Professional Documents
Culture Documents
Çocuğun uyumasını sağlaması ya da ağlamasının durması için ,sade bir dille ve hece ölçüsüne öre
ezgili olarak söylenen ezgili şiirlerdir.
-Söyleyeni belli olmayan bu ürünler dörtlüklerden ve nakarat bölümlerinden oluşur.
-Özel bir beste ile sağlanır . Bu sözler annenin o anki ruh durumunu yansıtır .
-Ninniler ,Divanü Lügat’i Türk’te (balubalar) diye adlandırılır .Öteki Türk boylarında değişik isimler
verilmiştir
Kısacası ninniler söyleyeni belli olmayan, bu ürünlerin nerede ise tamamı kadınlar tarafından
üretilmiştir. Hem yaşanan önemli olaylar hem de annenin ninni söyleme anında fiziksel durumu ve
buna bağlı duygusal durumu ninninin konusunu, işlevini ve yapısını belirtmektedir.
NİNNİLER
YEMESİN LAHANAYI
Eeee…eee…eee…eee
Eeee…eee…eee…eee
HİKAYESİ
Eski romansların usta yazarı Lebedus ,olayı gerçeklere yakın bir düzende anlatıyor:
Hristiyan azizlerinden Gordolas’ a göre ,İsa’nın doktrenini yaymak üzere Mezepotamya ‘dan Nevşehir
‘ e göç etmiş bir din adamı bu Hartug. Hartug, çocuklarının eğitimi ile ilgilenmiyordu.
Çocuklar bütün gün, babalarının bostanında kargaları kovalayarak vakit öldürüyorlardı.
Kargaları vurmak için ucu sivri değnekler yapıyorlar, vurdukları kargaları da bu değneklerin
ucuna takıp korkunç seslerle bağırarak bostanın çevresinde dolaşıyorlardı.
Dasdana kardeşine olmadık cinsel münasebet masalları anlatıyor , daha duygulu ve saf bir
çocuk olan Dandini ise bunları belli etmek istemediği bir kıskançlıkla dinliyordu. Ormandaki
yakında bir çiftlikte dul bir kadının evinde olan bu birleşmeler dandininin içini gıdıklıyordu. Dul
bir kadınla dasdana arasındaki geçen macerayı dinledikten sonra, bütün gece uyumamış ve
sabaha karşı gizlice evden çıkarak (oysa babası görmüştü onu) koşa koşa köy meydanına
gitmiş, çeşmenin yanındaki duvara (Hartug dandini oğlu farsus destana! Neden Elbas Sukran
’la yattın?) kelimelerini yazıp ve altına da acemice sahneyi çizmişti… (bu taş bugün hurtuga
kasabası arkeoloji müzesinde bulunmakta ve yalnız bilim adamları ve sanatkarlar tarafından
görülmektedir.) Rasim kasabada büyük bir gürültü koparmadı ; fakat dandini babasından
esaslı bir dayak yedi . Lebedus ; bundan sonra kutluk dandininin babasının bütün karşı
koymalarına rağmen , gece gündüz kılıç talimi yapmaya başladığını, farsusun da uzun
uğraşmalarından sonra , bir köylü kızını iğlaf etmeyi becerdiğini tumturaklı bir üslupla
anlatıyor; bu kardeşler çocukları korkutuyordu, belki bu sebepten mini olmuştur.(hemen uyu
yoksa dandini ,dasdana geliyor .)ikazıdır çocuğa . Dandini ,dasdana babaları hartugu da
öldürüyorlar ve dandini ,dasdana ninnisi bunun üzerine yazılıyor.
YATACAKLARI SIRADA
YEMESİN LAHANAYI
HİKAYESİ
Geçmişini kayıkçılık yaparak sağlayan bu adam yoksulluk içinde yaşar .Kışın soğuğunda buz
kesen suda geçimini sürdürmek zorunda kalması, hayatını idame ettirir .Kayıkçının zorlu
hayatı birçok zorluğa rağmen hayatını devam ettirmesi ninni de betimlenir.
KAYNAK : DENİZLİMİKROFON.COM
3-ELMA ATTIM YUVARLANDI NİNNİSİ
GİTTİ BEŞİĞE DAYANDI (NENNİ OĞUL NENNİ YAVRU NENNİ BALIM UY)
BEBEK BEŞİKTEN UYANDI ( NENNİ OĞUL NENNİ YAVRU NENNİ BALIM UY)
NENNİ OĞUL
NENNİ YAVRU
NENNİ BALIM UY
YAVRUSUNU ATAR GİDER (NENNİ OĞUL NENNİ YAVRU NENNİ BALIM UY)
NENNİ BALIM UY
YURT YERİNE VARANACAK (NENNİ OĞUL NENNİ YAVRU NENNİ BALIM UY)
KAYNANAMDAN HİCAP ETTİM (NENNİ OĞUL NENNİ YAVRU NENNİ BALIM UY)
HİKAYESİ
Isparta yöresine ait bir ninnidir. Hikayesi daha çok dramdır.bebeğini kundakta bırakan anne
sacda ekmek pişirirken bebeğini karta lkundaktan kapar annesi aklını yitirir.gözü önünde
bebeğini götüren kartalı görünce çıldırır.rivayet odurki bu türkü ona yakılmıştır.
KAYNAK(DUNYASOZLUK.COM)
Yürek burkan bir hikâye de “1864 Büyük Çerkes Sürgünü” sırasında, insanların balık gibi
istiflendiği tekneyle Karadeniz’e açılmaya çalıştıkları zaman yaşanmıştı. Arkada zâlim
düşman, önde insafsız deniz… Herkes can derdine düşmüş, bir an önce kurtulmak istiyor. İşte
bu esnada bir Abhaz annenin bebeği yolculukta ölmüş. Teknede ölen herkes, bir an önce
denize atılıyor ki, salgın bir hastalık yayılıp teknedeki herkese bulaşmasın!.. Bebeğinin
öldüğünü anlayan anne, canından bir parça olan bebeğinden ayrılma korkusuyla sürekli:
Bebeğin cesedi kokmaya başlayınca fark edilerek annenin kollarından alınır ve denize atılır.
Anne buna dayanamaz ve arkasından o da kendini Karadeniz’in azgın sularına bırakır.
Anlatıldığına göre, bu sürgünden sonra Karadeniz’in kuzey ve doğu kıyılarına yıllarca insan
cesetlerinden parçalar vurmuştur. Kargaların erkek sakallarından ve kadın saçlarından yuva
yaptığı görülmüştür. Bu sebepten Abhazlar’ın bir bölümü Karadeniz’e küsüp, balıkların,
soydaşlarını yediğini düşünerek balık yemezler.
Karadeniz’in koynundasın!
Kabaran dalgalar,
Karadeniz’in koynundasın!
Sürgünlerin gözyaşının…
(WWW.SEBNEMDERGİSİ.COM)
5 NİNNİLERİN MERDANESİ
Ninnilerin merdanesi
Neni ninni
Annesinin bir tanesi
Mini mini kızım ninni
Benim güzel yavrum ninni
HİKAYESİ
ISPARTA YÖRESİNE AİT BU NİNNİ ANNESİ TARAFINDAN BİR KIZ BEBEĞE YAZILMIŞ BU NİNNİ
ÇOK ZARİF SÖZLERE VE ANLAMLARA SAHİPTİR.
TEKERLEME ÖZELLİKLERİ VE TÜRLERİ
Konu: Tekerlemenin belirli bir ana konusu yoktur. Birbirine aykırı düşünceleri,
gerçekdışı, olmayacak durumları biraraya getirip mantık dışı bir takım
sonuçlara vararak şaşırtıcı bir etki yaratır. Böyle olunca da dinleyenleri
şaşırtmak, eğlendirmek, keyiflendirmek için başvurulan ahenkli bir söz
kurgusu olarak karşımıza çıkar.
Türleri:
1. Masal tekerlemeleri
2. Oyun tekerlemeleri
3. Tören tekerlemeleri
1.TEKERLEME
-Komşu komşu
-Hu, hu!
-Geldi
-Ne getirdi?
-İnci, boncuk.
-Kime, kime?
-Sana, bana.
-Başka kime?
-Kara kediye
-Ağaca çıktı
-Ağaç nerede?
-Balta kesti
-Balta nerede?
-Suya düştü.
-Su nerede?
-İnek içti.
-İnek nerede?
-Dağa kaçtı.
-Dağ nerede?
Komşu komşu kalksana, çamaşırını alıksana, Bana verirsen ıslanmam, sana verirsen
çürürsün.
Tekerlemenin oyun şekli ise bir çemberde veya sıralanmış şekilde duran kişilerin
birbirine dokunmadan sırayla konuşmasıdır. Tekerleme söylendiğinde tekerleme
bitinceye kadar komşu tekerleme söyleyen kişiye dokunur ve sıra o kişiye geçer.
Eğer hata yapılırsa veya tekerleme yanlış söylenirse, oyun tekrar başa döner. Terim
olarak, komşu komşu tekerlemesiyle anlatılan bir oyun çeşidi de bulunur.
2.TEKERLEME
ANALMI:
Konudaki küçük kız balkondan çevreyi seyretmek suretiyle gördüğü tırtılı cümle ailemi rezil
ettiğinin farkında olmaksızın, onu azarlamış ve aşılamıştır. Halbuki bilmiyor ki yavrucak
tırtılların yaprak yemesi doğal bir eylemdir ve yaşamak için yemek zorundadır. Henüz doğal
dengeyi bilmediği için bu yavrucak böyle bir tekerleme uydurmuştur.
4.TEKERLEME
ŞEMSİ PASAJINA
ANLAMI: Bu tekerleme .Şemsi Pasajı’nın yazlık bir yer olduğunu vurgulamak amacıyla
kullanılır. Aynı zamanda sözcük oyunlarına dayanan tekerleme şenliğidir.
5.TEKERLEME
MUSTAFA MISTIK
ARABAYA KISTIK
ÜÇ MUM YAKTIM
SEYRİNE BAKTIK
ANLAMI: Ömer Seyfettin’in bir öyküsünde geçen ibare, bu Mustafa hikayenin baş
kahramanının kan kardeşidir bu adam hep Mustafa gibi olmak ister. Kan kardeşi olurken bile
onun parmağı kesilmiş, Mustafa ise kolunu kesmiştir. Sonra kuduz bir köpek ısırır Mustafa'yı
olaylar gelişir. Ömer Seyfettin'in ant hikayesinde kızların mıstıkla alay etmek için söyledikleri
tekerlemedir.
ÇOCUK ŞARKILARI
1.ŞARKI
Sevinin çocuklar
Övünün büyükler
ANLAMI :
23 Nisan 1920, Türk milletinin iradesini temsil eden Birinci Büyük Millet Meclisi'nin
Atatürk, 23 Nisan 1924'te '23 Nisan' gününün bayram olarak kutlanmasına karar
vermiştir. Bu tarihten 5 yıl sonra 23 Nisan 1929'da Atatürk bu bayramı çocuklara
armağan etmiştir ve 23 Nisan ilk defa 1929 yılında Çocuk Bayramı olarak da
kutlanmaya başlanmıştır. 1979'da, yine ilk olarak altı ülkenin katılmasıyla uluslararası
boyuta taşıdığımız bu millî bayramımıza, ortalama olarak her yıl kırkın üzerinde
ülkeden gelen ve Türk çocuklarının misafiri olan yabancı ülke çocukları da
katılmaktadır. Açıldığı ve Türk halkının egemenliğini ilân ettiği tarihtir.
2.ŞARKI
Yakalandı fareee
HİKAYESİ:
“Aç Kapıyı Bezirgan Başının” adlı geleneksel Türkçe çocuk oyunu, Türk kültüründe uzun
yıllardır oynanan bir oyundur. Bu oyunda amaç, kapısı kapanan bir oyuncunun doğru
eşleşmeyi bulup diğer kapıya geçmeye çalışmasıdır. Oyunun kuralları oldukça basit ve
anlaşılırdır, ancak strateji gerektirir. En az iki oyuncuyla oynanabilen bu oyun için bir
oyun alanı ve kapı kartlarına ihtiyaç vardır. Oyun başlamadan önce tüm oyuncular,
“Bezirgan Başının” kim olacağına karar vermelidir. Bezirgan Başının rolü, diğer
oyuncuların doğru eşleşmeyi bulmasını engellemek ve onları kendi kapısında tutmaktır.
Diğer oyuncular ise Bezirgan Başının kapısının önüne gelmeden önce doğru eşleşmeyi
seçmeye çalışmalıdır. Oyun sırasıyla ilerler ve her oyuncu, Bezirgan Başının kapısında
doğru eşleşmeyi bulmaya çalışır. Oyunun kazananı, Bezirgan Başının tüm oyuncuları
kendi kapısında tutarak oyunu bitirdiği durumdur. ”Aç Kapıyı Bezirgan Başının” farklı
bölgelerde farklı versiyonları bulunabilir. Her versiyonda farklı kurallar veya malzemeler
kullanılabilir. Bu oyun, oyuncuların hafızalarını ve sezgisel yeteneklerini test eden keyifli
bir oyundur ve her yaş grubuna uygun zorluk seviyeleri sunmaktadır.”
3.ŞARKI
HİKAYESİ:
Her ne kadar doğaçlama oynansa da örgüsü belli tuluatın ipli kuklayla kısmi
harmanı sayesinde, ipin ucu kimdeyse ona kalkardı parmaklar. Seçilmişlerin
atanmışlara galebe çaldığı bir devir olması ve bir ipini koparmışın oyu lazım olabilir
endişesiyle alınır olmuştu selam. (Vah Fuzuli! Vah!)
Yani devir o devir. “Evvel zaman iken, deve tellal iken, saksağan berber iken”
den hallice ileride… “Ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken” den epey bir
geride. Nasıl gidildi derseniz, orası karışık. Kimine göre sebep Alâeddin’in lambası,
kimine göre Ali Cengiz’in hamam tası… Lakin en kabul gören rivayet; masal okuyan
bir veledin, mumu yanık unutması… Küle dönüşürken sahifeler, firarilerin subaşında
buluşması… (Eşeğin firarisi, soluğu subaşında alıyor demek ki…)
Özentisiyle, Nuh’un gemisine selam çakan çiftliğinde mutlu mesut yaşarken Ali
Baba… (Hâlbuki Dingo’nun ahırıyla daha yakın temasta…) Gazaplarının, ağabeyi
Kasım ile söndüğünü zannettiği Kırk Haramilerin talanından, son anda sıvışarak
canını zor kurtarmasıyla başladı hikâye.
Bil cümle dilsiz mahlûkatın farklı çiftliklere sığınmasıyla, senfonisi inkıtaa
uğrayan mekânın sessizliği, sudan dönen eşeklerin, boşlukta yönetimi devralmasıyla
farklı bir boyut kazandı. (Şahane seslerinin, bebekler tarafından bile kabul edildiği tek
alandı ne de olsa…)
Alfabesi iki harften oluşan familyanın, aynı kısır nota bilgisiyle yeniden
düzenlendi beste ve güfte…
4.ŞARKI
Bak postacı geliyor selam veriyor
Her kes ona bakıyor merak ediyor
Çok teşekkür ederim postacı sana
Pek sevinçli haberler getirdin bana
Bu gün benden bu kadar darılmayınız
Yarın yine gelirim hoşça kalınız
Haydi git güle güle uğurlar olsun
Ellerin dert görmesin neşeyle dolsun
Bak postacı geliyor selam veriyor
HİKAYESİ:
Bir gün bir genç çok sevdiği baba, hatta dede mesleğini yapmak için postacı olmuş.
O zamanlar Postacı demek uzakları yakın etmek, haberleşmek demekmiş. Bu genç
delikanlı da çocukluğunda uzakta yaşayan dede ve ninesiyle mektuplaşarak
haberleşiyormuş. Her gün mahallenin çocukları ile beraber mahallenin başında
postacının gelmesini bekliyor, postacı geldiğinde de onunla beraber bütün mahalleyi
dolaşıp mahallelinin mektuplarını dağıtıyorlarmış. Bu çok eğlenceli işi yaparken de
“🎼 Bak postacı geliyor selam veriyor, herkes ona bakıyor merak ediyor 🎼”
şarkısını söylüyormuş. İşte bu yüzden genç delikanlı postacı olmuş. Oda her sabah
erkenden postaneden mektupları alıyor, mahalle mahalle dolaşıp mektup
dağıtıyormuş. O mektupları dağıtırken aynı kendisinin yaptığı gibi mahallenin
çocukları onunla beraber mahalleyi dolaşıyor aynı şarkıyı söylüyorlarmış.
Bir gün postacının dikkatini bir çocuk çekmiş. Çocuk her postacıyı gördüğünde
heyecanlanıyor, ama sonrada hüzünleniyormuş. Postacı merak edip sormuş. “Neden
beni görünce önce seviniyor, sonrada hüzünleniyorsun” demiş. Çocuk başlamış
anlatmaya, “Benim ailem çok uzaklarda yaşıyor, sen gelince belki bana onlardan bir
mektup getirirsin diye seviniyorum, mektup gelmeyince de üzülüyorum” demiş.
Postacı bu çocuğun durumuna çok üzülmüş ve çocukla mektup arkadaşı olmaya
karar vermiş. Ona bir mektup yazmış ve ertesi gün mahalleye gidince de çocuğa
vermiş. Çocuk kimden olduğunu bilmediği mektubu almış çok mutlu olmuş. Hemen
mektubu açmış ve okumuş. Mektupta onunla mektup arkadaşı olmak istediği
yazıyormuş. Bu arkadaşlık ona iyi gelmiş. O gece oda mektuba cevap yazmış. Ertesi
günde postacıyı görünce koşmuş ve elindeki mektubu postacıya vermiş, çok
mutluymuş. Postacı da çocuğu mutlu ettiği için mutluymuş. Bu mektuplaşma aylarca
sürmüş ta ki bir gün küçük çocuğa gerçekten bir mektup gelene kadar. Gelen mektup
ailesindenmiş. Mektubu postacıyla beraber açmış ve okumuşlar. Mektupta ailesinin
geri döneceği ve bir daha hiç ayrılmayacakları yazıyormuş. Çocuk postacıya dönmüş
ve ona çok teşekkür etmiş. Postacı neden olduğunu sorduğunda “Bugüne kadar beni
mutlu etmek için mektupları senin yazdığını biliyorum” demiş. Gülüşmüşler.
5.ŞARKI:
ARKADAŞIM EŞEK
Kaç yıl oldu saymadım ,köyden göçeli
Mevsimler geldi geçti görüşmeyeli
Hiç haber göndermedin o günden beri
Yoksa bana küstün mü unuttun mu beni
Dün yine seni andım gözlerim doldu
O tatlı günlerinin bir anı oldu
Ayrılık geldi başa katlanmak gerek
Seni çok çok özledim arkadaşım eşek
Arkadaşım eş
Arkadaşım şek
Arkadaşım eşek
HİKAYESİ:
Grimm Kardeşler ’in yazdığı Bremen Mızıkacıları, sahibi tarafından terk edilmiş bir
eşek, yaşlanmış bir köpek, fareleri bile tutamayan kedi, bu dört kafadar bir gün kuzey
Almanya’nın Bremen kentine çalgıcı olmak umuduyla gitmek için yola çıkarlar. Tüm
çabalarına rağmen gece olmadan şehre ulaşamayan dört kafadar bir ormanda
uyumaya karar verirler. Tam uykuya dalarken, gözlerine bir ışık çarpar. Işık gördükleri
eve doğru ilerleyen 4 kafadar evde hırsızların olduğunu görürler. Hırsızları kaçırmak
için tüm hayvanlar aynı anda bağırarak pencereyi kırıp içeri girerler. Bu olaydan
sonra bremende tekrar hırsızlık olmaz ve insanlar anlarlar ki köpek, kedi, horoz ve
eşek insanların arkadaşıdır. Arkadaşım eşek şarkısının hikayesi bu şekildedir.