Professional Documents
Culture Documents
CENGİZ HAN
(ÇİNGİZ HAN)
Hazırlayan
Ahmet TEMİR
v
O burada tanrılaştırılmış şekilde değil de, basit bir insan
olarak karşımıza çıkıyor. Köpekten korkan veya dul annesine
yardım eden çocuğun yüzünden ve hareketlerinden masum
çizgiler okunuyor. Fakat haksız hareketlere karşı müsamaha
kabul etmez bir şahsiyet olduğu da görülmek tedir. Daha son·
ra bozkırların hakimi olduğu zaman, iftiralara inanıp emektar
kardeşi Kasar'ı dahi yok etmek istiyor. Anası müdahele etme
miş olsa, belki onu da öldürtecekti : Çünkü mevkiinin tehlike
ye düştüğünü ve kardeşinin kendisine rakip çıkacağını zannet·
mişti.
Ganimetten kendi hissesini almak için çok titiz davranı.
yorsa ve dolandırıcılara fena bakıyorsa, bunu her halde ta
rnahtan ziyade kendisinin hükümdarlık hakkına itina şeklinde
tefsir etmeliyiz, çünkü mevkii, ganimet üzerinde ona tam ta
sarruf hakkını vermektedir. Bu eserden, onun şahsen yağmacı
bir tabiata malik olduğu manasını çıkaramayız. Bazı hadisler
karşısında korktuğu da malumdur. Köpek karşısında çocukluk
korkusundan başka, hiddetli anasının önünde titrediği de bu
eserde belirtilmek tedir. Teb-Tenggeri'nin idamından sonra ça·
dırda tehlikeli ve korkulu anlar geçirmiştir.
VI
Celme, Cebe ve Sübe'etey olup, Cengiz Han onları sık sık açıkça
övmekle, onlara unvan, otlak yer, ganimet, avlanma hakkı ve
adamlar vererek taltif e tmekle ve kanunlara karşı masuniyet
hakkı tanımakla minnettarlığını ifade etmiştir.
VII
İÇİNDEKİLER
ÖN SÖZ v
IX
VI. Cengiz Han'ın Tuğrul ve Camuka idaresindeki
Kereyitlere karşı Kalakalcit savaşını kazanma
sı. Cengiz Han ile Tuğrul, Camuka ve Senggüm
arasında müzakere. Kereyitlerin sonu . . .. .... .. .. 47
x
- Türk - Moğol İmparatorluğu devrinde sosyal ve
askeri teşkilat . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. ı26
- En önemli boylar ve reisleri hakkında açık-
lama . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ı35
- Şecere ı4o
- Kronoloji . ....................................... ........ ı4ı
- Bibliyografya ı44
Haritalar : Moğolların Ana Yurdu . . . . . . . . . . . .. . . ı48
Çingis Han devrinde Asya . ...... .. ı49
Çince nüshadan örnek ıso
İNDEKS ısı
XI
GİRİŞ
2
Daha sonraki zamanlara ait tarihi kaynaklar arasında,
anonim bir eser olan Altan Tabçi ile Ordos prensi Sanang
setsen Hung-tayci tarafından 1 662'de yazılmış olan Hat-un ün
düsün-ü erdeni-yin tobçiya ( Hanların menşei üzerine cevher
mecmuası) adlı kitabı birinci yeri işgal ederler. Sanang-setsen
yalnız halk arasında yaşayan destani rivayetlerden değil, aynı
zamanda, çoğu bize kadar gelmeyen yazılı eserlerden de fayda
lanmıştır.
Moğol yazı dilinin «Yeni klasik devri» diyebileceğimiz
XVII - XX. yüzyılları içine alan zaman zarfında, gerek asıl
Moğolca, gerek Tibet ve Çin dillerinden çevrilerek meydana
getirilmiş olan tarihi eserler üzerine burada tafsilata girişme
yeceğiz. Bu konuda türlü tarihçi ve filologların eserlerinde de
ğerli bilgiler vardır.
3
Eserin uygur harfleriyle yazıldığı tahmin edilen aslı, tam
metin halinde henüz bulunamamıştır. Araştırmalara esas teşkil
eden nüshalar, ancak Çin işaretleriyle yazılmış olanlardır. Eser
şu şekilde üç kısımdan ibarettir :
1 . Çin harfleriyle transkripsiyon halinde yazılmış Mo
ğolca metin (Manghol-un Niuça Tohça'an=MNT),
2. Moğolca metnin kelime kelime satır arası Çince ter
cümesi ( Interlinearversion = Int) ,
3. Her bölümün sonunda Çin edebi dili ile özet halinde
tercümesi (Yüan-cha'o pi-shi = YP ) .
Görülüyor ki, Çin işaretleriyle yayınlanan bu eserin, biri
Çince ve diğeri de Moğolca olmak üzere iki adı vardır. Çince
adı Yüan-cha'o pi-shi (yüan-çao bi-şı) olup, «Yüan sülalesinin
gizli tarihi » anlamına gelir. Fakat bu unvanla eserin ancak
Çince özet tercümesi ( YP) kastedildiğinden, bütün kitabın
Yüan-cha'o pi-shi diye adlandırılması çok yanlış bir iş olurdu.
Bu başlıktaki pi-shi sözlerini E. Haenisch, Çin sülalesinin « res
mi tarih»lerinden ayırabilmek için « gayri resmi tarih» diye
tefsir etmiştir.
Moğolca adı Mang,hol-un Niuça Tobça'an (veya Monggol
un niguça tobçiyan) türlü türlü tefsirlere uğramıştır. Çin işaret
leriyle mang huo lun niu ch'a t'o ch'a an şeklinde yazılmış
olan bu tabiri, Çin tarihçileri eseri yazanın adı sanmışlardır.
Fakat, önce Japon tarihçisi Naka ve sonra Fransız Sinologu P.
Pelliot, bunun Moğolca başlık olduğunu tespit etmişlerdir.
niuça ( yazı dilinde niguça) sözü « gizli» anlamına gelmekle be
raber, Haenisch'in fikrince hükümdar ailesine ve hükümete
tahsis edilip, başka kimseler tarafından okunmasına müsaade
edilmediği için buna «gizli» ( mahrem) denmiştir. tobça'an
sözü Int'de «tarih» diye tercüme edilmiş olup, Moğolca eser
lerin başlıklarında çok kullanılmış olan tohçi « düğme, mecmua,
özet, hikaye» ile aynı asıldan olsa gerektir.
4
Şimdiki duruma göre, bu eserin Avrupa bilim dünyasınca
bilinen en popüler nüshası, 1908'de Çin kitapçılarından Ye
Teh•hui tarafından eski bir elyazmaya dayanılarak bastırılmış
olanıdır. Bu nüsha ilk olarak Avrupa ilim muhitine 1920'd�
Fransız Sinologu P. Pelliot'un Journal Asiatique'deki bir notu
ile tanıtılmış ve Alman kütüphanelerine 1 928'de Çin'den E.
Haenisch tarafından getirilmiştir.
Bu eserin bundan başka da Çin işaretleriyle basılı veya
yazma 7 - 8 nüshası mevcut olup, bazı Çince tarih kaynakla
rında da bunun izlerine raslanmakta, yani Çin tarihçileri tara
fından mehaz olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Şimdi bütün
bu nüshalar üzerine tafsilata girişmeyerek, ancak Moğolların
Gizli Tarihi'nin Moğol edebiyatındaki izleri ile İslam ve Türk
edebiyatındaki izlerinden kısaca bahsetmekle yetineceğiz.
Bu eser, daha sonra meydana gelen birçok Moğolca kitap
ların yazılışında şüphesiz ki kaynak olarak kullanılmış ve az
çok tesirini göstermiştir. Bunlar arasında Moğolların Gizli Ta
rihi'ne en çok yaklaşanı Altan Tobçi adlı eserdir. Bunun birkaç
nüshası mevcut olup, biri Rus Mongolisti S. Kozin tarafından
Moğolların Gizli Tarihi ile karşılaştırılarak yayınlanmış ve böy
lece Moğolların Gizli Tarihi'nin 282 §'dan 233'ünün (§ 1 - 176
ve § 208 - 265 ) , yani % 83'ünün Altan Tobçi'ye uyduğu anlaşıl
mıştır.
Yukarıda adlarını zikrettiğimiz İslam tarihçilerinden ba
zıları, Moğolca kaynaklardan faydalanmışlardır. Fakat Moğol
ların Gizli Tarihi'ni kullanıp kullanmadıkları hususunda açık
bilgimiz yoktur. Mesela, Raşid-ed-Din'de adı geçen Altan Deb.
ter'in Moğolların Gizli Tarihi ile aynı olup olmadığı açıklana
mamıştır.
13. yüzyıldan sonra meydana gelen destani Türk edebiya
tında da bu eserin izlerine rastlamak mümkündür. Bunlardan,
şimdiye kadar tespit edilmiş olan en önemlisi, Ebul-Gazi Ba
hadır Han'ın Şecere-i Türki'sinde de zikredilen Çengizname
adlı eserdir. Bugün bu kitabın basma ve yazıına birkaç nüshası
5
mevcut olup, bununla ilgili araştırmalar toplu bir şekilde özet
lenmiştir. Eserin yazarı bilinmemektedir. «Menkıbenin kay
nağı, İslam tesiri altında kalmayan eski Türk yazılı eserleri·
dir». Motifler birçok yerde Moğolların Gizli Tarihi ni hatırlat
'
maktadır.
3. «Moğolların Gizli Tarihi»nin işlenmesi.
Bu eserle Avrupalılardan ilk uğraşan kimse, Rus Sinolog
larından Palladius (veya : Peter İvanoviç Kafarov-Palladiy)
olmuştur. O, önce bu eserin yalnız Çince özetinden ibaret olan
YP kısmına raslamış ve bunu 1866'da Rusçaya çevirmiştir 1•
Bundan sonra Palladius, eserin bütün kısımlarını içine alan
başka bir yazma nüshasını bulmuş ve 1 872'de Moğolca metnin
transkripsiyonunu yapmıştır. Fakat, başlamış olduğu işi sona
erdiremeden ölmesi ve ortada bunu devam ettirebilecek bir
kimsenin bulunmayışı yüzünden, onun transkripsiyonu mü.
zelere atılmış ve bu eser Avrupa için uzun müddet meçhul kal·
mıştır.
A. Pozdneyev, l882'de Palladius'un tercüme ve transkrip·
siyonuna dayanarak eseri taş basma ile neşre başlamış, fakat
ikmal edememiştir.
Naito tarafından 1899'da Japonya'ya götürülen nüsha,
1907'de Naka tarafından tercüme edilerek yayınlanmıştır. Naka
da Palladius gibi ancak YP kısmını çevirmiş, fakat Moğolca
metni neşretmemiştir. Bununla bernber, o zamana kadar Çinli
bilginler tarafından eserin yazarı olarak açıklanan kapaktaki
cümleleri doğru olarak çözmüş ve eserin Moğolca adı olduğunı1
göstermiştir.
Bu eserin Çin'deki maceralarına gelince : Yüan sülalesi
nin yıkılmasından sonra Çin kalıbına bürünerek marhvolmakta?.1
kurtulup 1 4. yüzyılda basılmıştır. Bunun 45 sayfalık bir parçası
Pekin Milli Müzesinde bulunmaktadır. Eserin YP kısmı Çin'de
6
önce açıklamasız olarak 1 847'de ve sonra Li Wen-t'ien tarafın
dan 1903'te açıklamalı olarak yayınlanmıştır. Sonra Ye Teh-hui .
bu Gizli Tarihi MNT, Int ve YP bölümlerini içine alacak şekilde
1908 yılında bastırmıştır.
Palladius'tan sonra Avrupa'da uzun bir müddet için unu
tulmuş olan bu eser, bu yeni basılışından sonra P. Pelliot'nun
Journal Asiatique'teki yazısı ile ikinci defa olarak tanıtılmış
tır 2• Pelliot, bundan başka da birçok makalelerinde bu konu
üzerinde durmuş ve Moğolların Gizli Tarihi 'ni kendisi de ya
yınlayacağını bildirmişti 3• Fakat onun bu konuya ait eseri an
cak ölümünden sonra 1949'da L. Hambis tarafından yayınlana
bilmiştir 4•
Bunlardan başka W. Barthold, E. Blochet, B. Laufer, W.
Kotwicz, B. Vladimirtsov, N. Poppe, A. Mostaert ve başkaları
gibi bilginler de bu eserle yakından ilgilenmişlerdir .
(2) A propos des Comans, Journal Asiatique, 11. serie, XV, 1920, s.
125 - 185, bilhassa bk. s. 131 - 132.
C3l Le titre mongol du Yuan tch'ao pi ehe, T'oung Pao, 2. serie XIV,
ı 9ı 3, s. 131- 132,/Un passage altere dans ıe texte mongol ancien
de l' •Histoire Secrete des Mongols•" TP XXVII 1930, s. 199 - 202,/
Tenkid: E. Haenisch, Untersuchungen über das Yüan-chcao pi-shi ...
Leipzig 1931, TP XXVIII, 1931, s. 156 - 157,/Deux ıacunes dans ıe
texte mongol actueı de l'Histoire Secrete des Mongols, Melanges
Asiatiques, CCXXII, s. 1 -18./Tenkid : E. Haenisch, Manghoı un
niuca tobca'an (Y üan-chcao pi-shiJ, die geheime Geschicte der
Monqolen... Leipzia 1935, TP XXXII, 1936, s. 355- 359,/Chirolga
Chiralga, TP XXXVII, 1944, s. 102 - 114, v. b. Burada P. Pelliot'nun
ancak doğrudan do":ruya Mof:ıoUarın Gizli Tarihi ile ilgili birkaç
d lmiştir. Moğolistik, Türkoloji ve sinoloji ile ilgili
makalesi zikrei
makalelerinin adlarını toplu bir halde şu eserde bulmak müm
kündür : Pauı PeUiot, publie par la Societe Asiatique, Paris 1946.
Bunun içerisinde bilhassa bk : J. Deny, Paul PeUiot et les etudes
altaiques, s. 54 - 68,/L. Hambis, Pauı PelUot et ıes etudes mongoles,
s. 69-77.
C4J Oeuvres posthumes de Paul Pelliot 1: Histoire Secrete des Mon
gols. Restitution du texte Mongol et traduction Française des cha
pitres I a VI. Paris, Librairie d'Amerique et d'Orient Adrien
Maissonneuve, 1949, IV + 1 96 s.
7
Bütün bu çalışmaların bir neticesi olarak, Moğolların Giza
Tarihi nihayet 1 935 - 1949 yıllarında Almanya ( E. Haenisch).
Japonya (K. Shiratori ) , Moğolistan (Bugegeşik, Altanvaçir,
Kesikbatu) , Rusya (S. Kozin) ve Fransa'da (P. Pelliot) bir bü
tün veya parçalar halinde yayınlanaibilmiştir. Bunlardan en
önemlisi ve ilk çıkanı Alman Sinolog ve Mongolisti Profesör
Dr. Erich Haenisch'in eseri olup, bütün diğer çalışmaların onun
transkripsiyonuna dayanılarak yürütüldüğü açıkça görülmek
tedir. Onun için biz şimdi bu eser üzerindeki çalışmaların hep
sini de teker teker ele almayıp, bu yolda çığır açan cesur ve
dev bir çalışma olmasını göz önünde tutarak, ancak E . Hae
nisch'in eserlerini tanıtmakla yetineceğiz.
E. Haenisch bu eserin Ye Teh-hui nüshasını 1928'de Al
manya'ya getirerek devhal üzerinde çalışmaya başlamıştır. O,
çalışmalarını gizli kapaklı tutmak istemeyip, ancak meslekdaş
larının tenkidi neticesinde doğru yola yaklaşabileceğine inandı
ğından, önce bu konu üzerine 193 1 'de hususi bir etüt yayınla
mış 5 ve sonra da birçok makaleleri ile bu eserle ilgili konular;ı
temas etmiştir6• Nihayet E. Haenisdh, önce 1935'te ve sonra d<ı
1937'de Çinceden Latin yazısına aktararak Moğolca metnin tam
8
transkripsiyonunu ( MNT ) 7, 1 939'da ayrı bir cilt halinde eserde
geçen bütün kelimelerin Moğolca-Çince�Almanca sözlüğünü 8 ve
1 941 'de de tekmil eserin Almanca tercümesini 9 yayınlayabil·
miştir.
E. Haenisch 1 935'te basılan birinci cilt için yazdığı önsü
zünde, transkripsiyonu yalnız Ye Teh-hui nüshasına göre yaptı
ğını söylüyorsa da, sonra bu çalışmasını eserin diğer nüshaları
ile de karşılaştırma imkanını bulmuş ve aralarındaki farkları
1 937'de yayınlanan ikinci baskısına ayrı bir liste halinde ekle
miştir. E. Haenisch, orta zaman Çin lehçeleri üzerindeki araş
tırmaları yetersiz bulduğundan, Moğolca metni Çin yazısından
Latin yazısına çevirirken, bugünkü kuzey Çin lehçesini esas ola
rak almıştır. O şimdilik eserin Moğolcasını da bugünkü şekle
sokmaya çalışmamış, hatta ses uyumunu bile dikkate almayıp,
metni Çin işaretlerinin söylenişine göre nasıl okumak gereki.
yorsa o şekilde ilim dünyasına takdim etmiştir. Onun maksad1,
9
araştırmaları son zirvesine götürmek iddiasından ziyade, daha
gelişmiş araştırmalar için zemin hazırlamaktı. Şüphesiz, ara:;;
tırma ve incelemeler ilerledikçe eser fonetik yönden de gelişe
cek ve ileride kati bir şekle bağlanacaktı.
E. Haenisch'in Moğolca-Çince-Almanca sözlüğüne gelince :
Moğolca sözleri çevirirken, satır arası Çince tercümeyi ( Int)
esas olarak almış, Moğolca sözün Int'te tercümesi yoksa bunun
anlamını Çince özet tercümesinden (YP) araştırıp çıkarmış,
sözün karşılığı burada da bulunmadığı zaman, onu cümledeki
gelişme veya sözlüklere göre çevirerek şüphelilerin yanına bir
« ?» işareti koymuştur. E. Haenisch, şimdilik bu cildinde de elti·
moloji, gramer ve sintaks yönünde;ı açıklamalara girişmeyip,
sözlerin anlamını göstermekle yetinmiştir.
E. Haenisch, nihayet 1 941 'de tercümeyi de neşretmekle
eseri bir kül halinde ortaya koymuş oldu. Yazar burada da
transkripsiyon meseleleriyle uğraşmayıp, eseri mümkün olduğu
kadar metne sadık kalarak tercüme etmiş ve bu esnada edebi.
yat yapmaktan da kaçınmıştır. Tercümeyi aydınlatmaya yara
yan bir çok kıymetli notlarla eserde geçen dağ, nehir, göl, yer .
şehir, şahıs ve halk adlarını gösteren listeler kitabın sonuna
eklenmiştir.
E. Haenisch'in işaret ettiği gibi, eserin metni Rusya'da
1 878'de, Japonya'da 1 907, Moğolistan ve Çin'de 1908 , Fransa'da
1 908 ve Almanva'da da ancak 1929'da tanındığı halde, trans
kripsiyon ilk olarak 1 935 ( 1937) yılında Almanya'da yayınlan
mıştır. Bu suretle E. Haenisch'in eseri diğer bilginlerin bu ko
nudaki çalışmalarına öncülük etmiştir. E. Haenisch 1944 tarih
li bir yazısında şöyle diyor 10:
« Esas mesele bunun yayınlanması idi. Böylece çalışmam
dan beklenen maksat hasıl olmuştur : Buz kırılmış, Yüan-ch'ao
(10) Der Stand der Yüan-chcao pı-shi, Forschung = ZDMG, 1944, Bd. 98
CN. F. 23), s. 119 120.
-
10
pi-shi araştırmaları yüzmeye başlamış ve artık yola çıkabilecek
duruma gelmiştir. Mongolistler, sinolog, filolog, fonetikçi, tarih
çi ve etnograflar hepsi de birlikte çalışmaya davetlidir. Gemi
hangi bayrağı taşırsa taşısın, netice itibariyle hepsi birdir. Eğer
mutlaka bir ad takmak gerekiyorsa, bunun Pa Ye/ Palladius
Ye Teh-hui diye adlandırılması en doğru bir iş olurdu».
Erich Haenisch, metin transkripsiyonunun ilk olarak Al·
manya'da yayınlandığına işaret ederek millet ve devletine karşı
s aygısını dile getirirken, kendi adından b ahsetmemekle tevazu
gösteriyor. Şimdi bu görevi yerine getirmek bize düşer : Kanaa·
timizce bu geminin bayrağı Paul Pelliot ve Erich Haenisch'in
adları ilave edilerek 4 isimli olmalı, fakat Haenisch adı bunun
son zirvesini teşkil etmelidir :
cııı Krş. Prof. Fuat Köprülü, Türlı Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1928, s.
263, 278.
C12l Moğolların Gizli Tarihi, Haenisch tarafından neşredilen metin ve
lıigatin tasviri, Türkiyat mecmuası, VII - VIII, İstanbul 1942, s.
349- 351.
Cl3l Moğolların Gizli Tarihi, S. A. Kozin, Sokrovennoye Skazanie,
CYüan-çao bi-şi, il, Moskova-Leningrad, 1941, 619, s. Türk Tarih
Kurumu Belleten, sayı 21 - 22, Ankara, 1942, s. 121 - 126.
11
ve S. Kozin'in yayınları üzerine genişçe bir tenkit yazarak 14 du
rumu bir kat daha aydınlatmış ve bu vesile ile Türk-Moğol
devri için bu eserin ve Moğol dilinin önemini tebarüz ettir
miştir
1943 sonlarında, Moğolların Gizli Tarihi 'nin Türkçeye çev
rilmesi işi Türk Tarih Kurumu tarafından bize verildi ve beş
yılda tamamlanarak 1 948'de yayınlandı 15• Eseri Türkçeye çevi
rirken yalnız Almanca tercümesine dayanmayıp, elimizde mev
cut vasıtalara göre karşıla5tırmalı tercüme yolunu tercih ettik:
Bu çalışma esnasında E. Haenisch tarafından yapılan transkrip
siyon, Moğolca-Çince-Almanca sözlük ve Almanca tercüme esas
olarak alınmış ve Haenisch'in bu eserleri S. Kozin'in transkrip
siyonu, Moğolca - Rusça sözlüğü, Rusça tercümesi ve Ye
Teh hui'un Çince nüshası ile karşılaştırılmıştır. Tercüme esna
-
Ahmet TEMİR
12
«MOGOLLARIN GİZ L İ 11 ARİHİ»NE GÖRE
C EN G İ Z HAN
( ÇİNGİZ HAN)
1
İLK TARİH, TEMÜCİN'İN 16 DÜNYAYA GELİŞİ VE
ÇOCUKLUGU
( § 1 - 68)
13
geçerek geldiler. Onan nehrinin membaında, Burkan Kaldun
Dağı civarında yerleştiklerinde Bataçi Han adlı bir oğullan ol
du.»
Moğolların Gizil Tarihi adlı Moğolca kaynak işte bu
cümlelerle başlıyor. Bundan sonra eserde Baıtaçi Han'ın
neslinden gelenler bir bir zikredilerek, Temücin'in baıbası
Yesügey Bahadır'a kadar 20 isim sayılmaktadır, şöyle ki :
Bataçi-Han'ın oğlu Tamaça, onun oğlu Koriçar-Mergen,
onun oğlu A'ucan-Boroul, 011un oğlu Sali-Kaça'u, onun oğlu
Yeke-Nidün, onun oğlu Sem-Soçi, onun oğlu Karçu, onun oğlu
Borcigiday-Mergen, onun oğlu Torokolcin-Bayan, onun oğlu
Dobun-Mergen, onun eşi Alan-Ko'a'dan tabiatüstü bir hadise
neticesinde doğan Bodonçar-Mungkak, onun oğlu Kaibiçi-Ba
hadır, onun oğlu Menen-Tudun, onun oğlu Kaçi-Külük, onun
oğlu Kaydu, onun oğlu Bay-Şingkor-Dokşin, onun oğlu Tum'.bi
nay-Seçen, onun oğlu Kabul-Kağan, onun oğlu Bartan-Bahadır,
onun oğlu Yesügey-Bahadır, onun oğlu Temücin (Çinggis-Ka
ğan =Cengiz Han).
14
B irçoğu halk arasında yaşayan masal, destan ve ri
vayetlerden alınmış olan bu isimlerden ancak bazıları
üzerinde durarak kısa açıklamalarda bulunmaya ve bun
ların, Moğol soy, boy ve halk adlarının meydana gelişin
de oynadıkları rolü göstermeye çalışacağız :
15
deşlerinizi kara başlı adi insanlarla mukayese ederek nasıl
böyle konuşabiliyorsunuz? Onlar bütün insanların Hanı olduk
ları zaman adi halk gerçeği anlayacaktır.
Bundan sonra Alan-Ko'a beş oğluna nasihat ederek şö:yle
dedi: Sizler, benim bir tek vücudumdan dünyaya geldiniz. Eğe�
ayrı ayrı hareket ederseniz, deminki beş ok misali gibi herkes
tarafından kolayca kırılırsınız. Fakat, bir araya bağlanmış beş
ok gibi toplu bulunursanız, size kim zarar verebilir? Bir müd
det sonra Alan·Ko'a öldü.
Temücin'in şeceresi dedesi Bartan-Bahadır'dan itibaren
geriye doğru takip edildikte, Alan-Ko'a'dan tabiatüstü doğan
üç çocuktan en küçüğü olan Bodonçar-Mungkak, onun doku
zuncu ceddi olarak karşımıza çıkar.
Bodonçar-Mungkak birkaç defa evlenmiş olup, ilk karısı,
bir çarpışma esnasında ele geçirilen Carçi'ut Adangkan'ların
Uriangkay kabilesinden hamile bir kadındı. Doğan çocuk ya
bancı (cat, yat) birinden olduğu için, ona Cadaraday diye ad
taktılar ve bu da Cadaran'ların ceddi oldu. Cadaraday'ın oğlu
Tügü'üdey, onun oğlu Büri-Bulçiru, onun oğlu Kara-Kada'an,
onun oğlu Camuka idi. Camuka, Temücin'in gençlik arkadaşı
ve kan kardeşi olarak önce onunla dost idi. Fakat sonra rakip
olarak onunla savaşan ve ortadan kaldırılan bu zat,«Temücin,
Tuğrul, Camuka» üçlüsü içinde, imparatorluğun kuruluşu sıra.
sında önemli rol oynayacak olan şahıslardan biridir.
Temücin'in nesli ise, Bodonçar-Mungkak'ın ilk karısından
olan ve Kabiçi·Bahadır diye tanınan Barin-Şiyilatu-Kabiçi'ye
bağlanmaktadır. Sonra onun oğlu Menen-Tudun, Menen-Tu
dun'un yedi oğlundan tm büyüğü olan Kaçi�Külüğ ve onun oğlu
Kaydu gelir.
Kaydu ve onun oğullarından başlayarak Moğol tarihi ol
dukça açıklığa kavuşmakta, boylar ve reisleri üzerine Moğolla
rın Gizli Tarihi'nde daha açık bilgiler verilmektedir.
16
Kaydu'nun üç oğlu vardı : Bay-Şingkor-Dokşin, Çarakay
Lingku, Çaocin-Örtegey. Bay-Şingkor-Dokşin'in oğlu Tumbinay
Seçen isminde idi. Çar:akay-Lingku'nun oğlu Senggün-Bilge ile
onun oğlu Ambakay'dan Tayçi'ut soyu meydana geldi. Çarakay
Lingku'nun b�ldızı Besütey adında bir oğul dünyaya getirdi.
Besüt soyu ondan türedi. Çaocin-Örtegey'in oğulları Oronar,
Kongkotan, Arulat, Sünit, Kabturkas ve Geniges soylarını kur
dular.
Tumbinay-Seçen�in Kabul-Kağan ve Sem-Seçiile adında iki
oğlu vardı. Sem-Seçüle'nin oğlu Bülteçü•Bahadır idi. Kabul
Kağan'ın yedi oğlu olup, en büyüğü Ökin-Barkak, diğerleri d�
Bartan-Bahadır, Kutuktu-Münggür, Kutula-Kağan, Kulan, Ka
da'an ve Tödöyen-Otçigin isminde idi.
Ökin-Barkak'ın oğlu Kutuktu-Yürki idi. Kutuktu-Yürki'nin
Seçe-Beki ve Tayçu adında iki oğlu oldu. Bunlardan Yürki soyu
teşekkül etti.
Bartan-Bahadır'ın dört oğlu olup, Menggeıtü-Kiyan, Nekün
Tayzı, Yesügey-Bahadır ve Daritay-Otçigin isminde idiler. Ku
tuktu-Münggür'ün oğlu Büri-Bökö idi. Onan ormanında yapılan
toplantıda Belgütey'i omuzundan yaralayan işte bu olmuştur.
Kutula-Kağan'ın üç oğlu olup, adları Coçi, Girma'u ve
Altan idi. Kulan-Bahadır'ın oğlu Yeke-Çeren idi. Daha sonra
darhan olan Baday ve Kışılık'ın efendisi işte bu olmuştur. Ka
da'an ve Tödöyen'in ahfadı olmamıştır.
Bütün Moğolları Kabul-Kağan idare ediyordu. Onun ölü
münden sonra, kendisinin yedi oğlu olduğu halde, yine onun
vasiyetine dayanarak, bütün Moğolları Senggün-Bilge'nin oğlu
Ambakay-Kağan kendi idaresine aldı.
Ambakay-Kağan kızını, Tatar boylarından Ayri'ut ve
Buyru'utlara vermiş ve Moğollarla Tatarlar arasında dostluk
münasebetleri başlamış bulunuyordu. Fakat kızını düğüne götü
rürken Tatarlardan Cuyin halkından bir grup Ambakay'ı yaka-
17
layıp Kitanların reisi Altan-Kağan'a teslim ettiler ve sonra da
öldürülmesine sebep oldular. Böylece Moğol-Tatar münasebet
leri bir daha düzelmeyecek şekilde bozuldu ve aralarındaki çar
pışmalar, 1202'de Dalan-Nemürges savaşında Çinggis-Han tara
fından Tatarların yenilerek parçalanmalarına kadar devam etti
Ambakay-Kağan'ın esir edilmesinden sonra, bütün Moğo1
ve Tayçi'ut halkı Onan nehri boyunda toplanarak Kabul-Ka
ğan'ın ortanca oğlu Kutula'yı han seçtiler. Çok geçmeden Ta
tarlar ile savaşa başladılar. Fakat, birkaç defa çarpıştıkları
halde kati kazanç sağlayamadılar, Ambakay'ın intikamını ala
madılar.
Bu sıralarda Bartan-Bahadır'ın üçüncü oğlu Yesügey-Ba
hadır büyümüş, güçlü bir delikanlı olmuş, fakat henüz evlen
memişti. Bir gün Onan nehri boyunda doğanı ile avlanırken,
Olkuno'ut kabilesinden bir kız alıp götürmekte olan Merkitler
den Yeke-Çiledü namında birine rasladı. Arabanın içindeki kızı
görüp çok beğenen Yesügey-Bahadır, iki kardeşinin yardımı ile
kızı kaçırırlar. Cengiz-Han'ın anası, Hö'elün-Ü cin adlı işte bu
kadındır.
Bu yağma yüzünden Moğollarla Merkitlerin arası, (Tatar
larla olduğu gibi), bir daha düzelmeyecek şekilde açıldı. Bu sı
ralarda, Yesügey-Bahadır Tatarlardan Temücin-Üge'yi, Kori
Buka'yı ve başkalarını esir alarak getirirken Hö'elün- Ücin ha
mile idi. Onan nehri yanındaki Deli'ün-Boldak'ta ikamet eder
lerken, Çinggis-Kağan (Cengiz Han) dünyaya geldi. O doğarken
sağ elinde saka kemiği büyüklüğünde pıhtılaşmış kan tutu
yordu. Tatarlardan Temücin-Üge'nin getirildiği zamanda doğ
duğu için, ona bu suretle «Temücin» adı verildi.
Yesügey-Bahadır'ın Hö'elün-Ücin'den Temücin, Kasar, Ka
çi'un, Temüge adında dört oğlu ve Temülün isminde bir kızı
oldu. Temücin dokuz yaşında iken Coçi-Kasar yedi yaşında idi.
Kaçi'un-Elçi beş, Temüge-Otçigin de üç yaşında idi. Temülün
daha beşikte idi.
18
Temücin daha dokuz yaşında iken, Yesügey·Bahadır onun
için annesinin akrabaları Olkuno'ut'lardan, yani kendi dayıla
rından kız istemek maksadiyle Temücin'i yanına alarak yola
çıktı. Yolda giderken, Çekçer ve Çikurgu dağları arasında
Unggirat'lardan Dey-Seçen'e rasladılar.
Dey-Seçen: «Kaynım Yesügey, kime gidiyorsun?» diye so
runca, Yesügey-Bahadır: «Bu oğlum için, dayıları Olkuno'u!
kabilesinden kız istemeye gidiyorum» diye cevap verdi.
«Senin bu çocuğunun gözleri ateşli, yüzü nurlu!» diye söze
başlayan Dey-Seçen ile Yesügey-Bahadır arasında cereyan eden
karşılıklı manzum konuşmadan sonra Dey-Seçen :
«Bizim erkek çocuklarımız
Yaylaları bekler,
Kızlarımız güzellikleriyle
Nazarları çeker!»
diye onları evine götürerek yer gösterdi.
19
yapmış olduğu yağmanın intikamını düşünerek onu gizlice öl
dürmeye karar verdiler ve içkisine ilaç katarak zehirlediler. Ye
sügay içinde fenalık hissederek yola çıktı. Üç gün sonra evine
geldiği zaman daha da fenalaşmıştı.
Yesügey-Bahadır : «İçim fenadır, yanımda kim var?» de
yince ona, Kongkotanlardan Çaraka-Ebügen'in oğlu Münglik'in
yakında olduğunu söylediler. Yesügey Münglik'i çağırtarak
şöyle dedi: «Oğlum Münglik, Ç9Cuklarım küçüktür. Oğlum Te·
mücin'i damat olarak bırakıp dönerken, Tatarlar tarafından ze.
hirlendim. İçim fenadır. Geride kalan küçük çocuklarıma, dul
kadınıma ve gelinime bakmayı kendi üzerine al. Oğlum Müng·
lik, oğlum Temücin'i derhal gidip al ve getir!». Yesügey bun
ları söyledi ve öldü.
20
il
TEMÜCİN'İN GENÇLİGİ. TAYÇİ'UTLAR TARAFINDAN
ESİR EDİLMESİ.
KEREYİTLİ TO'ORİL (TUGRUL) İLE DOSTLUK
(§ 69-103 )
21
Tayçi'ut kardeşler, Hö'elün-Ücin'i ve çocukları karargah-
ta bırakıp gittikten sonra,
Mahir bir kadın olan Hö'elün-Ücin
Küçük çocuklarını büyüttü,
Takkesini sıkıca giyerek,
Eteklerini beline bağlayarak,
Onan nehri boyunca bir aşağı, bir yukarı koştu,
Yabani armut ve rnoyıl meyveleri toplayarak
Gece gündüz ·çocuklarını besledi.
Cesur Ücin ana,
Aziz çocuklarını terbiye etti.
Eline servi ağacından 'bir değnek alarak,
Südün ve çiçiğine kökleri kazarak
Onları besledi.
Ücin ana tarafından
Yabani soğanlarla beslenen çocuklar,
Güya han olmak için büyüdüler.
İntizamı seven Ücin ana tarafından
Ot kökleriyle beslenen çocuklar,
Mazbut ve akıllı olarak yetiştiler.
Ko'a-Ücin tarafından
Sarımsak ve soğanlarla beslenmiş olan
Mağrur çocuklar,
Yüksek asalet sahibi oldular.
Er ve asil olarak yetiştikten sonra,
Artık onlar er oğlu er ve cesur idiler.
«Anamıza yardım edelim» diyerek,
Onan sahili üzerinde oturarak,
Olta ve kanca yaparak
Türlü balıklar yakaladılar.
İğneleri eğip, olta yapıp,
Cebüge ve kadara balıklan avladılar.
Ağ yaparak
22
Küçük balıklar yakaladılar,
Böyiece teşekkür ederek analarına baktılar.
Yesügey, aşağı yukarı 1165'te öldüğüne göre, büyük oğlu
Temücin o sıralarda henüz on yaşında idi. Ailenin bu ağır mü
cadele ve savaş dolu hayatı, Temücin'in yavaş yavaş başarı ka
zanarak 1196' da etrafında toplanan boylar tarafından han se
çilmesine kadar otuzbir yıl, bütün boyların birleştirilmesiyle
1206'da «Büyük Han» ilan edilmesine kadar da kırk bir yıl sür
müştür. Bu zaman içerisinde olup biten vakaların başlıcaları
şunlardır :
- Temilcin'in Tatarlar tarafından esir edilmesi ve kur
tulması.
- Yağmacılar tarafından dokuz atın çalınması ve Temü
cin tarafından geri getirilmesi.
- Nişanlısı Börte'yi bulup evlenmeleri.
- Kereyitlerin reisi To'oril ( Tuğrul) ile baba ittifakının
tazelenmesi.
- Karargahın Merkitler tarafından basılması, Börte'nin
kaçırılması.
- Tuğrul, Camuka ve Temücin arasında Merkitlere karşı
üçlü ittifak
- Merkitlerin basılıp parçalanmaları, Börte'nin kurtarı
lışı.
- Moğol boylarından birçoğunun Temücin'in etrafında
toplanmaları ve ilk defa « Çinggis-Kağan» unvanı ile
han seçilmesi : 1 196.
Böylece yaşayıp giderlerken, Tayçi'utlardan Tarkutay-Ki
riltuk kendi adamlarını alıp geldi ve :
Kötüler tüylerini döktüler,
Salyalı küçükler büyüdüler,
diyerek ansızın karargahı basmak istedi. Ana, çocuk ve kardeş
ler korkarak koyu ormanda gizlendiler, Belgütey ağaçları ke-
23
serek çit yaparken, Kasar onları ok atmakla karşıladı. Kaçi'un,
Temüge ve Temülün'ü kayalar arasına gizleyerek savaşırlar
ken, Tayçi'ntlar : «Büyük kardeşiniz Temücin'i gönderin, baş
kanızın gereği yok ! » diye bağırdılar. Bunun üzerine anası ve
kardeşleri Temücin'i ata bindirip kaçırdılar. Tayçi'utlar onun
koşarak ormana doğru gittiğini görünce peşine düştüler. Te
mücin, Tergüne tepesindeki ormana nüfuz ederek girdiği hal
de Tayçi'utlar giremediler, fakat ormanı muhasara ettiler.
Temücin ormanda dokuz gün kaldıktan sonra açlığa da
yanamayarak çıktı ve Tayçi'utlar tarafından yakalanarak alıp
götürüldü. Tayçi'utlar onu mahkum ederek boynuna bukağı
taktılar ve bakımı için köylerde sıra ile her evde bir gece bı
rakılmasını kararlaştırdılar. Temücin bu esaretten Süldüslü
Sorkan-Şiran'ının yardımı ile kaçıp kurtuldu ve adamlarını
arayıp buldu.
Bu vakadan bir müddet sonra, yağmacılar Temücin aile
sinin karargahında bulunan dokuz atı çalarak alıp götürdü
ler. Temücin bu hadisede de üstün cesaretini ispat etti : Kar
deşlerinin yardım teklifini reddederek tek başına yağmacıların
peşine düştü ve atlarını bulup geri getirdi. Ancak yolda rastla
yıp sonra dost olduğu Bo'orçu adında bir delikanlı ona yardım
da bulundu. Bo'orçu, sonraları Cengiz Han'ın ordusunda bü
yük mevki sahibi olamk kendisinden çok bahsettirecektir.
Bundan sonra Temücin ile Belgütey, Temücin'in dokuz
yaşında iken ancak bir defa görüp ayrılmış olduğu Dey-Seçen'
in kızı Börte-Ücin'i aramak için, Kelüren nehri boyunca akın
tı istikametinde yola çıktılar. Ungiratlı Dey-Seçen o esnada
Çekçer ve Çikurku dağları arasında bulunuyordu. Dey-Seçen
Temücin'i görünce büyük bir sevinçle : Büyük ve küçük kar
deşlerin olan Tayçi'utların seni kıskandıkl �rını bildiğimden
çok kederlenmiş ve artık ümidimi kesmiştim. Şimdi seni tek
rar görüyorum! dedi ve kızını ona eş olarak verdikten sonra
beraber gönderdi. Birlikte gelen Dey-Seçen Kelüren yakınında-
24
ki Urak-Col köşesinden ayrılıp geri döndü. Fakat eşi ve Börte
Ücin'in anası Çatan, kızma refakat ederek Temücin'in evine
kadar götürdü. Temücin'in adamları o esnada Gürelgü dağı
arasındaki Senggür nehri civarında bulunuyorlardı.
Temücin, Kasar ve Belgütey, bir gün yanlarına kara sa
mur kürkü alarak Kereyitlerin hükümdarı To'oril (Tuğrul) 'u
ziyaret maksadiyle yola çıktılar. Eskiden, babaları Yesügey ile
Tuğrul, ant içerek dostluk kurmuşlardı. « Babamızla dostluk
kurmuş olan bir kimse bizim için bir baba gibidir! » diyen üç
kardeş Tuğrul'a varınca Temücin şunları söyledi : Eskiden
babamla dost olmuştunuz, şimdi sen benim babam gibisin. Dü
ğün hediyesi olan şu kürkü sana getirdim! dedi. Tuğrul çok se
vinerek şöyle cevap verdi :
Kara samur kürküne karşılık olarak,
Senin dağılmış olan ulusunu
Tekrar birleştireyim!
Samur kürküne karşılık olarak,
Senin parçalanmış olan ulusunu
Tekrar intizama sokayım!
Temücin'in aşağı yukarı on kişiden ibaret ailesi, Kelüren
nehrinin membaında Bürgi sahilinde yerleşmişken, bir gün
Merkitlerin baskınına uğradılar. Bu baskında kadınlardan Te
mücin'in eşi Börte-Ücin ile evin hizmetçisi Ko'akçin-Emegen
yakalanarak Merkitlerin eline esir düştüler. Burkan-Kaldun
dağındaki ormanlara sığınan Temücin ve kardeşleri zarar gör
meden kurtuldular. Neticede Temücin Burkan-Kaldun dağla
rından inerek yumruklariyle göğsüne vurdu ve şunları söyle
di : Ko'akçin Ana
25
Geyik izlerini takip ederek,
Karaağaç kabuklarından kulübelere sığınarak,
Burkan tepesine çıktım.
Burkan-Kaldun'un yardımiyle
Bir bitin hayatı gibi
Hayatım kurtuldu.
Biricik hayatımı kurtarmak için
Yalnız bir atla
Sığın izlerini takip ederek
Söğüt kabuklarından kulübelere sığınarak
Kaldun tepesine çıktım.
Kaldun-Burkan'ın yardımiyle
Bir kırlangıcın hayatı gibi
Hayatım kurtuldu.
Büyük korku da geçirdim.
Burkan-Kaldun için
Her sabah tapınmahyım,
Bunu neslim ve
Neslimin nesli böyle bilsin!
Temücin bu sözlerle kemerini boyuna ve şapkasını kolu
na asarak güneşe karşı döndü ve göğsünü yumruklayarak do
kuz defa diz çöküp dua etti
26
III
TUGRUL, CAMUKA VE TEMÜCİN ARASINDA
MARKİTLERE KARŞI ÜÇLÜ ANLAŞMA. MERKİTLERİN
BASILIP PARÇALANMASI. BÖRTE'NİN KULTARILMASI.
TEMÜCİN'İN «ÇİNGGİS KAGAN» UNVANİYLE HAN
SEÇİLMESİ
(§ 104 - 126)
27
Eve döndükten sonra Temücin, Kasar ile Belgütey'i elçi
olarak Camuka'ya gönderdi. Onlar Camuka'ya durumu açık
ladılar ve Kereyit hükümdarı Tuğrul'un sözlerini de aynen
naklettiler. Onları dinledikten sonra Camuka şöyle cevap ver
di : « Dostum Temücin'in
Yatağının boş kaldığını öğrenince,
Kalbim sızladı.
Göğsünün yarısının parçalandığını duyunca,
Ciğerim yandı.
Öcümüzü alarak
Uduyit ve Uvas Merkitleri yok edelim,
Ücin-Börte'mizi kurtaralım.
İntikamımızı alarak
Bütün Ka'at Merkitleri ezelim,
Hatunumuz Börte'yi
Geri getirelim!
Neticede Temücin'in bir tümen, Camuka'nın bir tümen ve
Tuğrul'un iki tümeninden ibaret dört tümenlik birleşik ordu
tarafından basılan Uduyit Merkitler bu savaşta imha edilmiş
lerdir. Arta kalan Merkitlerle Naymanlara kaçan reisleri Tok
to'a-Beki Erdiş membaı civarında öldürülmüş, onun Kıpçakla
ra sığınan oğullan ise, 1 205'te Sübetey tarafından takip ve yok
edilmişlerdir.
Temücin'in eşi Börte-Ücin'in kurtarılış ı Moğolların Gizli
Tarihi'nde şöyle anlatılmaktadır : Merkit ulusu Selengge bo
yunca akıntı boyunca acele kaçarken, bizim askerler de onları
geceleyin takip ederek yakalamak ve yağma etmek istiyorlar
dı. Temücin : «Börte! Börte! diye bağırırken, kaçmakta olan
bu kabileye rastladı. Börte-Ücin de bu kabilenin içerisinde idi;
Temücin'i sesinden tanıyarak arabadan indi ve koşup geldi,
Börte-Ücin ve Ko'akçin geceleyin Temücin'in dizgin ve yuları
nı tanıyarak sarıldılar. Temücin de ay ışığında Börte-Ücin'i
28
tanıdı ve onlar kucaklaşmak için biribirlerine uzandılar. Bu
nun üzerine Temücin, Tuğrul Han'a ve dostu Camuka'ya : «Ara
dığımı buldum, geceleyin takip etmeyelim, burada kalalım ! »
diye haber gönderdi. Dağınık bir halde kaçan Merkitler, karan
lıkta bulundukları yerde gecelediler. Temücin'in Börte-Ücin'e
rastlayarak onu Merkitlerin elinden kurtarması böyle cereyan
etmiştir.
Merkitlere karşı başarılı savaştan sonra, Temücin ile Ca
muka birbirine karşı sevgi ile bir buçuk yıl birlikte yaşadılar.
Bir gün bu ordugahtan gitmeye karar vererek, ilk bahar mev
siminin birinci ayında göç ettiler. Göç işini birlikte konuşarak
karar verdikleri halde, Camuka'nın hemen tekrar konmak ve
yerleşmekten bahsetmeye başlaması, Temücin'i kuşkulandır
dı. Temücin aile fertleri ile istişare ettikten sonra durmayıp
yollarına devam etmeye karar verdiler ve böylece Camuka'dan
tamamiyle ayrılmış oldular.
Onlar bütün gece yürüdüler. Gün ağardıktan sonra, Ca
layirlardan Tokura'un ailesinden Kaçi'un-Tokura'un, Karakay
Tokura'un ve Karalday-Tokura'un isminde üç kardeşin kendi
lerine yaklaşarak bütün gece birlikte yürümüş olduğunu gör
düler. Sonra Tarkudlardan Kada'an-Daldurkan, hepsi Tarkud
lu beş kardeş oldukları halde, gelip iltihak ettiler. Sonra
Münggetü-Kiyan'ın oğlu Ünggür ve başkaları, Çangşi'ut ve
Baya'ut boyları ile birlikte geldiler. Barulaslardan Kubilay ve
Kudus adında iki kardeş, Mankudlardan Cetey ve Dokolku
Çerbi adında iki kardeş · geldiler. Bo'orçu'nun küçük kardeşi
Ögölen-Çerbi Aruladl'ardan ayrılarak, büyük kardeşi Bo'orçu'
nun peşinden geldi. Celme'nin küçük kardeşi Ça'urkan ve
Sübe'etey-Ba'atur, Uriyangkanlardan ayrılarak Celme'nin ya
nına geldiler. Besüdlerden Degey ve Küçügür adında iki kar
deş, Sulduslardan Çilgütey, Takı ve TY.içi'uday adlı kardeşler
de geldiler. Calayirlardan Seçe-Domok ve Arkay-Kasar Bala da
oğulları ile birlikte geldiler. Kongkotanlardan Süyiketü Çerbi
29
de geldi. Sükekenli Cegey-Kongdakor'un oğlu Sükegey-Ce'ün
geldi. Ne'üdey'li Çaka'an-Uva da geldi. Olkuno'udlardan Kinggi·
yaday, Korolaslardan Seçi'ür ve Döribenlerden Moçi-Bedü'ün
de geldi. İkireslerden Butu, güvey olarak orada bulunduğun
dan beraber geldi. Noyakinlerden Cungso da geldi. Oronarlar
dan Cirko'an da geldi. Barulaslardan Suku-Seçen ve Karaçar,
oğulları ile birlikte geldiler. Sonra Ba'arinlerden Korçi, Usun
Ebügen ve Kököçös, Menen-Ba'arinlerle birlikte bir karargah
halinde geldiler.
Kunan başlarında olduğu halde Genigesler bir karargah
halinde geldiler. Sonra Daritay-Otçiğin de karargahı ile geldi.
Cadaranlardan Mulkalku da geldi. Üncin-Sakayit dahi bir ka
rargah ile geldi. Böylece Camuka' dan ayrılıp Kimurka nehri
civarındaki Ayıl-Karakana yakınında y.erleştikleri zaman Cür
kinli Sorkatu-Cürki'nin Saça-Beki ve Tayçu adındaki iki oğlu
bir karargah ile, daha Nekün-Tayzı'nın oğlu Kuçar-Beki bir
karargah ile, Kutula-Han'ın oğlu Altan-Otçiğin bir karargah
ile, işte bunlar da Camuka'dan ayrılıp hareket ettiler ve Temü
cin Kimurka nehri civarındaki Ayıl-Karakana yakınında iken
gelip onunla birleştiler. Sonra hep birlikte buradan kalkarak,
Gürelgü dağları arasında, Senggür deresi civarında bulunan
Kara-Cirügen yanındaki Kökö-Na'ur boyuna gidip yerleştiler.
30
Toplantıda görevlendirilen Altan, Kuçar ve Saça-Beki Te
mücin'e şunları söylediler : «Biz seni han yapmak istiyoruz. Te
mücin, sen Han olursan, biz
31
un'a, ve iki kardeş olan Cetey ile Dokolku-Çerbi'ye okluk taşı
mak hakkını verdi .
Önggür, Süyiketü-Çerbi ve Kada'an-Daldurkan, bu üçü :
Biz sabah içkisini
Azaltmayız,
Akşam içkisini
Geciktirmeyiz!
diyerek aşçı oldular. Degey koyun çobanı oldu. Onun küçük
kardeşi Güçügür, çadır arabalarının bakım ve tamirini üzerine
aldı.
Daday-Çerbi : Ben de evdeki hizmetçilere nezaret ederim !
dedi. Kubilay, Çilgütey ve Karakay-Tokura'un, bu üçü Kasar'la
birlikte kılıç kuşandılar. Onlara :
Haşinlerin
Boynunu koparınız,
Küstahların
Göğsünü parçalayınız!
diye emir verildi. -Tayçi'utlardan Kutu, Moriçi ve Mulkalku
at sürülerine bakmak vazifesini aldılar.- Arkay-Kasar, Takay,
Sükegey ve Ça'urkan'a, yani bu dört kimseye Cengiz Han :
32
Bundan sonra Cengiz Han, Bo'orçu ile Celme'ye şunları
söyledi :
Bu kararınızı
Bir daha bozmayınız,
Bu mukavelenizi
Bir daha parçalamayınız,
Yakanızı
Tekrar koparmayınız !
diye cevap gönderdi.
33
iV
CAMUK.A'NIN KENDİ YAKINLARI TARAFINDAN
«GÜR HAN » SEÇİLMESİ. TUGRUL İLE CENGİZ HAN'IN
CAMUKA'YA KARŞI BİRLEŞMELERİ
(§ 127 - 147)
Böğürlerini dürterek,
Kaburgalarını gıdıklayarak
niçin ikimizin arasına ayrılık soktunuz ? Dostumdan ayrılma
mışken, niçin dostum Temücin'i han yapmadınız ? Şimdi onu
hangi düşüncelerle han yapıyorsunuz ? Altan ve (Kuçar, verdi
ğiniz söze sadık kalarak dostumun gönlünü yatıştırınız ve dos
tuma iyi arkadaşlık temenni ediniz ! » .
34
kümdarı Tuğrul ile birlikte Tatarlara karşı savaşarak onların
bir kısmını ele geçirdiler.
35
çar ve Daritay'ı öncü olarak ileri gönderdi. Tuğrul da Senggürn,
Caka-Gambu 'Ve Bilge-Beki'yi öncü olarak ileri gönderdi. Bu
öncüler de ileriye keşif kolları çıkardılar. Camuka tarafından
öncü olarak ileri sürülen Naymanlardan Buyruk-Han, Merkit
lerden Tokto'a-Beki'nin oğlu Kutu, Oyratlardan Kuduka-Beki
ve Mongollardan A'uçu-Bahadır bizim öncülerle karşılaşarak
seslendiler. Bu esnada karanlık basmaya başladığından : « Ya
rın çarpışalım! » diyerek geri çekildiler ve esas kuvvetleriyle
beraber gecelediler.
36
rebe değişik safhalar gösteriyordu. Akşam olunca aynı muha
rebe meydanında karşı karşıya gecelediler. Halk da koşup gel
di ve aynı yerde askerle birlikte tahkimat yaparak gecelediler.
37
«Boynumdaki
Ağır ağacı
Yere atan,
Yakamdaki
Zillet ağacını
Çıkaran sizdiniz!
Bu iş, baba ve oğullar�
Yakışacak bir hareketti,
Niçin _geciktiniz ?
38
v
CENGİZ HAN'IN TAYÇİ'UT VE TATARLARA KARŞI
BAŞARILI SAVAŞLARI. CENGİZ HAN İLE TUGRUL'UN
BİRLİKTE NAYMANLAR! YENMESİ. TUGRUL'UN
CENGİZ HAN'I TERKEDEREK CAMUKA İLE BİRLEŞMESİ
(§ 148 - 169)
39
konuşarak buna karar verdiler. Dalan-Nemürges'te çarpışarak
Tatarları çekilmeye mecbur ettiler ve takip ederek Ulkuy-Şilü
gelcit'te onların bütün ulusunu esir ettiler. Tatarların ileri ge
len ailelerinden Çakan-Tatar, Alçi-Tatar, Duta'ut-Tatar ve Al
kuy-Tatarları orada yok ettiler. Altan, Kuçar ve Daritay, bu
üçü, verilen emre itaat etmeyerek ganimet toplamakla meş
gullerdi. Emre itaat etmedikleri için, Cengiz Han, Cebe ile Ku
bilay'ı onlara gönderdi ve ellerine geçirmiş oldukları sürülerin
ve başka şeylerin geri alınmasını emretti.
40
Ç3rpışmak niyetiyle intizamlı bir surette gecelediler. Fakat
Tuğrul bulunduğu yerde birçok noktalarda ateş yaktıktan son
ra, daha gece esnasında Cengiz Han'ı terkederek Kara-Se'ül
nehrinin mecrasına doğru yürüyüşe geçti.
41
dört kahraman, aynı şekilde dağılmış olan ulusumu kurtardı
lar. Buna teşekkürle karşılık göstereceğime yer ve gök şahit
olsun ! » .
42
ün bacısı Ça'ur-Beki'yi istedi ve buna karşılık olarak Senggüm'
ün oğlu Tusaka'ya kendi kızı Kocin-Beki'yi vereceğini söyledi.
Bu durumda Senggüm kendisini yüksek görerek : «Bizim ne
silden biri size giderse kapı dibinde oturur ve durmadan yük
sek tarafa bakar. Sizin nesilden biri bize gelirse yüksek ta
rafta oturur ve kapı dibine bakar» dedi ve kız kardeşi Ça'ur
Beki'yi vermedi. Bu söz üzerine Cengiz Han'ın Tuğrul ve Nilka
Senggüm' e karşı sevgisi azaldı.
Onun ağızı
B aba-oğul, der
Fakat hareketi
Başka türlüdür.
Büyük kardeşlerini
Öldürürüz,
Küçük kardeşlerini
Bozkıra atarız ! »
43
Ebügecin, Noyakin ve Kardakinliler şöyle konuştular :
cc Biz senin için onların
Ellerini
Bağlarız,
Ayaklarını
B ağlarız ! ».
To'oril şöyle dedi : « En iyisi, hile ile gidip Temücin'in
ulusunu ele geçirmektir. Ulusu alındıktan sonra, etrafında
kimse kalmayınca ne yapabilir? » .
Kaçi'un-Beki : «Oğlum Nilka-Senggüml Sen n e düşünür-
sen, ben de
Mesafenin
Sonuna kadar,
Derinliğin
Dibine kadar
seninle giderim! » dedi.
Bu konuşmalardan sonra Nilka-Senggüm bu sözleri Sayı
kan-Töde'en vasıtasiyle babası Tuğrul'a bildirdi . Bu haber üze
rine Tuğrul : « Oğlum Temücin'e karşı niçin böyle fikirler bes
liyorsunuz ? Şimdiye kadar bize destek olduğu halde, bugün
oğlum hakkında kötü düşünürsek Tanrı yardımcımız olmaz.
Camuka, sözü kararsız bir adamdır, bir öyle, bir böyle konu
ştır» diye teklifi kabul etmeyerek geri çevirdi. Senggüm tek
rar : «Bir kimse ağzı ve dili ile konuştuğu halde ona niçin gü
venilmesin ?» diyerek tekrar ve tekrar haber yolladığı halde
bir netice çıkmayınca kendisi gitti ve babasına şunları söyledi :
«Senin kuvvetin bugünkü duruma geldiği halde, o bizi hiçe
sayıyor. Han babam, sen hakikaten
Beyazı parçalar,
Siyahı durdurursan,
baban Kurçakus-Buyruk-Han tarafından büyük hizmetle top
lanmış olan bu ulusun idaresi bize kalır mı? Bunun idaresi
44
kime ve nasıl bırakılacaktır ?». Buna karşılık olarak Tuğrul :
« Çocuğumu, oğlumu nasıl bırakırım? Şimdiye kadar bize des
tek olan Temücin'e karşı fena fikirler beslersek, acaba bu
doğru bir hareket olur mu? O zaman Tanrı bize yardım eder
mi ? » dedi. Bu söz üzerine oğlu Nilka-Senggüm darılarak, ka
pıyı şiddetle vurup çıkıp gitti. Fakat Tuğrul, sonunda oğlu Seng
güm' e acıyarak onu tekrar çağırttı ve şöyle dedi : « Acaba Tan
rı bize yardım eder mi dersin? İnsan oğluna karşı nasıl olur
da kötülük yapabilir? Eğer bunu yapabilecek kudrette iseniz,
siz bilirsiniz ».
45
Bu suretle kuşatarak yakalamak için verilen kararı, Al
tan'ın küçük kardeşi Yeke-Çeren evine gelerek karısına söyle
di : « Yarın erkenden Temücin'i yakalamak için sözleşildi. Bu
kararı biri gidip de Temücin'e bildirse, kim bilir nasıl müka
fatlandınlırdı ! » dedi. Kansı : «Senin bu manasız sözlerin de ne
oluyor? Adamlar ciddi konuşuyorsun zannederler» diye cevap
verdi. Bu konuşulanları çobanları Baday ve Kişilik duydular
ve aynı gece gizlice yola çıkarak Cengiz Han'a gidip haber ver
diler. Gördükleri bütün savaş hazırlıklarını kapı arkasından
anlattıktan sonra ilave ettiler : « Cengiz Han'a arzediyoruz ki,
bu işte şüphe yoktur, onlar seni kuşatarak yakalamaya karar
vermişlerdir.»
46
vı
CENGİZ HAN'IN TUGRUL VE CAMUKA İDARESİNDEKİ
KEREYİTLERE KARŞI KALAKALCİT SAVAŞINI
KAZANMASI. CENGİZ HAN İLE TUGRUL, CAMUKA VE
SENGGÜM ARASINDA MÜZAKERE. KEREYİTLERİN
SONU ( 1203 )
( § 170 - 185 )
47
samimi değildiler. Bilhassa Camuka, her vesile ile kışkırtıcı
sözler sarfediyor ve Cengiz Han'ın savaşçı kahramanlarım
överek Tuğrul'un kalbine korku salmaya çalışıyordu. Camuka,
Tuğrul'a karşı sadakatsizliğinde o kadar ileri gitti ki, gizlice
Cengiz Han'a elçi göndererek Tuğrul'un savaş planı hakkında
şu şekilde bilgi bile vermeye çalıştı :
48
hafız binliği ile hücuma geçti. Cürçedey onun hücumunu da
tardedip ilerlerken, Tuğrul'un oğlu Senggüm, babasının mu
vafakatini almadan Cürçedey'in kuvvetlerine karşı hücuma
kalkıştı. Fakat kırmızı yanaklarından vurularak hemen orada
yuvarlandı. Senggüm'ün vurulduğunu gören Kereyit'ler onun
etrafını sararak durdular.
Cengiz Han'ın ordusu savaşı kazanmıştı. Güneş tepenin
üzerinden kaybolacağı sırada, yaralı bir halde yatan Kuyildar'ı
yanlarına alıp geri döndüler. Cengiz Han, geceleyin muharebe
meydanından uzaklaşarak başka bir yerde kondu.
Bundan sonra Unggirat boyunu da kendi hakimiyeti al
tına alan Cengiz Han Tüngge nehrinin doğu tarafına gidip
yerleşti. Buradan, Arkay-Kasar ile Sügegey-Ce'ün'ü şu sözlerle
elçi olarak Tuğrul'a gönderdi :
«Han babam, sen hangi kızgınlıkla beni böyle korkutmak
istedin? Niyetin korkutmak ise, niçin önce kendi kötü oğul
larınla kötü gelinlerini korkutarak derin uykudan uyandırmı
yorsun?
Oturduğum iskemle alçaldı,
Yükselen duman dağıldı,
Niçin beni böyle korkuttun?
Han babam,
Seni dışardan olanlar mı
Tahrik etti?
Seni kötü niyetliler mi
Kızdırdı?
Han babam, biz ne konuşmuştuk? Corkal-Kun dağlarının kızıl
tepelerinde şöyle karar vermemiş miydik :
'Dişli yılanlar
Aramıza nifak sokmak isterlerse,
Bu nifağa düşmeyelim,
Ancak yüz yüze konuşarak
İnanalım' dememiş miydik ?
49
Şimdi ise Han babam, dişimiz ve ağzımızla anlaştıktan sonra
benden niçin ve ne maksatla ayrıldın?
'Büyük dişli yılan
Bizi ısırmak isterse,
Bu ısırmayı üzerimize almayalım,
Ancak yüz yüze anlaşarak
İnanalım' dememiş miydik?
Şimdi ise Han babam, ağzımız ve dilimizle anlaştıktan sonra
benden niçin ve ne maksatla ayrıldın ? Han babam,
Ben küçük olmuşsam,
Büyük şeyleri arayamaz mıydım?
Ben kötü olmuşsam,
İyi şeyleri arayamaz mıydım ?
İki oklu arabanın
Bir oku kırılırsa,
Öküz onu çekemez.
Bunun gibi, ben de senin bir okun değil miydim?
İki tekerlekli arabanın
Bir tekerleği kırılırsa ,
Gidemez.
Bunun gibi, ben de senin bir tekerleğin değil miydim ?
50
Oğlumdan mı ayrıldım?
Öyleyse kanundan ayrıldım!
Oğlumdan mı uzaklaştım ?
Öyleyse yolumuzdan uzaklaştım! »
Han babamız bizi eşit bir şekilde terbiye etmek istemişti. Fa
kat dostum Senggüm, sen beni 'araya girer! ' korkusu ile kıs
kançlıkla takip ettin. Han babamızın kalbini muztarip etme,
sabah ve akşam, girerken ve çıkarken onu teskin et! Kendi
fikirlerinden vazgeçmeyerek, Han baban zamanında hüküm
dar olmak niyetiyle pederimizi üzme, onun düşüncelerini da
ğıtma. Dostum, bana elçi gönder! Göndereceksen Bilge-Beki
ile Tödöyen'i gönder. Bana elçi gelecekse Han babam iki elçi
göndersin, dostum Senggüm de iki elçi göndersin. Dostum
51
Camuka da iki elçi göndersin. Kuçar da iki elçi göndersin.
Açık-Şirun da iki elçi göndersin. Kaçi'un dahi iki elçi gön
dersin ! » diyerek Arkay-Kasar ve Sügegey-Ce'ün vasıtasiyle bu
haberi yolladı.
52
takip ederek yaptığı istihbaratına göre Tuğrul, altın çadırını
açmış, ziyafet hazırlığı ile meşguldü. İşte tam bu sırada Cengiz
Han'ın kurmayları da hücum planını hazırlıyorlardı :
53
VII
TUGRUL VE SENGGÜM'ÜN ÖLÜMÜ
NAYMANLAR İLE MERKİTLERİN İTAAT ALTINA
ALINMASI
(§ 186 - 1 97)
54
dedi ve durdu. Kököçü : « Yoksa Senggüm'ü kendine koca mı
yapmak istiyorsun ? » diye sordu. Bunun üzerine karısı : « Bir
kadın olarak şunu söylemeliyim ki, benim yüzüm ancak kö
pek yüzüne benzer. Hiç olmazsa ona altın bardağını ver de su
içebilsin ! » dedi. Seyis Kököçü altın bardağı yere attı ve geriye
dönüp dört nala fırladı. Sonra Cengiz Han'a gidip Senggüm'ü
..Çöl'de bıraktığını söyledi ve konuştuklarını da olduğu gibi
anlattı. Cengiz Han : « Kadını mükafatlandırınız. Öz hanına
ihanet eden seyis Kököçü'ye bundan sonra kimse inanmaz,
onun kafasını kesiniz! » diye buyurdu.
55
Torluk-Tayang'ın anası Gürbesü de bu esnada söze karı
şarak şunları söyledi : « Onları ne yapalım ?
56
riz ? » dedi. Belgütey-Noyan da Otçigin'i destekleyerek konuştu
ve sözlerini : « En iyisi derhal hayvanlara atlamaktır! » diye
tamamladı.
57
Böylece binlikleri teşkil ederek çerbileri tayin edip, gece
nöbeti için seksen, gündüz nöbeti için yetmiş kişi ayırıp Ar
kay-Kasar için de çekirdek askerleri seçtikten sonra, Kalka bo
yundaki Orno'u yanında bulunan Keltegey-Kada'dan kalkıp
Nayman halkına karşı yürüdü.
58
kötü eğerli bir kır hayvanı komutanlarına yollamış olan bu nö
betçiler, şimdi de şu haberi gönderdiler : « Moğol askerleri
bütün Sa'ari bozkırını işgal ettiler. Acaba onlar her gün ço
ğalmıyorlar mı ? Ateşleri gökteki yıldızlardan da fazladır».
diye emir verdi. Cengiz Han kendisi önde yürüdü, esas kuv
veti Kasar'ın emrine verdi ve yedek hayvanların sevkini de
Otçigin-Noyan'a bıraktı. Naymanlar Çakır-Ma'ut'tan çekilerek
Naku kayalıklarının güneyinde, dağın kenarında mevzi aldılar.
Bunun üzerine Naymanların karakollarını geriye püskürten
Cengiz Han'ın karakolları onları takip ederek, Naku kayalık
larının önünde bulunan esas kuvvetlerine kadar sürdüler.
59
Alınları bakırdır,
Burunları minkaştir,
Dilleri zımba gibi,
Yürekleri demirdir,
Kamçıları kılıçtır!
Onlar çiğle beslenirler,
Rüzgarla uçarlar,
Savaş günlerinde
İnsan eti yerler,
Hareket günleri için
İnsan eti biriktirirler ! »
olmak üzere dört kişidir. Tayang Han : « Öyle ise biz bu kötü
kimselerden biraz uzak duralım ! » diye geriye gitti ve biraz
yükselerek dağın eteğinde durdu. Bundan sonra Tayang Han,
neşe içerisinde bağırıp çağırarak kendilerini etraftan çevirme
ye çalışanları görünce, tekrar Camuka'ya dönerek : « Bunlar
kimlerdir?
60
Kılıçlı erleri takip ederek
Yere seren, öldüren ve
Onların mallarını alan bu adamlara
Uru'ut ve Mangkut derler!
Şu anda saldıran bu kıtalar
Neşeli gözükmüyorlar mı ? » .
Tayang Han yine : « Öyle ise biz b u kötü adamlardan biraz daha
uzaklaşalım! dedi ve tekrar biraz daha yükselerek mevzi değiş
tirdiler. Tayang Han tekrar Camuka'ya dönerek.: « Onların ge
risinde, kıtasının başında aç doğan gibi tükürüklerini saçarak
gelen de kim oluyor ? » diye sorunca, Camuka : « O gelen dos
tum Temücin'dir
« Bütün vücudu
Bakırla kaplanmış,
Zımba vurulacak boş yeri yoktur!
Bütün vücudu
Demirle dövülmüş,
İğne sokulacak boş yeri yoktur. »
61
Üç katlı zırh giyer,
Üç öküzle çekilen arabaya biner,
Bir adamı, teçhizatı ile yutarsa
Boğazına hiçbir şey olmaz.
Bir adamı yutmakla gönlü doymaz.
Hiddete gelip
Okunu atmakla
Dağın arkasındaki yirmi - otuz adamı
Birden öldürür.
Çarpıştığı kimseleri,
Okunu atmakla
Dağın arkasındakileri
Birden öldürür.
İnsanlardan başkadır,
O bir yılan giıbidir,
Coçi - Kasar dedikleri
İşte ta kendisidir! » .
Bunu duyunca Tayang Han : « Öyle ise hiz, dağın e n son zirve
sine çıkalım »dedi.
62
şu haberi yolladı : «Tayang Han, sözlerimle aklını oynatıp da
ğın tepesine tırmandı. Dostum dayan! Şimdi onlarda yeni bir
cephe kurmak için cesaret kalmadı. Ben de onlardan ayrıl
dım».
Akşam olduğunda, Cengiz Han Naku dağını çevirmekle
yetinerek orada geceledi. Naymanlar o gece kalkıp kaçmaya
teşebbüs ettiler : Kayalardan atladılar, birbirinin üzerine çul
landılar, biı:1birinin kemiklerini parçalayarak, saçlarını yola
rak, kuru ağaçlar gibi çatırdayarak ölüme sürüklendiler. Er
tesi gün, bitkin bir hale düşen Tayang Han esir edildi. Kendi
başına hareket eden Güçülük Han pek az kimse ile ayrılıp gitti
ve takip edilince Tamir civarında tahkimat yaparak tutunmak
istedi ise de, muvaffak olamadı ve selameti kaçmakta buldu.
Bu suretle Cengiz Han Nayman halkını Altay dağları önünde
yenerek kendisine ilhak etti. Şimdiye kadar Camuka'nın em
rinde bulunmuş olan Cadaran, Katagin, Salci'ut, Dörben, Tay
çi'ut ve Uggiratlar da Cengiz Han'a tabi oldular. Cengiz Han,
Tayang'ın anası Gürbesü'yü çağırtarak, ona : «Moğollar fena
kokuyorlar, diye söyleyen sen değil miydin?» dedi ve onu ken
di emrine aldı.
1204 Sıçan yılının güzünde, Cengiz Han Karadal - Huca'ur
civarında Merkitli Tokto'a-Beki ile savaşarak onu yendi, Sa'ari
Ke'er'de bütün halkını ve devletini eline geçirdi. Tokto'a, oğul
ları Kudu, Çila'un ve başka birkaç kimse kaçıp kurtuldu.
63
VIII
CAMUKA'NIN SONU. TEMÜCİN'İN «BÜYÜK» HAN İLAN
EDİLMESİ. ASKERİ VE İDARİ İŞLERİN DÜZENLENMESİ
(§ 198 - 208 )
64
bir topluluk da, Erıdiş'i geçtikten sonra ayrılarak yollarına de
vam ettiler. Naymanlı Güçülük Han Uygur ve Karlukların
memleketinden geçip, Müslümanların diyarında, Çuy nehri ci
varında bulunan Kara - Kitanlı Gür Han'ın yanına gitti. Mer
kitli Tokto'a'nın oğulları Kutlu, Kat ve Çila'un ve başkaları,
Kanglı ve Kıpçakların memleketinden yürüdüler. Bundan son
ra Cengiz Han geri dönerek, Aray dağlarındaki esas memleke
tinde yerleşti. Taykal tepesindeki Merkitler Çimbay'a teslim
oldular. Bundan sonra Cengiz Han, Merkitlerden öldürülmesi
ica bedenlerin öldürülmesini ve arta kalanlarının da kendi as
kerleri arasında paylaşılmasını emretti. Eskiden itaat altına
alınmış olan Merkitler, bu hadise üzerine tekrar ayaklanarak
or dugahtan kaçmaya teşebbüs ettiler. Fakat. Muhafızlar bu te
şebbüsü önlediler. Bu durum karşısında Cengiz Han : « Ben on
ların eski şekilde toplu bir halde yaşamalarına müsaade et
mişken, isyana kalkıştılar,» diyerek, büsbütün birbirlerinden
ayırmak suretiyle her tarafa dağıtılmalarını emretti.
65
Onları takip .edemez misin ?
Balık olarak denize dalıp,
Suda yok olmak isterler ise,
Sübe'etey sen büyük ağ olup,
Onları çekip çıkarmaz mısın?
Yüksek dağları aşasın diye,
Geniş suları geçesin diye
Gönderdim seni . . . » .
Naymanlarla Merkitlere karşı yürütülen savaşlarda Nay
manlar tarafında bulunan Camuka, bütün ulusunu kaybetmiş
ve ancak beş arkadaşı ile bir tarafa ayrılıp kaçak vaziyetinde
Tanglu dağlarına sığınmıştı. Orada bir yabanı koyunu vurarak
ateşte kızartıp yemeye oturduklarında, Camuka arkadaşlarına
döndü : « Bugün yediğimiz bu yabanı koyunu kimin oğlu vur
du ? » diye sordu.
Yemek esnasında Camuka'nın beş arkadaşı onu yakaladı
lar ve Cengiz Han'a götürüp teslim ettiler. Camuka, kendi ar
kadaşları tarafından yakalanarak götürülünce, eski dostu Cen
giz Han'a :
« Kara kargalar
Kır ördeğini
Yakalar gibi,
Adi köle de
Kendi hanına
İhanet etti.
Han olan dostum,
Onları şimdi kullanır mısın?
Boz doğan kuşu,
Boz bir ördeği
Yakalar gibi,
Köle - hizmetçi
Öz hanlarına
ihanet edip
66
Yakaladılar.
Sen aziz dostum,
Onları şimdi kullanır mısın ? »
Ne zamandı acaba?
Kereyit halkı ile
Kalakalcit çölünde
Muharebe ederken ,
Pederimiz Tuğrul'a
Söylediğin sözleri, bana bildirmek ile
Büyük yardım etmiştin!
67
Korkuttuğunu bana orada bildirmekle
Büyük yardım etmiştin ! » .
68
Karanlık gecelerde,
Belki rüyana girer,
Gündüz aydınlığında
Belki aklına girer,
Seni rahatsız ederim.
Yakanda bir bit gibi,
Şalvarda dikiş gibi
Fazlayım hurda derim.
69
Llıtfun olup da beni, öldürteceksen hanım,
Senden ricam odur ki, akmasın aman kanım.
Artık öldükten sonra,
Benim ölüm orada, yüksek kayalıklarda,
Uzun zaman içinde,
Nesilden nesillere,
Koruyucun da olur,
Sana duacı olur!
Asil bir aileden dünyaya gelmiş idim,
Daha asil olanı, Temücin yendi beni.
Söylediğim sözleri unutmayınız sakın,
Şimdi benim işimi bitirmelisin yakın».
70
toplanarak büyük bir kurultay tertip ıettiler ve dokuz parçalı
tuğlarını dikerek «Çinggis Kağan»ı «Han» ilan ettiler 20•
Yukarıda (bk. s. 3 1 ) Temücin'in 1 196 'da da « Çinggis
Kağan» unvanı ile hükümdar seçildiğinden ibahsetmiş, fakat
bunun henüz kati bir zafer olmadığına işaret etmiştik. Çünkü
o zaman Cengiz Han henüz Moğolistan'ın ancak küçük bir kıs
mına hakimdi ve ibu yolda ilerlemek isteyen başkaları da var
dı. Cengiz Han'ın en büyük rakipleri ,eskiden ona dostluk bağ
lariyle bağlanmış olan Kereyit hükümdarı Tuğrul ile Cadaran
lardan Camuka idi. Cengiz Han, bazan Tuğrul ve Camuka ile
birlikte müşterek düşmana karşı, bazan da Tuğrul ile birleşe
rek Camuka'ya karşı hareket etmiştir. Fakat sonunda Tuğrul
da, Camuka da Cengiz Han'ı terkederek onu ortadan kal
dırmak maksadiyle birleşmişler ve bu suretle aralarında ölüm
kalım mücadelesi başlamıştır.
Rakiplerine göre her \bakımdan üstün olan Cengiz Han bu
savaşlardan muzaffer olarak çıkmış ve yukarıda görüldüğü gibi,
mücadele Tuğrul ve Camuka'nın ölümü ile sona ermiştir. Cen-
71
giz Han, işte iesas bundan sonra bütün Moğolistan'ın tek haki
mi olmuş ve 1 196'da yapılan seçim muamelesi, 1206'da tekrar
lanarak yeniden « Han» ilan edilmiştir.
Moğol ulusu /orada teşkilatlandırıldı. Cengiz Han : « Şimdi
binlikleri tanzim ederken, ulusun kuruluşunda birlikte çalış
mış olanlam ıb inibaşı yapıp teşekkürümü ifade etmek istiyo
rum! » diye buyurdu. Bu suretle Cengiz Han tarafından Büyük
Ulus içerisinden nasbedilen binbaşıların sayısı doksan beşi
buldu. Cengiz Han, binbaşıları teker teker huzuruna çağırtarak
iltifat etti ve yaptıkları hizmetleri yüzlerine karşı anlatarak
onları övdü ve teşekkür etti.
Cengiz Han, binbaşılardan Şigi - Kutuku'yu yüksek mah
keme reisliğine tayin ederek şunları .söyledi : « Halkın taksimi
işi V·e mahkeme kararları «Kökö dehten> (Mavi defter)e yazı
lıp bağlansın. Şigi-Kutuku'nun benimle istişare sonunda ak
kağıt üzerine mavi yazı ile yazarak defter halinde tespit ettiği
esaslar, nesilden nesile intikal etsin ve onu kimse değiştirmesin,
değiştirmeye kalkışanlar cezalandırılsın. Bütün ulusun içeri
sinde hırsızları cezalandır, yalanı ortadan kaldır, ölüm cezası
na müstahak olanları öldürt, mal cezasına layık görülenlerden
mal cezası al! » ,
72
IX
ASKERİ VE İDARİ İŞLERİN DÜZENLENMESİ.
MUHAFIZ KITALARININ GENİŞLETİLMESİ.
(§ 209 - 229)
73
ve atlardan başka da, kanuna göre tespit edildiği şekilde yardım
edilsin. Yüzbaşıların oğullarına beşer kişi onbaşılarla adi kim
selerin oğullarına da üçer kişi verilsin. Fakat burada da aynı
şekilde, hizmet gelirlerinden başka, kendilerine düşen hisseler
ayrılsın». Cengiz Han'ın bu emrine daha şunlar eklenmişti :
«Binlik, yüzlük, onluk komutanları ve erat, bu emrin tebliğin
den sonra itaatsizlik gösterdi'kleri takdirde cezalandırılacaklar
dır. Yanımızda muhafızlık yapacak askerlerin içerisinde vazi
fesinden kaçınan, isteksizlik gösteren veya artık vazife göreme
yecek duruma düşenler olursa, bunların yerine başkaları tayin
edilecek ve suçlular da ceza olarak uzak memlekete sürülecek
lerdir. Kendi arzulariyle bize gelerek hizmet etmek isteyenlere
engel ,alunmasın! ».
Cengiz Han'ın emri üzerine binliklerde seçim işine baş
landı ve emir gereğince, yüzbaşı ve onlbaşıların oğullarından
gidecekler tespit edildi. Eskiden gece bekçilerinin sayısı ancak
seksen idi. Sonra bunlar sekiz yüze çıkarıldı ve son emirle de
binlik halinde teşkilatlandırıldı. Cengiz Han Yeke-Ne'ürin'i
binbaşı yaparak gece muhafız kıtasının başına getirdi. Bun
dan önce seçilen dört yüz silahşörün başına Celme'nin oğlu
Yesün-Te'e komutan olarak getirilmiş ve onun yanına da mua
vin olarak Tüge'nin oğlu Bugiday verilmişti. Şimdi ise silahşör
ve gündüz kıtalarının yeniden teşkilinde, Cengiz Han şöyle emir
verdi : «Yesün-Te'e bir silahşör kıtasının komutanı olacak, Bu
giday bir silahşör kıtasının komutanı olacak, Horkudak bir
silahşör kıtasının komutanı olacak ve Lab-Laka da diğer bir
silahşör kıtasının komutanı olacaktır. Okluk asılırken, onlar
da günlük muhafızları gibi sıra ile vazife göreceklerdir. Silah
şörlerin sayısı bine çıkarılacak ve Yesün-Te'e bunların komu
tanı olacaktır.»
Eskiden Ögele - Çerbi'nin idaresinde kurularak vazife gör
müş olan gündüz muhafız kıtası, şimdi bir ·b inlik haline getiri
lerek tekrar Bo'orçu'nun neslinden olan Ögele - Çerbi'nin emri-
74
ne verildi. Gündüz muhafızlarının diğer bir hinliğine Mukali'nin
neslinden Buka komutan oldu. İlügey'in neslinden Alçiday,
gündüz muhafızlarından başka bir hinliğe komutan oldu. Dö·
dey-Çerbi gündüz muhafızlarının diğer bir hinliğine komutan
oldu. Dokolku-Çerbi, gündüz muhafızlarının diğer bir hinliğine
komutan oldu. Aynı gündüz muhafızlarının diğer bir hinliğine
Cürcedey'in neslinden Çanay komutan oldu. Gündüz muhafız
larından ıbaşka bir hinliğe de Alçi'nin neslinden Akutay komu
tan oldu. Seçme bahadırlardan kurulu diğer bir muhafız bin·
liğine Arkay - Kasar komutan oldu. Bu binlik sulh günlerinde
muhafızlık vazifesine katılacak ve savaş ıgünlerinde ön safta
bulunacak bahadırlar kıtasını teşkil edecekti. Böylece türlü
lbinliklerden toplanan kuvvetlerle sekiz gündüz muhafız binli·
ği meydana getirildi. Gece muhafızları ile silahşörler de iki
binlik teşkil ettiler. Neticede bütün muhafız kıtalarının kuv
veti bir tümene (on bine) kadar çıktı. Bunlar hakkında Cengiz
Han : « Şahsımız 1etrafında toplanan bir tümenlik bu muhafız
kuvveıti (hassa alayı) iyi talim ve terbiye görsün ve ordunun çe
kirdeğini teşkil etsin! » diye buyurdu.
75
zalandırılacaktır. Yine aynı adam hasta olmayıp, veya komu.
tamudan izinsiz üçüncü defa yoklamada bulunmadığı takdir
de, otuz yedi değnek vurularak cezalandırılacaktır. Bundan
sonra bu adam, yanımızda hizmet görmeye layık olmadığından
uzak bir bölgeye sürülecektir». Bu emre ek olarak şunlar bildi
rildi : «Kıta komutanları her üç günde bir, nöbetin değişimi
esnasında bu emri muhafız kıtalarına tebliğ edeceklerdir.
Bu emrin tebliğini ihmal eden kıta komutanları cezaya
çarptırılacaktır. Tebliğden sonra emre itaatsizlik gösteren
veya yoklamada bulunmayanlar, emir gereğince cezalandırıla
caklardır».
«Kıta komutanları, emirleri altında bulunan muhafızları,
«Üstüm! » diyerek bizden habersiz azarlamasınlar. Kanuna ay•
kırı hareket edenleri doğruca bize bildirsinler. Eğer onların
suçu kafalarının kesilmesini gerektiriyorsa, biz onların kafala
rını keseriz, t·evbihleri icap ediyorsa, tevbih ederiz. «Üstüm! »
diyerek muhafızlarımıza karışır, onları el, ayak veya değnekle
döverseniz, sizin her değneğinize karşı değnekle ve her yumru
ğunuza karşı yumrukla ceza verilecektir».
Sonra Cengiz Han şu emri yayınladı : «Benim muhafızla
rım, hariçteki binbaşılara nazaran üst sayılacaktır. Onların
emrinde bulunanlar da, hariçteki yüzbaşı ve onıbaşılara naza.
ran üst sayılacaktır. Eğer hariçteki binlik komutanları kendile·
rini benim muhafızlarımla aynı dereceye koyar ve onlarla kav
ga ederlerse, hinliklerden olan bu adamlar cezalandırılacak·
tın>.
Bundan sonra Cengiz Han nöbet için ayrılan muhafız kı
tası subaylarına bildirilmek üzere şu emri çıkardı : « Silahşör
ler ve gündüz muhafızları, yerlerini alarak vazifelerini gördük
ten sonra, güneş batmadan önce yerlerini gece nöbetçilerine
terkedecekler ve dışarıda geceleyeceklerdir. Geceleyin etrafı
mızda gece nöbetçileri bulundurulacaktır. Silahşörler silahla
rını ve aşçılar da mutfak edavatını teslim ederek çekilecekler-
76
<lir. Dışarıda gecelemiş olan silahşörler, gündüz nöbetçileri ve
aşçılar, biz sabah çorbasını içerken tavla civarında toplanarak
gece nöbetçileri ile karşılaştıktan sonra nöbeti teslim alacaklar
dır. Sabah çorbasından sonra silahşörler silahlan başına, gün
düz nöbetçileri nöbetleri başına ve aşçılar da mutfağa gidecek
lerdir. Nöbet devir ve teslimi her defasında böyle cereyan ede
cektir».
77
x
NÖBET VE HİZMET İŞLERİNİN DÜZENLENMESİ.
KARLUK VE UYGURLARIN KENDİ İSTEKLERİYLE
TABİ OLMALARI.
DOGU VE BATI SEFERLERİ.
ŞAMAN KÖKÖÇÜ'NÜN ÖLDÜRÜLMESİ.
( § 230 - 246)
78
nına sürmek suretiyle emre karşı hareket edenler olursa, bu gi
biler cezalandırılacaktır. Gece muhafızları hiçbir zaman muha
rebeye ,sürülmeyeceklerdir. Çünkü onlar benim altın hayatımı
koruyorlar, hayvan veya kuş arvlannda benimle birlikte zahme
ti paylaşıyorlar ve sarayın babmını 'lizerlerine alma'kla hareket
ve istirahat esnasında ara:baların intizamından mesul bulunu
yorlar. Benim şahsımı bütün gece beklemek kolay mıdır? Ça
dır arabasını büyük göç veya istirahat esnasında intizamlı bu
lundurmak kolay mıdır? Bir orada bir burada bu kadar ıağır iş
lerle yüklü oldukları için, onlara bundan başka askeri vazife
verilmeyecek tir».
«Şigi - Kutuku'nun yanına, gece muhafızlarından adli iş
ler için de adam ayrılacak ve !bunlar adli tahk�ka:ta katılacak
lardır. Gece muhafızlarından bir bölüm kuıburluk, yay, zırh ve
silahların muhafaza ve dağıtımında yardımda bulunacaktır. iYi
ne onlar beygirlere ve mekkarelerin yükletilmesine ınezaret ede
ceklerdir. Gece muhafızlarının bazıları da, ipek .dağıtırken çer
bilere yardımda bulunacaklardır».
« Silahşörlerle gündüz muhafızlarının bulunacakları yerle
rin tespitine gelince : Yesünte'e ile Bukiday'ın emrindeki silah
şörlerle Alçiday, Ögöle ve Akutay'ın emrindeki gündüz muha
fızları sarayın sağ tarafında yer alacaklardır. Buka, Dödey
Çerbi, Dokolku - Çerbi ve Çanay'ın emrindeki gündüz muıhafız
ları sarayın sol tarafında bulunacaklardır. Arkay'ın bahadırla
rı sarayın önünde yer alacaklar ve saray arabasına /bakacak
olan gece muhafızları .da, sarayın yanmda, sol tarafta yer ala
caklardır. Bütün gece ve gündüz nObetçilerine, sarayın etrafın
daki saray hizmetkarlarına, saray yakınında !bulunan at çoban
larına, koyun, deve ve öküz çdbanlanna Dödey - Çerlbi nezaret
edecektir. Dödey - Çevbi oraıda her zaman hazır bulunacaktır».
K1ubilay Noyan, Türk !boylarından Karlu!klara karşı gön
derildi. Fakat burada savaş olmadı, çünkü Karluk hükümdarı
Arslan - Han, kendi arzusu ile Kuıbilay'a tabi oldu. Kulbilay No-
79
yan, Arslan Han'ı beraberinde götürüp Cengiz Han'a takdim
etti. Savaş önlenmiş olduğu için Cengiz Han Arslan'a iltifat ede
rek ,kızını vereceğini söyledi.
Demir arabalı Sube'etey, Merkitli Tokto'a'nın Kutu, Çila'
un adlı oğullarının ve ıbaş'kalarının peşinden yetişti ve Çuy neh
ri civarında onları imha edip ıgeri döndü.
Cebe, Naymanlı Güçülük - Han'ı ta'kip ederek Sarık - Kun
civarında peşinden yetişti ve onu orada imha ederek geri dön
dü.
Uygur hükümdarı İdu'ut ( Iduk - Kut) , elçileri At - Kırak
ve Da:rbay vasıtası ile 1 209 yılında Cengiz Han'a şu haberi yol
ladı :
Sanki bulutlar .dağılmış
Annemiz güneş tekrar gözükmüş gibi,
Sanki buzlar da ıçözülmüş
Nehrin suları tekrar bulunmuş gilbi,
Cengiz Han'ın adı ve şöhreti bize sevinç getirdi. Cengiz Han ba
na emrederler mi?
Altın :kuşağından bir artık iplik,,
Al elıbisesinden bir artık parça
acaıba bana da lutfederler mi? Senin beşinci oğlun olarak, bü
tün gücümü sana katmak isterim! ». Cengiz Han lbu sözlerden
çdk memnun olarak : «Ben ona kızımı vermek ve kendisini be
şinci oğlum yapmak isterim. İdu'ut altın ve gümüş ile, büyük
ve küçü'k incilerle, diba, damasko ve ipekli kumaşlarla buraya
gelsin! » diye cevap yolladı. İdu'ut, onun llitfuna mazhar oldu
ğu için çok sevindi ve altın gümüşlerini, büyüik ve küçük incile
rini, ipekli kumaşlarını, diba ve damasko kumaşlarını alarak
ge1di ve Cengiz Han'ın ,huzuruna çıktı. Cengiz Han onu kendi
himayesine alarak Al - Al tun adlı kızını verdi.
1207 Tavşan yılında Coçi sağ cenah ordusu ile Orman halk
larına karşı gönderildi. Buka kılavuzluk ederek önde gidiyordu.
80
Oyratlardan Kuduka - Beki, on bin Oyrat halkı ile birlikte ken
di arzusu ile Coçi'ye taıbi ıoldu. Oyrat, Buriyat, Barkun, Ursut,
Kabkanas, Kangkas ve Tuıbalan talbi kıldıktan sonra, Coçi on
bin Kırgız'ın bulunduğu yere gitti. Kırgız komutanlarından Ye
di, İnal, Aldi'er ve Ön.�bek - Tigin kendi arzulariyle Coçi'nin hu
zuruna gel.diler ve ak doğan, ak !beygir ve kara samuru hediye
olarak sundular. Şilbir, K!esdiyin, Bayit, Tukas, Tenlek, Tö'eles
ve Taslan ve Bacigidlerin bu tarafında oturan Orman halkları
nı tabi kıldıktan sonra, Coçi Kırgızların tümen ve binlik komu
tanlarını ve Orman halklarının komutanlarını da yanına alarak
geri döndü. Onları ak doğanlariyle, aık beygir ve kara samurla
riyle birlikte Cengiz Han'a 'taıkdim etti. Cengiz Han, Oyratlı Ku
duka - Beki'yi yanına çağırdı ve on bin Oyra:tlı ile hepsinden ön
ce tabi olduğu için, onun oğlu İnalçı'ya Çeçeyigen'i verdi, İnal
çı'nın büyük kardeşi Töre1çi'ye de Coçi'nin kızı Koluy - Kan'ı
verdi, Alaka - Beki'yi de Önggüt'e verdi. Sonra Cengiz Han Coçi'
yi şu sözlerle övdü : « Oğullarımın en büyüğü olan ısen, evden
daha ilk defa ayrılmış olmana rağmen iyi yoldan gittin, yaban
cı memleketlerde hiçbir insan ve hayvan kaybı vermeden, or
man halklarını kendine tabi kılarak başarı ile geri döndün. Bu
halkı sana emanet ediyorum!».
Sonra Boro'ul Noyan Kori - Tumat haLkına karşı gönderil
di. Tumat halkının beyi Daydukul - Sokor'un ölümünden son
ra, bu halkı onun karısı Botokuy - Tarkun idare ediyordu. On
ların bölgesine vannoa, Boııokul-Noyan üç kişi ile birlikte kı
tasının başında ilerledi. Böylece geceleyin sık ormanın içeri
sinden giderlerken, Borokul - Noyan düşmanın emniyet kıtalan
tarafından pusuya düşürülerek öldürüldü. Cengiz Han Boro
kul'un Tumatlar tarafından öldürüldüğüne çok kızdı ve kendi
si harekete geçmek istedi. Fakat Bo'orçu ile Mukali yalvararak
onun gitmesine mani oldular. Bunun üzerine Cengiz Han Dör
betli Dörbey - Dokşin'i bu işe memur etti. Dörbey - Dokşin bu
işi haşan ile sona erdirerek Tumat halkını itaat altına aldı.
81
l<;ongkotanlardan Münglik - Eçige'nin yedi oğlu vardı. Bu
yedi çocuktan ortancası olan Köıköçü ıbüyücü olup, Te'b - Teng
geri lakaib ını taşıyordu. Bu yedi .delikanlı bir gün Cengiz Han'ın
kardeşi Kasar'ı nasılsa dö1vmüşlerdi. Bunun üzerine Kasar Cen
giz Han'a giderek onların bu hareketlerinden dolayı şikayette
bulundu. Fa!kat Cengiz Han'ın hiddetli zamanına rasladığmdan,
Cengiz Han ona: « Sen hayatında yenilmemiş bir adamdın, şim
di nasıl oldu da yenildin? » ıelemesiyle Kasar göz yaşı dokereık
çıkıp gitti ve kederinden üç gün görünmedi. O aralık Teb-Teng
geri de Cengiz Han'a gelerek : «Mengü Tanrı ıbana emrini bil
dirirken, ıbazan «Devleti Temücin idare etsin» diyor ve hazan
da «Bu işi Kasar yapsın» diyor. Eğer Kasar�dan daha önce dav
ranmazsan, ne olacağı hakkında sana teminat veremem! » dedi.
82
mücin'im akıl bakımından ve Kasar'ım da vücutça kuvvetli ol
dular.
Savaşlardan kaçanları,
Ok atmakla taıbi kılar,
Ve korkarak kaçanları,
Uzaktan atma:kla yener.
Şimdi Kasar'ı, «düşmanları yendi» 1diye lmi kıskanıyor
sun?». -Nihayet Cengiz Han annesini teskin etmek için:«Anne,
seni kızdırdığımdan dolayı çok korktum ve utanıyorum. Şimdi
bu işi bırakıp eve gidelim! » dedi ve karşılıklı barışara'.k hep bir
likte geri döndüler. Fakat 1Temücin, annesine biMirmeden Ka
sar'ın adamlarını geri aldı ve onun için ancak bin dört yüz
adam bıraktı. Annesi bunu öğrendiği zaman çok kederlendi ve
bu hadiseler onu yıprattı. Kasar'ın emrindeki binbaşılardan Ca
layırlı Cebke korkudan kaçarak Barkucinlere sığındı.
Bu va:kadan sonra dokuz dil zümresine mensup halklar
Teb-Tenggeri'nin etrafında toplanmaya başladılar. Cengiz Han'
ın ahırında çalışanlardan da oraya birçoğu gitti. Bu toplantıya,
Temüge - Otçigin'in adaml,arından da gidenler oldu. Otçigin
Noyan, Sdkor adında birini göndererek oraya gitmiş olan
adamlarını 1çağırttı ise de, Teb - Tenggeri, elçi olarak gelen So
kor'a : «Ütçigin ve ,sen ikiniz de elçilik oldunuz! » diyerek ona
küfreti ve eğerini sırtına vurdurarak yaya geri gönderdi. Elçisi
nin azarlanara:k geri gönderilmesı üzerine, ertesi gün Otçigin
kendisi Teıb - Tenggeri'ye giderek: « Sana Sokor'u yolladı isem
de, ona küfrederek yaya geri göndermişsin. Şiımdi adamlarımı
almak için kendim geldim» de.di. Bunun üzerine yedi Kongko
tan onun etrafını çevirdiler ve: « Sokor'u elçi olara'.k göndermek
te haklı mı idin?» diye tehdit etmeye başladılar. Otçigin - Noyan
dövülmek ve hapsedilmek korkusu ile: « Evet, size adam gön·
dermekle hata ettim» dedi. Bunun üzerine yedi Klongkotan:
«Madem ki haksızdın, öyle ise diz çöküp af dile! » diyerek, ona
Teb - Tenggeri'nin arkasında secde etmeye zorladılar, fakat
adamlarını da geri vermediler.
83
Otçigin, ertesi gün erkenden, daha Cengiz Han yatağından
kalkmamışken onun huzuruna çıktı ve diz çokerek gözyaşları
içerisinde hadiseyi anlattı : « Dokuz lisan zümresine bağlı halk
lar Teb - Tenggeri'nin etrafında toplanmaya başlayınca, ben
kendi adamlarımı geri çağırmak maksadiyle Sokor nammda bi
rini göndermiştim. Fakat onlar Sokor'u azarlayarak, eğerini ar
kasına vurmak suretiyle yaya geri yolladılar. Bunun üzerine
adamlarımı almak için kendim gittiğimde, yedi Kongkotan he
ni her taraftan çevirerek Telb - Tenggeri'nin aı1kasında diz çö
kerek af dilemeye mecbur ettiler.» O ağlayarak işte bunları s öy
ledi.
Da:ha Cengiz Han söze başlamadan Börte - Ücin yatağında
doğruldu ve yorganının uçları ile göğsünü örterek oturdu. Ot
çigin'in hakikaten ağladığını görünce o da ağlamaya başladı ve
şöyle dedi : '< Bu Kongkotanlara da ne oluyor ? Daha bundan bi
raz önce onlar, kitle haline saldırarak Kasar'ı dövmüşlerdi, şim
di yine nasıl oluyor da Otçigin'i kendilerinin arkasında diz çök·
meye mecbur ediyorlar? Bu ne biçim iştir? Bu suretle onlar,
senin selvi ve çam gibi kardeşlerini herhalde yok edeceklerdir.
Hakikaten biraz sonra
84
Cengiz Han Otçiğin'e: « Şimdi Teb-Tenggeri geldiğinde,
ona istediğin gibi muamele etmene müsaaıde ediyorum! » dedi.
Bunun üzerine Otçigin göz yaşlarını silerek doğruldu ve çıkıp
gitti. Teb - Tenggeri gelmeden önce güçlü kuvvetli üç adam ge
tirerek gizlice bir tarafa yerleştirdi.
Biraz sonra Münglik - Eçige de yedi oğlu ile birlikte gele
rek içeri girdiler. Teb - Tenggeri şarap fıçısının sağına oturur
oturmaz Otçiğin onun yakasına yapıştı ve: «Daha dün sen beni
af dilemeye mecbur etmiştin, gel şimdi birbirimizi deneyelim! »
diyerek kapıya doğru sürüklemeye başladı. Teb-Tenggeri de
onun yakasına yapışmak suretiyle görüşmeye başladılar. Bu gü
reş esnasında Teb-Tenggeri'nin yere düşen şapkasını Münglik
Eçiğe eğilerek aldı ve kokladıktan sonra koynuna sakladı. Cen
giz Han'ın: «Dışarı çıkıp birbirinizin gücünü orada deneyin! »
demesiyle, Otçiğin Teb - Tenggeri'yi kapıdan dışarı sürükledi.
Bu esnada, Otçiğin'in önceden kapının arkasına gizlediği
üç kuvvetli adam Teb - Tenggeri'yi yakaladılar ve dışarı sürük
leyip çıkardıktan sonra onun bel kemiğini kırarak, avlunun sol
tarafındaki arabaların yanına attılar. Biraz sonra Otçiğin içeri
girerek: « Teb - Tenggeri daha dün beni af dilemeye mecbur et
mişti. Bugün kendisini güreşmeye davet ettiğim halde kabul et
miyor ve yerde yatıyor. Görülüyor ki, o da adi bir arkadaşmış! »
dedi. Bu sözleri duyunca Münglik-Eçige derhal meseleyi anladı
ve ağlayarak :
Yağız yer
Daha toprak parçası kadar iken,
Büyük deniz
Daha bir dere kadar iken,
ben Hanımla arkadaş olmuştum» dedi. O bunları söylerken di
ğer altı oğlu kapının dibinde ,sıralandılar ve kollarını s1vayaraık
ocağın .etrafını ıçeviı:ıdiler. Gitti'kçe sıkıştırıldığını farkeden Cen
giz Han korkmaya başladı ve: «Açılın, çrkacağım ! » diyerek dı...
şan çıktı. Dışarıda bulunan silahşör ve gündüz muhafızları der-
85
hal onun etrafını 1çevirdiler. Cengiz Han, Teb - Tenggeri'nin bel
kemiği kırılmış bir vaziyette araıbaların yanında bir köşede yat·
makta olduğunu görünce üzerine ıboz bir çadır kurdurdu ve:
«Arabaları koşun, buradan g1deceğiz ! » diye emir verdi. Bunun
üzerine burasını terkederek başka yere göç ettiler.
Teb - Tenggeri'nin üzerine :kurulmuş olan çadırın pence·
resi kapatılmış, kapısı örtülmüş ve etrafına nöbetçiler konmuş
tu. Böyle olduğu halde, üçüncü gün şafak sökerken çadırın pen·
ceresinin açıldığı ve Teb'in vücudunun kendiliğinden yüksele
rek kaybolduğu rivayet edilmiştir. Bu hadise halcl\.ında Cengiz
Han : «Teb - Tenggeri benim kardeşlerime el uzattığından ve
kardeşforimin arasına sebepsiz yere nifak soktuğunda Tanrı
onu sevmedi, ruhunu ıda vücudu ile birlikte alıp götürdü» dedi
ve Münglik - Eçige'ye karşı ağır ·sözler kullanarak şunları söyle
di: « Sen oğullarının karakterini zaptedemedin. Onlar ise, ken
dilerini bana denk saymakla Teb Tenggeri'nin ölümüne se!bep
•
86
XI
KUZEY ÇİN'İN İSTİLASI.
YEDİ YILLIK BÜYÜK BATI SEFERİ.
TÜRKİSTAN VE RUSYA'NIN ZAPTI.
(§ 247 - 264)
87
cang'ı ald1ktan sonra geri döndü ve Cengiz Han'ın komutasın
daki esas �kuvvetle ıb irleşti.
Dung - cang'ın muhasıırası sırasında, Kitat !hükümdarı Al
tan - Han'ın başveziri Ongging - çingsiang, Altan - Han'a şu teik
lifte bulunmuştu : «Yoksa, gök ve yerin emriyle büyük tahtın
değişme zamanı mı geldi ? Moğollar büyük kuvvetlerle peyda
oldular ve bizim Kara - Kitat, Cürcet ve Cuyinlerden kurulu seç
me kıtalarımızı yok edercesine yendiler. Müstahkem yerimiz
olan Çabçiyal'ı da aldılar. Biz şimdi ordumuzu tanzim ederek
savaşa sürer ve bunlarda Moğollar tarafından tekrar yenilirse,
bu sefer kuvvetlerimiz türlü şehirlere dağılacaktır. Ondan son
ra bu kıtalar bizimle iş birliğ i etmeyip, bize karşı dönecekler
dir. Eğer Altan Han emrederlerse, Moğolların hanı ile şimdilik
sulh müzakeresine girişelim. Onlar teklifimizi kabul edip geri
çekilirlerse, sonra yine başka bir karara varabiliriz. Bildirildi
ğine göre, Moğolların kendileri ve hayvanları bura iklimine da
yanamıyor. Aralarında bulaşıcı hastalıklar da baş göstermiştir.
Biz onların hanına bir prenses verelim ve askerlerine de çok
miktarda altın, gümüş ipek ve başka mallardan dağıtalım.
Kim bilir, belki teklifimizi kabul ederler» .
Atan- Han Ongging-Çingsiang'ın b u sözlerini uyun buldu
ve : «Peki, öyle olsun! » demesiyle Moğollarla sulh görüşmele
rine başlamak üzere karar verildi. Ongging-Çingsiang, Cengiz
Han için Güngcü adında bir prenses ve Moğol askerlerine da
ğıtılmak üzere altın, gümüş, ipek ve mücevherat alarak, Cen-
giz Han'ın huzuruna çıkmak için Cung"'du ( Peking) 'den hareket
etti. Arzedilen bu sulh teklifini Cengiz Han kabul etti ve türlü
şehirlerin muhasarası için gönderdiği askerlerini toplayarak
çekilip gitti. Ongging-Çingsiang, Moceo ve Fuceo adlı dağın
ucuna kadar Cengiz Han'a refakat ettikten sonra geri döndü.
Moğol askerleri ipekten ve mallardan istedikleri kadar alarak,
hatta yüklerini bile ipeklerle bağlayarak çekilip gittiler.
88
Bu seferden sonra Cengiz Han Kaşin halkına karşı yürü
dü. Onlara yaklaşınca Kaşinlerin hükümdarı Burkan Cengiz
Han'a : « Senin sağ kolun olmak isterim! » diye haber yolladı
ve ona Çaka adında bir prenses sunarak tabi olmak istediğini
bildirdi. Burkan Han daha şunları söyledi : «Biz eskiden beri
Cengiz Han'ın şöhretini duyarak korkuyorduk. Şimdi ise, onun
kudretli şahsiyetiyle biz haşmetinden titriyoruz. Biz Tangut hal
kı, senin sağ kolun olarak gücümüzü sana hasretmeye hazırız.
Bu işi şöyle yapmayı düşünüyoruz :
Ordugahımız sabit,
Evlerimiz kerpiçten
olduğu için, sana tabi olduğumuzda :
Hızlı saldırılarda
Ve keskin savaşlarda
Büyük süratla sizi,
Biz takip edemeyiz,
Çetin savaşta sizi
Biz destekleyemeyiz.
Eğer Cengiz Han emrederse, Biz Tangutlar :
Yüksek otla beslenen
Develeri toplarız,
Emrine göndeririz.
Yünden de bez örürüz,
İpek kumaş dokuruz,
Emrine göndeririz.
Av kuşları besleriz,
İyisini seçeriz,
Emrine göndeririz.
Bunları söyledikten sonra Burkan, hiçbir tane kalmayacak şe
kilde Tangut halkının develerini topladı ve Cengiz Han'a gö
türüp takdim etti.
89
Cengiz Han, 1 2 1 1 Koyun yılında vuku bulan bu se
ferinde Kitat halkının hükümdarı Akutay Altan Han'ı, Tangut
halkının hükümdarı İluku-Burkan'ı emri altına aldıktan sonra
memleketine döndü ve Sa'ari bozkırında ordugahını kurup
yerleşti.
90
Altan Han Cung-du (Peking) 'den çekilirken, hareketinden
önce Kada'yı naip (liu-şeo) olarak orada bırakmıştı. Cengiz
Han, Cung-du'da bulunan altın, gümüş, ipek ve başka malla
rın miktarını tespit etmek mc.ksadiyle Önggür-Ba'urçi, Arkay
Kasar ve Şigi-Kutuku'yu Cung-du'ya gönderdi. Bunların geldi
ğini duyan Kada, yanına altın işlemeli ipekli kumaşlar alarak
Cung-du'dan çıkıp onları karşıladı. Şigi-Kutuku, Kada'ya : « Es
kiden bu Cung-du'nun serveti ve Cung-du kendisi de şüphesiz
ki Altan Han'a aitti. Fakat şimdi Cung-du Cengiz Han'a aittir.
Sen nasıl oluyor da Cengiz Han'ın malını ve ipeklerini aşıra
r:::.k hediye etmeye kalkışıyorsun? Ben kabul etmem ! » dedi.
Fakat Önggür-Ba'urçi ile Arkay-Kasar ikisi aldılar. Cung-du'da
bulunan mal ve mülkün miktarım tespit ettikten sonra geri
döndüler. Cengiz Han onlardan : « Kada size neler verdi?» diye
sorduğu zaman, Şigi-Kutuku : « Ü bize altın işlemeli ipekli ku·
maşlar getirmişti, fakat ben, bu Cung-du şehri eskiden Altan
Han'a aitti, fakat şimdi Cengiz Han'ındır. Sen nasıl oluyor da,
Cengiz Han'ın mal ve ipeğini aşırarak bize hediye ediyorsun?
diyerek almadım. Önggür ile Arkay, takdim edilen bu hediye·
lerden aldılar» diye cevap verdi. Bunun üzerine Cengiz Han,
Önggür ile Arkay'ı şiddetli surette tekdir. etti. Fakat Şigi-Ku
tuku'ya : « Sen büyük kanuna sadakat gösterdin!
Görmek için benim gözüm,
Duymak için kulağım ol! »
diyerek iltifat etti.
Altan Han Nan-ging'e geldikten sonra, sulh isteyerek tabi
olacağını bildirdi ve oğlu Tenggeri'yi Cengiz Han'a yolladı. Cen
giz Han'ın gündüz muhafız kıtasında hizmet görmek üzere,
oğlu ile birlikte yüz asker de gönderdi. Onların kendi arzuları
ile tabi olmaları üzerine Cengiz Han yine geri çekilerek Çab
çiyal üzerinden memleketine döndü. Bu sırada aşağıdaki ta
l imatla, sol cenah ordusunun başında, Kasar'ı sahil boyunca
gönderdi : «Bei-ging şehrini kuşatın. Bu şehri aldıktan sonra,
91
Cürcedli Fuhano'nun memleketi üzerinden yürüyün. Fuhano
karşılık gösterirse, üzerine saldırın. Eğer tabi olursa, onun sı
nır boyundaki şehirleri yanından geçerek, Ula, Na'u ve Ta'ur
nehirleri boyunca hareket edip, bizimle birleşmek üzere bü
yük ordugahımıza dönün ! ». Komutanlardan Cürçedey, Alçi ve
Tolun da Kasar'la birlikte gönderilmişti.
Kasar, Bei-ging şehrini aldıktan sonra Cürcedli Fuhano'yu
tabi kıldı. Sonra yol üzerindeki şehirleri de zaptederek Ta'ur
nehri boyunca geri döndü ve esas ordugaha geldi.
Kuzey Çin seferi başarı ile tamamlandıktan sonra, batı
seferine başlamadan önce aile içinde, Cengiz Han'ın halefinin
kim olacağı üzerinde açık bir görüşme ve tartışma oldu. Bu
görüşme, sefere çıkmak için hazırlanırken, Yesüy-Hatun'un
Cengiz Han'a şu sözlerle bazı tavsiyelerde .bulunması yüzünden
olmuştu : « Hamınız,
Yüksek dağları aşmak,
Derin suları geçmek,
Uzun sefere çıkmak
Ve büyük ulusunu
intizamlı bulundurmak istiyor. Fakat hiçbir hayat sahibi ebedi
değildir.
Yüksek ağaca benzer vücudun
Bir gün gelip de yere yatarsa,
Kendire benzer ulusunu sen,
Kimin emrine vermek istersin?
Yüksek sütuna benzer vücudun
Bir gün gelip de devrilir ise,
Kuşlara benzer ulusunu sen.
Kimin emrine vermek istersin?
Her biri birer kahraman olan dört oğlundan hangisinin
adını zikretmek istersin? Ben bu sözlerimle oğulların, kardeş
lerin, tabilerin ve biz fakirler için düşünülmesi gereken şey
leri arzettim, emir vermek sana aittir» dedi.
92
Cengiz Han cevabında : « Yesüy bir kadın olmakla bera
ber en doğru sözü söylemiştir. Ne kardeşlerim, ne oğullarım,
ne Bo'orçu ve ne de Mukali, hiç biriniz böyle bir fikir ortaya
atmamıştı. Hatta kendim de :
Dedelerimi takip edeceğimi
Bilmez gibi unutmuştum,
Ölüm gelince öleceğimi
Bilmez gibi uyumuştum»
dedi ve büyük oğluna dönerek : « Coçi, sen oğullarımın en bü
yüğüsün, ne dersin? » diye sordu. Daha Coçi söze başlamadan
Ça'aday ortaya atıldı ve bu suretle kardeşler arasında sert tar
tışmalar cereyan etti, fakat neticede Cengiz Han'ın üçüncü oğlu
Ögödey ( Oktay) üzerinde karar kılınarak mesele tatlıya bağ
landı.
Cengiz devletinin hızlı yükselişi, batıdaki Harezmşahlar
devletini de yakından ilgilendiriyordu. Harezmşahlardan Alaed
din (Kutbeddin) Mehmed (1200-1220) Cengiz Han'a bir elçi he
yeti göndererek onun durumunu öğrenmek istemişti. Çin se
feri esnasında gelen bu heyeti Cengiz Han Pekin' de kabul et
miş ve görüşme esnasında : «Dünyanın imarı ticaretle olur.
Onun için aramızdaki ticari münasebetleri geliştirelim» demiş
ti. Ondan sonra Cengiz de Alaeddin'e elçi gönderdi. Sultan Ala
eddin bu elçileri 1 2 18'de Bağdat'tan dönerken Maveraünne
hir' de kabul etti. Cengiz Han elçiler vasıtasiyle Sultanın başa
rılarını övdükten sonra, komşu ülkeleri ve Çin İmparatorlu
ğunu da ele geçirdiğini anlatıyor ve Alaeddin'e « En sevgili oğ
lum» diye hitap ederek, iki ülke arasında ticaret kapılarının
açık bulundurulmasını ve dostluk arzu ettiğini söylüyordu.
93
ğollarla Türkler arasında hiç bir fark gözetmeden onları siya
sı işlerde de görevlendiriyordu. Nitekim, 1 2 1 8 'de Alaeddin Meh
med'e yollanan elçi heyeti hep Türklerden ibaret olup, içlerin
de bir tek Moğol yoktu. Heyetin başkanı da tanınmış şahsiyet
lerden Mahmud Yalvaç idi. Ürgençli Kurumşi ailesinden Mah
mud Yalvaç ve oğlu Mesud, Cengiz Han'a bir çok alanda bü
yük yardımda bulunmuşlardır.
94
Bardağı taşıran bu hadiseden sonra artık savaştan başka bir
yol kalmamıştır.
Cengiz Han kendi devletine tabi bütün bölge ve halklara
savaşa katılmalarını talep ederek haber gönderir, bütün Moğol
boyları ile birlikte Kıpçak, Karlık, Uygur vb. Türk boylan da
bu savaşa katılırlar ve Cengiz Han'a tabi Çin'den de kıtalar
gelir. Bu davete, ancak Tangut hükümdarı Burkan menfi cevap
vermiştir. Fakat Cengiz Han onlarla hesaplaşmayı sonraya bı
rakarak batı seferi ile ilgili kararını değiştirmez ve kışın hazır
lıklar tamamlandıktan sonra 1219 b aharında harekete geçer.
Bu vakaların tafsilatını ve bundan sonra olup bitenleri,
okuyucularımız, bibliyografyada gösterilen eserlerden öğrene
bilirler. Biz burada, Türk-Moğol meselesinde taraf tutmayarak .
vakaları atlamadan ve değiştirmeden göstermeye çalıştık. «Mo
ğolların Gizli Tarihi»nde ise, Cengiz Han'ın Türkistan seferi kı
saltılarak şöyle anlatılmaktadır :
Cengiz Han tarafından Ukuna'nın başkanlığında gönderi�
len yüz kişilik bir elçi heyetinin Müslümanlar tarafından alı
konarak öldürülmesi üzerine Cengiz Han : «Altın dizginlerimin
Müslümanlar tarafından koparıl:n:ıasına nasıl müsaade edebi
lirim?» diyerek, Ukuna'nın idaresindeki yüz elçinin intikamını
almak maksadiyle müslüman halkına karşı savaşa karar verdi .
95
kümdarı Emin el.Mülk) şehirlerine dokunmadan yandan dola.
şarak ilerledi. Onun arkasından Sübe'etey de aynı şekilde hiçbir
şeye dokunmadan yürüdü. Fakat onların peşinden gelen To
kuçar, Han-Melig'in şehirlerini yağma etti ve köylülerini esir
aldı. Şehirlerinin yağma edildiğini gören Han-MeHg savaş hazır
lıklarına başladı ve ordusu ile harekete geçerek Celaleddin
(Harezmşah) ile birleşti. Celaleddin ile Han-Melig Cengiz Han'a
karşı yürüdüler. Cengiz Han'ın önünde öncü olarak Şigi-Kutuku
yürüyordu. Celaleddin ile Han-Melig, Şigi-Kutuku ile savaşa
tutuşarak onu yendiler ve Cengiz Han'a kadar yaklaştılar. Fa
kat bu esnada Cebe, Sübe'etey ve Tokuçar arkadan saldırarak
onları parçaladılar. Bundan sonra onların Bukar (Buhara) , Sc
misgab ( Semerkand ) ve Udarar ( Otrar) şehirlerinde tekrar tu
tunmalarına imkan vermeyerek Şin (Sint) nehrine kadar takip
ettiler. Şin nehrine sıkıştırılan Harezm kuvvetleri nehre dö
küldü ve birçoğu boğularak öldü. Sultan Celaleddin ile Han·
Melig kendilerini kurtarmak niyetiyle Şin nehrinin mecrasına
doğru yürüdüler. Cengiz Han da aynı yönde hareket ederek Bat.
kesen'i aldı. Eke-Korokan ve Ge'ün-Korokan nehirlerine va
rınca, Baru'an bozkırında yerleşti ve Calayirlardan Bala adında
birini Sultan Celaleddin ile Han-Melig'in peşinden gönderdi.
Cengiz Han Cebe ile Sübe'etey'i överek şunları söyledi :
«Cebe! Senin adın eskiden Cirko'aday idi. Tayçi'utlardan bize
gelip katılınca adın « Cebe» ( silah, zırh) oldu. Fakat Tokuçar,
Han-Melig'in sınır şehirlerini kendiliğinden yağma ederek, Harı
Melig'in bize karşı düşmanca hareket etmesine sebep olmuştur,
bundan dolayı onu mahkemeye vererek idamını talep edece
ğim! » dedi. Fakat sonra onu yine öldürtmedi, bununla beraber
onu şiddetli surette tevbih ederek ordu komutanlığından azletti.
96
( Herat), İsebur (Nişaıbur) ve başka şehirlerin muhasarası için
gönderildi. Cengiz Han kendisi Udarar ( Otrar) şehri civarında
yerleşti. Coçi, Ça'aday ve Ögödey'den : «Ordumuz kayba uğra
madan Ürgenç şehrine varmıştır. Kimin emrine göre hareket
edelim?» diye haber geldiğinde, Cengiz Han : « Ögödey'in em
rine göre hareket ediniz! » diye cevap yolladı.
Cengiz Han U darar şehrini aldıktan sonra, oradan hareket
ederek Semisgab ( Semerkand) şehrine geldi. Semisgab'tan ha.
reket ederek Buhar ( Buhara) şehrine geldi. Cengiz Han orada,
sultanın yazlık yeri olan Altan-Korkan (Altın dere) yaylasında
yazı geçirmeye karar verdi ve Bala'yı bekledi. Toluy'a da : «Yaz
sıcağa başladı. Diğer kıtalar da konsun, sen benim yanıma gel! ,>
diye haber gönderdi. Toluy, İru ( Herat) ve İsebur ( Nişabur)
şehirlerini almış, Sisten ( Kuhistan) şehrini tahrip etmiş ve
şimdi de Çuhçeren şehrine karşı savaşmakla meşguldü. Bu
haber gelince Toluy önce Çuhçeren şehrinin işini bitirdi ve on
dan sonra geri dönerek Cengiz Han'la birleşti.
97
man ( Türk) , Cengiz Han'la şehirlerle ilgili adet ve kanunlar
üzerine hasbıhal ettiler. Şehirler hakkında böylece konuşarak
bilgi edindikten sonra, Cengiz Han, Mesut Kurumşi'yi Moğo]
valilerle birlikte Bukar ( Buhara) , Semisgen ( Semerkant),
Ürünggeçi ( Ürgenç) , Udan, Kishar ( Kaşgar ) , Uriyang, Güsen·
Danın ve başka şehirlerin idaresine memur etti. Fakat onun
babası Mahmud'u yanında alıkoydu ve sonra da Kitanların baş·
şehri Cung-du ( Pekin ) e vali yaptı. Müslümanlardan Mah
mud ve Mesut Yalvaç, şehir işlerinden en iyi anladıkları için,
başka valilerle birlikte onları Kitan ( Çin) halkının idaresine
memur etti.
Cengiz Han, Müslümanların işi ile yedi yıl uğraştı. Orada
Calayirli Bala'yı beklerken, Bala da Şin ( Sint) nehrini geçmiş
ve Ca1alding-Soltan ( Sultan Celaleddin) ile Han-Melik'i ( Herat
hükümdarı Emin el-Mülk) Hindus memleketine kadar takip
etmişti. Bala, orada onları kaybetti ve arayarak Hindus mem
leketinin içerlerine kadar yürüdü. Başaramayınca geri döndü.
Bunun üzerine Cengiz Han da memleketine avdet etti. Yol üze
rinde yazı Erdiş ( İrtiş ) civarında geçirdikten sonra, 1225 Tavuk
yılının son baharında Tula boyundaki Kara ormanda bulunan
sarayına kavuştu.
98
XII
CENGİZ HAN'IN ÖLÜMÜ.
ÖGÖDEY'İN SEÇİLMESİ. BATI SEFERİNİN DEVAMI.
KİN DEVLETİNİN ORTADAN KALDIRILMASI.
ASKERİ VE İDARİ TEŞKİLATIN GENİŞLETİLMESİ.
(§ 265 - 282 )
99
ri uygun buldular. Fakat bunu Cengiz Han'a arzettikleri za
man, o: «Böyle yaparsak, Tang'ut halkı bizim korkarak geri
çekildiğimizi zanneder. Onun için onlara önce bir elçi gönde
rerek cevaplarını burada bekleyelim, döneceksek ondan sonra
döneriz! » dedi. Bunun üzerine bir elçi gönderdiler ve cevap ge
tirmek şartiyle şunları söylemesini emrettiler : « Burkan! Bir
kaç yıl önce sen bize, Tang'ut halkının sağ kolumuz olacağını
söylemiştin. Müslümanlar teklifimizi kabul etmedikleri için,
sefere hazırlanırken senin o sözlerine güvenerek yardım iste
yip elçi göndermiştim. Fakat sen Burkan, bana yardım için
asker göndermek şöyle dursun, beni sözlerinle tahkir etmiştin.
O zaman başka işlerim olduğu için, seninle hesaplaşmayı baş
ka zamana bırakmıştım. Batı seferinde, Yer ve Gökün yardı
mı ile Müslümanları doğru yola getirdim. Şimdi Burkan, se
ninle hesaplaşmaya geliyorum! ». Burkan : «Tahkir edici söz
leri ben söylemedim! >} dedi. Burkan'ın komutanlarından
Aşa-Gambu ise: «Ü sözleri ben söylemiştim. Eğer siz Moğollar,
şimdi bir muharebe arıyor ve savaşmak istiyorsanız, benim
Alaşay'daki ordugahıma geliniz. Benim orada
Ev ve çadırlarını var,
Yüklü develerim var.
Siz Alaşay'a geliniz, orada savaşalım. Fakat altın, gümüş, ipek
ve mal istiyorsanız Eri-Kaya ( Ning-hia) ve Eri-ce'ü ( Si-liang)a
gidiniz! » diye cevap verdi.
Bu sözleri duyan Cengiz Han, daha ateşi inmemişken :
« Bu büyük sözler karşısında hiç geri dönülür mü? Ölürsem
öleyim, fakat onu bu sözleri üzerine takip edeceğim. Tanrım
sen bilirsin! » dedi. Bundan sonra Cengiz Han Alaşay üzerine
yürüdü, Aşa-Gambu ile muharebe ederek onu Alaşay dağlarına
kaçmaya mecbur etti ve sonra da esir aldı.
Ev ve çadırlarını
Yüklü develerini
ve halkını kül gibi uçurarak imha etti.
100
Cengiz Han yazı karlı dağda geçirdi ve Aşa-Gambu ile
dağa çıkmış olan Tang'utların üzerine asker yollayarak
Ev ve çadırlarını,
Yüklü develerini
ve kendilerini son neferlerine varıncaya kadar esir etti. Bo'orçu
ile Mukali'ye iltifat ederek, ganimetten istedikleri kadar alabi
leceklerini söyledi ve ilave olarak şöyle buyurdu: « Sizlere
Kitan halkından hiç bir şey vermediğim için, Kitanlardan olaıı
Cuyinleri aranızda paylaşın,
Yakışıklı çocukları,
Kuş avı esnasında
Peşinizde dolaşsın,
Ve güzel kız çocukları,
Yanınızda büyüyüp,
Elbiseler yamasını
Kara-Kitanlardan olan bu Cuyinler, Kitan hükümdarı Altan
Han'ın tarafını tutarak Moğolların cedlerini öldürmüşlerdi.
Şimdi Bo'orçu ile Mukali'yi onlara vali tayin ediyorum! ».
Cengiz Han karlı dağdan indikten sonra Urakay şehrini
kuşattı ve ondan sonra da Dörmegey şehrine yürüdü. O zaman
Burkan, Cengiz Han'ı karşılayarak onunla konuşmak istedi.
Burkan bu mülakatı pek mükellef bir şekilde tertip etmek is
tediğinden, dokuzar adet altın Buda heykeli, altın ve gümüşten
tabak ve kaseler, dokuzar adet erkek ve kız çocuk, dokuzar
adet beygir ve deve ve yine dokuz sayısını tamamlamak sure
tiyle başka birçok hediye ile gelmişti. Cengiz Han onu kabul
ederek, kapı gerisinde merasime başlamasına müsaade etti.
Fakat bu merasim esnasında Cengiz Han'ın gönlü bulandı.
Üçüncü gün iluku-Burkan'a Şidurku unvanının verilmesini
emretti ve sonra da idamına karar verildi. Tang'ut halkı taru
mar edilerek her tarafa dağıtıldı. Cengiz Han'ın onlara karşı
tertip edilen ikinci seferi işte böyle sona ermişti.
101
Cengiz Han 1 227 Domuz yılında Tanrı'ya çıktı. Onun ölü
münden sonra Tang'ut halkından alınan şeylerin çoğu Yesüy
Hatun'a verildi.
Bir kahramanlık destanı şeklinde meydana gelen bu ese
rin esas şahsiyeti olan Cengiz Han = Çingiz Han'ın ölümü,
yer ve tafsilat gösterilmeden yılın basit bir vakası gibi
zikredilmektedir. Defnediliş sahnesi ve gömüldüğü yer de
kasten zikredilmemiş olsa gerektir. Daha sonra meydana
gelen tafsilatlı, fakat efsanevi hikayeler güven verici de·
ğildir. Hakikaten, rivayetler bilhassa bu noktada birbi
rinden ayrılmaktadır. Mezarın yeri bu eser yazıldığı za
man bile meçhul kalmışsa, bunun çok daha sonra açığa
vurulması düşünülemez. 1237'de, Cengiz Han'ın ölümün
den on yıl sonra seyahat eden bir Çin elçisi, mezarı gör
düğünü söyleyerek, mezarın Lu-kou nehri civarında, dağ
ve sularla çevrilmiş bir yerde bulunduğunu, hükümdarın
burada doğmuş olup aynı yerde gömülmüş olduğunu ifa
de etmektedir. Lu-kou sözü ile Onan nehri kastedilmiş
olabilir. Fakat ondan sonra bu mezardan bahseden çık
mamıştır. Yüan sülalesinin mezarlığını Cengiz Han'la il
gili sayanlar varsa, da, bu ancak sonraları uydurulan bir
tahmindir. Cengiz Han'ın mezarının bulunduğu hakkında
arasıra haberler yayılıyorsa da, bunlar ancak masaldan
ibarettir. (Bk. A. Temir, Moğolların Gizli Tarihi, 1948, s .
238-239, E . Haenisch'in notları).
1228 Sıçan yılında, Ça'aday ile Batu başlarında olduğu
halde sağ kanadın prensleri, Otçigin-Noyan, Yegü ve Yesüngge
başlarında olduğu halde sol kanadın prensleri, Toluy başların
da olduğu halde merkezin prensleri, prensesler, damatlar.
Tümen komutanları ve binbaşılar hepsi bir araya gelerek,
Kelüren nehrindeki Kö'deü adasında kurultay için toplandılar
ve Cengiz Han'ın emri ve vasiyeti gereğince Ögödey'i « Han»
seçtiler. Ça'aday, küçük kardeşi Ögödey•Kağan'ı kendisi tahta
102
oturttu. Ça'aday ile Taluy, babaları Cengiz Han'ın altın haya
tını korumuş olan gece muhafızlarını, silahşörleri, sekiz bin
gündüz muhafızım, yani Cengiz Han'ın yanında vazife görmüş
olan on bin emektar muhafızı Ögödey-Kağan'ın emrine tahsis
ettiler. Aynı şekilde devletin merkez kısmı da onun emrine
verildi.
103
üzerine Ögödey Kağan Oldakar-Korçi'yi ordugahta vekil ola
rak bıraktı.
Ögödey Kağan, 1231 Tavşan yılında Kitan halkına karşı
harekete geçti. Cebe'yi önden gönderdi. Az zaman içerisinde
Kitan ordusunu yenerek kesilmiş orman gibi yere serdiler.
Çabçiyal'ı aldıktan sonra, Ögödey Kağan şehir ve kaleleri al
mak için türlü tarafa asker gönderdi ve kendisi de Şira - Dek
tur ( Lung-hu-t'ai) 'da kondu. Altan Han yenildi ve bütün serve
ti Ögödey Kağan'ın eline geçti. Her tarafa akıncılar ve idare
adamları gönderildi. Cung-du ( Pekin) ve başka şehirlere valiler
tayin edildi. Sonra da Ögödey Kağan sağ salim Kara-Korum'a
döndü.
Sübe'etey Bahadır için takviye olarak gönderilen Batu,
Büri, Güyük ve Müngge gibi komutanlar Kanglin, Kipça'ud ve
Bacigidleri tabi kıldılar, Ecil, Cayak ve Meget şehirlerini aldı
lar ve sonra Orusud ( Ruslar)ı tarumar ettiler. Asut, Sasut, Bo
lar ve Man-Kermen-Kiva şehirleriyle ahalisinin bir kısmını
tabi kıldılar ve bir kısmını da esir aldılar. Şehirlere valiler ta
yin ettikten sonra yurtlarına döndüler. Ögödey Kağan, daha
önce Cürcen ve Solangka ( Kuzey Kore) halklarına karşı gönde
rilmiş olan Calayirtay - Korçin için takviye olarak Y esüder
-Korçi'yi yolladı ve orada idareyi ele almasını emretti.
Şormakan-Korçi Bağdat halkını yendi. Bu memleketin
güzelliğini ve mallarının iyiliğini duyduğu zaman, Ögödey Ka
ğan şöyle emir verdi : «Şormakan - Korçi aynı yerde vali olarak
kalsın ve her yıl bize oranın mallarından ve hayvanlarından
muntazam olarak göndersin».
Yukarıda belirtildiği grbi (bk. s. 97 ) , büyük batı seferi
esnasında Cengiz Han tarafından batı Avrupa'da Kıpçak
ülkesine ve Ruslara karşı gönderilmiş olan Sübe'etey bü
yük başarılar elde etmiş, fakat kuvveti de gittikçe azal
makta idi. Bunu göz önünde tutan Ögödey Kağan, Sü-
104
be'etey'e yardımcı olmak üzere Cengiz Han'ın dört bü
yük torunu idaresinde doğu Avrupa'ya önemli kuvvetler
göndermişti. Bunlar, Cengiz Han'ın dört oğlu Coçi, Ça'
aday, Ögödey, ve Toluy'un büyük oğulları : Batu, Büri,
Güyük ve Müngge idi. Doğu Avrupa seferi başarı ile ne
ticelendikten sonra tertiplenen veda ziyafetinde, Büri,
Güyük ve Elcigidey'in oğlu Karkasun'un Batu'yu tahkir
ederek kaba sözler sarfetmeleri üzerine Batu, Ögödey Ka
ğan' a bir elçi ile şu haberi yolladı :
«Mengü Tanrıdan aldığımız güçle ve Kağanımızın haşme
ti ile Meget şehrini tahrip ettik, Orus halkını esir ve köle ettik.
Biz onbir devleti ve bu kadar da halkı kendimize tabi kıldık w
altın dizginleri elimize geçirdik. Bunun üzerine eve dönüş mü
nasebetiyle bir veda ziyafeti tertip etmiş ve büyük bir çadır
kurdurarak bir arada toplanmıştık. Diğer komutanlardan yaş
ça büyük olmam dolayısiyle, herkesten önce bir iki bardak
içmiş bulundum. Bu durum karşısında Büri ile Güyük meclisi
terkederek atlarına binip uzaklaştılar. Onlar giderken, Büri :
« Batu bizimle aynı dereceden olduğu halde, nasıl olup da biz
den önce içiyor?
Sakallı kadınlara
Benziyor,
Ona ayakla tepmeli,
Tabanla çiğnemeli! '
diyordu. Güyük : 'Silah taşıyan b u kadınların göğsüne odun
parçası atmalı! ' diyordu. Elcigidey'in oğlu Karkasun : 'Onlara
ağaçtan kuyruk takmalı! ' diyordu. Onlar işte bunları söyledi
ler. Yabancı ve düşman halklar arasına gönderilmiş iken ve
durumumuz da müphem olduğu halde, Büri ile Güyük böyle
sözler söyleyerek bizi terkettiler. Şimdi durumu Han'ın ince
lemesine arzediyorum! ».
Batu'nun bu sözleri üzerine çok hiddetlenen Kağan, Gü
yük'ü huzuruna kabul etmeyerek şunları söyledi : «Bu alçak,
kimin gücüne dayanarak kendi büyüklerine karşı böyle hare-
105
kette bulunuyor? Keşke bu bir tek yumurta da çürümüş olsay
di! Kendi ağasına karşı geldiği için :
Onu öne süreyim,
On parmağının
Tırnakları koparcasına,
Dağ gibi kalelere
Tırmansın!
Yaıb ancı illere göndereyim,
Beş parmağının
Tırnakları aşınırcasına,
Sert kalelere
Tırmansın!
Kötü ve alçak Karkasun, sen de bizim aileden olanlara
karşı ağzınla böyle sözler sarfetmeyi kimden öğrendin? Güyük
ile Karkasun'un ikisini de mahkemeye vereceğim. Aslında Kar
kasun'un derhal kafası kesilmeliydi. Fakat böyle yaparsam bi
taraf olmadığımı söyleyeceklerdir. Batu'ya deyiniz ki, Büri'yi
büyük kardeşimiz Ça'aday'a yollasın. Onun hakkında ağamız
Ça'aday karar versin! »
Prenslerden Menggey ve komutanlardan Alçiday ile Kong
kortay ve Canggi, hükümdarn şunu arzettiler : « Senin baban
Cengiz Han bir zamanlar :
«Seferde olan işler
Hep seferde görülsün.
Evlerde olan işler
Evlerde halledilsin! »
demişti. Müsaade edersen şunu arzetmek istiyoruz : Şimdi Ka
ğanımız Güyük'e kızıyorsa da, aslında bu sefere ait bir iştir.
Bunun hallini Batu'ya bırakmak daha iyi olmaz mıydı?». Bu
sözler hükümdarın hoşuna gitti ve nihayet hiddetini yenerek
Güyük'ü huzuruna kabul etti. Fakat onu tekdir ederek şunları
söyledi :
106
«Senin için : Savaş meydanında
Adamların kıçını
Koparnnşın
Diyorlar,
Askerlerin
Görünüşünü
Bozmuşsun!
Diyorlar.
Ydksa sen , 'Orusut ( Rus ) halkını şiddet ve hiddetimle kor
kutarak tabi kıldım' diye mi düşünüyorsun?'
Yoksa sen, 'Orusut ( Rus) halkını yalnız başıma yendim'
diye mi zannediyorsun?
Sen galiba bu düşüncelerden cesaret alarak kendi üstüne
karşı söz söylemeye yelteniyorsun. Babamız Cengiz Han :
'Çok olan korkutur,
Derin olan öldürür! '
dememiş miydi? Zahiren düşmanları yalnız başına yenmiş gibi
gözüküyorsan da, hakikatte sen Sübe'etey ile Böcek'in himaye
sinde yürüyordun ve ancak müşterek hareket neticesindedir
ki, Orusut ( Ruslar) ve Kipça'ud ( Kıpçaklar) ın memleketini zap
tettiniz. Bir veya iki Orusut veya Kipça'ud'u esir alayım der
ken, sen bir tekenin ayağını bile ele geçirip takdim edemedin.
Daha ilk defa evden çıktığın halde kendini kahraman sayarak,
sanki her şeyi yalnız başına yapmışsın gibi büyük laflar sarfe
derek dönüp geldin. Komutanların teklifine göre, Güyük ile
Karkasun'un işini Batu görsün, Büri'nin işini Ça'aday hallet-
. ' ».
sın.
Bundan sonra Ögödey Kağan : «Babamız Cengiz Han'ın
yanında vazife görmüş olan gece nöbetçilerinin, silahşörlerin,
gündüz muhafızlarının, yani bütün muhafız kıtalannın yap
makla mükellef oldukları hizmetleri tekrar ediyorum : Bunlar,
han babamızın emriyle eskiden nasıl hizmet etmişlerse, bugün
107
de aynı şekilde hizmetlerine devam edeceklerdir» diyerek, bu
konuda Cengiz Han tarafından tespit edilmiş olan esasları ( IX.
Bölüme bakınız) , bazı ilavelerle yeniden yayınladı.
Ögödey Kağan, içtimai nizam meselesi üzerinde de dur
muş, ve böylece ulusun ( devlet ve milletin) refahı ile ilgili ka
nunlar da çıkarılmıştır. «Moğolların Gizli Tarihi»ne göre bu ko
nularda ele alınan maddelerin bazıları şunlardır :
«Babam Cengiz Han tarafından bin müşkülatla kurulmuş
olan bu ulusu sefalet içerisinde bırakmak istemiyoruz. Millet :
Ayağını yere,
Elini toprağa
koyarak sevinsin. Babamız tarafından hazırlanmış olan tahta
oturduktan sonra, şimdi halkın rahatı için gerekli emirleri ve
receğiz :
Her yıl şölen için halkın sürülerinden iki yaşlı birer ko
yun alınacaktır. Her yüz koyundan bir koyun alınarak o böl
genin fakirlerine verilecektir.
Sonra : Büyük ve küçük kardeşlerle askerler ve muhafız
lar bir araya geldikleri zaman, çok defa bunların içkisi halktan
temin ediliyor ki, bu doğru değildir. Bu maksat için hinlikler
den kısraklar ayrılarak sağılsın, sağmak için adamlar tahsis
edilsin, göç işlerini idare edenlerle sürülere bakanlar sıra ile
değiştirilsin .
Büyük ve küçük kardeşler toplandığında, onlara hediye-
•
ler dağıtılsın.
İpekler, gümüş külçeler, kuburluk, yay, zırh ve silahlar
debboylara konarak muhafaza altına alınsın. Her tarafta deb
boycular seçilerek, bunların bakımına memur edilsi n.
Sonra : Bütün arazi ve sular halkın arasında taksim edi
lecektir. Hayvan otlatma işine gelince, bu mesele için her bin
likten birer memur ayrılması ve bu işle görevlendirilmesi uy
gun olur.
108
Sonra : Çöl bölgelerinde av hayvanlarından başka bir şey
bulunmaz. Halk için daha geniş yer temin etmek maksadiyle,
Çanay ve Uygurtay yerleşme işini idare için oraya gidecekler,
kuyular kazıp bentler inşa edeceklerdir.
Sonra : Şimdiye kadar postalar meskun yerlerden geç
tikleri için, hem geç kalıyor, hem de halka yük oluyordu. Şim
di bu hususta her tarafa şu emri yayınlıyoruz : Türlü bölgeler
deki hinliklerden postacı ve seyisler ayrılmak suretiyle posta
istasyonları kurulacak ve bundan sonra, fevkalade hal olma
dıkça, postacılar meskun mahaller üzerinden gitmeyeceklerdir.
Bu usul her halde iyi olacaktır.
Çanay ve Boldakar'ın bize teklif ettikleri gibi, bu işler
üzerinde büyük kardeşimiz Ça'aday'ın karar vermesini doğru
buluyoruz. Eğer o doğru bulur ve «uygun» derse, onun vereceği
karara göre iş yapılsın.»
Ça'aday, kendisine teklif edilen bütün bu işleri uygun bu
larak : « Ben buradan sizin posta istasyonlarınıza doğru irti
bat kurmaya çalışacağım. Sonra Batu'ya da haber yollayarak
onun da bu tarafta doğru istasyonlar kurmak suretiyle irtibat
tesis etmesini isteyeceğim» diye cevap verdi ve : «Bu posta
meselesi, teklif edilen işlerin ·en önemlisi idi» diye ekledi.
Bunun üzerine Ögödey Kağan şöyle dedi : «Büyük kar
deşimiz Ça'aday ile Batu başlarında olduğu halde bütün sağ
kanadın prens ve komutanları, Otçigin-Noyan ile Yegü başla
rında olduğu halde bütün sol kanadın prens ve komutanları,
merkezi devletin damatları ve prensleri, Tümen, Binlik, Yüzlük
( Bölük) ve Onluk (Manga) komutanları hepsi de bu fikirleri
mizi kabul ettiler :
Şölen için sürülerden her yıl iki yaşlık birer koyun alı
nacak, her yüz koyundan bir yaşlık birer kuzu alınmak sur.etiy
le fakirlere verilecektir. Postacı ve seyislerin ayrılması ile posta
hatlarının kurulması, halk için hafiflik temin edecek, posta
109
işlerinin de çalbuk yürümesine yardım edecektir. Bu teklifi her
kes kabul etmiştir.»
Bunun üzerine Kağan'ın bu emri, incelenmek üzere bü
yük kardeşi Ça'aday'a sunuldu. Ça'aday tarafından da tasvip
edildikten sonra :
Ulusun ( devletin) her tarafında, Binliklerden, Kağan'ın
emri gereğince şölen için her sürüden iki yaşlık birer koyun
alındı, her yüz koyundan da bir yaşlık birer kuzu toplanmaya
başlandı. Kısraklar ayrıldı ve bunları sağmak için adamlar
tahsis edildi. Kısrak çobanları, debboycular ve idare adamları
seçildi. Postacı ve biniciler ayrıldı. Araçen ile Tokuçar, bu pos
ta işinin tanzimi ile görevlendirildi. Bir istasyona yirmi süvari
verildi, diğer istasyonların her birine de yirmişer binici ayrıl
dı. Kağan, bu hususta ek olarak şunları bildirdi : «Bu istasyon
larda bulundurulması gereken binek beygirlerinin, yenecek ko
yunların, sağılacak kısrakların, koşulacak öküz ve arabaların
sayısı tarafımdan tespit edilmiştir. Eğer bir kimsede bu mal
zemeden ancak b.ir urgan bile eksik olursa, dudağı kesilerek
cezalandırılacak, eğer bir kaşığı veya tekerlek ispiti noksan
olursa, burnu kesilmek suretiyle cezalandırılacaktır».
Hayatının sonuna yaklaşmakta olduğunu hisseden Ögö
dey Kağan «Moğalların Gizli Tarihi »nin 281 . paragrafında, yap
tığı iyi ve kötü işler hakkında itiraflarda bulunarak hesap ver
mektedir :
Ögödey Kağan sonra şunları söyledi : « Han babamdan
sonra onun yüksek tahtına çıkınca b ilhassa şu işleri başardım :
( 1 ) Kin halkına karşı sefer ederek bu devleti ortadan kal
dırmam, birinci başarımdır. ( 2 ) İkinci başarım olarak, haber
cilerimizin ça:buk gidip gelmesine ve gerekli emirlerimin ulaş
tırılmasına yarayan posta teşkilatını kurdum. (3) Sonra, susuz
memleketlerde kuyu kazdırarak millete ve halka su ve otlak yer
temin ettim. ( 4 ) Sonra, türlü şehirlere valiler ve idareciler ta
yin ederek milleti, ayağını yere ve elini toprağa koyabilecek şe-
1 10
kilde, rahat hayata kavuşturdum. Bu suretle, Han babamdan
sonra dört türlü iyilik yapmış oldum.
Fakat, babam tarafından yüksek tahta çıkmak üzere seçi
lerek bütün ulusun işleri omuzuma yüklendikten sonra bazı
kötü işler de yapmış bulundum :
( 1 ) Üzüm şarabı tarafından mağlup edilmiş olmam, benim
birinci kabahatimdir. ( 2 ) İkinci kabahatime gelince : Geleneğe
aykırı olarak bir kadının sözüne kandım ve amcam Otçigin'in
memleketinden kızlar getirttim. (3) Ulusun büyüğü ve Kağanı
olduğum halde, hazan ters hare°k;et ederek haksız işlere karış
tım ki, bu da üçüncü kabahatimdir. ( 4 ) Sonra, Dokolku'yu öl
dürtmekle, başka bir kabahat daha işlemiş oldum. Niçin? Çün
kü o, babamızın önünde gider v.e başbuğu için her zaman ken
dini fedaya hazır bulunurdu. İşte bundan dolayı onu gizlice
öldürterek haksızlık ettim. Şimdi kim çıkıp da, onun gibi, ken
dini benim için feda edecektir? Başkalarının önünde, babam
için sadakatini ispat etmiş olan bir kimseyi gizlice öldürterek
kötü bir iş yaptım.
Bundan başka, çit ve hendekler yaparak, Tanrının emriyle
yaratılmış olan av hayvanlarının kardeşimin bölgesine kaçma
sına engel olmak istedim. Bu yüzden büyük ve küçük kardeş
lerimden ağır sözler işittim. Bu da haksız bir işti.
Han baıbamdan sonra, iyi hareket olarak dört iş yaptı
isem, dört de kötü iş yapmış oldum».
Orta çağın elyazma ve ilk basılı eserlerinde, yazarın veya
müstensihin adı, yazıldığı yer ve tarihi, eserin en sonunda be
lirtilir ve Avrupa'da buna « Kolophon» denirdi. «Moğolların
GMi Tarihi » nde de bu usule uyulmuş ve eserle ilgili bilgiler
en son 282. paragrafta belirtilmiştir :
« Büyük Kurultay ·toplandığı zaman, Sıçan yılının ( 1 240)
yedinci ayında, Kelüren nehrinin Köde'e adasında, Dolo'an-Bol
dak ve Şilginçek mevkileri arasında saray kurulmuşken yazılıp
tamamlandı.»
111
TÜRK - MOGOL İMPARATORLUGU VE DEVAMI
112
ve Türkler içerisinde Moğol boy adlarına rastlandığı gibi, ha
zan da aynı boy adının hem Türk, hem Moğol cemiyetlerinde
aynı zamanda kullanıldığı görülmüş, fakat duruma göre bun
ların bazıları «Türk» bazıları «Moğol» menşeli olarak açıklan
mıştır.
XII. yy.'da tarih sahnesine çıkışlarından önce, Moğolların
ve onlara bağlı diğer boyların, devlet kurma gibi siyasi ve içti
mai faaliyetleri mevzii kalmıştır. XII. ve XIII. yy.'larda, bir ci
han imparatorluğu kurulması şeklinde karşımıza çıkan hadi
seler ise, dünya tarihinin en önemli sayfalarından biri olup,
bundan önceki Hun, Avar, Göktürk devirlerini hatırlatmakta
ve onların birer tekrarı gibi karşımıza çıkmaktadır.
Asya bozkırlarında vücuda getirilen bu son büyük impara
torluğun liderliğini üzerine alan Cengiz ( Çinggiz,) kendisinin
mensup olduğu Moğol kabilelerini birleştirdikten sonra, Türk
boylarını da kendi hakimiyeti altına alarak, bunların da Moğol
larla berebare hareket etmesini sağlamıştır. Zaten eskiden beri
aynı tarihi mukadderata bağlı kalan bu bozkır kabileleri, boy
teşkilatı ve iktisadi bünye bakımından olduğu kadar, kültür ba·
kınımdan da birbirlerine yabancı olmadıkları gibi, bilhassa bu
iki millet arasındaki temasların daha sık olduğu sınır boyların
da etnik bakımdan da az çok birbirlerinin tesiri altında kalmış
lardı. Bozkır kanunları, bu kanunların doğurduğu hayat şartla
rı ve bunlar üzerine kurulan siyasi birlikler, uzun asırlar süren
müşterek tarih içinde, bunların bir kısmını o şekilde birbirine
karıştırmış ve yoğurmuştl,!r ki, bu kavimler arasındaki ırk
farkları adeta silinmiş ve bazılarını diğerleri içinde eritmiştir.
Birçok Moğol boylan daha çok eski devirlerde Türkler içinde
temsil edilmiş olduğu gibi, bugünkü Moğollar arasında da bu
şekilde temsile uğramış Türk zümrelerini bulmak mümkündür.
Türk zümrelerinin bilhassa Moğollara yakın bölgelerde oturan
kısımlarında bunun izlerini bugün bile görmek kabildir. Cen
giz'in liderliği altında ortaya çıkan Moğolların kısa bir zaman-
1 13
da bu kadar kuvvetli bir teşkilat vücuda getirebilmiş olmaları,
Moğolların kendi kuvvetlerinden çok, ancak tarihi mukadde
ratın hazırladığı bu yakınlık sayesinde, Türk kavimlerinin bir
kısmının Moğollarla derhal birleşmiş olmasiyle açıklanabilir.
Moğollarla işbirliği neticesinde komşu Türk kültür merkezle
rinin bu teşkilat içerisine alınmış olması, Türk tarihinde mi·
sallerini çok gördüğümüz bir tarihi vakıa olduğu gibi, bu yeni
devletin ilerideki gelişmesinde de bir amil olmuştur. Moğol
devlet teşkilatının eski Türk an'anesi üzerine kurulduğunu es
kiden beri Türklerde gördüğümüz ıstılahların aynen kabul edil
miş olmasiyle de isbat e dildiği gibi, Türk ülkelerinin doğu kıs
mında hakim olan burkancılığın Moğollar arasında yayılması
ve Uygur alfabesinin bugüne kadar hala Moğollar tarafından
kullanılmakta olması da bunun birer delilidir.
XII. yy.'ın sonları ile XIII. yy.'ın başlarında, yalnız Türk
dünyasını değil, o zamanki dünyanın büyük kısmını içine alan
Asya ve Avrupa'nın bütün milletlerini yakından ilgilendiren
büyük hadiseler cereyan etmiştir ki, bu da, dünyaya yeni bir
nizam vermeye çalışan Türk - Moğol İmparatorluğu'nun kurul
ması şeklinde tecelli etmiştir. Bu imparatorluğa, kurucusuna
izafeten hazan « Cengiz İmparatorluğu», hazan «Moğol» veya
«Türk - Moğol İmparatorluğu,> (yahut : « Hanlığı», « Kağanlı
ğı» ) denmiştir.
1 14
İşte bu bakımdandır ki Türk - Moğol istilası ve Hakanlığı,
Türk tarihini yakından alakadar etmektedir. Bazı tarihi hadi
seler ve hissi tesirler yüzünden, «Türk-Moğol ve Tatar» konu·
ları yeteri derecede açıklanamadığından veya şahıs ve milletle
re göre birbirinden farklı tefsirlere dayanıldığından, yalnız
«Türk-Moğol İmparatorluğu» dediğimiz Cengiz devri değil,
hatta onun parçalanmasından doğan Türk devletleri bile h azan
Türk tarihinin dışında bırakılmak istenmiştir.
Fakat, şurası da bir hakikattır ki, Cengiz'in kurduğu Ha
kanlık esas itibariyle Türk tarihinin ayrılmaz bir kısmını teşkil
etmektedir. Zaten Cengiz'in kendisi de, bazı rivayetlere göre,
Türk menşeilidir. O zamana kadar, tarihte hemen hemen hiçbir
rol oynamamış olan Kerülen nehri yakınındaki kabileler, Yesü
gey-Bahadır'un oğlu Temücin ( Timuçin) 'in dehası sayesinde
kısa bir zaman içinde büyük bir faaliyet göstermeğe başladılar.
- BÜYÜK HANLAR
1 15
tün bir seviyede bulunuyorlardı. X. yy.'da Moğolistan'da siyasi
faaliyetin hızlandığını, Kırgızların batıya, Yenisey civarına
püskürtüldüğünü ve Kuzey Çin'e yerleşen Hıtaylann, Liao
adında bir sülale kurduğunu görüyoruz. Liao devleti 1 225'te
yıkılmış ve onların bir kısmı batıya göçerek, Tarım ve Fergana
vadisinde, yüz yıl kadar yaşayan Kara-Hıtay devletini kurmuş
lardır.
Halkın esas kitlesi, eski Türklerde olduğu gibi tabiat dini
veya Şamanlığa mensup olmakla beraber, Moğol boyları ara
sında Budizm ve Naymanlarla Kereyitler arasında Hıristiyan
lık da yayılmakta, Çin ile olan daimi mücadele ve temas neti
cesinde Çin kültürü de tesirini göstermekte idi.
Çinliler, kuzeydeki boyları, hazan kendıi adlariyle zikret
mekle beraber, ( mes . : Hiung-nu = Hun; Tu-K'üe = Türk ) , çok
defa onları Türk veya Moğol olarak ayırmadan, toptan Tatar
(Ta - ta) diye adlandırmışlar, XIII. yy. başlarında ise Moğol
ları, Çin sınırına yakınlıklarına ve medeni seviyelerine göre
«Beyaz Tatar», « Kara Tatar» ve «Yabani Tatar» şeklinde grup
landırmışlarıdır.
Cengiz devleti ilk devrelerde Moğollardan ibaret iken, kısa
zamanda genişleyerek bir cihan imparatorluğu haline gelmiş
ve neticede bir Türk - Moğol İmparatorluğu şeklini almıştır.
Çünkü, Türklerle meskun hemen hemen bütün ülkeler bu dev
letin içine alınmış bulunuyordu. Başka birçok milletler de bu
imparatorluğa mensup olmakla beraber, esas kitle ve nüfusun
büyük kısmı ( 100 yıl Moğol idaresinde kalmış olan Çin istisna
edilirse) Türklerden ibaretti. Bazıları sulh yolu ile, bazıları sa
vaş neticesinde Cengiz'e tabi olan Türk boyları, kısa zamanda
onunla anlaşarak büyük imparatorluğun sosyal, askeri ve idari
bütün işlerine iştirake başlamışlardır. Sayı bakımından İmpa
ratorluğun içinde ekalliyette kalan ve kültür bakımından Türk
lere nazaran aşağı seviyede olan Moğolların mühim bir kısmı
İslamiyeti kabul ederek Türkleşmiş, kalanları da esas Moğo-
1 16
listan'a dönmüştür. Böylece, İmparatorluk parçalandığı za
man, bundan Moğol değil, Altın Ordu, Sibir, Çağatay, İlhanlı
gibi yeni yeni Türk devletleri ortaya çıkmış, Moğolların haki
miyeti esk i yurtlarına inhisar etmiştir.
Cengiz, ölümünden önce, üçüncü oğlu Ögödey'in ( Oktay)
hükümdar olmasını tavsiye etmişti. Ögödey, 1 228'de toplanan
Kurultayda bu emre uyularak han seçildi ve kardeşi Çağatay
tarafından tahta oturtuldu. Ögödey zamanında Kore ilhak olun
du, Kuzey Çin tamamiyle imparatorluğa bağlandı ve 1 237-1241
yıllarında cereyan eden batı seferi ile Rusya ve bütün doğu Av
rupa istila edildi.
Ögödey'in ölümünden sonra devlet, yeni ıbir han seçilince
ye kadar onun eşi Töregene tarafından idare edilmiştir. Töre
gene, 1 246 Kurultayında Batu'nun muhalefetine rağmen oğlu
Güyük'ün han seçilmesini temin etti. Bu hareket, batı ordula
rının muzaffer kumandam ve Coçi'nin oğlu Batu ile Güyük ara
sında silahlı bir çatışmaya sebep olmak üzere iken, Güyük'ün
ölümü ile ( 1248) ortalık yatışmış ve onun eşi Ogul Gaymış'ın
üç yıl naib olarak devleti idaresinden sonra ( 1248-125 1 ) , hü
kümdarlık Cengiz'in küçük oğlu Toluy'un nesline geçmiştir.
Toluy'un oğlu Müngge (Möngke, Mengü) nin han seçilmesi
( 125 1 /52) tarafları tatmin etmiş ve çatışmayı önlemiştir.
Müngge, Cengiz tarafından başlatılarak Ögödey zamanın
da kısmen takip edilen işlere devamla bunları tamamlamak is
tiyordu. Bu maksatla biri güney Çin, diğeri de Orta Doğu ol
mak üzere iki yönden büyük ordular sevkederek planın tatbi
kine girişmiştir. Çin'deki orduların başında büyük kardeşi Hu
bilay ( Kubilay ) , Orta Doğu'ya yollanan kuvvetlerin başında
küçük kardeşi Hülegü bulunuy ordu.
Eski geleneğe göre devlet sülalenin malı sayıldığından,
Cengiz daha hayatta iken türlü bölgeleri oğulları arasında tak
sim ederek bundan faydalanma hakkını tanımıştı. Buna göre
1 17
büyük oğlu Coçi ( Cuçi, Cuci) kuzey-batı, yani Kıpçak ülkesini,
Çağatay Türkistan'ı, Ögödey doğu bölgelerini almış, küçük oğ
lu Toluy da, baba ocağını devam ettirmek üzere esas yurtta
kalmıştı. Kağanlık kuvvetli bulundukça Cengiz'in oğullan
merkeze sadakatle bağlı kalarak kendi ülkelerini birer vali
gibi idare etmişlerdir. Fakat merkez zayıfladıkça imparatorlu
ğun parçaları, geopolitik ve kültür merkezlerinin durumuna
göre : 1 ) Hubilay ( Kubilay) ile başlamış olan Çin Yüan sü
lalesi (merkezi Moğolistan da !buna bağlı idi ) , 2 ) Çağatay oğul
larının idaresinde /bulunan Türkistan, 3 ) Hülegü ailesinin elin
de bulunan ilhanlılar ve 4) Coçi ( Cuçi) oğullarının elinde Altın
Ordu olmak üzere 4 kısma ayrılmıştır.
1 18
keze bağlanmak suretiyle, birliğini muhafaza etmiştir. Müngge
(Möngke, Mengü) kağan ölürken, kendisine halef olarak küçük
kardeşi Arık Buğa'yı seçmişti. O esnada Çin' deki orduların ba
şında bulunan Kubilay, Şan-tu'da ordudaki beylerden mürek
kep bir kurultay yaparak kendisini kağan intihap ettirdi. Payi
taht olarak Pekin'i seçti. Karakurum' da bulunan Arık Buğa,
an'aneye muhalif hareket eden bu kurultayı tanımadı. İmpa
ratorluğun diğer tarafları da bu hususta Arık Buğa taraftarı ol
dular, Fakat Kubilay, Arık Buğa'yı yenerek, davayı kendi lehi
ne halletti. Kubilay, uzun mücadelelerden sonra Cenubi Çin'i
de kendi hakimiyeti altına almaya muvaffak oldu ve sülalesi,
Yüan ismi ile, Çin tarihinde parlak bir devir yarattı. Kubilay
büyük kağan sıfatiyle imparatorluğun diğer kısımlarını da
kendine tabi saymakta devam etmiş ve İran İlhanlıları uzun bir
müddet bu metbuiyeti bilfiil kabul etmişlerdir. Fakat sülalenin
gittikçe Çinlileşerek imparatorluğun başı olmaktan ziyade, Çin
hükümdarları şekline girmesi, diğer mıntakalar üzerindeki te
sirini azaltmış ve bir müddet sonra, devletin diğer kısımlar ile
olan nazari bağlılığı da sona ermiştir.
1 19
ğatay'ın torunu Algu, Doğu ve Batı Türkistan'a ayrıca Harezm
ülkesinin bir kısmı ile Afganistan'ı da ilave ederek, Çağatay
oğulları tarafından idare edilen bir birlik vücuda getirmiştir.
Algu'nun vefatından sonra ( 1266 ) , hakimiyet Ögedey ailesin
den Kaydu'ya ve sonra bunun oğlu Ç2'par'a geçmişse de sonra
dan tekrar oğullarından Duva elinde kalmıştır ( 1291 - 1 306) .
İmparatorluğu parçalanmasına götüren iç savaşlar, bilhassa
Türkistan'ın iktisadi vaziyetini sarsmış olduğundan, idarede
devamlı bir istikrar temin edilememiştir. Duva'nın bilhassa
iktisadi vaziyeti düzeltmek için Cengiz oğulları arasında umu
mi lbir sulh yapma teşebbüsü de akim kalmıştır. Tarma Şirin
tahta geçince ( 1 326 - 1333) İslamiyeti kabul etmiş ve bu suret
le Maveraünnehir'in diğer İslam memleketleri ile olan iktisadi
münasebetleri kuvvetlenmişse de, diğer taraf tan Cengiz yasa
sını bozduğundan, şark kısmındaki kabilelerin ayaklanmasına
sebep olmuştur. Birkaç defa yer değiştiren idare merkezi, Ka
zan ( ölm. 1 346 ) zamanında tekrar y.er değişti rerek, Maveraün
nehir' de Karşı şehrine nakledilmiş ve bundan sonra idarede
İslam tesiri artık katileşmiştir. 1 346 - 47 yıllarından başlayarak,
hanlar ile askeri kumandırnlar arasında alevlenen mücadele
neticesinde, merkezin kuvveti büsbütün zayıflamış ve idare,
başta resmen Cengiz ailesine mensup bir han bulunmakla be
raber, bunları istedikleri gibi kullanan kumandanlar elinde
kalmış ve bu vaziyet pek az değişikliklerle Timur zamanına
kadar devam etmiştir.
3 - HÜLEGÜ VE İLHANLILAR
120
arasında kabul edilmediği için, Alamut kalesine kaçarak, mu
halefet göstermek istemişse de muvaffak olamamış ve kısa bir
zamanda gerek kendi ve gerek İran'daki bütün taraftarları or
tadan kaldırılmıştır. Hülegü, büyük kağanın vassali sıfatiyle,
burada büyük bir devlet kurmayı tasarlamıştı. l ran'ın zaptı
tamamlandıktan sonra 1 258 başlarında Bağdat'ı ele geçirdi.
Hülegü'yü tanımakta gecikmiş olduğu gibi, ona karşı koymak
için bir kuvvete de sahip bulunmayan halife Müstasım, aile ef
radı ile öldürülmüştür. Halife ailesinden ancak bazı kimseler
Mısır'a hçarak ölümden kurtulabilmişlerdir. Bunlardan iki ki
şi, 1 260 ve 1261 'de, Sultan Baybars tarafından arka arkaya ha
life ilan edilmiş ve bu aile, Mısır'ın Osmanlılar tarafından zap
tına kadar, burada sözde halifelik etmiştir. Bağdat'ın zaptın
dan sonra, Suriye Beylikleri de Hülegü himayesine girmişler;
Mısır'daki Türk kuvvetleri ise, Hülegü'nün, tabi olmaları hak
kındaki talebine, Filistin'e hücum ile cevap vererek, 3 .IX. 1 260'
ta Nabulus yanında, Ayni Calfıt'ta Hülegü'nün ordusunu bü
yük bir hezimete uğratmışlardır. Hülegü'nün halefleri, Tür
kistan ve Altun Ordu ile de mücadelelerde bulundukları gibi,
Mısır Türk devletine karşı Avrupa devletleriyle de birleşmeye
çalışmışlardır. İslamiyeti kabul eden Ahmet ( 1282-1 284) zama·
nında, İlhanlılar'ın asıl kuvvetleri arasında da İslamiyet yayıl
maya başlamış ve Müslümanların yardımı ile tahta geçen ve
İslamiyeti kabul ederek Mehmet ismini alan Gazan Han
( 1 295 - 1304) zamanında, ilhanlıların geri kalan kısmı da Müs
lüman olmuştur. İlhanlılar teşkilatı uzun sürmemiş, Ebu Said
Bahadır Han ( 1 3 1 6 - 1 335 ) devrinden itibaren başlayan ihtiras
kavgaları, onun ölümünden sonra daha çok büyüyerek, devle
tin temelini sarsmıştır. Memleketteki kuvvet, Azerbaycan'da
Emir Çoban Oğulları ve Bağdat'ta da kurucusu Şeyh Hasan
olmak üzere başlıca iki ailenin eline geçmiştir. Merkezin za
yıflaması, eskiden mevcut birçok yerli beylerin istiklallerini
kazanmalarına yol açmıştır.
121
4 - COÇİ VE ALTIN ORDU
Türk tarihinde sonraları Altın Ordu ismiyle tanınmış olan
devlet, evvelce Cengiz'in büyük oğlu Coçi ( Cuci) 'ye verilmişti.
Cengiz öldüğü zaman, Coçi ülkesi Harezm ile Hazer denizinin
güney sahilindeki İran eyaletleri de dahil olmak üzere, İrtiş'in
batı tarafındaki bütün bölgeleri içine almakta idi. Coçi baba
sından altı ay önce vefat etmiş olduğundan, Cengiz onun yerine
Coçi'nin ikinci oğlu Batu'yu tayin etmiştir. İmparatorluğun tür
lü kısımları daha Cengiz Han'ın sağlığında çocukları arasmda
taksim edilmiş olduğu gibi, oğulları da, bu an'aneye uyarak,
kendi ülkelerini çocukları arasında taksim etmişlerdir. Böyle
ce Coçi'nin büyük oğlu Orda, ülkenin doğu kısmına (Ak
Orda) ; Batu, asıl Kıpçak sahasına (Gök Orda) ; Tok Timür,
İdil nehrinin orta ve kuzey bölgesine; Şiban, Ural'dan başlaya
rak Güney Sibirya ve civar bölgelere v.b. sahip olmuşlardır.
Altın Ordu kuvvetli bir merkeze sahip olduğu müddetçe bun·
ların hepsi de Batu ailesinin hakimiyetini tanımış ve daha zi
yade devletin türlü kısımlarında, hakimiyetleri babadan oğula
geçen birer vali vaziyetinde bulunmuşlardır. Fakat merkezin
zayıflaması ve bilhassa Batu sülalesinin kesilmesi ile başlayan
mücadelelerde bunlar yalnız büyük bir rol oynamakla kalma
mışlar, Altın Ordu'nun sonraları tamamen parçalanmasında
da ibüyük :birer amil olmuşlardır.
Cengiz İmparatorluğunun, kısa bir müddet için dahi olsa,
bozkır ve civar memleketlerdeki kargaşalıkları ortadan kal
dırmak suretiyle, kıtalar arasındaki münasebetler ve bunun
sayesinde, eski ticaret yolları tekrar emniyet altına alınarak,
gerek maddi ve gerek manevi kültür malzemelerinin o devir
de dünyanın bir ucundan öbür ucuna naklini kolaylaştırmış
olmasiyle, beşeriyet tarihinde büyük bir rol oynamış olduğun
da şüphe yoktur, fakat bunun en büyük tesiri Türk sahasında,
Türk milleti üzerinde olmuştur. Cengiz'den onceki :bu
devirler ve Türk sahasının münferit bölgelerinin tarihi bakı-
122
mından, bu tesirin müsbet veya menfi olarak tefsir veya iza
hına imkan olmakla beraber, Türk sahası ve milletinin bu de
virden sonraki mukadderatı cephesinden, bunun umumi ola
rak çok mühim ve müsbet bir vazife gördüğü inkar edilemez.
Cengiz ve onun halefleri hakimiyet peşinde koşarken, belki ken
dileri de bunun neticelerini düşünmeden, Türklerin o devirde
de en mühim kuvvetini teşkil eden bozkır kavimlerini nizama
koyarak, bunları eski devirlerde olduğu gibi, bir kuvvet rezer
vuarı haline getirmişler ve bunların yardımı ile Türk sahasını
tek bir merkez etrafında birleştirmekle, Türk kavimlerinin bir
birleriyle kaynaşmalarını temin etmişlerdir. Bu kuvvetli ve ta·
ze yeni Türk dalgaları, bilhassa hudutlarında münferit Türk
zümrelerinin komşularının tesiri altında, ayrı birer etnik bir
likler teşkil etmelerine mani oldukları gibi yabancı zümrele
rin tesirleri altında, birbirinden farklı kültürler vücuda getir
melerini de önlemişlerdir. Cengiz ve haleflerinin işgal ettikleri
yerlerde birçok kültür merkezlerinin yıkıldığını ve birçokları·
nın da yer değiştirdiğini bildiğimiz gibi, bunların yerine yenile
rinin de vücuda geldiğini görüyoruz. Bu yıkma ve kurma hadi
sesinde Türklerin kayıp ve kazançları ayrıca tetkike değer bir
meseledir ve bunun herhalde, bir millet olarak, Türklerin aley
hinde olmadığı da görülecektir. Bu devirden, Türklerin İslam
çerçevesi içinde, bir tek kültür camiası olarak çıkmış olmaları
da, milli bünye bakımından mühim bir kazanç 1teşkil eder. Sı
nır boylarında gördüğümüz Türk zümrelerinin geri kuvvetler
ile birleşerek kuvvetlenmiş olmaları da, ibu !bölgelerin -özel
durumları göz önünde tutulursa, Türk tarihi için ehemmi
yetsiz bir hadise sayılamaz.
Cengiz İmparatorluğu parçalanarak, türlü bölgelerin is
tiklallerini ilan etmeleri, Türk sahasını, iktisadi bakımdan da-
raltmış olduğu giıbi, aralarında vukua gelen mücadeleler de
Türk kanının lüzumsuz yere h arcanmasına sebep olmuş ve res
men dahi devam eden harici birlik de Timur zamanında büs-
123
bütün ortadan kaldırılmıştır. Türk sahasının sınırlarındaki ku
ruluşlardan hiçbirinin Türklerin kuvvet kaynağı olan bozkır
ları tamamiyle kendi tarafına çekememiş olması da, bu kuvvet
lerin intizamsız bir şekilde, iç savaşlara karışmasına yol açmış
ve bunu daimi )kargaşalık haline getirmiştir. Yeni bir birliğe
doğru lazım olan esasların kısmen hazırlanmış olmasına rağ
men, Timur'un h alefleri arasında bu kumandanın başladığı işi
devam ettirebilecek bir şahsiyet çıkmamıştır. Bu birbirinden
ayrı mıntıkaların zayıflayarak yeni bir Türk kuvvetini kabul
etmeye ıhazır bulunduğu bir anda en kuvvetli devrini yaşayan
Anadolu Türklüğü de, önündeki işi başarmakta kendi kuvveti
kafi geldiği için, diğer Türk bölgelerinin birleştirilmesinde ken
disi için bir menfaat görmemiş, böylece Türk yurdunun bir ida
re altında toplanmasına imkttn /bulunamamıştır. Daha sonra
maddi güçten ziyade manevi varlıkların rol oynamaya başladı
ğı devirde, artık Türk sahasının en önemli bölgeleri, diğer mil
letlerin eline geçmiş bulunuyordu.
1 24
ÇlNGGlS OCULLARI ŞECERESİ
1
1 1
Coçl (Cucl) Ça"aday (Çağatay ) Il. Ögödey (Ôgedey, Oktay) Toluy
ö!m. 1227 ölm. 1241 1227/1229 - 1241 ö!m. 1231
1
m. Zevcesi Töregene
Naib olarak
1
Ank Buğa
1241 - 1246 HO!egt
VL MUngge
1 VIL Hubilay (Kubilay)
ı
1259 - 1294 (Möngke, Mengü ) ınm. ı�
1251/52 - 1259
1368"e kadar
Çin'de YUan
1
1
ıv. GUyUlt Kaşı silHUesi
1246 - 1248
1 Kaydu
V. Zevcesi Ogul Gaymış
Naib olarak
1248 - 1251/52
Merkezdeki Büyük Hanlar (veya Kaganlar)
1 u
Doğu Avrupa ve Maveraünnehir'de tlhanhlar
Kuzey TürkJatan'da Ça'aday (Çağatay)
Altın Ordu süJA!esı sUIQ!esı
......
N
uı
TÜRK - MOGOL İMPARATORLUGU DEVRİNDE
SOSYAL VE ASKERİ TEŞKİLAT
126
lenmezler ve menşelerini müşterek bir cedde bağlarlardı.
Obog'lar için kullanılan diğer bir tabir de urug idi ( = Türkçe
uruğ, « akraba, kabile, boy, soy, nesil» anlamında ) .
Başka başka obog (soy) lara mensup olanlar evlenince
birbirlerine kuda derlerdi ( Uygurcada kudaş, diğer lehçelerde
kuda) . Yasun ve urug dışındaki kimseler cad ( = Türkçe cad,
)'at, «yabancı» ) sayılırdı. Fakat savaşlar yalnız cad'lara karşı
yapılmaz, obog ve urug mensubu akrabalar arasında da çar
pışmalar olurdu. Bu takdirde akrabalar yabancı sayılırdı.
Bundan başka, hazan biribirine uzak obog ( soy)lara
mensup olan şahıslar da, karşılıklı hediyeler alıp vermek su
retiyle anda ( kan kardeşi) olurlardı. Anda'lar birlikte yaşa·
mazsa da, yasun, aymag ve obog'un fertleri gibi biribirlerinj
desteklerlerdi.
Urug, yani akrabalar, ibir obog'un yani boyun hakim sını
fını teşkil ederlerdi. Bunların arasında bir de bogol - bo'ol de
nilen köleler sınıfı vardı ki, bunlar diğer şark milletlerindeki
kölelerden farklı olup, harp esirlerinden meydana gelen hiz
metkarlardan ibaretti ve kendi boy özelliklerini muhafaza
ederlerdi. Bogol'lar zamanla urug sayılarak akraba sınıfına
g_i rebiliyordu. Yararlık gösteren bogol (köle) ler, serbest bıra
kılınca, bunlara darhan ( tarhan) denirdi. Sonraları calagu
(genç, delikanlı) tabiri de <<Uşak» anlamında kullanılmıştır.
Nüfuz derecesine göre akrabalar arasında da kademeler
bulunurdu. Yasun ve obog'lar, kabiliyet, cesaret ve becerikli
likleri ile temayüz etmiş olan şahıslar tarafından idare edilir
lerdi ki, bunlara noyan ( «bey, reis, komutan ») denirdi. Noyan'
J arın iş başına gelişinde menşe ve nesil - nesep rol oynamazdı.
Bunların vasıflarını belirtmek üzere bagatur ( «bahadır, ce
sur») , seçen ( «bilge, akıllı» ) , mergen ( «nişancı » ) , bökö, büke
( «pehlivan» ) v.b. tabirler de eklenirdi. Noyan'dan başka, Çin
ceden alınan taysı ( «Prens» ) ve sengün ( « komutan » ) , Türkçe
den gelen tigin ( «prens » ) , buyruğ ( « komutan» ) v.b . gibi tabir-
127
ler de kullanılırdı. Noyan, önceleri hem sivil, hem askeri amir
leri ifade ederken, sonraları umumiyetle «subay» anlamında
kullanılmıştır.
Noyan'ların en yakın yardımcılarına nökör - nöker de
nirdi. Bu sözün menşei hakkında ihtilaf vardır. Barthold, b u
nun Farsçadan gelme bir söz olduğunu ifade etmişse de,
Vladimirtsov, aksine, Farsçadaki nöker sözünün Moğol menşe
li olduğunu ileri sürmüştür.
XII. yüzyılın sonlarında Moğol boyları, kendi aralarında
daimi bir mücadele halinde yaşamakta idiler. Cesaret ve kabi
liyetleriyle temayüz eden noyan'ların idaresi altında birçok
obog'un birleşmesi ile yeni gruplar kuruluyor ve bunlara irgcn
( « halk, aşiret») deniyordu. Tarih sahnesine çıkışları sırasın
da, Moğolistan'daki boylar arasında Monggol, Kereyit, Nay
man, .Herkit, Tatar, Oyrat gibi tanınmış irgen'ler bulunuyoı
du. Bazan bir boy zorla parçalanıp dağıtılıyor, veya reisler,
nöker'lerinin yardımı ile yeni birlikler kuruyorlardı. Bu yüz
den, bir boy a dının hazan birdenbire ortadan kalktığını veya
yeni adların ortaya çıktığını görüyoruz.
Böylece çok mühim başka bir tabire geliyoruz ki, bu da
ulus'tur. Bu söz, «devlet, memleket» manasında eski Türkçede
de kuIIanılıyordu. Önceleri bu tabirin, yer ve memleket kasttı
dijmeden bir reis tarafından birleştirilen irgen'leri ifade ettiği,
fakat sonraları geniş ülkelerin zaptından sonra halk ile birlik
te, onların oturdukları ülkeye de ( il el) teşmil edildiği anlaşı
lıyor.
Cengiz İmparatorluğu kurulmadan önce Moğollar, büyük
Yeya küçük topluluklar halinde dağınık bir şekilde yaşamakt�1
idiler. Temücin, 1 206'da Çinggis Han unvaniyle hükümda':.'
olunca, halkı o şekilde teşkilatlandırmıştır ki, irgen (halk ) ,
obog (boy), aymag, yasun ( kemik)ler, aynı zamanda askeri
birer birlik şeklini almıştır. Muayyen birliklerin başına noyan
( komutan ) olarak aynı boydan tanınmış bir kimseyi tayin ı:: t
miştir.
128