You are on page 1of 12

KlZlLAY

kiye Büyük Millet Meclisi hükümetinde cıyla İsmail Sesim Paşa münferit bir mu- rının çalışma metotlarını benimseyerek
Sıhhiye ve Muavenet-i içtimaiyye Vekale- rahhas olarak Ankara'da bırakıldı. Cumhuriyet'ten önce Batılılaşan ilk Türk
ti görevine getirilen Adnan Bey, cemiyet Cumhuriyet'in ilanından sonra cemiyet- müesseselerinden biri olmuştur. Ayrıca
umumi merkezi tarafından resmen gö- te bazı değişikliklere gidildi. Daha önce bu teşkilat amblemiyle birlikte bütün is-
revlendirilmemiş olmasına rağmen Eski- Osmanlı Hilaliahmer Cemiyeti olan adı lam dünyasında yayılmıştır.
şehir temsilciliğiyle muhabereyi devam 1923'te Türkiye Hilaliahmer Cemiyeti. BiBLiYOGRAFYA :
ettirdi. Muhlis Bey'in ölümünden sonra 1935'te Türkiye Kızılay Cemiyeti ve niha- Ahmed Midhat. Hilaliahmer, İstanbul 1296;
yalnız kalan İsmail Besim Paşa, Eskişe­ yet 1947'de Türkiye Kızılay Derneği ola- Besim Ömer, Dokuzuncu Vaşington Salfbiah-
hir'in tahliyesi esnasında temsilcilik teş­ rak değiştirildi. 15 Eylül 1921'den beri on mer Konferansı'na Memuriyetim ve Osmanlı
kilatı ile birlikte depolardaki eşya ve mal- beş günde bir çıkan Osmanlı Hilô.liah-
Hilaliahmer Cemiyeti'ne Tekliflerim Hakkında,
İstanbul 1328; Osmanlı Hilaliahmer Cemiyet!
zemeleri Ankara'ya getirdi. Ekim 1920'- mer Mecmuası'nın adı da önce Türkiye Salnamesi: 1329-1331, İstanbul, ts.; Osmanlı
de İsmail Sesim Paşa, Adnan Bey, ömer Hilô.liahmer Mecmuası, ardından da Hilaliahmer Cemiyet! Tarafından 330 Senesi
Lutfi Bey ve Esad Paşa'dan oluşan Ankara Kızılay Dergisi oldu ve 1928'den itiba- Meclis-i Umümfsi'ne Takdim Olunan Rapor,
(Anadolu) temsilciliği teşkil edildi. Bun- ren Ankara'da yayımlanmaya başlandı. İstanbul 1330; Osmanlı Hilaliahmer Cemiyet!:
dan sonra Anadolu'daki merkez ve şube­ Ocak 1924'te toplanan genel kongrede 1330-1334 Senelerine A ld Merkez-i Umümf Ra-
leri n yönetimi Ankara temsilciliğine bağ­ bütün merkez ve şubeler istanbul'a bağ­ poru, İ stanbu l 1335; Türkiye Hilatiahmer Ce-
miyet! Merkez-i Umümfsi Tarafından 1339 Se-
landı. Ankara'ya karşı menfi bir tavır lanarak teşkilatta bütünlük tekrar sağ­
nesi Hilaliahmer Meclis-i Umümfsi'ne Takdim
takınınayan umumi merkez, 4 Kasım landı. Edilen (1335-1338) Rapor, İstanbul 1339; Tür-
1921 'de temsilciliğin Anadolu'daki görev Kızılay'da en büyük değişiklik 1925 yılı kiye Hilaliahmer Cemiyet! Hanımlar Merkezi
ve yetkilerini arttırarak Adnan Bey, İsma­ genel kongresinde yapıldı. 17 Temmuz Darüssınaası, İstanbul 1339; Türkiye Kızılay
il Sesim Paşa ve Ömer Lutfi Bey'i hey'et-i Derneği 73 Yıllık Hayatı: 1877-1949, Ankara
1925'te istanbul Üniversitesi Konferans
1950; Kızılay ve Kızılhaç'ın Milletlerarası Kay-
murahhasa olarak tayin etti. Salonu'nda toplanan kongreye 150'yi aş­
nakları: Sözleşmeler- Tüzükler-Kararlar, Anka-
Hililliahmer Cemiyeti 1921 'den itibaren kın delege katıldı. 4 Ağustos 1925'te 134 ra 1964; Mesut Çapa. Kızılay (Hilal-i Ahmer)
istanbul'dan Anadolu'ya yaptığı yardımı maddelik yeni nizarnname kabul edildi. Cemiyet!: 1914-1925(doktoratezi, 1989). AÜ
arttırdı. 1921-1922 yıllarında Anadolu'da 6 Ağustos'ta otuz kişilikyeni merkez he- Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü; a.mlf., "Lozan'da
yeti seçilerek başkanlığına Sıhhiye ve Mu- öngörülen Türk Ahali Mübadelesinin Uygu-
sıhhiye-i askeriyyenin ihtiyacını karşıla­
lanmasında Türkiye Kızılay (Hilaliahmer) Ce-
mak üzere 40.000 parça (bal ya ve sandık) avenet-i içtimaiyye Vekili Refik Bey (Say-
ıniyeti'nin Katkıları", AÜ Türk inkılap Tarihi
eşya sevketti. Aynı tarihlerde, istanbul'- dam) getirildi. Yeni merkez heyetinde ço-
Enstitüsü Dergisi (Atatürk Yolu), sy. 2, Ankara
daki Anadolu yanlısı gizli örgütlerce (Fe- ğunluğu milletvekilleri oluşturmaktaydı. 1988, s. 241-256; "Kızılay", TA, XXIII, 87-91.
Başkan vekiliikierine istanbul mebusu
lah ve Muharib grupları) kendilerine iti-
Hakkı Şinasi ile Ertuğrul (Bilecik) mebu-
~ MESUT ÇAPA
mat belgesi verilen cemiyete mensup bir-
çok doktor ve eczacı Ankara'ya gitti. Sa- su Pikret Bey getirildi. Hariciye Vekaleti
müsteşarı Tevfik Kamil Bey umumi katip-
r
dece Nisan 1921 'de yirmi beş doktor ve KlZlLBAŞ
eczacı inebolu'ya çıktı. Bunların hemen liğe, garp cephesi eski Sıhhiye reisi HuiOsi
Eski dini inançlarını ve geleneklerini
· hepsi Anadolu'daki cemiyete ait hastaha- Bey umumi müfettişliğe. Divan-ı Muha-
kendilerine has bir İslami anlayışla
nelerde görev aldı. istanbul'da bulunan sebat reisi Fuad Bey muhasebe m urakıp­ birleştirip sürdüren Türkmenler'in
Hamid Bey (Hasancan). 14 Haziran 1921 '- lığına ve tüccardan Çubukçuzade Arif Bey bazı batıni-Şii anlayışları
de Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti vezne murakıplığına seçildi. Refik Bey benimsernesiyle ortaya çıkan terim,
tarafından siyasi mümessil sıfatıyla gö- 1925'ten 1939'a kadar cemiyetin baş­ böyle bir dini ve sosyal yapıya mensup
kanlığını yaptı. Yeni nizarnname 13 Eylül kişi veya topluluk.
revlendirildi. "Hilaliahmerci" lakabıyla da L _j
anılan Hamid Bey, bu görevini 19 Ekim 1925'te İcra Vekilieri Heyeti'nce onaylan-
1922'de Refet Paşa'nın (Bele) istanbul'a dı. Aynı yıl nizamnamenin sekizinci mad- Kızılbaş adı, X. yüzyıldan itibaren isla-
gelişine kadar sürdürdü . ingiliz yüksek desi gereği merkez heyeti Ankara'ya ta- miyet'i kabul etmeye başlayan ve bu yeni
komiseri Horaca Rumbold ile Hamid Bey şındı. 1912'de kurulan hanımlar merkezi dini önceki birtakım inanç ve gelenekle-
arasında 23 Ekim 1921'de yapılan anlaş­ de yeni nizarnnam eye göre 1925'te umu- riyle kendilerine has biçimde bağdaştıran
manın ardından Malta'da bulunan Türk mi merkezle birleştirildi. 1924 yılı umu- ko nar göçer Türkmen oymakları için de-
esirlerle Türkiye'deki ingiliz tutuklular mi meclisinde tesisi kararlaştırılan hasta ğişik coğrafya ve dönemlerde kullanılan
mübadele edildi. Ankara temsilciliği. bakıcı hemşire okulu 1925 Şubatında is- çok sayıdaki isimlerden biridir. Bu adın
özellikle Batı cephesine önemli miktarda tanbul Aksaray'da açıldı. Bu okul. uzun eski Türkler'de bir baş giysisi olan kızıl
sağlık malzemesi ve eşya yardımında bu- yıllar Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiyye Ve- börkle ilgili olduğu, siyah başlık giyen bir
lundu. ll. İnönü Savaşı'ndan sonra cephe- kaleti hastahanelerine hasta bakıcı yetiş­ Türk zümresinin Karapapak veya Kara-
lere yakın merkezlerde yaralı hastaneleri tiren yegane müessese olarak faaliyet kalpak, Kı pçaklar'dan bir bölüm ün Kara-
açıldı. Eskişehir ve Ankara'da açılan has- gösterdi. 1946 yılında hükümet tarafın­ börklü, Buhara mektebine mensup bir
tahanelerde birçokyaralı ve hasta tedavi dan Kızılay Cemiyeti'nin gelirlerini arttır­ süfl geleneğin Yeşilbaş adıyla anıldığı bi-
edildi. Ankara temsilciliği 1 Ekim 1923'te mak amacıyla bazı kanunlar çıkarıldı. Af- linmektedir. önceleri bütün Türkmen oy-
lağvedildi. Ancak mübadele yoluyla Yu- yonkarahisar maden suyunun işletme im- makları kızıl börk giydiği halde yaygın is-
nanistan'dan gelecek muhacirlere cemi- tiyazı altmış yıl süreyle Kızılay'a verildi. lami anlayışa mensup kesimlerin zaman-
yet tarafından yapılacak yardım ve tesis- Kızılay, Türk milletinde var olan yardım la kızıl börkü terketmesi üzerine sonra-
ler konusunda ilgili vekalet ve dairelerle duygusunun Batı usulüyle teşkilatianma­ ları Alevi adıyla anılacak zümrelere kızıl­
gerekli münasebetlerde bulunmak ama- sından ortaya çıkmış. Kızılhaç teşkilatla- baş denilmeye başlandığı ifade edilmek-

546
KlZlLBAŞ

tedir. Kırgızlar'ın içkilik oymaklarından sonucu olduğu anlaşılmaktadır (Fığlalı, s. ları Sünnilik'ten uzaklığı sebebiyle kızıl­
birinin adı da Kızılbaş olup ayrıca Afganis- ı ı- ı 2; Eröz, s. 87-88). Kızılbaş ismiyle il- başlığa karşı husumet duymuş, bu bakış
tan'da Şii halkın bir bölümü Kızılbaş adıy­ gili olarak nakledilen. Şeyh Haydar'ın bir onları yakın döneme kadar kızılbaş ismini
la anılmaktadır. Altaylı Şamanlar'ın dini gün rüyasında diğer imamlarla birlikte küçültücü nitelikte kullanmaya sevket-
ayin esnasında başlarına taktıkları. üze- Hz. Ali'yi gördüğü ve onun verdiği emir miştir. Daha sonra meydana gelen siyasi
rinde dağ tavuğu tüyü bulunan kırmızı üzerine müridierine on iki dilimli kırmı­ ve sosyal gelişmeler dolayısıyla XX. yüz-
külah Alevi dedelerinin ve Bektaşi baba- zı börk giydirdiğ i şeklindeki r ivayet de yıl başlarından itibaren kızılbaş adı yerini
larının giydiğ i kıyafetle benzerlik arzet- (A'yanü'ş-Şt<a, ı. 21) aynı çabanın başka büyük ölçüde Alevi ism ine bırakmıştır
mektedir. Bunlar dikkate alındığında kı­ bir görüntüsü niteliğindedir. (Melikoff. Uyur İdik Uyardılar, s. 33-34).
zılbaş isminin kökünün eski Türk adetle- Kızılbaş terimi başlangıçta sadece Şeyh Özellikle Cumhuriyet döneminin ardından
rine kadar uzandığı ve bunun başa giyi- Haydar'ın taraftarlarını içine alırken daha Aleviler ve diğer kesimler kızılbaş kelime-
len kırmızı börkle ilgili olduğu anlaşılır. sonra onun ve oğlu Şah isınail'in yoğun sini hemen hemen hiç kullanmamışlardır.
Kızılbaş isminin belirli bir dini ve sosyal faaliyetleriyle zaman içinde taraftar kit- Bu devrede Bektaşilik'ten ayırmak için
grubu nitelernek üzere ilk defa ne zaman lesinin çoğalmasına paralel olarak bütün Alevilik ve Bektaşilik şeklinde kullanılan
kullanıldığına dair kesin bir kayıt yoksa da Safevi taraftarlarını kapsayan çok geniş isim, son yıllarda "ve" bağiacı kaldırılarak
veya iki isim arasına tire kanarak yahut
ağırlık kazanan görüşe göre bu kullanım bir sosyal tabanı nitelernek üzere kulla-
Bektaşilik kelimesi de kaldırılıp iki kesimi
XV. yüzyılın son çeyreğinden itibaren or- nılmıştır. Bu sosyal taban kızılbaş ismini
de ifade etmek üzere sadece Alevilik ke-
taya çıkmıştır. Safevi Devleti'nin kurucu - iftiharla benimserken muhalifleri hare-
su Şah isınail'in babası Şeyh Haydar (ö. ketin taşıdığı siyasi karakter dolayısıyla limesi kullanılmaya başlanmıştır.
894/1488). büyük bölümünü Azerbaycan buna kötüleyici anlamlar yüklemişlerdir. Kızılbaş isminin daha iyi anlaşılabilmesi

ve Doğu Anadolu Türkmen boylarının XVI. yüzyıldan itibaren Osmanlı-Safevi için ilişkili olduğu diğer terimiere de te-
oluşturduğu taraftar kitlesine. kendileri- çekişmesinin tabii bir neticesi olarak Os- mas etmek gerekir. Bunlardan ilki Bek-
ni diğerlerinden ayırmak için her biri bir ınanlılar kızılbaş terimini "devlet muhali- taşilik' tir. Her ikisinin de Türk tarihinin

imamı temsil eden on iki dilimli kırmızı fi ve isyancı zümreler" anlamında kullan- önemli dini- sosyal olaylarından biri sayı­
börk giydirmiş ve bu kitleler zaman için- mış. bu asrın başlarından itibaren artan lan Babai hareketinden doğması. inanç
de kızılbaş diye anılmıştı r. "Tac-ı haydari" kızılbaş ayaklanmalarında isyana katılan ve ritüellerinin benzer görüntüler sergi-
veya kısaca "taç" diye anılan bu baş giysi- zümrelerin dini inanç ve anlayışları Kur- lemesi, dini tabanlarının aynı olması gibi
si. üzerine beyaz bir tülbent sarılan süra- 'an ve sünnete dayalı çoğunluğun anlayı­ yönleriyle ortak olan Bektaşilik' le kızılbaş­
lıktan ilki bir tarikat yapılanması içinde
hi biçiminde on iki dilimli kırmızı bir ka- şıyla karşılaştırılarak isme dini boyut da
vuktur (Hinz. s. 65). Başlangıçta siyasi eklenmiş ve kızılbaşlık sapıklık , yoldan oluşurken diğeri hakim karakteri itiba-

mahiyet taşıyan bu adlandırma. ilk Safe- çıkmışlık, hatta inkarcılık; kızılbaşlar da riyle yine sufi bir mahiyet taşımakla bir-
viler'in dini propagandaları sonucu görü- yoldan çıkan kişi ve gruplar olarak anıl ­ likte kapalı bir toplumsal yapı içinde ge-
lişen bir çeşit "kavmi mezhep" niteliğine
nüşte on iki imam inancına bağlı kalmak- mıştır (mese la bk. Ahmed Refik, s. 34, 37,
la birlikte Tanrı'nın beşer suretinde gö- 40) . Safevi Devleti'nin kurulmas ıyla birlik-
sahiptir. Bektaşiliğin sosyal tabanı hepsi
rünmesi, ruh göçü ve Ali'nin bedenleş­ te kızılbaş ismi, devlet bünyesinde kurucu birer halk sfıfisi olan Türkmen babaları
ınesi olarak algılanan Safevi hükümdarı ­ unsuru teşkil etmesi bakımından "Türk iken kızılbaşlığın tabanı Türkmen babala-
rının hitap ettiği Türkmen zümreleridir
na yönelişle birleşerek aşırı anlayışların yahut Türkmen", daha sonra mülki ida-
(Ocak, Türk Süf[liğine Bakış/ar, s. 19-20).
bütün ayıncı niteliklerini ortaya koyan rede ağırlıklı olarak muharip gücü teşkil
M. Fuad Köprülü, Mehmet Eröz ve ln~m e
Türkmen Şiilik biçiminin adı olmuştur etmesi bakımından "askeri aristokrasi"
Melikoff gibi araştırmacılar son farklılık­
(Melikoff. Uyur İdik UyardLlar, s. 54 ). anlamında kullanılmıştır (Ef2 [ing.]. V, 244).
tan hareketle kızılbaşlığı köy Bektaşiliği
Bununla birlikte bazıları kızılbaş ismi- Bu çerçevede kızılbaş oymakları "tavaif-i
olarak yorumlamışlardır (me se la b k. Eröz,
nin kökenini islam'ın ilk döneminde mey- kızılbaş", emirler "ümera-yi kızılbaş". or-
s. 80). Bu iki yapı arasında en önemli fark-
dana gelen olaylarla irtibatlandırmaya ça- du "leşker - i kızılbaş". hükümdar "padi-
lardan biri. Bektaşiliğin Osmanlı merkezi
lışmıştır. Mesela bir açıklamaya göre Hz. şah-ı kızılbaş" , devlet ise "ülke-i kızılbaş.
idaresiyle problemsiz olmasına karşılık
Ali. Hayber Kalesi'nin fethinde başına kır­ devlet-i kızılbaş" adlarıyla anılmıştır (S ü-
kızılbaşlığın sürekli muhalefet ve gergin-
mızı sarık sarmış ve kızılbaş adıyla anıl­ mer, s. 150). Diğer taraftan bazı kaynak-
liğidir. Ayrıca dini hiyerarşi ve adab-er-
ların muhtemelen Safevi ifadesinden ka-
mıştır. Diğer bir açıklamaya göre ise Uhud kan bakımından da bu iki dünya arasında
Savaşı ' nda Hz. Peygamber'i korumak için çın mak için kullandıkları "Erdebil sufile-
önemli ayrılıklar vardır (diğer benzeri ik ve
kendini siper eden Ebu Dücane'nin başın­ ri" veya "sufiyan" ismi (mesela bk. Aşıkpa­
farklılıklar için bk. Melikoff, Hacı Bektaş
daki sarıkal kana boyandığından kendisi şazade, s. 264) kızılbaşlarca da kabul gör-
Efsaneden Gerçeğe, s. 220-221 ). Bir diğer
hakkında aynı isim kullanılmıştır. Başka müştür. Mesela klasik Alevi kaynağı Buy-
terim olan Rafizilik, islam mezhepleri li-
bir açıklamaya göre de Sıffin Savaşı'nda ruk bu toplulukları "sufiler'' olarak andı­ teratüründe ilk üç halifenin hilafetini red-
Hz. Ali , askerlerine Muaviye'nin askerle- ğı gibi (s. 32-37) yolun erkanı da "sfıfiyan
detmesi sebebiyle hemen bütün Şii grup-
rinden ayırt edilmeleri için kırmızı sarık süreği" diye anılmıştır (Baha Said Bey, s.
ları kapsayan bir ifade olup Osmanlılar ta-
sardırmış ve bu olaydan sonra taraftarla- 123) rafından XVI. yüzyıldan itibaren kızılbaş
rı kızılbaş diye anılmıştır. Tarihi kaynaklar Osmanlılar, siyasi bakımdan en büyük kelimesiyle eş anlamlı olarak kullanılmış­
bakımından doğrulanma imkanı olma- rakibi olan Safeviler'le ilişkisi , dini bakım­ tır (Ahmed Refik, s. 35, 37, 39). Siyasi açı­
yan bu yaklaşımların kızılbaş ismine bir dan ise Selçuklular döneminden itibaren dan i ran taraftarlığı. dini bakımdan aşırı
çeşit kutsallık kazandırma çabasının bir kendilerini bir bakıma temsilcisi saydık- Şiiliği içeren kötüleyici nitelikteki bu kul-

547
KlZlLBAŞ

lanı m (Ocak , TED, sy. 12 ı 19821 , s. 5 ı 4- Türkler'den göçebe veya yarı göçebe ha- şehir' de. diğer bir halifesi Şeyh Bali muh-
5 ı 6), kızılbaşlığın aksine bu kökene sahip yatı yaşayanlara genellikle Türkmen adı temelen Yozgat ve Kırıkka l e'de, Şeyh
kimseler tarafından asla benimsenme- verilmiş. bu kesimin islam'la ilişkisi, ta- Edebali Bilecik çevresinde, Emircem Sul-
miş . zamanla geçerliliğini yitirmiştir. Çu- mamen veya kısmen yerleşik hayat yaşa­ tan Sulucakarahöyük'ün kuzey tarafların­
kurova ve Akdeniz bölgesindeki muhtelif yan diğer müslüman Türkler'den önemli da, Hac ı Bektaş-ı Veli Kırşehir. Nevşehir
yerleşim merkezlerinde yaşayan kızılbaş­ ölçüde farklılık göstermiştir. Yeni dini ka- bölgelerinde düşüncelerini Türkmen hal-
lar Tahtacı adıyla anılmaktadır. Tarihte bulde samimi olan Türkmenler. onu ger- kına aktarmışlardır. Bunların dışında XIV.
Safevller'le ilişkileri muhakkak olan Tah- çek anlamda öğrenip özümseme imkanı yüzyılda aynı çizginin devamı olan ve "ba-
tacılar. inanç ve dini yaşayışları itibariyle bulmada ciddi mahrumiyet içinde kalmış­ ba" unvanını taş ıyan Baba! şeyhleri de
öteki kızılbaş Türkmen oymaklarıyla para- lardır. Diğer müslüman Türkler'le birlikte vardır. Anadolu ve Rumeli'nin islamiaş­
lel bir yapıya sahiptir (Fı ğ lalı , s. ı 3). Bun- Xl. yüzyıldan itibaren Anadolu'ya göç et- ma'sı tarihinde önemli bir şahsiyet olarak
ların dışında iran ve Afganistan'da Ehl-i meye başlayan . büyük çoğunluğu Mave- görülen Sarı Saltuk ve onun en önde ge-
Hak. Aliilahiler (Aiiyyüllahiler) gibi isimlerle raünnehir. Harizm. Horasan. Azerbaycan len halifesi Barak Baba, Amasya'da Ay-
de anılan . bazı yönleriyle kızılbaşiara ben- ve Arran kaynaklı olup XIV. yüzyıla kadar bek Baba, Konya'da Buzağı Baba, muh-
zeyen zümreler varsa da bunlar farklı sos- devam eden göçlerle gelen bu zümreler temelen Sakarya civarında Tapduk Baba
yal yapıları ifade etmektedir. Anadolu'nun doğu ve orta kısımlarına ya- gibi şahsiyetler bunlardandı r. Nihayet
Tar ihçe. Kızılbaş terimi x:./. yüzyıl son- yılmışlardır (Yınan ç, s. 168-169 ). Tarihten ikinci ve üçüncü nesil Baba! şeyhleri ola-
larından itibaren kullanılmaya başlanmış devraldıkları inançları büyük ölçüde mu- rak Rum abdalları devreye g irmiştir. Kay-
olmakla birlikte bununla kastedilen sos- hafaza eden bu gruplar Anadolu'da, bu- naklarda "abdalan- ı ROm" adıyla geçen,
yal yapı. X. yüzyıldan başlayarak islam'a raya göç etmeden önce yaşadıkları şart­ haklarında araştırmacıların yer yer farklı

giren ve bu dini önceki inanç ve gelenek- lara benzer özellikler taşıyan bölgeleri görüşler belirttiği bu grup da Babai hare-

leriyle bağdaştırıp kendi sosyoekonomik tercih etmiş ; dönemin siyasi ve sosyal ketine bağlı dervişlerden oluşmaktad ı r
yapılarına uyduran konar göçer zümreleri hareketliliği içinde kendilerine yeni dün- (a.g. e., s. 20 ı). Osmanlı Beyliği'nin teşek­
kapsadığı için on asırlık bir zamanı içine
yalar kurmaya çalışmışlardır. külü sı rasında Osmanlı hükümdarlarının
alır. Bu uzun zaman dilimi beş bölümde 2. Babai Hareketi. Anadolu'ya gelen pratik amaçlı destek gördüğü bu abdal-
özetlenebilir. 1. İlk Dönem. Türkler ilk de- göçebe Türkler. 1240 yılında ll. Gıyased­ lardan burada, bilhassa Bursa'nın fethi-
fa. 64 1 yılındaki Nihavend Savaşı sonun- din Keyhusr ev devrinde meydana gelen ne katılan ve inegöl çevresinde yaşamış
da iran'ın tamamına hakim olan müslü- isyan hareketine katılmışlardır. Amasya bulunan Geyikli Baba, Baba iıyas gelene-
man Arap kuwetleriyle Ceyhun nehri ya- yakınındaki dergahında etrafına. daha ğini temsil etmekle birlikte bu geleneğ i n
Hacı Bektaş- ı Veli tarafından temsil edi-
kınlarında karşılaşmış ve Emeviler devrin- çok eski Türk inançlarının islamiyet'le yo-
deki fetihler sırasında bu temaslar geliş­ rumlanmış şeklini tasawufi bir hüviyetle len ikinci önemli kolunun önde gelen si-
öğreten Baba ilyas-ı Horasanl. sosyal ve malarından Abdal MOsa. Kumral Abdal
me kaydetmiştir. Başlangıçta siyasi se-
beplere bağlı olarak yeni dinin mensupla- ekonomik sıkıntı lar içinde bunalan Türk- ve Abdal Murad'dan söz edilebilir (a.g.e.,
rıyla çetin mücadelelere girişen Türkler. menler' e karşı mehdi veya peygamber S. 202-209) .
Abbasller'in iktidara geçip ırkçı politika- gibi bir kurtarı c ı sıfatıyla davranmış . ye- 3. Safevilik Dönemi. Üçüncü nesli XIV.
lara son vermesi üzerine diğer gayri Arap tiştirdiği halifeleri çeşitli bölgelere dağı­ yüzyıla kadar takip edilebilen Babai züm-
unsurlarla birlikte devlet bünyesinde gö- tarak isyan için hazırlıklar yapmıştır. Ha- releri veya bu zümrelerin bir kısmı çok
revler almış. islam dini hakkında sağlıklı lifelerinden Baba ishak liderliğinde Kefer- geçmeden Safeviyye adıyla bir başka ha-
bilgiler edinmeye başlamışlardır. islam'ın sud bölgesinde ayaklanan Türkmenler rekete girmeye başlamıştır. Zamanla si-
telkin ettiği tek tanrı anlayışı. ruhun öl- önemli başarılar kazandıktan sonra Orta yasi bir mahiyet kazanan Safevi hareket i
mezliği. kurban . cihad ve temel ahlaki Anadolu'ya intikal etmiştir. Burada da bir sadece kız ı lbaş teriminin ortaya çıktığı
prensiplerle kendi inanç ve düşünceleri ölçüde başarı elde edilirken Baba ilyas, dönem olması açısından değil . aynı za-
arasında yakınlık kuran Türkler süratle Selçuklu kuwetleri tarafından Amasya'da manda Türkmenler'in kendilerine has
islamiyet'i kabul sürecine girmiş. X. yüz- idam edilmiş. Türkmenler'in çoğu Kırşe­ dini anlayış iarına Şii unsurların karışması
yıldan itibaren birkaç asrı kapsayan bir hir'de Malya ovasında kılıçtan geçirilmiş­ açısından da önemlidir. Adını kurucusu
devre içinde kitleler halinde müslüman tir. isyan hedef ine ulaşamamış olmakla kabul edilen Şeyh Safiyyüddin-i Erdebill'-
olmuştur. Başta göktanrı inancı olmak birlikte kaçıp kurtulabilen Türkmenler den alan Safevi tarikatı iıhanlılar devrin-
üzere atalar kültü ve çeşitli tabiat kültle- sıkı bir dayanışma içine girmiş. Babailik de Erdebil'de tamamen Sünni karakterli
rinin belirled i ği inanç yapısıyl a , yaşadık­ hareket i zaman içinde gelişerek ileride bir yapıya sahipken Sadreddin-i Erdebi-
ları geniş coğrafi sahanın bir gereği ola- biri Bektaşilik. diğeri kızılbaşlık diye anı­ ll'den sonra yerine geçen ve daha çok Ha-
. rak bir yandan Budist Çin kültürü . diğer lacak iki yapının temelini oluşturmuştur ce Ali diye tanınan Alaeddln-i Erdebill za-
yandan Zerdüştl iran inançlarıyla haşir (Ocak, Babailer İsyant, s. 3-20) . Babailik manından itibaren Şii unsurları bünyesine
neşir olan Türkler eski kültürlerini tama- hareketi, Baba ilyas'ın idamından sonra almaya başlamıştı r (Hinz, s. 15). Anado-
men bırakıp yeni inanç dünyasının kalıp­ küçük oğ l u Muhlis Paşa tarafından de- lu'da bilhassa Tekeoğulları. Hamidoğul­
larına girememiş. islam'la birlikte eski vam ettirilmiş. siyasi olmaktan çok dini- ları ve Karamanoğulları gibi güney bey-
inanç ve geleneklerini önemli ölçüde de- mistik bir hareket olarak halifeleri vası­ liklerinde pek çok müridi bulunan tarikat
vam ettirmiş lerdir. Yaşad ı kları bölgeler, tasıyla Anadolu'nun değişik yerlerine ta- Moğol hükümda rları tarafından da saygı
tarihi geçmişleri. boy teşkilatları. sosyal şınarak sürdürülmüştür. Baba ilyas'ın Ay- görmüştür. Yıldırım Bayezid'e karşı ka-
ve kültürel hayatları itibariyle birbirinden nüddevle (Ayna Dola) Dede, Şeyh Osman zandığ ı Ankara Savaşı' ndan dönen Timur
çok farklı gruplardan oluşan müslüman ve Bağdın H acı gibi halifeleri Tokat ve Kır- Erdebil'e gelerek Hace Ali'yi ziyaret etm iş

548
KlZlLBAŞ

ve onun isteği üzerine yanında getirdiği ci Kafkas seferinde de başarılı olan ve ünü "baş ile gövde birleşmiş" (Sümer. s. 20).
önemli sayıdaki esiri kendisine vermiş. gittikçe yayılan Haydar. halifeleri vasıta­ şeyhlikten şahlığa giden yol açılmaya baş­
şeyhin serbest bıraktığı bu esirler tarika- sıyla yaptığı propagandalarla Anadolu'ya lamıştır. Şeyhlerine bir tür ilahlık atfe-
ta bağlanmış. bunların bir kısmı Erdebil'- yönelikçalışmalarında devrin Osmanlı Hü- den. ölüme sevinçle gitmeye hazır binler-
de kalırken Anadolu'ya dönenler Safevi- kümdarı ll. Bayezid'i en dişelen direcek gü- ce kişilik kuwete sahip olan İsmail Şirvan.
liğin yayılması için gayret göstermiştir ce ulaşmıştır. Bunda Anadolu 'daki Türk- Azerbaycan. Nahcıvan gibi yerleri ele ge-
(a.g.e., s. 8-9). FarukSümer'in 11murlular menler'in sosyoekonomik durumlarıyla çirip Tebriz'de şahlık tahtına oturmuş. on
devri kaynaklarında söz edilmediği gerek- adı geçen hükümdarın yönetiminin etkili iki imam adına hutbe okutup para bas-
çesiyle kabul etmediği (Safevi Devletinin olduğu genellikle kabul edilmektedir. tırmış ve resmen Safevi Devleti'ni kur-
Kuruluşu, s. 6-7) bu olay gerçek olmasa Haydar. babasının intikamını almak üze- muştur ( ı5o ı) iran'da hakimiyetini sağ­
da o dönemde Erdebil'le ilişkili geniş bir re Şirvan ülkesine yaptığı sefer esnasın­ lamlaştırmak için savaştan savaşa koşan
mürid çevresinin bulunduğu kesin görün- da Şirvan Hükümdan Ferruh Yesar kuv- Şah İsmail Irak-ı Acem. Fars ve Kirman 'ı
mektedir. vetleri tarafından öldürülmüştür (ı 488). topraklarına katmış. emirlerinden birini

Hace Ali'den sonra tarikatın idaresini İyi bir savaşçı olan Haydar'ın Şii unsurla- Diyarbekir'e göndererek bölgeyi zaptet-
üstlenen Şeyh İbrahim'in ardından gelen rın Safeviliğe girmesinde önemli rol oy- miş. arkasından bütün Horasan ele geçi-

ve Anadolu Türkleri'nin mühim bir kısmı­ nadığı muhakkak olmakla birlikte bu un- rilmiş. ülkenin sınırları Fırat'tan Ceyhun'a

nı Safevi tarikatına bağlayan önemli bir surların mahiyeti konusunda dikkatli ol- kadar uzanan geniş bir bölgeye yayılmış­
şahsiyet de Şeyh Cüneyd-i Safevi'dir. Cü-
mak gerekmektedir. Zira müridierine giy- tır ( ı5ı 0) . Ele geçirdiği yerlerde büyük

neyd, amcası Şah Cafer ile giriştiği şeyh­ dirdiği derviş entarisinin dışında başları­ çoğunluğu Sünni olan ahalinin direnme-

lik mücadelesinde başarılı olamayınca Er- na sardırdığı kırmızı tacın on iki dilimli siyle karşılaşmışsa da bunlara çok sert
debil'i terkedip Anadoıu:ya gelmiş. bura- olması on iki imam Şiiliğini benimsediği­ tepki gösteren Şah İsmail isfahan. Yezd.
da dolaştığı köylüler ve göçebeler arasın­ ni gösteriyorsa da kaynaklarda onun dini Kirman gibi bölgelerde toplu Sünni kı­
kimliğine ait bilgiler bu benimsemenin yımlarına girişmiş. bazı alimleri işkence
da kendi fikirlerini yaymaya elverişli bir
tamamıyla yüzeysel karakter taşıdığını ile öldürmekten çekinmemiştir (a.g.e., s.
zemin bulmuştur. Hitap ettiği sosyal ta-
ortaya koymaktadır. Fazlullah b. Rüzbi- 24). Safevi hakimiyetiyle birlikte Doğu
banın kültür ve duygularını çok iyi bilen
han ei-Hunci'nin verdiği bilgilerde mürid- bölgesinde aşiretlerin bir bölümü Sünni
ve kendisinin Hz. Ali soyundan geldiğini
lerinin çoğunun Haydar'a birtür tanrılık anlayışı devam ettirirken kon ar göçer ha-
iddia eden Cüneyd, faaliyetlerinin siyasi
atfettiğini. babası Cüneyd'e Allah. ken- yatı yaşayanlarla bölgede varlığını sürdü-
gaye taşıdığını açıklamasıyla iktisadi ba-
disine de Allah'ın oğlu gözüyle baktığını. ren bazı yerli gruplar uzun ve karmaşık
kımdan güçlükler içinde bulunan. siyasi
Anadolu. Karacadağ ve Talis gibi muhit- ilişkiler içerisinde batıni ve aşırı anlayış­
bakımdan da tatmin edilmemiş duygu-
lerden gelen birçok kimsenin namazı ve ları benimsemiştir.
lar taşıyan zümreleri ciddi şekilde etkile-
orucu bırakıp kendisini kıble ve mescid
yip kendine bağlamış. sayısı beş-on binle- Şah İsmail kazandığı zaferiere yeni za-
tanıdığını kaydetmesi ( Taril].-i 'Alem' ara-
re varan kuwet oluşturmayı başarmıştır. feri er ekierken "halife" adı verilen özel
yı Emini, s. 257-295) bu ihtiyatın gerekli-
Osmanlı ülkesiyle Karamanoğulları Beyli- misyonerleri ve bizzat yazdığı yahut yaz-
liğini göstermektedir.
ği, İçel. Diyarbekir, Antakya. Kelkit ve Ca- dırdığı kitaplarla Anadolu ve Rumeli'deki
Haydar'ın ölümünden sonra güçlerini
nik bölgelerinde çeşitli siyasi faaliyetlerde taraftariarına yönelik yoğun bir propa-
bulunan. Trabzon Rum Devleti'ni ortadan koruyan Safevi müridleri. diğer bir ifadey-
ganda faaliyeti başlatmıştır. Çok geçme-
le kızılbaş grupları kısa bir süre için oğlu
kaldırıp kendi devletini kurmak isteyen, den halife! erin kızılbaş kitleleri tahrik et-
Ali'ye tabi olmuşlar, onun ölümünün ar-
kayınbiraderi Uzun Hasan'ın nüfuzundan mesiyle tarihe Şah Kulu ve Nüreddin Ha-
dından küçük yaşta olmasına rağmen
istifade ederek her tarafa vekilierini gön- life (Nur Ali) ayaklanması adlarıyla geçen
kardeşi ismail'i şeyh kabul etmişlerdir.
deren Cüneyd, Şirvanşah Sultan Halil kuv- (aş . bk.) olaylarcereyan etmiştir. Bu ka-
Çoğu Anadolu'dan olmak üzere muhtelif
vetlerine yenilerek öldürülmüştür. Kay- rışıklıklarda SO.OOO dolayında insanın öl-
yerlerden gelen taraftarlar Gilan'da otu-
naklar, onun Şii bir kimlik taşıdığında it- mesi ve pek çok beldenin yağmalanması
ran yeni şeyhe hediye ve adaklar getire-
tifak etmekle birlikte bu kimliğin klasik Osmanlı idaresini ciddi tedbir almaya sev-
rek ziyarette bulunmuşlardır. Dedesinin
Şii telakkıden çok batıni karakterli oldu- ketmiş. baştan beri gelişmeleri izleyen
ve babasının amaçlarını gerçekleştirmek
ğunu ortaya koymaktadır. Şehzade Selim tahta geçer geçmez me-
için çok azimli görünen İsmail. Gilan'dan
Cüneyd'in ölümü üzerine müridleri, oğ ­ seleyi kesin olarak çözmek için harekete
ayrılıp Erdebil'e gelmişse de onun asıl ga-
lu Haydar'ın dokuz yaşına girmesinden geçmiş. sefere çıkımadan önce 40.000 do-
yesi Anadolu'ya ulaşmaktı. Müridierinin
itibaren etrafında toplanmaya başlamış­ layında aktif kızılbaşı tesbit ettirerek te-
ısrarlı davetleri üzerine Tercan·a. oradan
lardır. Dayısı Uzun Hasan'ın kızıyla evie- sirsiz hale getirmiş . ardından Çaldıran Sa-
güneydeki Sarıkaya yaylağına. çok geç-
nerek Akkoyunlu Devleti nezdinde itibar vaşı'nda Safevi ordusuna karşı kesin bir-
meden de Erzincan'a varmıştır ( 1500) .
sağlayan Haydar babasının emellerini Burada kendisini Anadolu'nun çeşitli böl- zafer elde etmiş ( ı 5 ı4). böylece Anadolu
gerçekleştirmek amacıyla hazırlıklara birliği kalıcı olarak sağlanmıştır.
gelerinden başlıca Ustaclı, Şamlı. Rumlu .
başlamıştı. Haydar'ın 1483'te savaşçı mü- Tekeli. Dulkadır ve Varsaklar'dan gruplar Çaldıran Savaşı'ndan sonra gerek Şah
ridlerinin sayısı Kafkas kavimlerine kar- gelip ziyaret etmişlerdir. O sırada Modon İsmail gerekse yerine geçen Safevi şahları
şı harekete geçmeye yetecek dereceye ve Korun'un fethiyle meşgul olan ll. Ba- döneminde Osmanlı-Safevi ilişkileri ba-
ulaşmış. aynı tarihlerde giriştiği hareket- yezid'in kontrolsüzlüğünden yararlanan zan dostluk. bazan karşılıklı sürtüşmeler
lerde önemli başarılar elde etmiştir. Bun- Osmanlı tebaası bu gruplar şeyhlerinin içinde geçmiş. XVIII. yüzyıla kadar Ana-
dan yaklaşık üç yıl sonra gerçekleşen ikin- etrafında toplanmışlardır. Bu şekilde dolu'dan iran'a. iran'dan Anadolu'ya

549
KIZILBAS

Türkmen göçleri olmuş. bu arada İran'da med'den ve onun Amasya valisi olup kı­ lanmalar "mesiyanik" karakterdedir. Esa-
bulunan kızılbaşlar. Şah 1. Tahmasb ve ll. zılbaşlığı kabul eden oğlu Murad'dan ya- sen XIII. yüzyıldan itibaren ekonomik ve
İsmail dönemlerinde Şii ulemanın faali- rarlanarak Sivas, Tokat, Amasya ve Ço- sosyal sıkıntılar yüzünden kendini göste-
yetleriyle batıni Şii anlayışları terkedip rum kızılbaşlarını ayaklandırmış. yanında ren hareketler bu dönemde Safeviler ta-
mutedil on iki imam Şilliğini (isnaaşeriyye) 10.000 kızılbaş bulunan Murad'la birle- rafından ustaca kullanılmıştır. Bu isyan-
benimsemiştir. şerek 1bkat'a gelip Şah İsmail adına hut- lar, bazı iddiaların aksine dini veya mez-
Kızılbaş tarihinin olduğu kadar kızılbaş be okutmuş. fakat daha sonra halkın mu- hebi kaygıların merkeze oturduğu hare-
inanç ve anlayışlarının da sembol şahsi­ halefete geçtiğini öğrenince şehri yaktır­ ketler olmayıp Anadolu'da yaşayan göçe-
yetini teşkil eden Şah İsmail, içinden gel- m ış. kendisine verilen görevi tamamla- be, yarı göçebe ve bazı yerleşik kesimle
diği Türkmenler'in önceki dini inanç ve yarak Erzincan'a dönmüştür (Sümer, s. bir ölçüde timarlı sipahi zümresinin ma-
anlayışlarıyla batıni Şii telakkileri birleş­ 34-35) ruz kaldığı sıkıntılar, ayrıca yerel yöneti-
tiren bir inanç kimliğinin sahibidir. Onun 1519 yılında Tokat bölgesinde Turhal cilerin baskı ve haksızlıklarıyla doğrudan
kendi şahsında en açık şekliyle somuttaş­ halkından Bozoklu Şeyh Celal adında bir ilişkilidir (Ocak, V. Milletlerarası Türkiye
tırdığı bu yapı, İran ve Azerbaycan'daki kızılbaş mehdilik iddiasıyla ortaya çıkıp Sosyal ve iktisat Tarihi Kongresi, s. 817-
taraftarları arasında zamanla kaybolma- yeni bir isyan başlatmış. etrafına topla- 825).
sına rağmen Anadolu'da ve kısmen Bal- dığı yaklaşık 20.000 kişi ile Şah ismail'e S. Son Dönem. Osmanlı- İran ilişkileri­
kanlar'da bulunan taraftarları içinde gü- güvenerek Osmanlı güçleriyle mücadele- · nin büyük ölçüde sağlam bir statüye ka-
nümüze kadar devam etmiştir. ye girişmiş, başarılı olamayacağını anla- vuşmasından ve ayaklanmaların başanya
4. Kızılbaş İsyanları . XVI ve XVII. yüz- yınca İran'a gitmek üzere harekete geç- ulaşamayıp önemli kayıplara yol açma-
yıllarda Anadolu'da Osmanlı idaresine tiğinde Erzincan yakınlarında yakalana- sından sonra XVII. yüzyıldan Cumhuriyet
karşı gerçekleştirilen kızılbaş isyanları. rak öldürülmüştür (Uzunçarşı lı , II. 297). dönemine kadar kızılbaş zümreler içleri-
tarih boyunca hem merkezi otoriteye İsyanın hemen arkasından aynı amaçlar ne kapanmış. merkezden uzak bölgelerde
karşı hem de merkezi otoritenin temsil etrafında Celal'in müridi Şeyh Veli tara- inanç ve adetlerini korumaya çalışmış ­
ettiği düşünülen kitabi İslam'a karşı hu- fından organize edilen diğer bir ayaklan- lardır. "Sessizlik dönemi" diye nitelendi-
sumete yol açmış olması bakımından ma baş göstermiş. çok geçmeden bu rilebilecek bu uzun sürede merkezi yöne-
önem taşımaktadır. Bu isyanların ilki Ha- ayaklanma da bastırılmıştır. timden uzak kalınmış, yer yer Bektaşl­
san Halife oğlu Şahkulu ayaklanmasıdır.
Daha sonraki yıllarda aynı sosyal taba- ler'in Çelebiler koluyla ilişkiler geliştiril­
Gençliğinde Erdebil'e gidip Haydar'la gö-
na mensup kimselerce birçok isyan çıka­ miş. muhtemelen sınırlı sayıda oymak
rüşen ve burada yetiştirilerek Elmalı
rılmış ve hepsi aynı akıbetle sonuçlanmış­ veya yerleşim merkezinde Sünni anlayışı
merkez olmak üzere Menteşe bölgesine
tır. Bozok'ta patlak verip Tokat. Amasya, benimseyenler olmuş, fakat genel çoğun ­
gönderilen Şahkulu halk arasında büyük
Maraş. Adana ve İçel bölgelerine yayılan luk "tevelll-teberrl" anlayışı içinde Sünni
sempati kazanmış, kendisine veli gözüyle
Sülünoğlu Koca ve Zünnün oğlu ayaklan- halkla barışık, ancak ilişkilerini belli bir
bakılmıştır. Şah İsmail adına hareket et-
ması ( 1525-1526); Adana sancağının Be- çizginin ötesine taşımaksızın münasebet-
tiğinden bu lakapla anılan Şahkulu, ll. Ba-
rendi bucağında gelişen Domuz Oğlan lerini devam ettirmiştir.
yezid'in aczinden de yararlanarak yoksul
Teke dağları köylülerinden oluşturduğu ve Yenice Bey (Beyce) ayaklanması (932/ Söz konusu zümreler Osmanlı Devleti'-
ı 5 26); aynı yıl Yozgat bölgesinde meyda- nin dağılmasıyla birlikte başlayan Milli
kuwetlerle bir isyan başlatmış (916/ ı 5 ı O),
üzerine gönderilen Osmanlı ordusunu na gelen Atmaca ayaklanması; Kırşehir Mücadele hareketlerine katılmış. bu ara-
üst üste yenilgiye uğratmıştır. Ardından ve Ankara yöresinde ortaya çıkıp Orta da doğuda kendine has bir yapısı olan
Şahkulu, çevre iliere mektuplar gönde-
Anadolu'nun çeşitli yerlerinde etkili Koçgiri aşireti Sivas. Erzincan ve Timce-
rerek harekete geçmelerini istemiş, er- olan Kalender Çelebi ayaklanması ( 1526- li yöresini etkisi altına alan bir ayaklan-
tesi yıl Anadolu Beylerbeyi Karagöz Pa- 1528); Adana civarında vuku bulan Sey- ma başlatmışsa da iki ayrı safhada ce-
şa kuwetlerini de mağ!Qp ederek paşa­ di Bey ve inciryemez ayaklanması (935/ reyan eden bu ayaklanma 1921 yılında
yı öldürmüş. Karaman iline giderken bu
1529) bunların önemlilerini teşkil eder. bastırılmıştır . Ana kitle, Cumhuriyet'in
eyaletin beylerbeyi Haydar Paşa'nın as- Ayrıca Adana ve İçel bölgeleriyle Orta kuruluşunu olumlu karşılayıp devletin
kerlerini yenmiş, nihayet Vezlriazam Atik Anadolu'da daha küçük çaplı birtakım is- özellikle laik yapısından memnuniyet
Ali Paşa kumandasında gönderilen or- yan! ar da olmuştur (DiA, VII, 252-256). duyarken Dersim'de (Tunceli) yine böl-
duyla Sivas civarındaki Gökçay mevkiin- Kızılbaş ayaklanmalarının geliştiği dö- genin kendine has şartları dolayısıyla
de 91 7 (1511) yılında yapılan savaşta öl- nemlerde belli bölgelerde farklı dini ya- 1930, 1937 ve 1938'de isyanlar olmuş.
dürülmüş ve ordusu bozguna uğramıştır pıya sahip kesimler tarafından da isyan çok geçmeden bu isyanlar da sona erdi-
(Uzunçarşılı, ll, 253-256; Sümer, s. 32-34). faaliyetleri gerçekleştiritmiş olmakla bir- rilmiştir. Bu devrelerden itibaren kızılbaş

Bu isyandan yaklaşık bir yıl sonra Ya- likte kızılbaş isyanları dikkate değer özel- yerine Alevi diye anılan gruplar, modern
vuz Sultan Selim'in tahta çıkması esnasın­ likler taşır. Her şeyden önce bu isyanlar eğitim kurumlarından geçip 1960 ve
da Anadolu'da önemli bir başka kızılbaş inanç itibariyle muhalif kesimlere karşı özellikle 1970'lerden sonra artan göçlerle
ayaklanması meydana gelmiştir. Osmanlı olmayıp ya doğrudan Safevi tahriki veya şehir merkezlerine gelmeye başlamış,
idaresine Selim'in geçtiğini öğrenen Şah en azından Safevi taraftarlığı çerçevesin- yeni sosyokültürel şartlara uymaya çalış­
İsmail halifelerinden Nur Ali'yi Anadolu'- de Osmanlı merkezi yönetimine karşı ya- mıştır. Diğer taraftan 1961'lerde başla­
ya gönderip adamlarını toplamasını iste- pılmıştır. Diğer taraftan isyanı organize yan örgütlenme süreci 1980'lerden sonra
miş, Nur Ali, Yavuz Sultan Selim'in idare- eden önderler genellikle kurtarıcı- mehdi hızlanmış. 1990'ların ardından kabarık
ye gelmesini hazmedemeyen kardeşi Ah- eksenli iddialarda bulundukları için ayak- bir sayıya ulaşmıştır (geniş bilgi için bk.

550
KlZlLBAŞ

Üzüm, Tarihiv e KültürelBoyutlarıyla Tür- tarafından kurulup Horasan Melamet'iliği leri mistik bir karakter le birleştirerek or-
kiye'deAlevfler, s. 335-375). ile bazı batıni cereyanların etkisinde kalan taya çıkan Hurüfilik, Karakoyunlu Hüküm-
Uzun tarihi geçmişiyle kıyaslandığında Yeseviyye doktriner yapıdan uzak. basit dan Cihan Şah'a karşı Fazlullah'ın kızının
ve pratik görüntüsü, ayrıca cezbeci ka- başını çektiği bir isyan hareketi sonucun-
çok sınırlı bir zaman dilimini kapsayan
Cumhuriyet döneminde bu zümrelerin rakteriyle göçebe Türkler arasında yayıl­ da bastırılmış, SOO civarında taraftarı
tarih boyunca içinde yaşadığı kapalı top- mış. Anadolu'ya intikal ettiğinde Tokat. idam edilmiş, kaçıp kurtulabilen Hurüfi-
lum yapısından çıkıp dışa açılmasıyla bir- Amasya ve Sivas bölgelerinde etkili ol- ler, Suriye ve Mısır'ın yanı sıra Anadolu'-
likte giderek temel inançları ve adetle- muştur. Bu bölgelerde zaviyeler açan Pir ya (bilahare Balkanlar) gelip sığınmış ve
rini sorgulamaya tabi tutması. özellikle Dede. Davud Baba. Gajgaj Dede gibi şah­ kendilerine yakın gördükleri zümreler
yeni yetişen kuşakların geleneksel anla- siyetler Yesevi dervişleridir. Kutbüddin arasında inançlarını yaymaya çalışmıştır.

yışlarla bağlarının önemli ölçüde kopması Haydar adlı bir Türk şeyhi tarafından ku- Bu çerçevede Hurüfilik, adı pek yakında
ve topluma geleneksel önderlerden çok rulan Haydariyye ile X. yüzyılda ortaya kızılbaş olarak anılacak gruplara XV. yüz-

aydınların yön vermesi itibariyle dikkat çıkmakla birlikte Cemaledd'in-i Sav'i tara- yılda Neslm'i, XVI. yüzyılda Hayret'i, Mu-

çekicidir. Geleneği müstakil bir din olarak fından teşkilatiandırılan Kalenderiyye ve h'it'i, Vlran'i ve Yem'ini gibi şairlerle intikal
algılamaktan onun islam'ın özgün yoru- Ebü'l-Vefa Bağdadl'ye nisbet edilen Vefa- edip yerleşmiştir. Bektaş'iliği daha derin-
mu olduğuna kadar birbiriyle çelişkili an- iyye de aralarında birtakım farklılıklar bu- den etkileyen Hurüfilik, kızılbaş topluluk-
layışların örtaya çıktığı bu dönemde ba- lunmakla birlikte senkretik anlayışı yan- larına harflerle ilgili yorumlar bakımından

zan klasik telakki moderniteye ait kav- sıtmaktadır. Batıni- tasawufi nitelikteki pek sınırlı olarak nüfuz etmiş olup (ör-
ramlarla ilişkilendirilerek, bazan da öz- bu mistik yapılar birtakım islam'itelakk.i- nekleriyle il gili olarak bk. Buyruk, s. 3 I)
deşleştirilerek bir tür köklü değişikliğe lerle birlikte göktanrı kültü, tabiat kült- daha çok hulül ve mehdi telakkisi itibariy-
tabi tutulmuştur (Üzüm, islam ve Modern- leri ve atalar kültünden oluşan eski Türk le sirayet etmiştir. Kızılbaşlıktaki , Allah'ın
leşme, s. 277-291 ). dini inanışları. Şamanizm, Uzakdoğu din- Hz. Ali'nin bedeninde göründüğüne dair
Bugün Alevi adıyla anılan kızılbaş züm- leri ve özellikle Budizm. eski iran dinlerin- temel inançta Hurüfilik tesirinin önem-
resi Anadolu'da kısmen yoğun olarak TUn- den Zerdüşt'ilik, Maniheizm. Mazdeizm ile li olduğu genellikle kabul edilmektedir
celi. Amasya. Tokat. Çorum. Sivas. Erzin- çok sınırlı oranda Hıristiyanlık'tan çeşitli (Ocak, TTK Belleten, LXIV 120001. s. 142-
can, Malatya ve Kahramanmaraş ile çok inanç motiflerinin bir araya geldiği bir ka- 145).
sınırlı olarak diğer bazı yerleşim merkez- rışım görünümü arzetmiştir. Bu yapının 3. Şii Tesirler Dönemi. Hurüfiliğin si-
lerinde ve son yıllarda iç göçler sonucu kızılbaşlık ve Bektaşilik olarak ayrılmasın­ rayetinden yaklaşık bir çeyrek asır sonra
istanbul, Ankara. i zmir gibi büyük şehir­ dan önceki boyutunu gösteren Menakı­ adı geçen gruplara birtakım Şit motifleri
lerde bulunmaktadır. Balkanlar'da ise bü'l-kudsiyye ile daha sonra telif edilmiş nüfuz etmeye başlamıştır. Esasen söz ko-
özellikle Bulgaristan'ın bazı küçük yerle- vilayetnamelerde yer alan menkıbeler bu nusu heterodoks grupların henüz Ana-
şim merkezleriyle Deliorman bölgesinde senkretizmi gösteren inanç motifleriyle dolu'ya intikalinden önce ismailiyye Ş'iası
yaşamaktadır. doludur (örnekler için bk. Ocak. Alevi ve dallerinin propagandalarıyla yüzyüze gel-
Doktrin. Kızılbaşlık, bu ismin ortaya Bektaşi inançlarının islam Öncesi Temel- diği, Hasan Sabbah'ın Alamut Kalesi'ni
çıktığı dönemle sınırianmaks ızın
göçebe leri, tür.yer.). Diğer taraftan yine vilayet- zaptederek kurduğu Nizari- ismailiyye
Türk topluluklarının islam'ı kabul etme- narnelerin açıkça gösterdiği üzere hete- Devleti bünyesindeki dalierin i ran ve Ana-
siyle başlayıp devam eden bir yapı nite- rodoks karakterli bu gruplar islam'ı üst dolu'da yoğun propagandalar yaptıkları
liğinde dikkate alındığında bu yapının bir inanç kimliği olarak kabul etmiş. Pey- bilinmekteyse de gerçek anlamda Şii mo-
doktrin bakımından gösterdiği tarihi ge- gamber' e, Kur'an'a ve Kur'an'daki iman tifleri Safevi tarikatındaki dönüşümle bir-
lişim üç döneme ayrılabilir. 1. İlk Dönem. esaslarına sath'i de olsa bağlılık içine gir- likte ortaya çıkmıştır. Hemen her tarikat-
Emev'i ve Abbas'i dönemlerinde çeşitli miştir (henüz bu açıdan ciddi tahliliere ta olduğu gibi Ehl-i beyt sevgisinin öne
Arap kolonizasyonları kanalıyla islam hak- konu ed ilmemi ş vilayetnamelerden biriy- çıktığı bu tarikat giderek siyas'ileşirken
kında bilgi edinen Türkler. resmi kanal- le ilgili küçük bir örnek içi n bk. Üzüm,/. Şeyh Cü neyd-i Safevi ile beraber Şiilik'ten
ların yanı sıra iran tasawuf mektebine Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell Sempoz- çok şey alabileceğini düşünmüş olmalıdır.
mensup süfiler arac ı lığıyla bu dini kabul yumu Bildiri/eri, s. 385- 390) Esasen bu Bu çerçevede kahramaniiğı ile destanla-
etmeye başlamıştır. Harizm, Maveraün- gruba mensup dervişlerin hem Anadolu'- şan Hz. Ali. Emevl siyasetinin zorbalığına
nehir ve Fergana gibi bölgelerde yerleşik nun hem Balkanlar'ın islamiaşma'sında kurban giden oğlu Hüseyin, Peygamber
hayat yaşayan zümreler Kur'an'ın ortaya önemli rol oynaması onların islami kimlik- soyundan gelip adaleti sembolize eden on
koyduğu ve Hz. Peygamber'in hayatında lerinin başka bir kanıtıdır. iki imam, Ehl-i beyt'e dost olanlara dost-
somutlaştırdığı islam'ı (kitabi isl am) be- 2. Huriifi Tesirler Dönemi. Senkretik luğu, düşman olanlara düşmanlığı simge-
nimserken göçebe veya yarı göçebe ha- yapısı dolayısıyla değişik etkilere açık olan leyen tevell'i ve teberr'i prensibi, Büveyhi-
yatı yaşayan Türkler, daha önce mevcut bu heterodoks islam anlayışı Anadolu'ya ler döneminden beri bölgede az çok faali-
olan dini inanç ve anlayışlarını yeni dinin intikal ettiğinde mahalli kültürlerden kü- yet gösteren on iki imam Ş'iası alimlerinin
kalıpları içinde yoğurarak "senkretik" ni- çük çaplı unsurlar almışsa da esas olarak de etkisiyleSafev'iler'in baş tacı edeceği
telikli bir islam'ı (halk islamı) benimse- XV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Faz- anlayışlar haline gelmiştir. Ancak Safevl-
miştir. Kızılbaşların islam telakk.ilerinin luilah- ı Hurüfi tarafından kurulup harfle- Ier, on iki imam Şiiliğinin işaret edilen
temelini teşkil eden bu telifçi anlayış baş­ rin bazı sırları bulunduğu iddiasına daya- prensiplerini asiT hüviyetiyle benimseme-
lıca Yesevllik. Haydarilik ve Vefailik adla- nan batıni nitelikli Hurüfiliğin tesirlerine yip kendi yapılarına uydurarak almıştır.
rıyla XI-XIV. yüzyıllar arasında Anadolu'- maruz kalmıştır. Hıristiyanlık, Kabbalizm Diğer bir ifadeyle Safevi şeyhleri hilafet
ya taşınmıştır. Bunlardan. Ahmed Yesevl ve Neo-Piatonizm'e ait inanç ve telakk.i- anlayışıyla ilgili tutumları bir yana. temel

551
KIZILBAS

iman esasları ve ibadet anlayışları bakı­ van ı diriltme, az yiyecekle çok kişiyi do- Ali'nin kendisi olduğunu belirten deyişl e­
mından kitabi İslam'a uyan isnaaşeriyye yurma gibi inanç ve kültleri alıp kendi ya- re kadar geniş bir algılamanın söz konu-
Şilliği'ni
kendi heterodoks kimliklerine pısına mal ettiğini ifade etmiştir (Alevi su olduğu görülürse de (örnekler için b k.
dönüştürerek benimsemişlerdir. Bu ba- ve Bektaşi inançlannın islam Öncesi Te- Pehlivan, s. 59-ı34) ağırlıklı anlayışın aş­
kımdan kızılbaşlık Şiilik'le ne kadar ilişkili melleri, s. ı 2 ı- 2 5 5) . kın bir varlığı kabul edip O'nun bir ölçüde
görülürse görülsün gerçekte bu, on iki Bu inanç ve motifler kızılbaş zümreler- insanda, en kamil anlamda ise Ali'de te-
imam Şiiliğinin ne itikaddaki yorumu olan ce İslami anlayış bünyesinde kabul edil- celli ettiği şeklinde bir telakki olduğu söy-
imamiyye ne fıkıhtaki açılımını teşkil eden miş. eski din ve inanışların hiçbiri üst bir lenebilir.
Ca'feriyye ile örtüşmektedir. Şeyh Cü- kimlik olarak kabul görmemiştir. Hatta Üçlemede ikinci sırada bulunmakla bir-
neyd'den sonra Şeyh Haydar'la devam giderek bu anlayışlar İslami esaslarla iliş­ likte pratikte üçüncü sırada yer alan Mu-
edip Şah İ smail' le birlikte son şeklini alan kilendirilmeye çalışılmıştır. Ancak bu nok- hammed, Allah'ın gönderdiği son pey-
bu batıni Şii anlayışları günümüze kadar tada İslam'ın temel esaslarının nasıl ele gamber olarak tanıtılıp müstakil bir kim-
varlığını sürdürmüştür. alındığı önem taşımaktadır. İslam'ın liğin sahibi sıfatıyla anılır ve salatü selam
işlenmiş bir teolojik yapısı olmayan ve Allah'ın varlığı ve birliğiyle Hz. Muham- ile yadedilir (mesela b k. Buyruk, s. ı 54 ).
şifahl gelenekle aktarılan ilk dönem dekt- med'in peygamberliğini tasdik etmekten Şah İsmail onu "peygamberlerin sonun-
riner yapı hakkında vilayetnameler, Sa- ibaret olan temel inancı (kelime-i ş eha­ cusu. velllerin ay yüzlüsü. kabe kavseyn
fevl tesirleri sonrası dönem hakkında ise det) genel anlamda kabul edilmiş görün- makamının sahibi, şanına Kur'an 'ın indiği

Buyruk adıyla anılan kitap ve şairlerin mektedir. Nitekim Buyruk'ta bu iki iman kişi" olarak anar (Divan, s. ı6ı- ı62). Buy-

dile getirdiği deyişler başlıca kaynakları esası Ali'nin velayetinin de eklenmesiyle ruk'ta da onun otuz dört defa mi'raca
oluşturmaktadır. Ancak bu kaynakların açık bir ~ekilde kabul edilir (s. ı 4, ı 05). Fa- çıktığı, yetmiş dileğinin Tanrı tarafından
kat burada Allah, Muhammed ve Ali kav- kabul edildiği
belirtilir (s. ı 06) Ancak
ortaya koyduğu doktriner yapıyla ilgili ola-
ramının algılanışı önemlidir. Deyişlerde, yaygın anlayış Muhammed'in Ali ile aynı
rak henüz yeterli çalışmalar yapılmamış.
· yer yer seçmeci yaklaşımlarla yapının bü- gülbank yahut tercümanlarda bazan yu- nurdan yaratılıp gerçekte tek, görünüşte
tün halinde arzettiği özellikler yerine yapı karıda verildiği gibi, bazan da Hak. Mu- iki beden olduğudur. Bu özün dışını teş­
hammed. Ali şeklinde geçen bu telakki kil eden nübüweti Muhammed. içini teş­
içindeki bazı öğeler öne çıkarılmak sure-
bir bakıma inançların da merkezini teşkil kil eden velayeti Ali temsil etmektedir
tiyle birbirine zıt anlayışlar ortaya kon-
eder. Bazan her biri müstakil bir kimlik, (Buyruk, s. l3, 171-172).Bubakımdan
muştur.
bazan Muhammed ile Ali birleştirilerek Buyruk'ta ve deyişlerde Muhammed-Ali
Kızılbaşlığın doktriner yapıs ı üç grup- tek bir kimlik olarak zikredilir ve yolun
iki kimlik. bazan da üçü bire indirgene-
ta ele alınabilir. a) inançlar. Sahip olduğu Muhammed- Ali yolu olduğu ileri sürü-
rek tek kimlik olarak algılanan bu üçlü
karma inanç yapısı dolayısıyla kızılbaş lür.
özellikle kızılbaş şairlerinde çok karmaşık
inançlarını açık ve kesin bir şekilde orta-
biçimde ifade edilmiş, bu karmaşa kızıl­ Bu üçlemede son sırada yer almasına
ya koymak oldukça güç görünmektedir.
baş zümrelere de aynı şekilde aksetmiş­ rağmen gerçekte inanç dünyasının mer-
Yukarıda belirtilen kaynakların yalın ve
tir. Bu üçlüden Allah kavramının genel kezinde bulunan Ali kaynaklarda yer yer
yekpare bir anlayışı yansıtmayışı ve za-
olarak aşkın bir varlığı nitelernek üzere kapalı. yer yer çelişkili anlatımlarla ifade
man zaman birbirine zıtyaklaşımlar orta- kullanıldığı söylenebilir. Menakıbü'l-kud­ edilir. Buyruk'ta her çeşit beşeri özelli-
ya koyması bu güçlüğün sebeplerini teş­ siyye'de Allah alemin yaratıcısı. ezell. ğin ötesinde aşkın bir Tanrı anlayışı hakim
kil etmektedir. Melikoff, temel inançları ebedl, hay, kayyGm, ewel. ahir. sübhan olmakla birlikte Ali'nin tanrısallığı hakkın­
Tanrı'nın Ali olarak insan suretinde gö-
gibi vasıflarla nitelenerek anlatılır (Elvan da küçük bir işarette bulunulur (s. ı ı) .
rünmesi. öldükten sonra ruhun yeniden Çelebi, s. ı- 6) . Buyruk bu aşkın varlığı Ancak eserin bütününde onun şah-ı ve-
bedene dönmesi ve -bim bölgelerde- ru- gücü sonsuz, bağışlayıcı. hikmet sahibi. layet olduğu, Ali'nin iman olduğu , şeria­
hun sürekli göçü şeklinde verirken (Uyur yaratıcı. kudret sahibi olarak anarken (s. tın Muhammed'e, tarikat. marifet ve ha-
idik Uyardılar, s. 4 3-44) Ahmet Yaşar ı 36- ı 37) beşerili ği çağrıştıracak biçimde kikatin Ali'ye verildiği. Ali'den üstün yiğit.
Ocak, vilayetnamelerdeki İslam öncesi O'nun sGfi kullarına yedi ayrı yüzle görün- zülfikardan üstün kılıç olmadığı gibi an-
inanç motiflerinden söz ettiği çalışma­ düğünü de kaydeder (s..106) Şah İsmail latımlar ağırlık kazanır (a.g.e. , s. ı 2, ı 3,
sında daha geniş bir çerçeve çizerek bu Tanrı'yı ezell, ebedl, kadlr. yaratıcı. kitap ı9 , 20) . Benzeryaklaşımlar şairlerin de-
zümrelerin Şamanizm'den sihir ve büyü, indiren olarak nitelerken (Divan, s. ı 59- yişlerinde de hakim olmakla birlikte za-
hastaları iyileştirme, gaipten haber ver- ı 60) Ali'ye tanrılık atfettiği de olur (a.g.e., man zaman onun tanrılığının veya tanrı­
me. ruhun geçici olarak bedeni terketme- s. ı 5 ı) . Aynı durum Pir Sultan Abdal'da sallığının öne çıktığı görülür. Mesela Şah
si. göğe yükselip Tanrı ile konuşma. Tan- da görülür. Şair Tanrı'yı bir, yaratıcı, kud- İsmail Hata! doğrudan Ali'yi konu ettiği
rı'nın insan şeklinde görünmesi, tabiat ret sahibi, bilici, rahlm ve cömert gibi va- bir deyişinde onu " mazhar-ı Huda. maz-
kuwetlerine hakim olma. ateşe hükmet- sıflarla yadederken bazı şiirlerinde Ali'- har-ı Hak" diye vasıflandırırken aynı şiiri­
me. kemikleri diriitme ve tahta kılıçla sa- nin tanrı olduğunu söylemekten de geri nin sonlarına doğru onun Hakk'ın kendisi
vaşma; Uzakdoğu ve İran dinlerinden te- kalmaz (Üzüm, Hacı Bektaş Velf, Vllı5 ve her şeyin yaratıcısı olduğunu söyler (s.
nasüh, Allah'ın insan bedenine girmesi 120001. s. ı 33-153). Bir bütün halinde de- ı63-ı64; benzer görüşler için b k. Pir Sul-
(hulQI). şekil (don) değiştirme, havada yişi ere bakıldığında Allah'ı Kur'an'ın tav- tan AbdalDivanı, s. I 2ı, 20 ı , 446) . Ali ta-
uçma. ateşi takdis etme; Kitab-ı Mukad- sif ettiği boyuta yakın biçimde ele alan sawuruyla ilgili çelişkili anlatımlar bir ya-
des kaynaklı inanışlardan ölmeden önce şiirlerden O'nun Adem'de. insanda ya da na cem ' ayinlerinde mi'rac hadisesinin
göğe çekilme, körleri görür hale getirme, Ali'de tecelli ettiğini ifade eden şiirlere, hatırlanınası sırasında doğrudan Ali'nin
suyu kana çevirme, ölü insan veya hay- oradan sayıları sınırlı olmak üzere Allah'ın tanrılığı gündeme gelmektedir. Mi'raca

552
KlZlLBAŞ

çıkan Muhammed. Tanrı ile perde arka- Şiilik'ten intikal eden inançtara gelince, bu yaklaşım . başlangıçta islam'ın çok iyi
sından doksan bin sır konuştuktan sonra Hz. Peygamber'den sonra Ali'nin ilk halife hazmedilememesi vakıasının ortaya çı­
perde kaldırıldığında tanrı olarak Ali 'yi olması gerektiği , onun önüne geçen ilk üç kan siyasi ve sosyoekonomik şarttar çer-
görür. "Muhammed'in Ali'nin sırrına er- halife ile onlara destek veren sahabenin çevesinde devam etmiş olmas ıyla açıkla­
mesi" şeklinde ifade edilen bu olayda Ali yeritmeyi hak ettiği anlayışı aynen benim- nabilir. Nitekim aynı yapıya mensup züm-
açık olarak Tanrı ile aynileştirilir ( Eröz, s. senmiş olup bunun dışındaki Ehl-i beyt. reler. iran'da farklı siyasi ve içtimal şart­
222-223 ). Yapılan alan çalışmalarında da on iki imam ve on ikinci imam olarak ların otuşmasıyta genel İslami ibadetteri
Ali'nin tanrılığı veya tanrısallığına ait ka- mehdi anlayışı kendi yapılarına dönüştü­ benimseyen bir anlayışa utaşmakta ge-
bullerin yaşadığı dikkate alınırsa (Yörü- rülerek kabul edilmiştir. Mesela hemen cikmemişlerdir. Bununla birlikte Anadolu
ka n. s. 249 ) Melikoff gibi araştırmacıların hemen bütün kızılbaş şairleri tarafından kızılbaşları arasında hemen hemen her

kızılbaş topluluklarda Ali'nin eski Türk- on iki imamla ilgili deyişler söylenmesine dönemde temel islami ibadetleri yerine
ler'in göktanrısının yerine ikame edilerek rağmen bunların hiçbirinde imamlar getirmeye çalışan sınırlı sayıda kimsele-
algılandığı şeklindeki yaklaşımları (Uyur inanç ve yaşayıştarı itibariyle tarihi şah ­ rin bulunduğu da belirtilmelidir.
idi k UyardLiar, s. ı 7) bütünüyle yanlış gö- siyetlerine uygun otarak atgıtanmamış­ c) Erkan. Kızılbaşlığın bir sistem veya
rülmemekle birlikte hem Buyruk'ta k i tır. Yine on iki imam Şilliğinde Peygam- sürek olarak sahip olduğu hiyerarş ik ya-
hem deyişlerdeki Ali 'ye bu tür bir kimlik ber ve Fatıma ile on iki imamdan otuşan p ı , Hakk'a utaşmada katedilmesi zorunlu
verilmeyen anlayışların da yok sayılma­ on dört masum anlayışı, masum kelime- görülen makamtar ve bu çerçevede yeri-
ması gerektiği söylenebilir. sinin Türkçe'deki kullanımından hareket- ne getirilmesi gereken erkan Buyruk'ta
te imamların ergenlik dönemine ulaşma­ yer yer dağınık, yer yer düzenli şekilde ve
Kızılbaşlıkta ahiret inancı da müphem
dan vefat eden on dört çocuğu olarak an- ayrıntılı biçimde anlatılmış. bazı araştır­
ve zaman zaman çelişkilidir. Bu inanç.
laşılmıştır. Burada adı geçen çocukla r ın macıların yaptı kları atan çalışmalarında
eski dinler den gelen tenasühle Kur' an'ın
çoğunun tarihi kişilikleri de yoktur. Ayrıca da özellikle erkanla ilgili. yörelere göre az
üzerinde durduğu ahiret telakkisinin
Şiilik'ten Kerbela matemi alınmış ve he- çok değişen farklılıklar genişçe tasvir edil-
ağırlık noktası birincisinin lehine olmak
men hemen bütün şairler Hz. Hüseyin miştir. Buna göre dini teşkilat Safeviler
üzere gevşek biçimde iç içe girmiş bir gö-
için mersiyeler yazmıştır. Cem'lerde Hz. döneminde halife. dede, mürebbi, yahut
rünümüdür. Vilayetnamelerde ve deyiş­
Hüseyin'in şehid edilmesinin hüzünle bazı yerlerde dikme rehber. musahib ve
lerde ruhun insandan insana yahut -daha
anılıp katillerinin lanetlenmesi kural talip otarak attı dereceden oluşuyor idiyse
çok Tahtacıtar'da- ruhun hayvan. bitki ve-
haline getirilmiştir (Ocak, TTK Belleten, de (iA, VI , 792) daha sonra halifeliğin de-
ya cansız maddelere intikali biçiminde
LXIV [2000J, s. 155- 159). vam etmeyip mürebbi ile rehberi n, mu-
bir tenasüh anlayışı bulunmakla birlikte
b) ibadet Anlayışı. Kızılbaşların ibadet sahible talibin aynı konumda görülme-
(örn ekl er için b k. Oca k, Alevi ve B e ktaşi
anlayışı, esas itibariyle taşıdığı mistik özel- siyle teşkilat d ed e, rehber ve talip olmak
inan ç l a rının is la m Öncesi Tem elleri, s.
liğe bağlı olarak kendi içinde geliştirdikle­ üzere üçlü bir sisteme dönüşmüştür.
ı 63- 177) yine bazı vilayetname ve deyiş­
ri erkanda (a ş. bk.) şekittenmekle birlikte Bunlardan dede ocakzade olup Peygam-
lerde kıyamet . mahşer, öbür dünya, cen-
genel İslami i badetiere bakışları doktrini ber soyundan geldiği kabul edilir (günü -
net ve cehennemden söz edilerek İ s­
karakterize etmesi bakımından önemli- müze kadar va rlı ğ ını deva m ettiren otuz
tam ' ın ahiret an layışına göndermeter ya-
dir. Aşıkpaşazade XV. yüzyılda. söz konu- kadar ocak ismi için bk. Birdoğ a n, s. 177;
pılır (örnekl er için b k. Şah İ s m a il Hatayi,
su zümreterin Allah'ın haram ve helalle- bu o c akl a rın bir k ı s mı H ac ı Bektaş-ı Veli
s. 123 , 137, 149, 150, 157;ayrı c abk . Buy ­ ocağı il e irtib a tlı olup bir kı s mı bu ocağı
rine itina göstermediklerini, namaz kıl­
ruk, s. 89, 90, 9 1, 146, 167).
madıklarını ve oruç tutmadıklarını söyler- tanımaks ı z ın kendi iç m e kanizması çerçe-
Meleklere , ilahi kitaptara ve peygam- ken (Ta rih , s. 268) XVI. yüzyılda yazıtan . vesinde faaliyetini yürütür) . Buyruk'a gö- ·
berlere imanla ilgili anlayış da büyük öl- risatelerde de adı geçen toplulukların ilahi re dedeter "dört kapı. kırk makam " ı bil-
çüde ahiret inancına yönelik tavırta para- hükümteri hafife aldıkları , bazı haramları mek, Tanrı ' nın gönderdiğ i kitabı öğrenip
lellik arzeder. Kaynaklarda bu.ntara dair hetat saydıkları , sünnetten uzak oldukla- uymak ve toplumu irşad etmekle yüküm-
göndermetere rasttanmakla birlikte açık rı açıkça belirtilmektedir (mesela bk. İbn lüdü r (s. 17-25) . Rehber. dedenin yar-
ve vurgu!u bir an layışın teşekkü l etmedi- Kemal, vr. 31a). Ancak aynı as ı rdakalem e dımc ı sı ve vekili olup dede bu l u nm ad ığı
ği , esnek, yer yer çelişkili yaklaşımların alınan Buyruk'a bakıldığında İslami iba- zaman onun yapması gereken işle ri yürü-
bulunduğu söylenebilir. Nitekim Bu y - dettere karşı olumlu bir tablonun çizildiği tür. Talip ise sıradan kadın veya erkek kı­
ruk'ta Kur ' an ' ın bütün hükümterine görülür. Buna göre "hakkı batıldan ayı­ zıtbaşı ifade eder.
uyulması gerektiği belirtildiği (s. 146) , ran yüce bir kapı " otarak tarif edilen şe­ Kızılbaşlığın teorik temeli otarak yorum-
hatta yer yer konular Kur'an ayetteriyle riatın on makamından üçüncüsü ibadet tanan "dört kapı , kırk makam" ile "üç sün-
temeltendirildiği (mesela b k. a.g.e., s. 18, etmek olup başlıca ibadetter namaz kıt­ net, yedi farz", tarih boyunca söz konusu
24, 105) halde tarih boyunca bu inancın mak, oruç tutmak ve zekat vermek şek­ zümrelerde en çok öne çıkan kavramtar
hayata geçirildiğini söylemek güçtür. linde belirtilir (s. 125- ı 26) Deyişiere ge- olmuştur. Her birinin onar makamı olan
Bu yruk'ta Kur ' an'ın eksik olduğu veya lince, bu konuda zengin bir malzeme bu- dört kapıdan ilki şeriat olup makamları
. değiştirildiğine dair en küçük birimada tunmamakla birlikte zaman zaman ilgi- inanmak, ilim öğrenmek, ibadet etmek,
bulunutmamakla birlikte pratikte çok sizliğin savunulduğu, zaman zaman da helal kazanç yemek, haramdan sakınmak,
defa böyle bir iddia kabul görmüş , ayrıca olumluluk vasfı taşıyan göndermeter ya- hayız halindeki kadınlara yaklaşmamak,
Kur' an ' ın zahirinin bağtayıcı olmadığı ileri pıldığı görülür. Esasen genel islami inanç- şeriat evine girmek, şefkatli davranmak,
sürülmüştür (Üzüm , Falklor 1 Edebiyat, tar karşısında ortaya konan tutumta pa- temiz yiyip temiz giyinmek ve iyi şeyleri
sy. 30 [20021. s. 101-1 13). ralellik arzeden islami ibadettere karşı (maruf) emretmektir. Bu şekilde belirti!-

553
KIZILBAS

mesine rağmen kızılbaş zümreleri ara- pıldığı evi bekleyip gözetlemekle yüküm- ler yenir ve dua ile birlikte meclis dağılır
sında şeriatın iptidai bir derece olduğu, lü bekçilik, on birincisi "tarik" adı verilen (daha geniş bilgi için bk. İA, VI, 792-793).
mensuplarının bu kapıyı geçmiş sayılıp sapayı dedeye sunup ilgili görevi yerine
Kızılbaşlıkta önemli cem'lerden bir di-
ikinci kapıdan başladıkları kabul edilmek- getirmeyi ifade eden tarikçilik, on ikincisi ğeri musahiblik erkanıdır. Evli bir çifti n
tedir. İkinci kapı tarikat olup makamları cem'in yapılacağını taliplere haber veren diğer bir çift ile kardeş olması için icra
mürşidden el alarak tövbe etmek, talip · okuyuculuktur (bazı küçük farklılıkl a rla edilen bu erkan Bektaşilik'teki ikrar ayi-
olmak, dünya nimetlerine önem verme- birlikte on iki hizmet. hizmet sahiplerinin nine tekabül eder. Erkanın seyri görgü
mek. sabı r lı olmak. saygılı olmak. Allah'- yürüttükleri vazifeler esnasındaki niyazia- cem'ine benzer. Rehberin nezaretinde
tan korkmak. O'ndan ümit kesmemek. rı ve bu sırada okunan ayetler ve dedenin huzuruna getirilen iki çifte dede yol hak-
hidayet içinde olmak, toplum içinde hizmet sahiplerine yaptığı duatarla ilgili kında bilgi verip ardından ellerine, belle-
uyumlu olmak. insanları sevip yoksulluğu olarak bk. Buyruk, s. 151-170). rine ve dillerine dikkat edeceklerine dair
seçmektir. Üçüncü kapı m arifet olup ma- Cem'lerin en önemlisi, cuma geceleri söz aldıktan sonra temsili olarak yıkayıp
kam ları edepli olmak, heybet, sabı r ve na- dedenin riyasetinde düzenlenen ve mi'- bellerine on iki "tari k çalar". böylece iki
m azla Allah'tan yardım dilemek. kanaat racı temsil eden görgü cem'idir. Cem' ya- çift musahib kavline girmiş olur. Gece geç
göstermek, hayalı olmak, cömertlik. ilim pılacak evde toplanan talipler kadınlar ar- vakitlere kadar deyişler okunup belli ku-
sahibi olmak, teslimiyet. marifet ve ken- kada olmak üzere yaş sırasına göre otu- rallar çerçevesinde kurban etiyle birlikte
di özünü bilmektir. Dördüncü kapı haki- rur. Ferraş. dedenin emriyle meydanı "dolu" adıyla anılan içki içilir ve merasim
kat olup makamlarıtürab olmak (tevazu). sembolik olarak süpürdükten sonra de- tamamlanır (daha geniş bilgi için bk. Ba-
Muhammed-Ali yoluna boyun eğmek. denin önüne seccade yayılır. Dededen ha Said Bey, s. 126-148).
eline- beline -diline sahip olmak. güveni- başlamak üzere ibrikdarın getirdiği leğe­ "Sorgu cem'i" adıyla anılan önemli bir
lir olmak, tevekkül. sohbet. sır. rıza, te- ne eller uzatılarak küçük parmaklara su erkan da çarşambayı perşembeye bağla­
fekkür ve Tanrı hasretini kalpte canlı tut- dökülüp getirilen havluya silinir. Zakir, yan gecelerde talipterin dedenin huzurun-
maktır (Buyruk, s. 125-129; benzer nite- içinde on iki imarnın adı geçen üç nefes da sorgudan geçirildiği toplantı olup bu
likteki pren siplerden oluşan üç sünnet, okur. Bu esnada erkekler diz çöker. kadın­ toplantılarda muhabbet. sohbet ve zikir
yedi farz için bk. a.g.e., s. 132-133). Buy- lar ayağa kalkar. Bundan sonra çerağcı fasıllarından sonra talipterin birbirinden
ruk'ta yer yer Kur'an ayetleriyle deliilen- denilen görevli delil adını verdikleri ışığı razı olup olmadıkları sorulur, varsa şika­
dirilerek açıklanan ve yaygın tasawuf an- yakar. Buna "delili uy<!ndırmak" denir. yetler değerlendirilir ve suçu sabit bulu-
layışıyla önemli ölçüde örtüşen dört kapı . Musahib kavline girenler yarım daire teş­ nanlar türlü cezalara çarptırılır. Küçük
kırk makam, deyişlerde ve gülbanklarda kil ederler, bu arada aşıklar saza başlar. suçlar belli sayıda sapa cezasıyla cezalan-
da vurgulu biçimde geçmesine rağmen Okunan nefesler eşliğinde önce istiğfar dırılır. Mesela dedenin arkasından konu-
pratiğe intikalde bu vurguyla paralellik edilir, ardından içinde "hak la ilahe illai- şan veya dedelerin sırrını ifşa edenlere
gösteren bir konuma hiçbir zaman ulaş­ Jah" ifadesi yer alan zikre başlanır, halka- doksan dokuz so pa vurulur (Buyruk, s.
mamıştır. dakiler de zikre iştirak eder. Zikir bittik- 85). Zina. adam öldürme gibi büyük suç
Erkan, temelde birbirine benzeyen ve ten sonra eller yukarıya kaldırılarak "ey işleyenler ise "düşkün" ilan edilerek top-

cem' adı verilen toplantılarda icra edilir. şah ey şah" diye alkış tutulur. Buna "tev- lumdan uzaklaştırılır. Bunlardan başka
On iki hizmetin yerine getirilmesiyle ger- hid darbı" denir. Bunu takiben zakir saz Kerbela erkanı, Abdal Musa cem'i. dar-
çekleşen cem'lerde ilk hizmet dedelik olup eşliğinde mi'racnameyi okur (Şah Hatal'- dan indirme erkanı gibi kabulü ve uygu-
irşad makamını sembolize eder. İkincisi ye nisbet edilen mi'racname metni için bk. laması zaman zaman yörelere göre deği­
ferraşlık olup bu hizmeti. görecek olan Buyruk, s. 163-164). Mi'racnamenin, kırk­ şen birtakım erkanlar da vardır (Fığlalı,
kimsenin vazifesi cem' meydanının temiz lar meclisinde canların üzüm şerbetini s. 327-371; Yörükan, s. 342-368).
tututmasını sağlamaktır. Nakiblik diye de içip aşkla semaa kalktıklarını anlatan bö- Kızılbaş erkanı incelendiğinde bunların
anılan üçüncü hizmet rehberlik olup reh- lümüne gelince semahçılar, daha önce Türkler'in eski inanç ve gelenekleriyle
berin görevi dedeye yardımcı olmak ve ortaya atılmış bir avuç üzümden birer önemli benzerlikler arzettiği açıkça görü-
taliplere yol gösterip onları dedenin hu- ikişer tane alarak semaha başlarlar. Mi'- lür. Mehmet Eröz. eski Türkler'in inançla-
zuruna götürmektir. Dördüncüsü kurban- raclama bittikten sonra tarikçi kalkarak rıyla ilgili Wilhelm Radloff, B. Y. Vladimirt-
cılık olup bu hizmetten sorumlu olanlar "tarik, erkan, serdeste, evliya" gibi adlar- sov. Abdülkadir inan gibi araştırmacıla­
kurban kesrnek ve sofra hazırlamakla yü- la da anılan, ocağın üstünde yeşil kılıf için- rın çalışmalarından yola çıkarak Şaman­
kümlüdür. Beşincisi cem'de düzeni ve sü- deki 1 metreden daha kısa kayın ağacın­ lık yahut ka m lık dinindeki ka m ile kızıl­
kGneti sağlayan gözcülüktür. Altıncısı za- dan yapılmış düz bir sapayı alıp dedeye başlıktaki dede arasında seçiliş şekilleri,
kirlik olup zakiri n görevi cem'de saz çalıp sunar. Dede , usulüne uygun olarak mu- kıyafetleri. gördükleri hizmetler, toplum-
önde gelen şairlerin deyişlerini okumak- sahib kavline girenierin ve tarikten geç- daki itibarları ve duaları bakımından
tır. Yedincisi çerağcılıktır, "çerağcı delil" mek isteyenlerin sırtiarına sembolik şe­ önemli benzerlikleri ortaya koymuş (Tür-
adı verilen kimseçerağı uyandırmakla kilde "ya Allah , ya Muhammed, ya Ali" kiye'de Alevilik Bektaşilik, s. 257 -282).
(ate ş i yakmakla) görevlidir. Sekizincisi sa- diyerek üç defa sapayı hafifçe vurur. Da- ayrıca cem'lerdeki gizlilik, kurban kesme.
kalık ve ibrikdarlık olarak anıtıp bu hiz- ha sonra zakir Hz. Hüseyin'le ilgili mersi- on iki hizmet, tarikten geçme, musahib-
metin görevlisi su teminiyle ilgili hizmet- ye okumaya başlar. Bu sırada saki kalkıp lik erkanı, düşkünlük gibi erkanlarla Türk-
leri yerine getirir. Dokuzuncusu pervane- dededen başlamak üzere isteyen herke- ler'in eski inanç ve gelenekleri arasında­
lik diye de isimlendirilen semahçılık olup se sembolik olarak birer yudum su verir. ki paralelliği göstermiştir (a.g.e., s. 283-
cem'in ilgili yerinde semaı yönlendirme Arkasından dede bir gülbank çeker. Bu 331 ). Ancak kızılbaş zümreleri bütün er-
görevini ifade eder. Onuncusu cem'in ya- esnada sofracılar kurbanı getirir. Yemek- kanı islami bir olay veya tema ile ilişkilen-

554
KIZILBAS

dirmiş, bunlara İslami temeller bulmaya riyle Evliya Çelebi'nin Seyahatname'si Lam Ebussuud Efendi Fetva/an, istanbul
çalışmıştır. Mesela d ed eler Hz. Peygam- bunların başlıcalarını teşkil eder (bu ko- ı 983, s. I 09-112) bulunmaktadır. Bu fet-
ber soyuna bağlanmış, başa giyilen kır­ nudaki klasik kaynaklar ve ilgili bölümleri valarda fıkhl dayanakların yanı sıra kızıl ­
mızı börkle ilgili olarak Cebrail'in Hz. Mu- için bk. Ocak, Babailer İsyanı, s. 3-20). başların sürekli Safevi yanlısı siyasi tavır­
hammed'e nurdan on iki terekli taç ge- larının göz önünde bulundurulduğu gö-
Kızılbaş tarihi açısından önemli bir dev-
tirdiği rivayeti ortaya atılmış, evli çiftie- rülmektedir.
reyi teşkil eden Safevi hareketi ve propa-
rin belli kurallar çerçevesinde yaptıkları gandasına dair Türkçe ve Farsça kaleme Doktriner yapıyla ilgili olarak kızılbaşlı­
içkili (kımız) toplantılar. mi'racda Peygam- alınmış birçok kaynakta önemli bilgiler ğın ilk dönemlerde konar göçer hayatı
ber'in uğradığı var sayılan "kırklar mecli- bulunmaktadır. Aşıkpaşazade'nin Teva- yaşayanların, daha sonra da kırsal kesim
si" efsanesine dayandırılmış. karnların ahalisinin telakkisi olması sebebiyle zen-
rih-i Al-i Osman'ına vefatından sonra
taşıdığı kutlu değnek ve bunun suçlulara gin bir literatür oluşmamıştır. Bununla
talebeleri tarafından eklendiği anlaşılan
uygulanması. Eyyub peygamberin hanı­ birlikte bu yapı hakkında vilayetnam eler,
bilgilerin verildiği bölümle Müneccimba-
mını sembolik olarak buğday saplarıyla Buyruk ve deyişlerden. ayrıca birkaç kü-
şı'nın Tarih'i, Feridun Ahmed'in Mün -
dövmesiyle açıklanmış. konar göçer haya- çük eserden söz edilmelidir. Vilayetnarne-
şeatü's-selatin'i, Mehmed Edirnevi'nin
tı içinde ailelerin yardımlaşmasını sağla­ lerin başında Elvan Çelebi'nin Menakı­
Nuhbetü't-tevarih'i, Solakzade'nin Ta-
maya yönelik olarak gelişen kardeşlik te- bü'l-kudsiyye'si gelir. Baba! hareketinin
rih'i bu kaynakların başlıcalarındandır.
sisi geleneği, hicret sonrasında muhacir- kızılbaşlık ve Bektaşilik diye ikiye ayrılma­
Farsça eserlerden de Hasan-ı Rumlü'nun
lerle ensar arasında kurulan kardeşlik ve- sından önceki döneme ait olan bu eserde
AI:ısenü 't-tevaril].'i, Fazlullah b. Ruzbi-
ya Peygamber'in Ali ile kardeş olmasına tarihi olayların yanında söz konusu züm-
han'ın Taril] -i 'Alem,ara-yı Emini'si ve
bağlanmıştır. Bütün bunlar. Türkler'in relerin inanç ve anlayışları hakkında da
Handmlr'in f:labibü's-siyer'i zikredilebi-
İslam'ı seçişte samimi olup eski adetleri- önemli malzemeler bulunmaktadır. Bu-
lir (konuya dair eserler ve il gili bölümleri
ni bu din e dayandırmak istediklerini, an- nun dışında Bektaşiliğin Çelebiler koluyla
için b k. Hinz, s. I 3 I -137; ayrıca b k. Sümer,
cak siyasi ve içtimal şartlar çerçevesinde teması olan kızı lbaş zümreleri açısından
s. 2 ı 5-220).
İslam'ı Kur'an'ın temel buyrukları ve bun- önemli sayılan Vilayetname-i Hacı Bek-
ların Peygamber'in hayatında şekillenen Osmanlı döneminde kızılbaş ayaklan- taş-ı Veli, Vilayetname-i Deli Seyyid
boyutuyla öğrenip uygulama imkanından maları konusunda hemen hemen bütün Ali Sultan, Vilayetname-i Sultan Şüca­
mahrum olduklarını göstermektedir. vekayi'namelerle mühimme defterlerin- üddin ve Vilayetname-i Otman Baba
de geniş bilgiler yer almaktadır (mesela özellikle zikredilmelidir (adı geçen vilayet-
Literatür. Kızılbaşlığın tarihi gelişimi ve
b k. Hoca Sadeddin, ll, 162-181; Peçuylu İb­ nameler ve özellikleriyle ilgili gen i ş bilgi
doktriner yapısı hakkında klasik kaynak-
rahim. 1, 90-95; Solakzade, I, 445-462; ll, için bk. Ocak. Alevi ve Bektaşi İnançlan­
larlayerli ve yabancı araştırmacıların ça-
151- I 57; Müneccimbaşı, ll, 426-434 , 456- nın İslam Öncesi Temelleri, s. 20-35). Bu
lışmalarından oluşan dikkate değer bir
477, 524-528; mühimme defterlerinden çı­ eserler sözü edilen grupların inançlarına
literatürden söz edilebilir. Ayrı bir litera-
karılmı ş bazı kayıtlar için bk. Ahmed Re- dair önemli sayılacak işaretler vermek-
türün konusu olan Türkler'in İslam'ı ka-
Hk, s. 23, 25, 29, 34; KütükoAlu, s. 7-13) . tedir.
bul süreci ve bu kabulün biçimleri hesa-
Bu dönemde kızılbaşların siyasi faaliyet- Kızılbaşlık açısından ana kaynak ise halk
ba katılmazsa öncelikle Baba! hareketiyle
leri ve dini inançlarının en azından Sünni arasında Ca'fer Sadık Buyruğu veya kı­
klasik kaynaklara temas etmek gerekir.
alimlerce algılanış biçimiyle ilgili bazı la- saca Buyruk adıyla anılan Menakıbü '1-
Dönemin kaynaklarında güçlü izler bı­
rakmayan isyanla ilgili birinci el kaynak- yihalar ve ulemanın verdiği fetvalar da esrar behcetü'l-ahrar adlı kitaptır. Ab-
lar arasında İbn Blbl'nin el-Evamirü'l- önemli kaynak hükmündedir. Mesela dülbaki Gölpınarlı'ya göre Bisatl tarafın­
Şeyhzade Osman'ın Şahkulu ayaklanma- dan yazılan eser (İA, VI, 789) kızılbaşlar
'Ala,iyye'siyle (tre. Mürsel Öztürk, Ankara
sına katılanların müslüman ahaliye ver- açısından bir tür akaid ve ilmihal kitabı
ı 996) ikinci el kaynaklardan Elv an Çele-
diği zararı tasvir eden raporu, idrls-i Bit- hüviyeti taşımaktadır. Müellifi hakkında
bl'nin Menakıbü'l-kudsiyye'si (nşr. is-
mail E. Erünsal- A. Yaşar Ocak, istanbul lisl'nin doğudaki kızılbaşların faaliyetleri bilgi edinilemeyen Buyruk, çizdiği genel
ı 984), Ebülhayr-ı Rumi'nin Saltukna - hakkında Yavuz Sultan Selim'e gönderdiği çerçeve ve erkana dair verdiği ayrıntılı
me'si (nşr. Şükrü Haluk Aka lın, Ankara rapor. Aziz Mahmud Hüdayl'nin kızılbaş­ bilgilerle otantik bir görüntü arzetmek-
ı 987- ı 990). devrin dini hayatı hakkında ların İslam'ı gerçek hüviyetiyle tanımala­ tedir. Henüz tenkitli bir neşri gerçekleşti­
önemli bilgiler veren Kadı Ahmed Nigidl'- rına yönelik tekliflerini içeren rapor bu- rilmeyen eserin günümüzde birçok farklı
nin el- Veledü'ş-şefik'inin (Süleymaniye nun örneklerini teşkil eder (Baki Öz, Ale- versiyonu varsa da (mesela bk. Buyruk
Ktp., Fat i h, nr. 4 5 ı 8) ilgili bölümleri zik- vflik ile İlgili Osmanlı Belgeleri, s. 125- Dinin Hakiki Yolu , nşr. Ayyıldız Yayınevi,
redilebilir. Baba! hareketinin XIV. yüzyıla 150). Ulemanın verdiği fetvalardan ise Ankara, ts .; İmam Cafer-i Sadık Buyruğu,
kadar gelen seyri hakkında özellikle Barak Şah İsmail'in Anadolu'daki faaliyetlerini nşr. Adi l Ali Atalay Vakti doldu, istanbul

Baba'ya ait verdikleri bilgiler bakımından yoğunlaştırdığı dönemde Yavuz Sultan I 993; İmam Cafer Buyruğu, nşr. Mehmet
Birzall, İbn Hacer ei-Askalanl, İbn Tağrl­ Selim 'in arzusuyla hazırlanan Sarıgörez Ali Hilmi Dede Baba Vakfı, istanbul1995)
berdl. Safedi gibi Arap tarihçilerinin eser- Nureddin Efendi ve Kemalpaşazade'nin bunların içinde en güvenilir görüneni, Se-

lerinden bahsedilebilirse de şüphesiz da- açıklamaları ile (fetvaların kütüphane ka- fer Aytekin neşriyle (Ankara 1958) bu neş­
ha geniş mah1mat Osmanlı vekayi'name- yıtları ve neşirleriyle ilgili bk. TekindaA . re esas olan nüshaların diğer bazı nüsha-
lerinde bulunmaktadır. Aşıkpaşazade'nin TD, XVII/22 [ 1967J. s. 49-78) kızılbaş ha- larla geliştirilmesinden oluşan Fuat Boz-
Tevarih-i Al-i Osman, Neşrl'nin Cihan - reketinin yoğun olduğu dönemde Şeyhü­ kurt neşridir (İstanbul 1982).
nüma, Taşköprizade Ahmed Efendi'nin lislam Ebüssuud Efendi'nin verdiği bir di- Kızılbaş telakkisinin en iyi yansıtıldığı
eş-Şe]fa,i]fu 'n-nu'maniyye adlı eserle- zi fetvası (M. ErtuArul DüzdaA. Şeyhülis- kaynaklardan bir diğeri deyiş (bestelen-

555
KIZILBAS

miş hali nefes) adı verilen şiirlerdir.


Bek- Araştırmalara gelince. bu konuda yerli lantılar ve sempozyumlar düzenlenmiş ­
taşilik'le karşılaştırıldığında genellikle sayı ve yabancı müelliflerce ortaya konan bir- tir. Bunlar arasında İslami İlimler Araş­
ve nitelik açısından daha geri olan kızıl­ çok çalışmadan söz edilebilir. 1926'1arda tırma Vakfı (Tarihi ve Kültürel Boyutlarıy­
baş şairlere ait deyişler XVI ve XVII. yüz- başlayan ve Bektaşilik'le birlikte yürütü- La Türkiye'de Alevfler Bektaşfler ve Nu-
yıllara inhisar etmiş görünmektedir. Belli len bu çalışmalar, başta M. Fuad Köprü- sayrfler, istanbu l 1999). İstanbul'daki İs­
başlıları XVI. yüzyılda Hatal. Sürürl, Şahl. lü olmak üzere Türk Yurdu dergisi etra- veç Araştırma Enstitüsü (Alevi Kimliği,
Nebatl, Pir Sultan Abdal. Kul Himmet. fında toplanan Saha Said, Hamid Sadi, tre. Bilge Kurt Torun- Hayati Torun, istan-
Kul Adil ve Kul Mazlum; XVII. yüzyılda Kul Hamid Vehbi. Süleyman Fikri gibi şahsi ­ bul 1999) ve Gazi Üniversitesi Türk Kültü-
Hüseyin, Fakir Edna, Kul Derviş, Pir Ali ve yetler ve İstanbul Darülfünun ilahiyat rü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi
Pir Mehmed olmak üzere on beşe yakın Fakültesi Mecmuası'ndaki yazılarıyla (1. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Sem-
şair olup bunlara Hurüfi yönü ağır basan Yusuf Ziya (Yörükan) tarafından gerçek- pozyumu Bildiriler!, Ankara 1999) tarafın­
Vlranl ve Neslml de eklenebilir (adı ge- leştirilmiştir. 19SO'Ii yıllardan sonra hem dan düzenlenen toplantılar önemli teb-
çen şairler hakkında kısa bilgilerle örnek bu kökenden hem Sünni çevreden gelen liğleri itibariyle özellikle anılmalıdır.
şiirleri için bk. Ergun, ı, 226; ll, 7-ı09). Kı­ H. Basri Erk. Kemal Samancıgil, Mehmed Bu yayınlar içinde söz konusu grubun
zılbaş muhitlerinde deyişieri en çok oku- Halid Bayrı, Osman Bayatlı. M. Tevfik Oy- geçmişteki inançlarının yanı sıra yaşanan
nan üç şair Hata! mahlaslı Şah İsmail ile tan ve Ziya Şakir gibi amatör araştırmacı pratiğinide yansıtan Mehmet Eröz (Tür-
Pir Sultan Abdal ve Kul Himmet'tir. Ha- ve yazarlar popüler nitelikli eserler kale- kiye'de Alevflik Bektaşflik, istanbul 1977).
ta! divanını ilk defa Sadettin Nüzhet Er- me almışlardır. 1980'lere kadar Mehmet özel kütüphanesindeki yazmaları kullana-
gun yayımlamış (istanbul ı946). bunu Eröz'ün akademik çalışmaları hariç Mu- rak kıymetli eserler veren Bektaşi dede-
Turhan Geneevi'nin neşri takip etmiş (Na- rat Sertoğlu, Hasan Gülşan, Bedri Noyan babası Bedri Noyan (mesela b k. Bektaşflik
po li ı 959), ardından başka neşirleri de ve İsmet Zeki Eyüboğlu gibi yazarların Alevllik Nedir, Ankara 1987). İslam mez-
gerçekleştirilmiştir (mesela bk. İbrahim yine aynı nitelikli eserleri yayımlanmıştır. hepleri tarihi uzmanı sıfatıyla Ethem Ru-
Aslanoğlu, istanbul ı 992) . Şiirleri as ı rlar­ 1980'lerde ülkede değişen şartlarla bir- hi Fığlah (Türkiye'de Alevflik Bektaşflik,
ca okunmuş olan Pir Sultan'ın 1OO'den likte bu alanda neşredilen eserlerde artış istanbul ı 990). amatör nitelik taşımakla
fazla şiirinin yer aldığı kitap ilk defa Sa- görülmüş. 1990'larda ise adeta bir yayın birlikte de de sıfatıyla Mehmet Yaman
dettin Nüzhet Ergun tarafından hazı rlan ­ patlaması meydana gelmiştir ( 1926'lardan (A levflik, istanbul 1993). konunun özellik-
mıştır(Pir Sultan Abdal, istanbul ı 929). 1990 başlarına kadar yapılan çalışmalarla le tarihi ve senkretikyönüyle ilgili önem-
Daha sonraki yıllarda şair hakkında bir- ilgili geniş bilgi için bk. Ocak, TD, sy. 91- li tesbitler ve yorumlar için Ahmet Yaşar
çok eser kaleme alınmış olup bunlardan 92 ı 1991]. s. 20-22). Toplumun örgütlen- Ocak (Türk SD.filiğine Bakışlar, istanbul
Cahit Öztelli ile (Pir Sultan Abdal, İ stan­ me faaliyetlerinin hızlanmasıyla birlikte 1996; Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam
bu 1 ı 97 ı) 430 kadar şiirden oluşan Pir 1990'dan sonra yayınlar devam etmiş. bu Öncesi Temelleri, istanbul 2000). diğer
Sultan Abdal Divanı (nşr. Esat Korkmaz, kökenden gelen Fuat Bozkurt. İzzettin Alevi gruplarıyla beraber daha çok Tah-
istanbul 1994) özellikle belirtilmelidir. Pir Doğan ve Ali Aktaş gibi akademisyenler; tacılar hakkındaki çalışmaları yönünden
Sultan Abdal'ın etkisinde kaldığı görülen Ali Özsoy, Ali Haydar Cilasun. Mehmet Ya- Yusuf Ziya Yörükan (Anadolu 'da A levfler
Kul Himmet'in bilinen şiirlerini de İ bra­ man, Muharrem Naci Orhan ve Ahmet ve Tahtacılar, Ankara 1998) ve alan araş­
him Aslanoğlu yayımiarnıştır (Kul Him- Uğurlu gibi dedeler; Ali Balkız. Reha Ça- tırmaları çerçevesinde Saha Said Bey'in
met: Yaşamı, Kişiliği ve Şiirleri, istanbul muroğlu , Lütfi Kaleli, Cemal Şener ve Rı ­ (Türkiye'de Alevi- Bektaşi, Ahi ve Nusayri
1997). Diğer taraftan kızılbaş- Bektaşi ayı­ za Zelyut gibi aydın ve yazarların çok sa- Zümreler, nşr. İsmail Görkem, Ankara 2000)
rırnma girmeksizin Sesim Atalay (Bekta- yıda makale ve kitabı neşredilmiştir. Bu eserleri bilhassa zikredilmesi gereken ki-
şilik ve Edebiyatı, istanbul 1340) ve Sa- yayınlarda Aleviliğin mahiyeti ve İslam'la taplardır.
dettin Nüzhet Ergun (Bektaşi Şairleri, is- ilişkisi konusunda birbirine zıt birçok gö- Yabancı araştırmacılar da konuyla ilgili
tanbul 1930) eserler hazırlamış, bunları rüş ileri sürülmüş, gözle görülür bir kar- birçok çalışma yapmıştır (bu araştırma­
İsmail Özmen (Alevi-Bektaşi Şiirleri An- · maşa meydana gelmiştir (Üzüm, Türkiye ların seçilen örnekler çerçevesinde arka
tolojisi, istanbul 1995), Ali Yıldırım (Baş­ Günlüğü, sy. 42 ı 19961. s. 54-74). Konunun plandaki bazı sebepleriyle ilgili olarak b k.
Langıcından Günümüze Alevi Bektaşi ülke gündeminde önemli bir yer işgal et- Arslanoğlu, Vl/16 ı20001. s. 101-1 13). Yüz-
Deyişler!, Ankara 1995) gibi müelliflerin tiği aynı yıllarda Cem, Nefes, Pir Sultan yıllık bir geçmişindim söz edilebilecek bu
amatör nitelikli derlemeleri izlemiştir. Abdal gibi dergiler çıkarılmış, gerek bun- araştırmaların (mesela bk. George White,
Bu kaynaklardan başka kızılbaşlarca yer larda gerekse dergilerle günlük gazete- "The Alevi Thrks of Asia Minor", Con-
yer itibar edilen Hüsniyye, tamamen İs­ lerde birçokyazı kaleme alınmıştır ( 1996 temporary Review, sy. 104 ı 19131, s. 690-
naaşeriyye'nin inanç esasları çerçevesin- yılına kadar olan çalışmaların ayrıntılı bir 698; Rensslear Trowbridge, "The Alevis",
de kaleme alınmış bir kitap olup toplum- dökümü ve değerlendirmesi için bk. Vor- The Moslem World, Xl/3 ı 1921 Ls. 253-266)
da esaslı bir kaynak teşkil etmemiş, şairi hoff, s. 32-66). Bu arada Orhan Türkdoğan tarihi yönüne ait olanlarının 1960'lardan,
Muhammed Naki'nin lakabına nisbetle (Alevi Bektaşi Kimliği, istanbull995). Ah- sosyolojik ve antropolojik yönüyle ilgili
Kumru diye anılan Kenzü'l-mesaib (İs­ met Yaşar Ocak (bazı önemli makale, teb- olanlarının ise 1980'lerden sonra yoğun­
tanbul 1327) bir mersiye kitabı olarak sı­ liğ ve kitapları için bk. bibl.) ve İlyas Üzüm laştığı söylenebilir. Baballer isyanına dair
nırlı derecede ilgi görmüş, Hz. Ali'nin fa- (Günümüz Alevfliği, Ankara 1997) gibi Rus Türkologu Vladimir A. Gordlevsky,
ziletlerinden söz eden Yeminl-i Eğriba­ akademisyenlerin çalışmaları basılmıştır. Türk tarihi çalışmalarının önemli isimle-
zi'nin Faziletname'si de (nşr. Ahmed Hı­ Öte yandan konunun değişik boyutlarıy­ rinden Cia ude Cahen. Anadolu'nun İslam­
zır- Ali Haydar, istanbull325) belli çevre- la ilgili olarak üniversitelerde araştırma­ Iaşma 'sı konusundaki eserleriyle tanınan
lerde kısmen okunmuştur. lar yapılmaya başlanmış. çeşitli ilmi top- Speros Vryonus gibi bilim adamlarının

556
KlZlLDENİZ

(adı geçen müelliflerin eserleriyle ilgili o la- ter- Beaujean'ın çalışması ( "Schriftliche 507-520; a.mlf .. "Alevilik ve B e ktaşilik Hak-
kındaki Son Yayınlar Üzerine ( 1990) Genel Bir
rakbk. Ocak,Babailerisyanı, s. 21-23);Sa- Überlieferung versus Mündliche Traddi-
Bakış ve Bazı Gerçekler", TD, sy. 91-92 ( 1991 ),
fevltarikatı, bunun Şii ve siyasiyapısı hak- tion", Syncretistic Religious Communities s. 20- 25; a.mlf .. "Baballer i sya nından Kızıl­
kında Vladimir Federovich Minorsky, Elke in the Near East Jed . Krisztina Ke hi- Bo- başlığa", TTK B elleten , LXIV (2000), s . 129-
Eberhard , Jean Aubin, Hans R. Roemer, drogi ve dğr.J, Leiden-N ew York-lKöln 159; Mürsel Öztürk, Hacı Bektaş Veli ve Çevre-
Hanna Sohrweide. Franz Babinger ve ı 9971. s. 2 ı 3-226) önemli örnekler olarak sinde Oluşan Kültür Değerleri Bibliyografyası,
Ankara 1991, s. 29-60; Baki Öz, Osmanlı 'da
Walther Hinz gibi araştırmacıların (S ü- sıralana bilir. Ayrıca lreme Melikoff, Oktay
Aleuf Ayaklanma/arı, İ s t a nbul 1992, s. 151-
m e r, s. 2 19-220; ayrıca bk. Hinz, s. 138- 144) ; Efendiev. Jean-Paul Roux. Louis Bazin, 206; a.mlf .. Aleuflik ile İlgili Osmanlı Belgeleri,
ayrıca İranlı Ahmed Kesrev'i'nin (Şeyh Sa- Peter J . Bumke ve Martin van Bruinnes'in İstanbul 1995, s. 125- 150; W. Hinz, Uzun Ha-
fi ve Tebareş , Tahran 1321 h ş. ) ve Azer- makalelerinden oluşan Yabancı Araştır­ san ve Şeyh Cüneyd (trc. Tevfik Bıyıkoğlu). An-
baycanlı Oktay Efendiev'in ( Obrazo von i macıların Gözüyle Alevilik adlı derle- kara 1992, s. 6-9 , 13-36,62-76 , 131-144; Bat-
taı Pehlivan. Alevf-Bektaşi Düşünces ine Göre
Azerbaydzhanskogo, Bakü 1961 ) eserle- me kitabı da zikretmek gerekir (tre. İlhan
Allah, İstanbul 1994, s. 59-134; ı. Melikoff, Uyur
rinden bahsedilebilir. Osmanlılar'da kı­ Cem Erseven. istanbul 1997) . İdik Uyardılar: Alevflik-Bektaşflik Araştırma­
zılbaş ayaklanmaları hakkında Hanna BİBLİYOGRAFYA : ları (trc.Turan Alptekin). İstanbul1994 , s. 17,
Sohrweide ("Der Sieg der Safeviden in 33-34, 43 -44, 54; a.mlf .. Hacı Bektaş Efsane-
Elvan Çelebi. Menakıbü '1-kudsiyye, s. 1-12;
den Gerçeğe( trc. Turan Alpteki n). İstanbul1998,
Persian .. . ", Der ls/., XL 11965 J, s. 145- 186), Aşıkpaşazade. Tarih, s. 264-269; HuncT, Tarfl;-i
s. 220-221; Nejat Birdoğan. Anadolu u e Bal-
Barbara Flemming ("Sahib-kıran und 'A lem' ara-yı Emfnf(nşr. /.E. Woods). London
kanlar'da Aleuf Yerleşmesi, İstanbul 1995, s.
Mehdi", Between the Danube and th e 1992, s. 257-295; Pir S ultanAbdaLDiua nı(n ş r.
177; İlyas Üzüm, "Modernizmin Alevi Toplumu
Esat Korkmaz), İstanbul1994, s. 53, 121,201,
Caucasus, Budapest 1987, s. 43-62) ve üzerinde Etkileri", İs lam ve Modernleşme, İs­
225, 229, 446; Şah İsmail Hatayi, Dfuan (nşr.
Jean-Louis Bacque-Grammont'un ("No - tanbul1997, s. 277-291; a.mlf .. "Günümüz Ale-
İbrahim Arslanoğ lu) , İstanbul 1992, s. 36-164;
vi Örgütlenmeleri ve Geleneksel Alevilik'le
tes et documents" , AO, VIII1982 J, s. 6-69) Şükri-i Bitlisi, Selimname (nşr. Musta fa Arg un -
ilişkisi", Tarihi ve Kültürel Boy utlarıyla Türki-
çalışmaları anılmaya değer niteliktedir. şa h). Kayseri 1997, s. 134-141 ; İbn Kemal. Ri-
ye 'de Aleufler Bektaşller ve Nusayrfler, İstan­
sate ff tek{iri'r-Raua{iz, Süleymaniye Ktp., Per-
1980'lerden sonra diğer bazı sebeplerle bul 1999, s. 335-375; a.mlf .. "Vilayetname-i
tev Pa şa, nr. 621, vr. 31•·•; Hoca Sadeddin, Ta- Hacı B e ktaş- ı Veli'ye Göre islamı inanç ve iba-
birlikte Türk işçilerinin yoğun olarak bu- cü 't-teuarih (n ş[ İ smet Parmaksızoğlu), İ stanbul
lunduğu Almanya , Fransa. Hollanda ve detler", /. Türk Kültürü u e Ha c ı Bektaş Veli
1979, ll, 162-181; IV, 42-67,167 vd.;Peçuylu
Sempozyumu Bildiri/eri, Ankara 1999, s. 385-
İngiltere gibi ülkelerde bulunan Alevi kö- İbrahim, Peçeuf Tarihi (nşr. Bekir S ıtk ı Baykal).
390 ; a.mlf. , "Kendi Yaza ria rın a Göre Alevllik-
kenli kesim arasındaki hareketliliğebağ­ Ankara 1992, 1, 90-95; Solakzade. So lakzade Bektaşllik", Türkiy e Günlüğü, sy. 42, Ankara
Tarihi (nş[ Vahid Çabuk), Ankara 1989, 1, 445-
lı olarak birçok bilim adamı konuyla ilgili 1996, s. 54-74 ; a.mlf .. "Pir Sultan Abdal'ın
462; ll, 151 -157; Müneccimbaşı . Müneccimbaş ı Tanrı Anlayışı", Hacı Bektaş Veli, Vl/15, Anka-
araştırma ve inceleme faaliyetlerine gir-
Tarihi (tre. İ s mail Erünsa l). [baskı yeri ve tarihi ra 2000, s. 133-153; a.mlf., "Temel AleviKayna-
miş, büyük çoğunluğu yetersiz nitelikte yok [. (Tercüman ı 00 ı Tem el Eser ). ll, 426-434, ğı Buyruk'ta Kur'an Anlayışı", Fo/klor 1 Ede-
eser veya makaleler yayımiarnıştır (çoğu 456-477, 524-528; Fuad Köprülü , Türk Edebi- biyat, sy. 30, Ankara 2002, s. 101-113; Ali
1980 so nrasına ait o lan konuyla ilg ili Batı yatında İlk Mutasauuıflar(İstanbul ı 9 19). İs­ Yaman. Aleuflik - B ektaşflik Bibliyografyası ,
dillerinde yay ım !anmı ş 153 kitapla 269 tanbul 1981, s. 349-353; a.mlf .. Anadolu 'da Mannheim 1998, s. 55-332; İsmail Engin, Tah-
İs lamiy et(Fr. Babinger'in "Anadolu'da İ slam i­ tacı/ar, İstanbul 1998, s. 22-35; Yusuf Ziya Yö-
m aka le h akk ınd a bk. Yaman, s . 263-316) . ye t" ad lı makalesiyle birlikte. n ş r. Meh met Ka- rükan. Anadolu'da Alevf/er ve Tahtacı/ar, An-
Bu kadar çok çalışma içinde kayda değer na r) . İstanbul 1996, s. 47-52, 81-83 ; Ahmed kara 1998, s. 24 1-368; Karin Vorhoff. "Türki-
nitelikte araştırmalar sınırlı olup bunlar- Refik [Altınay]. Onaltıncı Asırda Ra{izflik ve ye' de Alevilik ve B e ktaşilik ' le ilgili Akademik
dan lr€me Melikoff'un makaleleri (mese- Bek taşflik, İstanbul 1931 , s. 6, 23, 25, 29, 34, ve Gazetecilik Nitelikli Yayınlar", Aleuf Kimli-
37 -40; Mükrimin Halil Yınanç. Türkiy e Tarihi ği (tre. Bilge Kurt Torun- Hayati Torun). İstanbul
la bk. "l'Islam hetero doxe en Anatolie",
Selçuklular Devri, İstanbul 1944, s. 168-169; İs­ 1999, s. 32-66; Baha Said Bey, Türkiye'de Ale-
Turcica,XIV 119821. s. 379-395; "Les arig- mail Hakkı Uzunçarşılı. Osmanlı Tarihi (Anka ra uf-BektaşfA hf ve Nusayrf Zümreler(nşr. İsma­
irres centre~asiatiques du soufısme ana- ı 947). İstanbul 1988, ll, 228-361; Sadeddin Nüz- il Görkem). Ankara 2000, s. 123-170; M. C. Şe­
tolien", Turcica, XX 1ı 988 J, s. 7- ı 8). bun- het Ergun. Bektaşi Şairleri ve Nefes/eri, İ s tan ­ habeddin Tekindağ , "Yeni Kaynaklar ve Yesi-
lardan on dört tanesi bir araya getirilerek bul 1955, 1, 226; ll, 7 -109; Bekir Kütükoğlu, Os- kalar ışığı Altında Yavuz Sultan Selim'in İran
manlı İran Siyasi Münasebetleri, İsta nbul 1962, Seferi", TD, XVII/22 ( 1967). s. 49-78; İbrahim
Uyur İ dik Uyardılar adlı eserle (tre. Tu-
s. 1-13, 184-189; Faruk Sümer. Safevi Devleti- Aslanoğlu , "Alevilik - Bektaşilik ve Batılı Araş­
ran Alptek i n, ista nbul I 994) tarihçe ve nin Kuruluşu ve Gelişmes inde Anadolu Türk- tırmacılar" , Ha cı Bektaş Veli, Vl/16 (2000). s.
doktriner yapı hakkında önemli bir çerçe- lerinin Rolü, Ankara 1976, s. 2-42, 53, 150, 10 1-11 3; Abdülbaki Gölpınarlı , "Kızılbaş" , İA ,
ve sunan Hadji Bektach : un Myth e et 215-220; Me hmet Eröz. Türkiy e'de Alevf/ik VI, 789-795 ; R. M. Savory. "Kiz il-ba~ ". EJ2
sesAvatars (Le iden -Bostan- Köln 1988) Be ktaş flik, İstanbul1977 , s. 80-81,87-88,204, (İng .). V, 243-245; Mücteba İlgürel, "Cela!l is-
222-223, 257-331; Buyruk (nş r. Fuat Bozkurt). ya nları ", DİA , VII , 252-257; Machiel Kiel , "Deli-
adlı kitabı, Bektaşilik ağırlıklı olmakla be-
İstanbul 1982, s. 7-25 , 31-37, 51-72, 83-174; orman ", a.e., IX, 142; Aliyev Salih Muhammed-
raber kızılbaşlığa dair tesbit ve değerlen­ A'ya nü'ş-Şi'a, ı, 21; Ethem Ruhi Fığlalı. Türki- oğlu, "İran [ Osman lı- İra n Münasebetleri[", a.e.,
dirmeler de içeren Süreyya FarGki'nin ça- ye'deA leufUk Bektaşflik, Ankara 1990, s. 9-15, XXII, 400-409 .
lışmaları (Yama n. s. 291-292), KürtAlev'i- 312-314, 327-371; Ahmet Yaşar Ocak, "XVI. [;il İLYAS ÜzüM
Yüzyıl Osmanlı Anadolu'sunda Mesiyanik Ha-
ler hakkında Peter Bumke, Martin van
reketlerin Bir Tahlil Denemesi", V. Milletlerara-
Bruinessen'in araştırmaları (a.g.e., s. 286),
sı Türkiye Sosyal ve İktisat Tarihi Kongresi, KlZlLDENİZ
konunun Balkan ayağıyla ilgili Machiel Ankara 1990, s. 817-825; a.mlf .. Babaflerisya-
Asya ile Afrika'yı ayıran deniz.
Kiel , Bemard Lory ve Alexandre Popövic'in nı , İstanbul 1996, s. 3-23, 201-209; a.mlf. , Türk L _j
makaleleri ( Bektachiyya, ed. Alexa ndre Sü{iliğine Bakış/ar, İstanbul 1996, s. 19-20;

Po povic - Gilles Ve ins te in, istanbul 1995. a.mlf .. Aleuf ve Bektaşi İnançlarının islam Ön- Hint Okyanusu' nun bir uzantısı olup
cesi Temelleri, İstanbul 2000, s. 20-35, 93-255;
s . 269-40 ı), Krisztina Kehl- Bodrogi'nin a.mlf .. "Türk Heterodoks Tarihinde Zındık, Ha- Arabistan yarımadası ile Afrika kıtası ara-
incelemeleri (a.g.e., s. 295-296). Buyruk rici, Rafızl, Mülhid ve Ehl-i Bid'at Terimlerine sında bulunmaktadır. Klasik Batı kaynak-
hakkında önemli makalesiyle Anke Ot- Dair Bazı Düşünceler" , TED, sy. 12 (ı 982). s. larında Grekçe Erythra thalassa ve Latin-

557

You might also like