarına ki òıdmete gelüp ileyinde ùurıcaú anuñ
maèbÿdlıàına iúrÀr (23) idüben kendülerüñ èubÿdiyetlerüñ ôuhure getürüp
diyeler àayet òuøÿè u inkisÀrla “iyyÀke naèbudu”. [E.C/15 a]
maècÿn: (A.) Macun, tatlı bir yiyecek.

237
Óaúìm-i muùlaú (15) úapusına irişdi ki anuñ faøl u èinÀyeti tiryÀúından yalaya
ve raómet maècÿnlarından yiye ve maàfiret (16) devÀlarından içe, tÀ ki ôÀhirì
ve bÀùınì ãıóóat bulup selÀmet ola. [E.C/17 a]
maèìşet: (A.) 1. Geçim nesnesi. 2. yaşama, yaşayış. 3. geçinme, geçiniş, dirlik,
geçinmek için lüzumlu olan şey.
Yaènì bu úullar arasında esbÀb-ı (5) maèìşetlerin ki èilm ve mÀl ve cÀh ve
òüsn-i aòlÀúdur; biz úısmet eyledük şunuñ üzerine ki èilm-i sÀbıúda (6)
muúadder úılup ne saèy ile artar ne terk itmekle naúã olur şol ki rızú-ı
muúadderdür. [E.C/4 b]
maèlÿm: (A.) Bilinen, malum olan.
Bu òaberle (14) maèlÿm olundı kim Yehÿdi “maàêÿb”dur, NaãÀrÀ “êÀll”dür.
[E.C/18 b]
Ol úapudan merdÿd ü maùrÿd olanlardan úılmadı ve daòı (23) òatmüñ nite
olısar bu daòı maèlÿm degül. [E.C/3 b]
maèmÿr: (A.) İmar edilmiş, düzenlenmiş, inşa edilmiş. 2. Güzelleştirmek.
Dilerseñ (12) ki ol on úapuyı baàlayup bu on úapuyı açasın göñlüñ şehrini
maèmÿr idüp RaómÀn naôargÀhın (13) úılasın. [E.C/3 a]
maènì: (A.) Mana, anlam.
AmmÀ maènì muúaddem ola, taúdìr “iyyÀke nestÀèìn” ve “iyyÀke naèbudü”
ola. [E.C/16 a]
mÀl: (A.) Mal, mülk. 2. Varlık.
Yaènì bu úullar arasında esbÀb-ı (5) maèìşetlerin ki èilm ve mÀl ve cÀh ve
òüsn-i aòlÀúdur; biz úısmet eyledük şunuñ üzerine ki èilm-i sÀbıúda (6)
muúadder úılup ne saèy ile artar ne terk itmekle naúã olur şol ki rızú-ı
muúadderdür. [E.C/4 b]
mÀlik: (A.) 1. Sahip, mal sahibi. 2. İktidar sahibi. 3. Hakim.

238
Nitekim dirler (11) “Rabbu’d-dÀbbeti ve rabbu’d-dÀr” yaènì bu dÀbbenüñ
mÀliki ve bu dÀrüñ mÀlikì. [E.C/12 b]
ÓÀl budur kim ol iki cihÀnuñ mÀliki (22) ve óÀkimidür. [E.C/14 b]
mÀlikiyyet: ( A.) Sahiplik, hakimiyet.
Çün bu küllini bildürdi, daòı (13) bundan ãoñra terdìf idüp kendünüñ
mÀlikiyyetün bildürdi. [E.C/15 a]
mÀniè: (A.) Engel olan, geri bırakan.
Hem anlar baèøı nièmete mÀniè olup úullarına virdürmeyelerdi. [E.C/12 a]
Pes bize daòı vÀcib (8) oldı ki ol istièÀõeyi her ibtidÀ-i òayrda muúaddem
ùutavuz, tÀ ki şeyùÀn anda mÀniè olmaya. [E.C/1 b]
maóalle: (A.) 1. Mahalle, oturulan yer. 2. Mekan.
Eger eydürseñ (17) ki şehr neydügin bildüm, ammÀ ol içinde müémin ve kÀfir
ve anlaruñ maóallesi ve ol maóallelere açılan (18) yigirmi úapu nedür anı
bilmezem, anları baña beyÀn idivir ki ol müéminlere yardım idüp anlaruñ (19)
úapuların açmaàa saèy idem. [E.C/2 b]
maóall: (A.) 1. Yer, mekan. 2. Bahis, bölüm.
Bu sözüñ taóúìúi aşaàa maóallinde õikr olına, İnşÀ’allahu TeèÀlÀ. [E.C/13 a]
Pes bu hidÀyet üzere åÀbit olmaú key görklü óÀcet (24) olduàıçün evvel
úullara Óaú TeèÀlÀ sÿreéi FÀtióa’da anı taèlìm úıldı ki yÀ tekrÀr namazda ve
namazdan (25) ùaşra duèÀ idüp her vaúitde çoú oúuyalar tÀ ki bir vaúte Óaú
TeèÀlÀ’nuñ rıøÀsı maóalline vÀúiè olup [E.C/16 b]
maòãÿã: (A.) Yalnız bir kimseye veya bir şeye ait olan, birine ayrılmış olan.
Anuñ çoú görklü (7) adları var, bir ada maòãÿã degül. [E.C/9 a]
ZìrÀ terbiyyet (23) yalıñuz àıdÀ virmege maòãÿã degül. [E.C/12 b]
maóbÿb: (A.) Sevilen, sevgili.
(14) Bunuñla kişi Allah TeèÀlÀ úatında cemìè-i òalú úatında maóbÿb ve
maómÿd olur, cemìè murÀdları yirine gelür. [E.C/5 a]

239
maòluú: (A.) Yaratılmış, halk olunmuş, yaratık. (kelÀm-ı maòluú: insan sözü, kul
sözü)
(6) TÀ ki senüñle benüm kelÀmum arasına vesvese úılup kelÀm-ı maòluú
úarışdurmaya. [E.C/1 b]
maómÿd: (A.) Övülmeye değer, övgüye layık.
(14) Bunuñla kişi Allah TeèÀlÀ úatında cemìè-i òalú úatında maóbÿb ve
maómÿd olur, cemìè murÀdları yirine gelür. [E.C/5 a]
maòõÿl: (A.) Hor, hakir, perişan; rüsvâ
Nitekim Yehÿdi’leri maòõÿl úılup olardan (3) nuãretüñi kesdüñ göñüllerini
ãaúlamaduñ tÀ ki İslÀmdan ièrÀø idüp Yehÿd oldular. [E.C/18 b]
maórÿm: (A.) İsteğini elde edememiş, eli boş.
O nièmetden ki nièmet-i hidÀyetdür ve tevfìú-i (18) ilÀhìdür ve òılèat-i
islÀmìdür tÀ ki elden fevt olup maórÿm úalmayasız. [E.C/9 b]
maòsÿã: (A.) Özelliği, niteliği olan. 2. Sadece bir şeye veya bir kimseye ait ve özel
olan.
SuéÀl; Eger eydürlerse kim bu emr-i (11) istièÀõe Resÿl’e maòsÿã olundı bu
girü úalan ümmete vÀcib neden lÀzım oldı? [E.C/1 b]
maòşer: (A.) Kıyamet gününde ölülerin dirilip toplanacağı yer.
Nitekim cennet ehli zaómetlerden (11) úurtulup cennete giricek diserler ki “
Elóamdüli’l-lahi’l-leõì eõhebe èanne’l-óazene” Yaènì şükür ol Allah’a kim
bizden marêìde: ZìrÀ cemÀèat-i etbÀèa lÀzımdur ki her efèÀl-i marêìde
metbÿèına (16) muvÀfaúat birle mutÀbeèat úıla. [E.C/1 b]
MÀşitÀ: Firavun’un kızının dadısı.
Çün MÀşitÀ ol oàlancuúdan bu (15) kelÀmı işitdi. [E.C/8 a]
maúãÿd: (A.) Maksat, gaye, kastolunan, niyet edilen, istenilen.
[16 b ] (1) idüp dirlerse ki çün ãırÀù-ı müstaúìmden maúãÿd bu İslÀmdur,
İslÀm òuõ anlara óÀãıl olmışdur. [E.C/16 b]

240
maùrÿd: (A.) Koğulmuş, tard ve def‘ edilmiş.
Ol úapudan merdÿd ü maùrÿd olanlardan úılmadı ve daòı (23) òatmüñ nite
olısar bu daòı maèlÿm degül. [E.C/3 b]
maúsÿmÀt: (A.) Taksim olunan, kısımlanan, ayrılma.
ZìrÀ bu maúsÿmÀt ki úullar arasında úılmışdur; aãlı beş nesnedür. [E.C/4 a]
meåÀnì: (A.) Kur’an-ı Kerim’in tamamında veya bazı surelerine veya Fatiha suresine
verilen isimdir. 2. Fatiha suresinde yer alan yedi ayet.
Ekåer ehl-i tefsìr dimişlerdür ki bu sebèal meåÀnì (15) ‘den murÀd Sÿre-i
FÀtióa’dur. [E.C/10 b]
Sebèa didügi andan ötrüdür ki yedi Àyetdür ve meåÀnì didügi daòı andan ötrü
(16) dür ki her namÀzda iki kez okunur. [E.C/10 b]
meåel: (A.) Örnek, benzer, numune.
ÚurèÀn’da bunuñ meåeli çoúdur, (23) ióãÀ olınmaz. [E.C/16 a]
meÀl: (A.) Anlaşılan, anlamı, kavranan şey.
Tìz ola belÀlar ki ol tenaèèumuñ meÀli miónete ve belÀya mübeddel ola.
[E.C/3 b]
mebàÿø: (A.) Buğz edilen, nefret edilen, sevilmeyen.
Pes çün Allah TeèÀlÀ vÀcib úılduàı (10) kimseleri istiòfÀf ve naôar-ı óaúÀret
úılasın Allah úatında memúÿt mebàÿø olısarsın. [E.C/4 a]
mecÀl: (A.) Güç, kuvvet; iktidar, imkan, fırsat.
AmmÀ ol günde hìç bir kimsenüñ münÀzaèÀ úılmaàa (24) mecÀli olmayısar,
küllisi diler dilemez muùìè u munúÀd olup aña òuêÿè birle baş aşaàa bıraàup
ùurısarlar. [E.C/14 b]
mecmÿè: (A.) Toplanmış, bir araya getirilmiş. (mecmÿè-ı òalÀyıú:Yaratılmışların
tamamı )
Mecmÿè-ı òalÀyıú cevap virüp dirler ki “ Li’l-lahi’l-vÀóidi’l-úÀhhÀri”.
[E.C/15 a]

241
mecmÿè-ı rızú: Rızkın tamamı, bütün nimetler, yiyecek ve içeceklerin tamamı.
Ve bu faúìr eydür kim bu lafô-ı Rabb bunda bir daúìú maènìye daòı delÀlet (2)
ider “keéennehÿ” Óaú TeèÀlÀ bu lafô-ıla aña işÀret úıldı kim mecmÿè-ı rızúa
muótÀc yaradılanlaruñ rezzÀúı (3) oldur. [E.C/13 a]
meded: (A.) Bağışlama, yardım.
(18) Pes aña vÀcib oldı ki muèìn u muàìåden meded yardım dileyüp aña úarşu
òıõmet yirinde her vaút (19) óÀøır olup ùura, el baàlayup baş aşaàa úılup
gözleründen óasret yaşların aúıdup ol (20) pÀdişÀha teøarruè birle şükr ide.
[E.C/17 a]
medó: (A.) Övme, yüceltme.
(4) Evvel cevÀb oldur kim bu Óaú TeèÀlÀ’dan úullara taèlìm içündür ki
bildüre anı nice medó itmek. [E.C/11 b]
melèun: (A.) Lânetlenmiş, kovulmuş.
Yaèni ‘YÀ Muóammed úaçan ÚuréÀn (5) oúumaú dileseñ ãaúınàıl ol şeyùÀn-ı
melèundan ki laènet ùaşıyla úovulup merdÿd òaãret olmışdur. [E.C/1 b]
Melìk: (A.) Allahu Te‘âlâ’nın isimlerinden birisi, hüküm sahibi. 2. Hükümdar,
padişah.
“mìm” “ Melìk ” adınuñ miftÀóıdur, (9) “ elif ” “Allah” adınuñ miftÀóıdur,
“he” “HÀdì” adınuñ miftÀóıdur, “lÀm” “Latìf” adınuñ miftÀóıdur, “ra”
“RezzÀú” (10) adınuñ miftÀóıdur, “hÀ” “Óakìm” adınuñ miftÀóıdur, “nÿn” “
Nÿr” adınuñ miftÀóıdur. [E.C/10 a]
melik: (A.) Mülk, mal sahibi. 2. Hükümdar, padişah (taãarruf-ı melik: mülk sahibinin
kanaati, onun kararı, hükmü)
AmmÀ óükm olınan yerde lÀzım olmaz ki (24) taãarruf-ı melik daòı ola.
[E.C/14 a]
ZìrÀ úaçan diseler kim “ Fülan iş bu vilÀyetüñ melikidür” dimek olur kim (20)
óÀkimidür, nÀôiridür, hiç bundan melik eglenmez. [E.C/14 a]

242
melÿl: (A.) Mahzun, üzgün, kederli. (melÿl úıl-: üzmek, mahzun kılmak.)
RıøÀ ve teslìm azuàın içine ùoldurdı, úanÀèat (14) úılıcıyla hevÀ-yı nefsi
öldürdi, şeyùÀnı melÿl úılup èaúl u cÀnı güldürdi. [E.C/17 a]
memdÿó: (A.) Övülmeye değer, güzel.
Üçünci cevÀb oldur kim egerçi úulda görklü òÀãıyyetler ola, hiç noúãÀnı daòı
olmaya, (9) ol memdÿó olan fièl-i kÀmil ola. [E.C/11 b]
memnÿè: (A.) Yasak, caiz olmayan.
Óal budur ki kendü kendiçün bir kimse kendüyi medó itmek (3) memnÿè ola.
[E.C/11 b]
menè: (A.) Esirgeme, engellenme, bırakmama. (menè it-: yasaklamak, mani olmak,
engellemek, önlemek.)
O vuøÿda tesmiye úılmaàı bu óadìå óükmi-y-le farø görür, cevÀzın menè ider.
[E.C/6 a]
Óadìå maènisi budur ki èAmru’bn-i èÁã (11) geldi didi ki; “ YÀ Resÿle’l-lah
úaçan namÀz úılsam şeyùÀn benümle namazum arasına girüp óuøurumı menè
ider. [E.C/2 a]
menfeèat: (A.) Fayda, kâr, tesir.
AmmÀ Óaú TeèÀlÀ bu oàul úız ve eşden münezzeh olmaúda ve mülkünde
şerìki ve naôìrì olmamaúda, (16) bize menfeèat neyidi aña şükür lÀzım oldı?
[E.C/12 a]
meõkÿr: (A.) Sözü edilen, zikr olunan, anılan, evvelce bahsi geçmiş.
Òalk dilinde ãıfat-ı õemìme birle meşhÿr ve meõkÿr olur. [E.C/4 b]
merbÿb: (A.) Kul, köle
CevÀb; Biz eydürüz kim “Rabb” diyü mürebbiyeye yaènì besleyici ve tertìb
edici ve bu merbÿb ki (15) beslenicilerdür, bularuñ iòtiyÀcı ol beslenmege
artuàraú oldÿàiçün yaradılmaúdan “Rabb” didi, (16) “ÒÀliú” yÀ “FÀùır”
dimedi. [E.C/12 b]

243
merdÿd: 1. Reddolunmuş, kovulmuş. 2. Geri döndürülmüş, geri çevrilmiş
Ol úapudan merdÿd ü maùrÿd olanlardan úılmadı ve daòı (23) òatmüñ nite
olısar bu daòı maèlÿm degül. [E.C/3 b]
meskenet: (A.) Miskinlik, fakirlik, yoksulluk, dervişlik.
ZìrÀ yuúaruda didüñ ki “el baàlayup meskenetle tevezÿèla taøarruè úıla”,
bunda taèôìm (8) nefs içün dirseñ ùaèôìmle meskenet òuõ bile cemè olur.
[E.C/17 b]
meşÀm: (A.) Burun, koku alınacak yer.
Buyurdı; “Ol gice ki ben mièrÀc olundum, dördünci göke iricek meşÀmuma
bir laùìf úoúu irişdi ki hiç (23) ancılayın ben görmedüm. [E.C/7 b]
Bu ol úoúudur ki senüñ meşÀmuña irişdi. [E.C/8 a]
meşàÿl: (A.) Bir işle uğraşan, iş gören.
Pes vÀcib oldı her müémine kim şeyùÀn-ıla muóÀrebe úıla ve úahr itmege
meşàÿl ola. [E.C/2 a]
meşhÿr: (A) Ünlü şöhretli, herkesçe tanınan.
Òalk dilinde ãıfat-ı õemìme birle meşhÿr ve meõkÿr olur. [E.C/4 b]
metbuè-ı ümmet: Bütün ümmete ait, bütün ümmetler.
Çün Resÿl’e emr olundı ki metbuè-ı ümmetdür. [E.C/1 b]
mevcÿd: (A.) 1. Var olan, bulunan, mevcut. 2. Var olanların en şereflisi.
Çün ol Resÿl-ı eşref (7) mevcÿd idi ve aèúal-i èuúalÀ-y-ıdı aña istièÀõeye emr
olundı ibtidÀ-i kelÀmda. [E.C/1 b]
mevcÿdÀt: (A.) Bütün yaratılmışlar, bütün alem.
ZìrÀ ol eşref ü eèazz-i (5) mevcÿdÀt Muóammed MuãùafÀ (èa. [E.C/6 a]
mevlÀ: 1. efendi, sahip, mâlik. 2. Allah. 3. kul, köle azat eden. 4. velayeti olan, velî
karışmaya hakkı olan. 5. şanlı, şerefli [adam]. 6. yardımcı. 7. mürebbî,
terbiye eden

244
DÀyim mevlÀ òıõmetinde óaøırlardur, anuñ úapusında úarÀr ùutmışlardur,
nazları ve niyÀzları her (23) sÀèatde, gice ve gündüz, anuñladur. [E.C/17 b]
Anuñ gibi úul mevlÀ úatında úadrin óareketin giderür; èiúÀba èuúÿbete
müstehaú olur. [E.C/5 b]
mevrÿd: (A.) 1. Gelmiş, gelen. 2. Zikrolunan, bahsedilen.
Óadìå-i mevrÿd budur kim èAmr bin el-èÁã [èAmrübni’l-èÁã] (r. [E.C/2 a]
mevt: (A.) Ölüm, vefat; ölü.
Ve saña muòÀlefet olacaú işleri ve sözleri işlemege ve söylemege raàbet
itmeye (23) ve mevtümizi daòı ol ùarìú-ı Óaú üzre ola. [E.C/16 b]
meyl: (A.) Yönelme, istemek. ( meyl it-: istemek, eğilim göstermek)
Ve göñüllerin daòı ãaúlayuvirdüñ ki senden àayrıya meyl itmediler ki anlar
senüñ (9) peyàamberlerüñ ve ãıddıúlaruñdur. [E.C/18 a]
meyt: (A.) 1. Ölmüş. 2. Murdar.
Yaènì eger bir kişi şol eti yenilen óayvÀnuñ birin boàazlasa farødur ki ide (13)
“Bismiél-lahi Allahu Ekber” úaãd-ıla dimeyecek olursa, boàazladuàı meyte
olur, yimegi óarÀm olur. [E.C/6 a]
mezbele: (A.) 1. süprüntülük, süprüntü dökülen yer. 2. meç. aşağılık, kötü durum
Ol şehri òarÀba virüp mezbeleye döner manôar-ı şeyùÀn olur. [E.C/2 b]
miål: (A.) Benzer, örnek, numune.
Zìre (11) şeyùanuñ miåli şol kelb gibidür ki dÀyim òalú ùalamaàı kendüye
èÀdet úılmışdur. [E.C/5 b]
mièrÀc: (A.) Göğe yükselme, göğe çıkma; Peygamberimiz Hz. Muhammed’in göğe
yükselmesi. Hz Peygamber Recep Ayını 27. gecesi Mescid-i Haram’dan
Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya gelmiş ve buradan sidre-i müntahaya
yükseltilmiştir.Bu yolculuğa miraç adı verilir.
Buyurdı: “Ol gice ki ben mièrÀc olundum, dördünci göke iricek meşÀmuma
bir laùìf úoúu irişdi ki hiç (23) ancılayın ben görmedüm.” [E.C/7 b]

245
miftÀó: (A.) Açılış, başlangıç.
(8) Ve daòı dimişler kim bu tesmiyenüñ her óarfi Óaú TeèÀlÀ’nuñ bir adınuñ
miftÀóıdur. [E.C/10 a]
minnet: (A.) 1. bir iyiliğe, bir iyilik yapana karşı kendini borçlu görme. 2. görülen
iyiliğe karşı teşekkürde bulunma. 3. yapılan iyiliği başa kakma. 4. şükür,
teşekkür etme, hamd
Sen gerekdür ki ol Allah’a şükr ü minnetler úılasın ki seni kendü (22)
òiõmetine lÀyıú idüp ùÀèata getürdi. [E.C/3 b]
miónet: (A.) Sıkıntı, eziyet, dert belâ, keder.
Tìz ola belÀlar ki ol tenaèèumuñ meÀli miónete ve belÀya mübeddel ola.
[E.C/3 b]
misk: (A.) Bir cins ceylanın göbeğinden çıkarılan güzel kokulu bir madde. 2. Güzel
koku
Bişir (3) didi kim “ Va’l-lah şundan artuú nesne bilmezem; Yolda giderken
ùopraú içinde bir pÀre úaàıd buldum getürdüm, (4) gördüm anda “Bismi’l-
lah” yazılmış, tozını ãaúalumla sildüm, misk èanber ãatun alup anı
úoúuladum, (5) bir pÀre óarìre ãarup ãanduú içine úodum”. [E.C/7 b]
muàìå: (A.) Yardım eden, yardıma koşan.
(18) Pes aña vÀcib oldı ki muèìn u muàìåden meded yardım dileyüp aña úarşu
òıõmet yirinde her vaút (19) óÀøır olup ùura, el baàlayup baş aşaàa úılup
gözleründen óasret yaşların aúıdup ol (20) pÀdişÀha teøarruè birle şükr ide.
[E.C/17 a]
mubÀlaàÀ: (A.) 1. Olgunluk derecesi daha yüksek olan. 2. Pek fazla, arttırılmış, çok
aşırı.
Bir vechle “Raóman” mübÀlaàÀdur ve bir vechle “Raóìm” (4) mubÀlaàÀdur.
[E.C/14 a]

246
Ve baèøılar dirler kim ismu’r-raóìm (2) mubÀlaàÀdur, ismu’r-raómÀndan.
[E.C/14 a]
mucìb: (A.) Cevap veren (Allah’ın sıfatlarından)
Eger hevÀ-yı nefse uyup söylemiş ve işlemiş (22) olursañuz ol óaliñüzden
girü dönüp baña ãıàınuñ ki baña yalvarup duèÀ úılanlara ben mucìbem, (23)
dileklerin icÀbet úılup girü èafv iderim. [E.C/9 b]
muèÀmele: 1. davranma, davranış. 2. yol, iz.
Pes çün Allah’uñ resÿlleriyle bular böyle muèÀmele úıldular lÀyıú oldılar ki
(21) bulara úatı àaêab olına, bular maàêub olına. [E.C/18 b]
muèÀvenet: (A.) Yardım, yardım etme; yardımcılık
Anlaruñçün fièl-i òayrÀta bile muèÀvenet ùaleb idüp hidÀyet üzre (16) åebÀt
dilemiş ola. [E.C/17 b]
muèÀvin: (A.) Yardımcı, yardım eden, yardımda bulunan.
Pes girü úavì muèÀvin kendüyidi ki olara tevfìú-ı èiãmet virdi. [E.C/15 b]
AmmÀ (2) raómÀn adı muèÀvindür her kimse kim aña ìmÀn getüre. [E.C/9 b]
muèìn: (A.) l. iane eden, yardımcı. 2. yardımcı
(18) Pes aña vÀcib oldı ki muèìn u muàìåden meded yardım dileyüp aña úarşu
òıõmet yirinde her vaút (19) óÀøır olup ùura, el baàlayup baş aşaàa úılup
gözleründen óasret yaşların aúıdup ol (20) pÀdişÀha teøarruè birle şükr ide.
[E.C/17 a]
munèim-i muósin: (A.) Yedirip içirmeyi ihsan eden (Allah).
Pes úullar üzre vÀcibdür ki ol munèim-i muósìne (23) ki inèÀmı ve iósÀnı
dÀyimdür, ióãÀ olınmaz ve nihÀyet şükürler ideler. [E.C/12 a]
muntaôır: (A.) Gözleyen, bekleyen.
Şol göç eri göçdügin (19) bilüp göçüne muntaôır olduàunlayın ki gözi yolda
yükin yapın devşüre. [E.C/3 a]
munúÀd: (A.) Boyun eğen, itaat eden.

247
AmmÀ ol günde hìç bir kimsenüñ münÀzaèÀ úılmaàa (24) mecÀli olmayısar,
küllisi diler dilemez muùìè u munúÀd olup aña òuêÿè birle baş aşaàa bıraàup
ùurısarlar. [E.C/14 b]
muòÀlefet: (A.) Karşı gelmek, zıt fikir ileri sürmek.
(12) Ve her aèøÀsını daòı aña muòÀlefet úılmaúdan ãaúlayup èibadete ãarf
eyleye. [E.C/15 a]
muòÀlifÀt: (A.) Ayrılıklar, zıt hareketler.
AmmÀ úaçan ol kÀfirler müéminler üzre àÀlib olsa anlaruñ úapuları (13)
açılur, işler, müéminler úapusı yapılup mededleri kesilür ol açılan úapudan
anlara êalÀlet ü àavÀyet òıõlÀn ü êalÀlet ve esbÀb-ı maèÀãì ve muòÀlifÀt irişür.
[E.C/2 b]
muókem: (A.) Sağlam, kuvvetli, güvenilir, berk.
Bir çÀre (16) daòı budur kim bilüñi muókem baàlayup aña muòÀlefet úılmaàa
cidd-ile saèy idesin tÀ ki ol cidd-i ictihÀduñ (17) sebeb ola ki saña Allah
TeèÀlÀ’dan meded-i tevfìú-i İlÀhì irişe, anuñ şerrinden selÀmet olasın. [E.C/5
b]
Pes maènìsi böyle dimek olur kim bizi delÀlet úılàıl şol (5) esbÀblara kim
göñülde anuñla muókem åÀbit olur. [E.C/16 b]
muósin: (A.) İhsan eden, ikram eden.
ZìrÀ bizi sen yaratduñ ki saña ùapÀvuz, biz øaèìf (8) sen úavìsin, girü bize
úuvvet ve èaùÀ úıl ki evvel-i èÀòir muósin sensin tÀ ki èavnüñle senüñ
èibÀdetüñ yirine (9) getürevüz. [E.C/15 b]
muótÀc: (A.) İhtiyaç içinde bulunan, fakir yoksul, ihtiyacı olan.
Aña õillet (8) èÀrıø olmaz ki bir velìye muótÀc ola, anı èazìz úılmaàçün.
[E.C/12 a]
muòtelif: (A.) Çeşitli, muhtelif, türlü.

248
Fi’l-cümle baèøı úulına beşin (19) daòı cemè eyledi ve baèøı úulına dördin ve
baèøı úulına üçin ve baèøına ikisin ve baèøına birin (20) ve bu küllisinde daòı
èaùÀsın muòtelif úıldı. [E.C/4 a]
murabbaè: (A.) Dörde çıkarılmış, dörtlü
Her kim bu tesmiye’i ol adlar-ıla bile vaøè idüp murabbaè úılsa ve daòı
kendüyle bile götürse şol óaããıyeler (13) óÀãıl ola ki dil anuñ vaãfında èÀciz
úala, Şekil; (14) Fi’l-cümle bu tesmiyenüñ feøÀyili ve òaãÀyıãı çoúdur, (15)
óaãr olunmaz. [E.C/10 a]
Ol şekl-i murabbaè ki didük (5) iş bu şekildür. [E.C/8 b]
murÀd: (A.) Anlatılmak istenen, istek, maksat.
Ekåer ehl-i tefsìr dimişlerdür ki bu sebèal meåÀnì (15) ‘den murÀd Sÿre-i
FÀtióa’dur. [E.C/10 b]
èÁlemden murÀd bunda cinn-ile insdür. [E.C/13 a]
murÀúıb: (A.) 1. Murakabe eden, koruyan. 2. Allah'a bağlanmış, bağlı.
Her vaút her sÀèat aña murÀúıb olasın. [E.C/3 a]
murdÀr: (F) Pis, murdar, necis.
Ol ãayd kim aña oúı “Bismi’l-lah” diyüp (16) atmayalar yÀòuõ kelbi
“Bismi’l-lah” diyüp ãalıvirmeyeler, yÀòuõ ùoàanı Allah adıyla ãalmayalar,
varup (17) ùutup öldürdügi ya oú ùokunup öldürdügi murdÀr olur, yimek
olmaz. [E.C/6 a]
mustaàraú: (A.) Batmış, gark olmuş.
Sahre-i (25) Firèavn ve AãhÀb-ı Kehf gibi cemìè-i şirkleri ve küfürleri hebÀ
olup nÿr-ı ìmÀna mustaàraú olup [E.C/3 b]
mutÀbeèat: (A.) Anlaşma, kabul etme, tabi olma.
ZìrÀ cemÀèat-i etbÀèa lÀzımdur ki her efèÀl-i marêìde metbÿèına (16)
muvÀfaúat birle mutÀbeèat úıla. [E.C/1 b]
muttaúì: (A.) Takva sahibi, Allah’ın emir ve yasaklarına tam anlamıyla uyan.

249
“Erraóìm” maènìsi dimek olur kim “ O Allah esirgeyicidür, cemìè úullarını
dünyede rızú (8) virmekde, ne muttaúìlerüñ rızúın arturur taúvÀsından ötrü,
ne fÀcirlerün ve ne fÀsıúlaruñ rıøklarını (9) ekser küfründen ve fısúdan ötrü”.
[E.C/9 a]
muùÀbaúat: (A.) Muvâfıklık, uygunluk, uyuşma, anlaşma
CevÀb eyle girü (7) bu faúìr virür ki Allahu èalemdür ammÀ vech-i muùÀbaúat
budur kim çün Allah TeèÀlÀ evvelÀ kendüye şükre tenbìh (8) úıldı ve
kendünüñ ãıfatı rubÿbiyyetin beyÀn úıldı ki cemìè-i èÀlem anuñ perverdesidür,
mürebbiéi Óaú olmışdur. [E.C/15 a]
muúabele: Karşılık.
(16) ZìrÀ Óaú TeèÀlÀ bize çoú nièmetler èaùÀ úıldı ki ióãÀ olınmaz ve óisÀbı
bulınmaz ve bize buyurdı ki anuñ (17) ol nièmetleri muúabelesinde aña çoú
şükr idevüz. [E.C/11 a]
muúaddem: (A.) 1. Takdim edilen, sunulan [küçükten büyüğe-]. 2. önde olan, önden giden.
3. önce gelen, önceki [zamanca-]. 4. değerli, üstün.
Pes bize daòı vÀcib (8) oldı ki ol istièÀõeyi her ibtidÀ-i òayrda muúaddem
ùutavuz, tÀ ki şeyùÀn anda mÀniè olmaya. [E.C/1 b]
muúadder: (A.) Takdir olunmuş, kıymeti anlaşılmış.
Allah TeèÀlÀ muúadder úılmaduàı nesneyi (11) gerek aããı gerek ziyÀn yir ve
gök ehli dirilüp anı aña irüşdüremezler ve muúadder olanı daòı menè
idemezler. [E.C/4 b]
muúÀrin: (A.) Yaklaşmış, ulaşmış, çok yakın; dost.
Dilerüz Allah’dan ki cemìè-i müémin úullarına (23) tevfìú muúÀrin úıla ve
hem bize daòı naôar-ı èinÀyet refìú úıla ki ol èadÿdan necÀt bulup selÀmet
olavuz. [E.C/5 b]
muúarreb: (A.) Yaklaşmış, yakın, dost.

250
Pes (18) úaçan kim bir müémin bu Àyeti oúusa bu küllinüñ naãìbin kendüye
ùaleb úılmış olur ki èÀrifüñ maèrifeti (19) ve evliyÀnuñ ãıdúı ve rıøÀsı ve
ebrÀrlarınuñ óilmi ve raèfeti ve mürìdlerüñ èibÀdetindeki leõõet (20) ü ãafÀsı
ve ãÀliólerüñ hidÀyet üzre istiúÀmeti hep aña óÀãıl ola, tÀ ki bu külli aña cemè
(21) olmaàla óaøretde maúÀm-ı úurbe vÀãıl olup muúarrebler ola. [E.C/18 a]
muúÀvemet: (A.) Galebe çalmak, başa çıkmak.
Eger eydürseñ ki ben øaèìfem anuñ gibi ulu düşmÀna muúÀvemet idemezem
(8) ne úadar kim cehd iderem kendümi anuñ dÀmına bıraúmıyam, ol beni girü
bir vech-ile óìlesi dÀmına bıraàup ãayd ider ki (9) úurtulmaàa imkÀn
bulımazam. [E.C/5 b]
muúayyed: (A.) 1. Bir işe önem verip çalışan ve benimseyen 2. Bağlı, bağlanmış. 3.
Sahip olmak.
İmdi ol ulu işe (7) muúayyed úılduàı aña işÀret úıldı kim her iş ki kişi aña
şürÿè ide yÀ emr-i èibÀdetì ola yÀ emr-i èÀdetì ola. [E.C/6 a]
muùìè: (A.) İtaat eden, baş eğen, dinleyen.
AmmÀ ol günde hìç bir kimsenüñ münÀzaèÀ úılmaàa (24) mecÀli olmayısar,
küllisi diler dilemez muùìè u munúÀd olup aña òuêÿè birle baş aşaàa bıraàup
ùurısarlar. [E.C/14 b]
muúteøÀ-yı raómet: (A.) Rahmet sebebi.
Bu faúir dÀèì eyle cevÀb viriverir kim bu tertìb, muúteøÀ-yı raómetdür.
[E.C/13 b]
muùùaliè: (A.) Bilgi sahibi olan, öğrenmiş haberli.
Bu tefsìr ehli bu úadar daòı tefsìrinde bu (16) fÀyidelere işÀret úılmamışdur
ammÀ biz úılma getürüp bu (17) fevÀyideden birez tenbìh úılduú tÀ bu ki
muùùaliè olanlar (18) fÀyide ùutup bu faúìr-i dÀèìye bir duèÀ hediyye úılÀ ki bu
(19) kitÀb-ı şerìfi düzüp tasùìr ve taórìr úılmaúdan ulu (20) maúãÿd oldur.
[E.C/10 a]

251
muvÀfaúat: Bağlılık.
ZìrÀ cemÀèat-i etbÀèa lÀzımdur ki her efèÀl-i marêìde metbÿèına (16)
muvÀfaúat birle mutÀbeèat úıla. [E.C/1 b]
muvÀfıú: Uygun, yakışır.
Her (12) kimüñ kim “Àmìn” didügi ferişteler “Àmìn” didügine muvÀfıú gelse
Óaú TeèÀlÀ anuñ geçmiş günahların (13) yÀrlıàar”. [E.C/19 a]
Óadìå-i Resÿl’e muvÀfıú úılmÀàıçün (12) ki Resÿl (èa. [E.C/17 b]
müzÀhim: (A.) 1. zahmet, sıkıntı veren. 2. aykırı gelen.
Pes bular olmamaú külli delìli istiànÀ ve burhÀnı úuvvatü úudretdür ki kendü
irÀdetiyle (22) mutaãarrıfdur, hiçbir kimse aña müzÀhim ve mÀniè yoúdur.
[E.C/12 a]
ZìrÀ (20) şerìki ve naôìri olaydı anlar muzÀóim olup virmekden menè
iderlerdi. [E.C/12 a]
mü’min: 1. İslam dinine inanmı, iman etmiş.
Allah TeèÀlÀ mü’min úullarını esirgeyüp Àhiretde raómet idicidür ve dünyede
daòı günÀhlarını setr (22) idüp kimden dilerse èafv idicekdür. [E.C/9 a]
mübÀlaàÀ: (A.) Pek fazla, çok aşırı. 2. Olgunluk derecesi daha yüksek olan.
Luàat-ı èArabìde bir nesne’i vaãf itmekde mübÀlaàÀ içün gelür. [E.C/9 a]
mübÀrek: (A.) Uğurlu, hayırlı, mesut, aziz, mukaddes.
Fi’l-cümle, kişi (9) dükeli óalde, otursa tursa yÀ yatsa kalúsa yÀ ùonun giyse
çıúarsa yÀòuõ evine dükkÀnına (10) girse çıúsa ve daòı her iş kim anı işlemek
óelÀldur anı işlemege başlayıcaú “ Bismi’l-lahi’r-raómÀni’r-raóìm ” (11) dese
ol iş mübÀrek olur ve her óÀlì yümün ü saèÀdet olur. [E.C/6 b]
Ol ad bereketiyle ol iş òayr-ıla tamÀmına ire, eksük úalmaya, mübÀrek ola.
[E.C/7 a]
mübeddel: (A.) 1. tebdil edilmiş, değişmiş, değiştirilmiş. 2. Uğramış.

252
Tìz ola belÀlar ki ol tenaèèumuñ meÀli miónete ve belÀya mübeddel ola.
[E.C/3 b]
mücÀvir: (A.) Hicret eden kişi. 2. Komşu, komşuluk eden.
Ve cemìè-i mÀlını ãadaúa eyledi, yalın ayaú çıúup Mekke yolına sefer (11)
úıldı, varup Kaèbe óareminde mücÀvir olup èibÀdete meşàÿl oldı. [E.C/7 b]
mücerred: (A.) 1. Yalın, soyut. 2. Manevi olarak var olan,
Pes ol ism ki mücerred bir óükme delÀlet úılur ancaú (22) “melik”e delÀlet
úılmaz, Allah’ı anuñla vaãf itmekden ol ismle vaãf itmek evlÀdur ki hem
“milk”e ve hem “melik”e (23) delÀlet ider. [E.C/14 a]
müdÀvemet: (A.) Devam etme.
(23) Bu ada müdÀvemet úılmaàa hiç kimsenüñ ùÀúati yitmez illÀ meger ùarìúat
(24) ehlinüñ uluları ola. [E.C/8 a]
müéeddì: (A.) 1. te'diye eden, eda eden. 2. sebebolan, doğuran, meydana getiren.
(19) Zìre vaút ola kim ivüp bir işi işleyesin bir ziyÀna müéeddì ola, soñra
peşìmÀn olasın. [E.C/5 a]
müéekked: (A.) 1. te'kîdedilmiş, sağlamlaştırılmış. 2. tekrar edilmiş, bir daha haber
verilmiş, tenbih edilmiş.
AmmÀ ol ki buncalayın girü anda tesmiye úılmaú sünnet-i müéekkede ola.
[E.C/6 b]
müéminìn: (A.) İnananlar, Müslümanlar.
Dilerüz Óaú TeèÀlÀ’dan ki bu FÀtióayı oúuyan (16) müéminìn müéminÀta
naôar-ı èinÀyet úılup tevfìú u hidÀyet üzre anı úılıvire kendü faølıyla. [E.C/19
a]
mülk: (A.) Mal, sahip olunan. 2. Tasarruf olunan mal, mülk. 3. Varlık, saltanat.
Pes bu göñül bu ten ü cÀn mülkinde (10) bir şehr gibidür ki yigirmi úapusı
var. [E.C/2 b]

253
mülzem-i müsebbeb: Bütün sebepleri ortaya koyan (Allah), tartışmasız kesin
sebepleri ortaya koyan.
ZìrÀ sebeb mülzem-i müsebbebdür ve daòı èÀdetdür pÀdişÀhdan bir òalìfesine
(14) óüúm buyurulunsa ki işleye anuñ taótında dÀòil olanlara anı işlemek bile
lÀzım olur. [E.C/1 b]
mümsik: (A.) Çok cimri, eli sıkı.
Ve biri (2) kimseye óased itmek ve biri riyÀ ile èamel idüp òalú anı medó
itdügin sevmek ve biri (3) baòìl-i mümsik olup òayr iósÀn ve zekÀt ve ãadaúa
ve èöşr virmemek. [E.C/3 a]
münÀsib: (A.) Uygun, yerinde, yakışır.
Eger ãorarlarsa ki “Óaú TeèÀlÀ bu ãıfat-ı (11) rubÿbiyyeti õikr itdükden ãoñra
aña ãıfat-ı raómet terdìf idüp õikr itmekde münÀsib neyidi, daòı bunca (12)
esmÀéi ãıfatı vÀr-iken? [E.C/13 b]
münÀzaèÀ: (A.) Tartışma, şart koşma, karşı çıkma.
AmmÀ ol günde hìç bir kimsenüñ münÀzaèÀ úılmaàa (24) mecÀli olmayısar,
küllisi diler dilemez muùìè u munúÀd olup aña òuêÿè birle baş aşaàa bıraàup
ùurısarlar. [E.C/14 b]
münderic: İçinde bulunan, yer almış.
Belki bu rızú-ıla terbiyyet daòı (22) ol ãıfat-ı rubÿbiyyetde bile mündericdi.
[E.C/12 b]
münèim: (A.) Yedirip içiren, nimet veren, velinimet.
Pes vÀcib oldı kim úul küllì èuøv-ıla bile ol münèime şükr ide. [E.C/15 a]
münezzeh: (A.) 1. Temiz, arı, saf. 2. Bağımsız.
AmmÀ Óaú TeèÀlÀ bu oàul úız ve eşden münezzeh olmaúda ve mülkünde
şerìki ve naôìrì olmamaúda, (16) bize menfeèat neyidi aña şükür lÀzım oldı?
[E.C/12 a]
münúÀd: (A.) Boyun eğen.

254
Cemìè mütekebbirleri ve cebbÀrları (3) úahrla kesr idüp muùìè u münúÀd
úıldı”. [E.C/15 a]
mürebbiéi: (A.) Eğitici, yol gösterici.
CevÀb eyle girü (7) bu faúìr virür ki Allahu èalemdür ammÀ vech-i muùÀbaúat
budur kim çün Allah TeèÀlÀ evvelÀ kendüye şükre tenbìh (8) úıldı ve
kendünüñ ãıfatı rubÿbiyyetin beyÀn úıldı ki cemìè-i èÀlem anuñ perverdesidür,
mürebbiéi Óaú olmışdur. [E.C/15 a]
mürìd: (A.) 1. Talebe, bir yolun yolcusu. 2. Belli bir şeyhe, yol göstericiye bağlı olan
kimse.
ZìrÀ mürìd olanlar irÀdetinden öñ ki henüz tevbe (6) úılup muòÀlefet yolından
çıúmaúdan keéennehÿ şöyledür kim anuñla maèbÿd arasında yÀdlıú vardur,
bilişlik (7) yoú. [E.C/17 a]
mürtefiè: (A.) İrtifa eden, yükselen, yükselmiş, yüksek; yüce. (mürtefièol-:
Kaybolmak.)
Kendü (9) ne úadar rÀzı daòı olursa velì şol iş kim anda murÀd rıøÀ-yı óaú
olmaya eger ol çoú namazlar ve çoú (10) õikirler daòı olursa ol emr-i èaôìm
olmaz, úadri óürmeti mürtefiè olur aãlÀ fÀyidesi olmaz. [E.C/6 a]
müsebbeb: (A.) Sebep olunarak meydana getirilen. (mülzem-i müsebbeb: sebep
olunarak meydana getirilenin gereği, luzumu.)
ZìrÀ sebeb mülzem-i müsebbebdür ve daòı èÀdetdür pÀdişÀhdan bir òalìfesine
(14) óüúm buyurulunsa ki işleye anuñ taótında dÀòil olanlara anı işlemek bile
lÀzım olur. [E.C/1 b]
müsebbib: (A.) Sebep olan, her şeyin sebebi.
Pes kimsede kim ol sebeb mevcÿd ola gerekdür kim ol (13) müsebbib ki
istièÀõedür bile mevcÿd ola. [E.C/1 b]
müsellem: (A.) Doğruluğu herkesçe kabul edilmiş olan.

255
Eger suéÀl idüp dirlerse ki “ İy faúìr-i bi-zÀr (4) bu mürìd óaúúında bu tafãìl
ki úılduñ òoş, muvÀfıú müsellem ùutduú tÀ “yevmi’d-dìne” varınca ammÀ (5)
andan aşaàasında bu lafô-ı cemèle duèÀ ve niyÀz úılduàı bu mürìde nice rast
gelür ki “naèbudu” ve “nestaèìnü” (6) ve “ihdinÀ” kendü birken. [E.C/17 b]
müselmÀn: (A.) Müslüman, İslam dinine uymuş olan.
And içe ki virmekle eksilmez, belki artar diye ol Allah TeèÀlÀ’nuñ vaèdesine
(6) ve resÿl úavline iètibÀr úılmaya, şeyùÀn sözin bularuñ sözi üzerine tercìó
úıla ol nite müémin müselmÀn (7) ola? [E.C/5 a]
müselsel: (A.) Silsile halinde devam eden, ağızdan ağza yayılan, rivayet.
(8) İmÀm Ebÿ’l-Leyå müselsel senedle İbn-i èAbbas’dan rivÀyet úılur (r.
[E.C/11 a]
ãırÀù-ı müstaúìm: (A.) En doğru yol, yanlışı ve eksiği olmayan yol.
Maènìsi budur ki “İy bizüm Rabbimüz (20) ve Raóìm ve RaómÀnumuz ve
cezÀ güninde mÀlikümüz ve dünyede Àòiretde maèbÿdumuz, bizi ol perÀkende
yollardan sen (21) ãaúlayuvir, ãırÀù-ı müstaúìm üzre ayÀúlarımuzı åÀbit úılıvir;
göñlümüzi daòı ãaúlaàıl ki iètiúÀd-ı (22) Óaúdan bÀùıla meyl itmeye. [E.C/16
b]
müstehaú: (A.) Layık, hak etmiş. (müstehaú ol-: Layık olmak.)
Anuñ gibi úul mevlÀ úatında úadrin óareketin giderür; èiúÀba èuúÿbete
müstehaú olur. [E.C/5 b]
müştÀú: (A.) Özleyen, arzu eden, can atan.
Egerçi İsmu’r-raómÀn úatèì raómetden müştÀúsa daòı bundan ötri Óaú TeèÀlÀ
ikisini bile cemè idüp buyurdı ki (5) “ Kulid èu’l-lÀhe evi’d èu’r-raómÀne
iyyÀn mÀ tedèÿ felehu’l-esmÀ èu’l-óüsnÀ”. [E.C/9 a]
mütÀbaèat: (A.) Tabi olmak, tabi olunan.

256
Siz aña mütÀbaèat úıluñ ol perÀkende yollara mütÀbaèat idüp (18) gitmeñ kim
ol şeyÀùìnler yolıdur, sizi Óaú yolından ùaàıdup cehennem yollarına ilter”.
[E.C/16 b]
Siz aña mütÀbaèat úıluñ ol perÀkende yollara mütÀbaèat idüp (18) gitmeñ kim
ol şeyÀùìnler yolıdur, sizi Óaú yolından ùaàıdup cehennem yollarına ilter”.
[E.C/16 b]
mütaóayyır: (A.) Şaşmış, şaşırmış, hayrete düşmüş.
Anuñ vaãlı yolunda mütaóayyır ola; ôÀhirinde, bÀùınında dÀyim munÀcÀtı
anuñla (12) ola. [E.C/9 b]
müteèallıú: (A.) 1. Bağlı, münasebetli. 2. Mensup 3. Ait, raci‘, dâir.
ZìrÀ (13) ol raómet Àòiret saèÀdetlerine müteèallıúdur ki ol raómetiyle her
úulını bir dürlü kerÀmete ve saèÀdete ulaşdura (14) ki anuñ àÀyeti olmaya.
[E.C/9 a]
müteferriú: (A.) 1. Perakende, parçalanmış, ayrılığa düşmüş. 2. Perişan, dağılmış,
bölük.
(10) bu óadìåì aña işÀretdür ki buyurmışdur “ Bedüristì, benì İsrÀéil úavmi
yetmiş iki bölük olup müteferriú oldılar. [E.C/16 b]
mütekebbir:
Cemìè mütekebbirleri ve cebbÀrları (3) úahrla kesr idüp muùìè u münúÀd
úıldı”. [E.C/15 a]
mütenebbih: (A.) 1. Bir ihtar ve nasihat veya bir vakıa’dan ders alıp aklını başına
toplayan. 2. İbret alan. 3. Uyanık, uyanan.
İşbu iki Àyete naôar (16) úılup mütenebbih olasın. [E.C/3 a]
Kendü õÀtına şükr úıldı, tÀ úullar mütenebbih olup bileler ki Allah’a şükür
itmek vÀcibdür. [E.C/11 a]
müteøÀd: (A.) Birbirine zıt olan, birbirinin aksi.
Şol nÿr-ıla ôulumÀt gibi birbirine müteøÀddur. [E.C/3 a]

257
müteóayyir: (A.) Şaşmış, şaşırmış, hayrete düşmüş.
AmmÀ ëaóóÀk’den böyle rivÀyet úılındı kim ol eyitdi; “Allah’a “İlÀh” dirler,
andan (10) ötrüdür ki úaçan òalúuñ óÀceti olsa anuñ úapusında müteóayyir
olup cümle aña teøarruè úılurlar ol şiddetlerini (11) defè itmekçün. [E.C/8 b]
mütevÀtir: (A.) 1. Devam eden, tekrarlanan. 2. Halk yanında söylenen, ağızdan ağza
yayılan.
Üç gice mütevÀtir düş gördi ki nidÀ edici nidÀ idüp çaàırdı; “Bişir yarlıàandı.
[E.C/7 a]
müúÀrin: (A.) 1. Yaklaşmış, ulaşmış, bitişik 2. Dost.
(8) Çün Óaú TeèÀlÀ müéminler èizzetini kendü èizzetine bile müúÀrin õikr
eyledi. [E.C/4 a]
müyesser: (A.) Kolaylıkla olan, kolay gelen, kolaylaştırılmış.
Pes külli maúãÿdı óÀãıl úılmaú aña müyesser olmazdı illÀ girü ol raóìm
pÀdişÀhuñ yardımıyla. [E.C/17 a]
mÿcib-i küfür: (A.) Küfrü gerekli kılan sebep, köfrün göstergesi, küfre sebep.
ZìrÀ eger böyle iètiúÀd úıla, bu mÿcib-i küfürdür, neèuõubi’l-lah. [E.C/13 a]

N
naôar: (A.) 1. Bakma, göz atma. 2. Görüş, düşünce, mülâzaha.
Bu Àyete naôar idüp kendüye muèÀvin idine ki Óaú TeèÀlÀ buyurdı; “ve li’l-
lahi’l- (7) èizzetü ve li’r-resÿlihì ve li’l-müéminìne”. [E.C/4 a]
Çünki ol göñül Àyinesine bir òÀlì vaútinde èaúıl göziyle (9) naôar idüp baúdı.
[E.C/17 a]
naôìri: (A.) Benzer, eş, örnek.
Ve şerìki naôìri olmamaú daòı iútiøÀ ider kim úullarına inèÀm ziyÀde ola.
[E.C/12 a]
naúã: (A.) Eksiltme, azaltma. (Naks ol-: eksik olmak, eksiltmek.)

258
Yaènì bu úullar arasında esbÀb-ı (5) maèìşetlerin ki èilm ve mÀl ve cÀh ve
òüsn-i aòlÀúdur; biz úısmet eyledük şunuñ üzerine ki èilm-i sÀbıúda (6)
muúadder úılup ne saèy ile artar ne terk itmekle naúã olur şol ki rızú-ı
muúadderdür. [E.C/4 b]
nÀúıã: (A.) Eksik, noksan, tam olmayan.
Pes bir kimse ki nÀúıã ve maèyÿb ola aña lÀyıú degül ki kendüyi (8) medó ide.
[E.C/11 b]
nebì: (A.) Peygamber.
Yehÿdlar ne úadar ki kendülere (19) nebì ve resÿl geldi öldürdiler ve daòı
zaómet virüp úatı inciddiler. [E.C/18 b]
necÀt: (A.) Kurtulma, kurtuluş. (necÀt bul-: Kurtulmuş.)
Dilerüz Allah’dan ki cemìè-i müémin úullarına (23) tevfìú muúÀrin úıla ve
hem bize daòı naôar-ı èinÀyet refìú úıla ki ol èadÿdan necÀt bulup selÀmet
olavuz. [E.C/5 b]
nedÀmet: (A.) Pişmanlık, pişman olma.
Pes nedÀmet elini başına urup feryÀd úıldı. [E.C/17 a]
nefs: (A.) 1. Arzu, istek, heva vü heves. 2. Şahıs, kendi, öz, varlık. (taèôìm-i nefs:
Nefsi yüceltme, nefsi büyük sayma.)
Ve ger taèôìm-i nefs cihetinde revÀdur derseñ kendü söziñe tenÀúuã (7) olur.
[E.C/17 b]
ZìrÀ yuúaruda didüñ ki “el baàlayup meskenetle tevezÿèla taøarruè úıla”,
bunda taèôìm (8) nefs içün dirseñ ùaèôìmle meskenet òuõ bile cemè olur.
[E.C/17 b]
nehy: (A.) Yasaklama, men etme, engelleme. ( nehy it-: Yasaklamak.)
Ve bu (11) baèøılar didiler kim her kimse kim anuñ èaúlı ola, aña Óaú
TeèÀlÀ’dan emr-i nehy birle òiùÀb olına, aña “èÀlem” (12) dirler, Ádem
oàlanları gibi. [E.C/13 a]

259
nıãf: (A.) Bir kısmı, bir miktarı.
Ve baèøılar didiler kim nıãfı Medìne’de ve nıãfı (5) Mekke’de indi. [E.C/10 b]
nice: Nasıl, ne kadar, ne şekilde, çok, pek, fazla.
(25) Bilgil imdi iy èazìz çün evvelÀ istièÀõe gerekmiş bildüñ ve anı nice
úılmaú gerekidügin añladuñ [E.C/5 b]
(4) Evvel cevÀb oldur kim bu Óaú TeèÀlÀ’dan úullara taèlìm içündür ki
bildüre anı nice medó itmek. [E.C/11 b]
niçün: Niçin.
Zìre bundan bir suèÀl daòı lÀzım gelür (19) ki diyeler “çün “Rabb” “RezzÀú”
maènasına oldı, niçün “Elóamdüli’l-lahi rÀzıúi’l-èÀlemìne” dimedi? [E.C/12
b]
nidÀ: (A.) Seslenme, haber vermek. (nidâ ol-: haber verilmek, seslenilmek.)
Pes bu teèaccubden ãoñra bulara nidÀ olunup cevÀb virürler ki “bi-enne
Rabbeke evóÀlehe”. [E.C/16 a]
nièÀm: (A.) Nimetler. (envÀ-ı nièÀm-ıla: çeşit çeşit nimetlerle.)
(9) Ol ãıfat-ı raómÀniyyetle dünyede olara envÀ-ı nièÀm-ıla terbiyet úıldı.
[E.C/15 a]
nièmet: (A.) İyilik, lütuf, ihsan, bahşiş, nimet.
CevÀb biz eydürüz bu nesnede bize nièmet, menfeèat oldur kim ol (17)
pÀdişÀhuñ ehli ve evlÀdı olaydı bu úullarına nièmet-i kÀmil virmeyedi,
anlardan ziyÀde olınanı (18) vireydi. [E.C/12 a]
nite: Nasıl, ne şekilde.
Ol menè olınan fièli kendü nite işleye? [E.C/11 b]
Ol úapudan merdÿd ü maùrÿd olanlardan úılmadı ve daòı (23) òatmüñ nite
olısar bu daòı maèlÿm degül. [E.C/3 b]
nitekim: Nasıl ki, şöyle ki, nitekim, benzeri.

260
(11) Nitekim çıraú gelse úarañulıú gider ve çıraú gitse yine úarañulıú gelür.
[E.C/3 a]
nuãret: (A.) Zafer, başarı.
(6) AmmÀ “bi” işÀretdür “ bilÀdu’l-lah”, yaènì cemìè bilÀduñ òÀlıúı Allah’dur
ve anuñ ehline rÀóat virüp diledügi (7) úullara nuãret úılan daòı oldur. [E.C/9
b]
nükte: (A.) 1. İncelik. 2. Derin anlam, ince mana, anlam.
Eger suéÀl iderlerse ki “Bunda nükte nedür? [E.C/12 b]

O
oàlan: Erkek çocuk, oğlan.
ZìrÀ süd (2) emer oàlan úurãaàı dÀne birince ùÀúat getüremez, yarılur helÀk
olur. [E.C/18 a]
oàlancıú: Erkek bebek.
Bir baúırdan içi úovuú öküz düzdiler getürdiler, içini od-ıla ùoldurdılar andan
(9) MÀşiùÀ’ı oàlancıúları getürdiler, bir bir oàlancuúlarını kendüye úarşu ol od
içine úoydılar. [E.C/8 a]
oàlancuà: Erkek bebek. (krş.: oàlancıú)
èAúıbet elinde bir süd emer oàlancuàı úaldı, anı daòı elinden (12) alup od
içine bıraúdılar. [E.C/8 a]
oàrı: Gizli
(6) Ve ammÀ daòı oàrı úapuları var ki şeyùÀn kimse ùuymadan girür çıúar anı
beyÀn úılmaduú. [E.C/3 a]

od: (F.) Ateş.


Óaú TeèÀlÀ söyletdi ol gögündürici od içinden anasına çaàırup didi ki “ YÀ
ana úayurma, berü gel ki ol adın õikr (14) itdügüñ Allah bu yaúıcı odı saña
gülzÀr-ı yÀsemen úıla. [E.C/8 a]
261
Yaşarmaúdan ümìõ kesilür meger ki kökinde (2) od eåer itmedin ùamarcıú
úurtılmış ola. [E.C/2 b]
ol: 1. O (işaret zamiri) 2. O (işaret sıfatı)
AmmÀ ol ki farødur (12) õebìhayla ãayd vaútındadur. [E.C/6 a]
Anı işidüp Ubeyy bin Kaèb ãordı ki “Ol ne sÿredür?”. [E.C/10 b]
Çün anı işitdüm ãabÀó ùurup Úurùubì úatına geldüm ki ol èilm-i luàatda
imamdı. [E.C/14 b]
AmmÀ “bi” işÀretdür “ bilÀdu’l-lah”, yaènì cemìè bilÀduñ òÀlıúı Allah’dur ve
anuñ ehline rÀóat virüp diledügi (7) úullara nuãret úılan daòı oldur. [E.C/9 b]

ol-: 1. Olmak. 2. Bulunmak, mevcut olmak. 3. Meydana gelmek, vuku bulmak, hâsıl
olmak. 4. Yerine getirmek. 5. Zamanı gelmek, çatmak, erişmek. 6. Yardımcı
fiil olarak birleşik fiil meydana getirir. 7. Kalmak, bulunmak. 8. Doğmak,
meydana gelmek. 9. Yerine getirmek. 10. Yeni bir durum, nitelik kazanmak.
11. Ait olmak.
Birez kendümi egledüm tÀ ki baña anuñ èilmi (9) óÀãıl ola. [E.C/10 b]
Her kim evine girdügi vaút FÀtióayla İòlÀã sÿresin oúusa Óaú TeèÀlÀ andan
dervişligi (19) gidere ve anuñ bereketi çoú ola. [E.C/10 b]
Pes aña vÀcib oldı ki muèìn u muàìåden meded yardım dileyüp aña úarşu
òıõmet yirinde her vaút (19) óÀøır olup ùura, el baàlayup baş aşaàa úılup
gözleründen óasret yaşların aúıdup ol (20) pÀdişÀha teøarruè birle şükr ide.
[E.C/17 a]
Ol ùÀlibler üzre neår idüp ãaçÀlum tÀ ki (25) envÀè-ı cevÀhirden daòı naãìbdÀr
olalar. [E.C/10 a]
olar: Onlar ( 3. Çokluk işaret zamiri.)
Olar didiler ki “ Elóamdüli’l-lahi’l-leõì faøøalenÀ èalÀ keåìrin min èibÀdihì’l-
müéminìne” Yaènì (4) şükür ol Allah’a kim bizi yegledi, müémin úullarınuñ

262
çoúları üzerine kim hem òilÀfet virdi hem risÀlet, (5) faølı ve èinÀyeti birle.
[E.C/12 a]
Ol ãıfat-ı raómÀniyyetle dünyede olara envÀ-ı nièÀm-ıla terbiyet úıldı. [E.C/15
a]
olası: Olacak (kÀfir olası: Kâfir olacak)
Ve ger ol nièmetlerümüze kÀfir olası olursañuz, şükri terk idüp hevÀ-yi (19)
nefse uyup ve şeyùÀn àurÿrın aldanup baña muòÀlefet úılmaú ùariúında
cevelÀn urursañuz bilesiz ki (20) ol cezÀ güninde size fièliñüz muúÀbelesinde
èiúÀb u èaõab olısar. [E.C/15 a]
olmaàın: Olduğun.
Biraz aña küçük olmaàın teraóóum idüp acıdı. [E.C/8 a]
ot: Ot, bitki
Şol ot, úurutılmış aàaç gibi olur. [E.C/2 b]
otur-: 1. Oturmak, ikâmet etmek. 2. Sakinleşmek.
Ol úurb-ı bisÀtında oturmaàa (17) lÀyıú ola. [E.C/17 a]
oú: Ok.
Ol ãayd kim aña oúı “Bismi’l-lah” diyüp (16) atmayalar yÀòuõ kelbi
“Bismi’l-lah” diyüp ãalıvirmeyeler, yÀòuõ ùoàanı Allah adıyla ãalmayalar,
varup (17) ùutup öldürdügi ya oú ùokunup öldürdügi murdÀr olur, yimek
olmaz. [E.C/6 a]
oúı-: Okumak, kıraat etmek. 2. Dua etmek. 3. Tapmak, ibadet etmek. 4. Çağırmak.
Bir vaúitde oúımadıysa (5) ikincide úırú okıya iki vaúitde oúımadıysa
üçüncide altmış kez oúıya, bÀúìsin bundan fehm eyleye, (6) vesselÀm.
[E.C/11 a]
Bir vaúitde oúımadıysa (5) ikincide úırú okıya iki vaúitde oúımadıysa
üçüncide altmış kez oúıya, bÀúìsin bundan fehm eyleye, (6) vesselÀm.
[E.C/11 a]

263
Ö
ög-: Övmek, yüceltmek.
ÓÀl budur kim kendünüñ ortada bir pulı yoú, biregü èaùÀsıyla kendüyi öger,
(14) bu òoõ eblehlikdür. [E.C/11 b]
AmmÀ Óaú TeèÀlÀ kendü kendüyi ögmek revÀdur ki cemìè-i ãıfÀtı görklüdür
ve kemÀldedür, èaybdan (16) ve noúãÀndan münezzehdür, biéõ-õÀt úadìmdür,
daòı bir àayrından degül. [E.C/11 b]
ögmek: Sena, övgü.
(21) Biri bu ki “ Elif, LÀm” cinsiçün olmaú maènìsi budur ki dükeli ögmekler
ve åenÀlar bizden ol Allah’adur, dükeli (22) nièmetler muúabelesinde.
[E.C/11 a]
ögredi: Bilgi, örnek.
Faølı (18) ve keremi birle bize ögredi virdi ki eyidüñ “Elhamdüli’l-lah”.
[E.C/11 a]
öñ: 1. Ön, ön taraf. 2. Önce, evvel. 3. Huzur, yan, nezd.
Buyurdı ki “Óaú TeèÀlÀ bilürdi ki úullar anuñ şükründe èÀcizlerdür, aña lÀyıú
şükür idemezlerdi, (25) olardan öñ kendü kendüye óamd ü åenÀ úıldı”.
[E.C/11 a]
Pes bu Àyet daòı bu úabìlden ola, ùaleb-i (14) muèÀvenet işe başlamazdan öñ
ola, ol suèÀl daòı óÀcet olmaya. [E.C/16 a]
öñürt-: İleri geçmek, önde olmak, önüne geçmiş.
ZìrÀ benüm raómetüm àaêabumdan öñürtmişdür”. [E.C/11 b]
öte: İleri, sonra, ileride.
Anlardan öte Óaú TeèÀlÀ bir aú yir yaratmışdur ki ol yirüñ (6) inini seyr
itmege güneş úırú günde devr ider. [E.C/13 b]
Her kişiye tamÀm bu beşden aña irişdi öte [E.C/4 a]
ötri: Dolayı, sebebiyle, (ötrü).
264
(4) Egerçi İsmu’r-raómÀn úatèì raómetden müştÀúsa daòı bundan ötri Óaú
TeèÀlÀ ikisini bile cemè idüp buyurdı ki (5) “ Kulid èu’l-lÀhe evi’d èu’r-
raómÀne iyyÀn mÀ tedèÿ felehu’l-esmÀ èu’l-óüsnÀ”. [E.C/9 a]
AmmÀ bu “Elhamdüli’l-lah” ki buyurdı anda “Elif” ve “LÀm” getürdi, iki
maènìden ötri. [E.C/11 a]
ötrü: Dolayı, sebebiyle.
ZìrÀ bu úavm-i NaãÀrÀ hiç bir peyàamber öldürmediler ve incidmediler andan
ötrü ki bu millet-i (17) NaãÀrÀ èÎsÀ’dan berü oldı, andan ilerü gelür hep benì
İsrÀéìl’di, millet-i Yehÿd üzre idi. [E.C/18 b]

P
pÀk: (F.) Temiz, arı. (pÀk it-: temilemek, arındırmak)
Ol “ Bismi’l-lahi’r-raómÀni’r-raóìm” (12) berekÀtı anı günÀhdan pÀk idüp
maúÀm-ı velÀyete irüşdürdi. [E.C/7 b]
pÀre: (F.) Parça, kısım.
Bişir (3) didi kim “ Va’l-lah şundan artuú nesne bilmezem; Yolda giderken
ùopraú içinde bir pÀre úaàıd buldum getürdüm, (4) gördüm anda “Bismi’l-
lah” yazılmış, tozını ãaúalumla sildüm, misk èanber ãatun alup anı
úoúuladum, (5) bir pÀre óarìre ãarup ãanduú içine úodum”. [E.C/7 b]
EvvelÀ bir nuùfe iken bir pÀre (8) uyuşmuş úana döndürür, andan bir pÀre ete
döndürür. [E.C/12 b]
perÀkende: (F.) Dağınıklık, darmadağın, ayrışmış, teklik ifade eden.
Bundan ãoñra arúuru çekdügüm òaùlar perÀkende yollardur ki her birinüñ (9)
başında şeyùÀn oturmışdur, geleni kendü yolına daèvet úılur ki berü gel ki
Óaú yol budur. [E.C/16 b]
perde: (F.) Örtü, engel, perde.
Úaçan bir kimse perde içinde kendüyi (15) gizlese görünmese “lÀh fülan”
dirler. [E.C/8 b]
265
perdele-: (F.) Gizlemek, engellemek.
Yaènì fülan kendüyi perdeledi, görünmez. [E.C/8 b]
perverde: (F.) Beslenmiş, terbiye edilip yetiştirilmiş, büyütülmüş.
CevÀb eyle girü (7) bu faúìr virür ki Allahu èalemdür ammÀ vech-i muùÀbaúat
budur kim çün Allah TeèÀlÀ evvelÀ kendüye şükre tenbìh (8) úıldı ve
kendünüñ ãıfatı rubÿbiyyetin beyÀn úıldı ki cemìè-i èÀlem anuñ perverdesidür,
mürebbiéi Óaú olmışdur. [E.C/15 a]
perverdiàar: (F.) Bütün yaratılmışları besleyen ve yetiştiren (Allah)
Pes vucÿd üzre “ Elóamdüli’l-lahi rabbi’l-èÀlemìn” maènìsi dimek olur kim
óamd ü åenÀ ve şükr-i lÀyuóãÀ (7) ol Allah’a kim cemìè-i èÀlemüñ
perverdiàarıdur. [E.C/13 a]
Pes: (F.) Öyle ise, o halde, bundan dolayı; nihayet, sonra, o zaman. 2. Akabinde,
ardından da, hemen; derken.
Pes aña vÀcib oldı ki muèìn u muàìåden meded yardım dileyüp aña úarşu
òıõmet yirinde her vaút (19) óÀøır olup ùura, el baàlayup baş aşaàa úılup
gözleründen óasret yaşların aúıdup ol (20) pÀdişÀha teøarruè birle şükr ide.
[E.C/17 a]
Pes bu kez ol “ FÀtióÀ” baórine teveccüh úılalum ve ol yemm-i èaúìúa àavvÀã
olup ùalÀlum ve anuñ ãadeflerin daòı (24) dirüp alalum. [E.C/10 a]
puãu: Düşmana hücum etmek için saklanma, hücum için saklanılıp beklenilen yer.
Egerçi bir úaç nesne daòı buña maúãÿd (21) úılduú çün istièÀõeyle besmele
òazìnelerinden dürler nisÀr úılduú ki anları dirşürüp göñül óoúúasında (22)
cemè idüp ãaúlayanlar iki cihÀnda àınÀ bulurlar ki aãlÀ iflÀs-ı óırmÀn, leşkeri
puãudan hücÿm itmez. [E.C/10 a]
pul: (F.) Eskiden kullanılan akçenin üçte biri değerinde para.
ÓÀl budur kim kendünüñ ortada bir pulı yoú, biregü èaùÀsıyla kendüyi öger,
(14) bu òoõ eblehlikdür. [E.C/11 b]

266
put: (F.) Put, tapınacak nesne, üstün güçlere ve etkilere sahip olduğuna inanılan canlı
veya cansız nesne. 2. Allah’tan gayri tapılan her şey.
AmmÀ NaãÀrÀ ol ùarìú-ı İslÀmı terk idüp (22) çün putı maèbud idenler, ùarìú-ı
Óaú’úı yavı úılup azıtdılar, kendüler gümrÀh oldılar. [E.C/18 b]

R
raàbet: (A.) İtibar, yönelme, beğenilme.
Ve saña muòÀlefet olacaú işleri ve sözleri işlemege ve söylemege raàbet
itmeye (23) ve mevtümizi daòı ol ùarìú-ı Óaú üzre ola. [E.C/16 b]
rÀciè: (A.) Geri dünen; ilgisi olan (rÀcièol-: Geri dönmek, ilgili olmak.)
SafÀları mükedder olup ol leõõetleri yemm-i úÀtile rÀciè ola. [E.C/3 b]
Bunuñla kim bilesin senüñ aãluñ ne-y-ise anlaruñ daòı ol ve anlaruñ (4)
èÀúıbeti neye rÀciè olursa ki ùaş ùopraú ire sende cìfe ola sen daòı eyle
olusarsın. [E.C/4 a]
raèfet: (A.) Acıma, esirgeme, lütuf ve merhamet. (óilm: (A.) İnsanın tabiatında olan
yumuşaklık, yumuşak başlılık.)
Pes (18) úaçan kim bir müémin bu Àyeti oúusa bu küllinüñ naãìbin kendüye
ùaleb úılmış olur ki èÀrifüñ maèrifeti (19) ve evliyÀnuñ ãıdúı ve rıøÀsı ve
ebrÀrlarınuñ óilmi ve raèfeti ve mürìdlerüñ èibÀdetindeki leõõet (20) ü ãafÀsı
ve ãÀliólerüñ hidÀyet üzre istiúÀmeti hep aña óÀãıl ola, tÀ ki bu külli aña cemè
(21) olmaàla óaøretde maúÀm-ı úurbe vÀãıl olup muúarrebler ola. [E.C/18 a]
raóìm: (A.) Çok merhamet sahibi, esirgeyen, acıyan (Allah).
Pes külli maúãÿdı óÀãıl úılmaú aña müyesser olmazdı illÀ girü ol raóìm
pÀdişÀhuñ yardımıyla. [E.C/17 a]
raómÀn: (a.i.) dünyâda her canlıya, mü'min, kâfir ayırdetmeksizin herkese merhamet
eden Allah [Allah adlarındandır].

267
Zìre ol raómÀndur, ol ki evvelÀ úullarını esirgeyüp vÀr kıldı ikinci bulara
hidÀyet (15) virüp ìmÀn èaùÀ úıldı ve esbÀb-ı saèÀdeti anlara beyÀn úıldı ve
üçünci Àòiretde dÀr-ı selÀmetde saèÀdetle (16) úarÀr ùutdurısar. [E.C/9 a]
raómet: (a.i.) 1. acıma, esirgeme, koruma, yarlıgama
Allah TeèÀlÀ mü’min úullarını esirgeyüp Àhiretde raómet idicidür ve dünyede
daòı günÀhlarını setr (22) idüp kimden dilerse èafv idicekdür. [E.C/9 a]
AmmÀ maènì yöninden (7) èÀmdur ki kime dilerse raómet úılur dünyede.
[E.C/14 a]
rÀzı: rıza göstermek, memnın olmak, hoşnut olmak.
Kendü (9) ne úadar rÀzı daòı olursa velì şol iş kim anda murÀd rıøÀ-yı óaú
olmaya eger ol çoú namazlar ve çoú (10) õikirler daòı olursa ol emr-i èaôìm
olmaz, úadri óürmeti mürtefiè olur aãlÀ fÀyidesi olmaz. [E.C/6 a]
rÀzıú: (A.) Rızık veren (Allah).
Ve baèøılar didiler kim “ Rabbi’l-èÀlemìn” maènìsi dimek olur kim cemìè-i
òalúuñ (7) òÀliúi ve rÀzıúı ve besleyicisi oldur ki buları óÀlden óÀle döndürür.
[E.C/12 b]
recÀ: (A.) ümit, umma
İmÀm-ı èAntÀkì (ró) eydür; “Úaçan şeyùÀn bir (21) kimsenüñ úalbini òavf-ıla
recÀdan óÀlì ve boş görse. [E.C/2 a]
refìk: (A.) Arkadaş, yoldaş 2. Bolluk.
Nitekim Resÿl buyurdı “ İnne’l-lahe (21) refìúün yuóibbu’r-rıfúa” refìk diyü
yumuşaúlıàa ve iriligi terk itmege dirler. [E.C/13 b]
Dilerüz Allah’dan ki cemìè-i müémin úullarına (23) tevfìú muúÀrin úıla ve
hem bize daòı naôar-ı èinÀyet refìú úıla ki ol èadÿdan necÀt bulup selÀmet
olavuz. [E.C/5 b]
reh-i aúl: Akıl yolu, akla uygun.

268
CevÀb budur ki ol èamelden ãoñra (2) muèÀvenet ùaleb itmek ol fièl-içün
degül belki anuñ åebÀtı üzre ùalebdür ki şeyùÀn anı èucbe ve riyÀya bıraúmaya
(3) ve èamelini ibùÀl úılmaya yÀòuõ aña bir fütÿr ve kÀhellıú óÀãıl itmekle ol
èamelden anı menè itmeye, olınca (4) ol èamel-i òayr ola reh-i aúla yemm-i
åÀbit ola, Óaú TeèÀlÀ muèÀvenetiyle. [E.C/16 a]
remz-i tenbìh: (A.) Öğretmek için işaret etmek, açıklamak, göstermek.
Pes bu aóvÀllere remz-i tenbìh idüp (21) “mÀliki yevmi’d-dìn” àayrını õikr
itmedi. [E.C/15 a]
renc: Sıkıntı
“ Bismi’l-lah” dimek dükeli rence şifÀdur. [E.C/9 b]
Sÿre-i FÀtióa dükeli rence şifÀdur [E.C/10 b]
revÀ: Layık
Pes bir àayrından erişen èaùÀyla kendüyi medó itmek nite revÀ (11) ola.
[E.C/11 b]
rıøÀ: Razı olma, hoşnut olma.
Hiçbir kimse rıøÀsın Allah TeèÀlÀ rıøÀsına bile şerìk úılmaya. [E.C/4 b]
rızú: Nimet, yiyecek içecek, maişet.
“Erraóìm” maènìsi dimek olur kim “ O Allah esirgeyicidür, cemìè úullarını
dünyede rızú (8) virmekde, ne muttaúìlerüñ rızúın arturur taúvÀsından ötrü,
ne fÀcirlerün ve ne fÀsıúlaruñ rıøklarını (9) ekser küfründen ve fısúdan ötrü”.
[E.C/9 a]
İlahì sen cihet-i dünyÀda raómÀnsın ki raómetüñ èÀmdur müémine, kÀfire rızú
virmekde. [E.C/13 b]
rızú-ı muúadder: Allah tarafından ezelde belirlenmiş olan rızık.
Yaènì bu úullar arasında esbÀb-ı (5) maèìşetlerin ki èilm ve mÀl ve cÀh ve
òüsn-i aòlÀúdur; biz úısmet eyledük şunuñ üzerine ki èilm-i sÀbıúda (6)

269
muúadder úılup ne saèy ile artar ne terk itmekle naúã olur şol ki rızú-ı
muúadderdür. [E.C/4 b]
ribÀ: (A.) Faiz.
Nitekim “KitÀb-ı Muóìù”de ve “Tetmiyetü’l-FetÀdì”de getürmişdür her (13)
kimse kim úumar yÀ nerdu oynamaàa yÀ şaùranç oynamaàÀ el uzada ve
“Bismi’l-lah” diye yÀ òamr içmege yÀ zìnaya (14) yÀ ribÀya yÀ óarÀm ùaèÀm
yimege el ãunsa “Bismi’l-lah” dise yÀòuõ bir kimse tekellüf vaútinde girüñ,
(15) çıúuñ, oturuñ, ùuruñ diyicek yerlerde “Bismi’l-lah” dise èulemÀ’i fetva
úatında bu küllisinde kÀfir (16) olur, èavratı ùalaú olur. [E.C/6 b]
risÀlet: (A.) Peygamberlik.
Allah TeèÀlÀ ol şeyùÀnı (15) benden menè eyledi ve daòı ol óaøret-i risÀlet
buyurdu kim “ èaleyküm biél-istièÀõeti èinde külli (16) maèãiyetin veét-
tesmitehÿ èinde külli ùÀèatin ”. [E.C/2 a]
Ve daòı DÀvud’la SüleymÀn PeyàÀmbere (èaleyhime’s-selÀm) çün òilÀfet (3)
hem risÀlet virildi. [E.C/12 a]
rişvet: (A.) Rüşvet.
Ol günde mÀlik-i muùlaú (15) ve óÀkim-i óaúìúì benem ki anda óayf u ôulm
olmaz rişvet-ile kimse úurtılmaz. [E.C/15 a]
riúúat: (A.) 1. rakiklik, yufkalık, incelik. 2. Merhamet, acıma
Riúúat aña dirler ki bir kişi bir øaèìfi ve muótÀcı göricek göñlinden aña bir
şefúat úopup esirgeye, yüregi (18) acı gele. [E.C/13 b]
rivÀyet: (A.) Haber, nakletme; nakil, rivayet.
AmmÀ ëaóóÀk’den böyle rivÀyet úılındı kim ol eyitdi; “Allah’a “İlÀh” dirler,
andan (10) ötrüdür ki úaçan òalúuñ óÀceti olsa anuñ úapusında müteóayyir
olup cümle aña teøarruè úılurlar ol şiddetlerini (11) defè itmekçün. [E.C/8 b]
riyÀ: (A.) Gösteriş

270
Ve bundan ãoñra ol èamelde riyÀ itmek yaènì (9) òalúuñ medói ve èizzetin
ùaleb úılmaàıçun èamel úılmaàı terk idesin. [E.C/4 b]
riyÀøat: (a.i.) nefsi kırma, dünyâ lezzetlerinden ve rahatından sakınma, perhizle,
kanaatle yaşama.

Bu “ãırÀùa(22)’l-leõìne enèamte èaleyhim” maènisì dimek olur kim “ İy bizüm


Rabbimüz bize şol kimseler ùarìúin delÀlet (23) úılıvir kim sen anlara “inèÀm”
idüp bu yoluñ mehlekelerini ve şeyùÀnuñ óiylelerin ve nefsüñ (24)
òıyÀnetlerin bildürdüñ kim anlar riyÀøatla yoluña sülÿk itdiler, senüñ úurbuña
ulaşdılar. [E.C/18 a]
rubÿbiyyet: (A.) İlahlık, Tanrılık.
CevÀb budur kim dünyede kimseler oldı ki anuñla mülkinde münÀzaèÀ úılup
rubÿbiyyet daèvìsin (23) úıldılar; Nemrud, Firèavn gibi, ve daòı bulardan
àayrı. [E.C/14 b]
Ve daòı Óaú TeèÀlÀ úullarına rubÿbiyyet ãıfatın beyÀn úılduúdan (10) soñra
ãıfat-ı raómetin èarø úılub buyurdı ki “ E’r-raómÀni’r-raóìm”. [E.C/13 b]
rucÿè: Geri dönme, terk etme.
AmmÀ (3) raóìmdür şol kimselere kim şirkden rucÿè idüp islÀma gele daòı
èamel-i ãÀlió işleye. [E.C/9 b]
ruóÀnì: Ruhtan meydana gelmiş
EnvÀè-ı nièam-ıla yirleri terbiyet úılur, ôÀhir nièmetler-ile ve bÀùın (8)
nièmetler-ile, baèøısı anlaruñ àıdÀ-yı ruóÀnìdür; õikr, tesbìó eyitmek ve
Kur’Àn oúumaú gibi. [E.C/13 a]
rÿó: (A.) Ruh
Andan rÿó virüp dünyÀya getürür tÀ ölünce (10) girü oları óÀlden óÀle tebdìl
taàyìr ider. [E.C/12 b]
rÿşenlıà: (F.) Aydınlık, parlaklık.

271
Yaènì şükür ol Allah’a ki gökleri ve yirleri yaratdı ve daòı gündüz (14)
rÿşenlıàıyla gice garañulıàın yaratdı, bulara şükür iderüz. [E.C/12 a]

S
saç-: Saçmak, dağıtmak.
Çün faøìletinden bu baórüñ saña bir úaùre saçduú, sen anı alup kendüñe
àanìmet gör, (7) tÀ ki àınÀ-yı ebedì saña óÀãıl ola. [E.C/11 a]
saèÀdet: (A.) Mutluluk, huzur.
İblis-i belèum ve berãìãÀ (24) gibi ùÀèatları hebÀ olup neèÿõubi’l-lah ìmÀnsız
giderler ve niçelere Àòir saèÀdet sebúat ider. [E.C/3 b]
sÀèat: (A.) Saat, zaman.
Her vaút her sÀèat aña murÀúıb olasın. [E.C/3 a]
saèy: (A.) Gayret, çabalama.
AmmÀ şecÀèat idüp cidd-ile cehd idüp bu on úapuyı yapmaà-ıçun saèy
iderseñ ümìõdür ki (8) Óaú TeèÀlÀ saña ol şeyùÀnuñ gizlü úapuların daòı
baàlayuvire. [E.C/3 a]
Ve bundan ãoñra buòl u imsÀk úapusını yapmaàa saèy idesin. [E.C/4 b]
safÀ: (A.) Mutluluk, huzur.
SafÀları mükedder olup ol leõõetleri yemm-i úÀtile rÀciè ola. [E.C/3 b]
salÀó: (a.i.) 1. düzelme, iyileşme, iyilik. 2. rahatlık, barış. 3. dîne olan bağlılık.

Ve ger èÀdetì işlerden olursa bereket ziyÀde olup (4) salÀó üzre ola, vÀcibdür
ki eydesin Bismiél-lÀhiér-raómÀniér-raóìm. [E.C/6 a]
saòì: (a.s.) cömert, eliaçık
Daòı yürüdügi yirde söyler ki bencileyin cömerd saòì kim ola kim fuúarÀya
biñ aúça (13) üleşdüre? [E.C/11 b]
sÀúí: (A.) su veren, su dağıtan.

272
Nitekim Óaú TeèÀlÀ (4) Yusuf úaøıyyesinde Yusuf’dan òaber virdi ki Yusuf
sÀúíye didi ki “ İrciè ilÀ Rabbike”. [E.C/12 b]
ãaúın-: 1. Sakınmak, korunmak, olabileceği düşünülülen kötülüklere karşı önlem
almak. 2. Esirgemek. 3. Uzaklaşmak
Yaèni ‘YÀ Muóammed úaçan ÚuréÀn (5) oúumaú dileseñ ãaúınàıl ol şeyùÀn-ı
melèundan ki laènet ùaşıyla úovulup merdÿd òaãret olmışdur. [E.C/1 b]
ãaúla-: 1. Muhafaza etmek, esirgemek, korumak. 2. Gözeltmek
(12) Ve her aèøÀsını daòı aña muòÀlefet úılmaúdan ãaúlayup èibadete ãarf
eyleye. [E.C/15 a]

ãalÀó (A.): Doğruluk, iyilik, düzgünlük


Pes göñli (3) bunuñ gibi olmış kişi daòı naãióatla àÀlib budur kim ãalÀóa
gelmekden ümìõ úalmaz meger ki kendü ve neslinden (4) bir kimse úopa,
ãalÀó üzre zamÀn-ıla anuñ yirine ùura. [E.C/2 b]
ãarf (A.): Söylenmek, harcama, masraf, gider. (ãarf it-: Harcamak, kullanmak. ãarf
eyle-: Masraf etmek )
Pes bu ùaósìs nedür ki àaêab Yehÿdì’ye ãarf olına ve êÀlÀlet NaãrÀnì’ye ãarf
(8) oluna. [E.C/18 b]
ãayd (A.): Avlama, avlanma
AmmÀ ol ki farødur (12) õebìhayla ãayd vaútındadur. [E.C/6 a]
Eger eydürseñ ki ben øaèìfem anuñ gibi ulu düşmÀna muúÀvemet idemezem
(8) ne úadar kim cehd iderem kendümi anuñ dÀmına bıraúmıyam, ol beni girü
bir vech-ile óìlesi dÀmına bıraàup ãayd ider ki (9) úurtulmaàa imkÀn
bulımazam. [E.C/5 b]
Ol ãayd kim aña oúı “Bismi’l-lah” diyüp (16) atmayalar yÀòuõ kelbi
“Bismi’l-lah” diyüp ãalıvirmeyeler, yÀòuõ ùoàanı Allah adıyla ãalmayalar,

273
varup (17) ùutup öldürdügi ya oú ùokunup öldürdügi murdÀr olur, yimek
olmaz. [E.C/6 a]

åebÀt (A.): Yerinde durma, kımıldamama. 2. Bir iş veya hal üzere karar kılmak.
Anlaruñçün fièl-i òayrÀta bile muèÀvenet ùaleb idüp hidÀyet üzre (16) åebÀt
dilemiş ola. [E.C/17 b]

åelcì: Muhammed bin Şüca Ebu Abdullahu’s-Selci. Irak’ta fıkıh ve hadiste


meşhurdur. Fıkha dair eserleri vardır. 880 yılında vefat etmiştir
İmÀm-ı (2) Faúìh daòı buyurdı ki “ Ben atamdan işitdüm óikÀyet úılurdı
Muóammed bin ŞücÀè’dan ki åelcìdür ol eydürdi (3) “ DÀyim “mÀlik” “elif”le
oúurdum ehl-i luàatdan baèøısı baña didi kim “elif”siz “melik” oúumaú
yegrekdür “Allah” vaãfında (4) mübÀlaàa úılmÀà-ıçün ben daòı anuñ söziyle
Óamza úırÀèatın ùutup “elif”i terk eyledüm, “melik” oúudum. [E.C/14 b]
åenÀ (A.): Methetme, öğme
(6) Pes vucÿd üzre “ Elóamdüli’l-lahi rabbi’l-èÀlemìn” maènìsi dimek olur
kim óamd ü åenÀ ve şükr-i lÀyuóãÀ (7) ol Allah’a kim cemìè-i èÀlemüñ
perverdiàarıdur. [E.C/13 a]
åevÀb (A.): Hayır, hayırlı iş, hayırlı bir işe karşı Allah tarafından verilen mükâfat
Dilerseñ ki ol işüñ ebter úalmayup kemÀle ire (3) veger èibÀdetì işlerden
olursa åevÀb ziyÀde ola. [E.C/6 a]
ãıàın-: Ol ãabr idüp úatlandı, hiç (11) úayurmadı ol Allah’a ãıàındı. [E.C/8 a]
Eger hevÀ-yı nefse uyup söylemiş ve işlemiş (22) olursañuz ol óaliñüzden
girü dönüp baña ãıàınuñ ki baña yalvarup duèÀ úılanlara ben mucìbem, (23)
dileklerin icÀbet úılup girü èafv iderim. [E.C/9 b]

274
ãıdú (A.):Doğruluk, gerçeklik, hakikat
Ve ãıdú u yaúìn kemerin (12) muókem úuşanup iòlÀã etegin beline ãoúdı,
iledem olup ùarìú-i Óaú’úa úadem baãdı. [E.C/17 a]
ãıfat (A.): Özellik, nitelik, vasıf, hal, keyfiyet
ZìrÀ bu ãıfat andan àayrıda mevcÿd degüldür. [E.C/9 a]
ãırÀù-ı müstaúìm: (A.) Doğru yol, Hak yol.
CevÀb budur ki ãırÀù-ı müstaúìm aña dirler kim ãÀóibini maúãÿda (3) irüşdüre.
[E.C/16 b]
ãÿret (A.): 1. biçim, görünüş, kılık. 2. tarz, yol, gidiş. 3. çâre
Kimine mÀl virdi èilm ü cÀh ve óüsn-i aòlÀk ve óüsn-i ãÿret virmedi. [E.C/4 a]
Biri “èilm”dür ve biri “cÀh u manãıb”dur ve biri “hüsn-i aòlÀú”dur ve biri
“hüsn-i (14) òulk”dur ki ãÿreti ve bedeni görklü, yirlü yirince yaradıla, naús u
èayb ola. [E.C/4 a]

ãaàınca: Sayısınca
Ol azlıú ãaàıncalar (15) buları aldayup àÀfil eylesün. [E.C/3 b]
ãÀàışluca: Sayılı miktar. ( saàış: Sayı; saàışla-: Saymak, hesap etmek)
Yaènì YÀ Muóammed úo bu dünyÀ tenaèèumına rÀøı olup tenaèèum-ı bÀúìyi
terk (14) idenler ki bir ãÀàışluca azacuú günlerde yiyüp içüp tenaèèum
úılsunlar. [E.C/3 b]
åÀbit (A.): İspat edilmiş, anlaşılmış.
åÀbit it-: İspatlamak
Pes maènìsi böyle dimek olur kim bizi delÀlet úılàıl şol (5) esbÀblara kim
göñülde anuñla muókem åÀbit olur. [E.C/16 b]
ãabr (A.): Tahammül, katlanma, sabır
Ol ãabr idüp úatlandı, hiç (11) úayurmadı ol Allah’a ãıàındı. [E.C/8 a]
ãaç-: 1. Dökmek, üzerine dökmek. 2. Yaymak

275
Ol ùÀlibler üzre neår idüp ãaçÀlum tÀ ki (25) envÀè-ı cevÀhirden daòı naãìbdÀr
olalar. [E.C/10 a]
ãadaúa (A.): Bağış, sadaka
Ve cemìè-i mÀlını ãadaúa eyledi, yalın ayaú çıúup Mekke yolına sefer (11)
úıldı, varup Kaèbe óareminde mücÀvir olup èibÀdete meşàÿl oldı. [E.C/7 b]
ãadef (A.): Sedef, inci kabuğu
(23) Pes bu kez ol “ FÀtióÀ” baórine teveccüh úılalum ve ol yemm-i èaúìúa
àavvÀã olup ùalÀlum ve anuñ ãadeflerin daòı (24) dirüp alalum. [E.C/10 a]
ãÀóib: 1. Herhangi bir niteliği taşıyan, bir vasfı olan, ehil 2.sahibi olan, mülkiyeti
olan. Sahip, iye
Ol bunuñ ãÀóibidür. [E.C/14 a]
ãaóìh(A.): Doğru, iyi, güzel
Ol èibÀdetlerümüz ãaóìh olup úabÿliyyete lÀyıú olmaàa yardum senden
dilerüz. [E.C/15 b]
ãÀdıú: (A.) Bağlı, sözünde duran, tutarlı.
èArifler daòı anlardur kim Allah ile külli (11) muèÀmelesinde ãÀdıú ola.
[E.C/9 b]
ãÀlió (A.): Dinin emirlerine uyan, doğru, dürüst, inançlı
Ve senüñ yoluñda şehìd olmış úullaruñdur ve ãÀlió úullaruñdur. [E.C/18 a]
ãanduú: Sandık
Bişir (3) didi kim “ Va’l-lah şundan artuú nesne bilmezem; Yolda giderken
ùopraú içinde bir pÀre úaàıd buldum getürdüm, (4) gördüm anda “Bismi’l-
lah” yazılmış, tozını ãaúalumla sildüm, misk èanber ãatun alup anı
úoúuladum, (5) bir pÀre óarìre ãarup ãanduú içine úodum”. [E.C/7 b]

ãafÀ (A.): Gönül rahatlığı, huzur, kedersizlik, zevk

276
Pes bu Àyetden daòı mütenebbih ola ki bu dünyÀ hayÀtınuñ (24) èÀúıbet ãafÀsı
mükedder olacaà-ımış, elden fevt olup gidisermiş ki girü gelmegi mümkün
degül. [E.C/3 a]
sebúat: (a.i.) geçme, ilerleme.
İblis-i belèum ve berãìãÀ (24) gibi ùÀèatları hebÀ olup neèÿõubi’l-lah ìmÀnsız
giderler ve niçelere Àòir saèÀdet sebúat ider. [E.C/3 b]
ZìrÀ nicelere Àòir şekÀvet sebúat ider. [E.C/3 b]
segird-: üşüşmek.
Diye ki “ E’r-raómÀni’r-raóìm” ve ol úıyÀmet güninüñ èaúÀbelerin ve
úorúuların göñline (22) bıraàa ve kendünüñ ol çoú muòÀlefetleri segirdüp
anuñla müsteóaú olduàın òaùırına bıraàa, (23) utana ve kendünüñ èaczin ve
øaèfın ôuhÿra getürüp ol melikü’l-mülki medó idüp diye “MÀliki (24)
yevmi’d-dìn”. [E.C/17 a]
selÀmet: (A.) Kurtyluş, huzura erme.
İótiyÀùdan selÀmet olup òilÀfdan úurtulalar. [E.C/6 a]
Eyle olıcaú ol laèìn-i şeyùÀnuñ göñle girecek yolı (6) baàlanur ve vesÀvis-i
şeyùÀndan selÀmet olur, ùÀèat èibÀdet yolları aña açılur, Allah’a ulaşmaúlıú (7)
esbÀbı aña teysìr olunur. [E.C/5 b]
seleb: (a.i.c. eslâb) 1. birinden kapılıp alınan şey. 2. soyularak birinden alınan şey
Belki úorúu var; bu sebebden òatmi yavuz olup ìmÀnı seleb olunup ùamuda
ebed (12) úalması ola. [E.C/3 b]
sened: 1. dayanılacak şey. 2. belgit. 3. tapu. 4. kuvvetli delil olabilecek söz.
İmÀm Ebÿ’l-Leyå müselsel senedle İbn-i èAbbas’dan rivÀyet úılur [E.C/11 a]
senüñ: Senin
EvvelÀ senüñ vücÿduñı var úılan Allah ol. [E.C/3 b]
seòÀ: cömertlik, el açıklığı

277
Kendüñe cÿd u seòÀ úapusın açasın (23) ki ol imsÀk ãÀóibini Àòiretde dürlü
belÀlara ve èaôìm èaúıbetlere uàradır. [E.C/4 b]
seròïş: (F.) Sarhoş
Nitekim óikÀyetde gelür Bişr-i ÓÀfì’nüñ hem evvelÀ àafletden uyanup tevbe
úılmaàına (22) bu tesmiyeye taèôìm úılmaú sebeb oldı ki bir gün seròïş
giderken yol üzerinde ùopraú içinde bir pÀre (23) kÀàıt buldı, ãundı, götürdi.
[E.C/7 a]
setr: Örtme, kapatma, görmezden gelme, gizleme.
Allah TeèÀlÀ mü’min úullarını esirgeyüp Àhiretde raómet idicidür ve dünyede
daòı günÀhlarını setr (22) idüp kimden dilerse èafv idicekdür. [E.C/9 a]
Her kimse dilerse kim heybetlü ola ve úadri yüce (24) ola, ve Óaú TeèÀlÀ
anuñ èayblarun setr ide ve zamÀn vÀúıèaları irişüp anuñ óÀlini taàyìr itmeye
(25) dÀyim tevfìú içinde ola ve feraó-ı úalb óÀãıl ide, dükeli şerlerün
úorkusından emìn ola. [E.C/10 b]
sev-: Sevmek, razı olmak.
Yaènì Allah TeèÀlÀ iòlÀãla tevbe úılanları sever ve daòı ol üç (14) óarf ki “bi”
ve “sin” ve “mìm”dür, cemè olup “Bismi” oldı. [E.C/9 b]
sevgilü: Sevgili, değerli
Allah úatında cemÀèat sevgilü oldıàıçün emr (18) itdi ki yiryüzinde
mescidleri bünyÀd úıldılar, bu cemÀèat faøiletinüñ taóúìúì maóallinde õikr
olına inşÀé (19) Allah. [E.C/16 a]
sevin-: Hoşnut olmak, sevinmek.
Yaènì içinde Allah’uñ èiúÀbı ve èaõÀbı (22) úorúusı olmasa ve maèfireti
umusı olmasa ve Àòiret ve ölüm fikrlerinden ve baúduàı nesnelerden (23)
èibret almaúdan ve göñlini anuñ òarÀb u boş görse feraó bolup sevinür. [E.C/2
a]
seyr: Seyretmek, görmek.

278
Anlardan öte Óaú TeèÀlÀ bir aú yir yaratmışdur ki ol yirüñ (6) inini seyr
itmege güneş úırú günde devr ider. [E.C/13 b]
seyyid: Efendi, büyük.
Pes bunda daòı dimek olur kim şükür ol èÀlemlerüñ seyyidine ki cemìè-i
yiryüzinde (6) deprenen canavarlaruñ Rabbidür. [E.C/12 b]

Yaènì dön (5) ol seyyidüñe var. [E.C/12 b]


sın-: sanmak.
Kendüye virileni az ãayup ayruàa virileni çoú sınup óased (2) idüp
ùarlıàanduàı yÀ Tañrınuñ úassÀmluàına rÀøí olmamaúdur yÀòuõ ol lÀyıú görüp
èaùÀ (3) úılduàı úulınun òor görmekdür. [E.C/4 b]
sıtma: Sıtma, titreme
Ol Allah’uñ faølı (19) birle ve daòı bu ad óÀãiyyeti budur kim her kim bu adı
òalvetde iètikÀf idüp çok õikr itse gerekdür kim (20) èÀlem içinde anuñ
tasarrufı ola, hiçbir buyrugı girü èÀlem içinde defè olunmaya ve daòı balàamı
àÀlib (21) olup sıtma düşmüş kişi iş bu resm-i murabbaè yazup bilesinde
götürse ol sıtmasından şifÀ (22) bula. [E.C/8 a]
soñ: son
Pes èaúlı olan gerekdür kim (22) her işi işlemedin her sözi söylemedin, anuñ
soñına naôar idüp aããısın ziyÀnın fikr ide, (23) andan işleye ve söyleye tÀ ki
kendü iki cihÀnda selÀmet ola. [E.C/5 a]
suéÀl: sorgu.
Yaènì her kimse kim Allah’uñ dìõÀrın (19) müşÀhede úılmaàı umar yÀòuõ
anuñ òazretine mülÀúì olup suéÀl ve óesÀbdan úorúar, gerekdür aña kim
èamel-i (20) ãÀliha meşàÿl ola. [E.C/4 b]

279
Zìre bundan bir suèÀl daòı lÀzım gelür (19) ki diyeler “çün “Rabb” “RezzÀú”
maènasına oldı, niçün “Elóamdüli’l-lahi rÀzıúi’l-èÀlemìne” dimedi? [E.C/12
b]
süd: Süt
ZìrÀ süd (2) emer oàlan úurãaàı dÀne birince ùÀúat getüremez, yarılur helÀk
olur. [E.C/18 a]
sülÿk: (a.i. silk'den) 1. bir yola girme, bir yol tutma. 2. husûsî bir sınıfa, bir grupa
katılma. 3. bir tarikata intisâbetme.

“ Bu “ãırÀùa(22)’l-leõìne enèamte èaleyhim” maènisì dimek olur kim “ İy


bizüm Rabbimüz bize şol kimseler ùarìúin delÀlet (23) úılıvir kim sen anlara
“inèÀm” idüp bu yoluñ mehlekelerini ve şeyùÀnuñ óiylelerin ve nefsüñ (24)
òıyÀnetlerin bildürdüñ kim anlar riyÀøatla yoluña sülÿk itdiler, senüñ úurbuña
ulaşdılar. [E.C/18 a]
Evvel bir maènì “ihdina’ã-ãırÀùa’l-müsteúìme” Àyetinde budur dimek olur “ İy
bizüm Rabbümüz bizi delÀlet (4) úılàıl ol ùarìú-i maèrifete kim aña sülÿk
itmekle senüñle bizüm aramızdan yÀdlıú ve muòÀlefet getürile, maèrifet-i (5)
muvÀfaúat óÀãıl ola. [E.C/17 a]
sünnet-i müéekked:
Namazı cemÀèatla vaøè idüp sünnet-i müéekked (17) úıldı, tÀ ki yalıñuz başlu
başına èibÀdet itmeyeler. [E.C/16 a]
süñüg: Kemik
Ol etüñ baèøısın süñüge ve baèøısın (9) deriye döndürür. [E.C/12 b]
süñül-: Sürülmek, itilmek, kürünmek.
Ne òayr ola şu rÀóatdan ve nièmetden ki dÀyim olmaya ve soñında dökülmesi
ve oda süñülmesi ola. [E.C/3 b]
sürÿr: (a.i.) sevinç.

280
Üçünci maènì bu Àyetde åÀbit oldur kim “İy bizüm Rabbimüz senüñle (20)
üns ùutmaú ùarìúını bize delÀlet úılıvir kim senüñ úurbüñde åÀbit olup feraó ve
sürÿr (21) óÀãıl idevüz. [E.C/17 b]
süst: (f.s.) 1. gevşek, sölpük, mec. tenbel. 2. mânâsız, değersiz [kelime].
Ol úullarını èibÀdetden (4) menè idüp yÀ øaèìf-i süst úılan şeyùÀnuñ
iàvÀlarından ãaúlayadı. [E.C/15 b]
sÿre: (A.) Sure
“ Bedurusti Óaú TeèÀlÀ’nuñ kitÀbunda bir sÿre var ki hiç anuñ gibi sÿre Óaú
bir resÿline (7) indürmedi. [E.C/10 b]
şehr: Şehir
Pes bu göñül bu ten ü cÀn mülkinde (10) bir şehr gibidür ki yigirmi úapusı
var. [E.C/2 b]
şeyùÀn: Şeytan
Göñül şehri selÀmet úalup manôar-ı (21) raómÀn ola, naôar-ı şeyùÀn andan
úatè ola. [E.C/2 b]
şifÀ: Şifa, iyileşme, yarama.
Úaçan kim bir ôaómete yÀòuõ bir rence giriftÀr olsañ saña lÀzım olsun ki ol
bünyÀdı (4) saña şifÀ idinesin. [E.C/10 a]
şol: Şu ol (İşaret zamiri)

Ve daòı saña (19) èibÀdet iderüz, şol kimseler èibÀdeti gibi ki saña èibÀdet
úılduúları senüñ tevfìküñledür, daòı (20) ÀsÀn úılmaàuñladur. [E.C/15 b]
Yaènì “ İy bizüm Rabbimüz şol kimseler [E.C/18 a]
şuèab: Şubeler, bölümler.
Egerçi ferèi (13) ve şuèabı çokdur. [E.C/4 a]
şuèle-i nÿr-ı ìmÀn: iman nuru.

281
Ve raómÀn naôarı (16) andan úatè olur, şuèle-i nÿr-ı ìmÀn aña ùoúınmaúdan
ümìõ kesilür. [E.C/2 b]
şurÿè: Niyet etmek, yönelmek.
AmmÀ ol ki (19) sünnetdür, abdeste şurÿè itdügi vaút tesmiye úılmaúdur.
[E.C/6 a]
Ve ger suèÀl idüp dirlerse ki bu yardım (25) ve muèÀvenet dilemek işe henüz
şurÿè itmezden öñ gerekidi ki ol yardımla işleneydi ve bu işden [E.C/15 b]
şükür: Şükür, hamd.
ZìrÀ çün cemìè nièmetlerüñ (10) óuãÿli andandur ve cemìè-i şükür daòı aña
gerekdür. [E.C/11 a]

T
taãarruf: (A.) 1. sâhibolma. 2. idare ile kullanma, tutum,
ZìrÀ “mülk” olan nesnede óükm ve taãarruf daòı bulunur. [E.C/14 a]
taãarruf-ı melik: (A.) Mülk sahibinin kullanımında, iradesinde olmak.
AmmÀ óükm olınan yerde lÀzım olmaz ki (24) taãarruf-ı melik daòı ola.
[E.C/14 a]
taàyìr: (A.) Başkalaştırma; değiştirme; bozma
Andan rÿó virüp dünyÀya getürür tÀ ölünce (10) girü oları óÀlden óÀle tebdìl
taàyìr ider. [E.C/12 b]
taèôìm: (A.) 1. büyükleme, ululama, büyük sayma. 2. saygı gösterme, ikram etme.
Ol èammusı anı işidüp didi ki “YÀ Bişir çün anuñ (6) adına sen taèôìm idüp
óürmet úılduñ ol daòı seni faøl idüp yarlıàadı, gerekdi ki adıñı daòı òalú (7)
içinde görklü úıla. [E.C/7 b]
taèyir: (A.) Kabahati yüze vurarak açıklama.
Zìre bu addan ayruú adlaruñ bir óarfi gidicek olursa ol (16) ad taèyir olur.
[E.C/7 b]
Maènìsi zail olur bu ad taèyìr olmaz. [E.C/7 b]
282
tafãìl: (A.) etrafıyla, etraflı olarak bildirme, uzun uzadıya anlatma, açıklama.

Ve mÀl u menÀãıb daòı buncılayın ve óüsn-i òulúla óüsn-i óalú daòı girü
böyle her birin tafãìl (24) kelÀmı taùvìl olur. [E.C/4 a]
taóãìã: (A.) Bir şeyi birine veya bir yere mahsus kılma, ayırma.
duèÀñuzı “èÀm” úıluñ òÀã olduàı (13) budur kim kendü evlÀdına ve úarÀbetine
bile taóãìã idüp cemè itmiş ola. [E.C/17 b]
taøarruè: (A.) Kendini alçaltarak yalvarma
ZìrÀ yuúaruda didüñ ki “el baàlayup meskenetle tevezÿèla taøarruè úıla”,
bunda taèôìm (8) nefs içün dirseñ ùaèôìmle meskenet òuõ bile cemè olur.
[E.C/17 b]
taót: (A.) Alt, emri altında olmak.
ZìrÀ sebeb mülzem-i müsebbebdür ve daòı èÀdetdür pÀdişÀhdan bir òalìfesine
(14) óüúm buyurulunsa ki işleye anuñ taótında dÀòil olanlara anı işlemek bile
lÀzım olur. [E.C/1 b]
taóúìk: (A.) 1. doğru olup olmadığını araştırma. 2. doğru olup olmadığını meydana
çıkarma. 3. s. doğru, gerçek.
Bunun aókÀmı aşaàa “Sÿre-i MÀéìde”de geliser, taóúìkì anda beyÀn oluna
İnşÀéallah TeèÀlÀ. [E.C/6 a]
Ve daòı “iyyÀke naèbudu ve iyyÀke nestaèìn” maènìsinde ehl-i taóúìú çoú
(15) söz dimişler ammÀ baèøısın õikr idüp tenbìh úılduú tÀ ki andan daòı
naôar úılanlar behre ve naãìb alÀlar. [E.C/15 b]
teenì: 1. yavaş gitme, yavaş hareket etme, yavaşlık; gecikme. 2. ilerisini düşünerek
acelesiz, dikkatli davranma
Teenì yaènì geñince ùutmaú her işi raómÀn ãıfatıdur. [E.C/5 a]
Ve bundan ãoñra cehd idüp işlerde iveceklik úapusın yapasın, kendüñe teennì
úapusın açasın (16) ki iveceklik şeyùÀn ãıfatıdur. [E.C/5 a]
283
teéòir: erteleme.
AmmÀ bu faúìr dÀèì eydür, Allahu aèlemdür, ammÀ iótimÀl (5) var ki kelÀmda
taúdìm-i teéòir ola bu sibÀú-ı naôm-ı kelÀmda çün evvelÀ. [E.C/16 a]
tefekkür: (A.) Düşünce, fikir etme.
ÚurèÀn oúusam araya girüp maènìsinde tefekkürümi menè ider. [E.C/2 a]
tefsìr: Kur’an-ı Kerim’in ayetlerini açıklama ve yorumlama ilmi.
Tefsìr dimişlerdür ki bu kelÀm taúdìm-i teèòìr var. [E.C/16 a]
tenaèèum: (A.) nîmet içinde, bolluk içinde bulunarak rahat etme.

Ve bundan soñra ol rÀhat ve tenaèèum úapusını yapmaàa cehd eylegil. [E.C/3


b]
tenbìh:
CevÀb eyle girü (7) bu faúìr virür ki Allahu èalemdür ammÀ vech-i muùÀbaúat
budur kim çün Allah TeèÀlÀ evvelÀ kendüye şükre tenbìh (8) úıldı ve
kendünüñ ãıfatı rubÿbiyyetin beyÀn úıldı ki cemìè-i èÀlem anuñ perverdesidür,
mürebbiéi Óaú olmışdur. [E.C/15 a]
terbiyet-i Óaú: Hakk’ın terbiye etmesi.
Ve terbiyet-i (11) Óaú külline bile vÀãıl olurdı. [E.C/15 a]
terbiyyet: besleyip büyütme, beslenip büyütülme, eğitme.

Bular daòı terbiyyet óaúú-ıla ôuhÿra geldi. [E.C/12 b]


tertìb: (A.) Düzenlenme
Óaú TeèÀlÀ bu üç adı bile cemè idüp “ Bismi’l-lahi’r-raómÀni’r-raóìm” tertìb
olundı. [E.C/6 b]
tesmiye (A.): (a.i. ism'den) 1. ad koyma, adlandırma, isim verme. 2. besmele çekme.
Nitekim óikÀyetde gelür Bişr-i ÓÀfì’nüñ hem evvelÀ àafletden uyanup tevbe
úılmaàına (22) bu tesmiyeye taèôìm úılmaú sebeb oldı ki bir gün seròïş

284
giderken yol üzerinde ùopraú içinde bir pÀre (23) kÀàıt buldı, ãundı, götürdi.
[E.C/7 a]
tevÀøÿè: Alçak gönüllülük, mütevazilik.
Ve daòı her (3) kim bu Allah adını şedìd adıyla cemè idüp bir demürden
yüzügüñ úaşı üzre naúş idüp barmaàına geçürüp (4) pÀdişÀhlar úatına girse,
Allah TeèÀlÀ düstÿruyla külli aña tevÀøÿè idüp óürmet úıla”. [E.C/8 b]
tevbe: Geri dönme, kötülüğü terk etme.
Tevbe èaãÀsın (13) eline alup tevvekkül ùaàarcuàın beline baàladı. [E.C/17 a]
ZìrÀ mürìd olanlar irÀdetinden öñ ki henüz tevbe (6) úılup muòÀlefet yolından
çıúmaúdan keéennehÿ şöyledür kim anuñla maèbÿd arasında yÀdlıú vardur,
bilişlik (7) yoú. [E.C/17 a]
teveccüh: 1. çevrilme, yönelme, doğrulma. 2. bir yere doğru hareket etme. 3. güler
yüz gösterme, yakınlık duyma; hoşlanma, sevgi. 4. nasip ve müyesser olma.

Pes bu kez ol “ FÀtióÀ” baórine teveccüh úılalum ve ol yemm-i èaúìúa àavvÀã


olup ùalÀlum ve anuñ ãadeflerin daòı (24) dirüp alalum. [E.C/10 a]
tevfìú: Allah’ın yardımı, inayeti.
Pes bu söz bu óuccetdür, ol úaderìler üzerine kim Óaú TeèÀlÀ’nuñ (14)
tevfìúine ve èiãmetine anlar inkÀr iderler. [E.C/15 b]
tevvekkül: Allah’a sığınma, Allah’a dayanma.
Bundan soñra saèy idüp òalúdan (24) nesne ummaú ve anlaruñ elindeki ùamaè
úılmaú úapusın yapasın, tevvekkül úanÀèat úapusın açasın. [E.C/5 a]
tìz: Çabuk
Ve biri işde uyumak (4) tìz úaúmaú ve biri òalúdan nesne umup altun gümüş
sevmek. [E.C/3 a]
tizcek: Çabucak
Úuluñ daòı dilekleri bu adla eyle tizcek yirine gelür. [E.C/7 a]

285
ùad-: Görmek, başa gelmek.
YÀènì her nefis ölümi ùadıcıdur. [E.C/3 a]
ùaèÀm: Yiyecek.
Ol vaútdür ki ùaèÀm yimege (4) ãuna yÀ óelÀliyle cimÀè olmaú dileye ve ger
anda tesmiye úılmayası olursa şeyùÀn bile ol (5) işde şerìk olur. [E.C/6 b]
Ve baèøısı àıdÀ-yı (9) cismÀnìdür, bu yenilen ùaèÀmlar gibi envÀèıyla. [E.C/13
a]
ùÀèat: İbadet.
Pes bu Àyetle daòı mütenebbih olup bu fÀnì (17) tenaèèum úapusın yapasın ol
hesÀbı añup tenaèèum-ı dünyÀyı azaldup tenaèèum-ı bÀúì-çün ùÀèat ü èibÀdet
(18) raómet úapusın kendüñe açasın. [E.C/3 b]
Yaènì her kimse kim bizüm dìnümüz (19) içinde ve ùÀèatumuz yolında ictihÀd
úıla èizzetüm óaúúı-çün biz aña bize ulaşacaú hidÀyet virüp irşÀd iderüz (20)
ki anuñla ol ebedì saèÀdet gencine ulaşur, dükeli miónetden úurtılur. [E.C/5 b]
ùÀéife: Grup, kesim.
“ Bu sÿre evvelinde şükürle başladuàı (11) aña işÀretdür ki aòiretde Óaú
TeèÀlÀ iki ùÀéife õikr eyledi ki birisi àaêab olunmışlardandı ki ol (12)
Yehÿdìlerdür. [E.C/11 a]
ùaèôìm: Düzenlenmiş.
ZìrÀ yuúaruda didüñ ki “el baàlayup meskenetle tevezÿèla taøarruè úıla”,
bunda taèôìm (8) nefs içün dirseñ ùaèôìmle meskenet òuõ bile cemè olur.
[E.C/17 b]
ùamaè: Cimrilik.
Ve biri daòı fuúarÀ (2) óaúúına ùamaè idüp anları øÀyiè itmekdür. [E.C/5 a]
ùamar: Damar.
Ve baèøısın siñire ve ùamarlara döndürür. [E.C/12 b]

286
Yaşarmaúdan ümìõ kesilür meger ki kökinde (2) od eåer itmedin ùamarcıú
úurtılmış ola. [E.C/2 b]
ùamu: Cehennem
Belki úorúu var; bu sebebden òatmi yavuz olup ìmÀnı seleb olunup ùamuda
ebed (12) úalması ola. [E.C/3 b]
ùanuúlıú: Tanıklık.
ZìrÀ yir söyleyüp her kişinüñ üzerine eyüden yavuzdan ne işledügin ùÀnuúlıú
virmeyince (11) éÁdem oàlanları anı teèaccub idüp dimezler kim “bu yire ne
oldı böyle bizüm óaúúumuza söze gelüp ùanuúlıú virür? [E.C/16 a]
ùap-: Tapmak, ibadet etmek.
Keéennehu Óaú TeèÀlÀ eydür kim “YÀ úullarum ilÀhuñuz benem baña ùapuñ
ki (2) benden àayrı maèbÿd tutulan külli bÀùıldur. [E.C/7 a]
ùaraú: Tarak.
MÀşiùÀ Firèavn úızınuñ başın ùarardı, ùaraú elinden düşdi, “ Bismi’l-lah” diyüp
ãundı ùaraúı (2) aldı. [E.C/8 a]
ùarìú: Yol.
Pes anlara tenbìh-i taèlìm idüp (5) buyurdı ki “ Eydüñ “ve iyyÀke nestaèìn”
yaènì “İy bizüm Rabbümüz biz øaèìfler, èÀcizlerüz şöyle ki èibÀdet itmekdür,
(6) itmezüz anı yirine getürmege senden yardum ùaleb iderüz ki bize tevfìú
virüp ol şeyùÀn düşmÀndan (7) ãaúlayuvirsen ve èibÀdet-i ùarìúine bizi sen
delìl olasın. [E.C/15 b]
ùarlıàan-: Çekememezlik.
Kendüye virileni az ãayup ayruàa virileni çoú sınup óased (2) idüp
ùarlıàanduàı yÀ Tañrınuñ úassÀmluàına rÀøí olmamaúdur yÀòuõ ol lÀyıú görüp
èaùÀ (3) úılduàı úulınun òor görmekdür. [E.C/4 b]
toú: Tok, aç olmayan.

287
Nitekim key úatı toú olana (18) şebèÀn dirler ve úÀúıàÀn kişiye àaøabÀn
dirler. [E.C/9 a]

ùavar: Davar, keçi


Belki anlara şerr ü belÀdur ki yarın úıyÀmet (11) úıyÀmet güninde ol buòl
idüp virmedükleri başı kel ejdehÀ olısar, boyunlarına ùolaşısar daòı anlaruñ
(12) başların iki çeñelerinüñ arasına alup şol ùavar gevşin gevşir gibi
çiyneyiser. [E.C/5 a]
ùavìl: Değişme.
Fi’l-cümle bu Àyetde (25) vÀúiè olan deúÀyıúı söylersevüz, kelÀm ùavìl olur.
[E.C/17 b]
úıl-: Yardımcı fiil.
Baèøısın cemìè-i èulÿmdan mertebe-i vasaùda úıldı. [E.C/4 a]
Bu kelÀmla daòı aña (2) işÀret úıldı ki bu úullar ol èibÀdeti şöyle ki óaúdır
yirine getürmegde èÀcizlerdür, øaèìflerdür; yardım olmayınca (3)
başaramazlar. [E.C/15 b]
ùoàru: Doğru, yanlışsız.
Yaènì ol Resÿlüm (17) size gösterdügi yol benüm ùoàru yolumdur. [E.C/16 b]
ùokun-: değmek, ulaşmak.
Ol ãayd kim aña oúı “Bismi’l-lah” diyüp (16) atmayalar yÀòuõ kelbi
“Bismi’l-lah” diyüp ãalıvirmeyeler, yÀòuõ ùoàanı Allah adıyla ãalmayalar,
varup (17) ùutup öldürdügi ya oú ùokunup öldürdügi murdÀr olur, yimek
olmaz. [E.C/6 a]
ùolaşısar: Dolanmak, doşlaşmak, sarılmak.
Belki anlara şerr ü belÀdur ki yarın úıyÀmet (11) úıyÀmet güninde ol buòl
idüp virmedükleri başı kel ejdehÀ olısar, boyunlarına ùolaşısar daòı anlaruñ
(12) başların iki çeñelerinüñ arasına alup şol ùavar gevşin gevşir gibi

288
çiyneyiser. [E.C/5 a]
ùoldurdı: RıøÀ ve teslìm azuàın içine ùoldurdı, úanÀèat (14) úılıcıyla hevÀ-yı
nefsi öldürdi, şeyùÀnı melÿl úılup èaúl u cÀnı güldürdi. [E.C/17 a]
ùur-: Yardımcı fiil olarak kullanılmış.
Çün anı işitdüm ãabÀó ùurup Úurùubì úatına geldüm ki ol èilm-i luàatda
imamdı (r. [E.C/14 b]
úuşan-: donanmak.
Ve ãıdú u yaúìn kemerin (12) muókem úuşanup iòlÀã etegin beline ãoúdı,
iledem olup ùarìú-i Óaú’úa úadem baãdı. [E.C/17 a]
ùut-:
Pes bize daòı vÀcib (8) oldı ki ol istièÀõeyi her ibtidÀ-i òayrda muúaddem
ùutavuz, tÀ ki şeyùÀn anda mÀniè olmaya. [E.C/1 b]

U
èUbeyyü’bni KaǾb (A.):
Ubeyy bin KaǾb. Ashab-ı Kiram’dandır. Hazrec kabilesinin Hudeyle
kolundan olup doğum tarihi bilinmemektedir. İslâmiyet’in Medine
taraflarında yayıldığı sıralarda İkinci Akabe bîatından önce Müslüman
olmuştur. Hz. Muhammed, Medine’ye hicretinde kendisini vahiy kâtibi
olarak görevlendirmiştir. 656 (H. 35) senesinde Medine’de vefat etmiştir.
Kıraati ile meşhurdur.
èucb: (A.) Kendini beğenme.
Ve daòı bundan ãoñra ol èamelde èucb úapusın kendüñe (19) yapasın. [E.C/3
b]
Ve daòı (22) saña èibÀdet iderüz, èibÀdetimüzi sen òÀliã úılıvir riyÀdan ve ol
èibÀdetimüzi òoş görüp èucbe (23) düşmekden ãaúınmaàa sen yardım eylegil.
[E.C/15 b]
ulu: Büyük, ulu, yüce.
289
Yaènì ulu ve yüce oldı (14) ve bereketi çoú oldı. [E.C/13 a]
Bu ad andan uludur kim yaènì bir àayri nesneden ayrup alınmış degüldür”.
[E.C/8 b]
ur-: Vurmak, savurmak (ur-: Yardımcı fiil olarak kullanılmış.)
Kimi görürse úaãd (12) ider ki aña bir cirÀóat irgüre çün kendüñden anı urup
gidermekde èÀcizsin. [E.C/5 b]
Pes nedÀmet elini başına urup feryÀd úıldı. [E.C/17 a]
Ve ger ol nièmetlerümüze kÀfir olası olursañuz, şükri terk idüp hevÀ-yi (19)
nefse uyup ve şeyùÀn àurÿrın aldanup baña muòÀlefet úılmaú ùariúında
cevelÀn urursañuz bilesiz ki (20) ol cezÀ güninde size fièliñüz muúÀbelesinde
èiúÀb u èaõab olısar. [E.C/15 a]
uşbu: işbu
Ve uşbu Àyeti daòı bunda yardımcı idin ki Óaú TeèÀlÀ buyurdı; “Õermum
yeékulÿ ve yemetteèÿ (13) ve yulhihimu’l-emelü fesevfe yaèlemÿne”. [E.C/3
b]
èulÿm: ilimler
Ve baèøısın cemìè-i èulÿmdan (22) kifÀyet úadar èaùÀ úıldı ve baèøısın baèøı
èulÿmda kÀmil ve baèøısında vasaù ve baèøısında úifÀf (23) úıldı. [E.C/4 a]
èuúÿbet: (èaúubet)
Anuñ gibi úul mevlÀ úatında úadrin óareketin giderür; èiúÀba èuúÿbete
müstehaú olur. [E.C/5 b]

Ü
ümìõ: Ümit, umut
Yaşarmaúdan ümìõ kesilür meger ki kökinde (2) od eåer itmedin ùamarcıú
úurtılmış ola. [E.C/2 b]
Ümmu’l-Úur’Àn: Fatiha suresi
“ Ümmu’l-Úur’Àn oúurum yÀ Resÿlu’l-lah” , yaènì FÀtióa sÿresini. [E.C/10 b]
290
üns:Yakınlık, ünsiyet.
AmmÀ aña úanÀèat úılmayup daòı ziyÀde teúarrub dilerler ki (24) maúÀm-ı
ünse ireler, bì-óicÀb ve bì-vesìle anuñla üns ùutıp kelÀm ideler. [E.C/17 b]
üşen: Saldırmak, üşüşmek, yönelmek, hücum etmek.
Niteki kelb üşen kişi çÀre bulmayıcaú ol kelblerüñ issine (14) çaàurur ki anlar
úovarlar ol selÀmet úurtulur. [E.C/5 b]
üzre: Üzere.
Úul diledügi ol ãırÀùı kendüsi degül belki ol ãırÀù üzre åÀbit olacaú esbÀbdur,
tÀ ki (4) maúãÿda ulaşınca anuñla úÀyim ola. [E.C/16 b]
Ve ammÀ baèøıları óurÿf (4) üzre tefsìr úıldılar. [E.C/9 b]

V
vaãf: l. nitelik, bir kimsenin veya şeyin taşıdığı hal, sıfat. 2. bir kimsenin veya şeyin
durumunu, anlatarak tarif etme. 3. övme
Pes ol ism ki mücerred bir óükme delÀlet úılur ancaú (22) “melik”e delÀlet
úılmaz, Allah’ı anuñla vaãf itmekden ol ismle vaãf itmek evlÀdur ki hem
“milk”e ve hem “melik”e (23) delÀlet ider. [E.C/14 a]
vÀãıl: (A.) Ulaşma, kavuşma.
Yaènì “İy bizüm Rabbimüz senden ol kimseler ùarìkin ùaleb iderüz ki (7) sen
anları kendüñe dost idinüp anlara ol yolı “inèÀm” idüp gösterdüñ ki ol yoldan
(8) saña vÀãıl oldular. [E.C/18 a]
vaãl: Ulaşma, kavuşma.
Anuñ vaãlı yolunda mütaóayyır ola; ôÀhirinde, bÀùınında dÀyim munÀcÀtı
anuñla (12) ola. [E.C/9 b]
vaôìfe: Vazife.

291
Beş vaúte ki úılur her vaúti úılup namÀzdan fÀrià olduúdan ãoñra yigirmi kez
FÀtióa (3) ãÿresin oúumÀàı kendüye vaôìfe idünsün. [E.C/11 a]
vaóy: (A.) Bir fikrin veya bir emrin Allah tarafından bir peygambere bildirilmesi

Yaènì beduristì senüñ Rabbüñ (13) ol yire vaóy idüp söyledi, ol anuñçün
söyledi. [E.C/16 a]
var-: Ulaşmak.
Ve cemìè-i mÀlını ãadaúa eyledi, yalın ayaú çıúup Mekke yolına sefer (11)
úıldı, varup Kaèbe óareminde mücÀvir olup èibÀdete meşàÿl oldı. [E.C/7 b]
vÀrid: Ortaya çıkmak, gerekmek.
AmmÀ bu faúìr dÀèì dir ki bunda bir suéÀl daòı vÀrid olur. [E.C/15 a]
var-: Ulaşmak, yetişmek.
Bu kelÀmu’l-lah’uñ òÀããÀsındandur ki àaybetden òiùÀba varur kÀh òiùÀbla (21)
söylerken girü àaybete varur. [E.C/16 a]
vasaù: Orta hal, normal.
Ve baèøısın cemìè-i èulÿmdan (22) kifÀyet úadar èaùÀ úıldı ve baèøısın baèøı
èulÿmda kÀmil ve baèøısında vasaù ve baèøısında úifÀf (23) úıldı. [E.C/4 a]
mertebe-i vasaù: Orta yol.
Baèøısın cemìè-i èulÿmdan mertebe-i vasaùda úıldı. [E.C/4 a]
vÀúıèa: Olmuş, ortada olan.
Buyurmışdur ki “ Her kimse dilerse kim heybetlü ola ve úadri yüce (24) ola,
ve Óaú TeèÀlÀ anuñ èayblarun setr ide ve zamÀn vÀúıèaları irişüp anuñ óÀlini
taàyìr itmeye (25) dÀyim tevfìú içinde ola ve feraó-ı úalb óÀãıl ide, dükeli
şerlerün úorkusından emìn ola. [E.C/10 b]
vÀúiè: Ortaya çıkan.
Fi’l-cümle bu Àyetde (25) vÀúiè olan deúÀyıúı söylersevüz, kelÀm ùavìl olur.
E.C/17 b]

292
Pes bu hidÀyet üzere åÀbit olmaú key görklü óÀcet (24) olduàıçün evvel
úullara Óaú TeèÀlÀ sÿreéi FÀtióa’da anı taèlìm úıldı ki yÀ tekrÀr namazda ve
namazdan (25) ùaşra duèÀ idüp her vaúitde çoú oúuyalar tÀ ki bir vaúte Óaú
TeèÀlÀ’nuñ rıøÀsı maóalline vÀúiè olup [E.C/16 b]
vaút: Vakit.
Beş vaúte ki úılur her vaúti úılup namÀzdan fÀrià olduúdan ãoñra yigirmi kez
FÀtióa (3) ãÿresin oúumÀàı kendüye vaôìfe idünsün. [E.C/11 a]
vech: Bakış açısı, nokta.
LÀkin ol medóa lÀyıú olan òÀãıyyeti daòı eyle kemÀlde degül kim hiç õemme
yaramaya, elbette bir vechle (7) noúãÀnı vardur, kemÀl-i muùlaú Allah’uñdur.
[E.C/11 b]
velì: Veli, gözeten.
Aña õillet (8) èÀrıø olmaz ki bir velìye muótÀc ola, anı èazìz úılmaàçün.
[E.C/12 a]
Kendü (9) ne úadar rÀzı daòı olursa velì şol iş kim anda murÀd rıøÀ-yı óaú
olmaya eger ol çoú namazlar ve çoú (10) õikirler daòı olursa ol emr-i èaôìm
olmaz, úadri óürmeti mürtefiè olur aãlÀ fÀyidesi olmaz. [E.C/6 a]
velìkin: Fakat.
Velìkin meõheb-i óanìfìde teyemmümde daòı (25) farødur tÀ ki teyemmüm
ãaóìó ola ve illÀ tesmiye úılmasa teyemmüm ãaóìó olmaz, anuñla namÀz daòı
ãaóìó olmaz. [E.C/6 a]
velì: Dost.
Ve daòı benüm rabbüm uludur, yücedür andan ki (9) kimse anuñ mülkine
şerìk ola yÀòuõ kimse anuñ velìsi olup aña óükm eyleye. [E.C/12 a]
vesvese: Vesvese,

293
Daòı anuñ göñline dünyÀ (24) endìşelerin vesvesi-y-le ùoldurup kendüye anı
enbÀr u vaùan edinür ki dünyÀya ol sebeble óırã u ùamÀè (25) ve raàbeti ziyÀde
olur, ölüm yaraàın ve Àòiret saèÀdetin unudur. [E.C/2 a]
Úaçan ùuysañ ol gelüp vesvese úılsa andan Allah’a ãıàın ve ãol yanuña (14)
üç kez tükür. [E.C/2 a]
vir-: Vermek.
Yaènì (14) “YÀ Muóammed, óaúìúat saña sebèa meåÀnì daòı Úur’Ànu’l-èaôìm
virdük. [E.C/10 b]

Y
yakìn: Yakın, dost.
Ve evliyÀya “inèÀm” úıldı, (16) ãıdk u rıøÀ ve yakìnle ve ebrÀrlara “inèÀm”
úıldı óilmle ve raéfetle ve mürìdlere “inèÀm” úıldı, èibÀdetler(17)inüñ
óalÀvetin ve ãafÀsın bulmaàla ve müéminlere “inèÀm” úıldı, ùarìú-i hidÀyetde
istiúÀmetle. [E.C/18 a]
yala-: Yalamak.
Óaúìm-i muùlaú (15) úapusına irişdi ki anuñ faøl u èinÀyeti tiryÀúından yalaya
ve raómet maècÿnlarından yiye ve maàfiret (16) devÀlarından içe, tÀ ki ôÀhirì
ve bÀùınì ãıóóat bulup selÀmet ola. [E.C/17 a]
yalın ayak: Yalın ayak, yürüyerek.
Ve cemìè-i mÀlını ãadaúa eyledi, yalın ayaú çıúup Mekke yolına sefer (11)
úıldı, varup Kaèbe óareminde mücÀvir olup èibÀdete meşàÿl oldı. [E.C/7 b]
yalıncaúlıú: Yalnızlık, kimsesizlik.
Daòı açlıú, yalıncaúlıú görmeye; beglerüñ, ôÀlimlerüñ şerrinden daòı óalÀã
ola, èömri olduúça eyü dirlik (2) üzre ola. [E.C/11 a]
yÀòuõ: Yahud, veya, ya da.
Ol ãayd kim aña oúı “Bismi’l-lah” diyüp (16) atmayalar yÀòuõ kelbi
“Bismi’l-lah” diyüp ãalıvirmeyeler, yÀòuõ ùoàanı Allah adıyla ãalmayalar,
294
varup (17) ùutup öldürdügi ya oú ùokunup öldürdügi murdÀr olur, yimek
olmaz. [E.C/6 a]
yapa-: Kapamak, engellemek.
Ol riyÀ úapusın (22) yapa. [E.C/4 b]
Ve bundan ãoñra cehd idüp işlerde iveceklik úapusın yapasın, kendüñe teennì
úapusın açasın (16) ki iveceklik şeyùÀn ãıfatıdur. [E.C/5 a]
yap-: Kapamak.
EvvelÀ (14) ol dünyede çoú ùurmaàı sevüp ùÿl-i emel úapusını yapàıl; bunuñla
ki endişeñi úıãaldasın (15) her günüñi belki her ãÀèatüñi. [E.C/3 a]
yarad-: Var etmek, yaratmak.
Úaçan bir kimse FÀtióa oúıyup (14) “Àmìn” dise ol dört óarfüñ her birinden
bir ferişte Allah TeèÀlÀ yaradur, tÀ úıyÀmete degin (15) ol úuliçün maàfiret,
raómet dilerler”. [E.C/19 a]
yara-: Fayda sağlamak.
LÀkin ol medóa lÀyıú olan òÀãıyyeti daòı eyle kemÀlde degül kim hiç õemme
yaramaya, elbette bir vechle (7) noúãÀnı vardur, kemÀl-i muùlaú Allah’uñdur.
[E.C/11 b]
yarat-: Yaratmak, ortaya çıkartmak, halk etmek.
“ Bedürüsti Óaú TeèÀlÀ on sekiz biñ èÀlem yaratdı, óaúìúat [E.C/13 a]
MÀşiùÀ dedi ki (7) “Benüm Tañrum ve senün Tañruñ daòı oldur ki yirleri ve
gökleri yaratdı. [E.C/8 a]
yarlıàa-: Yargılamak, hakkında karar vermek.
Ol èammusı anı işidüp didi ki “YÀ Bişir çün anuñ (6) adına sen taèôìm idüp
óürmet úılduñ ol daòı seni faøl idüp yarlıàadı, gerekdi ki adıñı daòı òalú (7)
içinde görklü úıla. [E.C/7 b]
yarlıàan-: Hüküm verilmek, hakkında karar vermek, yargılanmak.

295
Üç gice mütevÀtir düş gördi ki nidÀ edici nidÀ idüp çaàırdı; “Bişir yarlıàandı.
[E.C/7 a]
yÀsemen: Bir tür çiçek (gülzÀr- yÀsemen: Yasemin bahçesi)
Óaú TeèÀlÀ söyletdi ol gögündürici od içinden anasına çaàırup didi ki “ YÀ
ana úayurma, berü gel ki ol adın õikr (14) itdügüñ Allah bu yaúıcı odı saña
gülzÀr-ı yÀsemen úıla. [E.C/8 a]
yaúìn: Yakın, dost.
Ve muòÀlif günÀh rencleri dìninde ve İslÀmında bilindi ne (11) yaúìn
olmışdur ki helÀk ola. [E.C/17 a]
yavuz: Kötü
Vire mi virmeye mi diyüp yavuz gümÀnı úoyup óırãı terk idesin. [E.C/3 b]
Belki úorúu var; bu sebebden òatmi yavuz olup ìmÀnı seleb olunup ùamuda
ebed (12) úalması ola. [E.C/3 b]
Ve biri óırã, àÀlib Allah TeèÀlÀ’ya gümÀnı yavuz olmak. [E.C/2 b]
yigrek: Artığın, daha iyisi, başkası. Daha iyi, daha üstün, daha hayırlı.
Andan ötrü (23) dalÀlete müsteóaú oldılar, yigrekin Allah ve Resÿl bilür.
[E.C/18 b]
yir: Yer
Ol èazìz úılduàın yir gök ehli dirilüp (13) òor úılamaz, ol òaúìr úılduàın daòı
kimse èazìz úılamaz. [E.C/4 b]
yol: Gidilecek nokta, yol.
Eyle olıcaú ol laèìn-i şeyùÀnuñ göñle girecek yolı (6) baàlanur ve vesÀvis-i
şeyùÀndan selÀmet olur, ùÀèat èibÀdet yolları aña açılur, Allah’a ulaşmaúlıú (7)
esbÀbı aña teysìr olunur. [E.C/5 b]
Yaènì “İy bizüm Rabbimüz senden ol kimseler ùarìkin ùaleb iderüz ki (7) sen
anları kendüñe dost idinüp anlara ol yolı “inèÀm” idüp gösterdüñ ki ol yoldan
(8) saña vÀãıl oldular. [E.C/18 a]

296
yüce: Ulu, büyük.
Yaènì ulu ve yüce oldı (14) ve bereketi çoú oldı. [E.C/13 a]
ZìrÀ èArabuñ èÀdetinde (12) var kim bir nesne kim yüce ola aña “İlÀh” dirler.
[E.C/8 b]
yükin yapın: Düşe kalka.
Şol göç eri göçdügin (19) bilüp göçüne muntaôır olduàunlayın ki gözi yolda
yükin yapın devşüre. [E.C/3 a]
yümün ü saèÀdet:
Fi’l-cümle kişi (9) dükeli óalde, otursa tursa yÀ yatsa kalúsa yÀ ùonun giyse
çıúarsa yÀòuõ evine dükkÀnına (10) girse çıúsa ve daòı her iş kim anı işlemek
óelÀldur anı işlemege başlayıcaú “ Bismi’l-lahi’r-raómÀni’r-raóìm ” (11) dese
ol iş mübÀrek olur ve her óÀlì yümün ü saèÀdet olur. [E.C/6 b]
yüreg: Yürek, kalb, gönül.
Riúúat aña dirler ki bir kişi bir øaèìfi ve muótÀcı göricek göñlinden aña bir
şefúat úopup esirgeye, yüregi (18) acı gele. [E.C/13 b]

Z
zail: (A.) sona eren, devamlı olmayan. 2. geçen, geçmiş olan
Maènìsi zail olur bu ad taèyìr olmaz. [E.C/7 b]
zaómet: (A.) Zorluk, eziyet.
Yehÿdlar ne úadar ki kendülere (19) nebì ve resÿl geldi öldürdiler ve daòı
zaómet virüp úatı inciddiler. [E.C/18 b]
zekÀt: (A.) İslâmın beş şartından biri olan, mal ve paranın, paklığını ve helâlliğini
sağlamak üzere, kırkta birinin her yıl sadaka olarak dağıtılması.
Ve biri (2) kimseye óased itmek ve biri riyÀ ile èamel idüp òalú anı medó
itdügin sevmek ve biri (3) baòìl-i mümsik olup òayr iósÀn ve zekÀt ve ãadaúa
ve èöşr virmemek. [E.C/3 a]

297
øÀèaf: (A.) Güçsüzlük, acizlik. 2. Bir nesne veya kişiye karşı zayıflığı olmak, arzu ve
isteğini engelleyememek. )
Pes øımnen bu ümmete daòı emrdir ki bu øÀèafla, bu èaczle aña muúÀvemet
idemezler. [E.C/2 a]
øaèìf: (A.) Yardıma muhtaç, aciz, zayıf, güçsüz.
Bir kimse ki Allah TeèÀlÀ’ya ve anuñ resÿline èÀãì ola, anlaruñ úatında
düşmÀn ùutıla ve bunca Allah’uñ øaèìf úullarına óayf eyleye, şeyùÀn virme
dervişlige uàrarsın, (4) muótÀc úalursın didügine inana, aña muùìè ola. [E.C/5
a]
ôÀhir: (A.) Açık, meydanda, dış görünüş, görünür. (ehl-i ôÀhir: Dış görünüşe
bakanlar, dış görünüşe aldananlar. )
Hem úorúarın ki ehl-i ôÀhir olanlar úurãaàına [E.C/17 b]
øarar: (A.) Zarar, ziyan, eksiklik.
Allah’a (24) anlaruñ küfründen øarar yoú. [E.C/13 a]
Øarÿrì: (A.) Mecburen, mecbur kalarak, çaresizlikle.
Øarÿrì, bu yaratmaúda Allah’a iúrÀr itdiler. [E.C/6 b]
Øarÿrì, cevab virüp eydürler ki “Allah yaratdı”. [E.C/6 b]
õemìm: (F.) Yer, yer yüzü, dünya. (ãıfat-ı õemìm: halkın dilinde olan anlam, dünya
sıfatları)
Òalk dilinde ãıfat-ı õemìme birle meşhÿr ve meõkÿr olur. [E.C/4 b]
õemme: (A.) Bir kimseyi kötüleme, yerme, eksikliklerini belirtme.
LÀkin ol medóa lÀyıú olan òÀãıyyeti daòı eyle kemÀlde degül kim hiç õemme
yaramaya, elbette bir vechle (7) noúãÀnı vardur, kemÀl-i muùlaú Allah’uñdur.
[E.C/11 b]

õikr: (A.) Anma, hatırlama, hatıra getirme, bahsetmek.

298
Allah úatında cemÀèat sevgilü oldıàıçün emr (18) itdi ki yiryüzinde
mescidleri bünyÀd úıldılar, bu cemÀèat faøiletinüñ taóúìúì maóallinde õikr
olına inşÀé (19) Allah. [E.C/16 a]
ôuhur: (A.) Ortaya çıkma, görünme, belirme.
Yaènì bildürdi müémin úullarına ki òıdmete gelüp ileyinde ùurıcaú anuñ
maèbÿdlıàına iúrÀr (23) idüben kendülerüñ èubÿdiyetlerüñ ôuhure getürüp
diyeler àayet òuøÿè u inkisÀrla “iyyÀke naèbudu”. [E.C/15 a]
Bular daòı terbiyyet óaúú-ıla ôuhÿra geldi. [E.C/12 b]
ôulm: (A.) Eziyet, haksızlık, acımasızlık, zulüm.
Nitekim dünyede verdi kimse óaúúında ôulm ve óayf olmaya belki èadl (13)
ve faølı ola kim èadl-ile èuúÿbete müsteóaú ola. [E.C/14 a]
Ol günde mÀlik-i muùlaú (15) ve óÀkim-i óaúìúì benem ki anda óayf u ôulm
olmaz rişvet-ile kimse úurtılmaz. [E.C/15 a]

zìrÀ: (F.) Çünkü, zira.

ZìrÀ “MÀliki yevmi’d-dìn” oldur, óisÀb güninüñ óÀkimi ve úÀêısı oldur.


[E.C/14]
ZìrÀ Úur’Àn’da çoú yirde buncılayın (8) vÀúiè olmışdur. [E.C/16 a]
Zìre: (F.) Çünkü, zira.
Zìre ol raómÀndur, ol ki evvelÀ úullarını esirgeyüp vÀr kıldı ikinci bulara
hidÀyet (15) virüp ìmÀn èaùÀ úıldı ve esbÀb-ı saèÀdeti anlara beyÀn úıldı ve
üçünci Àòiretde dÀr-ı selÀmetde saèÀdetle (16) úarÀr ùutdurısar. [E.C/9 a]

299
SONUÇ

İncelemesini yaptığımız eser XV. yüzyıla ait bir yazmadır. Bu eserin ismi
tespitlerimize göre, Enfesü’l-Cevâhir’dir. Bazı araştırmacılar tarafından bu eser, XV.
yüzyıl değerli bilginlerinden Musa bin Hacı Hüseyin’in “ Tefsîr-i Hâzinî ” adlı
Arapça Kur’an Tercümesi’nden yaptığı tercüme olarak bilinmektedir. Tespitlerimiz
bu eserin Ebu’l Leys Es-Semerkandî’den yapılan bir tercüme olarak da bilindiğini
göstermektedir. Gerek nüsha karşılaştırmaları gerekse yazarın diğer eserlerinde
kullandığı mahlas ve isminden hareketle bu eserin Enfesü’l-Cevâhir adıyla
nitelendirilmesi en doğrusudur.

Enfesü’l-Cevâhir, içerdiği Türkçe kelimeler bakımından devrin dil yapısını,


kelime hazinesini, anlam dünyasını ve düşünce yapısını çok ince bir çizgiyle bizlere
sunmaktadır. Bu çalışmamızda, Türkçenin gelişim serüvenini daha açık görebilmek
maksadıyla, eserin leksikolojik ve anlambilimsel olarak incelenmesi de
amaçlanmıştır. Bu amaçla eserin kime ait olduğunu, hangi dönemde yazıldığını,
nüshalar arası ne gibi farklar olduğunu, metnin tam ve doğru tespit edilmesi için
birçok nüsha incelenmiş ve değerlendirmede bulunulmuştur.

Araştırmamız sırasında öncelikle eser üzerinde ileri sürülen muhtelif fikirleri


ve araştırma sonuçlarını inceledik. Bu araştırmalarda en önemli ihtilaf konusu eserin
birçok nüshasında yer alan “dâ’î” ve “faúir dâ’î” kelimelerinin Ahmed-i Dâ’î’ye ait
olup olmadığıydı. Birçok araştırmacı, İsmail Hikmet Ertaylan’ın ileri sürdüğü fikre
dayanarak, bu eserin geçen kelimeden dolayı Ahmed-i Dâ’î’ye ait olduğunu
belirtmekteydi. Hikmet Ertaylan ise bu konuda kesin hüküm belirtmekten, ilerde
daha ayrıntılı inceleme yapılacağını belirterek kaçınmıştır. Bu ve benzeri görüşleri
göz önüne alarak öncelikle bu “dâ’î” kelimesini açığa kavuşturmaya çalıştık. Mûsâ
bin Hacı Hüseyin İznikî’nin diğer eserlerinde hangi mahlası veya kendisi için hangi
sıfatları kullandığını tespit ettik. Bunun neticesinde gördük ki İznikî sadece tefsir
300
tercümesinde değil, diğer eserlerinde de “dâ’î” kelimesini aynı terkip ve şekilde
kullanmaktadır. Ayrıca İznikî’nin kendi el yazısı olduğuna bütün araştırmacıların
ittifak ettiği nüshadan hareketle, diğer nüshalarla kıyaslandıktan sonra, Ebu’l-Leys
Tefsiri tercümesinin İznikî’ye ait olduğunu ortaya koyduk.

Araştırmacıların ihtilaf ettiği bir diğer konu ise eserin ismidir. Eserin isminin
en başta müellif hattında “ Enfesü’l-Cevâhir” olduğunu tespit ettik.1Daha sonra diğer
birçok nüshada eserin isminin yine aynı olduğunu gördük. Bu kadar farklı zaman ve
mekânda yazılmış nüshada aynı ismin yazması bir müstensih hatası olarak
değerlendirilmemelidir. Üstelik müellif hattı olarak değerlendirilen YEBEK Ulucami
436’da müellifin bizzat ismi ve ithaf ettiği Umur Bey’in vakıf kaydı ve mührü hemen
eserin isminin altında yer almaktadır. Araştırmamız sırasında tespit ettiğimiz ve
karşılaştırmasını yaptığımız birçok nüshayı örnek halinde sunamadık. Buna
çalışmamızın hacmi ve zamanın kısıtlı olması sebep oldu.

Bütün bu bilgiler ışığında şu sonuçlara ulaşmaktayız: Ebu’l-Leys es-


Semerkandî tefsiri Mûsâ bin Hâcı Hüseyin İznikî tarafından tercüme edilmiş ve
“Enfesü’l-Cevâhir” adı verilmiştir. Bu durum İznikî’nin Umur Bey’e sunduğu kendi
el yazısı olan, Bursa Yazma ve Eski Basma Eserler Kütüphanesi (YEBEK) Ulucami
436’da bulunan nüshadan ve diğer nüshalarla yaptığımız karşılaştırmalar sonucu açık
olarak görülmektedir.

Ahmed-i Dâ’î’ye atfedilen “Ebu’l-Leys-i Semerkandî Tefsiri Tercümesi”,


yapılan tezlerin belirtmiş olduğu nüshaları ve kütüphanelerde bulunan 15 nüshayı
incelememiz sonucunda, İznikî’nin “Enfesü’l-Cevâhir” adlı Ebu’l-Leys es-
Semerkandî tefsirinin nüshalarıdır.

İznikî, Hazîn-i Bağdadî’nin Arapça yazdığı Kur’an tercümesini de tercüme


etmiştir. Bu tercümenin ismi “Tefsirü’l-Lübâb Tercümesi” olarak
değerlendirilmelidir. YEBEK, Ulucami 435’te bulunan kendi el yazması bizi bu

1
Bu hususa Abdülbaki Çetin de değinmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz.: Abdülbaki Çetin, “Ebu’l-Leys
Semerkandî Tefsirinin Türkçe Tercümesi Üzerine”, Selçuk Ünivesitesi Türkiyat Arastırmaları
Enstitüsü, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Konya, Haziran 2007, s. 53-101.
301
sonuca götürmektedir. Ulucami 435’te kayıtlı olan nüsha, Enfesü’l-Cevâhir’in ikinci
cildi olan Ulucami 436’da kayıtlı nüshanın öncesi zannedilmiştir. Biz her iki nüshada
ortak olan bölümleri karşılaştırdığımızda, bu iki nüshanın birbirinden farklı eserler
olduğunu gördük.

İbn Arabşah adına kayıtlı nüshaları incelediğimizde, bazılarının kayıtları


sonradan Ahmed-i Dâ’î’ye atfedilmek suretiyle değiştirilmiştir. Nuruosmaniye 136,
Ayasofya 147 ve Mihrişah Sultan 9 numarada kayıtlı ve daha birçok nüsha üzerinde
yaptığımız inceleme ve karşılaştırmalardan sonra İbn Arapşah’a atfedilen eserlerin de
İznikî’ye ait olduğunu söyleyebiliriz. Ancak İbn Arapşah’ın eseri yeniden
düzenlediği, fihrist ve şekil olarak eklemelerde bulunarak eseri yeniden tanzim ettiği
söylenebilir.

Mûsâ el-İznikî, Ebu’l-Leys es-Semerkandî ve Hâzin-i Bağdadî tefsirlerini ayrı


ayrı Türkçeye çevirmiştir. Enfesü’l-Cevâhir, İznikî’nin Ebu’l-Leys es-Semerkandî
tefsiri tercümesine verdiği isimdir. İbn Arapşah ise İznikî’nin tercümesini
kısaltmıştır. Ahmed-i Dâî’ye atfedilen “ Tercüme-i Tefsir-i Ebu’l-Leys es-
Semerkandî” ise İznikî’nin Enfesü’l-Cevâhir adlı eserinin nüshalarıdır.

302
KAYNAKÇA

Açıkgöz, H.Mustafa, İletişim Felsefesine Giriş, , Birey Yay., İstanbul 2003, 2.baskı
Akçay, Yusuf, Mustafa Bin Muhammed’in İhlâs Suresi Tefsiri (Giriş-
İnceleme-Metin-Ekler Dizini-Sözlük-Tıpkı Basım),
Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili
ve Edebiyatı Anabilim Dalı, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi)
Kütahya 2005
Aksu, Rabia, Ahmed-i Dâ’î Tercüme-i Tefsîr-i Ebü’l-Leys-i Semerkandî,
Enfal ve Tevbe Sureleri, (68b/19-114b/11), (Giriş-Metin-
Dizin-Tıpkıbasım), Marmara Ü., SBE., Türkiyat Araştırmaları
Enst., (Basılmamış) Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2006.

Alakese, Ayşenur, Ahmed-i Dâ’î’nin Ebü’l-Leys Tefsiri Tercümesi (197b-231


yaprakları arası) Ma’ide Suresi (Dil incelemesi-Metin-
Dizin), Mimar Sinan Ü., SBE., Türk Dili ve Edebiyatı
Anabilim Dalı, (Basılmamış) Yüksek Lisans Tezi, İstanbul
2002.

Ata, Aysu, Türkçe İlk Kur’an Tercümesi, Karahanlı Türkçesi, Türk


Dil Kurumu Yay.: 854, Ankara 2004
Ateş, Ahmed, “Burdur-Antalya Havâlisi Kütüphanelerinde Bulunan
Türkçe, Arapça ve Farsça Bazı Mühim Eserler”, Türk Dili
ve Edebiyatı Dergisi, II, Ankara 1948, Sayı: 3-4, s. 171-191
Ay, Yasemin, Ahmed-i Dâ’î Tercüme-i Tefsîr-i Ebü’l-Leys-i Semerkandî,
(143/50a-103b)), (Giriş-Metin-Dizin-Tıpkıbasım), Marmara
Ü., SBE., Türkiyat Araştırmaları Enst., (Basılmamış) Yüksek
Lisans Tezi, İstanbul 2007.

303
Aydar, Hidayet, Kur’an-ı Kerim’in Tercümesi Mes’eleri, Marmara
Üniversitesi, SBE., Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı,
Tefsir Bilim Dalı, İstanbul, 1993 ( Ayrıca bu eser, Kur’an
Okulu Yayıncılık tarafından 1996 yılında basılmıştır.)
Aydar, Hidayet, Kur’an-ı Kerim’in Tercümesi Meselesi, Kur’an Okulu
Yayıncılık, 1. Baskı, İstanbul 1996.
Bilmen, Ömer Nasuhi, Büyük Tefsir Tarihi ve Tabakatu’l Müfessirin, Bilmen
Yay., İstanbul, 1973, s. 100
Brovkov, A.K., “Leksika sredneaziatskogo tefsira XII-XIII”, vv., Moskova
1963, s. 5
Budak, Aslı, Ahmed- Dâ’î Tercüme-i Tefsîr-i Ebü’l-Leys-i Semerkandî,
(45b-91a), (Giriş-Metin-Dizin), Marmara Ü., SBE., Türkiyat
Araştırmaları Enst., (Basılmamış) Yüksek Lisans Tezi,
İstanbul 2002.

Cansever, Turgut, İslam’da Şehir ve Mimari, İstanbul 1995


Cemiloğlu, İsmet, 14. Yüzyıla Ait Bir Kısas-ı Enbiyâ Nüshası Üzerinde
Sentaks İncelemesi, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1994

Cerrahoğlu, İsmail, Tefsir Tarihi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., Ankara, 1988,
1/69.
Clauson, Sir Gerard, An Etymological Dictionary of Pre-Thirteeth-Century
Turkish, Oxford 1972

Coşan, M. Esad, “XV. Asır Türk Yazarlarından Muslihuddin,


Hamidoğulları ve Hızır Bey”, Vakıflar Dergisi, Ankara 1981
Coşan, M. Esad, Hatiboğlu Muhammed ve Eserleri, Server İletişim Yay.,
İstanbul 2008, 1. Baskı
Cumhur, Müjgan, Kur’an-ı Kerim’in Türk Dilinde Basılmış Tercüme ve
Tefsirleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Dergisi (Ayrı Basım),
Ankara 1962, s. 123

304
Çetin, Abdulbaki, “Ebu’l-Leys Semerkandî Tefsirinin Türkçe Tercümesi
Üzerine”, Selçuk Ünivesitesi Türkiyat Arastırmaları Enstitüsü,
Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Konya, Haziran 2007, s. 53-
101.
Çiçek, Ali, Ahmed-i Dâ’î Tercüme-i Tefsir-i Ebü’l-Lesy es-
Semerkandi Tefsirinin İlk Üç Suresinin Dil Özellikleri
(İnceleme-Metin-Dizin), Atatürk Üniversitesi, SBE., Türk
Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, (Basılmamış) Doktora Tezi,
Erzurum 2003.
Dağlı, Yücel, Yapı Kredi Sermet Çitler Kütüphanesi Yazmalar
Kataloğu, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2001
Dalkıran, Hasan, Ahmed-i Dâ’î Tercüme-i Tefsîr-i Ebü’l-Leys-i Semerkandî,
(Yusuf-Ra’d-İbrahim Sureleri), (Giriş-Metin-Dizin-
Tıpkıbasım), Marmara Ü., SBE., Türkiyat Araştırmaları Enst.,
(Basılmamış) Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2006.

Dankoff, Robert, “Some Notes on the Middle Turkic Glosses”, Journal of


Turkish Studies, 5, 1981 (II. Baskı 1983)
Demir, Ziya, Osmanlı Müfessirleri ve Tefsir Çalışmaları, Maramara
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmış Doktora
Tezi) İstanbul 1994 (1. Baskı: XIII-XVI. y.y. Arası Osmanlı
Müfessirleri, Ensar Neşriyat, İstanbul 2007)
Derleme Sözlüğü (A-Z) I-XII, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1963-1982

Develioğlu, Ferit, Osmanlı-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, 8. Baskı, Ankara 1988

Doğrul, Ömer Rıza, Kur’an Nedir?, İstanbul 1927


Doğu, Ahmet, Amme Cüzü Tefsiri (İnceleme-Metin-Sözlük-Tıpkıbasım),
Selçuk Üniversitesi, SBE., Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim
Dalı, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) Konya 1989

305
Ebu’l-Leys es- Semerkandî Tefsirinin Tercümesi, Tercüme: Mûsâ b. Hacı
Hüseyin İznikî, (Süleymaniye Kütüphanesi Nüshası) C I-II,
Sezgin Neşriyat, İstanbul 1983
Eckmann, Janos, “Doğu Türkçesinde Bir Kur’an Çevirisi (Rylands Nüshası),
Harezm, Kıpçak ve Çağatay Türkçesi Üzerine Araştırmalar,
hz., Osman Fikri Sertkaya, Ankara 1996
Eckmann, Janos, “Doğu Türkçesinde Bir Kur’an Çevirisi (Rylands
Nüshası)”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı- Belleten 1967,
Ankara 1989, s. 51-69

Eckmann, Janos, “Eastern Turkic Translations of Koran”, Studia Turcica,


haz. L. Ligeti, Bibliotheca Orientalis Hungarica XVII.
Akademiai Kiado, Budapest 1971
Eckmann, Janos, “Eastern Turkic Translations of the Koran”, Studia
Turcica, c. XVII (1971), s. 1554-55
Eckmann, Janos, “Eastern Turkic Translations of the Koran”, Studia
Turcica, Budapeşte 1971, s. 149-159. ( Bu makale Ekrem Ural
tarafından Türkçeye tercüme edilmiştir. Bkz. Türk Dili ve
Edebiyatı Dergisi, Cilt XXI, Aralık 1973, s. 15-24).

Eckmann, Janos, “Middle Turkic Glosses of the Rylands İnterlinear Koran


Translation”, Budapest 1976
Eckmann, Janos, “Two Fragments of a Koran Manuscript with Interlinear
Persian and Turkic Translations”, CAJ, c. XIII/4 London
1969, s. 287-290
el- Ahterî, Mustafa bin Şemsüddin, Ahterî-i Kebîr, İstanbul 1302.

Erdem, Tahir, “14. Yüzyılda Türk Diliyle Yazılmış Bir Eser ve Hızır bin
Gölbeyi’ne Ait Bir Kitabe”, Ün, Isparta Halkevi Mecmuası,
Isparta 1937, c. IV, Sayı: 37, s. 518.
Erdoğan, Abdülkadir, “Kur’an Tercümelerinin Dil Bakımından Değerleri”,
Vakıflar Dergisi, Cilt I, Ankara 1938, s. 47-51

306
Ergin, Osman, Türk Maarif Tarihi, İstanbul 1977
Ersoy, Osman, XVII ve XIX. Yüzyıllarda Türkiye’de Kâğıt, Ankara 1963,
filigran no: 58, 59.
Ertaylan, İsmail Hikmet, Türk Edebiyatı Örnekleri VII, Ahmed-i Dâ’î, Hayatı ve
Eserleri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları,
İstanbul 1952
Erzi, Adnan, “Bibliyografya”, Türk Tarih Kurumu Belleten, XIII, Sayı: 49,
Ankara 1949, s. 188-194.
Feyizli, Hasan Tahsin, Feyzü’l-Furkân, Açıklamalı Kur’ân-ı Kerîm Meali, Server
İletişim Yay., İstanbul 2008 (6. Baskı)
Gonca, Sema, Ahmed- Dâ’î Tercüme-i Tefsîr-i Ebü’l-Leys-i Semerkandî,
(A’raf Suresi), (Giriş-Metin-Sözlük), Marmara Ü., SBE.,
Türkiyat Araştırmaları Enst., (Basılmamış) Yüksek Lisans
Tezi, İstanbul 2002.

Gül, Necati, Amme Cüzü Tefsiri (Metin-İnceleme), Ondokuz Mayıs Ü.,


SBE., Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, (Basılmamış
Yüksek Lisans Tezi) Samsun 1995.

Halil İbrahim Usta-Ebulfez Amanoğlu, A.K. Borovkov-Orta Asya’da Bulunmuş


Kur’an Tefsirinin Söz Varlığı (XII.-XIII. Yüzyıllar), TDK,
Ankara 2002.
Hamidoğlu, Muhammed- Yaşaroğlu, Macit, Kur’an Tarihi, Kur’an-ı Kerim’in
Türkçe Terceme ve Tefsirleri Bibliyografyası, (Çev.
Mehmet Sait Mutlu), Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları,
Ankara 1991.

Hamidullah, Muhammed, “ Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Yazma Tercümeleri”,


(Çev. Salih Tuğ), Türkiyat Mecmuası, Cilt XIV, İstanbul 1964,
s. 65-80.

Hamidullah, Muhammed, Kur’an-ı Kerim Tarihi (Çev. M. Sait Mutlu), Diyane


İşleri Başkanlığı Yay., Ankara, 1991
307
İnan, Abdulkadir, “Eski Kur’an Tercümelerinin Dili Meselesi”, Türk Dili, c. I,
sayı 7, Ankara 1952, s. 19-22
İnan, Abdülkadir, “Eski Kur’an Tercümelerinin Dili Meselesi II”, Makaleler I,
Türk Dil Kurumu Yay., Ankara 1998
İnan, Abdülkadir, “Eski Kur’an Tercümelerinin Dili Meselesi”, Türk Dili, c. I,
sayı 7 (1952)
İnan, Abdülkadir, “Eski Türkçe Üç Kur’an Tercümesi”, Makaleler I, Türk Dil
Kurumu Yay., Ankara 1998
İnan, Abdülkadir, “Eski Türkçe Üç Kur’an Tercümesi”, Türk Dili, c. I, sayı: 6,
Ankara 1952
İnan, Abdülkadir, “Kur’an’ın Eski Türkçe ve Oğuz Osmanlıca Çevirileri
Üzerine Notlar”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı-Belleten
1960, Ankara 1988, s. 79-94

İnan, Abdülkadir, “Kur’an’ın Eski Türkçe ve Oğuz-Osmanlıca Çevirileri


Üzerine Notlar”, Makaleler ve İncelemeler, Türk Tarih
Kurumu Yayınları, Cilt II, Ankara 1998
İnan, Abdülkadir, “Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Tercümeleri Üzerine Bir
İnceleme”, Ankara 1961
İnan, Abdülkadir, “Şeyhbanlı Özbekler Çağına Ait Bir Çağatayca Kur’an
Tefsiri”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten, 2. bsk., Türk
Dil Kurumu Yay., Ankara 1962
Jarkynbaev, Almazbek, XIV. Yüzyılda Yazılmış Bir Sûre Tefsri Üzerine Dil
İncelemesi, İstanbul Ü., SBE., Türk Dili ve Edebiyatı
Anabilim Dalı, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) İstanbul
2005.

Kara, Mehmet, “Doğu ve Batı Türkçesinde Kur’an Tercüme ve Tefsirleri”,


Diyanet Dergisi, Cilt 29, Sayı 3, Temmuz- Ağustos-Eylül 1993
Kara, Mehmet, Yasin Suresi Tefsiri (İnceleme-Metin-Sözlük-Tıpkıbasım),
Gazi Ü., SBE., Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü,
(BasılmamışYüksek Lisans Tezi) Ankara 1988.
308
Karabacak, Esra, An Inter-linear Translation of The Qur’an Into Old
Anatolian Turkish- Introduction and Text I, Sources of
Oriental Languages and Literatures 22, Turkish Sources XX,
Harvard University 1994 ( Doktora Tezinin basılmış hali)

Karabacak, Esra, Manisa İl Halk Kütüphanesindeki Satır Arası Kur’an


Tercümesi, ( Giriş- Metin- Dizin I-II-III ), Marmara Ü.
Türkiyat Arş. Enst. Doktora Tezi, İstanbul 1992

Koç, Hatice, Ahmed- Dâ’î Tercüme-i Tefsîr-i Ebü’l-Leys-i Semerkandî,


(En’âm Suresi), (Giriş-Metin-Dizin), Marmara Ü., SBE.,
Türkiyat Araştırmaları Enst., (Basılmamış) Yüksek Lisans
Tezi, İstanbul 2002.

Korkmaz, Zeynep, äadru’d-dìn Şeyhoğlu, MarzubÀn-nÀme Tercümesi, Ankara


1973
Korkmaz, Zeynep, Türk Dili Üzerine Araştırmalar I-II, Türk Dil Kurumu
Yayınları, Ankara 1995.

Kök, Abdullak, Karahanlı Türkçesi Satır-Arası Kur’an Tercümesi (TİEM


73 Iv 235v/2) Giriş-İnceleme-Metin-Dizin, Ankara
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Doktora
Tezi) Ankara 2004.
Köprülü, Fuat, “Kitabiyat Tenkid ve Tahlilleri, İbn Hatib ve
Ferahnâmesi”, Türkiyat Mecmuasu, II, İstanbul 1926, s. 465-
538.
Köprülü, M. Fuad, Türk Edebiyatı Tarihi, Ötüken Yayınları, İstanbul 1986

Köprülü, M. Fuat, Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1926, s. 192 (3. Baskı,
İstanbul 1981)
Küçük, Murat, “Eski Anadolu Türkçesi Dönemine Ait Satır Arası İlk
Kur’an Tercümesi (İnceleme-Metin-Dizin)”, Ankara

309
Üniversitesi SBE., Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı,
(Basılmamış doktora tezi), Ankara, 2001
Küçük, Murat, Terceme-i Faãlu’l ÒiùÀb, Mûsa Hacı Hüseyin İznikî (Giriş-
İnceleme-Metin-Dizin), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, (Basılmamış
Yüksek Lisans Tezi) Ankara 1996.
Mehmet Ertik, Ahmed-i Dâ’î Tercüme-i Tefsîr-i Ebü’l-Leys-i Semerkandî,
(103b-154b), (Giriş-Metin-Dizin-Tıpkıbasım), Marmara Ü.,
SBE., Türkiyat Araştırmaları Enst., (Basılmamış) Yüksek
Lisans Tezi, İstanbul 2007.

Meredith-Owens, G. M., “Notes on an Old Ottoman Translation of The Koran”,


Oriens, X/2, 1957, s. 258-276.

Muallim Nâci, Lûgat-i Nâci, Çağrı Yayınları, İstanbul 1987.

Nisar, Ulya, Amme Cüzü Tefsiri, Mustafa bin Muhammed ( varak no:
121b-143a), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) İstanbul 1987.
Olcay, Selâhattin, Ebu’l-Leys Semerkandî, Tezkiretü’l-Evliyâ ( Tercümesi)
İnceleme-Metin-İndeks, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-
Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara 1965.

Özcan, Ali, Tebâreke Tefsiri (Metin- Gramer Notları), Gazi Ü., SBE,
(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) Ankara 1987

Özdemir, Hikmet, “XV. Asrın Başında Yazılmış Türkçe Bir Dini Eser
Münebbihü’r-râkidîn”, Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı:
73, İstanbul Ağustos 1991
Özdemir, Hikmet, MÿsÀ ÓÀcı Óüseyin el-İznikì, Hayatı ve Eserleri, Ankara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Yayımlanmamış Doktora Tezi,
nr. 20761) Ankara 1980, 150 s. +4 sayfa bibliyografya.

310
Özdemir, Yasemin, Ahmed-i Dâî: Tercüme-i Tefsir-i Ebü’l-Leys-i Semerkandî,
[Yasin Suresi], (Giriş-Metin-Sözlük), Marmara Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi), İstanbul 2000
Özgel, İshak, Büyük Selçuklular Dönemi Müfessirleri, Uludağ
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri
Anabilim Dalı Tefsir Bilim Dalı, (Basılmamış Yüksek Lisans
tezi) Bursa 1996.
Özkan, Abdurrahman, “Ahmed-i Dâ’î’nin Tefsir Tercümesi’nin Manzum
Mukaddimesi ve Dil Özellikleri”, Selçuk Üniversitesi
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türkiyat Araştırmaları
Dergisi, S. 11, Konya 2002, s. 1-57.
Özkan, Mustafa, İnsan İletişim ve Dil, 3F Yay., İstanbul 2008
Özkan, Mustafa, “Ahmed-i Dâ’î’nin Tercüme-i Tefsir-i Ebü’l-Leys es-
Semerkandî mukaddimesi”, Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi,
XXIX, İstanbul 2000, s. 177-188.
Özkan, Mustafa, Cinânî, Cilâü’l-Kulûb (Giriş- İnceleme- Metin- Sözlük), İst.
Ü. Yay., İstanbul 1990

Özkan, Mustafa, Mahmûd b. Kâdî-i Manyâs, Gülistan Tercümesi ( Giriş-


Metin-İnceleme- Sözlük), Türk Dil Kurumu Yayınları,
Ankara 1983.

Özkan, Mustafa, Türk Dilinin Gelişme Alanları ve Eski Anadolu Türkçesi,


Filiz Kitapevi Yayınları, İstanbul 2000
Özkan, Mustafa, Tören, Hatice, Esin, Osman, Yüksek Öğretimde Türk Dili Yazılı
ve Sözlü Anlatım, Filiz Kitabevi Yay., İstanbul 2001, 1.baskı
Özkan, Mustafa-Tören, Hatice-Esin, Osman, Yüksek Öğretimde Türk Dili Yazılı
ve Sözlü Anlatım, Filiz Kitabevi Yay., ( Genişletilmiş 2.
Baskı) İstanbul 2006

311
Öztürk, Ali, Hızır bin Gölbeyi Adına Yazılmış Bir Mülk Süresi Tefsiri,
Ankara Ü. SBE, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara
1996

Redhouse, Sir James W., A Turkish and English Lexion, İstanbul 1978.

Sağol, Gülden, “Kur’an’ın Türkçe Tercüme ve Tefsirleri Üzerinde


Yapılan Çalışmalar”, Türklük Araştırmaları Dergisi, İstanbul
1997, c. 8, s. 379- 396.
Sağol, Gülden, An Inter-Linear Translation of The Qur’an Into
Khwarazm Turkish-Introduction, Text, Glossary and
Facsimile, (Part I: Introduction and Text), Harvard
University 1993.

Sağol, Gülden, An İnter-Liner Translation of the Qur’an İnto Khwarazm


Turkish, The Department of Near Eastern Languages and
Civilizations, Harvard University, 1999)
Sağol, Gülden, Harezm Türkçesi Satır Arası Kur’an Tercümesi ( Giriş-
Metin- Sözlük) I-II, Marmara Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Türk
Dili Anabilim Dalı, (Doktora Tezi), İstanbul 1993
Sarı,Güven, Ahmed-i Dâ’î Tercüme-i Tefsîr-i Ebü’l-Leys-i Semerkandî,
(142/35a-82b), (Giriş-Metin-Dizin-Tıpkıbasım), Marmara
Ü., SBE., Türkiyat Araştırmaları Enst., (Basılmamış) Yüksek
Lisans Tezi, İstanbul 2007

Semenov A. A., “Sobranie vostoçnıh rukopisey”, Akademi Nauk Uzbekskoy


SSSR, IV, Taşkent 1957, s. 45-46
Sertkaya, Osman Fikri, “ Kur’an’ın Doğu Türkçesine Tercümeleri”, Harezm,
Kıpçak ve Çağatay Türkçesi Üzerine Araştırmalar, Ankara
1996
Sevinçli, Veysi, Hatiboğlu-Letâyifnâme I Giriş-İnceleme-Metin, II Sözlük,
Töre Yay., İstanbul 2007
312
Sevinçli, Veysi, Letâyifnâme (Giriş-İnceleme-Metin-Sözlük), Yüzüncü Yıl
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı
Anabilim Dalı, Van 1996 (Doktora Tezi)
Sezgin, Funda, 14. Yüzyıla Ait Bir Yâsin Suresi Tefsiri Üzerinde Sentaks
Çalışması, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Pamukkale Ü.,
SBE., Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Denizli 1997.
Smirnov, V. D., Mecmûa-i Müntehebât-ı Âsâr-ı Osmâniye, St. Petersburg
1903
Sönmez, Gamze, 14. Yüzyılda Yazılmış Mülk Suresi Çevirisi Üzerine Dil
İncelemesi (varak no: 31b-61a), İstanbul Ü., SBE., Türk Dili
ve Edebiyatı Anabilim Dalı, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi)
İstanbul 2006
Steingass, Ph. D. F., A Comprehensive Persian- English Dictionary, New
Reprint, Beyrut 1975.

Sülün, Murat- Çelik, Ömer, Türkiyede Kur’an Makaleleri Bibliyografyası,


Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Vakfı Yayınları,
İstanbul 1999.

Şemseddîn Sâmî, Kâmûs-ı Türkî, İstanbul 1317. ( Çağrı Yayınları, 10. Baskı,
Tıpkı Basım, İstanbul 2001 )

Şemseddîn Sâmî, Kamusu’l-A’lâm, Cilt I-VI, İstanbul 1306-1316.

Şeşen, Ramazan, “XV. Yüzyılda Türkçe Yapılan Tercümeler”, XI. Türk


Tarih Kongresi Bildiri Özetleri ( 5- 9 Eylül 1990), Türk Tarih
Kurumu Yayınları, Ankara 1994, s. 889-919.

Şimşek, Hasan, Tefsirü Sûreti’-l-Mülk (İnceleme- Metin-Dizin), Cumhuriyet


Ü., SBE., Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, (Basılmamış
Yüksek Lisans Tezi) Sivas 2006.

Tabaklar, Özcan, Mustafa b. Muhammed, Amme Cüzü Tefsiri, İstanbul


Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı

313
Anabilim Dalı ( Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul
1987
Tahir, Bursalı Mehmet, Osmanlı Müellifleri, C. II, Bizim Büro Yay., Ankara 2001
Tanıklarıyla Tarama Sözlüğü (A-Z) I-VIII, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara
1963-1977.

Tanıklarıyla Tarama Sözlüğü, Ankara 1957, Cilt IV


Taş, İbrahim, Çağatayca Kur’an Tefsiri, Marmara Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Türk
Dili Anabilim Dalı, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul
2001.
Tekin, Talat, Ana Türkçede Aslî Uzun Ünlüler, Hacettepe Üniversitesi
Yayınları, Ankara 1975.

Tezcan, Semih, “Janos Eckmann, Middle Turkic Glosses of the Rylands


Interlinear Koran Translation. Bibliotheca Orientalis
Hungarica XII, Akademiai Kiadh, Budapest, 1976, 359 s.,
80”, (Tanıtma Yazısı), Türk Dili Araştırmaları Yıllığı-Belleten
1978-1979, Ankara 1981, s. 279-294.

Timurtaş, Faruk Kadri, Eski Türkiye Türkçesi XV. Yüzyıl Gramer-Metin-Sözlük,


İstanbul 1977.

Togan, Zeki Velidi, “Londra ve Tahrandaki İslami Yazmalardan Bazılarına


Dair”, Cilt III, İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, İstanbul
1959-1960, s. 135-138.

Togan, Zeki Velidi, “The Earliest Translation of The Koran Into Turkish”,
İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, Cilt IV, 1964.

Topaloğlu, Ahmet, “Cevâhirü’l-Asdâf Üzerinde Yapılan Çalışmalar ve


Zajaczkowski’nin Eseri”, Türklük Araştırmaları Dergisi, Sayı
2, İstanbul 1986, s. 161-183.

314
Topaloğlu, Ahmet, “Kur’an-ı Kerim’in İlk Türkçe Tercümeleri ve Cevahirü’l-
Esdaf”, Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı 27, Aralık 1983, s.
58-66.

Topaloğlu, Ahmet, Cevâhirü’l-Asdâf (Giriş-Metin-Sözlük), İstanbul


Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, (Yayınlanmamış Doçentlik
Tezi) İstanbul 1982.

Topaloğlu, Ahmet, Muhammed Bin Hamza, XV. Yüzyıl Başlarında Yapılmış


Satır Arası Kur’an Tercümesi I (Giriş-Metin) II (Sözlük),
Kültür Bakanlığı Yayınları: 227, İstanbul 1976-1978.

Topaloğlu, Elif, Ahmed-i Dâ’î Tercüme-i Tefsîr-i Ebü’l-Leys-i Semerkandî,


(Nisa Suresi), (Giriş-Metin-Dizin-Tıpkıbasım), Marmara Ü.,
SBE., Türkiyat Araştırmaları Enst., (Basılmamış) Yüksek
Lisans Tezi, İstanbul 2003.

Tören, Hatice, Eski Anadolu Türkçesi Dönemine Ait Amme Cüzü Tefsiri,
Mustafa bin Muhammed, Cilt I:Metin-İnceleme-Tıpkıbasım,
Cilt II: Sözlük, Çantay Yay., İstanbul 2007.
Tulum, Mertol, Tarihî Metin Çalışmalarında Usul, Menâkıbu’l-Kudsiyye
Üzerinde Bir Deneme, Deniz Kitabevi Yay., İstanbul 2000

Uğursal, Ulviye, Ahmed-i Dâ’î Tercüme-i Tefsîr-i Ebü’l-Leys-i Semerkandî,


(Yunus ve Hud Sureleri),(114b/12-151b/01), (Giriş-Metin-
Dizin-Tıpkıbasım), Marmara Ü., SBE., Türkiyat Araştırmaları
Enst., (Basılmamış) Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2007.

Usta, Halil İbrahim, XIII. Yüzyıl Doğu Türkçesiyle Yazılmış Anonim Kur’an
Tefsirinin Söz ve Şekil Varlığı, Ankara Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı,
(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) Ankara 1989
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Kitabeler II, İstanbul 1929.

315
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu, II. Baskı, Ankara
1961.
Ünver, İsmail, “Çevriyazıda Yazım Birliği Üzerine Öneriler”, Türkoloji
Dergisi, XI/1, Ankara 1993, s. 51-89.

Üşenmez, Emek, “Türkçe İlk Kur’an Tercümesi ve Tercümedeki İslâmî


Terimlerin Türkçe Karşılıkları Üzerine”, Sosyal Bilimler
Araştırmaları Dergisi, 1, Tokat 2006, s. 89-99
Yavuz, Mustafa, Anadolu Selçukluları Dönemi Müfessirleri, Uludağ
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri
Anabilim Dalı Tefsir Bilim Dalı, (Basılmamış Yüksek Lisans
tezi) Bursa 1997.
Yavuzarslan, Paşa, Mûsâ Bin Hâcı Hüseyin İznikî, Terceme-i Óıãnu’l-Óaãìn Fì
Minheci’d-dìn (Giriş- İnceleme- Tankitli Metin- Dizin),
(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) Ankara 1993
Yavuzarslan, Paşa, Münebbihü’r-RÀúidìn (Giriş-İnceleme-Metin-Dizin),
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve
Edebiyatı Anabilim Dalı (Doktora Tezi), Ankara 1999, (Türk
Dil Kurumu İstanbul 2002 I. Baskı)
Yavuzarslan, Paşa, MÿsÀ bin ÓÀcı Óüseyin İznikì: Münebbihü’r-rÀkidìn
(Uyurları Uyandurucu), Cilt I (Giriş-İnceleme-Tenkitli
Metin), Cilt II ( Sözlük), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara
2002
Yazıcı, İshak, “Tefsiru Ebi’l-Leys Tercemeleri Hakkında Kısa Bir
Araştırma”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi, S. 6, Samsun 1992, s. 79-83.
Yelten, Muhammet, “Anadolu Sahasında Yapılmış Sure Tefsirleri ve Bu
Tefsirlerin Türk Dili Açısından Önemi”, İlmî Araştırmalar
9, İstanbul 2000, s. 249-254.
Yeni Tarama Sözlüğü, Hazırlayan: Cem Dilçin, Türk Dil Kurumu Yayınları,
Ankara 1983.
316
Yıldız, Ulaş, Muhammet Oğlu Mustafa’nın XIV. Yüzyılda Yazdığı
Çağdaş Tefsirin Dil Yorumu, İstanbul Üniversitesi, SBE.,
Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, ( Basılmamış Yüksek
Lisans Tezi), İstanbul 2004.
Yılmaz, Birgül, Ahmed-i Dâ’î Tercüme-i Tefsîr-i Ebü’l-Leys-i Semerkandî,
(Âl-i İmran Suresi), (Giriş-Metin-Dizin), Marmara Ü., SBE.,
Türkiyat Araştırmaları Enst., (Basılmamış) Yüksek Lisans
Tezi, İstanbul 2002.

Yüksel, Murat, “Kara Timurtaş-oğlu Umur Bey’in Bursa’da Vakfettiği


Kitaplar ve Vakıf Kayıtları”, Türk Dünyası Araştırmaları,
Sayı: 31, İstanbul, Ağustos 1984, s. 141-142.
Zülfikar, Hamza, “Çağatayca Bir Kur’an Tefsiri”, Türkoloji Dergisi, c. 6,
Ankara 1974, s. 153-195
Zülfikar, Hamza, Çağatayca Kur’an Tefsiri, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-
Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (
Basılmamış Doktora Tezi ), Ankara 1970

317
YAZMALAR

Enfesü’l-Cevâhir, Ankara Üniverisitesi İlahiyat Fakültesi Kütüphanesi, nr.


37486, vr. 15 a
Harezm Türkçesi Satır Arası Kur’an Tercümesi, Süleymaniye Kütüphanesi,
Hekimoğlu Ali Paşa Camii, nr. 2
Hısnu’l-Óasìn fì Menheci’d-dìn, Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi,
nr. 626, vr. 212a
Kıãaãu’l-EnbiyÀ, Süleymaniye Kütüphanesi, Yozgat Bölümü, nr. 431, vr. 1a
KitÀbü’l-MièrÀc, Cebeci İl Halk Kütüphanesi, nr. 1054, vr. 1a
Münebbihü’r-RÀúidìn, Süleymaniye Kütüphanesi, Serez Bölümü, nr. 635
Münebbihür’r-RÀúıdìn, Süleymaniye Kütüphanesi, Nuruosmaniye Bölümü, nr.
2187, vr. 1a
MÿsÀ bin ÓÀcı Óüseyin el-İznikì, ZÀdu’l-èibÀd, Süleymaniye Kütüphanesi, Hamidiye
635, vr. 2b/7-9
Terceme-i Kıãaã-ı EnbiyÀ, Süleymaniye Kütüphanesi, Şazeli Bölümü, nr. 126
Terceme-i Óıãnu’l-Óaãìn Fì Minheci’d-dìn, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya
Fakültesi, İsmail Saib Efendi I/1331
Tercüme-i Faãlu’l-ÓitÀb, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, Nadir Eserler, nr.
1563, vr. 4a
ZÀdu’l-èİbÀd, SüleymÀniye Kütüphanesi, Hamidiye Bölümü, nr. 635

318

You might also like