You are on page 1of 140

fMl

� KÜLTÜR BAKANLIGI YAYINLARI: 1 105

MOGOLLARIN GİZLi TARIHİNE GÖRE

CENGİZ HAN
(ÇİNGİZ HAN)

Hazırlayan
Ahmet TEMİR

TÜRK BÜYÜKLERİ DİZİSİ : 124


Kapak Düzeni : Ümil YÜKSEL

ISBN 975- 17- 0497- 9

@ Kültür Bakanlığı, 1989

Onay : 19.2.1989 tarih ve 928.1 - 3 - 4537 sayı


Birinci Baskı.

Baskı Sayısı : 15.000


Başbakanlık Basımevi - ANKARA
Ö N S Ö Z

Diinya tarihinin büyük cihangir, komutan ve devlet


o.damlarından Cengiz Han (Çingiz Han) ın hayatı ve faaliyet­
leri üzerine şimdiye kadar pek çok eser yazılmıştır.

Önümüzdeki Cengiz Han (Çingiz Han) adlı eser de onlar­


dan biri, fakat biraz farklısıdır, şöyle ki : Bu kitabın esas bö­
liimü, başka kaynaklar karıştırılmadan, yalnız ( Giriş'te bilgi
11erdiğimiz) Moğolların Gizli Tarihi'ne dayanılarak hazırlan­
mış, ancak bu kaynağın yazılıp tamamlandığı 1240'tan sonraki
vakalar için Türk Moğol İmparatorluğu ve Devamı başlığı al­
tında tarilıl bir özet eklenmiştir. Esas konumuz (<Cengiz Han»
olduğundan, onun efsanevi ilk ceddi olan ((Boz Kurt»tan baş­
layarak bütün şeceresini, çocukluğunu, gençliğini ve nihayet
hükümdarlık devrini, asker/. ve idari icraatını ve seferlerini an­
latan Moğolların Gizli Tarihi adlı bu kaynağın kendi devrinde
ve kendi dilinde yazılmış olması da göz önünde tutulursa, bu
kahramanın hayatı için en doğru ve hakikata en yakın bir kay­
nak olduğu açıkça anlaşılır.

13-14. yüzyıllarda bütün Türk boy ve ülkelerini de ( az bir


istisna ile) İmparatorluğun içinde birleştiren, Türk dilini de
iyi bilen ve böylece, aynı zamanda bir Türk hükümdarı olarak
kabul edilen Cengiz (Çingiz) in şahsiyeti, pek tabii olarak ta­
rihçi ve yazarları cezbetmiştir, çünkü o da dünya tarihinin
büyüklerindendir. Onun şahsiyeti ve faaliyetleri üzerine
Moğolların Gizli Tarihi adlı kaynak keşfedilmeden önce yaz ı­
lan eserlerden farklı olarak, Temücin'in şahsiyetini şimdi bu
eserde nasıl görüyoruz?

v
O burada tanrılaştırılmış şekilde değil de, basit bir insan
olarak karşımıza çıkıyor. Köpekten korkan veya dul annesine
yardım eden çocuğun yüzünden ve hareketlerinden masum
çizgiler okunuyor. Fakat haksız hareketlere karşı müsamaha
kabul etmez bir şahsiyet olduğu da görülmek tedir. Daha son·
ra bozkırların hakimi olduğu zaman, iftiralara inanıp emektar
kardeşi Kasar'ı dahi yok etmek istiyor. Anası müdahele etme­
miş olsa, belki onu da öldürtecekti : Çünkü mevkiinin tehlike­
ye düştüğünü ve kardeşinin kendisine rakip çıkacağını zannet·
mişti.
Ganimetten kendi hissesini almak için çok titiz davranı.
yorsa ve dolandırıcılara fena bakıyorsa, bunu her halde ta­
rnahtan ziyade kendisinin hükümdarlık hakkına itina şeklinde
tefsir etmeliyiz, çünkü mevkii, ganimet üzerinde ona tam ta­
sarruf hakkını vermektedir. Bu eserden, onun şahsen yağmacı
bir tabiata malik olduğu manasını çıkaramayız. Bazı hadisler
karşısında korktuğu da malumdur. Köpek karşısında çocukluk
korkusundan başka, hiddetli anasının önünde titrediği de bu
eserde belirtilmek tedir. Teb-Tenggeri'nin idamından sonra ça·
dırda tehlikeli ve korkulu anlar geçirmiştir.

Bununla beraber cesaretini de ispat ediyor : Genç bir de­


likanlı iken, yalnız başına, geri kalan tek ata binerek yağma
edilmiş sürüyü geri getirmek için yola çıkıyor. Daha sonraları
bütün savaş alanlarında da böyle cesurdur. Nihayet, etrafında­
ki büyüklerin tavsiyesine bakmadan hayatını tehlikeye koyma­
sı ve a/iır hastalığına rağmen Tangutlara karşı savaşa girişme­
si de, onun sertliğini ve kendisine karşı olan itimadını göste­
riyor.
Cengiz Han'da, intikam hissi kadar sadık arkadaşlarına
karşı minnettarlık hissi de çok kuvvetlidir. Bu kimselerden en
önemlileri : Esas kuvvetlerin komutanı olan Cürçedey ile
Kuyildar, «Dört Bahadır» diye adlandırılan Bo'orçu, Mukali,
Baroku!, Çila'un-Ba'atur ve «Dört Köpek» adı verilen Kubilay,

VI
Celme, Cebe ve Sübe'etey olup, Cengiz Han onları sık sık açıkça
övmekle, onlara unvan, otlak yer, ganimet, avlanma hakkı ve
adamlar vererek taltif e tmekle ve kanunlara karşı masuniyet
hakkı tanımakla minnettarlığını ifade etmiştir.

O, tus han tabiriyle ifade edilen esas hükümdara karşı


sadakati düşmanda da arıyor : Hükümdarlarına karşı ihanet
ederek kendisine sığınanları idam ettiriyor.

Cengiz Han'ın kendisini semanın vekili olarak hissettiği


ve Şamanlık düşüncesine göre, semayı mukadderatın amiri
olarak tanıdığı b elli olmaktadır. O, semanın emriyle dünyanın
hakimi olmuştur ve altın dizginleri elinde tutmaktadır.

Moğolların Gizli Tarihi üzerindeki çalışmalarda öncülük


eden merhum hocam Profesör Dr. Erich Haenisch, eserin Al­
manca tercümesine yazdığı <cÖnsöz»ünün sonunda şöyle diyor
( 1941, s. XXVI-XXVII):

«Bu kudretli adamın gösterdiği başarılarının sırrını şu


üç şeyde aramalıyız: Birincisi, emsalsiz bir askeri kabiliyet ve
haşmet olup, bilhassa Camuka'nın ayrılmasından sonra boyla­
rın birer birer gelerek ona tabi olmalt;rını gösteren sahnede
canlı surett< e tasvir edilmiştir. !kincisi, kendi etrafındakilere
karşı gösterdiği itimattır ki, onlar hizmete ait talepleriyle doğ­
rudan doğruya Cengiz'in huzuruna çıkabiliyorlardı. Üçüncüsü
de, semanın vekili olduğuna dair imanıdır. Önümüzdeki eserde
bu vasıfların ayrıca b elirtilmemiş ve Cengiz'in övülmemiş bu­
lunması, eserin mevsuk olduğunu göstermekte ve onun kıy­
metini bir kat daha yükseltmektedir».

Prof. Dr. Ahmet TEMİR

VII
İÇİNDEKİLER

ÖN SÖZ v

GİRİŞ : Türk- Moğol devrine ait tarih kaynakları ve


«Moğolların Gizli Tarihi» . ...... . . .. . . .. . . . . .... . .. . 1

« MOGOLLARIN G İZL İ TARİHİ»NE GÖRE


C E NGİZ HAN
(Ç İNGİZ HAN)

I. İlk Tarih, Temücin'in dünyaya gelişi ve çocuk-


luğu . . ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . . . . . . . . . . .
. . 13
II. Temücin'in gençliği. Tayçi'utlar tarafından
esir e dilmesi. Kereyitli To'oril (Tuğrul) ile
dostluk . . . . . . . . .. . . . . . . . ..... . ...... . . . . ... . . . . . . . . . . . . . . ..
. . 21
III. Tuğrul, Camuka ve Temücin arasında Merkitle­
re karşı üçlü anlaşma . Merkitlerin basılıp parça­
lanması. Börte'nin kurtarılması. Temücin'in
« Çinggis Kağan» unvaniyle Han seçilmesi . ..... 27
IV. Camuka'nın kendi yakınları tarafından « Gür
Han» seçilmesi. Tuğrul ile Cengiz Han'ın Camu-
ka'ya karşı birleşmeleri . . .. . . . . . .. . . . .. . .. . .. ... .... . . .. 34
V. Cengiz Han'ın Tayçi'ut ve Tatarlara karşı ba­
şarılı savaşları. Cengiz Han ile Tuğrul'un bir­
likte Naymanlan yenmesi. Tuğrul'un Cengiz
Han'ı terkederek Camuka ile birleşmesi .. ...... . 39

IX
VI. Cengiz Han'ın Tuğrul ve Camuka idaresindeki
Kereyitlere karşı Kalakalcit savaşını kazanma­
sı. Cengiz Han ile Tuğrul, Camuka ve Senggüm
arasında müzakere. Kereyitlerin sonu . . .. .... .. .. 47

VII. Tuğrul ve Senggüm'ün ölümü. Naymanlar ile


Merkitlerin itaat altına alınması .. ... . . .. . . .. . .. . . 54

VIII. Camuka'nın sonu. Temücin'in Büyük Han ilan


edilmesi. Askeri ve idari işlerin düzenlenmesi . . . 64

IX. Askeri ve idari işlerin düzenlenmesi. Muhafız


kıtalarının genişletilmesi . . .. . . . . .... .. . ..... .. .. . .. 73

X. Nöbet ve hizmet işlerinin düzenlenmesi. Kar­


luk ve Uygurların kendi istekleriyle tabi olma­
ları. Doğu ve batı seferleri. Şaman Kököçü'nün
öldürülmesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 78

XI. Kuzey Çin'in istilası. Y.edi yıllık büyük batı


seferi. Türkistan ve Rusya'nın zaptı. . . . . . . . . . . . . 87

XII. Cengiz Han'ın ölümü. Ögödey'in seçilmesi. Batı


seferinin devamı. Kin devletinin ortadan kaldı-
rılması. Askeri ve idari teşkilatın genişletilmesi 99

TÜRK - MOGOL İMPARATORLUGU VE DE VAMI ..... . 112

- Büyük Hanlar . . .. . . . . .. . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . . . . . . 115

1) Kubilay ve Çin' de Yüan sülalesi ... . ... . .... ... 118

2) Çağatay sülalesi ve Türkistan . . . . ... . . . . . . . . . . . . . . 119

3) Hülegü ve ilhanlılar . . . . .... . . . .... . . ... . . . .... .....


. 120

4) Coçi ve Altın Oııdu . . .. ... . .. ...... ......... . . ... .. .. .. 122

x
- Türk - Moğol İmparatorluğu devrinde sosyal ve
askeri teşkilat . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. ı26
- En önemli boylar ve reisleri hakkında açık-
lama . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ı35
- Şecere ı4o
- Kronoloji . ....................................... ........ ı4ı
- Bibliyografya ı44
Haritalar : Moğolların Ana Yurdu . . . . . . . . . . . .. . . ı48
Çingis Han devrinde Asya . ...... .. ı49
Çince nüshadan örnek ıso
İNDEKS ısı

XI
GİRİŞ

TÜRK- MOGOL DEVRİNE AİT TARİH KAYNAKLARI VE


«MOGOLLARIN GİZLİ TARİHİ»

1 . Moğol tarihi üzerine Avrupa'da, İslam dünyasında,


Çinde ve Moğol diliınde yazılan eserler.
Büyük Türk-Moğol veya Cengiz ( Çingiz) devletinin, 13.
yüzyılda bilhassa ani olarak kuruluşu ve emsalsiz bir genişleme
kudretine sahip oluşu, şimdiye kadar birçok tarihçileri ilgilen­
dirmiştir. Avrupalı bilginler bu devri araştırırken uzun zaman
ancak Moğolcadan başka dillerde yazılmış olan eserlerden fay.
dalanaıbilmişlerdir ki, bunlardan bir kısmı Plano Carpini, Wil­
helm von Rubruck ve Marco Polo gfüi Avrupalı tüccar veya
misyoner seyyahlar tarafından kaleme alınmış, bir kısmı İbnül­
Esir, Nesevi, Cüveyni, Vassaf, Raşid-ed-Din, İsfizari vb. gibi
İslam tarihçileri tarafından yazılmış, bazıları da Yüan-shih
( Yüan sülalesinin tarihi ) , Sheng-wu chin-ch'ien-lu (Mukaddes
sav:aşçının şahsi seferleri) ve başkaları gibi Çin dilinde yazıl­
mış kitaplarla Ermenice kaleme alınmış eserlerden ibaretti.
Moğol devri ile ilgili Moğolca tarih kaynaklarına geçme­
den önce, kısaca Moğol yazı dili yadigarları meselesine bir göz
atalım : Moğol dilinin yazılı belgelerine, 13. yüzyılın ilk yarı­
sında raslamaya başlıyoruz. 13 yüzyıl malzeme bakımından
zengin değil ise de, Moğolların Gizli Tarihi'nin ortaya konma­
siyle büyük bir önem kazanmış bulunmaktadır.
O tarihten Budizm edebiyatının üstünlük gösterdiği 17.
yüzyıla kadar geçen 3- 4 asırlık bir devreye ait eserlerin, yarlık,
yazıt ve mektuplardan ilbaret olduğu zannediliyordu. Şimdi
anlaşılmıştır ki, Moğollar kendi tarihlerinin « karanlık» devre­
sinde de, yani Yüan sülalesinin yıkılmasından 16. yüzyılın son
yarısında başlayan «yenileşme» devresine kadar geçen zamanda
kültür mahsullerinin pek çoğunu saklayabilmişlerdir; malum
olmuştur ki, Moğollarda edebiyat ve yazı kesilmemiş, Yüan sü­
lalesinin edebi gelenekleri devam etmiştir. Avrupalıların, Mo­
ğol yazı dilinin bu devresinden «boşluk» diye bahsetmeleri,
herhalde bu devrede eser meydana gelmediği için değil de, bu
eserlerin Avrupa'da tanınmamış olmasından ileri gelmiştir.

Moğollarda tarih edebiyatı malzemesi : 1. Orijinal epik


eserler, 2. Çin tarihçilerinin tesiri altında meydana gelen,
3. Mançu t.esiri gösteren ve 4. Tiıbetçeden Moğolcaya çevrilen
eserlerin Avrupa'da tanınmamış olmasından ileri gelmiştir.

Destani üslupta eski eserlerden en önemlisi, açıklamasına


giriştiğimiz Moğolların Gizli Tarihi'dir. Bazı eserlerdeki kayıt­
lardan anlaşıldığına göre, Cengiz Han zamanında Moğollarda
casak ( yasağ, yasa) adı verilen kanun ve nizamnameler de mey­
dana getirilmiştir. Mesela, Moğolların Gizli Tarihi'nde şöyle
deniliyor : « Halkın taksimi işi ve mahkeme kararları Kökö
Debter (mavi defter) e yazılıp bağlansın. Şigi-Kutuku'nun be­
nimle istişare sonunda ak kağıt üzerine mavi yazı ile yazarak
defter halinde tespit ettiği esaslar, nesilden nesile intikal etsin
ve onu kimse değiştirmesin, değiştirmeye kalkışanlar cezalan­
dırılsın. Ölüm cezasına müstehak olanları öldürt, mal cezasına
layık görülenlerden mal cezası al! » (VIII. Bölüm, § 203).

Fakat bu casak'lar bize kadar yetişmemiş veya tam metin


halinde henüz bulunamamıştır. Bundan başka, Cengiz Han'ın
bilig (vecize. hikmet)leri de kendi zamanında yazılmış olup,
bunlar türlü müelliflerin eserlerinde ve bazı Moğolca eserlerde
de bize kadar gelmiştir. Bundan başka tarihi eser olarak, 13.
ve ondan sonraki yüzyıllarda meydana gelmiş olan türlü yazıt,
yarlık ve emirnameleri de zikredebiliriz.

2
Daha sonraki zamanlara ait tarihi kaynaklar arasında,
anonim bir eser olan Altan Tabçi ile Ordos prensi Sanang­
setsen Hung-tayci tarafından 1 662'de yazılmış olan Hat-un ün­
düsün-ü erdeni-yin tobçiya ( Hanların menşei üzerine cevher
mecmuası) adlı kitabı birinci yeri işgal ederler. Sanang-setsen
yalnız halk arasında yaşayan destani rivayetlerden değil, aynı
zamanda, çoğu bize kadar gelmeyen yazılı eserlerden de fayda­
lanmıştır.
Moğol yazı dilinin «Yeni klasik devri» diyebileceğimiz
XVII - XX. yüzyılları içine alan zaman zarfında, gerek asıl
Moğolca, gerek Tibet ve Çin dillerinden çevrilerek meydana
getirilmiş olan tarihi eserler üzerine burada tafsilata girişme­
yeceğiz. Bu konuda türlü tarihçi ve filologların eserlerinde de­
ğerli bilgiler vardır.

2. «Moğolların Gizil Tarihi» ve bunun nüshaları.


Bütün bu saydıklarımız içerisinde Moğolların Gizli Tarihi
adlı on iki bölümden ibaret Moğolca eser özel bir yer tutmak­
tadır. Bu kitap, efsanevi menşeden başlayarak Ögödey'in za­
manına kadar Moğollar hakkında en eski bilgileri içine almak­
tadır. Eserin kimin tarafından yazıldığı bilinmiyor. Yalnız en
sonundaki « Kolophon»unda : «Büyük Kurultay toplandığı za­
man, Sıçan yılının yedinci ayında, Kelüren nehrinin Köde'e
adasında, Dolo'an-Boldak ve Şilginçek mevkileri arasında saray
kurulmuşken yazılıp tamamlandı» (§ 282) dendiğine göre,
bundan eserin 1240 yılında ikmal edildiği anlaşılıyor. Demek ki
bu eser, Moğol devrine ait resmi Çin tarihi olan Yüan-shih'dan
130 yıl ve 17 - 1 8. yüzyıllarda yazılan Moğolca tadhi eserlerden
300- 400 yıl daha eskidir. Eserde hadiselerden birçoğunun
görülerek ve zamanında yazıldığı şüphesizdir. Bazı yerlerinde
fuzuli tekrarların gözükmesi ve hadiselerden bazılarının ka­
ranlık kalması, yazarın eserini son kontrolden geçirmediğini
göstermektedir ki, bu sadeHk kitabın tarihi değerini azaltmaz,
bilakis yükseltir.

3
Eserin uygur harfleriyle yazıldığı tahmin edilen aslı, tam
metin halinde henüz bulunamamıştır. Araştırmalara esas teşkil
eden nüshalar, ancak Çin işaretleriyle yazılmış olanlardır. Eser
şu şekilde üç kısımdan ibarettir :
1 . Çin harfleriyle transkripsiyon halinde yazılmış Mo­
ğolca metin (Manghol-un Niuça Tohça'an=MNT),
2. Moğolca metnin kelime kelime satır arası Çince ter­
cümesi ( Interlinearversion = Int) ,
3. Her bölümün sonunda Çin edebi dili ile özet halinde
tercümesi (Yüan-cha'o pi-shi = YP ) .
Görülüyor ki, Çin işaretleriyle yayınlanan bu eserin, biri
Çince ve diğeri de Moğolca olmak üzere iki adı vardır. Çince
adı Yüan-cha'o pi-shi (yüan-çao bi-şı) olup, «Yüan sülalesinin
gizli tarihi » anlamına gelir. Fakat bu unvanla eserin ancak
Çince özet tercümesi ( YP) kastedildiğinden, bütün kitabın
Yüan-cha'o pi-shi diye adlandırılması çok yanlış bir iş olurdu.
Bu başlıktaki pi-shi sözlerini E. Haenisch, Çin sülalesinin « res­
mi tarih»lerinden ayırabilmek için « gayri resmi tarih» diye
tefsir etmiştir.
Moğolca adı Mang,hol-un Niuça Tobça'an (veya Monggol­
un niguça tobçiyan) türlü türlü tefsirlere uğramıştır. Çin işaret­
leriyle mang huo lun niu ch'a t'o ch'a an şeklinde yazılmış
olan bu tabiri, Çin tarihçileri eseri yazanın adı sanmışlardır.
Fakat, önce Japon tarihçisi Naka ve sonra Fransız Sinologu P.
Pelliot, bunun Moğolca başlık olduğunu tespit etmişlerdir.
niuça ( yazı dilinde niguça) sözü « gizli» anlamına gelmekle be­
raber, Haenisch'in fikrince hükümdar ailesine ve hükümete
tahsis edilip, başka kimseler tarafından okunmasına müsaade
edilmediği için buna «gizli» ( mahrem) denmiştir. tobça'an
sözü Int'de «tarih» diye tercüme edilmiş olup, Moğolca eser­
lerin başlıklarında çok kullanılmış olan tohçi « düğme, mecmua,
özet, hikaye» ile aynı asıldan olsa gerektir.

4
Şimdiki duruma göre, bu eserin Avrupa bilim dünyasınca
bilinen en popüler nüshası, 1908'de Çin kitapçılarından Ye
Teh•hui tarafından eski bir elyazmaya dayanılarak bastırılmış
olanıdır. Bu nüsha ilk olarak Avrupa ilim muhitine 1920'd�
Fransız Sinologu P. Pelliot'un Journal Asiatique'deki bir notu
ile tanıtılmış ve Alman kütüphanelerine 1 928'de Çin'den E.
Haenisch tarafından getirilmiştir.
Bu eserin bundan başka da Çin işaretleriyle basılı veya
yazma 7 - 8 nüshası mevcut olup, bazı Çince tarih kaynakla­
rında da bunun izlerine raslanmakta, yani Çin tarihçileri tara­
fından mehaz olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Şimdi bütün
bu nüshalar üzerine tafsilata girişmeyerek, ancak Moğolların
Gizli Tarihi'nin Moğol edebiyatındaki izleri ile İslam ve Türk
edebiyatındaki izlerinden kısaca bahsetmekle yetineceğiz.
Bu eser, daha sonra meydana gelen birçok Moğolca kitap­
ların yazılışında şüphesiz ki kaynak olarak kullanılmış ve az
çok tesirini göstermiştir. Bunlar arasında Moğolların Gizli Ta­
rihi'ne en çok yaklaşanı Altan Tobçi adlı eserdir. Bunun birkaç
nüshası mevcut olup, biri Rus Mongolisti S. Kozin tarafından
Moğolların Gizli Tarihi ile karşılaştırılarak yayınlanmış ve böy­
lece Moğolların Gizli Tarihi'nin 282 §'dan 233'ünün (§ 1 - 176
ve § 208 - 265 ) , yani % 83'ünün Altan Tobçi'ye uyduğu anlaşıl­
mıştır.
Yukarıda adlarını zikrettiğimiz İslam tarihçilerinden ba­
zıları, Moğolca kaynaklardan faydalanmışlardır. Fakat Moğol­
ların Gizli Tarihi'ni kullanıp kullanmadıkları hususunda açık
bilgimiz yoktur. Mesela, Raşid-ed-Din'de adı geçen Altan Deb.
ter'in Moğolların Gizli Tarihi ile aynı olup olmadığı açıklana­
mamıştır.
13. yüzyıldan sonra meydana gelen destani Türk edebiya­
tında da bu eserin izlerine rastlamak mümkündür. Bunlardan,
şimdiye kadar tespit edilmiş olan en önemlisi, Ebul-Gazi Ba­
hadır Han'ın Şecere-i Türki'sinde de zikredilen Çengizname
adlı eserdir. Bugün bu kitabın basma ve yazıına birkaç nüshası

5
mevcut olup, bununla ilgili araştırmalar toplu bir şekilde özet­
lenmiştir. Eserin yazarı bilinmemektedir. «Menkıbenin kay­
nağı, İslam tesiri altında kalmayan eski Türk yazılı eserleri·
dir». Motifler birçok yerde Moğolların Gizli Tarihi ni hatırlat­
'

maktadır.
3. «Moğolların Gizli Tarihi»nin işlenmesi.
Bu eserle Avrupalılardan ilk uğraşan kimse, Rus Sinolog­
larından Palladius (veya : Peter İvanoviç Kafarov-Palladiy)
olmuştur. O, önce bu eserin yalnız Çince özetinden ibaret olan
YP kısmına raslamış ve bunu 1866'da Rusçaya çevirmiştir 1•
Bundan sonra Palladius, eserin bütün kısımlarını içine alan
başka bir yazma nüshasını bulmuş ve 1 872'de Moğolca metnin
transkripsiyonunu yapmıştır. Fakat, başlamış olduğu işi sona
erdiremeden ölmesi ve ortada bunu devam ettirebilecek bir
kimsenin bulunmayışı yüzünden, onun transkripsiyonu mü.
zelere atılmış ve bu eser Avrupa için uzun müddet meçhul kal·
mıştır.
A. Pozdneyev, l882'de Palladius'un tercüme ve transkrip·
siyonuna dayanarak eseri taş basma ile neşre başlamış, fakat
ikmal edememiştir.
Naito tarafından 1899'da Japonya'ya götürülen nüsha,
1907'de Naka tarafından tercüme edilerek yayınlanmıştır. Naka
da Palladius gibi ancak YP kısmını çevirmiş, fakat Moğolca
metni neşretmemiştir. Bununla bernber, o zamana kadar Çinli
bilginler tarafından eserin yazarı olarak açıklanan kapaktaki
cümleleri doğru olarak çözmüş ve eserin Moğolca adı olduğunı1
göstermiştir.
Bu eserin Çin'deki maceralarına gelince : Yüan sülalesi­
nin yıkılmasından sonra Çin kalıbına bürünerek marhvolmakta?.1
kurtulup 1 4. yüzyılda basılmıştır. Bunun 45 sayfalık bir parçası
Pekin Milli Müzesinde bulunmaktadır. Eserin YP kısmı Çin'de

(1) Palladiy Kafarov, Starinnoye mongol'skoye skazanie o Çingishane,


Trudi Çl. Russk. Duh. Miss. v. Pekine IV, SPB 1866, s. 3 - 258.

6
önce açıklamasız olarak 1 847'de ve sonra Li Wen-t'ien tarafın­
dan 1903'te açıklamalı olarak yayınlanmıştır. Sonra Ye Teh-hui .
bu Gizli Tarihi MNT, Int ve YP bölümlerini içine alacak şekilde
1908 yılında bastırmıştır.
Palladius'tan sonra Avrupa'da uzun bir müddet için unu­
tulmuş olan bu eser, bu yeni basılışından sonra P. Pelliot'nun
Journal Asiatique'teki yazısı ile ikinci defa olarak tanıtılmış­
tır 2• Pelliot, bundan başka da birçok makalelerinde bu konu
üzerinde durmuş ve Moğolların Gizli Tarihi 'ni kendisi de ya­
yınlayacağını bildirmişti 3• Fakat onun bu konuya ait eseri an­
cak ölümünden sonra 1949'da L. Hambis tarafından yayınlana­
bilmiştir 4•
Bunlardan başka W. Barthold, E. Blochet, B. Laufer, W.
Kotwicz, B. Vladimirtsov, N. Poppe, A. Mostaert ve başkaları
gibi bilginler de bu eserle yakından ilgilenmişlerdir .
(2) A propos des Comans, Journal Asiatique, 11. serie, XV, 1920, s.
125 - 185, bilhassa bk. s. 131 - 132.
C3l Le titre mongol du Yuan tch'ao pi ehe, T'oung Pao, 2. serie XIV,
ı 9ı 3, s. 131- 132,/Un passage altere dans ıe texte mongol ancien
de l' •Histoire Secrete des Mongols•" TP XXVII 1930, s. 199 - 202,/
Tenkid: E. Haenisch, Untersuchungen über das Yüan-chcao pi-shi ...
Leipzig 1931, TP XXVIII, 1931, s. 156 - 157,/Deux ıacunes dans ıe
texte mongol actueı de l'Histoire Secrete des Mongols, Melanges
Asiatiques, CCXXII, s. 1 -18./Tenkid : E. Haenisch, Manghoı un
niuca tobca'an (Y üan-chcao pi-shiJ, die geheime Geschicte der
Monqolen... Leipzia 1935, TP XXXII, 1936, s. 355- 359,/Chirolga­
Chiralga, TP XXXVII, 1944, s. 102 - 114, v. b. Burada P. Pelliot'nun
ancak doğrudan do":ruya Mof:ıoUarın Gizli Tarihi ile ilgili birkaç
d lmiştir. Moğolistik, Türkoloji ve sinoloji ile ilgili
makalesi zikrei
makalelerinin adlarını toplu bir halde şu eserde bulmak müm­
kündür : Pauı PeUiot, publie par la Societe Asiatique, Paris 1946.
Bunun içerisinde bilhassa bk : J. Deny, Paul PeUiot et les etudes
altaiques, s. 54 - 68,/L. Hambis, Pauı PelUot et ıes etudes mongoles,
s. 69-77.
C4J Oeuvres posthumes de Paul Pelliot 1: Histoire Secrete des Mon­
gols. Restitution du texte Mongol et traduction Française des cha­
pitres I a VI. Paris, Librairie d'Amerique et d'Orient Adrien
Maissonneuve, 1949, IV + 1 96 s.
7
Bütün bu çalışmaların bir neticesi olarak, Moğolların Giza
Tarihi nihayet 1 935 - 1949 yıllarında Almanya ( E. Haenisch).
Japonya (K. Shiratori ) , Moğolistan (Bugegeşik, Altanvaçir,
Kesikbatu) , Rusya (S. Kozin) ve Fransa'da (P. Pelliot) bir bü­
tün veya parçalar halinde yayınlanaibilmiştir. Bunlardan en
önemlisi ve ilk çıkanı Alman Sinolog ve Mongolisti Profesör
Dr. Erich Haenisch'in eseri olup, bütün diğer çalışmaların onun
transkripsiyonuna dayanılarak yürütüldüğü açıkça görülmek­
tedir. Onun için biz şimdi bu eser üzerindeki çalışmaların hep­
sini de teker teker ele almayıp, bu yolda çığır açan cesur ve
dev bir çalışma olmasını göz önünde tutarak, ancak E . Hae­
nisch'in eserlerini tanıtmakla yetineceğiz.
E. Haenisch bu eserin Ye Teh-hui nüshasını 1928'de Al­
manya'ya getirerek devhal üzerinde çalışmaya başlamıştır. O,
çalışmalarını gizli kapaklı tutmak istemeyip, ancak meslekdaş­
larının tenkidi neticesinde doğru yola yaklaşabileceğine inandı­
ğından, önce bu konu üzerine 193 1 'de hususi bir etüt yayınla­
mış 5 ve sonra da birçok makaleleri ile bu eserle ilgili konular;ı
temas etmiştir6• Nihayet E. Haenisdh, önce 1935'te ve sonra d<ı
1937'de Çinceden Latin yazısına aktararak Moğolca metnin tam

(5J Untersuchungen über das Yüan-chcao pi-shi, Alhandlungen der


sachs. Akademie der Wissenschaften, Hist. Phil. Klasse, Bd. XLI,
Nr. IV, Leipzig 1931. P. Pelliot tarafından tenkidi: T'oung Pao,
2. serie, XXVIII, 1931, s. 156 - 157.
(6) Die letzten Feldzüge Cinggis Han's und sein Tod nach der ostasiatisc­
hen Überlieferııng, Asia Major IX, 1933, s. 503 - 551; P. Pelliofnun
tenkidi: T'oung Pao, XXXI, 1934, s. 157- 167; Miszellen: MOS, 1933,
s. 148 u,/Die Abteilung «Jagd» im Wörterspiegel, Asia Major X,
1934, s. 66 - 67,/Mongolisch «horohhu, wegschnappen» mit etwas
im Munde davon laufen, Asia Major X, 1934, s. 140 - 141,/Bemer­
kungen zur Textwiederherstellung des Manghol-un Niuca Tobca'an
CYüan-chcao pi-shil, ZDMG, Bd. 92, 1938, s. 244 - 254,/Die geheime
Geschichte der Mongolen, Forschungen und Fortschritte, sene 15,
1939, Nr. 32 33.
-

8
transkripsiyonunu ( MNT ) 7, 1 939'da ayrı bir cilt halinde eserde
geçen bütün kelimelerin Moğolca-Çince�Almanca sözlüğünü 8 ve
1 941 'de de tekmil eserin Almanca tercümesini 9 yayınlayabil·
miştir.
E. Haenisch 1 935'te basılan birinci cilt için yazdığı önsü­
zünde, transkripsiyonu yalnız Ye Teh-hui nüshasına göre yaptı­
ğını söylüyorsa da, sonra bu çalışmasını eserin diğer nüshaları
ile de karşılaştırma imkanını bulmuş ve aralarındaki farkları
1 937'de yayınlanan ikinci baskısına ayrı bir liste halinde ekle­
miştir. E. Haenisch, orta zaman Çin lehçeleri üzerindeki araş­
tırmaları yetersiz bulduğundan, Moğolca metni Çin yazısından
Latin yazısına çevirirken, bugünkü kuzey Çin lehçesini esas ola­
rak almıştır. O şimdilik eserin Moğolcasını da bugünkü şekle
sokmaya çalışmamış, hatta ses uyumunu bile dikkate almayıp,
metni Çin işaretlerinin söylenişine göre nasıl okumak gereki.­
yorsa o şekilde ilim dünyasına takdim etmiştir. Onun maksad1,

(7} Manghol un niuca tobca'an, (Yüan-chcao pi-shiJ, die geheime


Geschichte der Mongolen, aus der chinesischen Transkription im
mongolischen Wortlaut wiederhergestellt, Leipzig, Asia Major,
1935 in-8, XII+l24, s.+1 f..f.!E. Haenisch'in yalnız Y. nüshasına
dayanarak yaptığı bu ilk transkripsiyonu birçok alimlerin ve
bilhassa P. Pelliot'nun şiddetli tenkidlerine maruz kalmıştır; krş. :
P. Palliot. T'oung Pao. vol. XXXII, 1936, s. 355- 359; S. Kozin,
Sokrovennoye skazanie, 1941. s . .11, <Diğer tenkidler için aşağı­
daki notlara bkJ .
Manghol un niuca tobca'an... (yukarıdaki gibi}, Leipzig, O. Har­
rassowitz, 1937, XII + 140 s. t- 1 f.f./Tenkid : G. L. M. Clauson, JRAS
IV, October 1938, s. 571 - 572.
(8} Wörterbuch zu Manghol un niaca tobca'an ... Leipzig 1939, O. Har­
rassowitz, VII+191 s./Metin ve lügatin tenkidi: K. Groenbech,
ZDMG, Bd. 94, 1940, s. 431 - 435,/Göedeş, Befeo .1937 - 38.
(9} Die geheime Geschichte der Mongolen, aus einer mongolischen
Niederschrift des Jahres 1240 von der İnsel Kode'e im Keluren­
Fluss erstmalig übersetzt und erliiutert... Leipzig 1941, XXXII+210
s./Metin, lügat ve tercümenin tenkidi : A. v. Gabain, Historische
Zeitschrift, Bd. 165, s. 591 - 595.

9
araştırmaları son zirvesine götürmek iddiasından ziyade, daha
gelişmiş araştırmalar için zemin hazırlamaktı. Şüphesiz, ara:;;­
tırma ve incelemeler ilerledikçe eser fonetik yönden de gelişe­
cek ve ileride kati bir şekle bağlanacaktı.
E. Haenisch'in Moğolca-Çince-Almanca sözlüğüne gelince :
Moğolca sözleri çevirirken, satır arası Çince tercümeyi ( Int)
esas olarak almış, Moğolca sözün Int'te tercümesi yoksa bunun
anlamını Çince özet tercümesinden (YP) araştırıp çıkarmış,
sözün karşılığı burada da bulunmadığı zaman, onu cümledeki
gelişme veya sözlüklere göre çevirerek şüphelilerin yanına bir
« ?» işareti koymuştur. E. Haenisch, şimdilik bu cildinde de elti·
moloji, gramer ve sintaks yönünde;ı açıklamalara girişmeyip,
sözlerin anlamını göstermekle yetinmiştir.
E. Haenisch, nihayet 1 941 'de tercümeyi de neşretmekle
eseri bir kül halinde ortaya koymuş oldu. Yazar burada da
transkripsiyon meseleleriyle uğraşmayıp, eseri mümkün olduğu
kadar metne sadık kalarak tercüme etmiş ve bu esnada edebi.
yat yapmaktan da kaçınmıştır. Tercümeyi aydınlatmaya yara­
yan bir çok kıymetli notlarla eserde geçen dağ, nehir, göl, yer .
şehir, şahıs ve halk adlarını gösteren listeler kitabın sonuna
eklenmiştir.
E. Haenisch'in işaret ettiği gibi, eserin metni Rusya'da
1 878'de, Japonya'da 1 907, Moğolistan ve Çin'de 1908 , Fransa'da
1 908 ve Almanva'da da ancak 1929'da tanındığı halde, trans­
kripsiyon ilk olarak 1 935 ( 1937) yılında Almanya'da yayınlan­
mıştır. Bu suretle E. Haenisch'in eseri diğer bilginlerin bu ko­
nudaki çalışmalarına öncülük etmiştir. E. Haenisch 1944 tarih­
li bir yazısında şöyle diyor 10:
« Esas mesele bunun yayınlanması idi. Böylece çalışmam­
dan beklenen maksat hasıl olmuştur : Buz kırılmış, Yüan-ch'ao

(10) Der Stand der Yüan-chcao pı-shi, Forschung = ZDMG, 1944, Bd. 98
CN. F. 23), s. 119 120.
-

10
pi-shi araştırmaları yüzmeye başlamış ve artık yola çıkabilecek
duruma gelmiştir. Mongolistler, sinolog, filolog, fonetikçi, tarih­
çi ve etnograflar hepsi de birlikte çalışmaya davetlidir. Gemi
hangi bayrağı taşırsa taşısın, netice itibariyle hepsi birdir. Eğer
mutlaka bir ad takmak gerekiyorsa, bunun Pa Ye/ Palladius
Ye Teh-hui diye adlandırılması en doğru bir iş olurdu».
Erich Haenisch, metin transkripsiyonunun ilk olarak Al·
manya'da yayınlandığına işaret ederek millet ve devletine karşı
s aygısını dile getirirken, kendi adından b ahsetmemekle tevazu
gösteriyor. Şimdi bu görevi yerine getirmek bize düşer : Kanaa·
timizce bu geminin bayrağı Paul Pelliot ve Erich Haenisch'in
adları ilave edilerek 4 isimli olmalı, fakat Haenisch adı bunun
son zirvesini teşkil etmelidir :

Pa Ye Pe Palladius Ye Teh-hui Pelliot


H Haenisch
4. Moğolların Gizil Tarihi'nin Türkiye'de tanınması ve
Türkçeye çevrilmesi.
Türk tarih ve dilcilerince de bilinen 11 bu eser hakkında
1 942'de Türkiyat Mecmuası'nda E. Haenisdh'in çalışmaları üze.
rine bilgi veren kısa bir tanıtma yazım çıkmıştı 12• Sonra Prof.
Abdülkadir İnan, S. Kozin'in tercümesi üzerine Türk Tarih
Kurumu Belleten' inde yayınladığı makale ile Rusya' daki çalış­
malar üzerine bilgi vermiştir 13• Nihayet Prof. Dr. Akdes Nimet
Kurat Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi'nde E. Haenisch

cııı Krş. Prof. Fuat Köprülü, Türlı Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1928, s.
263, 278.
C12l Moğolların Gizli Tarihi, Haenisch tarafından neşredilen metin ve
lıigatin tasviri, Türkiyat mecmuası, VII - VIII, İstanbul 1942, s.
349- 351.
Cl3l Moğolların Gizli Tarihi, S. A. Kozin, Sokrovennoye Skazanie,
CYüan-çao bi-şi, il, Moskova-Leningrad, 1941, 619, s. Türk Tarih
Kurumu Belleten, sayı 21 - 22, Ankara, 1942, s. 121 - 126.

11
ve S. Kozin'in yayınları üzerine genişçe bir tenkit yazarak 14 du­
rumu bir kat daha aydınlatmış ve bu vesile ile Türk-Moğol
devri için bu eserin ve Moğol dilinin önemini tebarüz ettir­
miştir
1943 sonlarında, Moğolların Gizli Tarihi 'nin Türkçeye çev­
rilmesi işi Türk Tarih Kurumu tarafından bize verildi ve beş
yılda tamamlanarak 1 948'de yayınlandı 15• Eseri Türkçeye çevi­
rirken yalnız Almanca tercümesine dayanmayıp, elimizde mev­
cut vasıtalara göre karşıla5tırmalı tercüme yolunu tercih ettik:
Bu çalışma esnasında E. Haenisch tarafından yapılan transkrip­
siyon, Moğolca-Çince-Almanca sözlük ve Almanca tercüme esas
olarak alınmış ve Haenisch'in bu eserleri S. Kozin'in transkrip­
siyonu, Moğolca - Rusça sözlüğü, Rusça tercümesi ve Ye
Teh hui'un Çince nüshası ile karşılaştırılmıştır. Tercüme esna­
-

sında mümkün o lduğu kadar Moğolca metne sadık kalınmış


ve manzum kısımlar Kozin'e göre tertiplenerek mısra mısra
çevrilmiştir.

Ahmet TEMİR

1 Aralık 1988, Ankara

C14) Yüan-ch'ao pi-şi, yahut Yüarı-çao bi-şi (Moğolların Gizli Tarihil,


Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, cilt II, sayı 3, Ankara,
1944, s. 469 - 474.
(15) Moğolların Gizli Tarihi, Manghol-un niuça tobça'an CYüan-ch'ao
pi-shil, (yazılışı 1240) , 1 tercüme. Prof. E. Haenisch'in Almanca
ve S. Kozin'in Rusça tercümesini Moğolca aslı ile karşılaştırıp di­
limize çeviren Ahmet Temir, Ankara, Türk Tarih Kurumu 1948,
II. Seri No. 13, 111+300 s.

12
«MOGOLLARIN GİZ L İ 11 ARİHİ»NE GÖRE
C EN G İ Z HAN
( ÇİNGİZ HAN)
1
İLK TARİH, TEMÜCİN'İN 16 DÜNYAYA GELİŞİ VE
ÇOCUKLUGU
( § 1 - 68)

« Çinggis 1 7 Kağanın ceddi, yüksek Tanrı'nın takdiriyle ya­


ratılmış ve bir boz kurt 18 idi, eşi beyaz bir maral idi. Denizi 19

{16) Cengiz CÇinggis) Han'ın çocukluk adının Moğolcadaki şekli Te­


mücin olup, cTemürci, Temirci, Demirci• anlamına geldiği tahmin
edilmektedir. Türkçede Temiçin, Temuçin, Timoçin, Timuçin gibi
türlü şekillerde şahıs ve soyadı olarak da kullanılmaktadır.
U 7) Temücin'e hükümdar olunca verilmiş olan Cengiz (ÇinggizJ ün­
vanının Moğolca şekli bu esere göre Çinggis'tir, yani baş harfinin
Ç- olması gerekir. Moğolcadan Türkçeye geçen sözlerin sonundaki
seslerde -s>-z kanununa göre, Türkçede sonu -z olmuştur. Bu
söz Türkiye Türkçesinde, herhalde Farsçanın tesiriyle, umumiyetle
«Cengiz,, şeklinde kullanılmaktadır.
Türk lehçelerinde Çinggiz, Çınggız, Çingiz, Çıngız, Cengiz
gibi türül şekillerde kullanılan bu sözün menşei, manası ve tarihi
üzerine gerek halk etimolojisi ve gerek ilmi açıklamalar olmak
üzere birçok denemeler yapılmışsa da şimdiye kadar kati bir
neticeye varılamamıştır. İlmi araştırmalar cümlesinden olarak
P. Pelliot, G. J. Ramstedt, W. Kotwicz, W. Barthold, L. Ligeti, B.
Vladimirtsov, E. Haenisch, Osman Turan v.b.'ın araştırmaları
zikre değer. Bu incelemelerin teferruatına girişmeyerek, ancak
son iki araştırmacının fikirlerine temas etmekle yetineceğiz :
E. Haenisch, Çinggis sözünü diğer araştırmacılardan farklı ola­
rak Çince cheng .. meşru, kanuni• tabiri ile açıklamaktadır
CWörterbuch 1939, s. 28) . Bütün diğer araştırıcıları gözden geçir-

13
geçerek geldiler. Onan nehrinin membaında, Burkan Kaldun
Dağı civarında yerleştiklerinde Bataçi Han adlı bir oğullan ol­
du.»
Moğolların Gizil Tarihi adlı Moğolca kaynak işte bu
cümlelerle başlıyor. Bundan sonra eserde Baıtaçi Han'ın
neslinden gelenler bir bir zikredilerek, Temücin'in baıbası
Yesügey Bahadır'a kadar 20 isim sayılmaktadır, şöyle ki :
Bataçi-Han'ın oğlu Tamaça, onun oğlu Koriçar-Mergen,
onun oğlu A'ucan-Boroul, 011un oğlu Sali-Kaça'u, onun oğlu
Yeke-Nidün, onun oğlu Sem-Soçi, onun oğlu Karçu, onun oğlu
Borcigiday-Mergen, onun oğlu Torokolcin-Bayan, onun oğlu
Dobun-Mergen, onun eşi Alan-Ko'a'dan tabiatüstü bir hadise
neticesinde doğan Bodonçar-Mungkak, onun oğlu Kaibiçi-Ba­
hadır, onun oğlu Menen-Tudun, onun oğlu Kaçi-Külük, onun
oğlu Kaydu, onun oğlu Bay-Şingkor-Dokşin, onun oğlu Tum'.bi­
nay-Seçen, onun oğlu Kabul-Kağan, onun oğlu Bartan-Bahadır,
onun oğlu Yesügey-Bahadır, onun oğlu Temücin (Çinggis-Ka­
ğan =Cengiz Han).

mekle beraber, Haenisch'in 1935, 1939 ve 194l'lerde çıkmış olan


«Moğolların Gizli Tarihi» ile ilgili eserlerini görememiş olan O.
Turan, «Çingiz adı hakkında» adlı makalesinde <Belleten V, 1941,
s. 267 - 276). bu tabiri ·Deniz• sözüne bağlamaya çalışmışsa da,
inandırıcı bir neticeye varamamıştır.
(18) Açıkça görülüyor ki, Cengiz Han'ın menşei ve ilk ceddi ile ilgili
rivayetler, Türk Ergenekon destanındaki ·kurt" motifi ile birleş­
mektedir. Ergenekon efsanesinin türlü motifleri çok eski çağ­
lardan beri Altay kavimleri arasında yaşamıştır. Bunun Hun ve
Kök-Türk devri şekillerini Çin kaynaklarında bulmak mümkün­
dür. Bu efsanelerin temel motifi, katliamdan kurtulan bir erkek
çocuğun bir dişi kurt tarafından kaçırılıp beslenmesi şeklinde
iken CTürk Ansiklopedisi, XV, 1968, s. 299 - 301 : ·Ergenekon efsa­
nesi») , «Moğolların Gizli Tarihi»nde bundan biraz farklı olarak
erkek bir ·Boz Kurt»tan bahsedilmektedir.
(19) Buradaki ·deniz,. CMoğolcası •tenggis») sözünden maksat Baykal
gölüdür. Yoksa eski Moğolların ·Okyanus•la hiç ilgileri olma­
mıştır.

14
B irçoğu halk arasında yaşayan masal, destan ve ri­
vayetlerden alınmış olan bu isimlerden ancak bazıları
üzerinde durarak kısa açıklamalarda bulunmaya ve bun­
ların, Moğol soy, boy ve halk adlarının meydana gelişin­
de oynadıkları rolü göstermeye çalışacağız :

D obun-Mergen'in büyük kardeşi Duva-Sokor'un dört oğlu


vardı. Böylece yaşayıp giderlerken büyük kardeşleri Duva-Sokor
öldü. Duva-Sokor'un ölümünden sonra dört oğlu, amcaları
Dobun-Mergen'i aşağı görerek akrabadan saymadılar ve ondan
ayrılıp göç ettiler. Göç eden bu dört kabileden bu suretle dört
oymak teşekkül etti ve Dörben ( dört) halkı meydana geldi.

Alan-Ko'a ile evlenen Dobun-Mergen'in Bügünötey ve Bel­


günötey adlı iki oğlu oldu. Dobun-Mergen'in ölümünden sonra,
Alan-Ko'a'nın, kocasız olduğu halde üç oğlu oldu. Bunların ad­
ları Buku-Kadagi, Bukatu-Salci ve Bodonçar-Mungkak idi.

Belgünötey, Belgünöt'lerin ceddi oldu. Bügünötey, Bü­


günöt'lerin ceddi oldu. Buku-Katagi, Katagin'lerin ceddi oldu.
Bukatu Saki, Salci'ut'ların ceddi oldu. Bodonçar'dan Borci­
gin'ler türedi.

Alan-Ko'a'nın, kocasının ö lümünden sonra da çocuk


doğurması etrafta dedikoduya sebep olunca, kadın beş
çocuğunu etrafında toplayarak bu hadiseyi şöyle anlattı :

Oğlum Belgünötey ve Bügünötey! Siz bu üç çocuk hak­


kında ananızdan şüphe ederek aleyhimde dedikodu yaptınız.
Şüphenizde haklısınız. Fakat her gece sarışın bir adam, evin
bacasından sızan ışık vasıtasiyle girerek karnımı okşuyor ve
onun nuru vücuduma geçiyordu. Çıkarken de, güneş veya ayın
nurları üzerinden sarı bir köpek gibi sürünerek çıkıyordu. Siz
nasıl böyle düşünmeden konuşursunuz? Bu hadise üzerine fikir
yürütülürse, onların Tanrı oğlu oldukları meydana çıkar. Kar.

15
deşlerinizi kara başlı adi insanlarla mukayese ederek nasıl
böyle konuşabiliyorsunuz? Onlar bütün insanların Hanı olduk­
ları zaman adi halk gerçeği anlayacaktır.
Bundan sonra Alan-Ko'a beş oğluna nasihat ederek şö:yle
dedi: Sizler, benim bir tek vücudumdan dünyaya geldiniz. Eğe�
ayrı ayrı hareket ederseniz, deminki beş ok misali gibi herkes
tarafından kolayca kırılırsınız. Fakat, bir araya bağlanmış beş
ok gibi toplu bulunursanız, size kim zarar verebilir? Bir müd­
det sonra Alan·Ko'a öldü.
Temücin'in şeceresi dedesi Bartan-Bahadır'dan itibaren
geriye doğru takip edildikte, Alan-Ko'a'dan tabiatüstü doğan
üç çocuktan en küçüğü olan Bodonçar-Mungkak, onun doku­
zuncu ceddi olarak karşımıza çıkar.
Bodonçar-Mungkak birkaç defa evlenmiş olup, ilk karısı,
bir çarpışma esnasında ele geçirilen Carçi'ut Adangkan'ların
Uriangkay kabilesinden hamile bir kadındı. Doğan çocuk ya­
bancı (cat, yat) birinden olduğu için, ona Cadaraday diye ad
taktılar ve bu da Cadaran'ların ceddi oldu. Cadaraday'ın oğlu
Tügü'üdey, onun oğlu Büri-Bulçiru, onun oğlu Kara-Kada'an,
onun oğlu Camuka idi. Camuka, Temücin'in gençlik arkadaşı
ve kan kardeşi olarak önce onunla dost idi. Fakat sonra rakip
olarak onunla savaşan ve ortadan kaldırılan bu zat,«Temücin,
Tuğrul, Camuka» üçlüsü içinde, imparatorluğun kuruluşu sıra.
sında önemli rol oynayacak olan şahıslardan biridir.
Temücin'in nesli ise, Bodonçar-Mungkak'ın ilk karısından
olan ve Kabiçi·Bahadır diye tanınan Barin-Şiyilatu-Kabiçi'ye
bağlanmaktadır. Sonra onun oğlu Menen-Tudun, Menen-Tu­
dun'un yedi oğlundan tm büyüğü olan Kaçi�Külüğ ve onun oğlu
Kaydu gelir.
Kaydu ve onun oğullarından başlayarak Moğol tarihi ol­
dukça açıklığa kavuşmakta, boylar ve reisleri üzerine Moğolla­
rın Gizli Tarihi'nde daha açık bilgiler verilmektedir.

16
Kaydu'nun üç oğlu vardı : Bay-Şingkor-Dokşin, Çarakay­
Lingku, Çaocin-Örtegey. Bay-Şingkor-Dokşin'in oğlu Tumbinay­
Seçen isminde idi. Çar:akay-Lingku'nun oğlu Senggün-Bilge ile
onun oğlu Ambakay'dan Tayçi'ut soyu meydana geldi. Çarakay­
Lingku'nun b�ldızı Besütey adında bir oğul dünyaya getirdi.
Besüt soyu ondan türedi. Çaocin-Örtegey'in oğulları Oronar,
Kongkotan, Arulat, Sünit, Kabturkas ve Geniges soylarını kur­
dular.
Tumbinay-Seçen�in Kabul-Kağan ve Sem-Seçiile adında iki
oğlu vardı. Sem-Seçüle'nin oğlu Bülteçü•Bahadır idi. Kabul­
Kağan'ın yedi oğlu olup, en büyüğü Ökin-Barkak, diğerleri d�
Bartan-Bahadır, Kutuktu-Münggür, Kutula-Kağan, Kulan, Ka­
da'an ve Tödöyen-Otçigin isminde idi.
Ökin-Barkak'ın oğlu Kutuktu-Yürki idi. Kutuktu-Yürki'nin
Seçe-Beki ve Tayçu adında iki oğlu oldu. Bunlardan Yürki soyu
teşekkül etti.
Bartan-Bahadır'ın dört oğlu olup, Menggeıtü-Kiyan, Nekün­
Tayzı, Yesügey-Bahadır ve Daritay-Otçigin isminde idiler. Ku­
tuktu-Münggür'ün oğlu Büri-Bökö idi. Onan ormanında yapılan
toplantıda Belgütey'i omuzundan yaralayan işte bu olmuştur.
Kutula-Kağan'ın üç oğlu olup, adları Coçi, Girma'u ve
Altan idi. Kulan-Bahadır'ın oğlu Yeke-Çeren idi. Daha sonra
darhan olan Baday ve Kışılık'ın efendisi işte bu olmuştur. Ka­
da'an ve Tödöyen'in ahfadı olmamıştır.
Bütün Moğolları Kabul-Kağan idare ediyordu. Onun ölü­
münden sonra, kendisinin yedi oğlu olduğu halde, yine onun
vasiyetine dayanarak, bütün Moğolları Senggün-Bilge'nin oğlu
Ambakay-Kağan kendi idaresine aldı.
Ambakay-Kağan kızını, Tatar boylarından Ayri'ut ve
Buyru'utlara vermiş ve Moğollarla Tatarlar arasında dostluk
münasebetleri başlamış bulunuyordu. Fakat kızını düğüne götü­
rürken Tatarlardan Cuyin halkından bir grup Ambakay'ı yaka-

17
layıp Kitanların reisi Altan-Kağan'a teslim ettiler ve sonra da
öldürülmesine sebep oldular. Böylece Moğol-Tatar münasebet­
leri bir daha düzelmeyecek şekilde bozuldu ve aralarındaki çar­
pışmalar, 1202'de Dalan-Nemürges savaşında Çinggis-Han tara­
fından Tatarların yenilerek parçalanmalarına kadar devam etti
Ambakay-Kağan'ın esir edilmesinden sonra, bütün Moğo1
ve Tayçi'ut halkı Onan nehri boyunda toplanarak Kabul-Ka­
ğan'ın ortanca oğlu Kutula'yı han seçtiler. Çok geçmeden Ta­
tarlar ile savaşa başladılar. Fakat, birkaç defa çarpıştıkları
halde kati kazanç sağlayamadılar, Ambakay'ın intikamını ala­
madılar.
Bu sıralarda Bartan-Bahadır'ın üçüncü oğlu Yesügey-Ba­
hadır büyümüş, güçlü bir delikanlı olmuş, fakat henüz evlen­
memişti. Bir gün Onan nehri boyunda doğanı ile avlanırken,
Olkuno'ut kabilesinden bir kız alıp götürmekte olan Merkitler­
den Yeke-Çiledü namında birine rasladı. Arabanın içindeki kızı
görüp çok beğenen Yesügey-Bahadır, iki kardeşinin yardımı ile
kızı kaçırırlar. Cengiz-Han'ın anası, Hö'elün-Ü cin adlı işte bu
kadındır.
Bu yağma yüzünden Moğollarla Merkitlerin arası, (Tatar­
larla olduğu gibi), bir daha düzelmeyecek şekilde açıldı. Bu sı­
ralarda, Yesügey-Bahadır Tatarlardan Temücin-Üge'yi, Kori­
Buka'yı ve başkalarını esir alarak getirirken Hö'elün- Ücin ha­
mile idi. Onan nehri yanındaki Deli'ün-Boldak'ta ikamet eder­
lerken, Çinggis-Kağan (Cengiz Han) dünyaya geldi. O doğarken
sağ elinde saka kemiği büyüklüğünde pıhtılaşmış kan tutu­
yordu. Tatarlardan Temücin-Üge'nin getirildiği zamanda doğ­
duğu için, ona bu suretle «Temücin» adı verildi.
Yesügey-Bahadır'ın Hö'elün-Ücin'den Temücin, Kasar, Ka­
çi'un, Temüge adında dört oğlu ve Temülün isminde bir kızı
oldu. Temücin dokuz yaşında iken Coçi-Kasar yedi yaşında idi.
Kaçi'un-Elçi beş, Temüge-Otçigin de üç yaşında idi. Temülün
daha beşikte idi.

18
Temücin daha dokuz yaşında iken, Yesügey·Bahadır onun
için annesinin akrabaları Olkuno'ut'lardan, yani kendi dayıla­
rından kız istemek maksadiyle Temücin'i yanına alarak yola
çıktı. Yolda giderken, Çekçer ve Çikurgu dağları arasında
Unggirat'lardan Dey-Seçen'e rasladılar.
Dey-Seçen: «Kaynım Yesügey, kime gidiyorsun?» diye so­
runca, Yesügey-Bahadır: «Bu oğlum için, dayıları Olkuno'u!
kabilesinden kız istemeye gidiyorum» diye cevap verdi.
«Senin bu çocuğunun gözleri ateşli, yüzü nurlu!» diye söze
başlayan Dey-Seçen ile Yesügey-Bahadır arasında cereyan eden
karşılıklı manzum konuşmadan sonra Dey-Seçen :
«Bizim erkek çocuklarımız
Yaylaları bekler,
Kızlarımız güzellikleriyle
Nazarları çeker!»
diye onları evine götürerek yer gösterdi.

Yesügey onun kızına bakınca, yüzünün nurlu ve gözlerinin


ateşli olduğunu gördü ve hemen beğendi. Bu kız Temücin'den
bir yaş büyük olup, on yaşında ve Börte adındı idi. Geceyi
orada geçirdikten sonra Yesügey kızı istedi. Dey-Seçen: «Çok
ricadan sonra verirsem, onun kıymeti yüksek olur, az ricadan
sonra verirsem onun kıymeti aşağı olur. Kızın takdiri, doğduğu
evde ihtiyarlamamaktır. Ben sana kızımı vereyim. Giderken,
oğlunu damat olarak burada bırak!» dedi. Anlaştıktan sonra
Yesügey-Bahadır: «Oğlumu damat olarak burada bırakırım.
Oğlum köpekten korkmuştur. Kaynım, oğlumu köpekten
koru!» diye mukabelede bulundu ve yedek atını rehin, Temü­
cin'i de damat olarak bırakıp yola çıktı.
Yesügey-Bahadır yolda, Çekçer memleketindeki Sarı boz­
kırda toplantı yapmış olan Tatar halkına rasladı. Susadığı için
atından inerek toplantı yerine geldi. Bu Tatarlar onu tanıdılar
ve: «Kiyanlı Yesügey gelmiştir!» diye haber dağıttılar. Eskiden

19
yapmış olduğu yağmanın intikamını düşünerek onu gizlice öl­
dürmeye karar verdiler ve içkisine ilaç katarak zehirlediler. Ye­
sügay içinde fenalık hissederek yola çıktı. Üç gün sonra evine
geldiği zaman daha da fenalaşmıştı.
Yesügey-Bahadır : «İçim fenadır, yanımda kim var?» de­
yince ona, Kongkotanlardan Çaraka-Ebügen'in oğlu Münglik'in
yakında olduğunu söylediler. Yesügey Münglik'i çağırtarak
şöyle dedi: «Oğlum Münglik, Ç9Cuklarım küçüktür. Oğlum Te·
mücin'i damat olarak bırakıp dönerken, Tatarlar tarafından ze.
hirlendim. İçim fenadır. Geride kalan küçük çocuklarıma, dul
kadınıma ve gelinime bakmayı kendi üzerine al. Oğlum Müng·
lik, oğlum Temücin'i derhal gidip al ve getir!». Yesügey bun­
ları söyledi ve öldü.

20
il
TEMÜCİN'İN GENÇLİGİ. TAYÇİ'UTLAR TARAFINDAN
ESİR EDİLMESİ.
KEREYİTLİ TO'ORİL (TUGRUL) İLE DOSTLUK
(§ 69-103 )

Münglik, Yesügey-Bahadır'ın sözüne .dayanarak Dey-Se­


çen'e gitti ve : «Ağam Yesügey Temücin'i çok özlüyor ve kalbi
sıkılıyor. Temücin'i almaya geldim» dedi. Dey-Seçen cevabın­
da: «Kaynım çocuğunu özlemişse gitsin, fakat görüşünce der­
hal gelsin!» dedi ve Münglik -Eçige Temücin'i alıp gddi.
Yukarıda belirtildiği gibi, Ambakay-Kağan'ın Tatarlar ta·
rafından esir edilmesinden sonra han seçilen Kutula'dan
sonra, Bartan-Bahadır'ın üçüncü oğlu Yesügey, Moğol boyları
arasında üstünlük kazanmış durumda idi.
Fakat Yesügey'in ölümünden sonra, bütün bu gelişmeler
temelinden sarsıldı. Ailenin yakınları, dost ve akrabaları :
Derin su kurumuştur,
Parlak taş kırılmıştır!

diyerek, Yesügey'in eşi Hö'elün-Ü cin ile çocukları bozkırın or­


tasında yalnız bırakıp göç etmekte mahzur görmediler.
İşte, esas bu ağır ve tehlikeli şartlar altında Y esügey'in
eşi ve Temücin'in anası Hö'elün-Ücin, dünyaları idare edecek
hanlar sülalesi yetiştirmekle yüksek terbiyevi şahsiyetini orta­
ya koydu. Ailenin o zamanki acıklı durumu, Moğolların Gizli
Tarihi'de manzum olarak, (burada Moğolcadan seiibest tercüme
şeklinde verdiğimiz) şu sözlerle dile getirilmiştir :

21
Tayçi'ut kardeşler, Hö'elün-Ücin'i ve çocukları karargah-
ta bırakıp gittikten sonra,
Mahir bir kadın olan Hö'elün-Ücin
Küçük çocuklarını büyüttü,
Takkesini sıkıca giyerek,
Eteklerini beline bağlayarak,
Onan nehri boyunca bir aşağı, bir yukarı koştu,
Yabani armut ve rnoyıl meyveleri toplayarak
Gece gündüz ·çocuklarını besledi.
Cesur Ücin ana,
Aziz çocuklarını terbiye etti.
Eline servi ağacından 'bir değnek alarak,
Südün ve çiçiğine kökleri kazarak
Onları besledi.
Ücin ana tarafından
Yabani soğanlarla beslenen çocuklar,
Güya han olmak için büyüdüler.
İntizamı seven Ücin ana tarafından
Ot kökleriyle beslenen çocuklar,
Mazbut ve akıllı olarak yetiştiler.
Ko'a-Ücin tarafından
Sarımsak ve soğanlarla beslenmiş olan
Mağrur çocuklar,
Yüksek asalet sahibi oldular.
Er ve asil olarak yetiştikten sonra,
Artık onlar er oğlu er ve cesur idiler.
«Anamıza yardım edelim» diyerek,
Onan sahili üzerinde oturarak,
Olta ve kanca yaparak
Türlü balıklar yakaladılar.
İğneleri eğip, olta yapıp,
Cebüge ve kadara balıklan avladılar.
Ağ yaparak

22
Küçük balıklar yakaladılar,
Böyiece teşekkür ederek analarına baktılar.
Yesügey, aşağı yukarı 1165'te öldüğüne göre, büyük oğlu
Temücin o sıralarda henüz on yaşında idi. Ailenin bu ağır mü­
cadele ve savaş dolu hayatı, Temücin'in yavaş yavaş başarı ka­
zanarak 1196' da etrafında toplanan boylar tarafından han se­
çilmesine kadar otuzbir yıl, bütün boyların birleştirilmesiyle
1206'da «Büyük Han» ilan edilmesine kadar da kırk bir yıl sür­
müştür. Bu zaman içerisinde olup biten vakaların başlıcaları
şunlardır :
- Temilcin'in Tatarlar tarafından esir edilmesi ve kur­
tulması.
- Yağmacılar tarafından dokuz atın çalınması ve Temü­
cin tarafından geri getirilmesi.
- Nişanlısı Börte'yi bulup evlenmeleri.
- Kereyitlerin reisi To'oril ( Tuğrul) ile baba ittifakının
tazelenmesi.
- Karargahın Merkitler tarafından basılması, Börte'nin
kaçırılması.
- Tuğrul, Camuka ve Temücin arasında Merkitlere karşı
üçlü ittifak
- Merkitlerin basılıp parçalanmaları, Börte'nin kurtarı­
lışı.
- Moğol boylarından birçoğunun Temücin'in etrafında
toplanmaları ve ilk defa « Çinggis-Kağan» unvanı ile
han seçilmesi : 1 196.
Böylece yaşayıp giderlerken, Tayçi'utlardan Tarkutay-Ki­
riltuk kendi adamlarını alıp geldi ve :
Kötüler tüylerini döktüler,
Salyalı küçükler büyüdüler,
diyerek ansızın karargahı basmak istedi. Ana, çocuk ve kardeş­
ler korkarak koyu ormanda gizlendiler, Belgütey ağaçları ke-

23
serek çit yaparken, Kasar onları ok atmakla karşıladı. Kaçi'un,
Temüge ve Temülün'ü kayalar arasına gizleyerek savaşırlar­
ken, Tayçi'ntlar : «Büyük kardeşiniz Temücin'i gönderin, baş­
kanızın gereği yok ! » diye bağırdılar. Bunun üzerine anası ve
kardeşleri Temücin'i ata bindirip kaçırdılar. Tayçi'utlar onun
koşarak ormana doğru gittiğini görünce peşine düştüler. Te­
mücin, Tergüne tepesindeki ormana nüfuz ederek girdiği hal­
de Tayçi'utlar giremediler, fakat ormanı muhasara ettiler.
Temücin ormanda dokuz gün kaldıktan sonra açlığa da­
yanamayarak çıktı ve Tayçi'utlar tarafından yakalanarak alıp
götürüldü. Tayçi'utlar onu mahkum ederek boynuna bukağı
taktılar ve bakımı için köylerde sıra ile her evde bir gece bı­
rakılmasını kararlaştırdılar. Temücin bu esaretten Süldüslü
Sorkan-Şiran'ının yardımı ile kaçıp kurtuldu ve adamlarını
arayıp buldu.
Bu vakadan bir müddet sonra, yağmacılar Temücin aile­
sinin karargahında bulunan dokuz atı çalarak alıp götürdü­
ler. Temücin bu hadisede de üstün cesaretini ispat etti : Kar­
deşlerinin yardım teklifini reddederek tek başına yağmacıların
peşine düştü ve atlarını bulup geri getirdi. Ancak yolda rastla­
yıp sonra dost olduğu Bo'orçu adında bir delikanlı ona yardım­
da bulundu. Bo'orçu, sonraları Cengiz Han'ın ordusunda bü­
yük mevki sahibi olamk kendisinden çok bahsettirecektir.
Bundan sonra Temücin ile Belgütey, Temücin'in dokuz
yaşında iken ancak bir defa görüp ayrılmış olduğu Dey-Seçen'
in kızı Börte-Ücin'i aramak için, Kelüren nehri boyunca akın­
tı istikametinde yola çıktılar. Ungiratlı Dey-Seçen o esnada
Çekçer ve Çikurku dağları arasında bulunuyordu. Dey-Seçen
Temücin'i görünce büyük bir sevinçle : Büyük ve küçük kar­
deşlerin olan Tayçi'utların seni kıskandıkl �rını bildiğimden
çok kederlenmiş ve artık ümidimi kesmiştim. Şimdi seni tek­
rar görüyorum! dedi ve kızını ona eş olarak verdikten sonra
beraber gönderdi. Birlikte gelen Dey-Seçen Kelüren yakınında-

24
ki Urak-Col köşesinden ayrılıp geri döndü. Fakat eşi ve Börte­
Ücin'in anası Çatan, kızma refakat ederek Temücin'in evine
kadar götürdü. Temücin'in adamları o esnada Gürelgü dağı
arasındaki Senggür nehri civarında bulunuyorlardı.
Temücin, Kasar ve Belgütey, bir gün yanlarına kara sa­
mur kürkü alarak Kereyitlerin hükümdarı To'oril (Tuğrul) 'u
ziyaret maksadiyle yola çıktılar. Eskiden, babaları Yesügey ile
Tuğrul, ant içerek dostluk kurmuşlardı. « Babamızla dostluk
kurmuş olan bir kimse bizim için bir baba gibidir! » diyen üç
kardeş Tuğrul'a varınca Temücin şunları söyledi : Eskiden
babamla dost olmuştunuz, şimdi sen benim babam gibisin. Dü­
ğün hediyesi olan şu kürkü sana getirdim! dedi. Tuğrul çok se­
vinerek şöyle cevap verdi :
Kara samur kürküne karşılık olarak,
Senin dağılmış olan ulusunu
Tekrar birleştireyim!
Samur kürküne karşılık olarak,
Senin parçalanmış olan ulusunu
Tekrar intizama sokayım!
Temücin'in aşağı yukarı on kişiden ibaret ailesi, Kelüren
nehrinin membaında Bürgi sahilinde yerleşmişken, bir gün
Merkitlerin baskınına uğradılar. Bu baskında kadınlardan Te­
mücin'in eşi Börte-Ücin ile evin hizmetçisi Ko'akçin-Emegen
yakalanarak Merkitlerin eline esir düştüler. Burkan-Kaldun
dağındaki ormanlara sığınan Temücin ve kardeşleri zarar gör­
meden kurtuldular. Neticede Temücin Burkan-Kaldun dağla­
rından inerek yumruklariyle göğsüne vurdu ve şunları söyle­
di : Ko'akçin Ana

Köstebek gibi işittiği,


Kakım gibi gördüğü için,
Kurtulayım diyerek
Tek bir yular başlıklı bir atla

25
Geyik izlerini takip ederek,
Karaağaç kabuklarından kulübelere sığınarak,
Burkan tepesine çıktım.
Burkan-Kaldun'un yardımiyle
Bir bitin hayatı gibi
Hayatım kurtuldu.
Biricik hayatımı kurtarmak için
Yalnız bir atla
Sığın izlerini takip ederek
Söğüt kabuklarından kulübelere sığınarak
Kaldun tepesine çıktım.
Kaldun-Burkan'ın yardımiyle
Bir kırlangıcın hayatı gibi
Hayatım kurtuldu.
Büyük korku da geçirdim.
Burkan-Kaldun için
Her sabah tapınmahyım,
Bunu neslim ve
Neslimin nesli böyle bilsin!
Temücin bu sözlerle kemerini boyuna ve şapkasını kolu­
na asarak güneşe karşı döndü ve göğsünü yumruklayarak do­
kuz defa diz çöküp dua etti

26
III
TUGRUL, CAMUKA VE TEMÜCİN ARASINDA
MARKİTLERE KARŞI ÜÇLÜ ANLAŞMA. MERKİTLERİN
BASILIP PARÇALANMASI. BÖRTE'NİN KULTARILMASI.
TEMÜCİN'İN «ÇİNGGİS KAGAN» UNVANİYLE HAN
SEÇİLMESİ
(§ 104 - 126)

Bundan sonra Temücin, Kasar ve Belgütey, o esnada Tu'


ula nehri civarındaki Kara ormanda bulunan Kereyit hüküm­
darı Tuğrul Han'a gittiler. Temücin şöyle dedi : «Merkitler­
den üç boy ansızın gelip kadın ve çocuklarımızı kaçırdılar. Ben
şimdi : Ey Han babam, kadın ve çocuklarımızı kurtar! diye
ricaya geldim». Tuğrul şöyle cevap verdi : « Geçen yıl kara sa­
mur kürkümü üzerime giydirdiğiniz zaman, ben size : Senin
dağılmış olan ulusunu tekrar birleştireyim! dememiş miydim?
Şimdi tekrar bu sözlerime avdet ediyorum :
Samur kürküne karşılık olarak
Bütün Merkitleri yok etmek gerekse dahi,
Senin Börte-Ücin'ini kurtaracağım.
Kara samur kürküne karşılık olarak,
Bütün Merkitleri ezmek icap etse dahi,
Senin eşin Börte-Ücin'i
Geri getirelim!
Sen küçük kardeşimiz Camuka'ya da haıber gönder. O,
Korkonak deresi civarında bulunsun. Ben buradan iki tümenle
sağ kanattan hareket ederım, küçük kardeşimiz Camuka da iki
tümenle sol kanattan yürüsün. Buluşacağımız yer ve zamanı
Camuka tayin etsin! ».

27
Eve döndükten sonra Temücin, Kasar ile Belgütey'i elçi
olarak Camuka'ya gönderdi. Onlar Camuka'ya durumu açık­
ladılar ve Kereyit hükümdarı Tuğrul'un sözlerini de aynen
naklettiler. Onları dinledikten sonra Camuka şöyle cevap ver­
di : « Dostum Temücin'in
Yatağının boş kaldığını öğrenince,
Kalbim sızladı.
Göğsünün yarısının parçalandığını duyunca,
Ciğerim yandı.
Öcümüzü alarak
Uduyit ve Uvas Merkitleri yok edelim,
Ücin-Börte'mizi kurtaralım.
İntikamımızı alarak
Bütün Ka'at Merkitleri ezelim,
Hatunumuz Börte'yi
Geri getirelim!
Neticede Temücin'in bir tümen, Camuka'nın bir tümen ve
Tuğrul'un iki tümeninden ibaret dört tümenlik birleşik ordu
tarafından basılan Uduyit Merkitler bu savaşta imha edilmiş­
lerdir. Arta kalan Merkitlerle Naymanlara kaçan reisleri Tok­
to'a-Beki Erdiş membaı civarında öldürülmüş, onun Kıpçakla­
ra sığınan oğullan ise, 1 205'te Sübetey tarafından takip ve yok
edilmişlerdir.
Temücin'in eşi Börte-Ücin'in kurtarılış ı Moğolların Gizli
Tarihi'nde şöyle anlatılmaktadır : Merkit ulusu Selengge bo­
yunca akıntı boyunca acele kaçarken, bizim askerler de onları
geceleyin takip ederek yakalamak ve yağma etmek istiyorlar­
dı. Temücin : «Börte! Börte! diye bağırırken, kaçmakta olan
bu kabileye rastladı. Börte-Ücin de bu kabilenin içerisinde idi;
Temücin'i sesinden tanıyarak arabadan indi ve koşup geldi,
Börte-Ücin ve Ko'akçin geceleyin Temücin'in dizgin ve yuları­
nı tanıyarak sarıldılar. Temücin de ay ışığında Börte-Ücin'i

28
tanıdı ve onlar kucaklaşmak için biribirlerine uzandılar. Bu­
nun üzerine Temücin, Tuğrul Han'a ve dostu Camuka'ya : «Ara­
dığımı buldum, geceleyin takip etmeyelim, burada kalalım ! »
diye haber gönderdi. Dağınık bir halde kaçan Merkitler, karan­
lıkta bulundukları yerde gecelediler. Temücin'in Börte-Ücin'e
rastlayarak onu Merkitlerin elinden kurtarması böyle cereyan
etmiştir.
Merkitlere karşı başarılı savaştan sonra, Temücin ile Ca­
muka birbirine karşı sevgi ile bir buçuk yıl birlikte yaşadılar.
Bir gün bu ordugahtan gitmeye karar vererek, ilk bahar mev­
siminin birinci ayında göç ettiler. Göç işini birlikte konuşarak
karar verdikleri halde, Camuka'nın hemen tekrar konmak ve
yerleşmekten bahsetmeye başlaması, Temücin'i kuşkulandır­
dı. Temücin aile fertleri ile istişare ettikten sonra durmayıp
yollarına devam etmeye karar verdiler ve böylece Camuka'dan
tamamiyle ayrılmış oldular.
Onlar bütün gece yürüdüler. Gün ağardıktan sonra, Ca­
layirlardan Tokura'un ailesinden Kaçi'un-Tokura'un, Karakay­
Tokura'un ve Karalday-Tokura'un isminde üç kardeşin kendi­
lerine yaklaşarak bütün gece birlikte yürümüş olduğunu gör­
düler. Sonra Tarkudlardan Kada'an-Daldurkan, hepsi Tarkud­
lu beş kardeş oldukları halde, gelip iltihak ettiler. Sonra
Münggetü-Kiyan'ın oğlu Ünggür ve başkaları, Çangşi'ut ve
Baya'ut boyları ile birlikte geldiler. Barulaslardan Kubilay ve
Kudus adında iki kardeş, Mankudlardan Cetey ve Dokolku­
Çerbi adında iki kardeş · geldiler. Bo'orçu'nun küçük kardeşi
Ögölen-Çerbi Aruladl'ardan ayrılarak, büyük kardeşi Bo'orçu'
nun peşinden geldi. Celme'nin küçük kardeşi Ça'urkan ve
Sübe'etey-Ba'atur, Uriyangkanlardan ayrılarak Celme'nin ya­
nına geldiler. Besüdlerden Degey ve Küçügür adında iki kar­
deş, Sulduslardan Çilgütey, Takı ve TY.içi'uday adlı kardeşler
de geldiler. Calayirlardan Seçe-Domok ve Arkay-Kasar Bala da
oğulları ile birlikte geldiler. Kongkotanlardan Süyiketü Çerbi

29
de geldi. Sükekenli Cegey-Kongdakor'un oğlu Sükegey-Ce'ün
geldi. Ne'üdey'li Çaka'an-Uva da geldi. Olkuno'udlardan Kinggi·
yaday, Korolaslardan Seçi'ür ve Döribenlerden Moçi-Bedü'ün
de geldi. İkireslerden Butu, güvey olarak orada bulunduğun­
dan beraber geldi. Noyakinlerden Cungso da geldi. Oronarlar­
dan Cirko'an da geldi. Barulaslardan Suku-Seçen ve Karaçar,
oğulları ile birlikte geldiler. Sonra Ba'arinlerden Korçi, Usun­
Ebügen ve Kököçös, Menen-Ba'arinlerle birlikte bir karargah
halinde geldiler.
Kunan başlarında olduğu halde Genigesler bir karargah
halinde geldiler. Sonra Daritay-Otçiğin de karargahı ile geldi.
Cadaranlardan Mulkalku da geldi. Üncin-Sakayit dahi bir ka­
rargah ile geldi. Böylece Camuka' dan ayrılıp Kimurka nehri
civarındaki Ayıl-Karakana yakınında y.erleştikleri zaman Cür­
kinli Sorkatu-Cürki'nin Saça-Beki ve Tayçu adındaki iki oğlu
bir karargah ile, daha Nekün-Tayzı'nın oğlu Kuçar-Beki bir
karargah ile, Kutula-Han'ın oğlu Altan-Otçiğin bir karargah
ile, işte bunlar da Camuka'dan ayrılıp hareket ettiler ve Temü­
cin Kimurka nehri civarındaki Ayıl-Karakana yakınında iken
gelip onunla birleştiler. Sonra hep birlikte buradan kalkarak,
Gürelgü dağları arasında, Senggür deresi civarında bulunan
Kara-Cirügen yanındaki Kökö-Na'ur boyuna gidip yerleştiler.

Böylece cesareti, söze ustalığı ve siyasette becerikliliği ile


birçok boyları etrafında toplamasını bilen ve taraftarları git­
tikçe çoğalan Temücin, artık ülkenin önemli bir bölümüne ha­
kim olmuş, işin ancak resmen ilan edilmesi kalmıştı. Bunu gö·
ren boyların ileri gelenleri, önce kendi aralarında konuşarak
Temücin'i «Han» yapmaya karar verdiler. Meseleyi Temücin'e
de açtılar. Temücin itiraz etmedi. Çünkü bu iş, onun şimdiye
kadar yürüttüğü bütün faaliyetinin bir neticesi olacaktı ve ay·
nı zamanında tam manasiyle onun hakkı idi.

30
Toplantıda görevlendirilen Altan, Kuçar ve Saça-Beki Te­
mücin'e şunları söylediler : «Biz seni han yapmak istiyoruz. Te­
mücin, sen Han olursan, biz

Düşmanlara karşı öncü olarak yürürüz,


Savaş günlerinde
Emirlerine itaat etmezsek,
Bizi mal ve mülkümüzden,
Kadın ve çocuklarımızdan
Ayırarak,
Kara kafalanınızı
Yer üzerine fırlat,
Sulh günlerinde
İttifakı bozarsak,
Bizi kendi adamlarımızdan,
Kadın ve çocuklarımızdan
Ayırarak,
Sahipsiz memlekete sür! » .

Toplantıda Temücin'e bunları söylediler v e onu, ant içe­


rek « Çinggis Kağan» unvanı ile « Han » yaptılar.

Temücin'in han seçildiğini gösteren bu vak'anın ne zaman


olduğu Moğolların Gizli Tarihi nde açık olarak belirtilmemiş
'

ise de, tarihçiler tarafından 1 196 diye tahmin edilmektedir. Fa.


kat bu seçim henüz kati bir zaferi ifade etmiyordu, çünkü Te­
mücin'e karşı şimdiye kadar dostluk münasebetleriyle bağlı
bulunan Camuka ve Tuğrul, Temücin'in han seçildiğini duyun­
ca onu kıskanmaya başlayacaklar ve hatta onu bertaraf ederek
kendileri Moğolistan hakimiyetini ellerine geçirmeye çalışacak­
lardır. Bu mücadeleden Temücin zaferle çıkacak ve (aşağıda
görüleceği gibi) 1206'da bu seçim tekrarlanacak, fakat bu se­
fer bütün Moğolistan'ın hükümdarı ilan edilmiş olacaktır.

Temücin'in han seçilmesinden sonra tayinler başladı :


B o'orçu'nun küçük kardeşi Ögöley-Çeııbi'ye, Kaçi'un-Tokura'

31
un'a, ve iki kardeş olan Cetey ile Dokolku-Çerbi'ye okluk taşı­
mak hakkını verdi .
Önggür, Süyiketü-Çerbi ve Kada'an-Daldurkan, bu üçü :
Biz sabah içkisini
Azaltmayız,
Akşam içkisini
Geciktirmeyiz!
diyerek aşçı oldular. Degey koyun çobanı oldu. Onun küçük
kardeşi Güçügür, çadır arabalarının bakım ve tamirini üzerine
aldı.
Daday-Çerbi : Ben de evdeki hizmetçilere nezaret ederim !
dedi. Kubilay, Çilgütey ve Karakay-Tokura'un, bu üçü Kasar'la
birlikte kılıç kuşandılar. Onlara :
Haşinlerin
Boynunu koparınız,
Küstahların
Göğsünü parçalayınız!
diye emir verildi. -Tayçi'utlardan Kutu, Moriçi ve Mulkalku
at sürülerine bakmak vazifesini aldılar.- Arkay-Kasar, Takay,
Sükegey ve Ça'urkan'a, yani bu dört kimseye Cengiz Han :

Siz, uzak için ko'rçak okum,


Yakın için odora okum
olunuz ! dedi. - Sübe'tey-Bahadır şöyle dedi :
Adamları sıçan gibi
Toplarım,
Dışarıda kalanları
Kara karga gibi
Toplarım.
Bir keçe gibi
Seni örtmek isterim,
Rüzgara karşı bir keçe gibi
Senin evini korumak isterim !

32
Bundan sonra Cengiz Han, Bo'orçu ile Celme'ye şunları
söyledi :

Gölgemden başka dostum yokken


Bana gölge oldunuz,
Gönlümü teskin ettiniz,
Sizi unutmayacağım!

Siz herkesten önce bana gelip yanımda kaldığınız için,


buradakilere baş olmanız icap etmez mi? Cengiz Han sözlerine
şöyle devam etti : Gök ve yerin yardımı ile kuvvetim arttı, on­
lar beni korudular. Bu sayede sizler de dostumuz Camuka'dan
ayrılıp dostluk düşünceleriyle bana geldiniz. Böyle olunca
şüphesiz ki siz benim eski arkadaşlarımsınız ve buraya saa­
det getirdiniz ! Şimdi her birinizi uygun bir şekilde nasbedece-
gım 1. .
v .

Temücin'in « Çinggis Kağan» ( Cengiz Han) unvanı ile hü­


kümdar seçildiğini bildirmek için, Dakay ve Sügegey, Kereyit­
lerin reisi Tuğrul Han'a elçi olarak gönderildiler. Tuğrul
Han : Oğlum Temücin'i han yapmanız pek doğrudur. Siz Mo­
ğolar nasıl böyle hansız kalabilirdiniz?

Bu kararınızı
Bir daha bozmayınız,
Bu mukavelenizi
Bir daha parçalamayınız,
Yakanızı
Tekrar koparmayınız !
diye cevap gönderdi.

33
iV
CAMUK.A'NIN KENDİ YAKINLARI TARAFINDAN
«GÜR HAN » SEÇİLMESİ. TUGRUL İLE CENGİZ HAN'IN
CAMUKA'YA KARŞI BİRLEŞMELERİ
(§ 127 - 147)

Camuka, Cengiz Han tarafından elçi olarak gönderilen


Arkay-Kasar ile Ça'urkan'a şöyle dedi : «Altan ve Kuçar'a gi­
dip şunları söyleyiniz : Altan ve Kuçar, siz dostum Temücin'in

Böğürlerini dürterek,
Kaburgalarını gıdıklayarak
niçin ikimizin arasına ayrılık soktunuz ? Dostumdan ayrılma­
mışken, niçin dostum Temücin'i han yapmadınız ? Şimdi onu
hangi düşüncelerle han yapıyorsunuz ? Altan ve (Kuçar, verdi­
ğiniz söze sadık kalarak dostumun gönlünü yatıştırınız ve dos­
tuma iyi arkadaşlık temenni ediniz ! » .

Fakat bu gibi iyi temenniler Cengiz Han ile Camuka'nın


arasını düzeltmeye yetmedi, tersine, beklenmedik bazı hadisele­
rin de tesiriyle araları gittikçe açıldı. Kıskançlık hisleri düş­
manlık şeklinde gelişerek karşılıklı cepheler teşekkül etti ve
iş savaşa kadar gitti.
Cengiz Han ile Camuka arasında ilk çatışma Onan nehri
civarındaki Dalan Balcut'ta meydana geldi. Her iki tarafın da
üçer tümenlik kuvveti vardı ve Camuka daha ağır bastırdı. Cen­
giz Han akşam karanlığından faydalanarak Cereme geçidine
kadar çekildi ve Camuka da takipten vazgeçerek geri döndü.
Bu esnada Kitan hükümdarı Altan-Han, Tatarlarla çar­
pışma halinde idi. Bunu fırsat bilen Cengiz Han, Kereyit hü-

34
kümdarı Tuğrul ile birlikte Tatarlara karşı savaşarak onların
bir kısmını ele geçirdiler.

Bundan sonra, bazı boylara saldırarak huzursuzluk yara­


tan Curkinler üzerine yürüyen Cengiz Han, başarılı bir savaş·
tan sonra reisleri Saça-Beki ile Tayçu'yu ortadan kaldırdı.

Bundan sonra 1201 tavuk yılında, Kadagin ve Salci'ut ka·


hileleri anlaştılar; Kadaginlerden Baku-Çorogi kendi adamla­
riyle, Saici'utlardan Çirgiday-Ba:hadır da kendi adamlariyle gi­
dip Dörben ve Tatarlarla anlaştılar; Dörbenlerden Kaçi'un-Beki
kendi adamlariyle, Tatarlardan Alçi ve Calin-Buka kendi adam­
lariyle, İkireslerden Tüge-Maka kendi adamlariyle, Unggirad­
lardan Dergek, Emel, Alkuy ve başkaları, Korolaslardan Çonak
ve Çaka'an kendi adamlariyle, Naymanların Güçü'üt-Nayman
kabilesinden Buyruk-Han, Merkitlerden Tokto'a Beki'nin oğlu
Kutu, Oyratlardan Kuduka-Beki, Tayçi'utlardan Tarkutay-Kiril­
tuk, Kodun-Örçeng, :A'uçu-Bahadır ve başka Tayçi'utlar, yani
bütün bu halklar Alkuy membaında toplandılar ve Caciratlar­
dan Camuka'yı han seçmeye karar verdiler. Bir aygır ve bir
kısrak keserek karşılıklı yemin ettiler. Bundan sonra, Ergiine
nehri boyunca akıntı istikametinde göç ettiler ve Kan nehrinin
Ergüne'ye döküldüğü yerde, bir adanın burnunda Camuka'yı
« Gür Han» unvaniyle hükümdar ilan ettiler.

Camuka'nın seçilmesinden sonra Cengiz Han ile Tugrul'a


karşı savaş açmaya karar verdiler. Fakat Korulaşlardan Kori­
day, sefer için verdikleri bu kararı Cengiz Han'a bildirdi. Cen­
giz Han bu esnada Gürelgü'de bulunuyordu. Böyle bir haber
karşısında Cengiz Han, Tuğrul'u bundan ha:berdar etti. Tuğrul
bu haberi alır almaz askerlerini toplayıp Cengiz Han'ın yanına
geldi.

Tuğrul geldikten sonra Cengiz Han ile müzakere ederek


Camuka'ya karşı savaşa karar verdiler ve Kelüren nehri bo­
yunca akıntı istikametinde yola çıktılar. Cengiz Han Altan, Ku·

35
çar ve Daritay'ı öncü olarak ileri gönderdi. Tuğrul da Senggürn,
Caka-Gambu 'Ve Bilge-Beki'yi öncü olarak ileri gönderdi. Bu
öncüler de ileriye keşif kolları çıkardılar. Camuka tarafından
öncü olarak ileri sürülen Naymanlardan Buyruk-Han, Merkit­
lerden Tokto'a-Beki'nin oğlu Kutu, Oyratlardan Kuduka-Beki
ve Mongollardan A'uçu-Bahadır bizim öncülerle karşılaşarak
seslendiler. Bu esnada karanlık basmaya başladığından : « Ya­
rın çarpışalım! » diyerek geri çekildiler ve esas kuvvetleriyle
beraber gecelediler.

Ertesi gün her iki tarafın orduları harekete geçti, biribiri­


ne doğru yürüyerek Koyiten'de karşılaştılar. Biribirini bir aşa­
ğı bir yukarı sıkıştırarak, karşılıklı muharebe nizamı almaya
çalışıyorlardı . Halk arasında dolaşan rivayete göre, bu savaşa
Camuka tarafından katılanlardan Buyruk Han ile Kuduka, si­
hirbazlıkla yağmur yağdırabiliyorlardı. Onların yağmur için
büyü yapmasiyle hakikaten yağmur yağmaya başladı. Fakat
fırtına yağmuru kendi aleyhlerine çevirdi. Onlar ileri hareket
edemeyerek hendeklere yuvarlandılar ve : « Biz her halde Tan­
rı'nın lıltfuna mahzur olmadık ! » diyerek dağıldılar.

Naymanlı Buyruk Han Camuka' dan ayrılıp Altay dağları


önündeki Uluk-Tak istikametine gitti. Merkitli Tokto'a'nın oğ­
lu Kutu Selengge tarafına gitti. Oyratlı Kuduka-Beki orman­
lara doğru kaçarak Şisgis yolunu tuttu. Tayçi'utlu A'uçu Baha­
dır Onan yolunu tuttu. Camuka'ya gelince, kendisini Han inti­
hap eden halkları yağma ettikten sonra, Ergiine boyunca akın­
tı istikametinde geri çekildi . Onlar bu suretle parçalandıktan
sonra, Tuğrul Ergiine istikametinde Camuka'yı takip etti. Cen­
giz Han, Onan istikametinde Tayçi'utlu A'uçu-Bahadır'ı takip
etti. A'uçu-Bahadır memleketine varınca kendi ulusunu bera­
berinde alıp götürdü. Tayçi'utlardan A'uçu-Bahadır ve Ko dun­
Örçeng, Onan nehrinin öte tarafında kendilerinin arta kalan
kalkanlı askerlerini intizama sokarak savaşa hazırlanırken
Cengiz Han gelip yetişti ve onlarla muharebeye tutuştu. Muha-

36
rebe değişik safhalar gösteriyordu. Akşam olunca aynı muha­
rebe meydanında karşı karşıya gecelediler. Halk da koşup gel­
di ve aynı yerde askerle birlikte tahkimat yaparak gecelediler.

Cengiz Han bu savaşta atar damarından yaralanmış, kanı


durdurmak mümkün olmamıştı. O, büyük bir ıztırap içinde
atından indi ve çadırda yatağına uzandı. ( Sonra binbaşı olan)
nizmetçisi Celme kimseye itimat etmediğinden, baygın yatan
Cengiz Han'ın baş ucundan ayrılmıyor ve pıhtılaşmış kanı eme-
� rek tükürüyordu . Bu iş gece yarısına kadar sürdü. Nihayet
Cengiz Han kendisine gelerek : « Kan tamamiyle kurudu, susa­
dım ! » dedi. Celme ayran yaparak Hana içirdi. Han üç defa du­
rarak içtikten sonra : « İçimde gözüm tekrar aydınlandı» dedi
ve doğrularak oturdu. Bu esnada şafak söküp gün ağarmaya
başlamış, Han da oturduğu yerin etrafında, Celme'nin durmuş
kanı eme eme tükürmesi yüzünden, çamur peyda olduğunu
görmüştü. Bunu farkeden Cengiz Han : « Bu da nedir? Biraz
uzağa gidip tükürsen olmaz mıydı ? » dedi. Celme : « Sen rahat­
sızk.en uzağa gidersem, senden ayrılırım diye korktum. Acele
iş görürken yuttuğumu yuttum, tükürdüğümü tükürdüm, he-
yecan içinde karnıma da bir şeyler kaçtı » dedi. Cengiz Han
şunları söyledi : « Şimdi ne diyeyim ? Bir zamanlar üç Merkit,
Burkan'ı üç defa çevirdiklerinde hayatımı bir defa kurtarmış­
tın. Şimdi yine kurumuş kanımı ağzınla emerek hayatıma can
kattın. Sonra ben susuzluktan ıztırap çekerken, gece yarısı
kendi hayatını tehlikeye atarak bana ayran bulup doyuncaya
kadar içirmekle hayatımı kurtaran yine s en oldun. Senin bu
üç türlü hizmetini hiç unutmayacağım ! » .

Bir zamanlar Temücin Tayçi'utların elinde esir iken ka­


çıp kurtulmasına yardım eden Süldüslü Sorkan-Şira da oğul­
ları ve kızı ile bu savaştan sonra Cengiz Han'a gelip katıldı .
C engiz Han Sorkan-Şira'ya şöyle dedi.

37
«Boynumdaki
Ağır ağacı
Yere atan,
Yakamdaki
Zillet ağacını
Çıkaran sizdiniz!
Bu iş, baba ve oğullar�
Yakışacak bir hareketti,
Niçin _geciktiniz ?

Sorkan-Şira şöyle cevap verdi : « Ben içimden çoktan be­


ri sana itimat besliyordum, fakat nasıl acele edebilirdim? Ace­
le ederek daha erken gelmiş olsaydım, Tayçi'utların ileri ge­
lenleri benim geride kalan kadın, çocuk, sürü ve erzakımı yel
gibi uçurmuş olurlardı . Bunu düşünerek acele etmedik ve Ka­
ğanımızla birleşmek için ancak şimdi gelebildik».

ileride orduda binbaşı olarak « Cebe» adı ile ün kazanacak


olan Cirko'aday'ın Tayçi'utlardan ayrılıp Cengiz Han'a katıl.
ması da bu sıralarda olmuştur .

38
v
CENGİZ HAN'IN TAYÇİ'UT VE TATARLARA KARŞI
BAŞARILI SAVAŞLARI. CENGİZ HAN İLE TUGRUL'UN
BİRLİKTE NAYMANLAR! YENMESİ. TUGRUL'UN
CENGİZ HAN'I TERKEDEREK CAMUKA İLE BİRLEŞMESİ
(§ 148 - 169)

Bu sıralarda Cengiz Han Tayçi'utlar üzerine yürüdü ve


onların reislerinden A 'uçu-Bahadır, Hoton-Orçang, Kudu'udar
ve başkalarını bütün nesilleri ile kül gibi uçurarak imha etti,
halkını da beraberinde alıp götürdü. Sonra Kuba-Kaya civa·
rında yerleşerek kışı orada geçirdi.

Bu vakıadan sonra, Cengiz Han Tersüt'te bulunurken Ke­


reyitli Caka-Gambu Tuğrul'u terkedip Cengiz Han'a geldi ve
onun ordusu ile birleşti. Onun iltihakından sonra bir baskın
yapmak isteyen Merkitleri, Cengiz Han ile Caka-Gambu bir­
likte tardettiler. Bundan sonra Caka-Gambu, Tümen-Tübegen
halkını, bütün Dungkayitleri ve dağılmış olan Kereyitleri alıp
getirerek Cengiz Han'ın emrine verdi.

Kışı geçirdikten sonra, Köpek yılına raslayan 1 202 baha­


rında, Cengiz Han, Ça'a'an-Tatar, Alçi-Tatar, Duta'ut-Tatar ve
Alukay-Tatar boylariyle Dalan-Nemürges'te karşılaştı. Savaştan
önce Cengiz Han şu emri verdi : «Düşmanı yenmek için gani­
met üzerinde durmayalım. Kazandığımız takdirde ele geçen mal
nasılsa bizimdir, onu kendi aramızda paylaşabiliriz. Düşman
bizi geri çekilmeye mecbur ederse, hücuma başladığımız yere
kadar ricat ederek mevzi alalını, bu yerde mevzi almayanları
idam edelim ! » . Cengiz Han'.ın sözü üzerine kendi aralarında

39
konuşarak buna karar verdiler. Dalan-Nemürges'te çarpışarak
Tatarları çekilmeye mecbur ettiler ve takip ederek Ulkuy-Şilü­
gelcit'te onların bütün ulusunu esir ettiler. Tatarların ileri ge­
len ailelerinden Çakan-Tatar, Alçi-Tatar, Duta'ut-Tatar ve Al­
kuy-Tatarları orada yok ettiler. Altan, Kuçar ve Daritay, bu
üçü, verilen emre itaat etmeyerek ganimet toplamakla meş­
gullerdi. Emre itaat etmedikleri için, Cengiz Han, Cebe ile Ku­
bilay'ı onlara gönderdi ve ellerine geçirmiş oldukları sürülerin
ve başka şeylerin geri alınmasını emretti.

1202 Köpek yılında Cengiz Han Tatarlara karşı savaşırken ,


Tuğrul da Merkit halkına karşı savaş açmış, onların reisi
Tokto'a-Beki'yi Barkucin-Töküm'e kadar takip etmiş, Tokto'a'­
nın büyük oğlu Töğüs-Beki'yi öldürmüş, Kutuktay ve Ça'arun
adındaki iki kızını, kad�nlarını ve Kutu ve Çila'un adındaki
oğulları ile birlikte bütün halkım esir ederek alıp götürmüş­
tü. Tuğrul bu ganimetten Cengiz Han'a hiçbir şey vermedi.
Bu vakadan sonra Cengiz Han ile Tuğrul ikisi birlikte
N aymanlardan Güçügüdlü Buyruk-Han'a sefer ettiler. Uluk-Tak
civarındaki Sokak suyu yakınında mevzi almış olan Buyruk­
Han, omda tutunamayarak Altay dağlarına doğru çekildi.
Cengiz Han ile Tuğrul, Buyruk Han'ın peşinden Altayları geçe­
rek Kum-Şınggır mevkiindeki Ürüngü nehri boyunca akıntı
yönünde ilerlerken, Buyruk-Han'ın Yedi-Tubluk adlı bir subayı
artçı olarak gidiyordu. Takip eden öncüler yetişince dağ üze­
rinden kaçmak istediyse de, eğerinin kolam kopması yüzünden
yakalandı. Ürüngü nehri boyunca akıntı istikametinde düşma­
nın peşinden ilerleyerek, Kişil-Başı gölü civarında Buyruk­
Han'a yetiştiler ve orada onu yok ettiler.
Cengiz Han ile Tuğrul oradan dönerlerken, Naymanlı sa­
vaşçılardan olan Kökse'ü-Sabrak, Baydarak-Belçir'de ordusu­
nu tertipleyerek savaşa hazır bir durumda bekliyordu. Cen­
giz Han ile Tuğrul da çarpışmaya karar vererek ordularını tan­
zim ettiler ise de, birdenbire karanlık bastığından, ertesi gün

40
Ç3rpışmak niyetiyle intizamlı bir surette gecelediler. Fakat
Tuğrul bulunduğu yerde birçok noktalarda ateş yaktıktan son­
ra, daha gece esnasında Cengiz Han'ı terkederek Kara-Se'ül
nehrinin mecrasına doğru yürüyüşe geçti.

Cengiz Han geceyi orada geçirdi. Ertesi sabah savaşa baş­


lamak niyetiyle Tuğrul'un mevzilerine baktığı zaman, onun git­
miş olduğunu gördü. « Bunlar bize yanmış yemek gibi muamele
ediyorlar! » diyerek, Eder-Altay vadisi boyunca onun geçtiği
yollardan geçerek Sa'ari-Ke'er'e gidip yerleşti.

Tuğrul'un peşinden giden Kökse'ü-Sabrak, onun oğlu


Senggüm'ün kadınlarını, çocuklarını ve halkını yağma etti,
sonra Tuğrul'un Telegetü boğazında bulunan halkının yarısını
sürü ve erzakı ile birlikte alıp geri döndü. Bu esnada Merkitli
Tokto'a'nın Kutu ve Çila'un adlı iki oğlu da Tuğrul'un yanında
bulunuyorlardı. Onlar karışık durumdan faydalanarak ayrıl­
dılar ve kendi kabilelerini alarak babaları ile birleşmek için
Selengge nehri boyunca akıntı istikametinde hareket ettiler.

Kökse'ü-Sabrak tarafından yağma edilen Tuğrul, Cengiz


Han'a elçi göndererek şu haberi yolladı : « Naymanlar halkımı,
kadın ve çocuklarımı alıp götürdüler. Sen oğlumdan, dört kah­
ramanını göndermeni ve benim halkımı kurtarmanı rica edi­
yorum». Bunun üzerine Cengiz Han, Bo'orçu, Mukali, Borokul
ve Çila'un-Bahadır adlı dört kahramanını askerleriyle birlikte
Tuğrul'a yardıma yolladı. Tuğrul'un oğlu Senggüm, bu dört
kahraman gelmeden önce Hula'an-Kut mevkiinde Naymanlarla
savaşa tutuşmuş bulunuyordu. Senggüm, hayvanı bacağından
yaralandığından düşman tarafından esir edilmek üzere iken,
tam o esnada yetişen dört kahraman tarafından kurtarıldı. On­
lar Tuğrul'un halkını, karısı ve çocuklarını da kurtarıp iade et­
tiler. Bunun üzerine Tuğrul şöyle dedi : « Geçmişte, senin iyi
kalpli baban da, şimdiki gibi tamamiyle dağılmış olan ulusu­
mu kurtarmıştı . Şimdi ise, onun oğlu tarafından gönderilen

41
dört kahraman, aynı şekilde dağılmış olan ulusumu kurtardı­
lar. Buna teşekkürle karşılık göstereceğime yer ve gök şahit
olsun ! » .

Tuğrul, sözlerine şunları d a ekledi : «Bir zamanlar, dos­


tum Yesügey-Bahadır benim parçalanmış olan ulusumu kurtar­
mıştı. Oğlu Temücin de aynı şekilde dağılmış olan ulusumu
kurtardı. Baba ve oğul bu suretle dağılmış olan ulusumu bana
toplayıp getirirlerken, kimin için çalıştılar? Ben artık yaşlan­
dım. Şimdi bana, yükseklere çıkmak zamanı da geliyor. Ben
böyle ihtiyarlayıp gömüldükten sonra ulusumu kim idare
eder? Küçük kardeşlerim kabiliyetsiz kimselerdir. Biricik
oğlum Senggüm ise sanki yokmuş gibi yalnızdır. Oğlum Te­
rnücin'i Senggüm'e ağabey yapayım da iki oğlum olsun ve
gönlüm rahat etsin ! » . Tuğrul bu düşüncelerle Tu'ula boyun­
daki Kara Ormanda Cengiz Han'la uzun uzun konuştu ve ne­
ticede birbirine karşı haha-oğul girbi hareket etmeye karar ver­
diler.
Fakat Tuğrul kararsız bir adamdı. Cengiz Han ile baba.
oğul gibi yaşamaya söz verdiği halde, bir türlü bu sözüne de­
vamlı olarak sadık kalamadı. İçinden Cengiz Han'a karşı iyi­
lik hisleriyle bağlı olmakla beraber, çok defa etrafındakilerin
baskı ve tesiriyle fikrini değiştirerek düşman cepheye katıldı.
Onun ikide bir cephe değiştirmesinde, sevgili oğlu, fakat Cen­
giz Han'ın amansız düşmanı Nilka-Senggüm'ün de büyük rolü
oldu. Tuğrul'un bu kararsızlığı, etrafındakilerin ondan soğu­
masına ve yavaş yavaş onu terketmelerine sebep oldu ve ne­
ticede kendi traj ik sonunu da hazırladı.

Cengiz Han ile Tuğrul ailelerinin gittikçe birbirlerinden


uzaklaşmalarında bir kız isteme hadisesi de mühim rol oynadı
ve Camuka bundan ustalıkla yararlandı.

Cengiz Han, Tuğrul ile olan bu dostluğu ikinci bir dost­


lukla derinleştirmek düşüncesiyle, kardeşi Coçi için Senggüm'.

42
ün bacısı Ça'ur-Beki'yi istedi ve buna karşılık olarak Senggüm'­
ün oğlu Tusaka'ya kendi kızı Kocin-Beki'yi vereceğini söyledi.
Bu durumda Senggüm kendisini yüksek görerek : «Bizim ne­
silden biri size giderse kapı dibinde oturur ve durmadan yük­
sek tarafa bakar. Sizin nesilden biri bize gelirse yüksek ta­
rafta oturur ve kapı dibine bakar» dedi ve kız kardeşi Ça'ur­
Beki'yi vermedi. Bu söz üzerine Cengiz Han'ın Tuğrul ve Nilka­
Senggüm' e karşı sevgisi azaldı.

Bu suretle Cengiz Han'ın sevgisinin azaldığını farkeden


Camuka, 1203 Domuz yılının ilk bahar mevsiminde Altan, Ku·
çar, Kardakinlerden Süge'etey, Ebügecinlerden To'oril ve No­
yakinlerden Kaçi'un-Beki ile buluşarak konuştu. Sonra hep
birlikte oradan hareket ederek, Cece'er tepesinin kuzeyindeki
Berke-Elet çölünde bulunan Nilka-Senggüm'ün yanına gittiler.
Burada Camuka, Cengiz Han'a iftirada bulunarak şunları söy­
ledi : « Dostum Temücin, Naymanlardan Tayang Han'a elçiler
göndererek gizlice münasebette bulunmaktadır.

Onun ağızı
B aba-oğul, der
Fakat hareketi
Başka türlüdür.

Ona inanabilir miyiz ? Daha önce davranmazsanız, haliniz ne


olur? Temücin'e karşı harekete geçerseniz, ben de yandan hü­
cum ederim».

Altan ve Kuçar şöyle dediler : « Biz senin için Hö'elün ço­


cuklarını,

Büyük kardeşlerini
Öldürürüz,
Küçük kardeşlerini
Bozkıra atarız ! »

43
Ebügecin, Noyakin ve Kardakinliler şöyle konuştular :
cc Biz senin için onların
Ellerini
Bağlarız,
Ayaklarını
B ağlarız ! ».
To'oril şöyle dedi : « En iyisi, hile ile gidip Temücin'in
ulusunu ele geçirmektir. Ulusu alındıktan sonra, etrafında
kimse kalmayınca ne yapabilir? » .
Kaçi'un-Beki : «Oğlum Nilka-Senggüml Sen n e düşünür-
sen, ben de
Mesafenin
Sonuna kadar,
Derinliğin
Dibine kadar
seninle giderim! » dedi.
Bu konuşmalardan sonra Nilka-Senggüm bu sözleri Sayı­
kan-Töde'en vasıtasiyle babası Tuğrul'a bildirdi . Bu haber üze­
rine Tuğrul : « Oğlum Temücin'e karşı niçin böyle fikirler bes­
liyorsunuz ? Şimdiye kadar bize destek olduğu halde, bugün
oğlum hakkında kötü düşünürsek Tanrı yardımcımız olmaz.
Camuka, sözü kararsız bir adamdır, bir öyle, bir böyle konu­
ştır» diye teklifi kabul etmeyerek geri çevirdi. Senggüm tek­
rar : «Bir kimse ağzı ve dili ile konuştuğu halde ona niçin gü­
venilmesin ?» diyerek tekrar ve tekrar haber yolladığı halde
bir netice çıkmayınca kendisi gitti ve babasına şunları söyledi :
«Senin kuvvetin bugünkü duruma geldiği halde, o bizi hiçe
sayıyor. Han babam, sen hakikaten
Beyazı parçalar,
Siyahı durdurursan,
baban Kurçakus-Buyruk-Han tarafından büyük hizmetle top­
lanmış olan bu ulusun idaresi bize kalır mı? Bunun idaresi

44
kime ve nasıl bırakılacaktır ?». Buna karşılık olarak Tuğrul :
« Çocuğumu, oğlumu nasıl bırakırım? Şimdiye kadar bize des­
tek olan Temücin'e karşı fena fikirler beslersek, acaba bu
doğru bir hareket olur mu? O zaman Tanrı bize yardım eder
mi ? » dedi. Bu söz üzerine oğlu Nilka-Senggüm darılarak, ka­
pıyı şiddetle vurup çıkıp gitti. Fakat Tuğrul, sonunda oğlu Seng­
güm' e acıyarak onu tekrar çağırttı ve şöyle dedi : « Acaba Tan­
rı bize yardım eder mi dersin? İnsan oğluna karşı nasıl olur
da kötülük yapabilir? Eğer bunu yapabilecek kudrette iseniz,
siz bilirsiniz ».

Böylece Tuğrul'un da muvafakati alındıktan sonra, Cen­


giz Han'ı ortadan kaldırmak veya hiç olmazsa kudretinin bü­
yümesine engel olmak maksadiyle gizli planlar üzerinde ko­
nuşulmaya başlandı. İlk teklifle ortaya atılan Senggüm şöyle
dedi : « Onlar bizim Ça'ur-Beki'ye talip olmuşlardı. Şimdi on­
ları nişan meclisine çağıralım ve bir gün tayin ederek buraya
getirdikten sonra yakalayalım ! ». Bu teklif kabul edilince :
« Ça'ur-Beki'yi vereceğiz. Nişan yemeğine buyurun! » diye Cen­
giz Han'a haber yolladılar. Bu davet üzerine Cengiz Han on
adamla yola çıktı ve yolda Münglik-Eçige'nin evinde kaldı.
Münglik-Eçige ona : « Ça'ur-Beki'yi istediğiniz zaman aynı
adamlar seni hakir görerek kızı vermemişlerdi. Şimdi nasıl
oluyor da bunun tersine hareket ederek seni nişan yemeğine
çağırıyorlar? Kendilerini yüksek gören bu adamlar, nasıl olur
da 'gelini vereceğiz' diyerek seni davet ederler? Acaba bu sağ­
lam bir iş midir? Oğlum, burada dikkatli bulunmak gerekir.
Onlara bahane olarak : «Bahar geldi hayvanlarımız zayıftır,
önce onları beslemek istiyoruz! ' diye haber yollayalım» dedi.
Neticede Cengiz Han kendisi gitmedi, ancak : «Nişan yemeğini
yiyiniz ! » diyerek Buka tay ile Kiratay'ı gönderdi. Buka tay ile
Kiratay'ın gelmesiyle düşmanlar : « Meseleyi çaktırdık. Onu.
yarın erkenden kuşatarak yakalayalım! » diye karar verdiler.

45
Bu suretle kuşatarak yakalamak için verilen kararı, Al­
tan'ın küçük kardeşi Yeke-Çeren evine gelerek karısına söyle­
di : « Yarın erkenden Temücin'i yakalamak için sözleşildi. Bu
kararı biri gidip de Temücin'e bildirse, kim bilir nasıl müka­
fatlandınlırdı ! » dedi. Kansı : «Senin bu manasız sözlerin de ne
oluyor? Adamlar ciddi konuşuyorsun zannederler» diye cevap
verdi. Bu konuşulanları çobanları Baday ve Kişilik duydular
ve aynı gece gizlice yola çıkarak Cengiz Han'a gidip haber ver­
diler. Gördükleri bütün savaş hazırlıklarını kapı arkasından
anlattıktan sonra ilave ettiler : « Cengiz Han'a arzediyoruz ki,
bu işte şüphe yoktur, onlar seni kuşatarak yakalamaya karar
vermişlerdir.»

46

CENGİZ HAN'IN TUGRUL VE CAMUKA İDARESİNDEKİ
KEREYİTLERE KARŞI KALAKALCİT SAVAŞINI
KAZANMASI. CENGİZ HAN İLE TUGRUL, CAMUKA VE
SENGGÜM ARASINDA MÜZAKERE. KEREYİTLERİN
SONU ( 1203 )
( § 170 - 185 )

Cengiz Han, Baday ve Kişilik'in getirdikleri bu habere


inandı ve daha geceleyin, etrafında bulunan güvenilir kimse·
leri bundan haberdar etti. Yüklerini atarak hafifledikten son·
ra geceleyin oradan uzaklaştılar. Mau-Ündür dağının kuzeyin­
den ilerlediler. Mau-Ündür'ün kuzeyinde, itimat ettiği Uriyang­
katlı Celme Ko'a'yı artçı olarak geride bıraktı. Yürüyüşlerine
devam ederek, ikinci gün öğleyin, güneş zeval vaktinde iken
Kalakalcit çölüne vararak yemek için durdular. Ordunun bü­
yük kısmı dinlenirken, Alçiday'ın hayvan bakıcıları Çigiday
ve Yadir, bölge bölge dolaşarak taze çayır üzerinden atlarını
otlatarak gelirlerken, geriden, Mau-Ündür'ün önünden Hula'­
an-Burukat'ı geçip gelen ordunun tozunu gördüler ve : «Düş­
man geliyor! » diye atlarını sürerek haber getirdiler. Düşmanın
gelmesi haberi üzerine, Mau-Ündür'ün önünde ve Hula'an-Bu­
rukat üzerinden yükselen tozu tetkik ettikleri zaman Tuğrul'un
peşlerinden gelmekte olduğunu ani.adılar. Cengiz Han durumu
anlar anlamaz atına bindi ve hayvanlarını yükleterek oradan
uzaklaştı. Bunu görmemiş olsalar geç kalmış olurlardı.
Bu hareket esnasında Tuğrul ile Camuka konuşa konuşa
yan yana beraber geliyorlardı. Onlar Cengiz Han'a karşı bir­
leşmiş olmakla beraber, içlerinden birbirlerine karşı pek de

47
samimi değildiler. Bilhassa Camuka, her vesile ile kışkırtıcı
sözler sarfediyor ve Cengiz Han'ın savaşçı kahramanlarım
överek Tuğrul'un kalbine korku salmaya çalışıyordu. Camuka,
Tuğrul'a karşı sadakatsizliğinde o kadar ileri gitti ki, gizlice
Cengiz Han'a elçi göndererek Tuğrul'un savaş planı hakkında
şu şekilde bilgi bile vermeye çalıştı :

«Tuğrul benden 'Temücin'in yanında savaştan anlayan


kimler var?' diye sorduğu zaman ben ona, Uru'ut ve Mangkud­
ları yüksek tuttuğumu söyledim. Bunun üzerine onlar, en iyi
gördükleri Cirginleri ön safa koydular. Cirginlerin takviyesi
için Tümen-Tübegenli Açık-Şirun'u tayin ettiler. Dungkayid­
lerin takviyesi için Tuğrul'un muhafız hinliğinin başında Prens
Korı-Şilemün'ü seçtiler. Bunların gerisinde de, karar gereğince
Tuğrul ordusunun büyük kısmı bulunacaktır. Bundan başka
Tuğrul bana : «Küçük kardeşim Camuka, orduyu sen sevket»
dedi. Bu da gösteriyor ki, o ancak geçici zaman için arkadaş­
tır. Onların ordusu hiç seninki ile ölçülebilir mi ? Ben eski­
den sen dostuma karşı savaşta hiç başarılı olamamıştım, o
ise benden de aşağıdır. Dostum korkma, ancak dikkatli ol ! » .
Bunun üzerine Cengiz Han ordusunun tertibini tamam­
ladı , Uru'ut ve Mangkud boyları, Cürçedey ve Kuyildar'ın ida­
resinde Cengiz Han'ın önünde savaş nizamı aldılar. Onlar ter·
tiplenirken, önlerinde Cirginler olduğu halde düşman gelip
çattı. Düşman gelir gelmez Uru'ut ve Mangkutlar ileri atılarak
Cirginleri püskürttüler. Onlar muzaffer bir şekilde ilerlerken,
Tuğrul'un ordusundaki Tümen-Tübegenli Açık-Şirun hücuma
geçti ve Kuyildar'ı mızraklarla vurup düşürdü . Mangkudlar,
yaralı komutanları Kuyildar'ın etrafını sardılar ve onu alıp
çekilmeye başladılar. Fakat Cürçedey, Uru'utların başında düş­
mana saldırarak Tümen-Tübegenleri geriye attı. Böylece düş­
manı sıkıştırarak ilerlerken, Tuğrul'un ordusundaki Olon-Dung­
kayitler onun karşısına çıktılar. Cürçedey onları da püskürttü.
Böylece ilerlerken, Tuğrul'un prenslerinden Korı-Şilemün mu-

48
hafız binliği ile hücuma geçti. Cürçedey onun hücumunu da
tardedip ilerlerken, Tuğrul'un oğlu Senggüm, babasının mu­
vafakatini almadan Cürçedey'in kuvvetlerine karşı hücuma
kalkıştı. Fakat kırmızı yanaklarından vurularak hemen orada
yuvarlandı. Senggüm'ün vurulduğunu gören Kereyit'ler onun
etrafını sararak durdular.
Cengiz Han'ın ordusu savaşı kazanmıştı. Güneş tepenin
üzerinden kaybolacağı sırada, yaralı bir halde yatan Kuyildar'ı
yanlarına alıp geri döndüler. Cengiz Han, geceleyin muharebe
meydanından uzaklaşarak başka bir yerde kondu.
Bundan sonra Unggirat boyunu da kendi hakimiyeti al­
tına alan Cengiz Han Tüngge nehrinin doğu tarafına gidip
yerleşti. Buradan, Arkay-Kasar ile Sügegey-Ce'ün'ü şu sözlerle
elçi olarak Tuğrul'a gönderdi :
«Han babam, sen hangi kızgınlıkla beni böyle korkutmak
istedin? Niyetin korkutmak ise, niçin önce kendi kötü oğul­
larınla kötü gelinlerini korkutarak derin uykudan uyandırmı­
yorsun?
Oturduğum iskemle alçaldı,
Yükselen duman dağıldı,
Niçin beni böyle korkuttun?
Han babam,
Seni dışardan olanlar mı
Tahrik etti?
Seni kötü niyetliler mi
Kızdırdı?
Han babam, biz ne konuşmuştuk? Corkal-Kun dağlarının kızıl
tepelerinde şöyle karar vermemiş miydik :
'Dişli yılanlar
Aramıza nifak sokmak isterlerse,
Bu nifağa düşmeyelim,
Ancak yüz yüze konuşarak
İnanalım' dememiş miydik ?

49
Şimdi ise Han babam, dişimiz ve ağzımızla anlaştıktan sonra
benden niçin ve ne maksatla ayrıldın?
'Büyük dişli yılan
Bizi ısırmak isterse,
Bu ısırmayı üzerimize almayalım,
Ancak yüz yüze anlaşarak
İnanalım' dememiş miydik?
Şimdi ise Han babam, ağzımız ve dilimizle anlaştıktan sonra
benden niçin ve ne maksatla ayrıldın ? Han babam,
Ben küçük olmuşsam,
Büyük şeyleri arayamaz mıydım?
Ben kötü olmuşsam,
İyi şeyleri arayamaz mıydım ?
İki oklu arabanın
Bir oku kırılırsa,
Öküz onu çekemez.
Bunun gibi, ben de senin bir okun değil miydim?
İki tekerlekli arabanın
Bir tekerleği kırılırsa ,
Gidemez.
Bunun gibi, ben de senin bir tekerleğin değil miydim ?

Cengiz Han bunlara ek olarak, gerek lbaıbası Yesügey-Ba­


hadır zamanında ve gerek ondan sonra aralarında olup biten­
leri acı ve tatlı tarafları ile Tuğrul'a elçiler vasıtasiyle anla­
tarak, geçici olsa bile onun gönlünü almasını bildi. Cengiz
Han'ın sözleri şöyle son buluyordu : «Şimdi Han babam, beni
niçin böyle azarlıyorsun? Kızgınlığının sebebini bildirerek ba­
na bir elçi gönder! Gönderdiğin takdirde, Kubari-Kuri ile
İdürgen'i gönder. Eğer bunların ikisini birlikte gönderemez·
sen yalnız birini gönder! ».
Bunları dinledikten sonra Tuğrul : «Ah yazık!

50
Oğlumdan mı ayrıldım?
Öyleyse kanundan ayrıldım!
Oğlumdan mı uzaklaştım ?
Öyleyse yolumuzdan uzaklaştım! »

dedi ve kalbinin sızladığını hissetti. Sonra sözüne devamla :


« Eğer şimdi oğluma karşı kötü niyet besleyecek olursam, ka·
nım işte bunun gibi aksın ! » diye yemin etti, bıçağı ile serçe
parmağının ucuna vurarak kanını akıttı ve bir parça kanını
kayın kabuğundan yapılmış küçük bir kutuya koyarak : «Oğ­
luma verin ! » diye gönderdi.

Bundan sonra Cengiz Han Camuka'ya da şu haberi yol­


ladı : « Sen, kıskançlık yüzünden Han babamla aramı açtın. Bir
zamanlar, bizden kim erken kalkarsa, Han babamızın mavi
bardağından içerdi. Ben senden daha erken kalkarak içtiğim
için beni kıskandın. Şimdi siz Han babamızın mavi bardağım
boşaltmakla meşgulsünüz! ».

Son savaşta yanağından yaralanan Tuğrul'un oğlu Seng·


güm'e de Cengiz Han elçiler vasıtasiyle şunları söyledi :

« Elbise ile doğmuş


Bir çocuğum ben,
Çırılçıplak doğmuş
Bir çocuksun sen!

Han babamız bizi eşit bir şekilde terbiye etmek istemişti. Fa­
kat dostum Senggüm, sen beni 'araya girer! ' korkusu ile kıs­
kançlıkla takip ettin. Han babamızın kalbini muztarip etme,
sabah ve akşam, girerken ve çıkarken onu teskin et! Kendi
fikirlerinden vazgeçmeyerek, Han baban zamanında hüküm­
dar olmak niyetiyle pederimizi üzme, onun düşüncelerini da­
ğıtma. Dostum, bana elçi gönder! Göndereceksen Bilge-Beki
ile Tödöyen'i gönder. Bana elçi gelecekse Han babam iki elçi
göndersin, dostum Senggüm de iki elçi göndersin. Dostum

51
Camuka da iki elçi göndersin. Kuçar da iki elçi göndersin.
Açık-Şirun da iki elçi göndersin. Kaçi'un dahi iki elçi gön­
dersin ! » diyerek Arkay-Kasar ve Sügegey-Ce'ün vasıtasiyle bu
haberi yolladı.

Tuğrul'un oğlu Senggüm bu sözleri duyunca : « Ü ne za­


mandan beri 'Han babam' diye konuşuyor? Şimdiye kadar onu
'ihtiyar katil' diye adlandırmıyor muydu ? O bana ne zaman
'dostum' diye hitap etmiştir? Şimdiye kadar 'büyücü Tokto'a,
Müslüman koyunu kuyruğunun peşinde dolaşıyor' demiyor
muydu ? Bu sözlerin manası açık anlaşılıyor. Bunlıar savaşa
işaret eden sözlerdir. Bilge-Beki ve Tödöyen, savaş tuğumu
açınız ! Beygirlerimizi besleyiniz! Burada beklemeye gelmez ! »
dedi.

Elçiler aracılığı ile karşılıklı müzakereler devam eder­


ken, iki taraf da bundan müspet bir netice beklemiyordu. Ak­
sine, yeni bir çarpışma için zaman kazanmak istiyordu. İki
taraf da Moğolistan'da kati hakimiyete ulaşma peşinde olduğu
için, ortaklıkta bir güvensizlik hüküm sürüyordu. Kim daha
erken davranırsa o kazanacak gibi bir hal vardı. Fakat bunun­
la beraber durumun Cengiz Han için daha müsait olduğu açık­
ça görülüyordu : Bazı boyları savaş yolu ile, fakat çoğunu
sevgi ile, heyecanla etrafına toplamasını bilen Cengiz Han'ın
kuvvet ve kudreti gittikçe artmış, adı, sanı artık her tarafa
yayılmıştı. Cengiz Han, 'babam' diye hitap ettiği eski dostu
ve müttefiki Tuğrul ile oğlu Senggüm'ün ve onların ortağı
Camuka'mn artık ortadan kaldırılmaları gerektiğine inanmış
bulunuyordu.

1203 Kalakalcit savaşında yenilerek halkının büyük bir


kısmını kaybetmiş olan Kereyitlerin reisi Tuğrul, aslında sal­
dıracak durumda olmadığı gibi, Cengiz Han'ın elçiler vasıta­
siyle yolladığı sözlerine güvenerek, onun da bir hücumda bu­
lunacağına pek ihtimal vermiyordu. Cengiz Han'ın adım adım

52
takip ederek yaptığı istihbaratına göre Tuğrul, altın çadırını
açmış, ziyafet hazırlığı ile meşguldü. İşte tam bu sırada Cengiz
Han'ın kurmayları da hücum planını hazırlıyorlardı :

Tuğrul'a elçi olarak gönderilen Kali-Udar ile Çakur-Kan


(Çakırhan) , dönünce Cengiz Han'a şöyle dediler : «Tuğrul ha­
zırlıksızdır. Altın çadırını kurarak ziyafete hazırlanıyor. He­
men toplanıp bütün gece yürüyelim ve onu her taraftan çevi­
rerek basalım! » dediler. Cengiz Han, yanındakilerle istişare­
den sonra bu fikri uygun buldu. Cürçedey ile Arkay'ı öne süre­
rek gece yürüyüşü ile oraya vardı ve Cece'er-Ündür dağlarının
boğaz girişinde bulunan Tuğrul'u muhasara etti. Üç gün üç gece
savaştıkları halde tahkimat mukavemet ediyordu. Nihayet
düşman üçüncü gün dayanamayarak teslim oldu. Tuğrul ile
Senggüm ortada yoktular ve nasıl kaçtıklarını da gören ol­
madı. Karşı tarafın komutanı Kadak - Bahadır adında biri idi.
O, Cengiz Han'ın huzuruna götürülünce şunları söyledi : «Üç
gün üç :gece savaştıktan sonra, öz hanımın yakalanıp öldürül­
mesine tahammül edemediğimden, onun teslimine engel ol­
mak maksadiyle mukavemete devam edip kaçmasını kolay­
b.ştırdım. Şimdi öldürüleceksem ölürüm, Cengiz Tan tarafın­
dan affedilirsem, bütün gücümü vererek ona hizmet ederim ! » .

Cengiz Han, Kadak-Bahadır'ın mertçe sözlerinden hoşla­


narak şöyle dedi : « Kendi hanına ihanet e demiyerek onun
kaçıp kurtulması için savaşmış olan bu adam bir erkek değil
midir? Bu, arkadaş olmaya layık bir adamdır» . Cengiz Han
Kadak-Bahadır'ı öldürtmeyerek affetti ve Kalakalcit savaşında
yaralanarak ölen Kuyildar'ın yerine onu tayin etti.

53
VII
TUGRUL VE SENGGÜM'ÜN ÖLÜMÜ
NAYMANLAR İLE MERKİTLERİN İTAAT ALTINA
ALINMASI
(§ 186 - 1 97)

Cengiz Han, Tuğrul'u yendikten sonra Kereyit halkını


yağma ederek her tarafa dağıttı. Cirginli yüz kişiyi, hizmetine
karşılık olarak Süldüslü Takay-Bahadır'a verdi. Tümen-Tübe­
genlerin taksiminde de herkese yetecek kadar aldı.

Tuğrul ile Senggüm kaçıp kurtulduktan sonra, Tuğrul


susamış olduğu için Didik-Sakal civarındaki Nekün deresine
gitmişti. Orada Nayman karakollarından Korı-Sübeçi'ye ras­
ladı ve : « Ben Tuğrul'um ! » dedi ise de onu inandıramadı. Nay­
manlı karakol postası onu tanımadığından yakalayıp hemen
öldürdü. Senggüm ise Nekün deresine gitmemiş, uzaktan do­
laşarak Çöl bölgesine gelmişti. Orada su ararken, yabani atla­
rın sineklerle uğraşıp durduğunu gördü. Senggüm'ün yanında
seyisi Kököçü ile seyisinin karısı olmak üzere ancak iki kişi
vardı. Senggüm atından inince atını seyisi Kököçü'ye vermişti.
Kököçü, Senggüm'ün atını eline geçirince geriye dönüp kaç­
mak istedi. Fakat karısı ona :

«Altın elbiseler giyerken,


Tatlı yemeklerden yerken,
O seni 'Kököçüm ! ' diye çağırıyordu.
Hanın Senggüm'ü,
Niçin bırakıp
Gidiyorsun sen?»

54
dedi ve durdu. Kököçü : « Yoksa Senggüm'ü kendine koca mı
yapmak istiyorsun ? » diye sordu. Bunun üzerine karısı : « Bir
kadın olarak şunu söylemeliyim ki, benim yüzüm ancak kö­
pek yüzüne benzer. Hiç olmazsa ona altın bardağını ver de su
içebilsin ! » dedi. Seyis Kököçü altın bardağı yere attı ve geriye
dönüp dört nala fırladı. Sonra Cengiz Han'a gidip Senggüm'ü
..Çöl'de bıraktığını söyledi ve konuştuklarını da olduğu gibi
anlattı. Cengiz Han : « Kadını mükafatlandırınız. Öz hanına
ihanet eden seyis Kököçü'ye bundan sonra kimse inanmaz,
onun kafasını kesiniz! » diye buyurdu.

Cengiz Han tarafından birkaç yıl önce kısmen itaat al­


tına alınmış olan Moğol boylarından Naymanlar ile Merkitle­
rin arta kalan kısmı, Kereyitlerin parçalanmasından sonra da
Cengiz Han'a karşı mücadeleyi bırakmak niyetinde değildiler.
Bu harekette Naymanlardan Tayang-Torluk Han ve anası Gür­
besü baş rolü oynadılar. Cengiz Han'a karşı askeri harekete
girişmenin bir felaket olacağını önceden kestiren Naymanların
askeri başkomutanı Köksegü-Sabrak, onlara soğukkanlı ol­
mayı tavsiye ettiyse de söz dinletemedi.

Köksegü-Sabrak şöyle diyordu : « Şimdi köpeklerimiz,


yaklaşan bir tehlikeyi haber verir gibi havlıyorlar. Hatunumuz
Gürbesü'nün icraatı sert, fakat hanım Torluk-Tayang sen za­
yıfsın. Senin, kuş beslemek ve av avlamaktan başka düşüncen
yok gibidir».

Buna karşılık Tayang Han şöyle dedi : « Şurada doğu ta­


rnfımızda birkaç Moğol varmış. Onlar, kuburluklariyle büyük
Tuğrul'u korkutarak, nihayet onu ölüme kadar sürüklemişler
imiş. Yoksa onlar şimdi kendileri mi han olmak istiyor? Gökte
güneş ve ay gibi iki parlak şey varsa da, yer yüzünde iki han
barınamaz. Biz şu bir avuç Moğol üzerine yürüyerek onları
tutsak edelim ! ».

55
Torluk-Tayang'ın anası Gürbesü de bu esnada söze karı­
şarak şunları söyledi : « Onları ne yapalım ?

.Moğol halkı pis pis kokar,


Kara elbise giyer.

Şimdi bizden uzaktırlar ve orada kalsınlar. Fakat asil kızla­


rını gelin alıp el ve ayaklarını temizledikten sonra, onlara inek
ve koyunlarımızı sağdırabilirdikl ». Tayang Han : « Durum
böyle ise, onlar korkulacak hir şey değilmiş. Biz şimdi Moğol­
ların üzerine yürüyüp kuburluklarını alalım ! » dedi.

Komutanları Köksegü-Sabrak tekrar ihtarda bulunarak :


«Amma da büyük sözler konuşuyorsunuz ha! Ey Torluk Han,
acaba sen bu iş için uygun bir adam mısın, susalım! » dedi.
Köksegü-Sabrak'ın bu ihtarlarına rağmen Tayang Han, Öng­
güdlü Alakuş-Digit-Kuri'ya Törbi-Taş adlı elçisini gönderip şu
haberi yollamaktan kendini alamadı : « Şurada doğu tarafımız­
da birkaç Moğol var diye söylüyorlar. Sen benim sağ kolum ol.
Ben de buradan hücum ederim. Böylece onların kuburluklarını
elimize geçirelim ! ». Faka!t Ala:kuş-Digit-Kuri : « Senin sağ kolun
olamam ! » diye cevap verdi ve Yukunan adında bir adamı Cen­
giz Han'a yollayarak şu sözlerle ona bilgi verdi : « Naymanlı
Tayang Han senin kuburluklarını almak niyeti ile gelmek isti­
yor. O bana adam yollayarak sağ kolu olmamı talep etti. Fa­
kat ben reddettim. Şimdi, kuburluklarından mahrum kalmaya­
sın diye, dikkatli bulunmanı tavsiye ediyorum» .
B u esnada Deve bozkırında sürek avı ile meşgul olan Cen­
giz Han Tülkin-Çe'üd mevkiini her taraftan çevirmiş bulunu­
yordu. O esnada, Alakuş-Digit-Kuri'nin gönderdiği Yukunan
yukardaki haberi getirdi. Bu haber üzerine : « Ne yapalım ? "
diye konuşurlarken, bazıları : « Şimdi hayvanlarımız zayıftır,
bu durumda ne yapabiliriz ? » dediler. Fakat Otçigin-Noyan :
«Atların zayıflığı da bir özür olur mu imiş ? Benim atlarım sağ­
lamdır. Böyle bir haber karşısında nasıl hareketsiz kalabili-

56
riz ? » dedi. Belgütey-Noyan da Otçigin'i destekleyerek konuştu
ve sözlerini : « En iyisi derhal hayvanlara atlamaktır! » diye
tamamladı.

Otçigin ile Belgütey'in fikirlerini uygun bulan Cengiz


Han sürek avına son verdi, Abcika-Köteger'den kalkıp Kalka
boyundaki Ornu'u yakınında bulunan Keltegey-Kada'da yerleş·
ti. Orada ordusunu teftiş ederek yeniden düzenledi . Binlikleri
teşkil ederek Binbaşıları, Yüzbaşı ve Onbaşıları tayin etti. Bu­
rada Çerbileri de tayin etti : Dödey-Çerbi, Dokolku-Çerbi, Öge­
le-Çerbi, Tolun-Çerbi, Baçaran-Çerbi, Süyiketü-Çerbi olmak
üzere tayin edilenler altı çerbi idi. Binlikleri ( Alay veya Tabur) ,
Yüzlükleri (Bölük) v e Onlukları (Manga) kurduktan sonra,
seksen gece nöbetçisi ile yetmiş gündüz nöbetçisinden ibaret
olan muhafız kıtasını teşkil etti. Bu kıtaya Binbaşıların ve Yüz­
başıların çocuk ve kardeşleriyle, becerikli ve boylu poslu ol­
mak şartiyle, serbest kimselerin çocuk ve kardeşleri de girebi­
liyorlardı.

Cengiz Han'ın teşkilatlanma hakkındaki emrinin teferru­


atı şöyle idi: « Silahşörler, gündüz nöbetine ayrılan muhafız
kuvvetleri, aşçılar, kapı bekçileri ve seyisler sabahleyin hiz­
metlerine başlayıp, güneş batmadan önce yerlerini gece nö­
betçilerine terkedecekler, atlarının yanına giderek orada gece­
leyeceklerdir. Gece nöbeti için ayrılmış olanlar, evlerin etra­
fındaki nöbetçileri ve kapı dibindeki nöbetçileri yerlerine gön­
dereceklerdir. Silahşörler ve gündüz nöbeti için ayrılmış olan­
lar, ertesi gün biz çorba içerken, gece nöbetçilerinin yanına
giderek kendilerini takdim edecekler ve bu suretle silahşörlar,
gündüz nöbetçileri, aşçılar ve kapı bekçileri kendi hizmetle­
rine giderek yerlerini alacaklardır. Üç gün üç gece bu suretle
nöbet tuttuktan sonra, gece nöbetçileri aynı şeldlde üç gece
istirahat edecekler ve gündüz nöbetçileri değişmek suretiyle
gece nöbetine başlayacaklardır. »

57
Böylece binlikleri teşkil ederek çerbileri tayin edip, gece
nöbeti için seksen, gündüz nöbeti için yetmiş kişi ayırıp Ar­
kay-Kasar için de çekirdek askerleri seçtikten sonra, Kalka bo­
yundaki Orno'u yanında bulunan Keltegey-Kada'dan kalkıp
Nayman halkına karşı yürüdü.

1204 Sıçan yılında, yazın birinci ayının on altısında, Cen­


giz Han tuğunu açarak yürüyüşe geçti. Cebe ile Kubilay'ı Ön·
den göndererek Kelüren boyunca ilerledi . Sa'ari bozkırına gel·
diklerinde, Kangkarkan tepesinde Naymanların karakol pos­
tal arına çattılar. Naymanlar Cengiz Han'ın gözcülerini takip
ederken, kır atlı ve kötü eğerli birini yakaladılar. Naymanlı
karakol postaları bu atı elJerine geçirince kendi aralarında :
«Moğolların beygirleri zayıfmış ! » diye konuşmaya başladılar.
Sa'ari bozkırına vararak durduktan sonra « Ne yapalım ? » diye
müzakere ederlerken, Dödey-Çerbi Cengiz Han'a şöyle bir tek­
lifte bulundu : « Biz sayı bakımından azız. Az olduktan başka
yorgun da düştük. Bir defa burada durduktan sonra, Sa'ari
bozkırına dağılalım ve atlarımızı da tavlanıncaya kadar yaya­
lım. Her asker beş muhtelif yerde ateş yaksın. Bu ateş ile düş
manı korkutmuş oluruz. Naymanların çok olduğu söyleni­
yor, fakat hanları evinden dışarı çıkmamış zayıfın biridir.
Onlar ateşlerimizin tesiriyle kendilerini toparlayıncaya kadar
hayvanlarımız da tavlanmış olur. Hayvanlarımız kuvvetlendik­
ten sonra, Naymanların karakollarına baskın yaparız. Onların
peşinden esas merkezlerine saldırıp bu kargaşalık içerisinde
savaşa başlarsak nasıl olur? . »
Bu fikir uygun bulundu ve Cengiz Han her askerin beş
yerde ateş yakmasını emretti. Bu suretle Moğollar bütün Sa'ari
bozkırına dağılarak dünya kadar ateş yaktılar. Naymanların
karakol postaları geceleyin Kangkarkan tepesinden bakıp bir­
çok yerde ateş görünce : « Bize Moğolların az olduğunu söyle­
memişler miydi ? Halbuki burada gökteki yıldızlardan da fazla
ateş var» dediler. Biraz önce Moğollardan esir almış oldukları

58
kötü eğerli bir kır hayvanı komutanlarına yollamış olan bu nö­
betçiler, şimdi de şu haberi gönderdiler : « Moğol askerleri
bütün Sa'ari bozkırını işgal ettiler. Acaba onlar her gün ço­
ğalmıyorlar mı ? Ateşleri gökteki yıldızlardan da fazladır».

Tayang Han, Kaçır suyu civarından kalkarak Tamir de­


resinin mecrasına doğru yürüdükten sonra Orhon'u geçti ve
Naku kayalıklarının doğu tarafı boyunca Çakır-Ma'ut yerine
geldi.

Cengiz Han'ın karakolları onları görünce : « Naymanlar


geliyor! » diye haber yolladılar. Bu haber üzerine Cengiz Han :
« Çoğun fazlası zararlı olduğu gibi, azın eksiği de zararlıdır! »
diyerek onlara doğru ilerledi. Ordusunu tertipleyerek onların
karakollarını geriye atarken :

« « Sık çayırlık » tarzında yürüyeceğiz,


« Deniz» sisteminde tertipleneceğiz,
« Burgu» usulünde savaşacağız ! »

diye emir verdi. Cengiz Han kendisi önde yürüdü, esas kuv­
veti Kasar'ın emrine verdi ve yedek hayvanların sevkini de
Otçigin-Noyan'a bıraktı. Naymanlar Çakır-Ma'ut'tan çekilerek
Naku kayalıklarının güneyinde, dağın kenarında mevzi aldılar.
Bunun üzerine Naymanların karakollarını geriye püskürten
Cengiz Han'ın karakolları onları takip ederek, Naku kayalık­
larının önünde bulunan esas kuvvetlerine kadar sürdüler.

Tayang Han, takip ederek gelen bu kuvvetleri görünce,


ordusu ile birlikte Naymanlar tarafında bulunan Camuka'dan :
« Koyun sürüsünü ürküterek onları ağıla kadar kovalayan kurt
gibi saldıran bu adamlar kimdir ? » diye sordu. Camuka ceva­
bında şöyle dedi : « Dostum Temücin'in insan eti ile beslenen
ve zencire bağlı dört köpeği vardı. Karakollarımızı kovalayıp
gelen işte onlardır. Bu dört köpeğin :

59
Alınları bakırdır,
Burunları minkaştir,
Dilleri zımba gibi,
Yürekleri demirdir,
Kamçıları kılıçtır!
Onlar çiğle beslenirler,
Rüzgarla uçarlar,
Savaş günlerinde
İnsan eti yerler,
Hareket günleri için
İnsan eti biriktirirler ! »

Şimdi onlar zencirlerinden boşanmışlar ve zaptedilmez bir hal­


de, tükürüklerini saçarak, neşe ile ileri fırlamışlardır. Bu dört
köpeğin adlarını öğrenmek istersen, bunlar :

İkisi Cebe ile Kubilay,


İkisi Celme ile Sübe'etey

olmak üzere dört kişidir. Tayang Han : « Öyle ise biz bu kötü
kimselerden biraz uzak duralım ! » diye geriye gitti ve biraz
yükselerek dağın eteğinde durdu. Bundan sonra Tayang Han,
neşe içerisinde bağırıp çağırarak kendilerini etraftan çevirme­
ye çalışanları görünce, tekrar Camuka'ya dönerek : « Bunlar
kimlerdir?

Erken doğmuş kulun


Anasından süt emerek
Etrafında dolaşıp
Koşar gibi,
Niçin bunlar bizi
Kuşatıyorlar ? »

diye sordu. Camuka tekrar şöyle cevap verdi :


«Mızraklı erleri kovalayan,
Onların kanlı elbiselerini alan,

60
Kılıçlı erleri takip ederek
Yere seren, öldüren ve
Onların mallarını alan bu adamlara
Uru'ut ve Mangkut derler!
Şu anda saldıran bu kıtalar
Neşeli gözükmüyorlar mı ? » .

Tayang Han yine : « Öyle ise biz b u kötü adamlardan biraz daha
uzaklaşalım! dedi ve tekrar biraz daha yükselerek mevzi değiş­
tirdiler. Tayang Han tekrar Camuka'ya dönerek.: « Onların ge­
risinde, kıtasının başında aç doğan gibi tükürüklerini saçarak
gelen de kim oluyor ? » diye sorunca, Camuka : « O gelen dos­
tum Temücin'dir

« Bütün vücudu
Bakırla kaplanmış,
Zımba vurulacak boş yeri yoktur!
Bütün vücudu
Demirle dövülmüş,
İğne sokulacak boş yeri yoktur. »

Dostum Temücin'in aç doğan gibi tükürüklerini saçarak gel­


diğini görmüyor musun ? Siz Naymanlar : « Moğollar gözükün­
ce, keçi yavrusunun ayak derileri bile arta kalmaz! diye kendi­
niz söylemiyor muydunuz ? Baksanıza nasıl geliyorlar! » diye
Tayang Han'ı kışkırtmakta devam etti.

Tayang Han : «Müthiş, müthiş ! Öyle ise biraz daha yük­


selelim! » dedi ve mevzilerini biraz daha yukarıya aldılar. Ta­
yang Han Camuka'dan tekrar : «Onun arkasından bir dağ gibi
gelen de kim oluyor? » diye sordu. Camuka şöyle cevap verdi :
«Hö'elün ana bir oğlunu
İnsan eti ile beslemişti.
Onun boyu üç kulaçı bulur,
Günde üç yaşlık bir öküzü yer,

61
Üç katlı zırh giyer,
Üç öküzle çekilen arabaya biner,
Bir adamı, teçhizatı ile yutarsa
Boğazına hiçbir şey olmaz.
Bir adamı yutmakla gönlü doymaz.
Hiddete gelip
Okunu atmakla
Dağın arkasındaki yirmi - otuz adamı
Birden öldürür.
Çarpıştığı kimseleri,
Okunu atmakla
Dağın arkasındakileri
Birden öldürür.
İnsanlardan başkadır,
O bir yılan giıbidir,
Coçi - Kasar dedikleri
İşte ta kendisidir! » .

Bunun üzerine Tayang Han : « Öyle ise biz mümkün olduğu


kadar çabuk yükselelim, haydi tırmanın ! » dedi ve biraz daha
çıkarak yeniden mevzi aldılar. Tayang Han tekrar : « Onun ar­
kasından gelen kimdir ?» diye sorduğunda, Camuka şunları
söyledi : «Bu,
Hö'elün ananın
En küçük oğlu Otçigin'dir,
Ona tenbel derler,
Erken yatar, geç kalkar,
Fakat kitleden hiç geri kalmaz,
S avaş hattından arkada kalmaz ! » .

Bunu duyunca Tayang Han : « Öyle ise hiz, dağın e n son zirve­
sine çıkalım »dedi.

Camuka, Tayang Han'a bunları söyledikten sonra Nay­


manlardan ayrılıp : « Dostuma söyleyin! » diyerek Cengiz Han'a

62
şu haberi yolladı : «Tayang Han, sözlerimle aklını oynatıp da­
ğın tepesine tırmandı. Dostum dayan! Şimdi onlarda yeni bir
cephe kurmak için cesaret kalmadı. Ben de onlardan ayrıl­
dım».
Akşam olduğunda, Cengiz Han Naku dağını çevirmekle
yetinerek orada geceledi. Naymanlar o gece kalkıp kaçmaya
teşebbüs ettiler : Kayalardan atladılar, birbirinin üzerine çul­
landılar, biı:1birinin kemiklerini parçalayarak, saçlarını yola­
rak, kuru ağaçlar gibi çatırdayarak ölüme sürüklendiler. Er­
tesi gün, bitkin bir hale düşen Tayang Han esir edildi. Kendi
başına hareket eden Güçülük Han pek az kimse ile ayrılıp gitti
ve takip edilince Tamir civarında tahkimat yaparak tutunmak
istedi ise de, muvaffak olamadı ve selameti kaçmakta buldu.
Bu suretle Cengiz Han Nayman halkını Altay dağları önünde
yenerek kendisine ilhak etti. Şimdiye kadar Camuka'nın em­
rinde bulunmuş olan Cadaran, Katagin, Salci'ut, Dörben, Tay­
çi'ut ve Uggiratlar da Cengiz Han'a tabi oldular. Cengiz Han,
Tayang'ın anası Gürbesü'yü çağırtarak, ona : «Moğollar fena
kokuyorlar, diye söyleyen sen değil miydin?» dedi ve onu ken­
di emrine aldı.
1204 Sıçan yılının güzünde, Cengiz Han Karadal - Huca'ur
civarında Merkitli Tokto'a-Beki ile savaşarak onu yendi, Sa'ari­
Ke'er'de bütün halkını ve devletini eline geçirdi. Tokto'a, oğul­
ları Kudu, Çila'un ve başka birkaç kimse kaçıp kurtuldu.

63
VIII
CAMUKA'NIN SONU. TEMÜCİN'İN «BÜYÜK» HAN İLAN
EDİLMESİ. ASKERİ VE İDARİ İŞLERİN DÜZENLENMESİ
(§ 198 - 208 )

Cengiz Han Merkit halkını idaresi altına aldıktan sonra,


Tokto'a-Beki 'nin büyük oğlu Kudu'nun Tukay ve Döregene
adındaki iki karısından Döregene'yi Ögödey Kağan'a verdi.

O sırada Merkit ulusunuu yarısı tekrar ayrılıp Taykal te­


pesindeki bir kalede yerleşmiş bulunuyordu. Bunun üzerine
Cengiz Han bir emirle Sorkan-Şira'nın oğlu Çimbay'ı komutan
yaparak, sol cenah .askerlerinin başında, kaleye sığınan Mer­
ki tlere karşı yolladı. Kudu ve Çila'un adındaki iki oğlu ile bir­
likte ancak pek az kimse ile kaçıp kurtulmuş olan Tokto'a'yı
Cengiz Han kendisi takip etti ve sonra Altay dağlarının güney
tarafında kışlamak için ordugah kurdu.

1205 Öküz yılının baharında Aray dağları üzerinden harekete


geçti. Halkı elinden çıkmış ve ancak pek az kimse ile kaçıp kur­
tulmuş olan Güçülük Han ile Merkitli Tokto'a, Erdiş (İrtiş) bo­
yundaki Bukdurma membaı civarında birleşerek askerlerini tan­
zim etmekle uğraşıyorlardı. Cengiz Han gelip onlarla savaşa baş-
lar başlamaz, Tokto'a serseri bir okun isabetiyle öldü. Oğulları
onun ölüsünü gömemedikleri giıbi yanlarına da alamadılar, an­
cak kafasını kesip götür�bildiler. Nayman ve Merkitler, kuv­
vetli olmalarına rağmen savaşa devam edemiyerek kaçarcası­
na çekilip gittiler. Erdiş nehrini geçerken, adamlarının çoğu
suda boğularak öldü. Nayman ve Merkitlerden arta kalan az

64
bir topluluk da, Erıdiş'i geçtikten sonra ayrılarak yollarına de­
vam ettiler. Naymanlı Güçülük Han Uygur ve Karlukların
memleketinden geçip, Müslümanların diyarında, Çuy nehri ci­
varında bulunan Kara - Kitanlı Gür Han'ın yanına gitti. Mer­
kitli Tokto'a'nın oğulları Kutlu, Kat ve Çila'un ve başkaları,
Kanglı ve Kıpçakların memleketinden yürüdüler. Bundan son­
ra Cengiz Han geri dönerek, Aray dağlarındaki esas memleke­
tinde yerleşti. Taykal tepesindeki Merkitler Çimbay'a teslim
oldular. Bundan sonra Cengiz Han, Merkitlerden öldürülmesi
ica bedenlerin öldürülmesini ve arta kalanlarının da kendi as­
kerleri arasında paylaşılmasını emretti. Eskiden itaat altına
alınmış olan Merkitler, bu hadise üzerine tekrar ayaklanarak
or dugahtan kaçmaya teşebbüs ettiler. Fakat. Muhafızlar bu te­
şebbüsü önlediler. Bu durum karşısında Cengiz Han : « Ben on­
ların eski şekilde toplu bir halde yaşamalarına müsaade et­
mişken, isyana kalkıştılar,» diyerek, büsbütün birbirlerinden
ayırmak suretiyle her tarafa dağıtılmalarını emretti.

1205 Öküz yılında, Cengiz Han, demir araıbalı Sübetay'ı


Tokto'a'nın Kudu, Kal ve Çila'un adlı oğullarını takibe gönder­
di. Cengiz Han, burada ancak bir kısmını vereceğimiz uzun
manzum emrinde şöyle diyordu :
«Tokto'anın Kudu, Kal ve Çila'un
Adlı oğulları ile başkaları,
Korkup kaçarken okla vuruldular,
Boynu kemendi vahşi at gibi,
Okla vurulmuş bir geyik gibi,
Kanatlanarak yükseğe uçup,
Tanrıya çıkmak isterler ise,
Sübe'etey sen atmaca olup,
Uçup onları yakalar mısın?
Sıçan olarak toprağı delip,
Yerin altında kaybolurlarsa,
Kürek olarak toprağı kazıp,

65
Onları takip .edemez misin ?
Balık olarak denize dalıp,
Suda yok olmak isterler ise,
Sübe'etey sen büyük ağ olup,
Onları çekip çıkarmaz mısın?
Yüksek dağları aşasın diye,
Geniş suları geçesin diye
Gönderdim seni . . . » .
Naymanlarla Merkitlere karşı yürütülen savaşlarda Nay­
manlar tarafında bulunan Camuka, bütün ulusunu kaybetmiş
ve ancak beş arkadaşı ile bir tarafa ayrılıp kaçak vaziyetinde
Tanglu dağlarına sığınmıştı. Orada bir yabanı koyunu vurarak
ateşte kızartıp yemeye oturduklarında, Camuka arkadaşlarına
döndü : « Bugün yediğimiz bu yabanı koyunu kimin oğlu vur­
du ? » diye sordu.
Yemek esnasında Camuka'nın beş arkadaşı onu yakaladı­
lar ve Cengiz Han'a götürüp teslim ettiler. Camuka, kendi ar­
kadaşları tarafından yakalanarak götürülünce, eski dostu Cen­
giz Han'a :
« Kara kargalar
Kır ördeğini
Yakalar gibi,
Adi köle de
Kendi hanına
İhanet etti.
Han olan dostum,
Onları şimdi kullanır mısın?
Boz doğan kuşu,
Boz bir ördeği
Yakalar gibi,
Köle - hizmetçi
Öz hanlarına
ihanet edip

66
Yakaladılar.
Sen aziz dostum,
Onları şimdi kullanır mısın ? »

dedi. Camuka'nın b u sözlerine karşılık olarak Cengiz Han :


« Öz hükümdarına el kaldıran bir kimse nasıl olur da hayatta
bırakılır? Böyle bir adamla kim arfuadaş olur? Öz hanlarına
ihanet edenler, bütün nesilleriyle yok edilsinler! » diye emir
verdi ve Camuka'yı yakalayıp getirmiş olanlar, derhal onun
gözü önünde kafaları kesilmek suretiyle idam edildiler.

Sonra Cengiz Han Camuka'ya şunları söyledi : « Bugün iki·


miz yine yüzleştik, gel dost olalım! « Arabanın iki okundan biri
olalım» diye söylemiş iken, « Kenarda kaldım» diye düşündün.
Şimdi birleşir ve dost olursak, unutulmuşları hatırlatırız, uyu·
muş isek uyandırırız.

Benden ayrılıp gitti isen de,


Bana yaptığın iyilik çoktur,
Ölümle dolu savaş gününde
Sen acı duydun kalbin sızladı.
Benden ayrılıp gitti isen de,
Karşı karşıya ölüm gününde
Ciğerin yandı, kalbin sızladı.

Ne zamandı acaba?
Kereyit halkı ile
Kalakalcit çölünde
Muharebe ederken ,
Pederimiz Tuğrul'a
Söylediğin sözleri, bana bildirmek ile
Büyük yardım etmiştin!

Sonra Nayman halkını,


Sözlerinle titretip,
Ağzınla öldürüp

67
Korkuttuğunu bana orada bildirmekle
Büyük yardım etmiştin ! » .

Camuka cevabında şöyle dedi :

« Eski günlerde, küçüklüğümde,


Korkonak suyu, dere boyunda,
Hazmedilmeyen yemekler yedik,
Unutulmayan sözler söyledik,
Ve dostum hanla böyle dost olduk.
Önce yorganlar dahi bir idi.
Fakat araya girenler oldu,
Kötü niyetli olanlar oldu,
Araya nifak sokanlar oldu.

Artık büsbütün ayrılınca da :


Birbirimizi çok tahkir ettik,
Kara yüzümden derim çözüldü,
Yanaşamadım dostum hanıma,
Göremedim hiç sıcak yüzünü,
Dolaştım yolda kendi başıma!

Şimdi han dostum iltifat ile,


Dost olmak için davet ediyor,
Dost olmak varken
Dost olmadım ben!

Aziz dostum bugün artık,


Etraftaki ulusları
Ta:bi kıldı kendisine,
Hariçteki devletleri
Birleştirdi sinesinde.

Hanlığın tahtı sana verildi,


Geniş dünyalar önüne serildi,
Benim dostluğumdan
Artık ne fayda?

68
Karanlık gecelerde,
Belki rüyana girer,
Gündüz aydınlığında
Belki aklına girer,
Seni rahatsız ederim.
Yakanda bir bit gibi,
Şalvarda dikiş gibi
Fazlayım hurda derim.

Benim çok karım oldu,


Fakat fikrim dostumdan ayrı gittiği için,
Benden haksızlık doğdu.
İşte b ugün dünyada
Her ikimizin adı
Güneşin doğusundan
Ta batısına kadar
Meşhur oldu yayıldı.
Sen akıllı anadan
Cesur olarak doğdun,
Kardeşlerin de usta,
Adamların da usta,
Beygirinin sayısı yetmiş üç idi başta,
Bu sebepten dolayı, yendin beni savaşta.

Bana gelince : Kardeşim yoktu,


Anam ve babam
Küçükken beni terketmişlerdi.
Karım geveze idi, dostlarım itimatsız,
Sana Tanrı güç verdi, yenildim kaldım yalnızi

Dostum iltifat edip


Beni çabuk öldürtsen,
Dostunun kalbini sen,
Böylece teskin etsen.

69
Llıtfun olup da beni, öldürteceksen hanım,
Senden ricam odur ki, akmasın aman kanım.
Artık öldükten sonra,
Benim ölüm orada, yüksek kayalıklarda,
Uzun zaman içinde,
Nesilden nesillere,
Koruyucun da olur,
Sana duacı olur!
Asil bir aileden dünyaya gelmiş idim,
Daha asil olanı, Temücin yendi beni.
Söylediğim sözleri unutmayınız sakın,
Şimdi benim işimi bitirmelisin yakın».

Camuka'nın bu sözlerine karşılık olarak Cengiz Han şöy­


le dedi : « Dostumuz Camuka bizden ayrılarak bize karşı çok
söz sarfetti ise de, hayatımıza kastettiği hakkında hiçbir şey duy­
madık. Bu, kendisinden çok şey öğrenilebilecek bir adamdır.
Fakat artık yaşamak istemiyor. Onun öldürülmesi hakkında
fala baktırdı isek de, zar gelmedi. Esaslı bir sebep olmaksızın
onun hayatına son verirsem iyi olmaz. O büyük bir şahsiyet­
tir. Öyle ise ona, sebep olarak şunları söyleyiniz : Bir zaman­
lar, Coçi - Darmala ve Tayçar karşılıklı birbirinin hayvan sü­
rülerini çaldıklarında, sen Camuka, haksız yere kavga çıkarmış
ve sonra da Dalan-Balcut savaşında beni takip ederek Cerene
boğazında sıkıştırmış ve beni çok korkutmuştun, değil mi? Şim­
di seni tekrar kendime arkadaş yapmak istediğim halde kabul
etmiyorsun. Sana hayatını bağışlamak istediğim halde arzu et­
miyorsun. Öyle ise, şimdi seni kendi arzuna göre kanını akıt­
madan öldürteceğim ! ». Bunları söyledikten sonra Cengiz Han :
« Onu, kanını akıtmadan öldürünüz, fakat ölüsünü rasgele yere
atmayıp iyi bir şekilde defnediniz! » diye emir verdi ve onu
idam ettirerek ölüsünü gömdürdü.
Böylece bütün boyların itaat altına alınması tamamlandı.
1206 Pars yılında bütün ıbu halklar Onan nehrinin memhaında

70
toplanarak büyük bir kurultay tertip ıettiler ve dokuz parçalı
tuğlarını dikerek «Çinggis Kağan»ı «Han» ilan ettiler 20•
Yukarıda (bk. s. 3 1 ) Temücin'in 1 196 'da da « Çinggis
Kağan» unvanı ile hükümdar seçildiğinden ibahsetmiş, fakat
bunun henüz kati bir zafer olmadığına işaret etmiştik. Çünkü
o zaman Cengiz Han henüz Moğolistan'ın ancak küçük bir kıs­
mına hakimdi ve ibu yolda ilerlemek isteyen başkaları da var­
dı. Cengiz Han'ın en büyük rakipleri ,eskiden ona dostluk bağ­
lariyle bağlanmış olan Kereyit hükümdarı Tuğrul ile Cadaran­
lardan Camuka idi. Cengiz Han, bazan Tuğrul ve Camuka ile
birlikte müşterek düşmana karşı, bazan da Tuğrul ile birleşe­
rek Camuka'ya karşı hareket etmiştir. Fakat sonunda Tuğrul
da, Camuka da Cengiz Han'ı terkederek onu ortadan kal­
dırmak maksadiyle birleşmişler ve bu suretle aralarında ölüm
kalım mücadelesi başlamıştır.
Rakiplerine göre her \bakımdan üstün olan Cengiz Han bu
savaşlardan muzaffer olarak çıkmış ve yukarıda görüldüğü gibi,
mücadele Tuğrul ve Camuka'nın ölümü ile sona ermiştir. Cen-

l20) Hükümdarlık unvanı olarak «Moğolların Gizli Tarihi·nde kulla·


nılan Han CKanl, Kahan, Ka'an lKağan, Hakan) tabirleri Türk­
çede mevcut olduğu gibi, diğer Altay dillerinde de kullanılmak­
tadır.
Fakat bu Han ve Kağan tabirlerinin derece ve rütbe farkı,
yani, hangisinin daha yüksek dereceyi gösterdiği açık olarak an­
laşılmamaktadır. Eski Türkçe ile ilgili bazı eserlerde : «Rütbe veya
derece itibariyle Han sözünün Kağan'dan daha aşağı olduğu»
ifade edilmişse de, bu fikir ispata muhtaçtır. Bu konuda «Moğol­
ların Gizli Tarihi•nde de açıklık yoktur, şöyle ki :
Cengiz Han'ın 1196'da ilk defa hükümdar seçilmesiyle ilgili
cümlenin Moğolcası şöyledir : Temücini Ç inggis Ka'an nereyitçü
Kan bolkaba «Temücin'i Çingiz Kağan diye ad vererek Han yap­
tılar• C§ 123l. 1206'da bütün Moğolistan'ın hakimi olduktan sonra
yapılan seçim hakkında ise şöyle denmektedir : Ç inggis Kahan-a
Kan nere tende ökbe «Çingiz Kağan'a Han unvanı orada verildi•
(§ :?.02) .

71
giz Han, işte iesas bundan sonra bütün Moğolistan'ın tek haki­
mi olmuş ve 1 196'da yapılan seçim muamelesi, 1206'da tekrar­
lanarak yeniden « Han» ilan edilmiştir.
Moğol ulusu /orada teşkilatlandırıldı. Cengiz Han : « Şimdi
binlikleri tanzim ederken, ulusun kuruluşunda birlikte çalış­
mış olanlam ıb inibaşı yapıp teşekkürümü ifade etmek istiyo­
rum! » diye buyurdu. Bu suretle Cengiz Han tarafından Büyük
Ulus içerisinden nasbedilen binbaşıların sayısı doksan beşi
buldu. Cengiz Han, binbaşıları teker teker huzuruna çağırtarak
iltifat etti ve yaptıkları hizmetleri yüzlerine karşı anlatarak
onları övdü ve teşekkür etti.
Cengiz Han, binbaşılardan Şigi - Kutuku'yu yüksek mah­
keme reisliğine tayin ederek şunları .söyledi : « Halkın taksimi
işi V·e mahkeme kararları «Kökö dehten> (Mavi defter)e yazı­
lıp bağlansın. Şigi-Kutuku'nun benimle istişare sonunda ak
kağıt üzerine mavi yazı ile yazarak defter halinde tespit ettiği
esaslar, nesilden nesile intikal etsin ve onu kimse değiştirmesin,
değiştirmeye kalkışanlar cezalandırılsın. Bütün ulusun içeri­
sinde hırsızları cezalandır, yalanı ortadan kaldır, ölüm cezası­
na müstahak olanları öldürt, mal cezasına layık görülenlerden
mal cezası al! » ,

72
IX
ASKERİ VE İDARİ İŞLERİN DÜZENLENMESİ.
MUHAFIZ KITALARININ GENİŞLETİLMESİ.
(§ 209 - 229)

Cengiz Han, ulusu kendisiyle birlikte kurmuş ve kendisi


ile birlikte çalışarak didinmiş olanların hepsini de binbaşı ya­
parak binliklerin başına geçirdi, yüzbaşılarla onbaşıları da ta­
yin etti. Tümenleri kurarak tümen komutanlarını da tayin etti.
Tümen ve binlik komutanlariyle ilgili olarak şu emri çıkardı :
« Eskiden benim yalnız seksen kişilik gece bekçileri kıta­
sı ile yetmiş kişilik gündüz muhafız kıtam vardı. Şimdi artık
mengü Tanrı'nın verdiği güçle, yerin ve semanın inayetiyle kuv­
vetlenerek bütün ulusu bir tek idare halinde birleştirdikten
sonra, gündüz muhafız kıtam için her binlikten adam seçilerek
gönderilmesini emrediyorum. Bize muhafız kıtası için adam
seçip gönderirken gerek tümen komutanlarının ve gerek binba­
şı, veya adi kimselerin oğullarından da gönderebilirsiniz. An­
cak bizde iyi vazife görebilmeleri için becerikli ve vücutça da
gösterişli olmaları gerekir. Binbaşıların oğulları yanlarına kü­
çük kardeşlerinden birini ve maiyetlerine de on adam alarak
gelsinler. Yüzbaşıların oğulları, yanlarına küçük kardeşlerinden
birini ve aynca da beş adam alarak gelsinler. Onbaşıların ve
adi kimselerin oğulları küçük kardeşlerinden birini ve maiyet­
lerine üçer adam alarak gelsinler. Bunlar hayvanlarını kendi
kıtalanndan temin ederek geleceklerdir. Bizde hizmet görecek­
ler iyi beslensin. Binbaşıların oğullarına binlik ve yüzlükler­
den onar kişi seçilip verilsin. Onlara babalan tarafından veri­
len maldan ve kendileri tarafından tedarik edilmiş olan adam

73
ve atlardan başka da, kanuna göre tespit edildiği şekilde yardım
edilsin. Yüzbaşıların oğullarına beşer kişi onbaşılarla adi kim­
selerin oğullarına da üçer kişi verilsin. Fakat burada da aynı
şekilde, hizmet gelirlerinden başka, kendilerine düşen hisseler
ayrılsın». Cengiz Han'ın bu emrine daha şunlar eklenmişti :
«Binlik, yüzlük, onluk komutanları ve erat, bu emrin tebliğin­
den sonra itaatsizlik gösterdi'kleri takdirde cezalandırılacaklar­
dır. Yanımızda muhafızlık yapacak askerlerin içerisinde vazi­
fesinden kaçınan, isteksizlik gösteren veya artık vazife göreme­
yecek duruma düşenler olursa, bunların yerine başkaları tayin
edilecek ve suçlular da ceza olarak uzak memlekete sürülecek­
lerdir. Kendi arzulariyle bize gelerek hizmet etmek isteyenlere
engel ,alunmasın! ».
Cengiz Han'ın emri üzerine binliklerde seçim işine baş­
landı ve emir gereğince, yüzbaşı ve onlbaşıların oğullarından
gidecekler tespit edildi. Eskiden gece bekçilerinin sayısı ancak
seksen idi. Sonra bunlar sekiz yüze çıkarıldı ve son emirle de
binlik halinde teşkilatlandırıldı. Cengiz Han Yeke-Ne'ürin'i
binbaşı yaparak gece muhafız kıtasının başına getirdi. Bun­
dan önce seçilen dört yüz silahşörün başına Celme'nin oğlu
Yesün-Te'e komutan olarak getirilmiş ve onun yanına da mua­
vin olarak Tüge'nin oğlu Bugiday verilmişti. Şimdi ise silahşör
ve gündüz kıtalarının yeniden teşkilinde, Cengiz Han şöyle emir
verdi : «Yesün-Te'e bir silahşör kıtasının komutanı olacak, Bu­
giday bir silahşör kıtasının komutanı olacak, Horkudak bir
silahşör kıtasının komutanı olacak ve Lab-Laka da diğer bir
silahşör kıtasının komutanı olacaktır. Okluk asılırken, onlar
da günlük muhafızları gibi sıra ile vazife göreceklerdir. Silah­
şörlerin sayısı bine çıkarılacak ve Yesün-Te'e bunların komu­
tanı olacaktır.»
Eskiden Ögele - Çerbi'nin idaresinde kurularak vazife gör­
müş olan gündüz muhafız kıtası, şimdi bir ·b inlik haline getiri­
lerek tekrar Bo'orçu'nun neslinden olan Ögele - Çerbi'nin emri-

74
ne verildi. Gündüz muhafızlarının diğer bir hinliğine Mukali'nin
neslinden Buka komutan oldu. İlügey'in neslinden Alçiday,
gündüz muhafızlarından başka bir hinliğe komutan oldu. Dö·
dey-Çerbi gündüz muhafızlarının diğer bir hinliğine komutan
oldu. Dokolku-Çerbi, gündüz muhafızlarının diğer bir hinliğine
komutan oldu. Aynı gündüz muhafızlarının diğer bir hinliğine
Cürcedey'in neslinden Çanay komutan oldu. Gündüz muhafız­
larından ıbaşka bir hinliğe de Alçi'nin neslinden Akutay komu­
tan oldu. Seçme bahadırlardan kurulu diğer bir muhafız bin·
liğine Arkay - Kasar komutan oldu. Bu binlik sulh günlerinde
muhafızlık vazifesine katılacak ve savaş ıgünlerinde ön safta
bulunacak bahadırlar kıtasını teşkil edecekti. Böylece türlü
lbinliklerden toplanan kuvvetlerle sekiz gündüz muhafız binli·
ği meydana getirildi. Gece muhafızları ile silahşörler de iki
binlik teşkil ettiler. Neticede bütün muhafız kıtalarının kuv­
veti bir tümene (on bine) kadar çıktı. Bunlar hakkında Cengiz
Han : « Şahsımız 1etrafında toplanan bir tümenlik bu muhafız
kuvveıti (hassa alayı) iyi talim ve terbiye görsün ve ordunun çe­
kirdeğini teşkil etsin! » diye buyurdu.

Bundan sonra Cengiz Han gündüz muhafızlarından şahsi


muhafızlığa ayrılan dört kıtaya komutanlar tayin ederek şu
emri çıkardı : «Birinci muhafız kıtasına Buka komuta edecek
ve bu kıta ile nöbet tutacaktır. İkinci muhafız kıtasına Alçiday
komuta edecek ve bu kıta ile nöbet tutacaktır. Üçüncü muha­
fız kıtasına Dödey - Çerbi komuta edecek ve bu kıta ile nöbet
tutacaktır. Dördüncü muhafız kıtasına Dokolku komuta ede­
cek ve be kıta ile nöbet tutacaktır». Bu suretle dört kıtanın
komutanlarını tayin ettikten sonra, nöbet hizmetinin cereyanı
hakkında şöyle dedi : «Nöbetçi subayı, kendisine düşen muha­
fız kıtasının tekmilini alarak vazifesi başına gidecek ve üç gün
sonra değiştirilecektir. Muhafızlardan biri yoklamada bulun­
mazsa, üç değnek vurularak cezalandırılacaktır. Aynı şahıs
ikinci defa yoklamada bulunmazsa, yedi değnek vurularak ce·

75
zalandırılacaktır. Yine aynı adam hasta olmayıp, veya komu.
tamudan izinsiz üçüncü defa yoklamada bulunmadığı takdir­
de, otuz yedi değnek vurularak cezalandırılacaktır. Bundan
sonra bu adam, yanımızda hizmet görmeye layık olmadığından
uzak bir bölgeye sürülecektir». Bu emre ek olarak şunlar bildi­
rildi : «Kıta komutanları her üç günde bir, nöbetin değişimi
esnasında bu emri muhafız kıtalarına tebliğ edeceklerdir.
Bu emrin tebliğini ihmal eden kıta komutanları cezaya
çarptırılacaktır. Tebliğden sonra emre itaatsizlik gösteren
veya yoklamada bulunmayanlar, emir gereğince cezalandırıla­
caklardır».
«Kıta komutanları, emirleri altında bulunan muhafızları,
«Üstüm! » diyerek bizden habersiz azarlamasınlar. Kanuna ay•
kırı hareket edenleri doğruca bize bildirsinler. Eğer onların
suçu kafalarının kesilmesini gerektiriyorsa, biz onların kafala­
rını keseriz, t·evbihleri icap ediyorsa, tevbih ederiz. «Üstüm! »
diyerek muhafızlarımıza karışır, onları el, ayak veya değnekle
döverseniz, sizin her değneğinize karşı değnekle ve her yumru­
ğunuza karşı yumrukla ceza verilecektir».
Sonra Cengiz Han şu emri yayınladı : «Benim muhafızla­
rım, hariçteki binbaşılara nazaran üst sayılacaktır. Onların
emrinde bulunanlar da, hariçteki yüzbaşı ve onıbaşılara naza.
ran üst sayılacaktır. Eğer hariçteki binlik komutanları kendile·
rini benim muhafızlarımla aynı dereceye koyar ve onlarla kav­
ga ederlerse, hinliklerden olan bu adamlar cezalandırılacak·
tın>.
Bundan sonra Cengiz Han nöbet için ayrılan muhafız kı­
tası subaylarına bildirilmek üzere şu emri çıkardı : « Silahşör­
ler ve gündüz muhafızları, yerlerini alarak vazifelerini gördük­
ten sonra, güneş batmadan önce yerlerini gece nöbetçilerine
terkedecekler ve dışarıda geceleyeceklerdir. Geceleyin etrafı­
mızda gece nöbetçileri bulundurulacaktır. Silahşörler silahla­
rını ve aşçılar da mutfak edavatını teslim ederek çekilecekler-

76
<lir. Dışarıda gecelemiş olan silahşörler, gündüz nöbetçileri ve
aşçılar, biz sabah çorbasını içerken tavla civarında toplanarak
gece nöbetçileri ile karşılaştıktan sonra nöbeti teslim alacaklar­
dır. Sabah çorbasından sonra silahşörler silahlan başına, gün­
düz nöbetçileri nöbetleri başına ve aşçılar da mutfağa gidecek­
lerdir. Nöbet devir ve teslimi her defasında böyle cereyan ede­
cektir».

«Güneş battıktan sonra kışlanın gerisinde veya önünde


yol üzerinde dolaşan olursa tutuklanacak, geceleyin nöbetçile­
rin yanında alıkonarak sabahleyin soı:ıguy.a çekilecektir. Gece
nöbetçileri arasında nöbet değiştirilirken nöbeti teslim edenler,
ancak tutuklunun ifadesini alıp rapor tanzim ettikten sonra
nöbet yerini terkedeceklerdir. Gece nöbetçileri nöbeti teslim
alırken, ancak nöbet devir ve teslimi için rapor tanzim edildik·
ten sonra yerlerine geçeceklerdir. Gece nöbetçileri, geceleyin
kışlanın etrafında nöbet tutacaklardır. Kapı nöbetçileri, gece­
leyin kapıdan girmek isteyenlerin kafasını keserek veya omuz­
lanndan vurarak cesetlerini bir kenara atacaklardır. Acele ha­
ber getirenler olursa, onlar durumu nöbetçiye anlatacaklar ve
emir gelinceye kadar nöbetçi ile birlikte evin gerisinde bekle­
yeceklerdir. Hiç kimse gece nöbetçisinden daha yüksek mevkie
oturamayacak .ve hiç kimse de onlara haber vermeden içeri gi­
remeyecektir. Geoe nöbetçilerinin yanında kimse dolaşmaya­
cak, aralanndan kimse gecmeyecek ve onların sayılan hakkın­
da da hiç kimse bir şey sormayacaktır. Nöbetçiler, araların­
dan geçenleri tevkif edecekler, kendilerinin sayılan hakkında
soran olursa, bu giıbilerin eğer takınılan ile birlikte atlarını
alacaklar ve Üzerlerindeki elbiseleri müsadere edeceklerdir».

77
x
NÖBET VE HİZMET İŞLERİNİN DÜZENLENMESİ.
KARLUK VE UYGURLARIN KENDİ İSTEKLERİYLE
TABİ OLMALARI.
DOGU VE BATI SEFERLERİ.
ŞAMAN KÖKÖÇÜ'NÜN ÖLDÜRÜLMESİ.
( § 230 - 246)

Cengiz Han, gece ve günıdüz muhafızlarının görevleri hak­


kında şu emri çıkardı : « Gece muhafızları saray hanımlarına,
saray gençlerine, deve çoibanlarına :ve öküz çoibanlarına dikkat
edecekler, saray evinin aralbasını koruyacaklardır. Tuğ, davul,
mızrak ve mutfak edevatı da onların nezareti altında !bulundu­
rulacaktır. Onlar bizim yiyecek ve içeceklerimize de (baıkacaklar
� taze etin pişirilmesine nezaret edeceklerdir. Eğer yiyecek
ve içecek lazım olursa, bunlar gece muhafızlarından istenecek­
tir. Silahşörler, yiyecek ve içecek dağıtırken gece muhafızların­
dan habersiz iş görmeyecekler ve yemek dağıtırken gece imuha­
fızlarından başlayacaklardır. Saraya giriş ve çıkışı yine onlar
tanzim edecektir. Gece muhafızlarından bir nöbetçi kapının di­
binde bekleyecek ve ,iki kişi de büyük şaııap fıçısının başında bu­
lunacaktır. Evlerin tanzimi için de gece muhafızlarından lbir ki­
şi ayrılacaktır. Hayvan veya kuş avına çıktığımız zaman, gece
muhafızlarının yansı bizimle gelecek, yarısı da aralbaların �a­
nında kalacaktır.»
« Kendimiz sefere ıgitmediğimiz zaman, gece muhafızları
bi:zıden ayrılarak ordu ile gitmeyecektir. Bu emrin yayınlanma­
sından sonra da, çeı:ıb i veya diğer komutanlardan, gece muha­
fızlarına garez besleyerek ıonlan ordu ile birlikte savaş meyda-

78
nına sürmek suretiyle emre karşı hareket edenler olursa, bu gi­
biler cezalandırılacaktır. Gece muhafızları hiçbir zaman muha­
rebeye ,sürülmeyeceklerdir. Çünkü onlar benim altın hayatımı
koruyorlar, hayvan veya kuş arvlannda benimle birlikte zahme­
ti paylaşıyorlar ve sarayın babmını 'lizerlerine alma'kla hareket
ve istirahat esnasında ara:baların intizamından mesul bulunu­
yorlar. Benim şahsımı bütün gece beklemek kolay mıdır? Ça­
dır arabasını büyük göç veya istirahat esnasında intizamlı bu­
lundurmak kolay mıdır? Bir orada bir burada bu kadar ıağır iş­
lerle yüklü oldukları için, onlara bundan başka askeri vazife
verilmeyecek tir».
«Şigi - Kutuku'nun yanına, gece muhafızlarından adli iş­
ler için de adam ayrılacak ve !bunlar adli tahk�ka:ta katılacak­
lardır. Gece muhafızlarından bir bölüm kuıburluk, yay, zırh ve
silahların muhafaza ve dağıtımında yardımda bulunacaktır. iYi­
ne onlar beygirlere ve mekkarelerin yükletilmesine ınezaret ede­
ceklerdir. Gece muhafızlarının bazıları da, ipek .dağıtırken çer­
bilere yardımda bulunacaklardır».
« Silahşörlerle gündüz muhafızlarının bulunacakları yerle­
rin tespitine gelince : Yesünte'e ile Bukiday'ın emrindeki silah­
şörlerle Alçiday, Ögöle ve Akutay'ın emrindeki gündüz muha­
fızları sarayın sağ tarafında yer alacaklardır. Buka, Dödey­
Çerbi, Dokolku - Çerbi ve Çanay'ın emrindeki gündüz muıhafız­
ları sarayın sol tarafında bulunacaklardır. Arkay'ın bahadırla­
rı sarayın önünde yer alacaklar ve saray arabasına /bakacak
olan gece muhafızları .da, sarayın yanmda, sol tarafta yer ala­
caklardır. Bütün gece ve gündüz nObetçilerine, sarayın etrafın­
daki saray hizmetkarlarına, saray yakınında !bulunan at çoban­
larına, koyun, deve ve öküz çdbanlanna Dödey - Çerlbi nezaret
edecektir. Dödey - Çevbi oraıda her zaman hazır bulunacaktır».
K1ubilay Noyan, Türk !boylarından Karlu!klara karşı gön­
derildi. Fakat burada savaş olmadı, çünkü Karluk hükümdarı
Arslan - Han, kendi arzusu ile Kuıbilay'a tabi oldu. Kulbilay No-

79
yan, Arslan Han'ı beraberinde götürüp Cengiz Han'a takdim
etti. Savaş önlenmiş olduğu için Cengiz Han Arslan'a iltifat ede­
rek ,kızını vereceğini söyledi.
Demir arabalı Sube'etey, Merkitli Tokto'a'nın Kutu, Çila'
un adlı oğullarının ve ıbaş'kalarının peşinden yetişti ve Çuy neh­
ri civarında onları imha edip ıgeri döndü.
Cebe, Naymanlı Güçülük - Han'ı ta'kip ederek Sarık - Kun
civarında peşinden yetişti ve onu orada imha ederek geri dön­
dü.
Uygur hükümdarı İdu'ut ( Iduk - Kut) , elçileri At - Kırak
ve Da:rbay vasıtası ile 1 209 yılında Cengiz Han'a şu haberi yol­
ladı :
Sanki bulutlar .dağılmış
Annemiz güneş tekrar gözükmüş gibi,
Sanki buzlar da ıçözülmüş
Nehrin suları tekrar bulunmuş gilbi,
Cengiz Han'ın adı ve şöhreti bize sevinç getirdi. Cengiz Han ba­
na emrederler mi?
Altın :kuşağından bir artık iplik,,
Al elıbisesinden bir artık parça
acaıba bana da lutfederler mi? Senin beşinci oğlun olarak, bü­
tün gücümü sana katmak isterim! ». Cengiz Han lbu sözlerden
çdk memnun olarak : «Ben ona kızımı vermek ve kendisini be­
şinci oğlum yapmak isterim. İdu'ut altın ve gümüş ile, büyük
ve küçü'k incilerle, diba, damasko ve ipekli kumaşlarla buraya
gelsin! » diye cevap yolladı. İdu'ut, onun llitfuna mazhar oldu­
ğu için çok sevindi ve altın gümüşlerini, büyüik ve küçük incile­
rini, ipekli kumaşlarını, diba ve damasko kumaşlarını alarak
ge1di ve Cengiz Han'ın ,huzuruna çıktı. Cengiz Han onu kendi
himayesine alarak Al - Al tun adlı kızını verdi.
1207 Tavşan yılında Coçi sağ cenah ordusu ile Orman halk­
larına karşı gönderildi. Buka kılavuzluk ederek önde gidiyordu.

80
Oyratlardan Kuduka - Beki, on bin Oyrat halkı ile birlikte ken­
di arzusu ile Coçi'ye taıbi ıoldu. Oyrat, Buriyat, Barkun, Ursut,
Kabkanas, Kangkas ve Tuıbalan talbi kıldıktan sonra, Coçi on
bin Kırgız'ın bulunduğu yere gitti. Kırgız komutanlarından Ye­
di, İnal, Aldi'er ve Ön.�bek - Tigin kendi arzulariyle Coçi'nin hu­
zuruna gel.diler ve ak doğan, ak !beygir ve kara samuru hediye
olarak sundular. Şilbir, K!esdiyin, Bayit, Tukas, Tenlek, Tö'eles
ve Taslan ve Bacigidlerin bu tarafında oturan Orman halkları­
nı tabi kıldıktan sonra, Coçi Kırgızların tümen ve binlik komu­
tanlarını ve Orman halklarının komutanlarını da yanına alarak
geri döndü. Onları ak doğanlariyle, aık beygir ve kara samurla­
riyle birlikte Cengiz Han'a 'taıkdim etti. Cengiz Han, Oyratlı Ku­
duka - Beki'yi yanına çağırdı ve on bin Oyra:tlı ile hepsinden ön­
ce tabi olduğu için, onun oğlu İnalçı'ya Çeçeyigen'i verdi, İnal­
çı'nın büyük kardeşi Töre1çi'ye de Coçi'nin kızı Koluy - Kan'ı
verdi, Alaka - Beki'yi de Önggüt'e verdi. Sonra Cengiz Han Coçi'
yi şu sözlerle övdü : « Oğullarımın en büyüğü olan ısen, evden
daha ilk defa ayrılmış olmana rağmen iyi yoldan gittin, yaban­
cı memleketlerde hiçbir insan ve hayvan kaybı vermeden, or­
man halklarını kendine tabi kılarak başarı ile geri döndün. Bu
halkı sana emanet ediyorum!».
Sonra Boro'ul Noyan Kori - Tumat haLkına karşı gönderil­
di. Tumat halkının beyi Daydukul - Sokor'un ölümünden son­
ra, bu halkı onun karısı Botokuy - Tarkun idare ediyordu. On­
ların bölgesine vannoa, Boııokul-Noyan üç kişi ile birlikte kı­
tasının başında ilerledi. Böylece geceleyin sık ormanın içeri­
sinden giderlerken, Borokul - Noyan düşmanın emniyet kıtalan
tarafından pusuya düşürülerek öldürüldü. Cengiz Han Boro­
kul'un Tumatlar tarafından öldürüldüğüne çok kızdı ve kendi­
si harekete geçmek istedi. Fakat Bo'orçu ile Mukali yalvararak
onun gitmesine mani oldular. Bunun üzerine Cengiz Han Dör­
betli Dörbey - Dokşin'i bu işe memur etti. Dörbey - Dokşin bu
işi haşan ile sona erdirerek Tumat halkını itaat altına aldı.

81
l<;ongkotanlardan Münglik - Eçige'nin yedi oğlu vardı. Bu
yedi çocuktan ortancası olan Köıköçü ıbüyücü olup, Te'b - Teng­
geri lakaib ını taşıyordu. Bu yedi .delikanlı bir gün Cengiz Han'ın
kardeşi Kasar'ı nasılsa dö1vmüşlerdi. Bunun üzerine Kasar Cen­
giz Han'a giderek onların bu hareketlerinden dolayı şikayette
bulundu. Fa!kat Cengiz Han'ın hiddetli zamanına rasladığmdan,
Cengiz Han ona: « Sen hayatında yenilmemiş bir adamdın, şim­
di nasıl oldu da yenildin? » ıelemesiyle Kasar göz yaşı dokereık
çıkıp gitti ve kederinden üç gün görünmedi. O aralık Teb-Teng­
geri de Cengiz Han'a gelerek : «Mengü Tanrı ıbana emrini bil­
dirirken, ıbazan «Devleti Temücin idare etsin» diyor ve hazan
da «Bu işi Kasar yapsın» diyor. Eğer Kasar�dan daha önce dav­
ranmazsan, ne olacağı hakkında sana teminat veremem! » dedi.

Bunun üzerine Cengiz Han aynı gece atına binerek Krasar'ı


yakalamak :için yola çıktı. Binbaşı Güçü ile Binlbaşı Kököçü
Cengiz'in annesine giderek, onun Kasar'ı yaıkalamak niyetiyle
yola çJ1ktığını haiber ver.diler. Anneleri bunu duyar duymaz aynı
ıgece kara ara!b aya ak deveyi k!oşarak peşlerinden hareket etti ve
bütün 1gece g�derek güneş doğarken Temücin'e yetişti. Tam o
esnada Cengiz Han Kasar'ın kollarını bağlatıp, ,şapkasını ve ke­
merini çıkartarak sorguya çekmeye hazırlanıyordu. Cengiz Han
annesinin geldiğini görünce korkusundan titredi. Anaları büyük
lbir hiddetle arabadan indi, Kasar'ın kollarını çözdürdü ve şap­
kasiyle kemerini tekrar eline tutuşturdu. Çok kızmış olan ana­
ları Hö'elün - Ücin hiddetini bastıramayara'.k yere oturdu, iki
memesini çikarıp ,dizlerinin üzerine yayarak şunları söyledi :

« Görüyor musunuz? Bunlar sizin emdiğiniz memelerdir!


Atalar sözünün dediği gibi, siz kendi rahminizi ısıran ve kendi
meşimenizi koparan adamlarsınız! Kasar ne yaptı ki? Temücin,
işte bu memelerimden bir tanesini boşaltabiliyordu. Kaçi'un ile
Otçigin ise bunun bir tanesini ıbile boşaltamıyorlardı. Hallbuki
Kasar, her iki mememi emerek !boşaltmak suretiyle beni teskin
ederdi, benim göğsümü ·açar ve genişletirdi. Bundan dolayı Te-

82
mücin'im akıl bakımından ve Kasar'ım da vücutça kuvvetli ol­
dular.
Savaşlardan kaçanları,
Ok atmakla taıbi kılar,
Ve korkarak kaçanları,
Uzaktan atma:kla yener.
Şimdi Kasar'ı, «düşmanları yendi» 1diye lmi kıskanıyor­
sun?». -Nihayet Cengiz Han annesini teskin etmek için:«Anne,
seni kızdırdığımdan dolayı çok korktum ve utanıyorum. Şimdi
bu işi bırakıp eve gidelim! » dedi ve karşılıklı barışara'.k hep bir­
likte geri döndüler. Fakat 1Temücin, annesine biMirmeden Ka­
sar'ın adamlarını geri aldı ve onun için ancak bin dört yüz
adam bıraktı. Annesi bunu öğrendiği zaman çok kederlendi ve
bu hadiseler onu yıprattı. Kasar'ın emrindeki binbaşılardan Ca­
layırlı Cebke korkudan kaçarak Barkucinlere sığındı.
Bu va:kadan sonra dokuz dil zümresine mensup halklar
Teb-Tenggeri'nin etrafında toplanmaya başladılar. Cengiz Han'
ın ahırında çalışanlardan da oraya birçoğu gitti. Bu toplantıya,
Temüge - Otçigin'in adaml,arından da gidenler oldu. Otçigin­
Noyan, Sdkor adında birini göndererek oraya gitmiş olan
adamlarını 1çağırttı ise de, Teb - Tenggeri, elçi olarak gelen So­
kor'a : «Ütçigin ve ,sen ikiniz de elçilik oldunuz! » diyerek ona
küfreti ve eğerini sırtına vurdurarak yaya geri gönderdi. Elçisi­
nin azarlanara:k geri gönderilmesı üzerine, ertesi gün Otçigin
kendisi Teıb - Tenggeri'ye giderek: « Sana Sokor'u yolladı isem
de, ona küfrederek yaya geri göndermişsin. Şiımdi adamlarımı
almak için kendim geldim» de.di. Bunun üzerine yedi Kongko­
tan onun etrafını çevirdiler ve: « Sokor'u elçi olara'.k göndermek­
te haklı mı idin?» diye tehdit etmeye başladılar. Otçigin - Noyan
dövülmek ve hapsedilmek korkusu ile: « Evet, size adam gön·
dermekle hata ettim» dedi. Bunun üzerine yedi Klongkotan:
«Madem ki haksızdın, öyle ise diz çöküp af dile! » diyerek, ona
Teb - Tenggeri'nin arkasında secde etmeye zorladılar, fakat
adamlarını da geri vermediler.

83
Otçigin, ertesi gün erkenden, daha Cengiz Han yatağından
kalkmamışken onun huzuruna çıktı ve diz çokerek gözyaşları
içerisinde hadiseyi anlattı : « Dokuz lisan zümresine bağlı halk­
lar Teb - Tenggeri'nin etrafında toplanmaya başlayınca, ben
kendi adamlarımı geri çağırmak maksadiyle Sokor nammda bi­
rini göndermiştim. Fakat onlar Sokor'u azarlayarak, eğerini ar­
kasına vurmak suretiyle yaya geri yolladılar. Bunun üzerine
adamlarımı almak için kendim gittiğimde, yedi Kongkotan he­
ni her taraftan çevirerek Telb - Tenggeri'nin aı1kasında diz çö­
kerek af dilemeye mecbur ettiler.» O ağlayarak işte bunları s öy­
ledi.
Da:ha Cengiz Han söze başlamadan Börte - Ücin yatağında
doğruldu ve yorganının uçları ile göğsünü örterek oturdu. Ot­
çigin'in hakikaten ağladığını görünce o da ağlamaya başladı ve
şöyle dedi : '< Bu Kongkotanlara da ne oluyor ? Daha bundan bi­
raz önce onlar, kitle haline saldırarak Kasar'ı dövmüşlerdi, şim­
di yine nasıl oluyor da Otçigin'i kendilerinin arkasında diz çök·
meye mecbur ediyorlar? Bu ne biçim iştir? Bu suretle onlar,
senin selvi ve çam gibi kardeşlerini herhalde yok edeceklerdir.
Hakikaten biraz sonra

Yii'ksek ağaca benzer vücudun,


Bir gün gelip de yere yatarna,
Kendire benzer hu ulusunu,
Kimin emrine verecekleı:ıdir?
Sütuna benzer yüksek vücudun,
Bir gün gelip de devrilir ise,
Kuşlara benzer bu ulusunu,
Kimin emrine vereceklerdir?

Senin selvi ve çama benzeyen kardeşlerine bu şekilde takılan


bu adamlar, şöyle böyle büyümekte -0lan üç dört yavruma dev­
leti nasıl teslim ederler? Kongkotanlar işte böyle adamlardır!
Sen, kardeşlerine karşı yapılan bu muameleye s essizce rb a:karak
nasıl ıdayanabiliyorsun? ».

84
Cengiz Han Otçiğin'e: « Şimdi Teb-Tenggeri geldiğinde,
ona istediğin gibi muamele etmene müsaaıde ediyorum! » dedi.
Bunun üzerine Otçigin göz yaşlarını silerek doğruldu ve çıkıp
gitti. Teb - Tenggeri gelmeden önce güçlü kuvvetli üç adam ge­
tirerek gizlice bir tarafa yerleştirdi.
Biraz sonra Münglik - Eçige de yedi oğlu ile birlikte gele­
rek içeri girdiler. Teb - Tenggeri şarap fıçısının sağına oturur
oturmaz Otçiğin onun yakasına yapıştı ve: «Daha dün sen beni
af dilemeye mecbur etmiştin, gel şimdi birbirimizi deneyelim! »
diyerek kapıya doğru sürüklemeye başladı. Teb-Tenggeri de
onun yakasına yapışmak suretiyle görüşmeye başladılar. Bu gü­
reş esnasında Teb-Tenggeri'nin yere düşen şapkasını Münglik­
Eçiğe eğilerek aldı ve kokladıktan sonra koynuna sakladı. Cen­
giz Han'ın: «Dışarı çıkıp birbirinizin gücünü orada deneyin! »
demesiyle, Otçiğin Teb - Tenggeri'yi kapıdan dışarı sürükledi.
Bu esnada, Otçiğin'in önceden kapının arkasına gizlediği
üç kuvvetli adam Teb - Tenggeri'yi yakaladılar ve dışarı sürük­
leyip çıkardıktan sonra onun bel kemiğini kırarak, avlunun sol
tarafındaki arabaların yanına attılar. Biraz sonra Otçiğin içeri
girerek: « Teb - Tenggeri daha dün beni af dilemeye mecbur et­
mişti. Bugün kendisini güreşmeye davet ettiğim halde kabul et­
miyor ve yerde yatıyor. Görülüyor ki, o da adi bir arkadaşmış! »
dedi. Bu sözleri duyunca Münglik-Eçige derhal meseleyi anladı
ve ağlayarak :
Yağız yer
Daha toprak parçası kadar iken,
Büyük deniz
Daha bir dere kadar iken,
ben Hanımla arkadaş olmuştum» dedi. O bunları söylerken di­
ğer altı oğlu kapının dibinde ,sıralandılar ve kollarını s1vayaraık
ocağın .etrafını ıçeviı:ıdiler. Gitti'kçe sıkıştırıldığını farkeden Cen­
giz Han korkmaya başladı ve: «Açılın, çrkacağım ! » diyerek dı...
şan çıktı. Dışarıda bulunan silahşör ve gündüz muhafızları der-

85
hal onun etrafını 1çevirdiler. Cengiz Han, Teb - Tenggeri'nin bel
kemiği kırılmış bir vaziyette araıbaların yanında bir köşede yat·
makta olduğunu görünce üzerine ıboz bir çadır kurdurdu ve:
«Arabaları koşun, buradan g1deceğiz ! » diye emir verdi. Bunun
üzerine burasını terkederek başka yere göç ettiler.
Teb - Tenggeri'nin üzerine :kurulmuş olan çadırın pence·
resi kapatılmış, kapısı örtülmüş ve etrafına nöbetçiler konmuş­
tu. Böyle olduğu halde, üçüncü gün şafak sökerken çadırın pen·
ceresinin açıldığı ve Teb'in vücudunun kendiliğinden yüksele­
rek kaybolduğu rivayet edilmiştir. Bu hadise halcl\.ında Cengiz
Han : «Teb - Tenggeri benim kardeşlerime el uzattığından ve
kardeşforimin arasına sebepsiz yere nifak soktuğunda Tanrı
onu sevmedi, ruhunu ıda vücudu ile birlikte alıp götürdü» dedi
ve Münglik - Eçige'ye karşı ağır ·sözler kullanarak şunları söyle­
di: « Sen oğullarının karakterini zaptedemedin. Onlar ise, ken­
dilerini bana denk saymakla Teb Tenggeri'nin ölümüne se!bep

oldular. Eğer sizlerin bu karakterde olduğunuzu bilmiş olsay­


dım, sizlere de Camuka, Altan, Kuçar ve arkadaşlarına karşı
kullanmış olduğum muameleyi tatbik etmiş olurdum». Fakat
sonra da ·şunları ilave etti «
«Sabahtan söyleneni
Akşamleyin unutan,
.Aıkşamdan söyleneni
Saıba!hleyin unutan
utanmalıdır. Eskiden verilen sözler değişmez. Onun için hid­
detimi yenerek sizi affediyorum. Eğer kendinizi zaptetmiş ol­
saydınız, Münglik - Eçiğe'nin nesliyle kim boy ölçüşebilirdi ?».
Teb - Tenggeri'nin yok edilmesinden sonra Kongkotanlar us­
landılar.

86
XI
KUZEY ÇİN'İN İSTİLASI.
YEDİ YILLIK BÜYÜK BATI SEFERİ.
TÜRKİSTAN VE RUSYA'NIN ZAPTI.
(§ 247 - 264)

Cengiz Han, 121 1 Koyun yılında Kitat halkına karşı sefer


etti. Fuceo'yu aldı. Tilki geçidini aşarak Süan - dei - Fu'yu al­
dıktan sonra, Cebe ile Güyi - Günek - Bahadır'ı öncü olarak ileri
sürdü. Çabçiyal geçidine geldikleri z;:ıman, burasının iyi korun­
duğunu ıgördüler. O zaman Ceıbe : «Ben onları hile ile çeıkip çı­
karayım ve hareket haline getireyim. Meydana çıktıktan sonra
onlara hücum ederiz! » ıdedi. Onların çekilmesi üzerine taıkip et­
mek isteyen Kitat o rdusu, mevzilerinden çıkarak bütün dağ ve
dereleri doldurdu. Fakat Süan - dei - Fu dönemecine varınca,
Cebe !birdenbire cephesini değiştirdi v e uzun lbir kol halinde ge­
len .düşmana saldırdı. Esas kuvvetiyle onun peşinden gelen
Cengiz Han da !burada Klitanlara saldırdı ve 'Kara - Kitanlardan,
Curçetlerden ve Cuyinlerden kurulu düşman kıta:larını yok et­
ti, ıo suretle ki, düşman kuvvetleri Çabçiyal'a kadar kesilmiş bir
orman gibi yere serilmiş !bulunuyordu. 'Ceıbe, Çabçiyal geçidini
alıp tepeleri aştıktan sonra, Cengiz Han Şira - Deıktür'de ordu­
gah kurdu. Buradan Cung - du'ya ( Peking) hücum edildi ve tür•
lü yer ve şehirlerin muhasarası için de kuvvetler gönderi1di. Ce­
be Dung - cang şehri üzerine yürüdü, Dung - cang'a yaklaştı ise
de şehri hücumla alamayıp geri döndü. Fakat, altı günlülk !bir
çekilmeden sonra birdenbire cephesini değiştirdi ve lher aske­
re yalnız !birer yedek at aldırtarak mecburi yürüyüşle tekrar he­
define geldi ve ihazırlı'ksız şeıhri kolayca zaptetti. Celbe Dung ..

87
cang'ı ald1ktan sonra geri döndü ve Cengiz Han'ın komutasın­
daki esas �kuvvetle ıb irleşti.
Dung - cang'ın muhasıırası sırasında, Kitat !hükümdarı Al­
tan - Han'ın başveziri Ongging - çingsiang, Altan - Han'a şu teik­
lifte bulunmuştu : «Yoksa, gök ve yerin emriyle büyük tahtın
değişme zamanı mı geldi ? Moğollar büyük kuvvetlerle peyda
oldular ve bizim Kara - Kitat, Cürcet ve Cuyinlerden kurulu seç­
me kıtalarımızı yok edercesine yendiler. Müstahkem yerimiz
olan Çabçiyal'ı da aldılar. Biz şimdi ordumuzu tanzim ederek
savaşa sürer ve bunlarda Moğollar tarafından tekrar yenilirse,
bu sefer kuvvetlerimiz türlü şehirlere dağılacaktır. Ondan son­
ra bu kıtalar bizimle iş birliğ i etmeyip, bize karşı dönecekler­
dir. Eğer Altan Han emrederlerse, Moğolların hanı ile şimdilik
sulh müzakeresine girişelim. Onlar teklifimizi kabul edip geri
çekilirlerse, sonra yine başka bir karara varabiliriz. Bildirildi­
ğine göre, Moğolların kendileri ve hayvanları bura iklimine da­
yanamıyor. Aralarında bulaşıcı hastalıklar da baş göstermiştir.
Biz onların hanına bir prenses verelim ve askerlerine de çok
miktarda altın, gümüş ipek ve başka mallardan dağıtalım.
Kim bilir, belki teklifimizi kabul ederler» .
Atan- Han Ongging-Çingsiang'ın b u sözlerini uyun buldu
ve : «Peki, öyle olsun! » demesiyle Moğollarla sulh görüşmele­
rine başlamak üzere karar verildi. Ongging-Çingsiang, Cengiz
Han için Güngcü adında bir prenses ve Moğol askerlerine da­
ğıtılmak üzere altın, gümüş, ipek ve mücevherat alarak, Cen-
giz Han'ın huzuruna çıkmak için Cung"'du ( Peking) 'den hareket
etti. Arzedilen bu sulh teklifini Cengiz Han kabul etti ve türlü
şehirlerin muhasarası için gönderdiği askerlerini toplayarak
çekilip gitti. Ongging-Çingsiang, Moceo ve Fuceo adlı dağın
ucuna kadar Cengiz Han'a refakat ettikten sonra geri döndü.
Moğol askerleri ipekten ve mallardan istedikleri kadar alarak,
hatta yüklerini bile ipeklerle bağlayarak çekilip gittiler.

88
Bu seferden sonra Cengiz Han Kaşin halkına karşı yürü­
dü. Onlara yaklaşınca Kaşinlerin hükümdarı Burkan Cengiz
Han'a : « Senin sağ kolun olmak isterim! » diye haber yolladı
ve ona Çaka adında bir prenses sunarak tabi olmak istediğini
bildirdi. Burkan Han daha şunları söyledi : «Biz eskiden beri
Cengiz Han'ın şöhretini duyarak korkuyorduk. Şimdi ise, onun
kudretli şahsiyetiyle biz haşmetinden titriyoruz. Biz Tangut hal­
kı, senin sağ kolun olarak gücümüzü sana hasretmeye hazırız.
Bu işi şöyle yapmayı düşünüyoruz :
Ordugahımız sabit,
Evlerimiz kerpiçten
olduğu için, sana tabi olduğumuzda :
Hızlı saldırılarda
Ve keskin savaşlarda
Büyük süratla sizi,
Biz takip edemeyiz,
Çetin savaşta sizi
Biz destekleyemeyiz.
Eğer Cengiz Han emrederse, Biz Tangutlar :
Yüksek otla beslenen
Develeri toplarız,
Emrine göndeririz.
Yünden de bez örürüz,
İpek kumaş dokuruz,
Emrine göndeririz.
Av kuşları besleriz,
İyisini seçeriz,
Emrine göndeririz.
Bunları söyledikten sonra Burkan, hiçbir tane kalmayacak şe­
kilde Tangut halkının develerini topladı ve Cengiz Han'a gö­
türüp takdim etti.

89
Cengiz Han, 1 2 1 1 Koyun yılında vuku bulan bu se­
ferinde Kitat halkının hükümdarı Akutay Altan Han'ı, Tangut
halkının hükümdarı İluku-Burkan'ı emri altına aldıktan sonra
memleketine döndü ve Sa'ari bozkırında ordugahını kurup
yerleşti.

Bu vakadan sonra Cubkan'ın idaresinde Cao-gonlara el­


çiler gönderilmişti. Kitat hükümdarı Akutay Altan Han bun­
ları alıkoyduğu için, Cengiz Han : «Onlar bizimle sulh yapmış
oldukları halde, nasıl oluyor da Cao-gonlara gönderdiğimiz el­
çileri tutuyorlar?» diyerek, 1214 yılında Kitat halkına karşı
tekrar savaş açtı.

Cengiz Han kendisi Tung-gon geçidine yürürken, Cebe'yi


yine Çabçiyal üzerine gönderdi. Altan Han, Cengiz Han'ın Tung­
gon geçidine doğru yürüdüğünü duyunca, ordusunu İle, Kada
ve Höbögetür adındaki üç komutanının emrine verdi. «Asker­
lerle geçidi kapatınız! Hula'an-Degelenleri ön safa koyunuz ve
düşmanı geçitten bırakmayınız! » diyerek ordusunun cebri yü­
rüyüşle sevketti. Moğollar Tung-gon geçidine geldiklerinde, Ki­
tanlar da oraya gelerek yerleştiler ve : «Memleket ! » diyerek sa­
vaşmaya başladılar. İle, Kada ve Höbögetür adlı üç düşman
komutanı ile savaşan Cengiz Han, İle ve Kada'yı sıkıştırdı. Cen­
giz Han'ın komutanlarından Toluy ile damat Çüğü yandan sal­
dırdılar. Hula'an-Degelenleri çekilmeye mecbur ettiler. Sonra
da İle ile Kada'nın üzerine saldırarak onları da yendiler ve Ki­
tanları kesilmiş orman gibi yere sererek yok ettiler. Kitan or­
dusunun imha edildiğini duyan Altan Han, Cung-du'yu terke­
dip Nan-ging şehrine taşındı. Kitanların geri kalan askerleri de
açlıktan kırıldı.

Önce Ho-si-vu'da yerleşmiş olan Cengiz Han, daha sonra


Cung-du ya:kınındaki Şira-Ke'er'de ordugah kurdu. Cebe, Çabçi­
yal geçidini aldı, sonra askerleriyle birlikte Cengiz Han'ın ya­
nına geldi.

90
Altan Han Cung-du (Peking) 'den çekilirken, hareketinden
önce Kada'yı naip (liu-şeo) olarak orada bırakmıştı. Cengiz
Han, Cung-du'da bulunan altın, gümüş, ipek ve başka malla­
rın miktarını tespit etmek mc.ksadiyle Önggür-Ba'urçi, Arkay­
Kasar ve Şigi-Kutuku'yu Cung-du'ya gönderdi. Bunların geldi
ğini duyan Kada, yanına altın işlemeli ipekli kumaşlar alarak
Cung-du'dan çıkıp onları karşıladı. Şigi-Kutuku, Kada'ya : « Es­
kiden bu Cung-du'nun serveti ve Cung-du kendisi de şüphesiz
ki Altan Han'a aitti. Fakat şimdi Cung-du Cengiz Han'a aittir.
Sen nasıl oluyor da Cengiz Han'ın malını ve ipeklerini aşıra
r:::.k hediye etmeye kalkışıyorsun? Ben kabul etmem ! » dedi.
Fakat Önggür-Ba'urçi ile Arkay-Kasar ikisi aldılar. Cung-du'da
bulunan mal ve mülkün miktarım tespit ettikten sonra geri
döndüler. Cengiz Han onlardan : « Kada size neler verdi?» diye
sorduğu zaman, Şigi-Kutuku : « Ü bize altın işlemeli ipekli ku·
maşlar getirmişti, fakat ben, bu Cung-du şehri eskiden Altan­
Han'a aitti, fakat şimdi Cengiz Han'ındır. Sen nasıl oluyor da,
Cengiz Han'ın mal ve ipeğini aşırarak bize hediye ediyorsun?
diyerek almadım. Önggür ile Arkay, takdim edilen bu hediye·
lerden aldılar» diye cevap verdi. Bunun üzerine Cengiz Han,
Önggür ile Arkay'ı şiddetli surette tekdir. etti. Fakat Şigi-Ku­
tuku'ya : « Sen büyük kanuna sadakat gösterdin!
Görmek için benim gözüm,
Duymak için kulağım ol! »
diyerek iltifat etti.
Altan Han Nan-ging'e geldikten sonra, sulh isteyerek tabi
olacağını bildirdi ve oğlu Tenggeri'yi Cengiz Han'a yolladı. Cen­
giz Han'ın gündüz muhafız kıtasında hizmet görmek üzere,
oğlu ile birlikte yüz asker de gönderdi. Onların kendi arzuları
ile tabi olmaları üzerine Cengiz Han yine geri çekilerek Çab­
çiyal üzerinden memleketine döndü. Bu sırada aşağıdaki ta­
l imatla, sol cenah ordusunun başında, Kasar'ı sahil boyunca
gönderdi : «Bei-ging şehrini kuşatın. Bu şehri aldıktan sonra,

91
Cürcedli Fuhano'nun memleketi üzerinden yürüyün. Fuhano
karşılık gösterirse, üzerine saldırın. Eğer tabi olursa, onun sı­
nır boyundaki şehirleri yanından geçerek, Ula, Na'u ve Ta'ur
nehirleri boyunca hareket edip, bizimle birleşmek üzere bü­
yük ordugahımıza dönün ! ». Komutanlardan Cürçedey, Alçi ve
Tolun da Kasar'la birlikte gönderilmişti.
Kasar, Bei-ging şehrini aldıktan sonra Cürcedli Fuhano'yu
tabi kıldı. Sonra yol üzerindeki şehirleri de zaptederek Ta'ur
nehri boyunca geri döndü ve esas ordugaha geldi.
Kuzey Çin seferi başarı ile tamamlandıktan sonra, batı
seferine başlamadan önce aile içinde, Cengiz Han'ın halefinin
kim olacağı üzerinde açık bir görüşme ve tartışma oldu. Bu
görüşme, sefere çıkmak için hazırlanırken, Yesüy-Hatun'un
Cengiz Han'a şu sözlerle bazı tavsiyelerde .bulunması yüzünden
olmuştu : « Hamınız,
Yüksek dağları aşmak,
Derin suları geçmek,
Uzun sefere çıkmak
Ve büyük ulusunu
intizamlı bulundurmak istiyor. Fakat hiçbir hayat sahibi ebedi
değildir.
Yüksek ağaca benzer vücudun
Bir gün gelip de yere yatarsa,
Kendire benzer ulusunu sen,
Kimin emrine vermek istersin?
Yüksek sütuna benzer vücudun
Bir gün gelip de devrilir ise,
Kuşlara benzer ulusunu sen.
Kimin emrine vermek istersin?
Her biri birer kahraman olan dört oğlundan hangisinin
adını zikretmek istersin? Ben bu sözlerimle oğulların, kardeş­
lerin, tabilerin ve biz fakirler için düşünülmesi gereken şey­
leri arzettim, emir vermek sana aittir» dedi.

92
Cengiz Han cevabında : « Yesüy bir kadın olmakla bera­
ber en doğru sözü söylemiştir. Ne kardeşlerim, ne oğullarım,
ne Bo'orçu ve ne de Mukali, hiç biriniz böyle bir fikir ortaya
atmamıştı. Hatta kendim de :
Dedelerimi takip edeceğimi
Bilmez gibi unutmuştum,
Ölüm gelince öleceğimi
Bilmez gibi uyumuştum»
dedi ve büyük oğluna dönerek : « Coçi, sen oğullarımın en bü­
yüğüsün, ne dersin? » diye sordu. Daha Coçi söze başlamadan
Ça'aday ortaya atıldı ve bu suretle kardeşler arasında sert tar­
tışmalar cereyan etti, fakat neticede Cengiz Han'ın üçüncü oğlu
Ögödey ( Oktay) üzerinde karar kılınarak mesele tatlıya bağ­
landı.
Cengiz devletinin hızlı yükselişi, batıdaki Harezmşahlar
devletini de yakından ilgilendiriyordu. Harezmşahlardan Alaed­
din (Kutbeddin) Mehmed (1200-1220) Cengiz Han'a bir elçi he­
yeti göndererek onun durumunu öğrenmek istemişti. Çin se­
feri esnasında gelen bu heyeti Cengiz Han Pekin' de kabul et­
miş ve görüşme esnasında : «Dünyanın imarı ticaretle olur.
Onun için aramızdaki ticari münasebetleri geliştirelim» demiş­
ti. Ondan sonra Cengiz de Alaeddin'e elçi gönderdi. Sultan Ala­
eddin bu elçileri 1 2 18'de Bağdat'tan dönerken Maveraünne­
hir' de kabul etti. Cengiz Han elçiler vasıtasiyle Sultanın başa­
rılarını övdükten sonra, komşu ülkeleri ve Çin İmparatorlu­
ğunu da ele geçirdiğini anlatıyor ve Alaeddin'e « En sevgili oğ­
lum» diye hitap ederek, iki ülke arasında ticaret kapılarının
açık bulundurulmasını ve dostluk arzu ettiğini söylüyordu.

Karluk, Uygur, Kırgız vb. Türk boylarını barışçı yollarla


kendisine bağlayan Cengiz Han, Müslüman Türk dünyası ile
iş birliğine büyük önem veriyor, devletin kuruluş ve imarında
faydalanılmak üzere Türk uzmanları yanına çağırıyor ve Mo-

93
ğollarla Türkler arasında hiç bir fark gözetmeden onları siya­
sı işlerde de görevlendiriyordu. Nitekim, 1 2 1 8 'de Alaeddin Meh­
med'e yollanan elçi heyeti hep Türklerden ibaret olup, içlerin­
de bir tek Moğol yoktu. Heyetin başkanı da tanınmış şahsiyet­
lerden Mahmud Yalvaç idi. Ürgençli Kurumşi ailesinden Mah­
mud Yalvaç ve oğlu Mesud, Cengiz Han'a bir çok alanda bü­
yük yardımda bulunmuşlardır.

Fakat, ikinci bir elçilik ve kervan hadisesi, iki devlet ara­


sında kurulmakta olan iyi münasebetleri temelinden sarsar.
Yine 1218'de Cengiz Han tarafından Harezmşahlar devletine
Ukuna adında birinin başkanlığında 100 kişilik kervanla bir­
likte bir elçi heyeti gönderilmiştir. Sınırdaki Otrar şehrinin
valisi kervanda Moğolların da bulunduğunu görünce, Sultan
Alaeddin'e : «Aralarında casuslar bulunan kervanı yakaladığını »
bildirir. Sultan meseleyi incelemeden hepsinin de idam edilme­
sini emreder. Mal hırsı ile gözü dönmüş vali elçi, tüccar, seyis,
hizmetçi farkına bakmadan kervandaki 1 50 kişiyi katlederek
mallarına el koyar. «Elçiye zeval yoktur» sözüne kara bir leke
süren ve Türk tarihinde emsali bulunmayan bu korkunç hadise,
gerek Alaeddin'in ve gerek Harezmşahlar devletinin sonunu ha­
zırlar.
Katliamdan kaçıp kurtulan bir köleden durumu öğrenen
Cengiz Han, yine de Sultan Alaeddin'i suçlamak istemez, omı
yeni bir elçi heyeti göndererek, bu cinayeti sultandan habersiz
işlediğine inandığı Otrar valisinin kendisine teslimini talep
eder. Cengiz Han'ın disiplinli ve kudretli ordusu hakkında hiç
bir bilgisi olmayan ve üstelik gerek annesi ve gerek kardeşi
Celaleddin ile aralarındaki çekişmeler yüzünden kendi devleti­
nin de gittikçe sarsılmakta olduğunu farkedemeyen Sultan Ala­
eddin, kendisini «Allah'ın yer yüzündeki gölgesi, İslamın kılıcı
ve ikinci İskender» farzederek : «Bu kafir köpek nasıl böyle bir
talepte bulunabilir?» diye elçi heyetinin başkanını öldürtür ve
diğerlerinin kafalarını kazıtarak Cengiz Han'a geri gönderir.

94
Bardağı taşıran bu hadiseden sonra artık savaştan başka bir
yol kalmamıştır.
Cengiz Han kendi devletine tabi bütün bölge ve halklara
savaşa katılmalarını talep ederek haber gönderir, bütün Moğol
boyları ile birlikte Kıpçak, Karlık, Uygur vb. Türk boylan da
bu savaşa katılırlar ve Cengiz Han'a tabi Çin'den de kıtalar
gelir. Bu davete, ancak Tangut hükümdarı Burkan menfi cevap
vermiştir. Fakat Cengiz Han onlarla hesaplaşmayı sonraya bı­
rakarak batı seferi ile ilgili kararını değiştirmez ve kışın hazır­
lıklar tamamlandıktan sonra 1219 b aharında harekete geçer.
Bu vakaların tafsilatını ve bundan sonra olup bitenleri,
okuyucularımız, bibliyografyada gösterilen eserlerden öğrene­
bilirler. Biz burada, Türk-Moğol meselesinde taraf tutmayarak .
vakaları atlamadan ve değiştirmeden göstermeye çalıştık. «Mo­
ğolların Gizli Tarihi»nde ise, Cengiz Han'ın Türkistan seferi kı­
saltılarak şöyle anlatılmaktadır :
Cengiz Han tarafından Ukuna'nın başkanlığında gönderi�
len yüz kişilik bir elçi heyetinin Müslümanlar tarafından alı­
konarak öldürülmesi üzerine Cengiz Han : «Altın dizginlerimin
Müslümanlar tarafından koparıl:n:ıasına nasıl müsaade edebi­
lirim?» diyerek, Ukuna'nın idaresindeki yüz elçinin intikamını
almak maksadiyle müslüman halkına karşı savaşa karar verdi .

1 2 1 9 Tavşan yılında, Aray geçidinden geçilmek suretiyle


Müslüman halkına karşı sefere başlanıldı. Cengiz Han, hatun­
lardan Kulan-Katun'u yanına aldı. Küçük kardeşi Otçigin'i b ü­
yük ordugah komutanı olarak merkezde bıraktıktan sonra yola
çıktı. Cebe'yi öncü olarak ileri gönderdi. Cebe'nin peşinden
Sübe'etey'i, Sübe'etey'in peşinden de Tokuçar'ı yolladı. Bu üç
komutanı öne sürerek onlara şu emri verdi : « Siz yandan dola­
şarak sultanın gerisine varınız ve biz gelinceye kadar bekle­
yiniz. Sonra bizimle birlikte her iki taraftan hücum edersiniz! »
Bunun üzerine Cebe hareket etti ve Han�Melig'in ( Herat hü-

95
kümdarı Emin el.Mülk) şehirlerine dokunmadan yandan dola.
şarak ilerledi. Onun arkasından Sübe'etey de aynı şekilde hiçbir
şeye dokunmadan yürüdü. Fakat onların peşinden gelen To­
kuçar, Han-Melig'in şehirlerini yağma etti ve köylülerini esir
aldı. Şehirlerinin yağma edildiğini gören Han-MeHg savaş hazır­
lıklarına başladı ve ordusu ile harekete geçerek Celaleddin
(Harezmşah) ile birleşti. Celaleddin ile Han-Melig Cengiz Han'a
karşı yürüdüler. Cengiz Han'ın önünde öncü olarak Şigi-Kutuku
yürüyordu. Celaleddin ile Han-Melig, Şigi-Kutuku ile savaşa
tutuşarak onu yendiler ve Cengiz Han'a kadar yaklaştılar. Fa­
kat bu esnada Cebe, Sübe'etey ve Tokuçar arkadan saldırarak
onları parçaladılar. Bundan sonra onların Bukar (Buhara) , Sc­
misgab ( Semerkand ) ve Udarar ( Otrar) şehirlerinde tekrar tu­
tunmalarına imkan vermeyerek Şin (Sint) nehrine kadar takip
ettiler. Şin nehrine sıkıştırılan Harezm kuvvetleri nehre dö­
küldü ve birçoğu boğularak öldü. Sultan Celaleddin ile Han·
Melig kendilerini kurtarmak niyetiyle Şin nehrinin mecrasına
doğru yürüdüler. Cengiz Han da aynı yönde hareket ederek Bat.
kesen'i aldı. Eke-Korokan ve Ge'ün-Korokan nehirlerine va­
rınca, Baru'an bozkırında yerleşti ve Calayirlardan Bala adında
birini Sultan Celaleddin ile Han-Melig'in peşinden gönderdi.
Cengiz Han Cebe ile Sübe'etey'i överek şunları söyledi :
«Cebe! Senin adın eskiden Cirko'aday idi. Tayçi'utlardan bize
gelip katılınca adın « Cebe» ( silah, zırh) oldu. Fakat Tokuçar,
Han-Melig'in sınır şehirlerini kendiliğinden yağma ederek, Harı­
Melig'in bize karşı düşmanca hareket etmesine sebep olmuştur,
bundan dolayı onu mahkemeye vererek idamını talep edece­
ğim! » dedi. Fakat sonra onu yine öldürtmedi, bununla beraber
onu şiddetli surette tevbih ederek ordu komutanlığından azletti.

Sonra Barula bozkırından dönerken, Cengiz Han, Coçi,


Ça'aday ve Ögödey adlı üç oğlunu sağ cenah ordusu ile Ürüng­
geçi ( Ürgenç) şehrini kuşatmalarını emrederek Amuy (Amu­
derya, Ceyhun, Öküz) nehri üzerinden gönderdi. Toluy da İru

96
( Herat), İsebur (Nişaıbur) ve başka şehirlerin muhasarası için
gönderildi. Cengiz Han kendisi Udarar ( Otrar) şehri civarında
yerleşti. Coçi, Ça'aday ve Ögödey'den : «Ordumuz kayba uğra­
madan Ürgenç şehrine varmıştır. Kimin emrine göre hareket
edelim?» diye haber geldiğinde, Cengiz Han : « Ögödey'in em­
rine göre hareket ediniz! » diye cevap yolladı.
Cengiz Han U darar şehrini aldıktan sonra, oradan hareket
ederek Semisgab ( Semerkand) şehrine geldi. Semisgab'tan ha.
reket ederek Buhar ( Buhara) şehrine geldi. Cengiz Han orada,
sultanın yazlık yeri olan Altan-Korkan (Altın dere) yaylasında
yazı geçirmeye karar verdi ve Bala'yı bekledi. Toluy'a da : «Yaz
sıcağa başladı. Diğer kıtalar da konsun, sen benim yanıma gel! ,>
diye haber gönderdi. Toluy, İru ( Herat) ve İsebur ( Nişabur)
şehirlerini almış, Sisten ( Kuhistan) şehrini tahrip etmiş ve
şimdi de Çuhçeren şehrine karşı savaşmakla meşguldü. Bu
haber gelince Toluy önce Çuhçeren şehrinin işini bitirdi ve on­
dan sonra geri dönerek Cengiz Han'la birleşti.

Bundan sonra Cengiz Han Dörbetli Dörbey'Dokşin'i Hin­


dus ve Bağdat memleketleri arasında bulunan Aru ( Herat ) ,
Maru (Merv) v e Madasari halklarının memleketindeki Abtn
şehrini almak için gönderdi.
Sonra da Sübe'etey'i kuzeyde bulunan K anglin ( Kankalis ),
Kipçaut ( Kıpçaklar) , Bacigit, Orusut ( Ruslar) , Macarat, (Ma­
carlar ) , Asut (Alanlar ) , Sasut, Serkesut ( Çerkezler) , Keşimir
(Kişmir) , Bolar ( Bulgar) ve Raral adındaki onbir kabile, dev­
let ve halka karşı gönderdi. Büyük İdil ve Cayah nehirlerini
geçerek Kiva-Men-Kerman ( Kiyev) şehrine kadar yürümeleri­
ni emretti.
Müslüman memleketlerinin zaptı tamamlandıktan sonra,
Cengiz Han türlü şehirlere valiler tayini hususunda emir çı
kardı. Ürünggeçi ( Ürgenç) şehrinin Kurumşi ailesinden Malı·
mut ve Mesut Yalavaçi ( Yalvaç) adında baba-ağul iki Müslü-

97
man ( Türk) , Cengiz Han'la şehirlerle ilgili adet ve kanunlar
üzerine hasbıhal ettiler. Şehirler hakkında böylece konuşarak
bilgi edindikten sonra, Cengiz Han, Mesut Kurumşi'yi Moğo]
valilerle birlikte Bukar ( Buhara) , Semisgen ( Semerkant),
Ürünggeçi ( Ürgenç) , Udan, Kishar ( Kaşgar ) , Uriyang, Güsen·
Danın ve başka şehirlerin idaresine memur etti. Fakat onun
babası Mahmud'u yanında alıkoydu ve sonra da Kitanların baş·
şehri Cung-du ( Pekin ) e vali yaptı. Müslümanlardan Mah­
mud ve Mesut Yalvaç, şehir işlerinden en iyi anladıkları için,
başka valilerle birlikte onları Kitan ( Çin) halkının idaresine
memur etti.
Cengiz Han, Müslümanların işi ile yedi yıl uğraştı. Orada
Calayirli Bala'yı beklerken, Bala da Şin ( Sint) nehrini geçmiş
ve Ca1alding-Soltan ( Sultan Celaleddin) ile Han-Melik'i ( Herat
hükümdarı Emin el-Mülk) Hindus memleketine kadar takip
etmişti. Bala, orada onları kaybetti ve arayarak Hindus mem
leketinin içerlerine kadar yürüdü. Başaramayınca geri döndü.
Bunun üzerine Cengiz Han da memleketine avdet etti. Yol üze­
rinde yazı Erdiş ( İrtiş ) civarında geçirdikten sonra, 1225 Tavuk
yılının son baharında Tula boyundaki Kara ormanda bulunan
sarayına kavuştu.

98
XII
CENGİZ HAN'IN ÖLÜMÜ.
ÖGÖDEY'İN SEÇİLMESİ. BATI SEFERİNİN DEVAMI.
KİN DEVLETİNİN ORTADAN KALDIRILMASI.
ASKERİ VE İDARİ TEŞKİLATIN GENİŞLETİLMESİ.

(§ 265 - 282 )

Kışı evinde geçirdikten sonra Cengiz Han, Tang'ut halkı­


na karşı sefere hazırlanmak niyetiyle yeni mevcudun sayım ve
yoklamasını yaptırdı ve 1 226 Köpek yılının sonbaharında
Tang'ut halkına karşı sefer etti. Hatunlardan Yesüy-Hatun'u
beraberinde götürdü. Kışın Arbuka mevkiinden geçerlerken,
yabani atlara karşı sürek avı tertip ettiler. Cengiz Han kızıl
boz ata binmişti. Onun bindiği kızıl boz at, yol üzerinde koşan
ycıbani atlardan ürkerek şaha kalktı ve Han atından düşerek
ağır surette yaralandı. Bunun üzerine Ço'orkat mevkiinde kon­
dular. Orada bir gece kaldıktan sonra ertesi gün Yesüy-Hatun:
« Çocuklar! Komutanlar! Durumu müzakere edin, geceleyin
Han'ın yüksek ateşi vardı! » dedi. Çocuklar ve Komutanlar
toplanınca, Kongkotatlı Tolun•Çerbi şöyle b ir teklifte bulun­
du : «Tang'ut halkının
Şehirleri sağlam
Ordugahları sabittir,
Sağlam şehirlerini,
Alıp götüremezler,
Ordugahlarını da
Bırakıp gidemezler!
Biz şimdi geri dönelim de, Han'ın ateşi indikten sonra tekrar
sefere çıkarız! » dedi. Çocuklarla komutanların hepsi de bu fik-

99
ri uygun buldular. Fakat bunu Cengiz Han'a arzettikleri za­
man, o: «Böyle yaparsak, Tang'ut halkı bizim korkarak geri
çekildiğimizi zanneder. Onun için onlara önce bir elçi gönde­
rerek cevaplarını burada bekleyelim, döneceksek ondan sonra
döneriz! » dedi. Bunun üzerine bir elçi gönderdiler ve cevap ge­
tirmek şartiyle şunları söylemesini emrettiler : « Burkan! Bir­
kaç yıl önce sen bize, Tang'ut halkının sağ kolumuz olacağını
söylemiştin. Müslümanlar teklifimizi kabul etmedikleri için,
sefere hazırlanırken senin o sözlerine güvenerek yardım iste­
yip elçi göndermiştim. Fakat sen Burkan, bana yardım için
asker göndermek şöyle dursun, beni sözlerinle tahkir etmiştin.
O zaman başka işlerim olduğu için, seninle hesaplaşmayı baş­
ka zamana bırakmıştım. Batı seferinde, Yer ve Gökün yardı­
mı ile Müslümanları doğru yola getirdim. Şimdi Burkan, se­
ninle hesaplaşmaya geliyorum! ». Burkan : «Tahkir edici söz­
leri ben söylemedim! >} dedi. Burkan'ın komutanlarından
Aşa-Gambu ise: «Ü sözleri ben söylemiştim. Eğer siz Moğollar,
şimdi bir muharebe arıyor ve savaşmak istiyorsanız, benim
Alaşay'daki ordugahıma geliniz. Benim orada
Ev ve çadırlarını var,
Yüklü develerim var.
Siz Alaşay'a geliniz, orada savaşalım. Fakat altın, gümüş, ipek
ve mal istiyorsanız Eri-Kaya ( Ning-hia) ve Eri-ce'ü ( Si-liang)a
gidiniz! » diye cevap verdi.
Bu sözleri duyan Cengiz Han, daha ateşi inmemişken :
« Bu büyük sözler karşısında hiç geri dönülür mü? Ölürsem
öleyim, fakat onu bu sözleri üzerine takip edeceğim. Tanrım
sen bilirsin! » dedi. Bundan sonra Cengiz Han Alaşay üzerine
yürüdü, Aşa-Gambu ile muharebe ederek onu Alaşay dağlarına
kaçmaya mecbur etti ve sonra da esir aldı.
Ev ve çadırlarını
Yüklü develerini
ve halkını kül gibi uçurarak imha etti.

100
Cengiz Han yazı karlı dağda geçirdi ve Aşa-Gambu ile
dağa çıkmış olan Tang'utların üzerine asker yollayarak
Ev ve çadırlarını,
Yüklü develerini
ve kendilerini son neferlerine varıncaya kadar esir etti. Bo'orçu
ile Mukali'ye iltifat ederek, ganimetten istedikleri kadar alabi­
leceklerini söyledi ve ilave olarak şöyle buyurdu: « Sizlere
Kitan halkından hiç bir şey vermediğim için, Kitanlardan olaıı
Cuyinleri aranızda paylaşın,
Yakışıklı çocukları,
Kuş avı esnasında
Peşinizde dolaşsın,
Ve güzel kız çocukları,
Yanınızda büyüyüp,
Elbiseler yamasını
Kara-Kitanlardan olan bu Cuyinler, Kitan hükümdarı Altan
Han'ın tarafını tutarak Moğolların cedlerini öldürmüşlerdi.
Şimdi Bo'orçu ile Mukali'yi onlara vali tayin ediyorum! ».
Cengiz Han karlı dağdan indikten sonra Urakay şehrini
kuşattı ve ondan sonra da Dörmegey şehrine yürüdü. O zaman
Burkan, Cengiz Han'ı karşılayarak onunla konuşmak istedi.
Burkan bu mülakatı pek mükellef bir şekilde tertip etmek is­
tediğinden, dokuzar adet altın Buda heykeli, altın ve gümüşten
tabak ve kaseler, dokuzar adet erkek ve kız çocuk, dokuzar
adet beygir ve deve ve yine dokuz sayısını tamamlamak sure­
tiyle başka birçok hediye ile gelmişti. Cengiz Han onu kabul
ederek, kapı gerisinde merasime başlamasına müsaade etti.
Fakat bu merasim esnasında Cengiz Han'ın gönlü bulandı.
Üçüncü gün iluku-Burkan'a Şidurku unvanının verilmesini
emretti ve sonra da idamına karar verildi. Tang'ut halkı taru­
mar edilerek her tarafa dağıtıldı. Cengiz Han'ın onlara karşı
tertip edilen ikinci seferi işte böyle sona ermişti.

101
Cengiz Han 1 227 Domuz yılında Tanrı'ya çıktı. Onun ölü­
münden sonra Tang'ut halkından alınan şeylerin çoğu Yesüy­
Hatun'a verildi.
Bir kahramanlık destanı şeklinde meydana gelen bu ese­
rin esas şahsiyeti olan Cengiz Han = Çingiz Han'ın ölümü,
yer ve tafsilat gösterilmeden yılın basit bir vakası gibi
zikredilmektedir. Defnediliş sahnesi ve gömüldüğü yer de
kasten zikredilmemiş olsa gerektir. Daha sonra meydana
gelen tafsilatlı, fakat efsanevi hikayeler güven verici de·
ğildir. Hakikaten, rivayetler bilhassa bu noktada birbi
rinden ayrılmaktadır. Mezarın yeri bu eser yazıldığı za­
man bile meçhul kalmışsa, bunun çok daha sonra açığa
vurulması düşünülemez. 1237'de, Cengiz Han'ın ölümün­
den on yıl sonra seyahat eden bir Çin elçisi, mezarı gör­
düğünü söyleyerek, mezarın Lu-kou nehri civarında, dağ
ve sularla çevrilmiş bir yerde bulunduğunu, hükümdarın
burada doğmuş olup aynı yerde gömülmüş olduğunu ifa­
de etmektedir. Lu-kou sözü ile Onan nehri kastedilmiş
olabilir. Fakat ondan sonra bu mezardan bahseden çık­
mamıştır. Yüan sülalesinin mezarlığını Cengiz Han'la il­
gili sayanlar varsa, da, bu ancak sonraları uydurulan bir
tahmindir. Cengiz Han'ın mezarının bulunduğu hakkında
arasıra haberler yayılıyorsa da, bunlar ancak masaldan
ibarettir. (Bk. A. Temir, Moğolların Gizli Tarihi, 1948, s .
238-239, E . Haenisch'in notları).
1228 Sıçan yılında, Ça'aday ile Batu başlarında olduğu
halde sağ kanadın prensleri, Otçigin-Noyan, Yegü ve Yesüngge
başlarında olduğu halde sol kanadın prensleri, Toluy başların­
da olduğu halde merkezin prensleri, prensesler, damatlar.
Tümen komutanları ve binbaşılar hepsi bir araya gelerek,
Kelüren nehrindeki Kö'deü adasında kurultay için toplandılar
ve Cengiz Han'ın emri ve vasiyeti gereğince Ögödey'i « Han»
seçtiler. Ça'aday, küçük kardeşi Ögödey•Kağan'ı kendisi tahta

102
oturttu. Ça'aday ile Taluy, babaları Cengiz Han'ın altın haya­
tını korumuş olan gece muhafızlarını, silahşörleri, sekiz bin
gündüz muhafızım, yani Cengiz Han'ın yanında vazife görmüş
olan on bin emektar muhafızı Ögödey-Kağan'ın emrine tahsis
ettiler. Aynı şekilde devletin merkez kısmı da onun emrine
verildi.

Ögödey « Han» seçilip, sarayda vazife görmekte olan on


bin muhafızı ve devletin merkez kısmını idaresine aldıktan
sonra, büyük kardeşi Ça'aday ile konuşarak Okotur ile
Münggetü'yü, babaları Cengiz Han tarafından tamamlanama·
yan Bağdat seferinde Halibay-Sultan'a ( Halife-Sultan) karşı
gönderilmiş olan Çormakan-Korçi'ye yardımcı olarak yolladı.

Bundan başka, daha önce Kanglin (Kankalis) , Kipça'ut


( Kıpçaplar) , Bacigit, Orusut ( Ruslar ) , Asut ( Alanlar) , Sasut,
Macar, Keşimir, Sergesut, Bular (Bulgar) ve Keret halklarına
karşı gönderilmiş olan Sübe'etey Bahadır, derin İdil ve Cayık
nehirlerini geçtikten sonra Meket ve Men�Kermen-Keyibe
( Ki ev) şehirlerine girmiş, fakat nihayet oradaki halklar tara­
fından durdurulmuştu. Bunun üzerine şimdiki Han, Sübe'etey'e
yardımcı olmak üzere, Batu, Büri, Güyük ve Müngge gibi
prensleri onun peşinden gönderdi. Bunlar hakkında Han: «Se­
fere çıkan bütün bu prenslere Batu komuta edecektir! » diye
emir verdi.

Bundan sonra Ögödey Kağan ağabeyi Ça'aday'a akıl da­


rnşarak şunları söyledi : «Ben, babam Cengiz Han tarafından
hazırlanmış olan tahta oturdum. Sonra benim arkamdan :
<�Hangi meziyetine dayanarak tahta çıktı ?,, diye söylenenler
olmaz mı? Eğer ağabeyim uygun bulursa, babam hamınız ta­
rafından başlanılıp da işi bitirilmemiş olan Kitanlı Altan Han'a
karşı savaşa gitmek istiyorum». Ça'aday bu fikri uygun bula­
rak: «Bu işi niçin geciktirelim ? Ordugahta iyi bir vekil bıraka­
rak yola çıkın. Ben de buradan asker gönderirim» dedi. Bunun

103
üzerine Ögödey Kağan Oldakar-Korçi'yi ordugahta vekil ola­
rak bıraktı.
Ögödey Kağan, 1231 Tavşan yılında Kitan halkına karşı
harekete geçti. Cebe'yi önden gönderdi. Az zaman içerisinde
Kitan ordusunu yenerek kesilmiş orman gibi yere serdiler.
Çabçiyal'ı aldıktan sonra, Ögödey Kağan şehir ve kaleleri al­
mak için türlü tarafa asker gönderdi ve kendisi de Şira - Dek­
tur ( Lung-hu-t'ai) 'da kondu. Altan Han yenildi ve bütün serve­
ti Ögödey Kağan'ın eline geçti. Her tarafa akıncılar ve idare
adamları gönderildi. Cung-du ( Pekin) ve başka şehirlere valiler
tayin edildi. Sonra da Ögödey Kağan sağ salim Kara-Korum'a
döndü.
Sübe'etey Bahadır için takviye olarak gönderilen Batu,
Büri, Güyük ve Müngge gibi komutanlar Kanglin, Kipça'ud ve
Bacigidleri tabi kıldılar, Ecil, Cayak ve Meget şehirlerini aldı­
lar ve sonra Orusud ( Ruslar)ı tarumar ettiler. Asut, Sasut, Bo­
lar ve Man-Kermen-Kiva şehirleriyle ahalisinin bir kısmını
tabi kıldılar ve bir kısmını da esir aldılar. Şehirlere valiler ta­
yin ettikten sonra yurtlarına döndüler. Ögödey Kağan, daha
önce Cürcen ve Solangka ( Kuzey Kore) halklarına karşı gönde­
rilmiş olan Calayirtay - Korçin için takviye olarak Y esüder
-Korçi'yi yolladı ve orada idareyi ele almasını emretti.
Şormakan-Korçi Bağdat halkını yendi. Bu memleketin
güzelliğini ve mallarının iyiliğini duyduğu zaman, Ögödey Ka­
ğan şöyle emir verdi : «Şormakan - Korçi aynı yerde vali olarak
kalsın ve her yıl bize oranın mallarından ve hayvanlarından
muntazam olarak göndersin».
Yukarıda belirtildiği grbi (bk. s. 97 ) , büyük batı seferi
esnasında Cengiz Han tarafından batı Avrupa'da Kıpçak
ülkesine ve Ruslara karşı gönderilmiş olan Sübe'etey bü­
yük başarılar elde etmiş, fakat kuvveti de gittikçe azal­
makta idi. Bunu göz önünde tutan Ögödey Kağan, Sü-

104
be'etey'e yardımcı olmak üzere Cengiz Han'ın dört bü­
yük torunu idaresinde doğu Avrupa'ya önemli kuvvetler
göndermişti. Bunlar, Cengiz Han'ın dört oğlu Coçi, Ça'­
aday, Ögödey, ve Toluy'un büyük oğulları : Batu, Büri,
Güyük ve Müngge idi. Doğu Avrupa seferi başarı ile ne­
ticelendikten sonra tertiplenen veda ziyafetinde, Büri,
Güyük ve Elcigidey'in oğlu Karkasun'un Batu'yu tahkir
ederek kaba sözler sarfetmeleri üzerine Batu, Ögödey Ka­
ğan' a bir elçi ile şu haberi yolladı :
«Mengü Tanrıdan aldığımız güçle ve Kağanımızın haşme­
ti ile Meget şehrini tahrip ettik, Orus halkını esir ve köle ettik.
Biz onbir devleti ve bu kadar da halkı kendimize tabi kıldık w
altın dizginleri elimize geçirdik. Bunun üzerine eve dönüş mü­
nasebetiyle bir veda ziyafeti tertip etmiş ve büyük bir çadır
kurdurarak bir arada toplanmıştık. Diğer komutanlardan yaş­
ça büyük olmam dolayısiyle, herkesten önce bir iki bardak
içmiş bulundum. Bu durum karşısında Büri ile Güyük meclisi
terkederek atlarına binip uzaklaştılar. Onlar giderken, Büri :
« Batu bizimle aynı dereceden olduğu halde, nasıl olup da biz­
den önce içiyor?
Sakallı kadınlara
Benziyor,
Ona ayakla tepmeli,
Tabanla çiğnemeli! '
diyordu. Güyük : 'Silah taşıyan b u kadınların göğsüne odun
parçası atmalı! ' diyordu. Elcigidey'in oğlu Karkasun : 'Onlara
ağaçtan kuyruk takmalı! ' diyordu. Onlar işte bunları söyledi­
ler. Yabancı ve düşman halklar arasına gönderilmiş iken ve
durumumuz da müphem olduğu halde, Büri ile Güyük böyle
sözler söyleyerek bizi terkettiler. Şimdi durumu Han'ın ince­
lemesine arzediyorum! ».
Batu'nun bu sözleri üzerine çok hiddetlenen Kağan, Gü­
yük'ü huzuruna kabul etmeyerek şunları söyledi : «Bu alçak,
kimin gücüne dayanarak kendi büyüklerine karşı böyle hare-

105
kette bulunuyor? Keşke bu bir tek yumurta da çürümüş olsay­
di! Kendi ağasına karşı geldiği için :
Onu öne süreyim,
On parmağının
Tırnakları koparcasına,
Dağ gibi kalelere
Tırmansın!
Yaıb ancı illere göndereyim,
Beş parmağının
Tırnakları aşınırcasına,
Sert kalelere
Tırmansın!
Kötü ve alçak Karkasun, sen de bizim aileden olanlara
karşı ağzınla böyle sözler sarfetmeyi kimden öğrendin? Güyük
ile Karkasun'un ikisini de mahkemeye vereceğim. Aslında Kar­
kasun'un derhal kafası kesilmeliydi. Fakat böyle yaparsam bi­
taraf olmadığımı söyleyeceklerdir. Batu'ya deyiniz ki, Büri'yi
büyük kardeşimiz Ça'aday'a yollasın. Onun hakkında ağamız
Ça'aday karar versin! »
Prenslerden Menggey ve komutanlardan Alçiday ile Kong­
kortay ve Canggi, hükümdarn şunu arzettiler : « Senin baban
Cengiz Han bir zamanlar :
«Seferde olan işler
Hep seferde görülsün.
Evlerde olan işler
Evlerde halledilsin! »
demişti. Müsaade edersen şunu arzetmek istiyoruz : Şimdi Ka­
ğanımız Güyük'e kızıyorsa da, aslında bu sefere ait bir iştir.
Bunun hallini Batu'ya bırakmak daha iyi olmaz mıydı?». Bu
sözler hükümdarın hoşuna gitti ve nihayet hiddetini yenerek
Güyük'ü huzuruna kabul etti. Fakat onu tekdir ederek şunları
söyledi :

106
«Senin için : Savaş meydanında
Adamların kıçını
Koparnnşın
Diyorlar,
Askerlerin
Görünüşünü
Bozmuşsun!
Diyorlar.
Ydksa sen , 'Orusut ( Rus ) halkını şiddet ve hiddetimle kor­
kutarak tabi kıldım' diye mi düşünüyorsun?'
Yoksa sen, 'Orusut ( Rus) halkını yalnız başıma yendim'
diye mi zannediyorsun?
Sen galiba bu düşüncelerden cesaret alarak kendi üstüne
karşı söz söylemeye yelteniyorsun. Babamız Cengiz Han :
'Çok olan korkutur,
Derin olan öldürür! '
dememiş miydi? Zahiren düşmanları yalnız başına yenmiş gibi
gözüküyorsan da, hakikatte sen Sübe'etey ile Böcek'in himaye­
sinde yürüyordun ve ancak müşterek hareket neticesindedir
ki, Orusut ( Ruslar) ve Kipça'ud ( Kıpçaklar) ın memleketini zap­
tettiniz. Bir veya iki Orusut veya Kipça'ud'u esir alayım der­
ken, sen bir tekenin ayağını bile ele geçirip takdim edemedin.
Daha ilk defa evden çıktığın halde kendini kahraman sayarak,
sanki her şeyi yalnız başına yapmışsın gibi büyük laflar sarfe­
derek dönüp geldin. Komutanların teklifine göre, Güyük ile
Karkasun'un işini Batu görsün, Büri'nin işini Ça'aday hallet-
. ' ».
sın.
Bundan sonra Ögödey Kağan : «Babamız Cengiz Han'ın
yanında vazife görmüş olan gece nöbetçilerinin, silahşörlerin,
gündüz muhafızlarının, yani bütün muhafız kıtalannın yap­
makla mükellef oldukları hizmetleri tekrar ediyorum : Bunlar,
han babamızın emriyle eskiden nasıl hizmet etmişlerse, bugün

107
de aynı şekilde hizmetlerine devam edeceklerdir» diyerek, bu
konuda Cengiz Han tarafından tespit edilmiş olan esasları ( IX.
Bölüme bakınız) , bazı ilavelerle yeniden yayınladı.
Ögödey Kağan, içtimai nizam meselesi üzerinde de dur­
muş, ve böylece ulusun ( devlet ve milletin) refahı ile ilgili ka­
nunlar da çıkarılmıştır. «Moğolların Gizli Tarihi»ne göre bu ko­
nularda ele alınan maddelerin bazıları şunlardır :
«Babam Cengiz Han tarafından bin müşkülatla kurulmuş
olan bu ulusu sefalet içerisinde bırakmak istemiyoruz. Millet :
Ayağını yere,
Elini toprağa
koyarak sevinsin. Babamız tarafından hazırlanmış olan tahta
oturduktan sonra, şimdi halkın rahatı için gerekli emirleri ve­
receğiz :
Her yıl şölen için halkın sürülerinden iki yaşlı birer ko­
yun alınacaktır. Her yüz koyundan bir koyun alınarak o böl­
genin fakirlerine verilecektir.
Sonra : Büyük ve küçük kardeşlerle askerler ve muhafız­
lar bir araya geldikleri zaman, çok defa bunların içkisi halktan
temin ediliyor ki, bu doğru değildir. Bu maksat için hinlikler­
den kısraklar ayrılarak sağılsın, sağmak için adamlar tahsis
edilsin, göç işlerini idare edenlerle sürülere bakanlar sıra ile
değiştirilsin .
Büyük ve küçük kardeşler toplandığında, onlara hediye-

ler dağıtılsın.
İpekler, gümüş külçeler, kuburluk, yay, zırh ve silahlar
debboylara konarak muhafaza altına alınsın. Her tarafta deb­
boycular seçilerek, bunların bakımına memur edilsi n.
Sonra : Bütün arazi ve sular halkın arasında taksim edi­
lecektir. Hayvan otlatma işine gelince, bu mesele için her bin­
likten birer memur ayrılması ve bu işle görevlendirilmesi uy­
gun olur.

108
Sonra : Çöl bölgelerinde av hayvanlarından başka bir şey
bulunmaz. Halk için daha geniş yer temin etmek maksadiyle,
Çanay ve Uygurtay yerleşme işini idare için oraya gidecekler,
kuyular kazıp bentler inşa edeceklerdir.
Sonra : Şimdiye kadar postalar meskun yerlerden geç­
tikleri için, hem geç kalıyor, hem de halka yük oluyordu. Şim­
di bu hususta her tarafa şu emri yayınlıyoruz : Türlü bölgeler­
deki hinliklerden postacı ve seyisler ayrılmak suretiyle posta
istasyonları kurulacak ve bundan sonra, fevkalade hal olma­
dıkça, postacılar meskun mahaller üzerinden gitmeyeceklerdir.
Bu usul her halde iyi olacaktır.
Çanay ve Boldakar'ın bize teklif ettikleri gibi, bu işler
üzerinde büyük kardeşimiz Ça'aday'ın karar vermesini doğru
buluyoruz. Eğer o doğru bulur ve «uygun» derse, onun vereceği
karara göre iş yapılsın.»
Ça'aday, kendisine teklif edilen bütün bu işleri uygun bu­
larak : « Ben buradan sizin posta istasyonlarınıza doğru irti­
bat kurmaya çalışacağım. Sonra Batu'ya da haber yollayarak
onun da bu tarafta doğru istasyonlar kurmak suretiyle irtibat
tesis etmesini isteyeceğim» diye cevap verdi ve : «Bu posta
meselesi, teklif edilen işlerin ·en önemlisi idi» diye ekledi.
Bunun üzerine Ögödey Kağan şöyle dedi : «Büyük kar­
deşimiz Ça'aday ile Batu başlarında olduğu halde bütün sağ
kanadın prens ve komutanları, Otçigin-Noyan ile Yegü başla­
rında olduğu halde bütün sol kanadın prens ve komutanları,
merkezi devletin damatları ve prensleri, Tümen, Binlik, Yüzlük
( Bölük) ve Onluk (Manga) komutanları hepsi de bu fikirleri­
mizi kabul ettiler :
Şölen için sürülerden her yıl iki yaşlık birer koyun alı­
nacak, her yüz koyundan bir yaşlık birer kuzu alınmak sur.etiy­
le fakirlere verilecektir. Postacı ve seyislerin ayrılması ile posta
hatlarının kurulması, halk için hafiflik temin edecek, posta

109
işlerinin de çalbuk yürümesine yardım edecektir. Bu teklifi her­
kes kabul etmiştir.»
Bunun üzerine Kağan'ın bu emri, incelenmek üzere bü­
yük kardeşi Ça'aday'a sunuldu. Ça'aday tarafından da tasvip
edildikten sonra :
Ulusun ( devletin) her tarafında, Binliklerden, Kağan'ın
emri gereğince şölen için her sürüden iki yaşlık birer koyun
alındı, her yüz koyundan da bir yaşlık birer kuzu toplanmaya
başlandı. Kısraklar ayrıldı ve bunları sağmak için adamlar
tahsis edildi. Kısrak çobanları, debboycular ve idare adamları
seçildi. Postacı ve biniciler ayrıldı. Araçen ile Tokuçar, bu pos­
ta işinin tanzimi ile görevlendirildi. Bir istasyona yirmi süvari
verildi, diğer istasyonların her birine de yirmişer binici ayrıl­
dı. Kağan, bu hususta ek olarak şunları bildirdi : «Bu istasyon­
larda bulundurulması gereken binek beygirlerinin, yenecek ko­
yunların, sağılacak kısrakların, koşulacak öküz ve arabaların
sayısı tarafımdan tespit edilmiştir. Eğer bir kimsede bu mal­
zemeden ancak b.ir urgan bile eksik olursa, dudağı kesilerek
cezalandırılacak, eğer bir kaşığı veya tekerlek ispiti noksan
olursa, burnu kesilmek suretiyle cezalandırılacaktır».
Hayatının sonuna yaklaşmakta olduğunu hisseden Ögö­
dey Kağan «Moğalların Gizli Tarihi »nin 281 . paragrafında, yap­
tığı iyi ve kötü işler hakkında itiraflarda bulunarak hesap ver­
mektedir :
Ögödey Kağan sonra şunları söyledi : « Han babamdan
sonra onun yüksek tahtına çıkınca b ilhassa şu işleri başardım :
( 1 ) Kin halkına karşı sefer ederek bu devleti ortadan kal­
dırmam, birinci başarımdır. ( 2 ) İkinci başarım olarak, haber­
cilerimizin ça:buk gidip gelmesine ve gerekli emirlerimin ulaş­
tırılmasına yarayan posta teşkilatını kurdum. (3) Sonra, susuz
memleketlerde kuyu kazdırarak millete ve halka su ve otlak yer
temin ettim. ( 4 ) Sonra, türlü şehirlere valiler ve idareciler ta­
yin ederek milleti, ayağını yere ve elini toprağa koyabilecek şe-

1 10
kilde, rahat hayata kavuşturdum. Bu suretle, Han babamdan
sonra dört türlü iyilik yapmış oldum.
Fakat, babam tarafından yüksek tahta çıkmak üzere seçi­
lerek bütün ulusun işleri omuzuma yüklendikten sonra bazı
kötü işler de yapmış bulundum :
( 1 ) Üzüm şarabı tarafından mağlup edilmiş olmam, benim
birinci kabahatimdir. ( 2 ) İkinci kabahatime gelince : Geleneğe
aykırı olarak bir kadının sözüne kandım ve amcam Otçigin'in
memleketinden kızlar getirttim. (3) Ulusun büyüğü ve Kağanı
olduğum halde, hazan ters hare°k;et ederek haksız işlere karış­
tım ki, bu da üçüncü kabahatimdir. ( 4 ) Sonra, Dokolku'yu öl­
dürtmekle, başka bir kabahat daha işlemiş oldum. Niçin? Çün­
kü o, babamızın önünde gider v.e başbuğu için her zaman ken­
dini fedaya hazır bulunurdu. İşte bundan dolayı onu gizlice
öldürterek haksızlık ettim. Şimdi kim çıkıp da, onun gibi, ken­
dini benim için feda edecektir? Başkalarının önünde, babam
için sadakatini ispat etmiş olan bir kimseyi gizlice öldürterek
kötü bir iş yaptım.
Bundan başka, çit ve hendekler yaparak, Tanrının emriyle
yaratılmış olan av hayvanlarının kardeşimin bölgesine kaçma­
sına engel olmak istedim. Bu yüzden büyük ve küçük kardeş­
lerimden ağır sözler işittim. Bu da haksız bir işti.
Han baıbamdan sonra, iyi hareket olarak dört iş yaptı
isem, dört de kötü iş yapmış oldum».
Orta çağın elyazma ve ilk basılı eserlerinde, yazarın veya
müstensihin adı, yazıldığı yer ve tarihi, eserin en sonunda be­
lirtilir ve Avrupa'da buna « Kolophon» denirdi. «Moğolların
GMi Tarihi » nde de bu usule uyulmuş ve eserle ilgili bilgiler
en son 282. paragrafta belirtilmiştir :
« Büyük Kurultay ·toplandığı zaman, Sıçan yılının ( 1 240)
yedinci ayında, Kelüren nehrinin Köde'e adasında, Dolo'an-Bol­
dak ve Şilginçek mevkileri arasında saray kurulmuşken yazılıp
tamamlandı.»

111
TÜRK - MOGOL İMPARATORLUGU VE DEVAMI

Eski devirlerden beri Türklerin anayurdunun bir parçası


olarak bilinen ve bugünkü Moğolistan ve Mançurya'yı içine
alan Asya'nın kuzeydoğu bölgeleri, Hunlardan beri türlü Türk
boyları ile Moğol ve Mançu gibi diğer Altay kavimlerinin faa­
liyette bulunduğu yerler olmuştur. Türklerin cedleri olarak
kabul edilen ve Çin'le daimi bir mücadele halinde yaşayan Hun­
lar buralardan batıya ve güneye yayıldıkları gibi, 6-8 . yy.'lar­
dan itibaren Asya tarihinde siyaset ve kültür bakımından bü­
yük rol oynamaya başlayan Kök-Türk İmparatorluğunun mer­
kezi de burası idi . Ancak, denizden uzak ve sert kara iklimine
malik olan ve bilhassa Çin ile daimi bir savaş halinde yaşama­
yı gerektiren bu bölgeyi, gelecek için karanlık gören Türkler,
IX. yy.'dan itibaren yavaş yavaş terketmişler ve merkezlerini
batıya ve güneybatıya nakletmişlerdir. Türklerin , en eski dil
ve kültür abidesi olarak bilinen Orhon ve Yenisey yazıtları bu
bölgelerde meydana gelmiş ve bunların asılları da hala bura­
da bulunmakla beraber, burası bugün artık bir «Moğolistan»
olarak tanınmakta ve Türklükle ilgisi, ancak tarihi bir değer
taşımaktadır.

Siyasi ve idari merkez batı ve güneybatıya kaymakla be­


raföer, Türk boylarının bir kısmı Moğollarla bir arada veya on­
larla komşu bir halde yaşamakta devam etmişler, Moğolların
bir kısmı Türkleşirken Bazı Türk boylarının da «Moğollaştığı»
görülmüştür. Altay'daki Türk boyları ile Moğollar arasın daki
buna benzer karşılıklı temas ve kaynaşmalar, XX. yy.'a kadar
devam etmiş ve etmektedir. B ll yüzden, Moğollar arasında Türk

112
ve Türkler içerisinde Moğol boy adlarına rastlandığı gibi, ha­
zan da aynı boy adının hem Türk, hem Moğol cemiyetlerinde
aynı zamanda kullanıldığı görülmüş, fakat duruma göre bun­
ların bazıları «Türk» bazıları «Moğol» menşeli olarak açıklan­
mıştır.
XII. yy.'da tarih sahnesine çıkışlarından önce, Moğolların
ve onlara bağlı diğer boyların, devlet kurma gibi siyasi ve içti­
mai faaliyetleri mevzii kalmıştır. XII. ve XIII. yy.'larda, bir ci­
han imparatorluğu kurulması şeklinde karşımıza çıkan hadi­
seler ise, dünya tarihinin en önemli sayfalarından biri olup,
bundan önceki Hun, Avar, Göktürk devirlerini hatırlatmakta
ve onların birer tekrarı gibi karşımıza çıkmaktadır.
Asya bozkırlarında vücuda getirilen bu son büyük impara­
torluğun liderliğini üzerine alan Cengiz ( Çinggiz,) kendisinin
mensup olduğu Moğol kabilelerini birleştirdikten sonra, Türk
boylarını da kendi hakimiyeti altına alarak, bunların da Moğol­
larla berebare hareket etmesini sağlamıştır. Zaten eskiden beri
aynı tarihi mukadderata bağlı kalan bu bozkır kabileleri, boy
teşkilatı ve iktisadi bünye bakımından olduğu kadar, kültür ba·
kınımdan da birbirlerine yabancı olmadıkları gibi, bilhassa bu
iki millet arasındaki temasların daha sık olduğu sınır boyların­
da etnik bakımdan da az çok birbirlerinin tesiri altında kalmış­
lardı. Bozkır kanunları, bu kanunların doğurduğu hayat şartla­
rı ve bunlar üzerine kurulan siyasi birlikler, uzun asırlar süren
müşterek tarih içinde, bunların bir kısmını o şekilde birbirine
karıştırmış ve yoğurmuştl,!r ki, bu kavimler arasındaki ırk
farkları adeta silinmiş ve bazılarını diğerleri içinde eritmiştir.
Birçok Moğol boylan daha çok eski devirlerde Türkler içinde
temsil edilmiş olduğu gibi, bugünkü Moğollar arasında da bu
şekilde temsile uğramış Türk zümrelerini bulmak mümkündür.
Türk zümrelerinin bilhassa Moğollara yakın bölgelerde oturan
kısımlarında bunun izlerini bugün bile görmek kabildir. Cen­
giz'in liderliği altında ortaya çıkan Moğolların kısa bir zaman-

1 13
da bu kadar kuvvetli bir teşkilat vücuda getirebilmiş olmaları,
Moğolların kendi kuvvetlerinden çok, ancak tarihi mukadde­
ratın hazırladığı bu yakınlık sayesinde, Türk kavimlerinin bir
kısmının Moğollarla derhal birleşmiş olmasiyle açıklanabilir.
Moğollarla işbirliği neticesinde komşu Türk kültür merkezle­
rinin bu teşkilat içerisine alınmış olması, Türk tarihinde mi·
sallerini çok gördüğümüz bir tarihi vakıa olduğu gibi, bu yeni
devletin ilerideki gelişmesinde de bir amil olmuştur. Moğol
devlet teşkilatının eski Türk an'anesi üzerine kurulduğunu es­
kiden beri Türklerde gördüğümüz ıstılahların aynen kabul edil­
miş olmasiyle de isbat e dildiği gibi, Türk ülkelerinin doğu kıs­
mında hakim olan burkancılığın Moğollar arasında yayılması
ve Uygur alfabesinin bugüne kadar hala Moğollar tarafından
kullanılmakta olması da bunun birer delilidir.
XII. yy.'ın sonları ile XIII. yy.'ın başlarında, yalnız Türk
dünyasını değil, o zamanki dünyanın büyük kısmını içine alan
Asya ve Avrupa'nın bütün milletlerini yakından ilgilendiren
büyük hadiseler cereyan etmiştir ki, bu da, dünyaya yeni bir
nizam vermeye çalışan Türk - Moğol İmparatorluğu'nun kurul­
ması şeklinde tecelli etmiştir. Bu imparatorluğa, kurucusuna
izafeten hazan « Cengiz İmparatorluğu», hazan «Moğol» veya
«Türk - Moğol İmparatorluğu,> (yahut : « Hanlığı», « Kağanlı­
ğı» ) denmiştir.

İlk devrede bu imparatorluğun hakim unsuru Moğollar


olmakla beraber, devlet genişleyince, kısa zaman içerisinde
ahalinin ve ordunun büyük ekseriyetini Türkler teşkil ettiği
gibi, devlet teşkilatının esasları ve birçok müesseseler de, eski
Türk an'anesinin devamından başka bir şey değildi. Bu yüzden,
Cengiz Han'ın kurduğu devlete «Türk-Moğol Hakanlığı» adını
vermek doğru olur. Bu devirde bütün Türk ülkeleri ( az bir is·
tisna ile) bir tek imparatorluk halinde birleşmiş durumda idi.
Bu büyük imparatorluk, Çin Hindistanı ve Arabistan dışında
bütün Asya'yı ve bütün Doğu Avrupa'yı sınırları içine almıştı.

1 14
İşte bu bakımdandır ki Türk - Moğol istilası ve Hakanlığı,
Türk tarihini yakından alakadar etmektedir. Bazı tarihi hadi­
seler ve hissi tesirler yüzünden, «Türk-Moğol ve Tatar» konu·
ları yeteri derecede açıklanamadığından veya şahıs ve milletle­
re göre birbirinden farklı tefsirlere dayanıldığından, yalnız
«Türk-Moğol İmparatorluğu» dediğimiz Cengiz devri değil,
hatta onun parçalanmasından doğan Türk devletleri bile h azan
Türk tarihinin dışında bırakılmak istenmiştir.
Fakat, şurası da bir hakikattır ki, Cengiz'in kurduğu Ha­
kanlık esas itibariyle Türk tarihinin ayrılmaz bir kısmını teşkil
etmektedir. Zaten Cengiz'in kendisi de, bazı rivayetlere göre,
Türk menşeilidir. O zamana kadar, tarihte hemen hemen hiçbir
rol oynamamış olan Kerülen nehri yakınındaki kabileler, Yesü­
gey-Bahadır'un oğlu Temücin ( Timuçin) 'in dehası sayesinde
kısa bir zaman içinde büyük bir faaliyet göstermeğe başladılar.

- BÜYÜK HANLAR

12. yy.'ın sonlarında tarih sahnesine çıkışları sırasında,


Moğolistan ve civarında başlıca şu büyük boylar yaşıyor ve
birbirleriyle amansız bir mücadele halinde bulunuyorlardı :
İrtiş ile Orhon arasında ve Altay dağlarının kuzeyinde olmak
üzere en batıda Naymanlar, onların doğusunda Orhon civa­
rında Kereyit'ler, onların kuzeyinde, Selengge nehrinin orta ve
aşağı mecrasında Merkitler, onların batısında ve Naymanla­
rın kuzeyinde olmak üzere Oyratlar, Büyür gölü civarında Ta­
tarlar ve ilk zamanlarda fazla kuvvetli ve tanınmış olmamak­
la beraber, Cengiz Han tarafından bütün boyların birleştiril­
mesinden sonra adları umumi bir milli isim haline getirilen
Moğol (Manghol) lar bunların başlıcaları idi. Naymanlar ve
Kereyitler, Uygur Türklerinin komşusu olmakla kültür bakı­
mından onların tesiri altında kalmışlar, yazı ile birlikte birçok
medeniyet ve kültür unsurlarını Uygurlardan alan Moğol boy­
larından bilhassa Naymanlar, diğer komşularına nazaran üs-

1 15
tün bir seviyede bulunuyorlardı. X. yy.'da Moğolistan'da siyasi
faaliyetin hızlandığını, Kırgızların batıya, Yenisey civarına
püskürtüldüğünü ve Kuzey Çin'e yerleşen Hıtaylann, Liao
adında bir sülale kurduğunu görüyoruz. Liao devleti 1 225'te
yıkılmış ve onların bir kısmı batıya göçerek, Tarım ve Fergana
vadisinde, yüz yıl kadar yaşayan Kara-Hıtay devletini kurmuş­
lardır.
Halkın esas kitlesi, eski Türklerde olduğu gibi tabiat dini
veya Şamanlığa mensup olmakla beraber, Moğol boyları ara­
sında Budizm ve Naymanlarla Kereyitler arasında Hıristiyan­
lık da yayılmakta, Çin ile olan daimi mücadele ve temas neti­
cesinde Çin kültürü de tesirini göstermekte idi.
Çinliler, kuzeydeki boyları, hazan kendıi adlariyle zikret­
mekle beraber, ( mes . : Hiung-nu = Hun; Tu-K'üe = Türk ) , çok
defa onları Türk veya Moğol olarak ayırmadan, toptan Tatar
(Ta - ta) diye adlandırmışlar, XIII. yy. başlarında ise Moğol­
ları, Çin sınırına yakınlıklarına ve medeni seviyelerine göre
«Beyaz Tatar», « Kara Tatar» ve «Yabani Tatar» şeklinde grup­
landırmışlarıdır.
Cengiz devleti ilk devrelerde Moğollardan ibaret iken, kısa
zamanda genişleyerek bir cihan imparatorluğu haline gelmiş
ve neticede bir Türk - Moğol İmparatorluğu şeklini almıştır.
Çünkü, Türklerle meskun hemen hemen bütün ülkeler bu dev­
letin içine alınmış bulunuyordu. Başka birçok milletler de bu
imparatorluğa mensup olmakla beraber, esas kitle ve nüfusun
büyük kısmı ( 100 yıl Moğol idaresinde kalmış olan Çin istisna
edilirse) Türklerden ibaretti. Bazıları sulh yolu ile, bazıları sa­
vaş neticesinde Cengiz'e tabi olan Türk boyları, kısa zamanda
onunla anlaşarak büyük imparatorluğun sosyal, askeri ve idari
bütün işlerine iştirake başlamışlardır. Sayı bakımından İmpa­
ratorluğun içinde ekalliyette kalan ve kültür bakımından Türk­
lere nazaran aşağı seviyede olan Moğolların mühim bir kısmı
İslamiyeti kabul ederek Türkleşmiş, kalanları da esas Moğo-

1 16
listan'a dönmüştür. Böylece, İmparatorluk parçalandığı za­
man, bundan Moğol değil, Altın Ordu, Sibir, Çağatay, İlhanlı
gibi yeni yeni Türk devletleri ortaya çıkmış, Moğolların haki­
miyeti esk i yurtlarına inhisar etmiştir.
Cengiz, ölümünden önce, üçüncü oğlu Ögödey'in ( Oktay)
hükümdar olmasını tavsiye etmişti. Ögödey, 1 228'de toplanan
Kurultayda bu emre uyularak han seçildi ve kardeşi Çağatay
tarafından tahta oturtuldu. Ögödey zamanında Kore ilhak olun­
du, Kuzey Çin tamamiyle imparatorluğa bağlandı ve 1 237-1241
yıllarında cereyan eden batı seferi ile Rusya ve bütün doğu Av­
rupa istila edildi.
Ögödey'in ölümünden sonra devlet, yeni ıbir han seçilince­
ye kadar onun eşi Töregene tarafından idare edilmiştir. Töre­
gene, 1 246 Kurultayında Batu'nun muhalefetine rağmen oğlu
Güyük'ün han seçilmesini temin etti. Bu hareket, batı ordula­
rının muzaffer kumandam ve Coçi'nin oğlu Batu ile Güyük ara­
sında silahlı bir çatışmaya sebep olmak üzere iken, Güyük'ün
ölümü ile ( 1248) ortalık yatışmış ve onun eşi Ogul Gaymış'ın
üç yıl naib olarak devleti idaresinden sonra ( 1248-125 1 ) , hü­
kümdarlık Cengiz'in küçük oğlu Toluy'un nesline geçmiştir.
Toluy'un oğlu Müngge (Möngke, Mengü) nin han seçilmesi
( 125 1 /52) tarafları tatmin etmiş ve çatışmayı önlemiştir.
Müngge, Cengiz tarafından başlatılarak Ögödey zamanın­
da kısmen takip edilen işlere devamla bunları tamamlamak is­
tiyordu. Bu maksatla biri güney Çin, diğeri de Orta Doğu ol­
mak üzere iki yönden büyük ordular sevkederek planın tatbi­
kine girişmiştir. Çin'deki orduların başında büyük kardeşi Hu­
bilay ( Kubilay ) , Orta Doğu'ya yollanan kuvvetlerin başında
küçük kardeşi Hülegü bulunuy ordu.
Eski geleneğe göre devlet sülalenin malı sayıldığından,
Cengiz daha hayatta iken türlü bölgeleri oğulları arasında tak­
sim ederek bundan faydalanma hakkını tanımıştı. Buna göre

1 17
büyük oğlu Coçi ( Cuçi, Cuci) kuzey-batı, yani Kıpçak ülkesini,
Çağatay Türkistan'ı, Ögödey doğu bölgelerini almış, küçük oğ­
lu Toluy da, baba ocağını devam ettirmek üzere esas yurtta
kalmıştı. Kağanlık kuvvetli bulundukça Cengiz'in oğullan
merkeze sadakatle bağlı kalarak kendi ülkelerini birer vali
gibi idare etmişlerdir. Fakat merkez zayıfladıkça imparatorlu­
ğun parçaları, geopolitik ve kültür merkezlerinin durumuna
göre : 1 ) Hubilay ( Kubilay) ile başlamış olan Çin Yüan sü­
lalesi (merkezi Moğolistan da !buna bağlı idi ) , 2 ) Çağatay oğul­
larının idaresinde /bulunan Türkistan, 3 ) Hülegü ailesinin elin­
de bulunan ilhanlılar ve 4) Coçi ( Cuçi) oğullarının elinde Altın
Ordu olmak üzere 4 kısma ayrılmıştır.

1 - KUBİLAY VE ÇİN'DE YÜAN SÜLALESİ

Büyük Kağan Kubilay'ın, devlet merkezini Karakurum'­


dan Pekin'e nakletmesi ve asıl Moğol bölgesinin de bu merke­
ze bağlanması ile, Türk ve Moğol milletleri arasındaki müna­
sebete bir set çekilmiş ve bunlar arasında uzun zamandan beri
devam edegelen bağların her cihetten gevşemesine veyahut ta­
mamen kesilmesine sebep olmuştur. Bu tarihten itibaren bu
iki millet arasında vukua gelen temaslar, her yerde ve devirde
milletler arasında müşahede edilen tabii hudutları aşmamış, ve
gerek etnik ve gerekse kültür bakımından, esaslı bir tesire yol
açmamıştır. Cengiz İmparatorluğu merkezinin zayıflaması ne­
ticesinde vücuda gelen parçalardan, merkezi Pekin olan doğu
kısmının tarihi, Çin milletinin tarihi ile karışmış, batı kısmı
ise, daha Moğol İmparatorluğunun kurulmasından evvel gör­
düğümüz Türk merkezleri etrafında, bunun tarihi cereyanına
katılmıştır.
Cengiz İmparatorluğu, büyük kağanlardan Çinggis ( Cen­
giz, 1206 - 1227) , Ögödey ( Oktay, 1227/ 1 24 1 ) , Güyük « 1 246 -
1248 ) , Müngge (Möngke, Mengü, 125 1 /52 - 1259) ve kısmen
Hubilay ( Kubilay, 1264 - 1294) devirlerinde, kuvvetli bir mer-

1 18
keze bağlanmak suretiyle, birliğini muhafaza etmiştir. Müngge
(Möngke, Mengü) kağan ölürken, kendisine halef olarak küçük
kardeşi Arık Buğa'yı seçmişti. O esnada Çin' deki orduların ba­
şında bulunan Kubilay, Şan-tu'da ordudaki beylerden mürek­
kep bir kurultay yaparak kendisini kağan intihap ettirdi. Payi­
taht olarak Pekin'i seçti. Karakurum' da bulunan Arık Buğa,
an'aneye muhalif hareket eden bu kurultayı tanımadı. İmpa­
ratorluğun diğer tarafları da bu hususta Arık Buğa taraftarı ol­
dular, Fakat Kubilay, Arık Buğa'yı yenerek, davayı kendi lehi­
ne halletti. Kubilay, uzun mücadelelerden sonra Cenubi Çin'i
de kendi hakimiyeti altına almaya muvaffak oldu ve sülalesi,
Yüan ismi ile, Çin tarihinde parlak bir devir yarattı. Kubilay
büyük kağan sıfatiyle imparatorluğun diğer kısımlarını da
kendine tabi saymakta devam etmiş ve İran İlhanlıları uzun bir
müddet bu metbuiyeti bilfiil kabul etmişlerdir. Fakat sülalenin
gittikçe Çinlileşerek imparatorluğun başı olmaktan ziyade, Çin
hükümdarları şekline girmesi, diğer mıntakalar üzerindeki te­
sirini azaltmış ve bir müddet sonra, devletin diğer kısımlar ile
olan nazari bağlılığı da sona ermiştir.

2 - ÇAGATAY SÜLALESİ VE TÜRKİSTAN

Cengiz İmparatorluğunun Çağatay ismi ile anılan Türkis­


tan kısmında ayrı bir sülalenin teşekkülü, Çağatay'ın ölümün­
den sonra olmuştur. Cengiz zamanında bu saha resmen Çağa­
tay'a verilmiş olmakla beraber, hiçbir zaman Çağatay tarafın­
dan müstakil bir surette idare edilmemiştir. Bu bölgedeki eski
Türk sülaleleri yerlerinde bırakılmış olduğu gibi, sonradan bu
il içinde gördüğümüz Maveraünnehir de, Hucent'te oturan
Mahmut Yalavaç ve sonra oğlu Mesut Bey tarafından büyük
kağan namına idare edilmiştir. Burasının Cengiz ailesinden ilk
hanı Kara Hülegü olup ( 1 242 - 1247 ) , Kağan Güyük ona halef
olarak Çağatay'ın oğlu Yisü Mengü'yü tayin etmişti. İmpara·
torluğun parçalanması ile neticelenen mücadeleden sonra, Ça-

1 19
ğatay'ın torunu Algu, Doğu ve Batı Türkistan'a ayrıca Harezm
ülkesinin bir kısmı ile Afganistan'ı da ilave ederek, Çağatay
oğulları tarafından idare edilen bir birlik vücuda getirmiştir.
Algu'nun vefatından sonra ( 1266 ) , hakimiyet Ögedey ailesin­
den Kaydu'ya ve sonra bunun oğlu Ç2'par'a geçmişse de sonra­
dan tekrar oğullarından Duva elinde kalmıştır ( 1291 - 1 306) .
İmparatorluğu parçalanmasına götüren iç savaşlar, bilhassa
Türkistan'ın iktisadi vaziyetini sarsmış olduğundan, idarede
devamlı bir istikrar temin edilememiştir. Duva'nın bilhassa
iktisadi vaziyeti düzeltmek için Cengiz oğulları arasında umu­
mi lbir sulh yapma teşebbüsü de akim kalmıştır. Tarma Şirin
tahta geçince ( 1 326 - 1333) İslamiyeti kabul etmiş ve bu suret­
le Maveraünnehir'in diğer İslam memleketleri ile olan iktisadi
münasebetleri kuvvetlenmişse de, diğer taraf tan Cengiz yasa­
sını bozduğundan, şark kısmındaki kabilelerin ayaklanmasına
sebep olmuştur. Birkaç defa yer değiştiren idare merkezi, Ka­
zan ( ölm. 1 346 ) zamanında tekrar y.er değişti rerek, Maveraün­
nehir' de Karşı şehrine nakledilmiş ve bundan sonra idarede
İslam tesiri artık katileşmiştir. 1 346 - 47 yıllarından başlayarak,
hanlar ile askeri kumandırnlar arasında alevlenen mücadele
neticesinde, merkezin kuvveti büsbütün zayıflamış ve idare,
başta resmen Cengiz ailesine mensup bir han bulunmakla be­
raber, bunları istedikleri gibi kullanan kumandanlar elinde
kalmış ve bu vaziyet pek az değişikliklerle Timur zamanına
kadar devam etmiştir.

3 - HÜLEGÜ VE İLHANLILAR

Büyük kağan Müngge (Mengü) 1 253'te, kardeşi Hülegü


kumandasında büyük bir orduyu İran'a göndermişti. Hülegü,
1 .I/1256'da Amu Derya'yı geçti ve hakimiyetini kabul ettirmek
üzere, İran ve Kafkasya'daki küçük yerli beyleri kabul etti . Bu
sonuncular _arasında, vaktiyle büyük kuvvet ve nüfuza malik
olan İsmaililerin reisi Rüknettin de vardı. Rüknettin tabileı·

120
arasında kabul edilmediği için, Alamut kalesine kaçarak, mu­
halefet göstermek istemişse de muvaffak olamamış ve kısa bir
zamanda gerek kendi ve gerek İran'daki bütün taraftarları or­
tadan kaldırılmıştır. Hülegü, büyük kağanın vassali sıfatiyle,
burada büyük bir devlet kurmayı tasarlamıştı. l ran'ın zaptı
tamamlandıktan sonra 1 258 başlarında Bağdat'ı ele geçirdi.
Hülegü'yü tanımakta gecikmiş olduğu gibi, ona karşı koymak
için bir kuvvete de sahip bulunmayan halife Müstasım, aile ef­
radı ile öldürülmüştür. Halife ailesinden ancak bazı kimseler
Mısır'a hçarak ölümden kurtulabilmişlerdir. Bunlardan iki ki­
şi, 1 260 ve 1261 'de, Sultan Baybars tarafından arka arkaya ha­
life ilan edilmiş ve bu aile, Mısır'ın Osmanlılar tarafından zap­
tına kadar, burada sözde halifelik etmiştir. Bağdat'ın zaptın­
dan sonra, Suriye Beylikleri de Hülegü himayesine girmişler;
Mısır'daki Türk kuvvetleri ise, Hülegü'nün, tabi olmaları hak­
kındaki talebine, Filistin'e hücum ile cevap vererek, 3 .IX. 1 260'
ta Nabulus yanında, Ayni Calfıt'ta Hülegü'nün ordusunu bü­
yük bir hezimete uğratmışlardır. Hülegü'nün halefleri, Tür­
kistan ve Altun Ordu ile de mücadelelerde bulundukları gibi,
Mısır Türk devletine karşı Avrupa devletleriyle de birleşmeye
çalışmışlardır. İslamiyeti kabul eden Ahmet ( 1282-1 284) zama·
nında, İlhanlılar'ın asıl kuvvetleri arasında da İslamiyet yayıl­
maya başlamış ve Müslümanların yardımı ile tahta geçen ve
İslamiyeti kabul ederek Mehmet ismini alan Gazan Han
( 1 295 - 1304) zamanında, ilhanlıların geri kalan kısmı da Müs­
lüman olmuştur. İlhanlılar teşkilatı uzun sürmemiş, Ebu Said
Bahadır Han ( 1 3 1 6 - 1 335 ) devrinden itibaren başlayan ihtiras
kavgaları, onun ölümünden sonra daha çok büyüyerek, devle­
tin temelini sarsmıştır. Memleketteki kuvvet, Azerbaycan'da
Emir Çoban Oğulları ve Bağdat'ta da kurucusu Şeyh Hasan
olmak üzere başlıca iki ailenin eline geçmiştir. Merkezin za­
yıflaması, eskiden mevcut birçok yerli beylerin istiklallerini
kazanmalarına yol açmıştır.

121
4 - COÇİ VE ALTIN ORDU
Türk tarihinde sonraları Altın Ordu ismiyle tanınmış olan
devlet, evvelce Cengiz'in büyük oğlu Coçi ( Cuci) 'ye verilmişti.
Cengiz öldüğü zaman, Coçi ülkesi Harezm ile Hazer denizinin
güney sahilindeki İran eyaletleri de dahil olmak üzere, İrtiş'in
batı tarafındaki bütün bölgeleri içine almakta idi. Coçi baba­
sından altı ay önce vefat etmiş olduğundan, Cengiz onun yerine
Coçi'nin ikinci oğlu Batu'yu tayin etmiştir. İmparatorluğun tür­
lü kısımları daha Cengiz Han'ın sağlığında çocukları arasmda
taksim edilmiş olduğu gibi, oğulları da, bu an'aneye uyarak,
kendi ülkelerini çocukları arasında taksim etmişlerdir. Böyle­
ce Coçi'nin büyük oğlu Orda, ülkenin doğu kısmına (Ak
Orda) ; Batu, asıl Kıpçak sahasına (Gök Orda) ; Tok Timür,
İdil nehrinin orta ve kuzey bölgesine; Şiban, Ural'dan başlaya­
rak Güney Sibirya ve civar bölgelere v.b. sahip olmuşlardır.
Altın Ordu kuvvetli bir merkeze sahip olduğu müddetçe bun·
ların hepsi de Batu ailesinin hakimiyetini tanımış ve daha zi­
yade devletin türlü kısımlarında, hakimiyetleri babadan oğula
geçen birer vali vaziyetinde bulunmuşlardır. Fakat merkezin
zayıflaması ve bilhassa Batu sülalesinin kesilmesi ile başlayan
mücadelelerde bunlar yalnız büyük bir rol oynamakla kalma­
mışlar, Altın Ordu'nun sonraları tamamen parçalanmasında
da ibüyük :birer amil olmuşlardır.
Cengiz İmparatorluğunun, kısa bir müddet için dahi olsa,
bozkır ve civar memleketlerdeki kargaşalıkları ortadan kal­
dırmak suretiyle, kıtalar arasındaki münasebetler ve bunun
sayesinde, eski ticaret yolları tekrar emniyet altına alınarak,
gerek maddi ve gerek manevi kültür malzemelerinin o devir­
de dünyanın bir ucundan öbür ucuna naklini kolaylaştırmış
olmasiyle, beşeriyet tarihinde büyük bir rol oynamış olduğun­
da şüphe yoktur, fakat bunun en büyük tesiri Türk sahasında,
Türk milleti üzerinde olmuştur. Cengiz'den onceki :bu
devirler ve Türk sahasının münferit bölgelerinin tarihi bakı-

122
mından, bu tesirin müsbet veya menfi olarak tefsir veya iza­
hına imkan olmakla beraber, Türk sahası ve milletinin bu de­
virden sonraki mukadderatı cephesinden, bunun umumi ola­
rak çok mühim ve müsbet bir vazife gördüğü inkar edilemez.
Cengiz ve onun halefleri hakimiyet peşinde koşarken, belki ken­
dileri de bunun neticelerini düşünmeden, Türklerin o devirde
de en mühim kuvvetini teşkil eden bozkır kavimlerini nizama
koyarak, bunları eski devirlerde olduğu gibi, bir kuvvet rezer­
vuarı haline getirmişler ve bunların yardımı ile Türk sahasını
tek bir merkez etrafında birleştirmekle, Türk kavimlerinin bir­
birleriyle kaynaşmalarını temin etmişlerdir. Bu kuvvetli ve ta·
ze yeni Türk dalgaları, bilhassa hudutlarında münferit Türk
zümrelerinin komşularının tesiri altında, ayrı birer etnik bir­
likler teşkil etmelerine mani oldukları gibi yabancı zümrele­
rin tesirleri altında, birbirinden farklı kültürler vücuda getir­
melerini de önlemişlerdir. Cengiz ve haleflerinin işgal ettikleri
yerlerde birçok kültür merkezlerinin yıkıldığını ve birçokları·
nın da yer değiştirdiğini bildiğimiz gibi, bunların yerine yenile­
rinin de vücuda geldiğini görüyoruz. Bu yıkma ve kurma hadi­
sesinde Türklerin kayıp ve kazançları ayrıca tetkike değer bir
meseledir ve bunun herhalde, bir millet olarak, Türklerin aley­
hinde olmadığı da görülecektir. Bu devirden, Türklerin İslam
çerçevesi içinde, bir tek kültür camiası olarak çıkmış olmaları
da, milli bünye bakımından mühim bir kazanç 1teşkil eder. Sı­
nır boylarında gördüğümüz Türk zümrelerinin geri kuvvetler
ile birleşerek kuvvetlenmiş olmaları da, ibu !bölgelerin -özel
durumları göz önünde tutulursa, Türk tarihi için ehemmi­
yetsiz bir hadise sayılamaz.
Cengiz İmparatorluğu parçalanarak, türlü bölgelerin is­
tiklallerini ilan etmeleri, Türk sahasını, iktisadi bakımdan da-
raltmış olduğu giıbi, aralarında vukua gelen mücadeleler de
Türk kanının lüzumsuz yere h arcanmasına sebep olmuş ve res­
men dahi devam eden harici birlik de Timur zamanında büs-

123
bütün ortadan kaldırılmıştır. Türk sahasının sınırlarındaki ku­
ruluşlardan hiçbirinin Türklerin kuvvet kaynağı olan bozkır­
ları tamamiyle kendi tarafına çekememiş olması da, bu kuvvet­
lerin intizamsız bir şekilde, iç savaşlara karışmasına yol açmış
ve bunu daimi )kargaşalık haline getirmiştir. Yeni bir birliğe
doğru lazım olan esasların kısmen hazırlanmış olmasına rağ­
men, Timur'un h alefleri arasında bu kumandanın başladığı işi
devam ettirebilecek bir şahsiyet çıkmamıştır. Bu birbirinden
ayrı mıntıkaların zayıflayarak yeni bir Türk kuvvetini kabul
etmeye ıhazır bulunduğu bir anda en kuvvetli devrini yaşayan
Anadolu Türklüğü de, önündeki işi başarmakta kendi kuvveti
kafi geldiği için, diğer Türk bölgelerinin birleştirilmesinde ken­
disi için bir menfaat görmemiş, böylece Türk yurdunun bir ida­
re altında toplanmasına imkttn /bulunamamıştır. Daha sonra
maddi güçten ziyade manevi varlıkların rol oynamaya başladı­
ğı devirde, artık Türk sahasının en önemli bölgeleri, diğer mil­
letlerin eline geçmiş bulunuyordu.

1 24
ÇlNGGlS OCULLARI ŞECERESİ

Büyük llanlM sWAl..,i

I. Çlnggls Han (Çingg!z. Çlngiz, Çmgız, Cengiz Kagan )


ölm. 1227

1
1 1
Coçl (Cucl) Ça"aday (Çağatay ) Il. Ögödey (Ôgedey, Oktay) Toluy
ö!m. 1227 ölm. 1241 1227/1229 - 1241 ö!m. 1231
1
m. Zevcesi Töregene
Naib olarak
1
Ank Buğa
1241 - 1246 HO!egt
VL MUngge
1 VIL Hubilay (Kubilay)
ı
1259 - 1294 (Möngke, Mengü ) ınm. ı�
1251/52 - 1259
1368"e kadar
Çin'de YUan
1
1
ıv. GUyUlt Kaşı silHUesi
1246 - 1248
1 Kaydu
V. Zevcesi Ogul Gaymış
Naib olarak
1248 - 1251/52
Merkezdeki Büyük Hanlar (veya Kaganlar)

1 u
Doğu Avrupa ve Maveraünnehir'de tlhanhlar
Kuzey TürkJatan'da Ça'aday (Çağatay)
Altın Ordu süJA!esı sUIQ!esı

......
N

TÜRK - MOGOL İMPARATORLUGU DEVRİNDE
SOSYAL VE ASKERİ TEŞKİLAT

Eski Türklerde sosyal kuruluş, kültür ve iktisadi hayat


üzerine burada tafsilata ıgirişmeyerek, ancak Cengiz İmparator­
luğu'nun kuruluşu devresine ıait sosyal ve askeri teşkilat üzeri­
ne yapılan araştırmaları özetlemekle yetineceğiz.
Hun ve diğer Türklerle Cengiz ordularının gösterdikleri
büyük başarıların sırrını, bir taraftan eşine az rastlanan kah­
ramanlık, deha mertebesindeki strateji ile vecd derecesine va­
ran savaş azminde ve o devre göre tatbik edilen teknik üstün­
lükte, diğer cihetten sivil teşkilatla askeri teşkilatı kaynaştı­
rarak yürütmelerinde, sosyal nizamı aynı zamanda askeri bir
nizam haline getirmelerinde aramak gerekir; yani onlarda aile,
oba, boy, halk gibi sosyal teşekküller, aynı zamanda onluk,
yüzlük, binlik ve tümen gibi askeri birlikleri de karşılıyordu ve
bir savaş halinde bütün millet iç teşkilatını bozmadan tek bir
ordu gibi harekete geçebiliyordu.
Cengiz Han bu bakımlardan yeni bir şeyi ortaya koymuş
olmayıp, bu bölgelerde eskiden beri mevcut olan hayat tarzını,
büyük askeri harekata uygun bir şekilde teşkilatlandırarak
bundan ustalıkla faydalanmasını bilmiştir.
En küçük aile birliğine Moğolcada yasun ( « kemik» ) de•
niyordu. Bir yasun'a mensup olanlar akraba oldukları için
birbirleriyle evlenmezler ve bir ebügen ( «ced » ) den türedikle­
rine inanırlardı.
Birkaç yasun'un birleşmesiyle aymag ve obog'lar
( = Türkçe oymak, oba, «soy, kabile, aşiret, boy» anlamında)
meydana gelirdi. Obog'a mensup olanlar da biribirleriyle ev-

126
lenmezler ve menşelerini müşterek bir cedde bağlarlardı.
Obog'lar için kullanılan diğer bir tabir de urug idi ( = Türkçe
uruğ, « akraba, kabile, boy, soy, nesil» anlamında ) .
Başka başka obog (soy) lara mensup olanlar evlenince
birbirlerine kuda derlerdi ( Uygurcada kudaş, diğer lehçelerde
kuda) . Yasun ve urug dışındaki kimseler cad ( = Türkçe cad,
)'at, «yabancı» ) sayılırdı. Fakat savaşlar yalnız cad'lara karşı
yapılmaz, obog ve urug mensubu akrabalar arasında da çar­
pışmalar olurdu. Bu takdirde akrabalar yabancı sayılırdı.
Bundan başka, hazan biribirine uzak obog ( soy)lara
mensup olan şahıslar da, karşılıklı hediyeler alıp vermek su­
retiyle anda ( kan kardeşi) olurlardı. Anda'lar birlikte yaşa·
mazsa da, yasun, aymag ve obog'un fertleri gibi biribirlerinj
desteklerlerdi.
Urug, yani akrabalar, ibir obog'un yani boyun hakim sını­
fını teşkil ederlerdi. Bunların arasında bir de bogol - bo'ol de­
nilen köleler sınıfı vardı ki, bunlar diğer şark milletlerindeki
kölelerden farklı olup, harp esirlerinden meydana gelen hiz­
metkarlardan ibaretti ve kendi boy özelliklerini muhafaza
ederlerdi. Bogol'lar zamanla urug sayılarak akraba sınıfına
g_i rebiliyordu. Yararlık gösteren bogol (köle) ler, serbest bıra­
kılınca, bunlara darhan ( tarhan) denirdi. Sonraları calagu
(genç, delikanlı) tabiri de <<Uşak» anlamında kullanılmıştır.
Nüfuz derecesine göre akrabalar arasında da kademeler
bulunurdu. Yasun ve obog'lar, kabiliyet, cesaret ve becerikli­
likleri ile temayüz etmiş olan şahıslar tarafından idare edilir­
lerdi ki, bunlara noyan ( «bey, reis, komutan ») denirdi. Noyan'
J arın iş başına gelişinde menşe ve nesil - nesep rol oynamazdı.
Bunların vasıflarını belirtmek üzere bagatur ( «bahadır, ce­
sur») , seçen ( «bilge, akıllı» ) , mergen ( «nişancı » ) , bökö, büke
( «pehlivan» ) v.b. tabirler de eklenirdi. Noyan'dan başka, Çin­
ceden alınan taysı ( «Prens» ) ve sengün ( « komutan » ) , Türkçe­
den gelen tigin ( «prens » ) , buyruğ ( « komutan» ) v.b . gibi tabir-

127
ler de kullanılırdı. Noyan, önceleri hem sivil, hem askeri amir­
leri ifade ederken, sonraları umumiyetle «subay» anlamında
kullanılmıştır.
Noyan'ların en yakın yardımcılarına nökör - nöker de­
nirdi. Bu sözün menşei hakkında ihtilaf vardır. Barthold, b u­
nun Farsçadan gelme bir söz olduğunu ifade etmişse de,
Vladimirtsov, aksine, Farsçadaki nöker sözünün Moğol menşe­
li olduğunu ileri sürmüştür.
XII. yüzyılın sonlarında Moğol boyları, kendi aralarında
daimi bir mücadele halinde yaşamakta idiler. Cesaret ve kabi­
liyetleriyle temayüz eden noyan'ların idaresi altında birçok
obog'un birleşmesi ile yeni gruplar kuruluyor ve bunlara irgcn
( « halk, aşiret») deniyordu. Tarih sahnesine çıkışları sırasın­
da, Moğolistan'daki boylar arasında Monggol, Kereyit, Nay­
man, .Herkit, Tatar, Oyrat gibi tanınmış irgen'ler bulunuyoı­
du. Bazan bir boy zorla parçalanıp dağıtılıyor, veya reisler,
nöker'lerinin yardımı ile yeni birlikler kuruyorlardı. Bu yüz­
den, bir boy a dının hazan birdenbire ortadan kalktığını veya
yeni adların ortaya çıktığını görüyoruz.
Böylece çok mühim başka bir tabire geliyoruz ki, bu da
ulus'tur. Bu söz, «devlet, memleket» manasında eski Türkçede
de kuIIanılıyordu. Önceleri bu tabirin, yer ve memleket kasttı­
dijmeden bir reis tarafından birleştirilen irgen'leri ifade ettiği,
fakat sonraları geniş ülkelerin zaptından sonra halk ile birlik­
te, onların oturdukları ülkeye de ( il el) teşmil edildiği anlaşı­
lıyor.
Cengiz İmparatorluğu kurulmadan önce Moğollar, büyük
Yeya küçük topluluklar halinde dağınık bir şekilde yaşamakt�1
idiler. Temücin, 1 206'da Çinggis Han unvaniyle hükümda':.'
olunca, halkı o şekilde teşkilatlandırmıştır ki, irgen (halk ) ,
obog (boy), aymag, yasun ( kemik)ler, aynı zamanda askeri
birer birlik şeklini almıştır. Muayyen birliklerin başına noyan
( komutan ) olarak aynı boydan tanınmış bir kimseyi tayin ı:: t
miştir.

128

You might also like