Professional Documents
Culture Documents
''Bedri Ruhselman - Ilahi Nizam Ve Kainat
''Bedri Ruhselman - Ilahi Nizam Ve Kainat
NİZAM
ve
KAİNAT
Bedri Ruhselman
tarafından düzenlenmiştir.
* Günümüz Türkçesine uyarlanmıştır. *
© İlâhî Nizam ve Kâinat
Bu kitabın yayın hakkı Metapsişik Tetkikler ve
İlmî Araştırmalar Derneği’nin (MTİAD) bir kuruluşu olan
Metapsişik Tetkikler ve İlmî Araştırmalar Derneği İktisadi İşletmesi Yayınevi MTİAD1950’ye aittir.
MTİAD1950 Yayınevinden yazılı izin alınmadan hiçbir alıntı yapılamaz. ©
(C) şemasında (a-b) hattı evreni kateden aslî zamandır. (A) şekli aslî
zaman üzerindeki yüzeysel zaman akışını, (B) şekli ise küresel zamanı
göstermektedir. Yüzeysel zaman, şekilde görüldüğü gibi, aslî zaman
akışının bir (x) noktası etrafında devirler yapar ve dönemleriyle
sarmal çizer. Bu sarmal ne kadar fazla devirli olursa olsun, aslî zaman
üzerindeki (x) noktasından ayrılmamakta, hep yerinde sayarak
uzanmaktadır. Öyleyse bir ömürlük süreyi gösteren (A) zaman
realitesinde, aslî zaman üzerinde yürüyüş ve akış yoktur. Ancak, aslî
zaman üzerindeki bir tek (x) noktasının realitelerinin uygulaması
vardır ki bu da önceki şemalarda gösterdiğimiz gibi, yüzeysel
zamanın birkaç döneminde ya da bütün dönemlerinde devam
edebilir.
Oysa (B) şekli incelenince burada, 1, 2, 3 rakamlarıyla gösterilmiş,
merkezleri aynı olan iç içe üç kürenin kesiti görülmektedir. Bu küreler
birbiri içine girmiş üç tane ayrı küre gibi düşünülmemelidir. Bu,
birinci kürenin, yani ortadaki en küçük kürenin her yöne doğru
genişleyerek büyüyen üç aşamasını göstermektedir. Çünkü küre
zamanının gelişimi, bir yüzey üzerindeki sarmalın bir tek doğrultuda
uzayıp kısalması şeklinde olmayıp, merkezinden itibaren kürenin
bütün yönlerine doğru aynı zamanda genişlemesi, yani büyümesi
yoluyla meydana gelir. Örneğin burada, (1) numaralı küre, kürenin en
küçük hâllerinden bir aşamayı göstermektedir. (2) numaralı küre onun
genişlemiş ileri bir aşaması, (3) numaralı küre ise en geniş aşamasıdır.
İşte idrakî zaman böyle gelişir. Bu gelişim (a-b) aslî zaman akışı
üzerinde yüzeysel zamana kıyaslanırsa görülür ki burada idrakî
zaman, yani küresel zaman birinci küre hâlindeyken aslî zaman akışı
üzerinde (c-d) parçasını kapsamına almaktadır. Bu küre idraki gelişip
(2) numaralı büyüklüğünü alınca aslî zaman akışında yürüyerek (e-f)
parçasını işgal etmekte ve daha genişleyip (3) numaralı küre hâline
girince aslî zaman akışında (g-h) parçasını katetmektedir. Öyleyse
yüzeysel zaman idrakinin gelişimi, aslî zaman akışı üzerinde hiçbir
ilerleme yapmayıp bir tek nokta üzerinde durduğu hâlde, küresel
zaman idrakinin her gelişim anı, aslî zaman akışı üzerinde yürüyüşle
bir arada olmaktadır. İşte bundan dolayı asıl tekâmül, idrakî zamanın
egemen olduğu dünya üstü vazife planından itibaren başlar.
Gerçekten dünya hayatının icaplarından olarak muazzam çabalar
harcanıp güçlükle alınacak bir sonucun milyonlarca katı, dünya ötesi
âlemlerde en küçük bir çaba karşılığında elde edilebilir.
* * *
Zamanı bu şekilde şemalar üzerinde az çok bir kolaylıkla açıklarken,
buna bağlı olan mekân üzerinde de durmamız gerekiyor. Çünkü
mekân olmayınca zamanın varlığı, yani âlemlerdeki görünümü
mümkün olmaz. Evrendeki aslî zaman akışının âlemlerde
görünebilmesi için, o âlemlerin bünyelerine uygun mekân kavramına
ihtiyaç vardır. Diğer deyişle, zaman mekanizmasının açıklaması
maddesel ortama ve maddenin çeşitlemelerine ihtiyaç duyar. Böyle
olunca, zaman ve mekân kavramlarını birleştirmedikçe âlemlerde ne
zaman ne mekân tezahürü mümkün olmaz. Bu hakikati ileride daha
ayrıntılı açıklayacağız. Mademki yüzeysel ve idrakî zamanlar
yukarıda açıkladığımız gibi birbirinden büyük farklarla ayrılmaktadır,
zaman idraklerine sıkı sıkıya bağlı olan dünya ve dünya üstüne ait
mekânların da birbirinden o kadar farklı olması gerekir.
* * *
Şimdi, küresel zamana ait mekânı açıklayalım. Mekân, maddenin
çeşitli unsurlarını sınırlandırmak zorunluluğunun bir ifadesidir. Bu
ifadeyi her iki zaman realitesine göre açıklayalım. Öncelikle şunu
belirtelim ki burada yapılan açıklamalar, herhangi bir cisim üzerinde
uygulanarak değil, tarif edildiği şekilde imgelenerek düşünülürse
mekân konusunu anlamak kolaylaşır.
İlk önce yüzeysel zamanda mekânı açıklayalım. Yüzeysel zamanda
dönemlerin oluşabilmesi için üç koşulun gerçekleşmesi gerekir.
Birincisi, zamanın akışını ve dönemlerin geçişini saptamak için
maddesel bir ortam (bu ortam mekân değildir), ikincisi, bu
dönemlerin oluşumu ve zamanın akışı için hareket, üçüncüsü de
hareketin olmasını ve dönemlerin saptanmasını takdir etmek için
hareketi o ortama bağlamak. İşte yüzey zamanı için mekân budur.
Öyleyse, yukarıdaki koşulları bir araya getirdikten sonra yüzeysel
zaman mekânını şöyle tanımlamak ve kabul etmek icap eder. Sarmal
yönde gerçekleşecek bir hareketin akış doğrultusunu ve belli
dönemlerinin başlangıç ve bitiş noktalarını saptamak ve takdir etmek
için maddesel bir ortamın o harekete bağlanışı yüzeysel zaman
mekânını meydana getirir. Burada geçen ortam ifadesi bir mekân
değildir, o sadece sınırlandırılmamış madde unsurlarını ifade eder.
Yani madde unsurları vardır fakat onların sınırlandırılmaları, diğer
deyişle birbirine oranlanabilecek pozisyonları yoktur. Bu
sınırlandırılmanın meydana gelmesi, mekânın oluşabilmesi için o
unsurların yukarıda söylediğimiz gibi, herhangi bir harekete
bağlanması gerekir. Öyleyse zaman ve mekân birbirinden ayrılamaz.
Bu öyle bir oluştur ki biraz ileride açıklayacağımız gibi, aslî ilkeye
bağlı iki büyük ilkenin, evrenin çeşitli âlemlerine göre ortaya çıkan ve
bütün olaylarıyla, realiteleriyle, idrakleriyle o âlemleri kendilerine
uyarlayan görünümleridir.
Yüzeysel zaman mekânını bir bedene kıyaslayarak şöyle ifade
ederiz: Bedenin hareketlerinin maddeye olan bağlantısı ve maddenin
bu bağlantılardaki değeri mekânın bütününü yaratır. Belirsiz görünen
bu ifadeyi bir örnek ile aydınlatacağız. Havaya atılmış bir taş zihinde
canlandırılsın. Öncelikle burada taşın hareketi ve bu hareketin
başlangıç ve bitiş noktasıyla ifade edilebilecek dönem karakteri vardır,
bu birinci koşul. Bundan sonra hareketi ve dönem noktalarını
saptamaya ve takdire yarayan havada ortama gerek vardır, bu da
ikinci koşul. Son olarak bu hareketin ve dönem noktalarının ortama
kıyası ya da bağlantısı vardır, bu da üçüncü koşul. İşte bu üç koşulla
beliren taşın boşluktaki hareketi yüzeysel zaman idrakine özgü
mekânı meydana getirir.
Demek ki bir bedenin idraki karşısında, o bedenin hareketlerine
bağlanarak hareketlerin dönemlerini, yani başlangıç ve bitiş
noktalarını saptayan ortam bir mekândır. Bu ortama bütün maddeler
dahildir. Bir madde sınırlandırılması kabul ettiğimiz bir beden
karşısında mekân; taşıyla, toprağıyla, atı, arabası, uçağı ve insanlarıyla
bütün sınırlandırılma bir mekândır. Mekân, bir bireyin bastığı bir
metrekarelik toprak, başını kaldırıp baktığı uzay, şehir, memleket, kıta
ve dünya olarak sonsuz ince ayrımlarla derecelenir. Burada sonsuz
mekân olanakları vardır.
* * *
Yüzeysel zaman idraki mekânına göre, sonsuz olanaklara sahip
idrakî zamana ait mekânı idrak etmek değil, hatta en kuvvetli
imgelemelerle bile sezebilmek, insanlar için o kadar kolay
olmayacaktır. Bununla beraber biz bunun da sezgisini vereceğiz.
Yalnız burada imgelemeyi kullanmak ve sezgilerle hareket etmeye
çalışmak şarttır.
Öncelikle şunu söyleyelim ki dünya idrakine göre böyle bir mekân
realitesi yoktur. Bundan dolayı, burada söylenecek şeyleri dünya
maddeleri üzerinde canlandırarak görmeye uğraşmamalıdır.
Dediğimiz gibi, bunun sezgileri ancak imgelemede canlandırılabilir.
Fakat şunu da ifade edelim ki imgeleme de çok süptil bir madde
ortamıdır. Bundan dolayı, imgelemede yaşatılan mekân gerçek ve
hakiki bir değerdir.
İlk önce hayalî olarak bir küre zihinde canlandırılsın. Bu kürenin
daha önce söylediğimiz gibi, bir tek yüzeyi üzerinde yine hayalî olarak
yüzeysel bir zaman ve bu zamanla var olan mekân zihinde
canlandırılsın, yani hayalî olarak düşünülsün. Bu basit bir zaman ve
mekândır ve belli tek bir doğrultuya sahiptir. Bu basit zaman ve
mekânı hayalî olarak canlandırdıktan sonra bunun gibi ikinci fakat
yönü ayrı, basit diğer bir zaman ve mekân daha hayalî olarak
canlandırılsın. Böylece, yönleri ayrı olmak üzere üçüncü, beşinci,
yüzüncü, bininci, milyonuncu ve sonsuz basit zaman ve mekânlar
hayalî olarak ayrı ayrı düşünülsün. Bunlar böyle ayrı ayrı zihinde
canlandırıldıkça hepsi birer yüzeysel zaman ve mekândan ibaret kalır.
Ancak kuvvetli bir sezgi faaliyetiyle bunların sentezini yapmak
gerekir. Bunun için de hayalî olarak canlandırılan bir küre içindeki bu
sonsuz doğrultuda, sonsuz zaman akışlarının ve bu akışları saptayıp
bağlayan sonsuz ortamların hepsi birden bir tek zaman ve bir tek
mekânmış gibi düşünülsün. Bu durumda, aynı anda sonsuz yönlere
doğru akan bir tek zaman ve bu sonsuz yönlere kıyaslanarak o akışları
saptayan, sonsuz ortam kavramından bir tek mekân ortaya çıkar ki bu
da küresel mekândır. Çünkü bu mekân küre içinde zamanın akışını
sağlamaktadır. Buradaki ortam, bizzat imgelemedir. Aslında ancak
imgelemenin çok süptil maddelerinden ibaret bir ortam, böyle sonsuz
doğrultu ve dönem karakterini ifade eden hareketlerin akışlarını
bağlayabilir. Yoksa bu durum dünyanın kaba maddeleriyle olmaz.
Demek ki bir küredeki sonsuz hareketleri, sonsuz yönlerdeki akışlara
ve dönemlere kıyaslayarak onları saptayan imgelemedeki sonsuz
ortamları, bir tek oluşa bağlayan imgelemenin -kendisi de dahil
olduğu hâlde- bu hareketler ve ortamlarla beraber bütünü, idrakî ya
da küresel mekânı meydana getirir.
Bu imgelemeyi yapabilmek için çok çalışmak ve düşünmek gerekir.
Bununla beraber az çok bir çabayla burada kuvvetli sezgiler elde
edilir. Dünyada, kaba bir ortamda yaşayan insanlar için dünya
maddelerinde gerçekleştirilmesi mümkün olmayan bu yüksek zaman
ve mekân mekanizmasını, dediğimiz gibi, ancak imgelemenin çok
süptil malzemeleri ile bir dereceye kadar gerçekleştirmek, birçok insan
için mümkün olur. Fakat insan imgelemesindeki süptil ortamlardan
daha süptil olan üst âlemlerdeki varlıklar için bu yüksek idrakî zaman
ve mekân realitesinde yaşamak doğal, hatta zorunlu bir durum olur.
* * *
Yüzeysel zamanın aslî zaman üzerinde mesafe katetmediğini, idrakî
zamanın aslî zamanda her an ilerlediğini söylemiştik. Şimdi,
varlıkların tekâmülünde -bu bilginin değerinden yararlanarak-
yüzeysel zaman idrakinde yaşayan bir insanın, yerinde sayarak
gelişiminin; küresel zamanda yaşayan bir varlığın da aslî zaman
üzerinde ilerleyerek tekâmülünün ne demek olduğunu ve bunların
gelişim mekanizmasındaki sonuçlarının nasıl ortaya çıkacağını
açıklayacağız.
Yukarıda zaman ve mekân hakkında verilen bilgiler, her ne kadar
yüzeysel ve idrakî zaman ve mekânları ayrıntılı açıklıyorsa da biraz
önce söz edilen sorunların çözümünü bu bilgilerden çıkarmak için
ayrıca açıklamalarda bulunmaya ihtiyaç vardır. Aşağıdaki şemalar
dikkatlice incelenirse bu önemli noktanın da kolaylıkla anlaşılması
mümkün olur.
Bütün bir insanlık hayatında varlığın sonsuz yönüyle geçirmesi icap
eden bir gelişim alanı vardır. Ve bu gelişim alanı belirli ve sınırlıdır.
Çünkü onun kendi realitesi içinde bir başlangıcı, bir de sonu vardır.
Biz bu alanı (A, B) paraleli arasını dolduran mesafe ile gösteriyoruz.
(Şekil-D)
İşte, insanlığın üst plana, yani idrakî zamanın egemen olduğu vazife
planına hazırlanması için gelişmesi gereken ve (c-d) sınırında başlayıp
(f-g) sınırında tamamlanan, bütün insanlık melekeleri ve durumları (c-
d-g-f) alanını doldurmaktadır. Bu, insanın dünyada başladığı ilk
hayatından, sayısız bedenlenmeleri ardından dünyayı bitirdiği son
hayatına kadar geçen bütün dünya hayatı aşamasını gösterir. Buradaki
(Z) hattı aslî zamandır. (e) noktası da bu zaman üzerinde alınmış bir
andır. Demek ki aslî zaman üzerinde alınmış olan bu bir an; bir
insanın, bütün insanlık hayatı boyunca geliştirilip olgunlaştırılması
icap eden hazırlık melekelerinin toplamını içermektedir. Bir insanın,
dünyadaki bütün insanlık aşamasının başından sonuna kadar
hazırlığı, aslî zaman akışı üzerindeki bu an içinde olgunlaşacaktır.
Doğal olarak şemada çizdiğimiz (c-d-g-f) yüzeyini, (Z) hattına dik ve o
hattı ancak (e) noktasında katetmiş olarak zihinde canlandırmak
gerekir. Bu (e) noktası, aslî zamanın belli bir anında insan varlığının,
gelişimine başlayıp kendisinde var olan ve gelişimi icap eden güçleri
olgunlaştırdıktan sonra tekrar ulaşacağı bir noktadır. Yani varlığın
insan hâlindeki tekâmülü, aslî zaman üzerinde bu noktadan başlar,
yine bu noktada biter. Ve bu aşama tamamlanıncaya kadar aslî zaman
üzerinde yürüyüş olmaz. İşte bundan dolayı insanlık aşamasındaki
tekâmüle, öznel tekâmül devresi demiştik. Çünkü bütün insanlığın
gelişim aşamasını oluşturan (c-d-g-f) alanı katedilmedikten sonra, (e)
anının (Z) aslî zamanı üzerinde akışı yoktur. İnsanlık burada kendi
güçleri içine kapanmakta ve sadece onların üstün bir plana hazırlığı ile
uğraşmaktadır. Onun, bu alan dışına çıkabilmesi, nesnel bir tekâmül
ilkesine girmesi ancak (c-d-g-f) aşamasının bütün icaplarını yerine
getirmekle mümkün olur.
Öyleyse insanlığın başından sonuna kadar geçireceği birçok
bedenlenmeler, sayısız hayat koşulları ve tekâmül malzemeleri hep bu
(c-d-g-f) alanı içinde olup bitecektir. Fakat bu sırada bu alan, (e)
noktasına en uzak ve insanlığın en ilkel kademelerini oluşturan (c-d)
sınırından itibaren yavaş yavaş (g-f) sınırına doğru doldurulacak ve
bu doluş çeşitli bedenlenmeler yoluyla olacaktır. Sembolik bir ifadeyle
her bedenlenmeyi bir üçgen kabul ederek, bu alanın bu üçgenlerle
nasıl doldurulduğunu ve bir insanın en geri kademelerinden, son
kademesi olan (g-f) sınırına nasıl geldiğini açıklayacağız. (Şekil-F)