You are on page 1of 9

KIRILMA

TERAS KATI/DIŞ/GECE

Saat 07.00 civarıdır. ARMANÇ ,ÖZGÜR ve BAGER işten dönerler.


ARMANÇ’ın üstünde geniş bir mont altında yıpranmış bir pantolon
giymiştir. Elinde sigarası, dalgın ve bitkin halde. İşçiler normal
günlük kıyafetleriyledir. Her akşam bir rutine dönüşmüş gibi herkes
ne yapacağını bilen rahatlıkla yerlerine geçerler. BAGER ve ÖZGÜR
manzaraya karşı otururlar. ARMANÇ sırtını teras duvarına yaslayarak,
ateş tenekesine bakmaktadır. Herkes yerini geçtiğinde, ARMANÇ
sigarasını içer. ÖZGÜR tenekeye birkaç odun parçası yerleştirir.
ÖZGÜR
-ARMANÇ abi, işe alıştın mı? Neredeyse iki hafta oldu değil mi?
ARMANÇ
-bilmiyorum ÖZGÜR, insanın bir işe nasıl alıştığını anlamıyorum.
BAGER
-alışırsın abi takma kafana, ay sonu para verdiklerinde daha iyi
alışırsın. Evde çay kalmamış ben kahveden üç çay alıp geleyim.

Herkes onaylar gibi kafa salar. ÖZGÜR üstünü değiştirmek için


sahneden ayrılır. ARMANÇ iskemlenin üstünde gözleri kapalı bir süre
dalar. Gelen ani fren sesiyle irkilip toparlanır. ÖZGÜRün tenekeye
doldurduğu odunları yetmeyeceğini düşünerek birkaç parça odun daha
doldurur tenekenin içine. Köşede duran plastik kasanın üzerinde 10’a
yakın kitabın arasından bir kitap alarak yarısını yırtıp kibritle
tutuşturur, odunlar tutuşacak şekilde tenekeye yerleştirir. Ateşin
ilk kıvılcımlarına dokunur ve konuşmaya başlar.)
ARMANÇ
-dilim içimi kemiren şu balina iniltisini bu kibrit gibi tutuşturup
küllendirebilse. Bildiklerim yanıldıklarıma yetmeyecek biliyorum.
Ama bu sütten kesilmiş çocuk gibi yiyecek arayışım son bulsa. Bu kış
ne bedenim soğuk yanılgısını, ne de ruhum bir kardan adam
hareketsizliğini sıkışmasa.

ÖZGÜR üstündeki günlük kıyafetleri çıkarmış, polar ve pijamasıyla


sahneye girer.
ÖZGÜR
-ARMANÇ abi, kiminle konuşuyorsun.
ARMANÇ
-hiç, hiç kimseyle
ÖZGÜR
- Arada bende kendi kendime konuşuyordum. Arkadaşlarım delireceksin
dedi. Bende bıraktım.
ÖZGÜR sözlerinden sonra gülümser. Ateşin başına geçer. ARMANÇ
ÖZGÜRün yüzüne bakmadan ateşi seyrederken konuşur.
ARMANÇ
-belki de kendinle konuşacak bir şeyin kalmamıştır.
ikisi de susmaya başlar. ARMANÇ ateşten gözlerini ayırmıyor. ÖZGÜR
ARMANÇ’ı seyrediyor. Kısaca cevap vermek gereği duyar.
ÖZGÜR
-belki

Ayak sesleri duyulur. BAGER homurdanarak bir elinde iki, diğerinde


bir bardak çayla girer.
BAGER
-ARMANÇ abi bu oruspu çocuğu çaycı yine çayın dibini verecekti ki,
ben ayağım kayar gibi yapıp çaydanlığı devirdim. Baya bekledim çay
almak için ama olsun. Bu çay için değerdi.

ARMANÇ hafif tebessüm eder, ÖZGÜR gülerek, BAGERin elindeki çayı


almak için ayağa kalkar. Tehditkar muzip bir şekilde konuşmaya
başlar.
ÖZGÜR
-o çaycı, çay suyu kaynıyor sanıyor. Ama kendi suyunun da
kaynadığını bilmiyor.
BAGER kendisine destek bulunca göğsü kabarır. ARMANÇ’tan bir şeyler
söylemesi beklentisi içinde bakar. Yerine oturur. ÖZGÜRle BAGER
kendi aralarında çaycıyı nasıl döveceklerini homurdanıp gülüşürler.
ARMANÇ sessizce cebinden tütünü çıkarır pür dikkat sigarasını sarar.
Cebinden kibriti çıkarıp yakar. Sigaradan derin bir nefes alıp,
çayını yudumlayarak ateşi seyretmeye devam eder. Bir dakika kadar
sonra ikisi de susar. ARMANÇ ateşe ikisini fark etmeyecek kadar
dalmıştır. Sigaradan aldığı ilk nefesten sonra, yine geri kalanı
içmeyi unutur. Mırıldanır.
ARMANÇ
-bu çarkın çomağını bulmalı,
Bu çarkın çobanı beli,
Bu sürünün koynunda ki koyun ben miyim?
Bugünün neden ertesi yok?
Sokaklar hep bir ağızdan beni mi çağırıyor?
ÖZGÜRle BAGER alışkın oldukları bu görüntüye müdahale etmeden kulak
verirler. Homurdanma duyulmayacak derecede alçalınca, BAGER
ARMANÇ’ın omzuna dokunarak sorar.
BAGER
-ARMANÇ abi, senin ya uyuma ya da yürüme vaktin geldi. Keşke bende
hem kendime söyleyip hem kendime cevap verseydim.
ÖZGÜR gülerek girer.
ÖZGÜR
-olum senin kendinle konuşacak bir şeyin yok ki.
BAGER sinirlenir kötü bir bakış atar.
BAGER
-sana ne lan sen işine bak. ARMANÇ abi hepimizin yerine konuşuyor.
İki arkadaş gülerler. ARMANÇ ağır ağır yerinden kalkar. Önce
ellerini terasın duvarına koyarak aşağı bakar ardından kafasını
kaldırıp gök yüzünü inceler. Yüzünde derin bir ifadesizlikle ikisine
dönerek.
ARMANÇ
-arkadaşlar ben dışarı çıkıp yürüyeceğim. Belki gelirken bakkala
uğrarım. Bir şey istiyor musunuz?
BAGER hemen atılır.
BAGER
-ARMANÇ abi, çay kalmamış. Gelirken bir kilo çay al.
ARMANÇ kafasını tamam anlamında sallar. Birkaç adım atar atmaz
arkasını döner. Düşünceli bir edayla konuşur
ARMANÇ
-Arkadaşlar kitaplara dokunmayın.
ÖZGÜR
-ARMANÇ abi geçen gün sen kitap okumalısınız demiştin. Okumayan
cahil, çoğu okuyanda kendi cahilliğinin dâhisi olur demiştin. Şimdi
bu kitaplar bizi dahi yapmaz mı?
ARMANÇ
-Orasını karıştırma ÖZGÜR. Belki işten dönerken sizin için
kitaplar alırım. Bu kitaplar sizin canınızı sıkar. Sizin zihinsel
ÖZGÜRlüğünüz için tehlikeli.
Biraz tebessüm ederek söyler. İkisi de omuz silkerek karşılık verir.
ARMANÇ sahneden ayrılır. ÖZGÜRle BAGER konuşmaya başlarlar
ÖZGÜR
-Dahi olsam ne olmasam ne sabah akşam ortalığı temizliyorum. Babamın
da dediği gibi benden bir bok olmaz. O gün okumaktan da okuldan da
vazgeçtim.
BAGER
-ARMANÇ abi de sanki çok şey bilir gibi, hep bir şeyler sayıklıyor.
Şu ateşe odun at biraz, çayımızı içip gidip uyuyalım. Sokarım
kitabına. Sanki kitap okuyunca kiralar düşüyor. Patron da zam
yapıyor.

Alaycı şekilde kahkaha atarlar çaylarını içmeye devam ederler. BAGER


iskemlesini biraz ateşe yakınlaştırmaya çalışırken öne doğru yere
düşer. kolu plastik kasanın üstündeki her şeyi devir. Bir hışımla
kalkıp toplamaya başlar. Daha önce kitap sandığı bir defter fark
eder.
BAGER
-lan ARMANÇ abi kitaplara karışmayın dedi. Burada bir defter var.
Sayfalarını koparıp ateşe atalım. Geçen atölyede gördüm ateşe hangi
renk kağıdı atsan ateşin rengi hemen değişiyor.
ÖZGÜR
-Dur olum belki önemli bir şeydir. Aç bakayım neyin nesi bu defter.
Defterin ilk sayfasını açar ve okur, yüzünde anlamsız şaşkınlıkla
BAGER
- ‘’ bu defter ömrümün atlasından ayak izlerimden koparılmamın
nişanı olarak, geriye kalan ömrümün her anımda beni bir hayalet gibi
izleyecektir. Okyanuslardan sular, hayatlardan insanlar eksilir.
Oysa hiçbir şey eksiltmezler anlamlarından. ’’
İkinci sayfayı çevirir. Sonra üçüncü, ardından dördüncü. Sadece tek
bir cümle vardır. Ciddiye almadan okur.
BAGER

- her an, her şey bir balık hafızasından geçiyor. (bunu her sayfayı
çevirdiğinde tekrar eder.)

ÖZGÜR üst üste tekrarlanan sesten sıkılır. Yüksek tonda bir sesle
girer
ÖZGÜR
-kes artık. Bütün sayfalar aynı.

Demesiyle birlikte BAGERin elinden bir hareketle defteri almaya


çalışır. Bu hareket tam olarak ateş tenekesinin üstünde geçer. Derken
defterin arasından bir kâğıt ateşe düşer. BAGER tereddüt etmede
ellerini ateşin içine sokup düşen kâğıdı alır. Kâğıdı göz ucuyla
incelerken son anda fotoğrafı fark eder, yeni bir hamleyle atılır
fotoğrafı alır. Alel acele avuç içiyle yanan fotoğrafı sündürür. Bir
anda gerginleşen BAGER hırsla başlar.
BAGER
-Ulan sen kafayı mı yedin göt herif. Şimdi ne diyeceğiz ARMANÇ
abiye.

ÖZGÜR mevcut durumu kabul edip, onca sayfada aynı şeyin yazması
kafasını kurcalar ve BAGERden, defterden yırtılmış sayfayı okumasını
ister.
ÖZGÜR
-hadi olan oldu artık. Aç şu sayfayı oku. Bu gece sinir ettin beni.
ARMANÇ abi sorarsa tenekeyi devirdik, aceleyle toplamaya çalışırken
kitaplarda düştü. Olan oldu.

BAGERin kafasına yatan fikir onu hemen kafa hareketiyle onaylar.


Defterden koparılan sayfayı açıp okumaya başlar. BAGERin sesi ilk
cümleyle birlikte heyecan alır. Merakla dolar. Cümleleri yazan
kendisiymiş gibi derin ve içli okur. ÖZGÜR tüm duyduklarına fazla
ilgi göstermeden eline aldığı yanan odun parçasını, diğer yanmayan
odunlara sürterek dinler.

BAGER
-’’ Bugün karım öldü. Ben halen türk dili ve edebiyatı öğretmeniyim.
Şuan bir otobüsün en arka koltuğunda, yetmişe yakın insanın
isteyerek dünyada ki konumlarını değiştirmek üzere yola koyulmuş
olduğu yolculuğun, kaçak ve zorunlu yolcusuyum. Bu satırları yazma
zorunluluğu hissetmemin sebebi bugünün her gün gibi sıradan
olmadığına kendimi ikna etme şartlanmamdır. Sırt çantamda bulunan,
dokuz seçme kitap ve günlüğüm dışında bir hiçim. tabi ceplerimi ölüm
tarihleriyle doldurmayı unutmadım. Özlemek filini üstüme bir ceket
gibi giyindim. Hem öğretmen olup bu zaman aralığında karısı ölmüş
yüzlerce insan tanıdım. insanın he gün karısı ölmüyor ki, bir kez
daha tekrara düşüyor dünya, yaşandığı gibi yazılmayan, yazıldığı
anlamıyla okunmayan şeyler hatırladım. Hayatım enine boyuna
öğrenmekle geçti. Öğrendiklerim hissedemediğim bir dilin,
anlaşılmadığım hudutları içerisinde zihnimin bütün zarlarının ırzına
geçilerek, çekiçle bir çiviyi yerine oturtana kadar vurulması gibi
öğretildi. Göz ardı etmemeli öyle güzel öğretiler ki, çıkıp
kafamdaki çivileri başkalarının kafasına çakmaktan başka yapacak
hiçbir şeyim kalmadı. Ikinin iki ile toplamına her dilde aynı sayı
karşılık gelir. Benim dilimde sayılar dışında bir şeyin karşılığını
bulmaya çalışırsanız, karşınızda yer yüzünün, tanrı yüzünü
bulursunuz.
Bugün hastaneden aradılar.
-ARMANÇ beyle mi görüşüyorum.
-evet buyurun
-karınız öldü
Öğrendiğim o bütün süsü anlamına mal olan kelimeler, içi boşaltılmış
bulutlar gibi hafif ve nedensiz zihnimin boşluğunda gezindiler.
Dilimin ucunda hiçbir şey yoktu. Zira burası dilimin sonuydu.
Telefondaki ses,
-ARMANÇ bey duydunuz mu? Dedi.
Zaman sesleri ve kendiyle birlikte bütün görüntüleri bükmüş, beni
bir in’in çarmıhında inim inim inletiyordu.
Bugün karım öldü. Ben halen türk dili ve edebiyatı öğretmeniyim.
Anlamıyor ve konuşamıyorum.
Bir gün babam da ölmüştü. Kan kıyamet falan yoktu. Ortalık süt
liman, ilk bahar yüzlerce tohumun şerbeti olmak için yeryüzüne
iniyordu. Annem muhtarlık seçim çalışması yapan amcamın yakasına
uzun bir kavağın çınar gövdesine düşmesi gibi yapışmıştı. Başından
kar beyazı tülbentti çamura, bir hediye gibi düşmüştü. Ağır ağır iç
çekip ağlıyordu. Ansızın amcamı çağıran minibüs şoförüne doğru dönüp
giderken amcam, kavak dizleri üstünde çamura eğilmişti. Alnı çamura
saplanmış vaziyete
‘’hey hevar cinarno, hey hewar xwye mın mır hewar rıhe mın mır.’’
Çığlıkları dilinin altından örünün sonuna akıyordu. Telefon
kapanmıştı, ya bulunduğum altıncı katın açık penceresinden fırlayıp
bedenim bu acıyı betonla parçalayacaktı, ya da sesim bu taşlaşmış
yüreklere bir ölüm tarihinin acısını bildirecekti. Ayağa kalktım,
genzimde karımın ölüm haberini pişirdim. Ömrümün en ücrasına
hapsedilmiş annemin diliyle çığırdım.
-zarokna, zarokna jinamın mır, hewar zarokna rıhe mın mır.
Okulun dışına nasıl çıktığımı, hastaneye nasıl ulaştığımı
hatırlamıyorum. Kendimi bilincim açık bulduğumda hastane
danışmasındaki görevliye
-karım ölmüş
-bir saniye beyefendi karınızın ismi nedir?
-xezal dağlı.
Klavyenin tik tak sesleri, ceylanların ürkekliğine sıkılan kurşunlar
gibi kulaklarıma saplandı. Işıklar üstüme bir silahlı asker gölgesi
gibi geliyordu.
beyefendi evet karınız ölmüş, hastanemizden bir ambulans talep
edilmiş fakat bildirilen adrese devam eden saldırı nedeniyle emniyet
güçleri izin vermemiş.
Tek kelime söyleyemeden koşmaya başladım. Göğüs kafesim birazdan bir
adım ilerime fırlayacakmış gibi sıkışmış haldeydi. Kararmak üzere
olan hava sanki bir zırh olmuştu. rüzgar bir sarsılma kadar rahatsız
ediyordu. Dakikalar sonra evin önündeydim. Ağzımı xezal diye açmak
istedim. Kapının eşiğinde kızım dedesi ve nenesi duruyordu.
Xezalın babası ‘’ ÖZGÜR olan yaşamdır, yaşayanın mahkûmiyeti
mutlaktır.’’ dediğinde. Bu sabah yerel bir dergide yayınlanan
şiirim, bir müsveddeye aktardığım son düşümün ilk iz düşümüydü.
Dağıtıldığı yerleri ilk öğrendiğimde, sorguya çekilmeyi göze
almıştım. Evimin, karımın yakılacağını düşünebilseydim, hiçbir şeyi
asla düşünmezdim.b
Bugün ben bir şiirle karımı öldürdüm. Kızım bir şiirin gazabına
uğradı. Ben halen türk dili ve edebiyatı öğretmeniyim. Ben bu dilde
öğrendiklerimi o kadar dilsiz kalarak öğrendim ki, bir gün öğretilen
bunca şeyle dönüp karımı öldürteceğimi bilemezdim. Bugün ne annemin
dili sığar ağzıma, ne de devletin dilini kusabilirim ağzımdan.
Geriye kalan ömrümün son mevsiminin kızımın saçlarına acımı göz
yaşlarımla akıtama bile izin verilmedi. Annem duvarın köşesinde
babamın öldüğü gün gibi dizlerini çamura saplamıştı. Derweşe evdi
klamını her kelimede yutkunarak söylüyordu. Gözlerimiz buluşunca
anladım ki, dil diye bir keşif dünyadan eksik kalabilirdi. Diline
son bir çabayla sürdü kelimeleri. yutkunarak
Armanca rıhe mın de here kura té te biqujin, xwli sero bireve,
Bugün adımlarımın şimdiye kadar olan izlerinden ayrılıyorum. Geride
şiir kaldı, şiirin içinde dağlı ölü bir xezal, bir kız çocuğu ve
ağıtıyla annem kaldı.

BAGER kürtçe anladığı için okumasına bir yerden sonra ağlamaklı devam
eder. Günlüğün kızıyla ilgili kısmında yanmış fotoğrafa bakar. ÖZGÜRün
baştaki dikkatsizlik ve aldırmazlığından eser kalmaz, yüzünün ortasına
bir binanın enkazı dökülmüş gibi darıma dağın vaziyete, başını iki
dizine koyup bekler. Ateş sönmek üzeredir, yıldızların parlaklığı
artmış araba ve korna sesleri nadiren duyuluyor. Yaklaşık bir saat
geçer. Kimse yerinden kımıldamaz ikisinden de tek kelime çıkmaz. Bütün
bunlardan habersiz.
BAGER
-ne yapacağız şimdi? Hiçbir şey olmamış gibi yapamayız.

BAGER telaşlı ve bulunduğu durumu kabullenmez.


BAGER
-keşke o defteri hiç açmasaydık, ne kaybederdik ki baksana ARMANÇ
abi her şeyini bildiklerine kurban vermiş.
ÖZGÜR
-olan oldu. ARMANÇ abiyi bekleyelim gelsin. Biliyorsun sakin bir
adam belki bize her şeyi anlatır. Böyle bir şey olacağını tahmin
edemezdik.

Kafalarından onlarca düşünce akmaktadır. Tenekeye biraz daha odun


atarlar. İskemlelerini duvara yanaştırıp sırtlarını duvara yaslayıp
dalarlar. Gözleri arada kapanır, en ufak seste yeniden uyanırlar.
Zaman artık armanc’ın gelmesiyle başlayacakmış gibi uykuya dalarlar.
Aradan altı saat geçmiştir. Hafif rüzgar tenekedeki ateşi son
demlerine getirmiş. Etraf sağır bir sessizliğe terk edilmiş gibi, kapı
sesinin bütün cızırtıları duyulur. ARMANÇ adımlarının dengesiz bir
biçimde ve farklı aralıklarla atar. Kafası yerde, dalgın terasın
koruma betonuna kadar yürür. Plastik kasanın üstündeki dağınık
kitaplar ve en üstünde duran defter, yüzünde bir göçük etkisi yaratmış
gibi onu ayıltır. Gırtlağında o günün sancısıyla
ARMANÇ
-Arkadaşlar neden? Bunu neden yaptınız? Ilk kez ömrümün ölüm
tarihlerini emanet edebileceğim iki dost yerine koydum sizi.

Ne BAGER, ne de ÖZGÜR gözlerini açmaz. Üşür gibi yarım cenin şeklinde


duvara dayanmış beklerler. ARMANÇ defteri eline alır. Bir titreme
parmaklarından başlar avuç içlerine doğru. Kızının yanmış fotoğrafını
görünce. uzun bir suskunluk hüküm sürer. Başından geçenlerin artık
birileri tarafından bilindiği gerçeğini kabul ederek, teras duvarının
dibine dizleri üstüne çömelir konuşmaya başlar.

ARMANÇ
-madem bir müsvedde içinde dilsiz bırakılmadım, sizi şahit yazacağım
kendime. Uyandırıldığımız dünya sanrılarla sınırların aşıldığı
duvarlarla çevrili. Işık, ses benzeri bütün duyularıma çarpan şeyler
beni eksiltip ufaltıyor. Herhangi birinin bir bavulu ömründe bir
kere kullanması gibi bende taşınabileceğim bütün adreslerden kendimi
topladım. Varabildiğim her adrese uğradığım son adres iştahıyla
açıyorum gözlerimi. annemin yüzünde kızımın varacağı şeyi
gördüğümden beri, dilim bir su haresine verilmiş konuşma hakkını
kullanmayıp mutlak kendisine benzeyen bir sonraki hareye bırakması
gibi lal bir berraklık içinde. Bütün sürdürüle bilinir düşler
zihnimi bir sürgün yeri olarak seçmiş ve bildiklerini sandıkları her
şeyden feragat ettiler. Enine boyuna durup beklediğim bütün acı
kusma nöbetlerimi bıraktım. Acım bir boz bulut gibi açı alıyor
güneşe karşı, sahip olunan ve sahip sanılan her kimlikten silinen
adım, süreriz bir çoğalma halinden yıkandı. Hangi dağın taşında
sesim kalmışsa dilerim bir avcının ayağının altında öldürmeye en
yakın yerde parçalanıp bir vadiye dağılır. Mecbur ve zorunlu
istikamet olarak belirlenmiş yaşamaktan, ölüm hakkımın anını
zamandan talep ederek her günün içinde düşünüp kullanmaya
yeltenmektir ayaklarımı halen bu çukurda eskiten. Eskiden ayraç diye
gözlerimi bıraktığım bütün kitaplar bugün içleri zihin salyası dolu
lağımları andırıyor. Kendi kirime denediğim bütün sular
başkalarından arta kalmıştı. Böylece arındığımı düşündüğüm her yer
daha çok kirlendiğimi anladığım başlangıç noktaları oldu. Başlangıç
ve son iki ucu son belki de sonsuzlukta ama mutlaka sonunda birleşen
aynı yerden ibareti. Şimdi durmadan biraz sonra olmaya devam
ederken, söyleyeceklerim bahsi geçen iki noktayı birleştirmekten
başka şey değildir. Başında bir kısmını başkalarının gözleriyle
gördüğüm bu alem, sonunda duvara bakmanın duvara bakmaktan başka şey
olmadığını benim gözümle ispatlamıştır. Velev ki hissetmenin bu
hastalıklı yanı asırlara bölüyor adımlarımı, hissettiğim yabani bir
dağlı xezaldır en olunmaz taşın en olunmak istenilen yerinde.
Hissettiğim evrenin bütün düşerek yahut çarparak kırılmış
yerleridir. İnsanlar bu ovayı bu binalar gibi çıkıyorlar, öyle
beton, böyle kaskatı.
Anlaşılıyor ki, insanlar dünyanın bütün uykularının sabahla
bittiğini sanıyor.
Anlaşılmalı ki, alışılmadık yerde tutuyor sabahtan sonraki uyku.
Ve dilim ağrıdan unutmuştur ağızda olduğunu, lütfen bir daha
dönmeyelim buna.

ARMANÇ defterin sayfasını katlar, masadaki bardağın içine


sıkıştırır. Ardından üstüne biraz su döküp bardakla birlikte
tenekenin içine atar. Fotoğrafı ellerinde onlarca parçaya böler. Iki
avuç içini boşluğa doğru açarak parçaları rüzgara ve boşluğa
bırakır. Parçaların boşlukta süzülmesi ile birlikte klama derveşe
evdi girer.

You might also like