Professional Documents
Culture Documents
Tiyatro Araştırmaları Dergisi (Sayı 7)
Tiyatro Araştırmaları Dergisi (Sayı 7)
(Ankara Üniversitesi)
*
Tiyatro öğretimi, hiç kuşkusuz, Üniversite'nin görevlerine uy-
mayan konu değildi. Bunu hepimiz biliyor ve artık Üniversite'den
çıkmaması gerektiğine de inanıyorduk. Yurdumuzun, henüz daha bütün
il ve ilçelerinde değilse bile, büyük kentlerimizde, artık bir tiyatro ya-
ı Enstitüler doktora veremiyecekIeri için Sevda Şener, doktorasını İngiliz Dili ve
"Bin, iki bin, binlerce sene evvelki ilim ve fen lisanının çi-
zildiği düsturlan, şu kadar bin sene sonra, bugün aynen tat-
bike kalklşacak değiliz."!
*
Ülkemiz, geleneksel tiyatrodan Batı tiyatrosuna geçiş yaptığın-
dan, tiyatro alanında da genişlemesine ve derinlemesine bilimsel araş~
tırmalar yapılması gereken bir alan var. Türkiye, Osmanlı kültürünü
yaratan çeşitli etkenlerin incelenmesinde, tiyatronun da geniş bir yeri
olmuştur. Yazılı oyunların edebiyat yönleriyle birlikte, tiyatro açı-
sından incelenmesi, tiyatronun Türk toplumu içindeki yeri, gelenek-
sel tiyatro ile bugünkü tiyatro arasındaki bağların incelenmesi gibi çe~
şitli konular, Üniversitenin bilimsel aydınlanmasını beklediği konular~
dır. Ayrıca Üniversitenin, arkeoloji, Türk edebiyatı, Alman, Fransız
ve İngiliz edebiyatları, halk bilimi, antropoloji, toplum bilim, Türk
tarihi gibi çeşitli dallarıyla işbirliği yaparak ortak konular üzerinde de
araştırma yapılmaktadır. Hele Türk dili kolu ile Türk dilinin ses ola-
rak değerlendirilmesinin verileri çok yararlı oluyor. Bunun için de Dil
ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Tiyatro Kürsüsünü içine alan bir de
"Tiyatro Araştırmaları Enstitüsü" kurmuştur. Henüz yedi yaşına bas-
mış olan bu Enstitünün (1969 yılında kuruldu) ödevj: Türk tiyatro~
sunun kaynaklarını arştırmak, sahne oyunlarımızın araçlarını incele-
mek, bunların etki olanaklarını saptamak ve sahnenin özel estetiğini
normlara göre işlenebitmesi için bulmaktır. Bu aramaların ilk basamağı
kürsümüzd.e lisans tezi olarak yaptınlmaktadır. Bugüne değin tam
153 lisans tezi yaptırdık, o kadar da mezun verdile. İkinci basamakta
14 MEL1HAT ÖZGÜ
Lütfi AY
(Hacettepe Üniversitesi)
Sayın Başkan,
Sayın Bayanlar, Baylar,
yatrosu, 1936 larda ilk Devlet Konservatuvarı, 1949 larda da ilk Dev-
let Tiyatro ve Operası izledi. Görülüyor ki tiyatro alanında başlıca
aşamalar son elli Cumhuriyet yılında elde edilmiştir.
Kuşkusuz, Devlet tiyatroya bir kültür ve halk eğitimi kurumu
olarak gereken önemi vermese, tiyatro sanatı bizde, daha uzun yıllar
büyük bir gelişme gösteremezdi. En azından sosyal yaşantımızdaki
bugünkü yerini alamaz, itibarlı- ve güvenceli- bir meslek sayılmaz,
eskiden olduğu gibi hor görülürdü. Devlet, Konservatuvarını, Tiyat-
rosunu, Operasını kurmakla sahne sanatlarına, her şeyden önce, ya-
şayabilmek için muhtaç olduğu saygınlığı kazandırmıştır. Bunun, öğ-
retim, eğitim, araştırma ve uygulama alanlarında ona kazandırdığı
olanaklardan çok daha önemli bir etken olduğu kanısındayım.
Devletin tiyatroya gösterdiği ilgiyi, verdiği önemi belirtmekten
amacım, bu sanatın yurdumuzda şimdi, onun kadar önemli bazı ku-
rumların da ilgisine gereksinme duyduğunu, bu ilgiyi de hak ettiğini
anlatmak içindir.
Bu kurumların başında Üniversitelerimiz geliyor. Üniversiteleri-
miz Cumhuriyet döneminde, nitelik bakunından olduğu kadar nicelik
bakımından da, gelişmiş, yurdumuzun bellibaşlı kültür merkezlerine
uzanmış, hemen her bilim dalında yetenekli kadrolara sahip olmuş,
on beş milyondan kırk milyonu aşan bugünkü büyük Türkiye'nin çe-
şitli meslek dallarına on binlerce genç yetiştirmiştir.
Ama Üniversite düzeyinde gerçekleştirilen bu gelişmeler hep kla-
sik bilim dallarında olmuş, bunların yanısıra güzel sanatların, müzik
ve tiyatronun Üniversite çatısı altına alınmasından, bu sanatlara
-büyük gelişmeler gösterdikleri halde- bilimsel bir değer verilmesin-
den, uzun süre, kaçınıımıştır. Bu davranışın tek istisnası, düne kadar,
Ankara Üniversitesinin Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde açtığı
Tiyatro Kürsüsü idi. Bugün de Hacettepe Üniversitesi Müzik ve Gü-
zel Sanatlar Enstitüsü'ne Tiyatro dalını da ekleyerek üç sanat dalında
birden öğretim, eğitim ve araştırma çalışmalarına girişmiş bulunuyor.
Buna, son zamanlarda Ege Üniversitesi'nin kurmakta olduğunu öğ-
rendiğimiz Güzel Sanatlar Fakültesini de ekleyebiliri:z;.Bu, çok umut
verici bir olaydır. Bu güzel davranış bütün Üniversitelerimizce benim-
sendiği gün, Tiyatro açısından önemli bir aşama daha gerçekleştiriI-
miş olacaktır.
Nedenlerini kısaca belirteyim: Tiyatro geniş halk topluluklarına
seslenen, bir ulusun sosyal, ekonomik ve kültürel sorunlarını ve bu
HACETTEPE ÜNİvERSİTESİNDE TİYATRO EGİTİMİ 19
Konunun bizim için bugün ayrı bir önem taşıyan bir başka yönü
daha var: Yukarıda değindiğim nedenler ve amaçlarla Devlet, etkili
bir eğitim aracı olarak tiyatroyu bütün yurt yüzeyine yaymak isti-
yor. Bunun için yıllardanberi birtakım yasalar, tasarılar hazırlatıyor.
Bölge Kültür Merkezleriyle birlikte bölge ve çevre tiyatrolarını da
kurmak, bilinçli bir kültür ve sanat kalkınması hareketinin vazgeçil-
mez koşullarından biri olarak, bir an önce, hizmete geçirmek istiyor.
Bu tiyatroların yöneticilerinden rejisörlerine, sanatçılarına, dra-
maturglarına, yazarlarına, eleştirmenlerine; dekorcularından ışıkçı-
larına ve sahne gerisi görevlilerine kadar geniş kadrolarını kimler dol-
duracak? Daha önemlisi eski kuşakların yerlerini, yarın, kimler ala-
cak? Devlet yardımıyla bugünkü düzeye ulaşan tiyatromuzu daha da
üstün bir düzeye kimler ulaştıracak?
Öyle sanıyorum ki bu soruların karşılığı, Üniversitelerimizi ti-
yatro sanatı öğretim ve eğitimine, teori ile pratiği eşdeğerde tutarak,
kürsülerini ve deneme sahnelerini açtıkları ölçüde, verilmiş olacaktır.
Sayın Başkan,
Sayın Bayanlar, Baylar,
Geçen ders yılı, sanat dalımız için bir başlangıç, hatta bir deneme
yılı olduğu halde, iki sömestr içinde, kredili kredisiz, 150 öğrencinin
derslerimizi izlemiş ve çalışmalanmıza katılmış olması, özellikle uygu-
lamalı Sahne çalışması derslerinden başarılı sonuçlar alınması bize
umut vermiş, bu yıl ders prograımmızı biraz daha genişletme olanak-
larını aramıya bizi yöneltmiştir. Bu amaçla 1975-76 ders yılında,
geçen yıl açılımş bulunan Tiyatro Sanatı, Diksiyon, Dekor Tekniği,
Işıklandırma ve Sahne Çalışmaları dersleri yanısıra Geleneksel Türk
Tiyatrosu ve Dramaturgi dersleri açılmıştır.
Ama ne yazık ki bu ders yılı başında öğrenci sayısında yarı yarıya
bir azalma görülmüş, meydana gelen ve biribirini kovalayan çok üzü-
cü öğrenci olayları nedeniyle de pek az ders yapılabilmiştir.
Son olaylar nedeniyle meydana gelen olağanüstü durumu bir ya-
na bırakırsak, o kanıdayım ki, Üniversitemizin çeşitli bilim dallarında
öğrenimlerini sürdürmekte olan gençler, tiyatro sanatına, özellikle uy-
gulamalı sahne ve diksiyon çalışmalarına umut verici bir ilgi duymak-
tadırlar. Bu ilgi özlediğimiz genişlikte olmamış sa bunun etkenlerini
şu nedenlerde aramak gerekir:
HACETTEPE ÜNİvERSİTESİNDE TİYATRO EGİTİMİ :n
Esas Dersler:
1- Geleneksel Türk Tiyatrosu
2- Türk Tiyatrosu (Tanzimattan günümüze kadar)
3- Dünya Tiyatro Tarihi
4- Dramaturgi ve Tiyatro Kuramları
5- Rejiye Giriş
6- Uygulamalı Sahne Çalışmaları: Diksiyon, Hareket, Mimik.
7- Sahne Tekniği: Tiyatro Yapıları, Dekor, Kostüm, Işık.
8- Sinema ve Televizyon
3- Müzik Tarihi
4- Batı Ed.ebiyatı
5- Sosyoloji (Tiyatro'nun sosyolojisi)
6- Psikoloji (Aktörün psikolojisi)
7- Kültür Tarihi.
Önerilerimiz, ana çizgileriyle, bunlar olmuştur. Ama, öğretim
üyeleri kadroları sağlanmadıkça lisans veya yüksek okul düzeyinde
bir öğretime geçmenin güçlükleri, hatta imkansızlıkları ortaya çık-
mıştır. Bunun üzerine, yapılması gereken ilk işin, öğretim ve eğitim
kadrosunun akademik d.üzeyde yetiştirilmesini sağlamak olacağı ka-
nısına varılmıştır. Şimdi bu amaçla Mezuniyet Sonrası Fakültemizde,
yalnız Tiyatro Sanat Dalı için değil, Enstitümüzü oluşturan Müzik
ve Plastik Sanat Dalları için de Master ve Doktora sınıflarının bir an
önce açılınası ve bunun için gerekli koşulların yerine getirilmesi düşü-
nülmektedir.
Sayın Başkan,
Sayın Bayanlar, Baylar,
Tiyatro eğitimi konusunda düzenlenmiş olan bu Symposium'dan
yararlanarak Tiyatro ve genellikle Sahne Sanatları eğitimimizin ö-
nemli sandığım bir sorununa da değinmek istiyorum.
Bilindiği gibi, bizde Güzel Sanatlara, bu arada Tiyatro'ya önem
verilmeğe Batılılaşma girişimlerinden, yani Tanzimat'tan sonra baş-
lanmış ve ancak İkinci Meşrutiyet'ten, daha doğrusu Cumhuriyet ve
Atatürk devrimlerinden sonra Tiyatro bir öğretim ve eğitim konusu
olabilmiştir. O da, istemiyerek olsa bile, Batı aktarmacılığının kısırlı-
ğı içine itilerek ..
Tanzimat döneminin bu alanda kendi kültürümüze ve sanatımı-
za değer vermekte daha bilinçli bir çaba gösterdiğini itiraf etmek hak-
severliğini göstermeliyiz. Örneğin Tiyatromuz, daha Ermeni azınlığı-
nm tekelinden kurtulamamışken, Gedikpaşa Tiyatrosu'nda bir ulusal
repertuvarın tohumunu atmayı bilmiş, hiç değilse bir Şinasi, bir Ah-
met Vefik Paşa, bir Namık Kemal yetiştirmiştir. Oysa, Meşrutiyet
döneminde, bir Musahipzade Cela1'i ayırdedersek, ilk oyunlarımızm
hemen hepsi Batı devşirmesi "adaptasyon"lardır, ilk müzikli oyun la-
rıınızda Macar kırma sı operetler. Bugün de sahnelerimizin en parlak
başarıları yabancı oyunlar, yabancı ınüzikallerdir. Çünkü sahne sanat-
larıınız, yarıın yüzyılı aşkın bir süredir, Batı etkisi altında gelişmiş,
Batı örnek alınırken kendi kültürümüzün ve geleneksel sanatlarımızın
ögelerinden yararlanılarak ulusal bir üsteıp ve ifade yaratma yollarının
araştırılmasına önem verilmemiştir. Unutmıyalım ki Darülbedayi'-
in kurucusu Andre Antoine'dır, Devlet Konservatuvarımızın kurucu-
su Paul Hindemith'dir, Devlet Tiyatro ve Operasının kurucusu CarI
Ebert'dir, Balemizin kurucusu da Ninette de Valois ...
Kuşku yok ki Batı ile araınızdaki mesafeyi kapatmak istediğimiz,
Batı sanatına, tekniğine ve sistemine yöneldiğimiz zaman bu ustaların
hepsi çok iyi seçilmiş büyük değerlerdi ve bize gerçekten çok şey öğ-
retmişlerdir. Hem o kadar iyi öğretmişlerdir ki yirmi yıl sonra sa-
natçılarımız Batılı meslekdaşlarından ayırdedilemiyecek bir çizgiye
ulaşmayı başarmışlard.ır. Tiyatromuzun Batı sanat merkezlerinde
verdiği temsiller dolayısıyla yabancı basında çıkan yazılar bunu ka-
nıtlamaktadır. Ama aynı yazılarda, sanatçılarımızın "fazla Batılılış-
mış" olduklarına ve oynadıkları klasik oyuna kendi "güzel kokuların-
dan birşey katmamış olmalarına" değinenler de olmuştur.
Gerçek şudur ki yabancı ustaların yönetiminde gelişen sahne sanat-
larımız Batı sistemi ve tekniği ile birlikte, Batı kültürünün kendi geleneği,
kendi düşünce ve duygu oluşumu içinde meydana getirdiği üslübun,
ifade biçimlerinin de etkisi altında kalmıştır. O tekniği ve sistemi ken-
di kültürümüzün, kendi düşünce ve duygu yapımızın kaynaklarından
yararlanarak kullanma yolunda bir çaba gösterilmemiştir. Böyle o-
lunca da kendimize göre bir üslüp, bir biçim, bir ifade tarzı yaratma-
nın gerekliliği ve bunu sağlamanın çareleri düşünülmemiş, araştırıl-
mamıştır.
Öyle sanıyorum ki bu konuda bizi yanıltan, ilk bakışta doğru
gibi görünen, şu düşünce olmuştur: Batı sanatına yöneldiğimize, bu
alanda bizden çok ileride olan Batı tekniğini ve sistemini aldığımıza
göre, Batı örneğine ne kadar yaklaşabilirsek o kadar başarılı oluruz.
Bu başarının ulusal nitelikte bir başarı sayılıp sayılamıyacağı sorusu-
na da şu karşılık verilmiştir: İcrayı gerçekleştirenler Türk sanatçıları
olduğuna göre, ortaya konulan yapıt da artık Türk yapıtıdır, böyle
olunca da ulusaldır.
Sanat alanında böyle düşünmenin, endüstri alanında montaj
sanayii ile övünmekten pek farklı bir yönü olmadığı meydandadır.
Bu yanılgı bizi, uzun süre, kısır bir aktarmacılığa götürmüş, tek
tük istisnaları bir yana bırakırsak, sahne sanatlarında ortaya çıkardı-
HACETTEPE ÜNİvERSİTESİNDE TİYATRO EGİTİMİ 25
nca tiyatro bilgisi yanında dekor, kostüm, ışık, müzik, resim, oyun-
culuk bilgisini gerektirir. Rejisör bu bilgiyi uygulamadaki sorunlarla
bağdaştırmaya çalışacaktır. Yazarlık saydığımız bütün dallarda genel
bilgiyi gerekli kılan bir sanat alanıdır. Tiyatroya yön verenlerin, onu
yönetenlerin, dramaturglann, yöneticilerin, incelemeci ve eleştiricile-
rin aynı dallarda genel bilgi sahibi olması istenir.
Burada bir ayrıma dikkat edilmelidir. Bir sanatın ustalığı hakkın-
da bilgi edinmek başka şey, onu uygulayacak beceriyi geliştirmek başka
şeydir. Onun için uzmanlık alanında doğrudan doğruya yer alanların
eğitimi ile, o alanlardaki çalışmayı yönetecek, besleyecek, eleştirecek
olanların eğitimi farklıdır. Uzmanlar için becerikIi olmak bu beceriye
işlekIik kazandırmak zorunluğu vardır. Oysa eleştiriciler, yöneticiler
için uzmanlık alanı hakkında kuramsal bilgiyi edinmek, biraz da uy-
gulama olanaklarını, zorluklarını, özelliklerini tanımak yeterlidir.
Uygulamacıların genel bilgilerde daha kalın çizgili bir eğitim
izlemelerine karşın, yönetici, yön verici ve eleştiricilerin bu bilgileri
daha etraflı olarak öğrenmeleri gerekir. Onun için kuramsal bilginin
sınırı ile uygulama bilgisinin sınırı, çok kesin olmamakla birlikte, çi-
zilmelidir.
Görüldüğü gibi tiyatro eğitimi, tiyatro sanatı hakkında genel, ku-
ramsal bilginin her çeşidi ile uygulama bilgisini ve eğitimini ayrıca top-
lum ve insan hakkında bilgi veren bilim dallarının eğitimini, ayrıca sanat
hakkında genel bilgi ile sanat türleri hakkında kuramsal ve bazan uygu-
lamalı eğitimi gerektirmektedir. Bu çok yönlü eğitim planı içinde yük-
sek öğretim kurumları, konservatuvarlar, güzel sanat akademileri
kendi tiyatro eğitimi programlarının sınırlarını çizmek zorundadırlar.
Bununla beraber hangi uzmanlık dalında olursa olun tiyatro öğrenimi
yapan öğrencinin tüm yan dallar hakkında genel bilgi sahibi olması
gerekir. Tiyatro eğitimi bir kültür eğitimidir, bir sanat eğitimidir.
Tiyatro eğitiminin tek yanlı, ya da eksik yapılmasının hatalı sonuç-
larını bugün tiyatro yaşantımızda görüyoruz. Bir yanda oyunculuk
alanında uzmanlaşmış tiyatrocuları barındıran Devlet Tiyatromuz
sahne yapıtı olarak eli yüzü düzgün, sanatlı, fakat çoğu kez toplum
yaşamından, seyirciden kopuk eserler sergilerken, öte yandan toplumun
eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi görevini üstlenmiş olan özel tiyatrola-
rımız özü dolgun fakat tiyatro sanatı bakımından acemiliklerle, biçim-
sizliklerle dolu oyunlar sunuyorlar. Ödenekli tiyatrolar toplum sorun-
larına sırt çevirirlerken, özel tiyatrolar da sanat kaygısına omuz silki-
32 SEVDA ŞENER
1. GİRİş
tiyatro yapıtı, başka bir toplumda ve başka bir zamanda kazanmış ol-
duğu "devrimci" ya da "karşı devrimci" ünü, 1976 Türkiye'sinde ko-
ruyabilir de, korumayabilir de. Bunun yargısı, ancak o tiyatro yapıtı
ile, 1976 Türkiye'sinin toplumsal yapısı karşılaştırıldığında verilebilir.
Tiyatronun toplumsal işlevi, kurulu düzenin değişme eğilimleri
gösterdiği toplumlarda daha büyük bir önem kazanır. Buna karşı-
lık toplumsal yapının değişme eğilimlerinin göreli olarak düşük ol-
duğu toplumlarda önemi ve işlevi, büyük dönüşümlere yönelen top-
lumlardakinden daha alt düzeydedir.
Türkiye bugün yeni bireşimler arayan ve yapısı hızla değişmekte
olan bir toplumdur. Bu nedenle, tiyatronun bugünkü Türk toplumun-
daki işlevi ve önemi, göreli olarak oldukça yüksektir. Tiyatro olayı,
yeni ilişkilerin oluşmasına (toplumsal yapının değişmesine) yardımcı
olduğu ölçüde "ilerici "dir. "Devrimci" terimi, bu "ilericilik" içinde
daha özel bir amacı, üretim ve mülkiyet ilişkilerinin tümüyle değiş-
mesini, belirler. Bir başka deyişle, her "devrimci" tiyatro olayı, "ileri.
ci"dir, fakat her "ilerici" tiyatro olayı "devrimci" değildir.
Türk toplumu açısından "ilerici", "tutucu", "gerici", "devrimci"
gibi yargıların verilebilmesi için, bir tiyatro olayının bildirisinin doğru
saptanması gerektiği kadar, Türk toplumsal yapısının da doğru teşhis
edilmesi gereklidir. Örneğin, kimilerinin savladığı gibi, Türkiye, 1976
da hala feodal ilişkilerin egemen olduğu bir toplumsa, burjuvazinin
egemenliğine yardımcı olan tiyatroyu "devrimci" saymak gerekir,
çünkü, feodal ilişkilerden kapitalist ilişkilere geçilmesi bir devrimdir.
Görüldüğü gibi, tiyatro olayının doğru değerlendirilmesi, topluma
doğru teşhis konulmasını gerektirir. (Türk toplumunun yapısal betim-
!enmesi ayrı bir inceleme konusu olduğu için burada, yalnızca soruna
işaret etmekle yetiniyorum).
Bütün bu açıklamalardan sonra, tiyatronun toplumsal işlevini,
toplumbilimsel bir ölçüte göre de değerlendirebiliriz: Tiyatronun top-
lumsal işlevi, insanın, ilişkileri konusunda bilinçlendirilmesi yoluyla,
insan-insan çelişkisinin çözümüne yardımcı olmaktır. Insan-insan çe-
lişkisinin çözümü, somutta, insanın insanı sömürmesinin engel1enmesi
demektir.
Sömürü ise kaçınılmaz olarak sınıfsal çözümleme yapılmasını
gerektirir. Günümüz Türkiye'sindeki sınıfsal yapı, bu yapı ile tiyatro
olayının bildirisi arasındaki ilişki, bir yapıtın ya da sergilemenin "tu-
tucu", "devrimci" gibi etiketlere göre yargılanmasının temel ölçütleri-
ni oluşturur.
TOPLUMBİLİM AÇısıNDAN TİYATRO 43
v-
SONUÇ
TİY ATRO İçİN TOPLUMBİLİM EGİTİMİNE İLİŞKİN
BİR ÖNERİ
den alır. Bu törenlerin dokusu yeni gücün eski güce karşı çıkarak ça-
tışması, eski gücün ölümü ve yeniden doğuş kesimlerinden oluşuyordu.
Komedyanın özünü veren Phallophoroi, İthyphalloi törenlerinde, ve-
rimlilik ve üreme tanrısı Phales'e adanan şarkılarla yeniden doğuş
kutlanırdı. Bu törenlerde hem eski gücün yenilgisinin acısı, hem de
yeniden doğuşun sevinci iki uçlu bir duyguyu oluştururdu.Bu yoldan
komedya yıkıcı nitelik ile duraganlığa, donmuşluğa, eskiliğe, sınırlar
arasında sıkışıp kalınışlığa karşı açılmış bir savaş ruhu yansıtmaktadır.
Yapıcı nitelikte ise çürüyeni, aksayanı, bütünün canlılığını tehdit al-
tında tutanı ayıklayıp uzaklaştırarak ve onu düzeltip tekrar içine ala-
rak bütünü sağlıklı tutma, koruma eğilimi yer almaktadır. Bu karşıt
gibi görünen iki niteliğinden dolayı komedya yüzyıllar boyu kah mev-
cut toplumsal değerleri onaylayan sanatçı ile 'status quo'cu, kilh top-
lumsal değerlerin yetersizliği ya da eskimişliğine karşı savaş açan sa-
natçının elinde devrimci bir işleyiş göstermiştir. Fakat komedyanın
değerleri sürekli eleyen, eleştiren özelliği temel kalmış ve bu niteliği ile
yirminci yüzyılın bilincinde önsafa geçmiştir. çağımız komedya değer-
lendirmesini daha iyi anlamak için Aristoteles'den beri komedyanın
ne yolda işlediğine göz atmak yararlı olur.
Antik çağda komedya anlayışı Aristoteles'in tanımına temellen-
miştir. Bu tanımda 'ortalamadan daha aşağı olan karakterlerin taklidi
olan komedyanın kusurları betimlediği' belirtilmiştir.l•
Yunan komedyalarını Liltinceye çeviren Livius Andronicus ise
komedya için 'günlük hayatın aynasıdır.' demiştir2• Ünlühatip ve dev-
let adamı Cicero bu tanımı daha kapsamlı olarak şöyle ifade etmiş-
tir: 'Komedya hayatın taklidi, adetlerin aynası, gerçeğin imgesidir,
Şair ve taşlamacı Roratius da komedyanın işlevi üzerinde durmuştur.
Roratius, şairin görevinin hem aydınlatmak hem de zevk vermek 01-
drğ'ınu ileri sürerek düşüncesini şöyle açırnlar. Komedyanın eğlendi-
riciliği gerçeğe benzerlik ile beslenmelidir. Öğreticiliğin hoş olanla bir-
leşmesi sonucunda seyirciye hem zevk verilmiş hem de öğüt sunul-
muş olur.
Latin yazarlarının üzerinde durdukları komedyanın gerçekçiliği
ve yararı Ortaçağ ve Renaissance yazarları tarafından benimsenmiş-
tir. Sözgelimi Mintumo komedyanın seyirciye yalnız hoş şeylerin
taklidi ve kelimelerinçekiciliği ile zevk vermekle yetinmediğini, gÜll-
ı Aristoteles, Poetika, çev. İ. Tunalı, Remzi Kitabevi, İst. 1963, s. 20
2 H. Barret Clark, European Theories of Drama, s. 30
KOMEDYANIN EGİTİCİ İŞLEVİ 47
mez. Namuslu bir iç gözlem bir anlamda komik bir bakış, kendine
uzak açıdan bakış demektir. Böylesi bilinçlilik bencillik yükünü ha-
fifletir, egonun ateşini azaltır, insanı diğerlerine karşı duyarlı yapar.
Bu özleştiri kültürün temelidir.
Fakat yirminci yüzyıloyun yazarları komedyayı yalnız bu amaçla
yazmadılar. Bernard Shaw'un oyunlarında izlediğimiz gibi komedyayı
bir tartışma aracı, bir kürsü gibi kullandı toplumcu yazarlar.
Shaw komedyanın uzak açısından, akılcı tutumundan yararlanarak
asal gerçekleri gösterebilmek için davranış ve alışkanlıklara değğin
tüm inançları eleştirip sarsmaya yönelmiştir. Oyunlarında düşünce
ögesini palyaçolukla bulandırdığını ileri sürenlere karşı yaptığı savunu
komedyanın işlerliği bakımından ilginçtir.
'Beni dinlesinler diye birtakım imtiyazları olan bir delinin
mevkiine çıkmam, bir soytarının imtiyazlarından yararlan-
mam gerekiyordu. Benim metodum büyük zahmetlere kat-
lanarak doğru olanı bulmak sonra onu ciddiyetten uzak ha-
fiflikle söylemektir. Asıl şakam bunu söylerken son derece
ciddi olmamdır.'
Bu yolda komedya ilerici ve devrimci bir anlayışa hizmet etmektedir.
Toplumcu dünya görüşü içinde sanatın aydınlatıcı ve yol gösterici
işlevi içinde bir de özgürleştirici niteliği vurgulanmıştır. Bu kuramcı-
lardan James Feiblemann komedyayı tragedya ile karşılaştırarak o-
nun devrimci niteliğini açımlar. Feiblemann'a göre olayları realiteden
soyutlayarak değişmez değerler peşinde koşan tragedyanın karşıtı
olarak komedya realiteyi bütünlük ve birlik içinde görmeye eğilim-
lidirlo• Yaşamın içinde somut ve organik olarak yaşamayan; zamanın
ve koşulların aşımına uğrayarak aksayan değerleri sergileyerek bizi
bu değerlere aşırı bağlılıktan korur. Bu bakımdan komedya doğuşun-
dan beri yaşama bağlı kalmış, gelişimi gözönünde tutmuş ve her za-
man devrimci olmuştur.
Ernst Fischer ise komedyayı geleceğin sanatı olarak selamlar. Bu
sonuca şöyle bir düşünce sürecinde varır:
'İnsanın ilk toplu yaşama döneminde doğanın gizli gücüne
karşı insanın en büyük yardımcı silahıydı sanat ... İkinci
gelişme döneminde insanların ortak noktaları arasında köp-
ıo James Feiblemann, 'The Meaning of Comedy' Theories of Laughter Paul Lauter,
s.465
KOi\1EDYANIN EGİTİCİ İŞLEVİ SI
yarım yetişmiş mezunlar ortalığı saracaktır ve bunlar kısa bir süre son-
ra bu alanın çeşitli işçilerine yabancılaşacaklardır. Oyun yazarları ve
eleştirmenler yalnızca kurarnda kalacaklar, öbür yanda yönetmen ve
oyuncu tiyatronun yalnızca uygulama alanında sınırlanacaklardır. Bu
da bir sağırlar sövüşmesini ortaya çıkaracaktır. Bunun için de, yönet-
menler ve oyuncular eleştirmeni suçlarken, eleştirmen de onları seyir-
ci gözünde küçük düşürecektir.
Kanımca, tiyatro eğitiminde ne kuram ne uygulama ötekinden
daha önemli değildir; bunlar birbirini tamamlayan birimlerdir. Önem-
li olan, öğrencinin düşünce ve hayal etme yeteneğini geliştirmektir.
Bu da yalnızca kuramsal derslerle çözümlenemez; kuramlar, uygula-
malarla sahne üzerinde canlandırılmak zorundadırlar. Yoksa ölü ka-
lırlar. Örneğin, bir oyun üzerinde yapılan tartışma, sahne üzerinde
sürdürülebilmelidir. Bunun için de, eğitilmiş oyuncu gereklidir; metin
üzerinde ortaya çıkan sorunlar en doğru biçimde sahne üzerinde çö-
zümlenebilir. Oysa bugün için oyunculuk eğitimi henüz tam anlamıy-
le üniversiteye girmediğinden ve uygulamalarda eğitilmemiş, tekniği
olmayan öğrenciler kullanıldığından yapılan iş, Titania'nın o güzel
ormanında izcilik etmekten öteye gitmemektedir. Oyunculuk eğiti-
minin girmediği tiyatro bölümlerinde de uygulama çalışmaları yetersiz
kalmaktadır; çünkü bir oyunun etkili ve anlamlı bir biçimde seyirciye
aktarılmasında eğitilmiş oyuncunun katkısı en önde gelir. Amatör
oyunculukla yürütülen uygulamaları seyretmek, kanımca, Mozart' ı
tek parmakla çalan birini dinlemek gibi bir şeyoluyor.
Üniversitelerin tiyatro bölümlerinde kuram ile deneyi başarılı
bir biçimde YÜfütebilmek için amatör oyunculuktan kaçınmak ve 0-
yunculuk tekniğini önemsemek gerekmektedir; ancak eğitilmiş oyun-
cuyla yapılacak uygulama çalışmaları ile akademik öğretim çağdaş
yaşam koşulları ile bağdaştırılabilir.
Bu düşüncelerin ışığında asıl konum olan tiyatro yönetmeninin
eğitirnirıe geçmek istiyorum. çağıınızın tiyatro tarihinin, sahneye o-
yun koyma sanatının tarihi olduğu çağdaş incelemecilerle kabul edil-
miş bir gerçektir. Bugünkü anlamda tiyatro yönetmeni, yüzyıl gibi kısa
bir geleneğe sahip olmasına karşın, bugün tiyatroya yol gösteren en
önemli güç durumundadır. Çağdaş tiyatro, varlığını ve gelişimini büyük
tiyatro yönetmenlerinin çalışmalarına ve yaratıcılık/arına borçludur.
Yazar başta olmaküzere, o, tiyatronun bütün öğelerini denetleyen,
onlara ne yapacaklarını gösteren ve bu öğeleri uyumlu bir biçimde
tümleştiren bir otorite olmuştur.
Sh ÖZDEMİR NUTKU
Adalet AGAOGLU
Can GÜRZAP
KONSERVATUVARIN KURULUŞUNDAN
BU YANA YÖNETİM BİçİMİ
münde. Bale dersi, eğitim içinde bulunan bir oyuncu adayı için son
derece zararlı bir derstir. Yalnız, burada bir yanlış anlama olmasın,
bale dersi diyorum, dans dersi değiL. Zararlı olmasının nedenlerinin
başında, klasik bale tekniğinin (Şu anda verilmekte olan bale dersi de
klasik teknik anlayışındad.ır) önemli bir çalışma bölümü, göğüs, bo-
boyun ve başın dik tutulması ve yer yer kolların dirseğe kadar ve omuz-
ların yukarı kald.ırılarak çalışılmasına dayanan bir tekniktir.
Bu teknik işi bir oyuncu adayının nefes ve ses tekniğini berbat
eder. Çünkü, diaframını yeteri kadar çalıştıramaz, bu da oyuncunun
en önemli tekniği olan nefes kullanma tekniğini zedeler. Boyunun ve
başın sürekli olarak dik tutulması nedeniyle, gırtlakta belirli bir sert-
lik olur. Bu sertliğin ses tellerine yaptığı baskı nedeniyle, gerekli se-
sin çıkması olanağı ortadan kalkar. Ama, Ses eğitimi ve konuşma
sanatının okutulmadığı bir oyunculuk okulunda hareket dersi yerine
bale d.ersi de okutulabilir, makyaj dersi yerine de dikiş dersi ....
SINAVLAR
1) Kabul Sınavları:
Kabul sınavlarındaki anlayış ve uygulama tutarsızlıkları, çeşitli
aksaklıklar doğurmaktadır.
a) Aday/arın yeterince tamnmaması
Kabul sınavı için okula başvuran adaya, kendi seçtiği bir ya da
iki tiyatro yapıtından birer bölümü sınav kuruluna sunması gerektiği
bildirilir. Sınav, "birinci eleme" ve "kesin kabul" olarak iki aşamada
yapılmaktadır. Gerçekte ise. birinci sınavı başarmış olan adaydan
ikinci sınavda da istenen aşağı yukarı aynı şeydir. Oynanması iste-
ANKARA DEVLET KONSERYATUVARI TİYATRO BÖJ"ÜMÜNDE EGİTİM 89
NOT: Bu bildirinin önemli ve büyük bir bölümünü 1974 yılında Ahmet Levendog-
lu ile birlikte yazmış oldugumuz A,D.K. Tiyatro Bölümü Sorunları adlı raporundan alın.
mıştır.
KONUŞMA EGİTİMİ
Telaffuz eğitimi:
Konuşulan dilin ses sistemini, dildeki sözcükleri oluşturan seslerin
nicelik ve niteliklerini öğrenmek için bir eğitimden geçmek, başka
deyişle, söz konusu dilin fonetiğini öğrenmek konuşmayı daha net
98 NEVİN SELEN
daha açık seçik ve daha güzel hale koyacaktır. Bundan başka "konuşma
aksaklıkları" adı altında toplıyabileceğimiz "r" seslerini telaffuz ede-
meme "fıs fıs" konuşma v.b. gibi aksaklıklar da bir eğitimle düzelti-
lebilir. Ancak patolojik bir halolan kekeme ya da pepeme, bu ak-
saklıklar arasında düzeltilmesi zor olanlardır.
Entonasyon:
Yazı dilinde, verıcı, mesajın kastini açık seçik iletebilmek için
noktalama işaretlerine, konuşma dilinde ise "vurgu, vokal kavşağı,
tümce içinde sözcükler arasındaki kısa duraklamalar, yani sezür"
(Zaesur) retorik ulama, retorik çözüm, retorik sorular ve entonasyon"
gibi, Prag Lengüstik ekolünün "prosodik araçlar" Amerikan Eko-
lünün "parçalar üstü fonemler" diye adlandırdığı araçlara başvurur.
Bir sözcüğün heceleri üzerinde farklı soluk baskısı demek olan "vurgu"
iki türdür. Birinci türü "anlamı değiştiren" (distinktiv), ikincisi, söz
konusu bir dil sisterninin içerdiği, benimsediği anlam ayırt etme gü-
cünde olmayan (emphatik) vurgudur. Örnek: yazdı, yazdı okul -
okul, 1 Vokal kavşağı için örnekler2: ilk bahar at yarışları. Sezür için
örnek,3 Rus, Amerikalı, Yahudi, Alman. Prosodik araçlardan en önem-
lisi Entonasyon olup üç türe ayrılır:
Terminal Entonasyon; Verilen mesajın bittiğini, sona erdiğini bil-
dirmekle görevli olup, bu amaçla tonernin, mesaj sonunda düşmesiyle
özellik kazanan entonasyon.
Pogredint Entonasyon: Bu tip entonasyonda, verici, alıcısına "me-
sajım daha bitmedi arkası geliyor" demek ister gibi, tonemi, tümce
sonunda hafif yükseltir.
lnterrogatif Entonasyon: Soru tümcelerinde kullanılan Entonas-
yon olup, bazı soru tümcelerinde, verinin tamamlanmasını bekler bi-
çimde tonem tümce sonunda yine hafif yükselir.
Progredint Entonasyon, dilde, mesajın daha bitmediğini bildirme
görevi ile yüklüdür. Alıcıya der ki: "mesajım daha bitmedi arkası
ı Birinci örnekte vurgu aktarımı anlam farkı yartlğı için (distinktir), ikinci
örnekte anlamda hiçbir fark yapmadığından (emphatik)tir.
2 Verilen örnekte, eğer "at" sözcüğü küçük bir ara vermeden sonra pekin olarak
oturtulmaz da "har" hecesi ile birleştirilir, yani birbirine ulanırsa "ilk baharat yarış-
ıarı" gibi mesajın kasti saptırılır.
, Bu mesajda her bir öbeğin arasında kısa duraklama (Zesur) yapılmadığı tak-
dirde Rus asıllı Amerika"ı, Yahudi asıllı Alman ya da başka biçimde anlaşılır.
99
Bir mesajd.a, aynı gramer türüne dahil birden çok sözcük zincir-
leme birbiri arkasına dizilmiş olabilir. Ardard.a diziImiş olan bu söz-
cükle konuşma eylemi sırasında sezür ile birbirinden ayrılır, zincirin
son halkasınadek, tonem her sözcük sonunda, alıcıya, mesajın daha
devam edeceğini iletecek biçimde yüksek düzeyde kalır, son halka-
sında melodi doruğunu oluşturup artçı hecelerde düşük düzeyd.e d.e-
vam ederek mesajı bitirir. Örneğin: "Pazaretesi, salı, perşembe ve cu-
ma günleri konuşma günleridir."
Interrogatif Entonasyona soru tümceleri girer. Bunlar da üç
çeşittir:
1-:- Tamalayıcı soru tümcesi
2- Karar soru tümcesi
3- Çift soru tümcesi
Birinci tip soru tümcesi kim, ne, nasıl soru edadıyla başlar: Kim ge-
liyor? Ne diyor? ikinci tip "evet" ya da "hayır" cevabını bekler "ge-
liyor musun" "Evet" ya da hayır; üçüncü tipte bir soru, diğer bir
soruya antitez olarak oturtulmuştur: "Kahve mi içersiniz çay mı?"
gibi.
Buraya kadar açıklamağa çalıştığımız, üç çeşit entonasyon biçi-
minden terminal entonasyon: yalın bildiri, ünlem, talep, hitap tüm-
celeri ile ara önermeler, esas tümcelerin başında duran girişik tümce-
lerde ; çift soru tümcelerinin ikinci bölümünde; progredint entonas-
yon, melodi doruğu henüz oluşturulmamış, dolayısıyla tamamlanma-
mış tümcelerle, çift soru tümcelerinin birinci bölümünde; interrogatif
entonasyon art soru tÜIDcelerinde, uyarı, tehdit niteliğine bürünmüş
bildiri, talep ile tamalayıcı soru ve talep tümceleri nezaket biçimine
dönüştüğü zaman kullanılır.
TİYATRO YOLU İLE RUHSAL TEDAVİ "PSİKODRAMA"
rar verildikten sonra genç adam önce boş iskemle ile, sonra da ilgi-
lendiği kadın rolünü oynayan yardımcı ego ile konuşmaya başladı.
Duygusal yükü oldukça fazla olan bu diyalog sırasında protagonist,
girişimde bulunmanın sandığı kadar tehlikeli olmayabileceğini gör-
meye başladı ve psikodrama sona erince yapılan grup tartışmasında
protagonistin bu olumsuz beklentisi ile çocukluk döneminde kendisine
hiç ilgi göstermemiş olan annesi arasındaki olası ilişki üzerinde de
duruldu. Bir sonraki grup toplantısında genç adam, arada geçen bir
hafta içinde bu kadınla konuşma yürekliliğini gösterebildiğini ve ilgisinin
karşılıksız kalmadığını gruba bildirdi.
7) Düş tekniği:
Protagonist gördüğü bir düşü sözlü anlatmak yerine sahnede
canlandırır. Önce yatar, bir süre uykuya dalmış görünür, sonra yerin-
den kalkarak düşünü sahnede oynamaya başlar.
8) Yardımcılar eşliğinde "dünya" tekniği:
Protagonist, kendi dünyasını yardımcı egolar eşliğinde sahnede
canlandırır .
Psikodrama uygulamalarında özen gösterilmesi gereken en önemli
yön, çoğu kez hızla oluşan yoğun duygusal süreçle birlikte dışa vuru-
lan anksiyetenin denetimden çıkmamasını sağlamaktır. Bunda tera-
pistin yeterlik ve becerisi en önemli bekleyicidir. Psikodramada çoğu
zaman birey, dıştan gözlenebilen davranışları oluşturan psikolojik sa-
vunma mekanizmalarını istese de kullanamaz ve gerçek kişiliği çok kısa
bir süre içinde tüm çıplaklığı ile ortaya çıkabilir. Bu durum uygulama
sona erdikten sonra kişide bazen utanç ve suçluluk duyguları ile bir-
likte çöküntü yaratabilir. Bunun için uygulama sonrası grupla bir-
likte yapılan tartışma özellikle kişinin diğer üyeler tarafından yargı-
lanmak yerine daha iyi anlaşılabilmiş olduğunu görebilmesi yönünden
yararlı olur.
Psikodramanın başlıca ve bağımsız bir tedavi yöntemi ya da yal-
nızca bir teknik olduğu tartışılabilir. Bu bildirinin yazarı klinik ya-
şantısında psikodramayı 1968 yılından bu yana tedavi grupları içinde,
ancak gerektiğinde uygulanan bir teknik olarak kullanmıştır. Amaç
duygusal arınırndan daha çok ortalama insan için olağan karşılanan,
ancak nevrotik kişide ürküntü yaratan girişimlere geliştirilen duyarlığı
azaltabilmek ya da bireyin kişisel sorunlarına içgörü geliştirebilmesini
sağlamaktı. Bu nedenle psikodrama uygulamasından sonra protago-
nistin de katıldığı grup tatışması, gerek grup desteğinin sağlanması
gerekse grup üyelerinin protagonistin içgörü kazanmasına yaptıkları
katkı yönünden oldukça yararlı sonuçlar vermiştir.
Örneğin, grup üyelerinden evli bir erkek sürekli olarak eşinin
anlayışsızlığından ve saldırganlığından yakınıyordu. Her akşam eve
girdiği anda başlıyan tartışmalarda ve genelolarak evliliklerinde var-
olan diğer sorunlarda kendi payını ve katkısını göremediği gibi grup
üyelerinin bir bölümünün acıma ve sempati duygularını da toplayabil-
mişti. Bir grup toplantısında terapistin önerisi üzerine bu üyenin ak-
şam eve dönüşü, eşi rolünü oynayan bir diğer grup üyesinin yardımı
112 ENGİN GEÇTAN
ile canlandırıldı. Grup üyeleri (seyirci) kısa bir süre sonra gerçeği sah-
nede açık seçik bir biçimde görrneğe başladılar. Gerçekte evdeki tar-
tışmayı başlatan protagonistin kendisi idi. İşinden çıktıktan ve
kent merkezinde uzunca bir süre dolaştıktan sonra evine korku ile
dönüyor, bu korkuyu bastırabilme çabası hırçın ve olumsuz davranış-
lara dönüşüyor, benzer davranışlar eşinden kendisine yöneltiliyor ve
tartışma giderek yoğunlaşan bir biçimde gelişiyordu.
Sonradan yapılan grup tartışmasında protagonistin eşi ile olan
sorunlarına kendi katkısı sahnede gözlenmiş olan algı dayanakları ile
kendisine gösterildiği gibi, akşamları eve dönüş e karşı geliştirdiği kor-
kunun kendisini sık sık yüksek sesle azarlamış olan annesi ve yine
oldukça sık dayak yediği babasının evinde geçirmiş olduğu çocukluk
günleri ile ilişkisi de araştırıldı.
Psikodrama, Amerika Birleşik Devletleri dışında en çok Fransa'da
uygulama alanı bulmuştur. Bireye yönelik bir tedavi yöntemi olma-
sının yanısıra Japonya'dan Güney Amerika ülkelerine değin bir çok
yerde okullarda ve fabrikalarda grup sorunlarını çözümlernek ve kişi-
ler arası ilişkileri geliştirmek amacı ile de yaygın bir biçimde uygulan-
maktadır. Özetle denilebilir ki, psikodrama Steigreiftheater'den bu
yana çeşitli uygulama alanları ve yeni tekniklerle çok gelişmiş ve çağ-
daş ruhsal tedavi yöntemleri arasında oldukça önemli sayılabilecek
yerini günümüze değin koruyabilmiştir.
KAYNAKÇA
- Tiyatro zihni:
Çağdaş evrenin gerçeklerine (17, 18, 22, 23, 37, 52, 56, 64, 68),
insana değgin büyük sorunlara (22, 37, 52, 64, 68).
hazırlar.
Buna karşın, bazı yazarlar da, çocuk tiyatrosuna ilişkin amacın,
ya da amaçlardan birinin, bir anlamda tiyatroya erken yaşta baş-
latmak suretiyle, geleceğin seyircisini oluşturmak, hatta tiyatroya değ-
gin bir yeteneğin uyanmasına yol açmak olduğunu savunurlar (14,
29, 30, 31, 23, 57, 61).
değil, söz aracı ile anlatmaktır. 7 yaştan küçük olanlar için gerçekten,
sözel bir güçlük söz konusudur" (M. Yendt ve J. Roche ile yapılan
müHtkatlar). Keza C. Daste de, çocuklar tarafından hazırlanan bir
senaryodan söz ederken: "sonuç beni hayal kırıklığına uğrattı: çünkü
sözcükler son derece yetersiz ve diyalog ilgisizdi" demektedir (T.E. J.,
Octobre-decembre, 1970).
Bu açıklamalar karşısında A. Recoing haklı olarak: "Giderek,
imajlarla yetinmek eğilimindeyim. Tiyatro yaptığım ölçüde susuyorum"
diyecektır (25. 6. 71 mülakatı).
- Algı yeteneği yeterli değildir:
Çocukta algı, uzun süre "senkretik" bir nitelik taşır. Bu nedenle
çocuklar, tiyatroya ilişkin durumları, genelliği içinde algılarlar. Örneğin
onlar için, tiyatro salonu, oyun, oyuncular, roller, tiyatro girişi ya da
çıkışı birbirlerinden ayrı şeyler değildir. Çocuklar, algılarını örgüt-
lemeyi ve görsel realizmden kurtularak tutarlı bir yoruma varmayı
bilemezler.
Çocukların oyunu algılama biçimi, araçsız (immediate), global ve
dikkatleri de oynak (fluctuante)'dır. Oyuna etkin bir dikkatle katıla-
bilme olanağı, yazarlara göre, ilk okul döneminde en fazla 45 ila 75
dakika arasında değişir. Eskiden yazarlar, bu sürenin en az 75-90
dakika olduğunu söylemekteydiler. A. Recoing ve D. BaziHer ise,
20-40 dakikalık süre öneren ortak bir görüşü savunmaktadırlar.
Biçimlendirilmeye elverişli varlıklar olarak (H. Degoutin) çocuk-
lar, her türlü kalıbı alabilirler. Eğitimlerinin bir sonucu olan bu du-
rum, onların yaratıcı yönlerini körletir, "taklitçi" bir düzeyde bırakır
(C. Daste). H. Degoutin "genellikle okul tarafından boğuntuya uğ-
ratılan bu yaratıcı güçlerin özgür bırakılması konusunda israr eder"
(Atac-Informations, no. 43, 1973). C. Daste ise, Degoutin'in sözünü
ettiği bu, körlenme ya da özgürlüğe kavuşma olaylarında okul öğret-
menlerinin büyük rolü olduğu hususuna işaret etmiştir (mülakat, ma-
yıs 1971). Geleneksel bir öğretim ve eğitim sisteminin bozucu etkile-
kurtarmak konusunda, öğretmenlere büyük görevler düşmektedir.
Zihinleri şartlama, edilgenlik yaratma konusunda televizyonun da
büyük payı olduğunu belirtiyor yazarlar. M. Yendt: "Günümüzün
çocuğu bir seyirci oldu çıktı. Ne yazık ki, çoğu kez, diline ve duyar-
lılığına uymayan sinema ve televiyon programları karşısında edilgin
bir seyrici" demekle, bu konudaki düşüncelere tanıklık etmiş oluyor
(Dossier pedagogique: "Le rossignol et l'oiseau mecanique", T.J.A.).
124 NERİMAN SAMURÇA Y
miş olmakla beraber, söz konusu tercihte bir asimetri vardır. Yani,
erkek çocuklar bu yaşlarda, kadın olma fikrini şiddetle reddetdikleri
halde, kız çocuklara, erkek olmak düşünüsü çok ters düşmemekte-
dir. Bu asimetride, içinde yaşanılan topluma ilişkin kadın imajının
rolü olmakla beraber (erkeğin daha elverişli bir sosyal duruma sahip
olması gibi), genellikle çocuk tiyatrosu oyunlarında baş rolün erkeğe
verilmesinin de etkisi vardır denilebilir. 4 Nisan 1976 da Çağdaş
Sahne'de "keloğlan" oyunu için çocuklarla yapılan açık oturumda
"En çok beğendiğin kimdi? Bu oyunculardan hangisi olmak ister-
din ?" sorusuna, 10 yaşındaki bir kız çocuğu: "Keloğlan'ı çok sev-
dün. Ama o erkek, Keloğlan olarnam ki. Bari, Keloğlan'ın annesi
olayım" diye cevap vermiştir.
- Sosyo-ekonomik çevre, seyirci reaksiyonlarının belirlenme-
sinde önemli bir faktör olarak görülmektedir. Genelolan bu kanıya
rağmen bir yazarın: "seyricinin sosyo-ekonomik düzeyine göre bir
farklılık söz konusu değildir" ifadesine rastlamaktayız (A. Recoing,
25.6.1971 müliikatı). Yazarların, sosyo-ekonomik çevre {aktörü teri-
mine ayni anlamı vermediklerine de işaret etmek gerekecektir. Ör-
neğin "küçük ticaret sahiplerinin çocukları, işçi çocuklarından daha
çok uyanıktırlar" derken bu terim, bir meslek grupunu ifade etmek-
tedir. Keza, "kent çocukları çok daha gürültücüdür" derken sosyo-
ekonomik çevre sözcüğü, bir yerin oturanları anlamını içermektedir.
Böylece çoğu yazarlar, çok açık ve seçik olmamakla beraber, elveriş-
li çevre çocuklarının, engellenmiş çevre çocuklarına nisnetle zihinsel
açıdan çok daha iyi donatılmış olduklannı, bu nedenle de bir tiyatro
oyununu daha iyi kavrayabildiklerini ifade etmektedirler.
Çocuklarııı cinsiyetine bağımlı farklılıkların değerlendirilmesi ko-
nusunda olduğu gibi, sosyo-ekonomik çevre farklılıklarının değer-
lendirilmesinde de, söz konusu yazarlar, iki uçlu bir şemadan hareket
ederek bir yandan kültür ve zekiiyı, diğer yandan da kendiliğindenlik
ve duygusallığı birbirine karşıt olarak ele almaktadırlar. Böylece, zi-
hinsel işlemler düzeyinde elverişsiz durumda olan çocuklar, buna kar-
Şııı büyük bir dikkat olanağına sahip görünmektedirler. Nitekim,
C. Roche, sosyo-ekonomik açıdan elverişsiz düzeydeki çocukların
"gürültücü olmayan, susarak seyretmesini bilen" niteliğini öğer (6.11.
1972 müliikatı).
Sosyo-ekonomik çevreye ilişkin bu, çok açık ve seçik olmayan
değinmelerin dışıııda, yazarların çoğunlukla, seyircilerinin hangi çev-
ÇOCUK PSİKOLOJİSİ AÇısıNDAN TİYATRO 129
yazarlara göre, hayatı çocuğa olduğu gibi göstermek, hiç bir konuyu
yasaklamamak gerekir (62). Çünkü, bugünün çocukları bir çok ko-
nularda erkencidirler. Onlar erken yaşta hem savaşın (52), hem d(~
"mass-media"nın (televizyon, radyo, sinema) (13) etkilerini yaşamış
ve yaşamaktadırlar. Bu nedenle, çocuklara tiyatroda gerçek olanı,
yaşananı göstermek zorunluluğunu duymalıdır yazar.
SONUÇ
KAYNAKLAR
6 - BIOTTO, B.- "Un auteur de comedie pour enfants", T.EJ., No. 3, 1971, s. 5-12.
8 - BOWMAN W.P. ve BAU R.H.- "Theatre Language, 1962; Tlıeatre Arts Book, 1961.
9 - CARRAT, R.- "Les marionnettes du Midi", Unima France, No. 19, 1966, s. 12-16.
10 - CAZALİ, R.- "Le tMiltre pour enfants, moyen de formation active de l'individu",
T.EJ., No. 1, 1968, s. 5-9.
14 - COSNIER, c.- "Neuf millions de spectateurs", Nouvelles litteraires, No. 22, TJ.
A., 1970.
15 - COSNİER, C.- "Pour quinze mille enfants", L'educafion, No. 143, 1972, s. 18-19.
33 - "Emploi des enfans dans le spectac1e", Revue penitentiaire et de Droit Penal, vol.
89, No. I, 1965, s. 106-116.
40 - HARTNOLL Ph. (ed.).- The Oxford Companion to the theater, London, 1967.
43 - JENNER, C.- "Here Iies the audience", Drama, No. 65, Suınmer 1962, s. 34-37.
45 - KISSELEV, J.- "Ce que doit etre le theatre pour enfants", Loisirs Jeunes, No. 557,
559 ve 560, 1966.
47 - LEENHARDT, P.- "Tiers temps et theatre pour enfants", Media, No. 9. 1970,
s. 11-14.
48 - LEENHARDT, P "L'enfant et l'expression dramatique", Paris, Casterman, 1973.
50 - "Loi sur 1'utilisation de 1'enfant comme acteur", Journal Officiel, No. 180, Senat.
2 session ordinaire, 1962-1963.
52 - MAKARİEV, L.- "Le jeune spectateur et son theatre", T.E.J., No. 4, 1965, s. 163-
165.
53 - "Manifeste de la B.A.T.T.E.", roneotype.
55 - MONGO, G.- "Le theatre pour la jeunesse", Theatre dans le monde, vol. Xi, No. 2,
1962, s. 179-180.
57 - MOUDOUES, R.M.- "Le theatre et les jeunes, comme pour les adultes, maİs mie-
ux", Cahiers Litteraires de l'O.R.T.F., No. 13, 1967, s. 32-33.
64 - SEGEDİ, L- "Le theatre pour jeunes spectateurs", Le Thetitre dans le monde, vol.
XVI, No. 1, 1967, s. 55---61.
65 - SERGENT, J.C.- Rapport de synthese des Journees d'Etudes sur !'animation cultu-
relle po ur l'enfance, roneotype, 1969.
68 - SLONNA, L.- "La representation du mal, compte tenu des particularites psychi.
ques du public enfantin", Le thetitre d'enfants et de la jeunesse en R.D.A., Berlin,
1965.
69 - TEMKİNE, R - "Le theatre et les enfants", Europe, No 22-23, 1967, fev 1968,
s. 127-137.
72 - TRİcOT, M.- "Des theatres pour les enfants", L'Allimateur Cultura!, No. 69, 1970,
s. 2-11.
73 - VIOLA, A.- "Drama with and for children and interpretation of terms''; Educati-
onal Theatre Journal, vol. VIII, No. 2, 1956, s. 139-142.'
75- WEİsHAUPT, D." "Un tMatre pour les jeunes"; La C1airiere", L'Education Nati-
oııale, No. 790, 1966, s. 12-14.
76 - WINANTS, c.- "Reflexions sur le theatre pour enfants", La Naraque foraine, No;,
4, 1962. '
78 - YENDT, M.- "Le theatre des Jeunes Annees", Atac Informations, No. 2, 1970,
s. 14-15.
l
"
KAYNAKLAR
O.M. FORKERT, Children's Theatre That Captures lts Audienee, Chicago 1962.
A.Y. MİKHAİLOVA, The Theatre in the Aesthetie Edueation of School CMldren, Moscow
1966.
MİRİAM MORTON, The Arts and the Soviet Child, Riverside i New Jersey 1972.
gin edici, tüm oyunun başarısızlığına yol açıcı olabilir. Çünkü bilimin
"gürültü" olarak tanımladığı, kapı gıcırtısından gök gürlemesine de-
ğin binlerce selen de "güzel" ya da "çirkin" tınlıyabilir. En ilkel ör-
neği: Kulak kültürü az da olsa gelişmiş kişi cırlak bir gürelteçten (ha-
ut-parleur) çevreye yayılan bir ezandan da, radyo alıcısının parazit-
lerle verdiği bir türküden de tedirgin olur, kurtulmaya bakar. Geliş-
miş örneği: Davula vumlan tek bir tokmağın çıkardığı selenin "tın-
lak" (sonor) ve "yuvarlak" oluşu eğitilmiş kulağa sonsuz zevk verir,
onu doyurur.
Bütün bunların yanısıra, oyuniçi ve geridüzey musikisi, konuşur-
ca ır, vb. öğelere yer vermiyen saltık konuşma tiyatrosunda görev ala-
cak oyuncu, yönetmen ve hatta yazarların bile belirli birtakım musi-
ki eğitimi konularından büyük yararlar sağlıyabilecekleri XX. yüz-
yılda düşünülmeye başlanmış, kiminin kimi yerde uygulanmasına da
geçilmiştir3• Kimisi salt oyuncular için, kimisiyse oyuncuların yanısıra
yönetmen, oyun yazarı ve tiyatro eleştirmeni ya da kuramcısı için
yararlı olan bu musiki eğitimi konuları başlıca yedi tanedir:
1- Ses eğitimi: Çalışma ve oyunlarda hergün saatlarce ve salo-
nun en uzak köşesinden de duyulabilecek açıklıkta konuşmak ve hay-
kırmak zorunda olan tiyatro oyuncusu, bu görevini etkili biçimde ve
sesini yormadan nasıl yapabileceğini, opera sanatçısı yetiştiren ses eği-
timi (chant) öğretmenlerinden öğrenebilir. Bununla birlikte unutul-
maması gereken bir nokta vardır: Ses eğitiminde herkese uygulanabi-
lecek "tek doğru yöntem" yoktur. Bir öğretmen hep aynı yöntemini
uygulayarak bir sesi geliştirirken ötekini bozabilir. Şu halde yapılacak
iş, belirli ilkelerin (sözgelimi soluğu tutumlu kullanmak, ruhsal ve be-
densel gevşeklik sağlamak, vb) sanatçı adayının kişiliğine uygun bir
yöntemle benimsetilmeye çalışılmasıdır. Ses eğitiminde en önemli ko-
nular: a) herkesin açıkhavada ünlerken, telefonda konuşurken duy-
duğu daha açık, daha işitilebilir konuşma gereksinmesini bilinçlen-
direrek biçimlendirmek, b) tanıdık çevrede konuşulurken duyulan
güveni, çıkarılan kendine güven dolu, gür sesi sahneye aktarmak, c)
tiz, cırlak, soluksuz, yerleşmemiş, sonunda yorgun bir ses çıkarılma-
sına yol açan ruhsal ve bedensel gerilimden kurtulmada yardımcı ol-
mak, ç) ses çıkarma mekanizmasının aslında solumak ve yemek gibi
3 Bu konudaki bilinçlenmenin giderek arttığını gösteren bir örnek tiyatro sanatı
üzerine yayınlanan kitalarda ilgili konuların gitgide artan ölçüde yer almasıdır: Sözgeli-
mi Alexander Dean'in Fundamentals of Play Directing kitabını yeni baskısı için işliyen
Lawrence Carra özellikle düzüm konusunu çok daha geniş tutmak zorunluğunu duymuş-
tur. (DEAN-CARRA 1966, p. VI)
TİYATRO ECİTİ:ldNnE MusİKİ 151
A. GİRİş
"Elektronik Tiyatro" dediğimiz TV tiyatrosunu geleneksel tiyat-
rodan ayıran çeşitli özellikler vardır. Elektronik tiyatro elemanları-
nın eğitimi konusunu incelemeye başlamadan önce, bu özellikleri ta-
nımak gerekir.
Elektronik Tiyatro'nun en önemli yanı, kuşkusuz, bu bölümün
bir kitle iletişim aracı içinde yer alışıdır. Yıllarca önce Devlet Tiyat-
rosu'nda "Yaz Bekarı" adlı bir Amerikan tiyatro oyunu sergilenmişti.
Bu oyunun hikayesi içindeki bir model kız, "Televizyondaki reklam
filmlerinde her rol alışırnda Sarah Bemhardt'ın tüm yaşamı boyunca
topladığı seyirci sayısının on misli seyircinin önüne çıkıyorum." de-
mektedir. Bu gerçeği televizyonun her program türü için söyleyebile-
ceğimiz gibi, özellikle elektronik tiyatro alam için de belirtmeyi ihmal
etmemeliyiz.
Bugün Türkiye'de elektronik tiyatro'daki bir oyunun yayımı ile,
bir anda, belki Türk Tiyatrosu tarihi boyunca elde edilen seyirci sayı-
sına ulaşan bir topluluğun önüne çıkılmaktadır. Bu gerçeğin önünde
durup düşünmek gerekiyor: Bugün salt Türkiye'de değil, tüm dünya-
da tiyatro büyük bir bunalım içinde. Buna karşın salt bazı ülkelerde
değil, Türkiye'de de tiyatroyu yaşatmak, canlandırmak ve büyük kit-
lelere benimsetrnek için büyük bir çaba gösterilİyor. İşte bu uğraşının
bir parçası olarak ülkemizde de elektronik tiyatrodan yararlanma yo-
luna gidilemez mi? Bu nedenle de elektronik tiyatro eğitimine ve bu
tiyatronun oluşturulmasına bugünkünden çok daha fazla önem ver-
mek gerekiyor.
B) ELEKTRONİK TİYATRO'NUN ÖZELLİGİ
Geçenlerde TRT Televizyonunda çağdışı düşüncenin bir ürünü
olan "Malazgın" adlı bir oyun sergilendi. Bu oyundaki siyasal düşün-
156 MAHMUT T. ÖNGÖREN
1- Yazar
Elektronik tiyatro için her şeyden önce yazarların yetiştirilmesi
gerekir. Elektronik tiyatroda iki tür yazar vardır. Birinci türdeki ya-
zarlar genellikle TV yönetiminin dışındaki kimselerdir. Bunlar genel
olarak tiyatro ya da sinema için yazan kimseler arasında yer alırlar.
Daha doğrusu, dramatik yazı biçimine uygun yapıt veren herkes, e-
lektronik tiyatro için de yazabmr. Fakat bu gibi yazarların, TV stüd.
160 MAHMUT T. ÖNGÖREN
2- Yönetmen
Elektronik tiyatro ıçın yönetmen yetiştirmek hem uzun yılları
alır, hem de kolayca üstesinden gelinemeyecek bir iş olarak kabul
edilir. Elektronik tiyatro yönetmenlerinin temelde tiyatro bilgisi, gör-
güsü ve becerisi bulunmalıdır. Bu nedenle önce tiyatro eğitiminin
sağlanması başlıca koşuldur. Daha sonra sırada TV ve film yapım
eğitimi olmalıdır.
Elektronik tiyatro yönetmeni ayrıca dramatik ışıklandırma, gö-
rüntü ve ses efekt'leri, TV dekoru, kostüm, makyaj ile TV ve film o-
yun tekniğini de son derece iyi ve ayrıntılı öğrenmek zorundadır. Böy-
le bir eğitim de ancak tiyatro ve basın ve yayın okullarında elde edilir.
Ayrıca bu gibi yönetmenlerin tiyatro sahnelerinde uzun süreyle çalış-
tıktan sonra TV yapımlarında görevalmalarında büyük bir yarar var-
dır. Bir elektronik tiyatro yönetmeni bu alanda çalışmaya başladık-
tan sonra da, iş başında çok şey öğrenecek olduğundan, görevini hiç
değiştirmeden sürdürmelidir.
3- Diğer Yaratıcılar
Bir elektronik tiyatro yönetmeninin TV ve film yapımında rol
oynayan diğer önemli görev dallarında da yeterince bilgi sahibi ol-
ması gerektiğini belirtmiştik. Bunun özel bir nedeni de bu dallardaki
kişilerin çoğuna gerekli bilgiyi ve beceriyi sözkonusu yönetmenin ka-
zandıracak olmasıdır. Özellikle bir dekoratör güzel sanatlar akade-
milerinden birinden yetişerek TV yönetimlerinde görevalabilir. Ama
bu dekoratörün elektronik tiyatronun özelliklerini öğrenmesini yö-
netmenler sağlarlar. Dekoratörlerin, ışıkçıların, kostümcülerin, mak-
yajcıların ve TV ve film oyuncularının özellikle elektronik tiyatro için
yetişmelerini sağlayacak derslere tiyatro okullarında çok ender yer
verilir. TV oyuncularının dışındaki bu gibi görevliler genellikle TV
yönetimlerinin açtıkları kurslarda sözkonusu yönetmenler ya da da-
ha önce bu dallarda beceri sahibi olmuş uzmanlar tarafından yetişti-
rilirler. TV oyuncuları ise en yeterli öğrenimi TV oyunlarının prova-
larında yönetmenlerden almaktadırlar.
Özel görüntü ve ses efekt'leri uzmanları için de yüksek okullar-
da dersler yoktur. Hatta bu alanlarda TV yönetimlerinin kurs açma-
ları da pek gerekmez. Çünkü sözkonusu elemanlar, çok daha beceri
sahibi uzmanlar tarafından TV yönetimlerinin laboratuvarlarında ve
işbaşında özelolarak yetiştirilirler.
162 MAHMUT T. ÖNGÖREN
E. SONUÇ
Ankara 1927
İstanbul 1927
Ankara (U.D.) 1938
Ankara (K. D.) 1938
İstanbul (O.D.) 1949
İzmir vericisi 1952
Ankara (U.D.) 1959
Erzurum 1961
164 NURHAN KARADAG
İstanbul il 1961
İzmir il 1961
Ankara iı 1962
Adana İl 1962
Antalya İl 1962
Gaziantep İl 1962
Kars İl 1963
Diyarbakır 1963
İskenderun 1963
Van İl 1964
TRT'nin kuruluşundan sonra yayına giren radyolar:
Erzurum (O.D.) 1967
İzmir (O.D.) 1967
Çukurova (O.D.) 1968
Diyarbakır (K.D.) 1968
Ankara (ç.K.D.) 1968
Diyarbakır (O.D.) 1969
Antalya
1974 yılı sonunda 22 radyo verici istasyonu ve toplam 4.647,250
kilovat güce ulaşılmıştır.
Bugün radyo yayınları yurdumuzun hemen her yerini kapsamak-
ta, hatta nüfusu yoğun olan yörelerimiz 5-6 radyo birden dinleyebil-
mektedir.
Şimdi de yasal açıdan TRT'nin yayın esaslarına kısaca bakalım:
TRT - yani Türkiye Radyo Televizyon Kurumu tarafsız bir ka-
mu tüzel kişisidir.
- TRT Kurumunun başlıca yayın esasları şunlardır:
., Her türlü çalışma ve yayın faaliyetlerinde Anayasanın özüne
ve sözüne bütünü ile bağlı olmak.
İnsan haklarına dayanan milli, demokratik, layik ve sosyal cum-
huriyete, Türk devletinin ülkesi ve milleti ile bütünlüğüne bağlılığı
güçlendirmek; Atatürk devrimlerinin, Türk toplumunun çağdaş uy-
garlık düzeyine erişmesini öngören dünya görüşünü yerleştirmek ve
geliştirmek.
RADYO Tİ"YATROSU EGİTİMİ 16:;
İZMİR
Oyunun Adı Beklenen
Yazarı Erhan Gökgücü
Orhan, daha önce evli bulunduğu Nermin'in kasabaya dönmesini
kardeşi, Yasemin ve annesiyle birlikte beklemektedir. Nermin birkaç
yıl önce bu küçük kasaba hayatından bunalarak her şeyini bırakıp
168 NURHAN KARADAG
"ISTANBUL
Oyunun Adı Rüzgar
Yazarı Ray Brandbury (Rey Birandböri)
Uygulayan NihaI Yeğinobalı
Süre 30'
Valentine Chantry güzel bir kadın olup, kocası kaptan Tony Ch-
antry ile denizin tadını çıkartmaya çalışmaktadır. Marjorie Gold ile
kocası Douglas Gold'da aynı yerdedirler. Douglas'ın Valentine'a sa-
hip olmak için içki bardağına zehir atarak Kaptan Chantry'i öldür-
mek istediğini ve Valentine'nın içkiyi yanlışlıkla içtiği sanılır. Halbu-
ki zehirlerne işini karısından kurtulmak için yapan Kaptan Chanrry'
dir.
(Bu özetler TRT arşivlerinden olduğu gibi alınmıştır.)
Verilen bu üç özetten sonra sanırım Radyo Tiyatrosunun önce-
den belirlenen plana ve yasalara ne kadar uygun olduğu açık seçik
belirleniyor.
RADYO TİYATROSU EGİTİMİ 169
Eğelendirdiği için % 23
Eğit-eğ1. % 20
Tiyatroya gitme ihtiyacı % 8
Eğittiği için % 6
- Radyo oyunlarında hangi tür oyunlara yer verilmelidir soru-
suna alınan cevaplar:
Gerçek hayat % 66
Güldürücü - eğlen. % 21
Facialı - Trajedi % 2
Hayali - % 2
172 NURHAN KARADAG
1942 yılında da "Humor" adlı bir tez ve "Jean Paul'ün Estetiği" ko-
nulu doçentlik deneme dersini vererek doçentliğe yetenekli olduğunu
tanıtlamıştır. Doçentlik Jürisi: Prof. Dr. Steuerwald, Prof. Suut Ke-
mal Yetkin ve Prof. Lacombe'dan kurulu imiş.
Doçent Dr. Melahat Özgü, 18 nisan 1942tarihinde, bir yıl süre ile
Fakültenin Müdür muavinliğine atanmış (2. Müdür). Ayni yılın eylül
ayından bu yana, altı ay sürece, Fakülte Dergisi'nin yazı işlerinde ça-
lışmış, 1943 yılının mart ayından bu yana, bu dergiyi yürütmüş,
23 kasım 1944 tarihinde de, Alman Dili ve Edebiyatı Kürsüsü'nün
yönetimiyle görevlendirilmiştir. 1945 yılında Ziraat ve Veteriner Ens-
titülerindeki Almanca derslerini bırakarak bir yıl süre ile Gazi Eğitim
Enstitüsü'nde sanat tarihi derslerini okutmuştur. 5 şubat 1946 tari-
hinde de Alman edebiyatının çeşitli evrelerinde dünya görüşü, sanat
anlayışı, Goethe ve Schiller üzerine yazmış olduğu yazılarını ve öğretim
alanındaki başarılarını Ord. Prof. Dr. Rohde, Prof. Dr. Steuerwald ve
Prof. Cambord'dan kurulu Profesörlük Komisyonu değerlendirerek,
Doç. Dr. Melahat Özgü'yü Alman Dili ve Edebiyatı Profesörlüğüne
yükseltmiştir.
1946 yılı, Üniversiteler Kanunu'nun Büyük Millet Meclisi'nden
çıktığı ve yürürlüğe girdiği yıldır. Bu kanunun maddeleri gereğince başka
kurumlarda ders almak olanaksız görüldüğünden, Prof. Dr. Melahat
Özgü, Gazi Eğitim Enstitüsü'ndeki sanat tarihi derslerini bırakmak
zorunda kalmıştır. Ayni yılın 24 haziran'ında Fakülte Yönetim Kuru'.
lu'na seçilmiş ve 22 haziran 1948 tarihine dek, iki yıl bu Kurul'da ça-
lışmıştır. 26 aralık da Üniversiteler Kanunu gereğince, Alman
Dili ve Edebiyatı Kürsüsü ile yeniden görevlendirilmiş ve bu Kürsü'yü
altı yıl yönetmiştir. 3 ağustos 1947ile 1 ocak 1948tarihlerinde birer ay
süre ile Dekan Vekilliği de yapmıştır.
1950 yılında Kürsü'ye, Almanya'dan Ord. Prof. Dr. Rudolf
Fahrner getirildiğinden, bu tarilite Prof. Dr. Melahat Özgü, Kürsü
yönetimini, kanun gereğince Ordinarius Profesöre devretrnek zorunda
kalmıştır. Ord. Prof. Dr. Fahrner, Alman Dili ve Edebiyatı Kürsüsü'nü
1958yılına dek yönetmiştir. Kendisi, kendi isteğiyle yuduna döndüğün-
de, adı geçen Kürsü ile gene Prof. Dr. Melahat Özgü görevlendirilmiş-
tir.
Bir yıl sonra da, Prof. Dr. Melahat Özgü, Erzurum'da açılmış
olan Atatürk Üniversite'sinde, Üniversite'nin kuruluş işlerine yardım
etmek ve bu üniversite'de Alman Dili ve Edebiyatı Kürsüsü'nü kur-
178 MELA.HAT ÖZGÜ'NÜN BİOGRAFİSİ
i. Atatürk Üzerine
II. Yazın Üzerine
III. Yazarlar ve Yapıtları Üzerine
180 MELAHAT ÖZGÜ'NÜN BİOGRAFİSİ
I. Atatürk Üzerine
- "Atatürk, Anlayışı, Duyuşu, Deyişi ve Yapısı ile Sanatkar"
Devlet Tiyatrosu, Sanat Dergisi, Sayı 12, s. 5-7, Ankara 1
kasım 1953.
- "Atatürk'ün Dil Anlayışı"
. Atatürk ve Türk Dili, Türk Dil Kurumu Yayımları: 224, An-
kara 1963 (Türk Dil Kurumu 1963 Dil Kurultayında okudu-
ğu bildiri).
- "Atatürk'ün Edebiyat ve Sanat Anlayışı"
Türk Tarih Kurumu, Belleten, Cilt XXVII, Sayı 108, Ankara
ekim 1963 (Atatürk Konferansları).
- "Atatürk'ün İlim Anlayışı"
Sümerbank Aylık Endüstri ve Kültür Dergisi, Özel Sayı, Cilt
III, Sayı 29, Ankara, Kasım 1963.
- "Hatay'da Atatürk'ün Heykeileri Önünde"
Türk Dili Dergisi, Sayı 158, Atatürk sayısı, Ankara, Kasım
1964.
- "Atatürk'e Sevgi" (Kitap)
Türk Dil Kurumu Yayınları: 339, Atatürk dizisi: 11, Ankara
1972 (l03 s.). İçindekiler:
MELA.HAT ÖZGÜ'NÜN BİOGRAFİSİ 181
"Edebiyat Üzerine"
(Suut Kemal Yetkin'in Kitabı)
Türk Dili Dergisi, Cilt: II, Sayı: 21, s. 632-638,
Ankara, Haziran 1953.
2 Şiir
" "Evler"
(Behçet Necatigil'in şiir kitabı)
Türk Dili Dergisi, Cilt II, sayı 23, s. 768-771. An-
kara, Ağustos 1953.
"Bahçem"
(Nermin Hekimoğlu-Pura'nın şiir kitabı)
Türk Dili Dergisi, Cilt: V, Sayı: 54, s. 395-398,
Ankara, 1 Mart 1956.
3. Roman
ı. Türk Yazarları:
2. Alman Yazarları
Friedrich HÖLDERLIN
İnceleme "Empedokles'in Ölümü"
(İlk ve Son Tragedyası)
A,Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi Ti-
yatro Araştırmaları Dergisi, Yıl: 2, Sayı: 2, s. 155-
. 170 Ankara 1971.
MELAHAT BZGÜ'NÜN BİOGRAFİsİ 193
Friedrich SCHLEGEL
Çeviri "Yunan Şiiri" ("Über das Studium des griechkschen
Poesie")
M.E.B. Tercüme Dergisi, Cilt: V, Yunan Özel Sa-
yısı: 29-32, s. 570, Ankara 19 Mart 1945.
Clemens BRENTANO
Eleştiri "Yiğit Kasperl İle Güzel Annerl'in Hikayesi"
(Çevirisi dolayısıyle)
M.E.B. Tercüme Dergisi, Cilt: VIII, Sayı: 48, s.
486-489, Ankara, Kasım-Aralık 1948.
Friedrich HEBBEL
İnceleme "Friedrich Hebbel"
M.E.B. Tercüme Dergisi, Cilt: XIV, Sayı: 71-72,
s. 36-37, Ankara, Temmuz-Aralık 1960.
Çeviri "Dram Üzerine Sözüm"
M.E.B. Tercüme Dergisi, Cilt: XIV, Sayı: 71-72,
s. 37-41, Ankara, Temmuz-Aralık 1960.
Wilhelm SCHAFER
İnceleme "Wilhelm Schafer'in Şahsiyeti ve Eseri"
('Bir İnsan Dostunun Hayatı' adlı çeviriye önsöz)
Mf. V. Ilk Öğretim Dergisi, Cilt: 7, Sayı: 123-124,
s. ... Ankara 1943.
MELAHAT ÖZGÜ'NÜN BİOGRAFİSİ 195
Hermann HES SE
Theadar STORM
İnceleme "Immensee" ve "Deniz Gülü"
Ulus, Güzel Sanatlar Sayfası, No. 39, Ankara 1944.
Wilhelm RAABE
Eleştiri "Aç Papas" ("Der Hungerpastor")
Alman KIa.sikleriııden Yeni Tercümeler
M.E.B. Tercüme Dergisi, Cilt: IX, Sayı: 53-54, s.
385-389, Ankara, Aralık 1951.
Gustav FREYTAG
Eleştiri "Kayıp Elyazması" ("Die verlorene Handschrift")
Alman Klasiklerinden Yeni Tercümeler
M.E.B. Tercüme Dergisi, Cilt: IX, Sayı: 53-54, s.
382-385, Ankara, Aralık 1951.
Gerhart HAUPTMANN
İnceleme "Hauptmann'ın Hayatı ve Eserleri"
'Rose Bernd' çevirisine önsöz
M.E.B. Modern Eserler Serisi: 51, İstanbul 1949.
2. baskısı: 15 Kasım 1962 gecesi, Ankara'da, Üçün-
cü Tiyatro'da Alman Sefareti tarafından kapatılan
fevkelade temsilin program arkası.
Çeviri "Rose Bernd"
M.E.B. Modern Tiyatro Eserleri Serisi: 51, Anka-
ra 1949.
(15 Kasım 1962 - II Aralık 1962 tarihleri arasında
Ankara'da, Üçüncü Tiyatro'da Devlet Tiyatrosu
tarafından oynandı).
" "Gerhart Hauptmann'ın 'Rose Berndt'i Üzerine"
(Alfred Kerr'den)
Türk Dili Dergisi Eleştiri Özel Sayısı: 142, Ankara,
Temmuz 1963.
" "Gerhardt Hauptmann'dan İki Mektup"
M.E.B. Tercüme Dergisi, Mektup Özel Sayısı: 77-
80, s. '... Ankara, 1964.
Hermann SUDERMANN
Eleştiri "Hermann Sudermann'dan İki Tercüme"
(Çevirileri dolayısıyle)
"Tasa Kadın" ("Frau Sorge") ve "İhanet Köprüsü"
("Katzensteg")
M.E.B. Tercüme Dergisi, Cilt: VIII, Sayı: 46, s.
332-337, Ankara, Temmuz-Ağustos 1948.
" "Namus" ("Die Ehre") çevirisi dolayısıyle
M.E.B. Tercüme Dergisi, Cilt: X, Sayı: 57-58, s.
66-70. Ankara, Mayıs-Temmuz 1953.
" "Litvanya Hikayeleri" ("Lituaische Gesch1chten")
(Çevirisi dolayısyle)
M.E.B. Tercüme Dergisi, Cilt: X, Sayı: 57-58, s.
71-75, Ankara, Mayıs-Temmuz 1953.
MELAHAT ÖZGÜ'NÜN BİOGRAFİsİ 197
Thomas MANN
İnceleme "Gerçek Sanatçı ve Tonio Kröger"
Ulus, Güzel Sanatlar Sayfası, No. 15, Ankara 1943.
" "Thomas Mann, Hayatı ve Sanatı"
CVenedik'te Ölüm" çevirisine önsöz, 1. baskı)
M.E.B. Dünya Edebiyatından Tercüme1er, Alman
Klasikleri: 80 İstanbul 1952.
Eleştiri "Değişik Kafalar" ("Die vertauschtel1 Köpfe")
(Çevirisi dolayısıyle)
M.E.B. Tercüme Dergisi, Cilt: X, Sayı: 56, s. 68-
71, Ankara, Mart 1953.
Çeviri "1940 Goethe Yılmdaki Konuşması"ndan
M.E.B. Tercüme Dergisi, Cilt: IX, Goethe Özel
Sayısı; 49-51, s. 182-186, Ankara 1949.
Friedrich NIETZSCHE
İnceleme "Friedrich Nietzche"
Doğumunun 110. Yıldönümü dolayısıyle
Kültür Dünyası, Unesco Dergisi, Sayı: 8, s. 14-16,
Ankara 15 Ağustos 1954.
" "Cihan Tarihinde İki Dönüm Noktası"
Nietzsche'nin görüşüne göre: Sokrates ve Kant
Kültür Dünyası, Unesco Dergisi, Sayı: 17-18, s.
4-5, Ankara,. Mayıs-Haziran 1955.
Stefan GEORGE
İnceleme "Stefan George"
Doğumunun 90. Yıldönümü münasebetiyle
Mf. V. Tercüme Dergisi. Cilt: XII, Sayı: 62, s. 27-
31, Ankara, Nisan-Haziran 1958.
Paul ERNST
Rudolf BINDING
Ernst JÜNGER
Walter BENJAMIN
Wolfgang BORCHERT
Walter PORZIG
Çeviri "Konuşma" C Gesprach' 'Wunder der Sprache'den)
Türk Dili Dergisi, Cilt: I, Sayı: 5, 6, 7, s. 265-270
(347-350), 35-40 (411-416) Ankara, Şubat-Mart-
Nisan 1952.
Georg PICHT
Çeviri "İnsanın Eğitimi" CTagebuch eines Schulleiters'den)
Türk Dili Dergisi, Cilt: .,. Sayı: 131, s. 862-863.
Ankara, 1 Ağustos 1962.
Julie BOEHRINGER
3. Avusturya Yazarları
Franz GRILLPARZER
Stefan ZWEIG
İnceleme "Stefan Zweig, Hayatı ve Eserleri"
'Yaratıcılığın Sırrı' adlı çeviriye önsöz
Remzi Kitabevi, Kültür Serisi: 20, İstanbul 1949.
Franz KAFKA
İnceleme "Franz Ka/ka"
Kültür Dünyası, Unesco Dergisi, Sayı: 5, s. 16-18,
Ankara, 15 Mayıs 1954.
" "Sanatçı, Varlığznın Ka/esi İçinde Renkli Bir Kuştur"
Sanatçı ve Sosyete, Kafka gözü ile.
Sanat-Edebiyat-Sosyete Dergisi, Yıl: 3, Sayı: 70,
s. 1, Ankara, 18 Ekim 1958.
" "Franz Ka/ka, 'Duruşma'"
Türk Dili Dergisi, Cilt: XII, Eleştiri Özel Sayısı:
147, s. . .. Ankara Aralık 1963.
Çeviri: "Kanun Önünde" ('Vor dem Gesetz': 'Der Prozess'-
den)
Mf. V. Tercüme Dergisi, Cilt: XI, Sayı: 59, s. 58-
60, Ankara, Ocak-Şubat-Mart 1955.
"Ka/ka (G. Janouch'dan)
İle Konuşmalar"
Mf. V. Tercüme Dergisi, Cilt: XI, Sayı: 59, s. 60-
63, Ankara, Ocak-Şubat-Mart 1955.
" "Franz Ka/ka'nın 'Konak' adlı romanından bir bölüm.
Türk Dili Dergisi, Cilt: XIX, Roman Özel Sayısı:
159, Ankara, Aralık 1964.
MELA.HAT ÖZGÜ'NÜN BİOGRAFİSİ 203
4. Fransız Yazarları
MOLIERE (Jean-Baptiste POQUELIN)
İnceleme "Moliere"
A.Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Tiyatro A-
raştırmaları Enstitüsü Dergisi, Yıl: 1974, Moliere
Özel Sayısı: 5, s. 1-23, Ankara 1975.
" "Almanya ve Avusturya'da Mo liere' i Yaşatanlar"
A.Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Tiyatro A-
raştırmaları Enstitüsü Dergisi, Yıl: 1974 Moliere
Özel Sayısı: 5, s. 65-97, Ankara 1975.
5. İngiliz Yazarları
William SHAKESPEARE
İnceleme "Alman Klasisizminde Shakespeare'in Payı"
A,Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya FakÜıtesi, Batı Dil ve
Edebiyatıarı Araştırmaları Dergisi, Cilt: I, Sayı: 1,
s. 171-220, Ankara 1964.
6. İtalyan Yazarları
Luigi PlRANDELLO
İnceleme "Luigi Pirandello, Tiyatro Yazarı"
A.Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Tiyatro A-
raştırmaları Enstitüsü Dergisi, Yıl: 1, Sayı: 1, s.
i55-170, Ankara 1970.
7. Norveç Yazarları
Henrik IBSEN .
Eleştiri "Ibsen'in 'Nol'a' Tercümesinin Tahlil ve Tenkidi"
A.Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, Cilt:
r, Sayı: 55, s. . .. Ankara 1943.
8. Yunan Yazarları
SOPHOKLES
Eleştiri "Elektra,Modern Bir Tragedya"
Devlet Tiyatrosu Dergisi, Sayı: 6, s. 14-15, Ankara,
1 Kasım 1952.
204 MELAHAT ÖZGÜ'NÜN BİOGRAFİSİ
ARlSTOTELES
1. Dram
2. Tiyatro
İnceleme "Die Brücke"
(Almanya'da bir Tiyatro Topluluğu)
Ses Dergisi, Güzel Sanatların ve Toplumun Sesi,
Yıl: 8, Sayı: 170, 15 Şubat 1963.
MELAHAT ÖZGÜ'NÜN BİOGRAFİsİ 205
" "Tiyatro"
Türk Dili Dergisi, Cilt: ... Sayı: 165, s.... Anka-
ra, Haziran 1965.
"Bizler Daha Çocukken Tiyatro Oynarız"
Su, Sanat ve Kültür Dergisi, Yıl: 5, Sayı: 53, Sıvas,
Temmuz 1965.
" "Tiyatro ve Gençlik"
Tiyatro Kürsüsü Öğrencileri Araştırma ve Geliştirme
Derneği Dergisi, Sayı: 2, s. 1-3, Ankara, Mayıs 1969.
" "Tiyatro Bilimi"
A.Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Tiyatro A-
raştırmaları Enstitüsü Dergisi, Yıl: I, Sayı: 1, s.
1-18, Ankara 1970.
" "Tiyatronun Kültür Niteliği"
A.Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Tiyatro A-
raştırmaları Enstitüsü Dergisi, Yıl: 2, Sayı: 2, s.
1-10, Ankara 1971.
" "Küçük Bir Anı'nın Büyük Bir İzi, Devlet Konser-
vatuvarı'nın 'Kamp Ateşi'"
A.Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Tiyatro A-
raştırmaları Enstitüsü Dergisi, Cumhuriyetin 50.
Yıldönümü Özel Sayısı: 4, s. 45-61, Ankara 1975.
"Alman Halk Oyunlarında 'Büyük Türk'"
Türk Tarih-Kurumu Belleten, Cilt: XI, Sayı: 157,
s. 71-79, Ankara, Ocak 1976.
Öneri "Bir Türk Tiyatro Müzesi Kurulmalıdır!"
Milliyet Sanat Dergisi, Sayı: 101, s. 8, İstanbul,
11 Ekim 1974.
Radyoda da: Dünya Tiyatro Günü'nde, bir kez Televizyonda iki
kez konuşmuştur.
Çeviri Heinz Kindermann'dan: "Tiyatro Biliminin Geliş-
mesi ve Görev Alanı"
A.Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınları:
169, Tiyatro Kürsüsü Yayınları: Konferans Serisi:
L-A. s. 1-22, Ankara 1965.
206 MELAHAT ÖZGÜ'NÜN BİOGRAFİSİ
v. Plastik Sanatlar
1. Sanat ve Sanatçı
2. Resim
İnceleme "Modern Resim Sanatı"
Kültür Dünyası, Unesco Dergisi, Sayı: 12, s. 10-11,
Ankara, 15 Aralık 1954.
İnceleme "Heinrich Wölfflin"
Kültür Dünyası, Unesco Dergisi, Sayı: 7, s. 16-18,
Ankara, 15 Temmuz 1954.
" "Franz Marc"
Türk Dili Dergisi, Cilt: X, Sayı: 112, s. 220-222,
Ankara, 1 Ocak 1961.
" "Cezanne ve Rilke"
Ankara Sanat Dergisi, Cilt: ... , Sayı: ... , s....
Ankara 1977.
210 MEL.4.HAT ÖZGÜ'NÜN BİOGRAFİSİ
VI Müzik
İnceleme : "Ses Sanatı İle Söz Sanatı"
Üniversite Konserleri, 36. Konser, program, arkası,
Ankara 17 Aralık 1955.
" "Müzik"
Üniversite Konserleri, 7. yıl 63, Konser, program
arkası, Ankara 29 Kasım 1958.
JlIELAHAT ÖZGÜ'NÜN nİOGRAFİSİ 211
" "Konser"
Üniversite Kanserleri, 7. yıl, 64. konser, program
arkası, Ankara 13 Aralık 1958.
" "Prova"
Üniversite Kanserleri, 7. yıl, 67. konser, program
arkası, Ankara, 14 Mart 1959.
" "Dinlemek"
Üniversite Kanserleri, 8. yıl, 71. konser, program
arkası, Ankara, 7 Kasım 1959.
" "Dinleyici"
Üniversite Kanserleri, 8. yıl, 72. konser, program
arkası, Ankara, 14 Kasım 1959.
İnceleme "Beethoven"
Üniversite Kanserleri, Riyaseti Cumhuri Orkestrası,
78. Konser, program arkası, 8. yıl, Ankara 26 Mart
1960.
212 MELAHAT BZGÜ'NÜN BİOGRAFİSİ
Robert SCRUMANN
İnceleme "Robert Schumann"
Üniversite Kanserleri, Riyaseti Cumhur Orkestrası,
8. yıl, 79. Konser, program arkası, Ankara, 16 Ni-
san 1960. .
Josef WEINREBER
Çeviri "Oda Müziği" ('Kammermüsik': Şiir)
Üniversite Konserleri, Riyaseti Cumhur Orkestrası,
8. yıl, 73. Konser, program arkası, Ankara, 28 Ka-
sım 1959.
" "Birinci Keman" ('Erste Geige': Şiir)
Üniversite Kanserleri, Riyaseti Cumhur Orkestrası,
8. yıl, 73. Konser, program arkası, Ankara, 12 Ara-
lık 1959.
" "İkinci Keman" ('Zweite Geige': Şiir)
Üniversite Kanserleri, Riyaseti Cumhur Orkestrası,
8. yıl, 74. Konser, program arkası, Ankara, 26 Ara-
lık 1959.
" "Viola" (şiir)
Üniversite Kanserleri, Riyaseti Cumhur Orkestrası,
8. yıl, 75. Konser, program arkası, Ankara, 16 Ara-
lık 1960.
" "Çello" (şiir)
Üniversite Kanserleri, Riyaseti Cumhur Orkestrası, 8.
yıl, 76. Konser, program arkası, Ankara, 30 Ocak
1960.
" "Flüt" (şiir)
Üniversite Kanserleri, Riyaseti Cumhur Orkestrası,
8. yıl, 77. Konser, program arkası, Ankara, 12 Mart
1960.
VII. Yabancı Dillerde
ı. Almanca
- "Mein Weg zu Theodor Strom"
«Theadar Storm'a Giden Yolum')
Mitteilungen des deutsehen Iııstituts für Auslander, s. 44-45,
Berlin 23 April 1930.
MELA.HAT ÖZGÜ'NÜN BİOGRAFİSİ 213
İLBEH OHTA YU
TESİR - İ AŞK6
(Nigar Hanım)
Bir Facia üç Perde
Eşhası
Bir Hekim
Sırrı Bey Nimet Bey'in akrabasından.
Nimet Bey
Müfide Hanım Nimet Bey'in haremi.
Cevvale Hanım Nimet Bey'in kerimesi.
Adalet Bey Müfide Hanım'ın yeğeni.
Afife Hanım Nimet Bey'in yeğeni.
Canip Bir cariye.
Siret Bir köle.
İkinci Meclis
Nimet - Cevvaıe
Nimet
- Cevvale neyle meşgulsün kızım?- Yazıhaneye takarrub ede-
rek ve bir kağıt alarak- Tercüme mi ediyorsun?
Cevvale
- Evet efendim, bir küçük roman tercüme etmeğe başladım.
Başlangıcı biraz süzişlidir, bilmem siz nasıl bulacaksınız?
Nimet
- Tercüme ettiğin yeri oku da dinliyeyim!
Cevvale
- Pekiyi efendim - okur - Mevsim bahara müsadif olduğu bir
zamanda idi ki hava gayet latif ve parlak olup tabiatın eşcar ve şükü-
fezara bahş ettiği letafet-i vafire ise kulüb-ı nev-i beşeri hissiyat-ı
günagün ile müteessir eylediği bir tenha günde birisi kadın ve diğeri
erkek olmak üzere iki kişi hissiyat-ı aşıkaneleri çehrelerinden nüma
olduğu halde ikisi dahi ayrı ayrı arabada olarak - Şanzelize'ye müte-
veccihen süratle gidiyorlardı. Her dakika nigah-endaz-ı kulüb-ı
NİGAR HANıM v£ TESİR-İ AŞK 237
bıçaregil.n olan Habıb-i Tail.lil.bu iki biçaregana bir inayet-i mahz olmak
ve zaten tesir-i aşkla zedelenmiş ve yaralanmış olan yüreklerini bir de
bu suretle mütehassis etmek üzere çemenzar-ı letiifet-nisara hararet-i
şemsin inzimamıyla bir başka halet ve çağıltısıyla taravet bahş-i vicdan
olan cuybara bir halavet ve hazin hazin hübüb etmekte olan bahar
rüzgarına dahi bir sükünet bahş etmiş idi.
Cevvale
- Biraz müteessir değil mi efendim?
Nimet
- Sahıhan pek aşıkane! Kuzum Allahı seversen Cevvale senin
daima bu gibi şeylere hasr-ı iştigal ettiğini gördüğü halde bu Sırrı nasıl
insan ki vaktini boş boşuna geçiriyor. Hiç bu tabiatta yaratılmış bir
bir mahlük daha görmedim .. Çok taaccübü mucib oluyor, doğrusu.
Cevvale
- Yallahi efendim ben kendisine çalışmağı tavsiyeden hiç bir
vakit hali kalmıyorum. Öyle zannederim ki Fransızca derslerine yalnız
hoca geldiği zaman bakıyor.
Nimet
- Acaba gündüzleri vaktini nerede geçiriyor?
Cevvale
- Şurada burada olmak gerek.
Nimet
- Kendisini bu halde terk etmek olamayacak, bir kaleme koy-
mak fikrinde bulunuyorum - bu esnada Müfide ve Afife Hanım
gırer.-
Üçüncü Meclis
Nimet
- Yay ne çabuk geldiniz.
Müfide
- Çok kalabalık vardı efendim. Daha yolcu çıkalı yalnız birkaç
saat olmuş faınilya gayet mütelaşi bir halde bulunuyorlar. Biraz görüş-
tük geldik. - Cevvale'ye hitaben - hanımların sana selamı var kızım.
Cevvale
- Teşekkür ederim efendim.
238 OLCAY ÖNERTOY
Afife
- Aman bugün ne fena bir arabacıya rastgeldik. Bütün yanlış
yollardan getirdi. Yoksa daha çabuk gelecektik.
Nimet
- Ben seHl.mlığagidiyorum. Daha bugün gazete okumadım (çı-
kar).
Afife
- Ben de gideyim bari dikişimi dikeyim bu sabah Mükerrem
Bey'in evine gideceğiz diye hiç bir iş göremedim.
Cevvale
- Biraz dinlen efendim telaşın nedir?
Mife
- Hanım esvablarım yarım kaldı. Onları bitirmedikçe ben rahat
edemem ahlakımı bilmez misin? (çıkar)
Müfide
_ Cevvale niçin ferace yaptırımıyorsun kızım? Artık evvel bahar
geldi. Bak Afife nasıl tuvaletiy1e meşgulolur. Bir Cuma günü çıksan,
hem (Madam de Milaele)'e bir ferace ısmar1arsın, hem gezersin, iyi
olmaz mı?
Cevvale
- Anneciğim şimdi bana feracenin lüzumu yok. İcap ettiği zaman
yaptırırız.
Müfide
- Sen bilirsin, sonra validem bana bir ferace yapmak istemiyor
deme.
Cevvale
- Siz benden hiçbir vakitte hiçbir istediğimi diriğ ettiğiniz ol-
madığı için öyle şeyleri hayalMne-i hatırıma getirmem.
Müfide
- Bugünlerde hiç hemşireden haber aldığım yok. Adalet de
gelin mi oldu. Çocuk bizi ara sıra görmeğe geliyor idi. Bari biz gitsek
kendilerini görmeğe.
Cevvale göğüs geçirerek
- Efendim Adalet Bey şimdi meşguldür. Çünki imtihan zamanı.
Teyzem de bir kaç defa geldi fakat hiç gidemedik.
NİGAR HANıM VE TESİR-İ AŞK
Müfide
- Sabih kızım inşaallah yarın gidelim.
(Bir cariye girer)
Dördüncü Meclis
Müfide - Cevvale - Canip
Canip
- Adalet Bey gelmiş efendim
Müfide
- Nerede?
Canip
- SeHl.mlıkta beyefendinin yamnda imiş.
Müfide
- Öyle ise gideyim çocuğu göreyim. (Canip'e) Selamlığa tenbih
et de beyin odasında ise çıkmasın. (Cevvale'ye) Sen gelmez misin Cev-
vale?
Cevvale
- Ben biraz yazı yazacağım. Siz buyurun elbet. Kendisi içeri
girer (Müfide ve Canip çıkarlar.)
Cevvale yalmz
- Ah yüreğim nasıl tatlı tatlı gıcıklanmağa başladı. Bugün on
üç gündür ki kendisini görmemiş idim. Validem, yarın gidelim dediği
zaman ne derece memnun oldum. Vakıa kendisi mektepte ise hiç ol-
mazsa odasına girerim. Yazıhanesinin üzerinde bırakılıınş güzelgüzel
metinler, varakalar okurum diye aklımdan geçirir idim. Şimdi ise biz-
zat kendisini göreceğim. Bana sen selamlığa gelmez misin diyor. Ben
bir dakika evvel görmeği çıldırasıya isterim. Fakat oraya gidersem ayrı-
ca odama gelemez. Ben ise kendisiyle hali yerlerde görüşmek istiyo-
yorum ... Hali yerlerde görüşmek istiyorum dediğim için hata ıın etmiş
olacağım Haşa! Hiç bir vakit. çünkü bana o ibtilayı veren Allah
şabid-i adildir ki ben Adalet'i en ciddi en hakiki en saınimi bir suret-
le seviyorum. Benim ruhum, kalbim yalnız onunla müteselli oluyor.
Benim için mezardan başka bir şeyolmayan o yatağıma girdiğim zaman
kim için acı acı göz yaşları döküyorum ve kim için gizli gizli ahlar
ediyorum. Onu görmediğim zaman bu alem benim için bir vadi-i
240 OLCAY ÖNERTOY
(Beşinci Meclis
Adalet - Cevvale
Adalet
(Başkeserek) - Bonjur Cevvale.
Cevvale
(Red-i selam ederek) - Bonjur azizim.
Adalet
- Selam1ığaçıkmadığına çok memnun oldum. Evvelen orada seni
hali göremeyecek idim. Saniyen artık ne sözümü biliyor idim ne sami-
miyetimi. Pederinin yanında karmakarışık bir şeyler yapardım.
Cevvale
- Zaten o fikre mebni idi ki gelmedim. Ah Adalet! Adalet diye
hitap ettiğim için afvını dilerim. Lisanım o kadar Ah Adalet, aman
Adalet tabirine alışıktır ki şu dakikada dahi kendi kendimi men ede-
miyorum. Ben bunları söylüyorum. Fakat sen beni ne suretle telakki
ediyorsun?
Adalet
- Bir melek ve daha doğrusu .... Kendi ruhum diye telakki edi-
yorum!
Cevvale
- Hayır Adalet! Hayır! Böyle milyonlarca kadınlara söylemiş
olduğun bir sözü benim hakkımda dahi sarf ettiğini istemem. Yani
hakkımda fikrin nedir demek istiyorum.
Adalet
- Yok yok böyle ruhani bir suretle hiç kimseye söylemedim.
Seni ali fikr sahibi, nezaketle meluf, mücessem bir namus olmak üzere
tanıyorum.
NİGAR HANıM VE TESİR-İ AŞK 241
Cevvale
- En son sözün hepsinden kuvvetlidir.
Adalet
- Fakat efendim. Ben sende bir şey daha anladım.
Cevvale
- Ne gibi?
Adalet
- Vefa!
Cevvale
- Evet fakat onu eşedd suretle kendi hakkında anlamalısın çün-
kü sen bu sözü geçen defaki rilülakatımızda dahi söylemiş idin. Fakat
ben o vakit gerek ferasetsizliğimle ve gerek o dakikada zihnime arız
olan perişaniden dolayı mezayasına varamamış idim. Fakat o gece
sabaha kadar o söz hakkında itab-ı zihn ederek ne demek istediğini
anladım! Adalet yalnız sana şu kadar söylerim ki benim dünyada
ilk alaka-gerdim sensin son alaka-gerdim de sen olacaksın. Anlıyorum
ki söylemek istediğin sözler Sırrı ile bir hanede yaşadığımıziçinhalkın
bizi namzet sıfatıyla görmesinden ileri geliyor! Fakat bilmem ki senin
tabiatında yaratılmış bir şahıs nasıl olur da böyle şeye ihtimal verir.
Sen o kadar nezaketle meluf bir vücudsun ki herhangi vakit seni görsem
çehremde vukua gelen tebeddülden tamamiyle halime agah olduğun-
dan eminim.
Adalet
- Ama efendim o hal sende daima mevcut vehle-i ulada çeh-
rende nümayan olan muhabbet nişaneleri göze çarpıyor:
Cevvale
- Hayır! Hayır her halde seni gördüğüm zaman bir tebeddül hasıl
oluyor.
Adalet
- Efendim sen bu sözü söylerken kalbin ve gözlerin arasında bir
istihza emareleri baş gösteriyor ki onu evvelen sen saniyen ben açık-
lıyoruz.
Cevvale
- Pek iyi mademki adem-i itimatta devam ediyorsun seni temin
etmek için ne yapmak lazım? Dünyada senin için en mukaddes olan
şey nedir?
242 OLCAY ÖNERTOY
Adalet
- Dünyada benim için en mukaddes olanşey senin başındır.
Cevvale
- Eğer senin bu sözün ciddi ise ben dahi kendi başım üzerine
yemin ederim ki benim dahi ilan ettiğim muhabbet hakikidir.
Adalet
- Aman efendim şu dakikada ayaklarından başka benim için
iltica edilecek mahal yoktur. (Adalet Cevvale'nin ayaklarına kapanır.
Cevvale kaldırmak için iki ellerinden tutuğu sırada yekdiğerinin
ağzından birer defa büse-çide olurlar)
Cevvale
- Ben ağır başlı ve doğru sözlü bir mahlukum. Adalet eğer benim
şu ifadatım hakikatten başka bir şeyolsa beni bu yalanları irtikaba
hangi şey teşvik ederdi?
Adalet
- Yok! Yok sen hiç bir vakitte yalan söylemezsin Yalnız be-
nimle istihza ettiğine iki gözlerim şahid-i adildir.
Cevvale
- Öyle ise gözlerin yalan söylüyorlar.
Adalet
- O gözler yalan söylemezler ben geçen günkü mülakatımızda
sana ne demiş idim? Ben seninle istediğim gibi Fransızca söyleşe-
miyorum demiş idim değil mi efendim? İşte şimdi itiraf ediyorum ki
sen bana Türkçemi de unutturuyorsun. Sen ruhaniyet biliyorsun
efendim. Mütekellimi olduğun lisan odur. Bu hali görerek güneşe
karşı rüya görmüş gibi oluyorum. Bu hal bana birinci defadır ki senin
hakkında vaki oluyor. Ben dünyada bir maWük tasavvur etmez idim
ki mücessem bir nur olarak karşıma çıksın. Fakat bunu re'yü-l ayn
müşahade etmiş olduğu bu mahlük bir hanım ve bu hanım da Cevvaıe
Hanım olduğunu ben söylemeden sen anlarsın değil mi efendim?
Ben seni bugün tanımıyorum. Bu kadar senelerdir ki benim kalbirn
seni sevrneğe kendi kendisini namzet etmiş idi. Fakat sen daima benim
muhabbetimi öldürmek istiyor idin. Bana hiç bir vakit cesaret vermi-
yor idin. Bugün işte bugün beni yaratan Allah'ın birliğine yemin ederim
ki beni yalnız seni sevmekliğim için yaratmıştır. Hilaf kabul etmem. Bu
NİGAR HANıM VE TESİR-İ AŞK 213
sözüme iyi dikkat et. Ben senin mecnununum! Benim vicdanımda yara-
tılmış olanlar muhabbet, nişanlısı ne demek olduğunu anlarlar. Senin
vicdanın ise hakikaten ali ve irfanın derece-i nihayededir.
Cevvale
- Ben seni ikaz etmek fikrinde bulunuyor idim. Ben bu iptila
yolunda ölmek istiyor idim. Fakat bilahare gördüm ki o, muhali te-
menni etmektir. Beni Allah o muhabbet sebebiyle bir kaç sene zar-
fında mahvetmek veyahut müddet-i medideden sonra zevalini göster-
mek için yaratmamış. Benim vücudumu ancak senin muhabbetine hasr
etmek için yaratmış .... Eğer beni tek ü tenha bulunduğum bir zamanda
yani yalnız senin hayalinle muvasala ettiğim zamanda görsen senin dahi
merhamet ederek benim için gözyaşları dökeceğinden eminim. Fakat
ben seni sevdiğim derecede senin beni sevdiğini hiçbir vakitte istemem,
çünki bu benim çekmekte olduğum ıztırap derdine senin bir saniye
için dahi katlanacağını tecviz edemem. (Semaya bakar)Ah Rabbim
günde yüz bin kere ölüm acılarını duymakta olan bir biçareyi niçin
devam-ı hayatla muzdarip ediyorsun? Adalet ben cinnet halinde bulu-
nuyorum .... Sen banairfanımdanzekavetimden bahs ediyor idin, bende
onların birisi yok. Yalnız ibtila var. Senin muhabbetin bana her şeyi
unutturdu. Fakat yine vazife-i insaniyemi unutturmuyor. Eğer bir in-
san için vazife-i insaniyesini en şedid bir muhabbete karşı dahi ihlal
etmemek büyük bir meziyet ise o meziyet dahi bana senin muhabbe-
tinin kudsiyyetini veriyor.
Adalet
- Aman ya Rabbi! Bir insanm dünyada her şeye birden malik
olacağını hiç ümid etmez idim. Ne kadar güzelsin! Hakikaten hayran
oluyorum. Bu şahsının güzelliği ile beraber ne kadar da muntazam
söz söylüyorsun? Çıldıracağım, öleceğim.
Cevvale
- Aman söyleme. O güzel dudaklarına o söz yakışmıyor.
Adalet
- Ne kadar güzel yaratılmışsm nedir bu hal?
Cevvale
- Sen öyle görüyorsun.
Adalet
- Tekmil sem tanıyanlar teslim ederler ki öyledir. Sen kendi ken-
dini görmüyor musun?
244 OLCAY ÖNERTOY
Cevvaıe
- Ben öyle bir şey görmüyorum.
Adalet
- Ama sen yalan söylemezsin efendim.
Cevvale
- Pekiyi mademki sen öyle diyorsun öyle olsun.
Adalet
- Vaııahi ciddi söylüyorum. İnan, bilmem ne halde bulunuyorum.
Şimdiye kadar hiçbir kimseyi bu kadar ruhanı bir surette sevmemiş
idim. Hiç bir ferd hakkında kalbimde duymadığım bir şeyi senin hak-
kında hissediyorum.
Cevvale
- Öyle ise hakikaten bahtiyarım .... Adalet .... Adalet Vaııahi
ben ölme halinde bulunuyorum. İhtiyarım elimde değiL. Kendi kendi-
mi idareye muktedir değilim.
Adalet
- Öyle ise benim insaniyetim sana karşı ibraz-ı denaat etmiye-
cektir.
Cevvale
- Ondan eminim fakat ben ölmek istiyorum. Herhalde ölmeli-
yim.
Adalet
- Niçin efendim niçin? Sen sözünün kıymetini biliyorsun. Ben
de henüz fikrimi tamamiyle izah ettim. Ben seni ilk sevdiğim günden-
beridir ki yalnız bir ümid ile seviyorum. Yani elimi müebbeden sana
vermek ümidiyle ben daima senin emrine muntaiırım.
,
Cevvale
- Evet aman biliyor musun? Ben hiçbir şey yapmak iktidarını
haiz değilim.
Adalet
- Eyvah ki orası pek doğru fakat iyi bil ki ben vücudumu sana
hizmet yolunda mahv etmeğe kadar ilerleyeceğim. Bugünkü günde
Adalet senin için her fedakarlığı ihtiyar edecektir. Tekmi1 akrabamın
bir dakika içinde mevtini göreyim ki' senin için ölmek1e iftihar ederim.
NİGAR HANıM VE TESİR-İ AŞK
Cevvale
- Allah'ın birliğine emanet. Fakat sen ne kadar mürüvvetkarsın
efendim (Mütehayyir bir çeyrek kadar Adalet'in yüzüne baktıktan
sonra) hayretle yüzüne baktığım için mazur tut efendim.
Adalet
- İstihza ediyorsun.
Cevvale
- İstihza etmek esasen tabiatımda yoktur. Nerede ,kaldı ki senin
gibi takdis ettiğim bir şahsa karşı. ....
Adalet
- Sen benim yuzume müşfikane müterehhimane bir suretle
baktıkça çıldınyorum. Her arzuna, her emrine hizmetin mükafatı
olarak senden bir şey isterim O da seni en halisane bir suretle seven
bir kalbe karşı merhamet. Niçin emretmiyorsun efendim? Senin
kalbinde hiç bir şey mazhar değil midir? Hiç bir arzu yok mu?
Cevvale
- Benim emelim senin şahsını görmekten ibarettir. Ona da şu
dakikada malik bulunuyorum.
Adalet
- Bu sözüne karşı ayaklarına kapanmaktan başka çare m yok-
tur.
Cevvale
- Ona cidden mümanaat ederim.
Adalet
- O suretle elini öpeyim.
Cevvale
- Evvela ben senın elini yüzüme gözüme süreyim.
Adalet
- (Çekinerek) Aman efendim ....
Cevvale
_ Dünyada senin için en mukaddes olan şey ne ise onun namına
temenni ederim.
246 OLCA Y ÖNERTOY
Adalet
- Kendi başına yemin ediyorsun. Anla nezdimde başının kıy-
metini ki bana bu cüreti dahi ettiriyor. (Elini verir) Fakat mukabeleten
bir şey isterim.
Cevvale (Adalet'in elini yüzüne, gözüne sürdükten sonra)
- Emret.
Adalet
- Estağfurullah, rica ediyorum.
Cevvale
- Nedir efendim?
Adalet
- Gözlerinden bir defa öpmek isterim!
Cevvale
- Ah! Ona rıza göstermek isterim.
Adalet
- En halisane bir surette niyaz ediyorum, reddetme.
Cevvale
- Reddetmek elimden gelmez (Adalet bir gözünden öper) Hiç
olmazsa diğerini öpme. Çünkü gözlerimden öpmeğe alıd etmiş idin.
O ahdinin ise atide yani bahtiyar olduğumuz bir zamanda ben yerine
geldiğini isterim!
Adalet
- Salııhan gözlerinden öpmeğe alıd etmiş idim!
Cevvale
- Namusum üzerine yemin ederim ki dünyada seni sevdiğim
kadar hiç bir kimseyi sevrnedim. Sevmediğime yemin ettiğim gibi
sevmeyeceğime yine şimdiden yemin ederim
Adalet
- Evvelkine yemin etmemekliğin lazım geldiği gibi sonrakine
dahi etme, çünki sen muhabbetini beni sevdiğin zaman hissettin. O
his senin tabiatında yaratılmış olanlar ile beraber doğar.
Cevvale
- Zulm ediyorsun, Adalet benim vicdanım, lisanıma uygundur.
Sana aksettiği için böyle söylüyorsun.
Nİd.R HANıM VE TESİR-İ AŞK 247
Adalet
- yok .... Yok. ... Sen hakikatı benim lisan-ı halimden anlıyor-
sun. Anladığını da bana gösteriyorsun. Benim aklım başımda yok.
Zaman mürurundan haberdar olmuyorum ama acaba bu kadar za-
man yalnız kaldığımız için su-i zan ediyorlar mı?
Cevvale
- Ondan emin ol.
Adalet
- O surette seni terk edeyim nazlım (Cevvale'nin elini öperek)
Adiyö.
Cevvale
- Şimdi ayrılacak mıyız?
Adalet
- Çaresiz!
Cevvale
_ (Başını duvara dayayarak) Öyle ise adiyö (Adalet çıkar, Cev-
vale yalnız kalır)
Cevvale (Yalnız)
- Ah Rabbim, ne olur insanlar kendi kalbIerine söz geçirmek
iktidarını haiz bulunsa idiler. .. Bana Adalet diyordu ki benim lisanım
kendisine olan muhabbetimin ebediyyetinden bahsettiği zaman göz-
i
Cevvale
- Giriniz. (Afife Hanım girer)
Altıncı meclis
Cevvale - Afife
Afife
- Yapyalnız ne yapıyorsun yıne meşgulsün değil mi?
Cevvale
- Hiçbir iş görmüyor idim.
Afife
- Evet biliyorum ki hiç bir iş görmüyorsun, hissiyatın ile meş-
gulsün.
Cevvale (Göğüs geçirerek)
- Pek doğru Afife pek doğru!
Afife
- Kuzum Allah aşkına bu senin halin ne olacak, benim merha-
metime dokunuyor. Efendim, geceleri uyku uyuyamıyorum. Ne vakit
yüzüne baksam gözlerin semada bulunuyor.
Cevvale
- Çünki sevdiğimi düşündüğüm zaman gözlerim başka bir yere
gidemez.
Afife
- Sen onu düşünmediğin bir saniye geçmiyor, iki gözüm. Biraz
temkin et daima müşkil cihetlerini hatırına getirme biraz da iyi cihet-
lerini düşün kendi kendine cesaret ver. Korkuyorum ki bu hal seni
pek fena sarsacak. Zannetmem ki tarafeyn hakkında böyle olsun. Ona
bu kadar tesir etmediği şüphesizdir.
NİHAR HANıM VE TESİR-İ AŞK 249
CevviUe
- Teşekkür ederim. bu sözlerin bana tesliyet-bahş oluyor. Fakat
senin muhakeme ettiğin bir suretle değil başka bir suretle. Çünki sen
bana tesliyet etmek istediğin zaman "seni o derecelerde sevmeyen bir
şahsa karşı bu kadar zaaf gösterme çünki abesle iştigaldir." demek iste-
yerek beni ondan tebrid fikri ile söylüyorsun. Halbuki ben o sözleri
başka bir suretle dinliyorum da teşfi-i sadr ediyorum. Ben onu haki-
katen eşedd suretle sevdiğim için benim mufarakatımla müteezzi ol-
duğunu istemem. İşte senin söylediğin sözleri ben kalbimde bu türlü
muhakeme ettiğimden dolayı onlardan bu manayı istihrac ederek
müteselli oluyorum .... Ben bu hissimi şimdiye kadar Adalet'e karşı
dahi mektum bulunduruyor idim. Şimdi iHtn edişim ise merhametini
celb etmek fikriyle değildir. Yalnız bir gün olup da öldüğüm zaman
kendisi için öldüğümü bildiğinize ruhum emin olarak bir teselliyi
ebediyyen iktisab etmesi içindir. Elbet benim sevdiğim vefatımdan
sonra gözlerinden bir iki damla yaş akıtır. İşte o yaşlardır ki benim
rühumun hissedeceği bakiyye-i aşk ve muhabbeti teskine değilse de hiç
olmazsa tahfife medar olacaktır ah ..... !
Mife
- Canım zihnini niçin daima bu gibi şeylerle meşgul ediyorsun.
Niçin kat-ı ümid eyliyorsun. Cenab-ı Rabbü-l alemin sana merhamet
edeceğinden ben eminim. Sen niçin emin olmuyorsun. Senin vicdanın
hakikaten alidir. Temiz bir yürek hiç bir vakitte mükiifatsız kalmaz.
Sen bu kadar zamandır bu derece metanetle sabr ediyorsun, sebat
ediyorsun Cenab-ı Hak serıin bu haline şahid-i adildir.
Afife
- İşte onun için bu kadar ağlamak bu kadar zaf-ı kalb göstermek
sana yakışmaz. Senin tıynetinde yaratılmış olanlar insanları hurde-bin
ile seyrederler. Hazırda bir dereceye kadar müstakbeli görürler. Elbet
sen sevdiğinin mahiyetini bilirsin. Sana verdiği sözün kıymetini takdir
edersin. O söze karşı sen de kendisine sadakat yadettin o halde niçin
bu kadar telaşda bulunuyorsun. Senin emel ve arzuların bugün vücud
bulmazsa bu sebat sende bulundukça o da sözünde sebat ettikçe bir
gün olacak ki elbette ve elbette husfıl-pezir olacak. Senin akraban, hak-
kında pek hayır-hah ve müşfiktirler. Pe derin ikbalperest bir adam değil-
dir. O yalnız senin asayiş ve istirahatini gözlüyor. Demek ki senin
arzuna behemehal hizmet eder.
Cevvale
- Başka türlü söylemiyorum. Allah'tan ümidimi kesmiyorum.
Fakat bilmem ki niçin beni bir bu kadar bir hiss-i manevı daima ölüm
tarafına sürüklemek istiyor. Kalbirn öyle söylüyor ki ben yaşarsam
pek fena olacağım. Ben Adalet'e karşı itiraf-ı muhabbet etmiyeceğime
dair kendi kendime söz vermiş idim. İşte o sözü ihlal ettim. kalbimde
canımda müebbeden mahfuz bulundurmak için yemin etmiş olduğum
bu muhabbeti bugün izhar eyledim. Demek ki benim daha başka şey-
leri de unutmak kabiliyetim vardır ... ! (Biraz teemmülden sonra) Ne
söyledim, daha başka şeyleri de unu"tmak kabiliyetim vardır mı dedim?
Bu sözümden dolayı kendi kendimi affetmezdim. Fakat muhabbet
cinnet olduğu için affedeceğim. Çünki mecnunlar her yerde her zaman
muaftırlar.
Afife
- Çok yazık Cevvaıe Hanım, çok acıyorum senin bir saniyen
rahat "geçmiyor. A kuzu m nedir buMI! Senzindaniçinde yaşıyorsun.
Cevvale
- Ben Mlet-i nez'e gelmiş bir hasta gibiyim ki onda nasıl nişane-i
hayat olarak nasıl yalnız bir nefesi kalırsa bende dahi nişane-i hayat
olarak sevdiğimin mufarakatinde duyduğum lezzet kalmıştır.
(Bu esnada Nimet Bey ve Müfide Hanım girerler.)
Yedinci Meclis
Nimet - Müfide - Cevvale - Afife
Nimet
- Aman efendim sokakların tozu, kalabalığı tarife sığmaz bir
halde. Uzak yere de gitmiyorum ama ne kadar yoruluyorum.
NİGAR HANıM VE TESİR-İ AŞK 251
Müfide
- Efendim, biraz da sıcağın dahli vardır.
Nimet
- Sen ne dersin Cevvale?
Cevvale
- Dinliyorum efendim. Sizin için bir kahve söyliyeyim mi?
Nimet
- Fena da olmaz (Cevvale çıkar)
Müfide
- Afife Hanım, geldiğiniz zaman Cevvale ne iş ile meşgul idi?
Afife
- Hiç efendim oturuyor idi.
Nimet
- O ne tuhaf sual hanım. Kızın kendisine sormayıp da Mife
Hanım'a sorman ne ma' na ?
Müfide
- Bir fikre mebni değil. Şimdi hatırama geldi de onunçün.
(Bu esnada ,Cevvale girer.)
Nimet
- Cevvale sana ben kaç parça tiyatrolar getirdim. Oku da güzel
bir şeyler ise tercüme edersin.
Cevvale
- Teşekkür ederim efendim.
Nimet
- Geçen günki gazetede bir güzel manzume vardı gördün mü?
Cevvale
- Gördüm efendim. Pek aşıkane idi, hatta tanzim ettim.
Nimet
- Bakayım ne yolda tanzim ettin? (Cevvale yazıhaneden bir ka-
ğıt çıkarıp cehren okur.)
252 OLCAY ÖNERTOY
Manzume
Pek safvetIe ben ettim intisab
Merhamet kıl etme matrud-ı rikab
Dilde derdin çok zaman mektum idi
Şüphesizdir ki sana malum idi
Gel aman mahrum-ı lutf etme beni
Bir nigah etsin bana ahu gözün
Acısın ahvalime cana özün
Zülf-i zerrin kurdu cana damı
Firkatin tezyid eder alamımı
Gel kerem kıl bu dil-i naşadıma
Yer teselli kalb-i gam-ı mutadıma
Boynuma zencir et zülfün telin
Sen cünuna mübtela ettin beni
Rah-ı firkatte heba ettin beni
Yah sana eyvah baht-ı dun ah
Etmedin bir kere beni memnun ah
Nola mebzul etsen dadın bana
Zulmünü göstermesin yarin bana
Ölmeden korkmam reh-i canan için
Her nevi derdü belaya hazırım
Emrini her gün edaya hazırım
Çeşmini nUr-ı hayal-ı gülfeınin
Ah tasvir eyle kim pek elzeınim
Akl ü endişem gibi sen bitmedin
Terk edip biçareni incitmedin
Ben ölür iken dahi benden olmadın
Ta bulunca ruh huzur-ı rahatı
Dil heman seyreylesin 01 afeti
Nimet
- Aferin Cevvale pek güzel tanzim etmişsin.
Cevvale
- Aslına nisbetle hemen hiç demektir efendim.
Nimet
- Yok bilakis. (Bu esnada bir cariye girer)
Cariye
- Misafir geldi efendim
NİGAR HANıM VE TESİR-İ AŞK 253
Nimet
- Öyle ise ben seHl.mlığa çıkayım. (Çıkar)
Müfide
- Haydi hanımlar biz de misafirlerin yanına gidelim. (Cümleten
çıkarlar)
Perde iner.
İkinci perde
Birfnci Meclis
Yine evvelki oda Nimet Bey ile Müfide Hanım kanepe de oturduk-
ları halde perde açılır.
Nimet Bey
- Sen bu sözlerin ciddi olduğuna emin misin?
Müfide Hanım
- Kızın hali isbat ediyor.
Nimet
- İsbat ediyor başka. Fakat kim hakkında olduğunu isbat etmi-
yor. Kendisi Sırrı'yı sevdiğini mukarrer mi yoksa sen bunu yalnız
Afife Hanım'ın ağzından mı işitiyorsun?
Müfide
- Yok ne ben kendisine sordum ne de o bana itiraf etti. Yalnız
Afife Hanım'ın rivayeti.
Nimet
- O surette ben bunun sıhhatine kail olarnam, çünki Sırrı Bey
ile Cevvale'nin meşrepleri arasında fevkalade ihtilaf var.
Müfide
- Aman Beyefendi böyle şey ihtilaf-ı meşrebe bakar mı? Ne
tuhaf söylüyorsun.
Nimet
- Efendim, ihtilaf-ı meşrebe bakar demiyoruz! Sen bugünlerde
kızda her vakitkinden ziyade bir yeis hali gördün mü?
Müfide
- Niçin soruyorsunuz?
254 OL CAY ÖNERTOY
Nimet
- Çünkü ben geçen gün-Afife Hanım'la ikisi oturuyorlar idi-
Sırrı Bey pek ziyade betaate alıştı. O cihetle kendisini tahsil için Av-
rupa'ya göndermek fikrindeyim demiş idim.
Müfide
- Görüyor musunuz Afife'nin ifadatı hakikattan başka bir şey
değildir. Malum a ikisi bir odada yatıyorlar. Cevvale Hanım öteden-
beri gecede yalnız bir kaç saat uyur idi. Bir hafta kadar var ki uykuyu
bütün bütün feda etti diyor. Bunun da sizin Sırrı'yı Avrupa'ya gön-
dermek fikrinde bulunduğunuzdan ileri geldiğini hükmediyor.
Nimet
- Eğer bu haller sahih ise ben bugün kendisini Sırrı ile tezvice
ez can u dil hazırım. Hem teşekkür ederim ki Sırrı'yı sevmiş. Çünki o
tabiatta yaratılmış bir kız kabil değildir ki sevrneden yaşasın. Ya ken-
disiyle birleştirilmesi mümkün olmayacak birisini sevmiş olsa idi, o
vakit ne yapacaktım?
Müfide
- Orası pek doğru.
Nimet
- Evet, şu kadar var ki hanım sen işi etraflıca muhakeme et.
Çünki bana karşı inkar edeceğinden emin olduğum için ben bu hususa
dair kendisini kata isticvab edemem. Sen de bilmuvacehe sorma. Sana
karşı da inkar eder. Yalnız ahvaıi iyice tetkik et.
Müfide
- Muhabbetin icab ettiği şeylerin cümlesi kendisinde mevcud.
Geçen gün pencerede oturuyor idim. Cevvale de bahçede kaskadın
yanında oturmuş bir şey yazıyordu. Bu esnada Afife de bahçeye çıktı.
Cevvale'nin yanına gidip "Nedir yazdığın" diye sordu. "Bir gazel
yazıyorum. Bak beğenir misin?" diye Afife'ye uzattı. O da okuduktan
sonra "Pek güzel tanzim etmişsin. Fakat sen öyle ne kadar şiirle iştigal
ediyorsun" deyince, karşılık "Ben geçen gün bir kitapta okumuş idim
ki muhabbet ile melfrf olup da şiir ile ülfet etmeyenler, ağzında lisan olup
da söz söylemeyen insanlara müşabihtir." diye yazılmışidi. İşte o
hükmü bilfiil ben nefsimde isbat ediyorum, derken benim pencerede
olduğumu görerek sükut etti. Demek ki Afife onun mahremi olmak
gerek. O da mahza merhametinden bizi ikaz ediyor.
NİGAR HANıM VE TESİR-İ AŞK 255
İkinci Meclis
Nimet - Müfide - Adalet
(Nimet ve Müfide kıyam ederek)
- Buyursunlar.
Adalet (Temenna ederek)
- Allah ömür versin efendim (Cümleten otururlar)
Nimet
- Canım, seni pek ender görüyoruz.
Adalet
- Evet efendim derslerim pek çok olduğu için ziyarette kusur
ediyorum.
Müfide
- Adaletciğim pek çalışkandır! İnşaallah hemşirem iyidir oğlum.
~~ '
- Hamdolsun efendim, selamları var.
Müfide
- Teşekkür ederim. Gideyim Cevvale'ye haber vereyim de gelsin
(Çıkar, biraz sonra ikisi birden girerler.)
Üçüncü Meclis
Nimet
- Şimdi biraz sıkılacaksınız ama tatil zamanında bir ay eğlenecek-
siniz.
Adalet
- Öyle olacak efendim.
Nimet
- Cevvale'nin derslerine göz gezdiriyor musunuz?
Adalet
- Bazen efendim..
Nimet
- Kendinizinkiler ile nasıl buluyorsunuz?
Adalet
- Elbet siz daha iyi biliyorsunuz ama müsavi görüyorum.
Nimet
- Mübalağa ediyorsunuz.
Cevvale
- Adalet Bey mahviyet etmek istiyor efendim.
Adalet
- Yok! yok hakikaten müsavi görüyorum.
Nimet
- O surette siz biraz meşgul olunuz ben de gideyim giyineyim
(Müfide ile beraber çıkarlar)
Cevvale
- Ben bu hafta zarfında mahv olacağım zannettim.
Adalet (Helecanla)
- Niçin efendim?
Cevvale
- Çünki hiç bir vakitte ümid ile yaşamamış idim. Bu defa ise
hangi gün geleceğinden haberim var idi.
Adalet
- Ah benim şu bir kaç günleri nasıl geçirdiğimi hiç bilmezsin.
Ama Cevvale Hamm ne yapacağız? Benim bu halde yaşamak kabili-
yerim yok.
NİGAR HANıM VE TESİR-İ AŞK 257
Cevvale
_ Daha ne vakte kadar bu hanımlar söylenecek. Ben sana geçen
gün ne yolda hitab ettim. O yolda hitab edişimin sebebini de söylemiş
idim zannederim.
Adalet
- Pek iyi öyle ise Cevvale. Öleceğim ne yapacağız?
Cevvale
- Bilmem... !
Adalet
_ Ne yolda emredersen ben o yolda hareket edeceğim. Sen pek
zekisin, bir çare düşün. Ahvali doğrudan doğruya hikaye ederek pe-
derinle validenle bir müzakere et.
Cevvale
_ Yok efendim. Bırak zuhurata tabi olalım. Bende cemiyyet-i
hatır yok. Bütun metanetimi kaybettim. Nasılolur ki valideynimle
buna dair müzakere edeyim?
Adalet
_ O surette nasıl tensib edersen o yolda hareket et, çünki sen
daha iyi düşünürsün. Yalnız anı bil ki Adalet senin için ölmeğe hazır
bir bendedir.
Cevvale
- Binlerce teşekkür ederim ..
Adalet
- Ben seni şimdi terk edeceğim nazlım.
Cevvale
- Niçin bu kadar çabuk?
Adalet
_ Bu hususu mülakatımızm tekerrürünü arzu ettiğim için. Eğer
müddet-i mülakatımızı bundan ziyade temdid edersek ihtimal ki bir
başka fikre zahib olarak bizi birbirimizden teb'id etmek isterler. Fakat
onu rica ederim ki en ufak bir şeyini benim için feda et. Senden bir
yadigar isterim,
Cevvale
_ Maalmemnuniye. Daima üzerimde taşıdığım bir kalem var,
onu takdim edeyim. (Cebinden altm bir kalem çıkarıp verir.)
258 OLCAY ÖNERTOY
tınız. (İkisi birden çıkarlar. Perde hali kalır, biraz sonra CevvaJe yal-
nız girer.)
Dördüncü Meclis
Nimet Bey - Müfide Hanım - Cevvale Hanım
Nimet
- Kızım hiç bu odadan çıkmaz mısın? Biz seni aramaz isek sen
bizim yanımıza hiç gelmiyeceksin.
Cevvale (Mütebessimane)
- Sitem etmeğe hakkınız yoktur efendim. Çünki her ne vakit
haremde bulunsamz yanınızda bulunuyorum. Şimdi ise girdiğinizden
haberim yoktu.
Müfide
- Afife Hanım nerelerde?
Cevvale (Gizli)
- Sözlerden malumatını olup olmadığını anlamak için benden
soruyorlar. (Cehren) Görmedim efendim.
Nimet (Cevvale'nin yüzüne bakarak)
- Sırrı Bey'i Avrupa'ya göndermekten vaz geçtim.
Cevvale
- Öyle mi efendim?
Nimet
- Burada öğrendiği kadar öğrenir. Bak Adalet Bey henüz yirmi
iki yaşında olduğu halde pek ehliyetli, pek edib bir çocuktur! O da
NİGAR HANıM VE TESİR-İ AŞK 261
Birinci Meclis
Nimet - Müfide - Mife - Cevvale (Cümleten otururlar)
Nimet
- Mife, fikrimizden Cevvale'ye malümat verdin mi ?
Afife
- Hayır efendim, daha bir şey söylemedim.
Cevvale (Gizli)
- Zaten ne söylemek ihtimalin vardı ki?
Nimet
- O surette ben söyliyeyim, kızım seni evlendiriyoruz.
Cevvale (İğbirar ile)
- Benim için pek erkendir efendim.
262 OLCAY ÖNERTOY
Müfide
- Hiç erken değil kızım. Allah muvaffak etsin inşallah şimdi çıktı
o kadar geç evlenmek. Biz o yaşta iken evlat sahibi olurduk.
Cevvale (Mahzunane)
- Nasıl tensib buyurulursa.
Nimet
- Ama kimle evlendiğini bir kere sormaz mısın? Çünki adetimiz
veçhile sana görücü mörücü gelmedi.
Cevvale
- Çabuk öğreneceğimden emin olduğum için sormuyorum efen-
dim.
Nimet
- Yoksa kim olduğunu hükmettin mi?
Cevvale
- Hükmetmek istiyorum.
Nimet
- Pekala inşaallah Sırrı Bey de sen de bahtiyar olursunuz.
Müfide ve Afife (Birden)
- İnşallah, inşaallah ..
Cevvale
(Elini yüzüne koyup biraz düşündükten sonra çıkar)
Müfide
- Biz ne oturuyoruz. Bugün pazar, cemiyette bulunmaklıkları
lazım gelen zevata yarın haber verilecek. Bari biraz evi toplayalım.
Afife
- Sahi iyi olur efendim (Çıkarlar).
Nimet
- Ben de bari davet tezkirelerini yazdırayım. (Çıkar. Perde biraz
hali kaldıktan sonra Afife girer)
Afife (Huzzara hitaben)
- tnsan teşebbüsle her şeye muvaffak olur derler. Pek doğrudur.
Hamd olsun emelime nailoldum. Sırrı Avrupa'ya gideydi, ben ne
yapardım? Doğrusu kendi menfaatimi aharın mazarratında ararnıya-
NİGAR HANIM VE TESİH-İ AŞK 263
cağım diye kendimi öldürecek vaktim yok. Ama o Adalet Bey'i seviyor
imiş. Ne yapayım benden daha atik davransaydı da emeline nail
olaydı! Ben doğrusu o kadar istikamet budalası olamam. Bir dereceye
kadar değiL. Her şeyden ziyade menfaat-i şahsiyemi gözetirim. Hem
zaten öteden beri onun fikrine ölüm arzusu girmiş. Öyle bahtiyar ol-
mak ümidinde bulunmıyan bir kızın saadetine mani olmayayım diye
Sırrı Bey'i Avrupa'ya gönderip de burada tehassür ile kendim ölmek
istemem. İşte zaten ölmek istemiyor mu idi; Ona bir iyilik etmiş ola-
cağım ki daha çabuk ölecek. Artık bu ümitsizliğin üzerine çok yaşa-
maz. Çünki ondaki muhabbetin derecesini ben takdir ederim. Ne
yapayım ölürse ölür. Ben bahtiyar olacağım, sevdiğimle müebbeden
birlikte yaşayacağım ya ona bakayım. Keşke şu dakikada olsa da
benim bu çevirdiğim entrikleri duysa, eğer onlardan malumatı olur
ise bugün beni bu evden çıkartacağına şüphem yoktur. .. Latife bertaraf
ama iyi ki reddetmedi. Doğrusu ondan pek korkuyordum (Gülerek)
Kah! Kah! Kah! .. Efendim edibelerdendir hiç pederine karşı muhalefet
eder mi? (Müstehziyane) İşte olmalı. Gördün mü muhaddereyi hak-
kaniyetten ayrılmayacağım diyerek mahvolmalı! Hayır efendim hayır,
benim elimden öyle şey gelmez. Ben ne o hakkaniyeti isterim, ne de
ölmeyi ... Aman gideyim, ben de bir parça onlara yardım edeyim.
Müddet-i ömrümde bu kadar memnuniyetle hizmet gördüğümü bilmi-
yorum. Ne kadar da seviniyorum. Sırrı'yı benimle tenkih etseydiler
ihtimal ki bu kadar çıldırasıya memnun olmazdım (Çıkar)
- Perde İner -
Üçüncü Perde
Beşinci Meclis
Cevvale
- Bugün pek fena bir haldeyim ıztırabım pek çok,
Canip
- Kendinizi düşünmeyiniz küçük hanım. (Saate bakarak) İlaç
vakti de gelmiş alır mısınız?
Cevvale
- Ben o ilaçları validem ile pederim üzülmesinIer diye alıyorum.
(Öksürerek) Bana onların hiçbirisi şifa-bahş olamaz. İlaç alıp da kendi
kendimi mi aldatayım? Benim canım ne vakit bedenden çıkarsa (Yine
öksürerek) bu öksürük de benden o vakit gider.
Canip
- Aman küçük hanım ayağınızı öpeyim böyle söylemeyin. Söz-
lerinize yürekler dayanmıyor.
Cevvale
- (Yatağın içinde yavaş yavaş biraz doğrularak) Şu karşıdan
kalemle kağıdı versene,
.Canip
(Küçük masanın üzerinden alıp verir. CevviHe yazar)
Suret-i Mektup
Vefaşiarım Adalet!
Benim hastalığımı elbet haber aldın. Yani hastalığımın derecesini
demek istiyorum! Sen beni ayakta bulunduğum zamanlarda gördün.
Şimdi ise esir-i firaşım. Bugün otuz iki gündür ki yatağımı hiç terk
etmedim. Bana istiğrar-ı hatır etmediğin için seni kabahatli görmek
veyahut beni unuttun demek şöyle dursun hatta seni bu mübaadetten
dolayı tamamiyle mazur görüyorum. Çünkü bu hareketin bana olan
muhabbetinin ciddiyetine bir delil-i kafidiL .... Fakat bilmiyorsun ... !
Ah bilmek istemiyorsun ki bu seni, beni görmek istemeyecek kadar
dilgir eden vaka beni ne yaptı. .. Beni ölüm yatağına yatırdı. Sevdiğim,
ben artık çok yaşamıyacağım. Onun için bugün gelip beni görmekliğini
hassaten temenni ederim. Ben bu halden dolayı senden istirham-ı af
eylersem sen o vakit beni muhti görmelisin. Çünki bu başıma gelen fela-
ketten benim ne kadar bedbaht ne kadar mazlum olduğumu ancak sen
takdir edebilirsin! Görüyor musun Adalet'ciğim ben senin muhabbetini
canımda bu kadar zamanlardır muhafaza ediyor idim. Fakat o muhab-
bette bir lezzet duyuyor idim ki benim hayatım yalnız o lezzetten ibaret
NİGAR HANıM VE TESİR-İ AŞK 265
Cevvale
- (Kağıdı kapayıp bir zarfa koyduktan sonra) Canip al bunu
Stret'e ver de götürsün Adalet Bey'in eline versin.
Canip
- Pek iyi efendim. (Mektubu alıp çıkar)
Cevvale (yalnız).
- Bugün sahihan hiç müddet-i ömrümde duymadığım kadar
şedid ve müthiş ıztıraplar duyuyorum. Ya Rabbi... Bu kadar senelerdir
çektiğim zahmet, verdiğim emek bu semereyi mi intac etti. (Öksürerek)
Aman göğsüm (Elimi kalbinin aşağı kısmına götürerek) bu sağımda
pek ziyadelendi ... Ben ölüyorum, hala şu alçak Afife, şu yüreksiz kız
ettiği denaatten dolayı bir kere gelip de istirham-ı affetmiyor. Eğer
Sırrı onun yaptığı hiylelerde müşterek değilse eminim ki bana acıya-
caktır. Benim mematımdan sonra dahi anı hoş tutmayacağında şüphem
yok. Demek ki yalnız ettiğim alçaklıklarla kalacak. (Bu esnada Canip
girer).
266 OLCA Y ÖNERTOY
Canip
- Hekim gelmiş efendim
Cevvale
- Son defa olmak üzere öyle mi? Girsin.
(Canip ağlayarak çıkar, biraz sonra Nimet, Müfide, Sırrı ve bir
hekim girerler)
İkinci Meclis
(Hekim hasta yanına bir sandalye koyup oturur ve nabzını eline
alır)
Hekim
- Yine dünkü ilaçlarınızı kullanınız efendim. (Valideynine tev-
cih-i hitab ile) Yanında çok lakırdı etmesinler efendim.
(Nimet ve Müfide yatağın ayak ucuna gidip orada ağlarlar.)
Hekim
- Ben gideyim efendim. (Çıkarken yavaşca Sırrı Bey'e) Artık
gelmeyeceğim (O dahi ağlar.)
Cevvale (Gayet yavaş bir sesle)
- Beni kaybettiğinizden dolayı hiç ağlamayın. Çünki ben öldü-
ğüme teessüf etmiyorum.
(Nimet ve Müfide layenkati ağlayarak çıkarlar. Sırrı Beyayakta
gezinir.)
Cevvale
- Sırrı Bey, bana Canip'i gönderir misiniz?
Sırrı
- Göndereyim. (Çıkar) Biraz sonra Canip girer. Cevvale yan
üstü yatağa yatmış saçları yastığın üzerine dağılmış, alnından ter ve
gözlerinden bila-ihtiyar yaş damlar.)
Cevvale
- Canip ... Gel şu .... alnımdaki teri ... sil....
(Canip elinde bir mendille siler) bana pek çok hizmet .... ettin ....
Hakkını helal et. ...
Canip
- Aman küçük hanım yüz bin ker((ler helal olsun.
NİGAR HANıM VE TESİll-İ AŞK 267
CevviHe
- Valdem, pederim ... ile de istimlal-i hukuk etmek ...• (Öksürür)
isterim fakat. .. yürekleri dayan ... mıyacak '" diye... ictinab ediyorum
(Yavaşça kapı vurulur.)
Cevvale
- Ah Adalet... Adalet'ciğim (Canip kapıyı açar, Adalet perişan
bir halde girer.)
Adalet
- Eyvah... Bu halde mi görüyorum?
Cevvale
- Adalet'ciğim ... Beni (Öksürür) affettin mi? .. Yalan söyle-
medim ki.... vicdanım şahadet ediyor mu?
Adalet (Layenkati ağlayarak)
- Ben seni affettim mi diye soruyor musun? Ah Cevvale! Sev- ,
diğim sen ne yaptın ki seni affedeyim! Senin ne derecelerde bi-günah
olduğuna ben ez can u dil eminim.
Cevvale
- Rahat ölsün diye söylüyorsun.
Adalet
- Beni yaratan Allah'ın birliğine ve senin muhabbetin namına
yemin ederim ki ciddi söylüyorum.
Cevvale (Ağlayarak)
- Oh ... İşte şimdi rahat... öleceğim! Ah sevdiğim... Adalet'-
ciğim işte hayatım (Öksürür) zevale erdi fakat.. senin muhabbetin .. !
Yine zevale ermez Ben öldükten sonra dahi gözlerim senin haya-
lini seyredecek... ve ruhum senin muhabbetini hissedecektir.. Ben gör-
miye...ceğim fakat elbet.... sen görürsün. Acaba ... şu benim terkettiğim ..
a..lem Mife'yi .... bahtiyar .., edecek mi? Adalet'ciğim, ben şu gitti-
ğim... alem-i ebediyyette seni sev...mekte devam ede....ceğim, sen de
beni neşeli zamanlarında değil.... ise de hiç olmazsa neşesiz
zamanlarında hatırla ... !
Adalet
- Ben seni takib ederim Cevvale. Ölüm bile seni benden ayıra-
maz.
268 OLCA Y ÖNERTOY
Cevvale
- Ah Adalet'ciğim! Sen bahtiyar olursun İnşaallah (Öksürür)
Benim şimdiye ... kadar kalbimi ... tenvir eden halet-i ... aşk şimdiden
sonra ... ruhumu, mezarımı tenvir edecektir. ... Ben can veremiyorum .•.
Çünki gözlerim sana bakmaktan bir türlü kendisini' alamıyor. .....
Şevak-ı kuvvet .... Kuvvetsiz halirnde bile ... seni en müdekkikane bir. ..
suretle muayeneden geri dur .... durmuyor.
(Ağlar, Adalet mendille evvelii. Cevvale'nin ve saniyen kendi göz
yaşlarını siler.)
Adalet
- (Bir eliyle Cevvale'nin elini tutup yüzüne, gözüne sürerek ve
diğer elini kalbi üzerine koyarak) Cevvale nedir bu sendeki halet
iptida-yı aferinişten beri gelen mahlukat içinde bir tane yaratılmışsın.
Ben insanların en bedbahtıyım. Benim tall-i menhusum değil midir ki
seni benim elimden alıyor. Fakat şimden sonra benim üzerimde de
istediği gibi icra-yı hükm edemiyecek çünki ben de kendi kendimi onun
elinden alacağım.
Cevvale
- Adalet ..... sevdiğim .... beni ... af... ettin mi?
Adalet
- Ez can ü diL.
Cevvale
- Söyle evin içinde kim varsa cümle ... si buraya (öksürür)
gelsinler. (Adalet çıkar biraz sonra Nimet, Müfide, Sım, Afife, Adalet
Canip girerler)
Üçüncü Meclis
Nimet - Müfide - Adalet - Cevvale - Afife - Sırrı - Canip
Cevvale
- Beni arka üstü .... yatırınız (Müfide ve Canip yavaşça arka
üstüne çevirirler.)
Cevvale
- Anne ciğim benim için .... ağlamayın Bana hukukunuzu
helal .... ediniz (Nimet Bey'e bakarak) baba cığıffi ... siz de hu-
kukunuzu helal ediniz ..
NİHAR HANIM VE TESİR-İ AŞK 269
Müfide (Haykırarak)
- Aman aman yavrum Cevvale nineni de beraber haL.
Nimet (Layenkati ağlayarak)
- Ah, semeresiz tedbir ...
Cevvale
- Çok ..... çok ... yanlış ... çok semeresiz .... babacığım.
Adalet (Haykırarak)
- Of! Of! (Gezinir ve elleriyle saçlarını tarar)
Ben ne bahtı kara insan imişim.
Cevvale
_ Adalet ... Seni, Allah'a ... ema ... net. .. ettim .... Allah ..,
Allah (İki gözleri semaya bakarak teslim-i ruh eder.)
(Adalet dahi mütelaşiyane dışarı çıkar. Müfide haykırarak Cev-
vale'nin üzerine atılır. Sırrı, Afife ellerine mendil ağlaşırlar. Nimet
dirseklerini Cevvale'nin yatağının ayak ucuna dayayarak ve elleriyle
başını tutarak layenkati ağlar. Bu esnada hariçten bir rovelver sesi
işitilir. Sahnenin iç tarafında olan diğer bir perde açıldıkta ormanlık bir
dağ eteğini tasvir eder ki ağaçlar arasında bir eline açık bir kağıt ve
yanında rovelver bulunduğu halde Adalet cansız yatar.)
Nimet
_ (Telaşla Adalet'in elindeki kağıdı alıp cehren okur.) Beni
Cevvale'nin yanına defnetsinler. Afife Hanım da elbet hiylesinin mü-
cazatını görecektir.
Afife
- Evet! Elbette ben hiyle ve hud' amın mücazatını göreceğim.
Ben menfaat-ı şahsiyem için iki bi-günahın kanına girdim. Benim bu
fenalığımı ise levs-i denaatle mülevves olan kanım bile temizliyemez.
Bu saate kadar mektum kaldığımı zannettiğim denaatim işte bu daki-
kada ilan olundu. Fakat Sırrı.. Sırrı ... ! Sen hakikaten mazlumsun,
bi-günahsın. Bu benim kalb ve desaisitnin cümlesinden bi-habersin.
Anınçün bugün vakıa böyle bir felakete benim yüzümden uğradın ise de
bir gün olacak ki bahtiyar olacaksın. Ben böyle makhur olarak yaşa-
mak istemezdim. Fakat bir insan için kendi kendisini itlM etmek de
bir büyük iktidara bakar. Ben ise o iktidara da malik olamıyacak kadar
alçak bir kadınım. Beni bir başkası göğsüme demirler, başıma taşlar
270 OL CAY ÖNERTOY
. , J •
= ~.r:\':
'i.r. t.!\
~V..r:
\\
? _Y;V;;/j\V4J(':J\~--:-\i':G-4L 1/-;V~ı
W~ (
/" i. •
r. ';; ---...:J\J ~9.,tu \
Simpozyumlar
Klasik çağ Araştırmaları Kurumu'nun 2--4 şubat 1976 tarihleri arasında, Türk Ta-
rih Kurumu salonunda düzenlemiş olduğu "Klasik çağ Düşüncesi ve Çağdaş Kültür" ko-
nulu simpozyuma Kürsümüz Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Sevda Şener, "Antik Yunan
Tragedyasında Değer Yargılarının Sınava Çekilmesi" adlı bildiri ve Prof. Dr. Melahat
Özgü, "Atatürk Açısından Klasik Çağ Düşüncesi" adlı bildirisi ile katılmışlardır. Bildiri-
ler adı geçen Kurumun yayınları arasında çıkacaktır.
Konferanslar
Prof. Dr. Özdemir Nutku 4 kasım 1975 tarihinde Sanatsevenler Derneğİnde "çağ-
daş Türk Tiyatrosu"nun Sorunları ve Önerilen Çareler" konusunda bir konferans vermiş-
tir.
Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanlığı'nın daveti üzerine, Kürsümüz
Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Özdemir Nutku, Doç. Dr. Gültekin Oransay ve Prof.
Dr. Melahat Özgü ikişer konferans vermek üzere İzmir'e gitmişlerdir.
Kongreler
Prof. Dr. Sevda Şener, Üniversiteli Kadınlar Derneği öncülüğünde 27 Gönüllü Ku-
ruluş'un düzenlediği, Türkiye 1975 Kadın Yılı Kongresi'ne Kültür ve Sanat Komisyonu
başkanı olarak katılmış, komisyon kararı, bu kuruluşların yayınladığı, Türkiye 1975 Ka-
dın Yılı Kongresi Genel Kurulunda Kesinleşen Komisyon Karar/arı, (Ankara) 1976 adı
altında yayınlanmıştır.
The International Federation for Theatre Critics'in (Uluslararası Tiyatro Eleştirisi
Derneğİ'nin) 22-23 nisan 1976 tarihleri arasında NoVİ Sad'da (Yugoslavya) düzenlemiş
276 HABERLER
olduğu kongreye, Kürsümüz Öğretim Üyesi Prof. Dr. Melahat Özgü "Le Thetitre en Turqi
et son Publie" "Türkiye'de Tiyatro ve Seyircisi" adlı bir bildiri ile katılmıştır. Bildiri
basılmak üzere Kongre başkanlığına verilmiştir. Kongreden sonra Novi Sad' ile Belgrad'.
da düzenlenmiş olan tiyatro festivallerini de izlemiştir.
Prof. Dr. Sevda Şener, 3-11 temmuz 1976 tarihlerinde Uluslararası Tiyatro Ensti.
tüsü (İTİ) tarafından Atina'da düzenlenen Uluslararası Tiyatro Konferansı'na "Antik
İnsan Davranışımn Evrimci Açıdan Değerlendirilmesi' adlı bir bildiri ile katılmıştır.
Prof. Dr. Özdemir Nutku Türk Tarih Kurumu'nun 12-15 ekim tarihleri arasın.
daki VIII. Kongresine 'II. Mahmut'un Düzenlettirdiği Şenlikler' başlıklı bildiri ile katıl-
mıştır.
Metin And Şiraz'da 17-23 Ağustos 1976'da düzenlenen Uluslararası Birinci Taziye
Sempozyumuna "Türkiye'de Muharrem Uygulamaları" konulu bir bildiri ile katılmıştır.
13 Hülya Alkan
"ısmet Küntay'ın '403. Kilometre'si'"
İsmet Küntay'ın "403. Kilometre" adlı oyununun yapısal özelliklerinin incelenmesi.
Oyunun Basındaki yankıları ve Ankara Sanat Tiyatrosu'nun sahne uygulaması ile ilgili
düşüncelerinin dökümü. Yönetim defteri, planlar, eskizler, çizelgeler, fotoğraflar, bibliyog-
rafya.
69 Şahin Ünlü
"Başar Sabuncu'nun Para ve Ahlak Sorunları Açısından 'Mutemet Ali Rıza Bey'in
Yaşanmış Hayat Hikayesi'''
Başar Sabuncu'nun Türk Tiyatrosu'ndaki yeri, getirmek istedikleri. Paramn ahlaka
olan etkisi ve bunun oyunda yansıması. Oyunun dramaturjik incelenmesi. Yönetim def-
teri, çizelgeler, planlar, eskizler, bibliyografya.
yaşamı, tiyatro çalışmaları, yapıtları, kişiliği. Ayak Bacak Fabrikası ve diyalektik yöntem
incelemesi. Yönetim defteri, pırtnlar, eskizler, çizelgeler, bibliyografya.
Seyirlik Oyunlar:
Seyirci Araştırmaları:
Çocuk Tiyatrosu:
Yabancı Oyunlar:
Sahne Sanatları:
Radyo Oyunları:
Tv. Oyunları:
Sinema: