Professional Documents
Culture Documents
Şi̇i̇rsel Taş - Si̇mge Çi̇çek 321 Ödevi̇
Şi̇i̇rsel Taş - Si̇mge Çi̇çek 321 Ödevi̇
SEKOYANA’NIN KAPILARI
Çevirileri:
İnsan Vücudu Tiyatrosu-Maris Wicks (2016), Mikrobiyota-Ed Yong (2018), İnsan
Vücudunda Seyahat- Gavin Francis (2017), İnsanın Kusurları-Nathan H.Lents (2020),
Metamorfoz İnsan Vücudunda Değişimin Öyküsü-Gavin Francis (2020), Neden Çocuk
Kitapları Okumalıyız-Katherine Rundell (2020), Kuantum Sınırında Yaşam- Johnjoe
Mcfadden, Jim Al-Khalili Khalili (2016), Nörolojik: Beynin Mantıksız Davranışlarımızın
Ardındaki Gizli Mantığı-Elizer J. Stenberg (2019), İnsan Denen Hayvan Hastalıkta ve
Sağlıkta Hayvanlardan Öğrenebileceklerimiz- Barbara Natterson Horowitz (2021), Uzun
Yaşam Kilit Bilgiler-Paul Jenner (2013), Şifa-Jo Marchant (2016), Nasıl Ölürüz- B.Nuland
(2013).
1
Taş, “Büyük Sevbeni”, 2019
2
Taş, “Sekoyana’nın Kapıları”, 2017
1
Marko Kılıktan Kılığa Giriyor- Gerry Bolan (2017), Marko Bize Taşınıyor-Gerry Bolan
(2017), İstanbul’un Şarkısı-Anna Pellicioli (2020), İşte Bunlar Hep Astronomi-Malcom Croft
(2015), Konuşabiliyorlar-Jimmy Craig (2018), Tükürerek Bir Yüzme Havuzunu
Doldurabilirsiniz!-Paul Mason (2015), Yılan ile Kertenkele-Joy Cowley, Gavin Bishop
(2018), Şnörk ve Denizci-Will Buckingham, Thomas Docherty (2016), İlk Kuantum Fiziği
Kitabım-Salah Ferron (2019), Stellaluna-Janell Cannon (2019), Can Dostlar Yılan ile
Kertenkele-Joy Cowley (2020).
KİTAP ÖZETİ
Kitap Amerikalı şair, etnobotanist ve romancı Dale Pendell’in ufak bir alıntısıyla
karşılıyor bizi. “Nasıl ki rüyalar bilinçaltımızdaki yaban dünyanın şifa veren şarkılarıyla,
yaban hayvanları, yaban bitkileri, yaban doğa da dünyanın şarkı söyleyen derin zihninin şifa
veren rüyalarıdır.”3 Bu minik alıntıyla başlayan öykü, saçları yeşeren, ormandaki kulübesinde
tek başına yaşayan Sekoyana ile hem ona hem de ormana emanet edilmiş bir çocuğun
karşılıklı sohbetiyle devam ediyor. Çocuğun henüz söyleyebileceği bir adı yok çünkü adını
bu yolculuk sonunda kendi seçecektir. Çocuk ormanın dilini öğrenmek için Sekoyana’nın
yanına gelmiştir tıpkı anne ve babası gibi çünkü onlarda her şeyi bu münzevi kadından
öğrenmişlerdi. Sekoyana çocuğa “ormanda herkes ‘sen’ ya da ‘ben’dir. Sadece orman
3
Taş, “Sekoyana’nın Kapıları”, 2017
2
çoğuldur” der4. Sekoyana’nın evinde dört kapısı vardır. Bu kapılar, hangi yönden gelirse
gelsin herkese açıktır. Her kapı, doğanın birbirinden farklı deneyim ve bilgisine açılacaktır.
Çocuk ise her kapı için elde ettiği deneyimleri hatırlamak için birer sembol çizecektir.
Çocuk birinci kapıdan içeri girdiğinde ormanı duyularıyla okumaya başlar. İlk başta
gözleri kapalı bir şekilde ağacın yönünü bulmaya çalışır. Daha sonra humus kokusunu içine
çeker ve toprağa dokunarak onu deneyimler. Toprağın içindeki börtü böcek onu biraz
tiksindirir. Ancak, Sekoyana “ormana yüreğini açacaksan eğer, sana geleni kucaklayacaksın.”
der çocuğa ve olabildiğince “dokun” uyarısını yapar. Birinci kapı Sekoyana’nın çocuk için
yazdığı günlükle biter. Yazılan bu günlükler öyküde önemli bir yere sahiptir. Sekoyana bize
orman hakkında bilmediğimiz bilgiler verir. Misel ağının “ormanı saran, kapsayan, taşıyan,
koruyan bir sepet” olduğundan bahseder.5 Birinci kapıyı deneyimleyen çocuk onun üzerine
soru işareti çizer.
İkinci Kapıdan içeri girdiğinde çocuğun aklını bir soru karıştırır. “Bir sineğin hayatını
bir sığırcığınkinden değersiz kılan nedir.” sorusu üzerine düşünmeye başlar. Sekoyana’nın
söylediği şarkının nakaratında geçen “Ahimsa” sözcüğü dikkatine çeker ve anlamını sorar.
Ahimsa Hint felsefesinde çok önemli bir yere sahiptir. “Ahimsa bilerek, isteyerek zarar
verme demek. Yaşamın bir bütün olduğu bilinciyle yaşa demektir.” 6 Çocuk bu kapıdan içeri
girdiğinde mantarların gizemli yaşamını ve ormanın dilini öğrenmeye başlar. Yürüyen bir çift
ağaç dalı çocuğun kafasını karıştırır. Bu kapının sonunda Sekoyana’nın günlüğünde
bahsettiği ağaç ve mantarlar arasındaki özel ilişkinin “mikoriza” adını verdiğimiz ve canlı bir
internet ağına benzetilen bu ilişkiyi açıklar. Çocuk ikinci kapının üstüne bir çift yürüyen ağaç
dalı çizer.
Üçüncü kapıya gelindiğinde, Sekoyana ormanda pijamalı adını verdikleri annesi
avcılar tarafından vurulmuş bir yaban domuzu elinde kapıda belirir. Birkaç saatliğine şehre
inen Sekoyana çocuğa tek başına ormana gitmemesi gerektiğini söyler fakat merakına yenik
düşen çocuk kayrana gider. Cadı dairesinin gizemini çözmek ister. Kayrana gittiğinde
ağaçların arasına sıkışmış bir pijamalı görür ve onu kurtarır. Yağmur yağmaya başladığı için
geri dönüş yolunu bulamaz ve ormanda kaybolur. Gözlerini açtığında kendisini kulübe de
Sekoyana’nın yanında bulur ve onu buraya kadar nasıl getirdiğini merak eder. Bir çift
yürüyen dal yani kızıl geyik onu sırtında taşımıştır. Ormanın gözleri ve kulakları çocuğa
yardım etmiştir. Çocuk üçüncü kapının üzerine daire işareti çizer.
4
Taş, “Sekoyana’nın Kapıları”, 13.
5
Taş, “Sekoyana’nın Kapıları”,63.
6
Taş, “Sekoyana’nın Kapıları”, 71.
3
Dördüncü kapıya gelindiğinde artık cadı dairesinin sırrını öğrenmiştir. Misel ağının
mantarlarla oluşturduğu bir dairedir. Artık eve dönme vakti geldiğinde çocuk adının
“Ahimsa” olduğunu söyler. Kitabın sonu yine Sekoyana’nın tuttuğu günlükle biter. Son
kısımda çocuğun sürekli duyduğu “pa-po-vii” sesinin de aslında Potawatomi yerlilerinin
dilinden geldiğini ve “toprağın altından gelen itici güçle mantarın bir gecede yüzeye
çıkıvermesi”7 anlamına geldiğini öğreniriz. Kitabın son cümlesi bize ormanın dilini ve
kurulan bu inanılmaz iletişimin bütün canlılar arasında da olabileceğinin çok da uzak bir
ihtimal olmadığını hatırlatır.
Ahimsa: Annesi ve babası tarafından ormanın dilini öğrenmek için Sekoyana’nın yanına
gönderilmiştir. Öykünün başından itibaren ne adını ne de cinsiyetini öğreniriz. Çocuk, bu
deneyimin ardından adının “Ahimsa” olduğunu kitabın sonunda bize söyler. Ahimsa,
Sekoyana’nın şarkısında sürekli mırıldandığı bir kelimedir. Ahimsa, Hint dinlerinde önemli
bir yere sahiptir. “zarar verme, incitme” anlamına gelmektedir. Sadece insan yaşamına zarar
verme anlamında değil aynı zamanda da yeryüzündeki en ufak bir canlıya bile bilerek zarar
verme anlamındadır. En ufak bir böceği ya da sineği incitmemektir. Bu inanışa göre bir
sineğin hayatının bir sığırcığınkinden farklı olmamalıdır.
Orman: “Sekoyana’nın kapılarının baş aktörü ormandır. Orman herkesin evidir; insanın,
hayvanın, bitkilerin, bakterilerin, organik ve inorganik varlıkların ve şeylerin. Ormanın dili
gözünü, kulağını ve tüm duyularını ona açanın okuyabileceği bir dildir.” 10 Ormanı saran
7
Taş, “Sekoyana’nın Kapıları”, 178.
8
Taş, “Sekoyana’nın Kapıları”, 35.
9
Taş, “Sekoyana’nın Kapıları”, 108.
10
Gökçen, Unutulmuş Bir Dili Canlandırmak: Sekoyana’nın Kapıları’nda Doğa Okuryazarlığı, 2493.
4
misel ağları, mantar ve ağaçlar arasında kurulan inanılmaz ilişki mikoriza, mantar ve yosunun
ortak yaşamı olan liken ve duyduğumuz “pa-po-vii” sesleri öykü de çok önemli bir yere
sahiptir.
11
Taş, “Sekoyana’nın Kapıları”,35.
5
öğrenmesi ve adını bulma serüvenine ortak oluruz. Ormanı okumak, metindeki anlamı ile
dokunarak, tadarak, koklayarak, hissederek deneyimlemektir. Metindeki en önemli mesaj,
“yaşamın insan-insan dışı, canlı-cansız tüm varlıkları ve enerjileriyle bir arada melezlenerek
üremesi ve hepsinin yaratıcı aktörlükleridir.”12 Ormandaki bütün canlılar kitabın
merkezindedir. Bir sineğin yaşamını bir sığırcığınkinden farksız kılmayan, dünyadaki bütün
canlılara “bilerek zarar verme, incitme” anlamına gelen Ahimsa sözcüğü de yine farklı bir
kapı açıyor. Bir diğer önemli tema ise yeteri kadar almaktır. “Yiyebileceğimiz kadarı konuyor
sofraya ve hepsi bitiyor, bittiğinde ne aç hissediyor insan ne de çatlayısa tok.” 13 diyor çocuk
metinde. Sekoyana’nın yaptığı sepetleri köylülerle değiş-tokuş etmesi yine günümüzdeki
Kapitalist ekonomik sistemin karşısında duruyor. Öyküdeki en önemli temalardan biri de
insanın artık ormanın dilini duymayışıydı. Sekoyana’nın öykü de bahsettiği hikâye de çok
eskiden insan ormanı dinlermiş ve onun sesini duyarmış. Yüreğini bütün derinliğiyle ormana
açan insan, toprağın altından gelen sesleri bile duyarmış. Ancak, zamanla duyduklarını sese
döken insan, ormanın sesini duymaz olmuştur. İnsan kulağını kendi sözünden başka tüm
seslere kapar olmuş. O zamandan beri sadece insanın sesi duyulur olmuş. “İnsana ait dilin bir
ayrıcalıktan çok, dış gerçekliğin üstünü örten bir hapishane olduğunun tartışılmaya
başlanması insanın avantajını dezavantaja çekmiştir.” 14 İnsanın sadece kendi sesine
odaklanması, ormanın sessizleşmesine yol açmıştır. Hâlbuki insanın sesini oluşturan da
doğadır. Doğa ve kültür birbirini besleyen iki can damardır. “Pa-po-vii” sesini duyabilen
çocuk, bu sesle hem ormana hem de onun dilini bilen, onu okuyabilen kadim ama unutulmuş
bir bilgeliğe bağlanır.” 15
MEKÂN
Öyküde tasvir edilen iki mekân bulunmaktadır. Biri olayların merkezi olan ormandır.
Diğeri ise Sekoyana’nın kulübesidir. Çocuk kulübeye ilk geldiğinde tuhaf gözlerle etrafı
incelemeye başlar. “Küçük bir masa, karşılıklı oturduğumuz iki sandalye, büyük bir sandık ve
üzerinde üst üste konmuş yer minderleri, duvardaki çivilere asılı birkaç parça giysi, küçük bir
mutfak tezgâhı, tabak çanağın ve ne idüğü belirsiz şeylerle dolu kavanozların durduğu raflar,
duvara asılı birkaç bakır kap kacak. Yerde geyik motifi bulunan bir kilim ve köşede tahta
kaşıklarla dolu bir sepet var.”16 Çocuğun tasvir ettiği kulübe tam anlamıyla Sekoyana’nın bir
12
Gökçen, Unutulmuş Bir Dili Canlandırmak: Sekoyana’nın Kapıları’nda Doğa Okuryazarlığı, 2490.
13
Taş, “Sekoyana’nın Kapıları”, 38.
14
Gökçen, Unutulmuş Bir Dili Canlandırmak: Sekoyana’nın Kapıları’nda Doğa Okuryazarlığı,2487
15
Gökçen, Unutulmuş Bir Dili Canlandırmak: Sekoyana’nın Kapıları’nda Doğa Okuryazarlığı, 2494.
16
Taş, “Sekoyana’nın Kapıları”, 9.
6
parçası. Her köşe ona ait bir bilgiyi açığa çıkarıyor. Öyküyü okuduktan sonra bu satırlara
tekrar baktığımda her köşe Sekoyana için birbirinden önemli parçalarla dolu. Kulübesinde
saat yok çünkü Sekoyana ormanın zamanında yaşıyor. Tuvalet içinde dışarıyı kullanıyor
çünkü daha sonra gübre için kullanılacak. Kulübenin en önemli özelliği dört tane kapısının
bulunmasıdır. Bu kapılar metinde çok önemli bir yere sahiptir. Karakterler bu kapılar
sayesinde yolculuğa çıkıyorlar. Mekân metinde çok aktif rol oynuyor. Çocuğun gelişmesine
ve bu iç yolculuğunda ona arkadaş oluyor. Arka planda, pasif ve sadece yardımcı bir rol
oynamıyor. Aslında, bahsedilen mekânlar öykünün başkahramanları diyebiliriz. Orman da
sadece tek bir boyutu ile ele alınmıyor. Her kapıdan dışarı çıkıldığında ormanın farklı bir
boyutunu deneyimliyoruz. Bir gün ağaçları ve toprağı, ertesi gün mantarları, yaban domuz
yavrularını, kızıl geyiği dâhil ediyoruz. Kitaptaki çizimler de bize bu mekân tasvirlerinde
yardımcı oluyor. Çocuk her kapıdan birini açtığında kitabın sayfasında önlü arkalı bir kapı
resmi bizleri karşılıyor ve bu deneyime ortak oluyoruz. Orman ve kulübe tasvirleri ile
çocuğun ve okurun deneyimi birbiri içine geçiyor.
ÇATIŞMA
Sekoyana’nın Kapıları öyküsüne baktığımızda farklı birkaç çatışma türü olduğunu
görüyoruz. Öncelikle, anlatıcıların kendi içinde yaşadığı çatışmalara değinmek istiyorum
(person against self). Ahimsa, ormana geldiği ilk günden itibaren kafasında
anlamlandıramadığı sorularına kendi içinde bir cevap arayışındadır. Sekoyana ’ya sormak
istediği ama soramadığı ya da sorup alamadığı cevapları kendi içinde değerlendirip bir
sonuca varmaya çalışıyor. Aslında bu durum biraz da bilerek yapılıyor çünkü karakterin iç
yolculuğuna ve adını bulma serüveninde yaşadığı iç çatışmalar büyük bir yere sahiptir.
Sekoyana ve Ahimsa arasında da gözlemlediğimiz bir çatışma var diyebiliriz (person
against person). Çocuğun bir şekilde Sekoyana’nın yaptığı davranışlara ilk bakışta anlam
verememesi, sürekli şüpheci tavırları ve belli önyargılara sahip olması bana bu çatışma
türünün olabileceğine dair soru işareti oluşturdu. Çocuk zaman zaman Sekoyana ‘ya kızar.
Örneğin, ormana tek başına yolculuğa çıktığında Sekoyana ona kehribardan yapılmış bir
düdük verir. Bu düdüğü çaldığında yanına geleceğini söyler. Fakat Ahimsa ormanda
kaybolduğu sırada düdüğü çalar ama ses bir türlü çıkmaz. Bu gibi durumlarda Sekoyana ‘ya
öfkelenir.
Ahimsa ve Sekoyana’nın ormanın dilini öğrenmek için bütün canlılarla kurdukları
ilişki içinde bir çatışmadan bahsedebilir miyiz (person against nature)? Bu çatışma türü daha
çok doğal afetler için kullanılmaktadır. Fakat ben burada da bir çatışma türü olduğunu
7
düşünüyorum. Yabani bir ormanda tek başına kalmış doğaya ayak uydurmaya çalışan bir
insan gibi düşünebiliriz buradaki durumu. Ormanın dilini anlamak da sadece yüreğini ona
tam açanlarda olabilecek bir şeydir. Çocuğun yağmura yakalanıp dönüş yolunu bulamaması
ve çocuğun kafasında birtakım önyargıların bulunmasını bu çatışma türü için söyleyebiliriz.
Son olarak, Sekoyana ve şehir hayatı, yaban domuzlarını vuran avcılar arasında da bir
çatışmadan bahsetmek mümkün (person against society). Sekoyana’nın yer yer insanoğlunu
ve günümüzdeki şehirleşme yaşamını eleştirdiği kısımlarda bu çatışma türüne şahit oluyoruz.
BAKIŞ AÇISI
Sekoyana’nın Kapıları birincil tekil bakış açısıyla yazılmıştır. Metinde iki tane
anlatıcı vardır. Hikâye bir yandan çocuğun anlattığı kısımlardan oluşurken, bir yanda da
Sekoyana’nın onun adına tuttuğu günlüklerinden oluşmaktadır. Ahimsa’nın anlattığı
kısımlarda Sekoyana’nın aklından geçenleri bilemiyoruz. Ancak, Sekoyana’nın tuttuğu
günlüklerde onun ağzından olayları değerlendiriyor ve orman hakkında daha detaylı bilgilere
sahip oluyoruz. “Sekoyana çocukla birlikte geçirdiği zamanı yorumlar, çocuğa söylemediği
şeyleri önce okurla paylaşır, çocuğun o anda yanıt veremediği soruları üzerine düşünür; bir
yanda kendisiyle bir yanda çocukla diyalog kurarken çevrelerini saran ormanla iç içe örülen
hayatları gibi hikâyeleri de birbirine örülür.”17 İç içe geçen bu anlatım okuru daha çok içine
çeker ve olayları iki taraflı dinlemek Ahimsa’nın yolculuğunda bizi de eğitmektedir aslında.
KURGU
Sekoyana’nın kapıları hem gerçekçi hem de mistik bir kurguya sahip diyebiliriz.
Metinde mistik öğeler ile yazılmış kısımlar var. Kitap da anlatılan masallar ile bilimsel olanı
harmanlayan bir kurgu söz konusu. Örneğin, Sekoyana’nın anlattığı “Küçük Sessiz
Salyangoz Masalı”18 bir zamanlar insanın kulağının içinde yaşayan bir salyangoz varmış ve
böylece insan doğadaki bütün sesleri duyabilirmiş. Ama bir gün insan kendi sözünden başka
bir ses dinlemez olmuş ve salyangoz bu durumdan hiç hoşlanmamış. Bunun üzerine doğadaki
sesleri duyabilmek uğruna kabuğunu bırakıp gitmiş. Sekoyana’nın anlattığı masallar için artık
“masal dinleyecek çağı geçtim.” diyen çocuğa Sekoyana günlüğünde insanın gerçekten de
kulağında sesleri işitebilmesi için bir salyangoz sarmalı bulunduğunu açıklar. Aynı zaman da
fidanlarında duyduğu seslerden bahseden Sekoyana son olarak bizi şu soruyla baş başa
17
Gökçen, Unutulmuş Bir Dili Canlandırmak: Sekoyana’nın Kapıları’nda Doğa Okuryazarlığı, 2488.
18
Taş, “Sekoyana’nın Kapıları”,141.
8
bırakıyor. “Ve bütün bunların masaldan farkı nedir?” 19 Bu bakımdan hikâyenin kurgusunda
gerçek ve mistik olan iç içe geçmiştir. Sekoyana’nın günlüklerinde bütün mistik görünen
şeyleri yalın ve gerçekçi bir dille okura sunuyor. Böylece karakter ve olaylar günlük hayatta
karşılaşabileceğimiz bir duruma geliyor. Hikâyede ki olaylar kronolojik sırayla ilerliyor.
Sırasıyla birinci kapı ve en son dördüncü kapıya geçiyoruz. Sekoyana’nın tuttuğu günlükler
de ufak geriye dönüşler görüyoruz. Fakat bu dönüşler olaylar arasında kopukluğa neden
olmuyor. Tam aksine olayları daha iyi kavramamıza sebep oluyor. Diyaloglar ve yaşanan
olaylar üzerinden düz bir akışa sahip. Merak unsuru da öykü boyunca kurguyu canlı kılıyor.
Kurgu ilerledikçe bazı şeylerin sırrını öğreniyoruz. Örneğin, bir çift yürüyen dal, çocuğun
adı, cadı dairesinin sırrı gibi birçok şeyi kurgu ilerledikçe öğreniyoruz.
ÜSLUP
Yazar, genel olarak çocuğun anlayabileceği sade ve yalın bir dil kullanmıştır.
Çocuğun bilemeyeceği kelime sayısı sınırlıdır. Şiirsel Taş kitaplarında genel olarak bilimsel
ve doğa terimleri kullanmaktadır. Ancak, bu terimler kitabın akışında çocuğun anlayacağı
şekilde sade bir şekilde açıklanmaktadır. Öyküdeki Ahimsa karakteri bir çocuk olarak dili
kullanmaktadır. Sekoyana tuttuğu günlükler de bize daha çok terimleri hikâyeleştirip
anlatmaktadır. Sekoyana ve Ahimsa arasındaki diyaloglarda günlük hayatta karşılaştığımız
bir dil kullanılmıştır. Belli bir alana ait kullanılan terimlerden bazıları şunlardır. Misel ağı,
Mikoriza, Ahimsa, Potawatomi, liken gibi kelimeler ilk bakışta anlamadığımız fakat metnin
temasıyla uyumlu ve anlaşılabilir. Öyküde doğa sesleri bol bol kullanılmıştır. Örneğin, “çıt-
çıt-çıt” tahta kurdu sesi, “çling-çlong-çling-çlong” verandaya asılı deniz kabuklarının sesi,
“u-uuu-u-uuu” gece kuşu sesi ve tii-çu-tii-çu tii-çu-ti-ti-çu” gibi bazı kuş sesleri vardır.
Metinde noktalama işaretleri, vurgu ve tonlamalarda uygun kullanılmıştır. Heyecanlı yerlerde
ünlem işaretleri ve diyalogların olduğu kısımlarda tırnak işareti kullanılmıştır. Sekoyana’nın
Kapıları kitabında yazar ormanı aslında bir nevi kişiselleştiriyor. “Bir süreliğine başka bir
canlı olarak yaşayabilseydin eğer, kim olmak isterdin?”20 diye soruyor Sekoyana tuttuğu
günlük de. Ormandaki bütün canlılar için “kim” ifadesi kullanıyor. Metinde metaforlarda sık
sık kullanılmış. Metinde çok sık tekrarlanan atasözleri ve deyimler yok. “Bir dağ gibi
düşünmek” metaforu kullanılmış. Bu da metnin içinde yine Sekoyana’nın anlatımıyla
kafamızda canlanmaktadır. Kısacası, belli bir alana ait yabancı terimlerden bahsedilse bile
öykü içindeki gidişat ve kullanılan sade dille bu durum kompanse edilmiş.
19
Taş, “Sekoyana’nın Kapıları”, 143.
20
Taş, “Sekoyana’nın Kapıları”, 107.
9
KİTABIN HEDEFLEDİĞİ YAŞ GRUBU
Kitabın hedeflediği yaş grubu on yaş ve üzeri olmalıdır. Bu yaş grubunun kitabın dili
ve kullanım şekline uygun olduğunu düşünüyorum. Belki on yaş da çok erken olabilir. Fakat
kitabı bir yetişkinle beraber okuyup üstüne tartışarak daha iyi anlayabilir. Kitap da hem
somut hem de soyut öğeler kullanılmıştır. Bu yüzden bahsedilen terimleri daha iyi
anlayabilmek için bu yaş aralığı uygundur. Kitap evrensel bir dil kullanıyor ve belli bir
kültüre ya da dine ait bir mesaj verilmiyor. Bu yüzden her kültürden insan kitabı zevkle
okuyacaktır.
21
Taş, “Sekoyana’nın Kapıları”, 150.
10
kendisinden sonra gelen fidanlara yer açar, onlara güneş ışığı için alan açar. Devrilen ağacın
gövdesinde bir sürü canlı yaşar ve çürüdükçe humusa dönüşür ve toprağa karışır.
Üzerinde durmak istediğim bir diğer önemli nokta kitapta hayvanlara karşı olan bakış
açısıdır. Çocuk kulübeye geldiğinde bir yaban kedisi görür. Bunun üzerine gelişen
diyaloglarda Sekoyana ev kedisi gibi davrandı der. Çocuk onu besleyip beslemediğini
sorduğunda hayır der. Bunun sebebi, kedinin evcil olmamasıdır. Her ne kadar insanlara yakın
davransalar bile. Bu kısımda aklıma gelen şey; evlere hapsettiğimiz, kısırlaştırdığımız ve
evcilleştirdiğimiz kediler olmuştu. Dikkatimi çeken bir diğer hayvan da pijamalılar olmuştu.
Yabani domuz yavrularına gösterilen şefkat ve sevgiydi. Bizim toplumumuzda pek alışık
olmadığımız bir hayvan sevgisiydi. Domuz kelimesinin söylenmesinin bile huzur bozucu
olduğuna inanılan bir toplumdan bahsediyorum. Bu açıdan özellikle domuzun seçilmesi
hoşuma gitti.
11
Hikâyenin insanın içindeki birçok duyguya hitap ettiğini söyleyebiliriz. Kitaptaki
karakterlerle özdeşim kurabildim. Sekoyana’nın içindeki orman ve hayvan sevgisini, içindeki
umudu ve hasreti hissettim. Kitabı okumayı bitirdikten sonra çevremdeki ağaçlara,
hayvanlara, insana olan bakış açım değişti diyebilirim. Ormanla kurulan bu bağ insana büyük
bir umut veriyor. İnsanın doğayla kurduğu bu bağı kitabı bitirdikten sonra halen daha
düşünmekteyim.
Son olarak, çocuğa görelik ilkesi temel alınarak kitabın kâğıt, baskı ve cilt özellikleri
ele alınmıştır. Yazılar gayet görülebilir şekilde basılmış. Burada ufak bir eleştiri yapmak
istiyorum. Sekoyana’nın yazdığı günlükler el yazısı şeklinde basılmış fakat bu durum bazı
kelimeleri akıcı bir şekilde okuyamama sebep oldu. Bunun haricinde, kitabın genel olarak
saydığım sebeplerden dolayı iyi çocuk kitabı kıstasına uygun olduğunu söyleyebilirim.
12
türdeki yaprakları kullanabilirler. Doğayı istedikleri gibi resmedebilirler. Yapılan bu resimler
daha sonra sınıfta sanat köşesinde sergilenir.
BİBLİYOGRAFYA
13