Professional Documents
Culture Documents
KESİFLERİN
İÇYÜZÜ
Abdurrahman Dilipak
İnkılAb Tmymluı : 31
A n ş t u m s dizisi : 13
4. baskı
Abdurrahman Dilipak
COĞRAFİ
KESİFLERİN
İÇYÜZÜ
in k lU â lo
Y A Y IN L A R I
P e v z ip a şa C ad. 11/7, T el. ; 524 44 99
F a tih — İ s ta n b u l
ABDURRAHMAN DİLİPAK: Yazar ve gazeteci. 1949 yılında
Adana’da doğdu. Orta öğrenimini İmam Hatip Lisesi’nde tamam
ladı. Yüksek öğrenimine îst. Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap-
Fars Filolojisinde başladı. Daha sonra yüksek öğrenimini I.T.I.A.
Gazetecilik Halkla ilişkiler Yüksek Okulunda tamamladı. Yeni
Devir Gazetesi kuruculan arasmda yer aldı. Milli Gazete dış po
litika sütununda günlük yazılar yazdı. Çeşitli gazete ve dergiler
de yazılan yayınlanan Dilipak evU ve üç çocuk babası. Bu güne
dek yayınlanan eserleri ise şunlar: Terörizm, Orta Afrika Dosyası,
Isl&m Savaşlan, Filistin’de Bir Çocuk, Mehdike, Kıp Kıp, Arayış,
Gün Doğarken, Yaşamak Güzel Şeyi Güneyin Gelini, Türkiye Ne
reye Gidiyor.
İÇİNDEKİLER
3. Baskı lçin/7
1
DİU/9
Amerika’nın Keşfi, Kristof Kolomb Efsanesi/l 1
Brazil/33
Peru/37
Kuzey Amerika’nm Keşfi/39
Amerika’nm Keşfi (!) Olayma Genel Bir Bakış/41
Kızüderililer/46
Macellan’m Dünya Turu/62
Hindistan Yolımdan Afrika’nm «Keşfime Doğru/72
Motherland/83
Vasco da Gama Efsanesi/86
Afrika’mn Keşfi’nin Sonuçlan/107
Güney Kutbu’nun Keşfi/115
2
Coğrafî Keşiflere Genel Bir Bakış/119
Coğrafi Keşiflere öncülük Eden İslam BUginleri/134
Müslümanlarm Coğrafya Teknikleri/139
3
Batı’nm Kültür TemeUeri/147
Batı Gerçekten Hristiyan mı?/181
Batı Dehası ve Şarkiyatçılık/185
Batialık İhanet mi?/199
Masonluk Kronolojisi/211
4
İlim Tarihl/219
Bitirirken/226
S«n Söz/230
Biblİ70Krafya/231
Ek: HaritaIar/233
ÖNEMLİ BİR NOT
Abdurrahman Dilipak
Maltepe — Ocak 1988
1
D ÎU
9
İsterseniz söze şöyle başlayahm.
Bir varmış, bir yokmuş.. Evvel zaman içinde.. Ha-
jrtr hayır, kalbur saman içinde demeyeceğim.. Bu hi
kâyede ne develer tellalhk yapıyor, ne de pireler ber
berlik.. Ve zaman da belh... Yıl 1398.. Henüz İstan
bul’un fethine tamı tamma 55 yıl var.. Evvelce Tuğluk
sultanlığınm Gücerat valisi olan Zafer Han, I398’de, Ti
mur’un ülkeyi istilasmdan sonra kendini Gücerat hü
kümdan ilan ederek Muzaffer Han admı almıştı. İstan
bul’un fethinden 5 yıl sonra Begara iktidar koltuğuna
oturdu.. 1498’de Portekizliler Hindistan’a geldiğinde ül-
keri Begara yönetiyordu. Ve DİU Gücerat hükümdar-
hğma bağh bir vilayet idi. Begara iktidara geldiğinde,
bir Kırgız olan ve cephede esir düşen Melik Ayaz’ı Diu
ve Cunagerh valisi olarak ilan etmişti.
Diu’yu burada bırakıp Amerika’nm keşfine (!) bir
göz atalım.
10
o'
t•
/•A . V
Ç v -
AMERİKA’NIN KEŞFİ
KRİSTOF KOLOMB EFSANESİ
11
karavel tipinde, Santa Maria, Nina ve Pinta isimli üç
gemi ile yola çıktı. On hafta süren deniz yolculuğunun
ardmdan Bahamalardaki San Salvador’a ayak bastı.
Bugünkü Haiti, Dominik ve Küba’ya vardı. Kolomb ilk
gezisinden döndüğünde, coşkun sevgi gösterileri ile
karşüaşü. Kral Ferdinand ve Kraliçe Isabella Kolomb’a
«Okyanus Amirali» nişanı ile. Batı Hind adalarma ulaş
tığını sanarak «Hindistan Kral Naibi» ünvanmı verdi
ler. Kolomb 1493, 1498 ve 1502 yıllannda bölgeye üç ay-
n sefer daha yaptı.. Bu gezilerinden hiçbirinde de Ame
rika’ya ulaştığını anlayamadı. O, Batı Hint adalarma
ulaştığını sanıyordu. Onun için bu topraklar Asya top
raklan idi. ö y le anlattığmdan İs^oanya Kral ve Krali
çesi, o topraklan kendi topraklan olarak ilan ediyor
ve hiçbir zaman gitmedikleri ve görmedikleri toprak
lar için kendilerini kral ve krahçe, Kolomb’u «Kral na
ibi» tayin ediyorlardı.
Kolomb’un gemilerinden biri, ilk seferinde, bugün
kü Haiti topraklan civannda yakalandığı şiddeth bir
fırtmada battı. 35 m. boyundaki Santa Maria isimli ge
mide 40 mürettebat bulunuyordu. Kolomb’un ilk yol
culuğu hayli macerah geçmişti. Bir ara tajrfalar isyan
etmişler, sis denizinde yok olacaklarını sanmışlardı.
Kolomb’un oğlu daha sonra yaymlanan anılarmda, ba-
basmm tayfalan teskin etmek için şöyle dediğini yaz
maktadır. «Tannya yemin olsun ki, buralarda bir ksr-
ra parçası var.. Bunu müslümanlann kitaplarmda oku
dum.. Müslümanlar bilirler ve yalan söylemezler..» Yi
ne aym kaynaklarda, Küba çevresinde, Kolomb’lann,
kısa kuyruklu, havlamayan Berberi köpekleri gördük
leri kaydedilmektedir. Kolomb bu topraklan Baü Hint
adalan sandığı için ve Hindistan’da M üslümanlann
varhğma ilişkin bilgiler, onlan bu konuda hayrete dü
şürmüyor.. Ancak Berberi köpeklerinin buralara ulaş
12
mış olmalan dikkatleri çekiyor.. Çünkü Berberîler Ku
zey Batı Afrika’da yaşamaktadırlar.
Prof. Muhammed Hamidullah’m «Müslümanlarm,
Kristof Kolomb’dan önce Amerika’yı keşifleri» konu
sunda bir makalesi bulunmaktadır. Hamidullah hoca,
bu uzun makalesinde, çok çeşitli kaynaklardan, bu ko
nuda güvenilir bilgiler vermektedir..
Muhammed Hamidullah, sözkonusu makalesinde,
aynca şu bilgileri vermektedir.
13
Onlan bu hususta düşünmeye sevkeden ilk fikir, yeryüzünde
verilen herhangi hir noktadan hareket eden'hir kinısenin sağa,
sola veya istediği bir istikamete gitmek şartıyla, bir gün tekrar
aym noktaya ulaşabilmesinden ileri gelmiştir.
Hattâ Ebu el-Pidâ (ö. 1332) coğrafya kitabmda (Pransızcaya
Reinaud tarafmdan çevrilmiştir. 11/1, s. 3-5) daha ileri giderek
şöyle dem iştir:
— «Eğer bir kimse verilen bir noktadan doğuya, diğer biri ba
tıya doğru gitse bir üçüncü kimse de başlangıç noktasmda kal
sa, aym noktadan uzaklaşan bu iki yolcu çıkış noktasma vardık-
larmda, her ikisi de aym zaman zarfmda döndükleri halde, dün
ya turu yapmak üzere doğuya giden kimse bir gün fazla batıya
giden ise -güneşin doğuş ve batışına göre hüküm verilerek- bir
gün eksik hesap edecektir. Zira batıya giden kimse güneşle ay-
m istikamette yürümektedir. Bu bakımdan onun günü doğuya gi
dene nisbetle dâima biraz uzundur. Netice olarak devr-i âlem ta-
mamlandığmda bu fark tam bir gün eder.»
Okuyucularım JuJes Veme’in «80 Günde Devr-i Âlem» isimli
eserinde bu hadiseden bahseden kısmı, iyi hatırlıyacaklardır. Ora
da devr-i âlem yapan bir Londrah memleketme dönüşünde bir
gün geç kaldığım zannetmişti. Halbuki neticede bahsi kazandığı
ortaya çıkmıştı. Zira Londrahlar güneşin doğuşunu, devr-i âlem
yapan roman kahramamndan bir kere az görmüşlerdi.
el-Bîrûnl seyahatinden dönüşünde dünyada iki nokta üzerin
de devamlı olarak altı ay müddetle güneşin doğmadığım söyle
mişti. (Cemâhir, s. 167).
Bu ilmi nazariyeler yalnız kitap ve seminerlerde kalmamış
aynı zamanda tatbikat sahasına koyulmuştur. Müslümanlar M.
640’da Hz. Muhammed (s.a.v.)’in vefatmdan onbeş sene sonra Hz.
Osman (r.a.) devrinde Ispanya’ya girdikleri zaman, önlerine ni
hayetsiz Atlantik okyanusu çıktı. Hemen keşiflere başladılar. Mü-
rûc el-Zeheb (c. I, s. 258-9, Paris) isimli eserinde Mesûdî (bu
eserini 956’da yazmıştır) der ki :
«Sis okyanusunda (Atlantik), Ahbâr el-Zamân isimli eserimiz
de (çok yazık kİ bu eser şimdi kayıptır.) bütün tafsilâtıyla bahs
ettiğimiz gibi birçok garip şeyler vardır. Orada gördüğümüz ma
ceracılar, Okyanus’da hayatlarım tehlikeye atarak uzaklara açıl
mışlardır. Bunlardan bazıları sağ salim geri dönmüşler, diğerleri
ise bu teşebbüslerinde hayatlarım kaybetmişlerdir. «Bunun üzeri
ne Kurtuba halkından Haşhaş admda bir kimse, kendi muhitin
deki arkadaşlardan bir gençler grubu teşkil ederek bu okyanus
14
ta bir seyahate çıknuş ve uzun bir zaman sonra ganimetlerle ge
ri dönmüştü. Bugün bütün Ispanyollar bu hadiseyi bilirler.»
Diğer çok enteresan bir rapor İdrisi (Ö. 1166) tarafmdan Nûz-
het el-Müştâk (Uzun zaman önce kısmen Paris’te basılmıştır.)
isimli coğrafya kitabmda nakledilmiştir. îdrisi burada şöyle der :
«Müslümanlann baş kumandam Ali b. Yusuf b. Taşfin, em
rindeki kumandanlardan Rakş el-Auz diye bilinen Ahmed b.
Ömer’i, Atlantik okyanusunda muayyen bir adaya hücum etmek
üzere gönderdi. Fakat o buna muvaffak olamadan öldü. (s. 65)...
Bu sis okyanusunun ötesinde ne olduğu bilinmemektedir. Hiç kim
se bu hususta sağlam bİr bUglye sahib değildir. Zira onu aşmak
çok zordur. Orada gökyüzü sislidir. Dalgalar çok kuvvetlidir. Kor
kunç tehlikeler vardır. Deniz hayvanlan dehşetlidir. Rüzgârlar
fırtına yüklüdür. Orada birçok adalar vardır. Bazısı meskûndur,
bazısı da sular altmda kaybolmuştur.
Şimdiye kadar hiçbir denizci onu aşamamış ancak kıyı bo
yundan gitmeye muvaffak olabilmiştir, (s. 165).
...Ve Lizbon şehrinden «Mugarrarin (baştan çıkarılmışlar)»
adı altmda maceracılar yola çıktılar. Sis okyanusuna girdiler. Ora
da ne bulunduğunu ve nerede sona erdiğini öğrenmek istiyorlar
dı. Lizbon şehrinde el-Hama (kaphca-menbaı) yakınlannda hâ
lâ «Darb el-MugarrarIn ilâ âhir el-ebed = Ebediyete kadar baş
tan çıkarılanlar caddesi» diye bilinen bir sokak vardır. Filhaki
ka, birbirinin yeğeni olan 8 arkadaş ticari nakliyat için bir gemi
hazırlamışlar ve onu kendilerine aylarca yetecek kadar su ve yi
yecekle doldurarak yola çıkmışlardı. Rüzgâr doğudan esmeye baş-
laymca ondan 11 gün yol alacak kadar bir fayda temin edebil
diler. En nihayet Okyanusta dalgalarm gayet kuvvetli olduğu, su
yun pis koktuğu, sayısız sığ yerler bulunan ve göriiş mesafesinin
gayet zayıf olduğu bir yere ulaştılar. Orada kaybolacaklarına emin
olduklarından, yelkenlerini başka istikamete çevirdiler ve güne
ye doğru tam 12 gün yol aldılar. Nihayet Keçi adasma ulaştılar.
Gerçekten adada başlarmda biç bir çoban bulunmadan serbest
çe otlayan sayısız keçi sürüleri vardı. Denizciler adaya yaklaşa
rak karaya ayak bastılar. Orada, yanmda yaban inciri bulunan
bir su kaynağı buldular. Keçilerden bazılarım yakalayıp kestUer,
fakat etleri o kadar acıydı ki içlerinden hiç kimse yutamadı. Böy
lece, yalnız derileri sakladılar ve esen güney rüzgârmm kuvve
tiyle tekrar oradan ayrıldılar. 12 gün daha yol aldıktan sonra
uzakta meskûn gibi görünen bir ada daha gözlerine çarptı. Ora
15
da sürülmüş tarlalar vardı. Ne bulımduğımu anlamak üzere o
tarafa doğru seyrettiler. Fakat birtakım kayıklar hemen onlan
kuşattı. Onlan esir alarak sahilde bulunan fakir bir köye naklet^
tiler. Orada karaya çıkıldı. Denizciler orada kırmızı derili insan
lar gördüler.,Vücutlarmda fazla kıl yoktu. Saçları düzdü. Uzun
boyluydular. Kadınlan harikulade güzelliğe sahipti. Denizciler bu
rada 3 gün kadar bir evde hapsedUdiIer. Dördüncü gün yanla-
rma Arapça konuşan biri geldi. Onlara kim olduklarını ve ne
için geldiklerini sordu. Gereken bütün malûmatı verdiler. Tah
kikatı yapan onlara herşeyin iyi olacağım va’dederek kendisinin
kralın tercümam olduğunu söyledi. Bu tahkikatı takibeden gün
kralm huzuruna getirildüer. Kral da aym soruları sordu, onlar
da okyanusta ne gibi yeni ve garip şeylerin bulunduğunu araş
tırmak ve keza onun nerede bittiğini öğrenmek için bir seyaha
te çıktıklarım söyleyerek yine aym cevaplan verdiler. Kral bun
ları işitince tercüraanma dönerek onlara şunu haber vermesini
söyledi; «Babam da bu okyanusta dolaşmak için bir köle gru
bunu idare etmişti. Bu dolaşmaya tam bir ay kadar devam etti.
En nihayet ışık olmayan bir yere ulaştılar. Garip bir şey gö
remeden ve hiçbir istifade sağlayamadan geri döndüler.» Sonra
sözlerine devamla kral onlara tercüman vasıtasıyla korkmaya ma
hal olmadığım ve kendisinden ancak iyUik beklemelerini söyledi.
Sonra hapis kaldıklan kulübeye döndüler ve batı rüzgârım
beklemeye koyuldular. Daha sonra yerliler bir kayık hazırladı
lar. Denizcilerin gözlerini kapadılar ve bir zaman kadar deniz
de yol aldılar. Bu talihsiz (Müslümanlar) 3 gün kadar yol aldık
larım zannediyorlardı. Sonra karaya çıkıldı. Bizleri ellerimiz ar
kaya bağlı olarak kıyıda bıraktılar. Doğmakta olan güneşin bü
yüyen aydınlığım hissedene kadar orada kaldık. Acınacak durum
daydık. Nihayet uzeiktan insan sesleri duyduk. Bağırdık... bımun
üzerine bize doğru yaklaştılar ve bizi ellerimizi saran iplerle ya-
raü bir şekilde buldular. Bizi sorguya çektiler. İstedikleri bütün
malûmatı onlara verdik. Bunlar Berherilerdi. İçlerinden biri bi
ze dönerek :
— «Memleketinizden ne kadar uzakta hulımduğunuzu biliyor
musunuz?» diye sordu. Biz de :
— Hayır! dedi. O devamla:
— «Buradan sizin memleketinize 2 aylık yol var.» dedi. Bu
nun üzerine denizcUerin reisi :
— «Vâ Esefi!» (Yazıklar olsun bana!), diye haykırdı. Bu an
dan İUburon bu bölge bu ismi almıştır ve hâlâ «Esefi» diye isim
16
lendirilir. Bahsettiğimiz gibi Pas’m nihayetinde, bir liman şeh
ridir.»
İşte İdrîsl’nin raporunda bahsettiği budur. Görünüşe göre
denizciler Kanarya adalarmdan birine ulaşrmşlardır. Esefi hâlâ
meşhurdur. (Avrupa haritalarmda Safi diye geçer, fakat Arap
harfleriyle Esefi diye yazılır. Bir ziyaret esnâsmda tren istasyo
nunda bunu farketmiştim.) Bu yer Kazablanka (Dâr el-Beydâ) ile
Mogador şehirleri arasmdadır.
En enteresan rapor aşağıda tbn FazluUah el-ömerî ( ö . 1348)
tarafmdan verilendir. Onım Mesâlik el-Ebsâr isimli ansiklopedisi
henüz kısmen basılabilmiştir. Gaudefroy-Demombynes tarafmdan
yapılan Fransızca tercümesinde şöyle der (s. 59, 74-75);
— «Mali’nin kuzey taraflannda kendi hükümdarlan altında
beyaz berberîler yaşar. Kabileleri Antasar, Yantar’aras, Medusa
ve Lemtuna isimlerini taşır.. Hacdan dönüşünde Mısır’da bulu
nan hükümdarlan Sultan Musa b. Emi Hâcib’e :
— «Nasıl hükümdar oldun?» diye sordum. Şöyle cevap v er d i:
— «Biz iktidar bakımmdan oğlun babayı takibettiği bir aile
ye mensubuz. Benden önce bulunan hükümdar dünyayı saran ok
yanusun (yani Atlantik Okyanusu) ucuna varmamn imkânsız ol
duğuna inanmıyor ve bu uca varmak arzusunu besleyerek bu fik
rinde inatla İsrar ediyordu. Böylece içi insan dolu 200 kayık do
nattı. Diğer birçoklan da altm, su ve birkaç sene yetecek yiye
cek doluydu. Bu grubun kumandanma okyanusım ucuna varın
caya veya yiyecek ve sulan bitinceye kadar dönmemelerini em
retti. Yola çıkıldı. Gidişleri (Gaybubetleri) epeyi uzun bir zama
na varmıştı ki nihayet bir kayık döndü. Soruşturma üzerine ka
yıktaki reis şöyle söyledi:
— «Prensim, uzun bir müddet dolaştıktan sonra nihayet ok
yanusun ortasmda delice akan büyük bir nehir gibi bir şey gör
dük. Benim kayığım en arkadaydı. Diğerleri benim öntodeydi-
1er. Onlardan bir tanesi bu yere vanr yarmaz girdaba karıştı ve
bir daha su yüzüne çıkmadı. Ben bu akmtıya kapılmamak için
geri dönerek kaçtım.»
Sultan onun bu sözlerine inanmadı. Kendisi ve adamlan için
derhal 2000 kayığın, su ve ^erzak için de 1000 kayığm hazırlan-
masmı emretti. Sonra gaybubeti esnasmda İdareyi bana bıraka
rak adamlanyla birlikte bir daha dönmemek ve hiç bir hayat
işareti vermemek üzere okyanus seyahatine çıkb. (Kezâ bk. Kal-
kaşandi. Sulh el-A’şâ, c. 5, s. 294).»
Bazı mütalâalar:
ın
çıkamuşlardır. Diğer taraftan Kristof Kolomb Küba kıyılannda
havlamayan köpekler görmüştür ki, bunlar da Batı Afrika cinsi
köpeklerdir, öyle görülüyor ki eski dünya üe yeni dünya arasm
da seyrüsefer ilk olarak müslümanlar tarafmdan kurulmuştur.
Tahıllardan mısır Amerika menşeli olmasma rağmen Avrupa
dillerinde İslâmî bir esasa taaUûk eden kelimelerle ifade edilmiş
tir. M eselâ: Grano Turco(İtalyanca), Sarazdn Com (İngilizce),
Triticum Turcicum (Hollandaca), Trigo de Turkina (İspanyolca),
Turkish Heude (İsveççe), Turkie Comes (Fransızca) ve nihayet
Türkishes Kom (Almanca). Bunun sebebi o zamanlar Türk ve
Sarazdn kelimelerinin Müslüman kelimesine eş anlamda kullanıl
mış olmasıdır. Şunu da ilâve etmek gerekir ki Türk dilinde Mı
sır kelimesi, hem tahıllardan mısın ve hem de devletlerden Mı
sır devletim ifade etmek üzere iki ayn anlamda kullanılmak
tadır..
Mısır (tahıl) batı Afrika kıyüarmdan hacüar vasıtasıyla Mı
sır’a getirilmiş oradan da onu Türkler almışlardır. İşte bütün
bunlar Kristof Kolomb’dan önce cereyan etmiş hâdiselerdir.
Bu hususta daha geniş malûmat isteyenler Pensee Chitte’deki
makaleme bakabilirler. (Paris, No ; 11, 1962, s. 8-14).
(İslâm Düşüncesi-Yü : 2, S a y ı: 6 Kasım 1968).
19
Amerika’yı İlk Kez Türkler mi Keşfetti?.,
Amerika’ya ilk kez yaşadığımız kıtadan kimlerin
ulaştığı tartışmalı bir konudur. Batılı kaynaklar bu ko
nuda ısrarb bir şekilde kendi tezlerini üeri sürmekte
dirler. A n c ^ diğer bir çok kaynak ise bu konuda ba-
tüı ansiklopedilerin ve bizim ders kitaplannın yazdı
ğının aksini ileri sürmektedir.
Kara Kuvvetleri Komutanlığı Harekat dairesi baş
kanlığı Neşriyat Şubesince yaymlanan Kara Kuvvetle
ri Dergisi’nin 23. sayısında Harita Albayı Sabri Tû-
mer’in konu ile ilgili bir yazısı yaymlandı. 1965 Ağus
tos'unda yayınlanan makalede, Amerika’ya ilk kez Os-
m anlılann ulaştığına dair aşağıda özet olarak şu gö
rüşlere yer vermektedir:
20
«Piri Reis’in 855 sahifeden ibaret olan ve Dünyanın «ilk deniz
kılavuzunu» teşkil eden Kitâb-ı Babriyye adlı eseri, onun İlmî de
ğerini, dolayısiyle Türklerin Akdeniz’deki hâkimiyetini göstermek
tedir. Piri Reis bu kitabmda : Antil Adalan’nın bulmuşunu Hic
rî 870 olarak göstermiştir ki, bu, Amerika’nın keşfi tarihinden 29
yıl öncedir. Antil Adaları halkının yaşayışlarına değinerek : «Bu
ra halkınm ot-yaprak yediklerini, hayvanlar gibi çıplak gezdik
lerini», yazmıştır. Kitabmda, ay, yıldızlar, rüzgârlar, med- cezir,
arz, tul, ekvator, pusula, mil hakkmda geniş bilgi, haritacılık hu-
susmda da bugünkü harita anlayışına uygm bilgiler vardır.
Arapça, Ymanca, İtalyanca, İspanyolca dillerini bilen Piri Re
is, bir de Dünya Haritası yapmıştır. Amerika’nm doğu kıyılan-,
m da gösteren bu harita, Dünya Bilim İnsanlarını hâlâ meşgul
etmektedir (Harita 2). Harita, genel görünüşüyle bugünkü dün
ya haritalannm aynıdır. Ş m a kaani bulunmaktayım ki, bu ha-
rita, aslı bilinmiyen bir projeksiyon sistemine ve bilgisine dayan
maktadır. Kroki mahiyeticaeki bozuk haritalardan böyle mükem
mel bir haritanm yapılması mümkün olamaz. Bugün dünya ha-
ritalarmm yapımı işinde Washington’daki National Geographie
Society özel bir projeksiyon olan trimetrik sistemi İmbul etmiş
tir. Bu amaçla birçok uzman çok hassas aletlerle çalışmakta
dırlar. Halbuki Piri Reis’in 21 parça deri üzerine yaptığı harita,
tersimi de dahil, tamamen kendi elinden çıkmıştır. Bu.harita 9
renklidir.
Piri Reis’in haritasma kısaca göz atarsak:
Avrupa’d a : Biskay Körfezi, Brest Limanı, Portekiz kıyılan,
Septe Boğazı.
Afrika’d a : Pas kıyılan. Kanarya Adalan, Yeşilburun Ada-
lan, Asor Adalan, Gine Körfezi...
Amerika’d a : Rio de Janeiro güneyindeki Santos Körfezine
kadar olan kısımlar, bugünkü haritaların aymdır.
Haritada iki nokta dikkati çekmektedir :
1. Amerika’nm güney ucuna Macellan 1519’da inmişti. Hal
buki Piri Reis, 1513’de yaptığı haritasmda AmerUca’nm güney
ucunu göstermiş bulunmaktadır.
2. Haritada Laplâta Nehri gösterilmiştir. Halbuki bu neh
rin keşif tarihi, 1515’dir. 1508 yılmda hu nehir önlerinde keşifte
bulunan JUVANDÖSOLİS ile PİNZON adh kâşiflerden birincisi
ölmüştür. Piri Reis hu nehri, keşfinden iki yıl önce, haritasında
göstermiş bulunmaktadır.»
21
ö te yandan yazar. Okyanusta «Türk Adalan» olar
rak işaretlenen bölgelerin, Britanica Ansiklopedisi tar
rafından, burada yetişen bir tür kaktüs çiçeğinin Os-
manb kavuğuna benzemesinden doiajn bu isimle ad
landırılmış olmasmı «uydurma ve ilmi yönden bir de
ğeri olmayan iddia» olarak tanımlamaktadır. Yazar bu
konuda Piri Reis haritasmdan yola çıkarak şu görüş
leri ileri sürmektedir:
22 *
gelmek doğru bir davramş olmasa gerekir. En azmdan
bu şekilde bir takım görüşlerin de bulunduğunun öğ
rencilere açıklanması zorunludur.
Üzülerek belirtelim ki, Cumhuriyetin ilk yıllarm-
da yaymlanan tarih kitaplarmda batınm sömürgeci ka
rakterlerinden hiç bir kelime ile söz edilmemiş, coğrafi
keşifler tek yanh bir övgü ile geçiştirilmiştir. Cumhu
riyetin ilk yıllarmda oluşturulan Tarih Kurumunun bu
gerçeklerden habersiz olduğu düşünülemez. Yeniden
yazdırılan tarih kitaplarında Osmanhya karşı her tür
lü tecavüzkâr dil kullanılırken, Batıklardan sadece öv
gü ile sözedilmesi ve sömürgeci karekterinin sistemli
bir biçimde görmemezlikten gelinmesi düşündürücü
değil mi?
Şimdi tekrar sözkonusu makaleye dönelim :
23
Adalarına geldi. Bu takunadalannı altüst etti. Sonra Aragon sa
hillerini vurdiL Hemen bütün İspanyol limanlarım bombardı
man etti. Birçoklarına asker döküp yağmalattı. Sonra güneye in
di... Türkiye’ye döndü. İspanya sahilleri çok zarar görmüştü...
Kemal Reis’in zaferleri, Sinop’lu şair Safaî’nin 11000 beyitlik mes
nevisinde terennüm edilmiştir. Kemal Reis’in Deniz Harh Tari
hinde yaptığı en büyük yenilik, uzun menzilli toplan harb gemi
lerine tatbiki olmuştur. Bu suretle Türk gemileri çok uzak me
safelerden düşman gemilerini ve sahillerini döğmek imkânım el
de etmişlerdi. «Kemal ^eis» diye amlan Ahmet Kemalettin Bey,
Karamanlı Ali’nin oğludur. Gelibolu’da doğmuştur. 1511 (1451)’de
Gelibolu yakmlannda çıkan bir fırtınada gemisi batmış ve bo
ğulmuştur. Yeğeni, Büyük Amiral, coğrafya, kartografya ve ma
tematik bilgini Piri Reis’i o yetiştirmiştir»...
Bu yazıdan. Granada Savaşlannda karşılıklı esirlerin alm-
mış olduğu anlaşılmaktadır. Türkler’den alman esirlerden bir kıs
mı zindanlara atılmıştır. îşte Kristof Kolomb, gerek Amerika se
yahat hazırhğı, gerekse seyahati sırasmda zindanlardaki hu Türk
denizcilerinden geniş ölçüde faydalanmıştır.
24
nize atlamak suretiyle intihar ettiler. Adım ve milliyetini, di
nini saklamakta sahır ve meharet gösteren Rodrigo ise, Kristof
Kolomb’ım yanmdan hiç ayrılmadı ve Kolomb’ım en yakım, gü
venilir bir akıl hocası oldu. Uzun deniz yolculuğundan sonra ka-
ralarm görünmemesi, tayfayı isyana şevketti. Bilhassa yolculu
ğun 65nci gününde meydana gelen büyük isyanda, Kristof Ko
lomb dövülmüş ve ölümle tehdit edilmişti. Kolomb’un böyle ıs
tıraplı bir ânmda, Rodrigo, Kolomb’u teselli etmiş, şunları söy
lemiştir : «Ben güneşten irtifa almak suretiyle yerimizi tayin et
tim. Üç gün sonra karalar mutlaka görünecektir. Tayfayı tes
kin ediniz. Katiyetle müjdeler verebilirsiniz» demiştir. Gemiler
de sükûn sağlanmış, karalan gözetlemeye memur edilen Rodrigo
cidden- üç gün sonra karalan görmüştür. Bu üç gün vaadini ilk
tarihçilerden Oivedo eserinde belirtmiştir. İngiliz yazan Eliot Mo-
rison da eserinde Kristof Kolomb’un nankörlüğüne işaret ede
rek : «Kristof Kolomb’un bu Müslüman ırka karşı günahı bü
yüktür» demektedir.
Fransız kâşiflerinden Şargot 1928 basımlı «Christophe Colomb
Vu Par Un Marin» adlı eserinde : «Kristof Kolomb’a yardımda
bulunan Rodrigo, din ve milliyetini gizlemiş Müslüman Türk de
nizcisi idi» demiştir.
Neden bu hususlann bugüne kadar gizli kalmış olduğu so
rusunun sebebini aşağıda bulmak mümkündür.
İstanbul’un zaptından sonraki yıllarda, uzayıp giden Hıris
tiyan - Müslüman düşmanhğı hakkmda, Türkiye Tarihi adh ese
rin 3 Rcü cildinin 213 ncü sahifesindeki şu yazıyı okumak kâfi
dir : «Filhakika 1 Şubat 1454’den itibaren Türklere karşı ele si
lâh alacak her Hıristiyanm Papa tarafmdan cennet tebşir eden
fermanlar (indulgence) İle mükâfatlandınlacağı vait ve ilân olım-
du. Papamn emriyle, Türklere karşı harbde kullamimak üzere,
bütün başpiskopos, piskopos, manastır ve kiliselere vergi tarh©-
dildi. Herhangi bir Müslümana silâh, erzak ve her türlü malze
me satan her Hıristiyan en ağır işkencelere mâruz bırakılacak
tı. Bütün bu emirlere herhangi bir şekilde itaatsizlik gösteren
şahıs, kim olursa olsun, Aforoz edilecek ve işkence ile ölüme
mahkûm olacaktı...» Yıldız Sarayı’ndan İstanbul Üniversitesi’ne
kaldırılan 10803 sayılı Tarihçi Esat Efendinin «Hulâsa-i Ahval-i
Tunus ve Garp» adlı eserinin 400 ncü sahifesi: «Barbaros’un.
Kanuni Süleyman’a yazdığı mektupta; Amerika kıtasmm, Türk
denizcileri tarafmdan Kristof Kolomb’dan önce bilindiğini, bu
yerlerin işgal edilmesi için Padişahtan müsaade istenmiş oldu
' 25
ğunu. Padişah ise, bu ciheti zamanın Sadnâzamı olan ve o za
man Mısır'da bulunan İbrahim Paşa’dan sormuş olduğunu, İb
rahim Paşa’ıun ise, Padişaha vermiş olduğu cevapta: «Ülkemi
ze çok uzak olduğundan, vazgeçilmesini» istediğini belirtmektedir.
Sonuç
Gerek Pîri Reis’in harita kenar yazısmda, gerekse Kitab-ı
Bahrij-ye’sinde bahsi geçen ve Kemal Reis’in kulu diye belirti
len zat, Türk olan Rodrigo’dur. Bu devirde dinî taassup ve kor
kusu yüzünden Kristof Kolomb, İstanbul’a gelişini ve Padişah
II nci Bayezit’ten istemiş olduğu yardımı nasıl gizlemişse, Pîri
Reis ve hattâ Kristof Kolomb da, Türk olan Rodrigo’nun adım
ifşada türlü sakmca görmüşlerdir. Pîri Reis’in yazdığı gibi, Kris
tof Kolomb ile Amerika’nm her üç seferine katılan ve Kemal
Reis’in kulu olarak gösterilen zat, Türk olan bu Rodrigo’dur.
Üçüncü Amerika seyahati sonunda Kristof Kolomb, Kral ve Kıra-
liçenin gözünden düştüğünü, hattâ Sen Donomik Valisi Uvando
tarafmdan vilâyeti dışına kovulmuş olduğunu görmekteyiz. İş
te... Kolomb’un itibarımn sarsıldığı bir sırada, Amerika’mn üçün
cü seyahatine ait harita ve malzemeyi kirala götüreceklerin ba
şında muhafız olarak Rodrigo da bulunmaktaydı. Bu Türk de
nizcisi, nitekim 1498 tarihinde yola çıkarılan malzeme arasında
bulunan üçüncü sefere ait haritayı eski kaptam ve arkadaşı Ke
mal Reis’e kaçınp vermiş, dolayısiyle Amerika seyahatleri hak
kmda da birçok ilmi bilginin bize intikalini sağlamıştır.
Kristof Kolomb, Amerika’ya seyahat ederken, başlangıçta ka
pıldığı üzüntü ve heyecan yerine sevinç duymuş, ümide kapıl
mış, amacma tahmin edilenden daha kısa zamanda ulaşacağma
inanmıştı. Belirsizlik içinde seyahat eden hiç kimse böyle emni
yet duygulan ile dolu olarak asla yola çıkamaz.
Kristof Kolomb’un elindeki haritaya gelince; Toskanelli’den
almış olduğu bu harita, bir kroki doğruluğunda dahi değildi. Böy
le noksan bilgi ve çok yanlış harita ile bilinmeyen denizlerde na
sıl seyahate çıkılabilir? Müzemizde Pîri Reis’in haritasının koy-
nımda tesadüfen çıkan Amerika’mn 3ncü seferine ait harita in
celenecek olursa, ’Türk Rodrigo’nun Türk Takımadalarma kadar
olan deniz güzergâhım zamanm koordinatlarma göre önceden bil
mekte olduğu anlaşılır. Meselâ; Pîri Reis’in haritasında görmüş
olduğumuz, bizleri hayret ve hayranlığa sevkeden, Amerikamn
güney kısımları ile Laplâta Nehrinin mevcudiyeti, bu bilgili
26
Türk’ün eseridir. Binaenaleyh, Türk Takımadalarından güneye
doğru Rio de Janeiro’ya kadar olan kısımlar, Kristof Kolomb’tan
önce, Türk denizcileri tarafmdan bilinmekte idi. Bu İtibarla Ame
rika kıtasmm gerçek kâşifi Türklerdir.»
Kitab-ı Bahriye
«Denizcilik Kitabı» manâsına gelen bu eserinde Piri Reis, Ak
deniz! bütün sahilleri, adaları, limanlan, koylarıyla anlatır ki, her
uğradığı yerin hususiyetlerini kaydedip haritasını çizerek eserini
hazırladığı anlaşılmaktadır. Eser son derece alâkaya değer izah
larla bezenmiştir. Eserin manzum mukaddimesini. Piri Reis’in ağ
zından -zamanın adetine göre- şair denizcilerden Muradi nazma
çekmiştir. 1521’de tamamladığı eserini bazı düzeltmelerle 1525’de
Sadrazam İbrahim Paşa vasıtası İle Kânûnl’ye takdim etmiştir.
Eser’de, Amerika Kıtası’nm Keşfinden de bahseder ve Dün-
ya’nın «Küre Şeklinde» olduğunu kat’iyyetle söyler.
Eserin İlk kısmında denizciliğin güçlüğünü göstermek İçin
Med-Cezir İle denizlerin sığ ve demir atmaya müsait yerlerini
bilmek gerektiğini bildirir. Sonra* fırtınanın tayini jrapıhr. Rüz
gâr çeşitleri anlatılır. Pusula ve haritaların tarifinden sonra de
nizlerin durumu izah edilir.
Eser umumiyetle gemiciler için yazılmış Portlano durumun
dadır. Yani sahilleri, adalan, ırmaklan, tehlikeli ve kayalık yer
leri anlatan bir eserdir.
Kitab-ı Bahriyye 1756 yılında D.D. Cardomne tarafından Pran-
sızcaya Le Flanbeau de la Medlterranee adıyla tercüme edilmlş-
27
tir. Bugün hala yazma halinde bulunmaktadır. Kitab-ı Bahriyye
bu alanda yazılan ilk ve tek kitabtır. Çünkü aym devirde aynı
seviyede yazılmış benzeri hiçbir kitap yoktur.
Kitab-ı Bahriyye «Deniz Kılavuzluğu» sahasında da ilk eser
olma yönüyle birinciliği alır. O kadar ki çağımızda yazılan eser
lerle bile boy ölçüşebilecek buuttadır. İngiliz Denizcilik Bakan-
lığımn 1908’de neşrettiği «Sallin Direction» kolleksiyonuyla ya
pılan mukayese, Kitab-ı Bahriyye’nin ne kadar doğru ve sağlam
bilgilerle dolu olduğunu göstermiştir. Kitab’m asıl metni harlta-
lanyla birlikte 743 sayfadır. İlk 84 sayfada denizler hakkında bil
giler yerahr.
28
dığı bir mektupda «Avenruyz-îbn-i Rüşd» adlı bir yazarın Yeni
DUnya’nın varlığı hakkında kendisine iikir vermiş olduğunu be
lirtmiştir. (MüsIm. îllm öncüleri Anskl, S h : 175)
29
ce «Kuzey Amerika’nın en eski, orijinal ilk ilmi haritası olarak
kabul edilmektedir.»
Son yapılan araştırmalar her iM dünya haritasmm bilhassa
İkincisinin son derece doğru olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu an
cak uydular ve uzay gemilerinden çekilen dünya fotoğraflanyla
haritalar mukayese edilince anlaşılabilmiş, netice ilgi ve şaşkm-
hkla karşılanmıştır.
Amerikan donanması haritacılanndan Walters uzun çahşma-
lardan sonra haritayı bir dünya küresine uygulamayı başarmış
ve doğru olduğunu tesbit etmiştir.
Piri Reis’in haritalarmda; sadece kıtalann değil, kıta kıyı
larının, adaların, nehirlerin, ova ve diğerlerinin detaylı olarak gös
terilişi Weston Gözlemevi yönetmeni Linehamm tarafından da
doğrulanmıştır. Ayrıca jeofizik yıh olan 1957’de incelenmek üze
re Mr. Linehamm’a verilen haritalar, titiz ve gerçekçi bir çahş-
mayla gözden geçirilmiş, son derece doğru olduğu tesbit edilmiş,
o günlerde kıtanm doğru dürüst bilinmeyen bölgelerinin bile açık
ça gösterildiği belirtilmiştir.
Çağlar boyunca buzlarla kaplı olan Antartika Dağlarmm ha
ritada belirgin ve son derece doğru bir şekilde gösterilmesi ha-
ritamn harika yönlerinden birini teşkil eder. Çünkü bu dağlann
varlığı ancak 1952 yılında ses yansıtıcı aletlerle keşfedilebilmiştir.
Prof. Charles Hapgood ve matematikçi R. W. Strachan uy
dulardan çekilen Dünya fotoğraflarıyla Piri Reis’in Haritalarım
karşılaştırmışlar marnlamayacak derecede benzerliklerle karşılaş
mışlardır.
1960 yılı eylül ayı «Science et Vie» adlı ilmi dergide, George
Katman tarafmdan yazılan yazıda ise, şu satırlara yer verilmiş
tir : «Piri Reis’in yaptığı iki harita üzerinde Amerikan Hidrog
rafi Dairesince yapılan inceleme ve araştırmada, bu haritalarm
günümüzdeki deniz haritalarıyla aynı olduğu, büyük bir hayret
le tesbit edilmiştir.»
Bu jrazıya İlâve edilecek bir gerçek de şudur: «Yeni roket
ve uydulardan çekilen fotoğraflardan anlaşıldığma göre, Grön-
land bir ada değil, üç adadan meydana gelmektedir. Piri Reis’de
haritasmda Grönland’ı üç ada olarak göstermiştir.»
Dünyamız yuvarlak olduğu için yukarıdan bakıldığında aşa
ğılara doğru gelen kıtalarda bir büzülme görülecektir. Uzaydan
çekilen fotoğraflarda da bu açıkça görülmektedir. Piri Reis de
haritalarmda bu büzülmeleri aynen göstermiştir. Bu özellik ise
haritalarm değerini bir kat daha arttırmaktadır.
30
İkinci Haritaya Gelince
Piri Reis’e ait 2. Harita ise Topkapı Sarayı Kütüphanesinde
2754/9357 numarada kayıtlıdır. 1528 yılmda sekiz renk kullanıla
rak deve derisi üzerine çizilen harita 68x69 ebadındadır. Atlas
Okyanusunun kuzey sahillerini, Grönland’dan Florida’ya uzanan
sahilleri yani 25-90 derece kuzey enlemini içine almaktadır. Bu
da daha büyük bir dünya haritası durumundadır. Ve dünyamn
kuzey batı kesimlerini içine almaktadır. Haritamn en çok dik-
. kat çeken yönü, bazı ada ve sahillerinin birinci haritaya göre da
ha doğru çizilmiş olmasıdır. Avrupa’da Glole Dore’nin çizdiği ha
ritayla karşılaştırılırsa çok daha kusursuz olduğu görülür.
Aynca bu haritada mil ölçüleri verilir; bu ölçüler 5 üe 10
mil arasmda değişir. Honduras, Yukatan yanmadalan, Bahama
ve Antü takımadalan, Küba ve Haiti Adaları yerinde ve doğru
olarak çizilmişlerdir, ölçüler doğru. 11 derecelik bir pusıüa kay-
masmdan başka herşey doğru...»
31
ha sonra Rodrigo ile koniişan Kolomb tarihi belgelerde özellik
le belirtilen şu konuşmayı yapm ıştı: «Ben, Türk gemicilerinden
ve onlann yazdığı kitaplardan öğrendiğime göre, bu yörelerde bir
karamn olduğunu ve burasım muhakkak bulacağımızı biliyorum.
Zira müslümanlar asla yalan söylemezler.»
Bundan sonra Rodrigo matematik hesap ve gözlemlere giriş
miş 3 gün sonra ancak karaya varabileceklerini söylemiş, nite
kim aralıksız gözlemleri sonucunda, karayı ilk gören de kendisi
olmuştu. Kristof Kolomb ise Hindistan’a vardıklarım sanmıştı.
Bütün bunlar tarihi vesikalarla sabittir.
Ünlü İngiliz araştıncısı ve yazan Elliot da aynı görüştedir.
Paris Bibliothöge Nationale’de bulunan K. Kolomb’a ait el yazı
sı gezi ve gündelik notlannda da Rodrigo’nun kimliği açıkça an
latılmaktadır.. Fransız amirallerinden Dr. Charcot da 1928 yılm-
da yayınladığı (Christophe Ckılomb vu par un marian) eserinde
şu satırlara yer vermektedir. «Kristof Kolomb : Bu zat (Rodrigo)
sıradan bir tayfa olmayıp Osmanlı deniz kuvvetlerine mensup bir
kişiydi. Gizli bir din (Müslüman) taşıyordu. Bu durumu benden
başka kimse bilmiyordu. Buna göre, yeni dünyanm keşfi şerefi
ni resmen bir müslümana vermek istemediğimden mükâfatı ken
disine teslim etmedim!» der.
Demek oluyor ki Amerika’mn keşfi şerefi, Kristof Kolomb’un
hakkı olamaz. Onda en büyük pay müslüman denizcilere aittir.»
32
BRAZİL
34
lam yos’un Coğrafya kitabı tercüme edilmiş, içindeki
sayısız hatalar düzeltilmişti.. Batlamyos dünyajn çok
küçük olarak tahayyül ediyor ve düz kabul ediyordu.
O ysa tbn Rüşt 890 joUannda dünyayı yuvarlak olarak
tanımladıktan sonra, bvmım gökte boşlukta asılı dur
duğunu söylüyordu. Daha ileri giderek yıldızlar, ay ve
güneşin deveram hakkmda fikirler ileri süıâiyordu.
Mesudi ve beışka bilginler de, yeryüzünde hep tek ta
rafa gitmek sureti ile aym noktaya geri dönüleceği te
zini savunmuşlardır. El Binini, kutuplar hakkmda, o
devirde ilginç görüşler üeri sürmüş, bir seyahatinden
sonra yazdığı eserinde, kutuplarda altı ay süre ile gü
neşin doğmadığım belirtmiştir. 1332’de vefat eden Ebu
el-Fida, yazdığı Coğrafya kitabmda, «üç arkadaştan,
biri sabit bir noktada kalsa, öteki ikisi aksi yönlerde
yolculuğa çıksalar, sonunda çıküklan yere varacaklar
dır. Her ikisi de aym zaman zarfmda dönmüş olduk
la n takdirde, seyeıhat süresini hesaplarken. Doğuya gi
den, zamam bir gün fazla, Baüya giden bir gün ek
sik hesap edecektir» demesi, bu gerçeğin Müslüman
alim ler tarafmdan daha o zamandan bilinmekte oldu
ğunu gösterir. Kuşkusuz, gerek el-Biruni, gerekse Me
sudi ve Ebu’l-Fida, ya da îbni Rüşt sadece bir nazari
ye ileri sürmüyorlardı.. Müslümanlar, o dönemde bu
bilgilerini pratikte de isbat etmişlerdi.
640 senesinde, Peygamber Efendimiz’in vefatmdan
15 sene gibi kısa bir süre sonra, Müslümanlar, Hz. Os
m an (r.a.) zamanında Ispanya’ya ulaşmışlardı.
Gerçekten de batıhlar o zamanki Afrikah öteki put
perestler Atlas okyanusunun ötesini, şeytamn ülkesi
olarak görüyor ve sis denizi adım verdikleri bu okya
nustan korkuyorlardı.. Cîerçek olan Amerika’ya müs-
lüm anlann çok önceden gittikleri ve oradan Hacılar
35
vasıtası ile, bir Amerikan ürünü olan mısırm, Mısır ve
Türkiye’ye bu yoldan armağan olarak geldiğini kaydet
mek gerekir.
Müslümanlar Ispanya’ya ulaştıklarmda batı dün
yası tam bir cehalet çağmı yaşıyordu..
Kristof Kolomb’un, Amerika’ya ulaştığmda bura
da müslümanlarla karşılaştığı açık bir gerçektir ve Ba
tıklar Amerika’ju keşfettikleri iddiasmı ortaya attıkla-
rmda, Müslümanlarm Amerika’nm bir çok bölgesinde
yerleşik medeniyet kurdukları bilinmektedir.
Kaldı ki, keşif kelimesinin bu yolculuklar için kul
lanılması da Batmm sömürgeci ve kendini üstün gö
ren tavrmm bir yansıması olarak değerlendirilebilir..
Ki bu üstünlük kof bir aldatmacadan ibarettir.
200 kajnkla yapılan o büjrük tebliğ ve cüıad yol
culuğunda, gemilerin bir çoğunun Amazon nehri kıyı-
larmda battığı da ileri sürülmektedir. Kaptan Kusto’-
nun bu bölgedeki araştırmaları bu konuda yeni ipuç
ları verecektir bize..
Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşfe (!) çıkması,
İstanbul’un fethinden 39 sene sonrasma, yani 1492 yı
lma rasthyordu. Oysa Müslümanlar 640 yıhndan kısa
bir süre sonra Okyanusa açılmaya başlamışlardı. Ara
da 852 yıllık bir zaman farkı vardı.. Tam 852 yıl.. 8,5
£isır..
Kristof Kolomb’un oğlu, daha sonra yaymlanan
anılarmda, Babasmm bu seyahati ile ilgili ayrmtıh bil
giler verir, gittiği hemen her yerde yerleşmiş Müslü
man toplulukları gördüğünü anlatır.. Hatıralannm bir
yerinde şöyle diyor Kristof Kolomb’un oğlu «Babam Ce-
nova’ya gelen Müslüman denizcilerden bir çok şey öğ
rendi. öğrendiği bir diğer şey de, Hindistan’a, hep do
ğuya gidilerek ulaşılabileceği gibi, hep baüya doğru
giderek de ulaşılabileceği gerçeği idi.»
36
PERU
.37
ğunu, bugün bu mabedin kahntılannın hâlâ sağlam
olduğunu öne sürmektedir..
Bugünkü Kanada ve ABD topraklanna ilk insan
lann Bering boğazım geçerek geldikleri sanılmaktadır.
Amerika kıtası Asya’dan kopuk değildir. Asya kıtası-
mn devamı gibidir. Haritalarda Amerika kıtası, Avru-
pa’nm soluna almdığı için ilk bakışta bir mesafe var
gibi gözükmektedir. Oysa Asya ile Amerika kıtasmı a 3u-
ran sadece ince bir çizgidir. Bir boğazdır. Bu boğazm-
da buzlarla kaplı olduğu düşünülürse, Sibirya dolay-
larma ilk ulaşan Yakut Türkleri’nin buradan geçerek
Kuzey Amerika’ya yerleşmiş olmalan düşünülebilir..
Gelenek benzerliği, folklor benzerliği, dil benzerliği İlk
TCrk boylanmn inanışlan ile ilgili benzerlikler bunu
doğrular niteliktedir.. Kuzey kızılderilileri’nin dillerin
de çok sayıda Türkçe kelime bulunmaktadır. Kanada
£Mİı da sadece bir benzerlik midir?..
Güney Amerika’nm karaya en yakm noktası Batı
Afrika sahilleridir. Orta Amerika’ya ise Kuzeyden ve
Güneyden gelenler yerleşpüş olabilir. Siyah ve sa n ır-
km kaynaşması belki Kızılderili ırkınm doğmasma yol
açmıştır. Yahudi efsaneleri ise, Mitolojik bir hikâye ile,
Amerika kıtasma ilk insamn gidişini Babil olayma bağ
lamaktadır.
38
KUZEY AMERİKA’NIN KEŞFİ
39
Soto da, buralan Hindistan sanıyordu. Aynı yıllar Co-
ronado isimli başka bir gezgin de Kuzey Amerika’ya
seferler düzenledi.
1541 - Ispanyol, Francisco de Orellana, Francisco
Pizzaro’nun kardeşi Gonzalo ile birlikte Amazon kıyı
larına ulaştı.
1610-D ah a önce 1609 julmda Kuzey Amerika’ya
giden Hudson, 1610’da yaptığı ikinci seferinde adını
verdiği Hudson körfezini buldu. Gemide çıkan bir is
yan İngiliz denizci olan Hudson, oğlu John ve 7 arka-
daşmın sonu oldu.
1789-93 yıllan arasmda İskoç Alexandr Mackenzie
Kanada’nın Büyük okyanus kıyılanna ulaştı.
1804 -1806 yıllan arasında Merivvether Lewis ve
yardımcısı William Clark, ABD’yi karadan bir kıyıdan
öte kıyıya kadar geçtiler.
Floransak bir tüccar olan Ameriko Vespuçi, Gü
ney Amerika kıyılannı dolaşarak bu topraklara adım
verdi.
40
AMERİKA’NIN KEŞFİ (!) OLAYINA
GENEL BÎR BAKIŞ
42
linir.. Daha sonra bu büyük servet, bir yandan batı-
hİEura yeni macera şevk ve heyecam verirken, kuracak
ları sömürge imparatorluğu için de büjKik bir mali des
tek sağlayacak, Amerika’nm, Uzak doğvmtm sömürge
leştirilmesi ve İslâm devletinin yayılmasmm önüne
geçmek için kullamlacaktu'. Bundeın on sene sonra 1541
yıhnda ise bu kez de Francisco de Orella isimli baş
ka bir İspanyol Amazon nehri kıjolanna kadar gelip
dayanacaktu*.
Batıklara Amerika yolu açılmıştır artık bir kez. Ital-
y£in John Cabot 1497’de, Vikinglerden 500 yıl sonra Ku
zey Amerika’ya geldi ye Asya zannetti burayı.. Oğlu
Sebastiyan Cabot ise aynı yü çıktığı yolculuktan 1509’-
da geri döndü ve Hudson körfezine kadar ilerledi. 1539’-
da İspanyol Hemando De Soto, 1540’da Coronodo Ku
zey Amerika’ya gittiler. Tek aradıkları bir şey vardı..
Kızılderili hâzineleri. Hepsi de zengin olup dönüyor
lardı bu yolculuklardan. Fransız Jacques Cartier de
1534’de benzer bir yolculuk yaptı. 1609’da IngiUz Henry
Hudson Kuzey Amerika'ya gitti. 1789’da IskoçyaU
Aleksandr Mackenzie, Kanada ve büyük okyanus kı-
yüanna kadar ilerledi. 1804’de yolculuğa çıkan Lewis
ve Clark ise uzun bir yolculuktan sonra Kuzeybatıya
ve büyük okyanusa ulaştılar.
Gittikleri her yere kendi isimlerini veriyorlardı..
Hudson körfezi, Lawrance körfezi, Rocky dağlan, St.
Lawrence ırmağı vs. vs.
Monteigne'm «Denemeler»inde
Amerika’nm Bulunuşu
44
lan kırılmaya nasıl razı oluyorlar! Bunlara bakınca öyle sanıyo
rum ki bu İnsanlara silâh, görgü ve sayı eşitliğiyle başa baş sal-
(iırsalar gördüğümüz bütün savaşların sonundan daha da kötü
bir sonla karşılaşırlardı.
Bizim oraya götürdüğümüz ilk örnekler, davranışlar o halk
ları erdeme hayran etse ve özendirse, onlarla bizim aramızda kar
deşçe bir toplaşma ve anlaşma kurabilse bütün o yeni ülkede ne
yaman bir evrim, bir ilerleme sağlanabilirdi! Çoğunun doğal baş
langıçları bu kadar güzel olan, o yepyeni, o öğrenmeğe susamış
ruhları kazanmak ne kolay olurdu! Biz tam tersine bilgisizlik
lerinden, görgüsüzlüklerinden yararlanıp onlan bizdeki kötü ör
nekleriyle kalleşliğe, sefihliğe, cimriliğe, her türlü insanlık dışı
davranışlara, işkencelere alıştırdık. Kim, ne zaman bezirganlığı,
alışverişi böylesi bir sömürüye götürmüştür? Bunca şehir dibin
den yıkılıyor, bunca milletin kökü kurutuluyor, milyonlarca in
san kılıçtan geçiriliyor, dünyanın en zengin, en güzel ülkesinin
altı üstüne getiriliyor, niçin? İnciler, biberler ahp satacağız, di
ye. Aşağılık makine zaferleri bunlar! Hiç bir zaman kazanç tut
kusu. hiç bir zaman haksız sömürü insanları böylesi korkunç
bir kinle birbirine düşürmemiş, bu kadar yürekler acısı kıyım
lara yol açmamıştır.
Tann’nın yeryüzündeki temsilcisi olan Papa bu kirala bütün
Hint ülkesini bağışlamışmış; yerliler onun uyrukluğuna girmek
İsterlerse kendilerine pek iyi davranacaklarmış; onlardan yiye
cek şeyler, bir de bazı İlâçlarda kullanmak üzere altm istiyor
larmış; ayrıca bir tek tanrı inancını ve bizim dinimizin doğru
luğunu bilmeleri gerekiyormuş, bu dine girmeleri de haklarında
hayırlı olurmuş, yoksa işler sarpa sararmış. Aldıkları karşılık şu
olmuş :
Barışseveriz diyorsunuz, ama görünüşünüz hiç de öyle değil.
Kralınıza gelince, kendisinin olmayan bir yeri başkasına vermek
le, onu verdiği yerin eski sahipleriyle cenkleşmeye sürüyor...»
(Montaigne, Denemeler, çev. Sabahaddin
Eyüboğlu, Cem Yayınlan, İst. 1970)
45
KIZILDERİLİLER
46
Hatta kendilerini Mısırlı, ya da Iranlı sayanlar da ol
duğunu söylediler..
Orta ve Güney Amerika ile Atlas okyanusundaki
adalarda yaşayan insanlarm. Batı Afrika’dan giden in
sanlar olabileceği de akla yakm gelmektedir. Bazı mi
mari üsluplar, piramitler, Amerikalılarm Mısır kültü
ründen etkilendikleri görüşünü gündeme getirmekte
dir. Daha sonra yapılan denemelerde, deri ve ağaçtan
yapılan küçük gemilerle ve papirüsten yapılan yelken
lilerle Okyanusun aşılmasmm mümkün olduğu anla
şılmıştır.. Dolajnsı ile Akdeniz uygarhklarmm bu böl
gelerde etkisi olabileceği düşünülmektedir..
Bunun yanmdâ, Babil efsanesine bağh olarak, her
tarafı kapalı su kabaklan içinde, Yahudilerden bir
boy’un, bir ışığı izleyerek Amerika’ya ulaştıklan da ef
sanelerle kanşık bir iddiadır. 1000 yıllannda da Vi-
kinglerin Okyanusu aşımş olabilecekleri üzerinde du
rulmaktadır.. Ancak bu konuda kesin bir şey söylemek
oldukça zordur.. Ancak, Amerika kıtasmı, dünya ha
ritasının solundan alarak, sağda bugünkü Sovyet sı-
m n ile birleştirirseniz sanınm, dünya haritasmı yeni
bir gözle görmek ve «İlk insanlar Amerika’ya nasıl
ulaştılar» sorusuna kolay bir cevap bulabilirsiniz. En
azmdan böyle bir ihtimal için fikri bir kamt bulun
muş olacaktır.
47
Kızılderili Reis’in Mektubu
48
yakında beklenmedik yağmurlar sonrası yataklanmıza taşan ır
maklar ömeğl beyaz adam bu toprakların her karışını doldı».
racak. Bizler yetim kaldık. Çünkü başka ırklardanız. Çünkü İh
tiyarlarımız farklı öyküler anlatırlar.
Bilesiniz kİ...
Derelerin ve ırmakların İçinden geçen sular
Sadece su değildir.
Atalanmızın kanıdır o.
Babalarının mezarını geride bırakır beyaz adam
Toprağı çocuklarmdan çalar.
Açlığın, dünyayı saracak beyaz adam
Ve ardından koca bir çöl bırakacaksın.
Sabahın sisi dağların karmndan doğan güneşi görür.
Ve kaçar.
Demir at (lokomotif)
Öldürüp çürümeye bıraktığınız.
Binlerce buffalo’dan nasıl kıymetli olabilir?
Nasıl? Anlayamıyorum.
Hayvanlar İnsanları bıraksa,
İnsanlar ruhlannm yalnızlığından ölmez mi?
Hayvanların başma gelen, İnsamn da başına gelecektir.
Toprağın başına gelen, oğullarının da başına gelecek...
Çocuklarımıza bizim öğrettiğimiz şeyleri öğretin. Toprak bi
zim anamızdır. Ve toprağa tükürülmez. Toprak İnsana değil, İn
san toprağa aittir. İnsan hayat dokusunım İçindeki bir liftir sa
dece...
Beyaz adam neyi satın almak İstiyor?
Gökyüzü ve topraklann sıcaklığını mı?
Koşan antilopların çabukluğımu mu?
Biz size bunlan nasıl satabiliriz?
Ve siz nasıl satın alabilirsiniz?
Bir kâğıt parçasını İmzaladığımız ve beyaz adama verdiğimiz
için her şeyi yapabileceğini mi zanneder beyaz adam? Havanın
tazeliğine ve suyun pırıltı.sma sahip değilsek, bunu nasıl satabi
liriz .sizo? Son buffalo da öldüğünde onları tekrar nasıl satın
alabilirsiniz?
Beyaz adara geçici bir İktidardadır ve o kendini her şey zan
netmektedir.
Bir insan annesine sahip olabilir mi?
Günlerimizin kalan kısımlarını nerede geçireceğimiz önemli
değil. Çocuklarımız babalarını gururlan kınimış gördüler. Sa-
50
1519’da, Macellan’m aştığı yolu, 1577-1580 yıllan
arasmda Sir Drake’nin geçtiğini belirtmiştik.. Bunlar
kayıtlara geçen geziler.. Mecallan’dan hemen sonra,
birçok maceraperest de açık denizlerin yolunu tutma
ya başlamıştı.. Hele Drake’in büyük ganimetlerle dön
düğü haberi, Avrupah korsanlan iştahlandırmıştı. ö n
cüler, ülkelerinde millî kahraman olarak karşılanıyor
ve büyük servet sahibi oluyorlardı. Kristof Kolomb’un
1502’ye kadar süren beş gezisi, artık Amerika efsane
sinin sırlarım batdılarm önüne sermeye yetmişti. Es
ki efsanevi sis ve korku denizi, Avrupah korsanlar için,
bir an önce cennete açılan kapı, umut kapısı olmuştu..
Bir bakıma, dünyanm öbür tarafım, ister doğudan, is
terse batıdan kim dönerse «köşeyi dönmüş» oluyordu.
Kolomb her seferinde Orta Amerika’ya gitmiş ve
geri dönmüştü. Ama hâlâ Amerika’ya ulaştıklannı bil
miyorlardı. Gittikleri yeri Batı Hind adalan sanmaya
devam ediyorlardı. Americo Vespucci isimli (D .: 1451
ö . : 1512) İtalyan asıllı Floransak bir tüccar Kolomb’un
son gezisinden bir yıl sonra döndüğü gezisinde (1497-
1503), gittiği yerin Batı Hint adalan değil, yeni bir ül
ke olduğunu anladı.. Ashnda bir tüccar olan Vespucci
yeni ticaret imkânlan bulmak maksadı ile Orta Ame
rika ve Güney Amerika’nm Atlas okyanusu sahilleri
ni dolaşarak ülkesine dönmüştü.. Vespucci’nin getir
diği haber ilginçti. Daha sonra bu topraklar Vespucci’
nin ilk adma atfen Amerika kıtası olarak tanımlandı..
Yaklaşık 900 yıl sonra AvrupalIlar ilk kez, Müslüman-
lann öteden beri bildikleri yeni dünyayı keşfetmiş olu
yorlardı...
Vespucci’nin seyahati bir dönüm noktası oldu. 1513
yıhnda ise Vasco Nunez de Balbao isimh bir İspanyol
ilk kez Panama’yı aştı. Ulaştığı Büjmk okyanusa Gü
51
ney Denizi adını verdi.. 1519’da buralara gelen Macel-
lan ise Büyük okyanusa Pasifik okyanusu adını ver
mişti. Böylece Balbao Orta Amerika’yı ilk keşfeden ka
şif ünvanım aldı..
Macellan’ın dünya turuna çıktığı yıl (1519) Her-
nan Cortes isimli bir İspanyol, ilk kez Orta Amerika’
ya silahb bir birlik çıkarttı. Kolomb’dan 10 sene son
ra Orta Amerika’dan Pasifik’e ulaşan Balbao’nun ar
dından 6 yıl sonra Cortes’in Orta Amerika’ya ulaşma
sı ile, Batılılann Amerika halklanm n zenginliklerini
yağmalaması fiilen başlamış oluyordu..
Aztek uygarhğmm Cortes tarafmdan yıkıhşma ze
min hazırlayan efsanevi olaym hikayesi şöyle : 800 yıl-
larmda Kuş - Yılan Kuetzalkoati Toltek’lerin hüküm-
dan idi. Aztekler 4 merdivenli, 365 basamaklı ve gü
neş yılı günlerini temsil eden 52 panolu, piramidi an
dıran tapıneıklarmda güneşe tapmıyorlardı. Şaman’la-
n, insanlan Tannlarma kurban ediyordu. K uş-Y ılan
bu töreye karşı çıktı. Bunun üzerine savaşçılann dö
külen kanlarım yiyerek beslenen Tann Tekatlıpoka’y-
la savaşa tutuştu ve yenildi.. Tüten ayna (Tekatlıpo-
k a )’ya yenilen Kuş - Yılan (Kuetzalkoati) kuzeye doğru
kaçtı ve burada uzun zaman kalarak Tannlar arası
na katıldı. Cortes, oraya geldiğinde. Kral Montezuma,
onu, hainleri cezalandırmak üzere geri dönen Tüylü
Yılan (K uş-Yılan) sandı.
52
zalkoati, 800 yıllarında bir Aztek kabilesi olan Toltek’-
lerin hükümdeın idi. Tüylü Yılan, insanlarm kurban
edilmesine karşı çıkıyordu. Savaşçıların ve kurbanla
rın kanlan ile beslenen tann Tekatlıpoka «Tüten ayna»
ile arasmda savaş çıktı ve Tüylü Yılan başkent Tula’-
dan aynlıp sahile doğru kaçtı. Daha sonra Tüylü Yı
lan da tann oldu. Aztek hükümdan Montezuma ise
Tüten aynanın gazabından. Tüylü Yılan’a sığınıyor ve
büyülerle onu çağınyordu. Aztekler I519’da Tann Tüy
lü Yılan’m ülkeye döneceğine inamyorlardı. Tann Tüy
lü Yılan kısa boylu, beyaz tenli ve kısa sakallı idi. Ba
şında uzun bir şapkası ve elinde garip bir silahı (bü
yülü asa) olacaktı.
Cortes, Azteklerin tam tann Tüylü YılanT bekle
dikleri bir zamanda karaya ayak bastı. Aztekler Cor-
tes’i görünce Tüylü Yılan sandılar. Kısaboylu, beyaz
tenli ve çenesinin ortasında sakalı vardı. Yıl tutuyordu
ve denizden geliyordu.. Başlannda uzun şapkalar ve
ellerinde «büyülü sopalar» vardı. Dahası, bekledikle
ri Tüylü Yılan «Kuetzalkoati» adı «Kortes» adma ben
ziyordu. Bir kısaltma olabilir mi idi bu?
Azteklerin inanışlan konusunda bir çok iddialar
öne sürüldü. Günümüzde bir takım kişiler, Aztek tan-
nlannm başka dünyalardan gelen ve yeryüzü uygar
lığından daha ileri bir uygarlık düzeyine sahip baş
ka uygarlıkların'temsilcileri olduğu tezini öne sürmek
ledirler. Aztekler güneş tanrısına tapmakta idiler ve
mabed olarak inşa ettikleri piramitlerde güneş yıhnın
günleri sayısında (365 adet) basamaklı merdiven bu
lunmakta idi. Dört a y n mevsimi temsil eden dört mer
diven grubu vardı. Ve mabedde hafta sayısı kadar pa
nolar bulunmakta idi.. Bunlann birçoğu kayboldu, yı
kıldı ve yağmalandı ve böylece Aztek uygarlığı ve tn
53
ka uygarlığı, Avrupah yağmacıların yağm alan sonun
da yok olup gitti.
Aztekler, tann sandıklan Cortes’i büyük bir tö
renle karşıladılar. Kral Montezuma, Cortes’in ayağı
na kadar gelerek, onu sarayma davet etti.. Cortes’e ve
askerlerine hertürlü ikramda bulunuluyordu. Saray
daki tören sırasında, Cortes, bugünkü Meksika’da bu
lunan imparatorluk saraymda, İmparator Montezu-
ma’yı esir aldı.. Aztek İmparatorluğuna bağh toprak
la n Ispanya’ya bağladığmı ilan etti. Cortes’in asker
leri saraya ve şehre dağılarak büyük bir katliama g^i-
riştiler ve büyük bir yağma yaptılar,. Günlerce süren
katliam ve yağma sonunda, Aztek uygarhğmâ ait tüm
değerleri tahrip edilmiş, para edecek ne varsa, impa
ratorluk hâzinesi ve altmdan yapılma mabetlerdeki di
ni simgeler ve kıymetli taşlar, evlerdeki şahıslardaki
hertürlü kıymetli taş ve mücevherat gasbedilerek ge
milere yüklenmişti.. Hernan Cortes, asırlar boyu süren
bir uygarhğı, tüm halkı ve değerleri ile birlikte bir
anda yerle bir etti.. Ne olduğunu anlayamayan sivil
halk, olaylan tanrmm bir gazabı olarak yorumlaımş
olacaklar. Ama batıdan gelen gÖzü dönmüş vahşi ca
navarlar, küçük çıkarlar uğruna, su gibi kan akıtmak
tan ve insanlarm asırlık birikimlerini yok etmek ve
mallarım ellerinden almaktan çekinmediler.. Cortes Is
panya’da bir kaşif ve bir fatih olarak karşılandı.. Asır
lar süren güçlü bir imparatorluğun tüm serveti bir an
da, üç buçuk yağmacmm kişisel servetine dönüşmüş
tü.. Servetin miktarı hakkında hiçbir zaman bir bilgi
almamadı. Ancak bu rakamm çok astronomik olduğu
ve rakamlara vurulamayacağı, hele bunların bir kül
tür mirası olarak antik değerinin ölçülemeyeceği bi
linen bir gerçek.. Ancak tüm simgesel değeri olan taş
lar ve mücevherlerin büyük bir kısmmm eritilerek kül
54
çe haline getirildiği, ya da başka şekillerde, başka hiz
metlerde kullanıldığı da bir gerçek.
Hem an Cortes’in bu korkunç yağmasmdan 12 yıl
sonra, aynı derecede korkunç ikinci bir yağm a hare
keti gerçekleştirildi. Bu kez başka bir İspanyol, Fran-
cesco Pizzaro, Cortes’e özenerek altm ve, mücevherat
bulmak hırsı ile, bugünkü Peru topraklarına yöneldi.
Amacı İnka uygarlığını yağmalamaktı.. 1531’in sonla
n n a doğru çıktığı seferinin sonunda, 1532 başlarında,
İnka imparatorluk sarajrma ulaştı.. Askerleri ile sara
ya saldırdı ve İmparator Atahualpa’yı esir aldı. Fid
ye olarak, devletin ve halkın elindeki bütün hâzine
yi istedi. Herkesin elindeki ve devletin hâzinesindeki
tüm kıymetler İspanyol gemilerine taşmdı.. Yapacak
bir işi kalmayan Pizzaro, verdiği sözde durmayarak
önce Atahualpa’yı boğdurarak sarayda öldürdü.. Ül
keden aynhrken, arkasmdan soyulmuş, yanmış, yıkıl
mış ve insanlannm büyük bir kısmı acımasızca öldü
rülmüş bir şehir bırakıyordu.
İnka geleneğinde altm ev ve süslem e eşyalannm
önemi büyüktü. Günümüze bunlardan pek azı kaldı.
Pizzaro, inamimaz boyutlardaki altm ve mücevherler
le doldurduğu gemileri ile Ispanya’nm yolunu tuttu.
Cortes ve Pizzaro’nun başarısı, korsanlara Ame
rika yolunu açtı. Kısa sürede, tüm Amerika Avrupa
l I korsanların, maceraperestlerin ve yağmacılarm ta
lan alanı olacaktır.. Koca kıta’da, akıllara durgunluk
veren katliamlar, yağmalar başlayacaktır. 1541 yüm-
da yine başka bir İspanyol’un, Francisco de Orella’nm
Amazon ve çevresinde araştırmalar yapfığmı, burada
«Amazon» adım verdiği silahh kadmlarla karşılaştığı
bilinmektedir.
55
Cortes, Pizzaro ve Orella’dan önce de buralara ge
linmişti. John Kabot Vikinglerden 500 yıl sonra, Müs-
lümanlardan 9 asır sonra 1497’de Kuzey Amerika’ya
ilk ayak basan AvrupalI oldu. Gerçekte, bugün bir ki
şinin çıkıp Amerika’yı keşfettiğini iddia etmesi ne ka
dar komikse, o gün içinde Avrupahlann Amerika’yı
keşfettikleri iddiaları Müslümanlar nazarmda o kadar
komik olmalı.. Çünkü Müslümanların keşifleri ile on
ların keşifleri arasmdaki zaman farkı, bizim zamanı
mızla, AvrupalIların keşif zamam arasmdaki farktan
çok daha uzundu..
Daha da önemlisi, insanlarm yaşadığı, var olage
len, en az bizim ülkemiz ve uygarhğımız kadar kök
lü bir geçmişe sahip bir kara parçasına ulaşmış ol-
manm yeni bir keşif olarak tammlanması!.. Bir Kızıl
derili, eğer daha önce Avrupa’ya ulaşmış olsa ve Av
rupa’yı İnka, ya da Azteklere bağh bölge ilan etse idi,
ya da Avrupa’nm kaşifi olarak kendine ünvan verse
idi ne kadar komik olurdu.. N e var ki, aynı komik
durum bizler için geçerli olmuş ve bunlar ders kitap
larında okutulmuş, insanhğm övgü ile anılan şerefli
tarih sayfalan arasmda yeri olmuştur. Kuşkusuz bu
durum, insanlık onuruna ve ilime indirilen ağır bir
darbe niteliğindedir. Aym yanhşm hala devam ettiril
mekte oluşuna gelince sanırım söylenecek fazla bir
söz yok. Ancak bunun nedenlerini, a y n bir başlıkta
tekrar ele alacağız.
İtalyan asıllı olan ve İngilizler hesabına hareket
eden Kabot da, Kolomb gibi Amerika’ya değil. Batı
Hint adalanna vardığmı sanıyordu. John Kabot’un oğ
lu, Sebastiyan Kabot 1509’da Hudson körfezinin ağzı
na kadar ilerledi. 1539 -1542 yıllan arasmda ise İspan
yol maceraperest Hemando de Soto Missisipi ırmağı
56
çevresini araştırdı. De Soto, daha önce Pizzaro ile, Pe
ru’da, İnka hâzinesinin yağmalanmasında bulunmuş
tu. 1539-42 yıllan arasında Kuzey Amerika’nm gü
neydoğu bölgesini araştırdı ve yağmalar yaptı. Coro-
nado ise 1540 - 42 yılları arasında Kuzey Amerika’nın,
Orta Amerika’ya bakan yörelerini inceledi. 1534 - 36
yıllan arasında ise İspanyol hazine avcılan ve Jacques
CARTIER (Bu isim, hala dünyaca ünlü, bir Fransız
mücevherat imalatevinin adıdır (Lawrance körfezi böl
gesinde incelemelerde bulundular. Cartier, burada Gas-
pe yanmadasma büyük bir haç diktirdi. 1535 yılında
St. Lavvrance ırmağı boyunca 1300 km.’lik bir gezi yap
tı. İngiliz Henry Hudson ise 1610’da, Hudson boğazını
ve Hudson körfezini buldu. Gemide çıkan bir isyan so
nucunda Hudson’u ve küçük oğlu ile birlikte yedi ki
şiyi bir tekneye bindirip denize bıraktılar. Hudson ve
arkadaşlarmdan bir daha haber alınamadı. Ancak her
keşif yeni bir yağma demekti. 1793’te ise... bundan iki
asırdan az bir süre önce İskoç Alexander Mackenzie,
Kanada’nın Büyük okyanus kıyılarına ulaştı. 1804-1806
yılları arasmda ise, bundan 177 yıl önce artık Ame
rika’nm yağmalanması sona ermeye başlamış, Avru
pa’dan gelen yeni bir Amerikan toplumu doğmaya baş
lamış idi. Bu kez Amerikalı diye adlandırılan iki kişi,
Merivvether Lewis ve yardımcısı W illiaçı Clark ABD’yi,
karadan bir kıyıdan ötekine geçtiler.. İki arkadaş geç
tikleri yerlerin ilk kez haritasmı yaptılar.. Artık zen
ginlikleri yağmalanmış, insanları öldürülmüş Ameri
kan topraklan, bu kez Avrupah maceracılara vatan
olmaya başlamıştı..
Böylece 42 milyon km® genişliğindeki büyük bir
alan, üzerinde yaşayan insanlan ve tüm zenginlikle
ri bir asırdan da kısa bir zamanda baştan sona yağ
malandı.
57
Orta Afrika’ya yapılan keşif gezilerinde M.ö. 300-
M.S. 1000 yıllan arasmda büyük bir uygarlık kuran
Maya uygarlığma ait tüm hazineler de yağmalanmış-
tı.. Matematik, Astronomi ve İnşaat sahasmda önem
li ilerlemeler göstermiş olan bu uygarlığa ait pek faz
la bir şey kalmamıştır. Maya başkenti Bonampok, yağ-
macılann yağm alan ile mahvedilmiştir.
Edinilen bilgilere göre Aztekler daha az ömürlü
oldu. 1375 -1521 yılları arasında saltanat süren Aztek
imparatoru bugünkü Meksika’daki Tenochtitlan’da bu
lunuyordu ve son derece önemli bir merkez niteliği
vardı.. Nüfusunun ise yanm milyon kadar olduğu sa-
nıhyor. İnkalar daha da az ömürlü olmuşlardı (1400-
1533). İnka hükümdan, Japon inanışlannda örneği ol
duğu gibi, kendini güneşin oğlu olarak tanıtıyordu.
Başkentleri Cuzco idi. Büyük okyanus kıyısmda 4000
km.’lik bir alanda kurulu İnka uygarlığmda, düzenli
şehirler ve sağlam yollar dikkatleri çekiyordu.
Kuşkusuz, Maya, İnka ve Azteklerden önce ve on
lar iktidarken de başka mahalli idareler bulunmakta
idi ve yüzyıllardan beri bu halk değişik evrelerde fark
lı yönetimler kuragelmişlerdi..
Nihayet 1620’de Mayflower gemisi ile ilk İngiliz
çiftçileri Amerika’ya ayak bastılar.. 19. yy. ortalarma
kadar sürecek büyük göç böylece başlamış oldu.. Bir
gemi bulabilen herkes Okyanusa açılarak, bu efsane
vi ülkelerin zenginliklerini yağmalamaya başladılar.
Altın arayıcıları ve soyguncular dünyanm dört bir ya
nını kapladı.
AvrupalIlarla tanışan Kızılderililer, bir yandan öl
dürülmeleri, öte yandan geleneksel hayat düzenleri bo
zulduğu için hızla yok olmaya başladılar.. Beyaz in
58
sandan kaptıklan hastalıklar salgınlar yapınca ölüm
lerin önüne geçilemez bir hal aldı..
16. yy.’da gelen Ispanyollar ve Portekizliler iklim
koşullan bakımından kendilerine uygun gelen Güney
bölgesine yerleştiler burada kakao ve şeker kamışı ye
tiştirmeye başladılar.. Afrika’dan zenci köleler getir
diler..
Daha önce de belirttiğimiz gibi, Eski dünya, do
mates, patates, mısır, tütün, kakao, kauçuğu Yeni dün
yadan getirdi. Bugün Meksika dahil, İspanyol ve Por
tekiz işgali altma giren Orta ve Güney Amerika top
raklarma Latin Amerika adı veriliyor. Bugün yakla
şık 300 milyon insanm yaşadığı Latin Amerika ülke
leri yeni efendilerin dinlerini yaşatıyorlar. Kızılderili
ler yok olmak üzere ve nüfusun büyük bir bölümü
ise katolik.
Latin Amerika’ya göçlerin bşlamasmm ardmdan,
bir çok ülkeden, bir çok maceraperest yanmda, kanun
kaçaklan, yada ülkelerindeki ekonomik krizi, askeri
ve siyasi baskılardan dolayı da çok kişi buralara gel
di.. Bunlar arasmda Yahudileri ve Lübnanh Hristiyan-
lan saymak mümkün.
İngiliz ve Fransızlar ise, iklim koşullarını kendile
ri için daha uygun gördüklerinden Güney bölgesini seç
tiler.. Yeni işgal güçleri, adeta tek Kızılderili bırakma-
macasma ülke çapmda katliama girişti ve yüzbinler
ce yerli öldürüldü.. Günümüzde nesli tükenmekte olan
hayvanlann bile korunması için fonlar aynlırken, ade
ta bir insan soyur tüm zenginlikleri ve kültür mifas-
la n ile birlikte yok edildi.. Nagazaki ve Hiroşima olay-
larma gösterilen tepki, Çin, Hindistan yada Amerika’-
mn yerli halkma karşı girişilen büyük katliamm ya
nmda çok masum kalmaktadır. Şu bir gerçek ki, Ame
59
rika’mn varlık temeli, bu kan gölü üzerine kurulmuş
tur ve yeni kuşaklar, bu tarihi sorumluluğun ağır psi
kolojik baskısı altmda, davramşlarmı meşru göster
mek için, yeni örneklerini sunmak gibi hasta bir ruh
halini sergilemekten kaçınmayacaktır. Kaçmmamak-
tadırlar.
Yeni dünyada vücut bulan ikinci İngiltere 4 Tem
muz 1776’da bağımsızlığmı ilan etti. 156 yıl süren goç,
sonunda yeni bir devlet olarak ortaya çıkıyordu. Ana
dolu’da kurulan İslâm uygarlığmı, Anadolu uygarlık-
larmm bir devamı sayanlar, bugünkü Amerikan uy
gar hgmı, Eski Amerikan uygarlığmm bir devamı mı
sayacaklar?. Dilleri, kültürleri ve gelenekleri tarklı.
Hatta birinin oluşturduğu tüm kültür değerlerini yağ
malayan bir soyguncu kültürü ile, asırlann saflaştır
dığı bir ulusun kültürünü, birbirinin devamı saymak
insaf işi mi?. İngiltere 3 Eylül I783’de, ABD’nin var-
hğmı tanımak zorunda kaldı.
Portekiz ve Ispanya’nm kurduğu sömürgeler ise,
Fransız ihtilalinin getirdiği düşünce akım lan ve siya
si çalkantılar sonucu 1808’den 1823’e kadar tamamen
çöktü. Artık Latin Amerika’da yeni özgürlük mücade
lesi başhyordu.. Francisco Miranda 1811’de Venezüel
la’da bağımsızlık ilanı ile sonuçlanan hareketi başlat
tı. Jose de San Martin (1778 - 1850) Şili ve Peru”yu öz
gürlüğüne kavuşturdu. 1783 - f830 yıllan arasmda ya
şayan Simon Bolivar ise 20 yıl süren savaşlar sonun
da Venezüella, Bolivya ve Ekvator’u, Ispanya’nm ege
menliğinden kurtardL
Kuzey - Güney savaşlan, Latin Amerika ülkelerin
de iç kanşıklık, ideolojik aynhklar, askeri rejimler. Ku
zeyde 1885’te kurulan Ku Klux Klan’lar.. 1919 içki ya
sağına karşı çıkan Al Capon’lar. Şikago sokaklannda
60
kol gezen mafia ve sonunda 1933’de içki yasağı kal-
dınldı.. 1763’te son bulan, İngiliz - Fransız savaşlan.. İki
ulusun egemenlik mücadelesi yedi yıl süren savaşlar
sonucu Paris anlaşması ile sonuçlandı..
01
MACELLAN’IN DÜNYA TURU
62
amacıyla Okyanusa açıldıkları bilinmektedir. Daha o
yıllarda domates, patates ve mısır gibi, bir takım yi
yecek maddelerinin Müslüman seyyahlar tarafından
Amerika’dan getirildikleri de bilinen bir gerçektir.
Müslümanlann çok önceden Amerika’ya çıkıp, bura
ya yerleştikleri ve siteler kurduklan düşünülürse, bu
radan ötesine geçmediklerini düşünmek güç olacak
tır.. Yine müslümanlar Dünyanm yuvarlaklığı mev
simlerin oluşu, kutuplardaki zaman farkı konusunda
ki bilgileri, bu seyahat tercübeleri ile kazanmış olabi-
hrler. Dolayısı ile, Macellan’m, dünyayı ilk kez dolaş
ma iddiası, en azmdan 8 asırhk bir gecikme ile ger
çekleşmiş olmaktadır. Büyük bir ihtimalle Müslüman
lar sekiz asır önce bu yollan katedmişlerdir.
63
den gerçekleştirmek istiyordu. Bu amaçla Malay ada
larına kadar gitmiş, daha sonra öldüımleceği yerleri
görmüş ve buradaki müslüman tüccarlarla savaşa tu
tuşmuştu. Ancak Malay macerasından eli boş dönen
Macellan sonraki seferleri ile Portekizlilerin Malay
adalarına ulaşmasma yardımcı olmuştur. Ispanya’ya
dönüşünde, krala kendini isbatlamak için, Fas’a kar
şı hücuma geçen Macellan, burada kendini topal bı
rakan yarayı almıştır. Macellan bu kez, kınlan onu
runu tamir etmek için. Malay adalarına bu kez Batı
dan gitme yolunu denemiştir.. Macellan bu seferinde.
Malay bozgununun ve Fas’ta aldığı yaranın kanını sor
mak hmcı ile dolu idi. Yani coğrafi bir keşiften çok,
buralardaki müslümanlarla savaşmak üzere, öncü bir
güç olarak gidiyordu^
64
sökün ediyordu.. Macellan’ın arkasını da yine aym
gruplar izledi..
1519 Eylül’ünde Ispanya’dan yola çıkan Macellan
1520’de Macellan boğazına adım verdi. Macellan Fili
pinlere geldiğinde, muhtemelen burada Müslümanlar
la savaşa tutuştu ve Müslümanlar tarafından öldürül
dü. Gemilerinden biri yardımcı kaptanlarından Juan
Sebastiyan del Cano komutasmda dünya turunu ba
şardı. 1577 - 80 yılları arasmda Sir Francis Drake isim
li bir İngiliz Pelikan adlı gemisi ile bu turu yenile
di.. Büyük miktarda altınla bu seferinden döndüğü için
bu gemiye daha sonra Golden Hind adı verildi.
İşte böyle, önce keşif kollan yola çıkıyor, bunu ra
hipler, askerler ve hazine avcılan izliyordu.. Buralar
dan elde edilen paralar, AvrupalIlara Müslümanlara
karşı verdikleri savaşta büyük mali destek sağlıyor
du.. Yeni para bulmak için, yeni seferler düzenliyor
lar, bu şekilde sömürgeler hızla artıyordu.. Bu işi din
adına yaptıklarını söylüyorlardı. Kilise gidilen yerleri,
giden kaptanm ülkesine göre, o krallığa bağlı bölge
olarak tescil ediyordu. Daha sonra batılı yazarlar, bu
siyaseti, yağmayı, cinayeti, coğrafi keşifler gibi bilim
sel bir temele oturtmaya çalıştılar.. Oysa keşif basit
bir aldatmaca idi.. Müslümanlar çok önceden oralara
yerleşmişler, halkın ne altmına ve ne de canına kasdet-
mişlerdir.. Sık sık seferler düzenleniyordu, ancak bu
konuyu hiç bir zaman istismar etmediler. Sahi, Batı-
iılar onlan keşfetti ise, onlar da balılılan keşfetmiş
sayılmazlar mı?.. Bu eser bir yerde batınm kültür te
melleri ve bugünkü uygarlıklarının temelinde yatan
ayıplann keşfi anlamını taşımıyor mu?..
Coğrafi Keşiflerin İç y ü z ü -f .: 5 65
Bir Belge
66
naklanna göre, bu Kral Çin seyahatinden dönerken
maiyetindekilerden biri hastaJanıyor ve yolda ölüyor.
Oraya gömüyorlar. O zatın yakınlan da bu bölgeye yer
leşiyorlar, ötekiler tekrar ülkelerine dönüyor. Bu Çin
şehrinin adı Dezful’dur.
Bir Çin şehrinin adı bu. Bu bölgede bugün hala,
bu Müslüman ailenin etkisi ile müslüman olmuş ya da
o ailenin soyundan gelen yaklaşık 5000 kişi yaşıyor.
Hepsi de Müslüman. Sultan Müslüman olduğuna gö
re, halkm İslamlaşması, yada Müslüman tebliğcilerin
daha önce buralara gelmiş olm alan kuvvetle muhte
mel.
Şu da düşünülebilir Moro halkı, Endonezya ve Ma
lezya’dan önce İslam’a girmiş olabilir. Bir diğer kay
nak da 1551 tarihli, Macellan’m seyahati ile ilgili, Ma
cellan’m Moro bölgesine gelişi ile Müslümanlara kar
şı sindirme, yıldırma, yok etme hareketleri başladı. Eğer
Macellan bir elli yıl sonra gelse idi, kuşkusuz Moro
ülkesinden başka, tüm o bölge Müslüman olacak ve sö
mürgecilik A sya’da bu kadar yayılmayacaktı.. Bu böl
gede Islâm’dan başka bir din olmazdı. Macellan, bir
akıımn öncülüğünü yaptı. Onun peşinden rahipler ve
tüccarlar geldi. Onu Haç ve silah izledi. İslamlaşma
hareketi onlann önünde ilk ve en büyük engeldi. Bu
hareketi zorla önleme yoluna gittiler. Macellan Ma
nila’ya geldiğinde bu topraklar üzdrinde egemenlik
Müslüman bir krallığa aitti. O kralm adı Süleyman.
Asıl yıkım Macellan’dan sonra başladı.. 1565’te 2. tica
ret grubu geldi. Bu bilgileri onlann kayıtlarmdan bu
luyoruz. Hristiyanlar, bu dönemde Müslümanlarla ar
tık savaşa tutuşuyorlar.. Filipinler de o tarihlerde or
taya çıktı. Daha önce Filipinler diye bir kavram yok
tu. Farkh devletçikler vardı. 3u adalarm Hristiyanlar
fl7
tarafından ele geçirilen küçük bir kısmına îspanyol-
lar Filipinler admı verdiler. Manila’da oturan Sultan
Süleyman, Hristiyanlarla giriştiği bir savaşta yenilgi
ye uğrarken hemen komşu krallık olan ve amcasınm
hüküm sürdüğü Tondo kralhğı da aym savaşta, ye
nilgiye uğradı.
Bu savaşlar oldukça uzun sürdü. Büyük bir dire
niş gösterdik. îspanyollar bu bölgeye geldiğinde Ku
zey ve Güney’de iki İslam devleti vardı. Bütün silah
la n ile Müslümanlarm üzerine geldiler. Bu bölgeyi
kontrollerine almalan, ilhak etmelerinin kavgası 300
yıl sürdü. Bu uzun süren savaşlarda hazan biz, hazan
onlar galip geldi. 19. yüzyıhn sonuna doğru, buhar gü
cü devreye girince, lokomotifin icadı ile gerilemeye
başladık. Savaş amacı ile, smır bölgelerimize demir
yollan döşediler, birden bire avantaj h duruma geçti
ler. Buhar gücünün bölgede savaş aracı olarak kulla-
mlması ile 1878’de artık onlar için egemenlik yollan
açıldı.
19. yüzyılın sonuna doğru yeni bir umut belirdi.
Latin Amerika’da, îspanyollarla ABD’liler arasmda baş
layan savaşlar, îspanyollarm bu bölgedeki gücünü za
yıflattı. Bu savaş Îspanyollar için 2. derece önem ta
şımaya başladı. Asbnda başmdan beri bizi kesin ola
rak tasfiye etmek, yok etmek, bölgede îslami bir geniş
lemeyi ezmek istiyorlardı. Tam bu sırada, ABD, Ispan
ya’yı sıkıştırmak, Ispanya’nın askeri gücünü dağıtmak
için, îspanyollarm eıskeri sürtüşme bölgelerine el at
tı. Dolayısı ile, ilk olarak da bu bölge ile ilgilendi. ABD
yeniden bu bölgede savaşı kışkırtarak İspanyol cephe
sini parçalamayı planlıyordu. Bunda da başarılı oldu.
Birleşik Devletler, Filip savaşmı kışkırtmak için Filipi-
noslar üzerine oynadılar. İspanyol savaşmda ülkesini.
yurdunu terkederek, başka ülkelere sığınmış olan Fi
lipinlileri toplayıp, yeniden bir araya getirerek onlan
silahlandırmak ve kışkırtmak sureti ile İspanyolları
bölgede savaşa zorlamak istiyordu.
Bir yandan Müslümanlar, öte yandan ABD’nin kış
kırttığı Filipinoslar Ispanyollarla savaşa tutuşunca, gü
cünün önemli bir bölümünü Latin Amerika cephesine
kaydıran Ispanyollar, gerilemeye başladılar. Ancak bu
kez yönetimin, M üslümanlann eline geçmesinden en
dişe duyan ABD, Filipinoslan desteklemekten vazgeç
ti. Müslümanlara karşı derhal Ispanyollann yanmda
yer aldı. Böylece savaş durmuş oldu.Bunun üzerine 10
Eylül 1898’de Paris’te Müslümanlar aleyhine bir anlaş
ma imzalandı. İspanya, 20 milyon Meksika Dolan kar
şılığında, hiç bir zaman sahibi olmadığı bizim toprak-
lanmızı ABD’ne satıyordu. Bu tarihten itibaren de MO
RO savaşı başladı..
40 yıl süren savaşlann sonunda ABD bölgeyi işgal
etti. Müslümanlara karşı katliam operasyonlarına gi
rişti. Bu durum 1. Dünya Savaşma kadar sürdü.»
09
çası idi. Bu tarihte, İslam ülkelerine yönelik bir plan
da ABD orkestra şefliği yapıyordu. Tüm İslam dünya
sı da o zamanlar yoğun bir askeri ve siyasi baskı al
tmda idi. Sultan Abdulhamid zamanmda da, Osman
lIlar Moro konusu ile ilgilendiler.. Hatta Abdulhamid
Han’m bu bölgeye bir asker gönderme planı vardı.
ABD - Osmanhlarm Uzak Doğu’ya açılmasmdan, özel
likle Abdulhamid Han’m bu bölgeye asker gönder
mesinden endişe ediyordu. Avrupahlar, Abdulhamid
Han’ın Hindistan’a, Uzak Doğu’ya yönelmesinin endi
şesini taşıyorlardı. Bunun için Osmanhlarm bu bölge
lerden, ABD’nin ve batmm çıkar mücadelesi verdiği
bölgeden elinin çekilmesi gerekli idi. 1900 sonrası ABD
plam, Osmanlı İmparatorluğunun yıkılması ve parça
lanması temeli üzerine oturmaktadır.. Moro konusu,
Filistin ve Osmanlı İmparatorluğunun başma gelenler
arasında yakm bir kan bağı vardır.»
(İslâm Savaşçıları-A. Dilipak.
Nur Mlsvarl İle mülakat - Sayfa : 25).
70
rinin ardmdan batıhlar ikinci kez kendileri için meç
hul olan bir yöne yelken açmışlar ve sonunda çıktık
ları yere dönmeyi başarmışlardı. Sebastiyan del Ca-
no’nun bu seyahatinden dönüşünde ne gibi ganimet
ler getirdiğini bilmiyoruz.
71
HİNDİSTAN YOLUNDAN
AFRİKA’NIN «KEŞFİ»NE DOĞRU
72
Y uvalan Altm Tozundan Kanncalar..
73
ilk önemli coğrafi keşif çabalarına 1271 -1275 yıllan
arasmda gerçekleştirilen Marko Polo’nun seyahatlerin
de tanık oluyoruz.. Arap yanmadasmdan yaptıklan
yolculuklannda Venedikli tüccar gezginler, karadan
ve denizden Çin ve Hind ülkesini gezmişler, Moğolis
tan sınırlarından Pasifik okyanusuna kadar uzanarak
1292 - 95 yıllan arasmda deniz yolu ile başlangıç nok
tasma dönmüşlerdi..
74
AFRİKA’NIN KEŞFİ
75
1600 yıllan sonrası köle ticareti almış yürümüştü.
Afrika’yı keşfe çıkanlar, genellikle Habeşistan’a ulaş
mak, Nil’in kaynağmı bulmak. Büyük Sahra, Çad gö
lü, Nijer ırmağı, Ekvator kuşağı, Zaire ırmağı, Kliman-
jaro dağı. Tana ve Malavi gölleri, Zambezi ve Orange
ırmağı ile ilgileniyorlardı. Nijer ırmağmı araştıran
Mungo Park, N il’in kaynağmı araştıran John Hanning
Speke, Zambezi ve çevresini araştıran David Livings-
tone ve gazeteci Henry Morton Stanley bunlann en ün
lülerinden.. 28 Ekim 1871 yılında bugünkü adı Tanzan
ya olan Ujiji de Stanley ve Dr. Livingstone karşılaş
mışlardı. Dr. David Livingstone aym zamanda bir mis
yonerdi.
Ansiklopediler Ne Diyor?
76
Hem kaşif ve hem de bir misyoner olan Davis Li-
vingstone Afrika kıtasmm değişik yönlerini dolaştı ve
Zambezi ırmağmı buldu. Batıya doğru Luanda’ya ka
dar gitti. 1856’da Victorya çağlayanını buldu. I860’da
Nyassa gölünü ve bu gölün batı kıyılarını keşfetti.
Tanganika gölüne doğru ilerledi. 1869’da, kendini ara
maya g e lea Amerikalı Henry Motton Stanley ile bu
luştular. Kongo, Zambezi ve Nil çevresine geçitler dü
zenledi. Kongo ırmağı yolu ile Ujiji’den Nyangwe’ye
gitti ve Tanganika gölüne geri döndü. I873’te öldüğün
de yaptığı yolculuk yaklaşık 30.000 mili bulmuştu. Ma-
meron ise, 1874 yılmda Afrika’yı, doğudan batıya ge
çen ilk Avrupah oldu. Henry Morton Stanley 1874 - 77
gezilerinde Kongo ırmağınm tamammı keşfetti. Nil’in
kaynağı sanılan yer Laulaba ırmağı olduğu anlaşıldı.
Stanley, Beyaz Nil’in kaynaklandığı Edward gölünü
buldu. Bu gölün yanmdaki karlarla kaplı Ruvvanzori
dağlan, Diogenes’in «Beyaz dağlan» olmah idi..»
Ansiklopediler böyle yazıyor. Afrika’daki birçok
yer adı, ülke adı ,ırmak, göl, dağ adı, hâlâ bu «ka
şif» lerin verdikleri isimlerle anılıyor... «Afrika kasa
bı» olarak birçok Avrupah işgal kuvveti komutam,
kendi adlarım, o ülkelerin çeşitli bölgelerine ad ola
rak verdiler. Bunlardan biri de Fort Lamy idi.. Çad’m
başkentine «Lami kalesi» anlamına gelen bir isim ve
rilmişti.. Bu ad uzun yıllar sonra değiştirildi. Edward,
ya da Victorya gölü buna küçük bir kaç örnek.
77
dan, gelişen ticaret merkezleri, yeni açılan tanm böl
geleri, özellikle Amerika’nm beyazlar tarafmdan iskan
ve imarma yönelmesi, büyük işgücü talebi doğurdu..
Batıhlar için Afrika yağmalanacak yeni bakir alanlar
kadar, köle yapılacak insan potansiyeli ve daha son
raki dönemlerde yeraltı zenginlikleri dolayısı ile ilgi çe
kici idi.
Batılılann çok daha önceden. Batı Akdeniz sahil
lerine ulaştüclarmı biliyoruz. Özellikle, Hindistan’a de
nizden ulaşma çabalan, Batı Afrika sahillerini tam-
ma imkam vermiştir batılılara. Afrika’ya yönelmele
rinin başka nedenleri de vardı kuşkusuz.. Yine daha
sonra değineceğimiz, Rahip John’un kayıp ülkesinin
arayışı, Habeşistan’da varolduklarını bildikleri Hristi-
yanlara karadan ulaşmak, Afrika’da başka siyah ırk
tan Hristiyan gruplar olup olmadığını öğrenmek, din
lerini yaymak, öteden beri, Yahudilerin dini kitapla-
rmda, kendileri için vatan tayin edilmiş olan Nil ile
Fırat arasmdaki ülkeleri tanımak ve bunun için de ön
celikle Nil’in kaynağma ulaşmak...
Batıhlar, Afrika’yı çok öncelerden tanımak iste
mişler.. Ancak sık ormanlarla kaph, vahşi hayvanlar
la dolu bu ülkeye girmekten çekinmişlerdi.. Bir yan
da çöl, öte yanda bataklıklar, merkezde cehennemi bir
sıcak, tüm keşif çabalarını engellemişti.. Hatta Macel
lan da bir ara Afrika’ya gitmeye karar vermiş, an
cak aşın sıcağa dayanamadıklan için geri çekilmek
zorunda kalmışlardı.. Efsanevi Tarzan hikâyeleri, be
yaz insamn Afrika’daki arayışlannı konu alır.. Beyaz
adam hep öncelikle Nil’in kaynağma yönelmiş ancak
çok uzun arayışlardan sonra Nil’in kaynağına ulaşa
bilmiştir. Nil’in kaynağım aramak için bir çok yahu
di asılh beyazm da çeşitli ülkelerin kimliklerini ta
şıyarak Afrika’jn keşfe çıktıklan bilinmektedir.
78
Müslümanların, daha Hicretten önce Afrika’ya
çıktıkları bilinmektedir. Bilindiği gibi ilk Hicret Ha^
beşistan’a yapılmıştır ve Habeşistan İmparatorluğu
nun himayesinde kendi dinlerini yaymaya başlamış
lardır. Müslümanlar, o dönemde üç koldan yayılma
ya devam ettiler.. Bunlardan biri Kızıldeniz çizgisini
takip ederek Nil boyunca Sudan ve Mısır’a yöneldi..
İkinci bir yajnima istikameti ise Orta Afrika yönün
de idi.. Üçüncü kol ise Somali ve Tanzanya yönünde
Afrika’nm Hint okyanusu istikametinde idi.. İslâmiyet
bölgede hızla yayıldı.. Peygamber Efendimiz’in vefatm
dan on yıl sonra, Afrika’nm Akdeniz sahilleri Müslü
manlarm denetimine geçmişti. Daha o günden Müslü
manlar Afrika’nm üçte ikisini tanıyorlardı.. Birçok
tebliğ kollan ve ticaret erbabı ise, hemen hemen tüm
Afrika’yı dolaşmışlardı. İstanbul’un fetih yıllannda,
Müslümanlar Ispanya’dan geri çekilen müslümanlar,
Afrika’nm derinliklerine doğru dağılmaya başladılar..
Böylece İslâmiyet Orta Afrika’ya ve Afrika’nm Atlas,
okyanusu sahillerine doğru hızla yayılmaya başladı..
Çad gibi bir takım Orta Afrika ülkeleri, daha 1000 yıl-
larma gelmeden İslâmî tanımışlardı.. Moritanya, Ma
li, Nijer, Nijerya, Çad gibi Afrika ülkelerinde yeni bir
çok İslâm devleti ortaya çıktı.
Bu arada, Müslüman denizciler, tüm Afrika kıyı-
larmda ticari maksatlı seferler yapıyorlardı.. Hz. Os
man döneminde, Kızıldeniz bir iç deniz haline gelmişti.
79
h Roger için yaptığı harita doğruluk ve dakikliği iti
barı ile bugünkü haritalara çok benzemektedir. Da
ha da önemh bir diğer husus, İdrisi’nin bu haritasın
da, N il’in kaynağını göstermiş olmasıdır. Stanley’in
1889 yılında Nil’in kaynağını bulma iddiaları böylece
komik bir hal almaktadır. Çünkü arada yaklaşık 800
yıllık bir fark bulunmaktadır ki, bu zaman farkını gör
memezlikten gelmek mümkün değildir...
O dönemde çizilen bir haritalarda, enlem ve boy
lam çizgilerinin bulunduğunu ve İslâm haritacılarının,
Kabe-i mükerremeye hürmeten kuzeyi aşağıda, güne
yi yukarıda gösterdiklerini belirtelim. Dünyanm, de
rinliğini bilmediğimiz bir boşlukta asılı duran bir kö
pük balonu gibi durduğunu düşünürsek, aşağılık ya
da yukarılık kavramının izafi olduğu görülecektir.. Av
rupalI haritacılar Kuzey Amerika, Avrupa ve bugün
kü SSCB’yi üstte, Hindistan, Arap yarımadasını ve Af
rika’yı, Güney Amerika’yı altta gösteren bir haritayı
benimsemişlerdir.. Bu izafi biı durumdur ve bilimsel
kabul edilmişliği yoktur.
ö te yandan Dünya haritasımn çiziminde en solda
Amerikan kıtasmı, sonra Avrupa ve Asya’yı getirmek
gibi bir sıralama da zorunlu değildir.. Dünya Harita
sını tepe takla, ya da herhangi bir yönde, tutmanız
mümkün olduğu gibi, (Tabi, dünyamızla birlikte, ev
reni de o şekilde düşünmek gerekecektir.. Çünkü Dün
yanın Güneş sistemi içindeki konumu belli bir seyir
takip etmektedir..) Avrupa kıtasından başlayarak, As
ya’yı ve daha sonra Amerika kıtasını yerleştirebilir
siniz. Coğrafi bütünlük açısından böyle bir şey daha
doğru olacaktır. Çünkü Amerika kıtası, Bering boğa
zı ile bugünkü SSCB topraklarına bağlı bulunmak
tadır.
80
Ya da dünyayı şu şekilde de düşünebilirsiniz.. Ege
çizgisinden Asya ve Avrupa’yı ayınp, Amerika kıtası
nı Asya’nın sağma, onun sağma da Avrupa kıtası ha-
ritasmı yerleştirebilirsiniz.. Harita yine doğru olacak
tır..
Yani Amerika’ya gitmek için, herkesin Avrupa kı-
tasmm üzerinden geçmek gibî bir zorunluluğu yoktur..
Asya ülkeleri çok daha kısa bir yolculukla, aksi yön
den uçarak Amerika’ya ulaşabilir.. Ya da Kore’den,
Japonya’dan Amerika’ya yolculuk çok kısadır.. SSCB
ile ABD smır komşusu olduğu gibi, Japonya ve Endo
nezya da ABD’ye sanıldığı kadar uzak değildir..
Genel anlamda teorik olarak bunu herkes bilir. An
cak algılamaya gelince, ABD ile SSCB’nin zıt kutup
ta yerleştirilmesi ve ABD’nin Avrupa ile yanyana ge
tirilmiş olmalan, bir coğrafya felsefesinin ürünüdür..
Tıpkı Müslüman coğrafyacılarm Güneyi tepeye alma-
la n gibi...
Afrika kıtası, Müslümanlar için, îslâmm ilk 10 yı
lı içinde yabancı olmaktan çıkmış ve sürekli olarak Af
rika’nm derinliklerine doğru yayılma devam etmiştir..
Nil’in kaynağını arama konusundaki aşın istek,
başlangıçta sırf dini nedenlere dayanırken, daha son
ra, Portekizlilerin Hindistan’ı tehdit etmeye başlama-
lan ve devrin güçlü siyasi merkezi olan Mısır yöneti
mini çökertmek maksadı ile Nil’in kaynağını bularak
N il’in akış mecrasını değiştirmek gibi bir hevesi de be
raberinde getirmiştir.. Bilindiği gibi, dini sebep olarak,
bu bölgede yaşayan Hristiyanlan bulmak amaçlan
makta idi. Afrika’nm en önemli Hristiyanlık merkezi
olan Habeşistan’m ayn bir özelliği de bulunmaktadır..
Habeşistan kralları, kendilerini «krallar kralı, Judah’m
muzaffer aslam ve Tanrının seçtiği kişi» gibi ünvan-
82
MÖTHERLANL
83
Bizans kültürünün oluşmasmda. Batıya doğru ge
nişleyen akınlar dolayısıyla Doğu kültür etkisinin varlı
ğı bir gerçektir.. Bilim hiçbir zaman batıdan doğuya
gelmedi.. Hep tek yönlü akım olarak doğudan batıya
gitti. Bugünkü çapraşık durum gerçekte, doğudan ba
tıya akan büjhik ilmi akışm geri yansımasmdan iba
rettir. Bu yansımadaki hatalar ise türlü hazımsızlıkla
ra sebep olmaktadır.
Babil ve Mısır uygarhklarmın Bizans kültürü üze
rindeki yoğun etkisini burada inleyecek değiliz. An
cak Bizans kültürünün oluşumunda Anadolu uygar-
hklannm etkisi büyük olmuştur. Anadolu uygarlıkla^-
n ise hep öteden beri İran, Hind ve Arap yanm adası
ve Mısır uygarlıklanmn etkisi altında kalmıştır..
Hristiyanlık dönemine gelince, Hz. İsa hiçbir za
man ne Bizans’ı ve ne de Roma’yı görmedi. Hristiyan-
lık akımı doğudan batıya doğru yayıldı. Batıda bozula
rak, oradan tüm dünyaya yansıtılmak istendi. Batı bu
gün, doğudan aldığı Hristiyanlık kültürünü bin bir
parçaya bölerek, türlü kılıklarda ambalajlayarak, tıp
kı çamaşır tozu paketleri gibi paketleyerek binbir rek
lamla «Made in Europa» olarak doğuya pazarlamak
istemektedir.. Vatikan bu anlamda din üreten bir sa
nayi kuruluşudur..
İslâmiyet döneminde ise, kültür yine Batıya Doğu
dan gelmiş, bir yandan İstanbul’un geri almması, öte
yandan Ispanya’nın fethi ile Islâm kıskacına giren Ba
tı İslâm kültür hareketinin etkisi altma girmiştir.. Ku
düs’e yönelen haçlı seferleri, onlan yabancısı olduk
la n yeni bir uygarlıkla tamştırmış ye batı bir kez da
ha doğuya kendini açmıştır..
Son dönemde ise, sömürgeler çeığında, sadece iş
gal edilen ülkelerftı servetleri gasbedilip, insanlan kö-
84
leleştirilmekle kalmanuş, onlarm tüm fikir birikimleri
ve kültür mirasları gasbedilerek kötü bir tercüme ve
acemi bir yorumlama ile hayali bir batı kültürü oluş
turulmak istenmiş ve daha sonra ilim fabrikaları gibi
çalışan kilise üniversiteleri, yeni batı kültürünü üre
tip, tüm dünyaya satmaya kalkışmışlardır...
Batı nerede..?..
85
VASCO DA GAMA EFSANESİ
86
m zamanda Hindistan Genel Valisi ünvanı da verildi..
Gama, ilk kez gördüğü ülkenin hakimi oluyor ve bu
topraklan, tek kişilik bir kararla kendine ve ülkesine
bağlıyordu..
87
çok kısa bir sürede Müslümanların denetimine geç
mişti..
Nerede ise Akdeniz, ya da Kızıldeniz kadar bilinen
bir bölge idi Afrika sahilleri. Yine aynı dönemde, At
las okyanusuna açılan Müslüman mücahidlerin öncü
kuvvetleri tüm Hint okyanusunu aşarak, Pasifikte yel
ken açıyorlardı.. Japon denizine kadar uzanmışlardı..
Vasco da Gama, müslüm anlann bu denli aşinası
olduğu bir yolu, sanki ilk kez keşfediyormuş gibi or
taya çıktı.. Daha doğrusu, batıhlar adına bu yolda se
yahat edebildi.. Daha sonra bu yolculuk, sanki tarih
sayfalarmdan altm bir yaprakmış gibi, dünya kamu
oyuna tamtıldı.. Kuşkusuz bunda, büyük bir sahtekar
lık yanmda, Batıhlann Afrika ve Asya milletlerine re
va gördükleri insanlık dışı muameleyi gizleme psikolo
jisi önemli bir rol oynuyordu.. Eli kanh bir cani, bir
sahtekar olan Vasco da Gama, insanlığa bir kahra
man olarak lanse edildi.. O ülkelerin öğrencileri, hâlâ
ders kitaplarmda, bu iğrenç yalanı aynen okuyarak,
atalannm katillerini övgülerle amyorlar..
Vasco da Gama’ya, sahtekar ve cani derken duy
gusal bir suçlamada bulunmuyoruz.. Cani; çünkü, bin
lerce masum, günahsız sivil halkı, kendi çıkarları uğ
runa acımasızca öldürmüştür. Sahtekâr; çünkü kendi
ne ait olmayan bir ünvanı gasbetmektedir..
Bu yolım Müslümanlar tarafından bilindiğini da
ha önce ifade etmiştik. Gama da bu yolculuğa çıkar
ken, Müslüman bir kaptanm klavuzluğuna muhtaçtı..
İbni Macid isimli müslüman bir kaptanı, kendine kla-
vuz kaptan olarak, para ile kiraladı.. Batıhlann yeni
yeni tammaya başladütlan Usturlap, uzay geometri he-,
saplan, enlem - boylam hesaplan ve pusula gibi deniz
aletlerini ve hesaplarım o devirde müslümanlar yakı-
88
nen biliyorlardı.. Gama’ya rehberlik eden İbni Macid
hatıralarında bu aletlerden çok olağan şeylermiş gibi
sözetmektedir. (Bkz. Prof. Dr. Muhammed Hamidul-
lah, İslam’a Giriş, 5. bsk. sh. 252).
İslâm Ordulan
Bizans Önlerindeyken...
89
Vasco da Gama’nın, Hint okyanusuna niçin açıl
dığı sorusuna cevap arayan. PakistanlI tarih araştır
macısı Dr. Yakub Mughul (Osmanhlann Hint Okya
nusu Politikası ve Osmanlı Hint Müslümanlan Müna
sebetleri - Fetih Yayınlan, İst. 1974, sh. 17) şu görüşlere
yer veriyor: «Deniz yolunun Vasco da Gama tarafm
dan keşfi ve Portekiz’in Hint okyanusuna açılması bir
tesadüf eseri olmayıp Rahip John’un ülkelerini ve ba
harat memleketlerini keşfetmek gayesi ile 7 Mayıs
1487’de bu bölgelere seyahate çıkan Portekizli mace
raperest Joao Peres de Covilhao’nun yazmış olduğu ra-
porlarm bir neticesidir. Covilhao, Kahire’den Hindis
tan’a Aden yolu ile Keynnanor, Kalikut ve Goa şehir
lerini ziyaret etmiş ve dönüşünde Hürmüz ve Cidde li-
manlarma uğramıştır. 1490 senesinde Habeşistan’a va
rarak çok büyük bir hüsnü kabul görmüş ve evlene
rek hayatının sonuna kadar orada kalmıştır. Covilhao,
Habeşistan’a gelmeden önce, Portekiz krahna deniz
yolu ve Hint okyanusundaki ticaret merkezleri hak
kmda geniş, tafsilatlı bir rapor göndermiştir. Bu, Hin
distan’a yapılacak seyahatin planlanmasında Krala çok
yardımcı olmuştur., ö te yandan Ortaçağ adetlerine
bağlı olarak, Portekizliler, Hristiyanlığı, Asya ve Af
rika’da yaym a fikrine yaban a değillerdi ve gayeleri
ne ulaşmak için her çeşit metodu tatbik etmişlerdi.»
Gerçek şu ki, 1497 jnlmda Kral Don Manuel, Vasco
da Gama’yı dört gemi ile teçhiz ederek açık denizlere
gönderirken, sadece Hindistan’a giden deniz yolunu
bulmayı değil, aym zamanda baharat, kıymetli ma
denler ve oralardaki Hristiyanlan da bulmayı, ya da
Hristiyanhğı orada yaşayanlara anlatmayı da düşünü
yordu. Mart 1498’de, Mozambik’e geldiğinde, burada
Vasco da Gama’yı Müslüman araplar limanda karşı
lamış ve mahallin şeyhi, gemiye kadar gelerek bir ne
90
zaket ziyaretinde bulunmuştu. Ancak daha sonra Vas
co da Gama’nm gerçek niyetinin anlaşılması üzerine,
daha sonraki limanlarda, aym şekilde hoş karşılanma-
dıklarmı görüyoruz. Bazı kaynaklar, Vasco da Gama’-
mn Malindi’ye geldiklerini ve burada hüsnü kabul gör
düklerini ve Malindi’den Hindistkn’a kadar, Ahmed
ibni Macid komutasmdaki bir klavuz geminin, Malindi
hükümdarının emri ile, klavuzluk ettiği belirtilmekte
dir. Vasco da Gama’nm Ahmed ibni Macid’in klavuz-
luğunda 18 Mayıs 1498 yılmda, bir Cuma günü, Kali-
kut’un 8 mil kuzeyinde Kapuket şehrinin açıklarında
demir attığını öğreniyoruz. Vasco da Gama Kalikut ve
Keynaanor’u da ziyaret ettikten sonra 1499 Ocağında
Malindi’ye varmış 22 Ocak 1499’da, da gemilerini ba^
harat ve öteki ticari mallarla doldurarak Lizbon’a doğ
ru yola çıkmıştı.. 1 Eylül 1499’da Lizbon’a varan da
Gama Kral tarafmdan coşkulu bir törenle karşılan
mıştı.
Gama, bu seyahatinde, mahalli yetkililerden, tica
ret izni almış, Kralın mektubunu takdim etmiş Krala
mesajlar da getirmişti ve kendinden emin bir siyaset
izlemiş, zora başvurmaktan kaçınarak herkesle iyi ge
çinmeye çalışmıştı.
Bir yıl sonra ise, 1500 yılmda, Pedro Alvarez Cabral
komutasmda 13 gemilik, 1200 askerden oluşan silahlı
bir kuvvet, Hükümdarlara sunulacak kıymetli hediye
lerle yola çıkartılmıştı. 30 Ağustos’ta başlayan yolcu
luk, bir çok Afrika limanına uğrayarak altı ayda Hin
distan’da noktalandı. Cabral, Kalikut kralından tica
ret müsaadesi aldı. Kalikutta ticari hayat, Müslüman-
larm elinde bulunduğu için, Müslüman tüccarlar bu
ziyaretten memnun olmadılar. Ancak Portekizliler iki
ay içinde iki gemi dolusu yük aldılar. Portekizliler um
duklarını bulamamışlardı. Müslüman tüccarlar Porte
91
kizlilere mal satmada İstekli davranmıyordu. Bunun
üzerine Cabral, limandaki yüklü bir gemiye saldıra
rak, geminin yüküne el koydu.. Müslümanlar da buna
misilleme olarak, şehirdeki Portekiz ticaret deposuna
el koydular. Aniden durum gerginleşti. Ertesi gün,
Cabral limandaki 10 adet Mısır ticaret gemisine sal
dırdı ve gemileri yağmaladı. İki gün süre ile, çevreyi
bombaladı. Bu çatışmada iki Kalikut gemisi de hasar
görmüştü. Kalikut Kralmm araya girmesi ile çatışma
durduruldu. Ancak, Cabral Keynnanor’da ticarethane
ve depo kurmak ve ticaret müsadesi almak gibi bir
imtiyazı da bu arada pazarlıklar sırasında kraldan ko
pardı.
1501 Nisanmda ise, Joao da Nova isimli başka bir
denizci, 4 gemi ile Lizbon’dan yola çıktı.. Ancediva’ya
sonra Keynnanor’a uğradı.. Keynnanor racası ile itti
fak anlaşması imzaladı. Koçin’e giderken Zamorin’in
donanması ile karşılaştı. Çıkan çatışmada Kalikut kra
lı Zamorin’in 5 gemisini batırdı. Zamorin destek alarak
da Nova kuvvetlerine yeni bir saldırıya geçti ise de,
Keynnanor racasmm da Nova’nm yanmda yer alması
ile, Zamorin, bir kez daha büyük kayıplar vererek ge
ri çekilmek zorunda kaldı. Portekiz krallığı bu geliş
melerden memnuniyet duyuyordu. Bir yıl sonra, tek
rar Vasco da Gama, 25 Mart 1502’de, 20 gemilik bir
donanma ile Hindistan’a doğru, yola çıktı.
Vasco Da Gama’nm
İkinci Hindistan Seferi
02
Kilvah hükümdarım Portekiz’e tâbi kıldı. Battikala’ya
vardığmda ise, kralı, ’Türkleri ticaretten men etmeye
zorladı.. Battikala kralı ile yapılan anlaşmada, Türk
gemilerinin limanlara yaklaştınlmaması ve her sene
Portekiz’e 100 yük pirinç vermesi şartı da bulunuyor
du.. da Gama bu kez özellikle Türk düşmanlığı gibi
Türklerin bölgeden çıkartılması ve ticaretlerinin meni
konusunda bölge yönetimlerine baskı yapmak gibi bir
görevi de bulunuyordu.
Da Gama’nm gelişi haberi, çok önceden Kaliküt’-
ta duyulmuştu. Zamorin, yeni bir çatışmaya girmek
ten korkarak, Da Gama’yı lim ana gelişinde karşıladı
ve dostluk kurmaya gayret gösterdi. Zamorin, da Ga
m a’nm intikam almasmdan korkuyordu. Kral Zamo
rin iyi niyetini göstermek için, daha önce müslüman
tüccarlar tarafmdan tahrip edilen Portekiz ticaret de-
polarmm tazmini için 20.000 kruzados gönderdi, ertesi
gün, da Gama’nm limanda savaş düzeni almasmdan
endişe ederek 20.000 pardoos gönderdi ise de, Zamo-
ri’nin korkakhğmdan yararlanan da Gama, şehri topa
tuttu. Bütün gün devam eden top ateşi sonunda, li
mandaki gemiler batınimış, şehir baştan sona yıkılmış
ve yanmış, sivil halktan yüzlerce kişi hayatını kaybet
mişti.
Gama’mn Katli
Q3
ma saldın emri verdi.. Kısa sürede gemiler ele geçi
rildi.. 800 tayfa da Gama’mn emri ile, merhametsizce,
limanda katledildi, da Gama çılgma dönmüştü. İnti
kam hırsı ve zafer sarhoşluğu öylesine korkunçtu ki,
halkı korkutmak ve sindirmek için, ticaret gemilerin
den ele geçirilen 800 tayfa önce kesilerek öldürülmüş,
daha sonra elleri ve kulaklan kesilmiş, cesetleri par
çalanarak bir gemi ile ve bir mektupla birlikte, Por
tekizlilerin hediyesi olarak Kalikut kralma annağan
olarak gönderilmişti.. Durumun kendi aleyhine geliş
mekte olduğunu gören da Gama, ganimet aldığı ge
miler ve yükleri ile birlikte geri dönüşe geçmişti. Dö
nüşte, Kalikut kralı ile ihtilafı bulunan Keynnanor ra-
casmı ziyaret ederek, bir anlaşma imzalamış ve 200
Portekiz askerini orada bırakarak yoluna devam et
mişti. Asimda olanlardan haberdar Keynnanor racası,
korkusımdan, da Gama’nm ileri sürdüğü şartlan ay
nen kabul etmişti. Koçin racası ile de benzer bir an
laşma imzalayan da Gama, böylece müslüman tüccar-
lan himaye eden Kalikut hükümdarma karşı bölgede
bir ittifak meydana getirmiş oluyordu. Kalikut hüküm-
darmm karşıtı güçler de, Hükümdan dize getiren Por
tekiz donanmasmı yanlarına alnuş oluyorlardı.
Vasco da Gama’nm bu seferden, 10 gemi dolusu
ganimet aldığı belirtilmektedir.
6 Nisan 1503 yılmda ise bu kez Alfonso da Albuqu-
erque komutasmda 9 gemilik yeni bir filo yola koyul
du. Doğrudan Koçin'e geldiler. Portekizliler, Kalikut
kralhğmı ele geçirmesi konusunda Koçin racasma yar
dım teklif ettiler. Buna karşılık da, raca Portekizlilere
Koçin’de bir kale inşa etmeleri iznini verdi. Portekiz
liler buraya asker çıkartarak kaleyi tahkim ettiler
1504 3ahnda, Zamorin bir sulh anlaşması yapmak zo
94
runda kaldı ise de, Portekizliler Kalikut gemilerine ra
hat vermediler. Bunun üzerine Zamorin büyük bir sal
dın başlattı. Koçin racası Portekizlilerin yanında yer
aldı. Şiddetli çarpışmalar sonunda Zamorin çok sayı
da gemisini ve 19.000 askerini kaybederek geri çekil
mek zorunda kaldı. Portekizliler artık Hint okyanusu
nun tek güçlü donanması haline gelmeye başlamıştı.
Aym yıl Lopo Soares komutasmda büyük bir donan
ma 1200 askeri ile yola çıktı. Hindistan açıklarmda bir
Arap donanmasma saldırarak 17 gemiyi zabtedip 2000
müslümanı öldürdü. 1504’de, Portekizlilerin Afrika ve
Hindistan yolu üzerinde 6 askeri ve ticeri merkezi bu
lunuyordu ve 1505 yılında Don Francisco da Almadia
komutasmda, bu merkezlerin takviyesi için 22 gemi ve
1500 asker gönderildi.
Daha başka kaynaklarda, başka bilgilere de rast-
lanmaktadrr. 1502’de Portekizlilerin Kızıldeniz’in girişi
ni kontrollerine aldıkları ve burada Mısır’a giden ge
milere saldırdıklan, aynı yıl Vicerete Sarte tarafından
7 Mısır gemisinin ele geçirildiği, yolcularla tayfaların
bir kısmmm öldürülüp, geri kalanının köle yapıldığı
belirtilmektedir, ö te yandan aynı yıllarda, Portekizli
lerin Müslüman hacıların yollarını kesmeye ve Umman
denizinin kontrolünü ele geçirmeye başladıklarını gö
rüyoruz. Hatta Kansul el Guri’nin, Portekiz sorununu
diplomatik yollardan çözmek için Papa 2. Julius, Por
tekiz kralı Manuel ve İspanya krah Ferdinand’a, Sion
dağmdaki, Sion m anastın muhafızlarından Framauro’-
yu elçi olarak gönderdiği çeşitli kaynaklarda zikredil
mektedir. Kansul el Guri, Papaya ve krallara gönder
diği mesajmda, üstü kapah bir tehditte bulunuyordu.
Memluk Sultanlığmm, Hind okyanusundaki saldı-
n lan n hakkmdan gelebileceğini ve müslüman toprak-
95
lanndaki Hristiyanlarm akıbetlerinin de hesaba katıl
ması gerektiğini söylüyordu.. Papa Julius bu tehditkâr
sözleri duyunca endişeye kapılmış, konuyu Portekiz
krah ile müzakere etme gereği duymuştu... Portekiz
Kralı Manuel’in papayı teskin ederek, Portekiz kuv
vetlerinin yeterince kuvvetli olduğımu ve yakm bir ge
lecekte Mekke’yi bile işgal edebileceklerini, Medine’de
ki, Hz. Muhammed (s.a.v.) ’in mezarını bile tahrip et
me gücüne sahip olduklarmı söylemişti. Papa bu du
rumdan ikna olmuş ve Portekiz saldırılan, Kansul el
Guri’nin tehdidinin boşa çıkmasmdan sonra şiddetle
nerek devam etmişti.
1505 yılmda da, gerçekten Portekizliler Cidde ön
lerine kadar ilerlemişler ve müslümanlann ticaret yol
larını keserek Memluk sultanlığmı zor durumda bırak
mışlardı. Hatta Mısır artık ticari önemini yitirmeye baş
lamış, bunun yerine Portekiz yeni bir ticaret merkezi
haline gelmeye başlamıştı.. Alman tüccarlar, artık bu
ihtiyaçlarım Portekiz’den karşılarken. Memluk sultan-
bğı, kendi iç tüketimini kısmak zorunda kalmıştı..
Bunun üzerine Kansul el Guri, Portekizlilere kar
şı büyük bir donanma hazırlayarak, Kızıldeniz ve Hin
distan yolu üzerinde yeni kaleler ve istihkamlar ha
zırlattı. Ancak Portekizlilere yalnız başma karşı koya
mayacağım anlayan Kansul el Guri, OsmanlIlardan
yardım istedi. İlk yardım Venedik’ten istendi ise de, 10
kişilik Venedik parlamentosu, ihtiyaç duyulan teknik
yardımı sağlamaktan kaçmdı. Osmanh hükümdan olan
Sultan II. Bayezıt’dan yardım istedi.. Ancak bu sırada,
Emir Hüseyin Cidde’nin istihkâmı işleriyle meşgulken
Tristao da Cünha ve Albuquerque komutasmdaki Por
tekiz askerleri Babulmendep’in girişini denetlemek
üzere olan Aden körfezinde. Kızıldeniz’in girişindeki
96
Sokotra adasını ve Hürmüz adeismı işgal etmişlerdi..
Yıl 1507.
Hindistan yolu kesilmişti.. Arap tüccarlar iflasm
eşiğine gelmişti ve onur kırıcı yenilgiler birbirini izli
yordu. Kalikut kralı Mamorin’in yardım beklentileri
ne cevap verilemiyordu. Nihayet, Mısır Sultam Kansul
el Guri bir donanma hazırlanması konusunda Cidde
Valisi, Emir Hüseyin el Kürd’i görevlendirdi.. 13 Mayıs
1507’de, Emir Hüseyin, 10 kadar gemi ve 1500 askerle
Cidde’den yola çıktı. Aden’e uğradı. Daha sonra Diu’-
ya doğru yola çıktı. Gücerat Sultam Mahmut Şah’ı sa
vaşa hazırlamaya çağırdı. Emir Hüseyin Diu’ya geldi
ğinde, Melik Ayaz tarafmdan merasimle karşılanmış
tı.. Ayaz, aym zamanda Cunagerh valisi idi. Portekiz
kaynaklarma göre. Melik Ayaz, Ru° asıllı olup, Türk
ler tarafmdan esir almmış, daha sonra Hindistan’da
prestij ve kuvvet sahibi olarak valilik makamma k a
dar yükselmişti. O sıralarda Don Francisco da Almei-
da Malabar sahillerinin Portekiz genel valisi idi. Mısır
donanmasmm gelişini haber almca oğlu Don Leronço’-
yu, Keynnanor ve Koçin’deki ticarethanelerini koru
makla görevlendirmişti.
Ve beklenen çatışma Emir Hüseyin ile. Don Loren-
ço arasmda, bugünkü Bombay şehrinin açıklarmda
patlak verdi.. Melik Ayaz küçük bir donanma ile, Emir
Hüseyin’in yamnda yer almıştı.. îlk iki gün şiddetli top
atışlarma rağmen taraflar üstünlük sağlayamadılar. 3.
günkü çatışmalarda ise, müslümanlar kesin bir zafer
kazandılar. Portekizliler 10.000 kayıp verirken, Müs
lümanlarm toplam kaybı 1000 kadardı. Portekiz kay
naklan bu rakam lan doğrulamamaktadır. Ancak ye
nilgiyi kabul etmektedirler.. Portekiz kuvvetleri yeni
den toparlanarak, 1508 yıhnda Portekiz genel valisi
98
barut ve iki bin gem i küreği ile, demir kancalar, ma
kara, halat vesair malzemeler bulunuyordu. Bu arada
Mekke’de, tebdili kıyafet dolaşan bazı Portekizliler ya
kalanmış ve Mısır’a gönderilmişlerdi. Donanma hazır
lıkları bitmek üzere idi.. Donanma komutanlığma Reis
Hamid el Mağribi getirildi.
Albuquerque’nin Planlan
09
niz’i elinde bulundurmak için Aden’i işgal etmek isti
yordu, Nil’in mecrasını değiştirerek Mısır’m sulama sis
temini bozmak, Kudüs’teki Hristiyanlara yönelik teh
ditleri ve vergileri kaldırmak ve Hz. Peygamber’in me
zarını Hristiyan topraklanna kaçırmak. Bu amaçla 8
Şubat 1513’de 20 gemi ile Kızıldeniz’e doğru yola çık
tı. İlk olarak Sokotra adasmı yağmaladı ve Müslüman
halkı katletti, daha bir takım katliamlardan sonra, ge
ri çekilmek zorunda kaldı. Bu arada, bölgedeki ihti-
lafh emirlikleri ve sultanhklan ziyaret ederek, elçiler
göndererek, birbirlerine karşı onlan kışkırttı ve onla
ra birbirleri ile savaşm alan için destek vadettî.. Bir
süre Hürmüz’de kalan genel vali 5 Kasım 1515’de Hin
distan’a doğru yola çıktı ve 15 Kasım 1515’de, İslâm
dünyasmı mahvetmek planlan ile çıktığı yolculuğun
yorgunluğu içinde Goa’ya vardı, öb ü r gün ise, bu emel
lerine ulaşamadan yatağmda ölü bulundu.
Portekizlilere karşı 2. Memluk seferi için 21 Ağus
tos 1515’de 6 bin askerden oluşan 20 gemilik bir do
nanma Süveyş’ten yola çıktı. Ancak Yemen’i fethetmek
konusundaki bir strateji hatası sonucu müslümanlar
arasmda ihtilaf başgösterdi ve hiçbir netice ahnmadan
bu sefer, daha Hindistan yoluna bile çıkılmadan kaybe
dildi.
Bu olaydan iki yıl kadar sonra, 22 Ocak 1517’de
Ridaniye savaşı oldu. Memluklular’m yenilgisi ile, Mı
sır, Şam, Halep, Suriye ve Filistin Osmanhlarm eline ge
çiyordu.. Memluk valilerinin, mâliyeyi düzeltmek için
(Portekizlilerin bölgeye gelmeleri ekonomiyi altüst et
mişti) halka ağır vergiler koyması hoşnutsuzluğu art
tırmakta idi.. Osmanhlarm Kızıldeniz’e gelişleri, mem
nuniyet uyandırdı.. Böylece Portekiz tehdidinin defedil-
mesini umuyorlardı. Ridaniye savaşmdan bir ay son
100
ra Şubat 1517’de, Portekizli Lopo Soares Kızıldeniz’o
yeni bir sefer yapmak üzere, 37 gemi ve yerli savaşçı
lardan, kölelerden, Portekizli askerlerden oluşan yak
laşık 10.000 kişi ile Cidde önlerine kadar geldi.. Sel-
man Reis, burada Portekizlilerle savaşa tutuştu.. Por
tekizlilere ağır zayiat verdirerek geri çekilmeye mec
bur etti.
Osmanh Sultam, Memluklarm mireısım devrahnca,
Hindistan konusu ile de yakından ilgilenmeye başladı
ve Portekizlilerin bölgeden defedilmesi konusunda il
gililere talimat verdi ve yeni bir donanma inştısı için
hazırhklara girişildi. Müslümanlar ilk olarak, Selman
Reis komutasmda, bir kaç tekne ile. Kamaran adasma
hücum ederek, buradan Portekizlileri çıkarttılar ve
m allanna el koydular. Daha sonra yeniden ihtilaf ve
fitnenin müslümanlar araısında başgösterdiğini görü
yoruz. Selman Reis’in, Kutbiddin tarafmdan öldürül
mesinden sonra, yeğeni Emir Mustafa İbni Behram Ye
men valisi oldu. 1530 Şubat’mda Emir Mustafa’nm
Aden’deki muhasarayı kaldırarak Hindistan’a doğru yo
la çıkması üzerine, Aden hüküm dan Portekizlilerle an
laştı.. 10.000 eşrafi altım her jul ödeyeceğini belirtti.
Aden emiri, Portekizlilerle anlaşmayı, OsmanlIlarla an
laşmaktan daha güven verici bulmuştu.
Osmanh beyleri arasmdaki ihtilaf yüzünden, bu se
fer de bekleneni vermedi. Aksine Portekizliler Osman-
lılann korkusundan Hint okyanusundaki kuvvetlerini
takviye ettiler.. Türklerin ilk hedeflerinin DİU oldu
ğunu bilen Portekiz genel vaUsi Nuna da Cünha, da
ha önce Diu’yu ele geçirmeye karar verdi.. 190 savaş
gemisi ve 400 kadar yardımcı gemi ile yola çıktı.
Cunha’nm Portekizli askerlerinin sayısı 3600 ve
5000 de yerli halktan oluşan takviye kuvveti vardı.
101
Cünha 6 Ocak 1531’de, Goa’dan Diu’ya doğru yola çık
tı. 7 Şubat’ta, Diu’ya yakın bir yerdeki Bete adeısma
vardı. Kayalık bir ada olan Bete halkı sert mizaçh idi.
Adada 1000 kadar köylü yaşamakta idi ve 800 kadar
asker bulunuyordu. Bete halkı adamn çepe çevre ku
şatıldığım görünce, şerefli şartlarla teslim olmaya ra
zı olduklarmı bildirdiler. Cünha ise, tüm ada halkım
esir olarak gemilere alıp, müslümanlara karşı savaşm
da kullanmak istiyordu. Bete emiri, teklifi reddetti. Bu
nun üzerine karaya çıkan Cünha askerleri, kadm, ço
cuk, yaşlı, genç ayınım yapmadan bütün Bete halkı
nı kılıçtan geçirdiler ve Bete’nin tamamım yaktılar..
Sonuna kadar direnen Bete halkı, Portekiz kâşifleri
nin yaktıklan büyük ateşte, son ferdine kadar yana-
rak can verdi. Oysa ne savaş açmışlardı ve ne >de top-
raklarmm işgalini gerektirecek bir davramşta bulun
muşlardı.. Emir Mustafa İbni Behram, yeniden topar
lanarak, Diu’ya doğru yola çıktı.. Cünha Diu’ya henüz
gelmişti ki Osmanlı savaş gemileri de Diu’ya ulaşü..
Portekiz donanması ile tutuşulan savaşta, Osmanh as
kerleri büyük bir zafer kazandı.. 21 Şubatı 1531’de Por
tekiz askerleri geri çekilmek zorunda kaldı.. Emir Mus-
tafa’nm başarısı büyük hayranlık uyandırdı.. Ancak
Osmanhlann Hint sahillerinde kuvvet ve şöhret bul
ması Melik Ayaz’ı endişelendirdi.. Daha sonra Baha-
lur Şah’la da Emir Mustafa’nm arası açılmca, bölge
de başgösteren fitne, tekrar Portekizlilerin işine yara
dı.. Tabii bu arada Portekiz gemileri, Hindistan’ı aşıp
daha ilerilere, Japon denizine doğru seferlere başlamış
tı, Ancak Hindistan bu gelişmeler karşısmda önemini
daha da arttırmaya başlamış oluyordu.
Bu dönemde, bir çok Portekiz gemisi, Hint okya-
nusımda cirit atmaya başlamış, bım lan başka ülkele
rin gemileri izlemişti.
102
Bahadur Şah, Hümayunla savaşında uğradığı ye
nilginin ardmdan bölgede Osmanhlarm nüfusunun art
ması üzerine, Portekizlilerle anlaşarak, Diu ve kendi
ne bağlı öteki bölgelerde askerî ve ticarî imtiyazlar
verdi. Portekizliler burada bir kale inşa ettiler. Daha
doğrusu, sadece ticarî imtiyaz almışlardı.. Limana ha
kim bir noktada, ticarî depolar inşa edeceklerdi. An
cak Portekizliler burayı içeriden içeriye tahkim ede
rek, bir kale haline getirmişlerdi. Bahadur Şah Por
tekizlilerden memnun değildi. Ama bir yandan Osman-
h sultanlığı ile arası açılmıştı. Portekizliler ise baskıları
nı giderek artırıyordu.. Diu’daki Portekiz kalesini zi
yaret ederek, onlann gönlünü almak istedi. Böylece
askeri tahkimat da resmen tanmnuş oluyordu. Daha
sonra Bahadur Şah’m, bir komplo sonucu denizde öl
dürüldüğünü göreceğiz. Portekizliler, bunun üzerine,
M üslümanlann tepkisini azaltmak için Hoca Sefer’i
Diu’nun idaresine memur ettiler. Genel valinin yakm
akrabası Antonie da Silveria da, Diu kale komutanı
oldu. Bahadur Şah’m katlinden sonra, onun himaye
ettiği ve bu yüzden de Osmanlılar ile arasmm açılma-
sma sebep olan Mirza Muhammed Zaman bu karga
şadan yararlanarak kendini Gücerat sultanı ilan etti.
Portekizliler, bu aklı eksik maceracıyı desteklediler.
Böylece Gücerat hükümdarlığma bağlı topraklarda ge
niş imtiyazlar almaktan başka, sultanlığın hâzinesini
de ellerine geçirdiler. İlk olarak Portekizlilerin el koy
duğu 700 sandık altm Portekiz gemilerine taşındı.. Por
tekizliler Mirza adma para basıyorlardı ve camilerde
hutbelerde Mirza’nm adı okunuyordu. 12.000 kişilik
Gücerat askeri gücü Mirza’ya bağlanmıştı. Mirza, Por
tekizlilerin bu desteği karşılığmda, Hindistan’m batı
kıyılan sahil şeridinin tamammda 5 mil genişliğinde
uzayıp giden bir bölgeyi Portekizlilerin emrine veri
103
yor, onlara bağışlıyordu. Portekizlilerin, bir seferde
Mirza Muhammed Zaman’la ele geçirdikleri Gücerat
hâzinelerinden aldıkları paramn TL. olarak bugünkü
karşıhğı, yaklaşık olarak bir tirilyon 500 milyar Urayı
buluyordu. Bu durum karşısmda Gücerat asilleri bir-
araya gelerek, Umdetül Mülk komutasmda Mirza Za-
m an’a savaş açtılar. Mirza Zaman, Unah yakmlarm-
da gerçekleşen savaşta yenilgiye uğrayarak kaçmak
zorunda kaldı. Bahadur’un kızkardeşinin oğlu Miran
Muhammed Şah tahta geçti ise de, bir kaç hafta için
de vefat etmesi üzerine, 5 Nisan 1538’de tahta 11 ya-
şmdaki Prens Mahmut çıktı.
Bu olaylar olurken. Emir Mustafa Diu’dan ayrıla
rak Mekke’ye dönmüştü. 1535’lerde, Asaf Han, Baha-
dur Şah’m vasiyeti üzerine, Sultan’m haremini ve hâ
zinesinin bir kısmım alarak Mekke’ye geldiğini görü
yoruz. Bahadur Şah vefatmdan önce Umdetül Mülk
ile Osmanh padişahma bir mektup göndererek duru
mu arzetmiş ve ikametlerine izin verilmesini istemiş
ti. Umdetül Mülk 3 yüzmilyon akçe değerinde, kıymet
li taşlarla bezenmiş bir kemeri de padişaha hediye ola
rak göndermişti. Padişah Edirne’de olduğu için, oraya
gitmiş ve orada Padişah tarafmdan kabul edilmişti..
Umdetül Mülk, hediyeyi takdimden sonra, Portekiz te
cavüzleri konusunda bilgi vermiş ve Padişahm ilgisi
ni istemişti.
Bahadur Şah, durumun vehametini anladığından,
daha önce Asaf Han’la çocuklarını ve hâzinelerinin bir
bölümünü Mekke’ye göndermiş oluyordu. Bahadur’un
katli haberinin gelmesinden sonra Süleyman Paşa,
Diu’ya gitmek üzere gönderilmiş, Süleyman Paşa, bu
arada Mekke’de bulunan Bahadur Şah’m ailesi ve hâ
zinesi ile ilgilenmiş, 350 sandık tutarındaki bir trilyon
104
lira değerine yakm altm hâzineyi İstanbul’a gönder
mişti.
Sultan Süleyman, Bahadur Şah’m durumundan
çok önce haberdar olmuş ve Süleyman Paşa’yı, oraya
gitmek üzere görevlendirmişti... Ancak donanmanm
ikmali ve aradan geçen zaman zarfmda Bahadur Şah
katledilmiş (13 Şubat 1537) bölgede önemli gelişmeler
olmuştu.. Sultan I. Selim’in kölesi iken, kendini kabul
ettirip devlet ricaline yükselen Süleyman Paşa, son gö
revinden önce Mısm ve Suriye beylerbeyi görevini ya
pıyordu. Osmanlı donanması 11 Temmuz 1538’de Cid
de’ye vardı. Süleyman Paşa, ilk iş olarak Aden ve Şihr’i
ele geçirdi. Süleyman Paşa’nm Diu’ya doğru yola çık
ması üzerine, Hoca Sefer de Portekiz kuvvetlerine kar
şı savaş açmış ve daha sonra Osmanlı donanması ile
birleşerek Portekizlilere ağır darbeler indirmişlerdir.
Diu’dan başka Garcia da Sa kalesi ve St. Thomas ka
lesi önlerine gelinmiş, ağır hasar verilmesine karşm ka
leler ele geçirilememişti. Portekizlilerin takviye almak
ta olduğuna ilişkin haberler üzerine Osmanlı donan
ması 6 Kasım 1538’de geri çekilmek zorunda kaldı. Sü
leyman Paşa, bölgede çıkabilecek emin bir yer bula
madı.. Portekizliler Gücerat hazinesinih Mekke’den İs
tanbul’a gönderildiği haberini ve Aden Emirinin Süley
man Paşa tarafmdan öldürüldüğü haberini yaymışlar
dı.. Süleyman Paşa ilk gelişinde camilerde Osmanh sul
tanı adma hutbe okunmasım istemesiyle yerli emirle
ri endişeye düşürmüştü. Aden emiri örneğinden endi
şe eden Sultan Mahmud, Süleyman Paşa’yı ziyaretten
imtina etti. Sultan Süleyman, Portekiz donanmasmm
imhasını emretmiş olmakla birlikte, Sülleyman Paşa,
yerli müslüman yönetimlerle ihtilafa düşmüş, onlara,
sert muamele etmek sureti ile endişelenmelerine yol
açmıştı.. Geri dönüşe karar veren Süleyman Paşa 27
105
Kasım 1538’de Şihr limsınma vardı. Oradan Moha ve
Zebid’i işgal etti. Süleyman Paşa bu seferinde Porte
kizlilerin gözünü korkutmuştu ama, bölgedeki müslü
man halka kendini sevdirmeyi başaramamıştı.. Böyle
ce bölge halkınm Osmanhlara olan güveni ve sempa
tisi jnkılmış, Süleyman Paşa’mn gidişi ardmdan, Por
tekizlilerin bölgeyi yeniden işgal ederek sivil halka kar
şı katliama girişmeleri üzerine, Hint okyanusu ariak
kesin olarak Portekizlilerin denetimine geçmiş oluyor
du.. Kasım 1539’da Süleyman Paşa İstanbul’a vasıl olu
yor ve bir tarih sayfası da böylece kapamyordu. Pa-
kistanlı tarihçi M. Yakub Mughul, bu başarısız plan ko
nusunda şunları söylüyor: «Süleyman Paşâ’mn müt
tefiklerine karşı istihfaf dolu tavn, Bahadur Şah’m hâ
zinelerine el konması ve Aden emirinin öldürülüşü, iki
müslüman ülkenin dostça münasebetlerinin gelişme
sini büyük ölçüde engellemiştir. Böylece Türk seferi
neticesiz kalmış ve Portekiz nüfuzu yok edilememiştir.
Bundan başka, iki müslüman ülke arasmdaki müna
sebetler, Hristiyan devletler lehine ciddî bir şekilde ze
delenmiş ve istikbalde müşterek düşmanlara karşı, bir
likte yapılabilecek bir hareket ümidi zayıflamıştır. Bu
sebeple, Hristiyan deniz kuvvetlerine gelecek yüzyıl
lar boyunca, Müslüman Hindistan’ı, esaretleri altmda
tutmak fırsatı verilmiş oldu.»
1539’dan soiıra, Amerika yağması başlamış ve dün
yanm etrafı dönülmüştü. Korsanlar açık denizlerde ci
rit atmaya başlamıştı, Avrupa için için kaynarken, Os
manlI imparatorluğunda sonbahar rüzgârları, asırlık
çmar ağacmm yapraklarım dökmeye başlamıştı.
Daha sonra, Hindistan Ingilizlerin eline geçti. Çin’e
yöneldiler. Hint okyanusunda bunlar olurken, Afrika’
da, Uzak doğuda, Amerika kıtasmda ilginç gelişmeler
oluyordu.
106
AFRİKA’NIN KEŞFİ’NİN SONUÇLARI
107
rika yolu ile Hindistan’a varması burjuva sınıfmm zen
ginleşmesi için sayısız imkânlar sağladı. Denizcilik, ti
caret ve sonunda endüstrinin gelişmesi için çok önem
li bir adım atılmış olduğu bilinmektedir. 1498’de Vas
co da Gama’nm gemilerinin Mombasa önlerinde belir
mesi ile Portekiz doğu Afrika’ya da el atmıştı. Porte
kizli Amiral buralann yerli halkma, ya Portekiz tacı
na bağlılık yemini etmeleri, ya da hep birlikte öldürü
leceklerini söylüyordu. Afrika’ya ondan sonra giden
Francisso da Almeida da Mombasa ve Kilwa gibi bü-
3dik kentleri yıkıp yakmış, bütün halkı öldürmüştü..»
108
ğiştirecektir. Beyazların, o zaman çıkarttıkları yasalar
da Kızılderili erkeklerin kafa derisi için ayn, kadmlar
için ayn ve çocuklar için ayn fiat biçtikleri bilinmek
tedir.
Bugün artık kızılderililer, nesli tükenmekte olan bir
canlı türü olarak korunmaya alınmıştır. Amerika’daki
vahşi katliam, bir yanı ile de kara Afrika’da Avrupa
lI beyazlar eli ile sürdü. Akla hayale gelmedik işken
ce türleri uygulandı.
Batılı insanm sömürü ruhu hortlayınca, hızım ala
mayıp kendi tendeşine de yöneldi.. Amerika’da petrol
sahalannı ele geçirmek için -çok uluslu, bugün bile var-
lıklannı sürdüren- petrol tekelleri, tarlasını satmak is
temeyen beyaz köylüleri avlajnp başparmaklarım pet
rol şirketlerine sattılar. Onlar adma düzenlenen satış
evraklarmda bu parmaklar imza yerine kullanıldı..
Arap yanm adasm a yöneldiklerinde ise herkesin
isim olarak çok yakmdan tanıdığı Çörçil, gözü dönmüş
bir biçimde şöyle haykınyordu: Bir damla kan, bir
damla petrol..
Eric Williams ise Afrika’nm uğradığı felaketle il
gili olarak (Capitalism and Slavety) isimli eserinde
şu görüşlere yer veriyor: «.. Amerika’da yerli halkm
giderek azahp kaybolması ve Ispanya’nın Amerika’da
ki sömürgeleri ile Portekiz sömürgesi Brezilya’daki bü
yük ekili topraklar köle emeğinin ithalini gerektiri
yordu; Bu nedenle Afrika’dan Amerika’ya çok sayıda
köle götürüldü. İlk sermaye birikimi için büyük bir
zenginlik kaynağı olan köle ticareti Afrika halkları
na bir felaket getirmiş, bu kıtayı gelişen kapitalizmin
kurbanı yapmıştı.»
Batı kapitalizminin doğuşu-, Kızılderili kanı. Zenci
ahnteri ve uzak doğu insanmm aimteri ve gözyaşm-
109
dan yoğurulmuş bir temelin üzerinde olmuştur. Kapi
talizmin ahlaki ve tarihi bir temeli olduğunu savunan
lar için en büyük bir yalanlama belgesi olacaktm.
Marksisflerin dediği gibi; ne kapitalizm ve ne de sosya
lizm, tabii bir evrim sürecinin sonunda ortaya çıkan
kültürel, ekonomik ve sosyal değerler değil, sömürü
ye dayanan bir sürecin beraberinde getirdiği olumsuz
luklardır.
Afrika'da köle avım ilk başlatanlar Portekizliler
olarak biliniyor. İlk köle kafilesinin 1441’de Lizbon’a
getirildiği kaydedilmektedir. Bunun daha öncesi de ol
muştur, ancak resmen ilk kafile bu tarihte Lizbon’a
getirilmiş, köle ticareti ve insan avı batı toplumlan
için yeni bir iş alanı olmuştur. Köle ticaretinde Por
tekiz tekeli 1580’e kadar sürdü. Bu arada hemen her
batılı ülke Afrika’ya yöneldi. Afrika sanki köle depo
su idi.. Yerden mantar toplar gibi Afrika’dan insan
toplamaya başladılar. Senegal’den Angola’ya kadar bü
tün batı Afrika sahilleri köle avcılan ile doldu. Köle
ler demir zincirlere bağlı olarak gemilere konuyor se-
yehât boyunca her yanı kapalı kamaralara balık istifi
dolduruluyordu. Zamanla köle ihracı için dizayn edil
miş gemiler geliştirildi, ö le n ve hastalanan köleler faz
la yiyecek ve su tüketmesin diye denize atılıyordu. Af
rika’dan toplanan köleler bu topraklarda köle taşıma
cılığı yapan beyaz eldivenli köle tüccarlarma 70-200
frank karşılığında satılıyordu. Amerika’da ise bunun
bir kaç misli para ediyordu. Köleler genellikle toprak
işçisi, harfiyat işlerinde, pamuk ve şeker tarlalan,. ma
den ocaklan ve fabrikalarda çahştınlıyordu.
Köle ticareti zamanla öyle gelişti ki, Avrupa’da ma
likanelerde köle sa 3nsı günden güne arttı. Feodal bey
lerin giderek genişleyen arazilerinde yüzlerce köle ça-
110
hşmaya başladı.. Zamanla bu insanlar savaşlara sürül
düler, yeni m odem şehirlerin, metrolarm inşasmda Fi-
ravun’un ehram lannda çalışan köleler gibi çalıştılar
ve bugünki batı uygarlığını siyah yoksul Afrikalı in
samn sırtmda taşıdığı taşlarla inşa ettiler..
Köle avı, vahşi bir hal almıştı. Silahlı insan av
cıları köy basıyorlar, herkesi öldürüp yalnız genç ve
güçlü insanlan alıyorlardı. Çocuklar bile tavuk gibi ke
siliyordu. Kaçıp bataklıklara, dağlara sığınanlar ise ya
bataklıklarda ölüyor, ya da kurda kuşa yem oluyor
du. Bu gün bir hesaba göre 100-150 milyon kadar Afri
kalı köle ticaretinden etkilenmiş, ölmüş, köleleştirilmiş-
tir. Bu durum Afrika nüfusunun artmasmı engelleyen
öğelerden biri olarak kabul edilmektedir.
Zamanla, Avrupahlar ve Amerikalılar köle yaka
lama işini yerU işbirlikçilere bırakmış, onlar ufak ko
misyonlar karşıhğı beyaz efendilerinin isteklerini ay
nı acımasızlıkla yerine getirmişlerdir. Giderek kabile
beylerine bu iş karşılığı para ve imtiyaz sunulunca Af
rika halkı ile yönetimi arasmda da bir yabancılaşma
ve düşmanlık süreci başlamıştır.
1876’ya kadar Avrupahlar kara kıtanın ancak %
lO’unu denetimleri altına almışlardı. Kıta içlerine he
nüz girilememişti. O dönemde (1884 -1900) Afrika’da
sömürgeci ülkelerin ellerinde bulundurdukları toprak
ve bu topraklarda yaşayan insan sayısı şöyle id i:
111
Emperyalistler Afrika’yı zor rekabet şartlan için
de pay etmeye ve işgale devam ettiler. Kısa sürede
sömürgeci ülkelerin ele geçirdikleri toprak miktan şu
duruma g e ld i:
Jİ12
devlet bakam Albert Sarraut şöyle diyordu: «Gerçeği
gizlemeye ne gerek var? Sömürgecilik ilk uygarbk ha
reketi değildi. Çıkarlann dürttüğü bir zor hareketi idi.»
İngiliz Din adamı W. Howitt de «Sömürgecilik ve Hris-
tiyanlık» isimli eserinde: «Avrupa’mn dünyanın bütün
bölgelerinde ve boyunduruk altma almayı başardığı
bütün halklara yaptıkları barbarlık ve emsalsiz taş-
kmhklann dünyanm herhangi bir döneminde ve nice
vahşi, ne derece görgüsüz ve ne kadar acımasız olur
sa olsun bir örneğini daha başka bir ırkta görmek
mümkün değildir.» görüşlerine yer veriyordu.
Nazi savaş suçlularım yakalayıp yargılayacaklar
mış. Pöhh! Kendi cinayetlerini kim yargılayacak!. Ya
en büyük cinayet bu kahrolası uygarlıklarım hâlâ şu
bize «batılılaşma» diye yutturmalanna ne demeli! Ne
demeli, ders kitaplarmda sürüp giden bu barbarlar ka/-
dar aşağılık, onlan aklamaya çalışan işbirlikçi eğitim
cilere, sömürge ülkelerinin eğitim bakanlarma, batıcı
liderlerine!
Evet! İngiltere’de İmparatorluk Doğu Afrika şirke
tinin, Hindistan şirketinin evraklarmı açıklasm da gö
relim demokrasinin kan ve irinle dolu, gözyaşı ile do
lu envanterini. Demokratsa haydi açıklasm!
Afrika’da hâlâ sürüp giden cinayetler, ihtilal, yağ
ma ve sömürü, sahte, sun’i ideoloji savaşlan ve sun’i
yönetimler sömürgecilerin kirli artıklan değil mi?.. Ve
sömüınii hâlâ sürmüyor mu?..
Sartre «Bizim sömürgeciler olduğumuzu biliyorsu
nuz» diye söze giriyor artık. Luis Masignon ise bakın
ne diyor: «Onlann herşeylerini tahrib ettik. Felsefele
ri, dinleri mahvoldu. Artık hiçbirşeye inanmıyorlar.
Derin bir boşluğa düştüler. Anarşi v ey a ’jntihar için
uygım hale geldiler..» İşte bütün başardıkİan bu!
114
GÜNEY KUTBU’NUN KEŞFİ
115
Denizaltının Keşfi
116
tı. 1642’de Abel Tasman Yeni Zellanda’yı buldu ve böl
geye Tasmanya adım verdi. 1644’de Tasman tekrar ken
di ülkesine geldi. 1801’de ise Filinders bölgeye geldi..
Artık Avusturalya tamamı ile etrafmdan dolaşdnuştı.
Şimdi bu k ıta-adaıu n derinliklerinin keşfi kalıyordu
geriye. 1829’dan 1874’e kadar adamn derinliklerini keş
fe çalıştılar. Sturt, Leichhardt, Burkey, Stuart ve Porrest
maceralı yolculuklar düzenlediler.. Seyyahlar, Hindis
tan’dan getirdikleri develerle yolculuklarını sürdürü
yorlardı. Robert Brooke ve W ills’in yolculukları çok
ünlüdür.. Bunlar bu maceralannm bedelini hayatları
ile ödediler.. Arkadaşları John King ise bir yerli kö
yünde açlıktan ölmek üzere iken bulundu.
Yeni Zellanda’mn keşfi ile 1900’lü jnllarm başm-
da, çahşmak, yurt edinmek, ticaret ve tebliğ maksadı
ile çok sayıda müslüman ve Türk de Yeni Zellanda’ya
göç etti.. Bugün hâlâ yeni Zellanda’nm birçok yerin
de, toplu halde, Türkçe konuşan, Türk geleneklerini
sürdüren, inançlarım koruyan Türkler yaşıyor.. Yine
Avusturalya’da da, ilk jullarda göç eden binlerce kar
deşimiz hâlâ varlıklarım sürdürmektedir.
117
ile Asya’ya yol bulma çabalan hızlandı. İlk kez İsveçli
Nils Nordenskjöld 1878 - 79 yıllannda bu geçidi aştı.
1903 -1906 yıllan arasmda Norveçli Ronald Amundsen
bu yolu ikinci kez geçmişse de, başka yollar bulundu
ğundan bu buluş eski önemini yitirdi. Ancak bu kez
Kuzey kutbunu araştırma gezileri önem kazandı ve
ilk kez 6 Niseın 1909 jnimda Amerikalı Robert Peary,
köpeklerin çektiği bir kızakla Kuzey kutbuna ulaştı.
Norveçli kaşif Fridtjof Nansen «Fram» isimli yelkenli
si ile 1894 - 95 kışmda 84 derece kuzey enlemine ulaş
mış, Kuzey kutbuna 438 km mesafede karaya çıkmıştı.
1955 yılmda ABD’nin yaptığı ilk nükleer denizaltı
olan Nautilus, 1958 yıhnda Kuzey kutbunu deniz altm-
dan geçti.
Daha sonra 1968-69 yıllannda W ally Herbert’in
başkankk ettiği İngiliz araştırma grubu, Alaska’daki
Point Barrov’dan yola çıkarak Kuzey kutbu üzerinden
Spitzbergen’e ulaştılar.
118
. COĞRAFÎ KEŞİFLERE
GENEL BÎR BAKIŞ
119
ceracılık bu seyahatlerde öne çıkan nedenler arasmda
idi. Akdeniz uygarlığmm askeri gücü karşısında Afri
ka yerlileri fazla dayanamadiar ve yeni sömürgelerden
gelen zenginlikler ve köleler bu uygarlığa güç kattı.
Yunânh kaşiflerin yeni dünyalara ulaşma çabalan Bü
yük İskender zamamnda da sürdü ve devletin deste
ğinde güç kazandı. İskender’in Pers imparatoru Dari-
us’un kızı ile evlenmesi, Akdeniz uygarlığı ile Asya
arasmda yeni bir yakmiığın doğmasına yol açıyor ve
Akdeniz uygarhklanmn Çin uygarhğı ile tanışmasına
vesileı oluyordu.
Herşeye rağmen dünya hakkmdaki bilgiler çok kı
sırdı. M .ö. 280 yılmda yaşayan Sisam’lı Aristarchus
«dünyanm güneş çevresinde döndüğünü» bilmesine
karşm, 40.003.423 km. olan dünya çevresini 40.000 km.
olarak düşünüyordu.
Batıdaki bu antik bilgi birikimi oldukça yetersiz
di. A sya’mn derinlikleri ve okyanus ötesi bilinmiyor
du. Bu da yetmiyormuş gibi, bu bilgiler yerini muhar-
ref Tevrat ve Incil’in doğm alanna bıraktı. Gerçek bil
giler efsaneler arasmda kayboldu. Dünya dümdüz bir
mekan olarak tasavvur edilmeye başlandı.
V e İslamiyet’in doğuşu ile birlikte, bilimde, sanat
ta, dünyayı daha gerçekçi bir biçimde tanıma yolunda
büyük bir adım atılmıştı. Yeni dinin gerçeklerini an
latmak isteyen insanlar tüm dünyaya dağılmışlardı.
Maceracı, sömürgeci gelenekleri bir kenara bırakarak,
tüm insanarı a3rm babamn çocukları olarak kabul eden,
Ayınm gözetmeyen yeni bir ahlakı savunuyorlardı.
İslam coğrafyacılannm dünyayı tanıma yolunda
başlattıkları ilk önemli ve yazıya geçen seyahatler ara
smda Süleyman ve İbni Vahab isimli iki Basrah ta
cirin deniz you ile Çin’e yaptıkları yolculuk kaydedil
120
mektedir. Böylece Müslümanların Filipinlere ve Japon
denizine ulaşma tarihlerini 840 yıllan olarak kabul et
mek yanıltıcı olmayacaktır. Yine Yakubi’nin seyahat
notlan, dünyayı tamma konusunda ortaya konan ilk
bilimsel ciddiyeti haiz, gerçekçi eserler arasmda yer al
maktadır. İbni Havkal’m 953 yılarmda yazdığı seyahat
namesi de kayda değer. Mes’udi’nin «Altm Çayırlar»
(El-Muruc el-Zeheb) isimli seyahatnamesi de üzerinde
durulmaya değer eserler arasmdadrr. Mes’udi eserin
de dünyanm yuvarlak olduğundan sözetmekte, aym
yöne giderek başlangıç noktasma ulaşılacağım savun
maktadır. Ve yine N il’in kaynağı hakkmda ilk sağlık
lı bilgileri Mes’udi’nin kitabmda bulmaktayız. Avrupa
coğrafyasını yakmdan tamyan bir başka İslam gezgi
ni ise İdris’ti. 1099’da Septe’de doğan İdris Fransa ve
İngiltere’ye gitmiş, öğrenimini Kordoba Medresesi’nde
tamamladıktan sonra bir ara da Sicilya’da Prens Roger
2’nin saraymda kalnuştı.
I303’de Tanca’da doğem, hukuk ve Islami bilgiler
tahsil eden İbni Batuta Hac yolculuğu diye çıktığı, se
yahati 24 yıl sürdü. Dünyanm dört bir yanmı dolaştı.
Piri Reis’in Kitab-ı Bahriyesini yazdığı yıllarda kurt
denizciler Akdeniz’den çıkarak okyanusa yelken açı
yorlardı. Turgut Reis’ler, Kurdoğlu Muslihiddin Reis,
Hızır Reis, Kıhç Ali, Buraç ve Oruç Reisler bunlardan
sadece bir kaçı.
Seyyid Ali Reis’in Hind diyanm anlatan hatıratı da
burada zikredilmeye değer. Yine Katip Çelebi ve Ev
liya Çelebi’nin seyahatnameleri de önemli seyehatna-
meler arasmda yer ahr.
Eski metinlerde, efsanelere kanşık olarak Ameri
ka’nm ilk kaşifleri olarak Viking ve Normanlar göste
rilir.. Ancak bu insanlarm nereye ulaştıklarım bildik
121
leri konusunda bir ipucu yok. Kuzey destanlarında söz
edilen yerler Gronland ve sonrasıdır ve muhtemelen
Kuzey Afrika’nm batı sahillerine ulaşmış olabilirler.
Efsaneler çağı sona ermiş, İslam gelmiş, ardmdan
Haçh seferleri gerçekleşmiş ve nihayet Batı’nm ipek
yolu İstanbul’un fethi ile tıkanmıştı. I260’da Venedik’e
göre dönen Polo kardeşler, doğunun efsanevi güzellik
lerinden sözederek batılılann gözlerini doğuya çevir
melerine yardımcı olmuşlardı. Marko Polo’nun anlat-
tığma göre Çinliler daha o zamandan, Barut roketler,
katyuşa füzelerini ahdıran maytap bataryaları kulla
nıyorlardı. İpek ve kâğıt, hatta gelişmiş baskı sistem
leri ile seri üretim yapıyorlardı. Polo Kubilay Han’la
tamşmış, Uzak doğu devlet sistemi ve siyaseti hakkın
da bigi almıştı.
Prof. Delmas’m «Avrupa Uygarlığı» isimli kitabm-
da sözünü ettiği Avrupa uygarlığı temeline, Batıhlann
Doğu kültürünü tamması ile bir öge daha katıhyordu.
O da uzak doğu siyaseti.. Batılılar zamanla usta bir
şekilde uzak doğu siyasetini, imp£U*atorluk siyasetine
dönüştüreceklerdir. Delmas sözkonusu kitabmda Batı’-
nm kültür temellerini sorgularken şöyle bir tanım g e
tiriyor: Avrupa uygarhğı, Yunanhlann, Rgmahlann
ve Yahudilerin mirasıdır.»
(Asimda şu ortadoğu ve uzak doğu kelimelerini
hiç sevmediğimi söylemeliyim.. Bütün bunlar, İngilte
re’yi mihver kabul etmenin oluşturduğu bir şuuraltı ile
ahşkanhğa dönüşüyor. Evet, İngiltere uzak batıdır. Bal
kanlar Yakm batı. Hatta Kabe orjinli olarak düşüne
cek olursak, İngiltere uzak kuzey batıda kahri)
Modem keşiflerin babası olarak Portekiz prensi
Henri gösterilmektedir. Ashnda bu iş Henry’den çok
önceleri başlamıştı. Ancak Henri bu gezileri düzenli
122
hale getiren bir okul açtı. Bir de Coğrafi keşiflerin ya
zarları, öteki tüm çabalan gizleyerek yeni bir tarih
yazdılar ve İslam uygarlığmm bu yöndeki çabalarım
gizleyerek kendi çabalanna bir temel oluşturmak üze
re Henry Okulu’nu çıkış noktası kabul ettiler.
Müslümanlar Amerika’ya ulaştıklarında, Henry’-
nin kurduğu okula mensup olanlar, sis denizi ve kay
nayan dalgalar denizinin efsanesi ile meşguldüler ve
yeni yüzmeye alışan çocuk gibi okyanus sularma ayak-
lanm daldınp çekmeye başlamışlardı.
Gerçekte Henry dünya tarihini değiştiren biri de
ğildi. İslam denizcileri ve gezginlerinin birikimlerini
kendi deneyi için bir malzeme olarak kullanmak isti
yordu. Sonra herşey batılılarm yazdıkları ile kaldı. Olan
oldu, gerçekler saptırıldı. Kendilerini gördükleri, ayak
bastıkları ülkelerin kralları, hakimleri ilan ettiler.
Ve sonra kutuplan keşfedip, bayraklarım diktiler.
Egemenlik alanlanna böldüler kutuplan, dağlann do
ruklan, yeraltı ve deniz dibi keşfedildi. Uzaym keşfi
ne çıktılar.. Sonra en ufak parçalann sım n a ermek
için maddenin gizemli derinliklerine daldılar ve eşya
alemi ile bu denli ilgilenirken insan unutuldu. İnsan
sömürüldü. Amaçsız bir hırs haline, egemenlik tutku
suna dönüştü herşey.. Mutluluk, banş ve özgürlük gi
bi kavramlar yara aldı. İnsan ayağmm altmdaki top
rağı, başının üzerindeki göğü, kendini oluşturan lıüc-
releri anladı. Anlayacak da çok bilinmezi var h&lâ,
ama bir şeyi anlayamadı: Kendi ruhunu, kişiliğini,
varoluş ve yaratıhş hikmetini. Yeni keşifler için bitmek
bilmez bir ufkun eşiğindeyiz ve geleceğe bakmak için
teleskoplarımız, radarlarımız, emrimize amade radyo
dalgalan, ışm aygıtlan var. Ve biz vanz.. Yeni keşif
ler ve yeni fetihler, kendi egemenliğimiz için değU,
123
mutlak egemeni kavramak için olmalı ve imtihan için
geldiğimiz şu dünyada soruıululuklannıızı kuşanma
mız gerek şimdi.
öyleyse haydin cihada! Haydin bilgiye, banşa ve
özgürlüğe...
124
KEŞİFLER NASIL BAŞLADI
125
Milat başında Mısır’a yerleşen Yunanlı gök bilgi
ni Plotemaıos’ın Coğrafya kitabı, bu konuda bilinen en
eski yazılı eser olma özelliği taşımaktadır. Avrupa’nm,
kısmen Asya ve Afrika’mn haritalannm yer aldığı ki
tap dünyayı olduğundan çok küçük olarak tayin edi
yor ve dünyanm yapısı hakkmda büyük yanlışlıklar
la dolu tahminlerde bulunuyordu. Bunun dışmda, bin
lerce yıl önce. Yeni Gine’den Avusturalya’ya, ya da
Sibirya’dan Bering boğazı yolu ile Amerika’ya geçen
insanlarm hikâyelerine burada değinmeyeceğiz.
Ancak kısa bir tarih bilgisi olarak bunları bura
da, asıl maksatlarını ve bilgi düzeylerini derinlemesi
ne incelemeden zikretmeyi uygun gördük.
Haçlı seferleri, Hristiyanlarm îslâm dünyası ile ta-
nışmalarma neden olmuştu.. îslâm ülkelerindeki sos
yal düzen, ekonomik hayat onlan hayran bırakmıştı.,
îlim ve fen ile tamşmışlardı. Marco Polo’nım 1271’de
çıktığı seyahatten I295’te döndüğünde anlattığı şeyler
batı dünyasınm dikkatlerini doğuya çekmişti. Daha ön
ce de doğuya giden tüccarlar, bu ülkelerdeki efsanevi
zenginliklerden sözediyorlardı. O yıllarda Ispanya’mn
fethi sonucunda batı, İslâmiyet vasıtası ile medeniye
tin ne olduğunu kavramaya başlamıştı. İstanbul’un
fethi ile, Ortaçağ’da dünya adeta ikiye bölünmüştü.
Ortaçağ batıklar için zifiri karanlık bir gece, îslâm
dünyası için aydmiığm doruklan idi.. Ortaçağ’a karan
lık çağ adım verenler, ya da Ortaçağ’ı derebeylik dü
zeninin hüküm sürdüğü çağ olarak görenler, gözlerini
daha çok batıya çeviren ve dünyamn karanlık kesimi
ne bakıp hüküm verenler olmalı.. Yoksa Ortaçağ, bi
zim için en aydınlık çağlardan biri idi.
Müslümanlar Akdenizin yüzölçümünü hesaplamış,
dünyanm çevresini ölçmüş, bilimde ve sanatta çok iler-
126
lemişken, Kilise daha dünyamn yuvarlak olup olmadı-
ğmı tartışıyordu.
Ispanya’nm fethini izleyen yıllarda batılılarm gi
derek artan ilgisi sonunda, İstanbul’un fethi ile birlik
te, Doğuya ulaşmak için denizden bir yol aramaya itti
onlan.
Tarih ö n cesi
127
Islâmiyetin doğuşu ile birlikte, bilimin büyük önem
kazandığım görüyoruz.. «Hikmet»i, doğru bilgiyi kay
bolmuş mallan sayan müslümanlar, kendilerinden ön
ceki tüm bilgi birikimini kısa sürede tetkik ederek, un
lardaki yanlışlan düzeltmişler, yeni baştan yorumlaya
rak, bir çok yeni şeyler ilave ederek insanlığa arma
ğan etmiştir. Tıpta, coğrafyada, teknikte, daha birçok
bilim dahnda öncülük yapan, ilim lerin tasnifini yapar
rak kurallarun ortaya koyan İslâm bilginleri, yaşachk-
la n dönemlerde, halâ bu gün bile hayranhk uyandı
ran ve tanık olanlan hayrete düşüren eserler bırak
mışlardır.. Bugünkü büim ve teknolojinin temellerinin,
bu Islâm alimlerirun koydukları kuraUarda aramak ge
rektiğini de belirtmek gerekir. Matematik bilimleri ko
nusunda olsun. Uzay Geometrisinde olsun, temel ku
rallar İslâm alimleri tarafmdan geliştirilmiş ve insan
lık alemine armağan edilmişti..
«Yerlerde ve göklerde ne varsa, hepsini sizin fai-
deniz için yaratan odur..» «De ki; ‘yeryüzünde seyahat
edin ve sizden evvel gelenlerin akıbetlerinin ne oldu
ğunu görün» «Onlar ki, yerlerin ve göklerin yaratüışı
üzerine tefekküre dalarak derler ki, ‘Ey Rabbimiz. Sen
bunları boşuna yaratmadın.» «De ki, ‘Rabbim benim
ilmimi artır.» «Yaratan Rabbinin adı ile oku» gibi
Kur’an ayetleri Müslümanlara ilmin önemini ve on-
larm sorumluluk alanlarım ifade etmektedir.. Müslü
manlar kendilerini yeryüzünde Allah’m halifesi olarak
bildiklerinden ve kendilerini tebliğ ve cihadla mükel
lef saydıklarından özellikle coğrafi keşifler konusun
da, önemli buluşlarda bulunmuşlardır.
Kindi, Farabi, İbni Sina, İbni Haldun, İbni Rüşd
gibi bilginler başlıca Hukuk, Sosyoloji, Psikoloji, Ast
ronomi, Felsefe, Teknoloji, Botanik, Optik, Mekanik, Mi
128
neraloji, Haritacılık, Zooloji, Kimya, Fizik, Matematik
ve diğer bilim dallarmda sayısız eserler vermişlerdir.
Mimaride ve güzel sanatlarda, dilde ve edebiyatta asır
larca önde bulunmuşİEurdır.
130
xcvı mezablı) o dönemde yaşayan bir nasturi papazı
nın, bir dostıma yazdığı mektupta şöyle deniliyor: «Al-
lab’m bu günlerde hakimiyeti kendilerine bahşettiği
Araplar, aym zamanda bizim efendilerimiz de oldular.
Bununla beraber onlar Hristiyan dinine karşı katiy-
yen mücadele etmiyorlar. Bilakis bizim itikadımızı hi
maye ediyorlar. Rahiplerimize ve azizlerimize hürmet
ediyorlar, bizim kibse ve manastırlarımız için bağışlar
yapıyorlar».
Hz. Osman (r.a.) ’m vefatmdan sonra Emeviler dö
neminde uzun bir süre karışıklıklar oldu. 685 - 705 ara
smda AbdülmeUk zamanmda, ikinci fütuhat dönemin
de, Hindistan tümü ile Islâm ülkesi olurken, Ispanya’
yı fetheden müslümanlar Fransa’ya doğru yol almaya
başladılar. Yıllar sonra, ünlü Fransız düşünür Gustav
le Bon «Keşke Müslümanlarm önünü kesmeseydiniz de
onlar Fransa’ya kolaylıkla gelebilselerdi, çünkü onlar
sayesinde iHm ve medeniyet de Fransa’ya daha önce
gelmiş olacaktı» diye hayıflanacaktır..
Sanayi, üp ve felsefede önemli gelişmelere tanık
olunan bu dönemde Yunanca’dan bir çok eser Arap
ça’ya tercüme edilerek bunlann tenkitleri yapılmış, yan
lışlıklan düzeltilmiş ve yerine doğrulan konularak. Yu
nan bilim, keşif ve felsefesi üzerine geniş tetkikler ya
pılmıştı. 817 - 20 yıllan arasmda Hilafeti devralan Ömer
ibnü Abdülaziz bozulmaya yüz tutan müesseseler! ye
niden üıya ederek Hz. Ömer’in adaletini yeniden ha
kim kıldı.. Hatta bir ihanet sureti ile ele geçen Semer-
kand’ı derhal boşaltmak gibi önemli bir karan vermek
te tereddüt göstermedi. Adaleti sayesinde İslâm hızla
yayıldı, alimler ve ilim rağbet gördü ve rüşvet orta
dan kalkü.. Kimseye zulüm yapılmadan devlet gelir
leri hızla arttı ve imar işleri gelişti.
131
İstanbul’un Fethi ve Batılılann Coğrafî
Keşiflere Yönelmelerinin Nedenleri..
132
bölgelerdeki hertürlü zenginlikten pay alma ve dinle
rini, o bölgelerdeki insanlara yaym a olarak tanımla^
nabilir..
Gerçekte, ilk keşif kollan genellikle misyonerler
di.. Sarayın onayını alan gezginler, denizlere açıhyor,
misyoner olarak gittikleri ülkelerden büyük zenginlik
lerle dönüyorlardı..
133
COĞRAFİ KEŞİFLERE ÖNCÜLÜK EDEN
İSLAM BİLGİNLERİ
134
— Battani /858 - 929/ Trigonometriyi, Sinüs ve Ko-
sinüs’û buldu. Kopemik’ten çok önce, dünyanm mih
ver olmadığun ve galaksi düzeninin bir parçası oldu
ğunu söyledi. Epliktik düzeni açıkladı.
— Biruni /973 -1051/ Dünyanm dönüşüne ilişkin
buluşu gerçekleştirdi. Aym safhalarım inceledi. Tip,
Astronomi ve coğrafya alanmda eserler verdi. îlk kez
bir dünya haritası çizdi. Ümit Burnu ve Amerika bak
landa ilk kez bilgi veren de Biruni oldu. Japonya’mn
varlığmdan sözetti. Kristof Kolomb’tan beşyüz yü ön
ce Amerika’dan sözetti. Hint tarihini yazdı ve ustur-
lab’ı açıkladı. Atom ağırlığı konusunu araştırdı.
— Bitruci /13. y y ./ Kopemik’e yol açan kişi ola
rak bilinir.
— Cabir b. Hayyan /721-805/ İslam kimyasmm
babası ve Atom fikrini ilk kez ortaya atan kişi.
- — Gezeri /1136 -1206/ Otomasyon fikrini ortaya
atan kişi.
— Ebu Kamil Şuca /951/ Batıya matematik ilmini
tamtan kişi.
— Ebul Fida /1271 -1331/ Tarihçi ve cografyaa.
— Ebu’l-Vefa /940-998/ Matematikçi, Sekant ve
Kosekant’ı buldu. Trigonometri, Tanjant ve Kotanjant
üzerinde çabşmalar yaptı. Astronomi konusunda eser
ler verdi.
— Ebu Ma’şer /785 - 886/ Med-Cezir olayları ile il
gili araştırmalar yaptı.
— Evliya Çelebi /1611 -1682/ Avrupa, Asya ve
Arap yanm adasım dolaştı.
— Farabi /870 - 950/ Bir çok konu ile ilgilendi, eser
ler verdi. Ses ve titreşim olayı ile de ilgilendi.
— Fatih Sultan Mehmed /1432 -1481/ İlk defa yiv-
set ve roketi buldu.
135
— Fergani /9. YY./ Epliktik m eyil hesaplarım ilk
kez Fergani yaptı.
— Gıyaseddin Cemşid /1429/ Ondahk kesirleri he
sapladı.
— Harizmî /780-850/ Cebir kitabı yazdı. Sıfın
buldu ve bugün kullandığımız rakam sistemini geüş-
tirdi. Tarih ve coğrafya ile ilgilendi. Harita çizdi ve
N ü’in kaynağım bu haritada ilk kez gösteren kişi oldu.
— Haşan b. Musa /800/ Dünyanm çevresini ölçtü.
— Hazini /12. YY./ Yerçekimi ve tartı makineleri
hesabını yaptı.
■— Hazerfen Ahmet Çelebi /17. YY./ Bin teknik bi
len adam olarak amlan Ahmet Çelebi, havada uçan iUc
insandı.
— İbni Fazıl /793 - 805/ İlk kâğıt fabrikasını kurdu.
— İbni Fimas /888/ W right kardeşlerden bin yıl
önce ilk defa uçak yapan kişi.
— İbni Haldun /1332 -1406/ Bilim felsefesi yapa
rak bilimleri tasnif edip, ajordı ve kurallarını koydu.
— îbni Havkal /lO. YY./ Coğrafya kitabı yazdı ve
harita çizdi.
— îbni Heysem /965 -1051/ Optik sistemleri geliş
tirdi. Teleskopa zemin hazırladı. Küresel ayna, yansı
ma ve kınima hesaplan yaptı. Astronomi üzerinde in
celemeler yaptı. Astronomi özelhkle deniz keşiflerinde
önemli bir rol oynadı. Çünki denizciler ınidızlara ba
karak yönlerini buluyorlardı.
— îbni Macid /15. YY./ Vasco da Gama’ya yol gös
teren coğrafyacı.
— İbrahim Efendi /18. YY./ ilk denizaltıjn. geliş
tiren Osmanh.
— İbrahim Hakkı /1703 -1780/ Dünyanm yuvar
laklığı ve dönüş hızı hakkmda bilgiler verdi. Dünya
136
haritası hazırladı. Gökkuşağı ve rüzgarlarm hareketi
hakkında açıklamalarda bulundu.
— İdrisi /1100-1166/ Bugünküne çok benzeyen
dünya haritasmı çizdi.
— Katip Çelebi /1609 -1657/ Dünya haritası çizdi.
Cihannüma isimli (Dünyajn Gösteren) bir eser yazdı.
— Kazvini /1203 -1283/ Astronomi ve coğrafya
etütleri ile tanınmaktadır.
— Kemaleddin Farisi /1320/ Matematikçi, fizikçi
ve astronom.
— Lagari Haşan Çelebi /17. YY./ İlk füze kullanan
kişi. Roket denemeleri yaptı.
— Macriti /1007/ Endülüslü matematikçi ve Astro
nomi alimi.
— Mağribi /16. YY./ Paskal üçgeni diye bilinen
hesabı buldu. Usturlab’ı geliştirdi.
— Maşaallah /815/ Usturlab’la ilgili ilk eseri ve
ren kişi.
— Mes’udi /956/ Depremin sebeblerini araştırdı.
Tarihçi ve coğrafyacı.
— Mürsiyeli İbrahim /15. YY./ Piri Reis’ten 52 3^1
önce Akdeniz haritasını çizdi ve Amerika kıtasmı işa
retledi.
— Nasüriddin Tusi /1201 -1274/ Meraga rasatha
nesini kuran astronomi ve matematik bilgini.
— Necmeddin-ül Mısri /13. YY./ Astronomi bilgini.
— Piri Reis /1465 -1554/ Coğrafyacı, denizci. Dün
ya haritası çizdi. Haritasmda Amerika’nm batı sahil
lerini gösterdi.
— Sabit b. Kurra /901/ Dünyanm çapını doğru ola
rak hesapladı. Newton’dan önce difransiyel hesabmı
buldu.
— Se 3y id Ali Reis /1562/ Denizci ve bilgin.
137
— Şemseddin Halili /1397/ Vakit cetvellerini, dün
yanm ay ve güneşe göre konumunu tesbit eden he
saplar yaptı.
— Takiyüddin er-Raşit /1521 -1585/ İstanbul rasat
hanesini kurdu. Güneş saati hesaplan yaptı ve yıldız-
lann yüksekliklerini, konumlarım hesapladı. '
— Uluğ Bey /1394 - 1449/ Hükümdar ve astronom.
Semerkant rasathanesini kurdu ve yeni teknikler de
nedi.
— Zerkali /1029 -1087/ Dünyanm güneşe uzaklığı-
m hesapladı, keşiflerde bulundu.
138
MÜSLÜMANLARIN
COĞRAFYA TEKNİKLERİ
139
İslâmiyet hızla yayılırken, bu arada çeşitli inanç
m ensuplan ve felsefî akımlarla karşılaştı.. Bizans, Ro
ma, İran kültürleri bunlardan sadece bir kaçı. Müslü
manlar, onlann kültürlerini peşin olarak reddetmedi
ler.. «Hikmet mü’minin yitik mahdır, nerede bulursa
alır» düsturundan hareketle, o kültürleri inceleyerek,
akü doğrulan aynen kabul ettiler, yanbşlan düzeltti
ler ve akaid yanbşlarmı ise reddettiler. Böylece, müs
lümanlarm bilgi dağarcığı hızla genişlerken, karşüaş-
üklan değişik gruplar onlarla savaşmak yerine, anlaş
mayı tercüı ettiler.. Çünkü onlara yeni bir dini tebliğ
değil, İbrahim Peygamber’in dinini tebliğ ediyorlardı..
Hz. Adem’den bu yana bütün peygamberleri kabul edi
yor, ilahi dinlerin tekliğini savunuyorlardı.. Üstelik ku
ru bir cihangirlik davasmda da değildiler. Ne işgal ve
ne de yağmacıbk yapıyorlardı. Aksine gittikleri yerle
re, adalet ve banş getiriyorlardı.. İslâm bunun sonu
cu şimşek hızı ile dünyanm bir ucundan bir ucuna ya
yıldı. Halife Me’mım zamanmda trigonometri hesap
la n yapılmış, geometri ve cebirde yeni formüller bu
lunmuştu. Sıfırlı sayı sistemi kuUanılımştı. Daha Hab-
fe Me’mun zamamnda (813 - 833) Batlamyos’un coğraf
ya kitabı, Harizmi tarafmdan Arapçaya tercüme edil
miş, yanbşlan düzeltilerek, yeni baştan yorumlanmış
tı. I840’a gelindiğinde Jaubert tarafmdan tercüme edi
len İdrisî’nin Coğrafya kitabı, Avrupalılann o güne ka
dar dünya hakkmda sahip olduklan bilgileri ters 3biz
etmekte idi.
Müslümanlar, dünyanm dönmekte olduğunu, yu
varlak olduğunu çok önceleri savunurken, batıh coğ-
rafyacüar başka şeyler söylüyordu. Ne yazık ki, bu
gün bir çok kitapta, atalanmızm dünyanm düz oldu
ğuna inandıklan yazık.. Oysa ta 1600 jollarma kadar,
batıklar dünyanm döndüğüne inanmamışlardı. Dünya.-
140
mn döndüğünü savunan Galieo Galilei (1564 -1642) din
sizlikle suçlannuş ve yargılanmıştı.. O zaman batıda
müthiş bir İslâm korkusu vardı.. 1455 yılında Papamn
emri ile Danimarka’da bütün çanlar tehlike için çahyor-
du. 1482 yılmda burada basılan «De Obsiguona et Bello
Rhodiano» isimli kitapta Saint John şövalyelerinin mer
kezi Rodos’un Türk tehdidi altmda bulunduğu yazıyor
du, Guilhelmus Caoursin.
Galile’nin ileri sürdüğü görüşler, Müslümanlarm
görüşleri idi. Bu ise affedilmez bir hata idi.
Halbuki 800’lerden itibaren, İslâm aleminde ünlü
coğrafyacılar yetişmiş, yeryüzünü tul (boylam) ve ar
za (enleme) bölmüşlerdir. Bunlarm bazıları tarih sıra-
sma göre şöyle : (860) Fergani, (870) İbni Hurradezbeh,
(890) Yakubi, (900) Bettani, (903) İbnül Fakih, (910).
İbni Rüşt, (1000) İbni Yunus ve (1030) Binini..
Kaldı ki, Kur’an-ı Kerim’de dünya ve feza hakkm
da geniş bilgiler bulunmakla birlikte, Batılüarm 1000
3Uİ sonra öğrendikleri gerçeği, İslâm peygamberi, da
ha o zaman müslümanlara açıklamıştı.
Müslümanlar, sadece coğrafyayı kendi başma bir
bilim dalı olarak görmemişler, bir yandan da, se 3y a h -
larm seyahatnameleri ile bir edebi coğrafya mektebi
kurmuşlardır, ö te yandan haritacılık sahasmda da
hayli ileri gitmişlerdi. 730 - 798 3ullan arasmda yaşayan
İspanyol Rahip Beatus’un çeşitli kaynaklardan derle
yerek, rivayetlere dayah olarak hazırladığı harita, müs
lüman haritacılarm eserleri yanmda eksik ve yanlış
larla dolu bir amatörlük örneğidir. Müslümanlar da
ha o zamandan, Mekke yi dünyamn tepe noktası ola
rak kabul eden bir harita çizmişler ve dünyayı küre
olarak tasarlamışlardı. Mekke gibi en mümtaz bir ma
hal, dünyamn tepe noktası olmah idi. Bu tasavvurla
141
yola çıkan Müslüman haritacılar, bu düşüncelerine sa
dık kaldılar. Şimdi ise, zengin ülkeleri üste alan, ku
zey kutbunu yukarıda, güney yarım küreyi aşağıda
gösteren ve ABD ile Batı Avrupa’yı aym tarafta gös
teren bir harita sistemi benimsenmiştir.
Edebi ve haritacıhk açısmdan önem taşıyan Coğ
rafya eserleri 934 senesinden itibaren İslâm dünyasm
da sık görülen eserler arasmda oldu. Bunlar arasmda
Ebu Zeyt el-Belh (943) ’in eseri, Istahri (950), İbni Hav
kal (975) ve Maksidi (985))nin eserleri kayda , değer.
Bu dönemde yapılan haritalarda özellikle sahillerin ve
kara parçasmdaki nehir yataklanmn çok iyi belirtil
miş olduğunu ifade etmekte yarar vardır. 921 senesin
de Halife Muktedir tarafmdan Volga Bulgarlanna gön
derilen İbni Fadlan’m raporu ile Mesudi’nin 956’da yaz
dığı iki kitap İslâm Coğrafyacılannm tasavvur ve te
lakkilerini izah eden önemli eserlerdir.
1067 yıhnda kaleme alman Muhammed el-Bekri ve
Nasır Hüsrev’in eserleri de kayda değer. Yine İdrisi’-
nin, İbni Havkal’in eserleri üzerindeki yorumu bu dö
nemin en kayda değer özelliğidir.. İdrisi dünyayı tam
bir yuvarlak olarak değil, daha o dönemde elips biçim
de yorumlamıştır. Bu olaydan 600 sene sonra, Galiie,
dünyanm döndüğünü iddia ettiği için sapıklıkla itham
edilmişti.. Sicilya Kralı Roger, İdrisi’yi sarayına davet
ederek, ondan çeşitli konularda malumatlar almış idi.
Roger, Müslümanlann coğrafya bilgisine hayrandı. Id-
risi’den kendisi için bir dünya haritası yapmasmı ve
bir coğrafya kitabı yazmasını istedi. Bunım için her ta^
rafa adamlar gönderdi.. Halife Memun ise, yıllar ön
ce, saraymda ilk Coğrafya A k^ em isini kurmuş, bu
konuda bilinenleri toplamış ve bilinmeyenler hakkm
da müslümanlar hüküm vermişlerdi. İdrisi’den sonra
coğrafî sahada önemli ilerlemeler görülmedi. Çünkü
142
bilinmezlik alam daralmıştı. 1192’de Endülüs’ten yola
çıkan İbni Cübeyr ile, 1353’de Afrika’yı ve Uzak Do
ğuyu gezen Fasb İbni Batuta’nm seyahatnameleri bü
yük ilgi uyandırdı. 1250 yıhnda İbni Fatma adlı şahıs
Afrika’yı dolaşarak, çok tafsilatb bilgiler toplamış ise
de bu eser bulunamamıştır. Ancak 1274 senesinde İbni
Said isimb bir araştırmacı, kaleme aldığı eserinde İbni
Fatma’nm eserinden aimtılar yapmış ve bunu zikret
miştir. İbni Safd’in eseri, Müslümanlarm Afrika hak
lımdaki bilgilerinin genişliğini göstermesi bakımından
önemlidir. 1327 yıhnda Ebu’l-Fida tarafmdan yazılan
bir Coğrafya antolojisi de batıda büjrük ilgi uyandır
dı. 1200 yılından sonra Islâm aleminde Coğrafya An-
siklopediciüği revaç bulmuş, sahip olunan bilgilerin
genişüği ve eksik olan bilgilerin azhğı, yeni coğrafya
cıları eski bilgileri tasnif etmeye ve özetlemeye yönelt
miştir. 1228’de, Yakut tarafmdan kaleme alman Büyük
Coğrafya Kâmusu, alfabetik sıraya göre tanzim edil
miş, tam bir coğrafya ansiklopedisidir. 1275 yıhnda
Kazvini aym türde bir eser vücuda getirmiştir. 1325 yı-
İmda ise Dımışki’nin bu yönde verilmiş bir eserini gö
rüyoruz. Bu dönemde, Hristiyanlar da, müslüman bil
ginlerin eserlerini taklit eden yeni eserler vücuda ge
tirmeye başlamışlardır. 1321’de, dünyamn merkezini
Kudüs olarak gösteren, Müslümanlarm haritasım tak
lit eden bir harita, Marino Sanuto isimli bir araştırma
cı tarafmdan çizilerek Papa’ya ithaf edilmişti. 900 yı-
bnda Bettani tarafmdan yazılan coğrafya kitabı da
1150’lerde Tivoli Plato tarafmdan latinceye tercüme
edilmişti.. 1500 yılma kadeir bu hava devam etti. 1600’-
den sonra, batıda coğrafya sahasmda ilerlemeler kay
dedildi ve daha sonra eser yazan coğrafyacılar, eser
lerinde bazı batıh kaynaklan da zikretmeye başladılar.
Alman düşünür J. H. Kramers «Coğrafya ve Ti
143
caret» isimli eserinde, îslâm coğrafyacalarmm, özellik
le 1126’da yaşayan Harizmî’nin «Mesellesat cetveli»
isimli eserini tercüme eden Barthiı Aberald ve Rogen
Bacon, Albertus Magnus’un arkadaşı Cremona’b Ge-
rard’m (1114 - 87) yazdıkları eserden yararlanarak 1410
julmda «İmago Mundi» isimli bir eser yazan Kardinal
Peter’in, Kristof Kolomb’un Amerika’ya keşfine yardım-
a olduğunu ve Dante’nin İlahi Komedya’smdaki tasav-
vurlarmm mekâna ilişkin yargılarını temellendirdiği
ni ileri sürer.
Bu dönemde, Müslümanlar tüm Afrika’ya, Avru
pa’ya ve Uzak Doğu’ya ulaşmışlardı. Bazı kaynaklar
Amerika’ya da ulaşıldığını belirtmektedir. Ki bu konu
da hayli bilgi vardır. X. asır ortalarında İslâm deniz
cileri Çin limanlarına ulaşmrşlar ve burada Kanton’da
bir îslâm kolonisi meydana getirmişlerdi. İlk müslü
manlarm Kore ve Japonya’ya daha 878 yıllarında ulaş
tıkları bilinmektedir. 850 - 900 yıllarında yaşayan İbni
Rüşd’e, Süleyman ve Ebu Zeyd gibi coğrafyacılar Su-
matra adasmdan ve Seylan’dan bahsetmektedirler ki,
buralara daha önceleri ulaşıldığı anlaşümaktadır.-
ö te yandan müslümanlarm 1000 yılmdan önce Ma
dagaskar’a vardıkları bilinmektedir. Alman tarihçi
Kramers’in yine «Coğrafya ve Ticaret» isimli eserinde
belirttiği gibi «Vasco da Gama, 1498’de Afrika’yı do
laşarak Molindi’ye vardığı zaman, ona Hindistan yo
lunu gösteren bir Arap’tı. Portekiz kaynaklarına gö
re, adı İbni Macid olan bu Arabm mükemmel bir de
niz haritasından başka, birçok deniz aletleri bulunmak
ta idi.» Eserde, İbni Macid’in baskı ve hile yolu ile bu
işe razı edildiği kaydediliyor. Asıl adı Ahmet İbni Ma
cid olan klavuz hakkmda Sir R. F. Burton ayrmtıh bil
giler vermekte, İbni Macid’in bir coğrafya kitabı bu
144
lunduğunu ve pusula sisteminin denizcilikte kullanıl
masına ilişkin bir sistem geliştirdiğini de kaydetmek
tedir. İbni Macid ile ilgili bilgi veren kaynaklar, İbni
Macid’e atfen, pusulanm mucidinin Hz. Davud Peygam
ber olduğunu kaydetmektedirler.
Müslümanlann VII. asnn sonlanna doğru Finlandi
ya, İsveç ve Norveç’e kadar uzancüklan samimaktadır.
Buralarda yapılan kazılarda, Müslüman sikkelerine
rastlanmıştır. Yine Volga nehri ortalarmda da çok
miktarda Müslüman sikkesi bulunmuştur ki, bu da
müslümanlann buralara kadar ulaştığını göstermek
tedir.
Müslümanlann çeşitli bölgelere seyahatleri ve ti
caretleri neticesinde sahip olduklan bilgi birikimini de
buralara aktarmışlardı. Her ne kadar, müslümanlar-
la hristiyanlar arasmdaki ticaret büyük ölçüde Yahu
di tüccarlar marifeti ile gerçekleşiyordu ise de (Kürk,
silah, ipek ve baharat ticareti), Müslüman tüccarlar
da bu bölgede oldukça etkindi. Müslümanlar, Trabzon,
İspanya ve Hazar bölgesinde Hristiyan tüccarlara mal
satıyorlardı. İslâm medeniyetinin batıya aktanlmasm-
da ticaret büyük bir rol oynamıştır. Bu arada, İslâm
sanayii batıya açünuş ve batınm sanayi ürünleri ile ta
nışması sonucunu doğurmuştur. Maden işlemede ve
dokuma sanayimde müslümanlar önemli bir yere sa
hipti. Alman imparatorları, giydikleri elbiselerin üze
rinde Arap harfleri ile yazılar bulunmasmı övünç ve
silesi yapıyorlardı. Batı diline, bir çok sanajri ürünü
nün adı bu vesile ile Arapça’dan geçti. Yine kâğıt ima
li XII. asırda Avrupa'ya Müslümanlar vasıtası ile geç
ti. Tanm ve ziraatda, Müslümanlar yine Batı’ya öncü
lük ve öğretmenlik ettiler. Portakal, limon, kayısı, ıs
panak, mısır, enginar, zafran, çivit otu Batı’ya Mûs-
146
BATI’NIN KÜLTÜR TEMELLERİ
147
ulaşmanın yollarım aramaya başladılar.. Afrika’da ya
şayan Hristiyanlan bulmak, öte yandan henüz m üs
lümanlarm tam egemen olmadıkları Uzak doğu ülke
lerine sahip olmak istiyorlardı. Bu konuda ihtiyaç duy
dukları ilk bilgiler daha o günden İslâm kaynakların
da bulunuyordu ve Kilise bu kaynaklan teksir ederek
ve yeniden yorumlayarak çevresine dağıtıyordu.
Ümit bum unım aşılması, Korsaniann Amerika’ya
ulaşmalan, kısa sürede AvrupalIlara hayal ettiklerinin
ötesinde maddi bir güç kazandırdı.. Aztek ve İnkâ uy-
garbklarmm hâzineleri korsaniann eli ile batıya aktı..
Ümid burnunun dolaşılması ile Afrika ve Uzak doğu
dan da hazine dolu gemiler Avrupa sahillerinde de
mirlemeye başladı.. Kilise ve asilzadeler bu büyük ser
vet karşısmda şaşkma dönmüşlerdi. Kilise ve asilzade
ler işbirliği yaparak, bir yandan bu bölgelerden servet
akışmı arttırmak, öte yandan burada yaşayan insan-
lan hristiyanlaştırarak kendilerine bağlamak, müslü
manlara karşı bu bölgede Hristiyan bir güç oluştur
mak istediler.. Batıya büyük servet akması ve İpek yo-
lunım eski önemini kaybetmesi Osmanh imparatorlu-
ğımun gerilemesine yol açtı.. Batıh ülkeler, bu arada,
her fırsatta azmlıklan ve bölgedeki uluslan Osmanh-
ya karşı kışkırtma yolım a gittiler..
Misyonerlerin tüm dünyaya yasolmalan sonucu.
Kilise adam lan bir yandan kendi dinlerini tebliğ eder
lerken, öte yandan gittikleri ülkelerdeki yazıh eserle
rin bir çoğunu satan alarak ya da kopyasmı çıkarta
rak gemilerle ülkelerine gönderdiler. Bata ekonomisi
nin temeli, bu soygım ve sömürü ise» kültür temelleri
de, gittikleri ülkelerden ele gçirdikleri büyük bilgiler
ve kitaplardır..
Artık yeni ticaret gemilerinin bir kata altm ve mü
cevher, bir bölümü baharat ve ipekler ve bir bölümü
148
de kitaplarla dolu idi. Bu kitaplarda tıp, astronomi,
teknik ve mühendislik bilgileri, felsefeye ait batımn ilk
kez tanık olduğu bilgiler vardı. Gittikleri ülkelerde, o
insanlarm dillerini öğrenen misyonerler, kendi ülkele
rine dönüşlerinde bu kitaplarm ve misyonerlerden ge
len mektuplarm çözülmesi ve yeni baştan tasnifi için
kiliseye bağh, büyük kütüphaneler ve akademiler kur
dular.. Batı büyük bir bilim patlamasma tanık oluyor
du.. Artık tekeri, matbaasn. icat etmek zor değildi.. İs
tanbul’dan gelen metalürjiye ait bilgilerle, Çin’den ge
len kâğıt ve matbaaya ilişkin bilgileri bir araya geti
rince Gütenberg’e matbaayı icat etmek için fazla bir
şey kalımyordu..
K ızıld e rilile rin hayvancılık bilgileri, İslâm ülkele
rinden aldıkları tıb ve botanik bilgileri ile, artık dünya
nm bir numaralı üim merkezlerini açmak mümkündü.
Ne var ki, bu bilgiler çok ucuza kapatılmış, haz
medilmemiş, basit birer formül olarak uygulanacak,
bu bilgiler üzerine, batımn sanayi devrimi bina edil
mek istenecektir.
Mekanik ve teknik bilgiler batıklan şaşkma çevir
miştir.. İşgal ettikleri topraklarda yaşayan insanları
hızla köleleştirmişler kurduklan üretim merkezlerin
de, işgal ettikleri ülkelerden getirdikleri köleleri istih
dam ederek, tanm alanlarmda çakştırarak batı uygar-
lığmm ilk temellerini atmaya koyuldular.
Doğudan gelen felsefe'kitaplan, batılı aydmlann
düşünce dünyalarmda büyük değişikliklere yol açü..
Kilisenin himayesinde yeşeren akademiler, kısa süre
sonra kiliseye karşı başkaldırmak gereği duydular..
Tarlalarmda köle olarak çalıştırdıklan insanlarm ser
vetleri ve düşünce ürünleri üzerinde hoyratça tasar
rufta bulundular, ekerindeki bu malzemeden özellik
14Q
le, İslama karşı ve kendilerini haklı çıkartacak bir fel
sefe türü üretmeye gayret ettiler. Batının bu h ızlı ser
vet akımı, ilmi patlama ve servetin paylaşımına iliş
kin iç mücadelesini yorumlamaya çalıştılar.. İnsanla
n n mallarını çalmışlar, onlan köle olarak kullanmış
lardı. Kendilerinin affedilmez bir günah işlediklerinin
farkmda idiler.. Kilise, onlann bu günahlarım affetme
ye yarayan bir temizleme evi olmah idi.
Derken, buhar gücü keşfedildi.. Ashnda bu da ye
ni bir keşif değüdi. Doğudan gelen kitaplann tetkikin
den elde edilen bilgiler areısmda bulunuyordu.. Batüı
bilim adamlan, keşif sahibi olmaktan çok, eline tutuş
turulan reçeteyi çözen eczacılar gibiydiler ve bu işi
yapmaktan haz duyuyorlardı.. Buhar gücünün devre
ye girmesi ile artık insan gücüne eskisi kadar gerek
kalmadı ve sajnlan hızla artan köleler sorun olmaya
başladı.. Sonımda kölelere özgürlüğü verilecektir. As
hnda bu özgürlük, köleleri sonuna kadar sömürdükten
sonra, herkesin kendi başımn çaresine bakmaya terk-
etmektir.. Yine de, bunlann topyekün imhası düşünül
mediği için insaflı bir çözümdür.. Ashnda bu görüşü
savunan da olmadı değil. Klux Klanlar olsun. Güney
Afrika’nm ırkçı beyaz yönetiminin zihniyeti olsun bu
na örnektir.
Böylesine büjrük bilgi akımı, yeni yeni sentezlerle
günümüze kadar, çok kompleks araçlann üretimine
varana kadar devam edip durdu.
Amerika’ya ve Uzak doğuya ilk gidenlerin hemen
ardmdan, bir genü bulabilen herkes açık denizlerin yo
lunu tuttu.. Zengin olma hırsı ile dolu, gözü dönmüş
bir sürü korsan su gibi kan döktüler ve işgal ettikle
ri topraklardaki herşeyi yağma ettiler. Açık denizler
ile ilgili efsane yıkılmıştı.. Korktukları şey yoktu. Açık
150
denizler korsan gemileri ile dolu idi.. Hazine yüklü ge
miler sık sık el değiştiriyor, zaman oluyor yükü ile
birükte denizin dibini boyluyordu. Bu arada batıda
fertler arası ve ülkeler arası bir egemenlik mücadele
si sürüp gidiyordu.
Haksız Kazanç ve
Gayrimeşru Bir Hayat!
151
resinde toplanmaya devam ettiler, yeni batı toplumu
bu karmaşık denklem üzerinde doğdu.
Bu büyük servetin kimin elinde olacağı tartışma
sı, iç savaşa kadar varan mücadelelere sebep oldu. Bu
savaşta ilim kurum lan özerkleşecek. Kilise Vatikan’a
mahkum olma ile sonuçlanan bir yenilgiye uğratılan
çaktır. Milliyetçilik akımlan. Sosyalist ve Kapitalist
akımlar boy gösterecektir.. Sonuçta, baü kendi kültür
temellerini Yunan düşüncesi üzerine bina etmeye ça
lışacak, Cumhuriyetçi ve Demokratik bir yapınm sa
vunucusu olacakdır.
Milliyetçilik, Sosyalizm ve Kapitalizm gibi akımlar,
Baü toplumımun o günkü karmaşık çıkar mücadele
sinin tabii bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bir yan
dan tarihi maddeciliği savunanlar, öte yandan özgür
lük ve serbestlik yanhlan, başka bir yandan milliyet
çi toplumculuktan yana olanlar yeni kurulacak dev
letin modelini çizmeye koyuldular. Sonuçta bu tartış
ma ortamı olduğu gibi korundu. Soylular egemen dev
let oldular. İşçilere haklarım savunmalarım sağlaya
cak örgütlenme haklan tarandı. KiÜse devlet yöneti
minden soyutlandı. Maceracılar ile fahişeler ortak olup,
devlet gibi örgütlenerek, devlet kadar güçlü yeralü teş
kilatlan kurdular. Servet bir süre Avrupa coğrafya-
smda hızla yer değiştirdi. Sonuçta Cumhuriyetçilerin
Şato servetine el kosrması ile yeni dönem başladı.
Ya Masonlar, ya Yahudiler?.. Bu arada Yahudiler
ve Masonlar kiliseye, Şatoya ve Akademilere kadar sız
dılar, yeralü örgütlerinde rol oynadılar.. Yahudiler, İs
lâm kültürünün batiya akmasmdaki ilk kibt rolü oy
nayanlardandır. Yahudiler arasmda okur yazar ora-
nınm yüksekliği, ticaretle uğraşm alan ve dil bilmele
ri, onlan batidaki her grub için vazgeçilmez bir ter
cih haline getirmiştir. Batida bilim adamlarmm büyük
152
bir k ısm ın ın yahudi oluşu, ashnda bu tercüme bilgi
lerin ilk kez onlann elinden geçmesinden kaynaklan
maktadır. 0 te yandan bu kitaplann tercüme ve tek
sirlerinden büyük para kazanmışlardır..
Yahudiler Mason cemiyetlerinde de önemli roller
oynamışlardır. İlk olarak, Ingiltere’ye kilise inşa et
mek için gelen duvar ustalannm kurduktan bu gizli
cemiyet giderek Akademilere ve siyasi mahfillere ka
dar yayılmış, devlet içinde, devlet kadar güçlü bir ha
le gelmiştir.
Yahudilerin asıl servet sahibi olmalan, bu baü uy-
garhğmm palazlanma döneminde yapüklan görevdep
kaynaklanmaktadır. Bu dönemde hızh servet ve tica
ri malzeme akışı karşısmda Yahudiler hemen kollan
sıvEumşlar, daha önce Doğudan Batıya doğru çalışan
İpek yolu ticaretini, bu kez Bati içinde Batıdan Doğu
ya doğru işletmeye başlamışlardır. Yahudilerin bu dö
nemde, bölgede tüm Avrupa coğrafyasmı bir ağ gibi
kaplayan güçlü bir ticaret ağı bulunmaktadır. Yine
güçlü bir haberleşme ağma sahip bulunmaktadırlar.
Bir yandan büyük servet akımı, öte yandan çok mik
tarda gelen ticaret mallanmn dağıtımı ve pazarlanma-
sı Yahudilerin servetlerine seırvet katmıştır.. Yağma
dan pay sahibi olan birçok asilzade, kilise mensubu
ve korsan, paralarını Yahudilere yatırarak faiz almış,
ya da Yahudilerle iş yapmıştır. Yahudiler zaman için
de kendilerinde toplanan büyük serveti batidaki bir
takım yatinmlarda kullanarak, başkalannm paralan
ile büyük servet sahibi olmuşlardır.
Yani bugün batıh ülkelerin zenginlikleri, ya da ba
tida servet sahibi olan Yahudilerin çoğunun temelin
de bu soygun parasmm itici gücü bulunmaktadır.
Yahudiler ilk kez bu dönemde, bu günkü anlam
da bir bankacılık ve bankerlik yapmaya başlamıştır,
153
bütün batı ülkelerinin toplam servetinin önemli bir
bölümü üzerinde tasarruf sahibi olmuşlar ve bu tica
retten pay almışlardır. Zamanla üniversiteleri, siyasi
mekanizmayı, illegal m enfaat örgütlerini de kontrolle
rine alan Yahudiler, bu yağmadan en kârh çıkan grub
olmuştur. Kilisenin güçlü olduğu zamanda, şatonım
güçlü olduğu zamanda. Cumhuriyetçilerin güçlü oldu
ğu zamanda, her zaman en güçlü olan Yahudiler ol
muştur.
Ya Sonra..
154
rakılmış ülkelerden gelen hammadde kaynaklarma, zo
runlu pazar ülke haline getirilen tüketim toplumlar
n n a borçludur. Gutlaklarma kadar battıklan borç çu
kuru içinde, kâğıt üzerinde kalan bağımsızlık ve öz
gürlüklerini kutlamaya devam ediyorlar.. Geri bırakıl
mış ülkeler. Batı uygarhğı için, balâ kan ve ter akıtı
yor. Bu ülkeler, gelişm iş batı ülkeleri için iyi bir pa
zar, ucuz işgücü, hammadde ve asker deposu..
Amerikan uygarlığınm gözabcı şatafatınm gerisin
de Harlem’in gözyaşı, abnteri ve çamur deryası için
de yüzen yoksul insanları vardır.. Çadb’mn, Bengaldeş-
li’nin açlıkları üzerine kurulu bir tokluk düzeni. Bu
uygarbk olmasa gerekir.
Ortaçağ, bizim için karanbk bir çağ değildi.. Ay-
dmlık, apaydmbk bir çağdı.. Eğer hakikatin ölçüsü Ba
tı ise, evet Batı Ortaçağm zifiri karanlığmda yaşıyor
du.. Ancak batı, ne coğrafya ve ne de nüfus olarak
dünyanm çoğunluğunu değil pek küçük bir azmlığmı
oluşturuyordu.. Batılılann kendileri için ileri sürdükle
ri karanlık çağ, sadece kendileri için geçerli olması
gerekirken, kendi kültürlerini tüm dünyaya yaydılar..
Aslında yaydıklan, daha önce aldıklarmm üzerindeki
etiketi değiştirip, kendi savunularım kattıktan sonra,
ortaya çıkarttıkları acem i bir terkipti..
Batı ârizi bir şeydi.. Osmanlı imparatorluğunun
ömrü kadar bile uzun bir ömür yaşayamadan, yıkı-
mm eşiğine geldi.. A m a beş - altı asır bir gerçeği giz
lemeyi başardılar. Bu onlann başarısı mı, yoksa bizim
zaafımızdan ım ka 3maklanıyor?. Ya da bizim zaafum-
zm çıkışı dış etkiler mi, kendi içimizden mi kaynakla-
myor?. Bu iki değer araşm a bir smır çizmek oldukça
zor sanırım.
Ortaçağı kim karalam aya kalkarsa, onun suratı
na dünyanm en cahil adamımn suratma bakar gibi
155
bakmalı. Ama önce gerçeği anlatmak gerek. Değil mi
ki, halâ okullarda bu safsata, bu cehalet okutulmak
ta! Değil mi ki, biz dün öyle düşünüyorduk!
Batı’nm Yargılanması
156
korsanlara yol gösteren bir deniz fenerini andırmak
tadır.
Rahip John’un ülkesi olarak bilinen Etopya’da bu
gün 400.000 kişi ölümle ımzyüze bulımmaktadır. Hris
tiyan alemi için bir hiç ki3nnetindeki 3,5 milyon dolar
acil yardıma ihtiyaç vardır. Kişi başma 137 dolar ile
dünyamn en geri ülkelerinden biri olan 1 milyon 221
bin 900 km“ genişliğindeki bu yoksul ülkeye hiçbir za
man, Hristiyan alemi tarafmdan gereken yardım sağ
lanmadı. Ama her zaman istismar edilegeldi-
Bürokrasinin Doğuşu
Bürokrasi dediğimiz şey nedir, kökü nereye dayar
mr hiç düşündünüz mü? Bugün m odem devlet anlayı-
şınm vazgeçilmez müesseselerinden biri olan Bürok
rasinin temeli, Hristiyan batı toplumundaki köle sicü-
lerine dayanmaktadır. Daha önce toprak kayıtlan ile
ilgili olarak da Kilise tarafmdan kayıtlar tutulmakta
ise de, bürokrasinin bir kurum olarak ortaya çıkması
köle akımmdan sonrasma rastlar. Arkasmdan yağma
ve gasplann batı sermaye piyasasmı oluşturmaya baş
laması ile bürokrasi maliye ve ticâret anlammda önem
kazandı. Yeni sömürgeler kurulması ile batı toplumu
için hayati bir önem taşımaya başladı.
İslam toplumunda aym iş, çok daha öncelerden
beri, farkh bir anlayışla kullanıla gelmekte idi. Pan-
dit Nehru’ya göre; «Kendi kendilerini atayan, yaptıkla-
nndan halka karşı sorumlu olmayan yüksek memurlar
idaresine bürokrasi denmektedir.»
Bürokrasi giderek daha karmaşık bir hal aldı ve
bugünkü noktaya geldi. Şimdi, kompütür yardımı ile
soruna çözüm aramyor.. Yanlış merkeziyetçi bir bü
rokrasi anlayışı, bugün modem toplumlan tedirgin
eden bir uygulama olmaya devam etmektedir..
157
Egemen Güçler
158
1815’lerden başlayarak 1940’lara kadar, Fransa’dan
boşalan yeri, güçlü deniz kuvvetleri ile, askeri anlam
da İngiltere doldurdu. Bir yandan dünyanm jandar
malığım yaparken, öte yandan Sanayi devrimintn pa
tentini tüm dünyaya pazarlamakta idi. 1940’lardan iti
baren ise dünya çapmda etkinliğe sahip egemen bir
güç olarak ABD ortaya çıktı. Bu süreç de 1970’lerdeki
Vietnam bozgununa kadar sürdü.. Ve şimdi, Çin’i,
SSCB’si, ABD’si, Batı Avrupa ülkeleri ile tüm dünya
yoğun bir siyasi ve ekonomik krizin içinde bunalmak
tadır.
Amerikan çağı sona ermektedir.. Batı, artık iler
lem ek şöyle dursun, ayakta durma savaşı vermekte
dir.. Sosyal patlamalar, siyasi ve ideolojik çalkantılar
bati 3n zor durumda bırakmıştır.. 4 asır bile sürmeyen
bir zaman aralığmda, insanhğm ortak mirasmı hoy
ratça tüketip, su gibi kan akıtarak bir bilinmezliğin
eşiğine geldiler..
Yağmadan elde ettikleri servet ve gasbettikleri
kültür m iraslan batıya pahahya maloldu.. İşgal edi
len Amerika topraklarında yaşayan insanlar, yerlile
ri yokettikten sonra, kendi aralannda yoğun bir iç mü
cadeleye giriştiler. Tüm batı sancıdan kıvramyor,
ABD’nin sadece bir kentinde, Newyork’ta her gün en
az 10 cinayet işleniyor. 300 silahh soygun ve 800 hır
sızlık olayı meydana geliyor.. İntiharlar ve aklım kay
bedenler hergün biraz daha artıyor. Sapıklar köşebaş-
larmı tutuyorlar. 300.000 evsiz barksız insanm köprü
altlannda yattığı bu kentte, işsizlerin, kanun dışı iş ya-
panlann sayısı hergün çığ gibi büyüyor.. Bir anlık
elektrik kesintisi bile, kentin o bölgesini yangm yeri
ne döndürmeye yetiyor.. Ve ABD çöküyor... Başkala
rım kurtarma iddiaları üe binlerce kanaldan kafamızı
şişirseler de, ABD üzerine övgüler dizseler de, ABD çö
159
küyor.. İki asırlık ömürleri içinde kan ve gözyaşı üze
rine kurdukları özgürlük abidesinin önünde ölümü
bekleyen biçareleri andırıyorlar..
9.385.000 km® yüzölçümü, 220 milyona varan nü
fusu ile ABD dünyamn en büyük ülkelerinden biri. 100
milyondan fazla kişinin taşıtı var. 300 milyondan faz
la radyo alıcısı kullanıyor Amerikan halkı, aym nüfus
100 milyon televizyon ahcısma ve 129 milyon telefo
na sahip. Teksas’daki petrol yatakları dünya üretimi
nin %35’ini karşıhyor. 15 milyonu aşkm nüfusu ile
Newyork, Türkiye’nin yansm dan biraz küçük. Bugün
içinde bulunduğu durum, şiddet olayları açısmdan kı
yaslanacak olursa 12 Eylül Türkiye’sinden daha da va
him.. Her an kapıda bekleyen zenci - beyaz savaşı, bir
çok Amerikah’sm ciddi bir şekilde endişelendiriyor.
Muhteşem yapılan, gösterileri ile ABD artık, ifa
de özgürlüğünün genişliği ile tanman bir ülke olarak
tamtümıyor. Tüketim uygarhğuun sonuna yaklaşırken.
Uluslararası kapitalizmin patronluğunu üstlenen Bir
leşik Devletlerin alameti farikası, kan içici bir emper
yalist olmaya devam edişidir.. Ne var ki köprünün al-
tmdan artık çok sular geçmiştir.. Elindeki silahlar öy
lesine büyüktür ki, sonunda bir ucu gelip kendine d a r
yanmaktadır.. Dünyayı öylesine kirletti ki, artık ken
disi de bunalmaktadır. Gördüğü düşten kendisi de
korkmuş durumdadır. 17. yy.’da yapılan sömürge mi
mari tarzmdaki beyaz saray, artık eskiden takdim edil
diği gibi umut, banş ve özgürlük kalesi değil, korkunç
cinayetlerin planlandığı bir büyücü şatosudur. Büyücü
nün gördüğü düşler artık kendi uykusunu kaçırmak
ta, Amerikan yurttaşlarım endişelendirmektedir..
Yok olan Boma, yok olan Bizans ve Atina’ya kar
şı, inananların kalesi Mekke halâ ayaktadır.. Roma’yı
160
ateşe veren Neron, uygar batının rub bastası kişiliği
nin tipik bir örneğidir.. Uygarlık görkemli oyunlar ser-
'gileyen tiyatro merkezleri kurmak, ya da çok iyi glad
yatörler yetiştirerek insanları öldürmek değil, adil ve
banş içinde bir yeryüzü inşa etmektir..
îlk söz, ilk yazı, ilk bilği ve ilk gerçek, bep doğu
dan geldi... M ekke-Kudüs çizgisinde bayat buldu ve
tüm dünyaya buradan yayıldı..
Bati; öteden beri, tüm uygarlıklarım, başkalanmn
gasbedilen baklan, başkalannm kanlan ve gözyaşla-
n üzerine kurdu.. Batı uygarhğımn temeli sömürgeci
liktir. Batmm karakteri sömürgeciliktir. Yunan De
mokrasisi ise özgün bir batı kültürü olarak düşünüle
mez.. Sonu hüsranla biten ve başkalanmn gasbedilen
haklan üzerine kurulu bir düzen örnek bir uygarlık
olarak gösterilemez. Oysa inananlann kurduklan dü
zen ilk insandan bu yana kesintisiz olarak sürmüştür.
Ve son Peygamber Hz. Muhammed’in dini olan İslâ
miyet ile de ebediyete kadar sürecektir. O din ki, İb
rahim dininin bir devamıdır.. Zebur, Tevrat, încil zin
cirinin en büyük ve son halkasıdır.
162
«Batı uygarlığı çağların, uygarlıkların çökeltisinin
bir ürünüdür.» Ve baüb için tarih can sıkıa, yalanla
dolu ve tehlikeli bir ilgi alanıdır. Hep ileriye bakma
yı öğütleyecektir onun için. Geride bıraktığı çirkinlik
leri kimse görmesin diye.. Gelecek ise, pınitıh bir ütop
yadır, yaşanan anlann acılarım gizleyecek.
«Beyazlar dünyayı keşfetmek, fethetmek, sömür
mek için dünyamn dört bir yanma yayıldılar» ve bi
ze kanla, gözyaşı ile dolu bir dünya bıraktılar. Herşe
yi çarpıttılar. Ama arük gerçekleri daha fazla gizle
yecek güçleri yok. Dünün hesaplaşmasmdan çok, bu
günümüzü kurmak ve yan n için yeni bir ütopya ge
liştirmek düşüyor bize.. Baüyı tümü ile red değil, ama
önerdiği tüm kavram ve kurum lan yeniden yorum
layarak, kabul ve reddederek, batımn yeni bir yoru
mu değil, özgün bir dünya görüşü ve yorumu ile insa-
m ve eşyayı yorumlamak zorunda 3am. Sanıyorum, din
bu noktada en kolay çıkış noktası olacaktır. En kolay
değil, tek!
163
para değeri ifade eden herşeyi gasbedilerek, yeni ba
tı uygarlığının barcına katılmıştır.. înka’sı, A ztek’i, Mı
sır firavunlannm, Hint mabedlerinin, Buda beykelle-
rinin hâzineleri batıya akmıştır..
İngiltere sömürgeleri bir dönem 40 milyon km^Tik
bir alana yayılmış ve o günkü nüfusu ile 450 milyon
insan yeni İngiliz imparatorluğunun refah ve mutlu
luğuna hizmet etmiştir.. 12. asırda Manastır okulları
şeklinde vücut bulan Oksford ve Kembiriç, daha son
ra işgal edilen ülke uygarhklarmm kültür mirasımn
gasb edilerek sahip çıkıldığı bir kültür korsanlığı mer
kezi idi ve gelişerek günümüze kadar geldi.
Her tarafı denizlerle çevrili ve tanm bakımından
yetersiz olan İngiltere öteden beri kendi dışına açıl
ma hevesinde olan bir ülke durumunda olmuştur..
1600’lü yıllardan sonra hızla dışa açümaya başlamış
tır. 1600 jubnda Hindistan’da büyük bir şirket kurul
muş, yine Afrika’da yeni şirketler tesis edilmiştir. Ken
di topraklarmdan 170 kat daha büyük topraklan sö
mürgeleştirmiş ve kendi nüfusunun 10 kat daha faz-
lasım köleleştirmiştir. İngiltere imparatorluğu ve bütçe
si bu dönemde tarihin kaydettiği en büyük imparator
luk ve bütçe rakamma erişmiştir. İngiltere işgal etti
ği topraklan bir yandan şirketlerle idare ederken, bu
ralarda oluşturduğu localarla, yerb halktan işbirlikçi
leri aralarına alarak, gizli cemiyetler halindeki Ma
son örgütleri ile yönetme yoluna gitmiştir.. Çünkü as
keri ve memur olarak bütün İngiliz vatandaşlannm, iş
gal ettiği topraklara dağıtılması bile mümkün olma
yacak bir genişliğe ulaşmıştır.. Her 10 kişiye bir po
lis ya da memur tayin edecek olsa, İngiltere’nin bo
şalması gerekecek bir seviyeye ulaşmıştır. Bunun için
de bu tür örgütlenmeler zaruri hale gelrmş ve sömür
164
ge imtiyazları ile bu örgütler o topraklarda kök sala
rak yerleşmiş, sömürge döneminden sonra da bu kişi
ler örgütlerini sürdürerek imtiyazlı hale gelmişlerdir.
Ingilizlere göre, renkU derili insanlar, beyaz insa
na yardım için halkedilmiş, akılh, hayvan ile insan
arasmdaki yaratıklardır.. Onlar yönetilmek için yara
tılmışlardır. Haîrvan gibi muamele görürler ve insan
gibi çakşırlar. Doğu doğudur, batı da batı. Birleşme
leri ve uyuşmaları sözkonusu olamaz.
Bir Hikaye
165
tun» demiş, daha sonra bütün halkm üç gün yüzüstü
sürünme cezasma çarptuılması ile ilgili olarak ise
«Hindular mabudlan karşısmda böyle ibadet ediyor
lar. Onlar şunu bilmelidirler ki, bir Ingiliz kadmı, bir
Hint mabudundan daha mukaddestir, azizdir. Ben em
ri verirken, bu emre itaat etmeyeceklerini sanmıştım,
yaşamak için yapmaları gereken şeyler, ihtiyaçları var
dı.. Herkesin sokakta jniizüstü sürüneceklerini söyle
dim. Kaçıp dama çıkıp adam gibi yürüyebilirlerdi. Çün
kü evlerinin dam lan düz ve bitişiktir. Bunu akıl ede
mediler» istihza dolu bu cevap soruşturma heyetini
tatmin etmiş ve karann ve savunmamn Ingiltere’de
duyulması üzerine General Dayaze ülkesinde bir kah
raman gibi şöhret bulmuş.
Hindistan, İngiliz emperyalizminin sertacıdır. İn
giltere’nin umramnda en fazla Hindistan’m payı var
dır.. İngiliz halkı, İngiltere’ye kazandırdığı refah kar-
şıhğmda kendisi yoksulluk, acı ve ızdırabı, kan ve göz-
yaşım almıştır. 1. Dünya savaşmda 1,5 milyon Hinth
asker İngiltere’nin yanmda savaştı, savaş süresince 1
milyar Rupiden fazla yardımda bulundu.. İngiltere’nin,
Afrika ve Ortadoğu siyasetinin bel kemiğini Hindis
tan’daki hayatî çıkarları oluşturmaktadır. İngiltere bu
rayı elinden kaçırmamak için Hindistan’a giden bü
tün su yollarım kesmejn, bölge devletleri arasmda ni
fak çıkartarak, onlan bölerek ve birbirine düşürerek,
birleşmelerini önlemek istemiştir.. İngiltere’nin İran ve
o dönemdeki Türkiye’ye karşı siyaseti, büyük ölçüde
Hindistan’a bağhdır.. Petrolün bulunmasmdan ve Hin
distan’m bağımsızhğma kavuşmasmdan sonra durum
değişmiştir.
N e var ki, İngiltere halâ, «İngiliz milletler toplu
luğu» ile, eski sömürgelerindeki hak ve menfaatlerini
166
korumaya çaba göstermekte, İngiltere’nin dünya siya
setinde balâ devam eden etkinbği ve imtiyazlannı, bu
ülkelerin lehine kullanm ası vadi ile bu ülkeleri oyalan
maktadır.
Batıklar çok eskilerden beri Hindistan’ı biliyorlar
dı. M.Ö. 327’de İskender buralara kadar gelmişti. Hat
ta Ganj nehri boyunca içerilere doğru ilerlemişti. M.ö.
300 yıllannda burada Vedik’ler bulunuyordu ve o za
manlar Brahma dini teşekkül etmişti. İlk müslüman
lar 700’lü yılların başlarında gelmeye başladı. Ve 711
senesinde İslâm komutanı Kasım bu bölgeyi İslâm top
raklan olai'ak ilan etti. 1498 yılında ise Vasco da Ga-
m a’nın Malabar sahillerindeki Kaltüta şehrine gelme
si ile durum değişti. 16. asm boyunca Portekizliler bu-
ralan sömürdü. 17. yy.’da HollandalIlar bölgeye hakim
olma savaşı verdi. 18. asmda Fransızlar geldi ve arka-
larmdan gelen İngilizlerle savaştılar. 1600 senesinde
Kraliçe «Ost İndiana» şirketi ana nizamnamesini onay
lamış, İngilizler bu tarihten itibaren, bir yandan yerli
prensler, öte yandan Portekiz ve Fransızlarla çatışma
ya başlamıştm. Bu çatışma 2 asm sürmüş ve bu dönem
de üç koldan sömürü devam etmiştir. Bu arada müs-
lümanlarla hindulan, mecusileri, öteki dini ve etnik
grublan çarpıştırmış ve Hindistan’da iç savaşı alabil
diğine körüklemiştir.
Bir yandan gasb, öte yandan korsanlık ve hacı ka
filelerini soymak, ve ticari kazançları yetmiyormuş gi
bi, prensliklerle ve mahalli yönetimlerle anlaşmalar
yaparak bunları vergi verm eye zorlamışlardm. Beylik
ler arası iç mücadelede bir tarafı tutarak, destek karşı-
bğmda astronomik rakamlarla para almış, yendikleri
tarafı da savaş tazminatma mahkum etmiştir. Mir Ca^
fer olaymda Bingale prensliğinin bütün mücevherleri
ve aynca 1,5 milyon İngiliz lirası alınmış, 500 bin In
167
giliz lirası da aynca komutan Klayu tarafmdan alm-
mıştır. 1757-1857 arasmda, savaş tazminatı olarak,
yerli beyliklerden üç yüz milyon İngiliz lirası savaş
tazminatı almdığı hesap edilmektedir, ö len prenslerin
miraslan çoğu kez Ingiüzler tarafmdan şirketlerine
irat kaydedilmiştir. Alman vergilere örnek olarak İn
giliz kaynaklanna başvurduğumuzda şu rakamlar gö
rülecektir : MoğoUar zamanmda Bingale eyaletinin ver
gisi 818 bin İngiliz lirası idi. Şirketin devreye girme
si ile ilk sene içinde bu vergi 1,5 milyon İngiliz hra-
sma çıkartıldı. 1790 senesinde ise bu miktar 2,5 milyon
İngiliz lirasma çıkartılmıştır.. 1784’de Bingale’nin Şir
kete vergi ödemeye başladığı düşünülürse. 6 yüdaki bu
artışm vahameti kendini gösterecektir. «Mesut Hindis
tan» (Prosperous İndia) slogam ile. bütün ülkeyi te
kellerine alan İngiltere bütün resmi kayıtlarm dışmda,
her türlü yağmayı meşru kılmış, bölgeye gelen İngi-
lizler ve İngiliz devleti, Hindistan’dan götürdükleri sa
yesinde zengin olmuşlardır. 1772 yıhnda İngiltere’ye
gönderilen bir raporda «Şirketin bugüne kadarki faa
liyetleri sonucunda ahalinin üçte birinin öldüğü» kay
dedilmekte, bunun sonucu olarak üretimde düşüş ol-
masma karşılık, İngiltere’ye gönderilen para, mal ve
ürün miktanndaki düzenU artışm sürdürülmekte ol-
duğıma dikkat çekilmektedir.
İngiltere’de Sanayi hareketlerinin hızlandığı dö
nemde, Hindistan Ingihzler için bir pazar olmuştur.. In-
gilizlerin ülkeye yerleşmesi ile bir yandan da yerli iş
birlikçilerle İngiltere’deki ticari kuruluşlar arasmda
iyi bir ilişki kurulmuş 1814 senesinde Hindistan’dan İn
giltere’ye 1.260.605 yard’hk mal ihraç edilmiştir.. Bun
lar genelükle dokuma, ipek ve hah idi. Aynı jnl İngil
tere’den ithal edilen mallarm tutan ise 818.208 yard
idi. 1835 yılma gelindiğinde, İngiltere, Hindistan’daki
168
sanayi tesislerini çökerterek, kendi ürünlerini Hindis
tan’a pazarlamaya başladı.. Böylece bir de pazar sö
mürüsü devreye girmiş, Ingiltere’deki sanayi ürünleri
için iyi bir pazar oluşmuş oluyordu. 1835 yıhnda, Hin
distan’dan İngiltere’ye yapılan ihracaat dört kaü dü
şerek 306.086 yard’a inerken, İngiltere’den Hindistan’a
yapılan ithalat ise 80 katı artışla 57.777.277 yard’a yük
seliyordu.
1845’lerde İngiltere’de zulüm ve işkence arük da
yanılmaz duruma gelmişti. İsyanlar başgösteriyordu.
1845’de İngiliz parlamentosu konuyu görüşerek daha
insafh davranılması gerektiği yolımda bir karar aldı.
Buna rağmen zulüm devam etti. 1857 senesinde pat
lak veren ve iki yıl kadar süren ayaklanmalarda, Hint
li paralı askerlerle, birçok yerleşim merkezi, kadm, ço
cuk, yaşlı ayırımı yapümadan imha edilerek, milyon
larca insanm katli ile bastırıldı.. Ne öldürülenlerin sa-
yısmı bilen vardı ne de bu cinayetin hesabı soruldu..
Sonuçta sükunet avdet etmiş ve yeni kurulan beylik
lerden savaş tazminatlan almmış, eskisinden daha ağır
vergilerle vergilendirilmişlerdi.
1919 senesinde Hindistan’da başgösteren salgın
hastalıkta 12 milyon insan ölmüştü. Salgın geçtikten
sonra I925’de buraya giden Fransız muharrir Marsel
P em o y a : «Kalküta’dan bakınca, etrafta pislik yığmla-
n arasmda, nasıl çalışabildiğine hayret edeceğiniz fa
kir, yoksul pis insanlar göreceksiniz. Bunlar baü uy-
garhğmm, refah ve mutluluğunun harcım karıştırıyor
lar.. Hindistan bu hali ile batımn ümran ve refahı için
para basan bir matbaa, altm basan bir darphane gi
bidir.» Aym yazar, bir insamn bir günlük kazana ile
geçinmenin mümkün olamayacağmı söylüyor ve me
sailerinin, çahşma şartlannm kötülüğünü anlatıyor..
Lord Gürzon döneminde, bir İngiliz işçisinin sabah er
169
kenden gece geç vakitlere kadar, en zor şartlarda ça
lışması karşılığı olarak 1929 yılmdaki Türk parası kar
şılığı olarak, anca;k 15 lira alabildiğini söylersek, ve-
hamet kolayca anlaşılır. Tabii bu para bir yıllık, izin
siz çalışma karşılığı olarak.. En kârh ve kolay bizmet
ise, parab asker olarak Ingilizlerin kurduklan kışlala
ra girmekti.. İş basitti.. İsyan çıkan bölgelere gönderi
leceksiniz, silahsız halka ateş edeceksiniz.. Zaten ya
şamaktan bıkmış bu insanlarm hayatlarma son ver
mek karşüığı olarak kamınızı doyurabilir, giyinebilir-
diniz..
O zamanki kajntlara baktığımızda, Ingilizlerin sü
rekli olarak Müslümanlara karşı Mecusilerin ve Hin-
dularm yanmda yer almış olduklarım görürüz. 2400
kast’tan oluşan Hint toplumunu, her fırsatta kendi ara-
larmda kırdırmaya özen göstermişlerdir. Paryalar kent
ten uzak bayatlan ile, bir ölçüde İngiliz baskısmdan
kurtulmuşlardır. Ancak Mecusiler, baştan beri İngiliz-
lerin en çok kayırdıklan topluluk olmuştur. Müslü
manlar arasmda ise îsmaibye hareketini kayıran In-
gilizler din lideri Ağa Ham çeşitli madalyalarla tal
tif etmişlerdir. Londra’da lüks, israf ve işret içinde ya
şayan İsmaililerin Uderi Ağa Han ve Mir Ab Kral’m
hususi müşavere-kuruluna dahil edilmişler ve İngiliz
lerle başmdan beri birlik halinde olmuşlardır. Hint
müslümanlannm lideri olarak, tüm dünyaya tamtüan
bu kişiler, îngUizlerle olan yakmbğı dola3usı ile, Hin
distan’da da hayü revaç bulmuş, daha sonra durum
anlaşıbnca, bu kez de Müslümanlarla, İsmaiüler ara
smda çatışmalar baş göstermiştir.
Hintbler, sadece kendi topraklanndaki Ingibz sö
mürgesini zenginleştirmekle kalmamış, Gulat takıma-
dalanndan bin kere daha vahşi bir uygulama ile, ken
170
di topraklanndan uzak çalışma kamplarmda, Ameri
kan kölelerinden daha kötü bir uygulama alfanda ça
lışmaya mecbur bırakılmışlardır.
Ingilizler, Afrika’daki işletmelerinde kullanmak
üzere, Hindistan’daki kalifiye işçileri 1834’ten itibaren
Afrika’ya götürmüşler ve burada insanlık dışı baskı
larla çahştınnışlardır. «Kuli» adı üe bilinen bu işçile
rin serüvenleri, halâ Afrika’da yaşamakta olan Hindis-
tanh insanlann acı ile dolu efsanevi geçmişleri, bugün
artık yıkılmaya jrüz tutan Batı uygarhğmm köklerinin
habercisidir.
Mazlumun ahi, bunca zaman yerde kalmamah idi.
Kaldı. Ama çıkmaya başladı..
171
öldürdükleri insanları evlerinin bahçesine gömüp,
üzerine gül diken katiller gibi idiler.. Herşeyi öylesi
ne gizlediler ki! Dünya kamuoyu ve kendi halkları ger
çeği anlayamadı.. Gerçeğin üzerini örten çirkin perxie
yırtılıyor artık.. Yama da tutmayacak.. «Hiç kimse dün
yada olup biten şeyleri görmemezlikten, duymamazhk-
tan ve bilmemezlikten gelme hakkma sahip değildir.»
Bu kitap, bir yerde, bu sorumluluk duygusuna da
vet mektubudur.
Şimdi Hedef?
172
Açık denizler, denizaltlan, uzak ve ulaşılamayan
kutup bölgeleri daba şimdiden parsellenmiştir. Yaban-
cı askeri üsler ve sanayi tesisleri, imtiyazh bölgelerle
tüm dünya açık bir işgal operasyonu ile karşı karşı
yaydı. Gerektiğinde askeri işgal yönetimine bile baş
vurabilmektedir. Uzay işgal edilmiştir. Kültür bayatı,
ekonomik bayat, siyasi ve sosyal bayat, belli merkez
lerin denetimi altmda bulunmaktadır.
Hayati hammadde kaynaklan, belli merkezlerin
denetimi altmda bulunmaktadır. Masonik örgütler, di
ni ve siyasi misyonerler, şantaj ve tehdide varan her
yolu deneyerek batı uygarbğını daha uzun ömürlü yap
ma savaşı vermektedirler.
Bilim ve teknolojide en ileriye ulaşma yanşı sürer
ken, demode sistemler sürekli olarak geri kalmış ül
kelere devredilmekte, tüketimin canb tutulması için
ise kredi verilmektedir. Verilen kredilerle, hedef ül-
lerin ekonomileri yönlendirilmekte, borç içinde boğu
lan ülkelerden siyasi, kültürel ve ekonomik tavizler ko
parılarak, verilen yardumn karşüığı kat kat geri alm-
maktadır.
Asbnda olay açık bir gasp olayıdır.. Günümüzde
köleliğin resmen yasaklanmış olmasma karşılık, mil
yonlarca işçi değişik bir anlamda köle muamelesi gör
mektedirler. Geri bırakılmış ülkelerin gasbedilen hak
lan batılı ülkelerin kasalannı doldurdu. Sonra bunlar
tekrar o ülkelere şarth krediler şeklinde geri döndü.
Batıblar için ödünç vermek kârb bir iştir. Borç ver
dikçe zenginleştiler, iç piyasalan canlandı, refahlan
arttı. Çoğu zaman borç veren ülke, alandan daha kâr-
b çıktı. Çünkü bu paralar kısa sürede tekrar kendile
rine döndü ve karşıhğmda, ucuza malettikleri makina-
la n ve sanayi ürünlerini, çok pahabya o ülkeye geri
sattılar.. En fakir ülkeler, en zengin ülkelerden mal
173
ithal ederek, bir bakıma fakirhanelerinde, dünyamn
en pahah işçilerini çalıştırdılar ve kendi boğazlarından
kestikleri paralarla, onlan doyurdular.
özellikle İngiltere yolunu bulmuştu.. Bir kez borç
veriyor. Sonra bu borç verdiği parayı alarak, ona ken
di ürettiği smai ürünleri vereerk, bu parayı geri ah-
yordu. Bımunla da kalmıyor, bu borçla birlikte bir di
zi şart ileri sürüyordu. O da yetmiyor, ödenmeyen borç
lan, her yıl yeniden erteleyerek faizini tahsil ediyor
du.. Zaman gehyor, alman borça karşılık ödenen faiz
miktan, ana parasn geçiyordu.. İngütere verdiği borç-
lann faizini mal olarak tahsil etme yolunu seçmişti.
Böylece içeride İhtiyaç duyduğu tanm ürünlerini ve
ihtiyaç maddelerini, borç verdiği ülkelerden, değerinin
çok altmda ucuza, faiz olarak, hiç para ödemeden al
dığı için, pahah satan ve çok ucuza alan (Hatta be
dava) bir ülke durumuna gelmişti..
Ashnda borç vermeye kendini mecbur hissediyor
du.. Ürettiği mallarm maliyetini düşürebilmek için,
üretimi artırması gerekiyordu. Halbuki dış talep için
paraya ihtiyaç vardı.. Sömürgelerde ise ihtiyaç duyu
lan para yoktu. Onun için borç veriyor ve kendi sa
nayicisini desteklemiş oluyordu.. Rekabet gücü kaza-
myordu. Saüşı artırarak üretim maliyetini düşürüyor
du. Çoğu zaman da, daha ucuz diye, demode olmuş,
kullanılmış malzemeleri borç verdiği ülkelere gönder
me yolunu tuttu. Tasfiyesi gereken bazı m allan ise hi
be olarak veriyordu. Böylece iktidarlan psikolojik bas
kı altma ahyor, o da yetmiyormuş gibi, bımlarm nak-
hyesi, montajı, yedek parçası gibi bir takım işleri ba
hane ederek, ana maliyetini yeniden kurtanyordu.
Maden, un, kahve, et, şarap, pamuk, yün gibi bir
çok şey, kısa sûrede nerede ise bedava olarak Avru
174
pa pazarlarına girmeye başladı. Fakir ülkeler anapa
ra şöyle dursun faizini bile ödeyemez duruma düşün
ce, borç veren ülkeler o ülkelerin mâliyelerini denet
lemeye, bir takım gelir kaynaklan, tanm alanlan ve
maden sahalan üzerine kendi dikte ettikleri şartlarla
ipotekler koym aya başladılar..
Bu sürecin sonunda, Osmanlı imparatorluğu bile
bu tuzaktan kendini kurtaramadı. Osmanlı Bankası o
günlerin mirasıdır.. Düyûn-u Umumiye o günlerin hatı
rasıdır ve bu tertiplerin çoğu Cumhuriyet hükümet
leri üzerinde de oynana gelmiştir.
Dış ticaret kendi lehlerine geliyordu. Ucuz ahyor,
pahah satıyor, sattığmdan mal karşıhğı olarak çok da
ha fazlasmı ahyordu. Dış ticaret dengesi sürekli ola
rak kendi lehlerine gelişiyordu. Bu fasit daire içinde,
mal ve para olarak tahsil edilemeyen faiz alacaklan
ile, devlet sektörlerine ortak olunuyor, ya da yasalar
la imtiyazlandınimış, yeni sömürge şirketleri kurulu
yordu. Yabancı sermaye bu şekilde modem sömürge
lerin aracı haline geldi.
Bu arada istihbarat örgütlerine önemli işler düşü
yordu tabi. îleri derecede bunalımlarda ise, askeri mü-
daheleler, ihtilaller gündeme geliyordu. Sözde bağım-
sızhğmı kazanmış bu gibi ülkelerde ipler yabancılann
elinde olmaya devam ediyordu.. Bu sömürü, eski sö
mürü düzenine göre daha verimli ve daha «insani» idi.
Uluslararası hukuk normlanna uygunluk gösteriyor
du ve çoğu zaman halk tepkisi, sömürgeci ülkeler ye
rine, işbaşmdaki kukla iktidarlara yöneldiği için, sö
mürünün kefaretini yerli iktidarlar ödüyordu..
Derken, borç para almarak başlanan sömürülme
süreci, ödenmeyen borçlar karşıhğı kazanılan imtiyaz
larla kurulan şirketlerin kârlan ile daha da büyüdü.
175
ö y le ki, bazı ülkelerin toplam milli gelirlerinin önem-
b bir kısmı yabancılara gitti.
Faizin mala tabvil edilerek tabsili, özellikle İngil
tere’de yerb tanm ı öldürdü. Almanya, ABD ve Fran
sa ithalata vergi koymadılar. Çünkü, ithalatlannm he
men hemen tamamı, sözleşmeli sömürgelerden geliyor
du. Bir bakıma dış ülkelerden vergi abyorlardı. Vergi
yi vergilendirmek olmazdı. 2. Dünya savaşmda bu çark
aksaymca bu ülkelerde ciddi bir gıda sorunu ortaya
çıktı, özellikle ABD ve Almanya dış pazar aramaya
koyuldu.
Şimdi hedef, tüm dünyajn yeniden paylaşmak,
önemli hammadde kaynaklanma sahip olmak, kitlele
ri tüketim toplumu haline getirmek ve onlann emek
leri ile ürettiğini, yeniden onlara çok pahabya sata
rak, modem sömürü düzenini yaşatabilmek.
— Bu düzeni yaşatabilecekler mi? . Yoksa Batı uy-
garbğınm sonuna mı gebyoruz.. Bu uygarbk, sağ ve
sol fraksiyonlan ile çöküyorsa alternatifi nedir? Bu
çöküş bir nükleer çılgmiıkla mı son bulacaktır..
Uluslararası formlar, gelişmelerin çıkarlarını ga
ranti altına almaktan uzak gözükmektedirler. 3. dün
yadan yükselen ses ve Islâmm evrensel mesajı batımn
sömürü düzenini ciddi bir biçimde sarsmaktadır.. Yok
sa batı İslam’a mı tesbm olacaktır?.
Eğer bir hesaplaşma varsa gelecekte, herhalde bu
çetin bir savaş olacaktır ve yeryüzü kanla yıkanacak-
tır.
176
1816’LARDAN GÜNtTMÜZE
178
Başka ülkelerde de örnekleri görüldüğü gibi, Hris-
tiyan misyonerlerin açüğı yoldan önce donanmalaı
gelmiş, arkasmdan bu topraklara el konulmuştu. îç sa
vaşlar körüklenmiş, halk fakirliğe mahkum edilmiş
değer taşıyan herşey sömürülmüştü.
İngiliz medeniyetinin temelinde, Hintlinin, Çinli
nin, Afrikahmn, Amerikalı Kızılderilinin kam ve akn
teri vardır.. Ve bunlar karşıhğmda satmalman şey is(
çok ucuz bir konfordur.
Batı uygarhğımn temelinde yatan bu kan ve baş
kalanm n gasbedilen haklan ve aimterini görmeden
Batı’yı taklit ederek «Uygar ülkeler safma katılmak»
hayal olur.. Tabi bu hayal de, Batınm uydurduğu pro-
pagandamn yaptığı bir şeydir.
Çin Sömürüsüne
Fransa ve ABD’nin Katılması
179
Amerika daha sonra, Japonİ£irla savaşa tutuştu ve
Filipinlere yerleşmeyi yeğ tuttu. İngiliz, Fransız, Rus ve
Amerika’mn sömürü politikaları farkh idi, maksatları
her ne kadar bir ise de, yollan değişikti..
Bugün, dünyamn dört bir yanmda gezen yabancı
savaş uçaklan, savaş gemileri, dünkü yağmacılarm ye
ni öncü güçleri olmasm.. Kendi topraklanndan 20.000
km. uzaklıktaki ülke topraklarım, kendileri için haya
li çıkar bölgeleri ilan edenlerin, zihniyetlerinde köklü
değişiklikler olduğunu sanıyor musımuz?.. Tarih, aym
cinayetleri sajnlan ve mekam değiştirerek tekrar ya
zacak mı?.. Batınm insan haklan savunuculan, özgür
lük savunuculan, halâ yakaladıklan Yahudi düşman
larım savaş suçlusu ilan ederek yargılarlarken, bu
olaydan 50 -100 sene önce yaşanan insanlık dışı olay-
la n hiç düşünmüyorlar mı? Yoksa halâ a 5rm fırsat doğ-
sa aym şeyi yapmaya hazır bekliyorlar mı, ya da bu
nun denemesini yapmıyorlar ım?..
Yeni Çin nesli, kendi yakm tarihinin şuuru için
de mi?.. Belki, ama Coca Cola’sı, Bleujean’ı, Dioru, dis
kotekleri ile Yeni Çin, bana kahrsa bir kez daha ken
dini tehlikenin kucağma atmaktadır.. Yoksa, eskinin
yılgmhğı halâ sürüyor mu?..
180
BATI GERÇEKTEN HRÎSTÎYAN MI?
181
Kilise bugünkü hali ile, adeta fosilleşmiş bir yapı
ya sahiptir. Kendinden olmayanlara karşı simgesel bir
bütünlüğü sembolize etmektedir. Ancak Hristiyanlann
geçmiş dönemlerde işledikleri insanlık suçlarma rağ
men böyle bir iddiayı savunabiliyor olması gariptir..
Eski medeniyetlerin tüm zenginhklerini kihsenin hi
mayesinde soymadılar mı?.. Sıra kendi aralarında he
saplaşmaya gelince haç kaybolmuştu... Latin Amerika
ülkelerinde sürüp giden huzursuzluk, o müthiş mira-
sm devamı değil mi?..
600 yıUannda İslamiyet geldiğinde, Hristiyahlık ar
tık miadını çoktan doldurmuş bir dindi.. Gerçek Hris-
tiyanlar, İbrahim dininin devamı olan İslamiyet’e gir
mekte gecikmediler.. Zaten böyle bir şeyi beklemekte
idiler. Gus ibni Saide’nin hutbesi, bu büyük bekleyişin
zamanımıza kadar uzanmış önemli bir belgesi olarak
korunmaktadır. Oysa aym yıllarda batmm büyük bir
bölümü Pagan’dı.. Bin jollarma doğru İslâmiyet Bizans
ve İspanya önlerine doğru ilerlediği dönemde Hristi-
yanhk batıda henüz oluşumunu tamamlamış değildi ve
Batı Hristiyanhğı, doğudaki gerçek Hristiyanhktan bü
yük farklılıklar gösteriyordu.
İskenderiye, Kartaca gibi uygarhklan bir kenara
bırakıp Roma’ya dönecek olursak, M.S. 64 yıhnda Ro-
m a’da Hristiyanlann sayısı bir hayli artmıştı. Neron
bu yıllarda yaşıyordu ve Hristiyanlar ile Yahudiler ara-
smdaki ilk ihtilafta bu 3nllarda arük karşıhkh mücade
leye dönüştü.. Hristiyanlar bulimduklan yerde yakıh-
yor, aslanlara parçalaühyor, Hristiyanlar ancak gizh
olarak ibadet edebiliyorlardı.. Bu Hristiyanlar, gerçek
Hristiyan olduklan için, esasen Müslümanhğm İslami
yet’ten önceki dönemini temsil etmekte idiler.. Roma’-
da kargaşa sürerken 330’da Bizans kuruldu. Ve 395 yı-
İmda Roma ile Bizans aynldı.. Ashnda 5. yy.’da insan-
182
hğm başuu Çin, Hindistan, İran, Bizans gibi Doğu im
paratorlukları çekmekte idi.. 440 3nllanna gelindiğin
de, bir yandan Paganlann dine girmeleri, öte yandan
R o m a / Bizans çekişmeleri yüzünden Hıristiyanlık bar
tılılann ihanetleri yüzünden tamnamayacak hale gel
miş.. İncil tahrif edilmiş, kilise törenlerine, putperest
lik ve Pagan gelenekleri karışmış, Incil’de olmayan ye
ni bir Hristiyanlık kültür ve geleneği doğmuştu.. Izr
nik konsülü bu dağınıklığa son vermek için toplandı.
İncil sajnsım dört’e indirdiler.. Hiçbirine benzemeyen
yüzlerce İncil arasmdan dördü seçildi. Konsül Katolik
geleneklerini benimsiyor ve Hristiyanhğı temsil yetki
sini Papa Leon-l’e veriyordu..
Yeni Avrupa, çok daha sonra kuruldu. 845’te ölen
ö r ik ’i tarihçiler. Yeni Avrupa’mn ilk banisi olarak ka
bul ederler. 710 yılmda Müslümanlar Ispanya’ya gel
diklerinde Avrupa büyük bir dağmıkhk içinde idi.
Islaimiyet gelip, Hristiyanhğm devri bittiğinde Pa
ganlar henüz dine yeni yeni giriyorlardı.. Suriye ve Mı
sır keşişleri dinlerini bıkıp usanmadan anlatıyor, ba
lıkçılar, çiftçiler ve tüccarlar tarafmdan bu anlatılan
lar bir bir ilâve ile efsanevi masallar biçiminde yayı
lıp gidiyordu.. Onuncu yy.’da Viking Krah Olaf Tirgi-
vasson’un dine girmesi ile doruk noktasma ulaşacak
bu süreçte, Hristiyanlık gerçek yapısından çok şey kay
bedecek, bir yandan barbarlann eski gelenekleri, öz
lem v e um utlan, siyasi otoritelerin, derebeylerin, ege
men çevrelerin ve maceraperestlerin uydurmalan ile
şekillenirken, öte yandan yeni yeni yayılmaya başla
yan İslâm iyet’e karşı bir tepki dini haline gelecektir..
Bu nedenle de Haçh seferleri barbarlar arasmda büyük
ilgi görecek, yeni dünyayı tanımak yolunda ve mutlu
luğa ermek için binlerec insan Islâm topraklarma doğ
183
ru akacaktır. Batı, İslâmiyet’ten önceki in a n m ış la r ı
katletmiş, onlann o zamanki hak dini yaymasma iz in
vermemiş, daha sonra bu dine sahip çıkmak istemiş,
ancak bu kez de asliyetini bozarak, onu gerçek mahi
yetinin dışma çikartmıştır. İslamiyet’in gelmesi ile, bu
kez de kendi uydurduğu sahte Hristiyanhğı tüm dün
yaya yajrmak için kollan sıvamıştır..
Batı tüm mukaddes değerleri hiçe sayarak, insan-
lann kanlan ve gözyaşlan üzerine kurduğu uygarh-
ğmı sürdürebilmek için her zaman sömürecek kan,
emek ve ürün aramıştır.. Bu arayışım günümüzde de
sürdürmüyor mu?.. Bu Pagan uygarhğı sonuna geldi
mi dersiniz?
Ortaçağm büyücüleri, masonlar, paganlar... İşte
batı!
184
BATI DEHASI VE ŞARKİYATÇILIK
18S
bkh bir yola sapnuştır.. Batılı ise, doğuluya ondan al
dığı bilgilerle medeniyet öğretmenliği yapma rolünü
oldukça benimsemiştir..
Batı kültürü, bu hali ile, ne eskinin devamıdır. Ne
Hristiyanlığm bir din olarak etki ve yönlendirmesi al-
tmdadır ve ne de, gasbettiği doğu kültür yapısınm us-
lubunu taşımaktadır.. Nasıl ki, önce Hristiyanhğı ken
dine din olarak seçmiş ve onu tahrif etmiş ise, İslam
medeniyetinin kültür mirasım almış ve onu tahrif ede
rek, kendine has yeni bir yorumla bambaşka bir şey
ortaya çıkartmıştır.
İngiliz tarihini bu açıdan ele alacak olursak, Ingi-
lizlertn İskandinav’lardan daha önce dine girdikleri
ni (Hristiyan olduklarım, o günkü İbrahim dini, yani
o günün müslümam olduklarım) görürüz. 596’da Au-
gustine isimli bir rahip. Roma’dan getirdiği tebüğci-
lerle burada Putperestlere dini yaymaya başlamıştır.'
O tarihlerde Hristiyanlık esasen ashndan çok şey kay
betmişti bile. İlk dine giren topluluk Briton aşireti ol
du. Canterbury bölgesine yerleşen Hristiyanlar hızla
yajnldılar. Ancak Hristiyanhk adma fazla bir şey gel
memişti.. İlk asnn şiir ve hikaye kahramanlanmn yal
nız isimleri değişmiş, zihniyet ve tavırdaki putperest
özellikler sürmüştür. Şövalyelik geleneği ile mistik bir
güç kazanan Hristiyanlık, şesrtandan kurtulmak için
kendini zorlayan mütefekkir İngiliz tipi ile yeni bir bo
yut kazandı.. 690’dan - 790’lara kadar Latin etkisi sür
dü. İskandinav ve Danimarka istilası sırasmda herşey
durdu ve müesseseler dağüdı. 9. asnn ortalarına kadar
süren Danimarka istilalan sonunda Danimarka krah-
mn dine girmesi ile durdu.. Arük yeni bir din doğmuş,
İslâmiyet hızla yayılmaya' başlamış ve Hristiyanlık ta
nınmaz bir hal almıştı. Norman istilalanmn ardmdan
186
ülkenin im an gündeme geldi. Aym mekanda yaşayan
farklı ırklardan bir millet doğuyordu. Manevi varhk-
lanm ise Hristiyanlığa borçlu olacaklardı. 1066 Nor-
manya ile girişüen savEişta, Normanlann zaferi üze
rine yeni devlet Normanlann geleneklerine göre şekil
lendi. Yeni dönemin Chaucer’i, Shakespeare’i, Norman-
İngiliz karma dehasınm esası olarak doğacaktır. Fran-
sızı, Danimarkahsı. Saksonu, Biritonu ile karma bir
millet doğmuştu. Böylece İngiltere Avrupa kıtasma bağ
lanıyor, aym zamanda Bağdat ve Ispanya’yı «keşfedi
yordu.»
Bugünkü garp ilminin babası sayılan Roger Bacon,
çalışmalarında İslam dinini ve müslüman düşünürle-
n n eserleri ile, toplum yapışım araştırmalanna esas
alacaktır. Kur’an-ı Kerim’in latinceye tercümesi de bu
devirde Robert Englishman tarafmdan yapılacaktır.
Böylece Şarkiyatçılık da ciddi bir şekilde başlamış ol
maktadır.
13. asır başlarmda üniversite derecesi alacak olan
«Parts okulu», Notre-Dame kilisesinde faaliyet göster
meye başlayacaktı.. Bu dönemin Ansiklopedistlerinden
Bartholonew, Paris’in, batımn ilim merkezi, yeni Ati
n a’sı, akü ve hikmetin anası olduğunu söylüyordu. Pa
ris Üniversitesi hızla gelişiyordu. 1229’da ülkede kan-
şıkhk çıkmca, buradaki ilim adam lan İngiltere’ye git
tiler. 3. Henri’nin daveti üzenne İngiltere’ye gelen bi
lim adamlan, yine birer Kilise okulu durumunda olan
Cambiridge ve Oxford’u geliştirdiler.. Paris’te yetişen
ilk büîhik İngiliz düşünürlerinden biri de John of Sals-
bury idi. Bu dönemde Michael Scot ise Palermo’da
arapça öğrenmiş ve Scot’un bu «başarısı» batıda bü
yük yankı uyandırmıştı.. Bu dönemde Dominican, Fran-
ciscan tankatlan Oxford, Combiridge, Paris, Bologne
Üniversitelenni ele geçirmişler «Aristo felsefesi, Sko
187
lastik düşünce ve kilise akaidi arasında bağ kurma
ya» çalışmışlardı. Roger Bacon, Paris ve Oxford Üni
versite çevrelerini tanıyan, buralarda söz sahibi bir dü
şünür olarak, İslam’dan ve müslümanlardan aldığı bil
gilerde, Hristiyanhğı orta devir skolastiğinden kurtar
dı. Müslümanlardan mühendislik ve riyaziyatı aktardı.
Felsefesini bu kajmaklardan aldığı esintiler üzerine
kurdu.. Bu dönemde (1245) ilk kez Buhar gücü, m e
kanik, kara ve hava otomatik taşıma araçları üzerine
tasavvurlar İslam dünyasmda sözü edilmeye başlanan
buluşlar arasmdaydı.
Hangi Rönesans?..
188
için, daha önce varolması ve ölmüş olması gerekir.. Oy
sa böyle bir mirasa sahip değiller.. Ingilizlerin yazıh
edebiyatı 1150’den sonra başlamış, Avrupa’mn yansı
henüz dine yeni girmiş..
flönesans hareketi denen şey, İtalya’da başlamış ve
1400’den 1600’e kadar sürmüştür. Sömürü düzeni üze
rine kurulan yeni uygarhğımn harcmm kırıldığı dö
nemdir bu dönem.. Sözde Hümanizmin, sözde insan
haklannm, sözde Cumhuriyetçi akunlarm, güvenceye
kavuştuğu aydınlık bir dönemdir.. Ne var ki, bımlar,
belki batı toplumu için bir ölçüde varolmuşsa da, hak
la n gasbedilen milyonlarca insan için Rönesans hiç bir
yenilik getirmemiştir.. Rönesans, yeni batımn doğuşu
dur.. Yeni Sömürge imparatorluğunun doğuşudur.. Rö-
nesansm tüm aydmhk için banş ve umut vaatleri ise
koca bir yalandan başka bir şey değildir.. Rönesans
öncesi durum nedir?.. Bütün hayat Kilise ve Devlete
bağhdır. Ahlaki ve felsefi bir boşluk doğmuş, milli dil
ler doğmuş, yeni dengeler ortaya çıkmış. Halkta kili
seye, devlete ve geleneklere isyan ruhu doğmuştur..
Rönesans sömürge mirasmm paylaşma dönemidir. Ye
ni Batı inşam kendini bulmak için orta klasiklere yö
nelmiştir.. Roma dini merkez, siyasi merkez, hukukim
ka 3mağı ve para merkezi olarak önemini korumakta,
yeni zenginlik kaynaklan üzerinde, Roma’dan yerli dev
let ve krallıklar üzerinde hak iddia etmektedir.. Milli
lisanla yazı yazma alışkanhğı sonucu kiliseler giderek
Latin geleneğinden çıkmış ve yenileşmişti.. Rönesansm,
sömürge mirasma ilişkin özeUikleri dışmda. Kiliseyi,
inşam ve hayatı mantığa uydurma gibi bir rolü var
dı. Hayata ve tabiata bakışı simgeliyordu..
İslam Rönesans öncesi dönemde. Batı aydınlan ara
smda büyük etki yaptığı için olacak, kilise, özellikle
189
kendini varh|:ını korumak için İslam’a karşı bir tavır
içinde bulunuyordu.. Dante, (1265-1321) yaşadığı dö
nemde, fikirleri ile, eserleri ile oldukça İslam’a yaklaş
mış bir kişidir. İlahi komedyası, İslam düşünürlerinin
eserlerinden renkler, ışıklar taşımaktadır.. «Asaletin,
kan ve parada değil, fazilet, ilim ve kemalde olduğu»
tezi ile Kur’an ilkelerini kendi mantığma göre yorum
lamaya çalışıyordu.. Dante, bir yerde. Semavi dinlerin
vahdaniyeti ilkesinden yola çıkarak, İslam’dan aldığı
yeni boyutlan Hristiyanhğa monte etmeye çalışıyor
«Isavari bir ahlâk ve ruhani fikirlerin hayata tathiki»
gibi bir yola giriyordu..
Batı klasikleri üzerine birçok örnek göstermek
mümkün.. La Fontain’in hikayelerinin Beydaba’dan
adapte olduğunu herkes biliyor. 14. Asırda Le Roman
de la Rose (Gülün romam) hikayesinde Mesnevi’den
bazı bölümlerin asmen aktarıldığım görüyoruz. Aşk hi
kayesinin olay ve kahramanlan büyük benzerlikler
içindedir. Cantenbury masallannda ise Razi ile İbni Si
na’dan söz edilir; bilgi ve erdemU kişiden söz edilir
ken bü müslüman bilginlerin eserlerini gördüğünden,
onlara dokımduğundan ve onlann fikirlerini duydu
ğundan bahsedihr.
1300 yıllarında halk vebadan kınhp geçerken. Şa
tolarda efendiler yiîdp içip eğleniyorlardı.. O dönem
de hayat merkezi şehir değil şato idi ve Şövalyelik ge
lenekleri egemendi. Askerlik, adalet, idare, sosyal öl
çüler Şatoya bağh idi. Kültür de öyle idi. Kadm - erkek
ilişkileri ve aşk bü 3rük önem taşıyordu.. Rönesansla Şö
valyelik yıkıldı ve 3. sınıf doğdu. Kentlerde, kasaba
larda ve ticaret hayatmda kendini gösteren bu sınıf,
üniversite ile kaynaştı ve kilise ile tarikatlara karşı
çıkü..
190
Aslında Rönesans hareketi çeşitli ülkelerde farkh
şekilde kendini gösterdi.. Asıl problem ise, büyük bil
gi a k ım ın ın etkisi ile ortaya çıkan kültür patlaması
ve servet akımınm paylaşımı ile ilgili idi.. Kilise, dini
yorumlar ve tarikatlar. Şato, siyasi haklar önlerinde
duran ciddi sorunları idi halkın., özellikle yeni döne
min gerçekleri kilise, tarikat ve dinin yeniden yorum-
lanmasmı gerektiriyordu.. Ashndan çok şey kaybetmiş
bulunan Hristiyanhk, bu dönemde o günün pratik ger
çeklerine göre yeniden yorumlandı.. Fransa’da Röne
sans heıreketi, İtalya’daki gibi siyasi hürriyetler sloga-
m ile ortaya çıkmadı. Derebeylik rejimi. Şövalyelik ve
Kiliseye karşı bir tepki ile kendini gösterdi..
Oryantalizm Üzerine
191
ettiler.. Sıra, doğululara, doğujru öğretmeye, müslüman-
lara İslam’ı anlatmaya gelmişti.. Luis Massignon bu
konuda diyor k i ; «Onlann herşeylerini tahrip ettik. Fel
sefeleri, dinleri mahvoldu. Arük hiçbirşeye inanmıyor
lar. Derin bir boşluğa düştüler. Anarşi ve intihar için
uygun bir hale geldiler.» Oyun başan ile sergilenmişti.
Edvard Said ise müsteşriklerin doğu insanma ba
kışım şöyle izah ediyor; «Batıhlar doğuyu ele alırken,
bütünü ile kendi görüş ve varsayımlarmdan hareket
ediyor ve hayallerini konuşturuyorlar. Batımn çıkar-
larma uygun ve uydurma doğu manzaralan çiziyorlar.
1800 -1950 yıllan arasmda, batıda. Doğu uygarhk
la n üzerine 60.000’den fazla kitap yazıldığım (Her 3 0 i
3000’den, her ay 250’den, her gün 2’den fazla kitap)
söylersek, durum daha kolay anlaşılır sanınm.
Bemardin De Saint-Pierre’in
Bir Kitabı Üzerine..
192
her yerde adamlarının bulunması dolayısı ile her iki
taraf ile de yakın ilişki içinde idiler.. Bu özelliklerin
den dolayı, batıda kısa sürede büyük servet, imtiyaz ve
şöhret sahibi oldular. Doğudan öğrendikleri şeyleri, ço
ğu zaman batıya, kendi buluşları gibi satmaya kalkış
tılar. Akademiler kısa sürede Yahudi ilim adamları ile
doldu. Bunların yakınlan bu akademilerde öğrenim
görerek sivrildiler. Batıdaki bir çok ilim adamımn kö
kü Yahudilere dayanmaktadır. Bu işin temeünde, bu
tarihi gerçeği aramak yanlış olmayacaktır. Bu neden
le de. Batı kültürünün temelinde İslâm ve Doğu kül
türünün izleri kadar, Yahudi yorumcuların etkisi de
büyüktür.. Yahudiler ilimde ve ticarette, siyasette ve
sair alanlarda batıda büyük imtiyazlara sahip olmuş
lar, onlann sır katipliğini yapmışlar, daha sonra, sa
yesinde seı^et ve imtiyaz kazandıklan İslâm alemini
yok etmek için, baü ile ittifak kurmuşlardır.
Üzerinde duracağımız kişi ve eserine dönecek olur
sak, Bemardin de Saint-Pierre 1737 yılmda Fransa’nm
Havre şehrinde doğmuş. Sonra bir rahibin yanmda eği
tim gören Pierre, burada Robenson Kruzoe’yi (ki İbni
Tufeyl’in «Hay İbni Yakazan» adıyla ll3 6 ’da yazdığı
romanın adaptasyonudur) okumuş. Daha sonra Cizvit
mektebine giden Pierre, matematik sahasmda bilgisi
ni ilerletmiş ve istihkam subayı olarak' orduya katü-
mışür. Pol ve Viriini’nin de yazan olan Pierre, Kral’m
yakmhğmı kazanrmş, İlimler Akademisi üyeliğine se
çilmiş, Rousseau ile dostluk kurmuş ve daha sonra
1814’de ölmüştür.
Saint Pierre, söz konusu eserinde İngiliz Bilimler
Akademisinden bir heyetin Hindistan’a kadar süren se
yahatini hikâye etmektedir. Hikâye edilen olaym baş
langıç tarihi 1760’tır.
104
lanm gerekirse satın alacaklardı. Aslı alınamayan ki-
taplarm kopyalannm çıkartılması hususunda hiç bir
fedakarlıktan kaçmmayacaklardı. Bu konuda Araştır
ma komitesi, Biritanya devletinin heryerdeki sefir ve
konsoloslanna verilmek üzere, bımlara birer mektup
vermiş ve kendilerinin devlet görevlisi olduklan kay
dedilerek, ihtiyaç duyacaklan herşeyin temini konu
sunda ne lazımsa yapüması emredilmiştir. O da yetmi
yormuş gibi Londra’run en tanmmış bankerleri tarafm
dan imzalanmış büyük meblağlar tutan poliçeler de,
gerektiğinde kullamlmEik üzere bu bilginlere verilmişti.
20 alim in 20 ’si de, Arap, Hlnd ve İbrani dillerini
bilen, doktor ünvamna sahip kişilerdi ve özel olarak
yetiştirilmişlerdi. Bunlarm en alimi İslâm topraklann-
dan geçerek, Hindistan’a ulaşmak üzere gönderilmek
teydi. ön ce Hollanda’ya giden bu zat, orada Amster-
dam’daki bütün havralan dolaşarak, din adamlannm
tavsiyelerini aldı. Ruhaniler meclisini ziyaret etti. Fran-
saya geçerek, Sorbon ve Paris ilimler akademisi üye
leri ile tartıştı, orada tetkiklerde bulundu, gittiği her-
yerde, kütüphane ve müzeleri geziyordu. İtalya’da aka
demileri, Floransa müzesini, Venedik’te Sen-Mark kü
tüphanesini, Roma’da Vatikan’ı gezdi. Ispanya’ya git
mek ve Salamank müzesini gezmek istiyordu. Ancak
engizisyondan korktuğu için İstanbul’a gitti.
Burada bir tesbitte bulunmakta yarar olacak.. En
gizisyon, sadece bilime karşı bir tepki değil, bilimin
kaynağımn İslâm ülkeleri olduğu için İslâm’a karşı
gösterilen bir tepki idi. İlim İslâm kaynaklı olduğu için
kilise bu bilgilere şüphe ile bakıyor. Batımn Islâmlaş-
masmdan endişe ediyordu.. Engizisyon, bu anlamda, İs
lâm dünyasınm ilmini almalarına karşılık, halkm İs
lâm ’a özenmesini önledi. Bu mahkemeler bir anlamda
195
Haçlı zihniyetinin kendi kendine savunması, İslâm’a
karşı varhk mücadelesi anlammda da yorumlana
maz mı?..
196
allameleri, Rum paparian, Acem filozoflan, Hünt hu-
kukçulan ile tartışmıştı. Umduğundan fazlasmı bul
muştu. Verilen soruların hemen tamamım fazlası ile
cevaplamıştL Ancak şimdi elinde, başlangıçtaki soru
lardan daha fazla sayıda meçhul elde edilen bilgiler
çoktu, ancak bilinmezlik daha çok büyümüştü. Bilgi
ve cehaletin içiçe geçmesi İngiliz bilginini büyük bir
boşluğun «labirent batakhanesine» düşürmüştü.
Kendine yola çıkarken verilen, halli gereken me
seleler Listesinin içindeki soruların 2 0 0 ’ü Yahudi ilahi-
yatma, 480’i Roma ve Yıman kilisesinin muhtelif ce
maatlerine, 312’si Brehmenlerin eski dinine, 508’i Hint
dillerine, 300’ü Hint ahalisinin haline, 2 1 2 ’si Ingilizle-
rin Hindistan ticaretine, 729ü Nil nehrindeki elefanta
ve Umman den izin deki Bombay adası civarında bulu
nan Solsette adalarındaki eski amtlara, 5’i dünya tari
hine, 673’ü ak anberin esasma ve hayvanlann mide
sinde tehassül edip Beziar adı verilen taşların hassa-
lanna, bir tanesi Hint denizinin 6 ay şarka, 6 ay gar
ba doğru akmtılan ile ilgili, halâ çözümlenememiş bu
meselenin sırrına ilişkin olarak, 378 meselede Ganj’m
taşma periyotları üzerine idi. Ingiüz bilgine, ayrıca git
tiği yerlerde tecvih edilen sual ve verilen bilgiler ışı-
ğmda yeni araştırma konulan ortaya çıkmıştı.. Bilgi
nin İngiltere’ye gönderdiği rapor, 3500 soruya karşılık
17.500 paragraftan ibaretti. 20 araştırmacımn, araştır-
m alan sonucu merkeze rapor ettikleri bilgilerin tama
mı ise 350.000 pragrafı buluyordu.. Aym zamanda 3500
mesele ile yola çıkan bilginler, en az 350.000 yeni müş
kül ile dönüyorlardı.
Ingihz bilgin, araştırmasım tamamlaymca, dönme
yi düşündü. Kendinden isteneni yapmıştı. Ancak, ken
dinin gönderilmesindeki fisıl maksat şüpheyi izale et
197
mekti, ama şimdi kendisi şüphe 3d yok etmek yerine, 90
balya kitapla birlikte bir o kadar da şüphe taşıyordu..
Hint mistisizmi kafasmı sarmaya başlamıştı... Gerçe
ği ve mutluluğu aramaya koyuldu. Sonra, uzun seya
hatlerinin ardmdan, kendisi için küçük bir mutluluk
reçetesi yazdı. «Hakikati sade ve samimi 3hirekle ara
mak gerekir. O ancak tabiatm sinesinde bulunabilir.
Hakikati iyi yürekli kimselerden başkasına söyleme-
melidir. İnsan ancak iyi bir kadınla mesut olabilir»
İngiliz bilgin bu reçeteyi fakir bir Hinth kulübesinde,
bir paryamn ağaçlar arasmdaki evinde yazmıştı.. Ar
tık İngiltere’ye dönebilirdi.. Her gittiği yerden tonlar
ca kitap göndermişti ülkesine. Bombay’dan 5 ton ağır-
hğmdaki kitabı gemiye yüklediler. Bilgin, bu kitapla
rı Londra’da Krallık Araştırma Kurumu başkamna tak
dim etti.. Saint Pierre’nin anlatüğma göre, bu 2 0 ki
şinin getirdiği yüzlerce ton kitap birçok kütüphaneye
dağıtılmış, tercüme heyetleri kurulmuş.. Tabi yine Ya
hudi mütercimler kollannı sıvamışlardır.. Batıh aydm
ve düşünürler bunları adapte ederek, bunlardan esin
lenerek yeni düşünce sistemleri, yeni edebi ve teknik
eserler, buluşlar vücuda getirmişlerdir.
Batı kültürü, insanhğm ortak kültür mirasınm hoy
ratça harmanlandığı Yahudi tezgahlarmda pırasa gi
bi doğranarak. Kilise mutfaklarmda pişirildiği, baha
ratı ve tathsı bol bir yemek gibidir.. Bu yemeğin su
yu kan, ter ve gözyaşıdır. Tuzu, sömürgelerin yeraltı
zenginlikleridir.. Sofrası ise halis Çin ipeğidir..
198
BATICILIK İHANET Mî?
199
den uz£Ü£ yerinde oturmaktadır.. Dünyada olduğu gibi
Cennette de sınırlı bir monarşi olacaktır.»
Moda akımlan, başdöndürücü hızla yaşanan bir
hayat, sanat, edebiyat, müzik, tiyatro, felsefe, felsefi
görüşler, herşey, batınm bu dehşet verici cinayetlerini
gizlemek içindir bir yerde.. Sosyetik bayanlann tırnak
boyalan, batınm kanh ellerini simgelemiyor mu, du
dak boyalan, yavrusunu parçalamış bir sırtlarım kan-
h dudaklarım hatırlatmıyor mu?.. Baharath parfümler,
bu cinayetin kokusunu gizlemek için uydurulmuş ol
masm sakm..
özgürlük ve demokrasi, insan haklan adma kuru
lan cemiyetler sadece hakikileri kurulmasm diye ku
rulmuş birer oyalama merkezi olmasm sakm.. Sovyet-
1er Afganistan’ı hangi gerekçelerle bekliyor, Çad’da
Fransız askerlerinin, Çin yağmacılarmdan ne farkı
var.. Batınm işgal güçlerinin hunhar cinayetlerini an
latmak için sayfalar yeter mi?..
Batınm herşejd sahte, herşeyi yalan.. Hümanizm
nutuklan, bir kasabm kosoınlarm yaşama haklarım
savunmasma benzer. Salt akü da değil özledikleri...
Salt akıl üe de başlan dertte.. Akıllan, sadece o an
ki çıkarlanna göre ayarlanmış mini bir kompitürden
farksız.. Yaşamak ise, anlamsız, zorunlu bir macera.
Onun için de düşünmeye fırsat vermeyecek kadar yo
ğun bir otomasyon içindeler. Onun içta yeni macera
lar peşindeler, onun içiu boş vakitlerinde alkole ve fuh
şa sığmıyorlar. Onun için hayal ürünlerine, kumara
ve zevke köle oluyorlar..
Bir şey daha söyleyeyim mi? Batıh bir ülke, baş
ka ülkelerin batıh ohnasmı istemez. O ülkejû kendine
rakip olarak göreceğinden, omin bu yöndeki çabasmı
engellemek ister. O ister ki, her gittiği yere arkasm-
200
dan giden «uşaklan» olsun. O ister ki, ne yaparsa ken
dine arka çıkacak, kendini savunacak «müttefikleri»
olsun.. O ister ki, başka uluslar onlara iyi bir pazar
olsun, onlann güvenliği ve refahı için kan ve ter sun
maya amade işçiler olsun...
Batı herşeyi inkardan yola çıkarak, kavramlan ve
gerçekleri alabildiğine saptırdı. Kendinin sömürü için
verdiği savaşı, geri kaimış uluslara medeniyeti götür
mek ve onlan sapıkhktan kurtarmak için mukaddes
tebliğciler olarak takdim ederken; kendi namuslarım,
yaşama hak ve özgürlüklerini korumak için savaşan
uluslan terörist olarak suçlamaktan kaçınmadılar. Bir
yandan savaş kışkırtıcıhğı yaparken, dünyayı silah de
posu haline getirirken, öte yandan banş havarisi ke
sildiler.. Sağlık, eğitim ve refah için harcanan para-
mn çok fazlasım insanları ve canhlan yok edecek si
lahlan geliştirmek için ayard ılar. Bir yandan kimya
sal süahlarm yasaklanmasmı isterlerken, başka ülke
lerin nükleer silahlara sahip olmasmı önleyici anlaş
malar imzalarlarken, kendileri dünyayı bir nükleer ce
hennemin eşiğine getirecek kadar nükleer silah stoku
yaptılar.. Silahlanma yanşuu uzaya taşıdılar, biyolo
jik, kimyasal silah yöntemleri geliştirdiler.
Batıh olmak bir suç değil elbette, eğer eskinin sa
vunucusu değilse kişi. Ama batıcı olmak, batmm kül
tür temeUerini savunmak bir insanlık suçudur. Çün
kü o, mazlum milletlerin kanlan, gasbedilen ahnte-
ri üzerine kurulmuştur.. Ve er geç bu sömürü sava-
şınm bir rövanşı olacaktır. Herhalde bu savaşm sorum-
lulan, haklan gasbedilen uluslarm, haklarım geri is
teyen, en azmdan bu gasb işleminin sürüp gitmesine
engel olmak isteyen onurlu insanlar olmayacaktır.
201
DÜNYANIN
EN ZENGİN ÜLKESİ HANGİSİ
202
Magazin basnu için bu tür haberler oldukça ilginç.,
su-adan bir Arap vatandaşının, lüks bir otelde bir ge
cede harcadığı paranın hesabından, hemen Arap ülke
lerinin dünyajn kıskandıran zenginliğini tahmine ko
yuluyoruz.. «Denizde kum, araplarda para» diyeceğiz
nerede ise..
Arapların zenginliğine ilişkin, halk arasmdaki te
vatürün bir diğer kajmağı da, Arabistan’a giden iş
çiler.. İşçi gözü ile ülke zenginliğine paha biçmeye ko
yuluyoruz.. Aydmlanmız bile zahmet buyurup gerçe
ği araştırmaya koyulmuyorlar., onlar da katıhyor bu
komediye..
«Komedi» diyoruz, çünkü şimdi vereceğimiz ra
kamlar bu komik durumu gözler önüne serecek.
Üç beş kişinin zenginliği, lüks içinde yaşaması ne
ifade eder ki? Mesela, Katarh tüccarlann, petrol zen
ginliklerinin topunu birden cebinden çıkaracak zengin
ler yok mu batıda... Zengin., zengin diye tempo tut
tuğumuz Kuveyt’in zenginlerinin toplam serveti, fakir
Çin ülkesinin sofrasmda kaç öğün yemek olur hiç dü
şündünüz mü?
Her Çinli bir paket maiboro içse 1 milyar dolar
yapar bu.. Bu rakam Türkiye dış ticaret dengesini ter
sine çevirebilir.
43 «İslâm ülkesinin» yeryüzünde kaplachklan top
lam saha, 25.676.000 km*. Bu ülkelerin toplam nüfu
su ise 750 - 800 milyon. Yine bu ülkelerin toplam ih
racatı ise 138.578 milyon dolar. Buna karşılık ithala
tı 95.612 milyon dolar civarmda.
Hal böyle iken, sadece Fransa’mn aym dönemde
ki millî hasılası, zengini ile fakiri ile 43 Müslüman ül
kenin toplam millî hasdasınm üzerinde bir rakam ifa
de ediyordu.. 568.400 milyon ABD dolan.. Sadece 547
203
bin km*’lik bir alanda 54 milyon nüfuslu Fransa, İs
lâm ülkelerinin toplamının millî hasılasınm üzerinde
bir güce sahip.. Bu rakamın 1980’de 627.700 milyon do
lar civarında gerçekleştiği ve bugüne kadar da artışı-
m sürdürdüğü düşünülecek olursa, bu hesap daha ko
lay anlaşıhr sanırım..
Fransa’nm aym dönemdeki ihracatı 120.689 milyon
dolar olarak gerçekleşmiş, ithalatı ise 101.392 milyon
dolar düzeyinde olmuştur.
50 milyonluk Fransa, bir milyarhk îslâm dünyası-
m zenginlik ve refahta çok gerilerde bırakmıştır..
Arap yanmadasımn petrol zenginlerinden Birleşik
Arap Emirliklerini ele alacak olursak, bu ülkenin 1979
millî gelir toplamı 19.500 milyon dolar civanndadır. Ay-
m dönemde Afganistan’da ise durum 2.590 milyon do
lar civanndadır.. Afganistan’m 16 milyon nüfusu ol
duğu, Emirüklerin ise yanm milyon nüfuslu olduğu
hesap edilirse, burada insanı dehşete düşüren bir zıt
lıktan söz edilebilir, ancak zenginlik ölçüsü olarak ba
tı ile kıyaslanamaz.. Yine 90 milyon nüfuslu Bengla-
deş’in toplam millî hasılasının 1980’de 11.170 milyon do
lar civarmda olduğu hesap edilirse, bunu BAE ile kı
yaslamak dehşet verici olabilir, ama aym dehşetli du-
rum, daha fazlası ile, herhangi bir Müslüman ülkenin,
ya da Müslüman ülkeler toplamımn bir batıh ülke ile
kıyaslanmasmda da ortaya çıkmaktadır. 1 0 milyon nü
fuslu Belçika’mn bile millî gelirinîn 119.770 milyon do
lar olduğu düşünülürse, gerisini siz hesap edin. 1 mil
yarlık Çin’in toplam millî hasılası Fransa’m a yansm a
büe ulaşamamaktadır.. Çin’in 1980’de ulaştığı millî ha
sıla toplamı 283.250 milyon dolar civarmda kalmıştır.
Batı Almanya’nm millî hasılası ise, Fransa’dan da faz
ladır.. 60 milyonluk Almanya’mn miUi hasılası 1980’de
827.790 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. 57 milyon
204
luk nüfusu ile İtalya’nın milli hasılası ise 368.860 mil
yon dolar olarak gerçekleşmiştir. I980’de 117 milyon
nüfuslu Japonya’nm millî hasılası ise 1.152.910 milyon
dolardır. Petrol zengini Libya’nın 1980 millî hasılası ise
25.730 milyon dolar civannda gerçekleşmiştir.
Bu rakamları karışık olarak veriyoruz ki, çarpıcı
zıtlıklar daha kolay ortaya çıksm diye... Bilimsel bir
araştırma yapmak isteyenler, BM kaynaklarına başvu
rarak gerçeği daha detayh bir şekilde araşürabilirler..
Güney Afrika’dan bü* örnek: 23 milyon nüfuslu ülke
de toplam millî hasıla 66.960 milyon dolar civarında..
1980’de Kuvejrt’in millî hasılasımn 30.900 milyon dolar,
Katar’m 6 .0 2 0 milyon dolar olduğu hesaba katılırsa,
tüm körfez ülkelerinin (S. Arabistan ve Irak, İran ha
riç) milli hasüalannm. Güney Afrika’mn gerisinde kal
dığı görülecektir.. İran, İrak, Suudi Arabistan gibi öte
ki Müslüman ülkelerin milli gelir toplamları ise 1980
yıh itibarı ile şö y le: S. A rabistan: 100.930 milyon do
lar, İran; 80.100 milyon dolar. Irak : 39.500 milyon do
lar. Batıdan bir örnek 14 milyon nüfuslu Hollanda’run
1980 millî hasıla toplam ı: 161.440 milyon dolar. Hollan-
da’mn millî gelirine 4 milyon nüfuslu Norveç’in 59.610
milyon dolarlık milli hasılasım ekleyecek olur isek,
yaklaşık 70 milyon nüfuslu İran, Irak, Suudi Arabis
tan üçlüsünün toplam millî hasüasının üzerinde bir
rakam elde etmiş oluruz.
Fazla rakam denizine boğulmadan, ABD’den bir
örnek.. Nüfusu 230 milyon... Toplam millî hasılası
2.582.460 milyon dolar.
Yazımızm başma dört yönü yazdık.. Doğu. Batı,
Kuzey, Güney.. Doğu ile Batı yoğun bir siyasi bölün
me içinde. Kuzey ile Güney zengin - fakir şeklinde bö
lünmüş.. Bir yanda açlar, öte yanda toklar.. Açlar gru
205
bundaki zengin ülkelerde ise, yaygın bir refahtan çok,
bu zenginlik belli zümrelerin tekeünde bulunuyor.
Sanırım konuyu bir de bu gözle değerlendirmek
te yarar var.. Şu da önemli bir gerçektir ki, bugün fa
kir gibi görülen ya da gelişmekte olan ülkelerin, bu
gün için ekonomik bir değer ifade etmeyen zenginlik
ve refah kaynaklarmm, hiç de öteki gelişmiş ülkeler
den az olmadığım vurgulamakta yarar var... Zengin
işgücü ka 3maklan, zengin maden yataklan üe, bugü
nün geri kahnış, daha doğrusu imtiyazlı geri bırakıl
mış durumdaki ülkeleri için gerçekler, aydmhk bir ya-
rm vadetmektedir.. Bir yandan modem teknoloji ve
yeni buluşlar, dünün fazla bir değer ifade etmeyen
kütlelerini yeni baştan, ekonomik anlamda yorumla
makta, yeni dengeler ortaya çıkmaktadır..
Hemen söyleyelim, mesela, Arabm petrolüne özen
mek yerine bizim fosfat kaynaklanınız, ya da boraks,
volfram, uranyum madenlerimizin gelecek için vadet-
tiği umutlar üzerinde kafa yormamız daha doğru ola
caktır..
Zenginlik için, refah ve ümran için tek yol, zen
gin maden yataklarına sahip olmak demek değildir
şüphesiz.. Sanayileşme gerçeğini keşfetmemiz gerek..
Sanayileşmiş ülkelerin sağladıklan zenginliğin petrol
zengin ülkeleri kıskandıracak kadar büjrük olduğunu
belirtmekte yarar var.
Kuşkusuz zenginlik huzur ve selamet, refahlık de
mek değildir her zaman. Hele bu zenginlik sömürü kar-
şüığı ise, başkalannm kam ve teri üzerine kurulmuş
bir refah ise buna da özenmemek gerek..
Müslüman aydım, yarınki dünyayı kurarken, her
türlü marazî özentiden kurtularak kendi özüne ve top-
206
lumuna dönmelidir. Gerçek elimizdeki kitabımızda,
gönlümüzdeki dostça, kardeşçe duygularda ve cemaa-
tımızın bereketli avuçlarında bugünümüzü ve gelece
ğimizi aydmlatacak bir ışık olarak bekliyor. Doğu, ba
tı, kuzey, güney tüm yönlerdeki fertler ve toplumlar
için evrende huzur ve banşa giden tek yol...
Size son olarak, yine 1980 yıhna ait bir kaç rakam
daha.. Dünyamn en büyük şirketlerinden biri olan ve
merkezi ABD’de bulıman Exxon firmasuun sermaye
si 103.143 milyon dolar, geliri ise 5.650 milyon dolar..
Bir Hollanda şirketi olan Royal Dutch / Shell Group’un
sermayesi 77.114 milyon dolar. 1980 k â n ise 5.174 mil
yon dolar.. Ülkeleri kıskandıran jnllık ciro ve kârlan
ile sayılan hayü kabarık bu şirketlerden bir iki ör
nekle bu değerlendirmemizi noktalayalım.. Maksadı
mız, sadece bir dizi rakam sunmak, ya da bir takım ra
kamlarla bilgiçlik taslamak değil.. Herkesin bir çok şey
sandığı bir konuda değişik bir bakış açısı sunarak ay-
m konuda daha ne kadar bilgiye ihtiyacımız olduğu
nu ortaya koymak... Günümüz dünyasmda silah ka-
çakçüan, sigara kaçakçıları, uyuşturucu kaçakçılan,
mafia elem anlan bile kimi ülkelerin yılhk millî hası
lasının üzerinde kâr edebilmektedirler.. Zenginlik de
yince tüm bunlar akla gelmeü ve iyi bir değerlendir
me yapmahyız.. Yanlış bilgiden yola çıkarak doğru bir
sonuca varmak mümkün olmasa gerek...
Burada anlatılanlar, verilen bilgiler, iyi bir araş-
tırm aa için basit ipuçları, bir hatırlatma ve uyan not
landır... Belli bir mesaj verilmekten çok, kişilerin bel
li konularda düşünme ve yorumda bulunmalarım ko-
laylaştına aritmetik malzemeler sunulmasma özen
gösterilmiştir.. Sanınm bu rakam yığmı bu gözle in
celenecek olursa, biz maksadımıza ulaşmış olacağız...
207
Küçük Bir Not:
208
maktadır.. Son günlerde, Sovyet Yahudilerinin İsrail’e
göçü konusunda müzakereler yapılırken Sovyet yahu-
dilerinin menşe’i de ciddi tartışmalara konu olmuştur.
X. yy.’da Bizans’tan çıkarılan Yahudilerin Hazar
denizi havalisine göç ettikleri ve bu bölgede yerleşik
Türkleri Yahudi dinine davet ettikleri, onlann ise za
manla bu dini benimseyerek Yahudi olduklan ileri sü
rülmektedir. Çeşitli araştırmacılar, Karaim Türkleri
adı verilen bu Türk boyunun Yahudi dinine geçtikten
sonra, kısa zamanda ticari hayatta ilerlemeler kaydet
tiklerini, Volga ve Don kıyısma yerleşen bu halkm, za
manla bu nehir Jioyundaki öteki yerleşim merkezleri
ni de etkilerine aldıklannı ve giderek Güney Rusya’ya
ve oradan Orta Rusya’ya doğru yayıldıklarım belirt
mektedirler.
Zamanla İbrani Alfabesini benimseyen, ancak Ya
hudi dininin ibadetlerini yine Türkçe olarak yapmaya
devam eden Karaim Türklerinin, Sibirya’ya iskanları
ve orada bir Yahudi devleti oluşturma girişimlerinin
olduğu ancak bunda başan sağlanamadığı belirtil
mektedir.
Karaim Türkleri zamanla Kırım’a göç etmişler ve
buraya yerleşmişlerdir. Daha sonra bunlardan bir bö
lümü öteki Avrupa ülkelerine göç etmiş, İngiltere ve
Romanya’ya, Almanya’ya bu bölgeden çok sayıda ki
şi göç etmiştir.. Yine Amerika’ya giden Yahudi kolla-
nndan bir bölümünün de Karaim Türkleri olduğu be
lirtilmektedir.
1950 yıhnda yapılan araştırmalarda, halen SSCB
sınırlan içinde o gün için 25.000’in üzerinde Karaim
Türkü bulunduğu ve bunlann Yahudi dininden olma-
lanna rağmen ’Türkçe konuşmaya devam ettikleri be
lirtilmektedir.
210
MASONLUK KRONOLOJİSİ
211
sonlar Katolik, İngiliz m asonlan ise Protestan nitelik
lidir. I717’de Londra’da 4 Loca bir araya gelerek İn
giliz büyük locasını kurdular. 1723 yılında ise Ander-
son yasası kabul edildi.
1735 yılında Fransa’da, Ansiklopedisi hareketin ba-
şmı çeken, herşeyi yeni baştan kısa tanımlan ile yo
rumlayarak yeni dünyaya o şekilde tamtmak ve ka
bul ettirmek isteyen Ansiklopedistler yeni bir Maso-
nik hareket başlatıyorlardı.. Bu dönem Fransız mason
la n din ve politika ile ilgilenmiyorlardı. Liberal nite
likli, pratik, sanatsal ve evrensel nitelikli bir sözlük
oluşturmaya koyulmuşlardı. 1789’da ise tüm Mason ör
gütleri hızla politize oldu. Fransız Liberalizmini ve
Cumhuriyetçi hareketleri destekledi..
Yeni kavramlann oluşturulması ve oturtulmasm-
da, doğu kaynaklarmdan büyük ölçüde yararlamlma-
sma karşılık, onlara yeni bir öz ve biçim verildi ve ye
ni batı kültürü bu temeller üzerine, bu kavramlar ışı-
ğmda değerlendirildi.
1871 johna gelindiğinde, artık İstanbul, İzmir, Şam,
Beyrut, Efes ve Kudüs gibi İslâm şehirlerine de Mason
cemiyetleri kök salmıştı. Hatta 1738 3nlmda, İzmir ve
Halep’te, Yahudiler arasmda ilk Mason localannm teş
kil edildiğinden söz edilmektedir. 1856 înlmda İstan
bul’daki Mason localanmn sayısı hayli kabarıktı. Bun
lar kendi aralannda, Britanya, Fransız, İrlanda, İskoç,
İtalya, Amerikan ve Kanada, Türk bağımsız locaları
törelerine bağh olarak faaliyet göstermekte idi. Poli
tik ve ekonomik etkinliğe sahiptiler ve kültür hayatı-
nm, sosyal hayatm yönlendirilmesinde etkin bir rol oy
nuyorlardı.
Günümüzde ise Masonluk, 20’den fazla alt ve ha
zırlık kuruluşu ile, kadmlan ve gençleri de içine alan
212
uluslararası planda müessir örgütleri ile büyük bir et
kinliğe sahiptir. Gizli istihbarat örgütlerinden Vati
kan’a, Mafiadan, büyük sermaye kuruluşlanna, poli
tik sahaya kadar el atmadıkları ve yönlendirmedikle
ri, uluslararası etkinliğe seıhip olıtiadıklan hiç bir alan
hemen hemen yok gibidir.
Pennsylvania’nm kurucusu William Penn (1644-
1718), 1693 yılmda, işgal altmdaki topraklarda bir «Av-
rupah Birleşik Devletler» fikrini ortaya atacaktı..
Bu olaydan bir asır sonra bile sajnlan 20 milyo
nu aşkm olan Kızılderililer, «beyaz insan»m getirdiği
hastalıklar ve katliamlar sonucu, nüfusunun büyük
bir bölümünü kaybetti.. Tüm dünyada hızlı bir nüfus
artışmm gözlendiği günümüzde bile, 1860 -1890 yüla-
rmdaki katliamdan canlarmı kurtarabilen kızılderili
ailelerin torunlarmm günümüzdeki sayılan 800.000’i
zor buluyor.. Üstelik, Amerikan kıtasmm gerçek sahi
bi, bu topraklarda kurulan uygarhklarm miman olan
Kızılderili inşam, bugün, bu topraklarda yaşayan in-
sanlann en yoksulu.. Halâ büyük bir kısmı kendi ko
lonilerinde. toplumdan soyutlanmış olarak yaşıyor..
ABD ve Batı üygarhğı, zaman olmuş, 30.000 köle
nin, bir tek efendisi için, ya da bir aile için çahştığı,
30.000 insanm ürettiğinin sahibi olarak tek kişinin gö
rüldüğü bir uygarlıktır.. Bu uygarhğm izleri halâ can
lı. Katta çok uluslu şirketler, yüzbinlerce işçiyi, geri
kalmış ülkelerin yeraltı zenginliklerini sömürerek, bu
uygarlık çarkmı döndürmeye çabalıyorlar.. Baü uygar
lık değirmeninin çarkı, başka insanlarm kan ve terle
ri ile dönmüş, yel değirmenleri, bu insanlarm nefes
leri ile döndürülmeye çahşümıştır.. Şatolar, katedral
ler ve bugünün malikaneleri, inşam hayrete düşü
ren lüks ve şarafaû, Firavunlarm ehramlarım ne ka
dar da andırıyor..
213
Sözde kölelik 19. yy. ortalarında kaldırıldı, ö n c e
İngiltere’de, ardından 1848’de Fransa’da ve son olarak
1865 yılında ABD’de kölelik yasaklanıyordu. Kuzey-
Güney Savaşı 1865’de Kuzeylilerin başarısı ile sonuç
lanıyordu.. Bu tarihte köleUk gerçekten yasaklanmı
yor, yeni yasal bir güvenceye kavuşturuluyordu..
Ah Şu Yahudiler!
214
gibi bir konum üsleniyorlardı. Yahudiler, bu arada yar
pılacak seyahatler için güvenilir bir yolculuk taahhüt
ediyorlardı. Kısa sürede denizciliğe el attılar ve Yahu
di ticaret filoları kuruldu. Cam fabrikaları kurdular.
Giderek bu faaliyetler gizli cemiyetlere, sembollerle an
laşmaya varacak kadar gizli planlara dönüştü.
Korsanhk, giderek bir Mafya’ya dönüştü. Banker
lik ise ticaret tekelini ele geçirmek, para pohtikalan
üe ülkelerin ekonomilerini tekellerine almak için iyi
bir fırsattı.
1500’lerde arkası arkasma, hemen hepsi de birer
yahudi d a n ışm a n ın himayesinde ve kilise denetiminin
altında biüm akademileri doğmaya başladı. 1560 Na
poli bilim akademisi, 1603 Roma Akademisi, 1651 Flo
ransa Tıp Akademisi, 1645 İngiltere Kraliyet Akade
misi, 1662 The Royal Society. Görünmeyen kollar, din
darlan, hekim, mimar ve iş adamlarını bir araya ge
tiren bir forum olarak doğdu.
I 6 6 6 ’da 14. Luis Fransız Teknik Akademisini kur
du. Sömürgelerden, ya da tamdıklan ülkelerden ge
len kültür biriikmlerini tercüme ile işe başladılar. Ye
ni Akademi, İlahiyat, Metafizik, Ahlak, Politika, Gra
mer, Hitabet ve mantıkla ilgisinin yamsıra. Sanat,
İmalat, mekanik ve deneysel buluşlar, doğada olup
bitenler sistem, teori, Uke, hipotez, element, tarih, do
ğa ve matematikle ilgilenecekti. İmalat sanayiinde ön
celik verilen konu ise gemi teknolojisi, dokuma ve bo
ya tekniği oldu. 1395’te başlayan yoğun tercümecilik,
1500’lü jollardan başlayarak büim akademilerine dö
nüşmeye başlamıştı. Bütün bu süreç içinde de Yahu
dilerin etkisi giderek arttı.
Batıhlar işgal ettikleri topraklardaki insanlara
hayvan muamelesi yapıyorlardı. Bir beyazm öldürül
215
mesi halinde ise öldüren kişinin hemen hemen tüm ai
lesini, yaşadığı köyü tümü ile imha ediyorlardı.
Sömürgecilik hareketinin artık iyiden iîdye yumu
şadığı 1924 yılmda, İngiltere’nin Sudan valisi Gn. Sir
Lee Stack’ı bir Mısırimm öldürmesi üzerine (19 Ka
sım 1924) İngiltere hükümeti Mısır’a şu ültümatomu
v erd i:
216
Subayı da bir gezi sırasında tesadüfen, yollarını kay
bederek kuzeye gidince Yakut Türklerini keşfetmişti.
Bu şekilde Kongo’yu keşfeden bir Türk de var. Sibir
ya’daki sürgünden kaçarak Büınık sahrayı aşıp Kon
go’ya varan «Çölaşan» lakabı ile tamnan Emin Paşa!
Köleleştirme işi zamanla özellikle Kuzey Afrika şe
ridinde müslümanlar arasmda da ilgi uyandırdı. Ge
nellikle halk bu işe ilgisiz kaldı. Ancak özellikle kö
le ticaretinde piyasaya bazı müslümanlarm da girdik
leri görülmektedir. 1574 yıllarmda 3. Murat zamanm-
da Cezayir’de ölen (1595) Ramazan Paşa’nm eşine bı
raktığı miraıs arasmda 800. 000 duka (400. Milyon TL-
1970) ve 400 köle ve cariye de yazıhdır.
Batıda bilimsel canklığm temelinde iki tarikat bü
yük rol oynamıştı. Franciscan’lar ve Dominican’lar..
Franciscan’lar 1 2 1 0 ’da, Dominican’lar 1215’de Toulou-
se’da örgütlenmeye başladılar.
Daha sonraları I491’de, Engizisyon mahkemeleri
nin kurulduğu, Kristof Kolomb’un Amerika’ya doğru
yola çıktığı, Vasco da Gama’nm Afrika’nm batı sahil
lerini dolaşmaya başladığı yıllarda cizvit tarikatmm
kurucusu İgnatius de Loyala doğmuştu. Loyola 1556’da
öldü. Cizvitlerin gayretleri ile Japonya’da 1596 yılla-
rmda 300.000 kadar Japon hristiyan olmuştu. Bu ara
da Japonlar batı tekniğini öğrenmeye başladılar. Ba
tıklar da uzak doğu siyasetini imparatorluk siyaseti
haline getirdiler.
Batıklar, doğululara ısrarla şunu anlatmaya çak-
şıyorlardı: «Britanya imparatoru yüce tanrıdan sonra
dünyanm gördüğü en büyük peri’dir.» Hatta daha da
ileri gidip, Tann’nm dünya işlerinden el etek çekip
kendi köşesine çekildiğini ve bu işleri kendilerine dev
rettiğini, Cennette bile smırk bir monarşi olduğunu
söyleyecek kadar ileri gidiyorlardı.
217
Batıhlar işgal ettikleri ülkelerin insanlannı köle
leştiriyor, işçi haline getiriyorlardı. Köylülerin topra^
ğ a bağh kalmalarım istiyorlardı. Ticaret ve sanayi ise
kendi tekellerinde idi. 1800’lerde yazılan Çince bir ki
tapta şu satırlara rasthyoruz: «Ticaret devletleri dai
ma zenginleşirlerken, tarım ülkeleri daima fakirleşti.
Doğuyu tanm a bağh kalmak batırdı, batı tüccarlann
eseridir.» (Sihih-hsüeh nien pao S : 1 - 317.)
Korkunç bir sömürü çağı başlamıştı, misyonerler
çahşıyor, tüccsırlar gelip gidiyor, askerler savaşıyor,
maceraperestler yağmalara girişiyordu. 16. YY. sonu
na kadar 15 milyonluk Japonya’ya 1 0 0 .0 0 0 ’i aşkm mis
yoner gelmişti. Ve bütün bu işlerde muhakkak bir ya
hudi damşman başı çekiyordu.
I 6 6 6 ’da Kopenhagn’da, Kral Christian (4) görkem
li bir borsa binası inşa ettirdi. Krahn sarayı ve borsa
içiçeydi. Merkantilizm böylece doğmaya başladı. Ar
tık herşey kurumlaşıyordu.
Yahudiler için yeni bir fırsat doğmuştu.
218
4
İLİM TARİHÎ
219
ri derecede bilgi birikimine sahip Mamematikçilerin
yaşadığı bilinmektedir. M .ö. 320’lerde Büyük İskender
döneminde batılılarm Babil ve Hint düşünce akımla-
nnın etkisi altmda kaldıkları bilinmektedir. M.Ö. 624-
548 tarihleri arasmda önemli hizmetler gören Miletos
okulu. Eski Mısır ve Babü’den çok şey aimıştı. Yeni
Tabiat Felsefesi akımı, daha çok evrenin fizik yapısı
üzerine yeni kuramlar gehştiriyordu. Thales, Anaksi-
meres ve Anaximondros bu dönemin ünlü büginleri-
dir. İyonya biliminin Eski Mısır ve Babil’den çok şey
aldığı bilinmektedir, lyonyahlarm Lidyalüar vasıtası ile
Medler, Persler, Asurlar ve Fenikelilerle ilişki içinde
olduklan ve bunlardan etkilendikleri birçok kaynak
ta belirtilmektedir, ö te yandan her İyonyah için. Mı
sır’a gitmek ve oralan görmek büyük bir idealdi. Lid-
ya devletinin M.Ö. 540’da Krezüs zamamnda Perslere
yenilmesi üzerine, buradaki kültürel ve siyasi hare
ketler, Güney İtalya ve Atina’ya doğru yajoldı ve Ba
tı uygarlığı böylece doğudan batıya doğru göçmüş ol
du. Güney İtalya’da Kroton şehrine kadar geri çeki
len îvhllet okulu aydmlan, burada Fisagor’un öncülü
ğünde Fisagor okulunu kurdular ve Miletos okulunu
yeniden burada ihya ettiler. Sayılar, geometri, Astro
nomi ve Coğrafya üzerine duran Fisagor okulu öğren
cileri, doğudan aldıkları bilgileri burada yeniden, da
ha çok estetik çizgiler içinde yorumladılar. Miletoslu-
1ar tabiatı inceüyorlardı. Fisagor okulu öğrencileri ise
Matematiğe önem verdiler.. M .ö. V. yy.’da Atomistle-
ri görüyoruz, evrenin unsurları ve en küçük parça me
rak konusudur. M.Ö. IV. s^r.’da bilim ve felsefe Ati
na’ya kaydı. Eflatun’ım Akademisi ve Aristo’nun Li-
se’si. Batı uygarhğı için yeni bir çıkış noktasıdır. M .ö.
306’da Mısır’da, İskenderiye Üniversitesi’nin kuruluşu
na tanık oluyoruz, ök lid ve Arşimed bu okulım men-
220
suplandır. Arşimed Matematik ve Mekanikte yeni bu
luşlar yapmış ve İskenderiye okuluna, çok şey kazan
dırmıştır.. İskenderiye okulu, asırlar boyunca baü okul-
lanna öğretmenlik yapacaktır. Arşimed’in birçok ese
ri bulunmaktadır. Ancak bunlann çoğu kaybolmuş,
Arapçaya çevrilen bir kısmı zamanımıza kadar korun
muştur. Bunlann bir kısmı küre, silindir, akışkanlık
ve statik mekaniği ile ilgilidir. İskenderiye okulu aym
zamanda Anatomi ve Kimya sahasmda da önemli bu
luşlara sahne olmuştu. M.ö. 30 yülannda İskenderi
ye’nin Roma’mn hakimiyetine girmesi ile etkisini ya
vaş yavaş yitirdiğini görüyoruz. Hristiyanhğm etkisi
ile. zamanla bu okul bir Felsefe ve İlahiyat okulu ha
lini aldı.
İskenderiye okulu VIII. asırda Halife Ömer İbn-i
Abdülaziz zamamna kadar varhğım korudu. Ancak bu
asırda Antakya ve Urfa’mn Harran bölgesinde yeni
ilim merkezleri kurulması ile eski önemini kaybetti.
Bu arada İran ve Hint okuUannm da felsefe ve
bilimde hayh ileri Oldukları bilinmektedir. Miletos ve
Fisagor okullanndan önce, M.ö. VII. 3ry.’da Hindistan’
da Budizm’in intişar etmesi önemli bir olaydır, özel-
hkle Matematik, Astronomi ve Felsefede oldukça ile
ri bir noktada bulunmakta idiler. Müslümanlar Çin’e
ulaşana kadar, buradaki ilmi hareketler hakkmda der
li toplu bir bilgi yoktu. Ancak Çin ve Moğolların öte
ki Uzak Doğu kavimlerinin ileri bir medeniyetleri ol
duğu da bir gerçektir.. Müslümanların ilk çağdan iti
baren, insanhğm ortak kültür mirasma sahip çıkarak
onlan muhafaza ettiği, hatalarım düzelterek, insanh
ğm hizmetine sımduğu bir gerçektir.
Yunan ve Roma uygarhğınm ve biliminin M.S. IH.
asırdan itibaren çözülmeye başladığım görüyoruz. M.S.
221
V. yy. sonlarına doğru ise Antikite dönemi sona ermiş
bulunuyordu. Baüda Cermen savaşçılarmm zulüm ve
istibdadı, Bizans’ta iç savaşlar, İran ile sınır savaşla
rı, Got ve Vandal’lann ardı arkası kesilmez saldınla-
n , Bulgar akınlan karşısmda Bizans yorgun düştü. Bu
dönemde, ne batıda ve ne de Bizans’ta ilim namma
hemen hiçbir şey kalmamıştı. İslâm, doğuşu ile birlik
te, bir şimşek hızı üe yayılmaya başladı. Arapça bir
ilim dili haline geldi.. Hristiyanlar artık Latince ye
rine Arapça kullanmaya başladılar.. 750 ile 850 sene
leri arasmda bir asır, hemen hemen o zamana kadar
insanhğm tüm bUgi birikimi yeniden gözden geçiril
di, tenkit ve yorumlan ile Arapçaya aktarıldı.. Bu bil
giler birleştirilerek yeni sentezlere gidildi ve M odem
bilimin temelleri atıldı.. Matematik, Geometri, Astro
nomi, Tarih, Felsefe, Coğrafya, Mekanik gibi akla ge
lebilecek her türlü bilim üzerinde çahşıhalar başlatıl
dı. İlk kez ilimlerin tarifleri yapılarak, sistematize edil
di.. (İlim üim oldu).
İslâm alimleri, Ahlâk, İktisat, Siyaset, Musiki ve İla
hiyat konulannda sajnsız eserler verdiler. Cabir ibni
Hajryan, Ebu Bekir Fahreddin el Razi, İbni Sina, Fara-
bi, İbni Haldun ımutulmayacak isimlerdir.. İkinci Ab
basi halifesi El Mansur döneminde ilim çığ gibi büjhi-
dü. Beşinci Abbasi halifesi Harun el Reşid (763 - 809)
ve 786 - 883 arası yaşayan oğlu Halife el Me’mun dö
neminde Geometri, Astronomi ve Mekanikte büyük
ilerlemeler kaydedildi. Trigonometri hesaplan, alan öl
çüleri yapıldı.. Ekvatonm uzunluğu hesap edildi. Mu-
saoğlu Muhammed Ahmed ve Haşan kardeşler bu dö-
nemin önde gelen isimlerindendir.
Gahle, Dekart ve Paskal gibi batıh bilginler, bu
tarihten takriben 900 -1000 yıl sonra yaşanuş kişiler
dir. Abbasi Halifesi Me’mun’ım Bağdat’ta kurduğu
222
Beytül Hikme, yeni bilimin merkezi olmuştu. IX. yy.’da
yaşayan îbni Türk El Ceyli, ünlü bir Matematikçi idi.
El-Harizmî de yine bu dönemin ünlü Matematikçile
rinden idi. Bu dönem bilginleri arasmda Astronomi
bilgini Habeş el Hasibi ve 1214 -1292 yıllan arasmda
yaşayan Roger Bacon üzerinde etkili olan El Kindi’yi
sayabiliriz. El Kindi, sa 3nlar, küre ve aynalar üzerin
de durmuştur. Bu dönem bilginleri arasmda aynca şu
isimleri zikredebiliriz: Ahmed b. Davud, Sabit b. Kur-
ra, (Matematik ve Astronomi), Ebul Abbas el Fazi (Ma
tematik), El Fergani (Astronomi, Fergani eserlerinde
astronomik ölçüler ve gezegenlerin boyutlan hakkmda
bUgi vermektedir. 860 senelesinde yaşayan Fergani’nin
kuramı 1500 yıllarmda Kopemİk tarafmdan yenilen
miştir.), El Bettani (Küresel trigonometri ve astrono
mi. Batlamyos teorisini yıkarak kendi teorisini kurdu.
Batı’daki 15. yy. bilimsel uyamşmm önemli bir sima
sı, 859 - 929 arasmda yaşadı), El Harizmî (ö .: 850 - Ce
bir ilminin kurucusu).
Özellikle X. ve Ki. asırlarda ilimde, îslâm dünya
smda önemli ilerlemeler kaydedildi. Farabi, İbni Sina,
Razi, Binini, îbni Heysem, Ebul Vefa Buzcani, Ebul
Kamil Şüca, Kerhi, Ömer Hayyam bunlardan sadeca
birkaçı.. Farabi bu dönemde, aynca Musikinin Mate
m atik teorisi üzerinde de durmuştur. Kanun isimli mü
zik aleti, notalarm aritmetik değerleri üe ilgili ilkeler
üzerine kuruLmuştur. Ünlü Rubai yazan Ömer Hay-
yam ’m, belki de Rubailerinden daha önemli yam Ma-
tematikçüiğidir.
Ancak nasü oldu ise. Cumhuriyet Türkiye’sinde,
bu düşünürlerin eserleri Türk aydmmdan esirgendi.
Buna karşılık. Yunan klasikleri ve Batıdan tercüme
edilen eserler, devlet himayesinde okullara sokuldu..
223
Okullara Yunan Medeniyet tarihi dersleri kondu. Ta
rih, Felsefe, Coğrafya, Matematik gibi, hemen hemen
bütün ilimlerin kaynağı olarak batıh düşünürler mah
reç gösterildi.
İbni Sina tıbta, bütün çağdaşlarım geride bırakır
ken, İbni Heysem optik nazariyesi, kınim a ve yansı
ma hesaplan ile. Keplerden 6 asır önce bu konunun
kuramım vazediyordu. İbni Heysem, gözün yapısı, gök
kuşağı ve fotoğraf makinasımn esasım teşkil eden ka-
ranhk kutu sistemini, Leonardo da Vinci’den yaklaşık
500 sene önce bulmuştur. (İbni Heysem : 977 - 1042/Le-
onardo da V in ci: 1652 -1519) 1123’de vefat eden Ömer
Haj^am ise, iki koniğin kesiştirilmesi yöntemi ile dört
bilinmeyenli denklemi çözmeye muvaffak olmuştu.
1155 - 1227 yılları arasmda yaşayan Cengiz’in İs
lâm ülkelerine karşı giriştiği saldırılar ve ardmdan
1217’de dünyaya gelip, 1265 yıhnda göçen Hülagu’nun
yönetimindeki Moğol ordusunun, Bağdat’da sebep ol
duklan yıkım ilmi ilerlemeyi durdurdu. Tarihçiler, Bağ
dat sokaklarmdan su gibi kan aktığım ve bütün ilim
eserlerinin yağm a ve tahrip edildiğini, ırmaklarmm
renginin mürekkep boyasma döndüğünü kaydederler.
Bir yandan haçlı seferleri. Öte yandan Endülüs’te eği
tim gören Hristiyanlann etkisi ile A vnıpa’da Rönesans
hareketinin başladığım görüyoruz.. 1 2 0 0 yılmdan son
ra yetişen ünlü îslâm bilginleri arasmda Allame Hoca
Nasuriddin Tusi (1201-1273), Uluğ bey (1393-1449),
AH Kuşçu (? - 1474), Mirim Çelebi (? - 1525), Gıyased-
din Cemşid (?-l424), Kadızade-i Rumi (1365-1435)’i
sayabiliirz.. Kuşkusuz isimler bımdan ibaret değildir.
Bir fikir vermesi bakımmdan bu isimleri kısaca zik
retmek faydah olacaktır.
Batıda, Islâmiyetten sonra ilk ilim hareketi, Şarl-
man (768 - 814) döneminde kendini göstermeye başla
224
mışsa da IX. ve X. asırda başgösteren Feodal beylerin
savaşları ve barbar akm lan ile akamete uğradı. 1 0 0 0 .
yıldan sonra İspanya, Sicilya etkisi ile Batıda ilim ha
reketi başladı. Haçh seferleri ve ticaretin gelişmesi ile
bu ilişki daha ileri boyutlara ulaştı ve ilim yoğun bir
biçimde batıya doğru yayılmaya başladı. 1436’da mat-
baanm icadı ile, batıda bu konuda tam bir patlama
meydana geldi.. Güstav le Bon, Ispanya’yı fetheden
Müslümanlarm ilerlemesine hayıflanarak şöyle demek
tedir; «Keşke onları durdurmasaydmız.. Onlar saye
sinde medeniyet, Fransa’ya ve Avrupa’mn içlerine da
ha önce ve daha kolay yayılacaktı.» 1789 Fransız dev
rimi ardmdan İngiltere’de patlak veren Sanayi devri
mi ile bugünkü batı uygarhğmm fikri ve ekonomik te
melleri atıldı. XIV. ve XV. yy.’da tüm Anadolu’yu kap
layan (Amasya, Ankara, Ayaslug (Selçuk), Birgi, Bur
sa, Kayseri, Kastamonu, Konya, İznik, Kırşehir, Ladik,
Niğde, Sinop, Sivas, Tire şehirlerinde) önemli medre
seler bulunuyordu.. Hemen her yerde ilim merkezleri
açılmıştı. Zamanla bunlar dağüdı.. 2 0 0 yıl içinde bun-
larm yerini yeniden batıdan tercümeler aldı. Bunun
sebebini ise, bir diğer yazımızda izah etmiş idik.
226
Batıda gelişen Oryantalist düşünce, gerçekte asır
lar önce başlayan öğrenme sürecinin, günümüzde, biz
den öğrendiklerini, yemden bize öğretme süreci şek
linde yaşamaya devam etmektedir.. Biz ne zaman ba
tıyı gerçek yüzü ile tamyacak ve batıya bu çirkin yü
zünü göstererek onu gerçeklere davet edeceğiz dersi
niz.. Gerçekten bugün keşfedilmeye ve yardıma muhtaç
uluslann başmda, artık gasbettiği servet tükenen ken
di kendini yiyip tüketmeye başlama eşiğinde sanah bir
batı var.. Ugandah’nın, BengaldeşU’nin, Etopyah’nın
midesinde kopan fırtınalardan daha şiddetli bir fırtı
na kopmakta bugün baü in.«;amTnTi gönlünde kafasm-
da.. Midesi dolu, sarhoşlara has bir kabadayılık için
deki baü bir yandan giderek sararmakta olan 3mzü-
nü pudralamaya devam ederken, öte yandan hergün bi
raz daha ölüme yaklaşmakta oluşun ön sezisi ile ta
rifi güç bir bunahmı yaşıyor..
Batınm kurduğu sömürü düzeni, henüz sona er
medi.. Batınm jnkıhşı bu sömürü kanallarmm tıkan
ması ile aym zamana rastlayacak herhalde.. 3. Dün-
yanm yeniden kendi başma ayağa kalkma iradesinin
güç kazanması başta ABD ve İngiltere olmak üzere, ge
lişmiş ülkeleri fazlası ile tedirgin etmektedir. UNESCO
olayı bıma en güzel örnek.. Kontrol altma alamadık
ları savaşlar, ellerinde biriken büyük silah gücü baü-
h ülkelere .uykusuz günler yaşatıyor.. Dergiler, gaze
teler, Baü uygarhğmm bir yıkımın eşiğinde olduğunu
yazıyor. En ünlü dergüer bu haberi kapak konusu ya-
pabihyorlar..
Madenler, petrol, ehnas gibi kıymetli taşlar hala,
eski sömürgecilerin ellerinde.. Güney Afrika tek başı
na dünya elmas üretiminin dörtte üçüne varan bir mik
tarı elinde bulundurmaya devam etmektedir.. Dünya
ma bir numarah elmas işleme atölyeleri ise İsrail’de..
227
Bu sadece küçük bir ömek.. Güney Afrika ırkçı azın
lık diktatörlüğü, tüm insanhğm gözünün içine baka
oaka sömürgeciliği yaşatm aya çahşıyor.. Boraksı, fos
fatı, volframı, daha bir yığm madeni ve kıymetli taş
lan ile dünya nimetleri üç beş tekelin denetiminde.
Bu madenler üzerindeki imtiyazlarını korumak is
teyen mihraklar, cinayetler işlemekten şantajlar, teh
ditlerden kaçanmıyorlar. Uluslararası ticaret ve borsa
lar bu merkezlerin denetiminde.. Maliye politikalan ile,
şarth dış kredilerle milletler, uluslararası tefecilerin
elinde oyuncak hale getiriliyor, sömürülüyor, ö zgü r
«Kölecikler», «beyaz efendilerin çiftliklerinde» çok az
bir ücretle çahşmaya mahkum ediliyorlar..
ABD’nin dolar sömürüsü bile bugün, yalnız başı
na, halâ sömürü düzeninin sürdüğüne güçlü bir kanıt
olarak gösterilse, sanırım başka bir delil aramaya ge
rek kalmaz. Ne var ki, tek kanıt bu değil.. Kamtlar
öylesine çok ki!
Kültür sömürüsü, beyin göçü, Mafia, ticari sömü
rü, siyasi sömürü, bilimsel sömürü, teknik sömürü,
seks sömürüsü... Sömürü türleri bile yazmakla bitme
yecek kadar çok.. Çünkü, ekononük ya da politik de
ğer ifade eden herşey bir sömürü alanı olmuştur..
20 . yy. sonuna doğru yaklaşırken, çağımız insam-
na önemli bir görev düşmektedir. Bu gö rev : tnsamn
inşam, uluslarm ulusları sömürmesine son vermek için
başkaldırma görevi.. Bu kitap, bu sorumluluk duygu
su ile kaleme almmıştır.. Eleştirileriniz ve tavsiyeleri
nizle, yeni baskılannda yeni boyutlar ve daha dina
mik bir muhteva kazanacaktır..
Yaşadığı anm gerçeğini kaybeden, hafızasmı yiti
ren insanlar gibi miyiz ne?.. Çevremizde olup biten
leri, dün olanları, bugün olmakta olanları, yann ola
228
bilecek olanları düşünmemiz gerek.. Dün doğduk, bu
gün yaşıyoruz, kimbilir belki yann, belki yarmdan da
yakm bir zamanda göçeceğiz.. Biz, vahyin muhatabı
insanlar olarak üzerimize düşen sorumluluğu yerine
getirmek zorundayız.. «Hiç kimse dünyada olup biten
şeyleri görmemezlikten, duymamazlıktan, bUmemez-
hkten gelme hakkma sahip değildir.»
Dünü ve bugünü, bir de, bu sorumluluk duygusu
ve bu bilgi kırmtılan ışığmda değerlendirelim.. Kaybe
deceğimiz hiçbir şey yok, ama çok şey kazanabiliriz..
Kimbilir belki biz de yeni bir keşifte bulımur, kendi
sorumiuluklamnızm ve yaşadığımız dünyanm, içinde
bulunduğumuz şartlarm, gerçeklerin kâşifi oluruz.. Yü
1988. 2 0 . yy.’m son çeyreğindeyiz. Doğudan doğan ilim
ve medeniyet ışığı, bu yüzyıl tamamlanmadan, doğu
uluslannm üzerindeki kara bulutlan dağıtarak yeni
den aşinası olduğu topraklann üzerine doğacak mı
dersiniz?. Yoksa, korsaniann doğu ufkundan çaldıkla-
n aydmhk güneş ışığı, şu kıyamet alameti batıdan do
ğacak olan güneş haberinin simgesel bir tanımı mı?
Yalancmm mumu yatsıya kadar yanarmış, ya hır-
sızm?. Herhalde mum sahibinin kapıjn. çalmasma ka
dar.. Ne dersiniz artık kapı çalmanm vakti gelmedi
mi?.. Gazetelerde çıkan haberler, yorumlar, yeni ye
ni çikan kitaplar, dergilerde yaymlanan inceleme ya
zılan, araştırmalar, özel toplantılarda yapüan konuşma
lar umut verici.. Ne var ki, biz bu büyük mirasa ve
sorumluluğa sahip olmadan önce, buna hazır olmah-
yız.. Bu konuda yine en büyük sorumluluk inananlara
düşüyor tabi.. Yeni uygarlık düzeninin temellerini biz
atacağız.. «Yann elbet bizim, elbet bizimdir. Gün doğ
muş, gün batmış ebed bizimdir.»
229
SON SÖZ
230
BİBLİYOGRAFTA
231
Suud Kemal Yetkin-Faik Reşit Unat, AÜ İlahiyat Fak.
Yay., 1963.
İslam Aleminde Yetişen Filozof, Tabip, Natüralist ve Biyologlar,
Celaleddin İzmirli, Hilmi Kitahevi, İstanbul 1951.
İslam’da Bilim ve Teknoloji Tarihi, Doç. Dr. Mehmet Bayraktar,
Türkiye Diyanet Vakfı Yay., Ankara 1985.
Kanuni Döneminde Osmanlı-Hint Müslümanları Münasebetleri,
Dr. M. Y. Mughul, Fetih Yayınevi, İstanbul 1974.
Kısa Dünya Tarihi, H. G. Wels, Varlık Yayınlan, İstanbul 1972.
Müneccimbaşı Tarihi, 1001 Temel Eser, İstanbul.
Müslümanlarm Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti, Ahmet Gür-
kan. Nur Yayınları, Ankara 1975.
Orta ve Güney Amerika, Reşit Anamur, 1945.
OsmanlI Tarihi, Prof. İ. Hakkı Uzunçarşılı, TTK Yayını, 1949.
Persien Gulf, A. Sahab, cüt II, 1987.
Piri Reis’in Bahriye tzahnâmesi, T. Tarihi Araştırma Kurumu Ya
yınlarından. no. 2, İstanbul 1935.
Seince et Vie, Georges Ketman, 1960.
Sur Dergisi, Piri Reis ve Amerika Kıtası, Muharrem Yıldız, Ara
lık 1986, İstanbul.
Tarih t)zerine İnceleme ve Makaleler, Prof. Âfet İnan, Ankar
ra 1960.
Tarih-i Hind-i Garbi, 1730, Millî Kütüphane, Ankara 1959-A-74.
Türk Amirali Piri Reis • Hayatı ve Eserleri, Prof. Âfet İnan, An
kara 1954.
Topkapı Saraymda Deri Üzerine Yapılmış Eski Haritalar, İbra^
him Hakkı, İstanbul 1936.
Türkiye Tarihi, T. Yılmaz Öztuna, İstanbul 1964.
Umman ve Hind Denizleri Hâkimiyeti, Dz. Kay. Salt Talât, İs
tanbul.
232
EK BÖLÜM
«l m \ 7 ^ »I
»M
* « •
4* »»«I • *^
«1 •* • •V>* •
• • • • • • * • • •
^ • s, J*-
Harita No : 1
/ m H
Harita No : 2
Harita No : 5
“ B u n c a şe h ir d ib in d e n yıkılıyor, b u n c a m illetin k ö k ü
k u ru tu lu y o r, m ily o n la rc a in s a n k ılıç ta n g eçiriliyor, d ü n y a n ın en
z en g in , en g ü zel ü lk esin in a ltı ü s tü n e g e tiriliy o r, n için ? İnciler,
b ib e rle r a lıp sa ta c a ğ ız , diye. A şa ğ ılık m a k in e z afe rle ri
b u n la r!...” M on taign e